Professional Documents
Culture Documents
Ali ERTUĞRUL*
Betül PAKSOY**
Özet
Edebiyatın mevcut durumunu ve gelişme seyrini anlamak için elbette çokça okunan ve
beğenilen edîb ve şâirlerin metinlerini okumak ve takip etmek gerekir. Ancak taşranın halini
görmek ve mahallî olanı, kenarda kalanı anlamak için daha az okunan, türlü sebeplerle
yayınlanma imkânı bulamayan metinleri keşfetmek ve okumak lazım gelir. Edebiyatın
Düzce‟deki seyrini ve durumunu anlamak ve yazmak için henüz yeterli derecede çalışma ve
yayın mevcut değildir. 1962 yılında vefat eden Harun Ulcay‟ın hâlen bir bütün olarak neşre
konu olmayan kendi el yazısıyla yazmış olduğu sekiz adet defterden üçü âyet tefsirleri ve
hadis şerhlerinden oluşmakta, üçü yazmış olduğu şiirleri içermekte, ikisi de âyet tefsirleri ve
hadis şerhleri ile hikmetli kıssaların tercümesi yanında şiirlerini ihtiva etmektedir. Şiirlerinin
yer aldığı bu beş defter içindeki tekrarlar çıkartıldığında geriye kalan 39 şiirde Harun Ulcay,
hatiplik/vaizlik mesleğiyle de bağlantılı bir şekilde dinî konuları ve temaları öne çıkarmış,
nasihatnâme ve münacât ağırlıklı tevhid, mevlid, na„at ve mi„raciye türünde eserler vermiştir.
Harun Ulcay‟ın torunu Burhan Ulcay‟ın elinde bulunan elyazması metinler üzerinden
yapılmış olan bu çalışma, hem Düzce‟nin kültürel geçmişini hem de edebiyat alanındaki
durumunu tespite katkı sağlayacak niteliktedir.
Anahtar Kelimeler: Düzce, Harun Ulcay, Edebiyat, Şiir, Vaaz, Hitabet, Nasihat.
Giriş
Göçlerle şekillenmiş olan Düzce‟nin bugünkü yapısı büyük oranda bulunmuş olduğu
konumla alakalıdır. Geçmişte İstanbul‟dan çıkıp Anadolu‟yu kat eden tarihsel yol ağlarından
Bağdad ve Tebriz yol güzergâhının Düzce üzerinden geçmesi, günümüzde de İstanbul ile
Ankara‟yı birbirine bağlayan yol güzergâhı üzerinde bulunması ve Karadeniz‟e açılan
güzergâhların ana kavşak noktasında yer alması Düzce‟yi hareket halindeki insanların
uğradıkları ve tanıdıkları bir yer haline getirmektedir. Geçmişte yerleşmek için tercih
edilmeyen ovalık araziler, Kırım, Kafkasya ve Balkanlarda kaybedilen topraklardan göç eden
muhacirleri iskân etmek için uygun bir yer olarak görülünce, Düzce de bu göç hareketinden
nasibini almıştır.
*
Prof. Dr., Düzce Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, aliertugrul@duzce.edu.tr
**
Arş. Gör., Düzce Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü,
betulpaksoy@duzce.edu.tr
93 Harbi (1877-1878) olarak bilinen Osmanlı-Rus savaşı sonrasında Kafkasya‟dan
Anadolu‟ya gerçekleşen göçler neticesi önce Adapazarı/Karasu‟ya, sonra da Düzce‟ye
yerleşmiş bir ailenin ferdi olarak Harun Ulcay, tahsili ve mesleği dolayısıyla Düzce‟nin dinî
hayatına vaazları ve hitabetiyle katkı sağlamış, yazmış olduğu ve seslendirdiği dinî içerikli
şiirleriyle edebî hayatına canlılık ve renklilik katmıştır. Bu çalışmada torunu Burhan Ulcay‟ın
anlatımıyla Harun Ulcay‟ın hayatından söz edilecek, sınırlı bir neşrin dışında henüz bir yayına
konu olmamış olan elyazısıyla tutulmuş şiir defterleri tanıtılacak, edebî kişiliği tanımlanacak
ve bazı şiirleri tür ve tarzlarına göre değerlendirilmeye çalışılacaktır.
1. Hayatı:
Köyyeri köyünde büyüyen Harun Ulcay, ilk tahsili için Düzce‟ye gelmiş, burada Hacı
Davud Cami„inin yanındaki medresede eğitim görmüştür. Daha sonra daha iyi bir eğitim
almak için İstanbul‟a gitmiş, Fatih Medresesi‟nde tahsiline devam etmiştir. Nitekim 4 Şubat
1905‟te Fâtih Cami„i dersi„âmlarından Batumlu Hâfız Abdüllatif Efendi‟den icazet alarak
müderris olmuş ve Gümüş Liyakat Madalyası ile taltif edilmiştir. Harun Ulcay, muhakkikîn-i
ilmiyye payesine sahip olmasına rağmen medreseden mezun olduktan sonra resmî bir vazife
almamış, köyüne dönerek burada kısa bir süre fahrî olarak hatiplik yapmıştır. 1921‟de,
Karasu‟nun Kocaali köyünde ahali tarafından yaptırılan 12 sınıflı medreseye müderris tayin
edilmiş; medrese 1923‟te ilmiye medresesine dönüştürüldüğünde, medresenin Türkçe dersi
öğretmenliği Harun Efendi‟ye tevdi edilmiştir.1
Hayatı boyunca fahrî olarak hatiplik yapan Harun Ulcay, kısa bir süreliğine de
Düzce‟nin Hacıyakup köyündeki medresede talebe okutmuştur. Dönemin bir âdeti olarak
imam-hatip bulunmayan camilerde ahalinin davetiyle Ramazanlarda ve Cuma günleri hatiplik
yapmış, hatta Ramazan‟da vaizlik yapması için Denizli‟den talepte bulunulması üzerine,
birkaç yıl Denizli‟de de halka hitap etmiş, vaazları halkın teveccühüne mazhar olmuştur.
Harun hocanın aldığı medrese eğitimine rağmen resmî bir vazife almayışını ve kendisini
bağlayacak şekilde bir yerde uzun süre görev yapmamasını, torunu Burhan Ulcay onun
varlıklı olmasına ve gezmeyi seven kişiliğine bağlamaktadır: “Dedem hayatı boyunca resmî
vazife almadı. Tabii köyde yer çok. Köyün yarısı bizimdi. Dedem kürk giyerdi, yakışıklı
giyinirdi. Dönemin taksisi olan çok bakımlı bir atı vardı. Dedem atla gezerdi. Variyetli olduğu
için vazife yapmaya ihtiyacı yoktu. Yalnız davet ettiklerinde hatiplik yapar, vaaz ederdi.”
(Burhan Ulcay).
1
BOA, İ.TAL, 356/45; BCA, 51-0-0-0/7-64-52; BCA, 51-0-0-0/7-64-53.
