Professional Documents
Culture Documents
BERKES
TIOKRASİVE
lAİKllK
N iya2á Berkes
T eokrasi v e Laiklik
Bu kitabın bütün haklan
ADAM YAYINCILIK A.Ş.’nindir.
182.09.011.357.196
A D4M YAYINCILIK VE MATBAACILIK A.5. DÜYÜKDEAE CAD0E5Î, ÜÇVOL MEVKİİ, NO:93 MASLAK, ¡5VmiL-TUI\KE/
TEL;1ö?M10(6har) TElG^ADûMıAY TELEX;23790 ıod»ır
Niyazi Berkes
Teokrasi ve Laiklik
m
İÇİNDEKİLER
BİRİNCİ BÖLÜM
T oplum bilim A çısm d a n D in - D ü n ya K u ru m la n
A rasm dak i İlişki T ürleri 11
Laikliğin Tarihsel K a y n a k la n 24
T ü rk D in T oplum bilim ine G iriş 44
T ürk R eform A şam aları 64
Laiklik R ejim inde Politik G elişm e 71
Teokrasi ve Feodalizm 81
T ürk D ev rim i’nde Laikliğin G elişm esi 91
İKİNCİ BÖLÜM
K om şudaki Y an gın 103
«İran ’da Y an gın V a r!» 106
M ü çteh itler D evrim i 110
T ürk D evleti ve H ıristiyanlık D ünyası 114
O sm anlI İm paratorluğu ve O rtodok s Kilisesi 118
M egali Idea 131
Y u n a n T rajedisi 134
İki U lusta Tarihsel D oğrultu 139
D em okrasin in Beşiği 142
M ustaklis ile M ustakas 146
«Turkish O ccu p ied A rm en ia» 149
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
A n aya sa K ayn ağı O larak Söylev 155
D ünya Politikasında HaUfelik 159
D inler v e Ç ağlar 164
Tarih, Efsane, M asal ve Y alan 168
Tarih v e O rtaçağ cılık 171
Siyasal - E konom ik T a rih K arşısında Din 174
U lusal Tarihe Bakış 178
T arih B ilinçsizliğinin T ürleri 180
T arih O lm am ış Y alan lar 182
Enosis (K enosis) N edir? 184
A m ba r M asalı 187
S eçim ler Ü lkesi 192
Bir K on feran sın A n ıla n 197
Ku K lux K lan 200
Y a y ın la r :
Tanzim at 203
Y en i İslam cılık 208
K u ran : Şiir ve K anunları 212
BÎRÎNCİ BÖLÜM
TOPLUMBİLİM AÇISINDAN
DİN - DÜNYA KURUMLAR! ARASINDAKİ
İLİŞKİ TÜRLERİ
K avram ları ve anlam ları yalın olan bu din devlet ilişkisi şeması.
Batı dışı ülkelerin k u ru m laşm a türleri içindek i dinle dü n ya ayırım ı
soru n u nu incelem e İşinde top lu m bilim e u ygu n olm ayan b ir şem adır.
H ıristiyan top lu m la n n d a görü len ayırım . Batı ve H ıristiyanlık dışı
olan ülkelerin devlet d in arası ilişki türlerin de görülm ez. H ıristiyanlık
dün yasındak i Din ya da Kilise örgütleri, D evlet’ten ön ce ya da D ev
let dışında aynı boyu tta gelişm e gösterm ez. lü m i top lu m larda din, b ir
kilise gibi ya d a b ir tarikat gibi kurum laşm ış olab ilir ya da d ü n ya
sal b ir politik kuru m d enebilecek b ir örgütleniş, gerçek te dinsel g örev
ve d eğerlerle karm aşık olabilir.
11
TEOKRASİ VE LAİKLİK
12
TOPLUMBİLİM AÇISINDAN DÎN-DÜl^YA KURUMLARI ARASINDAKİ tr.tŞK-t
13
TEOKRASİ VE LAİKLİK
n
Bu özetlen m iş şem aya göre b u ra d a a n ca k kısa k ıyaslam alar yap
m a olan ağı vardır. Böyle b ir kısa girişim e örn ek olm ak üzere, T ürk
İslam lığını ele alarak yu k ard ak i gen ellem eleri u ygu lam aya ça lışaca
ğım . T ürk İslam lığı gelen eğini ve b u gü nk ü duru m u n u, H ıristiyan o l
m ayan d in çeşitlerin d en birin e örn ek olarak alıyorum . T ürk laikliğini,
«dinsel» ile «laik» arası ilişki örn ek lerinin türlerin den b irin e yararlı
b ir m isal olarak alacağım . Bu, zam an ım ızdak i başka laikleşm e örn ek
leri olan çeşitlerle ve T ü rk İslamlığınıdan ayrı olan türlerle karşılaştır
m a la r ya p m ak olan ağın ı da verebilir (özellikle Japon ya ile H indistan
örn ekleri g ib i).
14
TnPT.TTMRtT.tlvr AÇISINDAN DİN-DÜNYA KURUMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ
va rlığ ı XIV. yü zyıld a tarih sahnesine çık tığ ı zam an, yani O sm anlı
D evleti’n in k u ru lduğu tarihte T ürk İslam lığı siyasal b irim içindek i y e
rini çok tan alm ış bu lu n u y ord u ; çü n k ü T ürk İslam hğı X IV . yü zyıldan
ön celere dayanır.
O dönem de İslam üğın b aşlıca görevi «toplu m sal beraberlik» d iye
b ileceğim iz b ir birim in desteği ve yön vericisi olm aktı. Bununla b e
lirtm ek istediğim şey, îslam h ğın o d ön em de yaln ız d a r a n lam da b ir
d in top lu m u ve dar anlam da b ir siyasal toplu m olm adığın ı söylem ek
tir. İslam lığın oyn adığı ro l d in sel toplu m özü nü (İslam deyim iyle «ina
n a n la r ü m m eti»ni) b ir siyasal b ü tü n için d e geçerli kılm aktı. Bunun ba-
şarılışı «Şeriat» diye adlan d ırılan ve kişi d avran ışların ı yaln ız dua,
ibadet bağlam ın d a değil, daha çok d ü n y a işleri, toplu m sal ilişkileı
b a ğla m ın d a ele alan «d oğru eylem y olu »n u gösteren, kişiyi özünde si
yasal olm ayan k u rallarla b ağlayarak , on lara in a n dıra ra k yönlendiren
b ir eylem sistem atiği sayesinde olm uştur. Başka b ir deyim le bu, H ı
ristiyan lıkta old u ğu gibi yalnız dine in a n an lar b irim ve birliği anla^
m ın d a b ir kilise ÎEcclesia) ya d a on a b a ğlı (devletsiz) b ir sekt toplam ı
için d e gerçekleşm iş değildir. K işilere u ygu la n a n k u rallar b ir din k u
ru m u b içim i içinde, ayrı b ir top lu lu k olarak görü len kişilerin u ygu la
dığı k u ra llar olarak görü lm ü yord u . G ü n cel yaşam dak i k u rallar kutsal
sayılm ayan dü n ya işleri alanında k alıyordu . Ö rn eğin İslam h u ku k u n da
(Şeriatında) evlenm e, H ıristiyanlıktakinin tersine d in sel yan ı olm a
yan hu kuksal b ir m u kavele aktidir. B oşanm anın niteliği de öyledir.
Ne evlenm e, ne de b oşan m a d in sel b ir kuraldır. (Laik M eden i K an un ’un
3Türürlüğe girm esinden ön ce evlen m eleri s a n k h kişilerin yapm ası, e v
lenm e olayın ın b ir din olayı olm asından değil, Tan zim at’tan sonraki
giysi değişm eleriyle eski h u ku k adam ların ın niteliğin in u n u tu larak on
ları sivil kişilerin karşıtı b ir çeşit «ru hban» sınıfı saym aktan doğan,
laiklik karşıtı, dinsellik eğilim li b ir yan ılm a oluşu n dan ileri ge liy o r
d u ). T op lu m u n en ön em li kurum u olan aile b irim i b u g ü n k ü d eyim le
b ir sivil h u k u k çerçev esi içindedir, H ıristiyanlıkta old u ğu gibi kilise
nin dinsel k u ralların a b ağım lı b ir k u rum değilidir. B oşanm anın da b u
nitelikte h içb ir sın ın yoktu.
Şeriat d en en h u ku k k uralları Fakih d en en v e h içb ir dinsel, ra h ip
lik niteliği olm ayan, dünyasal toplum düzeni u ygu la m a la n n ı ku ralla-
m a işiyle uğraşan (M ax W e b e r in b u tü rü tanım lam ak için k u llan d ığı
terim le, «h on oratiores» sözcü ğü yle özelliğin i anlattığı) laik k işilerce
geliştirilm iştir. B aşlangıçta b u n la r yen i M ü slüm an top lu m u içinde tü
m ü yle dü n ya işleriyle u ğraşan kişilerdi (en ü n lü lerin d en ve eskilerin
den olan Ebu H anife kum aş ticareti yapan M ü slüm an b ir İranlıyıdı).
Bu «am atör h u ku k çular», dünya işlerinde karşılaşılan olayları k u ralla
ra u ygu lam ak için gelenek, görenek, riva yet ve en son d a K uran m et
n in d en (o zam an b ask ı olm ad ığın d an p ek az k işinin bildiği, en ü stün
d eğerd e sayılan kitaptan) çık arab ild ik leri k u ra lla n yaygın laştırm ış-
15
TEOKRASİ VE LAİKLİK
16
TOPLUMBİLİM AÇISINDAN DİN-DÜNYA KURUMLARI ARASINDAKİ fî.tşK-t
17
TEOKRASİ VE LAİKLİK
18
TOPLUMBİLİM AÇISINDAN DİN-DÜNYA KURUMLARI ARASINDAKİ tT.tŞTrt
ra
19
TEOKRASİ VE LAİKLİK
Osm anlI tarihinde XVIII. yü zyıld an sonra b u iki d oğru ltu n un ikisi
de belirm iştir. İkisinde d e inişli çıkışlı ça b a la r görü lü r. Bu, öğelerin
h âlâ b irbirlerin d en a yn la m a d ık la rın ı gösterir. İkinci öğen in (dinin,
dün yasal düzenin alınyazısından) ayrılm ası a ltern atifin in başarılı ol
m ası iki koşu la bağlıydı.
Bu k oşu lların biri, ekonom ik, siyasal ve toplum sal yaşam da öz
gü rlü k ler k azanılm ası zoru nlu ğudu r. A n ca k b öyle b ir olasılıkta yeni
d u ru m la ra u ya ca k yeni k u rallar geliştirilebilirdi. Bunların, geleneksel
d in ölçü lerin e göre değil, toplu m tabak alarının gereksin m elerin e u ya
ca k b içim lere girm iş k u ra llar olm aları gerekirdi.
İkinci koşul, yaşam alanın ın çeşitli b ölü m lerin in Ş eriat’ın kural
ların d an ayrılıp özgü rleştirilm eleri k oşuludur. Bu yolla, toplu m u n ger
çek ölçü lerd e değişm esine katkısı olacak b ir yön e dönü lm esi olan ağı
n ın bulunm ası, toplum sal yaşam ın çeşitli yan ların ı etkileyen değişik
liklerin son u cu olan d eğişm elere bağlan m adan , d in in bu alanlardan
çek ilerek kendine özgü b ir alan kurum laştırm ası olabilirdi. Bu olan ak
d oğru ltu su n d a din, b irer b irer laikleşm e halin de olan kurum ve ku ral
lardan ayrı, b ir «kurul kurum laşm ası» çevresi için d e kendi öd evlerin i
yerin e getirm e çabası olacaktı. O zam an inan an ların yaln ız kendi ki
şisel bağım lılıkların a g ö re d avran ılacak , din laik yaşam alam n dak i
kararların getireceği işlere artık karışm ayacaktı.
20
TOPLUMBİLİM AÇISINDAN DÎN-DÜNYA KURUMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ
rv
T ü rk O sm anlı tarihinde laikleşm e k on usu açısından b u savaşın
gelişim i ü zerind e ön em li ola n n ok ta şu olm uştur; yu k a rd a sözü edilen
aı
TEOKRASİ VE LAİKLİK
2S
TOPLUMBİLİM AÇISINDAN DİN-DÜNYA KURUMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ
24
LAİKLİĞİN TARİHSEL KAYNAKLARI
k oşu lla n altında d oğm u ş terim ler olm ak la birlikte, T ü rk iye’deki ge
lişim in İslam lıktaki d evletle d in arasındaki ilişki tarih in in H ıristiyan
lıktaki k arşıtlığından fa rk lı oluşu n a göre anlaşılm ası gereğin in b u
lunm asıdır.
Batı d üşü n ü n de b u iki terim. Kilise ve D evlet arası ikilik, karşıtlık,
ya d a a y n lık soru n la n y la ilgili olarak kullanılm ıştı. Bu kullanış b içim
lerinde «laïcism e» ya da «secularism » sadece d evletin kilise g ü cü n
den k urtulm ası anlam ını taşır; fa k a t on u n la birlikte giden geniş sos
y o lo jik sü reçler ele alınm az. (H ıristiyan olm ayan d in leyiciler için şu
açıklam ayı yapm am gerekir: H ıristiyanlıkta «Kilise» terim i o d in in
evren sel örgü tlen işin in karşılığıdır. İslam lıkta o n u n aynı olan b ir
«au ton om » örgü tleniş yoktur. B urada k u llan acağım «Kilise» terim i b ir
yapı anlam ın d a k u llan ılm ıyor).
n
T ü rkiye’deki gelişm eden ed in eceğim iz iki gözlem , b u terim in da
h a geniş anlam ın a varm a zoru n lu lu ğu n u gerektirir. Birincisi, İslam
lıkta D evlet ile D in arasındaki ilişkinin ve ikisi arasındaki b ağım lılık
biçim in in H ıristiyanlıkta oldu ğu n d an ayrı olm ası olayın dan kajm ak-
lanır. Bu ajn"i oluşa karşın ve belki bu ayrılık yü zünden, kim i kişile
rin sandığı gibi laiklik sorunu İslam lıkta geçersiz b ir soru n d u r dene-
pıez. B unun tersine, bu soru n İslam lıkta ço k daha geniş b ir anlam v e
ön em taşır. Y aln ız u ygu la m a la r soru nu açısın dan değil, toplum sal b i
lim yön tem leri a çısın da n da.
İslam lıkta D evlet ile Din arası ilişki b içim i H ıristiyanlıktaki b içim
den ayrı old u ğu için geleneksel Batı anlam ına indirgen m iş olan b ir
laiklikten söz edilem ez. İslamlıkta, Batı anlam ındaki «dü n ya» ve «d ü n
ya ötesi» (ya da D evlet ve Kilise) anlam ın da k avram ve örgü t a jm lığ ı
bulunm ayışı, devleti ve bütün siyasal, toplum sal, kültürel örgü tlen iş
leri b ir din ilkesine b a ğla m a soru n u yok tu r anlam ın a gelm ez.
İkinci neden, H ıristiyan Batı’d a bile laiklik soru n u n un yaln ız «Ki
lise» k u ru lu ile «D evlet» ku ru lu arası ayrılm a soru n u n dan oluşan b ir
soru n olm adığıdır. D evlet’in K ilise’den ayrılm ası olajn, b ir toplu m da
laikleşm e oluşu m u n un yalnız b ir yanıdır. O ö lçü d e ön em li olan e k o
nom ik, toplum sal ve kültürel örgü tlerin de d in ölçü lerin d en ayrılm a
sı ve b u n la rla birlikte giden (örneğin, bilim v e felsefe, sanat v e ede
biyat, h alkın alışılm ış d a vra n ışla n gibi) alanlardaki d in d en ajn-ılışlar
d a ayn ı d erecede önem lidir.
Şu halde, top lu m b ilim a çısın da n laiklik yaln ız d evletle din arası
ilişki soru nu değil, toplu m sal d eğerlerin «kutsal» (sacru m ) ile «kut
sallık dışı» (p rofa n u s) d eğ erler ara sı ilişkiler sorunudur. O rta ça ğ H ı
ristiyan lığın da old u ğ u gibi orta ça ğ İslam lığında «in an a n la r toplam ı»
ile «D evlet» yapısın ı için e alan, birin cin in d eğer ölçü lerin i İkincinin üs
tü n de tutan ve ikisini kapsayan b ir b era berlik görü rü z. Böyle b ir sis
25
TEOKRASİ VE LAİKLİK
ra
Bu anlam da laikliğin, b u terim in geleneksel anlam ındaki kapsa
m ın d a n daha geniş b ir anlam taşıdığını görü rü z. Bu geniş a n lam ın
tü m tersini d ü şü n en ler var; İslam lık kendi özü n d e laiklik görüşü yle
uzlaşm az d iy en ler var. Ç ünkü, deniyor, İslam lık geleneksel olarak din
le toplum a rası ilişki açısından, b aşk a h içb ir yerde eşi olm ayan b ir
dindir. O yaln ız b ir din değil, toplu m u n tem elinin kendisidir. İslam
top lu m u n d a dinle devlet b irb irin e yapışıktır. B unların birbirin d en ay
rılm asın a kalkışıhrsa hangisin in sağ k alacağ ı bilinem ez. D oğuştan b e
ri süren b ir b eraberlikten son ra b irbirlerind en k oparılıp a yrılm aları
d u ru m u n da ikisinin de sağ k alacağın a inanılam az. İkisi arasın dak i
bağın tı o denli b ir yaşam b ağı olm u ştur ki, aralarındaki yaşam orta k
lığın ın k esilm esinden ne çık acağ ı biUnem ez. İslam lığın tarihinde dinle
top lu m öylesin e k öklü b ir öz b irliğiyle biçim len m işti ki, ikisi a ra sın
daki s ın ırla n a yırm aya kalkışm ak b ir îslam top lu m u varlığın ı tehli
28
LAİKLİĞİN TARİHSEL KAYNAKLARI
keye k oyar, deniliyor. Bu savlar, laiklik İslam lıkta söz k onusu d e ğ il
d ir diyenlerin, ya d a b ir İslam top lu m u n d a u ygu lan d ığ ı zam an bu ayı
rım ın sürekli olacağın a inanm ayan ların görüşlerin i yansıtır.
