Professional Documents
Culture Documents
NE YAPTIĞINIZI
1
BİLİYORUZ”
(Sosyal ve siyasal çözülmenin işaret fişeği Deprem’e farklı bir bakış)
1
17 Ağustos’ta enkazın altında önce seslerine, sonra cesetlerine ulaştığımız iki kardeş; Eda ve
Hümeyra’nın şahsında depremde kaybettiklerimize ithaf olunur.
1
Behiç Gürcihan
Açık İstihbarat
İÇİNDEKİLER
D – Bilimsel Gerçekler........................................... 7
E – Benzer Depremler............................................ 10
I – 1995 Kobe Depremi.........……………………...... 10
II – 1988 Ermenistan Depremi …………………...... 11
III – 1998 Papua Yeni Gine Tsunamisi …………...... 13
2
Behiç Gürcihan
Açık İstihbarat
"Bazılarının; elektromanyetik dalgalar yolu ile iklimleri değiştirme, depremler yaratabilme , volkanları harekete
geçirebilme yeteneğine sahip silahlar geliştirdiğini biliyoruz.”
ABD Savunma Bakanı William Cohen; 1997, Georgia Üniversitesi
"Terörizm, Kitle İmha Silahları, Kitlesel İmha ve ABD Stratejisi" üzerine konferansta
E(r)= (Ip/2π)*(4L/r3)*(Cos Ø)
Yukarıdaki denklem; fay hatlarını harekete geçirebilecek kadar güç üretebilen MHD
jeneratörlerinin yarattığı elektrik alanını ifade eder. Bu yazıyı okumayı bitirdiğinizde;
çok daha fazlasını ifade edecek.
Raporun Özeti
Büyük felaketler büyük çözülme süreçlerinin işaret fişeğidir. Sovyetlerin; küresel düzen
adına yeniden yapılandırılması öncesinde Çernobil ve Ermeni depremi felaketleri;
Japonya'nın yıllarca içinde çıkamayacağı ekonomik durgunluk dönemi öncesinde Kobe
depremi yaşanmıştır. Türkiye'de gözlerimizin önünde yaşanan devletin çözülme sürecinin
işaret fişeği ise; 17 Ağustos 1999 Gölcük depremidir.
Toplumun gözü önünde devlet ordusundan politikacına bütün mekanizmaları ile küçük
düşürülürken; sivil toplum örgütlerinin gücü kutsanmıştır. Deprem sonrasında; çöken bir
ekonomi için itici güç olması gereken inşaat sektörü ise; "katil müteahhitler" imajı ile inşa
edilen bir meşrutiyet zemini üzerinden altı ay süre ile durdurulmuş ve bu sürede Türkiye'nin
yaşayacağı derin ekonomik krizlerin temeli atılmıştır.
Bu rapor; 17 Ağustos depremi ile daha önce duymadığınız, duyamadığınız veya duymuş
olsanız bile medyanın "mantık perdelemesi" sayesinde algılayamadığınız bazı ayrıntıları
biraraya getirerek; "Deprem Dosyası'nın "toplumsal hezeyan", "zemin etüdü/rant ilişkisi" ve
"duyarsız devlet/duyarsız toplum" perspektifinde farklı bir boyutta açmakta ve şu kritik
iddiayı ortaya koymaktadır :
Başına geçirilen çuvalın hesabını soramayanların; olası bir deprem saldırısına karşılık
verebileceğini düşünecek kadar saf beklentilere sahip olmak ise tamamen bizim
3
Behiç Gürcihan
Açık İstihbarat
kusurumuzdur; okuyucularımızdan özür dileriz.
17 Ağustos 2001'de; yani onbinlerce canımızı alan depremin ikinci yıldönümünde, ABD
Büyükelçiliği'nin fakslarına yurdun dört bir yanından yüzlerce fax geldi. Faxın üzerinde; o
sıralarda popüler olan bir ABD filminin ismine atfen sadece şu sözler yazılı idi :
Bir grup üniversiteli öğrencinin, geçen yaz işledikleri ve üstünü örttüklerini zannettikleri bir
cinayetin, gizli bir el tarafından tekrar önlerine getirilmesini konu alan "We Know What You
Did Last Summer" filmine gönderme yapan bu mesajın kaynağının neresi olduğunu ABD
Büyükelçiliği'nin bulmaya çalıştığını ama bulamadığını biliyoruz. Neticede karşısına
Türkiye'nin çeşitli yerlerindeki faks ofisleri çıktı ve bir kaç birim nezdinde yaptığı sondaj;
"bilmiyoruz, bizim alakamız yok" cevabı ile karşılaştı.
