Professional Documents
Culture Documents
Tarık Solmuş (Ed.) Bağlanma Aile Ve Evlilik Psikolojisi
Tarık Solmuş (Ed.) Bağlanma Aile Ve Evlilik Psikolojisi
EVLİLİK ve
ÖİLt PSİKOLOJİSİ
S istem Y ayıncılık: 7 0 6
P sik o lo ji-P sik o d r a m a -S o sy o lo ji-F e lse fe D iz is i
ISBN: 9 7 8 -9 7 5 -3 2 2 -6 0 6 -6
SİSTEM YA Y IN C ILIK
Ey Tebrizli Şems,
D inim aşktır benim; senin yüzünü gördüm göreli,
Benim dinim senin yüzünle övünür, ey sevgili!
Bunu unutm a, hatırla ama!
Mevlana
Ö zledim seni,
Ayrılık yüreğim i uyuşturuyor, karıncalandırıyor nicedir,
Beynim i uyuşturuyor özlem in,
Çok sık birlikte olmasak bile,
Benim le olduğunu bilm enin,
Bunca zamandır içim i ısıttığını,
Yeni yeni anlıyorum.
Can Yücel
BEBEKLİKTE, ÇOCUKLUKTA ve
ERGENLİKTE BAĞLANMA
Bebeklerde Bağlanmanın Gelişimi ve Belirlenmesi /
Değerlendirilmesi
A. Şebnem Soysal - Elvan İşeri..................... 26
Bağlanmanın Oluşumu ve Psikososyal ve
Bilişsel Gelişim Çerçevesinde Bağlanma
Başak Karateke .................. 35
Erken Doğan Bebeklerde Bağlanma
A. Şebnem Soysal.................................................................................43
Anne-Bebek / Çocuk Bağlanma ve Beslenme ilişkisi
Özden Badem ci................................................................................... 55
Bebeklerde ve Çocuklarda Bağlanma ve Ayrılma /
Ayrılık Kaygısı
Şebnem Kuşçu Orhan .......................... 65
Bebeklerde ve Çocuklarda Tepkisel
Bağlanma Bozukluğu: Bir Vaka Örneği
A. Şebnem Soysal - Elvan İşeri - Aysima Özçelik............................ 80
Bebeklik ve Çocukluk Dönemleri Bağlanma Bozuklukları ve
Bağlanmanın Bu Dönemlerdeki Diğer Bozukluklarla ilişkisi
Tarık Solm uş........................................................................................91
Bağlanma, Mizaç ve Ebeveyn -Çocuk ilişkileri
Bilge Yağmurlu - Aslı Candan Kodalak..........................................111
Bağlanma ve Aile İşlevleri Açısından
Anne-Baba-Çocuk ilişkileri
Zuhal Gültekin ................................................................................. 125
Bağlanma ve Ebeveynlik Tarzları
Gül Şendil............................................................. 142
Bağlanma, Bipolar Bozukluk ve Bipolar Bozukluğun
Aile ilişkileri Üzerindeki İzdüşümü
Merve Mamacı ................................................................................. 159
Saygılarım ızla,
U zm . Psk. Tarık S o lm u ş
Editör
GİRİŞ
BEBEKLİKTEN YETİŞKİNLİĞE;
BAĞLANMA ve ROMANTİK BAĞLANMA
Tarık Solmuş'
Güvenli Bağlanma
• Güvenli bağlanm aya sahip bireyler, eşlerine kolaylıkla yak
laşabilirler ve onlara bağlı olm aktan da m utludurlar,
• Terk edilme ve insanların onlara onların istediğinden daha
fazla yakınlaşm aları yönünde kaygıları yoktur,
• Uzun süreli ilişkiler kurarlar, özellikle uzun süreli eşlerle
yaşanan cinsellikten hoşlanırlar,
• H em kendilerine hem de diğer insanlara duydukları saygı
ve güven yüksektir,
• Stres altındayken Sosyal destek ararlar,
• K endilerini açm aktan ve diğer insanların da kendilerini
onlara açm alarından hoşlanırlar,
• Kişilerarası ilişkilerinde olumlu, iyimser/yapıcı bir tutum
sergilerler
• Diğer bağlanm a stillerine sahip bireylerden daha az oranda
fiziksel rahatsızlık belirtileri ve ölüm korkusu gösterirler,
• Eşlerine karşı güvenli olm ayan bağlanm a stillerine sahip
bireylerden çok daha affedicidirler ve empatiktirler.
Kaçınan Bağlanma
• Kaçınan bağlanm a stiline sahip bireyler, eşlerine güven
duymazlar,
• İnsanların kendilerine bağlanm ış olduğu duygusu gergin
lik yaratır,
• İlişkilerine son derece sınırlı oranda yatırım yaparlar,
• Eşleriyle cinsel ilişki sırasında bir başka insanı düşlerler,
ayrıca, bir aşk yaşantısı olm adan cinsel ilişkiye girm e eğili
mi de yüksektir,
• Ebeveynlerini azarlayıcı ve reddedici olarak görm e eğili
m indedirler,
• Bilgi işleme süreci açısından bakıldığında, kendi kendine
yetebilm e duygusunu “zorlayan” ve tutum değişimi “tehli
kesi” taşıyan her türlü yeni bilgiyi reddederler,
• Kendileri stres altındayken yalnız kalmayı tercih ederler,
bununla birlikte, eşleri stres altındayken de ondan uzaklaş
m a eğilimi gösterirler,
• H er türlü sosyal ilişkiyi sıkıcı ve gereksiz bulurlar. Aslında,
örneğin ait olm a ihtiyacı kendisini hem de yoğun bir bi
çim de gösterm ekle birlikte reddedilm e kaygısı daha baskın
gelir ve her türlü ilişkiden kaçınılır,
• İlişkilerini de olum suz bir biçim de hatırlam a eğilimi gös
terirler,
• K endilerini açmazlar, diğer insanların da kendilerini onla
ra açm alarından rahatsızlık duyarlar,
• Eşe destek / yakın olma, sosyal zorunluluklar ya da karşı-
sındakinden birtakım ödüller alm a amacıyla yapılır. Kaçı
nan bağlanm a stiline sahip bireyler, ebeveyn olmayı en az
oranda arzulayan ve olduklarında da bundan en az oranda
doyum sağlayan gruptur,
• Eşe yönelik yoğun öfke ve saldırganlık gibi olum suz davra
nışlar, kendilerinden daha fazla oranda yakınlık bekleyen
bu eşi “bastırm ak” için bir araç işlevi görür,
• Ç ocukluk dönem ine ait olan ve ister üzüntü isterse de
m utluluk verici olan olayları hatırlam akta güçlük çekerler.
Ü züntü veren olaylar reddedilm işliği m utluluk veren olay
lar da fazlasıyla yakınlığı içerdiği için yaşandığı anlarda
bastırılm akta ya da yok sayılmakta, böylelikle de hatırlan
ması güçleşmektedir,
• Özellikle bir kayıp sonrası (ölüm ya da ayrılık gibi) en fazla
oranda som atik (bedensel) şikâyetlerde bulunan grup kaçı
nan bağlanm a stiline sahip bireylerdir,
• “ 1 gecelik” cinsel ilişki yaşam a oranı diğer bağlanm a stil
lerine sahip bireylerden daha fazladır ve duygusal yakınlık
içeren cinsel ilişki biçim lerinden de (ön sevişme gibi) ka
çınılır.
Kaynaklar
• Solm uş, T. (2009), M o za iğ in K adınları: B ağlanm aları ve A şklarıyla
T ü rkiyeli K adınlar, İstanbul: Sistem Yayıncılık.
A. Şebnem Soysal
Elvan İşeri
B
ebeklik dönem i anne karnı dışındaki yaşam a uyum un sağ
lanm aya ve dengelerin kurulm aya çalışıldığı bir dönem dir.
Fizyolojik olarak solunum , kardiyak sistem, beslenm e ve gastro-
intestinal sistem, m etabolik, renal, hem atolojik, endokrinolojik ve
im m ünolojik sistem lerde kurulan dengenin yanı sıra nörolojik,
psikososyal ve bilişsel alanlardaki gelişim de bu uyum dönem inde
önem li roller alm aktadır. Tüm bu sistem ler bebeğin gelişimi bo
yunca işlevlerini gelişerek sürdürürken, fiziksel ve ruhsal gelişi
m in temel basam akları da kendi gelişim süreçlerinde ilerleyecek
tir. Yaşamın ilk 1 yılı bu tü r biyodavranışsal geçişler, yeniden d ü
zenlem eler ve sıçrayışlar yönünden oldukça zengin bir dönem dir.
Bebeklik dönem inde sevgi ve yakınlık görm e, bakım alm a temel
gereksinim dir. Bu dönem de bebeğin ihtiyaçları, algıları ve ken
dini belirtm e biçim leri ağız, dudaklar ve ağız bölgesindeki diğer
organlar aracılığıyla olur. Oral bölge ruhsal düzenlem ede önde
gelen rolünü 18 aya dek sürdürür. O ral duyum lar arasında açlık,
susuzluk, doym a, zevk veren dokunsal uyaranlar sayılabilir.
Psikanalitik kuram a göre oral dönem olarak adlandırılan
yaşam ın ilk 1 yılı boyunca bebekte temel güven duygusunun
gelişmesi beklenir. Annesi yanında olm adığı anlarda bebek aşırı
bunaltıya kapılır, annenin geçici yokluğuna katlanabilmesi için
onun geri döneceğine ve eskiden olduğu gibi kendisine bakım ver
meyi sürdüreceğine güven duym ası gerekir. Burada aynı zam anda
bebeğin annesinin yokluğunda kötü bir şey olm ayacağına güven
duym ası ve bu güvenin annesi tarafından paylaşıldığını hissetm e
si de (yani kendini annenin sevgi ve güvenine değer bulması) söz
konusudur. Yaşamın ilk yılı içindeki bebek, ihtiyaçlarından doğan
gerginlik, doyum un gecikmesi ve doygunluğa ulaşm ası döngüsü
nü tekrar tekrar yaşayıp bu döngüye uyum sağladıkça, zaman da
yaşam ın bir boyutu olarak bebeğin dünyasına girm eye başlar. A n
neyle kurulan ilişkiye olan güven böylece doyum un geleceğine gü
venm e biçim ini alacak, bu da zam anın kendisine bir um ut niteliği
yükleyecektir. Beklemenin doyum getireceğine giiveıı duyulm a
yan durum lardaysa güvensizlik duygusu gelişecektir. İhı iste
nen koşullarda bile, bebeğin annesinin varlığına ve ihtiyaçlarını
karşılayacağına güveninin sarsıldığı anlar söz konusu olur. İşte
bu evreden çıkarılan temel güç olan um ut, güven ve güvensizlik
arasındaki bu çatışm adan doğar. Umut, şimdi değilse bile gelecek
te ihtiyaçlarının karşılanacağına, isteklerinin yerine getirileceğine
ve doyum un sağlanacağına inanm aktır. Böylelikle, yaşanan anın
getirdiği güvensizlik duygusuyla baş etm ek kolaylaşır, gelecek
ten iyi şeyler beklem ek olanaklı olabilir. Bu dönem de anne ya
da bakıcıyla güven veren bir bağlılığın olması temel güven duy
gusunun gelişmesini sağlar. Aşırı doyum ya da yoksunluk; aşırı
iyimserlik, narsisizm , kötüm serlik ve talepkârlık gibi özelliklerin
ortaya çıkm asına ve kişilikte belirgin sorunların doğm asına yol
açar. Kişi kendine duyduğu saygıyı korum ak için aşırı bağım lılık
gösterebilir. İm renm e ve kıskançlık da sıklıkla oral eğilimlere
eşlik eder. Temel güven, annesinin şiddetli sağlık sorunları olan
ya da birden fazla bakım verenin olduğu bakım evleri ve çocuk
yetiştirm e yurtlarında yaşayan bebeklerde bozulabilir. Böylece
erken dönem de bu özel bağlanm anın olm am ası daha sonra ken
disini em pati eksikliği, yakın ve sıcak karşılıklı ilişkiler kurm ada
yetersizlik şeklinde gösterir.
İlk olarak Bovvlby' nin 1958'de Bağlanma kavram ını kullanm a
sının ardından pek çok araştırm acı, bebeğin annesine duyduğu
ve daha çok doğuştan getirilen ve biyolojik belirtiler tarafından
yönlendirilen; sosyal ilişkilerin başlangıç noktasını oluşturan;
em m e, ağlam a, gülüm sem e, izleme, çağırma, aram a, beklem e gibi
davranışlarla kendini gösteren ve gelecekteki ilişkiler için anahtar
rolünü oynayan bu ilişki biçim ini araştırm ıştır. Bağlanma, araş
tırm acıların ilgisini çeken bir konu olduğundan bu konuda pek
çok çalışma yapılmıştır. Bu konudaki bilgi birikim inin oluşm a
sında hayvanlarla yapılan çalışm aların da önem i oldukça büyük
tür. H enüz tam olarak kanıtlanam am asına karşın anne ile bebek
arasındaki ilk bağlanm a ilişkisinin doğum öncesinde kurulduğu
ileri sürülm ektedir. Bu noktada, annenin fetiise ilişkin oluşturdu
ğu tasarım ın içeriği ön plana çıkm akladır. İlk yıl içindeki uygun
anne-bebek ilişkisi bebeğin güvenli bağlanm ası ve yaşam boyu
sürecek duygusal yeterliliğinin gelişimine temel olacaktır. Anne
depresyonunun bu hassas süreç üzerine olum suz etkisi olabilece
ği bildirilm ektedir. A nnenin depresif duygu durum u, bir yandan
çocukla konuşm a ve oyun süresini kısaltm akta ve anne yeterlili
ğini azaltm akta; diğer yandan bebeklerin daha az duygusal pay
laşım gösterm eleri ve daha çekingen olm alarına yol açmaktadır.
D oğum öncesi duygusal olarak norm al olan bazı annelerde, d o
ğum sonrasında yaşanan duygu durum değişikliklerinin, bebeğin
ağlama ve huzursuzluk dönem lerinin sıklık ve süresiyle ilişkili ol
duğu bildirilm iştir. Bağlanma ilişkisinde anne anahtar kon u m u n
dadır. Eğer anne kendi anne-babası ile sıcak, sevgi dolu ve güvenli
bir bağlılık ilişkisi kurm uşsa bu durum evliliğine ve çocuğu ile
olan ilişkisine de yansımaktadır.
Bebeklik dönem indeki bağlanm a aşam alar halinde gözlenm ek
tedir. D oğum dan hem en sonra insan yavrusunun doğası gereğince
başlayan bağlanma; m em e aram a, başı döndürm e, emme, yutm a,
parm ak em m e, yakalama, anneye yönelme, beslenm e saatlerini
sezinleme ve hazırlanm a şeklinde kendisini göstermektedir. Seki
zinci haftayla birlikte bebek bakıcısına yönelm eye başlamaktadır.
Bebek bu dönem den itibaren bakıcısına gülüm sem ekte, uzun sü
reli göz tem ası kurm akta ve diğer insanlara göre ona daha fazla
ses çıkartm aktadır. O nun yanında kendisini daha rahat hisset
mektedir. Yedinci ayla birlikte bebekler çevrelerindeki ilişki örün-
tülerini anlam landırm aya başlarlar. Bu dönem de, bebek gerçek ve
belirgin bir objeye yönelm ektedir. Bu ay öncesinde anne, bebek
için çok önem li değilken, yedinci aydan itibaren bağlanm a ilişki
siyle bebek çok geniş yelpazede olan sosyal ilişkilerini sınırlandır
m aktadır. A rtık bebek, ilgisini, tüm ihtiyaçlarını karşılayan kişiye
yöneltmektedir. Bu dönem den itibaren bebekler yabancı kişilerle
karşılaştıklarında korku, kaygı ya da kaçma davranışlarında b u
lunm aktadırlar. Bağlanma tam olarak altı ay ile yirm i dört ay ara
sında şekillenmektedir. Bu dönem in ardından çocuk yaşam ında
gerek birincil bakıcısıyla gerekse de diğer insanlarla geliştireceği
karm aşık yapıdaki ilişkilere girecektir. Bebek, doğum un ardından
bağlanm a davranışlarını, ulaşabildiği herhangi bir kişiye yönlen
direbilir. Ancak, altıncı aydan itibaren tüm “norm al” bebekler, bu
davranışları, kendi seçim lerine bağlı olarak, yakınlık kurm ak is
tedikleri ve kendisinden ayrı kalmaya itiraz etm edikleri tek bir
kişiye yönlendirirler. Bu kişiye birincil bağlanm a objesi denir. Bi
rincil bağlanm a objesi ile bebek arasında diğer insanlardan farklı
bir ilişki vardır. Bakıcı, bebeğin rahatlam ası ve kendisini yeniden
güvende hissetmesi için dönebileceği güvenli bir üs işlevini gör
mektedir. Eğer bebek, bağlandığı kişiye yakınsa, kendisini güvenli
bir ortam da algılar ve araştırıcı davranışlarda bulunabilir. Bebek
çevreyi araştırdıktan sonra sığınabileceği tek güvenilir dayanağın
birincil bağlanm a objesi -genellikle anne- olduğunu bilmektedir.
Bağlanma ilişkisi anneyle bebek arasındaki ilişki biçimiyle şekil
lenm ektedir. A nne - bebek ilişkisindeki ilk süreç, açlık ve susuzluk
gibi fizyolojik gereksinim lerin karşılanm asıdır. Bunun ardından,
annenin bebeği ile geçirdiği zaman dilimi ve bu zaman dilim ini
nasıl kullandığı önem kazanm aktadır. Yeni doğan bebeklerin, a n
nelerinin ses ve gülüm sem elerini, herhangi bir kişi veya nesneyle
bir arada olmaya tercih ettikleri, annenin bebeğine ilettiği olumlu
duygu ifadelerinin (gülüm sem e, "ce" türü oyunlar oynam a ve hay
van sesleri çıkarm a gibi) bebeklerde olumlu duygular uyandırdı
ğı ve durum a uygun tepkiler verdikleri belirlenmiştir. İlk aylarda
kurulan bu ilişki tarzı gelecekteki ilişki örünlülerinin ilk işareti
niteliğinde görülm ektedir. A nne ile bebek arasındaki tensel bağın
da oldukça önem li olduğu vurgulanm ıştır. A raştırm a sonuçları
annenin bebeğini çıplak olarak kucaklamasıyla, bağlanm a arasın
da olum lu yönde bir ilişki olabileceğini ileri sürm ektedir.
Bağlanmanın Değerlendirilmesi
Bağlanm anın değerlendirilm esi sürecinde, bebeğin korkulu,
kaçınan, kararsız, tedirgin, aşırı uyum lu, keşfedici davranışlar
da kısıtlılık, ebeveynlere ilgisizlik ya da yapışma davranışlarının
olup olm adığının değerlendirilm esi gerekir. Özellikle araştırm a
ve bilimsel çalışm alarda kullanılan bir değerlendirm e yöntem i
“Yabancı O rtam Deneyi”dir. Yabancı O rtam Deneyi, bebeğin bir
yabancı ile karşılaştığı andaki olası tepkilerini ölçm ek amacıyla
geliştirilmiştir. Deneyde; anne, çocuk ve araştırm acı, içinde oyun
cakların bulunduğu ve araştırıcı davranışların rahatlıkla yapılabi
leceği bir odada bir araya gelmektedirler. Uygulamada bebek ve
annesi, araştırm acının gözetimi altında, üçer dakikalık yedi ayrı
d urum a m aruz kalm aktadırlar. Birinci durum da, anne ve bebek
odaya alınm akta ve bebek annesi tarafından bir örtünün üzeri
ne yatırılm aktadır, ikinci durum da, araştırm acı sadece gözlemci
olarak bu İkiliye eşlik etm ektedir. Ü çüncü d urum da ise, annenin
odadan çıkm ası ile birlikte araştırm acı altı basam aktan oluşan iş
lem ler dizisine başlar. İlk olarak, araştırm acı, ayakta bebeğin görüş
alanına girer, göz ilişkisi kurar, ancak sözlü bir tepkide bulunm az.
İkinci olarak araştırm acı, gülümser, konuşur ancak bebeğe yakın
laşmaz. Bir sonraki aşam ada ise araştırm acı gülerek ve konuşarak
bebeğe yaklaşır. D ördüncü aşam ada, tensel tem as kurulur; araş
tırm acı bebeğin elini tutar ya da kolunu okşar. Beşinci aşam ada
araştırm acı bebeği kucağına alm ak için eğilir. Son aşam ada ise,
bebeği kucağına alır ve dizlerinin üstüne oturtur. Ölçeğin p u a n
lanm asında korku tepkilerine (ağlama, sızlanma, feryat etm e, d u
dak titrem esi, yüzünü buruşturm a, başka yere bakm a ve dönm e,
geriye çekilme, başka yöne hareketlenm e, yüzünü saklama) puan
verilmektedir. Verilen tepkiler 6 puan üzerinden birer birer azal
tılm a şeklinde puanlandırılm aktadır. D ördüncü durum da, anne
odaya girerken, araştırm acı odadan çıkar. Beşinci durum da, b e
bek odada tek başına bırakılır. Altıncı durum da, araştırm acı içe
riye girerek üçüncü durum daki işlemleri sırası ile yeniden yapar.
Yedinci durum da, araştırm acı odadan çıkarken anne odaya alınır.
Bebeğin korku tepkisi verdiği gözlendiğinde bir sonraki aşamaya
geçilir. Bu arada çocuğun verdiği tepkiler kayıt edilir.
Bebek ve küçük çocukların değerlendirilm esi ve tanı aşam a
larında risk ve patolojilerin norm al gelişimsel özelliklerden ayırt
edilmesi gerekir. Ç ocuklardaki hızlı değişim ve ilişkisel farklılık
lar göz önüne alınarak tek görüşm e ile karar verm ek yerine çoklu
değerlendirm e ve izlenin önem li olduğu unutulm am alıdır. Bağ
lanm anın sağlıklı gelişimi çocuğun duygusal, psikososyal, biliş
sel hatta fiziksel gelişimini de olum lu etkileyecektir. Bu nedenle
erken dönem de bebek ve bakım veren arasındaki ilişkinin, varsa
sorunların ele alınm ası koruyucu ruh sağlığı açısından son derece
önemlidir.
Kaynaklar
• A in sw orth, M. D.S. & Bell, S. M (1970). A ttachm ent, exploration,
and separation: Illustrated by the behavior o f on e - year - olds in a
strange situation, C hild D evelop m en t, 1970, 41, 49-67.
• A insw orth, M. D. S., Blehar, M . C., W aters, E, & Wall, S. (1978). Pat
terns o f attachm ent: A ssessed in the Strange Situation and at h om e,
USA: Erlbaum.
• Atasoy, Z., Ertürk, D. & Şener, S. ( 1997). Altı ve on iki aylık bebek
lerde bağlanm a, Türk Psikiyatri D ergisi, 8 (4), 266-279.
H olm es, J. (1993). A ttachm ent theory: A biological basis for p sych ot
herapy, British Journal o f Psychiatry, 1 6 3 ,4 3 0 -4 3 8 .
Lewis, M. (1982). Early infancy- the first year. In. C linical A spects o f
C hild D evelop m en t, Lea 8c Febiger, USA: Philadelphia
Şenol, S., İşeri, E. & Şener, Ş. (2006). Ruhsal ve fiziksel gelişim , R uh
sal Hastalıklar, N . Yüksel (Ed.), 9-26, Ankara: M N M edikal & N o
bel.
Troy, N . W. (1995). The tim e o f this first h old in g o f the infant and
maternal self-esteem related to feelings o f m aternal attachm ent,
W om en Healt, 32 (3), 59-72.
Başak Karateke
Bağlanmanın Oluşumu
Bağlanma 4 evrede oluşur, gerçekleşir. Aşağıda hem bu dört
evreyi, hem de bu evrelere denk düşen gelişim görevlerini göre
ceğiz.
Kaynaklar
• Alantar, Z. & Maner, F. (2008). Bağlanm a kuram ı açısından yem e
bozuklukları, A n ad olu Psikiyatri D ergisi, 9, 97-104.
• K eskin, G. & Çam, O. (2009). Ergenlik ve bağlanm a süreci: Ruh sağ
lığı açısından literatürün gözd en geçirilm esi, N ew / Yeni S ym p osi
u m Journal, 47 (2), 52-59.
A. Şebnem Soysal
D
oğum ve doğum a ilişkin süreçlerde m eydana gelen aksak
lıklar, insanlığın başlangıcından beri yaşanan en belirgin
aile krizlerinden biridir. Bu kadar eski bir geçmişe sahip olmakla
birlikte, erken doğum a ilişkin psikiyatrik değerlendirm elerin son
25 yılda gündem e geldiği görülm ektedir. Bu durum un en belirgin
nedeni ise; bebeklik psikiyatrisine son yıllarda verilen önemdir.