Anadili olan Gürcücenin yanında iyi derecede Arapça bilen Harun Ulcay, bu bilgisini
sadece hatiplik yaparken kullanmamış, âyet ve hadis tercümeleri yapmış ve dinî içerikli
kasideler yazmıştır. Ahmed Şihâbeddin el-Kalyob‟un hikmetli hikâyeler ve kıssalardan oluşan
ve muhtemelen va„z u nasihatı sırasında çokça atıfta bulunduğu kitabını Arapçadan Türkçeye
tercüme etmiştir.2 Şiirlerinde “Harun” ve “Mehmed” mahlasını kullanan Harun Ulcay,
“Mehmed” mahlasıyla can dostu
Kürtzâde Mehmed Efendi‟yi
kastetmiştir. Temelleri Düzce‟deki Hacı
Davud Câmi„i yanındaki medresede ders
tahsil ederken atılmış olan bu dostluk
ömür boyu sürmüştür. 1932 yılında
Düzce müftüsü olarak atanan ve 1951
yılındaki vefatına kadar bu vazifesini
En sağda Kürtzâde Mehmed Efendi, ortada Harun Ulcay,
sürdürmüş olan Kürtzâde Mehmed solda Hendekli Remzi Efendi
“Dedem üçünün fotoğrafını bir araya getirmiş ve
Efendi3, Harun Ulcay ile samimi dost ve dönemin fotoğrafçısı Adem Bakan‟a bu fotoğrafı
yaptırmıştır.” (Burhan Ulcay)
sohbet arkadaşı olmuştur.
2
Ali Ertuğrul, “Harun Ulcay”, Düzce‟de Şiir I Antoloji, haz. Abdullah Çelebioğlu, Ali Ertuğrul, Fevzi Çelebi,
Düzce Üniversitesi Yayınları, 2019, 31.
3
Kürtzâde Mehmed Efendi‟nin hayatı için bkz. İrfan Başkurt, “Kürtzade: Hayatı, Kişiliği ve Eğitim Anlayışı”,
kid: kisbu ilahiyat dergisi, Aralık 2019/2, 2: 25-50.
4
1991‟de Düzce‟de vefat eden Tevfik Benekay, dostları arasında “Kırımlı Tevfik” olarak bilinirdi. Meslek
olarak manifaturacılık yapmakla birlikte şiire de merakı vardı. 1984 yılında “Tasavvufî Şiirler: Dağarcık” adlı
bir şiir kitabı yayınlandı. Bkz. Ali Ertuğrul, “Tevfik Benekay”, Düzce‟de Şiir I Antoloji, haz. Abdullah
Çelebioğlu, Ali Ertuğrul, Fevzi Çelebi, Düzce Üniversitesi Yayınları, 2019, 61.
kavuşmuştur. Düzceli hemşehrilerimizin vefalı omuzları değerli hocalarına son vazifesini
yapmak için birbirleriyle yarış halinde idiler. Kıymetli hocamız Hacı Harun Efendi, bugüne
kadar Hakkın rahmetine kavuşan değerli hocalarımızın geride kalanları arasındaydı. Diğer
hocalarımızın gaibubiyetini onun şahsında tesellisini bulmaktaydık. O da bize veda edince
acılarımız tekrar tazelenmiştir. Kendilerini ebediyyen yâde vesile olacak kıymetli irşatları her
zaman tesellimize medâr olacaktır. Onlar Hakkın rahmetinde, bizler de onların hasretinde
olarak ruhlarının daima şad olmasını Ulu Tanrı‟dan temenni ve niyaz etmekteyiz.”
2. Eserleri
2.1. Şiirler
Harun Ulcay‟ın şiirleri, bizzat kendisi tarafından eski harflerle yazılmış beş ayrı
defterde yer almaktadır. Bir kısmı müsvedde halinde, bir kısmı temize çekilmiş şekilde torunu
Burhan Ulcay‟ın elinde bulunan bu defterler, sınırlı bir neşrin5 dışında henüz yayınlanmamış
durumdadır. Bu defterlerde toplam 39 müstakil şiir tespit edilmiştir. Defterlerde ekseriyetle
aynı şiirler tekrar yazılmış olsa bile bu şiirlerde yer yer kelime, mısra ve beyit farklılıkları
görülmekte, bazen diğer defterlerde olmayan beyit, kıta ya da müstakil şiirlere tesadüf
olunabilmektedir. Bu bakımdan bu çalışmada A, B, C, D ve E olarak isimlendirilen bu
defterlerden A, B ve C defterleri Harun Ulcay'ın şiirlerinin yazılı olduğu birinci cilt, D ve E
defterleri ise ikinci cilt olarak tarif ve kabul edilmiştir. Zira D ve E defterlerinde yer alan ilk
şiirin dışındaki şiirler, diğer defterlerde mevcut değildir. Ayrıca D ve E defterindeki şiirler –E
defterinde yer alan son şiir hariç- birbirinin aynısıdır. Dolayısıyla şairin mevlid türünde
yazdığı şiirlerin yer aldığı D ve E defterlerini diğerlerinden ayrı tutmak icap etmiştir. Söz
konusu bu defterlerin fiziki özellikleri ise şu şekildedir:
1. Defter (A):
162 sayfadan oluşan bu defterde 24 şiir bulunmaktadır. Saman kâğıdından mamul olan
ve sayfalarda farklı sayıda satır bulunan bu defterin dış ölçüleri 230x155, iç ölçüleri
215x130‟dur. Diğer defterlere nisbetle en hacimli olması yönüyle müellifin asıl nüshası olarak
görülebilir. Defter, mukavva bir kapakla ciltlidir. Mukavva cildin sırtı bezle tamir edilmiştir.
Şirazesi vardır. Sayfalar kurşun kalem kullanılarak Arap rakamıyla numaralandırılmıştır.
Şiirler siyah mürekkeple, rik„a-nesih karışımı bir hatla, okunaklı bir şekilde yazılmıştır. Bazı
kelimelere hareke konulmuştur. Bazı kelimelerin üzerinde de kurşun kalemle düzeltmeler
5
Ali Ertuğrul, “Harun Ulcay”, Düzce‟de Şiir I Antoloji, 31-50.
yapılmıştır. Sayfalar kurşun kalemle cetvellenmiştir. Bazı sayfalarda rutubet sebebiyle
bozulmalar mevcuttur.
Zahriye a‟da sonradan tükenmez kalemle muhtemelen başka bir kişi tarafından bozuk
bir imlayla: “Bismillâhi‟r-Rahmâni‟r-Rahîm- 6.10.1965- sâhibin hayratı- Molla Hasan
Efendi‟nin hayrâtı- Muhterem Hocam selâm [ve] du„ânızı beklerim” ifadesi yazılmıştır.