İslamlık, d oğu şu n d a yaratm ayı özled iği d ü n y a top lu m u n u n için
deki yaşam ın en üstün a m acın ın «dinsel» olm ası gerektiğine inan ılan
b ir toplum oldu ğu in a n cın a dayan ır. Bu, b ü tü n Sem itik din lerd e u m u
lan b ir ilke olarak belki d oğru d u r. Böyle b ir ilkede tem el kutsal ku
ra lla rd a n özg ü r olarak h içb ir laik hu ku k ku ralın ın u ygu lan m a ola
n ağı olam a ya ca ğı görü şü n ü n kesinlikle bulu n du ğu , b u g ü n k ü bilim sel
araştırm aların ışığı a ltın da savunulam az. İslam lıktaki «üm m et» H ıris
tiyanlıktaki «ecclesia» k arşılığı olarak gelm iş değildir. G erçi, ilk İs
lam devletiydi dem ek d e kesinlikle d o ğ ru değildir. İslam lığın din ola
ra k ilk v e tek yapıtı olan K u ran ’da siyasal yaşam alanını d a kapsa
m a k k oşu luyla b ütü n toplu m sal yaşam ın k ap san d ığı savının b u lu n d u
ğu n u savun m ak d a k ola y değildir.
İslam üm m etinin özü olarak düşü n ü len anlam , ora d a toh u m h a
lindedir. P e y g a m b e rin yaşam süresinde, ardılların ın kısa zam an ın da
görü len toplum , üstünlükle dün yasal b ir toplu m du r. D ah a sonra, ü m
m et k avra m ın ın taşıdığı a n lam da b ir gerçek varhk, İslam d ü şü n ü n
d e b ir ü lk ü olarak geçm işlerd e kalm ıştır. Siyasal, etn ik ya da ulusal
b irim ler arası sınırları tanım ayan, etnik kaynak, d il kajm ağı, siya
sal b ağlılık ayrılık la rı gibi yan ları düşün m eden yaln ız ü m m et b iri
m in in üyesi sayılm ası gibi b ir anlayış, düşü n p la n ın d a kalm ıştır. Bü
tün b u n ları için d e b irleştiren b ir evrensel-dinsel b irim h içb ir yerd e
ve ça ğ d a b ir örg ü t birliği içinde gelişm em iştir. Üm m et, gerçek ya da
yersel görü n tü sü b ir Şeriat evren selliğiyle m ü m k ü n olm uş b ir gerçek
olarak d üşü n de kalm ış, b ir «kavram » olm aktan öteye b ir işlerlik k a
zanm am ıştır. Şeriat da, H ıristiyan kilisesinin «C anon» h u k u k u n da ola-
m n tersine h içb ir yerde u ygu lan m a gü cü olan b ir «eccl6sia» h u k u k
gü cü olm am ış, a y n yerlerde devlet yön etim i altında b ir özel kişi h u
k u ku olabilm iştir. A bb asiler d ön em in d e bile, evren sel b ir in an ırlar
b irliği ve huku ku gerçekleşm em iştir. O n lardan sonra da b ö y le b ir
b irlik h içb ir zam an oluşam am ıştır. D ün yadaki M ü slüm an ların d av
ran ışların d a görü len benzerliklerin b irço ğ u d in lerinden değil, o rta
ç a ğ devletlerin e özgü olan y a n la n n d a n kaynaklanır.
İçlerin de «H alifelik» karizm asını k u llan a nla r d a olm ak üzere, bu
d evletlerin yapısal niteliği, Şeriat k u ralların ın gerek leriyle d e tan ım
lanam az. B unun tersine, h er M üslüm an h alk ın devletinde İslam lığın
yerel görü nüşü , a n cak o devletlerin özel p olitik yapıları çerçev esi için
de anlaşılabilir. M o d e m ça ğ ön cesi M ü slüm an h a lk la n n d evletlerin d e
dinle devlet arası ilişki türlerini zoru n lu k ılan güç, Islam ın dinsel
d oktrininde b u lu n d u ğu n a inan ılan m an tık gereğine değil, o rtaçağla r
d a siyasal otoriten in aldığı b içim lere göre saptanm ıştır.
İslam din iyle İslam devleti zoru n lu olarak h e r yerde birlikte b u
27
TEOKRASİ VE LAİKLİK
28
LAİKLİĞİN TARİHSEL KAYNAKLARI
III
29
TEOKRASİ VE LAİKLİK
30
LAİKLİĞİN TARİHSEL KAYNAKLARI
31
TEOKRASİ VE LAİKLİK
32
LAİKLİĞİN TARİHSEL KAYNAKLARI
38
TEOKRASİ VE LAİKLİK
34
LAİKLİĞİN TARİHSEL KAYNAKLARI
35 '
TEOKRASİ VE LAİKLİK
3S
LAİKLİĞİN TARİHSEL KAYNAKLARI
anarşi v e gerilem e yolu a ça ca ğ ım zavallı III. S elim ’in trajik son u gös
terir. (Bir raslantı son u cu b oşa la n tahta getirilebilecek k ü çü k yaşta
M ah m u t adlı b ir şehzadenin sağ kalm ası sayesinde. O sm anlı tahtı ya
rım jrüzyıla yak ın b ir süre d ah a yaşayacaktır.) M o d e m devlet türüne
g eçm e yön ü n de atılan ilk adım, az aşağıda g ö receğ im iz gibi, ancak
T anzim at d ön em in d e atılabilecektir. Fakat, sözünü etm ekte oldu ğu m
d ön em d e bile, d evlet k u m lu n u n m odernleşm esiyle ilgili b irk a ç belirli
belirsiz gözlem e rastlanabilir. B unlar arasında yaln ız b ir tanesine de
ğin eceğim . Bu örnek padişahlığın d u ru m u n d a fa rk edilm em iş b ir k ay
m a old u ğu n u gösterir. III. Selim, XVIII. yüzyıl Batı d ü şü n ü rlerin in ide
ali olan «ayd ın despot» görü şü n ü u y g u lu y o r gibi D evlet’in ıslahını is
teyen, d evlet adam ların ın görü şlerini alan, dan ışm aları için özel k u
ru m la r ku rdu ran, b eliren görü şlerin kendisine tam b ir özgü rlü k için
d e bildirilm esin i isteyen b ir d evlet b aşk am gibi gözü kü r. Fakat yine
b u n u yapm ak la çev resin i saran karizm atik h aleyi taşıyan b ir m utlak
p adişah ya da kutsal b ir h alife olm a özelliğin i yitirm işti. D evletin eski
k u ra lla n n a karşın yeni k u ra llar denenm esin i özleyen kişi, padişah
olab ilir m iyd i? (Zavallı Selim; kısa süre sonra, sıradan b ir kişiye bile
ya p ılm ay acak m uam elelerle kendi askerleri ta ra fın da n öldü rü lm ü ş
tür.)
VI
37
TEOÏOlASl VE LAİKLİK
38
LAİKLİĞİN TARİHSEL KAYNAKLARI
39
TEOKRASİ VE LAİKLİK
40
LAİKLİĞİN TARİHSEL KAYNAKLARI
VII
41
TEOKRASİ VE LAİKLİK
42
LAİKLİĞİN TARİHSEL KAYNAKLARI
44
TÜRK DİN TOPLUMBİLİMİNE GİRİŞ
45
TEOKRASİ VE LAİKLİK
n
Türk toplu m u tarihsel süreçte İslam lık gelişim in in a n a yapısına
40
TÜRK DÎN TOPLUMBİLİMİNE GİRİŞ
47
teokrasi v e LAİKLİK
48
TÜRK DİN TOPLUMBİLİMİNE GİRİŞ
m ıştı.
N e v a r ki M üslüm an ların ço k k ez siyasal b ir otorite için d e birleş
m iş kişiler olm ası, d in sorunu ya d a d in k u ra lla n d ışın da kalan soru n
la r yaratır.^ Bu soru n la rm belki en ön em li olam , devlet örgü tü n ü n te
m el k ay n a ğım n İslam lık mı, yoksa on dan b ağım sız başk a b ir kasoıak
m ı oldu ğu soru n u nu bilem eyişleridir. Bu gü çlü k şundan doğm u ştu r:
H içb ir İslam k ayn ağın da (ne K u ran ’da, n e Sü n n et’te n e de Fıkıh’ta)
y a ln ız İslam lığa özgü olan b ir d ev let biçim in in n e oldu ğu bildirilm e
m iştir. D evlet b ir teokrasi m i olacak ? Bir m onarşi, b ir dem okrasi, bir
cu m h u riyet m i olacak ? B ir din adam ı ya d a b ir savaş adam ım n dikta
törlü ğü m ü olacak ? Bu soru ların h içbirine, k ayn ak ların h içb irin d e k on
m uş b ir kural yoktur. Tarihe bak tığım ız zam an, b u türlerin hem en heı>
sin in varlığını, üstelik çoğ u n u n k endisinin b ir İslam D evleti iddiası yü
rü ttü ğ ü n ü görürü z. Fıkıh, İslam tarihinde k entlerin geliştiği sürede
gelişm iş b ir h u k u k olm akla beraber, b u h u ku k türünde b ir «kent dev
leti» kuram ı yoktur. O n u sadece G rek felsefesin den etk ilen en filo z o f
la r düşünm üşlerdir. V eh h a b ilik gibi b ir Bedevi devleti düşü n ü yle baş
laya n b ir akım , zam an ım ızda çok zengin, fa k a t İslam tarihindeki d e v
let b içim lerin in h içbirin e benzem eyen sıkı dinli b ir d evlet olm ak la so
n uçlanm ıştır.
Şeriat ve tarikat k u ralların a belki en u yu m lu d evlet türü (M ax
W e b e r’den gelm e b ir terim le) «karizm atik otorite»ye d aya lı d evlet ola
bilirdi. N itekim gerçek te (daha d oğru su görü nü şte) o rta ça ğ devletle
rin in çoğu , şu ya d a b u kaynaktan va r oldu k ların ı ileri sürdükleri b ir
k arizm a (ch arism a) kutlulu ğu n a d aya n d ık la rı in a n cım geliştirm işler
d ir. Cîerçekteyse bu n ların belki hepsi (yine aynı d ü şü n ü rü n terim iyle)
«patrim oin e» gü cün e, yan i b ab ad an m iras olarak geçen gü ce d aya n
d ık la rı halde, devleti h u ku k a d aya n d ırm a teorisinin gehşm em iş old u
ğu d ön em lerd e on u n «haklılığı» (m eşru oluşu) inan cın ı sim geleyen tö
ren ler geliştirilm iştir. B elirsiz biçim de, «halkın rızası» teorisine ben zer
fik tif b ir «halü - akt» serem onisi O sm anlı tarihinde sürekli olarak uy
gu lanm ıştır. Bu, tahtına zaten oturm uş olan padişaha b ir «şeriat» g iy
sisi de giyd irm ek içindi, özellikle «h a life»lik d ön em i gelince.
H alifeü k «ardıllık» dem ektir. K im in ard ıllığı? Siyasa d ü şü n ü rleri
n in tek gerçek olarak bulabildiği, İslam lıkta T a n rı’n ın ya ln ız sözcü sü
olm a k iddiasın dan öteye gitm eyen P eygam ber ardılı olm a k dem ektir.
Siyasa a la n ın da kim se T a n rı’nın yeryü zü n d e ardılı olm a iddiasın da bu-
lu n a m ayışı karşısında, p olitik g ü ç başındakiler, «a rd ıh n ardılı» olm a
idd iasıyla yetinm işler; ancak, kim i O sm anlı p ad işahların a «T anrının
y eryü zü n d ek i gölgesi» d end iği görülm üştü r. K atolik H ıristiyan h ğın da-
k i P apa’nm , İsa’n ın a rd ılı olm ak iddiasın a benzer; b u in a n ç h alk a ra
sın da da yaşam ıştır. G erçekteyse, P eyga m ber’in ardın dan gelen b irk a ç
h alifen in a rd ıllığı sön dükten son ra ilk M üslüm an devleti tarih te b ir
yeryü zü k ıralh ğı olarak, h em de P eyga m ber’in soyu n dan ve yolu n da n
40
TEOKRASİ VİE LAİKLİK
m
O sm anlı T ürk d evlet türü b un u n adeta id ea l b ir örn eği olm uştur.
D evlet n e g erçek an lam ıyla İslam devleti ne de T ürk devletiydi. O sm an
lI yazarlarının «D in - ü - D evlet» gibi çifteli sözcü k le tan ım ladıkları
d evlet kendini H ıristiyan devletlerden hem poUtik h em d insel anlam
d a ayırıyordu . M ü slüm an olm ayan halklar, «m illet» d en ilen y a n oto
n o m birim ler oluşturuyorlardı. Bunların d evlet olm aktan ek sik olan
yanları yaln ız ayrı toprak tem elleri ve siyasal b a ğ ım sızlık la n olm a
m asıydı. T ürk halkıysa ne ulus anlam ın da ne de ru h an i a n lam da bir
«m illet» idi. Sadece gen el İslam toplam ının b ir b ölü m ü yd ü . O sm anlı
siyasasında ne ulusal nitelik, ne d e siyasal b ir b ü tü n lü k k avram ı olu-
şabilm iştir. T ü rk halkı a n ca k Şeriat yolu n d a n din e bağım lıydı, n e b ir
laik devlet n e d e laik b ir ulu s olm a yan ı vardı.
Osm anlı devlet anlayışındaki üstün ilke, b u n ların hepsin in karşı
tı olan b ir ilkedir. D evletin başındakinin, yön etilen h alk tan u çu ru m la
a y n lm ış kişi olm ası gerekir. M üslüm an olsu n olm asın yön etilen h al
ka «R eaya» denir. O zam anın term in olojisin de b u n u n ço ğ u lcu «nİRmı
«sürü» dem ektir. Sürüyü yön eten in adam ları, o sü rü den b ağların ın k o
parılm asını sağlayan yöntem lerle yetiştirildikten sonra, on u n yön etim
ve k oru nm a kişileri olurlardı. Padişah hem sultanlığı (yan i devletin
ken din den ön ce sahibin den m iras olarak aldığı sahiplik g ü cü n ü ), hem
de M ü slüm an ların d in sel d üzen ini sim geleyen «H alife»liği yansıtırdı.
Bu iki terim, O sm anlı D evleti’n d en ön cek i T ürk d evletlerin in a rd ıh an
lam ın a gelm ez.
Y ön eten le yönetilen arasın daki iki tür yetkiye d a ya n a n devlet için
O sm anh yazarları, «D in - ü - D evlet» sözcü ğü n ü k ullanırlardı. İkisi a ra
sındaki b a ğı sağlayan Şeriatın ortad an kalkm ası dünyan ın, yan i d ev
letin yıkılm ası sayılırdı. U lem a d evletle din arasın daki u çu ru m d a b ir
leştirici öğe görevin i üstlenirdi. U lem a Batı gelen eğin d e old u ğu gibi b ir
«kilise örgü tü » değildi, devletle toplu m a ra sın da hu kuksal b ir b a ğ oluş
tururdu.