Bu küçük ama etkili eylem tabiki medyada yeralmadı; alması da istenmiyordu. Amaç; bir
zanlının yüzüne hiç beklenmediği anda "senin suçlu olduğunu biliyoruz" dediği anda
verdiği tepkilere bakarak, gerçekten suçlu olup olmadığını test etmeye yönelik bir
psikolojik test yapmaktı. ABD'lilerin bu testten geçip geçmediklerini öğrenemedik;
öğrendiğimiz, eylem sonrası yaptıkları sondajın CIA kadrolarından beklenmeyecek kadar
amatör düzeyde olduğu idi.
İşte bu eylemden iki; depremden ise dört sene sonra; "Deprem Dosyası"'nın kapağının
yeniden aralandığına dair sesler geliyor.
Birilerinin önüne "yazmaları için" yeniden "sarı zarflar içinde kapsamlı ve odaklı literatür
tarama çalışmaları" konuyor.
Geçenlerde bunlardan bir tanesi bizim de önümüze geldi. Sağolsunlar; bizi de unutmamışlar.
Kendilerine; dosyada sundukları bilgilerin çoğunun zaten bizim tarafından üç sene önce yine
benzer bir zarf içinde ilgili birimlere sunulduğunu; hatta o zarfta bulunmayan bilgilerin bizde
olduğunu söyledik ve şu soruyu sorduk : "O gün bu dosya ile ilgilenmeyip; daha doğrusu
ilgilenip gibi yapıp klasör sektörüne katkı yapanların ne oldu da aklı başına geldi?". Sorumuza
net bir cevap alamadık.
Böyle bir durumda; AÇIK İSTİHBARAT olarak "Deprem Dosyası"'nı bir de biz aralayalım
ve günışığına çıkmamış hususları dikkatinize sunalım dedik .
4
Behiç Gürcihan
Açık İstihbarat
silahını almak için yararlı olacağını düşünüyoruz.
Depremle ilgili o kadar yazıldı, çizildi ve Internet'te bu konu ile ilgili o kadar yazı dolaştı
ki;deprem öncesinde, sırasında ve sonrasın da artık bir çok bilgiyi, okuyucuların bir şekilde
duyduğunu varsayıyoruz. Aşağıda daha önce gün ışığına çıkmamış; ya da o bilgi karmaşası
içinde gözlerden kaçan veya üzerine yeteri kadar odaklanmayan ve en önemlisi önümüzdeki
bilmeceyi çözmede kritik olduğunu bildiğimiz bilgileri ve soruları dikkatinize sunuyoruz :
Depremin olduğu gece Gölcük'teki donanma üstünde, devir teslim töreni ile ilgili bir
yemek/eğlence vardı. Bu eğlenceyi düzenleyen kuruluşun bütün elektronik sistemleri
saat 11:00 civarında bozuldu. Çalışanlar; elektronik sistemleri bozulurken; havai
fişekleri kontrol eden mekanizmaların kendiliğinden ateşlendiğini gördüler. Bu;
bölgede depremden çok önce ciddi bir elektro manyetik alanın varlığının en büyük
kanıtı idi.
5
Behiç Gürcihan
Açık İstihbarat
Bölgedekiler radyolarının kendiliğinden kanal değiştirmesi gibi fenomenlere
depremden saatler önce tanık oldular. Deprem sonrası ise bölge balıkçıları, denizden
çektikleri ağlarının yanmış olduğunu tespit ettiler. Depremden önce dikkat çeken bir
diğer fenomen; depremden iki gün önce Büyükada semalarında gözüken mavi ışık
topuydu.
Donanma üssünün yanında oturanlar; deprem sırasında, gemilerin üzerinde bir elektrik
arkının oluştuğunu, yıldırım ışığına benzeyen bu ışığın göğü yarar gibi, "dizel motor"
sesi gibi bir ses çıkararak bir süre ilerledikten sonra gemilerin tam üstünde denize
doğru büyük bir gürültü ile boşaldığını gördüler.
o Bu gözlem; "Bilimsel Gerçekler" başlığı altında geliştirdiği teknolojiden
bahsettiğimiz Tesla'nın; atmosfer üzerinden transfer edilen elektrik enerjisinin
istenildiği anda herhangi bir noktaya öldürücü bir güçle nasıl indirilebileceğini
anlatan ve kanıtlayan çalışmaları biliyorsunuz daha bir anlam kazanır.