Son elli yıl içerisinde, bebeklerin gelişimiyle ilgili bilgilerde b ü
yük bir artış olmuştur. Bu ilgi, beraberinde pek çok yeni alanın
doğm asına neden olmuştur. Bu alanlardan biri de bebeklik d ö
nem inde yaşanan psikolojik sorunlardır. Yaşamın ilk üç yılında
ortaya çıkan gelişimsel değişiklikler bebekte / çocukta davranış
sorunlarının oluşum unu nasıl etkilem ektedir ve bu yaş grubunda
yer alan çocuklar olası psikiyatrik bozukluklar için bir risk grubu
oluşturm akta m ıdır soruları önem kazanm ıştır. Hızlı bir değişim
dönem i olan bebeklik dönem ine ilişkin bu yoğun ilginin nedeni,
ergenlikte ve yetişkinlikte ortaya çıkan davranış bozukluklarının
ana kaynağını bulm ak ve erken m üdahalelerde bulunabilm ektir.
Bu nedenle, bir bebeğin fiziksel, bilişsel ve duygusal yönlerden ele
alınıp değerlendirilm esi gerekmektedir. Yapılacak olan değerlen
dirm ede, doğum öncesi ve sonrası dinam ikler de ele alınmalıdır.
Ancak bu sayede, yaşam a sorunlarla gözlerini açan pek çok bebek
değerlendirilm iş olacaktır.
Sonsöz
Yenidoğan dönem ine ilişkin bilişsel ve psikiyatrik sorunlar hız
la bebeklik psikiyatrisi içerisindeki yerini almaktadır. Yaşamın ilk
üç yılına ilişkin davranış bozukluklarını değerlendirm eye ilişkin
sorunlar yenidoğan dönem i için bir kat daha fazlasıyla gündem
deki yerini korum aktadır. Uygun gelişim taram a testlerinin kulla
nılması, aileye yönelik derecelendirm e ölçeklerinin hazırlanm ası,
aile-çocuk ilişkisinin yorum lanm ası, zihinsel sağlık sorunlarıyla
davranış bozukluklarının sınıflandırılm ası ve bebekleri değerlen
dirm eye yönelik özgül tanısal araçların geliştirilmesi gerekm ekte
dir. Bu alanda çalışacak ruh sağlığı uzm anlarının yetişmesi ve iz
lem çalışm aların yapılm asının literatüre önemli katkıları olacağı
düşünülm ektedir. Erken doğan bebekleri değerlendirm eye yöne
lik taram a test ve ölçeklerinin oluşturulm ası oldukça önemlidir.
Özellikle 0-3 yaş kapsam ında gelişimsel değerlendirm eyle birlikte
kullanılabilecek yapılandırılm ış görüşm e sistem atiğinin k urul
ması tanısal sınıflandırm aya yönelik önemli bir adım atılm asını
sağlayacaktır. Erken doğum sadece bebeğin gelişimini etkileyen
bir durum değildir. A nne-babanın duygu durum u ve aile siste
m inin bütünlüğü üzerinde de etkileri vardır. Özellikle annelerin
duygu du ru m u n u n değerlendirilmesi; olası m ajör depresyon, d o
ğum sonrası depresyon gibi duygu durum bozukluklarının belir
lenm esini ve hızla tedavi sürecinin başlatılm asını sağlayacaktır.
Yenidoğan ünitelerinde aile destek gruplarının yapılması; sadece,
bebek bakım ı konusunda bilgilendirilen ailelerin duygularını fark
etm elerini ve bebekleriyle iletişim lerini kolaylaştıracaktır. Bebe
ğini kaybedenlerin ise durum u kabullenm e ve gündelik yaşama
uyum la ilgili deneyim lerinin paylaşıldığı grup terapilerinin de
yeni bakış açıları getireceği düşünülm ektedir.
Kaynaklar
• A ls, H. & Brazelton, T. B. (1981). A n ew m od el o f assessing the b e
havioral organization in preterm and fullterm infants- Two cases
studies, C hild Psychiatry, 20, 239-263.
Fox, N . & Feining C. (1985). H igh -risk birth, S. I laiel 8< N. Anas-
tasiow (Eds.), The A t-Risk Infant: P sych o l/S o cio /M ed iia l Aspects,
USA: Baltim ore.
Friedm an, S., M ason, J. & Ham burg, D. (1963). Urinary I i hydoxy-
corticosteroid levels in parents o f children neop laslii disease,
P sychosom atic M edicine, 25 (4), 364-367.
Hall, A., M cleod, A., C ou n sell, C„ T hom son, L. & M utch, L. (1995).
School attaintm ent, cogn itive ability and m otor function in a total
scattish very - low - birthw eight population at eight years: A co n t
rolled study, D evelop m en tal M ed icin e and C hild N eurology, 37,
1037-1050.
Ö zden Bademci
B
u bölüm de anne-bebek ilişkisinin beslenm e üzerindeki ya
şam boyu etkisi ele alınacaktır. Çocukluk, ergenlik hatta
yetişkinlik dönem inde yaşanan beslenm e sorunlarının çoğunun
altında sorunlu anne-bebek ilişkisi vardır. Bu nedenle de beslen
m e deneyim i üzerine düşünürken, beslenm enin tem el dinam ikle
rinin anlaşılm ası bakım ından özellikle bebeklik dönem i üzerinde
durulacaktır. U nutulm am alıdır ki yetişkin tutum ve davranışları
nın tem elinde bebeklik dönem i deneyim lerim iz vardır.
Toplum da bebeklerin hiçbir şey hissetm edikleri yolunda yan
lış bir inanış vardır. Oysa bebeklik dönem i bizlerin duygusal
uyaranlara karşı en açık olduğu dönem im izdir. Bebekler adeta
bir duygu m ıknatısı gibidir. Özellikle ilk altı ayda bebeklerin en
çok etkisi altında oldukları konu, annelerinin duygu durum udur
çünkü, başlangıçta bebekler dünyayı anneleri aracılığı ile dolaylı
olarak algılarlar. A nnenin duygu durum u, bebeğiyle kurduğu ya
da kuram adığı göz ve ten tem ası ile ona geçer. İşte bu göz ve ten
tem asının niteliği, bebeğin çevresini ve kendisini nasıl algıladığı
üzerinde oldukça etkilidir. Ayers, doğum dan sonraki ilk altı ay
içinde annenin gözlerinin, bebeğinin kişilik özellikleri üzerindeki
kalıcı etkisinden söz eder. O na göre, şayet anne bebeğine sevgi
dolu gözlerle bakamıyorsa, bu durum pek çok insanda sıklıkla
karşılaşılan göz tem ası kurm aktan kaçınm a, sürekli bir utanç ve
çekinm e duygusu içinde olm ak gibi olum suz sonuçlar doğurur.
Anne bebek ilişkisinde arzulanan, güvenli bir bağlanm a ilişki
sinin yaşanmasıdır. Genellikle, toplum um uzda bağım sızlaşabil
m ek için çok önemli olan “bağlılık” ile “bağım lılık” çok sık k a
rıştırılan iki kavramdır. Bebeğin kendisini ayrı bir kişilik olarak
algılaması ve anneden ayrılabilmesi çok önem li bir adım dır. Bu
deneyim ise bebeğin içindeki güvenlik duygusu ile doğrudan iliş
kilidir. Bebeğin güvenilir bir annenin varlığını sürekli bir şekilde
yaşaması bebeğin annesinden ayrılarak, bir şeyleri kendi başına
yapm a çabası içinde olm asına olanak sağlar. Şayet bu güvenlik
duygusu pekişm em işse anneden fiziksel ayrılma, özgürleşip b a
ğımsızlaşma deneyim i beraberinde yoğun kaygılara neden olur.
Bebeklerde görülen uyku ve beslenm e problem leri bu kaygılar
dan kaynaklanır. Söz gelimi, anneden ayrılma bebek tarafından
sonsuz bir ayrılık olarak algılanabilir. Dolayısıyla da bebek kendi
başına olm a durum u ile başa çıkamaz. Uyku, bebeğin tek başına
kaldığı tek zam an dilimi olduğundan özellikle uyku bebeklerde
bir sorun halinde yaşanır.
Kaynaklar
• Ayres, M. (2004). M other-infant A ttachm ent and Psychoanalysis,
The Eyes o f Sham e, NY, Brunner- Routledge.
• Badem ci, Ö. (2009). Bebeklerde / Ç ocuklarda B eslen m e ve Uyku
Problem leri, İstanbul: Turkuaz Yayınevi.
• Bick, E. (1964). N otes o n infant observation in psychoanalytic trai
ning, International Journal o f Psychoanalysis, 49, 558-566.
• Bick, E. (1968). The E xperience o f the skin in early object relations,
International Journal o f Psychoanalysis, 49, 4 84-486.
• B ion, W. R. (1962). Learning from Experience, UK: H einm ann.
• Bion, W. R. (1967). A T heory o f Thinking, International Journal o f
Psychoanalysis, 43, 306-310.
• D aw s, D. (1989). Through The N ight, H elping Parents and Sleepless
Infants, UK: Free A ssociation Books.
• Klein, M. (1975). Love, G uilt and Reparation, UK: H ogart Press.
• Klein, M. (1975). Envy and Gratitute, UK: Hogart Press.
BEBEKLERDE ve ÇOCUKLARDA
BAĞLANMA ve AYRILMA /
AYRILIK KAYGISI
Kaynaklar
• A insw orth, M. D. S., Blehar, M . C., Waters, E. & Wall, S. (1978).
Patterns o f A ttachm ent, USA: Erlbaum.
A. Şebnem Soysal
Elvan İşeri
Aysim a Özçelik
Sonuç
Son yıllarda TBB tanısı konan çocukların sayısında büyük bir
artış olmuştur. Bu d u ru m u n en temel nedenlerinden biri sana
yi toplum unun aile yapısı üzerindeki olum suz etkileridir. Aile içi
şiddet, fiziksel, duygusal ve cinsel istism ar veya ihm al olgularının
artm ası; tem el bakım hizm etini verecek kişilerin anne ve baba ol
maya hazır olm am aları ve özellikle annenin depresif duygu d u ru
m u TBB’nin nedenleri olarak görülm ektedir. D epresif annelerin
çocuklarının güvensiz ya da kaçm an tipte bağlanm a örüntüsü
gösterdiklerine dair birçok araştırm a bulgusu da vardır. A nne
nin depresyonuyla, annelik duyarlılığı ve çocuğun sosyo duygu
sal gelişimi arasında önem li etkileşim ler olduğu bu çalışma ile de
vurgulanm ıştır. TBB’nin ruhsal sıkıntının eşlik ettiği ve sağlıksız
bakım ın verildiği koşullarda ortaya çıktığı pek çok çalışma ile
gösterilmiştir. Verilen bakım ın niteliği ve kalitesi sağlıksızlaştık-
ça, fiziksel, sosyal ve duygusal yoksunluk arttıkça TBB belirtile
rinde de artış olduğu belirlenm iştir. Bu vakada; anne babanın ev
lilik ilişkilerinde sorunlarının olm asının ve boşanm a aşam asına
gelm elerinin, annenin depresif dönem de olm asının ve çocuğun
temel bakım hizm etlerini düzenli olarak te k b ir kişiden alam am a
sının TBB için birer risk oluşturduğu görülm üştür.
TBB’nin bebeklik 7 çocukluk dönem lerinde görülen diğer dav
ranış problem lerinden ayırıcı tanısı oldukça önemlidir. Ayırıcı
tanıda Yaygın Gelişimsel Bozukluk (YGB), Zekâ -Geriliği (ZG),
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) ve Dil Bozuk
lukları (DB) akla gelmelidir. Tablo l ’d e ayırıcı tanıda etkili olabi
lecek süreçler üzerinde durulm uştur.
G elişim
öyküsünde ilk
1 yıl içerisinde
bakım ın var yok yok
n icelik ve
nitelik olarak
sağlıksız oluşu
ZG
D il gelişim i, Sağlıklı var, Sağlıksız
d erecesine
K onuşm a ancak d ü var, özgün yok
göre o la
B ozukluğu zelebilir d ü zelem ez
bilir
Sosyal gelişim
(Temel iletişim Var ancak Var ancak
becerileri ve sınırlı ve yok var sınırlı ve
sosyal ilişki gelişebilen gelişebilen
kurm a)
Bilişsel
Var ancak
Yok gelişe- gelişim d ü
G öz tem ası sınırlı ve var
m eyen zey in e göre
gelişebilen
değişken
Kiint, d e Sınırlı,
Sınırlı,
D uygu lanım ğişm eyen değişken
değişken ve var
ve d e n e t ve
gelişebilen
len em ez gelişebilen
D avranış (D av-
Var, çoğu
ranım b ozu k Var ancak Var, d ü Var, d ü
zam an
luğu, yineleyici ned en i belli zen siz ve zen siz ve
davranışlar, düzensiz
ve d en etle d en etlen e d en etlen e
ve d en et
tu h af bağlantı nebilir m ez m ez
lar ve benzeri) len em ez
D .nin kısa süreli göz tem ası kurm am ası, kom ut alm aması, ismi
söylendiğinde bakm am ası, ortam daki uyaranların farkında ol
m am ası ve sosyal jest ve tepkiler verememesi bize D.’nin otistik
olabileceğini düşündürtm üştür. Ancak, bu belirtilerin bir kışını
nın, vakanın halasının evinde kalmasıyla birlikte ortadan kalktığı
görülm üştür. D aha uzun göz tem ası kurm a, kom ut almaya baş
lam a ve ilgili uyarana yönelm e gibi olum lu davranışlar kısa bir
zaman dilim i içerisinde gelişmeye başlamıştır. Sosyal iletişimin ve
temel bakım ın kalitesinin artm ası ile otizm den çok daha olumlu
gelişmeler sağlandığını gösteren bu bulgular literatürle de uyum
ludur. Ç ünkü otizm de dil ve sosyal gelişim bozukluğu belirgindir
ve geriye dönüşüm süzdür. Oysa TBB olan çocuklar bu kapasiteye
sahiptir.
TBB’nin ketlenm em iş alt tipinde çocuğun aşırı hareketli ve
saldırgan olması Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’nu
(DEHB) düşündürtebilir. TBB olan çocuklar yeni tanıdıkları ki
şilerle bile uygunsuz, yapışkan ve yapay bir ilişki örüntüsü kurm a
eğilimdedirler. Bu durum en önem li ayırt edici özelliktir. Sunulan
vakada da am aca yönelik olmayan bir hareketlilik gözlenmiştir.
Komut alm a güçlüğü, uygun nesnelere bağlanm a göstermemesi,
oyun kurm a ve oyuna katılm a etkinliklerinde başarısız olması
ve dil gelişim indeki gecikme ileride olası bir DEHB’nin işaretçisi
olabilir. Ancak, aile içi ilişkilerden kaynaklanan disiplin sorunları,
çocuğun uygun iletişim kurm a biçim lerini bilm em esi m evcut be
lirtilerin bu bağlam da ele alınm ası gerekliliğini ortaya koym akta
dır. D.’nin Denver Gelişim Tarama Testi sonuçları incelendiğinde
de, belirgin bir biçim de akranlarının gerisinde olduğu belirlen
miştir. Nörolojik ve m etabolik incelem elerin norm al olması zekâ
geriliği tanısından uzaklaşılm asında önem li bir etkendir. Ayrıca,
zekâ geriliği olan çocukların kendi gelişim düzeylerine uygun bir
biçim de bağlanm a örüntüsü geliştirdikleri; ağır düzeyde olanla
rın bile ebeveynlerini tanıdıkları, onlardan gelen kom utları aldık
ları bilinm ektedir. D., 15 gün annesinden ayrı kalm asına karşın
herhangi bir yoksunluk hissetm em iş, karşı taraftan gelen ilgiye
karşılık verecek davranışlar geliştirmeye başlamıştır. Çocukların
sağlıksız bakım a m aruz kaldığı süre ve bu koşulların düzeltilme-
sindeki hız ve çaba ile doğru orantılı bir iyileşme sürecine işaret
edilmektedir. Söz konusu süre ve şiddet ne kadar fazla ise seyir
o kadar kötüdür. Bu vakada da, D.’nin ailesi hastanem izin çocuk
korum a birim i ile tem asa geçmiş; çocuğun halası ile olan ileti
şim inin sürdürülm esi, annenin tedavisine başlanm ası ve aile içi
iletişim güçlüklerine yönelik danışm anlık alm aları konusunda
desteklenmişlerdir.
TBB’nin tedavisinde en etkili yöntem çocuğun psikolojik belir
ti olarak ortaya çıkan davranışlarını değiştirm ekten öte, çocukla
ailesi arasındaki bağı güçlendirm ek üzerine kuruludur. Bağlanma
örüntüsünün kurulm ası zaman alan bir süreçtir. Ö nem li olan ilgi,
destek, sevgi ve bakım ın sürekliliğini sağlamaktır. Yetersiz uyaran
kadar, fazla m iktarda uyaran bom bardım anı da bağlanm a süreci
ni olum suz yönde etkilemektedir. Tedavide, çocukların hem sev
giye, hem de sınıra ihtiyaçları vardır. Bu nedenle, ailenin hastalık
hakkında bilgilendirilm esi, uygun davranış stratejilerini oluştur
ması konusunda rehberlik alması ve çocuğun bireysel tedaviden
çok aileyle birlikte ele alınm ası tedavinin başarıya ulaşm asını
sağlayacaktır. Tedavideki en önem li süreç, am acın iyi bir şekilde
belirlenmesidir. Temel bakım hizm etlerine yönelik kayıpların te
lafisi, güven duygusunun kazanım ı, duyguların farkına varılması,
biçim lendirilm esi, başkalarının istek ve duygularının farkında
olunm ası, içsel kontrolün gelişmesi, iletişim becerilerinin kaza
nılması ve işlerliği olmayan otom atik düşüncelerin kaldırılması
TBB tedavisindeki temel amaçlardır.
Kaynaklar
• A m erican Psychiatric A ssociation. (1987). D iagn ostic and Statisti
cal M anual o f M ental D isorders, 'Ihirt Edition R evised, USA: APB
Press.
A m erikan Psikiyatri Birliği. (1994). M ental B ozuklukların Tamsal
ve Sayım sal El Kitabı (D S M -IV ), (Çev.: E. K öroğlu), Ankara: I lo-
kim ler Birliği Yayınları.
G reen, J. & G oldw yn, R (2002). A nnotion: A ttachm ent d isorgan i
zation and psychopathology: N e w fin d in gs in attachm ent research
and their potential im plications for develop m en tal p sych op ath o
lo g y in ch ild h ood , Journal o f C hild P sych ology and Psychiatry, 43,
835-846.
Hall, S. E. & Geher, G. (2003). B ehavioural and p ersonality charac
teristics o f children w ith reactive attachm ent disorder, Journal o f
Psychology, 137, 145-162.
Tank Solmuş
D
aha önce de belirtildiği gibi, annenin bebeğin alarm du
rum unda yaşadığı yardım çağrılarına, tutarlı ve sağlıklı
bir biçim de cevap vermesi; onunla ilgilenmesi, ona sevgi ve şefkat
gösterm esi bebeğiyle arasında bir temel yakınlık ve güven duygu
sunun kurulabilm esi açısından çok önemlidir. Bebek, daha doğ
rusu birey, bu yakınlık aracılığıyla kendisini değerli, korunacak ve
özen gösterilecek bir varlık olarak algılar. Peki, bu temel yakınlığın
ve güven ilişkisinin kurulam am ası ya da sürdürülem em esi bebek
lerde, çocuklarda ve ergenlerde ne tü r davranış problem lerinin ya
da bozukluklarının ortaya çıkm asına yol açar? Bu bölüm de, ö n
celikle, birer bağlanm a bozukluğu olarak değerlendirilen Tepkisel
Bağlanma Bozukluğu ve Ayrılık Kaygısı Bozukluğuna değinilecek
ve daha sonra da bağlanm a sorunlarıyla / bozukluklarıyla bebek
lik ve çocukluk dönem lerinde görülen diğer davranış sorunları /
a. D ikkat Eksikliği
Belirli bir işe ya da oyuna odaklanm akta zorlanm a
D ikkatin kolayca dağılması
Dikkatsizlikten kaynaklanan hatalar yapma
Başlanan işin yarım bırakılm ası
Kendisiyle konuşulurken dinlem iyorm uş gibi görünm e
Görev ve etkinlikleri düzenlem ekte zorlanm a
Ev ödevi gibi yoğun zihinsel perform ans gerektiren işleri yap
m aktan kaçınm a
G ünlük etkinliklerde unutkanlık
b. Aşırı Hareketlilik
O turduğu yerde kıpırdanm a, ellerin ayakların oynatılm ası
Belirli bir süre bir yerde oturam am a, sürekli hareket etm e
Gereksiz yere sağa sola koşturm a, eşyalara tırm anm a
Sakin bir biçim de oyun oynayam am a ya da başka bir işle uğra-
şam am a
Ç ok konuşm a
c. D ürtüsellik
Sorulan soru tam am lanm adan yanıt verme
Sırasını beklem ekte güçlük çekme
Başkalarının sözünü kesm e ya da oyunlarında araya girm e
Sonucunu düşünm eden koşm a, itme, çekme
Bu üç boyuttan birinin baskın olması ya da her ikisinin birden
var olm asına (birleşik tip) göre 3e ayrılan dikkat eksikliği hipe
raktivite bozukluğu tem elde biyolojik bir bozukluktur ve oluşu
m unda hem nörolojik hem de genetik etm enler söz konusudur.
Hamilelikte ilaç ya da alkol kötüye kullanım ı, anne karnında ya
şanan enfeksiyonlar, zor doğum , düşük doğum ağırlığı ya da be
yin travm ası gibi etm enler bozukluğun etkisini arttıran faktörler
dendir. Birçok çalışma, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğuna
genellikle başka bir bozukluğun daha eşlik ettiğini gösterm ekte
dir. Buna göre, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğuna sahip
çocukların % 40-60’ında karşıt olm a-karşı gelme bozukluğu, %
20-45’inde davranım bozukluğu ve % 20-35’inde de özgül öğren
me güçlüğü, depresyon, kaygı ve tik bozukluklarının var olduğu
saptanm ıştır.
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu bir bağlanm a sorunu,
bozukluğu değildir. Ö rneğin, A D H D ’li çocuklarda tepkisel bağ
lanm a bozukluğunda görülen seçici bağlanm a davranışı yoktur
ancak tepkisel bağlanm a bozukluğunun ketlenm em iş tipinde
de dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik belirtilerinin görülm esi
A D HD tanısı koyulması sürecinde yanıltıcı olabilmesi açısından
önemlidir.
Otizm
O tizm , anneyle bebeğin im m ünolojik uyuşmazlığı, yeni doğan
dönem de yaşanan hastalıklar, travmalar, biyokimyasal etkenler,
genetik faktörler ve annelik depresyonu gibi etm enlere dayanır.
Erkeklerde kızlara oranla 3-5 kat daha fazla oranda görülür. O tizm
tanısı için bebeğin / çocuğun iletişim ve sosyal gelişim alanlarında
bozukluklar gösterm esi ve yineleyici, sınırlı ve basmakalıp ilgi ve
davranışlara sahip olması gerekir. Bu belirtilerin de 2.5 yaşından
önce başlam ış olması gerekm ektedir.
O tizm in sosyal-duygusal, iletişim, beslenm e ve uyku gibi alan
larda kendisini gösteren belirtileri şöyle sıralanabilir:
• Çevreye ilgisizlik, kayıtsızlık,
• Göz tem ası kurm am a,
• Çağrıldığında tepki verm em e, konuşurken dinlem ez gibi
görünm e,
• Fiziksel tem astan kaçınm a; örneğin kendisini kucağına al
mayı isteyen ebeveynini itme, ondan kaçma,
• Hayal gücünün olmaması,
• Bazen seslere hiç tepki verm em e, bazen en ufak sese aşırı
tepkisellik, bazı seslere karşı da aşırı duyarlılık,
• İnsanlarla iletişim kurm aya rağm en, örneğin hareket eden,
dönen ya da parlak bazı eşyalara çok uzun süre bakabilme,
• Bazen acıyı, sıcağı ya da soğuğu fark edem ezken bazen de
örneğin eline soğuk su döküldüğünde ağlama, toplu iğne
batırıldığında çığlıklar atm a,
• Katı yiyecekleri reddetm e, sürekli püre halindeki besinlerle
beslenm eyi isteme,
• Belirli bir süre hep aynı yiyeceği isteme,
• İkili ya da grup içinde yaşıtları ya da ebeveynleriyle sözel ya
da sözel olmayan biçim de iletişim kuram am a,
• Duygusallığı olmayan; m ekanik bir iletişim tarzı kurm a ya
da hiç konuşm am a,
• Kendi başına oynam am a ya da sıralama, döndürm e, çevir
me, yığma, burm a gibi tem asın olmadığı oyunlar oynama,
• Cüm lelerde öznenin kullanılm am ası ya da yanlış kullanıl
ması,
• Vurgusuz konuşm a, kelime ve anlam uyuşmazlığı ya da h a
talı dilbilgisi,
• D uyduğu kelimeleri, cüm leleri konuşm acının hem en arka
sından taklit etme,
• Basmakalıp - tek tip davranışlar (el çırpm a, sallanma, ken
di etrafında dönm e),
• Bazen ısırm a, tükürm e, vurm a, evdeki duvar kâğıtlarının
ya da koltukların yırtılm ası gibi başkalarına yönelik saldır
gan davranışlar,
• Öfke nöbetleri ve saçını çekme, ellerini ısırm a, yüzünü tır
m alam a gibi kendine zarar verici davranışlar,
• D urum a uygun olmayan nedensiz gülme ve ağlam alar (bir
başkası ona zarar verdiğinde gülme),
• Eve bir m isafirin gelmesi ya da eşyalarının yerlerinin de
ğiştirilm esi gibi değişikliklere öfke ve saldırganlıkla tepki
verme,
• Ayrıntılara dikkat etm e (annenin küpesi, oyuncak arabanın
sol lam bası gibi),
• Sosyal gülüm sem enin olmaması,
O tizm üzerine yapılan ilk çalışmalarda, otistik çocukların bir
bağlanm a örüntüsü sergilem edikleri öne sürülm üştür. A ncak za
m anla, bu çocukların da bir bağlanm a sürecine sahip oldukları
am a örneğin güvenli bağlanm a stiline sahip çocuklar kadar sağ
lıklı ve tutarlı bir bakım alam adıkları, alsalar bile bunu içselleş-
tirem edikleri görülm üştür. Birçok çalışm ada otistik çocuklarda
güvenli olm ayan bağlanm a stillerine rastlanm ası, bu çocukların
yaşam larındaki en önem li kişileri tanım az ya da ayırt edem ez gö
rünm eleri ya da yabancı bir ortam da tanım adıkları kişilerle yal
nız kaldıklarında yabancı kaygısı duym am aları da bu konuda bir
destek olarak kabul edilebilir. B ununla birlikte, bazı otistiklerde
arkadaşlık kurm aya yönelik istekler, girişim ler olsa da sosyal ilişki
kurm a yeteneklerinin olm am ası bağlanm a sürecini engelleyici bir
etm endir.
