Professional Documents
Culture Documents
Hayatı-Sanatı-Eserleri
Be su Fu da GÜR
OCAK 2015
İçi dekiler
ÖNSÖZ ........................................................................................................................................ 2
GİRİŞ ........................................................................................................................................... 3
SONUÇ ...................................................................................................................................... 23
KAYNAKÇA…………………………………………………………………………………………………..…………………….30
1
ÖNSÖZ
Modernleşme dönemi Türk edebiyatının en önemli ayaklarından biri olan Servet’i Fünun
ve onun öncü temsilcisi olan Fikret’i konu alan bu çalışma ölümünün 100. Yılına girdiğimiz
şu günlerde tarafımca bir nevi anma olarak değerlendirilerek daha değerli hale gelmektedir.
Bu ödev çalışmamda, ilk olarak birçok araştırmacının hem fikir olduğu devrin aydınları
üzerinde dönemin etkisi nedeniyle tarihsel döneme kısa bir bakış atmanın yararlı olduğunu
düşünerek tarihsel dönem araştırması yaptım. Daha sonra, konuyla ilgili önde kaynakları
tarayıp Fikret’in hayatı- sanatı- eserleri hakkında bu çalışmayı ortaya çıkardım. Bunları
yaparken, Fikret’in dil ve edebiyat yazılarından da eş zamanlı olarak faydalandım
Tevfik Fikret’in hareketli, değişken ve çok yönlü bir yaşama sahip olması nedeniyle
Fikret’i araştırmanın ayrıca zevk verdiğini belirtmek gerekir. Özellikle Türk demokrası tarihi
bakımından da önemli bir dönem olan Meşrutiyet seneleriyle birlikte değerlendirmek
çalışmanın kapsamını daha genişletmiştir.
Ölümünün 100. Yılına girmişken hala kendisinden bahsettirecek güçte eserler bırakan
Fikret, daha uzun seneler boyunca Türk edebiyatında zirvedekiler noktasında duracağa
benziyor
ANKARA, 2015
2
GİRİŞ
3
‘’Modern Türk edebiyatı bir medeniyet kriziyle başlar.’’ Diyen Tanpınar, Tanzimat’tan
itibaren Yeni Türk edebiyatının bir medeniyet değişmesinin sonucu olarak doğduğunu
vurgular.1
Gerçekten de bu yaklaşımın doğruluk payı vardır. Çağın gerisinde kalmış bir devletle o
devlet bünyesinde yaşayan Batı’yı ve ilimi takip eden aydın kesim arasında bir çatışma baş
gösterince bir medeniyet krizi oluşmuştur. Servet-i Fünun da Türk edebiyatının modernleşme
sürecinin önemli bir ayağı olmasıyla bu kapsama girmektedir. ‘’Servet-i Fünun, dünya
görüşü, sanat anlayışı, ve üslubu ile bir takım hazırlıkların sonucudur. Bu hazırlığı iki
kaynağa bağlayabiliriz: a) Tanzimat’ın etkileri, b)Batı etkileri’’ görüşü Tanpınar’ın bahsettiği
medeniyet krizinin bir başka yorumudur.2
Yaşamın bir tezahürü olan edebiyatta sosyal ve siyasi yapıların etkilerini görmemeyi
beklemek elbette mümkün değildir. Edebiyat çevrelerindeki bu derin etkinin bir nedeni de
1896 yılına kadar Abdülhamit’in totaliter rejimi artarak ilerlemiş olmasıdır. Sanatçılar sisyasi
erkin getirdiği zorunluluktan dolayı otosansür yoluna başvurur hale gelmişlerdir.
’’ Ondan söz etmek, jurnale sebep olabilir diye sanatçılar her yazdıklarına özen göstermek
ihtiyacı duymuşlardır. Mesela, Hüseyin Cahit Yalçın bir çevirisinde <<burun>> sözcüğünü
kullanmaktan korkuyor, bunun yerine <<karaların denize doğru sivrilmesi>> ifadesini
kullanmak zorunda kalıyordu. Çünkü burun derse, Abdülhamit’in burnu büyük olduğu için,
onu kastedilmiş sayılabilirdi.’’ (Tuncer 1995: 5)
Ta pı ar, Ah et Ha di, , Edebiyat Üzeri e Makaleler, Haz: )ey ep Ker a , İsta ul: Dergah
1
Yayı ları, .
Ka aklı, Ah et, , Türk Edebiyatı , İsta ul: Türk Ede iyatı Vakfı Yayı ları, .
2
Akyüz, Kenan, (1995), Moder Türk Edebiyatı ı A a Çizgileri, İsta ul: İ kılap Kita evi, 89.
3
4
‘’Bütün bu sebeplerle sosyal bir edebiyat, önce dolaylı olarak başlayan tedbirlerle yasaklanmış
oluyordu. Edebiyat ve fikir adamları İstanbul’dan uzakta ve dağınık halde idiler, dolayısıyla
söz söyleyecek bir durumda değildiler. Önceden çıkmakta olan gazete ve dergiler, edebiyat
dışı meselelere yönelmişlerdi. Fenni konulara ağırlık veriliyordu. Bu arada sonradan edebi
hayatımızda büyük tesirler gösterecek yeni bir sahaya yönelmişlerdi: Tercüme… Gerek ilmi,
gerekse fenni diyebileceğimiz hafif mevzular, romanlar, hikayeler tercüme edilmekte ve
bunlar yayın organlarına girmekteydiler.’’ (Ercilasun 1997: 296)
Edebiyat böylesine tekilci, adeta suya sabuna dokunmayan diye tabir edilen dar bir alanda
kısmi çeşitlilik sürdürmeye çalışırken 1891 yılında Servet-i Fünun dergisi çıkmaya
başladığında yayın hayatının görüntü bundan ibarettir. Ahmet İhsan tarafından çıkarılan bu
dergi, daha sonraları Recaizade Ekrem’in yeni bir edebiyat için düşündüğü şeylere kaynaklık
edecek bir yapıya bürünecekti. Recaizade, derginin başyazarlığına Fikret’i getirdi ve topluluk
böylece oluşmuş oldu. ‘’Servet-i Fünun etrafındak edebiyat sanatını önemseyen, benzer
görüşlere sahip gençlerin toplanması, dönem yazarlarının hatıralarından da anlaşıldığı gibi
tesadüfler sonucu olmuştur. Onları birleştiren Recaizade Ekrem’dir.’’4
Dergi etrafında şiirde: Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Süleyman Paşazade, Hüseyin
Suat, Mehmet Sami, Ali Ekrem, Celal Sahir; roman ve hikayede: Halit Ziya, Mehmet Rauf,
Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet; tenkitte ise Ahmet Şuayb gibi yenilikçi yazarların
toplanmasıyla bir edebiyat topluluğu ve dönemi başlamış oluyordu. Bu isimler, Batı tarzı
edebiyata son derece vakıf, yabancı dil bilen ve yabancı dilde yazılan eserleri takip edebilme
imkanında olan kişilerdi.