Depremden önce; Karl Buckthought isimli bir Kanadalı uzman'ın 10 Temmuz'da Saroz
körfezi açıklarında 6 şiddetinde bir deprem yaşanacağı yolundaki tahmini Aktüel
dergisinde yeraldı. Bu haber "deprem profesörü" Işıkara'yı, "halkı paniğe sürüklediği"
için çok kızdırmış olacak ki; o gün Saroz'a gidip halkla birlikte sabahladı.
Buckthought medyada Kanada Toronto Üniversitesi'nden profesör olarak tanıtıldı.
Halbuki kendisi bu üniversitede profesör değil, sadece mezunu. "Deprem hezeyanını"
başlatan bu isim; depremden hemen sonra ortalığa çıkmaz oldu ve kendisi ile temas
kurmayan gazetecilerin hiç bir isteğine cevap vermedi.
o Aktüel dergisinde bu haberi yapan muhabirleri Buckthought'a kim
yönlendirdi?
o Bu tatbikatın konusu neydi ve tatbikat sırasında özel bir teknoloji denendi mi?
o Denendiyse; bu teknoloji denenmesi Türk yetkililerin bilgisi dahilinde miydi?
o Yabancı denizaltılar bünyesinde bölgeye bu teknolojiye dair özel bir cihaz
getirildi mi?
Bu denizaltılarla birlikte bölgeye bir MHD jeneratörü sokulma
ihtimali nedir? (MHD Jeneratörünün ne olduğunu merak edenler;
Bilimsel Temeller başlıklı maddeyi okuyabilirler)
O günlerde "deprem silahı" tezini ortaya koyanlara "komplo teorisi" suçlaması ile deli
muamelesi yapılıyor ve "bilimadamı" kisvesi altında isimler teknik olarak böyle bir
şeyin mümkün olamayacağı şeklinde ahkam kesiyorlardı. (Benzer bir mantıksal
perdeleme; ilk yıllarında cep telefonları teknolojisinin dinlenip dinlenemeyeceği
tartışmaları sırasında da yaşandı Bkz. Bilimsel Temeller başlığı) Fakat aynı günlerde;
ABD Savunma Bakanı'nın 1997 yılında Georgia Üniversitesi'nde yaptığı
konuşmada bizzat kendi ağzından "tektonik silahların" varlığını kabul ettiği
konuşma açık kaynaklardan tespit edilmiş ve ilgili makamlara iletilmişti.
o İstedikleri zaman basında her türlü konuyu önplana çıkarabilme yeteneğine
sahip bu makamlar; bu bilginin üzerine neden yattı ve medya bu somut kanıtı
neden görmezden geldi?
6
Behiç Gürcihan
Açık İstihbarat
Depremden iki saat sonra bölgeye İsrail'in ordu bağlantılı kurtarma ekipleri geldi.
Trakya'daki birliklerin bile bölgeye 24 saat sonra intikal edebildiği düşünülürse;
İsrail'li kurtarma ekiplerinin bu kadar hızla bölgeye intikal etmesinin arkasında
bilmediğimiz bir ön hazırlık nedeni mi mevcut?
Bu kadar devasa bir depremin sismografi kayıtları ilk günlerde kimseye gösterilmedi.
Bu kayıtlar çok sonraları toplumun önüne getirildi. En ufak depremden sonra bile
medya malzemesi yapılan bu kayıtların bu kadar uzun süre saklanmasının nedeni
neydi?.
o "Deprem Profesörü" Işıkara bu kayıtların saklanması konusunda ne rol oynadı?
Depremden hemen sonra Cumhurbaşkanı Demirel, "deprem profesörünü" Kandilli'de
ziyaret etti. Demirel ile Işıkara'nın basına kapalı görüşmesinin konusu ile yukarıdaki
maddenin bir alakası var mıydı?
Gölcük'teki deprem öncesinde bölgede başka depremler kaydedildiği halde bunlar
Rasathane'nin kayıtlarında yeralmıyor. Afet İşleri Genel Müdürlüğü'nün ve
TÜBİTAK'ın kaydettiği depremleri Kandilli'nin es geçmesinin bir nedeni var mı?
