You are on page 1of 7

in 

fact
doğrusu Doğrusunu isterseniz o benim kız kardeşim. - As a matter of fact, she is my
sister.
in advance
önceden Biz önceden biliyorduk. - We knew that in advance.
in time
zamanla Genellikle boş zamanlarınızda ne yaparsınız? - What do you usually do in your
free time?
in charge
sorumlu Sorumluyuz. - We're in charge.
in general
genel olarak Genel olarak, erkekler kadınlardan daha hızlı koşar. - In general, men run
faster than women.
in low spirits
keyifsiz O, bugün keyifsiz. - She is in low spirits today.
in order
sırayla Öğretmen öğrencileri alfabetik sırayla çağırdı. - The teacher called the students in
alphabetical order.
in short
kısacası Kısacası, tüm çabalarımız boşa gitti. - In short, all our efforts resulted in nothing.
in any case
her hâlükârda Yarın yağmur yağabilir ama biz her halükarda gideceğiz. - It may rain
tomorrow, but we are going in any case.
in full
eksiksiz Prens John eksiksiz bir törenle toprağa verildi. - Prince John was buried with full
ceremony.
in silence
sessizce Haldun sessizce caddeden aşağıya doğru yürüdü. - Yavuz walked down the
street in silence.
in the future
ileride İleride polis olmak istiyor. - He wants to be a policeman in the future.
in turn
sırayla Her öğrenci sırayla diplomasını aldı. - Each student received his diploma in turn.
in advance
peşin Bilgi için sana peşinen teşekkür ederim. - I would like to thank you in advance for
the information.
in charge
görevli
in person
bizzat Bizzat Oğuz'a söyle. - Tell Korkut in person.
in general
genelde Çok anlamlı sözcük grupları genelde komik çevirilere neden olur. - Ambiguous
phrases in general lead to amusing interpretations.
in vain
boşuna Bütün çabalarım boşunaydı. - All my efforts were in vain.
in general
genellikle Japonlar genellikle incedirler. - Japanese people in general are polite.
in quiet
sessizce
in front of
önünde Tam Altemur'un önündeydim. - I was right in front of Harun.
pain in the neck
baş belası Oğuz bir baş belasıdır. - Faruk is a real pain in the neck.
participate in
iştirak etmek
get in
(arabaya) binmek
pain in the neck
baş belâsı Oğuz bir baş belasıdır. - Faruk is a real pain in the neck.
rein in
dizginlemek
tuck in
sokmak
in love
aşık Aşk aşka aşıktır. - Love loves love.
built-in
gömme Kitaplık gömmedir. - The bookshelf is built in.
in case
takdirde: In case it's necessary, I can work late. Gerektiği takdirde geç vakte kadar
çalışabilirim
in terms of
açısından Bugün bu sorunu ahlak açısından tartışacağız. - Today we are going to discuss
this problem in terms of morality.
in fact
aslında Aslında, Yahudiler bugün çok küçük bir nüfusa sahiptir. - In fact, the Jews today
have a very small population.
in case
eğer diye
in return for
-e karşılık olarak, -in karşılığında
in order to
-mek amacıyla
in respect to
bakımından
in a way
(deyim) bir bakima
in between
ortada
in brief
özet olarak
in bulk
açık, ambalajsız
in case
ihtimaline karşı Yağmur yağma ihtimaline karşı şemsiyeni alsan iyi olur. - You'd better
take your umbrella, just in case it rains.
in contrast to
in aksine
in favor of
tarafında olarak
in favour of
lehine Kader benim lehine döndü. - Fate has turned in my favour.
in the way of
açısından
in case
(Fiili Deyim ) -dığı takdirde
in fact
(deyim,Kanun) hakikaten
in favor of
lehinde Ben önerinini lehindeyim. - I am in favor of your proposal.
in my opinion
bana göre Bana göre, mutluluğun birkaç temel gereksinimi var. - In my opinion, happiness
has a few fundamental requirements.