O tizm , tepkisel bağlanm a bozukluğuyla benzer özellikler (örn.
sosyal gülüm sem enin olm am ası ya da duygu düzenlenm esinde
güçlükler) gösterir ki bu özellikler tanı koym a sürecinde yanıltıcı
birer faktör olabilir. Bu noktada, tepkisel bağlanm a bozukluğu ile
otizm arasındaki farklılıklara, ayırıcı tanılara değinilebilir;
a. Tepkisel bağlanm a bozukluğu, tem elde, bebeğin - çocuğun
geçmişte m aruz kaldığı ihm al ve istism ara bağlıyken bu tür
olum suz davranışlar otizm in ortaya çıkm asında birebir et
kili değildir. O tistik bir çocuk da istism ara uğrayabilir an
cak bu onun otizm inin bir nedeni değildir.
b. Tepkisel bağlanm a bozukluğu, anneden bakım alıp alam a
m aya bağlı olarak gelişirken otizm de kalıtsal faktörlerin,
nörolojik anorm alliklerin, biyokimyasal faktörlerin, beyin
travm ası gibi travm atik deneyim lerin etkisi önemlidir.
c. Tepkisel bağlanm a bozukluğu gösteren çocukların sosyal
ilişki kurm a sorunları, anorm allikleri uygun ve sağlıklı
bir bakım verm e süreciyle ortadan kalkarken aynı durum
otizm için geçerli değildir. O tizm çok daha yapısal, kronik
ve kalıcı bir bozukluktur.
d. Tepkisel bağlanm a bozukluğuna sahip çocuklar da dil geli
şim inde ve iletişim kurm ada sorunlar yaşayabilirler ancak
bu sorunlar otistik çocuklardaki kadar belirgin, anorm al
düzeyde değildir. Ö rneğin, otistik çocuklar “ben” yerine
“sen” öznesini kullanırlar (“sen yem ek istiyor” gibi).
e. Tepkisel bağlanm a bozukluğuna sahip çocuklarda otistik
çocuklardaki gibi çevresel değişikliklere uyum sağlam ala
rını engelleyen ağır bilişsel sorunlar, kusurlar yoktur.
f. İlgi ve aktivitelerde sınırlı, tekrarlayıcı ve basm akalıp dav
ranm a biçimi tepkisel bağlanm a bozukluğuna sahip çocuk
larda da görülebilm ekle birlikte otizm de daha belirgindir,
otizm in en göze çarpıcı belirtilerinden biridir.
g. O tistik çocuklar, çok sınırlı bir düzeyde de olsa anneleriyle
güvenli bağlanm a geliştirebilirlerken uygun ve yeterli b a
kım dan yoksun olm ak tepkisel bağlanm a bozukluğunun
en tem el nedenidir.
h. Sakin, uslu, bütün gün sessiz sedasız oturan, acıktıklarında
bile ağlamayan otistik bebeklerin kaçm an bağlanm a stiline
sahip bebeklerle karıştırılm a olasılığına karşı duyarlı olm ak
gerekmektedir*.
k
Davranım Bozukluğu
D avranım bozukluğu tanısı konulm uş olan çocuklar, öfke p at
lamaları, yalan söyleme, çalma, insanlara ve hayvanlara karşı fi
ziksel saldırganlık, yangın çıkarm a, birinin m alına zarar verm e ya
da onu kendisiyle cinsel ilişkiye girmeye zorlam a gibi davranışlar
gösterirler. Erkek çocuklarında / ergenlerde daha sıklıkla görülür
ve erkeklerde görülm e sıklığı % 6-16 arasında iken kızlarda % 2-9
arasındadır.
D avranım bozukluğuna sahip çocuklar, okul yönetim iyle sık
sık çatışmaya girerler. Bu davranışlarıyla yüzleştirildiklerinde
utanm a tepkisi göstermezler. Başkalarını suçlayıcı, hatalarına n e
den arayıcı bir tutum gösterirler. Bu bozukluk en çok A D HD ile
bir arada görülm ekte ve birbirlerine karıştırılm aktadır. A ncak za
rar verm e, saldırganlık, yalan söyleme, ev ya da okuldan kaçma,
küstahça ya da kabadayı gibi davranm a gibi özellikler A D H D ’d e
yoktur. Bağlanma süreci - davranım bozuklukları ilişkisi açısın
dan bakıldığında da, ebeveynlerin aşırı denetleyici ve katı disip
lin uygulam alarının, aşırı ilgisizliklerinin, ihm allerinin, çocuğa
verilen bakım ın yetersiz ya da tutarsızlığının, çocuğu fiziksel ya
da cinsel olarak istism ar etm enin, çocuğun yetiştirm e yurdu ya
da kalabalık bir ailede büyüm esinin bu bozukluğun gelişmesine
yol açtığı söylenebilir. Bu bozukluğun bir belirtisi olan hayvanlara
karşı saldırgan davranışlar gösterm e tepkisel bağlanm a bozuklu
ğunun da bir tanı kriteri olması açısından önemlidir.
Kaynaklar
• Avcı, A. (2007). D ışa atım bozuklukları, E. K öroğlu ve C. Güleç
(Ed.), Psikiyatri Tem el Kitabı, 856-864, Ankara: HYB Yayıncılık.
• Beidel, D. C. & Turner, S. M . (2005). C h ild h o od A n x iety Disorders:
A G uide to Research and Treatment, USA: Taylor & Francis Group.
• Ercan, E. S. (2007). Karşıt o lm a karşı gelm e b ozukluğu, E. Köroğlu
ve C. G üleç (Ed.), Psikiyatri Tem el Kitabı, 8 41-843, Ankara: HYB
Yayıncılık.
• Finello, K. M. (2005). The H an d b ook o f Training and Practice in
Infant and P reschool M ental H ealth, USA: John W iley & Sons.
• Gillberg, C., H arrington, R. & Steinhausen, H. C. (2005). A C linician’s
H an d b ook o f C hild and A d olescen t Psychiatry, UK: Cam bridge
U niversity Press
• G reenspan, S. I. & W ieder, S. (2006). Infant and Early C h ild h ood
M ental H ealth, USA: APA.
• Iw aniec, D. (2006). The E m otionally A bused and N eglected Child:
Identification, A ssessm en t and Intervention, USA: John W iley &
Sons.
• Karabekiroğlu, K. (2009). B ebek Ruh Sağlığı Rehberi, İstanbul: Say
Yayınları.
• Kutscher, M . L. (2005). Kids in the Syndrom e M ix o f A D H D , LD,
A sperger’s, Tourette’s, Bipolar, and morel: The O n e Stop G uide for
Parents, Teachers, and O ther Professionals, UK: Jessica K ingsley
Publishers.
Kültür, S. E. Ç„ Tiryaki, A. & Ü nal, F. (2003). Ayrılık kaygısı b o z u k
luğu olan çocuklarda sosyod em ografık ve klin ik özellikler, Ç ocuk
ve G ençlik Ruh Sağlığı D ergisi, 10 (1), 3-8.
Luby, J. L. (2006). H an d b ook o f P reschool M ental Health: D ev elo p
m ent, D isorders, and Treatment, USA: The G uilford Pres.
Bilge Yağmurlu
Aslı C andan Kodalak
Kaynaklar
• A insw orth, M ., Blehar, M ., Waters, E. & Wall, S. (1978). Patterns o f
A ttachm ent, USA: Erlbaum.
• Bowlby, J. (1969). A ttachm ent and Loss, Vol. I: A ttachm ent, USA:
Basic Books.
• C am pos, J., Barrett, K., Lamb, M ., G old sm ith , II. & Sternberg, C.
(1983). Socioem o tio n a l developm ent. In. M. Ilailh & J. C am pos
(Eds.), P. H. M ussen (Series Ed.), H andbook o f C hild Psychology:
Vol. 2: Infancy and D evelop m en tal Psychobiology, pp. 783-916,
USA: Wiley.
• C hess, S. & T hom as, A . (1982). Infant bonding: M ystique and real
ity, A m erican Journal o f O rthopsychiatry, 52, 213-222.
• C hess, S. & T hom as, A. (1986). T em peram ent in C linical Practice,
USa: G uilford Press.
• C rockenberg, S. (1987). Predictors and correlates o f anger toward
and punitive control o f toddlers by adolescent m others, C hild D e
velopm ent, 58,'964-975.
• D e Schipper, J. C., Stolk, J. & Schuengel, C. (2006). Professional ca
retakers as attachm ent figures in day care centers for children w ith
intellectual diability and behavior problem s, Research in D ev elo p
m ental D isabilities, 2 7 ,2 0 3 -2 1 6 .
• D iam on d, A., Barnett, W. S., Thom as, J. & M unro, S. (2007). Presc
h ool program im proves cogn itive control, Science, 318, 1387-1388.
• Eisenberg, N . & Fabes, R. A. (1998). Prosocial developm ent. In. W.
D am on (Series Ed.), & N . E isenberg (Vol. Ed.), H an d b ook o f Child
P sychology: Vol. 3: Social, E m otional, and Personality D ev elo p
m ent, pp. 701-778, USA: W iley.
• Kagan, J. (1982). Psychological Research on the H um an Infant: An
Evaluative Summ ary, USA: W. T. Grant Foundation.
• K ochanska, G. (1998). M other-child relationship, child tearfulness,
and em erging attachment: A short-term longitudinal study, D e v e
lopm ental Psychology, 34, 480-490.
Zuhal Gültekin*
Aile İşlevleri
Problem Çözme
Yaşantımızda problem lerle kaçınılm az olarak karşılaşırız. Bu
radaki önem li ayırım ise işlevsel/sağlıklı olan ailelerde ailenin
etkili bir şekilde işlevini yerine getirebileceği düzeyde m addi ve
m anevi sorunlarını çözebilme becerisine sahip olabilmesidir. Bu
beceri sorunun ortaya çıkışından çözüm lenm esine kadar olan
dönem i kapsar.
İletişim
İletişim, aile üyeleri arasındaki bilgi alışverişi olarak tanım lana
bilir. İletişim in kalitesi aile içi ilişkileri düzenlem edeki en önemli
unsurdur.
İletişim m ekanizm ası sağlıklı çalışan ailelerde;
• Aile bireyleri arasındaki sözlü iletişim içeriği açıktır. Bu bi
reyler ailede hoşlanılm ayan bir şey olduğunda bu durum u
açıkça paylaşabilirler.
• Ailede üzgün biri v^rsa bir diğeri bunun nedenini bilir. İle
tişim açık ve aktiftir.
• Aile bireyleri isteklerini birbirlerine ifade edebilirler.
• İletişim m ekanizm ası sağlıksız çalışan ailelerde ise;
• Aile bireyinin söylem ek istediğiyle söylediği konu birbiriy
le çelişir. Kişinin asıl isteğiyle söylediği örtüşm ez.
• Kişinin ne istediğini ve ne hissettiğini anlam ak m üm kün
değildir. İletişim dolaylıdır. Hatta bu durum u anlatm ak
için “kızım sana söylüyorum , gelinim sen anla” sözü olduk
ça uygundur.
• Aile bireyleri öfkelenince birbirlerine küserler. İletişim ka
palıdır.
Roller
Davranış Kontrolü
Kaynaklar
• B olen, R. M. (2005). A ttachm ent and fam ily violence: C om plexities
in kn ow in g, C hild A buse and N eglect, 29 (8), 853-69.
• Bozkurt, S. (2006). Tem as biçim leriyle bağlanm a stilleri ve kişiler
arası şem alar arasındaki ilişkinin incelen m esi arasındaki ilişkinin
in celen m esi, Y ayınlanm am ış D oktora Tezi, Ankara Ü niversitesi,
Ankara.
• Brown, S. L. & W right, J. (2001). A ttachm ent th eory in adolescents
and its relevance to d evelopm ental psychopathology, Journal o f
C hild P sychology and Psychotherapy, 15-32.
• Bulut, I. (1990). A ile D eğerlen d irm e Ö lçeği El Kitabı, Ankara: Ö z
G üzel İş Matbaası.
• Gezer, Z. Ü. (2001). The relationship b etw een attachm ent styles o f
adolescents and their fam ily environm ents.
• Güvenir, T. (2006). D elikanlı, İzmir: İlya Yayınevi.
• M ain, M . & S olom on , J. (1990). Procedures for id en tifyin g infants as
disorgan ized/disorien ted during the A insw orth Strange Situation.
In M. G reenberg, D. C icchetti & E. M . C u m m in gs (Eds.), A ttach
m ent in the P reschool Years: Theory, Research and Intervention, pp.
121-160, USA: U niversity o f C hicago Press.
• M asterson, J. F. (2008). Bağlanm a Kuramı, N esn e İlişkileri Kuramı
ve N örobiyolojik K endilik G elişim in i B ütünleştirm e, İstanbul: Lite-
ra Yayıncılık.
• w w w .f in d a r t ic le s .c o m /p /a r t ic le s /m i_ m 2 2 4 8 /is _ 1 3 8 _ 3 5 /
a i_ 6 6 171 0 0 9 /pg_8/?tag=content;col 1
• w w w .klinikpsikiyatri.org/n od e/216
• w w w .m e n ta lh e lp .n e t/p o c /v ie w _ d o c .p h p ? ty p e = d o c 8 c id = 1 0 1058c
cn = 28
• w w w .m is k o k u lu m .c o m /fo r u m /b e b e k -p s ik o lo jisi/7 3 3 4 -0 -1 2 -y a s -
cocuklarda-psikolojik -gelisim .h tm l
w w w .p s ik o lo j i- p h a n t a s m a l.b lo g s p o t .e o m /2 0 0 7 /0 8 /b a la n m a -
kuram -ve-psikopatoloji.htm l
w w w .p s ik o lo j i- p h a n t a s m a l.b lo g s p o t .c o m /2 0 0 7 /0 8 /b a la n m a -
kuram -ve-psikopatoloji.htm l
w w w .psy.m etu.edu.tr/rrl/arastirm alar.htm l
w w w .psych olog y .a b o u t.co m /o d /lo v ea n d a ttra ctio n /ss/a tta ch m en ts-
tyle.htm
w w w .w allaby.vu.edu.au/adt-V V U T /uploads/approved/adt
BAĞLANMA ve EBEVEYNLİK
TARZLARI
Gül Şendil
B
ir bebeğe sahip olm ak ebeveynler için bir yandan dünya
nın en güzel duygusuyken diğer yandan da en büyük so
rum luluğudur. Ç ocuk yetiştirm enin oldukça karm aşık ve özveri
gerektiren bir süreç olduğu düşünüldüğünde bu sorum luluğun
büyüklüğü daha da anlaşılır olacaktır. Buna rağm en insanların
fiziksel, bilişsel, duygusal ve sosyal yönden iyi gelişmiş çocuklar
yetiştirebilm ek için ebeveynlik eğitim i almaya çaba gösterm em e
leri ise oldukça ilginçtir. Oysaki insanlar, resim, dikiş, ebru, hatta
aşçılık gibi edinm ek istedikleri birçok beceri için zam an, em ek ve
para harcayarak belirli eğitim ler alırlar. Bu da sanki anne babalı
ğın öğrenm eyi gerektirm eyen adeta doğal bir süreç; belki de iç
güdüsel bir davranış olarak algılandığını düşündürür. Gerçekten
böyle m idir?
Bir koyunun, kedinin ya da kuşun, doğurduğu yavruya annelik
yapabilmesi için anneliği öğrenm esinin gerekm ediğini biliyoruz.
Peki, insanlarda bu nasıldır? İnsanlarda annelik davranışının iç
güdüsel olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu sorunun cevabını ver
m ek için önce içgüdüsel olarak adlandırılan davranışın ne oldu
ğuna bakm ak gerekir. İçgüdüsel davranışın bazı tem el özellikleri
vardır. Öncelikle içgüdüsel davranış, bir tü rü n hem en hem en tüm
üyelerinde birbirine benzeyen ve önceden tahm in edilebilen bir
süreç izler. İçgüdüsel davranış, belirli bir d u ru m a verilen basit
bir tepkiden daha fazlasını içeren, tahm in edilebilir bir akışı olan
bir dizi davranıştan oluşur. Yine içgüdüsel davranış, tü rü n deva
m ına ya da korunm asına katkı sağlar ve hiçbir fırsatın olmadığı
ya da kısıtlı olduğu durum larda dahi gelişir. İçgüdüsel davranış
bu özellikleri açısından değerlendirildiğinde, insan davranışının
oldukça değişken olduğu söylenebilir am a yine de değişkenlik
sonsuz değildir. Kültürel farklılıklar olm asına karşın ortaklıklar
da vardır. Ö rneğin, ürem e, çocuk ve bebek bakım ı, küçüklerin
ebeveynlerine bağlanm ası neredeyse tüm insan ırkında bulunur.
Bu türden davranışlar, açıkça yaşamsal değeri olması nedeniyle
içgüdüsel davranışa örnek oluşturur. Bebek ve ona bakım veren
(çoğunlukla bu kişi anne olduğu için bundan böyle anne olarak
söz edilecektir) arasında oluşan; özel duygusal bağ olarak isim
lendireceğim iz bağlanm a davranışının gelişimine odaklanıldığın-
da bu türden davranışların gözlenmesi olasıdır. Bağlanm anın her
ne kadar içgüdüsel davranışlara örnek oluşturabileceği söylense
de anne-bebek bağlanm asının doğası ve işleyişi anlaşıldığında,
diğer canlı türlerinden farklı olarak insanlarda bu sürecin sağlıklı
işlem esinin öğrenmeyle; çocuk yetiştirm e konusunda doğru bil
gilenmeyle paralel gittiği görülecektir. Nitekim yapılan çalışmalar
da, ebeveynlerin çocuk yetiştirm e konusunda bilgi ve becerile
ri arttıkça çocuklarıyla daha sağlıklı ilişkiler kurabildiklerini ve
daha sağlıklı çocuklar yetiştir?bildiklerini göstermektedir.
Bir bebeğin cesaret verici, destekleyen ve onun ihtiyaçlarına
karşı duyarlı olan bir anneyle ve bir süre sonra.da babayla olan
deneyim i, ona değerli olduğu duygusu, başkalarına yardım cı ol
maya dair bir inanç ve gelecekte oluşturacağı ilişkiler için faydalı
bir m odel sağlar. Ayrıca, bir bebeğin kendini güvende hissederek
çevresini keşfetme ve oyun deneyim lerini yaşaması, birçok bece
risinin gelişmesine yardım cı olur. Sağlıklı sürdürülen aile ilişkile
ri de bir yandan çocuğun duygu, düşünce ve davranışlarının diğer
yandan da kişiliğinin gelişimine katkı sağlar. G örüldüğü gibi be
beğin sağlıklı gelişimi, sağlıklı ebeveyn-çocuk ilişkisine bağlıdır.
Bir bebeğin doğduğu andan itibaren başlayan bu ilişkinin tem el
leri de bağlanm a süreciyle atılır. Bu yazının am acı da bir bebeğin
ilk sosyal ilişkisi olan ve hem onun kişilik özellikleri hem de daha
sonraki insan ilişkileri üzerinde önem li bir etkisi olan bağlanm a
süreci ve bu süreci etkileyen ebeveynlik tarzları arasındaki ilişki
leri ortaya koymaktır.
Bağlanm anın oluşum unda, yeni doğan bir bebeğin ebevey
ninin ilk tepkilerini belirleyen, öncelikle ebeveynin deneyim ve
bilgileridir. Bununla birlikte, bebeklerin doğuştan getirdikleri
em m e, izleme, gülümseme, ağlama, dokunm a gibi bazı dona
nım ları bu etkileşime yardım cı olur. Ö rneğin, aç olan bir bebe
ğin dudaklarına dokunulduğunda ortaya çıkan em m e tepkisi ile
bebeğin beslenm eye başlam ası ve annenin süt dolu m em enin
verdiği rahatsızlıktan kurtulm ası, her ikisini de hoşnut eden bir
durum dur. Bağlanma ilişkisinde bebek, anneyi yeterli derecede
duyarlı ve erişilebilir olarak algılarsa, çevresini keşfetm ek için onu
güvenli bir tem el olarak görecektir. Çevresini keşfetm ek ve oyun
davranışını sürdürm ek amacıyla anneden her uzaklaştığında geri
dönüp halen annenin aynı yerde durduğunu görm ek onun güve
nini sağlayacak ve doğal olarak keşif ve oyun davranışlarına de
vam edebilecektir. Ulaşılması zor ve duyarlılığı az olan annelerin
varlığında ise bebek için keşif davranışlarından ziyade anneyle
yakınlığı sürdürm e daha önem li hale gelecektir.
Bağlanma sürecinde anne-bebek ilişkisinin dinam ik bir denge
ye sahip olduğu görülür. A nne ve bir-iki yaşlarındaki çocuğunun
davranışı çok çeşitli biçim lerde olup, her zam an ikilinin yakınlığı
sürdürm e çabasını içermez. H er ikisinin de bir yandan yakınlığı
korum a isteği varken diğer yandan da zam an zam an birbirlerin
den ayrılma isteği vardır. Yine de bir gün içinde birbirlerinden
ayrı kalm a davranışları belirli bir süreyi aşmaz. A nne bebek İki
lisinin birbirinden ayrı kaldığı bu tü r nadir durum larda, taraf
lardan biri ya da her ikisi birden bu mesafeyi yok etm ek isterler.
Eğer anne çocuğunu yanm a çağırırsa çocuğun bağlanm a davra
nışı harekete geçer am a gelişim ine katkı sağlayacak olan keşif ve
oyun davranışı ortadan kalkar; çocuk, keşif ve oyun davranışına
devam ettiği sürece annenin bakım davranışı harekete geçer ve
bu nedenle o anda yaptığı aktivite ne olursa olsun ortadan kal
kabilir. Dolayısıyla m utlu bir anne-çocuk ilişkisinde bu karşılıklı
uyum önemlidir. A ncak anlaşm azlık riski her zam an vardır. Tüm
bu etkileşimlere, m utluluk veya m utsuzluk gibi en güçlü duygular
eşlik eder. Etkileşim, anne bebek arasında pürüzsüz bir şekilde
yürüdüğü zam an, her bir taraf diğerinin birlikteliğinde ve özellik
le diğerinin sevgi ve yakın duygularının ifadesinde, yoğun bir haz
ve m em nuniyet yaşar. Diğer taraftan, etkileşim ne zam an bitm ek
bilm eyen çatışm a ve anlaşm azlık ile sonuçlansa; özellikle diğeri
nin bir şeyi kabul etm ediği zam an, her iki tarafın da yoğun ve şid
detli endişe ve m utsuzluk gösterm esi olasıdır. Tam da bu noktada
çocuğun yetişm esinde annelerin nasıl bir yol izleyeceği, çatışma
yaşam aksızın çocuğun davranışlarını ne kadar sınırlayacakları ya
da ne kadar kabul edecekleri gibi çocuk yetiştirm e tarzlarına ve
bu yetiştirm e tarzlarının bağlanm ayla ilişkisine bakm ak gerekir.
Ebeveynlik Tarzları
Bütün ebeveynlerin çocuklarını büyütürken, onun nasıl bir
kişi olacağına, ahlaki değerlerinin, davranış standartlarının nasıl
olacağına dair açık ya da gizli beklentileri vardır. Bu nedenle ço-
cılklarını bu am açlar doğrultusunda yetiştirm ek için birçok farklı
strateji denerler; çocuklarının davranışlarını ödüllendirirler, ce
zalandırırlar; onlara m odel olurlar; kendi değer ve inançlarını
onlara anlatırlar ve hatta çocuklarının çevrelerini bile bu am aç
larını destekleyecek şekilde düzenlerler. Böylelikle her ebeveynin
benim sediği ve uyguladığı bu farklı yollar, farklı çocuk yetiştirm e
tutum ve davranışlarına yol açar. Yapılan araştırm alar, ebeveynle
rin, çocuk yetiştirm e davranışları bakım ından birçok farklı özel
liğe sahip olduklarını ortaya koym uştur. A raştırm acılar, özellikle
ebeveynlerin çocuklarına karşı gösterdikleri kontrol/denetlem e
ve ilgi/kabul davranışlarını göz önüne alarak d ört tip ebeveyn
lik tarzı tanım lam ışlardır. Bunlar, dem okratik, otoriter, izin verici
m üsam ahakâr ve izin verici ihm alkâr ebeveynlik tarzlarıdır. İlk
olarak bu ebeveynlik tarzlarının neler olduğu gözden geçirilecek,
daha sonra da ebeveynlik özelliklerinin bağlanm a ilişkisinde oy
nadığı rol üzerinde durulacaktır.