Bilimsel Gerçekler
Depremin hemen sonrasında; "kontrol dışı teorileri" kontrol altına almak için bir "mantık
perdelemesine" gidildi ve tabi bu operasyonun tarafları bir yanda "bilim adına" konuşan
"profesörler"; diğer tarafta "saçmalayan" komplo teorisyenleri olarak belirlendi. Sonuç
belliydi.
Bu uzmanlar arasında Zeynel Abidin Erdem gibi Türkiye'de cep telefonu pazarının
öncülerinden bir isimde vardı ve kendisi çıktığı panellerde "cep telefonlarının asla
dinlenemeyeceği" yolunda "garanti" veriyordu. Teknolojiden biraz anlayan herkes, bu
"garanti"nin ne kadar saçma olduğunun farkına varsa da; "zıplayan frekanlars yüzünden
mümkün değil" gibi olayı derinlemesine kavramayan her zihne mantıklı gelen açıklamalarla
toplum bir süre uyutuldu. Bugün geldiğimiz noktada; cep telefonlarının dinlenmekle
kalmayıp, istenildiği zaman patlatılabildiğini bile biliyoruz ve en acısı; bu izleme teknolojisini
yadırgamıyor ve kabullenmiş durumdayız.
Deprem üzerine tartışmalar da; benzer bir seyir izledi ama tabi olayın hassasiyeti nedeniyle;
"deprem silahı" teknolojisinin varlığı henüz kamuoyunun önüne serilmiş değil.
Açık İstihbarat
gereken başlangıç kavramları.
1800'li yılların sonlarında yaşayan Sırp asıllı bilimadamı Tesla; "kayıp bilimin" dehaları
arasında sayılır. Günümüzdeki elektrik teknolojisinin temeli olan "dönen manyetik alan"ı
keşfeden Tesla; elektrik enerjisinin iletimi konusunda çığır açtı ve kendi adına 700 patent
kaydettirdi. Tesla'nın "ucuz üretilen ve iletilen elektrik/enerji" teorilerinin ve motorlarının
(yarattığı bir türbin, elde tutulabilecek büyüklükteydi ve 10 beygir gücü büyüklüğünde enerji
üretebiliyordu) zamanın yeni yeni palazlanan enerji baronlarının pek hoşuna gitmediği ve Sırp
asıllı bu bilimadamının tarihin karanlıklarına itilmesinin sebebi arasında olup olmadığı ayrı
bir tartışma konusu.
(Tesla'nın kablosuz enerji iletim projesi; enerjinin ücretsiz ve kablosuz olarak doğal
ortamlardan üzerinden iletilmesi durumunda para kazanamayacak olan J.P. Morgan'ın
hoşuna gitmedi ve General Electric'in arkasındaki güç olan J.P Morgan Tesla'nın
laboratuvarına sağladığı finansmanı kesti)
Tesla'nın tarih karşısında uğradığı haksızlıklara bir örnek olarak; radyo'nun mucidinin
Marconi olduğunun zannedilmesini gösterebiliriz. Halbuki patent kayıtları Tesla'nın radyoyu
Marconi'den daha önce keşfettiğini açıkca göstermiştir ve ABD Anayasa Mahkemesi
Tesla'nın ölümünden iki yıl sonra aldığı kararla bu gerçeği yasal olarak tescil etmiştir.
Merak edenler bu dahi bilimadamı hakkında daha fazla bilgiyi çeşitli kaynaklardan
edinebilirler.
1934 yılında New York gazeteleri 78. yaşgününde Tesla'nın; kilometrelerce öteden orduları
ve uçak filolarını bir enerji dalgası ile yokedebilecek silahın temelini oluşturacak teknolojiyi
geliştirdiğini duyuruyorlardı. Bir sene sonra; Tesla'nın 79. doğumgününde, gazeteler bu sefer
bilimadamının dünyanın katmanları üzerinden enerji iletimi sorununu çözdüğünü ve bunun
"kontrollu depremler" yaratmak için askeri anlamda kullanılabileceğini duyuruyordu.
Tesla; bilimsel kişiliği, buluşları ve enerji/elektrik teorisi ile tarihin sayfalarından silindi. Ta
ki; birileri bu teknolojinin aktif olarak kullanımında bir artış olduğunu keşfedene kadar.