Zahriye b‟de muhtemelen bir çocuk tarafından kurşun kalemle
yapılmış çizikler vardır. Defterde herhangi bir kopma veya eksiklik
mevcut değildir. 1. ve 57. yaprak cetvel dışından, 149. yaprak ise sağ
üst köşesinden yırtılmıştır. Şiirler 158. sayfada bitmektedir. “Ketebe
hazâ‟l-kitâbü‟l-Hâc Hârun bin Süleymân…” şeklinde ketebe kaydı
düşülmüştür. 159. sayfada “tarîh-i tahrîr” başlığı altında kitabın
yazılış tarihi hicrî, rûmî ve mîlâdî olarak verilmiştir (10 Şa„bân 1378
hicrî / 5 Şubat 1374 Rumî / 18 Şubat 1959 Efrenc). Yine 159. sayfada,
hangi şiirin hangi sayfa aralığında bulunduğunu gösteren “sayfa numrosu” başlıklı bir fihrist
mevcuttur. Ancak bu sayfanın sağ alt köşesi yırtıldığı için fihristin tamamı okunamamaktadır.
Sayfanın kopan kısmı çizgili kâğıtla tamir edilmiştir. Defterin 161. ve 162. sayfaları boştur.
Bu defterde yer alan şiirlerde Harun Ulcay, yakın dostu Kürtzâde Mehmed Efendi‟ye
olan muhabbetini izhar sadedinde “Mehmed” mahlasını kullanmıştır. Her şiire besmeleyle
başlamış, başlıkları sayfanın üst tarafına ortalayacak şekilde cetvel üzerine yazmıştır.
Başlangıç:
Yâ İlâhî ecel yasdığına bâşım koyunca
Mâlı mülkü vârislere koyup sana varınca
İmânımı eyle sâbit bedenden rûh alınca
Etmedim yâ Rabbi senden gayrı ma„bûda secde
Yâ İlâhî kıl keremler cemâliñ mûcibince
Son:
Şefî„ kıl rûz-i mahşerde Mustafâ
Tahte‟l-livâ‟ idelim zevk ü safâ
2. Defter (B):
98 sayfadan oluşan bu defterde 13 şiir yer almaktadır. Beyaz çizgili yapraklardan
oluşan bu defterin dış ölçüleri 165x125, iç ölçüleri 140x115‟dir. Defter, vişne çürüğü rengi
mukavva bir kapakla ciltlidir. Mukavva cildin sırtı mavi bezle tamir edilmiştir. Satır sayısı
çeşitlidir ve şirazesi vardır. Sayfalar kırmızı kurşun kalem kullanılarak Arap rakamıyla
numaralandırılmıştır. Şiirler siyah mürekkeple, rik„a hattıyla okunaklı bir şekilde yazılmıştır.
Sütun araları kırmızı kurşun kalemle cetvellidir.
İç ve dış kapakta herhangi bir kayıt yoktur. Bu yüzden defterin ne zaman yazıldığı
belirsiz kalmıştır. Defterde bir şiir bitip diğer şiire geçildiğinde bir
sayfalık boşluk bırakılmıştır. Defterin 22, 46, 54, 58, 62, 68, 94, 95,
96, 97 ve 98. sayfaları boştur. Şiirler 93. sayfada bitmektedir. 89-93.
sayfalardaki şiirler siliktir. Defterde 4. sayfaya kadarki sayfalarda
ikinci kez siyah kurşun kalemle numara verilmiştir. 69. sayfadan 89.
sayfaya kadarki sayfalarda sayfa düzenleme biçimi değişmiştir. Bu
sayfalarda yalnızca sütun araları değil, satır araları da kırmızı kurşun
kalemle cetvellenmiştir. 89-93. sayfalarda ise yine ilk sayfalardaki düzene dönülmüştür.
Başlangıç:
İlâhî ecel yasdığına bâşım koyunca
Mâlı mülkü vârislere koyup sana varınca
İmânımı eyle sâbit bedenden rûh alınca
Etmedim yâ Rabbi senden gayrı ma„bûda secde
Yâ İlâhî kıl keremler cemâliñ mûcibince
Son:
Umarım vâsiʻ rahmetinden idersin mesrûr Hârûn‟ı
Bağışlarsın habîbüne idersin şâdân-ı derûnı
3. Defter (C):
248 sayfadan oluşan defterin 113-160. sayfalarında 7 şiir
mevcuttur. Beyaz çizgili yapraklardan oluşan bu defterin dış ölçüleri
155x100, iç ölçüleri 135x100‟dür. Defter, mukavva üzeri siyah bez
kaplama bir kapakla ciltlidir. Sayfaların yalnızca en üstü tükenmez
kalemle cetvellidir. Sayfalar, günümüz rakamlarıyla tükenmez kalemle
numaralandırılmıştır. Şiirlerin başladığı 113. sayfadan itibaren 1'den
başlanarak kırmızı kurşun kalemle yeniden numaralandırma yapılmıştır.
Şiirler siyah mürekkeple, rik„a hattıyla harekeli olarak yazılmıştır. Yer yer mürekkep
bozulmaları vardır. Sütun araları kırmızı kurşun kalemle cetvellidir. Bir hatibin el defteri
olarak hizmet gördüğü anlaşılan defterde, şiirlerin haricinde dualar, âyet ve hadisler, âyet ve
hadis tefsirleri ve hutbeler de yer almaktadır.
Başlangıç:
Ölüme olunmaz çâre iletür seni Gaffâr‟a
Îkâz ol nevm-i gafletten verma gönlüni ağyâra
Son:
İçi dışı mutahhardır ârız olmaz hayzıyyetde
Nûrdan yaratmış Hudâmız yok gölgesi cismiyyetde
Bu „âlemde okuyub yazan fâzıl olur
Okumayub yazmayan câhil kalur
4. Defter (D):
64 sayfadan oluşan bu defterde mevlid türünde 11 şiir vardır. Beyaz çizgisiz
yapraklardan oluşan bu defterin dış ölçüleri 165x120, iç ölçüleri 135x115‟dir. Defter, sarı
renkli mukavva bir kapakla ciltlidir. Bir miktar yıpranmış olan
mukavva cildin sırtı bez kaplamalıdır. Sayfaların sol üst köşesi mavi
tükenmez kalemle numaralandırılmıştır. Sayfalar kırmızı kurşun
kalemle cetvellenmiş ve ilk üç sayfa hariç iki sütuna ayrılmıştır. Şiirler
siyah mürekkeple yazılmış olup ilk sayfa hariç sonradan kırmızı
kurşun kalemle harekelenmiştir. İlk sayfa ise siyah kurşun kalemle
harekelidir. Defterin zahriye kısmında veya sonunda herhangi bir
kayıt, mühür vs. yoktur. Dolayısıyla defterin yazım tarihini de tespit etmek mümkün
olamamıştır. Şiir başlıkları cetvelin üstüne yazılmıştır. Bazı şiirlerde başlık yerine yalnızca
Besmele kaydedilmiştir.