O rta ça ğ d ü zen inin d ü n yasal yan ı «N izam », dinsel ya m «Şeriat»
50
TÜRK DİN TOPLUMBİLİMİNE GİRİŞ
51
TEOKRASİ VE LAİKLİK
rv
İslam ü lkeleri arasında Türkiye, A v ru p a ’ya en yakın d u ru m d a (b ir
bak ım a on u n içine d oğ ru girm iş olan ı) bu lu n m ak la A v r u p a ’daki yeni
gelişm elerden en ço k etkilen en i olm uştur. Dış gelişm elerin etkilerini,
geleneksel yapı üzerindeki etkileriyle birlikte incelersek, XVIII. joiz-
yıldaki çoğ u değişikliğin din baskısının gevşediği dönem lerde başgös-
terdiğini görürüz. K adın k ıyafetlerin in denetim i için zam an zam an h ü
küm et kararı bile çıkarılm ıştır. K ıyafetlerde, yapılarda, süs ve zevk
lerde, yüksek tabak ada A v ru p a ’ya öyk ü n en m od a la r bile görü lü r. Cîe-
leneksel «gaza» taşkınlığının yerin i «sulh - ü - salâh» istekleri alır. G e
leneksel tem eller sayılan, dayan ışm a ilkeleri olarak bilin en düşü n ce ve
eylem ler sallantıdadır. A vru p a lı ve H ıristiyan, halk arasın da bile de
ğ e r kazanm aktadır. A v ru p a ’da gelişm ekte olan b ir iki politik k avram
bile duyulm aya başlam ıştır. Deli d iy e anılan Ç a r’ın reform la rıyla ba
şardığı tek n olojik ilerlem elere bak arak on u n h iç d e deli olm ad ığın ı a n
laya n la r çoğalm ıştır. D em okratik devlet anlayışından ilk k ez b u yü z
yılda söz edilm iştir. H ıristiyan devletlerin h ü küm etlerini tan ım an ın ka
çın ılm az b ir zoru n lu k olacağı da artık anlaşılm ıştır.
İslam lığın ilk gü n lerine dönüş söz k onusu olam a ya ca ğın a göre,
b o ca la m a k yerine «geçici» türden yen ilik ler yapılm asın ın k açın ılm az
lığı görü şü XVIII. yü zyıld a egem en olm uştur. Y ü zyılın başla rın da v a r
olan sistem in A vru p a yön tem leri d oğru ltu su n d a ca n la n d ın im a sı. kı
saca sıralayacağım a şam alard an geçm iştir.
B irinci A ş a m a : Y en i görü şü ilk yansıtan belge, ilk kez A vru p a
devletlerinin ikisine (A vu stu rya ile R usya) karşı 1718’de u ğrad ığ ım ız
yen ilgiyle ilgili b ir yapıtta görü lü r. P a sarofça Barış A n tlaşm ası ü zeri
n e yazılan b u belge «b ir M üslüm an» la «b ir H ıristiyan» a ra sın da g e ç
52
TÜRK DİN TOPLUMBİLİMİNE GİRİS
53
TEOKRASİ VE LAİKTİK
54
TÜRK DİN TOPLUIVffîİLİMİNE GİRİŞ
55
TEOKRASİ VE LAİKLİK
5«
TÜRK DİN TOPLUMBİLİMİNE GİRİŞ
57
TEOKRASİ VE LAİKLİK
58
TÜRIÎ DİN TOPLUMBİLİMİNE GİRİŞ
59
teokrasi ve LAİKLIK
60
TÜRK DÎN TOPLUMBİLİMİNE GİRİŞ
61
TEOKRASİ VE LAİKLİK
62
TÜRK DİN TOPLUMBİLİMİNE GİRİS
64
TÜRK REFORM AŞAMALARI
65
TEOKRASİ VE LAİKLİK
67
TEOKRASİ VE LAİKLİK
68
TÜRK REFORM AŞAMALARI
09
TEOKRASİ VE LAİKLİK
72
LAİKLİK REJİMİNDE POLİTİK GELİŞME
mekteyim).
Batı dünyası dışındaki ülkelerde ekonomi ve din kurulları arasın
daki ilişkiyle bağı olan sorunların başka bir çerçeve içinde anlaşılması
ve incelenmesi gerekir. Gerçi, bugün bu toplumların hiçbirinin gele
neksel kültür ya da uygarlık bütünlükleri kalmamışsa da bunlar, yi
ne de eski geleneklerinin etkilerinden tümüyle kurtulmuş değillerdir.
Bu toplumlar arasında ekonomisi Batı kapitalist ekonomisine sıkı sı
kıya bağlı bulunduğu halde, devlet yapılarında herhangi bir modern
leştirmeye gidilmemiş olanlar da vardır (en çok bilinen örneği bu
günkü Suudi Arabistan). Toplum eski geleneklerin etkilerinden tü
müyle kurtulmuş değildir. Bunlar, Batı uygarlığında gördüğümüz dev
let din ilişkisi modelinden ayrı olan başka bir ilişki modeli bulundu
ğunu gösterir.
Şu halde. Batı uygarlığında görülen gelişmejâ (devlet ile din ara
sı ilişkilerle ekonominin özerk bir alan olarak ajnim ası olayını) an
lamada Batı uygarlığını ölçek (norm) alma yöntemi yanıltıcıdır. Batı
uygarlığında ekonomik ve siyasal kalkınma yalmz bir «araç» (vasıta)
denebilecek sorunlarla bağımlı olduğu halde, öteki toplumlarda kal
kınma sorunu bir «araç» sorunu değil, bir «amaç» sorunudur. Kimi kez
bir «devrim» sorunu, hatta bir «var olma ya da olmama» sorunu bile
olur. Toplumun temel değerlerinin değişmesi zorunluluğu haline gel
diği de olur. Bunların kalkınma amaçlarının belirlenmesi konusunda
önemli ayrılıklar gerektirdiği meydandadır.
Şu halde, sorun Batı uygarlığına özgü olan bir türü taklit etmek
sizin Batı modeline benzeyen bir düzene nasıl geçilebileceği sorunu
oluyor. Geçilecek sistemin ulusal, ideolojik, ya da psikolojik nedenler
le kapitalist sistemden ayrı bir sistem olması gerekliliği de böyle bir
sorundur. Bir toplumun tarihsel, geleneksel bağlarından kopamadığı,
üstelik onlan daha da sağlamlaştırarak tutmak istediği hallerde. Batı
uygarlığı türüne. geçmeyi başaramadığı ortadadır. Bunu yapabilmiş
istisnalar vardır. Batı uygarlığından olmayan, fakat bu olmayışı ayak
ta tutacak başka tabiat ya da kültür kaynaklarının korujmculuğu al
tında yaşayan toplumlar bulunabilir. Şimdiki aşamada bunların ki
mileri başarılı da olabiliyor. Bu türdeki istisnalarda göze çarpan nok
ta, geleneksel uygarlığın az ya da çok ölçüde Batı uygarlığı benzerli
ğinde olduğu ya da geleneksel kültürünü Batı uygarlığı yanlarına ben
zer biçime sokabilen hallerde bu olanağın bulunduğudur.
Gerçekte, zorunlu uymajn gerektiren etkilerden uzak kalabilmiş
pek az Batı dışı toplum ya da uygarlık kalmıştır. Batı dışı uygarlıklarm
hemen hepsi, kendi siyasal ve dinsel gelişme yollarım bulma çabası
içindedirler. Bu gelişmenin, modem Batı uygarlığının ekonomik geliş
mesinin sağladığı çerçeveye uyması zorunluluğunun evrenselliği tar
tışılacak bir sorun durumuna gelmiştir. Batı dışı toplumların, özellik
le Batı uygarlığıyla geçmişte yakınlığı bulunan Türk toplumunun, la
73
TEOKRASİ VE LAİKLİK
Batı’m n d evletle d in ilişkisi biçim in den ayrı olan gelen ek örn ek le
rin den birin i İslam lığın ya ygın b u lu n du ğu T ürk top lu m u n d a görü rü z.
T ü rk İslam lığında B atı’n m d evlet din ilişkisi b içim in den a y n olan ge
lenek örn ek lerin d en birin i İslam lığın yayıld ığı ülkelerden biri olarak
O sm anlı devlet a la n ın d a görürüz. İslam lıkta d evletle din arası ilişki
tü rü n ü n geçm işi, H ıristiyanlığın yayıld ığı ü lkelerdeki devlet k arşısın
d a d in k u rum u biçim in d en farklılığı, iki dinin d evlet açısın dan geliş
m elerin deki tem el fark tan kaynaklanm ıştır.
H ıristiyanlık, kendin den ön ce u zun süreli tarihi olan b ir devletin.
R om a îm p a ra torlu ğu ’nun içine on da n a y n olan b ir örgü t olarak ço k
son radan girebilm işti. U zunca süre H ıristiyan olan lar devletten a y n
sayılıp a n cak B izans’taki R om a İm paratoru, onu benim sedikten sonraki
b ir dönem de, H ıristiyanlık d evlet karşısındaki biçim in i alm ıştır. Os-
m anlı T ürk tarih in de ise devletin d in le olan ilişkisi b u n d a n ço k fa rk
lı b ir biçim d e gelişm iştir.
İslamlık, siyasal b ir örgü tlenişin gelişm iş b u lu n m ad ığı b ir ortam
d a doğm uştu. T ürk d evletiyle ilişkisiyse çok dah a s o n ra la n olm uştur.
İslam lığın ilk aşam asın da (R om a îm p a ra torlu ğu ’ndaki gibi) b ir d ev
let ile o devlet karşısında b ir din örg ü tü olarak, iki örgütlen m e b iç i
m i yoktu. İslam lığı getiren g ü ç de b ir yanı ile Sem itik gelenekteki b ir
peygam berlikle, öb ü r yan ıyla b ir A ra p kent devleti kuruluşu k oşu lu y
la b e ra b er yürüm üştür. Bu yüzden, İslam lık aslında salt b ir din m iy
di, yoksa yeni b ir siyasal g ü ç m üydü, son zam an larda bile tartışılan b ir
sorun olm uştur. H em devletti hem de din, dense, belki tarih ola y la n -
n a daha u ygu n b ir tez ileri sürülm üş olur. İslam k u ru cu sun un zafere
u laştırdığı toplum un, kuşkusuz, din özellikleri taşıdığı k ad ar siyasal
74
LAİKLİK REJİMİNDE POLİTİK GELİŞME
75
TEOKRASİ VE LAİKLİK
berliği olarak belirir. Bu, O sm anlı D evleti tem ellerinin İslam din in
den kaynaklanm ış b ir siyasal sistem oldu ğu anlam ın a gelm ez. Ö yle
sanılışı, yapısındaki din devlet karm aşıklığın dan ötürü, d evletin mi
d in den, dinin m i devletten ön ce geldiğin e h ü km edilem eyecek denli b ir
u yu m lu lu k için d e b u lu n m an m yarattığı b ir belirsizlikten ileri gelir. Bu
devlet sistem inin, kim i Batılı ve T ürk gözlem cilerin sanısına karşın,
İslam lığın ilkelerin den kaynak landığı görüşü, sistem in kendi yapısı
n ın özelliklerini tanım am ıza açıklık getirecek b ir görü ş olm aktan u zak
tır.
Y alnız, d evlet ile İslam lık arası ilişkilerin bu niteliğini tan ım lam a
nın, XVIII. ve XIX. yü zyıllarda Batı’n m siyasal, ekon om ik, düşünsel et
kileri altında beliren din soru nu n un geçird iği aşam aları anlam am ıza
y a r a n olabilir. Bu d ön em de Batı gözlem cilerin in , M üslüm an devletle
rin siyasal ve ek on om ik m odern leşm e olan ak ların dan yok su n old u k la n
sonucun a varm alarıylad ır ki, M üslüm anlığın m od ern leşm eye yatkın
olm adığı in a n cı B atıklar arasında yerleşm iştir. Bu görüşü, ayrı neden
lerle, M ü slüm an düşü n ürlerin d e benim sem esi önem lidir; çü n k ü b u n
ların m odern leşm e olan akların ın bulu n m ad ığın ı görm eleri ü zerinedir
ki, b u başarısızlığın devletin dinle u yu m lu lu ğu n u yürütem em iş olm a
sına b ağlam aya başlam ışlardır. Bunlar, başarısızlığı d evletin dinle olan
b ağım lılığın a değil, b u n u n tersine, dinden uzak laşm aya başlam ış ol
m asın a veriyorlar.
Böyle b ir in an cın yaygın laşm ası sonucu, O sm anlı d evlet d in gc^
rü şü n de geriye d o ğ ru yeni b ir in a n cın d oğd u ğu n u , devletin din ilke
lerine ve ölçü lerin e dayandırılm ası gerektiği görü şü n e v a n ld ığ ın ı g ö
rü rü z. Bu yü zd en laikleşm eye yönelik b ir gelişim in çarpıtılarak, ters
a n lam d a yoru m lanm ası olgusunu b ira z daha yakın dan incelem em iz
gerekiyor.
İlk önce, b irbirine aykırı görü n en b ir olgu n u n anlaşılm ası gere
kir. Bu p aradok slu görü n en iki olgu yu anlam ak, Batı sistem leriyle on
la n n etkisi altındaki eski O sm anlı düzen inin geçirm iş oldu ğu gelişm e
b un alım ların ı d a aydınlatacaktır. Paradokslu d ediğim iki olgu dan b i
ri, siyasal otorite bunalım ı d ön em in d e dine geniş b ir özgü rlü k tanın
m asıdır. G eleneksel siyasa türün den olan D oğu devletlerinde, siyasal
otorite toplu m dan kaynaklanm a yerine toplu m dan soyutlaşm a ilk e
sine dayan ır. O sm anlı tarih in den öğren diğim iz çeşitli yöntem le, yön e
ten lerin toplum k öklerin den sökülerek devletin hizm et a ra çla n yapıl
m ası, padişahın toplum sal k ökenden değil T a n rı’nın seçm esiyle m eş
rulaşm ası gibi yöntem lerin kullan ıldığı b ir sistem de, devlet gü çleriyle
top lu m sın ıfları arasındaki belli başlı b a ğ dinin gü cü d ü r. Din, in a n ç
v e h u ku k m ekan izm alarıyla otorite ile toplum arasında bağlan tı ku
rar; devlete karizm atik b ir n itelik kazandırır. Batılı gözlem cilerin O s
m a n lI D evleti’n in İslam lık ilkelerine d aya n d ığı yollu inancı, b u n u n an-
la şılm a m a sın d a n ileri gelir. D inin yaptığı iş, devletle top lu m arasm da
77
TEOKRASİ VE LAİKLİK
79
TEOKRASİ VE LAİKLİK
84
TEOKRASİ VE FEODALİZM
arasında bir benzerlik vardır. İkisinde de en üstün güç sahibi olan ma
kam, feodal, şehirli, köylü, ya da emekçi smıflarını temsil etmez. Re
jimlerinde böyle sınıflar da kabul edilmez. Papalar da, padişahlar gi
bi, toplum sınıflarından sökülüp, sahneye çıkan osmncular gibi kılık
değiştirdikten sonra, içine girdikleri özel bir ocakta yükselerek papa
olurlar. Sınıfsal niteliklerini kaybetme süreci, siyasal güç sahibi olma
nın koşuludur. Kilise büyük bir ekonomik kurul durumuna geldiği za
man bile (yani ruhani bir kurum olduğu kadar cismani bir kurum du
rumuna geldiği zaman bile) onun ekonomisi ne feodal, ne de kapitalist
ekonominin kurallarının sonucudur. Bu rejime en uygun ekonomi «ahi-
ret ekonomisi» ile «öteki dünya» üzerine spekülasyonla elde edilen mali
kaynaklar sağlama ekonomisidir. Bunların birincisi manastırlarda,
İkincisi başkent Vatikan’da uygulanmıştır. Manastırlarda keşiş eme
ğiyle yapılan tarım ürünleri özel mülkiyet değildir. Endüljans satışla
rından sağlanan vergi ürünleri de özel mülkiyet değildir. Ancak, cis
mani feodal ekonominin güçlendiği dönemlerde ve ülkelerde, Katolik
kilisesinin ekonomisi de feodal ekonomi kurallarına katılmışsa da
sonuçta feodal beylerle cismani kralların rekabeti karşısında ekonomik
gücünü onlara kaptırmak zorunda kalmıştır, özellikle İngiliz tarihin
de papa ile kral çatışmaları feodalleşmiş kilisenin ekonomik ^ c ü n û
yok etme. İngiltere topraklarında sağlanan servetlerin papalık hâzi
nesine akmasını engelleme, kilisenin emlak ve gelirlerini krallık dev
letinin hâzinesine çevirme amacıyla yapılmış eylemlerdir. Bugün de
bu teokratik kilise devleti ancak kapitalist ekonomiye ujmıak sayesin
de ve böyle bir ekonomiye dayanan devlete sosyalizm ya da komüniz
min yayılmasmı önlemeye yarama aracılığı sayesinde tutunabilmek
tedir. Yani dünyasal güçler karşısında saf dinsel niteliğini kendi ba
şına sağlayamamaktadır. Sosyalist rejimlerin kurulduğu yerlerde Ka
tolik kilisesi ancak dünya işlerinden elini çekme zoruna uyduğu ölçü
de yaşayabilmektedir.
