Professional Documents
Culture Documents
1) Cumhuriyet Dönemi Türk edebiyatının iki evreden oluştuğu söylenebilir: 1923’ten 1940’a kadar Türk tarihi ve
Atatürk’le ilgili konuların ağırlık kazandığı birinci evre ve 1940’tan günümüze kadar sürüp gelen ikinci evre.
2) Yazı diliyle konuşma dili arasındaki fark ortadan kalkmış, dildeki sadeleşme çalışmaları sürmüştür.
3) Yeni kurulan devlet ile yapılan bazı devrimleri halka tanıtmak ve benimsetmek görevi Cumhuriyet Dönemi
sanatçılarına düşmüştü. Sanatçı, siyaset ile halk arasında bir köprü olmuş, devrimleri yorumlamış, açıklamış ve
savunmuştur.
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında öğretici metin türlerinde eserler kaleme alan önemli sanatçılar şunlardır:
DENEME: Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin, Sabahattin Eyüboğlu, Salah Birsel, Oktay Akbal, Cemil Meriç, Mehmet
Kaplan, Nihat Sami Banarlı, Nermi Uygur, Ahmet Hamdi Tanpınar, Vedat Günyol, Orhan Burian, Tahsin Yücel, Akşit
Göktürk, Hilmi Yavuz
MAKALE: Ahmet Hamdi, Peyami Safa, Falih Rıfkı, Erol Güngör, Cemil Meriç, Nurettin Topçu
GEZİ YAZISI: Haldun Taner, Azra Erhat, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Oktay Akbal, Falih Rıfkı Atay
ANI: Ruşen Eşref, Falih Rıfkı, Yusuf Ziya Ortaç, Oktay Akbal, Yahya Kemal, Vedat Nedim Tör, Salah Birsel,
Halikarnas Balıkçısı
FIKRA: Peyami Safa, Falih Rıfkı, Yusuf Ziya, Burhan Felek, Necip Fazıl, Çetin Altan, Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, İlhan
Selçuk
ELEŞTİRİ: Mehmet Kaplan, Fethi Naci, Asım Bezirci, Tahir Alangu, Berna Moran, Fahir Onger, Mehmet Fuat,
Mehmet H. Doğan, Adnan Binyazar, Semih Gümüş, Muzaffer Erdost, Gürsel Aytaç, Adnan Benk
GÜNLÜK: Nurullah Ataç, Salah Birsel, Oktay Akbal, Tomris Uyar, Muzaffer Buyrukçu, Mehmet Şeyda
CUMHURİYET DÖNEMİ DERGİLER
1) AKBABA: Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon tarafından ilk sayısı Aralık 1922’de yayımlanan dergi,
Cumhuriyet Dönemi’nin en önemli ve uzun soluklu mizah dergilerinden biri olmuş
2) MEŞALE: 1928’de ancak sekiz sayı çıkarılabilen bu derginin etrafında toplanan “Yedi Meşaleciler” çıkarmıştır.
3) KÜLTÜR HAFTASI: 1936’da Peyami Safa tarafından yirmi bir sayı olarak çıkarılan dergi, daha çok roman ve köy
edebiyatı üzerine açtığı tartışmalarla etkili olmuştur.
4 )AĞAÇ: 1936’da Necip Fazıl Kısakürek tarafından on yedi sayı çıkarılan düşünce ve sanat dergisi olan Ağaç,
mistik ve millî bir sanat anlayışını savunmasına karşın, yeni edebiyatın farklı eğilimlerine de yer vermiştir.
5) ÇINARALTI: Döneminin Türkçülük ve milliyetçilik ideolojilerini benimseyen yayın organlarının başında gelen
Çınaraltı, Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon tarafından 1941-1948 yılları arasında çıkarılmıştır.
6) VARLIK: 1933’te Yaşar Nabi Nayır tarafından yayımlanmaya başlayan Varlık, edebiyatımızın günümüze dek
uzanan en uzun soluklu dergisidir.
7) BÜYÜK DOĞU: 1923’te Necip Fazıl Kısakürek tarafından çıkarılan dergi, kesintili de olsa yıllarca yayın hayatını
sürdürmüştür. İlk evresinde edebi yönü ağır basan dergi, giderek siyasi, mistik eğilimleri yansıtır olmuştur. Necip
Fazıl, Cemil Meriç derginin önemli isimlerindendir.
8) MARKOPAŞA: Toplumcu gerçekçi bir çizgiyle 1946 1950 yılları arasında Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz ve Sabahattin
Ali tarafından çıkarılan dergi, Türk mizahına çok önemli isimler kazandırmıştır.
9) HİSAR: 1950’den 1980’e uzanan yayın hayatı iki döneme ayrılan Hisar, edebiyatımızın uzun soluklu
dergilerindendir.
11) PAZAR POSTASI: İlk sayısı 1951’de yayımlanan ve “İkinci Yeni” şiirinin yeşermesine olanak tanıyan dergidir.
Muzaffer İlhan Erdost dergideki bir yazısıyla “İkinci Yeni”nin isim babası olmuştur.
12) TÜRK DİLİ: Türk dili ve edebiyatıyla ilgili seçkin yazıların, ürünlerin, incelemelerin yer aldığı dergi, 1951’de
TDK’nin aylık dergisi olarak yayın hayatına başlamış ve Türk edebiyatının en uzun soluklu dergilerinden biri olmuştur.
13) PAPİRÜS: 1960’ta Cemal Süreya Seber tarafından çıkarılan dergi, yayın hayatını aralıklarla sürdürmüştür.
14) MAVİ: 1952’de yayımlanmaya başlayan dergi, Attila İlhan’ın sosyal realizm konulu yazılarıyla tanınmıştır.
15) YEDİTEPE: İlk sayısı 1950’de yayımlanan dergi “Yeditepe Şiir Armağanı’yla kurumlaşmış ve yeniliğe açık
kimliğiyle uzun soluklu bir sanat ve edebiyat dergisi olmuştur.
ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR (1887-1963)
Edebiyat dünyasına Dergâh dergisinde Kitaplar ve Muharrirler başlığıyla yazdığı eleştirilerle adını duyurmuştur.
Abdülhak Şinasi Hisar, “Boğaziçi medeniyeti” ifadesini edebiyatımıza getiren kişi olmuştur.
Ruh ve madde tahlillerinde büyük bir ustalığı olan Abdülhak Şinasi Hisar, edebiyatımızda izlenimci (empresyonist)
romanın en güçlü örneklerini vermiştir.
ROMAN: Fahim Bey ve Biz, Çamlıca’daki Eniştemiz, Ali Nizami Bey’in Alafrangalığı ve Şeyhliği.
ANI: Boğaziçi Mehtapları, Boğaziçi Yalıları, Geçmiş Zaman Köşkleri, İstanbul ve Pierre Loti.
“Ben buyum ve böyle düşünüyorum” tavrını takınması ile deneme türüne daha yakın bir sanatçı olduğunu
göstermiştir.
Edebiyatımızda modern anlamda deneme türünde eser veren ilk yazar Nurullah Ataç’tır.
“Benim geleceğe kalacak eserlerim, onlardır.” diyecek kadar çeviriye önem veren Nurullah Ataç, yetmişe yakın
kitap çevirmiştir.
Ataç kendini, “günde yirmi dört saat edebiyatçı olan” diye tanımlamıştır.
Türkçenin özleşmesi için çalışmış, Türkçenin içindeki bütün yabancı kelimelerin atılması için gayret göstermiş,
“özleştirmecilik” akımına öncülük etmiştir.
Belli bir dönemden sonra hiçbir yazısında ‘ve’ bağlacını (Arapça olduğu için) kullanmamıştır.
Üslubunun en özgün taraflarından biri de “devrik cümleleri” yoğun bir şekilde kullanmasıdır. Edebiyatımızda devrik
cümlenin babası sayılır.
GÜNLÜK: Günce.
Sanat yaşamına şiirle başlamış, Suut Saffet adıyla şiirler ve mensur şiirler yazmış olan Suut Kemal Yetkin yazdığı
denemelerle tanınmıştır.
Estetik, sanat, felsefe, resim, İslam sanatları konusunda yapıtları olan profesördür.
1940’tan sonra deneme türünde eserler kaleme almıştır. Denemelerinde yoğun ve özlü düşünceler olan yazar kesin
konuşur.
DENEME: Günlerin Götürdüğü, Düş’ün Payı, Yokuşa Doğru, Edebiyat Üzerine, Edebiyat Konuşmaları, Şiir
Üzerine Düşünceler, Denemeler
SABAHATTİN EYÜBOĞLU (1908-1973)
Sanat tarihi ile ilgili çalışmaları vardır. Eski Yunan ve Anadolu uygarlıklarıyla da ilgili çalışmalar yapmıştır.
Montaigne’in “Denemeleri’’ni
Ömer Hayyam’ın “Rubailer”ini,
La Fontaine’in “Fabllarını,
Eflatun’un “Devlet” adlı yapıtlarını Türkçeye çevirmiştir.
Türk kültürünü Anadolu hümanizması kavramıyla açıklamış, yeni bir kültür yorumu ortaya koymuştur.
Gezi türünün edebiyatımızdaki ilk güzel örneklerini veren İsmail Habip Sevük’ün ilginç kıyaslamalardan, orijinal
buluşlardan, geniş tarih kültüründen beslenen bir anlatımı vardır.
İlk kez liseler için ders kitabı olarak hazırladığı Türk Teceddüd Edebiyatı Tarihi adlı eserle ün yapmıştır. Bu eserde
Tanzimat’tan başlayıp 1950’ye kadar ki edebiyatımızı incelemiştir.
Gezi: O Zamanlar (Kurtuluş savaşı anıları), Carablus Köprüsü Yurttan Yazılar, Tuna’dan Batı’ya
Diğer Yapıtları: Dil Davası, Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi (Edebi Yeniliğimiz ve Tanzimat’tan Beri adlarıyla iki cilt
olarak basılmıştır), Atatürk İçin, Avrupa Edebiyatı ve Biz, Edebiyat Bilgileri, Mevlana, Yunus Emre
Eserlerinde toprağından kopan insanın bocalayışının yanı sıra Türk aydınının düştüğü amansız açmazı gözler
önüne serer.
Doğu ve Batı kültürlerini yorumlayan, düşün adamı yanını belirten yazılar yanında çeviriler de yayımlamıştır.
Fransızca öğretmenliği yapmış ve 1955’te görme yeteneğini kaybetmiştir. Fakat öğrencilerinin yardımıyla
çalışmalarını ölümüne kadar sürdürmüştür.
Makale, deneme, inceleme ve araştırma ile tanınan bir yazardır. Sosyoloji alanında önemli araştırmalar yapmıştır.
İNCELEME: Hint Edebiyatı, Umrândan Uygarlığa, Bir Dünyanın Eşiğinde, Işık Doğudan Gelir, Kültürden İrfana
GÜNLÜK: Jurnal
DİĞER KİTAPLARI: Kırk Ambar, Bir Facianın Hikâyesi, Sosyoloji Notları ve Konferanslar
FALİH RIFKI ATAY (1894-1971)
I. Dünya Savaşı’nda Suriye’ye gitti. Suriye ve Filistin’deki savaş anılarını “Ateş ve Güneş” kitabında topladı.
İzmir’in kurtuluşundan sonra tanıştığı Mustafa Kemal’in dostluğunu kazandı ve bu döneme ilişkin anılarını “Atatürk’ün
Bana Anlattıkları”, “Çankaya” ve “Atatürk Ne İdi?” adlı kitaplarda topladı.
Falih Rıfkı Atay, gezi yazılarını ve anılarını topladığı kitaplarıyla Cumhuriyet döneminde bu türlerin ilk özgün
örneklerini verdi.
Yazılarında Atatürk devrimlerinin önemini vurgulamış, toplumsal ve güncel konularla ilgili düşüncelerini aktarmıştır.
Anı: Ateş ve Güneş, Zeytindağı, Atatürk’ün Bana Anlattıkları, Mustafa Kemal’in Mütareke Defteri, Çankaya, Batış
Yılları, Atatürk’ün Hatıraları, Atatürk Ne idi?
Gezi: Faşist Roma, Kemalist Tiran, Kaybolmuş Makedonya, Deniz Aşırı, Yeni Rusya, Moskova-Roma,
Bizim Akdeniz, Taymis Kıyıları, Tuna Kıyıları, Hint, Yolcu Defteri, Gezerek Gördüklerim
Yakup Kadri, Vedat Nedim Tör gibi arkadaşlarıyla Kadro dergisi etrafında toplanmıştır.
Biyografi: Tek Adam (Atatürk’ün hayatı), İkinci Adam (İsmet İnönü’nün hayatı)
Suyu Arayan Adam (kendi hayatı), Menderes’in Dramı, Enver Paşa
Mustafa Kemal Atatürk’ü ilk defa, uzun bir röportajla Türk okuyucusuna tanıtmıştır.
Mülakat: Diyorlar ki
Deneme: Geçmiş Günler, Boğaziçi Yakından, İstiklal Yolunda, Ayrılıklar, İki Saltanat Arasında
Şiir, deneme, eleştiri, günlük, roman, inceleme alanlarında eserler veren sanatçı asıl şöhretini 1970’ten itibaren
yazdığı denemeleriyle sağlamıştır.
Eserlerinde geçmişin İstanbul kahvelerini, Beyoğlu’nu, Boğaziçi’ni, alelade insanların yaşamlarından kesitleri anlatmış
olan sanatçı dil ile oynamış ve sıradan olanı bile şiire çevirmiştir.
İlk şiirlerinde N. Fazıl ve N. Hikmet’in etkisinde kalmış, daha sonra Garipçilerin etkisinde kalmıştır.
