You are on page 1of 87

ALLAHI UNUTMADAN ŞİFANI ARA

Rabbimizin yarattığı herşeyde hayır vardır. Hz. Musa'nın bir gün başı ağrımış o
mübarek ağrıdan şifa bulmak için cenabı ALLAH'a dua etmiş cenabı ALLAH ona
yamactaki şu otu kaynatıp suyunu içerse şifa bulursun diye buyurmuş. Hz Musa otu
bulur kaynatıp içtikten sonra şifa bulur. Aradan aylar geçer yine baş ağrısı olmuştu Hz.
Musa direk aynı otu kaynatıp suyunu içmiş ama ağrısı geçmemiş. Bunun hikmetini
yüce ALLAH'a arz edince cenabı ALLAH ise ona senin ilk ağrın olduğunda bana dua
ettin bende sana bir vesile olsun diye şifanı otun içinde yarattım sende şifa buldun,
ama ikinci defa ağrın olduğunda bana dua etmeyi unutup direk ota koştun.... Yani bu
iş iman ile alakalı bir durum Cenabı ALLAH bu kâinatı eczane gibi şifa olan herşeyi
yaratmıştır. Bir tek ölüme çare yoktur yeterki şifanın gerçek sahibi olan ALLAH'ı
unutmadan araştırıp uygulamak gerekir.

Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular


ki:

"Her hastalığın bir devası vardır. Hastalığın ilacına rastlanırsa, Allah Teâlâ'nın izniyle
hastalıktan şifa bulur."

Sahih kaynaklara baktığımızda kul zannederki ben buldum. Sen bulmadın Rabbin izin
verdi. O izin vermedikçe sen arasansada bulamazsın. Hepsi Allahın inayet ve izniyle
olur.

Bizler hastalığımız için arayışlara gireriz çalmadığımız kapı kalmaz, ilaçlar, bitkiler,
hacamat, sülük vs kimi şifasını ilaçta bulur, kimi bitki kullanarak bulur, kimide
hacamattın güzelliğini yaşar. Keşke bilseydik şifayı verenin allah olduğunu ancak dua
ve teslimiyetle olur.
HELAL VE TAYYİP

Peygamber Efendimiz, (s.a.v) her konuda olduğu gibi sağlık konusunda da


tavsiyelerde bulundu. Onun dönemine kadar gelmiş tıpla ilgili faydalı bulduğu
bilgileri, kendi tecrübe ve içtihadıyla birleştirerek sonraki nesillere tavsiye etti. Hastalık,
insanın her zaman maruz kaldığı bir durum olduğundan, asırlar boyunca bundan kurtulmak
için tedavi yolları araştırıldı.

Hz. Peygamber (s.a.v) hastalıklar hakkında şöyle buyurmuştu: "Allah Teâlâ Hazretleri


hastalığı da ilacı da indirmiştir. Ve her hastalığa bir ilaç var etmiştir. Öyleyse tedavi
olun. Ancak haram olan şeyle tedavi olmayın." Sizler için Peygamber Efendimizin
dönemindeki hastalıklar ve tedavi yöntemlerini derledik."  [Ebu Dâvud, Tıbb 11, (3874).]

Kuran-ı Kerim’de “Allah’ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yiyin
ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah’tan korkun”( Maide/88). Allah-ı Teala
bizlere bu ayet ile helal ve tayyip bir yaşam şekli benimsememiz gerektiğini
bildirmektedir. Ayette geçen tayyip kelimesi temiz, kaliteli, sağlıklı anlamlarına
gelmektedir. Bu nedenle tükettiğimiz gıdaların helalliğinin yanında kaliteli,
temiz olmasına ve sağlığa zararlı maddeler içermemesine de dikkat etmeliyiz.
Müslüman olarak tükettiğimiz gıdaların helal ve tayyib olmasına özen
göstermeli, seçici olmalıyız.

Haram içerikli gıdalar kalbi köreltir, kalp köreltikçe maneviyatımızda


azalmalar olur. Yapmış olduğu ibadetlerden eskisi gibi zevk almamaya başlar.
Kalbi soğur, manevi çöküşler başlar. Her müslümanın görevi yediği içtiğiyle
kendini sorgulasın. Sorguladığı gibide dikkat etmeye önem vermelidir.
(OCAK İLMİ )
Ocak ilmi, En eski uygarlıklardan bu yana aile ocağının ve ailenin kutsiyetine
inanılmıştır. Atalarımızdan gelen uygulamalardır. BHen ocaktan yetişmeyim
ninemden, annemden bu uygulamaları gördüm, onlardan sonra ben devam
ediyorum. Gelecekte çocuklarına el verip, onların devam etmesini ister.
Toplum arasında “aile ocağı” terimi denir. Ocağın yanmasının soyun devamı
olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır.
Herhangi bir hastalığı iyileştirme konusunda izinli olduğuna inanılan ve
babadan oğula geçen bu uygulamayı devam ettiren kişilere “ocaklı”, bu aileye
de “ocak” adı verilir. Ocaklılar kadın veya erkek olabilir. Genellikle kırsal
kesimde yaygın olan bu ocaklar temre ocağı, alazlama ocağı, uçuk ocağı,
sarılık ocağı, sıtma ocağı, nazar ocağı, baş ocağı, dolama ocağı, köstebek ocağı
gibi adlarla anılır.

Kırsal bölgelerde yaşayan kadınlar, geçmişte muzdarip oldukları rahatsızlıkları


şifacı olan ninelerin kapısı çalarak, bir takım uygulama ve bitki tavsiye sonrası
iyi olduklarını söylerlerdi.
Halen baktığımızda günümüzde ağzı dualı, elleri şifalı nineleri görmekteyiz.
Onların bıraktığı bu güzel miras günümüzde hanımlar tarafından ilgi
görmektedir. Şifaci ninelerin yaşından dolayı çok fazla azaldığını görebiliriz.
Köy. Köy gezip şifacı ninelerimizi araştırdım. Bizzat onları bulup onlarla
röportaj yaptım. O güzel kadim bilgileri duydukça hayretler içinde kaldım.
Benim merakım ninemden gelir. Allah rahmet etsin, ninemde çok zeki ve
kadim bilgilerle dolu bir hanımdı. Ninemden gelen kadim bilgiler anneme
geçer. Annemin okuması keskindir, okuma yaptığı gibi fayda görenler olur.
Göbek kayması, sarılık, cilt hastalıkları, rahimsel sorunlar, hacamat, ateşli
kupa, sülük uygulamasıyla ilgilenirdi.
Yaşı itibariyle kadim bilgilerini hayata geçirip icra edemiyor. Bizim hayatımıza
bilgilerini nakış gibi işledi. Annem sayesinde çok güzel bilgilere sahip oldum.
Ayrıca babamı da bahsetmeden geçemiyeceğim, babam birçok bitkinin ismini
bilir. Bazı günler babamdan yardım alırım, hangi bitki hangi hastalıklara
şifadır, bilir.
Geçmişten Günümüze

Hormonların Cinsellik Faaliyetleri


Gerek erkeklerin gerekse kadınların, normal anatomik gelişmeleri ve üreme
yeteneği kazanmaları, vücutlarındaki belirli salgı bezlerinin çalışmasına
bağlıdır. Bu bezlerden bazıları, belirli kanallar vasıtasıyla sıvılarını vücudun
yüzeyine salgılarlar (ter, tükrük, süt gibi)...
Bazı salgı bezlerininse kanalları yoktur. Bunlar sıvılarını doğrudan kana
salgılayan iç salgı bezleridir ki, bunlara endokrin bezleri adı verilir ve
çıkardıkları salgılara da hormon denir. Kişinin cinsel olgunlaşmasını sağlamak
ve üreme faaliyetini düzenlemek de hormonların görevleri arasındadır.

Cinsellik ve üremeyle ilgili en önemli bezler, hipofiz bezi ile cinsiyet bezleridir.
Hipofiz bezi, beynin hemen altında yer alır ve vücuttaki diğer endokrin
bezlerinin de çalışmasını düzenler. Erkek ve kadın cinsiyet bezlerinin seks
hormonu üretmelerini sağlayan da hipofiz bezinin salgıladığı bazı
hormonlardır.
Cinsiyet bezleri erkekte erbezleri, kadında ise yumurtalık adını alır. Bunların
ürettiği hormonlar esas olarak üç gruba ayrılır. Bilhassa yetişkin erkeklerde
bulunan ve erkeğin cinsel faaliyetini düzenleyen bir grup hormona androjen
adı verilir. Daha fazla kadınlarda bulunan ve onların cinsel faaliyetini
düzenleyen bir başka hormon grubuna da östrojen denir. Kadınlarda, bundan
başka üreme faaliyetini düzenleyen ve progesteron adını alan bir hormon
daha vardır. Lâkin, androjen daha çok erkeklerde, östrojen de daha çok
kadınlarda bulunmakla beraber, her insanda değişik oranlarda her iki
hormondan da üretilmektedir.
Gelişme döneminde kızlarda görülen kendini erkek gibi hissetme durumlarda
İbni Sinanın tavsiyesi 40 gün nohut yedirilmesi ve hayıt suyu içirilmesi tavsiye
edilir.
Yine İbni Sinanın tavsiyesi, kendini kadınsı gibi hisseden erkekler 40 gün horoz
eti yenilir.
Kadın Üreme Sistemi
Kadında üreme sistemi, erkeğin aksine vücudun içerisinde yer alır. Vajen,
çiftin cinsel ilişkide bulunduğu alandır. Vajenin üst kısmında rahim ağzı
(serviks) yer alır. Rahim (uterus) ise kastan yapılmış bir organdır. Kadınlarda
üreme sistemi, alt karın bölgesinde yerleşen iki yumurtalık, iki tüp, rahim ve
vajinadan oluşur.

Kadın üreme sistemi, beyin tabanında yer alan hipofiz adı verilen salgı
bezinden salınan FSH ve LH adında iki hormonun çok titiz kontrolü altındadır.
Kadın üreme sistemi günbegün değişen üreme hormonlarının çok organize bir
kontrollü değişimi altındadır. Vajenin üst kısmında rahim ağzı (serviks) yer
alır. Rahim (uterus) ise kastan yapılmış bir organdır. Döllenmiş yumurta
(embriyo), bu yapı içerisine tutunarak büyür ve gebeliği oluşturur. Rahim içi
her ay yenilenip gebeliğe hazırlanan ve günlük değişim gösteren çok özel bir
doku ile kaplıdır. Bu dokuya endometrium denir. Rahmin her iki köşesinden
çıkıp yumurtalıklara (overlere) uzanan yapılara ise fallop tüpleri denir.

Döllenmek üzere seçilmiş olan yumurtanız, yumurtlama ile atılmış ve tüplere


geçerek, yolculuğuna devam ederek, Orada, kendisini dölleyecek olan spermi
beklemeye başlar.
Bu sırada ilişki olduysa erkekten gelen spermler kadının yumurtasını
yumurtalık kanallarında yakalayarak döllenmeyi gerçekleştirirler.
Sonra döllenmiş yumurta rahime inerek kendine gelişebileceği ortam bulur ve
sabitlenir. Daha sonra bebeğin gelişmesi başlar.

Geleneksel kadim şifada uygulaması


Kadın gebe kalmak için tıbbi olarak yardım alır, sonucunda başarısızlıkla
sonuçlandığında kadim bilgilere sahip olan şifacı, bilgin birisini aramaya
başlar. Sonunda birisini bulur. Genelde elleriyle analiz eden şifacılar
rahatsızlığın nerden kaynakladığını bulmaya çalışır.
İlk yaptığı yöntem bayanı yere uzatır, rahim kayması varmı elleriyle kontrol
eder. İkinci işlem yumurta rezevi atışların kuvvetli olup olmadığını yoklar.
Yumurta rezervinin gelişimine engel olan bezelerin varlığının olması durumda
kasık bölgesi değimiz bikini kenarına denk gelen bu bölgeye çörek otuyla
masaj yapılır. Şifacı nine masajı yaparken dört parmağıyla aşağıdan yukarı
doğru asılma işlemi yaparak o bölgede toplanmaya neden olan bezeyi dağıtır.
Sonunda yumurta rezervine kan gitti, can gitti der. Yaptığımız sohbetlerde şu
şekilde dile getirirler, ayağı soğuk olan kadın gebe kalamaz rahmi soğuktur
denir. Yumurta rezervi çalışmayan ve yahutta tembelse ayakları ısınmaz.
Bizde kendimizden bir pay nasiplenerek hemen aklımıza o güzel sözü
getiriyoruz. Ne diyor Hipokrat; Ayağını sıcak tut başını serin kendine bir iş bul
düşünme derin. Eskilerin dikkat ettiği bir başka unsur da soğuk. Eski lugatla
dile getirdikleri,
Bedene her maraz kim nazil
Galiben ola soğuktan hasıl
Açıklaması; Bedene inen, konan her hastalık çoğunlukla soğuktan meydana
geldiğini ifade eder.
Ayak altında akupuntur noktaları vardır ve bilimsel açıdan bakarsak ayakları
üşütmek uzun vadede vücudunun heryerine zarar vermiş sayılır.
Kadim bigilere sahip olan büyüklerimiz bunu söylemesinin sebebi ise çok çok
eskilerden beri bilinen idrar yollarını üşütüp buna baglı olarak üreme
yeteneğine zarar vermesi olarak belirtmişler. Halk arasinda çocuğun olmaz,
yada böbreklerine vurur gibi görüşler atılsada ortaya biliyoruz ki ayaklar
vucudun heryerine uzanan bütün sinir uclarını barındırır.
"Bütün rahatsızlıkların başı soğuktur."
Hergün günde 2 defa olmak üzeri ayak altına ıstıcı yağlarla masaj yapmak kan
dolaşımını hızlandırır. İdrar kaçırmasına faydalıdır. Arada bir tekrar eden
rahim kraplarının önüne geçer. Yumurta rezervinin daha aktif ve sağlıklı
olmasını sağlar.
KADİM ŞİFACILAR YUMURTA REZERVİNE BAKIŞLARI
✔️Yumurtalık ve tüpler sağ ve sol iki adettir.

✔️Kadının yumurtalıkları küçük ve yuvarlaktır.

✔️Fallop tüplerinin uç bölümünde yer alır.

✔️Dış deride elle muayene de bikini bölgesinin kenarına denk gelir.

✔️Sağlıklı yumurta rezervesi elle muayene de kalp gibi atar.

✔️Tembel yumurta rezervinin atışı çok yavaş ve derinden atar.

✔️Çalışmayan yumurta rezervin de herhangi hareket olmaz.

Şifaci ninelerimiz; Tembel ve çalışmayan yumurta rezervinde gebe kalmak çok


zordur derler.
Bu gibi durumda yapmamız gereken sıcak yağlarla masaj yapmaktır.

Sıcak yağlar nelerdir?


Çörek otu yağı, Kantaron otu yağı, Zeytin yağı, Susam yağı, Badem yağı,
Hindistan cevizi yağı
Kişi dilerse sıcak bitkisel yağ masajında susam, bademyağı ve Hindistan cevizi
gibi doğal yağlar, arındırıcı ve iyileştirici tıbbi özellikleri bilinen aromatik
uçucu yağlarla harmanlanır ve vücut sıcaklığının biraz üstünde bir sıcaklığa
kadar ısıtılır.
Bu yağlarla yumurta rezervine masaj yapılır.
Hafif baskı yapılarak saat yönüne doğru 2️5,3️0 dakika masaj yapılır.
Hergün günlük olarak bir defa olmak üzere devam edilir.
Yapmış olduğumuz araştırmalarda hanımların yumurta rezervini
aktifleştirmek için yaptıkları yöntem sonunda, tembel çalışmayan
yumurtalarım çalışmaya başladı diyenler oldu. Bikini bölgesine yapılan masaj
sonrası ayağıma sıcaklık gitti, ayak bölgesi eskisine göre daha sıcak olduğunu
belirttiler.
OSMANLI KADINLARIN RAHİM ISITICI YÖNTEMLERİ
Osmanlı döneminde kadınlar ve erkekler bellerine kuşak bağlardı. “Kuşağını
kuşadık” deyimi, “oğlan artık büyüdü, erkek oldu” anlamına gelirdi. Bir
delikanlı, beline kuşağını bağladığı andan itibaren artık hiç bir kadın yolunu
kesmeye cesaret edemez denilirdi. O dönemde kadınlarda da kuşak
kuşanmak yine özel anlam taşıyordu. Osmanlı kızları artık ergenlik çağına 10-
12 yaşlarına girdiğinde bellerine kuşak takarlar, kimi bölgelerde ise belirli
yaştan sonra genç ve nişanlı veya evli olduklarında kuşak bunu simgelerdi.
Dokumalı kuşak ve tokalı kemerden oluşan bir kadın kuşağını yeni evli gelin
düğün günü eşi hediye eder ve ölünceye kadar onu belinde taşırdı.
Eski çağlardan itibaren kuşak takma geleneği bizim kültürümüzde yer almıştır.
Karedenizin köylerinde yaşayan ninelerimiz halen bu güzel geleneği devam
ettirirler. Neden bu denli kuşak takmaya önem veren eski bilginlerimiz şu
şekilde dile getirler.
Kuşak bağlamak mideyi ıstır. Belin soğunu alır. Bel ağrısı durumlarda ağrıyı
giderir. Rahmin soğumasına engel olur. Kadının regl günlerinde sancısız ve
ağrısız geçirmesine vesile olur. Kadındaki yumurta rezervinin sağlık açısından
etkili olduğunu ve kısırlığın dahi önüne geçebileceğini belirttiler.
Şuan günümüzde gençlerin soğuk havalarda dahi ince giyinmeleri, rahmin
soğumasına neden olmaktadır. Özellikle genç kızlarımızın regl dönemleri çok
fazla ağrılı geçmektedir. Bu sebeple iç kıyafet içinde kuşak bağlamaları rahmi
ısıttığı gibi regli ağrısız geçer.
Geçmişten günümüze halen devam edilen, doğumdan sonra bel bölgesine
kuşak bağlanması ya da korse takılır. Burada yapılması istenilen doğumdan
sonra göbek esner ve sarkar, toparlamak için kuşak, şal, korse takılır. Yapılan
yöntem göbeği toparladığı gibi rahmin soğuması vede belin soğumasını
engellemek.

OSMANLI KADINLARIN RAHİM ISITICI MACUNLARI


Yaptığımız araştırmalarda Osmanlıların macun konusunda ne kadar usta ve
başarılı olduğunu gördük. Birçok farklı bitkilerden, çeşit çeşit doğal macunlar
yapmışlar.
Macunlardan birisi, rahim ısıtıcı özelliği olduğu gibi yumurta rezevinin
kalitesini artırdığı ve gebe kalmak isteyen hanımların kür sonrası, bir kaçının
gebe kaldığına şahit olmamızdır.
Fatma hanımla ropörtaj;
Aydına bağlı Sultanhisar ilçesinde ikamet eden Fatma hanım anlatıyor; Ben 21
yaşında evlendim, evlendiğim ilk sene eşimle karar aldık, boş olan evimiz
bebekle şenlensin dedik. Belki 1 yıl süreyle olur demiştik, ama olmadı. Tıbbi
olarak araştırılmasını istedik. Neden çocuğum olmuyor? Yapılan araştırma
sonucunda yumurta rezervim tembel olduğunu öğrendim. Geçen zaman
zarfında yapdığım şey kalmadı. Zorlu günler 5 yılımı aldı. Rabbim kimseyi
evlat olmamayla sınamasın. Kayın validem beni çok eski ebelerden birisinin
yanına götürdü. Kayınvalidemle şifacı ebenin kapısını çaldık, kapıyı açan 75
yaşında bir nineydi, çok akıllı ve tecrübeli biri olduğu her halinden belliydi,
bizim de ne niyetle geldiğimizi anlamıştı. Beni yere uzattı ve elleriyle benim
kasık bölgemi yokladı, sağ yumurta rezervin çalışmıyor, sol yumurta rezervin
tembel dedi.

Hemen ayağa kalkıp evinde bulunan büyük bir leğen getirdi. 20 kiloya yakın
ocakta su kaynattı, kaynayan suyu leğen içerisine döktü, sıcak suyun içine
5 adet Meryem ana otunu içine attı, otlar sıcak suyu görünce çiçek gibi açtı.
Mahrem alt bölgede ne varsa çıkar suyun içine otur dedi. Dediğini yaptım
sıcak suyun içine girdim fakat su beni yakmayacak dereceye gelmişti. Leğen
içinde oturma pozisyondayken suyun içindeki Meryem otlarını aldı ve beni
otla sıvazladı. Genelde yoğunluk sıvazlama yeri bel ile kasık, göbek altıydı.
Yarım saate kadar sıvazlama işlemini yaptı. Yalnız hayızlıyken gittim. Hayızın
2 inci günü gitmek çok faydalıymış. Daha sonra birkaç gün yünlü pijama
giymemi tavsiye etti.
Eve gitmeden önce bana bir macun hazırlamıştı
Osmanlı kadın macunu olduğunu söyledi. Tarifi merak edince ölçüsüne kadar
verdi.
Macun tarifi;
RAHİM ISITICI MACUN
300 gram kestane bal
1 kahve fincanı toz tarçın
2️yemek kaşığı çörek otu yağı
1 yemek kaşığı öğütülmüş çörek otu
1 adet limon suyu
Hepsi karıştırıp macun yapılır.
Sabah akşam birer tatlı kaşığı yemekten yarım saat önce yenir.
Macun bitene kadar ara vermeden devam edilir.
Fatma hanım en son sözlerine şunları ekleyerek konuşmamızı bitirdik;
Şifacı ebenin yanından geldikten sonra dediklerini harfiyen yerine getirdim.
Kendimi sıcak tutmaya önem verdim. Verdiği macunu düzenli yedim. O ay
hayız olmadım. İçimde nedense bir umut vardı. Sanki bu sefer oldu dedim. En
yakın sağlık ocağına gidip test verdim, her verdiğim gebelik testinde benim
için ayrı ayrı hüsrandı. Biliyormusunuz bu diğerlerinden çok farklıydı. Kalbim
yerinden fırlayacak gibi hissediyordum. Beklediğim hasret son bulacak
gibiydim. İçim heyecandan titriyordu, evet beklediğim sonuç geldi pozitifmiş
sevinçten eşimle birbirimize sarılıp ağladık, şuan 2 evladım var dedi. Sözlerini
bitirdi. Tatlı bir imtihan sonu güzel mutlu kalabalık aile….
Kadim şifacıların yapmış olduğu birçok farklı yöntemlerle karşılaşabiliriz.
Fatma hanımın başından geçen ve güzel bir sonuçla biten terkibi sizlerle
paylaştık. Köy yerlerinde yaşayan kıymetli bilgilere sahip olan şifacıların
hazine dolu bilgileri unutulmaması kanaatindeyim. Şuan günümüzde yaşları
itibari cevher dolu şifacıların sayıları azalmaktadır. Nerde kadim bilgilere
sahip olan o kıymetli ninelerimiz varsa mutlaka ziyaret edelim. Tecrübe
ettikleri bilgileri öğrenmeye çalışalım. Hayatım boyunca nerde yaşlı bir nine
görsem yanına oturur sohbet ederim, geçmişte hastalıklarla nasıl baş
ettiklerini, doğal yollarla neler yaptıklarını hep bende merak uyandırmıştır.
FATİH SULTAN MEHMED İŞ BU MACUNU

Topkapı Sarayı Arşivi'nde, E.93 numarada saklanıyor. 15. yüzyıl Türkçesi'yle


kaleme alınmıştır.
‘‘Padişahın hazinesinden çıkmış olan ve işe yaradığı denenmiş olan macun
Arap ve Acem bilginleri tarafından Sultan Mehmed Han Hazretleri için
yapılmış ve padişahın vefatından sonra iç ağalarından biri tarafından bir yolu
bulunarak saraydan dışarıya çıkartılmıştır.

Aldığımız kaynakta geçen şu şekildedir. Bir kimsenin erkekliği azalırsa veya bir
hatun doğuramaz olursa kırk gün ve gece işbu macunu yerse erkekse 15-20
yaşında yiğide, kadınsa on beş yaşında kıza döner. Vücudunda ne gibi illet ve
maraz varsa hepsini defeder, çocuğu olmayan çocuk sahibi olur ve bu macun
Allah'ın izniyle vücuttaki bütün bozuklukları alır. İlâcı denemek isteyenler
akşamdan altı dirhem yerlerse, sabah idrarlarını yaparlarken idrarla beraber
nelerin çıktığını görüp hayrete düşerler. Faydası bir gecede görülür.

Macunun içindekiler ve yapılışı şöyledir:


10 dirhem karanfil,
10 dirhem kebabe
10 dirhem fülfül
10 dirhem tarçın.
5 dirhem udü'l-kahir
5 dirhem kereviz tohumu
10 dirhem mısır anasonu
10 dirhem ısırgan,
10 dirhem havuç tohumu
10 dirhem şalgam tohumu
10 dirhem üzerlik tohumu
10 dirhem turp tohumu
10 dirhem mastaki
10 çam sakızı
10 dirhem sinameki
10 dirhem ak günlük
acıbadem yağı
20 dirhem çörek otu
Bunların hepsi bir havanda iyice dövülür, beyaz bal ilâve edilerek macun
haline getirilir, içine beş çekirdek miskle altmış dirhem şeker katılır. Bir kâseye
konur, sabah ve akşam altışar dirhem yenir. Yendiği sırada bazı duaların
okunması ve temiz olunması şarttır’’ (Nâşid Baylav'ın ‘‘Fatih Sultan Mehmed
Devrinde Te'lif, Terceme ve İstinsah Edilen Tıb Eserleri ile İlâçlar’’ından).

GEBELİĞE ENGEL OLAN MANEVİ DURUM VE


OKUNMUŞ ELMA
Sağlık, her şeyin başında gelir. Olası sağlık problemlerinde, doktora
başvurulduktan sonra Yüce Allah’a sığınılır. Bir an önce derman bulmak için
Kur’an-ı Kerim’de yer alan şifa duası ve hastalıktan kurtulma ayetleri ile
Allah’a dua edilir. Bilindiği gibi, Kur’an-ı Kerim’de hastaya okunabilecek pek
çok şifa ayetleri ve şifa duası bulunmaktadır. Bunlar, ağır hastaya
okunabileceği gibi ameliyattan çıkan hastalara da okunur.
Dolasıyla konumuz çocuk sahibi olmak için hanımların İbrahim suresindeki
ayetleri okuduktan sonra gebe kalmaları, yıllardır çocuğu olmayan 2 hanımın
nasıl çocuk sahibi olduklarını anlatmışlardı. Belki inanması zor olabilir, fakat
işin içinde ayetler olursa tüm samimiyetimle inanırım, bazen şifayı maddi
ararken, manevi olarakta duruma el atmamız gerekir. Rabbimin ayetinden
sorgu olmaz. Allahu tela ayetlerin içerisinde insan bedenine iyi gelecek şifada
saklamıştır. Kul yeterki inanarak ve teslimiyetle yapsın. Sanma ki Allahu teala
senin dualarına icabet etmez. Bir gün bir sohbet meclisindeydim, sadece tüp
bebek yaparsan tutma ihtimali var gözüyle bakılan, doğal yolla imkansız
denilen bu iki bayan, ayetlerden destek alınarak gebe kalmışlar. Sizin
yaptıklarınız sadece vesiledir.
Allah dilemedikçe kişi ne yaparsa yapsın, nasip olmadıktan sonra olmaz. Yada
nasibinde vardır ki manevi destek alındıktan sonra olmayacak denilen dahi
olabilir. Herşeyin hayırlısı istemek gerekir. Sen defalarca kapıyı zorlarsın, ısrar
edersin neden olmuyor, açılan kapı senin hakkında belkide hayırlısı değildir.
Sen tevekkül ALLAH deyip, yarabbi sana teslim oldum vardır senin bir bildiğin
bana hayırlısı nasip et dersin. Rabbim sana belkide daha hayırlı kapılar açar,
tadına doyamazsın.
Bu sebeple şifa Allah’tandır demek ve inançla yapmak herzaman önemlidir.

İBRAHİM SURESİ VE 2 ELMANIN YARISI


Kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre
Aynı mekanda bulunan 7 ayrı kişi İbrahim süresi 34’ ayetinden başlayıp, en
son 42’inci ayetine kadar 1 er defa okuyup elmanın 2 yarısına üflenir.

Gebe kalmak isteyen hanım 2 yarım elmayı eve götürür, akşam eşi eve
geldiğinde elmanın 1 yarısını çekirdekleri ve kabuklarına kadar, bayan kendisi
yer,
1 diğer yarısını kocası yer, aynı anda yenmesi gerekmektedir.
Hemen o saat içinde karı koca beraberliği gerçeklemesi gerekmektedir.
Not: Elma öncesinden yıkanır, başındaki sapı koparılır ve elme üzrine okuma
yapılır.
Gebe kalmak isteyen eşlerin tıbben herhangi sağlık sorunu görülmediği için
Alimler altta yatan manevi durum olabileceğini düşünmüşlerdir. Bu sepeple
okunmuş elmayı tavsiye ederek gebe kaldıklarına şahit olmuşlardır.
ŞİFACI KADINLARIN HAYIZ DIŞI KANAMADA YAPTIKLARI YAKI
Kanamalı bir kadın hastalığında uygulanacak bir kür var ki bu kür yüz yıllarca
şifacı kadınlarca kullanılmış ve olumlu sonuçlar alınmış.
Kür tarifi şöyle; 10 adet yumurtanın beyazını bir kaba koyulur,
Üzerine 1 yemek kaşığı toz şeker ilave edilir,
1 kahve fincanı hakiki zeytinyağı koyulur,
1 adet hakiki zeytin yağından yapılmış sabunu içine rendelenir,
Buradaki karışımlar iyice krem kıvamına getirilir,
3 gün dinlendirilir, daha sonra yatmadan önce belin kuyruk sokumu yerinden
yukarıya doğru masaj yapılarak sürülür.
Temiz bir beze de sürülüp bele sarılır, böylece sabaha kadar sargı kalması
sağlanır.
Bu işlemi 5 gün uygularsanız sorun çözülür. Hatice halanın (97 yaşında)
annesi osmanlı döneminde şifacıymış anlattığına göre rahim hastalıklarına
böyle bir kür ile çözüm bulmuş hatta çocuğu olmayanlardan da bazıları bir ay
içinde hamile kalmış. Hatice hala halen hayatta ve İstanbulda yaşıyor ve
zaman zaman şifalı bitkiler konusunda onunla paylaşımda bulunuyorum.
Hatice hala yaşı itibari gelmiş geçmiş bir çok kadına hastalık konusunda
destek verdiğini bilmekteyiz. Rahim bele yakındır, belde rahme yakındır der.
Belinden soğuk alan kadın bel hastalığına neden olduğu gibi rahim
hastalıklarına da neden olmaktadır. Bu sebeple belinizi sıcak tutun
tavsiyelerinde bulundu.
Karasakız önemindende bağsetti; Karasakız Yakısı Geçmişi yüzyıllar öncesine
dayanan ve bitkisel köklerden hazırlanan bitkisel bir yakı çeşididir. Bel Boyun
fıtığı başta olmak üzere disk ve kemik problemlerinde kullanırız.
Bu yakı yoğun bir çam kokusuna sahiptir ve kullanılırken mutlaka ısıtılması
gerekmektedir. Karasakız yakı yapımında sakızını kullanılır.

Hatice hala sözlerine devam etti; Karasakız, çatlaklara, çıkıklara, kırıklara,


romatizma ve kulunç ağrılarına, afsal ve siyatik ağrılarına, darbe ve
eziklere, topuk dikenine, bel ve boyun fıtığına ve altını ıslatan çocuklara,
rahim sorunlarına iyi geldiği belirtti.

KADININ HAYIZ OLAMAMA DURUMLARINDA DOĞAL BUHUR


Ergenliğe girişle birlikte her ay düzenli olarak adet kanaması olması
üreme çağının doğal bir gerekliliğidir. Normal sağlık koşullarına

sahip olan her kadın ergenlik ve menopoz dönemleri arasında ortalama


her ay adet kanaması yaşar. Adet kanamasının birkaç gün gecikmesi
“normal” olarak kabul edilirken, 1 hafta ve daha uzun süreli gecikmeler
sıra dışı bir durumun varlığına işarettir. Dolasıyla adet gecikmelerinde
sebepleri araştırmak gerekir.

Günümüzde genç kızlardan tutun evli kadınlara kadar hayız olmama


sorunlarında hızlıca artışgözlemledik. Umurlu’da merkezde ikamet eden,
binlerce kadınların hastalıklarına bitkisel ve kupa terapisiyle yardımcı olan
kıymetli

Kadın adet olmuyorsa yapması gereken buhur ..

3 adet soğan üzerini geçecek şekilde su eklenir 15 dakika kaynatılır .