Osmanlı Padişahlığı ise bir kilise, ya da din hükümdarlığı değil
dir. O da feodal ya da kapitalist ekonomiye katılamamıştır. Bu iki eko
nominin etkisi altına girdiği zaman da devlet mülkiyetine dayanan eko
nomik gücünü ve kaynaklarını birer birer yitirmiştir. Osmanlı Padi
şahlığı rejiminde, teokratik rejimin tersine olarak, din maslahatı de
ğil, devlet maslahatı başta gelir. Din adamları devlet maslahatmın,
yani gerekliliklerinin görevlileri (hukukçuları, öğretmenleri ve propa
gandacıları) dır. Bunların kendileri ruhani bir gövde, bir ruhban «cor-
pus»u değildirler. En üstün bir ruhani otorite makamı da yoktur. Bu
rejimde İslam dininin en üstün otoriteleri Kadıasker ve ŞeyhüUslam’
lardır. Bunlardan birincisi devletin en üstün kaza yani yargı otorite
si; İkincisi en üstün «ifta» otoritesi yani devlet işlerinde karşılaşılan
bazı sorunlarda din hukukunun yargılarının ne olacağını yorumla
ma otoritesidir.
87
teokrasi v e LAİKLİK
88
TEOKRASİ VE FEODALİZM
89
TEOKRASİ VE LAİKLİK
rejim olabilir. Böyle bir rejimde ya dünya işlerinin mutlak hakimi din
başkam olur, bütün dünyasal meselelerin son ve kesin ölçüsü din ku
ralları olur, ya da dünyasal hükümdar aynı zamanda din başkanı olur-.
Dini kurumlar ve din adamları dünyasal hükümdara bağımlı ve ona
yardımcı durumda bulunur. İlk biçiminde siyasi bir rejim manasıyla
teokratik rejim olur.
Bunu îslamhğın ilk dönemlerindeki devlet biçimlerinde görürüz.
İslamlık, Hıristiyanlıktan farklı olarak yerleşmiş, kurulmuş büyük bir
dünya imparatorluğunun içinde çıkmamış, daha ilk zamanlarından
itibaren dinsel bir devlet olmuştur. İslam örgütü ta başlangıcından iti
baren siyasal bir uzviyet olmuştu. Peygamberin kurduğu devlet, şu
halde, teokratik bir devletti. Yani, bütün sosyal hayat, din esaslarına
göre düzenlenmişti. İlk halifeler zamanında da bu böyle idi. Bunlar
din kurucusunun halefleri oldukları kadar ve belki de bu sıfatlardan
daha da kuvvetU olan bir devlet başkanıydılar. Ömer, halifelikle bir
likte «müminlerin emiri» ünvanını da almıştı. Böylece bir hükümdarın
siyasal işlevlerini de resmen yüklenmiş oluyordu. Daha sonra, Eme
viler zamanında, teokratik devlet rejimi tam anlamıyla yerleşti. Çün
kü o zaman dinsel cemaatin sınırlarıyla siyasal egemenliğinin sınırları
henüz birbirinin aynıydı. Bu itibarla dinsel örgütlenme dışında esas
itibariyle ayrıca bir siyasal örgütlenme yoktu. Şu halde din, yalnız ma
nevi dünyanın bir bölgesinden ibaret değil, ondan aşkın olan siyasal
ve sosyal gerçeğin doğrudan doğruya biçimlenmesiydi. Devlet, dinsel
cemaatin ancak siyasal örgütünden ibaret bir varlıktı. Devleti meyda
na getiren prensip din esasıydı. Devletin başlıca işlevi din işlerinin ko
ruyuculuğu ve hatta yapıcıhğıydı.
Bu dinsel devletin başında ilahi hükümranlık vardır. Tanrı tek ol
duğu için onun vekili olan hükümdar da tektir. Devletin başlıca işle
rinden biri olan savaş da, dinsel mahiyeti olan bir görevdir. Hukuk tü
müyle dinsel hukuktur. Kaza işlevi, ilahiyatçıların ve Şeriat mahke
melerinin elindedir. Abbasiler zamanında durum böyle olmakta de
vam etti. Hatta bunlarda hükümdarın dini ve kutsal görünümü kuv
vetlenmiş, devletin siyasal yönetimi vezirlere, emirlere bırakılmıştı.
Halife yine bütün Müslümanların en yüksek din başkanı şaşalıyordu.
Bütün siyasi iktidann kaynağı o olduğu gibi, dinsel sorunlarda hatta
Şeriat hükümlerini vermekte de son söz onundu.
Fakat İslam dünyasında dinle devlet sınırları birbirini aşınca, ya
ni bütün Müslümanlar aynı devletin egemenliği altında olmayınca
dünyasal egemenlik arasında ayrılma baş gösterdi. On birinci yüzyıl
ortalannda halifelik dünyasal egemenlikten tümüyle ayrıldı. Halifeler
on altıncı yüzyıla kadar siyasal güç ve egemenlikten mahrum kaldılar.
Dünyasal hükümdarlar hükümdarlıklarını sadece halifelere tasdik
ettiriyorlardı. Bu çağa kadar Osmanlı hükümdarlarının da halifelik
vasfı yoktu. Devlet siyasal ve çağdaş gereklere göre yönetiliyordu. Ateş
92
TÜRK DEVRÎMİ’NDE LAİKLİĞİN GELİŞMESİ
93
TEOKRASİ VE LAİKLİK
90
TÜRK DEVRİMÎ’NDE LAİKLİĞİN GELİŞMESİ
elinde araç idi. Bu mutlak gücün önüne geçebilmek için onun dayan
dığı dini yaptırımları tanımamak gerekti.
Oysa bu görüşün daha zayıf tarafı, iddiaların olaylar karşısında
durmadan yalanlanmakta olması idi. Bu olaylar özellikle uygarlığın
maddi denen bölümünü Batı’dan olduğu gibi almaya taraftar olanla
rm onun manevi uygarlık dedikleri esasla uyuşabileceğini kanıtlama
larını imkânsızlaştırmıştır. Türk sosyal hayatı derin maddi devrim-
lere uğradıkça, manevi uygarlığın kurallarıyla sürekli bir çatış
ma meydana getiriyordu. Sanayileşme, ticari gelişim, girişimci ve
bireyci düşünce, akılcı devlet yönetimi, kısaca Batı uygarhğı denen uy
garlığı alabilmek için devlet, siyaset, hukuk, ekonomi, eğitim, aile,
görgü, kıyafet alanlarında artık din ölçülerinden kurtulmuş bir anla
yışla harekete geçmek gerekiyordu. İşte Türk devletinin laik bir dev
let haline gelmesi ve onun arkasından sosyal hayatın önemli kurum-
larmın dini ölçü ve kanılar dışında kalan esaslara göre yeniden ku
ruluşunun yollarının açılması. Cumhuriyet dönemi eseridir. Cumhu
riyet döneminde bu laikleşme akımının safhalarını şöyle özetleyebi
liriz:
1921’de B üyük M illet M eclisi ta ra fın da n ilk Teşkilatı Esasiye Ka-
n u n u ’nun kabul edilm esiyle «egem en lik m illetindir» ilkesi yeni devlet
rejim in in a n a ilkesi h aline getirilm iş oluyordu. Bu gayet d oğal olarak,
daha o zam an dan saltanat ve h ilafet k u ru m larıyla uyu şam az bir
adım dı. N itekim olayların gidişi bu m antıksal son uca vardı. 1922’de
O sm anh Sultanlığı ilga edildi. H ilafet siyasi egem enlikten ayrıldı.
1923’ te C u m h uriyet’in ilan edilm esi siyasi egem en liğin dini yaptırım
larını kesinlikle k aldırıp yerine laik otoriteyi koydu. A rtık devletin
ve sair sosyal k u ru m la n n laik kurallara göre yen iden tanzim i için
b ütün yolla r hazırlanm ıştı. 1924’te laikliğin kaldırılm asıyla bu yold a
ilk bü yü k adım atılm ış oldu. 1924’te C u m huriyet A n ayasası’n da yapılan
bazı değişikliklerle dini m ahiyetteki yaptırım ları da içeren birtakım
kayıtlar kaldırılm ış oldu. Şer’iye V ekâleti, şer’i m ah kem eler k aldırıl
dı. «Tevhidi tedrisat» k anunuyla eğitim alanında T an zim at’tan beri
sürü p gelen ikiliğe son verildi. M edreseler, tekke ve zaviyeler kapatıl
dı. 1925’te «şapka kanunu» ile laik düşünüş, hızı bütün halk tabaka
ları arasın da ya yıla ca k k ad ar gü çlü b ir adım atmış oldu. M illetlerara
sı takvim in kabulü, n ihayet m edeni kanunun kabulü, idari, ek on om ik
ve h ukuksal h ayat alanlarınd a laik esasların yerleşm esini sağlayan
olaylardır. A ile ve evlenm e k u ru m lan , kadının sosyal ve hukuksal
durum u, dini ölçü lerden ku rtarılıp çağd aş esaslara dayan dırıldı. Laik
eğitim sistem inin d oğal sonucu olarak dini eğitim , din oku lları ve ni
h ayet ilahiyat fakültesi kaldırılm ış oldu. A ra p h arflerin in yazı siste
m inden atılarak, yerine latin h arflerin den alınm ış b ir yazı kabul ed il
m esi bu yold a yapılm ış en önem li devrim lerden biri oldu.
Bütün bu devrimci adımlarla. Cumhuriyet döneminde sosyal ha
98
TÜRK DEVRİMİ’NDE LAİKLİĞİN GELİŞMESİ
(1) Ziya Paşa’nın bu konudaki fikirleri daha geri ve serttir. Bu konuda daha
çok bilgi edinmek için şu yazılara başvurulabilir: İhsan Sımgu, «Tanzi
mat ve Yeni Osmanlılar», Tanzimat, sayfa 800-816, 1940. Bu değerli in
celemedeki belgelerden yararlanarak yazılan: Niyazi Berkes, «Namık
Kemal ve Laiklik», Siyasi İlimler Mecmuası, Sayı 118, sayfa, 491-497, 1941.
İKİNCİ BÖLÜM
KOMŞUDAKİ YANGIN
control. dedikleri o. Bu, İran Şiiliği’ne özgü bir güçtür. Zinhar, biz
de de buna sulanmaya kalkan sarıklı olmasın! Sünnilikte yok böyle
şey.
İran Şiiliği’ne katoliğe benzer bir ruhban takımı hâlâ yaşıyor.
Mollaların en sıradan olanı «müctehid». On iki imam inancına göre,
son imam sırra kadem basalı beri onun yerini bunlar tutuyor. Bu
inanç, özellikle Safeviler’in düşmesinden sonra kesinleşmiş. Bunla
rın inancına göre hükümdar denen adam meşru olamaz, meğer ki
adaletli bir kişi ola. Ne var ki İran tarihinde adaletle şahlık eden ki
şi yok gibi bir şey. Bütün umutlar bir gün çıkacak olan Mehdî’nin ge
tireceği ideal dünyada. Su götürür bir doktrin bu. îyiye de yarar,
kötüye de. Kaçarlar’dan Pehleviler’e kadar bımu idare edenler ol
duğu gibi, öldürenler, tahttan indirenler çok.
Bu mücahitlerin yükselmişlerine «Ayetullah» denir. Tanrı’nın
simgesi demektir bu. Onlann en üst düzeyine erişene de (Fars ağ
zı ile) «Merja-i-Taklid« denir. Bu da. uyulacak, örnek alınacak ma
kam anlamına gelir.
İran’da modern anlamda bir ulus yoktur. Birliği sağlayan işte
bu dine inanma. Onun için bu dine inanış hâlâ yaşıyor. Her şah
kendine «Dünyanın Merkezi» ünvanmı verir, fakat halk ondan kop
tu mu, Şiiliğin örnek makamına sığınır. Bizde böyle bir şey yok, ola
maz ve olmamalı! Laik bir devletin ulusal birlik kurmak için dine
ihtiyacı yoktur.
İran’a dönerek, iktidara gelen Paris’teki Ayetullah bu en jmksek
düzeye çıkmış mıydı, bilmiyorum. Fakat çıkmamışsa bile şimdi çık
mıştır. Çünkü bu düzeye çıkış hükümet tayini ile olmaz. Halkın inan
cı ile olur. İşte komşumuz İran böyle! Ayetullah’ın sınavı asıl bun
dan sonra olacak. Ya dünya devletinin oyununa gelip rezil olacak,
ya da (İslam sözcüğünü kullanmasına bakmaym) İran tarihi Şark’ın
en despotik ülkesi olmaktan çıkarak, (belki) laik bir cumhuriyet
olacak. Türkiyemiz kendine yakışır güzel bir komşuluğa kavuşacak.
Ne olduysa İran’ı şimdiden kalkındıracak milyarlara oldu!
110
MÜÇTEHİTLER DEVRİMİ
111
TEOKEASÎ VE LAİKLİK
112
MÜÇTEHİTLER DEVRİMİ
114
TÜRK DEVLETİ VE HIRİSTİYANLIK DÜNYASI
115
TEOKRASİ VE LAİKLİK
116
TÜRK DEVLETÎ VE HIRÎSTÎYANLIK DÜNYASI
118
OSMANLI İMPARATORLUĞU VE ORTODOKS KİLİSESİ
119
TEOKRASİ VE LAİKLİK
120
OSMANLI İMPARATORLUĞU VE ORTODOKS KİLİSESİ
121
TEOKRASİ VE LAİKLİK
1er bile vardı. Bunlar, Tü rklerin gittikleri yerlerde, d in özgü rlü ğü ver
d ik lerin i öne sürerek, K atolik D evletin halkı zorla k atolikleştirm e siya
setini kötülü yor, d in ve d evlet ayrım ı rejim ini savun u yorlardı. G ü n ey
A lm an ya, P olon ya ve T ran silva n ya ’d a yaygın laşan ve H ıristiyanlığın
zorla k abu l ettirdiği Ü ç Tanrı D oktrini yerine. Tek Tanrı D oktrinini
sav u n a n «U nitarianizm » akım ının ileri gelenleri T ü rklerden ya rd ım
u m u yorlard ı. Protestanlığın, H ıristiyanlık düşm an ı sayılan Türklerle
b irlik görü lm esinden korkan, «Tek tanrıcılık» k on u su n da Lütherci ve
K a lvin ci reform la ra ters düşen «U nitarianlar»ın Türk yanlısı çık m a
sın dan ü rk en Lüther, baskın çık m ak için T ü rk aleyh tarı ya yın a giriş
ti. H ıristiyanlığın asıl düşm an ı olan Papalık yüzünden, T ü rklerin T a n n
ta ra fın d a n m ü m in lerin b aşın a ceza olarak gön d erild iğ i n azariyesini
ortaya attı.
B öylelikle, K a tolik lik le Protestanlık arasın daki d in savaşında h er
iki ta ra f d a birbirleriyle y a n ş edercesine k oca m an b ir T ürk d ü şm a n lığı
ed ebiya tı yarattılar. K om ü nizm k ork usunu n b u d ü şm a n h ğı u n u ttu r
d u ğ u zam anım ıza kadar, A vrupa, T ü rkler h ak k ın d ak i k a fa yapısını,
işte b u din ada m la rın ın ru han i tartışm aların dan edindi.
T ü rkiye’n in b u g ü n k ü s o n ın la n n ın b ir bölü m ü , siyasal rejim le d i
n i k an ştırm a k ta çık arı o la n la n n ça b aların d an kaynaklanır. Fakat
T ü rk devlet rejim in in b içim len m esin de sadece İslam lıkla o la n ilişkiler
ro l oynam am ıştır. H ıristiyanlıkla olan ilişkiler d e rol oynam ıştır.
O rtodoks Kilisesi, B izans’la ve O rtodok slu k ’la d ostlu ğu olm ayan
Batı K atolik devlet ve kilisesinin karşısına çık an O sm anlıyı siper ala
ra k tarihinde yeni b ir d önem başlatm ış oldu. O sm anlı İm p aratorlu ğu ’
n u n yayıld ığı b ölg ed e ra h at b ir n efes aldı; kendine çek idü zen verdi.
B ölgeyi yen iden ortodokslaştırdı. B una karşın Latin K ilisesi eski n ü
fu z ve k azan cın ı yitirdi.
Bir yandan, Protestanlığın zaferi, öb ü r yan dan O rtodok s K ilisesi’
nin can lan m asıyla D oğ u ’da adam akıllı h ırpalan an K atoliklik, O sm an
lIların Batı’ya d o ğ ru ilerlem elerin in d u rm ası üzerine O sm anlı d evle
tiyle olan ilişkilerini d ü 2renleme yolu n u seçti. O sm anlı D evleti d e hem
K atolik d evletlere, h em d e K atolik K ilisesi’ne karşı takınm ış old u ğu
sert ta v n değiştirdi.