in sequence
sırayla
in view of
den dolayı
in order
sıralı
in anticipation of
(bir şeyin gerçekleşebileceği) düşüncesiyle
in fact
hatta
in order to
diye Yeni ürün, kurulum sırasında herhangi bir sorun çıkmasın diye bu hafta iki kez
kontrol edildi. - This new product has been checked twice this week in order to avoid any
problem during the installation.
in brief
Kısacası Kısacası, parti müthişti. - In brief, the party was splendid.
in operational terms
Operasyonel açıdan
in plenary
Tam olarak, eksiksiz br biçimde
in the offing
Yakın gelecekte
in view of something
Göz önüne alındığında
in wake of
1. -in peşinden, -in ardından2. -in sonucu olarak
inch in
Bir yere/bölgeye yavaş yavaş girmek
in addition
ek olarak İyi bir sağlığa ek olarak, onun iyi bir beyni var. - In addition to good health, he
has a good brain.
in contrast
tersine
in a nutshell
özet olarak Özet olarak evren: ben bilincim. - The universe in a nutshell: I am
consciousness.
in accord with
-le uyum içinde
in accordance
uygun olarak İki ülke arasındaki bu anlaşmazlıklar, uluslararası hukuka uygun olarak
çözülmelidir. - These disputes between the two nations should be solved in accordance
with international law.
in accordance with
(Askeri) e uygun olarak Faiz oranlarının ödünç alanların iş riskine uygun olarak tespit
edildiğini biliyorum. - I know that interest rates are fixed in accordance to the borrower's
business risk.
in accordance with
gereğince
in and out
(deyim) girip cikma
in any case
her halukarda Her halukârda endişelenmene gerek yok. - In any case, you don't need to
worry.
in between
in arasında Kanton ve Mandarin arasında ne fark var? - What's the difference between
Cantonese and Mandarin?
in case
takdirde Gelemediği takdirde, onun yerini almak zorunda kalacaksınız. - You'll have to
take his place in case he can't come.
in case
ise
in case of
halinde Zorluk olması halinde, sorabilirsin. - In case of whatever difficulty, you may ask.
in case of
durumunda  - 
in case of
olması halinde Zorluk olması halinde, sorabilirsin. - In case of whatever difficulty, you may
ask.
in cold blood
soğukkanlılıkla Soğukkanlılıkla vuruldu. - He was shot in cold blood.
in company with
eşliğinde Kırmızı şarap eşliğinde yemek için en sevdiğin yemek nedir? - What's your
favorite food to eat with red wine?
in comparison with
kıyasla Onunla kıyaslarsak, ben hâlâ daha büyüğüm. - In comparison to him, I am still
older.
in conformity with
(Fiili Deyim ) -e uygun olarak , -e uyarak
in conjunction with
(Kanun) bağlantılı olarak Emmet'in teorisi ile bağlantılı olarak Leech'in sunduğu teklif en
makulüdür. - A more plausible proposal is the one Leech presented in conjunction with
Emmet's theory.
in conjunction with
ile birlikte,-le birlikte
in conjunction with
ile beraber / birlikte
in course of
sırasında O, seyahatleri sırasında çok sayıda etkileyici insanlarla tanıştı.- He met many
fascinating people in the course of his travels.
in course of time
zamanın akışı içinde
in course of time
zamanla Genellikle boş zamanlarınızda ne yaparsınız? - What do you usually do in your
free time?
in effect
aslında
in english
İngilizce Onun İngilizce bilgisi kötü. - His knowledge of English is poor.
in first place
en önce Neden önce bana söylemedin? - Why didn't you tell me first?
in first place
ilk olarak Oğuz ilk olarak odaya gitti. - Haldun went into the room first.
in front
önde Öndeki nedir? - What's out front?
in front of
önü
in front of
in önünde Ertuğrul evinin önünde vurularak öldürüldü. - Tanju was shot dead in front of
his house.