Kaynaklar
• B artholom ew , K. & H orow itz, L. M . (1991). A ttachm ent style am ong
yo u n g adults: A test for a four-category m od el, Journal o f Persona
lity and Social Psychology, 61 (2), 226 - 244.
H offm an, L., Paris, S., Hall, E. & Schell, R. (1988). D evelopm ental
P sychology Today (5th .ed ), N ew York: M e G raw -H ill, Inc.
Merve Mamacı
M anik Dönem
Bu duygu d urum da da mesleki işlevsellikte, sosyal ilişkilerde
ve olağan toplum sal etkinliklerde bozulm alara yol açar. Psikotik
özellikler vardır; kişi halüsinasyon yaşayabilir ya da delüzyon-
ları olabilir. Halüsinasyonda, aslında var olmayan sesler işitilir,
görüntüler görülür. Delüzyon ise; hastanın belirli bir gerçek dışı
inanca saplanıp kalm ası ve hiçbir şekilde aksi bir düşünceye yö-
neltilememesidir.
• En az 1 hafta süren, olağandışı ve sürekli, kabarm ış, taşkın
ya da gergin bir duygu durum ,
• Benlik saygısında abartılı artm a ya da grandiosite (kendini
olduğundan büyük, yüce görme),
• Uyku ihtiyacında azalma,
• H er zam ankinden daha konuşkan olma,
• Dikkat dağınıklığı,
• Am aca yönelik bir artış ya da psikom otor ajitasyon (yerin
de duram am a gibi),
• Kötü sonuçlar doğurm a olasılığı yüksek am a zevk veren et
kinliklere aşırı katılm a,
Hipom anik D önem
Bu dönem de kişi yine m ani atağına benzer bir dönem geçirir,
belirtiler m ani atağında olduğu kadar ağır olm am akla birlikte
toplum sal ya da mesleki işlevsellikte belirgin bir bozulm aya yol
açar. Kişi hastaneye yatışı gerektirecek kadar ağır değildir. Özel
likle de psikotik belirtiler (halüsinasyon ve delüzyon) yoktur.
Karma Dönem
En az 1 haftalık bir dönem boyunca hem en her gün, hem bir
m anik dönem hem de bir m ajör depresif dönem olmalıdır. Bu
durum , mesleki işlevsellikte, olağan toplum sal etkinliklerde ya
da başkalarıyla olan ilişkilerde belirgin bir bozulm aya yol açar,
kendisine ya da başkasına zarar verm em ek adına hastaneye yatı
şı gerektirecek kadar ağır belirtiler vardır. Kişi psikotik özellikler
gösterir.
Bir “Ö y k ü ”...
Hakan, 37 yaşındadır ve üniversite m ezunudur. Bir otom obil
fabrikasında 4 yıl üst düzey yönetici olarak çalışm ıştır ancak son
dönem de yaşadığı kişiler arası ilişki problem lerinden ve işteki ve
rim sizliğinden dolayı 2 ay önce işten çıkarılmıştır. Kendisini h e
yecanlı, anı anm a uym ayan, sanata yatkınlığı olan ve eğlenmeyi
seven am a m utsuz biri olarak tarif etm ektedir. Hobi olarak şiir
yazmaktadır. H akan annesini; sevgi dolu, onun her kötü zam a
nında yanında olm ak isteyen ve destekleyici bir kişi olarak gör
mektedir. Babasını ise; otoriter, baskıcı, m ükem m eliyetçi, ondan
çok şey bekleyen, sevgisini gösteremeyen ve biraz da öfkeli biri
olarak tanım lam aktadır.
Pelin, 28 yaşındadır ve üniversite m ezunudur. İki yıldır bir
bankada çalışmaktadır. Kendisini, idealist, işinde ve ev hayatında
çok sağlam adım lar atm ak isteyen, her işe ciddiyetle ve titizlikle
yaklaşan bir kişi olarak tanım lam aktadır.
H akan ve Pelin 8 yıllık evli bir çifttir ve 5 yaşında bir erkek
çocukları vardır. Son zam anlarda aralarında yaşadıkları problem
lerden dolayı ve Pelinin H akan’d a gördüğü “anorm al” davranış
lardan ötürü bir uzm andan yardım alm ak istemişlerdir.
Pelin; Eşim zam an zam an çok duyarsız oluyor, sanki başka bir
boyutta yaşıyor gibi...Sanki içinde iki ayrı kişilik var gibi...Bazı
dönemler benimle hiç ilgilenmiyor, yataktan çıkmıyor bütün gün,
hiçbir şey yem iyor içmiyor, çok sevdiğini söylediği oğluyla bile il
gilenmiyor, hep karamsar hep mutsuz, hep umutsuz... Hiçbir işe
yardım etmiyor. Zaten artık işe de gitmiyor, kovuldu işten. İşteki
verimi düşmüş. İş arkadaşı, H akan’ın çok dalgın olduğunu, bazen
derin derin düşüncelere daldığını ve onları duymadığını, çok da hu
zursuz mutsuz, üzgün gözüktüğünden bahsetti. Bu durum un ben
de farkındayım . Onun için endişeleniyorum, son zamanlarda çok
kilo verdi, gerçi dedim ya hiçbir şey yemiyor içmiyor. Çok sorum
suz davranıyor bazen, gerçekten benim emeklerimden, özverimden
sonra onun bu şekilde bencilce ve düşüncesiz davranması beni deli
ediyor. Bütün y ü k benim om uzlarım a kaldı. Bu kaçıncı işten çıkışı,
bir türlü hayatını düzene sokm ak istemiyor, dengesiz ve fevri dav
ranıyor. Dedim ya sanki iki kişi bir bedende, bazen melek bazen
şeytan. Bazı dönemler evden çıkmak istemeyen, kimseyle görüşmek
istemeyen, bana asla dokunm ayan bir Hakan ki cinsel hayatımız
da berbat zaten. Galiba beni artık sevmiyor, yoksa bir insan sevdiği
kişiye dokunm adan yapam az ki! Sanırım artık ona çekici gelmiyo
rum. Onun bu davranışları beni çok üzüyor, çıkm aza girdim. Farklı
dönemleri de oluyor tabi. Biraz da onlardan bahsedeyim. Bazen
bana o kadar düşkün oluyor ki, aşk şiirleri yazıyor. Zaten şiir y a z
mayı çok sever. Bazı dönemlerde kendini sadece bu işe veriyor. Gün
lerce uyumadığı oluyor, günlerce sevişmek istediği zam anlar oluyor,
aşırı ve kontrolsüz davranıyor. Çok yem ek yiyiyor. İnsanlarla kavga
ediyor, ani ve abartılı tepkiler veriyor. Sürekli konuşuyor, hiç susmak
bilmiyor, am a bir görseniz konuştuğu şeyler ipe sapa gelmez şeyler,
zaten sürekli daldan dala atlıyor, konuştuklarında hiçbir tutarlılık
yok, anlam yok, hele karşı tarafı dinlemek diye bir şey hiç olmuyor,
kendini müthiş zeki bir insanmış gibi görüyor. Yeni yeni iş girişimle
ri kuruyor kendi kafasında, tanıdığı tanımadığı kişilere maddi m a
nevi yardım ediyor, vaatlerde bulunuyor. Böyle dönemlerde de çok
yem ek yiyiyor mesela. Sürekli içki içiyor, aşırı para harcıyor. Kaç
kere inanılm az kredi kartı borçlarını ödedim onun, hem de aldığı
şeyleri bir görseniz! Alakasız hiç işine yaramayacak şeyler. Soruyo
rum neden aldın diye, ya hatırlamıyor ya da “Çok güzeldi, aldım"
diyor. Yurt dışına telefon açıp saatlerce konuşuyor. Söyleyince de ya
kızıyor ya da “Ne var ne olacak" diyor. Biliyor musunuz, beni dövdü
iki kere. Çok utanç verici. Bunun nedeni olarak da onu aldattığı
mı düşünüyorm uş zam an zam an, onun arkasından hain planlar
yaptığımı düşünüyormuş. Her zam an düşünm üyor böyle, zam an
zaman... Bir kere de aldattı beni! Neymiş, O bir seks tanrısıymış,
bunu bütün kadınlar yaşamalıymış. Bazen ben peygamberim bile
diyor. H em de inanıyor buna! İkna edemiyorum tersine. Nasıl bir
düşünce bu! Çocuğumuz da her şeyin farkında, ben ne kadar onu
bu durum dan uzak tutm aya çalışsam da, alevli dönemlerde onu
anneme bıraksam da, o da etkileniyor. Babasının zam an zaman
deve kuşu gibi kafasını kum a gömmesi, onunla ilgilenmemesi ve ba
zen de hiddetli, öfkeli aşırı tutumlarıyla ön plana çıkması onun da
problem yaşamasına neden oluyor. Babasını taklit ediyor farkında
olmadan. O ne yapsa onu yapıyor okulda. Babasından aşırı korku
yor mesela, çocuğun özgüveni yok oldu, sesi çıkmıyor. Okulda ders
leri dinlemiyormuş, hayal dünyasında yaşıyormuş. Arkadaşlarıyla
oynamıyormuş, hep yalnız dolaşıyormuş. Bir sürü kırık not geldi.
Öğretmeni, oğlumun özgüveninin çok sarsılmış olduğunu, kendini
yetersiz ve değersiz gördüğünü ve korkulu gözlerle baktığını söyle
di. Aslında ben de ondan farksızım . Ben ne yaptım da bunları hak
ettim, bunlara neden oldum diye düşünüyorum . Ben de suçluyum
onun böyle olmasına, ben de sebep oldum demek ki! A m a belki de
kişiliği ve tarzı bu adamın! A rtık burama geldi, dayanamıyorum!
Uykularım bölünüyor, ben de sinirli ve m utsuz bir insan oldum,
beni O yaptı böyle, dengesizliği, sorumsuzlukları, agresifliği, m u t
suzluğu tüketti beni. İyi hissetmiyorum.
H akan: Zam an zam an dengesiz davrandığımın farkındayım .
A m a sanki hiçbir şey kontrolümde değil gibi. Bazı dönemler de ken
dimi o kadar kötü hissediyorum ki. Çaresiz, sevgisiz, yalnız, sanki
bütün dünya başıma yıkılm ış gibi. Ailem i seviyorum am a bazen
onlara kötü davranıyorum. Enerjim hiç olmuyor, elimi kolumu kı
pırdatamıyorum. Karıma cinsel olarak da yetem iyorum çoğu za
man. O da haklı aslında. Benden bıktı zaten. Sorum suz bir adam
olduğumu söylüyor sürekli. Kötü bir insan olduğumu düşünüyordur
çoğu zam an herhalde. Aslında ben her şey çok iyi olsun istiyorum
ama bazen nedensiz yere kendim i ya diplerde ya da göklerde hisse
diyorum. Diplerde olduğum zam an işe gitm ek istemiyorum, çünkü
yaptığım işten hiçbir şey anlamıyorum. Sanki aptal gibi, denilenlere
konsantre olamıyorum. Bu nedenle işten çıkarıldım zaten. İnsanla
ra uyum sağlayamadığımı, yetersiz ve anlamsız olduğumu, hayatın
bir boşluk olduğunu, aslında hiçbir şeyin anlamı olmadığını düşü
nüyorum. Var olan tek gerçek ölüm gibi geliyor. Ölmek istiyorum
çoğu zam an, bunu hak ettiğimi, yaşam anın bana fa zla olduğunu,
bunu beceremediğimi düşünüyorum . Ailem bilmiyor, denedim
daha önce ölmeyi ama yapam adım . Cama çıktım, atacaktım ken
dimi am a bir an durdum, yapam adım . Onların benden bu durum
dayken mucizeler beklemesi, ben bu kadar kötü hissederken onların
benden iş, güç, sevgi, ilgi alaka beklemeleri de beni üzüyor ve çık
m aza sokuyor. Elimde değil yapamıyorum . Önceleri ben bu duru
mun benim kişiliğim olduğunu düşünüyordum ama şu an öyle gel
miyor. T uhaf davrandığımın ben de farkındayım . Garip ve dengesiz
davranıyorum çoğu zaman. Dalgalı bir ruh hali, bir yerde bir gökte.
Bu zamanlarda; eşime, çocuğuma yetem em ek ve onların isteklerine
cevap verememek beni daha çok bunalıma itiyor. Kendi derdim bir
yana da bir de onların suratını çekiyorum. İnanılm az bir suçluluk
duygusunun içindeyim. Bir ailenin direğidir baba. A m a ben yeterli
değilim ve hiçbir işe yaramıyorum. Bu beni sinirlendiriyor da çoğu
zaman. Kendime kızıyorum, ben neden böyleyim diyorum. Eksik
ve işe yaram az olduğumu biliyorum. Aslında bu suçluluk duygusu
ve kendim e olan öfkem çocukluğumdan bu yana var bende. Ba
bam hep m ükem m eli isterdi, hep en iyisini yapm am ı isterdi. Sını
fın birincisi değil de İkincisi olduğumda evde kıyametler kopmuştu
bir keresinde mesela. Bu yüzden hayatım boyunca ben de hep en
iyisini yapm aya çalıştım, şim di yapamayınca kızıyorum kendime,
aptal gibi hissediyorum. Bunu unutm ak için, kafam ı dağıtmak için
içiyorum, alkol alıyorum sürekli. Bu biraz beni anlık olarak hafif
letiyor, sıyrılıyorum o ruh halinden ama tabi alkolün etkisi geçince
yine yerlerdeyim. Uzun zam andır arkadaşlarımla görüşmüyorum,
zaten onlar da soğudu benden, kimse aramıyor sormuyor. Kim ister
ki böyle biriyle arkadaş olmayı! Fakat bir de uçtuğum zam anlar
var. Uçtuğum zam an hem iyi hem kötü, biraz bundan bahsedeyim.
İlk olarak iyi hallerimden söz etm ek isterim. Kendim i mükemmel,
harika, yetkin, her işi yapabilecek durumda, müthiş zeki, yaratıcı,
sevgi dolu, sanki hayatta m utluluk ve iyilik diye bir şey varsa hepsi
benim içimdeymiş gibi hissediyorum. Yaşam inanılm az zevk veri
yor. Karıma tekrar aşık oluyorum sanki. Renkler, şekiller, şarkılar,
her şey sanki başka türlü görünüyor gözüme. Sanki her şey benim
için var ve her şey o kadar güzel ki! Her şey çok anlamlı! Uyumak
yok, çünkü uyuyacak kadar sakin değilim, içim kıpır kıpır, aşk ve
enerji dolu. Her durum la her nesneyle ilgili her kişiyle ilgili bağlan
tılar kuruyor ve hatta var olan şeyleri keşfediyorum. Sanki bütün
kadınlar beni istiyor, ben de onları. Bu nedenle çok kez evlilik dışı
ilişkilerim oldu. Aslında bazı insanların hayat tarzıdır bu yasak iliş
kiler ama hiç bana göre değil, ama böyle dönemlerde ne yaptığımı
bilmiyorum ve kendim i durduramıyorum. Sonra da acayip bir piş
manlık ve suçluluk duygusu yine. Çünkü ben bunları yapacak bir
kişi değildim. Sanki bir ben var, benden içeri...Ben şiir yazm ayı çok
severim, o dönemlerde yazdığım şiirlere bakıyorum da, inanılmaz,
inanılm az metaforlar, inanılm az cümleler, nasıl bir hayal gücü var
mış bende diyorum. Sanki beynim açılıyor ve sözcükler akıyor, her
şeyi o kadar derin ve detaylı algılıyorum ki! M üthiş bir yaratıcılık
bende hüküm sürüyor. Aklım a kendimce orijinal fikirler geliyor. Bir
keresinde bir işe böyle bir dönem im de yatırım yaptım ama bütün
para heba oldu. Çünkü ben biraz “uçm uşum ”. Sonradan fa rk ettim
ve nasıl böyle bir işe girdim, inanamadım. Bunu yapacak kişi de
ğildim. O kadar parayı saçma sapan bir işe yatırdım. Bir keresinde
de oldukça yüklü miktar bir parayı bankadan çıktıktan sonra hiç
tanımadığım ama fa kir olduğunu gördüğüm bir kadına verdim, oy
saki o oğlumun okul parasıydı. Biliyor m usunuz o an bu aklıma hiç
gelmedi... Mesela bu durum, uçtuğum zamanların bende bıraktığı
olumsuz sonuçlardan biri. Ve tabi, öfke krizlerim! Tabi bu öfke kriz
lerinin de arkasında belli düşünceler yatıyor. Hani bir şarkı var ya;
“dalgalandım da duruldum ”...Ben bir türlü durulam ıyor um ... Hep
dalgalıyım, büyük dalgalar...Uçlardayım, dengemi bulamıyorum...
İlk olarak, kişi bir evlilikte karşı taraftan neler bekler; bunlardan
söz edelim. Sağlıklı ilişkilerde çiftler; bağlılık, sevmek, sevilmek,
saygı duyulm ak, onaylanm ak, kabul edilmek, beğenilm ek, cinsel
açıdan tatm in olm ak, hayata karşı sorum lulukların yerine getiril
mesi ve hayata karşı olan zorlukların paylaşılmasını ister. Bu is
tekler insanın doğasına özgü isteklerdir. A ncak bipolar bozukluğa
sahip kişi zam an zaman epizod dönem lerinde çeşitli sorum luluk
larını ve karşı tarafın beklentilerini istese de yerine getiremez. Bu
durum da ise, çiftler arası uyum suzluk başlar ki bu baş edilmesi
oldukça güç bir durum dur. Bu nedenle ailede bu bozukluğa sa
hip bir kişi varsa, diğer aile bireylerinin de bu hastalık hakkında
detaylı bilgi sahibi olması gerekir; bu, hastalığın teşhisinde, leda
visinde ve kontrolünde oldukça büyük rol oynar. Tahm in edebi
leceğiniz gibi, aile fertleri bilgi sahibi olurlarsa hastanın neden o
şekilde davrandığını anlayabilir, daha anlayışlı ve empatiyle yak
laşabilirler. Bu belki de alınacak ilk önlem ve kuraldır. Bir diğer
konu ise, ailede eğer kronik bir rahatsızlığı olan bir kişi varsa, bu
durum un diğer aile bireylerinin de psikolojik sağlığını etkileyece
ğidir. Yukarıdaki öyküden yola çıkıldığında açıkça görülm ektedir
ki Hakan’ın duygu durum dalgalanm aları Pelin için bir stresör
(stres yaratan durum ) haline gelmiştir. Bu da, Pelin in belki gene
tik olarak alt yapısında bulunan ya da Pelin in düşünm e stilleri
nin m eydana getirdiği depresyonu (suçluluk duygusu, agresiflik,
um utsuzluk, çaresizlik vb.) açıkça ortaya çıkarmıştır. U nutulm a
m alıdır ki, eğer kişi tek başına tam bir bütün değilse; fizyolojik ve
psikolojik olarak sağlıklı değilse ilişkide de problem ler çıkacaktır.
Bu Pelin i hem birey olarak etkilem ektedir hem de bu evlilik için
yaptığı yatırım ları sorgulam asına, evliliğe adım atm adan önceki
beklentilerini düşünüp, bunların şu anda karşılanam am asından
ötürü hayal kırıklığına uğram asına neden olmaktadır. Bu nedenle
de bipolar bozukluğa sahip bir eşi olan m ağdur eşin eğer im kanı
varsa kendisi de psikolojik destek almalıdır. Ö te yandan, çocuk
açısından bakıldığında da, böyle ebeveynleri olan çocukların da
ebeveynlerinin davranışlarından etkilenm esi kaçınılm az olm ak
tadır. A nne ve babanın çocuğa verm esi gereken zam an ve enerji,
başka alanlara dağılmaktadır. Bu durum , çocuğun kendi benliğiy
le ve çevresiyle, dünyayla ilgili düşüncelerini oluşturduğu dönem
de onu olum suz biçimde etkilemektedir. Erken yaşlarda, çocuk
için aile, çevreyle olan en önem li bağdır ve çocuklar kendi anne
babalarından yola çıkarak çevreyle, insanlarla ilgili bilgiler edinir,
bağlantılar kurarlar; yani hayatı keşfederler. Ç ocukların ebeveyn
leri ile kurdukları bağlanm a ilişkileri ve stilleri (güvenli, kaygılı /
kararsız ve kaçm an bağlanm a) yetişkinlik hayatında da nasıl bir
bağlanm a m odeli oluşturacaklarını etkiler. Çocuk, her zam an ya
nında hissedeceği, her daim onu koruyan, kollayan, destek olan,
sevgisini ve şefkatini esirgemeyen ebeveynlere ihtiyaç duyar. A n
cak, aile içinde bir kronik hastalık olursa, bu ihtiyaçlardan çoğun
lukla m ahrum kalabilir. Ebeveynler, rol modelidirler. Bu nedenle,
yukarıdaki örnekte çocuğun, babasının kimi davranışlarını taklit
etmeye başladığını görebiliyoruz. Çocuk, yaşadığı problem li o r
tam ı anlam landıram am akla birlikte kendisine yönelik suçluluk
duyguları da yaşayabilir (örneğin, “annem babam a benim le ilgi
lenm ediği için bağırdı, benim yüzüm den kavga ediyorlar” gibi).
Çocuğun kendine olan güveni ve saygısı da zedelenebilir kuş
kusuz ki. Ve Hakan; öyküm üzün baş kahram anı. H akan bütün
bunları yaşarken, ilk başlarda aslında bu davranışlarının onun bir
parçası olduğunu, kişiliğinin tem el özelliklerinden biri olduğunu;
bu nedenle de bu d urum u asla değiştiremeyeceğini düşünm ek
tedir. Ancak, yaşadığı kayıplardan ötürü artık profesyonel yar
dım almaya ikna olmuştur. Bu, sıkça karşılaşılan bir durum dur.
Genelde çevre ya da aile, hastayı bu davranışlarıyla betim lerler
(örneğin, “çok dengesiz, anı anm a uymuyor, bazen çok m utlu ve
abartılı, bazen m utsuz ve çökkün, biraz da delilik var içinde, k a
fasına eseni yapıyor” gibi). G örüldüğü gibi, bu davranışlar aslında
bipolar bozukluğun tem el belirtileridir. İkinci önem li nokta ise,
etiketlenm edir. Bu hastalıktan yakm an kişiler, tedavi olmayı ka
bul ederlerse toplum tarafından “deli” damgası vurulm ayı da göze
almış olurlar. Bu oldukça hatalı ve önyargılı bir tutum dur. A n
cak, ne yazık ki, toplum um uzda bu tü r inanışlar hâlâ sürm ektedir.
Psikolojik destek alan ve alm ak isteyen kişilere bu tü r olum suz
eleştiriler hâlâ yapılmaktadır. Bu, aslında sadece bu bozukluktan
m üzdarip kişilerin yaşadığı bir sorun değil, başka birçok hastanın
da yaşadığı acı bir gerçektir. Oysa ki bipolar bozukluk kimyasal
bir bozukluktur, uygun tedavi ve korum a yöntem leriyle kişi h a
yatına norm al bir şekilde devam edip, işlevselliğini sürdürebilir.
Bir başka sorun kaynağı ise, özellikle atak zam anında zor dönem
lerden geçen hastaya ailenin ve çevrenin em poze etm eye çalıştığı
sorum luluklar ve ödevlerdir. Özellikle depresyon dönem lerinde
hastalar kendilerini oldukça yorgun, bitkin ve çökkün hisseder
ler. Bu durum onları gündelik yaşam dan alıkoyar. Ailenin ve
çevrenin bu konuda anlayışlı davranm aya çalışıp, bu tü r yükleri
olabildiğince hafifletmeye gayret gösterm esi tedavinin seyrini de
olum lu etkilemektedir.
Bipolar bozuklukta intihar oldukça önem li bir olgudur, hay
li fazla rastlanm aktadır. Bu nedenle hastanın intihar tehditleri
önem senm eli ve intihara karşı önlem alınmalıdır. Ancak, zaman
zam an, hastaların intihar dışında da ölüm riskleri vardır. Bunlara
örnek olarak; hipom ani atağı geçiren bir hastanın çok hızlı araba
kullanıp kaza yapması olabilir. Ya da psikotik özellikli bir m ani
atağı geçiren kişinin bir halüsinasyon görüp ya da işitsel olarak
kom ut alıp (“çık köprüye atla” gibi) tehlikeli bir d u ru m a kendisi
ni sokm ası gibi. Bu zam anlarda kişilerin m uhakem e kabiliyetleri
azalır. Bu nedenle atak dönem lerinde bu gibi durum ların düşü
nülüp önlem alınm ası gerekebilir.