Şiirler, defterin 3. sayfasından başlayıp 41. sayfasında son bulmaktadır. Defterin 41-
64. sayfa aralığı boştur. Ayrıca 4. ve 14. sayfalar da boş bırakılmıştır. Diğer defterlere nazaran
hacim itibarıyla en küçük boyuta sahip olan bu defterde Harun Ulcay‟ın A, B ve C
defterlerinde yer almayan şiirleri de bulunmaktadır.
Başlangıç:
Dileriz yâ Rabbi senden göster ruhân-ı Mustafâ
Eyle kalbimizi mesrûr görmesun cevr-ile cefâ
Son:
Göster ânda cemâli bulur mü‟minler kelmâli
Bize de göster yâ Rabbi ol günde hüsn-i ahvâli
Yâ muhibb-i „âşıkîn size derin
Sevgili Peygambere salavât verin
5. Defter (E):
704 sayfadan oluşan defterin 1-60. sayfalarında 12 şiir mevcuttur. Beyaz çizgisiz
yapraklardan oluşan bu defterin dış ölçüleri 155x100, iç ölçüleri
135x100‟dür. Defter, mukavva üzeri siyah bez kaplama bir kapakla
ciltlidir. Sayfalar, günümüz rakamlarıyla tükenmez kalemle
numaralandırılmıştır. Sayfalar kırmızı kurşun kalemle cetvellenmiş
ve iki sütuna ayrılmıştır. Şiirler 40. sayfaya kadar siyah
mürekkeple, rik„a hattıyla harekeli olarak yazılmıştır. 41-59.
sayfalar arasında ise hareke kullanılmamıştır. Yer yer mürekkep
bozulmaları vardır. Şiir başlıkları cetvelin üstüne yazılmıştır. Defterde şiirlerin haricinde
dualar, âyet ve hadisler, âyet ve hadis tefsirleri de bulunmaktadır.
Başlangıç:
Dileriz yâ Rabbi senden göster ruhân-ı Mustafâ
Eyle kalbimizi mesrûr görmesun cevr-ile cefâ
Son:
Dahi okuyan diñleyen cemâ„at
Diler Habîb‟inden cidden şefâ„at
Fâtih Medresesi‟nde Batumlu Hâfız Abdüllatif Efendi‟den icazet almış bir medreseli
olarak Harun Ulcay, bu tahsiline uygun olarak kısa süreli müderrislik yapmanın dışında resmî
bir vazife üstlenmemiş ise de, fahrî olarak Ramazan aylarında, kandil ve mevlid gibi
mukaddes gün ve gecelerde imamlık, hatiplik, vaizlik, müezzinlik ve mevlidhanlık yapmış,
“Harun Hoca” olarak ismini duyurmuş biridir. Mesleği icrada rehber olacak kitapların sınırlı
ve kitaba ulaşmanın zor olduğu bir yerde ve zamanda Harun Hoca, imam/hatiplik yaparken
kendisine lazım olacak malumatı derlediği, âyet ve hadis tefsirlerini kaydettiği, muhtelif gün
ve gecelerde yapılacak duaları zabtettiği, hatta mevlidlerde ve teravihlerde okunacak
kasideleri yazdığı defterler oluşturmuş bir nâsih ve şâirdir. Sûre ve âyet tefsirleri yapması,
hadisleri şerh etmesi, şiirlerinde yoğun olarak âyet ve hadislere atıf, telmih ve iktibasta
bulunması, Ahmet Şehabeddin‟e ait Arapça bir eseri tercüme etmesi, iyi derecede Arapça
bildiğini gösteren işaretlerdir.
Adının duyulması gibi bir amacı olmayan mütevazı bir şâir olarak Harun Hoca, şairlik
yönü pek de güçlü olmayan mahallî bir şair olarak kalmış, yazdığı şiirleri bizzât okumanın ve
seslendirmenin dışında kamuyla paylaşmak arzusu içinde olmamıştır. Nitekim şiirlerinde
tercih ettiği konular ve üslup estetik ve popüler olmaktan uzak, didaktik ve nasihat ağırlıklı,
dinî içeriklidir. Anlaşıldığı kadarıyla onun bir hatip ve vâiz olarak asıl kaygısı halkı
bilgilendirmek ve bilinçlendirmek olmuş, bu durum şiirlerine de yansımıştır. Şiirlerinin
başlıklarına ve içeriklerine bakıldığında, onun iyi bir mevlidhân olduğu görülmekte, mevlid
türünde yazılmış şiirlerini içeren D ve E defterindeki şiirleri bizzat seslendirdiği tahmin
edilmektedir. Bu durumda bir mevlidhân olarak Ramazan‟da teravih namazı sırasında,
muhtelif gün ve gecelerdeki kandil ve mevlid merasimleri esnasında okumak üzere mevlid ve
kasideler yazarak ve bunları seslendirerek bilinen ve âşina olunan metinlerin dışına çıkıp
cemaaitin ilgisini çekmiş ve teveccühünü kazanmış olmalıdır.
Harun Hoca‟nın bizzat kendi elyazısıyla kaleme almış olduğu 5 defterde kayıtlı toplam
39 şiiri bulunmaktadır. Şiirlerine başlıklar verirken “kaside, münacat, murabba, muhammes,
mevize…” gibi Divan şiiri nazım şekillerini ve tür adlarını tercih etmesi, onun klasik şiir
anlayışını benimsediğini gösterir. Ancak okunduğunda, şiirlerin başlıkta ifade edilen nazım
şekillerine uygun olmadığı görülür. Örneğin şiirlerinin yirmisine kaside adını vermiştir.
Ancak şiirler sadece övgü konulu olmak ve beyitler (20 şiirden 11‟inin) halinde yazılmak
bakımından kaside olarak adlandırılmaya uygundur. Buna mukabil hece ölçüsüyle yazılmak,
aa/bb/cc… şeklinde kafiye örgüsüne sahip olmak ve dörtlü veya beşli bendler halinde
(bazıları) olmak bakımından kaside nazım şekline uygun değildir. Muhtemelen Harun Hoca,
bu şiirleri, belli bir tarzda ahenkli olarak okumak veya okunmak üzere kaside olarak
isimlendirmiş olmalıdır.
İfade edildiği üzere Klasik Edebiyat tarzını benimseyen Harun Hoca‟nın şiirleri, bir
başka açıdan Halk Edebiyatı ve Yeni Edebiyat tarzlarından izler taşımakta, geleneksel
olandan yeniye geçişin örneklerini içermektedir. Nitekim umûmiyetle sade bir dille yazılmış
olan 39 şiirin tamamı hece ölçüsüyledir ve şiirlerde genellikle 15‟li ve 16‟lı hece ölçüsü
kullanılmıştır. Zaman zaman hece ölçüsünü tutturamadığı mısralar da olmuştur. 26 şiir
beyitler halinde yazılmış, 1 şiir yedili, 7 şiir beşli, 4 şiir dörtlü ve 1 şiir altılı bendlerden
oluşmuştur. Şiirlerin kafiye örgüsü aa/bb/cc… şeklindedir. Şiirlerin bazılarına “besmele” ile
başlamıştır. Bazen bir şiirin bendlerindeki son mısralarda aynı mısraları tekrarlayarak bazen
de bir şiirin bendleri arasında aynı beyitin tekrar edildiği nakaratlar ekleyerek ahenkli bir
söyleyiş oluşturmaya çalışmıştır.