Ayrı bir tencere de 1 litre süt kaynatılır .

Soğan ve süt sıcak olarak karıştırılır ..

İçine 1 çay bardağı elma sirkesi

1 tatlı kaşığı vikis konulur ..

Küçük bir leğen içine konur ..

Üzerine oturulur . Mahrem bölgesi açık olacaktır . Battaniye ile kendini


saracak .. buhuru içerde hapsedecek ..
30 ile 35 dakika bu şekilde oturması yeterlidir ..

3 gün üst üste günde bir defa yapılır ..

1 ay süreyle 1 tatlı kaşığı hayıt tohumu bir miktar suda kaynatıp içer ..

Erken yaşta Menopoza yeni girdiyse ,

Adetten kesildi ise , rahminde polikistik over varsa , kist varsa yapılması
tavsiye edilir ..

1 ay içinde adet olur ..

Not ; adet dışı kanaması olanlara buhur tavsiye edilmez . Kanamasını


artırır.

➡️Rahim içi sülük neden yapılır?

➖Rahim soğuması varsa, rahmi ısıtır

➖Yumurta rezervinin kalitesini artırır.

➖1 ve 3,5 santim kistleri temizler.

➖1, ve 3,5 santim miyomu temizler.

➖Polikistik over sendromu

➖Rahim kalınlaşması

➖Polip

➖Rahim yarası

➖HIV virüsü
➖Adet dışı kanama sorunları

➖Adet olmuyorsa

➖Gebe kalmak isteyen hanımlar

➖Rahim kuruluğu
Rahim içi sülük 1 ile 4 seans sonrası %80 olumlu dönüş alırsınız.
Seans aralığı 2️1 gün arayla devam edilir.
Kansızlık sorunu olanlar, seans tan bir hafta öncesi kan yapıcı gıdalar
tüketilmesi tavsiye edilir

Rahim soğuması nasıl anlaşılır?


Hayızlı olan kadın beyaz bir bez parçasına kanı sürer bir gün kurutur. Kan
rengi kırmızı ve sarı olursa rahim sıcaktır.
Tam tersi siyah ve beyaza yakın renk görürse rahim soğuktur.

Rahim ağzının aşağı inmesi , (rahim vajinaya doğru inmesidir ) Normal


yerinden ayrılmasıdır.
Rahim yeterli desteği alamadığı için aşağı doğru iner.
Genellikle bu durum kısırlığa neden olur.
Sebeblerinden biri rahim soğumasından ortaya çıkar.
Tabip annelerimizin elle uygulaması sonucunda tedaviye olumlu cevap
alırsınız.
Öncelikle hastayı yere uzatın. Kasıklarına zeytin yağı sürülür. Elle
kasıklarından asılarak göbek deliğinde bırakılır.
15 dakika yapınız, 6 numara hacamat kupası ile vakum yapıp kasık ve göbek
altına vakum yapıp göbek deliğine doğru sürükleyip bırakınız 15 dakika
yapınız ..
En son hastanın 2️ayak bileklerinden tutup ayaklarını havaya kaldırın.
Bacaklarını sirkeleme yöntemi ile 7 defa aşağı ve yukarı kaldırıp indirme
işlemi yapıp tamamlayın.
Yapılan uyguma sonrası göbek altından bele doğru şalla sıkıca bağlanır.
Bayan o gün eşiyle beraber olması tavsiye edilir.

Uygulama hayızdan çıktıktan sonra yapılır.


Köylerde olan köy ebeleri
1 adet maydonozu sütte kaynatır,
1 hafta sonunda buharına oturması tavsiye ederdi ..
Buhura 3️5,40 dakika oturulur. Etrafına battaniye sarılır. Buhar içeriğe
hapsedilir.
1 hafta sonunda hasta tabip anneye gider, kasıklarına bardak yapılır.
Hemen arkasından masaj yapılır
Bu işlem sonunda gebe kalan bir çok hanım vardır ..

Aynı zamanda yukarda anlaştığımız bir değer konu rahim kayması.


Rahmi ters dönmüş demiyoruz. Rahmi ters ise mutlaka ultrasonda çıkar.
Doğuştan rahmi ters olarak dünyaya gelir.
Genelde hanımlar ters rahimle gebe kalabilir. Gebeliğe engel olmaz.
Gebeliğe engel olan rahim kaymasıdır.
Genelde tıpta bilinmez. (Tabip annelerimiz zammı kaymış derler)
1 hafta süreyle süt ve maydanoz kaynatılıp buhura oturulur.
Sonun da bilen bir tabip anneye gidilip 10 santim genişliğinde uzun 2️adet bez
kesilip, rulo yapılır.
Sezaryen dediğimiz göbek altında hissettiğimiz rahmin sağına ve soluna bu
bezler konur. Rahim arada sıkıştırılır. Bu bezlerin üzeri şalla belden
desteklenip bağlanır.
1 hafta üzerinde kalması tavsiye edilir.
Genelde 2️,3️gün arasında rahmin içinde döndüğünü hisseder.
Bunu hissederse bağlı olan şalı çıkartıp eşiyle birlikte olması tavsiye edilir.

Bu işlem sonunda kadın gebe kalır.

Erken menopoz
Erken menopoz sürecine girme nedenlerinden biri hatta en önemli
nedenlerinden biri magnezyum eksikliğidir.
Hızlı kilo alma ◀️
Tırnaklar kalın çizgiler eşliğinde ◀️
Deformasyon ◀️
Regli düzensizliği ◀️
Bacaklarda kramplar ◀️
Yürürken bileklerde ağrılar ◀️
Kalkarken zorlanmalar ◀️
Tüm bunlar magnezyum eksikliğine işarettir.
Magnezyum eksikliği erken menopoza neden olur.

Günde bir avuç kabak çekirdeği yenilmesi önerilir.


Bakır, çinko ve magnezyum açısından zengin olan kabak çekirdeği takviye
edici muhteşem etkisi vardır.
2️1 gün yenmesi vücutta inanılmaz faydasını görür.

SPERM AZLIĞI (Azospermi)


Sperm kelimesi Türkçe'de 1. genel anlamda tohum, 2. dölleme hücresi
anlamına gelir.
Testislerde sperm üretimi olmaktadır fakat sperm iletim kanallarındaki
tıkanıklık nedeniyle meni ile dışarı atılamaz.

2. Sperm Üretimindeki Bozukluğa Bağlı Azospermi


Testislerin doğuştan yukarıda kalması (inmemiş testis – kriptorşidizm),
genetik bozukluklar, hormon eksiklikleri, bazı enfeksiyonlar ve radyasyon gibi
nedenlere bağlı olarak vücutta sperm üretimi bozulabilir.

Azospermi Tedavisi Nasıl Yapılır?


Tedavi için öncelikle azospermi nedeninin belirlenmesi gerekmektedir. Teşhis
sırasında hastalardan şu tahliller istenir:

1. Spermiogram tekrarı

Sperm sayısını ve hareketliliğini artıran otlar ve bitkiler nelerdir?

Ginseng: Geleneksel Çin tıbbında cinsel gücü artırmak üzere kullanılan bir
bitkidir. Bununla beraber testis bölgesine giden kan akımını artırarak sperm
beslenmesini dolaylı yoldan artırır, yararlıdır.

Çakşır otu: Yüzyıllardır cinsel gücü artırıcı özelliğinden dolayı kullanılan bu


bitkinin son yıllarda tesadüfen bulunan bir etkisi de sperm sayısını
artırmasıdır. Türkiye'de güney illerimizde bolca yetişir. Bu bitkinin
meyvelerini bölgede bolca yiyen keçi ve koyunlar; bol miktarda ikiz ve üçüz
doğurduğu bilinmektedir.

Ayrıca Keçiboynuzu, Zerdeçal, C vitamini, Magnezyum, Yeşil Çay, Dong Quai


( melek otu )
E vitamini, L-Karnitin, Çinko, B6 vitamini, arginin, B12, Folik asit içeren
bitkiler,
Selenyum da sperm üretimini artıran bitki ve maddelerdir.

Bunlardan özellikle vitamin C ve E, folik asit, çinko ve selenyum çok önemlidir.


Vitamin C ve E spermi dış zararlı etkenlerden yani oksidanlardan koruyan
antioksidanlardır.
Çinko, B vitaminlerinin emilimi ve fonksiyonları için gereklidir. Testosteronu
başka bir forma dönüşmesini engelleyerek prostat büyümesini önler.
Testosteron ve sperm miktarını arttırır. Çinko eksikliğinde seks dürtüsü azalır.
Baklagiller, et, karaciğer, pekmez, tavuk yüreği, istiridye, süt ve süt ürünleri,
yumurta sarısı, yer fıstığı, susam, soya fasulyesi, ay çekirdeği ve kabak
çekirdeği bol çinko içerir bu nedenle en basitinden her gün en az bir avuç
kabak çekirdeği tüketin.

Keçiboynuzu: Bol miktarda A, B, B1, B2, B3, B6, D vitamini ile kalsiyum, demir,
potasyum, magnezyum, mangan içerir. Ayrıca fiber ile pektini bol ve sodyumu
azdır. Sperm üretimini artırır, kilo vermeye yardım eder.

Arginin normalde vücutta bulunan bir aminoasittir. Vücutta önemli görevleri


vardır. Hücre bölünmesi, yara iyileşmesi, bağışılık sistemi, vücuttan
amonyağın atılması. Sperm hücreleri argininden zengin olduğundan, sperm
sayısı az olan kişilerde arginin takviyesi ile sperm sayısınının arttığı
gösterilmiştir. Et, nohut, somon balığı, fıstık,ceviz,susam,çukulata,kuru üzüm,
mısır, badem, yumurta ve süt zengin arginin kaynaklarıdır. Bu nedenle bu
besinleri de sağlıklı sperm üretimi için alınır.

CİNSEL KUVVETLENDİRİCİ VE SPERM SAYISINI ARTIRAN MACUN

Bu macun cinsel kuvveti ve sperm sayısını ziyadesiyle arttırır. Böylece sperm


eksikliğinden meydana gelen kısırlığın da önüne geçer. Cinsel soğukluğu
giderir ve insanın içini ısıtır. Cinsel güce olan olumlu etkilerinin yanında;
böbrek, mesane ve rahim iltihaplarını giderir. Vücudun direncini arttırır.
Zihinsel ve bedensel yorgunlukları giderir. Kandaki alyuvarların sayısını
arttırır. Mide ve bağırsak gazlarını giderir. Soğuk algınlığı ve üşütmeden
mütevellit bütün hastalıklara iyi gelir.

Bunların haricinde;
kullanımı takip eden ilk haftalarda, hissedeceğiniz birçok ek-fonksiyon
faydaları da mevcuttur.

Macun tarifi ;
100 gram Çoban çökerten
100 gram ginseng
50 gram deve dikeni
50 gram arı poleni
50 gram Epimedyum bitkisi
50 gram Lepidyum bitkisi
50 gram keçi boynuzu tozu
1,5 litre, 2️litre arası keçi boynuzu pekmezi
1 kahve fincanı çörekotu yağı
3️0 gram keten tohumu (öğütülmüş olacak)
3️0 gram toz tarçın
2️5 gram Badem yağı
3️0 gram hardal tohumu (öğütülmüş olacak)
2️0 gram ısırgan otu

Bunları aktadan alın


Hepsini karıştırıp macun yapın
Sabah , akşam birer tatlı kaşığı bitene kadar kullanılır..
İDRAR YOLLARINDA YANMA

İdrar yollarında yanma veya ağrılı idrar yapma ya dizüri ismi verilir.
İdrar torbası ve idrar yolları iltihabın belirtisidir.
Ateş ve yanma varsa üst idrar yolları iltihabının belirtisidir .

İdrar yaparken yanma veya ağrı şikayeti olur .


Akıntı ve kaşıntı varsa vajina iltihabı belirtisidir .

Bu durumda ne yapılır ?

Terkip;

1 tutam altın otunu, 1 bardak kaynatılmış sıcak suya ekleyerek, 10


dakikalığına demlenmesini beklemelisiniz. Yemekten yarımdan saat önce
içilir. Günde bir defa yapılır.
1 ay düzenli devam edilir.

✔️Altın otu özellikle çay olarak tüketildiğinde enfeksiyonu önler.


ve antiseptik özelliği sayesinde idrar yollarının düzgün çalışmasına yardımcı
olur.

✔️Toksinlerin vücuttan atılımını kolaylaştırır ve iyi bir idrar söktürücüdür

✔️Rahim iltihabını kurutur.

Altın otu tentürü de içilebilir.


İdrar enfeksiyonu ve rahim iltihabı için tentür nasıl yapılır?

100 gram altın otu


1 litre sirke (elma sirkesi)

100 gram altın otu ( toz hali oluncaya kadar öğütülür, aktar öğütürse daha iyi
olacaktır ) 1 litre doğal sirke varsa iyi olur.
Dolasıyla doğal sirke yapamayan birçok hanımla karşılaşabiliriz.
Marketten alacağı elma sirkeside aynı görevi görür.

Altın otu ile sirkeyi cam şişiye alıp, üstünü tülbentle bağlayıp gölge olan bir
yerde 1 ay bekletmeye alın. Hergün günde bir defa tahta kaşıkla karıştırın.

1 ay sonunda kullanmaya hazırdır.

Kullanma talimatı;
Sabah akşam birer tatlı kaşığı içilir. 1 ay devam edilip 1 hafta ara ile devam
edilir.

Rahim Temizleyici Macun


1 kilo bal
100 Gr hayıt tohumu
50 Gr aslanpençesi
3️0 Gr adaçayı
50 Gr civanpercemi
Otlar öğütülmüs olarak, bal ile karıştırılıp macun yapılır ..
Sabah aç karnına 1 tatlı kaşığı yenilir..
2️1 gün devam edilir.

❌ Adetli olduğunuz vakit kullanılmaz.


Kadın regl olmuyorsa regl olmak için bu kürü kullanabilirler

Adet söktürücü ve adet sancıları için birebirdir.


Yumurtalık kistinde olumlu etkiye sahiptir.
Rahmi güçlendirir.
Regl döneminde yaşanan ağrıların ve semptomların azalmasına yardımcı
olur.
Stres, gerginlik, anksiyete, huzursuzluk ve halsizlik gibi rahatsızlıklara karşı da
çok faydalıdır.
Yumurta rezervlerin daha güçlü aktif çalışmasını sağlar.
Kistler için oldukça faydalıdır.

Dilerseniz bu bitkileri hap yapıp günde bir defa yutulur.


Bitkiler hepsi öğütülür toz gibi olması sağlanır. Bitki karışımların üzerinde az
bir miktarda bal konur. Elinizle bilye büyüklüğünde elinize alıp avucunuz
içinde yuvarlayınız.
Yuvarlak şekli alan bitkiler bal sayesinde dağılmadan kullanlması kolaylaşır.

Bitkisel doğal haplar güneşte 3️gün kurutulur. Çok sert olmadan hafif
yumuşaklığı olsada yutmakta kolaylık sağlayacaktır.

Sabah aç karnına su desteği ile bir adet yutulur.


Yukarda belirttiğim rahatsızlıklarda kullanılır.
MİYOM NEDİR?
Kadın hastalıklarından biri olan miyomlar, rahmin kas tabakasından
kaynaklanan selim tümörlerdir. Miyom(ur) kadınlarda en sık rastlanan rahim
tümörüdür. Rahim düz kas liflerinden ve bağ dokularından oluşan bir
organdır. Halk arasında çok sık duyarız rahminde kist çıktı, ur çıktı portakal
büyüklüğünde kitle çıktı gibi tabirler kullanılır. Genellikle iyi huylu tümördür
ancak %1 ihtimalle sarkom denilen kötü huylu tümör olabilirler. Tespit
edildiğinde çok dikkatli takibi yapılması gerekir. Çoğunlukla miyomlar rahmin
duvarında bulunur bazen rahim iç zarında dış zarında hatta rahmin dışındada
yerleşik olabilirler. Genllikle belirtileri olmayabilir ancak çoğu hastalar kasık
ağrısı, çocuk olamama, sık düşük yapma, aşırı adet kanaması ara kanamlar, sık
sık kabızlık, karında anormal büyüme, hatta karında yumru gibi şişlik olur.
Âdet kaması miktarının artması,
Âdet kanamasının normalden daha uzun sürmesi,
İki âdet dönemi arasındaki sürenin kısalması,
Ara kanama,
Anemi,
Karın bölgesinde baskı hissi,
Sindirim sorunları,
Kabızlık,
Dışkılama sırasında makatta ağrı,
Sık idrara çıkma ihtiyacı,
Mesanenin tam olarak boşaltılamaması,
Cinsel ilişki sırasında ağrı,
Cinsel ilişki sonrasında kanama,
Sırt ağrısı,
Bacak ağrısı,
Karın ağrısı,
Gebeliğin düşükle sonuçlanması,
İnfertilite (kısırlık)

Kaç çeşit miyom vardır?


Miyomlar rahim duvarında yerleştikleri yerlere göre sınıflandırılırlar:

Submüköz miyom: Rahim iç duvarında yerleşenler,


İntramural miyom: Rahim kas tabakasının içine gömülü olanlar,
Subseröz miyom: Rahim dışına doğru büyümüş olanlar,
Saplı ve subseröz miyom: Rahim dışına bir sapla bağlı olanlar,

MİYOM İÇİN DENENMİŞ FAYDA GÖRÜLEN BİTKİLER


Hanımlardan biri anlatıyor,
Geçmişte annemin birden fazla miyomu vardı, aşırı kanamalıydı rahmi
alınacaktı, kadim bilgilere sahip olan teyzenin biri kanteper çiçeğini kaynatıp
iç dedi.
Bizim memlekette kanteper cicegini bulduk, annem hergün bu bitkiyi
demleyip içti. 1 ay ya da sanırım hatırlamıyorum 2 ay içinde kontrole gitti
rahmi tertemiz olmuştu.
Ben 17 yaşındaydım, ailemin tek çocuğuydum. Annem isterdi bir evladı daha
olsun, fakat miyomlardan dolayı bir türlü gebe kalamıyordu.
Yapmış olduğu bitki sonrası miyomlarda temizlenince annem hemen
arkasından gebe kaldı.
Hanım kardeşimizle yapmış olduğumuz röportaj sonrası başlarından geçen
olayı ve annesinin nasıl iyileştiğini aktardı.

Bitlis merkezde yaşayan 75 yaşında şeh nine ismiyle anılan meneviyatı çok
yüksel olan, herkesle kadim bilgilerini esirgemeyen o tatlı ninemiz bizlere
miyom rahatsızlığında ne kullanılması gerektiğini anlattı.
Özellikle sordum vermiş olduğun terkip sonrası hanımlardan aldığın sonuç
nasıl oldu?
Hiçbir bilgisini saklamadan cevabıma şu şekilde cevap verdi;
Şifa Allahtan Rabbim şifasını verecekse bitkilerde şifa olur. Şifayı bitkiden
değil Allahtan geldiğini bilmek gerekir, Allahtan dilerim ki bizlerde vesile
oluruz. Vermiş olduğu bu muhteşem
Konuşma
SOĞAN KÜRÜ HER DERDE DEVA Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu soğan kürü
kadınlarda polikistik over, çikolata kisti, miyom, vaginal akıntı, menapoz
şikayetleri, erken menapoz ve erkeklerdeki prostatit ağrıları için mükemmel
bir bitkisel çözümdür. Yumurtalıklarda oluşan kistleri tamamen
yoketmektedir. Soğan kürünün adet döneminde uygulamasının her hangi bir
sakıncası bulunmamaktadır. Fakat, etkisi açısından en ideal zaman adet
bitiminden en erken 7 gün sonra uygulanmalıdır.

Macun

1 kilo bal
100 gr. aslanpençesi
100 gr. Çoban çantası
3️0 gr. Adaçayı
100 gr. Çivanpercemi
Otlar öğütülmüs olarak, bal ile karıştırılıp macun yapılır ..
Sabah aç karnına 1 tatlı kaşığı yenilir..

2️1 gün devam edilir .. Bir hafta ara verilir ..Tekrar 2️1 gün kullanmaya devam
edilir ..

Yukardaki anlattığım gibi bu bitkileri de bir miktar balla karıştırıp bilye


büyüklüğünde top haline getirip dilerseniz satışını yapabilirsiniz.
Günde bir adet su desteği ile yutulur .

0 , B KAN GURUBU

0 /B kan gurubu olanlar naif ve incedir.


Çok duygusal ince ruhludur.

Hafif durgunluk vardır.


Bazen çok düşüncelidir.
Sesi kalın olmaz. (0 kan gurubu için geçerlidir .)
B kan gurubu 0 kan gurubuna nispeten sesi biraz daha kalındır ..
Kulağa hoş gelen rahatlatıcı sesi vardır . (0 kan gurubu)
Olaylardan çabuk etkilenir. (0/B kan gurupları)
Günlerce düşünür.
Zarar vermez.
Zarar görür.
0 ve B kan gurubu yumurta rezervi zayıftır. Bu sebeple erken yaşta
evlenmesini tavsiye ediyoruz.
Genel çoğunluk gebe kalma ile ilgili sorun yaşamaktadır ..
Dış gebelik genelde çok fazla gördüğümüz kan gurubudur.
Manen ruhen kendilerini iyi hissetmezler, Bedenleri nazara açıktır. Hemen
etki eder.
Bazen girdikleri ortamlarda çok fazla ağırlık çekerler.

Fibromiyalji sorunu en çok yaşayan kan gurubudur.

Neml 3️0/3️1 ayetini günlük 50,60 defa okumasını tavsiye ediyoruz.


Bu ayet beden temizliği yapar.

D vitamin, Kansızlık ,Demir eksiği sorunu söz konusudur.

Yine bu iki kan gurubunda cilt hastalıkları çok fazla görülür.


Egzama , Sedef , cilt kuruluğu Kına yağı sürülmesi tavsiye edilir ..
Dış gebelik en çok yaşayan kan gurubudur .

HZ. PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V) ZAMANINDA ÇIKAN HASTALIKLAR VE


TAVSİYELER
İlyas Uçar
Vebâ: Bu dönemde ilk olarak karşımıza çıkan hastalık türü vebadır. Vebâ,
basil cinsinden bir mikrobun sebep olduğu bulaşıcı bir hastalıktır ve genellikle
fare/pire gibi hayvanlar vasıtasıyla bulaşır. Hastalık kendini göre üç şekilde
gösterir: İlki deri yolu ile bunda lenf düğümleri büyür ve irinleşir; ikincisi
akciğer yolu ile ki buna veba zatürresi denir; üçüncüsü direk kana karışma
yoluyla ki buna da veba septizemisi denir. Hastalık, her üç şekilde de dalgınlık,
şiddetli susuzluk hissi, apık sapık konuşma, cilde ait kanamalar, dalak
büyümesi ve yüksek ateş gibi belirtiler gösterir. Koma ve ölümlere neden
olabilmektedir.
Sert ve kuru bu iklime sahip Mekke topraklarından çıkıp daha yumuşak ve
sulak bir iklime gelen muhacirler birtakım sağlık problemleri yaşamıştır. Bazı
kaynaklarda sıtma bazılarında veba olarak karşımıza çıkan bu rahatsızlıklar
başta Hz. Ebû Bekir olmak üzere birçok sahabîyi zor duruma sokmuş, bu
ölümcül hastalık Âmir b. Fuheyre’nin dilinde şu şekilde bir karşılık bulmuştur:
‫كيف تجدك يا عامر؟ فقال‬
‫لقد وجدت الموت قبل ذوقه ان الجبان حتفه من فوقه كل أمرئ مجاهد بطوقه كالثور يحمى جلده بروقه‬
Muhakkak ki, ölümü tatmadan ölümü buldum, şüphesiz korkak kişinin
eceli/ölümü onun başının ucundadır. Her bir kişi kendi gücüyle/takatiyle
mücahiddir, tıpkı derisini boynuzuyla koruyan öküz gibi.
Vebâ konusunda karantinaya dikkat çeken Allah Resulü “bir yerde veba
çıktığını duyarsanız oraya girmeyin, bulunduğunuz yerde veba çıkarsa o
bölgeden ayrılmayınız” buyurmuştur.
Zâtü’l-Cenb: Göğüs sancısı, titreme, ateş gibi belirtileri olan bir tür akciğer
hastalığıdır.
Vefatına yakın yakalandığı hastalığın zatü’l-cenb olduğu düşünülen
Âsaf Ataseven, “Bir Hadîsin Düşündürdükleri: Vebâ Hastalığı ve Karantina”,
İslâm Medeniyeti, 1967, C: I, S: .37 ,4
İbn Hişâm, Ebû Muhammed Abdülmelik b. Hişâm b. Eyyûb Himyerî Me’ârifî,
(218/828), Sîretü’n-Nebeviyye, II, thk. Mustafa Sakkâ, İbrâhîm Ebyârî,
Abdulhafîz Şelbî, 1955, 589.
17 Buhârî, Tıbb 30; Müslim, Selâm 92; Muvatta, Câmi 23; Tirmizî, Cenâiz 66.
199

Hz. Peygamberin kendi ifadesiyle “Allah bu hastalığın beni tutmasına


müsaade etmez” buyurarak duruma açıklık getirmiştir.
Dağlama ve rukye yöntemlerinin yanında Hz. Peygamber hastalığın tedavi
edilmesi için kustu'l-bahri, ûdu’l-hindî, vers, zeyt (zeytinyağı)kullanılmasını
tavsiye etmiştir.
İshal: “Meşî” veya “istitlâk” gibi kavramlarla ifade edilir. Günümüzde yapılan
uygulamalardan birisi olan bal şerbeti içirmenin bu dönemde bizzat
Hz. Peygamber tarafından tavsiye edildiği görülmektedir. Bu husus bir
sahabînin kardeşinin ishal olduğu ve nasıl iyileşeceğini sorduğu hadiste açıkça
belirtilmektedir.
Kurdeşen: Deride oluşan ve ciddi problemlere yol açan bir hastalıktır.
Abdurrahman b. Avf ve Zübeyr b. Avvâm’ın kurdeşen hastalığına tutulduğu ve
bu yüzden ipek elbise giymelerine izin verildiği kaynaklarda yer almaktadır.
Hz. Peygamber sarımsak ve soğan yemenin de bu hastalığa iyi geleceğini ifade
buyurmuştur.
Prostat: Selisü’l-bevl günümüzde prostat olarak bilinen bu hastalıktır.
Hz. Osman’ın yakalandığı ve Ubeydullah’ın onu tedavi ettiği kaynaklarda yer
almaktadır.
Kaynak
Ebû Bekr Muhammed b. Zekeriyyâ Râzî, (313/925), Hâvî fi’t-Tıbb, thk. Heysem
Halîfe, II, Dâru İhyâi’t- Türasi’l-Arabî, Beyrut 2002II, 85.
19 Vakıdî, II, 679; İbn Sa’d, Muhammed b. Sa’d b. Menî Haşimî, Basrî
(230/845), Kitâbü’t-Tabakâti’l-Kebîr, II, thk. Alî Muhammed Ömer,
Mektebetü’l-Hancî, Mısır 2001, 207-208; Belâzûrî, Ahmet b. Îsa b.Ca’fer
(279/895), Ensâbü’l-Eşrâf, I, thk. Muhammed Hamîdullah, Dâru’l-Meârif,
İbn Manzûr, Ebü’l-Fazl Cemâleddin Muhammed b. Mükrem (711/1311),
Lisânu’l-Arab, XV, Dâru’s-Sâdır, Beyrut 1414, 283; Veli Atmaca, “Hadislerde
Geçen Hastalık Adları”, Hadis Tetkikleri Dergisi, 2010, C. VIII, S. 2, 42.
25 Buhârî, Tıbb 4, 24; Müslim, Selâm 91; Tirmizî, Tıbb 31.
26 İbn Sa’d, III, 121; Eser, 160.
27 İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullâh b. Müslim (276/889), Uyûnu’l-
Ahbâr, III, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1418, 307.
28 İbn Manzûr, VI, 107.

. Baş Ağrısı: Şakîka, sudâ gibi kavramlarla ifade edilen hastalıktır.30 Hastalığın
tedavisinde kustu’l-hindî ( Uduhindi) kullanılması tavsiye edilmiştir.
Kalp Rahatsızlıkları: Bu hastalık, kelimenin kökünde bulunan “fuâd”
sözcüğünden mülhem mefûd veya vec-i fuâd olarak bilinmekte ve bu
kavramlar tüm kalp rahatsızlıkları için kullanılmaktadır. Rivayetlerde
Sa’d b. Ebî Vakkâs’ın bu hastalığa tutulduğu ancak kalp rahatsızlığı ciddi bir
bilgi birikimi gerektirdiği için Hz. Peygamber’in onu bu işin mütehassısı olan
dönemin doktorlarından Hâris b. Kelede’ye yönlendirdiği ifade edilmektedir.
Aynı zamanda uduhindi ya da kust denilen bitkinin tedavi amacıyla
kullanılabileceği ifade edilmiştir.
Göz İltihabı/Şişkinliği: Günlük hayatta karşımıza en çok çıkan mikrobik
hastalıklardan birisi de “remd-i ayn” olarak bilinen göz iltihaplanması veya
şişmesidir. Rivayetlerden öğrendiğimize göre Hz. Peygamber’in eşlerinden
birinin gözü şişmiş ve Hz. Peygamber mantarı sıkıp suyunu çıkarmak suretiyle
gözüne tatbik etmiş ve onu iyileştirmiştir. Yine eşini iyileşinceye kadar
karantina altında tuttuğu da ifade edilmektedir ki bu hastalığın bulaşıcı
olduğuna dair bir bilgi verebilir. Yine sahabeden Suheyb’in Hayber günü de
Hz. Ali’nin bu hastalığa tutulduğu ifade edilmektedir. Bu hastalık için narın
şifa olabileceği belirtilmiştir.

Siyer Yayınları, İstanbul 2014, 62.


İbn Manzûr, X, 183.
Ebû Mervân, I, 51.
Ebû Dâvud, Tıbb Haris b. Kelede’ye bu rahatsızlıktan dolayı yönlendirilen
kişinin Sa’d b. Ebî Râfî olduğu da söylenmektedir. Bkz. Mithat Eser, Engelli
Sahabiler, Nesil, İstanbul 2013, 98.
Ebû Mervân, I, 51.

İbn Manzûr, III, 185.


Tirmizî, Tıbb 22.
İbn Mâce, Tıbb 3.

Sivilce/Yüzdeki Kızarıklıklar: “Bu hastalığa yılancık hastalığı da denmiştir. Şuan


günümüzde yılancık taşıyla uygulama yapılmaktadır.
Horlama: Sözlükte genel olarak devenin boynu vurulduğunda çıkan ses olarak
bilinen “ğatit” kelimesi insan için düşünüldüğünde uykuda çıkarılan homurtu
demektir. Peygamberimizin bu hastalığa sahip olduğu başta Hendek Savaşı
sırasında çadırda olmak üzere pek çok kez horladığını rivayetlerden
öğreniyoruz. Günümüzde uduhindi yağı, sirke, tuz seyretlmiş olarak sprey
yoluyla burun içine kullandıklarına şahit olmaktayız.
Konuşma bozuklukları: Doğuştan veya sonradan ortaya çıkan, halk arasında
lâl, dilsiz, kekeme gibi kavramlarla karşılık bulan iletişim bozukluklarının
tümüdür. Uhud Savaşı’nda babası şehit düşen ve bizzat Hz. Peygamber’in
tesellisine mazhar olan Beşîr b. Akrebe’nin kekeme olduğu, tedavisi için Hz.
Peygamber’e geldiği ve onun duası ile iyileştiği rivayet edilmektedir.