"Yaşlılık Günlüğü" adlı günlüğüyle Sedat Simavi Edebiyat Ödülü (1986) – (Türkiye'de günlük türünde yazılmış bir
esere verilen ilk ödül)
"Keçi Çobanı Kuzu Çobanı" denemesi ile TRT Deneme Sanat Ödülü (1970)
Deneme: Şiirin İlkeleri, Kaybolmuş Cennet Bahçesi, Şiir ve Cinayet, Sen Beni Sev, Amerikalı Tolstoy, Halley Kimi
Kurtarır, Nezleli Karga, Hafiyeler Önde Gider, Gandi ya da Hint Kirazının Gölgesinde
Boğaziçi Şıngır şıngır Mıngır, Kahveler Kitabı, Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, Sergüzeşt-i Nano Bey, Elmas Boğaziçi
Folklor: Nar Tanesi, Gökten Üç Elma Düştü, Az Gittim Uz Gittim, Evvel Zaman İçinde, Dede Korkut Masalları(ödül
aldığı kitap), Zümrüdüanka, Açıl Sofram Açıl, Akıl Kutusu, Halk Şiir Antolojisi, Sabırtaşı
Mustafa Kemal Atatürk’ü ilk defa, uzun bir röportajla Türk okuyucusuna tanıtmıştır.
Mülakat: Diyorlar ki, Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal’le Mülakat, Çanakkale’de Savaşanlar Dediler ki
Deneme: Geçmiş Günler, Boğaziçi Yakından, İstiklal Yolunda, Ayrılıklar, İki Saltanat Arasında
Edebi yaşamı şiir ve hikâye türleri ile başlamıştır ancak asıl ününü fıkra ve sohbetleriyle sağlamıştır.
Varlık dergisinde Şevket Hıfzı adıyla şiirler yayımlamıştır. Burada yazdığı şiirlerle birlikte şiir görüşlerini ve şiir
hakkındaki eleştirilerini bir araya toplamış ve bunları “Şiirler” adıyla yayımlamıştır.
Çıkardığı Hayat dergisi ilk sayısında yüz doksan üç bin satarak Türkiye’de bir rekora imza atmıştır.
Sohbet, deneme, radyo konuşmaları, gezi notları, fıkra alanlarında eserler vermiştir.
Sohbet: Eşref Saat, Ümit Dünyası, Saadet Yolu, Hayat Böyledir, Aile Sohbetleri, İnsan Severse Yaşar
Gezi Yazısı: Amerikan Masalı, 50. Yılında Sovyet Rusya, Milliyetçi Çin Ne Âlemde
MEHMET KAPLAN
Yazdığı deneme, makale, eleştiri ve inceleme çalışmaları ile tanınmış olan Mehmet Kaplan, bu toprakların yetiştirdiği
en büyük profesörlerdendir.
Şiirler, hikâyeler ve tipler üstündeki tahlil çalışmaları ile birçok araştırmacıya örnek olan Mehmet Kaplan, metin
analizleri yapmasıyla edebiyatımıza bir yenilik getirmiştir.
Araştırma-İnceleme: Kültür ve Dil, Nesilleri Ruhu, Büyük Türkiye Rüyası, Edebiyatımızın İçinden, Hikâye Tahlilleri,
Şiir Tahlilleri I-II, Tip Tahlilleri, Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar, Tanpınar’ın Şiir Dünyası, Tevfik Fikret, Namık
Kemal
Şiirleriyle Cemal Süreya, Altın Portakal, Sibilla Aleramo, Necatigil ödüllerini, denemeleriyle TDK ödülünü kazandı.
Şiir: Tuğralar, Perişey, Kanat Hareketleri, Doğu Batı Divanı, İblise Göre İncil, Opera 1, Sarnıç
Deneme: Şiir ve İdeoloji, Yazının Ucu Yazınsal Denemeler, Babil Yazıları, Simokinli Berdüş, Patates
Yapıtlarında sıradan insanların hayatını, dramını, gelenek ve görenekler karşısındaki tutumlarını işlemiştir.
Yapıtlarındaki başarısının temelinde deneme tarzına yakın şiirsel üslubu ile okurda biyografik roman izlemini
uyandıran ben merkezli anlatımı vardır.
Roman: Garipler Sokağı, Suçumuz İnsan Olmak, Yeşil Ev, İnsan Bir Ormandır, Batık Bir Gemi, Düş Ekmeği
Öykü: Önce Ekmekler Bozuldu, Bulutun Rengi, Bizans Definesi, Aşksız İnsanlar, Yalnızlık Bana Yasak, Lunapark,
Ey Gece Kapını Üstüme Kapat
Derleme-inceleme: Köroğlu Masalı, Yeşil Kuş Keloğlan Masalları, Peri Kızı, Altın Tas, Limon Kız
İlyada’nın birinci cildiyle 1959 Habip Edip Törehan Ödülü’nü, üçüncü cildiyle 1961 Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü’nü
kazandı.
Hümanist anlayışın savunucusu ve öncülerinden biri olduğu gibi, Halikarnas Balıkçısı ve Sabahattin Eyüboğlu’yla
birlikte, eski Anadolu uygarlıklarının ortak mirasımız olduğu görüşünden yola çıkarak, “mavi yolculuk”lara öncelik etti.
Eski Yunan ve Roma mitolojilerini açıklayan Mitoloji Sözlüğü (1972) ve onun önemli bir düşünür olduğunu ortaya
koyan İşte İnsan – Ecce Homo (1969) adlı kitabıyla da tanındı.
Anı Gülleyla’ya Anılar
Türk edebiyatında “Saf Şiir” (Öz Şiir) eğilimi Ahmet Haşim’in “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı makalesiyle
başlar. (Türk edebiyatında ilk poetika örneği kabul edilir.)
Şiiri soylu bir sanat olarak kabul eden bu şairlerde düşsel (hayali) ve bireysel yön ağır basar. İçsel ve bireyci bir
yaklaşımla evrensel insan tecrübesini dile getirirler.
Saf şiir anlayışında estetik tavır ön plandadır.
Kısacası bu şairler şiirde anlama fazla önem vermezler. Anlaşılmak için değil; duyulmak, hissedilmek için şiir
yazarlar.
Şiirde biçim endişesi duyan bu şairlerde dize ve dil baş tacıdır.
Gizemsellik, simgecilik, bireysellik, ruh, ölüm, masal, rüya, mit temalarının yoğunca işlendiği bu şiirler zekâ ve
bilincin disipliniyle bütünleştirilerek yazılmıştır.
3) Şiir bir biçim (form) sorunudur. Ahenk söyleyiş tarzı, ritim, kafiye ile sağlanır.
8) Şiirin toplum için değil sanat için olduğunu iddia ederler ve şiirlerini sanat için yazarlar.
Şairlik yaşamının ilk dönemini teşkil eden 1925 ve 1930’lu yıllarda şair Kaldırımlar, Otel Odası, Gel, Geçen
Dakikalarım gibi bireysel şiirler yazmış ve tüm Türkiye tarafından tanınmıştır.
Özellikle “Kaldırımlar” şiiri Necip Fazıl’ın, 21 yaşında herkesin tanıdığı bir şair olmasını sağlamıştır.
İnsan evren ilişkisi, madde-ruh tezadı, fizikötesi, felsefi buhranlar, şehir insanının kalabalıklar içinde
yalnızlaşması, insanın ve eşyanın bilinmeyen iç yüzünü hissettirmesi, dini-mistik duyuşlar Necip Fazıl’ın
konularıdır.
Materyalist dünya görüşü karşısına mistik şiirle çıkan sanatçı için “gizem” son derece önemlidir.
Korku, ürpertici hayaller, vehimler onun şiirlerinde sıkça yer alan ögelerdir.
ŞİİR Çile, Kaldırımlar, Sonsuzluk Kervanı, Örümcek Ağı, Ben ve Ötesi, Şiirlerim, Esselam, Mukaddes Hayattan
Levhalar
TİYATRO: Künye, Sabırtaşı, Tohum, Ahşap Konak, Nam-ı Diğer Parmaksız Salih, Bir Adam Yaratmak, Reis Bey,
Para, Mukaddes Emanet, Abdülhamit Han, Siyah Pelerinli Adam
OTOBİYOGRAFİ: Kafa Kâğıdı
Batı’yı taklit etmeyen kendi kültürümüz ile Doğu kaynaklarından beslenen şiir anlayışının öncülerindendir.
“Dünyada ne kadar şiir varsa o kadar şekil vardır.” düşüncesini savunan Asaf Halet Çelebi, vezin ve kafiyeye
kesin bir şekilde bağlanmamak gerektiğini belirtmiş ve hece sayılarından yararlanarak “içi musiki dolu” şiirler
yazdığını söylemiştir.
Onda şiirin şekil özelliği manasından önemli olduğu için, manası anlaşılmayan “Om mani padme halakassemavat-i
vel-ard” gibi formüller kullanmıştır. Şiirlerinde sesler büyük önem arz eder.
Şiirlerinde mistik bir hava bulunan sanatçı; tasavvufa, Asya inançlarına, Budizm’e ait kavramlara çokça yer
vermiştir. Şiirlerinde okuyanları masal havasına sürükleyecek bir yapı vardır.
Eski Doğu medeniyetini, Hint kültürünü tanımış, İslam tasavvufu ile Hint mistisizmini birleştirmiştir.
Şiir: He, Lamelif, Om Mani Padme Hum Biyografi: Mevlana, Molla Cami, Naima, Ömer Hayyam
Öğretmenleri arasında Faruk Nafiz Çamlıbel ile Ahmet Hamdi Tanpınar’ın da bulunduğu Ankara Erkek Lisesinden
1930’da mezun olmuştur.
Ahmet Muhip şiirlerinde Anadolu ağızlarına ilk defa yer veren ve konuşma diliyle yazan şairlerdendir.
Şiirlerinde insanın iç dünyası, tarih, metafizik, doğa, güzellik, aşk, yaşama sevinci, umut ve umutsuzluk gibi
konuları işlemiş ve bu konulan mecazlı, sembollü, destansı bir anlatımla okuyucusuna sunmuştur.
Şiir dışında tiyatro türünde de eserler veren sanatçının Olvido, Kar, Serenat, Fahriye Abla edebiyatımızın unutulmaz
şiirleri arasındadır.
1946 yılında Otuz Beş Yaş şiiriyle şiir yarışmasında birincilik kazanan şair, herkes tarafından ölüm şairi olarak
tanınmıştır.
Cahit Sıtkı hece veznine ve kafiyeye sonuna kadar bağlı kalmış, şekle düşkün bir sanatçıdır.
Ölüm, şiirlerinde en çok işlediği temadır. Yaşama sevinci şiirlerinde ele aldığı temalardandır.
Şiir türü kadar başarı sağlayamamış olsa da deneme, mektup, hikâye, makale gibi türlerde de yazmıştır. Şair,
çocukluk arkadaşı Ziya Osman Saba’ya yazdığı mektupları Ziya’ya Mektuplar adıyla yayınlamıştır.
Şiir: Ömrümde Sükût, Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Memleket İsterim, Hadi Abbas Vakit Tamam, Sonrası,
Mektup: Ziya’ya Mektuplar
AHMET HAMDİ TANPINAR (1901-1962)
Eserlerinde zaman temasını çok fazla önemseyen sanatçıda geçmiş, yaşanan an ve gelecek bir bütündür.
“Bursa’da Zaman” şiirinde “Ne içindeyim zamanın ne de büsbütün dışında” diyen Tanpınar, zaman mefhumunun ne
denli karmaşık ve çok katlı olarak algıladığını gözler önüne sermiştir. Bu zaman kavramı, etkilendiği Bergson
felsefesinden kaynaklanmaktadır.
Eserlerinde bilinçaltı ve psikolojik anlar da son derece önemlidir. Romanlarında sadece bireysel değil toplumsal
bilinçaltını da yakalamaya çalışmış, dış dünyadan daha çok bu bilinçaltıyla ilgilenmiştir.
Şiirlerinde derin bir müzikalite kuran sanatçı; Ahmet Haşim, Yahya Kemal ve Fransız sembolistlerin etkisinde kalmış;
zaman, rüya, bilinçaltı gibi temaları işlemesiyle sembolist özellikler göstermiştir.
Doğu-Batı sentezi, yurt sevgisi, zaman, rüya, geçmişe özlem, İstanbul ve bilinçaltı Tanpınar’ın eserlerinin
başlıca konularıdır.
Halikarnas Balıkçısı için Bodrum neyse Tanpınar için de Antalya odur. Hayatının son yıllarında kaleme aldığı
Antalyalı Genç Kıza Mektup’ta çocukluk hatıralarının peşine düşer.
Huzur Bir şairin hayatı etrafında şekillenen Huzur en önemli romanıdır. Olay olarak 24 saat içine sığdırılmış olduğu
hâlde geriye dönüşlerle zamanın genişletildiği hacimli bir romandır.
İlk romanı Mahur Beste’de, Behçet Beyefendi’nin yaşlılık günlerinden başlayan ve yaşamına giren kişiler çevresinde
genişleyerek geçmişe uzanan hikâyesini anlatır. Bu romanda karakterler derinlikli olarak işlenmiştir.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde ise yazar “zaman” temasını ironik bir dille ve toplumsal bir hiciv malzemesi olarak
kullanır. Toplumumuzdaki yanlış tutumları ironik bir bakış açısı ile ele aldığı tanınmış romanıdır
Beş Şehir adlı deneme kitabında Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul’u anlatmıştır.
