Professional Documents
Culture Documents
lletişim Yayınlan
Klodfarer Cad. lletişim Han Na. 7 Cağaloğlu 34400 lstanbul •Tel: 212.516 22 60-61-62
Fax: 212.516 12 58 • e-mail: iletisim@iletisim.com.tr • web: www. iletisim.com.tr
MODERN
TÜRKİYE'DE
SİYASİ
DÜŞÜNCE
Tanzimat ve
Meşrutiyet'in Birikimi
MODERN
TÜRKİYE'DE
SİYASI
•• ••
DUŞUNCE
CJ
.:·
L D.
·.,
İ N Y A Z "A R .L A R ti
MEHMET Ö. ALKAN • EMiN ALPER• MASAMI ARAi •SUAVi AYDIN •
Sunuş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .1 1
Giriş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .1 7
C E M AL KA F ADA R
Osmanlı Siyasal Düşüncesinin Kaynaklan
Üzerine Gözlemler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23
C E M i L OKT A Y
Bizans Siyası ldeolojisi'nden Osmanlı
Siyası ldeolojisi'ne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. 29
. .
I L B E R O R T A Y LI
Osmanlı'da 18. Yüzyıl Düşünce
Dünyasına Dair Notlar. . . . . . . . . . . . . . . · · · · · · . . . . . . . . . . . . . . .3 7
Ş E R i F M A R Di N
Yeni Osmanlı Düşüncesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 42
G Ö K H A N Ç E TI N S A Y A
Kalemiye'den Mülkiye'ye Tanzimat Zihniyeti . . . . . . . . . . . . . . . . 54
• Mithat Paşa
GÖKHAN ÇETİNSAYA . ... .. ... ............. ........................... .. . ...... ....60
CE M i L KO Ç AK
Osmanlı!Tiırk Siyasi Geleneğinde Modem Bir Toplum
Yaratma Projesi Olarak Anayasanın Keşfi
Yeni Osmanlılar ve Birinci Meşrutiyet . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .72
. . .
i Ç i N D E K i L ER
S ELÇ U K AKŞ I N S O M EL
Osmanlı Reform Çağında
Osmanlıcılık Düşüncesi (1 839-1 91 3 ) ................................. ...88
•Abdullah Cevdet
KEREM ÜNÜVAR... ......... .......... ........... .. ....98
S U A V i A Y DI N
İki İttihat-Terakki: İki Ayn Zihniyet, İki Ayn Siyaset . . . . . . .1 1 7
•Ahmet Rıza
BARIŞ ALP ÖZDEN/ ATİLLA LÖK . ................... .... .. . .... . .......... .......1 2 0
K E R E M Ü N ÜV A R
Ittihatçılıktan Kemalizme
İhya'dan İnşa'ya . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .1 29
K A A N D U R U KA N
Türk Liberalizminin Kökenleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .1 43
• Prens Sabahaddin
CENK REYHAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . J 46
• Prens Sabahaddin'in Düşünsel KiJynaklan ve
Aşm-Muhafazakar Düşüncenin ithali
AYKUT KANSU .......... . · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · . . . . . . . . .1 56
FÜS U N ÜSTEL
II. M eşrutiyet ve Vatandaşın "İcadı" ........ . .......1 66
• Ahmed Mithat Efendi
BURAK ONARAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . J 70
M A S A M ! A R Ai
Jön Türk Dönemi Türk Milliyetçiliği . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .1 80
• Ö�er Seyfettin
EMiN ALPER.... ............................................ ............. .... J 86
A . GÜ N S O Y S A L
Tatarlar Arasında Türkçülük . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .1 96
•Ahmet Ağaoğlu
A. GÜN SOYSAL . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 202
i Ç i N D E K i L E R
M U R T A Z A K O R LA EL Ç I
Pozitivist Düşüncenin İthali ........... . .... .... ........................ ... 21 4
J A L E P A R LA
Tanzimat Edebiyatı'nda Siyasi Fikirler ............. ......... . .. 223 .
• Tevfik Fikret
ERDOGAN ERBAY ........... .. . ...... ................................... ........ ... 226
.
I S M A I L KA R A
lslam Düşüncesinde Paradigma Değişimi........ . ....... .... . . 234
• Namık Kemal
CEMİL KOÇAK . ..... .................. ..... . .. ................ . . ..... .. . .... .. 244
G Ö K H A N Ç ET I N S A Y A
İslami Vatanseverlikten İslam Siyasetine..................... . .. 265
• il. Abdülhamit'in Siyasal Düşüncesi
ORHAN KOLOGLU ........... ... ................... ... .................. .... ... 273
. .
A YK U T KA N S U
20. Yüzyıl Başı Türk Düşünce
Hayatında Liberalizm ........................ ............... ...................... 27 7
M ETE T U N Ç A Y
Cumhuriyet Öncesinde Sosyalist Düşünce . .......... . . . ...... . 296
• Hüseyin Hilmi
OYA BAYDAR .................... ........................... ...................... .. 300 .
• Parvus Efendi
ASIM KARAÖMERLİOGLU .. ..... ......... ... · · · · · · ... ... .304
ZA F E R T O P R AK
Osmanlı'da Toplumbilimin Doğuşu. . ..... ........... ... .. .31 0
• M. Ziya Gökalp
HAMİT BOZARSLAN .. ... ..... ........... ... .... . ..... .
. .. 31 4
• Ziya Gökalp'in Korporatifçilik,
Millet-Milliy�tçilik ve Çağdaş Medeniyet
Kavramları Uzerine Bazı Düşünceler
KEMAL H. KARPAT ....... ......................................................... ... 328
iÇiNDEKiLER
NIC OLE A . N . M . V A N OS
Osmanlı Müslümanlannda Feminizm . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .335
F A T M A GÜL B E R K T AY
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Feminizm . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .348
A R U S YU M U L I R I F A T N . B ALI
Enneni ve Yahudi Cemaatlerinde
Siyasal Düşünceler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 362
FOTI B E N L I S OY ! S T E F O B E N LI S OY
Millet-i Rum'dan Hellen Ulusuna (1 856-1 922) .....367
M E H M E T Ö . A LK A N
Resmi ideolojinin Doğuşu ve
Evrimi Üzerine Bir Deneme ... . . . . . . . . . . . . . . . . . · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · . . . 377
Kaynakça . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 409
Dizin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 433
12
var ki zihniyet analizinin özel bir alan sıyla, diğerlerinden farklılaşıyorlar. 1.
olduğu ve çok yönlü bir düşünsel ar Ciltte, Türk modernleşmesinin Cum
keolojiyi gerektirdiği takdir edilecek huriyet-öncesi siyasal düşünce mirası
tir. Zihniyet analizine ilişkin, bu edis toparlanıyor; bu miras, Cumhuriyetin
yondaki kimi makalelerin arkaplanın siyasal-düşünsel oluşumlarıyla sürek
da değerli veriler bulunacaktır; ancak liliği içinde ele alınıyor. 9. Ciltte ise,
bu işlevin tümüyle yerine getirilmesi siyasal düşünüşün tarihsel süreci
bu çalışmadan beklenemez. Ancak içindeki kopuşlar, süreklilikler, dö
Modem Türkiye'de Siyasi Düşünce, fi nemsel bağlamların etkileri, akımları
kirler, doktrinler ve ideolojiler bahisle ve dönemleri yatay kesen ortak dü
rinde eksik bırakmama iddiasındadır. şünsel karakter özellikleri tartışılıyor.
Bu bakış açısıyla, kendisini doğru Bu ciltteki yazıların bir bölümü kro
dan siyasal seçişlerle ve iddialarla ifa nolojik analize eğilecektir. Böylece,
de etmemekle beraber, siyasal düşü tek tek siyasal düşünce akımlarını iş
nüş üzerinde dolaylı etkilerde bulun leyen (tematilı) ciltlerde de ihmal
muş düşünsel faaliyetlere de değin edilmemeye çalışılsa da ancak arkap
mek gerekirdi. Bu gereği gözeterek, landa, satır aralarında izlenebilen ta
akademik, edebi, toplumsal-ahlaki, rihsel çerçeve takviye edilecektir.
dini vs. alanlardaki düşünsel üretim 2. ila 8. ciltler ise Kemalizm/Ata
leri de tarihsel siyasal etkileri bağla türkçülük, Batıcılık/Modemizm, Milli
mında kapsamaya çalıştık. yetçilik, Muhafazakarlık, Islamcılık,
Diziyi oluşturan kitaplar, 1. ve 9. Liberalizm ve Sol Düşünce başlıklarım
ciltler dışında, siyasal akımlarla baş taşıyor. B u nl a rın çoğunu siyasal
lıklandmlmıştır. 1. Cilt bir tür "giriş" akımlar olarak adlandırmakta tered
işlevi görmesiyle, 9. Cilt ise değerlen düt edilmeyecektir: Kemalizm/Ata
dirme veya muhasebeye yoğunlaşma- türkçülük, Milliyetçilik, lslamcılık, Li-
S U N U Ş
13
beralizm ve Sol Düşünce, örgütleşen, inceleyen, onu değişik veçhelerinden
tutunum ve kimlik sunan, fikir/dokt gören makalelerle ele alınmıştır. Bir
rin/ideoloji üreten siyasal düşünce düşünceye özgül niteliğini ve 'anlamı
odaklarıdır. Bu akımların kendi iç ay m' veren, onun etrafındaki ve kendi
rımlarının yamsıra etkilerine, yaygın içindeki tartışmalardır. Makalelerin,
lıklarına uygun bir kapsam oluşturul bir düşünsel oluşumu hem kendi iç
muştur; -örneğin siyasal- düşünsel et bütünlüğü ve kurgusuyla hem de dü
kinliği ve iç çeşitliliği sınırlı olan Li şünsel ve pratik etkileşimleriyle tasvir
beralizm cildinin/kitabının, diğerle ve tahlil eden bir toplam oluşturması
rinden daha ince olması makul ve hedeflenmiştir. Belirli bir tartışmaya,
muhtemeldir. Muhafazakarlık ve Batı odaklanmaya, sorunsala eğilen mo
cılıh/Modernizm ise, özerk siyasal nografik özellikli makaleler yanında,
akımlar olarak tanımlanması tereddüt 'makro' ölçekli yorumlar yapan, kimi
uyandıracak başlıklardır. Ancak mu zaman denemeci yam olan makaleler
hafazakar ve Batıcı/modemist düşün de görülecektir. Siyasal düşüncenin
ce örüntülerinin siyasal ideolojilere, yeniden üretiminde rol oynayan ku
onun ötesinde kendiliğinden ideoloji rumlarla, özellikle dergilerle ilgili mo
lere ve zihniyet yapılarına etkisi nografik çalışmalara yer verilmiştir.
önemlidir. Bu nedenle ayn başlık ola Ayrıca edisyon, çok sayıda düşünce
rak incelenmelerinde yarar görülmüş insanıyla ilgili monografik portreyi
tür. Nitekim bu iki cildin, siyasal dü kapsamaktadır. Bu portrelerde, sözko
şünüşün daha derin katmanlarına nü nusu şahsiyetlerin, fikri ve ideolojik
fuz etmeye, arkaplan analizine özel üretimlerine veya temsiliyetlerine yo
likle katkıda bulunduğunu sanıyoruz. ğunlaşılmıştır. Yazarlardan, konuyla
Her cilde/kitaba başlığım veren dü ilgili temel ("ansiklopedik") bilgiyi di
şünce akımı, onun değişik unsurlarını daktik olmayan bir yapı içinde -ar-
S U N U Ş
14
kaplanda- kapsamaları, ancak bunu Mensubiyet/aidiyet açısından bir
analitik bir değerlendirmeye bağlama muğlaklık olmadığı varsayılsa bile, bu
ları istenmiş; bu çerçeve içinde 'öznel kesişimler ve etkileşimler göz önünde
yorumlara' da kapalı kalınmamıştır. tutularak, farklı siyasal akımların ve o
Okuyucunun Iletişim in ansiklopedik
' akımlara ilişkin kavramsal araçların
referans kitaplarından tanıdığı, taraf sağladığı imkanların ışığında incelen
sızlık değil nesnellik iddia eden yakla meleri yararlıdır. Bir siyasal düşünce
şım bu edisyonda da geçerlidir. Bu ba figürüne, izleğine, diyelim ki hem
kımdan, kimi zaman aynı konuda ol milliyetçilik hem Batıcılık açısından
mak üzere, birbiriyle çelişik savları, bakmak, zenginleştirici olacak, 'sağla
bakış açıları olan makalelerin derlen ma yapma' işlevi görecektir. Tekrarlar
miş olması yadırganmamalıdır. ve çapraz okumalar, bu bakımdan ter
Modem Türkiye'de Siyasi Düşünce'ye cih edilmiştir. Ele alınacak izlekler
bir bütün olarak bakıldığında dikkat saptanırken, farklı düşünsel akımların
çekecek bir nokta da, bazı temaların o izlekler üzerinden birbirleriyle gir
ve düşünce insanlarının iki (veya da dikleri etkileşimler (ya da bazen etki
ha fazla) başlık altında tekrarla yer al leşimsiz görünen koşutluklar!) özel
masıdır. Bazı siyasal düşünce figürleri likle gözetilmiştir. Kaldı ki, özellikle
açısından bu tekrarlar ya da ikilikler düşünce insanları sözkonusu oldu
özel bir izaha muhtaç değildir. Sözge ğunda, şu veya bu ciltte yer almaları
limi sol ile Kemalizm ya da milliyetçi nın bir topyekün siyasal aidiyet tayini
lik ile muhafazakarlık ve lslamcılık olduğunun düşünülmemesi gerekir.
arasındaki bağıntılar T ürkiye'de yıllar Maksat, özneleri/kişileri tasnif etmek
dan beri tartışılır. Birçok kavram, sav, değil, anlamlı bir analiz bağlamı, gere
sözce, imge, şiar ve şahsiyet, bu gibi kirse bağlamları içinde düşüncelerini
kesişim alanlarında konumlanmıştır. yorumlamaktır.
S UNU Ş
15
Edisyondaki yazı çeşitliliği ve bakış geleyici ve ek okumalar için yol gös
açısı çoğulluğu, her cildin/kitabın tericidir. Geniş tutulmuş, alt başlıkla
editörünün kaleme aldığı Giriş maka ra ayrılmış Kaynakçaların ise doyuru
leleriyle bir koordinat sistemine çıtur cu nitelikte olduğunu söyleyebiliriz.
tuluyor. Bu kuşatıcı sunuşlar, sözko Kaynakçalar, sözkonusu ciltte yer
nusu siyasal düşüncenin tarihsel geli alan yazıların atıf çerçevesinin ötesin
şimiyle ilgili bir tasvir, bir yol haritası de, o cildin ilgilendiği düşünce akı
sunarken, tek tek yazıları bütünlüklü mıyla ilgili kaynakça ihtiyacını karşı
bir çerçeveye eklemliyor. lama iddiasındadır.
Modern Türhiye'de Siyasi Düşünce, Modern Türhiye'de Siyasi Düşünce,
yoğun bir Yazı Kurulu ve editörlük fa bütünlüğü olan bir edisyondur; cilt
aliyeti ve ikiyüz civarında yazarın kat ler/kitaplar arasında bağıntılar, gön
kılarıyla hazırlandı. Dar bir yazar-aka dermeler vardır. Bununla beraber,
demisyen çemberiyle sınırlı kalmaya edisyonun her cildi, bağımsız bir ki
rak, bu alanda zaten fazla zengin oldu tap olarak da yararlanmaya açıktır
ğunu söyleyemeyeceğimiz akademik (cilt/kitap sözcüklerini bunun için bi
birikimin olabildiğince yaygın bir ak tişik kullanıyoruz).
tarımına çalışıldı. Konularında uzman "Düşünce üretimi"nin, düşünce üze
olarak tanınmış yazarların yanında, rine düşünmenin zengin bir gelene
yeni kuşak araştmcılarm potansiyelin ğinden ve bu çabanın önemsendiğin
den olabildiğince fazla yararlanıldı. den söz edemeyeceğimiz bir vasatta,
Her cilt Seçme Metinler ve Kaynak Modern Türhiye'de Siyasi DüşCıııce'ııiıı
ça ile tamamlanmıştır. Siyasal düşün özgün ve kalıcı bir başvuru kaynağı
ce açısından temsili önem taşıyan öz olacağına inanıyoruz. Eleştirel, özgür
gün metinlerin derlendiği seçmeler, leştirici, geniş ufuklu bir siyasal düşü
kuşkusuz tüketici değildir, fakat bel- nüşe de katkısı olmasını diliyoruz.
Cumhuriyete Devreden Düşünce Mirası: evre, çalkantılı bir dönem, ağır bir
Tanzimat ve Meşrutiyet'in Birikimi baş kriz dönemidir.
lıklı bu çalışma, Cumhuriyet Türkiye Gerçekten de siyasal düşünceler ta
si'nde siyasal düşünce hayatına etki rihine bakıldığında, önemli siyasal ku
eden düşünce akımlarını inceleyen ramların, genellikle, siyasal yapı ve
kapsamlı bir projenin ilk cildidir. Eli kurumların sorunlu ve bunalımlı ol
nizdeki cilt Osmanlı'nın son dönemin duğu dönemlerde ortaya çıktıkları
den Cumhuriyet'e devreden siyasal gözlemlenmektedir. Klasik bir örnek,
düşünce mirasını betimlemeyi amaçla Eski Yunan toplumudur. Bilindiği gibi,
m ış-tır. Zira Cumhuriyet Türkiye Antik Yunan toplumunun yaygın siya
si'ndeki bir çok kurum gibi siya sal birimi "site" yönetimi idi. Site yö
sal/toplumsal akımların da kökenini netimlerinin çökmeye başladığı, top
ve gelişimini Osmanlı modernleşme lumsal ve siyasal sorunlara, istemlere
sürecinde bulmak olanaklıdır. yanıt veremez duruma geldiği dönem
Düşünceler, içinde yer aldıkları top de, önce Platon (Eflatun) ideal siyasal
lumsal, siyasal ve ekonomik ortam sistem arayışında ideal "site" kurgula
dan bağımsız ele alınamazlar. Doğru masına gitmiş ve ünlü Devlet - Politeia
dan ya da dolaylı toplumsal yapının yapıtını bu çaba içinde ortaya çıkar
özellikleri ile sorunlarından etkilenir mıştır. Öğrencisi ve siyasal bilimin ku
ler/etkilerler, bu sorunlara yanıt ara rucusu olarak kabul edilen Aristoteles
yışlarına girerler. Bir çok ülkede oldu (Aristo) ise bir yandan Politika, diğer
ğu gibi Osmanlı modernleşme süre yandan da kendi dönemindeki 158 si
cindeki düşünce hayatı da dönemin te anayasasını karşılaştırarak incele
siyasal, toplumsal ve ekonomik so meler yaptığı 'Atinalılann Devleti adlı
runlarıyla yakından ilişkilidir, bunlara yapıtı ile yönetimlerin dolaşım kura
yanıt verme çabasındadır. Ve Osmanlı mını geliştirerek uygulanabilir en iyi
modernleşmesine sahne olan bu uzun site rejimini betimlemeye çalışmıştır.
G 1 R 1 Ş
18
Yeni Çağda, mutlak monarşilerin gelişmeye başlamasıdır. Sonrasında,
güçlenmeye başladığı, feodal siyasal güçlü merkezi devletin özellikle top
birimlerin ekonomik, toplumsal ve si lum devlet ilişkilerinde ortaya çıkardı
yasal sorunlar yarattığı bir evrede, ğı tahakküm sorunları nedeniyle, sı
merkezi devlet ve mutlak monarşiyi nırlandırılması arayışlarına tanık olu
savunan siyasal kuramların geliştiril ruz. ]ean ]acques Rousseau ve ]alın Loc
diğine tanık oluyoruz. 16 . yüzyıldan ke sözleşme kuramlarını, bu kez mer
itibaren, Italy a nın baş sorunu olan
' kezi siyasal iktidarın egemenliğinin sı
birlik sağlama ihtiyacına yönelik ola nırlandırılmasının bir aracı olarak ge
rak Niccolo Machiavelli'nin Prens - Il liştirmişler ve eşitlik üzerinde dur
Principe adlı yapıtında sınırsız yetkili muşlardır. Montesquieu da kuvvetler
monarkın gerekliliğini "ahlak dışı" bir ayrılığı konusundaki düşüncelerini,
meşruiyet çerçevesinde ele alması, yürütme gücünün sınırlandırılması
Frans a da ]ean Bodin'in Devlet Üstüne
' için bir mekanizma olarak geliştirmiş
Altı Kitap adlı yapıtında mutlak mo tir. Tanzimat sonrası ve 1. Meşrutiyet
narşinin egemenlik kavramını hukuk öncesi dönemde Osmanlı aydınları
sal temellere oturtması, nihayet Ingil arasında bu üç siyaset felsefecisinin et
tere de iç savaş sırasında Tlıomas Hob
' kili olması da benzer bir sorunla ilişki
bes'un Leviathan'da sözleşme kuramını lidir. Tocqueville'in eşitlik ve sivil top-
da kullanarak ve "hama hamini lupus" 1 um kurumları üzerinde durması,
[insan insanın kurdudur] durumun Marx'ın kapitalizm ve onun siyasal re
dan kurtulmanın da yolu olarak mut jimi üzerine eleştirileri 19. yüzyılın
lak monarşinin savunusunu kurgula gelişen kapitalizmine ilişkin iki farklı
ması hep bu amaca yönelik düşünsel tespit ve tepkidir. Bu örnekleri çoğalt
etkinliklerdir. Bütün bunların ardında mak ve çeşitlemek olanaklıdır.
yatan gerçek ise, feodal siyasal kurum Benzer biçimde özellikle 19. yüzyı
ların çözülmeye, merkezi devletlerin lın bir ürünü olan siyasal akımlar da
G 1 R 1 Ş
19
(milliyetçilik, liberalizm, feminizm, sos leti'nin ve toplumunun yaşadığı, karşı
yalizm, anarşizm, dinlerin ideolojileş karşıya kaldığı sorunlar bu dönemde
mesi, anayasacılıh akımları ve devletçi gerek resmi metinlerin gerekse siyasal,
lik gibi) dönemin siyasal, toplumsal ve toplumsal ve felsefi düşünce akımları
ekonomik sorunlarına birer tepki, ara nın da ana temalarını oluşturmaktadır.
yış, takviye ya da yanıt olma amacını llkin Osmanlı düşünüşünün başlıca
gütmüşlerdir. Bu ideolojilerin her biri temalarından biri olarak "birlik ve be
toplumsal ve siyasal değişim üzerinde raberlik", ilerleme, devletin kurtarıl
az çok belirleyici rol oynamıştır. Unu ması, bu arayışların sloganlarıdır, En
tulmaması gereken bir nokta, bu yüz kaba ayrımıyla 18. yüzyıl sonuna de
yılda ülkelerarası etkileşimin artması ğin, devleti, "eskiyi ihya ederek" yeni
nın bir boyutunun da ideolojilerin den yapılandırma önerileri getiren dü
yaygınlaşması oluşudur. Osmanlı lm şünüşün yerini, 19. yüzyılda -her ne
paratorluğu da dahil olmak üzere Av kadar yine eskiyi ihyaya yönelik bir
rupa'dan başlayarak geniş bir coğraf söylem taşısa da- yeni bir düzen yarat
yada 'Jön (Genç) Hareketleri"nin yay ma düşüncesi almaya başlamıştır. Bu
gınlığı bunun somut örneğidir. Alman yeni düşünüşün ana ekseni ve temala
ya'da, Italya'da, Ispanya'da, Mağrip'te , rı ise 1839'da Gülhane'de okunan
Türkiye'de liberal, birlikçi, meşrutiyet Tanzimat Fermanı ile 1856 yılında
çi ya da cumhuriyetçi gibi özellikleri ilan edilen, Islahat Fermanı olarak bi
olan bu hareketler "genç" öğrenci/ay linen, hatt-ı humayunlara verilen ad
dın hareketleri olarak siyasal tarihte larda karşımıza çıkmaktadır: "Tanzi
yerlerini almışlardır. mat" (düzenleme) ve "Islahat" (lyileş
Tanzimat dönemine baktığımızda tirme - reform) . Geleneksel cemaat
benzer bir özellik gördüğümüzü söy sisteminin çözülmeye başlaması, eko
leyebiliriz. 19. yüzyılda Osmanlı Dev- nomik ve mali güçlüklerin meydana
Gi R i Ş
20
getirdiği sorunlar karşısında adalet ve nızca Türk milliyetçiliği değil, Sırp,
Günümüzde var olan bir çok kurum rimleri, düşünsel ve kurumsal olarak,
bir çoğu, yüksek yargı organları (Yargı ların, hareketlerin Osmanlı modernleş
tay, Danıştay, Sayıştay), kolluk (zabıta mesine uzanan bir arkeolojisini yap
faiye Teşkilatı, Deniz Hatları Işletme düşünce ortamını layığıyla tahlil etmek
okullar (Siyasal Bilgiler Falıültesi!Mek Böyle bir arlıeo!oji, bir yandan siya
değişik alanlarda bir dizi kurum Os letadamı" zihniyeti gibi ... ) oluşum ve
dern siyasal kavramlar, keza Islamcılık , kan verecektir - örneğin, Prens Saba
21
atası olarak kabul etmenin sorunlu vazgeçilmez olduğunu unutmamayı,
,
tırma aracı olmaktan çıkarmaktır. Bu, nihayet bu konuda otorite olmuş isim
Osmanlı'nın tarihsel birikiminin kav lerin bir araya geldiği nadir çalışmalar
ramanın, modern toplumsal-siyasal dan biridir.
yapıları doğru anlamak açısından da Mehmet Ö. ALKAN
Osmanlı Siyasal Düşüncesinin
Kaynakları Üzerine Gözlemler
C E M A L K A FA D A R
isimlerdi, ama özellikle medrese ya da en !aylı ve buruk bir gurur payı çıkarılması
derun gibi yüksek öğretim kurumların nı engellememiştir. (Tabii, ulusçuluklar
dan geçen eğitimli Osmanlı aydınları ara açısından, lslami düşünürlerin etnik kim
sında -ki bu yazıda daha çok bu ikinci ke liğini tartışma konusu yapmak özellikle
simden, merkezi yönetimin ve kurumları bu noktada gerekli görülmüştür. )
nın içinde rol alan kişilerden söz ediyo Oysa, ortaçağ lslam düşünürlerinin
ruz- bu yazarlara ait olduğu bilinen ya da kadim medeniyetlerle ilişkisini basit bir
sanılan metinleri ve görüşleri tanımak iyi çeviri, etkilenme ve aktarma çerçevesinde
okumuşluğun göstergelerindendi. görmenin doğru olmadığı bugün çok iyi
Buradan yola çıkarak, Islam medeniye anlaşılmıştır. lbn Sina'nın (980-1037) ve
tinin ve Osmanlı siyasal düşuncesinin Yu lbn Rüşd'ün (1126-1198) ortaçağ lslam
nan-Roma kültürlerinin bir takipçisi, tak ve Avrupa düşüncesine katkılarının, Aris
litçisi, daha da kötüsü, suyunun suyu ol toculuğun farklı ve özgün yorumları ola
duğu anlaşılmamalı. Osmanlı siyasal dü rak kadim felsefe geleneklerine yepyeni
24 şüncesini (ya da başka düşünce alanları bir biçim verdiği kabul edilmiştir artık.
nı) ele aldığımızda kadim Ortadoğu ve Doğa bilimlerinden de lbn Heysem gibi
Akdeniz medeniyetlerine dönüp bakmak (965-1039) çarpıcı örnekler verilebilir.
gerekir derken, 19.-20. yüzyıllarda oluşan Siyaset düşüncesi açısından daha da be
birçok önyargılı tavrı da aşmak gereklidir. lirgindir lslam, ve bu meyanda Osmanlı,
Önce modern Batı düşüncesinin yaratmış bilginlerinin özgünlüğü ve bununla bir
olduğu önyargıları, sonra da bunlara ce likte eskilerden etkilenme konusunda
vap olarak geliştirilen savunmacı tavrın komplekssizliği. Eflatun'un ünlü eserinin
barındırdıklarını . . . Devlet diye çevrilmesi dahi bir yorumdur.
Bir yandan 1 9. yüzyıl Avrupası'nın (kah
. Bir kere ve en önemlisi, lslam medeni
"tek medeniyet," kah "medeniyetler için yetinin kendine özgü siyasal kurumları
de en üstün medeniyet" modelleri içinde ve düşünce sistematiği vardır. Hilafet,
geliştirdiği) "medeniyet" kavramı dayat belki insanlık tarihinden birçok örneğe
ması, beri yandan rekabetçi ulusçulukla benzetilebilir, ama sonuç olarak lslam ta
rın etkisiyle, değişik kültürlerin mensup rihinin kendi dinamikleri içinde anlaşıla
ları/savunucularının "biz onlardan alma bilir. Sultanlık kurumu ile birlikte ortaya
dık, onlar bizden aldı," ya da "alanlar öz çıkan hilafet-saltanat ikilemi için de aynı
gün olamazlar, bu tür kültürler yaratıcı şey söylenebilir. Bu konularda Maver
olamamış geri kültürlerdir" savları çerçe di'nin (974 ?-1058) yazdıkları için kendi
vesinde "kültürel etkiler" konusuna, çevi çağının gerçekleriyle yüzleşen bir "lslamI
ri ve şerh yazımı gibi etkinliklere, rahat anayasa kuramı" denilebilir. Aynı şekilde
sızlıkla yaklaşmışlardır. Bu ilkelliklere ce Büyük Selçuklular döneminin siyasal ger
vap vermek için kültür kökleri ve etkile çeklerine anlam ve yön vermek için yazı
şim konularında bağnazlığa varan bir "bi lan Niı;amülmüll{ün (1018-1092) Siya
ze has olan" anlayışı geliştirmiş, 19.-20. s et nıi m e's i daha eski Iran geleneklerine
,
yüzyılların gerçeklerine göre tanımlanmış bağlansa da, kendini lslami olarak tanım
olan "öteki medeniyet" havzasına yabancı layan devletlerin kurumları, kavramları,
gözüyle bakmayı tercih etmişlerdir. Bu ta ve değerleri içinden kurar söylemini.
vır lslam dünyasının aydınları arasında Ahlak literatürünün kökeni belki kadim
"Grek ve Roma klasiklerinin Arapça çevi öncüllere dayanır, ama lslamiyet'in Tanrı
riler yoluyla yokolmaktan kurtarıldığı ve anlayışı, Cennet ve Cehennem gibi kav
zaman içinde Batı'ya aktarıldığı" savı ile ramları ile ahlak bambaşka bir metafizik
Rönesans'tan ve Bilim Devrimi'nden do- ekseninde anlamını kazanır; ve bu litera-
O S M A NLI S i YASAL D Ü Ş Ü N CESiNiN KAYNAKLAR! Ü Z E R i N E GÖZ L E M L E R
25
lbn Halduncu analitik çerçeveyi Osmanlı içinde değişen söylemi ve casus kullanı
gerçeklerine tatbik etmektedir. mı gibi konularda araştırmaların yeter
Osmanlı düşüncesi bir yandan lslam sizliği dolayısıyla, çevrelerindeki siyaset
medeniyet havzasının (gerek kadim me kültürlerini ne kadar tanıdıklarını şu an
deniyetlerden süzerek benimsediği ve için çok iyi bilemesek de, yukarıdaki ör
geliştirdiği, gerekse kendine özgü dü neklere, ya da Seyfi Çelebi (16. yüzyıl)
şünce ve davranış sistematiğine ait) gö ve Katip Çelebi gibi yazarların "siyasal
rüşleri içinde serpilirken, bir yandan da coğrafya" içeren eserlerine bakarak, hiç
lç Asya bozkırlarının köklü siyasal gele olmazsa bazı Osmanlılar'ın komşu siya
neklerini yeniden yorumlayarak taşımış set dünyalarından haberdar olmak için
tır. Bunlardan bir bileşim yaratmış ve belirli bir çaba verdiklerini söyleyebiliriz.
uzun ömürlü bir devletin anlam dünya Zaten Osmanlı devlet adamları ve düşü
sını kurmuştur. lç Asya siyaset kültürü nürlerinden söz ederken, kimilerinin o
açısından ilk akla gelenler arasında, mu komşu siyaset kültürlerinin içinden gel
26 hakkak, "yasa" kavramı olacaktır. Padi diklerini unutmamak gerekir. Mahmut
şahın (ya da hanın), şer'i hukuku uygu Paşa (ö. 1474) son dönem Bizans-Balkan
la(t)manın yanı sıra ve hiç olmazsa ilke dünyasını, ldris-i Bitlisi (ö. 1520) Akko
itibarıyla onunla çelişmeden, yasa koya y unlu devletini, lb rahim Müteferrika
bilmesi konusunda Osmanlılar hem açık (1674-1745) Habsburg-Macar siyasetini
hem sistematik davranmışlardır. Fatih tanıdıktan sonra Osmanlı olmuşlardı. Bu
Sultan Mehmet'in kanunnamesi, "ya önemli kişiliklerden birincisinin Balkan
sa"nın tek tek hükümler yoluyla değil de fütuhatındaki başarılarında, son ikisinin
soyut ve genel bir dille yazıya dökülme yazdıklarında, Osmanlı olmadan önceki
si, yani kodifiye edilmesi yönünde, eli geçmişlerinin izdüşümlerini bulmak
mizdeki ilk örnektir lslam tarihinde. Fa mümkündür.
tih'in ölümünden bir yüzyıl kadar sonra, Çevreleri bir yana, asıl kendi tecrübele
Gelibolulu Mustafa Ali ( 15 4 1 - 1 600) , Os ri Osmanlı siyasal düşüncesinin en önem
manlı devletini özgün ve başarılı kılan li "kaynakları" arasında sayılmalıdır. Her
özellikler arasında, "yasa" geleneğine sa siyasal oluşum kuşkusuz kendi tecrübele
hip çıkmasını ve bunu lslami bir devlet ri ile çok şey öğrenir ve kuramlaştırmasa
olmanın gereklerini yerine getirerek ya dahi, uygulama düzeyinde öğrendikleriy
pabilmesini vurgular. le hesaplaşır. Osmanlı siyasal yapısına ve
Osmanlılar, padişah, sultan, han, (sey düşüncesine yön verenlerin bu açıdan gö
rek olsa da) kayser, hadim-i haremeyn ve rece duyarlı ve becerikli oldukları söyle
halife gibi unvanları kullanırken bunların nebilir. Özellikle iki yazın türünün hem
değişik siyaset geleneklerini yansıttığını nitelik hem nicelik açısından gelişmişliği,
ve değişik iddialar taşıdığını biliyorlardı. Osmanlı siyasetinin tecrübe ile sürekli
Padişah ile "imparator"u mukabil tutup hesaplaşmasının kanıtlarındandır.
kralı bunların altında değerlendirmeleri Bunlardan birisi tarih yazıcılığıdır: bu
ne, Venedik "doge"larına "beg" demeleri alanda verilen ürünlerin büyük çoğunlu
ne tesadüf değil bilinçli bir tercih olarak ğu, mitleşmiş ya da "şanlı" ve uzak geç
bakmalıyız. Halil lnalcık'ın ayrıntılarıyla miştense, yazıldıkları çağın inişli çıkışlı
ortaya koyduğu gibi, Moskof devleti ile tarihi ile yüzleşirler. Propaganda ve yağcı
yazışmaları, bu devletin Cengizilerle olan lık unsurları öne çıkanların yanı sıra, de
ilişkilerini ve zaman içindeki dönüşümle ğişik dozlarda eleştirel tavırlar yansıtanla
rini oldukça iyi algıladıklarını gösterir. ra sıkça rastlanır. Osmanlı tarih yazıcılığı
Devletlerarası yazışmaların zaman nı, resmi tarihçilik anlamında bir vakanü-
OSMANLI SiYASAL D Ü Ş Ü N C E S i N i N KAYNAKLAR! Ü Z E R i NE G Ö Z L E M L E R
dan, her iki imparatorluğun zihniyet ve 16. ve 17. yüzyıllarda, Busbec, Pietro del
dünyaya bakış biçimlerinde süreklilik la Valle, Leunclavius gibi yazarlar, benzer
bulunduğuna dair, daha önce geliştiril tespitlerde bulunmuşlardır. izleyen yüz
miş olan savların kısa bir özetini ve de yıllarda, Lavisse, Diehl, Gibbon ve Babin
ğerlendirmesini yapmak uygun olacaktır. ger gibi tarihçil er, Osmanlı luırumları
Bu alan, bilindiği gibi boş bırakılmış, ba üzerinde Bizans'ın etkisini ifadede adeta
kir bir alan değildir. Bizans ve Osmanlı ittifak halinde ısrarcı oldular. Günümü
imparatorluklarını karşılaştıran, ikincisi zün ünlü Bizans yorumcularından Ducel
nin birincinin devamı olduğunu öne sü lier'ye göre , Bizans'ın mirası , "Osnıaıılı
ren ciddi ve çok ünlü çalışmalar vardır. lmparatorluğu'mm (. . . ) ortaya çılımasıııda
Bu çalışmalar ve öne sürülen savlar ara lıuvvetli bir lıathıda bulumııuştur" (Ducel
sında, hem en tanınmış olanı hem de en lier 1 988: 286).
çarpıcı ve iddialısı, Rumen tarihçi Nico Böyle bir sav, Türk tarihçileri tarafın
las l o rga'nın ileri sürdüğü savdır. Daha dan da önemli ölçülerde onaylanmış bir
başlığında içeriğini ifşa eden yazar, özetle savdır. "Bizans Müesseselerinin Osmaıılı
şu sözcüklerle hükmünü dile getirmekte Müesseseleriııe Tesiri Hahlwıda Bazı Müla
dir: "Bizaııs'ııı ölümü 1 9. yüzyılın şafağın hazalar" başlıklı Fuat Köprülü'nün ünlü
da oldu. lmparatorkıh Roma biçimiyle bin çalışması, işaret edilen bağlamda zikredil
yıl varlığıııı siirdürdühten sonra, dört yüz mesi gereken bir kaynak oluyor. Şu tes
yıl da Hıristiyan lıimliğiyle yaşadı" (Iorga pitler, Köprülü'nün kaleminden çıkıyor
1 935: 13). ve makalesinin aşağı yukarı sonuç hü
Iorga'ya göre, eğer toplumbilimsel çerçe kümlerini ifade ediyor:
vede ifade etmek gerekirse, Bizans'ın düşü "Tıirlıleriıı doğrudaıı doğruya Bizaııs ııii
şü l 453'te değil, fakat ulusçu hareketlerin Juzu altında lıaldılılan en miilıim devir, şiip
etkisiyle 19. yüzyılın başındadır. Modern lıesiz, Anadolu fiitulıatıııı tahip eden asırlar
yaşamın kendini göstermeye başlamasına dır (. .. ) Yeni yerleştilıleıi mıılıitiıı Bizaııs tesi
kadar, yerleşik toplumsal yapı ve bu yapıy riyle meşbu şartlarına intibah mecburiyetin
la birlikte Bizans uygarlığı, varlığını sapa de oldulıları gibi, islami medeniyetle de ta
sağlam korumuştur. Gerçek değişim, im n"'1mıyla istinas etmiş değillerdi; ve oldııkça
paratorluk tahtı çerçevesinde kalmış bir lıesif Hıristiyaıı lıütleleıiyle birlikte yaşıyor-
B i Z A N S S i YASi I D E O L O J I S l ' N D E N O S M A N L I S i YASi I D E O L O J I S l ' N E
!ardı. işte bu şartlar altmda Anadolu Türkle iler, bu ideolojiye özgü, aralarında bağ
ri'nin bilhassa X-XII. asırlarda kuvvetli Bi lantılı iki yapı unsurunu ortaya koyar,
zans tesiri altmda lıalmaları pelı tabiidir". 1 Bunlar, taxis ve oilwnomia'dır. Oikonomia,
Köprülü'nün burada aktarılan hüküm özlenen; dahası kutsal bir toplum düzeni
leriyle, çalışmasının bazı bölümleri ara nin muhafaza edilmesi ve yaşamın akışı
sında zaman zaman ince ve mesafeli fark nın onun çerçevesinde cereyan etmesi
lılıkların bulunduğunu belirtelim. Tarih amacıyla izlenmesi gereken tarz ve yön
çi, çalışmasının başlarında, kesin ve doğ temlerin tümünü tanımlar. Bir bakıma oi
rudan doğruya işleyen bir süreklilik savı lıonomia, düzenin ekonomisidir. Taxis,
m açıkça ve kararlılıkla yadsır. Tahlilleri yani siyasi ve toplumsal düzen, köklü dö
nin ortaya çıkardığı asıl özellik, Küçük nüşümler ve değişim konusunda gerçekte
Asya coğraff.ısının oluşturduğu alanda alabildiğine tutuk bir düzen egemenliği
yaşayan farklı kültürlerin kucağında şe (taxiarşi) kimliğiyle tezahür eder. Yazarın
killenen · bir terkibin varlığıdır. Bu terkip tespiti şudur: Bizanslı, "hemen her zaman
içinde Bizans, Anadolu Türklerinin kül ve her durumda lıat'oikonomian lıarelıet 31
türlerini oluşturan yapıcı öğeler üzerinde eder. Başlıa bir ifadeyle, Bizanslı, yeni ger
hakim bir tarzda ve tek başına işlememiş çeklere tedricen uyum sağlar; bunu geçmi-
tir. Söz konusu terkibin kimyasına iyi nü şin gerçelıleriyle olan bağlarına neşter vur
fuz etmek, biraz da Sasaniler'den ve Orta madan yapar; lıölılü döıııişümlere meydan
Asya'dan tevarüs edilen mirası da hesaba vem1eksizin yeni durumlara ayalı uydurur;
katarak mümkün olabilir. lı ısacas ı , geçm işine sadı/ı ve adeta ona
Bizim kanaatimize göre, ilgili alanda ta mahlıümmuş gibi, belirsiz geleceği çelıip çe
rihçilerin vardığı sonuçların geçerliliğini vimteye, lıali kavramaya çalışır. Tüm bun-
sınama imkanını yaratacak olan vasıta, ları, varlıgınm temel taşı olan gelenelıten
karşılaştırmalı bir yaklaşımdır. Bilindiği lıopmadan becermeye gayret eder" (Ahre
gibi, toplum bilimlerinde üzerinde ittifak weiler 1 975: 142).
edilen genel ve yaygın bir kanıya göre, Constantin Porphyrogenetis'in "lmpa
karşılaştırma, olgulara nüfuz yetenekleri ratorlulı ilıtidan, Yaratıcı'ııın vazettigi dü
mizi daha bir keskinleştiricidir. Ancak bu zeni ve uyumu izlemelidir" yolundaki siya
şekilde her toplumun kendine özgü yön setine atıf yapan Ahreweiler, hükmünü
lerini ve değişik toplumların ortak özel bu çerçevede verir: "lmparatorlulı ilıtidarı,
liklerini daha açık seçik tesp i t etmek böylesi bir siyaseti gerçehleştinnelı için, iz
mümkündür. Kısacası, Bizans ve Osmanlı lenmesi gerelıli en uygun yolu tay in eden
siyasi ideolojilerini karşılaştırmak yararlı elıonomiy e göre lıarelıet etmelidir. Bu aynı
bir girişim olacaktır. Bu karşılaştırmayı zamanda ideal düzene de hapı aralar" (Ah
yapmanın uygun yollarından birisi, bu iki reweiler 1 975: 147).
imparatorluğun ideolojik söylemlerinin Hiç kuşkusuz düzen ( taxis) tartışılır;
sorgulanması ve bu sorgulamada, söylem dahası yadsınır. Ne var ki, tekrar ihya
lerin belirleyici bir yapı ve ortak terimler edildiğinde, ilahi bir iradenin yansımasını
içerip içermediklerini araştırmaktır. Yapı ifade eder. llahi bir iradenin yansıması
kavramından, Claude Levi-Strauss'un ta olarak algılanması, ne pahasına olursa ol
nımladığı, "alabildigine zengin ve alıışlıan sun, düzene itaati gerekli kılar. Evrenin
çeşitli durumların er geç içine yerleştiği bir bir düzeni varsa, toplumun da bir düzeni
tür [nehir yatağı] ve lıalıp" anlaşılmalıdır olmalıdır. Genel düzenin içinde, bu ge
(Levi-Strauss 1 962: 225). nelle kafiyeli olan daha küçük ölçeklerde
Bizans siyasi ideoloj isinin ayrıntılı ve düzenler (düzencikler) yer alırlar. Başka
derinliğine bir tahlilini yapan H. Ahrewe- bir ifadeyle söylersek, her birini ayrı ayrı
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
geleııeğirıe,
Osmanlı devlet
felsefesinin ve
siyasal ziluıiyet:inin
esin kaynağı olarak
�
dikkat çekitmiştiı:
Ritüellere de
yans�yan egemenlik
/ hükmetme biçimi
ve devle
ot-0ritesinin dinsel
egemenliği
11/ıaesinde tııtUŞ'u,·
Bizans-Osmanlı
yakınlığını veya
32 'sürekliliğini'
yansıtı.r.
geçmişin, kurucu ataların, kısacası gele !indiği gibi, istimal�t, davranışlaı:da yuc
neğin şekillendirdiği küçük düzenler, ko muşaklık, esneklik ve muhatabın rızasını
muta zincirini (hiyerarşiyi) izleyen genel arayan yaklaşımlar içeren anlamına gel
bir düzenle çerçevelendirilir. Ayrıca belir mektedir. Y öneticiler açısından istimalet
telim ki, hiyerarşi sözcüğü, Avrupa ve siyaseti, en az kötü ve en yumuşak çö
Batı dillerinin Bizans yazınına borçlu ol züm yolunu izlemeyi gerektirir. 15. yüz
duğu bir sözcüktür. yıl tarihçisi Aşıkpaşazade, Bursa fethini
Bizans toplumu, bu belirt\len özellikler izleyen günlerin siyasetini naklederken
çerçevesinde, bir yandan ideal düzen fik şunları yazar: "Hisardalıi lıalka dalıi emn u
riyle, diğer yandan halin icabı arasında do aman ettiler, kimsenin bir çöpünü aldırma
nup kalmış bir varlığı andım (Ducellier, dılar(. ..) O kadar adi etti lıiın, cemi' ol vi
1976). Yaşanan gerçekle ideal düzen ara layetin lıalkı eydıirler idi lıiın, nolaydı ka
sındaki sapma açısını asgari düzeye indir dim zamanda bunlar bize bey olalar idi".
meye yönelik, en bilge ve yapılabilir olanı Kısacası, yerli halk, tarihçinin anlatımıyla
yapmaya en yatkın yakla,şım anlamında "istimaletle yerli yerine" konulmuştur. 2
kuJlanılan oikonomia siyasetinin yeri ve lstimalet siyasetinin temel hedeflerinden
ağırlığı, tam bu noktada ortaya çıkar. biri, yönetilenlerin yaşamsal çıkarlarına
Osmanlı siyasi ideolojisinin mahremi zarar vermeden mevcut düzeni sürdür
ne nüfuz eden bir bakış, yukarıda işaret mektir. lstimaletle hareket eden iktidar
edilen yapıya benzer bir yapıyı göz önü demek, . bu yçılla halkın rızasını sağlama
ne serecektir. Bizans siyasi ideolojisi gibi, ya çalışan yönetim anlayışı demektir. Asıl
Osmanlı siyasi ideolojisi d e iki temel hedef, yerleşik düzenin sorgulanmadan
kavram üzerine bina edilmiştjr. Bunlar, işlemesini sağlayacak biçimde, halkın
N izam-ı Alem ve Adale t'tir. N izam-ı memnuniyetini kazanmaktır.
Alem, Bizans'ın taxis kavramının işlevsel Adalet ise, iş başındaki iktidarın meş
karşılığıdır. Adalet ise, ist.imalet kavra ruiyetini ve temel direğini oluşturur. Dü
mıyla birlikte kullanıldığında, bize ister zen varsa, adalet; adalet varsa, düzen var
istemez oilwnomia anlamını anımsatır. Bi- dır. Düşünce ve idrak, düzen'den adalet'e
B i Z A N S S i YASİ I D E O L OJ I S l ' N D E N O S M A N L I S i YASİ I D E O L O J I S l ' N E
rın tebc i l edil mesi ve bl!ndan sonra lıaside çıkışiı, çoğu zaman da riskli basamakları
denilen şövalye medhiye1erinin gelmesi, şah na muhatap olmak, Osmanlı ü m erasını
si h i s ve heyecan ların lereımiimü demelı işaret edilen istikamette davranmaya sü
olaıı gazellerin en sonraya bıralıı lması ideal rekli yönlendirmiştir. Ahreweiler'in Bi
lııymetleriıı ııe suretle mertebelendirildiğini zans'a ilişkin tespitlerine dönersek, orada
gösterir: Sıra ve sı raya göre saygı orta za da benzer tavır alışlarla karşılaşıldığı gö
maııııı en lrnvvetl i ictiınai disipl inini teşlıil rülür. Ahreweiler, dikkatlerimizi özenle şu
etliği i ç i n w n ıı m iyetle riayet edilmiş tir" . 7 konuya çeker: Eğer Bizans, " h ıınımlarını
Vezin ve kafiye tekniklerine gelince, şair, gerçelı manada bir ıslahattan hemen hemen
başarılı olabilmek için, en azından hattat hiç geçinııem işse",buni.ın asıl nedeni, im
ların veya minyatür sanatçılarının, tezhip paratorluğun "geçmişinin mahkumu" ol
ustalarının fırçaları kadar zarif bir kaleme ması ve işleri oilwnomia siyasetiyle yürüt
sahip olmak zorundadır. Zarafet ve incelik mesidir.
becerisinde divan şairinin veya diğer sa- Hiyerarşik düzenin hükümranlığı, be
34 natçıların yalnız olmadıklarını belirtmek şeri ilişkilerle sınırlı d eğildir. lnsanın
gerekiyor. Tıpkı şair gibi, Osmanlı bürok içinde yaşadığı mekana verdiği anlamlar
ratı ve saray mensubu da son derece kar da da yukarıdan aşağıya doğru işleyen bir
maşık yollardan geçmeden veya durumun düzen anlayışı görülür. lstanbul (stan po
gerektirdiği hareket kıvraklıklarına baş lis) d iğer kentlerden farklı bir k e n ttir.
vurmadan, yeri n e getirmekle yükümlü Her şeyden önce, efsanelı;rin süsl ediği
bulundukları görevlerinin üstesinden ge mitik bir mekandır. Tüm bir imparator
lemezler. Yaşamlarının hemen her anında luk coğrafyası, lstanbul'dan itibaren belli
ve her işte önlerine gelen meseleleri kılı bir anlam taşır. Genel toplumsal ve siyasi
kırk yararak ölçüp biçmek, her şeyi ince düzen gibi, lstanbul da öncelikle kutsal
den inceye düşünmek, tartmak zorunlulu bir mekanın adıdır. Bu nedenle, mekanın
ğu vardır. 17. yüzyılın kalemlerinden Na hiyerarşik düzeni i çinde en üst noktada
bi'nin tavsiyesini de hep belleklerde tut yer alır. Bizans ve Osmanlı sözlük hazine
mak gerekir. Çok uzaklardan gelen bir lerinde, lstanbul'a ilişkin övgüyü aşan ad
hikmeti dile getiren bu şairin diliyle "Dev landırmaların bolca görülmesi rastlantı
l e t aheste g erektir . . . " lyi tartılmamış, olamaz. lstanbul'a yakıştırılan ve sayıları
özen içermeyen, .alelacele oluşturulan ha otuzun üzerindeki sıfat ve adlardan bir
reketler, kararlar, genelde Osmanlı insanı kaçını anmak, konu hakkında fikir sahibi
nı, doğal olarak Osmanlı bürokratını ya olmaya yeter. "Şehirlerin Sııltanı", "Mutlıı
dırgatır. Onların dünyasında geleneklere l ıı lı Kapısı '', "Kııtsal Şelı i r ", "Mel e lı l e r i n
ve alışkanlıklara ters düşmeden, yeni olu Kanatları A ltmdalıi Şelıir"vb. Bu yakıştır
şumlara, istimaletle uymak esastır. Halin malarl a , h e m B izans h em de Osmanlı
icabını yerine getirmeye çalışırken, zaru edebi ve günlük dillerinde sıkça karşılaşı
rete yanıt aranırken, mirası kıskançlıkla lır. Keza lstanbul, Bizans halkının gözün
korumak, geleneğin üzerinde titreillek . . . de, Cebrail'in kuruluş yerini bizzat işaret
Özetlemek gerekirse, Osmanlı bürokratı ettiği bir kenttir. Müslüman halkın inan
nın temel derdi işte budur. Yeniyi yarat dığı efsanelere göre de, Osmanlılar tara
mak, onun ö ncelikli kaygıları arasında fından fethedilmesi, Peygamber'in haber
bulunmaz. Kalemiye olsun, ilmiye veya verdiği bir olaydır. Özetle, şu veya bu bi
seyfiye olsun, önemli olan, mirasr vasiye çimde kentin mekanına ya kutsallık bu
tiyle b irlikte korumak ve gelenekl erin laşmış ya da kutsal olanla i lişki kurul
kutsanmış kurallarıyla sınırlı kalmayı sür muştur.
dürmektir. Hiyerarşik bir düzenin inişli lmparatorluk hiyerarşisinin zirvesinde
B i Z A N S S i YASİ I D E O L O J I S l ' N D E N O S M A N L I S i YASİ I D E O L O J I S l ' N E
D İ PN OTLAR
Fuat Köprülü, Bizans Müesseselerinin Osmanlı si ideolojisi mükemmel bir terkip ürünüdür.
Müesseselerine Tesiri Hakkında Bazı Mülahaza Terkibin unsurları, Küçük Asya co!jrafyasında
lar, Türk Hukuk ve iktisat Tarihi Mecmuası, ls birbirleriyle iyiden iyiye kaynaşmışlardır.
tanbul, 1 93 1 , c. 1, s. 298. 5 Paideia k ü lt ü rü hakkında bkz: Peter Brown,
2 Aşıkpaşazade Tarihi, yayımlayan Nihal Atsız, ls Pouvoir et Persuasion dans L'Antiquite tardive,
tanbul, 1 949, s. 120. Seuil, 1 998, Bölüm il ve keza bkz: Ducellier, Les
3 Halil inalcık, "Adaletnameler", Türk Tarihi Bel Byzantins, Bölüm V.
geleri Dergisi, 1 965, c. i l, na: 3-4. 6 Kınalızade Ali, Ahlak-ı Altıi, Bulak Baskısı, 1 833,
4 Yazılı metinlere göre Adalet Dairesi'nin ilk ör s. 47.
neklerinden birine 1 040'larda Yusuf Has Ha L. H. Flescher, Tarihçi Mustafa Ali, Bir Osmanlı
cib'in Kutadgu Bilig'inde rastlıyoruz, Bu Aine-i Aydın ve Bürokratı, Tarih Vakfı, 1 996. Yazar s.
Devlet gelene!jinde bir metindir. Metin, Türk, 272'de Adalet Dairesi'ne ilişkin olarak şu notu
Hint ve Çin geleneklerinden esinlenmektedir. düşmektedir: "Osmanlı bilim adamları sistemi
Özellikle Pancatantra'nın izlerini taşır. (Bu ko ussal bir temele dayandırmak için, kanunu kul
nuda bkz. Halil inalcık, "Kutadgu Bilig'de Türk lanan güçlü bir merkezi otorite olmadan şeri
Siyaset Nazariye ve Gelenekleri", Reşit Rahmeti atın korunamayaca!jını gösteren felsefi ilkelere
Arat için, Ankara, 1 966, s. 259-27 1 ) Pancatant
baş vuruyorlardı. Bu ussallaştırma klasik ifade
ra önce Sasaniler zamanında Acemce'ye, daha lerini 'Daire-i Adliye'de buluyordu. Daire-i Adli
sonra Arapların Müslüman olmalarını izleyen ye Aristoteles'e (başkalarına da) atfed i l en,
dönemde Arapça'ya tercüme edildi. Hiç kuşku Dewani ve onu Osmanlı'ya uyarlayan Kınal ıza
suz, söz konusu metin, zamanın de!jişik halkla de tarafından sistemleştirilen ve islamileştirilen
rını etki lemişti. Keza, birçok Avrupa hayvan eski bir siyasal bilgelik örne!jidir. "
masallarının kökeninde aynı metin vardır. Bir 7 M. Şekip Tunç, "Sanat Meselesi ", Güzel Sanat
şey aşa!jı yukarı apaçık ortadadır: Osmanlı siya- lar Mecmuası, na: 1, s. 30.
Osmanlı'da 1 8. Yüzyıl Düşünce
Dünyasına Dair Notlar
I L B E R O RTAY L I
osyal değişme esas itibariyle Röne tin tarihinin 18. yüzyılı bilinmemektedir.
39
18. yüzyılda Necid'de ortaya çıkan ve lb iken Fransa Kralı XVI. Louis ile istişari
nI Suud ailesinin ö n cü lüğünü yaptığı yazışmasından da anlaşılacağı üzere (1.
Vahhabi hareketi önemli bir örnektir. Vu Abdülhamit bu olayı biliyordu ve hoşgö
kufla ve büyük maharetle bu hareketi ele rülü davranmıştı) artık devlet sisteminde
alan Ahmed Cevdet Paşa, m edeniyeti Avrupa modelli bir ıslahatın kaçınılmaz
reddeden ve her yenilikte bid'at arayan olduğu fikrinin yerleştiğini gösterir. Er
Vahhabiliğin kökünün lbn Taymiyye'ye gin Çağman'ın bu konuda ıslahat layiha
kadar uzandığını söyler, ki doğrudur. Bir larının sayısı, yirmisi Türk, ikisi de ecne
çok bedevi kabilenin hükm ettiği Orta bi mütehassıslara ait olmak üzere 22'dir.
Arabistan ve Necid'de, Muhammed lbn Mehmed Şerif Efendi'nin layihası ( Çağ
Abd-ül Vahab, eski bedevi adetlerinin or man, 1992: 4-7, 2 1 7 vd. ) , her şeyden
taya çıktığını ve lslam'a zarar verdiğini önce gelir ve giderin eşitlendiği, önceden
ileri sürerek ortaya çıkmıştır (Palgrave, bilindiği, yani merkeziyetçi ve bütçeye
1 86 6 : 3 2 8 vd . ) . Vahhabilik Osmanlı tabi bir maliyeden söz eder. Bu meyanda
merkezi otoritesini sarsarken, taassubu mukataaların da satılmayıp (yani ihaleye
na rağmen yeni bir sosyal, siyasal yapı verilmeyip) merkezi hazineden idare ·
lanma öneren akımdı. 1 6- 1 7. yüzyıllarda edilmesini önerir. Mehmet Şerif Efendi
Kadızadeliler gibi hareketlerde de lbn faide ve geliri azalan tımarların da tasfi
Taymiyye'nin eşitlikçi ve anarşist eğilimli yesini ve dirliklerin merkezi hazineye
gö rüşlerini aramalıdır; bu p ekala 1 8 . rabtını ister. Bu gerçekçi ve devrimci ma
yüzyıla yakışan bir görüştür. Muvaffak li öneriler, varidat ve mesarifatın eşitliği
olamamasının tek sebebi asrın gerisinde ne, vergilerin toplanmasına bağlıdır. Ver
olması değil, ehil olmayan söylemi, ayrı gilerin düzgün toplanması için ayanlık
ca yetersiz düşünür kadrosuna ve taraftar müessesesini önerir. Bu feodal parçalan
kitlesine sahip olmasıdır. mayı ifade eden bir ayanlık değildir, da
I I I . S elim devri, Selim daha veilaht ha sonra Tanzimat'ta da başvurulan yerel
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
arif, Endüstri gibi Avrupa'yı Avrupa ya rı bu asırda yeni bir tarz-ı hayatın içine
pan çağdaş unsurlara dikkat çeker. Poziti girmiştir. imparatorluğun Balkan eyalet
vist zihniyeti benimseyenlerin ilk naiv ör l eri kaynamaya başlamıştır. B ulgaris
neklerinden olan Mustafa Sami Efendi, tan'da 18. yüzyılda halk tabakası folklor
Paris, Berlin, Tahran sefaretlerinde bulun ve dini vaaz dili olarak Bulgarca'yı yaşı
muş, Takvimhane Nazırı da olmuştur. Va yordu; ama aydın ve tüccar sınıf Helen
kanüvis Mehmed Lütfi Efendi'nin nakline eğitimi ve diliyle Helen bilincini sürdür
göre Avrup a'ya devamlı m e d h-ü sena mekteydi. Popüler bir Bulgar tarihi yazıp
edip, Osmanlı'yı zemmetmesinin sebebi milliyetçi bir söylem getiren Paissiy Hil
daima görevlerinden a tılmış olmasıdır. landerskiy ile Sofroniy Vrasanskiy gibi ra
Daha ilginci, Avrupa'yı devamlı metheden hipler Bulgarlık bilinci aşıladılar. Romen,
Mustafa Sami Efendi'nin, Avrupa dillerin yani Boğdan-Ellak voyvodalıklarında Ro
den hiçbirini öğrenemediği söyle.nir. Tan men kültür ve tarihi kendini klasik La
zimat arefesinde Osmanlı bürokratının tinliğe bağlayan bir eğitim ve bilinçle ye-
pragmatik ve gözlemci Batıcılığını ifade tişti. Helenizm bu asırda henüz bütün 41
eden bu portre, bizdeki bir "Batıcı" tipi Ortodoks Hıristiyanların ortak bilinciydi,
nin ilk örneklerinden sayılabilir. ama Avrupa'daki Helen koloniler bu dev
Bu çizgidekilerin hepsi siyasi müessese l etlerin d es teğiyle müstakil b i r siyasi
lere eğilen münevverler değildir. 18. yüz programa meylettiler. Genç Sırp ve Ma
yılda tarih, musiki, lisanlar (hatta Yunan kadonlar, birincisi Avusturya'yla , ikincisi
ca, Latince) ile uğraşan Nefiyoğlu, Yanyalı Fransa ve Avusturya'nın Katolik propa
Hoca Mehmed Esad E fendi (eski Galata gandası ile tezatlı bir biçimde, milli bilinç
kadısı ve Müteferrika matbaasının musah ve kül türlerini geliş tirmeye başladılar.
hihi) Nikolo Mavrokordatolar ve Dimitri Aslında Balkanlara ulusalcı bilincin Fran-
Cantimir gibi aydınların siyaset teorisi ile sız ihtilali sonucu geldiğini tekrarlamak,
uğraştıkları, Aristo'yu, Farabi'yi okuyup bu gelişmeleri göz önüne aldığımızda bi-
tartıştıkları malümdur; fakat bunlardan ıs raz hazırcı bir yorumdur. Ayı1ı şeyi Yunan
lahata yönelik bir risale ve kitap hasıl ol ayaklanması için de söyleyemeyiz. Türk
mamıştır. Tanzimat döneminin siyasi dü siyasal düşüncesinin dışında kalan, ama
şünce açısından en önemli katkısı, tarihçi Osmanlılık olgusu için birinci derecede
lik, hukukçuluk gibi disiplinlerin ışığın önemi haiz Helen ve Slav milliyetçi dü
da, Ahmed Cevdet Paşa'yla başlayarak si şüncesi, Avrupa merkezli eğitim odakları
yasi teori düzeyine ulaşılmasıdır. kadar, popüler bir söylemle de gelişti; bu
1 8 . yüzyıl Türk siyasi düşüncesi hak ülkemiz tarihçiliğinde ihmal edilen bir
kında yapılan bu özetlemede, Müslüman safuadır. Şüphesiz Ermeni-Katolik bir di-
toplumuna ait ve Türk dilindeki düşünce ni tarikat olan M ehitaristlerin Venedik,
ve raporlar ele alınmıştır. Oysa impara Viyana gibi merkezlerdeki kültürel faali
torluğun 18. yüzyılı sadece Türk 'etni'si yetlerinin de modern Ermeni milliyetçili-
nin dili ile anlaşılamaz; zira imparatorlu ğini hazırladığını hatırlamak gerekir; ni-
ğu oluşturan kitlelerin bazıları değişim hayet Lübnan Maruni ve M elkitleri de
den, ulustan, tarihten söz etmeye başla Katolik dünyadan edindikleri kül tür ve
mıştı. Sanıldığı gibi sadece Helenler de yöntemle , çok geçmeden mod ern Arap
ğil, bağımsız ulus fikrindeki Hıristiyan kültürünün ve tarihçiliğinin öncüsü ola
kitlelerin hepsi benzer programlarla ve caklardır. Velhasıl Osmanlı tarihinin bu
görüşlerle ortaya çıktılar. Mehitarist-Ka d ö n e m i n i siyasi k ü l türel y ö n d en b i r
t o l i k Ermenil er, B u lgarlar, R o m enl er, lıoııglomera [ karmaşık bileşim] olarak in
Sırplar da Helenleri izledi. Balkan halkla- celemek gerekmektedir. O
Yeni Osmanlı Düşüncesi*
ŞERiF MAR D i N
sa'da 'j eune Turquie") olarak bilinen ha Ta nzinıa t'taki "yeni" konusunda d iğer
reketin ana hatlarını ortaya çıkarmaktı. bazı fikirler de il eri sürmüşlerdi. Tanzi
Kendilerine Türkçe Yeni Osmanlılar adı mat fermanı'nda Padişah'ın bir belge ile
nı veren bu grubun ortaya çıkışı 1 865 yı kendini bağlamasını tam anlamıyla "ye
lıydı. En genel anlamda liberalizm adını ni" sayanlar olmuştu . Ancak bu saptama
verebileceğimiz bu gibi bir hareketin şe nın, daha önemlisi Tanzimat Fermanı'n
killenmesi konusunda mukayeseli bilim da "eski"yi açıktan bal talayabilecek her
lerinin bize verdiği ders, böyle bir Loplu hangi bir ilkenin görülmemesiyd i . Buna
luğun a ncak hazı rlayıcı bazı öğelerden rağ m e n , 1 839- 1 86 5 yılları arasındaki
faydalanarak şekil a l a b i l eceğiyd i . Yen i Tanzimat'ın pratiği bir tür "yeni" nin im
Osmanl ılar'a dinamiğini veren b u arka paratorlukta yerleştiğini gösteriyordu :
plan neydi? Hareketin temelindeki ivme Yeni okullar, yeni kanunlar, yeni '·akade
bas i t a n l amda Tan z i mat'ın b i r devamı m i " ler. " G enç"ler kendilerinden "genç-
olamazdı. lira Yeni Osmanlılar'ın, hede lik" olarak bahsettiklerinde aslında Tan
fi , ikinci kuşak Tanzimatçıların bizzat zimat'ın "yeni"sini olumlu, fakaL bazı ih- 43
kendileriydi . Aslında m ukayeseli tarih tirazi kayıtlarla değerlendirdiklerini ifade
açısından bakıldığında bir liberal hareke ediyorlard ı . i s i m l erindeki diğer i p u cu
tin yüksek m e m u rları h ed e n emesi nde "Türkistan" kelimesiyd i . G erek ··ı eune"
pek de yeni bir şey yokw. N i haye t , 1 789 gerek "Turquie" aslında Gau'nın bazı Do-
ihtilalinde ihtilalcilerin de okları 1 6. Lo ğu sorunu (Question d'Orient) izl eyicile-
uis'den çok devlel adamlarının "idaresiz r i n i n O s m a n l ı ' d a y a p ı l a n r e fo r m l a ra
liğine" yönelmişli. olumlu bir açıdan bakukları nda. bu ça-
Genç liberallerin bizzat devlet kuruluş baları yürütenlere bir ad vermek için o
larının içinden geldikleri hatırlandığında yüzyılın kendi liberal izm tari hinden çı
bu çıkış noktasından onları tanımlayacak kardıkları bir isimdi.
bir anlam çıkarılabilirdi. Muhtelif resmi Eskiden " turcs" olarak (örneğin 28 Çe
görevlerde olan kişilerin asırlar boyunca lebi seyahaLine ail Fransız yüksek me
Osmanlı l mparatorluğu'nda hükürnetin murların zabıtlarında) tanımlanan bir
başında olanlara karşı, durmadan enLrika toplul uğun "Turqui e " ye çevri l m e s i n i n
ürettikleri bilinen bir özellikti. Ban'da bu kendi başına bir anlamı vardır. Hala ba
entrikaların zorunluluğunu a nlatan bir kir bir alanı oluşturan bu konu, aslında
sistem bile geliştirilmişti : Padişah'la teb'a Osmanlı l mparatorluğu'nun Batı tarafın
arasında "ara kuruluşlar" (örneğin meşru dan bir gerçek ve Batı'ya katılabilir (res
bir aristokrasi gibi) o lmadığından, Os mi olarak 1 856'dan beri) bir devlet sayıl
manlı için politika, yapısal olarak saray dığının bir ifadesidir. Yeni Osmanlılar'ın
entrikalarına inhisar ediyordu. Pek tabii ise "La j eune Turquie"yi kendilerine mal
ki akla, "Acaba Yeni Osmanlılar hareketi etmelerinde bu anlamdan ayrılan bir vur
bu davranışın tevarüs e t m e s i n den m i gu vardı. " ltalya" hala dağınık bir mozaik
kaynaklanıyordu? " şeklinde bir soru ge iken d'Azeglio, l talia tabirini il eriye dö
lebiliyordu. Ancak ö nceleri entrika çevi nük bir ideal olarak kullanmıştı. ·· Giova
renlerin "genç"liklerini (Türkistanın er ne l talia" böyle bir ümidin i fadesiyd i .
bab-ı şebabı - Türkistanın genç olanları) Durumu daha değişik olan Osmanlı l ın
ileri sürdükleri görül memişti. Aksine Os paratorluğu'nda "Turquie"deki "Türk", o
manlı'da aydınlar i ç i n prestij sağlayan sı ralarda O s m a n l ı l mp a r a t o r l u ğu ' n d a
yaşlı olmak, gelenekleri bilmek, tecrübeli millet-i hakimenin rolü konusunda daha
olmaktı . belirginleşmemiş bir ümidi ifade diyor
G enel olarak Tanzimat'ı inceleyenler, du. Bunu Namık Kemal'in dil konusun-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
daki teklifl erinde izleyebiliriz. Yeni Os lııir'da tefrika şeklinde sunuyordu. Örne
manlılarca kullanılan jeııne Ttırq tıie bir ğin lsviçreli hukukçu Vat tel'in tabii hu
bakıma Batı'nın "ayna"sına bakarak üre kuk üzerine kitabı bu şekilde aktarılmış
tilen bir kavramdı. Bu tip "onların bize tı. (Tasvir-i Eflııir, Ağustos 1 862 - Hazi
bakmasından yola çıkarak bizim kendi ran 1 865)
m i z e bakmamız" durumu Tanzimat'tan Ancak bu makale serisinin hemen gö
bugüne kadar modernliğimizi saptayan rülmeyen bir arka planı vardır: Vattel'in
b i r d eğerl endirme olmuştur ve galiba " tabii hukuk"u Tanrı'ya değil , hukukun
"Batı'nın bilim ve fikirlerini toplumumu kendi içsel seküler/rasyonel temeline da
za yerleştiriyoruz" savından çok daha an yanıyordu. Bunun yanında Abdurrahman
lamlı bir değerlendirmedir. Sami ve Adullatif Suphi Paşalar gibi, ko
"Yeni" söylemini bir bütün olarak ithal naklarında memleket konuları tartışılan
eden ilk düşünür lbrahim Şinasi Efendi kişilerin yeni tarih metodolojileri konu
( 1 826- 1 8 7 1 ) olmuştur. Yeni Osmanlılar, sunda Tasvir-i E.flııir'da makalelerinin çık
44 Şinasi'nin şiirinde ve o şiirin dolaştığı sı ması, burada bir aydınlar örüntüsü ve ls
nırlı çevrelerde ol duğu kadar herkese tanbul'da bir çeşit Batı ile ilişki kurmuş
açık olarak, Tasvir-i Eflııir gazetesinde bir fikir canlanması karşısında olduğu
( 1862) başlattığı yeni bir yaklaşımın va muzu anlatıyor.
risleriydi. Eskiden beri Osmanlı lmpara Şinasi'nin "söylemi"nin eski "fikir"lere
torl uğu 'nda tenkitçi, d evletin "beka"sı göre özgünlük gösterdiğine gelince. Kul
için nelerin yapılması, değişmesi gerekti l andığı "hey'eti-i i çtimaiye", " h ey'et-i
ğini anlatan kişiler ortaya çıkmıştı. Fakat mecmua" tabi rleri , (Dizdaroğl u , 1 95 4 :
Şinasi'nin yalnız fikirlerinin değişime yö 72-74) Batı'daki "societe" mukabili ola
nelişi değil söyleminin tümü de farklıdır. rak, toplumun kendi başına bir nesne,
Bundan kastettiğim, Şinasi'nin tenkit'e devlet çerçevesi dışında algılanabilir bir
ilaveten, düşüncenin kaynağı temel kav kurum olduğu n u vurgul uyordu . D aha
ramlarda ve bundan yola çıkarak düşünce başka bir anlatıyla, Şinasi Osmanlıların
dizisinde bir yenilik getirdiğidir. Muhte " teb'a" olarak kavramlaştırdıkları gele
melen bunlar Şinasi'nin Paris'te geçirdiği neksel Osmanlı imgesi yerine, fertlerin
teb'a olmanın dışında bir kollektif yapı
yılların ( 1 849- 1 854) ürünüydü. (Çelik,
1997) Bir kere Şinasi'nin basılmayan fa gösterdiklerini vurguluyor, onlara "yuka
rıdan" bakıldığı kadar "aşağıdan" bakıldı
kat lstanbul'un saygın Tanzimat düşünce
ğında da bir anlam ifade ettiklerini anlatı
odaklarına giren şiirlerindeki küstahlık
yordu. Bu "kollektivite" ögesi Osmanlı'da
yeniydi. Kendini himaye eden Reşit Paşa
yoktu.1 Fakat paradoksal olan, Şinasi'nin
hakkında:
söyleminin en soyut anlamda yeniliği, bir
Ettin ıizıid bizi olmuş ilıeıı zulme esir taraftan "societe" gibi çok soyut bir kav
Celılimiz sanlıi idi lıendimize bir zencir... ram kullanırken bunu günlük hayata in
Bir ıtılmıimedir iıısıiııa senin lıaanaıııııı dirgeyerek kullanmasıydı. ( Dizdaroğlu
Bildirir lıaddiııi Stıltıiııa senin lzaanaıııııı 1954: 86-87) Batı'nın söyleminde bu iki
(Dizdaroğlıı 1 954: 42-43) uç mevcuttu. G eleneksel Osmanlı düşün
mısraları bunu açıkça gösteriyordu. cesinde ise bu iki planı birden kullanma
Şinasi'nin tavır almasının yanında bir ya rastlanmıyor. (Tanpınar 1 988: 1 95) Şi
katkısı da, "ansiklopedizm" adını verebi nasi hayranı ve Tasvir-i E.flııir'daki halefi
leceğimiz, Batı'nın bilgilerini sistematik Yeni Osmanlılar'dan Namık Kemal'in bile
olarak aktarma çabası olmuştur. Bunu ilk bütün bu yenilikleri tam anlamıyla kavra
köklü m o d ern gazete olan Tasvir-i Ef- yamadığı söylenebilir.
Y E N o M A N L D Ü Ü N C
46
Mustafa Fazıl Paşa'nın zengin bir Hidiv palık makamını, diğer ikisi Toskana ve
akrabası olarak belki de en önemli arka Napoli gibi yalnız zulüm temelleri üstüne
plan kaygılarının da, ayrıca, mektubun kurulmuş olarak hüküm süren iki müste
dan az sonra harekete geçtiğini de izleye bit idareyi de:virip de sosyal adaleti öngö
bileceğiz. ren bir l talya devletine dönüştüren 'Kö
Mart 1 867'de açıklanan Mustafa Fazıl mürcüler' ( Carbonari] adlı fedakar genç
Paşa'nın mektubu, yukarıda göstermeye lerin, azim ve imanla dolu teşebbüslerini
çalıştığım gibi münbit bir toprağa düş her türlü engell eri yıkacak bir azimle
müştü. Yeni Osmanlılar da bundan bir okudukça, kim bilir nasıl kükremiş birer
hayli önce teşkilatlanmışlardı. Kendileri hürriyet aslanı kesiliyor ve bu u ğurda
ne s onradan katılan gazeteci Ebüzziya canlarını seve seve vermeyi tasarlıyorlar
Tevfik, gençlerin 1 865 Haziran'ında ilk dı. Aradan b el i rli b i r zaman geçmişti.
toplantılarından şöyle bahseder: Şimdi 'Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nde ve
"O günkü görüşme ve tartışmanın ana zirlerden, din ve bilim adamlarından,
çizgileri şunlardır: Mutlak padişahlık ida yüksek rütbeli askerlerden ve yüksek
resinin ortadan kaldırılması, bunun yeri mevkideki sivil m emurlardan, nihayet
ne M eşrutiyet idaresini koymak için ge halk yığınlarından olmak üzere 245 kişi
rekli tedbirler. . . Bu tedbirleri gerçekleştir mevcuttu. " (Ebüzziya, 1973 : 77-79).
mek için de gizli bir örgüt kurulması. . . Bu ifadede "padişahlık idaresinin orta
Refik Bey'le birlikte altıyı bulan b u genç dan kaldırılması" , Yeni Osmanlılar'ın hiç
ler, beraberlerinde birkaç kitap götürmüş b i r programında g ö r ü l m e d iğine g ö re
lerdir. Mesela Ayetullah Bey, kendi özel Ebüzziya'nın bir abartması olmalıdır; ya
kitaplığından, vaktiyle l talya'da kurulan da yazının yazıldığı 1 1 . Meşrutiyet'in ha
'Carbonari' derneğiyle , Polonya'daki gizli vasına uydurulmuştur.
derneklerle igili bir iki kitabı da getirmiş Yeni Osmanlılar'ın asıl hedefi, Tanzi
imiş(. . . ) mat'ın amaçlarını geliştiren "ikinci ku
( . . . ) Sardunya gibi küçük bir devl eti şak" Tanzimatçılardı. Bunlar, II. Mahmut
Avrupa'nın güneyinde, bir Hıristiyanlık devrinden beri tedricen ortaya çıkan mer
dinini sadece gülünç ve öç aleti yapan pa- kezileşme temayüllerini devam ettirmiş,
y N o M A N D 0 Ü N C
kadı'nın eski sistemdeki öneminin yerine ortaya çıkacaktı. ileride üzerinde duraca
yeni bir idare mekanizmasını ve müderri ğım gibi, 1 890'ların J ö n Türkleri, Yeni
sin yerine yeni bir eğitim yapısını yaygın Osmanlılar'ın "yazılı" anayasacı tutumla
laşlirmışlardı. Yeni eğitim ise açıkça eğiti rına, "tabiatın" iç dinamiğine dayanan bir
me bir sekülerleşme getirmişti. Bunun ya kainat görüşünü de ilave ederek eski ya
nında -Mustafa Fazıl Paşa'nın mektubun pıyı daha da zayıflatan bir tutumla işe gi
da yansıdığı gibi- Tanzimat ikinci kuşak rişeceklerdi.
devlet adamlarının B atı'ya fazla tavizkar Yeni Osmanlılar, devletle ilişkileri bir
politikası ve Osmanlıların Batı karşısında hayli zorlaş tığı bir sırada, 1 867'de Musta-
manen küçülmeleri, Tanzimat bürokratla fa Fazıl Paşa'dan özel bir davet aldılar ve
rına karşı hareketlerinin bir diğer temel benimsedikleri idealler uğrunda yurttan
ögesiyd i . Bu d u r u m d a l stanbul'da bir ayrıldılar. Grubun başında Namık Kemal
grup Ulema'nın kendilerini desteklediğini vardı, prestij sahibi fakat az bilinen bir
hayretle karşılamamak gerekir. Bu deste bürokrat olan Ziya Paşa ve Ali Suavi de
ğin daha derinde yatan tabanını anlamak kafileye katıldılar. Burada hemen üzerin- 47
için ise, Nakşibendiliğin bir p opülist ve de durulması gereken bir nokta, Namık
proto-demokrat hareket olarak o sıralarda Kemal ile Yeni Osmanlılar'ın Avrupa'da
Ortadoğu'da ve Asya'da nasıl işlediğini ilk gazetelerini çıkaracak olan Ali Suavi
ayrıca irdelemek gerekir. Bu son derece arasındaki farktır. U l ema k ü l türünün
önemli konuda bize, bugün ülkemizdeki künhüne vardığını ileri yıllarda defalarca
ideoloj i k yaklaşımlar dolayısiyle, ancak iddia edecek olan bu kişi kimdi? Yeni Os
Türkiye dışında yapılan e tü tl erden bir manlılar'ın faaliyetlerini gizlice geliştir-
ipucu gelmektedir. dikleri sırada, l866'da Suavi lstanbul ca
Aslında Yeni Osmanlılar'ın anlaşılma milerinde "heyecanlı vaazlar" vermekte-
mış olan girişimleri "padişahlığı kaldır dir. (Çelik 1994: 64.) Geniş bir biyografi-
mak" değildi. Yeni Osmanlılar görünüşte sini yazan Hüseyin Çelik'in verdiği bilgi-
geleneksel Osmanlı meşruiyet normların lere göre, onu Rüşdiye (Tanzimat'ın yeni
dan hareketle Padişah'tan "adalet" istiyor ortaokulu) mezunu fakat daha sonra Rüş-
lardı. Fakat bu isteklerin Padişah'ın ada diye hocalığı yapan, "Simavna kasabasın-
letinden değişik bir nesne, kendi başına da Koşulu medresesinde tedris"te, memu-
anlamlı ve Padişah'tan ayrı yaşayan bir riyette ve gene de Ulema'dan o lmaya he-
adalet alanına (liberalizmin esaslarına) vesli bir vaiz olarak görüyoruz. Bu karışık
yapılan bir referans olarak şekilleniyordu. geçmişten onu, ne tam Batılı ne de tam
Oysa Osmanlı pratiğinde -ve genel lslami lslam eğitimi gören bir o todidakt olarak
pratikte bile- böyle, kendi başına anlamlı tanımlamak gerekir. " l lmiyye" nin karşı-
bir adalet alanı yoktu. Yeni Osmanlılar şe laştığı ve paradoksal olarak Batı'nın etki-
riatın temellerinden hareket ettiklerini siyle oluşan bu, ilmi kendinden menkul
tekrar etseler de, sonunda adalete dayalı şahısların ortaya çıkışından Ulema, 1 9 .
geleneksel Osmanlı formülünden başka yüzyılda zaman zaman acı acı şikayet et-
bir formül teklif ediyorlardı. Bunu ne de miştir. Fakat bizim için önemli olan dini
recede idrak ettiklerini anlamak zordur. bilgimizin yayılabileceği yeni bir alanın
Fakat gazetelerde 1 860'larda yaydıkları teşekkül etmiş olmasıydı. 186 ?'de Ali Su-
söylemin yine bu planda da çok açık ol avi bir Alman gazetesince "lslami bir aji-
madığını söyleyebiliriz. Onlara katılan di tatör" olarak tanımlanmaktadır. Aynı za
ni liderlerin de bu noktadaki bir yanlış manda Mıılıbir adıyla çıkan bil gazetede
anlama dolayısıyla onları destekledikleri hükümeti tenkit eden makaleler yazmak-
ni sanıyorum. Bu ikilik ancak zamanla tadır.
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B I R 1 K I M 1
M u/ıbir'deki makalelerin pek de yüksek avi'nin siyasi teorisi bir Osmanlı geleneği
olmayan entel ektüel kıratı göz önünde olan "ihkak-ı hak" türünden bir adaletin
tutulduğunda Avrupa'da, Yeni Osmanlılar yeniden canlandırılmasıydı. Ovsa bu kav
adın a çıkan ilk gazetenin Lond ra'daki ramda " h ak" bir gü ç l e r ayrılığının ve
M u/ıb i r o l ması hala cevaplandırılması bunların birbirini dengelemesi anlamını
beklenen sorular üretmektedir. lstanbul taşımaz, " ihkak-ı hak" fertlerin uğradıkla
Mulıbir'ine bakıldığı zaman araştırmalar rı haksızlıkların ortadan kaldırılması ve
da üzerinde durulmamış bir özellikle kar Padişah'ın hakem rolünü üstlenmesi ele
şılaşılır: Her ne kadar Şinasi dili sadeleş m ek tir. Bundan da çıkan sistem , üme
tirmiş idiyse de, M u/ıbir'de ve Suavi'nin ra'nın (Padişah'ın yetki verdiği kişilerin)
bütün yazılarında, "kaba" Türkçe'nin halk üzerindeki hakimiyeti , Ulema'nın
hem daha "lslami özentili" hem de daha emirler üzerind eki hakimiyeti ve ilahi
"halk" bir versiyonu beliriyordu. Londra adaletin U l em a üzerindeki hakimiy eti
M u lıbir'inin misyonu Şinasi'nin yakala dir." (bkz. Mardin 1 962: 368. ve Cevdet
48 madığı M üslüman popülist söylemi mi Paşa'nın bu söyl emler i ç in N eu m a n n
yerleştirmekti? Bunu Namık Kemal gibi 2 0 0 0 : 1 8 7 . Hüseyin Çelik'in Ali Suavi
birinin fark etmemiş olması mümkün de hakkındaki etraflı araştırması , Suavi hak
ğildir. Bu durumdaki tepkisinin ne olmuş kında yeni bilgiler edinmemi mümkün
olduğunu bilmiyoruz. Fakat bir müddet kılmışsa da siyasi fikirleri hakkındaki gö
sonra alim ve ansiklopedici olma hevesli rüşümü değiştirmemiştir.)
si Suavi'nin Yen i Osmanlılar'ın tezini an Ali Suavi'nin Padişah'ın bir çınar altın
latamadığı açığa çıkıyor. Mıılıbiı"in 40. sa daki konumundan adalet dağıtmaz şahıs
yısından sonra, 29 Haziran 1 868'de Yeni lara yapılan haksızlıkları kaldı rmakta bir
Osmanlılar'ın sözcüsü olarak Hiirriyeı ga filtre olarak çalışabilir. Bu örtülü despo
zetesi çıkar. tizme bir " filtre" olanak sağlayabilir fakat
Bu tarihten sonra kendilerini HiiıTiyct kesinlikle demokrasi ya da sol liberal si
gazetesine veren Yeni Osmanlılar arasında yasi teori ile ilintili değildir. Ziya Paşa'nın
çıkan temel anlaşmazlıklar, Mustafa Fazıl ise Namık Kemal-Suavi çizgisinin bir çe
Paşa'nın daha Muhbir'in birinci sayısı çık şit orta yerinde durduğunu söyleyebiliriz.
tığında hükumetle anlaşarak ls tanbul'a Namık Kemal, Ali Suavi gibi şeriatı ana
dönmesinin bir ürünü olmuştur. Yeni Os yasa i l e temellendirilecek b i r s i s temi
manlılar'ın Mustafa Fazıl Paşa-Hidiv-Os önermektedir, fakat onun fikirleri, en ge
manlı Hükümeti üçlüsünün oluşturduğu nel anlamda demokrasi fikrine daha ya
alan içindeki yalpalamaları üzerinde dur kın görüşleri çok daha ayrıntılı ve derin
mayacağım. Fakat bu noktada da hürri di. Fakat her şeye rağmen onun da tekli
yetçi , istihbaratçı, j urnalcı, vatanperver finde siyasetin içinde "karşıt" güçlerin te
politikacı kimliklerinin iç içe girmesinin, mellendirilmesi gibi bir şey yoktur. So
hala bugünlere kadar gel en zaman için nunda, siyasi reform teklifi sofistike bir
bile, araştırılmasına ihtiyaç duyulduğunu "dolaylı demokrasi" sistemi oluşturmak
sanıyorum. Bu karışık duruma yine Batı tadır. Bu nitelik de kendisinin, muhafaza
lılıkla ilgili bir "siyasi kimlik" / "siyasi te kar Ill. Napo lyon Fransası anayasasını
ori" buhranı diyebiliriz. Bunların bugün tercih etmesiy l e sonuçlanıyordu. (bkz.
kü uzantıları üzerinde durmayacağım. Namık Kemal, "Usul-u Meşveret Hakkın
K o nu y u a n l a ma m a m ı z ı z o rlaş tıran da Mektuplar", Külliyat-ı Kemal, Birinci
nokta, bu entrika çerçevesi dışında, Yeni Terti p, Makalat-ı Siyasiye ve Edebiye, ls
Osmanlılar arasında gerçek i d e o l oj i k tanbul, Selanik Ma tbaası, ss. 1 76-23 1 . )
farkların d a mevc u t olduğudur. A l i Su- Ülkemizde , lslami sistemlerde "kaza-
y N o M A N D Ü Ş Ü N C
49
deksidir. ibret gazetesi l 870'den sonra ye odur. Bu deneyimde baştan beri üzerinde
niden şekillenen fiki rlerinin odak nokta durduğum (iç dinamiği hala esrarlı olan)
sıdır. "Şark Meselesi" , "Askerlik" , Rütbe tarikatların bir çeşit popülist güç ifade et
ler, M uhabbet, Girit M eselesi, istikbal, tiklerini anlayıp bir taraftan müceddicli
Memur, ibret, " ln tizac-ı Akvam, Terakki " , Nakşibendiliğe ve Gümüşhanevi dergahı
Avrupa Şarkı, lttihad-ı lslam, Bilmez, Di na uzak dururken daha genelde bu gücü
yojen ve Hadika gazetelerinde çıkan yazı kendisine mal etmeye çalışan da odur.
ları kendi başına bir küme o luşturur ve M emleket sathında telgraf ve dcmiryo
ciddi bir inceleme beklemektedir. lu ağları o n u n ısrarıyla k u r u l m u ş t ur.
Bu yıllarda karşılaştığı zorluklar, muh 1 890'l arda A B D Libra ry of Coııgrcss'c
telif sürgünleri, bize intikal eden imgenin yol lad ığı ve Türkiye'nin e n fra s t rüktür
ana hatlarını teşkil eder. Sultan Abdüla bakımından ne derece "modern"leştiril
ziz'in tahttan indirilm esinden sonra Ke diğini anlatan fotoğraf albümleri kaygısı
mal ve Ziya bir anayasa üzerinde çalışma nı ifade eder.
imkanını buldular, fakat 1876 sonbaha "Türklük" ve "hükümranlık" unsurla- 51
rındaki çalışmalarında Y. Murat'ın yerine rın birbirinin içinde olan ögeler şeklinde-
tahta geçen Sultan ll. Abdülhamit'in mu ki düşüncesi Yeni Osmanlılar'ın bir tutu-
halefetiyle karşı laştı lar. N amık K emal munu devam ettirir. Onların açtıkları As-
1 888'de G elibolu mu tasarrıfı olarak ls ya ile ilgili jeopolitik spekülasyonları ci-
t a n b u l ' d a n u z a k l a ş t ı r ı l d ığı y ı l l a rd a , diye aldığı anlaşılıyor.
1 888'de vefat etti. Saydığımız bütün bu olumlu çerçeve
Yeni Osmanlılar'ın etkisi 1876 Anayasa l e rden bakıldığında rej i m e sad ı k kalıp
sı'na k o n a n "geçici" rafa kaldırmadan Abdülhamit devrini normal saymış o kur
sonra bile devam· etmiştir. Ancak bu nok yazar kitlesini anlamakta bir zorl uk çekil
tada gerçek bir tarih birimi olarak görme miyor. Asıl üzerinde durulması gereken
miz gereken " i l . Abdülhamit devrinin" konu Abdülhamit'i destekleyenler açısın
çerçevesini iyice sınamamız gerekir. Bu dan " normal" olarak gözüken şartların
çerçeve en iptidai şekliyle bize resmi söy hangi sebeplerden d o layı bazı l arı i ç i n
lemde anlatılan "despotluk" devri değil "anormal" veya "ağır" gözüktükleri ve
dir. Modernite ile geleneksellik öğelerini o n ları karşıt gruplar oluştur maya iten
kendi içinde birleştiren, kendi içinden çe faktö rlerin neler olduğudur. Bunun bir
lişkili ve bu çelişkiye sonunda yenik dü ipucunu Yeni Osmanlılar'ın kaynağı olan
şen bir devirdir. Bu karmaşık yumağı tam toplum katını , 1 890'ların ihtil a l ci l eri n
o larak çözebilmenin daha eşiğinde bile toplum katıyla karşılaştırmakta buluruz.
değiliz. Ancak buraya bir başlangıç nok Yeni Osmanlılar'ın toplumsal tabanı
tası koyabilirsek, o d a i l . Abdülhamit Tanzimat d evlet hiyerarşisi ve -gel iştiği
devrinde Tanzimat refo rmcularının dü derecede- lstanbul'un Batı'dan haberdar
zenleyici- rasyonelleştirici vurgunun de "sosyetesiydi " . Buradaki iç içeli k te n bir
vam etmiş olmasıdır. örnek Yeni Osınanlılar'ın en "ihtilalcisi "
Stanford Shaw bir makalesinde, Padi: olan (Çelik, 1994: 2 13 ) Mehmet Bey'dir.
şah'ın lngiliz büyük elçisi Sir Henry Elll Mehmet Bey so nradan Sadraza m olan
ott'a, tahta geçtikten bir müddet sonra Mahmut N edim Paşa'nın yeğeniydi. Bü
yapmasını istediği b ü tü n düzen lemeleri tün Yeni Osmanlılar'ın yüksek devlet per
geliştirdiğini göstermiştir. Kişileri medre soneliyle yakın ilişkileri vardı ve devlet
seden çıkarıp " okullar"a gitmeyi temin kurumlarında yetişm işl erd i . 1 890'ların
eden od ur. Osmanlı l mparato rluğu'nda Jön Türkler'inde bu toplumsal orijin de
yüksek okullara destek veren ve geliştiren ğişmiştir, ana çerçeve "devlet" değil "yük-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K I M 1
sekokul"dur. Yalnız bu yönden bile ne nünü ihmal etmiş oluruz. Bu "kafa değiş
kadar değişik bir "statü alanı" kaynağı ile tirmenin" de ancak çok "kat"lı olduğuna
karşı karşıya bulunduğumuz açıktır. şüphe yoktur. Örneğin Şarkiyatçı Vam
Yüksekokulların standardının yüksel bery 1 860-1890 yılları arasındaki değişik
mesi Abdülhamit'in desteklediği bir yön liği anlatırken arada bir "tarih bilincinin"
temdi. Bundan dolayı, örneğin Mülkiye ortaya çıktığını vurgular. Bu bir "kolektif'
nin öğretim personeli zamanın en yete kafa değişikliğidir. Ramsay de, Abdülha
nekli aydınlarından, Abdurrahman Şeref, mit'in Anadolu'da bir "Osmanlılık" bilin
Recaizade Ekrem gibi kimselerden oluşu cinin oluştuğunu anlattığı zaman, bu kol
yordu. lektif bilincin bir şekline atıfta bulunur.
Böylece J ö n Türklerin Yeni Osmanlı Fakat bunlar Abdülhamit devri toplumsal
lar'a nispetle "devlet sınıfı" ile çok daha değişiminin incelenmesinin ancak baş
esnek ilişkileri olduğunu ve Yeni Osman langıç öğelerini verir.
lılar'ın içinde büyüdükleri bir devlet söy Önceki sayfalarda Tanpınar'ın Şinasi
52 lemi yerine, yetişmelerinde bir "okul söy için ileri sürdüğü ve burada kullandığım
lemi"nin etkili olduğunu söyleyebiliriz. değişik söylem ve değişik "muhayyile"
G erek okul gerek Batı'dan gelen kay kavramını Yeni Osmanlılar ve Jön Türk
naklardan edinilen bilgiler 1 860- 1 890 ler'le de kullanabileceğimizi sanıyorum.
arası Türkiye'yi değiştirmişti. Genelinde Şöyle ki:
Tanzimat'tan itibaren Batıcı-düzenleyici Tanpınar Namık Kemal'in Abdülhak
(rasyonelleştirici) nesnel adını verebilece Hamid'e yazdığı mektubun bir satırı üze
ğimiz unsurların artmış olduğu doğrudur. rinde duruyor. Altını çizdiği ifade şu: "bir
Fakat bunun kaba bir etki-tepki yoluyla güzelin velev mehasin-i maneviye onun
değil, bir algılama-kavramlaştırma deği dağa benzetmek bizim tabiatımıza -zan
şikliğiyle oluştuğu söylenebilir. Başka bir nımca- mülayim gelmiyor. " (Tanpınar,
ifade ile iktisadi şartların değişmesi, idari 1 988: 439. F A . Tansel, "Mektuplarına
yapının yenilenmesi yeni eğitim kurum göre Namık Kemal ve Abdülhami t", s .
larının harekete geçmesi tabii ki değişim 2 l 'den.)
için önemli bir çerçeve oluşturmuştur. Namık Kemal'in "güzel"i dağa benzet
Fakat daha önemlisi bu öğelerin etkisinin mekte zorlanması, tabiatla ilgili gelenek
bir algılama değişikliğinden geçtiğidir. sel-aksi omatik bir kavramlaştırmanın ve
Önemli olan ve 1 890'ların Jön Türklerini ona bağlı bir estetik anlayışının sınırla
anlatan algılama örüntülerinin değişmesi masından ileri gelmektedir. Tanpınar, Ke
olmuştur ve o sıralardaki karşı koyma sis mal'in biraz da zorlanarak, zamanla bura
tematik muhalefeti, ayaklanma gibi hadi daki tutumunun aksine "muhayyilesini
seleri anlamak için dikkatimizi bu algıla tabiattan ve eşyadan gelen" ihsaslara açtı
ma süreci üzerine odaklaştırmalıyız. Fa ğını anlatıyor. (Tanpınar, 1988: 3 7 1 ) .
kat bunu tek bir "dağarcık doldurma' ola J ö n Türklerin a ) zamanlarındaki genel
rak görmemiz 1890'ların temelinde yatan kurumsal gelişmelerde b) eğitim kurum
dinamiğini oluşturması için yeterli değil larında c) muhayyileleri seviyesinde tek
dir. 1 860-1 890 arası süreci incelerken rar tekrar aynı "tabiattan ve eşyadan ge
okumuş insanları çerçeveleyen eğitim gi len" vurgularla karşılaştıklarını söyleye
bi kurumları anımsayarak, dinamiğin yal biliriz. Böylece Şinasi'de bir şahısta gör
nız bir yönünü ortaya çıkarmış oluruz. düğümüz bir vurgu, 1 890'larda toplum
lkinci bir etki odağı olan Batı'dan edini sal ve iktisadi şartların yarattığı yeni çer
len bilginin "kafa değiştirici" dokusunun çevelerde gelişiyor. Bu gelişme ise para
da açıklamazsak, yine dinamiğin bir yö- doksal olarak bir bakıma eğitim kurum-
y N o M A N D Ü Ü N C
!arını geliştirmek isteyen Padişah'ın bir !erdi. llginç olan Yeni Osmanlıların kimlik
"atiyesi"ydi. arayışları sırasında aynı güçte bir tepki ile
Jön Türklerin hareketinin uzun vadesi karşılaşmamış olduklarıydı. Bunun basit
ne bakuğımız zaman ise bu "maddiciliğe" bir ifadesi olarak "milliyetçilik" sorununu
ve beraber yürüyen rasyonalizasyon baş karşılarında bulmalarını ifade edebiliriz.
langıçlarına kısmen set çekildiği görülebi Yepyeni bir yaratık olan devlet birimi
lir. Başka bir ifade ile başlangıç ta J ö n nin katı sınırları, milliyetçilik politikaları,
Türkler enerjilerini imparatorluğun güç vatandaş enerjilerini bir merkeze toplama
lenmesine çevirir ve bunun kurumların politikalarıyla pek tabii ki karşısında bu
değiştirilmesiyle olacağını umarken, za çerçevelere sığmayan toplum birimlerinin
manla "kimlik" konusunun bu yolda kar tepkisini bulacaktı. Devlet biriminin mu
şılaşacakları en önemli problem olduğunu, hafazasında Abdülhamit'ten daha da ıs
Ermeni, Arap, Arnavut kavramlarının ayrı rarcı olan Jön Türklerin de bu yeni güç
bir problem alanı oluşturduğunu görecek- lerle karşılaşmaları tabii idi. O
53
Dİ PNOTLAR
Zamanla, toplum bilimlerinde, Batı'da 1 9. yüz Avrupa'da 16. yüzyılda kullanılmaya başlanan
yıldan beri tartışılan fakat Türk aydınları ara "society" - "societe" muadili değildi. bkz. Sela
sında sıfıra yakın bir iz bırakan bir teorik çerçe niki Mustafa Efendi, Tarih-i Selaniki ( 1 003-
ve (Husserl, Schutz, Gadamer, Heidegger dört 1 008/1 595-1 600) Haz. Mehmet l pşirli, Cilt i l,
geni) gel işti: Toplumsal değişmenin a) yalnız Ankara, Türk Tarih Kurumu, 1 9 99, s. 482.
"dış" belirlenimlerle değil b) "eski"leri sıfırla "Hey'et-i içtimaiye aynı zamanda muhtemelen
madan ve c) "algı lama, kavrama, anlama ve o yıllarda Fransız tarihçisi Michelet'nin kullan
bunları zorlayarak yeniden yaratma" gibi "ara dı!;'Jı ve baş tacı ettiği "peuple", "halk" karşılı
istasyon larından" geçerek oluştuğu fikri ber ğıydı. Bu açıdan Şinasi'nin kullandığı "millet"in
raklık kazandı. Batı'da bu yeni birikimi salt bir de yeni bir anlamı vardı.
"kültür" yaklaşımı olarak görüp yerenler böyle 3 içinde yoğuruldukları toplumsal çerçevenin
bir an latı ma karşı ç ı kt ı lar. Bizde ise teorinin (gerek okuryazar halk gerek elit tabaka) dola
içindeki "kat"lar (a, b, c) anlaşılmadığından ta yısıyla ne kadar "Osmanlıca" bir vurgu benim
rihimizin ana hatlarının tanımlamasında aydın semek mecburiyetinde kaldıkları da ortaya çı
larca benzer yaklaşımlar kimi zaman tartışıldı kıyor.
fakat profesyonel toplum araştırmacılarını he
men hiç etkilemedi. ileri sayfalardaki sunuşum 4 Francois Georgeon, "Un positiviste ou Orient
da hem "maddi" belirlenimlerin hem de "kav ou XIXe Siecle: Charles M ısmer, La Turquie et
rama "ya b a ğ l ı unsurların nasıl birl ikte göz l'lslam," in François Georgeon, Des Ottomans
önünde tutulmaları gerektiğini gösterme!;'Je ça aux Turcs, lstanbul, ısıs, 1 995, ss. 1 24-1 57. Ali
lışıyorum. Bizde böyle bir yaklaşımı toplum Suavi mektubun Ganesco adında bir Romen ta
analizlerinde geliştirilecek birçok alan mevcut. rafından yazıldığını bildirir. Bk. Ş. Mardin, "The
Genesis of Young Ottoman Thought, Prince
2 Gerçi Osmanlılar da "umur-u mülk-ü millet" ton, 1 962, s. 278
kavramını kullanmışlardı fakat bu hiçbir zaman
Kalemiye'den Mülkiye'ye
Tanzimat Zihniyeti
G Ö K H A N Ç E T I N S AY A
genellikle 19. yüzyıl başıyla 1 830'lar ara tüyü benimsemek hükmünde" olan bu
sında doğmuş yaklaşık üç kuşaktan oluş tedbirler benimsenmezs... , lslam devletle
maktadır. Bu kişilerin bizzat kaleme aldık rinin en büyüğünün varlığı tehlikeye gi
ları metinlerden hareketle Tanzimat (dev rer; lslam devleti çöker ve lslam milleti is
let adamlarının) zihniyetinin ipuçları ya tiklalini kaybeder. "Devlet-i Aliyye'ye bir
kalanmaya çalışılacaktır. hal olursa, din ve milletimiz tamamen sa
Bütün bu kişilerin bıraktıkları metinle hipsiz kalır ve birliği berbat olur." Bu ne
re genel olarak baktığımızda, l 700'lerden denle, "şimdiki durumumuzu bulunduğu
beri gelen ıslahat hareketlerinin geçirdiği muz yüzyılın gereklerine elden geldiğince
aşamaların bir muhasebesi sonucunda, eriştirmek (. . . ) farz derecesini geçmiştir"
devletin iç ve dış problemleri karşısında (Akarlı, 1 978: 12, 15).
ne yapılması gerektiği hakkında, hemen lkinci gerekçe beşeridir: lnsan ilıtiyacat
hemen hepsinin aynı fikirde buluştukları ı z:amaııiyeyi takip etmeli, icab-ı asr u za
nı söyleyebiliriz: Eski usullerden vazgeç mana uygun hareket etmelidir. Ejlıar ve et-
mek! Tanzimat Fermanı, "usül-i atikayı var-ı mutaas ı baneden sakınmalı, hal-i inzi- 55
bütün bütün tağyir ve tecdid" etmekten va ya da taassub-ı lıal yerine Avrupa ile
bahsederken, Fuat Paşa'ya göre geçmiş ile miibadele-i ejlıar yolu tutulmalıdır. Sadık
ilgiyi keserek yeni gelişme ufuklarına yö Rıfat Paşa'nın ifadesiyle, devlet işlerinde
nelmek zorunludur. Bu potansiyel mev "asır ve zamanın hükmünü ve ihtiyacatını
cuttur ama, bunun için "bütün siyasi ve bilip ona göre hareket etmek" gerekmek-
idari kurumlarımızı değiştirmek mutlaka tedir. Zira, "tabiat-ı beşeriyyeye muhalif
gereklidir" (Akarlı, 1978: 1-2). Bu topye olan hüküm ve madde, daimi, cari ve pa-
kün değişim önerisi için iki temel gerekçe yidar olamaz. (. . . ) Hilaf-ı tabiat olan şey,
ileri sürülür: dini ve beşeri. hiç bir zamanda iyi olamaz. ( . . . ) Çünkü
Fuat Paşa'ya göre, "herhangi bir devle mizac-ı asr ve ejlıar-ı zamane cuş u hurüşa
tin artık Avrupa'da varlığını sürdürebilme gelmiş bir nehre" benzer. Bu sebeple, "ef-
si için gerekli ve zorunlu olan bu önemli lıar-ı zamaneye tebaiyyet eden zevat, hem
[siyasi ve idari] kurumları Islamlığın gü sür'atle ileri gider, hem de ser-menzil-i
venliği için bir an önce mutlaka benimse merama vasıl olur. 'Rüzgarın önüne düş
meliyiz." Devletin yönetimini bu doğrul meyen adem yorulur' denildiği gibi mizac-
tuda değiştirerek Islama aykırı hiç bir şey ı asra muhalif olan niyat ve efkarın fi'ile
yapılmayacaktır. Zira, "dini ve beşeri bü gelmesi ve gelse bile devam etmesi" müm-
tün kurumlar için geçerli olan birinci yasa kün değildir (Kaplan, 1988: 38-39, 50) .
kendini koruma yasasıdır. " Girişilen bü Tanzimat döneminde siyasi düşünce
tün ıslahat hareketlerinde lslamın korun mize birçok yeni kavram girmiştir. Bura
masından başka bir amaç güdülmemiştir da bu dönem metinlerinde en çok geçen
(Akarlı, 1978: 2, 7). Ali Paşa da, "ehven-i dört kavram çifti (medeniyet ve terakki,
şer" prensibinden hareket etmekle bera ulüm ve fünün, kanun ve nizam, hürriyet
ber yine aynı sonuca varır. lslam devletini ve meşveret) seçilerek, bu kavramların
ve milletini "kurtarmak için artık ufak te ışığı altında Tanzimat düşüncesinin izleri
fek sakıncalara bakılmamalıdır." Asıl olanı sürülmeye çalışılacaktır.
korumak için ayrıntılardan belli bir dere
ceye kadar fedakarlık etmek gerekmekte MEDENIYET VE TERAKK.1
dir. Osmanlı devletinin karşı karşıya bu
lunduğu felaketler karşısında, "devlet ge Ahmet Hamdi Tanpınar'a göre, "Tanzimat
misini kurtarmak için bir yük atmakta" devrinin ilk ideolojisi medeniyetçiliktir.
duraksanırsa, bir başka ifadeyle "en az kö- (. . . ) Tanzimat'tan sonra ilk ideoloji cris-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N 8 1 R 1 K 1 M 1
tallisation'u bu kelimenin etrafında olur. adete ulaştıran bir yol' olarak tanımlanan
" imparatorlukta 19. yüzyıl boyunca orta medeniyetin insanoğlu için tabii ve zaruri
ya çıkacak, Osmanlıcılık, lslamcılık ve olduğu, insanların medeniyete muhtaç ol
Türkçülük gibi bütün fikir akımlarının te dukları sık sık vurgulanır. Tanzimat döne
melinde bu yatar. Tanzimat dönemi kulla mi kullanılışında medeniyetin karşıtı be
nılışında medeniyet her şeydir; her şeye deviyettir. Medeniyet niçin bedeviyet kar
kadir, kendisinden bir din gibi bahsedilen, şısında üstündür, gereklidir ve kaçınılmaz
din haline getirilen bir kavramdır. Örne dır? Buna Mecmua-i Fiimiıı yazarlarını iz
ğin şiirlerinde medeniyetten bir din gibi leyerek üç temel argümanla cevap verebili
bahseden Şinasi, Tanpınar'ın ifadesiyle, riz: llk olarak, insanın tabiatı gereği mede
"getirdiği nizamla bize medeniyetin kapı ni olma zorunluluğu vardır. lnsanoğlu (bir
sını açan Reşid Paşa'yı bir peygamber gibi sosyal evrim süreciyle) "vahşiyet ve huşu
över. O, bazen 'medeniyet resulü', bazen net" halinden "bedeviyet" haline oradan
'fahr-ı cihan-ı medeniyet' olur, devri 'asr-ı da "medeni" hale geçer. Medeniler tabiatı
56 saadet', vücudu 'mucize', millet arasında kendi kontrollerine alır, ondan istifade
görünüşü 'bi'set' (Hak tarafından gönderil eder, menfaatine göre kullanır; bu sayede
me) dir. Bu yeni dinin kitabı vardır: 'ka saadete erişir. ikinci olarak, medeniyetin
nun"' (Tanpınar, 1985: 1 5 2, 200). askeri güç bakımından üstünlüğü vardır.
1 830'larda ilk kullanılmaya . başlandı Münif Paşa "Mukayese-i llm ü Cehl" baş
ğında henüz " civilisa tion/sivilizasyon" lıklı yazısında, yirmi otuz bin kadar Avru
kelimesine Türkçe bir karşılık bulunama palının, birkaç aylık mesafeyi katederek,
mıştır. Mustafa Reşit Paşa ve Sadık Rıfat üç yüz elli milyonu aşkın nüfusu ve birkaç
Paşa gibi bu kavramı ilk kullanan devlet milyon askeri bulunan Çin devletini ko
adamlarının yazdıkları metinlerde, "sivili layca mağlup etmelerini örnek göstererek,
zasyon usulü ... yani terbiye-i nas ve icra "eğer Çinliler usul-i kadinıe-i medeniyet-i
yı nizamat", "sivilizasyon usı11-i mergCıbe gayri nıülıemnıeleleri muhafazasında ısrar
si", "Avrupa'nın şimdiki sivilizasyonu ya etmemiş olsalar idi, birkaç bin ecanibin şu
ni usCıl-i me'nı1siyet ve medeniyeti" gibi hakaretine düçar olurlar mıydı?" diye sor
çeşitli karşılıklarla i fa de edilmeye çalışı maktadır. Tanzimat devlet adamları için
lan kavram, 1 850'lerde kesin anlamını sömürgecilik ve ırkçılık medeniyetin do
b u l u r ve "m edeniyet" karş ılığını alır ğal, haklı ve kaçınılmaz bir sonucu olarak
(Baykara, 1 9 9 2 ) . 1 860'1arın başlarında görülür. Üçüncü olarak, dini açıdan da
medeniyeti "cemiyet-i beşeriyeyi terkib medeniyetin bedeviyete üstünlüğü savu
eden efradın her yönden mazhar-ı enmi nulur. Klasik Islam geleneğinden kalka
yet-i lıiimile ve mütemetti-i nimet-i asayiş rak, ilim-medeniyet ve cehalet-bedeviyet
ve refalı olması demektir" diye tanımla arasında paralellik çizilir; medeni olmak
yan Ali Paşa'ya göre, "nev-i beni adem bi eşittir Müslüman olmak formülüne, me
t-tab' medenidir ve bu tabiatın tabiat-ı as deni olmak dinin bir gereğidir, sonucuna
liyesi ise daima terakki-i medeniyeti müs varılır (Aydın, 1995).
telzim ve müsted'i olduğu derkardır" (Ali Bütün Tanzimat yazarları medeniyet ile
Paşa, 1862). terakki arasında güçlü bir bağ kurarlar.