Buhârî, Tıbb 10, 21, 23, 26; Müslim, Selâm 139; Ebû Dâvud, Tıbb 13.
Humeydî, I, 338; Ebû Mervân, I, 51.
Levent Öztürk, Hz. Peygamber Döneminde Sağlık Hizmetlerinde Kadınların
Yeri, Ayışığı, İstanbul 2001, 186. 44 İbn Manzûr, X, 455.
Tirmizî, Tıbb 11.
Tirmizî, Tıbb 11; Taberî, II, 358; Beğavî, I, 89; Kettânî, I, 357.
Atmaca, 47.
İbn Manzûr, III, 41; Zebîdî, Seyyid Muhammed Murtazâ (1205/1791), Tâcu’l-
Arûs min Cevâhiri’l-Kâmûs, thk. Abdulkerim Azbâvî, XIX, Kuveyt 2001, 511.
Ebu Abdullâh Muhammed b. Ömer b. Vâkıd Vâkıdî, (207/822), Kitâbu’l-
Megâzî, II, thk. Marsden Jones, Beyrut 1984, 467-468.
Vâkıdî, I, 393.
İbn Şebbe, I, 52. Bunlar ve diğer görme engelli sahabiler hakkında daha fazla
bilgi açın bkz. Eser, Engelli Sahabiler, Nesil, İstanbul 2013.
İbn Mende, Ebü’l-Kâsım Abdurrahmân b. Muhammed b. İshâk Abdî İsfahânî
(470/1078), Ma’rifetü’s-Sahâbe, Câmiâtü’l-İmâre, 2005, yy., 252; İbnü’l-Esîr,
İzzeddîn Ebu’l Hasen Alî b. Ebü’l-Kerem, (630/1233), Üsdü’l- Gâbe fî
Ma’rifeti’s-Sahâbe, I, thk. Muhammed Muavviz, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,

Difteri: Ölümcül bir hastalık olan difterinin bu dönemde bazı sahabîlerin


ölmesine yol açtığı bilinmektedir. Ebû Ümame bunlardan bir tanesidir.
Es’âd b. Zürâre’nin de aynı hastalığa yakalandığı ve keyy (dağlama) yaptırdığı
bu sebeple vefat ettiği bildirilmektedir.
Nazar: Hz. Peygamber’in gerçek ve hak olarak ifade ettiği ve günümüzde göz
değmesi olarak bilinen nazar, psikolojik veya psişik bir hastalık türüdür. Bu
dönemde genellikle tıbbî bir tedavi olmaksızın rukye denilen bir usulle tedavi
edilmiştir.

Ayn diye bilinen nazarın hadislerde aynu’l-cân, aynu’l-insân ve aynu’l-lâmme


olarak yer alması nazarın çok boyutlu olduğunu göstermektedir. Ayn ile nazar
arasında farklılar olduğu da söylenmektedir.
Baras: Ciltte beliren beyaz lekelerden ibaret bir hastalıktır.60 Günümüzde
alaca veya beyaz cüzzam olarak bilinen hastalığın genel olarak güneş suyuyla
yıkanmaktan ortaya çıktığı söylenmektedir. Yine bazı kaynaklarda Çarşamba
günü tırnak kesilmesinden dolayı ortaya çıktığını belirttir.
Hacamat yaptırmanın bu hastalığı tedavi etmede etkili bir yöntem olduğu
ifade edilmektedir. Enes b. Mâlik, Esla’ b. Şerîk ve Hakem b. Ebi’l-Âs’ın alaca
hastalığına tutuldukları Velid b. Kays’ın ise Hz. Peygamber’in duasıyla iyileştiği
ifade edilmektedir.
Bâsur-Hemoroid: Günümüzde aynı adla bilinen ve ciddi sıkıntılara yol açan
patolojik bir rahatsızlıktır. İmrân b. Husayn basur olunca nasıl namaz kılması
gerektiği konusunda başka bir basurlu sahabî de nasıl abdest alacağı
hususunda Hz. Peygamber’e danışmıştır.

İbn Hişâm, II, 507.


İbn Mâce, Tıbb 24.
Buhârî, Tıbb 30; Ezherî, Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed b. Ezher Herevî
(370/980), Tehzîbü’l-Lüğa, XIII, Dâru İhyâi’t-Türasi’l-Arabî, Beyrut 2001, 252;
Rağıb İsfehânî, Müfredât fî Garîbi’l-Kur’ân, thk. Safvân Adnân, I, Dâru’l-Kalem,
Beyrut 1412, 130; Hamidullah, II, 810.
Abdurrezzâk, III, 561.
Buhârî, Tıbb 36; Müslim, Selâm 42; Ebû Dâvud, Tıbb 15.
Tirmizî, Tıbb 16; İbn Mâce, Tıbb 33; Daha fazla bilgi için İbrahim Canan, Hadis
Ansiklopedisi Kütüb-i Sitte, XI, Akçağ Yayınları, İstanbul 1993, 111-121.
Atmaca, 30; Rauf Kazımov, “İslâm’da Nazar ve Gözdeyme”, Bakı İslâm
Universitesi Elmi Mecmua, 2012, S: 7, 57-74.
Halil b. Ahmed, Amr b. Temîm Ferâhîdî (Fürhûdî) (175/791), Kitâbu’l-Ayn,
thk. Mehdî Mahzûmî, VII, Dâru Mektebeti’l-Hilâl, yy., ts., 119.
Ebû Mervân, I, 39; Ebû Nuaym, II, 664; Hindî, Alî b. Hüsâmiddîn b. Abdilmelik
b. Kâdîhân Müttakî (975/1567), Kenzu’l-Ummâl, IX, Müssesesetü’r-Ricâl, yy.,
1981, 572.
Ebû Nuaym, II, 515.
Ebû Nuaym, V, 2728; Eser, 109.

Çiçek Hastalığı: Yüksek ateş ve vücutta ciddi kalıcı rahatsızlara sebebiyet


veren bir hastalıktır. Başka bir sahabî de aynı hastalığı bir tavsiye üzerine erâk
denilen bitkiyi pişirip suyunu içerek atlatmıştır.
Grip/Nezle: Üst solunum yolu hastalığı yani nezle/grip şeklinde bilinen
hastalıktır. Hastalık olarak bilinse de pek çok faydasının olduğu bizzat Hz.
Peygamber tarafından ifade edilmiştir. Faydalarından en önemlisi ise cüzzamı
tetikleyen sebeplere mani olmasıdır.
Cüzzâm: Dönemin öldürücü hastalıklarından birisi de cüzzâmdır. Hz.
Peygamber ense çukurundan yapılan hacamatın cüzzâm için bir önlem
olduğunu belirtmiştir. Yine nezle olmanın da cüzzâmı engelleyen bir faktör
olduğunu vurgulamıştır. Hz. Peygamber’in mühürdarlarından Muaykıb b. Ebî
Fatma’nın cüzzam hastalığına yakalandığı söylense de bunun Hz. Peygamber
zamanında olup olmadığı konusunda ihtilaflar mevcuttur. Ancak Hz.
Peygamber’in uygulamalı tavsiyeleri bu hastalığa bu dönemde yakalananların
olduğunun bir göstergesi olarak kabul edilebilir.
Çil/Leke/Kelef: Dermatolojik bir rahatsızlıktır. Ciltte beliren leke manasına
gelen “kelef” sözcüğüyle ifade edilmesi günümüzde çil/leke/benek diye
bilinen rahatsızlığa işaret etmektedir. Ümmü Cemîle adında bir kadın
yüzündeki çiller veya lekelerden dolayı rahatsız olmuş ve tedavi ettirmek
arzusuyla Hz. Âişe’ye danışmıştır.
Dâria: Zayıflık, cılızlık manasına gelen bir rahatsızlık manasına gelen “dâria”
Peygamberimiz’in, Esma hint Umeys'e hitaben: "Ne oluyor kardeşimin
oğullarının bedenlerini dari'a' (cılız, solgun) görüyorum, bir sıkıntılarımı var?"
diye sorması ve Esma’nın da: "Hayır. Fakat onlara çabuk nazar (ayn) değiyor",
diye karşılık vermesi ile varlığını gösteren bir sağlık problemidir. Hadisin
devamında rahatsızlığın tedavisiyle ilgili olarak Allah Resûlü: "O zaman onlara
rukye yapın" buyurmuş, Esma da elindeki rukyeyi göstererek tedavi için
uğraştığını göstermiştir. Başka bir yerde ayşe annemiz kilo almak için hurma
yediğini görmekteyiz.

Hz. Peygamber Zamanında Medîne’de Ortaya Çıkan Hastalıklar ve Tedavi


Yöntemleri
bedenlerini dari'a' (cılız, solgun) görüyorum, bir sıkıntılarımı var?" diye
sorması ve Esma’nın da: "Hayır. Fakat onlara çabuk nazar (ayn) değiyor", diye
karşılık vermesi ile varlığını gösteren bir sağlık problemidir. Hadisin
devamında rahatsızlığın tedavisiyle ilgili olarak Allah Resûlü: "O zaman onlara
rukye yapın" buyurmuş, Esma da elindeki rukyeyi göstererek tedavi için
uğraştığını göstermiştir.
Dümmel: Deri üzerinde çıkan içi kan veya irin dolu rahatsızlıklar için kullanılan
“dümmel” günümüzde çıban veya apse diye bilinen hastalık türüne işaret
etmektedir. Kaynaklarda hırac, hurac, huzze ve karha şeklinde kullanımları da
mevcuttur.
Fıtık: Günümüzde aynı isimle bilinen bir rahatsızlıktır. Kaynaklarda Ammâr b.
Yâsir’in fıtık olduğu bunun için ilk kez tebân/tubân (‫ )تبان‬adında özel bir giysi
giydiği ifade edilmektedir.
Ğalebetü’d-Dem: Kanın hareketlenip vücuda galebe çalması manasına gelen
bu tabirle ifade edilen hastalığın günümüzdeki karşılığının nabız yükselmesi,
kan basıncının artması veya yüksek tansiyon olması muhtemeldir.
Irku’n-Nesâ: Günümüzde siyatik olarak bilinen hastalıktır. Hz. Peygamber:
"Irku'n-Nesa'nın şifası Arap koyununun yağıdır. Bu yağ eritilir, üç kısma ayrılır
ve her gün bir kısmı olmak üzere üç gün sabah aç karnına içilir" buyurmuştur.
Müslim, Selâm 46; Ebû Avâne, Ya’kub b. İshâk b. İbrâhim Neysâbûrî İsferâyînî
(316/920), Müsned, thk. Eymen b. Ârif Dimeşkî, XVII, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut
1998, 387.
İbn Manzûr, XI, 251.
Abdurrezzâk, I, 161; Râzî, IV, 40; Atmaca, 34.
Belâzûrî, V, 539; Diyarbekrî, Kâdî Hüseyin b. Muhammed b. Hasen
(990/1582), Târîhu’l-Hamîs fî Ahvâli Enfesi Nefîs, II, Dâru’s-Sâdır, Beyrut, ts.,
271; Kettânî, I, 356.
Atmaca, 34.
Buhârî, Tıbb 39; İbn Kayyım, I, 137.
Atmaca, 46.
Buhârî, Tıbb 26; Ebû Dâvud, Tıbb 18; İbn Kayyım, I, 137. 82 İbn Mâce, Tıbb 36.
İbn Mâce, Tıbb 14; Atmaca, 36.

Yüz felci: Lakve, yüz felci demektir. Kaynaklarda İbn Ömer, Ebû Talha ve
Enes’in yüz felci geçirdiği bildirilmekte ve tedavi olarak dağlama veya rukye
yöntemlerini kullandıkları ifade edilmektedir. Ayrıca sahabîlerden asıl adı
Huzeyfe olan Uyeyne b. Hısn’ın yüz felci geçirmesi sebebiyle görüntü
itibariyle engelli olmasına ve bu ismin (Uyeyne = küçük göz) kendisine
verilmesine sebep olduğu bildirilmektedir. Heyetler yılında Medîne’ye gelen
Mihves b. Ma’dikerb’in de yüz felci geçirdiği ve kavminin şifası için Hz.
Peygamber’e geldiği ve O’nun (s.a.v) da şu şekilde bir tedavi uygulamalarını
tavsiye ettiği ve böylece iyileştiği aktarılmaktadır:
“Bir iğne alın ve ateşte ısıtarak iki gözü arasında dolandırın. İşte şifa
oralardadır.” Denilmiştir.
Midde: İrin, iltihap, yaradan akan su manalarına gelmektedir. Hz. Peygamber
Ensar'dan birinin verem olduğunu duyunca ziyaretine gitmiş yarasını görünce
"Bu irindir. Çıkarın gitsin" deyince irin deşilmiştir.
Nemle: Günümüzde siğil olarak bildiğimiz bir rahatsızlıktır. Allah Resûlü daha
önce izahları geçen nazar ve haşerat sokmasının yanında nemle (siğil) için de
rukye yapılmasını tavsiye etmiştir.
Nikris: Ayaklarda ve diğer mafsallarda ortaya çıkan ağrı manasına gelen
“nikris”90 için Hz. Peygamber: “İncir yiyin. Cennetten bir meyve indi diye
haber verecek olsaydım bunu söylerdim.
Çünkü cennet meyvesi çekirdeksiz olur. Onu yiyin çünkü o basuru keser topuk
v.s. eklem ağrılarına (nikris) iyi gelir.” buyurmuştur.
Sef’a: “Sufra” olarak da karşımıza çıkan sef’a, muhtemelen günümüzde sarılık
diye bildiğimiz hastalıktır. Çünkü hem kelime manasıyla sarı demek olan bu
hastalık şu olay ile örtüşmektedir. Bir gün Hz. Peygamber Ümmü Seleme’nin
yanına girmiş, yanında duran kız çocuğuna bakınca “bu kızın yüzünde sef’a var
ona rukye yaptırın” buyurmuştur.

Kettânî, I, 357.
Eser, 82-83; Bünyamin Erul, “Uyeyne b. Hısn” DİA, XLII, İstanbul 2012, 240-
241.
86 İbn Sa’d, I, 349; Câhız, Ebû Osman Amr b. Bahr (255/868), Kitâbu’l-Bursân
ve’l-Urcân ve’l-Umyân ve’l- Hulvân, thk. Abdüsselâm Muhammed b. Hârun,
Beyrut 1410/1990, 429-430; Eser, 85.
87 Atmaca, 43.
88 Müslim, Selâm 58; Ebû Dâvud, Tıbb 18; Tirmizî, Tıbb 15.
89 Tirmizî, Tıbb 13; İbn Mâce, Tıbb 29; İbn Kayyım, I, 137.
90 Halil b. Ahmed, V, 252; Ezherî, IX, 293.
91 Buhârî, Tıbb 35; Müslim, Selâm 46.
İlyas Uçar
206

Ümmü Meldem: Sözlüklerde kanı kurutan ve etleri yiyen öldürücü bir


hastalık olan humma olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı zamanda ateşli bir
hastalık olan humma kişiye cehennem ateşindeymiş gibi bir his veren,
defalarca kez su dökülse de rahatlatmayan bir hastalıktır. Ümmü’l-Hibrîz diye
de bilinmektedir. Ensârdan bir kadın bu hastalığa yakalanmış tedavi için
Hz. Peygamber’e gelmiş O da sabretmesini tavsiye etmiştir. Tay kabilesine
mensub Zeyd adında bir başka sahabî de bu hastalık sebebiyle vefat etmiştir.
Hz. Âişe’nin de hummaya tutulduğu ancak Hz. Peygamber’in öğrettiği bir dua
ile hastalıktan kurtulduğu da ifade edilmektedir.
Kızamık: Kaynaklarda “hasbe” olarak geçen bu hastalık günümüzde kızamık
olarak bilinmektedir. Hz. Peygamber’in kızı Rukiyye’nin bu hastalık sebebiyle
vefat ettiği bildirilmektedir.
Hazımsızlık: Sözlükte gıda ve besinlerin mide tarafından yeterince
hazmedilememesi ve bunun sonucunda oluşan ağrı demek olan “zeribe”
günümüzde hazımsızlık olarak bilinmektedir. Hz. Peygamber giderilmesi için
deve sütünü önermiştir.
Halil b. Ahmed, VIII, 46; Ezherî, XIV, 95; Ebû Nuaym, II, 560; Hindî, X, 34. 93
Ebû Mervân, I, 20.
Ezherî, XIV, 95.
İbn Kuteybe, I, 333; Taberî, III, 145.
Takiyuddîn Ahmed b. Alî b. Abdülkâdir b. Muhammed Makrizî, (845/1442),
İmtâü’l-Esmâ’ bi mâ li’n- Nebiyyi mine’l-Ahvâli ve’l-Emvâli ve’l-Hafedeti ve’l-
Metâ’, XII, thk. Muhammed Abdulhamîd Nemîsî, Dâru’l- Kütübi’l-İlmiyye,
Beyrut, ts, 3.
Ebû Dâvud, Tıbb 19; Atmaca, 62.
Atmaca, 43.
Buhârî, Libâs 85, 85; Müslîm, Libâs 115; Nesâî, Zîynet 71.
İbn Şebbe, I, 70.
İbn Manzûr, I, 385-387.
Ebû Abdullâh Ahmed b. Muhammed Şeybânî (241/855), Müsned, I, thk.
Şuayb Arnavûtî, Âdil Mürşid, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 2001, 629.

SAHABE DÖNEMİNE AİT TAVSİYELER


Gerek Kur’ân-ı Kerîm gerekse hadîs-i şeriflerde insanoğlunun başına gelecek
hastalık ve musibetler ile bunlara karşı alınacak önlemlerden bahsedilmiştir.
Bununla beraber araştırmamızın başında ifade ettiğimiz gibi Hz. Peygamber
“Hastalarınıza zorla yedirmeyin, içirmeyin”103 gibi genel ilkelerin yanında her
bir hastalık için ayrı şifa yolları ve yöntemleri uygulayarak günlük hayatta
karşılaşılan hastalıkların üstesinden gelinmesini sağlamış 104 her türlü tedbir
ve önlem insanî/vicdânî sınırlar dahilinde uygulanmaya konulmuştur.105
Ayrıca “başımıza geldi ne yapalım”, “kaderimiz böyleymiş” vb. ümitsizlik ve
yılgınlık barındıran anlayıştan uzak durulmasını göstermiştir.

Bazıları günümüzde hala uygulamada olan bu tedavi yöntemlerinden tespit


edebildiklerimiz ise şunlardır:
2.1. Karantina : Özellikle veba hakkında Hz. Peygamber’in “bir yerde veba
çıktığını duyarsanız oraya girmeyin, bulunduğunuz yerde veba çıkarsa o
bölgeden ayrılmayınız” buyurması karantinanın çok önemli bir yöntem
olduğunu vurgulamaktadır.106 Yine Hz. Peygamber’in eşlerinden birisinin
gözünün iltihaplanması üzerine başkasına sirayet etmemesi amacıyla
iyileşinceye karantinada bekletmesi en çarpıcı örneklerden bir tanesidir.107
Dağlama: Bu dönemde en sık uygulanan tedavi yöntemi kaynaklarda “keyy”
olarak geçen dağlamadır. Genel olarak ateşle, külle veya çürümüş kemikle 108
yapılan dağlama çoğu zaman başarılı bir şekilde sonuçlanmış zaman zaman
ölümlere sebep olmuştur. Hastalıklar başlığında ifade ettiğimiz İbn Ömer, Ebû
Talha ve Enes geçirdikleri yüz felci109 Es’âd b. Zürâre’nin yüzünde çıkan
sivilceler 110 bu yöntem ile iyileştirilmiştir. Bunun yanı sıra Hz. Peygamber’in
Übey b. Ka’b’ı yaşadığı bir rahatsızlıktan dolayı işin uzmanı bir doktora
gönderdiği, doktorun da damarını keserek rahatsızlık olan bölgeye dağlama
yaptığı 111 Sa’d b. Muâz’ın Benî Kureyza muhasarasında yaralanan kolunun
dağlandığı 112 yine Hz. Ali ve Hz. Fâtıma’nın Uhud Savaşı’nda yara alan Hz.
Peygamber’in yarasına kül bastırarak yarasını tedavi etmeye çalıştıkları 113
kaynaklarda net bir şekilde yer almaktadır. Yüz felci başlığı altında ele
aldığımız Mihves’e uygulanan ateşli iğneleme yöntemi de dağlamaya
benzerlik göstermesi açısından burada değerlendirilebilir.114
103 Tirmizî, Tıbb 4; İbn Mâce, Tıbb 4.
104 İslâm dininde tedaviye verilen önem hakkında detaylı bilgi için bkz. M.
Âsım Köksal, “İslâmiyette Tedaviye Verilen Ehemmiyet”, Diyanet İlmi Dergi
[Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi], 1962, C: I, S: 2, 11-12.
105 Uygulama alanlarından birine örnek olması adına ayrıca bkz. Yunus Eşit,
“İslâm Hukuku’na Göre Tedavide Necis Maddelerin Kullanımı”, Uluslararası
İslâm Araştırmaları Dergisi (İHYA) = International Journal of Islamic Studies
(IIJIS), 2016, C: II, S: 1, 105-120.
106 Buhârî, Tıbb 30; Müslim, Selâm 92; Ebû Dâvud, Tıbb 24; Muvatta, Câmi
23; Tirmizî, Cenâiz 66. Ayrıca bkz. Ataseven, 37-38.
107 Kettânî, I, 359.
108 Vâkıdî, I, 250.
109 Kettânî, I, 357.
110 Kettânî, I, 357.
111 Ebû Dâvud, Tıbb 6; Kettânî, I, 357.
112 Müslim, Selâm 75; Ebû Dâvud, Tıbb 7; Vâkıdî, II, 525.
İlyas Uçar
208
2.3. İlaç Kullanma: Dua ve bitkisel tedavinin yanında kaynaklarda ilaç
kullanılarak da tedavi yapıldığı görülmektedir. Bunun en bilindik örneği ise Hz.
Peygamber’e hastalığı sırasında ağzından verilen ilaçtır.115 Hastalığın tesiri
geçince Esmâ’ya bu işi nerden öğrendiği sormuş o da bu tedavi şeklini
Habeşistan’da öğrendiğini ifade etmiştir.116 Esmâ bnt. Umeys’in verdiği ilacın
içeriğinde ûdû’l-hindî, vers ve zeytinyağı bulunduğu söylenmektedir. Bu
dönemde verilen ilaçlar genellikle ağız yoluyla olsa da burun ve dişler
arasından verildiği de bilinmektedir.117 Örneğin, uzre diye ifade ettiğimiz
boğaz hastalıklarının tedavisinde ilaçlar boğaza damlatma şeklinde
yapılmaktaydı.118
2.4. İlâk: Genellikle boğaz şişmelerinde uygulanan bir yöntemdir. Şişen
bölgeye parmaklar ile bastırmak ve şişliği indirmeye çalışmak şeklinde bilinen
ilâk oldukça tehlikeli bir yöntem olduğu için bunun yerine Hz. Peygamber
ûdû’l-hindî adındaki bitkiyi önermiştir.119
2.5. Perhiz: Bazı hastalıklara karşı besinlerin dikkatli ve ölçülü olarak
alınmasını tavsiye etmek ve sağlığı korumak üzere Hz. Peygamber’in tavsiye
ettiği uygulamalardan biridir. Ayrıca aşırı yememe noktasında yapmış olduğu
şu uyarı da çok önemlidir:
“Âdemoğlu, mideden daha şerli bir kap doldurmaz. Âdemoğluna belini
doğrultacak birkaç lokma yeter. Yine de yemek isterse: Üçte birini yemeğe,
üçte birini suya, üçte birini de nefesine ayırsın.”120
2.6. Hacamat: Dönemin en sık kullanılan tedavi yöntemlerinden biridir.

Sözlükte “emmek” manasına gelen hâceme fiilinden türüyen hicâme


kavramıyla ifade edilen hacamat, iki omuz arası, boyun damarları, baş ve ayak
gibi farklı organlardan kan çıkarmak suretiyle
113 Buhârî, Cihâd 80, 85, Meğâzî 24, Tıbb 27; Müslim, Cihâd 101; Tirmizî, Tıbb
34; İbn Mâce, Tıbb 15; Vâkıdî, I, 250.
114 İbn Sa’d, I, 349; Câhız, 429-430; Eser, 85.
115 Buhârî, Tıbb 21, Meğâzî 83; Müslim, Selâm 83; İbn Hişâm, IV, 651; İbn
Sa’d, II, 208.
116 İbn Sa’d, II, 208.
117 Hamidullah, II, 811.
118 Öztürk, 186.
119 Buhârî, Tıbb 10, 21, 26; Müslim, Selâm 139; Ebû Dâvud, Tıbb 13; Canan,
XI, 26. 120 Tirmizî, Zühd 47.

yapılan bir uygulamadır. 121 Hz. Peygamber’in yapılması noktasında sık sık
tavsiyelerde bulunduğu özellikle vücudu rahatlatan122 hacamat ve
hacamatçılığa dair rivayetlerin daha çok Medîne dönemine ait olması baştan
beri ifade ettiğimiz algı ve anlayışın bir tezahürü olmalıdır.123 Bu durum
günlük hayatta yaşanan bazı şaşırmacalara da yol açmıştır. Mesela Semüre b.
Cündeb’den gelen bir rivayette Hz. Peygamber’den kan almak üzere gelen bir
hacamatçı bıçağın bir ucuyla onun vücudunu yararak boynuzdan olan
hacamat şişeleriyle yarıkların üzerini kapatırken hacamatla ilgili herhangi bir
tasavvuru olmayan bedevî içeri girip: “Yâ Resûlallâh, bu adamın vücudunu
çizmesine niçin müsaade ediyorsun” diye şaşkınlığını dile getirince, Hz.
Peygamber bu işlemin hacamat diye adlandırıldığını ve uygulanan en iyi
tedavi yollarından birisi olduğunu ifade eder.124
2.7. Suyla Tedavi: Ateşli hastalıklarda 125 ve özellikle çok sık yaşanan humma
hastalığında suyla tedavi yöntemi kullanılmıştır.126 Hz. Peygamber’in
vefatına yakın geçirdiği rahatsızlık esnasında yedi ayrı kuyunun suyu
karıştırılmak suretiyle tedavi uygulandığı rivayet edilmiştir.127
2.8. Protez: Günümüzde kopan veya işlevini yitiren bir uzvun yerine onun
görevini yerine getirecek bir başka uzvun takılması/yapılması manasına gelen
protezin bu dönemde de uygulandığı kaynaklarda yer almaktadır. Bunlardan
birinde Arfece b. Es’ad adında bir şahıs savaşta kesilen burnu yerine
gümüşten bir burun taktırmış ancak gümüşün koku yapması üzerine bunu
altın olarak değiştirmiştir.128 Başka bir örnekte ise sahabeden bazıları düşen
dişlerin yerine altın diş taktırmışlardır.129
2.9. Rukye: Sözlükte “yukarı çıkmak, rukye yapmak” manasına rukye, terim
manasıyla Hastalık ve kötülüklerden korunmak veya kurtulmak amacıyla dua
okuyup üflemek demektir. Kur'an-ı Kerim'de aynı manasıyla Kıyame suresinde
"rak" geçmektedir. Bu nedenle
121 Buhârî, Tıbb 14; Ebû Dâvud, Tıbb 4-5; İbn Manzûr, XII, 117; Abdullah Köşe,
“Hacamat”, DİA, XIV, İstanbul 1996, 422.
122 Tirmizî, Tıbb, 12; İbn Mâce, Tıbb, 20
123 Levent Öztürk Mekkelilerin hacamat konusunda ne kadar bilgili olup
olmadıkları konusunun araştırılmaya değer bir konu olduğunun altını
çizmektedir. Bkz. Öztürk, 64. Ayrıca hacamat konusunda daha fazla bilgi için
bkz. Elnure Azizova, “İlk Dönem İslâm Toplumu Sağlık Sektöründe
Hacamatçılık”, Bakı Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin Elmi Mecmuasi,
2011, S: 15, 151-16; Necmettin Şeker, “Hz. Peygamber’in Hadislerin Koruyucu
Hekimlik: Hacamat Örneği”, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, 2013, C: XI, S: 21, 156-188.
124 İbn Sa’d, I, 444; Azizova, 156.
125 Buhârî, Tıbb 28; Müslim, Selâm 83; Tirmizî, Tıbb 25.
126 Tirmizî, Tıbb 33.
127 Hamidullah, II, 811.
128 Câhız, 482.
129 Ebû Dâvud, Hâtem 7; Kettânî, II, 46; Abdullah Aydınlı, “Arfece b. Es’ad”
DİA, III, İstanbul 1991, 354.
İlyas Uçar
210

günümüzde hala “muska, nazarlık” gibi isimler kullanılmaktadır.130 Cahiliyye


döneminde sıkça başvurulan tedavi yöntemlerinden biriydi. Ancak içerisinde
şirk unsuru taşımasından dolayı İslam ile bağdaşmıyordu. Bu durum rukyenin
başta yasaklanmasına sebebiyet vermiş daha sonraları barındırdığı anlamsız
ve zararlı hususlarından arındırıldıktan sonra kullanılabileceğine dair Hz.
Peygamber’in “İçerisinde şirk barındırmayan rukyede size bir beis yoktur”131
hadisiyle serbest bırakılmıştır.

Pek çok hadiste “izin vermiştir” ifadesiyle de bu açıkça ortaya


konulmaktadır.132
Medîne dönemi sağlık ve tıp hayatında belki de en çok rastlanan terimlerden
birisi olan rukye, ruhsal tedavi yanında, beden için geçerli olan ilaç vs. gibi
tıbbî tedavi metodlarını da bünyesinde barındırmaktadır.133 Bu yüzden
rukyeye, dua ile tedavi134, psiko-terapi135 gibi farklı isimler verilmiştir.
Rukye, günümüzde bazılarının küçümsemek amacıyla ifade ettiği gibi sadece
bir üfürük olayı değilir. Mesela Muhammed Hamidullah bu hususla ilgili
olarak bizzat şahit olduğu olaylardan bahsetmektedir.136
Rukye bir ihtisas işidir. Bu işin mütehassısı ise Şifa bnt. Abdillah’tır. Hatta Şifa
bu işte o kadar mahirdi ki rukye ondan öğreniliyordu. Hz. Peygamber
kendisinden Hafsa’ya da bunu öğretmesini istemiştir. Ancak başta Allah
Resûlü olmak üzere pek çok sahabî rukye yapmışlardır. Âişe, Esmâ bnt.
Umeys, Meymûne bnt. Hâris gibi isimler bunlardan bazılarıdır.137
Hz. Peygamber de yılan ve akrep ısırmalarına karşı rukye yapmak isteyenlere
izin vermiştir.138
2.10. Bitkisel tedavi: Modern tıpta fitoterapi olarak bilinen bitkisel tedavi
tarih boyunca kullanılan en yaygın tedavi yöntemidir. Doğrudan kullanımı
mevcut olduğu gibi ilaç yapımında da kullanılan bitkiler, araştırdığımız dönem
açısından bakacak olursak daha çok doğrudan yara üzerine konma, pişirilme,
çiğneme, suyunu kaynatma şekillerinde kullanılmıştır.
130 Kıyâme, 75/27; İbn Manzûr, XIV, 331-332; İlyas Çelebi, “Rukye”, DİA,
XXXV, İstanbul 2008, 219.
131 Ebû Dâvud, Tıbb 18; Müslim, Selâm 64.
132 Müslim, Selâm 60-61.
133 Rıza Savaş, İslâm’ın İlk Yıllarında Kadın, Siyer Yayınları, İstanbul 2017,
192; Ayrıca bkz. Ali Osman Ateş, “Akıl Hastalıkları Üzerine Cinlerin Etkisi ve
Rukye Konusuyla İlgili Bazı Rivayetlerin Değerlendirilmesi”, Diyanet İlmi Dergi
[Diyanet Dini-İlmi - Edebi Dergi], 1993, C: XXIX, S: 2, 103-128.
134 Canan, XI, 75. Modern tıpta dua ile terapiye, biblioterapi denmektedir.
135 Öztürk, 181. Psiko-terapi rukyeden farklılıklar arz ettiği için biz onu ayrı
bir başlık olarak değerlendirdik.
136 Hamidullah, II, 811.
137 Buhârî, İcâre, 16; Öztürk, 181-182; Savaş, 192.
138 Müslim, Selâm 60-61. Rukye hususunda daha fazla bilgi için bkz. Veli
Atmaca, Hadislerde Rukye: Şifa Hadisleri Hz. Peygamber ve Sahabenin
Uygulamaları Işığında, Rağbet, İstanbul 2010.
211

Bitkileri tedavide kullanılmanın sadece sağlığa yardımcı ve destek verici


özelliğini unutmamak ve bitkileri bir mucize olarak görmemek gerekmektedir.
139 Medîne döneminde özellikle ateş, nezle, öksürük, ishal, kabızlık, haşerat
zehirlemesi/sokması vb. durumlarda mantar 140, çörek otu 141, şübrüm142,
senâ otu143, ûdu’l-hindî 144 gibi bazı bitkiler ile bal145, zemzem suyu 146
gibi bazı gıdaların tedavi amacıyla çok sık bir biçimde kullanılmışlardır.
“Sürmelerin en hayırlısı” olarak bizzat Hz. Peygamber tarafından tavsiye
edilen ve kullanılan ismidin de gözleri parlatmaya ve saç çıkarmaya yaradığı
ifade edilmiştir.147
2.11. Psiko-terapi: Günümüzde modern tıbbın kullandığı en yaygın tedavi
yöntemlerinden biri olan psiko-terapi Hz. Peygamber döneminde “telkin,
teselli veya manevi destek” olarak karşılık bulmaktadır. Bazen dua ile bazen
sabır tavsiye ederek bazen de “Hastalarınıza zorla yedirmeyin, içirmeyin”148
gibi motivasyona etki edecek yaklaşımlarla bu tedavi yöntemi etkin olarak
kullanılmıştır. İslam dininin en önemli vazifelerinden biri olan hastalı ziyaret
etmek ise bu tedavi yönteminin en güçlü silahlarından birisi olmuştur. Enes b.
Mâlik’in kardeşi Ebû Umeyr’in, kendisiyle oynadığı serçesi -nuğayr- ölünce,
Hz. Peygamber küçük çocuk ne olacak ki dememiş, onu teselli edip ve moral
kazandırmaya çalışmıştır.149

Dindirmek veya yaralarda antiseptik olarak kullanıldığı 151 bilgisi elimizde


mevcut iken doğum ağrısına kullanıp kullanılmadığı noktasında bir bilgi
verilmemektedir.
Kadınlarla ilgili hayız 152 istihâze 153 ve nifas gibi özel durumlar da günlük
hayatın en önemli parçalarından biridir. Günümüz temizlik ve korunma
yollarına benzer bir takım yöntemlerle Medîneli kadınlar bu özel hallerini
çözümleme yoluna gitmiş zaman zaman Hz. Peygamber’e veya onun eşlerine
sorular sorarak ona göre hareket etmişlerdir. Onlardan birinde Hz.
Peygamber “miske bulanmış bir parça bez ile temizlen” buyurmuştur. 154 Bu
hususla ilgili olarak Levent Öztürk, kanı durdurmak için “kürsüf” adında bir
pamuk kullanıldığını ifade etmektedir. 155 Hz. Peygamber bir başka kadına da
hayız kanının başka bir eşyaya bulaşması üzerine onu temizlemesi için “su
kabına tuz atıp, onu yıka” buyurmuştur.156
Kaynaklarda geçen tedavi yöntemlerinden biri de tükürük yoluyla tedavidir.
Günümüzde garip olarak karşılansa da şu rivayetler fayda sağladığı ifade
edilmektedir:
Ka’b. Eşref’i öldürürken yaralanan Hâris b. Evs’in yarasına tükürerek tedavi
uygulanmış ve iyileşmiş157 Uhud Savaşı’nda Ebû Rühm’ün boğazına ok
saplanmış ve bizzat Hz. Peygamber yaraya tükürerek yara iyileşmiştir.158
Hz. Peygamber’in genel olarak sağlıkla ilgili tavsiye, emir ve uygulamaları
daha sonraki dönemlerde Tıbb-ı Nebevî olarak literatüre geçmiştir. Vahyî
olmaktan öte kişisel bilgi, birikim ve tecrübesine dayalı bu düsturlar hem
sağlığı koruma noktasında hem de tıp konusunda toplumun daha çok
bilinçlenmesine vesile olmuştur. Hz. Peygamber bu süreci şer’î bir süreç
olarak sürdürmemiştir.
İnsanlık tarihi kadar eski olan hastalık ve hastalık tedavi yöntemleri bu
bilinçlenme ve düsturlar ışığında olumlu bir karşılık bulmuş böylece Cahiliye
döneminde Arapların genel olarak sahip oldukları ve çoğunlukla büyüsel
yöntemlerle çözüme kavuşturmaya çalıştıkları hususiyetler sağlam bir zemine
oturmuştur. Bu durum, Medîne öncesi zamanlarda ve Arap

151 İbn Esîr, VII, 1488; Öztürk, 196.