Topluluğun sanat sanat için algısının nedenini dönemin siyasi yapısında arayan Fuat, bunu
şu sözlerle temellendirir:
‘’Önlerinde Namık Kemal gibi bir örnek varken, Servet-i Fünun’un edebiyatçılarını sanat
sanat içindir anlayışına iten, hastalıklı, gözü yaşlı, bireyci şiire yönelten hiç kuşkusuz istibdat
döneminin ağır baskılarıydı.’’5
Sanatçıların baskı dönemlerinde böyle eğilimler göstermesi akla yakınken bunun nedenini
sadece siyasi toplumsal etkenlerle de açıklamak yanılgı oluşturabilir. Servet-i Fünun nesli,
Fuat, Memet, (1995), Tevfik Fikret, İsta ul: Yapı Kredi Yayı ları, .
5
5
sanatçı hassasiyetine sahip ve Batı’yı çok iyi bir şekilde takip eden bir nesildi. Bu nedenle
dönemde takip ettikleri edebiyatçılardan da etkilenme taşımaları kaçınılmazdır.
‘’Servet-i Fünun edebiyatı Batı’yı tanıyan ve bilen bir edebiyattır. 1890’dan sonra Stendhal,
Flaubert, Balzac, Goncourt ve Bourget gibi romancıları okudular ve etkilendiler. Edebiyatı,
Batılı anlamda algılamış ve bu modern anlayışı edebiyatımıza yerleştirmeye çalışmışlardır.
Batı’nın bütün edebi türlerini, tekniğini uygun biçimde edebiyatımıza mal etmeyi
başarmışlardır. Küçük hikaye, mensur şiir, roman ve tenkit gibi edebi türler Servet-i Fünun
edebiyatının kurduğu ve kullandığı türlerdir.’’ (Tuncer 1995: 8)
Bir dergi etrafında toplanan bu topluluk, sanatta yenilik ve mükemmellik idealleri kadar başka
ortak noktalara da sahipti:
‘’Servet-i Fünuncular sık sık dergide veya bir arkadaşlarının evinde toplanıyorlardı. Sanat
ve edebiyat sohbetlerinin yapıldığı bu toplantılar, saray tarafından yakından takip ediliyordu.
Servet-i Fünuncuların ortak bir tarafları da Abdülhamit düşmanlığı idi. İçinde bulundukları
şartlardan memnun olmayan Servet-i Fünuncular, bir sanatkar hassasiyetiyle önce Yeni
Zelanda’ya kaçmayı düşünmüşler, sonra Hüseyin Siret’in Manisa’daki çiftliğine gitmeyi hayal
etmişlerdi. Bunlar gerçekleşmedi, fakat onların eserlerine aksetti.’’ (Ercilasun 1997: 304)
‘’Servet-i Fünun şair ve muharrirlerinde müşterek bir hassasiyet ve tabiat görüşü vardır. Bu
müşterek hassasiyet içinde bulundukları içtimai atmosfer ve okudukları kitaplarla yakın bir
münasebet arz eder. Bu hassasiyet kendisini umumi olarak iki tem altında gösterir: 1-
Realiteden nefret; 2-Hulyadan hoşlanmak.’’ (Kaplan 1947: 42) 6
Bu isimler, kendi inandıkları sanatı Türk edebiyatında tatbik etmeye çalışırken dönemde
çok ağır eleştirilere maruz kalmışlar, neredeyse hakarete varır sözlerle baş etmek durumunda
olmuşlardur. Dönem içerisinde itibarsızlaştırılmaya çalışılmış, eski edebiyatçıların küçümser
tavırlarını görmüş ve anlaşılmazlıkla(dekadanlık) suçlanmıştır. Dıştan gelen bütün saldırılar
karşısında tek bir vücut olan Servet-i Fünuncular, savaş bitip kendilerini ispat ettiklerinde ise
aralarındaki meseleler ve sorunlar su yüzüne çıkmış, kopma evresine geçmişlerdir. Bir
‘’mutlakiyet edebiyatı’’7 olan Servet-i Fünun topluluğu, takım olarak altı sene çalışabilmiştir.
Hüseyin Cahit Yalçın’ın 1901 yılında yayımladığı ‘’Edebiyat ve Hukuk’’ makalesiyle de
dergi Fransız İhtilali’nin tarihi andığı ve ima ettiği gerekçesiyle resmen kapatılmıştır.
Ayrı a akı ız: Ay ı eseri ge işletilerek yazıl ış hali Meh et Kapla / Tevfik Fikret Devir Şahsiyet Eser
6
6
I-TEVFİK FİKRET’İN HAYATI
A-Çocukluğu
Asıl adı Mehmet Tevfik olan Fikret, 24 Aralık 1867’de Kadırga Bostınali mahallesindeki
bir evde doğdu. Çankırı’nın Çerkes kazası ahalisinden Ahmet Ağa’nın oğlu olan babası
Hüseyin Efendi, aynı yıl belediyiye meclis üyeliğiyle Defter-i Hakani tevkiiliğine getirilmişti
ama aynı yıl daha sonra jurnal edilecek, mutasaraffıkla Hama’ya sürülecek, İstanbul’a
dönemeden Nablus, Akka, Urfa, Halep mutasarrıflıklarında bulunacak, Halep’te oturamayıp
Antep’i isteyecek ve orada ölecektir. Sakızlı bir Rum ailesinden gelme annesi Hatice Refia
Hanım da gittiği Hicaz’da kolera salgınında ölünce on iki yayaşında öksüz kalan Fikret’e
büyük yengesi bakacaktır.