Tesla'nın prensipleri üzerine geliştirilen bir diğer dal ise MagnetoHydroDynamics (MHD.
Bu dal; "iletken bir sıvı ile manyetik alanın" etkileşiminin incelenmesi olarak özetlenebilir.
MHD'nin en büyük avantajı; mekanik parçalar olmadan verimli enerji sağlaması ve bu sıvı
bir doğal yakıt ile ısıtılıp plasma haline dönüştürüldüğünde oluşturulan enerji ise, normal
8
Behiç Gürcihan
Açık İstihbarat
santrallerden elde edilenden çok daha verimli hale geliyor. Örnek olarak; 1000 Megawatt'lık bir MHD
jeneratörü 42.000 pound ağırlığında olabiliyor ki; bu rahatça hava taşıtları ile kaldırılabilir bir büyüklük.
Araştırmanın katılımcıları;
Elimizde bir başka araştırmanın metni; Gürcistan Bilim Akademisi'ne ait. Akademide;
Tamaz Chelidze başkanlığında yapılan ve ilk periyodik raporu 2001 Mayısında sunulan proje
hayli teknik ayrıntılara girerek; fay hattına sahip kayalar üzerinde etkilli deneysel
ekipmanların nasıl yapıldığından, "Electromanyetik Depremlerin Laboratuvar Modellemesi"
gibi başlıklara kadar bir çok ilginç alt başlığa sahip.
Sizlere sadece özetleyebildiğimiz bir kaç bilimsel kavram, bir bilimadamı ve çeşitli
araştırmaların açıkça ortaya koyduğu gerçek; dünyada tektonik ve elektromanyetik silah
teknolojisinin en az yüzyıl öncesinden konuşulmaya başlandığı ve Gürcistan dahil bir çok
ülkenin bu teknoloji üzerinde çalışmalar yapmaya başladığı.
Böyle bir ortamda; "deprem silahı" kavramını saçmalık olarak ilan eden bilimadamlarının
literatür olarak neyi takip ettiklerini; etseler bile anlayıp anlamadıklarını; anlasalar bile
doğruları konuşma cesaretine sahip olamadıklarını ciddi anlamda sorgulamamız gerekiyor.
9
Behiç Gürcihan
Açık İstihbarat
Tetikleyicileri Belirsiz ama Tetikledikleri Belli Depremler
7 Nisan 2001'de ABD'de yayın yapan bir radyo programının konuğu "YerKüre Değişiklikleri"
isimli kitabın yazarı Alfred Webre idi. Programın konusu ise; "Doğa silahları ve 28 Temmuz
1976 Çin ve 17 Ağustos 1999 Türkiye depremleri gibi elektromanyetik olarak
tetiklenmiş(kaza ile veya kasten) depremler" idi.
Gölcük'te yaşadığımız felaketin tetikleyici unsurunu bulmak bir yana; bu depremin diğer bazı
depremlerle benzerliği, olasılıkla açıklanamayacak kadar ilginç özellikler arzediyor. İlginç
olan; Gölcük depremi ile benzerlik gösteren bütün depremlerin kendilerini tetikleyen kesin
olarak bilinmese de; bu depremlerin kendilerinin başka jeopolitik süreçleri tetikledikleri.
1990'lı yılların başında; Japonya'da ciddi bir siyasi güce sahip ve 1995 Tokyo
kimyasal gaz saldırısının faili olduğu iddia edilen Aum Tarikatı'ndan bir ekip; Tesla
teknolojisini incelemek için Belgrad'ı ziyaret etti
1990'ların başında; sınırlarındaki adalar sorunu nedeni ile teknik olarak halen
"savaşta" olan Rusya ile Japonya arasında barış rüzgarları esmeye başladı ve Aum
Tarikatı lideri, eski Sovyet Başkanı Gorbaçov ve KGB şefi arasında Moskova'da bir
görüşme gerçekleşti.İddialara göre; toplantıda Sovyetlerin elindeki "tektonik silah
teknolojisine"" karşılık Japonların elindeki "süper bilgisayar teknolojisi"nin değiş
tokuşu görüşüldü.