Elifnâme
Klasik Türk edebiyatında elifnâmeler, harflere dair yapılan söz sanatlarından birisidir.
Elifnâmelerin tertip özeliklerine göre pekçok şekli varsa da genellikle mısra veya beyitlerin
başındaki kelimelerin ilk harflerinin alfabetik olarak “elif”ten “ye”ye kadar sıralanmasıyla
düzenlenen manzumelere “Elifnâme” denmiştir.8
Harun Ulcay, İslam peygamberi Hz. Muhammed‟i övmek amacıyla yazdığı naat
türündeki üç şiirini elifnâme tarzında düzenlemiştir. “Kaside-i Medh-i Resûl (Elifbâ-yı
Murabba)” (A: 94-100) veya “Hazâ Kasîdetü „alâ Hurûfi‟-l-Hicâ” (B: 15-24) başlıklı,
“Kasîde-i Medh-i Resûl (Elifbâ-yı Müsennâ)” (A:101-104) veya “Kasîde-i Hurûf-ı Hicâ
Müsennâ” (B: 25-28) unvanlı ve “Kasîde-i Bahr-ı Âhir” (A:104-105) veya “Kasîde-i Yâ-yı
Muhammes” (B: 29-31) ya da “Medh-i Resûl Kasîde” (C:143-149) isimli bu şiirlerin ilk
ikisinde dörtlüklerden oluşan bentlerin ilk kelimesi elif‟ten ye‟ye doğru sıralanır. Elifnâmenin
farklı bir tarzı olan “Kaside-i Bahr-ı Âhir” unvanlı üçüncü şiir ise muhammes nazım şekliyle
yazılmış olup şiirin ilk bendlerinin ilk kelimelerinin hepsi “ye” harfiyle başlar.
Elif
Allâh yâ Muhammed rahmet gönderdi seni
Nûr-ı vechin hürmetine mevcûd oldı kevneyni
Hattâ ki arz u semâvât ins ü cin kamereyni
Muhtâcım şefâ„atin eyleme mahrûm beni
6
Gürcücede “f” harfi bulunmadığından, “f” harfiyle başlayan kelimeler genellikle bu harfe en yakın olan “p”
harfiyle telaffuz edilir.
7
Metin Akkuş, “Klâsik Türk Şiirinin Anlam Dünyası: Edebî Türler ve Tarzlar” adlı kitabında edebî tür ve tarz
ayrımı yapmakta, edebî tür ve tarzların birer problem olarak tartışılması gerektiğini belirtmektedir. Akkuş‟a göre
edebî türler, metnin konusunun ne olduğu yani içeriği ile ilgili iken, bir sunuş biçimi olan tarzlar ise metnin nasıl
anlatıldığı yani ifade biçimi ile alakalıdır (Bkz. Erzurum: Fenomen Yayıncılık, 2007, s. 12).
8
Üzeyir Aslan, “XVIII. Yüzyıl Mutasavvıf Şairlerinden Fahrî Ahmed ve Elif-Nâme Şerhi”, Türk Kültürü
İncelemeleri Dergisi, 19, İstanbul 2008, s. 158.
Be
Bi‟llâhi olmasan sen halk olunmazdı cihân
„Arş ü kürsi levh u kalem hûr u cennet ü gilmân
Sana „âşık kamu „âlem olayım ben de kurbân
Nûr-ı „aynı kıl şefâ„at yevme yekûmu‟l-mizân
Te
Ti‟llâhi türâb-ı ravza-i pâkın etyabdır „arş-ı a„zamdan
Ki zîrâ „aks etmiş âna mübârek nûr-ı azhardan
Anınçün almış şeref cihânda kâ‟in her yerden
Amân server beni uyar cihânıñ nevm-i gafletden
Se
Süreyyâyı geçmişdir şân-ı şerefin fî‟l-eflâk
Okundı şânuna “levlâke lemmâ halaktü‟l-eflâk”
Görmeden eyledik îmân dikilir münkereyn hâşâk
Şefâ„at yâ Resûlu‟llâh yevme yünsabu‟l-livâk
Cim
Cemâlin görmesine bütün kâ‟inât „âşık
Cümle „âlimler iderler medhuni yâ nûr-ı sâdık
Kevneynin âfitâbsın bu sözime Kur‟ân nâtık
Muhtâcım şefâ„atin şefî„ olmak sana lâyık
Ha
Hayâtın ile buldı hayâtı ins ü cân
Hayy ü kayyûm semâvâtdan sana gönderdi9 Kur‟ân
Îmân idenlerin böyle şer„an oldı10 müslümân
Emân yâ mahbûb-ı „âlem umarım derdime dermân
Hı
Hudâmız yâ Resûlüllâh sana vermişdir11 cinân
Havz-ı kevseri bahş itdi içer mü‟minlerin deyyân
Hâtemü‟l-enbiyâ oldun buna şâhid oldı Kur‟ân
Hayru‟l-verâ kıl şefâ„at yevme lâ-yenfe„u‟l-ebnân
Dal
Dîvân-ı kibriyâda va„de idüpdir ol Gaffâr
9
göndermişdir (B)
10
oldılar (B)
11
verdi (B)
Vire sana ümmetinden râzı oldığun mikdâr
Dirîğ buyurma himmetin ricâ iderim hem tekrâr
Şâfi„ ol yâ Resûlüllâh Hârûn12 gelince günâhkâr
Zel
Zü‟l-celâl-i nûr-ı „ayn seni mürşid gönderdi
Enbiyâ-i „izâmlardan seni a„zam eyledi
Mi„râc-ı cismânını sana ikrâm eyledi
Kıl şefâ„at fahr-ı „âlem sana şâfi„ denildi
Ra
Rusul-i „izâmların cümlesin sana muhtâc
Cümle ervâh-ı enbiyâ teşrif etdiğin mi„râc
Gelüp istikbâlüne ânlara oldun sertâc
Fahr-ı âlem kıl şefâ„at ümmetin sana muhtâc
…
La
Lâ-şekdir seni Allâh okudı “mâ-fevka‟l-„ulâ”13
Didi şânunda te„âlâ “kâbe kavseyni ev ednâ”
Bilâ keyf gösterdi cemâl “fe-sübhânellezi esrâ”
Emân yâ seyyid-i Âdem şefî„ ol ol günki „usrâ
Ye
Yedi kat semâvâtda ism-i şerîfin Ahmed
Yeryüzünde ins ü cin beyninde ismiñ Muhammed
Bî-„aded hamd ü senâ ol hâliku‟l-ferdu‟s-samed
Kıldı bizi sana ümmet şâfi„ ol yevmü‟l-meded
Hicviye
Arapça hecâ‟ kökünden türeyen hiciv kelimesi, bir kişiyi şiir veya nesir yoluyla yerme
anlamına gelir. Edebiyatta da biriyle şiir yoluyla alay etme, şiir yoluyla birini gülünç hale
koyma, yerme anlamında kullanılır. Hicviye ise hiciv sözü veya yazısı, taşlama demek olup
çokluk şekli olan hicviyyât da hicivle ilgili şiir ve manzumeler anlamındadır. Bu yönüyle
yergi ve benzeri anlatma biçimlerinden birine ad olmuştur. Halk kültüründe taşlama şeklinde
ifade edilen tarzın karşılığı olan hicviyye, günümüz Türkçesinde yergiye karşılık gelir.14
12
Harûn (B)
13
mâ-fevka‟l-„ulâ: mâ-fevke‟s-semâ (B)
14
Metin Akkuş, “Klâsik Türk Şiirinin Anlam Dünyası: Edebî Türler ve Tarzlar”, s. 103-104.