O n yed in ci yüzyıldan, onsekizinci yü zyıla doğru , ü ç H ıristiyan d i
n inde d e O sm anlIlarla ilişkiler k on usu nda fark lıla şm a la r baş göster
di. R u m lar O sm anlı yönetim inde önem li yerlere geldiler. O sm anlı d ev
letin in A v ru p a devletleriyle olan d ip lom atik ilişkilerinin h em en hem en
tü m ü on ların elin e bırakıldı. İstanbul Patrikü ği’nin ü stü nlük k urm a
sıyla. B alkan lar’d a Slav O rtodok sla r (Sırplar, B u lgarlar). Su riye’de
A ra p O rtodokslar, O rtodok s K ilisesi’n in R um u n su rla n n ın egem en liği
a ltın a girdiler. v
Bu gelişm eler, yavaş yavaş d in sel olm aktan ço k ulu sal b ir tepki
yaratm aya başladı. O sm anlı İm p aratorlu ğu ’n da ço k b elirsiz b içim d e
122
OSMANLI İMPARATORLUĞU VE ORTODOKS KİLİSESİ
123
TEOKRASİ VE LAİKLİK
125
TEOKRASİ VE LAİKLİK
120
OSMANLI İMPARATORLUĞU VE ORTODOKS KİLİSESİ
127
TEOKRASİ VE LAİKLİK
128
OSMANLI İMPARATORLUĞU VE ORTODOKS KİLİSESİ
129
TEOKRASİ VE LAİKLİK
13&
MKGALÎIÖEA
rerek b irlik te yaşam ış, on la ra hizm et etm iş, istilacıya karşı çıkm am ış
lardır. H acı Bektaş, M evlan a C elaleddin, Y u nu s Emre, Sim avnah Bed-
red d in gibi kişiler R u m luğun etkisi altın da senkretist b ir din bile ge
liştirm işlerdi. B edreddin ’den M im ar S in an ’a k ad ar gene de R u m lu k
ların ı unutm uş, gizlem eye çalışm ış değildirler. R u m lu k v e inançları,
T ü rk kültürüne, folk loru n a k ad ar girdi. H atta sözü n ü ed eceğim en
ön em li R um inancı, T ü rk folk loru n d a yerleşerek b ir efsan e h aline gel
di. K ısaca söylem ek gerekirse A n ad olu gen e de Rum. Bu efsa n en in an
latıldığı bölü m , P rofesör V iry on is’in kitabında e n ço k ilgim i çeken şey.
K itaptaki çeUşkiyi m erak la izleyen ok u yu cu n u n sorm ak zoru n d a ol
d u ğ u soru yla ilgili: N asıl oldu d a b u k ad ar uzun geçm işi olan, yü k sek
d ü zeydek i b u H elen kültürü b a rb a r b ir kavm in ön ü n de dize gelebild i?
V e nasıl oldu da tarih b oy u n ca gene ora d a yaşadı? B irinci soru yu
H elen felsefesi, IX. yü zyıld an b u yan a yan ıtlam aya çalışıyor, ik in ci
soru n un yanıtını da, b u yazın ın b aşın d a d eğin d iğ im n eden lerd en ötü
rü, kitaptaki yanlış tarih görü şü v eriy or bize. Birinci soru aşağı yu k arı
şu yoru m la rla yanıtlanm ış: O n larda üstün b ir şey, bizdeyse eksik b ir
şey v a r d iyen ler olm uş. Başım ıza gelenler, işlediğim iz g ü n a h lar yü zü n
den T a n rı’nın verdiği cezadır, d iyen ler olm uş. «Y a zgı», «alınyazısı»
T anrıçası «T ych e»n in bize b ir oyu n d u r bu, d iyen ler olm uş. A m a asıl
yaşayan yan ıt şu: Bu geçici b ir felaket; yü zyıllar geçecek, A n ad olu b ir
gü n gene H elen d iy a n olacak, İstanbul’da gün gelecek gen e Bizans
K a yzer’i oturacak.
P rofesör V iry on is’e göre, MegaU Idea, işte bu yoru m u n adıdır.
T ürkler, R um kiliselerinin, — halk söm ürüsü a n lam ın a gelen— zen gin
lik kasm aklarını kestikleri halde, jriizyıllar bosm tutsak yaşayan R um
lu ğ a ca n veren gene bu inan ç olm uştur. A m a, d iy e e k h y o r yazar, sa
d ece b ir «lejan d», b ir efsan e olarak.
Bilgin b ir tarih çi olan yazarın b u kitaptaki yanlışı, B izans’ın çö
küşünü, sadece tek b ir etkenle, Türk etken iyle yoru m lam aya kalkış
m ış olm ası. B izans’ın çök ü şü n ü h azırlayarak, asıl d arbeyi indirm iş
olan B atı’sa unutm uş nedense.
K oca b ir yapıtın eleştirisini yapm ak bu k ad ar kısa b ir yazıya sığ
m az. Y aln ız son olarak, yazarın fark ın a varm adan ortaya attığı b ir çe
lişkiye değinm ek istiyorum . Y azarın senkretist (görü n ü şte u yu şm az
gibi olan düşü n celeri uyuşturan din sistemi) diye k ü çü m sediği din in
u lu kişileri olan, Bektaş, Y unus, C elaleddin ve Bedrettin, bu kitapta
in san ların kardeşliği, din lerin eşitliği perdesi altında, R um ları R um
lu k ların d an v a z geçirerek M üslüm an yapan İslam m isyon erleri olarak
g örü n ü yorlar. N asıl?
134
YUNAN TRAJEDİSİ
13S
TEOKRASİ VE LAİKLİK
136
YUNAN TRAJEDİSİ
137
TEOKRASİ VE LAİKLİK
139
TEOKRASİ VE LAİKLİK
140
İKİ ULUSTA TARİHSEL DOĞRULTU
142
DEMOKRASİNİN BEŞİĞİ
143
TEOKRASİ VE LAİKLİK
144
DEMOKRASİNİN BEŞİĞİ
146
MUSTAKLÎS İLE MUSTAKAS
Bu, gövdesi üstünde başını tutamaz hale gehnceye kadar sürdü. İşken
celer sonucu konuşma gücünü bütünüyle yith*mişti. Yapılanların ay
rıntılarım artık kimseye anlatamayacaktı. Dili ağzının içinde dolanı
yor, a n cak b oğu k iniltilerden başka bir şey çıkmıyordu ağzından. Göz
leriyle bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Boynunda biriken kan pıhtı
ları, ona normal hayatta felce uğrayan herhangi bir kişinin görünü
münü vermiş, doktorlar bir ameliyatla bunun hemen önlenebileceğini
söylemişler, ancak işkenceciler buna izin vermemişlerdi. Ecevit’in ora
ya kadar uzanan darbesiyle onlar sahneden çekildiği günden beri,
Mustaklis bir hastanede bir bitki insa,n olarak yaşıyor. Fizyoterapiyle
kurtulabileceğini söylüyor doktorlar. Karamanhs hükümeti gerçeği açı
ğa vurmakla yetindi. Ama binbaşıyı bu hale getirenlere henüz bir şey
yapılmış değil. Belki de hiçbir şey yapılmayacak. Anastasios Spanos,
Bulgar sınırındaki bir alaya atanmış. Orada uslu oturursa, belki bir
dalıa adı sanı duyulmayacak, kendini unutturabilecek. Ne olduysa
Mustaklis’e oldu. Başka daha ne Mustaklisler var. Bir tane değil, iki
tane değil...
Ya Mustakas? Onun ilk adı Andreas. Rütbesi yüzbaşı. Ama bu rüt
beyi nereden aldığı belli. Kıbrıs’a Yunanistan’dan gelen subayların y ö
nettiği EOKA-B’nin şimdiki önderi. Eşkıyalıktan generalliğe yükselen
Grivas’ın halefi. Ya da kendini öyle tanıtıyor.
Bir Ingihz gazetecisi, onu Karhdağ’da (Trodos’ta ), Kıbnshlann iyi
tanıdıkları büyük lüks oteller ülkesi Platres’te bulmuş; ENOSİS’in ge
lecekteki çekirdekten yetişme generalinin o olacağı samsmda gazeteci.
Yüzbaşı Mustakas, gazeteciye asgari amacının ENOSİS olduğunu söy
lemiş. Davasımn asgarisi buysa azamisinin ne olacağmı merak ediyor
insan. Bu Türk Ordusu’nu denize dökmek olabilir; ya da «katliam»
baskınlarıyla Türk halkını temizlemek. Bu başarılan elde ettikten
sonra, kendini generalliğe yükseltip Yunanistan’m başına diktatör ne
den olmasın? Bu kadarından sonra tarihe, «Büyük İdea»mn şanh gene
rali olarak da geçebilir.
Fakat daha ilk aşamasının, «imha» projesinin fırsatım kaçırdı. Ya
azıcık geç kaldı, ya da Türk Ordusu umduğundan erken geldi. Zaten
o ve onun gibiler buna hiç olasılık göremiyorlardı. Bunun verdiği ce
saretle, Erenköy bölgesindeki bir dağ sırtına Rumca olarak, «Sıkıysan
gel» gibi kurusıkı laflar iri puntolarla yazılmıştı. İlk aşamadaki yan
lışlık, şimdi meydana çıkmaya başlayan cesetlerden anlaşılıyor. Bunlar
gerçekleştirilemeyen büyük planın parçalarıdır.
Mustakas gibiler, şimdi belki öteki iki amacı gerçekleştirmeyi um
maktadırlar. Kıbnslı Rumlar kendilerini Yunanistan’dakilerden o ka
dar üstün görüyorlar ki, Kıbrıs’ı Yunanistan’a değil, Yunanistan’ı Kıb-
n s ’a ilhak etmejâ içlerinde daha uygun bulanlar var. Nasıl ki Yuna
nistan’da da çoğu kişi, «Biz Batı uygarlığına mensup değihz, Batı uy-
garhğı bize mensuptur» sözüne bir atasözüne inanır gibi inanırlarmış,
147
TEOKRASİ VE LAİKLİK
149
'TEOKRASİ VE LAİKLİK
150
«TURKISH OCCUPIED ARMENIA»
151
TEOKRASİ VE LAİKLİK
155
TEOKRASİ VE LAİKLİK
zorunlu kıldığı bir temel olması gerekir. Geçen yarım yüzyılın, bir re
jim in ilkeleriyle uygulanışları arasındaki uyumu bulma sorunları için
de geçtiğini hepimiz biliyoruz artık. Sapmaların hemen her çeşidine
gidilmiş ya da gidilmeye çahşılmıştır.
A n aya sal d ü zen in k ayn ak lan dığı görü şü n ne oldu ğu n u anım saya
lım . 1927’de ok u nan U lusal B ağım sızlık Savaşı öyk ü sün ü n üstünden
y a n m yüzyıl g eçti (bu yazı, C u m huriyet’in ellinci yıld ön ü m ü n de ya
zılm ıştı). Bu öykü deki tem el görü şlerin n eler old u ğu n u bellem eye b u
gü n ü n soru n la n n ın ışığın d a yen iden b ir dah a d ön m em iz gerekir. M o
d ern , T ürk siyasal dü şü n ve eylem a lanlarınd a ora d a anlatılanları ya
p an kişi ölçü sü n d e otoritesi olan b aşk a b ir yapıt ve başk a b ir kişi
y ok tu r kuşkusuz. Söylev, tür olarak on yıla yak ın b ir d ön em in olay
ların ı sıralayan b ir tarih k ron olojisi d eğild ir elbet. O layları sırasıyla
anlatışının, o n la n y e r yer yoru m la yışm m altında söyleyene özgü olan
b ir görü ş küm esi v a rd ır ki, onu b ü tün ü yle ulu sal bağım sızlık gerek
lerin in k aynağı sayıyoruz. Bol olaylar, kişiler, ça b a la r ve savaşlarla il
gili ayrın tılar arasında on la rm gözd en k aybolm ası ola n a ğ ı yoktur. O
zam anın on a b en zer öyk ü lerin i ya zan başka kom utanların, başka ön
d e r v e politik acıların da y a z ıla n vardır, on larla karşılaştırın. A ra d a
ki fark ı göreceksiniz.
Bugünün, özellikle genç kuşaklan, bu yapıttaki anlatışın kreşen
doları altında sürüp giden görüşlerin bütünlüğünü ne denh aydın
lıkta, ne kapsamda görebilmektedirler? Onlar, bugün bile tartışılmak
ta olan sorunları ne ölçüde aydınlatıyor ya da yamthyor? O yapıt,
bir kişinin yaşam serüveni değil, (kimilerinin dediği gibi son «Türk»
devletinin değil) «ilk» Türk Devleti’nin temellerini atan bir yapıttır.
Onu, yalnız bir tarih olarak değil, bir anayasa belgesi olarak okumak
gerekir. O olayların zamanından uzaklaştıkça bunlan yeterince de
ğerlendirmek için okuyan kişinin, o zamanm iç ve dış olaylan ve ko
şullan üzerinde yalnızca bir tarih bilgisi değil, bir anayasal anlayış
da edinmesi gerekir.
Söylendiği zamanın siyasal ve diplomatik nedenleriyle ilgili yanlan
var. Bunlar, tarih biliminin arayıp açıklayacağı yanlardır. Buna karşılık
anayasal ilkeleri açıklayan, toplumsal, hukuksal ilkeleri ilgilendiren
o denli yanlan vardır ki, bunlar olaylan anlatışta olduğu ölçüde çok
ayrıntılı olmadıkları halde o denli açık, kesin söylenmiş, o denli te
mel yanlardır ki; doğru olarak anlaşılmak, söylenmelerine yol açan
olaylar ve kişilerle olan ilişkileri bihnmek koşuluyla ulusçu, laik, dev
letçi, halkçı bir cumhuriyet devleti olmanm tartışılmaz nitelikteki so
nuçlarıdır. Bunlar, ayrıca, Mustafa Kemal adlı bir subayın kafasın
dan uydurduğu ilkeler değildir. Osmanh Devleti’nin Avrupa’nın en
üstün güçte devleti olduğu zaman (cumhuriyet rejimi dışında) hemen
hepsi uygulanmış geleneklerdir, özellikle laiklik ilkesi. O dönem Av-
rupası’nda, Hıristiyan’a ve onun çeşitlerine, Yahudi’ye, İslam heretik-
157
TEOKRASİ VE LAİKLİK
İ59
TEOKRASİ VE LAİKLİK
16X
TEOKRASİ VE LAİKLİK
162
DÜNYA POLİTİKASINDA HALİFELİK
29 Ekim 1978
DÎNLER VE ÇAĞLAR
164
DÎNLER VE ÇAĞLAR
165
TEOKRASİ VE LAİKLİK
166
DİNLER VE ÇAĞLAR
168
TARİH, EFSANE. MASAL VE YALAN
169
TEOKRASİ VE LAİKLİK
171
TEOKRASİ VE LAİKLİK
172
TARİH VE ORTAÇAĞCILK
lan kişilere u ygu lan an işkencelerin seyrine h alk ın bile katılm ası, on u
b ir çeşit eğlen ce işi saym asıdır. Ü nlü H ollandalI tarihçi H uizinga a n la
tır; Bu gibilerin yak ılacağı ya da asılacağı, kafasın ın k opa rıla ca ğı gü n
halk, bugü nk ü fu tb ol m a çm a gidiliş gibi seyre giderm iş. Ç ok kişi
«am an yer kapalım » korkusu ile erken saatlerde yiyecek çık ın la n ila
yola düşerlerm iş. D am lardan, d u varla rd an seyirden başka kim i yerler
d e tribünler bile yapıldığı olurm uş tam şenlik olsun diye. Tıpkı b u gü n
T V perdelerinde, sinek a vlar gibi insan öldü rü len A m erik an film lerin i
zevkle sejrretmemiz gibi b ir şey. O rtaçağ insanı için «k â fir»d en çok,
«sapkın»ın, «in an cı geri itenin» (heretik’in) yok edilm esi eğlen celi b ir
işti. K âfir ile gereken savaşı yapm ak gibi korkulan, tehhkeli b ir iş d e
ğildi de ondan.
D inlerin altın çağın ı karartan d iğ er yan, h en ü z H ıristiyanlaşm am ış
ya da M üslüm anla^m am ış h a lk la n n yine b u ça ğla rd a bu dinlere ya
savaşla ya d a kan d ırılarak sokulm ası gibi ça b a la n n y ol a çtığı işlerdir.
B unlardan biri, sözünü ettiğim iki b ü y ü k din arasın da am an sız b ir
yarışm a ya da savaşm a işine yol a çm a olm uştur. İki d in arasındaki bu
yarış, b u g ü n bile A frik a ’da sürüyor. «H açh Seferi» ya, d a «C ihad» adı
altın da sü rd ü rü len yarışm a, çoğ u kez, belki d ah a d a ço k k ez H ıristi
ya n ’ı H ıristiyan’la, M ü slüm an’ı M üslü m a n ’la kırdırm a türüne d e d 6 -
nerdi. Bu tü r olaylar din lerin a itm ça ğın a yakışan d oğal o la y la r sa3nl-
d ığın d a n tarihçiler bun ları bize «din sa v a şla n » olarak gösterirler.
G erçekte, b u n la r din savaşı değü, kiliseyi ya da devleti elinde tutan
ü stü n s ın ıfla n n çık a rla n için yü rütülen «d ü n ya sav aşla n » n dan başk a
b ir şey değiller. Din ç a ğ la n için çok doğal sayıldığm d an o z a m a n la n n
halk ları da b u n la rm yalan dolan yanını büem ezdi. A fy o n cu lu k tü rü n ü
bu n d an ayrı b ir k onu olarak ele alm ak gerekir.
174
SİYASAL - EKONOMİK TARİH KARSISINDA DİN
175
TEOKRASİ VE L.'^İKLİK
tir.