Bu bozuklukta tedavi, her koldan desteklenm elidir. U nutul
m am alıdır ki; tedavi süresinde ilaçların yan etkileri kişileri, eşler
arası ilişkiyi ve sosyal ilişkileri etkileyecektir. Cinsel istekte ve per
form ansta düşüş, kilo alımı / kaybı, konsantrasyon bozuklukları,
uyuklam a hali ilaçların yan etkilerinin bazı örnekleridir. Ancak
tedaviye aksatılm adan devam edilmeli, tedavi konusunda istik
rarlı bir süreç yaşanmalıdır.
Bipolar bozukluk, yaşayan kişi kadar aile bireylerinin de ol
dukça zorlandığı bir durum dur. Eşler, aile bireyleri ve m üm künse
yakın çevre birbirlerine m üm kün olduğunca suçlayıcı olmamaya
çalışmalıdırlar. U nutulm am alıdır ki; her bireyin yaşadığı duygu
aslında kendi düşünce içeriğinin bir ürünüdür. D uygular da dav
ranışlara yön verir. Bu nedenle aslında hastaya olan yaklaşım ım ı
zı, davranışlarım ızı ve ona karşı olan duygularım ızı kendi irade
mizle belirlediğim iz, seçtiğim iz bir gerçektir.
Kaynaklar
• A m erican Psychiatric A ssociation (2000). D iagn ostic and Statistical
M anual o f M ental D isorders (4th éd.), USA: APA.
• Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Clinical A pplications o f A ttach
m ent Theory, UK: Routledge.
• D avison, G. C. & N eale, J. M . (1990). A bnorm al Psychology, USA:
John W iley.
Beyin Gelişimi
N örobilim ciler bir süredir bebeklerin beynindeki önem li ya
pıları gözlemlemekteler. Bu yapıların duygusal deneyim lerle şe
killendiği ve sosyal ve duygusal ilişkilerin sonucunda yapılarda
olum lu ve olum suz etkiler oluşabildiği ortaya çıkmıştır. Bebek
beyninin fiziksel yapısı, yaşam ın ilk iki yılında bağlanm a ilişkileri
dahilinde ortaya çıkan horm onlardan etkilenm ektedir. Beynin sağ
bölüm ü, sol tarafa oranla ilk 30 ayda daha hızlı gelişir. Sağ taraf
ilişkilerin oluşm ası ve bir başkasının duygularının anlaşılm asına
ilişkin em pati gibi duygusal becerilerin gelişmesi ile ilişkilidir. Be
bekler bu becerileri, hassas, özenli ve uyum lu bir bakım ın tekrar
tekrar sağlanm ası sayesinde geliştirirler. Bu noktada oluşan iliş
kinin kalitesi ve beraberinde getirdiği duygular, gelişmekte olan
beyin yapılarında anlam lı etkiler bırakabilir. Bu erken dönem
deneyimler, konuşm a öncesi dönem de gerçekleştiğinden daha
sonra hatırlanm az. A ncak bu duygular çocukluk süreci boyun
ca kişilik gelişim inde anlam lı rol oynayabilir. 33. aydan itibaren
bebeğin beyni anlam lı bir değişiklik geçirir. Beynin sol bölümü
nün ilerlemesi hızlanır ve 36. ayda sol beyin baskın hale gelir. Bu
noktada kaliteli bir okul öncesi eğitim süreci çocuğun bilişsel ve
sosyal becerilerini destekler. A ncak araştırm alar, okul öncesi eği
tim için 24 aydan küçük çocuklarda anlam lı bir yararlılık bildir
m emişlerdir. Bu nedenle 24-36 ay arası çocukların anneden (ya
da birincil bağlanm a kişisinden) ayrılm anın stresi ile başa çıkıp
çıkam ayacaklarının iyi değerlendirilm esi gerekir.
Stres ve Yuva
G ünüm üzde, o ya da bu sebeple annelerin de çalıştıklarını gö
rüyoruz. Bu durum da da çocukların bakım ını üstlenm ek annenin
dışında farklı kişi ya da kurum lara kalm aktadır. Bakan kişi ister
evde ister bir yuva ortam ında baksın, bebekle farklı düzeylerde
bağlanm a ilişkisi kuracaktır. Güvenli ve sağlıklı bir bağlanm anın
oluşm asında, bakım veren kişilerin mizacı, deneyim i, eğitim iy
le birlikte bebeğin de yaşı, cinsiyeti, m izacı ve annesiyle kurduğu
bağlanm a ilişkisi rol oynayacaktır. Pek çok ebeveyn 2 yıl boyunca
evde bir bakıcı gözetim inden sonra çocuklarını yuvaya vermeyi
tercih etm ektedir. Ancak, çocuk yuvada bağlanacak bir kişi b u
lam adığında strese girer; kortizon seviyesi yükselir. Çocuklar an
neleriyle buluşup anne yeterli ilgi verdiğinde kortizon seviyeleri
norm ale döner ki bu ancak onların yatm a saatine yakın gerçekle
şir. Başka bir risk faktörü olm adığı durum da, çocuklar her gün bu
döngü ile belirli bir sorun olmaksızın başa çıkabilirler.
Kaynaklar
• Barglow, P., V aughn, B. E. & M olitor, N . (1987). Effects o f m aternal
absence due to em p loym en t o n the quality o f in fan t-m oth er attach
m ent in a low -risk sam ple, C hild D evelopm ent, 58 (4), 945-954.
• Belsky, J. & R ovine, M . J. (1988). N onm aternal care in the first year
o f life and the security o f infant-parent attachm ent, C hild D ev elo p
m ent, 59 (1), 157-167.
Mine Cihanoğlu
Kaynaklar
• B en son , M . J., Harris, P. B., & Rogers, C. S. (1992). Identity co n séq u
en ces o f attachm ent to m others and fathers am ong late adolescents,
Journal o f Research on A d o lescen ce, 2 (3), 187-204.
• B irnbaum , L. (2004). Separation-individuation, M argaret M ahlers
m od el, E ncyclopedia o f A pplied D evelop m en tal Science, USA: Sage
P ublications
Bretherton, I., Lambert, J. D. & Golby, B. (2005). Involved fathers o f
p reschool children as seen by them selves and their wives: A ccounts
o f attachm ent, socialization, and com panionship, A ttachm ent and
H um an D evelopm en t, 7 (3), 229-251.
C hase-L ansdale, P. L. & Tresch O w en , M . (1987). M aternal em p loy
m en t in a fam ily context: Effects on in fan t-m oth er and infant-father
attachm ents, C hild D evelop m en t, 58, 1505-1512.
C ugm as, Z. (2007). C h ild s attachm ent to h is/h er m other, father and
kindergarten teacher, Early C hild D evelop m en t and Care, 177 (4),
349-368.
• G rossm an, K., G rossm an, K. E., Frem m er-Bom bik, E. Kindler, H.,
Scheuerer-E nglisch, H. & Z im m erm a n n , P. (2002). The u niqueness
ot the child-father attachm ent relationship: Fathers’ sensitive and
challenging play as a pivotal variable in a 16-year longitudinal study,
Social D evelop m en t, 11 (3), 307-331.
Şeniz Pamuk
Kaynaklar
• A ltenh ofen, S. (2009). Fam ilies exp eriencin g divorce: A ge at on set o f
overnight stays, conflict, and em o tio n a l availability as predictors o f
child attachm ent, The Sciences and E ngineering, 69 (7-B ), 4456.
• A m ato, P. R. (2001). C hildren o f divorce in the 1990s: A n update
o f the A m ato and Keith (1 9 9 1 ) m eta-analysis, Journal o f Family
Psychology, 15 (3), 355-370.
• Barron, M .B. (2001). A com p arison study o f the norm al and clinical
divorce: Style o f attachm ent, level o f conflicy, parent-child relations
hip, H um anities and Social Sciences, 61 (8 -A ), pp. 3350.
Beal, E. W. & H ochm an, G. (1992). W enn Scheidungskinder Er-
w achsen Sind, (Çev. Aurel E nde), Frankfurt am Main: W olfgang
Krüger Verlag.
• Brazelton, B.T. & G reenspan, S. I. (2000). The Irreducible N eed s o f
C hildren, UK: Perseus Publishing.
• C oh en, O. & F in zi-D ottan , R. (2005). Parent-child relationships d u
ring the divorce process: From attachm ent theory and intergenera-
tional perspective, C ontem porary Fam ily Therapy: A n International
Journal, 27 (1), 81-99.
• Finley, G. E. (2006). The m yth o f g o o d divorce, PsycCRITIQUES,
51(35), Pagination specified.
• G loger-T ippelt, G. & K önig, L. (2007). A ttachm ent representations
in 6-year-old children from o n e and tw o parent fam ilies in Ger
many, School P sychology International, 28 (3), 313-330.
• G ordon, R. M. (2005). The d o o m and g lo o m o f divorce research:
C om m en t on W allerstein and Lewis (2004), P sychoanalytic P sycho
logy, 22 (3),450-451.
Derya Şahin’
• H ow es, C. (2000). S o cio -em o tio n a l classroom clim ate in child care,
ch ild -tea ch er relationships and children’s seco n d grade peer relati
ons, Social D evelop m en t, 9 (2), 191 - 204.
Çocuk istism arı ve ihm aline m aruz kalan çocukların daha çok
gelişim sorunu yaşadığı belirtilm ektedir. Ç ocuk istism arı ve ih
m aline m aruz kalan tüm gruplarda, istism ar edilm eyenlere göre
daha yüksek oranda güvensiz bağlanm anın olduğu bulunm uştur.
Bir çalışmada, istism ara uğrayan grubun % 82 sinin, karşılaştırm a
grubunun ise % 19’unun dağınık bağlanm a kategorisinde oldu
ğu bulunm uştur. Bebeklik dönem inde bağlanm a konusundaki
sorunların, okul çağı ve yetişkinlikte de devam ettiğine ilişkin
sonuçlar m evcuttur. 7-13 yaş arası çocuklarda bağlanm ayı ince
leyen diğer bir çalışmada, istism ara uğrayanların % 30’unun an
neleriyle güvensiz bağlandıkları ve bebeklikteki bağlanm a sorun
larının ön ergenliğe değin sürdüğü belirtilm iştir. Çocukluğunda
istism ara uğram ış yetişkinlerin de yüksek stres, düşük aile desleği
algıladıkları ve karşı cinsle ilişkilerinde daha çok sorun yaşadık
ları bulunm uştur. İstism ara uğrayan küçük çocuklarla yapılan
başka bir çalışm ada da, istism ar edilenlerin öğrenm e konusunda
daha dışa bağım lı ve çekingen, öğrenm e m otivasyonunu sürdü
remeyen ve düşük bilişsel olgunluk sergileyen çocuklar oldukları
ifade edilmiştir. Erken yaşta gözlenen bu özellikler, bağlanm a k u
ram ında da önerildiği gibi çocukların ebeveynleri dışında okulda
karşılaştıkları ilk yetişkin olan öğretm enle ilişkilerinde de ebe
veyn ilişkisinde edindikleri ulaşılabilirlik ve yanıtlayıcılık modeli
çerçevesinde hareket ettiklerini göstermektedir. Çocuk, öğretm e
ninin onun isteklerini karşılam ayacağını düşünerek talepkar ol
mayacak; böylelikle de akadem ik ve bilişsel açıdan gelişimini des
tekleyecek kaynağı kullanam ayacak ve akadem ik alanda sorunlar
yaşayabilecektir.
Ç ocuk istism arı ve ihm aline m aruz kalanlar, benlik gelişiminde
de sorun yaşam aktadır. Kendilerini bir bütün ve sürekliliği olan
bir kişi olarak algılam ada ve ihtiyaçlarının, düşüncelerinin ve iç
sel ifadelerinin farkına varm ada zorlanm aktadırlar. Hem spesifik
konularda hem genel olarak benliklerini daha olum suz algılam ak
tadırlar. İstism ara uğrayan gruplar benlik gelişimi yanı sıra duygu
düzenlem e konusunda da daha çok sorun yaşam aktadırlar. İstis
m ar eden ebeveynin duygularını aşırı kontrollü ya da aşırı sergi
leyen tarzları çocuklar tarafından da sergilenebilmektedir. Çocuk
istism arı ve ihm aline m aruz kalanların sorun yaşadığı bir başka
alan ise akran ilişkileridir. İstism ar edilen ve anneleriyle sağlık
lı bir ilişki kuram ayanların başkalarıyla sağlıklı ilişki kurm ada
zorlandıkları görülm ektedir. Akranlarla ilişkilere bakıldığında da
hem çocukluk hem de ergenlik dönem inde istism ar edilenlerin
daha çok saldırganlık ve kaçınm a davranışları sergiledikleri be
lirtilm ektedir. G örüldüğü gibi istism ar edilen bebekler / çocuklar
neredeyse her yaşam dönem inde ve gelişimin tüm alanlarında so
run yaşam aktadırlar. Gelişimin farklı alanlarında sorun yaşayan
tüm çocuklar birtakım davranış bozuklukları geliştirm ese de ge
liştirmeye eğilimli hale gelmektedirler. Pek çok çalışma istism ara
m aruz kalan çocuk, ergen ve yetişkinlerin psikolojik sorunlarının
daha yüksek olduğunu gösterm iştir. Bu çocuklarda depresyon,
kaygı ve kişilik bozuklukları daha çok görülm ektedir.
Farklı istism ar türlerinin farklı gelişimsel etkileri olabileceği
bilinmektedir. İstism arın etkilerini türleri için ayırarak inceleyen
çalışm alar bulunm akla birlikte gerek bu gruplara ulaşm a zorlu
ğu gerekse çocukların istism arın farklı türlerine aynı anda m aruz
kalmış olm aları araştırm alarda bu ayrım ın yapılm asını zorlaştır
m aktadır. Ayrıca, istism ar yaşantısı ile ilgili olarak istism arın şid
deti ve süresi ve istism arcının kimliği ve çocuğa yakınlık derecesi
gibi özelliklerin de risk faktörleri olarak gelişimsel sonuçlarla iliş
kili olduğu bilinmektedir. İstism arcı, çocuğun yakınıysa ve özel
likle de anne-babasıysa, istism ar uzun süre yaşanm ışsa ve çocuğa
şiddetli istism ar uygulanm ışsa çocuk üzerindeki yıkıcı etkileri
daha ağır olmaktadır.
İstism arın bireyin gelişimini pek çok alanda olum suz etkilediği
görülm ekle birlikte çalışm aların bir kısm ında istism ara uğrayan
bazı bireylerin kendilerine güven ve kendilerine değer verm e gibi
olum lu gelişim özellikleri gösterdikleri bulunm uştur. Bazı istis
m ara uğrayan çocukların güvenli bağlanm a geliştirdikleri de gö
rülebilm ektedir. Araştırm acılar, istism ar yaşantısının ardından
olum lu davranışlar sergileyen insanları inceleyerek buna katkıda
bulunan koruyucu faktörleri belirlemeye çalışmaktadırlar. İstis
m arın ardından gelişimi destekleyen koruyucu faktörler, sıcak ve
güvenli aile ilişkileri, yüksek zekâ ve kendine duyulan saygının
yüksekliği gibi bireysel özellikler ve arkadaşlık ilişkileri olarak
gruplanm ıştır. Bir araştırm ada, istism ar edilen ve duygusal açıdan
ihm al edilen çocukların yaşam larının ilk 5 yılı boyunca gelişim
lerinde gerilik gözlendiği belirtilm ektedir. Aynı çalışmada, ailede
bir kişi ile kurulan sağlıklı ilişkinin (anne, baba ya da büyükanne
olabilir) istism ar ve ihmale uğrayan çocukların yeterli gelişimine
destek olduğu bulunm uştur.
Kaynaklar
• Aber, J. L., A llen, J. P., C arlson, V. & C icchetti, D. (1989). The ef
fects o f m altreatm ent o n d evelop m en t during early childhood: re
cent studies and their theoretical, clinical, and p o licy im plications,
In D. C icchetti & V. Carlson (Eds.), C hild M altreatm ent T heory and
R esearch on the C auses and C on seq u en ces o f C hild A buse and N e
glect, pp 579-619, UK: C am bridge U niversity Press.
• Belsky, J. & V ondra, J. (1989). Lessons from child abuse: The d e
term inants o f parenting, In D. C icchetti & V. C arlson (Eds.), Child
M altreatm ent Theory and Research o n the C auses and C o n seq u en
ces o f C hild A buse and N eglect, pp 153-202, UK: C am bridge U n i
versity Press.
• C arlson, V., C icchetti, D., Barnett, D. & Braunwald, G. (1989). F in
d in g order in disorganiztion: Lessons from research o n maltreated
infants’ attachm ents to their caregivers, In D. C icchetti & V. Carlson
(Eds.), C hild M altreatm ent T heory and Research on the C auses and
C on seq u en ces o f C hild A buse and N eglect, pp 494-528, UK: C am b
ridge U niversity Press.
• C icchetti, D. & Lynch, M (1993). Toward an ecological/transactional
m o d el o f com m u n ity vio len ce and child m altreatm ent for childrens
developm ent, Psychiatry, 56, 96-118.
• C icchetti, D. (1989). Flow research on child m altreatm ent has in-
form ed the study o f child developm ent: Perspectives from develop
m ental psychopathology, In D. C icchetti & V. Carlson (Ed), Child
M altreatm ent Theory and Research o n the C auses and C on seq u en
ces o f C hild A buse and N eglect, pp 3 77-431, UK: C am bridge U n i
versity Press.
C rittenden, P. M . & A in sw orth , M. D. S. (1989). C hild maltreatm ent
and attachm ent theory, In D. C icchetti & V. C arlson (Ed), Child
M altreatm ent T heory and Research on the C auses and C on seq u en
ces o f C hild A buse and N eglect, pp. 43 2 -4 6 3 , UK: C am bridge U n i
versity Press.
K ozcu, Ş. (1989). Ç ocu k istism arı ve ihm ali, Psikoloji S em iner D er
gisi, 6 /7 , 63-76.
• Lynch, M. & C icchetti, D. (1991). Patterns o f relatedness in m alt
reated and nonm altreated children: C o n n ectio n s am ong m ultiple
representational m od els, D ev elo p m en t and Psychopathology, 13,
233-254.
M ueller, E. & Silverm an, N . (1989). Peer relationship in maltreated
children, In. D. C icchetti & V. C arlson (Eds), C hild M altreatm ent
T heory and Research on the C auses and C on seq u en ces o f C hild
A buse and N eglect, pp. 5 29-578, UK: C am bridge U niversity Press.
• Runyan, D„ W attam, C., Ikeda, R., Elassan, F. & Ramiro, L. (2002).
C hild abuse and neglect by parents and other caregivers, In. E. G.
Krug, L. L. D ahlberg, J. A. M ercy, A. B., Zwi. & R. L ozano (Eds.),
W orld R eport on V iolen ce and H ealth, W H O , G eneva.
• Toth, S. L. & C icchetti, D. (1996). Patterns o f relatedness, depressive
sym ptom athology, and perceived co m p eten ce in m altreated c h ild
ren, Journal o f C on su ltin g and C linical Psychology, 64, 32-41.
• W einfield, N.S., Sroufe, L.A., Egeland, B., C arlson, A. A. (1999). The
nature o f individual differences in infant-caregiver attachm ent, In.
J. C assidy & P. R. Shaver (Eds.) H an d b ook o f A ttachm ent Theory,
Research, and C linical A pplications, USA: The G uilford Press.
• Ydm az-Irm ak, T. (2008). Ç ocu k istism arı ve ih m a lin in yaygınlığı
ve dayanıklılıkla ilişkili faktörler, Yayınlanm am ış D oktora Tezi, Ege
Ü niversitesi Sosyal Bilim ler E nstitüsü, İzmir.
ÇOCUKLARDA ve ERGENLERDE
EBEVEYNE BAĞLANMA, ÖZGÜVEN ve
OKUL BAŞARISI İLİŞKİSİ
Şebnem Türktan
Canan Savran
B
ireylerin yaşantısında bir öm ür boyu süreklilik arz eden en
önem li ilişkilerden biri anne ve babalarıyla kurdukları iliş
kidir. Yaşamın ilk dönem lerinden itibaren hem fiziksel hem duy
gusal hem sosyal yönden bireyin gelişim inin sağlıklı olabilmesi
anne babanın uygun koşulları yaratabilm esine bağlıdır. Çocuğun
sınırlı dünyasının tek dayanağı ve anlam ı anne babasının sevgi
sidir. Pek çok anne baba çocuklarını ne kadar sevdiklerini ifade
ederler, kuşkusuz bunda içtendirler ancak, çocuğun sevgi ihtiyacı
sözcüklerle karşılanamaz. Ç ocuğun gerçeklerinin anlaşılm ası, en
azından anlaşılm aya çalışılması gerekir.
Ç ocuğun benlik gelişim inin tem eli olan kendine güven duy
gusu, anne ve babasına duyduğu güvenden kaynaklanır ve gelişir.
Özgüveni yani kendisine duyduğu güven yüksek olan kişilerin
kendileriyle barışık, çevreleriyle uyum içinde, olaylara gerçekçi
bir gözle bakan, zorluklar karşısında kolayca vazgeçmeyen birey
ler oldukları, ayrıca, akadem ik olarak başarılı, potansiyellerinin
farkında olarak yaşadıkları genel kabul gören bir olgudur. Aile o r
tam ında başlayan bu süreçte çocuk, okul çağma gelene dek olum
lu veya olum suz yönde bir benlik algısı oluşturur ve okul o rta
m ında öğrenci olarak yeni bir rol ve kim lik edindiği sosyalleşme
sürecinin basam aklarını tırm anm aya başlar. O kulda öğrenciden
belli kurallara uyması, görev ve sorum luluklarını yerine getirerek
başarılı olm ası beklenm ektedir. Ç ocuk kendisinden beklenen
leri gerçekleştirm ek için çaba harcar, bu çabaların başarısızlıkla
sonuçlanm ası daha önce kendi benliğine karşı geliştirdiği değer
duygusunu azaltırken, başarılı olm ası ise özgüvenini arttırır. Bazı
durum larda çocukların okula geldiklerinde kazandıkları olum
suz benlik kavram ı, yeterli düzeyde ders başarısı ve sosyal beceri
ler sayesinde yeniden yapılanabilir. Okula yetersiz bir özgüvenle
başlayan çocuğun okulda başarısız olması ise kendini büsbütün
değersiz görm esi ve olum suz benlik algısının pekişm esi ile sonuç
lanabilir. Ç ocukluk dönem inde benlik algısı daha ziyade ebeveyn
veya otorite konum undaki diğer yetişkinler tarafından etkilenir.
Kısaca söylem ek gerekirse, ergenlik dönem ine kadar çocukların
duygusal dünyalarının belli bir alt yapısı oluşur.
Ergenlik dönem indeki bireyler pek çok gelişim görevini yerine
getirmeye çalışırlar. Söz konusu gelişim görevleri arasında cinsel
rolü kabullenm e, duygusal bağımsızlığı kazanm a, akranlar ara
sında kabul görme, işbirliği ve liderlik yeteneklerini geliştirme,
kendine uygun bir yaşam felsefesi oluşturm a, m eslek seçimi için
gerekli ön hazırlıkları yapma, kendi benliğini, kim liğini bulm a ve
bunu kabullenm e sayılabilir. Ergenlerin genel özelliklerine bakıl
dığında arkadaş ilişkilerinin yoğunluk kazanm ası, ebeveynlerle
daha az vakit geçirme ve bağım sızlık arzusu göze çarpm aktadır.
Bebeklikten itibaren çocukluk dönem ini de kapsayacak şekilde
her türlü ihtiyacı aile tarafından karşılanan, aile tarafından k ont
rol edilip yönlendirilen birey için ergenlikte durum farklılaşır ve
özerk ve bağım sız olmaya yönelm e başlar. Ergenin bağımlılıktan
bağımsızlığa geçiş süreci birdenbire olmaz, bu süreci aileye ba
ğım lılıktan aileye bağlılığa dönüştürebilm esi ise büyük ölçüde ana
babasıyla kurduğu “bağlanm a ilişkisi” ne dayanır. Ergenin ebevey
niyle kurduğu ilişki, erken dönem de kurulan ilişki örüntüleriniıı
ve zihinsel m odellerin bir devam ı ve uzantısı niteliğinde olacağı
gibi bu ilişki örüntüleri bireyin sosyal ilişkilerinde de ortaya çık
maktadır. Bir başka deyişle ergenin ana babasıyla kurduğu ilişki
ve ana babanın tutum ları, özgüven ve akadem ik başarı açısından
bu dönem in en önemli belirleyici faktörü olarak gözükmektedir.
Ergenlerin sıkıntı yaşadıklarında ve ihtiyaç duyduklarında ulaşa
bileceği ebeveynlerinin olması çevresini değerlendirm ede daha
sağlıklı sonuçlara ulaşm asını da beraberinde getirecektir.
Ruh sağlığı alanında yapılan çalışm alarda ergenlerin bağlanm a
örüntüleri/stilleri ile ruhsal durum ları arasında bağlantı olduğu
saptanm ıştır. Ana babaların çocuk yetiştirm e davranışları ergen
lerin bağlanm a örüntülerini anlam lı bir biçimde yordam aktadır.