Fikretin çocukluğu üzerine bilgilerimiz, ölümünden sonra onunla ilgili anılarını aktaranların
tanıklığına dayanmaktadır. (Tanpınar 1944: 18)
Kaplan, çocuk yaştayken Fikret’in mizaç ve karakterini ifşa eden bazı tezahürler olduğunu
söyleyerek bunları üçe ayırır ‘’A- Aşırı Duyarlılık, B-İçine kapanma, c-şekil cehdi’’8
Çocukluğunda yaramaz ve haşarı olduğunu İsmail Hikmet Ertaylan’a kendi anlatmıştır.9 Bir
ara askerliğe heves etmiş alınan paşa giysisiyle elinde kılıç evdeki bütün minder ve kanepeleri
paralamış, ancak temizlik sırasında örtüler kaldırılınca ortaya çıkan bu facia askerlikten
caymasına neden olmuştur. Kaplan, bu anının gizlice odaya kapanıp kendi başına hülyalarını
gerçekleştirme arzusu olması bakımından dikkat çekici bulur. İlerde ‘’aşiyan’’ düşüncesine de
kaynaklık edeceğini ifade eder.10
Fikret, öğrenim hayatına Aksaray’daki Valide Rüştiyesi’nde başlar. Ama okul binası 93
Harbi göçmenlerinin yerleştirilmesi için boşaltılınca Galatasaray Sultanisi’ne verilir.
8
Kaplan, Mehmet, (2011) , a.g.e, .65.
Ertayla , İs ail Hik et, , Tevfik Fikret: Hayatı, Şahsiyeti ve Eserleri, İsta ul: T. E ekli Öğret e ler
9
7
B- Galatasaray Dönemi ve İlk Gençlik Yılları
Fikret çalışkan biir öğrenciydi. Sultanide, Recaizade Ekrem ve Muallim Naci gibi birbirine
zıt iki karakter ve düşünüşte üstadlardan edebiyat okumuştur. (Kabaklı 2002: 202)
Fikret, edebiyat zevkini Galatasaray’da tadar özellikle başarılı olduğu dersler kitabet ve
yazıdır. Tanpınar 18 Ancak buna ek olarak onda şiirden önce resim merakı baş göstermiştir.
Galatasaray’dayken Fikret Şeker Ahmet Paşa’dan ve bazı Fransız resim hocalarından ders
görmüş ve onların takdirlerini kazanmıştır.(Kaplan 2011: 66) bütün bunları Fikret’in şekil
cehdine bağlayan Kaplan,
‘’Recaizade Ekrem, edebiyat hocamız olmuştu bizdeki memnuniyete nihayet yoktu. Ekrem
saçın sakalını tarayışı, yürüyüşü, oturuşu, kalkışı, selam verişiyle canlı bir edebiyat muallimi
idi. Sözlerinden, derslerinden bir tanesini kaçırdığımı bilmem. Temiz, pürüzsüz sözlerle dersi
güzel anlatır, açık misallerle zihnimize yerleştirmeye çalışırdı. Sınıflarımız canlı ve neşeli idi.
Naci Efendiler, Feyzi Efendiler, Ekrem’i çekemediler, çekemezlerdi; düşünüş başka, hayatı
görüş-anlayış başka idi. Mektepte Feyzi Efendi taraftarı olanlar, edebiyat dersler, hakkında
yalan yanlış lakırdı taşırlar, bu lakırdılar Muallim Naci’ye ve onun düşüncesini yayan
gazetelere kadar akseder, güya Ekrem’le alay için makaleler, fıkralar yazarlardı. Ekrm bunlara
cevap bile vermezdi. Onu sinirlendiren, ne yazanlar ne de yazılanlardı; belki sözlerini
değiştirip konuşanlardı. Bir dersinde hepimizi ince ince fakat acı acı iğreneledi. Bir daha
kendini görmedik. Yerine Naci Efendi tayin edildi.
Hiç unutmam, ilk derse geldiği gündü. Boyunbağı bir tarafa gitmiş, ceket yerine giydiği sof
birkaç renk olmuş, sakalı bıyığına karışmış, geniş bir gülümseme ile kağıdan girince soğuk
duş yapmıştık. Derslerimiz eski canlılığını kaybetti, sınıf bir ölü halini aldı.
Naci efendi, derslerini uzun kağıtlara yazar, sınıfta bize yazdırır, matbaada mürettiplere
dizdirirdi. Edebiyat dersleri imla ve ezber dersi olmuştu. Bazan fazla neşelenir, başını kaşır,
bir beyit söyler hoş düştü diye kendini beğenirdi.’’11 (Özkırımlı 1978: 19)
Hem yeni edebiyatın savunucusu ve lideri Ekrem, hem de eski edebiyatın lideri Muallim
Naci’nin derslerine girmiş olması onu her bakımdan karşılaştırma yapmak ve Recaizade’den
yana taraf almak konumuna getirmiştir.
Fikret dilinden Muallim Naci ve Recaizade akt: Bedrettin Tuncel, Tevfik Fikret ve Galatasaray, Türk Dili, sayı
11
273 1974.
8
Küçüklüğünden, daha Aksaray’daki evlerinde oluşturduğu bir anlamda ‘’Aşiyan’’ algısı
Sultani’de de etkisini gösterir. Fikret, yalnız kalacağı, kendinini dinleyeceği köşeler bulur ve
buralarda zaman geçirmekten zevk alır. Bunun yanı sıra yalnızlık duygusundan zevk almasına
rağmen arkadaşları arasında düşüncelerine itibar edilen bir lider, öğretmenleri arasında ise
başarılarıyla öne çıkan bir öğrenci konumundan da geri düşmemektedir. Galatasaray
Sultanisi’ne kısa bir mezuniyet vedasında da birincilikle mezun olması bunu kanıtlar
niteliktedir.
Öğretmenlik görevlerinden önce mezun olduğu yıl, ‘’Galatasaray tahsili o zamanlar hemen
hemen Darülfünun’dan da üstün tutulduğu için yüksek tahsil yapmaya lüzum görmiyerek
Hariciye İstişare Odası katipliğiyle memurluk hayatına başladı.’’12 Hariciye Nezareti İstişare
Odasında katip olarak göreve başlayan Fikret’in, kısa zamanda burada ruhu bunalmıştır.