“Beyân-ı Ahvâl-i ʻÂlem” (A: 79-89) adlı şiirinde toplumdaki ahlakî yozlaşmayı ağır
bir şekilde eleştiren Harun Ulcay‟ın sigara içenleri hicvettiği “Kasîde-i Zemm-i Duhân (A:
135-145)” adlı şiiri hicviyye tarzının güçlü bir örneğidir:
Doğum, doğum yeri ve doğum zamanı anlamına gelen mevlid kelimesi Arapça velâdet
(doğmak) kelimesinden türetilmiştir. Bir terim olarak da İslam peygamberinin doğumunu
anlatmak ve doğumunu kutlamak üzere yazılmış manzum eserlere mevlid adı verilmiştir. Bu
bakımdan bestelenmiş mevlid metinlerini okuyanlara mevlidhân (mevlid okuyan) denmiştir.
Anlaşılacağı üzere mevlid, esas olarak Hz. Muhammed ve çevresinde gelişen olaylarla ilgili
olmakla birlikte, zamanla bazı toplumsal merasimleri tanımlamak için de kullanılmaya
başlamış ve doğum kutlaması, doğum olaylarının anlatıldığı menkıbe, tören, doğum ziyafeti
ve bayram gibi anlamlarda kullanılır olmuştur.15
15
Metin Akkuş, “Klâsik Türk Şiirinin Anlam Dünyası: Edebî Türler ve Tarzlar”, s. 156.
16
Harun Hoca‟nın mevlidhânlık yaptığı şu şiirlerinden anlaşılmaktadır: Mevlûd Şerbeti İçilecek Zamân Kasîde
(A: 146-147) / Mevlûd Şerbeti Kasîdesi (C: 133-133), Mevlûd Du„âsının Sonunda Okunacak Münâcât (A: 148-
149), Mevʻize-i Hasene (D: 17-19)/ Mevlûde Şürûʻ İtmeden Evvel Okunacak Mevʻize-i Hasene (E: 17-19),
Mevlid-i Nebevî‟niñ Okunmasınıñ Fazlını Beyân (D ve E: 15-16).
17
Bu şiirin D defterinde s. 34‟ten sonraki kısmı, E defterinde başka bir şiir olarak kabul edilmiş ve yeni bir başlık
(Anasından Ṭoġdıkdan Soñra Görülen Hâriku‟l-„âde Beyân (E: 34-35)) verilmiştir.
Ol gice emr eyledi Rabb-i Mennân
Açın Cennet-i Firdevs‟i yâ Rıdvân
Mi‘racnâme/Mi‘raciye
18
Metin Akkuş, “Klâsik Türk Şiirinin Anlam Dünyası: Edebî Türler ve Tarzlar”, s. 159-160.
19
Metin Akkuş, “Klâsik Türk Şiirinin Anlam Dünyası: Edebî Türler ve Tarzlar”, s. 160.
Gördi nice beyyinâtı vâsıl oldı dostına
Münacât
Terim olarak münacât, birinin kulağına bir şey söyleme, fısıldama; Allah‟a gizlice
yalvarma, yakarma, dua etme anlamlarına gelir. Edebiyatta da Allah‟a yakarış, yalvarma, af
dileme ve dua içerikli metinler münacât adını alır. Bu tür metinler içinde kulun güçsüzlüğü ve
yetersizliği karşısında yaratıcının mutlak güç sahibi oluşu ve üstünlüğü vurgulanır.20
Harun Hoca aslında hemen hemen bütün şiirlerinde münacât tarzını kullanır. Ancak
bazı şiirlerine özellikle “münacât” başlığını vermeyi tercih ederek şiirini Allah‟a yakarmak
amacıyla yazdığını belirtmek istemiştir. Bazen de Hz. Muhammed‟den şafaat talebinde
20
Metin Akkuş, “Klâsik Türk Şiirinin Anlam Dünyası: Edebî Türler ve Tarzlar”, s. 173-174.
bulunduğu “münacât” başlıklı şiirler yazmıştır. Başlığında münacât kelimesi bulunan şiirleri
şunlardır: Kasîde-i Münâcât-ı Mehmed (A 23-24) / Münâcât-ı Hârûnî (B: 89-90), Münâcât-ı
Mehmed (A:39-44), Kasîde-i Münâcât-ı Muhammed (A: 106-110) / Başlıksız (D: 1-3) / Rûh-ı
Resûlullâh İlhâk Olmak Niyetiyle Evvelâ İşbu Kasîde Okunup Her Beytiñ „Akabinde Salavât
Getürile (E: 1-2), Kasîde-i Münâcât-ı Muhammed (A: 110-114) / Kasîde-i Münâcât (B: 47-
53), Kasîde-i Medh-i Resûl ma„a‟l-Münâcât (A: 116-118, B:55-57), Kasîde-i Münâcât-ı
Mehmedî (A: 133-134) / Münâcât-ı Hârûnî (B: 121-123).
Münâcât-ı Hârûnî
(A: 23-24, B: 89-90)
Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm
15‟li
Yâ İlâhî kapuna geldim21 tökerim gözyaşı
Kabre kondığım zamân eyle îmânım yoldaşı
21
gelüp (B)
22
Cemâli (B)
23
hâlık iden: hâlıku‟l- (B)
24
Mehmed (A)
25
zulûm(B)
26
Müjde olsun şol kişiye Hak ana dise kulum (B)
27
Nefse şeytâna uyup yâ Rab işledim hatâ (B)
28
Mehmed‟i (A)
Kapundan red olmamışdır bir ehad yâ Ze‟l-kadîm
29
Mehmed‟in (A)
30
Vâlideynimize ihsân eyle yâ Rab ol günda (A)
31
Dünyâda ve uhrâda oldı şâfi„ her âdeme (B)
32
gâyet (B)
33
Mennân (B)
34
Mehmed (A)
35
nidâyı (B)
36
der: - (B)
37
Kalmaya bu kulunda zerre kadar derd ü gam (A)
Yâ şefâ„at ider ise ol Habîbiñ muhterem
Görmeye kulun kasâvet cennete basdım kadem38
Na‘at
Na„at, kelime olarak, bir kimsede bulunan güzel şeyleri vasfetmek, bir şeyi
methederek anlatmak, bir kimseyi överek niteliklerini mübalağalı olarak belirtmek
anlamlarına gelir. Edebiyatta ise Hz. Muhammed‟in vasıflarını överek anlatan şiirlere denir.40
Bu yönüyle na‘atler, Peygambere karşı duyulan muhabbet ve hürmeti işleyen, Hz.