Bir başka deyişle, ana babaların çocuk yetiştirirken demokratik,
baskıcı, izin verici ya da aşırı koruyucu gibi çeşitli tutum lara sa
hip olm aları gençlerin bağlanm a örüntülerini etkilemektedir.
G ençlerin bağlanm a örüntüleri ise, onların psikolojik durum ları
hakkında fikir yürütebilm elerine olanak tanım aktadır. Güvenli
bağlanan gençler çeşitli duygusal ve sosyal sorunlarla ilgili ola
rak diğer bağlanm a türlerine göre daha az psikolojik sorun ya
şamaktadırlar. Ebeveyn tutum larının bağlanm a üzerindeki rolü
üzerine yapılan bir çalışmada, anne tutum unu dem okratik olarak
niteleyen öğrencilerin annelerine bağlanm a düzeyinin anne tu tu
m unu aşırı koruyucu ve baskıcı olarak niteleyen öğrencilere göre
daha yüksek olduğu görülm üştür. Bu üç grup arasında bir sırala
m a yapılacak olursa, anne tutum unu dem okratik olarak niteleyen
grubun anneye bağlanm a düzeyi en yüksek, aşırı koruyucu ola
rak niteleyenlerin orta düzeyde ve baskıcı olarak niteleyenlerin
ise en düşük olarak ortaya çıkmıştır. A nne tutum unu dem okratik
olarak niteleyen öğrenciler annelerine en az yabancılaşan; anne
tutum unu baskıcı olarak niteleyen öğrenciler ise en çok yaban
cılaşan öğrencilerdir. A nne tutum ları babaya bağlanm a üzerinde
de rol oynuyor gözükm ektedir çünkü verilere göre anne tu tu m u
nu dem okratik olarak niteleyen öğrenciler, anne tutum unu aşırı
koruyucu olarak niteleyen öğrencilere göre babalarına daha az
yabancılaşmışlardır. A nnelerinin kendilerine ilişkin tutum unu
dem okratik, aşırı koruyucu veya baskıcı olarak niteleyen üç grup
arasında babaya bağlanm a düzeyinde anlam lı fark gözükmüştür.
Aynı çalışmada, baba tutum larıyla bağlanm a ilişkisi de incelen
miştir. Sonuçlar; anne tutum uyla bağlanm a ilişkisinde olduğu
gibidir. Yani baba tutum unu dem okratik olarak niteleyen öğren
cilerin babaya bağlanm a düzeyi baba tutum unu aşırı koruyucu
ve baskıcı olarak niteleyen öğrencilere göre daha yüksektir. Yine
bu üç grup arasında bir sıralam a yapılacak olursa, baba tu tu m u
nu dem okratik olarak niteleyen grubun babaya bağlanm a düzeyi
en yüksek, aşırı koruyucu olarak niteleyenlerin orta düzeyde ve
baskıcı olarak niteleyenlerin ise en düşük olduğu görülm üştür.
Babaya bağlanm a ilişkisindeki güven düzeyi, baba tutum unu aşırı
koruyucu olarak niteleyen öğrencilerde, baba tutum unu baskıcı
olarak niteleyen öğrencilere göre daha yüksek olarak ifade edil
miştir. Ayrıca baba tutum unu dem okratik olarak niteleyen grup,
baba tutum unu baskıcı olarak ve aşırı koruyucu olarak niteleyen
gruba göre babalarına daha az yabancılaşmıştır. Baba tutum unu
dem okratik olarak niteleyen öğrencilerin anneye bağlanm a d ü
zeyi, baba tutum unu aşırı koruyucu ve baskıcı olarak niteleyen
öğrencilere göre daha yüksek çıkmıştır. Bu üç grup arasında bir
sıralam a yapılacak olursa, baba tutum unu dem okratik olarak n i
teleyen grubun anneye bağlanm a düzeyi en yüksek, aşırı k o ru
yucu olarak niteleyenlerin orta düzeyde ve baskıcı olarak nitele
yenlerin ise en düşük olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Buradaki ilgi
çekici sonuç ise, anneye olan bu tutum ların babaya bağlanmayı
ve babaya olan tutum ların da anneye bağlanm ayı etkilemesidir.
Üstelik baba tutum ları, hem anneye bağlanm a düzeyinde hem
de babaya bağlanm a düzeyinde ve bütün alt boyutlarda farklılık
gösterm iştir. Babaların çocuklarıyla genellikle annelere göre az
zam an geçirdiği veya kültürüm üzde çocukların büyütülm esinde
daha az rol oynadığı düşünülür. Hâlbuki bu araştırm anın sonuç
larına göre, babaların çocuklarının duygusal dünyalarında “perde
arkası” fakat önem li bir role sahip oldukları ortaya konm uştur.
Ö zetlem ek gerekirse, bulgular, anne ve babanın tutum larının
bağlanm a ilişkisindeki rolünü önem li bir olgu olarak gösterm iş
tir. Söz konusu tutum lar ne kadar dem okratik olursa bağlanm a
örüntüleri de o kadar olum lu gelişmektedir.
Okul Başarısı
O kulda verilen eğitim in tem el am acı bilgi verm ek suretiyle öğ
renciyi mesleki ve toplum sal yaşam a hazırlam aktır. Ülkemizde iki
yarıyıla bölünen bir eğitim ve öğretim yılı boyunca öğretm enle
rin sayısal, sözel, kültürel, sanatsal ve sportif alanlarda verdikleri
dersler öğrencilerin bu alanlarda bilgi edinm elerini ve yetenekle
rini ortaya çıkarm alarını hedefler. Yıl boyunca derslerin amaç ve
hedefleri doğrultusunda yapılan nesnel değerlendirm eler sonucu
öğrencilerin başarısı ölçülür. D eğerlendirm eler genellikle yazılı,
sözlü sınavlar ve araştırm a ödevlerinde beklenen yanıtlara veri
len uygunluk ölçüt alınarak, belirlenen not sistem ine göre yapılır.
Ö ğrencinin sınav ve ödevlerde verdiği yanıtların ölçütlere uygun
luğu artıkça başarısı artm aktadır, kısaca sınavlarda verilen notlar
başarının göstergesi olarak kabul edilir. Okul başarısı üzerinde
etkili olan pek çok değişken bulunm aktadır. Bu etkenleri bireysel
etkenler, okula bağlı etkenler ve ailevi etkenler olm ak üzere üç
başlıkta incelem ek m üm kündür.
Bireysel Etkenler: Bedensel ve zihinsel sağlık, öğrenm enin, d o
layısıyla okul başarısının en temel koşuludur, sağlıklı bir bedensel
yapıya sahip olmayan, hasta, zihinsel veya bedensel engelli öğren
cilerin “norm al” m üfredat uygulandığında başarılı olm aları bek
lenemez. Ö ğrencinin okulda başarılı olabilmesi için aldığı eğiti
m in gelişimsel düzeyine uygun olması gerekir. Bireyin öğrenm e
ye hazır oluşu, 6-12 yaşları arasında okulda kazanılm ası gereken
okum a-yazm a ve aritm etikle ilgili üç temel becerinin kazanılabil-
mesi için olmazsa olmaz koşuldur. Zihinsel gelişimin takvim yaşı
na paralel gitm esinin yanı sıra çocuğun duygusal ve sosyal olgun
luğu okul başarısı için en önem li bileşenlerdir. Ayrıca, yeteneğin
yanı sıra öğrencinin m erak ve ilgisi, öğrenm eye dair içsel ve dışsal
m otivasyonları da bireysel etkenler arasında sayılabilir.
Okula Bağlı Etkenler: Çağdaş eğitim sistem inde temel amaç,
bireyin bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal yönden gelişim inin
bir bütünsellik hedefi içinde gerçekleştirilmesidir. Bu bakım dan
okulun fiziksel ve sosyo-kültürel ortam ı, m üfredatın ve değerlen
dirm e ölçütlerinin öğrenciler arasındaki bireysel farklara uygun
şekilde düzenlenm esi, eğitim m ateryallerinin uygunluğu ve öğ
retm enlerin öğrenciye yaklaşımı öğrencilerin okul başarılarında
önemli rol oynamaktadır.
Kaynaklar
• Adler, A. (1996). Ç ocu k E ğitim i, İstanbul: C em Yayınevi.
• Arslan, E. (2008). Bağlanm a stilleri açısından ergenlerde Erikson’un
psikososyal gelişim d ön em leri ve ego kim lik süreçlerinin in celen
m esi, Y ayınlanm am ış D oktora Tezi, Selçuk Ü niversitesi, Konya.
İlkay Demir'
E
rgenlik dönem i, bu dönem de yaşanan değişim lerin niceliği
ve niteliği nedeniyle özel bir geçiş sürecidir. Yetişkinliğin
başlangıcından itibaren hem fiziksel hem de sosyal, duygusal ve
bilişsel olarak pek çok değişim ortaya çıkm aktadır. Fizyolojik ola
rak kendi kendine yetebilecek bir bedensel büyüm e ve güçlenm e
ortaya çıkm akta, bilişsel olarak akıl yürütm e, çıkarım da bulun
ma, diğerlerinin bakış açısı ve duygularını anlam ada önem li ge
lişmeler görülm ektedir. Soyut düşünebilm e becerisi ergenin kim
olduğu, nelerden hoşlandığı, ne olm ak istediği, nasıl bir yaşam
arzuladığı gibi önem li gelişimsel soruları tetiklem ekte ve kim lik
gelişim inin tem ellerini oluşturm aktadır. Kimlik gelişimi, ergen
lerin ben ve öteki arasındaki ayrım ı daha net bir biçim de kavra
yabilm esinin bir sonucudur ve bu bağlam da görülen değişimler
özerklik ve bağım sızlık ihtiyacında artışı tetiklemektedir. Ö zerk
lik ve bağım sızlık ihtiyacının artışı ise ergenlerin ebeveynleri ile
ilişkilerinin yeniden yapılanm asına yol açmaktadır. Bu dönem
de ebeveynlerin ergenin yaşam ındaki önem i sürm ekle birlikte,
sosyal olarak akran ilişkileri ergenler için en önem li yakınlık
Kaynaklar
• A llen, J. P. & M anning, N . (2007). From safety to affect regulation:
A ttachm ent from the vantage p oin t o f adolescence, N e w D irections
for C hild and A d olescen t D evelop m en t, 117, 23-39.
• A llen, J. P. & Land, D. (1999). A ttachm ent in adolescen ce. In J. C as
sidy & P. Shaver (Eds.), H an d b ook o f Attachm ent: Theory, Research
and C linical Im plications, pp. 319-33, N ew York: G uilford Press.
• Bernier, A., Larose, S. & W hipple, N . (2005). Leaving h o m e for c o l
lege: A potentially stressful event for adolescents w ith p reoccu p i
ed attachm ent patterns. A ttachm ent and H um an D evelop m en t, 7,
171-185.
• Bowlby, J. (1980). Loss: Sadness and D epression, N ew York: Basic
B ooks.
• Bradford, E. & Lyddon, W. J. (1993). Current parental attachment:
Its relation to perceived p sych ological distress and relationship sa
tisfaction in college students, Journal o f C ollege Student D ev elo p
m ent, 34, 256-272.
• Bretherton, I. (1990). O p en com m u n ication and internal w orking
m odels: Their role in the d evelop m en t o f attachm ent relations
hips, In R. A. T hom pson (Ed.), S ocio -em o tio n a l D evelop m en t, pp.
57-113, USA: U niversity o f N ebraska Press.
• Buist, K. L., D ekovi, C. M „ M eeus, W. & Van A ken, M . A. G. (2002).
D evelopm ental patterns in ad olescen t attachm ent to m other, father
and sibling, Journal o f Youth and A d olescen ce, 31, 167-176.
• Buist, K. L., D ekovi C, M ., M eeus, W. & Van A ken, M. A. G. (2004).
A ttachm ent in adolescence: A social relations m o d el analysis, Jour
nal o f A dolescen t Research, 19, 826-850.
• Erikson, E. (1968). Identity: Youth and Crisis. N ew York: N orton.
• Hazan, C. 8c Shaver, P. R. (1994). A ttachm ent as an organizational
fram ew ork for research on close relationships, Psychological Inqu
iry, 5 ,1 -2 2 .
Günnur Karakurt
K
ıskançlık, Shakespeare’in deyişiyle “yeşil gözlü canavar”, aş
kın karanlık bir yönü m üdür, yoksa ilişkiye değer verdiği
ni gösterm enin bir yolu mu? Gelişimsel olarak kıskançlık, üç yaş
civarında ortaya çıkan doğal bir duygu olup, aldatılm a ve ilişkiyi
kaybetm eye karşı bir savunm a m ekanizm ası olarak görülebilir.
Genel olarak, kıskançlık yerinde kullanıldığında ilişkiyi zengin
leştirip tu tkunun ve sadakatin ortaya çıkm asına yardım cı olabilir.
Buna karşılık, aşırı derecedeki kıskançlık ilişkide ciddi sorunla
ra yol açabilir. Kıskançlık, genel anlamıyla, değer verdiğim iz bir
ilişkiye yönelik herhangi bir tehdide karşı sergilediğimiz tepkidir.
İçsel ve dışsal öğelerden oluşur. İçsel öğeler, kıskançlığın duygu
sal boyutunu, yani acı çekmek, öfkelenm ek ve üzülm eyi içine alır.
İçsel öğeler aynı zam anda kıskançlığın bilişsel yönlerini, yani ken
dimize ve başkalarına karşı olan tutum larım ızı ve inançlarım ızı
da içerir. Dışsal öğeler ise kıskaçlığın fiziksel boyutunu oluşturur
ve kıskançlığı ifade etm em ize yarayan davranışları, örneğin ağla
mayı, bağırm ayı ve öfkelenmeyi içerir.
Kıskançlık: Nedenleri, Etkileri ve Sonuçları
Rom antik ilişkilerde kıskançlık, düşünceler, davranışlar ve
duyguların karışım ından oluşur. Bu karm aşık bileşim, gerçek ya
da olası bir üçüncü kişinin ilişkinin geleceğini, kalitesini ya da
kişinin kendine olan güvenini tehdit etmesiyle ortaya çıkar. Ro
m antik kıskançlığın gelişebilmesi için ilişkiye karşı bir tehdidin
oluşması gerekir. Buradaki tehdit gerçek bir tehdit yahut bir teh
dit algısı olabilir ve kendisini farklı şekillerde gösterebilir. M ev
cut akadem ik çalışm alara göre, kıskançlık hissi hem kişinin ka
rakter özellikleri, hem ilişkinin doğası, hem de tarafların sosyal
ortam ları ile ilgilidir. Özellikle kişilik özellikleri ele alındığında,
kişinin kendine olan güveninin düşük olm asının ve yetersizlik
duygusunun kıskançlıkla yakından ilişkili olduğu görülm üştür.
Sosyal karşılaştırm a açısından bakıldığında da, kıskançlık, kişi
nin kendisini başkalarıyla karşılaştırm asının sonucunda ortaya
çıkar. Böyle bir durum da kişi üçüncü kişinin özelliklerinin daha
ağır bastığını ve kendisinin yenik düştüğünü düşünebilir. Özel
likle eşin iki tarafı da iyi tanıdığı düşünülürse bu durum kişinin
kendisine olan güvenini tehdit edici bir hal alabilir. Bu açıdan,
kişinin kendine duyduğu güvenin derecesi eşin sadakatini algı
lam ak konusunda önemli rol oynar. Kendine yeterince güven
meyen insanlar eşlerinin sadakatine karşı daha şüpheci bir tavır
sergilerler. Ç ünkü bireyler kendileri hakkında olum lu görüşe sa
hip değillerse, ilişkilerinin dışarıdan gelecek potansiyel tehditlere
karşı daha savunm asız olduğunu düşünebilirler. Ö rneğin, “eşim
ya da herhangi biri niçin benim le yaşamaya devam etm ek istesin
ki” diye düşünebilirler. Bireysel etkenler kadar ilişkinin doğası ve
ilişkisel etkenler de kıskançlık duygusuyla yakından ilgilidir. Bu
ilişkisel etkenler arasında en önem lilerinden biri duygusal b a
ğımlılıktır. Eşlerinin ilişkiye yaptığı yatırım dan bağım sız olarak
ilişkiye aşırı derecede bağım lılık gösteren kişiler çok daha lazla
kıskançlık sergilerler. Bu, eşin başkalarına karşı gösterdiği en ufak
ilgide bile kendisini gösterir. İlişkiye karşı duygusal bağım lılık
iki tem ele dayanır: Bunlardan birincisi kişinin ilişkinin dışında
gerçek ya da potansiyel doyum bulabilm e olanakları ile ilgilidir.
Eğer kişi ilişki dışarısında herhangi b ir arkadaş, iş ya da alternatif
ilişki olanaklarından yoksunsa ilişkiye daha fazla bağım lılık geliş
tirir. Dolayısıyla, ilişkiyi kaybetm ek ya da kaybetm e olasılığının
olması, böyle kişiler için çok daha zarar verici hale gelir. İkinci
bir bağım lılık kaynağı ise ilişkiye yönelik duygusal bağlılık ve eşin
davranışlarının kişinin üzerindeki duygusal etkisi ile ilgilidir. Eşe
yönelik duygusal bağlılık elbette öncelikle ilişkinin tarihine daya
nır; hem süre hem de birlikte yaşanılanlar açısından. Bu süreçte,
ilişki içerisindeki iki kişinin kim likleri, kişilikleri birbirinin içeri
sine geçebilir. Böyle bir durum , ilişki içerisindeki iki kişiden bi
risinin, diğerinin davranışlarına aşırı bir duyarlılık geliştirm esine
neden olabilir. Nitekim araştırm alar gösterm ektedir ki, kaynağı /
kökeni ne olursa olsun, ilişkideki duygusal bağım lılık arttıkça kıs
kançlık hissi de artm aktadır. Bunların yanı sıra, kıskançlık kişinin
eşin sadakatine karşı güvensizliğinden de önem li ölçüde etkilen
mektedir. Eğer kişi ilişkide kendisini daha güvensiz hissediyorsa
daha fazla kıskançlık hissedecektir. Diğer bir deyişle, eşe duyulan
güven kıskançlığa karşı bir tam pon görevi görmektedir. İlişkide
varolan güven, aylar, hatta yıllar boyunca birlikte yaşanan çeşitli
deneyim lerle ve eşlerin ilişkiye zam an içinde daha fazla yatırım
yapmalarıyla gelişir, olgunlaşır. İlişkinin erken dönem lerinde gü
vensizlik daha fazla olacağı için, eşin başkalarına olan ilgisi ilişki
ye yönelik daha ciddi bir tehdit olarak algılanabilir. Buna karşılık,
birçok çift için güven hissi zam anla gelişeceği için kıskançlığı te-
tikleyecek olaylar ilişkinin sonraki yıllarında daha az tehdit oluş
turm aktadır.
Bağlanma Stillerine G öre Kıskançlık
Bağlanma birçok organizm anın doğal gelişim inde önemli bir
rol oynar. Bebekler yeni doğduklarında ancak bir yetişkinin b a
kım larını ve korum alarını üstelenm esi sayesinde hayatta kalabilir.
Bu yüzden bebekler ebeveynleri ile fiziksel yakınlığı korum ak için
özel bir çaba sarf ederler. Ne zam an ki ebeveyn hareket etmeye ya
da bebekten uzaklaşm aya başlasa, bebek fiziksel ya da görsel ola
rak ebeveyni takip eder. Bu fiziksel yakınlık herhangi bir şekilde
kurulam adığında, bebek kaygılanmaya ve bu kaygısını davranış
ları ile göstermeye başlar. Ağlamak, gülüm sem ek ve görsel olarak
onu takip etm ek, yakınlığı pekiştirm ek ve kaygıyı azaltm ak için
kullanılan davranışlar arasında sayılabilir.
Bir bebeğin bağlanm a stili, ebeveynin bebeğe yönelik davra
nışlarından önem li ölçüde etkilenir. Bebekler, 6-7. aydan itibaren
kim in onların bakım ı ile ilgilendiğini, kim in onların stres sinyal
lerine karşı daha duyarlı olduğunu, daha çabuk ve aynı zam anda
ilgili bir biçim de cevap verdiğini dikkate alarak seçerler. Tekrarla
nan bu tip etkileşim ler bebeklerin başkalarından ve kendilerinden
ne beklem eleri gerektiğini onlara öğretir. İşte bu etkileşimler, iç
sel çalışan m odellerin gelişmesinin tem ellerini oluştururlar. İçsel
çalışan modeller, hatıralarım ız, ebeveynlerle olan etkileşimimiz,
onlara olan inancım ız ve beklentilerim izi temsil eder. Bebeklikten
başlayarak oluşturduğum uz bu modeller, ne zam an yeni bir iliş
kiye girsek tekrar etkinleşir ve aktif bir şekilde yeni tanıştığım ız
kişilerle olan ilişkilerimizi etkilemeye başlarlar.
Kendimiz ve başkaları hakkında nasıl bir içsel m odele sahip ol
duğum uz, doğal olarak rom antik ilişkide bulunduğum uz kişiye
karşı hissettiğim iz kıskançlığı büyük bir ölçüde etkiler. Bağlan
ma kuram ına göre, bağlanm a davranışlarının ana am acı yakınlığı
korum ak olup, yakınlığın kırılm asına neden olacak ve yakınlığı
tehdit edecek herhangi bir durum kaygı, endişe ve tekrar yakınlık
kurm a çabalarıyla kendini gösterir. İlişkiyi kaybetm e korkusu ya
da ayrılık, bağlanm a sistem ini sarsar ve tekrar harekete geçmesine
yol açar. İlişkinin sonlanm ası ve ayrılık için birçok sebep olmakla
birlikte, ilişkinin bitm esini doğuracak durum lardan bir tanesi de
üçüncü bir kişinin araya girm esi ve ilişkide olduğum uz kişinin
üçüncü kişiyi tercih etmesi olabilir.
Kıskançlık ve bağlanm a stilleri arasındaki ilişki üzerine yapılan
çalışmalara göre, kişilerin bağlanm adaki bireysel farklılıkları, kıs
kançlığı açıklam ada da olduleça etkilidir. Bu çalışm alar tutarlı bir
biçim de gösterm ektedir ki, güvenli bağlanm a stiline sahip kişiler
güvensiz bağlanm a stiline sahip kişilerle karşılaştırıldıklarında
çok daha az kıskançlık yaşam aktadırlar. Diğer birçok çalışma da,
güvenli bağlanm a stiline sahip insanların hem kendilerine daha
çok güvendiklerini hem de ilişkide oldukları kişiye karşı daha
çok güven duyduklarını gösterm ektedir. Bununla birlikte, güven
siz bağlanm aya sahip kişilerin genel olarak daha fazla kıskançlık
yaşadıklarının gözlenm esine karşın, bunun kaçınanlardan ziyade
kaygılı / kararsızlarda daha fazla olduğu görülm üştür. Diğer bir
deyişle, kaygılı / kararsız bağlanm aya sahip bireyler, güvenli ve
kaçınan bağlanm aya sahip bireylerle karşılaştırıldıklarında, daha
yüksek oranda sahiplenm e ve kıskançlık davranışları sergilem ek
tedirler. D aha detaylı çalışm alar gösterm ektedir ki, bağlanm a stil
leri sadece kıskançlık hissinin yaşanm a yoğunluğundaki bireysel
farkları değil, aynı zam anda kıskançlık hissini yaşam a ve ifade
etm edeki bireysel farkları da açıklam aktadır. Bu çalışm alara göre,
kaygılı / kararsız bireylerin daha fazla kıskançlık yaşamaya yat
kınlık gösterm eleri kendilerine duydukları güvenin ve saygının
düşük olm asının bir sonucudur. Bu kişiler, kıskançlık hissettikle
rinde daha çok duygusal tepki gösterm elerine rağm en, kıskanç
lıklarını ifade ederken, tahm in edilenin aksine çok fazla kızgınlık
gösterm em ektedirler. Kaçınan bağlananlar ise kaygılı / kararsızla
ra göre daha az kıskançlık yaşam aktadırlar. Bu durum , kaçınan
ların genel olarak kendi duygularından kaçınm a ve duygularını
bastırm aya çalışma eğilimleriyle de ilgilidir. Bu kişiler, kıskançlık
yaşadıklarında ise özellikle üçüncü kişiye karşı, daha fazla kızgın
lık ve duygusal tepki göstermektedirler.
Kaynaklar
• A une, K. S. & C om stock, J. (1991). The experience and expression o f
jealousy: A com parison b etw een friends and rom antics, P sych ologi
cal R eports, 69, 315-319.
• B artholom ew , K. & H orow itz, L.M. (1991). A ttachm ent styles am ong
you n g adults: A test o f a four-category m od el, Journal o f Personality
and Social Psychology, 61, 226-244.
• B erscheid, E. & Fei, J. (1977). R om antic love and sexual jealousy, In
G. C lanton and L. S. Sm ith (Eds.), Jealousy, 101-109, USA: Prentice
Hall.
• Bowlby, J. (1969 / 1982). A ttachm ent and Loss, Vol. 1: A ttachm ent,
USA: Plenum Press.
• Bowlby, J. (1973). A ttachm ent and Loss, Vol. 2: Separation, USA:
Basic Books.
• Bretherton, I. (1992). The origins o f attachm ent theory: John Bowlby
and M ary A insw orth, D evelop m en tal Psychology, 28, 759-775.