Roman: Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Sahnenin Dışındakiler, Mahur Beste, Aynadaki Kadın
Şiir: Şiirler
Araştırma: 19. Asır Türk Edebiyatı, Tevfik Fikret, Yahya Kemal, Edebiyat Üzerine Makaleler
HUZUR Annesini ve babasını küçükken kaybetmiş olan Mümtaz, amcasının oğlu İhsan tarafından büyütülür. Mümtaz,
edebiyat fakültesinde asistandır ve aynı fakülteden mezun Nuran’ı sever. Nuran, dul bir kadındır ve Mümtaz’la
evlenmeyi kabul eder. Ancak Nuran’ı seven Suat’ın kendisini asması üzerine, Nuran bu ölümün kendi yüzünden
olduğunu düşünerek Mümtaz’la evlenmekten vazgeçer. Nuran, eski kocasıyla tekrar bir araya gelme kararı alır ve
bunun üzerine Mümtaz, iyice ümitsizliğe düşer. Bir gün merdivenlerden çıkarken radyodan II. Dünya Savaşı’nın
başladığı haberleri duyulmaktadır. Mümtaz ise merdivenlerde yere yığılır kalır.
SAHNENİN DIŞINDAKİLER Tanpınar’ın nehir roman olarak tasarladığı Mahur Beste ve Huzur'un bir parçasıdır.
Cemal, 1920 yılında üniversite eğitimini tamamlamak için altı yıl sonra İstanbul’a döner. Hocası İhsan, ona Nasır
Paşa’nın hatıralarını yazma görevi verir. Bu arada Cemal’in gençlik aşkı Sabiha, yaramaz bir adamla evlenmiştir. Bir
süre sonra Cemal, Sabiha’nın resmi altında “Sahneye çıkan ilk Türk kadını” yazısını görür. Zihni oldukça karışık olan
Cemal, daha kötü bir haber alır. Nasır Paşa öldürülmüş, Cemal’in hocası İhsan da şüpheli olarak tutuklanmıştır. Artık
sahnenin dışı da içi kadar karışık ve zor bir durumdadır.
YEDİ MEŞALECİLER
1928 yılında “Yedi Meşale” adlı ortak bir şiir kitabı çıkaran ve bir bildiriyle sanat anlayışlarını açıklayan “Yedi
Meşaleciler” Cumhuriyet Dönemi’nin ilk şairler topluluğudur . Topluluğu oluşturan sanatçılar şunlardır:
CeViZ SaYMaK
Kenan Hulusi Koray
Muammer Lütfi Bahşi
Yaşar Nabi Nayır
Sabri Esat Siyavuşgil
Ziya Osman Saba
Vasfi Mahir Kocatürk
Cevdet Kudret Solok
Cumhuriyet Dönemi’nde “sanat sanat içindir” deyip öz şiir anlayışını benimseyen ilk grup Yedi Meşaleciler’dir.
Servet-i Fünun ve Fecriati şiir anlayışlarına yakın duran ve bunların devamı olduğunu gösteren şiirler yazıyorlardı.
Batılı ilkelerle sanat yapılmalı, geleneksel temalar yerine yeni temalar bulunmalıdır.
Çarpıcı imge ve benzetmelerle zenginleştirdikleri şiirleri, ustalıkla yapılmış birer tablo değeri taşır.
Edebiyatımızda kısa süreli bir yankı uyandıran Yedi Meşaleciler, hedeflerine gerçekleştiremeden
dağılmışlardır.
Sanat yaşamına şiirle başlamış; roman, öykü, oyun, çeviri, deneme gibi çok çeşitli türlerde eserler vermiştir.
Yaşar Nabi Nayır yapıtlarından daha çok yayıncılık alanındaki çalışmaları ile edebiyatımızın mihenk taşlarından
olmayı başarmıştır.
Kendi adıyla ya da Muzaffer Reşit takma adıyla derlediği, hazırladığı antoloji ve tanıtma kitaplarının sayısı altmışı
geçer. Bir ara yalnız çağdaş dünya edebiyatını konu edinmiş, aylık Cep dergisini çıkardı.
1933’te çıkarmaya başladığı “Varlık” adlı dergi edebiyatımızın en uzun ömürlü dergisidir. Hala çıkarılmaktadır.
Yedi Meşalecilerin önde gelen sanatçılarından olan Sabri Esat, şiirleriyle sanat yaşamına başlamış ancak
yazarlığının şairliğinin önüne geçtiğini düşünerek şiir yazmayı bırakmıştır.
Psikoloji, eğitim, folklor ve edebiyatla ilgili birçok yazısı yayımlanan Sabri Esat’ın yaptığı çevirilerin en çok ses getireni
Cyrano de Bergerac’ın çevirisidir.
Hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerinde günlük yaşamdaki her şeyi dışavurumcu bir kimlikle ve yer yer alaycı bir üslupla
anlatan sanatçı, empresyonist ve ekspresyonist özellikler gösteren şiirlerinde fotoğraf gözlemciliği ile etrafındaki
olayları şiire yansıtmaya gayret göstermiştir.
Psikoloji profesörüdür.
İnceleme: İstanbul’da Karagöz ve Karagözde İstanbul, Psikoloji ve Terbiye Bahisleri, Karagöz, Folklor ve Milli
Hayat, Roman ve Okuyucu
Yedi Meşaleciler arasında şiir yazmayan ve altı şairin arasına öykü türüyle katılan tek yazardır.
Küçük hikâye tarzını benimseyen sanatçı, Cumhuriyet Dönemi’nin korku türünde eser veren ilk hikâyecisidir.
“Bahar Hikâyeleri” adlı eserindeki bazı öykülerinde “korku” ve “esrar” temasını işlemiştir.
Öykü: Bir Yudum Su Bahar Hikâyeleri, Bir Otelde Yedi Kişi, Son Öpüş (uzun hikâye)
Roman: Osmanoflar
BİR YUDUM SU: Yazarın Yedi Meşale dönemine ait bir hikâyesi olan “Bir Yudum Su”, “Leylâ ile Mecnun” hikâyesini
anımsatan bir aşk hikâyesidir. Bu hikâyede adı geçen üç kişiden biri şair Kays’tır. Diğer iki kişinin adı ise Lübna’dır.
Yedi Meşale şairleri arasında epik tarzda, halk şiirinin biçim ve özelliklerinden yararlanarak hece ile yazdığı şiirlerle
ön plana çıkmıştır.
Yedi Meşale topluluğunda vatan ve millet sevgisi, kahramanlık gibi milli konuları işleyen tek sanatçıdır.
Yazdığı şiirler dışında edebiyatla ilgili birçok antoloji, kitap ve araştırma yazılarına da imza atan sanatçı manzum
hikâyeler ve çocuk hikâyeleri de yazmıştır.
Şiir: Tunç Sesleri, Geçmiş Geceler, Ergenekon, Bizim Türküler, Hayat Şarkıları, Dağların Derdi
1928’de Meşale dergisinin kapanması üzerine topluluk da dağılmış; Yedi Meşaleciler 1933’te Varlık dergisinde tekrar
birleştirmişlerdir. Ancak diğer üyelerin dünyalarının uzağında kalan Muammer Lütfi onlar arasında yer almamıştır.
Yedi Meşalede çıkan şiirlerinden başka, şiirlerine dönemin tanınmış dergilerinde rastlanmamış ve şiirlerini
kitaplaştırmamıştır.
1952’den başlayarak önce takma adlarla sonra kendi adıyla edebiyat ders kitapları yazmış.
Edebiyata şiirle başlamış; daha sonra öykü, roman ve tiyatro türünde eser vermiştir.
Edebiyatla ilgili önemli inceleme ve araştırmaları vardır. Dil üzerine denemeler de yazmıştır.
Dilleri Var Bizim Dile Benzemez adlı eserinde özleştirmenin sınırlanmamasının doğru olmayacağını, yüzyıllardır
kullanılan yabancı sözcüklere karşılıklar bulmanın, ölü sözcükler diriltmenin yararsız olacağını öne sürmüştür.
Yedi Meşale topluluğunun en başarılı ismi sayılan Ziya Osman, topluluğun şiir türüne en sadık kalan şairidir. İlk
şiirlerini on yedi yaşında yazan sanatçı, bu toplulukta yaşamının sonuna dek şiir yazan tek kişi olmuştur.
Yazdığı öykülerinde genellikle anılarını anlatan sanatçının her şeyde bir güzellik, her olayda bir iyimserlik araması ve
yaşam sevgisi ile dolu olması sanatının temelini oluşturmaktadır.
Şiirlerinde anılara düşkünlük, çocukluk özlemi, ev-aile sevgisi, yoksul yaşamalara karşı utanç ve acıma,
Allah’a kulluk, kadere boyun eğiş, küçük mutluluklarla yetinme, ölüm yakınlığı, öte dünya özlemi gibi konuları
işledi.
1911’de Selanik’te Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp ve Ali Canip Yöntem tarafından çıkarılan “Genç Kalemler” dergisiyle
başlayan Millî Edebiyat Döneminin şiir anlayışı, Cumhuriyet Döneminde de (özellikle 1920’li-1930’lu yıllarda) etkisini
sürdürmüştür.
Millî Edebiyat Dönemi’nde ürün veren şairler gibi millî ve mahalli unsurlara yönelmişler; tarih, milliyetçilik, Anadolu
halkının yaşamı, memleket manzaraları gibi temaları betimleyici bir yaklaşımla işlemişlerdir.
Millî Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren şairler Kültür Haftası, Ağaç, Çınaraltı, Hisar gibi dergilerin etrafında
toplanmışlardır
Cumhuriyet dönemi saf şiirini andırır. Tema yönünden onlardan ayrılır. Kaynağı halk şiiri olup genellikle vatan ve millet
sevgisini işler. Memleketçi bir şiir anlayışı hâkimdir.
Milliyetçi bir yapısının olması nedeniyle Türk diline büyük önem verilmiştir.
Vatanın işgalini bizzat yaşamış ve doğduğu şehir Bayburt’u terk etmek zorunda kaldığından dolayı vatan ve gurbet
şiirlerine yönelmiştir.
Özellikle Gurbet şiirindeki “Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde” dizeleri çok ünlenmiştir.
Bingöl Çobanları adlı şiiriyle tanınmıştır. Bu şiir Türk edebiyatında en önemli pastoral şiir örneklerinden biridir.
ŞİİR Gurbet, Bingöl Çobanları, Gurbet Geceleri, Gurbette Renkler, Kimsesizlik, İrşad
İlk şiirlerinde aşk, ölüm, ıstırap gibi bireysel konuları işlemiş, daha sonra ise memleket şiiri diyebileceğimiz köy
havası ağırlıklı, Anadolu’yu anlatan şiirler yazmış.
Halk şiirinin son büyük ustası Âşık Veysel’i tüm Türkiye’ye tanıtmış; ayrıca Karacaoğlan, Yunus Emre gibi büyük
şairlerimizin hayatlarının bilinmeyen yönlerinin de aydınlanmasına büyük katkılarda bulunmuştur.
Nerdesin şiiriyle tanınan Ahmet Kutsi’nin Orda Bir Köy Var Uzakta adlı şiiri de çok ünlenmiştir. Bu şiir Faruk Nafiz’in
yazdığı “Sanat” adlı şiirle aynı mesajı vermektedir.
Şiir: Şiirler
Oyun: Köşebaşı, Koçyiğit Köroğlu, Yazılan Bozulmadan, Bir Pazar Günü, Satılık Ev
ARİF NİHAT ASYA (1904-1975)
Adana’nın kurtuluş günü nedeniyle kaleme aldığı ünlü “Bayrak” şiirinden dolayı “Bayrak Şairi” olarak anılmış.
Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor ve Fetih Marşı, Şehitler Tepesi şiirleri ünlüdür.
Lirik, epik ve didaktik tarzda yazdığı şiirleri destanî şiirler, mistik şiirler ve yurt güzellemeleri olarak üç bölümde
incelenmektedir.
Kahramanlık, bayrak, vatan, millet, tarih, din, aşk ve doğa güzellikleri şiirlerinin başlıca konularıdır.
Şiir: Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor, Dualar ve Âminler, Kökler ve Dallar, Takvimler, Rubaiyyat-ı Arif
Toplumsal konulara karşı duyarlılığı bulunan sanatçı, sanatının son döneminde Fransız şairlerden de etkilenmiştir.
Özellikle Artvin, Ardahan, Antakya’yı eserlerine konu edinen sanatçı deniz, gurbet, özleyiş, tabiat konularını
büyük başarıyla anlatmıştır.
Halk şiiri geleneğinden etkilenerek yazdığı içten, samimi şiirleri ile tanınmış, özellikle ulusal konularda yazdığı lirik-epik
tarzdaki şiirleri ile sevilmiş bir sanatçıdır. “Bu Vatan Kimin?” lirik-epik tarzdaki şiirlerinin en tanınmış olanıdır.
1940 yıllarından itibaren folklor ve halk edebiyatı çalışmalarına yönelen sanatçı, özellikle Dede Korkut üzerine
yaptığı çalışmalarla dikkat çekmiştir.
Şiir ve inceleme alanında eser veren sanatçı şiirlerini kitaplaştırmamış, sadece beş şiirini İngilizce olarak “Birkaç Şiir-
Poems” kitabına almıştır.
Erzurum, Eğin, Isparta, Bursa, Konya, İstanbul ve Ilgaz üzerine yazdığı güzellemeleri ile ses getirmiştir.
İlk şiirini 1923 yılında yazmasına rağmen, şiirlerini “Denizden Çalınmış Ülke” adıyla ancak 1971 yılında kitap haline
getirmiştir.
Devrim, tarih ve memleket konularında yazdığı şiirleriyle tanınmış bir şairdir. Şiirleri Atatürkçü, memleketçi, devrimci
bir özellik göstermektedir.
Yazdığı ve Halkevlerinin açılışında bizzat oynadığı Çoban piyesi ile Ergenekon adlı oyunuyla Atatürk’ün dikkatini
çekmiştir.