A y n nedenlerle, bugün, hem gericiler, hem ilericiler bu «lailcMk»
sözcü ğü n ü n yanlışlığını ve yanıltıcılığını anlam am akta d ireniyorlar.
D ini siyasa aracı yapm a yanlısı olan gericiler, b ir sır gibi a ğızlarda e v
rilip çevrilen b u u yd u rm a ya ba n cı sözcükle, klasik d önem ve O rtaçağ
M ü slüm an lığın a aykırı b ir ilke k on du ğu savını, so n m u n aslını astarını
bilm eyen halk arasında kolaylıkla yaym aktadırlar. İlericiler ise, H ı
ristiyan m odeli b ir teokrasi b u lu n du ğu varsayım ın a d ayan m anın ra
hatlığı içinde, b u n la n n karşısında sadece h ık m ık edebiliyorlar. T arih
açısın da n bu iki ina n cın ikisi de yanlış ve tem elsizdir.
B ugünkü d ün yad a orta ça ğ d in d a r anlam ın da pek az insan kal
m ıştır. B öyleleri o denli a z ki H ıristiyan dün yasın da o gibilere «H ıristi
yan a da m dır o», İslam dün yasın d a da «dini bütün », «M üslüm an adam »
gibi n itelendirm eler yapılır. Bu niteliklerin bile ne d en li gerçek old u
ğu n a kim se k efil olam az. D inlerin orta ça ğ dönem lerin de kişileri b öyle
nitelen dirm elere göre ayırm ak akla gelm ezdi. H erkes ya M üslüm an, ya
H ıristiyan ya da Y ah u d i olarak bilinirdi. Böyle oluşlarında b ir olağa n
üstü özellik görülm ezdi.
İnanç özgü rlü ğü n ü benim seyen rejim lerdeki gerekçe, dine ya da
şeriata dayalı devlet olm alı tezini yürüten din s a tıa la rın a karşı halkı
korum aktır. A yd ın larım ızın ve kim i sosyal bilim cilerim izin k on uyu
b u açıdan görm em eleri yüzünden, T ü rkiye’de b ir «din soru n u » lafı edi
lir boşu boşuna. T ü rk iye’deki sorun din soru n u değil, siyasa soru n u
dur. Son zam an larda İran ’daki H um eyni olayı yü zü n den Batı (yani
A v ru p a ve A m erik a) basınında, bu olayın b ir din olayı oldu ğu inan cın a
daya n arak T ü rk iye’d e de b u gü n yarın benzeri b ir din olayı patlam ası
olacağın ı beklem e m odası başlam ıştır.
Y üksek d üzeyde b ilgin azınlık dışındaki orta halli okum uş Batıh
kişiler arasında H ıristiyanlık dışı halkların, özellikle M üslüm anların,
h e r eylem inin b ir din kuralı gereği oldu ğu ina n cı yaygın dır. Ne v a r ki
İran ’daki H um eyn i olayın ın (Şiilik dolajnsıyla) b ir din yanı olm akla
beraber, olayın tem elinde büjm k ölçü de ek on om ik ve siyasal soru n lar
yatmaktadır.
D inlerin ken dileri bile, a fy on cu lu k yalan ların ı kendi içlerine sok
m am ak için geçm işte h ay h ça b a gösterm işlerdir. Pek başarıh b ir iş
ya pa b ildiler denem ezse de. İslam lık tarihini az ço k bilen kişilerin ö ğ
ren d iğ i gibi, en başta «yalan peygam berlerde karşı b ir savaşım d ö n e
m i var. İslam lıkta b u ça b aların başarısı, öteki d in den fazla olm u ştu r
sanırım . Ç ünkü bu dinde, yuk arda sözünü ettiğim iki öğ e (ekon om ik
çık a rla r ile politik çık a rla r gü cü ) daha erken den etkili olm aya başla
m ıştır. H ıristiyanlık uzun b ir jsüre b ir çeşit yeraltı tarikatı olm a zoru n
d a kaldığı halde, İslam lık b ir yüzyıl bile geçm ed en gü çlü ve zengin b ir
siyasal egem en h ğin taşıdığı b ir b a y ra k oldu. Bu jrüzden on u n ta rih in
de a fy on cu y a la n la n erk en d en b aşla dığı gibi, on lara karşı savaş da e r
178
SİYASAL - EKONOMİK TARİH KARSISINDA DİN
178
ULUSAL TARİHE BAKIŞ
O lağan türdeki tarih b ilgisizliği yan ılm aları türü n e örn ek olarak
T ürk toplu m u n dan b aşk a b ir top lu m u alacağım . Bu tarih bilin çsizliği
tü rü n ü n yapısını basitleştirir de k onu dah a ço k b elirlen ir d ü şü n ce
siyle.
G azetede okum uştum ; A lm a n ya ’d a K iel’de D ieter B ossm ann adh
b ir öğretm en öğren cilerm in yakın A lm a n tarihi bilgisin i yok lam a k is
temiş. Ü ç b in d en ço k sayıda öğ ren ciye H itler üzerine b ir yazı öd evi
verm iş. G örm üş ki öğren cilerin çoğ u n u n b u k on udaki b ilgileri baştan
başa yanlış. Y alan değil, am a yanhş old u ğu için yalan biçim in e girm iş
yanlış. H em en h epsinin paylaşık yan ı H itler’in n e zam an yaşadığını, n e
yaptığın ı bilm em eleri. O n u A lm an tarih in de adı ço k geçen iyi ya da
k ötü b aşk a kişilerle karıştırıyorlar.
Bu denem eyi öğren en D er Spiegel dergisi, kam u ojm ö lçen b ir k u
ru m a gen çlerü ı H itler üzerine n e b ildik lerin i araştırm a işini ısm arla
m ış. A lm a n son u çla ra göre. 1 6 -2 4 y a şla n arasın daki gen çlerin ancak
yü zd e 6’sı k on uyu b iliyor. Y ü zde 53’ü şöyle böyle b irşey ler bih yor.
Y ü zd e 35’in b ild iği d eved e kulak. Y ü zd e 4’üyse h içb ir şe y bilm iyor.
N e v a r ki, b u istatistik son u çla r (yüzdeler) öğretm en B ossm ann’m
öğren ci öd evlerin in verd iği s o n u ç la n iyi yansıtm az. Ç ünkü, H itler üze
rin e «bilm ek» İle kast edilen n ed ir? Ö d ev y a z ıla n b u soru yu d a h a iyi
yam th yor. Ö ğren cilerin çoğ u ok u lda ya da d ışarda H itler ü zerine k o
n u şu lan larla ilgilen m ediklerin den o kon uşm aları din lem ediklerini bil
d iriyorlar. Ö d evlerin b irin d e Hitler, B ism arck’a karşı b ir seçim savaşı
n a giren b ir pohtikacı. Bir d iğerin d e b ir kom ünist! K im ileri H itler’in
B irinci, İkinci ve Ü çü n cü (?) D ü n ya Savaşı’n d a A lm a n y a ’nın ön deri
olarak b iliyor. 14 yaşındaki b ir kız öğren ci H itler’in 1819’d a doğd u ğu n u ;
d iğ e r le r i H o lla n d a lI, Italyah o ld u ğ u n u yazıyor. Bir tanesi de MünihU
old u ğu n u yazm ış. Y in e 14 yaşındaki b ir kız öğren ci. «F ührer’im iz 2 0 N i
san, 1889’d a A vu stu rya ’d a doğm uştur, H eil H itler!» diye yazm ış. C iddi
m i, m atrak mı, b elli değil. Bir erk ek öğren ci H itler’in ön celeri e v b o -
y a cıh ğ ı ya ptığım söyledikten son ra şöyle yazm ış: «Bir g ü n M ü n ih ’te
180
TARİH BİLİNÇSİZLİĞİNİN TÜRLERİ
182
TARİH OLMAMIŞ YALANLAR
184
ENOSİS (KENOSİS) NEDİR?
185
TEOKRASİ VE LAİKLİK
Böyle, kim i zam anki talihsizlikler ya d a yan lışlıklar olm akla b ir
likte b ir n ok tad a Y u n a n ile T alih Tanrısı arasında sıkı b ir dostluk
va rd ır. Eski G rek ed ebiyatın d ak i trajedileri ok u du k ça b u g ü n k ü Y u -
n a n lıla n n ya on lard an olm adıklarına ya da T alih T a n n sı’n ın iyim ser
liğe dönm üş olm asm a veriyorum .
Tarihte ve b u g ü n bile. Rus olsun. Fransız olsun. İngiliz ya da A m e
rik ah olsun d ün yan ın bÜ3m k d evletleri ya sırayla ya d a h ep birlikte
Y u n a n lılığın daim a hizm etinde çalışm ıştır. Belki yan ılıyorum : O n lar
on u n hizm etinde mi, yoksa o. on ların h izm etinde olduğu için m i?
AMBAR MASALI
187
TEOKRASİ VE LAİKLİK
188
AMBAR MASALI
B atı’da, kim i kez D oğ u ’da. bir yerde yaşar. Ö rneğin, sözü n ü ettiğim
ilk aşam ada. Batı olarak Fransa’n ın O sm anlı D evleti’ne yard ım siya
seti zam anın da — b iri dost, b iri düşm an — iki d evletin ikisi de bu
Îdea’yı ülkü olarak benim siyorlardı. B irincisi olan R u sya’d a İkinci Ka-
terina çevresin de İstanbul, b ir Bizans İm paratorlu ğu ku rulm ası p oli
tikasını sim geliyordu. D ost Fransa’daysa ona b en zer b ir görüş Dışişleri
B ak anlığı’nın üstün kişilerinin kafasın da gelişm ekteydi. K ont C hoi-
seu l-G ou ffier adlı gen ç b ir diplom at, d evletin in Dışişleri B akanlığı’na,
O sm anlı D evleti’nin yerine b ir H ellen D evleti k urulm asını ön eren b ir
m em oran d u m bile sunm uştu.
Fransız p rojeleriyle Rus projesi arasındaki fa rk şöyle; B irincisinde
istenen H ellen D evleti’nin Fransa «him aye» sinde b ir devlet olm ası. İkin
ci p rojen in önerdiği B izans D evleti’ninse R usya h im ayesind e olm ası.
Fransa d evlet çevrelerin de bu p roje üstünde düşünülürken, Rus
a m açla rın a karşı O sm anh D e v le tim k oru m a teziyle yu k ard a sözünü
ettiğim o b ü y ü k çaptaki Fransız yardım ı O sm anh D evleti’ne ön erilm ek
teydi. O ön erin in son u cu O sm anlı D evleti top ra k la rm ın e n ön em li b ir
p a rça sı Fransız askeri işgali a lü n a alınm ış olacaktı. Fransa ya rd ım m -
daki b u a ca yip tutarsızlık kim i O sm anh D evlet a d a m la m u şaşırtm ış,
tartışm alara y ol açm ış, fak at Fransız u yd u cu lu ğ u o d en h İçe işlem işti
ki (krallık Fransası’ndan, N ap oleon Fransası’na, İngiliz diplom asisine,
o ra d a n Alman ve A m erik an yard ım ları d önem in e d eğin ) yaşayan b ir
fik rin b ab ası olan C h oiseu l-G ou ffier’nin İstanbul’a b ü y ü k elçi olarak
atanm ası isteği bile h em en olum lu ya m t alm ıştı.
Fransız dostluğu o d enli içten di ki «G üzel H ellas’ı B oğaziçi (Bos-
fo r) b arba rların ın elin d en kurtarılm ası için» ya zdığı iki bü yü k ciltlik
n e fis bask ül yapıtıyla Fransız A k adem isi ü yeliği k azanan Kont, İs
ta n bu l’d a en etken Batı büyükelçisi olm uştu. (Fransa’da Bûjrük D ev
rim patlak verin ce zavallı k orku sun dan kendi ülkesine değil, R u sya’ya
sığ ın acak k ad ar lastikli bir yurtseverdi.)
Y u n a n ayaklan m asm ı yu k ardan R usya’m n aşağıdan Fransa’nın
teşviki hazırlam ıştır. D ah a sonra R u sya’nm , Fransa’nın. İngiltere’n in
elbirU ğiyle Y u nan istan bağım sızlığı sağlanm ıştır. Türkiye, bu n d an son
ra, d oğu su n d ak i g ü ç ile batısındaki gü çler arasında gergin lik y a d a
d ostlu k ilişkilerinde daim a varlığı süren b ir Y u n a n fa k tö rü y le k ar
şılaşm aktan kurtulam am ıştır. Bellibaşlı ü nlü o la y la n sıralam ak bile
y er alacak. Bir ikisini sıralayayım , kısa sözcüklerle:
N avarin.
İzm ir işgali.
C hoiseu l’ün yardım ın ı and ıran Trum an doktrini.
T ü rk iye’ye a m b a rg o uygu lan m ası (konm ası v e k a ld m im a sı Y u
n anistan ’a karşı tutum a bağlan m ası)
C h oiseu l-G ou ffier’nin g ö z diktiği Ege Bölgesi ü zerine Y u n a n ege-
meıiLiği.
189
TEOKRASİ VE LAİKLİK
190
AMBAR MASALI
192
SEÇİMLER OLKî S İ
193
TEOKRASİ VE LAİKLİK
194
SEÇİMLER ÜLKESİ
195
TEOKRASİ VE LAİKLİK
k a n a lla n d a k ola y k ola y görü lem ey ecek denli karışm ıştır. K ongre k o
m isyon ların d aki b ir başka eğilim de, k om isyon b a şk a n la n n ın n ü fu z ve
prestijlerin in düşm esidir. Yaş, kıdem , tecrü beli olm a gibi şeyler eski
d eğerin i yitirm ekte, k om isyon b a şk a n la n k ola y k ola y değiştirilebilm ek
tedirler.
5 — L obicilik gittikçe tek sorun lobiciliği olm akta. Ö rneğin, çık a
rıla ca k b ir k an u n d ola yısıyla b ir ga z ya da b ir petrol işi g ib i tek b ir
k on u üzerinde b irbiriyle çarpışan lobiler gelişm ektedir. Bu durum ,
p artilerin de eski ön em inin gittikçe azalm asına yol a çıyor. Seçim p ro
p aga n da ları süresi dışm da iki parti arası fa rk la r gittikçe silikleşirken,
n orm a l zam an larda şu p artiden ya d a b u p artid en oluş, yürütm e sek
törü ile yasam a sektörü arası ilişkilerdeki ön em ini yitirm ektedir. Se
çim zam an ların da adayların saptanm asında bile parti ve id eoloji fark
ların d an çok, b u fa rk la r d ışın d a olan başka etken ler ro l olm am ak
tadır. B üyük ön em d eki görüş ayrılıkları, tam anlam ındak i parti çiz
gilerin e göre yü rü m ediği için, soru n lar üzerinde K on gre’den n e son uç
alın a ca ğı — özellikle C u m h urbaşkanı seçim leri yaklaştığı sıralarda —
kestirilem ez olm uştur. K itaptaki b ir deyişle ABD politikası b ir «sü rp
rizler politikası» olm a yolu n dadır. C u m h urbaşkan ın ın im zaladığı
SALT- 2 anlaşm ası, b ir K on gre d u varın a çarpıp durunca. Federal A l
m a n ya B aşbakanı H elm ut Schm idt bile şaşırm ıştı. ABD pohtikasını iç-
çelişkiU olm ak la ve bu sü rprizciliği yü zü n den on u n kararların a bel
b ağlay an A vru p a devletlerinde h uzu rsu zluk lar yaratm ış olm asım eleş
tirm ekle bu n ok tay a p arm ağın ı basm ış b ulu nuyordu .
A n aya saca konm uş olan kural ve ku ru llar dışı olan örg ü tler ve
on ların arkasındaki çık a r gü çleri (örneğin, partileri bile gittikçe sar
m a la ya n ve — kendisi b ir gen eral oldu ğu h ald e E isenhow er’in «indus
trial - m ilitary com plex» adın ı k oya ra k yak ın d ığı — g ü çle r ya d a K on
gre kom isyon ların ı çevreleyen lobiler) C um hurbaşkanı seçim lerin den
son ra işlevlerini gösterm eye başlarlar. Cîeçen d ön em başk an lığın da
M r. C arter’in b ir o yan a b ir bu yan a sallanıp durm ası, gittik çe etkisiz
leşm ekte olan Presidential System içinde siyasal ön derliğe etkin lik ver
m e ça b aların ın b ir son ucu du r. B ugün A B D ’n in d ü n yan ın b irço k ü lke
sinin yazgısına yön verm ed eki d u ru m u n a bakılırsa, bu etkinsizliğe yol
a ça n anayasal k u rulu şu n kusurları o denli d ü şü n d ü rü cü olm aktadır.
A vru p a p arlam en ter sistem leri A vru p a dışı ü lk elerd e de m odel olarak
a lın d ığı halde, A m erik an «Presidential - C ongression al» sistem inin baş
ka yerlerd e m od el olm ayışı d a ilg in ç b ir nokta.