Dönemin diğer Tanzimat yazarlarında Ali Paşa'ya göre, "daire-i emniyet ve refa h
da benzer ifadelerle karşılaşırız. Mecmua-i bir hal ve vüsatte kalmayıb bi-t-tedric te
Fünıln sayfalarında genel olarak, 'ulum, fü vessü etmek ister ve bu tevessüe teralıhi
nı1n ve sanayi sayesinde, toplum içindeki ıtlak olunur" (Aii Paşa, 1862). Medeniye
fertlerin işbirliğine dayanarak, insanları tin ayrılmaz bir parçası olan terakkinin
refah, rahatlık, servet ve dolayısıyla da sa- savunulmasında dini argüman tekrar kar-
K A L E M I Y E ' D E N M Ü L K I Y E ' Y E T A N Z i M A T Z i H N i Y E T i
farklılıklar gösterir. Tüm toplum kesimle dahi, yine ilim ve alıla menut ve muhtaç
ri göz önüne alındığında, medeniyet kısa tır" (Kaplan, 1988: 48) . Ali Paşa'ya göre
ca insanı saadete götüren her şeydir: otel de, "her bir cemiyet-i insaniyenin derece-i
dir, lokantadır, kağıt paradır, müzedir, an temeddün ve terahkiyesi kendüsünü terkib
tikadır, kaldırımdır, trendir, telgraftır, ba eden ( . . . ) azanın mertebe-i terbiye ve vu
loya gitmektir, rokfor peyniri yemek, ta k ufuna göre olmak umur-i zaruriyeden
haretsiz gezmek ya da eşini kıskanma dir." Gıdasız beden olamayacağı gibi "me
maktır. Ancak inceleme konusu yaptığı deniyyun bi-t-tab' bulunan insan dahi gı
mız devlet adamları için genel olarak de da-i ruhani olan ilimsiz, hayat-ı temed
miryolu, karayolu, şirketler, nüfus çoklu dünden mahrum olmak mukarrerdir"
ğu, şehirleşme, kanun ve nizam, emniyet (Ali Paşa, 1 862).
ve refah gibi şeyler bir toplumun medeni Fuat Paşa'nın yukarıda medeniyet ve
yet ve terakki derecesini gösterir. Örneğin terakki bahsinde öne sürdüğü dini gerek
Fuat Paşa'ya göre, "Avrupa ülkeleri kadar çeyle tekrar karşılaşırız. Avrupalılar bu
58 demiryoluna sahip olduğumuz gün dün ilimlerin bir kısmını kendileri bir kısmı
yada en önde gelen bir devlet olacağız"; nı da eskiden Müslüman Araplardan alıp
Mecmua-i Fünün yazarlarına göre ise, bir geliştirmişlerdir. Mustafa Sami Efendi'nin
memlekette yollar, şirketler ve nüfus çok ifadesiyle, " Ortaya çıkışı Müslümanlar
luğu gibi kıstaslar ahalinin derece-i mede tarafından olduğu için aslında bizim ger
niyetini gösterir. çek mirasımız olan ilim ve kemal, eğer
Peki medeniyetin kaynağı/sebebi nedir? eskiden olduğu gibi lslam memleketleri
nin ahalisine yaygınlaştırılabilse ( . . . ) bu
ULÜMIAKJL VE FÜNÜNIMAARlF suretle Avrupalılar'ın pek çok zaman ve
emek ile vücuda getirdikleri her türlü ni
Tanzimat söyleminde, faziletleri saymakla zam ve sanayi [yani medeniyet] pek az
bitmeyen medeniyet ve terakki ile bilgi/bi vakit içinde milletimize dahi yayılacak ve
lim kavramları arasında güçlü bir ilişki o z a m a n h e r y ö nden k a r l ı o l a c a ğ ı z "
kurulur. Bu dönem yazarlarının sık sık ( 1 996: 1 1 7-8) . Tanzimat Fermanı'nda d a
vurguladığı gibi , Avrupa medeniyetinin benzer b i r ifadenin yer alması ("beş o n
sebebi iklimi, toprağı ya da din ve mez s e n e zarfında " ) , Avrupa m edeniyetine
hepleri değildir; ilim ve fen (ya da marifet, çok kısa bir zamanda ulaşılabileceği bek
fazilet, maarif, akıl) gücüyledir. Avrupalı lentisinin 1 85 6 öncesi dönemde yaygın
lar cehaleti en büyük kötülük bilirler; en olduğunu gösterir. (Bu işin çok kısa bir
büyük gayretleri maariftedir (Örneğin zamanda olamayacağı 1 856 sonrasında
bkz. Mustafa Sami Efendi, 1996). fark edilmeye başlanacaktır.) Üstelik " . . .
Bu dönem Tanzimat yazarlarına göre, bütün arazimiz münbit v e mahsuldar ol
medeniyetin bütün nimetlerinin ortaya duğu için ve halkımız da yaratılıştan ze
çıkışı ilim ve akla bağlıdır. Sadık Rıfa t Pa ka ve feraset ehli bulunduğu için ... " bu
şa'nın ifadesiyle, Avrupa medeniyeti "Ce nun gerçekleşebilmesi için şartlar hazır
nab-ı Hak'kın insana ihsan eylediği liya dır (a.g.e. Benzer bir ifa de için krş. Tan
kat ve istidat ve sa'y u gayret ve ulüm ve zimat Fermanı) .
maarifin kisb ü tahsiline ikdam ve dikkat Görüldüğü üzere ilk dönem Tanzimat
semeresiyle eşref-i mahlukat olan insanın devlet adamları için genel olarak Avru
işidir. Ma'muriyet-i mülk ve memleket pa'da ilmin gelişmesini teşvik eden un
kesret-i nüfus ve ziraat ve san'at ve servet surlar, Osmanlının kısa zamanda pratiğe
ve ticaret ve ahalice sa'y u gayret ile hasıl geçirmesi mümkün olan, Müslüman hal
olur ise de, bunların cumlesinin husulü kın zihniyet ve dinini değiştirmeden be-
K A L E M I Y E ' D E N M Ü L K I Y E ' Y E T A N Z i M A T Z i H N i Y E T i
nimseyebileceği özelliklere sahiptir. lslam Çin duvarı gibi hisarlar çeksek yine bilgili
kimliği ve kültürü korunarak Avrupa'dan kavimler bize üstün gelir, giderek her şeyi
arzu ettikleri kurumları ve değerleri ithal elimizden alırlar. " Genel eğitimden kas
etmenin mümkün olduğunu düşünen bir tettiği "lslam ve Hıristiyan çocuklar(ın)
yaklaşımı savunan bu bürokratlara göre, bir araya karıştırılarak" kaynaştırıldığı
yapılacak bazı siyasi ve idari reform karma eğitimdir. Gayrimüslim unsurlara
lar/kurumlar yoluyla Osmanlı toplumun her alanda fırsat eşitliği verilmesine karşı
da, Avrupa toplumu gibi eğitimli ve bi çıkanların gerekçelerine hak vermekle
limde ilerlemiş bir toplum yaratılabile birlikte şu cevabı verir: "Ancak, ne yazık
cektir. Bu yüzden Tanzimat bürokratları ki, sözü edilen bilgi [yüzyılımızda ülke
nın, Osmanlı ile Avrupa arasındaki fark nin yönetimi için gerekli bilgi) olmaksı
ları çoğunlukla sosyal, iktisadi ve benzeri zın ve kendimizi öteki uygar milletler dü
'harici' şartlar çerçevesinde açıkladıkları zeyine getirmeksizin, bizim bu ülkeyi Hı
nı; din, zihniyet ve ilmi gelenek gibi 'da ristiyanlar olmasa da yönetemeyeceğimiz
hili' farklılıkları vurgulamadıklarını gör bellidir" (Akarlı, 1 978: 15). 59
mekteyiz (Aydın, 1 995). Şimdi de medeniyet ve terakkinin en
llim ve fennin yararlarına gelince (tıpkı önemli esaslarından kabul edilen kanun
medeniyetin faydalarında olduğu gibi) , ve nizama değinelim.
iktisadi/mali sahadan askeri sahaya kadar
pek çok yararı sayılmaktadır. Bir yandan KANUN I HUKUK VE N1ZAM!TANZ1M
"ahiretimizi dahi bayındır kılar"ken, di
ğer yandan "halkımızın bütününün ilim Tanzimat devlet adamları için, medeniyet
den nasibi olduğu takdirde herkes vatan ve terakkinin en önemli esaslarından biri
ve milletinin kıymetini gerektiği gibi öğ temel/tabii ferdi hakların teminat altına
renecek" tir (Mustafa Sami Efendi, 1996: alındığı, iktidarın keyfi yönetiminin sınır
118). Mustafa Fazıl Paşa'ya göre, Prus landığı, kanun hakimiyetinin sağlandığı
ya'nın Avusturya'yı yenmesinin sebebi, bir hukuk devletine imkan tanımasıdır.
"Prusya ahalisinin Avusturyalıdan ziyade Muntazam devlet olarak adlandırılan bu
malümatlı olduğudur" (Kaplan, 1 978: 4). sistem medeniyetin bir gereğidir.
Bütün bu sebeplerle, Sadık Rıfat Paşa için Böyle bir kanun devleti kurmak (ya da
ilim tahsil etmek dince ve akılca farzdır. Avrupai anlamda mutlak monarşiye geç
Ali Paşa için ise, "sermaye-i saadet olan mek), sihirli bir el gibi devleti kurtarmanın
ulüm ve fünün-i nafianın neşr u tamimi (gayrimüslim milliyetçiliğini ve dolayısıyla
ne say eylemek vezaif-i lı ubb i vatan ve
- dış müdahaleyi önlemenin) bir çaresi ola
millettir" (Ali Paşa, 1 862) . rak görülmekteydi. Mustafa Reşit Paşa'nın
Bu bizi eğitim konusuna getirir. "Top Tanzimat ilanından kısa bir süre önce Lord
lumsal değişmenin biricik esası ve her Palmerston'a söylediği gibi, kafasında 'de
maddi ve manevi büyüklüğün tükenmez ğişmez esaslara müstenit iyi işleyen bir iç
kaynağı" kabul edilen genel kamu eğiti idare' (lıüsn-i idare) kurmak fikri vardır.
mine önem verilmesi hususunda herkes Buna göre, "(tesis edilmesi elzem olan) ye
hemfikirdir. Ali Paşa için de devletin en ni (siyasi) müesseseler, akl-ı selimin ve id
birinci işi genel eğitimi yaygınlaştırmak rakin emrettiği şekilde idare edildikleri
tır: "milletimizin eğitimini ve bilgisini ge takdirde, herkes, değişmeyen bir sistemin
reken dereceye getirmeye pek çok çaba, hakiki faidelerini istihsal ederdi. lstibdat
emek ve para harcamamız da kesin bir azaldıkça, hükümete karşı sevgi çoğalır ve
zorunluluktur. Yoksa ( . . . ) dayanamayıp halk bütün kalbiyle faydalı olan ve iyilik
biteriz ve her nasıl etsek ve çevremize bahşeden yeniliklere bağlanırdı. Böylece
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
ne'ye 'va l i olarak s ü rmesi' s ü rpriz bir uyuşmazl ıklar nedeniyle azledildi.
gelişmeye yol açtı: görev yerine gitme B u ndan sonraki dört sene boyunca
den önce padişah tarafı ndan huzura ka Mithat Paşa kısa süreli görevlerde bu
bul edilen Mithat Paşa (rakibi hakkında- lundu: Adalet Nazırı (Mart-Eyl ü l 1 873);
ye'lerinden olan bilcümle ehl-i lslam ve ifadeyle, devletin "lıasn-i idaresi zımnında
milel-i saire"ye, kısaca herkese "can ve mal bazı lıavaııin-i cedide vaz' ve tesisi" gerekli
ve muhafaza-i ırz ve namus hususlarında" görülmüştür. Bu gerekli kanunlann en te
emniyet-i hamile vermek, yani niziimiit de melleri (ister Avrupa'ya ister lslam'a göre,
nilen şeyleri yerine getirmektir (Kaynar, ister Şer'an ister kanunen olsun temeVtabii
1 985: 1 7 1 -84). Tanzimat Fermanı'ndaki kişi haklandır) : can ve mal, ırz ve namus,
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
Selanik Val is i (Ekim 1 873-Şubat 1 874) ; Mütercim Rüşdi Paşa, Serasker Hüseyin
uzun b i r mazul iyet dönem i n i n ard ı n Avni Paşa, Şeyhül islam Hayru llah Efen
d a n tekrar Adalet N a z ı r ı (Ağustos-Ka d i ve M ithat Paşa' n ı n ba ş ı n ı çekt i ğ i
s ı m 1 875). B i rinci görevinden azled i l e "hal' erkanı" Abdülaziz'i tahttan indir
rek Selan i k'e gönderi lmes i n i n sebebi, di ler (30 Mayıs 1 876) .
Sadrazam Ş i rvan izade Mehmet Rüşdi Ancak, son yetm iş yı l l ı k Osmanlı ta
Paşa'n ı n konağında Sultan ın keyfi ikti rihindeki bu i l k saray darbesi sorun ları
darını s ı n ı rlayabi l mek için alınması ge çözmek yerine, peşi s ı ra gelen bir dizi
reken (mebusan mec l is i de dahil) ön olumsuzluklar nedeniyle daha da kar
lemler üzerine yaptıkları tartışmanı n ve maşıklaştırd ı : a) darbeyi gerçekleştiren
bu konuda M ithat Paşa' n ı n bir layiha lerin arasında anayasa ve meclisin ge
hazı rlamakta olduğunun Abdülaziz ta rekl i l iği konusunda ihti laf çıktı; b) dev
rafından öğre n i l mesiyd i . 1 8 7 5 Kası rik sultan Abdülaziz (arkasında şüphe
62 m ı 'nda ise kend i s i çığ g i b i büyüyen ler b ı rakarak) i nt i h a r e tt i ; c) H üseyin
problem l er (idari kaos, mali iflas, Bos Avn i Paşa bakanlar kurulu toplantı ha
na-Hersek'te başlayan isyana çare bu- l i ndeyken Abd ü laziz' i n öcünü a l mak
1 u n a m a m a s ı ) k a rş ı s ı n d a S a d raz am isteyen b i r subay tarafından katled i l d i ;
Mahmud Ned i m Paşa'yı protesto et d) Balkanlar'da devam eden isyan ( B u l
mek için istifa etti . garistan' dan sonra) S ı rbistan v e Kara
İ sta n b u l ' d a ç e k i l d i ğ i köşes i n d e dağ'a da yay ı l d ı ; e) tahta geçtiği gün
( 1 8 7 5 - 7 6 k ı ş ı n da) mevcut rej i m d e n den beri psikolojik rahatsızlık gösteren
hoşnut o l mayan ve ku rtu l uşu a n c cı k V. Murad bu traj i k olayların da etkisiyle
meşruti rej imde gören çeşitli (ulema, si akıl sağl ığı n ı yitird i ; f) bu duruma b i r
vil ve asker bürokrasiye mensup) çevre çare bulunamayacağının anlaş ı l masıy
lerle temas içerisinde oldu, anayasa ve la tahta i l . Abd ü l ha m it geç i r i l d i (3 1
parlamento fikrini tartışt ı . 1 876 i l kbaha Ağustos 1 876).
rında İstanbul kamuoyunda hoşnutsuz Bütün bu zaman zarfında Mithat Pa
l u k tırman d ı kça Mithat Paşa alternatif şa kendisini büyük bir iktidar mücade
iktidar odağı haline gel d i . Haz ırlanışın lesinin içinde bu ldu ve bütün çabasını
da kend isinin de parmağı olduğu söyle kendi başkanl ığında kurulan b i r komis
nen Medrese öğrenci leri n i n gösterileri yon vasıtasıyla anayasan ı n hazırlanma
( 1 0-1 1 Mayıs) sonucu Mahmud Nedim s ı ve kabul edi lmesine hasretti . Su ltan
Paşa ' n ı n azled i lmesiyle k u ru lan yen i Abdülhamit ve desteklerin i ald ığı (Cev
kabinede Mithat Paşa da yer ald ı . Artık det Paşa gibi) muhafazakar Tanzimatçı
devletin kurtarı lması için düşünülen ça lar i l e Mithat Paşa ve yandaşları arasın
relerin önündeki tek engel Sultan kal daki tartışmalar sonucunda, üzerinde
mıştı; kısa bir süre içerisinde, Sadrazam zorla da olsa (karşı l ı k l ı tavizlerle) uzla-
mutena ve muteber" tutulmalı, hiç bir za alıliyye-i siyasiyye" dışında olursa, "hü
man "gadr ü cebr muamelesi"ne başvur kümet-i cebriyye" haline gelirdi. Bu meş
madan "idare-i emr-i hükümetde lıulmlı-ı ru olmayan hükumetlerde ise "gayret-i
millet ve lıaıum-ı devlet üzere hareket" vataııiyye" ve "lıubb-ı vatan ve millet" ola
edilmeliydi. Zira, bağımsız bir hükümetin mazdı. Mevcut kanunlardan ve yönetim
idaresi "kavanin-i Şer'iyye ve /ıavanin-i den hoşnut olan bir milleti kışkırtmak
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
üretilmeye başlanmıştı . Ası l amaç (bun renebilm iştir; fikri kaynakları doğrudan
ca yıl sonra bile hala alternatif iktidar Batı etkisi taşımaz. E l l i yaşı na gel ince
odağı olarak görülen) "hal' erka n ı " n ı ye kadar Babıal i'de yüksek siyasi gö
bertaraf etmekti. İstanbul'daki dostların revlerde bulunmamıştır. Kariyerinin bü
dan aldığı uyarılara rağmen yurtd ışına yük kısmı merkezde veya taşrada idari
kaçmayan Mithat Paşa Mayıs 1 881 'de görevlerde geçmiştir. D iplomasi en za
tutuklanarak istanbu l 'a geti r i l d i . Saray yıf tarafını oluşturur. Ü l kenin genel si
darbesine karışan diğer asker ve sivil ler yasi meseleleri karşısında bir 'vali bakış
le birlikte (Abd ü laziz' i n katl ine iştirak a ç ı s ı n a ' s a h i p o l d u ğ u s ö y l e neb i l i r;
suçuyla) Y ı l d ı z Sarayı içinde kurulan olayları taşradan İstanbul'a bakarak de
özel bir mahkemede yargı lanarak (ve ğerlendirir. Bu da onun (yüksek siyasi
aksi yöndeki bütün savun masına rağ görevlerinde) hem avantaj ı n ı hem de
men suçlu bulunarak) idama mahkum dezavantaj ı n ı oluşturur.
64 ed ildi. İç ve dış itirazlar nedeniyle ceza Gerek günümüze kalan metinlerden
sı Abd ü l hamit tarafı ndan ömür boyu gerekse uyguladığı pol itikalardan kal
hapse çevr i l erek, d iğer h ü kü m l ü l erle karak bakt ı ğ ı m ızda, M ithat Paşa' n ı n
birlikte Taif'e gönderildi. Yaklaşık üç yıl s i yasi düşüncesi ü ç ayakl ı b i r temel
boyunca (yu rtd ışına kaçabileceği şüp üzerine otu rur: Osma n l ı c ı l ık, meşve
hesiyle) gittikçe ağırlaşan ve kötüleşen ret/m e ş ru t i yet ve g e n i ş l et i l m i ş b i r
bir muameleye maruz kald ı . Her şeye a d e m - i m erkez iyet (ye r i n d e n yöne
rağmen anı larını gizl ice kaleme al mayı tim) . Mithat Paşa medeniyet ve terak
başard ı . Hapishane günlerinde kendisi ki, u lum ve fünCın, kanun ve hürriyet
n i ibadete veren, dini il imler ve tasav gibi hususlarda tipik bir Tanzimat ada
vufa yönelen Mithat Paşa, 7/8 Mayıs m ı d ı r. İslam iyetle barış ıktır. Osma n l ı
1 884 gecesi h ücresi nde boğularak öl c ı l ı k ( itti had-ı Osmani) s iyaset i n e ve
d ü rü l d ü . Resm i ölüm sebebi ş i rpençe müsavat (eş i t l i k) prens i b i n e yürekten
olarak açıklanan Mithat Paşa'nın cesedi bağ l ı d ı r; bu bağ l ı l ığ ı n ı icraatıyla da i s
bile şüphe konusu olmuş, gerçekte ölüp patlamıştır.
ölmediğinden emin olabi lmek için Yıl A l i ve Fuat Paşa çizgisinden farkı bir
d ı z Sarayı tarafından defalarca soruştur siyasi rej i m olarak Meşrutiyet'in (ana
ma yapı lmıştır. yasal monarş i n i n ) gerek l i l iği hususun
Tanzi mat devlet adamları içerisinde dadır. Bu bakımdan Avrupa meden iyet
M it h a t Paşa fark l ı b i r k u şa ğ ı tems i l ve terakkisi i l e anayasal düzen arasın
eder. Hariciye'den veya Tercüme Oda d a k u rd u ğ u doğrudan sebep- s o n u ç
s ı 'ndan gelmez; çok kısa b i r yurtd ı ş ı i l işkisi ilginçtir: "devlet v e m i l letin uğ
tecrübesi vard ı r; Fransızca'yı geç yaşta rad ı ğ ı h a l - i b u h ran ve teh l i ke lerden
(ve doğal olarak bel l i bir düzeyde) öğ- [gayri m ü s l i m ayrı l ı kç ı l ığ ı , ma l i i s raf,
eazz bir şey olmadığından, bir adam onları milletine hüsn-i hizmetten olacağı" açıktır.
tehlikede gördükçe" bunların muhafazası Aynı gerekçe mal emniyeti için de geçerli
için devlet ve memlekete zararlı teşebbüs dir. Mal emniyeti olmayan "herkes ne dev
lere bile girişebilir; halbuki bunlardan emin let ve ne milletine ısııımayıp ve ne imar-ı
olduğu zaman "sıdi< u istikametten ayrıl mülke bakmayıp" sürekli endişe ve ızdırap
mayacağı ve işi ve gücü hemen devlet ve içinde olur; halbuki "emval ve emlakinden
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
emniyet-i hamilesi" olursa, kendi işi ile uğ husulü yani halkın ( . . . ) mesalih-i umü
raşıp kazancını arturmaya çalışır ve kendi miyyesinin tesviye ve istihsal ve istikmali
sinde her geçen gün "devlet ve millet gayreti için teşekkül ve teessüs" etmiştir. "Hükü
ve vatan muhabbeti artıp" iyi davranışlarda metin vazifesi mesalih-i umiımiyyeyi tes
bulunur. Sadık Rıfat Paşa'nın deyişiyle, "ol viye için bir nezaretten ibaret bulunduğu
memleket ki vatan ittihaz olunmağa şayan anlaşılmıştır" (Kaplan, 1988: 183-4) .
dır, onda lıulıuh-ı tasaıTuf-ı eııılalı ve emval Ali Paşa ise meseleyi hak ve vazife zavi
ve ınııaıneliit ve dostlarıyla ihtilal ve ünsi yesinden ele alır. Ona göre, "çarh-ı cerh-i
yette erııniyet-i hamile mevcut ve mer'i ol idare-i beş eriyenin mihveri ve k a ffe - i
mak lazım gelir" (Kaplan, 1988: 37). hey'at-ı mütemeddinenin ruhu halı v e va
!kinci olarak, ilk dönem metinlerinde zife olup hangi cemiyette bu kaideye riayet
kanun (kanun-ı akliyye-i siyasiyye) ile ziyade ise anın hali asar-ı ma'muriyet ve
kuvvet ve refah arasında doğrudan bir ümran ile mali olduğu . . . " aşikardır. "Bu
ilişki kurulur. Örneği n , Tanzimat ilanı nun haricde tarifi her memleketin kavani n
66 öncesi toplanan meclis mazbatasında, ve nizamat-ı mer'iyyesinin temin etdiği
"lıavanin-i cedide vaz' olunmadıkça tahsil hukukdan istifade etmek her ferdin hakkı
i kuvvet ve miknet ve iktisab-ı asayiş ve ve ana itaat eylemek vazifesi"dir (Ali Paşa
refahiyyetin çaresi olamayacağı cümle ta 1862). Bu manada, "devlet ve hükümetle
rafından itiraf kılınmış olduğu . . . " belirti rin en önemli işi, tebaanın birbirine zıt
lirken ( Kaynar, 1 9 8 5 : 1 7 1 ) , Tanzimat emellerinin karşılaşmasından doğacak teh
Fermanı'nda şu ifadeler yer almaktadır: likeleri önlemek için, herkesin halılııııı
"Velhasıl, bu kavanin-i nizamiyye hasıl ol sağlamakla beraber vazifelerini de gereğin
madıkça, tahsil-i lıııvvet ve ma'müriyyet ve ce yerine getirmesini dikkatle göz altında
asayiş ve istirahat mümkün olmayıp . . . " bulundurmak"tır (Akarlı, 1978: 13).
,
Üçüncü olarak, her şeye muktedir olan Buraya kadar yazılanlardan Tanzimat
kanun (ve nizam) güzel ahlak ve terbiye döneminde sanki yeni bir 'adalet daire
nin de kaynağıdır. Sadık Rıfat Paşa'nın si'nin oluştuğunu söyleyebiliriz. Buna gö
ifadesi ile "insanı islah ve terbiye eden re, insana her şeyden önce lazım olan
ancak kanun ve nizamattır. Ve tehzib-i ilim ve fendir; ilim ve fen olmadan mede
ahlak ise, kavanin ve nizamat-ı hasene niyet ve terakki olmaz; medeniyet ve te
den tevellüd eder" (Kaplan, 1 988: 37). rakki ancak kanun ve nizamla olur; ka
Bir 'muntazam devlet'te tabii ki haklar nun ve nizam olan memlekette tebaa dev
ve vazifeler konusunun, tebaa-devlet iliş lete bağlanır; tebaası ve devleti birbirle
kilerinin gündeme gelmesi kaçınılmazdır. rinden emin olan memleket refah ve sa
Bu konuda Tanzimatçıların hepsinin 'as adete erer. 1 860'larda bu 'daire'ye hürri
rın icabı'nın farkında olmalarına rağmen, yet ve meşveret de katıldı.
'memleketin içinde bulunduğu şartlar
icabı' farklı yaklaşımlar sergileyebildikle HÜRRlYET VE MEŞVERET
rini görüyoruz. Bir grup, Sadık Rıfat Pa
şa'nın veciz i fadesiyle, "hükümetler halk 1 9 . yüzyılda bir devletin gündemine siya
için mevzu' olup, yoksa halk hükümetler si hürriyetler ve meşveret/meşrutiyet me
için mahlük değildir" görüşündedir selelerinin gelmesi kaçınılmazdı; Osmanlı
(Kaplan, 1988: 35). Münif Paşa d a benzer devletinin gündemine de 1860'ların ikin
bir yaklaşıma sahip tir: Eskiden " eşhas ci yarısında yerleşti. Tanzimat döneminde
devlet için yaratılmıştır zannedilir idi . " temel/tabii kişi hürriyetleri ya da "hukuk
Halbuki "hükümet dahi heyet-i ictima'iy i hürriyet" konusunda en kapsamlı izahı
yenin selamet ve saadet-i hali esbabının inceleme konusu yaptığımız devlet adam-
K A L E M I Y E ' D E N M Ü L K I Y E ' Y E T A N Z i M A T Z i H N i Y E T i
lan arasında (konumuz dışında kalan Ye oldur ki, milletler maddeten dahi hürri
ni Osmanlılar haricinde) bir tek Münif yetle muammer olurlar. Ve her nerede ki
Paşa'da buluyoruz. muhafaza-i hukuk olunmaz, orada akıbet
Münif Paşa hürriyeti, "Almanya'lı ha yiyecek ekmek bulamayacak dereceye
kim-i meşhur Kant cenabları" ve Montes inilir. " Prusya'nın Avusturya karşısındaki
quieu gibi çeşitli kaynaklardan alarak, askeri zaferi bile "iğneli tüfenkten ziyade
"alem-i medeniyyete nafi' olan ve hiç bir ahalisine verdiği serbestlik sayesindedir"
kimseye muzırr olmayan harekatta herke (Kaplan, 1978: 6, 10).
sin serbest" ya da ferdin "hukuk-ı meş Hürriyetler muhteliftir: hürriyet-i mez
rü'asına mutasarrıf' olmasıdır diye tarif hebiyye, hürriyet-i edebiyye/ahlak, hürri
eder. "Hukuk-ı hürriyet başkasının hu yet-i akliyye/ilmiyye, hürriyet-i sanayi',
kuk-ı hürriyetine dokunmayacak kadar hürriyet-i ticariyye, hürriyet-i şahsiyye ve
ilerleyebilir. Yani hürriyetin başka hududu hürriyet-i siyasiyye. Münif Paşa için hür
olmayıp, bunun hududu diğerinin hudud riyetin en başlıcası ve en mühimi hürri-
ı hürriyetidir" (Kaplan, 1988: 182). Peki, yet-i akliyye/ilmiyyedir (la libcrte eııtellec- ' 67
"hürriyeti sü-i istimalden muhafaza için tuelle): "Esas, hürriyet-i akliyyedir. Hürri-
kavanin ile vaz'olunacak hudud nedir?" yet-i mezhebiyye ve ahlakiyye ve ticariy-
Münif Paşa yine 'Avrupai' bir cevap verir: ye ve sına'iyye ve husüsiyye ve siyasiyye
"sü-i istimalin men'i, yine hürriyet ile olur. ve saire bundan sonradır" (Kaplan, 1988:
(. . . ) lşbu hürriyet-i akliyye ne kadar men' 187, 1 9 1 ) . Hürriyet-i akliyyeden başlaya-
ve tazyik ve tahdid olunursa olunsun, ma rak bütün bu hürriyetler "tedricen" (aşa-
dem ki mukteza-yı tabiat-ı insaniyyedir, ma aşama) meydana gelir; siyasi hürriyet-
madem ki bir hakur, bir gün olur zuhür ler ise en sonda yer alır. Bu sürecin ta
eder. Şu kadar var ki bir müddet tehir mamlanabilmesi için belli şartların oluş-
olunmuş olur" (Kaplan, 1988: 189, 192). ması gerekir ki, bunların başında "terbi
Hürriyet ile medeniyet ve terakki ara ye/eğitim" gelir. Bu noktada hemen he-
sında doğrudan bir ilişki vardır: "Hürri men bütün Tanzimat devlet adamları
yet, her türlü terakkiyatın menba'ıdır. hemfikirdir.
Hürriyet olmasa bu terakkiyat hasıl ol Örneğin Sadık Rıfat Paşa'ya göre, "Ter
maz. Hür olmayan adamın terakki ihti biye-i millete ihtimam etmeyen devletler
mali yoktur. Çünkü hür olmalı, sa'y et de (. . . ) ahlak ve adab-ı hasene" bozulur.
meli, esbabına teşebbüs eylemeli ki te ( . . . ) Ahlak ve adab-ı hasenesi olan kavim
rakki olsun" (Kaplan, 1 988: 1 83 ) . Sadul ve millet serbestiyet ve hürriyete müsta
lah Paşa da aynı görüştedir: Bu [medeni hak olurlar ki, esbab-ı serbestiyi umür-ı
yet ya da] " terakkiyat-ı beşeri [ye] ( . . . ) hayriyye ve nafi'aya bezi ve sarf ederler ve
bütün hürriyet eseridir. Akvam ve milel bilakis ahlak-ı rediesi olan millet serbesti
bu sayede karin-i saadettir. Hürriyet ol yete layık ve müstahak olamaz. Çünkü
mayınca emniyet olmaz. Emniyet olma serbestiyete mazhar olsalar, serbestiyetin
yınca sa'y olmaz, sa'y olmayınca servet esbab-ı hayriyesini umür-ı rediyye ve ınu
olmaz, servet olmayınca saadet olmaz ! " zırraya sarf ve i fna ederler" (Kaplan,
Örneğin, Paris'te görülecek bütün "asar-ı 1 988: 4 1 ) . Münif Paşa'ya göre de, "Her
nefise kanun-ı hürriyete tabi' memalikin ferd hürriyetten kendi derece-i terbiye ve
mahsül-ı terakkiyatıdır" (Kaplan, 1978: idralıi nisbetinde istifade edebilir. ( . . . )
638). Mustafa Fazıl Paşa'ya göre de, (ih Hürriyet, terbiye ve idrak tevessü' ettikçe
tilal sonrası) Fransız milleti hürriyet sa tevsi' kılınmalı ve evvel emirde terbiyeye
yesinde dünyanın en faal ve en zengin müte'allik ulüm ve ma'arifi halka ta'lim
milletlerinden olmuştur: "Bunun sebebi ve ta'mim etmelidir. (. . . ) Onun için hü-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B I R 1 K I M 1
kümetler mektebler küşadıyla halkı ta'lim dal taraftarları; diğer yanda, başını önce
ve terbiyeye sa'y ve gayret etmelidir. ( . . . ) Mustafa Fazıl Paşa'nın daha sonra Mithat
Hürriyetten layıkıyla istifade etmek için Paşa'nın çektiği, devletin kurtuluşu için
insanlar kendi terbiye-i umümiyelerine anayasal monarşi (hükümet-i meşrüta)
i'tina etmelidirler. " Münif Paşa şunları da rejimine geçmekten başka çözüm kalma
ilave eder: "Hürriyetin tevessü ve intişarı dığını ileri sürenler vardı.
terbiye-i umumiyeye mütevakıftır. Hürri "Hükümet-i meşruta usulü"ne geçmek
yetin hakikatini derk ve onu talep ve icra isteyenler 1 860'larda ciddiyet kazanmaya
etmek terbiye-i umumiyye ile hasıl olur. başlayan iki temel meseleye çözüm arayı
Terbiye-i umumiyye istihsalinin esbabı şı içindeydiler. Birincisi , 1 85 6 Islahat
teshil edilmiş olmak için de bunu mecbu Fermanı ve sonrasındaki politikalara rağ
ri ve meccanen yapmışlardır. Elhasıl luir men gayrimüslim ayrılıkçılığının tekrar
riyetin mebniyyıin-aleylıi terbiye-i umu hızlanmaya başlamasıydı. l kincisi ise,
miyyedir" (Kaplan, 1988: 187, 192). Abdülaziz döneminde tekrar ortaya çı
68 Her ne kadar son sırada yer alsa da, si kan ve mevcut sistemde siyasi/idari/mali
yasi hürriyetler meselesi ister istemez (çe büyük problemler yaratmaya başlayan
şitli iç ve dış şartların zorlamasıyla) Tan padişahın (hukuku/hududu) iktidarının
z i m a tç ı l a r ı n g ü n d e m i n e g e l e c e k tir. sınırlandırılması meselesidir. Buldukları
1 860'ların başlarından itibaren ( 1 85 6 çözüm, bir anayasa ilan ederek ve bir
sonrası ortaya çıkmaya başlayan muhale parlamento oluşturarak hem gayrimüs
fetin bir sonucu olarak) siyasi rejimle il limleri (ve onların Avrupalı hamilerini)
gili üç farklı görüş açısının oluştuğunu memnun etmek, hem de sarayı kontrol
görüyoruz. Bir kere en başta, otoriter bir altına alarak hatalı politikaların önüne
kanun devletinden veya genişletilmiş bir geçebilmektir.
meşveretten yana olan Tanzimat bürok "Hükümet-i meşruta" , "temsili hükü
ratları vardı. Tercihlerini Avrupa'da mev met" ya da "nizam-ı serbestane" olarak
cut siyasi rejimler içerisinde lngiltere ve adlandırılan bu yeni "usul-i idare" Musta
Fransa gibi " hüküm eti meşrüta" lardan fa Fazıl Paşa'nın ifadesiyle, "lslam ve Hı
yana değil, Avusturya ve Prusya gibi "hü ristiyanların kaffe-i hukukda ve vezaifte
kümet-i mutlaka"lardan yana yapmışlar müsavatını mu tazammın olacağından"
dı. Kanun hakimiyetinin hüküm sürdüğü Avrupa devletleriyle aramızdaki ilişkileri
ve kurumlaşmış bir meşverete izin veril de düzeltecektir. D evletin temellerini
diği bu hükümet-i mutlakada (mu tlak güçlendirecek olan bu değişiklik için "pa
monarşide) iktidar birkaç ehil devlet ada dişahın istiklal ve kudretini elinden alıp
mının elinde olacaktır. alet menzilesine tenzil eder" itirazı da
Bunların karşısında Tanzimat'ın iç ve yersizdir: "nizam-ı serbestane denilen şey
dış politikalarının başarısızlığa uğramaya yalnız kuvvet-i istiklaliyeyi mahdud kılar,
başlamasından güç alarak 'devletin beka yani bir müstakil kuvvetin lüzumundan
sı' için farklı kurtuluş reçeteleri öneren ziyade olan cihetlerini kasreder, ve padi
iki farklı muhalif grup ortaya çıktı. Bir şahdan ancak şu hali ref' eder ki, padişah
yanda , başını Mahmut N edim Paşa'nın aldanmaz ve fenalık etmez olur." Milletin
çektiği, iktidarın Babıali bürokrasisinin dinlerini ve adetlerini terk etmek zorun
elinden alınarak tekrar padişaha dönmesi da kalacağı şayiası da doğru değildir:
ve padişahın Tanzimat öncesinde olduğu "Millet hakkında nizam-ı serbestane mil
gibi hiç bir nizam ve kanunla sınırlandı letin namus ve salahına mugayir hiç bir
rılmaması gerektiği görüşünde olan (kla şey cebretmez, belki mal ve mülkü hıfzet
sik lslam geleneğindeki anlamıyla) istib- tiği gibi din-i mukaddesi dahi vikaye
K A L E M I Y E ' D E N M Ü L K I Y E ' Y E T A N Z i M A T Z i H N i Y E T i
69
eder" (Kaplan, 1978: 7). Bu çözümün bir caktır. (. . . ) Eşitlik, mezhep, siyaset ve ti
diğer savunucusu olan (ve görüşlerini ay caret hususlarında serbesti usulünün ka
nı tarihte- 1 867'de- kaleme alan) Halil Şe bulüyle de, Osmanlı devletinin kuvveti
rif Paşa'nın argümanları daha açıktır: "Bu nin tezyid ve tahkimi bir mucize değildir"
devlet, meşruti hükumet usulünü tatbik (Küçük, 1979: 635).
ettiği takdirde devam eder, kuvvetlenir ve Ali ve Fuat Paşalar gibi Tanzimatçılar
ilerler. Evet! Osmanlı saltanatını kuvvet da (Meşrutiyet'i savunan yazarlar gibi)
lendirecek ve kurtaracak yalnız bu usul devleti kurtarmanın (ya da gayrimüslim
dür. Meşruti hükumet, Osmanlı devleti'ni milliyetçiliğini önlemenin) çaresinin Os
derhal Rusya'nın fevkine çıkartır. lslam manlıcılık siyasetini ve müsavat prensibi
ve Hıristiyanlar arasında siyasi ve hukuki ni tam anlamıyla uygulamaktan geçtiğini
bakımdan olan farklar ortadan kalkarak, düşünmekteydiler. Nihai çözüm, Fuat Pa
hepsini bir adaletin himayesi altına dahil şa'nın ifadeleriyle, "devletin ve ülkenin
eder. Her ferd hukukundan emin olunca herkesin eşitliğine dayandırılan büli
hepsinde vazife aşkı doğar. Siyasi ve hu ği"nde yatıyordu. Ülkede yaşayan "çeşitli
kuki bakımdan olan hissiyatın avdeti, Os halkları kaynaştırmak" ya da "ırk ve din
manlı imparatorluğunda derhal çalışma ayrımı gözetmeksizin" kucaklamak ge
arzusunu ve gayretini arttıracak ve böyle rekti. Kısaca, Ali Paşa'ya göre, "devletin
ce de umumi servetin artmasını sağlaya- temellerini p ekiştirmek i çin tek ilaç" ,
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K I M 1
"bütün tebaanın din ve mezhepten başka nuyorlardı. Kısaca, lbrahim Edhem Pa
hususlarda birbirleriyle kaynaştırılma şa'nın dediği gibi, "bize konstitüsyon de
sı"ydı (Akarl ı , 1 9 7 8 : 6, 7, 1 6 ) . Lakin ğil enstitüsyon lazımdır" ( lnal , 1 9 8 2 :
'Meşrutiyet'in gerekliliği konusunda aynı 635) .
fikirde değildiler; 'Meşru tiyet'ten değil, Ali ve Fuat Paşalar "vatanperverlik ba
(genişletilmiş bir) 'meşveret'ten yanaydı hanesi altında en münasebetsiz 'ütopiler'
lar. Eski bir lslam-Osmanlı siyaset gelene peşinde" koşmakla ve 'düşmanların ağ
ği olan 'meşveret'in boyutlarını, II. Mah zından konuşmakla' suçladıkları bu kesi
mud döneminden başlayarak , Meclis-i mi sürgün ve yasaklamalarla durdurmaya
Ahkam-ı Adliyye'den Ş ü ra-yı D evlet'e çalış tılarsa da, 187l'de Ali Paşa'nın ölü
uzanan çizgide, Avrupa örneğindeki gibi mimden sonra bu sefer, Meşrutiyetçiler
genişletmeye, kurumsallaştırmaya, kalıcı ve istibdatçılar arasında bir iktidar müca
ve etkili kılmaya gayret gösterdiler. Mem d elesi başladı. Kaleme al dığı "Ayine-i
leketi kurtarmak için Avrupai manada bir Devlet" adlı risaleyle Tanzimat karşıtlığı
70 'kanun-i esasi'nin yahut 'Meşrutiyet'in nın teorisini yapmış olan Mahmud N e
Osmanlı'da uygulamaya konmasında şim d i m Paşa'nın fikirl eri (Abu-Manneh,
dilik bir fayda yoktu. Böyle bir şey ancak 1990) (Ali Paşa tarafından keyfi tasarruf
medeniyetce son derece ilerlemiş ya da talepleri Tanzimat-! Hayriye'ye aykırı' ol
halkın zihinlerinde bu rejimi kabule iyice duğu gerekçesiyle sürekli engellenmeye
hazırlanmış olduğu bir ülkede uygulana çalışılan) Sultan Abdülaziz'e sarfettiği şu
bilirdi. Bu şartlar ise uzun zamana ihtiyaç sözlerde özetlenebilir: "Efendimiz bir pa
gösteriyordu. Bu şartlar yerine gelmeden, dişah-ı [klasik lslam düşüncesindeki an
böyle farklı millet, ırk ve mezheplerden lamıyla] müstebidsiniz, her emir ve fer
oluşan bir ülkede bu .rejim tatbik edildiği manınızı icraya muktedirsiniz" (Pakalın,
takdirde, imparatorluğu teşkil eden ka 1 940: 12).
vimlere ait hususi şartların etkisiyle iç ça Meşrutiyetçilerin başını çeken Mithat
tışmalara yol açması kaçınılmazdı (Bilge Paşa ve arkadaşlarınca ise, devleti zaafa
gil, 1 976: 5 1- 1 05). Bu itirazlarının bir ba uğratan "bu hastalıkların [idari suistimal
kıma 'hiç kimseye bir yararı dokunma ve mali israfların] en müessir ve kestirme
yan, insanlığın gelişmesine zararlı ve tedbir ve çaresinin bir Mebusan Meclisi
dünya barışını tehdit eden anlamsız milli ile hasıl olacağı ittifakla kabul ediliyordu"
yetçilik usulü'nü zihinlerinde 'serbestlik (Mithat Paşa I, 1 997: 1 72) . Bizim milletin
esası' ile eşitlemelerinden ileri geldiği an seviyesi ya da ülkenin durumu henüz
laşılıyor. müsait değil tarzı itirazlara karşı da Mit
Ali ve Fuat Paşalara göre mevcut kanun hat Paşa şu cevabı vermektedir: "Fakat
ve nizamlar (örneğin 1 864 tarihli Vilayat dünyada medeniyet ve kalkınma ile iler
N izamnamesi) l ayıkıyla uygulandığı , leyen millet ve kavimlerin hepsi, bizim
m evcut müesseselerin (örneğin Şüra-yı Kanun-i Esasi dediğimiz hürriyetçi dü
Devlet) serbestçe işlemesine izin verildiği zenle bu refah ve saadete yükselmiş ve
ve özellikle müsavat esaslarına uyularak devletimizin idaresinden çıkalı çok za
tatbik edildiği takdirde, Osmanlı Devle man geçmeden Yunanistan, Sırbistan, Ro
ti'nin karşı karşıya olduğu sorunlar çöze manya ve hatta Bulgaristan bile hürriyet
bilirdi. Mevcut yapı içerisinde Hıristiyan esası üzerine konulan ve 'Constitüsyon'
lara biraz daha fırsat alanı yaratılabilirse denilen idarenin kurulmasıyla her biri
(karma bir eğitim sisteminin de yardımıy düzenli bir devlet sırasına girmişlerdir.
la) her şeyin (bu arada padişahın keyfi ta Kısacası nazarımızda seyis, çoban ve bah
sarruflarının da) halledilebileceğini savu- çıvan gözüyle bakılan ve en kabiliyetsiz
K A L E M I Y E ' D E N M Ü L K I Y E ' Y E T A N Z i M A T Z i H N i Y E T i
Yeni Osmanlılar ve
Birinci Meşrutiyet
C E M i L K O ÇA K
na kavuşabilir miydi? Osmanlı/Türk siya hiç yoktur. Yapılması gerekenler ile yapı
si tecrübesi, bu soruya verilecek yanıt açı labilecekler arasındaki ince siyasi çizgi
sından belki de yegane örnek olmayabilir, üzerinde dans etmek zorundadırlar. 1 8 .
fakat herhalde güzel bir örnektir. v e 19. yüzyılın Os!llanlı!Türk siyasi eliti
Bu noktada, projenin içinin boş olma l1in, esas itib�riyle, böyle ince ve tehlikeli
sı, ya da eğer mübalağalı bir tavırdan ka bir ipin üzerinde, kendi algılamasına, de
çınacak olursak, bir başka ifade ile yete ğerl endirmesi n e ve öngörüsüne göre ,
rince dolu olmamasının ne önemi olabi cambazlık yaptığını söylemek mübalağa
lirdi ki? Burada, kanımca, tayin edici bir olmaz.
farklılık vardır. Ama ancak karşılaştırma \'eni Osma.nlılar'ın siyasal çıkış n.oktala
lı bir yöntem kullanırsak, bunun farkına n kendi içinde çelişkiler taşıyordu. Bit
75
Divam Harb-i ÖifiJnin (Sıkıyönetim Mahkemesi) kararıyla asılmış üç kişi... JI. Meşrut�1ıet
dönemindeki askeri öğrencilik anılarını yazdığı Yanda Kalan llıtilfil adlı kitapçığında Ha
san Amca, bu mahkeme/etin hafifsuç isnatlarıyla ilgili yargılamalarına bile hakim olan
atmosj(Jri şöyl.e anlatır: "Kamına hiç güvenemezdik. Divan-ı Harb'i duyunca adaleti müınldin
olduğu kadar uzaklarda bellemek lazımdı. Mahkeme hey'etinin beş azası da (...) askerdi. ( ... )
nihayet eınretıneği, aldığı emri hiç incelemeden yerine getinneği meslek edinmiş insanlardı
bunla1·." Yargı ile si:Jıaset ve giiç iNşkilerini:n hem l hem de Il Meşrutiyet dönemin
'formalı, katıcı bir . kiiltihü. ımsuru olarak eumhnriyete taşımacaR.tır.
vermeye devam ediyordu. Tuhaf olan ya farklılıktır ki, siyasi mücadelenin kendisi
da olmayan nokta, her defasında üst ka ni, şeklini, yöntemini ve sonucunu tayin
demelerin kavga ve uzlaşma arayışları, edecektir. Bu durum, Batı Avrupa'da gö
Yeni Osmanlılar hareketinin gelişim çizgi rülen siyasi muhalefetin, pek çok başka
sini derinden etkileyecek ve tayin edecek, alanda örneğini gördüğümüz gib i , Os
onların siyasi mücadele anlayışlarını da manlı versiyonunda aynı şekilde tanım
belirgin kılacaktır. Cepheler arasındaki lanmış örneklerinin farklı olduğunu gös
uzlaşma ve ittifak arayışları, Yeni Osman terir. Birbirinden belki de tamamen farklı
lılar hareketinin kendine özgü düşünce iki ayrı örneği, aynı şekilde tanımlamanın
dünyası içinde her defasında kırıklık ya verdiği kolaylık, fakat aynı zamanda da
ratıyordu. Burada dikkati çekmesi gere yanlışlık, karşılaştırmalı analiz ve değer
ken husus, hareketin özerklik ya da ba lendirmelerde karşımıza çıkan/çıkabile
ğımsızlık sınırlarının pek de geniş olama cek önemli bir metodoloji sorununa işa
dığıdır. Paşaların kavgası içinde, bir ya da ret eder. Bu iki coğrafya arasında benzer
76 iki kademe aşağıda bulunan başka efendi gibi görünen kurum ve ideolojilere/dü
lerin siyasi özgürlükleri sınırlıydı. Sınıra şüncelere, Batılı tanımlamaları ile karşı
varıldığında, hepsinin aynı şekilde tepki laştırmalı bir yaklaşım, esas olarak, birbi
de bulun(a)madığını biliyoruz. Bundan rinden tamamen farklı olan iki ayrı öge
ötesi, siyasi kişiliklerin kendi kendilerine nin, sanki karşılaştırılabilir olduğu yanıl
varmak zorunda kaldıkları kararlar kü saması da yaratabilir.
mesidir. Yine de büyük bir direniş örneği Yeni Osmanlılar muhalefeti ise, sözünü
görüldüğü söylenemez. e ttiğim ve karşılaş tırılabilir o lmaktan
Osmanlı'da muhalefet, Batı Avrupa'da uzak gördüğüm bir başka siyasal muhale
görülen muhalefetten şekil olarak da, öz fet şekli ve yöntemiydi. Bu muhalefet, ge
olarak da farklıydı. Batı Avrupa'da muha leneksel Osmanlı muhalefetinden farklıy
lefet, kendisini bir "devlet kurtarma pro dı, ama aynı zamanda benzeriydi de . . .
j esi" ile sınırlamakla yükümlü görmüyor Benzerdi, çünkü, esas olarak, Osmanlı
du. Aksine, orada muhalefet, esas olarak, yönetici elitinin farklı fraksiyonları ile sı
sosyal sınıflar arasında meydana gelen ve nırlandırılmış bir siyasal mücadele alanı
zaman zaman kanla sulanan iktidar ve tanımlıyordu. Bu alanda, toplumun deği
güç mücadelesinin somut bir yansımasıy şik sosyal güçlerinin, bir toplumsal ve si
dı. 1 830/1848 ihtilallerinde olsun, 1 8 7 1 yasal denge kurabilmek için, verdiği bir
Paris Komünü'nde olsun, kızıl bayraklar siyasal, toplumsal, ideolojik mücadelesi
arkasında barikat savaşları vermekte olan söz konusu değildi. Tabiri caizse, bu den
sosyal güçlerin, özellikle de işçi sınıfının, ge, elitler arasındaki mücadelenin vektör
siyasal ve ideolojik çerçevesi içinde, mev leri tarafından tayin edilecekti. Ayrıca, bu
cut devleti ve siyasal sistemi ayakta tut tarz bir mücadele anlayışı, geleneksel Os
mak, onarmak, yenilemek ve yıkılmasını manlı Saray içi iktidar kavgalarının bir
önlemek gibi bir düşüncesi hiç yoktu. varyantıydı. Alışıldık, bildik ve tanıdık
Tam aksine , ayaklanan güçler, mevcut bir alandı. Muhalefet, memurlardan olu
her türlü iktidarı ve devlet aygıtın_ı felce şuyordu. Memur muhalefeti, sözünü etti
uğratma, parçalama, berhava etmek üzere ğim diğer muhalefet tarzları ile kıyaslan
kurulu bir siyasi strateji ve taktik içinde dığında, kendiliğinden farklı bir kanala
hareket ediyorlardı. Bu nokta çok önemli işaret eder. Memurların hizmet ettikleri
dir, çünkü iki toplum arasındaki muhale devletlerine karşı geliştirebilecekleri mu
fet adını verdiğimiz siyasal güçlerin derin halefetin ölçüsü, ancak mütevazı boyut
farklılığına işaret eder. Söz konusu derin larda olabilirdi. Yeni Osmanlılar, Tanzi-
Y E N i O S M A N L I L A R V E B i R i N C i M E Ş R U T i Y E T
mat sonrasının yeni eğitim modeli doğ sayılabilecek olan Mustafa Reşit Paşa'nın
rultusunda, "modern/yeni" kanala dahil himayesinde olabilmişti. Aslında, eğer iş
olmuşlardı. Ama asıl ortak paydaları, Ter ler yolunda gitse ve Mustafa Reşit Paşa
cüme Odası geleneği ve eğitimiydi. Ba Sadrazamlıktan düşmese, bu takdirde,
tı'ya açılan bir pencere, yabancı bir dil, kendi "kadro"su işbaşına gelebilse/işba
yeni ve modern olan ile yakın temas ve şında olabilse, muhtemelen Yeni Osman
etkileşim, yönetici elitin hiyerarşik basa lılar hareketi başka isimlerden oluşacaktı.
maklarında göreli olarak daha süratli bir Şinasi'nin , Ziya Paşa'nın ve Namık Ke
ilerleme imkanı, hepsi bu temele dayanı mal'in muhalefet kanadı içinde yer alma
yordu. Bu, aynı zamanda, devlet memuru ları, bir zorunluluk olmakt;ın ziyade, si
olmanın da güvencesiydi. yasi konj onktürün garip bir cilvesi bile
Öncelikle, iktidar olsun muhalefet ole sayılabilir.
sun, ilk etapta " devletleri" ni kurtarma Bu rıoktada, Osmanlı siyasi eliti için
gayreti içindeydiler. B u geniş ortak pay deki kavganın temelin.e inmek mümkün-
da, ortak bir dil geliştirmelerine yardım dür. Her iki taraf açısından da, önemli 77
cı olabilirdi. Aslında, zihniyet dünyası olan devletin varlığının sürdürülmesiydi.
olarak ortak paydaları çok daha genişti. Her iki grup da, bu de"letin üyesiydi ve
Her iki taraf da, amaçta birlikti. Tek so hepsi d e aslında aynı kayıkta bulunuyor-
run, yöntemdeydi. Yeni Osmanlılar, mo du. Kayığın batmaması ya da su almama-
d�rnleşmeye değil , m odernleşmenin al sı ve aldığı kadarı ile suyun tahliyesi ko
gılanma tarzına karşıydılar. Yalnız onlar nularında bir anlaşmazlık içinde olduk-
d eğ i l , Tan z i m a t F er m a n ı ' n ı n m imarı ları pek de söylenemezdi. Uyuşmazlık,
Mustafa Reşit Paşa dahi, muhalefete geç "çare"nin formüle ediliş tarzındaydı. Ye-
mişti. Tam olarak karşı oldukları nokta, ni Osmanlılar kuşağı, "mucizevi kurtu-
Bab-ı Ali'nin yükselen o toritesi miydi , luş formülasyonu"nda, kendi içinde bile
yoksa bu sırada b un d a n is tifad e eden tam bir anlaşmaya varamamıştı. Rivayet
Tanzimat Paşalarının (Ali ve Fuat Paşa birkaç çeşitti. En radikali sayılabilecek
ların) otoritesi miydi sorusuna yanıt ver olan Ali Suavi, herhalde halktan gelme-
mek kolay değildir. .Kendilerinin yıldızı nin sonucunda ve bir çeşit " cesaret"l e ,
yükselmiş olsaydı, acaba onlar da, ikti basit insanlara dayanan bir direnişten ve
darda o l a nların t u tu m u i ç i n e girerl er ihtilalden söz ederken ve bunu gerçek
miydi sorusuna kesinlikle o l umsuz bir leştirmek için de hayatından olurken, di-
yanıt vermek için elde yeterli kanıt oldu ğerleri çok daha muhafazakar bir tutum
ğu kanısında değilim. Bununla birlikte, içinde kalmayı tercih edeceklerdir. Os-
iktidarda oldukları dönem ile iktidardan manlı geleneksel siyasi kariyer merdive-
dolaylı olarak indirildikleri dönem ara ninde bir haminin koruyucu ve kollayıcı
sında ve nihayet muhalefet döneminin kolları arasında yükselme imkanını bul-
farklı zamanlarında, siyasi düşüncelerin muş olan Yeni Osmanlı muhtemel yöne-
de meydana gelen değişim , aslında bu tici elitinin de esas eğilimi, Ali Suavi'nin
tür soruların .en azından sorulmaya dec tam aksiydi. Toplumun aşağı sınıllarına
ğer olduklarını gösterir. yakın olmak ve onların desteğini kazan-
Diğer yandan, Yeni Osmanlılar da, yine mak gibi bir siyasi mücadele anlayışı , bu
bir geleneğin devamı olarak, kendilerine bakımdan, hiç gelişmemiş sayılırdı. Ne
bir hami bulmak zorundaydılar. Yeni Os olursa olsun, madem yegane sorun dev-
manlılar'ın istikbal vaa t eden müstakbel let katındaydı, o halde sorunun çözümü
genç Osmanlı yönetici elit adayları olabil de aynı kademenin kendi içinde, söz ko-
meleri , Tanzimat Fermanı'nın "baba"sı nusu kademede verilen/veril ecek siyasi
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
78
ve kişisel mücadeleden sonra belirlene üzerinde tayin edici oranda etkilerde bu
cekti. Yüksek devlet memurlarının, değil lunmuş olabilir.
avam ile kendilerinden daha aşağı sevi 1865 yılında oluşan ve lttifakı Hamiyet
yedeki devlet memurları ile bile, ne ölçü adını alan "Yeni Osmanlılar Örgütü" , 1 867
de bir ilişki geliştirmeleri gerektiği tam yılı başında Mustafa Fazıl Paşa'nın önderli
olarak açık değildi. ğindeki Saray karşıli siyasi mücadelenin
Yeni Osmanlılar, Osmanlı yönetici eliti cephe hattını oluşturduğu süre içinde adı
içinde kendilerine ilerleme imkanı suna nı duyurma şansına sahip olmuştu. Musta
bilecek hamilerinin bir benzerini de, Av fa Fazıl Paşa'nın görüşlerini önce Sultan'a
rupa'daki siyasal mücadeleleri sırasında geleneksel şekilde bildirmesi ve ardından
bulacaklardır. Bürokrasideki hamilik, bir da bir Avrupa gazetesinde yayınlatması
süre sonra, siyasetteki hamiliğe dönüşe dikkat çekicidir. Onun görüşlerinin Yeni
cektir. Yeni Osmanlılar'ın kısa süreli Av Osmanlılar tarafından ne kadar ciddiye
rupa macerasının, bu siyasi hamilik teme alındığının bir göstergesi ele, söz konusu
linde gerçekleştiği hiçbir zaman gözardı görüşlerinin tercüme edilerek Osmanlı ka
edilm emelidir. Tabiri caizse, Osmanlı muoyuna da yayınlanmasıdır.
merkezi g ü c ü n e karşı tam olarak bir Yeni Osmanlılar hareketinin basın ala
Şarkvari ayak oyunundan kurtulmaya ça nındaki ısrarlı mücadeles i , elbette, gele
lışan Mısır Hanedanlığı muhalefetinin, neksel olandan ayrılmalarını ve yeniyi
Yeni Osmanlılar muhalefetinin, yaratıcısı temsil etmelerini s imgeliyordu. Bas ı n ,
değilse de dayanağı olması, hareketin ve ama aynı zamanda kamuoyuna hitap ede
hareket içinde yer alan siyasi kişiliklerin bilecek her türlü edebi ve edebi olmayan
Y E N i O S M A N L I L A R V E B i R i N C i M E Ş R U T i Y E T
bu çabanın bir yan ürünü olarak ortaya olan yegane Jormülc!ü, . .Bir .kez olsun.. Sul-
çıkmıştır. Mücadelenin siyasi tayin edici tan'.ın "etraf'ı _ değişirs� ve Yeni . ()snıanlı
.
liği, bütün bu alanların da daha baştan l�r hareketiJ1in . önde gelen üyeleri bir k��
.
edebi ve estetik bir değer olarak değil, fa Sultan'm "etraf'ı haline gelebilirlerse, ki
kat, tam aksine, siyasi bir eylem platfor buna bizzat Sultan'ın kendisi karar vere
mu olarak görülmesine ve algılanmasına cekti, bu takdirde işlerin kendiliği �den
.
da neden olmuştur. yoluna girmemesi için artık ortada hiçbir
�iya Paşa, "Rüya'' adlı yazısıncla., yeni neden kalmayacaktı. Çünkü, "iyiler" ,
Osmanlılar hareketinin en azından önem "kötüler"in yerini almış olacaklardı. Sul
ğ
li . bir k�ı;iminin a ırlık verdiği siyasi Il1e tan sadece kandırılmıştı ve yeri, doğal
todu güncleme . getirmişti : Sürgün!lngilte olarak, "iyiler"in yanındaydı. Saray için
re'deki Ziya Paşa, bir yandan hayallerini deki bu ikna etmeye dayalı siyasi müca
yazıya dökerken, diğer yandan da, bu ha delenin strateji ve taktiği, uygun koşullar
yallerine ulaşmak için sihirli siyasi for içinde sonuç verebilir miydi bilinemez.
mülünü de ortaya koyuyordu. J3un.a göre, Ama vermemiş olduğunu biliyoruz.
en iyi. yöntenı, Abdülaziz'i, Sarayın bit Yeni Osmanlılar topluluğunun üyeleri
köşesinde, tek başına yakalayabilmektL nin yazdıkları ile yaptıkları arasında tam
Bu şansa bir kez ulaşılabilse, Ziya Paşa, bir uyum bulunduğunu söylemek kolay
bu altın fırsattan istifade ederek, ona, o değildir. Siyasi iktidarı elde etmenin yolu
zamana kadar etrafındaki hiç kimsenin olarak gördükleri, Saltanat makamını ik
clile getirmediği ya da özellikle telaffuz ek na etmeye çalışmanın yeterli sonuç ver
mediği h.er şeyi, ya_11i bütün "gerçekler"i memesi üzerine, bu kez de, Saltanat'ın al
anla.yıcaktı. Yanlış ve çıkara dayalı bilgi ternatif(ler)ini gündeme getirmek zorun
lendirmenin sonucunda, Abdülaziz'in ka da kalmalarını hatırlamak gerekir. Sultan
fasında canlanmış olan bütün önyargıları Abdülaziz'i ikna çabalarında başarılı ola
yıkmanın yolu, buradan geçiyordu. Onu mamışlardı. Ancak, bütün siyasal teori ve
yanlış yönlendirmiş olan "etraf'ı bu şekil felsefeleri, iktidar mücadelesini genişlet
de, bir an için olsun, tecrit ettikten sonra, memek üzerine kurulu olduğundan, geri-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
ye yalnızca bir yol kalıyordu. Bu çıkmaz mek lazımdı ve herkesin zamana karşı ya
içinde yapılması gereken, anlaşılan, Os rışması gerekiyordu. Anayasa, sadece iç
manlı geleneksel iktidar değiştirme me dengelerin bir uzlaşma arayışı değildi. Ak
totlarına müracaat etmekti. Öyle de yapı sine, dış güçler arasındaki ve dış güçlerle
lacaktır. iktidar alternatif(ler ) i olarak içerisinin de bir denge arayışına yanıt ver
bekleyen V. Murad ile 11. Abdülhamit, bu mek zorundaydı. Bu kadar ince bir denge
mücadelede tayin edici isimler olabilirler nin nasıl sağlanacağı bilinmemekle birlik
di. Nitekim, ikincisi o lacaktır. Yeni Os te, hakim olan unsur, zorunlu olduğuydu.
manlılar, bu kritik anda da, kendilerine, Batılı bir siyasi bakışın kolayca saptayabi
siyasi sahnede, yeni hami(ler) bulabilme leceği gibi, anayasa, toplumsal güçler den
lerinin endişesi içindeydiler. Bu sorunu gesi içinde bir uzlaşma ve mutabakat ara
aştıklarında ise, tıpkı geçen defa olduğu yışı değildi. Devlet iktidarının yeniden te
gibi, yeni hami(ler)inin de, bir kez iktida sis edilmesi , devlet iktidarının değişik
ra geldikten sonra, kendilerini terk etme güçler arasında kurulabilecek bir denge ve
80 leri gerçeğini yaşayacaklardır. Yeni Os uzlaşma formülünden oluşmasına naza
manlılar'ın siyasi tecrübeleri, hami(ler) ran daha ağır basıyordu.
olmadan mücadele etmenin imkansızlığı Yeni Osmanlılar açısından temel sorun,
nı ve aynı zamanda da, sadece hami(ler)e içinde yer aldıkları devletin ayakta kalma
dayanılarak iktidara gelmenin tehditkarlı sını sağlamak ve bu süretle, kendilerinin
ğını ve nihai aşamada da, sadece onlara de varlık nedenini yitirmemekti. Bir ana
güvenerek ve yaslanarak iktidarda kalma yasaya sahip olma projesinin temel daya
nın mümkün olmadığını gösteriyordu. nağı ve gerekçesi buydu. Toplumun bir
Ancak onlar bunu, eğer anlamışlarsa, çok anayasaya ihtiyacı olup olmadığı sorusu
geç ve iş işten geçtikten sonra anlayabil nun bu aşamada hiç gereği yoktu. Bu an
mişlerdir. Yaşananlar ile yazılanlar ve ni lamda, Yeni Osmanlılar'ın muhalif olduk
hayet yapılanlar arasındaki, zıtl.ıklar de ları çevrelerin bu sorusu, yanıtlanmaya de
ğilse de, çatışmalar, sadece bu kuşağın ğer görülmüyordu. Muhtemelen bu yönde
değil, fakat art arda birkaç kuşağın ortak bir akademik tartışmaya hiç gerek görül
paydasını teşkil eder, memişti. Ayrıca, bu soruya verilecek "doğ
lşlerin yoluna girmesinden, yani Saray ru" yanıtın da hiçbir önemi yoktu. Yanıt
daki otoritenin değişiminden sonra, "iyi ne olursa olsun, yine de bir anayasaya aci
ler"in iktidara gelebilmeleri üzerinedir ki, len ihtiyaç vardı. lhtiyaç, toplumdan değil,
bir anayasa projesi masa üzerine konula devletten kaynaklanıyordu. Devletin ihti
bilecektir. Geçmişteki bütün siyasi iktidar yacı ise, istisnasız bütün Osmanlı siyasi
mücadelesinde görülen uzlaşma ve denge eliti açısından, birbirleri ile ne kadar görüş
arayışları, bu projenin hazırlanması sıra ayrılığı içinde bulunurlarsa bulunsunlar ve
sında da kendisini gösterecek ve "araç"ın hatta kanlı-bıçaklı olurlarsa olsunlar, · hem
hem içeriğini hem de şeklini derinden et öncelikli gündem maddesiydi, hem de er
kileyecektir. Yeni Osmanlılar hareketinin telenemez bir sonu çtu. Hepsinin ortak
homojen bir siyasi çizgi olmaması ve siya paydası, kendi görüş açılarından ve "doğ
si formülasyonlannın yeterince belirginlik ru"ları temelinde, devletin yeniden "yük
kazanmamış olması, aslında, bir anayasa selmesi"ni sağlamaktı. Anayasa, eğer gere
nın hazırlanması sürecinde de kendisini kiyorsa, bunun için gerekiyordu. Yoksa
olumsuz yönde belli edecek ögelerdi. Ni toplumun değişik unsurlarının bir ihtiyacı
hayet, Osmanlı modernleşme çabalarının olarak ortaya çıkmasa da olurdu. Bu aşa
bütün dönemlerinde görüldüğü gibi, za mada Osmanlı toplumunun değişik unsur
man yoktu ya da çok azalmıştı. Acele et- larının bir anayasaya ihtiyacı olup olmadı-
Y E N i O S M A N L I L A R V E B i R i N C i M E Ş R U T i Y E T
Anayasa projesi, farklı bir zihniyet dün sanın muhtevası ve şekli onaya çıkmış
yası içinde şekillenmişti ve görünüşte, dı olur. Anayasayı yapanların kendilerine
şarıdan/uzaktan bakıldığında ilk izlenim göre ve geleceğe ilişkin siyasi hesapları
olarak ortaya çıkabilecek her türlü değer vardı. Ancak dikkat çekici olan nokta,
lendirmeden farklı olarak, kendi iç zihni "c:levl�tin. çıkarları" gereğince ilan edilen
yet dünyasının bir dışavurumu olarak şe anayasanın, çok kısa bir süre sonra, yine
killeniyordu. Bu anayasa projesinin teme "devletin çıkarları" gereğince, teorik ola
linde yatan görüş/zihniyet, tamamen fark rak yürürlükte kalsa da , fi iliyatla hatır
lıydı. Farklı olması , onun Batılı modelin lanmamasının tercih edilecek olmasıdır.
den farklı olması anlamına geliyord u . U nutulmasın ki, yeniden ilanı da, yine
Farklılık her bakımdan geçerliydi. Hem "dev.J etin çıkarları" temelinde gerçekleşe
tarihsel evrimi açısından, hem de bunun cektir. Bü tün bu maceralı süreç içinde,
doğal sonucu olarak, şekil ve özü açısın devlet. ile toplurrıun ne ölçüde örtüştüğü
dan . . . Devlet katından dışarıya bakmak, suali ise, maceranın hiç tamaınlan(a) ma
82 bu bakış sahiplerine, gördüklerini sadece mış karanlık yüzünü aydınlatmak açısın
bir devlet projesi olarak algılama şansı ve dan çok önemlidir.
riyordu. Bir anayasa bile, içinde yaratıldığı Kısa süre için de olsa ayakta kalabile
toplumun bütün özelliklerinden sıyrılabi cek Meşruti Monarşi, anayasal bir yöne
lir ve usta bir ameliyat süreci icinde, "nak tim proj esi , Osmanlı/Türk siyasetinde,
ledilebilir"di. Nakil, tam bir "taklit" sayıl belki de tahmin edile(bile) ceğinden çok
mazdı. Çünkü, Tanzimat öncesinde ve daha güçlü etkiler doğuracaktır. Meşruti
sonrasındaki bütün "taklitlere"/"taklitçili M o narşi e tr a fı ndaki ideo loj i k m i tler,
ğe" karşın, geleneksel ve özgün olanın ko muhtemelen, onun yaratıcılarının hayal
runmasına yönelik şiddetli direnç de aynı ettiklerinden dahi geniş bir yankı bula
kanal içinde gelişmişti. Dolayısıyla, Yeni caktır. Bu yankı, Osmanlı/Türk toplu
Osmanlılar gibi, Tanzimat'ın "taklitçi" yö munda 1 860'larda başlayan bir toplumsal
nüne karşı gösterilen muhalefet ve direni mühendislik proj esinin, yani bu kez ana
şin, en sonunda, "nakil" sürecinde daha yasalı modern bir toplum yaratma süreci
mahalli özellikleri hakim kılma yolundaki nin, özündeki ideolojik muhtevayı yitir
uğraşıyı canlandırması, güçlendirmesi ve meden, devamını sağlayacaktır. O gün
bu ikili mücadelede onun temel öge hali bugün, anayasa hem vazgeçil m ezdir hem
ne gelmesini sağlaması, mümkündü. de devlet iktidarının "yeniden tanımlan
1 876 Anayasası'nın özgünlüğü, birkaç ması "nda elzem . . . Bir uzlaşma siyasal
dengeyi yansıtmak zorunda kalmasından kültüründen ziyade, bir yaptırım siyasal
ileri gelir. llk olarak, Yeni Osmanlılar ha kül türünü yansıtır. Anayasayı " devle t"
reketinin farklı temsilcilerinin farklı eği yapar ve gerektiğinde de değiştirir (ya da
limlerini dengelemek gerekiyordu. ikinci bir süre için kaldırabilir) . Eğer muhalefet
olarak, Yeni Osmanlılar'ın proj eleri ile, yapmışsa da, amacı değişmez. Önemli
iktidarın yeni ortaklarının uzlaşması zo olan devletin kurtarılmasıdır. Yeni Os
runluluğu vardı. Üçüncü olarak ise, Batılı manlılar ve I. Meşrutiyet, bu geleneğin
güçlerin yeniden ve bir kez daha tatmin kurucusu, başlatıcısı ve ilk uygulayıcısı
edilmesi gündemdeydi. Bu kadar çeşitli dır. Tarihe karışmış olabilirler, ama siyasi
ve farklı vektörler içinde, zamanın darlığı fikriyatı, bir miras olarak, dededen toru
da göz önüne alınırsa, yeni ve ilk anaya- na geçmiştir. O
Tanzimat Bağlamında Ahmet Cevdet Paşa'nın
Siyasi Düşünceleri
C H R I S TO P H K . N E U MA N N
Ancak Cevdet'in telif ve tercüme faali Mecelle, sultanın fermanıyla ilan edi l ir.
yetleri bununla s ı n ı rlı ka lmaz. İbn Hal- Bu bakımdan geçerli l iğinin kaynağı artık
. dun'un Mukaddi me'si nin yarım ka l m ı ş Allah'ın yerine, prensipte başka bir kanun
çevirisini tamamlar, bir K ı r ı m v e Kafkas da koymak kudretinde olan devletin ka
Tarihi yayımlar, okullar için mantık, dil ve n u n koyu c u s u d ur. U yg u l a m a d a as ı l
üslup üzerine eserler kaleme a l ı r, hatta önemli olan yeni l ik, faki hlerin hemfikir
Kısas-ı Enbiya kabili popüler kitaplar ya olmadıkları hal lerde kadı ların varolan gö
zar. Önde gelen tanzimat bürokratlarının rüşler arasında kendi başlarına karar ver
işi büyük ölçüde zaten yazmaktır: Rapor me imkanı n ı n Mecelle'nin hüküm getir
l a r, arzlar, nizam nameler. i l . Abdü l ha d iği a l a n l arda k a l d ı r ı l m ı ş oluşudur ( E .
mit'e sunduğu bazı layi halar da Maruzat Mardin 1 946; Berki 1 959; Yavuz 1 986).
(Cevdet 1 980) olarak böylece Cevdet'in Cevdet' i n vezir olarak ça l ı şmaları n ı n
eserleri arasında yerleri ni alacaklardır (iyi çoğu, Osman l ı idari yapısını kuvvetlen
bir Cevdet eserleri bibliyografyasının yok dirmeye ve aynı zamanda devleti ayakta
84 l uğunda H a laçoğl u-Ayd ı n ' ı n eserlerine tutabilecek formasyona sahip olan adam
bakı labil ir). 1 ların yetişti r i l mesine yöne l i ktir. Ancak
Ancak, bütün bu faaliyetler sadece bir özell ikle 1 87 1 yı lında Ali Paşa'nın vefa
yan uğraş olmaya mahkumdur. Vezir ola tından sonra siyasi nüfuzu yavaş yavaş
rak etkili olduğu zamanlarda farklı farklı azal maya başlar; Reşit Paşa ekibinden
nazırlıklarda görev alır, iktidardan düştü ondan başka pek kimse kalmamıştır. Cev
ğü sıralarda ise genellikle vali olarak taş det hiçbir zaman kendini destekleyen bir
raya gönderil ir, nadiren açıkta kaldığı ol siyasi ağa, dayanabileceği bir gruba sahip
muştur. Daha kapsam l ı meti nleri ise bu olamamıştır. Vezir ve paşa olduktan sonra
açıkta kaldığı dönemlerde yazabilir. Sad da ailesine düşkün, hayatı onun çevresin
razam olma umudu hiçbir zaman gerçek de dönen (Kütükoğlu 1 986), düzenli ma
leşmeyen Cevdet, en kalıcı siyasi başarı aş derdinde olan bir adam olarak kalır ve
l a r ı n ı hu kuk ve ada let sahası nda e lde az sayıdaki arkadaşlarıyla mazbut bir ha
eder. yat sürer (Neumann 1 999b: 54-55). Asla
Şeriatın i l miyenin idari kontrolünden bir kapı oluşturmaz.
ç ı kmasına karşı koyan şeyh ü l islamlığın Bir bakımdan, bu siyasi hayatı nı riskten
bütü n engel lemelerine rağmen, Babıali biraz korur, onu aşırı şüpheci olan i l . Ab
nezdinde oluşturulan bir komisyon, Cev d ü l hamit nazarında kabul ed ileb i l i r bir
det'in riyasetinde Hanefi fıkhının birçok politikacı haline getirir. 1 876'daki hal ve
konudaki hükümlerini seçerek ve siste cülus entrikalarında rol oynamamış Cev
matikleştirerek bir Osmanlı medeni kanu det'e Mithat Paşa'nın mahkum edilerek
nu a n l a m ı na gel en Mecel le-i Ahkam-ı kurban gittiği hukuk cinayeti esnasında
Adl iye'yi bir araya getirir. Kıbrıs, İsrail ve önemli (ve hiç de şanl ı olmayan) bir rol
Ürdün gibi birçok Yakı ndoğu ülkelerinde verilir. Ancak Mecelle tedvinine bir son
20. yüzyılın ikinci yarısına kadar meri ka veril i r ve Cevdet 1 882'den sonra genel
lan bu kanun, (Fransız Code Civi/e' ini) l i kle baka n l a r kuru l u n u n dı şında kal ı r.
Türkçe'ye çevirerek Osmanlı yasası hali Ahmet Cevdet, Mithat Paşa i le beraber
ne getirmek isteyen Tanzimatçı ları n Mit mahkum edilmiş Rüşdi Paşa'dan geriye
hat Paşa kanadının amaçlarına ne kadar kalmış ve sonra i l . Abdülhamit kendisine
karşıt ise, süregelmiş fıkıh anlayışına da o hed i ye e d i l m i ş konakta 1 89 5 'te vefat
kadar aykırıdır. Şeri hükümleri gayrimüs eder.
limler için de geçerli kılarak (ve bu arada Ahmet Cevdet sistematik bir siyasi dü
onların şehadetlerini Müslümanlarınkiyle şünür değild ir. Siyasetçi ve idare adam ı
eşdeğerl i sayan) genelgeçer bir yasa olan olarak somut problemlerle uğraşan, alim
TA N Z i M AT B A G LA M I N D A A H M E T C E V D E T P A Ş A ' N I N S i YA S i D U Ş Ü N C E L E R I
D İ PNOTLAR
Halaçoğlu, Yusuf - Aydın, M. kif (1 993). Düşünen Siyaset 7-B: 21 9-36.
Yus u f H a l açoğ l u , M. Akif Ayd ı n , Deringil, Sel i m (1 991 ) . "Legitimacy Struc
3
Mad."Cevdet Paşa", TDVİA 7 : 443-50.
tures in the Ottoman State: The Reıgh of
2 Neumann, Christoph K. (1 999). "Paradig Abdülhamit i l (1 876-1 909)", lnternational
malar Arasında: Ahmet Cevdet Ve Aidiyet," Journal of Middle East Studies 3: 345-59.
•
Osmanlı Reform Çağında
Osmanlıcılık Düşüncesi (1 839-1 913)
S E LÇUK AKŞIN SOMEL
sonrasında Avrupa'da yaygınlaşmaya baş (lnalcık, 1977: 27-52; Iran ve Türk siyasal
layan vatandaşlık ve hukuksal eşitlik esas teorilerinin ayrıntılı bir değerlendirmesi
lanna dayalı modern siyasal anlayışın im için bkz. inalcık, 1969: 259-275; Bizans
paratorluğa tedricen girmesi anlamına ve Iran siyasal gelenekleri için ayrıca bkz.
gelmekteydi. Geleneksel Osmanlı devlet Ortaylı, 1996: 5-44).
ve siyaset anlayışı, köklerini Iran, lslam, Islam siyasal düşüncesinin Osmanlı si
Bizans ve Orta Asya Türk Moğol siyaset yaset anlayışına yansıyışı özellikle devle
geleneklerinden alan bir ideolojik sentez tin kimliğinde, hukuki yapıda ve toplum
den oluşmaktaydı. Konumuz itibariyle sal yaşamda kendini göstermiştir. Osmanlı
Iran ve lslam gelenekleri daha büyük Devleti, kuruluş döneminden başlayarak
önem taşıdıklarından dolayı sadece bu iki Bizans ve Balkanlar'daki yayılma politika
gelenek üzerinde durulacaktır. Iran siya sını "gaza" ve "lslamI cihat" söylemleriyle
set felsefesi örgütlü bir toplumun kendi gerekçelendirmekteydi. Bu anlamda Os
içinde uyumlu ve dışa karşı güçlü olabil manlı Devleti IslamI bir kimliğe sahipti.
mesinin temelde "adalet" ilkesine dayan Bu kimlik, 1 6. yüzyılda Osmanlı sahasının 89
masıyla mümkün olacağını öngörmektey Suriye, Mısır, Irak ve Hicaz gibi klasik Is-
di. Bu çerçevede "adalet" ilkesi, premo lam uygarlık merkezlerini ve kutsal me
dern bir toplumdaki başlıca toplumsal ke kanlarını da içine alması ve Osmanlı padi
simlerin, yani yöneten sınıf (askeri sınıf şahının "Mekke ve Medine'nin Hizmetçi-
ve ulema) ile yönetilen sınıf (köylü, tüc si" (Hddimıı Haremeynü'ş-Şerifeyn) dinsel
car, zanaatkar) arasındaki toplumsal den sıfatını kazanmasıyla güçlenmişti. Söz ko-
geyi sağlayacak bir unsur olarak görülü nusu sıfatın daha sonraki yüzyıllarda hali-
yordu. Kısaca adalet çemberi (daire-i ada felik anlamında yorumlandığını biliyoruz.
let) diye adlandırılan bu düşünceye göre, Hukuki düzen olarak Osmanlı Devleti ls-
yöneten siyasi sınıfın adalete aykırı olarak lam Şeriatını esas kabul etmişti. Bu hu
yönetilen üretici sınıfa karşı baskı ve zu kuksal çerçeve içinde Müslüman olma
lüm uygulaması, sonuncusunun sağlaya yanlar Müslümanlarla yasa önünde eşi t
cağı vergi gelirlerinin düşmesi ve bunun kabul edilmiyorlar, hatta Hıristiyan veya
ise devletin temel dayanağı olan ordunun Musevi olmayanlar kafir sayılıyorlardı.
ayakta duramaması anlamına gelecekti. Dolayısıyla yönetilen sınıfın kendisi de
Aynı mantığa göre adaletin uygulanması kendi içerisinde yasa önünde eşit olmayan
ordunun güçlenmesini ve dolayısıyla da dinsel topluluklardan oluşuyordu.
devletin istikrar kazanmasını sağlayacaktı. Bu bağlamda Osmanlı lmpara torlu
Iran kökenli bir diğer anlayışa göre yöne ğu'nda yaşayan gayrimüslimlerin top
ten ve yönetilen sınıflar birbirlerini ta lumsal konumları hakkında söz etmekte
mamlayıcı toplumsal işlevleri dolayısıyla yarar vardır. Tevrat ve inci! gibi Islam'ın
hukuksal olarak birbirinden kesin bir bi kendine öncül kabul ettiği kutsal kitapla
çimde ayrı tutulmaları gerekmekteydi, ya ra inanan Musevi ve Hıristiyanlara Elıli
ni sınıflararası geçişkenlik kabul edilmi Kitab denilmekte ve lslami siyasal düze
yordu. Osmanlıların "raiyyet oğlu raiyet nin hükümranlığını kabul etmeleri koşu
tir" deyiminin de ifade ettiği üzere yöneti luyla kendilerine yaşam hakkı tanınmak
len sınıfta doğmuş bireyin yöneten sınıfı taydı. Ancak siyasal ve ekonomik açılar
na geçmesi çok zordu. Ancak şunu da be dan Müslümanlarla eşit bir konumda de
lirtmek gerekir ki normatif olarak geçerli ğildiler. Örneğin payitahttaki siyasal elite
olan bu prensip tarihsel olarak aynı katı tam anlamıyla dahil olmaları, yani bir as
lıkla uygulanmamış ve özellikle 16. yüzyıl keri komutan, bir vezir veya bir sadra
sonlarından i tibaren iyice gevşemiştir zam olmaları mümkün değildi. Aynı şe-
T A N Z i M A T \f E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K I M 1
manlı Devleti açısından şoke edici olmuş, da sayılan zorlayıcı koşulların bir sonucu
ancak aynı zamanda bu olaylar il. Mah olarak ortaya çıkmıştır. Bu anlamda Os
mut dönemi bürokratlan açısından uyarıcı manlıcılık siyaseti özellikle Tanzimat dö
olmuş ve geleneksel cemaat yapılarının et neminde imparatorluğun içinde bulundu
kisizliğine, köhnemişliğine ve ortaya çıkan ğu dağılma sürecine karşı pragmatik bir
yeni toplumsal dinamikleri massetrnedeki önlem niteliği taşımıştır.
yetersizliklerine delil teşkil etmiştir. Araştırma literatüründe sıklıkla dile ge-
Diğer göz önünde tutulması gereken tirilen bir husus 1839 Gülhane Hatt-ı Hü
husus, Osmanlı Devleti'nin 1 774 Küçük mayunu ve tebaanın hukuksal eşitliği il
Kay-narca Antlaşması'yla birlikte toprak kelerinin Osmanlı Devleti'yle dost büyük
bütünlüğünü öz kuvvetiyle koruyabilme devletlerin, özellikle de lngiltere'nin dip-
gücünden yoksunluğunu göstermiş ol loma tik b askıları sonucunda gündeme
ması ve artık Rusya gibi yabancı güçlerin gelmiş olmasıdır. Bunda doğruluk payı ol
imparatorluk dahilinde yaşayan gayri masına karşın imparatorluğun içinde bu
müslim cemaatlerini himaye etme baha lunduğu somut koşullar zaten reformcu 91
nesiyle imparatorluğa diplomatik müda bürokratları b u doğrultuda ıslahat adımla-
halelerde bulunmaya başlamalarıydı. 19. n atmaya itmekteydi. Diğer yandan ağır-
yüzyıl boyunca Fransa, lngiltere, Avus lıklı olarak Hıristiyan haklarına vurgu ya-
turya gibi devletler Katolikliğin veya Pro pan 1856 Islahat Fermanı, Kırım Savaşı
testanlığın hamiliği rolünü üstlenerek koşullarında doğrudan doğruya Avrupalı
Osmanlı tebaası gayrimüslimleri koruma müttefik güçlerin diplomatik zorlamaları
kisvesi altında imparatorluk içindeki si sonucunda ilan edilmiştir ki il eride görü-
yasal etkinliklerini g ü çl endirmişlerdir. leceği üzere Müslüman aydınlar bunu içi-
Bu anlamda gayrim üslim cemaatlerin ne sindirememiştir.
varlığı Osmanlı D evleti'nin dış müdaha Sözü edilen pragmatik gerekler bir yana,
lelere karşı zaaf içinde bulunmasını da Osmanlıcı bir yaklaşımın resmi bir politika
beraberinde getirmekteydi. olarak kabul görmesi Osmanlı geleneksel
1 8 29'da Yu nanistan'ın ayrı bir devlet devlet düşüncesinde nitel pir değişimi ge
olarak o r taya çıkması v e Sırb istan'ın rektirmekteydi. Geleneksel Osmanlı devlet
özerklik kazanmasından sonra genç kuşak ve toplum anlayışı bireyleri bir taraftan yö
Osmanlı bürokratları arasında mevcut neten-yönetilen kompartımanlarına ayır
gayrimüslim cemaat yapılarının, toplumu makta, öte taraftan ise nüfusu dinsel kate
muhtemelen "bölücü" bir nitelik taşıdığı gorilere göre bölümlemekteydi. Ne var ki
konusunda bir ortak kanı gelişmiş olmalı Osmanlıcılık siyaseti, sözü edilen bu siya
dır. Bu kanıya göre cemaat yapılanması, sal geleneklere taban tabana zıt idi ve siya
merkezi idareden ayrı bir sadakat odağı sal ve dinsel bölümlemelerin olmadığı bir
olması itibariyle gayrimüslim bireylerin toplum anlayışı çok daha farklı bir siyasal
siyasal sadakatlerini tam anlamıyla Os tasavvuru zorunlu kılmaktaydı. içindeki
manlı Devleti'ne doğru yönelmesini engel dinsel ve etnik farklılıkları olduğu gibi ka
leyici nitelikteydi. Sözünü ettiğim bu "ka bul ederek toplumu ayrımsız bir bütün
nıları" açıkça dile getiren herhangi bir ya olarak kavrayan bir siyasal tasavvurµn üç
zılı belge olmamakla beraber, 1830 sonra olası referans noktası ola)Jilirdi. Birincisi,
sında Osmanlı hükümdar ve yöneticileri devlete ve devletin zirvesindeki kuruma,
nin edimleri ve siyasetleri, zihinlerde bu partiye veya hükümdara bir kutsallık atfe
tarz bir düşüncenin yer ettiği konusunda derek dinsel ve etnik farklılıklarüstü bir
araştırıcıda güçlü bir izlenim yaratıyor. sadakat odağı oluşturmak. l,kincisi, üzerin
"Osmanlıcılık" denilen siyaset işte yukarı- de yaşanılan ortak toprak parçasına bir
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
kutsallık atfetmek suretiyle "vatan sevgisi" sında Osmanlıcılığın entelektüel bir ilgi
söylemini kullanmak, böylelikle toplumu konusu olması Yeni Osmanlı muhalefeti
ortak bir paydada birl eştirebilecek bir ile başlamış ve Jön Türk muhalefeti ile de
yurtseverlik duygusu yaratmak Üçüncüsü, vam etmiştir. Bu bağlamda Osmanlıcılık
dinsel ve etnik farklılıkları aşkın bir üst düşüncesinin daha ziyade Osmanlı libe
kimlik yaratmak yoluyla laik bir ulus tasa ralliği ile özdeşleştiğini görmekteyiz. Nite
rımını gündeme getirmek. kim 1 908 sonrasında kurulan Ahrar Fır
1 830 sonrasından başlayarak 1 9 1 3'e kası, Osmanlı Demokrat Fırkası, Mutedil
değin baktığımızda, yukarıda zikredilen Hürriyetperveran Fırkası ve bunları izle
üç referans noktası (Q_eylet, vatan, ulus) yen Hürriyet ve ltilaf Fırkasının Osmanlı
göz önünde tutularak, Osmanlı uygula cı bir çizgi içerdiklerini söylememiz
malarının ağırlıklı olarak ilkinde yoğun mümkündür. Ancak Balkan Savaşları ve
laştığını söyleyebiliriz. Devlet-merkezi bunu izleyen demografik değişimler son
yetçilik zaten Osmanlı siyaset gelenekle rasında Osmanlıcılık dikkate alınır bir si
92 rine pek de yabancı değildi. Burada yeni yasal düşünce olarak lslamcılık ve Türk
olan husus, gayrimüslimlerin Müslüman çülük gibi akımlarla rekabet edemez ol
lardan ayrı bir kesim olarak görülmeyip muş ve nihayet imparatorluğun günde
siyasal ve idari çabaların ilk unsura da minden düşmüştür.
yöneltilmesiydi. ikinci referans noktası
olan ortak toprak veya vatan anlayışı ise OTORlTER MERKEZtl'ETÇl
oldukça yeni bir görüşün Osmanlı siyasal OSMANLICILIK (1839-1 875)
yaşamına girmesi anlamına geliyordu. Bu
yeni referans noktası resmi söylemde sı Ağırlıklı olanı.k Tanziınat döneminde gö
nırlı ölçülerde kullanılmış, buna karşın rülen b u Osmanlıcılık anlayışının ana
Yeni Osmanlı ve J ön Türk muhalif aydın özelliği, siyasal pragınatizme dayalı olma
ları tarafından kuvvetle dikkate alınmış sı, yani yu.karıda da belirtildiği üzere ayq
tır. Sonuncu referans noktası olan ulus lıkçı hareketlere karşı bir önlem niteliğini
anlayışına gelince, bu yaklaşım l. Meşru içermesidir, Ancak geleneksel Osmanlı si
tiyet dönemi hariç 1 908 öncesinde doğ yasal düşüncesinin belirleyici karakteri
rudan doğruya herhangi bir biçimde söz olan nüfusun müslim ve gayrimüslim
konusu olmamıştır. olarak dinsel cemaatlere ayrılması ve yö
Yukarıda sözü edilen devletin Osmanlı neten-yönetilen ayrılığı ilkelerinin Bab-ı
cılığı, pragmatik bir çerçevede ele alması Ali tarafından terk edilmesi ancak tedri
nın yanında Osmanlıcılık düşüncesi ente cen ve kısmen gerçekleşebilmiştir.
lektüel düzlemde de kendini göstermiştir. Bir siyaset olarak Osmanlıcılık yaklaşı
ilginçtir ki, Osmanlıcılık düşüncesini çağ mının devlet katında yerleşmesinin kök
rışoran ilk siyasal öneribir gayrimüslirrı leri 1 9 . yüzyıl öncesine geri götürülebilir.
den, Rhigas Velestinlis'ten. gelmiştjr. Rhi gayrimüslim reayaya uygulanan zulüm
gas Velestinlis Osmanlı D evleti ortadan ve haksızlıkların huzursuzluklara ve ay
kaldınlarak onun yerine Rum kültürünün rılıkçı hareketlere yol açtığı konusunda
ve elitinin ağırlıklı olacağı bir cumhuriyet 1 9 . yüzyıl öncesinde gözlemlerin oldu
tasarlamıştı. Ancak 1793 Fransız ihtilalci ğunu b iliyo ruz. Bu çerçevede Ahmed
Anayasası'ndan esinlenerek hazırladığı bu Resmi Efendi ve özellikle Ebubekir Ratib
Rum cumhuriyeti anayasasında farklı et Efendi gibi bürokratlar gayrimüslim re
nik ve dinsel grupların birlikte yaşayacak ayaya iyi davranılması gereğini vurgula
ları bir eşitlikçi düzen tasavvur ediliyordu mışlardır. Sözü edilen yaklaşımlarda da
(Milas, 1999: 102-122). Müslümanlar ara- ha ziyade geleneksel daire-i adalet düşün-
O S M A N L I R E F O R M Ç A l:i l N D A O S M A N L I C I L I K D Ü Ş Ü N C E S i ( 1 839- 1 9 1 3 )
cesinde varolan reayaya adaletli davranıl Size tarh edilen vergileri ödeyin; bunların
ması felsefesi görülmektedir. Ancak diğer kullanılacakları maksatlar sizin emniyeti
taraftan Ebubekir Ratib Efendi raporla niz ve sizin refahınızdır" ifadelerine yer
rında Prusya'dan ve Avusturya'dan ör verilmiştir. Padişah daha sonra Kızanlık
nekler vererek askeri gücü ve ekonomisi kasabasına vardığında yine toplanan kala
gelişkin bu ülkelerde farklı dinsel cema balık önünde hangi dinden olursa olsun
atlere mensup bireylere ayrımcılık güdül bütün uyruklarına himaye ve adalet vaat
mediği ve bunlara eşit davranıldığının etmiştir. Gezi esnasında 11. Mahmud'un
kuvvetle a l tını çizmiş tir.ı Biz burada sadece camilere değil, tamire muhtaç olan
muhtemelen Osmanlıcı düşüncenin bir kiliselere de yüklüce paralar dağıttığını
nüvesini görmekteyiz. görmekteyiz(von Moltke, 1969: 99, 106).
Diğer taraftan Fransız Devrimi fikriya Osmanlıcılığın ilk yazılı belgesini Os-
tının ve bu meyanda vatandaşlık ilkesi manlı m odernitesinin "Magna Carta"sı
nin genç kuşak memurları etkilediğini olan Gülhane Hatt-ı Hümayunu'nda bul
varsayabi l iriz. 1 8 2 l'den sonra kurulan maktayız. Burada can güvenliği ve ırz, na- 93
Bab-ı Ali Tercüme Odası'nda dil öğrenen mus ve mala dokunulmazlık ilkeleri vur
genç bürokratlar, okuyup tercüme ettik gulanırken, dünyada candan ve ırz ve na
l eri Fransızca gazeteler yoluyla vatan, musdan daha değerli bir şey olmadığın-
yurttaşlık, bireylerin yasa önünde eşitliği dan dolayı, bir kişi bunların tehlikede ol
türünden siyasi ilkelerle yakından tanış duğunu hissettiğinde ülkesine ihanet et-
mış olmalıdırlar. Bir yandan Ali Paşa, mek istemese bile kendini korumak için
Fuat Paşa ve Safvet Paşa gibi Tanzimat "devlet ve memleket" açısından istenme-
devlet adamları, öte yandan lbrahim Şi yen yollara başvurmasının kaçınılmaz ola-
nasi ve Namık Kemal gibi aydınlar hep cağı belirtilmektedir. Buna karşın can ve
Tercüme Odası'nda yetişmişlerdir. Dola namus güvenliğinden emin olması halin-
yısıyl a , 1 9 . y ü zy ı l başından i tibaren de tebaanın doğruluktan ayrılmayıp işini
mevcu t cemaat yapılanmasını n gayri düzene koymaya çalışacağı ve giderek
müslim tebaayı devlete bağlı tutmadaki "devlet ve millet gayreti ve vatan muhab-
yetersizliğinin iyice açığa çıkmasıyla bir beti "nin gelişeceğinin altı çizilmektedir
likte, cemaat örgütlenmesinin aşkın bir (Gözübüyük, Kili, 1 982: 4-5). Burada ifa-
sadakat odağı teşkil edebilecek referans de edilmek istenilen şey keyfi idarenin re-
noktaları düşünülürken, Tercüme Odası aya ayaklanmalarına ve ayrılıkçılık giri
çevresinin bu yeni siyasal tasarım süre şimlere yol açacağı, buna karşın düzenli
cinde dolaylı bile olsa bir rol oynadığı bir yönetimin bütün yönetilenler arasında
güçlü bir olasılıktır. idareye siyasal sadakat sağlayacağıdır.
Osmanlıcılık düşüncesinin açık belirti Gülhane Hattı'nda doğrudan doğruya
lerini Gülhane Hatt-ı Hümayunu öncesin gayrimüslimlerden söz eden bölümde ön
de, 11. Mahmud döneminde görüyoruz. ce hukuki davaların aleni mahkemelerde
Sözü geçen padişah 1 837'de yaptığı Ru görülüp kimsenin yargısız olarak idam
meli seyahati sırasında Şumnu'da huzuru edilmemesi ve cezalandırılmaması gereği
na gelen müslim ve gayrimüslim yerel ile nin altı çizildikten sonra "tebaayı saltanatı
ri gelenleri karşısında başkatibine söyletti seniyyemizden olan ehli lslam ve mileli
ği nutukta, "siz Rumlar, siz Ermeniler, siz saire bu müsaadatı şaha.nemize bilaistisna
Yahudiler, hepiniz Müslümanlar gibi Al mazhar olmak üzere can ve ırz ve namus
lah'ın kulu ve benim tebaamsınız; dinleri- ve mal maddelerinden hükmi şeri iktiza-
niz başka başkadır, fakat hepiniz kanunun sınca kaffei Memalik-i Mahrusamız ahali-
ve lrade-i Şahanemin himayesindesiniz. sine taraf-ı şahanemizden emniyet-i karni-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
95
diğer risalesinde adil bir hükümetin hiçbir ğında vilayetin ileri gelenlerine yaptığı ko
zaman tebaasından kopuk olamayacağını nuşmasıdır. Burada Mithat Paşa Padişahın
ve bünyesindeki farklı unsurları (milel-i ana gayesinin gerek Müslüman gerekse
muhtelife) hukuken eşit muameleye tabi gayrimüslim kadın ve erkek bütün teba
tutması gerektiğini vurgulamaktadır. Aynı anın, gerek birey, gerekse toplu olarak hu
yazıda, bir ülkenin idaresinden hoşnut in zur, gönenç ve mutluluklarının sağlanma
sanları ayaklanmaya teşvik etmenin son sı olduğunu ve devlet memurlarının da bu
derece zor olduğu belirtildikten sonra, amaç doğrultusunda hizmet vermeleri ko
bunca zamandır Osmanlı topralannda or nusunda topluma borçlu olduklarını be
taya çıkan tahrikler ve isyanların başlıca lirtmektedir. Paşa öte yandan toplumu
nedeninin maddi eşitsizlik ve aynı zaman oluşturan bireylerin doğaları gereği farklı
da can, mal ve namus güvenliğinin olma yaratılışlara ve düşüncelere sahip olmaları
yışında bulunduğunun altı çizilmektedir. nedeniyle, toplum idaresinin her bir bire
Rifat Paşa daha sonra dinin ve .Şeriatın yin görüşünü dikkate almasının mümkün
tam anlamıyla uygulanması gerektiğini olamayacağını ve dolayısıyla da toplumu
söylemektedir. Burada Rifat Paşa'nın farklı idare edecek bir merlıez-i idarenin kaçınıl
dinlerden insanların yasa önünde eşitliği mazlığına işaret etmektedir. lşte toplumun
ile .Şeriat'ın uygulanması arasında ilkesel gereksinmeleri, refahı ve güvenliğini sağ
bir çelişki görmediği veya fark etmediğine lamak için zamana, konuma ve bölgeye
ilişkin bir izlenim ediniyoruz. (Sadık Rıfat uygun gerekli koşulları oluşturacak kural
Paşa, 1876-1877: 47-48) lar ve yaklaşımlar ancak sahip olduğu ma
Devlet ve bürokrasinin halkın hizmetin lılmı.'it-ı mülıemmelesiyle devlet idaresi ta
de olduğu yaklaşımına daha geç bir örnek rafından şekillendirilebilir. Burada Mithat
Mithat Paşa'nın Bağdat valiliğine atandı- Paşa açıkça halkın ihtiyaçlarını devlet ida-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M I
resinin halkın tek tek bireylerinden çok meclislerinde bir " Osmanlı" kitlesinin
daha iyi bileceğini vurgulamaktadır. Diğer temsil edilmesi yerine cemaat bölümlen
taraftan bu ihtiyaçların zamanın gerekleri mesinin temsili devam etmiştir (Davison,
ne göre değişmesi nedeniyle devlet idare 1 990: 86; Ortaylı, 1974: 13-3 1 ) . 1856 ön
sinin de bu değişime ayak uydurmasının cesinde Osmanlıcı siyasete ilişkin bir di
zorunluluğunun altı çiziliyor. Aksi takdir ğer önemli adım, 1844'ten itibaren ls
de devletin esas gayesi olan toplumun lam'dan başka bir dine dönenlerin Şer'en
ilerlemesi, kurtuluşu ve selametini sağla idam edilmeleri uygulamasına son veril
ma hedefleri gerçekleşemeyecek ve bu ce mesidir. lngiltere'nin diplomatik baskısıy
miyyet emsalinden gerü lwlacah tıı:� Mithat la gerçekleşen bir adım olmasına karşın
Paşa'nın bu konuşmasında karşımıza Os gerek Osmanlı toplumunda din ve vicdan
manlıcılık, aydınlanmacı ilerlemecilik ve özgürlüğünün sağlanması, gerekse müs
aydın despotizminin oluşturduğu çok en lim-gayrimüslim ayrımının azaltılması
teresan bir sentez çıkmaktadır ki bu yak anlamında dikkate değerdir (Davison,
96 laşımın otoriter merkeziyetçi Osmanlıcılık 1990: l l5 ; Ortaylı, 1985: 60-6 1 , 67-87).
anlayışını tam anlamıyla temsil ettiğini Kırım Savaşı sonrasında ilan edilen
söyleyebiliriz. 1856 tarihli Islahat Fermanı Osmanlıcılık
Bu devrede lıubb-ı vatan ve millet, yani siyasetinde yeni bir devrenin başlangıcı
"vatan ve millet sevgisi" kavramının res olmuştur. Müttefik devletlerin Bab-ı Ali'ye
mi yazışmalarda belirli ölçülerde kullanıl fiilen empoze ettikleri bu reform belgesi
dığını görüyoruz. Ancak yukarıda da gö aynı zamanda Osmanlıcılık konusunda
rüldüğü üzere, özellikle 1 856 öncesi Os Osmanlı bürokratları arasında o ana değin
manlıcılığın belirleyici özelliği padişahın az çok varolan oydaşımı ortadan kaldır
bir anlamda paternalist bir "baba" konu mış ve Osmanlıcılığın 1856 sonrası uygu
muna sahip olması, öte yandan da şeriate lamalarına ilişkin bir aydın muhalefeti or
yapılan vurgudur. Bu çerçevede şunu da taya çıkmıştır.
fark ediyoruz ki bütün tebaaya adaletli Islahat Fermanı'na bakıldığında burada
davranılması her yerde belirtilirken uygu Osmanlı Devleti'nin Gülhane Hattı'ndan
lamada Müslim-gayrimüslim eşitliğinin itibaren artık yeni ve eskisine benzemeyen
kamu yaşamının farklı alanlarında ger bir düzene girdiği vurgulanmakta ve salta
ç ekleştirilmesi için p ek bir girişim de natın istikrarının bütün Osmanlıların re
yoktur. 1 856 öncesinde Osmanlıcı siyase viibıt-ı halbi-ı vatandaşi yani "yurttaşlık
tin somut neticeleri sınırlıdır: 1840'tan gönül bağlarıyla" birbirine bağlı olmasına
s o nra oluşturulan eyalet meclislerinde dayandığı belirtilmektedir. Muhtemelen
gayrimüslim cemaat temsilcileri (pisko Osmanlı resmi belgelerinde Fransız Devri
pos, kocabaşı) de yer almaya başlamış ve mi'nin ürünlerinden biri olan "vatandaş"
böylelikle ilk kez müslim ve gayrimüs kavramı ilk kez Islahat Fermanı'nda kulla
limler bölgesel idare işlerinde aynı otu nılmış olmalıdır. Bundan sonra ise tüm te
rumları paylaşır olmuşlardır. N e var ki baanın padişahın adaleti sayesinde birbiri
gayrimüslimlerin meclislerde yerel nüfus ne eşit olduklarının altı çizilmekte ve Tan
olarak çoğunluk olsalar dahi çoğunluk zimat Fermanı'nda belirtilen ilkelerin uy
olmalarına izin verilmemekteydi. Diğer gulanmasını sağlayacak önlemlerin daha
yandan gayrimüslim üyeler cemaat esası da kuvvetlendirileceği açıklanmaktadır. Is
na göre meclislerde temsil edilmeleri do lahat Fermanı'nı Gülhane Hattı'ndan ayı
layısıyla seçimde esasın kolektif bir kitle ran ana husus Osmanlı tebaasının huku
değil, cemaatlere göre ayrışmış bir kitle ken eşitliği konusudur. Bu noktada Islahat
olduğunu görüyoruz. D olayısıyla eyalet Fermanı'nın çok açık ve ısrarcı olduğunu
O S M A N L I R E F O RM Ç A C°; J N D A OSMAN L I C I L I K D Ü Ş Ü N C E S i ( 1 839-1 9 1 3)
rın heps i n i gerçekten kend inde nas ı l politikası olmadığı düşüncesiydi [Mar
toplamıştır? d in, 1 983] . 1 860'larda bu görüşe katı
Abd u l lah Cevdet, T ı bb iye'de aldığı lan lara göre, Batıl ı laşmak, insanın bil
eğitimin de etkisiyle toplumu ve yaşa gisini artırmaktı. Sonradan, Namık Ke
dığı sorunları bir hastanın tedavisi sü mal ve Yen i Osman l ı lar'ın edebi alana
reci olarak ele a l ı r. Ona göre i l i m ve egemen olmalarıyla bu . tutum değişti.
fen' i n çözemeyeceği, adeta matema Bat ı l ı laşmak, parlamenter rej im yanda
tiksel olarak hesaplanamayacak h içbir şı olmak ve onu Osman l ı İmparatorlu
şey yoktur. "Ta m G arpçı " sayılan ve ğu'nda yerleştirmek çabasıyla bir sayıl
Batı' n ı n anlaşılmas ı n ı n, kültürüne aşi d ı : Bat ı l ı l aşman ı n "siyasileşt i r i l mes i " .
na o l u n mas ı n ı n gerek l i l iğ i n i savunan Abdul lah Cevdet, kültür sorun ları çö-
tışmaya hazırd ı r. Latin harflerine geçiş, te" in yönetimi ele almas ı n ı n toplumsal
laikleşme pol itikaları, kad ın haklarının gel işmen in sağlanması için gerekli ol
önemi, saltanat kuru muna karşı temel duğu d üş ü n ce s i n e göt ü r ü yo rd u . B u
bir kuşku, ancak Batı klasiklerinin de grubun tespitindeki ölçü ise beynin bü
rin anlamları n ı n anlaşı lması sayesinde yüklüğünden başka bir şey değildi. Ab
Batı'ya yaklaşı labi leceği, Batı l ı laşma dul lah Cevdet, " . . . kafatas ı m u h iti 1 6
nın gereklerinden birinin fikir ve görüş pus ol mayan adamlar ahmak o l u rl a r,
leri temel i nden değiştirmek o lduğu ve d imağın gayr-i tabii bir derecede kü
evreni materyal ist-biyoloj ik bir çerçeve çükl üğü n işane-i eblehiyetd ir. .. " de
içinde değerlendirme İctihadda tartışı dikten sonra toplumsal gel işmeni n na
lan başl ıca konular arasındad ı r. " ... Bu s ı l sağlanacağı n ı şöyle izah ediyord u :
süngü ler müstebitlerin başlarında kırı l " . . . B i r a h a l i i ç i nde, savat! m i kdarın
mal ı d ı r demekten ziyade o kalemler -o fevkinde bir mikdar-ı istiab-ı kıhfiyeye
kalemler ki eshab-ü fikr-ü merhametin m a l i k b i r çok efra d ı n bu l u n m a s ı , o 1 01
parmakları aras ı ndadır- kağıt üzerinde ahal inin terakkiyat ve temeddünce itla
tamim-i mea l i, tenfiz-i feza il, tasfiye-i sını temin eden hususat-ı tabilye ve şe
efkar etmekle a ş ı n m a l ı d ı r " . E l i kalem riat-i m ü sa i deden d i r. . . " . Yaratı lacak
tutacak, fikirlerle çarpışacak bir kimler "el ite"i n ne gibi özel l i klere sahip bu
d i r? El itler. lunmas ı n ı n gerektiği böyle bir grubun
Doğa b i l i m l e r i n d e k i ç a l ı şm a l a r ı n , yönetmesi n i doğal ve zoru n l u o larak
toplumsal açıklamalarda ku l lanı lması gören Osma n l ı aydınınca fazla üzerin
nın b i r sonucu o larak, Darw i nizm'in de durul mayan bir konudur. Abdul lah
benzer ku l la n ı m ı n d a ise temel olarak Cevdet ise Guyo-Daubes, Letourneau
i leri s ü rdüğü tekam ü l neden leri nden gibi düşünürlerin şekillendirdiği düşün
dolayı "doğal eleme"nin toplumda bir ce yapıs ıyla, bu görevi n biyoloj ik üs
çeşit "el ite" yönet i m i n i doğuracağı ne tünlüklere haiz bir "deha"lar grubunca
t i c es i ne var ı l ıyord u . Abd u l l a h Cev yerine getiri lmesinin en iyi çözüm ol
det' in Tı bbiye'de ilk defa okuduğu ve duğu sonucuna varıyord u . Eğitim ise
çevirdiği Spiritualisme et Materialis bu dehaların buluhmas ı n ı kolaylaştıra
me'nin yazarı lsnard' ın, d i n i n ortadan cak ve kabil iyetlerin i gel iştirecek, hal
kalkması n ı sağlayacak kimselerin ileri kın ise denetleme yeteneğini arttıracak
eğiti m sonucu ortaya ç ı kacağ ı n ı öne bir araç olarak kabul edilmektedir [Ha
sürmes i n i n nedeni budur. Bu görüşler nioğlu : 1 98 1 ] . Öyleyse cumhurun bu
üzerinde yaptığı incelemeler Abdu l lah radaki rol ü nedir? Abdullah Cevdet' in
Cevdet' i topl u mda bir b iyoloj i k "el i - cumhur ruh u fikrinin oluşmasında etki-
lükler sorunu için bkz. Mumcu, 1976: 3 1 - sahip olduğu lslami kimlik ile Osmanlıcı
4 7 ) . B u ifadenin önemi geleneksel Os lığın getirdiği hukuksal eşitlik ve dolayı
manlı siyasal düşünüşünde varolan yöne sıyla da çok dinli tebaaya yönelik laik yak
ten-yönetilen ayrımının formel olarak da laşımı uzlaştırma çabası farkedilmektedir.
hi olsa lağvedilmiş olmasında yatmakta Anayasanın 1 1 . maddesine göre Osmanlı
dır. Bu genel nitelikli Osmanlı tanımının Devleti'-nin dini lslamdır. Ancak aynı
yanı sıra reformcu bürokratların muhte maddede devlet genel asayişi ve "adabı
melen zihinlerinde varolan "ideal" bir Os umümiyyeyi" bozmaması koşuluyla Os
manlı tebaasının sahip olması gereken sı manlı topraklarında yaşayan bütün diğer
fatları herhalde 68. maddede, Mebusan dinlere mensup olanların ibadetlerini ser
Meclisi'ne seçileceklerin mebusluk şartla bestce icra etmelerini ve cemaatlerin sahip
rını okuduğumuzda görebiliriz. Bunlardan oldukları imtiyazları garantilemekteydi
birincisi Osmanlı tebaası olmak ve ikincisi (Gözübüyük ve Kili, 1 982: 28).
Türkçe bilmektir. 15. maddeye göre eğitim özgürlüğü gü
1 06 1876 Kanun-i Esasisi'nde genel anlayış vence altına alınmıştı. Mevcut yasalar çer
toplumun cemaatlere göre ayırmak değil, çevesinde her Osmanlı bireyi devlet ve
ama bütün nüfusun tek bir "Osmanlı" ka özel okullarında eğitim hakkına sahipti.
tegorisi altında anlaşılmış olması, dolayı llginçtir ki gayrimüslimler ve Türk olma
sıyla bu anlamda Osmanlıcılık idealine son yan diğer Osmanlılar söz konusu maddeyi
derece yaklaşıldığını söyleyebiliriz. Diğer isteyenin istediği dilde eğitim yapabileceği
taraftan l. Meşrutiyet meclisine seçilecek tarzında yorumlamışlardır. Bu yorumu
mebuslar için seçim kanunu olmadığından muhtemelen özel okullara tanınan özgür
geçici bir seçim kanunuyla mebusların vi lük çerçevesinde yapmışlardı.
layet nizamnamesine uygun tarzda ve yine Mithat Paşa ve Yeni Osmanlıların da ka
cemaat esasına göre seçildiklerini biliyoruz tılımıyla hazırlanan 1876 Kanun-i Esasisi'
(Davison, 1990: 106-107; Ortaylı, 1976: nin yansıttığı Osmanlıcı ideallerin farklı
433-448). Dolayısıyla 1877-1878 Meclis-i cemaatlerden gelen mebusları her zaman
Mebusanı milletvekili bileşimi itibariyle tatmin etmediğini görmekteyiz. Birinci
kolektif anlamda "Osmanlıcı" niteliğe sa Meclis-i Mebusan birleşimlerinden birin
hip olmamıştır. Buna karşın tek tek vila de dil meselesi söz konusu olmuştur. Me
yetlerde ve genel olarak imparatorluktaki bus Vasilaki Efendi, Padişah'ın açış nutku
müslim ve gayrimüslim demografik den için yazılacak teşekkür cevabında sözko
geleri gözönünde tutulacak olursa birinci nusu nutukta zikredilen lisanların muha
ve ikinci meclis-ı mebusanların müs fazası maddesinin (Gözübüyük ve Kili,
lim/gayrimüslim dengesi açısından "adil" 1982: 43) görülmediğinden şikayet etmesi
bir temsil kabiliyetine sahip olduğu rahat üzerine meclis reisi Ahmet Vefik Paşa "biz
lıkla söylenebilir. Birinci mecliste (19 Mart burada Türk dilinden başka dil bilmiyo
1877-28 Haziran 1877) toplam 130 millet ruz" diye itiraz etmiştir.s Bunun üzerine
vekilinin SO'si gayrimüslim, ikinci mecliste bir diğer gayrimüslim mebus, Sapurk
( 1 3 Aralık 1 8 7 7 - 1 4 Şubat 1 878) ise 96 Efendi, bunun farklı diller konuşan teba
milletvekilinin 40'ı gayrimüslimdi. Ortay anın dillerinin yokedilebileceği anlamına
lı'nın da işaret ettiği üzere Osmanlı lmpa geldiğini belirtince Vefik Paşa dil konusu
ratorl uğu'nda 1 839'dan beri sürdürülen nu mecliste oya koymuş ve mebusların
Tanzimat reformları sonucunda kozmopo çoğunluğu Müslüman olduğundan Hıris
litlilik bilinci siyasal kurumlara da yansır tiyan azınlık mebuslarının davalarını sa
olmuştu. 7 vunamamış olduklarını görüyoruz. Gayri
Kanun-i Esasi'de Osmanlı Devleti'nin müslim mebuslar problemi yeniden orta-
OSMA NL I R E F O RM Ç A <'.i l N D A O S M A N L I C I L I K D Ü Ş Ü N C E S i ( 1 83 9 - 1 9 1 3 )
düşünce planında bir araya gelebildikleri farklı unsurlar arasında kullanılacak ortak
iki husustan birincisi 1876 Kanun-i Esa dil Türkçe olmalıydı. Dr. A. Cevdet'in de
sisi'nin yeniden yürürlüğe konması ve belirttiği üzere, Osmanlı h ükumetinin
ikincisi ise Meşrutiyetçi Osmanlıcı tu Müslüman hükümetleri arasında nispeten
tumlarıydı. Ancak bu Osmanlıcı yakla en gelişmiş olanı olması dolayısıyla Müs
şımlar çoğunlukla genel mahiyette ol lümanların Türkçe öğrenmeleri gerekirdi.
makta ve Kanun-i Esasi çerçevesinde an Sonuç olarak Dr. A. Cevdet'in Osmanlılık
laşılmak taydı. Ayrıca "Osmanlı" terimi modeli kendi öz kültürlerini geliştiren çe
kullanılırken neyin ifade edildiği konu şitli ulusların eşit haklarla ve çıkar birliği
sunda da belirsizlikler vardı. Örneğin Ah etrafında birleşerek halk iradesini hakim
met Rıza ve çevresini oluşturan kesim kıldıkları bir devlet düzenini içermekteydi
" Osmanlı" terimini daha ziyade "Türk (Hanioğlu, 198 1 : 2 1 6-217, 222, 228; Mar
lük" biçiminde anlamaktaydı (Mardin, din, 1983: 1 1 2-1 18).