Bu görüşmenin hemen sonrasında; Moskova'da Rus-Japon Üniversitesi kuruldu ve
Aum tarikatının yönettiği bu üniversitede Rus ve Japon fizikçiler çalışmaya başladı
1993 yılının başında; Aum tarikatı liderinin yardımcılarından biri Avustralya'ya
gitmeden önce Rusya'ya uğradı. Daha sonra Avustralya'ya geçen başkan yardımcısı;
Batı Avustralya'da Banjawarn bölgesinde 200.000 (ikiyüz bin) hektarlık devasa bir
koyun çiftliği aldı. Bir iddia Aum tarikatının bu çiftlikte sarin gazını denediği
yolundaydı.
28 Mayıs 1993 tarihinde merkezi Banjawarn'deki koyun çiftliğine çok yakın olan 3.7
şiddetinde bir deprem meydana geldi. İşin ilginci; bu deprem Avustralya'nın o
bölgesinin tarihinde kaydedilen tek depremdi.
Görgü tanıkları; deprem öncesinde, gökyüzünde bir ışık çizgisinin/topunun ilerlediğini
ve daha sonra yere doğu mavi bir şimşek olarak çakmasına müteakip depremin
meydana geldiğini belirttiler. Patlamanın olduğu bölgenin üzerinde daha sonra;
turuncu yarımküre şeklinde bir ışıma belirdi.Yarımküre şeklinde bu ışık havada iki
saat asılı kaldı ve daha sonra; tanıkların ifadelerine göre "birinin düğmeyi kapaması
gibi", ortadan kayboluverdi.
8 Ocak 1995'te; Aum tarikatının lideri Asahara; radyoda yayınlanan bir röportajda
aynen şöyle dedi : "Japonya 1995 yılında bir deprem saldırısına maruz kalacak.
Büyük ihtimalle hedef Kobe olacak" dedi.
17 Ocak 1995'te; yani Aum liderinin uyarısından tam 9 gün sonra Kobe'yi yerle bir
eden deprem meydana geldi.
10
Behiç Gürcihan
Açık İstihbarat
7 Nisan 1995'te; Aum tarikatının Bilim ve Teknoloji "Bakanı" Hideo Murai Yabancı
Muhabirler Kulübün'de düzenlediği basın toplantısında sorulan sorulara cevap
verirken aynen şöyle dedi : "Bu depremin elektromanyetik güç yoluyla
tetiklendiğine yönelik güçlü bir olasılık mevcut ya da birileri yerkabuğu üzerine
böyle bir gücü uygulayan cihaz kullanmış olabilir"
1995 Kobe depremi sonrasında Tokyo borsasının çöküşü ile başlayan ve Asya'da
Barings bankasının çöküşü ile devam eden finans depremi Japonya'yı uzun yıllar
içinden çıkamayacağı bir ekonomik krizin içine soktu.
Aum tarikatına yüklenen Tokyo sarin gazı saldırısı sonrasında Rusya ile
yakınlaşmaları başlatan hükümet istifa etmek zorunda kaldı ve tarihin makro seyri
içerisinde kurulmaya çalışılan Rusya - Japonya - Almanya ekseni (Kobe'nin sanayi
kalkınması ve inşa ettiği yeni devasa liman Alman finansmanı ile mümkün olmuştu)
fay hattı ile birlikte kırıldı. Japonya 1990'ların sonlarına doğru yaklaşılırken; ABD'nin
uzaydan sağlayacağını söylediği "güvenlik şemsiyesi" altına girmeye ve ABD'nin
koalisyon ortaklığı için daha uyumlu bir müttefik haline gelmişti.
Yukarıda temel hatları ile vermeye çalıştığımız olaylar dizisi Kobe depremini öncesi ve
sonrası ile ele almaktadır.
Buna benzer bir tezi 1988 yılı 7 Aralıkta Ermenistan'ın Spitak şehrinde meydana gelen
deprem için de ortaya koyabiliriz. Bu depremi incelediğimizde bazı çarpıcı benzerlikler ile
karşı karşıya olduğumuzu görürüz :
Açık İstihbarat
Depremden bir yıl sonra; Moskova'daki Komunist Parti kongresinde, bayan Ermeni
delege Ludmila Harotunyan ile zamanın savunma bakanı Marshhal Yazov arasında şu
konuşma geçti :
o Ermeni Delege : Sayın Yazov; Ermenistan depreminde felaket alanına ne
zaman geldiniz; PATLAMADAN önce mi, sonra mı?
o Yazov : PATLAMADAN iki saat sonra
o PATLAMA'yı kabul ettiğini farkeden Yazov bir kaç saniye sonra kendini
toparlıyor ve cevabını; "Hayır; Depremden iki saat sonra" diye düzeltiyor.
o Ermeni Delege : Spitak'a iki saat içinde varmayı nasıl başardınız? Spitak'a
varmak için ya önce Tiflis'e veya Erivan'a gelmeniz lazım ki; buradan da
Spitak'a varmanız en az 1.5 saat sürer
o Bu noktada konuşmanın kontrolden çıktığını gören Gorbaçov; Ermeni
delegenin mikrofonunu kapatarak, Sovyet Savunma Bakanı'nın daha fazla
zorda kalmasını engelledi.