Bunda temel etkenin ilgi ve alakalarına uygun bir yer olmaması kadar dairede herhangi bir iş
yükünün olmadığını, memurların iş yapmadığın düşünmesidir. Bütün bu neticeler sonucunda
Fikret istifa etmiştir. Buradan Sadaret Mektubi Kalemi Mühimme Odası’na geçer ancak
buradan da ayrılır. İstişare Odasında tekrar çalışmaya başlar. 1890 yılında Gedikbaşı’ndaki
Ticaret Mekteb’i Ali’sinde Türkçe, Fransızca ve hat dersleri vermeye başladı. Aynı yıl
dayısının kızı Nazıma Hanım ile evlendi. Bu evlilikten Haluk adında bir çocuk dünyaya geldi.
Fikret, evine ve çocuğuna bağlı bir hayat sürdürdü.
7 Şubat 1896 yılında Servet’i Fünun dergisinin yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi.
1901 yılında derginin kapanmasıyla birlikte çizimini kendisinin yaptığı Bebek sırtlarındaki
Aşiyan adını verdiği evine inzivaya çekildi. Yalnızca Robert Kolej’de ders vermeye devam
etmiştir.
Nayır, Yaşar Na i, , Tevfik Fikret Hayatı Sa atı Şiirleri, İsta ul: Varlık Yayı ları, 3.
12
9
Meşrutiyetin ilanından on beş gün önce yazdığı Millet Şarkısı’nda:
Mısralarıyla davet ettiği ihtilal, şairi sevincinden deliye döndürdü. Dargın olduğu
arkadaşlarıyla barıştı. Sis’in zeyli Rücu u yazarak şevk ve heyacanını gösterdi. Fakat bu
sarhoşluğu uzun sürmeyecektir.
‘’Onun da bir softalığı vardı: hayatında kıl kadar şaşmadığı dürüstlüğe herkesin kendisi kadar
uymasını isterdi. Beşeri zaaflara müsamahası yoktu. Meşrutiyetten sonra iktidarı ele alanlar
arasında bir parsa toplama yarışiyle karşılaşınca birden bire irkildi. Asırlarca sürmüş
kötülüklerin bir hamlede dağılamayacağını, uzun ve sabırlı mücadele gerektiğini hesaba
katmayarak, Galatasaray Lisesi müdürlüğünde uğradığı hayal kırılışından sonra yeniden
köşesine çekildi.’’ (Nayır 1952: 11)
‘’Daha evvel söyliyeyim ki Fikret benim için bir şairden ziyade bir kahramandır.’’
(Tanpınar 1944: 3) diyen Tanpınar, bunun nedenini ise para ve hırs yüzünden herkesin her
türlü riyakarlığı yaptığı bir dönemde Fikret’in hayatı boyunca elindeki tek kozu olacak istifayı
ve devamında olanları şöyle yorumlar:
‘’Hiçbir iş görülmediğini anladığı için terkettiği bir memuriyetin biriken maaşlarını bir gün
kendisine götürdüler. Çalışmadığım halde para alamam diyen iade eder…Fikret bütün
hayatında bu jestin adamı olarak kalmış ve kendi kendisini tekzip etmemiştir. (Tanpınar 1944:
5)
18-19 Ağustos 1915’de şeker hastalığından hayata veda eder. Önce Eyüp’teki aile mezarlığına
gömülür. Daha sonra Aşiyan’a nakledilir. (1961)
10
II-TEVFİK FİKRET’İN SANATI
Fikret, şiire Galatasaray Sultanisi’nde iken 15 ila 16 yaşlarında başlar. Bu hususta ilk
hocası Muallim Feyzi olmuştur. 1880-1890 yılına kadar yazdığı bütün şiirler, taklit ve
nazirelerden ibarettir. Kaplan Fikret’in bu dönemdeki şiirlerini yazılış tesiri bakımından üç
kategoriye ayırarak inceler: A- tamamen divan edebiyatı tesiri altında; B- Bir nevi neo-
klasisizm yapmak isteyen Muallim Naci ve Feyzi tesirleri altında; C- Yeni şiir mümessilleri
olan Hamit ve Recaizade’nin tesirleri altında. 13
Kaplan’a benzer bir ayrımı Hikmet de
yapmıştır: ‘’ Fikret’in edebi hayatını üç ayrı devre olarak gözlemleriz; 1-Nazirecilik devresi;
2- Sanatkarlık Devresi; 3- Mefkurecilik Devresi’’14 ’Fikret, bir devrin manevi tarihine kendi
karakterinin mührünü basabilmek için en müsait şartları bulmuştur. Doğrusunu söylemek
gerekirse, Fikret hiç de şair doğmuş bir adam değildir.’’15 Diyen Tanpınar, orta çapta bir
küçük burjuva şairi iken cemiyet için zamanla bir nevi ahlak ve medeniyet havarisi olduğunu
düşünür. Ancak, bunu söylemekle Fikret’i küçültmediğini aksine; irade ve anlayışının zaferini
kaydetmiş olduğunu vurgular.
Fikret, Servet-i Fünun dergisine girmeden önce dönemin hakim yapısı ve Sultani’deki
edebiyat hocalarından da etkilenmesiyle genellikle eski tarz şiirler kaleme almıştır.
13
Kaplan, Mehmet (2011) a.g.e, 68.
Hik et, İs ail Tevfik Fikret, İsta ul: Ka aat Kütüphanesi, 16.
14
Şekil akı ı da zülf; uzu , dağı ık ve ukle ukledir. Hatta u ukleleri her iri aşığı gö lü ü ağladığı
16
içi kara ir zi ire e zetil ektedir. Bu uzu ve dağı ık saç ile şairi gö lü arası da ilişki kurul uştur. )ülf,
yüzü iki ya ı da çe gel içi i de salı a saçlardır. Gö lü zülüflere üptela ol ası, her parçası ı çe gel
şekli deki saç telleri e takılıp dağıl asıdır. Bu yüzde aşık perişa dır, sevgili i saçı gi i dağı ıktır.
