You are on page 1of 5

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI II.

DÖNEM VİZE ÖDEVİ


KONU: İSMET EMRE’NİN POSTMODERNİZM VE EDEBİYAT ADLI
KİTABINDAN BİR BÖLÜMÜN ÖZETİNİ ÇIKARARAK YORUMLAYINIZ.
3.BÖLÜM
I. Dünya Romanını Etkileyen Bilimsel Gelişmeler:
Modernizm ile ilgili olarak biliriz ki ne başlangıcı ne de bitişi bellidir. Modernizm
kavramı yerine modernite, modernlik gibi sözcükleri de kullanabiliriz. Anlam olarak
ise; yenilik, çağdaşlık, içinde yaşanılan çağa uygunluk anlamına gelmektedir.
Rönesans çağında kiliseler, halkı sıkıştırmaya ve bastırmaya çalışmıştır. Bu yüzden
halk da tepki göstermek durumunda kalmıştır. Toplum artık bir şeylerin farkına
vardığı için Katolik kiliselerin bilginin önüne geçmesi oldukça zorlaşmaya
başlamıştır. Ayrıca İslam medeniyeti de Avrupalı alimleri etkilediğinden dolayı halkın
ve bilim adamlarının kiliseye olan güvenleri sarsılmıştır. Böylece eğitim ve bilim de
gelişmeye başlamıştır. Reformla ise Katolik kilisenin etkisi yok denecek kadar azdır.
Böylece rönesans ve reform hareketlerinin sonucu da Aydınlanma Çağı’nı bize
getirmiştir. Orta Çağ dönemindeki insana verilmeyen değer, Aydınlanma Çağ’ı ile
yükseklere ulaşmıştır. Merkezde akıl, bilim ve insan vardır. Aklı yücelten bir sistem
ortaya çıktığından ‘‘Akıl Çağı’’ olarak da adlandırılır. Ayrı olarak Orta Çağ’ın o
karanlık dönemleri sona ermiş, din ve Tanrı merkezli olan bu yeryüzündeki yaşam
gitmiş ve yerine insan merkezli yaşam anlayışı hâkim kılınmıştır. Bu gelişmelerin
hemen hemen hepsi ile Avrupa dışı da dahil tüm medeniyetleri içeren Orta Çağ
anlayışından serbest kalınmış ve aydınlığa ulaşılmıştır.
Bunların sonucunda 19.yüzyıl sonu 20.yüzyıl başları postmodernizm de bu
gelişmelerden etkilenmiştir. Yani Aydınlanma ile beraber kesin olarak yok edilmeye
çalışılan sosyal bilimler yeniden ortaya çıkmıştır. Merkezde insan ve toplum vardır.
Yine de bu gelişmeler postmodernizmin, modernizme bir tepki olarak doğduğu
gerçeğini değiştirmemektedir.
II. Batı Romanlarında Postmodernizm
Özellikle roman türünde pek çok örnekler verilmiştir. Nietzsche de bazı eleştirilerde
bulunmuştur. Romanlarda modern kırılmalar her ne kadar F. Kafka, Joyce, Robert
Musil gibi yazarlarda görülse de her bakımdan en çok etkileyenin F. Kafka olduğunu
söyleriz. Çünkü eserlerinde sosyal ve edebî hayatı işlemesi, insanların ruhlarının en
derinliklerine inmesi, siyasal ve fikirsel olarak geniş düşünceleri belirtmesi gibi
kavramları okuyucuya yansıtma bakımından en başarılı kişi F. Kafka’dır. En net
örneği de kuşkusuz ‘‘Dava’’ adlı eseridir. Bu eser, bir sabah uyandığında
tutuklandığını öğrenen ve ne suç işlediğini bilmeyen bir adamın öyküsüdür. Sürekli
bir döngü hâli mevcuttur, özellikle bu döngü hukuk ile adalet kavramı çerçevesinde
süregelmektedir ve bir çıkmaz sokak oluşturmaktadır. Çünkü kendisi mutlak doğruluk
ve kesin dürüstlük peşinde olan bir yazardır. Bu sebeple de her şeyi en ince ayrıntısına
kadar indirgeyerek derinlemesine çalışmalarını sürdüren bir metin yazarıdır. Ayrıca
metinlerini modernden postmoderne geçiş olarak da görebiliriz çünkü eserlerinde bize
sunduğu o kısır döngüler ve çıkmazlar yazdığı dönemden kaynaklanmaktadır.