in front of
karşısında Her zaman TV'nin karşısındasın. - You're always in front of the TV.
in full
tam olarak Japon kültürünü tam olarak anlamak için dil öğrenmelisin. - To understand
Japanese culture to the full, you should learn the language.
in full swing
tam faaliyette
in good shape
iyi durumda Sen iyi durumdasın. - You're in good shape.
in great demand
(Fiili Deyim ) çok aranan , çok rağbette
in line with
ile aynı doğrultuda
in love
aşık olmuş Peter o kıza aşık olmuştu. - Peter had fallen in love with that girl.
in my opinion
bence Bence, benim Almancam yeterince iyi değil. - In my opinion, my German is not
good enough.
in need
muhtaç olmak
in need
muhtaç Muhtaç arkadaşlarına asla sırtını dönmez. - He never turns his back on a friend in
need.
in order that
-sin diye
in order to
olması için
in other saying
başka bir deyişle Başka bir deyişle, o tembel. - In other words, he is lazy.
in parallel
paralel olarak
in particular
özellikle Özellikle birini mi arıyorsun? - Are you looking for someone in particular?
in place of
-in yerine
in place of
karşılık olarak
in place of
yerine Korkut Mine'nin yerine geçmesi için birini arıyor. - Batu is looking for someone to
take Mine's place.
in progress
yapılmakta
in proportion to
oranla
in public
herkesin içinde Harun herkesin içinde Mine'yi öpmekten daha iyisini biliyordu. - Haluk
knew better than to try to kiss Mine in public.
in quest of
ardında
in question
söz konusu olan
in regard to
göz önünde tutarak
in some cases
bazı durumlarda Bazı durumlarda, - In some cases, mastectomy is prophylactic surgery -
a preventive measure taken by those considered to be at high risk of breast cancer.
in stock
tic. mevcut
in such cases
bu durumlarda
in terms of
açıdan: Don't look at the situation in those terms! Duruma o açıdan bakma!
in that
-diğinden, -diğinden dolayı; çünkü; -diğine göre, mademki, madem
in that case
o halde O halde, ben sizin bugün gelmeniz gerektiğini düşünüyorum. - In that case, I think
you should come in today.
in the presence of a large company
büyük bir topluluk önünde
in the balance
(deyim) karar verirmemis ,askida ,kritik noktada
in the balance
belirsiz
in the balance
askıda
in the balance
karara bağlanmamış
in the context of
bağlamında
in the dark
habersiz
in the distance
uzakta Hava açıkken Fuji dağını uzaktan görebiliriz. - On a clear day, we can see Mt. Fuji
in the distance.
in the end
sonuçta
in the event
sonuçta
in the face of
-in karşısında
in the long run
(deyim) en sonunda
in the long run
uzun vadede Bu makineyi alarak uzun vadede çok para biriktirebiliriz. - In the long run, we
can save a lot of money by buying this machine.
in the short term
kısa vadede
in this respect
bu bakımdan Bu bakımdan haklısın. - In this respect, you're right.
in this sense
bu bağlamda Bu sözcük bu bağlamda doğru mudur? - Is this word correct in this context?
in time
vaktinde Tren vaktindeydi. - The train was on time.
in transit
(Askeri) NAKİL HALİNDE, NAKLEDİLMEKTE, YOLDA
in view of
-den dolayı, ... yüzünden, -i göz önünde tutarak
in view of
göz önüne alınacak olursa
in view of
göz önüne alındığında
in view of the fact that
göz önünde bulundurarak
interested in
ile ilgili Haluk özellikle Mine ile ilgili görünmüyor. - Rauf doesn't seem particularly
interested in Mine.
interested in
-e ilgi duymak
interested in
alakalanmak
interested in
ile ilgilenmek Erkekler genellikle kadınlar kadar artistik buz pateni ile ilgilenmezler. - Men
aren't usually as interested in figure skating as women are.
interested in
alakadar olmak
interested in
… ile ilgili
interested in
meraklı

You might also like