You are on page 1of 1

Keder hakkında tonlarca söz söyleriz ama nedense hakkında düşünmeyi akıl edemeyiz.

Kimilerine
göre insanlığın en gereksiz duygusu olan kederin gereksiz olmak gibi bir şansı yoktur. Çünkü insanlar
kederin mayhoş tadında sarhoş olmayı sever. Bu tatlı sarhoşluğun ortasında hayatın gerçeklerinden
uzaklaşmak ve kederin kalpte bıraktığı o tatlı sızıyı hissetmek bile kederi insan için gerekli kılıyor. Hatta
gerekli kılmakla kalmıyor hayatın sert yüzüne karşı bizi bir ana şefkatiyle sarmalıyor. Bu yüzden de
keder bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor. Tersinden bakacak olursak insanlar hayatlarını salt haz ile
geçiremezler. Buna ne cahillikleri ne de bilgelikleri yeter. Haddinden fazla haz bedenimizi ve ruhumuzu
ateşler içinde bırakır. Yanarız yanarız ve haz için çıktığımız bu yolda su katılmamış bir acı ile
karşılaşırız. İşte tam bu durumda keder bir kurtarıcı gibi önümüzde belirir.

Ama bu demek değildir ki insanlık hayatı boyunca keder içinde yaşamalıdır. Aksine kederin fazlası o
tatlı sarhoşluğu ile bizi kendine bağımlı eder. Sonunda ise aşırı hazzın ruhumuzu ateşleyerek bitirmesi
gibi aşırı keder de ruhumuzu içinde bir hayat ışığı kalmayıncaya kadar sömürür, bizi anlamdan yoksun
bir cesede çevirir. Bu iki noktanın arasında bir denge kurulabilmesi ise oldukça şüpheli. Sonuçta biz
insanların denge anlayışı denge ve dengesizlik arasındaki ince çizgiden ibaret değil midir ?

You might also like