197
TEOKRASİ VE LAİKLİK
198
BÎR KONFERANSIN ANILARI
Bizde b ir zam an lar top lu m bilim ciler Selanik’e, İzm ir’e ve İstanbu l’a
g elen Fransızca kitapları okurlar; Fransa’da en ço k adı geçen top lu m
b ilim ci kim se on a yapışırlar, T ü rkiye’n in toplum sal sorun ların ı o n la n n
aklın a ve a ğzın a göre yoru m la m a ya çalışırlardı. Şim di top lu m bilim
a lan ın da m od a ve m odel Fransızlar değil, A m erikalılar. Y an h ş a n la
şılm asın, b ü tü n A m erik alı top lu m bilim ciler dem ek istem iyorum . En
ç o k O rtad oğu ü lk elerin in soru n la n y la ilgilen enler arasında b u d ed ik
le rim ...
D em ok rat Part iktidara geldiği gün d en b eri b u n la r ’Türkiye’ de b ir
«d in sorunu» konusu tutturdular. K im i «din u yanm ası», kim i «din kal
k ınm ası», kim i «dine dönüş oluyor» yollu gözlem ler, yoru m la m a la r ile
ri sü rdü. B u n la n n etkisi altında olan b izdek iler de şim di öyle. S öy
ledikleri, K em alizm ’den, boş kalan b ir yeri d old u rm a k gib i b ir işlev
g ere ğ i çık tığım belirttikleri bu durum , din sorunu b içim in d e özetlene
bilir. Bu, kon u n u n geçm işin i bilm eyen A m erik alı k afasın a göre, akla
u y g u n gözüken, b ir spek ü lasyondur. D ediğim yön d e y a zan lara sor
sam : İslam lıkta «din sorunu» n ed ir? Bugün din anlayışı n ered e ken
din i gösterir? Desem yanıt verem eyecekler. V erseler de söyleyecek leri
şejdn «din sorunu» değil, b asba ya ğı «politik sorun» old u ğu n u anlam a
m a k için insanın hayli saf olm ası gerekir. (B urada A ra p la n , b ir ö lçü
de de p olitik soru nların ı bile düzenleyem em iş olan Pakistan’ı a jr ı tu
tuyoru m . T ü rkiye için d ir söylediklerim .)
H ıristiyanlıkta d u ru m başka; ora d a «din sorunu» h â lâ ayakta. İsa
m itosu n d an «d ü n yanın karşısın da kilise» soru n ların a d eğin k a ç yüz-
ja ld ır tartışılan işler h âlâ tartışılıyor. A n laşılan bu n d an zevk alan ya
d a ken din e iş çık aran kişiler var. Fakat H ıristiyanlıkta d a bizde «din
soru n u » d en ip d e aslında «din sorunu» olm ayan akım lar v e örg ü tler
de var. Bunun belki en iyi örneği, şim di İngiltere’de tepki k onusu olan
A m erik a k aynaklı K u K lux K lan örgütü.
Bu a cayip a d lı örgüt, geleneksel H ıristiyan örgü tleri cin sin den bile
olm ayan b ir örgüt. K endisi din adın a «m ücahede» ya pm a iddiasm da.
200
KU KLUX KLAN
201
TEOKRASİ VE LAİKLİK
Klan. B ilm iyordum , m eğer bu örgütte olan lara ü lkeye giriş yerlerin de
izin verilm ezm iş. H avaalanın da Mr. Ehıke adlı A m erik alın ın b u ö rg ü
tün «Ejderha-i â za m »ların d an b iri oldu ğu n u bilm eyen m em u ra pasa
p ortu n u dam galatıp içeri girm iş. O lay nasıl d u yu ld u bilm iyoru m . Fa
kat eylem e geçtiğin i fa rk ed en ga zeteciler a çıklad ılar sanırım . Mr.
D uke ön ce ziyaretini önem sizleştirm eye çalıştı: «Bizim k ötü am acım ız
yok, b izi k ötü tanıtan H ollyw ood oldu,» diyor. «A m a cım ız dinim izi yü k
seltm ek, b eyaz insanın kü ltü r m irasını yaşatm ak. G eceleri a levler sa
çan haçlarla, b eyaz giysiler ve başlık lar için d e yaptığım ız toplantı ve
yürüsrüşler ço k güzel olu yor» d iy or gazetecilere. Bir çeşit «din tiyat
rosu » oyn u yorla r sözde.
Bu yazım ı siz ok u yu n ca ya değin M r. D uke b elk i sınır dışı edilecek
ve «insan h a k la n » ülkesine geri gön d erilecek . İçişleri B akanı’nın b ö y
le b ir yetkisi var. Polis on u h en ü z bulam adı d iyorla rsa da Parlam en
to ön ü n de çık m ış fo to ğ ra fı va r gazetelerde. Ben de T V ’deki k on u şm a
sını dinledim . «Bakan n eden se b eya z insana «ön yargılı (prejü jeli) am a
siyah a değil», diyerek sırıtıyordu. Evet M illi C ephe ile p aylaşık üyeleri
varm ış. B u n la n çoğ altm a k için çalışm aya gelm iş.
B ilm iyordum , am a şim di onu da öğrendim . Ku K lu x K lan h âlâ ya
ş ıy o r ve dipdiri. Böyle b ir olayın yarattığı soru n b ir «din sorunu» m u
dur, yoksa salt b ir «politika sorunu» m u ? B izdeki d u ru m ü zerine k o
cam an ya rg ılar verm ed en ön ce b u n u n üzerinde düşüneUm.
TANZİMAT
Tanzim at’ın yü zü n cü yıld ön ü m ü d olayısıyla M a a rif V ek illiğ i’nin
girişim iyle Tanzim at adlı v e b irço k ya zar ta ra fın d a n kalem e alınan
b ü y ü k b ir eser çıktı. Bu eserde T anzim at h akkın d a b irço k ya ra rlı bilgi
ve ilgi çek ici sayısız b elg eler vardır. B u nlar arasında M a a rif V ekâleti
sayın ve b ilg in m üsteşarı İhsan S u n gu ’n u n ya zd ığı «T anzim at ve Y en i
O sm anhlar» adlı uzun m akale, N am ık K em al ve Z iya P aşa’m n Tanzi
m a t’la ilgili olan m akalelerin den xızun ahn tılar yapm ak suretiyle b u
g ü n k ola yca elde edilm esi m ü m k ü n olm ayan b ir ço k b e lg e ortaya çık
m ış oluyor. G erçi bu m akaleler, zam an ında basılm ış v e yayü m ış olan
m akalelerdi. Fakat b u n la n n çık tığı gazete ya d a m ecm u aları h e r yer-
d e b u lm a k m üm kü n olm adığı gibi, eski h a rfle ri b ilm eyen g e n ç k u şa
ğ ın da okum asına im kân verm eyecek b ir d u ru m vard ı. S aym Ihsan
S u n gu ’n u n b u eseri aynı zam anda önem li b ir noktaya da hizm et etm iş
olu yor: Ş im diye k ad ar geçm işteki düşü n ü rlerim iz h akkınd a a ydın la
rım ız, ço cu k lu k la n n d a ok u ld a kitap ve öğretm en ara cıh ğ ıy la ulaşan
görü şlerd en b elleklerin de kalm ış olan d ü şü n celerle şu ya da b u ya r
gıya v a n rla r. Fakat bu kişüeri bü tü n eserlerini dikkatle in celeyerek d e
ğerlen d irm eye çalışm azlardı. N am ık Kemal, Hâmit, Fikret, Z iya G ök alp
h ak k ın d a yapılan anketlere verilen ce v a p la n n yü zeyselliği ve kişisel
ya rg ıla r taşım ası ve doğal olarak b u yü zeyselliğin v e kişiselliğin d o
ğ u rd u ğu şiddetli ve aynı d erecede sığ ve kişisel tepkileri hatırlam ak
yeteriidir. Şim di bu y a z ıla n n yayın lanm asıyla N am ık K em al’in d ü şü n
ce yapısını dah a d oğru ve gerçek olarak saptam a fırsa tla n artm ış olu
yor.
Ihsan Sungu, ya 3anladığı b elgeleri G en ç O sm a n lıla n n T an zim at’la
ilgili m u h telif m eseleler h ak k m d ak i görü şlerin e göre çeşith başlık lar
altın da sıralıyor. Bu m eselelerden birisi, din v e d evlet v e genelHkle ö rf
ve âdet, ahlak vesa ir toplum sal k u ru m larla din ve d ah a d oğru su İslam
şeriatı arasın daki ilişki m eselesidir. B ugün T ü rkiye C um h uriyeti Teş
kilatı Esasiyesi’n in ve C um huriyet H alk Partisi p rogra m m ın ana tem el
lerin d en birisi laiklik tir ve b u n u tartışm a k on usu ya p m ak b ü e akla
gelm ez. O ysa y a n m yüzyıl geriye b ak tığım ız zam an b u n u n en b ü y ü k
düşü n ü rlerim izin bile h âlâ çözem ed ikleri b ir m esele oldu ğu n u g ö rü
yoru z.
ao3
TEOKRASİ VE LAİKLİK
20i
TANZİMAT
20S
TEOKRASİ VE LAİKTİK
209
TANZİMAT
etm eye ne k ad ar ehem m iyet verd iğin i gösterm ek için şu hadiseyi zik
rediyor.- N am ık K em al’in ark adaşların dan R ifat B ey’in vaktiyle b ir
Fransız m ü ellifin in eserini esas tutarak Paris’te n eşrettiği H ukuku
U m um iye adlı eseri İstanbul’da tek rar neşretm esi ü zerine o sırada
M a gosa ’da b u lu n an b ü y ü k edip yazdığı b ir m ektupta, ahlak ile kanun
ların m enşelerini laik ve sosyal esaslara irca ed en b u esere itiraz e d e
rek şu m ü lah azaları ileri sürüyor: B izde h a y ır ve şerri, faziletleri ve
reziletleri gösteren a n ca k kitap ve sünnet’ten alınm ış olan h ü kü m ler
dir. A h la k a ait olan m ülah azaları b u kitapta zik rolu n an h allere şam il
sayarsak insanın d in sah ibi olm ak ih tiya cın d a n vareste olm ası lazım
gelm ez m i? V e h a k ve n âh a k ’ı ahlak sayesinde öğren m eye in sa n la n n
iktidarı olsaydı «E nbiyayı İlahi» ye ne ih tiya ç kalırdı? H ak ve n â h a k ’ı
bild iren felsefi m ü lah azalar değil, din i «ilh a m lar»d ır (s. 811-812).
C>zetleyecek olursak, gerek N am ık K em al’in ve gerek Z iya Paşa’
n ın telakkilerine göre; Tanzim at, devleti d in d en a yırm a ya yelten en b ir
h areketti. Şim diye k a d a r d evlet resm en şeriata istinat ed iyord u , m e s e
lâ şeriatın özgü rlü k ve eşitlik k a v ra m la n n m tatbik olu n a m ayacağı ve
ga yri m ü slim olarak Islam lardan a yırdığı H ıristiyan lan n d o ğ a l hak-
la n n a konm uş olan tahdidat b u cü m ledendi. Tan zim at b u husustaki
y a sa k la n k aldırm akla d evletin h areketini a çık ça tam m an asıyla şeria
ta istinat etm em iş olarak gösterm ek istiyordu. F erm anın n ıh u n a gö re
din v e itikat m eselesi ferd in v icd an ın a kalm ış b ir m eseleydi v e d e v
letin d oğru d an d oğ ru y a b u n u n la ilgisi olm ayacak tı. H akikatte b iliy o
ru z ki bu, İngiliz ve Fransız d ip lom a tla n n m H ıristiyan teb aa ya m ü savi
h a k la r tem in yolu n daki (şüphesiz ki sadece filan trop ik olm ayan ) g a y
ret ve tazyiklerinin neticesiydi.
İşte N am ık K em al ve Z iya Paşa b u siyasete itiraz ed iyorla rd ı. Bi
rin cisi fik irlerin i düşünsel ve kuram sal b içim d e ifa de etm eye çahşm ış,
İkincisi ise d a h a p op ü ler hatta bazen b a ya ğı b ir şekilde ifa d e etm iş
tir. N am ık K em al b aşlıca b irk a ç şeye itiraz ediyordu:
1 ) Şeriatla özgü rlü k ve eşitlik prensiplerin in u yu şm azlığı telakki
si. O n a göre şeriatta insanm tabii h a k la n m red ve in k â r eden h içb ir
şey yoktur. 2) Bizde d in ve devletin a y n lm a sı prensipi. O n a göre, A v
ru p a ’da b elk i iyi ve d oğru olan bu tefriki b izde ya pm aya (y u k a n d a
zikredilen b irin ci m ü lah azadan d ola yı) asla gerek yoktur; b u iki m ües
sese bizde A v ru p a ’d a oldu ğu gib i b irbirin e zıt değildir. 3) T an zim at b u
n u yapm ak la devleti d in i yaptın m lardan , d in i d e d evlet y a p tın m la n n -
d an m ahru m etm iş oldu. 4) B undan ötürü, b u h arek etiyle İslam lığın
A vru p a H ıristiyan m illetlerin den aşağı old u ğu a çık ça k ab u l edilm iş
ve A vrup alIlar’da b u sanıyı b üsbütün kuvvetlendirm iştir.
B unlardan g özü k ü yor ki b ü y ü k ed ib in kendisi d e T anzim at d evri
n e has olan ikilikten kurtulam am ıştır. Bu ikiliği teşhis ettiği v e orta
d an k aldırm aya çahştığı kesindir. G a rp ve Şark, d oğa] h ak lar d ok tri
n iyle şeriat, h alk ile sultan, m o d e m d evlet ü e teokrasi a ra sm d a kesin
207
TEOKRASİ VE LAİKLİK
YENİ İSLAMCILIK
İslam A n sik lopedisi ve Islam -Türk A nsiklopedisi.
Bu eserlerin b irin cisi E ğitim B akanlığı tarafından, d iğeri de özel
b ir girişim ü rün ü olarak b ölü m ler halin de n eşredilm ektedir. Şim diye
k a d a r b irin ci eserin h en ü z daha A h arfin d e olan d ört bölüm ü, İkinci
n in de yine A h arfin d e olan 16 form a sı çıkm ıştır.
G en çler d e dahil olm ak üzere ok u yu cu ları arasın da ço k alâka,, ra ğ
b et ve satış tem in etm eyi b aşardığın ı g örd ü ğ ü m ü z Islam -Türk A nsik-
lop ed isi’nin b aşın a b ir m u k addem e ya zan n a şir B ay E şref E dlp’in ya
zısından a n lad ığım ıza göre Eğitim B ak an h ğı’n ın İslam A n sik lopedi-
si’ni tercü m e ve n eşretm eye k arar verm esi ü zerin e Batıh m üsteşrik,
m isy on er ve Y ah u dilerin ve M ü slüm an h k d üşm an ların ın p rop ag an d a
ve hataları ile d o lu old u ğu söylenen b u eserin vereceği yanhş kanaat-
l a n d üzeltm ek için T ürk ve İslam b ilgin leri ta ra fm d a n b ir ansiklopedi
n eşrin e lüzu m görü lm ü ş ve b u eser b u ih tiya cm ü rü n ü olarak m eyd a
n a gelm iştir.
Şu halde M a a rif V ek illiği İslam A n sik lop edisi’ni neşretm ekle ce-
su rane b ir h arekette bulunm uştur. Fakat M a a rif V ek ilh ğ i b u işi körü -
k örü n e yapm am ıştır. Ç ıkan cü zler gerçek ten özen h b ir çalışm anın
ü rü n ü olm uştur. Bazı b ölü m ler h em en hem en telif d en ecek k a d a r tas
h ih ve ila velerle çıkm ıştır. B aşkasının hatasından ve p rop agan d asın
d a n k ork m ayan b ir zihniyetle h areket edilm iştir. Eserin b aşın a Şark
h ak k ın d a ga rp ta k i b ilgin in u ya n ışı ve evrim i h ak k ın d a ya ra rlı ve de
ğ erli b ir tetkik konm uştur.
İki ansiklopedin in b azı m add elerin i karşılaştırm ak ya ra rh olur.
B öyle b ir karşılaştırm ada d ik k ati çek en n ok talarda n b irisi şudur: Is-
lam -T ü rk A n sik lop edisi’n i çık a ra n la r İslam A n sik lop ed isi’n de p ro p a
g a n d a oldu ğu n u ileri sü rd ü k leri h ald e k en dileri d e sık sık aksi p ro
p aga n d a yı yani İslam a kidelerin in p rop agan d asın ı yapm aktadırlar.