Şiir: Erciyes’ten Kopan Çığ, Burada Bir Kalp Çarpıyor, Benden İçeri (bütün şiirleri)
Türkçülük akımını destekleyen Atsız Mecmua, Orhun, Orkun, Ötüken gibi dergiler çıkarmış. Düşüncelerini bu
dergilerde ortaya koymuştur.
Romanlarında efsane mitos, destan geleneğinden yararlanmıştır. Göktürk dönemini yalın bir dille anlatmıştır.
Irkçılık ve Turancılığa dayanan bir anlayışa sahip olan sanatçı eserlerinde din öğesine hiç yer vermemiştir.
İlk şiirlerinde aruz ölçüsünü kullandı. Sonra Milli Edebiyat akımını benimseyerek hece ölçüsüne döndü.
Şiirlerinde romantik duyguları, hikâye ve romanlarında ise toplum sorunlarını, kadın problemlerini işledi.
Şiir: Yıldızlar ve Gölgeler, Hazan Rüzgârları, Gayya, Su, Şile Yolları, Sabah Kuşları, Yerden Göğe
Roman: Renksiz Istırap, Yakut Kayalar (Osman Fahri), Çöl Güneşi, Yalnız Dönüyorum ( Faruk Nafiz Çamlıbel)
Domaniç Dağlarının Yolcusu, Çölde Sabah Oluyor
Gezi: Finlandiya
Halide Nusret ilk önce aşk şiirleri kaleme almış, sonra yurt güzelliklerini işlemiş, sonraları ise mistik bir havaya
bürünmüş şiirler kaleme almıştır.
Şiir, roman, öykü türlerinde yazan sanatçı, Git Bahar şiiri ile tanınmıştır.
Şiirlerinde kendi yaşamına ait izlere yer veren sanatçı hüzünlü, lirik şiirler kaleme almıştır.
Hâlide Nusret ünlü romancılardan Emine Işınsu'nun annesi, Pınar Kür'ün de teyzesidir.
Şiir: Geceden Taşan Dertler, Yayla Türküsü, Yurdumun Dört Bucağı, Ellerim Bomboş, Git Bahar, Sevmek
Öykü: Beyaz Selvi, Büyük Anne, Aydınlık Kapı Benim Küçük Dostlarım (1948)
Marksizm’in sanat ve edebiyat alanına yansıması olan toplumcu gerçekçilik, devletin resmî sanat görüşü olarak
Rusya’da ortaya çıkan ve ana ilkeleri 1934’te toplanan Sovyet Yazarlar Birliği’nin Birinci Kongresi’nde saptanan bir
sanat ve edebiyat akımıdır. Estetik bir sistem hâlinde kurulmamış, kongrede tespit edilen ilkelerin zamanla
geliştirilmesiyle sistemleşmiştir. Sanatın ne olduğu sorusundan çok, ne olması gerektiği sorusuna cevap veren
bir akımdır.
Moskova’da toplanan Yazarlar Birliği Kongresi, Maksim Gorki tarafından özetlenen dört ilkeyle toplumcu gerçekçiliğin
ölçütlerini ortaya koymuştur. Buna göre:
1. Toplumcu gerçekçilik daha önceki eleştirel gerçekçilikten farklı olarak pragmatik bir edebiyattır ve bir tezi
savunur.
2. “Sosyalist bireysellik ancak kolektif emek içinde gelişebilir.” Edebiyatta insanı belirleyen en temel öge
kolektivizmdir.
3. “Yaşam eylemdir ve yaratmaktır. Yeryüzünde yaşayan insanın ulaşmak isteyeceği en son amaç yeryüzünde
yaşamak mutluluğudur.” Yeni yaşam, maddesel ve doğal olanla sınırlıdır.
4. “Sosyalist bireyselliğin geliştirilmesi bu edebiyatın ana amacıdır.” Toplumcu gerçekçilik didaktik bir amaç
taşır.
Türk şiirinde toplumcu gerçekçi anlayış, Nazım Hikmet’in öncülüğünde başlamış ve 1940 kuşağı şairlerinin şiirleriyle
yaygınlık kazanmıştır.
Nazım Hikmet’in şiirlerinden ve düşüncelerinden etkilenerek yazan 1940 Kuşağı toplumcu gerçekçileri olarak
adlandırılan şairlerin önde gelenleri Rıfat Ilgaz, Hasan İzzettin Dinamo, Arif Damar, Ahmet Arif ve Şükran
Kurdakul’dur. Eserlerini genellikle 1938’den sonra vermeye başlayan bu kuşak şairlerinin ortak özelliği Nazım
Hikmet’in izleyicisi olmalarıdır.
SERBEST NAZIM: Genellikle ölçü ve kafiyeye bağlı bulunmayan, dizelerindeki hece sayısı değişik olan şiirlerdir.
Servetifünûn’dan sonra kullanılmaya başlanan bu nazım şekli günümüzde çok yaygınlaşmıştır. Ölçü ve kafiye şiire
ahenk verir. Serbest nazımlarda ise bu ahenk aliterasyon ve asonanslarla sağlanır.
Serbest nazmın, şairlerin kullanışlarına göre pek çok çeşitleri vardır. Bunun için de henüz belirginleşmiş bir kuralı
yoktur.
1) Toplum için sanat anlayışına dayanır, ideolojik bir içeriğe sahiptir. Pragmatik, yani çıkarcı şiirdir.
3) Toplumun gerçekleri, sefaleti; işçi ve köylülerin sorunları, emek-sermaye çelişkisi dile getirilmiştir.
5) Karmaşık biçim teknikleri kullanılmıştır. Dize kırılmalarına, paralel ve simetrik akışlara yer verilmiştir.
8) Şiirde biçimden çok içeriğe önem vermişler bu sebeple de ölçüsüz, kafiyesiz şiirler yazmışlardır.
9) Şair ancak toplum şiirleri yazarak kendini geliştirebilir. Bireysellikten önce kolektiflik vardır.
GELECEKÇİLİK (FÜTÜRİZM) 20. yüzyılın başlarında İtalya’da ortaya çıkan bu akımın sanatçıları, şiirde temel
öğelerin cesaret, isyan ve cüret olduğunu savunmuşlardır. Edebiyatın durgun değil hareketli, barışçıl değil kavgacıl
olmasını istemişlerdir. Savaşı övmüşler ve geçmişi kötülemişlerdir. Türk Edebiyatında Nazım Hikmet, ünlü Rus şairi
gelecekçi Mayokovski’den etkilenmiştir.
Şiirde kullanılan, kullanılmayan sözcükler diye bir ayrım yapmayan Nazım Hikmet, dizeleri kullanmaya getirdiği
özgünlükle de özgür koşuk biçiminin gelişmesinde büyük bir rol oynamıştır.
Hitabete dayalı propaganda şiirleri yazmıştır. (Yirmi dört Saat Marks / Yirmi dört Saat Lenin)
1922’de yazdığı Açların Gözbebekleri adlı şiir, özellikle biçimiyle Türk edebiyatında öncü olmuştur.
Değil birkaç
değil beş on
otuz milyon aç bizim!
...
Açlar dizilmiş açlar!
ne erkek ne kadın ne oğlan ne kız
sıska cılız
eğri büğrü dallarıyla
eğri büğrü ağaçlar
Fütürizm akımından etkilenmiştir. Makine hâkimiyetinin özlemini çeker, hatta makine olmak ister.
Şiir dışında oyun, mektup, öykü türlerinde de eserler vermiş; özellikle “835 Satır, Memleketimden İnsan Manzaraları”
adlı şiir kitapları ile tanınmıştır.
Şiir: 835 Satır, Jakond ile Si-Ya-U, Varan 3, 1+1= Bir, Sesini Kaybeden Şehir, Gece Gelen Telgraf, Portreler,
Taranta Babu’ya Mektuplar, Simavne Kadısının Oğlu, Şeyh Bedrettin Destanı, Kurtuluş Savaşı Destanı, Dört
Hapishaneden Rubailer, Benerci Kendini Niçin Öldürdü, Kuvâyimilliye, Yatar Bursa Kalesinde, Memleketimden
İnsan Manzaraları, Yeni Şiirler, Son Şiirleri, İlk Şiirler, La Fontaine ’den Masallar
Oyun: Kafatası, Ferhat ile Şirin, Yusuf ile Menofis, Demokles’in Kılıcı, Kadınların İsyanı
Mektup: Piraye’ye Mektuplar, Cezaevinden Mehmet Fuat’a Mektuplar, Kemal Tahir’e Mahpushaneden Mektuplar
A) Basamaklı dizelere yer verme, büyük-küçük harfleri geleneksel anlayıştan farklı kullanma, aynı sayfa ve şiirde
farklı puntolardaki harfleri bir arada kullanma.
B) İçeriğe uygun bir ses düzeni oluşturma; Makinalaşmak şiirindeki “trrrrrum/ trrrrum/trak tiki tak” gibi makine
taklidi ses öğelerini kullanması.
C) Şiirlerinin bütünü açısından bakıldığında hem modernist hem geleneksel öğeleri kullanmaktan kaçınmama.
E) İnsana özgü her şeyi; özgürlüğü, sevgiyi, barışı, özlemi, gelecek güzel günleri, aşkı, umudu, umutsuzluğu şiire
taşıma.
RIFAT ILGAZ (1911-1993)
“Her şey açık açık söylenmelidir.” düşüncesi Rıfat Ilgaz’ın şiir anlayışının temelidir.
Mizah-öykü-roman gibi üç türü karıştırarak yazdığı gülmece eserleri yanında; şiirler, romanlar, anılar, çocuk
kitapları kaleme alan sanatçının en tanınmış eseri Hababam Sınıfı serisidir.
Roman: Hababam Sınıfı, Bizim Koğuş, Karartma Geceleri, Sarı Yazma, Karadeniz Kıyıcığında, Meşrutiyet
Kıraathanesi, Yıldız Karayel, Hababam Sınıfı İcraatın İçinde
Öykü: Don Kişot İstanbul’da, Kesmeli Bunları, Radarın Anahtarı, Saksağanın Kuyruğu, Nerde O Eski Ustalar
Tiyatro: Hababam Sınıfı, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı, Hababam Sınıfı Uyuyor, Rüşvetin Alamancası
Şiir: Üsküdar’da Sabah Oldu, Karakılçık, Yarenlik, Sınıf, Yaşadıkça, Soluk Soluğa, Güvercinim Uyur mu, Kulağımız
Kirişte, Ocak Katırı Alagöz
Anı: Yokuş Yukarı, Kırk Yıl Önce, Kırk Yıl Sonra, Biz de Yaşadık
Şairin şiirleri, Anadolu milliyetçiliğinden sosyalist gerçekçiliğe doğru değişen bir izleksel çerçevede gelişir.
Çocuk doktoru olarak gittiği köylerde insanların, özellikle çocukların yoksulluğunu, acılarını, hastalıklarını tüm
samimiyetiyle şiirlerinde dile getirmiş ve gözlemlerinden dolayı üzüntü duymuştur.
1960’tan sonra yazdığı Yurdumdan, Bağımsızlık Gülü, Sakarya Meydan Savaşı ve Buğday, Kadın, Gül ve
Gökyüzü kitaplarıyla Anadolu insanının dünyasına yöneltilmiş sosyalist bir sorgulama biçimi vardır.
Şiir: Bir Çocuk Bahçesinde, Bağbozumu Sofrası, Çocuklar Gemisi, Yanık Hava, Haziran Defteri, Yurdumdan,
Bağımsızlık Gülü, Sakarya Meydan Savaşı, Buğday Kadın Gül ve Gökyüzü,
Düzyazı: Ya Bağımsızlık Ya Ölüm, Köy Öğretmenine Mektuplar, Tonguç’un Kitapları, Atatürkçü Olmak, Atatürk ve
Kurtuluş Savaşı, Halk Önderi Atatürk, Cumhuriyet Ağacı, Sevgi Elması
İlk şiir kitaplarını 1930’lu yılların başında yayımlayarak adını duyuran şair ölçülü, uyaklı şiire karşı çıkışıyla dikkati
çekmiştir.
Fütürizmin ilk temsilcisidir. Gerçeküstücülükten başlayarak değişik şiir akımlarını deneyen şair, şiirimize
alaysılamayı getiren ilk şair olma özelliğini taşır.
ŞİİR: S.O.S, Kaos, Açıl Kilidim Açıl, Mau Mau, Üç Anadolu
İlk şiirlerinde Faruk Nafiz’in etkisinde kalan sanatçı daha sonra Nazım Hikmet’in etkisinde kalmıştır.
Şiir: Adsız Kitap, Deniz Feneri, Karacaahmet Senfonisi, Özgürlük Türküsü, Mapusanemden Şiirler, Sürgün Şiirleri,
Gecekondumdan Şiirler, Kavga Şiirleri, Çoban Şiirleri, Tuyuglar, Nazım’dan Meltemler
Önce, kullandığı dil ve şiir dünyasını algılaması bakımından Attila İlhan’ın etkisinde kalmışsa da giderek kendi
söyleyişini bulmuştur.
Kavel, Kızılırmak, Temmuz Bildirisi adlı şiir kitaplarıyla toplumcu şiirde yeni örnekler vermiştir.
Toplumcu gerçekçidir.
ŞİİR: Kızılkuğu, Ağlasın Ay Şafağı, Oğlak, Acıyı Bal Eyledik, Kelepçenin Karasında Bir Ak Güvercin, Kavel,
Kızılırmak, Temmuz Bildirisi
Halk türkü, ağıt ve masalların hem içli, hem gür sesi ve özüyle beslenmiştir.
Bu kuşak şairleri arasında tek şiir kitabı Hasretinden Prangalar Eskittim ile büyük ilgi gören Ahmet Arif, meydanlarda
okunacak yüksek sesli, öfke, isyan, kavga gibi sert bir söylemi içeren ürünler yazmıştır.