III. Türk Romanında Postmodernizm
Bayan bir yazar olan Yıldız Ecevit, her ne kadar 1970’lere kadar olanları modernist
olarak değerlendirse de kabul edilebilir gibi görünmemektedir çünkü nesnel bir yargı
içermemektedir. Kimileri modernleşmeyi maddi bir süreç, modernizmi de kültürel bir
hareket olarak görürler. Yalnız şu da unutulmamalıdır ki durduk yere hiçbir düşünce
veya akım sebepsizce ortaya atılıp bir öncekine seçenek olamaz. Bu sebeptendir ki
modern ile postmodern arasında bir de modernden sapma kavramı bulunmaktadır. Bu
bakış, bizim edebiyatımızı da etkilemektedir.
1870’ten, yani Taaşşuk-ı Tal’at ve Fıtnat’tan 1950’lere yani Huzur romanına kadar
olan kısım modern kategorisinde; 1950’lerden 70’lere, yani Tutunamayanlar’a kadar
olan kısımlar modern sapmada; 70 sonrası metinler de postmodern kategorisinde
değerlendirilir. Metin ruhu bakımından ilk roman Taaşşuk-ı Tal’at ve Fıtnat olarak
bilinse de Emin Nihat’ın Müsameretnamesi ile biraz daha geriye götürülebilir. Bu da
başlangıcın aslında 1870 yılında olduğuna tekabül etmektedir. Yine de roman
unsurlarının Taaşşuk-ı Tal’at ve Fıtnat’ta daha fazla belirgin olmasından mütevellit
Servet-i Fünun dönemine kadar uzamaktadır. Bu başlangıçtan Halit Ziya’ya kadarki
olan süreç ‘‘Klasik Roman’’ adlandırmasını alırken, kendisinden başlayıp 1960’lara
kadarki süreç de ‘‘Modern Roman’’ adlandırmasını almaktadır.
Klasik dönemde anlatılanlar aslında dışsal tasvirleri, toplumsal ve siyasal olayları
yansıtmaktadır. Bu yüzden de dönemde psikoloji eksiklerini sıklıkla görebiliriz. Yani
insanlar ne kadar acı ve eziyet çektilerse de yüreklerindeki o elemli durum,
fikirlerindeki o hüzün bulutları bir türlü dillerine çarpmamaktadır. Bu içsel konular
yalnızca birkaç cümleyle geçiştirilmektedir. Zehra, Sergüzeşt ve İntibah gibi
romanların bir veya birden çok tema kurgusu olsa da olmasa da gerçek anlamda
klasikleşmiş ilk modern kurgu Halit Ziya’da görülmektedir. Postmodern süreci ise
Oğuz Atay ile başlatıp, A. H. Tanpınar romanlarını geçiş kabul ederek Yusuf Atılgan
romanıyla bitirmemiz mümkün mertebe doğru kabul etmek gerekir.
Cumhuriyet öncesinde yazmaya başlayıp modern dönemde de yine yazmaya devam
eden pek çok yazar vardır. Bunlar:
Halit Ziya (Kırık Hayatlar)
Yakup Kadri (Kiralık Konak)
Halide Edip (Ateşten Gömlek)
Reşat Nuri (Çalıkuşu)
Mehmed Rauf (Karanfil ve Yasemin)
Peyami Safa (Dokuzuncu Hariciye Koğuşu)
Refik Hâlit (İstanbul’un İçyüzü)
Hüseyin Rahmi (Son Arzu)
Aka Gündüz (Dikmen Yıldızı)
Romanın ana akımını 1938’ taşıyan isimler de şunlardır;
Memduh Şevket Esendal (Ayaşlı ve Kiracıları)
Sabahattin Ali (Kuyucaklı Yusuf)
Mithat Cemal (Üç İstanbul)
Bu dönemlerin dışında kalan ve kimi aşk romanı diye adlandırılan, kimi tarihî serüven
olarak adlandırılan romanlar da vardır. Bunlar;
Hâlite Nusret Zorlutuna (Küller)
Güzide Sabri (Yaban Gülü)
Burhan Cahit Morkaya (Yalı Çapkını)
Yaşar Nabi Nayır
Yusuf Ziya Ortaç
gibi isimler popüler roman örneği veren isimlerdir.
1920-1938 yılları arasındaki döneme de ‘‘Atatürk Dönemi Edebiyatı’’
isimlendirilmesi verilmiştir. Bu dönem bir rejim değişikliğinin hemen ertesinde
oluştuğu için siyasi hayattan kaçmak en temel amaçtır. Bundan dolayı da bu dönemde
pembe aşk romanları çok daha ön plana çıkmıştır. Aynı anda tarihî serüven romanları
da nitelik ve nicelik bakımından zenginleşmiştir. Çünkü yazarlar, insanları sıkmamak
adına siyasal baskılardan ve uzak tarihi anlatan ortamlardan ırak eserler yayımlamaya
çalışmışlardır.