Muhammed‟in peygamberliğini, mucizelerini, hicretini, yaşadığı sıkıntıları ele alan, mi„racı
ve şefaati gibi mucizevî durumlarını konu edinen metinlerdir.41
Hz. Muhammed‟e olan muhabbetini ve hürmetini yazdığı pek çok mısrada dışa vuran
Harun Hoca, müstakil olarak na„at türünde de pek çok şiir kaleme almıştır. Bir bakıma onun
Mevlid ve Mi„raciyye türlerindeki şiirilerini de yazmış olduğu na„atlerin bir alt başlığı olarak
kabul etmek gerekir. Na„at türünde yazdığı şiirlerinde şefaatnâme tarzını kullanan Harun
Hoca‟nın bu şiirlerini, onun Hz. Muhammed‟e duyduğu sevginin bir yansıması olarak görmek
mümkündür. Bunun yanında onun aynı zamanda iyi bir mevlidhân olduğu dikkate alınırsa,
mevlid merasimlerinde bilinen metinlerin haricinde kendisine ait metinleri de seslendirme
isteği içinde olduğu ve bu amaçla na„at türünde şiirler kaleme aldığı da söylenebilir.
Harun Hoca tarafından yazılan na„at türündeki şiirlerin başlıkları şunlardır: Kasîde-i
Medh-i Resûl (Elifbâ-yı Murabba„) (A: 94-100) / Hazâ Kasîdetü „alâ Hurûfü‟-l-Hicâ (B: 15-
24), Kasîde-i Medh-i Resûl (Elifbâ-yı Müsennâ) (A: 101-102) / Kasîde-i Hurûf-ı Hicâ
Müsennâ (B: 25-28), Kasîde-i Bahr-ı Âhir (A: 104-105) / Kasîde-i Yâ-yı Muhammes (B: 29-
31) / Medh-i Resûl Kasîde (C: 143-149), Kasîde-i Münâcât-ı Muhammed (A: 106-109) /
38
Görmeye kulun kasâvet gidere derd ü gam (B)
39
bu kulunı kapundan: kulun Hârûn bâbından (B)
40
Mehmet Aça vd. (2012), Başlangıçtan Günümüze Türk Edebiyatında Tür ve Şekil Bilgisi, İstanbul: Kesit
Yayınları, 2012, s. 399.
41
Metin Akkuş, “Klâsik Türk Şiirinin Anlam Dünyası: Edebî Türler ve Tarzlar”, s. 181.
Kasîde-i Mustafâ (B: 41-45) / Başlıksız (D: 1-3) / Rûh-ı Resûlullâh İlhâk Olmak Niyetiyle
Evvelâ İşbu Kasîde Okunup Her Beytiñ „Akabinde Salavât Getürile (E:1-2), Kasîde-i Medh-i
Resûl (A: 122-130) / Ravza-i Mutahhara[da] Okunacak Kasîde (B: 33-40), Mevlûd Şerbeti
İçilecek Zamân Kasîde (A: 146-147) / Mevlûd Şerbet Kasîdesi (C: 131-133), Mevlûd
Du„âsınıñ Sonunda Okunacak Münâcât (A: 148-149), Başlıksız (D: 5-10) / Resûlüllâh Rûhânı
Yaradılışı Beyân (E: 3-9), Mevlid-i Nebevî‟niñ Okunmasınıñ Fazlını Beyân (D:1 5-16, E: 15-
16)), Mevʻize-i Hasene (D ve E:17-19), Hazâ Bidâyet-i Mevlidü‟n-Nebî ʿAleyhi‟s-Selâm (D ve
E: 20-25), Bidâyet-i Mevlidü‟n-Nebî Salla‟llâhu ʻAleyhi ve-Sellem (D ve E:26-29), Resûl-i
Ekrem Toğdığında Okunacak Merhabâ (D ve E: 30), Baʻde‟l-Vilâdet Zâhir Olan Muʻcizât-ı
Beyân (D: 31-35 ve E:31-33), Baʻde‟n-Nübüvvet Zâhir Olan Muʻcizât-ı Beyân (D ve E: 36-
37), Baʻde‟n-Nübüvvet Miʻracın Hülâsâsı Beyân (D:38-41, E: 38-40).
42
Ravza-i Mutahhara[da] Okunacak Kasîde (B)
Sidre-i müntehâ üzre ayağı basandansın sen
Sen ol Ahmed-i Mahmûd-ı Muhammed-i Mustafâ‟sın sen
Nasihatnâme/Pendnâme
43
buyurdu hâcâtı (A): etdi hâcâtunı (B)
insan olmaya ve hayatta karşılaşılabilecek muhtemel sıkıntıları aşmaya dair öğütleri içeren
metinlere verilen isimdir. Şekil ve içerik olarak Beydeba‟nın Kelile ve Dimne‟sinden
etkilenmiş olan nasihatnâmeler, İslamî temellere dayalı ahlakî davranış ilkelerini özlü ifadeler
halinde muhataplarına aktarmak amacıyla yazılmışlardır.44
Şiirlerini yazarken edebî bir kaygı taşımadığı hissedilen Harun Hoca, vâizlik ve
hatiplik mesleğini icra ederken “din, nasihattir” hadisini de dikkate alarak halka tavsiye ve
nasihatlarda bulunmakta ve muhtemelen bunları türlü söz sanatlarından ve şiirlerden istifade
ederek sunmaktaydı. Nitekim insanların İslamî kurallara göre dünyada nasıl bir hayat
yaşamaları gerektiğini anlatan bir vâiz ve hatibin düşünce ve hayal dünyasını görmemize
imkân tanıyan şiirleri de neredeyse tümüyle nasihatnâme tarzındadır. Onun yazmış olduğu
“nasihat” başlıklı şu şiirleri ise nasihat vermek niyetinin açık bir izharı olmalıdır: Kasîde-i
Nasîhat-ı İhvân (A:25-38, B: 82-88), Kasîde-i Nasîhat-ı İhvân (A: 57-78) / Nasîhat-i İhvân
Kasîdesi (B: 69-76), Kasîde-i Nasîhat (A:90-93) / Başlıksız (C:15-24), Hâzâ Kasîde-i Îkâz
(A:119-122) / Dem-i Dünyâ Kasîdesi (B:63-67) / Başlıksız (C:113-119), Kasîde-i Tenbîh
(A:131-132) / Başlıksız (C:159-160), Başlıksız (A: 150-155) / Kasîde-i Nasîhat (C: 151-160).