1983: 1 84-209). Buna karşılık İsmail Ke- Prens Sabahaddin'i, liberalizm ile Os
1 08 mal Bey veya Taşnak Partisi ise Osmanlı manlıcılığı tutarlı bir biçimde sentezleyen
cılığı azınlık milliyetçiliğine araç olarak bir entellektüel olarak görmekteyiz. 1908
görmekteydiler (Hanioğlu, 1 98 1 : 2 1 2- öncesinde yurtdışındaki Jön Türk önder
213, 2 18). Osmanlıcılık üzerine entellek lerinden biri olan Prens Sabahaddin Fre
tüel anlamda düşünce üretmiş Jön Türk deric Le Play toplumbilim okulu ve bu
lere baktığımızda karşımıza Dr. Abdullah okulun takipçisi olan Edmond Demolins
Cevdet ve Prens Sabahaddin isimleri çık etkisiyle uygar toplumları cemaate dayalı
maktadır. ve bireye dayalı olarak ikiye ayırmaktaydı.
1 889'da oluşturulan lttihad-ı Osmani Bu çerçevede bireysel mutluluk ve yaratı
cemiyetinin kurucularından olan ve Kürt cılık ile toplumsal gelişme esas olarak bi
asıllı olduğunu bildiğimiz Dr. Abdullah reysel girişimciliğe yer verilen ve yerinden
Cevdet'in Osmanlılık anlayışında, impara yönetime olanak sağlayan toplumlarda
torluk dahilinde bulunan farklı etnik kül gerçekleşebilirdi, ki Le Play okulu ve bu
türlerin korunması yaklaşımı göze çarp arada Prens Sabahaddin Anglosakson top
maktadır. Burada söz konusu olan anlayış lumlarını bu açıdan örnek olarak kabul
imparatorluk dahilindeki etnik unsurlar ediyordu. Prens Sabahaddin'e göre Os
dan hiçbirine üstünlük tanınmaması tutu manlı Imparatorluğu'nun geri kalmışlığı
muydu. Dr. A. Cevdet'in yakın çevresinde da bireycilik ve yerinden yönetim yerine
bulunan Tunalı Hilmi Bey'e göre Osmanlı merkeziyetçilik ve bireyin gelişimine ola
lığın Türk olmaktan daha üstün sayılması nak sağlanmamasının nihai bir sonucuy
gerekirdi. du. Dolayısıyla Osmanlıların kendilerini
Dr. A. Cevdet'in Osmanlıcılığı bir an toparlamaları da bireye verilecek önem ve
lamda Namık Kemal'in Osmanlıcılık anla yerinden yönetim ilkeleriyl e mümkün
yışını andırmaktadır. N. Kemal'de olduğu olabilecekti (Prens Sabahattin, 1 999; Tü
gibi Dr. A. Cevdet de imparatoruk dahi tengil, 1954) .
lindeki farklı unsurları birleştiren başlıca Prens Sabahaddin siyasi görüşlerinin
faktörlerden birisi ortak çıkar etkenini ana hatlarını 1 908 öncesinde ve Meşruti
görmektedir. Ancak N. Kemal'den farklı yet'ten hemen sonra yayınlamıştır. Bu ya
olarak Dr. A. Cevdet Osmanlı birliği için zılarında Meşrutiyet'i getirmenin yollarını
deki unsurlar arasında gerçek anlamda ve kurulması gereken yeni toplumsal dü
eşitlik olması ve bU çerçevede her bir gru zeni irdelemekteydi. Bu çerçevede Prens
bun kendi kültürünü geliştirip kimliğini Sabahaddin Osmanlıcı görüşler ileri sür
korumasına taraftar idi. Diğer taraftan müştür. "Umüm Osmanlı Vatandaşlarına
OSMAN L I R E F O R M Ç A ı:i l N D A O S M A N L I C I L I K D Ü Ş Ü N C E S i ( 1 83 9 - 1 9 1 3)
il. Meşrutiyet döneminde Osmanlıcılık devlet okullarda eğitim dilinin Türkçe ola
siyaseti daha ziyade ittihat ve Terakki ikti cağı belirtilmiştir, bunun yanında yerel di
darının artan ölçüde merkeziyetçi, Türk lin seçimlik ders olarak konabileceği bildi
çü ve liberal muhalefeti bastırıcı uygula rilmiştir. Diğer taraftan, öteki etnik unsur
maları karşısında muhalefetin bir tür ço ların kendi özel okullarını açarak burada
ğulculuğu savunma aracı hizmeti görmüş kendi dillerinde öğrenim yapabilecekleri de
tür. Bunu en iyi ittihat ve Terakki'ye mu vurgulanmıştır. Osmanlı Ahrar Fırkası ha
halif partilerin programlarında ve siyasal zırladığı ilk siyasal beyannamesinde, din ve
beyanlarında görebiliriz. Diğer taraftan ay dil farkı olmaksızın bütün Osmanlılar ara
nı dönemde Osmanlıcılık yaklaşımı impa sında eşitlik, kardeşlik ve karşılıklı güven
ratorluğun periferik bölgelerinden (Doğu ve sevginin oluşması gereğinden söz eder
Anadolu, Suriye vs.) gelme ve Osmanlı ken gerek resmi ve gerekse gayriresmi
kültürel elitine dahil olmuş aydınlar ve okullarda Türkçe eğitiminin önemine dik
yazarlar tarafından da savunulmuştur. 1 1 kat çekmiş ve "vatanın anasır-ı muhtelifesi"
1 1O Öte yandan gayrimüslimler arasında ayrı arasında düşünsel ve duygusal ilişkilerin
lıkçı emeller açısından en az iddialı du gelişmesinde Türkçe'nin yaygınlaştırılması
rumda bulunan Musevi cemaati dahilinde nın taşıdığı önemli rolü belirtmiştir. Burada
ciddi anlamda Osmanlıcı yaklaşımlar söz Ahrar Fırkasının Osmanlıcılık idealinin
konusu olmuştur. gerçekleşmesi açısından Türk diline verdiği
Osmanlıcılığı siyasal programlarına önemi görmekteyiz (Tunaya, 1 984: 1 5 0 ,
koymuş partilerden başlıcaları Osmanlı 1 57, 1 64).
Ahrar Fırkası, Osmanlı Demokrat Fırkası, Kurucuları arasında lbrahim Tema ve
Mutedil Hürriyetperveran Fırkası ve Hür Dr. Abdullah Cevdet'in de bulunduğu Os
riyet ve itilaf Fırkası'dır. Bu partilere sıra manlı Demokrat Fırkası siyasal beyanna
sıyla bakacak olursak Osmanlı Ahrar Fır mesinde kuruluş gayesi olarak din ve dil
kası'nın Prens Sabahattin'in bireysellik, li farkı olmaksızın bütün Osmanlılar arasın
beralizm ve kişisel girişimcilik unsurla da kardeşliği gerçekleştirmek ve Osmanlı
rından oluşan yerinden yönetim düşün milletinin egemenliğini ve toprak bütün
cesine sahip çıktığını görürüz. Bu çerçe lüğünü korumak hedeflerini koymuştur.
vede Ahrar Fırkası imparatorluk dahilin Sözkonusu beyannamede karşımıza bün
de etnik eşitlik ve kozmopolitliği savun yesinde farklı dinleri ve dilleri barındıran
maktaydı. Fırka programının 14. madde mozaik haliyle "Osmanlı milleti" anlayışı
sinde mebus seçiminde etnik unsurlar çıkıyor. Osmanlı Demokrat Fırkası'nın
açısından mecliste adilane temsil esası programında Ahrar Fırkasına nazaran
vurgulanmıştır. 20. maddede askeri ve önemli bazı farklar görülmektedir. Örne
mülki bütü n devlet okullarının din ve ğin 9. maddeye baktığımızda Osmanlı
milliyet farkı gözetilmeksizin bütün Os kardeşliğini sağlamak üzere eğitimin yay
manlılara açık olması gereği belirtilmiştir. gınlaştırılmasından söz edilirken, resmi
Öte yandan Ahrar Fırkası diğer Osmanlı veya özel ayrımı yapılmaksızın bütün il
cı partiler arasında kültürel açıdan Osman kokullarda eğitim dilinin konuşulan yerel
lıcılığı en ılımlı düzeyde savunan örgüt ola dil olması ilkesi getirilmektedir. Diğer ta
rak göze çarpıyor. Fırka programının 13. raftan Fırka programında Türkçe'nin res
maddesinde imparatorlukta resmi dilin mi dil olduğu hususunda herhangi bir
Türkçe olduğu ve her tür resmi yazışma ve ibare görülmüyor. 14. maddede Ahrar Fır
görüşmenin Türkçe olacağının altı çizil kasında görülmeyen ölçüde yoğun bir ye
miştir. 1 9 . maddeye baktığımızda Türk rinden yönetimci yaklaşımla karşılaşıyo
çe'nin resmi dil olmasından ötürü bütün ruz. Buna göre vilayetler daha küçük kı-
O S M AN L I R E F O R M Ç A Ci l N D A OSMAN L I C I L I K D Ü Ş Ü N CE S i ( 1 83 9- 1 9 1 3 )
Bunu izleyen maddede de her bir cema tan ittihat ve Terakki'nin uyguladığı mer
atin Osmanlı bütünlüğüne halel gelme keziyetçi ve idareyi üniformize edici po
mesi koşuluyla ve bir unsurun başka bir litikalar yerinden yönetimci düşüncele
unsurun haklarını çiğnememesi şartıyla, rin savunulmasına olanak bırakmamıştır.
her türlü kültürel, eğitimsel ve iktisadi Bundan sonra lslamcılık ve Türkçülük
derneklerini kurmaları ve faaliyetlerde bu akımları karşısında laik Osmanlıcılık dü
lunmalarının serbest bırakılması isten şüncesinin ve yerinden yönetimci yakla
mekteydi. 20. madde eğitim konusuna de şımların ciddi bir siyasal ağırlığının kal
ğinmekteydi. Buna göre ilk eğitim esas madığını görmekteyiz.
olarak mahalli lisanda yürütülmeliydi. Bu II. Meşrutiyet döneminde Osmanlıcılık
rada Hürriyet ve itilaf Fırkası'nın Osmanlı düşüncesinin entellektüel boyutta görül
Demokrat Fırkası ile aynı çizgide olduğu düğü diğer bir alan basında Türkçü ve Os
nu görüyoruz. Taşra yönetimi meselesine manlıcı aydınlar arasında ortaya çıkan tar
gelindiğinde Hürriyet ve itilaf kurucuları tışmalardır. Bu tartışmalarda ön plana çı
1 12 ademi merkeziyetçilik konusunda federa kan Osmanlıcı isimler Süleyman N azif
lizme varabilecek bir yaklaşım içindeydi Bey ve Mustafa Satı Bey'dir (Satı al-Husri).
ler. Parti programının 29. ve 30. maddele Her iki isim de köken olarak imparatorlu
rinde belirtildiği üzere imparatorluğun ğun periferik bölgelerindendir. Süleyman
bölgeleri arasında eğitim ve siyasi terbiye N azif Bey Diyarbakırlı ve bir olasılıkla
açısından görülen büyük farklar dolayısıy Kürt asıllı iken, Satı Bey Haleplidir ve
la bazı Osmanlı vilayetlerine geçici istisnai Araptır. Her ikisi de Osmanlı kültürel eli
kurallar konması ve bundan ayrı olarak tinin bir parçası olarak "Osmanlı"dırlar.
Osmanlı bütünlüğünü ilgilendiren savun Periferik kökenli olup Osmanlı elitine
ma, dışişleri , maliye gibi konular dışında mensup olan aydınlarda görülen ortak ni
bütün yetkilerin yerel yönetimlere terk telikler 1-) Osmanlı Türkçesine hakim ol
edilmesi istenmekteydi. 3 1 -36. maddeler mak; 2-) Müslüman olmak; 3-) Osmanlı
de yerel yönetim konusu daha ayrıntılı iş Devleti'ne memur olarak veya dışarıdan
lenerek nahiyelerin yaygınlaştırılması ve hizmet vermek ve 4-) Osmanlı adap ve
nahiye idaresine tam yetkiler verilerek davranışını bilmektir. Bu özelliklere sahip
ademi merkeziyetin nahiye seviyesine in olanlar mensup oldukları bürokratik elit
dirilmesi talep edilmekteydi (Tunaya , dolayısıyla genelde imparatorluğun bü
1 984: 289-292). Bu noktada da Hürriyet tünlüğünün korunmasında çıkar sahibiy
ve itilaf Fırkası ile Osmanlı Demokrat Fır diler (Cleveland, 197 1 : 39-40).
kası arasında uyum görülüyor. Dr. Abdullah Cevdet'in yayımladığı lcti
Muhalif siyasi partiler düzeyinde gör lıad dergisinde yazan Sü leyman Nazif
düğümüz bu Osmanlıcı yaklaşımlar, Bal Bey'in Osmanlıcı görüşleri de, yine bu der
kan Savaşları sırasında gerçekleşen Bab-ı gide veya derginin devamcısı olan diğer
Ali baskını ve ittihatçı askeri diktatörlü mecmuaların 1 9 1 3 yılına ait sayılarında
ğü ile birlikte son bulmuştur. Çoğulcu si özellikle Türkçülüğe karşı yönelttiği eleşti
yasal yaşamın kesintiye uğraması dolayı rilerinde görülmektedir. Osmanlıların Ta
sıyla Osmanlıcılık siyasal parti düzlemin tar ve Türklerle olan ilişkileri konusunda
de savunulamaz olmuştur. Balkan Savaş Tti rlı Yurdıı yazarlarından Ahmed Agayef
ları'nın beraberinde getirdiği toprak ka ile tartışırken S. Nazif Bey "Cengiz Hastalı
yıpları sonucunda yaşanan demografik ğı" başlıklı makalesinde "damarlarımızda
değişmeler de gayrimüslim u nsurları bugün hususi bir kan var ki, Osmanlı ka
1 9 13 sonrası Osmanlı imparatorluğu da nıdır, dilimiz gibi milli kanımız da birçok
hilinde marjinalize etmiştir. Diğer taraf- karışma ve temizlenmelerle aslından ayrıl-
O S M A N L I R E F O R M ÇAG I N DA OSMAN L I C I L I K D Ü Ş Ü N C E S i (1 839-1 9 13)
mıştır. Hele Tatar ve Moğollarla nesep ak tışmasının devamında Osmanlı bütünlü
rabalığımız o kadar zayıf, o kadar mev ğünün Cengiz Han zulmünün hatırlattık
humdur ki" demektedir. 1 2 Burada S. Nazif larıyla değil, ama Hz. Muhammed'in mü
Bey Türklerin ve diğer Osmanlıların farklı barek mirasıyla korunabileceğinin altını
unsurlarla yüzyıllar boyunca pek çok ka çiziyor. Bu bağlamda 5. Nazif Bey Araplar
rışmış olduklarına işaret etmek suretiyle da o sıralarda görülmekte olan siyasi eği
Türkçülüğün anlamsızlığını ırksal bir ka limlerin ayrılıkçılığa varmayacağından
nıt göstererek vurguluyor. Buna ilaveten S. emindir. Yazara göre Araplarda dinsel bir
Nazif Bey kanların karışması sonucunda lik duyguları milliyet hislerine ağır bas
ayrı bir Osmanlı kanı meydana geldiğini maktadır. Arapların Türkleri tarihte nasıl
iddia ederek ilginç bir ırkçı Osmanlıcılık uygarlaştırdıklarını hatırlattıktan sonra,
yapmaktadır. S. Nazif Bey'in aynı argüma Araplara baskıda bulunulmaması gerektiği
nı Osmanlı Türkçesi için de uyguladığını kor.usunda uyarıda bulunuyor. Burada S.
görüyoruz. Tartışmanın devamında yazarı Nazif Bey'in Osmanlıcılığında lslam dinini
mız ırk gibi sürekli değişime ve karışıma farklı Müslüman unsurlar arasında birlik 1 13
uğrayan bir E"sas üzerine ulusal bir his, bir sağlayıcı bir manevi faktör olarak algılayı-
vicdan kurma iddiasında bulunmanın. ka şına tanık olmaktayız.1 5
vimleri oluşturan karmaşık tarihsel etken S. Nazif Bey'e benzer ırkların karışması
leri gözardı etmek anlamına geldiğini be na dayalı Osmanlıcılık anlayışının benze
lirtmektedir. Bu bağlamda S. Nazif Bey ırk rini Ali Kemal Bey'de de görüyoruz. Ali
sal olarak karışık olan Fransa örneğini ver Kemal Bey'in Osmanlıcı görüşleri 1914'te
dikten sonra "Asya-yı Vusta'dan [ Orta As Peyam gazetesinde "Atalet-i Fikriyye" baş
ya' dan] getirdiğimiz kana bereket versin ki lığı altında Türkçülüğe yaptığı eleştiriler
bir çok dima-yı ecnebiyye [yabancı kanı] de açığa çıkmaktadır. Buna göre Osmanlı
karışdı. Yoksa o hün-ı bedevi [göçebe ka lık bir hakikattır. Ve Osmanlılığı ihdas
nı] bu kadar da haiz-i kudret ve temeddün edenler Yusuf Akçura ve ataları değil, "ne
[ uygarlaşma ] olamazdı" diye eklemekte sil itibariyle Türkten Araba varıncaya ka
dir.13 Burada S. Nazif Bey bir uygarlığı ve dar muhtelit [ karışmış] olan biziz . " Ali
imparatorluğu yaratan şeyin "saf kan" de Kemal Bey'e göre, şayet Osmanlılığı oluş
ğil, lam aksine farklı kültürlerin ve kanla turan çeşitli unsurlardan Türkleri ayırsay
rın karışımının yarattığı bir sentez olduğu dık "bu toprakta dikiş tutturamazdık." Ya
nu anlatmaya çalışmaktadır. zara göre Osmanlılığa destek vererek
S. Nazif Bey daha sonra özellikle Rusya Araptan Kürde kadar diğer unsurları bu
kökenli Türklerin Türkçülüğüne çatarak emele daha çok çekerek bağlamak ve böy
Türkçülerin savunduğu tarz ulusçuluğun lelikle Osmanlı toplumunu devlet ve mil
geleceğe değil, Orta Asya'ya ve Orta Çağ'a let olarak güçlendirip yükseltmek gerekir.
yönelmiş olduğunu iddia etmiştir. Ona Burada Ali Kemal Bey, Osmanlılığın ilerle
göre Türkçüler Osmanlıların şu anda ta mesinden en fazla Türklerin yararlanaca
rihlerine ve geçmişte yaşadıkları zorlukla ğını da belirtmektedir.1 6
ra ilişkin sahip oldukları ortak tarihsel Basın ortamında Osmanlıcılık tartışma
anıların güçlendirilmesi yerine Türkçülük sına ilişkin belki de en kuvvetli örneği
tarzı Osmanlılığı "bölücü" fikirler sokma 1 9 l l'de Mustafa Satı Bey ile Ziya Gökalp
ları nedeniyle Osmanlı vicdanını bozmak arasında eğitim . .meselesine . dair girişilen
tadlrlar. 14 tartışmada bulabiliriz. Z. Gökalp eğitim
S. Nazif Bey'in Osmanlıcılığında yer yer politikalarında sosyoloji biliminin esas
kuvvetli lslami duygular kendini göster alınması gereğini vurgulamaktaydı. Zira
mektedir. Yazarımız A. Agayef ile olan tar- ona göre eğitimin ana gayesi bir kolektif
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
surlardan oluşmuş bir terkipse Osmanlı lamda liberal demokrattır. Aynı çizgi l l .
imparatorluğu da şarkın Amerikasıdır. II. Meşrutiyet Osmanlıcıları arasında da süre
Meşrutiyet dönemi Osmanlıcılığının başlı cektir. Belki burada görülebilecek bir fark,
ca yayın organı Icti/ıad dergisiydi. Genelde bu devrede ivme kazanan Türkçülük akı
Batılılaşma yanlısı olmalarına karşın Os mına bir yanıt olarak imparatorluğu oluş
manlı hanedanına sadakat esasına verdik turan milliyetlerin kendi içlerinde son de
leri önem nedeniyle radikal demokrat rece karışmış olmaları, dolayısıyla Türklük
yaklaşımlar getiremediklerini görüyoruz. denen şeyin söz konusu olamayacağı, olsa
olsa karışık bir Osmanlı unsurunun bu
SONUÇ lunduğu iddiasıdır.
Orijinal olarak Osmanlı bürokratlarının
Osmanlıcılık siyasal düşüncesi Osmanlı pragmatik gereklerle geliştirdikleri otori
lmparatorluğu'nda cemaat ve milliyet fark ter Osmanlıcılık düşüncesine karşı mey
lılıklarını aşan ve tüm Osmanlı toplulukla dana gelen muhalif akımlar alternatif dü
rına aynı anda hitap eden ilk ideolojik şünce akımları doğurmuşlardır. Örneğin 1 15
yaklaşımdır. Önceleri pragmatik siyasal Meşrutiyetçi Osmanlıcı olduğunu söyle
gerekler ve kısmen de diplomatik baskılar diğimiz Yeni Osmanlılar aynı zamanda İs
sonucunda ortaya çıkan bu düşünceye, Ye lamcılık düşüncesinin kaynağıdırlar da.
ni Osmanlı ve Jön Türk düşünürleri ve 2. Namık Kemal Avrupa'da bulunduğu sıra
Meşrutiyet'in muhalif aydınlan tarafından da daha Osmanlıcı bir çizgiye sahipken
entelektüel öz kazandırılmıştır. Osmanlıcı 1870 sonrasında İslamcılık yönünün da
lığın düşünsel evrimine bakacak olursak, ha ağır bastığını biliyoruz. Aynı biçimde
19. yüzyılın ilk yansında o toriter ve yarı Türkçülük akımı da Osmanlıcılığın impa
dinsel bir anlayış görürüz. Allah'ın kulları ratorluk dahilindeki milliyetçi akımları
nın Allah indinde eşit olmasına benzer bir durduramaması gerçeği karşısında bir
yaklaşımla müslim ve gayrimüslim bütün tepki olarak ortaya çıkmıştır. Osmanlıcı
tebaa padişahın ve bürokrasinin mutlak ve lık düşüncesinin lslamcılık, Türkçülük
adaletli otoritesi karşısında eşittir. Burada ve diğer milliyetçi hareketlerin aksine ro
tebaa edilgen bir konumdadır. Tanzimat'ın mantik bir söylem ve motiflerden yoksun
bürokratik aydın mutlakıyetine karşı orta olduğunu, bir "Osmanlıcılık ethos"unun
ya çıkan Meşrutiyetçi Yeni Osmanlı muha yaratılamadığı görüyoruz. Daha ziyade
lefeti, Osmanlıcılık düşüncesine siyasal ka akla, mantığa ve sağduyuya dayalı soğuk
tılımcı bir nitelik kazandırmışur. Buna gö kanlı bir yaklaşım olan Osmanlıcılık, büc
re Osmanlı birliği parlamenter bir düzende rokratik veya seçkin kökeninden kurtu
siyasal katılımın serbest bırakılmasıyla lup kitlelere mal olamamıştır. Nitekim il.
sağlanabilecektir. Zira imparatorluğu oluş Meşrutiyet döneminde Osmanlıcılığı sa
turan farklı unsurların Osmanlı bütünlü vunan aydınların birçoğu da imparatorlu
ğünün devamında objektif çıkarları vardır. ğun periferik bölgelerinden gelme olup
Buna ilaveten bütün bu unsurlar aynı vata Osmanlı establislıment'ının parçasıydılar
nı paylaşmaktadırlar. Abdülhamit mutlakı Bu anlamda Osmanlıcılık Avusturya-Ma
yetine muhalefet bayrağı açan Jön Türkler caristan lmparatorluğu'ndaki elit kökenli
içinde Osmanlıcılığı tutarlı biçimde savu.- Reiclısnationalisnıus'a benzemektedir.
1'.anlar ise bu düşüncenin entellektüel esa Cumhuriyetçi ve ulusçu tarih yazımında
sı olarak. Meşrutiyetçiliğin yanı sıra yerin Osmanlıcılık düşüncesi ve uygulamaları
den yönetim ilkesini ve bireyin ön plana genellikle başarısız nitelendirilmektedir.
çıkarılmasını ortaya koymuşlardır. Bu an Günümüz ulusal ortamından geçmişe ba
lamda Jön Türk Osmanlıcılığı siyasal an- kışta böyle bir değerlendirmede bulunmak
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
D İ PNOTLAR
Osman lıcılık konusuda toparlayıcı bir makale manlı Devleti'nin Kuruluşundan lnkırazına Ka-
için bkz. Şükrü Hanioğlu. "Osmanlıcılık" Tanzi- dar (lsta nbul: lstanbul Üniversitesi Yayınla rı,
mat'tan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi (Is- 1968), 1 76-1 77, 1 86; llber Ortaylı. "ilk Osmanlı
tanbul: i letişim Yay., 1985), Cilt 5, 1 389-1393. Parlamentosu ve Osmanlı Mil letlerinin Temsili.
Virginia Aksan. An Ottoman Statesman in War " Armağan, 1 75.
2
and Peace. Ahmed Resmi Efendi 1 700-1 783 (Le- 8 1 876 Kanun-i Esasisi'nde Türkçe'nin resmi dil ol-
iden; New York; Kôln: E. J. Brill, 1 995), 1 89; Fa- ması meselesiyle ilgili olarak bkz. Ali Ihsan Gen-
tih Bayram. Ebübekir Ratib Efendi as an Otto- cer. "ilk Osmanlı Anayasasında Türkçe'nin Resmi
man Envoy of Knowledge Between the E ast Dil Olarak Kabulü Meselesi. " Armağan, 1 83-188.
and the West. Yüksek lisans Tezi (Ankara: Bil- 9 Peter Bartl. Die albanischen Mus/ime zur Zeit
kent, 2000), 47-48, 72-77, 87. der nationalen Unabhangigkeitsbewegung
3 Sadık Rifat Paşa. Risale-i Ahlak. 1 . Baskı (lstan- (1878- 1 9 1 2) (Wiesbaden: Otto Ha rrassowitz,
bul: Mekteb-i Tıbbiye-i Adliyye-i şahane Litog- 1 968); Kristo Frasheri. "Şemsedddin Sami Fras-
rafya Destegahı, 1 263/1847). Bu kitabın 1 889'a heri. ldeologie d u mouvement national albana-
değin en azından altı baskısı olmuştur. Ayrıca is." Actes 1. Congr. int. et. balkan et sud-est eu-
bkz. Somel, Modernization, 6 1 -64. rop. 4 (1 969) (Sofya, 1 969), 8 1 7-1 30.
4 " Devletlü Fahametlü Mithat Paşa Hazretlerinin 10 Krşl. Hanioğlu, "Osmanlıcılık," 1 391; Şerif Mar-
Bağdad Vilayet-i Şahanesine Vusullerinde Fer- din. Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895-1908. 2.
man-ı Alişanın Kıraatini Müteakıb Huzzara Hi- baskı (lstanbul: iletişim Yay. , 1 983), 59-60.
taben lrad Buyurdukları Nutk-ı Fahimenin Sure- 1 1 il. Meşrutiyet döneminde Arap mebuslarda gö-
tidir" (1 B69), Muharrerat-ı Nadire. Cild 13 (Der- rülen Osmanlıcı tutum için bkz. Sabine Pr:!tor.
saadet, t. y. ), 537-538. Der arabische .Faktor in der jungtürkischen Poli-
5 Davison, 86, 102-1 03; Hıfzı Veldet. "Kanunlaş- tik (Berlin: Klaus Schwarz Verlag, 1 993), 1 5 1 -2 1 1 .
tırma Hareketleri ve Tanzimat." Tanzimat 1 . 2. 1 2 lctihad N o . 72 sayı 1 573'e atfen Ülken, 205; Ha-
baskı (lstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı, 1999), nioğlu, "Osmanlıcılık," 1 392.
202-205; Mustafa Reşit Belgesay. "Tanzimat ve 1 3 lctihad N o . 76'e atfen Yusuf Hikmet B ayur.
Adliye Teşkilatı. " Tanzimat 1. 2. baskı (lstanbul: Türk inkılabı Tarihi. Cilt il Kısım ıv. 2. baskı (An-
Milli Eğitim Bakanlığı, 1 999), 2 14-2 1 5 . kara: Türk Tarih Kurumu, 1983), 426.
6 llber Ortaylı. "Mithat Paşa'nın Vilayet Yôneti- 1 4 lşhad No. 79'a atfen Bayur, 426-427.
mindeki Kadroları ve Politikası. " Uluslararası
Mithat Paşa Semineri. Bildiriler ve Tartışmalar. 1 5 /etihad No. 74'e atfen Bayur, 425.
Edirne, 8-10 Mayıs 1984 (Ankara: Türk Tarih Ku- 1 6 Bayur, 427.
rumu, 1 986), 229; Somel, 52-56, 88. 1 7 Jacob Landau. Tekinalp, Turkish Patriot 1 883-
7 Servet Armağan. "Memleketimizde ilk Parla- 1961 (Leiden: Nederlands Historisch-Archaeolo-
mento SeÇlmıerl.''Armağan. Kanun-i Esasi'nin gisch lnstituut te lstanbul, 1 984); llber Ortaylı.
100. Yılı (Ankara: A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi "Son Devirde Osmanlı Musevileri." Tarık Zafer
Yayınları, 1 978), 1 56-167; Recai Okandan. Am- Tunaya 'ya Armağan (lstanbul: lstanbul Barosu
me Hukukumuzun Anahatları. Birinci Kitap: Os- Yayını, 1 992), 504.
Iki İttihat- Terakki: Iki Ayrı
Zihniyet, Iki Ayrı Siyaset
S U AV i AY D I N
nen gençler, önce Ittilıad-ı Osınani, sonra maddesi, amacın umumun birlikte menfa
Osmanlı lTC'yi örgütlediler (Petrosyan, ati olduğu, bu nedenle Cemiyet'in arada
1974: 1 72-3) . Kurulan bu birinci ittihat milliyet, kavmiyet, cinsiyet, mezhep farkı
ve Terakki'nin ayırıcı özellikleri şöyle sı gütmeyeceğini, üyeler arasında tam bir
ralanabilir: eşitlik bulunduğunu, her üyenin fikrinde
1) içinde imparatorluğu oluşturan her özgür ve bağımsız olduğunu açıkça belir
unsurdan üye olduğu gibi; Cemiyet, Ab tir. Üçüncü madde, "insan hakları" ve uy
dülhamit karşısında Ermeni örgütleriyle garlığın gelişmesinin esası olan "usul-ı
işbirliği yapmaktan geri durmamıştır. meşveret" temelinde hareket edildiğinin
2) içinde ağırlığı askerler oluşturmaz altını çizmektedir. Dördüncü madde ile
lar. Devrimci niteliğine karşın cemiyet si Osmanlı saltanatının ve hilafetinin meşru
vil kuruluşlara özgü "demokratik tartış luğu ve devamlılığı güvence altına alın
ma" geleneğini benimsemiştir. makta, ancak hukuka aykırı davranmaları
3) Cemiyet, çok açık bir biçimde Os halinde hanedan üyeleri hakkında huku
118 manlıcıdır. ken ve kanunen gereken her türlü işlemin
4) Cemiyet'in fikri donanımı, büyük öl yapılacağı belirtilmektedir. Böylelikle ha
çüde Fransa kaynaklıdır. nedan idari hakları saklı tutulmakla bir
ITC'nin çekirdeği, 3 Haziran 1 889'da likte, kanun önünde diğer yurttaşlarla eşit
bir kısım Askeri Tıbbiye öğrencisinin giri görülmektedir (Birinci, 1 988: 2 1 0 ) . 1 9 .
şimiyle kurulan gizli lttilıad-ı Osınani ör yüzyılın son o n yılında canlı olan ilk Ce
gütüdür (Hanioğlu, 1987: 1 74) . Kurucu miyet'in iki acil hedefi vardı: Birincisi il.
ları çeşitli etnik kimlikler taşır. ibrahim Abdülhamit'in tahttan indirilmesi ya da
Temo Arnavut, ishak Süküti ve Abdullah despotizminin bir şekilde ortadan kaldırıl
Cevdet Kürt, Mehmed Reşit Çerkes, Hü ması, ikincisi ise Anayasa'nın, yani "meş
seyinzade Ali ise Azeri idi. Tıbbiye köken ruti rejim"in yeniden ihyası idi. Bu hedefe
li hareket kısa süre içinde istanbul'daki ulaşmak için Osmanlı uyruğu olan bütün
diğer yüksek okullara sıçrar. Bu okullar yurttaşların ortak mücadelesi şart görül
arasında Harbiye, Baytar Mektebi, Mülki mekteydi. Bunun arkasında "ortak vatan"
ye, Topçu Mektebi ve Mühendishane var fikri yatmaktaydı (Petrosyan, 1974: 180).
dır. Bu örgüt, daha sonra Ahmet Rıza'nın Daha sonra, ikinci ITC döneminde, etki
Paris'te kurduğu dernekle birleşir (bkz. siz kalacak ama bir "baba figürü" olarak
Petrosyan, 1 974: 1 74-6; Ramsaur, 1972: vitrindeki yerini alacak olan Ahmet Rıza
30-3; Kuran, 1 948: 6 1 ; Hanioğlu, 1987: bile, 1 895'te Meşveret'in ilk sayısında
1 73-5 ; Akşin, 1 987: 22; Tunaya 1 976: programı açıklarken, herhangi bir vilayet
84) . 1895'te, hayli gelişmiş bulunan örgüt için ya da tek bir unsur için değil, Musevi,
içinde bir "nizamname" ihtiyacı ortaya çı Hıristiyan ve Müslüman bütün Osmanlı
kar. Bu ihtiyacı ortaya atan daha sonra lar için hürriyet istediklerinin altını çizi
Arap milliyetçiliğinin kalemşorlarından yordu (Ramsaur, 1972: 40).
olacak Lübnanlı Emin Arslan'dır. "Nizam Cemiyet üyelerinin büyük kısmı, Ab
name" de örgütün adı, artık, Osmanlı ltti dülhamit'in kovuşturması yüzünden Pa
lıat ve Terahhi Cemiyeti olarak anılmakta ris'e kaçar ve burada Meşveret gazetesini
dır (Birinci, 1 988: 2 1 1 -4). çıkarırlar. Meşveret, Ahmet Rıza'nın ifade
"Nizamname", birinci lTC'nin yukarıda siyle ittihat ve Terakki Cemiyeti'nin yayın
özetlenen ve ikinci Cemiyet'le esastan ay organı olacaktır (Ahmet Rıza, 1988: 1 3 ) .
rılıklarına işaret eden temel ilkelerini bir Meşveret'i çıkaran grup Ahmet Rıza, Suri
bir kağıda dökmektedir. Cemiyet'in ama yeli Halil Ganem ve Selanikli Dr. N a
cını ortaya koyan "Nizamname"nin ikinci zım'dan oluşmaktadır. Paris'te Meşveret
i K i i T T i H A T - T E R A K K i : i K i A Y R I Z i H N i Y E T , i K i A Y R I S i Y A S E T
hamit'e biat etmesinden sonra, yeni yüz lar. Ali Fahri, 190l'de Cenevre'de taşbas
yıla girilirken kalın çizgilerle birbirinden kı olarak yayımladığı risalede (Ali Fahri,
ayrışan iki ana hareketin kaldığım söyle 1 3 1 6 [ 1901 ] : 6) , "ittifak"ın önemine vur
yebiliriz. Tunalı Hilmi ve Ali Fahri bu da gu yaparak, " . . .bizi görenler Osmanlıların
ğınıklığı toparlamak için gayret gösterir azamet-i sabıkası hala baki imiş diye tek
ler. Bu gayretlerin semeresi 1 902'de Pa bir Osmanlı şekline tecessüm etmiş zan
ris'te toplanan I. Jön-Türk Kongresi'dir. netsin. Birbirimizle öz candan geçinmek
Kongre'nin fikir babası, Mizancı Murat'ın istiyorsak mesela 'Türk değilim ki. . .' ya
lstanbul'a d ö nüşünden s onra Cenevre h u t 'ben bir Yahudiyim' dememeliyiz.
hizbinin başına geçen Tunalı Hilmi'dir. 'Osmanlıyım' diyenlere yoldaşlık edecek
Tunalı Hilmi ve Ali Fahri, giderek Abdül ler var. . . " demektedir. Bu kongreye sadece
hamit karşısında yenilgi anlamına gelme birbiriyle fikir ayrılığı içinde bulunan
ye başlayan bu dağınıklığın giderilmesi gruplar d eğil, Abdülhamit yönetimine
için, 190l'den itibaren çalışmaya başlar- karşıtlık temelinde, Ermeni, Rum ve Bul-
i K i i T T i H A T- T E R A K K i : i K i A Y R I Z i H N i Y E T, i K i A Y R I S i Y A S E T
gar Komiteleri de katılmıştır. Bunların ya Anayasası'nın yeniden tesisi ile hak, ada
nında Arnavutlar ve Yahudiler de göze let ve özgürlük koşullarının sağlanması
çarpar. Kongre'de "Osmanlı liberalleri"2 nın birinci öncelik olduğuna katılıyordu .
olarak tanımlanan grup, Rum ve Arnavut Buna göre "Osmanı liberalleri", Ermenile
delegelerle birlikte, Ermenilerin çektikle rin taleplerini meşru görmenin yanında,
ri acıların bir an önce durdurulmasından i mparatorl ukta yaşayan Hıris tiyan ve
yana olduklarını bildiriyordu. Bu ilk dö Müslümanlar arasında şimdiye kadar va
nem lttihatçılarına göre Ermenilerin ta rolmayan gerçek bir eşitliği sağlamak is
lepleri meşru ve onların kendi huzur ve tediklerini açıklıyor ve imparatorluğun
güvenlikleri için Avrupa'ya çağrı yapma farklı h alkları arasında Ha tt-ı Hüma
ları gerekli sayılmalıydı. Küçük bir grup yün'un ayrım gözetmeksizin herkese ta
Avrupa müdahalesine karşı çıkmakla bir nıdığı ve uluslararası anlaşmalarda kayıt
likte, büyük grubun temennisine, yani bu altına alınmış haklardan tam yararlanma
acı ve sıkıntıların sona ermesi için 1 876 yı sağlayacak bir "sözleşme" kurmak iste-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R I K 1 M I
yet yönetim i n i n objektif tabiat kanun Ahmet Rıza İ s l a m ı toplumsal gel işme
l a rı n ı ("kava n i n - i tab i iye") b i l e n b i r için ahlaki teme l i sağlayacak birleştiri
bürokratik el itin değişmez hakkı oldu ci bir güç o larak değerlend i riyord u .
ğunu düşünüyordu. Comte düşüncesi Augu st Comte' u n " D üzen v e i l e r l e
n i n Saint S i moncu geleneğe dayanan me" i l ke s i n e bağ l ı o l arak top l u msal
bu yön ü n ü n A. Rıza ' n ı n d üşüncesinde i l erlemen i n sağlanabi l mesi i ç i n d i n,
gittikçe daha öne m l i bir yer işgal etti a i l e, i şbö l ü m ü gibi düzeni ol uşturan
ğini görüyoruz . "Halkı eğiterek mütte u nsurların uyarl ı hale getiri l mesi ge
f i k l eri h a l i n e get i rme" d ü ş ü n c e s i n e rektiğine i nanan A. Rıza, devlet yöne
yö n e l i k i na n c ı n g i d erek aza l masıyla t i m i nde d i n e b i çtiği ro l ü Su ltan Ab
Meşveret çevresinde el itist görüş daha d ü l ham it'e gönderd iğ i l a y i h a l a rd a n
da kuvvetlen iyord u . 1 900'den sonra b i ri nde şöyle özetl iyor " D i nden mak
Jön Türk çevrelerinde ordunun ihti lal sat tebayi-i beşeriyeyi islah ve tanzim
1 22 deki önemi daha fazl a tartı ş ı l ı r ve ka etmek ve u m u m i b i r nokta-i i tti hada
b u l l e n i l i rken A. Rıza da propaganda toplamakt ı r. ( . . . ) D i n i n hüküm ferma
a m a ç l ı yazı la r ı n ı artırm ı şt ı r. B i r yan o l m a d ı ğ ı m e m l eketlerde b i l e a h a l i
dan da e l it teori s i n i gel iştiren A. Rıza Sosyal izm, Anarşizm gibi ta'birlerle it
1 9 0 6 y ı l ı n d a y a z d ı ğ ı " Va z i fe ve tihada b i r vasıta arıyor: sürüden ayrı
Mes'u l iyet i l . Cüz: Asker" a d l ı yazısın lanı kurt kapıyor" (Ahmet Rızanın La
d a " y ı l a n oynatan fa l c ı b i r şeyh i n yihasından Aktaran, M. Şü krü Han ioğ
u m u r- ı m ü h i m m e - i devlete karıştığı lu, B i r S iyasal Örgüt Olarak Osmanl ı
b i r yerde namuslu ve ham iyetl i zabi İ t t i h a t ve Ter a k k i C e m i y e t i ve J ö n
tan ı n malu mat ve iktidarından vatan ı Türklük -1 889-1 902-, s . 6 1 9). Yukarı
mahrum k ı l m ak" hatad ı r derken aradı d a söyledi klerinden de anlaşıld ığı gibi
ğı seç k i n l e r zü mres i n i n askeri erkan u h revi özünden boşa l t ı l m ı ş bir d i n
içinden ç ı kacağını gösteriyordu. mevh u m u n u n A . Rıza' n ı n top l u m s a l
A. Rıza' n ı n fikirl eri aras ı n d a karşı tahayyü l ünde işlevsel b i r rol ü vard ı r.
laştığ ı m ız b i r başka u n s u r İ s l a m ı n sos Yaba n c ı m üd a h a l e s i ve ka pitü las
yal değeri ne verilen büyük önemd ir. yo n l a r m e s e l e s i A . R ı z a ' n ı n g e r e k
125
vücut bulduğu Selanik'in konumudur. Se nu Bulgar okulları ve Mithat Paşa'nın giri
lanik, 18. yüzyıldan itibaren Osmanlı lm şimleriyle açılan modem Türk okulları iz
paratorluğu'nun en önde gelen ihracat-it lemişti. Bunlar arasında öğretmen okulla
halat limanlarından biri olmuştu. Dolayı rı çoğunluğu teşkil etmekteydi. Bir an
sıyla burada çeşitli Osmanlı milletlerine ve lamda Osmanlı Müslüman halkına mo
yabancı uyruklara mensup bir aracı sınıf dern eğitimi götürenler Selanik okulların
ve bu sınıfa ait çeşitli eğitim ve kültür ku dan mezun olan öğretmenler olmuştur.
rumları oluşmuştu. 19. yüzyılda, Osmanlı Böylelikle Selanik kısa zamanda bütün
lmparatorluğu'nun dünya ekonomisi ile unsurlar için en önemli kültür ve eğitim
bütünleşmesinde Selanik'in eklem niteli merkezi haline gelmişti (Tekeli, 1980:
ğinin önem kazanmasıyla kentteki Yu 364-5). Bu çerçevede Selanik, modernleş
nanlı tüccarlar güçlendiler. Bu arada "ser me hareketlerinin çıkış noktası, Make
best ticaret bölgesi" ve liman özelliklerine donya'nın merkezi olması nedeniyle Batı
bağlı olarak kentte sanayileşme hızlandı. devletlerinin önem verdiği bir kilit kent
20. yüzyılın ilk çeyreğinde Selanik'te, ve Balkanlar'daki Bulgar, Makedon, Sırp
5 . 000 ulaşım ve 1 5 . 000 de sanayi işçisi ve Yunan milliyetçi hareketlerinin ilgi ve
vardı. Buna bağlı olarak lmparatorluktaki çatışma merkezi olmuştur. Balkan milli
tek kitlesel sosyalist örgütlenme Selanik'te yetçiliklerinin "ilhakçı doğası" , Makedon
gerçekleşmişti (bkz. Dumont ve Haupt, ya'da yaşayan Türk ve Arnavutlarda ref
1977). Bu dönemde Selanik'in tarımsal leksiv bir milliyetçiliği körüklemekteydi.
hinterlandında ortaya çıkan tüccar tefeci Bu milliyetçi yoğunlaşma ve modernleş
köylü ilişkisi ve 1 858 Arazi Kanunname meci hareketlerden beslenen Abdülhamit
si'nin neden olduğu toprak kıtlığı, mülk karşıtlığı, Selanik'i ikinci lTC'nin neşv ü
süzleşmeye ve göçe yol açtı. Selanik, çev nema bulacağı elverişli bir toprak haline
reden Yunan, Arnavut, Türk ve Bulgar getirdi. Selanik'te üslenen milliyetçi reka
göçmen almaya başladı. Her etnik grup betin doğurduğu "Makedonya Sorunu"
hızlı bir okullaşmaya girişmişti (Tekeli ve ile sıcak temas halinde bulunan subaylar
ilkin, 1977: 3 6 1 -4). Okullaşmada Yahudi ve Selanik'te olgunlaşan modern eğitimle
ler ve Yunanlılar başı çekmekteydiler. Bu- yetişmiş Türk bürokrasisi, sadece devlet-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
lerarası politika ile ayakta tu tulan Os derilmeye başlandı. O rduda Yon d er
manlı egemenliğini daha sağlam temellere Goltz Paşa eliyle uygulanan Alman tarzı
bağlamak v e " hürriy e t " i n önünde en eğitim ve doktrin, 1908 döneminin ltti
önemli engel saydıkları Abdülhamit reji hatçılarında derin bir Alman hayranlığını
mini yıkmak konu.sunda ortak bir tavra yerleştiren esas etken oldu (Ortaylı, 1983:
yöneldiler. Kendilerine karşı Yunanlıların 73-86). Alman devlet anlayışı pratik, iş
desteğini aramış olan Abdülhamit'e tepki levsel ve mili terdi; bu yüzden 1 908'in
duyan Makedonya komitaları da kısa za genç lttihatçılarınca "snop" bulunan ve
manda aynı cephede yer aldılar. Altyapısı bir türlü çözüme yürüyemeyen birinci
Sela_nik'in özgün koşullarında böylece te ITC kadrolarının Fransız ve Anglosakson
ş ekkül eden subay-bürokrat kaynaklı kaynaklı kuramsal tartışmaları çoktan bir
ikinci lTC, yöntem, ideoloji, toplumsal kenara atılmıştı. Bunun yanısıra 1 903
taban ve oluşum koşulları bakımından, Mürzteg Anlaşması ile Makedonya'ya yer
neredeyse sadece naiv bir entelektüel ha leşen Fransız, Ingiliz, Italyan, Avusturya
1 26 reketten ibaret kalan birinci lTC'den ayrı ve Rus Jandarma kuvvetleriyle birlikte ça
bir hareket olarak doğdu. Yönteminin lışan ve görev bölgesi nedeniyle işbirliği
esası, paramiliter güçleri harekete geçir yapan 3. Ordu subayları, hem bu ordula
mek, o zamanki deyişle "komitacılık" tı. ra mensup subaylarla aralarındaki refah
Bu nedenle örgüte askeri kavramlar ha farkından etkileniyor hem de bu kanalla
kimdi. ideolojisi, alttan alta gelişen Türk yeni fikirlerle tanışıyordu. Örneğin En
milliyetçiliği idi. Toplumsal tabanı büyük ver, Üsküp'te konuşlanmış Avusturyalı
ölçüde subaylardan, maceracı silahşorlar subaylardan hem askeri taktik hem de Al
dan ve orta kademe memurlardan oluşu manca öğrenme fırsatı bulmuştu. Abdül
yordu. Oluşum koşullarını belirleyen ise hamit rej iminin Makedonya'yı düşürdüğü
Makedonya dağlarının sarp geçitlerinde bu yarı işgal durumu, aynı zamanda, Os
cereyan eden acımasız çatışmalar, çeşitli manlı ordusundaki subayları, kendi eya
milliyetçi silahlı örgütlerin kentte ve kır� letlerinde görev yapan yabancı güçleri
da giriştiği tedhiş hareketlerinin bilediği kovmak için biliyordu. Bunun yolu, ön
geleceği belirsiz Makedonya hayatıydı. celikle Abdülhamit'i devirmekti (Ramsa
Petrosyan'ın ( 1 974: 296) deyişiyle Make ur, 1972: 136-7). Bir de 1 908'de Reval'de
donya, bütün Osmanlı toprakları içinde Rus Çarı 11. Nikolai ile Britanya Kralı YIL
devletin etnik ve toplumsal yapısında ba Edward arasında yapılan gizli görüşmede
rındırdığı çelişkilerin en kızışkın ve güçlü iki ülkenin Makedonya sorununu çöz
olduğu bir bölgeydi. m ek için doğrudan m ü dahale e t m eyi
ikinci ITC'nin ideolojik donanımı, Al planladıkları, ama bu görüşmeye Alman
man düşünce ve devlet anlayışının etkisi Kayzerinin katılmamış olması, Makedon
altında gelişti. ikinci oluşumu, birinci ya'daki subaylar arasında müdahale fikri
ITCnin daha çok Fransız ve Anglosakson ni pekiştirmiş ve Al manya'ya duyulan
düşüncesinin etkisi altında şekillenmiş fi sempatiyi güçlendirmişti. Resneli N iyazi
kir ikliminden ayıran en önemli etken, Bey'in Reva! görüşmelerinden sonra üç
oluşumun ana aktörlerinin Alman etkisi gün uyuyamadığı söylenir (Ahmad, 1984:
altındaki askeri eğitim kurumlarında ye 19-20; Ortaylı, 1983: 73-86).
tişmiş ve büyük ölçüde öğretilenmiş olu Fransızlar ve Anglosaksonlar, 1 908
şudur. 1 880'den başlayarak Osmanlı or M eşrutiyet hareketini Avrupa'da sürgün
dusunda düzenli biçimde Alman uzman de bulunan, dolayısıyla tanıdıkları ve etki
lar görev almaya başlamıştı. 1 885'ten iti altına alabileceklerini sandıkları Osmanlı
baren eğitim için Almanya'ya subay gön- lar tarafından yönetildiğini zannetmek-
i K i i T T i H A T- T E R A K K i : i K i A Y R I Z i H N i Y E T , i K i A Y R I S i Y A S E T
teydiler (Ahmad, 1 984: 2 1 ) . Oysa durum kuk ilkelerinin göstermelik birer figür ha-
tam tersiydi. Müdahale Almanya'ya sem line gelmesi pahasına, devletin Parti-Or-
pati duyan, Avrupa'daki sürgün Osmanlı d u diktat o ryası a l tı n d a y ö n etilmes i .
aydınlarıyla sadece Abdülhamit karşıtlığı 19 13'e kadar Meşrutiyet oyunu sahneye
konusunda birleşen, bu temel tavır dışın konacak ve bütün bunların açığa çıkması
da onlardan bağımsız hareket eden ve dü için Balkan Savaşı felaketleri beklenecek-
şünen pratisyen subay ve bürokratlar ta tir. Sonuçta ortada kalan, ideologluğunu
rafından yapılmışu. Alman Kayzeri 1908 Ziya Gökalp'ın yaptığı korporatist-daya-
l h tilali'ni ş u sözlerle değerlendirmişti nışmacı bir iktisat ideolojisi çevresinde,
(Ramsaur, 1972: 1 66) : ortak kültür kavramı etrafında birleştiril-
Ihtilô.I Paris ya da Londralı '']ôn-Türlı miş bir "Türk" öznesinin devletini yap-
ler" tarafından değil, ordu tarafından ve de maya girişmiş ve bu faaliyette Alman dev-
"Alman subayları " olaralı bilinen, Alman let anlayışını rehber edinmiş bir iktidardı.
Bu iktidar, örnek aldığı Alman devlet an
ya'da eğitim gönnüş Türk askerleri tara
fından yapılmıştır. Her şeyi denetim altına layışının emrettiği gibi, devletin varlığını 127
korumayı her şeyin ö nüne koymuş tur.
almış bu subaylar kesinlilıle Alman dostu
Meinecke'nin altını çizdiği gibi, devletin
durlar.
iktidarını ve varlığını korumakta göster-
iktidarı ele geçiren bu ikinci kuşak itti diği bencilliğinde ilk bakışta 'ahlaksızlık'
hatçıların en yakın müttefiki Osmanlı Ya gibi görünen tavır ahlaken meşrudur
hudileridir. Özellikle Balkanlar'da yayılan (bkz. Iggers, 1988: 9). Zira ahlaken 'de-
milliyetçi hava karşısında Osmanlı devle ğerli' sayılan her şeyin ve en başta tarihi
tini bir güvence olarak gören Selanik Ya yapan yegane özne olarak tanınmış 'mille-
hudileri, harekete iktisadi ve fikri destek tin' varlığı, onu 'özgürleştiren' devletin
vermekten geri durmamışlardır. Birinci varoluşuna bağlı sayılmaktadır. Dolayısıy-
lTC'nin Ermeni, Arnavut, Bulgar siyasi la yurttaşın bütün özgürlüklerinin temi-
örgütleriyle kurduğu işbirliği artık sona natı ona ait devletin varlığı ve onun her
ermiş; bunun yerini Osmanlı Yahudileri şey pahasına korunmasıdır. Bu bakımdan
nin "Türkçülük" fikrinin ideoloj ik çerçe devleti bağlayan hukuk çerçevesinin de
vesine ve uygulamasına ilişkin fikirleriyle zaman zaman dışına çıkmak meşru sayıl
ve kimi zaman bizzat siyasi aktör olarak maktadır. ittihat ve Terakki iktidarı, Bab-ı
içinde bizzat bulundukları yeni bir ittifak Ali baskınından Ermeni tehcirine ve kırı-
almıştır ( Olsan, 1 98 6 : 2 1 9-3 5 ; Aydın, mına kadar bütün eylemlerinde bu ilke
1991, 3 0 1 -4). ekseninde hareket etmiştir.
ikinci oluşumun çizgisi açıktır: Birinci ikinci ITC, birinci oluşumla bağını ta
oluşumda Ahmet Rıza kanadının savun mamen koparmamaya da dikkat etmiştir.
duğu merkeziyetçi ve "milli iktisatçı" du içinde Bahaeddin Şakir ve Dr. Nazım gibi
ruşun tevarüs edilmesi yanında, ileride birinci oluşumdan ödünç aldığı bazı kişi
tam bir teslimiyete varacak bir Alman ler rollerini halen sürdürmektedirler. An
yandaşlığı, kimi zaman resmi ve açık kimi cak bu kişiler, Cemiyet'in aldığı yeni bi
zaman gayriresmi ve gizli bir Türkçülük çimin ilk habercileri ve ilk uyum sağlayı
faaliyetiyle imparatorluğun 'Türk" öznesi cılarıdı r. Bunun yanında bir m eş ru ti
etr�fında restorasyonu, Mithat Paşa hare makyaj niteliğinde tasarruflar da olmuş
ketinden beri bir hukuk devleti arayışı tur. Bu makyajın en önemli figürü Ahmet
olan Meşrutiyet talebinin, sadece padişahı Rıza Bey'dir. Ahmet Rıza Bey, bir devrim
etkisizleştirmek anlamında araçsallaştınl ci duayen sıfatıyla Meclis-i Mebusan Re
ması ve hem parlamentonun hem de hu- isliği'ne getirilir. Ancak saygınlığı yüksek
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R I K I M 1
D İ PNOTLAR
Bundan sonra metinde ITC olarak geçecektir. 3 Her ne kadar Ahmet Rıza, ihtilalin startını ken
2 Bu tanım, Abdülhamit karşıtı olan ve hılkim un disinin verd i�ini ima ediyorsa da, lbrahim Te
surun dışında kalan "mil letlere" dahil ol mayan ma, anı larında 1 907 Kongresi'nde Ahmet Rı
grubu adlandırmak üzere Fransızlar tarafından za'nın ihtilalden yana olmadı�ını söylemek
yapılm ıştır. Batılıların Abdülhamit karşıtlarına tedir (bkz. Teme, 1 987: 1 7 1).
bakış açısını yansıtması açısından ilginçtir.
1ttihatçılıktan Kemalizme
Ihya'dan Inşa'ya
K E R E M Ü N Ü VA R
imparatorluğu, geniş bir "Vatan-ı Umu hem zihni hem de siyasi olarak etkilemiş
mi"dir. Bu vatan sathında birçok dini ve anlamlı bir terkip ortaya çıkmaktadır.
etnik/ulusal grup (anasır) yaşamaktadır. Hem ittihat ve Terakki'nin hem de Ke
Bunların söz konusu genel vatan içerisin malist iktidar döneminin en belirleyici
de yer alan kendi vatanları bulunmakta düşünsel akımı Türkçülük idi. Her iki
dır. Yani "Vatan-ı Umumi" birçok "Vatan d ö nemin Türkçülüğü hem d ö nemsel
ı Hususi " l eri i çermektedir. Kuşkusuz hem de siyasal olarak birbirinin devamı
böyle bir yaklaşım bir çeşit Osmanlı fede ya da biri sonrakinin hazırlayıcısı olarak
rasyonu düşüncesini de çağrışurmaktay sayıldı. Şunu kabul etmek gerekir ki, Os
dı. Balkan Savaşı "iuihad-ı Anasır" politi manlı, devletini n �eka kaygısına çare ola
kasının dönüm noktasıdır. ra.� öne çıkan Türkçülük 12 olilikaları ile
islamcılık, Tanzimat'tan beri süregelen ulus-devletin in�a. sürecinde JaçıJiyete ge
ve 18. yüzyıl Batı aydınlanmasının karşı çirilen Türk. m.illiyetçiliği . aqısında. de
sında "lslam terakkiye engel mi?" tartış vamlılıktan daha, fa�la farklılıklar söz kcı
1 32 masıyla hep öne çıkan bir akımdır. Na nus.udur. Kemalist dönemin milliyetçilik
mık Kema l , Ali Suavi bu tartışmanın anlayışına daha sonra dönmek üzere l tti
önemli figürlerindendir. Ancak ll. Abdül h a t ve Te rakki i ç i n d e tartı ş ı l a n v e
hamil'in panislamist politikaları nedeniy 1 9 13'ten sonra fiiliyata geçen Türkçülük
le lslamcılık tarih yazıcıları arasında da anlayışına ve uygulanan politikalara bak
düşünsel performansından çok ideolojik mamız gerekir.
konumlandırmalarda yer bulabilmiştir. Balkan Savaşı'ndan sonra, ittihat ve Te
Lakin lslamcılığın bir gelenek olarak icat rakki diktatörlüğünün yaptığı işleri anla
edilmesi ve ön-milliyetciliğin en kuvvetli tabilmek ve anlamlandırabilmek için, ge
bileşeni haline gelmesi il. Abdülhamit liştirilen ideolojiyi incelemek gerekir. Bu
döneminde olmuştur [ D eringil: 1 99 1 ] . amaçla da, Ziya Gökalp'in bir kitabının
Osmanlı lmparatorluğu'nun meşruiyet ze başlığındaki hedefler sırasını izlemek ye
mini arayışına bir cevap olarak nitelendi rinde olur: Türlıleşnıeh, lslanılaşmah, Mu
rilebilecek panislamizm siyaseti yalnız 11. ası r/aşmalı. i ttihat ve Terakki'nin 1 909
Abdülhamit'in deği l , i ttihat ve Terak Selanik K o ngresi'nden beri M erkez-i
ki'nin de siyasetini etkileyen güçlü bir Umumi üyesi olan Ziya Gökalp'in bu ki
akımdır. Burada genel olarak lslamcılık tabı, 1 9 1 8 yılında yayımlanmış bulun
düşüncesinin kendi içindeki seyrinden makla birlikte, 1913-14'te Türlı Yurdu der
değil bu düşüncenin siyaseti nasıl şekil gisinde çıkan yazılarından · oluşmaktadır.
lendirdiğinden bahsedilmektedir. 11. Ab istanbul'da 3 1 Mart'tan ·önce, kültürel
dülhami t'in ıneşrniyet zemini aramak ve amaçlı bir Türk Derneği kurulmuş, fakat
Osmanlı halifesini dünyada "görünür kıl büyük bir ilgi yaralamamıştır. 1 9 1 1 Ağus
mak" , dini motifler kullanarak tümüyle los'unda yine lstanbul'da kurulan "Türk
seküler bir dünya politikasına oynamak Yurdu Cemiyeti" ve ondan altı ay sonra
[Deringil: 199 1 ] şeklinde özetlenebilecek örgütlenen "Türk Ocağı" ise, çok daha
yaklaşımı, bir siyaset tarzı olarak luihal başarılı girişimler olmuştur. Bu değişikli
ve Terakki'nin de gündeminde yerini al ğin başlıca nedeni , 1 9 1 0- 1 2 arasındaki
mışur. l nihal ve Terakki içinde Osmanlı Arnavut ayaklanması ve Trablusgarp Sa
cılık, islamcılık ve Türkçülük, kau sınır vaşı dolayısıyla imparatorluğu olduğu gi
larla birbirinden ayrılan kesimler tarafın bi sürdürme umutlarının kırılmasıdır.
dan temsil edilmemiştir. Özellikle lslam Akçuraoğlu Yusuf ve Ağaoğlu Ahmet bey
cılık ve Türkçülük arasında devamlı bir lerin yönetiminde yayımlanmaya başla
ilişki vardır ve bu ilişkiden, birbirlerini yan Tiırlı Yurdu dergisi, Türk ulusçuluğu-
T T H A T Ç K T A N K M A Z M
nun organı olarak, siyasal, ekonomik ve lirgindir. Özellikle 1 9 1 3'ten itibaren ikti
kültürel alanlarda fikirler üretmiştir. Böy sadi hayatın Türkleştirilmesinde, milli ik
lelikle, vatanı kurtarmak is teyenlerin tisat anlayışının yerleşmesinde fikirleriyle
uzun süredir üstünde direndikleri Os katkıda bulunmuştur. Friedrich List'in fi
manlıcılık artık savunulabilecek bir alma kirlerinden yararlanarak "ulusal" burju
şık olmaktan bile çıkmıştır. Üyelerinin vazinin yaratılması, dolayısıyla milli bi
birçoğu Askeri Tıbbiye öğrencilerinden lincin taşıyıcısı olacak sınıfın ortaya çıka
oluşan Türk Ocağı, doğallıkla ittihat ve bileceği imkanların hazırlanmasında milli
Terakki'ye yakınlık duymakla birlikte, iktisat anlayışının ittihat ve Terakki dev
güncel siyasete karışmamaya çalışmıştır le tçiliğini b eslemiş olduğu aşikardır.
[ Tunçay: 1997 ] . Kendi kendini yetiştir "Milli iktisat" yaklaşımı Meşrutiyet döne
miş bir aydın olan Ziya Gökalp [ Parla: minde Ul um-ı I lztisadiye ve Içtimaiyye
1 993 ] , Türkçülüğe geleneksel inanç siste Mecmuası, savaş döneminde ise Ilıtisadiy
minden gelmiş, fakat eski değerlerini de yat Mecmuası adıyla yayımlanan dergide;
büsbütün terketmeyerek onları Türkçü buna ilaveten Tarh Yurdu ve Isldm Mec 1 33
lükle uzlaştırmaya çalışmıştır. muası çevrelerinde geliştirildi. Bu çevre
Gökalp, ulusların oluşumunu, Durkhe içerisinde Tekin Alp, Yusuf Akçura, Ah
im sosyolojisinden esinlenen bir şemayla, met Muhittin ve başkaları ile birlikte Ziya
üç aşamalı bir sürecin sonucu diye görü Gökalp de bulunuyordu. Milli iktisat, sa
yordu. Buna göre, dil ve ırk birliğine da vaş yıllarında ittihat ve Terakki'nin ide
yalı kabile toplumundan, din birliğine olojik ögelerinden biri haline gelen, ulu
y a s l a n a n ü m m e t e , o ra d a n d a kül tür sal bir ekonominin nasıl ve hangi şartları
(hars) ve uygarlıkla (medeniyet) tanımla gözeterek yaratılması gerektiğini vazeden
nan ulusa erişilmektedir. Dolayısıyla, Os ekonomik politikadır [ Toprak: 1 9 82 ] .
manlı devletinden bir Türk ulusunun "iktisadi vicdan'ın" tümüyle "kozmopo
çıkması, bir önceki evrenin (katıksız bir lit" olduğunu telkin eden Manchester
laikleşmeden çok, lslamı ulusal bir dine Okulu'na karşı Gökalp, Yeni Mecmua nın '
mayan bir milletin idamesini sağlayacak lece, Osmanlı toplumunun içinde bulun
ları iktisadi politika arayışında, içe dö duğu ahlak buhranı "harp zenginleri" de
nı:ik, korumacı bir iktisadi hayatın yara nilen yeni bir sınıfın doğuşuna neden ol
tılması, yine imparatorluğun devamını muştu [Toprak: 1982, 1995a, 1995b ] .
sağlama politikalarının da bir sonucu ola Milli iktisat, ülke iktisadına çekidüzen
rak milli iktisat uygulamaları gündeme verilebilmesi için genel ahlak sorununa
gelmiştir. Ancak unutmamak gerekir ki en kısa sürede çözüm getirilmesini öneri
milli iktisat politikası (lttihat ve Terakki yordu. Milli iktisat ancak ahlak sorunu
devletçiliği), lttihat ve Terakki'nin 1 9 1 3'te nun çözüm bulduğu bir ortamda yeşere
Babıali Baskını ile mutlak iktidarını sağla bilirdi. Ancak genel ahlak sıkı sıkıya mes
masından başlayarak 1 9 1 8'de Cemiyet'in leki ahlaka bağlıydı. Osmanlı toplumun
kendini feshetmesi ve önde gelen liderle da mesleki zümreler, diğer bir deyişle
rinin yurtdışına çıkmalarına kadar yani korporasyonlar ya da esnaf örgütleri yete
beş yıl boyunca uygulanmıştır. O dönem- rince gelişmediği için mesleki ahlak oluş
1 34 deki anonim şirketlerde Türk sermayesi mamıştı . Ülkede ahlakın yükseltilmesi
nin payı %3 iken, savaş sırasında çok sa için önce korporasyonların, "meslek sı
yıda ticari ve sınai şirketin kurulması so nıfları "nın geliştirilmesi gerekiyordu. Ni
nucunda 1 9 1 8'de %38'e çıkmıştır [ Key tekim Gökalp'e göre, iktisadi yaşamın en
der: 1992] . son aşaması olan milli iktisadı ulusal dü
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Os zeyde örgütlenmiş esnaf korporasyonları
manlı toplumu her şeyden önce bir ahlak yönlendirecekti. Milli iktisat, cemaat ve
sorunuyla karşı karşıyaydı. Yusuf Akçu şehir iktisatlarını bütünleyecek, esnaf
ra'nın deyişiyle, "her yerde ve her zaman korporasyonlarmı kent düzeyinden ulus
olduğu gibi, Türk kapitalizması dahi, ilk düzeyine çıkarac aktı [ To p rak: 1 98 2 ,
devresinde kar ve zevkten gayri esas ve 1 995a, 1995b ] .
gaye gözetmemeye temayül ediyor"du. lt l tti hat ve Terakki, mutlak iktidarını
tihatçı çevrelere göre tüccarın aşırı fiyatla kurduktan sonra siyasal ve toplumsal bir
mal satışı, memurun yasadışı yollarla ti reform programı uygulamaya başladı. Bu
carete atılışı hep ahlak buhranından kay programın bir kısmı idari yapıda her şey
naklanmaktaydı. Bu tür çarpıklıkları ya den önce de orduda reforma ilişkindi. Bu
sa, tüzük gibi mevzuatla önlemek olanak uygulama yaşlı subayların ordudan tasfi
sızdı. lktisadi kargaşa belirli bir "teşki yesi ile başladı. Orduyu ıslah etme görevi
lat"la, güçlü bir "inzibat"la önlenebilir. bir Alman askeri heyetine verilmişti [Le
Osmanlı "içtimaiyatçı"larına göre "teşki wis 1 993 : Zürcher: 1998 ] .
lat"ın kurulması , "inzibat"ın etkinliği, Taşra idaresinde reform yapmak için,
ulusu oluşturan "içtimai vicdan"ın gücü onu daha etkin kılacak girişimler d e ol
ne bağlıydı. lktisadi buhrana çözüm geti muş, bir yandan da bir miktar ademi
recek unsur, bireyin vicdanı ve bu vicdanı merkeziyet getirilmişti. ittihat ve Terak
denetimi, nüfuzu altında bulunduracak, ki'nin 1 9 1 3- 1 9 14'teki politikaları bu hu
en ufak bir sapmaya şiddetle karşı koya susta önceki beş yılınkilerle bir tezat
cak olan ulusun vicdanıydı. Savaşın ne oluşturuyordu. Ademi merkeziyet politi
den olduğu "artık değer"ler ya da o gün kaları her şeyden önce, lmparatorluğun
kü deyişle "fazla-i temettü"ler, ulus yeri en büyük azınlığı olan Arapları, yönetim
ne bireyin çıkarına hizmet etmişti. Ahlak den yana kazanmayı amaçlıyordu [Kayalı:
yetersizliği toplumsal dengeyi bozmuş, 1 999] . Bu politikalar ancak kısmen başa
ulusal sanayi ve ticaretin gelişiminde kul rılı oldu. Birçok Arap ileri geleninin ltti
lanılan "artık" sefahate harcanmıştı. Böy- hatçıları desteklemesine karşı, eski ltti-
T. T H A T Ç L K T A N K M A Z M
hatçı subay Aziz Ali el-Mısri önderliğin lslamın dört ortodoks mezhebinin hü
deki El Alıd (Yemin) türünden ayrılıkçı kümlerinden modern bir seçme üzerine
Arap örgütleri kışkırtıcılıklarını sürdür oturtulmuş bir aile hukuku getirdi. Ka
mekteydi [ Lewis: 1993, Zürcher: 1998 ] . rarname gayrimüslimler için bazı özel dü
Bir diğer husus , adliye v e eğitim sis zenlemeler içermekteydi [ Lewis: 1 993 ,
temlerinin daha fazla laikleştirilmesi ve Zürcher: 1 998]. Kadınların boşanma hak
ulemanın konumunun biraz daha zayıfla ları genişletilmiş, ancak çokeşlilik yasak
tılmasıydı. 1 9 1 6'da Şeyhülislam kabine lanmamıştı. 1 9 1 Tdeki Aile Yasası'na göre
den çıkarıldı ve ertesi yıl şeyhülislamın evlilikler hakim huzurunda sonuca bağla
y e tki alanı her bakımdan s ı n ırlandı . nıyor ve evlenecek kadının (her ne kadar
1 9 1 Tde şer'iye mahkemeleri, (laik) Adli hakim istisnaları kabul edilebilecekse de)
ye Nezareti'nin denetimi altına verildi, 1 6 yaşın üzerinde olması gerekiyordu
medreseler Maarif Nezareti'ne tabi kılındı [ Lewis: 1993, Zürcher: 1 998 ] . Genç ka
ve valııfları yönetecek yeni bir Evkaf Ne dınlar çeşitli seviyelerde sayıları artan
zareti oluşturuldu. Aynı zamanda medre okullardan yararlandılar. Dahası, ilköğre 1 35
selerin öğretim programı yenileştirildi, tim 1 9 1 3'te kızlar için zorunlu hale geti
hatta Avrupa dillerinin öğrenilmesi zo rildi. Yüksek öğretime gelince, bu başlan
runlu tutuldu [ Lewis : 1 9 93, Zürcher: gıçta öğretmen yetiştiren yüksek okullar
1 998 ] . la (bunların sayıları 1 9 13'ten sonra hızla
Aile hukuku şeriatın nüfuz alanı olarak artmıştı) sınırlı kalmış, ama 19 l 4'ten iti
kalmıştı, ancak lslami devletin bu son ka baren lstanbul Darülfünun'unda kadınlar
lesinde bile gedikler açılmıştı. 1 9 1 3'te Al için birçok kurs açılmıştı [Lewis: 1993,
man yasasını esas alan yeni bir miras ya Zürcher: 1998] .
sası uygulamaya konuldu. 1 9 1 Tde şer'iye Savaş dönemi koşullarında eksilen işş
mahkemelerindeki yargılama usulünü gücünü takviye edebilmek amacıyla ve
düzenleyen bir yasa yürürlüğe girdi ve bir kadınları bu sürece dahil etmek üzere itti
kararname bütün Osmanlı tebaası için, hat ve Terakki tarafından Kadınlan Çalış-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R I K 1 M 1
KEMALiZM
da iktisadi çekişme sonucunu getirirdi. sine tabi tutulacaktır [Alkan: 1 998 ] . Çün
Bu fazlanın kıtlığı ortamı tipik olarak, kü " Hususi mesai ve faaliyeti esas tut
özel sermayeye karşı devletçi politikanın makla beraber mümkün olduğu kadar az
belirsizlikleri, emeğe ilişkin belirsizlikleri zaman içinde milleti refalıa ve memlelıeti
azalttı. Örgütlenme biçimlerini değiştir mamuriyete eriştinııeh için milletin umumi
me olanaklarının olmadığı kabul edilirse, ve yühseh menfaatlerirıin icap ettirdiği iş
yapısal destekler (bu durumda iktisadi ) lerde bilhassa ilıtisadi sahada Devleti fiilen
ortadan kalkmaya başladığında devletçi alalıadar e tınelı mühim esaslar"dandı
politikaların otoriterliği arttı. Devlet sana (abç) [Lewis: 1993 ] .
yisinin , bölgesel gelişmenin "kutup"ları Ticaret Odası konusundaki uygulama
olarak düzenlendiği için, bunlar yeni ikti aynı şekilde diğer sosyal sınıflar katında
sadi faaliyetler, istihdam ve sosyal hiz da gözlemlenmektedir. Paternalizm ve ça
metler için merkezler yarattı [ Bi nek: lışma şartlarının korunması 1 936 lş Ka
1995 , insel: 1996] . nunu'yla tüm işgücü için genelleştirildi.
Gökalp'in solidarizminin Kemalist dö Bu kanun, grevleri yasa dışı kabul etti, 1 41
nemde hayata geçebilmesi hem devletin düzenli maaşları garantiledi ve çalışma
bu ideolojisiyle hem de iktisadi gereklilik koşullarını iyileştirdi, lokavtları yasakladı
lerle açıklanabilir. Kemalist ideoloji hem ve emeğin politik haklarını sınırladı. Ma-
devleti hem de devletin milletini şekillen aşlı ve ücretli işçilerin yarısı devlet maaş
dirirken siyasal süreçleri devamlı kontrol bordrolarına bağlıydı: Dolayısıyla, bu ya-
altında tutmaktadır. ittihat ve Terakki dö sal düzenlemenin uygulanması mümkün
neminden devralınan düşünce mirasının oldu. Bu iş kanunu, devletçi partinin ra-
bir parçası olarak, Kemalist iktidar tara kip saydığı diğer iki iktisadi sistemden
fından taşınan toplum anlayışının en açık kendini ayırmaya çalışan çabalarıyla, bir
örneğini Ticaret Odası'na karşı yapılan başka yasal düzenlemeyle birlikte ortaya
uygulamada görebiliriz. II. Meşrutiyet'in çıktı: "liberalizm" bir grup insanın yararı-
ilanı sonrasında Ticaret Odası'nın üye nadır ve sınıf ayrımlarına ve çatışmaları-
kompozisyonu içinde yabancı ve azınlık na yol açar; "sosyalizm" ise sınıflara bö-
ların ağırlık taşıması (çünkü o dönemde lünmüş bir toplum teorisini kabul eder
Ticaret Odası'na üye olmak için Osmanlı ve bir sınıfın diğeri üzerinde egemen ol-
yurttaşı olmak gerekmiyordu), ulusçu bir duğunu iddia eder. Bu kanun, 1 938 yılın-
ideoloji ve taban oluşturmak kaygısındaki da politik özgürlüklerin daha fazla kısıt-
ittihat ve Terakki cemiyeti/fırkasını, çok lanması ve herhangi belirli bir sınıf çıka-
büyük çoğunluğunu Müslüman/Türk rını savunmayı amaçlayan bir politik ör
üyelerin oluşturduğu ve /veya oluşturul gütlenmenin yasaklanması sonucunu ge-
ması için teşvik edildiği esnaf cemiyetleri tirdi. Bu sınırlayıcı yasal düzenleme, belki
nin kurulması için çabaya yöneltmişti. Es de devletçi iktisat politikasının içsel geri-
naf cemiyetleri 1932 yılına kadar toplam liminin ilk işaretiydi. Parti haline gelmiş
1 26 adet olmasına rağmen (hiç kuşku devletçi ekonomide, belirli uluslararası ti-
yok ki bir kısmı kendiliğinden kapanmış, caret şartları tarafından içsel gerilimler
bir kısmı da kapatılmıştır) , 1932 yılında şiddetlendirildi [Binek: 1995, ] .
faaliyette olan esnaf derneği sayısı yalnız Il. Meşrutiyet'in ilanından, savaş yılları
ca 36 tanedir. Kısaca, tek-parti döneminin dahil, 1 920'lerin ortasına kadar toplumun
örgütlenme konusundaki anlayışından es örgütlenme refleksi had safhadayken, Ke
naf cemiyetleri de ayrı kalmayacaktır. Es malist yönetim bu örgütlerin büyük bir
naf cemiyetleri Esnaf Murakıblığı adında bölümü arzularının CHF tarafından yeri
ki resmi kurumun sıkı denetimi ve idare- ne getirildiği gerekçesiyle kapatmıştır.
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R I K I M I
1 44
okumaktadır, bu da, genç soylunun sos rekse sonrasındaki yol ayrımları muhale
yal b ilimlerdeki kapasi tesini gös terir fetin ortak paydalar etrafında tanımlanmış
(Tütengil, 1954: 20) . Yurtdışı yıllarında, yekpare bir yapısının olmadığının göster
Sabahaddin'in sekreterlığini üstlenen Jo gesidir. Belli başlı grupların yanısıra, Yusuf
seph Denais de onun bu niteliklerine de Akçura, Midhat Paşazade Ali Haydar (Ku
ğinir. (Denais, 1909). ran, 1945: 1 5 1) ya da en genç katılımcılar
1899'da, bir suikast girişiminden çeki olarak Abdülhak Şinasi, Doktor Şefik Hüs
nen Mahmud Paşa oğullarıyla birlikte Pa nü gibı bireylerin varlığı (Kuran, 1 948:
ris'e kaçar. Bu kaçışta, Paşa'nın Bağdat 181) bile parçalılığa işaret eder. Herhalde
Demiryolları imtiyazının bir lngiliz firma en akılcı yaklaşım, "Osmanlı Muhalefeti
sına verilmesine ilişkin arzusunun yerine nin ilk Kongresi" gibi kapsayıcı bir tarif
getirilmeyişinin de payı var gibidir (Hani üzerinden h arek e t e tmek (Hanioğlu,
oğlu, 1995: 143; kendisi de Jön Türklerin 1995: 1 73 ) ve Tunaya'nın gevşek "J ön
Sabahaddin kolundan olan Ahmet Bedevi Türk" tanımından yola çıkarak, impara
Kuran iddiayı şiddetle reddeder: Kuran, torlukta yükselen ihtiyaçlara uygun deği 1 45
1945: 66). Paşa, Abdülhamit istibdadına şiklikler isteyen tüm reformcu ve devrim
karşı Jön Türk hareketi içinde yer alma cileri anlamaktır (Tunaya, 1952: 103).
kararındadır. Kongredeki tartışmalar iki merkezi te
Babalarıyla birlikte iki "Prens'in" gelişi, ma etrafında yoğunlaşır: devrimde askeri
o dönemde bir taraftan bazı önderlerinin güçlerin kullanılması ve yabancı devlet
Abdülhamit'le uzlaşarak lstanbul'a dön lerin müdahalesi. Hilmi Ziya Ülken bi
mesi, diğer taraftan kendi iç çekişmeleri rinci konunun büyük bir sorun yaratma
yüzünden belli bir moral bozukluğu yaşa dığını yazar; Sabahaddin de devrimci bir
yan muhalefet çevrelerinde bir hareketlen harekette silahlı gücün önemini kabul et
me yaratır. Çünkü pek çok aydın, özellikle mektedir (Ülken, 1 9 9 2 : 1 3 3 ) Z a t e n ,
genç Sabahaddin'in sosyoekonomik so Prens'in daha sonra Arnavut milliyetçili
runlara olan vukufuyla, hareketin liderli ğine yönelecek olan lsmail Kemal (Vlo
ğini alacağı inancındadır (Ku tay, 1 980: ra) aracılığıyla, akim kalan bir askeri dar
1 28 ; ayrıca, Kuran, 1948: 1 79 ) . Şubat be teşebbüsüne karışmış olması kuvvetli
1902'de, iki Prens tüm muhalif kuwetleri bir ihtimaldir (Ramsaur, a.g.e. 76-79; le
Abdülhamit despotizmine karşı tek cephe wıs, a.g.e. 202; Zürcher, a.g. m.). Ancak,
halinde birleştirmek amacıyla Paris'te bir deyim yerindeyse kıyamet ikinci madde
kongre düzenler. Batı literatüründe, top de k o p a r : " O smanlı l i b er a l i z m i " i l e
lantının liberal karakteri fazlasıyla vurgu "Türk milliyetçiliği" karşı karşıya gelmiş
ludur: önce Ernest Edmondson Ramsaur, tir (lewis, a.g.e. 203). Prens, çoğunluğu
daha sonraları Roderic Davison ve Stan nu anasır'ın temsilcilerinin oluşturduğu
ford Shaw, birleşimi "Osmanlı Liberaller bir grupla, dış güçlerin müdahalesi fikri
Kongresi" olarak isimlendirirler (Ramsaur, ni desteklemektedir. * Ancak başını Ah
a.g.e. 66; Davison, 1 9 8 1 : 1 03 ; s·haw ve met Rıza'nın çektiği ve ileride "l ttihatçı
Shaw, a.g.e. 258); aynı şekilde, Feroz Ah lar" olarak anılacak grup, böyle bir mü
mad da katılımcıları "liberaller" olarak dahalenin Osmanlı hükümranlık hakları-
tasvir eder (Ahmad, 1 993: 3 ) . Aslında,
toplantı içinde pek çok farklı anlayışı ba
(*) "Azı nlık" tabiri daha sonraları Lozan Anlaş
rındıran Osmanlı Hürriyetperveran Kong ması'yla tanınmış olan bir hukuki statüyü işa
resi'dir, "Birinci Jön Türk Kongresi" ifade ret eder, bu yüzden Osm a n l ı dönemindeki
kullanımlardan birisi olan, "unsur"un ço�ulu
si sonraki dönemlere aittir (Erkul, a.g.m. a n asır'ı tercih etti m. Ayrıntı için, D urukan,
92-93). Gerek toplantıda yaşananlar, ge- 2000: 347-349)
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M I
1 945: 234) , ikinci bir kongre toplanır, devri istibdadının yeri bir başka baskı re
ancak karşıt hizipler arasında bir anlaş jimi, ittihat ve Terakki yönetimi tarafın
ma arayışı sonuç vermez (Kongre baş dan dolduru lmuştur. Sabahaddin'in halk
kanlığı bile Prens Sabahaddin, Ahmet Rı nezdindeki popülaritesi ve perde arkasın
za ve Haçatur Malumian adlı Ermeni da etkili olduğu Ahrar Fırkası'nın faaliyet
temsilci arasında paylaştırılmıştır: Shaw leri yüzünden (Shaw ve Shaw, a.g.e. 277-
vı; Shaw, a.g.e. 265). 281; Ülken, a.g.e. 33) , ittihat ve Terakki
1908 Devrimi'nden sonra, Sabahaddin Prens'i sıkıştırmaya başlar: konuşmaları
istanbul'a döner ve halk tarafından bir engellenir; Hüseyin Cahit gibi ittihat ve
hürriyet kahramanı olarak saygı görür. Terakki'ye yakın basın mensupları, halkı,
Ancak, zaman gösterir ki, Abdülhamit özellikle adem-i merkeziyet prensibinin
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
için, Ege, a.g.e. 4 1 7 . Kuran, metnin lstan !erinde yaşar ve science sociale üzerine
bul basınına da dağıtıldığını söyler: Ku çalışmaya devam eder. Birçok konu hak
ran, 1948: 3 1 2). Bu yılların kayda değer kında makaleler yazar: Sovyet Rusya'nın
olayı, başeseri olan ve ittihat ve Terakki yayılışı (Ege, a.g.e. 458) , Truman doktri
devrinde yasaklanan Tıi rhiye Nasıl Kurta nin değerlendirilmesi (Ege, a.g.e. 482-
rılabilir? in yeniden basılmasıdır. 483 ) , Çekoslavakya'da yaşanan olaylar
Yeni rejimin kurulmasından sonra, ha (Ege, a.g.e. 489) bu dağınık ilginin bazı
nedan mensuplarının ülke dışına çıkarıl temalarıdır. Son yıllarında, büyük maddi
masını emreden kanun uyarınca, Türki imkansızlıklar içinde yaşar. 30 Haziran
ye'yi terk etmek durumunda kalır. 1 924- 1 948'de lsviçre, Neuchatel'de hayata ve
1948 arasında, Avrupa'nın değişik ülke- da eder.
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R I K I M I
rır şekilde, insan toplul uklarının karak dan, bu amaca yönelik bir sivil toplum
teristik özelliklerini belirleyen önemli hareketi de örgü tlemediğinden, niyetinin
bir faktör olarak görülür: coğrafi sebep nasıl gerçekleştirileceği hayli belirsizdir
lere bağlı olarak, bazı toplumlar özel gi ( P rens'in pol itik faaliyetleri ile iktidarı
rişim güdüsü olan gerçek bireyler yetişti reddetme tavrı arasında da bir tutarsızlık
rirken, diğer bazıları toplum, kabile veya vardır) . Diğer yandan, bir başka açıdan
ailelerinin normlarına tabi üyeler yaratır bakıldığında, toplumsal yapılanmaya da
lar. Sabahaddi n , ünlü coğrafyacı Elisee ir bir sorunun salt eğitim üzerinden gi
Reclus'nün etkisiyle (Ege, a.g.e. 64), ls derek çözülüp çözülemeyeceği de tartış
kandinav yarımadasını bireyciliğin yük maya açıktır.
selişi için uygun görürken, sıkı topl um Yukarıda görüldüğü gibi, Sabahaddin'in
sal bağların olduğu Orta Asya steplerin ç e rçevesi gayet ku ramsa l d ı r. M a r d i n ,
de bunu mü mkün görmez (Ege, a . g . e . Prens'in önemli b i r zaafının, bir sosyoloji
209; ayrıca, Sabahattin, a . g . e 4 5 ) . B u ay tekniğini siyasal teori o larak, biraz d a
1 52 rımın ışığında, az gelişmişliğin coğrafya aceleyl e , s u n m a k o lduğunu yazarken
sını, Asya, Doğu ve Güney Avrupa, Afri haklıdır (Mardin, a.g.e. 296) . Sabahad
ka ve G üney Amerika'yı kamucu, Batı din, ilm-i i c t i ma nın iki önemli unsuru
'
Avrupa ile Kuzey Amerika'yı da bireyci olan alan çalışmalarını hiç yapmamış,
olarak tanımlayarak çizer (Sabahattin , monografilere de yönelmemiştir; Derno
a.g.e. 43). Düşüncesinde Sosyal Darwi lins'i Descamps'a tercih eder, çünkü Des
nizm'in izleri görülür (Hanioğlu, 1985: camps özellikle monografik çalışmalarıy
383 ) ; diğer yandan Oryantalist bir pers la tanınmıştır (Hanioğlu, 1985 : 382) . Ber
pektifi olduğu da açıktır. kes, onun tarih ve ekonomi bilgisinin za
Bazı makalelerinde tersini yazmış olsa yıf olduğunu yazar (Berkes, a.g.e. 4 1 1 ) ,
da, Sabahaddin meşruti yönetimin im tamamıyla sosyol ojik modeller üzerine
paratorluğun çöküşüne bir çare olama kurulu yargıları, Osmanlı gerçeklerini de
yacağını savunur (Meşrutiyet lehine sa ğerlendirirken sıkça yetersiz kalır.
tırları için, Ege, a.g.e. 67, 1 59 , 239) . So
run, esas i tibarıyla, Osmanlı toplumu Teşebbüs-i Şalısi
n u n k a m u c u y a p ı s ı d ı r ( S ab a h a d d i n , Prens Sabahaddin'in bir Osmanlı burju
a.g.e. 3 8 ; ayrıca, Ege, a.g.e. 1 2 1 - 1 24 ve vazisi yaratma çabası içinde olduğu anla
E r k u l , a . g . m . 9 5 - 9 6 ) . lı;npar.ııto rluğu şılmaktadır (Sabahaddin, a.g.e. 25; Ege,
kurtaracak tek ihtimal, kamucu yapıdan a.g.e. 238; Erkul, a.g. rn . 1 0 1 ) . lngiltere ör
p ireyci yapıya geçiştir. Toplumsal özel neğini takip eden Sabahaddin, bir burjuva
likler coğrafi koşulların sonucu o ldu sınıfının rolünün önemini görmüş ve bu
ğundan, bu iş ilk bakışta imkansız gö sınıfı yaratmanın yollarını aramıştır. Yol
zükür, an.cak, Hıııci ictima sayesinde top lardan birisi, aslında belki en cLkili de ol
l u m u değiş t i r m e y ö n ü n d e b i r i m kan mayanı, özel girişimciliğin teşvikidir. Os
vardır (Erkul, a.g.m. 1 20 ) . manlı toplumundaki memurların düşma
Sabahaddin'in toplumsal yapıya dair nı olan Sabahaddin, onların ortadan kalk
analizi kesinlikle ilgi çekicidir, ancak bu masını kamucu anlayıştan bireyci anlayışa
geçişin araçları yazılarında açıkça belir geçiş sürecinin önemli bir salliası olarak
tilmemiştir. Önerisi, erkek ve kız çocuk görür. Ona göre, yüzyıllar boyunca impa
ların girişimci özellikler kazandırmaya ratorluğun en yetenekli kadroları, kamu
yönelik o larak, bireyci bir mantıkla eği cu bir kafa yapısının etkisiyl e , devlette
tilmesidir; ancak kendisi sürekli olarak memur olmayı tercih etmişler, bu sayede
siyasi iktidar istemediğini vurguladığın- de varolan sistem kendini oldukça başarılı
T Ü R K L i B E R A L i Z M i N i N K Ö K E N L E R i
1 53
göstergesi olarak addedilir. Cepheleşme, halde hiç bir şey ifade etmiyor. " (Ege,
kongreyle birlikte sona ermez: Sabahad a.g.e. 338-339)
din'in, özellikle ikincisi Hüseyin Cahit'in Eğer liberalizmin evrensel, bir anlamıy
sert saldırılarına cevaben kaleme alınmış la katı bir tanınımdan yola çıkılırsa, söz
üç izah'ı, fikrin gerçek niteliğini açıkla gelimi Madisoncı anayasacılık, Lockevari
mak iddiasıyla yazılmıştır, ama çaba bo denge unsurları veya Rousseau tarzı halk
şuna çıkar. egemenliğine referans verilirse, Sabahad
Adem-i merlıeziyet'ten Sabahaddin'in din'i liberal Olarak anlamak biraz güç
kastettiği idari merkeziyetsizliktir. lmpa olur, çünkü ilk olarak François George
ra torluğun geniş topraklarını dikkate on'un belirttiği gibi, Prens Anglosakson
alarak, Prens merkezi otoritece yetkin modelini Demolins'in tercümeleri aracılı
bir şekilde yapılamayan yerel yönetim, ğıyla , endirekt öğrenmiştir (Georgeon,
maliye, adalet gibi işlerin ilgili bölgenin 1 996b: 31). Dolayısıyla Anglosakson libe
yaşayanları tarafından üstlenilmesini is ralizminin kurucuları olan Johp Locke,
1 54 ter. Bu sürecin işlemesi halinde, tebanın David Hume, Adam Smith, Jeremy Bent
yönetime d oğrudan katılımı ve devlet ham ya da iki Mill'ler onun yazılarında
görevlilerini sıkı kontrolü mümkün ola kendilerine yer bulamaz. Bunun yanında,
caktır (Erkul, a.g.m. 1 27). Üstelik, yöre pek çok Osmanlı/Türk aydınıyla Rousse
halkı bölgenin sorunlarını yakından bil au'nun bir mirasını paylaŞarak, "genel
diğinden, en etkili çözümleri de onlar irade"yi temsil ettiğine inanır. Halktan
üretebileceklerdir. çok uzakta yaşayan bir seçkin o lmasına
rağmen, halk adına konuşur ve onu tem
Liberalizm silen kararlar alır (Ege, a.g.e. 3 13 ; Erkul,
Paradoksal bir şekilde Türkiye'de her a.g.m. 147). Bir rakibi, Bahaeddin Şakir,
hangi bir ideolojinin taraftan olma iddi bu kopukluğu şöyle örnekler:
asındaki bazı aydınlar onun temel argü "Sabahattin Bey Boğaziçi'nde, Çamlı
manlarına uymaz, buna karşın böylesi ca'da; Erenköy'de saraylarında asude ni
ideolojik eğilimleri reddeden başkaları da şin-i istirahat iken, küçük kalplerinde şü
aslında söz konusu ideolojinin prototiple le fesan ateş-i hamiyyet sevkile milleti
rini teşkil edebilir. ikaz için ortaya atılan Mekteb-i Harbiye
Bu parçanın başlığının yansıttığı gibi, talebelerinin kanlı kanlı nefiy ve tağriple
Prens Sabahaddin, Ahmet Ağaoğlu gibi rini görememişlerdi. " ("Sabahattin Bey'e
.
bazı isimler Türk liberalizminin kökenle Cevap" , Şura-yı Ümmet, 1 Haziran 1907,
riyle ilişkilendirilirler. Burada ilginç olan, s. 2; zikreden Mardin, a.g.e. 289)
Sabahaddin'in kendini liberal görmeme Ancak, yine de belirtmek gerekir ki, bi
sidir: raz daha gevşek bir tanımdan hareket
" lşte muhafazakarlık, liberallik, de edilmesi halinde, özel teşebbüse ve mer
m o kratlık, sosyalistlik, teceddü t veya keziyetsizliğe yaptığı vurguyla, Osmanlı
milliyetçilik gibi nazariyeler, hep ilmi burjuvazisine atfettiği önemle, özellikle de
tahlil yokluğundan veya zihinlere yerleş Abdülhamit ve ittihat ve Terakki baskı re
miş bazı kanaatleri birer esaslı hakikat jimlerine karşı duruşuyla Prens Sabahad
sayarak, onlardan istidlal yoliyle hüküm din bir tür liberal olarak algılanabilir.
ler çıkarmak yanlış usulünden ileri geli
yor. Fakat ictimai meselelerin (ilm-i icti İngiltere Sevgisi
ma=La Science Sociale) ile tahliline giri Baskın olarak Tanzimat'tan sonra, Os
şilince açıkça görülüyor ki bütün bu eti manlı seçkinlerinin zihninde bir yabancı
ketler, bu basmakalıp ünvanlar, hakikat ülkeye sempati yer etmeye başlar: örne-
T Ü R K L i B E R A L i Z M i N i N K Ö K E N L E R i
ğin, Mustafa Reşid Paşa'nın gözdesi lngil lışmaktadır. Üstelik, devletin bu gelişim
tere iken Ali Paşa Fransa'ya daha yakın çizgisinde üstlendiği rol de, Sabahaddin'in
durur, Mahmud "Nedimof' Paşa ise Rus teorik şemasına pek uymaz.
ya taraftandır. Bu yaygın eğilime uygun
şekilde, Prens Sabahaddin de Osmanlı SONUÇ
imparatorluğu için en uygun modelin ln
giltere olduğuna inanır. Prens Sabahaddin, sosyolojiyi Türkiye'ye
Sabahaddin, lngiltere'nin ve özellikle getiren ö ncülerden biridir, bu açıdan,
lngilizce'nin giderek artan önemini de özel bir ilgiyi kesinlikle hakkeder. Benze
ğerlendirirken oldukça ileri görüşlüdür ri şekilde, şayet tanıma sıkı sıkıya sadık
(Ege, a.g.e. 23 2) , ancak hayranlığı biraz kalınmazsa, Türk liberalizminin ilk men
aşırıya kaçar: lngiltere'nin takdirini ka suplarından da sayılabilir. Kişisel tarihi
zanma gereğini vurgular (Ege, a.g.e. 410) anlamında, hayatını birkaç kez "sabık"
ve bireyci bir eğitim için, gençlerin lngil hale gelen ülkesinin çıkarlarını korumak
tere'ye gönderilmesini önerir (Ege, a.g.e. için harcayan bir sultanzadenin yaşam 1 55
23 1). Onun gözünde, Osmanlılar dış po çizgisi de ilgiye değer. Ancak unutmamak
litikada lngiltere'nin yönlendirmesine ta gerekir ki, birbiriyle kesişen bu üç unsur
bi olmalıdır (Ege, a . g . e . 2 5 0 ) . Ayrıca, eleştirel bir gözle, daha önce bazı örnek
Hindistan ve Mısır'dan, bu geri kalmış ül leri görüldüğü gibi ne Prens taraftarı, ne
keleri "düzene sokmuş" (sömürgeleştir Prens karşıtı keskin bir tavır almaksızın,
miş?) lngiliz görevlileri davet etmek iste değerlendirilmelidir.
mektedir (Erkul, a.g.m. 134) . Son "bir not: bir dönem, bir yana Prens
Prens, imparatorluğun nüfusunun ezici Sabahaddin, Demokrat Parti ve çağdaş
çoğunluğunun kırsal kesimde yaşadığının "liberal" oluşumları, diğer tarafa lttihat
bilincindedir. Bu yüzden, lngitere'nin ta ve Terakki, Cumhuriyet Halk Partisi ve
rihsel deneyimine benzer bir gelişme mo bu ikincinin türevlerini koyarak, iki kar
deli yaratmayı arzular. ldeali, "centilmen şıt devamlılık çizgisinin tarifine çalışıl
lerin" (kendi kelime seçimidir) önderli mıştır. lçinde teleoloji (ereksellik) eğilimi
ğinde, endüstrileşmeye doğru yürüyen ka barındıran bu çaba, bir nevi "gelenek ica
pitalistleşen bir köylü sınıfıdır. Berkes'in, dı" gibi durmaktadır. Sabahaddin'in ilm-i
Prens'in tarihsel ve iktisadi bilgi yetersizli içtima'sı, 1 9SO'lerde Demokrat Parti'nin
ğine ilişkin yargısını akılda tutarak denile takip ettiği politikalar veya Yeni Sağ'ın
bilir ki, Sabahaddin 20. yüzyılın eşiğinde Türkiye versiyonu olan '80'li yılların
ki bir ülkeyi, Tarım Devrimi çağı lngilte "Özalizm"i farklı ;ımaçların, farklı ihti
re'sinin normlarına göre biçimlemeye ça- yaçların, farklı kökenlerin ifadesidir. O
Prens Sabahaddin'in Düşünsel Kaynaklan ve
Aşın-Muhafazakar Düşüncenin İthali
AY K U T K A N S U
1 908 Devrimi i le beraber başlatabilece madığı ve l i bera l izmin zengin fikir tari
ğimiz çağdaş Türkiye tarihi ve bu dö hinin hemen hemen hiç bil inmediği bir
nemdeki fikir akımları konusunda, bugü ü l kede, Prens Sabahadd i n ' i n ortaya at
ne kadar yapılan çözümlemeler tüketici m ı ş olduğu fikirler arasında i l k a nda gö
n itel i kte değildir. Geçtiğimiz yüzyıl için zümüze çarpan 'adem-i merkeziyet,' 'te
de Türkiye'de görü len düşünce akımları ş e b b ü s - ü ş a h s i ' g i b i k a v ra m l a r i l e
1 56 n ı n büyük ö l çüde y u rtd ı şına dayanan Prens'in merkeziyetçi devlet yapısına ve
soykütüklerinin izi sürülmediğinde, i leri memurlarıyla birlikte tüm modern devlet
sürü len görüşleri çözümlemekte yetersiz aygıtına karşı a l d ı ğ ı tavı r, i l k bakışta,
ka l ı nıyor. Ortaya atı l a n fikirlerin nasıl bir onun temsil ettiği görüşün l iberal izm ol
ortam ve bağlamda sunulduğu, diğer gö duğu 'izlenimine' yol açmaktadır. Bu ya
rüşlerle olan bağlantı ları ve dünyayı ne nı ltıcı izlenimin nedenleri arasında, 1 9 .
şekilde yorum ladığı gibi temel sorular ya yüzy ı l l i bera l i z m i n i n y a n ı s ı ra, Sanayi
sorul muyor ya da bu değerlendirme kar Devrimi i le Fransız Devrimi sonrası dün
şılaştırmalı bir bakış açısından yararlan yada, ortaya ç ı kan yen i düzeni tutucu
madan yapıldığı için eksik kalıyor. açıdan eleştiren muhafazakarlı k ve onun
Genell ikle görüşleri hakkı ndaki yerle çeşitlemelerinin d i kkate a l ı nmaması da
şik hükümlerin ötesine geçi lmed iği için vard ı r. Oysa muhafazakar söylem, özel
ya n l ı ş yor u m l a n a n k i ş i lerden biri de, l i kle Fransa'daki karşı-devrimci siyasal
Prens Sabahadd i n ' d i r. Prens Sabahad ideoloji, bu ideolojinin başl ıca savunu
d i n'in gerek 1 908 Devrimi öncesi Fran c u l arı ve b u ideologları n fikirlerindeki
sa'da sürgünde yaşadığı yıllarda peşinde temel t a ş l a r ı hesaba katı l m a d ı ğ ı n d a ,
koştuğu fikir akımları, gerekse 1 908 Dev Prens Sabahad d i n ' i n düşü nce dünyası
rimi sonrası Türkiye içinde ve d ı ş ı nda kendi içsel mantığı ve bütünse l l iği için
propagandas ı n ı yaptığı görüşler üzerine de kavranamaz.
yazı lanların çoğu, onun görüşlerinin refe Babası Damad Mahmud Cel a l eddin
rans ve vargı larını yorumlamada gerçek Paşa tarafından 1 899 yılı sonunda kar
ten araştırıcı olmamış, mevcut varsayım deşi Lütfu l lah Bey' le beraber Fransa'ya
ları veri kabu l eden bir zemin üzerinde götürüldüğünde, Prens Sabahaddin he
yorum yapmışlardır. Bugün Türkiye'deki nüz 2 2 . yaşındaydı . Gerek anne tarafın
sosyal bilimler edebiyatında, Prens Saba dan Osma n l ı h a neda n ı n a mensup b i r
haddin'in fikir dünyası hakkında, çözüm soylu olması, gerekse babası n ı n Avru
l em e adına ya l n ızca onun görüşleri n i n pa'daki yönetici soylu sı nıfla olan iş i l iş
oldukça eksik b i r özeti bilinmekte, onun kileri nedeniyle, içinde bulunduğu sos
Türkiye fikir tarihindeki yeri bu eksik özet yal ortam onu -genelde Avrupa'daki,
üzerinden 'tartışılma ktadır. ' özelde Fransa'daki- yüksek ve ayrıca l ı k l ı
Prens Saba hadd i n ' i n görüşleri, Türk s ı n ı f arasına sokmuş o luyord u . Paris'te
sosyal bil imlerindeki sınıflama içerisinde i l işkiye g i rdiği soylu s ı n ıfı n temsilci leri
' l i bera l ' olarak ad l a n d ı r ı l agel mektedir. arasında Edmond Dem o l i ns de vard ı .
Türkiye gibi l iberal geleneğin güçlü ol- Prens'in Demolins ile tam olarak hangi
..
P R E N S S A B A H A D D I N ' I N D U Ş U N S E L KAYNAKLAR! VE A Ş I R l - M U H AFAZAKAR D U Ş U N C E N I N iTHALi
evine dahi sahip olmayan 'istikrarsız ai i k i l i bir şemaya dönüştürüldü. Bu iki ya
le' içinde özel likle de otoritenin yoklu zarın s ı n ıfland ı rması nda kötü a i l e tipi
ğu, Le Play ve takipçileri tarafından faz 'cemaatçi ai le,' iyi a i le tipi de 'bireyci
lasıyla önemsenmekteydi . Otoriteye say aile' olarak adlandırılmaktayd ı . Hem de
g ı l ı ve geleneklere bağ l ı olarak yetiştiril Tourville hem de Demolins' i n sunuşun
meyen bu gençler, övü len 'kök ai le' ti da coğrafi koşulların belirleyici l iği geri
pinde yetişen gençler gibi yeni fikirler leyip ırki özel l ikler (Saksonluk) ön plana
üretecek bir eğitime de sahip bulunmu ç ı kıyor, ama son kertede böyle bir ya
yorlar, sonunda devletin koruması altına şantı tarz ı n ı n düzgün verilecek bir eği
d üşüyorlard ı . Sosyo loj i k bir çözüm le timle de öğrenilebileceği vurgul a n ıyor
meymiş gibi gözüken bu sahte sınıflan du. İnsan lar pekala Anglosakson tarzı bir
dırmanın arkasında, Le Play ve takipçile eğitimle de ' cemaatçi' yaşantı tarzından
r i n i n asl ı nda rahatsız olduğu şey, eski kurtarı l ı p 'bireyci' yaşantı tarzına kavuş
den aristokrasinin emri nde ona -ve kili turulabil ird i .
1 60 seye- itaat eden bir köy l ü s ı nıfı yerine Prens Sabahaddin'in hoşuna giden de
artık geleneksel kontrol mekanizmları bu olmalıyd ı . İ nsanlar eğitimle 'cemaat
dışında, fabri katörlere h i zmet eden ve çi' bir yaşantı tarzından 'bireyci' bir ya
o n l a r l a a r a l a r ı n d a y a l n ı z c a basit b i r şantı tarzına geçebilirler ve 'bireyci' ola
kontrat i l işkisi o l a n başıboş işçi s ı n ıfı nın rak yetiştiri lecek yüksek s ı n ıfa mensup
türemesiyd i . Le Play ve katolik düşünür gençler toplumu Fransız Devrimi öncesi
ler, 'sosyal sorun' o larak adlandırd ıkları feoda l i l işki ler ağı na taşıyabilirlerd i . De
bu duruma çareyi fabri katörlerin tıpkı m o l i ns Fransa'da bu' anlamda 'bi reyci'
köylüsüne 'sahip çıkan' aristokratlar gibi i nsan yaratmak i ç i n Paris ' i n bat ı s ı n d a
işçilerine sahip çıkmaları nda ve onların 'Ecole d e s Roches' adıyla bir özel okul
d i ni eğitim leri d a h i l tüm i htiyaç l a r ı n ı kurmuştu. Demolins'in amacı, Prens Sa
karşılamalarında bulmaktaydı. bahadd i n' i n ve onun izinden yürüyen
Le Play' in üçüncü olarak bahsettiği ai birtakım Türk sosyologların da ziyaret
le tipi, asi ı nda keza pederşahi bir aile edip övgüyle bahsettikleri bu özel okul
olan 'kök ai le' idi. Bu ai lenin merkezin da, aristokratların çocuklarına 'işe yara
de, a i le topraklarını ve ai leyi bir arada yacak' bir eğitim vermekti . 'İşe yarayan
tutan bir a i le reisi bulunmaktayd ı . Tarih e ğ i t i m ' , o n l ar ı öze l l i k l e İ n g i ltere i l e
sel olara k ne çok iyi, ne çok kötü olan Fransa arası ndaki emperyal ist yarışa ha
ekonomik koşul larda ortaya çıkan bu ai zırlayacak olan 'eğitim' demekti. Demo
l e tipinde bireysel girişimci l i k özendirili l ins'in "Anglo-Saksonların Esbab-ı Faiki
yor; ekonomik açıdan çok varlıklı olma yeti Nedir? Anglo-Saksonlar Hakkında
yan a ile, ister istemez çocukları n ı kendi Tedkikat-ı İctimaiye" adıyla Türkçe'ye
yuvalarını kurmaları için teşvik ediyor; çevrilen eserinin daha ilk sayfası nda 1 9 .
ailenin dağılmasını önlemek için de ku yüzy ı l sonunda Büyük Britanya'nın dün
rul u ev düzen ini olduğu gibi tek bir ço ya haritası nda işgal ettiği sömürgelere
cuğa devrederek sülalenin devamını ga işaret edilerek, emperya list yarışta geride
ranti altına a l ıyordu. kalan Fransa için çözüm önerileri göste
Le Play' i n ortaya attığı bu aile sın ıflan ril iyordu.
dırması çok ufak değişikliklerle, ama ör Demo l i n s açıs ından, F ransa ' n ı n sö
neklerle zengin leştiri l m i ş bir biçimde, mürgec i l i kte İ ngi ltere'nin gerisinde kal
müritlerinden de Tourvi l le ve Deniol ins mas ı n ı n tem e l nedeni an layış farkıyd ı .
tarafından geliştiri l d i . Le Play' in aslında 'Bürokratik' zihniyetli Fransa sömü rgele
ikili olan bu üçlü sınıflandırması de To rini yönetecek bürokratları yetiştirme ve
urv i l l e ve Dem o l i n s tarafı ndan açıkça onları idari bir yapı içinde tutma gayreti
...
P R E N S S A B AH A D D I N ' I N D U Ş Ü N S E L KAYN A K LAR! VE AŞ I R l - M U H AFAZAKAR D Ü Ş Ü N C E N i N iTHALi
içi ndeydi . H içbir aristokrat Fransa'yı terk rek bunları kendi başlarına kaldıkları nda
ed ip sömürgelere yerleşmeye özendiril doğru dürüst tarım bile yapamadı klarını
m iyord u . Demol i ns'e göre, Fransa'da düşündüğü Anadolu köylü leri nin başla
Devri m sonrası eğitim pol itikası i nsanla r ı n a ' z ı r a i patron' o l a ra k göndermeyi
rı devlet h izmetine yöne ltiyor, o n l a r ı planlamıştır. Prens Sabahadd in'in Türki
merkezi devlete h izmet eden v e dolayı ye'nin kal kınması için bu lduğu çare -ya
sıyla da modern ve merkezi devleti güç ni, 'bireyci girişimci l ik' ya da 'teşebbüs
lend i ren b i reyler h a l i ne geti r iyord u . ü şahsi'- buydu. Dem o l i n s ' i n önerd iği
Fransa'da devri m sonrası ortaya ç ı kan gibi, gençler devlet memuriyetine girme
merkezi devlete çalışmak kra l cı lar açı fikrinden caydırılmalı ve özel bir eğitim
s ı nd a n v ic d a n e n m ü m k ü n değ i l d i ve den geçirilerek, yani 'bireyci a ile' tip i ne
bunların bağnaz olan ları uzun yı l lar par uygun i nsanlar olarak yetiştirilerek, köy
lamento üyeliği dahil her türlü de"let işi lünün efendisi olmak üzere Anadolu'ya
n i reddetmi şlerd i . Demol ins, şimdi, 1 9. salınmalıyd ı .
yüzyıl ı n sonunda, aristokratl arı n kendi Ekonom i k kuram açısı ndan b a k ı l d ı 1 61
lerine yen i yaşam a lanları yaratmalarını ğı nda, b u çözümün bireyci kapita l ist ge
ve sömürgelere yerleşerek Fransa'ya bu l işme model i nden ve l i beral söyl e m i n
yol l a h izmet etmelerin i öneriyord u . ' b i reysel g i r i ş i m c i l i k' kavra m ı ndan n e
Demol i ns'in ve Türkiye'deki takipçisi kadar 11zak olduğu çok a ç ı k görülür. Öz
Prens Sabahaddin'in özel girişimc i l i kten lenen düzen i n b i reyci ve rekabetçi b i r
-teşebbüs-ü şahsiden- anladığı, yalnız ve kapita l ist d ü z e n olmadığı, t a m ters i ne,
ya lnız, buyd u . De Bonald kapital izme Fransız Devr i m i öncesinde varolan, fe
tümden karşıyd ı . Le Pl ay, ondan sonra odal toprak düzenine geri dönmek anla
gelen Demo l i n s ve aynı gruptan olup m ı na geld i ğ i n i daha i y i a n l a m a k i ç i n
Amerika'daki Saksonları n hayatın ı ' i nce böyle b i r düzenin belkemiğini oluşturan
leyen' de Rousiers hep kapita l i zmden siyasal düzen projesine de göz atmamız
yüksek soyluların kend i sınıflarına yara gerekmektedir.