17 Temmuz 1998'de Papua Yeni Gine'de gerçekleşen ve onbinlerin ölümü ile sonuçlanan
Tsunami felaketinden kurtulanlar; üzerlerine gelen denizin ve üzerindeki havanın "alevler"
içinde olduğunu söylediler.
Tsunami ile "ateş"'in görüldüğü ilk defa olmaktadır ve felaket sonrasında yanmış cesetlerin
varlığı, "kayalara sürterek yandılar" gibi garip açıklamalarla geçiştirilmeye çalışılmıştır.
Balıkçılarımızın ağlarının yanması ile ciddi benzerlikler gösteren bu yanma olayına bilim
adamları hiç bir mantıklı açıklama getiremediler.
Açık İstihbarat
oynatıp, fikir yürüten olmadı ve konu "kontrolsuz teorileri" saha dışına çıkarmaya yarayan
"komplo teorisi" silahı ile bertaraf edildi.
Halbuki depremden hemen sonra, ABD Savunma Bakanı Cohen'in 1997 Nisan ayında;
ABD'nin Georgia Üniversitesi'nde "Terörizm, Kitlesel İmha Silahları ve ABD Stratejisi"
başlıklı konferansta yaptığı açış konuşması çok açık olarak deprem silahı gerçeğini itiraf
ediyordu. (Bkz. Raporun girişinde Cohen'in konuşmasından yapılan alıntı)
Resmi yetkililerin de bilgisine sunulan bu açık kanıt tozlu raflara konuldu ve "deprem
silahından" sözedenleri komplocu olmakla suçlayan basın nedense ABD Savunma Bakanı'nın
ağzından yapılan bu resmi itirafı hiç görmedi.
Rusya'daki Moscow News gazetesi 1996 Aralık ayından yayınladığı bir haberde;
Rusya'nın tektonik silah geliştirmek yolunda bir araştırma programı yürüttüğünü ve
"Mercury" ve "Volcano" başlıklı bu programların 1987 yılında başlayıp, 1992 yılında
sonlandırıldığını yazdı
ABD Kongresi'ne sunulan H.R. 2977 numaralı 107. yasa taslağı şunu öngörmektedir :
o Uzayın işbirlikçi ve barışçıl amaçlarla kullanılması ve ABD'nin uzaya silah
platformları yerleştirilmesinin önlenmesi ve aşağıdaki silah sistemlerinin
yasaklanmasına yönelik harekete geçmesi
Elektronik, psychotronic veya bilgi silahları
Kimyasal iz bırakan silahlar (chemtrails)
Yüksek irtifa çok düşük frekans silahları
Plazma, elektromanyetik, sonik veya ultrasonik silahlar
Lazer silah sistemleri
Kimyasal, biolojik, çevresel, iklimsel ve tektonik silahlar
(Hiç duymadığınız silah sistemlerini duymak için güzel bir liste)
International Science and Technology Center (ISTC)'ın 1545 nolu projesinin başlığı ve
açıklaması
o Başlık : Güçlü Elektromanyetik Dalgaların Etkisi ile Uzaydan Sismik Değişim
Yaratma
o Açıklama : MHD jeneratörlerinin (MHD jeneratörü ile neyi kastettiğimizi
anlamak için "Bilimsel Gerçekler" başlıklı bölüme bakınız) silah olarak
kullanılma olasılığı sonsuzdur. Etkilli bir MHD savunması kurulduğu takdirde
ve sadece atmosferin gücünü kullanarak; 8-10 tane Tesla Coil'i (Yay) ve
mıknatıslar aracılığı ile çok güçlü elektrik alanları yaratmak mümkündür.