Bilgegil, Kaya, (1980), Yakı Çağ Türk Kültür ve Edebiyatı Üzeri e Araştır alar , Erzuru : Atatürük
17
11
Sende ey şuh-ı peri-peyker o cadu gamzeler
Çekmedil dil mi bıraktı şişe-i teshirine18
İlk gazelde muhteva tamamen aşıkaneyken, ikinci gazelde hikemi-aşıkane bir seyir
almıştır.19
Ancak şairin eski Türk şiirinin zevkinden kurtulup Batı şiirine yönelmesi, Recaizade
Mahmut Ekrem’in Galatasaray’a edebiyat öğretmeni olması ile belirir.20 Her bakımdan
karşılaştırma yapan Fikret, Recaizade’nin giyim kuşamından, oturup kalkmasına ve tabi ki
dünya görüşüne kadar derin bir hayranlık duyar. Muallim Naci bu noktadan sonra
karşılaştırmanın kaybedenidir. Fikret’in 1886’dan sonra Muallim Naci ve Muallim Feyzi
etkisinden sıyrılmaya başladığını söyleyebiliriz. Fikret, bu süreçten sonra Recaizade’nin de
şiirlerine nazire yazmaktan geri kalmaz. ‘’Recaizade ekremin bariz tesirini taşıyan bu gençlik
şiirlerinde Fikret henüz bocalama ve emekleme devresindedir’’21 Fakat ‘’Dönemin bir başka
yıldızı daha vardır. Abdülhak Hamit. Recaizade’nin şiirine nazire yazmaktan geri kalmayan
Fikret, bu kez de Hamit’i izleyecektir.’’ (Özkırımlı 1978: 21) Fikret’in bu devrede Hamid
tesiri altında yazdığı şiirlere örnek olmak üzere iki manzume vardır: Bunlardan biri
‘’Mesudiyet-i Aşk’’, ötekisi ‘’Selim-i Evvel Lisanından’’ adlı manzumelerdir.22 Fikret’in bu
dönemde, tam bir arayış döneminde olduğunu bahsedebiliriz. Ekrem ve Hamid tesiri 1894’e
kadar süregelmiştir. Bu tarihten sonra Fikret kendi üslubunu bulabilmek için, ardı ardına
hamleler yapar. Nayır, bu arayış devri için dikkat çekici bir yorum yapar:
‘’Yirmi ile yirmi sekiz yaş arası bir şair için şahsiyetini meydana koyan en parlak devir olmak
gerekir. Halbuki Fikret’te böyle olmadı. 1888le 1896 arasında yazdığı şiirleri kitabında eski
şeyler adı altında en sona atılmış buluyoruz.’’ (Nayır 1952: 13)
Fikret u gazelde aliterasyo da ö e li ölçüde yararla ıştır. -e sesi ay ı za a da, sevgiliye ait
18
12
1. Kendisinden bahseden (Sahaif-i Hayatım, Tefelsüf) ve sanat anlayışını ortaya koyduğu
şiirler; (Resim Yaparken, Peri-i Şiirime, Kendi Kendime, La Danse Serpentine, Heykel-i
Giryan);
Fikret’in şiirlerinde yoğun bir karamsarlık temi işlenir. Bunu karakterine bağlayanlar
olduğu kadar dönemin şartlarına bağlayan yaklaşımlar da olmuştur. ‘’Araştırmacılar, Tevfik
Fikret’in karakterinin de şiirlerinin içieriğini tayin ettiği görüşünü ileri sürer…. Fikret’in
kötümserliği git gide artmış ve sonunda lanatlemeye dönmüştür. (Enginün 2007: 536)
Ercilasun da benzer bir kanaattedir. Bu durumu:‘’Mizacındaki kötümserlik şiirleri vasıtasıyla
cemiyete sirayet etmiş ve nesiller üzerinde menfi tesirler yaratmıştır.’’23 diye açıklar.
Halit Ziya Kırk Yıl adlı anı kitabında aynı edebi güruhun içinde bulunduğu için bu konuya
değinir: ‘’Hülyaya düşkünlüğünün esir olmak’’la Fikret’in karamsarlığını açıklar. 24
Nayır da
bu konuya farklı bir açıdan değinir. Fikret şiirinde genellikle bedbin olduğunu doğrular ancak,
bu bedbinliği onun şahsı ve ailevi hayatıyle ilgili görenlerin yanıldığını ifade eder:
‘’Memleketin talihsizliği ona şahsi üzüntülerinden daha çok tesir ediyor. Karşılaştıkları
cahilliklerin, bayağılıkların çirkefli havasını teneffüs etmemek için zaman zaman etrafına
küserek evine kapanıyor, burada dertleriyle baş başa yaşıyordu. Fikret’in bedbinliği şahsi
sebeplerden ileri gelseydi meşrutiyetin ilanı üzerine birden bire bütün ümitleri, hatta ümit
edemedikleri gerçekleşmiş gibi coşkunca bir sevince kapılmaz, nikbinlikle dolu Rücu’u
yazmazdı’’ (Nayır 1952 :16)
23
Ercilasun, Bilge, (1997), a.g.e, 308.
Uşaklıgil, Halit 008) Kırk Yıl, İsta ul: Özgür Yayı ları,
24
-48.
13
‘’Fikret’in karamsarlığını salt kişiliğine bağlamak yanlıştır. Unutulmamalıdır ki baskı
dönemlerinin edebiyatında görülen en belirgin tem gerçeklerden kaçıştır.’’25 Der ancak iki
yönlü bir etkiden bahseder. Tanpınar bunun yanı sıra edebiyatımızda bir karşılaştırma da
yaparak aynı dönemdeki diğer şairlerden kişiliği itibariyle bir ayrıma tabi tutar.
‘’Fikret ilk şiirlerinden itibaren -bilsin, bilmesin- bir ıztırabın, bütün bir zümreye şamil bir ruh
haletinin bir bıkkınlığın en sadık aynalarından biri olmuştur. Hiçbir şairimizde onun kadar
muhitiyle tam bir intibak yoktur.’’ (Tanpınar 1944: 10)
Bütün bu görüşler sonrasında Fikret’in şiirlerinden bu konuda ipucu aradığımı zaman Şir-i
Perişan şiirine bakmamız faydalı olacaktır. Şir-i perişanda acı ve keder dolu, geçmişle gelecek
arasında bocalayan, çelişkiler içindeki bir kişiliğin portresini çizdikten sonra,
Hayal ve hakikat çatışmasının en belirgin şekilde işlendiği şiir ise süha ve Pervin’dir. Bu
şiirde bir bakıma düşünce ve duygularıyla fikreti buluruz. Hayali simgeleyen sühanın tam
karşıtı pervindir. Enginün bu şiiri Fikret’in değil Servet-i Fünun’un da hayal ve hakikat
arasında ezilişi olarak yorumlar. 27
Tabiat da Fikret’in şiirlerinde önemli bir yer tutmaktadır. Mekteb-i Sultani’deyken Şeker
Ahmet Paşa’dan resim dersi alan Fikret, o dönemde çok yyaygın olan resim altına şiir yazma
modasını benimsemiş, bu yolla otuzdan fazla yapıt oluşturmuştur. Ancak bu resimlerin hepsi
kendisinin değildir. Arada başkalarının da resimleri bulunmaktadır. 1893-96 yılları arasında
Batı edebiyatından yaptığı okumalarla resim, müzik ve şiir ilişkisini irdelemeye başlar.