1960 kuşağı şairleri, 1961 anayasasının sağladığı özgürlükle birlikte, Nazım Hikmet’in kitaplarının yayımlanmasının
serbestleştiği, siyasal ve güncel dergilerin yoğun olarak okunduğu ve gündemi belirlediği bir ortamın etkisindedirler.
Yeni Gerçek, Halkın Dostları, Militan, Ant gibi dergilerin etrafında yer alan şairler, bu dergiler aracılığıyla ideolojik
yaklaşımlarını yansıtmış.
Marksist felsefeyi benimseyen toplumcu gerçekçi şairler, daha çok sosyal ve güncel politikayı konu edinmişler, halkın
ve işçi sınıfının sorunlarını politik bir bakışla ortaya koymaya çalışan şiirler yazmışlardır.
Önemli temsilcileri Ataol Behramoğlu, İsmet Özel, Süreyya Berfe, Kemal Özer, Refik Durbaş ve Nihat Behram’dır.
Biçimden çok içeriğe önem vermişler, toplumsal mesajları etkili kılmak için slogan üslubundan yararlanmışlardır.
“İkinci Yeni” şiirinde çok kullanılan bunalım, yalnızlık ve sıkıntı temalarının yerini ümit, geleceğe inanç, direnme ve
sorgulama isteği gibi temalar almıştır.
Şairler özellikle 1970-1980 yılları arasında şiirsel mesajı daha etkili kılabilmek amacıyla “slogan üslubu”ndan
faydalanmışlardır.
Bu dönemin şiiri ses, ritim ve ahenk bakımından da “İkinci Yeni” şiirinden oldukça farklı niteliklere sahiptir
Ataol Behramoğlu, İsmet Özel’le birlikte Halkın Dostları’nı, kardeşi Nihat Behram’la birlikte Militan’ı, Paris’te
Fransızca yayımlanan Türk edebiyatı dergisi Anka’yı çıkardı.
İlk kitabı Bir Ermeni General’de Attila İlhan ve İkinci Yeni şiirinin etkisi vardır.
1965’te yayımlanan Bir Gün Mutlaka şiiri, onu toplumcu gerçekçi yönünü yansıtan bir bildiri niteliğindedir.
Siyasal düşüncenin şiirde eritilmesinden yana olmuş; şiirlerinde toplumun, emekçilerin mücadelesini yansıtmaya
çalışmıştır. Tüm siyasal kimliğine rağmen toplumcu endişeyi estetikle birleştirerek şiire taşımayı başarmıştır.
ŞİİR: Bir Ermeni General, Bir Gün Mutlaka, Yolculuk Özlem Cesaret ve Kavga Şiirleri, Ne Yağmur Ne Şiirler,
Kuşatmada, Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var, Aşk İki Kişiliktir, Dörtlükler, İyi Bir Yurttaş Aranıyor, Türkiye
Üzgün Yurdum, Kızıma Mektuplar, Bebeklerin Ulusu Yok.
REFİK DURBAŞ (1944-...) 1971’de ilk şiirlerini Kuş Tufanı adlı şiir kitabında topladı.
İkinci Yeni esintisi ile başladığı şiir yaşamı, zamanla toplumcu yönelim kazanmıştır.
Hücremde Ay Işığı adlı kitabıyla 1960 sonrası toplumcu kuşağı içinde yer alan şair, şiirlerinde güç koşullar altında
çalışanların, köyden kente göçenlerin, kenar mahallelerde yaşayan insanların duyarlıklarını yansıtmıştır.
ŞİİR: Kuş Tufanı, Hücremde Ayışığı, Çırak Aranıyor, Çaylar Şirketten, Nereye Uçar Gökyüzü, Siyah Bir Acıda, Bir
Umuttan Bir Sevinçten, Meçhul Bir Aşk, Adresi Uçurum, Geçti mi Geçen Günler, Menzil, Kimse Hatırlamıyor Nereye
Uçar Gökyüzü, İki Sevda Arasında Kara Sevda, Tilki Tilki Saat Kaç, Düşler Şairi, İstanbul Hatırası
ÇOCUK: Yedi İklim, Dört Bucak, Kırmızı Kanatlı Kartal, Denizler Sincabı
Ataol Behramoğlu’yla birlikte Halkın Dostları dergisini çıkarmıştır. İlk kitabı “Geceleyin Bir Koşu”yu 1966 yılında,
büyük yankılar uyandıran ikinci kitabı “Evet İsyan”ı ise 1969 yılında da yayımlamıştır.
12 Mart 1971’den sonra Marksist anlayışını bırakmıştır. 1974’te Diriliş’te yayımlanan “Amentü” ile İslam anlayışına
yönelmiştir. Mistik bir anlayışa geçmiştir.
Her iki dönemde de sert bir üslup kullanmıştır. Şiirlerindeki ton daima yüksektir. Şiirinin dokusu, imge örgüsü farklı
özellikler taşır.
ŞİİR: Geceleyin Bir Koşu, Evet İsyan, Cinayetler Kitabı, Celladıma Gülümserken, Erbain, Bir Yusuf Masalı, Of
Not Being A Jew.
İkinci Yeni anlayışına yakın şiirlerle şairliğe adım atmış, daha sonraları sosyal içerikli, duygulu, Anadolu kokan şiirler
yazmıştır.
İlk şiirlerini halk türkü ve deyimleri tarzında yazdı. Sonra nesir ile şiir arasında bir denge kurmaya çalıştı.
ŞİİR: Gün Ola, Savrulan, Hayat ile Şiir, Ufkun Dışında, Şiir Çalışmaları, Ruhumun, Nabiga, Kalfa (toplu şiirler)
İlk şiiri 1967’de yayımlandı. 1975’te ağabeyi Ataol Behramoğlu ile birlikte Militan ve 1979’da Yılmaz Güney ile birlikte
Güney dergilerini çıkardı.
1972’de çıkardığı ilk şiir kitabı olan Hayatımız Üstüne Şiirler kitabı yasaklandı ve yazdıklarından ötürü 12 Mart
döneminde iki yıl tutuklu olarak yattı
Şiirlerinde doğanın yeri ve sözcük dağarcığının zenginliği dikkat çekicidir. “Özlemin Kadar” adlı şiiri özellikle beğeni
toplamıştır.
ŞİİR: Hayatımız Üstüne Şiirler, Yeniden Kendi Şehrim, Fırtınayla Borayla Denenmiş Arkadaşlıklar, Dövüşe Dövüşe
Yürünecek, Hayatı Tutuşturan Acılar, Irmak Boylarında Turaç Seslerinde, Savrulmuş Bir Ömrün Günlerinde, Ay Işığı
Yana Yana, Yine de Gülümseyerek, Cenk Çeşitlemeleri, Kundak
ANI: Darağacında Üç Fidan, Ser Verip Sır Vermeyen Bir Yiğit, Yılmaz Güney’le Yasaklı Yıllar
İlk dönemlerinde İkinci Yeni Hareketi içinde yer aldı. Bunu, ilk üç şiir kitabına yansıttı. Daha sonra toplumcu gerçekçi
diye nitelenen bir tarza yöneldi.
Toplumcu gerçekçi eğilimi 1970-1980 yılları arasında yayımlanan 4 eserine hâkim oldu.
1983’te yayımlanan Araya Giren Görüntüler’de 12 Eylül dönemine ilişkin tanıklığını sergiledi.
1985 tarihli Sınırlamıyor Beni Sevda’da sevda olgusunu toplumsal bakış açısıyla yorumladı.
1995’te basılan Oğulları Öldürülen Analar ile bir başka toplumsal soruna, kayıp annelerinin sesine aracılık etti.
Onların Sesleriyle Bir Kez Daha kitabıyla da uzun süreli bir baskı döneminin ardından seslerini yeniden yükselten
çalışan kesimi aktardı.
ŞİİR: Gül Yordamı, Ölü Bir Yaz, Tutsak Kan, Kavganın Yüreği, Yaşadığımız Günlerin Şiirleri, Sen de Katılmalısın
Yaşamı Savunmaya, Geceye Karşı Söylenmiştir, Araya Giren Görüntüler, Sınırlamıyor Beni Sevda, İnsan Yüzünün
Tarihinden Bir Cümle, Öldürülen Analar, Onların Sesleriyle Bir Kez Daha,
Garip şiiri; Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat Horozcu ve Melih Cevdet Anday’ın ilk örneklerini Varlık dergisinde
vermeleriyle başlamış ve 1941’de Garip kitabının ön sözüyle birlikte bir akıma dönüşmüştür.
Orhan Veli tarafından yazılan ancak ortak kitabın ortak görüşleri olduğundan imzasız yayımlanan “Garip” ön sözü,
bu yeni şiir hareketinin bildirisi niteliğindedir.
Edebiyatımızda daha önce Millî Edebiyat sanatçılarında görülen kendilerinden önceki edebî oluşumları “taklit”
oldukları gerekçesiyle reddetme tavrı, Garipçilerde “yapıyı temelinden değiştirme” hedefiyle kendini göstermiş ve
kendilerinden önceki hececi, toplumcu gerçekçi, öz şiir gibi bütün şiir anlayışlarına bir tepki olarak ortaya
çıkmışlardır.
Daha sonra “Birinci Yeni” olarak adlandırılmıştır. Bu akım, Orhan Veli’nin 1950 yılındaki beklenmedik ölümüyle sona
ermiştir.
İşledikleri konular günlük hayattan sıradan insanların problemleri, yaşama sevinci ve hayattaki bazı garipliklerdir.
Şiirde anlaşılmazlık dışlanmış ve anlam, şiirin en önemli niteliği olarak öne çıkarılmıştır. “Şiir, bir bütün hususiyeti
edasında olan bir söz sanatıdır ve her şeyden önce manadan ibarettir.”
Şiirde “tarihinin aç gözünü doyurmuş olan edebi sanatlara” artık gerek olmadığını savunmuşlardır. Onlara göre her
türlü söz ve anlatım sanatı bırakılmalıdır.
“Şiir halka seslenmelidir” anlayışıyla sokağı ve günlük yaşamdaki her şeyi şiire aktardılar.
Şiirin özel bir dili olmadığını, günlük konuşma dilinde yer alan her sözcüğün şiirde kullanılabileceğini ileri sürmüşler; bu
yaklaşımla “nasır, kundura, cımbız, ayna, salata...” sözcüklerini şiire sokmuşlardır.
Sürrealizm ve dadaizmden etkilenen sanatçılar bilinçaltı, düşler ve çocukluk heyecanları gibi konuları sık
kullanmışlardır. Kuralsızlığı kural edinmişlerdir.
Garip hareketinin etkisini kaybettiği 1960′lı yıllarda, soyut şiire yönelen sanatçı, “Sanat toplum içindir.” diyen sanat
çizgisini “Sanat sanat içindir.” anlayışına kaydırmıştır.
Garip hareketinin yeni şiir anlayışı dışında, “toplumu yükselten, ileri götüren sanat olarak nitelediği bir ileri şiir anlayışı
yolundan da gitmiştir.
“Perçemli Sokak” adlı yapıtıyla II. Yeni denen akıma, imgeci şiire yönelmiştir. Bu yapıttaki şiirleri soyut ve anlamca
kapalıdır.
Daha sonra toplumsal sanat anlayışından hareketle çok başarılı taşlamalar (yergiler) ve sosyal içerikli şiirler yazmıştır.
Bu şiirlerde deyimlerden tekerlemelerden halk söyleyişlerinden yararlanmıştır.
Şiir: Güzelleme, Yaşayıp Ölmek, Kargayla Tilki, Çobanıl Şiirler, İkilik, Elifli, Aşk ve Avarelik Üzerine Şiirler, Dilsiz ve
Çıplak, Âşık Merdiveni, Perçemli Sokak, Aşağı Yukarı, Elleri Var Özgürlüğün, Denize Doğru Konuşma, Koca Bir Yaz,
Bir Cigara İçimi
Tiyatro: Oyun İçinde Oyun, Atlar ve Filler, Yağmur Sıkıntısı, Çil Horoz, Zabit Fatma’nın Kuzusu
Orhan Veli ve Oktay Rıfat’la beraber Garip hareketini başlatan Melih Cevdet, bu topluluğun akılcı ve toplumsal çizgide
eser veren, şiirini duygudan daha çok aklın egemenliğine bırakmış olan önemli bir şairidir.
Garip hareketine bağlı kaldığı ilk şiirlerinde uyak ve ölçü kaygısı olmadan eserler vermiş, fikirlerini geliştiren “duygu”
anlayışıyla Orhan Veli ve Oktay Rıfat çizgisinden ayrılmıştır.
Şiir hayatının 1960 sonrası döneminde “Kolları Bağlı Odysseus” adlı şiirinden başlayarak mitolojik unsurlara
yönelmiştir.
Şiir: Garip, Rahatı Kaçan Ağaç, Telgrafhane, Yan Yana, Tanıdık Dünya, Yağmurun Altında, Kolları Bağlı
Odysseus, Göçebe Denizin Üstünde, Teknenin Ölümü, Sözcükler, Ölümsüzlük Ardında Gılgamış, Güneşte
Roman: Gizli Emir, İsa’nın Güncesi, Aylaklar, Meryem Gibi, Raziye, Yağmurlu Sokak
Oyun: İçerdekiler, Mikadonun Çöpleri Ölümsüzler, Dört Oyun (Yarın Başka Koruda, Dikkat Köpek Var, Ölüler
Konuşmak İsterler, Müfettişler)
Deneme: Doğu-Batı, Konuşarak, Paris Yazıları, Maddecilik ve Ülkücülük, Yiten Söz, İmge Ormanları, Gelişen Tiyatro,
Yeni Tanrılar, Sosyalist Bir Dünya, Dilimiz Üstüne Konuşmalar, Geleceği Yaşamak, Geçmişin Geleceği
Garip hareketinin kurucusu olan ve sadece kendi dönemine değil, şiir sanatıyla ilgili düşünceleri ile Türk edebiyatına
damga vuran sanatçı bir şiir ihtilalcisidir ve şiir sanatına dair görüşlerini “Garip” adlı kitabının ön sözünde belirtmiştir.