• Buunk, B. P. (1982). Strategies o f jealousy: Styles o f cop in g w ith ex t
ramarital in volvem en t o f the sp ou se, Family Relations, 31, 13-18.
• Buunk, B. P. 8c Bringle, R. G. (1 987). Jealousy in love relationships,
In. D. Perlm an and S. D u ck (E ds.), Intim ate R elationships: D ev elo p
m ent, D yn am ics and D eterioration, 123-147, USA: Sage.
• Buunk, B. P. (1997). Personality, birth order and attachm ent styles
as related to various types o f jealousy, Personality and Individual
D ifferences, 23, 997-1006.
• Ellis, C. 8c W eistein, E. (1986). Jealousy and the social p sych ology o f
em otion al experience, Journal o f Social and Personal R elationships,
3, 337-357.
• Feeney, J. 8c N oller, P. (1990). A ttachm ent style as a predictor o f adult
rom antic relationships, Journal o f Personality and Social P sych o
logy, 58, 281-291.
• Feeney, J. A. 8c N oller, P. (1991). A ttachm ent style and verbal d esc
riptions o f rom antic partners, Journal o f Social and Personal Relati
onships, 8, 187-215.
• Guerrero, L. K. (1998). A ttach m en t-style differences in the exp eri
en ce and expression o f rom antic jealousy, Personal R elationships,
5, 273-291.
• Karakurt, G. (2009). The im pact o f adult attachm ent styles on the
experience o f rom antic jealousy: Testing a m ediational m o d el, N ew
York: V D M Verlag Dr. Müller.
• Karakurt, G. (2001). Yetişkin bağlanm a stillerinin rom antik k ıs
kançlık üzerindeki etkileri, Y ayınlanm am ış Yüksek Lisans Tezi,
O D T Ü , Ankara.
Didar Kantarcı
Gül Şendil
Aldatm a ve Nedenleri
Rom antik ilişkilerde yaşanan aldatm a, evlilik birliği ve b ü tü n
lüğü için hem sosyal hem de psikolojik yönden tehdit oluşturan
ciddi bir problem dir. Aldatm a, eşler arasındaki anlaşm a ve gii
venin, başka bir bireyin duygusal, cinsel ya da rom antik biçimde
ilişkiye dahil olmasıyla bozulm ası olarak tanım lanabilir. Aldat
ma, dini açıdan günah; sosyal yaşam ve toplum kuralları açısında
da bir sapkınlık olarak kabul edilse de toplum içerisindeki varlığı
sürm ektedir. Evli erkeklerin % 50’d en fazlasının ve evli kadınla
rın da % 50’ye yakınının, evliliklerinin herhangi bir dönem inde
evlilik dışı ilişki yaşadıkları ortaya konm uştur. N itekim yapılan
bir araştırm ada, Am erika’d a evlilik terapisine giden çiftlerin %
60-65’inin aldatm a sorunu nedeniyle tedaviye başvurdukları b e
lirtilmiştir.
Popüler basında ve m edyada da sıkça gündem e gelen bir
konu olm asına karşın, aldatm a ya da çok eşlilikle ilgili çalışm a
lar 1990’lara kadar yeterince sistem atik ve kuram sal bir anlayışa
sahip olam amıştır. Bunun en önem li nedeni, aldatm anın, toplum
tarafından onaylanm ayan bir durum olması; dolayısıyla da araş
tırm aya katılan kişilerin bu konudaki deneyim lerini sam im i bir
şekilde ifade etm ekten kaçınm alarıdır.
Ani Eryorulmaz*
B
ağlanm a kuram ı, çocukların anneleri ve/veya bakıcıları ile
kurdukları ilişkide stresli veya yardım a ihtiyaç duyduk
ları zam anlarda aldıkları destek ve bakım ın, çocukluktan sonra
da kurulan ilişkilerde belirleyici olduğunu savunur. Yani bebek
annesiyle kurm uş olduğu ilişkiyi daha sonraki yaşam ında farklı
kişilerle olan ilişkilerine de taşır. D oğum la başlayıp üç yaşma k a
dar gelişen bu bağlanm a sürecinde bebeğin beslenm e, korunm a,
barınm a, tehlikelerden k o ru n m a vb. ihtiyaçları vardır. A nne ve/
veya bakıcı bebeğin bu ihtiyaçlarına duyarlı oluyor, bu ihtiyaç
ları karşılıyor ve tüm bunları yaparken de tutarlılık sergiliyorsa,
bebek anneyi daha sonra da dünyayı güvenilir, ihtiyaçlarının kar
şılanacağı, isteklerinin doyurulacağı ve tehlikelerden uzak, k o ru
naklı bir yer olarak görür. B unun aksine, ender olarak sıcaklık,
yakınlık, destek ve kabullenm e görm üş bebekler, anneleri onların
istek ve ihtiyaçlarına düzenli, zam anında ve tutarlı cevap verm e
diği durum larda kendi ihtiyaçlarını karşılam ak için kendi kaynak
ve becerilerine yönelir, kendileri dışında hiç kim senin onların
Kaynaklar
• A insw orth, M. D. S. (1991). A ttachm ents and O ther A ffectional
B ond s A cross the Life Cycle, USA: T avistock/R outledge.
• B aldw in, M. W. (1994). Prim ed relational schem as as a source o f
self-evaluative reactions, Journal o f Social and C linical Psychology,
13, 380-403.
Mehmet Harma'
Kaynaklar
• A insw orth, M. D. S., Blehar, M. C., Waters, E. & Wall, S. (1978). Pat
terns o f attachm ent: A p sych ological study o f the Strange Situation:
USA: Lawrence Erlbaum A ssociates.
• Bowlby, J. (1969). A ttachm ent and loss: V olum e 1. A ttachm ent,
USA: Basic Books.
• Schm itt, D. P., Alcalay, L., A llensw orth, M ., Allik, J., Ault, L. 8c Aus-
ters, I. (2004). Patterns and universals o f adult rom antic attachm ent
across 62 cultural regions: Are m od els o f self and other pancultural
constructs? Journal o f C ross-C ultural Psychology, 35, 367-402.
• Shaver P. R. & M ikulincer, M . (2002). A ttachm ent-related p sych od y
nam ics, A ttachm ent and H um an D evelop m en t, 4, 133-161.
• Sim pson, J. A. (1990). Influence o f attachm ent styles o n rom an
tic relationships, Journal o f Personality and Social Psychology, 59,
971-980.
Kaynaklar
• B artholom ew , K. & H orow itz, L. M. (1991). A ttachm ent styles
am ong y o u n g adults: A test o f a four-category m od el, Journal o f
P ersonality and Social Psychology, 61 (2), 226-244.
• B artholom ew , K. (1997). A dult attachm ent processes: Individual
and coup le perspectives, British Journal o f M edical Psychology, 70,
2 49-263.
Bowlby, f. (1969). A ttachm ent and loss, Vol. 1: A ttachm ent, UK: I lo-
garth Press.
C ollins, N . L. & Read, S. J. (1 990). A dult attachm ent, w orking m o
dels, and relationship quality in dating couples, Journal o f Persona
lity and Social Psychology, 58 (4), 644-663.
Çelik, M . (1997) Marital satisfaction, parental agreem ent o n child
rearing and parental perception o f ch ild ’s adjustm ent, U npublished
M aster Thesis, M ETU, Ankara.
Feeney, J. A. & N oller, P. (1990). A ttachm ent styles as a predictor
o f adult rom antic relationships, Journal o f Personality and Social
Psychology, 58 (2), 281-291.
Feeney, J. A. & N oller, P. (1996). A dult A ttachm ent, USA: Sage P ub
lications.
Fışıloğlu, H . & D em ir, A. (2000). A pplicability o f th e D yad ic A djust
m en t Scale for m easurem ent o f m arital quality w ith Turkish co u p
les, Europian Journal o f P sychological A ssessm ent, 16, 214-218.
Hazan, C. & Shaver, P. (1987). R om antic love con cep tu alized as an
attachm ent process, Journal o f Personality and Social Psychology,
52 (3), 511-524.
Sümer, N . & Güngör, D. (1999). Yetişkin bağlanm a stilleri ölçekleri
n in türk örn eklem i üzerinde psikom etrik değerlendirm esi ve kültür-
lerarası bir karşılaştırm ası, Türk Psikoloji D ergisi, 14 (43), 71-109.
DAVRANIŞÇI SİSTEMİK EVLİLİK TERAPİSİ,
EVLİLİKTE İLETİŞİM ve BAĞLANMA
Mehmet Z. Sungur
İletişim Eğitimi
Tüm bu örnekler sorunlu evliliklerde eşler arasında gerçekleşen
yıkıcı iletişim biçim lerinden yalnızca bazılarıdır. Ç ünkü sorunlu
evliliklerde eşler kaçınılm az olarak birbirlerinin hassas noktala
rına basarlar. Davranışçı-sistem ik yaklaşım da terapist bu tü r ile
tişim biçim lerini eşleri kırm adan durdurabilm eli ve aynı mesajın
daha yapıcı biçim de ve dinleyici tarafından daha kolaylıkla kabul
edilebilir bir biçim de ifade edilm esini sağlayabilmelidir. Çünkü
esas olan “ne söylenildiği değil, nasıl söylendiğidir”. Yıkıcı iletişim
biçim lerinin yapıcı ve kabul edilebilir bir biçime sokulm ası ileti
şim eğitim inin önem li bir parçasıdır. İletişim eğitim i daha ilerde
anlatılacak karşılıklı uzlaşm a becerilerinin kazandırılm ası ilkesi
gibi şu tem el düşünce üzerine kuruludur; çifti oluşturan eşlerin
tem el amacı, naif bir bakış açısıyla daha barışçıl ve nitelikli bir
evlilik ilişkisi geliştirmektir. Bu tem el am acın gerçekleşmemiş ol
m asının birincil nedeni ise, iletişimsizlik, iletişim hataları, yani
iletişim kurm a becerilerinin yetersizliğidir”. Bu görüş, terapistin
sorunu yaşayan eşleri iyi ve nitelikli ilişki yanlısı bireyler gibi gör
m esini sağlar ve ona her iki eşin en olum lu yanlarını görmeye ça
lışan bir “iyim ser” rolü verir. Terapistin, yıkıcı iletişim biçim lerini
daha yapıcı bir biçime dönüştürebilm esi için öncelikle bu iletişim
biçim lerinin gözlemlemesi gerekir. Bu amaçla sistem ik davranışçı
yaklaşım da terapist M inuchin’in yapısal aile terapisinde “m erkez
olm aktan çıkma” (desentralizasyon) olarak tanım lanan tekniğe
benzer bir teknik kullanılır. Burada terapist, eşlerden sanki ken
disi yokm uş gibi birbirleriyle konuşm alarını ister. Eşlerin her iki
si de çoğu kez terapiste hakem lik görevi yüklediklerinden bunu
sağlam ak kolay değildir. Ayrıca, eğer terapist aktif bir uzlaştırıcı
görevini üstlenm işse desentralizasyonun sağlanm ası daha da güç
leşecektir. Bütün güçlüklere karşın eğer sağlanabilirse çiftin ile
tişim biçim leri konusunda önem li bilgiler verir. İletişim eğitimi
sırasında terapist eşlere yıkıcı eleştirilerin yapıcı olanlarına nasıl
dönüştürülebileceği konusunda bilgi vererek, benzer iletişim h a
talarının gelecekte de tekrarlanm asını önlemeye çalışır.
Ö d e v Düzenleme İlkeleri
Ödevler davranışçı yaklaşım ların aslında daha iyi bir tan ım
lam a ile her türlü etkili tedavinin hiç değişm eyen öğelerinden
biridir. Ö devler düzenlenirken tek yanlı değil, her iki eşe karşı
lıklı olarak verilmelidir. Ödevler basit ve kolay anlaşılır nitelikte
olmalıdır. H er iki eş tarafından kabul edilebilir özellikler taşım alı
ve bir sonraki tedavi o turum una kadar tam am lanabilir nitelikte
olmalıdır. Ancak, hepsinden önemlisi; som ut olarak tanım lanm a
lıdır. Sorunun karşılıklı uzlaşm a amacıyla çözülm esi ancak som ut
tanım lanabilm esiyle m üm kündür. Ö rneğin, eşlerden biri diğerin
den “daha çok ilgi ve şefkat” beklediğini belirtiyorsa, bu yeterince
som ut tanım lanm am ış bir dilektir. D aha çok ilgi ve şefkatin varlı
ğı hangi davranışlarla belirlenecektir?
Sonuç
İletişim ve uzlaşm a becerilerinin kazandırılm ası ve bunların
sonucu olarak birlikte sorun çözme yeteneklerinin artm ası ile tüm
evlilik içi sorunların çözülebileceğine ilişkin bir beklenti oldukça
iyim ser ve abartılı olabilir. Ancak, özellikle evlilik terapisi eğiti
m ine yeni başlam ış birçok terapist için oldukça kolay anlaşılan bir
rasyonel sunm ası ve sorunlar çözmeye yönelik nesnel yaklaşımlar
olm aları sistem ik-davranışçı yaklaşım ların değerini arttırm akta
dır. Hedefe yönelik etkin tedaviler olm aları ise uygulam adaki de
ğerlerini daha da arttıracaklarına işaret etmektedir.
Kaynaklar
• Beck, A. T. (1988). Love is N ever E nough, USA: H arper ve Row.
• C rowe, M . & Ridley, J. (2000). Therapy w ith C ouples: A B ehaviou
ral System s A pproach to C ouple R elationship and Sexual Problem s,
UK: Blackwell.
• Jacobson, N . S. & M argolin, G. (1979). Marital Therapy: Strategi
es Based on Social Learning and Behavioural Exchange Principles,
USA: Brunner-M azel.
• M in u ch in , S. (1974) Fam ilies and Family Therapy, UK: Tavistock
Publications.
Stuart, R. B. (1980) H elping C ou p les C hange, USA: Guilford Press.
Sungur, M. Z. (2004) C ogn itive behavioural system s approach in
couple and sex therapy, Sexual and R elationship Therapy, 19, Supp
I, 119-120.
Sungur, M . Z. (2009). Sen, B en ve A ram ızdaki Her Şey, 3.baski, Is
tanbul: Goa.
Sungur, M . Z. (2003). B ilişsel-davram şçı terapi uygulam aları sıra
sında dikkat ed ilm esi gereken konular, 3P (Psikiyatri, Psikoloji, Psi-
kofarm akoloji) D ergisi, 11 (Ek 2), 39-46.
Sungur, M. Z. (2003). B ilişsel-davram şçı terapilerin tem el ilke ve
özellikleri ve entegre yaklaşım ın yararları, 3P (Psikiyatri, Psikoloji,
P sikofarm akoloji) D ergisi, 11 (Ek 2), 31-38.
Sungur, M. Z. (1997). Bilişsel ve davranışçı terapilerin gelişim ö yk ü
sü, Ege Psikiyatri Sürekli Yayınları, 4, 50-66.
BAĞLANMA, ÇİFT-EVLİLİK TERAPİSİ ve
KRONİK HASTALIKLARLA BAŞ ETME
Nilüfer Kafesçioğlu
Yetişkinlerde Bağlanma
Bağlanma kuram ı, ilk başta bebekler ve onların bakım larını
sağlayan tem el kişiler arasındaki yakın ilişkileri incelem eye odak
lanm ıştır. Ancak, daha sonra bu kuram yetişkinlerin yakın iliş
kilerine, özellikle de rom antik ilişkilere uyarlanm ıştır. Bağlanma
kuram ına göre, insanlar yakın ilişkide oldukları kişilere duygusal
bir bağ ile bağlanırlar. Hayatın ilk yıllarında, bebeklerle tem el ba
kıcıları arasında oluşan duygusal bağ, bebeğin hayatta kalm asını
sağlar. Bu bağ, bebeklerin bakıcılarıyla yakın olmaya yönelik; ör
neğin ağlama, gülümseme, bakıcıyı gözle takip gibi davranışların
da gözlemlenebilir. Bu davranışlar “bağlanm a davranışları” olarak
adlandırılır. Yetişkinlerde ise bu bağ bir akranla, genellikle de cin
sel partnerle oluşur. Yetişkinlerin yakın ilişkilerinde bu bağ hem
yakın olmaya yönelik bağlanm a davranışlarıyla hem de kişilera
rası ilişkilerin zihinsel olarak içselleştirilmiş haliyle tem sil edilir.
Yetişkinlikteki bağlanm a ile çocukluktaki bağlanm a arasında bazı
farklılıklar bulunsa da, işlevleri açısından aynıdırlar. Hem çocuk
lar hem de yetişkinler, bu duygusal bağı yaşadıkları kişilerle ilişki
lerinde güvenlik ve rahatlam a gereksinim lerini karşılar, herhangi
bir sıkıntı yaşadıklarında bu kişilerden destek alır ve bağlanılan
kişinin yokluğunu protesto ederler. Yetişkin bağlanm a örüntüleri
ile rom antik ilişkiler arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırm alar gü
venli bağlanm a d urum unda, kişilerin kendilerini sevgiye ve değer
verilmeye layık gördüklerini ve rom antik ilişkilerinde de olum lu
duygular yaşadıklarını gösterm iştir. A ncak güvensiz bağlanm a
d urum unda rom antik ilişkilerde ya yakın olm aktan duyulan kor
ku (kaçm an bağlanm a) ya da eş ile sürekli “m eşgul” olm a haline
duyulan kuvvetli isteğin (kaygılı / kararsız bağlanm a) hakim ol
duğu görülm üştür.
Kaynaklar
• Arefjord, K., Hallaraker, E., H avik, O. E. & M aeland, J. G. (1998).
Life after a m yocardial infarction: The w ives’ p oin t o f view , P sycho
logical R eports, 8 3 ,1 2 0 3 -1 2 1 6 .
• Baider, L., W alach, N ., Perry, F. & Kaplan de-N our, A . (1998). C an
cer in m arried couples: H igher or low er distress? Journal o f P sycho
som atic Research, 45, 239-248.
• Baker, B., Paquette, M ., Szalai, J., Driver, H ., Perger, T, H elm ers, K„
O ’Kelly, B. & Tobe, S. (2000). The influence o f m arital adjustm ent on
3-year left ventricular m ass and am bulatory b lo o d pressure in m ild
h ypertension, A rchives o f Internal M edicine, 160, 3 4 5 3 - 3458.
• Feeney, J. A. (1999). A dult rom antic attachm ent and cou p le relati
onsh ips, In J. C assidy & P. Shaver (Eds.), H an d b ook o f Attachm ent:
Theory, Research, and C linical A pplications, pp. 35 5 -3 7 7 , USA: The
G uilford Press.
Eda Ardum an
B
azı çiftler, ailelerinden getirdikleri davranışlar eşliğinde
birbirlerine bazen yaklaşmayı bazen de mesafe koymayı
içeren bir dans eder gibidirler. Eğer yakınlaşm a güvenli bir de
neyimse, kişi, kaygılandığında, sorun olduğunda eşine sığınır ve
rahatlık sağlar. Eğer yakınlık ona bir bedel ödem eye neden olu
yorsa, bun d an sonraki sıkıntılı zam anlarında eşinden uzaklaşır,
onunla arasına duvar örer ve kendi kendisine yetinm eye çalışır.
Eşlerin bireysel davranışları, kişilik özellikleri ilişkilerinin de to
nunu tayin eder. Birbirini ve kendilerini daha iyi anlayabilmeleri
daha huzurlu ve güvenli bir ilişkiyi inşa etm elerini m üm kün kılar.
Bu yazıda, bağlanm a ve bağlanm a stilleri çerçevesinde gerçekleş
tirilm iş bir çift terapisi anlatılmıştır.
Hülya ve Ferit, terapiye başvurduklarında 6 yıllık bir evliliğin
ardında boşanm a kararını vermişlerdi. Terapiye baş vurm adan
6 ay önce şiddetle son bulan bir kavgaya tutuşm uşlardı ve ayrı
evlere taşınm ışlardı. İlişkilerinin düzelebileceğiyle ilgili um utla
rını yitirm işlerdi ve son bir çare olarak da randevu istemişlerdi.
Ferit’e göre Hülya’nın kıskançlığı ve sorgulam aları dayanılmaz
hale getirm işti ilişkiyi. H ülyaya göre de, Ferit’in sorum suzluğu ve
kendisine danışm adan plan yapm aktaki ısrarı kendisini tüketip
bitirm işti. Hülya Ferit’i güvenilmez bir insan olarak görürken Fe
rit de H ülyayı aşırı kontrolcu bir insan olarak değerlendiriyordu.
Hülya evin gündelik bütçesini takip etm ekten sıkılmıştı. Ferit ise
sadece eğlence ve seyahat m asraflarını karşılam a konusunda ısrar
ediyordu.
Ferit 30 yaşındaydı. 1.5 yaşındayken annesi babasını terk edip
onu da yanına almış ve babasıyla görüşm elerini yasaklamıştı. Ba
bası ile ilgili olarak çok korkutulm uştu, o 2 yaşındayken babası
dayısını silahla tehdit etm ekten hapishaneye girm işti. Babası te
rapiye gelm eden iki sene önce ölm üştü ve cenazesinde babasının
ikinci evliliğinden doğan kardeşiyle ilk defa tanışm ıştı. Takip
eden iki sene içerisinde de aralarında bir yakınlık doğm uştu. Fe
rit çocukken annesi geç saatlere kadar çalışmıştı. Ferit annesinin
kendisinden çok farklı biri olduğunu vurguladı. Uyum suz biri
olarak nitelendirdi annesini. Hep çatışmışlardı. Ferit’in yaşı büyü
dükçe de annesi ona karşı daha taham m ülsüz olm uştu. Hatta a n
nesi Ferit’in sünnet olm asını engellemeye çalışmıştı. D aha sonra
dede devreye girm iş ve sünnet ettirerek kendi deyim i ile Ferit’in
“erkekliğe adım atm asına” izin verm işti. H er ne kadar Ferit’in
annesini tanım adım sa da annesinin Ferit’in büyüdükçe silahla
ra sarılan şiddeti benim seyen babasına benzeyebilecek olmasıyla
ilgili bir korkusu olduğunu düşündüm . A nne kendi korkusunu
Ferit’e de istemsiz olarak aşılamıştı. Ferit büyüyüp saldırgan (ba
bası gibi) bir yetişkin erkek olm ak ile sorum luluk alm adan çocuk
kalm ak arasında gidip geliyordu sanki. Ferit’in sorum luluk ala
nını eğlence m asrafları ile kısıtlı tutm a ihtiyacı bu d u ru m d a çok
anlaşılır hale gelmişti. Ferit’in yetişm esinde anneannesi ve dedesi
büyük rol oynam ıştı. 12 yaşındayken dedesinin kalp krizine ye
nik düşen cesedini koridorda bulm uştu. Bir yıl sonra anneannesi
beyin kanam asından can vermişti. Bir iki sene sonra okulda ve
özel hayatında zorba davranışlarına başvurduğunu ve okuldaki
öğretm enlerinden birine cinsel tacizde bulunduğundan gururla
söz etti. Tek başına ölüm gibi ağır deneyim leri m etabolize etm ek
duru m u n d a kalan çocuklar bu tip taşırm alar yaşayabiliyorlar.
Ölüm ve kayıpla ilgili öfke ve çaresizliklerini bu şekilde dışa vu
rabiliyorlar. Kayıplarından söz ederken, koşullarla ört üşmeyen
bir kopuk duygulanım haline bürünm üştü. “Her canlı ölümü ta
dacaktır, kaçınılm az bir şey, güçlü olm ak lazım” gibi söylemlerle
doğrusu içim in daralm asına neden oluyordu. Söylediği laf Ziıı-
cirlikuyu m ezarlığının her önünden geçişimde okuyup beni d ü
şündüren bir laf olm ak ile birlikte söylerkenki tarzı çok rahatsızlık
veriyordu. Ferit gibi kaçm an bağlanm a stiline sahip olan bireyler
arasında olayla örtüşm eyen kopuk tonlam aya çok sıkça rastlanır.
Ferit, terapi odasında da aşikar olan bir biçimde, ilişkisinde ka
çm an bir tarz benim sem işti. Sert, ayarsız sesinin tınısı, gözlerin
deki allak bullak çocuksu bakışla değişkenlik gösteriyordu. Evin
sorum luluklarını üstlenm ek istem iyordu, bunları karısına bırak
m aktan m em nundu. Evin gündelik sorum luklarına üstlenm ek
yetişkinliğe adım atm ak anlam ını taşıyordu. Z ihninde sadece eğ
lence kısm ına üstlenerek ebedi gençliği yakalamıştı. “Eş” olmak,
“Baba” olm ak sorum lulukları ile birlikte yoğun duyguların ortaya
çıkm asına neden olacaktı. Yetişkinliğin getirdiği duyguları kap
sam ak anlam ında kısıtlı kapasitesinin olduğu gözüküyordu. Ö f
kelenm em ek için her tü r ilişkiyi ilgilendiren sorundan kaçıyordu,
kaçam adığı zam an da zarar vererek patlıyordu. Karısına duyduğu
öfkeyi, sosyal ortam larda onu yalnız bırakarak pasif bir şekilde
ifade ediyordu. Karısı, bu izolasyon duygusunu reddedilm işlik
gibi yaşıyor ve Ferit’i küstah flörtöz davranışları nedeniyle eleşti
riyordu. Eşinin bu eleştirel saldırıları karşısında da Ferit, kendi
sini bunalm ış hissediyor, eşini suçlayarak karşı atağa geçiyordu.