44
Metin Akkuş, “Klâsik Türk Şiirinin Anlam Dünyası: Edebî Türler ve Tarzlar”, s. 188.
45
B defterindeki başlık farklıdır ancak okunaklı değildir.
Kan ağlasan olmaz zerre fâ‟ide
46
Varma şeytân yolına oğul bakın (B)
47
Birkaç (B)
48
var: - (B)
49
Birinci mesrūren işlersen (B)
50
âşikâr: âşikâre (B)
51
Isrârınla (B)
52
Kevneynde (B)
53
Allâh (B)
54
yesîr (B)
55
çok (B)
Dilin alışdırma kizb ü gıybete
Tâlib isen cennet ile ni„mete
Ramazâniye
Hicrî takvimin dokuzuncu ayı olan Ramazan ayı, oruç ve oruçla ilgili iftar, sahur ve
teravih gibi ibâdet ve uygulamaları, Kadir gecesi gibi mukaddes bir geceyi içermesi sebebiyle
edebî metinlere de konu olmuş özel bir aydır. Ramazan ayı ve bu ay içerisinde yapılan türlü
ameller şairlerin muhayyilelerini zorlamış ve bir edebî tür olarak ramazaniye veya
ramazannâmeler oluşmuştur. Ramazannâmeler, Ramazan ayına giriş vesilesiyle kaleme
alınmış kutlama metinleri olarak düzenlenmişlerdir.57
Hayatı hakkında bilgiler verilirken de temas edildiği üzere Harun Hoca‟nın Ramazan
aylarında vaizlik yaptığı, hatta Denizli‟den gelen vaizlik teklifi dolayısıyla birkaç yıl
Ramazan ayında Denizli‟ye vaizlik yapmaya gittiği bilinmektedir. Muhtemelen Ramazan
aylarında yapmış olduğu sohbetlerini süslemek, hitabetinin tesirini arttırmak ve cemaatin dinî
hislerini ve duygu dünyasını harekete geçirmek maksadıyla Ramazan‟ın başında ve sonunda
okunmak üzere “Şehr-i Ramazân Merhabâsı” (A: 156-157, C: 135-138) ve “Şehr-i Ramazân
Elvedâ„” (C: 139-142) adlı iki Ramazaniye türünde şiir kaleme almıştır.
56
gitme: gitme dahi (B)
57
Metin Akkuş, “Klâsik Türk Şiirinin Anlam Dünyası: Edebî Türler ve Tarzlar”, s. 212.
58
halk içre (C)
59
Bu mısra A defterinde yoktur, C defterinde bulunmaktadır.
60
Ramazân (C)
Geyerler hülle-i cennet iderler her yanı seyrân
Cennet-i „aden içinde gösterir cemâli Rahmân
Şefî„ ol yâ şehr-i gufrân şefî„ kıldı seni Sübhân
Merhabâ yâ şehr-i Ramazân şehr-i sultân merhabâ61
66
Şefî„ ol yâ şehr-i Gufrân şefî„ kıldı seni Sübhân (C)
Lisânım „âcizdir ey mâh senin medh u senâsından
Yetmez ma„lûmâtım benim idem beyân „ulâsından
Olmuşum gûyâ ki sekrân senin „aşkın sevdâsından
Şâfi„ ol rûz-ı mahşerde kurtar bizi belâsından
Elvedâ„ yâ şehr-i gufrân şehr-i Ramazân elvedâ„
Tevhid
Bir kılma, bir sayma, birliğine inanma veya Allah‟tan başka ilah yoktur
(Lâilâheillallâh) sözünü tekrar etme anlamlarına gelen tevhid, edebiyatta Allah‟ın var ve bir
olduğu hakkında yazılan metinlere verilen addır. Allah‟ın yüceliği ve birliğine dair yazılmış
şiirler, övgü konusu Allah olan kasideler tevhid türünün örnekleri arasındadır. Bu metinler
içinde Allah‟ın birliği ve yüceliği işlenirken zâtı, sıfatları, kudreti ve azameti karşısında
insanın acizliğinin vurgulandığı bölümler bir münacâta dönüşür.67
Tevhid ilkesine sıkı sıkıya bağlı bir muvahhid olarak Harun Hoca da hemen hemen
bütün şiirlerinde Allah‟ı hamd ve tesbih etmekte, Allah‟ın sıfatlarından (esmaü‟l-hüsnâ)
bahsetmektedir. Harun Hoca, tevhid türünün örneklerini verdiği bu kısımlarda, zaman zaman
Allah‟a günahlarının affı için yalvararak münacat tarzını da kullanmaktadır.
67
Metin Akkuş, “Klâsik Türk Şiirinin Anlam Dünyası: Edebî Türler ve Tarzlar”, s. 257-258.
Her kim iderse zikru‟llâh kesîr
İder her müşkilleri ânıñ yesîr
Sonuç
Yazdıklarıyla ekol olmuş, şaheser niteliğinde eserler telif etmiş, belli bir beğeni
düzeyini tutturmuş edibler ve şâirler edebiyat tarihine adlarını yazdırdıklarından dolayı çokça
okunan ve tanınan kimseler arasında yer alırlar. Buna mukabil taşrada olmaları sebebiyle
seslerini duyuramamış, türlü imkânsızlıklar nedeniyle sanat ve hüner bakımından belli bir
seviyeyi aşamamış, sadece yüreğinde hissettiklerini kaleme almakla yetinmiş, tanınma ve
meşhur olma gayesi gütmemiş kimselerin evrak-ı metrûkeleri de türlü yönlerden dikkate
değerdir ve neşredilmeyi hak etmektedir. Yaşadıkları şehrin sesini ve müktesebâtını yansıtan
bu tür yazar ve şarirlerin hayatları ve eserleri, taşrayı anlamak ve edebiyatın düzeyini
keşfetmek bakımından elbette ki önemlidir.
Kaynakça
Aça, Mehmet vd., Başlangıçtan Günümüze Türk Edebiyatında Tür ve Şekil Bilgisi, İstanbul:
Kesit Yayınları, 2012.
Akkuş, Metin, Klâsik Türk Şiirinin Anlam Dünyası: Edebi Türler ve Tarzlar, Erzurum:
Fenomen Yayıncılık, 2007.
Aslan, Üzeyir, XVIII. Yüzyıl Mutasavvıf Şairlerinden Fahrî Ahmed ve Elifnâme Şerhi, Türk
Kültürü İncelemeleri Dergisi, 19, İstanbul 2008, 157-192.
Ertuğrul, Ali, “Harun Ulcay”, Düzce‟de Şiir I Antoloji, haz. Abdullah Çelebioğlu, Ali
Ertuğrul, Fevzi Çelebi, Düzce Üniversitesi Yayınları, 2019.