Şüphesiz ki b u p rop a g a n d a cı zihniyet eserin b ih m sel d eğeri h ak k m -
d a kuşku u yan dırıyor. Bu p rop ag an d an ın k ay gıla rm d an b irisi Islam i-
yeti on a m isyon er ve Y ah u d iler tarafın dan a tfolu n an şeylerden ayık
la y ıp tem iz ve ilk h alin e g öre gösterm ektedir. A yn ı zam a n da on u m u
a y y e n insanlar a rasm d a b ilfü l anlaşılm ış ve tatbik edilm iş o ld u ğ u
biçim iyle değil, ideal biçim in e göre gösterm ektedir. M esela İslam A n
208
YENİ İSLAMCILIK
209
TEOKRASİ VE LAİKLİK
Bu cereyan, şiaxı «İslam iyet gelişm eye en gel d eğild ir» şeklinde ifa
d e ed ilen ve fik ir tarih im izde vaktiyle Sıratı M üstakim ve Sebilürreşat
m ecm u aları etrafın d a toplanan m u h arrirlerce işlenm iş olan görü şü n
devam ıdır. Esas düşünce b u rad a da yine ayn ı şiarla ifa d e edilebilir.
Son on beş yıl içinde yurtta ve d ü n yad a öyle olaylar cereya n etti, «k ö p
rü n ü n altından o k ad ar sular aktı» ki b u gü n b u görüş tam am ıyla cerhe-
dilm iş ve hatta unutulm uş b ir d ava h aline gelm iş sanılıyordu. Ö b ü r
yandan, id d ia bizde bu şekilde k ü su fa uğram ış b ir h aldeyk en b aşlıca
M üslüm an m em leketleri olan M ısır ve H indistan gib i m em leketlerin
ulem ası arasında devam etm iş ve üzerinde işlenm iştir. Bu m em leket
le r bazı Batı ülkelerin in iktisadi ve siyasi n ü fu zla rı ile ga rp m ed en i
yetinin tekn olojisin in istilasına u ğrad ık ları zam an cid d i b ir m esele
karşısında kalm ışlardı; H alk arasın da cari old u ğu şekilde dinî em ir ve
n eh iyler sistem inde b u tek n olojin in yarattığı yeni d u ru m la r hakkında,
getird iği yen i eşya, âlet, libas vesaire gibi b irço k vasıtalar h ak k ın d a
ve bü tü n b u n la n n getird iği m ü n asebetler ve nih ayet k ıym etler an a r
şisi h ak k ın d a h azır b ir h ü kü m yoktu. H er toplu m u n d in i yön eticileri
o karşı cem iyetin içine yen i u n su rla r gird iği zam an on a karşı çıkarlar.
Bu, yüzlerce, bin lerce m isalleri ile ilm in tespit ettiği b ir vakıadır. M ev
cu t sosyal nizam ı d eğiştirecek m ahiyette olan yeni u n su rla r karşısın
da din h içb ir zam an «hay. hay, buyu rsu nlar» dem em iştir. A n ca k m uz-
■ta r vaziyette kalın ca h iç olm azsa kıym etler âlem ini k u rtarm ak k aygu -
su ile birtakım «ak lileştirm e»lerle yenija eskinin k alıbın a vu rm a y a ça
lışm ış ve b ir sürü ikiliklere sebep olm uştur. îşte, T ü rkiye gibi b ir «la
iklik» inkılabı yapam ayan b u M ü slüm an m em leketlerinde va ziyet b ö y
le olm uştur. Bu yü zden b u m em leketlerde b ir «akılcılık» cereya n ı y e
rin e b ir «akiileştirm ecilik» cereya n ı başlam ıştır. D en ildiğine göre, M ı
sır b ilgin lerin den b ir zat derin tetebbu at n eticesinde elektriğin bile
K u ran ’da ön ced en b ildirild iğin i göstererek İslam iyetin h e r türlü terak
kiye en gel olm adığın ı kanıtlam ıştır! Bu, d erin tetebbu kudretin i elek
trikte yeni b ir şey k eşfetm ek suretiyle vatandaşların ın h ayatın da b ir
in k ıla p yapm ak için h arcam aktansa K u ran ’ı iptal edem ediğini ispat et
m ek suretiyle on ların im anını kurtarm ak için h arcam ayı yeğlem iştir.
İslam düşü nce h ayatın da yapılan bu hareketin b ir «akılcılık» ce
reyan ı d eğil b ir «aklileştirm ecilik» cereyan ı oldu ğu n a işaret etm iş
tim. B una b en zer b ir hareket ve bu n u tenkit e d e r gibi gözü k en b irta
k ım hadiseler H ıristiyanlık tarihin de de olm am ış d eğild ir. Bu cere
yan b ilin d iği gibi Protestan R eform a sy on u ’dur. Batı u yga rlığın d a Hı
ristiyan R eform a sy on u ’n u m üteakip P rotestanlığın ve bilhassa Kalvi-
n iz m ’in b izim b u g ü n Batı u yga rlığı d iye a n d ığım ız ek on om ik ve sos
ya l sistem i m eydana getirm ekte b a şh ca etken oldu ğu ileri sürülm üş
tür. G erek Protestan ve bilhassa K alvinist din ve ahlak pren sipleri ve
gerek dini örgü tü İslam iyetin zihniyetine ve örgü tlen m esine pek b en
zer gözü kü r. H er ikisi de m istisizm e, sihre ve u h revi asetizm e yü z v e r
210 .
yeni İSLAMCILIK
m ez; «kazananın A lla h ’ın sevgili kulu oldu ğun u » söyler; d in î örgü tü n
de ru h b an hiyerarşisi kabul etmez. Şu halde neden Batı’da Protestanlı
ğın u yga rlık yaratm akta oyn a d ığı b u rolü İslam lık da yapm asın ?
Bilim sel k esinlem eler yerine «tatlı istek ve arzu larım ızı söylem ek»
tense olaylara bakalım : Protestan sosyologları tarafın dan ortaya atıl
m ış olan b u tez b u g ü n tam am ıyla çü rütülm üştür. Fakat iddian ın çü
rü k lü ğ ü n ü özellikle İslam u ygarlığın ın son tarihi kanıtlar: E ğer din i
b ir zihn iyet ve ahlak sosyal b ir sistem yaratacak b ir etk en olm ak gü
cü n e haiz olsaydı R eform a syon ’dan sonra teknolojisi, iktisadi teşkilatı,
ilm i ve dünyevi zihniyetiyle d ün yayı sarsan kapitalist sistem in İslam
ü lkelerinde daha önce, d a h a k ola y başlam ası ya da A v ru p a ’ da b aş
lam ışsa b ile b u ülkelere hem en v e k ola yca girebilm esi gerekti. Çünkü,
b u Protestan sosyologlarının tezini ve bizim «aklileştirm e» felsefesin i
k abu l etm ek lazım gelirse, İslam d in in d e b u m eden iyeti en gelleyecek
h iç b ir şey yoktur.
D inin toplum sal evrim ve b ilim le olan ilişkilerini tartışırken, H ı
ristiyan lık için oldu ğu gibi İslam lık için de, ü ç şeyi b irbirin d en a yır
m a k gerekir: D in söz konusu oldu ğu zam an, bu iki b ü y ü k ve beşeri
m ahiyeti h aiz olan din de dah ü olm ak üzere, akla gelen lerden birisi
b u dinî sistem lerin içine girm iş olan sihri anan elerdir. G erek H ıristi
ya n lık ve gerek İslam lık ya3n ld ık la n 3rerlerin k avim lerin in aşiret d ö
nem inden kalm a sihri ananelerinin etkisinden kurtulam am ışlardır. H ı
ristiyan lıkta b u n u görm ek ço k k ola y oldu ğu gibL Islam iyette d e ku
ram sal, resm i ve O rtodok s teolojinin bü tü n m ü cadelesin e rağm en sihri
sim geler, ritler ve itikatlar yaşam ıştır (tek rar ed elim ki b iz dinî b ir
ilah iyat sistem i olarak değil, sceyal b ir ola y olarak m ütalaa e d iy o
ru z) . D inin bu cephesinin ihm le uyu şm asına n e tarihsel evrim , ne d e
bün yeleri itibarıyla olanak yoktur.
İkinci ayırt ed ilecek ta ra f d in d e aynı zam an da v icd a n a ait b ir ah
laki d eğerler sistemi oluşu ve aynı zam anda b ir sosyal denetim işlevi
oluşudur. Bu değerlere inanan kim seler için o n la n n m antıksal v e ras
y on el izahı aranm az, sorulm az. Bu değerleri bireylere u ygu lay an top
lum sal denetim m a k a m la n da b u n ların neden in i verm ez; a n cak belki
birtak ım allegorik, sem bolik açıklam alar yapar. B unlar rasyonel b ir
tahlile tabi tutu lm azlar (bu değerlere m ensup olan lar b ak ım ın d an söy
lüyoru m ; yok sa harici ve bilim sel b ir m üşahit ta ra fm d a n d e ğ il). Bun
la r K an t’ın «k ategorik imp>eratifler»idir. Protestan s o sy o lo g la n m n b u
gü n k ü Batı u yga rlığın ın özü nü oluştu rdu ğu söylenen kapitalist zihni
yeti yarattığını sa v u n d u k la n zam an a n la d ık la n dinî etken işte budur.
( ^ l a r a göre evvelce H ıristiyanlığın h azırlad ığı b u ahlak sistem i b u r
ju vazin in iktisadi ve toplum sal ahlakına (ne ga rip b ir rastlan tı?) tıpa
tıp u ygu n gelçıiştir.
D inde aranm ası gerek en ü çü n cü b ir öğe de on u n b ir gerçek bilgi
olm asıd ır... H er dinî sistem de evren, arz, hayat, insan, ru h v e tarih
211
TEOKRASt VE LAİKTİK
212
KURAN: ŞİİR VE KANUNLARI
213
TEOKRASİ VE LAİKLİK
köle ve dilen cilerle d eğ il... M ekke m eclisinde sözü geçen zen gin aile
şefleriyle de çevrilm iş buldu.»
Zen gin tü cca r sm ıfm ın da yard ım ın ı tem in eden Peygam ber, artık
m u h afa za k âr k u vvetlerle m ü cadele ed ecek k ad ar kuvvetli b ir cem aat
bulm uş, tek T a n n fikrin e Y ahu dilerle olan tem aslarından dolasn daha
alışkın olan M ed in e’ye m ü cad ele için göçm üştü.
M ek k e’de geçen tazyik ve m ü cadele y ılla n için d e inen âyetlerde
h en ü z daha devlet ve kanun hü kü m lerin e rastlanm az, n e,d in i m erasim
ne d e içtim ai v e cezai k an u n la r bulunur. B unların bü tü n sıklet m er
kezi b ir tek T a n rı’n ın m u tlak kudretine inandırm aktır; b u n u n için
b aşk a k avim îerin u ğrad ığı a cı akıbetler hikâye ediliyor, hesap ve k ıya
m et günü, ceh en n em ve cen net anlatılıyor.
D aha son ra eski T evra t’tan alınan hikâyelerle, getird iği em irlerin
yen i b ir şey olm adığını, d a h a ön ce T a n n ta ra fın da n yollan an v a h iy
lerden ibaret oldu ğu n u anlatır. Bu hikâyelerin anlattığı v a k a la n k en
di d ava sın a d elil olarak kullam r. Esaslı ahlak pren siplerin i em reder:
A lçak gön ü llü lü k , sadaka verm e, verilen sözü yerine getirm e, kendini
n am az ve ibadete verm e. N ehiylere gelince; Ç ocu k la rı diri diri göm m e,
iffetsizlik, a dam öldürm e, ök süzlerin m alına dokunm a, h ırsızlık ... N i
h ayet yenm esi h aram olan yem ekler gösterilm iş, rib â yasak edilm iş
tir, fa k a t yeni d in in ahkâm ve âyinlerine d a ir esaslı b ir şey yok tu r
henüz.
A n ca k M edine surelerindedîr ki din in bü tü n tafsilatıyla nasıl ku
ru ld u ğ u görü lm ey e başlıyor. A rtık M u h am m ed b ir şe f ve b ir kanun
vâzıı gibidir. A rtık yen i b ir cem aatin am eli m eseleleriyle k arşılaşıyor
ve o n la n h alled ecek h ü k ü m ler k oym a ya m ecb u r oluyor. «H arp ve sulh
gib i m ü h im m eselelerden tu tunuz da aile h ayatın ın en in ce teferruatı
bile d oğru d a n d o ğ ru y a P eygam ber ta ra fm d a n b ir k arara b a ğla n ırd ı...
Bütün b u k ararla r h er yerde ve h er zam an için m akbu l v e m u teb er b ir
k an u n olarak verilm ekteydi.»
B ununla b era b er b u n la r p ek m ü p h em ve u m u m i hüküm lerdi, h at
ta o k a d a r ki yazara g ö re «K uran ’d a açık ve k at’î olarak tesbit edil
m iş olan k an u n ların azlığı insana şaşkınlık v erir... M edine surelerin
de d e p ek a z k an u n v a rd ır... Büs^ük b ir kısm ı gü n d elik ve g e çici o la y
larla ilgiUdir. B unlar b ir ta ra fa b ırak ılırsa «geride talim at veya şeriat
ola ra k tetkik ed eceğim iz p a rça la r pek az, pek kü çü k tü r». Dini, m edeni
ve cezai h ü k ü m ler M ed in e’de inen ve altı yü z âyetten m ü rek k ep olan
ü ç u zu n su rededir ki b u n la r K u ran ’ın ancak o n d a b iri kadardır.
«M u h am m ed ’in yeni b ir h u ku k külliyatı yaratm ak ve üm m etini
sert ve a ğır iba d et v e âyin lere zorlam ak istem ediği b e llid ir... Bunun
için p ek az iba d et ve âyin usulleri k o 3rmuş»tur. H atta M u h a m m ed ’e
göre «d ü n ya işleri hak k ında kendisince verilen kararların h e r türlü
h atad an u zak oldu ğu y olu n d a b ir in a n ca va rm a m a la n n ı h alk a tav
siy e ed en b ir hitabesin de gören eklerin m u h afazası bildirilm iştir... Y e r
214
KURAN: gİİR VE KANUNLARI
215
TEOKRASİ VE LAİKLİK
olan a hlak p rensiplerin den ibaretse onun b aşk a ah lak larda n h içb ir
fa rk ı kalm ıyor.
H albuki (K uran değil) İslam lık aile, ekon om i, hatta sanat ü ze
rin d e k endin e göre ahlaki em ir ve n ehiyleriyle b a şk a la n n d a n a y n la n
ve bu ayrılık larıyla îslam kavim lerl üzerinde d erin tesirler bırak an bir
din olm uştur. (Resm i ve m usikiyi teşvik etm eyişi b u g ü n estetik geri
liğim izde ne k ad ar âm il olm aktadır, aca ba b iliy o r m u yu z?)
Y azar, g erçek K u ran ’ın keşfedilm esiyle garp ta oldu ğu gibi, bizde
d e İslam lığın saf k aynakların a d ön en b ir reform a syon b aşla ya ca ğın ı
u m u yor. A n ca k bilm ek lazım dır ki garpta reform asyon din adam ları
n ın din tarihini a ydın latm aların ın neticesi değil, derin ek on om ik ve
sosyal şartlardaki değişm elerin inikâsı olan b ir hadise olm uştur. Bizde
b u şartlar gerçekleşm em iş olm akla k alm ıyor, h en ü z daha b ir kü çü k
kitapçıkta b ir ya ba n cı âlim inin dine karşı takın dığı d ü n y evi ve ra s y o
nalist görüş bile yerleşm iş değildir. D in hadiselerini, kutsal ve h arik u
lade h ad iseler olarak değil, olagelen cem iyet h adiseleri diye a la m ı
yoru z.
D iğer b ir nokta: Bu eser gösteriyor ki K u ra n ’ın talim atı o zam an
için b ile inkılapçı olam am ıştır. Tıpkı H ıristiyanlıkta oldu ğu gibi. Bun
da d a m evcu t bazı şartlarla b ir telif yapılm ıştır. Bunu bilhassa Ku-
r a n ’ın mahalU gören ek ve geleneklere d oku n m ayışın da görü yoru z. lı>-
tidai sihrine karşı m ü h im b ir rasyon alizm h areketi olan p eyga m berli
dinler, daha um um i b ir insanlık m efh u m u getirm iş, insanın k ardeşli
ğin i tek ve m utlak Tanrı m efh u m u altında birleştirm iş ve insanlık a h
lakı getiraıiştir. B öyle oldu ğu halde, d in î şartlan dıran b ir ço k âm iller
dolayısıyla b u din ler ne sınıf, ne servet, ne ırk, n e ah lak fa rk la n n ı v e
çatışm alarım k aldırabilm işler, n e d e kendi ü m m etleri içindek i tesa-
n ü d ü d ış a n y a d a tatbik edebilm işlerdir. Tersine ü m m etler arasındaki
ça tışm alarda âm il olan u n su rla r getirm işlerdir. Bu, gerek H ıristiyan
lığın ve gerek İslam lığın tarihi şartları b ak ım ın d an tabii h adiseler
olarak görü lebilir. A n ca k b u g ü n ü o zam an lara b ağlam aya kalktığım ız
zam a n d ır ki tabiiliğe ve ilm e u ygu n hareket etm em iş oluruz. Tarihte
b ü y ü k rol oyn am ış b ü y ü k eserlerin kıym etini takdir etm e, on u m u t
lak a gü n ü n im an m evzu u yapm ak la olm az.
— N iyazi B erkes
adam 196