şır bir yaşantı tarzı sürmes i n i n 1 9 . yüz Gerek de Bonald'ın, gerek takipçisi Le
yı l kapital izmi çerçevesi nde nasıl müm Play' i n, gerekse onun müridi Demol i ns
kün o l d u ğ u n a kafa yormuş ve çareyi ve Demol ins' i n uyarlayıcısı Prens Saba
büyük tarı m s a l top r a k l a r ı i ş l etm ekte hadd i n ' i n devlet model i hakkında yaz
bulm uştu. L i beral söylemde yer alan fır d ıkları ve eski rej imle yen i rej i m arasın
sat eşitl i ğ i n i n Dem o l i n s ve çevresi n i n da yaptıkları kıyaslamalar bize bu i de
yaymaya çal ıştığı aşırı m uhafazakar ide oloj in i n siyasa l yaşam hakkındaki görüş
oloj ide hiç yeri yoktu. Demolins ve ta leri üzerine b i rçok i pucu vermekted ir.
raftarları n ı n -bu arada Prens Saba had Fransa örneğinden başlarsak, bu ideolo
d i n'in- modelinde küçük ya d a topraksız j i n i n temsilci leri 1 789 yıl ından sonra ku
'gi r i ş i m c i ' köyl ü d e ğ i l , ken d i s i ne yen i r u l a n yen i devlet mode l i ne temelden
yaşam a l a n ı açacak genç a r i stokratl ar karş ıyd ı l a r. Fransız Devr i m i y a l n ı z ca
vard ı . Demol ins i le Prens Sabahaddin'in aristokratların ayrıca lıklarına dokunduğu
bu konu üzerine yazd ı k l a rı aras ı ndaki için değil, kişi hak ve özgürl ükleri ni ön
tek fark Türkiye'nin öznel koşul larından plana çıkararak toplumda varolan istik
kay n a k l a n ıyord u . Prens S a b a h ad d i n, rarı, aristokrasin i n halk katındaki otorite
Türkiye' n i n Fransa g i b i Afrika ve d iğer s i n i ve yü ksek s ı n ıfa duyu lan h ü rmeti
kıtalarda sömürge i m paratorluğu kurabi azalttığı i ç i n de kötülenesi bir olayd ı .
leceğ i n i düşünmediği nden, bunu bir iç Hele yeni parlamento ve bunun ayr ı l
sömürgeleşme o larak tasarlamış ve Tür m a z parçası o l a n temsi l model i -yani, li
kiye'deki zengin s ı n ıfı n gençlerini eğite- beral demokrasi- aşırı m u h afazakarlar
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B i R i K i M i
açısından tahammül ed i lemeyecek ka yavaş özel hayattaki ayrıcal ıklı insanla
dar kötü bir şey olarak görülüyordu. Re rın eline geçmiş ve bunun sonucu ola
kabetç i s i yasete d u y u l a n bu tiksintiyi rak 'bireyci' toplum yapısına yaklaş ı l m ı ş
tüm çelişki leri ile birlikte Türkiye'ye taşı olunacaktı. Prens, kolluk güçlerinin de,
yan Prens Sabahaddin, bazen doğrudan, tıpkı feodal dönem lerde olduğu gibi, ye
bazen de dolaylı olarak, parlamenter re rel güç lerden o l uşmas ı n ı ve aynı z a
j i m a leyh i nde görüşler i leri sürmüştür. manda bölgeni n en büyük toprak sahibi
Prens'e göre, tıpkı Fransız Devrimi gibi, olan yerel yönetici n i n emrinde olması
1 908 Devri m i de Türkiye'deki yapıyı n ı , bu model i n başarısı açısından, şart
bozmuş ve 'gereksiz' parti kavga larıyla koşuyordu.
ü l ke felaketin eşiğine getirilm işti. Oysa, Gerek Fransa'da 1 9 . yüzyıl sonunda
Prens'e göre, esas olan rejimin ne oldu m utlakıyetç i l iği geri getirmeye çalışan
ğu değ i l d i . Rej i m mutlakiyetçi monarşi Demolins ve taraftarları, gerekse Türki
de olabil irdi, parlamenter demokrasi de; ye'de bu aşırı m uhafazakar akımın tem
1 62 meşruti monarşi de olabil irdi, cumhuri s i l c i l i ğ i n i y a p a n Prens S a b a h a d d i n ,
yet de. Esas olan, ü l kede 'bireyci a i le' merkezi devlet projesine, s ı rf yeni kapi
model ine göre insan yetiştiri lip yetiştiril tal i st düzeni temsil ettiği, toplumda l i
mediğiyd i . Kamusal hayattaki gerçek ge beral leşme ve s iyasette demokrati kleş
l işme ne Meşrutiyet'ten, ne parlamenta me ile birl i kte anı ldığı ve öze l l i kle 1 9 .
rizmden, ne de cumhuriyetten doğuyor yüzyıl Fransız burjuva ideolojisinin bir
d u . Pre n s Sabahadd i n ' e göre, T ü r k i parçası olduğu için karşı çı kmaktayd ı
ye'nin kurtul uşu 'cemaatçi toplum' yapı lar. Merkezileşme siyaseti güden mutla
s ı ndan 'bireyc i top l u m ' yap ı s ı n a geç kiyetçi kra l lardan XIV. Lou is'yi, gerek
mekte yatıyordu. de Bonald, gerekse Demol ins son dere
Siyasal model açısından en büyük sı ce sert eleşti rmiştir. Onl ara göre, X I V.
k ı ntı devleti n merkezileşmesinde yat Lou is'nin Fransız devlet aygıtı n ı merke
maktaydı . Yargılama gibi, aristokratların zileştirme s i yaseti, yere l/a r i sto krat i k
doğal vazifeleri olarak görülen birçok iş güçleri zayıflatarak devrime neden ol
de artık onların elinden a l ınıp profesyo m uştu. 1 789 sonrası bu merkezi devlet
nel bürokratl ara veri l meye başlamıştı . ayg ı t ı n ı e l i n e geçiren burj uva s ı n ıfına
Bu sürece karşı ç ı kan Fransız aşırı mu karşı koymak aristokratlar açısından iyi
hafazakarları gibi Prens Sabahaddin de, ce zorlaşmıştı .
Türkiye'deki eşrafın böyle bir görevi ye Fransız karşı-devrimci lerin i n ideoloji
rine getirecek en yetki l i grup olduğunu lerini 1 908 öncesi çıkarttığı Terakki ga
iddia ederek topraklı sınıfa mensup nü zetesi ve 1 908 sonrası yayı mlad ığı risa
fuzlu kişilerin kendi bölgelerinde yargıç lelerle Türkiye'de dolaşıma sokan Prens
ol arak görevlend iri lmelerini talep edi Sabahaddi n, Fransa'da XIV. Louis yöne
yordu. İ ngi ltere'de olduğu iddia ed ilen timi a ltında yaşanan dönem i n Türkiye
'adem-i merkeziyet' ya da 'yerinden yö tarihinde Tanzimat'la birl i kte başladığını
netim' model i, doğal olarak, sırf 'justice iddia etmekteyd i . Prens Sabahadd i n'e
of the peace' ile sınırlı kalmıyordu. Bu göre, merkeziyet demek özgürlükleri te
modelde, tıpkı Fransa'daki aşırı muhafa kel altına almak ve çoğunluğu azınl ığa
zakarların aristokratları 'doğal yönetici' çiğnetmek demekti . B u d ü ş ü nceleri n i
olara k görmeleri gibi, Prens Sabahadd in 1 908 Devrim i sonrası s ı k s ı k tekrarlayan
de bir bölgen in en nüfuzlu kişisinin -ya Prens, Tanzi mat'a yönelttiği eleşti r i n i n
ni, o bölgenin en büyük toprak sahibi ayn ı s ı n ı İttihat v e Terakki Cemiyeti'nin
nin- o bölgenin yerel yöneticisi olmasını kurmaya çalıştığı yeni düzen aleyh i nde
istiyordu. Böylece, kamusal hayat yavaş de söylemekten geri kalmad ı . Daha ba-
P R E N S S A B A H A D D I N ' I N D Ü Ş Ü N S E L K A Y N A K L A R ! VE A Ş I R l - M U HA FAZA K A R D Ü Ş Ü N C E N i N iTHALi
şından, 1 908 Devrimi ve onun idealleri nom ik, sosyal ve siyasal düzen i eleştir
aleyh ine geliştirdiği söylemin temel taş miyor, aynı zamanda 1 8 . yüzyıldan iti
l a r ı n d a n b i r i n i m e r kezi d evlet ya p ı s ı baren d ü nyada egemen ol maya başla
oluşturdu ve b u merkezi devletin mutla yan Ayd ı n l anma' fi kirlerine ve b i l i m
kıyetçi bir yönetim i n mi, meşruti monar sel/kuramsal yaklaşımlara d a karşı çıkı
şinin mi, yoksa l iberal demokratik bir re yordu.
jimin mi aygıtı olduğu olgusuna hiç dik Bu idoolj i, l i bera l/kapital ist düzenin
kat etmedi; çünkü Prens açısından, artık ekonomik kuramı olarak gelişen 'econo
modası Fransa'da b i l e geçmiş olsa da, mie politique' yerine, eski düze n i n fe
aşı rı mu hafazakar karşı-devrimci söyle odal ve kapita l izm öncesi ekonomi k iliş
m i n motifi buydu ve bu ideoloji, mo kiler ağını ihya etme amacıyla geliştirdi
dern devlet yap ı s ı n ı tüm kurumlarıyla ği ve 'economie sociale' olara k a d l an
ancak merkeziyetçi l i k/adem-i merkezi d ı rd ığı kuramı kul lanmaktayd ı . Rekabet
yetç i l ik ekseni etrafında temel lendirerek çi kapita l izmi, ortaya çı kardığı yeni so
eleştirebi l iyordu. runlar nedeniyle eleştirirken, patron ile 1 63
Fransa'da hayata koyu bir mutlakıyet işçi arasında yalnızca iş akdine dayanan
çilik, kralcılık ve adem-i merkeziyetçilik serbest değiş-tokuş mekanizmasının top
taraftarı ol arak atı l a n Charles Maurras lumu çökerttiği iddiasıyd ı . Bu karşı söy
bi le, artık 1 870 sonrası Üçüncü Cumhu lem, içinde katolik öğretinin temel sav
riyet rej i m i a ltında, sürgündeki Comte larını da barındırd ığı için, zaman içi nde
de Chambord'u kral ilan etme projesinin evr i l erek a d ı n a bazen ' H ı r i stiya n d e
fiyaskoyla sonuçlanmasından sonra, ide mokrasi,' bazen de 'hristiyan sosyal izmi'
olojisinin temellerini adem-i merkeziyet den i l en bir siyasal harekete başlangıç
çilikten devletin mutlak otoritesine doğ teşki l etti. Almanya'da 'devlet sosyal iz
ru kayd ı racak ve o güne kadar siyasal mi' ya da 'kürsü sosyal izmi,' Fransa'da
görüşleri n i paylaştığı Demolins ve çev ise 'Hıristiyan sosyal izm' olara k adlandı
resin i n artık 2 0 . yüzy ı l i ç i n geçerl i l iği rılan bu görüş 20. yüzyı l başlarında aşırı
olan prensipleri savu nmad ı klarını söyle sağın hem liberali zme, hem geleneksel
yerek on ları hayalperestlikle suçlayacak m u hafaza ka rl ığa, hem de sosya l i zme
tı . Bu aşırı muhafazakar karşı-devrimci karşı gel iştirdiği bir tepkiyd i . Bu tepkici
görüş Fransa'da -ve Türkiye'de- hem li görüş Fransız Sağının aşırı ucunu temsil
beral izmi hem de solu şiddetli bir şekil etmekteydi . Birinci Dünya Savaşı sonrası
de reddeden bir üçüncü görüşe, korpo Fransa'da gel işen faşist 'Action fra nça
ratizm ve faşizme kayacaktı. La Science ise'i n fikir babalarından biri olan Char
Sociale çevres i n i n evrimi, 2 0 . yüzy ı l ı n les Mau rras, Dem o l i n s ve çevresi n i n
i l k yarısında korporatist v e faşist b i r ko rahle-i tedrisi nden geçmiştir.
numa varm ıştı. 'Science sociale' metodu ise daha ön
BU karşı-devrimci ideoloj i n i n l i bera ce söz konusu ettiğimiz iki l i ayrıma da
l izmde sürekli eleştirdiği noktalardan bir yanıyor; 'bireyci toplumlar' ile 'cemaat
diğer önem l i olanı da eğitim alanınday çi top l u m l ar' arasında varolduğu iddia
d ı . Gerek de B o n a l d gerekse Le P l ay ed ilen farkl ı l ı klar üzerinden sosya l, eko
kralcı l ı k ve mutlakıyetçilikleri nin yanısı nomik ve siyasal tarihin gerçekl i kle ilin
ra ayn ı zamanda bağnaz birer Katolikti tisiz bir çeşitlemesi kurgu lan ıyordu. 'Sci
ler. Kuramsal çerçevesi n i d i ni prensiple ence socia/e' kavra m ı n ı 'sosyal b i l i m'
re, özel l i kle Kato l i k ideoloj i n i n temel kavram ıyla, bi lerek veya bilmeyerek, ka
taşlarını içeren öğretisine dayandı rmaya rıştıran araştı rmacı lar, Prens'in Türkçe'ye
öze l l i kl e önem veren Le Play ya lnızca 'i lm-i içtima' olarak çevirdiği bu metod
Fransız Devrimi'yle yerleşen yen i eko- la, Türkiye' nin gerçek a n lamda i l k sos-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B i R i K i M i
yoloj i k çöz ü m lemes i n i yaptığ ı n ı iddia muriyetine hazırl ıyordu. Öğrenciler, ha
etmektelerse de, ne Prens' in yazd ı kları yatla ilgili pratik bilgilerden yoksun ola
n ı n , ne de b u metod u u yg u l a y a r a k rak yetiştiri l i yor, dolayısıyla da devlet
1 93 0 ' 1 u yıl lard a Prens' i n önerdiği yol memuru olmak d ışı nda başka bir işe ya
dan gidenlerin Türkiye'deki sosyal bi ramayan ve hayatta başka becerileri ol
l i m lere yen i bi rşey kattığ ı n ı söylemek mayan insanlar olup çıkıyorlard ı . H albu
mümkün değildir. ki, Fransa' n ı n kuramsal değil pratik bil
Gerek Le Play' i n, gerekse Demolins giye ihtiyacı vard ı . Pratik bi lgiden kaste
ve Prens Sabahaddin'in Aydınlanma fel d i len ise bir insanın kendi başına bir ya
sefesi üzerine kurulan yeni toplum dü şantı sürebilmesi için gerekli olan bi lgi
zenine karşı geliştirdikleri muhalif tavrın lerd i . Konuya hep sömürgelerde yerleşe
belki de en tahripkar yanı eğitim felsefe cek genç aristokratların gereksinim du
si i l e i lgil iyd i . Dini kurumlar Fransa'da yacakları 'bilgi ler' açısından bakan De
eğitim üzerinde ancak ancak 1 90S yıl ın mol i ns'e göre, bu gençlere marangoz
1 64 da çıkarı lan yasayla etk i l i hale gelm iş luk, inşaat ustalığı, hayvan bakımcılığı,
ken, P rens Sabahad d i n 1 9 06 y ı l ı n d a tarım işletmecil iği gibi temel pratik ko
yazd ığı yazı l a rda d i ni kurum ların top nulara ek olarak, hem bir aristokrat için
lum üzerindeki etkisini azaltacak ve din elzem olan at binicilik ve avcılık, hem
i l e devlet işlerini b i rb i r i nden ayıracak de, 'sağlam kafa sağlam vücutta b u l u
yasalara karşı çı kıyor; Türkiye'de azınlık nur' gerekçesiyle, spor eğitimi verilmesi
din kurumlarının yönet i m i nde bulunan öneril iyordu. Kendi topraklarındaki köy
eğitim düzen ini, 'bireyci' tip insan yetiş lü lere ve sömürgelerde kurulacak tarım
ti rmesi savıyla a l kı ş l ıyord u . Ya l n ızca sal işletmelerdeki insanlara hükmedebi i
azınl ıklard a olan bu hakkın tüm ü l keye mek için kuramsal bilgi gerekmiyordu .
yayı lmasını istiyor, Türklerin eğitim ala Onları - 1 9 . yüzyılda son derece revaçta
n ı nda geri kalmış olmas ı n ı ve 'bireyci' olan bir tutucu söylemle- 'hayat kavga
tip insan yetiştirememesi n i n nede n i n i , sı'na hazırlamanın yolu böyle bir eğitim
eğitimin lai kleşerek dini kurumların elin den geçmekteydi .
den a l ı n ı p devleti n eline veri l mesi nde Gerek Dem o l i ns'in bizzat kend isinin
buluyordu. Prens' in bu tutumu İttihat ve bir özel okul kurarak yapmaya çal ıştığı,
Terakki Cem iyet i ' n i n sürgündeki yayın gerekse Prens Sabahad d i n ' i n övgüyle
organı Şura-yı Ümmet gazetesinde şid bahsettiği bu eğitim modeli içinde açık
detli bir şeki lde eleştirilmişti . ça anti entelektüel bir eği l i m barındır
Dini bir eğitimin ve i l k ve orta derece makta ve Aydı n lanmacı bilimsel anlayı
li eğitimde dini kurumların rol ünün ol şa taban tabana ters düşmekteydi . Prens
masını isteyen bu görüş, doğa l olarak, Sabahaddin, 1 908'den başl ayarak Tür
çağdaş a n lamdaki eğitim felsefesine de kiye'deki eğitimde bu a nti entelektüel
karşıyd ı . Demolins ve taraftarları kuram eği l i m i yayg ı nlaştırmak amacıyla görüş
sal bi lgiye ağırlık veren Fransız laik dev lerini İstanbul'daki yüksek sınıf ün iver
let oku l l a r ı n ı sürekl i kötü lemekteyd i . site gençl iği iç inde yaymayı hedeflemiş
Prusya ile Fransa arasında b u bağlamda ve 'Nesl-i Cedid' adıyla bir dernek kur
bir benzerlik gören Demolins, her iki ül durm uştu. B u derneğin üyelerinden biri
kede de yaşanan soru nların -yani, İngil olan N afi Atuf Kansu tarafından 1 9 1 2
tere gibi sömürgeci bir dünya gücü ola y ı l ı nda Türkçe'ye çevri len ve bu yeni
mamanın- kaynağının eğitim sistem inde eğitim s i stem i n i a n l atan Demol i n s ' i n
o l d uğ u n u iddia ediyord u . Dem o l i ns'e Yeni Mektebte ad lı kitabı v e Paul Des
göre, Fransız oku l l arı kuramsal b i lgiye camps' ı n " İ n g i l i z Mekteblerinde Terbi
önem veriyor ve öğrenci leri devlet me- ye" a d ı y l a Dr. S a b r i Bey tarafı n d a n
P R E N S S A B A H A D D I N' I N D Ü Ş U N S E L K A Y N A K L A R ! VE A Ş I R l - M U HAFAZAKAR D Ü Ş Ü N C E N i N iTHALi
seçimler ve bu bağlamda "ulusal egemen milliyetçiliğin bir vakıa haline geldiği bir
lik"in dışa vurumu olarak oy verme işle siyasal konjonktürde geç bir operasyon
mi , devletin vatandaşlarını bir "vatandaş olarak ortaya çıkar.
lık töreni" etrafında bütünleştirme kapasi 1 1 . Meşrutiyet, merkezi modern devle
tesini ve bu anlamda birleşik bir kamusal tin yeni siyasal öznesi olan "vatandaş"ın
siyasal alanın varlığını hem fiili hem de inşasında okula, özellikle de ilköğretime
sembolik düzeyde ortaya koyacaktır. tanıdığı rolle, lll. Cumhuriyet Fransa'sını
Siyasal katılımın dışında kalan kitlele andırır. Meşrutiyet'in getirdiği değerler
rin, "yeni toplum -yeni insan" projesi çer sistemi doğrultusunda biçimlendirilecek
çevesinde seferber edilmesinde ise, kutla yeni kuşakların üretimi sorunsalı , çocuğu
malar (bayramlar) önemli bir işlev kaza potansiyel bir toplumsal aktör konumuna
nır. il. Meşrutiyet, "laik" nitelikli bir bir yükseltir. "Toplumun geleceği" olarak gö
leşik kamusal alanın varlığını tescil et rülmeye başlanan çocuk, "rejimin gelece
mek amacıyla, vatandaşları "bölen" dini ği" açısından devletin manipülasyon ala
1 68 bayramların karşısına onları bir bütünün nının içine çekilir.
parçaları yapmak için bir dizi yeni bay
ram "icat" eder. OKUL: KANUN-I ESASI
Bu bağlamda 10 Temmuz resmi bayra VATANDAŞLICININ ORETIM MERKEZi
mının yanı sıra, l 9 15'ten itibaren kutla
n a n M ek t e b l i l e r Bayra m ı , i l k kez 11. Mahmut döneminde yayımlanan bir
1 9 1 6'dan itibaren kutlanmaya başlanan fermanla getirilmek istenen ancak hayata
Çocuklar Bayramı ve 1 9 1 8'deki idman geçirilemeyen z o r u n l u i l k ö ğ re t i m ,
Bayramı vb. devletin hem sıcak savaş ko 1869'da Maarif-i Umumiye Nizamname
şullarında Osmanlıların moralleri yük si'yle bir ölçüde yaygınlaşmıştır. Kanun-ı
seltmek (Okay: 2000), hem de vatandaş Esasi'nin 1 14. maddesinde yer alan "Os
ların rejim konusunda iman tazelemeleri manlı efradının kaffesince tahsil-i maari
ni sağlamak yönünde önemli bir işlev fin birinci mertebesi mecburi" olması
yüklenecektir. hükmü, ilköğretimin çocuğun toplumsal
M odern merkezi devletin "yurttaşlar laşma sürecindeki önemini artırır. Bu
cemaati"nin inşasında özel bir önem taşı bağlamda 1 9 0 8 so nrasında m ü fred a t
yan iki kurum , yani ordu ve okul, il. programlarında yapılan değişiklikler, dev
Meşrutiyet'in siyasal kadrolarının üzerin letin özellikle geleceğin vatandaşlarına
de özellikle duracakları kurumlardır. Ge yönelik toplumsal mühendislik kaygıları
rek Islahat Fermanı'nda gerekse Kanun-ı çerçevesinde anlam kazanır. Cumhuriyet
Esasi'nin 1 7. maddesinde yer alan eşitlik dönemi boyunca ilk ve ortaöğretimin vaz
anlayışının doğal bir uzantısı olan zımmi geçilmez dersi Yurttaşlık Bilgisi, Malu
lerin de Müslümanlar gibi askerlik yap mat-! Medeniye ve Ahlakiye ve İktisadi
ması (ya da bedel-i askeri ödemesi) koşu ye adıyla 11. Meşrutiyet'in hemen ertesin
lu, bütün çabalara karşın hayata geçirile de okullarda bağımsız bir ders olarak
memiştir. 1909'daki anayasa değişikliğin okutulmaya başlanır.
den sonra bedel-i askeri kaldırılarak as "Tahsil-i iptidai mecburi ve mekatib-i ip
kerlik hizmeti yükümlülüğü imparatorlu tidaiye-i umumiye de meccanidir" hükmü
ğun tüm vatandaşlarına yaygınlaştırılır. nü getiren ve iptidai ve rüştiyeleri Fransız
Ancak "yurttaşlar ordusu" ve onun özne ilköğretim sistemine göre düzenleyen 1913
si "yurttaş asker"le (citizen soldier) he tarihli Tedrisat-! İptidaiye Kanun-ı Muvak
deflenen cemaatsel kimliklerin Osmanlı katı'nda Malumat-ı Medeniye ve Ahlakiye
vatandaşlığı aleyhine marj inalleşmesi, ve İktisadiye dersi müfredat programların-
i l . M E Ş R U T 1 Y E T V E V A T A N D A Ş I N " 1 C A D" I
1 69
daki yerini alır. Tedrisat-ı lptidaiyye-i ki esin kaynağı Fransa'da ise, Instruction
Umumiye Talimatnamesi'ne göre, iptidai Civique dersi, 1 789 Devrimi'nin ertesin
mekteplerinin amacı ilköğretim çağındaki de parasız, zorunlu ve laik eğitim sistemi
çocukların, "bedence ve ruhça sağlam iti ni yürürlüğe koyan 1882 tarihli yasa ile
yatlara sahip olmasını temin edecek ve ha okullarda okutulmaya başlanmıştır. l l l .
yat için lüzumlu olan bilgileri vererek; on Cumhuriyet dönemi boyunca tarih, coğ
ların karakterli, gayretli ve hamiyetperver rafya ve yurttaşlık bilgisi derslerinin baş
birer vatandaş olarak yetişmelerini sağla lıca hedefi, ulusal kimliğin inşası ve yurt
maktır". Söz konusu Talimatname, "mak severliğin telkinidir. Aynı hedef, ittihad-ı
bul vatandaş''ı dinine bağlı, "milliyetini ta anasırcı Osmanlı elitleri tarafından da iz
nır" , eğitimli ve aydın bir vatansever olarak lenir. 1913 tarihli Tedrisat-ı İptidaiye Ka
tanımlar (Aytekin: 1991). nun-ı Muvakkatı'nda yer alan "Coğrafya,
Böylece merkezi otoritenin merkezkaç bilhassa Osmanlı coğrafyası" ve "Tarih,
güçlere karşı ortak bir aidiyet ve sadakat bilhassa Osmanlı tarihi" vurgularıyla coğ
duygusu geliştirmek amacıyla "okulda rafya ve tarih dersleri, Malumat-ı Mede
yurttaş eğitimi"ne 1 860'lı yıllardan itiba niye ve Ahlakiye ve lktisadiye'nin yanı
ren özel bir önem verdiği İsviçre, Belçika, sıra bir Osmanlı vatandaşlığı /vatansever
Almanya, Avustusturya Macaristan İmpa liği o luşturmakla "görev"lendirilir.
ratorluğu ve Amerika Birleşik Devletleri Malumat-ı Medeniye kitaplarının ya
gibi ülkelerden yaklaşık 50 yıl sonra Meş zarlarının ifadesiyle, bütün medeni devlet
rutiyet pedagogları da, "malumat-ı mede lerde bir "ilim halini" alarak mekteplerde
niye"nin vatandaş üretimindeki gereklili okutulan bu ders, istibdat yönetimi altın
ğine kanaat getirir. Osmanlı'nın eğitimde- da yaşamış olmaları nedeniyle "hukuk ve
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
1 71
Ahmet Mitlıat, öncelikle, hemen her konuda kanaat belirten gazeteci-aydın tipinin
Osmanlı toplumunda belirişiııin simgesidit: Siyasi düşünce dünyasına belirli bir
katkısıyla ya da belirli birfikriyata yakmlığıyla lıatırlaıımaz, bu işleıtiyle önemlidir.
ması gerektiğini daha açık b i r biçimde Züppe" tipinin ilk örneğin i yaratmıştır.
göstermek için yapar. Bu tip, sadece bir eğlence konusu, b i r
A. Mithat romanı n ı n ana fikri ve en �osyal h i c iv b i ç i m i deği ld ir; aynı za
önemli mesajı Osman l ı insa n ı n ı n yeni, manda A . M ithat ve bu tipi k u l lanan
modern, Batı l ı hayatla kend i hayatı nı b i rçok ard ı l ı n ı n Batı l ı laşma ve B at ı l ı
nas ı l bağdaştıracağıyla ilgi l idir. Bu me hayatla bütü n l eşme konusundaki d ü
saj ı n en fazla öne çıktığı ve en çok bili şüncelerin i de temsi l eder. Mesele, Os
nen eseri "Felatun Bey ve Rakım Efen man l ı l ığın özünü korumaktır; ya da Şi
di" romanı ndaki Felatun Bey karakte nas i ' n i n formüle ettiği gibi "Asya' n ı n
riyle A. Mithat, Türkçe romanlarda yıl akl-ı piranesi i l e Avrupa'nın bikr-i fikri
larca baş role ç ı kacak olan "Alafranga ni izdivaç ettirmek" projesid ir.
Yeni Osma n l ı lar ol arak b i l inen ha A. Mithat' ı n sonuçta bu "pol itik" pro
reketi n en önem l i s i m a l a r ı ndan b i ri j eyle örtüşen h a reketlere sebep o l sa
o l a n Ş i nasi' n i n yukarıdaki ifades i n i n , dah i , ansi klopedist bir tavra sah i p ol
A . M i th at' ı n görü ş l e r i n i s o n d erece masında gizl i d i r.
başarı l ı bir şek i l d e yansıtıyor ol ması A . M i t h a t' ı n , Ye n i O s m a n l ı l a r ' ı n
b i r tesadüf değ i l d i r. Yen i Osman l ı lar, önem l i i s i m lerinden N a m ı k Kema l ' i n
özel l i kle A l i ve Fuat Paşalar dönemin " Vatan Ya h u t S i l i stre" i s i m l i oyu n u
de Batı'ya karşı aşırı tavizkar ve takl it hakkındaki övgü dolu yazısı v e hatta
çi b i r pol itika i z l e n d i ğ i n i d ü ş ü n üyor Rodos'a bu y a z ı n e d e n i y l e s ü rg ü n
ve Tan z i mat Dü şüncesine "ye r l i " b i r ed i l d iğ i yön ü n d e k i söylentiler de A.
dayanak bul maya ça l ışıyorlard ı . Berna M i that i le Yen i Osman l ı l a r aras ında
Moran'ın ifadesiyle, onlar "hem İslam benze r l i ğ i aşan bir i l i ş k i o l d uğu yo
i d eo l oj i s i nd e n vazgeç m e ks i z i n Os l u nda kuşku l a ra yol açm ıştır. Ancak,
1 72 man l ı l ıkların ı sürd ü rerek Batı'dan ya Tan p ı n a r ' ı n da v u rgu l a d ı ğ ı g i b i , A .
rarlanmaktan yanayd ı lar, hem de Ba M it h at "Menfa"da N a m ı k Kema l ve
tı'dan ithal etmek isted ikleri ayd ınlan Yen i Osman l ı h a reket i y l e kend i d ü
ma felsefesi gereği cehaletle savaşmak şüncesi ara s ı ndaki farkl ı l ı kların a l t ı n ı
i ç i n h a l ka yönel mek zorundayd ı lar". ç i zer; b u , h ürriyet kel i mes i n i d ü ş ü n
Bu yöneliş için de en uygun araç ga celeri n i n merkezine koymalarına kar
zetelerd i . T ı p k ı A. M i th a t g i b i Yeni ş ı n b i r tarafta b ütün soru n l a r ı n rej i m
Osmanl ı lar da roman ları ve gazeteleri d eğ i ş i k l i ğ i y l e h a l l o l acağ ı n a i na n a n ,
h a l k ı b i l i n ç l end i rm ek i ç i n b i r araç ö b ü r tarafta i se soru n l a r ı n çöz ü m ü
o l arak görüyorl a rd ı . A . M ithat' ı n ve için b i reysel hayatı ve ekonom ik gel iş
Yen i O s ma n l ı l a r' ı n kayg ı l a rı n ı n, ve meyi temel alan i k i gazeteci arasında
hedeflerine u laşmak için ku l l andıkları k i farktır.
araçların bu derece b i rb irini andırma A. Mithat' ı n s iyasete, romana, Batı
s ı , çoğu zaman A. M i that' ı n i s m i n i n l ı l aşmaya, gelenekç i l i ğe, velhas ı l ha
de Yen i Osman l ı la r i l e beraber a n ı l yata b a k ı ş ı n ı ö z e t l eyen c ü m l e J ö n
masına sebep olmuştur. Yine de arala Türk roman ı n ı n satı rları arasına sı k ı ş
rında önem l i bir fark vard ı r ve bu fark, m ı ş olan, A. Mithat' ı n kız çocuk l arı
Yeni Osman l ı lar' ın, kel i menin dar an n ı n yetişti r i l mesi üzerine söylediği şu
lam ıyla, "pol itik" bir projeleri varken, c ü m ledir: "Her şeyde ifrat da fenad ı r,
altında ezen" Abdülhamit rejimini öze !ar, Moskoflar" la tanımlanan "dış düş
linde Ancien Regiıne'e yönelik bir devri manlar" bağlamında inşasına zemin ha
sabık yaratırken, diğer yandan da "zulme zırlayacaktır.
karşı halkın isyanı" olarak tanımlanan 10 Meşrutiyet rejiminin içselleştirilmesin
Temmuz "hareketi"nin de meşruiyet kay de Kanun-ı Esasi, 10 Temmuz "hareke
nağını oluşturur. Bu anlamda, II. Meşru ti"nin salt bir ayaklanma olarak kalma
tiyet'in siyasal "öteki"si, öncelikle içeri ması ve bir kanun düzeni çerçevesinde
de, en yakın siyasal geçmişindedir. Bal sunulmasında önemli bir işlev yüklenir.
kan Savaşları'nı izleyen d önemde ise, Hak ve özgürlüklerin temel güvencesi
"her Müslüman Osmanlıya karşı birkaç olan Kanun-ı Esasi, toplumun etrafına çe
düşman hazırdır" söylemi, " ö teki"nin, kilmiş bir "emniyet suru"dur. 3 Öte yan
"Yunanlılar, Bulgarlar, Sırplar, Karadağlı- dan Kanun-ı Esasi'nin getirdiği yeni dü-
i l . M E Ş R U T I Y E T V E V A T A N D A Ş I N " I C A D " I
tefrit de". Çoğun l ukla gelenekçi (mü larını bize sunar: "Naci maarif-i şarki
min ve muvahhid bir edip), zaman za ye meydan ı n ı n nas ı l bir şehsuvar-ı ye
man da Atatürk i ktidarı n ı göremeden ganesi i se, B e ş i r Fuad d a h i m a a r i f- i
vefat etm i ş b i r Kema l i st olarak n i telen garbiye meydan ı n ı n öyle b i r şehsuvarı
d i ri len A. Mithat i ç i n , oğlu Dr Kam i l ol masıyla, Naci'ye maarif-i garbiye i l e
Yazgıç, babası n ı n z i h n iyetine b i r teş de i ştiga l i n as ı l tavsi ye ve icbardan
h i s koyamad ı ğ ı n ı, i l le b i r teşhis koy hali kal mam ış isem, Beşir Fuad'a dahi
m a k gere k i rse l i be r a l m u h afazakar maarif-i şarkiye ile iştigal tavsiyes i n i
olarak tan ı mlayabi leceğ i n i söyler. Ya öylece icbar derecesi n e vard ı r ı rd ı m" .
şad ı ğ ı dönemde zaman ı n ı n birbirine A. Mithat' ı n arad ığı, Osman l ı l ı ğ ı n ı
en " z ı t" f i k i r l i i n s a n l a r ı n ı etrafı nda reddetmeden Batı l ı l aşa b i l m e n i n for
toplayabi l m i ş o lması, yazı n h ayatına m ü l üydü. Ayn ı arzu, yıl lar son ra A. H .
verd iği önem kadar h i ç bir fikirde "if Tan p ı nar' ı n yazacağı " H u zu r" roma
rata ve tefrite" kaçmamaya özen gös n ı nda M ümtaz karakterin i n z i h n i nden 1 73
teren karakterinde de aranmal ıd ı r. Sa geçecek olan "Ya hep, ya hiç. Hayır,
h i b i olduğu "TercCıman-ı Hakikat" ga her şeyden b i raz" c ü mlesinde de gö
zetes i n d e Mua l l i m N a c i ve i l k Türk r ü l eb i l i r. Ancak, Tan p ı n a r, i l k lerden
materyal isti olarak a n ı l acak olan Beşir o l m as ı , h a l ka okuma a l ı şkan l ığ ı ka
Fuad ayn ı dönemde yazarlar. N e A. zand ı rmas ı gibi gerekçe lerle A . M it
Mithat için bu yazarlar sadece gazete hat' ı takdi r etse de ona kendi adın ı ve
sinde çalışan m uharrirlerd i r, ne de bu recek kadar yakın olan Mithat Paşa'ya
yazarlar için A. M ithat s ı radan b i r ga para için i hanet ettiği n i d üşünür. Tan
zete patronud u r. B e ş i r Fuad A. M it pınar, " 1 9 . yüzyı l Türk Edebiyatı Tari
hat'a, i ntiharın ı n arifesi nde son mek h i"nde, A. M ithat' ın "bin l i k banknota
tubunu ona h i taben yazacak ve mek dayanamad ı m" ded i ğ i n i rivayet etse
tubuna "Ey Hakim" d iye başl ayacak de, bu i h a n et i n arkasında, gerçekte,
kadar saygı duyar. A . Mithat, dönem i " h u zu ru a rayan esnaf z i h n iyet i " n i n
içerisinde adeta yok say ı l m ı ş bu s ı ra yattığ ı n ı iddia eder.
d ı ş ı i n t i h a r hakkında yazd ı ğ ı kitapta Mua l l i m Naci'ye yaz d ı ğ ı b i r mek
b i r yandan B e ş i r F u a d ' ı n i nt i h a r ı n ı n tupta " B i r d a k i kam boş geç s i n i ste
nedenlerini anlatmaya çabalarken, d i m e m . Ç a l ı ş m ay ı ve o n u n m ü kafatı
ğer yandan z i h n i ndeki sentezin ip uç- olan kazancı pek severim . Yaz ı p, çi-
mik "öteki"si olan girişimci gayrimüslim "Vatan-ı Osnıani asırlardan beri anasır-ı
vatandaşla hesaplaşır. Osnıaniye arasmda iıııtidad eden bir işti
Meşrutiyet'in "makbul vatandaş"ı, aynı rak ve ittilıat ile teşkil etnıiştir. Vatan-ı
zamanda toplumsal ve kamusal alandaki Osnıani 1111111m nıillet-i Osmaııiyeııin sa
davranışlarını "medenilik" çerçevesinde lıiıı old11ğ11 memalilıin lıaffesidir. "1 0
denetleyen bireydir. Özel alan geleneksel
"Vatan"ın bu çerçevede temsili Fransız-
"hürmet-muhabbet" denklemine terk edi
vari bir ulus ve yurttaşlar cemaati anlayı-
lirken, Il. Meşrutiyet'le birlikte sınırları gi
şına da zemin hazırlar. Ali Seydi, Kızlara
derek genişleyen "umuma mahsus" alan
Mahsus Terbiye-i Ahlakiye ve Medeni-
larda (sokak, işyerleri, toplu taşıma araçla
ye'de "vatan"ı bir "mesken-i umumi" , va
rı, parklar, kahvehaneler pastaneler) me
tandaşları ise, "o meskenin, o hanenin sa-
deni olmanın ölçütü olarak sunulan "ge
kinleri. .. Birbirinin can ve menfaat karde-
çimlilik" (sociabilite) biçimleri öğretilir.
şi" 1 1 olarak tanımlarken, Hakkı Behiç,
Bireyin her düzeyden çevresi ile nezaket ve
Malumat-ı Medeniye ve Ahlakiye'de va-
görgü kuralları çerçevesinde ahenkli bir 1 77
tandaşlığı, ortak geçmiş, çıkar birliği ve
birlikte yaşama biçimini kurmasını sağla
ortak gelecekle temellendirir. 1 2
yacak standart davranış kodlarının telkini,
Bu yaklaşım büyük oranda Malumat-ı
aynı zamanda vatandaşlar cemaatinin top
Medeı:ıiye kitaplarının yayımlanma tari
lumsal ahenginin de güvencesidir.
hiyle yakından ilgilidir. Hemen tümü
Meşrutiyet vatandaşından beklenen, dav
1 908- 1 9 1 2 tarihlerinde yayımlanan ki
ranışlarını aklın rehberliğinde düzenleyen
taplarda özellikle Balkan Savaşları erte
"ferd"e dönüşmesidir. Doğru ve yanlış dav
sinde hız kazanacak olan Türkçü-milli
ranışlar, sevap-günah ikileminin sınırlarını
yetçi ideolojinin bütün unsurlarına he
aşarak akla uygunlukla temellendirilir. Zira
nüz rastlanmaması, yayın öncesindeki
Ahmet Cevat'ın ifadesiyle "hür olmak akla
kaleme alma süresi ve Maarif Nezareti'
tabi olmak demektir". 9
tarafından 1 9 1 1 öncesi kabul edilen müf
redat programına uyma zorunluluğuyla
MEŞRVTIYET VATANDAŞLIGININ açı klanabilir.
MlLlTAN CEPHE51: VATANSEVERLiK Bununla birlikte Malumat-ı Medeniye
Malumat-ı Medeniye kitaplarında "va kitaplarında yer alan sözleşmeci Osmanlı
lık kimliği kimi zaman "kurucu ulus" an
tan"ın temsili , yeni siyasal özne "vatan
daş"lığın ve onun romantik milliyetçi cep layışına gönderme yaparak Türkçü-milli
hesini oluşturan vatanseverliğin inşasında yetçi ideolojiye kapı aralar. Doktor Ha
önemli bir yer tutar. Kitaplarının yayım zık'ın 1 9 1 2 tarihli Malumat-ı Medeniye
lanmaya başladığı 1 9 l l'den 1 9 1 8'e giden ve A h l a kiye ( ikinci Kısım) k i tabında
Türkler, yalnızca "Devlet-i Osmaniye'nin
süreçte "vatan"ın ortak aidiyetin fiziksel
çerçevesi olarak temsili, bir yandan kitap müessisi" olmakla kalmaz, aynı zamanda
yazarlarının ideolojik tercihleri, diğer yan Cumhuriyet döneminde de örneklerine
dan da sıcak savaş koşullarının belirleyici sıkça rastlanacak olan bir "benzersizlik"
liğinde farklı ve zaman zaman da birbirine söylemiyle özcü niteliklerle donatılır:
rakip okumalara zemin hazırlayacaktır. "Dünyadalıi bütün nıi lletler içinde eıı saf,
Ahmet Cevat'ın rüştiyelerde okutulmak en temiz yürekli, en cesur ve en hamiyetli
üzere hazırladığı 1 9 1 2 tarihli Mektepte Tarlı/erdir. (. ..) Türkler altıyiiz sene evvel
Malumat-ı Ahlakiye ve Medeniye Dersle bir lıülıümet tesis ettilıleri zaman illı mü
ri'nde "vatan", tüm Osmanlıların sakin ol essisin nanıına ona Osmanlı demişlerdi r.
duğu siyasal sınırların ifadesidir: Ş11 halde Tıirklülıle Osmanlı birdir. Yalnız
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
Türkler arasında bulunan ve Tarh hühü Hem de devletin hal-i hazırı değil, bundan
metine tabi olan diğer birtahım havimler evvel lıi hali de vatandır: Bosııa'da, Anıa
vardır ki, Osmanlılık namı bunlara hadar vutluh'ta, Selanih'te, Yaııya'da, Girit'de,
da şamildir; Tarizlerle beraber bunların G ünı ülcine'de, Fil ibe'de, Romanya'da,
hepsi Osmanlı milletini, Osmanlı Devleti Kaflıasya'da, Mısır'da, Bingazi'de, Trab
ni teşlıil ederler. Bu lıaçalı milliyetlerden lusgarp'ta, Tıınus'ta, Cezayir'de milyon
sonra hepsini tahdid eden büyüh bir milli larla nnislimanlar vardır lıi onlar bizden
yet vardır ki o da Osmanlılı/ıtır. (.. .) ayrıldıkları için nıülıedderdirler; muta
zarrır oluyorlar, en mıılıaddes halıların
Bana sorsalar evvela Osmanlı sonra Tıir
dan bile mahrum bulunuyorlar; tehmil o
lı üm der i m . Osm a n lı t ebas ından bir
mıis lıimanlar bizim diıı lıardeşlerimiz,
Arap, bir Arnavut, bir Rum veya Ermeni
memlehetleri de vatanımızdır, vatamını
ye sorıılsa onlar da evvela Osmanlı ve
zm esarette inleyen hısmıdır. (. . .)
sonra Arap, Arnavut, Rum, Ermeni ol
duklarını söylerler, söylemelidirler de. Demelı hi bizim sevgili vatanımız ilıi hı
1 78 Fransa, Almanya, Ingiltere vesair bütan sımdır: 1- Hıir ve müstalıil vatan; 2- Esir
milletler hep böyle teşlıil etmişlerdir. vatan. (. . . )
Küçük k üçük mi lletler birbirlerine olan Bizimle esir vatandaşlar arasmda tarihi
münasebat ve ihtiyacmdan dolayı birbir rabıtadan başlıa dini ve lisani rabıtalar
leriyle birleşe birleşe büyüh bıiyüh millet da vardır: cıimleıniz elhamdüllah müslıi
ler teşhil etmişlerdir. lşte büyülı Osmanlı manız; ( ... ) Lisani münasebat ise bunlar
milleti de Türk, Arnavut, Kürt, Rum, Er dan da aşağı değildir; bir here büyülı lııs
meni, Yahudi, Bulgar, Laz, Çerkes gibi mının lisam bizim gibi Osmanl ı Tıirhçe
birtakım küçüh milletlerin ittihat ve imti sidir. Mamafih Arapça lwnuşanlarla da
zacıyla vücuda gelmiştir. mıinasebat-ı lisaniyemiz vardır; çünlıü
bizim de ulemamız Arapça'y a valı ıftır.
Bir m illet aynı kanuna tabi olan birçok
Arapça Kııran ve hadis lisanı olduğundan
kavim veya birçok i nsanların heyet-i
umum müslümanlar arasmda müşterelı
mecmuundan ibarettir. Umumi olan itti
tir. (. ..) Bu rabıtalar birleşerelı vatan teş
hat yapıldıktan sonra onun altmda diğer
lıil ederler; (...) Istihbalde o memleketler
ufah milletlerin ehemmiyeti yoktur. Çüıı
istirdad olunacalı; esir lıardeşler esaretten
hü herkesin, umumun mucip-i saadet ve
lmrtarılacalıtır. "14
selameti olan nokta bu değildir. Büyülı
millettir, Osman/ılıktır. "1 3 B öylece 1 1 . Meşrutiyet vatandaşlığı ,
Cumhuriyet vatandaşlığının iki damarını
Dış konjonktürün belirleyiciliğinde bi
yaratır. Fransızvari siyasal ulus ve vatan
çimlenen vatan kavramı, yine Ahmet Ce
daşlık a nlayışıyla Almanvari organik
vat tarafından iptidailer için ilk kitabından
ulus yaklaşımın eşzamanlı birlikteliği, il.
10 yıl sonra, 1 922'de yayımlanan Musaha
Meşrutiyet okullarında öğrenim görmüş
bat-ı Ahlakiye, Sıhhiye, Medeniye, Vata
Cumhuriyet eğitimcilerinin ileriki yıllar
niye ve lnsaniye'de "ittihad-ı anasır"cı ide
daki belli başlı açmazını oluşturacaktır.
olojinin mutlak iflası ve parçalanmışlığın
Bu arada sıcak savaş koşullarının etkisi
ürünü olan irredentacı bir "esir vatan" an
ve geç milliyetçiliğin alelacele kotarmak
layışında kendini ifade eder:
zorunda kaldığı "vatan" anlayışı, vatanse
"Ehseriya (vatan) helinıesinden doğduğu verliğin tanımını da Cumhuriyet dönemi
muz şehir, sancah veya vilayet anlaşılır. ne ve oradan da günümüze gelen bir "ola
Halbuki vatan ondan peh daha vasidir. ğanüstü hal vatanseverliği" boyutunda be
Vatan mensup olduğumuz tehmil devlettir. lirleyecektir. Vatanseverliğin en yüce dışa-
i l . M E Ş R U T 1 Y E T V E V A T A N D A Ş I N " 1 C A D"1
vurumu olarak kabul edilen "hakk-ı haya tan öteye gidemeyecektir. Azınlık ve ya
tını vatan uğrunda feda etme", nekrofil bir bancı okullarının statüsünü düzenleyen
dayanışma duygusuna zemin hazırlaya 1915 tarihli Mekatib-i Hususiye Talimat
caktır. Böylece ll. Meşrutiyet'ten günümü namesi'nin 6. maddesiyle resmi dil Türk
ze gelen süreçte bürokratik milliyetçiliğin çe'den başka dillerde eğitim verecek özel
başat söylemi olan "vatan tehlikede" mo okullarda Türkçe, Osmanlı tarihi ve Os
tifi, vatanseverliğin öncelikle kan bedeli manlı coğrafyasının zorunlu dersler kap
(askerlik yükümlüğü) temelinde tanım samında yer alması ve bu derslerin Türk
lanmasına yol açar, vatandaşlık görevleri öğretmenler tarafından Türkçe olarak ve
nin ilk hanesine askerlik hizmeti yazılır. rilmesi zorunluluğunun getirilmesi ise,
Ö te yandan "vatan tehlikede" söylemi, meşrutiyet kadrolannın akıntıya karşı kü
Meşrutiyet'ten günümüze gerçek ya da rek çekme çabası olarak kalacaktır.
kurgusal iç ve dış düşmanların icadında II. Meşrutiyet vatandaşlığından Cum
önemli bir işlev yüklenir. huriyet yurttaşlığına devredilen "sürekli
11. Meşnıtiyet'in vatandaşlar topluluğu lik unsurları", büyük ölçüde ll. Meşruti 1 79
nun inşasında okula yüklediği rol, düalist yet eğitimcilerinin zihinsel ufuklarını lll.
eğitim sisteminin yanı sıra bir dizi başka Cumhuriyet Fransa'sına çevirmiş olmala
unsurun da yardımıyla başarısız bir giri rından kaynaklanmaktadır. 11. Meşruti
şim olarak kalacaktır. Tanzimat'tan itiba yet'in eğitimci ve kitap yazarları, ulus
ren sayıları giderek artan cemaat ve ya devlet yurttaşlığını, ulus-devletin yoklu
bancı okullarının varlığı ve 1869 Maarif-i ğunda inşa etmeye çalırlar. Cumhuriyetçi
Umumiye Nizamnamesi uyarınca Müslü radikalizm ise, bir yandan i l . Meşruti
man ve gayrimüslim çocukların ayrı ayrı yet'in "katılımcı-sivil vatandaşlık" vurgu
sıbyan ve rüştiye okullarında öğrenim sunu, ulus-devlete bütünüyle sadakat ve
gördükleri dikka te alınırsa, vatandaş aidiyetin ifadesi olan militan yurttaşlığa
lık/vatanseverlik bilincini geliştirmeye yö doğru zorlayacak, diğer yandan da Balkan
nelik olarak müfredat programına konu Savaşı sonrası güç kazanan Türkçü-milli
lan bu derslerin, Ortak Osmanlılığın kim yetçi ideolojiyi, ve onun ulus tasavvuru
liği etrafında bir bütünleşme sağlaması nun organik-etnik boyutunu bürokratik
hedefi, paleatif bir çözüm arayışı olmak- milliyetçilikle harmanlayacaktır. O
D İ P N OTLAR
Ahmet Saki, Tedrisat-ı Medeniye ve Ahlak-ı iç- 9 Ahmet Cevat, Mektepte Mal umat-ı Ahlakiye
timaiye, Osmanlı, 1 909, s.7. ve Medeniye Dersleri, Kitaphane-i lslam ve As·
2 Sabri Cemil, Ameli Fenn-i Tedris, Kosova Mat- keri, Dersaadet. 1 327, s. 206.
baası, 1 908, 87-89. 1 0 Ahmet Cevat, Mektepte Malumat-ı Ahlakiye
3 Doktor Hazık, Malumat-ı Ahlakiye ve Medeni- ve M ed eniye, Kitapha ne-i lslam ve Askeri,
ye, ikinci kısım, s. 89. 1 327, s. 1 8 1 .
4 Ahmet Saki,age .• ss. 77-78. 1 1 Ali Seydi, age .• s. 59.
5 lsmail Cezmi, Malumat-ı Ahlakiye ve Medeniye 1 2 Hakkı Behiç, Malumat-ı Medeniye ve Ahlakiye,
Dersleri, s. 106. ikdam Matbaası, Dersaadet, 1327; ss. 1 35-1 36.
6 'Ahmet Saki, age .. s.89. 1 3 D r . Hazık, Malumat-ı Medeniye ve Ahlakiye,
7 Ali Seydi, Kızlara Mahsus Terbiye-i Ahlakiye ve ikinci Kısım, Kasbar Matbaası, 1328, ss. 35-36.
Medeniye, Kısm-ı salis, s. 57. 1 4 Ahmet Cevat, Musabahat-ı Ahlakiye, Sıhhiye,
8 Doktor Hazık, Malumat-ı Ahlakiye ve Medeni· Medeniye, Vataniye, insaniye, Kitaphane-i Is-
ye, ikinci Kısım, ss. 49-50. lam ve Askeri, lstanbul, 1 338, ss. 73-74.
jön Türk Dönemi
Türk Milliyetçiliği
MASAMI ARAi
çen Türkler arasındaki farkı yakalaya Türk döneminin ilk milliyetçi örgütü ol
mazlar. lkinci gruptakiler, Osmanlı lmpa duğu için değil, aynı zamanda Osmanlı
ratorluğu'na göçmeden önce Çarlık yöne lmparatorluğu sınırları içindeki ve dışın
timinden kurtulmaya yönelik milliyetçi daki Türkleri bir araya getirdiği için de
hareketlere önderlik etmişlerdi. Osmanlı üzerinde durulmaya değer.
Imparatorluğu'nda ise, çokuluslu impara Akçura Türk Derneği'ni, lstanbul'a gel
torluğun çeşitli uyruklarından bir sözde dikten hemen sonra ziyaret ettiği iki ünlü
ulus devlet kurmayı amaçlayan çekici bir Türkolog, Necip Asım (Yazıksız, 1 8 6 1 -
Osmanlı ulusu fikri vardı. Türk milliyet 1 935) v e Veled Çelebi (lzbudak, 1 869-
çiliğinin iki boyutu vardı: Osmanlı Türk 1 950) ve milliyetçi eğilimli önde gelen
leri arasında uzun süredir kaybolmuş bu başka aydınlarla birlikte kurmuştur.
lunan bir ulusal Türk kimliği arayışı ve Nizamnamenin ilk maddesi derneği
bilinçlenen Türkler tarafından toplumsal bütünüyle bilimsel bir kuruluş olarak ta
birliğin kurulması ve güçlendirilmesi. Ilk nımlamaktadır. ikinci madde, derneğin
özelliği bütün milliyetçiler paylaşıyordu. amacını, Türk diye anılan bütün kavimle- 1 81
Ancak, Ziya G ökalp ( 1876-1924), 1 923'te rin geçmiş ve bugünkü eserlerini, yaptık-
Türk milliyetçiliğinin hedefleri olarak, üç larını ve durumlarını araştırmak ve ortaya
ilke sayıyordu: Türkiyecilik, Oğuzculuk çıkan sonuçları bütün dünyaya yayıp ta-
(Türkmencilik) ve Turancılık. Bağımsız nıtmak diye ifade eder; ayrıca, maddeye
lık Savaşı'ndan sonra bile ilkeler bu denli göre, dernek Türk dilinde bir reform ger
değişik olduğuna göre, 20. yüzyılın ba çekleştirmeye çalışacaktır. Demek ki der-
şında milliyetçiliğin ikinci cephesini çok nek, en azından başlangıçta ve kısmen,
dikkatli incelememiz gerekir. Akçura'nın 1904 makalesindeki (Üç Tarz-
Milliyetçilerin bu iki grubunun görüş ı Siyaset) "Türklerin birliği" ( " tevhid-i
lerini anlamanın en iyi yolu, yayınladıkla Etrak") fikrini benimsiyordu.
rı dergileri incelemektir. Bu yazıda, dört Derneğin politikasını açıklayan önemli
önemli dergi incelenecektir: Türh Derne yazılardan "Türk Derneği Beyannamesi" ,
ği, Genç Kalemler, Türk Yurdu, lslclm Mec Kanun-ı Esasi'yi "Osmanlıların hürriyet
muası. ve ittihadının beratı" diye niteleyerek şu
noktayı vurgular: Millet-i Osmaniye soyu
TÜRK DERNEGI
ve etnik kökeni ile haklı olarak övünç
duyan çeşitli unsurlardan oluşmuş olma
Yusuf Akçura, Jön Türk Devrimi'nden sına rağmen, bu 'millet'e mensup herkes,
dört ay sonra Kasım l 908'de lstanbul'a Türklerin bir ürünü olan, memleketi ve
yerleşmiştir. Özellikle 1 905 Rus Devri insanlarını birbirine bağlayan ve birleşti
mi'nden sonra, çarlık yönetiminde Müs ren bir kuvvet (kuvve-i lusukiye) olan
lüman Türklerin hakları için zorlu, ama Osmanlı Türkçe's inin bütün Osmanlılar
sonuçsuz bir mücadele yürütmüştü (Ak arasında yayılması gereğini kabul etmeli
çura'nın lstanbul'a gelmeden önceki faali dir. Bu, Yusuf Akçur�nın 1904 makale
yetleri i çin Georgeon, 1 98 1 : 1 2-40 ve sinde reddettiği Osmanlı milleti siyaset
Zenkovsky, 1960 (2. baskı 1970 ] : 38-54). tarzıyla aynı görüştür. Gerçek kurucusu
N ihayet, 1908 Temmuz'undan beri basın Akçura olan derneğin beyannamesinde
özgürlüğünün sağlandığı Osmanlı Devleti 'millet-i Osmaniye' terimi bile bulunmak
başkentine göç etmeye karar vermişti. Ay tadır. Beyanname, Osmanlı Türkçe'sinin
nı yılın sonlarında, milliyetçi harekete ye genellik kazanamadığı kabul ediyor, ama
ni bir güç arayışıyla, Türk Derneği adıyla o sıralarda yaygın bir fikir olan Türk
bir örgüt kurdu. Bu dernek, yalnız Jön çe'nin öğrenmesi zor bir dil olduğu iddi-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
asını reddediyordu. Bu iddiayı kesin ola etkinlikleri yeterli düzeyde değildir. Ak
rak çürütmek için, dilin esasını araştır çura'ya göre, verimli sonuçlar elde etmek
mak gerekliydi. Nitekim derneğin kuru için aralarında bağlantı olması gerekir,
luş gerekçelerinden biri budur. dernek de bu amaçla kurulmuştur. Akçu
Dernek için acil görev, Osmanlı Türkle ra'nın yazısında kriz bilinci çok daha
ri arasında uzun süredir unutulmuş olan köklüdür. Akçura, açıkça, Batı emperya
Türk kimliğini uyandırmaya çalışmaktı. lizmiyle karşı karşıya bulunan geniş
Kuşkusuz, söz konusu Beyannamede Türklük alemini düşünmüştür. Büyük
Türklerin birliği de savunuluyordu. An bir ihtimalle, Avrupa'nın hakimiyetini
cak, birliğin hedefi Osmanlı Türkleri'ne önlemek için Türklerin birleşmesi gerek
bir yarar sağlamaktı. Öte yandan, bu ya tiğine inanıyordu.
rar ticari ve sınai olarak tanımlanmıştı; Tıirlı Derneği dergisinin analizi, Türk
Osmanlı Türk milliyetçilerinin sosyoeko lük üzerine araştırmalar yapılmasını ve
nomik konulardaki ilgisizliği gözönüne bu araştırmaların sonuçlarının yayım
1 82 alınarak, bu fikrin göçmenler veya Tatar lanmasını amaçlayan derneğin politika
lardan çıkmış olduğu düşünülebilir. sına uygun olarak, derginin çeşitli Tür
Beyannamenin yam sıra, bir başka ma koloji incelemeleri yayımladığını göster
kale de derneğin amacını açıklamaktadır. mektedir. Bu incelemelerde ortak bir he
"Türklüğü Bilmeli ve Bilişmeliyiz" başlı def bulunmadığı görülmektedir. Üstelik,
ğını taşıyan makalenin Yusuf Akçura ta derneğin beyannamesi dahil, Osmanlıla
rafından yazıldığı kabul edilebilir. Derne rın yazılarının büyük bir kısmı, çeşitli
ğin gerçek kurucusu ve genel sekreteri etnik gruplardan oluşan 'Osmanlı mille
olan Yusuf Akçura, başlığı Türk Derne ti'nin birliğini sağlamak için dilin sade
ği'nin sloganı sayılabilecek bu yazıda leşmesi konusu üzerinde durur. Osmanlı
derneğin kuruluş nedenini açıklamaya Türkçe'si, Osmanlı lmparatorluğu'ndaki
çalışır. Dünya politikası üzerinde büyük unsurları birleştirecek en etkili araç ola
bir etki yapan bir politik düşünüş tarzı rak görülüyordu. Osmanlı vatanseverli
nın, yani 'milliyet ve ırkıyet fikirleri'nin ğinin büyük etkisini taşıyan bu yazıların
ele alınmasıyla başlanan yazıda, Akçura, yanı sıra, bazı yazılar ve şiirler ise, Os
"Türklüğün en kavi ve en medeni kısmı" manlı Türkleri ve Orta Asya'dakiler da
olan Osmanlıların ulusal kimliklerini h i l bü tün T ü rklerin geçmi ş teki ve o
unuttuklarına işaret eder. Mekteb-i Ali günkü birliğini ileri sürüyordu. Bunların
ye'den mezun olan genç aydınlar bile, en yazarlarının çoğu Orta Asya kökenliydi.
eski medeniyetin -Mısır medeniyetinden Derginin amaçlarında beliren farklılık,
bile eski- Turan halklarından biri , yani derneğin kuruluş koşullarından kaynak
Sümerler ve Akatlar tarafından yaratıldı lanıyordu. Yusuf Akçura, çarlık yöneti
ğını bilmedikl erini yazar. Bu yüzden, mindeki bütün Müslüman-Türk halkla
Çin'den Tunus'a, Buhara'dan Sudan'a As rın birleşip bu yönetimden kurtulmasını
ya'nın ve lslam dünyasının gerçek hü hedefleyerek, Osmanlı lmparatorluğu'na
kümranları olan Türkler, Avrupalı millet milliyetçi düşünceyi getirmişti. Diğer ta
lerin boyunduruğuna girecektir. Bunun raftan, lstanbul'da, II. Abdülhamit dev
ve yokoluşun önüne geçmek için Türkler rinden beri araştırmalar yapan birçok
Türklüğü öğrenmelidir. Almanya, Maca Osmanlı türkolog vardı. Bu türkologlar
ristan ve Rusya gibi bazı Avrupa ülkele için Osmanlı uyruklarının birliği verili
rinde Türkoloj i çalışmaları hızla sürdü bir durumdu.
rülmektedir, kimi Türkler de bunları iz Akçura ve Rusya'dan gelen ya da halen
lemeye başlamıştır. Ne var ki, Türklerin Rusya'daki diğer milliyetçiler Tarlı Deme-
1 83
gı dergisinde düşüncelerini istedikleri gi yıya kadar giriş yazısı olarak bulunan "Si
bi yazamıyorlardı. Bu açıdan, Türki halk yasi N o tlar" yerine, Kazım N ami'nin
ların birliğini savunan ateşli şiirin ve Çu "Türkçe mi, Osmanlıca mı?" başlıklı bir
vaşlar üzerine yazının derginin son sayı yazısı yayımlanır. Osmanlıca'nın sadeleş
sında çıkmış olması hayli ilginçtir. Bu sa tirilmesini ve arılaştırılmasını savunan,
yıdan aylar sonra Tarh Yurdu dergisi ya dilde milliyetçiliğin organı diye tanınan
yınlanmaya başlayacaktı. Yeni dergide, Genç Kalemler'de Türk dili üzerine ya
Akçura, Ağaoğlu Ahmet gibi Rusya göç yımlanan ilk yazı budur.
menleri aktif biçimde fikirlerini savunabi Kazım Nami'nin dil sorununa bakışı ol
lecekti. dukça tutucudur (Kazım Nami, "Türkçe
lstanbul'daki faaliyetlerden ayrı olarak, mi, Osmanlıca mı? " , Genç Kalemler, 1/4,
hemen hemen aynı zamanda Selanik'te s. 132-133 , 1 36). Yazar, önce Osmanlı
başka bir hareket ortaya çıkacaktı. Bu ha ca'nın o günkü durumunu açıklar ve ka
reketin yayın organı Genç Kalemler'di. bul eder, sonra da bu dilin özünün kesin
likle Türkçe olduğunu ileri sürer. Dolayı
sıyla, Arapça ve Farsça unsurları atma,
GENÇ KALEMLER
Osmanlıca'nın mevcut durumunu eleştir
1 9p8 devriminden sonra, Osmanlı lttihat me söz konusu değildir. Genç Kalemler'in
ve Terakki Cemiyeti'nin (bundan sonra -daha sonra yayımlanacak- ikinci cildinin
lTC) üyelerince çıkarılan Hıisn ü Şiir in ' yöneticileri, Arapça ve Farsça kelimelerin
ardılı olduğu izlenimini uyandıran Genç atılmasını, yani Osmanlıca'nın 'Türkleşti
Kalenıler'in dönüm sayısı 4. sayıdır. O sa- rilmesini' savunacaklardı, oysa Kazım Na-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K I M 1
mi yabancı dillerden kelime ve kural alın gerçekte, bir Türklük hazinesiydi. Ona
masına karşı değildi, çünkü, ona göre, göre 'milliyet', siyasete ilişkin bir konuy
bunlar Türkçe'nin özgünlüğünün kaybol du; 'kavmi' ni telik taşıyabilecek şeyler
masına yol açmıyordu. Kazım Nami, 'Os yalnızca dil ve edebiyattı. Böylece, yaza
manlılık' ın aslında Türkler tarafından rın sıkıntılı durumunu anlayabiliriz:
oluşturulmuş politik ve toplumsal bir Kültür alanında Türklük bilincine sahip
gerçeklik olduğunu, ama artık, kendi dil ti, diğer taraftan politik ayrılıkçılığı red
leri ve edebiyatları olan gayrimüslim un dederek Osmanlı lmparatorluğu'nun bir
surlar bir yana bırakılırsa, imparatorluk liğini arzuluyordu. Bu karmaşık bakış
sınırları içindeki herkesin ortak bir özelli açısının sonucu şudur:
ği haline geldiğini yazar. "Türkçe Osmanlı milletinin resmi lisa
Osmanlıca'ya girmiş Arapça ve Farsça nı olmakla içtimai ve kavmi mahiyetinin
tamlamaların, çoğulların ve edatların den tecrid olunamaz ! " ( ? , "Yeni Lisan",
atılması açısından Genç Kalemler'e daha Genç Kalemler, II/2, s. 28). Türkçe'yi im
1 84 sonra Ali Canip, Ömer Seyfettin vd. ara paratorluktaki diğer etnik gruplara zorla
cılığıyla hakim olan görüşler bu görüşle kabul ettirme fikri bu noktadan yalnızca
ri kuşkusuz özleştirmeci ve milliyetçiydi. bir adım uzaktadır.
Öte yandan, halkın dilinde yerleşmiş O sırada yirmi bir yaşında bir genç olan
Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin bı Köprülüzade Mehmet Fuat -Fuat Köprü
rakılması yolundaki görüşleri ise, Cum lü ( 1 890- 1966)- Genç Kalemler'in savun
huriyet devrindeki pek çok eski ve kulla duğu 'yeni lisan'ı sert bir şekilde eleştir
nılmayan kelimeyi dirilten özleş tirme miştir. Dergi doğal olarak bu eleştiriye
hareketinden, hatta lstanbul'daki Türk karşılık vermiştir. Özellikle üçüncü ciltte,
Derneği'nin kimi üyelerinin görüşlerin ona karşı yazılar gittikçe sertleşmiş, Köp
den farklıdır. Demek ki, can alıcı önem rülü'nün eleştirilmesi neredeyse derginin
taşıyan nokta şudur: Genç Kalemler'in çıkış nedenlerinden biri haline gelmiştir.
kurucu üyelerinin önem verdikleri Türk Bu oldukça garip bir durumdur, çünkü
milletinin uzun ve eski tarihi değil , o 1 9 1 2'nin sonundan itibaren, Genç Kalem
günkü halktı. ler'in edebiyat cephesinde en önemli ismi
Ömer Seyfettin'e göre, Osmanlı lmpa Ömer Seyfettin'in edebi eserleri ile Fuat
ratorluğu'nu kurtarabilmek için halkın Köprülü'nün makaleleri Türk Yıırdıı dergi
anlayabileceği yeni bir dil gerekliydi. O sinde birbiri ardına yayımlanmaya başla
'yeni lisan'ı yalnızca edebi bir konu de yacaktır. Üstelik, Köprülü türkoloji üzeri
ğil, aynı zamanda Türklerin hayatlarıyla ne bir otorite olarak dünya çap.ında tanı
ilgili genel bir konu olarak sayar. J ön nacaktır.
Türk devrimini "kılıçla yapılan inkılap" Tartışma, Genç Kalemler'in ikinci cildi
diye niteler ve bu devrimden sonra, ka n i n yayı n ı n d a n bir ay s o nra , Mayıs
lemle yeni bir devrim yapılması gerekti 1 9 1 l'de Servet-i Fıin ıı n'da Köprülü'nün
ğini ileri sürer, bununla, muhtemelen, "Edebiyat-! Milliye" yazısının basılmasıy
kafa yapısında ve daha genel olarak top la başlar (Köprülüzade Mehmet Fuat,
lumsal bir devrimi kastetmektedir. Ona " E d eb iya t-ı M i lliye " , Servet -i F ü n ıı n ,
göre, yeni devrim henüz gerçekleştiril XLl/ 1 04 1 ) . Köprülü, b u yazısında, Genç
memiştir. Kanıt olarak, Anadolu'nun ha Kalemler'in ileri sürdüğü o günkü edebi
raplığını gösterir. B u , açıkça, yazarın yatın 'milli ruh'tan yoksun olduğu şeklin
milliyetçi duygularını göstermektedir; deki iddiayı reddeder. " Irk" teriminin
Osmanlıların ihmal ettiği ve insanları dikkatsizce kullanımına karşı uyarıda bu
'eşek köylü' diye aşağılanan Anadolu, lunur: Bu kavram tek ve sabit bir anlama
J Ö N T Ü R K D Ö N E M i T Ü R K M I L L I Y E T Ç I L l ('; I
sahip değildir, coğrafi ve sosyal şartlara lunuyordu. Bu heyet, önemli saydığı pek
göre değişen bir içeriği vardır. Böyle bir çok Batı eserini, örneğin Spencer, Fouil
tezden çıkan sonuç, doğal olarak, Os lee, Taine vb. yazarların eserlerini 'yeni li
manlı Türkleri'ni Osmanlı imparatorluğu san'la tercüme etti. Ayrıca, 'yeni lisan'ı
dışındaki Türklerden ve eski Türk tari yaymanın en etkili yolu olarak okullarda
hinden ayırmaktı. Köprülü, uluslararası öğretil m es i n i tasarl a d ı l a r. B e l k i d e
ilişkilerin giderek kökleştiği ve sosyal lTC'nin politik nüfuzunu kullanarak, Se
şartların kozmopolit hale geldiği "günü lanik'te dört okuma kitabı ve iki imla ki
müzde" milli bir edebiyat olamayacağını tabı yayınladılar, Maarif Nezareti'nin iz
da sözlerine ekler. niyle bunları okullarda kullandırdılar
Bu görüşün, o günkü Osmanlı aydınla (Alangu , 1 9 68: 1 27) . Genç Kalemler'in
rı arasında epeyce taraftarı vardı, milliyet önde gelen yazarları hemen her gün bir
çilik pek yaygın değildi. Ne var ki, Genç ITC kulübünde buluşup, edebiyat ve fel
Kalemler bu görüşü görmezlikten gele sefe konularını tartışırlardı. Bu tartışma-
mezdi. Ali Canip, Yekta Bahir takma adıy ların sonuçları yalnızca Genç Kalemler'de 1 85
la hemen bir karşılık yazarak, Köprülü'yü yazı olarak değil, aynı zamanda ittihat ve
"ırk" terimini yanlış kullanmakla eleştirir. Terakki Mektebi'nde konferans olarak da
Temsil ettikleri kavramın "ırk" değil, "ka görülüyordu. Bu konferanslar, gerçekte,
vim" olduğunu bildirdi. Ona göre, kavim lTC'nin Ziya Gökalp'e verdiği önemli gö
ortak bir dil kullanan sosyal birim de revlerden biriydi. Bu görev; ITC liderleri-
mektir; dolayısıyla Osmanlı lmparatorlu nin duyduğu kaygılardan ötürü verilmiş-
ğu'nda yaşayan insanlar, 'ırk' grupları de ti. 1908'de politik bir devrim gerçekleştir-
ğil, 'kavim' gruplarıydı. Öte yandan yazar, mişlerdi kuşkusuz, ama ondan sonra kar
çapraşık bir biçimde, 'Türklük'ün bir soy şıdevrim ortaya çıkmış, ayrıca bir muha-
meselesi olmadığını ileri sürüyordu: lefet partisi kurulmuştu. Bu koşullarda,
"Birçok Çerkesler, Kürtler, Arnavutlar görevlerinin önemini kavrayabilecek, top-
ve melezler vardır ki Türklüğü ıslaha ça lumda ve zihniyette bir devrim yapabile-
lışıyorlar; çünkü biliyorlar ki Şark kavim cek yeterlikte gençlerin yetiştirilmesi on-
lerini Garb'ın istibdat ve i htikarından lar için önemliydi.
kurtaracak ancak Türk! üktür. " Genç Kalemler ile Jön Türkler arasında
'Türklük' yerine 'Osmanlılık' konulursa ki ilişki açısından, iki grubun da halka
tez anlamsızlaşmaz, tersine açıklık kaza önem verdiği göz ardı edi l m emelidir.
nır. Makale kozmopolit bir okur kitlesine Genç Kalemler, Arapça ve Farsça kelime
sesleniyor olsa da, 'Türklük' ile 'Osmanlı leri ve kuralları atarak, 'yeni bir lisan' ya
lık'ın birbiri yerine kullanılabilir olması, ratmak istiyordu. Hareketleri 'özleşmeci'
Osmanlı Türkleri'nin Türk milliyetçiliği diye adlandırılabilir kuşkusuz, ne var ki,
ni incelemek ve Köprülü'nün daha sonra halkın diline yerleşmiş yabancı kelimeleri
gerçekleşecek 'dönme'sini anlamak açısın atmaktan yana değildiler. Dahası, Batı
dan önemli bir ipucu sayılmalıdır. eserlerini 'yeni lisan'la tercüme e tme,
Genç Kalemler ile Jön Türkler, daha okuma ve imla kitapları hazırlama ve da
doğrusu ITC arasındaki ilişki yalnızca ğıtma çabaları, "maarifin ne olduğunu
resmi nitelikte değildi. Genç Kalemler'in bilmeyen" Anadolu halkına yönelikti.
yöneticileri, yalnızca bir dergi yayımla ITC halkı sık sık politik faaliyetlere ka
manın 'yeni lisan'ı yaygınlaştırmak için tılmaya yönlendirmişti, örneğin yabancı
yeterli olmadığına inanıyorlardı. Belki de rnalları boykot kampanyası açmış, ayrıca
Ziya Gökalp'in aracılığıyla, bir heyet oluş mitingler düzenlemişti. Niçin halka bağ
turdular, heyetin başında Enver Paşa bu- lanmıştı? Birincisi, ITC liderleri gelenek-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T l .Y E T ' I N B I R 1 K 1 M I
Darwinist damar kendini en açık bir bi· Türkçü Ömer Seyfettin) dilde
millileşınedeki 'pmformansıyla,
ç i mde " Beyaz L a l e" , "Tu haf B i r Zu Cumhuriyet nesrinin
l ü m", "Mehdi" gibi h i kayelerinde açığa kıırucufanndaıı olmuştur.
vurur. "Beyaz Lale" n i n Müslüman kat
l ia m ı n ı yöneten B u lgar komutanı, bir yok etmeleri gerektiğini, Osma n l ı lar' ın
m i l leti n yaşamak ve güç l ü ol mak için i ç i ne d üştü ğ ü m i l letlerin yaşamasına
d iğer m i l letleri yok etmesi gerektiğini izin verme hatası n ı tekrarlamayacakla
net bir biçimde savunur ve Bulgarların rı n ı söyler ve er geç m i l let olacak ve
da i lerde yaşamak istiyorlarsa Türkleri teh l i ke a rz etmeye başlayacak o l a n
hatırlatır. Çok sayıda Osmanlı aydınının Britanya'nın çeşitli etnik unsurların karış
dile getirdiği eleştiri, Akçura'ya göre, ye masından meydana geldiğini, bundan do
tersizdi, salt yüzeysel ve aceleci Batılılaş layı sadece ırk temel ine dayalı bir Türk
maya yönelikti. Akçura, kendi eleştirisin milleti düşünmeye gerek olmadığını ileri
de "siyasi ve idari Tanzimatçılık" diye bir sürmüştü. Öyleyse, Osmanlı lrnparatorlu
kavram kullanır ve bunun Osmanlı Türk gu'nda farklı etnik unsurlar da bir arada
leri'ne zararlı olduğunu ileri sürer. Bura tutulabilirdi. Ağaoğlu, Süleyman Nazif'e
dan, tartışma konusu olan şeyin Osmanlı karşı ustaca şunları savunur: Fransız mil
cılık olduğu sonucu çıkar. leti, kuşkusuz Latinler, G alliler, Gotlar ve
Tanzimat'ın iflasını ilan etmek için Os Franklar gibi birçok etnik unsurun karış
manlı mill eti siyasetini veya en azından masıyla oluşmuştu. Ancak, böyle bir karı
bu siyasetin asıl ilkesini, yani asimilasyon şım Osmanlılık için söz konusu muydu?
siyasetini terk etmek gerekliydi. Ağaoğlu, Osmanlı lmparatorluğu'nda altı
Ahmet Ağaoğlu da Osmanlı Tmparator yüz yıldır, ne unsurların karışmasının
l uğu'nda " tevhicl-i anasır" düşüncesini gerçekleştiğini ne ele bir Osmanlı vicdanı
eleştirmiştir. Süleyman Nazif, Ağaoğlu'ya oluştuğunu ileri sürer.
açık m ektubunda, Fransa, A lmanya ve Akçura da kendilerine yöneltilen, Os-
J Ö N T Ü R K D Ö N E M i T Ü R K M I L L I Y E T Ç I L I G I
çevirir. "Topuz"da, bağı msızlığını i lan l ı ş ı lacağı gibi hi kayec i m izin pragma
eden voyvod a n ı n beyn i n e Osma n l ı tizme hocas ı ndan daha yakın d u ruşu,
i m paratorunun hediye olarak gönder onu Gökalp'ten fark l ı kı lan diğer nok
diği topuzu müthiş bir biçimde indiren talard ı r. Söz ettiği m i z açı lardan Sey
Osma n l ı elçis i n i n güç ve cesaret gös fettin, aralarında Gökalp'le olduğu gi
terisi karşısında t ü m askerler dona ka- bi bir hoca öğrenci i l işkisi gel işmemiş
1 ı r. Böy l e l i k l e üç yüz k i ş i l i k Osman l ı o lduğu h a l de, Yusuf Akçura'ya daha
maiyeti voyvodan ı n dört b i n askerin i yakın durur.
esir al ı r. Bu h i kayelerdeki güç istemi Ömer Seyfettin'in hikayelerinin pek
Osma n l ı ' n ı n eski gücüne duyulan bir çoğu .dönem in Osmanl ı-Türk ayd ı n ı n ı n
özlemi içerir. Türk m i l l iyetç i l iğinin en yaşadığı, m i l l i bir burjuvazi yaratma is
bel i rgin karakteristikleri nden biri olan teği ile savaş sonunda ortaya çı kan ye
eski devi rlerdeki g ü c ü n restorasyonu ni zenginlere karşı duyulan şüpheci bir
isteği i lk edebi örneklerin i Seyfettin'le hoşnutsuzluğun meydana getirdiği ge
1 89
birl i kte verir. r i l i m i yansıtır. Devletin varl ığını sürdü
Yazar üzeri n d e k i h a k i m l iterat ü r, rebil mesi için güçlü bir burjuvaziye da
Seyfett i n ' i n çok b ü y ü k ö l ç ü d e Ziya yanması gerekt i ğ i n i kavrayan, ancak
Gökalp'in etk isi altında old uğu kan ı devlet el iyle geliştirilen bu yen i burju
sındad ı r. Ancak yukarıda anlat ı lan güç vaz i n i n spekülatif ve vurguncu davra
istemi vurgusu ve Sosyal Darwinist te n ışlarına tepki duyan ayd ı n l arın çel işki
mayül ler Seyfett i n ' i n d üşünce d ünya sini aynen yaşayan Seyfettin, bir yan
s ı n ı n tümüyle Göka l p etkisiyle açı kla d a n "Ve l i n i m et"te sonrada n z e n g i n
namayacağını gösteririr. Gökalp'te et o l a n b i r kap ı c ıyı k ı s kan ç l ı k l a, "Ye n i
kisi yoğun b i ç i m de h i ssed i len ahlaki zengin işte . . . " diyerek hor görmeye ça
bir tasavvufç u l u ğa Seyfetti n'de rast l ı şan kahraman ımıza karşı Logaritmacı
lanmaması ve aşağıda anlatıl maya ça- H a s a n ' a " N e o? B e ğe n e m i yo r m u -
sun? . . . Zengin l i k b u ! Şarap değil yav anlamad ığını, ticarete ve servet biriktir
rum! Eskisi de bir yenisi de" ded i rterek meye de yatkı n olduğunu ispat etmeye
zengin l iğin her türl üsünün meşru oldu ve Anadol u ' n u n yen i b i r g i r i ş i mc i l i k
ğ u n u i d d i a etm i ş , d i ğer ya n d a n i s e z i h n iyet i n i doğu racak potansiye l l ere
" M a k u l B i r Dönüş", "Acaba Ne i d i ?" sah ip olduğunu iddia etmeye çalışmak
ve d a h a pek çok h i kayes i n d e savaş tad ı r.
vurguncu ları n ı ve meşru ol mayan yol Seyfett i n ' i n d i n karş ısı ndaki tutumu
lardan para kazanan zenginleri kıyası da Türk i nsan ı n d a görd üğü bu umut
ya eleştirmiştir. verici pragmatizmle yak ından i l i ş k i l i
Seyfettin "Ticaret ve Nasip" adlı ya d i r. Seyfettin dünya işlerinden elini ete
z ısında m i l l i bir burjuva sınıfı n ı n teşek ğini çekmiş ve kendi n i ibadete adamış
külüne yardı mcı ol mak için edebiyatçı sofu tiplemesini kıyasıya el�şti_rir. "Tür
ların bakkal tiplemeleri yaratmas ı ge be", " B inecek Şey", "Hafiften Bir Seda"
1 90 rektiğini savunur. Seyfettin'in girişimci g i b i h i kayelerinde, d ü nyadan haberi
den anlad ığı hesaba, kitaba aklı eren, olmayan, işlevsiz ve tüketici bu insan
el indekin i arttırmayı ve çoğaltmayı be ları alaya a l ı r. Bu tiplemen in karşısına
cerebi len, cewal Türk esnafıdı r. Yazarı "Kurbağa Duası", "Külah" gibi öyküle
mızın "Külah", "Rüşvet", "Muhteri" ve rinde pratik, d ünya işleriyle haşır neşir,
" Beynamaz" gibi öykülerinde karşımı açık gözlü bir d i ndar tiplemesi ç ı karır.
za ç ı kan Anadolulu insan tiplemeleri, " Beynamaz"da tasv i r ett i ğ i ibadetle
ana hatları yukarıda ç i z i l en girişimci uyuşmuş, s ü rek l i b i r rehavet h a l i nd e
insan tipini fazlasıyla andırır. İşi üçka o l a n M ü s l ü m a n l ı ğ ı d eğ i l , ya "Meh
ğıtç ı l ığa vard ı rabi lecek den l i açıkgöz, d i"deki gibi m i l l i uyanışa yard ımcı ola
para d üş k ü n ü , i ş i n i b i l e n bu kurnaz cak atılgan bir d indarlığı ya da yolunu
Anadolu insanları arac ı l ığıyla Seyfettin, bulup, servet biriktirmek gibi d ünyevi
k ı şkusuz, Tü rk'ü n sadece askerl i kten işlere mani olmayacak bir Müslüman-
1 92
mamış tek bir lslam sultanlığı yoktu ta hayatlı bir din" yazılıydı. Buradan kalka
rihte. Ağaoğlu bütün bunlardan şu so rak, derginin amacının laikleşme değil ,
nuçları çıkarıyordu: Bir millete hizmet et lslamın yeniden canlandırılması olduğu
mek Islama hizmet anlamına geliyordu, söylenebilir. Islı.im Mecnıuası'na parasal
çünkü birçok millet lslamı benimsemişti; kaynağı !TC sağlamıştı. Aynı şey, Genç
kardeşlik duygusu, her milletin kendi tar Kalemler ve Yeni Mecmua için de geçerli
zında lslam için çalışmasıyla yaratılabilir dir, bunların her ikisine de Ziya Gökalp
di. Ağaoğlu daha sonra Türkler'in lslam derin ilgi göstermişti.
tarihinde oynadığı büyük role değiniyor Islı.im Mecnı uası nda, Türh Yurdu yazar
'
du. lslam için savaşmışlar, bundan dolayı larıyla karşılaştırıldığında. Rusya'dan ge
kendilerinin Türk değil de Müslüman len ve Rusya'daki yazarların oranı daha
saymaya başlamışlardı. lslam Türkler için küçüktür, yine de Rusya'daki lslam re
vazgeçilmez bir din haline gelmişti. Üste formculuğunun Islam Mecmuası üzerin
lik, Türkler Türklüklerini unutmuş olsa deki etkisi hayli büyüktür. Tarlı Yurdu'yla
lar da, lslam onların fiilen milli dini ol karşılaştırıldığında, Osmanlı yazarları
muştu. Türk milliyetçiliği, bundan ötürü, arasında da bazı farklılıklar göze çarpar:
İslamdan ayrılamazdı, milliyetçilikten ya Kuran tercümesi ve tefsiriyle görevlendi
na olanlar Türktüler. Türk Yurdu, Ağaoğ ren din adamları Islanı Mecmuas ı na kat '
da, onların lslamda reforma yönelik içten başladı. Daha sonra, devlet dini eğitime
arzularıyla doluydu. karışmaya başlayarak, lstanbul'da devle
lslamın içinde bulunduğu koşullar yoz tin idaresinde bir medrese açtı, hatta bu
laşmış sayılmış, asıl hakikatlerin yabancı medrese için bir devlet imtihanı yapıldı.
unsurlar tarafından görünmez hale geti Medreseler Maarif Nezareti denetimi altı
rildiği ileri sürülmüştür. Bu yürekli itiraf, na alındı, ilgili nezaret medreselere müf
doğal olarak, lslamın aslında açık, ilerici redat programında ve öğretim kadrosun
ve canlı olduğuna duyulan bir güvenle da reformlar yapmak üzere idareciler yol
desteklenmiştir. Mevcut şartları eleştiren ladı. Bütün tekke ve zaviyeleri denetleye
yazılarda aynı zamanda lslamın asli şekli cek bir 'Meclis-i Meşayih' kuruldu.
ne de değinilmesi bunu göstermektedir. Bu reformlar normal olarak, laikleşme
Bu yazılarda, lslamın 'terakki'ye engel ol ye yönelik sayılırlar. Oysa, yöneticileri
madığı vurgulanır. 'Terakki' kelimesi de, ITC'yle yakın bağlara sahip Islilm Mecmu
'hurafe' ve 'istibdat' gibi anahtar kelime ası'nda çıkan yazılar, bu reformları dine
lerden biriydi. lslamın asli şeklini yeni dayalı hedeflerle yapılmış olarak değerlen 1 93
den kazanması, bu dinin (var olduğu sa dirir. Dergi yöneticileri, eğer lslam yaban
vunulan) ilerici ideolojisi için 'hurafe'ler cı unsurlardan ve hurafelerden temizlenir
den ve 'istibdat'tan kurtaracak en iyi yol se, lslamın asli hakikatinin yeniden elde
diye öne sürülüyordu. Her sayının (kırk edileceğini ısrarla savunmuşlardır. Onlara
sekizinci sayı hariç) ilk sayfasının başın göre, lslam böylelikle Hz. Muhammet
da, Kuran'ın Arapça metni ve Türkçe çe devrindeki saflığına yeniden kavuşabilir
virisi, bazen de 'tefsir ve izah'ı bulunur. di. Bunu gerçekleştirmenin yollarından
Ancak, on üçüncü sayıdan itibaren Arap biri, 'içtimai usul-i fıkıhı' kurmaktı, çünkü
ça metin verilmez. Böyle bir girişim Rus değişim ve toplumsal evrim Allah'ın ira
ya ve Mısır'daki lslam reformculuğuyla desinin bir tecellisiydi. Bu görevlerin bir
aynı çizgidedir, özellikle Rusya'daki re çoğunun ulema'ya bırakıldığını belirtmek
formculuğun Islilm Mecmuası üzerinde yerinde olur. Islilm Mecmuası'na göre, lsla
büyük etkisi olmuştur. Ayrıca, derginin mın bozulmasından onlar sorumluydular,
bu girişimi, Cumhuriyet devrinde -Ziya ancak lslamı kurtaracak olan da onlardı.
Gökalp'in görüşlerine uygun olarak- ger Jön Türklerin dine karışma siyaseti, örne
çekleştirilen Türkçe Kuran için öncü bir ğin devlet kontrolünde bir medrese açma
çalışma sayılmalıdır. Derginin yöneticileri sı, lslamı yeniden canlandırmaya yönelik
ise, Kuran çevirisini lslamın hakikatini bir girişim, hurafelerin yerini hakiki dinin
yeniden bulmanın bir yolu diye görmüş alması için bir yol sayılabilirdi. Yani, onla
olmalıdır. Bu bağlamda, Ziya Gökalp'in ra göre, söz konusu siyaset laikleştirme
önde gelen savunucusu olduğu, 'örfü fık değil lslamlaştırmaydı.
hın temeli saymaya dönük arayışa da de Bu hipotez kadınların özgürleşmesi ko
ğinilmelidir. nusu için de geçerlidir. Bilindiği gibi, Jön
ITC yönetimi Ziya Gökalp'in tavsiyele Türk devrinde, eğitim ve hukuk alanın
riyle birçok laikleşme reformu gerçekleş daki reformlar, özellikle aileye dair bir
tirmiştir. Bunlar Atatürk reformlarının kanun yapılması, kadınların toplumda
öncüleri sayılabilir. 1 9 1 3'te ulema ve dini güç kazanmasını sağlamıştı. Stanford
mahkemeler devlet denetimi altında so Shaw, bu dönemdeki gelişmenin önemini
kuldu; dini olmayan temyiz mahkemele yadsımamakla birlikte, sınırlılıklarına da
rinin otoritesine uymak zorunda bırakıl işaret etmekten geri durmaz, kadınların
dılar. Adliye Nezareti dini mahkemeleri hala erkeklerle, hatta kocalarıyla birlikte
ve bu mahkeme çalışanlarını denetlemeye tiyatroya ve dışarıda yemek yemeye gide-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B I R I K 1 M 1
dışında eğitim görmüş insanlar olmaları ile yakınlaşma belirler. Bütün bu aydınların
dikkat çekicidir. Buna Türkçülüğün babası Türkçülükle ilgili fikirleri lstanbul'da dö
sayılabilecek lsmail Gaspıralı da dahildir. nemin siyasal koşullarının dayatmasıyla şe
Rus çarlığı içinde kendi devletlerini kurma killenmiştir. François Georgeon'un Yusuf
olanakları olmayan, bunu düşünmeleri bile Akçura'nın çocukluğu için söylediği "kök
çok sonra mümkün olabilen ve bu büyük süzlük" tanımını Türkiye'deki Türkçü akı
imparatorluk içinde kendi cemaatlerinin mın Rusya'dan gelen liderleri için de kul
çıkarlarını nasıl koruyabileceklerini düşü lanmak mümkün görünüyor. Bu şahısların
nen aydınlar, kendi topraklarının dışına çı fikriyatında ortaya çıkan Türkçülük de bir
kınca farklı birikimler ortaya çıkmıştır. Bu kök arayışı çabası olarak görülebilir.
birikimlerini Osmanlı Devleti'nde "dev
let"le birleştirmek ve deneyimlerini "Türk CEDlTÇlLlK
çü" çal ışmaların üzerine yerleştirmek
mümkün olmuştur. Rusya'dan gelen Türk aydınların Türkçü
Öncelikle yaşamının çoğu Türkiye'de ge lük hareketinin hazırlayıcısı olarak görül 1 97
çen Yusuf Akçura'ya değinmek gerekir. Ak melerinin bir nedeni de Rus ve Sovyet ta
çura 'nın kullandığı dil O smanlıca'dır, rihçiliğinde Tatar ceditçiliğinin Pan-lsla
l 907'de Orenburg'da basılan Mevkufiyet mizm ve Pan-Türkizmle özdeşleştirilmiş ve
hatıralannda Rusça bilmediğini yazmıştır Türkiye ile bağlarının vurgulanmış olması
(5. 27). lstanbul'da kaldığı süre içinde Rus dır. Tanınmış Tatar ceditçileri Pan-lslamist
ya'ya sık sık gitmiştir ancak esas olarak ya da Pan-Türkist suçlamasıyla karşılaşmış
1 9 0 3 - 1 9 0 7 arası Rusya'da kalmıştır. tır. Rus resmi kayıtlarında Sırat-ı Müstakim
1904'de Kahire'de Uç Tarz-ı Siyaset'i yayım başyazarı Mehmet Akif'in (Ersoy) Pan-Tür
layan Akçura bu kitapta Türkçülüğü Os kistlerin lideri olduğu belirtilir ve Rus
manlı toplumu için çözüm olarak görmüş ya'daki takipçilerinin arasında ise Ahmet
tür. Ahmet Ağaoğlu da aile eğitiminden Ağaoğlu'nun adı verilir. Ceditçiliğin temsil
sonra önce bir Rus okulunda okumuş son cileri, Yusuf Akçura'nın da Rusya'da bulun
ra Fransa'ya gitmiştir. Daha sonra hatırala duğu süre içinde çok etkili olduğu Müslü
rında ve başka yazılarında da sık sık tekrar man ittifakı hareketiyle de özdeşleştirilmiş
ettiği bir parçalanma yaşamıştır. tir. Ancak tanınmış bazı cedid liderlerin
Hüseyinzade Ali, Sadri Maksudi gibi şa Müslüman lttifakı'nda yer almalarına ve et
hıslar da yine Rus okullarında okumuş ve kili olmalarına rağmen ceditçiler örgütlen
Türkiye'de yaşamışlardır. Hüseyinzade Ali memiştir, farklı toplumsal gruplarla ilişki
(Turan) Rus lise ve üniversitelerinde oku dedirler. Müslüman lttifakı 1905 Rus Dev
duktan sonra Türkiye'de Askeri Tıbbiye'yi rimi sonrasında ortaya çıkan gelişmelerin
bitirmiştir. 1 905'den sonra gazete ve dergi sonucudur. Çar'ın 17 Ekim Manifestosunu
lerde Ağaoğlu, Müslümanların eşit haklara ilanıyla parlamenter monarşiye geçilmesi
sahip olmaları ve Azeri-Ermeni sorunu Rusya Müslümanlarının orgütlenmelerini
üzerinde yazarken, Hüseyinzade dil soru gündeme getirdi. Devrim öncesi başlayan
nu, Türklerin kökeni gibi konularla ilgiliy ve Rusya Müslümanlarının birliğini sağla
di. Hüseyinzade lstanbul'da öğrenciliği sı maya çalışan hareket, 1906 yılında Müslü
rasında ünlü "Turan" şiirini yazmış, daha man lttifakı Partisi halini aldı. Ancak tanın
sonra da Ziya Gökalp'i çok e tkileyecek mış bazı ceditçi ve Müslüman ittifakı Parti
olan ''Türkleşmek, lslamlaşmak, Avrupalı si'nin temsilcilerinden hiçbiri olmadan ge
laşmak" prensibini ortaya atmıştır. ittihat lişmiştir. Tatar cedid aydınlarının çoğu da
ve Terakki'nin de kurucularından olan Hü Müslüman lttifakı'na katılmamış hatta kar
seyinzade Ali'nin Türkçülüğünü Türkiye şı çıkmıştır.
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B I R 1 K I M 1
tak özellikleri (usül-i cedid okulları, eğili mık Kemal gibi yazarlar Tatarca'ya çok çev
me vurgu yapılması, ortak gazeteler okun rilmiş, Tatarlar tarafından da çok okunan
ması) vardır, ancak ceditçiler toplumda yazarlar arasındadır.
farklı mücadelelerle karşılaşmıştır. Ceditçi 1905 Rus-Japon S..!vaşı'nın ardından Rus
liğin temelleri ve dayandığı toplumsal taba devriminin getirdiği ser bestlik ortamında
kalar Tatarlar, Kazaklar arasında, Kafkasya ilk defa yayımlanmaya başlanan Tatarca ga
ve Orta Asya'da farklılık gösterir. Örneğin zete ve dergilerde öncelikle edebi dil mese
Azerbaycan'da ceditçilik eğitim alanında lesi gündeme geldi. Nttr gazetesi 1905 yılı
! dil-Ural bölgesindeki kadar etkili olma nın eylül ayında basında Türk-Osmanlı di
mıŞtır. Özellikle Bakü gibi bir sanayi şeh linin mi Tatar dilinin mi kullanılması gerek
rinde Rusça'nın önemi cedid okullarının tiği sorusunu ortaya attı. Yeni bir aydın sını
şansını azaltıyordu. Burada mücadele daha fının doğmaya başlaması, yeni mecraların
çok Rus okullarına lslam ve dil dersleri ortaya çıkması, eğitimde yeni metot dil so
konması üzerinde olmuştur. rununu gündeme getirmişti. Eğitimin yay
Hilafet merkezi olarak lstanbul ve üs-. gınlaşması ve basının ortaya çıkışı da basılı 1 99
manlı Devleti Tatarlar için çok önemliydi. · malzemeyi kimin okuduğu sorusunu gün
Tatar alimleri ve Tatar hacıları için lstanbul deme getirmişti. Gazete ve dergi kitaptan
önemli bir lslami kültür merkeziydi . Ayrıca farklı olarak, halkın gündelik sorunlarına
1 9 . yüzyıla kadar !dil bö lgesine lstan da yer verdiği için ve satışını artırmak ama
bul'dan önemli ölçüde kitap geliyordu. 19. cıyla kullandığı dilin halk çoğunluğu tara
yüzyıl sonu ve 20. yüzyılın başında Tatar fından anlaşılır olması gerekliydi. Tatarlar
yazarların çoğu Türk gündelik matbuatını arasında yayımlanan ilk gazete olan Nttr da
da takip ediyor, Türk sanatı ve edebiyatın bu nedenlerle dil sorununu gündeme getir
dan haberdar oluyorlardı. Feodal düzeni, mişti. O zamana kadar tek olan ve ortak bir
eski medeniyeti eleştiren, vatan, millet, öz Türk dilini savunan Terciiman da hemen bu
gürlük, kadın hürriyeti , edebi dili halkın tartışmaya katılmış ve Tatarca'nın basında
anlamasını sağlama, şairin vatandaşlık gö kullanımının önünü kesmeye çalışmıştı.
revi gibi konuları işleyen Türk edebiyatı Nur gazetesinde gündeme getirilen dil
Tatar yazarların dikkatini çekiyordu. Ayrıca tartışmasına katılan yazarlardan Ayaz lsha
lsmail Gaspıralı'nın Tercüman'ı da, özellikle ki'nin Tatarcılık, Bulgarcılık ve Türkçülüğü
1905 yılında Tatar basını ortaya çıkana ka izleyen zikzaklı çizgisini Ahmet Ağaoğ
dar çok okunuyordu. lu'nun çizgisine benzetebiliriz. lshaki ma
Özellikle 19. yüzyılın son on yılında Av kalesinde ve hayatının bu döneminde Ta
rupai eğitim almak amacıyla lstanbul'a gi tarca'yı savunmaktadır. Bu dönemde, deği
den Tatar öğrenciler geri dönmeye başla şen koşullara uyum sağlayabilmek, onlarla
mışlar ve genellikle cedid okullarında öğ başedebilmek için farklı politikaları savun
retmenlik yapmaya başlamışlardı. Çeşitli mak nadir görülen bir tutum değildir. Ayaz
kaynaklarda ve hatıralarda lstanbul'da oku lshaki ve Ahmet Ağaoğlu'nda olduğu gibi
yup Rusya'ya dönen Tatar gençlerinin eği kesin çizgilerle ifade edilmese de başka ay
tim ve edebi dil üzerindeki etkisi belirtil dınlarda da tavır değişikleri görülür. Genel
miştir. Bu öğrencilerin TercCinıan ve Jön likle amaçlar değişmez, amaç toplumu ileri
Türlı gibi gazeteleri arkadaşlarına okuduk götürmektir, zamanın koşullarına göre bu
ları ve abone olmalarını önerdikleri anlatıl nun araçları değişebilmektedir. "Kazan dili"
maktadır. Ders kitaplarının ya lstanbul'dan başlıklı makalesiyle tartışmaya katılan Hadi
getirildiği ya da onların yarı Tatarca yarı [Atlasi] ise Tatar adını kullanmamakta Türk
Osmanlıca kopyaları olduğu belirtilmekte ve Türki kavramlarını kullanmakta, dilde
dir. Şemsettin Sami, Ahmet Mithat ve Na- de Osmanlıca'yı değil ama bütün Rusya
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B I R 1 K 1 M 1
Türkleri için ortak bir dili savunmaktadır, ise aslında Ruslar tarafından kullanılan "Ta
bu da Kazan şivesinin edebi dil haline gel tar" adını kullanarak izolasyonu kırma ça
mesiyle olacaktır (sayı 1 3 , 9 Kasım 1905). bası içindeydi. Bölgenin tarihini bir sürek
lsmail Gaspıralı Tercaman'da "Lisan me lilik olarak alıyor, Tatar tanımının kullanıl
selesi" adlı bir makale yazar ve geçen 20 masını istiyordu. Mercani, "Tatar" adını sa
yılda ortak bir Türk dili yaratmaya çalıştı vunarak bir "emos" yaratmıştır, bu adın da
ğını ve bunda da başarılı olduğunu savu ha önce kullanılan dini olarak tanımlanmış
nur. Nur gazetesinde buna cevap veren Ba adların yerine geçmesini savunmaktadır.
yezidof zamanın ve halkın değiştiğini, 20 (M. Kemper, 1998).
yıl önce Tercüman'ın tek olduğunu belirtir. Mercani'den sonra 20. yüzyıl başında bu
Bu konuda gazeteye gelen mektuplarda da adlar etnik kimlikleri de yansıttığı için da
gazetenin medrese olmadığını vurgulandığı ha fazla tartışılmaya başlanmıştır. Merca
ve Arapça, Farsça, Osmanlıca kelimeler ka ni'nin yolunu izleyenler olduğu gibi farklı
rıştırılmadan yazı yazılması istendiği belir görüşleri savunanlar da mevcuttur. Bunlar
200 tilir (Nur, sayı İ 4, 25 Kasım 1905). Bu ma dan biri de tarih alanında Mercani'nin ta
kalelerden konuyu asıl gündeme getirenin kipçisi olan Rızaeddin bin Fahreddin'dir.
Azeri Şarki Rus olduğunu da öğreniyoruz, Aslında bu tavır alışlar, Mercani'nin Tatar
kendi dillerinde gazete ve dergi ile yeni ta cılığı ya da Fahreddin'in Türkçülüğü bü
nışan bütün Rusya Türkleri için bu konu yük ölçüde pragmatiktir. Mercani Nogay ya
çok önemlidir, hemen paylaşılmıştır. Tercü da Bulgar adlarını tarihen yanlış bulmuş,
man'ın gösterdiği tepki de ayrıca tepki gör Tatar adını kabul etmenin daha faydalı ola
müştür. cağını, müslüman adının ise dönemin ko
şullarına yeterli olmadığını görmüştür.
BiZ KIMIZ? TATAR MI, TÜRK MÜ? Fahreddin ise Tatar adını tarihen yanlış
bulmuş, her ne kadar açıkça belirtmese de
Tatarlar arasında milli kimliklerin ortaya Türk adının daha faydalı olacağını savun
çıkışı nispeten yeni bir olgudur. 1 9 1 7'ye muştur.
kadar salt etnisiteye dayalı milli kimlik Yukarıda değinilen Nur gazetesinde açı
ldil-Ural lslam toplumunun büyük kesimi lan dil tartışmasına Tercüman gazetesinin
için hiç tamdık değildi. Kendilerini tanım de karışmasıyla bir Türk mü Tatar mı tar
lamada ilk sırada yer alan müslüman kim tışması başlar. lsmail Gaspıralı "biz Tatarız"
liğinin yam sıra etnik ve bölgesel kimlikler diyenlerin bu fikirlerini terk etmeleri ge
önemlerini koruyordu. Bu konularla ilgili rektiğini söylemektedir. Ataullah Bayezidof
tartışmalar gazete ve dergi sayfalarında sü ise "kavmiyetçe Tatar, asıl şecerece Türk"
rüyordu. Tatar milliyetçileri tarihsel olarak olunabileceğini savunur. Bayezidof dil bir
sabit bir kimliğin varlığım ispatlama uğra liğine de karşı olmadığını, bunun nasıl sağ
şındaydılar. lanacağının önemli olduğunu ve dil birliği
Şihabeddin Mercani modern Tatar tarih olmamasının fikir birliğini engellemeyeceği
çiliğinin ve "Tatar" kimliğinin kurucusu görüşünü destekler. Dilleri farklı olsa da
olarak bilinir. Mercani Tatar kimliğini tari müslüman oldukları için bir "millet" teşkil
he dayandırmış, aynı zamanda etnik bir bi ettiklerini savunur.
rimi (ldil [Volga] -Ural bölgesi Türkleri) si Bunun üzerine yine Nur'da Tataroğlu im
yası bir birimle (Altın Ordu) bütünleştir zasıyla yayımlanan bir makalede Gaspıralı
miştir. Mercani bu tanımlamada etnik ve eleştirilerek Tercaman'ın Türklerler ilgili bir
siyasi faktörlere önem vermiş, lslamiyeti konuda kendinden başka bir ses duymak
ikinci plana almıştır. Rus bilim ve eğitim istemediği belirtilir. Yazar "biz Türk değiliz,
hayatına da yakınlaşan Şihabeddin Mercani Tatarız" diyenlerin de bu ifadeyle "biz Os-
T A T A R L A R A R A S I N D A T Ü R K Ç Ü L Ü K
2 01
manlı değiliz, ama Türk ailesindeniz" de lı, Azerbaycan ve Bulgar. Rızaeddin, Tatar
mek istediklerini belirtir. Tatar dilini ve adını hiç kullanmaz. Tarihle ilgili diğer ki
adını savunanlar, bu ad yanlış da olsa, hal taplarda da Fahreddin Bulgar geçmişine
kın bunu benimsediğini ve bunun Türk ol büyük önem vermekte, Tatar adı yerine
maya engel olmadığını savunmaktadırlar. Türk kullanılmasa da onun bir parçası ola
Bu fikirleri dile getiren "Tataroğlu" imzasını rak Bulgar adının kullanılması gerektiğini
aşağıda özetleyeceğimiz 1 9 l l 'de çıkan düşündüğünü hissettirir. Rızaeddin bin
Türk-Tatar tartışmasında da göreceğiz. Fahreddin'in "atalarımız" olarak nitelediği
Bu tartışmalara Rızaeddin bin Fahreddin milyonlarca Bulgarlar ve Türkler "vatanı
de katılmış ve Tercüman'a 12 Kasım 1905 mızda" yaşıyorlardı. Rıza Kadının buradan
tarihli bir mektup göndermiştir, bu mek çıkardığı kendilerinin Tatar değil halis
tup 16 ve 30 Ocak 1906 tarihli dördüncü Türk olduğuydu. Bu bakış açısıyla Fahred
ve altıncı sayılarda yayımlanmıştır. Henüz din, Rusların Tatarları ve Tatar zulmünü
Tatar basını yeni oluşmaya başlamıştı, ya eleştirisine ortak olarak "ataları" olan Bul
yın sayısı da çok azdı, bu yüzden Rızaed garların da Tatarlar tarafından ezildiğini
din fikirlerine daha yakın olduğtından Ter ima etmektedir, böylece hem kendilerinin
niman'ı seçmiş olmalı. "Biz Tatar mı değil yerli olduklarını ispatlama hem de Rusların
mi?" adlı bu makalede Rızaeddin bin Fah Tatarlar dolayısıyla o zamanın bölge halkı
reddin Tatar adının Ruslar ve başkaları na yüklediği olumsuzlukları üstlerinden at
(buna Batılılar ve lstanbul yazarları da da manın yolunu aramaktadır. Tarihsel olarak
hildir) tarafından idil-Ural boylarında ve da atalarının Bulgarlar olduğunu, Moğol
Kırım'da yaşayan müslümanlar için kulla Tatarlarla ilgileri bulunmadığını söylemek
nıldığını tespit eder. Daha sonra meseleyi tedir. Böylece hem tarihi bir süreklilik id
incelemek için tarihe başvurmak gerektiği dia etmiş hem de Bulgarların Türk olduk
ni belirtir. Tarihte ve son zamanlarda da larını söyleyerek yaşadığı zamanın halkının
Türkler bazı kısımlara ayrılmıştır, örneğin o bölgede eskiden beri var olduğunu ve
Selçuk, Kırgız, Başkurt, Türkmen, Osman- Türk olduklarını ispatlamış oluyordu.
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B I R 1 K I M 1
Tercüman mektubun sonuna bir not koy mayacağını belirtir. Bu yüzden anadili ko
muştur ki, bu notun lsmail Gaspıralı tara rumak çok önemlidir, anadil de "iptidai
fından yazıldığı kuvvetle muhtemeldir. Bu mektepler ve edebiyat" ile korunabilir. Ya
notta Moğolların birçoğunun Türkleşip zar eskiden anadili korumanın daha kolay
Türk olduğu belirtilmiştir. 1 9 1 0 yılında Rı olduğunu çünkü "yüzde doksanı müslü
zaeddin bin Fahreddin kendi çıkardığı Şu man ve Türk kabilesi" olarak yaşadıklarını
ra dergisinde bir dil yarışı başlatır. Bu ya ancak artık Türklerin nüfusun üçte birini
rışmaya katılan makaleler daha sonra bir oluşturduğunu belirtir. Dil yarışının şartları
kitapçık olarak basılır (Orenburg, 1 9 10), ise yazının edebi olması, "sırf Türkçe" ol
kitabın kapağında "öz dilimiz, ana dilimiz masıdır. Bu mümkün olmazsa yabancı keli
Türkice" ibaresi yer almaktadır. Rızaeddin me sayısı en az olan makale kazanacaktır.
bin Fahreddin kitaba yazdığı önsözde ken Yazar bazı "Türki kabileler" arasındaki keli
di dili olmayan kavimlerin müstakil sayıla- melerin diğerlerine yabancı gelebileceğini
T A T A R L A R A R A S I N D A T Ü R K Ç Ü L Ü K
de ekler. Rızaeddin bin Fahreddin'in bu görülmüştür. Tatar aydınları artık daha çok
yazılarında reel politik durumu gözden ka Tatarların kaderinin Rusya tarihi ve ilerle
çırmadığı, Tatarların azınlıkta kaldıklarını mesi ile ayrılamayacağını düşünüyorlardı.
ve buna çözüm olarak birlik fikrini savun 1 9 1 0 yılının sonunda bu tartışma tekrar
duğunu söyleyebiliriz. gündeme gelir ve 1 905- 1 906'dakinden
1905 sonrasında ortaya çıkan bütün bu farklı olarak dilden çok tarihe ağırlık ve
gelişmeler Tatarlar arasında Osmanlı etkisi ren, milliyetçiliği vurgulayan bir tartışma
nin azalmasına ve Tatar edebi dilinin doğ dır. Rızaeddin bin Fahreddin'in Te rcü
masına yardımcı olmuştur. Özellikle 1908 man'daki makalesinin devamı ya da ona ce
yılına kadar olan siyasi ortam, Rus siyasi vap olarak da bakılabilir. Zira Tatarlar ara
hayatına dahil olmaları Tatarların kendile sında milli hareketin güçlenmesi geçmişe
rine güvenlerini artırmış, Osmanlı Devleti, olan ilginin artmasına yol açmış, özellikle
Abdülhamit yönetimi dolayısıyla daha geri 19 1 1 'den sonra "milli" tarihler ortaya çık-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
döner. Anadolu'ya geçen Ağaoğlu Ka rır ve rejimle i lgi l i eleştiri lerini bu gaze
radeniz bölgesi ve kuzeydoğu Anado te arac ı l ığıyla yapmaya başlar. 1 93 3
l u'da " i rşad" faa l i yeti yürütmekle gö Ü n i versite Reformunda İstanb u l Ü n i
revlend i r i l i r. 2 1 Kasım 1 92 1 - 1 1 Ağustos versitesi'nden ç ı karı l ı r. Akın' ın da kapa
1 923 arasında matbuat umum müdür t ılmasıyla politikacı, gazeteci, üniversite
l üğü yapar. Ayn ı zamanda Hakimiyet-i öğret i m üyesi o l arak tüm görevler i n i
Milliye gazetesinin başyazarl ığını yürü kaybeder. Ancak İnsan v e Kültür Haftası
tür. Ağustos 1 923'de açı lan ikinci mec gibi derg i lerde yazmaya devam eder.
l ise Kars mebusu olarak gi rer, bir sonra 1 9 Mayıs l 939'da kalp krizinden öl ür.
ki dönemde de Kars mebusu seçi l i r. Ah met Ağaoğ l u T ü r k i ye ' d e d a h a
Ağaoğl u 9 E y l ü l 1 9 2 3 'te k u r u l a n çok Serbest F ı rka deneyim indeki rol ü
H a l k F ı rkası'nın program v e n izamna v e Kadro derg i s iyle olan tartışmaları
mesini hazı rlayan heyetin içinded i r. Ay dolayıs ıyla tan ı nmaktad ı r. 1 980' 1erde
204 rıca 1 921 ve 1 924 Anayasa değişiklik ise il. Meşrutiyet dönemindeki "İslam
l eri s ı rasında Z i ya Gökalp i l e b i r l i kte c ı lar"la olan tartışması gündeme gel
anayasa komisyonunda çalışır. 1 930 yı m i ş, daha sonra d a Türkç ü l ü k a k ı m ı
l ında Serbest Cumhuriyet F ırkası'na gi i ç i n d e k i y e r i t a rt ı ş ı l m ı ş t ı r. Ağaoğ
rer, aynı y ı l Serbest İnsanlar Ülkesinde lu'nun bir d i ğer i lgi çeken yanı Fransa
ad l ı ütopya s ı n ı yay ı m lar. Serbest F ı r y ı l l a r ı n d a k i T ü r k m i l l i yetç i l i ğ i n den
ka'n ı n muhalefeti Ağaoğlu'nun l 926'da çok uzak, İ ran'a yakın tutumudur. Son
Son Pos ta d a yay ı m l a n a n raporu nda
' derece muğlak ve değişken bir zaman
beli rttiği hususlar üzerinde odaklanmış d i l im i nde yaşayan ve fark l ı bölgeler
t ı r. Serbest F ı rka' n ı n kapatı l masından de, farkl ı s i yasi rej i m l e r gören a m a
sonra İ s ta n b u l Ü n ivers i tes i 'n d e ders hep olayların merkezinde o l a n b i r kişi
vermeye devam eder. 1 932 ve 1 933'de için bu tutum, k i m l i k değişimi olarak
Cumhuriyet gazetes i n d e " Devlet ve değil fark l ı koş u l l ara ayak uydurma
Fert" başlığıyla çıkan ve Şevket S üreyya çabası o larak görü leb i l i r.