Fikret, Tevfik, (2012), Rübab-ı Şikeste Haz: Şa a Kurt İsta ul: Çağrı Yayı ları, .
26
14
Fikret, şiirin konusunu genişletir. Tabiat manzaralarının dışında, sosyal hayatın
görüntülerini şiire sokar. Şiirimize resmi getirir. Resimden şiir çıkarır. Şairane tablolara
bakarak şiir yazma devrini açar.
‘’Fikret, tabiatı dolduran ruhlardan değildir. Onun tabiat manzumelerinde hiçbir panteizmden
eser yoktur. Tabiat ona sadece; insanlardan uzak, basit, riyasız ve endişesiz bir hayatın, bir
sükünet hayatının dekorunu verir. ‘’( Tanpınar 1944: 12)
Tevfik Fikret, şiirlerini etrafında toplayacak büyük temler ararken özellikle Fransız
edebiyatından yararlanmıştır. Bu noktada iki önemli kişiyi anmamız gerekir. Bunlardan ilki,
Alfred de Musset’tir. Musset’i okuyan Fikret, bir çok etken belki de mizac itibariyle kendine
daha yakın başka şairler bulması onun Musset üzerinde fazla durmasına mani olmuştur. Fakat
‘’Ona asıl tesir eden, şahsiyetini değilse de bile bir manada tarzını bulmasına yardım eden
şair Coppee olmuştur.’’28
‘’O, Coppee’de realizmi beğeniyor, onu Türk şiirine getirmek istiyordu.’’29 Bu beğeninin
şiirde karşılığı uzun sürmedi. Parnas şair Coppee etkisiyle yazdığı şiirler, Fikret’in de
mizacına hitap eden karakterdeydi. Bu şiirlerde insanların vurdumduymazlığını ve zavallılığını
dile getirdi.’’Şiir dilindeki bu yeniliğin ötesinde, Türk şiirine günlük hayatı görüntü olarak
değil gerçeği sokmak istiyordu fikret. Ama özde aynı bakış açısı aynı karamsarlık hakimdi.’’
(Özkırımlı 1978: 41)
28
Kaplan, Mehmet, (2011), a.g.e, 139.
Ta pı ar, (1944), a.g.e, 7.
29
15
Yine Haluk ona artık baba olması nedeniyle kimsesiz, yoksul çocukları düşündürür.
Haluk’un sevinci karşısında babasız umutsuz çocukların bayram nağmelerini matem sabahına
benzetir ve şöyle seslenir oğluna:
Biraz güzellensin
Yarın şiirinde bütün bireysel zevklerden duygulardan vazgeçtiğini çocuğunun geleceği için
çalışması gerektiğini anlatır.
30
Fikret, Tevfik, (2012), a.g.e, 210
31
A.g.e, 215.
16
Böylece ilk kez daha sonra şiirinin ana temlerinden olacak ferda sözcüğüyle karşılaşırız.
‘’Bu yıllarda şair, bir saatin sarkacı gibi, biri ötekinin karşıtı iki düşünce arasında gelir
giderhem derin bir kötümserliğe kapılmıştır.hem umutlu ve iyimserdir’’ (Özkırımlı 1978: 43)
1896’da Servet-i Fünun’un başına geldikten sonra yayımladığı Hasta Çocuk manzumesi ile
yakaladığı başarıyı bundan sonra başta Seza olmak üzere yayınladığı her eserinde bir üst
noktaya taşıyarak devam etti.
O, döneminde farklı olarak şiiri bir nevi hasbihal, veya bir nevi hitabe haline getirmişti.
Onun manzumelerinde nesir, konuşma dilinin bütün özellik ve unsurlarına hakimdir.
‘’Bu manzumelerde Fikret’in yaptığı şey, konuşma lisanına yakın ve hayatın her şekline her
manzarasına kolaylıkla intibak eder bir şiir lisanı bulmak olmuştur. Bunun için sade, mümkün
mertebe açık bir lisan kulllanmakla kalmamış, aruz mısraın öteden beri devam eden vahdetini
manzumeyi mısralardan vücuda gelmiş bir kül halinden alalade cümlelerdeb yapılmış bir yazı,
Halit Ziya Bey’in dediği gibi, bir nevi (nesri manzum) haline getirmiştir.’’ (Tanpınar 1944: 6)
Fikret’in üslubuna değinecek olursak, Fikret’e göre, şiirin dili incelmeli, daha derin, daha
tabii, daha hassas, daha münevver, daha esiri olmalıdır. Bu anlayış onu, sanatçının söyleyiş
serbestine sahip olması gerektiği görüşüne götürür. Dilde tasfiyeye karşıdır. Dilimize
yerleşmiş olan Arapça ve Farsça kelime ve terkiplerin kaldırılarak yerlerine Türkçelerini
koymaya çalışmanın dile yarar sağlamayacağı ve bunun çok uzun müddetler alacağı
düşüncesindedir.33 Bu anlamda Fikret için dilde tutuculuğun taraftarı olmadığını
söyleyebiliriz. Ona göre zaten dil, esas değil, vasıtadır. Fikret’in üslubu ile ilgili Tanpınar da
şu tespiti yapmıştır:
17
‘’Burada Fikret’in sanatı üzerinde biraz konuşmak lazım gelir. Fikret’te talim-i edebiyattan
edebiyat öğretmeninin verdiği bazı hususiyetler vardır. Bunlardan birincisi lisanındaki
müsavatsızlığıdır. O, üslubu adi ile üslubu aliye adeta inanır gibiydi. Bazı manzumelerinde
çok sade bir dil kullandığı halde bazılarında da inadına ağdalıdır. Bu belki de Muallim Naci ile
Recaizade Ekrem arasında zevkinin zaman zaman gidip gelişinden ileri gelir. Fikret’in çok
titiz bir sanat anlayışı vardı.’’ (Tanpınar 1944:9)
Fikret, divan edebiyatının gazeline karşılık sone’yi benimser. Müstezat üzerinde denemeler
yaparak müstezatın sert kalıplarını kırmış, artık Servet-i Fünuncuların ortak kullandığı,
değişik örneklerini vermek için adeta yarıştıkları bir form oluşturmuştur. Ölçü üzerinde ne
derece titiz çalışma yaptığının göstergesi serbest müstezatın yaratıcısı olmasıyla kolaylıkla
açıklanabilir.