1938-1950 yılları arasındaki döneme de ‘‘İsmet İnönü Dönemi Edebiyatı’’
denmektedir. Atatürk döneminde yazılan pembe aşk romanlarının devamı niteliğinde
olup farklı tarihlerle yeniden hayata geçirilen hamasi metinleri görmekteyiz. Ayrıca bu
dönemde pembe aşk romanları tavana vurmuştur çünkü burada eskisi kadar siyasal
baskı görülmemektedir. En belirgin tema da böylece aşk olarak belirlenmiştir.
Tanpınar da bu dönemde hem aşk temasını öne çıkaran hem de tartışmalara sebebiyet
veren ‘‘Huzur’’ romanını yazmıştır. Köy Enstitülü yazarlar tam anlamıyla ortaya
çıkmamıştır fakat birkaç yazar yine bu dönemde eser vermeye başlamıştır. Ancak
Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki edipler, yazmaya devam etseler de ana hatlarıyla
köyden uzak temalı konular işlediklerinden bu tarzda güçlü ve kalıcı metinler
üretememişlerdir.
1960 sonrası romanlarımız ise ‘‘Postmodern Dönem’’ olarak adlandırılır. 27 Mayıs
1960 Darbesi toplumda meydana getirdiği seslerden sonra edebî metinlere de
yansıması kaçınılmaz olmuştur. Bu gruptaki edipler de o çatışmacı dönemin
edipleridir. Özellikle de genç kuşağı etkilemesi vesilesiyle sol düşünce daha fazla
etkili olmuştur. Siyasal çatışmaların olduğu süreçteki isimlerdir. Bundan etkilenen
isimler şöyle sıralanabilir;
Adalet Ağaoğlu (Bir Düğün Gecesi)
Vedat Türkali (Bir Gün Tek Başına)
Sevgi Soysal (Şafak)
Firuzan (47’liler)
Görüldüğü üzere 1960’larda ve 1970’lerde kadın ediplerin sayısı, okunma oranları
daha da çok artmıştır. Ayrıca kadın yazarlar daha nitelikli eserler çıkarmışlardır.
Modernleşmenin doğurduğu kaçınılmaz problem, siyasal fikir ayrılıkları, milli ve
manevi değerler gibi konular üzerinde dururlar.
Şu üç ismi de bu dönemde unutmamak gerekir:
Yusuf Atılgan (Aylak Adam)
A. H. Tanpınar (Saatleri Ayarlama Enstitüsü)
Oğuz Atay (Tutunamayanlar)
Sol dünya görüşüne sahip olan Kemal Tahir (Yorgun Savaşçı) ve gazeteci bir yazar
olan Tarık Buğra (Firavun İmanı) da bilinçli olarak tarihî romanlar yazmaya devam
ederler.
Bunların arasında yeni temalarla, önceden kalma siyasi yönü ağır basan metinlerle
katılan da vardır. Aziz Nesin ve Erdal Öz bu yazarlardan bazılarıdır.
Millî mücadeleyi anlatan romanlarıyla tanınanlar da vardır. Destansı yönüyle de
birçok esere malzeme sunacak genişliktedir. Bunlar;
Samim Kocagöz (Kalpaklılar)
Emine Işınsu (Küçük Dünya)
Ayrıca adını anmadığımız fakat eser vermeye devam eden Reşat Nuri, Halide Edip,
Hüseyin Rahmi, Peride Celal gibi romancıların isimlerini de hatırlamak gerekir.
Pembe aşk romanları ve bireysellik konulu temalar üzerine devam edenler de vardır.
Bunlar:
Orhan Kemal (Hanımın Çiftliği)
Yaşar Kemal (Ölmez Otu)
Fakir Baykurt (Irazcanın Dirliği)
Bu dönemin en belirgin özelliği, postmodern romana altyapı oluşturan metinlerin
yazılmış olmasıdır. Ayrıca köyden kente bir göç olgusu söz konusudur. Bu yüzden
köyün kendi içinde şehirleşmesi sosyal gerçeklik biçiminde ele aldığı metinler de bu
döneme aittir. 70’lerden sonra ise yavaş yavaş roman yazarları İslâmî konuda
kendilerini göstermiştir çünkü siyasal baskının içinden çıkılmaya başlanmıştır.