İlk şiirlerinde vezin ve kafiye gibi geleneksel anlayışa uygun, şiirin biçimsel bütün özelliklerini kullanan, hatta divan
şirine ait aruzla yazılmış rubaileri çeviren sanatçı; 1940’tan itibaren başlattığı Garip hareketi ile eski şiire ait hemen
hemen her şeyi yıkma eğilimine girmiştir.
Onun en büyük amacı şiiri süsten kurtararak soyut şiir yerine, özüne ulaştığı somut bir şiir yazmaktır.
Mecaz ve edebi sanatlar gibi şiirin söyleyiş özelliklerini kaldırmış, “mânâ”yı ön plana çıkarmıştır.
Her türlü sözcüğün şiire girebileceğini göstermiş, günlük konuşma dilini kullanmıştır.
Şiirlerinde sıradan insanları, insanın basit ama sevgi dolu yaşamını, aşklarını, acılarını, kaygılarını işlemiştir.
Çocukluğa özlem, doğa, deniz, İstanbul sevgisi, kaldırımlar, balıklar onun şiirlerinde ele aldığı konulardandır.
Şiir:
Garip
Yenisi
Vazgeçemediğim
Karşı
Nisan
Destan Gibi
Anlatamıyorum
Beni Bu Havalar Mahvetti
Düzyazı: Denize Doğru, Bindiğimiz Dal, Edebiyat Dünyamız, Sanat ve Edebiyat Dünyamız
GARİP DIŞINDA YENİLİĞİ SÜRDÜREN ŞİİR
Garip Hareketi’nin etkisinin sürdüğü yıllarda şiiri onlar kadar bayağılaştırmak istemeyen, her biri kendine özgü şiir
tarzını oluşturmuş aşağıdaki şairler şiirdeki lirizmi kaybetmeden yeniliği sürdürmüşlerdir.
Bu şairler Garip, İkinci Yeni gibi topluluklara katılmamış, görüş ve ideolojilerini şiirlerine temel yapmamışlardır.
Şiirlerinde yeni bir dil, üslup ve bakış açısı aramışlar ve kendi tarzlarını yenileme ve değiştirme ihtiyacı hissetmişlerdir.
Gerçek adı Halit Özdemir Arun’dur. 1955’te Yuvarlak Masa Yayınları’nı kurmuştur.
Sözcük oyunlarına dayalı kapalı şiirler yazan Özdemir Asaf; şiirlerinde çevre, eşya, insan ve anılar üzerine
bilmeceyi andıran soyut düşünceleri dile getirmiştir.
Garip’le İkinci Yeni’yi kaynaştıran bir şiir yapısı olmasına rağmen iki akımdan da ayrı soyut bir şiire yönelmiştir.
Özdemir Asaf’ın şiirlerinin temelini hayattan düşünce ve felsefeye, felsefeden de eşyaya ve hayata geçiş yapan bir
anlayış oluşturur.
Dize sayısını çoğu kez en aza indirmiştir. Şiirlerinde imajsız, anlamsız, yer yer ironik söyleyişe özen göstermiştir.
Şiirlerde sen-ben ikilemini ele almıştır.
Şiir: Dünya Kaçtı Gözüme, Sen Sen Sen, Bir Kapı Önünde, Yuvarlağın Köşeleri (Özdeyişler-Etika), Benden Sana
Mutluluk, Nasılsın, Yalnızlık Paylaşılmaz, Çiçekleri Yemeyin, Yumuşaklıklar Değil, Bir Kapı Önünde, Lavinia
Düzyazı: Ça
Hikâye: Dün Yağmur Yağacak
Şiiri birçok araştırmacı tarafından iki dönemde ele alınmaktadır. Birinci dönemi kendine has bir şiir biçimi
oluşturmaya çalıştığı, hayal gücünün ön planda olduğu “sezgi” dönemidir. İkinci dönemi ise evrensel temalara yer
verdiği ve dilin sadeleştirilmesi çabalarına katıldığı “akıl” dönemidir.
Sadece ilk şiir kitabı Havaya Çizilen Dünya’da hece ölçüsünü kullanmış, daha sonraları şiirlerini serbest ölçüyle
kaleme almıştır.
Necip Fazıl etkisindeki ilk şiirlerinden sonra özellikle Çocuk ve Allah adlı kitabıyla kendi şiir çizgisine yönelmiştir.
“Asonanslara, söyleyişi kuvvetlendiren tekrarlara, günlük konuşmalara, çağrışımlara “ki ve” bağlaçlarına, ses
kompozisyonlarına yer vermiş.
ŞİİR: Havaya Çizilen Dünya, Çocuk ve Allah, Üç Şehitler Destanı, Çanakkale Destanı, Çakırın Destanı, Yedi
Memetler, Kubilay Destanı, İstiklal Savaşı, İnönüler, Sivaslı Karınca, Mevlana’da Olmak, Yunus Emre’de Olmak, Türk
Olmak, Yazıları Seven Ayı
Şair şiirlerinde çevresini, sokağını, ev içini, dış dünyayı halk kültüründen gelen unsurlarla Batı şiirini birleştirerek
anlatmıştır.
Behçet Necatigil, sokakta her günkü basit ve dar hayatın içinde yaşayan ve kurtuluşu evlerinde arayanların şiirlerini
yazmış, birçok araştırmacı tarafından dar çevre şairi olarak anılmıştır.
Yazdığı radyo oyunlarıyla da dikkati çeken sanatçının bu oyunlarıyla şiirleri arasında da paralellik vardır. Mitolojik
unsurları kullanması ve bu unsurları günümüz hayatında araması şiirinin orijinal özelliklerindendir.
Orta halli bir vatandaşın, birey olarak başından geçecek durumları hatırlatmaya; ev-aile-yakın çevre üç-geninde,
gerçek ve hayal yaşantılarını iletmeye, duyurmaya çalıştı.
Divan şiirinin cinaslı, tevriyeli anlatımından yararlanmıştır. Bazı şiirlerinde mitolojik unsurları kullanmıştır.
Şiir: Kapalı Çarşı, Eski Toprak, Çevre, Evler, Dar Çağ, Yaz Dönemi, Divançe, Sevgilerde, Arada, İki Başına
Yürümek, Söyleriz, Zebra, Kareler Aklar, Beyler
Araştırma: Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü, Küçük Mitologya Sözlüğü
Düzyazı: Bile/Yazdı
Yazdığı şiirleri; memleket, aşk ve destansı şiirler olarak üç grupta inceleyebileceğimiz şair, şehirlerde yaşamasına
rağmen köyünden kopmamış ve köylerin zenginliklerinden faydalanmış nadir sanatçılarımızdandır.
Cahit Külebi heceye yakın bir serbest mısra üslubuyla, sade ve temiz bir dille, kendine özgü, doğal ve Karacaoğlan’ı
andıran bir içtenlikle eserlerini meydana getirmiştir. Bu yüzden Cumhuriyet Dönemi edebiyatının Karacaoğlan’ı diye
tanınır.
Biçimin serbest olması gerektiğini savunmuş, heceyi pek kullanmamıştır. Kafiyeyi ahenk oluşturmak için
kullanmıştır.
Şiir: Adamın Biri, Rüzgâr, Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda, Türk Mavisi, Süt, Yeşeren Otlar, Yangın, Güz Türküleri
Ressam kişiliğinden gelen ögeler şiirlerinde önemli yer tutar. Ressamlığın verdiği bakış açısıyla adeta renklerle
tablo çizmiştir.
Şiirlerinde biçim, ölçü, uyak kaygısı taşımamıştır. Şiirlerini doğal ve akıcı bir üslupla yazmıştır.
Gezi ve deneme türündeki yapıtlarında halk kültürü, halk sanatı konusundaki düşüncelerini ortaya koymuştur.
Şiir:
Düzyazı:
Eserlerinde insan-çevre-kâinat münasebetlerini araştırmaya yönelik bir tutum görülen sanatçı özellikle ilk şiirlerinde
Garipçilerin etkisinde kalmış, yaşamın akışındaki bireysel sevinç ve mutlulukları anlatmıştır.
Şiir: Şarkılı Kahve, Gün Işığı, Duru Gök, Bir Sabah Uyanmak, Elinle, Eşik, Çizgi, Zamanlar, Bir Zaman Düşü,
Buluşma, Batık Kent
Oyun: Evin Üzerindeki Bulut, Şakacı, Bir Odada Üç Ayna, Tersine Dönen Şemsiye, Kahvede Şenlik Var, Kral
Üşümesi, Önemli Adam, Bay Hiç, Bir Dalda Üç Ayna
GAZOZ AĞACI:
Saim, hikâyenin başkahramanıdır. İstanbul’un kenar mahallerinde yaşayan, hovarda bir gençtir. Sorumluluk
duygusundan yoksun, annesinin emekli maaşıyla geçinen, işsiz, kahvede oyun oynamaktan başka bir şeyle
ilgilenmeyen bir kişidir. Melahat, Saim’in âşık olduğu genç kızdır. Aynı mahallede sıradan bir hayat sürmektedir. Basit,
sade, evinde kocasını beklemekten başka hiçbir işle meşgul olmayan bir kadındır. Terzi çırağı, 17 yaşlarında,
Melahat’a âşık olan bir gençtir.
İKİNCİ YENİ ŞİİRİ (1954-1960)
1950 kuşağını yeni şiir arayışlarına itmesiyle ortaya çıkan İkinci Yeni, “Garip” şiirine bir tepkidir. Anlamdan, gerçek
yaşamdan, konuşma dilinin doğallığından kopmanın şiiridir İkinci Yeni.
Birinci ve İkinci Dünya savaşlarının yarattığı bunalımların, toplumsal, ekonomik ve siyasi krizlerin etkisiyle ortaya
çıkan dadaizm, sürrealizm (gerçeküstücülük) gibi akımlar “İkinci Yeni”ye de kaynaklık etmiştir.
Gerçeküstücülerin şiirde kullandıkları bilinçaltını harekete geçirme yöntemi ve aklın denetiminden uzak otomatik
yazı düzeni pek çok şair tarafından benimsenmiştir.
“Birinci Yeni”nin aksine “İkinci Yeni” bir dergi ya da bildiriyle bir araya gelmiş ortak bir hareket değildir. Her biri kendi
şiir dünyasını oluşturmaya çalışan şairlerin benzer çizgide şiir yazmasıyla oluşmuştur.
Muzaffer İlhan Erdost “Pazar Postası”ndaki bir yazısında “İkinci Yeni” ifadesini kullanarak hareketin isim babası
olmuştur.
1956’da yayımladığı “Perçemli Sokak” kitabıyla bu harekete katılan Oktay Rifat, bu kitabına İkinci Yeni’nin temel
yaklaşımlarını yansıtmak amacıyla bir ön söz koymuştur.
Söz sanatlarına kapılarını sonuna kadar açmışlar, edebî sanatlara özgürlük tanımışlar; konuşma diline ve ortak dile
sırt çevirmişlerdir.
Kurulu dilin yapısını bilinçli bir biçimde bozmuşlar; şiirin kendine özgü bir dille yazılması, soyut anlatıma
dayandırılması gerektiğini savunmuşlardır. Anlamdan kurtulmak soyutluğu sağlamak için:
Konuyu, olayı, öykücü anlatımı şiirden atmış; anlama değil üsluba önem vermişlerdir.
Akıldan ve anlamdan uzaklaştırdıkları şiiri değişik imge ve çağrışımlara dayandırmışlar; soyut, yoruma açık bir şiir
geliştirmişlerdir.
Toplumun çoğunluğuna değil, seçkin kesime, elit azınlığa seslenmeyi tercih etmişlerdir.
Siyaset dışı kalmaya özen göstermişlerdir. Bireyin yalnızlığını, bunalımlarını, çevreyle uyumsuzluğunu
çağrışımlara dayalı, soyut anlatımlarla yansıtmışlardır.
Şiirde ahengi ölçü ve uyakla değil, musiki ve anlatım zenginliğiyle sağlamaya çalışmışlardır.
“Şiir anayasaya aykırıdır.” diyerek ironik bir bakış açısıyla şiirin hiçbir mantık ve düzene uymayacağını söylemiştir.
Geleneğin, şiiri sınırlayacağı düşüncesindedir. Buna rağmen geleneği şiirde en iyi kullanan şairlerdendir. Folklorun,
halk deyimlerinin şiirin kanat çırpmasını önlediğini savunur.
“A” dergisinde yayımlanan “Folklor Şiire Düşman” başlıklı yazısında savunduğu düşünceleriyle yıllarca süren
tartışmalar yaratmıştır
Düzyazı: Aydınlık Yazıları / Paçal, Oluşum’da Cemal Süreya, Papirüs’ten Başyazılar, Güvercin Curnatası
Deneme: Şapkam Dolu Çiçekle, Günübirlik, 99 Yüz, 999. Gün / Üstü Kalsın, Folklor Şiire Düşman, Uzat Saçlarını
Frigya
Arz-ı Hal şiir kitabından başlayarak halk deyişleri ile yüklü, ölçülü ve uyaklı yazdığı ilk şiirlerinde kişisel yaşantısını ön
planda tutmuş; aşk, ölüm, ayrılık temalarını işlemiştir.
Güzel bir dizeyi yanlışlıkla yazdığı zaman ay, kalemimden kaçmış demektedir.