152 Günümüzde aybaşı hali diye de bilinen ve belli günlerde kadınlardan kan
gelmesi demek olan hayız hakkında detaylı bilgi için bkz. Canan, X, 343 vd.
153 Hayız kanı olmayan bir özre binaen kadından gelen kanama olan istihâze
hakkında detaylı bilgi için bkz. Canan, X, 365 vd.
154 Buhârî, Hayz 13, 14, İ’tisâm 24; Müslim, Hayz 60, 61; Ebû Dâvud, Tahâret
122; Nesâî, Tahâret 159.
155 Öztürk, 193.
156 Ebû Dâvud, Tahâret 122
157 Vâkıdî, I, 190.
158 Vâkıdî, I, 243.
213

toplumunda tıp bilgisinin, kitap ehli kişilerin olmadığı manasını


içermemektedir. Aksine var olan bilgi ve birikimin daha da iyileşmesine katkı
sağlamıştır. Bu katkı zihnî olduğu kadar, kavramlara hatta alet ve edevâta
kadar yansımıştır.

İnsanların başlarına gelen bela ve musibetlere karşı ümitsiz ve karamsar


olması hoş görülmemiş, her türlü yol, yöntem ve metodun kullanılması
helal/haram sınırları içerisinde tavsiye edilmiş hatta zaman zaman
emredilmiştir. Bu bağlamda Kur’ân-ı Kerim aslı itibariyle necis ve haram olan
domuz etinin bile canın korunması noktasında yenmesine müsaade etmiştir.
Hz. Peygamber’in hastalıklara ve hastalara bakışı da hep bu minval üzere
olmuştur.
Medîne döneminde karşılaşılan hastalıklar kavramsal olarak dönemin
özelliklerini yansıtsa da çoğu günümüzde hala varlığını sürdürmektedir. Hatta
dönemin tedavi yöntemleri bile, günümüzde modern tıp oldukça gelişmiş
olduğu halde alternatif tıp adıyla uygulanmaktadır. Özellikle bitkilerle tedavi,
zaman zaman olumsuz sonuçlar doğursa da hala en çok tercih edilen
yöntemlerden birisi olarak kullanılmaktadır. Bu yüzden olsa gerek, insanoğlu
tarih boyunca özellikle tıp konusunda geçmişten istifade etmekten geri
durmamıştır.

HACAMAT VE HADİS KAYNAKLAR

Sizin tedavi olmak için başvuracağınız en iyi çare Hacamattır.


(Nesei)

Cabir(r.a)dan Peygamber Efendimiz(s.a.v) Şöyle buyurmuştur:

Eğer kullandıklarınızda bir hayır varsa veya hayır olacaksa bu kan aldırmakta bal şerbetinde ve
ateşle dağlanmakta olur. Fakat ben dağlanma ile tedaviyi yasaklıyorum. “Kan aldırma yollarının en
güzeli hacamattır. (yahut hacamat sizin en iyi tedavi yollarınızdır)” (Buhâri, Tıb 13; Müslim,
Musakat 62, 63; Ebû Dâvûd Nikâh 26, Tıb 3)

Hacamat ücreti helaldir: (Müslim; 1577)

Hacâmatın vakti, her ayın hiçri 17, 19 ve 21. günleridir (Müslim; 1202, 1577, Tirmizi; 2126, İbn
Mace; 3479, 3486, Ebu Davud; 3861)

Ebu Kesbe el-Enmari radiyallahu anh anlatiyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam basindan ve iki
omuzu arasindan hacamat olur ve: “Kim bu kandan akitirsa, herhangi bir hastalik için, bir baska
ilacla tedavi olmasa da zarar gormez!” buyururdu.” Ebu Davud, Tibb 4, (3859); Ibnu Mace, Tibb 21,
(3484).

Muhammed bin Abdullah ‘ Her kim ayın on yedi on dokuz ve yirmi birinci günlerinde kan aldırırsa
kan hücumundan dolayı meydana gelen bir çok hastalıklardan şifa bulur.’ buyurmuşlardır. E.
Davud Tıp H. 3861; Tirmizi Tıp H. 2051

Ameller niyetlere göre değer kazanır. Sünnete uymak niyetiyle ve bize emanet olan vücudumuzun
sağlığına kavuşması için yaptırdığımız hacamat bir ibadet değeri taşır. Çünkü ibadetlerimizi ve diğer
görevlerimizi ancak sağlıklı bir bedenle tam olarak yerine getirebiliriz.

Peygamberimiz (s.a.s)’in yaptığı ve yapılmasını tavsiye ettiği işlerin şüphesiz bir anlamı ve hikmeti
vardır. Onun hayatı bizim için örnektir: “Andolsun Allah’ın Resulu’nde sizin için Allah’ı ve ahireti
arzu eden ve Allah’ı çok anan kimseler için (uyulacak) en güzel bir örnek vardır” (el-Ahzâb, 33/21).

Mirac gecesinde yanından geçtiği bir melek grubunun Peygamberimize: “ümmetine hacamatı
emret!” diye söylediğini Abdullah b. Abbâs (r.a) rivayet etmektedir (Ali Nâsıf, et-Tâc, III, 203).
Hz. Peygamber (s.a.s) bizzat kendisi Ebû Taybe adında bir Haccâm’a hacamat yaptırmış ve başından
kan aldırıp haccâma ücretini ödemiş ve şöyle buyurmuştur: “Kan aldırma yollarının en güzeli
hacamattır. (yahut hacamat sizin en iyi tedavi yollarınızdır)”(Buhâri, Tıb 13; Müslim, Musakat 62,
63; Ebû Dâvûd Nikâh 26, Tıb 3).

Hz. Peygamber (s.a.s) ihramlı iken hacamat yaptırmıştır (Buhârî, Savm, 22; Müslim, Hac 87, 88; Ebû
Dâvûd Menâsik 35). İhramlı iken saç kestirmemek şartıyla hacamatın caiz olduğu hususunda âlimler
arasında görüş birliği vardır. Aynı şekilde Hz. Peygamber (s.a.s) oruçlu iken de hacamat yaptırmıştır.
Yani kan aldırmıştır (Buhârî, Tıb II; Ebû Davûd, Siyâm 29).

Ebu Kesbe el-Enmari radiyallahu anh anlatiyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam basindan ve iki
omuzu arasindan hacamat olur ve:

“Kim bu kandan akitirsa, herhangi bir hastalik için, bir baska ilacla tedavi olmasa da zarar gormez!”
buyururdu.” Ebu Davud, Tibb 4, (3859); Ibnu Mace, Tibb 21, (3484).

Nâfi (r.a)’den rivayet edildiğine göre İbn Ömer (r.a) (Kendisine): Nâfi, kan (fazlalaşmak suretiyle)
beni yedi. Bunun için sen bana bir hacamatçı getir ve genç bir hacamatçı seç. Ne yaşlı ne de çocuk
hacamatçı seçme demiştir.

Nâfi der ki; İbn Ömer (r.a) şöyle dedi: Ben, Resulullah (s.a.s)’den şu buyruğu işittim: “Hacamat
olmak aç karnına daha faydalıdır. Hacamat olmak aklı ve hıfzetme (ezberleme) gücünü arttırır.
Hâfız olanın da hıfzetmek kabiliyetini kuvvetlendirir. Artık kim hacamat olmak isterse Allah’ın
ismini anarak perşembe günü hacamat olsun ” (İbn Mâce, Kitâbu’t-Tıb, 22).

İbn Hacer bununla ilgili olarak şöyle der: Hacamat olmak için uygun vakitler hakkında birkaç hadis
vârid olmuş ise de hiçbiri Buhârî’nin sözkonusu ettiği şarta uygun değildi. Bana öyle geliyor ki:
Buhârî hacamat işinin ihtiyaç olduğu zaman yapılabileceğine ve bunun belirli bir vakte bağlı
olmadığına işaret etmek istemiştir. Çünkü hacamat işinin geceleyin yapıldığını ve Hz. Peygamber
(s.a.s)’in oruçlu iken hacamat olduğuna dair hadîsi rivayet etmiştir.

Hz. Enes radiyallahu anh anlatiyor: Resulullah aleyhissalatu vesselam, boynunun iki tarafindaki
damarlari ile iki omuzun arasindaki damardan hacamat olurdu.” Ebu Davud, Tibb 4, (3860); Tirmizi,
Tibb 12, (2052); Ibnu Mace, Tibb 21, (3483).

Hz. Ali radiyallahu anh anlatiyor: “(Bir gun) Cebrail Resulullah aleyhissalatu vesselam’a, Ahdaayn
(boynun iki tarafindaki damar) hizasindan ve kahilden (iki omuzun arasi) hacamat olma emrini
getirdi.”

Tirmizi su ziyadede bulunur: “(Resulullah aleyhissalatu vesselam) ayin onyedisinde, ondokuzunda


ve yirmi birinde hacamat olurdu.” Tirmizi, Tibb 12, (2052).

Hz. Enes radiyallahu anh anlatiyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim hacamat
olmak isterse, ayin 17 veya 19 veya 2l’ini arasin. Sakin, kan fazlalasmak suretiyle birinize galebe
calip onu oldurmesin.”

Sahiheyn’de gelen bir rivayette şöyle denir: “Resulullah aleyhissalatu vesselam hacamat olur,
kimseye ucretinde zulmetmezdi.” Buhari, Icare 18; Muslim, Selam 77, (1577).

Ibnu Abbas radiyallahu anhuma anlatiyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
“Haccm ne iyi kuldur; (fazla) kani giderir, beli hafifletir, gozu parlatir.”
Ibnu Abbas der ki: “Resulullah aleyhissalatu vesselam Mirac gecesinde, meleklerden murekkeb bir
cemaate her ugrayisinda: “Hacamat olmaya devam et! Ummetine de hacamat olmalarini emret!”
derlerdi.” Tirmizi, Tibb 12, (2054).

Ebu Bekre radiyallahu anh’tan anlatildigina gore, bu muhterem sahabi, ailesini sali gunu hacamat
olmaktan men ederdi. Derdi ki: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Sali gunu kan
gunudur. O gunde bir saat vardir, kan durmaz.” Ebu Davud, Tibb 5, (3862).

Hz. Enes radiyallahu anh anlatýyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Mirac
sirasinda yanlarindan gectigim her cemaat bana mutlaka “Ey Muhammed! Ummetine hacamat
olmalarini emret!” demistir.”

Hz. Cabir radiyallahu anh anlatýyor: “Resulullah aleyhissalatu vesselam (bir keresinde) atindan bir
hurma kutugu uzerine dusmus ve ayagi cikmisti.”

Ravi Veki’ der ki: “Yani Resulullah aleyhissalatu vesselam, bir incinmeden dolayi ayaginin ustunden
hacamat ettirmistir.”

”İbn-i Abbas , Peygamber efendimizin şöyle dediğini nak leder:”Kan alan kişi ne iyidir.Kan almak
fazla kanı dışarı atıyor , Sulvün yükünü hafifletiyor ve gözleri kuvvetlendiriyor.”

Ibnu Omer radiyallahu anhuma (azadlisina): “Ey Nafi bana kan galebe caldi, benim icin bir haccam
getir, getirecegin haccam genc olsun, yasli veya cocuk olmasin” dedi. Devamla Ibnu Omer dedi ki:
“Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam’in: “Ac karnina hacamat olma idealdir, (onda sifa ve
bereket vardir) akli artirir. Hafizayi guclendirir. Hafiz olmak isteyenlerin hifzetme kabiliyetini artirir.
Hacamat olmak isteyen Allah’in adiyla persembe gunu hacamat olsun. Cuma, cumartesi, pazar
gunlerinde hacamat olmaktan kacinin. Pazartesi ve Sali gunu de hacamat olunuz. Carsamba gunu
hacamat olmaktan kacinin: Cunku o, Eyyub aleyhisselam’in belaya dustugu gundur. Cuzzam ve
alaca hastaligi da sadece carsamba gunu veya carsamba gecesi zuhur eder” dedigini isittim.”

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) 14 asır önceden ümmetine hacamatı (kan aldırmayı) tavsiye ediyor
ve bunun çeşitli hastalıklara faydalı olduğunu şu şekilde bildiriyor:

“Hacamat, bütün hastalıklara şifâdır. Aman hacamat olun.”

“Tedavi olduğunuz şeylerin en hayırlısı hacamattır.”

“Tedavi olduğunuz şeyler arasında, şunlarda şifâ vardır: Hacamat, bal şerbeti ve dağlama. Lâkin ben
dağlamayı sevmem.”

“Aç karnına hacamat daha iyidir. Bunda şifâ ve bereket vardır. Akıl ve hafızayı ziyade eder.”

“Baştan hacamat olmak, eğer sahibi niyet ederse, yedi derde şifâdır: cinnet, baş ağrısı, cüzzam,
baras, uyuklama, diş ağrısı, baş dönmesi.”

“Sıcağın şiddetinden, hacamatla korununuz. Zira sıcakta kan yoğunlaşır da adamı hasta eder, hattâ
öldürür.” (Râmûz el-Hadîs’ten)

Son hadîs-i şerifte, sıcakta kanın yoğunlaşacağı bildirilmiştir ki, bu durum su kaybı ile gerçekleşir.
Bugün tıp, kanın yoğun olduğu polisitemia vera hastalığında kan almayı, bir tedavi şekli olarak
kabul eder. Bu hastalıkta, diğer hadîste geçen başağrısı, başdönmesi, halsizlik ve fenalık hissi gibi
şikâyetler vardır.

Peygamberimiz “damardan veya deriden kan aldırmak,tedavi olduğunuz şeylerin en


faydalılarındandır.”(1) buyurmuştur.
Daha öncede kısaca açıkladığımız üzere yaşamımızda sağlığımızın merkezi konumunda olan kanımız
kendine has muhteşem özellikleri ile sağlığımızın kalitesi hakkında çok kısa bir zaman içinde önemli
oranda fikir sahibi olmamızı sağlamaktadır.

Yine peygamberimiz”üç şeyde şifa vardır .Bal şerbeti içmekte,kan aldırmakta ve kızgın bir aletle
dağlama yaptırmakta. Fakat ben dağlama yaptırmayı sevmem.”(2) buyurmuşlardır.

Şu anda da günümüzde burun kanamaları için kulak burun boğaz uzmanları ilaçlara cevap
vermiyorsa burunun hemen ön kısmında kanamaya sebebiyet veren alanı koterle
yakmaktadırlar .Cilt hastalıklarında ,kadın hastalıklarında da halen kullanılmakta olan koterle
yakma işlemi günümüzde bir tedavi alternatifi olarak kullanılmaktadır. Peygamberimizin dağlamayı
sevmem demesi ağrı yapmasına ve o dönemde dağlamanın gelişigüzel ve çok sıkça kullanılmaya
başlanılmasından ileri gelmektedir.

Peygamberimizin hizmetlilerinden Selma (r.a) demiştir ki: “Her kim peygamberimize başındaki bir
ağrıdan şikayet etti ise Rasulullah ,ona:”kan aldır!” buyurmuştur. Her kim de ayaklarındaki bir ağrı
veya yaradan şikayet etti ise ,ona da :”ayaklarına kına yak! “ (3) buyurmuşlardır.

Peygamber efdendimizin bir çok yerde durumun gerektirdiği oranda başından kan aldırdığı , ihtiyaç
duyduğu kadarda vücudunun diğer yerlerinden kan aldırdığı sabit olmuştur.Çene altından kan
aldırmak diş , boğaz ağrılarına zamanında kullanıldığı taktirde fayda sağlar , başı ve el ayalarını fazla
kandan arındırır.Ayağın üst kısmından kan aldırmak , topuğa yakın olan ana damarı keserek kana
akıtmanın yerine geçer , uyluk ve baçaklardaki yaralara , kadınlarda görünen kaşıntı ve adet
kesilmesine yarar sağlar.Göğüs altından kan aldırmak uyluktaki çıbanlara , uyuza , sivilcelere ,
nigris’e,basurlara , fil hastalığına ve sırttaki kaşıntılara faydalıdır.

Amerika’lı bir profesör hastalıkların %90’ının kanın temizlenilmesi ile tedavi edilebileceğini iddia
etmiştir .Kanın temizlenmesi ile bu denli hastalıklara karşı başarılı sonuç alınması konunun önemini
ortaya çıkarmaktadır. Özellikle psikiyatrik rahatsızlıklarda önemi tahmin edilenin çok üzerindedir.
Çağımızın hastalığı haline gelmiş ve son yıllarda çok fazla miktarda görülmeye başlanılmış
depresyon tedavisinde kanın temizlenilmesi ile muhteşem derecede olumlu etki alınabilmektedir.
Depresyonda beyin hücreleri olan nöronların birbirlerine bağlantı yaptıkları sinaptik aralıklarda
seratonin, adrenalin ,noradrenalin ve dopamin gibi hormonların geçiş hızında bozulma olmaktadır.
Bu bozulmaya bağlı olarak enerji kaybı,yorgunluk,umutsuzluk,karar vermede güçlük,unutkanlıkla
seyreden ve daha ağırlaşmış safhalarında insanları intiharlara kadar götüren depresyon rahatsızlığı
gelişmektedir. Burada kanın kirliliğinin büyük önemi vardır. Depresyon tedavisi uyguladığım
hastalarımda gözlemlediğim çok önemli bir gerçek var. Bu hastalarımın kanlarını vermelerini
sağladığımda ve kendilerine kan temizleyici sebze ve bitkiler,bazı baharatlar önerdiğimde ilaçlara
ihtiyaçları bir süre sonra ortadan kalkmaktadır. Neşeleri yerine gelmekte ,vücutlarındaki
yorgunluk,ruhlarındaki umutsuzluk yok olmaktadır. Bu bitki ve baharatlara uzun süre ve düzenli bir
şekilde devam etmeleri olağanüstü sonuçlar elde etmelerini sağlamaktadır.

Sağlığımızı etkileyen bir çok rahatsızlıklar aslında zihinseldir. Kanın temizlenilmesi ile belirgin bir
değişim meydana gelir .İnsanın sağlıklı düşünebilme özelliği gelişir ve zihni muhteşem bir devrim
yaşar.

Süreklilik arz eden kronikleşmiş bir çok hastalıklarda;migren,romatizma,mide barsak


rahatsızlıkları ,el ve ayaklarda üşüme,şeker hastalığı,karaciğer yetersizliği,zihinsel ve ruhsal bir çok
hastalıklarda,böbrek hastalıklarında kan vermenin faydaları belirgindir.
Kan seviyesi düşük anemik ve hemofilili hastaların kan vermelerinin uygun olmadığını da
belirtmekte yarar var. Kan vermeye karar verildiğinde bir tahlil yaptırarak kişiler vücut kan
seviyelerinin kan vermeye elverişli olup olmadığını kısa bir zaman içinde öğrenebilirler .En son
kararın bir tıp doktorunun muayenesinden geçildikten sonra verilmesinin uygun olacağını özellikle
belirtmekte yarar görüyorum.

Peygamberimiz ‘ Her kim ayın on yedi on dokuz ve yirmi birinci günlerinde kan aldırırsa kan
hücumundan dolayı meydana gelen bir çok hastalıklardan şifa bulur.’ (4)buyurmuşlardır.

Ayrıca yine ‘Ayın on beş on yedi , on dokuz ve yirmi birinci günleri kan aldırınız ! Zira bu günlerde
kan hücuma geçerek sizden birilerinizi öldürmesin.’ buyurmuşlardır.

İbni Sina, ‘el kanun fi‘t Tıbb’( Tıbbın Kanunu) isimli meşhur eserinde bu hadislerle ilgili olarak şu
şekilde görüş belirtmektedir. “Arabi ayların başında kan aldırmak tavsiye edilmez. Çünkü vücuttaki
sıvı maddeler ayın ilk günlerinde fevkalade çok ve hareketli değildir. Çünkü bu günlerde sıvı
maddelerin seviyesi düşüktür. Dolunay günlerinde ise ayın çekim gücünün artması sebebiyle
vücuttaki sıvı maddeler hem çoğalmış hem de hareketlenmiştir. Bu sebeple bu günlerde alınan kan
kişiye zarar vermez”.

Zamanımızın tıp ve ilim adamları, hacamatın daha birçok yararlı ve tedavi edici tesirinin
bulunduğunda ittifak halindedir.

(1) Bağdadi s. 45; E. Nuaym vr. 35 b.


(2) Buhari Tıp 7/12, İ. Mace Tıp H. 3491, Müsned 1/246
(3) E. Davud Tıp 3858, Tirmizi Tıp H. 3502
(4) E. Davud Tıp H. 3861; Tirmizi Tıp H. 2051

PEYGAMBER EFENDİMİZDEN SAĞLIK ÖĞÜTLERİ

Sağlık en büyük nimetlerdendir. Peygamberimizin (SAV) sağlık hakkındaki tavsiyelerinden bazılarını


sizin için derledik.

 SAĞLIĞIN ÖNEMİ

“ Sizlerden her kim vücutça sağlıklı, nefsinden, malından korkusuz ve huzurlu , günlük yiyeceği de
yanında olarak sabahlarsa, sanki dünyanın bütün nimetleri kendisinde toplanmış gibi olur. (Tirmizi
zühd Hadis 2346).”

Yine benzer bir hadislerinde aynı konuya işaret etmişlerdir:

“Emniyetli (Korkusuz) yaşamak ve sağlıklı olmak iki büyük nimettir ki, insanlardan pek çoğu bu iki
nimetten mahrumdur” (İ. Sünnî vr. 10b).

 “ Ey insanlar! Şüphesiz ki dünyada insanlara, imân ve sağlıktan daha kıymetli bir şey verilmemiştir.
Böyle olunca, yüce Allah`tan bunları isteyiniz” buyurdu (Müsned 1/8).
KORUYUCU HEKİMLİK

İslâmiyet, sağlık noktasında koruyucu hekimliği ön plâna çıkarır. Bir başka ifâde ile, hastalıkların
sebeplerini nazara verir ve bunlara riayet edilmesini ısrarla ister. Bu hususta özellikle az yeme tavsiye
edilmektedir.

Nitekim bir hadislerinde Peygamber A. S. “ İnsanoğlu midesinden daha zararlı bir kap doldurmamıştır.
İnsanoğluna belini doğrultacak birkaç lokma kâfidir. Mutlaka yemesi gerekirse, midesinin üçte birini
yemeye, üçte birini içmeye, üçte birini de nefes alıp vermeye (havaya) bırakmalıdır” buyurmuştur.
(Tirmizi zühd Hadis 2380).

Çok yeme, pek çok hastalığın sebebi olarak gösterilmiştir: “Bir çok hastalığın gerçek sebebi çok
yemedir” (C. Sağır 1/36) .

Yine bir başka hadislerinde aynı konuya işaret etmiştir: “Allah`a en sevgili olanınız; az yiyenleriniz,
vücut bakımından da hafif olanlarınızdır” (Kenzü`l Ummal 3/7084).

Sağlığın muhafazası için her türlü tehlikelerden uzak durulması istenir. Nitekim Peygamber A.S. “ Her
kim korkuluksuz bir damda yatıp uyur da, geceleyin damdan düşüp ölürse sorumluluğu kendisine
aittir. Her kim de fırtınalı bir zamanda deniz yolculuğuna çıkar, fırtınaya yakalanıp ölürse, bunun da
sorumluluğu kendisine aittir” buyurmuştur (Müsned 5/79, 271).

Yine Peygamber A.S. kirli ve pis şeylerden sakındırmıştır: “Her kim elinde et kokusu (bulaşığı) olduğu
halde, yıkamadan yatıp uyur, bu sebeple de kendisine bir şey isabet ederse, ancak kendisini suçlasın”
(Ebu Davud etime Hadis 3852) .

rdır. Kur`an okumakta ve bal şerbeti içmekte” buyurmaktadır (Hakim tıp 4/200) . Peygamberimiz A.S.
herYÜCE ALLAH BÜTÜN HASTALIKLARIN DA TEDÂVİ ÇARELERİNİ YARATMIŞTIR

Cenab-ı Hak, dünyada imtihanın gereği , pek çok hikmetlerine binaen, insanların da sünnetulah`a
riayet etmemesinin bir sonucu olarak, insanlara bir takım hastalıklar vermektedir. Bununla beraber,
bütün hastalıkların da tedâvi çarelerini yaratmıştır.

İsrâ Suresi`nin 82. âyetinde Cenab-ı Hak, “Biz Kur`an-ı müminler için bir şifa ve rahmet olarak indirdik”
buyurmaktadır.

Yunus Suresi`nin 57. âyetinde ise, “Ey insanlar! (İşte bu Kur`an) size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerde
olan dertlere bir şifa, müminler için doğru yolu gösteren bir hidayet ve rahmet olarak gelmiştir.”
buyurulur.

Peygamber A.S. da; “İki şeyde şifa va hastalığın tedâvisinin mümkün olduğunu beyan etmiştir:” Yüce
Allah, şifasını vermediği hiçbir hastalık yaratmamıştır” (Buhari, tıp Hadis 7/12) .

Bir başka hadislerinde de şöyle buyurmuşlardır: “Ey Allah`ın kulları tedavi olunuz! Çünkü yüce Allah,
ölüm ve ihtiyarlıktan başka şifasını vermediği hiçbir hastalık yaratmamıştır” (İbni Mâce, tıp Hadis
3436)

ŞİFÂLİ BİTKİLERDEN ALLAH VE RESÛLÜ`NÜN TAVSİYE ETTİKLERİ:

Bitkilerle tedâvi, tedâvi sırasında ilâç kullanmadan gıda maddeleri ya da benzerleri ile yapılan
tedâvidir. Her hangi bir hastalık gıda maddeleri ve perhizle tedâvi edilebilirse, ilâç kullanması tavsiye
edilmez. Gıda maddeleri ile tedâvide genel kâide; hastalığın tedâvisi sırasında faydalı gıdaları alıp,
zararlı olanlarını terk ederek perhiz etmektir.
Cenab-ı Hak Kur`an-ı Kerim`de gıdaların temiz ve helâl olmasına işaret etmektedir: “Allah`ın sizlere
rızk olarak verdiği şeylerden helâl ve temiz olarak yiyiniz! Eğer gerçekten Allah`a ibadet ediyorsanız,
Onun vermiş olduğu nimetlere teşekkür ediniz” (Nahl 114) .

“HASTALIĞIN EVİ MİDEDİR, TEDAVİNİN ÖZÜ PERHİZDİR”

Peygamberimiz A.S., hastalığın nasıl önleneceği ile alâkalı olarak şöyle buyurmuştur: “Hastalığın evi
midedir. Tedavinin özü perhizdir.”

İnsanın ruh ve beden sağlığı üzerindeki çalışmalar bir bakıma insanlık tarihi kadar eskidir. Özellikle
İslâm âleminde tıbbî konularda, Kur`an-ı Kerim`in bildirdikleri, Peygamberimizin tavsiye ve teklifleri,
kıyas ve tecrübe yoluyla elde edilen bilgiler, Tıbb-ı Nebevî kaynaklarında yer almıştır.

Biz burada, tedavî noktasında, Kur`an ve hadislerde işaret olunan yiyecek ve içeceklerden bazılarını
nazara alacağız.

SU İÇMEK

Yeme ve içme hususunda İslâm dinin koyduğu prensibin başında az yemek gelir. İçilecek şeylerin de
bir nefeste içilmemesini öğütler.

Nitekim Peygamber A.S. her hangi bir şey içtiği zaman üç nefeste içer ve şöyle derdi: “Bu şekilde
içmek daha kandırıcı, sağlık için daha faydalıdır” (Müslim eşribe Hadis 123; Ebu Davut eşribe Hadis
3729; Tirmizî eşribe Hadis188) .

Yine Peygamber A.S. “ Devenin içtiği gibi suyu bir nefeste içmeyiniz. Bardağı her defasında ağızdan
uzak tutarak iki veya üç nefeste içiniz. İçerken besmele çekiniz, içtikten sonra da `Elhamdülillah`
deyiniz” buyurmuştur (Tirmizî eşribe Hadis 1885) .

Bir hadislerinde de: “Sizden biriniz su içtiği zaman yavaş yavaş içsin, bir nefeste içmesin. Zira, suyu bir
nefeste içmek karaciğer iltihabı (ve nefes tıkanıklığı) meydana getirir” buyurmuştur (Adürrezzak
10/428 Hadis 19594).

Bir başka hadislerinde de ayakta su içmenin zararına işaret etmiştir: “Eğer ayakta su içen kimse,
midesine verdiği zararı bilseydi, içtiği suyu şüphesiz ki geri kusardı” (Abdürrezzak 10/427 hadis
19588).

Yine aynı konu ile alakalı olarak. “Sizden biriniz ayakta su içmesin. Her kim unuturdea içerse, kusmaya
çalışsın” buyurmuştur (Müslim eşribe Hadis 116) .

Peygamberimizin, güneşte ısıtılan suyun kullanılmaması hususunda da tavsiyeleri olmuştur. Hz. Aişe
(R.A): “Peygamber A.S. yanıma gelmişti. Ben ise, güneşte su ısıtıyordum. Bunun üzerine. ”Ey Aişe!
Böyle yapma! Zira, güneşte ısınmış suyu kullanmak abraşlık (Alaca, sedef) gibi cilt hastalığı meydana
getirir” buyurdu (Dârekutnî taharet 1/38 Hadis 2) .

AYVA

Peygamber A.S. “Ayva, göğüsteki sıkıntıyı, ağırlığı giderir, gönlü (kalbi) ferahlatıp kuvvetlendirir”
buyurmuştur (M. Zevaid 5/45; C. Sağır 2/80; F. Kadir 5/46; K. Ummal 10/28258).

Ayvanın kalbi kuvvetlendirdiği ve akciğer iltihabına karşı faydalı olduğu belirtilir (E. Nuaym 61). Ayrıca
ayva, idrar arttırır, ishali keser, kusmayı teskin eder. Vücut ısısının düşmesini önler.