1970-1980 arası romanlarına en büyük damgayı vuran ve konu işlenişi bakımından
belirgin olan hadise şüphesizdir ki 12 Mart Memorandumu ’dur. Bu, en önemli siyasal
gelişmedir. Romanların çoğu bu tarihten etkilenilerek yazılmıştır. Daha çok sol
kesimin zarar görmesinden dolayı romancıların çoğunun eserleri bu izleri
taşımaktadır. Zira darbenin getirdiği yıkımlar ve çöküntüler söz konusudur. Aynı
zamanda bu dönemde köy romanları yayın hayatını sürdürmektedir. Tanpınar-
Atılgan- Atay üçlüsü kendilerini en fazla bu dönemde ifade edebilme olanağına sahip
olmuştur. Çünkü bu üçlünün siyasetle olan bağlantıları kopmuş değildir. Eser
verenlerin sayısı artık birkaç kişiye düşmüştür. Bunlar:
Halide Edip (Sevda Sokağı Komedyası)
Hüseyin Rahmi (Namuslu Kokotlar)
Halite Nusret Zorlutuna (Aydınlık Kapı)
gibi eserlerle görülürler.
Köyden şehre göç olgusu, köydeki pek çok problemi şehre taşısa da köy romanı
yazma geleneği sürmektedir. Çünkü yazarlar köy ortamına alıştıkları için şehir
kesimlerinde zorlanmışlardır. Yine de alışılmışın dışına çıkmadıkları için köy romanı
geleneğini sürdürmüşlerdir. Bu ediplerden bazıları şunlardır:
Kemal Bilbaşar (Yoncakız)
Yaşar Kemal (Çakırcalı Efe)
Talip Apaydın (Define)
Abbas Sayar (Can Şenliği)
Fakir Baykurt (Keklik)
12 Mart Darbesi, sol aydınlarında şüphesiz çelişkiler ve ruhsal çöküntüler meydana
getirmiştir. Bu yüzden bazı yazarlar ya bu olaydan doğrudan etkilenerek yazılarını
kaleme almışlardır ya da dolaylı yoldan etkilenen insanları gösteren metinler kaleme
almışlardır. Bu anlayışa uygun romanlar ve romancılar şunlardır:
Çetin Altan (Büyük Gözaltı)
Adalet Ağaoğlu (Fikrimin İnce Gülü)
Erdal Öz (Yaralısın)
Bu siyasal olaylar ve sağ-sol çatışmaları artık İslâmî düşünceleri de aktif hâle
getirmiştir. Bu anlayışta eser veren yazarlar şunlardır:
Emine Işınsu (Toprak)
Sevinç Çokum (Zor)
Münevver Ayaşlı (Pertev Beyin Torunları)
1981-1990 arası romanlar 12 Mart Muhtırası gibi döneminin roman anlayışını
değiştiren etkiye sahiptir çünkü 12 Eylül 1980 Darbesi yaşanmıştır. 1980 sonrası
Türkiye’nin siyasal anlamda önemli değişiklikleri olmuştur. Öncekilerden farklı bir
yapılanma oluşturan bu darbe, ilk kez bireyi devlet karşısında öncelikli hâle
getirmiştir. Turgut Özal ise bu döneme damga vuran isimdir.
Cumhuriyet’in kuruluşunda ve daha öncesinde yazmaya başlamış romancılar
tamamen ortadan kalkmıştır, yerini daha yeni nesillere bırakmıştır. Pembe aşk
romanları birkaç istisna dışında yoktur çünkü onun yerine gittikçe niceliğini artıran ve
çeşitlenen İslâmî romanlar geçmiştir. Aynı zamanda köy romanları da birkaç istisna
dışında bulunmamaktadır. Tarihî serüvenlere de bu dönemde sıkça rastlamaktayız. 12
Mart 1970 Muhtırası’nın ardından ülke bir türlü düzen üstünde kalmamıştır çünkü
ciddi ve harap edici bir şekilde sağ-sol çatışması yaşanmıştır. Çoğunlukla en belirgin
özelliği gerçekçi ve okuyucuyu düşündüren metinler olarak bize sunulmuştur. Ayrıca
Tarık Buğra, Attila İlhan gibi yazarlar da kendi çizgilerinde eser vermeye devam
etmişlerdir. Aynı zamanda bu dönemdeki yazarlar modern ve postmodern eğilimleri
eserlerine yansıtan kuşağın temsilcileri olarak nitelendirilebilir.

HAZIRLAYAN:
EBRAR YILDIZ
2019186051
Türk Dili ve Edebiyatı (İ.Ö.)

You might also like