Aydemir ile Kadro dergisini hedef alan Ağaoğlu öncel ikle eylem adamıydı,
yazıları büyük tartışmalara neden olur. bir şeylerin değişmesi için uğraş veri
29 Mayıs l 933'de Akın gazetesini çıka- yordu, ait olduğu "Doğu" toplumunun
mıştır. Bunların yazarlarından biri olan Ha makale yayımlanır. Buna 1 9 1 1 yılının ikin
di Atlasi "tarih ilmi insanda millet hissi ci sayısında Tataroğlu "Biz kim7" başlığıyla
uyandıran ilmlerden" olduğunu vurgular. cevap verir. Aynı yıl Şura'nın dördüncü sa
Siyasi olarak aydınların nerede durdukları yısında Tataroğlu "Biz Tatar değiliz" mese
(lslamcı, Tatarcı, Türkçü) onların millet lesinin tekrar gündeme gelmesinin gereksiz
meselesine bakışını da bir ölçüde belirliyor. olduğunu ve Tatarlıklarını ispatlamaya ge
lslamcı olarak değerlendirilenler Tatar keli rek olmadığını belirtir. Şura dergisi bu ya
mesinin kökeni ya da tarihi ile ilgilenme zının peşi sıra Türkoğlu'nun "Biz Tatar de
mektedirler. lslamcılar Tatar adını kabul ğiliz" yazısını da basmıştır, bu yazıda Türk
lenmekte ve Tatar milliyetçileriyle bu açı lük konusundaki delillerin kapsamlı olarak
dan aynı safta bulunmaktadırlar. verileceği belirtilir. 1 5 Nisan 1 9 1 1 tarihli 8 .
Şura dergisinde (sayı 23, 1 Aralık 19 10) sayıda Alimcan lbrahimof'un "Biz Tatarız"
"Biz Tatar değiliz! Biz Türküz!" başlıklı bir makalesinde bir orta yol bulmaya çalıştığı,
T A T A R L A R A R A S I N D A T Ü R K Ç Ü L Ü K
hem Türk hem Tatar olmanın mümkün ol söyleyen yazar Türk isminin Slav, Germen
duğunu gösterdiği görülür: Bulgar ve Türk v. b. gibi genel bir ad olduğunu, bunların
adlarının 20. yüzyılda ortaya çıktığını anla içinde farklı isimlerde çeşitli milletler bu
tan yazar, bunun "fen yoluyla Tatarlıktan lunduğunu belirtir.
kaçış" anlamına geldiğini belirtir. Tarihi Rusya Türkleri arasında o rtaya çıkan
araştırmaların, ad yanlış dahi olsa, bir kere Türkçülükler de ceditçi akımlar gibi bu
verilmiş bu ismi değiştiremeyeceğini savu lundukları bölgelerin özelliklerini yansıtır.
nur. lbrahimof, Türk olduklarını inkar et Azerbaycan'da Türklük kimliğin bir parçası
mediğini, Tatar isminin yanlış verildiğini olarak kabul edilmiştir. Tatarlar arasındaki
belirtir, ancak bunun "bize Tatar demeyin" Türk-Tatar tartışması Türkiye'deki Osman
demeye izin vermeyeceğini söyler. "Ben Ta lı-Türk tartışmasından farklıdır. Orta Tür
tar değilim, Türküm" demenin "ben Rus kistan'da ise Sartlık-Türklük meselesi gün
değilim Slavım" demekten farkı olmadığını deme gelmiştir. Bazı yazarlar, lslamcı ke-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
Ah met Ağaoğ l u ' n u n d emokras iden yesi'nde ise d i n i n önemi Ağaoğl u'nun
a n l a d ı ğ ı " e k s e r i yet h a k i m iyet i d i r" . düşüncesinde giderek aza l ı r. Bunun bir
Cumhuriyet' le birlikte Türklerin kend i nedeni de Ağaoğlu için dinin toplum
hayatlarına h ü kmetme hakları n ı elde sal ve siyasi yönleri, din ve m i l let i l işki
etti kleri n i savunan Ağaoğlu Türklerin sinin önemli olmas ı d ı r.
devlete m i l let şeklini verdiğini bel i rtir. Ağaoğlu l iberal bir ayd ın olarak ta
M i l l iyet ve demokrasi anlayışı nda azın n ımlanm ıştır ancak Türkiye'de d iğer li
l ı k l a ra yer yoktur, a z ı n l ı klar egemen beral olarak tan ınan ayd ı n larla ya da
olan Türk kü ltürünü ben imsemekle yü hareketlerle karşıt saflarda olabilmiştir.
kümlüdürler. Serbest F ı rka olayına kad ar Ağao ğ l u
T ü r kç ü l ü k a k ı m ı n ı n ö n d e g e l e n hep i ktidardaki lerle özdeşleşmiştir, da
a d a m l a r ı n d a n Ağa o ğ l u " b i r T ü r k e ha sonra da l i beral olarak tan ı m lana
Türklüğünü tel kin v e kabul ettirmek"le cak h a reket l e r i n i ç i nd e o l ma m ı şt ı r,
206 uğraştığını anlatır. Osmanlı Devleti'nde bunda belki de Ağaoğlu'nun Türkçülü
m i l l iyetçi hareketin en son Türkler ara ğü etk i l i olmuştur çünkü Türkiye'de li
sında çıktığını beli rten Ağaoğlu Türkle beral geleneği temsil edenler gene l l i kle
rin "muh ite uyma" kusuru bulunduğu Osman l ı m i rasına bağlı olanlard ı r. An
nu ve Türklüklerini unuttukları n ı iddia cak deneb i l i r ki Ağaoğ l u ' n u n fik i rleri
eder. B u tema fark l ı b i r idaren i n ege Cumhuriyet'in kuruluşu ile birlikte pra
men l iğinde kiml iklerini korumaya çal ı tiğe geçirilmiş bu yüzden Ağaoğlu da
şan Rusya'daki Türk ayd ı n ları tarafın iktidara yakın o l muştur. Cumhuriyetin
dan sık s ı k d i le getiri lir. kuru lduğu topraklarla ve m i rasla doğ
Ağaoğlu'nun m i l liyetç i l iği d i n olgu rudan b i r bağı o l mayan "köksüz" b i r
sunu d ışarıda bırakmaz, İ slamc ı l ı k ve ayd ındır Ağaoğl u .
Türkçülük akımları n ı birleştirmeye ça Ahmet Ağaoğlu'nun yaşadığı dönem
l ıştığı n ı i leri sürer. Rusya'da devlet kar dünya tari h i n i n en çalkant ı l ı dönem idir
şısında "Müsl üman" olarak tan ı nmak den i lebil i r, yaşad ığı topraklar da s ı n ı r
tan ve İslam d i n inin fark l ı Türk grupları ların ve halkların yer değiştirdiği, en is
arasında çok önem l i bir bağ oluşturma ti kra rs ız bölgelerdend i . Ağaoğ l u ' n u n
s ı b u n u a ç ı k l a r. C u m h u ri yet T ü r k i - gerçekten çok y ö n 1 ü faa 1 iyetleri ve
sim, Sart sözcüğün kökenini aramanın mil vunuyorlardı. (A . Khalid . 1 998). Türkis
liyetçilik olduğunu ve bunun lslam ümme tanlı yazarların eleştirilerinin San sözünü
tini böleceğini savunuyor ve Sart sözünü kullanan Türkçü yazarlara , örneğin Rızaed
kabulleniyorlardı. Bu görüşteki bir yazarın din bin Fahreddin'e yöneltilmiş olması da
"Sart oğlu sart" lafını kullanması Kazan Ta dikkate değer. Adeeb Khalid'e göre Türk
tarları arasında geçen "Türkoğlu" ile "Tata çülük çok seslidir ve bu tartışmaları Orta
roğlu" arasındaki tartışmayı hatırlatması Asyalı yazarların kendi Türkçülüklerini ta
bakımından da ilginçtir. nımlama çabası olarak değerlendirir (A.
Türkistan Ceditçileri bu sözün kullanı Khalid, 1998). Burada Türk ve Özbek ara
mına karşıydılar, çünkü bu sözün milleti sındaki farkın kaybolmuş olması da çok
sakladığını düşünenlere karşı böyle bir önemlidir.
millet olmadığını savunuyorlardı, onlar Aynı sayıdan başlayarak beş sayı süren
Özbek adının kullanılması gerektiğini sa- "Biz Türküz" başlıklı bir d izi yayımlanır.
T A T A R L A R A R A S I N D A T Ü R K Ç Ü L Ü K
Yazı dizisinde Türkoglu Tatar tarihini baş özetledikten sonra , Tatarlık ve Türklük
langıcından itibaren ele alarak Tatar adının meselesinin "tarihi , hayat ve ümran ve de
Rus yazarların taktığı yanlış bir ad olduğu milli" bir mesele olduğunu savunur ve bu
nu ispatlamaya çalışır. Türkoğlu, Türkleri nu da tarihi meselelerle uğraşmaktan vaz
tarih boyunca var olmuş tek bir kütle ha geçilmesini isteyen Tataroglu'na karşı söy
linde görmektedir. Tarih boyunca Türkle ler. M illetlerinin geri kalınası geçmişlerini
rin varlığını ispat edip, Tatar adına rastlan unutmaları, kim olduklarını bilmemeleri
madığını belirtir. Türkoğlu'na göre Türkler yüzündendir. Türkoğlu'na göre, bir mille
Cengiz'in hükmü altına girmiş olsalar da tin tarihi kendisinin hayat kitabıdır, kendi
kendi ülkelerinde kalmış, Tatarlaşmamış sine gerekli olan dersleri orada öğrenir. Bir
lardır, yani onlar ezelden beri orada yaşa sonraki yazıda Alimcan lbrahim'e cevap
yan yerli halktır, yöneticiler değişmiştir. veren Türkoğlu , Tatar adının kullanımında
Türkoğlu, ilk iki sayıda Türk tarihini iki farklı yol görür. Birisi oluşmuş yanlış
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
210
di bir fikirden ziyade kuru gürültü olduğu zamanın gerçekliğine göre bu kadar dağıl
nu savunuyor. mış bir varlıktan bir millet oluşturmak
Burada Cemaleddin Velidi'nin sükunet mılmkıln değildir. Ancak bu milletlerin
devrinin gerici bir idare kuran Stolıpin'in yüksek tabakası arasında edebi ve kültürel
başa geçtiği zaman başladığını belirtmek ilişkiler kuvvetlenir. Dil, kan, din birliği,
gerekiyor. Yani Velidi'ye göre Tatar milliye yakınlığı bu milletleri bir kavim şeklinde
tinin oluşmasına fırsat veren durgunluk, birbirine bağlıyor. Velidi'ye göre Tatarlık
dinginlik dönemi Rus tarihinde Stolıpin ir arttıkça Türklük, Türklük arttıkça Tatarlık
ticası olarak anılmaktadır ve devrimden artacak, birleşip ayrılma sürecini bu şekil
sonraki özgür ortama bir son vermiştir. de anladığını belirtiyor.
Yazar burada genel lslam ve Türk dünya Mahkü.m milletlerin yapması gereken
sına bakarak Osmanlı Türklerinin duru şey milliyeti korumaktır. Velidi'ye göre bu
munu gözden geçirir. Türkiye'nin silah ve nun anlamı, milli esasları zamana uygun
kılıçtan başka medeni ve ümranı hiç bir bir şekilde korumaktır. Bunun içinde milli
kuvveti olmayan Türkler ile kaldığını belir mektep, milli edebiyat, milli sanat gerekli
tir. Meşrutiyet'in Osmanlılık bayrağı altın dir. lkinci olarak da Rusya'nın gerçek bir
da bir millet oluşturamadığı ortaya çıktı. vatandaşı olmak. Bunun için de Rusça bil
Çünkü milliyet meselesi vardı ve Balkan mek, Rus edebiyatını öğrenmek gerekir.
hıristiyanlarının milli emelleri ortadan kal Tatarlık ve Rusya vatandaşlığı. Velidi'ye gö
dırılamadı. Şimdi ise Türkleri aydınlatmak re Tatarların en temel şiarı bu olmalıdır.
için Türk Yurdu kurulmuş, Osmanlılıkları Cemaleddin Velidi bu kitabında daha
içinden bir Türk ideali yaratmaya çalışıyor. çok milliyetten bahsetmiştir. Milletin nasıl
Velidi'ye göre Türk Ocağı'nı kuranların Ta olacağı üzerinde ya da aradaki ayrım hak
tarlar arasından çıkması büyük bir iftihar kında fikir açıklamamıştır. Bunun bir ne
vesilesidir. Bunlar zamanında Tatarlar ara deni Rusya devleti hakimiyeti altında ol
sında milli aydınlanma ve milli harekete mak olabilir, yani bir devletle irtibatlandı
hizmet eden bir iki kişidir. Yazara göre o rılamadığı için Tatarlardan millet olarak
T A T A R L A R A R A S I N D A T Ü R K Ç Ü L Ü K
değil de milliyet olarak bahsetmeyi tercih le birlikte Rusya'dan bir örnek göstermedi
etmiş olabilir. ği de eklenmelidir.
Aynı konuda bir başka eser de bu sefer Gubeydullin eserin ikinci bölümünde
bir "Türkçü" Gaziz Gubeydullin tarafından milliyetin ne olduğu üzerinde duruyor.
kaleme alınmıştır. Milletçiligin bazı esasları Önce milletin hükümet ve devletle ilişkisi
adlı eser kitap olarak 1 9 18'de Kazan'da ba ne değinen yazar, bu ikisinin farklı şeyler
sıldı, ancak daha önce 1 9 1 3 yılında Anğ olduğunu söyleyerek devletleri çok-milletli
dergisinde makale dizisi o larak yayımlan ve tek-milletli devletler olarak ikiye ayırır.
mıştı . Gubeydullin bu eserinde Kuzey Gubeydullin tarihin fe deratif, mahküm
Türkleri, Volga Türkleri , Türk-Tatarlar de milletlere hiç olmazsa otonomi veren hü
yimini kullanıyor. "Türkçü" olarak tanı kümetler yarattığını belirtir. Böylece hem
nanlar içinde Türkiye ile bir ilişkisi bulun milli medeniyetler gelişecek hem insanlığın
mayan, fakat üniversitede tarih okumuş bir birleşmesi ideali milletler yokolmadan ger
şahıstır. Türkçülüğü de Rus devletinde var çekleşebilecektir.
lığını korumak için Tatar kimliğini Türk Gubeydullin'e göre milliyeti koruyan, 211
lükle ilişkilendirmek, bu bağı vurgulamak milletleri birbirinden ayıran dildir. Yazar
şeklinde yorumlanabilir. Türklerin Pan-Türkizm hareketine muhtaç
Gubeydullin "millet" sözcüğünün tarihi olmadığını, çünkü onlan tarihleri, dilleri,
gelişimi verir. Gubeydullin; Rusya müslü ananeleri, ortak kültürleri, hatta çoğunun
manlan arasında -ki sözünü ettiği Tatar benzer hayatlan zaten bir millet haline ge
lardır- üç akımı millet sözünün farklı kav tirmiştir.
rayışları olarak gösterir. Bunlardan biri ls Gubeydullin daha sonra bir dine, lslami
lamı kabul eden halkların bir millet oluş yete, inananların bir millet oluşturduğu
turduğunu savunuyor ve lslamın yalnızca fikrini savunanlara geçerek bu görüşü red
bir inanç değil toplumsal bir kurum oldu deder. Ahmet Ağaoğlu da lslamiyeti Türk
ğunu iddia eden Pan-lslamistlerdir. Bun lerin milli dini olarak görmüştür. Yazar son
lardan başka bir de milliyeti daha dar an olarak bütün Rusya Türk-Tatar kavimlerini
lamda alan Bulgarcılarla, biraz daha geniş lslamiyetin birleştirdiğini , dışarıdaki Türk
düşünen Tatarcılardır. Rusların Tatarları kavimleriyle ilişkiyi kuvvetlendirdiğini be
küçümsemesi, Tatar adının kullanılmama lirtir. Milliyeti oluşturan faktörler arasında
sına yol aÇmış olsa da, Mercani sayesinde birinci sırada dili görmesine rağmen Rusya
i dil boyu Türk uleması arasında yaygın Türklerini lslamiyetin birleştirdiğini vurgu
olan Bulgarcılık kısa sürüp Tatarcılık doğ laması, Rusya Türkleri arasında, ortak fa
muştur. Yazara göre Türkçü olarak bilinen aliyetlerinde siyasi bir araç olduğunu da
Şura dergisine yazan pek çok kişi de Ta gösteriyor.
tarcı idi. Dil ve dinden sonra Gubeydullin milli
Üçüncü olarak yazar Pan Türkizm yolu yetin en kuvvetli dayanağının tarih birliği
nun açıldığını belirterek bunun Pan-Roma olduğunu vurgular. Gubeydullin daha
nizm, Pan-Germenizm, Pan-Slavizm etki sonra milletleri gerçek millet yapan, kav
siyle doğduğunu, millet sözünün de Türk miyetten çıkaran şeyin milli medeniyet
lük sözü ile aynı anlama geldiğini ifade (kültür) olduğunu belirtir. Kültürü olma
eder. Gubeydullin burada Yusuf Akçura'nın yan halk, kavim yalnızca bir kabiledir. Bu
Üç tarz-ı siyaset kitabını örnek göstererek milli kültür de tarihiyle, onun kayda geçi
milliyeti üç türlü anlamanın mümkün ol rilmesiyle, halk edebiyatının toplanmasıy
duğunu gösterdiğini belirtir. Burada Türk la, güzel sanatlanyla oluşur. Kuzeydeki
çülükten Osmanlı devleti bağlamında bah Türk-Tatar kavimlerinin ayn medeniyet
settiği, kendisi de Türkçü olarak bilinmek- yaratmanın dışında, bir medeniyeti ikinci
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
bir medeniyet ehline taşımak, iki medeni ramları açıklanmamış, aradaki fark açıkça
yeti birleştirmeye çalışmak gibi bir rolleri belirtilmemiştir. Ahmet Ağaoğlu 1 9 1 5 yı
de olmuştur. lında yazdığı bir makalede bu iki kavramın
Gubeydullin bir sonraki bölümde millet karıştırılmaması gerektiğini belirterek he
lerin siyasi yapıyla ilişkilerini inceler. Ona nüz bir Türk milletinin varolmadığın ı .
göre milletler hakim ve mahküm milletler Türk milliyetinin oluştuğunu belirtmiştir.
olarak ikiye ayrılır. Gubeydullin Rusya'da Ağaoğlu milliyet tanımında dil ve dine ön
çözüm olarak, mahküm millet olmuş olan celik vermiş, daha sonra ise ırk unsurunu
Rusya, Türklerinin diğer milletlerle eşit ol eklemiştir. Bir millet olabilmek içinse bu
ması ve milli ihtilallere yer bırakmamak üç unsurun milli şuur ve vicdanda yaşama
için Rusya'da halk cumhuriyeti kurma ge sı gerekmektedir. Ağaoğlu'na göre Tı:ırkler
reğini savunur. Gubeydullin sonraki bö henüz islamı kendilerine mal edememişler,
lümde mahküm milletlerin mücadele yol bütün Türk kitleleri arasında ortak bir ede
larını irdeler. Ona göre bu mücadele , bu- bi dil oluşturamamışlardır. Ancak bunlar
212 lundukları devletin idare şekline, siyasi ha oluştuktan sonra "Altaylara kadar bir Türk
yatına bağlıdır. Müstebid idarelerde mah milleti" oluşabilir.
kum milletler savaşmak için dine sarılırlar, Bütün bu kitapların kaleme alındığı dö
din adına savaşırlar. Nitekim Sırp, Bulgar. nem Birinci Dünya Savaşı öncesi veya savaş
Rum v.b . mahküm milletlerin Türk-Os sırasındadır. Savaş sırasında Osmanlı Dev
manlı hakim milletiyle savaşı din adına idi. letinde yukarıda Ağaoğlu'nun satırlarında
Rusya müslümanlarının-Türklerinin müs da gördüğümüz gibi Türkçülük en kuvvetli
tebit idareyle mücadelesi de lslam dini adı dönemini yaşarken 1 9 1 5'de Petersburg'da
naydı. gençleri ve öğretmenler Tatar Ocağı adlı bir
Gubeydullin'in kitapçığındaki bir sonra dernek kurarlar. O cak l 9 1 6'da dağılan
ki bölüm "Milletler ve milliyet hakkında ocağın liderleri 1. Alkin ve G. Şeref'tir. Üye
felsefi-nazari \ !1eseleler" adını taşıyor. Ya leri ise O. Alkin, S. Mamliyev, A. ve G. Abı
zar, kitabın "Millet münkarız olacak mı?" zov, S . Yakubova'dır. Bu kişilerin çoğu
başlıklı son bölümünde ise milletin orta 1 9 1 Tde kurulan idil-Ural devletinde görev
dan kalkıp kalkmayacağını inceler. Milli-. almış şahıslardır. Ocakçılar, iç Rusya, Sibir
yet tabiat bakış açısından bir cins (nev') ya ve Kafkasya müslümanları için milli
olduğu için o da yok olmamaya savaşır. devlet kuruluşu sorunuyla ilgiliydiler. Bu
Milliyetin kaybolmaması için savaş iki şe grubun lstanbul'daki Türk Ocağı örnek alı
kilde olur, biri şuursuz olarak yapılan sa narak oluşturulduğu düşünülebilir. Zira
vaştır. Bir de milletlerin azaları gerekli gö etimolojik olarak da ocak sözü Tatarca'da
rüp milletlerinin gelişmesi için savaşırlar, bulunmasına rağmen fazla kullanılan,
milli yazarlar, milli tiyatro , müzik, güzel Türkçe'deki kadar yaygın bir sözcük değil
sanatlar yaratırlar, mümkün olduğu kadar dir. Ayrıca bu grup üyelerinin daha sonraki
milli hissi kuvvetlendirip , çöküşe karşı di faaliyetleri de düşünülecek olursa Türkiye
renci artırırlar. Milletleri oluşturan tarihtir Türkçülüğü örneğinde bir Tatarcılık hare
ve tarihin o zamana kadarki seyri milletleri ketini oluşturmaya ve bir devlet kurmaya
korumuştur. Yazar tabiatta güçlü olanın çalıştıklarını söyleyebiliriz.
yaşadığı kuralını da ekler. Milletlerin de
savaşta yenilirse yok olacağını, zamana SONUÇ YERINE
uyum sağlayamazsa ortadan kalkacağını
söyler. Milletler ortadan kalkmasa da tek Sonuç olarak Tatar Türkçülüğü Rusya'da
tek milletler yok olabilirler. vatandaş olma ve eşitlik mücadelesinde
Bu iki yazarda da millet ve milliyet kav- pragmatik bir yoldur. lslamiyetin bağlayıcı
T A T A R L A R A R A S I N D A T Ü R K Ç· Ü L Ü K
unsur olarak yetersiz kaldığını hissettikle cazip kılmış, siyasi faaliyetlerine Türki
rinde aynı dili konuşma temelinde Türklük ye'de devam etmişlerdir. Bu durum hem
bilinci ortaya çıkmaya başlamıştır. Bunu Rusya'daki müslümanların ortak siyasi fa
savunanların ise Tatar milliyetçileri içinde aliyetlerini hem de Türk siyasi hayatını et
ki ufak bir grup olduğunu söyleyebiliriz. kilemiştir. Türkiye'ye Rusya'dan gelen ay
Tatar milliyetçiliği daha yerel özelliklerden dınların Osmanlıcı değil milliyetçi bir ba
ve Rusya'da yaşamaktan beslenen bir anla kış açıları vardı ve Osmanlı toplumunda
yışı öne çıkarır, Türkçü çizgi ise Rusya'ya geniş Türk dünyasına ilgi uyandırmak is
karşı Türk dünyası ile bağları korumaya tiyorlardı. Çıkardıkları gazete ve dergiler
gayret eden bir çizgidir. de Türk dünyasından haberlere geniş yer
Türkiye'ye Rusya'dan gelmiş ve Türkçü verdiler. Rusya'da edindikleri deneyim,
lük hareketinin gelişmesinde rol oynamış kültür ve eğitimlerini Türk toplumsal ve
aydınları Türkiyeli Türkçülerden ayıran siyasal hayatında kullandılar. Rusya'da fi
önemli farklar vardır. En önemli ayrım da kirlerini gerçekleştirmek için kullandıkla-
Türkiyeli aydınların Osmanlı mirasına rı araçları, yani öğretmenlik, gazetecilik ve 213
duydukları bağlılık, dolayısıyla da tarihe siyasi örgütlenme, Türkiye'de de kullandı-
bakışlardır. Rusya'dan gelen aydınlar ise lar. Bu aydınlar Rusya'da çeşitli fikir akım-
böyle bir bağlılık hissetmemektedirler ve larıyla tanışmışlar, Rus milliyetçiliği, Pans-
milliyetçiliklerinde tarihsel perspektifleri lavizm, Halkçılık gibi akımlardan etkilen
vurgulamaktadırlar. Tarihe bakışları aynı mişlerdir. Rus toplumunda toplumsal sınıf
ölçüde Rusya'daki aydınların bakışlarından kavramına yabancı kalmamışlar, bu siyasi
da kısmen farklı ve engellerden azade, de mücadelelerine de yansımıştır. l 905 'den
yim yerindeyse tarihe bakışlarında iki ta sonra Rus siyasi hayatına girmişler, parla
raftaki aydınlardan da daha özgürdürler. mentoda Rusya müslümanlarının temsili
Rusya'dan gelen Türkçü aydınları Rusya çabalarına katılmışlardır. Her ne kadar ör-
Türkçülüğünün temsilcileri olarak gör neğin Yusuf Akçura'nın etkin olduğu itti-
mek de yanıltıcıdır. Rusya'da 1907 sonra fak Partisi, sınıf farklarını göz ardı ede-
sında baskıcı bir idareye geçilmesiyle siya rek tüm Rusya müslümanlarını birle-
si faaliyetler ve basın özgürlüğü sınırlan şik bir kitle olarak göstermeye çalışmışsa
mış, tüm Rusya müslümanlarının birleşe da, bunu paylaşmayanlar, sınıf bilincini
bildiği dinl haklar ve eğitim konularında öne çıkararak bu hareketten ayrılanlar ol-
faaliyet gösterilmişti. Balkan Savaşları ve !. muştur. Rusya'dan Türkiye'ye gelen bu
Dünya Savaşı'nda da Tatar milliyetçi ay aydınların hemen hepsi bu birikimlerini
dınları Rus halkıyla dostluk temasını işle Türk toplumsal ve siyasal hayatına kat-
miş, Osmanlı Türkleriyle "din ve kan" mışlar, önemli roller oynamışlar, kendi
kardeşliği benimsense de Osmanlı Devleti milliyetçilik deneyimlerini Türkçülükle
eleştirileri artmış, Rusya vatandaşı olarak bütünleştirmişlerdir.
Rus kültürünün üstünlükleri sergilenmiş Türkiye'ye gelmiş Rusyalı Türkçü aydın
tir. Bir taraftan da vatanları Rusya'ya hiz ların Rusya'daki Türkçü hareket üzerindeki
metleri karşılığında Ruslarla eşit haklar etkileri de sınırlı olmuş, Rusya'nın koşulla
kazanmaya çalışmışlardır. Türklük bir üst n tarafından belirlenmiştir. Bu aydınlar için
kimlik olarak benimsenmiş ancak Rusya Türklük kendi etnik kimliklerinin (Tatar,
vatandaşı müslüman Tatar kimliği gittikçe Kazak, Özbek vs.) bağlı olduğu bir üst
güçlenmiştir. Rusya'da gerici idarenin baş kimlikti. Onların Türkçülükleri Rusya'daki
lamasından sonra Türkiye'de Il. Meşruti deneyimlerinin Türkiye'de biçimlenmesi
yet'in ilanı , Rusya'daki baskıcı idareden ile burada oluşmuş, Türkiye Türkçülüğünü
kaçan müslüman aydınlar için lstanbul'u farklı bir çizgiye taşımıştır. O
Pozitivist Düşüncenin İthali
M U RTAZA K O R LA E L Ç I
lar, Avrupa'ya gönderilen bazı öğrenciler, ne beşeriyeti ikame eden yeni dinin pey
eğitim kurumlarımıza gelen uzmanlar, gamberi, Reşit Paşa'nın yeniden bir hayat
bazı dernekler vs. aracılığıyla gerçekleş isdariyla, şarkta ümmetinin çoğalacağını
miştir. umuyor ve bu maksatla Reşit Paşa'nın
P o zi tivizmin taşıyıcılığını ü s tl enen nüfzuna müracaat ediyor. " 1 Siyavüşgil'in
özel bir dernekten söz edilemeyecekse bu düşüncesini Cevdet Perin şöyle ta
de, üyeleri arasında pozitivizme yakınlık mamlar: "A. Comte'un Alemşumul Dine
duyanlar bulunan bazı dernekler bu yön (religion universelle) Türk elçisini de da
de işlev görmüşlerdir. Yeni Osmanlılar vet etmek üzere, kendisine on sayfalık
Cemiyeti, pozitivist filozoflarla ilgi kuran uzun bir mektup yazm [ıştır] . (. .. ) Uzun
lbrahim Şinasi ( 1 824- 1 8 7 1 ) ve Mi that bir muhakeme silsilesinden sonra filozof,
Paşa'ya ( 1 822-1884) destek oluşu ve bazı mektubunda, Tanrı'nın yerine ilmi ve be
üyelerinin pozitif düşünceyi meydana şeriyeti ikame eden yeni dinin peygam
getirecek eserler tercüme etmesiyle bu beri sıfatı ile Reşit Paşa'ya müracaat edi
harekette yer alanlar arasındadır. Poziti yor ve ondan yeni bir hatla Doğuda bu
vist düşüncenin ithalinde Batı'yla kuru yeni dini yaymasını istiyor." ( P eri n ,
lan ilk ilişkilerin önemi de büyüktür. Bu 1946: 56)
bakımdan ilkin Mustafa Reşit Paşa'nın Mustafa Reşit Paşa'nın koruyuculuğun
( 1 800- 1 858) katkılarına yer vermek zo da 1 849 başlarında Paris'e giden lbrahim
runlu gibi görünüyor. Şinasi, pozitivist filozoflardan Emest Re
1 834'te, Fransızca bilmediği halde Pa nan ve Emile Littre ile dostluk kurmuştur
ris'e ortaelçi olarak gönderilen Mustafa (Tanpınar, 1 976: 189). Onun da bu iki
Reşit Paşa, elçilikler döneminde Fransız pozitivist filozof dolayısıyla A. Comte'dan
casını geliştirir (lewis, 1 970: 106). Kral da etkilendiği söylenebilir. Şinasi üzerin
louis Philippe'in ( 1 758- 1 838) oğulların deki pozitivist etkileri, şiirlerinde bulmak
dan Prince de J oinville ( 1 8 1 8- 1 900) ile mümkündür. M. Kaya Bilgegil'e göre "Şi
Tanzimat Fermanı'nın ilanı konusunda nasi Efendi, değil nat yazmak hiçbir şiirin-
P O Z i T i V i S T D Ü Ü N C E N i N 1 T H A L 1
216 rağmen Ziya Paşa ( 1 82S-1880) ve Namık Simon'un sosyolojideki yerlerinden bah
Kemal'in ( 1 840- ı888) de bu çizgideki sedilir.
eserlerden yaptıkları çeviriler vardır. Pozitivist düşüncenin nakledilmesiyle
Servet-i Fanan ( 189 ı -ı 942) , Ulum-ı lk ilgili bu bilgilerden sonra, pozitivizmin
tisadiye ve lçtimaiye ( ı908-ı 9 10) ve lçti etkisinde eser veren düşi!n.ürleri ele al
maiyat ( ı 9 ı 7) mecmuaları, bu fikriyatın maya çalışacağız.
tanıtımında ö nemli rol oynamışlardır.
Servet-i Fünün'un dördüncü sayısında Er BEŞiR FUAT (1 8527-1887)
nest Renan'ın " llmin G eleceği" isimli
eseri tanıtılır. Altıncı sayıda, realist Emil Beşir Fuat yazı hayatına ı883 yılı sonla
Zola ( 1 840-1 902), dördüncü ciltte, natü rında başlar. llk çevirilerini İngiliz poziti
ralist Guy de Maupassant ( 1 8SO- ı 893) vist George Henry Lewis'ten yapar. En
methedilir. Fransa'daki realist akımı dik var'ı Zeka dergisinin ı s . sayısında, Al
katle takip eden Servet-i Fünün, bu akı manca'dan çevirdiği "Kalp" isimli uzun
mın önde gelen simalarından Edmond de makalede, şairin kalp anlayışı ile tabibin
Goncourt'un ( 1 822-ı896) ölümünü, ı ı . kalp anlayışı karşılaştırılarak kalbin il
ciltte büyük bir kayıp olarak ilan eder. ham kaynağı olmadığı üzerinde durul
ı 4. ciltte, "Edebiyat, Haric-i Edebiyat" maktadır.
isimli makalesiyle pozitivizme biraz daha 1 884'te, Izmirli Ubeydullah Efendi'yle
yaklaşan Hüseyin Cahit ( ı874- 1 9S7), ıs. çıkardıkları Haver mecmuasında poziti
ciltte başlayan "Hikmet-i Bedayi'ye Dair" vizme yakınlığını iyice ortaya koyan Be
isimli makaleleri ile Hippolyte Taine'in şir Fuat, kelamla ilgili bir makaleyi dergi
sanat felsefesini açıklar. de yayınlatmaz. Çünkü müspet ilmin dı
Ahmet Şuayb, Rıza Tevfik ve Mehmet şındaki i l i ml eri kab u l etmemektedir
Cavit tarafından kurulan ve Türkiye'de (Okay, 1 9 69: SO) . 1303 ( 1884)'te neşrine
ilk defa felsefi denilebilecek bir hareket başladığı G üneş mecmuasında da dini
meydana getiren Ulum-ı Iktisadiye ve içti konulara hiç yer verilmez. Fensiz edebi
maiye Mecmuasının kuruluş amacı, Avru yat düşünmeyen ve edebi realizmi Türki
pa'daki yeni fikir gelişmeleriyle beraber ye'ye taşımaya çalışan Beşir Fuat, poziti
özellikle A. Comte ve Le Play'ın ( 1 806- vizm ile materyalizmin mukayesesini ya
ı 882) fikir ve eserlerinin Türkiye'ye akta par. Fenni, şiirden üstün tutar. Ona göre
rılmasıdır. Derginin hemen ikinci sayısın matematik fen ilimlerinin anahtarıdır.
da Salih Zeki ile Halide Salih, A. Comte Vatana hizmetin ancak fen ile yapılacağı-
P O Z i T i V i S T D Ü Ş Ü N C E N i N 1 T H A L 1
na inanan Beşir Fuat şöyle der: "Her va şik vücuttur. . . " (Rıza, 1 3 1 2: 2)
tanı seven, millet ve devletin istikbal ve Ahmet Rıza, ittihat ve Terakki Cemiye-
selametini düşünen Osmanlı, cidden fen ti'nin yayın organı olan Fransızca Meclı-
ne hizmet etmelidir, fikrindeyim. lşte bu veret'de, A. Comte'un icat ettiği takvimi
sebepledir ki, sizi fenne teşvik hususun uygulamıştır. Gazetenin başlığında pozi-
daki muvaffakiyetimi ebnay-ı cinsime tivizmin dövizi olan "Ordre et Progres"
edebileceğim hizmetlerin en büyüğü ad (Dü_z:en ve llerleme) ifadesi yer alır. An-
dediyorum." (Fuat, 13 13: 18) cak pozitivist takvim 1 Ekim 1 896 tari-
Beşir Fuat'ın isimlerini takdirle zikret hinden, A. Comte'un vecizesi olan "Ord-
tiği filozofların 18. yüzyıl ait olanlarının re et Progres" dövizi de 15 Nisan 1897
(Voltaire, Diderot, D. Alembert, Le Mett tarihinden i tibaren kaldırılır. Bu vecize-
rie) çoğu materyalist veya deist, 19. yüz nin kaldırılışı Ahmet Rıza tarafından şöy-
yıldakilerin ise (A. Comte, Emile Liure, le açıklanır: "Bizim 'ordre et progres' dö-
Claud Bernard, Emile Zola, H. Spencer, vizi yanlış yorumlara yol açtığı ve düş
G eorge Henry Lewis) tamamı pozitivist manlarımızın bunun bir tanrıtanımazlık 21 7
tir. Beşir Fuat ilimde A. Comte ve Spen� (atheisme) bayrağı olduğuna Müslüman-
cer'i rehber edinmiştir. A. Comte ile Emi la·rı inandırmaya çalıştıkları için onu ga-
le Littre'yi 1 9 . yüzyılın "hakimi" kabul zete başında muhafaza etmemeye karar
eder. Metafiziği reddeder, kendi kimliği verdik." 33. sayıdan itibaren kaldırılan
hakkında kesin hüküm verilm esi için döviz, 68. sayıda, yani 1 Aralık 1 898 ta-
ş öyle der: " Hikmet ( felsefe) vesairem rihli gazeteden itibaren tekrar gazete baş-
hakkında mesleğimi bilmek isteyenler, lığına yazılmaya başlar ve son sayıya ka-
eserlerimde isimlerini takdir ile zikretti dar böyle devam eder.
ğim hukema-i müteahhirinin eserlerine Dini inanış ve düşünüşün etkisiyle mü
muracaat etsinler. Bu teklif beni bilme cadele, Ahmet Rıza'nın pozitivizminde de
yenlere aittir, beni bilenlerce mesleğim önemli bir yere sahiptir. Paris'te yazdığı
zaten maruftur." (Fuat, 1 304: 72) Orij i mektubunun birinde kız kardeşine şöyle
nal intiharıyla fikri kanaatini ölümüne der: " . . . O çocukluklardan vazgeç, namaz
de uygulayan düşünürü, pozitivizmin it kılacağım diye ayaklarını üşütme, nama
halinde öncü olarak anmak mümkün gö zına, orucuna itirazen ara sıra yazdığım
rünmektedir. şeyler biliyorum ki gücüne gidiyor, seni
hiddetlendiriyor. . . Ah Fahriyeciğim seni,
AHMET RIZA (1 859-1 930)
anlamayarak okuduğun Kur'an'dan, dün
yadan ve ne olduğunu bilmeyerek inan
Bir bakıma A. Comte'un talebesi sayılan dığın cennetten, hasılı itikadında ne ka
ve Pierre Laffitte'i üstat kabul eden Ah dar mukaddes şey varsa hepsinden ziya
met Rıza, " Revue Occidentale" ın ikinci de severim . . . " (Hanioğlu, 1985: 48) Yine
serisinin 19. cildindeki listede, Türkiye kız kardeşine Paris'te yazdığı 27 Kanun-ı
temsilcisi olarak resmen zikredilmiştir.4 evvel (Aralık) 1885 tarihli mektubunda
il. Abdulhamid'e yazdığı layihalarda po şunları yazar: " . . . Ben kadın olsaydım
zitivizmi telkin etmeye çalışan Ahmet dinsizliği ihtiyar eder ve lslam olmasını
Rıza ilk layihasında, Comte'un sosyal istemezdim. Üzerime üç karı ve istediği
statiğini tekrarlayan tespitlerde bulunur: kadar odalıklar almasına cevaz veren, ko
" . . . Hükümeti idare etmek kumar oyunu cama cennette huriler hazırlayan, başımı
gibi zarın talihine bırakılamaz. Hakika yüzümü dolap beygiri gibi örttürdükten
. tin halleri istihareye yatmakla bilinemez. maada beni her eğlenceden men eden ko
Cemiyet tabii kanunlara bağlı bir birle- camı boşamamak, döver ise sesimi çıkart-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M I
218 .,
, ,,, .
�E
Birfa'brika kÜşat (açıfış) töreni... Gelenekset din�let töJ'enselliğini an ıran u rilii":t
atmo�fer4 Osmantı reformlar çağında bitim ve tekniğe bağlanmı umutların işaretçişidir.
Kurtıduş ve ilerlemeyi modern tekniği devralmada gören bu bakış, siyasi ve popiiler
açılımlarıyla, Cttmhuriyet'e taşınacaktır.
mamak gibi daima erkeklere hayırlı, ka açıklayışı ise şöyledir: "Bizi buraya kadar
dınlara muzır kanunlar vazeden bir din iten şey, asla bir din yobazlığı olmayıp,
benden uzak olsun derim. Tuhaf! Bu da adalet ve insanlık duygusudur. lslam'ı sa
bir nevi sinir hastalığı olmalı, dine dair vunarak söylediğimiz şeyle, her tarafta
bahis açıldı mı kendimi zapta muktedir görüldüğü gibi, bir dini değil adalet ve
olamıyorum." (Hanioğlu, 1 985: 47) Öte insanlığı (l..'. H umanite) savunmak iste
yandan 1922 yılında yayımladığı bir ese dik. " 5 Ahmet Rıza'ya göre pozitivist dü
rinde, " . . . Kadınlar bağımsızlıklarını bu şünce dinin yerini tamamen alıncaya ka
gelişmeye ve dolaylı olarak lslam mede dar dinden vazgeçmeye imkan yoktur.
niyetine borçludur." (Rıza, 1982: 1 86-7) "Osmanlı imparatorluğunda, Brezilya'da
demekten geri kalmayacaktır. Ahmet Rı olduğu gibi pozitivizm bir din halini aldı
za'daki bu çelişik durumu şöyle açıkla� ğı zaman lslam tamamen bir tarafa bıra
yanlar da vardır: "Paris'te iken tüm hür kılabilir." (Hanioğlu, 1985: 621) O, pozi
düşünce derneklerine ve özellikle Türki tivizmin dünya vatandaşlığı görüşünü
ye temsilcisi olarak kabul edildiği poziti esas kabul etmiştir: "Ben ne aşırı milliyet
vist komiteye üye idi. Comte'un doktrini çiyim ne de yabancı düşmanıyım. Bunlar
ni kendi memleketinde yaymak görevini dan s onra şöyle diyoru m : Allah beni
üzerine aldığını Fransız pozitivistlerine dünya yurttaşı olmaya engel olan vatan
kesin söz verdiği halde, lstanbul'da, Mec severlikten korusun. Kin faktörü olmak
liste açık olarak günde beş vakit namazı tan uzak yurt sevgisinin, ahlak ve akılla
nı muntazaman ed.a ediyordu. Bundaki hizmet edildiği zaman, bir dürüstlük va
amacı, Paris'te iken inkar ettiği Müslü sıtası ve toplumlararası bir yaklaşma ola
manlığın güvencesini din taraftarlarına cağına inanıyorum. Vatanımı seviyorum
gös term ektir. " (Meclı ro u t i e t t e , Paris, fakat aynı şekilde insanlığı ve gerçeği de
1 9 1 0: 39) Ahmet Rıza'nın bu durumu seviyorum." (Rıza, 1922: S)
P O Z i T i V i S T D Ü Ü N C E N i N 1 T H A L I
Taine'e edilen tarizata asla tahammül et mumuza tanıtmıştır. Ama onun da zama
mezdi. Onun indinde Taine alem-i ilim nın diğer pozitivistleri gibi nakilcilikten
ve faziletin mabudu idi. O da Taine gibi ileriye gidemediği söylenebilir. .
asar-ı tarihiyesini daima felsefe ve edebi
yat ile meczederdi. Şuayb, Taine gibi bir ZIYA GÖKALP (1 876-1 924)
münekkit, bilhassa Taine gibi bir müver
rih olmak istemiştir. " 9 ittihat ve Terakki'nin ideolog kadrosunda
Ahmet Şuayb'in aktardığı üzre, Taine'e yer alan Ziya Gökalp'in, Türkiye'de sos
göre insan ahlaki bir varlıktır. Ne astro yolojinin kurumlaşmasının da öncülerin
nomi, ne fizik, ne kimya, ne bitki ve hay den olduğu biliniyor. Yoğun bir biçimde
van ilmi bize ahlak dersi verebilir. Ahlak eserlerine eğildiği Bergson ve D urkhe
denilen şey insanların kendi nefislerine im'dan, ikincisi onda ağır basmış, Gö
ve başkalarına karşı yapmaları lazım olan kalp Emile Durkheim hayranı olmuştur:
vazifelerden mürekkeptir (Şuayb, 1 329: "Ben, Lavoisier'den evvelki kimyacıları
1 49 ) . Biz başkalarını ancak kendimizi hakiki kimyacı, Bichat ve Claud Ber 221
sevdiğimiz için severiz. Hayatını sevme nard'dan evvelki garziyatçıları hakiki ga
yen bir kimse hemcinslerine karşı tama riziyatçı demediğim gibi, Durkheim'den
men lakayt ve hissizdir. Eğer kendimizi evvelki içtimaiyatçılara da hakiki içtima
sevmemiz kaldırılırsa , ahlakımız ıslah iyatçı gözüyle bakmam. içtimaiyatı tama
edilecek yerde mahvedilir. insanın kendi mıyla ilmi bir surette tesise b aşlayan
hakkındaki bütün vazifeleri zatını sev Durkheimdir. Durkheim'den evvel içti
mesine bağlıdır. Bunda da metafizik hiç maiyat, felsefenin yahut hayatiyat ve ru
bir esas yoktur. Başkaları hakkındaki va hiyat gibi ilimlerin birer mebhası kabilin
zife de merhamet, aile duygusu ve şefkat deydi. (. .. ) Bugün ilim aleminde içtima
ten ibarettir. M erhame t insanın bizzat iyat denildiği zaman, hatıra yalnız Durk
nefsi hakkındaki düşüncesinin kendine heim mektebinin içtimaiyatı gelir. (. .. )
benzeyen bir varlık üzerine yönelmesidir. Herkes biliyor ki, Durkheim'in içtimaiya
Aile duygusu insanda tabii olarak vardır. tı vicdanın ferdi ruhlardan müteşekkil,
Şefkat ise insanın yakınlarına saf sevgisi, fakat onlardan ayrı müstakil bir şe'riyet
insanın insan için ihtirasıdır. Bunun da olduğu esasına müsfenittir. Benim d e
esası toplumsal içgüdünün fevkalade ge öteden beri b u kanaat taraftarı olduğum
nişlemesidir. Burada yine metafizik bir beni tanıyanların ve okuyanların malu
esas yoktur. Kainatın kanunları gibi ce mudur. ( . . . ) Bilhassa benim serdettiğim
miyetin de kanunları vardır. Devletin bü bir fikir tenkit olunurken, herkesten ev
tün organları birbirine son derece bağlı vel hatırlanması lazım gelen D urkhe
dır. Birine yapılan etkiden diğerleri de im'dir." (Gökalp, 198 1 : 9 1 )
derhal müteessir olur. A . C o m t e v e D u rkheim e tk i l eriyle
Ahmet Şuayb pozitivizmi d erli toplu ahlakın gayesini cemiyete bağlayan "Ah
tanıtan ilk yazarlarımızdandır. llk poziti lak" isimli şiirini bu anlayışı yansıtır:
vist Beşir Fuat, pozitivizmle materyalizm Alı/alı yolu pelı dardır.
arasındaki farkları kısaca belirtmişti, fel Tetilı bas, önü yardır.
sefi yönünden ziyade edebi yönüyle açık Sahın "lıalıkım var" deme
lamıştı. Hüseyin Cahit estetik yönünü Halı yalı, vazife vardır.
ele almıştı. Ahmet Şuayb ise, pozitivizm (G ölı alp, 1 9 76: 13)
le ilgili ilk telif kitap diyebileceğimiz Ha
Aynı şiirin başka bir dörtlüğünde de
yat ve Kitaplar isimli eserinde pozitiviz
şöyle demektedir:
mi felsefi, edebi, tarihi yönleriyle toplu-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K I M I
Ben, sen yoh biz varız Hatta diyebilirim ki iyiden daha iyi bir
Hem ogan lıern lıullanz. şeydir. ( ... ) Dinde bu fevkal ahlak ve fev
"Biz" denıelı "Bir demelıtir" kal bediiyat mahiyetlerinden başka bir de
Ben, sen ona taparız! 'fevkal mantık' tabiatı vardır. Bu sebeple,
A. Comte'a göre, "pozitif hukuk fikri evliyanın idrak vasıtası mantık ve usul
geri getirilemez bir şekilde gözden kay değil, 'zevk, hal, mükaşefe' adları verilen
bolmuştur. Herkesin her şey hakkında va ve bizim gibi ağzı karalar için daima es
zifeleri vardır. Başka bir deyişle hiç kimse rarengiz kalan bir nevi görüş yahut tadış
nin vazifesini yapmaktan başka hakkı tır. ( . . . ) Her sene lslam payitahtlarından
yoktur." (Comte, 1929: 361) Burada Gö birinde bir müderrisler kongresi yapmak,
kalp'te, Comte'un anlayışının yanı sıra bu kongrenin daimi kalem heyeti tarafın
Durkheim'in "ben Allah'ta ancak şekil de dan ilmi mecmualar, kitaplar neşretmek,
ğiştirmiş ve sembolik olarak düşünülmüş ümmet teşkilatımızı nurlu bir dimağa
toplumu görüyorum" (Durkheim, 1924: malik edecektir. Bu ifadeden anlaşılıyor
222 75) görüşünün etkilerini arayabiliriz. ki gençliğin en büyük vazifesi dine doğru
Ziya Gökalp, "Din ile llim" adlı şiirin gitmektir." (Gökalp, 1 976: 10-27)
de, kendine özgü üslubuyla, A. Com Pozitivist düşünceyi Türkiye'ye akta
te'un üç hal kanununu, lslami görüşe in ranların hemen hiçbiri, bu sisteme eleşti
tibak ettirir. Gökalp 1920'lerdeki yazıla rel yaklaşmamıştır. Hemen hepsi de üstat
rında dindar bir muhtevayı dile getirmiş edindikleri filozofların görüşlerini methi
tir: "Fakat başka bir kıymet daha vardır yelerle aktarmaya çalışmıştır. Pozitivizme
ki bütün manevi kıymetleri cami olmak o dönemde Batı dünyasında yöneltilen
dolayısıyla ahlaki kıymeti de cami'dir; bu eleştiriler, hatta pozitivizmin kendi için
itibarla ahlaki kıymetin de fevkindedir. deki eleştiriler dahi dikkate alınmamıştır.
Bu en yüksek kıymet dini kıymetten iba Türkiye'de Pozi tivizmin eleştirileri, ls
rettir. Dini kıymeti de bize 'mukaddes' mail Fenni (Maddiyyan Mezhebinin Iz
kelimesi irad eder. (. .. ) Dinin en çok kıy milılali, 1 928) , Elmalılı Hamdi Yazır gibi
met verdiği şey ahlaktır. Peygamberimiz, lslam alimleri tarafından yapılacak; Paul
'Ben ahlakı tamamlamak için gönderil Janet, Gabriel S eaille gibi Batılı poziti
dim' buyuruyor. Bundan başka bir şey vizm eleştir1!1enlerinin düşünceleri de bu
mukaddes ise o behemahal iyidir de. alimlerce nakledilecektir. O
D İ PNOTLAR
anzimat edebiyatına, özellikle de ran 1987; Naci 1999; Naci 1984) Güzin
adlı eserinde yer alan "Avrupa Ahvaline millet' gibi Şinasi nesrinin getirdiği sanı
Dair Risale" başlıklı kısa bir yazıdır. Yazı lan bazı mefhumları" sunmuştur (Tanpı
nın önemi, devlet memuru olarak bulun� nar 1 9 76: 1 20) . Keza Namık Kemal'in
duğu Viyana'daki gözlemlerini anlatan Sa "vatan yahut silistre"sine, dönemin siya
dık Rıfat Paşa'nın, bu gözlemlerde genel sal muhalefet geleneğinin ötesinde "va
bir Avrupa hayranlığını değil, "devlet ida tansever" -milliyetçi söylemin oluşumun
resindeki ıslahatı bir zihniyet meselesi da sembolik bir anlam atfedilmiş, bu eser
olarak almasında, örf ve göreneğin, yahut cumhuriyet kanon'unda da bu işleviyle
da kıymetini kaybetmiş birtakım 'impera yer edinmiştir.
tif'in hakim olduğu, çok defa keyfi kalan Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Ejlıar gaze
bir idare sistemine mukabil, esas olarak telerindeki yazılarında akılla denetlenen
'insanı', onun tabiatını, hak ve ihtiyaçları bir Doğu-Batı sentezini savunan Şinasi,
nı alan ve akılcı bir devlet ve idare telak Şair Evlenmesi adlı komedisinde ( 1 859)
kisini tereddüt etmeden ortaya koymasın orta oyunu ve meddah geleneklerini de
dadır. " (Tanpınar, 1976: 1 20) Şinasi ve kullanarak popüler bir eser ortaya koy- 225
Namık Kemal'in ıslahatçı fikirlerine esin muş; komedi yoluyla edebiyatı halka in
kaynağı olan bir diğer risale ise muhteme dirmenin ilk adımını atmış ve böylece o
len Paris sefareti başkatibi Mustafa Sami en heyecanlı halk muharririne, Ahmet
Efendi'nin Avrupa Risales i'dir ( 1849). Ge Mithat Efendi'ye önderlik etmiştir. Kome-
ne Tanpınar'a göre, bu kitapta söz edilen diyle yazının ilişkisi yazınla demokrasi-
konular, o yılların reformist hareketlerin nin ilişkisiyle doğru orantılıdır. Edebi
de etkili olmuş ve "nasıl Sadık Rıfat Paşa türler komikleşerek halka iner ve demok
bize 'hü rriyet' kelimesini ver [ diyse ] " ratikleşirler. Bunu çok iyi bilen Ahmet
Mustafa Sami Efendi de '"hubb-i vatan ve Mithat Efendi siyasi fikirlerini topluma
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M I
zaman oldukça başarılı olduğu ve seyirci na halk tarafından yazılmış bir şikayet
leri galeyana getirdiği için yazarına üç yıl mektubu götürür. Bu mektupla Sofya Pa
hapis hayatına mal olmuştur. Gülnilıal'de şasını ikna etmeyi başaran. Muhtar Bey,
Namık Kemal daha tedbirlidir. Bu oyunda elinde Kaplan Paşa'nın idam fermanıyla
Abdülaziz'e karşı özgürlük temasını işle döner. Aslında yerel bir ayaklanmanın ba
yen yazar, 18. yüzyıl sonunda geçen ma şını çeken bir asi, davasında haklıysa
halli bir isyan olayını kullanır. Ve isyancı eğer, merkezi otoriteden destek alarak
ların başı Muhtar Bey, mahalli müstebit amacına erişebilirdi. Bunun Batı gelene
Kaplan Paşa'ya karşı halkı ayaklandırdık ğindeki isyan konulu oyun ve anlatılarda
tan sonra, Sofya'ya gider ve Sofya Paşası- da 13. yüzyıla uzanan köklü bir geleneği
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
şeyin adeta donmuş gibi göründüğünü, F i kret' in, sadece yaşad ığı devri değil,
can l ı görü nenlerin bile korkak ve endi geçmiş adına ne varsa te l i n ettiği bir
şeli tavırlar sergilediğini anlatarak, bir başka red d i ye ş i i r i , 1 90 5 'te ya z d ı ğ ı
"inkiraz" manzarası çizer. Bu bağlam "Tarlh-i Kad im"dir. "Tarlh-i Kad im"de
da mutlaka hatıilanacak bir şiiri, i l . Ab şair, sadece Osmanlı veya Müslüman
d ü l hamit devri İstanbu l ' unu ahlaks ız Türk tarihsel geleneğini deği l, bütün bir
l ı k, tantana, fak i r l i k ve sefa let içinde insanlık tarih i n i "efsane" anlatmakla it
tasvir eden ünlü "Sis" ş i i ridir. Halin ya ham eder: Ona göre tarih, insanoğluna
n ı nd a bütün b i r maziyi ve istanbul'u sunduğu imkanlarla, hep yalan, kötü
"kötül ü k" olarak resmeden "Sis", F i k lüklerin anası, başı geçmişe yani rüya
ret'in d ışarıdaki sisle evin i n bir jurnalci ya, ayağı ise gelecek denen bili nmezli
tarafından gözetlen i ş i n i n tes i rleri ara ğe sürünen donmuş bir iskelettir. Tari
sında kalan psikolojisini yansıtır: hin anlattığı her şeref yapma, tarihin iç
228 Sarmış yine afakın ı bir dud-ı muan tiği hep kand ı r : "Ka h rama n l ı k . . . Esa s ı
n id, kan, vahşet; / Beldeler ç iğne, ord u l a r
B i r zulmet-i beyza ki peyapey mü mahvet; / Kes, kopar, kır, sürükle, ez,
tezayid. yak, yık; / Ne 'Aman !' b i l , ne 'Ah ! '
TazyTkimin altında silinmiş gibi eş i şit, n e 'Yaz ı k ! ' ; / Geçtiğ i n yer ö l üm,
bah, elem dolsun; / Ne ekinden eser, ne ot,
Bir toz l u kesafetten ibaret bütün el ne yosun . . . " Ki belki de aldanmak, ha
vah. yatı n i n sana s u n d u ğu b i r i ht i yaçtı r :
Hep levs-i riya dalgalanır zerrele "Kim b i l i r, belki hepsi vehmiyyat, / Bel
rinde ki aldanmak i htiyac-ı hayat." F ikret' in,
B i r zerre-i safvet bulamazsın içerin hayata ve geçmişe/ta r i h e karşı d e r i n
de şüpheleri içi nde, şüphelenmeyi, olum
Hep levs-i riya, levs-i hased, levs-i s u z l u k l a rdan ku rtu l mak i ç i n yega ne
teneffu ' : "nur" olarak telakki ettiği d izeleri var
Ya l n ız b u . . . v e ya l n ı z bunun üm d ı r. Mehmet Kaplan, F i kret' in "müthiş
mTd-i tereffu' bir vizyon i l e insa n l ı k tari hinin akışını
Mi iyon l a barınd ırdığın ecsad ara gördüğü" kan ı s ı ndad ı r. Sabiha Sertel
sından ise, F ikret' in bu bakışında, "materya l ist,
Kaç nasiye vard ı r çıkacak pak ü dı fakat d iyalektik ol mayan bir tarih görü
rahşan ? şü" tespit eder.
vardır. Ve doğal olarak, başkaldı rıyı de sık sık kullandığı, görev ile kişisel tut
merkezi otoriteyi yadsımayacak, fakat bu ku arasında bölünmüşlük motifini kulla
o tori teyi adalete davet edecek bi çimde nır. Oyunun kahramanı Celal davası uğ
meşrulaştırmak ılımlı bir ihtilalciliktir. runa karısı ve çocuğunu feda eder. 1 3 .
Ama Namık Kemal'in en ciddi siyasi oyu yüzyılda Anadolu'da Moğol istilasına kar
nu, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın da belirni şı mücadele eden ve Moğolları lslamiyete
ği gibi, Celaleddin Ha rzenışa lı tır. (Tanpı
' döndürmek suretiyle Müslümanlığın za
nar 1 976: 389) ferini kendisine ideal edinmiş olan Cela
Bu oyunda Namık Kemal, Batı tiyatro leddin Harzemşah'ın efsanevi kişiliği ve
sundan aldığı ve kendi tiyatro eserlerinde mü cadelesini anlatan on beş perdelik
T A N Z i M A T E D E B I Y A T l ' N D A S i Y A S i F i K i R L E R
F ikret, "Sis"te söyled iklerini geri al Başarıyla yü rüttüğü bu görev, devrin
mak maksad ıyla "Rücu" şiirini kaleme Maarif Nazırı'yla olan ayrı lıklardan do
a l m ı � ; " S i s"te bütün unsurları ki rlen layı son bulur. Tevfik Fikret, Sultani'den
mişlik, kan, irin, i ntikam, lanet kokan Aşiyan'a, dolayısıyla Robert Kolej'e çe
şeh ir, bu defa güzel çehresiyle görün kilir. Fikret'in ikinci kez Aşiyan'a çeki l
müştür. U mum iyetle de, Tevfik Fi kret' in mesinin gerisinde, düşüncede uyuşuyor
yukarıdaki ş i i rl erde ç i z i l e n ş i kayetç i, görü ndüğü İtti hatçı larla onun, " h ü rri
ağır karamsar ruh profi li, yaşad ığı ruhi yet" ve "adalet" kavramlarına yükledik
değişi k l i k ve dalgalanmaları taşımaya leri manan ın farkl ı l ığı yatar. Aşiya n ' a
yetmez. Şa ir, bir yandan da, başka bir ikinci çek i l iş esnasında Darülfünun ve
dünya h ülyası görmeye başlar. "Gayya Darü l m u a l i m in'de edebiyat hoca l ı ğ ı
yı Vücud", mustarip bir ruhun çevresi yapar. Bu sırada, İttihatçı ların geçmişten
ne (herşeye!) olan nefretini d i le getirir ders almadıkları n ı, otuz üç yıl boşuna
ken, "Ömr-i Muhayyel", saadet perile beslenen ümitleri boşa çıkard ıklarını d i 229
rin i n, k i rl enmem i ş d ünyalardan iyi l i k le getiren ş iirler kaleme a l ı r. "Doksan
ve güzel l i k taşıdıkları, her gün insanla beş'e Doğru" ve "Rubab'ı n Cevabı" şiir
rın kap ıları n ı çald ı k l arı bir d ünya n ı n , leri, i l . Meşrutiyetçileri tenkit süzgecin
"bir ömr- i hayalT" n i n tasvi r i n i göz ler den geçi ren eserlerdir. Fuat Köprü l ü ,
önüne serer. Tevfi k Fikret'in ittihatçılara karşı takındı
Tevfi k F i kret, i l . Meşrutiyet' i n i lan ğı tavrı hazı rlayan ortam ı şöyle tasvir
e d i l mesiyle, Abd ü l hamit yönet i m i n i n eder: "Meşrutiyet hayatı ve o hayat ı n
ortadan kaldırdığını d üşündüğü, "hürri b i n türlü karan l ı k tecel l i l eri 1 O Tem
yet, adalet, eşitlik ve kardeşl i k" gibi dü muz'u iyi l i k ve güze l l i k mefkureleri n i n
şüncelerin topluma hakim olacağı inan b i r galebesi g i b i telakki eden saf, çocuk
cına kap ı l ı r. H ürriyet ve yaşama sevin ruh l u şairi Abdülham it idaresinin kara
ciyle, yalnızl ığına çekildiği Aşiyan'daki g ü n l erinden daha fazla yordu, üzdü,
evinden inerek, Servet-i Fün ün'dan ar h ı rçınlaştırd ı . Eski arkadaşların ı n h içbiri
kadaşı o l a n H üseyin Cah it (Ya l ç ın)la onun isted iği ve bekled iği yüksekl iği,
b i rl i kte Tanin gazetesi n i ç ı karır. Mek fedakarlığı göstermemişlerd i ; hatta içle
teb-i SultanT'de (Galatasaray Lisesi) gö rinden büyük bir kısmı san'atı merdiven
reve gelinceye kadar dergide çal ışır. Bu ve kalemlerini maddi mevkiler te'mTni
görevde Fikret, içini kem i ren ruhunun ne hadim bir silah gibi kul lanarak ruh
coşkunluklarını uygulama imkanı bulur. larının istik l a l i n i satm ışlard ı . F ı rkacı l ı k
oyunda Namık Kemal'in Victor Hugo ve v e adatma hasr-ı nazar etmek itikad-ı aci
Shakespeare'den esinlendiği sahneler zanemce lüzumsuz göründü ve binaena
çoktur. (Tanpınar, 1 9 76: 397; Enginün, leyh Celaleddin'in timsal-i mahiyeti,ekser
1 9 79) Yazarın amacı ise, kendi deyişiyle, ahvali yalnız zamanıyla kaim bir asrın sa
siyasidir: " Celaleddin sureta şark padi hibi değil -cihanın intihasına kadar daim
şahlarından ise de ı müstebid manasına) bir terbiyenin hamiyet-i diniye ve mesa
hakikatte lslam kahramanlarından ola lih-i dünyeviye misal-i mücessemi olarak
rak, anın ahlakını tasvir, ahlak-ı lslamiye tasavvur edildi. "2
yi tahrir demek olduğundan merhumdan lslami ahlak çerçevesinde Tanzimat'ın
bahseden bu eserde Iran ve Turan'ın efka Batılılaşma projesinin sınırlarını çizmek,
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M I
N amık Kemal'de olduğu kadar çağdaşı latıın Bey ile Rakım Efendi romanında Ra
Ahmet Mithat Efendi'de de önemli bir kım Efendi'nin eğitiminde öncelikle Isla.
misyondur. N amık Kemal gibi, Ahmet mi ilim ve sanatların geldiğini, a ncak
Mithat'a göre lslam kültürünün üstünlü bunlardan sonra kimya, fizik, anatomi gi
ğü manevi değerlere verdiği önemle na bi müspet ilimlere de yer verilebileceğini;
muslu ve iffetli insanlar yetiştirmesinde Rakım Efendi'nin eğitiminin de, dünya
dir. Aile bağı gibi bazı bağların Batı'daki görüşünün de temelini lslami ilimlerin
gibi zayıflamamış olması da lslami kültü oluşturarak müspet ilimlerin sınırlarını
rün bir üstünlüğünden, camiacılığından belirlediğini görüyoruz. Batıcı bir eğiti
kaynaklanır. Ahmet Mithat Efendi'nin Fe- min ancak ve ancak böyle mutlak bir me-
T A N Z i M A T E D E B I Y A T l ' N D A S i Y A S i F i K i R L E R
Doyu nca, t ı ks ı rı nca, çatl ayıncaya 1 89 7' d e yazd ı ğ ı "İ n a n m a k İ htiya c ı "
kadar yiyi n ! ş i i ri y l e , d i n d u ygusu n u n ye r i n i b i r
"boşluk" kaplamıştır; yeryüzü, gökyü
B u hayal k ı r ı k l ı ğ ı i çi nde "siyasiyat zü, kal p ve vicdan, tutunacak bir yer
t a n f e r a g a t e d e n " Tevf i k F i k re t , bu lamadan kend i başlarına dönüp du
1 9 1 4'te yazdığı "Sancak-ı Şerif Huzu ruyorlardır.
runda" ş i i riyle, g i r i l e n D ü nya Sava Yu karda b a h s i geçen "Tarl h - i Ka
ş ı ' n ı n doğuracağı o l u msuz sonuçlara di m", b i l h assa "Tarlh-i Kadim'e Zeyl"
dair kara n l ı k bir tablo çizer. Siyasi ik ad l ı manzum eseri nin "Düşünüp işle
tidarın başvurd uğu "Cihad-ı M u kad mek ayin i m d i r/ Yaşamak din i ben i m
des" m isyonunun Osma n l ı 'ya bir ya din imdir" d iye başlayan son bölümü,
rar geti rmeyeceği g i b i , "bozuk a k l ı " Tevfi k F i kret' i n din (ve b i l i m) konu
ned e n i y l e topyekun meden iyet i n d e sundaki fik i rl erini anlamak açısından
y ı k ı m a u ğ rayacağı b e k l e nt i s i nded i r : önemli bir kaynaktır. 23 1
"Boş b i r uçuru�dur ki, ö l ü m doldurur "Haluk'un Amentüsü" ş i i ri nde, F i k
ancak / Vicdan-ı s iyahın; / Gafil me ret pozitivist inanışın d üsturları o larak
d e n i yyet, sen i en sonra m u h akkak / akıl ve b i l giyi amentü o larak vazede
H üsran i l e tetv i c edecek a k l - ı teba cek, evrensel 'Yeni İ nsan ' ı bu düstür
hın!" lerin rehberl i ğ inde arayacakt ı r : "Top
Tevfi k Fi kret' in d i ne bakışı, baş l ı ba rak vata n ı m, nev' -i beşer m i l letim . . . /
ş ı n a ö n em l i b i r k o n u d u r. Mirsad'da insane İ nsan olur ancak bunu iz'anla,
" i ti kad ı sağlam" birisi o larak tan ıtılan i n a n d ı m . " Fe n n e o kadar i n a n ı r k i ,
ve " İ l ahi ! B i rs i n ... İ krar-ı vahdaniyye onu kara toprağı altına çevirecek sim
tinde / İ lahi ! Kalbler vard ı r ki aşkınla yacı gibi görür ve her meselenin i l i m
m ü nevverd i r, / İ lahi ! Ruhlar vardır ki gücüyle çözüleceğine inanır: " B i r gün
vas l ı n l a m übeşşerd i r. . . " gibi ş i irleri ya yapacak fen ş u siyah toprağı a l t ı n , /
y ı m l anan F i k ret' i n d i n e karşı tutumu Her şey olacak kudret-i irfanla . . . i nan
o l d u kça erken b i r dönemde rad i kal d ı m . " Tevfi k F i k ret, öze l l i k l e " H a
b i r değişime uğra m ıştır. "Rübab-ı Şi I Cı k'un Defteri" adl ı eserindeki ş i i rle
keste"deki "Sabah Ezanı", d i ni h isleri ri nde fen ve b i l i m i n i nsan l ı ğa yol gös
içten gelen sam i m i h isler değ i l harici terici olacağını açımlar. HalCık' u Avru
a lemdeki görü n ü şlerin b i r manzarası pa'ya gönderi rken oğlundan ve onun
o l arak görmeye b a ş l ad ı ğ ı n ı gösterir. ş a h s ı n d a Türk genç l i ğ i nden i sted i ğ i
tin ya da mutlak Islami ilimler gölgesinde Ahmet Mithat'ın John Draper'a cevaben
ve denetiminde edinildiginde zararsız ka yazdıgı polemiksel bir Islam savunusu
labilecegi, mutlak bir metne eklenebilece dur. Ahmet Mithat Efendi'nin böyle lsla
gi, bu haliyle de bir gencin egitiminin miyeti savunma amacıyla yazdıgı üç kita
ikincil bir parçası olabileceği öne sürülür. bı daha vardır: Müdafaa, Istibşar, Beşair.
Hem Ahmet Mithat hem Namık Kemal Is Ahmet Mithat Efendi Niza-ı llm ı1 Din
lamiyetin ilerlemeye engel olmadıgına, ve benzeri yapıtlarında nasıl lslamiyetin
tersine medeniyetin en ileri noktalarını savunusunu yapmışsa, Namık Kemal de
temsil ettigine ilişkin birer polemiksel sa son derece heyecanlı ve saldırgan bir üs-
vunu yazdılar. Bunlardan Niza-ı Ilm-11 Din 1 upla yazdıgı Renan Müdafaanamesi'nde
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
yegane şey, bilim ve tekniği memleke l ığın bariz b i r örneğid i r. Peyami Safa,
te getirmesi d i r. Aylık Ansiklopedi' n i n Ağustos 1 944
"Promete" şi iri nde de, Yunan m ito tarih l i sayısında F ikret' i "Türk ş i i r i n i n
loji kahraman ı n ı i l i m ve i rfanla ayd ın büyük metafiz i k çapı nda varl ık telak
l a n a n genç l i ğe örnek o l a rak takd i m kisinden mahrum . . . m istik an'anaden
e t m ekte, P r o m e th e u s ' u n , Z e u s ' u n ta mamile ayrı ldığı için . . . basit ve ge
el inden ateşi çalarak insanlığa sunma ri" olarak değerlendirir. Sabiha Sertel,
sı gibi, gelecek nes l i n de fen ve akıl ise F i kret'i, tam da o metafiz i k gelene
sayes i n d e m e m l e keti n g e l i ş m e s i n i ği aşmaya dönük modern b i r h a m l e
sağlayacağ ı n a i n a n makta d ı r. "Ferda" olarak olum lar.
ş i i rinde "Kudsi birer m isal-i vatandır. . . Bu tartışma, Tevfik F i kret' in modern
Vatan gayur / İnsan ların omuzları üs Türkiye'nin düşünce hayatı ndaki yeri
tünde yükse l i r" d iyerek, i l m in rehber ni özetler. Fikret, onu bir sembol ola
232 l iği sayesinde gençlerin kara n l ığı ay rak ben i mseyen l e r tarafı ndan T ü r k i
d ı n latacağ ı n ı m üdafaa eder. Y ü ksel ye'de " i lerici", akılcı, özgü rl ükçü b i r
mek y a n i terakki fikri, i n sanoğlu n u n geleneğin naif ve coşkun bir öncüsü
vazgeç i l mez hedeflerindend i r v e yük sayı l m ı ş; muarız ları i se şairi d i ne ve
selmen in s ı n ı rı yokt u r : "Yükse l me l i , geleneğe h ü rmetsiz, kozmopo l it, ya
doku nma l ı a l n ın semalara; / Doymaz banc ı l aş m ı ş b i r Batı c ı l ı ğ ı n sembo l ü
beşer ded i kleri kuş, i'ti l a lara .. ./ Uğraş, olarak görmüştür.
d i d i n, düşün, ara, bu l, koş, atı l , bağ ı r; Tevfik F i kret' i n kendisi, onu bunal
/ Durmak zama n ı geçti, çal ışmak za tan kültürel ve yaşamsal i k i l i kler i ç i n
manıd ı r ! " de, bu konumlandı rmaya elverecek si
F ikret' i n ş i i rlerindeki b u abartı l ı ve yasi fiki r l e r o rtaya koymuş değ i l d i r.
naif poz itivizm, C u m h u riyet dönem i Ancak eseri ve ideal ist reaks iyonları,
n e uzanan f i k i r tartı ş m a l a r ı n ı t a h r i k o n u n b i l h a s s a m o d e rn l eş m e y l e ve
e d e n k a y n a k l a rd a n b i r i o l m u ş t u r. k i m l i k-kü ltü r sorunuyla i lg i l i siyasi tar
l 940' 1arın ortalarında Peyam i Safa ve tışmalarda, onyı l larca geçerl i l iğini ko
Sab i h a Sertel arasında cereyan eden ruyacak b i r sembol işlevi edinmesine
Tevfik F i kret münakaşası, bu devam l ı - yol açmıştır.
Ernest Renan'a karşı lslamiyeti savunma nun başlıca nedeni de şudur: Avrupa'da
gereğini duymuştu. Namık Kemal'e göre lslam dinini inceleyenler ya Hıristiyanlı
Renan Avrupa'da asırlarca sürmüş ceha ğa inananlardır ya da dinsizler. Birinci
letin ve engizisyonun sorumlusu olarak ler, inananlardır yüzünden lslamiyeti ta
Hıristiyanlığı görmüş ve bu dini eleştir rafsızca değerlendiremezler, ikinciler ise
me çabasını ifrata vardırarak bütün din zaten bütün dinleri karşılarına aldıkla
lere karşı çıkmış, "her fenalığı dinin tesi rından lslamiyeti de aynı kötü gözle gö
ratına hamletmek i s teyen . . . gul a. t-ı rürler. Böylesine cahil ve yanlı kişilerin
münkirin"den olmuştur. Üstelik yalnız lslamiyet hakkında yazdıklarının "heze
ca Renan değil, Avrupa'daki şarkiyatçıla yandan başka bir şey olabilmesi aklen
rın hemen tümü lslam dini konusunda kabil midir?"3
cahildirler. Hammer bile bu kuralın dı Değişimin ılımlılıkla frenlenmesi konu
şında değildir. Namık Kemal'e göre bu- sunda hemfikir olan Tanzimat yazarları,
T A N Z i M A T E D E B I Y A T l ' N D A S i Y A S i F i K i R L E R
D İ PN OTLAR
Güzin Dine, Türk Romanının Dol:juşu (lstanbul, 3 N a m ı k Kemal, Renan Müdafaanam�si, yay.
1 978); "Recaizade Ekrem'in Araba Sevdası Ro haz. Fuat Köprülü (Ankara, 1 962), s. 1 9 . Na
m a n ı n d a Gerçekçilik," lsta nbul üniversitesi mık Kemal'in Renan'a tepkisine ilişkin parag
Türkiyat Enstitüsü, c. XI, 1 9 54, s. 57-74. rafın a l ı ntılandı�ı yer, Jale Parla, Babalar ve
Oğullar, s. 39.
2 Celal Mukaddimesi, s. 72; benim alıntıladı�ım
yer, Tanpınar, s. 398.
lslam Düşüncesinde Paradigma Değişimi
Hem Batılılaşalım
Hem de Müslüman Kalalım
ISMAIL KARA
•
METODOLOJiK PROBLEMLER
edilmesi, benimsenmesi ise ayrıca üze
slam dünyasında modernleşme-din rinde durulmaya değer bir hadisedir.
mek çok önemli bir husus olmakla bera daş Türk düşüncesinin din!lslam etrafın
ber meselenin sadece ve evleviyetle siyasi daki metodolojik problemleri bir şekilde
çerçevede ele alınması yeterli d eğildir. vuzuha kavuşturu lmadan, Türkiye'de
Modernleşme gibi mevcut yapılarla, te din-modernleşme ilişkisini ve Islamcılık
amüllerle, değerlerle farklılaşan, yer yer akımını derinliğine konuşmak ve tartış
zıtlaşan bir çizgi üzerinde toplumsal ha mak imkansız değilse de çok zor bir faali
reketliliğin ve seferberliğin (mobilizasyo yet alanı haline gelecektir. Bu sebeple me
n un) nasıl sağlanacağı sorusu idareci todolojik problemler üzerinde durmak
zümreyi ve aydınları daha fazla meşgul hala en öncelikli meselemizdir:
etmiş gözüküyor. Bu noktada dinin, ls 1 . Metodolojik problemlerden biri Os
lam'ın hususen bu topraklarda kapladığı manlı-Türk modernleşmesinin din ekse
alanı ve ifade ettiği manayı bir başka şey ninin Batılı araştırmalarda ittihad-ı Islam
le/şeylerle (diyelim ki ırkla, dille, toprak (panislamizm) , Türkiye'deki çalışmalarda
la, iktisadi m enfaatla . . . ) ikame etmenin ise irtica kalıbı etrafında ele alınmış ol-
imkansızlığı, modernleşme teşebbüsleri ması ve bu araç kavramların kullanılma- 235
nin aktörleri tarafından üst düzeyde his sıyla sahanın hem muhteva hem de psi-
sedilmiş ve idrak edilmiş gözükmektedir. kolojik olarak daraltılması hatta kendi
Bütün problemlerine ve zaaflarına rağ mecrasından çıkarılmasıdır. Avrupa mer-
men lslam dünyasındaki modernist dü kezli panislamizm vurgusu, ittihad-ı ls-
şünceyi aynı zamanda tamamen veya bir lam politikalarını ve çağdaş Türk-lslam
tür dini düşünce haline getiren de bu hu düşüncesini yayılmacı, ümmetçi ve niha-
sustur. Osmanlı-Türkiye modernleşmesi yet yürütmekte oldukları sömürge politi-
nin uç örneklerinden Abdullah Cevdet'in kalarına karşı tehditkar bir hareket olarak
1 905 yılında yazdıklarına ve Celal Nu görmekle onun fikri-dini boyutunu ve
ri'nin ondan naklettiklerine bu zaviyeden derinliğini, siyasi ve ideolojik muhtevası-
bakabiliriz: "Uzun tecrübelerimizle biz, nın gerilerine doğru itmekte ve böyle bir
Müslüman kafasının, doğrudan doğruya çerçevede devredışı bırakılmasının kolay
hıristiyan aleminden geldiği takdirde ay laşacağını düşünmektedir (panislamizm
dınlığa bütün girişleri kapayacağını mü vurgusunun yerini yakın senelerde Siya-
şahede etmiş bulunuyoruz. Binaenaleyh sal lslam'ın aldığını bu anida hatırlata-
bizler, Müslüman damarlarına yeni bir lım) . Panislamizm üzerine yapılan son ki-
kan nakletme görevini üzerlerine alan tap çalışmalarından biri, -kitap ve maka
bizler lslamiyet'te çok miktarda bulunan lelerinin bir kısmı Türkçe'ye de çevrilen-
terakkiperver prensipleri arayıp bulmalı Yahudi akademisyen Jakob M. Landau'ya
yız" ( I c t i had, s . 6 , s ü t . 89 [ M ayıs aittir ve bu zat, 19. yüzyılın son çeyreğin-
1 905] 'den aktaran Hanioğlu, 1 98 1 : 130- de inşa edilen Avrupa merkezli panisla-
3 1 ) . "Müslümanlar terakkiyat-ı medeni mizm vurgularına tamamen sadık kalarak
yeyi ancak Müslüman bir menbadan is 20. yüzyılın son çeyreğindeki lslam Kal-
tinbat ve kabul ederler. Bu dakikayı [in kınma Teşkilatı'nı, faizsiz finans kurumla-
celiği ] anlamayan bizim mülahazamızı rını ve Erbakan hareketini, rahatlıkla teh-
abes görür. Fakat alem-i lslam'ın i'tila ve ditkar panislamist politikaların aktüel
ınkırazı hikmetine muttali olan vakıfın-i uzantıları olarak değerlendirebilmektedir
kiram isabet-i fikrimizi tasdikde tereddüt (Landau, 1990).
etmezler ve bizden razı olurlar" (Celal Kronolojik olarak ittihad-ı anasır/Os
Nuri, 133 1 ( 19 1 5 ) : 3 78-79). manlıcılık politikalarından sonra gelen ve
Çağdaş lslam düşünces i v e bunun müslim/gayrimüslim bütün Osmanlı te
önemli/belirleyici bir parçası olarak çağ- b aasına dönük politikalardan z iyade,
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B I R I K I M I
Türk/Gayri Türk Müslüman tebaayı öne şılmaz kılan irtica kalıbına gelince bu ko
çıkaran ittihad-ı lslam politikalarının Os nuda fazla söze hacet yoktur sanırım. Yi
manlı toprakları dışına uzandığı vakıasını ne de bir hakkı teslim etmek için 1 960
inkar etmek elbette mümkün değildir. sonrasında gittikçe daha da netleşen iki
Fakat bunun bütün lslam dünyasına dö çizgiden bahsedilebilir. Biri yakın dönem
nük bir siyasi birlik arayışı olmadığını, Türk siyasi düşüncesi tarihi ve bu arada
halifelik müessesesi de devreye sokularak lslamcılık düşüncesi üzerine çalışmaları
içte ortak bir hissiyat ve dayanışma , dış bulunan Tarık Zafer Tunaya'nın ve takip
politikada ise pazarlık ve denge unsuru çilerinin çizgisidir. Tunaya'nın ls!amcılık
olarak çevre Müslüman bölgeler inşa et düşüncesi için tetkik ettiği risale ve mec
me teşebbüsü olduğunu biliyoruz. Daha mualarla derl ediği malzeme maddeten
da önemlisi adı ittihad-ı lslam olan Os müsaade etmemesine rağmen modernleş
manlıca ilk risalenin yazarı Esad Efen me-din ilişkilerini irtica kalıbı etrafında
di'nin, ittihad-ı lslam'ı yeni bir millet ve el e alması bu s ahada bir kemikleşme
236 yeni bir Osmanlı vatandaşı çerçevesi çize meydana getirirken, aynı yıllarda Şerif
rek "Osmanlı siyasi birliği" , " Osmanlı Mardin'in çalışmaları din-modernleşme
milleti" manasında kullanmış olmasıdır. ilişkilerinin daha soğukkanlı ele alınması
Amerika, Almanya, İtalya ve Rusya'nın gerektiği doğrultusunda yeni bir çığır aç
"ittilıad-ı milel" prensibiyle büyük devlet mı ştır (Tarık Zafer Tunaya, Islamcılılı Ce
ler haline geldiğine; Ruslar ve hususuyla reyanı, lstanbul, Baha Matbaası, 1 962. Şe
Almanlar için politikadan başka mezhep rif Mardin'in lngilizcesi 1 962'de [ Tlıe Ge
ve cinsiyetin yani Ortodoksluk ve ırkın da nesis of Youııg Ottomaıı Tlıouglıt, Prince
bir "vasıta-i ittilıad" yani milleti oluşturan ton University Press i , Türkçesi 1996'da
temel unsur olduğuna işaret eden Esad basılan Yeni Osmanlı Dü.şıincesinin Doğuşu
Efendi Osmanlı Devleti ve lslam dünyası ile başlattığı süreç Din ve Ideoloji ile de
için şu açıklamalarda bulunuyor: "Her vam etmiştir ) .
devlet ve milletlerin husül ve baka-yı sa 2. lkinci metodolojik problem çağdaş
adeti ittihada muhtaçtır. l ttihad-ı milel lslam ve Türk düşüncesi için yerli ve ya
maddesi bir zamandan beri Avrupa devlet bancı ilim adamları tarafından yapılmış
ve milletlerince nazar-ı itinaya alın[mak ve yine Cumhuriyet devrinde ders kitap
tadır] . (. .. ) Gelelim bizde olan esbab-ı it larından başlayarak yerleştirilmiş tasnifle
tihada; malumdur ki Hazreti Kur'an ile rin ortaya çıkardığı meselelerle alakalıdır.
ehadis-i nebeviye iktiza-yı celilince bütün Bu tasniflere bakıldığında temelde ikili,
Müslümanların 'imamu'l-müslimin' olan teferruatta üçlü veya dörtlü bir ayrımla
zat-ı hazreti hilafetpenahiye itaatları farz karşılaşıyoruz. Esasa müteallik ayrım
dır. Din-i Islam valıdet-i lıelimeyi emrettiği şarlıçılar ve garpçılar yahut gelenelıçi
cihetle bizde vasıta-i ittilıad cilıet-i camia-i lerlmulıafazalıarlar ve ıııodernistlerlyeııi
Islamiyedir. Düvel ve milel-i saireden her lilıçiler-inlıılapçılardır. Teferruattaki ayı
biri dahil-i vatanda bulunan ebna-yı vata rımlar ise Osmanlıcılar, Islamcılar, Batıcı
nına rişte-i ittihadı teyide çalıştıklarından lar ve Tarlıçü.ler!Milliyetçiler şeklinde ya
başka hariçteki hem-din ve hem-mezhep pılıyor. (Meslelı-i lctimai ve Sosyalist hare
l eriyle de ittihada sa'y ederler. Binaena ketten ayrıca bahsetmiyoruz.) Biraz daha
leyh biz de cilıet-i camia-i Islanıiyeden ta detaya inildiğinde bu grupların da muha
mamiyle istifadeye sa'y ii himmet etmeli fazakarlarının, yenilikçilerinin olduğunu
yiz" (Esad Efendi, [ 1 290/1873 ]: 7-10). görüyoruz. Mesela Hilmi Ziya Ülken ls
Türkiye'de yapılan çalışmalara hakim lamcıları 4 gruba ayırıyor: 1 . Gelenekçi
olan ve din-modernleşme ilişkilerini anla- lslamcılar; Ahmet Naim Bey gibi, 2. Med-
I S L A M D Ü Ş Ü N C E S i N D E P A R A D i G M A D E G I Ş I M I
rese ile m ektebi birleştirme eğiliminde olojiyi savunan Tıl rlı lnlıılabıııa Balıışlar
olan rnodernist lslarncılar; lzrnirli lsrnail kitabı böyle bir bakış açısının yerleşme
Hakkı ve Mehmet Şemsettin (Günaltay) sinde önemli bir rol oynamış gibi gözük
gibi, 3. Gelenekçilikle rnodernizrn arasın mektedir.
da ortayolu tutan lslarncılar; Şeyhülislam 3 . Modernleşme teşebbüslerinin nasıl
Musa Kazım Efendi gibi, 4. Modemizme o l u p da aynı zamanda dini b i r y o
karşı olan lslarncılar; Mustafa Sabri Efen rum/proj e haline geldiği meselesini anla
di gibi. Ülken kitabında yalnızca "moder yabilmek için dikkatle bakmamız ve şer
nist Jslamcı" dediği lzmirli lsmail Hakkı, hetmemiz gereken noktalardan biri devle
Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi, ls tin çöküşü ile dinin/lslam'ın çöküşünün
mail Fenni Ertuğrul ve Mehmet Ali Ayni aynileştirilmesi ve bu mantığın tabii bir
ile "modernist ve Türkçü lslamcı" dediği sonucu olarak da devleti çöküşten kurta
M. Şemsettin Günaltay'la Şerefeddin Yal racağı ve kurtuluşu sağlayacağı kuvvetle
takaya'ya yer vermiş tir. Akif, Elmalılı tahmin edilen ıslahat hareketlerinin, pa-
Hamdi Efendi, Babanzade Ahmet Naim, ralel olarak/aynı zamanda dini de ayağa 23 7
Ahmet Hamdi Akseki, Sait Halim Paşa, kaldıracağı; dini kavramlarla söylersek
Bediüzzaman, Musa Kazım Efendi , Ferid ihya, ıslah ve tecdid edeceğidir (Akif'in
Kam gibi felsefi yönleri de olan isimler, "O da çiğnendi mi çiğnendi dernek şer'-i
adı Tılrhiye 'de Çağdaş Dılşünce Tarilıi olan mübin" mısraı tam da bunu ifade etmek-
kitapta müstakil başlıklar halinde yer al tedir) . Modernleşme teşebbüslerinin ıs
mamışlardır. Yazar bu tavrını -özellikle lalı-ıslalıat ve nizam, nizam-ı alem fikrine
yakından tanıdığı Nurettin Topçu'ya yer atıfta bulunan tanzimal-ı lıayriye kelime-
vermeyerek- Cumhuriyet devri için de leriyle dile getirilmesi, modern tarzda teş
sürdürmüştür. kilatlandırılan kurumlara Asalıir-i Mansü-
Din-modernleşme ilişkileri açısından re-i Muhammediye, Nizam-ı Cedit, Nizami
bakıldığında bu tasnifler irtica kalıbına Malılıeıne gibi dini-kültürel hafızaya uy-
benzer bir işleyişe ve vurguya sahiptir. gun isimlerin verilmesi elbette tesadüfi
Çünkü din alanı tahmin edilebileceği gibi değildir. Bugünün zihniyet kalıplarıyla
muhafazakar-gelenekçi tarafta kalmakta anlamak ve kavramakta zorlanacağımız
dır ve bu tarafın menfiliği veya en yumu dinle devlet arasındaki bu karmaşık zaru-
şak tabirle zaafı; diğer tarafın ise müspet ri ilişki , aslında Müsl üman hafızadaki
liği baştan deklare edilmiş gibidir. Halbu din-devlet ayrılmazlığıyla alakalı bir ta
ki aralarındaki farklar ne kadar önemli savvurun beklenebilir neticesidir.
olursa olsun bu akımların başat özelliği, Din, millet, devlet kavramlarının çağ
her birinin modernleşme hareketlerinin daş Müslüman entelektüel hafızada nasıl
bir neticesi ve bu sebeple de modern ve şekillendiği ve bu telakkinin klasik kay
modernleştirici olduklarıdır. Ayrıca bu naklarla irtibatı konusuna örnek olmak
tasnifler Batıcı/inkılapçı/rnodernist çizgi üzere Elmalılı Hamdi Efendi'nin bir yoru
ye mensup yazarların fikriyatında 1924 munu aktarmak istiyorum: "lvlilliyet, bir
yılına kadar güçlü bir unsur olarak yer heyet-i ictimaiyenin ina-bihi'l-i ctimaı
alan modern din ve lslam yorumlarını da olan bir nefs, bir vicdan-ı ictimai demek
görünmez veya tali bir unsur haline getir tir. Irk ve kan milletin haddi değil, alat ve
mektedir. Bu ayırımların üzerinde durul vesait-i tezahürüdür. Her milletin kabili
ması gereken bir yönü de, gruplar arasın yet-i ittisa'iyesi o vicdanın derece-i şümul
daki ilişkilerin zıtlık ve düşmanlık etra ve külliyeti ile mütenasiptir. Lisan dahi
fında ele alınmasıdır. Peyami Safa'nın ilk ırk ve kandan ziyade bu vicdanın bir ifa
baskısı 1 938'de yapılan ve Kemalist ide- desidir. Din bu vicdanın en şliınullii meba-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
nin tarifinin kendimize muvafık gelme nüştürme ve kendi içine çökertme teşeb
mesi, kendimizi o tarifin haricinde gör büslerinden başka bir şey değildi. Bu yüz-
memiz delalet ediyor ki biz daire-i dinden den kendilerine mahsus bir gerçeklikleri
hariç bulunuyoruz:; gittigimiz: yol din yolu olmasına rağmen hakikatı yansıtmadıkla-
değildir. (. .. ) Mıislıimanlar ( ... ) din-i kavi rını söyleyebiliriz. Meselenin siyasi cep-
min alıkammdan inhiraf etmişler, dinin ta hesi ihmal edilerek/unu tularak içselleşti-
yin etmiş olduğu lıudüdun haricine çıhmış rilen, giderek savunulan bu kabuller bu-
lardır" (Reşit Rıza "Akaid-i Islamiye", trc. gün de anlamakta ve çözmekte zorlandı-
Aksekili Ahmet Hamdi, SR, X/237, s. 42, ğımız birçok problemin kaynağını teşkil
1 9 R. ahır 1 3 3 1114 Mart 1 329). Reşid Rı etmektedir. Bu cümleden olarak "tarihi
za'nın bu cümlelerini Renan'ın şu ifadele lslam" diye bir kategori ihdas edip bunun
riyle karşılaştırabiliriz: "Zamanımızda karşısına "gerçek lslam"ı koymak ve ha-
olup biten şeylerden az çok haberi olan kiki dine tekrar ulaşmak için kaynaklara
herkes, Müslüman memleketlerinin bu dönüşü savunmak; gayrimeşru ilan edilen
günkü geriliğini, lslamlıkla idare edilen hilafet/saltanat sistemine karşı meşruti re- 239
memleketlerin inhitatını, kültürlerini ve jimi, ardından demokrasiyi lslam'ın ön
terbiyelerini yalnız bu dinden alan ırkla gördüğü sistem olarak öne sürmek; ahlak
rın fikir bakımından sıfır durumunda telakkisinin hiyerarşisini ve değerler dün-
oluşlarını açıkça görmektedir" (Renan, yasını altüst edecek şekilde tevekkül, sa-
1 946: 184). bır, kanaat, kadere rıza gibi üst düzey
Gerileme ve çöküşün ana sebebi ola kavramları zaafa uğratmak yahut yeniden
rak zikredilen o günkü din anlayışına ve tanımlamak, buna karşılık sa'y ü gayret,
Islam'ın o günkü yaşanma şekline yöne azim gibi tali kavramları yukarı çekmek. . .
lik tasvir ve tenkitlere bakıldığında öne gibi teşebbüsler tarih v e zaman tasavvuru
çıkan bazı temel başlıklar şöyle özetle ve ilim anlayışı başta olmak üzere Islam
nebilir: kültür ve medeniyetine ait birçok hayati
unsuru yerinden etmiştir.
a) Hurafelere, batıl inançlara, menkıbe
5. Bir diğer metodolojik problem mo
lere, israiliyata bulanmış bir inançlar
dernleşme dönemi Müslüman aydınların
manzumesi ve din,
tedafüVsavunmacı bir halet-i ruhiye için
b) Müstebit (otoriter/totaliter) bir siya
de fikirlerini serdetmeleri ve bunun neti
si rejim,
cesi olarak otosansür diyebileceğimiz bir
c) Atıl, hereketsiz, vurdumduymaz, gö
mekanizmanın işletilmesidir ki takip ve
zü ahirete dönük bir toplumsal yapı,
tespiti ancak derin bir dön em bilgisiyle
d) Sa'y u gayreti, ictihadı ve iradeyi de
ve biyografik malumatla mümkün olabi
ğil de tevekkülü, sabrı, kaderi öne
lir. Otosansürün her müellif ve her dö
çıkaran bir zihniyet,
nem için geçerli olduğu/olabileceği itira
e) Şerhlere, haşiyelere boğulmuş bir
zını ihmal ediyor değiliz; işaret etmek is
ilim anlayışı ve kendini yeniden üre
tediğimiz husus bu gerçeğin çağdaş Is
temeyen bir eğitim-öğretim tarzı.
lam düşüncesi söz konusu olduğunda
Çağdaş Müslüman aydınların içselleş unutulması veya yeterince ciddiye alın
tirdikleri ve bugün bize çok tanıdık ve sı mamasıdır. Mesela tasavvufi terbiye al
cak gelen bu tespit ve tenkitlerin anabaş tında yetişen tarikat mensubu bir Müslü
lıkları ve istikametleri aslında ilk defa or man aydının, diyelim ki Muhammed Ab
yantalistik çalışmalarda lslam dünyasına duh'un daha sonra tasavvuf karşıtı fikir
dönük yapılmış siyasi ve ideolojik baskı ler savunması acaba nasıl anlaşılmalıdır?
lardan, lslam ilim ve kültür hafızasını dö- Böyle köklü bir dönüşüme sebep olan
T A N Z i M A T V E M E � R U T I Y E T ' I N B 1 R I K I M 1
240
Hasan Basri Bey'e okuyunca "Üstad, siz meseydi aktardığım bu anekdotların bize
I S L A M D Ü Ş Ü N C E S i N D E P A R A D i G M A D E <'.i l Ş I M I
Bu niyet ve düşünce Paşa'yı tarih kitapla güç devşirme zemini ve hareket noktası
rının dilinin herkesin anlayabileceği şe çıkarma başarısı da gösterilememiştir.
kilde sadeleştirilmesi, tabir yerinde ise Halbuki çokça tarihi örnekte görüldüğü
düz bir ifadenin kullanılması ve "münşi gibi siyasi başarısızlık her zaman o kültür
yane ve edibane" üslubun terk edilmesi, dairesinin tükenişi ve artık çözüm ürete
netice olarak da bilginin halka ulaştırıl miyeceği anlamını taşımamıştır. Bu bitiş
ması/halkın din ve dünya tasavvurunun ve tükeniş halet-i ruhiyesinin, önüne kat-
ilerlemeye ket vuracak konumdan çıka tığı her şeyi silip süpüren, insanları, top-
rılması gerektiği fikrinin kabulüne de gö lumları boğan "seyl-i hurüşan" (coşkun
türmüştür. Aslında daha önce de halka medeniyet/Avrupa seli) istiaresiyle birle-
bilgi ulaştırılıyordu; fakat şimdi söz ko şerek ne kadar tehditkar ve tedirginlik ve-
nusu olan üst bilgilenme düzeyi ile hal rici noktalara vardığını görmek için Meh-
kın bilgilenme düzeyinin birbirine yak met Akif'in vaaz metnine bakılabilir:
laştırılması ve tabii olarak farklı derece " ( . . . ) B ü tü n insaniyet alabildiğine pek
lerdeki algılamaların asgariye indirilmesi, uzaklardaki bir noktaya, bir gayeye doğru 2 43
seviyenin düşürülmesidir. Bilindiği gibi koşup gidiyor. Beşeriyet coşlrnn bir sel gi-
bu yöneliş modernleşme hareketlerinin bi umman-ı terakkiye atılmak için alabil-
halka ulaştırılması, benimsetilmesi, bilgi diğine akıyor. Bu selin önünde durulamaz.
nin/siyasi ve dini üst kültürün standart işte biz de ya boğulacağız, ya o sel ile bera-
hale getirilmesi, demokratikleştirilmesi, ber gideceğiz. Ey cemaat-ı müslimin ! Ar-
daha doğru bir ifade ile halktan gelebile tık gözünüzü açınız, aklınızı başınıza
cek muhalefetin zayıflatılması doğrultu toplayıp.ız; zira taht-ı saltanat gıcırdıyor.
sunda işletilmesi zaruri görülen bir meka Böyle giderse -el-iyazü billah- o da devri-
nizmadır ve zaman zaman siyasi merkeze lecek. Eğer Rusya'daki Müslümanlar he-
muhalif olsa da ıslahatın ana taşıyıcıların nüz dinlerini muhafaza ediyorlarsa, eğer
dan biri olan gazete neşriyatı/"gazeteci di Fransızların taht-ı idaresindeki dindaşla-
li" vakıasıyla kesişmektedir. rımız hala tanassur eunemişlerse, eğer ln-
Genel temayülleri geride bırakıp lslam giltere Hintli kardeşlerimize şimdilik ses
cıların yeni tarih telakkilerinin detayları çıkarmıyorsa . . . iyi biliniz ki hep çürük
na inildiğinde birbiriyle bağlantılı birkaç çarık yine bu hükümet sayesindedir. Ma-
konu başlığı hemen karşımıza çıkacaktır: azallah bu giderse hepsinin gittiği gündür.
1 . Çağdaş Müslüman aydınların, geniş Biz bu saltanatı muhafaza edemiyorsak
manasıyla tarih noktasında yaptıkları en düşünmeliyiz ki bizim yüzümüzden o bi-
önemli usul hatası, siyasi, askeri başarı çareler de mahv olacaklar" (Mehmed'
sızlıkları aynı zamanda lslam'ın kültürel, Akif, "Mevize", Sebilürreşad, IX / 230, s.
sosyal ve kurumsal başarısızlıkları olarak 375, 29 Safer 133 1/12 K. sani 1328).
da görmek konusunda, sonradan da tas Osmanlı Devleti'nin asırlarca süren ik
hih edemedikleri çok aceleci bir tutum tidarının zevale doğru gitmesi ve lslam
takınmaları ve "kurtuluş ideolojisi"ni az dünyasının neredeyse bütün coğrafyaları
manlaştıracak bir bitiş ve tükeniş hissiya nın istila ve işgale uğraması ile Osmanlı
tına kapılmalarıdır. Aynı şekilde zaferlerle ların zevali arasında doğrudan irtibatlar
dolu olduğu kadar mağlubiyetlerle de ta kurulması bu tedirgin halet-i ruhiyeyi
nışmış, o n larca devletin, s u l tanlığın , beslemiş gibidir.
emirliğin, hatta hilafetin çöküşünü, el de 2. lslamcıların, kurtuluş ve kalkınma
ğiştirmesini görmüş geçirmiş lslam'ın (terakki, teali, ihya, ıslah, tecdid, tekamül,
uzak tarihini yeni bir gözle okuma ve de intibah, istihlas, necat. .. ) için "parçalan
ğerlendirme, netice olarak bundan bir mış ve halkaları kopuk bir tarih" telakki-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R I K I M I
rektir: "Terakkiyatımıza mani olan, te sefalete gömülmüş oldukları bir hakikat-ı
dennimizi intiic eden amil-i esasi acaba katiyyedir. Bunu hiç kimse inkar edemez.
dinimiz midir? Kürre-i arzın kı taat-ı Sefalet ve inkırazın esbabı teharri edilirse,
muhtelifesinde sakin olan İslamların hal-i ulema kisvesine, derviş kıyafetine, şeyh
sefa let-iştimaline bakılırsa bu sual öyle libasına bürünmüş fakat ilimden, irşad
kolay kolay reddedilemez gibi görülür. dan bihaber oldukları halde hakiki alim
Filhakika bugün dünyanın her tarafında ve mürşidlerin makamlarını gasb etmiş
ki İslamların esarete mahküm, zillet ve olan bir kısım ademlerin bu hususda mü-
T A N Z M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
m ü kemmel araşt ı rması da ("Ali Suavi d i kkat çekici bir dönüm noktası sayı
ve Dönemi"), Yeni Osmanlı lar çembe lab i l i r.
rini tamamlar. Namık Kemal'in Avrupa Namık Kemal (ve genel olarak Yen i
macerası d ö rt y ı l s ü recekt i r ( 1 8 6 7 - Osman l ı la r) a ç ı s ı ndan g ü ç b i r görev
1 87 1 ) . Gerek Avrupa'daki v e gerekse söz konusuydu. Daha önce yap ı lagel
dönüşünden sonraki bası n hayatı zikre diği ve daha sonra da sık sık yapı laca
değerd ir. 1 873 yıl ı nda başlayan Mago ğı gibi, bir "meden iyet projesi"ni tarif
sa'daki sürgün yaşam ı , 1 8 76 y ı l ı nda etmeleri gerekiyordu. "Batı Meden iye
yeniden ikbale kavuşma i l e sona ere ti" karş ıs ında, algıda ve kabulde b i r se
cekse de, 1 8 7 7 y ı l ı nd a n son ra taşra ç i c i l i k söz konusuyd u . B u , y a l n ızca
memuriyetleri dönemi başlar ve bu şe Osmanl ı/Türk siyasi düşüncesinin gün
ki ide de nokta l an ı r. E ge ve Akd e n i z demi değ i l d i r. " B atı Medeniyeti Soru
adalarındaki memur statüsündeki sür nu" i l e karşı karşıya kalmış olan bütün
246 günlüğü söz konusudur. 1 888 y ı l ı nda top l u m l a r ı n ve coğrafy a l a r ı n o rta k
öldüğünde 48 yaşındaydı . paydasıdır. Hepsi de, kendi geçmişleri
Yen i Osma n l ı l a r hareket i n i n önde ni ve varl ıklarını belirli ölçü lerde koru
gelen ve bugün için gen iş kitleler tara yarak, medenileşmen in yol ları n ı yen i
fından i s m i hatırlanabilen bu yegane den keşfetmeye çalışmışlard ı r. Bu ba
siyasi şahsiyet i n i n s iyasi projesi yakın kımdan, ne Namık Kemal, ne Yeni Os
dan te� k i k ed i l d iği nde, modern leşme man l ı lar ve ne de Osman l ı/Türk tecrü
yanl ıs ı Osman l ı yönetici el itinin, Ba besi özgün b i r örnektir. Namık Kemal
tı'yı algılama ve değerlendi rme pers olsun, diğerleri olsun, "Batı Medeniye
pektifleri i l e Tanzi mat' ı n modern leşme t i " karş ı s ı n d a " D oğu/Osma n l ı/İ s l a m
yan lısı paketine yöne l i k eleştiri leri ve Medeniyeti"ni ısrarla v e sabırla savu
katkıları daha iyi a n l a ş ı l acaktır. Yeni nagelmişlerd ir. Burada özgün olan, uz
Osma n l ı l ar hareketinin d i ğer üyelerin laşma çabas ı n ı n kendisi değil, çabanın
den esasl ı farkı, bir s i yasi teori ve fel içeriğidir.
sefe gel i ştirme çabası d ı r ki, tek başına N a m ı k Kemal i ç i n İ s l a m b i r l i ğ i de
b u bile takd i re şaya n d ı r. Geleneksel bu çerçevede önem kazanıyordu. Na
İ sl a m/Şark/Osma n l ı s iyasi d üş ü ncesi m ı k Kemal, Batı siyasi düşünce ve te
içinde, Batı klasik siyasi d üşüncesi, te orisini İslamı model i l e uyuşturma ça
orisi ve felsefesi i le karş ı l aşmak ve bu basında yal n ız değildi, ama en ziyade
teme l inden farklı iki a l an arasında bir çaba h a rcayan la rdan b i r i yd i . O n u n
u zlaşma g i r i ş i m i n d e bu l u nmak, Os bakış açısından, Batı l iberal siyaset fel
m a n l ı e n t e l e k t ü e l h ayatı a ç ı s ı nd a n sefesi, özünde, "gerçek" İslami yöne-
h i m bir rol ifa etmiş oldukları anlaşılır. fazıl şeyhleri, vasıl dervişleri dinlemeliyiz.
Fakat gerek dinin bugün almış olduğu Ancak bu tetebbu'dan sonradır ki terakki
şekle gerek bu gibi cahillerin telkinat ve mize mani olan lslamiyet-i hakikiye olma
tefsiratına bakarak hüküm vermek hiçbir yıp bugünkü Müslümanların din-i Jıtriden
vakit doğru ve mantıki bir hareket ola pek uzak olan lıurafe-alüd akideleri, esatiri
maz. Mani-i terakki olup olmadığını di ananeleri olduğu hakikatı tecelli eder"
nin kendisinde aramamız icab edeceği gi (Günaltay; 133 1 [ 19 1 5 ] : 9 1 -92).
bi dini anlamak için de hakiki alimleri, Tabl onun geneline bakıldığında şu
I S L A M D Ü Ü N C E S I N D E P A R A D i G M A D E G I Ş I M I
tim esasları ile uyum hal indeydi . Hat tan fikri, bu bakımdan, ayırıcı değ i l ,
ta, sadece uyumdan da söz edi lemez birleştirici b i r görüştür y a d a öyle de
d i , ç ü n k ü zaten k l a s i k İ s l a m , bütün ğerlendirilmelid ir.
b u n l arı da i htiva etmekteyd i . Sorun, Nam ık Kemal'in gazeteci l iği, kamu
teorik olmaktan ziyade, uygulamaday oyu ve yaratı lması süreci ile yak ı ndan
d ı . Sorun, unutulmuş b i r geçmişi yeni i l işki l id ir. Osman l ı/Türk kamuoyu n u n
den hatırlamaktayd ı . varl ığın ı n keşfi v e o n a h itap etmen i n
N a m ı k K e m a l a ç ı s ı n d a n h ü rriyet, gereği v e yararı, önemli b i r ad ım ola
Osman l ı coğrafyası n ı n bütü n l üğünün rak görü lmelidir. Gerçi bu sözü edi len
koru n m a s ı a ç ı s ı n d a n d a ö n e m l iyd i . kamuoyu, b u g ü n k u l l a n d ı ğı m ı z a n
Tıpkı h u k u k g i b i . . . H u kuk, eşit l i k ve lamdan ç o k d a h a d a r bir çevreyi ifade
hürriyet, söz konusu coğrafyadan ken eder. H atta sadece İstanbul efend i l eri
d i s i n i ayı rarak, bütün b u n lara kavuş ne yöne l ik olduğu söylenerek, küçüm
mayı hayal eden gruplar açısından bir senebi l i r de . . . Ama yeni bir bakış açısı 247
leştirici yeni bir formü l olarak tasarlan olarak önem l id i r. Onun edebi cephesi
m ı ştı . A s l ı nda, bu form ü l, Tan z i mat de, as l ında bu bakış a ç ı s ı n ı n değişik
Fermanı'ndan bu yana sürd ü rü l en bir tezahürlerin i yansıtır. Önem l i olan, fi
geleneğin deva m ı sayı l m a l ı d ı r. Onun k i rleri n deklare ve i k n a ed i l m es i d i r.
fikrince, bütün bunlar bir Osma n l ı va Ayn ı zamanda, gazeteler, hem kendi
tan ı f i k r i yaratac a k ve bu coğrafya leri ve hem de kamuoyu adına denet
içinde yaşayan far ki ı b ütün grupların leme görevi i le karşı karşıya i d i l er. Na
.
bu vata n ı savu n m a s ı n ı sağlayacaktır. mık Kemal için, bütün yaz ı lanlar, ka
B i r iyimser beklenti de, bu sayede, ün m u oyu n u n e ğ it i l me s i a ç ı s ı n d a n b i r
l ü "Şark Meseles i " n i n sona ereceği yo m isyona sah i pti. Çünkü, kendisi d e ka
l u ndad ı r. N a m ı k Kemal i ç i n Osman muoyunun bütün bu görevleri yerine
l ı/İslam tarih i bu bakımdan da ayn ı gö getiremeyecek kadar güçsüz o ld uğu
rüş zaviyesinden değerlendirilmeliyd i. nun muhtemelen farkındaydı . Bununla
Onun tarihe bakışını bel irleyen açı da b i r l i kte, b u t ü rd e n görüş l e r i Ş iaetle
budur. Namık Kemal i ç i n tarih, siyasi reddetmeye d evam edecektir. F akat,
pozisyo n u n u sağla m laştıran, o n u te bütün yazdı kları da "kamuoyunun eği
m e l lend i ren ö ne m l i b i r argü mand ı r. timinin" b i r parçası sayılmalıdır.
Bu yaklaşım tarz ı, b i r hayli tan ıd ıktır. Namık Kemal, fi kir özgürl üğünü sa
Osman l ı coğrafyas ı n ı n b i r arada kala vunur, ama bazı yazı larında kend ince
b i l mesi n i n temi n i de, aslında "hürriye doğru o l mayan yönlere doğru a ç ı l an
ti efkar" ı n b i r başka argüman ı d ı r. Va- m atbuatı da e l eşti rmekten geri d u r-
olarak yansıtı l ıyord u . Sadece bu kadar için herhangi bir hassasiyet gösterme
da deği l . .. B i r kuvvetler ayrı l ığı da söz mek de, gelecek kuşaklara yönel ik b i r
konusu i d i . Sultan, u lema ve yen içeri başka siyasi düşünce m i rası olarak ka
ler, bu üçgen i n tarafları i d i l er. Toplum bul ed i lmel idir. Namık Kemal ' i n yaz
sözleşmesi, biat kavra mı ile eşleştiri l i d ıkları anayasal bir rej im i n temel i l ke
yord u . As l ı nda bütün bunlar, şeriatı n lerini ortaya koymak bakı m ından dik
öngörd üğü h u s u s l a rd ı . N a m ı k Kema l kate değerd i r. Fakat b i r anayasal siste
açısından şeriata uyulması, bütün m i n kuruluş mantığı bundan i leri o l
bunlara uyulması anlamına gel iyordu. m a l ı d ı r.