Yukarıdaki bilgileri "Shell 20" ismi verilen ve aynı bilimsel prensipler kullanılarak; havada
uçan herhangi bir aracın (füze;uçak) içinde geçtiği takdirde düşmesine yolaçacak
"elektromanyetik zırh" teknolojisi ile birleştirdiğinizde; bir ülkede yabancı güçlere "üs"
vermenin düşündüğümüz çok ötesinde bir tehdit içerdiğini söylememize gerek var mı
13
Behiç Gürcihan
Açık İstihbarat
bilmiyoruz.
İçindeki özel kuvvet askerleri ile birlikte uçan Casa uçağının bilinmeyen bir sebeple
birden yere çakıldığı bölgede bir NATO üssü bulunduğunu; duymayacağını, duysada
hareket edecek cesareti kendinde bulamayacağını bildiğimiz kulaklara hatırlatmanın
tam zamanı.
Elimizdeki konunun hassasiyeti; herhangi bir analiz konusunun ötesinde bizleri tezimizi en
doğru ve sağlıklı şekilde dile getirmeye zorluyor.
1) Tektonik silah teknolojisi en az 100 yıldan beri vardır ve bu teknoloji bir silah olarak belli
başlı büyük devletlerin elinde bulunmaktadır.
2) Türk Devleti; aslında NATO çalışmaları kapsamında bu teknoloji ile 1970'li yılların
başından itibaren çalışmıştır. FEYDAMİK isimli Adana'da başlayıp; Marmara'ya taşınan bir
projede çalışan Türk mühendisler bu teknoloji ucundan da olsa görme imkanı bulmuşlardır.
3) Türk Devleti; bu teknolojinin ve silahının varlığına dair gerekli somut bilgilere ve dolayısı
ile 17 Ağustos depreminde inandırıcı olasılıklardan birinin "tektonik silah" teknolojisi
olduğunu bilecek birikime sahiptir. Sorun; bilgi eksikliği değil; böyle bir olasılığı; doğru ya
da yanlış, araştırıp sonlandıracak cesaret, misyon ve vizyon eksikliğidir.
4) Depremin öncesi ve sonrasına dair bütün bilgiler bilinçli bir kampanya ile kamuoyundan
saklanmış ve kamuoyu depremin hezeyan boyutunda tutularak; deprem fenomeninin bugüne
kadar toplum üzerinde bir psikolojik silah olarak kullanılmasının da önü açılmıştır. ((Deprem
sırasında Gölcük tersanesindeki gerçek hasarın ne olduğunun saklanması gibi devlet sırrı
kapsamındaki bilgilerin ifşa edilmesi gerektiğini savunmuyoruz. Savunduğumuz; bu konunun
olası sebeplerine dair bütün boyutların ortaya dökülmesi Türk devletinin seyirciliğinde,
medya tarafından başarı ile engellenmiştir)
Açık İstihbarat
arttırmaktadır.
c) Deprem sonrasında; Türkiye'nin ekonomik ve sosyal olarak girdiği ve bir türlü içinden
çıkamadığı istikrarsızlık girdabı; dünyadaki diğer depremlerin jeo-politik analizleri ile
gösterdiği benzerlik dikkate alındığında; 17 Ağustos depreminin Türkiye'ye yönelik küresel
operasyonun işaret fişeği olması ciddi bir olasılıktır. Deprem sonrasında; bölgede yaşanan
sosyal çözülmeden, bölgenin misyonerlik faaliyetleri için giriş kapısı haline gelmesi,
ekonomik krizlerin deprem sonrasındaki süreçlerle bağlantıları ve istihbarat örgütlerinin
bölgede gerçekleştirdikleri yapılanma bu tespitler ışığında yeniden değerlendirilmelidir.
KISACASI;
17 Ağustos'ta Gölcük'te gerçekleştirilen teknolojik bir deneyin; kasten veya bilinçli olarak
kontrol dışına çıkarak; Türkiye'nin halen yaşamakta olduğu istikrarsızlık girdabının fitilini
ateşleyecek; fiziki, sosyal ve siyasi bir çöküşü hızlandırmış olması ihtimali ciddi bir
olasılıktır ve sadece yaşayan değil; kaybettiğimiz onbinlerce vatandaşımızın bu olasılığın
ciddi bir incelemeye tabi tutulmasını istemesi en doğal vatandaşlık hakkıdır.
AÇIK İSTİHBARAT
15
Behiç Gürcihan
Açık İstihbarat