BAL
Bal ile alakalı olarak Cenab-ı Hak Kur`an-ı Kerim`de şöyle buyuruyor: “Rabbin, bal arısına, ‘Dağlarda,
ağaçlarda ve hazırlanmış kovanlarda yuva yap, sonra her çeşit bitkiden ye; sonra da -bal yapman için-
Rabbinin gösterdiği yollardan boyun eğerek yürü` diye öğretti. Onun karınlarından renkleri çeşit çeşit
bir içecek çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Düşünen bir millet için bunda ibretler vardır” (Nahl,
69).

Peygamberimiz (A.S.) da balın şifa olduğunu şöyle açıklamaktadır: “Üç şeyde şifa vardır. Bal şerbeti
içmekte, kan aldırmakta ve dağlama yaptırmakta, fakat ben dağlamayı sevmem” (Müslim, Hadis 71).

Bir başka hadislerinde; “Bal şerbetinden daha üstün bir ilaç bulunmaz”buyuru (C. Sağır 2/125).

“Bal şerbeti gönlümdeki üzüntüyü, sıkıntıyı giderir ve gözümün görme duygusunu da kuvvetlendirir”
(E. Nuaym vr. 131b).

Böbrek sancısı ile alakalı olarak da bal şerbetini tavsiye etmiştir: “Böbrek sancısı, böbrekteki
sinirdendir. Hareket ettiği zaman sahibini hasta eder. Bu hastalığı ılık su ve bal şerbeti ile tedavi
ediniz” (C. Sağır, 2/10).

Bir başka hadislerinde; “Doğum yapan kadınlar için yaş hurma, hasta kimseler için ise, bal gibi şifa
yoktur” buyurmuştur (K. Ummal, 10/28279).

Bal ile gargara yapılırsa, boğaz şişlikleri, boğmaca, bademcik ve boğaz iltihaplarına faydalıdır (Şerhu`l
Erbain s.49). Müzmin kabızlıklara, vücudu zayıf olanlara, midesinde hazımsızlık bulunanlara ve
zehirlenmelere karşı bal şerbeti fevkalâde faydalıdır (Aselün- Nahl s.149-150,157-158, 168-176).

Balın terkibinde bulunan maddeler ( Karabulut, A. Tbbı-ı Nebevi, 1993):

Yukarıda sayılan özellikleri sebebiyle bal, halk tababetinde çok eski devirlerden beri tedavi edici veya
tatlandırıcı olarak geniş oranda kullanılan önemli bir drogdur ( Üçer, 1981; Üçer, 1983).Müshil,
midevi, besleyici ve kuvvet verici etkilere sahiptir. Mikrop üremesini önleyici ve yara iyi edici
özellikleri de vardır. Bitki droglarının tatlandırılması için karışımlara % 15 oranında bal konur (Ülker,
1964; Baytop, 1984).

ZEYTİN

Zeytin kelimesi Kur`an-ı Kerim`de 6 yerde geçmektedir. Cenab-ı Hak: ”İncir`e, zeytin`e, Tûr-i Sinâ`ya
ve şu emin beldeye (Mekke`ye) yemin ederim ki, gerçekten biz insanı en güzel bir şekilde yarattık”
buyurmaktadır (Tîn 1-4) .

“(Yine sizin için) Tûr-i Sinâ`da yetişen bir ağaç meydana getirdik ki, bu ağaç hem yağ (Zeytin yağı) ve
hem de yiyenlerin ekmeğine katık edecekleri (Zeytin) verir (Mü`minun 20).

Zeytin mideyi kuvvetlendirir, cinsi istek ve arzuyu tahrik eder, ağız kokusunu giderir (Bağdadi s.115).
Peygamber A.S. “Sizlere zeytinyağı tavsiye ederim. Hem yiyiniz ve hem de onunla yağlanınız. Zira
zeytinyağı bâsur hastalığı için şifadır” buyurmuştur (C. Sağır 2/54;F. Kadir 4/349;M. Zevaid
5/100;Ramuz s. 318, Bağdâdî s. 115;K. Ummal 10/28295).

Bâsur hastalığı için zeytinyağının çiğ olarak içilmesi ve bâsur memelerine sürülmesi tavsiye
edilmektedir (Bağdâdî s. 115) .

Zeytinyağı cildi yumuşatır, saçların beyazlaşmasını geciktirir. Zeytin yağı, sürülen organı kuvvetlendirir
(İ. Kayyim s. 366; Bağdâdî s. 114) . Zeytinyağı, tedavi sırasında ağızdan alınır veya lavman olarak
makattan verilir, ya da merhem gibi yaralara veya bütün cilde sürülür. Zeytinyağının, adale ve
mafsallara sürülerek ovuşturulması faydalıdır. Zeytinyağı, cilt hastalıkları için de faydalıdır (Bağdâdî
s.114) .

Zeytinyağı, oleik asit gliseritlerini %75 oranında bulundurur. Ayrıca A ve E vitaminlerini ihtiva eder
(Okay,1944; Baytop, 1984) . Zeytinyağı, damar sertliği, peklik, ülser, karaciğer ve romatizma
hastalıkları ile böbrek taşları ve kuma karşı faydalıdır. Tansiyon düşürücü özelliği vardır (Acartürk,
1996).

İNCİR

İncir, besleyici gıda olup hazmı kolaydır. Meyvelerin çoğundan daha gıdalıdır.

Cenab-ı Hak Kur`an-ı Kerim`de: ”İncir`e, zeytin`e, Tûr-i Sinâ`ya ve şu emin beldeye (Mekke`ye) yemin
ederim ki, gerçekten biz insanı en güzel bir şekilde yarattık” buyurmuştur (Tîn 1-4) .

İncir, Öksürük için faydalıdır. Boğaz, göğüs ve gırtlak sertliğini giderir. İdrarını yapamayanlar için
faydalıdır. Gözeneklerdeki tıkanıklığı giderir. Böbrek taşlarını ve mesâneyi temizler.

Bâsur hastalığı ile mafsal ve eklem ağrıları için tavsiye edilmektedir (Bağdâdî s. 79-80; K. Ummal
10/28280, 28307) . İncir süt içinde kaynatılıp içilirse, çiçek ve kızamık hastalıklarına karşı faydalıdır.

Bir hadiste de: “Her kim kalbinin rahat çalışmasını isterse, incir yemeye devam etsin” buyrulmuştur
(C. Sağır 2/80).

SİRKE

Sirke, hurma, şeker, bal, incir ve üzüm gibi meyvelerin şırasının çıkarılıp ekşitilmesiyle elde edilir.
Sirke, gıda maddesi olarak kullanıldığı gibi, temizlikte ve hekimlikte de kullanılmıştır.

Peygamber A.S. bir hadislerinde: “Sirke ne güzel bir katıktır. Allahım! Sirkeyi bereketlendir. Zira sirke
benden önceki peygamberlerin de katığı idi. İçinde sirke bulunan ev, katık sıkıntısı çekmez”
buyurmuştur (İ. Mâce et`ime Hadis 3318) .

Sirke, iştahı açar, iltihaplı mideye faydalıdır, zehirleme yapan ilâçların zehrini giderir, vücutta katılaşan
kanı inceltir ve çözer. Dalağa faydalıdır. Sıcak olarak ağızda gargara yapılırsa, diş ağrılarına karşı
faydalı olup, diş etlerini de kuvvetlendirir (Bağdâdî s. 106) . Sirke, parmakların uçlarında ve tırnak
diplerinde meydana gelen dolama, egzama, ateşli şişlikler ve ateş yanığına karşı faydalıdır (İ. Kayyim
s.354-55) .

ÇÖREK OTU

Düğünçiçeğigiller ailesinden otsu bir bitkidir. Bunun susam büyüklüğündeki siyah tohumları bu adla
anılır. Börek ve pasta üstlerine çeşni için konur. Bu tohumların yağı da çıkarılır. Çörek otu, özellikle
soğuktan ileri gelen hastalıkların tedavisinde kullanılmıştır. Pek çok hastalık için şifa kaynağı olarak
gösterilmiştir.

Peygamberimiz A.S. : “Sizlere şu çörek otunu tavsiye ederim. Zira bunda, ölümden başka bir çok
hastalık için şifa vardır” buyurmuştur (Buhari tıp 7/14).

Yine bir başka hadislerinde de buna işaret etmiştir: “Bilmiş olunuz ki, mantar göz ilâcıdır. Medine`nin
acve isimli hurması ise cennet meyvelerindendir. Tuz ile karıştırılmış çörek otu ise, ölümden başka bir
çok hastalık için şifadır” (Müsned 5/346) .

Enes İbni Mâlik (r.a.) : “Peygamber A.S. hastalandığı zaman, ağzına bir avuç çörek otu atar, üzerine de
su (Zemzem suyu) veya bal şerbeti içerdi” demiştir (Râmuz s. 525) .
Çörek otu, şişkinliği, midenin suyunu alır. Çörek otu baş ağrısına, yarım baş ağrısına, baş dönmesine,
unutkanlığa yüz ve ağız felçlerine karşı faydalıdır (Bağdâdî s. 89) .

Çörek otu havanda dövülüp bal ile macun yapılarak ılık su ile içilirse, böbrek ve mesâne taşlarını eritir,
birkaç gün devamlı alınırsa idrarı, âdet kanamasını ve sütü arttırır.

Çörek otu yağı, deri kavlaması (sedef hastalığı)`, sivilce ve siğiller için tavsiye edilir. 4-5 gram içildiği
zaman nefes darlığına iyi gelir. Havanda dövülmüş çörek otunun, sirke ile karıştırılıp macun yapılarak
abraş (Alaca) ve mantar gibi hastalıklar için cilde sürülmesi faydalıdır (İ. Kayyim s. 347-49).

Peygamberimiz A.S.`ın çocuğunun Sâr`a hastalığından şikayetçi bir kadına, çörek otu tavsiye ettiği
nakledilir (Fâik 3/330) .

ÜZÜM

Üzüm hem gıda ve hem de hekimlikte kullanılmıştır. Meyveler içinde en üstün ve en çok gıdalı
olanlarındandır. Meyvelerin kıralı olan üç yiyecekten biridir. Bunlar; hurma, incir ve üzümdür (İ.
Kayyim s. 262, 387-88). Yaş ve kuru halde yenir.

Kur`an-ı Kerim`de on bir yerde üzümün adı geçmektedir. Bir âyet-i Kerime`de “Hurma ağaçlarının
meyvelerinden ve üzümlerinden şerbet, şıra (meyve suları, meyve şekeri, bal) ve güzel rızk elde
edersiniz. Düşünen bir millet için bunda bir ibret vardır” buyrulmuştur (Nahl 67).

Üzüm hazmı kolaylaştırır ve kabızlığı giderir. Bâsura, böbrek taşlarının düşürülmesine ve mafsal
ağrılarına karşı faydalıdır. Karaciğeri takviye eder. Zayıflara ve hastalıktan yeni kalkmışlara üzüm
yemeleri tavsiye edilir (el-Edviyye s. 118).

Peygamberimizin A.S. meyveler içerisinde üzüm ve karpuzu sevdiği belirtilir (Süyûtî vr. 22a) . Kuru
üzümün sinirleri kuvvetlendirdiği, yorgunluğu giderdiği , ağız kokusunu güzelleştirdiği, balgama karşı
faydalı olduğu belirtilir (K. Ummal 10/28268) .Kuru üzümün hafızayı da geliştirdiğine işaret edilmiştir.
Nitekim İmam Zührî (r.a.) bu hususta şöyle demiştir: “Her kim hadis ezberlemek isterse, kuru üzüm
yesin.”

KEKİK

Ballıbabgillerden bir bitkidir. Çiçekleri, tomurcukları ve sapı baharat olarak kullanılır. Bazı türlerinin
çiçekli, ve yapraklı dallarından damıtma usulüyle kekik yağı elde edilir. Yapraklı dalları çay olarak da
içilir. Güzel ve hoş kokusu vardır.

Peygamberimiz bir hasislerinde. “Evlerinizi- zaman zaman- akgünlük, yavşan, kekik ve gelin çiçeği gibi
güzel kokulu otlarla tütsülendiriniz” buyurmuştur (Râmuz s.243).

Kekik, midedeki gazı çıkarır, mide ve karaciğer üşütmelerine karşı faydalıdır. Şişkinliği giderir, ağır
yemekleri hazmettirir. Şehveti tahrik eder, koklanması nezleye iyi gelir (Bağdâdî s. 124) . Ayrıca, İdrarı
ve adet kanamasını arttırır. Gözlerin görme duyusunu keskinleştirir, hafızayı kuvvetlendirir. Yılan ve
akrep sokmalarına karşı, bal ile karışık kekik macunu bol olarak yenirse, yılan ve akrebin zehrini
tesirsiz hale getireceğine işaret edilmektedir (el-Mutemed s.285-287).

Kekik yağı, ağız yoluyla alındığında akciğer ve göğüs hastalıkları için gayet faydalıdır. Safrayı arttırır ve
bağırsak kurtlarını düşürür.

SÜT

Sütün terkibinde sodyum, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, bakır kükürt ve klor gibi madeni
tuzlar ile protein, şeker ve yağ gibi besinler mevcuttur. Bu bakımdan süt hem yiyecek ve içeceklerin
yerini tutan iyi bir gıda maddesi ve hem de bir çok hastalık için şifadır. Cenab-ı Hak sütü, Kur`an-
Kerim`de muhtelif âyetlerde zikretmiştir.: “...Hayvanlarda da sizin için alınacak dersler ve öğütler
vardır. Sizlere hayvanların bağırsak muhteviyatı ile kan arasından meydana gelen, içenlere halis ve
içimi kolay süt içiriyoruz” (Nahl 65-66) . “Hayvanlarda da sizin için muhakkak ki ibretler vardır. Onların
(Yedikleri bitkilerden) karınlarında meydana getirdikleri sütten size içiririz. Onlarda sizin için daha bir
çok faydalar vardır, ayrıca etlerini de yersiniz” (Mü`minûn 21). Yine bir başka âyet-i Kerime`de: “... Bu
hayvanlarda onlar için içilecek sütler ve daha nice faydalar vardır. Hala şükretmezler mi?”
buyrulmaktadır (Yâsin 72-73) .

Peygamber A.S. da : “Yüce Allah bir kişiye süt ikram ederse o kimse (Sütü içeceği zaman): “Allahım
bize bu sütü bereketli kıl, bize daha çok süt ver!” diye dua etsin. Çünkü yiyecek ve içeceklerin yerini
tutan, açlığı ve susuzluğu gideren, sütten başka bir gıda bilmiyorum” demiştir (İ.Mâce et`ime Hadis
3322) .

Yine bir başka hadislerinde: “Sizlere inek sütünü ve sütünden meydana gelen yağını tavsiye ederim.
Etinden ise sakınınız. Zira sütü ve yağı deva, eti ise derttir” buyurmuştur (C. Sağır 1/51) . Bir diğer
hadislerinde de inek sütünün şifa olduğuna işaret etmiştir: “İnek sütü ile tedavi olunuz. Çünkü ben
yüce Allah`ın bunda şifa yarattığı kanaatindeyim. Zira inek her çeşit ottan otlamaktadır”(K. Ummal
10/28208) .

Umumiyetle süt, insan bedeni için en faydalı bir içecektir. Çünkü hem gıda verir, hem kan yapar.
Vücudu temizler, cinsi münasebet gücünü arttırır. Zekayı geliştirir. Süt her türlü zehirlenmeye karşı bir
panzehirdir. Bal ile şerbet yapılıp içildiği zaman yılan ve akrep sokmasına karşı iyi gelir (F. Kadir 4/348)
. Süt, bazı hastalıklar ve hastalıktan yeni kalkanlar ile hamile ve emzikli kadınlar için gayet faydalıdır.
Aşırı yorgunluk ve halsizlik için iyi bir ilâçtır (el-Edviyye s.34-37) .

Süt, safradan meydana gelen hastalıklar için iyi değildir. Bazı sütler, özellikle soğuk içildiği zaman gaz
yapar. Süt ağır bir gıda olduğu için herkes buna tahammül edemez. Bilhassa koyun sütü daha ağırdır.
Böyle yağlı sütlerin içerisine bir miktar su katılması, içimini hafifletir. Nitekim Peygamber A.S.`ın,
koyun sütünü içerken bir miktar su karıştırdığı nakledilir (Buhari eşribe 6/245-47) .

SÜTLÜ BULAMAÇ

Sütlü bulamaç, arpa veya buğday ununa yağ ve süt karıştırılarak ateş üzerinde yapılan bir nevi
çorbadır. Sütlü bulamaç olarak da bilinir (İ. Kayyim s.190-191) . Bazen bu karışıma bal da ilâve edilir.
Sütlü bulamaçla alakalı peygamberimizin A.S. muhtelif hadisleri vardır: “Gerçekten sütlü bulamaç
hastanın midesini kuvvetlendirip rahatlatır. Bazı üzüntülerini de giderir” (Buhari tıp 7/14) .
“Gerçekten sütlü bulamaç, üzüntülü ve kederli kimsenin midesinin kuvvetlendirip rahatlatır. Sizlerden
birinin yüzündeki kiri su ile yıkayıp temizlediği gibi, bu sütlü bulamaç da hastanın gönlünden üzüntü
ve kederi öylece giderir” (İ. Mâce tıp Hadis 3445). Hz. Âişe (r.a) da: “ Peygamber A.S. aile fertlerinden
bir kimse hastalandığı zaman, sütlü bulamaç çanağı ateşin üzerinden inmezdi. Taki hasta iyileşince
veya ölünceye kadar” demiştir (İ. Mâce tıp Hadis 3446 ) . Yine Hz. Âişe (r.a.) şöyle demiştir:
“Bir defasında göğsümde bir sertlik ve başımda bir ağrıdan dolayı, Peygamber A.S. ‘a şikâyette
bulundum. O “: ” Ey Âişe! Sana

sütlü bulamacı tavsiye ederim. Zira sütlü bulamaç bu şikayetlerinizi gidericidir” buyurdu
(Müntehabü`t Tıbbı Nebevi 34a) .

SİNAMEKİ

Baklagillerden bir bitkidir. Mekke`de yetişen türü meşhur olduğu için Mekke Senâsı anlamına gelen
bu kelime, halk dilinde Sinameki olarak kullanılmıştır. En büyük özelliği, müshil olarak kullanılmasıdır.
Yan etkisi yok denecek kadar azdır. Yaprakları kurutularak değerlendirilir. Az miktarda alınması
halinde mide ve bağırsakları yumuşatır. Fazla miktarda alınırsa ishal eder (Şerhu`l-Erbain s.60; İ.
Kayyim s.145) .

Peygamber A.S.`ın hanımlarından Ümmü Selem (r.a.), bir defasında kabızlığı gidermek için sütleğen
sütü içmişti. Bunun üzerine Peygamberimiz A.S.: “Sakın bir daha kullanma! Zira sütleğen hararet verici
ve zehirleyicidir. Sizlere sinameki, yağ, bal ve kimyonu tavsiye ederim. Çünkü bunlar ölümden başka
bir çok hastalık için şifadır” buyurmuştur (Tirmîzî tıp Hadis 2081) . Peygamberimizin A.S. sinamekiyi
hurma ile birlikte kullandığı belirtilmektedir (M. Ledüniyye).

MANTAR

Mantarın hazmı zordur, mideye ağırlık verir, kulunç ağrısı meydana getirir, idrarı zorlaştırır, kirli kan
yapar. Ancak, göze sürme çekildiği zaman gözün görme duyusunu kuvvetlendirir. Mantar suyu,
normal su ile karıştırılıp başa sürüldüğünde, saç dökülmesine karşı faydalıdır (Şerhu`l-Erbain s. 56;
Dımeşkî s. 65; Aynî 8/466) .

Mantarla alâkalı olarak peygamber A.S.: “Sizlere yaş mantarın suyunu tavsiye ederim. Zira o, İlâhî bir
kudretle kendiliğinden biten bir bitkidir. Suyu ise göz hastalığına karşı şifadır” buyurmuştur (Tirmîzî
tıp Hadis 2069) .

Mantar suyunun sürme ile macun yapılıp göze sürme çekilmesiyle en iyi göz ilâcının yapılmış olacağı,
bununu; göz kapaklarını güçlendireceği, gözün görme gücünü arttıracağı belirtilir (İ. Kayyim s. 410) .

Biz sadece Efendimiz`in (SAV) sağlık hakkındaki tavsiyeleri hakkında malumat edinilmesi amacıyla bu
makaleyi derledik. Efendimizin (SAV) sağlıkla ilgili tavsiyeleri de sadece bu yazıdakilerle sınırlı değildir.

Hastalık, insanın her zaman maruz kaldığı bir durum olduğundan, asırlar boyunca bundan
kurtulmak için tedavi yolları araştırıldı. Peygamber Efendimiz de hastalıklar hakkında şöyle
buyurmuştu:  "Allah Teâlâ Hazretleri hastalığı da ilacı da indirmiştir. Ve her hastalığa bir ilaç var
etmiştir. Öyleyse tedavi olun. Ancak haram olan şeyle tedavi olmayın."  [Ebu Dâvud, Tıbb 11,
(3874).

Dünkü yazımızda Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (asm) tıpla ilgili mu'cizelerinden bir
örnek vermiştik. Bugün de devam edelim.

Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur: “Mantar, ekip dikmeden, Allah’ın kudretiyle
kendiliğinden meydana gelen bir bitkidir. Suyu ise göz hastalığına karşı bir şifadır.”1 Mantarın
bazı türlerinden penisilin ve benzeri antibiyotiklerin yapıldığı, penisilinin de bazı göz
hastalıkları için kullanıldığı biliniyor. Ancak bu, 20’nci asrın ikinci yarısından sonra
anlaşılabilmiştir. Bu hadisin açıklamasında, Tabip Dr. Mahmud Nazım Nesimi şöyle diyor:

“İslam’dan önce Araplar, mantar suyunun göz hastalığı için faydalı olduğunu bilmiyordu.
Böyle bir tedavi şekli Yunan tıbbında da mevcut değildi. Hülâsa, hiçbir kimsenin, mantar
suyunun göz hastalığı için bir şifa ve deva olduğunu bildiği yoktu. İşte bu sebepten dolayı,
mantar hadisi İlâhî vahye dayalı hadis-i şerifler cümlesindendir. Çünkü ümmi olan bir
peygamberin, kendiliğinden böyle bir şey bilmesi mümkün değildir.”2
Yemekten önce ve sonra bir miktar tuz almanın sünnet olduğunu hepimiz biliyoruz. Böylelikle
tükürük guddeleri daha fazla salgı yapar, sindirim ve ağızdaki karbonhidrat parçalanması
daha kolay olur. Pankreas ve bağırsaklar üzerinde müsbet etkiler meydana gelir. Yemekten
sonra alınan tuzla ise, ağıza bol miktarda gelen pityalin ile, dişlere yapışmış olan
karbonhidratlar çözülüp eritilir ve diş çürümeleri önlenir. Ayrıca ağızda antiseptik özellik
gösterir.3

Peygamberimizin (asm) bir başka tıbbî mu'cizesi: “Sizden birinin yiyecek ve içeçeğine
karasinek düştüğü zaman onu tamamen batırsın, sonra çıkarıp atsın. Çünkü sineğin kanadının
birinde zehir, diğerinde ise panzehir vardır. Hâlbuki o, zehir taşıyan kanadını önce batırarak
kendisini korumak ister, şifalı kanadını sonraya bırakır. İşte bu sebeple, sineğin tamamını
batırınız.”4

Karasineklerde, ısırmasından dolayı kaşınma ve şişmenin meydana geldiği zehirli bir kuvvet
vardır. Bu kuvvet, onun silâhıdır. Kendisine zarar verecek bir şeyle karşılaştığı zaman bu
silâhıyla korunmaya çalışır. İşte bu zehrine karşı Yüce Allah, diğer kanadından panzehir
yaratmıştır. İlk önce zehrini boşalttığı su ve yiyecek içine tamamen batırıldığı zaman
panzehirini de boşaltmış olduğundan, panzehir, zehirini nötr hâle getirmektedir.5

Mikrop ve mikroskobun bilinmediği, hatta düşünülmediği bir dönemde, Resul-i Ekrem’in


(asm), karasineğin kanadının “birinde zehir, diğerinde ise panzehir vardır” demesi, doğrudan
doğruya İlâhî vahye dayandığının delili değil midir? Diğer taraftan, hangi şifalı bitki, sebze
meyvenin hangi hastalıklara karşı nasıl şifa kaynağı olduğunu da en ince detayına kadar
açıklamıştır. Gerçi bitki, sebze ve meyveler eskiden beri kullanılmaktadır. Onlar da, hiç
şüphesiz, peygamberler diliyle aktarılmış veya onların getirdiği perspektifle bulunmuştur.6

Bir insan, fevkalâde harika bir zekâ ve yapıya sahip olsa dahi, birçok fende ihtisas sahibi
olması imkânsızdır. Öyle ise o bir peygamberdir. Öyle ise haber verdiği her şey doğrudur.

Dipnotlar:

1- Buharî, Müslîm; Ali Rıza Karabulut, Tıbb-ı Nebevî Ansiklopedisi, s. 11.

2- Nesîmî, 3/40.

3- Prof. Dr. Zeki Çıkman, Tıbbın Özü, 27-28.

4- Buharî, Halk, 4/99-100, Tıp, 7/33.; İbn-i Mâce, Tıp H. 3504; Müsned 2/229, 340, 388, 398.;
Ebû Dâvûd, Et’ime, 3844.

5- Ali Rıza Karabulut, Tıbb-ı Nebevî Ansiklopedisi, s. 15.

6- Van Kütüğü, 556, Ankara, 1993.

07.05.2010
Bir kardeşimiz, “Üstadımız, ‘Nurlarla ya okumak ve okutmak veya yazmak suretindeki
meşguliyet –tecrübelerle– kalbe ferah, ruha rahat, rızka bereket, vücuda sıhhat veriyor.’ diyor.

Risale-i Nur, ‘bedene nasıl sıhhat’ verir?” diye soruyor. Bunu en güzel şekilde doktorlar şerh
edip izah eder. Biz de onlardan nakille şöyle şerh edebiliriz ki, diyorlar: 

“Kanımızda alyuvar ve akyuvarlar da var. Alyuvarlar hücrelere gıda, erzak taşır. Akyuvarlar,
asker gibi virüslerle savaşır. Aşırı stres, moral bozuk olduğunda kalbimiz burnumuzun mukoza
tabakasına az kan pompalar. Az kan cepheye az erzak ve asker sevk edilir; düşman güçlü
olduğundan nezle ve grip oluruz!” Şu tesbit de uzman bir doktorun: “Maddeperestlik,
inançsızlık, ibâdetsizlik korku, sıkıntı, endişe, üzüntüye; onlar da, rûhî rahatsızlıklara; onlar da
psikosomatik, fizyolojik, fizyonomik, mide ülseri, kalb damar ve sindirim sistemi hastalıklarına,
hattâ kansere sebep olur. (Dr. Haluk Nurbâki, Kur’ân-ı Kerim’den Âyetler ve İlmî Gerçekler, s.
153.)  

Aşırı ve yersiz öfke, nefret, kin, inat, hatta haset ve düşmanlık gibi negatif duygular manevidir
ve bağışıklık sistemini olumsuz etkiler! Moralimizin bozukluğu nisbetinde bedenimizde, aşırı
asit ifrazatlarıyla fizik yapımızda iltihaplar, yaralanmalar hasıl olur: Gastrit, ülser gibi… Halk
arasında vereme (tüberküloza) ince hastalık denmesinin sebebi de bu. Ve keza, psikologlar
şöyle der: 

“Ümitsizlik, ruhsal bir hastalık olmasa da, potansiyel olarak hastalık yapıcı bir vasfa sahiptir.
Kişileri depresyon, nevroz, sadizm, sosyopatlık, mazoşizm, yıkıcılık (tahripkarlık) gibi bir takım
ruhsal bozukluklara kadar götürür. Sigara, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, hatta intiharlarla
sonuçlanabilmektedir.” (Prof. Dr. Hayati Hökelekli, Gençlik, Din ve Değerler Psikolojisi, s. 223.)
Dolayısıyla hastalıkların en büyük ilacı moral gücünün yüksek olmasıdır… Onun için müspet
telkinlerde bulunup hastalara ümit vererek morallerini yüksek tutmaya çalışırlar.  

SARILIK SİROZ

HAYAT VEREN TIP İLMİ DERS 31

Hastalıklardan çeşitleri var ki oda karaciğeri etki altına alan sarılık sirozun başlangıcıdır.
Alyuvarlar ve ak yuvalar erime sebebi ile veya safra kanalların tıkanması nedeniyle meydana
gelir. Vücut ısısının düşmesiyle kan kıvamının bozulması veya vücut ısısının yükselmesiyle
safranın çoğalması ve bozulması gibi zehirli arıların sokmasıyla da karaciğer gözeneklerin
tıkanması şişlik safranın da dışa atılmasının atılmamasının sebebi safranın safra kesesine
dökülememesi safra kesesinden de bağırsaklara dökülememesidir. İşte karaciğer tıkanmasıyla
salgıladığı safranın yani karaciğerin saldığı safranın dalağa dökülememesi dalaktan da mideye
dökülememesinden meydana gelen bir hastalıktır ki bunun adı sarılıktır. Karaciğeri temizleyici
terkip ilaçlar verilir. İlaç sonrası hastalık hafiflerse hamamda terletilmelidir. Uzman olan
ehliyetli ve tecrübeli doktorlardan hiçbir zaman uzak kalmamalıdır. Karahinbanın damıtılmış
suyu yine yaş rezene suyu ile karıştırıldığı zaman bunlar faydalıdır. karaciğere de tıkanıklık
meydana getiren sarılık hastalığına karşı faydalıdır.

Uzman eşliğinde terkiplere devam edilir. Bu süre içinde yüzündeki sararma ve yüzündeki göz
içinde oluşan sarartı azalır ve geçerse sirozda düşme olduğunu anlayabiliriz.

Ayrıca hastalılık nükseden kişinin dil üstü tabakada sarı bir görüntü olur.

Sabahları ağzı acı olur.

Karaciğeri etkileyen rahatsızlık olduğu için bu kişilerde öfke kontrolü zordur.

Karahindi bağ ve rezene suyu sabır suyu sarılık hastalığı için kullanılır. Çakal kavunu, acı kavun
suyu buruna damlatıldığı zaman gözlerdeki sarılığı giderdiğine dair kaynaklarda geçer. Burada
dikkat edilmesi gereken acı kavun suyu uzman tarafından hazırlanıp yapılır. 2damla acı kavun
suyunu, 1 çay bardağı suyla seyreltilip uzman gözetim altında uygulma yapılır.

Altın tozunun da faydalı olduğunu kaynaklarda görmekteyiz. Tabipler genelde macunların ve


merhemlerin içine kullanmışlar. Et süt ve yağ gibi gıdalardan uzak durulur.

Sarılık hastası et süt ve yağdan sakınması gerekmektedir. Hafif müshil kullanılması ve istirahat
etmelidir. Burada yazılan İslam tıbbından keşifden yola çıkılarak derlenen kaynaklar,

Müsned, Ebu Davud, Nihaye gibi kaynaklarda olduğunu görmekteyiz.

CENABI HAKKIN SAYIZ NİMETİNDEN BİRİ SARIMSAK

Cenabı Hakkın sayısız nimetlerinden biride biliyorsunuz ki sarımsaktır. Hararetli ve kuru bir
özelliği vasıfları vardır. Sıcaklık verir, vücudu kurutucudur. H.z Peygamber s.a.v her kim şu
kötü kokulu habis bitkiden sarımsaktan yerse ağzının kokusu gidinceye kadar mescidimize
gelmesin buyurmuştur. Peygamberimiz s.a.v bu toplumu rahatsız etmemek için kötü kokularla
toplumun içine, cemaatlerin içine gidilmemesi konusunda ümmetini uyarmıştır. Soğuk ve
balgamlı mizaçlı kimseler ve felç olmaya meyil ettiyse sarımsak yenilmesi gerekmektedir.
Sarımsak meni arttırıcı tıkanıkları açıcı, şişlikleri çözücü, hazmı kolaylaştıran, susuzluğu
gideren, hareket ettiren, idrarı söktürüp çoğaltan vasıflar olduğu gibi haşarat sokmalara
şişliklere karşıda panzehirdir. Macun haline getirilirse yılan ve akrebin soktuğu yerlere sürülür.
Zehri çeker ısıtır. Balgamı vücuttan kaldırır, oluşumunu engeller, yellenmeyi çözer, boğazı
kayganlaştırır, organların sağlığı için kullanılır.
Balgam mizaçlı olanlar odaklanmada sorun yaşıyorlar. Sarımsak yağı ile bıngıldak bölgesine
sürüp 15 dakika masaj yapılmalıdır.