‘’Bu müstezat gerçekten ‘serbest’ idi. Şairler istedikleri ölçüleri kullanıyor. Dizeleri diledikleri
boyda kuruyor, uzunlu kısalı, içlerinden geldiği gibi sıralıyor, uyak düzeninde hiçbir sınır
tanımıyor, ayrıca anlamı da beyitlere bağlı kalmadan şiire gönüllerince yayılıyorlardı.’’ (Fuat
1995: 98)
Uyak ve vezin dışında şiirde musikiyi sağlayan diğer unsurlara da önem verdi. Harflerin sessel
uyumundan, aliterasyon ve asonanslardan mümkün mertebe yararlanmıştır. Uyağı ise anlamı sağlayan
bir unsur olarak görmüş, kulak için formunu öne çıkarmıştır. Fikret biçimsel ögeleri anlama yönelik
kullanma başarısını hem aruz hem de diğer şiirsel detaylarda böylece göstermiştir.34
‘’zaman zaman nesre yakşan çalışmalarıyla, nazıımda anjanbımanı sağlamış, sıfatlarla dolu
zengin ve ahenkli bir şiir dili yaratmıştır. Gerek aruza hakimiyeti, gerekse şiirin yapısı
üzerindeki titiz çalışmalarıyla Fikret, günümüze kadae gelen Türk şiirinde tesirini
kaybetmeyen şairlerdendir.’’ (Ercilasun 1997: 308)
Ör eği : Yağ ur şiiri içi , r ve t sesleri i kulla ı ı, üç he eli söz üklerle yağ uru a lara çarpışı içi i
34
18
Rübab-ı Şikeste’den sonra Servet-i Fünun’da yayımladığı Son Nağme şiiriyle bir dönemi
kapatır Fikret. Bundan sonra Sis gelecek, yeni bir dönem başlayacaktır. Artık topluma
adanmıştır şiiri benimser Fikret. İdealizm, Batı seviyesine ulaşma, hürriyet yurtseverlik gibi
konuları işler. Gençliğe çok önemli bir rol biçer ve umutludur. 2. Meşrutiyet’ten sonra yazdığı
şiirleriyle gençliğe yol gösterir. Ancak son yıllarında tekrar karamsarlığa kapılır. (1912, 1915)
hiddet ve ızdırap dolu şiirler yazarak sanat hayatını noktalar.
Sanat hayatı boyunca eleştiri okları hep üzerine çevrilmiş biri olarak birçok kişiyle tartışma
yaşamıştır. Bunlardan en ünlüleri Mehmet Akif Ersoy ile arasında geçen tartışmadır. Mehmet
Akif peygambere sövdüğü gerekçesiyle Fikret’e tepki gösterir. Onu ‘’Zangoçluk’’ ile suçlar.
Fikret, Tarih-i Kadime Zeyl şiiriyle Akif’i Molla Sırat adıyla karşısına alır. Fikret, bu şiiriyle
sadece İslamı değil semai ve beşeri bütün dinleri reddeder.
Fikret’e yapılan eleştirileri kitaplaştırmış bir eser olan Tevfik Fikreti Beş Cepheden Kırk
Muharririn Tenkitleri, hemen hemen herkesin Fikret hakkında olumsuz bir düşüncelerin bir
derlemesidir.
‘’Sanatkar Fikret edebiyatımız tarihinde her zaman yaşayacak Fakat şair Fikret şimdiden
unutuldu.’’35
Edi , Eşref, , Tevfik Fikreti Beş Cephede Kırk Muharriri Te kitleri, İsta ul: Asarı İl iye Kütüpha esi
35
Neşriyatı, 8.
36
A.g.e, 30.
37
A.g.e, 36.
38
A.g.e, 31.
39
A.g.e, 9.
19
Bütün Cepheleriyle Tevfik Fikret: Hayatı- Hatıraları-Şiirleri Kitabı ise, tam tersine
Fikret’le ilgili en güzel yazıların derlendiği bir kitaptır. Fikret’e dönem içerisinde bazı
eleştiriler ve münakaşa yaşadığı kişiler olduğunu belirterek bunlar hem sanatıyla ilgili hem de
politik konularda aldığı pozisyondan ileri gelmektediğini söyler ve birçok aydının Fikret
hakkındaki yazısına yer verir.
Görüldüğü gibi Fikret’ten nefret eden de seven de olmuş ancak ona karşı kimse kayıtsız
kalmamıştır. Bu konuyla ilgili İsmail Hikmet’in verdiği şu anekdot çarpıcıdır.
‘’Efendim, efendim, anlamadım, ne dediniz? Fikret büyük bir şair değil miydi!..
‘’O karanlıklar içinde bir nur gören ve halkı o nura doğru götürmeye çalışan Fikret bu feryadı
koparırken sizler nerelerdeydiniz? Niçin içinizden kimse onun gibi feryat etmedi. Ben Fikret’e
yetişemedim, onun sohbetinden istifade edemedim. Kendimi bedbaht sayarım. Fakat onun
bütün eserlerini okudum, birçoğu ezberimdedir. O, hem büyük bir şair, hem de büyük
indandır.
Ertayla , İs ail Hik et, , Tevfik Fikret: Hayatı, Şahsiyeti ve Eserleri, İsta ul: T. E ekli Öğret e ler
40
20
III-TEVFİK FİKRET’İN ESERLERİ
1. Rübab-ı Şikeste41
Yukarıda gördüğümüz şiirin bir parçası neredeyse Rübab’ın bütün karamsarlığına tek örnek
olmaya yetiyor. Evlenmek gibi iki ruhun bir araya geleceğinin düşünüldüğü mutlu olay
Fikret’in zihninde bambaşka soruları beraberinde getirmiştir. Burada duygusal anlamda da
mutlu olmayan, yalnız olan bir adamı bütün ayrıntısıyla görebiliriz.