Ferit evi terk etm e (ya da taşınm a) tehditlerinde bulunuyor, bazen
eşine fiziksel şiddet de uyguluyordu.
İlk seanslarım ızdan birinde Hülya çok sakinken Ferit ise sosyal
ve politik uyum suzluklarından dem vurm uş, yüksek sesle söylen
mişti. Hülya çocuğunun kontrolsuz çıkışları karşısında utanan bir
anne görüntüsü veriyordu. Eşini tam o sırada N uri Alço’ya b e n
zetmişti; ona göre eşi çok iyiyken birden dönüveriyor; kötü biri
olup çıkıyordu. Eşinden çocuk sahibi olm ak istediğini ve evlili
ğini sürdürm ek istediğini am a çekinceleri olduğunu söylüyordu.
H ülyanın kafasında “hasta” olan Ferit’ti ve kendisinin “hastalıklı
ilişkiye” hiçbir katkısı yoktu. Çift terapisinde terapistin bu tü r d ü
şüncelerle suç ortaklığında bulunm ası çok sakıncalıdır. Bu durum
ilişkinin dengesini sarsar. Terapistin her zaman ilişkinin tüm üne
odaklanm ası; bireysel farkları rafa kaldırıp ilişkiyle çalışabilmesi
çok önemlidir.
Ferit, bir seansta terapiyi de kendisine düşm an gibi algıladı
ğını itiraf etti. Hülya onu terapiye devam etm ediği takdirde terk
edeceğiyle tehdit ediyordu.Bir dönem önce Ferit bayan bir psi
kiyatra gitm iş ve kendisine bipolar bozukluk tehşisi konm uştu.
Ferit tehşisi reddetm iş, her tartışm alarında eşi bunu hatırlatarak
abanın altında sopayı gösterir gibi, tartışm aların tüm sorum lulu
ğunu Ferit’e yüklemeye başlamış. Ferit bunu anlatırken duyduğu
utancı yere bakan gözleri ve kırm ızı sürati ile bana söylemiş olu
yordu. Utanç duygusunun döngüleri kilitlediğini düşünüp insan
ların farklı şeyler denem esinin önüne geçtiğini hatırlayıp saygı
ile karşılık verm em gerektiğini karar verdim . Ferit’le aramızdaki
güven bağını oluşturmadan güvenli bir çift ilişkisini hedeflemek söz
konusu değildi. Feritle bir anlaşm a yaptım; bipolar bozukluğun
ne olduğunu anlam adığım ı ifade ettim ve ona 5 seans verdiğimi
söyledim, eğer Ferit hâlâ kendisini kontrol etm ekte zorlanıyorsa
onu başka birine yönlendireceğim i söyledim. Bana gelene kadarki
hiçbir tehşisin beni ilgilendirm ediğini söyledim. Ferit’n yüzünde
ki ifade değişti. Benimle terapötik işbirliği kurdu ve takip eden
randevuyu da kendisi aldı. İlginç bir şekilde gel-git’li davranışla
rından vazgeçti. A rtık Ferit iskem lelerin ne kadar rahatsız oldu
ğundan şikayet etm ekten, seanslara geç kalm aktan, terapinin Batı
icadı olup bizim ülkem izde geçersiz bir şey olduğunu her seans
ta tekrarlam aktan vazgeçti. Aynı zam anda her sorduğum soruyu
sorgulam aktan ve sürekli özel hayatım la ilgili sorular sorm aktan
da vazgeçti. Hülya artık “anne” olm aktan vazgeçip, Ferit’in de
ilişkide eşitliğini sağladığı hazzı tatm asına im kan sağladı. Bunun
sonucunda da Ferit biriken öfkesini serbest bırakarak beni hayatı
keşfedebileceği güvenli bir temel olarak görmeye başladı. Bebek
ler annelerini hem sakinleşebilm ek için hem de cesaret kaynağı
olarak kullanırlar. Ben artık terapist kim liğim le Ferit’in hayatında
güvenli bir bağlanma figürü olarak hem güvenilir hem de onu b ü
yümeye yüreklendiren bir “anne” haline gelmiştim. Randevuları
m ızdan önce randevuyu teyit etm e gereği duym aya başladı; Ferit
artık güvenli bir bağ oluşturm a aşam asına gelmişti ve orada olup
olm ayacağım dan em in olm ak istiyordu.
Şimdiye kadar kızm ak, yakarm ak ve şikayet etm ek 1liilya lıa
nım ın üstlendiği bir şeydi. Böylece ebeveynlik rolünü tek başı
na üstleniyordu. Ferit bipolar teşhisin utancından ve bağlayıcılı
ğından kurtulunca, daha bilinçli davranm aya başladı. Flülya’mıı
zam an zam an kabaran am a ifade bulam ayan öfkesi nihayet dı
şarıya vurulm aya başlandı. Takip eden seanslardan birinde Ferit
H ülyanın kendi sosyal becerilerine duyduğu hasetten söz etti.
H ülyanın gittikleri bir partiden sonra yaşadığı kıskançlık krizi sı
rasında Ferit’in en sevdiği göm leğini m akasla param parça ettiğini
anlattı. H ülyanın seans odasında hiç gösterm ediği bir yüzdü bu.
Şiddetin etki tepki şeklinde bir iz sürdürdüğünü anlattım . Eğer
şiddet varsa iki tarafın da katkısının genellikle olduğunu sadece
bazen tarafların şiddet etkileşim ine katkılarının ne olduğunu gö
rem ediklerini söyledim. Şiddet döngülerinin birbirini ne şekilde
tetiklediğini, şiddetin de etki ve tepki döngüsüne tabi bir örüntü
olduğunu anlattım . A ralarındaki tutkuya ve dinam izm e hayran
lığımı ifade ettim . Ferit bana aptalm ışım gibi baktı ve böyle bir
söylem in saçm a olduğunu inandığını söyledi. Hülya ise Ferit’e bu
şekilde konuştuğu için her şeyi berbat ettiğini söyledi.
Ferit ve Hülya yaşadıkları krizleri farklı anlarda algılam ak
taydılar. Hülya için sosyal çevre güvenlik hissine ciddi bir tehdit
oluşturm aktaydı. Öteki taraftan, gezme / dolaşm a özgürlüğünden
ve çocukça alışkanlıklarından vazgeçmek de Ferit için ciddi bir
tehditti. Sadece gezm e-tozm a organizasyon ve m asraflarını ü st
lenerek Ferit kendisini özgür ve rahat hissedebiliyordu; böylelik
le de olum suz duygulanım dan ve sonuçlarından kurtuluyordu.
Hülya yaşadıkları olum suz duyguların sıkıntılarını üstlenirken
Ferit asla büyüm ek zorunda kalm ıyordu. Hülya, bir hayat ortağı
ile kurulan güvenli ve huzurlu bir ilişkisi olm adan, sadece Ferit’in
“annesi” oluyordu. Hülya, çocuk sahibi olm aktan bahsettiğinde
Ferit’in kaygıları daha da artm ıştı. Baba olm ak için psikolojik
olarak olgunlaşm ası gerekiyordu. Ferit, babasından uzak halde
büyüm üştü am a dedesinden gelen içselleştirilmiş bir “yeteri ka
dar iyi baba” tem siline sahipti. Dolayısıyla babalıkla ilgili altyapısı
tam dı, bağlanm a potansiyeli m evcuttu, sadece etkinleştirilm esi
gerekiyordu. Ferit babasının cenazesinde babasının ikinci evlili
ğinden olan oğluyla tanışm ıştı ve bu zam an zarfında gayet olumlu
bir ilişki geliştirmişti. O narım kardeşle birlikte gelmişti. Hülya ve
ben, kardeşiyle bağını geliştirm esi konusunda Ferit’i yüreklendir
dik. Ferit, kardeşiyle ortak hobiler geliştirdi, onunla ilgilendi ve
onun için Önemli bir bağlanm a figürü haline geldi. Babasının ye
rine geçtikçe, Ferit onun erkekliğe adım atm ası serüveninde ken
di erkekliğine de kavuştu. Ferit’le bir ergenken gösterdiği kavgacı
davranışlar yüzünden yaşadığı utanç konusunda da çalıştık. Ferit,
eşi için bir erkek olma konusunda yeterince güven kazandıkça ve
kardeşi için baba oldukça benlik algısı da dengelendi ve duygu
lanım düzenlem e m üdahalelerini sabote etm e riski olabildiğince
azaldı. Sonraki seansta, Hülya’nın ailesinin onları ziyaret edeceği
ortaya çıktı. Ferit, Hiilya’nin ebeveynlerinin ziyaretiyle kendisini
ne kadar da işgal edilm iş hissedeceğini ve bundan ne kadar kork
tuğuyla ilgili yorum lar yaptı. Bu yorum lar Hülyayı ateşleyecekti
ve birden bir çocuğu azarlayan bir öğretm ene benzeyecekti; böyle
de oldu. H ülyanın parm ağı havada sallanıyordu ve kaşları öfkey
le kalkmıştı. Bu şekilde durdukça, Ferit’in duygulanım ı sarsıldı;
önce gözlerini kapadı, sonra som urtkan bir çocuk gibi cevap ver
di. Bunu şiddetli bir öfke tepkisi izledi. Sesi yükseldi, bedeni üze
rine saldırm aya hazır bir şekilde sandalyede dikleşti. Alnındaki
dam arlar atıyordu. H ülyanın ailesinin ziyaretinin çiftin yaşam ak
ta zorlandığı çok sıcak bir şeyi kızıştırdığı açıkça görülebiliyordu.
Ferit, “önce bana danışm adan aileni çağırdığın için kızgınım ” de
diği anda, Hülya, orasının kendi evi olduğunu ve ailesini davet e t
mek için Ferit’e danışm asının gerekli olm adığını söyledi. H ülyanın
dünyasında, ailesiyle olan bağlanm a ilişkisi hâlâ çok baskındı ve
henüz Hülyaya aktarılm am ıştı. Bunun içindir ki, Ferit’ten gelen
her m üdahale Hülya tarafından bir kıskançlık tehdidi olarak algı
lanıyordu. Ebeveynlerine duyduğu bağlanm a ihtiyacı aşırı akı ive
oluyordu, Ferit de bu şekilde Hülya’nın sosyal çevresinden dışla
nıyordu. O an için Ferit kendisini ailesinden ayırmaya kalkan bir
tehditti. Halbuki anne ve babasının ziyaretleri sırasında Ferit’in ne
kadar dışlanm ış hissettiğinin farkında değildi. H er zaman Ferit’e
bakan, üstlenen, onu kıskanan “annesi” artık rekabet edilen bir
kardeş gibi oluyordu ebeveynlerin ziyareti sırasında. Parmağını
sallarken sadece yavaşlamasını ve yaptığını fark etm esini istemek,
H ülyanın duygusu ile mesafe koym asını sağladı. Yavaşlayıp olaya
dışarıdan bakm ak eşinin üzerindeki etkisini ve ne kadar cezalan
dırıcı bir ebeveyn sekline büründüğüne anlam asına neden oldu.
Hülya’nın parm ak sallamasını vurguladım çünkü parm ak sallama
davranışı Ferit için “pandoranın kutusu’nu açan bir işaretti. Eşi
parm ağını sallarken, Ferit’e ne deneyim lediğini paylaşm asını is
tediğim de, kendi annesinin ona parm ağını katı bir şekilde salla
m asının kendisini ne kadar çaresiz ve kızgın hissettirdiğini anlattı.
İçerikten bağım sız olarak ses tonu ve anlatım tarzı, yaşadıklarını
belirginleştiriyordu. Ben, m em nuniyetsizliklerini daha az tehdit
edici yollarla aktarm aları için onları yönlendirdim . Bunları bir-
birleriyle paylaşarak sıcak anlarda ikisinden biri tetikliyor ya da
tetikleniyorsa, birbirlerine hatırlatm ak için bir sinyal sistemi geliş
tirdiler. Benden bağımsız ikili bir düzenlemeye doğru ilerlediler.
Tarık Solmuş
Tarık Solmuş
Tarık Solmuş
Kaynaklar
• Brisch, K. H . (1999). Treating A ttachm ent D isorders, USA: The G u
ilford Pres.
• C icchetti, D. & C oh en , D. J. (1995). D evelop m en tal Psychology,
USA: John W iley and Sons, Inc.
• Finzi, R., Ram, A., H ar-Even, D., Shnit, D. & W eizm an, A. (2001).
A ttachm ent styles and aggression in physically abused and n eg lec
ted children, Journal o f Youth and A d olescen ce, 30, 769-786.
• G een, R. G. (2001). H um an A ggression (S econ d E dition), USA:
O pen U niversity Press.
• G om ez, R. & M cLaren, S. (2 007). The inter-relations o f m other and
father attachm ent, self-esteem and aggression during late a d o les
cence, A ggressive Behavior, 33, 1-10.
• Greenberg, M . T. (1999). A ttachm ent and p sych op ath ology in child
h o o d , In. J. C assidy 8c P. R. Shaver (Eds.), H an d b ook o f A ttachm ent,
pp. 4 6 9 -4 9 6 , UK: The G uilford Press.
• Ijzendoorn, M. H. (1997). A ttachm ent, em ergent morality, and agg
ression: Toward a develop m en tal so cio em o tio n a l m o d el o f a n tiso ci
al behaviour, International Journal o f Behavioral D evelop m en t, 21
(4), 703-727.
Tarık Solmuş
Kaynaklar
• Beck, R. & M cD on ald , A. (2004). A ttachm ent to God: The A ttach
m en t to G od Inventory, tests o f w orking m od el correspondence,
and an exploration o f faith group differences, Journal o f P sych ology
and Theology, 32 (2), 92-103.
Granqvist, P. (2005). B uilding a bridge b etw een attachm ent and re
ligiou s coping: Tests o f m oderators and m ediators, M ental Health,
R eligion 8c Culture, 8 (1), 35-47.
Tarık Solmuş
ı
Kaynaklar
• H azan, C. & Shaver, P. R. (1990). Love and work: A n attachm ent-
theoretical perspective, Journal o f Personality and Social P sycho
logy, 59 (2), 270-280.
• Krausz, M ., Bizm an, A. & Braslavsky, D. (2001). Effects o f attach
m ent style on preferences for and satisfaction w ith different em p
loym ent contracts: A n exploratory study, Journal o f Business and
Psychology, 16 (2), 299-316.
• Vasquez, K., D urik, A. M . & H yde, J. S. (2002). Fam ily and work:
Im plications o f adult attachm ent styles, Personality and Social
P sychology B ulletin, 28, (7), 874-886.
YAŞAM BOYU BAĞLANMA
ve ...
BAĞLANMA,
SALDIRGANLIK ve ŞİDDET
Hilal Çelik
• Berkow itz, L. ( 1990). O n the form ation and regulation o f anger and
aggression, A m erican P sychologist, April, 494-503.
Bowlby, J. (1969). A ttachm ent and Loss, Vol. 1: A ttachm ent, UK:
H ogart Pres.
Bowlby, J. (1973). A ttachm ent and L oss, Vol. 2: Separation, A nxiety
and Anger, UK: H ogart Pres.
Bowlby, f. (1977). The m aking and breaking o f affectional bonds:
E tiology and psych op ath ology in the light o f attachm ent theory, Bri
tish Journal o f Psychiatry, 130, 2 01-210.
Bowlby, J. (1982). A ttachm ent and Loss, Vol 3: L oss, Sadness and
D ep ression, USA: Basic Books.
Bradford, E. & Lyddon, W. J. (1994). A ssessin g ad olescen t and adult
attachm ent: A n update, Journal o f C ou n selin g & D evelop m en t, 73,
215-219.
Brenner, C. (1998). Psikanalizde Tem el Kavramlar, (Çev.: I. ve Y. Sa
vaşır), Ankara: HYB Yayıncılık
Casas, J. F., W eigel, S. M ., Crick, N . R., Ostrov, J. M ., W oods, K. E.,
Jansen Yeh, E. A. & H uddleston-C asas, C. A. (2006). Early parenting
and ch ildrens relational and physical aggression in the preschool
and h o m e contexts, Journal o f A pplied D evelopm ental Psychology,
27, 209-227.
D eM ulder, E. K„ D en h am , S., Schm idt, M . 8c M itchell Jennifer.
(2000). Q -sort assessm en t o f attachm ent security du rin g the presc
h o o l years: Links from h o m e to sch ool, D evelop m en tal Psycholog,
36 (2) 274-282.
D eptula, D. R. & C oh en , R. ( 2004). A ggressive, rejected, and d elin
quent children and adolescents: A com p arison o f their friendships,
A ggression and V iolent Behavior, 9, 7 5 -1 0 4 .
Edens, J. F. (1999). A ggressive childrens self-system s and the quality
o f their relationships w ith significant others, A ggression and V io
lent Behavior, 4 (2), 1 5 1 -1 7 7 .
Erten, Y. (2001). Yanlızhk-yaşlılık, Psikanaliz yazıları, 29 -3 9 , Istan
bul: Bağlam Yayınları
E tzion-C arasso, A. 8c O p p en h eim , D. (2000). O p en m other-pre-
sch ooler com m unication: R elations w ith early secure attachm ent,
A ttachm ent 8c H um an D evelop m en t, 2, 347-370.
• L ounds, J. J., Borkowski, J. G., W h itm an , T. L., M axw ell, S.L. 8c W eed,
K. (2005). A dolescen t parenting and attachm ent during in fan cy and
early ch ild h ood , Parenting: Science and Practice, 5, 91-118.
Lui, J. H . (2004a). C oncept analysis aggression, Issues in M ental 1Ie-
alth N u rsing, 25, 693-714.
Lui, J. H. (2004b). C h ild h oo d externalizing behavior: Theory anil
im plications, Journal o f C hild and A d olescen t Psychiatric N ursing,
Jul-Sep 17, (3).
M arkus, R. F. & Kramer, C. (2001). R eactive and proactive aggressi
on: A ttachm ent and social co m p eten ce predictors, Journal o f G en e
tic Psychology, 162, (3), 2 60-278.
M ickelson, K. D., Kessler, R. C., & Shaver, P. R. (1997). A dult attach
m en t in a nationally representative sam ple, Journal o f Personality
and Social Psychology, 73, 1092-1106.
M orris, C. G. (2002). Psikolojiyi A nlam ak, (Çev.: B. Ayvaşık ve M.
Sayıl), Ankara: Türk Psikologlar D ern eği Yayınları.
Perry, B. D. (1996). B on d in g and A ttachm ent in M altreated C h ild
ren: C on seq u en ce o f E m otion al N eglect in C h ild h ood , M altreated
Children: E xperience, Brain D ev elo p m en t the N ex t Generations,
USA: N orton.
Shaver, P.R. & M ikulincer, M. (2002). D ialogu e o n adult attachment:
D iversity and integration, A ttachm ent & H um an D evelop m en t, 4
(2), 2 4 3 -2 5 7 .
Walker, S. & R ichardson, D. R. (1998). A ggression strategies am ong
older adults: D elivered but n ot seen, A ggression and V iolen t B eha
vior, 3 (3), 287-294.
Waters, E„ W enfield, N . S. & H am ilton, C. E. (2000). The stability
o f attachm ent security from infancy to ad olescence and adulthood:
G eneral d iscussion , C hild D evelop m en t, 71 (3), 703-706.
Waters, E., M errick, S., Treboux, D., C rowell, J. & A lbersheim , L.
(2000). A ttachm ent security in infancy and early adulthood: A
tw enty-year longitudinal study, C hild D evelop m en t, 71, 684-689.
w w w .teacher.scholastic.com /professional/ bruceperry/bonding.htm
Ziv, Y., O ppenheim , D. & Sagi-Schwartz, A. (2004). Social inform ati
on processing in m iddle childhood: Relation to infant-m other attach
m ent, Journal o f A ttachm ent and Hum an D evelopm ent, 6, 327-348.
SUÇ VE BAĞLAN-MA!
Selen Demirtaş
Kaynaklar
• Ansbro, M. (2008). U sin g attachm ent theory w ith offenders. The Jo
urnal o f C om m u n ity and C rim inal Justice, 55 (3), 2 3 1 -2 4 4 .
• Haner, R. (2006). Vicdansızlar: A ntisosyal kişilik bozukluğu: A ra
m ızdaki psikopatların rahatsız ed ici dünyası, Ankara: HYB Yayın
cılık.
Lind Chesney, M . & Pasko, L. (2004). The Fem ale offender: Girls,
w om en and crim e, London: Sage Publication.
Marsa, F., O ’Reilly, G., Carr, A., M urphy, P., O’Sullivan, M ., Cotter,
A. & H evey, D. (2004). A ttachm ent styles and p sych ological profiles
o f child sex offenders in Ireland, Journal o f Interpersonal V iolence,
2 (1 9 ) .
Kaynaklar
• D em ir, A. (1990). Ü niversite öğren cilerin in yalnızlık düzeylerini et
kileyen bazı etm enler, Y ayınlanm am ış Yüksek Lisans Tezi, H acette
pe Ü niversitesi Sosyal Bilim ler Enstitüsü, Ankara.
Gülçin Karadeniz *
Nilgün Öngider"
Kontrol Boyutu
Bu boyut ebeveynin aşırı izin vericiliği ile aşırı kısıtlayıcılığı
arasındadır. Kontrol ile ebeveynin çocuğun davranışlarını ne ka
dar sınırladığı veya kısıtladığı kastedilm ektedir.
Ö zden Bilgin
1 9 9 3 y ılın d a İz m ir B o r n o v a A n a d o lu L is e s in d e n m e z u n o lm u ştu r.
1 9 9 7 y ılın d a O rta D o ğ u T e k n ik Ü n iv e r s ite s i P sik o lo ji B ö lü m ü n d e n
lisa n s d e r e c e s in i a lm ıştır. O r ta D o ğ u T e k n ik Ü n iv e r s ite s i P sik o lo ji
B ö lü m ü ’n d e K lin ik P sik o lo ji a la n ın d a k i y ü k s e k lis a n s e ğ it im in i “R o
le s o f P e r c e iv e d C o n tr o l a n d C o p in g S tr a teg ie s o n D e p r e s s iv e a n d
A n x ie ty S y m p to m s o f A d o le s c e n ts ” - “A lg ıla n a n K o n tr o lü n v e B a şa
Ç ık m a Y ö n te m le r in in E r g e n le r in K aygı v e D e p r e s y o n S e m p t o m la
r ın d a k i R o lü ” b a şlık lı te z iy le 2 0 0 0 y ılın d a ta m a m la m ıştır . D o k to r a
d e r e c e s in i d e E ge Ü n iv e r s ite s i P sik o lo ji B ö lü m ü G e liş im P sik o lo jisi
d a lın d a , “T elk in E d ic i G ö r ü ş m e le r in Ç o c u k la r ın B e lle k le r i Ü z e r in
d e k i E tk isi” b a şlık lı te z iy le 2 0 0 9 y ılın d a a lm ıştır. 1 9 9 9 - 2 0 0 5 yılla rı
a r a sın d a ç e ş itli ö z e l k u r u m la r ile k a m u k u r u lu ş la r ın d a p s ik o lo g o la
rak g ö r e v y a p m ıştır. 2 0 0 5 y ılın d a n b u y a n a ö ğ r e tim g ö r e v lisi o la r a k
ç a lışm a k ta o ld u ğ u A tılım Ü n iv e r s ite s i P sik o lo ji B ö lü m ü n d e g e lişim
p s ik o lo jis i v e k lin ik p s ik o lo ji a la n la r ın d a d e r sler v e r m e k te d ir . Ç o
c u k lu k ta s o s y a l v e b iliş s e l g e liş im , ç o c u k h a k la rı, ç o c u k is tis m a r ı v e
ih m a li, e r g e n lik te stres v e str e sle b a şa ç ık m a ilg i d u y d u ğ u a r a ştır m a
ve u y g u la m a a la n la rı a r a sın d a y e r a lm a k ta d ır.
omantik TERÖRİZM
omontik TECAVÜZ”
Gündelik hayatta tecavüz denilince akla ilk gelen, bir kadının her
hangi bir anda ve yerde tanımadığı bir erkek tarafından cinsel içerikli
şiddete maruz kalmasıdır. Bu doğru olmakla beraber eksik bir yakla
şımdır. Bir kadın tanımadığı, yabancı biri tarafından tecavüze uğraya
bileceği gibi, bir “romantik” ilişki yaşadığı sevgilisi ya da evli olduğu
eşi tarafından da tecavüze maruz kalabilir. Kaldı ki kadının kendisine
tecavüz eden “romantik” eşini her gün gördüğünü, onunla aynı evde ve
aynı yatakta birlikte nefes aldığını düşündüğümüzde ilişkilerde meyda
na gelen tecavüzün kadınlar açısından daha sarsıcı ve yıkıcı bir davranış
olduğu açıktır.
Bu kitap romantik şiddet ve tecavüzü çeşitli yönleriyle ele alarak
özellikle kadınlarda maruz kaldıkları şiddet ve tecavüz konusunda bir
farkındalık yaratmayı amaçlamaktadır. Kadınların artık şiddet, taciz ve
tecavüz kurbanı olmadıkları bir toplum yaratmaya katkı sunmak dile
ğiyle...