Su ltan, şeriat h ü k ü m l erini uygu lamak Nam ı k Kemal için olsun, kend i sin
ve a d a l et i s a ğ l a m a k l a görev l iydi ve den öncekiler ve sonrakiler açısından
öyle de kalmaya devam edecekti. Bu, olsun, s iyasi teori, tek başına önem l i
geleneksel Osman l ı yönetim felsefesi bir hareket noktası değildi v e olamaz
nin onayıyd ı . "Kerim devlet" form ü l ü dı da ... Aksine, onların ortak paydası, 249
geçerl i yd i . Ayrıca, Namık Kemal güç mevcut siyasi sorunlar ve pozisyon lar
lü b i r a h l akçı o l arak, İ s l a m a h lakı n ı açısı ndan, önceden saptanmış sorun
d a bu çerçeve içine yerleşti rmekte ge l a r ı n çöz ü m ü yolunda, hatta bu çö
ri k a l m a m ı şt ı . Bu şaş ı rt ı c ı d e recede züm yolları n ı ve şek i l lerini haklı ç ı ka
eklektik siyasi teori çabası, i l k olmak racak ve meşru gösterecek b i r s i yasi
bak ı m ı ndan d i kkate değerse de, gün teori yaratmakt ı . Önce siyasi end işeler
cel s i yasetle i lg i l i orga n i k bağları açı ve ard ı ndan da bu endişeleri g i dere
s ı ndan ve kend i s i nden sonra gelecek cek b i r teori geliyordu. Siyasi teori si
tutarl ı siyasi düşünce geleneks i z l iğine yaseti değil, tam aksi ne, g ünlük s iyaset
temel ol ması bakım ı ndan man idard ı r. teoriyi tayin ediyordu. Arzu ed i l en, so
N a m ı k K e m a l , gelen eksel İ s l a m/Os runların b i r şeki lde çözüme kavuştu
man l ı siyasi fel s efe s i n i , B at ı l ı b i r te ru l m a s ı o l duğundan, teori n i n k e n d i
orik çerçeve içinde sunarken, asl ı nda, i ç indeki tutarı ı l ığı ö n e m taşıyamazd ı .
gelenek i l e modern arasında, gelenek Bu, ancak olabildiği kadar olabi lecek
sel o l a n ı modern b i r kap i ç i nde sun ti . Önem l i olan nokta, teori nin, sorun
manın çabası i ç i ndeydi. Tutar l ı ol ma ların çözülebi l i r olduğunu göstermesi
yabi l i r, ama çabas ı takd i re değerd i r. ve hatta kan ıtlamas ı yd ı . N a m ı k Ke
Siyasi pozisyonları savunmak için, tu mal'in, bundan söz ed i leb i l i r o l d uğu
tarsız ve hatta ken d i içinde çelişki l i si ölçüde, siyasi teorisi, bu temel çerçe
yaset teorisi gel i şti rmek konusunda ıs ve içinde i nşa ed i l m işti . Yegane örnek
rar l ı o l mak ve aks i n i gerçekleştirmek deği l d i ve hiç olmayacaktır.
il
liyetleri muhasebe dışında kalmış gibi gö birine bürünen bu yöneliş de tarihi, tarih
züküyor. Sürekli vurgulanan husus, ls içinden akarak gelen "kaynak"ların biz
lam'ın bütün iyilikleri (ilerleme, bilim, zat kendilerini, yorumlarını ve bunlara
medeniyet. . . ) zaten içinde barındırdığı, bağlı olarak ulemanın otoritesini parante
Avrupa'nın lslam'a meydan okuyacak se ze alarak benzer bir köprü inşası ö ngör
viyeye gelişini Müslümanların terk ettik mektedir. Kavisi hayli yüksek, çapı epey
leri lslami ilkeleri/Kur'ani hakikatleri be ce uzun bu köprü kurma yönelişinin ne
nimsemelerine borçlu oldukları, şairane relere doğru seyrettiğini göstermesi açı
bir. deyişle "bizim dinimizin onların haya sından Fazlurrahman'ın düşüncelerine
tı , onların hayatının ise bizim dinimiz" yer verilebilir: "Burada önerdiğimiz tefsir
haline geldiğidir. Bu tasvir ve yargıların usulü, iki türlü hareketi içermektedir:
esas sebebi, dönemin maddi ve psikolojik Önce zamanımızdan Kur'an'ın indirildiği
ağır şartlarının tesiri altında "acil ve uy zamana gitmeli; sonra telırar oradan, hen
gun" çözümler peşinde olmanın getirdiği di zamaııımıza dönmeliyiz. ( . . . ) iki hare-
-belki de kaçınılamayacak- körlükler, ih ketten birincisi iki aşamayı içerir: l . Bir 251
maller olsa gerektir. ayetin tarihi ortamını ve çözüm getirdiği
3. Çağdaş lslam düşüncesinin ve lslam sorunu iyice araştırarak, onun taşıdığı
cılık hareketinin önemli kavramsal çerçe önemi veya manasını anlamak ( . .. ) Şu
velerinden biri olan "kaynaklara dönüş" halde birinci hareketin ilk aşaması, hem
hareketi de bu yeni tarih tasarımının ay Kur'an'ın bir bütün olarak ne demek iste-
rılmaz parçalarından biridir. Kaynaklara diğini anlamak ve hem de özel durumlara
dönüşten neyin kastedildiğine bakıldığın cevap teşkil eden belli ilkelerini kavra-
da asgari iki nokta dikkati çekmektedir: maktan ibarettir. 2. Kur'an'ın belirli özel
1 . Bağlayıcı bilgi kaynağı olarak Kur'an ve _cevaplarını genelleştirerek, onları umumi
Sünnet'i esas almak, 2. Bağlayıcı uygula olan ahlaki - toplumsal ilkelerin ifadeleri
ma olarak asr-ı saadeti öne çıkarmak. Bu olarak ortaya koymak. (. .. ) Önerdiğimiz
asşari iki vurgulu noktanın satır aralarına tefsir usulündeki ilk hareket, özelden ge-
nüfuz edildiğinde, örtük olarak dile geti nele, yani Kur'an'ın bazı ayetlerin d en
rilen geçmişe/tarihi lslam'a yönelik ten onun genel ilkelerinin, değerlerinin ve
kitlerden biri, tarihi tecrübe içinde bu iki uzun vadeli gayelerinin ortaya çıkarılıp
alanın; kaynakların ve asr-ı saadet uygu sistemleştirilmesine yöneliktir. ikinci ha-
lamasının göz ardı edildiği, en hafif tabi reket ise (genelden özele) çıkarılan bu
riyle ihmale uğradığıdır. ikincisi tarih genel görüşten, şimdi (kendi zamanımız-
içinde ortaya çıkan anlama ve yaşamaya da) formüle edilerek uygulanması gere-
dönük lslami yorumlar asla sadakat açı ken, şu andaki duruma yöneliktir. Yani•
s ı ndan ciddi problemler taşımaktadır. çıkarılan genel (ilke) , şu andaki somut
Üçüncüsü icma, mezhep, müctehit kav toplumsal - tarihsel ortamla uyum sağlaya-
ramlarına yüklenen anlam ve verilen de cak bir şelıilde birleştirilmelidir. Bu da yi-
ğer üzerine yükselen, meşruluk kazanan ne şu andaki durumu çok iyi inceleme-
ulema ve ilim hiyerarşisi, giderek kaynak mizi ve onu oluşturan çeşitli unsurları
ları perdelemiş, bu ise bir taraftan ulema çok iyi tahlil etmemizi gerektirir. (. .. ) Bu
nın söylediğini nas hükmüne çıkarmış di her iki hareketi, diğer iki aşama ile birlik-
ğer taraftan da yeni yorumları imkansız te başarılı olarak uygulayabildiğimiz öl-
denecek derecede zor hale getirmiştir. çüde, Kur'an'ın emirleri ve yasakları za
Akifin "Doğrudan doğruya Kur'an'dan manımızda yeniden canlılık ve etkinlik
alıp ilhamı / Asrın idrakine söyletmeliyiz kazanacaktır. Bu durumda ilk hareket te-
lslamı" mısralarında en üst ifadelerinden melde tarihçiye düşen bir görev olduğu
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
halde, ikincisi açıkça sosyal bil imcinin dışladığı henüz analitik olarak o rtaya
aracılığını gerektirmektedir. Fakat asıl konmuş olmamakla beraber konumuz iti
'etkin yönlendirme' ve 'ahlak mühendisli bariyle üç yönünün çok bariz olduğu söy
ği' görevi alılalıçının işidir. ikinci hareket, lenebilir: Birincisi, Islam dünyasında çok
aynı zamanda birinci harekette yapılan köklü bir geleneği olan ve birbiriyle irti
çalışmaların, yani anlama ve tefsir etme batlı fakat farklı çokça disiplin içinde ele
çabalarının vardığı sonuçları düzelten alınan "ilimler tasnifi" dairesini kırarak
(bir ölçü) görevi yapacaktır. Zira vardığı anlaşılmaz, hatta önemsiz hale getirmesi
mız sonuçlar, şimdi uygulamada başarısız dir. Bu da ister istemez ilim kavramını ve
iseler, o zaman ya mevcut durumu doğru ilimler hiyerarşisini zayıflatan, belirsizleş
olaralı değerlendiremedilı ya da Kur'an'ı tiren, neticeleri itibariyle de neyin, hangi
anlamada başarısız oldulı demelıtir" (Faz çerçevede söylendiğini ve mantığını anla
lurrahman, 1 990: 73 76). - mayı zorlaştıran bir fonksiyon icra etmiş
Açıkça görüldüğü gibi Fazlurrahman'ın tir. ikincisi, felsefi arkaplanı, tarihi mace
252 çözüm olarak teklif ettiği Kur'an'ı anlama rası ve ana hedefleri çok alt düzeyde kav
ve yorumlama çabası (kaynaklara dönüş) ranan, bu yüzden de Islaın kültüründeki
iki zaman kaidesi üzerine oturuyor: Biri "ilim kavramıyla neredeyse aynileştirilen
n
Kur'an'ın indirildiği dönem, diğeri şimdi modern bilimin ve onun verilerinin, "bi
içinde bulunduğumuz zaman. Metodoloji lim fetişizmine" varacak ölçüde mutlak
üzerine de m etinler kaleme alan bir bilim laştırılarak tefsir ve kelam başta olmak
adamı olarak Fazlurrahman'ın, tefsir ve üzere bütün IslamI ilimlere bulaştırılma
ilgili ilimlerdeki hala kuşatamadığımız ta sıdır. Dinin yerini alma iddiasında olan
rihi birikimi ve tecrübeyi bu kadar kolay insan merkezli ve akılcı modern bilimin,
atlaması ve bu atlamanın imkanı/imkan Islam dininin, hususen Kur'an'ın mucize
sızlığı problemi üzerinde neredeyse hiç liğinin, 1 9 . yüzyılın pozi tivis t mantığı
durmaması, ancak kaynaklara dönüş ha içinde savunulması için uygun bir araç
reketinin tabiatı doğru ve derinliğine ta olduğuna/olabileceğine dair güçlü bir ka
nındığı zaman normal karşılanabilir. ikti naat oluş(turul)muş ve "lslam'ın mani-i
bas ettiğimiz bu satırlar arasında yazar, terakki" olduğu, bilimle, akılla barışık ol
14 asır gibi uzun bir zaman dilimi içinde madığı yolundaki oryantalistik tezleri çü
Kur'an'ı anlama uğrunda gösterilen deva rütmek veya bu ağır yükten nispi de olsa
sa çabaları çok cılız ve ve sönük ifadelerle kurtulmak doğrultusunda çokça çaba sarf
geçiştiriyor, atlıyor (Fazlurrahman, 1 990: edilmiştir. Tarih, hadis, siyer, ilmihal, te
75) . Tefsir ilmini tarihçi, sosyal bilimci ve racim-i ahval ve menakıp ki taplarında
ahlakçıya bı rakması kadar "uyum" ve önemli bir unsur olarak yer alan mucize,
"başansız"lık üzerinde vurgu yapması da ·keramet türünden rivayetlerin gerilere
nasıl bir halet-i ruhiye içinde bulunduğu doğru itilmesi, toplumsal hafızada itibar
nu göstermesi açısından kayda değer olsa kaybına uğratılması; bir kısmının redde
gerektir. dilmesi, bir bölümünün ağır tenkitlere
4. Parçalanmış ve kopuk tarihin teza konu olması, büyük bir yekünunun da
hür alanlarından biri de 19. ve 20. yüzyı mevzu hadis, uydurma haber, israiliyat,
lın büyülü kavramlarından "medeniyet" hurafe, batıl inanç . . . seviyesine indirilerek
ve " terakki"ye eşlik eden "ulüm ve fü tasfiyesi, gittikçe hakimiyetini artıran bu
nün" etrafında halelenmiş görünmekte bilim fetişizminin beklenebilir ağır bedel
dir. Çağdaş Türk düşüncesinde ulüm ve li neticeleridir.
füniın'un hangi anlamları taşıdığı, hangi Tarihteki kopukluk açısından daha da
ilimleri ve bilimleri ifade ettiği ve neleri önemli olan üçüncüsü, lslam dünyasında
I S L A M D Ü Ş Ü N C E S i N D E P A R A D i G M A D E G I Ş I M I
ilmin 19. yüzyıldan sonra durduğu, geri ği gerçeğinin yeteri kadar fark edilmemiş
lediği şeklindeki oryantalistik kanaatleri olduğu söylenebilir.
bir şekilde benimsemiş, kuvvetlendirmiş Islahat hareketlerine yönelen açık veya
ve yerleştirmiş olmasıdır. Hemen hiçbir örtük muhalefetin, -din kaynaklı olsun
ikna edici delil ileri sürmeden ilim ve fen olmasın- dini bir muhteva taşıması, özel-
açısından Selçuklu ve Osmanlı dönemle likle de "gavur" vurgusu (il. Mahmut için
rini geri plana iten, dışlayan ve alt bir ka gavur padişah, Ali Paşa için gavur paşa,
tegoriye indiren bu görüşün, çağdaş Müs modern okullar için gavur mektebi, Avru-
lüman aydınlar tarafından kolaylıkla ve pa'dan muktebes yeni kurumlar, tavırlar
neredeyse ittifakla benimsenmesi tesadüfi ve sosyal unsurlar için gavur icadı...) teh-
değildir. Burada Müslüman aydınların, ditkar ve ıslahatı önleyici/geciktirici ciddi
bir kısmını yukarı da vermeye çalıştığı potansiyel unsurlar taşıyordu. Bu gerilimi
mız ve tevarüs mekanizmalarını işlemez aşmak için başvurulan en emin yol, tarihi
hale getiren parçalı tarih telakkileriyle tecrübe içinde de var olan bir usul olarak,
zımni bir uyum arayışı söz konusudur. yapılacak olanları dinileştirmektir. lslam 253
1 2. yüzyıl sonrasında lslam dünyasında dünyasında ve Osmanlı Devleti tecrübe-
ilmin durduğu tezinin, akademik olarak sinde ıslahatın baş icracısı ve savunucu-
birçok açıdan tenkit edilip geçersiz kılın sunun bizzat "din ü devlet"i birlikte tem-
masına rağmen Müslümanların zihninde sil eden halife-padişah oluşu da önemliy-
hala itibarını koruyor olması da ancak bu di; padişahın yapacağı şeyler bir taraftan
"uyum" anlayışıyla irtibatlandırıldığında devletin/kendisinin varlığını garanti ede-
anlaşılabilir. cek, diğer taraftan da devlete ve halifeye
meşruluk kazandıran dine uygun olacak-
HU.AFET-SALTANATTAN MEŞRUTIYET'E
tı. Zaman zaman zor ve problemli işleyen
bu çift taraflı mekanizma Cu mhuriyet
Çağdaş lslam ve Türk düşüncesinin evle idaresinin kuruluşu dahil olmak ü zere
viyetle siyasi düşünce veya siyasete ba bütün Türk modernleşmesi tarihi boyun-
ğımlı bir düşünce ağırlıklı olduğu rahat ca bazen sadece söylem olarak bazen de
lıkla söylenebilir. Siyasi aklın ve Müslü hem söylem hem icraat olarak işleyecek-
man aydınların esas olarak çözmek iste tir. Meşruiyet kazandırmadaki zorluk. ıs-
dikleri problemin, devletin nasıl fiili ve lahat hareketlerinin hemen her büyük
psikolojik çöküşten kurtulacağı; dini ke aşamasının (Tanzimat ve Islahat ferman-
limelerle söylersek Müslümanların küf larının, 1. ve Il. Meşyrutiyet'in ilanı vb.)
rün (Avrupa'nın, Rusya'nın) karşısındaki fiilen gündeme gelen veya kapıyı çalan
m ağlubiyetlerinin nasıl durdurulacağı güçlü bir dış müdahalenin arkasından
meselesi olduğunu biliyoruz. Islahat ha gelmiş olmasındadır.
reketlerinin askeri alanla ve buna bağlı Yeni rejim arayışları olarak meşrutiyet
olarak mektepleşme süreciyle (ordunun taleplerinin öncesinde, Osmanlı Devle
donanımıyla alakalı teknik ve mühendis Li'nin ve aydınların gayrimüslim tebaası
lik eğitimiyle) başlamış olması, büyük öl nın hukuki ve siyasi slatüsünü dönüştür
çüde askeri yetersizliklerle sınırlı görülen me bağlamında müsavat pol itikaları ve
mağlubiyet problemini çözmekle doğru Avrupa dengeleri arasında bir yer arama
dan irtibatlıdır. Bu aşamada askeri mo çabaları bulunmaktadır. lslamcılık hare
dernizasyonun ve modern eğitimin aynı keti bu çerçevede Tanzimat politikaları
zamanda ciddi siyasi, dini, sosyal ve kül nın ve Yeni Osmanlılar'ın yer yer farklıla
türel altüst oluşlara, kurumsal değişmele şan, belki bazı alanlarda dini vurguları/di
re, zihniyet zıtlaşmasına sebebiyet verece- ni muhtevası artan, derinleşen bir deva-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B I R 1 K 1 M I
mından başka bir özellik taşımaz. Önce tirdiği bu eşitsizliğe işaret etmiştir. Bura
likle çözüme kavuşturulması gereken da, değerler sisteminin ve geleneklerinin
problem taklit meselesidir. Modernleşme beklenebilir bir sonucu olarak tebaası
döneminin Müslüman aydınları, hem ye olan gayrimüslimlerin haklarını, eşitlik il
ni fikirlere, içtihatlara kapı aralamak hem kesine göre değilse de adalet prensibi ge
de mezheplerin, tarikatların dağıttığını reği emniyet altına alan, şimdi ise büyük
savunduğu lslam birliğini (ittihad) yeni ölçüde harici sebeplerle onlara imtiyaz
den kurmak için bir taraftan kendi ilmi kabilinden müsavat verme zorunda kalan
kültürel çizgisi içinde meşru olan mezhep bir siyasi yapının zaafa uğraması hadise
imamlarına, ulemaya, şeyhlere "körükö . siyle karşılaşıyoruz.
rüne" taklidi, itaati tenkit edip buna kar lslam dünyasının büyük coğrafyaları
şılık içtihadı, içtihat kapısının açılmasını olarak Osmanlı, Mısır ve Hindistan'da
yani gelenekten, ulemanın otoritesinden yanyana yaşayan Müslümanlarla zimmi
bağımsız ferdi yorumların meşruluğunu lik hakları korunan, adaletle davranılan
254 savunurken diğer taraftan da paradoksal gayrimüslimlerin hukuken-siyaseten ve
olarak bir tür Avrupa'nın taklit edilmesini sosyal statü itibariyle eşit (müsavi) olma
savunacaktır. Halbuki şeklen bile olsa dıklarını biliyoruz. Zaten fıkıh ve tarihi
"kafirin taklidi/kafire benzemek" dinen tecrübe de böyle bir eşitliğe cevaz vermi
gayri meşrudur. (Muhalefetin, "kim bir yor, imkan tanımıyordu. Ayrıca Osmanlı
kavme benzerse o onlardandır" hadisini tecrübesinde olduğu gibi gayrimüslimler
sürekli gündeme getirmesi bu çerçevede de kendi aralarında mutlak bir eşitliğe sa
önemsenmelidir) . Avrupa'nın taklite ko hip değillerdi. Onları kendi aralarında
nu olması ancak fıkhI/hukuki bir kavram eşitsiz kılan şey hukuk veya nüfus değil
olarak haramları geçici bir süre için helal siyasi ve sosyal teamüller, coğrafi farklı
kılan zaruret prensibi devreye sokularak lıklar ve gündelik hayatın akışında teza
aşılabilecektir. Küfrü temsil eden Avrupa hür eden kabiliyetleri, meşrepleri ve mes
bu aşamadan itibaren bir tarafıyla aman lekleri idi. En üst tabakada Rumlar (Orto
sız düşman diğer tarafıyla da taklit mercii dokslar) , en alt tabakada ise Yahudiler
olma vasfını açık veya örtük olarak birlik şeklinde tezahür eden gayrimüslimlerin
te kazanacaktır. kendi aralarındaki bu eşitsizlikler yüzün
Müsavat (egalite) ve bununla birlikte den Islahat Fermanı'nın ardı sıra Rumla
uhuvvet (fraternite) kavramlarına getiri rın "Devlet bizi yahudilerle beraber [ mü
len yeni dini yorumlar lslam siyasi dü savi) etti; piz Islamların tefevvukuna [üs
şüncesinin değişmesi/modernleşmesi tari tünlüğüne] razı idik" türünden şikayet
hi açısından ilk adımlar olmalıdır. Fransız lerde bulundukları kaynaklarda yazılıdır.
lhtilali'nin -aynı zamanda masonik um Osmanlı siyasi aklının müsavat politi
delerden biri olarak- müsavat prensibinin kalarını benimsemek ve savunmak nokta
bir şekilde kabulü Osmanlı-Islam dünya sına nasıl geldiği meselesi konumuz ol
sında siyasi, dini, sosyal problemlere kay makla beraber Sultan il. Mahmut'un, ha
naklık etmiş ve maşeri hissiyatın rencide yatının sonlarına doğru Reşit Paşa'nın is
olmasına zemin hazırlamıştır. Bu prob tekleri doğrultusunda yabancı sefirlerin
lem, eşitliğe vurgu yapan müsavat kavra huzurunda söylediği "Ben tebeamın Müs
mının, gayri müslimler lehine imtiyazlar, lümanını camide, hıristiyanını kilisede,
Müslümanlar aleyhine eşitsizlikler doğur musevisini de havrada fark ederim, arala
duğu şeklinde özetlenebilir. Nitekim Na rında başka gı1na bir fark yoktur" sözüyle
mık Kemal başta olmak üzere birçok Os declare edilen, Gülhane Hatt-ı Hümayü
manlı aydını müsavat politikalarının ge- nu ve ardından Islahat Fermanı'yla resmi
I S L A M D Ü Ş Ü N C E S i N D E P A R A D i G M A D E G I Ş I M I
b elgelere ve mevzua ta sara ha ten veya olmaktan ziyade milletlerarası siyasi mü
zımnen girmeye başlayan, daha sonra si nasebetlerin ve belki dönemin ana tema
yasi muhalefet hareketleri olarak Yeni Os yüllerinin Osmanlı D evleti'ne dayattığı
manlılar ve lttihat ve Terakki hareketleri politik bir mesele olmasına rağmen dini
nin de muhalif kanadı genişletmek, gayri bir çerçevede inşa edilmiş ve sunulmuş
müslimleri haberleşme ve yasak yayınlan yani ayetler ve hadisler delil getirilerek
edinme-dağıtma kanalı olarak kullanmak Müslümanlarla gayrimüslimlerin · eşitliği
ve Avrupa'da itibar görmek gibi birçok sa nin Kur'an ve hadislere uygun olduğu,
ik eşliğinde kısmen veya tamamen be hatta nasların müsavatı emrettiği savu
nimsiyeceği müsavat meselesi, öncelikli nulmuştur (bugün de savunulmaktadır) .
olarak üç hedefe yönelikti: Hedeflerden lslam ve Osmanlı tarih tecrübesi ise mü
biri devletin sınırlan içinde, özellikle Bal savat kavramı etrafında yeni ve zaruri yö
kanlar'daki milliyetçi ve ayrılıkçı tema nelişlere yol vermediği, müsait olmadığı
yülleri durdurmak veya tehdit edici ol için, bu yeni metinlerde çoğunlukla bir
maktan çıkarmak ve dinlere/mezheplere kenara itilmiş, görmezden gelinmiş veya 255
göre şekillenmiş milletler sistemini ayak bu mümkün olmadığı zaman tenkit edi-
ta tutmaktır. Bilindiği gibi lttihad-ı Ana lerek bağlayıcı o lmaktan çıkarılmıştır.
sır/Osmani politikası bu siyasi kararın ne Müslümanlarla gayrimüslimlerin eşitliği
ticesi idi ve dönemin şartlarının icbar et manasında müsavatın, Kur'an ve hadisler
tiği yeni bir Osmanlı vatandaşı çerçevesi açısından "caiz" hatta " farz" olduğunu
ve yeni bir s iyasi birlih (ittihad) anlayışı savunabilmek, bir başka ifade ile siyasi
inşa etmek peşinde idi. Islahat Ferma zaruretleri dini zaruret haline yükseltmek
m'mn Müslümanlarla gayrimüslimler ara için ilmiyeye mensup zevat da dahil ol-
sındaki münasebetleri yeniden tarif eder mak üzere Osmanlı aydınlarının kale-
ken "ravabıt-ı kalbiye-i vatandaşi"den ya minden çıkan metinlerde birçok ayet ve
ni kalbi/hissi vatandaşlık bağlarından hadisle karşılaşıyoruz. Çağdaş lslam dü
bahsetmesi bu zaviyeden manalı olmalı şüncesinde önemli bir yeri olan "kaynak-
dır. lkinci hedef Rusya'dan sonra gayri lara dönüş hareketi"nin aynı zamanda ne
müslimlerin hamisi konumuna yükselen kadar problemli ve sıkıntılı, bir manada
Avrupa'nın doğrudan veya dolaylı müda kaynaklardan uzaklaştırıcı bir alan oldu-
halelerini azaltmak, hafifletmek veya bü ğunu göstermesi açısından da, zahiri ve
tünüyle ortadan kaldırmaktır. Üçüncüsü hatmi manaları müsait olmadığı halde
ise Avrupa'nın Osmanlı ve lslam dünyası müsavatı savunmak için serdedilen ve ni
için giderek daha fazla menfi vurgular hayetlerinde "nazar-ı şeriatta herkes mü-
yapUğı ve oryantalistik çalışmalarla aka savidir" hükmü yer alan bu ayet ve ha-
demik olarak da beslediği üç eşitsizlik dislerin nasıl seçildiğine ve nasıl tercüme
(hürle köle, erkekle kadın, Müslümanla edilerek yorumlandığına bakmak gerek
gayrimüslim arasındaki eşitsizlik) alanı mektedir.
nın yükünden nispi de olsa kurtulmaya 2. Dindar bir kişinin veya dini temel
yöneliktir. referans aldığı iddiasında olan bir siyasi
llmiye sınıfının ve Islamcılık cereyanı yapının farklı dinlere m ensup kişileri
içinde yer almış zevatın müsavat kavra (bizim örneğimizde Müslümanlarla gay
mım nasıl, hangi çerçevede anladıkları ve rimüslimleri) eşit hale getirmesi dinen,
ne tür araçlar kullararak müsavat politi şer'an hatta zihnen mümkün olmasa ge
kalarını meşrulaştırdıkları meselesi üzeri rektir. Çünkü hangi dine mensup olursa
ne yoğunlaştığımızda şu noktaların altı olsun, böyle bir yöneliş felsefi-itikadi dü
çizilmelidir: 1 . Müsavat problemi, dini zeyde ya kişinin ve siyasi yapının kendi
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B I R 1 K I M I
257
liyor oluşu da kaza ve kadere karşı boynu bir derekeye sukut ettiler ki hem kendile
bükük, nefsinin mutlak aczine inanmış, rini hem de Müslümanlığın evsafı [ nı ] ,
"itimad-ı nefs"i olmayan ve "Allah ile ara pak olan akidesini adeta milel-i sairenin
larında mezarlar vasıta olan" insan ve maskarası yaptılar; 'Müslümanların terak
toplum yapısının tabii bir neticesi olarak ki edememesi kaza ve kadere olan itikat
yorumlanmıştır. Bu görüşlerde kaderin, larıdır; Müslümanlar bu akideyi telkin
tevekkülün zebunu olan insanların kendi eden dini bırakmadıkça temeddün ede
nefislerine karşı pasif tavırlarıyla devle mezler' diye dini, Kur'an'ı tahkire kadar
tin/padişahın tasarrufları ve düşmanın vardılar" (Aksekili Ahmet Hamdi, "Müs
fikri ve fiili saldırıları karşısındaki vur lümanların uğradıkları felaketler kendi
dumduymazlığı ve tepkisizliği aynı hat nefislerindendir" , SebilıiıTeşad, Xl/282, s.
üzerinde ele alınmaktadır ki bu değerlen 338, 9 R. evvel 1332/23 K. sani 1329).
dirmenin yukarıda özetlediğimiz oryanta Tasavvuf ve tarikat merkezli bir diğer
l is tik dilin müstebit idare-pasif toplum tenkit grubu , dünya hayatını ve d ünya
paralelliğini büyük ölçüde paylaştığı açık için sa'y ü gayreti önemsizleştirdiği, geri- 261
tır. Ehl-i tarik ve ilmiyeden Musa Kazım !ere doğru itttiği iddiasıyla ahıret inancı
Efendi de müstebit idarelerle tasavvuf ara ve kıyamet, hususen kıyametin yarın gibi
sında tersten benzer bir ilişki kurmakta yakın oluşu etrafında şekilleniyor. Bu
dır. Ona göre zalimlerin zulmünden kor çerçevedeki metinlere bakıldığında ahıre-
kanlardan "kimisi şeyh oldu, Allah Al tin dünyaya tercih edilişinin ve kıyame-
lah . . . diye tekyelere çekildi, kimisi terk-i tin yakınlığı vurgusunun, M üslüman
dar ü diyar etti". Kamııs-ı Felsefe sine "ka
' fertleri ve Islam dünyasını hayat tan, ha-
der" maddesini yazmaya teşebbüs eden yatı sevmekten, dünya işlerine ve cihada
Rıza Tevfik'in, metninin neredeyse yarısı sarılmaktan, terakkiden uzaklaştırdığı,
nı "Avrupalıların lslamiyete hasren kaderi bu sebeple de gerilemenin amillerinden
isbat ederek mOcib-i atalet olduğu iddi biri olduğu şeklinde akıl yürütmelerle
asıyla din-i Muhammediyi ta'n ile telakki karşılaşıyoruz. llmiyeden Manastırlı ls-
etmeleri" probleminin teşkil etmesi ben mail Hakkı Efendi, Ayasofya kürsüsün-
zer bir örnektir. Yazarın hem lslam'ı savu den halka vaaz ederken, Kur'an'da geçen
nabilmek hem de Avrupalıları cevaplandı kıyametin yarın kadar yakın oluşunu
rabilmek için bulabildiği çözüm, bugü "50- 100 bin sene" gibi çok uzak mesafe-
nün Müslümanları arasında yaşayan (ve lere taşıma gayreti gösterirken bu saha-
menfi işleyen) kader anlayışının lslamın daki hadisleri de bir çırpıda "zayıf, mev-
ö ngördüğü (ve müsbet işleyen) kader zu" derekesine indirmektedir.
inancı olmadığını vurgulamaktır (Abdul Yoğunluk, kapsayıcılık ve malzeme açı
lah Uçman, "Mufassal Kamus-ı Felse sından olduğu kadar dini kültürün ve ya
fe'nin 'kader' maddesi" , Tarih ve Toplum, şama tarzının yeniden yorumlanması ve
sayı: 133, Ocak 1 995, s. 9-1 1). Akseki'nin dönüştürülmesi bakımından da en derin
kaza-kader meselesini bu zaviyelerden ele ve geniş tenkit alanının ahlalı ve sosyal
alırken "lslam'ın mani-i terakki" oluşunu yapı-zilıniyet meseleleriyle alakalı oldu
gündeme getirerek zımnen oryantalist di ğunda şüphe yoktur. Bu konudaki tenkit
le atıfta bulunması da bizce anlamlıdır: ler şöyle özetlenebilir: lslam'ın öngördüğü
"Müslümanlara ne oluyor ki her şeyde ha "aktif insan" tipi . tasavvufla, tekkelerle,
za ve lıaderi öııe sürıiyorlar? Başka tarafla ahlak anlayışıyla birlikte "pasif insan"a
ra yükletemedikleri felaket ve mesaibi ka dönüşmüş, dervişlik, miskinlik, fakirlik
dere tahmil etmek istiyorlar? (. .. ) Müslü yaşama tarzı olmuş, tevekkül, kanaat, sa
manlar her şeyi lıadere tahmil etnıelıle öyle bır gibi ahlaki kavramlar asıllarından sap-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B I R I K I M 1
Cenabı Rabb-i müsteanın avn u mededi ne fikren insanlıkta bir alakaları yoktur.
ni temenni eyl emektir; lütf u nusret-i Onlar bu cemiyet efradından ma'düd de
Hakk'a bel bağlayarak iş görmektir; im ğildir" (Manastırlı lsmail Hakkı, "Meva
dad-ı Rabbaniye itimaden müşkilata ikti i z " , SM, 1/23, s. 366-67, 5 Muharrem
ham eylemektir; Cenabı Hakk'ın kifaye 327115 K. sani 324). "-iyi ama, bu dün
tine itimat ederek O'na tefviz-i emr eyle yaya bu kadar ehemiyet verilir mi? [ di
mektir" tariflerini verdikten sonra vardı yorlar] . Evet, verilir. Çünkü verilmezse
ğı n e tice hem tenkitleri cevaplamaya mahvoluruz. Ba-husus bu asır asr-ı terak
hem de yeni tevekkül tariOerini benim kidir. Katiyen ihmal e tmemeli. Zaten
semeye dönüktür: "işte tevekkül atalet, dünya olmazsa ahıret de hiç olmaz. Zira
meskenet değil faaliyet, hamiyet, uluvv-i dünya ahı retten mukaddemdir. ( . . . ) -
himmettir" ("Necaib-i Kur'an iye", Sı rn ı - ı Adam . . . bugün rızkını var, yarın Allah
müstakim, l/ 1 3 , s. 1 9 4 - 9 5 , 24 Ş evval kerim . . . [diyorlar ] . Bunlar saçma şeyler-
1326/6 T. siini 1324). dir. Böyle şeyler olmaz. Çünkü bu gibi fi
Manastırlı lsmail Hakkı ile Musa Ka kirler haya tı, daha doğrusu lsliimiyeti
zım efendilerin kanaat kavramı etrafında mahva sebep olur. Onun için hem dünya
yaptıkları yorumlar da benzer endişeler hem ahıret için çalışacağız. Fakat evvela
den yol çıkarak aynı neticelere varıyor: " dünyayı (. .. ) imar lazım. ( . . . ) Bir de dün
'Artık ne çare? Ahır zaman geldi ne ka ya mamur olmazsa memleket batar. O
dar çalışsak boştur' [diyorlar] . Böyle di vakit ne din kalır, ne namus, ne iman.
yerek meslıeneıle yaşamalı, öyle mi? Hü Demek oluyor ki dünyaya çalışmak farz
kümet-i müstebidde böyle işa'a etmişler dır" (Musa Kazım, "Kuvvet hazırlamak-
dir. Elbet böyle olacakmış. Hükm-i za 2" , Sırat-ı mıısıalıiııı, 111/59, s. 1 00, 6 Şev
man imiş, Müslümanlar ezilecekmiş. (. . . ) val 1327/8 T. evvel 1325). O
lslami Vatanseverlikten
lslam Siyasetine
G Ö K H A N Ç E T I N S AY A
19. yüzyıl başlarında Osmanlı imparator lamıştı: Biri "dahilen ve haricen umum
luğu nüfusunun yaklaşık %40'ını gayri ehl-i lslam'ın i ttihadı"nı; diğeri "bütün
müslimler oluşturuyordu. 19. yüzyıl Os Hıristiyan tebea-ı şahane ile yekcihed ol
manlı tarihi bir bakıma imparatorluk coğ maklığı" teklif etmekteydi. Ancak, "Avru
rafyasında yaşayan çeşitli gayrimüslim pa'da Almanlarca ( . . . ) ittihaddan bir ma
unsurların milliyetçilik/ayrılıkçılık hare na ve maksud anlaşılırsa da Memalik-i
ketlerine çözüm arayışları olarak ele alı Osmaniye Almanya (. . . ) gibi ne dinen ve
nabilir. Bütün Tanzimat dönemi boyunca ne de neslen ve cinsen bir millet dairesin
Osmanlı devlet adamları birbiri peşi sıra de olmamak cihetiyle ittihad hakkında ef
milliyetçilik cereyanlarına kapılan Hıristi karlar bir merkezde olamıyor"du (Türkö
yan unsurları elde tutabilmek için çeşitli ne, 199 1 : 2 1 1 -2) .
formüller geliştirmişlerdir. Tanzimat Fermanı ile birlikte hakim
'Bu devlet nasıl kurtarılabilir' sorusuna görüş haline gelen Osmanlıcılık (İttihad-ı
verilen cevapta herkes hemfikirdir: Dev Osmani) , 1 856 Islahat Fermanı sonrasın
letin yönettiği farklı dini ve etnik unsur da, özellikle 1 860'1arın ikinci yarısında,
ları bir arada tutacak bir siyasi kardeşlik Yeni Osmanlı muhalefetinin başlamasıyla
( ulıuvvet-i siyasiye) yaratmak. Tartışma birlikte kıyasıya eleştirilmeye başlandı.
'uhuvvet-i siyasiye'nin 'nokta-i istinadı' işte ilk defa l 860'1arın ikinci yarısında
meselesi üzerindedir: 'ittihad-ı Osmani' Yeni Osmanlılar da dahil olmak üzere bu
(yahut ittihad-ı anasır, imtizac-ı akvam, dönem aydınları bir yandan 'ittihad-ı Os
Osmanlı milleti, Osmanlı milletdarlığı mani'yi tartışırken, bir yandan da (siyasi
mesleği) mi, 'ittihad-ı lslam' (yahut lslam düşünce tarihimizde ilk kez olmak üzere)
milleti, lslam meslek-i mahsusu, lslam 'ittihad-ı lslam/Pan-lslamizm' fikrini tar
lık) mı? Batı'daki çeşitli 'ittihad' ( milli
= tışmaya başladılar. Bu yazı kısaca bu fikri
yetçilik) örneklerine (Pan-Slavizm/itti geçişin öyküsünü, bu fikrin ortaya çıktığı
had-ı Islav ya da Pan-Germenizm/ittihad ortamı ve şartların değişmesiyle (ilk tartı
ı Cermen) bakılarak her milletin gücü şılmaya başlandıktan yaklaşık on sene
nün 'ittihad'a bağlı olduğu biliniyordu. sonra) nasıl bir devlet politikası haline
Karar verilemeyen bu 'ittihad'ın dayana geldiğini anlatmayı amaçlamaktadır.
cağı temeldi. Dönemin etkili gazetesi Ba lttihad-ı Osmani olarak adlandırdığımız
si ret in ifadesi ile, iki "efkar-ı ittihadkara
' görüş üç farklı (ama birbirini tamamla
ne milletimiz beyninde hasıl olmaya" baş- yan) teklif içerir. Birinci teklif hukuki eşit-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R I K I M 1
zey sahilinden Orta Asya'ya kadar, sadece ali'den çekinerek) ittihad-ı lslam kavramı
Rusya'ya yönelik "bir lı ıiçıllı ittilıad-ı Is nın siyaset dışı bir kavram olduğunu. bu
lam" fikri önerildi. Pan-Slavizm fikrinin nun bir medeniyet/terakki/maarif davası
mukabili ancak Pan-lslamizm fikri olabi olduğunu ispata girişecekdir. Namık Ke
leceğinden, "eğer meydana bir küçük l tti mal'in ifadesiyle, "maksad ittihad-ı lslam
had-ı lslam fikri çıkarılır ise, cihet-i saire olunca ( . . . ) ancak siyaset ve mezheb de
den kat'-1 nazar, Karadenizin sahi\-i şarki vaisinden bütü n bütün tecridiyle hasıl
sinden bed' ile bir ciheti ta Kazan'a ve di olabilir. (. . . ) Demek ki ehl-i !slam suret-i
ğer cihet Asya-yı vustada kain Gülçi han ittihadını politika ağrazında veya mezhep
lığına kadar kabail-i lslamiyenin derhal mücadelelerinde değil, vaiz önlerinde, ki
ittihad edilebilecekleri red ve inkar olu tap sahifelerinde aramağa m uhtaçtır"
namaz. Red ve inkar ne demek? Eğer ci (Özön, 1997: 88). Ahmet Mithat'a göre
het-i camia-i lslaıniye'nin derece-i kuvvet de, "Gerek Avrupa ve gerek bizim Osman
ve metaneti nazar-ı muvazeneye alınır ise, lılar evvel ve esas şunu bilmelidirler ki, 'it
268 bu ittihadın Islav ittihadından daha suhü tihad-ı lslam' dediğimiz şey politik bir
let ve sür'at ve kuvvetle meydana çıkaca madde değildir. Yani Ümit Burnunda ki
ğını teslim etmemek mümkün olamaz" Müslümanları Osmanlı tabiiyetine sok
(Yerlikaya, 1 994: 1 76). mak efkarına mübteni değildir. " lslam
lster Rusya'ya ister Avrupa'ya karşı ol dünyasında en medeni ve en terakki etmiş
sun, dışa dönük ittihad-ı lslam fikrine iki olduğu için, ittihad-ı lslam'ı, yani dünya
yönden itiraz gelecektir: Birinci grup, Müslümanlarını medeni milletler seviyesi
( m uhtemelen Avrupa'dan yahut Babı- ne ulaştırmayı da ancak Osmanlılar yapa-
1.• -
Saraydan lıalk önüne pek az çıkan IL Abdıülıamit, bu ender vesilelerden olan Cuma
selamlığında... Abdüllıamit, bıı. göronürliik açığını, egemenliğin simgeli!fin; törenlerini,
mitlerini modernleştirerek gidermeye yönelmiştir. Osmanlı iktiddnmn. ilıtişlimını kamusa/,/
a.nonim o/4rak deklare eden sözlei; siislemelet, anıtlar, marşlar- -vb. bu dönemde nıştır.
I S L A M I V A T � N S E V E R L I K T E N I S L A M S i Y A S E T i N E
bilir. Kısaca, ittihad-ı lslam denilmesinden söylem değişikliğine gidilmiş, hilafet ku
"ınalısat eflıtir-ı Islaın'ın ejlıar-ı medeniyetle rumu ruhani-cismani ayrımına göre ye
itlilıadı idi" (Türköne, 1 99 1 : 230- 1). niden kavramsallaştırılmıştır. Buna göre,
ikinci bir grup ise, ittihad-ı lslam'ı dış Osmanlı padişahı "bütün Osmanlıların
politika manasından çıkarıp ittihad-ı Os hükümdar-ı cismanisi oldu ktan başka
mani yerine ikame etmeye, Osmanlı dev dünyada ne kadar Müslüman varsa has
leti ile sınırlı bir lslam ittihadı fikrini tar belhilafe onların dahi padişah-ı ruhanisi
tışmaya başlamıştır. Buna göre, Osmanlı dir" (Türköne, 1991: 227-8, 1 83). Hilafe
cılık lehindeki bütün çabaya rağm en, ti Papalık gibi bir ruhani reisliğe dönüş
" ... bu devletin esası ve kuvveti mutlak ve türen bu anlayışın en bariz ifadesi 1 876
mücerret lslamiyet cihetinde olduğu ta Anayasası'ndadır: "Zat-ı hazret-i padişahi
hattur edince ittihad hususunda artık te hasbel-hilafe din-i lslam'ın hamisi ve bil
reddüte hacet kalmaz." "Esas ittihad-ı Os cümle tebea-i Osmaniye'nin hükümdar
mani lslamiyet olmak lazım geleceği ma ve padişahıdır."
lum olduysa da bu lslamiyetten heyet-i Aynı zamanda, dahili Pan-lslamizm tek- 2 69
umumiye-i lslamiye olamayacağı delaili lifini dile getirenlere karşı, gazetelerde itti-
gösterildiğinden memalik-i Osmaniye da had-ı Osmani politikasını savunan yazılar
iresinde bulunacak bilcümle Müslüman yer almaya başlayacaktır. Osmanlıcılığı
ların ittihadına hasr-ı efkar ile cümleden Şer'i delillerle de savunan bu yazarlara gö-
evvel Osmanlılık sıfatı celilesine esaslı bir re, "Şimalin [Rusya'nın) hırsı ile taassu-
milliyet-i vahide-i lslamiye hükmü veril bundan mürekkeb Pan-Slavizm efkarına
diği. .". (Türköne, 199 1 : 2 1 2-3). Bu teklif karşı, Şarkın adaletle medeniyete hidmet
te iki anlam sezilir: bir yandan Kürt, eyler 'Pan-Ottomanizm' efkarı sedd-i me-
Arap, Çerkez kabileleri(ne medeniyet gö tin olacaktır" (Türköne, 199 1 : 2 1 1).
türerek) Osmanlı padişahına ve merkezi
***
hükümete bağlamak; diğer yandan Tu
nus, Mısır ve Yemen gibi yerleri merkezi 1 868 yılından itibaren yoğunlaşarak de
hükumete daha sıkı bağlayarak devletin vam eden ittihad-ı Osmani mi, ittihad-ı
güçlenmesini sağlamak. lslam mı tartışmaları, 1873 yılında Yeni
Hiç şüphesiz, gayrimüslim nüfusun Osmanlılar'ın sürülmesi ve hükumetin
hala önemli bir oran teşkil ettiği, Osman bu tartışmalardan hoşnut olmadığını bel
lıcılıktan vazgeçmenin mümkün olmadı li etmesiyle sona erdi. Tekrar tartışılmaya
ğı o dönemde içe dönük bir ittihad-ı ls başlanması Tanzimat politikalarının her
lam'ı savunmak büyük bir çelişki idi; bu bakımdan iflas ettiği 1 8 75-78 döneminde
nedenle sesleri hayli cılız kalmıştır. Nite olacaktır.
kim, bu çelişkiyi gidermek için Yeni Os l 8 70'li yılların başlarında, özellikle
manlı kuşağı bir orta yol arayışına gitmiş l 8 7 l'de A li Paşa'nın ölümüyle birlikte
ve bir çifte söylem geliştirmiştir. Namık ortaya çıkan iktidar boşluğunun da etki
K emal'in i fadesiyl e , "Biz dünyada ls siyle, uzun zamandır biriken sorunların
lam'ın ittihadı ve memalik-i Osmaniye'de patlak verdiğini, Tanzimat politikalarının
akvamın imtizacı [ittihad-ı Osmani] la siyasi, idari, mali (bütün alanlarda) birer
zımdır dedik" (Özön, 1 997: 133). Böyle birer iflas etmeye başladığını görüyoruz.
ce imparatorluğun mevcut ortamında iki imparatorluğun girdiği bu sürekli kriz
fikir birden savunulacak , ikisi arasında ortamında Tanzimatçıların inandığı bü
bir öncelik-sonralık yahut iç-dış ayrımı tün idealler ve uyguladığı politikalar tek
getirilecektir. Bu çelişkiyi gidermek için rar sorgulanmaya başlanmış, yeni çözüm
aynı zamanda hilafet anlayışında da bir arayışları gündeme gelmiştir. lşte bu or-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K I M I
dır" (Özcan, 1 997: 1 3 7, 1 3 9 ) . Cevdet döneminde belli bir süre için tekrar Os-
Paşa'ya göre Osmanlı devleti mevcut iç mantıcılık siyasetine dö nüldüyse d e ,
ve dış probl emlerinden kurtulabilmek 191 1-13 yıllarında siyasi v e sosyal şartla
için doğru bir politika b enimsemeli ve rın değişmesiyle (yani Balkanlar'daki bü
gerekli olan ıslahatı uygulamalıdır. Bu tün toprakların gitmesinden sonra elde
ıslahat ise, siyasi söylemini 'din-vatan sadece büyük bir Müslüman nüfus kitlesi
millet' üçgenine dayandıran Sultan Ab nin kalmasıyla) birlikte tekrar hatırlanmış
dülhamit'in ifadesiyle, "m emalik-i Os ve 19 18'e, yani bütün Arap topraklarının
maniyenin saadet ve selameti ile, millet-i ayrıldığının kesinleşmesine (veya bir baş
Islanıiyeyi ibha ve lııfz eder ve mülkümü ka görüşe göre aslında Kurtuluş Savaşı'nın
zü zengin eyler ve ecnebiye müdafaa et sonuna) kadar uygulanmaya çalışılmıştır.
meğe kesb-i iktidar ettirir surette yapıl imparatorluktaki temel sosyal yapı deği
ması lazım gelen" bir ıslahat olmalıdır şimlerinin yol açtığı bu fikri geçişlerin öy
(Çetin ve Yıldız, 1976: 42) . küsü, başta Ziya Gökalp ve Mehmet Akif
2 72 Sonuç olarak birbiriyle irtibatlı iki nok olmak üzere dönemin aydınlarının yaz
ta vurgulanabilir: Bu fikrin/politikanın dıklarından izlenebilir.
akıbeti ve etkisi ne oldu? 1856 sonrası Bıraktığı etkiye gelince, hiç şüphe yok,
Osmanlı (özellikle bürokrasi dışı) aydın eğer söz konusu olan devletin ayakta kal
çevreleri, önüne geçilemeyecek bir sele ması ise bu politika (Müslüman unsurları
benzettikleri Batı medeniyeti/modernizmi sosyoekonomik bakımdan kalkındırma
karşısında, Osmanlı Devletinin ve lslam ve devlete bağlama projesi olarak) kısa
d ünyasının bekasını sağlamak üzere, vadede, en azından II. Abdülhamit döne
problemlerin oluştuğu çeşitli alanlarda mi boyunca, başarılı olmuştur. Uzun va
cevap arayışları içerisine girmişlerdir. ls dede ise, çeşi tli kesimlerce eleştirilen
lam modernizminin ilk nüvelerini buldu nokta, (tıpkı Osmanlıcılıkta olduğu gibi)
ğumuz bu dönem düşüncesinin ürettiği bu projenin ortak kimlik etrafında bir
(özellikle Avrupa emperyalizmi ve milli 'Müslüman millet' yaratmakta istenildiği
yetçilik akımları karşısındaki) teklifler kadar başarılı olamaması, Türkler hari
den biri de 'ittihad-ı lslam' kavramıdır. cindeki Müslüman unsurlar arasında gi
ilk tartışılmaya başlandığı 1868-73 dö derek siyasi taleplerin ve milliyetçiliğin
neminde iç ve dış politikaya yönelik ol gündeme gelmesini önleyememesidir. Bu
mak üzere iki manada kullanılan lttihad-ı politikanın Cumhuriyet Türkiyesi'ne ya
lslam fikri, imparatorluğun siyasi ve sos hut Birinci Dünya Savaşı sonrası elde ka
yal şartlarında meydana gelen değişmelere lan Anadolu coğrafyasına bıraktığı miras
göre bir süreç izlemiştir. Bu yazıda asıl söz ise anlamlıdır. il. Meşrutiyet dönemi nasıl
konusu ettiğimiz iç politikaya dönük fikri modern Türk siyasal hayatının laboratu
cephesi, 1 875-78 döneminde nüfus yapı varı olarak nitelendiriliyorsa; Il. Abdülha
sında meydana gelen değişmeler sonuL ...ın mit dönemi de (demografi, sosyal kurum
da, imparatorlukta yaşayan farklı Müslü lar, sosyal tabakalaşma, sosyal kimlik ya
man unsurları esas alan bir politikaya dö da millet inşası gibi) çeşitli bakımlardan
f!_üşerek II. Abdülhamit dönemi boyunca modern Türkiye'nin sosyal yapısının la
uygulanmaya çalışılmıştır. II. Meşrutiyet boratuvarı olarak algılanabilir. O
11. Abdülhamit'in Siyasal Düşüncesi
ORHAN KOLOG LU
i l . Abdülhamit hükümdar olmak için ha nedan mensubu olarak daha rahatça Do
zırlanmamış ve hazırlatılmamış bir şehza ğu-Batı karşılaştırması olanağını bulmuş
de olmasına karşılık 33 yıllık saltanatıyla tu. Nitekim hükümdar olduktan sonra ro
siyasi düşünce tarihimizde en çok tartışıl man ıyla, tiyatrosuyla, müziğiyle Avrupa
m ış kişilerden biri o l m u ştur. Cumhuri kültürünü Saray'ın içine taşıdığı biliniyor.
yet'i n i la n ı ndan sonra bile bazı siyasal Dolayısıyla Batı'ya karşı önyargılı deği ldi.
yaklaşımlar çerçevesinde bir siyasal l ider Bu noktada tarih araştırıcı lığımızda yanlış
2 73
figürü olarak örnek gösterilm iştir. Başlan değerlendirilen bir hususu ortaya koyma
gıcını 1 826'da Yeniçeri Ocağı'nın ortadan mız gerekir. Genel l i kle Ta nzimat' ın Ali
kaldırılmasına bağladığım elli yıllık Tanzi Paşa' n ı n 1 87 1 'de ölümüyle sona erdiği
mat uygulamas ı n ı n kendisine devrettiği ileri sürülür. Oysa Tanzimat Osmanlı'nın
mirası irdelemeden önce, saltanatı döne sonuna kadar hep devam eden bir yeni
mince davranışlarını etkileyen fikri yapısı den yapılanma çabasıdır. Dolayısıyla Ab
nın oluşumunu i ncelemek zorunludur. dülhamit' i n de bir Tanzimatçı sayıl m ası
Tahta oturtulduğu 34 yaşına varıncaya gerekir. Babası Abdülmecit'in bu alanda
kadar Abdülhamit'in padişahlığa adaylığı yaptıklarını daima saygı ile anan Abdül
nı düşünen çıkmam ıştır. Daha uzun süre hamit'e Tanzimat'ın bıraktığı mirası şöyle
yaşaması beklenen Abdülaziz, Abdülha özetleyebil iriz: Ekonomi ve hukuk alanın
mit'in veliaht konumundaki ağabeyi Mu da özgürlükler kabu l edilmiştir. Avrupa
rat'ı uzaklaştırmak için oyunlar düzenli nizam ve kurum ları nın alı nması sisteme
yor, kendi oğlu Yusuf İzzettin lehine taht soku lm uştur. Bun lara karş ı l ı k siyasi öz
sırasını değiştirmeye çalışıyordu. Üstelik, gürlükler yani ifade ve örgütlenme özgür
bir siyasi güç olarak yükselen Yeni Os lüklerinde mutlak kısıtlama vardır. Padi
manlı lar bürokrasi içindeki etkinlikleriyle şahın s ı n ı rsız yetki leri, kendi isteğiyle,
Saray' ın dışından politikayı yönlendirebi devletin üst yönetim kurumlarına devre
l iyorlardı. Saray'ın içindeki a i le arası çe dilmiş, ancak bu kez de özgürlüklerin ge
kişmeler de (Azizliler, Muratl ılar vb ... ) Ab nişletilmesinden yana olan lar -Yeni Os
dülhamit'in yalnızlığına katkıda bulundu, manlı lar- Babıali'nin diktatörlüğüne eleş
esasen elinde grup oluşturacak bir olanak tirilerini yoğunlaştırmışlardır. Sultan Aziz
yoktu, kimseye de bağlanmadı. bu eği l i mden yararlanarak icrayı tekrar
Sınırl ı bir eğitim görmüş olmasına ve Saray'ın tam kontrolüne almak için hazır
hiçbir resmi görev yapmamamış olması lıklar yapıyordu . Kısacası devleti yöneten
na karş ı l ı k çok iyi bir gözlemci oluşu, kadrolar kadar yönetime talip olan muha
aniden tahta geçtiğinde politikalar üret l ifler arasında da çağdaşlaşma girişimine
mesine yarayacak yeteneği geliştirmesine karşıtl ık değil, bunun hangi aşamaya ka
yardımcı olacaktır. dar ve hangi hızla yürütüleceği noktasın
Abd ü l hamit' i n öncel ikle Tanzi mat' ı n da anlaşmazlık söz konusuydu. Şunu da
getirdiği anlayış karşısında b i r tutum oluş eklemek gerekir ki, Yeni Osma n l ı l a r ' ı n
turması gerekmiştir. Amcasının yan ında özgürlük anlayışı d a sınırsız deği ldi. On
Avrupa'yı gezerken, en az ilgi gören ha- lar da devletin yüksek otoritesi ni ve üs-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B l, R I K I M I
2 75
il. Abdüllıaınit, dogmatik olmaktan çok pmgmatis� nit�ltkti Pa;ılslfmıizmiııi;ı st1ı]trf.jik
bir ımsuru olarak da,. demiryo!u si)ıasetine ilgi dııjıtiızışiu.,
kurtarabildiği özerklik, Düyunu Umumi rini yansıtan raporları tetkik ettikten sonra
ye'nin dışında kendi kontrolünde bir mali vermesiyd i . izlediği politikalar şöyle özet
ye oluşturmaktan ibaret kaldı . lenebilir:
Bu yarı sömürge koşul ları içinde, siyasi - Eğitime ve eğitim kurumları açılması
düşü nce zem i n i nde "devleti n varlığını na öncelik vermiştir.
koruma"ya odaklanan, dolayısıyla ulusla - Avrupa'daki devletler dengesini iyi iz
rarası koşu lların dalgalanmalarıyla biçim leyip anlaşmazlıklarını Osmanlı'nın lehi
lenen pragmatist bir bakışı egemen kıldı. ne kul lanmıştır.
Koşulların zorlaması kadar Abdülhamit'in - Tam bir Tanzimatçı olarak, dine özel
kişi l iğ i n i n de etkisiyle a ncak tek elden bir ağırlık vermemiştir
yürütülebi lecek bir yönetimdi bu. Kalıcı - Silahlı çatışmalardan kesin kaçınmış
olabilmesi için yönetimin çevresi nde kü ve sıkışınca ödü n vererek olayları bastır
melenenlerin tartışmasız itaati şarttı . Bir mayı �eçm iştir.
yüzyılın üçte biri kadar uzun bir süre de Bütün vilayetleri ve dış temsilcil iklerin i
vam edebilmesi, Padişahın çevresi ndeki telgraf hattıyla Saray'ı n a bağlatarak tama
halkanın katkısı, hatta baskıcı yöntemler men kişisel bir haberleşme sistemi yürü
de çoğu kez daha da aşırıya gitmeleriyle ten Abd ü l ha m it'in bu yöntemine siyasi
mümkün olmuştur. Bun lara göz yumması düşünce sistemleri literatüründen bir isim
sebebiyle sorumlu luğun eninde sonunda yakıştırmak mümkün müdür? Tanzimat'ın
sultanın sırtına yüklenmesi doğaldı. Ab ilk kuşağı, geri kalmışlığı birdenbire fark
dülhamit destekçilerinin kesinl ikle birbiri etmenin şokuyla h ı z l ı, devrimci bir re
ne güvenmemesine özen gösteriyor ve form ad ı m ı atmıştı. Bu tür girişim lerin
perde gerisi denge oyu nlarıyla karşıtları devrimci ivmesi düştükten sonra, bir res
çatıştırıyordu . Böylece jurnalciliği gözde torasyon (eskiyi canlandırma, eski düzeni
bir meslek haline getirdi . yeniden kurma) akımının doğması doğal
Tek karar verici görünmekteki ısrarına dır. N itekim Yeni Osmanlı lar bu i l k ısla
karşı l ı k öneml i bir özell iği, uzmanlığına hatçı ları tesl i m iyetçi olmakla suçlam ış,
ve kendisine bağlılığına güvendiği kişile aşırı bir "Batı adaptasyonu" yerine yerel
re (Sait, Kamil, Mahmut Ned im Paşalar koş u l ları çağdaş dü nya i l e bağdaştıran
gibi) danışması ve kararı nı karşıt görüşle- formü l ler arayışına g irmişlerdir. İttihad ı
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' l N B l, R I K I M I
İslam (sadece ü lke içi nde), İttihadı Anasır güçlerin Panislamizm korkusundan bah
(Osmanlıl ık), Mil leti Hakimeyi (Türk un setmek doğrudur. Osmanlı ve İran dışında,
surunu) egemen kılmak, onun yanı sıra d ü nyadaki Müsl ü m a n l a r ı n yüzde 8 5 -
evrensel insan hakları ve demokrasi fik 90'ını sömürgeleşti rmiş olan Avrupalılar
riyle bağlantı kurmak, yeni dönemin dü böyle bir siyasal gelişmenin . ekonomilerini
şünsel yönelimleriyd i . yı kacağ ı n ı n farkındayd ı lar. B u sebeple
N a m ı k Kemal'in sentezinden çok ya komplocu bir bakışla kuşkucu bir arayışa
rarlandığı anlaşılan Abdülhamit, kendi si girişmiş ve çok defa da Abdülhamit'i he
yasal konumu ve düşünce yapısı çerçeve def göstererek Panislamizm öcüsünü bü
sinde bütün bu arayışlardan yeni bir sen yütmüşlerdir. Koloni yönetimleri bu yönde
tez oluşturdu. Radikal reformcu kimlikle önlemler almıştır. Abdülhamit'in ise, bası
rine karşılık restorasyoncu yanları da olan nında din konularının yayınını engellediği
Yen i Osma n l ı lar'a karş ı l ı k Abdü lhamit gibi "esir Müslüman lar" için kampanya
açıkça "reformcu-restorasyoncu" (reform yaptırtmadığı da biliniyor. Hatta Rus-Mısır
2 76 yoluyla restorasyon yanlısı) olmayı yeğle H int Müslümanlarının düzenledikleri bir
d i . Bel i rgin i l kelere bağlanması güç bir dayanışma konferansı nın ülkesinde yapıl
çizgiydi bu. Onun içindir ki en yakınları masını engellemiştir. Bütün yaptığı, keskin
olan kişi ler bile zaman zaman o n u n la gözlemci liği ile fark ettiği bu korkuyu ey
ters düşmüş hatta Said ve Kamil Paşalar lemlere başvurmadan körüklemekten iba
gibi, canlarını kurtarmak amacıyla yaban ret kalmış, Paşa unvanı ve nişan dağıtımı
cı elçiliklere sığınanlar olmuştur. nı bu iş için kul lanmakla yetinmiştir. Sö
B i r s i stem o l a r a k bütü n l e şt i r i l m esi mürgeciler ise karşı girişimlerinde daha et
m ü mkün olmamakla b i r l i kte Abdül ha kili olmuşlardır: İngil izlerin Arap H i lafeti
mit'i n uygulamasına yansıyan ideolojisi kampanyasını başlatmaları ve Arapların
kendisinden sonra yapılan tartışmalar se buna katı lmasını başarmaları gibi.
bebiyle topluma bir düşünce sistemi gibi Abd ü l ham it'e yakıştırılan düşünceler,
s u n u l m u şt u r. B u n l a r ı n başında, o n u n ondan sonra gelenler tarafı ndan bir sis
"aşırı d i nci" olduğu ve Panislamizm akı temmiş gbi kısmen benimsenmiş, kısmen
mını başlattığı iddiası gelir. Oysa politik dışlanmıştır. İttihatçılar, Abdülhamit'e atfe
çizgisinde bunun karşılığı görülmez. Za d ilen Panislamizmi fiiliyata sokmuşlardır.
ten o dönemin çok etkili Pangermanizm, Buna karş ı l ı k istibdat reji m·i konusu nda
Panslavizm, Panhe l len izm gibi akım ları ona en a ğ ı r suçlamaları yöneltm iş ler
ile karşılaştırıl ınca, o dönemde dile geti dir. Ama hakim iyeti mill iye ilkesini yay
rildiği kadarıyla Panislamizmin ciddi bir dıktan ve parlamento ile anayasayı işlettik
proje olmadığı hemen ortaya çıkar. Sözü ten sonra koyu bir tek parti yönetim i ne
edilen "pan"-akımların hepsinde siyasi ve dönerek onun çizgisine düştüler. Araların
maddi bir devlet desteği, gönüllü ajan kit daki temel fark, Abdülhamit'in barışçı ve
lesi (öğretmen, antropolog, papaz gibi), ödüncü politikasına karşı lık onların savaş
diplomasi katkısı ve bol yayın organı var çılığı ve eylemi, ataklığı tercih etmeleridir.
d ı r. Abd ü l h a m it ise halife sıfatı n ı doğal Abd ülhamit bir düşünce sistemi oluş
olarak kul lanmakla birl i kte asla eylemci turmadı, pratik yaklaşımlarla zaman ka
bir hareketin lideri niteliğiyle ortaya çık zanmaya çalıştı . Bu bir yandan kurdurdu
mamıştır. Bu işe para ve politik güç yatır ğu eğitim kurumlarından modern düşün
madığı gibi yayın da yaptırmamıştır. Dö ceye yatkın bir kuşağın yetişmesine orta
nemin dinci akımlarının da ona karşı ol mı hazırladı, diğer yandan da onlara ge
dukları bilinir. tirdiği kısıtlamalarla daha dinamik bir an
Asl ı nda o dönemde bir Panislamiı.ın titezin doğmasına -kuşkusuz bunu hedef
hareketi nden çok, Avrupa l ı sömürgeci lemeksizin- yardım etmiş oldu.
20. Yüzyıl Başı Türk Düşünce
Hayatında Liberalizm
AY K U T K A N S U
sosyal alanda da dine karşı çıkmak libera sında içi boşaltılan "laissez-faire, laissez
lizmin en belirgin özelliklerinden biri ola passer" -"bırakınız yapsınlar, bırakınız
rak bugüne kadar varolagelmiştir (Cassi geçsinler" - özdeyişinin kapsamına tüm bu
rer, 193 1 ; Ryan, 1993: 299-301). Mutlakı devlet müdahale, kısıtlama ve yasakları
yetçiliğe karşı çıkışta yalnızca siyasal sis nın girdiği gözden uzak tutulmamalıdır
temin zirvesinde otorite olarak tanımla (Cole, 1933).
nan hükümdarın kişiliğine itiraz edilmez, Jeune Turc muhalefeti bünyesinde, 1 1 .
onun temsil ettiği ve desteğini aldığı tüm Abdülhamit'i bir saray darbesi ile devirip
kurumlara karşı çıkılır. Yönetim sorum işleri 'düzeltmeyi' planlayan Prens Saba
luluğunu hükümdarla paylaşan aristok haddinci kanat ile çareyi köklü dönüşüm
ratlara karşı çıkış, erken dönem liberaliz ler arayan ve mutlakıyetçi yapının yıkıl
min belki en önemli özelliklerinden biri ması için çalışan, Ahmet Rıza'nın başını
dir. O zamana kadar yalnızca hükümdar çektiği ve Bahaeddin Şakir'in örgütlediği
ve aristokratların paylaştıkları siyasal ala kanat arasındaki fark, bu açıdan bakıldı-
nın toplumun daha geniş kesimlerine ğında daha kolay görülebilir. Bu fark 1908 2 79
açılması isteği, liberaller açısından, hem Devrimi sonrası çıplak bir biçimde gözler
kişi hak ve özgürlüklerinin güvence altı önüne serilmiştir (Kansu, 2000; Mardin,
na alınması , hem de sorumsuz -yani, 1983: 1 73-220 ve 25 1 -299).
mutlakıyetçi- bir devlet anlayışı yerine insan doğası hakkındaki iyimserliği ne
'hukuk devleti' -yani, Reclıtsstaat- anlayı deniyle, liberalizmin mutlakıyetçiliğe kar
şının yerleştirilmesi açısından önemliydi. şı mücadelesinde daima iyimser bir tutum
Dolayısıyla, mutlakıyetçiliğe karşı çıkış, içinde olduğunu da vurgulamak gerekir.
"Deylet, benim!" diyen zihniyete karşı çı Üzerlerindeki siyasal ve dini baskı kalktığı
kış olduğu kadar, soyut anlamda devlete, taktirde, sadece bireylerin kendileri için
'devlet çıkarı' kavramına, devletin toplu en iyiyi seçmekle kalmayıp bireylerin bi
ma göre daha ayrıcalıklı konumuna ve leşkesinden oluşan toplumun da daha iyi
toplumu oluşturan b i reylerden daha bir geleceğe yöneleceği inancı liberal dü
önemli görülmesine de karşı çıkışı içer şüncede egemendir. Dolayısıyla liberalizm
mekteydi (Arblaster, 1984: 7 1 -79; Brin ilerlemeci bir ideolojinin iyimserliğiyle
ton, 193 1 ; Brinton, 1 933; Gray, 1995: 70- desteklenir. Bu nedenle, yalnızca ekono
77; Ruggiero, 1959: 50-73 ve 25 1 -264). mik yapının değil, toplum yapısının ve si
Mutlakıyetçiliğe karşı çıkış, sosyal açı yasal yapının da değişmesini ve ilerleme
dan da, bireyin otoriter ve ataerkil ilişkile sini tasvip edici bir tutumu vardır. Böylece
re maruz kalmasının engellenmesi hede gerçekleşecek 'dönüşüm' sonucunda top
fiyle de temellendirilmiştir. Mutlakıyetçi lum içinde varolan sorunların çözülebile
yönetimin tüm kurumlarına meşruiyet ceği inancı, liberalizmin ortaya koyduğu
sağlayan ve mutlakıyetçiliği destekleyen 'büyümeci' ekonomik modelin meşruiye
ve besleyen bir ideoloji olması nedeniyle tini sağlamada kullandığı en önemli koz
dini söylem de liberal söylem tarafından lardan biri olmuştur. Bu önkabul ise an
'düşünce ve vicdan hürriyeti' adına tutarlı cak böyle bir değişme ve gelişmenin önü
bir şekilde eleştirilmiş, din kurumunun nün açık bırakıldığı bir hukuki düzen ku
tekeli kırılırken varolan tüm kurumların rulduğunda anlamlı bir güvenceye kavuş
rasyonel bir düşünce temelinde sorgulan muş olacaktır.
masının önü açılmıştır (Ruggiero, 1 934). 19. yüzyılda bir vakıa haline gelen ve
Sonradan karşıtlarınca alaycı bir ifade ona tepkisel olarak karşı çıkan bağnaz tu
biçimine d önüştürülen, liberal iddialı tucuların bile gönülsüzce kabullenmek
neo-liberallerce de 20. yüzyılın ikinci yarı- zorunda kaldığı sanayileşme ve kentleş-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B I R I K 1 M 1
me, liberal düşün celerden kaynaklanan baskın edebiyat tarihi anlayışımızla yo
iyimserliği, özgürleşme ve kurtuluş umu rumlamaya çalıştığımız sürece bu tartış
dunu yaygınlaştırmıştır. Kırsal hayatın sı manın önemini ve boyutunu kavramada
kıcılığı ve iticiliğine karşılık kentsel haya güçlüklerle karşılaşacağı mız kesindir.
tın canlılığı ve çekiciliği burjuva kültürü Tanzimat sonrası edebiyatta gördüğümüz
nün en önemli meşrulaştırma araçların 'modernleşme' ve 'Batılılaşma' sorunsalına
dan biri olan edebiyatta geçerli konular çok dikkatli bakmak zorundayız. Modem
dan biri haline gelmiştir. hayatın ve Batılılaşma ile ülkeye giren de
ğişik fikir ve yaşam biçimlerinin edebiyat
TANZiMAT SONRASI EDEBiYATTA ta yansımalarının görülmesini tespit et
LiBERAL D ÜŞÜNCENiN GÜÇLÜ iZLERi mek her ne kadar ilk aşamada bize yüzey
sel bir fikir verebilse de bu yansıtmanın
Edebiyat, kültürü yaymada, toplumsal so olumlu mu yoksa olumsuz yönde mi ol
run ve tahayyülleri kamuoyuna sunmada duğunu görebilmek ilk tespiti yapmaktan
280 ve bunları toplum önünde tartışmaya aç çok daha önemlidir. Bu açıdan baktığı
mada kullanılan araçlardan belki de en mızda, aşırı tepkici tutuculuğu bir kenara
önemlisidir. Tanzimat sonrası edebiyata bırakırsak, modernleşme üzerindeki gö
baktığımızda, Avrupa'da görülen ve yuka rüşleri kabaca ikiye ayırmak mümkün gö
rıda bahsettiğimiz konuların neredeyse tü zükmektedir. Birincisi, aşırı tutucu görüş
mü hakkında, Türk edebiyatında da fikir gibi tepkici olmakla birlikte, daha gerçek·
belirtildiğini, tartışmalar yapıldığını ve çi davranarak karşı konulamayan mo
'modernleşme' üzerine değişik bakış açıla dernleşmeyi toplum yapısını en az düzey
rının çarpıştığını görmekteyiz. Edebiyat, Il. de bozacak şekilde kabullenmeye yönelik
Abdülhamit'in otuz küsur yıllık mutlakı bir tavır sergileyen görüştür. Bu tavrın
yetçi yönetiminin başka ifade olanaklarını gerçek konumu aslında modernleşmenin
tümüyle ortadan kaldırmış olması nede temeli olan özgürleşmeye, kapitalistleş
niyle de, özellikle üzerinde durulması ge meye ve her alanda liberalleşmeye karşı
rekli bir alan olmaktadır. Her iki neden yü olması nedeniyle tepkicidir. Bu nedenle
zünden, sorunların üst üste biriktiği, top de, zorunluluk nedeniyle istenmeden ka
lum içindeki gerilimin arttığı ve değişik bullenmek zorunda kalınılan 'modernleş
bakış açılarının keskinleştiği, fakat çözüm meci' tavra 'savunmacı modernleşme' ya
arayışlarının önünün tıkandığı ve sorunları da 'tepkici modenleşme' demek daha doğ
çözmeye yönelik önerilerin karşısında du ru olacaktır. Bu tavrın belirleyici özelliği,
rulmaya çalışıldığı l89Ö'lı yıllarda edebiyat modernleşme olgusunu, alınmasında sa
birdenbire önemli bir konuma geçti. Başka kınca olan ve olmayan kısımlar olarak,
konularda tartışmanın tamamen yasaklan ikiye ayırması ve modernleşmenin sakın
dığı bu baskı döneminde sorun ve dilekleri calı gördüğü kısımlarını ağır bir dille eleş
edebiyat kanalıyla topluma sunmak çok tiriye tabi tutarak karşi çıkmasıdır. Il. Ab
önem kazandı (Uşaklıgil, 1998) . dülhamit mutlakıyetçiliğine en büyük en
1890'lı yılların edebiyatına belki de şim telektüel desteği sağlayan Ahmet Mithat
diye kadar baktığımızdan daha değişik bir bu birinci konumu temsil edenlerin başın
şekilde bakmamız ve 1908 Devrimi'nin da gelmektedir (Okay, 199 1).
hemen öncesi sayılabilecek bu on-onbeş Liberal bir düzene temelden karşı olan
yıllık dönemdeki edebiyat tartışmalarını bu birinci tavrın karşısında ise 1890'larda
daha değişik bir şekilde yorumlamamız Servet-i Fıinun dergisi çevresinde toplanan
gerekecektir. 'Tanzimat Edebiyatı' ve deva grub un tavrını görmek teyiz ( Çavdar,
mını, şimdiye kadar yapageldiğimiz gibi, 1992: 1 4 1 ; Yalçın, 1 999: 1 34). Ahmet lh-
2 0 . Y Ü Z Y I L B A Ş I T Ü R K D Ü Ş Ü N C E H A Y A T I N D A L i B E R A L i Z M
san Tokgöz'ün imtiyaz sahibi olduğu bu 1 887 yılı Ekim ayında çıkmaya başlayan
dergi, her ne kadar basın hayatına 1891 bu derginin hayatı çok kısa oldu. Kelime
yılında girmiş ve l 93 0'lu yıllara kadar anlamı 'bayındırlık,' 'uygarlık,' 'mutluluk'
ufak tefek kesintilerle yayımlanmaya de ve 'ilerleme' anlamlarına gelen ve ancak
vam etmişse de, Türk entelektüel hayatına yirmi dokuz sayı çıkan Umran dergisi,
damgasını 1 896 ile 1901 yılları arasında 1888 yılı Kasım ayında, mutlakıyetçi yö-
vurmuştur. Tokgöz, liberal düşüncelerle netimin yayınını yasakladığı birçok der-
ilk defa Mekteb-i Mülkiye öğrencisi oldu giyle birlikte kapatJdı . Dergisinin kapatıl-
ğu 1880'li yıllarda tanışmıştı. Modernleş masıyla birlikte tutuklanıp sorguya çeki-
me ve yenileşme yanlısı hocalardan aldığı len ve kısa bir süre sonra serbest bırakılan
eğitimde Tokgöz'ü en fazla etkisi altında Tokgöz yeni bir dergi yayımlamak için üç
bırakanların başında maliye ve iktisat yıl uğraştı (Tokgöz, 1 993: 4 1 -45). 1 888
derslerini veren Portakal Mikael Paşa ve yılından sonra dergilerin tümünün deneti-
Sakızlı Ohannes Efendi ile edebiyat dersi mi Maarif N ezareti'nden alınıp Dahiliye
ni veren Recaizade Mahmut Ekrem Bey Nezareti'ne verilmiş bulunmaktaydı. Yeni 281
bulunmaktaydı (Tokgöz, 1993: 31 ve 69) . bir dergi çıkartmak için uzun süren resmi
Hepsi de sonradan Mekteb-i Mülkiye'nin yazışmalar yapılması ve sonunda kesinlik-
eğitim kadrosundan il. Abdülhamit tara le padişah iradesi elde edilmesi gerekiyor-
fından atılacak olan bu hocalardan özel du. Tokgöz bütün bu olumsuzluklara rağ-
likle Portakal Mikael Paşa ile Sakızlı men yeni bir dergi kurma hayalinden vaz
Ohannes Efendi öğrencilerine "dünyada geçmedi ve yayın imtiyazını alabildiği Ser-
hayatın ancak ekonomi üzerine kurulmuş vet-i Fünun dergisinin ilk sayısını 1891 yılı
olduğunu, ulus ve ülkeler güçlerinin her Mart ayı sonunda piyasaya sürdü (Tokgöz,
şeyden çok mali örgütlenmeden ve çalış 1993: 5 1-54).
ma hayatından kaynaklanacağını" öğret
mişlerdi (Yalçın, 1 999: 9 1). Tokgöz, "ata SERVET-! FÜNUN
larımızdan dinlediğimiz boş inançları -ya
ni, yanlış yorumlanmış olan 'kısmet,' 'ka Sansürün tüm ağırlığına rağmen, Servet-i
naat' ve 'fani dünya' inanışlarının boşluğu Fiimın dergisi hem basın hayatında hem
nu- Batı'da yükselmiş olan bilimsel ve tek de edebiyat alanında yeniliklere imzasını
nik görüşlerden yararlanılarak incelenip atan bir dergi oldu (Tokgöz, 1993: 56-68).
çözümlenmesi gereken sorunları, Ortaçağ Tokgöz dergisini çıkartırken Recaizade
kafasıyla düşünmekteki tehlikeleri bu iki Mahmut Ekrem'in önerilerine kulak ver
hocadan" öğrenmişti (Tokgöz, 1993: 3 1) . mişti (Parlatır, 1995: 295-296). Recaizade
"Kaynayan Aydınlanma kazanının kepçe Mahmut Ekrem 1896 yılında yayımladığı,
sini" ise, Tokgöz'e göre, "Mülkiye Mekte ancak bu tarihten on yıl kadar önce yaz
bi'nde edebiyat öğretmeniyken . . . Abdül mış olduğu, Araba Sevdası adlı romanıyla
hamit tarafından okuldan çıkarttırılan Re edebiyatta yepyeni bir çığır açmıştı. Araba
caizade Ekrem Bey tutuyordu" (Tokgöz, Sevdası romanının ciddi bir çözümlemesi
1 993: 32). bize bu romanın Tanzimat romanından
Mekteb-i Mülkiye'den 1 886 yılında me birçok açıdan farklı olduğunu, hatta buna
zun olan Ahmet Ihsan Tokgöz yayın haya bir yanı t olarak algılanması gerektiğini
tındaki ilk ciddi teşebbüsünü, kendisinin göstermektedir. Ahmet Mithat ve benzer
de teknik, edebiyat ve ekonomi üzerine lerinin tepkici ve modernleşmeyi kötüle
sürekli yazılar yazdığı Cihan dergisinin yici tavrına karşı Recaizade Mahmut Ek
kapanması sonucu Umran adlı kendi yö rem, modernleşmenin toplum ve birey
netimindeki dergiyi kurmasıyla yapmıştı. üzerindeki etkisini ve eski ile yeninin ya-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B I R 1 K 1 M 1
rattığı karmaşayı yine modernist bir so mal olmuş, insanlar Tevfik Fikret yöneti
runsal çerçevesinde anla tmıştı (Parla, mindeki bu derginin etrafında toplanmaya
1990: 1 29- 1 53). başladılar. Halit Ziya Uşaklıgil, Cenab Şa
Recaizade Mahmut Ekrem'in 1896 yılı habettin, Hüseyin Siret Özsever, Mehmet
nın Şubat ayında Servet-i Fiiııım un yayın
' Rauf, Hüseyin Cahil Yalçın ve Hüseyin
yönetmenliğine Tevfik Fikret'i önermesi Suat Yalçın kardeşler, Ali Ekrem Bolayır,
de bilinçli bir tercihti (Akay, 1998: 1 54- Ahmet Reşid Rey, Süleyman Nazif, Ahmet
155; Akyüz, 1 947: 36; Rauf, 200 lb: 63- Şuayb, Süleymanpaşazade Sami, Faik Ali
68; Tokgöz, 1993: 78-80). Tevfik Fikret de Ozansoy, Safveti Ziya, Celal Sahir Erozan
şiirde bütü nüyle yenilikçi bir anlayışı ve Ahmet Hikmet Müftüoğlu gibi isimler
temsil ediyordu. Mutlakıyetçi düzen kar bu dergiye yazı yazdılar (Akay, 1998: 1 55-
şıtlarınca hürriyet şairi olarak el üstünde 156; Akyüz, 1 947: 41; Tokgöz, 1993: 80;
tutulan Namık Kemal'in hayranları arasın Uşaklıgil, 1969: 408).
da yer almaktaydı. Ayrıca, Namık Ke Dergi çok kısa bir zamanda gerek tasa
282 mal'in eserlerinin elle çoğaltılmasında ve rım ve kurgu, gerekse de içerik açısından
bu kopyaların yayılmasında çalıştığından devrin yerleşik edebiyat anlayışını zorla
mutlakıyetçilik karşıtı kimselerce bilin yan, bütünüyle modemist şiirler, hikaye
m ekte ve saygı duyulmaktaydı. Tevfik ler ve roman tefrikaları ile dolmaya başla
Fikret için bireyin siyasal ve toplumsal öz dı. Bütünüyle din dışı bir kurgunun ege
gürlüğü ön planda idi. Adı anılan diğer men olduğu, modern toplumun karmaşa
tüm Servet-i Fanun çevresi gibi, o da dini sını yansıtan bir dilin kullanıldığı, yerel ve
bireyin hayatından bütünüyle çıkarıp at geleneksel konuların değil evrensel ve
mıştı. inanç sisteminde dinin hiçbir yeri çağdaş sorunların işlendiği, her türlü gele
yoktu ve gerektiğinde din karşıtı söylemi neksel ve diniahlak anlayışının reddedil
korkusuzca şiirlerinde dile getirmekteydi. diği, bireyin toplumsal yaşantıdan doğan
Bireyin üzerinde baskı oluşturabilecek her sorunlarının gündeme getirildiği, özgür
türlü bağnaz düşünceye karşıydı. Liberal leşme isteğiyle yanıp tutuşan kahramanla
dünya görüşüyle, Abdülhamit'in mutlakı rın sıkıntı dolu yaşamlarının anlatılıp ge
yetçi yönetimi altındaki insanların çektik lecek için kurdukları hayallerinin tartışıl
leri çileyi onun şiirlerinden daha iyi anla dığı bu edebiyat, çok kısa bir sürede tepki
tan başka bir şair yoktu. Tevfik Fikret öz çekti. Tutucu çevrelerce alaycı ve küçüm
gürlüğü 'Tarih-i Kadim' şiirinde şu şekilde seyici bir ifadeyle, 'Edebiyat-! Cedide' ola
tanımlamaktaydı: "lşte hürriyet-i hakiki rak adlandırılan Servet-i Fümm çevresi,
ye: /Ne muharib, ne harb ü istila/Ne tasal 1908 Devrimi'ne kadar bu karalayıcı söy
lut, ne saltanat, ne şekaa/Ne şikayet, ne leme karşı kamuoyu önünde cesaretle ko
zulm-ü istibdat/Ben benim, sen de sen, ne numunu savundu (Akay, 1998: 164- 1 76;
Rab, ne ibat" (Fikret, 1984b: 2 10-213). Kaplan, 1995: 29-57; Tokgöz, 1993: 69;
Servet-i Fanun dergisinin Tevfik Fikret Uşaklıgil, 1969: 408-409).
yönetimindeki ilk sayısı 7 Şubat 1 896 tari Baskın ideolojinin tems ilcileri Servet-i
hinde çıktı. Bu sayıdan başlayarak dergi Fanun dergisi etrafında şekillenen yeni
nin hem görünümü, hem de içeriği deği edebiyatı Fransız edebiyatına aşırı bağlı
şerek edebiyat tarihine damgasını vuracak olmakla suçluyorlardı. Özgün olmadığını
bir duruma geldi. Bir kısmı derginin yeni iddia ettikleri bu edebiyatın memleketin
haliyle devam edeceği 1901 yılına kadar, kendi yaşayışına kayıtsız kalmasından ya
bir kısmı da bu tarihten önce fikir ayrılık kınıyorlar, bu edebiyat dalgasını 'gayr-ı
ları nedeniyle ayrılacak olan, ama hepsi milli' ve 'kozmopolit' buluyorlardı (Uşak
de 20. yüzyıl Türk entelektüel hayatına lıgil, 1 969: 479) . Edebiyat-ı Cedide yazar-
2 0 . Y Ü Z Y I L B A Ş I T Ü R K D Ü Ş Ü N C E H A Y A T J N D A L i B E R A L i Z M
283
zorunluluklar yüzünden düşen bir kadı zun olmuştu. Her ikisi de mezun olduk-
nın sefaletini ve ıstıraplarını anlatan bu ları yılın en başarılı öğrencileri olmaları-
eser sansür tarafından gayriahlaki buluna na rağmen, mutlakıyetçi yönetimin ken-
rak yasaklanmış ve roman yarıda kalmıştı. dilerine yüksek bürokraside tanıdığı iş
Yine Hizmet gazetesinde tefrika edilen Bir olanaklarını, özgürlükçü inançlarına ters
Ölüntin Defteri ve Ferdi ve Şürehası roman düştüğü için reddetmişlerdi. Mehmet Ca-
larıyla Recaizade Mahmut Ekrem'in dik vit, okulu bitirdiğinde en başarılı öğrenci-
katini çekerek Servet-i Fiinı111 dergisinde lerin girdiği Mabeyn'e ya da Hariciye Ne
yazması için gruba dahil edilmişti. Uşaklı zareti'ne girmemiş, Ziraat Bankası'nda
gil, kendisine büyük ün getirecek ve bir memuriyete başlamıştı. Toplantının yapıl-
çok bakımdan Edebiyat-ı Cedide toplulu dığı 1898 yılında ise hem Ayasofya Mer-
ğunun bildirgesi niteliğinde olan Mqi ve kez Rüşdiyesi hem de Dar-ül Muallimin-i
Siyah romanını Haziran 1 89 6 ile Nisan A liye'de iktisat ve maliye öğretmenliği
189.7 arasında Servet-i Fıintm dergisinde gö revl erinde b u l unuyord u . Mekteb-i
yayımlamıştı ( Çetişl i , 2000; Önertoy, Mülkiye'de, 1877 yılında sürüldüğünden 285
1 999; Rauf, 200 lb: 1 36-145). Mutlakıyet beri bu okulda iktisat dersleri okutan Sa-
çi yönetim tarafından çok sıkı bir şekilde kızlı Ohannes Paşa'dan ders almıştı. Böy-
sansürlenmesine rağmen, okuyucuları ta lece, Sakızlı Ohannes Paşa'nın ilk baskısı
rafından anlaşıldığı şekliyle, roman mutla 1 880 yılında yapılan Mebadi-i Ilm-i Ser-
kıyetçi yönetim altındaki haya ttan ve vet-i Milel eseriyle tanışmış ve liberal ikti-
memlekette solunan zehirli havadan bu sat kuramını savunan bu kitaptaki fikirle-
nalmış bir gencin bahtsızlığını anlatıyordu ri benimsemişti. Kendisi de o sıralarda li-
(Uşaklıgil, 1984). Uşaklıgil, romanını ya beral iktisat kuramını savunacağı, 1 899
ratırken istemişti ki, bu genç "ruhunun ile 1 9 0 1 yılları arasında basılacak olan
bütün acılarını haykırsın, coşkun bir deli dört ciltlik llm-i lhtisad kitabını yazmak-
likle çırpınsın ve bütün bu emelleri par taydı (Cavit, 1 899a; Cavit, 1899b; Cavit,
maklarının arasından kaçan gölgeler gibi 1900; Cavit, 190 1 ) .
silinip uçunca, o da gidip kendisini, öl B u toplantıda hazır bulunanlardan bir
mek için saklanan bir kuş gibi, karanlık diğeri, Hüseyin Cahit Yalçın'ın Vefa lda
bir köşeye atsın. Bu gençte bir aşk yıldızı, disi'nden arkadaşı olan Ahmet Şuayb idi .
bir de sanat hulyası olacaktı ve bunların Yalçın'la aynı idealleri paylaşan Ahmet
arasında bir sarhoş gibi yıkıla yıkıla, o du Şuayb Hukuk Mektebi'ndeki öğrenciliği
vardan bu duvara çarpa çarpa geçip gide sırasında Türkiye'ye çoğunlukla yabancı
cek, sonunda bir kovukta sinip can vere postaneler aracılığıyla giren basın ve ya
cekti; mavi hulyalar içinde yaşamak için yın organlarını çok düzenli bir şekilde
yaratılmışken siyah bir uçuruma yuvarla takip etmekteydi. Yalçın'la birlikte, Babı
nacaktı" (Uşaklıgil, 1969: 463). ali Caddesi'nde 'ateşli birer komitacı ru
Uşaklıgil'in Kırlı Yıl adlı anılarında bah huyla' çalışan iki Ermeni kitapçıdan sağ
settiği bu toplantıya katılan davetlilerden ladıkları, Fransa'daki liberal basının en
biri Mehmet Cavit idi. Mehmet Cavit Se önemli yayın organlarından Le Temps ga
lanik'de Feyz-i Sıbyan Rüşdiyesi'nde oku zetesini düzenli olarak izliyordu. Ayrıca,
duktan sonra lstanbu\'a gelmiş, Dersaadet Meşveret gibi, Avrupa'daki jeune Turcsle
ldadisi'ndeki öğrenciliğinden sonra da rin çıkardıkları propaganda yayınlarını
M ekteb-i Mülkiye'ye girmişti. Mekteb-i da bu gruba düzenli olarak sağlayan ,
Mülkiye'de en yakın arkadaşı olan Hüse Ahmet Şuayb idi (Rauf, 200 l b: 9 1 ; Yal
yin Cahit Yalçın'la aynı sınıfta okumuş ve çın, 1 999: 53). Ahmet Şuayb bu gazete
okuldan onunla birlikte 1896 yılında me- lerin hepsini biriktirdiği gibi önemli say-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
286
dığı makaleleri konularına göre ayırdık Hem Hüseyin Cahit Yalçın'la hem de
tan sonra tuttuğu defterlere özet olarak Ahmet Şuayb'le arkadaş olan diğer davet
geçirir ve bu defterleri grup içinde elden li Mehmet Rauf idi. Mehmet Rauf'un ay
ele dolaştırırarak herkesin faydasına su rıca Halit Ziya Uşaklıgil ile Uşaklıgil'in
nardı (Yalçın, 1999: 67). Ahmet Şuayb Hizmet gazetesinde çalıştığı yıllardan beri
Servet-i Fünun dergisinde 'Hayat ve Ki devam eden bir edebi dostlukları vardı
taplar' ve 'Esmar-ı Matbuat' anabaşlıkları ( Rauf, 200lb: 3 3 -44; Uşaklıgil, 1 9 6 9 :
altında yayımladığı incelemelerle Batı ve 344-34 7 ) . Yalçın'la Mehmet Rauf Yal
özellikle de Fransız edebiyatının ö nde çın'ın Melıteb dergisini çıkardığı yıllarda
gelen natüralist ve gerçekçi yazarların tanışmışlardı (Tarım , 2000: 45-46; Yal
yapı tlarını o kuyu cuya tanıtmaktaydı çın, 1 99 9 : 74) . 1 8 9 4 yılında Bahriye
(Uşaklıgil, 1 969: 53 1 ) . Sonradan kitap Mektebi'nden mezun olan Mehmet Rauf
laştırılacak olan 'Hayat ve Kitaplar' yazı küçük yaşta girmiş olduğu edebiyat dün
dizisinde edebiyatın ve toplumsal olayla yasında her anlamda yeniliklerden yana
rın bilimsel yöntemlerle incelenmesi ko olmuş biriydi (Tarım, 2000; Törenek,
n usunda denemeler kaleme alıyordu . 1999: 3 5-42). M ehmet Rauf'un Ahmet
'Esmar-ı Matbuat' başlığıyla yazdığı yazı Şuayb ile olan dostluğu ise Yalçın'ın
lardaysa, Fransız gazete ve dergilerinden Mekteb-i Mülkiye'de okumakta olduğu
yaptığı çeşitli konulardaki eleştiri ve in yıllarda başlamıştı. Hafta sonları buluşan
celeme çevirileriyle Fransa'daki entelek bu üç gençten M ehmet Rauf da, diğer
tüel tartışmaları Servet-i Fünun sütunla ikisi gibi, edebiyat ve yurt sevgisiyle dolu
rına taşıyordu. özgürlükçü düşler ve umutlarla yaşıyor-
2 0 . Y Ü Z Y I L B A Ş I T Ü R K D Ü Ş Ü N C E H A Y A T I N D A L i B E R A L i Z M
Mehmet Akif Ersoy Tevfik Fikret'e hü şik düşünce sistemini zorlamasına ben
cum etmişti. "Tarih-i Kadim'e Zeyl" baş zer bir oluşum 1 9 0 8 D evrimi öncesi
lığıyla verdiği cevapta Tevfik Fikret ken Türkiye'de de yaşanmaktaydı. Eskinin
disine hücum edenleri kararlı tutumuyla artık Ahmet Mithat gibi kurulu düzen
eleştirmekte ve liberal görüşlerini bir ke destekçileri dahil kimseyi heyecanlan
re daha savunmaktaydı (Fikret, 1 984b: dırmadığı, yeninin ise önünün tıkanma
2 5 8 - 2 6 5 ; Kaplan, 1 9 9 5 : 1 6 3 ; Sertel, ya çalışıldığı bir ortamda toplumsal dö
1996: 59-65). nüşüm taraftarları kaleyi edebiyatla ku
Edebiyat-! Cedide yazarlarının Türk şatmışlardı.
edebiyatına getirmeye çalıştıkları ve bü Gerek Yalçın'ın gerekse Uşaklıgil'in ça
yük ölçüde de başarılı oldukları yenilik baları çağdaş yaşantının tüm unsurlarının
aslında mutlakıyetçi yönetim altında çe edebiyata yansıtılmasıydı. Yazdıkları, de
kilen sıkıntıları dile getirmek ve liberal ğişim özlemi içindeki bir toplumun tüm
bir düzende toplumsal yaşantının nasıl beklentilerine yanıt verecek nitelikteydi.
olması gerektiğini tartışmaktı. Sansürün Modern ya da liberal toplumsal düzeni 289
sınırlarını son derece bilinçli bir şekilde ahlakçı açıdan ele alan ve bu yaşantı tar-
zorlayarak yazdıkları hikaye ve roman zını eleştiren diğer yazarların aksine, Ede-
larda yaşadıkları sıkıntıları topluma ak biyat-! Cedide yazarlarının derdi modern
tarmaktaydılar. Bu sıkıntıların en acil yaşatitının tüm zorluklarına rağmen eski-
olanı elbette ki siyasal alanda yaşanan ye tercih edilmesi gerektiği yönündeydi.
lardı. Siyasal yapının değişmesi, kişi hak Kendilerini hem önceki hem de erken
ve özgürlükleri ile ifade ve vicdan öz Cumhuriyet dönemi yazarlarından ayıran
gürlüğünün güvence altına alınması son bir diğer önemli özellik de yarattıkları
derece önemliydi. Zaten, çekilen sıkıntı edebi kişilerin bunalımlarının temel ne-
nın başlıca kaynağı siyasal olarak tanım deninin eski ile yeni ya da geleneksel ya-
lanabilecek bu özgürlüklerin hemen he şantı tarzı ile modern yaşam arasında bo
men tamamının yasaklanmış olmasında calamaktan ziyade çağdaş ve özgür bir ya-
yatıyord u . G erek Hüseyin Cahit Yal şantı biçimini istedikleri gibi yaşayama-
çın'ın ve gerekse de Halit Ziya Uşaklı m a k tan ö tü r ü o l d u ğuydu ( K e r m a n ,
gil'in hikaye ve romanlarında bireylerin 1 995). Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi
çektiği bu sıkıntı oldukça ustalıklı bir 1 908 D evrimi'ne baştan beri kuşkuyla
biçimde dillendirilmiş ve yazdıkları eser yaklaşan ve modernist edebiyatı eleştiren
ler bu özgürlükleri isteyen kültürlü bir erken Cumhuriyet dönemi yazarlarının
okuyucu kitlesi tarafından çok kısa bir yarattıkları tiplemeler ve bu edebi kişile-
sürede benimsenmişti. Bü tünüyle mo rin bunalımlarının nedeninin modern ve
dern bir yaşantıyı benimseyen ve bunun liberal toplumu bütünüyle reddedeme-
gereklerini gösteriş için veya zorunlu mekten kaynaklandığını hatırlarsak, Ede-
luktan değil, içten gelen bir inançla yeri biyat-! Cedide yazarlarının liberal toplum
ne getiren edebi kahramanlar çok büyük tahayyülünü koşulsuz kabullenme ko
bir olasılıkla toplumda bu şekilde yaşa numlarını çok daha iyi anlayabiliriz.
mayı deneyen ya da hayal eden bireyle Edebiyat-! Cedide yazarları içinde biri
rin özlemlerine tercü man olmaktaydı si, arkadaşlarından daha da ileri giderek,
(Finn, 1 984: 1 23-208) . Tıpkı 1 789 Dev 19. yüzyıl'ın başından beri varolan ve li
rimi öncesi Fransız toplumundaki düşü beral geleneğin özellikle 20. yüzyıl başın
nüşte yaşanan değişiklik ve kurulu dü da tekrar radikal bir biçimde gündeme
zenin belli başlı kurumlarına karşı baş getirdiği kadın-erkek eşitsizliğini roman
gösteren şüpheci bakış açısısının yerle- larında işlemiştir. llk defa 1 900 yılında
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K I M 1
Servet-i Funun sütunlarında tefrika edil yazarları içinde liberal toplum özlemini
dikten sonra kitap olarak basılan Eylül en uç noktaya kadar taşıyan biri olması
romanıyla ün kazanan Mehmet Rauf ka nedeniyle önemini hala korumaktadır.
dın-erkek eşitliğine inanmış biriydi (Ra
uf, 1 990) . insanların ancak birbirleriyle LlBERALlZMlN SOSYOEKONOMiK
tanışıp anlaştıktan sonra ve eşit şartlar VE SiYASAL SAVUNUCUSU:
altında evlenmeleri durumunda mutlu AHMET ŞVAYB VE MEHMET CAVlT
bir yaşantı sürebileceklerini düşünen
Mehmet Rauf'un tüm romanlarındaki ka Servet-i Fiinıın çevresinden Ahmet Şuayb
dın kahramanlar son derece kültürlü tip ile bu çevredekilerle birlikte ele aldığımız
lerdi ve hiçbir konuda erkeklerden eksik Mehmet Cavit verdikleri edebi eserlerle
tarafları yoktu (Tarım, 2000: 1 09- 1 1 5 ; değil, ekonomik, siyasal ve toplumsal ko
Törenek, 1999: 3 1 2-328). Kadının eğiti nulardaki görüşleriyle tanınmışlardır. 20.
minin ve toplum içinde erkekle eşit şart yüzyıl başı liberal geleneği Türkiye'de fi
290 larda yer almasının bugün bile tutucu kir temelinde tartışan bu iki önemli yazar
çevrelerce ahlakçı bir açıdan sorun ola dan Ahmet Şuayb 1908 Devrimi ö ncesi
rak görüldüğü dikkate alınırsa, kadınla Servet-i Fıinım dergisindeki yazılarında üs
rın erkeklerden bağımsız serbest bir ha tü kapalı bir biçimde değindiği konuları
yatlarının olması gerektiği ve liberal an 1908 sonrası Mehmet Cavit ve Rıza Tevfik
lamda modern bir toplumun ancak böyle Bölükbaşı ile ortaklaşa yayımladıkları
bir eşitlik anlayışı üzerine kurulabilece Ulum-u Ihtisadiye ve içtimaiye Mecmuası
ğini söyleyen Mehmet Rauf'un sıradışı sayfalarında daha açık bir şekilde tartışa
konumu layığıyla anlaşılabilir (Törenek, bildi. Bu nedenle, Ahmet Şuayb'ın bu der
1 9 9 9 : 222-236) . Pornografik olmakla gide yazdıkları bize onun liberalizm anla
suçlanıp toplatılan ve mahkemece yazarı yışı hakkında oldukça iyi bir fikir verebil
na hapis cezası verilmesine neden olan mektedir (Çavdar, 1992: 147-152).
Bir Zambağın Hihayesi adlı kısa eserinde liberalizmin 1 8 . yüzyıldan beri en
bile M ehmet Rauf bilinçli erkek kahra önemli dayanak noktalarından biri olan
manının ağzından tarihsel gelişim içinde toplumsal değişimin kaçınılmazlığı ve
kadınların erkeklere karşı nasıl eşit bir olumlanması Ahmet Şuayb'ın düşünce
konumdan derece derece uzaklaştıklarını sinde de temel başlangıç noktasıdır (Ak
anlatıyordu. Erkek egemen bir toplumda polat Davud, 1994: 44; Şuayb, 1 909c:
erkeklerin kadınları istedikleri gibi kul 421) . Ahmet Şuayb'a göre de değişme ka
landıklarından yakınan M ehmet Rauf, çınılmaz bir doğa yasasıdır ve beraberin
erkek kahramanının ağzından, böyle bir de gelişmeyi getirir. Uygarlığın ilerlemesi
kültürün ürünü olan erkeklerin "genç de bu değişim sayesinde olmuş ve bilim
kızları bakire, kadınları da sadık kalmaya bu ilerlemede belirleyici rol oynamıştır.
mecbur" tuttuklarını ve "kadınlara bu Ziya Gökalp ve diğer tutucu görüş sahip
kanunu vaz' ve telkin ederken hod-kam lerince gündemde tutulan kültür/uygar
lıklarının neticesi olarak kendi ihtirasla lık çatışmasının Ahmet Şuayb'ın düşün
rını istedikleri gibi teskin etmek hakkını cesinde yeri yoktur (Akpolat Davud,
muhafaza" ettiklerini dile ge tiriyo rdu 1 994: 13). Uygarlık, ona göre, evrensel
(Rauf, 200 la: 25) . Günümüzde bile ço dir ve ölçütü de bilimsel ilerlemedir (Şu
ğunlukla ahlakçı bir bakış açısından eleş ayb, 1 909d: 73) . Bu nedenle, toplumlar
tirilen ve ancak 'müstehcen eserl erin arasındaki eşi tsizlikleri kültürlerarası
unutulmaz yazarı' olarak anılmak istenen farklılıklardan yola çıkarak açıklamayı
Mehmet Rauf belki de Edebiyat-ı Cedide baştan reddeder (Akpolat Davud, 1 994:
2 0 . Y Ü Z Y I L B A Ş I T Ü R K D Ü Ş Ü N C E H A Y A T I N D A L i B E R A L i Z M
ayb, Rusya ve Fransa'dan verdiği örnekler ken yine Rusya'dan verdiği örnekte, peder
le, devletin dini kurumlara hükmeunesini şahi aile yapısının ve 'mir' adıyla bilinen -
-yani, laikliğin olmamasını- bu birbirinden toprağın ortaklaşa kullanılması olarak an
farklı, ama birbirine bağlı, iki nedenle sa laşılabilecek- ekonomik yapının hem top
kıncalı bulmuştur. lumsal alanda otokratik yapıyı ve siyasal
Ahmet Şuayb laiklik konusunu mutla alanda mutlakıyetçiliği pekiştirdiğini hem
kıyetçilikle birlikte ele alır ve konuyu si de ekonomik alanda özel girişimciliği en
yasetteki güçler dengesi açısından inceler. gellediğini vurgular (Şuayb, 1 9 1 Oa: 1 49;
Liberal düzenin kurulmasında bu güç Şuayb, 1910d: 849-850) . Rusya'da bireysel
dengesinin çok önemli bir rol oynadığını, düşüncenin ve bireysel girişimciliğin geliş
Batı'da kilisenin devlet karşısında göreli memesini, katı mutlakıyetçilik sonucu
özerk konumda olması ve bundan dolayı aristokrasi ve burjuvazinin devlete karşı
da devletin toplum içindeki baskısını ve hukuki güvencelerinin olmayışına bağlar
iktidar alanını kısıtlaması nedeniyle libe (Şuayb, 1910b: 302). Ahmet Şuayb'a göre,
292 ralizmin doğmasının kolaylaştığını söyler burjuvazinin ve onun yanı sıra parlamen
(Şuayb, 1909b: 3 15-3 16). Rusya örneğin tonun olmaması Rusya'nın Batı uygarlığı
de olduğu gibi, devletin kiliseyi kendi de nın dışında kalmasının en önemli nedenle
netimi altında tuttuğu yerlerde liberaliz rinden biridir (Şuayb, 19 10e: 973).
min yerleşmesinin güç olacağını söyleyen lngiltere ile Fransa'da tarihsel durumun
Ahmet Şuayb, bu nedenle laiklik üzerinde farklılığını ise Ahmet Şuayb şöyle anlatır:
ısrarla durmuştur (Şuayb, 1 9 1 0c: 466) . lngiltere'de aristokratlar topraklarını kapi
Ona göre, Batı'da kilise ile devletin birbir talist mantıkla birer işleune haline getirip
lerinin otoritelerini sınırlamaları, bireylere bu yöntemle sermaye birikimi yapmışlar,
düşünce ve vicdan özgürlüğü konularında kendi çıkarlarını ve himayeleri altındaki
serbest bir alan bırakır. Dolayısıyla, laik köylülerin çıkarlarını krala karşı korumuş
lik, bireyin her alanda ö zgürleşmesine lardır; böylece lngiltere kapitalizm önün
olanak tanır (Şuayb, 1 9 10c: 466). deki mutlakıyetçilik engelini devrim değil
Ahmet Şuayb bahsi geçen konuları Av de evrim yoluyla aşmıştır. Fransa'da ise
rupa toplumlarında burjuvazinin gelişmesi topraklarını verimli ve kapitalist bir man
ve kapitalistleşme olgusu ile birlikte düşü tıkla işletmeyen soylular Paris'te yaşayarak
nür. Bu çözümlemelerinin arka planında, krala destek çıkmış, köylülerin dertlerin
burjuvaların kendilerine yeni yaşam alanı den uzak kalmışlardı (Akpolat Davud,
açmalarının ve kapitalist gelişmenin önün 1994: 42-43) . Burjuvazi ise biriktirdiği ser
deki engellerin kaldırılmasının gerekliliği mayenin saray tarafından israf edilmesine
ni hesaba kattığını görmekteyiz. Ahmet tepki duymaktaydı. Hem aristokrasiye
Şuayb'ın tarihçiliğin evrimi konusunda hem de saraya karşı gelişen bu bilinçli tep
yazdıkları da kapitalizmin meşruiyetini ka kinin sonucunda burjuvazi, devlet bütçesi
nıtlamaya dönüktür. Ona göre, tarihin ev ni denetlemek ve bu bütçe üzerinde söz
rimi Hegel, Taine veya Fustel de Coulan sahibi olmak için mücadeleye girişmiş,
ges'de olduğu gibi manevi değerler aracılı meşruiyetini kaybeden mutlakıyetçi yöne
ğıyla değil ekonomi aracılığıyla olmaktadır. tim ancak bir devrim yoluyla ortadan kal
Eski devirlerde tarih felsefesi değişik te dırılabilmişti (Şuayb, 1909e: 1 17-1 1 9).
mellere dayanmış olmasına rağmen, günü Ahmet Şuayb kapitalist ilişkilerin ve ka
müzde tarihi açıklamakta ekonomik yapı pitalist üretim tarzının yerleşmesi sonucu
lar önemlidir (Şuayb, 1908: 1 7). Burjuvazi, dünyada paranın egemenliğinin başladığı
kapitalizm ve modem toplum yapısı ara m ve artık onun ölen ilahların ve giden
sında son derece sıkı bağlardan bahseder- kralların yerine geçtiğini belirtir. Röne-
2 0 . Y Ü Z Y I L B A Ş I T Ü R K D Ü Ş Ü N C E H A Y A T I N D A L i B E R A L i Z M
sans'tan itibaren gelişen ticari kapitalizmle ğı makaleler ile liberal iktisat politikaları
birlikte önem kazanan ve tek başına bü nı savunmuş, özellikle de 'korumacılık'
yük bir güç haline gelen para, bireylerin politikası ile 'devlet sosyali zmi' ya da
toplumsal konumlarını da belirlemektedir. 'kürsü sosyalizmi' olarak adlandırılan ve
Aruk insanların değeri para ile ölçülmeye kapitalizmin devlet denetimi altına alın
başlanmıştır. Ahmet Şuayb, liberal dünya masına yönelik görüşlere karşı çıkmıştır
görüşü çerçevesinde, paranın insanları öz (Karaman, 200 1 : 14-73) .
gürleştirdiğini söylemekte, parasızlığın fu Mehmet Cavit tıpkı Adam Smith v e
huş ve cinayet gibi toplumsal sorunlar ya onun ardılları gibi b i r toplumun ekono
ratUğını, ama bu toplumsal sorunların yi mik yapısının işbölümü ile gelişeceğine
ne yalnızca ekonomik gelişme ile çözüme inanmaktadır. Bu işbölümü hem yurtiçin
kavuşturulacağını savunmaktadır (Şuayb, de tarım, ticaret ve sanayi olarak ayrıştıra
1909f: 289-321). Herhangi bir ahlakçı kı bilecek dallar hem de uluslararası ticaret
namaya ya da liberal toplumsal ve ekono ve değiş tokuş için geçerli olan bir pren-
mik düzenin birey ve kamu ahlakını boz siptir. Klasik liberal ekonomik görüşün te- 293
duğu iddiasına yer vermez. Kapitalizmin mel taşlarından biri olan göreli rekabet
bir tüketim toplumu yaratmış olduğunu gücü Mehmet Cavit Bey tarafından da sa
kabul eden Ahmet Şuayb insanların "şim vunulmakta ve bir ülkenin ekonomik
diki gibi hiçbir vakit böyle na-mahdud ih alanda gelişebilmesi için rekabet edebile-
liyacata malik" olmadığını anlamış, bunu ceği alanlarda üretim ve değiş-tokuş yap-
kapitalist gelişmenin doğal sonucu saymış ması gerekli görülmektedir. Hem yurtiçin-
tır (Şuayb, 1 909f: 296). deki hem de yurtdışındaki değiş tokuşun
Çağdaş liberal ve laik düzenin Avru ise serbest olması -yani üretim, dağıtım ve
pa'da nasıl ortaya çıkmış olduğunu Ulum değiş-tokuş mekanizmalarının tek bir el
u iktisadiye ve içtimaiye Mecmuası sütun tarafından denetim altında tutulmaması
larında değişik makalelerle anlatan Ah gerekmektedir (Cavit, 1 899a: 4 1 -42; Ca-
met Şuayb 1908 Devrimi sonrası lstanbul vit, 1900: 281-328). Mehmet Cavit'e göre,
Dar ül-Fünunu Hukuk Fakültesi'nde ida ancak kişisel özgürlüklerin kısıtlanmadığı
re hukuku dersleri vermiş ve bu fakülte ve bireyin girişimcilik dürtüsünün devlet
nin ilk iki sınıfında verdiği dersler ölü dahil hiçbir kurum tarafından sınırlandı
münden sonra Huhuh-u idare adıyla iki rılmadığı bir ortamda sürekli büyüme sağ
cilt halinde toplanmıştır (Şuayb, 1 9 10- lanabilir ve sağlam bir ekonomik altyapı
1 9 1 1 ; Şuayb, 1 9 1 1 ) . Ahmet Şuayb'ın ge gelişebilir ( Cavit, 1899a: 50-53).
rek Ulum-u iktisadiye ve içtimaiye Mecmu Mehmet Cavit ekonomik gelişmenin ön
ası'ndaki makalelerine gerekse Hulıulz-u şartının aynı zamanda siyasal özgürlük ol
Idare kitabına bakarsak, yazdıklarının da duğunu da vurgulayarak siyasal yapının li
ha çok kapitalizmin gelişme tarihi ile ilgi beral demokratik prensipler üzerine kurul
li olduğunu görürüz. Kapitalist ekonomik muş olmasının şart olduğunu söylemekte
düzenin ve bu düzene dair 19. yüzyıl bo dir (Cavit, 1 899a: 55). Bu özgürlük orta
yunca baskın olan liberal ekonomik kura mının 1908 Devrimi sonrası kurulan 'Meş
mın genel bir anlatımını ve savunusunu rutiyet' yönetimi ile sağlanacağını belirt
ise Mehmet Cavit'in son derece kapsamlı mekte, devrimin bu anlamda bir amaç ol
Ilm-i Ihtisad kitabında bulabiliriz. Meh maktan ziyade bir araç olarak görülmesi
met Cavit hem 1899- 1 90 1 yılları arasında gerektiğine inanmaktadır. Kendi ifadesiyle,
basılan bu dört ciltlik kitapta, hem de "eğer m eşrutiyeti bir gaye gibi telakki
1 908 Devrimi sonrası Ulum-u Ilztisadiye edersek hayatımızda daima aldanırız. O
ve lçtimaiye Mecmuası sütunlarında yazdı- gaye milletin refah ve saadetinden başka
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B I R I K I M 1
1 1 7- 1 27; Okay, 1 99 1 : 324; Sayar, 2000: le devletin doğrudan sahip olduğu sanayi
372-393). Elıonomi Politilı kitabında da yatırımlarının ne kadar başarısız olduğu
Sismondi gibi liberal düşünce karşıtı ikti nu, bu doğrudan yatırım faaliyeti ile ser
satçıların 1 9 . yüzyılda ısrarla üzerinde best girişimciliği baltaladığını, genel çıkar
durdukları dayanışma prensibini savun dan çok özel çıkarları koruduğunu, ada
maktaydı. Dışa kapalı bir ekonomik yapı letten saptığını vurgular; belli ekonomik
içinde kurulacak ve korunacak bir 'milli alanların korunmasının ise bir grup giri
sanayi' mod elinden yanaydı (Mardin, şimciyi diğer girişimcilere karşı korumak
1 990: 90-93; Sayar, 2000: 372-393). anlamına geleceğini ve bunun da fırsat
Mehmet Cavit korumacılık politikası eşitliği ve devletin tarafsızlığı ilkesine kar
na Ilm-i Ilıtisad kitabında son derece tu şı olacağını söyler (Cavit, 1899a: 57-6 1 ) .
tarlı bir biçimde karşı çıkmıştır. Koruma Mehmet Cavit yalnızca devlet sosyaliz-
cılık yanlılarının ancak iç pazarı dış reka mine karşı değil, liberal ekonomik düzene
bete kapatarak 'milli sanayi'nin yaratıla yüzeysel bir tepki olarak ortaya çıktığını
bileceği ve rekabete karşı korunmayan söylediği kooperatifleşme hareketine de 295
sanayilerin giderek zayıflayarak sonunda karşı görüşler ileri sürer. 19. yüzyılın so-
çökeceği iddialarına karşı, korumacı po nunda ve 20. yüzyılın başında kapitalist
litikalar uygulayan ve serbest ticareti en gelişmenin ezdiği küçük esnafı yıkımdan
gelleyen lspanya ve Portekiz'in ekonomi korumak amacıyla gündeme gelen, özel
sinin gelişmediğine dikka t çeken Meh mülkiyeti reddetmeyen ama serbest reka-
met Cavit kalkınmanın içe kapanma ile bet koşullarını da kabullenmeyen bir gö-
değil, bilimin, eği timin ve sermayenin rüş olan kooperatifçilik özellikle kapitalist
yaygınlık kazanması ile sağlanabileceğine gelişmenin sınırlandırılması için mücadele
inanmaktaydı. 19. yüzyılın en güçlü ko veren ve siyasal yelpazede tutucu kanatta
rumacılık yanlısı iktisatçılarından Fried yer alan görüşlerle birçok ortak noktaları
rich List'i eleştirirken, onun bir milletin olan bir görüştü. Mehmet Cavit koopera
hem ziraat, hem ticaret, hem de sanayi tifleşmenin toplumda büyük bir değişiklik
dalında kendine yeterli olması gerektiği getireceğini iddia edenlerin yanıldıklarını,
görüşünün gerçekçi olmadığını savun gerek üreticinin gerekse işçinin üretim
muştur. Hiçbir zaman kendi ayakları araçlarına sahip olarak aracıları ortadan
üzerinde duramayacak sanayi dallarına bütünüyle kaldırmasının mümkün olma-
getirilecek devlet korumacılığının ülke dığını yazar (Cavit, 1 899b: 236-258).
ekonomisine ve devlet maliyesine fayda 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başında,
dan çok zarar getireceğine , ü lkelerin yalnızca Türkiye'de değil dünyada da, li
mutlak üstünlük kuralına göre değil kar beralizmin tutucu ve radikal sağ tarafın
şılaştırmalı üstünlük kuralına göre, reka dan sorgulandığı bir dönemde M ehmet
bet edebildikleri alanlarda sanayi yatı Cavit ve fikir arkadaşları, 1870'lerden beri
rımları yapmasının ü lke ekonomisinin süregelen mutlakıyetçi yönetimin uygula
güçlenmesi açısından daha faydalı olaca dığı sıkı sansür ve denetime rağmen, özle
ğı inancını taşımaktaydı (Cavit, 1 899a: mini duydukları özgür toplumun oluşa
1 5 1 - 1 76; Cavit, 1 900: 301-306). bilmesinin yolunun liberal prensiplerin
Mehmet Cavit 20. yüzyıl başında, özel hayatın tüm alanlarında uygulanması ile
likle Almanya'da Bismarck zamanında uy mümkün olabileceği yolundaki görüşleri
gulama alanı bulan 'devlet sosyalizmi' mo ni savunmuşlardı; 1908 Devrimi sonrasın
deline de karşıdır. Devletin temel görevle da da gerek geleneksel gerekse radikal
rine birtakım ekonomik görevler ekleme tepkici modernist tutuculukla sürekli mü
nin doğru olmadığı inancındadır. Özellik- cadele etmişlerdir. O
Cumhuriyet Öncesinde
Sosyalist Düşünce
M E T E T U N Ç AY
••
zgürlükçü, eşitlikçi, adaletçi nite- geleri arasında ekonomik durum açısın
lan oluşturuldu. Ulusal kurtuluş hareket Şehirde Yahudiler ve Dönmeler, Rum, Bul
lerinde burjuvaziyle işbirliği yapmak ya gar, Türk vb. halktan daha çok sayıdaydı.
da işçi sınıfının kapitalizme karşı müca 1909 Yaz başında Avram Benaroya'nın ön
delesine yoğunlaşmak söz konusu oldu derliğiyle kurulan Selanik işçi Federasyo
ğunda, daha enternasyonalist davranma nu (SlF) , diğer anasırı da kapsamakla bir
ları beklenebilecek olan BSDIP'li Darlar likte, esas itibariyle bir Yahudi örgütüydü.
bile ulusalcı tutum takınmışlardır. SlF, tıpkı Daşnaklar gibi, ileride oluşturu
Kari Kautsky'nin fikirlerinden esinle lacak Osmanlı Seksiyonu'nun bir altbölü
nen demokratik bir Balkan Federasyonu mü olarak !kinci Enternasyonal Bürosu'na
ütopyasının, Makedon ve Bulgar solcuları kaydolmuştur. Federasyon'un ortak etkin
tarafından paylaşılmasına karşın, Hürri likleri ve Türkçe-Bulgarca-Rumca ve l.adi
y e t i n l lanı'ndan Balkan Savaşları'na no (Yahudi lspanyolcası) dillerinde birden
( 1 908- 1 9 1 2) kadar ittihatçılar Türk milli yayımlanan Amele Gazetesi'nden başlaya
yetçiliği gütmek gayretinde olmadıkları rak bir hayli süreli yayını olmuştur. !kinci
298 halde, bu sosyalistler, ulusçu davranışlar Meşrutiyet'in ilk meclisine milletvekili se
göstermişlerdir. Bu dönemde devletin çilen Makedonyalı Dimitar Ylahov'un
çok-uluslu niteliğinin kabul edilmesi ve kurduğu Ulusal Federatif Parti de, SlF ile
Osmanlıcılığın resmi ideoloji haline geti işbirliği yapmış, fakat Bulgar militanların
rilmek istenmesi, yükselen ulusçuluklar çok geçmeden örgütten ayrılmaları üzeri
nedeniyle boşa çıkmıştır. ne, Yahudi sosyalistlerin az sayıda Rum ve
Rumlar. 182l'de başlayan Yunan Ayak Türk destekleyicisi kalmışur.
lanması, 1830 yılında küçük bir bağımsız SlF'in Türk soluna katkıları, belki bütün
Yunanistan krallığının kurulmasıyla so diğer unsurların sosyalist örgütlerinden
nuçlanmıştı. Ama 19. yüzyılın son çeyre daha büyük olmuştur. Bunun temel nede
ğine gelindiğinde hala bugünkü kuzey Yu ni, o tarihte Yahudilerin Osmanlı devleti
nanistan'la Girit ve Ege adalarından başka, nin dağılmadan sürmesini isteyen tek et
lstanbul'da, Batı ve Orta Anadolu'da yaşa nik grup olmasıydı. Balkan Savaşı'nın ba
yan pek çok Elen kökenli Osmanlı yurtta şında, 1 9 1 2 Eylülü'nde Romen sosyalist
şı vardı. (Bunlar Bizans'tan beri kendileri Christian Rakovski'nin kaleme aldığı ,
ne Romailıi/Rum diyorlardı. ) Özellikle "Türkiye ve Balkan Sosyalistlerinin Bildiri
!kinci Meşrutiyet döneminde, Rumların si"ne en uyumlu davrananlar Selanik Ya
Türkler ve diğer Osmanlı anasırıyla birlik hudileriydi. Çünkü bir kere, Osmanlı pa
te çalıştıkları örgütler ve çıkardıkları Erga zarında Selanik şehrinin ayrıcalıklı konu
tis/Irgat gibi dergiler olmuştur. Etkinlikle munun sürmesini istiyorlar, sonra da Os
rine Rus sosyalisti Parvus'un da katıldığı manlılar yerine bir Hıristiyan boyunduru
lstanbul'daki Türkiye Sosyalist Merke ğu altına girmekten korkuyorlardı. Ve
zi'nde ve (unsurlar-arası anlamında) Bey korktukları gibi de oldu: Yunan yönetimi
nelmilel lşçiler l ttihadı'nda (Panergatiki), altında Selanik, Yahudilerin ağırlıkta oldu
Rumlar önderlik etmiş ve üye çoğunluğu ğu bir merkez olmaktan çıktı; geriye kalan
nu oluşturmuşlardır. 1 9 1 9'da lzmir'e çı Yahudi azınlığını da !kinci Dünya Sava
kan ordularının Anadolu'yu ele geçirmek şı'ndaki Nazi Alman işgali bitirdi.
emellerine, yalnızca Yunanlı Komünistler Osmanlı Solculuğu deyince,* Hürri
karşı çıkmışlardır. yet'in llanı'ndan (23 Temmuz 1908) Mah-
Selanik Yahudileri. 1 9 1 2'de Balkan Sa
vaşı sonucu Osmanlı egemenliğinden çı (*) Bu ve bundan sonraki konularda, benim Tür
kiye'de Sol Akımlar- 1 (1 908- 1 925) başl ı k l ı
kıp da Yunanistan'a geçinceye kadar, Sela kitabıma başvurulabilir, 2 cilt (lsta nbul: BDS
nik en önemli liman şehirlerinden biriydi. Yay., 1 991), 4. basım.