Üçüncü baskıyla birlikte yayınlanan siyasi konulu şiirler ise İstibdat döneminde yazılmış
ancak dönem gereği yayınlanamamış şiirlerdir. Bütün bu şiirlerde riyakarlık, bozuk düzen,
adaletsizlik çok vurucu bir şekilde işlenir. Yine Rübab’ın daha sonraki baskılarına ilave edilen
Rücu şiiri ise Sis’ten ve Sis’in düşündürdüklerinden bir caymadır. Bunda en önemli etken
Cumhuriyet’in getirdiği iyimser rüzgardır.
Biri i Bası . Ka u usa i Şu at , A.İhsa ve Şürekası, Ale Mat aası, İsta ul, s.
41
21
2. Haluk’un Defteri43
Oğlu Haluk’u gelecek genç, yeni nesiller için bir simge gören Fikret, oğlu üzerinden
idealizmini yansıtan birçok şiir yazmıştır. Bu şiirler kiminde iyimser bir rüzgar (Ferda)
kiminde ise oğlu üzerinden diğer çocukların hazinli durumunu sorgulayan bir araç olmuştur
(Haluk’un Bayramı)
Fikret, Meşrutiyetten 1911’e kadar yazdığı şiirlerini bu kitapta toplamıştır. 1911’den ölümüne
kadar olanlar ise Son Şiirleri olarak basılmıştır. Haluk’un Defteri şiir kitabında Fikret,
gençlere yol göstermeyi gaye edinmiştir. Amaç bunca idealizm barındırınca devrimci ve
nutuk söyleminin yer aldığı bir kitap özelliği taşımıştır. Şairin aslında oğluna seslenerek
yazdığı şiirler gençliğe yöneliş ve onlara bir seslenmedir.
‘’Bu eserde mazi ati zıtlığı önemli bir rol tutmaktadır. Mazi sanki bütün kötülüklerin, gerilik
ve tembelliklerin sebep ve kaynağıdır. ‘’(Kabalcı 2002: 210) Fikret bir anlamda maziyşş
böyle yorumladığı için gençlere geçmişle ilgili değerleri de vermeye lüzum görmemiştir. Batı
medeniyetine ulaşılmasını sağlayacak, bireyi yükseltecek geleceğe dair değerler işlenmiştir.
Şermin44
Fikret’in yaşamının son yıllarında edindiği idealist felsefenin bir tezahürü olarak yazdığı
çocuk şiirleri kitabıdır. Kitap, sade bir Türkçe ve hece ölçüsüyle yazılmıştır.
Fikret’in bu manzumeleri eğitimci dostu Sati Bey’in ricasıyla yazmış olduğu bilinmektedir.
Kitabın yazılmasındaki amaç birlikte bir yuva açarak kitabın değerlerine göre çocuklar
yetiştirmekti. Bilindiği gibi bahsi geçilen yuva Fikret açısından hiçbir zaman açılmamıştır.
Şermin kitabında Fikret’in çocuk ruhundan çok iyi anladığı, yıllardır süre gelen hem yönetici
hem de eğitmen kadrolarında bulunması nedeniyle eğitimci yönünü ortaya çıkardığı eserdir.
Fikret’e göre çocuklara ahlak,idealizm, aşılanması gerekmektedir. Materyalist bir algıyla
yazdığı yönünde eleştiriler kitap için gündemde olmuştur.
Biri i Bası : , Naşiri: Hasa Tahsi , Ka aat Mat aa ve Kütüpha esi, İsta ul, s.
44
22
SONUÇ
Fikret, Türk şiirine öne önemli yenilikler getirmiş bir şairdir. O, nazma Türkçeyi egemen
kılmak, manzumeyi nesir gibi, tabii bir hale getirmek ve karşılıklı konuşmalara canlılık
kazandırmak için vezin kadar kafiyeye de önem vermiştir. Şiirin konu evrenini genişletmiş
özellikle resmi şiirin içine katmıştır. Ayrıca Prometeus eserinde Türk şiirinde Yunan
mitolojisine yer vererek önemli bir merhale kazandırmıştır. Gerek fikri açıdan gerekse sanatçı
yönüyle dikkat çeken bir şair olmuştur. Sanat hayatındaki dönüşümlerde kendi mizac
özelliklerinin yanı sıra toplumsal etkiler de kaynaklık etmiştir. Hayatının bir döneminde sanat
sanat içindir anlayışını hakim kılmışken hayatının sonlarına doğru bu anlayışın yerini
toplumsal öz sağlayarak dönüşüm göstermiştir. Tanzimat dönemindeki aydın edebiyatçıların
her türde eser vermesinin tersine Servet-i Fünun’daki tekçiliği Fikret muhafaza etmiş, nazım
alanında gelişim göstermiştir.
23
KAYNAKÇA
----------------, (1995), Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri, İstanbul: İnkılap Kitabevi, 87-124.
Armaoğlu, Fahir, (2013), 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, İstanbul: Timaş Yayınları.
Bilgegil, Kaya, (1980), Yakın Çağ Türk Kültür ve Edebiyatı Üzerine Araştırmalar 2, Erzurum:
Atatürük Üniversitesi Yayınları.
Edib, Eşref, (1943), Tevfik Fikreti Beş Cepheden Kırk Muharririn Tenkitleri, İstanbul: Asarı
İlmiye Kütüphanesi Neşriyatı.
Enginün, İnci, (2007), Yeni Türk Edebiyatı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e, İstanbul: Dergah
Yayınları.
Ercilasun, Bilge,(1997), Yeni Türk Edebiyatı Üzerine İncelemeler 1, Ankara: Akçağ Yayınları,
294-330.
Ertaylan, İsmail Hikmet, (1963), Tevfik Fikret: Hayatı, Şahsiyeti ve Eserleri, İstanbul: T. Emekli
Öğretmenler Cemiyeti Yayınları.
Kabaklı, Ahmet, (2002), Türk Edebiyatı, III , İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları.
Nayır, Yaşar Nabi, (1952), Tevfik Fikret Hayatı Sanatı Şiirleri, İstanbul: Varlık Yayınları.
24
Tanpınar, Ahmet Hamdi, (1944), Tevfik Fikret: Hayatı, Şahsiyeti, Şiir ve Eserlerinden Parçalar,
İstanbul: Sühulet Kitabevi.
Tuncer, Hüseyin, (1995), Arayışlar Devri Türk Edebiyatı 2: Servet-i Fünun Devri Türk
Edebiyatı, İzmir: Akademi Kitabevi.
25