Eserlerinde halk şiiri ve divan şiiri biçimlerinden de yararlanan, şiirini geliştirmeyi amaçlayan sanatçı “DİVAN” adlı
kitabında gazel tarzını yeni şiire uygulamaya çalışmıştır.
Dizeleri uzundur. Şiirle düzyazı arasındaki ayrımı kaldırmıştır. İkinci Yeni’nin öncü isimlerindendir.
Şiir: Arz-ı Hal, Türkiye’m, Dünyanın En Güzel Arabistanı, Tütünler Islak, Her Pazartesi, Divan, Toplandılar, Kayayı
Delen İncir, Dün Yok mu, Büyük Saat
İnceleme: Bir Şiirden
Ahmet Kaya’nın seslendirdiği “Üşür Ölüm Bile” ve “Gül Dikeni” şarkılarının sözleri Ülkü Tamer’e ait şiirlerden
oluşmaktadır.
Zülfü Livaneli’nin seslendirdiği “Memik Oğlan”, “Güneş Topla Benim İçin” ve Grup Yorum’un “Düşenlere” isimli
eserlerinin de söz yazarıdır.
Her dönemde özgünlüğünü koruyan şairin şiirlerinde giderek toplumsal kaygılar ve düşünce ögeleri ağırlık
kazanmıştır. Son şiirlerinde halk şiirlerinin etkisi vardır.
İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür, adlı kitabıyla tanınmıştır.
ŞİİR: Soğuk Otların Altında, Gök Onları Yanıltmaz, Ezra ile Gary, Virgülün Başından Geçenler, İçime Çektiğim
Hava Değil Gökyüzüdür,
ÖYKÜ: Allaben Öyküleri
OYUN: Duygular Konuşuyor
ANI: Yaşamak Hatırlamaktır
ÇOCUK KİTAPLARI: Pullar Savaşı, Günışığı, Hoşça Kal, Şeytanın Altınları
İkinci Yeni’ye bağlı, söyleyiş güzellikleri ve kıvraklıkları taşıyan şairliğini Lâcivert Kanatlı Bir Kuştur Gece kitabından
sonra Papirüs, Türk Dili ve başka dergilerde sürdürmüştür.
Tevfik Akdağ, şiirlerini üç kitapta topladı: Çıplak ve Sevinçle‘deki şiirlerinde özellikle belirginleşen siyasal-toplumsal
tavırla ele aldı. Akdağ, İkinci Yeni anlayışı ile toplumcu-gerçekçi anlayış arasında bir köprü gibidir.
Eski İnsan Sözleri‘nde ise insanı, ahlaksal çöküşü güncel ve genel bir düzlemde, kimi zaman ince bir yergiyle, kimi
zaman ağır bir alayla yargılar.
Şiir: Lacivert Kanatlı Bir Kuştur Gece, Çıplak ve Sevinçle, Eski İnsan Sözleri, Kıpırda Ey Karanlık
İkinci Yeni şairleri arasında kendine özgü imgelerle, mistik ve İslami içeriğe yer veren şiirleri ile dikkat çekmiştir.
Din ve inanç yoluyla fizik ötesi kaygıları yenmiş mistik bir şair olan Karakoç; anlatımdaki kapalılık, karanlık imaj
evreninden dolayı İkinci Yeni sayılmaktadır.
1952 yılında kaleme aldığı, edebiyatımızın unutulmaz aşk şiiri “Monna Rosa” ile geniş kitleler tarafından tanınmıştır.
Şiir: Monna Rosa, Hızır’la Kırk Saat, Taha’nın Kitabı, Gül Muştusu, Şahdamar, Zamana Adanmış Sözler, Alın Yazısı
Saati,
Deneme: Medeniyetin Rüyası Rüyanın Medeniyeti Şiir Dişimizin Zarı, Eğik Ehramlar
Düşünce: Ruhun Dirilişi, Kıyamet Aşısı, İnsanlığın Dirilişi, Diriliş Neslinin Amentüsü, Yitik Cennet, Makamda, İslâm’ın
Dirilişi, Diriliş Muştusu,
İkinci Yeni içinde en çok ve en uzun süre şiir yazan sanatçıdır. Çok değişik şiirler kaleme alıp her şeyi
denemesine rağmen bütün şiirlerinde ortak bir başarı yakalayamamış, bu nedenle “çok arayıp az bulan şair” olarak
nitelendirilmiştir.
“İkindi Üstü” kitabında topladığı ilk şiirlerini, “Garip” etkisinde yazdığı, yaşama sevincini dile getiren şiirleri izlemiş;
1954 yılında yayınladığı ikinci kitabı Dirlik Düzenlik’te ise kendine özgü bir şiir dili oluşturmuş; toplum eleştirisi için
mizahı kullanan, düşünceyi dili içinde eritmiş bir üslupla okuyucusuna seslenmiştir.
Her döneminde değişik bir üslup arayışına giren şair “Dize işlevini yitirdi.” diyerek çeşitli tartışmalara sebep olmuştur.
Kimi şiirlerinde tiyatrodan esinlenen diyaloglar kullanmış, dramatik şiirin başarılı örneklerini vermiştir.
Şiir:
İkindi Üstü, Dirlik Düzenlik, Yerçekimli Karanfil, Umutsuzlar Parkı, Petrol, Tragedyalar, Sevda ile Sevgi
Çağrılmayan Yakup, Kirli Ağustos, Bezik Oynayan Kadınlar, Oteller Kenti
İkinci Yeni’nin en önemli şairlerinden olan sanatçı, İkinci Yeni ismi yerine, benimsediği bu anlayışa “Sivil Şiir” adını
koymuştur.
Dili garip kullanmış, cümleleri ters düz etme gibi oyunlara başvurmuş ve bu yönüyle “görüntücü imge ustası” olarak
anılmıştır.
“Kimsesizlerin, sokaklarda yaşayanların, açların ve parklarda barınanların, dışlanmışların, orta ikiden ayrılanların,
kabadayıların, berduşların, kısacası tarih dışına düşürülen lümpenlerin yanında rahat ediyorum ben.” diyen şair
marjinal, ters, aykırı bir şairdir.
“İkinci Yeni”nin biçim ve içerik yönüyle en özgün, kendisinden de en çok söz ettiren şairidir.
Sözcüklere kendine özgü anlamlar yükleyerek “İkinci Yeni”nin en kapalı şiirlerini yazmıştır.
“Bir imgeler sanatı” olarak gördüğü şiirde sürrealist teknikleri de başarıyla kullanmıştır.
Şiir Kınar Hanım’ın Denizleri, Ortodoksluklar, Bakışsız Bir Kedi Kara, Devlet ve Tabiat, Yort Savul (Toplu Şiirler)
Zambaklı Padişah
Günce/Anı Defterler
Deneme: Aynalı Denemeler, Bir Şiirin Bakır Çağı
Günlük: Başıbozuk Günceler
Mülakat ve Söyleşiler “Hay Hak! Söyleşiler”
1935’te çıkardığı Güneşi Yakanların Selamı’nda ölçülü, uyaklı, bireysel duygulanımları işleyen şiirleri yer almış
1939’dan sonra toplumcu öze yönelmiş, 1954’ten sonra ise soyut şiir yolculuğuna çıkarak “İkinci Yeni”nin en güçlü
isimleri arasında yer almıştır.
Şiirleri kadar yazılarıyla da “İkinci Yeni” tartışmasının içinde bulunmuş, İkinci Yeni”nin en güçlü savunucusu
olmuştur.
Yalnızlık duygusu, aşk, tarih başlıca temalarıdır. Şiirlerinde maddecilik ve erotizm vazgeçilmez iki ögedir.
Ankara’da apartmanların zilini çalıp karşısına güzel bir bayan çıktığında “Ünlü şair İlhan Berk burada mı oturuyor?”
diye sorarak kendisinin reklamının yaptığı söylenmektedir.
Onun şiirlerinde İkinci Yeni’nin anlayışına rağmen folklora ait unsurlar vardır.
Şiirlerinde geçmiş, mitoloji, zengin çağrışım vardır. Her şeyi kendine göre yorumlar.
“Şiir anlam için yazılmaz” görüşünü ısrarla savunmuştur. Soyut şiiri uç noktalara taşımıştır.
Şiir: Güneşi Yakanların Selamı, İstanbul, Günaydın Yeryüzü, Türkiye Şarkısı Köroğlu, Galile Denizi, Çivi Yazısı,
Şenlikname, Atlas, Pera, Dün Dağlarda Dolaştım Evde Yok
MAVİ HAREKETİ
Mavi, 1 Kasım 1952'de yayımlanmaya başlayan aylık sanat ve fikir dergisi. 28. sayıdan itibaren Son Mavi adını
alan derginin merkezi Ankara'dır. Teoman Civelek derginin sahibi ve editörüyken bu görevlerini daha sonra
Özdemir Nutku'ya devretmiş ve Atilla İlhan’ın savunduğu, toplumsal gerçekçiliğin (sosyal realizm) sözcüsü
olur.
Adını Kasım 1952 - Nisan 1956 tarihleri arasında Ankara’da 32(?) sayı çıkan Mavi adlı dergiden alan hareketin, asıl
19. sayısından itibaren Attila İlhan’ın dergiye katılması ile oluştuğu söylenebilir.
Aslında edebiyatımızda daha çok, Orhan Duru, Ferit Edgü, Tarık Dursun K. Tahsin Yücel, Demir Özlü gibi adların
ortaya çıkmasını sağladığı için öykü türüne yaptığı katkı bakımından dikkati çeken derginin toplumcu gerçekçi bir
yayın hâlini alması özellikle Attila İlhan ile Ahmet Oktay’ın yazıları ile gerçekleşmiştir.
Garip akımına karşı bir duruş sergilemeleri ve yenilikçi şiiri savunmaları, onları “Garip Dışında Yeniliği Sürdüren Şiir”
akımına dâhil eder.
Garip hareketine karşı çıkanlardan biri de Atillâ İlhan'dır (d. 1925). Mavi dergisinde "Sosyal Realizmin Münasebetleri
yahut Başlangıç" adlı yazısında (sayı 21, 1 Temmuz 1954) Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet'i "bobstiller" diye
nitelemiştir. Aynı derginin yazarlarından Ahmet Oktay (d. 1933) "Orhan Veli'nin Yeri" (sayı 26, Ocak 1955) adlı
yazısında "Orhan Veli eksik bir öncü ve eksik bir şairdi" hükmüyle, Garip akımının sığlığını anlatmıştı.
Temsilcileri; Attila İlhan, Ferit Edgü, Orhan Duru, Özdemir Nutku, Yılmaz Guruda, Ahmet Oktay, Demirtaş Ceyhun,
Demir Özlü ve Tahsin Yücel’dir.
MAVİCİLER’İN ÖZELLİKLERİ:
3) Özellikle şiirin açık olması gerektiği anlayışı Maviciler tarafından tamamen reddedilmişti.
4) Maviciler şiirin bütünüyle açık olamayacağını, anlam kapalılığının şiiri düzyazıdan ayıran önemli bir faktör olduğu
görüşündedirler.
5) Şiirin basit olamayacağını zengin benzetmeli, içli, derin olması gerektiğini savunmuşlardır.
ŞİİR: Gölgeleri Kullanmak, Her Yüz Bir Öykü Yazar, Dr. Kaligari’nin Dönüşü, Kara Bir Zamana Alınlık, Yol üstündeki
Semender, Ağıtlar ve Övgüler, Gözüm Seğirdi Vakitten, Söz Acıda Sınandı, Az Kaldı Kışa
Balıkçı Türküsü” adlı ilk şiirini yazdıktan sonra, 1946 yılında yarışmada ikincilik aldığı “Cebbaroğlu Mehmet” şiiriyle
tanınmıştır.
Yazdığı şiirlerin son baskısına, onları neden yazdığına dair notlar koyması birçok eleştirmen tarafından yanlış
bulunmuştur.
Şiirlerinde imla kurallarını reddetmiş ve kendine has imla kuralları kullanmış olan Attila İlhan, büyük harf hiç
kullanmamıştır.
Senarist olan ve Ali Kaptanoğlu adıyla senaryolar yazan Attila İlhan, “Sinemaya tutkunluğum bilinmeden şiirim
anlaşılmaz.” demiştir. Eserlerinde sinema tekniğini kullanan sanatçı, adeta kamerasını kalabalıklar üzerinde
gezdirmiş; tıpkı sinemadaki gibi eserlerinde de zaman, çevre, dekor sık sık değişmiştir.
Sokaktaki Adam: Toplumla ve kendisiyle çelişen, aradığı mutluluğu ve iç huzuru bir türlü bulamayan, bu arayışla
üniversite öğrenimini yarıda bırakıp gemilerde kamarotluk yapan Hasan’ın öyküsünü anlatır. Bu roman, hızlı ve yanlış
bir şekilde gerçekleşen Batılılaşmanın eleştirisidir.
Zenciler Birbirine Benzemez: Roman tıpkı Sokaktaki Adam'da olduğu gibi kendisiyle ve çevresiyle bağdaşamayan
bir adamın öyküsü etrafında şekillenir. Sokaktaki Adam'da Hasan, kendinden ve bulunduğu çevreden kaçmak için
kamarot olmayı tercih eder; Zenciler Birbirine Benzemez’in başkişisi Mehmet Ali de benzer bir kaçış içindedir. Hasan,
kendisiyle bağdaşamamış, iç huzuru sağlayamamış bir insandır, Mehmed Ali ise yaşadığı çağ ve bu çağın getirdikleri
ile bağdaşamaz.
Kurtlar Sofrası: Ümit ile gazeteci Mahmut’un mutlu sonla bitemeyen aşklarından hareketle 27 Mayıs İhtilali öncesi
yaşanan siyasal ve sosyal koşullar, ülkeyi bu noktaya getiren nedenler üzerinde durulmuştur.