C U M H U R i Y E T Ö N C E S i N D E S O S Y A L i S T D Ü Ş Ü N C E
299
mut Şevket Paşa suikastına ( 1 1 Haziran haftalık bir dergi yayımlamaya başlamıştır.
1 91 3) kadar geçen görece özgürlükçü beş Baskıcı yönetim, bu süreli yayını kapatın
yıl ve (Birinci Dünya Savaşı'nı da kapsa ca, çevre, başka adlar altında yeni dergi ve
yan beş yıllık ittihat ve Terakki diktatörlü gazeteler çıkarmıştır. Aynı yılın eylül ayı
ğünden sonra) Mondros Mü tarekesi (30 başında da, Hilmi ve arkadaşları Osmanlı
Ekim 1918) ile saltanatın kaldırılması ( 1 Sosyalist Fırkası'nı (OSF) kurmuşlardır.
Kasım 1 922) arasındaki dört yıl boyunca, Yazdıklarına bakılınca, bu grubun sosyaliz
İstanbul, Selanik ve lzmir gibi büyük şe mi fazla bilmediği, ama özgürlükçü, ilerici,
hirlerde yapılan birtakım işçi eylemlerini barışçı ve entemasyonalist olduğu anlaşılı
ve yayın etkinliklerini kastediyoruz. yor. Dergilerinin ilk sayılarında "Biri yer
ll. Meşrutiyet'le birlikte başlayan işçi biri bakar, kıyamet ondan kopar" gibi
grevleri, ücretlerin artırılması ve çalışma avamfirip (demagojik) bir sloganın tekrar
koşullarının iyileştirilmesi istekleriyle sı lanması, halka yaklaşma niyetinin bir kam
nırlı kalmış, herhangi bir sosyalist bilinç u sayılabilir. Çevrenin lslamiyetle uzlaşma
göstermemiştir. Yine de bunlardan tedir araması ise, bu yönde daha ciddi bir giri
gin olan hükumet, 1908 Eylül ayı sonla şimdir. 1 9 1 1 güzünde, sosyalizmi daha iyi
rında (şimdiki Kanun Hükmünde Karar tanıyan, Refik N evzat adlı bir h ekim
namelere benzeyen) kısıtlayıcı bir geçici OSF'nin Paris şubesini kurmuş, orada yap
grev yasası çıkarmış, 3 1 Mart [ 1335] (13 tığı yayınları ülkeye göndermiştir.
Nisan 1909) olaylarından sonra da, Mec 1908 - 1 9 1 3 kültürel çiçeklenme döne
liste grev hakkını çok sınırlayan bir Tatil minde, Hilmi grubunun dışındaki bazı
i Eşgal Kanunu kabul edilmiştir. aydınlar da sosyalizmin yararlı, hatta ka
Kendisine "lştirakçi" (Sosyalist) namı çınılmaz olduğunu düşünmüşlerdir. 1 9 1 3
verilen, lzmirli gazeteci Hüseyin Hilmi, ilk Haziran'ında ittihat v e Terakki her türlü
özgürlük döneminde lstanbul'da bazı fikir muhalefeti bastırırken solculuğu da ya
arkadaşlarıyla birlikte bir çevre oluşturmuş saklamış, örgüt önderlerini Anadolu'ya
ve 1910 Şubat'ından itibaren iştirak adında sürmüştür.
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
Anadolu'yla ilişkileri olmuştur. Bolşevik Anadolu sol akımlarıyla ortak özelliği Is
likle Müslümanlığı antiemp eryalist bir lamiyetten yararlanma çabasıdır. Sosya
doğrultuda bağdaştırmak, Sovyetlerin de lizm iyi Müslüman olmanın bir gereği di
desteğini sağlamak isteyen bu grup, Tür ye sunulmuştur. Ancak bir yandan Sov
kiye Şubesine "Halk Şüralar [yani Sovyet yetlere bir yandan da Mustafa Kemal Pa
ler] Fırkası" adını vermiş, programlar ha şa'ya karşı çekinceler taşıyan bu grubun
zırlamıştır. Bu I tti hatçı solunun öteki Enver Paşa'ya endeksli olması, onun ka-
.
C U M H U R i Y E T Ö N C E S i N D E S O S Y A L i S T D Ü Ş Ü N C E
tebrik ve takdir ettim ... " rince, örneğin İ ngiliz genera l i Haring
Hem Sosyal ist H i l m i' n i n yüksel işin ton'un anı larında üstü örtük biçi mde,
de, hem de 1 92 1 son larında başlayan Fran sız sermaye l i ş i rketlerin işç i l erini
h ı z l ı çöküşte temel etken Mütareke ve ayakland ırd ığı için Fransızlara yüklen
işgal yıl ları İstanbul ' unun özel koşu lla mekte; k i m i lerince Pol is Müdürü Ha
rıdır. İngiliz işgal kuvvetleri komutan l ı san Tah s i n ' e atfed i l mekte d i r. İştirak
ğı İştirakçı'yi, Fransız kumpanyalarına çi'nin ölümü de yaşamı gibi soru i şa
ve Fransız işgal kuvvetleri komutanl ığı retleriyle doludur.
na karşı kul lanmış, H ükümet işgal güç Farklı tan ı k ve kaynakların farkl ı de
leri n i y ı p rataca ğ ı d ü ş ü n ce s i y l e H i l ğerlendirmeleri bir yana, eldeki veriler,
mi'nin yükselişine göz yummuş, Hüse İştirakçi ' n i n kar ı ş ı k yaşa m ı , kara n l ı k
yin H i l m i i se, herkesi b i rb i ri n e karşı
parasal kaynakları ve çel işkil i k i m l iğine
kul lanarak ve İngilizlerden madd i yar
rağmen, işçi hareketini sadece bir ge
d ı m almayı ve benzeri yol ları da red
çim aracı olarak gören bir ajandan iba
303
detmeyerek, hareketi b i r s ü re götür
ret olmad ığını, derinlemesine bil mediği
müştür. Atak ve kabadayı yöntem leri,
ama yüzeyden kavrad ığı sosyalizme gi
harekete gözü kara dalışı, amaca var
derek daha fazla bağland ı ğ ı n ı göster
mak için her aracı, her gücü ve yolu
mekted i r. O, k ı z ı l yeleği, yakasından
kul lanması, yüksel işinin ve düşüşünün
eksik etmed iği kırmızı karanfi li, ağzın
ortak nedeni olmuştur.
dan düşürmediği "Cepte mete l i k kal
1 922 i l kbaharında İstanbul işçi hare
madı" sözü, babayani tavırları, kabada
keti artık H üseyin H i l m i ve çevresinin
yı yöntem leri, pragmatizmi ile sosyal i st
etkisinden çıkmış görünmekted ir. Kur
bir parti ve işçi l ideri portresinden uzak
tuluş Savaşı'nın seyri değişmiş, koşu l lar
olmakla birli kte, yine de kendi deyişiy
farkl ı laşm ıştır. İşçi hareketi artık başka
eller tarafından yön lendiri lmektedir ve le "gözünü budaktan sakınmayan" bir
tır. Tek adam olma tutkusu, d iktatörce kaç kez tutuklanmış, sürgüne gönderil
yöneti m i ve çalışma yöntemleri, parti m iş, ama b i l diği yolda yürümeye de
sindeki ayd ınları uzaklaştırmış, partinin vam etmiştir. İstanbul işçi hareketi üze
de sonunu haz ı rlamıştır. rindeki etk i n l iği İngi liz işgal kuvvetleri
Bu son aynı zamanda kend i sonunu nin desteği n e sah ip old uğu şa ibesiyle
d a ç ağ ı r m ı şt ı r. H ü s ey i n H i l m i ' n i n , gölgelenmiş de olsa, özellikle tramvay
1 923 başlarında b i r gece Haydar ad ın işçileri n i n sonraki y ı l larda da sürecek
da biri tarafından Bozdoğan kemerin in mücadele geleneğinde H üseyi n H i l
altında tabancayla öldürü lmesi, kimi le- mi'nin d e payı olduğu söyleneb i l ir.
•
komünizmi bir Müslüman etiği olarak yo sı'nı (THIF) oluşturmuştur. Bu yasal parti
rumlamaktaydı. Bu cemiyetin TBMM'de nin kurucularından biri, bir şeyhtir: Bursa
"Halk Zümresi" adını taşıyan bir grubu da mebusu Servet Efendi. Asıl etkili önderin
vardı. Mustafa Kemal Paşa bu oluşumu ise, sekreterliği üstlenen Baytar Bnb. Salih
bölmek için, onların arasındaki güvendiği Hacıoğlu olduğu anlaşılıyor. THIF daha
arkadaşlarına, Hakkı Behiç'in önderliğin iki aylıkken, 1 9 2 1 yılının Ocak ayında
de bir Türkiye Komünist Fırkası kurdur Çerkez Ethem ayaklanması vesilesiyle her
muştur. Bu parti, Rus Bolşevizmini taklit türlü sol bastırılırken sona ermiş ve so
etmek yerine, aynı ideallere varmak için rumluları istiklal Mahkemesi'nce mah
ülke koşullarına uygun yöntemlerle bir kum edilmiştir.
programın izlenmesini savunmuştur. Yeşi Anadolu solunun en önemli akımı, dı
lordu'nun başta genel sekreter (tokat me şarıdan gelen Mustafa Suphi hareketidir.
busu) Nazım Bey olmak üzere, resmi fır lstanbul Hukuk'u bitirdikten sonra,
kaya katılmayan birkaç üyesi, yurtdışın 1 9 1 O'da siyasal bilimler öğrenimini ta
daki ( M . S u p hi'nin başkanı olduğu) mamlayan M. Suphi lstanbul'da gazeteci
TKP'nin Anadolu kolu olan gizli partiyle lik ve iktisat-sosyoloji öğretmenliği ya
birleşerek Türkiye Halk lştirakiyun Fırka- parken, Milli Meşrutiyet Fırkası'nın orga-
C U M H U R i Y E T Ö N C E S i N D E S O S Y A L i S T D Ü Ş Ü N C E
nı lflıam gazetesini yönetmişti. 1913 yaz Bakü'de düzenlediği Doğu Halkları Ku
başındaki Mahmut Şevket Paşa suikastı rultayı'nda en kalabalık delegasyon, Tür
üzerine o da Sinop'a sürülmüş, ama Rus kiye temsilcileriydi. M. Suphi çevresin
ya'ya kaçmıştı. Birinci Dünya Savaşı yılla den başka, lstanbul'dan ve Kuzeydoğu il
rında Bolşevik olmuş ve Rusya Türkleri lerinden gidenler vardı. Enver Paşa'nın
arasında etkinlik göstermiştir. 1 9 1 7 Dev da, eski Polis müdürü Azmi Bey'le birlik
riminden sonra Moskova'da yayımlamaya te Kuzey A frika lslam d evrimcil erini
başladığı Yen i Dünya gazetesini Türki temsilen katıldığı kurultayda, Türk dele
ye'ye de gönderiyordu. 1 9 1 9 Mayıs'ının gelerin çoğu, M. Suphi gibi ittihatçı düş
sonunda Azerbaycan'ın Sovyetleştirilme manıydı.
siyle Bakü'ye yerleşen M. Suphi Ankara Kurultay'ın hemen ertesinde, 10 Eylül
hüküme tiyle haberleşmiş; bir yandan 1 920 günü TKP'nin kuruluş k ongresi
Sovyet yardımına aracılık etmeye çalışır toplanmıştır. Yarıdan çoğu ancak danışma
ken bir yandan da Anadolu'da komünist oyu hakkıyla toplantıya katılan 74 dele
örgütlenmeye izin verilip verilmeyeceğini genin önemli bir bölümü, merkez komi
araştırmıştır. tesine seçilen Kayserili lsmail Hakkı ve
Komin tern'in Eylül'ün ilk haftasında Süleyman Nuri gibi savaş tutsağı asker-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
esaretinden kurtu l ması n ı n esas olarak Parvus'un Türk ayd ı nları ile halk ara
i ktisadi sahada bağımsızl ı ktan geçtiği sındaki kopukluğa işaret eden yazı ları
nin a l tı n ı çizmişt i r. 1 9 1 4'te İstanbul' da da son derece i lginçtir. Ona göre Türk
yayı m ladığı " Türkiye'nin Can Damarı: ayd ı n l arı i le köyl üler aras ında büyük
Dev/et-i Osmaniye'nin Borçları ve Is bir uçurum mevcuttur. Oysa Türk m i l l i
/ahı" ad l ı ç a l ı şması Avrupa sermayesi yetç i leri n i n B at ı 'ya karşı d i re n i ş i n d e
n i n borç l ar yol u i l e Osmanl ı'da nas ı l köylü lerin desteğini a lmaları gerektiği
b i r i ktisadi bağ ı m l ı l ı k yarattığı n ı gös n i düşünür. "Türk Gençlerine Mektup"
termesi açısı ndan önem l i bir katkıd ır. ad l ı Türk Yurdu yaz ı ları nda da, T ü rk
T ü rkiye örneği b i r a n l a mda, Parvus gençlerine bu yönde tavsiyelerde bulu
için 1 890' ları n ortalarından beri sor nur. Parvus'un köylü lerle ilgili yazı ları
guladığı ve "kapital izmin i l l e de gel iş bir anlamda i l . Meşrutiyet dönem i n i n
meye yol açacağ ı " ü zerine bina edi "Halka Doğru" hareketinin rad ikal bir
306 len klasik Marksist teze karşı adeta bir yoru m u o larak değerlend iri l e b i l i n i r.
kan ı t oluşturmuştur. Beri yandan, Osmanl ı Devleti'nin köy
Parvus'un üzerinde önemle durdu l ü ler için hiçbir şey yapmad ığını, köy
ğu kon u lardan b i r i s i de Osman l ı ' n ı n l ülerin giderek yoksu l laştığını, devletin
b i r an önce sanayi leşmes i n i n gerekti en önemli görevlerinden birisinin köy
ğidir. Batı ' n ı n iktisadi hakim iyetinden l ü lerin yaşam standartların ı yükseltmek
kurtu lmak için Osman l ı' n ı n kendi sa olduğunu bel irtir. Zaten Parvus'a göre
nayi s i n i kurmas ı n ı n önemine d i kkati Osmanlı Devleti'nin bel kemiğini oluş
çeken Parvus'un mali ve i ktisadi dü turan köylü ler devlete hem vergi hem
ş ü nc e l er i n i n gerek İ tt i h at ve Tera k asker vermişler, ancak karş ı l ığında hiç
ki'yi, gerekse de genç Cumhu riyetin bir şey alamamışlard ır.
ayd ın l arı n ı derinden etk i l e d i ğ i n i d ü Türkiye'de sadece İttihatç ı larla de
şünmek yerinde olur. ğ i l , sosyal ist çevrelerle de temas ku-
!erdi. 1 9 1 9 başındaki Alman Spartakist dığı 1921 Ocak ayı sonlarında, Doğu Cep
hareketini izledikten sonra lstanbul'da hesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa ve
örgütlenmiş ç evreden gelen eği timci Trabzon Valisi (Deli) Hamit Bey'in ayarla
(Arap) lsmail Hakkı merkez komitesine dıkları bir düzenle yok edilmişlerdir.
seçilmiş, E them Nejat genel sekreter ol THIF yöneticileri şubat başında partiyi
muştu. Sovyet devrimi içinde yetişenler kapatmakla birlikte kovuşturmaya uğra
den M. Suphi de başkanlığa geçmişti. mışlar, parti başkanı Nazım Beyin de do
Ülkeyi düşman işgalinden kurtarmak ve kunulmazlığı kaldırılarak istiklal Mahke
ulusal bağımsızlığı sağlamak amacında m esi' nde 1 5 yıla mahküm edilmiştir.
Ankara hükümetiyle işbirliği yapmaya ha Onun yanında, Salih Hacıoğlu gibi fırka
zır olan bu grup, M. Kemal Paşa'nın bü ileri gelenleri de cezalandırılmıştır. 1921
tün solu tek bir yasal örgüt içinde topla güzünde, Sakarya zaferinden sonra Ana
yıp kendi denetimi alunda tutma politika dolu solu yeniden canlanmış, mahkümlar
sıyla çelişmiştir. Bakü'de küçük bir dış bü özel bir af yasasıyla salıverilmiştir. THIF
ro bırakarak Türkiye'ye gelen M. Suphi ve 1922 Mart'ında Yeni Hayat adlı bir dergi
arkadaşları , Anadolu'da Çerkez Ethem yayımlamaya başlamıştır. Ankara'da o yı
ayaklanması nedeniyle yerli solun basurıl- lın! Mayıs'ı parlak bir biçimde kutlanmış-
C U M H U R i Y E T Ö N C E S i N D E S O S Y A L i S T D Ü Ş Ü N C E
tır. Partinin ilk döneminde belirgin olan bir sosyalist/komünist örgütlenme ol
lslamla uzlaşma çabasından bu dönemde muştur. Önce Kurtuluş, sonra da Aydınlık
vazgeçilmiş, ama belki bir Yeşilordu kalıtı dergilerini yayımlayan bu çevre, Cumhu
olarak öteden beri vurgulanan köylülükle riyet'in ilan edildiği günlerde de Vazife
işbirliği ilkesine devam edilmiştir. gazetesini çıkarmış ve 1 923 sonrasında
Ağustos ayında THIF Ankara'da ilk ve yasadışı TKP olarak etkinlik göstermiştir.
son kongresini toplamıştır. Hükümet önce Grubu oluşturan gençlerin çoğu, 1 9 1 9'da
izin vermişken, yabancı delegelerin (Ko öğrenci oldukları Almanya'da Spartakist
mintern temsilcilerinin) katılımı nedeniy ayaklanmasına tanıklık e tmiş ve Ber
le izni kaldırınca, toplantı yasadışı olarak lin'de Kurtuluş adında önce Türkçe, son
yapılmıştır. Rauf Bey kabinesinin partiyi ra Almanca bir dergi çıkararak bir de
kapatmasıyla Anadolu solculuğu sona er parti kurmuşlardır. Bunların arasında,
miştir. Bu örgütten d evrimcilikte ısrar ileride Ankara Hükumetinin ilk Ticaret
edenler, Komintern ilişkileri üzerinden ls Umum Müdürü olan Vehbi (Prof. San
tanbul'daki yoldaşlarıyla birleşmişlerdir. dal) , M. Suphiler grubu içinde öldürülen
Marksist Sol. lstanbul'da 1 9 1 9 - 1 923 eğitimciler, (Arap) İsmail Hakkı ve Et
yılları arasında, Osmanlı Solu'ndan farklı h e m N ej a t , 1 9 25 - 2 6 yıllarında gizli
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
ilkesine dayalı Meclis Hükumeti sistemini güç bir sorunla karşı karşıya bırakmıştır.
bozduğunu ileri sürmü.ş, Mübadele uygu Sonuçta Sol adına, antiemperyalist ulusal
lamalarını eleştirmişti. Bu organ, Halk kurtuluş davalarına sahip çıkılmıştır. Söz
Fırkası'ndaki iç anlaşmazlıklar üstünde konusu yılların çoğunda, siyasal ortamın
durduktan başka, büyük yabancı şirketle baskıcı olması, Sosyalistlerin (aslında
rin devletleştirilmesini de desteklemişti. kendi ödevleri olmayan) liberalizm ve
Ertesi yıl toplanan 5. Komintern Kongre burjuva demokrasisi için mücadele etme
si'nde bu tutum eleştirilince, konuşan lerini de gerektirmiştir.
Türk delegesi, bazı arkadaşlarının "burju Solun gerek evrensel değerlerle gerek-
va demokrasisi çevresinde devlet ve bele se varlık ve bilgi konularıyla ilgili felsefi
diye sosyalizmini savundukları"nı itiraf sorunları üstünde pek az durulmuştur.
etmiş, ama iç ve dış gericiliğe karşı "dev Hatta materyalis t o lması gereken bu
rimci milliyetçilikle işbirliği"nin doğru akım, halkçı (popülist) kaygılarla, birçok
olduğunu öne sürmüştür. ö r n e k te d i n l e uzlaşmalar a r a m ı ş tır.
Sonuç. Bu ülkede Cumhuriyet önce Marksistlerimizin bile, felsefi değerlerle 309
sinde Sosyalist düşünce, genel çağdaşlaş alışverişlerinin sınırlı kalması ve Sosya-
ma akımının bir parçası olarak, gayri lizm idealine araçsal (instnınıentalist) öl-
müslim azınlıklar üstünden Batı'ya öy çülerle yaklaşması, bir milli demokratik
künme yoluyla başlamıştır. Birinci Meş devrimcilik anlayışıyla, otoriter çağdaş-
ru tiyet'in ilanını izleyen yarım yüzyıl laşmacı iktidarların yabancı şirketleri
içinde, Osmanlı Devleti'nin görece daha milli(devlet)leştirmeleri gibi hareketleri-
gelişkin Balkan topraklarını kaybetmesi, ni desteklemelerine yol açmıştır. Ileriki
geri kalan yerlerde de, Sosyalizmin ger yıllarda Komintern politikalarına ayak
çekleşmesi için bel bağlanan işçi sınıfı uydurmaları, Türkiyeli Solcuların özgün
nın zayıflığı, hareketin kökleşmesini en düşünceler üretmek yerine, hazır klişe
gellemiştir. ve şablonları benimsemeleri sonucu ve
O dönemde milliyetçiliklerin yüksel recektir. Yine de, 1 9 20'li yılların başla-
mesi, bütün etnik grupların Solcularını, rında ortaya koydukları Marksist çözüm-
bu yöndeki taleplerle Sosyalizmin enter lemeler, ülke sorunlarının kavranmasına
nasyonalist özünün bağdaştırılması gibi önemli katkılar getirmiştir. O
Osmanlı'da
Toplumbilimin Doğuşu
ZAFER TOPRAK
312
da Durkheim'in meslek ahlakı üzerine ge ğunu vurgularlar; ancak "bırakın yapsın
niş bir girişi vardır. Durkheim üzerine ya lar, bırakın geçsinler" düsturuyla adaleti
zanlar bu baskıya son derece önem atfe yadsırlar.
derler. Kolektivistler ise, salt maddi kaygılarla,
"Tesanüt" gerek M eşrutiyet, gerekse adalete arka çıkarlar, toplumu mutluluğu
Tek Parti Cumhuriyet toplumbilimine ve paylaştıracak bir güç olarak görürler; in
toplum felsefesine hakim bir sözcüktür. sanın tek varlık nedeni özgürlüğünü yi
Solidarizm ya da yaygın kullanımıyla te tirmesine yol açacak sözde bir adalet site
san ü tçül ük (daya nışmacılık) l ttihatçı sini (cite de justice) otoriter yöntemlerle
ide ologların gündeme getirdikleri ve kurmaya kalkışırlar.
Tek-Parti Türkiyesi"ne açılımı olan bir Solidarizm, her iki öğretinin sakıncala
toplumsal öğretidir. Bir ara, dil devrimi rını giderecek adaletle özgürlüğü aynı po
ile birlikte "bağlılık"a dönüşür. Bugünkü tada bağdaştıracak, ekonomizmle sosya
toplumbilim kitaplarında ise "dayanış lizmi uzlaştıracak bir çözüm peşindedir.
macılık" solidarizmin karşılığı olarak Diğer bir deyişle, teşebbüs serbestiyeti ve 3 13
kullanılır. mülkiyetin dokunulmazlığına gölge dü
Birinci Dünya Savaşı yıllarında toplum şürmeksizin liberalizmle sosyalizm arası
bilimle ilgili yazılara geniş yer veren Yeni bir "orta yol" arar. Solidarizm, ekonomi-
Mecmua, solidarizme "icLimaiyyat"la ilgili de devlet müdahaleciliğini öneren, çalı-
hemen her yazısında yer verir. Solidarizm şanları ve güçsüzleri gözeten, sosyal
toplumbilimin Osmanlı için çizdiği yö mevzuatı gündemine alan, toplumsal ya-
rüngedir. Bu yazılar Meşrutiyet yıllarında şamda sınıf çatışmasının gereksizliğine
toplumbilime atfedilen önemin somut ka inanan, çelişkiden arınmış, uzlaşma esa-
nıtlarıdır. Dergi yazarları Ziya Gökalp, Te sına dayalı organik dayanışmayı (tesanü-
kin Alp, Necmettin Sadık, A. MithaL, Ha dü) benimseyen, laik eğitimi savunan,
lim Sabit, Ahmet Emin, M. Zekeriya soli pasHist, uzlaşmacı bir öğretidir.
darizmle dirsek temaslarını hemen her Yukardaki ilkelerden de anlaşılacağı gi
yazılarında sürdürürler. Ancak, solidariz bi, var olan toplumsal yapıyı veri olarak
min Osmanlı'ya özgü kuramsal çerçevesi alır, kapitalizmin doğurabileceği sosyal
büyük ölçüde Gökalp ve Tekin Alp'in ese adaletsizlikleri parlamenter yoldan gider
ridir. meyi amaçlar. Evrimci, ahlakçı, Bentham
Solidarizm, III. Cumhuriyet Fransa faydacılığını Fransa'ya yansıtan bir dü
sı'nın bir anlamda resmi ideolojisidir. Ra şüncedir.
dikal Parti'nin benimsediği bir öğretidir. Solidarist çevrelerde sosyalizme dost
Filozof-politikacı, bir ara başbakan, Leon bir tavır alınır. Ancak, toplumsal değişik
Bourgeois başta olmak üzere, Alfred Fo lik solidarizmin gündeminde yoktur. Öte
uillee, Alexandre Millerand, Charles Se yandan, eşitsizliğin kaynağına inilmeksi
ignobos, Ferdinand Buisson, Charles Gi zin, sosyal adalet ilkesi benimsenir. Bazı
de, Gustave Geffroy gibi birçok düşünü çevreler, solidarizmi bir tür liberal sosya
rü çevresinde toplar. 1 0 Solidarizm , 1 9 . lizm olarak nitelerler. Fakat sosyalizmin
yüzyıl ekonomist v e sosyalist öğretileri politik silahı sınıf çatışması solidarizmde
nin toplumsal sorunu saptamalarına rağ yerini işbirliği ve dayanışma ilkelerine
men tutarlı bir çözüm getiremediklerini bırakır.
ileri sürer. Solidarizm Birinci Dünya Savaşı'nın kar
Ekonomistler, çabanın bireyi yükseltti gaşa ortamında lttihatçı çevrelerde kısa sü
ğini, gayretin onu güçlü kıldığını, rekabe rede yandaş bulur. Cemiyet'in yarı resmi
tin bir ayıklama ve ilerleme unsuru oldu- yayın organı Yeni Mecmua, "tesanütçülük"
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
adı alunda solidarizme geniş yer ayım. Te yişle, solidarizmde "iktisadi sınıflar"ın
kin Alp on iki kez makalelerine "Tesanüt kaldırılması amaçlanır.
çülük" başlığı atar. Gökalp'in geliştirdiği Gökalp, bireycilikle toplumculuk ara
"halkçılık" solidarizmden esinlenir. sında "tezat" ya da bugünkü deyişle çeliş
G ökalp'e göre, s o lidarizm "i ctimai ki olmadığını ileri sürer. Bireycilikle top
halkçılık" tır. Siyasal demokrasinin siyasal lumculuğu uzlaşurarak her ikisini de ay
düzeyde gerçekleştirdiği eşitliği iktisadi nı potada eriten yeni bir toplumsal öğreti
alanda uygulamaya çalışır; diğer bir de- de, tesanütçülükte karar kılar.
O S M A N L l ' D A T O P L U M B I L I M I N D O G U Ş U
Gökalp'e göre solidarizm, Türk huku !er her iki mülkiyet ilişkisini de gündem
kunun dogasında vardır. Bu nedenle tesa lerine almışlardır. Osmanlı Arazi Kanun
nü tçülük "milli bir m eslek", ulusal bir namesi'nde "tasarruf' ferdi ya da bireysel
öğretidir. Özellikle, geleneksel Osmanlı mülkiyeti, "rakabe" ise ictimai ya da top
toprak hukuku bunun somut kanıtıdır. lumsal mülkiyeti ifade eder.
Bireyciler salt bireysel ya da özel mülki Gökalp, tesanütçülerin uz]aşurıcı mül
yeti, toplumcular ise toplumsal ya da ka kiyet ilişkilerini salt topraga hasretmedik
mu mülkiyetini benimserken, tesanütçü- lerini, üretim aracı niteligi taşıyan diğer
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
"mülk"lere de yaydıklarını ileri sürer: Ör tasarruf bir tapu, yani "ictimai bir memu
neğin, ormanlar, sular, madenler, demir riyet" niteliğindedir. Birey üretim araçla
yolları, gemiler gibi fabrikalar da, toprak rını gereğince kullanmazsa, tıpkı toprakta
gibi bu iki mülkiyet ilişkisi ışığında ele olduğu gibi devlet müdahale etme gereği
alınmalıdır. duyar. Çünkü tüm üretim araçlarının "ra
Bir fabrika işletilmez, atıl bırakılsa bu kabesi" , gerçek sahipliği devlete aittir. Bi
fabrika üzerindeki özel mülkiyet "sakıt" reylerin bu üretim araçlarında ancak "ta
olur; kalkar. Türk hukukuna göre, ferdi sarruf' hakları bulunur. Bu nedenle dev-
O S M A N L l ' D A T O P L U M B I L I M I N D O G U Ş U
görüşünün yansımaları olarak kabul et Bununla birlikte bir hedef olarak Türk
mek mümkün. leşmek, m i l l i bir hars ı n oluşmas ı n ı ge
İdeolog olarak Gökalp'in temel ama rekli k ı lmaktaydı . Gökalp'in hars kavra
cı ise Türk m i l l iyetç i l iğinin bir doktrin mı açı kça Alman düşüncesindeki ktıltur
olarak oluşturu lması ve i l . Meşrutiyet kavra m ı n a denk düşmekteyd i . Geme
dönemi fikir kargaşa ları n ı n gideril me inshaft' ın temel unsuru olarak hars, za
siyd i . Bu hareketler arasında Batıcıl ık, yıf bir m i l leti güçlü kılan olguydu. Türk
İslam c ı l ı k -bazı İslamcı lar tarafı ndan da leşme aynı zamanda siyasi bir bütünlü
kabul edi len- Osmanlıcıl ı k, M i l l iyetçilik ğün oluşması anlamına gelmekteyd i .
ve sosyal b i r m u kaveleyi öngören ve Bu siyasi bütü n l ük, tersanelerinden
m i l l iyetçil ikleri reddeden l i bera l izm bu trenlerine kadar her şeyin Türk olduğu
l u n maktayd ı . Osma n l ı c ı l ığa ve l ibera ve "Boşoların" bulunmadığı bir ü lkeni n
l izme şiddetle karşı olan Gökalp, geriye oluştu r u l m a s ı a n l a m ı n a gelmekteyd i .
kalan üç fikir hareketi arasında bir sen Gökalp'in B i rinci Dünya Savaşı döne 31 7
tez oluşturdu. B i r benzeri daha önce - m indeki İ ittihat ve Terakki icraatın ı tü
Gökalp'in şahsen tan ıd ığı Azeri H üse müyle desteklediği ve Ermeni katliam
yinzade Ali tarafından sunulan bu sen ları n ı meşrulaştırd ığı b i l i nmekte. Ne var
tez, Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasır ki savaşın Turancı projeleri akim bırak
laşmak a d ı y l a 1 9 1 B ' d e yay ı m l a n d ı . ması, Göka l p' i n Türkleşmek hedefi n i
1 923 'te yayınlanan Türkçülüğün Esas yeniden değerlendirmesini zorun l u kıl
ları bu eserdeki bazı konuları derinleşti maktaydı . 1 923'te çizdiği yeni çerçeve
riyor ve özell ikle de İttihatcıların Turan de, T ü rk l eşmek i l k aşamada T ü rk iye
idea l i n i n B irinci D ünya Savaşı'nda uğ Türklerin i n bütünleşmesi anlamına gel
radığı hezimetten sonra Türk m i l l iyetçi mekteydi . İkinci aşama Oğuz Türkleri
l iğine yen i bir ist i ka met gösteriyordu . n i n -Türkiye, İran ve Azerbaycan Türk
Gökalp'in i lk şiarı, Türkleşmek, seman leri-, son aşama ise tüm Türklerin b i r
tik an lamda Türklüğün bir olgudan çok a raya gel mes i n i ö n gö r m e k t e y d i .
bir hedef olduğunu açıkça göstermek 1 923'te sunulan bu uzun erim l i prog
teydi . Fakat, Gökalp için ı rki bir temele ram, savaşa rağmen Göka l p' in fikirle
dayan mayan Türk l ü k şuuru, ayn ı za rinde temel b i r değ i ş i m i n o l m a d ığ ı n ı
manda tarih-ötesi bir niteliğe sahipti ve göstermekte. 7 Mart 1 9 1 1 'de yayım la
bu an lamda, m i l l i hüviyetin tek değiş dığı "Turan" ad l ı şi irinde Gökal p "Va
mez unsuru n u o l u şturma ktayd ı . Tarih tan ne Türkiye'dir Türkler'e ne Türkis
boyunca birçok kez din ve medeniyet tan . Vatan büyük ve m üebbet bir ü l ke
değiştirm i ş olan Türkler, Türk l ü kleri n i d i r : Tu ra n " d e m ekteyd i . Tu ra n , G ö
h e r zaman korumuş bulunmaktaydı lar. kalp'in -çocuksu yönleri ağır basan- şi-
Jet, gerek görürse, bireylere ait tasarruf kişi özgürlüğüyle toplumsal adaleti, özel
bedellerini ödeme koşuluyla, rakabesi mülkiyetle toplumsal mülkiyeti uzlaştır
kendisine ait olan toprak ve fabrikaları is mayı amaçlar. 1 1
timlak edebilir. Bu yolla tüm üretim araç Gökalp'in solidarizmi sosyal devlete yö
larını toplumsallaştırmak ( içtimaileşti nelik öğeler içerir. Liberal, ya da "jandar
mek) ya da"na-ehil ellerden alıp ehliyetli ma" devlet Gökalp için yetersizdir. Devlet
ellere vermek" mümkündür. Nitekim, so toplumsal hayata katılmalı, düzenleyici,
lidarizmden esinlenen gerçek halkçılık, yönlendirici işlevler üstlenmelidir. Bu ne-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
!eri Osmanlı aydın çevrelerinde görülme lu düzeni veri olarak alır. Toplumsal dü
ye başlar. Tekin Alp, ekonomik ve top zeni satsacak kökten dönüşümlerden ka
lumsal düşüncede sosyal demokrat gö çınır. Tekin Alp'e göre, solidarizm yürür-
rüşlere geniş yer veren bir l ttihatçıdır. 1 ükteki ve geçerli hukuki ve toplumsal
" içtimai siyaset" ilk kez Tekin Alp'in yazı örgütte "inkılab"a başvurmaya gerek gör
larıyla geniş yankı uyandırır. mez. Hukuki ve toplumsal düzen aynen
Gökalp'in "fazla temettü" adını verdiği devam etmeli, ancak, toplumsal düzenin
topluma ait paya Tekin Alp "tezayüd-i kı işleyişi aksadığı ya da düzende çarpıklık
yem" der. Artık değer, Tekin Alp için sos lar doğduğu zaman doğal akışa müdaha
yal siyaset gereğidir: "Ferdi mülkiyet" ya le etmelidir. Diğer bir deyişle, düzenin
nı sıra "cemiyet mülkiyeti"nin benimsen devamı ve korunması, liberalizmde oldu
mesi toplumdaki eşitsizliklerin giderilme ğu gibi herşeyin doğal akışına bırakılma
si için zorunludur. 1 3 sı, bireyin iktisadi faaliyetinin hiçbir sı
Solidaristler y a d a tesanütçüler, Tekin n ırlamaya tabi tutulmaması anlamına
320 Alp'e göre, sosyal siyaset yanlısıdırlar: Bi gelmez. Doğal akış, bireyin özgürlüğünü
reyciler (endividüalist) ya da liberaller, sağlasa da, zamanla toplumda yer alan
artık değer hasılatını bireysel mülkiyete, muhtelif "halk tabakaları" arasında çıkar
ferdi mülkiyete verirler. Oysa, sosyal siya çatışmalarına, derin uçurumlara neden
set yandaşları artık değere salt bireysel olur. Liberalizm bireyin gelişmesine or
mülkiyet açısından bakamazlar. Bireyin tam hazırlar, ancak talih ve tesadüfün et
elindeki servetin önemli bir kısmı toplu kisiyle toplumsal düzende Çarpıklıklar
ma aittir ve her ne surette olursa olsun doğar. işte bu aşamada devlet devreye gi
toplumun huzur ve refahını, toplumun rer: Devlet bireyin çıkarının değil, top
gelişmesini sağlamaya hasredilmelidir. Bu lum düzeninin koruyucusudur. Bu ne
nedenle solidaristler, bireysel mülkiyetle denle, toplumsal düzen çözülmeye başla
birlikte toplumsal mülkiyeti, c emiyet dığı anda devlet müdahale etmeli , top
mülkiyetini gündeme getirirler. Esasen, lumsal sınıf ve tabakalar arasında doğal
artık değer bireyden değil topl umdan gelişmeden kaynaklanan çarpıklıkları gi
kaynaklanır ve bu nedenle doğrudan doğ dermeli, toplumda düzeni, dengeyi, bü
ruya topluma ait olmalıdır. tünlüğü, türdeşliği olanaklar ölçüsünde
Türkiye'de solidarizmin tartışıldığı dö korumaya çalışmalıdır. 14
nemde kuzeyde, Çarlık Rusyası yıkılmış, Ancak, bu konuda ifrata kaçmamak ge
yerine toplumsal mülkiyet esası üzerine rekir. Solidarizmde devlet müdahalesinin
kurulu yeni bir düzen kurulmuştur. Os sınırı vardır. "Ferdi büsbü tün ortadan
manlı solidaristleri, sosyalizmle aralarında kaldıran, devleti ikame etmek is teyen
ki farkı vurgulamakta gecikmezler. Tekin sosyalizm, toplumu tekdüze bireylerden
Alp'e göre, sosyalistler "Ferdi mülkiyet"i oluşan bir organizmaya dönüştürmek is
tümüyle yadsımış, "cemiyet mülkiyeti"ni ter. Bu nedenle bireysel mülkiyeti, şahsi
benimsemişlerdir. Tekin Alp, bu tür tek tip yeti yok edip, her şeyi devlete irca eder,
mülkiyet ilişkisinin de başarı şansı olmadı toplumsal hayattaki doğal farkları gider
ğını ileri sürer: Rusya'da birtakım idealist meyi amaçlar.
ler bireysel mülkiyeti inkar ederek top Oysa toplum, kendine özgü hayat tarzı,
lumsal düzeni altüst etmişlerdir. Oysa ya farklı yetenek ve beklentileri olan sayısız
pılması gereken toplumsal düzeni çökert bireyden oluşur. Yeknesak, tekdüze bir
meksizin, bireysel mülkiyetin yanı sıra halk kitlesi toplum değildir. Solidarizm,
toplumsal mülkiyeti kabul etmektir. kişi özgürlüğü ile sosyal adaleti bağdaştı
Solidarizm evrimci bir öğretidir. Kuru- rarak bu sorunun üstesinden gelir.
O S M A N L l ' D A T O P L U M B I L I M I N o o G u ş u
Birinci Dünya Savaşı solidarizmin gere Böylece, solidarizm sosyalizme bir al
ğini bir kez daha kanı tlamıştır. Tekin ternatif olarak geliştirilirken, öte yandan
Alp'e göre, savaşın nedeni içtimai darvi kapi talizmin ve milliyetçiliğin doğurabi
nizmdir: Birçok ülkede toplumsal sömü leceği toplumsal sorunlara da çözüm geti
rü geniş boyutlar kazanmış, imparator receği ileri sürülür. Bu bağlamda solida
luklar çıkar kaygısıyla birbirleriyle kapış rizmin sosyal adaletçi yönü gündemdedir.
mışlar, gücü ellerine geçiren sınıflar em Tekin Alp'e göre, uygarlıkla kapitalizm
peryalist emeller p eşine düşmüşlerdir. uyum içersinde gelişirler: "Bir millet me-
Tüm bu gelişmeler dünyayı bir barut fıçı deniyet sahasında ne kadar yükselirse ka
sına dönüştürmüş, küçük bir kıvılcım bu p i talizm dahi o d erece kesb-i kuvvet
fıçıyı uçurmaya yetmiştir.1 5 eder." Milliyetçilik ise "muhtelif memle
Tekin Alp, b u tür savaşların solidarizm ketlerde tezahür ettiği şekilde kapitaliz-
le önlenebileceğini s avunur. İ nsanlar, min kuvvetini tezyid ve takviye etmekten
zümreler, muhitler, sınıflar, meslekler için başka bir şeye yaramamış"nr. Savaş diğer
genel çözüm çatışmaktan değil uzlaşmak ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de ser- 321
tan geçer. Bu kategorilerde yer alan farklı vet dağılımında büyük değişikliklere ne-
öğeler işbölümü gereği birbirleri için ge den olmuştur. Sermaye birikimi sonucu
reklidir. Uyum içersinde çalıştıkları vakit yüzlerce şirket ortaya çıkmıştır. Kısa bir
bir organizmanın bütünselliğini oluştu süre sonra diğer ülkelerde olduğu gibi
rurlar. Türkiye'de de büyük girişimler küçük
Tekin Alp'e göre Çarlık Rusyası'nı devi- üreticiliği ortadan kaldıracak, bir yanda
. ren Bolşevikler bu gerçeği görememişler "güzide, zengin, münevver ve mesut bir
dir. Sınıfları uzlaşnracaklarına sınıf çanş zümre-i kalile (azınlık zümre) " , öte yan-
masını körüklemişlerdir. Burjuvaziye sa da "proleter denilen ve her türlü mahru
vaş açacaklarına, mevcut düzeni çökerte miyetlere katlanmaya, her tülü eza ve ce-
ceklerine, solidarizmi uygulayıp muhtelif faya mahkum olan millein ekseriyet-i azi-
zümreler arasında işbölümü ilkelerince m esi (büyük çoğunluğu) " arasındaki
düzeni sağlasalar ve yalnız toplumdaki uçurum giderek açılacaktır. Bu nedenle,
çarpıklıklara neden olan "içtimai darvi milliyetçilikten, ulusal uyanıştan yalnız
nizm" i ortadan kaldırsalar, Bolşevikler, kapitalist denilen azınlık zümresi yarar-
yeryüzünde temelleri solidarizm üzerinde lanmış olacaktır.1 6
yükselen ideal yurdu, cite ideale'i yarat Tekin Alp, milliyetçilik bu şekilde geli
mayı başarabilirler. şirse karşısında sosyalizmi bulacağını
Ekim Devrimi ertesi, ittihatçılar Rus söyler. Sosyalizmin ifratçılığından kaçın
ya'daki Müslümanlarla yakından ilgilenir mak için, kapitalizmin olumsuz etkilerini
l er. Müslüman unsur arasında da toplum gidermek gerekmektedir. Türkiye'nin
sal sınıf farklılıkları oluşmuş tur. Rus geçmekte olduğu aşamaları daha önce ya
ya'daki "Türk şubeleri"ne seslenme gere şamış olan ileri Ban ülkeleri, uzun dene
ği duyan Ziya Gökalp, "Rusya'daki Türk yimler sonucu nasyonalizm ile sosyalizm
ler Ne Yapmalı ?" başlıklı yazısında, sos arasında, her iki akımın olumlu yanlarını
yalizmin etkin olduğu Rus aleminde bu içeren, olumsuz yönlerini dışlayan üçün
akımdan esinlenen Tiırklerin gereksiz ye cü bir toplumsal öğretide karar kılarlar.
re kardeş kanı döktüklerini, oysa Türk Adını tesanütçülük ya da solidarizm ko
şubelerinin bu tür aşırılıklardan kaçınma yarlar.
sı gerektiğini, sınıf mücadelesini bir ke Tekin Alp'e göre, Birinci Dünya Sava
nara bırakıp, tüm halkı hoşnut kılacak şı'nın solidarizm için çok müsait bir or
solidarizm öğretisini izlemelerini önerir. tam yarattığı kanısındadır. Savaşla birlik-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
kendine özgü toplumsal katmanları (icti ğun ender kullandığı bir s ö z c ü k tür.
mai tabaka) bulunur. llk aşama klan dev "Milletçilik" sözcüğünü tercih eder.
ri yada semiyye devridir. Onu kast devri "Milletçilik", "Milletçilik ve Beynelmilli
izler. Üçüncü aşama tarik devridir. Dere yetçilik", "Milliyetçilik ve Cemaatçılık"
beylik devri dördüncü aşamadır. Buna Yeni Mecmua'da konu ile ilgili yazılarının
Tanzimat öncesi Osmanlı toplumundaki başlıklarıdır.
ayanlar örnek olarak gösterilir. 18 Milletçilik, Gökalp için, ulus-devlet
Halkçılığın gündeme geldiği dönem, (nation-state, etat-nation) diye bilinen
derebeyliği izleyen sınıf devridir. Osmanlı devlet modelini açıklayıcı bir kavramdır.
tarihinde Tanzimat bu aşamayı simgeler. Dar anlamda milliyetçiliğin siyasal boyut
Tanzimat "raiyyeliği ve zımmiliği" kaldı larını zorlar. Milliyetçiliğin bağrında ye
rır. Ayanların "asalet" ve "hürriyet"ini; ül şerdiği maddi ortamı açıklar.
ke yönetimine katılma hakkını "aşağıdaki Gökalp'te, düşünce akımı olarak Türk
diğer tabakalara" da tanır. Diğer bir deyiş milliyetçiliği Türkçülük olarak ifade edi-
le "siyasi" anlamda liberal hak ve özgür lir. Ya da daha soyut bir düzeyde ele alın- 323
lükler Osmanlı reayasına "vatandaşlık" <lığında "milliyet mefkuresi" olarak karşı-
yolunu açar. "Avam" adı verilen kitle mıza çıkar.
"iiyanlık"la eşit olunca "halk" adını alır. Türkçülük, Gökalp'in düşünce siste
Gökalp'e göre, Tanzimat ve Meşrutiyet minde bugünkü anladığımız milliyetçilik
siyasal hukuk açısından eşitliği amaçlaya ten çok daha kapsamlı bir fikir hareketi
rak Türkiye'ye siyasi halkçılık ya da siyasi dir. Siyasal boyutu ö tesinde toplumsal
demokrasiyi getirmiştir. "Halkçılık" baş boyutu da olan bir düşünce yumağıdır.
lıklı yazıda siyasi halkçılık deyimi yanına Gökalp'e göre, il. Meşrutiyet'le birlikte
parantez açılmış ve Fransızca "democra bir "siyasi inkıliib" gerçekleşmiştir. Siya
tie politique" yazılmıştır. Halkçılık, bir sal devrim için "hürriyet, musavat, uhuv
anlamda, Gökalp için Batı'daki demokrasi vet" türü meşrutiyetin ruhunu simgele
sözcüğünün Türkçesidir. Nitekim yazıda yen "kuvvet fikir"lerin yayılması yeterli!•
birkaç satır aşağıda içtimai halkçılığın ya dir. "Kuvvet fikir" Gökalp'in Alfred Fo
nına "democratie sociale" açıklaması ko uillee'den esinlendiği bir kavramdır.
nur. Ancak, şurasını hemen hatırlatmak lnkıliibın ikinci aşaması "ictimai inkı
gerekir. Gerek Meşrutiyet gerekse Tek liib" dır ve 1 9 1 0'lu yılların başında Gö
Parti dönemlerinde demokrasi ve sosyal kalp, Osmanlı için bir toplumsal devrim
demokrasi kavramları bugünkü anlamla öngörmektedir.
rından çok daha farklı boyutlar içerirler. "lctimai i nkıliib "da bu kez "kuvvet
Meşrutiyet toplumbiliminin anahtar his"lerin gelişmesi ve yükselmesi gerekir.
sözcüğü halktır. Halk sözcüğünün top "Kuvvet his" yine Alfred Fouillee'nin söz
lumsal boyutu "cemiyet"i gerektirir. Ce lüğünden kaynaklanır.
miyet ise "içtimaiyyatı". Gökalp, "Fert Gökalp, toplumsal devrimi şu şekilde
yok Cemiyet var" özdeyişiyle toplumun tanımlar: Eski hayatı beğenmeyerek, yeni
ve toplumbilimin önemini vurgular. bir hayat yaratmak. Yeni hayatla, "yeni ik
tisat" , "yeni aile", "yeni estetik" , "yeni
"MiLLET" VE "MlLLIYETÇILIK"
felsefe", "yeni ahlak", "yeni hukuk", "ye
ni siyaset" amaçlanmaktadır. Eski hayat
Türkiye'de milliyetçiliğin birçok farklı tüm bu alanlarda yeni bir yaşam tarzı ya
esin kaynağı varsa da sosyolojik açıdan ratmakla sona erer ve "yeni hayat" Os
ilk akla gelen isim Ziya Gökalp'tir. manlı için kurtuluş yoludur.
Ancak " milliyetçilik" l ttihatçı ideolo- Gökalp'e göre yeni hayat, milli bir ya-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
da toplumsal halkçılık egemen olacaktır. mektir. imparatorlukta bir dil, bir din, bir
Toplumda "semiyye, kast, tarik, ocak, sı örf hakim olduğu için, imparatorluğu
nıf' gibi birtakım "inhisarcı", ayırımcı oluşturan milletlerden yalnız biri kültürel
zümre ve tabakalar bulunmayacaktır. bağımsızlığa sahiptir. Diğerleri bundan
G örüldüğü gibi, Gökalp Türkçülüğü mahrumdur.
nün temel dayanak noktalarından biri Milletl erin uluslararası hukukta eşit
halkçılıktır. haklara sahip olabilmeleri , imparatorluk
Halkçılık toplumun bireylerini bir di ların çözülmesine ve milletlerin kendi
ğerine bağlayan meslek zümrelerinin sınıf başlarına buyruk devlet olmalarına bağlı
ayırımı yerine geçirilmesini önerir. Top dır. Halkçılık "sınıf yok, meslek var" düs
lum bir organizmaya benzetilir. Meslek turuna karşı milletçiliğin düsturu "impa
zümreleri bu organizmanın hayati görev ratorluklar yok, milli devletler var" ola
ler üstlenmiş organlarını oluştururlar. caktır.
Toplum geliştikçe, iş bölümü ve uzman Diğer bir deyişle, ulusal bağımsızlık
326 laşma derinleşir. Meslek örgütleri giderek Gökalp milliyetçiliğinin temel dayanak
daha sıkı bir dayanışmaya girerler. Toplum noktalarından birini oluşturur.
düzenli, dengeli bir yapıya kavuşur. Gökalp'in üç deyişi; "Fert yok Cemiyet
Türkçülüğün diğer boyutu, Gökalp'e var" , "Sınıf yok Meslek var", ve "impara
göre milletçiliktir. Milletçilik her milletin torluk yok, Milli Devletler var" Meşruti
kendi başına bir devlet olmasını gerekti yet toplumbiliminin Cumhuriyet Türki
rir. imparatorlukların varlığı milletlerin yesi'ne mirasıdır. Toplumbilim, Tek-Parti
uluslararası hukuk açısından eşit olma döneminde de karşılaşılan sorunlara çö
dıklarını gösterir. imparatorluk birçok züm önererek CHP çevrelerinin gözde bi
milletin tek yönetim altında yaşaması de- lim dalı olacaktır. O
D İ PNOTLAR
Hakkı Behiç, "Hikmet-i ictimaiyyeye dair: Cemi 1327, cilt 1, s. 59. Kitap solidarizmi ayrıntılı bir
yet-i beşeriyye nasıl muhafaza-i hayat eder?, biçimde anlatmaktadır. Bak: s. 59-62.
Musawer Muhit, cilt 1, nümero 1 2, 10 Kanun-ı 8 E. Bougle, /lm-i lctimai Nedir?, mütercimi: Mus
sani 1 324, s. 1 88- 1 90 tafa Suphi, Dersaadet; Mürettibin-i Osmaniyye
2 Ahmet Şuayb, Mehmet Cavit ve Rıza Tevfik, Matbaası, 1 328
"Mukaddime ve Program," Ulum-ı lktisadiyye 9 Emile Durkheim, lctimai Taksim-i Amel, ter: A.
ve lctimaiyye Mecmuası, cilt 1 , 1 5 Kanun-ı ev Mithat, lstanbul, Matbaa-i Amire, 1339.
vel 1324, s. 9.
1 0 Theodore Zeldin, France 1 848- 1 945: Politics
3 Ziya Gökalp, /lm-i lctima' Dersleri, naşiri: Darül and Anger, Oxford Un iversity Press, 1 979, s.
fünun-ı Osmani Edebiyat Şubesi'nden Hamid 276-3 1 8; Leon Bourg eois, Solida rite, P a ris,
Sadi, Dersaadet, 1329. 1897; J. E. S. Hayward, "The Offical Social Phi
4 Zafer Toprak, "Türk Bilgi Derne!:'Ji ( 1 9 1 4) ve Bil losophy of the French Third Republic: Leon Bo
gi Mecmuası", Osmanlı ilmi ve Mesleki Cemi urgeois and Solidarizm", lnternational Review
yetleri, yay: Ekmeleddin lhsano!:'Jlu, lsta nbul, of Social History, cilt. 6, 1 969, s. 1 9-48; Steven
1 987, s. 247-254. Lukes, Emile Durkheim, Penguin Books, 1 975,
5 M. Zekeriya, "Fert ve Cemiyet", Bilgi Mecmu s. 350-345.
ası, yıl I, sayı 6, Nisan 1 330, s. 586-610. 1 1 Ziya Gökalp, " Rusya'daki Türkler ne yapmalı?",
6 Necmettin S a d ı k, " E m i l e Durkhe i m " , Yeni Yeni Mecmua, sayı 38, 4 Nisan 1 9 1 8, s. 234.
Mecmua, sene 1, sayı 26, 3 Kanun-ı sani 1 9 1 7, s. 12 Ziya Gökalp, " lctimai mezhepler ve ictimaiy
509-512. yat", Yeni Mecmua, sayı 26, 3 Kanun-ı sani
7 Charles Gide, //m-i iktisat Dersleri, çev: Hasan 1 9 1 8, s. 503.
Hamid, Hasan Tahsin, Mustafa Zühdü, lstanbul, 13 Tekin Alp, "Tesanütçülük -7- Harp zenginleri
O S M A N L I D A T O P L U M B I L I M I N o o G u ş u
meselesi", Yeni Mecmua, sayı 42, 2 Mayıs 1 9 1 8, manlandırma girişimleri dönemin koşulları ışı-
s. 3 1 3 . 1'Jında sürekli de1'Jişime u!'ıram ıştır. Ancak, bu
1 4 Tekin Alp, "Tesanütçü lük: lctimai siyaset -3-", farklılıklar düşünce sisteminin bütünsellikten
Yeni Mecmua, sayı 30, 31 Kanun-ı sani 1 9 1 8, s. yoksun oluşu a n l a m ı n a gelmez. G ö k a l p ' i n
62. top lumbilim anlayışında toplumların tarihsel
süreçte geçirdikleri aşamalara birkaç örnek sı
1 5 Tekin Alp, "Tesanütçülük -5- Yeni istikamet", ralaya lım:
Yeni Mecmua, sayı 37, 28 Mart 1 9 1 8, s. 205.
a) içtimai tabakalar itibariyle cemiyetin geçirdi
16 Tekin Alp, "Tesanütçülük - Solidarizm", Yeni !'ıi merhaleler: Semiyye devri, kast devri, tarik
Mecmua, sayı 26, 3 Kanun-ı sani 1 9 1 8, s. 5 1 8. devri, derebeylik devri, sınıf devri, meslek devri.
1 7 Ziya Gökalp, "Halkçılık", Yeni Mecmua, sayı b) Hayat-ı i ktisadiyye tarihinde muhtelif devre
32, 1 4 Şubat 1 9 1 8, s. 1 02-1 04. Aradan bunca yıl ler: Kölelik devresi, servaj devresi, proletarya
geçmesine, ve birçok kez Gökalp külliyatı ya devresi, kooperatif devresi.
yınlama girişiminde bulunulmasına karşın, Gö
kalp'in bu yazısı bugüne de1'Jin yeni harflerle c) iktisadi hayatın başlıca enmuzecleri: Aile ikti
yayı mlanmam ıştır. sadı, şehir iktisadı, milli iktisat.
Ölümünün 50. yıldönümü nedeniyle Kültür d) Cemiyetlerin teşkil ettikleri siyasi zümreler:
8akan l ı 1'J ı ' n ı n yay ı m l a d ı 1'J ı ve Gökalp'in tüm Aşiret, devlet. Devlet şekileri: Kavmi devlet, im
eserlerini kapsamayı amaçlayan Gökalp Külli paratorluk, milli devlet.
yatı, yazarın yazılarının büyük ço1'J unlu1'Junu 19 Ziya Gökalp, "Milletçilik ve 8eynelmilliyetçilik", 32 7
yeni harflere kazandırırken Yeni Mecmua'da Yeni Mecmua, cilt 2, sayı 35, 14 Mart 1 9 1 8, s.
yer alan "ictimai mezhepler velctimaiyyat", 1 62-164.
"Turan Nedir'', " Halkçılık", "Mil letçilik ve Ce 20 Ziya Gökalp, "Milletçilik", Yeni Mecmua, cilt 2,
maatçılık", " Rusya'daki Türkler Ne Yapma l ı " sayı 35, 2 1 -28 Şubat 1 9 1 8, s. 1 22-1 23.
başta o l m a k ü z e r e b i r ç o k d ü zya z ı s ı n a yer
vermemiştir. Daha do1'Jrusu on sekiz sene 2 1 Ziya Gökalp, "lctimaiyyat - lctimai nev'iler", /s
geçmesine karşın makaleler d izisinin altıncı /am Mecmuası, s a y ı 20, 1 5 K a n u n- ı s a n i
kitabı bir türlü yayımlanamam ıştır. Oysa bu 1 33011 9 1 5, s . 51 7-523.
yazılar, Gökalp'in düşünce sisteminin evrimi 22 Ziya Gökalp, "Türklerde milli i ktisat devreleri",
ni izlemekte ve Cumhuriyet'e etkilerini gör lktisadiyyat Mecmuası, sayı 44-48, 8 Mart 1 333,
mekte araştırmacılara önemli açılımlar sa1'Jla s. 4; " B i r kavmin tetkikinde takip o lunacak
yacaktır. usul", Milli Tetebbu/ar Mecmuası, sayı 2, Ma
18 Gökalp'in toplumsal aşamalandırma ve kat- yıs-Haziran 1331, s. 193-205.
Ziya Göka/p'in korpora tifçilik,
Millet-Milliyetçilik ve Çağdaş Medeniyet
Kavram/an Üzerine Bazı Düşünceler
K E M A L H . K A R PA T
Ziya Gökalp' in Türk düşünce tarihinde rına neden bu kadar önem verdiğini anla
çok önem li bir yeri olduğu kesin bir ger mak için konuyu biraz daha derinleştir
çektir. İttihat ve Terakki devrinde temel mek gerekir. Gökalp'in düşüncesinin te
yaz ı larını yayı nlayan ve siyasi faal iyette melinde modern sosyoloj inin kurucula
bulunan Gökalp'in ana etkisi 1 923-1 950 rından biri olan Emile Durkhei m ' ı n
yıl ları nda gerçekleşme imka n ı n ı bulmuş (1 858-1 9 1 7) fikirleri vard ı r. Durkheim'a
328 tur. Onun düşüncelerinin temel i nde ya göre toplumların ortak fikirleri ve vicdanı
tan ana f i k i r korporat i z m d i r . 1 Tar i hte vard ı r ve bunlar ahlakın hatta dinin kay
korporasyon lar, ilk kez ekonomik ve ti naklarıdır. İşte bu ortak toplumsal fikir ve
cari amaçları gerçekleştirmek için kurul vicdan (vicdan konusunu Gökalp özel
muş, bel irli amaçları olan (mesleki) ör olara k vurgu lamıştır), toplum içinde da
gütlerdir. Korporatizmde, küçük korpo yanışma, güven ve ortak değerler yarat
rasyonların tek bir birim içinde toplan maktadır. Toplumu fizik ilminin metodla
maları, başında devletin olduğu bir ana rına göre i ncelemek yolunu tutan Durk
korporatif s istem oluşturur. Devlet bu şe heim metod i l hamını pozitivist (maddi
kilde hem korporatif yapıyı yaratır hem yatçı) Auguste Comte'tan almakla bera
de onunla kaynaşarak küçük birimlerin ber onun maddiyatç ı l ığına karşı çıkarak
korporatif-devlet suretinde tek bir birim top l u m ların d i ni, psikoloj i k ve kültürel
olarak ortaya çıkması nı sağlar. Korpora yönleri bulunduğunu ve maddi olmayan
tizmi bir devlet felsefesi olarak kabul le kurallarla da yönetildiğini çeşitli kitapla
nen ve bir dereceye kadar gerçekleştiren rında savunmuştur. Durkheim, endüstri
ü l ke İta lya olmuştur. İtalyan korporatif leşmenin ve sınıf çekişmelerinin toplum
devletin i n 1 9 29'da yani Ziya Gökalp' i n sal ortak vicdan ve değerleri yok ederek
ö l ü m ü nden beş y ı l sonra gerçekleştiği anomi yani ruhi psikolojik sarsıntılar ya
göz önünde tutulursa Gökalp'in italya'yı rattığını ileri sürmüştür. Bu tehlike karşı
model aldığı söylenemez. sında, korporasyonların bir dereceye ka
Buna rağmen Gökalp'in korporatif gö dar toplumun ortak vicdan ve değerlerini
rüşleri n i n kaynağı yine Avrupa'dır. 1 9 . koruyaca ğ ı n a i na n m a ktad ı r. Ziya Gö
yüzyı l ı n sonlarına doğru Batı Avrupa'da kalp' i ilgilendiren ana konu anomi idi,
işçi sendi kalarının çok güçlenmeleri ve çünkü o d a buna benzer b i r durumun
siyasileşmeleri sınıf kavgalarını h ızlandır mensubu bulunduğu Osma n l ı ve Türk
mış ve ü l ke birliğinin dağılma korkusunu M ü s l ü m a n topl u m u nd a o l uşmasından
ortaya çıkarmıştı. i leri sürülen ilk korpo korkuyord u . A s l ı nda Göka l p ' i n ken d i
ratif düşünceler çeşitli işkollarının ve üre toplumunun karşı karşıya bulunduğunu
timin örgütlenmesi ile ilgili, demokratik sezd iği durum anomi değil yabancılaşma
n itel i kte düşü ncelerd i . Z iya Göka l p ' i n i d i . Osmanlı Devleti'nde endüstrileşme
korporasyonlarla ilgili tartışmaları yakın ve sınıflaşma daha başlangıçta olduğuna
dan izlediği b i l i nm ekted i r. Fa kat Gö göre burada ekonomik köken l i bir ano
kalp'in ekonomik konulara fazla eğilme miden bahsetmeye i m ka n yoktur. Gö
diği düşünülürse, korporasyon tartışmala- kalp' in korktuğu, Batı'nın ekonom ik ve
..
Z I Y A G Ö K A L P ' I N B A Z I K A V R A M L A R Ü Z E R i N E D Ü Ş Ü N C E L E R i
siyasi etkisi altında kalan gelişmemiş ül ratik deva m l ı l ı k ile devlet sürekliliğinin
kelerin (yani Batı Avrupa ve Amerika'nın eşit olduğu görülür. İttihat ve Terakki'nin
d ı ş ı nda ka lan ü l kelerin) hemen hemen ve Cumhuriyet yöneticilerinin Osm a n l ı
topunun geçirdiği bir evre ola n, kendi askeri v e sivil bürokratlarından oluşması
kültürüne yabancılaşmadır. Yabancılaş da bunu doğrular. Bürokrasinin gerçekleş
man ın bir sonucu ferdileşme, yani kişisel t i rd iğ i evr i m lerle devlet yap ı s ı n d a ve
çıkar ve görüşleri toplumsal çıkar ve gö fonksiyon l ar ı nda hatta rej i m i nde köklü
rüşlerden üstün tutmaktır. Sonuç olarak değişiklikler meydana gelmişse de bunlar
d iyeb i l iriz ki Gökalp korporatizmi b i r devletin deva m l ı lığını engel lememiştir.
devlet örgütlenmesinden z iyade ortak Gökalp Türkçülüğün İslamın ve Osmanlı
toplumsal vicdanı ve değerleri koruyacak Devleti'nin gerçek dayanağı olduğunu4
bir savunma aracı olarak görmüştür. Kor anlatırken devleti aynı idare altında yaşa
poratif devletten ancak birkaç yazısında yanların oluşturduğunu da dile getirmiştir.
-o da çok sathi olarak- söz eder. Devlet, beli rl i bir grubun hükmettiği top
D urkhe i m ' ı n fikirleri n i yansıtan Gö rağa ve nüfusa sahip olmasıdır. Öte yan 329
kalp'e göre 'bir sosyal grup birbirine aile, dan Gökalp devletlerin etnik, sultani (im
köy cemaati, s ı nıf, korporasyon, devlet paratorluk) ve milli olarak üçe ayrıldığına
veya millet gibi dayanışma bağları ile ke işaret etmiştir. Emevi Devleti'nin kavim
netlenmiş fertlerin bütünüdür. Sosyal ör esasına dayandığı için etnik bir devlet ol
güt, dini inançlar, adetler, hukuk ve ahlak duğuna, Abbasilerin sultani ve sonra ü m
kura l la r ı , ekonom i k metod l a r vs. ' n i n met devleti şekline dönüştüğüne işaret et
meydana getirdiği, toplumun kendil iğin tikten sonra Gökalp Osmanlı Devleti'nin
den serbestçe kabu l ettiği veya kabu le ancak 1 83 9 G ül hane H attı'ndan sonra
zorlandığı bir düşünce ve aksiyon şekli yani zımmi veya gayrimüslimlerin Müslü
dir.2 Gökalp'e göre bazı kültür korporas manlarla eşit hale gelmesinden sonra İm
yonları ana kentte bir i htisas merkezine paratorluk şek l i n i a l d ı ğ ı n ı idd ia eder.5
bağlanabilir. Kültür-mi let tipi olan bu çe 1 9 1 6'da İslam Mecmuası'nda İttihat ve
şit mil let 'korporatif temeli olan bir millet' Terakki Kongresi münasebeti ile yazdığı
olarak adlandırılabilir.3 bir yazıda devlet ve din arasındaki ilişki
G öka lp'in korporasyon fikrini devlet leri incelerken Tanzimatçı ların devletin İs
örgütü olara k değil m i l l i dayanışmanın bir lami karakterini yok ettiklerini, halifelikle
aracı olarak anladığı görülüyor. Başka bir devleti aynı gördüklerini ve özel bazı ku
deyişle Ziya Gökalp korporasyonu eko ruluşların devlet içinde devlet olmak iste
nomik bir örgüt değil bir kültür korporas d iklerini i leri sürmüştür.6 Gökalp b izce
yonu yani millet olarak görmüştür. Kültür hatalı olarak devletin 'başlı başına bir güç
korporasyonunu bir m i l l i korporasyona olmadığını' iddia etmiştir. Ona göre dev
yani millete dönüştürmek ise devlete dü let gücünü m i lletten ve ümmetten almak
şen bir görevd ir. Gökalp devletin yapısı, tadır. "Yalnız iki şey mukaddestir; m i l let
tarihi işlevi ile ilgili fazla yorum yapma ve ümmet ve onların iki mukaddes simge
m ıştı r. Çünkü o, devleti mevcut ve de si (sembolleri), ümmetin vatanı ve m i l le
vam l ı bir varl ık olarak görmüştür. Gerçek tin vatanıdır."7
ten de Tanzimat'tan Cumhuriyet'e kadar Gökalp'e göre devlet daha yüksek bir
devlet ile ilgi l i tüm reformların mevcut varlığın yani milletin -kültürel korporas
devlet çerçevesi içinde bizzat devleti yö yonun- amaçlarını yerine getirmekle gö
netenler tarafı ndan oluşturulmuş olması, revlidir. Mil letin ana amacı çağdaş mede
bu devamlı l ı k fikrini işaret eder. Devletin niyet seviyesi ne çıkmaktır ki bu vazife
esasının otorite olduğu ve bu otoriteyi bü devlete verilmiştir. Esasen Türkçülüğün
rokrasi nin yürüttüğü düşünülürse bürok- Esasları kitabının ikinci bölümünü oluştu-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B IJ R I K I M I
dem siyasi topluluğa mal edi lmiştir. Bu doğumu, Osmanlı-Türk toplumunun sos
topluluğun kültürü İslamdan kaynaklan yal yapı değişmeleri, kültürünün ve kimli
dığı kadar Osmanlı siyasi kü ltüründen ve ğinin yeniden oluşumu olgularını bu sos
onun tarihinden yani ortak yaşanmış ger �·al yapının tarihi tecrübesi çerçevesinde
çek bir hayattan oluşmakta idi. Bu değiş i n celemek yeri ne Durkheim, Sorel ve
melerin Gökalp'i o kadar korkutan ano başka Fransız sosyolog ve düşünürlerinin
m iyi ve yabancılaşmayı doğurması tabi teori l erine uyarlayarak yoru m l a m ı şt ı r.
idir. Fakat bunlar modern hayatın ve ko Gökalp, kendine has hukuki, siyasi, este
şul ların yarattığı, yeni bir toplumun orta ti k yönleri, maddi ve manevi kültürü olan
ya çıkışına ait doğum sancılarıdır. bir medeniyet olduğunu bir yana attığı
Gökalp tari h i n değersiz, ölüme mah Osmanlı'yı, dili ve kültürüyle toplumdan
kum bir ilim kolu olduğunu iddia ederken ve halktan ayrı, kozmopolit ve ümmetçi
Osmanlı tarihine de tamamiyle subjektif bir idareci grup, bir üst sosyal grup olarak
ve ideoloj ik bir açıdan bakarak, bugünkü görmü ştür. Ta rihi bir siyasi dönüşümü
332 Türk toplumunun ve siyasi yapısının Os görmüş, ancak modern Türk u l usunun
manlı devrinde hazırlandığın ı görmemiş, çöken Osmanlı Devleti'ni oluşturan par
görmek istememiştir. Teorilerine konsant çalardan biri değil bizzat onun devam ı
re oluken, yaşadığı toplumda olan bazı olduğunu görmesini sağlayacak olguları
gel işmeleri de yakalayamamıştır. Bunun gözardı etmiştir.
için de eserleri, gerçek manada sosyolojik Modern Türk u l usunun 1 9 . yüzyılda,
bir okulun kurulmasına (izinden yürüyen Osman l ı Devleti'nin kuru luş temel i nde
ciddi i l i m adamlarına rağmen) dayanak yatan Rumeli ve Anadolu'da nası l oluştu
olamamıştır. Gerçek manada bir "Gökalp ğunu, eski dil, kültüre ve dine nası l yeni
sosyolojisi" yoktur. F ikirleri bir geçit dö 'milli' şekil ler vererek çağdaşlaştığını baş
nemi olan 1 908-1 9 1 5 yılları için idareci ka çalışmalarımızda uzun uzadıya ince
lere ve elitlere ışık tutmuştur. Bununla be lediğimiz için burada fazla söz etmeyece
raber, fikirlerinin değerl i yönleri olarak sa ğiz.14 Modern sosyoloj i, antropoloj i ve
yabileceğimiz, dinin medeniyet ve devlet kü ltür teori lerini yakından i n celeyerek
i le i l işkileri, İslamın Türk toplumundaki bunların kavramlarını göz önünde tutmak
yeri vs. üzerine görüşleri gözden uzak tu gerekir, ancak bu kavramlar Türk toplu
tulmuştur. Açıkça anti-sosyal ist olan Ziya munun değişmelerinin üzerine kılıf gibi
Gökalp'in sosyolojisi Türkiye'de mill iyet geçirilmemelidir.15
çilik ideolojisinin temel i olmuştur. Bu ide Gökalp'in Türk siyasi düşüncesine yap
olojinin dinamik yönünü oluşturan mef tığı hizmeti birkaç nokta etrafında topla
kure (ideal-mythl kavramı, bu eği limdeki m a k m ü m k ü nd ü r. O, sosya l ve siyasi
s i yasi a k ı m la ra ve kuru l u ş l a ra hareket olayların köken lerinin toplumda bulun
ufukları açmıştır. duğunu ilk kez anlamış ve a n l atmıştı r.
İleri sürdüğümüz bu eleştirel düşünce Sosyal olayları (bu arada dini de) akılcı
lerin, bu yazının başında söylediklerimiz bir yöntemle inceleyerek siyasi örgütlerin
le, yani Ziya Gökalp'in Türk düşünce ta sosya l köken leri bul unduğunu ortaya
rihinde çok öneml i hatta devam lı bir yeri koymuştur. Türk düşüncesine sosyal-siya
olduğu fikri i le çel işki l i görünüyorsa da sal relativizmi (nisblliği) getirmiş yani her
aslında çelişki yoktur. Görüşümüze göre sosyal olayın dinamik ve değişken oldu
Gökalp 1 9 . yüzyı lın sonunda modern an ğunu göstermiştir. İnsan iradesinin ve kül
l amda siyasi n itel ikli bir Türk u l usunun türün top l umsal değişmede önem l i rol
ortaya çıktığ ı n ı a n l a m ı ş ve ömrünü bu oynad ığını anlatmış, şahsiyetin önem ini
m i l let oluşumunu i ncelemeye vermiştir. belirtmiştir.16
Ancak Gökalp, modern Türk m i l leti n in Gökalp modernleşme yani uygarlaşma
Z I Y A G Ö K A L P ' i N B A Z I KAV R A M L A R :Ü Z E R i N E D Ü Ş Ü N C E L E R i
D İ P N OTLAR
Taha Parla, The Social and Political Tho kılarında terimler değiştirilmiştir. Örnek; İs
ught of Ziya Gökalp 1 876- 1 924 (leiden: lam beynelmilelcilik terimi 'ümmet'e çev
1 985) s. 7-8. rilmiştir ki birincisi daha doğrudur. Müslü
manlar bir 'ümmet' mefkuresini (idealini)
2 N iyazi Berkes, Turkish Nationalism and
gözetlemekle beraber bir çok farklı kavim
Wesıern Civilization (New York: 1 958) s.
ve mil lettlerden ol uşmakta idi ler.
1 1 7.
5 a.g.e., s. 1 30.
Gökalp'in artık basıl mayan ve Onun ana
yapıtı olan Türkçülüğün Esasları (1 923) ki 6 İslam Mecmuası cilt iV. no: 48 1 9 1 6 -Bu ya
tabında yer almayan bir çok yazıyı kapsa zı Gökalp'in imzasını taşımamakla beraber
yan Berkes'in çalışması değerini korumak onun olduğu kabul edilmektedir. Yazı değiş
tadır. M i l l i Eğitim Bakanlığı Türk Klasikleri tirilerek yayınlanmıştır. - Kazım Nami Duru,
serisi adı altında rahmetli Prof. Mehmet Ziya Gökalp (İstanbul: 1 91 9) s. 60-65.
Kaplan tarafından yayınlanan Türkçülüğün 7 Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak
Esasa/arı (İstan b u l : 1 990) kitaında Gö Berkes, s. 78.
kalp'in bir çok eski yazılarından söz edil
8 Türkçülüğün Esasları (Kaplan baskısı) s .
memektedir.
1 1 3-252.
3 Berkes, a.g.e., s. 1 2 1 . 9 Bu yazı için bkz. 'Üç Cereyan' Türk Yurdu
4 a. g. e. , s. 74 (Bu düşünceler Türkleşmek, İs 111, no: 35 sonra kitap başlığı olarak kulla
lamlaşmak, Muasırlaşmak kitabının 1 9 1 8 nılmıştır. Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasır
tarihinde k i baskısında vardır. Sonraki bas- laşmak (İstanbul: 1 9 1 8).
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B i R i K i M i
-
Osmanlı Müslümanlarında
Feminizm
N I C O L E A . N . M . VA N 0 5
• slamiyette Fem i n i zm yahut A l em-i Öte yandan diğer grup olan "ailesel fe
tap etme ve dolayısıyla umumi yerlere gi guluyorlardı. Nitekim bu kavramlara da
riş hakkı sağladığı gibi, eğitime önem ve yanarak bazı 'feminist' olarak nitelendire
rip özel kız okulları açtırdılar. Ayrıca bu bilecek isteklerde bulunmaktan da çekin
hareket çerçevesinde kadınlara dernek mediler. Bu isteklerden en önemlisi eği
kurma ve yönetme tecrübesi kazandıran tim hakkıydı.
önce dini amaçlı, ardından ise hayırse Kadının aile içindeki yerine ayrı bir
ver kadın dernekleri kuruldu . (Banks , önem verilmişse de, kadınlar özellikle
1 986: 7-47) 1 908'den sonra kendilerine aile dışında
Ailesel feminizm, erkek ile kadın ara da bir rol biç tiler. 11. Meşrutiyet döne
sında temel bir fark olduğunu ve kadının minde kadınlar hem birey olarak hem
ailedeki yerini savunduğu için, birkaç yıl d ernek ku rarak Osmanlı Devleti'nin
öncesine kadar, çoğu Batılı, radikal femi ekonomik ve askeri alanda güçlendirilip
nizm savunucusu feminist kuramcılar ta yükseltilmesinde katkıda bulunabilecek
rafından feminizm olarak kabul edilmi leri görüşündeydiler ve bu mücadelede
336 yordu. Bu düşünceye göre onlardan fark yerlerini almak istediklerini açıkça ifade
lı bir yerde, farklı bir zamanda yaşayan ettiler. Bu istekler doğrultusunda kuru
kadınların erkeklerle eşit hakları isteme lan dernekler ve yapılan faaliyetler Os
den kendilerine daha iyi bir durum ya manlı kadınlarına - dinsel canlanış ha
ratmak mücadelesi feminizm olarak nite reketinin çerçevesindeki kurulan der
lendirilmiyordu. Bu Avrupa ya da Batı neklerin yaptığı gibi - geleneksel cinsi
merkezci tutum 1970'lerde şiddetle eleş yet düzeninin dışında olan bazı tecrübe
tirildi ve neticede feminizm tanımı tekrar ler kazandırdılar. Nitekim bu faaliyetler,
gözden geçirilip düzenlendi. Ardından ilk amaçları feminist değil milliyetçi ol
bu tip kadın hareketleri de feminizm ile duğu halde, yine de kadınların toplum
ilgili araştırma yapanların ilgisini çekme içindeki yerinin değişmesine yardımcı
ye başladı ve araştırmalara dahil edildi. olmuştur.
Mısır'daki feminizmi araştıran Badran
"kadınlara cinsiyetlerinden dolayı yapı OSMANLI'DA "FEMINlZM"
lan sınırlamanın farkına varıp da, bu sı
nırlamaları yok etme ve kadınlar için ye Osmanlıda ilk feminist sayılabilen faali
ni roller ile yeni erkek-kadın ilişkilerini yetlerden biri "üç kadın" imzah ve Terah
kapsayan adil bir cinsiyet düzeni geliştir ki (llerleme) gazetesinde çıkan bir mek
me gayretinde bulunmanın" feminizmin tup sayılabilir. Yazarlar bu mektupta yeni
dahilinde olduğunu kabul ediyor. (Bad başlatılan Boğaz vapur seferlerini övüp,
ran, 1995: 1 9-20) Bu tanımlamadan yola vapurlarda kadınlara ayrılan yerlerden şi
çıkarak, Osmanlı Devleti'nin son yarım kayetçi oluyorlardı. Erkeklerle gibi aynı
yüzyılında Müslüman toplumda gelişen ücreti ödeyip, onlar gibi kapalı ya da ha
kadın hareketini de feminist bir hareket vadar bir yerde oturma seçeneğine sahip
olarak niteleyebiliriz. olamamaktan şikayetçiydiler. Bu mektu
Bu çerçevede Osmanlı Müslüman fe bun gerçekten üç kadın tarafından yazıl
ministi denilebilen kişiler -erkek ya da mış olup olmadığı bilinmiyor ancak cin
kadın olsun- düşünce ve fikirlerinde, ka siyetten dolayı uygulanan ayrımcılığın
dının yerinin cinsiyet düzenine göre ön bir gazetede yayımlanan bir mektupla
celikle aile içinde olduğunu tartışmıyor, protesto edilmiş olması -yazarlar üç ka
hatta kadının ailedeki yeri ve ondan do dın olmasa bile- önem taşımaktadır.
ğan rol ve görevlerinin vatan, millet hatta Terahlıi gazetesi Osmanlıca yayınlanan
ırk için ne kadar önemli olduğunu vur- ilk bağımsız gazetelerden biriydi. l 868'de
O S M A N L I M Ü S L Ü M A N L A R I N D A F E M i N i Z M
vizm ve onunla gelen bilime önem veren (kadınlara ait) sözü o zamanlarda Mı
eğitimde reform hareketi, Osmanlı'da da sır'da kullanmaktaydı. (Baron, 1994: 6)
eğitim ile ilgili tartışmaların başlamasında Osmanlı Müslüman feministleri ise lıa
etkili oldu. Osmanlı aydınlarına göre Av dın sıfatını kullanmayı tercih ediyor ve
rupa devletleri gibi medeniyete giden yol örneğin /ıadın lı are /ı eti'nden bahsediyor
da ilerlemek için çağdaş bilime hakim ol lardı. Feminizm teriminden ve Avrupa,
mak bir şarttı. Fransız devrimin "liberte, Amerika ve diğer ülkelerdeki feminist ha
egalite, fratemite" (özgürlük, eşitlik, kar reketlerden haberdar olmalarına rağmen
deşlik) fikirleri ile gelişen milliyetçilik kendilerini "feminist" olarak tanımlamaz
akımları ise Osmanlı için ne gibi bir mil lardı. Bunun başlıca nedenlerinden bir ta
liyetçiliğin söz konusu olabileceği yönün nesi, başka yerlerdeki hareketlere katılan
de tartışmalara yol açu. Öte yandan, 1 848 ve Osmanlı basınında feminist olarak ta
devrimlerinde ortaya atılan meşrutiyetçi nımlanan kadınların bazı tutucu çevreler
likten dolayı Osmanlı aydınları da meşru tarafından kötülenip eleştirilmiş olmaları
338 tiyet ve parlamento sistemini ve dolayı dır. Muhtemelen, Osmanlı kadınlarının,
sıyla Padişahın pozisyonunu tartışmaya bu eleştirilerde bazen ahlak dışı olarak
başladılar. Ayrıca Avru pa ve dünyanın gösterilen feministler ile kendilerinin bir
başka yerlerindeki kadının toplum için tutulmasını istemediği düşünülebilir. Di
deki yeri ile ilgili tartışmalar da Osmanlı ğer taraftan Osmanlı Müslüman kadınları
lara izlerini bıraktı. -özellikle ilk yıllarda- Batı'da feminizm
Avrupa'da gelişen bu fikirler Osmanlı olarak tanımlanan hareketin faaliyetlerini
basınında -bazen sansürün izin verdiğin ve amaçlarını tam olarak benimsemeyip,
ce ve imkanlar zorlanarak, bazen de sür yabancı bir hareket olarak da görmüş ola
gün yerinde bile olsa- hararetle tartışılı bilirler. Şöyle ki, Osmanlıca yayınlarda fe
yordu. Kadınlarla ilgili tartışmalar ilk se minizm ile bağdaştırılan faaliyetler daha
nelerde çoğunlukla erkek feministler ta çok kadın ile erkek arasındaki eşitliği ve
rafından kaleme alınmışsa da, 19. yüzyı özellikle kadınlara siyasal hakların veril
lın son yıllarında sayısı giderek artan ka mesi savunan faaliyetlerdi. Bu çerçevede
dın feminist yazarlar kendi fikirlerini örneğin l ngiliz "süfrajetler" tarafından
okuyucularıyla paylaşıyorlardı. yapılan eylemlerin Osmanlı Müslüman
Bu makalede "feminist" olarak nitelen kadınları tarafından benimsenmemiş ol
dirilen Osmanlılar, kendileri için büyük ması mümkündür.
bir ihtimalle -zaten nadiren kullanılan Çünkü bu lngiliz feministlerin ne so
bu terimi kullanmazlardı. Feminizm sö kakta yürümek, pankart asmak, polisler
zünün Osmanlıda ilk defa ne zaman kul le çatışmaya girmek gibi saldırgan faali
lanıldığı bilinmezken, Ebüzziya Tevfik yetleri, ne de amaçları Osmanlı Müslü
bu başlık altında 1899 yılında bir makale manların cinsiyet düzeni ile uyuşuyordu.
yayınladı ve bu makalede, bu Fransızca
terimin nasıl çevrilmesi gerektiği ile ilgili OSMANLI'DA CiNSiYET DÜZENi
sorunlardan bahsedip, aynı zamanda Av
rupa'nın değişik ülkelerindeki feminizm Cinsiyet düzeni doğadan gelen bir düzen
akımları ve faaliyetleri hakkında bilgi deği l , toplum tarafından veya içinde
verdi. Bu makaleye dayanan 1 9 1 8'de çı oluşturulan bir düzendir. Bu yüzden bu
kan başka bir makalesine ise yazar tara düzen toplumdan topluma değişir. Hatta
fından Nisaiyyun (kadınlara ait) başlığı bir toplum içindeki gruplar arasında bile
verildi. (Demirdirek, 1 993: 89-92; Demi farklar olabilir. Nerede veya ne zaman
roğlu, 1993) Aynı kökten gelen nisa'iyya olursa olsun cinsiyet düzeninin temelin-
O S M A N L I M Ü S L Ü M A N L A R I N D A F E M i N i Z M
de her zaman maskülinite ve femininite çoğu için gündem dışı ve fazlasıyla "ile
ayrımı yatar. Bu iki kavram birbirine zıt ri" bir konuydu. Nitekim, Birinci Dünya
ancak birbiriyle bağlıdır. Daha fazla ka Savaşı'nın sonuna kadar Osmanlı kadın
dınsı, daha az erkeksi demektir veya ter ları tarafından yazılan yazılar bu yönde
si. Erkeklik ve kadınlık, erkekliği yapan bir istek içermiyordu. Tam tersine, bu
ve kadınlığı yapan toplumlarda belli ste konuda Avrupa ve Amerika'da yapılan
reotipler üzerinde kurulan düşünce ve mücadelelere göndermeler yapıp kendi
beklentilerdir. Bu beklentilerin dışında ülkelerinin toplumsal ve ekonomik haya
davrananlar ise toplum tarafından hoş tına katkıda bulunmadan siyasal haklara
görülmez, cezalandırılır hatta dışlanır. Bu sahip olmaya hazır olmadıklarını açıkça
yüzden var olan bir cinsiyet düzenini ifade ediyorlardı. Birinci Dünya Savaşı
kırmak hiç de kolay değildir. sonuna kadar, parlamentoya girip orada
Osmanlı'daki cinsiyet düzeni, başka devletin işleri hakkında karar vermek,
toplumlarda olduğu gibi tek bir şekil al kesinlikle bir Müslüman Osmanlı kadını-
mıyordu. Toplum i çindeki millet, sınıf nın işi olarak görülmüyordu. 339
gibi ayrımlara göre değişiyordu. Bazı sı Ancak, Osmanlı Müslüman kadınları
nıflarda kadınlar için kabul görülen faali Osmanlı cinsiyet düzenini fazla sarsma
yet ve davranışlar başka bir sınıftaki ka dan yani yukarıda çizilen kamu-özel ay
dınlar için düşünülemezdi. Ancak Os rımının temelini bozmadan gerçekleşti
manlı'da Müslüman feminist olarak nite rilebilen değişikler istemekten de çekin
lendirilebilen kişilerin çoğu orta ve üst mediler. Osmanlı feministleri olarak ni
sınıflara aitti. Bu yüzden onların feminiz telendirilen bu kadın ve erkeklerin is
mini o sınıfta var olan cinsiyet düzeni tekleri, kadına cinsiyet düzeni tarafın
çerçevesinde algılamak gerekir. Bu düzen dan biçilen rolünün çerçevesinde deği
19. yüzyıldaki batı toplumlarında mev şiklikler yapmak doğrultusundaydı. Za
cut olan orta ve üst sınıfın cinsiyet düze ten Avrupa ve Amerika'da bu düşünce
ninden çok farklı değildi. Ayrıntılara gir paralelindeki mücadeleler Osmanlı ka
meksizin Osmanlı cinsiyet düzenine göre dınları tarafından daha kolay benimse
ideal olarak kamu mekanı erkeklere ait nebilmişti. Başlıca konulardan bir tanesi
i ken, kadınlara özel mekan ayrılmıştı. kadınlar için çok sınırlı hatta neredeyse
Erkekler evin dışındaki işlerle uğraşır hiç bulunmayan eğitim imkanlarının
ken, kadınlar evin içindeki işlerden so sağlanmasıydı.
rumlu tutuluyordu. Böylece, siyasal, ulu
sal, ekonomik veya askeri işler erkekler OSMANLI FEMlNlZMl
dünyasına; ev, çocuk, aile ile ilgili işler VE KADIN EClTlMI
ise kadınlar dünyasına aitti. Bunun neti
cesinde evin gelirini sağlamak erkeğin işi Avrupa ve Amerika'da olduğu gibi Os
olurken, tersi, yani o geliri harcamak, ka manlı'da da kadın ve onun toplum için
dınlardan bekleniyordu. deki yeri ile ilgili en çok tartışılıp müca
Böylece Osmanlı'daki "ideal" cinsiyet dele verilen konulardan bir tanesi kadın
düzeni, özellikle orta ve üst sınıf men eğitimi idi. Kadın eğitimi ile ilgili bu mü
supları için oldukça katı ve değişmez gö cadele ve tartışmalarda ortaya konan dü
rünüyord u . Bundan dolayı Avrupa ve şünceler, var olan cinsiyet düzenindeki
Amerika'da yapılan bazı mücadeleler Os değişiklikleri göstermesi açısından önem
manlı kadınları arasında pek tutulmadı. li birer örnektir. Ayrıca kadın eğitimini
Örneğin kadınlara siyasi haklar istemek geliştirme çabalarında kadınların faaliyet
gibi bir mücadele Osmanlı kadınlarının leri de bu açıdan önem taşımaktadır.
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B I R 1 K 1 M 1
Avrupa'da kadın eğitimi konusundaki eğitiminin önemi ile ilgili bir bölüm de
tartışmalar 18. yüzyılda başlayıp 19. yüz bulunuyordu. (Berkes, 1 964: 199; Evin,
yılda hız kazanmıştı. l 792da çıkan ve 1 983: 48)
Mary Wollstonecraft tarafından yazılan A Öte yandan dinsel canlanış hareketi
Vindication of tlıe R iglıts of Woman da ' çerçevesinde Osmanlı topraklarına gelip
(Kadın Haklarının Temize Çıkarılması) , misyonerlik yapmak amacıyla kız (ve er
yazar kökü Aydınlanma hareketinde ya kek) okulları açan Amerikalılar da bu dö
tan liberal bireysellik fikirlerine uyarak neme damgalarını vurmuşlardır. Başlan
insanlar arasındaki farkların doğal olma gıçta çalışmalarını gayrimüslimlere yönel
yıp toplum ve çevre tarafından yaratıldığı ten misyonerler, 19. yüzyılın son yılların
fikrini savunuyordu . Eğitimli bir kadının da, okulları -sonradan kadın hareketinde
daha akıllı (rasyonel) ve namuslu olaca öncü rol alan- Müslüman kızlara da aç
ğını ve dolayısıyla daha iyi eş, kız çocuk maya başladılar. (Stone, 1 974)
ve anne olacağını söyleyen Mary Wolls Osmanlı Devleti yöneticileri de eğitim
340 tonecraft, aslında erkeklere hitap ettiği konusunda faaliyet gösterip, Batılı tarz
kitabında, bireyselliği ön plana çıkarıp da bir okul sistemi geliştirmek amacıyla
erkek ile kadın arasındaki farkın doğal 1 857'de Maarif-i Umumi Nezareti (Eği
olmadığını ispat etmeye çalışmışsa da, tim Bakanlığı) kurdular. Bu bakanlığın
böylece kadınların geleneksel rolünü ka ilk faaliyetlerinden birisi 1 859'da ilk Kız
bul etmiş oluyordu. Rüştiyesini açtırmasıydı. ligi beklendiği
Ö te yandan 1 9 . yüzyılda, özellikle gibi olmadığından mı yoksa eleştirildi
Amerika'da, erkek ile kadın arasındaki ğinden mi bilinmiyor ancak 1862'de bir
farkın doğallığını savunan ve bundan gazetede yayımlanan bir makalede bu
ötürü erkeğin kadına üstünlüğünü iddia okulun açılışı için şöyle bir neden gös
eden dinsel canlanış hareketi çerçevesin terildi:
de de kadın eğitimine ağırlık veriliyordu.
O k uy up y azmanın erheh ve lıadınlar
iyi, yani Hıristiyanlığa ve onun değerleri
için elzem olup geçiıımelı için ağır işler gö
nin getirdiği geleneklere sıkı sıkıya bağlı
ren erlzelılerin ev işlerinde ralıat etmeleri
anne ve ev kadını yetiştirmek üzere
ancak kadınların dahi din ve dünyalarını
Amerika ve dünyanın en ücra yerlerinde
bilerelz hocalarının emirlerine itaat etmele
kız okulları açıldı. Bu okullarda ders ve
riyle ve istemediklerini yapmalıtaıı sahın
rebilecek hoca ve yönetici yetiştirmek
ıııalariyle ve iffetlerini lzonıyup /zanaat eh
amacıyla da bir dizi özel kız kolejleri ku
li olıııalariyle ıııümlıün olaca/ıtır. (Ergin,
ruldu. (Melder, 1 993; Stone, 1976)
1 977: 458)
1 9 . yüzyılda Osmanlı aydınının kadın
eğitimi ile ilgili tartışmalarının bu iki Gösterilen bu nedenler dinsel canla
akımdan etkilenmiş olması muhtemel nış hareketi ç erçevesinde açılan kız
dir. Osmanlı aydınlarının başta Fransız okulları için gösterilen nedene çok ben
ca olmak üzere yabancı dilde yazılmış zemektedir. Bu hareketin çerçevesinde
eserleri okudukları bilinmektedir. Ya kız okulları " [E ] ş ve anne olarak alışıl
bancı bir dile hakim olmayanlar için ise mış görevlerini daha iyi bir şekilde yeri
çeviriler mevcuttu. (Male kova , 1 994) ne getirebilmek ve geleneksel dinsel if
Ö rn eğin, sonradan Paşa sıfatı alan ve fetlerini korumak üzere kızların eğitime
Maarif Nazırı olan Münif Efendi 1 860'da ihtiyacı olduğu" için kuruldu. (Banks,
Voltaire, Fene!on ve Fontanelle'nin eser 1 986: 39-4 7)
lerinden seçtiği bölümleri tercüme edip Kadın eğitimi ile ilgili tartışmalarda,
kitap olarak yayınladı. Bu çeviride kadın Osmanlı'nın hem Batı özentiliğine hem
O S M A N L I M Ü S L Ü M A N L A R I N D A F E M i N i Z M
erkeğin eğitim, yaş veya ekonomik sosyal ninin değişimi açısından önem taşımak
durumları çok farklı olmamalı, daha çok tadır. Şöyle ki, bu tartışmalar kadınlara
arkadaş gibi ilişkileri olması ve dolayısıy cinsiyet düzenine göre biçilen ailesel rol
la mümkün olduğu kadar aralarında or lerin artık doğal bir yetenek değil ancak
tak noktaların bulunması iyi yürüyen bir eğitim gerektiren bir tecrübe olduğunu
evlilik için şarttı. Eğitimli bir kadının bu (erkeklerin bir meslek öğrenm ek için
şekilde mutlu bir aile oluşturup, toplu gayret sarf etmeleri gerektiği gibi, kadın
mu daha sağlamlaştırmakta önemli bir ların da artık işlerini iyi yapmayı öğrene
rolü olduğu yazılıyordu. bilmek için aktif olup bir gayret sarf et
Ancak başka nedenlerle eğitimin ge meleri lazımdı) topluma kabullendirmek
rekliliğini hissedip bu konuda yazanlar için bir mücadele olarak da görülebilir.
da vardı. Kadınların evin dışında da çalı Bu tartışmalar kadınların aile içindeki
şabilmesi için kadın eğitimini geliştir yerini eğitim ile değiştirip daha değerli
mek gereğini duyanlar vardı. Bunun için kılmak hatta 'yükseltmek' için bir müca
342 birkaç neden gösterdiler. Birincisi nor dele olarak da algılanabilir. Böylece bu
mal durumlarda çalışıp para kazanmaya tartışmalara katılan Osmanlı Müslüman
ihtiyacı olmayan kadınlar, zor günlerde erkek ve kadınları Avrupa ve Ameri
bazen kendilerini geçindirmek zorunda ka'daki dinsel canlanış hareketindekiler
kalabilirlerdi. Bu durumda bir meslek gibi kadının rolünün aile içinde olup ol
veya belli bir yetenek sahibi olmaları la madığını değil o rolün içeriklerini tartış
zımdı. !kinci bir neden ise daha milliyet tılar. Nitekim, bu sınırlı tartışmalar ka
çi bir karakter t_aşıyordu ve Osmanlı dınların toplumdaki yerinin değiştiril
Devleti'nin ekonomik durumuyla ilgiliy mesi ile ilgili daha kapsamlı tartışmalara
di. Namık Kemal'in 1 867 yılında yayın yol açtılar. Kadınların faaliyetleri dolayı
lanan ve kadın eğitiminin ciddi bir bi: sıyla ulusal ekonomiye katkıda buluna
çimde savunulduğu ilk yazılarından bi bilecekleri düşüncesi bu çerçeve içinde
rinde eğitimsiz bir kadının vatana eko ilk defa öne sürüldü . Bu düşünce var
nomik bir katkıda b u lunamayacağını olan cinsiyet düzeninde iki seviyede de
yazdı. (Frierson, 1996; Yaraman-Başbu ğişiklik anlamına geliyordu. Genelde pa
ğu, 1 992) Bu nedenin 1908'den önce çı rayı kazanan, dolayısıyla aktif ve üretici
kan d ergilerde de gös terildiği halde, olarak gösterilen erkeğin karşısında ko
özellikle bu tarihten sonra daha milliyet casının kazandığı parayı harcayan dola
çi bir ekonomik politika takip edildiği yısıyla pasif ve tüketici olarak gösterilen
dönem süresince çıkan yazılarda, kadın bir kadın vardı. Birinci değişiklik, kadı
ların tüketici yerine üretici olmaları ge nın tüketici olsa bile pasif değil seçici ve
rektiği vurgulanıyordu. d olayısıyla aktif olarak gösterilmesi ,
Böylece kadın eğitiminin önemiı:ı.in çe ikinci değişiklik ise bir adım daha ileriye
şitli nedenler gösterilerek ispatlanması gidip kadınların potansiyel üretici olarak
denendi. Gösterilen gerekçelerin hepsi görülmesiydi.
kadınların bireysel istek ve ihtiyaçlarını Böylece, eğitim ile ilgili tartışmalarla
gözardı etmeksizin toplumun çıkar ve var olan s tereotipler ve ondan d oğan
ihtiyaçlarına yönelikti. G ös terilen ne beklentiler sorgulanmaya ve tartışılmaya
denlerin büyük bir çoğunluğu ile yazar başlandı. Hatta bu tartışmaların sonu
ların hemen hepsi kadının rolünün aile cunda eğitim sisteminde gerçekleştirilen
içinde olmasını sorgulamadan kabul et ilerlemelerden dolayı cinsiyet düzeni de
miş gözüküyordu. Buna rağmen bu is değişikliklere uğradı.
tekler ve onun sonuçları cinsiyet düze- Kadın eğitiminin reformlarına, daha
O S M A N L I M Ü S L Ü M A N L A R I N D A F E M i N i Z M
345
Bu olay Osmanlı toplumunda dernek ğer tarafta ise erkekleri askere gittikleri
kurmanın aslında bir erkek işi olarak gö için geliri kesilen asker ailelerine destek
rüldüğünü gösteriyor. Oysa Teali-i Vatan veren dernekler kurulmuştu.
Osmanlı Hanımlar Cemiyeti kurulan ilk Osmanlı Hanımları Cemiyet-i Hayriye
kadın derneği değildi. Bilinen Osmanlı si'nin asıl amacı özellikle yaralı askerlere
Müslüman bir kadın tarafından kurulan yardım etmekti. Bunun için üyeleri tara
ilk dernek 1876'da Mithat Paşa'nın eşi ta fından gecelik, çarşaf, sargı gibi malze
rafından kurulmuştu. Bu derneğin amacı meler dikiliyordu. Dikiş dikmek isteme
Balkan vilayetlerinde yer alan kargaşalar yen veya imkanı olmayanlar para vererek
da yaralanan askerlere yardım etmekti. destek oldular. Ayrıca da derneğin bazı
Az sayıda olsa bile 1 908'e kadar benzer üyeleri Balkan Savaşında hastabakıcılık
amaçla birkaç dernek daha faaliyet gös yapıp şahsen yaralı askerlere de baktılar.
termişti. Askerlerin yerine orduya maddi destek
l 908'den sonra sayısı hızla artan kadın veren kadın dernekleri de vardı. Donan
derneklerinin çoğunun faaliyetlerinin de ma ve orduya askeri araç ve gereçler al
ağırlıklı hayırsever bir karakter taşıdığı mak için para toplanıyordu. Örneğin da
halde bazılarının faaliyetleri daha geniş ha önce adı geçen Teali-i Vatan Osmanlı
bir yelpazede yer alıyordu. Şöyle ki bazı Hanımlar Cemiyeti, donanmaya destek
dernekler birbirinden tamamen farklı gi olmayı hedefleyip zırhlı savaş gemileri
rişimlerde bulunuyorlardı . Ayrıca bazı aldırmak amacıyla para toplama girişi
hayırsever faaliyetlerin asıl amacı hayır minde bulundu.
severlikle değil fakat milliyetçilik ile ilgi Asker Aileleri Yardımcı Hanımlar Cemi
liydi. yeti ise, adından anlaşıldığı gibi, askere
Hayırsever faaliyetlerde bulunan der giden erkeklerin ailelerine gıda yardı
neklerin özellikle savaş yıllarında yoğun mında bulunuyordu. Fakat, bazı dernek
çalışmaları vardı . Bir tarafta askerlere ler sadece maddi yardımla yetinmeyip,
yardım elini uzatan dernekler vardı, di- bunun yanı sıra temel yardımları da esir-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M
gemediler. ihtiyacı olan kız ve kadınlara tan ziyade, hayati bir zorunluluk oldu.
meslek kursları ve atölyeler açıp aynı za Kadınlara çalışma hakkı isteyen ve
manda onlara eğitim, iş ve gelir imkanı onun için mücadele veren Kadınlar Dün
sağladılar. yası adlı kadın dergisinde yazan kadınlar
Bu derneklerin verdiği eğitimin amacı ve onların kurduğu dernek Osmanlı M ü
kısmen sosyal içerikli olmakla birlikte, dafaa-i Hıılııı h -ıı Nisvan Cemiyeti idi. 1 9 .
sırf kadınları eğitip aydınlatmak amaçlı yüzyılın son yarısında bazı erkekler, ka
kurslar açıp konferans veren dernekler dınların yüksek eğitim gerektiren meslek
de vardı. Bazıları sadece kendi üyelerine sahibi olmalarını savunmuşsa da, orta sı
yönelip, Amerikanvari "o kuma kulü nıftan gelen Osmanlı Müslüman kadınlar
bü"ne benzerken, diğerleri derneğe üye için bu 1 9 1 0 hatta 1920'lere kadar nere
olmayan kadınları hedef seçiyordu. Sela deyse mümkün değildi. Sadece öğret
nik'te Sabiha Zekeriya Sertel ve arkadaş menlik onlar için böyle bir imkan sağlı
ları tarafından kurulan Tefeyyüz Cemiyeti yordu. Bu tabakadaki kadınların işe gidip
346 ve Halide Edib'in kurduğu Teali-i Nisvan çalışarak hayatlarını kazanmaları 1 9 .