Burun deliklerine sarımsak yağı sürmek odaklanma konusunda faydalıdır. Çünkü keskin
kokusuyla beyni uyarıcı özelliği var.

Genel olarak sarımsağı ele aldığımızda sahabe dönemi ve eski mısırlılarda ne denli
kullandıklarını görebiliriz.

Tıbbın baba ismiyle anılan Hipokratın notlarında sarımsağın şifası ele alınmıştır.

Yüzyılarca önce keşfetip bağırsak hastalıklarında ve rahim içi tümörlerinde kullandıklarını


bilmeyen yoktur.

Sümerler, ilaç olarak kullanmışlar.

• Eski Mısırlılarda hem besin hem ilaç hem de kötülüklerden korunmak için boyna asılan bir
tılsım olmuş.

• Hipokrat’ın notlarında da sarımsağa rastlarız.

• Orta Çağ’da vebaya karşı kullanılmış.

• Savaş alanlarında sineklerden korunmak için sarımsaktan yararlanılmış.

• Kızılderililer öksürük şurubu olarak da değerlendirmişler.

• Birinci Dünya Savaşı’nda antiseptik olup yaraları sarmış.

• Evlerin bir köşesine kötülüklerden korunmak için sarımsak asılmış.

Çok ilginçki vampir filimlerde sarımsak geçer, sarımsak kokusunu alan vampir ortamı terk
eder.

Uzakdoğulu hekimler sarımsağı Batılılar’dan daha çok benimsemiş olacak ki, onu yüzyıllar
boyu tansiyon düşürücü olarak kullanmışlar.

Houston’daki Anderson Hastanesi’nde yapılan deneylerde farelere kolon kanserine neden


olan potansiyel karsinojen madde verilmiştir. Sarımsakla terapi edilen farelerde tümör gelişimi
%75 daha az olmuştur. Yine Penn State Üniversitesi, Minnesota Üniversitesi ve New York
Üniversitesi Tıp Merkezi’nce yapılan araştırmalarda sarımsağın mide ve deri tümörlerinde çok
müspet etki gösterdiği bulunmuştur.

Lenf bezinde sık sık şişme olan oğlumada 3 diş sarımsağı ezip. Biraz da taze zencefil
rendeleyip probiyotik ev yoğurduyla yedirmiştim çok şükür lenf bezleri küçüldü. Tecrübe eden
bir anne olarak vücuttaki enfeksiyonları temizlediği gibi bağışık sistemini güçlendirdi. O
gündür benim vazgeçilmezim haline geldi.
Kış günü gribal enfeksyonların en yaygın olduğu mevsimde, çocuklarıma sarımsak karışımlı
şurup hazırlarım. Kış günü rahat geçirmek için hasta olmalarını beklemem. Allahın izniyle çok
faydasını görürüm.

Evde doğal olarak hazırladığım şurup

300 gram bal

41 diş sarımsak

5 yemek kaşığı taze rendelenmiş zencefil

Hepsini bal içinde karıştırıp, ağzı kapalı günde birdefa karıştımak suretiyle 1 ay bekletiyorum.
1ayın sonunda süzüyorum. hergün aç karnına 1 yemek kaşığı şuruptan veriyorum.

Özellikle boğaz ağrısı, öksürük, ateş, lenf bezi şişmesi durumlarda faydasını görürüm.

Birgün eşim midesinden rahatsızlandı, yapılan tetkikler sonucunda mide iltihabı olduğu ortaya
çıktı. Bende sarımsak karışımlı şurubu düzenli olarak verdim sıkıntısı ortadan kalktı.

Cenabı Hak fayda üstüne fayda yaratmıştır. Rahmeti sonsuz olan yüce Allah nimetleriyle de
bize Rahmetinden tecellilerini göstermiştir.

Soğuktan mütevelli göğüs ağrısı içinde sarımsak kullanılır. İbn-i Ömer Hazretleri nefes darlığı
hastalığına yakalanmıştı sarımsaklı çorba yapılır onu içerdi.

Diş etine sülük uygulaması sonrası, boğaza kaçan sülüğü sarımsak yiyerek çıkarttıklarını
kaynaklarda görebiliriz.

Çürük dişlerde sarımsak dövülür, sirke tuz ve bal ile karıştırılıp çürük diş üzerine konursa
parçalar ve düşürür.

Ağrıyan diş üzerine konursa ağrısını teksir.

Diş ağrısı gebe kadınların en çok muzdarip olduğu durumlardan biridir. Bende gebe olduğum
dönemde diş ağrısı sorunu yaşadım. Ama bu diş ağrısı öyle böyle değil anlatılmaz yaşanır.

Doğal ne yapabilirim arayışına girdim. Gördüğüm bir kaynakta sarımsak ve sirke karışımdan
bahsediyordu.

Terkip şu şekildeydi

3 diş sarımsak

1 kahve fincan elma sirkesi

Çezvede sirke, sarımsağı 5 dakika kaynattım. Sürekli diş etrafında gargara yaptım . Rabbime
sonsuz şükürler olsun diş ağrım sihir deymiş gibi ağrısı geçti.

Sirke tuz ve bal karıştırıldığı zaman çürük dişleri parçalar.


Bal şerbeti ile beraber alınırsa balgam söktürür.

Sarımsak bağırsaktaki kutları düşürür.

Sarımsak bal ile macun yapılır ve alaca hastalığında için sürülür.

Sarımsak koruyucu ve gıdaların bozulmasını önleyicidir. Lapası yara üzerine konur. Sarımsaklı
su iltihaplı yaraların tedavisinde kullanılmışlar. Hz. Ali (R.A) sarımsağın birçok hastalık için şifa
olduğunu söylemiştir o kıymetli ilmin ilim şehrinin kapısı olan Hz. Ali (Radıyallahu anh )
şişkinliği giderir, hazma yardım eder, yine adet kanamasını söker çoğaltır. Sarımsak soğuk
algınlığına balgam çıkaranlara ve felçliler kullanmasını tavsiye etmişler. Yılan ve akrebin
soktuğu yere sarımsak sürülürse veya bağlanırsa faydası görülür. Tabi yan tesirleri de zararları
da var mıdır? Derseniz onu da kıymetli İslam tabiplerinden kâşif olanlar inceliyorlar ve keşifler
ortaya koymuşlar. Aşırı kullanmak baş ağrısı yapar, sarımsak gözlere zarar verir, dimağa da
böyledir. Beyine cinsel istek ve arzuyu zayıflatır. Safrayı tahrik eder, sarımsak yedikten sonra
sedef otu yaprağı çiğnemek kötü kokusunu giderir. Hasır otu çiğnemek soğan ve sarımsağın
kötü kokusunu önler. H.z Peygamberimizden gelen haberlere göre her kim sarımsak ve soğan
yiyecek olursa kokusu gidene kadar yanımıza ve mescidimize yakın olmasın evinde otursun
buyurmuşlardır. Çünkü Peygamberimiz o vahiy Peygamberi olduğu için melekler ve Cebrail
(A.S) kokuların olduğu yerlere gelmiyorlar.

Mescide kokuyla gelmeme konusunda uyarılmaktayız. Faydalarına baktığımızda tabipler


sarımsak konusunda sayfalarca kitaplar yazdığını görmekteyiz. Kan dolaşımı aksaklıklarını
sarımsak giderir, idrar ve balgam söktürür, bağırsak kurtlarını düşürür, kanser tümörlerin
büyümesini önler, dizanteri ve tifo hastalıklarına karşı tabipler tarafından tavsiye ettiklerini
kaynaklarda görmekteyiz.

TABİPLERİN KIYMET VERDİĞİ SARISABIR OTU

Meşhur olan bir bitki vardır ki ona da sarı sabir denir. Rengi altın gibi sarıdır kabuğu yarıldığı
zaman sarı ve acı bir su çıkar çoğu kes kullanılan kısmı budur. İlaç yapılan bir bitkidir.

Suyu çıkartılır, sap kısmı kurutulur karıştırılarak kullanıldığı zaman diğer ilaçları zararsız hale
getirme vasfı var. Mizacı sıcak ve kurudur. Hekimlikte güzel koku yapımında kullanıldığı
görülmüştür. Ağrıyan göze sürme gibi damlatıldığı, sargı ile kapatıldığı, göz kapaklarında ki
şişlikleri giderdiği kadim kaynaklarında geçmektedir. Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’ın sarısabır
suyu damlattığını gözlerine bunun haberini rivayetini vermiştir. Ona sarısabır gözlerine sürme
gibi çekmesini tavsiye ettiler sözüne devamla Peygamber (a.s.v) ihramlı olduğu halde
gözlerinden hasta olduğunu bildiren bir kimseye sarısabır damlatmasını veya sürme gibi
çekmesini tavsiye etti demiştir.

Tabipler sarısabır bitkisini karaciğerdeki tıkanıklık için kullanmışlar. Tozunun makatta meydana
gelen yaralar üzerine serpilmesi gayet faydalı olduğunu söylemişler. Gül yağıyla birlikte alnına
ve şakaklara sürüldüğü zaman baş ağrısına karşı faydalı olduğu görülmüştür. Yine ağız ve
burun yaralarında fayda görmüşler. İran’da bulunan İran sabir’i su ile karıştırılarak 2 kaşık
kadar içildiği zaman zekâya faydalı olduğu kayda alınmıştır. Kalbi kuvvetlendirir safra ve
balgam artıklarını mideden temizler şehveti de düzenler. Soğukta içildiği zaman ise kanlı
ishalden koruyucu olduğu kayda alınmıştır.

Kaynak tabiinden imam Nafi.

Kays bin Ebi Rafi’den gelen bir haberde şu şekilde zikretmiştir. 2 acıda ne gibi şifalar vardır
bilir misiniz? Biri sarısabır diğeri ise tere tohumudur. Kays bin Ebi Rafi’den gelen bir haberde
böyle zikredilmiştir. Evet, sarısabır göze faydalı olmakla beraber yüzü güzelleştirir güzel koku
verir geceleyin sürülür, H.z Peygamberimizden gelen haber (a.s.v). Ben öyle insanlar yarattım
ki dilleri baldan tatlı, gönülleri ise sarısabırdan daha acıdır buyuruyor. Hadisi Kutsi olduğu ve
Tirmizi de yer aldığını Darîmide de yer aldığını görmekteyiz.

İbn-i Ömer’den rivayet edilen bir Hadis-i Kutsi’dir.

Sarı sabır otu büyük İskender döneminde askerlerin yaralarını iyileştirmek için kullanmıştır.

Helenistik dönem yunan bilim insanları sarı sabır otunu “her derde deva” evrensel bitki olarak
görüyorlardı. Mısırlılar ise "ölümsüzlük bitkisi" olarak adlandırdılar. 

SAHABE DÖNEMİN KIYMETLİ SİDR AĞACI

Sidr ağacın yaprağı kurutulur toz haline getirilip, temizlik maddesi olarak gusül ve elbise
temizliği ile ilgili cenaze yıkanması gibi durumlarda her hangi bir şeyi temizlemek için
kullanılmıştır. Bir ağaç vardır ki buna sidr ağacı. Arabistan kirazı, Trabzon hurması gibi isimler
verilmiştir. Peygamber (a.s.v) başını Arabistan kirazı yaprağının tozu ile yıkardı yani sidr
ağacıyla. Yine susam yağını burnuna ilaç olarak damlatırdı.

Sidr ağacı yaprağının tozu ile 3, 5 veya gerektiği kadar duş alınır. Yıkadığınız suyun içine kâfur
veya kâfur cinsinden bir koku eklenir. Ancak güzel kokuyu çok seven, devamlı surette kokulu
yağ kullanarak bunu ashabına da tavsiye eden ve hatta kızı Zeyneb’in vefatında naaşının
birkaç defa sidr ile yıkanıp sonuncu suyuna kâfur katılmasını isteyen Hz. Peygamber s.a.v
(Buhârî, “Cenâʾiz”, 8, 9, 13) kaynaklarında geçmektedir.
Peygamber efendimiz (a.s.v). Adet kanamasının elbiseye bulaştığı zaman su ve sedir
ağacığının yaprağının tozu ile yıkayıp temizleyin buyurdu. Onların emirlerini yüce İslam’ın
ölçüyle uygulayın ebedi pişman olmazsınız. Sevgili peygamberimiz Kays İbn-i Asıma su ve
Arabistan kirazı yaprağının tozu ile temizlenmesini emretti diyor. Yine su ve Arabistan kirazı
yaprağının tozu ile gusül et, kılları tıraş edip gider.

Bu konuda da kıymetli kaynaklarımız var. Bunlardan biri Beyhâkî de Kenz-ül Umman


bunlardandır.

Sevgili Peygamber efendimiz s.a.v yaptığı herşeyle bizlere örnektir. Sidr ağacın yapraklarıyla
yapılan bir uygulama varsa mutlaka altında derin bir anlam vardır. Kimisi cinni durumdan
dolayı demiştir. Derinlemesi indiğimiz kaynaklarda böyle bir yazıyla karşılaşmadık.

Sidir ağacın yapraklarıyla bonyo yapılması bedeni rahatlatır. Bedene hoşluk verir. Ağır ter
kokusunu giderir. Nazarın ağırlığını hafifletir. Manevi ağırlığı alır. Saçların dökülmesini
engeller ve saçı besler. Günümüzde kolaylık olması adına herkesin rahatlıkla ulaşabilmesi için
sabun ve şampuan olarak satışı yapılmaktadır.

Çocuklarınızı ve kendinizi sidr ağacı sabunuyla yıkayın. Manen ruhen rahatlık verir. Agresif
olan çocuklarda sakinlik meydana gelir. Nazara maruz kalmış çocuklara faydalıdır.

Deri üzerinde oluşabilecek deri hastalıkların önüne geçer. Deriyi yumuşattığı gibi solgun
deriyi parlatır ve beyazlatır.

SOĞUK SUYUN HİKMETİ

Peygamberimiz (A.S.V) efendimiz ey Enes Bin Malik güzelce abdesti al çünkü abdest sağlığını
korur buyuruyor. Görüyorsunuz sağlığı koruyanların başında gelenlerden biri de abdesttir.
Abdest aldığınız zaman gözlerinize abdest suyundan içiriniz, ellerinizin ıslaklığını da
silkelemeyiniz. Öfke şeytandandır, şeytan ise ateşten yaratılmıştır ateş ise ancak su ile
söndürülür. Öyle olunca sizden biriniz öfkelendiği zaman hemen abdest alsın. İşte stresin
ilacının birisinin abdest ve namaz olduğu açıkça ortadadır, ruh hastalıklarının ilacı ilmel yakin
irşad gerçek iman ve hakiki ibadettir. Soğuk su ile banyo yapmak gözler için gayet faydalıdır.
İbni Mesut Hazretleri eşi Zeynep’e (Radıyallahu Anha ve Anhüma) bakın ne buyurdular;
gözünü soğuk su ile yıkarsın sonra da ey bütün insanların Rabb’i hastalığı gider şifa ver çünkü
sen şifa verensin senden başka şifa veren yoktur.
 

Öyle bir şifa ver ki hastalıktan hiçbir eser bırakmasın iz bırakmasın diye dua edersin diyor
sahabinin en büyük Alleme-i Cihan olanlardan İbni Mesud ’dur (R.A) Hanımına
Peygamberimizden aldığı bu bilgileri vermektedir. Bazı tabibler günde 5 vakit namaz için
abdest alıp elini yüzünü ve gözlerini temiz ve soğuk su ile yıkamak gözleri trahom hastalığına
karşı koruyucudur dediklerine rastlamaktayız. Yine sevgili Peygamberimiz (S.A.V) efendimiz
abdest alırken göz çukurlarına suyu iyice ulaştırırdı buyuruyor. Evet, kıymetliler; Bu haber de
Ebu Ümame ’den (Radıyallahu Anhüm ve Erdahüm Ecmain) geldiğini görüyoruz. Abdest sinir
sistemini düzenler ve ashap bozukluğunu giderir, yorgun bir bedeni rahata kavuşturur dinçlik
ve zindelik verdiğini görmekteyiz. Yine kalbin yorgunluktan kurtulduğunu da görmekteyiz
abdest ile abdest organlarında canlılık meydana getirdiğini yüz etlerinin kuvvetli olmasını
sağladığını kan dolaşımını sağlayan damarların tabii esnekliklerini sağladığını görmekteyiz.
Ağız, burun ve boyun iki tarafın soğuk su ile temas etmesinin de bilhassa beyinde kan
dolaşımının kuvvetlenmesi açısından çok faydalı olduğunu kıymetli doktorlarımız İslam
doktorları bunu tavsiye etmektedirler. Damar sertliği ve damar tıkanıklıklarının önlenmesinde
abdestin önemli bir rolü vardır diyorlar, bun dada vahyi ilahi İslam’ı iyi okuyan doktorlar.
Vücut ısısı ile farklı bir ısıda bulunan soğuk suyun cilde temas etmesiyle damarlar açılıp
kapanarak esneklik kazanmasına vesile olur diyorlar. Vücudun temel koruma sistemi olan lenf
dolaşımını sağlayan ve vücuda giren mikroplara karşı savaşan beyaz kan hücrelerini dokuların
en ücra köşelerine kadar ulaştıran lenf damarlarının düzenli çalışmasında abdestinin büyük bir
müessiriyeti olduğu ortaya konmuştur.

Damarlarda daralma ve tıkanmaya yol açan vücut dokularında ki artık maddelerin daha çok el,
ayak ve yüz bölgesinde bulunduğu göz önünde bulundurulursa abdest alırken yıkanmak için
bu organların seçilmesindeki hikmet daha iyi anlaşılır. Yaratan yarattığının nasıl mutlu
olacağını ve ona göre reçeteye yazdığını ortaya koymaktadır. Normalde vücudun tümüne ait
statik durgun bir elektrik dengesi vardır ve sağlıklı vücudun temel yapısı bu elektriğin dengeli
olması ile yakından ilgilidir.

Bilhassa günümüzde büyük bir problem olan plastik giyim ve eşyalar vücut dengesine
olumsuz etki yapar. Ağrılı hastalıklar sinirlilik ve yüzün buruşması en yakın tanıdığımız
belirtilerdir. Hâlbuki günde birkaç kez abdest alarak bu etkiden tamamen sıyrılabiliriz. Statik
elektriğin en olumsuz etkisi ise deri altındaki minik kaslaradır statik elektrik bu kasları gere,
gere sonunda işlemez hale getirir ki önce yüzdeki başlayan erken kırışma bu yüzdendi. Evet,
abdestin faydası daha ne kadar saysak bitiremeyiz. Yüce Allah’ın yüce İslam ile ortaya
koyduğu emirler insanlara fayda üstüne fayda, nur üstüne nur, sağlık üstüne sağlık, huzur
üstüne huzur olsun diye bu hayat reçetesini bizlere sunmuş.
Yıllar önce benim rahmetli ninem, felç geçirmiş, tabi bu olayı bize, Annem anlatır. Annem 15
yaşındayken gerçekleşiyor.

Rahmetli ninem felç geçirdiği gibi, dedem bir çukur kazmiş, içine su doldurup, çevresindeki
komşular buz getirip suyun içine eklemişler, ninemi içinde buz olan suya oturtmuşlar. Su öyle
soğuk olurmuş ki ninem içinde üşür ve titrermiş. Bu zaman zarfında 40 gün yarım saat içinde
bekleme sürecinde iyileşmiş. Ninem iyileştikten sonra dedeme, sen neden beni buzlu suyun
içinde az bekletiyordun. Soğuk suyun içinde kalmak benim hoşuma gidiyordu, beni çok
rahatlatıyordu. demiş

Soğuk su içinde olunca titreme ve soğuk suyla beraber damarlar açılır. Belki bu yöntem
unutulmuştur. Biz tekrardan hatırlatmış olalım.

Bazı yörelerde duyoruz, felç geçiren kişiyi hemen kar içine gömerler. Duyduğumuz kadarıyla
kişi o hafta içinde iyileşme olduğunu söyler. Ne varsa eskilerde var sözünü aklıma getirdi.

Hadis şerifle konuyu bağlıyorum.

Bismillahirrahmanirrahim

Ebû Hüreyre (ra) rivayet ediyor. Resulullah (s.a.v) buyurdular ki:

Hamamdan (banyodan) çıkarken ayaklarına soğuk suyla yıkamak baş ağrısına karşı etkilidir.

Böyle bir durumda ayaklara soğuk su dökmek, kanın beyne daha fazla gitmesine neden
olacaktır.

Bu da kişinin rahatlamasına ve baş ağrısı oluşmuşsa onunda yok olmasına neden olabilecektir.

Soğuk su yavaşlayan kan dolaşımını hızlandırır.

Bu sebeple felç geçiren hasta kan dolaşımı azaldığı için, soğuk su kan dolaşımını hızlandırarak
beyindeki damarların açılmasını yardımcı olur.

ZEMZEM SUYUN HAKKINDA BİLMEDİKLERİNİZ

Zemzem suyu yeryüzünde Allah’ın evi olan Beytullah’ta özelliği ile ilgili yine vahye dayalı bazı
bilgiler vermeye çalışacağım. Yüce Allah İsmail’in annesine İbrahim (A.S) ki İbrahim
Aleyhisselamın oğlu Peygamber İsmail ki Hz. Muhammed s.a.v soyu oradan gelmektedir. Yüce
Allah İsmail’in annesine rahmet eylesin diyor. Peygamber efendimizden gelen bu haber eğer
acele ederek zemzem suyunun etrafını havuz gibi çevirmeyip kendi haline bıraksaydı zemzem
suyu yeryüzünde akıp giden bir pınar olacaktı. Bu haber Peygamberimiz’den Hazreti
Muhammed’den geliyor (A.S.V). Zemzem suyu ne niyetle içilirse onun için buyurdular yine bu
da Peygamberimizden gelen haberlerdir. Zemzem Cebrail Aleyhisselam’ın ayağıyla vurarak
çıkarırdı ve İsmail’in de içip kana, kana içtiği mübarek bir sudur buyurdu, zemzem suyu ile
ilgili hastalıklara şifa bakımından iyi niyetle ve şifa vereceğine inanılarak içildiği zaman mideyi,
böbrekleri, bağırsakları temizler ve karaciğere faydalı olur baş ağrısını üzüntü ve kedere
giderir.

Gözlerin görme duyusunu kuvvetlendirir, kalbi güçlendirir, korkuyu teskin eder, Zemzem suyu
hangi niyetle içilirse onun içindir eğer şifa niyetiyle içilirse yüce Allah (C.C.) şifa verir, eğer
susuzluğunu gidermek niyetiyle içerse susuzluğunu giderir. Eğer açlığı gidermek niyetiyle
içerse doyurur o Cebrail Aleyhisselamın ayağını vurarak çıkardığı Yüce Allah’ın İsmail’e içirdiği
bir sudur. Zemzem suyu ne niyetle içilirse onun içindir. Her kim bir hastalıktan dolayı şifa
niyetiyle içerse Allah ona şifa verir, açlığı sebebiyle içerse Allah onu doyurur yahut bir ihtiyacın
giderilmesi niyetiyle içerse Allah (C.C.) onun ihtiyacını giderir buyurdular yine bunlar
Peygamberimizden gelen haberler. Yeryüzündeki suların en hayırlısını zemzem suyudur onda
açlığı giderici ve hastalıklara şifa verici bir özellik vardır buyurdu. İbni Abbas’tan gelen haber
ki zemzem suyu içerken Allah’ım senden faydalı ilim bol rızık ve bütün hastalıklardan şifa
isterim diye dua ederdi.

Zemzem suyu, eriyici maden tuzu, klor grubu, kükürt grubu, sülfat ve nitrat gibi konusunda
incelenmiş nitrat ve sülfat olmadığı görülmüştür. Zemzem suyu uzun süre müddet bekleye
bilmektedir, bozulmamaktadır.

H.z Hacer suyu kendi haline bıraksaydı akıp giden bir pınar olacaktı. Hacer annemiz
zemzemden içiyor içtikçe de İsmail’e İsmail’i emzirmek için sütü çoğalıyordu. Bu haber de
Peygamberimizden gelmektedir. Yine Ebu Zer’den gelen bir rivayet ki Mekkeliler üzerime
hücum edip beni dövdüler elimi yüzümü kanlar içinde bıraktılar, bayılıp düştüm diyor.

Kalktığım zaman hemen zemzem suyuna gittim, üzerimdeki kanları temizledim kana kana
içtim. Yemin ederim ki geceli gündüzlü tam 30 gün Kâbe’de kaldım. Zemzem suyundan başka
hiçbir şey yiyeceğim yoktu, hatta bu süre içinde şişmanladım diyor. Görüyorsunuz zemzem
tam bir besleyici ve eksiği bulunmayan bir gıda ve şifa ve deva olduğu görülmektedir.
Peygamber (S.A.V.) efendimiz yanında Ebubekir ile Kâbe’ye geldiler, burada tavaf etti ve
namaz kıldı namazdan sonra selamlaştık. Bu sırada Peygamber (S.A.V.) bana sen kimsin? Diye
sordu. Ben Gıffaroğullarından dedim. Ne zamandan beri buradasın? Diye sordu. Ben geceli
gündüzlü tam 30 günden beri buradayım dedim. Evet, işte Ebu Zer Hazretleri anlatıyor bu
olayı 30 gün bakın burada sadece zemzem içiyor ayrıca şişmanladım diyor. Sevgili
Peygamberimiz zemzem gerçekten mübarek bir sudur o hakikaten duyurucu bir yemek,
hastalıklara şifa verici bir ilaçtır buyurdu. Yine İbni Abbas Hazretleri zemzem suyunu içmek
istediğin zaman kıbleye doğru dön Allah’ın ismini an besmele çek içerken üç defa nefes al ve
ondan kana kana iç. İçtikten sonra ‘’Elhamdülillah’’ diyerek Allah’u Teâlâ Hazretlerine (C.C)
hamd et. 

İNSAN SURESİ 17 AYETİNDE GEÇEN ZENCEFİL

Sizlere zencefil hakkında öz bir bilgi vermeye çalışalım. Kuran-ı Kerim’de ise bir yerde adı
geçmektedir ‘’İnsan Suresi 17. ayeti kerimede’’ cennetteki insanlara orada bir kadehten
doldurulan cennet şaraplarından içirilir ki bu şarabın karışımında zencefil vardır. Zencefil ısıtıcı
rutubet verici ve yumuşatıcı gibi özellikleri vardır. Hazma yardım eder, karnı yumuşatır,
karaciğer bundan faydalanır, karaciğer için faydalıdır, göz kararmasına karşı faydalıdır. Mide
ve bağırsaklarda yoğun gazları çözer, macunlarının içine katılır ki balgamı çözen ve eriten bir
etkisi de vardır. Cinsel ilişkiyi tahrik eder güçlendirir meniyi arttırır, mideyi ve karaciğeri ısıtır
hazım konusunda faydalıdır balgamı emer hafızayı güçlendirir karaciğer ve mide üşütmelerine
karşı iyi gelir meyve yemekten dolayı midede meydana gelen ıslaklığı giderir soğuk ve katı
yiyeceklerin yan etkisi zencefil ile giderilir. Zencefil bir yönüyle de panzehirdir, zararlı etkileri
ortadan kaldırır. Ağrı ve sızıyı da dağıtır, zencefile tereyağı ilave edilirse faydası artar katı
balgamı yumuşatır, zencefil balla macun yaparsanız mideyi ısıtır.

Zencefil M.Ö 3000 yıllarından beri Asurlular, Çinliler ve Hintliler tarafından ilaç ve baharat
olarak kullanılmaktadır. Mezopotamya’da bulunan toprak levhalarda zencefil içeceklere
karıştırıldığını boyama gücü olmamasına rağmen sumak,  safran ve zardeçal ile birlikte boya
maddesi olarak kullanıldığı yazılıdır.

Çinliler deniz tutması ve sabah bulantıları için doğal bir çare olarak kullanılan zencefilin mide
bulantısını tedavi etme kabiliyeti en çok bilinen faydaları arasında yer alır. Bir araştırma, 1.278
gebe kadından oluşan 12 çalışmanın sonuçlarına bakmış ve zencefilin, bulantı semptomlarını
azaltmada, yan etki riski en az olan etkili bir besin olduğunu bulmuştur. Rochester Tıp
Merkezi Üniversitesi’nden yapılan bir başka çalışma, zencefilin kemoterapi alan hastalarda
bulantı şiddetini azaltmaya yardımcı olduğunu göstermiştir.

Mantar enfeksiyonları, maya enfeksiyonlarından kasık derisi üzerinde görülen mantar


hastalığı; (tinea cruris.) hastalığı ve atlet ayağı hastalığına kadar çok çeşitli koşullara neden
olur. Neyse ki, zencefil, hastalığa neden olan mantarları öldürmek için güvenli ve başarılı bir
şekilde yardımcı olabilecek güçlü anti-fungal özelliklere sahiptir.

2016 da İran’da yapılan bir çalışmasında, zencefil ekstresinin, ağızda yaygın olarak mantar
enfeksiyonlarına neden olan iki tür mayaya karşı etkili olduğu bulunmuştur. Ayrıca zencefilin
mantar öldürmede en etkili olduğunuda belirtmişlerdir.

Mide ülserleri mide zarında oluşan ağrılı yaralar olup, hazımsızlık, yorgunluk, mide ekşimesi ve
karın rahatsızlığı gibi semptomlara neden olur.

Bazı çalışmalar zencefilin mide ülserlerinin oluşumunu engellemeye yardımcı olabileceğini


söylemişlerdir.

Ne yazık ki, ağrılar, dönem krampları ve baş ağrıları gibi olumsuz yan etkiler genellikle birçok
kadın için menstruasyon ile ilişkilidir. Semptomların giderilmesini sağlamak için zencefil gibi
doğal terkiplere yönelip sancı ve ağrıların giderilmesinde yararlı olabilir.

Alternatif ve Tamamlayıcı Tıp Dergisi’nde yayınlanan bir çalışmada, zencefilin ibuprofen ve


mefanamik asit gibi ilaçlar olarak menstrüel ağrıyı azaltmada etkili olduğunu gösterdi.
Zencefil kolesterol seviyesini düşürdüğü bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Safradan üretim
hormonlarına kadar, kolesterol genel sağlık için çok önemlidir. Bununla birlikte, yüksek
seviyelerde kolesterol kanda birikerek tıkanıklıklara ve kalp hastalığı riskini artırır.

Zencefilin en büyük faydalarından biri, kalp problemleri riskini azaltmak için kolesterol
seviyesini düşürme kabiliyetidir. Babol Tıp Bilimleri Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada,
zencefilin kötü LDL kolesterolünü önemli ölçüde azaltabildiğini ortaya koymuşlardır.

HAYAT VEREN TIP İLMİ DERS 31

Tabiinin kıymetli şahsiyetlerinden İbrahim Nehayye Eşas hazretleri gitmişti bu giden şahsiyet
diyor ki elim diyor kırılmıştı üzerini bez ve ağaçlarla sardım çoğu kez cünüp oluyorum ne
yapayım? Diye sordum. Üzerini suyla mesh et zira yüce Allah özrünü kabul eder diye cevap
verdi. Yaranın azmasından çekiniliyorsa sargı üzerine mesh etsin eğer sakınca yoksa yıkasın
dedi. Şanlı Peygamber (a.s.v) sargı üzerine mesh ederdi demiştir, İbn-i Ömer hazretlerinden
gelen haber buda. Kıymetliler dem ortaya mazeretler ortaya çıkınca çareler ruhsatlar
kolaylıklar yüce İslam orayı merhametle, kolaylıklarla, ruhsatlarla orayı kuşatır onun için
İslam’da zorluk diye bir şey yoktur zorluğu İslam-ı bilmeyenler ortaya çıkarırlar. Yüce İslam
hayat dinidir eşi bulunmayan bir hayat tarzı yaşam tarzıdır. Gerçek insanlığın hayat tarzı yüce
İslam’ın hayat tarzıdır ve Allah’ın ezeli ebedi rahmetin de tecellisidir onun için Hz. Muhammed
âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Çünkü o İslam ve İslam’ın kitabı onun kalbine vah
edilmiştir. Şimdi hastalıklardan çeşitleri var karaciğerdeki bir rahatsızlıktan dolayı tehlikeli ve
öldürücü bir hastalık vardır ki sarılık sirozun başlangıcıdır. Alyuvarlar ve ak yuvalar erime
sebebi ile veya safra kanalların tıkanması nedeniyle meydana gelir. Vücut ısısının düşmesiyle
kan kıvamının bozulması veya vücut ısısının yükselmesiyle safranın çoğalması ve bozulması
gibi zehirli arıların sokmasıyla da karaciğer gözeneklerin tıkanması şişlik safranın da dışa
atılmasının atılmamasının sebebi safranın safra kesesine dökülememesi safra kesesinden de
bağırsaklara dökülememesidir. İşte karaciğer tıkanmasıyla salgıladığı safranın yani karaciğerin
saldığı safranın dalağa dökülememesi dalaktan da mideye dökülememesinden meydana
gelen bir hastalıktır ki bunun adı sarılıktır. İhsan edici ilaçlar verilir hafiflemesinden sonra
hamamda terletmelidir ve gerçek uzman inançlı ve uzman olan ehliyetli ve tecrübeli hakiki
doktorlardan hiçbir zaman uzak kalmamalıdır. Hindibanın damıtılmış suyu yine yaş rezene
suyu ile karıştırıldığı zaman bunlar faydalıdır karaciğere de tıkanıklık meydana getiren sarılık
hastalığına karşı faydalıdır.