Bıçağın Ucu: Ülkeyi 27 Mayıs’a götüren gelişmeler ve aydınların durumu tartışılır. Ancak bu romanda hareket
noktasını Suat’ın iç huzursuzlukları oluşturur. Romanda olaylar, 1960 yılının ilk beş ayında geçer ve 27 Mayıs 1960
günü son bulur.
Sırtlan Payı: Romanın başkişisi Miralay Ferit’in kişiliğinde Kurtuluş Savaşı yılları anlatılır.
Yaraya Tuz Basmak: Ön planda idealist, kahraman olma hayalleriyle dolu bir Türk subayı olan Yüzbaşı Demir
Çukurcalı’nın büyük hayallerinin ve umutlarının yok oluşunu, arka planda ise Türkiye’nin Kore Savaşı’nda yer alma
nedenlerini tartışan bir romandır.
Dersaadet’te Sabah Ezanları: İttihat ve Terakki Partisi üyesi Abdi Bey ile ailesinden hareketle işgal altındaki Osmanlı
payitahtının durumunun ve Anadolu’daki direniş hareketinin romanıdır.
Şiir: Duvar, Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum, Bela Çiçeği, Yasak Sevişmek, Tutuklunun Günlüğü,
Elde Var Hüzün, Ayrılık Sevdaya Dahil, Kimi Sevsem Sensin.
Roman: Kurtlar Sofrası, Sırtlan Payı, Sokaktaki Adam, Yaraya Tuz Basmak, Zenciler Birbirine Benzemez, Bıçağın
Ucu, Dersaadet’te Sabah Ezanları.
Gezi: Abbas Yolcu
Senaryoları: Yalnızlar Rıhtımı, Ateşten Damla, Şoför Nebahat, Devlerin Öfkesi, Rıfat Diye Biri
HİSARCILAR
İlk sayısı 1950’de yayımlanan “Hisar” dergisi etrafında toplanan sanatçıların (Munis Faik Ozansoy, Mehmet Çınarlı,
İlhan Geçer, Mustafa Necati Karaer, Gültekin Samanoğlu, Nevzat Yalçın, Yavuz Bülent Bakiler...) oluşturduğu şiir
hareketidir. Hisarcılar, eski şiirimizden, millî kültür ve edebiyatımızdan kopmadan yeni ve güzel şiir sergilemek;
şiirimizi çıkmaza sokanlara ve yozlaştıranlara karşı çıkmak, tavır almak” parolasıyla yola çıkmışlardır.
Hisarcılar ‘Radyoda Hisar Saati’ adlı programda sanat anlayışlarını, ilkelerini şöyle açıklamışlardır:
A) “Sanatçı bağımsız olmalıdır.” Sanatçı hiçbir ideolojinin sözcülüğünü yapmamalı; sanat yapıtı hiçbir siyasi
öğretinin propaganda aracı olmamalıdır.
B) “Sanatçının dili yaşayan Türkçe olmalıdır.” Dilimize yerleşmiş, yadırganmayan yabancı kökenli sözcüklerin
kullanılmasında sakınca yoktur. Öz Türkçeci yaklaşımlarla yeni sözcüklerin türetilmesi gereksizdir.
C) “Sanat millî olmalıdır.” Ulusal niteliklerinden uzaklaşmış sanatın evrenselliğe ulaşması beklenemez.
D) “Sanatta yenilik asıldır.” Ancak bu yenilik eskiyi reddetmeyen, dünden güç alan bir yenilik olmalıdır.
Hisarcılar, ölçü konusundaki dayatmalara karşı çıkmış; şiirsel özelliklerin korunması koşuluyla aruzu da heceyi de
serbest şiiri de kabul ettiklerini belirtmişlerdir.
Hisarcılar, kendilerini diğer şiir anlayışlarına karşı (Garipçiler, İkinci Yeniciler, Toplumcu Gerçekçiler, Maviciler) Türk
dilini ve şiirini koruyan yegâne kale olarak görmüşlerdir.
Hisarın kurucularındandır. Kuşlar ve İnsanlar ile Kültür Bakanlığının açtığı yarışmada birincilik ödülü almıştır.
Hisar şairi olarak anılan Samanoğlu, önce Çınaraltı dergisinde yayımlanan "O Kadın" şiiriyle dikkati çekti (1948).
Sonra kurucuları ve yöneticileri arasında yer aldığı Hisar dergisinde şiirlerini yayımladı.
Uzun Vuran Gölge (1983) adlı kitabı Konya Kültür ve Turizm Vakfı'nın "1983 Yılının En İyi Kültür ve Sanat
Armağanı’nı kazandı.
ŞİİR Alacakaranlık, Uzun Vuran Gölge, Her Şeyde Sen Varsın, Geceleyin Çiçekler, Uzun Vuran Gölge
İLHAN GEÇER (1917-2004) Aşk ve ulusal duyguları yansıtan şiirleriyle tanınmıştır. Yazar, şair, araştırmacı,
eleştirmen, güfteci. Hisar dergisinin ve Hasırcılar’ın kurucularındandır.
Mustafa İlhan Geçer'in ilk şiiri "Kahverengi Gözlerin" 1934'te yayımlandı.
Şiir: Büyüyen Eller, Belki, Bir Bulut Geçti, Hüzzam Beste, Özlem Rıhtımı.
MUNİS FAİK OZANSOY (1911-1975)
Derginin kurucularından olduğu gibi aruz vezniyle yazdığı şiirleriyle ve yazılarıyla dergiye karakterini veren şairlerden
biridir.
Bestekâr Selâhattin Pınar (1902-1960), "Bir Deli Gönlün" adlı şiirini Neva şarkı olarak besteledi.
Üniversitelerarası bir şiir yarışmasında "Sonbahar Duyguları" şiiriyle de birincilik kazandı (1948).
Bu kuşağın şairleri “Yedi Meşaleciler” , “Garipçiler” vb. topluluklardan farklı olarak ortak bir anlayışla değil; bireysel,
bağımsız şiir anlayışlarıyla hareket etmişlerdir.
Bu dönemde pek çok şiir ve edebiyat dergisi çıkarılmış (Yazko Edebiyat, Şiiratı, Sombahar, Üç Çiçek...); farklı dünya
görüşlerine, farklı şiir anlayışlarına sahip şairler, ürünlerini aynı dergilerde yayımlamışlardır.
İkinci Yeni sonrası toplumcu şiirde çok önemsenen ideoloji, 1980 sonrasında çözülmeye uğramış; şiirde yapı ve
söyleyişe içerikten çok daha fazla önem verilmiştir.
Kapalı, karmaşık anlatımın yeğlenmesi, uzak çağrışımların, imgelerin değer kazanması, yeni imge arayışlarına
girişilmesi bakımından bu dönem şiiri ile İkinci Yeni şiiri arasında yakınlıklar vardır.
1980 sonrasında şiirin bir araç değil amaç olduğuna, esas konunun da birey olduğuna inanılmıştır.
Şiirin ana ekseni dil üzerine kurulmuş, şiirin şiir olması yolunda her türlü deneyimin yolu açılmıştır.
İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiirde olduğu gibi ideolojiyi şiirlerinde öncelikli bir öğe olarak görmemişlerdir.
Düzyazıya yaklaşan bir üslupla, anlatmaya imkân veren temaları da şiirlerinde işlemişlerdir.
Şiirleri dıştan çok içe dönüktür. Madde-ruh çatışmasını, Batı kültürü karşısında direnen Doğu kültürünü dile
getiren şiirleriyle adını duyurmuştur.
1960 sonrasında mistik duyarlılığa sahip ünlü isimler arasında yer almıştır.
Şiirleriyle Behçet Necatigil ’in, İkinci Yeniciler’in özellikle de Cemal Süreya’nın şiirleri arasında yakınlıklar vardır.
İmgeci şiirin önde gelen isimlerindendir. Müzikaliteyi, imajları geniş dizeli şiirlerinde ustaca şekillendirir. Her şiirini
bir imge etrafında şekillendirmiştir. Şiirlerinde çağrışım zenginliği vardır.
Şair yazdığı şiir ve denemeleri güzel söz kardeşliği olarak ifade etmektedir.
Ölüm, yalnızlık, yabancılaşma şiirlerinin ana temalarıdır. Hüzün, dostluk, kardeşlik, sevgi, aşk gibi konuları işler.
ŞİİR: Karşılığını Bulamamış Sorular, Sokak Prensesi, Sırat Şiirleri, Eskiden Terzi, 40 Şiir ve Bir, Kabareden Emekli Bir
Kızkardeş, Karton Valiz, Keder Gibi Ödünç, Ölüm Bir Skandal, Üzgün Kediler Gazeli, Nar, Hafız ile Semender.
İslami ton, bir “leit-motif” (sıkça işlenen tema) hâlinde şiirlerine yayılmıştır.
Leitmotiv, edebiyata müzik alanından geçen bir kavram. Esası, bir müzik parçasının tekrarlanan nakaratıdır.
Edebiyatta, özellikle roman sanatında rağbet gören teknik bir unsurdur. Romanın değişik bölümlerinde, çeşitli
nedenlerle- vesilelerle tekrarlanan ifade kalıbıdır. Peyami Safa'nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nda Nüzhet'in
kahkaları, Yalnızız romanında "çay iç" cümlesi, Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar romanında Olric'in "efendim" ifadesi,
Turgut'un "bat dünya bat" sözü birer Leitmotiv örnekleridir.
Şairliğinin yanı sıra felsefe ve kültür alanlarında yazdığı kitapları ve “anlatı”larıyla da dikkat çekmiştir.
İlk şiir kitabı Bakış Kuşu'yla divan ve halk şairlerinden Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Asaf Halet Çelebi ve Behçet
Necatigil’e uzanan bir gelenekten beslendiğini ortaya koyar.
Şiirin bir “söz” olduğu konusunda İkinci Yeni’ye yaklaşmakla birlikte, İkinci Yeni’nin şiir anlayışını benimsemedi.
İmgeci, soyut şiirlerini, gelenekle moderni kaynaştırdığı şiirleri izlemiştir.
Dilin ve estetiğin öne çıktığı, anlamı derinlerde olan, çoğul okumaya açık ve okurdan çaba bekleyen şiirler yazdı.
ŞİİR: Bakış Kuşu, Bedrettin Üzerine Şiirler, Doğu Şiirleri, Yaz Şiirleri, Zaman Şiirleri, Hüzün ki En Çok Yakışandır
Bize, Gizemli Şiirler, Ayna Şiirleri, Çöl Şiirleri, Yolculuk Şiirleri, Hurufi Şiirler.
DENEME-ANI: Denemeler, Karşı Denemeler, İstanbul Yazıları, İstanbul’u Dinliyorum, Ah Kadınlar, Ceviz Sandıktaki
Anılar, Budalalığın Keşfi, Sözün Gücü, Yüzler ve İzler, Bulanık Defterler.
CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE HALK ŞİİRİ
Saz çalma geleneğine uymayıp sadece şiir yazan şairler de vardır. (Abdürrahim Karakoç gibi)
Bu dönem halk şairleri, şiirlerinde geleneksel konuların yanında güncel konuları da işlemişlerdir.
19. yüzyıl halk şiirine göre Cumhuriyet dönemi halk şiirleri daha sade bir dille söylenmiştir.
Bu dönem halk şairleri şiirlerinde aşk, ayrılık, gurbet gibi geleneksel konuların yanında; hak, adalet, demokrasi,
Cumhuriyet, Atatürk sevgisi, eğitim gibi güncel konuları da işlemişlerdir.
Sivas’ın Şarkışla ilçesinde doğan şair, gözlerini küçük yaşlarda kaybetmiş ve öğrenim görememiştir.
Yurt ve toprak sevgisini, aşkı kendine özgü bir duyarlılıkla dile getirmiş; yalın bir dille ve içten bir söyleyiş
benimsemiştir.
Kara Toprak, Uzun İnce Bir Yoldayım gibi şiirleriyle oldukça sevilmiştir.
Deyişler, Sazımdan Sesler, Dostlar Beni Hatırlasın adlı yapıtlarda şiirleri toplanmıştır.
Aşk, doğa, özlem temalı şiirlerinin yanı sıra sosyal içerikli şiirleri de vardır.
Edebiyat üzerine, şiir üzerine fikir üretenler onun için ‘Sazsız Halk Şairi’ aşık tarzının 20. yüzyıldaki sürdürücüsü gibi
ifadeler kullandılar.
Eserleri:
Şiir: Hasan’a Mektuplar, Haber Bülteni, Kan Yazısı, Vur Emri, Beşinci Mevsim
Şerif Cırık veya tanınan adıyla Âşık Mahzuni Şerif halkın acılarını, dertlerini dile getirmiş, toplumsal ve siyasi içerikli
taşlamalar yazmıştır.
İşte Gidiyorum Çeşm-i Siyahım, Dom Dom Kurşunu, Yuh Yuh ünlü türkülerindendir.
Şiirlerinde tasavvufi deyişlere yer veren şair, atışma alanında büyük başarı göstermiştir.
Şiir: Kesik Çayır, Kendim Ettim Kendim Buldum, Gönül Dağı, Neredesin Sen, Gönlüm Ataşlara Yandı Gidiyor,
Zahidem, Yalan Dünya, Evvelim Sen Oldun…
İlk şiirlerini Orhan Gencebay besteledi. 1990 yılında, Rüyalarım Olmasa, 1991 yılında, Vurgun adlı bestelerin güftekârı
olarak iki yıl art arda yılın şairi seçildi.
Şairin bu güne kadar 40 tanesi Orhan Gencebay tarafından olmak üzere, 150 civarında şiiri bestelendi.
ESERLERİ Vurgun (1993) Sende Kalmış (2000) Kıyamete Kırk Kala (2002) Ya Evde Yoksan! (2008)