You are on page 1of 1

“7 Akbaba heykeli yüzyıllar boyunca gizli kaldı” diyor.

Yener, Fatih Sultan Mehmet’in ‘vakanüvis’i (Osmanlı Devleti’nde zamanın olaylarını tespit etmek ve
yazmakla görevli devlet tarihçisi) Oruç Bey’in 1485’te şunları yazdığını kaydediyor:

“1452 yılında yapımına başlanılan Rumelihisarı’nın, temel kazıları sırasında kubbeli bir bina
bulunuyor. Sultan Mehmet ile Akşemsettin, Zağanos Paşa ve devlet tarihçisi Oruç Bey birlikte binaya
giriyorlar. Kubbeli binada yedi tane akbaba heykeli görüyorlar. Latince levhalarda, her akbabanın
önünde binlerce yıllık geçmiş anlatılıyor ve yedinci akbabada kıyametin kesin tarihi yazıyor. Fatih
Sultan Mehmet kimseye bir şey söylemiyor ve esrarengiz kubbeyi tekrar toprağa gömmelerini
emrediyor, yedi akbabadan bahsedilmesini yasaklıyor.”

Akbabalı kubbe efsanesi, dünyanın başlangıcından beri akıp giden zamanı ölçen evrensel bir saatin
olduğunu, bunun da

İstanbul’un derinliklerinde saklı olduğunu söylüyor. Kubbenin yerini kimse bilmiyor.

Kutsal emanetlerin adresi

Yener, Oruç Bey’in, yedi akbabayı gördüğünü Fatih öldükten sonra 1485’te yazmaya cesaret
edebildiğini, orjinal yazımın Alman tarihçi Franz Babinger ve Stefanos Yerasimos’un kitaplarında da
aynen yer aldığını belirtiyor. Kitapta ayrıca, Bizans İmparatoru Büyük Konstantin’in annesi Helena
tarafından Kudüs’ten getirilen kutsal emanetlerin (Hz. İsa’nın cübbesi, çarmıh parçaları, Hz. Nuh’un
baltası, Hz. Musa’nın asası ve Barnabas İncili) Çemberlitaş’ın altında gizlendiğini, Atatürk’ün bunları
araştırdığını ama sonradan bu araştırmayı durdurduğunu dile getiriyor.

You might also like