Hindi bağ ve rezene suyu sabir suyu sarılık hastalığı için kullanılır. Çakal kavunu acı kavun
buda safrayı düzenler. suyu buruna damlatıldığı zaman gözlerdeki sarılığı giderir. Altın tozu
da macun ve merhemlerin içine katılır. Et süt ve yağ gibi gıdalardan sakınmak lazımdır sarılık
hastası et süt ve yağdan bundan sakınması gerekir hafif müshil kullanılmalı ve istirahat
etmelidir. İslam tıbbından keşiflerimiz devam etmektedir. Bu size verdiğimiz bilgiler güzelim
kaynaklardan ve sahih hadis kaynaklarında bulunmaktadır. Bunlardan biri Müsned, Ebu
Davud, Nihaye gibi kaynaklarda olduğunu görmekteyiz ve kayda alındığını da görmekteyiz.
Cenabı Hakkın sayısız nimetlerinden biride biliyorsunuz ki sarımsaktır. Hararetli ve kuru bir
özelliği var. Sıcaklık verir vücuda kurutucudur her kim şu kötü kokulu habis bitkiden
sarımsaktan yerse ağzının kokusu gidinceye kadar mescidimize gelmesin buyurmuş
Peygamberimiz bu toplumu rahatsız etmemek için kötü kokularla toplumun içine, cemaatlerin
içine gidilmemesi konusunda Peygamberimiz ümmetini uyarmıştır. Soğuk ve balgamlı mizaçlı
kimseler ve felç olmaya ramak kalmış hastalar için çok faydalıdır sarımsak. Meniyi kurutucu,
tıkanıkları açıcı, şişlikleri çözücü, hazmı kolaylaştıran, susuzluğu gideren, hareket ettiren, idrarı
söktürüp çoğaltan vasıflar olduğu gibi haşarat sokmalara şişliklere karşıda panzehirdir. Evet,
kıymetliler macun haline getirilirse yılan ve akrebin soktuğu yerlere sürülür ve faydalıdır. Zehri
çeker ısıtır vücudu balgamı da ortadan kaldırır oluşumunu engeller yellenmeyi çözer boğazı
kaygınlaştırır organların sağlığını korur öksürüğü de su değişikliğine de seyahatlerdeki
etkilenmeye karşıda faydalıdır.

Cenabı Hak fayda üstüne fayda yaratmış rahmeti sonsuz yüce Allah’ın nimetleriyle de bize
rahmi sonsuz rahmetinden tecellilerini göstermiştir.

Soğuktan mütevelli göğüs ağrısı içinde faydalıdır İbn-i Ömer Hazretleri nefes darlığı
hastalığına yakalanmıştı sarımsaklı çorba yapılır onu içerdi boğaza kaçan sülüğü sarı sarımsak
çıkarır. Sarımsak dövülür sirke tuz ve bal ile karıştırılıp çürük diş üzerine konursa onu parçalar
ve düşürür. Macun ağrıyan diş üzerine konursa ağrısını teksir eder yani sarımsaktan meydana
gelen macun. Evet, kıymetliler demek ki sirke tuz ve bal karıştırıldığı zaman çürük dişleri
parçalar. Bal şerbeti ile beraber alınırsa balgam söktürür sarımsak kurtları düşürür
bağırsaklardaki sarımsak bal ile macun yapılır ve alaca hastalığının tedavisi için cilde sürülür
bu da pek faydalıdır. Sarımsak koruyucu ve gıdaların bozulmasını önleyicidir lapası yara
üzerine konur. Sarımsaklı su iltihaplı yaraların tedavisinde kullanılmıştır. Hz. Ali (R.A)
sarımsağın birçok hastalık için şifa olduğunu söylemiştir o kıymetli ilmin ilim şehrinin kapısı
olan Hz. Ali (Radıyallahu Anhüm ve erdahüm Ecmain ) şişkinliği giderir, hazma yardım eder,
yine adet kanamsını söker çoğaltır döl işini de çıkarır. Sarımsak soğuk algınlığına balgam
çıkaranlara ve felçlilere çok iyi olmaktadır. Yılan ve akrebin soktuğu yere sarımsak sürülürse
veya bağlanırsa faydası görülür. Tabi yan tesirleri de zararları da var mıdır? Derseniz onu da
kıymetli İslam tabiplerinden kâşif olanlar inceliyorlar ve keşifler ortaya konuyor. Baş ağrısı
yapar sarımsak gözlere zarar verir dimağa da böyledir beyine cinsel istek ve arzuyu zayıflatır
safrayı tahrik eder sonra üzerine sedef otu yaprağı çiğnemek kötü kokusunu giderir sarımsak
yedikten sonra sedef otu yaprağı çiğnemek kötü kokusunu giderir. Hasır otu çiğnemek soğan
ve sarımsağın kötü kokusunu önler. Yine Peygamberimizden gelen haberlere göre her kim
sarımsak ve soğan yiyecek olursa kokusu gidene kadar yanımıza ve mescidimize yakın
olmasın evinde otursun buyurmuşlardır. Çünkü Peygamberimiz o vahiy Peygamberi olduğu
için melekler ve Cebrail (A.S) kokuların olduğu yerlere gelmiyorlar.

Her kim şu sebzeden sarımsaktan yerse kokusu gidinceye kadar bize yaklaşmasın buyuruyor.
Tabi sebeplerini dürüm, dürüm sebepleri faydayı celbeden sebepler olduğu gibi zararı def
eden sebepler üzerine yüce İslam kurulmuştur. Senin için sarımsak yemede mazeret vardır
buyurdu. Kan dolaşımı aksaklıklarını sarımsak giderir, idrar ve balgam söktürür, bağırsak
kurtlarını düşürür, kanser tümörlerin büyümesini önler dizanteri ve tifo hastalıklarına karşı iyi
gelir. Evet, kıymetliler yemen sahilindeki ‘’Sokakra adasında’’ yetişen ve meşhurlarından olan
bir bitki vardır ki ona da sarı sabir denir rengi altın gibi sarıdır kabuğu yarıldığı zaman sarı ve
acı bir su çıkar çoğu kes kullanılan kısmı budur. Sıratı yapılan bir bitkidir suyu çıkartılır sap
kısmı kurutulur karıştırılarak kullanıldığı zaman diğer ilaçları zararsız hale getirme vasfı vardır
mizacı sıcak ve kurudur hekimlikte ve güzel koku yapımında kullanıldığı görülmüştür. Ağrıyan
göze çekilir sürme gibi damlatılır göz bir sargı ile kapatılır göz kapaklarında ki şişlikleri giderir
sarısabır karaciğerdeki tıkanıklığı açar, sarılığı da giderir. Tozunun makatta meydana gelen
yaralar üzerine serpilmesi gayet faydalıdır. Dimağda ve göz sinirlerinde bulunan safralı
artıkları temizler gül yağıyla birlikte alnına ve şakaklara sürüldüğü zaman baş ağrısına karşı
faydalı olduğu görülmüştür. Yine ağız ve burun yaralarına da iyi gelir. İran’da bulunan İran
sabir’i su ile karıştırılarak 2 kaşık kadar içildiği zaman zekâya faydalı olduğu kayda alınmıştır.
Kalbi kuvvetlendirir safra ve balgam artıklarını mideden temizler şehveti de düzenler. Soğukta
içildiği zaman ise kanlı ishalden koruyucu olduğu kayda alınmıştır. Yine tabiinden imam Nafi
Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’ın sarısabır suyu damlattığını gözlerine bunun haberini rivayetini
vermiştir. Ona sarısabır gözlerine sürme gibi çekmesini tavsiye ettiler sözüne devamla
Peygamber (a.s.v) ihramlı olduğu halde gözlerinden hasta olduğunu bildiren bir kimseye
sarısabır damlatmasını veya sürme gibi çekmesini tavsiye etti demiştir.

İşte görüyorsunuz Ubeydullah Ebvan bin Osman Ubeydullah’ın böyle yapmasını iyi görmedi
de ona sarısabırı tavsiye etti. Evet, kıymetliler 2 acıda ne gibi şifalar vardır bilir misiniz? Biri
sarısabır diğeri ise tere tohumudur. Kays bin Ebi Rafi’den gelen bir haberde böyle
zikredilmiştir. Evet, kıymetliler sarısabır göze faydalı olmakla beraber yüzü güzelleştirir güzel
koku verir geceleyin sür gündüzleri yıkayıp temizle yaz günlerinde güzel koku ve kına dahi
kullanma zira bunlar süslenme alamet ve işaretleridir buyurdu şanlı Peygamberden gelen
haber (a.s.v). Ben öyle insanlar yarattım ki dilleri baldan tatlı gönülleri ise sarısabırdan daha
acıdır buyuruyor bir bu Hadisi Kutsi olduğu ve Tirmizi de yer aldığını Darîmide de yer aldığını
görmekteyiz bu haber İbn-i Ömer’den rivayet edilen bir Hadis-i Kutsi’dir kıymetliler. Hurmanın
hararetini karpuzun soğukluğu ile karpuzun soğukluğunu da hurmanın harareti ile kırıp
gideriyoruz. İşte Peygamber (a.s.v) istinat eden haberlerden biride bu. Hıyar veya acuru yaş
hurmayla beraber yediğini gördüm şanlı Peygamberin diyor buda Abdullah ibn-i Cafer’den
gelen haber. Ey İsrail oğulları saf suyu içiniz İsrail oğulları diyor bunu toprakta biten yeşil
sebzeleri ve arpa ekmeğini yiyiniz buğday ekmeğinden sakınınız çünkü sizler onun şükrünü
yerine getiremezsiniz buyurdular. Evet, kıymetliler Cenabı Hak sebzeleri de çeşitli faydaları
dayalı sebepler ve takdirlerle faydalarla yaratmış meyveler de böyle sebzeler de böyle diğer
nimetlerde böyle haram ve günah dediği yasakladıklarını da kullarına zarar vermesin diye
Cenabı Hak bunları kullarına buyurmuş. Bunlar haramdır günahtır diye Allah’ın haram
demediğine kimse haram diyemez, Allah’ın haram dediğine de kimse helal diyemez derse
kâfir olur herkes aklını başına almalıdır. Evet, kıymetliler çeşitli hastalıklar vardır ki bunlardan
bir tanesi de altın tozu saç dökülmesi ve deri kaplaması sedef hastalığı gibi hastalıkların
tedavisinde kullanılan ilaçların içerisine katılır ki bu sedef hastalığında kullanılır altın tozu bu
hastalıklardan biride sedef hastalığıdır.

İçersine katılır kullanılan ilaçların altın tozu içilerek veya cilde sürülerek kullanılır terkibinde
katran bulunan merhemler sürülür sütün kaymağında az miktarda de vitamini vardır. Sütün
normal olarak pişirmek veya pasta roze etmekle bu vitamin yok olmaz sütün kaymağı diş
çürüklerin tedavisi verem hastalığını ve sedef hastalığının tedavisi için faydalıdır dıştan
merhem gibi sürülerek veya ağız yoluyla alınarak kullanılmıştır kullanılmalıdır. Evet, yaprağının
kurutulup tos haline getirilmiş şekli temizlik maddesi olarak kullanılan cünüplükten ve elbise
temizliği ile ilgili cenaze yıkanması gibi durumlarda her hangi bir şeyi temizlemek için
kullanılan bir ağaç vardır ki buna sedir ağacı Arabistan kirazı Trabzon hurması gibi isimler
verilmiştir. Evet, kıymetliler yine sürmek, ovalamak, su dökmek üzerine veya bu tozu sıcak su
içine atmak ve su ile temizlik yapmak Peygamber (a.s.v) başını Arabistan kirazı yaprağının tozu
ile yıkardı yani sedir ağacıyla. Yine susam yağını burnuna ilaç olarak damlatır, sedir ağacı
Arabistan kirazı denilen ağacın yaprağının tozu ile de başını yıkardı. İşte İslam’da ki tıp
Peygambere şanlı Kur’an’a şanlı Peygambere istinat etmedikçe o İslam tıbbı adını almaz ve
tıbbın nebi de germez kıymetliler. Onun için yüce İslam’ın tıp ilmi kesin ve ilmen yakindir
ilimler bilimler üstündedir çünkü vahye dayanır Allah’a ve Peygambere Allah’tan gelen
Peygambere gelen vahye dayanır. Onu Zeynep’i su ve sedir ağacı yaprağının tozu ile 3, 5 veya
gerektiği kadar yıkayınız fakat sonuncu olarak yıkadığınız suyun içine kâfur veya kâfur
cinsinden bir koku koyunuz bitirdiğiniz zaman ise bana haber veriniz buyurdu şanlı
Peygamber. Zeynep annemiz dünyadan göçtüğü zaman. Yine ibn-i Abbas’tan gelen haberde
Peygamber efendimiz cenazesi su ve Arabistan kirazı yaprağının tozu ile 3 defa sonrada yalnız
suyla yıkandı demiştir.

Adet kanamasının elbisesine bulaştığı zaman önce onu bir şey ile silersin sonrada su ve sedir
ağacığının yaprağının tozu ile yıkayıp temizlersin buyurdu Peygamber efendimiz (a.s.v). İşte
görüyorsunuz rahmet Peygamberi sağlığında önderidir sağlıklı kalayım derseniz Allah’ı
Peygamberi dinleyin.

Onların emirlerini ki yüce İslam’ın şeraitinin ölçülerini o şekil ölçüyle uygulayın ebedi pişman
olmazsınız. Sevgili peygamberimiz; Bana su ve Arabistan kirazı yaprağının tozu ile
temizlenmemi emretti diyor. Bunu da Kays İbn-i Asım söylüyor. Müslüman olmak için
geldiğimden ona böyle söyledi böyle bir temizlik yap dedi. Yine ey Katade su ve Arabistan
kirazı yaprağının tozu ile gusül et ve kendinden küfür alameti olan kılları tıraş edip gider. Ey
Vâsile haydi, git kendinden küfür alamet ve işaret olan kılları tıraş et su ve sedir ağacı
yaprağının tozu ile gusül et buyuruyor sevgili Peygamberimizden gelen haberler. Faydalı
ağaçların topluma faydası olan bilim menfaati topluma yansıyan ne varsa bunların yok
edilmesi yasaklanmış bu sedir ağacı Arabistan kirazı ağacını da diğer adıyla Trabzon hurması
olan ağacın kesilmesini Peygamberimiz yasaklamıştır. Çünkü toplum ondan faydalanıyordur.
Büyük bir ağaç olduğu için gölgelik şehrin güzelleşmesine yaprağının tuzunun sapı gibi
temizlikte kullanılması gibi birçok menfaatler vardır. Her kim sedir ağacını keserse Allah o
kimseyi baş aşağı ateşe atar buyurmuştur. Bakın toplumun menfaatine engel olmanın
görüyorsunuz vebali ağır olduğu görülmektedir bir Peygamber dili ile de bedduaya
uğranmaktadır. Ey Ali dışarı çık ve çağır benim emrim olarak değil Allah’ın emri olarak çağır.
Arabistan kirazı yani sedir ağacını kesene Allah lanet etsin diye topluma duyurulmasına Hz.
Ali’ye söylüyor Peygamberimiz. Saçları diğer şeylerden daha iyi temizler sedir ağacı hepsi
temizlikte kullanılan güzelim maddeler vardır kıymetliler ama sedir ağacının sa temizlemesi
daha güzeldir diyor bu işi bilen ehliyet sahibi zati muhteremler. Kıymetli izleyenler;
İnsanoğlunun vücuduna bir şey batması veya ayağının kayarak tökezlemesi yahut her hangi
bir kasım kasılıp seğirmesi ancak kendi kusuru günahı sebebiyledir. Peygamberimizden gelen
haber Allah’ın bağışlayıp lütfettiği kusur ve günahlar ise daha da çoktur buyurmuştur. Bu
seyrime konusunda bal faydalıdır. Adale buruşukları içinde yine faydalı olduğu kayda
alınmıştır. Bu konuda da kıymetli kaynaklarımız vardır Beyhâkî de Kenz-ül Umman da
bunlardandır. Horasan teresi denen bir ot vardır ki bitki buna da semizotu denir.

Soğutucu ve rutubet verici vasfı vardır. Safradan meydana gelen rahatsızlıklar için faydalıdır
sirke ile birlikte yenmesi ve yara üzerine merhem gibi sürülmesi bu otun vasfındandır. Diş
ağrısına karşı faydalıdır. Cinsel istek ve arzuyu azaltır, iştahı da zayıflatır. Kıymetliler; sıcaklar
arttığı zaman öğlen namazını biraz geciktiriniz zira öğle sıcağının şiddeti cehennem ateşinin
şiddeti gibidir buyuruyor bu haber Peygamberimizden geliyor. Serinlemekte tedavi
metotlarındandır sıcaklar arttığı zaman vücuttan kan aldırmakla sıcağın vereceği zararı
gidermeye çalışınız zira aşırı sıcaktan dolayı sizden birinizin kanı hücuma geçerek onu
öldürmesin buyuruyor şanlı Peygamber (a.s.v) ki muhteşem bir İslam’ında tüm insanlığında bir
sağlık önderi âlemlere rahmet Peygamberi sağlığında önderi her konuda önderi. Evet,
Peygamber efendimiz (a.s.v) sıcak havada bir yolculuktan geldiği zaman soğuk su ile banyo
yapıp serinlenirdi diye haber var ne güzel birde Arabistan’ın sıcak olduğunu düşünürsek
bunun önemi daha da artmaktadır. Kıymetliler; koruyucu olarak kullanılan ve tiryak görevi
yapanlardan birde serumdur zehre karşıda kullanılır. Yılanları avlarlar ortasından kesip baş ve
kuyruk tarafından sıvazlayarak karnını boşaltırlar daha sonra etli kısmını bir kabın içine
koyarak kaynatırlar böylece en güzel bir şekilde tiryak serum elde edilmiş olur bunu panzehir
olarak kullanırlar.

Yılan yakalanır başı ve kuyruğu kesilir su konularak üzerine bir miktar iyice kaynatılır daha
sonra tencerede kalan saf kısmının üzerine 2 misli zeytin yağ kullanılır ve tekrar kaynatılır
böylece elde edilen yağ panzehir yani tiryak olarak cilt hastalıklarında haricen sürülerek
kullanılır. 5 veya 10 kadar yılan yahut akrep baş ve kuyrukları kesişmiş olarak bazen de hiç
kesilmeden bakır bir kabın içine koyulur üzerine belli bir miktar susam yağı veya zeytinyağı
ilave edilir ağzı kapalı olarak hafif ateşte iyice kaynatılır. Sonra ateş üzerinden indirilir
soğuması için biraz bekletilir sonra kabın ağzı açılır fakat buharından sakınmak lazımdır daha
sonra cam şişelere alınır gerekli olduğu zaman yumuşak bir madde ile cilde sürülerek kullanılır

Buda cilt rahatsızlıklarına dıştan kullanmadır. Cam kavanoz içine gerçek zeytin yağdan belli bir
miktar konulur içine de yılan veya akrepler bırakılır yaz günü sıcağından 3 hafta güneşte
bekletilir böylece panzehir ilaç elde edilmiş olur. Evet, kıymetliler üşütme, boğmaca, aşırı sıcak,
çok konuşma, çağırıp bağırma, göğüs hastalıkları gibi göğsü ve boğazı yumuşatıcı ilaçlar
kullanmaya neden olan rahatsızlıklardan biride ses kısıklığıdır. Bu adı geçen nedenlerle ortaya
çıkabilir. Bal şerbetinin belli bir süre içilmesi gayet iyidir öksürüğü ve ses kısıklığını hafifletir
boğazı ve ses tellerini de temizler. Rafadan yumurta tatlı badem yağı ile birlikte kullanılır şeker
kamışı oda faydalıdır. Pırasa ses tellerini güçlendirir hem sinir sistemini teneffüs organlarını ve
ses tellerini güçlendirir kaymak ile şeker veya balı karıştırıp yemek menekşe yağı ile gargara
yapmak tos duman, tuzlu, acı, yakıcı ve ekşi gıdalardan da sakınmak lazımdır. Çok
konuşmaktan ve çağırıp bağırmaktan sakınmakta gereklidir sesi kısılan insanlar için. Evet,
kıymetli muhterem izleyenler birde ahlak dışı davranışlardan biri homoseksüellik bunun diğer
adı sevicilik kadınların kendi aralarında sevicilik yapması günah ve ayıplık bakımından zina
gibidir buyruluyor ancak ceza yönden zina gibi değildir dediler. Memnun ve Memnuniyet
heyecan haline sevinç denmektedir yüzlerinden belli olur sevinçli olan insanların yüzü sanki ay
parçası gibi parlardı sevgili Peygamberimiz sevinçli olduğu zaman neşelendiği zaman sevinçli
ve neşeli olmak nefsi kuvvet ve hararet verir aşırı derecede olursa insanı öldürebilir. Aşırı
heyecan aşırı sevinç şımarma çünkü Allah şımarıklığı sevmez yüce Kuran’da cenabı hak
buyuruyor şımarma çünkü Allah şımarıklığı sevmez şimdi sevinçli neşeli olmakta Allah’ın bir
lütfudur. Şımarmadan yüce Allah’a hamt ederek sevinçli yaşamak güzeldir. Müjdeci Yakup
(a.s)’a gelince Yusuf’un gömleğini onun yüzüne gözüne sürdü ve hemen Yakup’un gözleri
açılıverdi o zaman sevinçli olarak şöyle dedi. Ben size Allah tarafından sizin bilmedikleriniz
şeyleri bilirim demedim mi? Dedi Yakup (a.s)

İşte buradaki sevinmesi bakın Allah’ın lütfuna istinat ediyor çünkü Allah tarafından diyor bak
kendine gelen bu nimeti bu gömleği gözlerinin açılmasını tamamen Allah’tan b ildiği için
sevinci Allah’u Teâlâ’ya istinat ediyor ve çok hamledip çok şükretmenin yolunu takip ediyor
büyüklerimiz. Kıymetliler; faydalı olanlardan biride seyahattir sağlık ve ticaret konusunda da
faydalıdır. Seyahat sıkıntılıdır sizlerin normal uykusuna, yemesine, içmesine engel olur sizden
biriniz yolculukta işini bitirdiği zaman hemen evine ailesine dönsün diyor peygamberimiz.
Chat ediniz ki ganimet elde ediniz oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız ticari seyahatler yapınız ki
rızık elde edesiniz seyahat ediniz ki sıhhat bulasınız. Cihat ediniz ki ganimet elde ediniz
hareket bereket zahmet ve meşakkat olduğu gibi yolculukta yeme içme ve dinlenme ve
uyuma işlemlerin de zamanında olmadığı görünebilir onun için zahmetlidir seyahat ama
bereketlidir. Hac yolculuğu gayet faydalıdır yeryüzünde gezip dolaşımda Allah ilk baştan bu
dünyayı nasıl yaratmış iyice düşünüp bakın işte Allah bundan sonra aynı şekilde ahiret
hayatını da yaratacaktır. Gerçekten Allah her şeye kadirdir.

‘’Ankebut Suresi Ayeti Kerime 20’’ İnsanlar arasında hacca ilan etki gerek yaya olarak ve gereksi nice
uzak yollardan yorgun develer binekler üzerinde senin huzuruna gelsinler buyuruyor Cenabı Hak. Buda
‘’Hac Suresi Ayeti Kerime 27’’

RAHİM KANI VE DAMAR KANI ARASINDA Kİ FARK

Konumuz kanama, bunlardan birisi de adet kanamasının belli bir zamanı vardır. Özür kanamasında
ise belli bir zaman görünmüyor. Adet rahimden gelir yani adet kanaması, özür kanı ise damardan
gelir. Adet kanının rengi siyah ve Siyaha yakındır. Siyahımtırak ve özel Bir kokusu vardır kendine has
özür kanı ise burun kanı gibi açık renkli olup kokusu da yoktur. Tabi kötü kokuları giderme konusunda
Hz Ayşe validemiz. (Radıyallahu Anhüm ve Erdahüm Ecmain) Haluk veya Safran gibi güzel koku
kullanmalarını tavsiye etmekteydi. Yine Ayşe validemiz öd ağacından bir parça ile tütsü yapmaya
teşvik etmiş ve Reyhan öd ağacı yoksa Reyhan ile tütsü yapılmasını hurma çekirdeği ile bunu da
bulamazsa bir miktar tuz ile o mekânı tütsülenirsin. O koku olan mekânı tütsülensin diye Ayşe
validemizden bu rivayet gelmektedir ve güzel bir haberdir İslam’ı esaslara dayanan bütün haberler
mükemmeldir muhteşemdir temizlendikten sonra pamukla birlikte misk kokusu da kullanması ile
tavsiye edilmiştir. Bunlar güzelim kaynakları dayanır Hatta Buhari Şerif gibi güzelim kaynaklardan ve
emsallerinde görmekteyiz emzikli kadın konusunda da bazıları emzikli kadınlar adet görmezler adet
kanamasının Zamansız olması konusunda Zamansız kesilmesi konusunda devamını sağlamak için
uyluktan veya uyluk damarlarından kan alınırdı. Buraya dikkat edin kanamayı durdurma konusunda
da bunun da caiz olması kısırlaşmasına ve neslin devamını engel olacak olursa caiz değildir. Kocası
varsa onun da iznini alması gerekir. Bu Tabi ki karı koca arasında bir samimi diyalogla yapılacak
işlerdir ilaç kullanıyor ve kan kesiliyor bu kadın Kâbe’yi tavaf edebilir mi? Ata Bin Ebi Rebiha bu
konuda soruyu dile getirdi.

Evet, gerçek temizliği görecek olursa demiş ve devamlı temizlenmeye yakın bir durum görüyor fakat
gerçek temizliği göremezse Hayır demiştir. Tabii adet kanamasını gören bir kadın hakkında Kadın adet
günleri bilmediği halde kanın kesilmesi için ilaç kullanması konusunda tabiinden Ata Bin Ebi Rebeha
bu haber İbni Ömer de bu konuda bunda bir sakınca yoktur demiş ve kanamanın durdurulması için
misvak ağacının yaş iken çıkarılmış suyunun içilmesini tavsiye etmiştir. Kıymetli Efendiler temizlik
temizleme konusunda temizlik su, çuhan ve hatmi tozu tuz ve Arabistan kirazı yaprağının tozu gibi
maddeler kullanmışlardır. Yine hayızlı kadının sosyal durumu hakkında Enes Bin Malik Hazretleri’nden
gelen Haber’de Yahudilerde Bir Kadın adet gördüğü zaman onu evden çıkarırlar Onunla beraber
yiyemezler Onunla oturup kalkmazlardı. Hatta onun dokunduğum her şeyin pis olduğuna inanırlardı
bu durum Peygamber (S.A.V) efendimize soruldu o âlemlere Rahmet Peygamberi ne buyurdu bakın ya
Muhammed senden kadınların adet kanamasından sorarlar ayet geldi bakın Allah’tan de ki ey şanlı
peygamber o pisliktir. Adet kanaması zamanında kadınlardan çekilin temizleninceye kadar onlara
cinsi münasebet konusunda yaklaşmayın temizlendikleri zaman Allah’ın size emrettiği yerden onlara
yaklaşan yani O temizlenince cinsi münasebet serbest olduğunu Cenabı Hak duyuruyor. İşte bu ayeti
kelime Peygamberimize sorulan bu soru üzerinde nazil oldu Şanlı peygamber (S.A.V) Efendimiz adet
kanaması gören kadınlar ile beraber yiyiniz içiniz onlarla beraber bir evde oturup kalkınız cinsi
münasebetten başka her şeyi yapınız buyurdu. Yahudilerin yaptığının yanlış olduğunu da
Peygamberimiz burada duyurular. Her kim eşiyle aybaşı halinde iken cinsi münasebette bulunur ve bu
temas sonucu olarak kendisi veya doğacak çocuk bir hastalığa yakalanırsa o kimse kendisinden
başkasını suçlamasın buyurdu Cihan Peygamberi. Tüm Çağlar’ın Peygamberi tüm milletlerin
Peygamber iyi Böyle Buyurdu Hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz bu Haber’de kıymetli
eserlerde bulunmaktadır. Bunlardan birisi camiye sahih birisi de Feyzul Kadir gibi eserlerde
görmekteyiz ve emsallerinde de araştırılması gerekir adet kanamasını çoğaltan bazı nedenler
bunlardan birisi kekik, kekik

Kanamayı çoğaltır papatyanın suyu yine söktürür kanamayı sarımsak Bu da kanamaya etki eder
arttırır her iç tohumu oda etkendir çemen otunun kaynatılmış su içilirse adet kanamasını artırır
demiştir. Bizim dirayetli şahsiyetlerimiz çörek otu yemek adet kanamasını ve sütü artırır da
demişlerdir. Yalnız Bunları kullanırken yerli yerince bu işlerden iyi anlayan birisi olacak veya iyi Bir
doktorun tavsiyesi alınmalıdır rastgele ölçüyü taşırarak alınmamalıdır. Çörek otundan bir günde 4-5
gram kadar alınabilir ama daha az alınması daha iyidir tavsiye azla devam edilmesidir. Menopoz
konusunda da İslam âlimlerinin çoğunluğu 55 yaşını göstermişlerdir. İmamı Azam (R.A) başı
çekmektedir İslam fıkıh kitaplarında Bunlar çok mükemmel Muhteşem ve yerli yerince anlatılmışlardır
biz bu ilimleri tefsir, hadis, fıkıhın külliyatından keşif notlarının hepsini bu dersimizden tıp sahasından
keşif notlarımızdan bunların hepsini verdik. Bu derslerin tamamını takip edenler Yüce İslam’ın Yüce
ilimlerinden haberdar olurlar Doktorlar ise tabipler bu sürenin 45-55 olduğunu söylerler Bunların
hepsi doğrudur. Çünkü kadına göre şahsa göre Bunlar değişebilir fakat ekser kanunu 55’dır. Bunun
daha Yukarısı da olabilir daha aşağısı da olabilir sıcak terlemelerinin bu ortaya çıkması Ruhi sıkıntılar,
sivilceler ve kaşıntılar menopozun belirtilerinden sayılmıştır. Muhterem izleyenler kadınlarınızdan
yaşlılık sebebiyle adetten kesilenler ile henüz genç olması nedeniyle adet görülmemiş olanların Hamile
olup olmadığından şüphe ederseniz onların bekleme iddet sureleri üç aydır Hamile olanların bekleme
süresi ise doğum yapıncaya kadardır Buda Şanlı Kur’an’ın Şanlı surelerinden Talat suresinin dördüncü
ayeti kelimesinden bu Şanlı haberi Nur saçan haberi görüyoruz Yüce İslam A’dan Z’ye Tıp ilminin daha
da üstünde tıptır. Tabiatüstü ilimlerden İslam ilimler üstü ilimlerdir ilimler üstü bilimlerdir. Yüce İslam
Çünkü Allah’ın Vahyine Şanlı Peygamberine dayanır ve Son Peygamber Hz. Muhammed bütün
Âlemlere Rahmet Peygamberi bütün çağların ve milletlerinde peygamberidir ve aynı zamanda Şanlı
Kur’an ve İslam şeriat-ı da bütün çağların ve milletlerinde şeriatıdır. Yüce İslam dünya yaratılalı Ezeli
ebedi insanlığın dini sadece İslam’dır bütün peygamberlerin tamamı İslam Peygamber’leridir son
peygamber Hazreti Muhammed’dir en büyük ve bütün çağların ve milletlerinin Peygamberi son
Peygamber Hazreti Muhammed’dir.

İslam’ın Amentü sonunda bütün Peygamberlere Peygamberliğinin tasdiki imanın esaslarından kabul
edilmiştir. Bütün ilahi kitapların Hakka ait olanlar iman esaslarından kabul edilmiştir. Onun için İslam
imanıda Kendisi de Ezeli ebedi evrenseldir bütün ruhları içine alır bütün vicdanları kuşatır. Onun için
Yüce İslam’a baktığınız zaman Allah’ın ilminin tecellisi olduğunu Allah’ın kitabı ve kevni kanunlarının
olduğunu unutmayınız. Bu inansalar da böyle inanmasalar da böyle Güneş doğduğu zaman gözünü
yumsan da güneş yok diye bağırsağında böyle gözüne açsan güneş var diye bağırsan da böyle Gerçek
hakikat birilerinin intihar etmesiyle gerçekler değişmez. İntihar eden kendini mahrum eder Yüce
İslam’ın Tıp’ı da diğer tıplardan çok mu çok yücedir. Diğer tıplarında bilimsel olanları somut soyut
olarak ortaya konulanlarına zaten baktığınız zaman bunların kökeninin yine İslam’a dayanır veyahut
ta İslam’a dayanarak Terakki ederek vahiy İlahi ile Terakki etmiş gerçek bir bilime dayanır gerçek
bilimler İslam’dan doğmadır ve bunlar İslam’dan Türeyen gerçeklerdir Çünkü İslam bilimler üstü
bilimdir ilimler üstü ilimdir gerçekler üstü daha da gerçek Allah’ın Celle Celalühü ortaya koyduğu Yüce
değerlerdir İslam’ın her şeyi yine bakan Bakara suresinde ve emsali ayetlerde sahih sünnette de
görüyoruz ki boşanmış. Kadınlar kendi kendilerine üç adet görüp temizleninceye kadar beklerler eğer
onlar da Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa Rahimlerinde Allah’ın yarattığını hamile olduklarını
gizlemeleri onlar için helal değildir. işte Yüce Allah Şanlı Kur’an’da buyuruyor o buyruğunuda biz
Sizlere aktarmaya çalışıyoruz. Adetten kesilmiş kadın için ise bu süre Tam üç aydır.

Şimdi tabi bunların biz sağlıkla tıpla ilgili yönlerini anlatıyoruz bunların fıkıhtaki yerlerini tefsirdeki
sahih sünnetteki yerlerini de Bir önceki derslerimizde bir bir ortaya koymaya çalıştık hayat veren
Nur’un keşif notlarıyla derslerimiz hizmetlerimiz devam ediyor. Biz ne sermayemiz hazinemiz varsa
dünya ile paylaşmak için bu hizmetlerin içindeyiz.

Gerçek mükâfatı veren Allah’u Teâlâ’dır. Dünyadaki verilenler cüzidir. Allah’ın verdiğini kullar
birbirlerine takdim ederler kimisi hakkı ile adalet i gözetmeye çalışır kimisi zulüm eder. Kimisi de
birbirinin hakkını gizler ki birer, birer zulümdür. İslam ise insanlığı zulümden adalet nuruna
kavuşturmak için gelmiştir. Yüce adaletin ta kendisidir yüce İslam’ın her emri hakikatin ta kendisidir
yüce İslam onun için İslam Tıp’ını ey Müslümanlar ve insanlık âlemi Allahlın kulları, iyi anlayalım iyi
kavrayalım. Yüce İslam’ın üç prensibinden biri yeryüzünden hastalıkları mikropları kaldırmak
kötülükleri kaldırmak dünyayı en güzel bir yaşam ortamı olarak hazırlamak için tüm insanlığın
mutluluğuna saadet ve selametine geldi yüce İslam insanlar nefsinin kulu olunca iblisin şeytanın ve
şeytan guruplarının insanlardan ve cinlerden, hayvanlardan insan grupları vardır. Bunların kulu
olunca gerçeğin huzurun mutluluğun hakikatın ne olduğunu bilemiyor şaşırıyor ve şer güçlerin elinde
artık ne yapıyor uşaklaşıyor onu kullanıyorlar oraya mahkûm ve esir oluyor hakikatten haberi olmuyor
beyni aydınlanmıyor, karardıkça karartıyorlar onun için İslam ile bütün âlemler bütün ruhlar bütün
kalpler ve beyinler İslam ile aydınlanmış ebedi aydınlanmaya devam edecektir. Bu aydınlık cennete
taşınacaktır İslam dünyada insanları Müslüman yapar buradan da cennete taşır hakiki Müslümanın
gideceği yer kesin cenneti aladır. Ama itikatta, amelde, ahlakta, hukukta ehlisünnete göre tam bir
İslam anlayışı olarak Müslüman olmak lazım yoksa bidat yollarına da sapmamak lazım ki bunlar için
gece gündüz hem ilmi çalışmalar yapılmalı hem Allaha yalvarmalı. Göz açıp yumuncaya kadar
Allah’ım beni bana bırakma diye yalvarmalı malına servetine bilgine, şununa bununa sakın güvenip
aldanma Allaha teslim ol ve Allaha tam tevekkülde bulun tam bir iman ve tam bir derin saygı sevgi ile
böyle kulluk yapılmalı yüzün yerde olmalıdır. Kibir gurur insanım diyene yakışmadığı gibi Müslümana
hiç yakışmaz. Müslümanda izzet, halsiyet, şeref vardır, bu izzeti halsiyeti şerefi sakın siz kibir gurur
zannetmeyin. Gurur kibir ve izzeti birbirine karıştırmayın cahiller bunları da karıştırıyorlar. Hz. Hasan
ve Hüseyin’e demişler sana kibirli diyorlar. O cennetin efendisi olan zatı muhteremler (Radıyallahu
Anhüm ve Erdahüm Ecmain) ne diyorlar onların bize kibir diye yakıştırdıkları şey kibir değil izzettir
dediler.

 
İslam azizdir çünkü izzetin tamamı Allah’tadır. Allah bu izzetten Müslümanları müminleri de
nasiplendirmiştir. Nasıl rahmetiyle âlemleri rahmeti rahmanla kuşatmış Müslümana da mümine de
izzet vermiştir. Çünkü Müslüman kibirlenmez gururlanmaz ama izzeti vardır halsiyeti şerefi vardır.
Şerefsizliği şeref kabul edenlerde artık dalaleti sapıklığı satın almışlar cenneti satmışlar. Hakikati
bırakmışlar ve onlar dalaleti sapıklığı küfrü şirki nifakı zulmü almışlar. Allah onlardan eylemesin yüce
İslam onları da kurtarmaya geldi tıp dediğiniz zaman gerçek tıp İslam’ın kendisidir ve ondanda tabi
keşif notlarımız devam etmektedir. Ağız Tabi İnsanların ağzı bütün vücudu kıymetlidir ağızda çok
kıymetlidir buna fem denmektedir ki ağız temizliği de İslam’da çok önemlidir ve burun da böyledir
burun yoluyla teneffüs olmasaydı. İnsan uyurken boğularak öldürdü. Bu sebeple burun her zaman için
açık bulundurulur. Fırça misvak kullanmanın İslam’da 15 asırdır önce insanların bu günkü dahi ulaşma
şansı olmadığı temizlik esasları İslam ile ortaya konmuş bunlardan biride temizliğidir temiz olmayınca
ağızlar kokar Ağız kokusu hastalıklar ortaya çıkarır. Nefesler kokmaya başlar misvak fırça Kullanmak
İslam’da Vazgeçilmez sahih sünnetlerdendir.

Açlık, hazımsızlık, bademcik ve burun iltihapları Mide hastalıkları, diş çürükleri, ağız Kokusu yapabilir.
İşte işlere bakmak bu gibi hastalıkların önleyebilir Cenabı Hak sağlıklı bir kul olmaya hepimize nasibi
müyesser eylesin. Yüce İslam’ın tıp sahasından keşif notlarımız devam etmektedir. Temizliğe dikkat
İslam’da esastır yüce İslam temizdir. Temizlik üzere kurulmuştur. Yüce Allah sübhandır. Yüce sıfatlarla
muttasıftır noksan sıfatlardan münezzehtir. Allah temizi sever. Allah Suddüh ve Kuddüs ’tür temizliği
emretmiştir ve temizleri sever. Birinci temizlik büyük bir hastalık vardır ki cehennemden başka bu
hastalığın karargâhı da yoktur. Sadece cehennemdir. Bundan İslam insanlığı kurtarmak için en büyük
hastalık en kötü şey küfür şirk inkârdır Allah’u Teâlâ’yı En mükemmel tedavi ebedi kurtuluş vesilesi
sağlığın olmazsa olmazlarının başında iman gelir. Buda İslam imanıdır batıl inançlar değildir.

Batıl inançlar küfrün çeşitleridir. Hepsi küfürle birleşir Onun için kalp temizliği deyince kalpte iman
olacak gerçek iman kalbi selim işte ona deniyor. Haram ve günahlardan da arınmış olacak güzel ahlak
ki İslam ahlakı Muhammed’i Kur’an’ı ahlak olacaktır. Onun için temizlik deyince biz maddi temizliği
anlarken en başta bu Ruh ve kalp temizliği anlamamız gerekir kalbinde imanı parlamayan insanın
kalbinde ebedi karanlıktadır ve bunun yeri yurdu iman etmedikçe cehennemdir. Bunun tedavisinde
yoktur. Tedavisi ancak iman etmekle küfürden şirkten nifaktan ebedi kurtuluş İslam imanındadır.
Tedavinin olmasa olmazlarındandır. En önde gelen çare iman etmektir. İmanlı olmaktır. İman nedir
bunları önceki derslerimizde bir bir anlattık. Şanlı Kur’an’ın keşif notlarını verdik size aczimizle yine
tasavvuftan keşif notları akaidden kelamdan keşif notları bütün İslam hukukçuları müçtehitlerin
bütün fıkıh ilminden size keşif notları verdik. Şimdide yüce İslam’ın tıp sahasından keşif notları
vermeye devam ediyoruz. İşte bunlardan tedavi sağlıklı olmanın başında temizlik gelmektedir. Kalp
temizliği ki imansız bir kalbin temiz olma imkânı ihtimali yoktur. Küfrün şirkin nifakın olduğu bir kalp
dünyada en hasta kalptir en bozuk kalp o kalptir. İşte bu kalplerin tamamını Cenabı Hak önce İslam
fıtratıyla yaratıyor sonra da İslam ile geliştirip yükseltiyor ve onu cennete yükseltiyor İslam ile
ehlisünnet ve cemaatin ışığında bir İslam anlayışı olmazsa ehli bidatin İslam anlayışlı da insanları
kurtarmaz çünkü ehli bit hat İslam’ı doğru anlayamamıştır. Doğruları vardır ama yanlışları vardır.
Onun için her kötünün kâfirin bile doğruları vardır. O küfürden kurtulmadıkça bit hattan
kurtulmadıkça kişinin kendi doğruları onları kurtarmaz küfürden şirkten nifaktan ve insanlığı bidatten
kurtarırsak tam tedavi işte buradan başlamaktadır. Cehalet bir marazdır. Devası ilmi irfandır demiş
büyüklerimiz cahillikte ısrar ediyorsa cahilliği ilmi irfanın yerine koyuyorsa buna kim derki insandır
demişlerdir yine demek ki cahillikten kurtarmak kurtulmak bir cihat hareketidir. Yüce İslam’ın olmazsa
olmaz prensiplerinden biride tüm insanlığı cehaletten kurtarmaya gelmiştir. Hz. Muhammed’in en
büyük firavunun adı Ebu Cehildir yani cahiller babası çükü küfrün babası şirkin babası zulmün babası
cehalet olmadan bunların hiçbiri olmuyor cehaletle bütün kötülükler besleniyor orada güçleniyor ilim
irfanı içinde de bütün değerler güçleniyor.

İşte tedavi metotlarının temelinde bunlar bulunuyor. İnsanlığa siz bunları vermeyin onun derisini,
yüzünü, etini, kemiğini masaj yapın bunlar yüzeysel tedavidir. Asli tedavi değildir. Onlarında en
güzelini beden tedavisinden güzel İslam ortaya koymuştur. Bir defa İslam hasta olmamak için
insanlığın bir defa koruyucu hekimliğini ve karantinayı ortaya koymuştur. Önce sağlıkların
bozulmaması insanlığın sağlıklı yaşaması ondan sonrada hasta olanların asli bir gerçek tedavi ile
tedavi edilmesidir. Birileri insanlığın hasta olmasına çalışıyor ve hasta olsunlar bizde rant sağlayalım
diyorlar bunlar zulüm üstüne zulümdür bunlar cehennemin en dibine doğru yolculuktur. İnsanlığın
bunlar baş düşmanıdırlar.

Doğruyu söylemiyor ürettiğini hileli üretiyor 15 asır önce cihan Peygamber’i de ne diyor? Bizi aldatan
bizden değildir diyor. Ne aldanma var İslam’da ne aldatma vardır. Ne zulüm olma vardır, ne zulüm
etme vardır, ne incimle vardır, ne incitme vardır. İncimle incitme esası geçerlidir. İşte sosyal ruh
evrensel ruh tüm insanlığı kucaklayan ruh ve Allah’ın sevgisinde Allah sevgisi ile beslenen ruh bütün
insanlığın ebedi sermayesidir. Allah’ın sevgisinde Allah’ın ortaya koyduğu emirleriyle ona olan derin
saygı ile temizlenen ruhlar işte bu ruhun merkezi Hz. Muhammedîn ruhudur onun ruhu ümmetin
tamamını insanlığı kucaklamıştır. Ümmetin ruhu onun ruhu ile birleşince neler oldu? 23 sene içinde
neler oldu neler oldu dünya yaratılalı eşine rastlanmadık mucizeler zuhur eyledi 23 senede görülmedik
inkılaplar reformlar ve yeryüzünde cehaletin devrilmesi küfrün şirkin putların devrilmesi imanın ilim
irfanın egemen olması ve eşi benzerine rastlanmadık bir Medeniyetin olması işte Muhammed’i ruhla
başlamıştır bu evrensel ruhtur. Bütün ruhların merkezinde Muhammedi ruh vardır. Bütün kalplerin
merkezinde Muhammedi kalp vardır. Bütün vicdanları kucaklayan vicdan Muhammed’i (S.A.V)
vicdandadır. Çünkü yüce İslam ile Hz. Muhammed âlemlere rahmet Peygamber’idir. Arap’a, Türk’e,
Acem’e ötekine berikine değil ki bütün milletlere bütün âlemlere rahmet Peygamberidir. Sen bunu
inkâr edsende bu geçek böyle edmesende böyle tedavi olmak istiyorsan İslam’ın imanı işe başla. Evet,
kıymetli ve muhterem efendiler temizliğe dikkatleri çekiyor yüce İslam şanlı peygamber bakın ne
buyuruyor. Tırnaklarınızı kesiniz kesilen tırnakları toprağa gömünüz. işte bakın ekosistemin temiz
tutulması da dünyanın alacağı ders yine Muhammed’i (S.A.V) okulun dersleridir. Parmak aralarınızı
temizleyin görüyorsunuz temizliğin tam yapılması için o şanlı Peygamber dünyaya nasıl ders veriyor.

Diş etlerinizi yemek kırıntılarından temiz tutunuz. Misvak kullanınız yani ağzınızı fırçalayınız benim
yanıma dişleri sararmış ve ağzı kokar olduğunuz halde girmeyiniz böyle gelmeyiniz diyor şanlı
Peygamber. Bakın dünyaya şu dersler sağlığın temelini oluşturan derslerdendir. O şanlı Peygambere
bitmez tükenmez salatü selam olsun o âlemlere rahmet olarak gönderen Allaha bitmez tükenmez
Hamdü senalar olsun. Nur saçan İslam’ı şanlı kuranı bizlere nasip eden Allah’a ebediyülebet hamdı
senalar olsun o Allah yüce Allah ki yüce sıfatlarla muttasıf noksan sıfatlardan münezzeh kendini kendi
övdüğü gibi Allah Celle Celalühü ey insanoğlu seni yaratanı tanı ona kul ol kul tedavi buradan başlar
sağlığın temeli esasları buradan başlar. Allah’ı inkâr ederek sen sağlıklı olacağını mı düşünüyorsun?
Ebedi sürünürsün sürünür. Allah inkâr edilir mi? Kur’an Muhammed inkâr edilir mi? İslam inkâr edilir
mi? Seni kucaklıyor merhamet kanatlarıyla bağrına basıyor nimet üzerine nimet veriyor sen hâlâ seni
kucaklayan merhamet sevgi kanatlarıyla seni kucaklayanlara sen bomba yağdırmaya çalışıyorsun. Bu
zulümden bu ihanet den vazgeç kendini de kurtar. İnsanların kurtuluşu için de çalış. Kıymetli
izleyenler; belki alışmadığınız alışılmadık burada tıp sahası ile konuşmalarımız oluyor. Tıp sahasında
olmazsa olmaz değerlerdir. Sizlere misvak kullanmanızı tavsiye ederim diyor şanlı Peygamber misvak
ne güzel şeydir. Balgamı keser gözün görme kuvvetini arttırır ve diş etlerini de kuvvetlendirir ağız
kokusunu da giderir mideyi düzeltir eğer ümmetim için zor olmasaydı her namaz için abdest alırken
misvak kullanmalarını emrederdim diyor. Yani sünnet derecesinde bıraktığı farz olmasından korktu
niye farz olsaydı ümmet ondan da cezalanacaktı. Şimdi misvak kullanmasa sağlığını korumuyor
oradan kendini insanoğlu kendini kendi cezalandırmış oluyor. Allah’ın her emrini yapmayan kendini
cezalandırmıştır. Misvak kullanmadığın zaman kendine bakmadığın zaman bunun cezası faturası
kime çıkar? Sana çıkar bide seninle de kalmaz başkalarına bulaşır yazık olmaz mı? Şüphesiz ki oruçlu
kişilerin ağzının kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.

Bak buda orucun Allah katında ki değerine çünkü Allah bir şey emretmişse o emirlerin amir
hükümlerin hepsi yücedir pek yücedir. Oruç o kadar yüce namaz o kadar yüce o kadar kıymetli abdest
gusül o kadar kıymetli İslam’da bütün emirler çok kıymetlidir. Allah bir şeyi yasakladıysa dikkat et
onda sana bu dünyada ve öbür âlemde büyük bir zarar vardır. Başını beladan kurtarmak için seni
korumak kurtarmak için Ne yapmış zararlılara haram ve günah demiş sakın ola ki Allaha asi olma
kendini perişan etme bizden söylemesi.

Hz. Ömer (R.A) efendimizde sabahın erken vaktinde uyumaktan sakınınız bak sağlığın önemli püf
noktalarından biride o dur. Sabahın erken vakitlerinde uyumaktan sakınınız. Ağız kokusu, neşesizlik ve
tabiat kuruluğu meydana getirir. Turunç kabuğu ağızda tutulduğu zaman ağzın kokusunu
güzelleştirir. Kötü kokuyu ortadan kaldırır. Turunç kabuğu bakın buda ayrı bir tavsiyedir. Güzel bir
tedavi metodudur. Altın ağızda tutulduğu zaman ağız kokusunu giderir. Ağız dişleri iyice temizlemek
çok gereklidir. Zencefil faydalıdır, misvak pek faydalıdır, tuz dişleri parlatır, ağız kokusunu giderir. Diş
etlerini kuvvetlendirir. Kereviz ağız kokusunu gidermek için faydalıdır. Kuru üzüm Peygamber’imiz
onun için ne güzel gıdadır demiş. Sinirleri kuvvetlendirir yorgunluğu giderir. Ağız kokusunu
güzelleştirir. Balgamı giderir ve cildi güzelleştirir. Zeytin ve kuru üzüm ağız kokusunu giderenlerdendir.
Susam küspesi yemek ağız kokusu yapar. Bakın buda ağız kokusuna neden olanlardan biridir. Susam
küspesidir. Huzeyfe bin yaman hazretleri (R.A) şöyle der. Peygamber efendimiz (S.A.V) geceleyin
Teheccüd namazı için kalktığı zaman ağzını misvakla diyor fırçalardı. Yine İbni Abbas Hazretleri’nden
geliyor ağzının kötü koktuğunu hissetti diyor. Bir kimse için söylüyor bunu bunun üzerine ona sen
misvak kullanmaz mısın diye sordu. Adamcağız evet kullanırım fakat üç günden beri karnım aç ondan
dolayı ağzım kokuyor dedi. Peygamber efendimiz (S.A.V) hemen sahabeden bir kimseye emir verdi
götürüp misafir etti onu karnını doyurup açlığını giderdi. Fazla bir aç kalmak da ağız kokusu yaptığı
bakın ortaya çıkmış oldu. Onunda tedavisi açlığı gidermektir. Ve ağızda biliyorsunuz ki sivilceler
olmaktadır. Utbe Bin Gazven (R.A) hazretleri ağaç yapraklarından başka yiyeceğimiz bir şey yoktu
diyor. Dolayısıyla ağızlarımızda diyor sivilceler oluştu diyor. Ağız yaraları bakın buda zaruret
ortamında kalanların durumu İbni Ebis Sad İbni Vakkas Hazretleri de bu savaşta ağaç yaprakları ve
üzüm çubuklarının uçlarından başka yiyecek bir şeyimiz yoktur. Bu da zaruri ortamlardaki durumdur.
Tedavi konusunda yara üzerine serpildiği zaman yarayı kurutur, temizler ve orda taze bir etin
oluşmasını sağlar.

Dikenin çıkması bile kolaylaştırır. Bir yerine diken battı ise o dikenin battı yere kınayı koyduğumuz
zaman yumuşatarak dikenin çıkmasını kolaylaştırır. Kaymak şişliklere karşı gayet faydalıdır. Sarısabır
suyu ağız ve burun yaralarına gayet faydalı olduğu kanıtlanmıştır. Bu kaynaklarda İslam tabiplerinin
kıymetli eserlerine dayanmaktadır. Kimisi de sahih sünnete Şanlı Kur’an’a dayanmaktadır. Bunun için
İslam Tıp ına çok dikkat edin İslam’ın her emrinin çok değerli Yüce olduğunu unutmayın. Her
yasakladığını da da dürüm dürüm senin zarardan kurtardığını da unutma her yasak da biz seni
zarardan kurtarış vardır yüce bir takdir vardır dürüm dürüm hikmetler bulunmaktadır. Sen bunun bir
kısmını bilsen dahi bilemediğin daha nice derin hikmetlerin takdiri hüdanın olduğunu unutma. O
Cihan Peygamberi Şanlı Peygamber ilaç kullanırken ağız tedavisi veya vücut için tedavi olduğumuz
şeylerin en iyisi ağızdan ilaç almak burnundan ilaç damlatmak kan aldırmak mide ve bağırsakları
yumuşatıcı ilaçlar kullanmaktır sizlere öd ağacının tozunu tavsiye ederim buyuruyor Şanlı Peygamber
zira bunda yedi derde deva vardır. Bademcik hastalığından dolayı burundan damlatılır zatülcenp
hastalığından dolayı ise ağızdan verilir.

Çok kıymetli Muhterem efendiler biliyorsunuz Yakup Aleyhi selam gözlerine perde inmiştir çok
ağladığı için çok ağlamak sağlık için zararlıdır yalnız ağlamayı sadece Allah’a yap, Allah’a ağla, kuluna
Ağlama, kuluna dert de yanma istisnalar kuralı bozmaz. Eğer Allah’u Teâlâ’ya yana yakıla Huşu ve
tazarru ile ağlarsan bu çok faydalı bir ağlamadır günahlarını döker. Çünkü şehidin kanı ile Nasuh
tövbesi ile tövbe edip ağlayanların Gözyaşları Bunlar sahiplerini cehennemden kurtarıyor. Bu
gözyaşları yalnız gerçek tövbe istiğfar edebilmeli gerçek tövbe eden kişi kesin Allah’ın o tövbeyi kabul
ettiğine de inanmalıdır. Çünkü Allah tövbeleri ziyadesiyle kabul eden tek varlıktır. Gaffar ve gafurdur
bu kesindir ve Tövbe edin diye de Emir vardır tövbe edenleri sevdiğinde söylüyor Bunlar birer birer
tedavi Çünkü başına ne geldiyse günahlardan geliyor Bela Oradan gelir buradaki tedavi nedir.
Günahların tövbe istiğfarıyla da günahlardan kurtulduğu zaman günahın belasından kurtulmuş
oluyoruz. Onun için tedavilerin en büyüklerinden biri de tövbe istiğfardır.

Onun için yerli yersiz ağlamak zararlıdır. Yerli yerince Allah’a ağlarsan pek faydalıdır. Issız köşelerde
ağla, milletin huzurunda ağlamak cadıların ağlaması gibi ağlamak veyahut birilerinin ağlamasına
katılarak ağlamak bunlarda ağlamaktır. Ama esas ağlama ıssız köşede Allah’a ağla o sana senden
yakın bana benden yakın ona ağla boynunu ey elini aç kalbini dilenci tası gibi Rabbine aç ve ondan
mağfiret dile işte dilencilik yapacağın yer Allah’u Teâlâ’dır. Allah’a yalvar ama ibadetini yaparak
yalvar, çalışarak yalvar, görevini yaparak yalvar ya görevini yapmadan suç işleyerek yalvarmak suça
suç katarak yalvarmak tam tövbe sayılmaz ki bunlar. Yan gelip yat çalışmadan yalvar o zaman kulluk
görevini yapmıyorsun ki. Biz faydalı ve zararlı olanlara değiniyoruz. Çareyi Yüce İslam ortaya koymuş
bakın sevgili Peygamberimiz bir sahabenin rahatsızlığından dolayı bakın ne dediler? Bir sahabe ki
Osman Bin Emil As Hazretleri Peygamberimize geldi rahatsızlığından şikâyet eyledi. Peygamberimiz
ona buyurdu ki (S.A.V)   elini ağrıyan yerin üzerine koy üç kere Bismillah de ve yedi kere de korku ve acı
veren şeylerin şerrinden Allah’ın yüceliğine ve kudretine sığınırım diye dua et dedi buyurdu
Peygamberimiz. O sahabe yine sahabelerden yine İbni Ebis (R.A) dizlerinden rahatsızdı. Bu sebeplere
namaz kılarken dizlerinin altına yastık koyardı. İşte görüyorsunuz sızlayan yerleriniz için bir de
Tedavinin bu yönü vardır ne vardır ağrı sızıya faydalı olan maddeler olduğu gibi bir de Allah’a dua
vardır dua tövbe istiğfar mükemmel bir tedavi metodudur. İmanın yanında Ameli Salih’in yanında
bunlar daima olmalıdır. Altın tozu daha ağrı sızıya faydalıdır. Öd ağacı tozu ağrı sızıya faydalıdır. Fare
kural otunun yağı sırt ve diz kapağı ağrılarına karşı faydalıdır. Yorgunluğu giderir onu devamlı
koklayan kimsenin gözlerine su inmez misk bütün organlarındaki ağrı sızıyı dağıtır kuyruk yağı ağrı
sızıya faydalıdır. Sinirleri de yumuşatır karabiber ağrı ve sızıyı dağıtır. Hindistan cevizi sırt ağrısına
karşı çok faydalıdır güle bazen zeytinyağı bazen de susam yağı karıştır zeytinyağı karışımı olan
organları kuvvetlendirir. Susam yağı karışımlı olan ise ağrıları dindirir.

Zencefil pek faydalıdır içine tereyağı ilave edilirse tesiri artar kimyon kulunç ağrısını dağıtır ağrılar
üzerinde sızılar üzerinde de pek faydalıdır. Çörek otu ve akgünlük ağrı ve sızı içinde çok tesirli faydası
vardır. Ilık su ile bal şerbeti yapılıp içilirse kulunç ağrılarına gayet faydalıdır. Vücuttaki diğer ağrı ve
sızıları da bu şekilde ya hafifletir ya ortadan kaldırır. İnşallahu Teâlâ Emir Allah’tandır dikkat edin bu
ne yapılırsa yapılsın emir yaratmak Allah’tandır bunu da hiç unutma hangi ilacı kullanırsan kullan o
ilaç emri Allah’tan alır. O şifa Allah’tan gelir. Çünkü o ilaç da o şifayı yaratan Allah’tır. Çünkü o
maddeleri yaratan Allah Teâlâ’dır duana icabet eden Allah Teâlâ’dır tövbe istiğfarını kabul edecek
olan Allahü Teâlâ’dır.

Onun için sakın ola ki sebeplere takılıp kalma sebepler lazımdır ama müsebbibin sebepleri yaratanın
da Allah olduğunu unutma yoksa mahlûkata takılır kalırsın halikı unutursan. O zaman ne yaptığının
sonra uyanırsın hangi yanlışın içinde de olduğunu görürsün mahlûka takılıp kalanlar putperestler
Müşrikler dir. Ama Müslüman daima nimetin sahibinin Allah olduğunu iyi bilir. Mümin ile mümin
olmayan arasında çok büyük farklar vardır. Cennet cehennem kadar fark vardır yerlerden göklerden
uzak farklar vardır. Dikkat et kına merhem halinde ağrıyan yerlere sürüldüğü zaman sinirleri
yumuşatır ağrıyı teskin etmekte müessirdir. Sıkıştırma özelliği de olduğundan organları kuvvetlendirir.
Evet, işte görüyorsunuz ki Yüce İslam nur saçıyor. İslam’ın kendisi Nurun Âlâ Nurdur ilim üstüne
ilimlerin üzerinde ilimdir tabiatın üstünde yüce ilahi kanun vardır ve bütün âlemler Allah’ın
kanunlarına mahkûmdur. Onun için sen tabiatı eğer ilahlaştırma ya kalkıyorsan tabiat Allah’ın
kanunlarına mahkûmdur. Sen mahkûmu Tanrı ediniyorsun mahkumu mahkum edenden haberin yok
halikı iyi düşün aklından çıkarma kıymetli dostlarımız şimdi kan balgam sarı safra ve siyah safraya
bunlara Emziceyi Erbaa dendiği gibi Ahlat-ı Erbaa da denmektedir. Bunların meydana geliş konusunda
bakın ne güzel İslam tabipleri Müslüman Tabipler o gün de bugün de nurlu İslam’a istinat ederek ve
sağlam bilgiyi sağlam kaynaktan alarak bugünlere gelmişler ama bir asırdır kesinti var kopukluk var
İslam âleminde

Çünkü Müslümanların kendi değerlerinden koparmak mahrum etmek için bir asırdır biz dünyada
seferberlik yapılmıştır. Bunun en açık örneği Türkiye’dir. Türkiye’de milletin tepesine kendi Yüce
değerlerinden uzak kalınması için milletin tepesine tamamen zulüm balyozları tepesinde tutulmuştur.
Gayri milli her şeyin adına milli koymuşlardır. İstisnalar kurula bozmaz. Ama sağlamı bozmak o kadar
kolay değil ki hakkı yok etmek batıl tarafından imkânsızdır. Evet, insanların karakterinde ahlakını
bozdular bozabilirler yüce İslam’ın noktasında bile dokunamadılar dokunamazlar. Niye? Yüce İslam
Allah’ın koruması altındadır. Nasıl koruyor koruyor ebedide korumasını üzerine almış onu ben
indirdim koruyucusu da benim diyor. Biz indirdik biz koruyoruz diyor. İşte buda kudretini yüce
kudretine emrindekilere kendinde olmayan hiçbir şey yok emrine onun tav ’an ve kerhen mahkûmdur.
Onun için yüce Allah bir şeyi korumayı üzerine aldıysa ona daha kimsenin batılın hakkı yok etmesinin
imkân ve ihtimali yoktur. Muhal ve müntehidir. Dertliyiz de bu dertlerimizde deşili veriyor. Ama
dermanın içinde yüzüyoruz. Mevla’ya hamd olsun her derman her çare İslam’da mevcut gıda
maddeleri midede sindirim yoluyla koyu arpa suyu arpa çorbasına benzer bir kıvama geldiğinde nerde
geliyor bunlar midede bunların özü ilgili damarlar vasıtasıyla karaciğere gider ve orada iyice pişer ve
orada köpüklenme olur. Çökenti meydana gelir. Pişirme fazla olduğu zaman yanma meydan gelir. Az
olursa pişirme ham olarak kalır işte köpüklü kısım normal safra dibine çöken ise siyah safradır. Yanmış
kısım anormal safra ham kalan ise balgamdır. Kana gelince bunların hepsinin özünden meydana gelir.
Kan içindeki karaciğerden ayrıldıktan sonra içindeki su böbrekler ve meshine yoluyla dışarı atılır.
Temiz kan ise ilgili damanlar vasıtasıyla vücudun her tarafına yayılır. Normal safra safra kesesine
gönderilir ve orada olgunlaşıp yoğunlaşır. Siyah safra ise kötü safradır buda dalağa gönderilir ve
orada olgunlaşıp yoğunlaşmaktadır. İslam’ın kıymetli âlimlerinden biriside Suyuti’dir. Bu bilgiler
Suyuti gibi değerli şahsiyetlerin ortaya koyduğu eserlere istinat etmektedir.

Bu dört maddenin vücuttaki belli miktarlarının azalması veya çoğalması veya kirlenip bozulması
nedeniyle veya birbirine karışması ile kendi cinsine göre vücutta bazı hastalıklara sebep olmaktadır.
Dikkat edin mide, karaciğer, dalak, safra kesesi, damarlar ve kan olayı işte bunlar mideyi sağlam
tutmaya bağlıdır.

You might also like