Cemiyeti kendi üyelerine yönelen birer yüzyılda var olan cinsiyet düzenine göre
dernek olarak kuruldular. Teali- i Nisvan kabul görmezdi. Osmanlı Müdafaa-i Hıı
Cemiyeti daha sonra üyelerinin yardımıy hııh-ıı Nisvaıı Cemiyeti ise çalışma hak
la başka kadınları eğitip aydınlatmakta kından bahsederken bu tabakaya ait ka
gayret gösterdi. dınları hedefliyordu. Oysa "çalışma hak
Eğitim veren derneklerin arasında asıl kı" isterken gösterilen neden yine kadı
amacı daha milliyetçi olanlar da vardı. nın bireysel ihtiyacı veya isteği değil ül
ihtiyacı olan kız ve kadınlara sadece bir . kenin ekonomik ihtiyacıydı. Kadınların
gelir sağlamak değil, Osmanlı ve özellik boş oturmasındansa çalışarak ülke eko
le Osmanlı Müslüman ekonomisine kat nomisine katkıda bulunmaları düşünce
kıda bulunmak ve ulusal, geleneksel el siyle kadınlar için çalışma hakkı istediler.
işleri yapımını yeniden canlandırmak gi Yine de savaşın etkisiyle ve ülkenin
bi amaçları da vardı. Bunun birer örneği, ekonomisini daha iyi bir hale getirmeye
sırasıyla, Mamıılat-ı D ahi liye istihlaki Ka katkıda bulunmak umuduyla yapılan bu
dınlar Cemiyeti (Yerli Mallarının Tüketi tartışma ve girişimler, orta sınıftan gelen
mi için Kadınlar Derneği) ve Osmanlı ve kadınlara için bir fırsat idi. Orta sınıflı
Türk Kadınları Esirgeme Derneği. kadınların çalışması tartışılır hale getiril
Bu derneklerin açtığı atölyelerde çalı di ve böylece cinsiyet düzeninden kay
şan genç kız ve kadınlar genellikle böyle naklanan erkek-kadın ayrımında daha
bir işe muhtaç olanlardı. Toplumun alt sonra gerçekleştirilen değişikliklere bir
sınıfından veya savaşla gelen darbelerden kapı aralandı.
dolayı fakirleşen ve bir gelir sağlamak Osmanlı D evleti'nin son yıllarında ka
zorunda kalan kadınlar bu atölyelere sı dınların dernek kurup kuramayacakları
ğınıyorlardı. llk görünüşte bu, cinsiyet diye bir soru kalmadı. Kadın dernekleri
düzeninde bir değişiklik gibi görülse bile nin sayısı bu konuda şüphe bırakmadı.
alt sınıftaki kadınlar hep çalışmıştı ve bu Cinsiyet düzeninin bu değişikliği artık
yüzden bu a tölyelerde çalışmak onlar kabul görmüştür. Amerika ve Avrupa'da
için bir yenilik olmadı. Tabii ki fakirle olduğu gibi dernekler başka bir açıdan
şen orta ve hatta üst tabaka mensubu ka da kadınların faaliyet gösterdikleri alanı
dınlar için bu bir değişiklik oluyordu. genişletti. Kadınlar sadece dernek kur
Ancak istenilen bir değişiklik olduğu makla kalmadılar, aynı zamanda dernek
şüphelidir. Onlar için çalışmak bir hak- leri yönetip, mali işlerle de ilgilendiler.
O S M A N L I M Ü S L Ü M A N L A R I N D A F E M i N i Z M
DİPNOTLAR
"Hiçbir günah kadınınki hadar büyıik değil den hareket etmek zorunda kalıyorlar.
dir diyorlar ama, kadınlar adam öldürmez Hıristiyanlığın doğuşundan itibaren ka
ler, kentleri yakıp yıkmazlar, lıallıı ezmezleı; dınların, Kutsal Kitap eleştirisi de ortaya
toprakları yağmala-mazlar, kundalıçılık çıkmış olsa bile, bu eleştiri geleneği, varo
yapmazlar, sahte sözleşmeler düzenlemezler. lan ataerkil paradigmayı değiştirmediği
Kadınlar şefaatli, nazik, yardımsever, alçak gibi, kadınların düşüncesinin feminist bir
gönüllü, sağdııyulu varlıklardır. " doğrultuda gelişmesini de pek teşvik et
Clıristine de Pizan memiştir. 2
(1365-1 430'dan sonra) Gelişmiş bir feminist bilincin ortaya
çıkması, kadınların evlilik dışında bir
"Çünki nakıs ahi olur dirler nisa ekonomik alternatife sahip olmalarına ve
Her sözin mağrur tutmakdur reva kendi ekmeğini kazanan anlamlı sayıda
Lilı Milıri dainün zannı budur bir kadın grubunun varlığına bağlıdır. An
Bu sözi dir ol ki kamil usludur cak bu tür önkoşulların varolması duru
Bir müennes yiğ durur kim ehi ola munda kadınlar, ataerkil sisteme karşı dü
Bin müzekkerden ki ol na-elıl ola şünsel ve toplumsal alternatifler oluştura
Bir müennes yiğ lıi zihni palı ola bilirler. Batı'da bu önkoşulların ipuçları
Bin müzelıherdeıı lıi bi-idrah ola" 17. yüzyıldan itibaren kendini göstermeye
Mihri Hatun başlar ve daha önceki feminist yapıtların
(yalı!. 1 470-1 5 15'den sonra) 1 ötesine geçen sistemli bir feminist teori
nin doguşunun da 18. ve 19. yüzyıllara ta
Kadınların ezilmesini ve onlara karşı rihlenmesi rastlantı değildir. Çünkü ka
ayrımcılık uygulanmasını, bilinen tarih dınların da tıpkı erkekler gibi, kendi dü
boyunca hep görüyoruz; ama gene bili şüncelerinin kültürel olarak yankı bulma
nen tarih boyunca, bu ezilmeye karşı sis sına ve onaylanmasına ihtiyaçları vardır.
temli bir karşı çıkışı her zaman göremiyo Manastırların dinsel, mistik ortamlarında
ruz. Batı toplumunda bu karşı çıkış, uzun bazen bunu buldukları oluyordu; 17. yüz
süre, dinsel bir çerçevede sürdürülüyor; yıldan itibaren ise, dinsel olmayan ortam
kadınlar, iyice geri bir noktadan, kadının larda da kendi oluşturdukları küçük çev
da insan olduğunun kabul edilmesi ve relerde, iletişim ağları içinde bu dayanış
"lanetli Havva" imgesinin reddedilmesin- ma ve onayı bulmaya başladılar.
O S M A N L l ' D A N C U M H U R I Y E T ' E F E M i N i Z M
ğumuz zulmün def'ini bugün biz erkekle Amerikan süfrajetlerinin eyl emlerinin
rin mürüvvetinden istemeye tenezzül aynısını ve kitleselliğini aramanın doğru
eder miyiz?"8 olmaması bir yana (kaldı ki, il. Meşruti-
Bu satırlarda, Cumhuriyet dönemi Tür yet döneminde, Meclis-i Mebusan'ın açı-
kiye'si kadınlarının ancak 1980'lerde ye lışını kadınların da izlemesine izin veril-
niden keşfedecekleri bir radikal ruh oldu mezse, "biz de lngiliz kadınları gibi par
ğu açıktır. lamento önünde nümayiş yaparız" diye
Osmanlı'da kadınlar, dergi ve gazeteler tehdit savurdukları da biliniyor ! ) ,9 iki
çıkararak, bu yayın organlarındaki tartış toplum arasında önemli benzerlikler ka-
malara, konaklar ve hayır dernekleri vb. dar farklılıklar da olduğunu ve bu farklı-
yerlerdeki toplantılara katılarak bir "ka lıkların bazılarının kadınlar açısından
musal alan" yaratılmasına ve genişletilme can alıcı önemde olduğunu unutmamak
sine katkıda bulundular. Bu olgu, kadın gerekir. Çeşitli yazarların dikkat çektiği,
hareketi ile sivil toplumun oluşumu ve ge ataerkilliğin lslam'ın sınırlarını aştığı ve
lişimi arasındaki bağı vurgulamak bakı kadınların ezilmesini salt lslam'a bağla- 351
mından önemli. Elinizdeki derlemede yer manın yanlış olduğu saptamasına katıl-
alan Nicole van Os'un yazısında bu konu makla birlikte, ı o Osmanlı devletinin bir
ya ilişkin geniş bilgi verildiği için burada şeriat devleti olmasının ve lslam'ın yal-
yeniden bir döküm vermeye gerek yok; nızca dinsel alanda değil, kültürel alanda
ancak Os'un yazısında ileri sürülen, l l . fiziksel mekana da yansıyan etkisinin, bir
Meşrutiyet'e gelene dek kadınların vizyo özgüllük öğesi olarak, Osmanlı feminiz-
nuna siyasal haklar talebinin dahil edilme mine ilişkin analizlere mu tlaka dahil
miş olmasının onların "müsavat-! tamme" edilmesi gerektiği kanısındayım. Bunun
peşinde koşmadıklarını gösterdiği öner üzerine bir de imparatorluk milliyetçili-
mesi bence doğru değil. Siyasal hak talebi, ğinin hem d evleti kurtarma, hem d e
örneğin bir Mary Wollstonecraft'ın da uf lslamcılık i l e medeniyetçiliği birleştirme
kunun ötesindedir ve içinde yaşadığı top kaygıları eklenince, Müslüman-Türk ka
lumun maddi koşullarıyla ilgili bir şeydir. dınlarının ö zgürleşme sorununun n e
Kadınlar için oy hakkı talebi, Batı'da da denli ç etrefil olduğu ortaya çıkar; bu
ancak 19. yüzyıl ortalarından itibaren güç "çetrefil"liğin, Osmanlı'nın Cumhuriyet'e
lü bir şekilde dile getirilir ve 20. yüzyıldan aktardığı mirasın bir parçası olduğu ra-
önce de hayata geçmez. Oy hakkının bü hatlıkla söylenebilir.
yük ölçüde, Birinci Dünya Savaşı'ndan Bütün bu zorluklara karşın, Osmanlı
sonra elde edilmesi ile, bu savaşın "topye kadınları da bireysel özgürlük ve onun
kun" niteliği dolayısıyla cephe gerisini de temeli olan özerklik talebini son derece
çok etkilemesi ve böylece kadınların rolü etkileyici biçimde dile getirmişlerdir. Mü
nü artırarak kendilerini "kanıtlamaları"nı kerrem Belkıs Hanım'ın "Nebahat Hanı
sağlaması arasında yakın bir ilişki vardır. mefendi'ye cevab"ı, Wollstonecraft'ın sö
Türkiye bağlamı (kadınların Balkan Harbi, zünü ettiği "basit ödevler"in ötesine ge
Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Sava çen "nihai büyük amaç"a gönderme ya
şı'ndaki etkinlikleri) ile bir diğer benzerli par gibidir:
ği oluşturan bu noktada, mülksüz sınıfla "Hakk-ı insaniyelerinden vazgeçen ve
rın erkeklerinin de oy hakkına kavuşmala yahut 'haklarımızın, ihtiyaçlarımızın bir
rında, ulusal orduların kurulup bütün ye kısmı verilmiyor' diye hepsini bırakan,
tişkin erkeklerin orduya katılmasının oy hiçbir şey istemeyen hemşirelerimiz var
nadığı rolün hatırlanması gerekir. mış! Zararı yok, ben yine vazife-i vatani
Osmanlı toplumunda, l ngiliz ya da ye-i insaniyemi kemal-i ifa edeceğim. Hiç
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B l R 1 K 1 M 1
kimse istemesin, yalnız başıma ben iste telik bu, yalnızca zihniyet değil, daha ya
yeceğim. Onu istem emek insanlığıma pısal özellikler açısından da geçerlidir.
bence bir hıyanettir."11 Osmanlı hukukunda kadın-erkek eşit
Bu, herhangi bir araçsallık konumun sizliği, kadının aleyhine olarak, kurum
dan değil de, doğrudan "hakk-ı insani sallaşmış durumdaydı. Ne var ki bu, bü
ye"den kaynaklanan eşitlik talebi, özerk tün geleneksel toplumlara özgü bir du
bir insan varlığı, bir birey olma talebinin rumdur; üstelik modernleşme de, bu du
haykınlmasıdır ve bir kez dile getirildik rumun otomatik olarak düzelmesine yol
ten sonra toplumda yankı bulmaması da açmaz. Her yerde, kadınların özsel insan
mümkün değildir! lıkları, hakları ve eşitlik talepleri etrafın
Osmanlı toplumsal değişimine ilişkin da yoğun tartışmalar ve mücadeleler var
analizler, haklı olarak devletin ayrıksı ve dır ve sorunun ne yönde çözüleceği, top
dinamik rolüne dikkat çekerler ve bu lumun maddi koşulları kadar bu mücade
özelliğin bir sonucu da, toplumsal deği lelerin çapına ve niteliğine bağlıdır. 1 3 Os
352 şimde bireyden çok topluluğun vurgulan manlı toplumunda Tanzimat sonrasında
masıdır. Bu analizlerden yola çıkıldığın yaşanan değişimler, kadınlar açısından
da, Osmanlı'daki Müslüman kadın hare bir yandan eşitlik yönünde adımlara yol
ketinin, 12 kadının bireysel haklarından açsa da, diğer yandan bu eşitliğin çerçe
çok toplumsal çıkarına (ve özel olarak da vesinin devlet tarafından çizilmesine ve
toplumun genel çıkarına) önem verdiği deyim yerindeyse kadınlar üzerinde yeni
sonucuna varmak mümkündür. Ancak bir "efendi"nin de ortaya çıkmasına yol
bu özelliğin de gene, salt Osmanlı'ya (ya açtı. Bu, gene bütün ulus-devletleşme sü
da daha genel bir düzlemde Orta Doğu reçlerinde görülen bir olgudur ve kadın
devletlerine) özgü olmaktan çok, kadın lar üzer�nd e ikili -hem olumlu, hem
sorununa özgü olduğu saptanabilir. Ka olumsuz- bir etki yaratmaktadır.
dınların " topluluğun ruhu"nu simgele Tanzimat sonrasında kadın-erkek eşit
meleri, dolayısıyla da topluluğun kurtu liğinin konu edildiği ilk yasalardan biri,
luşu ya da ilerlemesi kadar, çürümesi ve arazi üzerindeki miras işlemlerinde er
gerilemesiyle özdeşleştirilmeleri, Batılı ya kek ve kadına eskiye göre eşitlik getiren
da Doğulu olsun ataerkil düşüncenin ge hükme yer veren Arazi Kanunnamesi'dir
nel bir özelliğidir. Mükerrem Belkıs Ha ( 1 856) . Bu kanunla, "ölenin kız çocukla
nım gibi kadınların önemi de, bu düşün rı erkek kardeş yoksa, diğer paranteldeki
ceye baş kaldırarak bireyleşme yolunu aç erkeklere rağmen arazide erkek çocuk gi
malarından ileri gelmektedir. bi eşit pay alacaktır. " 1 4 lngiltere'de evli
kadınlara mülkiyet hakkının tanınması
ATAERKlLLlK: SÜREKLlLlCIN ZEMINI ancak 1 8 8 2'dedir. Oysa Osmanlı'da,
lslam hukuku uyarınca, evli olanlar da
Tarihin, süreklilikler ile kopuşların bir dahil olmak üzere kadınların mülkiyet
likteliği olarak kavranması, biraz klişeleş hakları -erkeklerle eşit düzeyde olmasa
miş bir açıklama olsa da, geçerliliğini ko bile- tanınmaktaydı ve bu, Batı ile önemli
ruyor. Kültür, ideoloj i ve genel olarak farklılık noktalarından biriydi. Şimdi de
zihniyet dünyası söz konusu olduğunda Arazi Kanunnamesi, bir adım ileri git
ise, süreklilikler özel bir önem kazanıyor. mektedir ama, llber Ortaylı'nın belirttiği
Bu açıdan bakıldığında Cumhuriyet Tür gibi, kanun yaygın bir uygulama getire
kiye'sinde hem feminizmin hem de arıti memiştir. (Bu arada, Mecelle'nin, kadının
feminizmin, Osmanlı'nın mirasını güçlü tanıklığı konusundaki lslami anlayışı de
bir şekilde yansıttığını söyleyebiliriz. Üs- ğiştirmeden koruduğu ve bir erkeğe karşı
O S M A N L l ' O A N C U M H U R I Y E T ' E F E M i N i Z M
353
iki kadının tanıklığını kabul etmeyi sür Cumhuriyet toplumu ile Osmanlı toplu
dürdüğünü de hatırlamak gerekir.) mu arasındaki en önemli kopuş, kendisi
lslam hukukunun geçerli olduğu bütün ni işte burada gösteriyor. Bu, bazı yazarla
toplumlar gibi Osmanlı'da da, kentsel rın kadının toplumsal yaşama "fırlatılı
mekan, cinsiyete göre keskin bir biçimde şı"ndan söz etmesine yol açan gelişmedir,
ayrılmış durumdaydı ve Tanzimat döne ve Osmanlı'dan Cumhuriyet'e kadınların
mine dek kadınları konu alan uyarı ve ya durumunun incelendiği her anl atıda
saklamaların, öncelikle giyim-kuşam ve önemli bir kopuş noktası olarak yer al
kadınların gezinti yerlerindeki, alışveriş mak zorundadır. Ne var ki, bir yanıyla
sırasındaki vb. davranışlarını düzenleyen toplumsal yaşamda bir travma yaratacak
ler olduğu görülmekteydi. Aynı tür kısıt kadar derin olan bu kopuş, diğer yanıyla
lamaların Tanzimat sonrasında çıkarılan da ataerkillik temelinde şekillenen zihin
yasalarda da varlığını sürdürdüğünü bili sel ve yapısal sürekliliklerle çevrilidir. Bu,
yoruz.15 Bu, kadını "mahrem" sayan ve lslami ataerkilliğin yerini Batılı ataerkilli
dolayısıyla da kamusal alandaki varlığını ğin, 18 ya da daha net bir ifadeyle, ulus
"zorunluluk" halleriyle sınırlayan, engel devlet ataerkilliğinin almasıdır. Bu eski
lemediği durumlarda da katı bir biçimde nin yeniyle, geleneksel cinsiyetçi varsa
denetlemeye çalışan 16 bir anlayıştır. me yım ve kuralların ulusçu, seküler ayrım
kanın cinsiyete göre bölünmesinin mima cılıklar ve yeni toplumsal cinsiyet kalıpla
rideki ilginç yansımalarından biri, Mecel rıyla eklemlenmesinin de ilginç bir örne
le'ye göre, kadınlara ait yerler (makarr-ı ğini oluşturmaktadır.
nisvan) olarak kabul edilen mutfak, ku Tanzimat sonrasındaki Kanun-u Ce
yubaşı ve avluların bir başka evden görül za'nın çeşitli hükümlerinin incelenmesi ve
mesinin "zarar-ı fahiş" sayılmasıdır.17 sonraki Türk Ceza Kanunu ile karşılaştı
Kadınların kamusal alana çıkmalarını rılması bu açıdan anlamlıdır. Kanun-u Ce
ve giderek siyasal haklarına da sahip za, 54. Maddesi'nde ceza görme konusun
yurttaşlar haline gelmelerini sağlayan da erkeklerin kadınlarla farklı olmadığını
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
söylese de, zina ile ilgili olan 188. Madde yi" ön plana çıkaran 8. Bölümde düzenle
sine göre, bir erkek zevcesini ya da "mah nen maddelerde, aynı ataerkil bakışın
reminden" birini bir kişi ile "fi'l-i Şen'i" egemenliği açıkça ortadadır. 2 1
icra ederken görüp ikisini birden öldü Bütün bu maddelerde egemen olan an
rürse "mazurdur". Eğer zina eden bu ka layış, kadını özerk bir insan varlığı değil
dın öldürülmekten kurtulur da yargıla de baba ya da kocanın mülkü sayan ve
nırsa, üç aydan aşağı ve iki seneden yuka kaçırılması, tecavüze uğraması vb. haller
rı olmamak üzere hapisle cezalandırılır de kendisinin değil, ona "sahip" olanların
(Madde 20 1 zeyli). Oysa, zevcesiyle bir mağdur olduğunu kabul eden binl erce
likte oturduğu evde başka bir hatun ile yıllık ataerkil anlayıştır.22 Bu bağlamda,
zina durumunda olan ve karısının şikaye Ortaylı'nın dikkat çektiği, Osmanlı toplu
ti üzerine bu işi yaptığı anlaşılan koca, sa munda örf ile şeriat arasında varolan iki
dece beş mecidiye ile yüz mecidiye altını liğin, Cumhuriyet döneminde de medeni
arası bir cezaya çarptırılır (Madde 207 kanun ve ceza kanunu ile gelenek arasın
354 zeyli).19 da varlığını sürdürdüğü görülmekle bir�
Türk Ceza Kanunu'nun son yıllara ka likte,23 belki de daha ilginci "geleneğin"
dar geçerli olan 440 ve 44 1 . maddelerine bu yeni yasalarda kendine böylesine ko
b a k tığımı z d a , zina s u ç u n u n "Adabı lay yer bulmasıdır. Bunun bir açıklaması,
Umumiye ve Nizamı Aile Aleyhine Cü kadınların kamusal alana çıkmalarına
rümler" başlığı altında düzenlendiğini, izin verilmesinin erkeklerde yaratuğı de
yani eşinden başka bir kişiyle cinsel iliş rin korku ve tehdit duygusunu, psikolo
kide bulunan erkek ya da kadının esas jik travmayı hafifletmek ve ataerkilliğin
olarak aileye (toplumsal kuruma) karşı "endişesi"ni gidermek olabilir. (Burada,
suç işlemiş sayıldığını görüyoruz. Ancak, sadece şeriatı ataerkillikle özdeş tutmadı
evli kadının zina suçunu işlemiş sayılma ğımı vurgulamak isterim; "örf'ün kendisi
sı için kocasından başka bir erkekle bir ataerkil olduğu gibi, örneğin 19. yüzyıl
kez cinsel ilişkide bulunması yeterliyken lngiltere'sinde kadına ve aileye ilişkin bir
(TCK md. 440) evli erkeğin aynı suçu iş çok kural ve uygulamanın da Osmanlı
lemesi için "karısıyla birlikte ikamet et toplumuyla büyük benzerlikler taşıdığını
mekte olduğu evde yahut herkesçe bili hatırlamak önemlidir.)24
necek surette başka yerde karı-koca gibi Osmanlı ile Cumhuriyet arasındaki sü
geçinmek için başkasıyla evli olmayan rekliliklerden bir diğeri, 19. yüzyılda aile
bir kadını tutmakta . . . " olması gerekmek ve evlilik kurumunun, giderek daha fazla,
teydi (md. 441) devletin koyduğu hukuksal kurallardan
lki ceza kanunu arasında, erkeğin sahip etkilenmesidir. Bu dönemde her alanda
olduğu ayrıcalığın derecesi açısından el yapılan kanunlaştırma ve kodi fikasyon
bette fark vardır ama, TCK' nın içerdiği faaliyeti, lslam devletinde bir "hukuki
ayrımcılığı meşrulaştırmak için kullanı Romanizasyon" devrini de başlatmış ve
lan ataerkil argüman açısından fazla bir Cumhuriyet devrinde Kanun-u Mede
fark olduğu söylenemez ve asıl ilginç olan ni'nin kabulüyle bu Romanizasyon süreci
da zaten budur: " ... kadının zinasının ne tamamlanmıştır.25 Söz konusu sürecin ai
sebe hile karışmasına yol açacağı, bunun leyi ve evlilik ilişkilerini kapsayan kısmı,
ise aile düzenini tahrip edeceği, kocayı kadınları özel olarak ilgilendirmektedir,
şerefsiz ve kamuoyu karşısında gülünç çünkü devletin modernleşmesine paralel
duruma düşüreceği. .. "20 TCK 440 ve 441 . olan bu süreç, kadınların bir yandan hu
maddeler artık geçerli olmasa bile, halen kuksal güvenceye kavuşmalarını sağlar
geçerli olan ve gene "genel adabı ve aile- ken, diğer yandan da onların devletin aile
O S M A N L l ' D A N C U M H U R I Y E T ' E F E M i N i Z M
bağlamda, son zamanlarda feminist ya düşer, ama bir yandan da "ideal kadın"ı
zında sıkça rastlanan , Osmanlı ile Cum birleştirici bir simge olarak kullanarak
huriyet arasındaki farklılığı vurgulayarak içine düştükleri ikilemden kurtulmaya
ulusçu yönsemeyi salt Kemalist dönemin çalışırlar. Türk modernleşmesinde, ka
özelliğiymiş gibi ele almanın yanlış oldu dınlara bir yandan Batılılaşma ve mo
ğu kanısındayı m . " K a d ı n " meseles i , dernleşmenin taşıyıcılığı rolü verilmiş, di
Cumhuriyet öncesinde d e milliyetçi pro ğer yandan da bu rolün sınırları erkekler
jenin bir parçasıdır ve hem Osmanlı hem tarafından sıkıca çizilmiştir ("ideal ka
de Cumhuriyet feminizmine esas rengini dın" ile "varolan kadın" arasındaki çeliş
veren bu olgudur.32 kinin ataerkil "çözümü " ! ) . M odernleşme
Sabiha Zekeriya'nın, kadınlara oy hak ci erkeklerin, geleneksel mutlak otoriteye
kını savunurken gösterdiği gerekçe, baş (babanın ve sultanın otoritesine) baş kal
ka söze gerek bırakmayacak kadar açıktır: dırırken "kız kardeşleri" ile ittifak yapma
"Biz de bu vatanın evladı, bu memleketin arayışında olduklarını görebiliyoruz. An
356 hayatı, istiklali için en ağır fedakarlıklara cak bu, sorunlu bir ittifaktır. Babanın ve
katlanan, yavrularını canından koparıp yaşlı kuşağın mutlak iktidarının yıkılma
hudutlarda kurban veren analarız. Hiç ol sında, oğullar kadar kızların da çıkarı
mazsa ölen çocuklarımızın namına bizim vardır ama, psikanalitik teoriden alıntı
de söyleyecek sözlerimiz vardır. Evlatları yapacak olursak, modernitede ayrıcalıklı
mızın kanını asırlardan beri emen bu top "ego", "erkek-kardeş"in egosudur ve yeni
rağa herkesten ziyade merbutuz. Vatana toplum da oğulların yönetimindedir.
karşı olan kayıtsızlıklarını ilan eden ana Oğulların kurduğu yönetim, bir "er
sırı musirren intihabata iştirake davet kek-kardeşler rej imi" ya da bir "erkek-
ederken bizleri ihmal etmek hem günah,
hem cinayettir. "33 (abç. )
ocağı haline gelebilirse o kadar mesut, ce sonrasında lstanbul kadını/Anadolu ka
miyetin kuvvet ve ahengi de o nisbette zi dını, kentli kadın/köylü kadın, asri kadın
yade olur. "40 -"tango" -/iffetli kadın, modern kadın/ge
Batıcı modelin, kadına, aile ve özel leneksel kadın vb. karşıtlıklarda somut
alandaki "doğal" görev ve sorumlulukla laşıyordu. Bu bölünmenin kadınların içi
rının yanısıra, bir de toplumsal alanda fe ne de yansımaması mümkün değildi; ni
dakarlık ve sorumluluk yüklediğini görü tekim, "iffetlilik ile alaturkalık korku
yoruz. Bu, kadınları "çifte yük"le karşı su"42 arasında sıkışıp kalan Cumhuriyet
karşıya bırakırken, erkekler açısından da kadınlarının kamusal alana çıktıklarında
yeni bir kimlik bocalamasına yol açmak farklılıklarını ve cinselliklerini bastırmak
ta, erkek kendisini bu "yeni kadın" karşı zorunda kalmaları, ne yapsalar ulusun
sında "küçülüp silinmiş" hissetmektedir: "öz evlatları" o lamayacakları algılama
"Kadın fikri hayatın ra'şesiyle uykusun sıyla birleşerek derin bir karamsarlığa
dan silkinerek ufkun altınları üzerinde yol açacak ve içinde yaşadıkları birey
358 yükselip büyüdükçe, erkek geceye düşen sel/toplumsal koşulları sorgulama açma
şekiller gibi süratle kararıyor, küçülüyor, zında onları "ölmeye yatmak" zorunda
siliniyor. "41 Kadının kamusal alana "fırla bırakacaktı. 4 3
tılması" , erkeği ailenin "tek ekmek getire Batı'da, kadınlararası dayanışmanın ta
ni" olma konu mundan çıkarmış ve bu rihsel olarak ulusçu dalganın geri çekil
nedenle de iktidarının temelinde bir ge mesinden sonra yaşanmış olması ve sos
dik açılması tehlikesiyle yüz yüze bırak yal haklar, üreme hakları vb. için müca
mıştır. Değişen toplumsal koşulların er dele eden kadın hareketlerinin, bu süreç
keklik kimliği üzerinde yarattığı tehdit al içinde soyut yurttaşlık anlayışının içinde
gılaması karşısında modernleşmeci erkek, barındırdığı eşitsizlikleri sergilemiş olma
ulusçu/Batıcı kızkardeşiyle özgürleşim sı dikkate değerdir. Sömürgecilik karşıtı
noktasında ittifak yapamazken, ataerkil hareketlerde ise, feminist programların
kalıplar konusunda kendisini gelenek milli bağımsızlık davasına kurban edildiği
çi/lslii.mcı erkek kardeşine daha yakın ve kadınların eski "evsel" rollerine geri
hissetmekte ve bu, bilincinde ve kişiliğin dönmek zorunda bırakıldıkları görülür.44
de bir yarılmaya yol açmaktadır. Ulusun Her zamanki gibi "arada" bir konumu
inşasına yalnızca simgesel olarak katılma olan Türkiye'de, Cumhuriyet sonrasında
sına izin verdikleri "kızkardeşler"ini "öte kadınlar, dinsel ve etnik cemaatlerin bas
kileştirerek" onları "iyi zevcelik ve anne kısından önemli ölçüde kurtulma ve ka
lik"le sınırlandırmak için ellerinden gele musal alana girme olanağı buldular. Bu
ni yapan Kemalist babaların, bir yandan onlar açısından, küçümsenmeyecek bir
da kızlarını bağımsızlık yönünde destek kazanımdı ve kadınların modernleşme
lemeleri, onları güçlendirmeye çalışmala ci/ulusçu projeye sıkıca sarılmalarının da
rı, belki de bilinç altında, bu şizofrenik -anlaşılır- nedeniydi. Bu bağlamda Kema
bölünmeyi ortadan kaldırmaya yönelik list projeye katılan kadınların kendilerini
bir çabaydı! var etme yönündeki bilinçli seçimlerini
"Yeni adam"ların kendi içlerinde yaşa ve öznelliklerini dikkate almak, cumhuri
dıkları bu bölünmeye karşı, " Cumhuri yetin ilk yarım yüzyılındaki sorgulama
yet'in anaları" katmerli (hem içsel, hem eksikliği kadar, daha sonra dile getirilen
de dışsal) bir bölünme yaşıyorlar ve milli hayal kırıklıklarını ve muhalefeti de anla
bilincin uyanma dönemlerine özgü "va yabilmemizi sağlar.
rolan kadın" ile uza.k geçmişteki "ideal Çünkü ataerkil yapının ve ideolojinin
kadın" arasındaki karşıtlık, Cumhuriyet bütün baskısına karşın, "Cumhuriyet'in
O S M A N L l ' D A N C U M H U R I Y E T ' E F E M i N i Z M
anaları"nın yetiştirdiği kızlar -"kurucu siyle oluşan ortamda böylesi bir meydan
babaları"nın da desteğiyle!- eğitim ola okumaya girişen kadınların kendileri,
naklarına kavuşup meslek sahibi olabil 1990'lar Türkiye's inde, tıpkı tek bir aynı-
dikleri için kendi ayakları üzerinde daha laştırıcı "yurttaş" kategorisine yöneltilen
fazla durmaya başlamışlar ve bu olgu, sorgulama gibi, tek bir "kadın" kategori-
dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi, sine yöneltilen eleştiri ve meydan oku-
onların da eleştirel bir bilinç geliştirebil mayla karşı karşıya kalmışlardır. Artık,
melerinin temel dayanağını oluşturmuş farklılık taleplerinin ve kimlik politikala-
tur. Cumhuriyet'in ilk yarım yüzyılında rının geçerli olduğu postmodern bir ik-
kendilerine biçilen rolleri v ,ıynılaştım.ı _ limde, gerçekten de "lslamcı feministle-
(eril) yurttaşlık anlayışını sorgulama ko rin, Kürt feministlerin, Kemalist feminist-
nusunda çekingen davranmış olsalar da, lerin, radikal feministlerin, sosyalist femi
edebiyat yapıtlarının da ortaya koyduğu nistlerin, şehirli kadınların, gecekondulu
gibi, daha bu dönemde zihinlerinde ve kadınların, köylü kadınların, kısacası tüm
ruhlarında soru işaretleri ve huzursuzluk kadınların 'kız kardeşlik' adı altında ortak 359
lar belirmiş, soruları açıkça dillendirip bir paydada birleşmeleri imkansız gibi
egemen ataerkil kalıplara meydan oku görünmektedir."45 Bu, yalnızca "Türk fe
mak ise, onların kızlarına düşmüştür. Ne minizmi"nin değil, "Türk modernleşme-
var ki, l 980'lerde uygun toplumsal/siya si"nin de yeni ve belirsiz bir döneme gir-
sal/ideolojik koşulların bir araya gelme- diğine işaret etmektedir. O
D İ P N OTLAR
"Kadınlar eksik akıllı olur derler. Bundan dolayı insanlık hakkımı istiyorum. Katib-i adil odasın
onların her sözünü boş saymak yerinde olur da bana dairemdeki alelade memura verdi!)i
[derler). Mihri duacınızın zannı budur ki, olgun insanlık hakkımı benden esirgeyen kanundan
ve akıllı kişiler şu sözü söyler: Becerikli bir kadın, iddiam, benim de her fert gibi görmek ve gör
beceriksiz bin erkekten iyidir. Zihni açık bir ka dü!)ümü bilmek kabiliyetine sahip oldu!)umu
dın, anlayışsız bin erkekten iyidir." Akt. S. Faro kabul etmesidir." Resimli Ay, Temmuz 1 927,
qui, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam, Tarih cilt: 4, no. 4 1 -5, s. 1 ; akt. Tülay a l i m Baran,
Vakfı Yurt Yayınları, lstanbul, 1 997, s. 1 37. "Resimli Ay'da Kadın", Toplumsa/ Tarih, Mart
2 Bkz. Gerda Lerner, The Creation of Feminist 1 999. sayı 63, s. 7-8.
Consciousness, Oxford U niversity Press, New 4 Bu açıdan J itka Maleçkova'nın, Osmanlı toplu-
York, 1 993, s. 274-283. - mu ile Rusya, ltalya, Yunanistan ve Çek toprak
5. aynı yerde, s. 5 1 , akt. Lerner, s. 136. ların da, milli bilincin uyandı!)ı dönemlerde,
milliyetçi lik ile kadınlara biçilen rol arasında
3 "Cemiyet-i Hayriye-i Nisvaniye ve Sergide Zeki
ilişki kurdu!)u karşılaştırmalı çalışması açıklayı
ye Hanımefendinin Nutku"ndan, Kadın, 10 Ka
cıdır: "Kadın ve Bir Milletin Kaderi: Milli Uyanı
nun-i Ewel, 1324, no. 1 0, s. 1 2-14; akt. Serpil
şın ilk Dönemlerinde Kadınlara Biçilen Rol",
Çakır, "Osmanlı Kadın Dernekleri", Toplum ve
Tarih Eğitimi ve Tarihte "Öteki" Sorunu, Tarih
Bilim, sayı 53, Bahar 1991, s. 1 41 .
Vakfı Yurt Yayınları, lstanbul, 1 998. Maleçkova
7 . 1 868'de yayına başlayan Terakki gazetesin da, di!)er ülkeler ile Osmanlı arasında milli bi
de yazan Rabia hanım; akt. Serpil Çakır, Os lincin uyanışı ve buna ba!)lı olarak Osmanlı va
manlı Kadın Hareketi, s. 24. ilginç olan, bu so tanseverlerinin kadın meselesine ilgi duymaları
runun Cumhuriyet sonrasında da sorulmak zo konusunda varolan zaman farkına de!)iniyor.
runda olmasıdır: Resimli Ay dergisinin temsilci Batı ile Türkiye arasındaki bu zaman aralıl'Jı, gi
si Sabiha Sertel, bir dava dolayısıyla avukata derek azalsa bile, varlı!)ını koruyor.
vekalet vermek üzere gitti!)i büroda, kadın ol
5 Akt. Zafer Toprak, "Muslihiddin Adil'in Görüş
du!)u için şahitli!)inin geçersiz olması ve soru
leri: Kadın ve 'Hukuk-ı N isvan"', Toplumsal Ta
nun matbaanın getir-götür işlerine bakan bir
rih, sayı 75, Mart 2000, s. 16.
delikanlının getirilerek çözülmesi karşısında,
"ben insan de!) il miyim?'" diye haykırmakta 6 "Kadınlar Dünyası" imzasıyla, "Hukuk-u Nis
dır: "Ben intihap hakkımı istemezden ewel, van", Kadınlar Dünyası, 4 Nisan 1 329� no. 1,
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T i Y E T i N B 1 R 1 K I M I
s. 1 ; akt. Serpil Çakır, Osmanlı Kadın Hareke 1 2 llber Ortaylı, "Osmanlı Aile Hukuk � nda Gele
ti., s. 1 25. nek, Şeriat ve Örf", Sosyo-Kültürel Değişme Sü
7 Servet-i Fünun, "lslam kadınlarının Bir Teşeb recinde Türk Ailesi, 2. Ci lt, Başbakanlık Aile
büsü", Na. 9 1 6 (4 Kanun-u Ewel, 1 324 -1 7 Ara Araştırma Kurumu Yayını, Ankara 1 992, s. 466.
lık 1 90B) s. 45;akt. Mehmet ö. Alkan, "Tanzi 13 Mehmet ö. Alkan, Tanzimat döneminde çıkar
mat'tan Sonra Kadının H u kuksal statüsü ve tılan ve günümüzün "Polis vazife ve selahiyet
Devletin Evlilik Sürecine Müdahalesi Üzerine", leri kanunu"na benzetilebilecek yasada kadın
Toplum ve Bilim, sayı 50, Yaz 1 990, s. 92. ların al ışveriş için dükkanlara girmelerinin ve
8 Bu konuda en açıklayıcı çalışmalar Deniz Kan dükkanda oturmalarının, erkeklere özgü ge
diyoti'ye aittir. Bkz. Cariyeler, Bacılar ve Yurt zinti yerlerine girmelerinin, geceleri sokakta
taşlar (Metis yayınları, lstanbul, 1 996) içinde: d o l a ş m a l a r ı n ı n yasak l a n d ı ğ ı n ı a k t a r ı y o r .
"Kurtulmuş ama Özgürleşmiş mi? Türkiye Ör a.g.m., s . 88.
neği üzerine Bazı Düşünceler", "Kadın, lslam 1 4 "Çalışan" diyorum, çünkü bütün toplumlarda
ve Devlet: Karşılaştırmalı Bir Yaklaşım", "lslam olduğu gibi Osmanlı'da da kadınlar kendileri
ve Ataerkillik: Karşılaştırmalı 8ir Perspektif". ne uyg u l a n a n yasak ve s ı n ı r l a m a l a r ı " d e l ·
9 Kadınlar Dünyası, 14 Mayıs 1 329, na. 93, sayı 2; me"nin çeşitli yollarını bulabiliyorlardı. B u ko·
akt. S. Çakır, a.g.e .. s. 1 57. nuda bir karşılaştırma için bkz. Fatmagül Berk·
tay, "Ortaçağ'da Kadınlar", Kadın Olmak, Ya·
1 0 "Osmanlı feminizmi", elbette salt Müslüman- şamak, Yazmak, Pencere Yayınları, lstanbul,
3 60 Türk kadınlarıyla sınırlı değildi. Bu açıdan son
zamanlarda yapılan araştırmaların çeşitli milli
1 998, 3. Baskı.
yetlerden kadınların kurdukları dernekleri ve 15 M. Ö. Alkan, a.g.m., s. 88: Buna göre, bir kim·
faa liyetleri sergilemesi bir yana, Müslüman senin yeni yaptığı binada veya varolan evinde
Türk kad ı n derneklerinin bazılarının " bütün açtığı pencereden kapı komşusunun ya da kar·
milletlerden" kadınlara açık olduğunun vurgu şı komşusunun "makarr-ı nisvan" olan yeri gö·
lanması bu olguyu kanıtlamaya yeter. Ancak, rünebilir ise bu durum bir zarar olarak kabul
imparatorluğun dağılma sürecinin hızlanması edilmekte ve o kimse kadınların yerleri görün
na paralel olarak yükselen Türk ulusçuluğu ile meyecek biçimde duvar ya da tahta perde yap·
Türk feminizmi arasında, hem ampirik hem de tırıp "zarar"ı gidermekle yükümlü bulunmak
teorik içsel bir bağlantı olduğu kanısındayım. tadır.
Dolayısıyla, "öteki kadınlar" ın -Rum, Ermeni, 16 Örne!'.Jin bkz. Zehra F. Arat, "Kemalizm ve Türk
Musevi, Süryani, Çerkes, Kürt vb. - mücadelele Kadını", 75 Yılda Kadınlar ve Erkekler, Tarih
rini görünmez kılmamak konusundaki uyarıyı Vakfı Yayınları, lstanbul, 1 998 içinde .
çok anlamlı bulmakla birlikte, Cumhuriyet'in
17 Akt. Mehmet ö. Alkan, a.g.m. s. 87
kurucu ideolojisi olan ulusçuluk ile "Türk femi
nizmi"nin el ele gittiğini özellikle vurguluyo 18 A. Pulat Gözübüyük, akt. llknur Kalan, Kadı�
rum. Bu, bir gerçeği yansıtmakta ve aynı za ve Adalet. Kaynak Yay., lstanbul, 1 998, s. 27.
manda Türkiye'deki kadın hareketinin sınırlılı 1 9 Bu konuda bkz. "Kadınların insan Hakları: in·
ğını da belirlemektedir. Söz konusu eleştiri için san Hakları Hukukunda Yeni Bir Açı lım", insan
bkz., Ayşe Gül Altınay, "Giriş: Toplumsal Cinsi Hakları, YKY, Cogito dizisi, Ocak 200 1 .
yet, Milliyetçilik, Feminizm", Vatan, Millet, Ka
2 0 Bu konuda bkz. Fatmagül Berktay, Tek Tanrı!.
dınlar, iletişim Yayınları, lstanbul, 2000, s. 24-
Dinler Karşısında Kadın, ikinci Bölüm, " Ataer·
25. Bu kitap, çeşitli ülkelerde mil liyetçilik ile fe
kil Sistemin Ayırt Edici Özelliği: Kadın Bedeni
minizm arasındaki ilişkiyi ele alan son derece
nin Toplumsal Denetimi", Metis Yayınları, Is·
açıklayıcı maka lelere yer vermekte, Türkiye
tanbul, 2. baskı lstanbul, 2000; ayrıca, Türk hu·
bağlamını inceleyen yazılar ise konuya orijinal
kukunun erkek egemen bakış açısını çarpıcı biı
bir katkı anlamını taşımaktadır.
biçimde sergileyen bir makale için bkz. Yüce
11 Elbette değişim yönündeki çabalara önemli bir Sayman, "Türk Hukukunda Kadın Cinselliği",
direnme de söz konusudur. Osmanlı feminizmi Kadın ve Cinsellik, der. Necla Arat, Say yayınla·
bağlamında, genelde değişme yönündeki ça rı, lstanbul, 1 993, s. 143-1 58.
baları ele alıyoruz, oysa hemen her toplumda
2 1 llber Ortaylı, a.g.m., s. 467. Ortayl ı'nın işare1
görülen gelenekçi direnişin Osma nlı kadınları
ettiği bir diğer ilginç süreklilik noktası, Osman·
arasında ne ölçüde yayg ın olduğunu bilmiyo
lı'da evlilikte mal ayrı lığı rej iminin uygulanma·
ruz. Tuncer Baykara, " 1 9. Asırda Yöneticilerin
sıdır. lslam fıkhına uygun olan bu rejimin gü·
Aile Yapısı " adlı makalesinde (Sosyo-Kültürel
nümüz Türkiye'sinde de devam etmesi ve de·
Değişme Sürecinde Türk Ailesi, cilt 1, s. 1 99-
ğiştirilmesine karşı -erkeklerden kaynaklanan·
2 1 5) 1 830'1u yıl larda özellikle "çarçabuk sivilize
çok güçlü bir direnişin bulunması, şaşırtıcı ol
olmak isteyenlere karşı Türk kadınının direndi
masa gerek.
ğini" öne sürmekte, ancak herhangi bir kanıt
getirmemektedir. Yazarın tutucu tavrını bir ya 22 lngiltere'de (ve genel olarak Batı toplumların·
na b ı rakacak o l ursak, bu i d d i a n ı n ilginç ve da) "ataerkillik" ve hukuksal eşitsizlikle ilgil
araştırmaya değer olduğunu ve eğer do!'.Jruysa son derece kapsamlı ve analitik bir çalışma içir
örneğin 18. yüzyıl Fransa'sında kadınların gele bkz. lntroduction ta Femin ist Jurisprudence,
nekçi direnmeleri ile karşılaştırılabileceğini söy Hilaire Barnett, Cavendish Publishing Lim ited,
leyelim. Landon, 1 998.
O S M A N L I D A N C U M H U R i Y E T E F E M i N i Z M
23 Ortaylı, a.g.m., s. 462-467. bir biçimden yeni, modern (erkek kardeş mer
24 Mehmet Ö. Alkan, a.g.m., s. 93; Deniz Kandi kezli) bir biçime dönüşmesini içerdiğini öne
yoti, "Kadın, lslam ve Devlet: Karşılaştırmalı Bir sürmektedir: "Kardeşler Arası Toplumsal Söz
Yaklaşı m " , Toplum ve Bil im, sayı 53, bahar, leşme", Sivil Toplum ve Devlet, der. John Ke
1 99 1 , s. 3 1 -32. ane, Ayrıntı, lstanbul, 1993.
25 Ortaylı, a.g.m. s. 464. 34 Durakbaşa, Halide Edip üzerine yaptığı çalış
mada, Halide Edip'in böylesi bir "asi" kız kar
26 iT Cemiyeti, "milli aile" yaratma politikası çer deş olduğunu savunuyor: Halide Edip, Türk
çevesinde evlilikleri teşvik etmekte ve hatta işi Modernleşmesi ve Feminizm, iletişim, 2000.
"çöpçatanlığa" kadar vardırm aktayd ı : Zafer
Toprak, "Osmanlı Kadınları Çalıştırma Cemiye 35 Mehmed Emin [Yurdakul], "Türk Kadını", Süs,
ti, Kadın Askerler ve Milli Aile", Tarih ve Top 7 Temmuz 1 339, 1 . sayı, s. 5; akt. Yıldız Akpo
lum, cilt 9, sayı 5 1 , Mart 1 988, s. 34-38. Ayrıca lat-Davut, " B i r Kadın Magazin Dergisi: Süs",
bkz. Hamide Koyukan, "Karadeniz Ereğlisi Ev Tarih ve Toplum, cilt 26, sayı 1 5 2, Ağustos
lendiriciler Cemiyeti", Toplumsal Tarih, Mart 1 996.
1 996, sayı 27, s. 2 1 -23 ve Murat Koraltürk, " 36 Pateman, a.g.e .. s. 224.
'Milli Aile'ye ilişkin Bir Belge", Toplumsa/ Tarih, 37 Nationalisms and Sexua lities, eds. And rew
E k i m 1 9 9 7 , sayı 46, s . 2 3 - 2 5 . K o y u k a n , Parker, Mary Russo, Doris Sommer, and patri
TBMM'de de 1 921'de evliliğin zorunlu kılınma
cia Yaeger, Routledge, 1 992, "lntroduction",
sı için yasa önergesi verildiğini ama kabul edil
mediğini aktarmaktadır: Zabıt Ceridesi, 22. 2.
s. 1 - 1 2 . 3 61
1 92 1 , içtima 1 55, Erzurum mebusu Salih Efen 38 Duygu Kôksal, " 1 930'1ar '40'1arda Kadın, Cinsi
di'nin önergesi. yet ve Ulus", Toplumsal Tarih, Mart 1 998, sayı
5 1 , s. 39; ayrıca, Cumhuriyet aydınlarının bilin
27 Zafer Toprak, "il. Meşrutiyet Döneminde Dev çaltına ilginç bir yolculuk için bkz. Duygu Kök
let, Aile ve Feminizm", Sosyo-Kültürel Değişme sal, "lsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, inkılap ve Terbi
içinde Türk Ailesi, cilt 1, Başbakanlık Aile Araş ye: U l usun 'Çocukluğu"', Toplumsal Tarih,
tırma Kurumu Yayınları, Ankara, 1 992, s. 237. Mart 1 997, sayı 40.
28 "Ailede i mtizaç", Kadınlar Dünyası, no. 1 5 1 , 12 39 Ahmet Haşim' den aktaran Vivet Kan etti: "Ah
Temmuz 1 330, s. 2; akt. S. Çakır, "Meşrutiyet med Haşim'le Özel Bir Diyalog ve Türk Kadın
Devri Kadınlarının Aile Arayışı", Sosyo-Kültürel ları", Karizma, Ocak-Şubat-Mart 2000, sayı 1,
Değişme Sürecinde Türk Ailesi, cilt 1, s. 240 s. 69. Kanetti, "Cumhuriyet inkılabının ve yeni
29 Yavuz Selim Karakışla, "Osmanlı Hanımları ve asrın aniden değiştirdiği kadın karşısında Türk
H i zmetçi K a d ı n l a r " , Toplumsal Tarih, Mart erkeğinin boğuşmasını, red ile kabul, aşk i le
1 999, sayı 63, s. 1 5-24. Nermin Abadan-Unat nefret arasındaki gelgitini" Haşim'in en açık
da, Osmanlı'da kadın konusunda dünya gene yüreklilikle anlattığını söylüyor. Dönemin baş
line yakın bir evrim görüldüğünü ve Türkiye' de ka yazarları da aynı tehdidi hissederler, ama
kadın sorunsalının uluslaşma süreciyle birlikte kendilerine karşı Haşim kadar açı k yürekli ola
ortaya çıktığını belirterek Türk feminizmi ile madıkları için, daha çifte standartlı bir yakla-
Türk ulusçuluğu arasındaki ilişkiye dikkat çeki . şım içine g i rerler. Bu konuda bir örnek için
yor: "Türkiye'de K a d ı n Ha reketi - Dün- Bu bkz. Fatmagül Berktay, "Yeni Kimlik Arayışı,
gün", Bilanço 1 923-1 998, Türkiye Cumhuriye Eski Cinsel Düalizm: Peyami Safa'nın Roman
ti'nin 75 Yılına Toplu Bakış, Tarih Vakfı yayınla l a r ı n d a To plumsal Ci nsiyet", Bilanço 1 923-
rı, lstanbul, 1 999, s. 248-249. 1 998: Türkiye Cumhuriyeti'nin 75 Yılına Toplu
30 örneğin, bkz. Ş. Tekeli, "Birinci ve ikinci Dalga Bakış, Tarih Vakfı Yayınları, lstanbul, 1 999, cilt
Feminist Hareketlerin Karşılaştırmalı incelemesi 2. Ekrem Işın da, Tanzimat sonrasında, özellik
üzerine Bir Deneme", 75 Yılda Kadınlar ve Er le de "kadının gündelik hayata gi rmeye baş
kekler, Tarih Vakfı Yayınları, lstanbul, 1 998 için ladığı istibdat yılla rında" erkeğin sokaktaki
de. Meltem Ağduk-Gevrek de, "Cumh uriyet'in kadın karşısında şaşırıp boca ladığını ve sokak
Asil Kızlarından 90' 1arın Türk K ızlarına" adlı ta sarkıntılık, laf atma vb. olaylarının bu dö
çok ilginç makalesinde (Vatan, Millet, Kadınlar, nemde çok arttığını belirtiyor: "Tanzimat, Ka
i letişim, lstanbul, 2000) aynı görüşü tekrarlıyor. dın ve G ü nd e l i k Hayat", Ta rih ve Toplum,
Mart 1 988, cilt 9, sayı 5 1 .
31 Sabiha Zekeriya [Sertel], "Kadınlar ve intihap",
Büyük Mecmua, no. 14 (30 teşriniewel 1 9 1 9), s.
40 Ayşe Kadıoğlu , "Cinsel liğin inkarı: Büyük Top
2 1 8-2 1 9; akt. Zafer Toprak, "Sabiha (Zekeriya) lumsal Projelerin Nesnesi Olarak Türk Kadınla
Sertel ve Türk feminizmi " , Toplumsal Tarih, rı", 75 Yılda Kadınlar ve Erkekler, Tarih Vakfı
Mart 1 998, sayı 5 1 . Yayınları, lstanbul, 1 998.
3 2 Maleçkova, a.g.m., s . 202-, 206 41 Bkz. Adalet Ağaoğlu, Ölmeye Ya tmak, Remzi
Kitabevi, ?
33 Bkz. Juliet Flower MacCannell, The Regime of
the Brother, after the Patria rchy, Routledge, 42 Nationalisms and Sexualities, s. 7.
Landon, 1 991, s. 2, 3. Ve Carole Pateman, The 43 Meltem Ağd uk-Gevrek, "Cumhuriyet' i n Asil
Sexual Contract, Polity Press, 1 988 ; Pateman, Kızlarından '90'1arın Türk Kızlarına ... ", Vatan,
geleneksel bir dünyadan modern bir dünyaya Millet, Kadınlar, der. Ayşegül Altınay, i letişim,
geçişin, ataerkinin geleneksel (baba merkezli) lstanbul, 2000, s. 290.
Ermeni ve Yahudi Cemaatlerinde
Siyasal Düşünceler
A R U S Y U M U L / R I F AT N . BALI
!erinden biri olan milliyetçilik gayrimüs !erde- eğitim görmüş, yenilikçi fikirlerle
limler arasında da kabul görmüş, Osman donanmış aydınlar lstanbul'a dönüyor
lı Devleti ile ilişkilerinde reformlar yoluy lardı. Ermeni milletini aydınlatıp , mo
la gayrimüslim milletlerin durumlarının dernleştirme misyonunu yüklenmiş bu
düzeltilmesi yaklaşımı da bu milletlerin kişiler eğitime verdikleri önemle hem ls
kendi bağımsız devletlerini kurmaları gö tanbul'da hem de Anadolu'da modern ve
rüşü de bu cemaatlerin aydınları arasında laik eğitim veren çeşitli okullar açmışlar,
taraftar bulmuştur. yazı dilinde klasik Ermenice'den (lıra
Osmanlı Devleti yıllarında zimmi ko par) halkın kullandığı gündelik dile (aş
numunda bulunan gayrimüslim cemaat lıarapar) geçilmesini sağlamışlardı. Bu
lerinin Reform hareketlerini ve 1 1 . Meşru yıllarda Fenelon'un -halkın hükümdarlar
tiyet'in ilanını sevinçle karşılamış olmala için değil, hükümdarların halk için oldu
rı bu nedenle şaşırtıcı değildir. 11. Meşru ğu görüşünü savunan-Telemaque'ı da da
tiyet'in "adalet, hürriyet, müsavat" vaat hil olmak üzere, çeşitli eserler Ermeni-
eden sloganını heyecanla sahiplenenlerin ce'ye çevrilmişti. Vartan Paşa'nın dini ta- 3 63
başında gayrimüslimler yer aldı. Gayri assup ve hoşgörüsüzlüğe karşı çıkan
müslimlerin bir bölümü ittihat ve Terakki Alwbisi de bu dönemin ürünüdür. Bu dö-
ile işbirliği içinde iken, diğer bir bölümü neme kadar edebi eserlerde hakim olan
de Jön Türklerin Prens Sabahaddin'in ba dini temalar yerini daha dünyevi konula-
şını çektiği, 'Teşebbüsü Şahsi' ve 'Adem-i ra bırakmıştı. 19. yüzyılın başından itiba-
Merkeziyet' ilkelerini savunan, liberal ka ren romantiklerin etkisinde gelişen Er-
nadına destek vermişler, Paris'te 1902 yı meni edebiyatı yüzyılın son çeyreğinde
lında yapılan Birinci Jön Türk Kongresine realizmin etkisine girmişti. Realist akı-
katılmışlar ve Meclis'te ittihat ve Terak mın temsilcileri eserlerinde fakirlerin sö
ki'ye karşı muhalefeti desteklemişlerdir. mürülmesinden, materyalizme, lstanbul-
Osmanlı Devleti içinde sosyalist düşün lu zengin Ermenilerin yobazlığından, ah-
ce öncelikle Rumlar, Ermeniler, Selanik laki yozlaşmaya ve toplumsal yabancılaş-
Yahudileri, Makedon ve Bulgarlar arasın maya kadar Ermeni cemaatinin yaşadığı
da filizlenmişti. Çeşitli sosyalist kaynak sorunların gündeme getiriyorlardı. Bu
lar bu dillere çevrilmiş, sosyalist düşün akımın temsilcileri yarattıkları 'sahte ay
ceyi savunan partiler, örgütler kurulmuş, dınlanma' ile geleneksel Ermeni değerle-
süreli yayınlar çıkarılmıştı. Ancak enter rine . tehdit oluşturdukları ve Ermenileri
nasyonalizme dayanan kapsayıcı bir sos 'her iklim, toplum ve din i l e barışık'
yalizmden çok her millet kendi sosyaliz 'dünya vatandaşları'na dönüştürdükleri
mini geliştirmiş, ve sosyalizm birçok kez gerekçesiyle eleştirilmişlerdi. l 908'de
milliyetçi düşünceden ayrışamamıştı. sürgünde bulunan yazarların dönmesi ile
Milliyetçilik ile enternasyonalizm arasın edebiyatta Fransız rasyonalizmi ve klasi-
da ciddi bir çelişki olduğu gerçeği çoğu sizm e tkisi yerini başta Ni etzsche ve
kez göz ardı edilmişti. Schopenhauer olmak üzere Alman felse-
fesine bırakmıştır.
ERMENi CEMAATiNDE
19. yüzyılda Avrupa'da olduğu gibi, ls
SiYASAL D ÜŞÜNCELER tanbul'da da aydınların katıldığı 'salon'
toplantıları yapılıyordu. Ortaköy ve Be
İstanbul 18. ve 1 9. yüzyıllarda yaşanan yoğlu gibi semtlerde cemaatin ileri gelen
Batı Ermeni rönesansının merkezi idi. Bu lerinin evlerinde, Ermeni yazar, şair ve
dönemde Avrupa'da -önce ltalya'da sonra sanatçıların ve bu konulara ilgi duyan ki
başta Fransa'da olmak üzere çeşitli ülke- şilerin toplandığı salonlar mevcuttu. Bu
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
yandan bu yetki yasalara tabi tutulur. Pat rak tanımlanabilir hale gelir.
rikhaneye tanınmış olan imtiyazların geç Reformların yarattığı eşitlikçi anlayış
mişte sınırları belirlenmemişken şimdi bu kendisini idari alanda gösterir. Özellikle
sınırların açıkça belirlenmesi yoluna gi 1860'lardan sonra Rum ve Ermeniler Os
dilmekte, bu imtiyaz ve yetkiler "yasalar manlı Devleti'nin Avrupa ülkelerindeki
çerçevesinde" düzenlenmektedir. Patrik diplomatik misyonlarında önemli görev
haneye ait ruhani imtiyazlar artık tartış ler üstlenirler. Fenerliler olarak adlandı
ma konusu olduğu gibi, neyin ruhani ne rılan Osmanlı Rum toplumunun aristok
yin dünyevi olduğu meselesi de Patrikha ratik kesimi Osmanlı idaresindeki ayrıca
nenin gücünü belirleyecek diğer bir tar lıklı konumlarını 1821 Yunan ihtilali ar
tışmadır. Başka bir husus da imtiyazların, dından kaybetmişlerdi. Fakat aynı yüzyı
artık yalnızca dini öndere değil, dini-et lın ortalarından itibaren yeni bir Osmanlı
nik bütüne ait kılınması ve böylece bun Rum kuşağı Babıali'ye hizmet e tm eye
ların dünyevileş tirilmesidir. " Dünyevi başlardı. Bu dönemde Yunan ayaklanması
3 70 meseleler" artık üyelerinin çoğunu (dör esnasında ülkeyi terk etmiş olan bazı Fe
de karşılık sekiz) ruhban olmayanların nerli aileler de geri döndü.
oluşturduğu Karma Meclis'in yetki alanı Bu yeni Osmanlı Rum diplomat kuşa
na dahil olmaktadır. Seküler seçkinlerin ğının en önemli temsilcisi A. Karathe
katılımı, Yunan devletinin bu kurumlara odoris ( 1833- 1 906) idi. Babası ve amcası
sızmasını kolaylaştırır. Böylece merkezi ll. Mahmut ve Abdülmecit'in özel dok
idari yapı daha etkin kılınarak merkezkaç torluğunu yapan, Mithat Paşa ile yakın
kuvvetleri geriletmek amacındaki reform ilişkisi bulunan Karatheodiris 1874'te Ro
larla yeni merkezkaç güçler yaratılmış ma elçisi olarak tayin edilir. lki yıl sonra
olur (Anagnostopoulou, 1 999: 5-17) . da Hariciye'de nazır yardımcılığına ata
Milliyetçiliğin gelişimiyle birlikte Pat nır. Karatheodiris uluslararası ününü ise
rikhane, yüzyıl boyunca art arda darbeler Berlin Konferansı'nda ( 1 878) Osmanlı
yiyerek zaman içerisinde ulus-üstü niteli lmparatorluğu'nu temsil etmesi ile kaza
ğini kaybeder. Yunan Krallığı'nda 1833'te nır ve buradaki başarısından dolayı aynı
otosefal (özerk) kilise oluşur. 1850'ye ka yıl Hariciye Nazırı olur. Fakat kısa bir sü
dar Fener tarafından tanınmayan bu kili re sonra Abdülhamit'in sadrazam Hayret
senin yetki alanı, Yunanistan sınırlarını tin Paşa'nın liberal reformlar yapılması
genişlettikçe büyür. Yine 1 830'larda Pat önerilerini göz ardı etmesi üzerine istifa
rikhane, Sırp kilisesinin de facto özerkli eder. Bu "yeni Fenerli" sınıfın mensupları
ğini tanımak zorunda kalır. Tuna prens Tanzimat ideolojisini samimiyetle benim
liklerinde Fener rejiminin çökmesiyle bu semiş kişilerdi. Osmanlı toplumunun en
radaki Ortodoks Kilisesi de Romenleşir. üst tabakasına mensup olmaları nedeniy
Bu otosefal kilisenin varlığı resmen 1885' le temelde düzeni savunuyorlar ve Os
te tanınır. 1 870'de Bulgar Eksarhlığı'nın manlı lmparatorluğu'nu parçalamaya yö�
kurulması ise Patrikhane için en şiddetli nelik her türlü etkinliğe karşı çıkıyorlar
darbe olur (Clogg, 1982: 193-4). Bu hadi dı. Bu kişilerin görüşlerine göre Rumlar
se, Bulgar ve Yunan milliyetçilikleri ara modern, Batı yanlısı ve kozmopolit bir
sında Makedonya üzerinde gerçekleşecek Osmanlı imparatorluğu içerisinde gerek
uzun süreli bir mücadelenin başlangıcını ekonomik gerekse de siyasal ve toplum
oluşturur. Özellikle Bulgar kilisesi ile mü sal olarak gelişebilirlerdi. Bu tutumların
cadele sırasında Patrikhaneye bağlı olmak dan dolayı bu kişiler Atina tarafından ge
Yunanlı olmakla özdeş hale gelir ve bu nelde ulus karşıtı olarak tanımlanıyorlar
durumda da Fener, ulusal bir kurum ola- dı. Bu iki kesim arasında ilişkiler bazen
M I L L E T - 1 R U M ' D A N H E L E N U L U S U N A ( 1 8 5 6 - 1 9 2 2 )
birl ikteliği sağlamaktı. Skalieris lstan !im, diğeri ise büyük bir ulus-devlete sa
bul'un öndegelen Fenerli ailelerinden bi hip olmaktı (Svolopoulos, 1994: 21) . Ha
rine mensuptu. Kendisini "çıkarları radi kikaten, Tanzimat reformlarıyla başlayan
kal şekilde yenilenmiş bir Türkiye'nin süreçte Rumlar arasında önemli çatışma
muhafazasına dayanan Rum milletine lar boy verdi. Sekülerleşmeye yönelik re
bağlı bir Osmanlı ailesinin mensubu" ola formlar, Patrikhane'de imtiyaz ve hakları
rak tanımlıyan Skalieris, Yeni Osmanlılar na yönelik endişeler yaratmıştı. Patrikha
hareketi içerisinde yer aldı. Murat tahttan ne reform girişimlerini kendi yetki alanına
indirildikten sonra Skalieris onu kurtar bir müdahale olarak görüyordu. Bu du
m aya çalış tıysa da başarılı olamadı ve rum 1908 ve sonrası için özellikle geçer
yurtdışına kaçtı (Svolopoulos, 1994: 29- liydi. Dönemin Patriği lll. Yoakim ittihat
30) . Yeni Osmanlılar'la ilişkili o lan bir ve Terakki Cemiyeti'ne (!TC) baştan itiba
başka Rum da tanınmış yayımcı ve gaze ren mesafeliydi. Patriğin aksine Rum orta
teci Theodor Kasap idi. Uzun yıllar kaldı sınıfı, devrimi coşkuyla selamlamıştı. Yo
3 72 ğı Paris'te baba Dumas'nın sekreterliğini akim'in katı tutumu patrikhane ve seküler
yapmış ve Namık Kemal ile tanışmıştı. elit arasında bir çatışma yaratır. Rum ileri
1 870'de lstanbul'a döndüğünde Rumca, gelenlerinin önemli bir kısmı Jön Türk
Türkçe ve Fransızca yayımlanan mizah hareketini milletin sekülerleşmesi ve pat
dergisi Diyojen'i çıkarmaya başlar. Ancak rikhanenin gücünün azalması için bir fır
sansür ile başı derde girer ve üç yıla mah sat addetmekteydi. Neologos, Proodos gibi
küm edilir. Abdülhamit devrinde pek çok gazeteleı; Talı idromos, Amalthia gibi dergi
Rum idari görevlerde yer almaya devam ler patrik aleyhinde kampanyaya girişirler
ederken, çok sayıda Rum da muhalefete (Anagnostopoulou, 1997: SOS). Neticede
katılır. l 902'de toplanan ilk J ö n Türk Patrikhane geri çekilmek ve taviz vermek
kongresine Rumları temsilen V Musurus zorunda kalır ve laiklerle anlaşarak onlara
G ikas, D. Fardis ve kongrenin başkan idari yetkiler verir. 1908 sonrasında mille
yardımcılığını yapan K. Sathas katılır. Şu ti ruhbanlar değil daha çok orta sınıf kö
ra'yı Devlet eski azası olan Musurus-Gi kenli seküler elit temsil eder. Basın, me
kas Prens Sabahaddin'in yakın arkadaşı buslar ve bazı siyasi cemiyetler bu temsi
idi ve kongrede de onun adem-i merkezi lin araçlarıydı. Yeni liderliğin bir niteliği
yetçi görüşlerini savunmuştu (Aleksand de halihazırda Yunan tebaası veya Yuna
ris, 1980: 386-8) . nistan'la yoğun ilişkiler içinde olmasıydı.
Rumlar arasındaki siyasi farklılaşmalara G eleneksel olarak bir Rum , millet-i
dönemin gözlemcileri dikkat çekmiştir. Rum'a dahil olması dolayısıyla Osmanlı
Ubicini'ye göre millet-i Rum içerisinde iki idi. Yani hem Osmanlı hem Rum olmak,
ayrı partiden bahsedilebilir. Bir tanesi Fe ancak en yüksek düzeyde Patrikhane ol
nedi elit, kilise yüksek hiyerarşisi ve zen mak üzere bazı aracı yapılar dolayısıyla
gin tüccarlarca yönetilen ve statııs qııo'nun mümkün olmaktaydı. Reform sürecinde
devamından yanadır; diğeriyse Yunan ve özellikle 1908 sonrasındaysa aracı ya
Krallığı'nın irredentist politikalarını des pılar giderek güç kaybederler. Fakat buna
tekleyenlerden oluşur. Ona göre ikinci rağmen reformcuların vaat ettiği vatan
grup, serbest meslek sahipleri tarafından daşlar arasında tam bir eşitlik de sağlan
destekleniyordu ( Clogg, 1 982: 196-7). mış olmaktan uzaktı. Zaten vatandaşlık
Toynbee'ye göre de Rumların birbiriyle çe da milliyetçilikler çağında giderek daha
lişen iki farklı ihtirası mevcuttu. Bunlar fazla bir ulusa ait olmakla tanımlanır hale
dan bir tanesi Osmanlı lmparatorluğu'nu gelmekteydi. Ortodoks-Rum olmakla Os
Helenleştirmeye yönelik "Fenerli" yöne- manlı olmayı birleştiren aracı mekaniz-
M I L L E T - 1 R U M ' D A N H E L E N U L U S U N A (1 856- 1 9 2 2)
malar tedrici olarak ortadan kalkınca, Os raber) hakim ya da başat güç olacağı bir
manlı topraklarında Rum olmanın tek yo- doğu imparatorluğu düşüncesidir. Düşü
1 u siyasal biçimde, yani milliyetçilikle nülen, Rumların ekonomik, kültürel ve
mümkün hale geldi. Aynı şey idari bir bi sosyal dinamizmiyle imparatorluğun en
rim olarak cemaat için de geçerliydi. Mer etkin unsuru haline gelebileceğidir. Ne
kezileşme sürecinin hız kazanmasıyla bir ologos gazetesine göre örneğin, Megali
likte yerel düzeyde Metropoli tlik ve ce 1dea Osmanlı imparatorluğu koruması al
maat gibi aracı kurumlar resmi olarak iş tında Yunan kültür ve uygarlığını doğuda
lemez duruma geldiler. Fakat bu aracı ya yaygınlaştırmak olarak tanımlanıyordu.
pılar Osmanlı siyasi sisteminin meşruiye (Svolopoulos, 1 994: 22) .
tini ve otoritesini taşımasalar da var ol Bu düşüncenin oluşumu ve gelişiminde
maya devam ettiler. Cemaat idaresi, okul Yunan diplomat lon Dragoumis ve Yunan
ları ve kilise kendisine bağlı nüfusu ör ordusunda subay olan A. Souliotis'in kur-
gütlemeye devam etti; fakat meşruiyetini dukları Konstantinopolis Ö rgü tü'nün
ve gücünü başka bir odaktan, ulusal bü (Orgaııosi Konstaııtinupoleos-KÔ) payı bü- 3 73
tünden almaya başladı. 1908 sonrasında yüktür. Bu ikisi, Hellenizm davasının an-
cemaatin idaresi seküler elitin eline geçti cak yurttaşlarına din ve milliyet farkı gö
ğinde, kendisine bağlı olanları harekete zetmeksizin eşit muamele eden bir dev-
geçirecekleri yegane mekanizmalar dini lette gerçekleşebileceğini düşünmekteydi-
ve geleneksel mekanizmalar idi. Yani Os ler. ikisinin de Yunan devletinin irreden-
manlı Rumlarının modernleşme süreci tist politikalarla ulusun kurtuluşunu ger
ancak ruhban sınıfının rızası ve gelenek çekleştirebileceğine dair inancı zayıfla-
sel milli kurumlar aracılığıyla mümkün mıştı ve onlara göre Slav tehdidine karşı
dü. Bundan dolayı Patrikhane ilk tepkile yegane tedbir çokuluslu bir yapı içerisin-
rinden sonra yeni duruma hızlı sayılabile de Türk-Yunan işbirliği idi. Soulio tis
cek bir biçimde intibak edebildi (Anag 1 908'in başında Atina'daki Makedonya
nostopoulou, 1 997: 463-7). Komitesinin Doğu seksiyonu tarafından
Osmanlı Rumlarının yeni önderliği lstanbul'a gönderilir ve burada KÖ'yü ku-
başlangıçta Hellenotomanizme sadık kal rar. Örgütün kuruluş amacı Trakya'daki
dı. Hellenotomanizm, Osmanlı idaresinde Bulgar faaliyetlerine karşı önlemler almak
görev alan eski Fener aristokrasisinin lm idi. KÖ Yunanistan'dan belli bir destek
p aratorl uğa bağlılık düşüncesinin, bir görmekle birlikte tam anlamıyla onun
"Hellenizm" fikriyatı ile birleşmiş şekli kontrolünde olan bir örgüt değildi (Vere-
idi. Bu yaklaşımın oluşumunda yüzyılın mis, 1999: 182-3). 1908 devriminin im
son yıllarındaki gelişmelerin örremli payı paratorluk içerisindeki değişik topluluk-
vardır. 1897'deki Osmanlı-Yunan savaşın lar arasında kısa bir süre için de olsa ya-
da Krallığın mağlubiyeti, Yunan milliyet rattığı kardeşlik duyguları KÖ'nün yakla-
çiliği açısından irredentist siyasetin zayıf şımını , yani Hellenotomanizmi onaylar
lıklarını gözler önüne serer. Yine yüzyıl gözüküyordu. Aslında Patrikhane KÖ'yü
dönümünde Makedonya'da artan Bulgar kendi otoritesine karşı bir tehdit olarak
faaliyeti ve Panslavist hareketin yarattığı görüyordu. D ragoumis'e göre Yoakim
tehdit neticesinde Osmanlı-Yunan ilişki kendisini Helleniım ile özdeşleştirmek-
lerinde daha ılımlı bir hava egemen olur. ten çok kendi imtiyazlarını düşünüyordu.
Bu dönemde iki ulusal merkezi (lstanbul O bir "Bizanslı" idi ve kendi mevkii ni
ve Atina) tek bir projede birleştiren Hel muhafaza etmek için birçok Yunanlıyı fe-
lenotomanizm düşüncesi yaygınlaşır. Bu, da edebilirdi. Yoakim'in kendisinden des-
kabaca Rumların içerisinde (Türklerle be- tek isteyen Souliotis'e cevabı da aradaki
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B I R I K 1 M I
mebusları homojen bir grup oluşturmu mebus meclise girer. Savaş yıllarında
yorlardı. Bazı temel meseleler dışında bi Rum mebusların herhangi bir etkisi ol
reysel tavır alıyorlardı. Kimi ITC mensu maz (Boura, 1 999: 197-9). Bu dönemde
buyken , çoğunluk liberallerin adem-i ITC'nin milli iktisat, zorunlu göç ve ame
merkeziyet fikrine yakınlık gösteriyordu. le taburları gibi uygulamaları Rumları
Mecliste ve gazete sayfalarında cereyan (özellikle tehdit altındaki orta sınıfı) Os
eden tartışmalara rağmen 1 9 1 0- l l 'e ka manlı siyasal düzenine iyiden iyiye ya
dar, yani ITC "sertleşmeye" ve Yunanis bancılaştırır.
tan'da da Venizelos iktidara gelip daha Savaş bittiğinde, Rumların büyük ço
a tak bir poli tika izlemeye başlayıncaya ğunluğunda olduğu gibi Patrikhanede de
kadar KÖ ve genelde Rumların önde ge Megali ldea'nın gerçekleşme aşamasında
lenleri Hellenotomanizm ve imtiyazların olduğuna dair inanç hakim olmuştur.
müdafaası dışında bir politikaya sahip de Mondros Antlaşması'nın imzalanmasının
ğildir. Ancak bu tarihten itibaren Yunan akabinde patrik Germanos, Jön Türklere
Krallığı hem Patrikhane hem de seküler karşı "tavizkar" bir tutum aldığı gerekçe- 3 75
önderlik nezdinde kendini ulusun politik siyle ve bazı mali konularda şikayetlerin
merkezi olarak kabul ettirir. 1 9 1 0 yılının artması sonucu istifa eder. Patriğin istifa-
sonlarına doğru PB'nin ısrarı ile ITC'nin sıyla, gerondismos olarak adlandırılan Os-
politikalarından hayal kırıklığına uğramış manlı idaresine gönüllü itaati içeren gele-
etnik toplulukların da yönelebilecekleri neksel Fener politikası tamamen terk edi-
umulan bir Rum partisi (Hellenilwn Poli lir. Yeni Karma Meclis, Megali Idea'nın
tihon Komma) örgütlenir. Bu girişim Rum hararetli taraftarlarından oluşuyordu. O
parlamento grubunu böler. 24 temsilci döneme kadar politika dışı bir tavır sergi-
den 1 6'sı girişime destek olur. 1 9 1 2 se leyen İstanbul iş alemi mensupları da ir
çimleri öncesinde Patrik ile ITC arasında redentist politikalara destek verirler. Bu
görüşmeler olursa da PB liberalleri des değişimin nedeni, ITC'nin, özellikle savaş
tekleme kararı alır. ITC üyesi Rum me yıllarında sürdürdüğü "milli burjuvazi"
buslarla (Narlis, Orfanidis, Kofidis), ltti yaratma siyasetinin bu kesimi yabancılaş-
hatçılarla işbirliğinin daha fazla sandalye tırması idi. Patrikhane Babıalinin ülkeyi
anlamını taşıyacağını düşünen başka me yönetme kabiliyetinden uzak olduğu id-
buslar (Karolidis, Emmanuilidis, Savopu diasıyla Osmanlı hükümetiyle temas kur-
los) bu karara karşı çıkarlar. Bu durum mayı reddeder. 16 Mart 19 19'da Patrikha-
Rumlar içerisinde bir çekişmeye neden ne Konseyi'nin Yunanistan ile birleşme
olur ve PB, kendi görüşlerini benimseme kararı duyurulur ve Rumlar Osmanlı va
yen adayların desteklenmemeleri çağrı tandaşları olarak yurttaşlık yükümlülük-
sında bulunur. Seçimler sonucunda Rum lerini yerine getirmeyi reddetliklerini ilan
mebus sayısı 1 6'ya düşer ve bunların da eder (Aleksandris, 1983: 143-50).
neredeyse tümü seçime ITC listesinden Yunanistan'da Venizelos'un iktidarı
girenlerdir. Balkan Savaşı s o nrasında kaybetmesiyle sonuçlanan Kasım 1 9 20
1 9 13 -1 4 kışında gerçekleştirilen seçim seçimlerine rağmen Osmanlı Rumlarının
lerde ITC tek örgütlü güç olarak girer. büyük çoğunluğu monarşistlere karşı Ve
Muhalefet üzerinde artan baskı sonucu nizelos'u desteklemeye devam ederler.
KÔ ve Birlik dağılmış durumdadır. Bousi Venizelosçu çevreler Etlıııilıi Amina (Ulu
os, Kosmidis ve Karolidis gibi isimler Yu sal Savunma) adlı örgütlenmeler kurarak
nanistan'a sığınmışlardır. 1 9 1 4 seçimleri Venizelos lehinde çeşitli gösteriler tertip
öncesinde yine ITC ile patrikhane arasın ederler. Rumlar için Venizelos Büyük Yu
da görüşmeler yapılır ve sonuçta 16 Rum nanistan'ı gerçekleştirecek yetenekteki
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M I
yegane devlet adamı idi. 10 Ocak 192 l 'de zaman sonra Yunan ordusunun bozgunu
bir Aınina delegasyonu başbakan lloyd ile Rumların Anadolu'daki varlığı da sona
George'un sekreteri Phillip Kerr ile görü erer (Aleksandris 159-63) .
şür. Bu görüşmede Amiııacılar Britan l 9 1 2'den başlayarak impara torluğun
ya'nm otonom bir lonya idaresine destek Rum ve Müslüman ahalisi, Atina ve ls
olması halinde 45 .000 kişilik bir Rum or tanbul (daha sonra da Ankara) olmak
dusu teşkil edebileceklerini deklere eder üzere iki ayrı merkezin yörüngesinde bir
ler. Britanya hükümetinin bu tekliOere birinden kesin olarak ayrışmış, iki taraf
soğuk yaklaşır ve Osmanlı Rumlarının da, Balkanlar'dakine benzer şekilde diğe
Londra konferansına ayrı bir Patrikhane rini dışlayan bir "çözüm" arayışına gir
heyeti ile katılmaları engellenir. Bu esna mişti. Bundan sonrası artık yalnızca bir
da patrikhane ile Yunan kralı arasındaki strateji ve konjonktür meselesiydi. Kos
ilişkiler de uyumlu olmaktan uzaktı. Pat mas Politis'in, yüzyıl dönümündeki lz
rikhane 5 Kasım 1920'de krala bir çağrı mir'i anlatan "Yitik Kentin Kırk Yılı" ro
3 76 yaparak Yunanlıların esenliği için taht manı bir kayık yarışıyla başlar. Rumlara
üz erindeki haklarından vazgeçmesini ve Türklere ait kayıklar yarışa katılır ve
öğütler. Fakat koyu bir Venizelosçu olan yarış ulusal bir çekişmenin, rekabetin ala
patrik vekili Dorotheos'un ölümü ile yeri nı haline gelir. Rum kayığının yarışı ka
ne geçen Kayseri Metropoliti Nikolas'ın zanmasıyla bir "zafer alayı" düzenlenir,
Patrikhanenin Venizelosçu poli tikasına marşlar okunur, bayraklar çekilir. Ulusal
daha mesafeli yaklaşımı krala ilişkin poli simgelerle neşeli bir oyun oynanmaktadır
tikada yumuşama meydana getirdi. lstan sanki . Ancak bu eğlence, lzmir'in top
bul'a gelen Yunan Yüksek Komiseri Bot lumsal hayatının bölünmüşlüğünü ardın
sis'in çabaları ile de ş ehirde kral yanlısı da saklar. Artı k kayık yarışları "milli
bir hareket oluşturulmaya çalışılır. Böyle maç"lara, mahalle kavgaları ulusal kapış
bir tehdit karşısında patrikhanedeki Veni malara dönüşmüştür: "Birden, evlerin bi
zelosçu kanat konumunu Venizelos yanlı rinden bir grup Türk çocuğu dışarı fırla
sı bir patrik seçerek sağlamlaştırmaya ça dı. Ellerindeki kitaplara bakılırsa okullu
lışır. Patrik seçimi her iki kanadın da şid olmalıydılar. Bir an için put gibi oldukla
detli mücadelesine sahne olur ve sonuçta rı yerde dura kladılar. Sonra, geziden
basının büyük bölümünün de desteğini dönmekte olan çocukların arkasından
arkasına alan Venizelosçu liberal Meletios bağırmaya başladılar: 'Gavur Girit'i ister
6 Aralık 192l 'de yeni patrik seçilir. Atina siniz? Al Girit'-ve elleriyle uygunsuz işa
yönetimi bu seçimi geçerli saymaz. Mele retler yaptılar. Fırlatılan bir taş , sıranın
tios'un patrik seçilmesi ile Amyna hareke en arkasındaki çocuğun iki metre kadar
ti lstanbul ve lzmir gibi büyük şehirlerde yakınına düştü. (. . . ) Stavrakis yerden taş
Rumlar arasındaki etkinliğini artırır. Böy topladı. G erindi ve taşı savurdu. Taş,
lece Venizelizm Osmanlı topraklarındaki Türk çocuklarının başlarını sıyırıp bir
son zaferini kazanmış olur; ancak kısa bir kapıya çarptı." (Politis, 1992: 68-9) . O
Resmi İdeolojinin Doğuşu
ve Evrimi Üzerine Bir Deneme
M E H M ET Ö . ALKAN
nu" benzetmesi aslında tam da resmi ide (ve bir süre sonra ulusal) eğitim sistemi
oloji için geçerli olacaktır. Zira geleneksel almaktadır. Bu değişiklik sırasında cema
dönemin hakim ideoloj isi, hukuku ve atler kendi tekelindeki bu "hakkı" devret
meşrulaştırma aracı olan din çözülmekte mek konusunda son derece kıskanç ve
yeni bir hukuk sistemi, m eşrulaştırma hırçın davranacaktır. Osmanlı D evle
araçları ve resmi ideolojiler onun yerine ti'ndeki " millet"ler açısından da süreç
geçmektedir. Hemen bü tün siyasal sis böyle gelişmiştir.
temler, dini ani bir değişimle sistemden Tanzimat Döneminin başlıca özellikle-
dışlamamışlar, ihtiyaç oldukça bir meşru rinden biri, o güne dek dinsel otoritelerin
laştırma öğesi olarak kullanılmaya devam tekelindeki hukuk ve eğitimin devlet dene-
etmişlerdir. Bu nedenle -11. Abdülhamit timine alınmaya başlaması yönündeki ce-
(lslamiyet) , Ill. Napolyon (katoliklik) ve saretli adımdır. Tanzimatçılar bunu yapar-
Ill Aleksandr (ortodoksluk) gibi- çeşitli ken dini ve dinsel otoriteleri doğrudan
dönemlerde dinselleşme görülmesi istisna karşılarına almak yerine, kendi amaçlarını
değildir. gerçekleştirmek için çaba harcayarak do- 3 79
Resmi ideoloji en genel anlamıyla, dev !aylı bir zayıflatma süreci başlatmışlardır.
let aygıtını elinde tutan veya etkileme ye Cemaatlerin "ezeli ve doğal" haklarından
teneğine sahip olan elitlerin/seçkinlerin, olan eğitim ile hukuk bu süreçte devletin
ellerinde tuttukları devlet aygıtını, kendi üstlendiği, dünyevi/laik olarak düzenlediği
lerini meşrulaştırmak, varlıklarını sürdür alanlar haline dönüşmüştür. Medrese ve
mek, kendilerine yönelik itaati/bağlılığı ulema başlangıçta eğitim işleri ile ilgili
sağlamak için çoğunlukla gevşek, prag oluşturulan kurullarda görev almakla bir-
matik, irrasyonel, eklektik ve sistematik likte, zaman içinde eğitim işlerinden ve ba
nitelikli değerler bütünüdür; dar anlamda kanlığından dışlanmışlardır. Yeni okullar
egemen siyasal kültür olarak da tanımla eski geleneğin tersine cami ve mescit dışın-
nabilir. Resmi ideolojinin aktarımı ile ita daki yerlerde inşa edilmiştir. Rüştiyelerin
at ve/veya sadakati sağlayan üç temel ku açılması ardından medreselerin bir öğret-
rum ordu, bürokrasi ve eğitimdir. Merke men kaynağı olarak kullanılması yerine,
zileşme sürecinde yeniden biçimlenen bu devlet denetiminde bir öğretmen okulu-
kurumlarla resmi ideoloji ve tarihin de nun açılması da dinsel etki ve denetimden
yeniden ortaya çıkışı ile eş zamanlıdır. uzaklaşma çabasından kaynaklanmaktadır.
Osmanlı lmparatorluğu'nda da eğitim iş Böylece klasik elit sırı.ı fından olan "ho-
.
lerine bakacak bir "daire"nin sonra da ba ca"nın yerini, mod.ern . toplumun örı emli
.
kanlığın Tanzimat döneminde kurulması mesleklerinderı ola.n ve devletin öğretmen
rastlantı değildir. okl.Jllarınciarı. yeJişeıı ·.·nıuallirıvrı;ıuallime"
..
Resmi ideolojinin yansıdığı temel me alacakt!r. Bu sınıf aynı zaII1anda resmi ide-
.
tinler siyasal belgelerdir. Ama bunun ya olojinin taşıyıcısıolacııktır.
nısıra müfredat programları ile ders ki Devletin açtığı ilk okulların (mühen
taplarında da yansımasını bulur. Her siya dislik, tıp ve harp okulu) ve ardından ara
sal rejim üyelerine, sistemin örgütlenişi eğitim kurumlarının (rüştiyelerin) askeri
ni, bunu meşrulaştıran nedenleri, değer nitelikte oluşu değişimin meşruluk kay
leri, inançları ve tutumları benimsetmeye nağını oluşturmuş ve bu nedenle bekle
yönelik siyasal toplumsallaşma yöntemle nenin altında tepki almıştır.
ri geliştirmektedir. Modernleşme sürecin Eğitim aracılığı ile "birlik" s ağlama
de hayati önem kazanan bu işlevde, din amacına yönelik girişimler "Mekteb-i Sul
sel/geleneksel cemaat/millet eğitiminin tani" ile somutlaşmıştır. Çeşitli din ve
yerini yaygın/kamusal, laik ve merkezi mezheplerden öğrencilerin bir arada oku-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R I K 1 M I
yabilecekleri Mekteb-i Sultani'nin amacı, Türk milleti teşkil etmek. Akçura bu siya
öğrencileri Osmanlı vatandaşı olarak ye set tarzlarını "yarar" ve "uygulanabilirlik"
tiştirmek; "Osmanlılık ideolojisi" etrafın açısından da tartışır.
da, "birlik ve bütünlük" içinde kaynaş Osmanlı resmi ideolojinin ilk öğelerin
malarını kolaylaştıracak ortamı yaratmak den biri modernleşme/medenileşmedir ki
tır. Sanıldığı gibi, her din ve mezhepten bu yalnızca devletin değil, aynı zamanda
öğrenci kabul eden bu muhtelit/karma siyasal muhalefetin de içten benimsediği
okulun açılmasına karşı çıkanlar yalnızca bir öğedir. Bu nedenle Osmanlı modern
ulema değildir. Kendi cemaatleri üzerin leşmesinin mimarları olan Tanzimat paşa
deki hakimiyetlerini yitireceklerini düşü ları, Yeni Osmanlılar, il. Abdülhamit ve
nen gayrımüslim dinsel otoritelerden, ilk Jön Türklerin modernleşme projeleri ve
olara k Rum Ortodoks Patrikhanesi ve ya özl edikleri m odern Osmanlı toplu
Rumlar, bu mektebe çocuklarını gönder mu/ülkesi arasında ciddi farklar olduğu
meyeceklerini açıklamış, ardından Ha nu söylemek güçtür. Ama asıl ciddi fark
380 hamhane "Hıristiyanların idaresindeki ls her üç kesimin modern topluma giden
lam okuluna" "yemek" sorununu da ba yoldaki siyasal seçimlerinde görülmekte
hane ederek Musevilerin çocuklarını gön dir. Bu açıdan bakıldığında ı:nodernleşıne
dermemesini istemiştir. Son olarak Vati nin. üç evreden geçtiğini ileri sürebiliriz.
kan'dan Papalık iki emirname yayınlaya ilki Tanzimat paşalarının bürokrasi ile
rak Doğu'daki Katoliklerin Mekteb-i Sul yür\ıtmeye çalıştıkları "bürokratik" . veya
tanI'ye devamlarını yasaklamıştır. "memuri" modernleşme; ikincisi il. Ab
Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Os dülhami t'ip "ınonarşik" .yeya "s.u l tani"
manlı Devleti'nde de zorunlu eğitimle zo rıı o d e r n l e ş m e s i ve üçüncüsü i s e j ö n
runlu geçici askerliğin 19. yüzyılın ikinci Türklerin Anayasa ve parlamentoyla yü
yarısında eş zamanlı gelişmesi sıradan rütmeyi -.önerdii<leri ve denedikleri "meş
bir rastlantı değildir. Zorunlu eğitim, dev rut.i" modernleşmedir. .Bu üç aşamanın
letin genişleyen iktidarının sacayakların onak bir başka özelliği ise . veri aldıkları
dan olan bürokratik yönetimin yayılması siyasal sistemin bir "imparatorluk" olma
v e ordunun güçl enmesinin yanında sıdır. Oysa dördüncü ve sonuncu evre
üçüncü bir dayanak olacaktır. olan "cumhuri" modernleşmesinin başlı
ca ayırt edici özelliği "deınokrasiyi" ve
"ulus-devlet"i veri almasıdır.
OSMANLI MODERNLEŞMESl VE
RESMl lDEOLO]lNlN ÜÇ EVRESl
Osmanlı modernleşmesi dönemlere gö
re değişen yeni yönetici elit, muhalif ve
Yusuf Akçura önce 1904 yılında Kahi aydın tipini de ortaya çıkarmıştır. Tanzi
re'deki Türlı adlı gazetesinde dizi halinde mat döneminin aydını ve eliti, bürokrasi
çıkan sonra da kitaplaşan Üç Tarz.-ı Siya nin kendisini . yasal güvenceye kavuştur
set adlı uzun yazısında, Tanzimat döne ması sonrasında, bürokrasi içinden usta
minden başlayarak devletin "güçlenmesi" çırak ilişkisiyle (özellikle Dışişkrinden)
ve "ilerlemesi" için üç "siyasi yol" tasav yetişmişlerdir. . Tanzimat dön.eminin mu
vur ve takip edildiğini yazar. Bu "siyasi halifleri ve I. Meşrutiyet'in hazırlayıcısı
yol" (resmi) ideolojiden başka bir şey de olan Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin üyeleri
ğildir. Akçura'ya göre, Tanzimat'tan beri ise. basınl.a. ve basında yetişmişlerdir. 1 1 .
bir "millet vücude" getirme arayışı vardır. Abdülhamit döneminin muhalif aydını ve
Tanzimat döneminde "Osmanlı milleti " , yönetiçi eliti ise bizzat il. Ab�ülhamit'in
.
i l . Abdülhamit döneminde "lslam milleti kurduğu okullarda okuınuşl ardı r. n ..
383
nedenlerinden biridir. 18. yüzyılda belir da "bilim" ile "kılıç"ın eşdeğer önemde
ginleşmeye başlayan "ilerleme" düşüncesi vurgulandığı ( "seyf ile tev'em olan hide
ise bilim ve teknikteki gelişmelerce pekiş mat-ı ilmiyye-i kalemiyye. . . ")görülür.
tirilmişti. Pozitivizmin de içinde değer Tanzimat'ın ilanından bir süre önce ka
lendirilebileceği en geniş anlamıyla bu leme alınan bir Layıhada, laik bir yöneli
yüzyıla egemen olan materyalist düşünüş, m i n bel irtilerini i fade edecek tarzda
bu koşullarda, beklenti ve özlemleri farklı önemli cümlelere rastlanmakta, dini alan
da olsa hemen her düşünce akımına tesir ile dünyevi alan ayrı ayrı ele alınmakta
ederek yaygınlaşmıştır. dır. Layihadaki fikirl er, " maarif" ve
Osmanlı aydınlarının "düzen" (ordre) "ulüm"un ülke kalkınmasının, sanayileş
yerine "birlik"(ittihat) sözcüğünü seçme mesinin temel araçları olarak sunulmak
leri, Osmanlı devletinin başlıca sorununa tadır:
ve arayışına işaret etmektedir. Pozitiviz
min ve pozitivist düşünüşün yaygın ka "Ulum-u diniyye vesile-i neclit-ı ahiret ol
bulü bu durumun ifadesidir. duğu misillu fıinun-u saire dahi muaşeret-i
Lerner'in ifadesi ile "insan işlerine reh nev'i beni ademin hemaline sebeb olacağı
berlikte dünyevi aydınlanmanın, kutsal vareste-i hayd beylin ve işılretdir. " 2
vahiylerin yerini alması kolay olmamış'', Layihada, bilim ve eğitimin önemi lwnu
ciddi sorunlar yaşanmıştır. Pozitivizmin sunda da şu dıişiıııceler ileri sıirıilmelıte
olduğu gibi Osmanlı resmi ideolojisinin dir:
de en önemli temalarından biri "bilim"dir.
Bu kavram çoğunlukla eğitim ile birlikte "... cehli cihetiyle devletin ve o suretle nail
anılan bir değer olmuş, Tanzimat dönemi olduğu nimetin hadıini ve devlet ve mem
nin başlarından itibaren büyülü bir kav lehet muhabbeti ne demelı idltğıinıi bilme
ram ve resmi ideolojinin ayrılmaz bir par yerelı kendisine ve milletine faidesi olma
çası haline gelmiştir. Değişim gerektiği yacağı aşihar olmağla bu hususun dahi bir
fikrini işleyen resmi metinlere bakıldığın- lııisn-ıi surete lıonulması mıillıen ve mille-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B I R I K 1 M I
len elını ve nıenıalilı-i nıalınısa-i Şahanede Abdülhamit'in teşvik ettiği "bilim"sel ge
eııır-i zıraal ve licarel ve sanayi'in ilıya�ı lişmeler ve edebiyatla ilgilenmişlerdir. 13u
ııa dair Meclisce ııı ıızalıere olunıııalıda dönemde siyasetin de yasak olmasının
olan lıer bir şeyin esası bulunan ıılaııı nıef katkısıyla, başlığının altında "siyasetten
lıııd oldıılıca birisi vılcıida gelmeyeceği ıııaada lıerşeyden balıs eder. " alt başlıklı
..
enır-i gayr-ı miiblıem olduğundan ulfım ve yayınlara çok sık rastlanacaktır. Pozitivist
maarifin talısiline ınedar-ı yesr ve sulıu düşünüşün yaygınlaşması ile bazı roman
leı olıııalı üzere ıııelıalib-i nıevcfıdeye bir ve hikayelerin "fenni roman" adıyla basıl
nizanı verilmelı (a.b.ç.)" 3 dığı da görülecektir.
Tanzimat'tan sonraki süreçte özellikle
Rıfat Paşa'nın ahlak kitapları ile gündeme TANZiMAT IDEOLO]ISINDE
HUKUK VE EŞ1TL1K
gelen bir önemli konu da ahlakın kayna
ğının dinsel/geleneksel atıf noktasından Eşitlik Osmanlı modernleşmesinin ve
384 dünyevi bir atıf noktasına doğru değişme Tanzimat ideolojisinin temalarından bir
ye b aşlamas ı d ı r. Bu s üre ç te b i r tür diğeridir. Tanzimat'ta icat edilen Osmanlı
"kul/teb'a ahlakı"ndan "birey/yurttaş ah kimliği hukuksal düzenlemelerle pekişti
lakı"na geçişin ilk izlerini de görmek ola rilmiştir. Geleneksel Osmanlı sistemi dini
naklıdır. Sıbyan mektepleri için sade bir cemaatler halinde bölünmüştü ve lslami
dille kaleme alınmış olan Rıfat Paşa'nın yet (dolayısıyla Müslüman teba) birincil
Alılalı Risalesi, il. Abdülhamit Dönemin ve ayrıcalıklı bir konumdaydı. Kamu hiz
de de okutulan başlıca ahlak kitapların metlerine girme veya yararlanmada eşit
dan biridir. Bu dönemde yeniden gözden sizlik söz konusuydu. Tanzimat dönemin
geçirilip, dinsel ahlak dışındaki bölümleri de hukuk, toplumu yönlendirmenin, de
çıkartılıp okutulmuştur. Bu kitabın deva ğiştirmenin sihirli değneklerinden biri
mı niteliğindeki Zeyl-i Risale-i Alılalı'ta, olarak algılanmıştır. Tanzimat Ferma
Meşveret'iıı gerekliliği gibi siyasal temalar nı'nın girişinde devletin zaafa uğrama sü
üzerinde durulması kitabın bu dönemde reci vurgulandıktan sonra "bundan böyle
yayınlanmamasının başlıca nedenlerin Devlet-i Aliyyea ve memalik-i mahrusamı
den biri olsa gerektir. Bir süre sonra Alı zın hüsn-i idaresi zımnında bazı kavanin-i
lalı Risalesi de sansürden geçerek bazı bö cedide vaz' ve tesisi lazım ve mühim görü
lümleri değiştirilmiş ve Rıfat Paşa'nın adı nerek. . . " ifadesi kanunlaştırma sürecinin
da kitaptan çıkarılmıştır. de başlaması anlamına gelir. Tanzimat
Tanzimat döneminde sivil basının orta Fermanı resmen tanınan din ve mezheple
ya çıkması ardından bilim ve eğitim tema rin eşitliği yönündeki ilk ciddi adımdır.
lı makale ve kitaplarda artış görülür. Mü Osmanlı D evleti'nin tebaası o lmak için
nif Paşa'nın Cemiyet-i llmiye adlı derneği herhangi bir dine aidiyet değil , din dışı
ile Mecmııa-i Fiinıııı adlı dergisi bu döne hukuki kriterlerin getirildiğini görüyoruz.
min en önemli pozitivist girişimlerinden Bu çaba Tanzimat Fermanı'nın temennisi
dir. Ancak bilimin ve pozitivist düşünü yerine hukuki düzenlemelerle, özellikle
şün popülarize edilmesi asıl il. Abdülha Islahat Fermanı sonrasında din ve mezhep
mit döneminde o lmuştur. Bu dönemde farkı olmaksızın kamu hizmetine girme ve
başlığında "ulum" veya "fünun" bulunan kamu hizmetlerinden yararlanmada "eşit
bir çok dergi yayınlanmıştır. il. Abdülha lik" olarak da gündeme gelecektir. Artık
mit dönemi siyasal açıdan bir despotizm gayrimüslimler din değiştirmeden memu
dönemi olduğu için dönemin aydınları si riyete girme dahil bir çok hakka kavuşa
yasetten daha az zararlı görülen, hatta Il. caklardır. "Kuleli Vak'ası" ise bu eşitleşme
R E S M i i D E O L O J i N i N D O C'; U Ş U V E E V R i M i Ü Z E R i N E B i R D E N E M E
sürecine ilk Müslüman tepkisidir. Bu sü mıştır. 19. yüzyılda Sırplarla başlayan ayrı
reçten rahatsızlık duyan bir başka kesim lıkçı/ulusçu eğilimleri durdurmak, "cema
Osmanlı düzeni içinde ayrıcalıklı bir yere at'ten ulus'a" geçme sürecini yavaşlatmak,
sahip olan Ortodoks Kilisesidir. Bireyler dinsel ve ulusal kimliklerin üstünde ortak
kamu ve özel hukuk alanında, artık din bir Osmanlı kimliği yaratmak için çabalar
esasına göre değil, Osmanlı tebaası olmak hızlanacaktır. "Din/mezhep" bir kimlik
esasına göre işleyen monist ve eşitlikçi bir olarak devam etmekle birlikte siyasal bir
karakterdeki hukuk sistemi ile eşit olma kimlik olarak "Osmanlı"nın icat edilme
ya başlayacaklardır. (Ancak imparatorlu sureci başlamışur. Tanzimat eğitimine ya
ğun sonuna ve Cumhuriyet'in ilk yıllarına kından bakıldığında vatanseverlik ekse
kadar "resmi din"in lslam olduğu da unu ninde ortak bir "vatan" fikri ve ona bağlı
tulmamalıdır. ) Tanzimatçılar Osmanlı Osmanlı vatandaşı yetiştirmek amacı he
kimliğinin ölçüsünü dini ve etnik aidiyet men göze çarpmaktadır. Tanzimatçıların
le değil hukuki bir ilişkiyle tanımlamak Osmanlıcılık ideolojisini ve "Osmanlı va-
çabasındadırlar. Bunun ilk somut örneği tandaşı" yaratma amaçlarım yansıtacak bi- 385
Ceza Kanunname-i Humayunu'dur. "Ta çimde temel eğitim yasası (Maarif-i Umu-
biyyet-i Osmaniyye Kanunnamesi"/Os miye Nizamnamesi) 1869 yılında çıkacak,
manlı Yurttaşlık Yasası ise "kim Osmanlı okullar sıbyan ve rüştiye düzeyine kadar
dır?" sorusuna hukuki bir yanıt vermekte cemaat esasına göre, fakat devlet denetimi
dir. llk Osmanlı anayasası olan Kanun-i altında açılacaktır. Ancak idadi, sultani ve
Esasi'nin 8. maddesinde bu yanıt şu şekil yüksek eğitimin, din ve mezhep açısından
de verilmektedir. "Devlet-i Osmaniye tabi karma niteliği Osmanlı kimliğinin aktarıl-
yetinde bulunan efradın cümlesi her han ması ve siyasal-toplumsal birliğin sağlama-
gi din ve mezhebten olur ise olsun bila is sı için kurulduklarını göstermektedir. Bu
tisna Osmanlı tabir olunur ve Osmanlı sı amaç resmi olarak şu cümlelerle belirtil-
fatı kanunen muayyen olan ahvale göre is miştir: " ... sunuf-u tebaa etfalinin muhteli-
tihsal ve izae edilir." tan tahsil-i maarif tarikına sevki ve o cihet-
Bu eşitleşme süreci yalnızca din/mez le beynlerinde itilaf ve muhadenetin tahki-
hep eşitliği ile sınırlı değildir. Aynı za mi kazıyyesi istihsal olunmak için meka-
manda cinsler arasında da bir eşitleşme tib-i idadiyyenin ihdası elzem olduğu ... "
ne oranla daha fazla yer aldığı ve rüştiye mektedir. Bilindiği üzere bu tiyatronun
sonrası eğitim kurumlarında din dersleri oynanması ardından yapılan gösteriler,
ne hemen hemen hiç yer verilmediği dik oyunun yasaklanmasına ve Namık Ke
kat çeker. Bu durum II. Abdülhamit'in mal'in sürgün edilmesine neden olmuş
yaklaşık ilk 15 yıllık iktidarında da böyle tur. Ancak duyulan rahatsızlığın asıl ne
devam etmiştir. denini gösterilerde değiİ, itaat ve bağlığın
Daha 1 838'deki bir lahiyada (bir kişi padişah yerine vataıı'a yöneltilmesinde
nin) " .. . cehli cihetiyle devletin ve o süret aramak gerekir. Yeni Osmanlılar için va
le nail olduğu nimetin kadrini ve devlet tan kavramı, parlamento ve anayasalı bir
ve memleket muhabbeti ne demek idü rejim talebiyle özdeşleşmeye başlamıştır.
ğünü bilmeyerek kendi�ine ve ı;nilletine
fai_de�i olnıayacağı aşikar o lmağla . . . '.'
II. ABDÜLHAMiT:
cüml�lerini okumak olana�lıdır. Bu ifade GELENEKÇi MODERNIZM
d�ki devlet ve merrıleket sevgisi bir süre
386 s.orira kavram olarak yerini "v�t�n"a bıra Resmi ideoloji ve resmi tarihin sistemati
kacaktır.. Ortak siyasal coğrafyanın, topra ze edilmesi ve kurumlaşması il. Abdülha
$ın yani "vatan"m kutsanm a.sı ve ··�atan mit döneminde yeni bir merhaleye girmiş
severliğin" teşvik edih:ne�i. Ösmanlıcılık
·
. ve sonraki dönemlere miras kalmıştır. il.
açısı�da.n önemsenmiştir, Abdülhamit, eğitimi, mutlak monarşinin
Bu dönemde ders kitabı olarak yazıla kendisini yeniden üretmesini sağlayacak
cak "ahlak risalesi" için öngörülen içerik bir kurum olarak kullanmaya çalışmıştır.
te insanın dinine, ana babasına, öğret Onun döneminde yürürlüğe giren dinsel
menlerine, kendi cinsine, nefsine, yöneti leşmeden umulan başlıca amaç, bir siya
cilere, "vatan"a karşı görevleri ile lıava sal otorite olarak padişaha (kendisine)
nin-i nıenılehete riayet de yer almaktadır. bağlı ve sadık bir kuşak "ubudiyet göste
Ayrıca "Tarih-i Osmani" ders kitaplarının ren bendegan/elite" yetiştirmektir. Bu
yazımı için belirlenen kurallardan biri de dinselleşmenin ideolojik boyutu bir ls "
Bazı okulların ders programlarından ta en üstünde Allah, sonra son peygamber
rih, coğrafya, ahlak, malümat-ı nafia, ilm Hazret-i Muhammet ve üçüncü sırada da
i eşya, hikmet-i tabiiye" gibi dersler "şa padişah gelmektedir. Padişah "devlet" ile
kirdan111 alıaid-i diniyyesin i ifsad ediyor" özdeşleştirilir, hatta "devlet" , padişahın
veya "liizünısuz" gibi gerekçelerle kaldı "malı" olarak sunulur. Padişah tam anla
rılmıştır. llginç olan noktalardan biri ida mıyla kutsallaştırılmış, padişaha itaatsizli
dilerin parasız olması konusunda, taşra ğin veya başkaldırmanın Allah'a itaatsizlik
dan iletilen görüşlerde idadi ve yülı selı ve isyan anlamına geleceği üzerinde pek
okullara parasız yatılı fahir hallı çoculdan sık durulmuştur. Örneğin kız iptidai ve
nın al111nıas111111 ilerde toplumsal bir sonm rüştiye ders programında "Ulüm-u diniy
yaratacağmın belirtilmesidir. Buna göre ye dersinde okutturulacak konulardan bi
fakir çocukları okuldan mezuniyetl eri ri "dii.i-i padişahi", yani padişaha dua ko
sonra da zengin çocuklarından aşağı ha nusudur. Zira kişi varlığını padişahına, ya
yat seviyeleri olacak ve bunun da devletin ni II. Abdülhamit'e borçludur. Bu dönem
388 adaletsizliğinden ileri geldiğini düşüne de yayınlanan dergi ve gazetelerde, ro
ceklerinden "nihilist, anarşist ve sosyalist manlarda, ahlak ve din kitapları bir yana
gibi muzır fihirleri" hakikat gibi dinleyip tarih, coğrafya, kimya, matematik gibi
bu dünyayı kendilerine göre bir kalıba ders kitaplarının önsözlerinde veya için
sokmak isteyecekleri vurgulanmıştır. de, gerekli veya gereksiz "padişaha" (ll.
Ahlak kitaplarında dikkat çeken ilk Abdülhamit'e) itaat ve sadaka.tın" gerekli
nokta, Kant'ın ödev ahlakından söz eden liği ve öneminden, onu hep hayır dua ile
bir iki istisna dışında dinsel/geleneksel bir anmak gereğinden .söz edilmiştir.. Siyasetle
içerik taşımaları, bir din kitabı niteliğinde Ügilenmeyen depolitize bir kuşak yaratma
olmaları ve ahlakı "dinin kendisi" olarak arzusu, öğrencilerin belirlenenler dışında
belirtmesidir. Dinsel/geleneksel ahlakın roman d�hil hitap ohumalarınııı ve siyaset
amacı "ideal hul" tanımlanmasıdır. le meşgul olmalarmııı yasak olduğu ş u
Konu, bir siyasal sistem içinde düşünül cümlelerle belirtilmiştir:
düğünde, " ideal hul"u n aynı zamanda " (U)mür-u siyasiyeden bahs ve anı te
"ideal teb'a/uynık" olması gerekir. Bunun fekkür talebenin hatır ve hayalinden geç
yolu itaat ve sadakatin yalnızca siyasal ik memelidir. Çünkü havsala-ı iktidarının
tidara/padişaha -ve onun idarecilerine- yö alamadığı şeyle vaktini zayi etmek abesle
nelmesini sağlamaktan geçmektedir. Ders iş tigal demektir. Ahval-i siyasiye zat-ı
lerde öğretilen ilk konulardan biri "emr-ıil hazrel-i hilafetpenahi tarafından mücer
müminin padişahımız efendimiz Hazretleri reb ve muktedir zevata tevdii olunmuş
ne inhıyad" veya vezaif-i ubudiyet tir. Haz
' bir vazife-i mühimmedir. Erbabının gayrı
ret-i Muhammet'ten aktarılan hadislerle olanların aklı ermez ... "5
padişaha itaat etmenin Allah'a itaat etmek Kıraat/okuma kitaplarında bile padişa
demek olduğu, padişaha i taat etmeyen hın yaptıklarına şükretmek, ona sınırsız
toplumların yıkılıp gittikleri sıkça vurgu i taat ve sadakat duygularıyla yönelmek
lanır. Peygamberin hadisi şudur: "Her şa gereğine işaret edilen bölümler bulunur.
hıs h i emr-i sultana itaat ederse bana itaat. ll. Abdülhamit'in kendisi ve dönemi övgü
etmiş olur. Baııa itaat eden . adcım cenab-ı dolu cümlelerle anlatılır. Eğitim ve "ilm
hahha itaat etmiş olıır. . Bir adcım Jıi .eınir ve tahsil etmek" üzerinde pek sık durulmak
sultana münlıad ve muti. olmazsa bana asi la, bu düşünceler din ile meşrulaştırıl
olw: Ve bana asi olan cenab-ı Jıalıha asi ol� maktadır. Dini okuma parçaları, bilimsel
nrnş olur" 4 itaat konusunda üçlü bir hiye okuma parçalan ve popüler okuma par
rarşi söz konusudur. Bu üçlü sıralamanın çaları birlikte verilmektedir.
R E S M i i D E O L O J i N i N D O (°; U Ş U V E E V R i M i Ü Z E R i N E B i R D E N E M E
Okulda gerçekleştirilen törensel etkile lan ve duvarlara asılması istenen bir ta
rin de siyasal tutum inanç ve duygu oluş kım resimler (tablo/gravür) vardır. Bun
turmakta rolleri old uğu bilinmektedir. lardan ilki, Macar Krallığı'nın kurulma
Armalar, kutsal günler, (padişahın doğu sında Osmanlı Devleti'nin rolünü vurgu
mu, tahta çıkması. . . ) bayrak töreni, söy layan, Macar Kralına taç giydirme töreni
levler, ulusal kahramanların yaratılmas ı ni resmeden bir tablodur. Bu olayı tasvir
ve yeni kuşaklara aktarılması bu yöntem eden ve ressam Nazmi Ziya Bey tarafında
lerden bazılarıdır. Sabah ve akşamları yapılan tablonun büyük fotoğrafları bü
"padişaha dua" edilmesi, "Padişahım Çok tün okullara gönderilmiştir. Ayrıca öğret
Yaşa ! " biçiminde bağırılması gibi törenler menlerin bir padişahın diğer bir padişaha
de ll. Abdülhamit döneminde kurumlaş krallık tacı giydirmesinin azimet ve ihti
mış, ll. Meşrutiyet'e, ardından Cumhuri şam açısından önemini Osmanlı padişahı
yet'e tema ve içerik değiştirerek ve arta ve ülkesinin üstünlüğü, azameti, Avrupa
rak devretmiştir. krallarının korkusu v.b. konularının ay-
il. Meşrutiyet döneminde öğretmenler rıntılı anlatımı istenmiştir. 6 Bu tür etkin- 389
resmi ideolojinin militanı olarak görül likler savaş ortamı içinde ulusal gururu
müştür. Öğretmen okulları parasız yatılı okşayıcı, özgüveni yükseltmeye yönelik
hale getirilmiş, yatılı olmayan öğrenci ka çabalardır. Öğretmene verilen görev "me-
bulü de yapılmıştır. Öğretmenlikten ayrıl fahir-i milliyenin" en güzel örneklerinden
mak ise güçleştirilmiş, 8-10 yıl arası zo olan bu olay ile ilgili "ecdada hürmet ve
runlu hizmet getirilmiştir. Erkek öğret muhabbeti telkin ederek hissiyat-ı vatan
men okullarında da " talim ve endaht" perveranelerini tenmiye" etmektir.
dersi eklenmiştir. Öğretmenler üzerinde Endoktrinasyon araçlarından biri d e
ki kontrol arttırılmış, öğretmenlerin yanı "mekteb temsilleri"dir. Birinci Dünya Sa
sıra öğretmen okulu öğrencilerinin de si vaşı sırasında eğitim bakanlığı tarafından
yasetle ilgilenmeleri, bir derneğe üye ol� okullarda mektep temsilleri yapılması ko
malan yasaklanmıştır. nusunda düzenleme yapılmıştır. Temsiller
Endoktrinasyonun bir parçası olan ders aracılığı ile ulusal duygu ve heyecanların
objeleri müfredat programlarında "Leva öğrencilere aşılanması amaçlanmıştır. Bu
zıııı-ı Terbiyeviye ve Tedrisiye" başlığı ile nedenle temsillerin daha çok tarihi olay
düzenlenmiş, okullarda olması gerekli ob lardan seçilmesi, vatan ve millet duygula
jelerle bulunacakları yerler ayrıntılı olarak rını coşturması istenmiştir.
saptanmıştır. Örneğin buna göre zorunlu
eşyaların başında bir büyük Osmanlı bay
DlNlN DEVLETLEŞTlRlLMESl
rağı ile küçük Osmanlı bayrakları gelmek
tedir. Büyük bayrak, kapı ya da direk üze Elde kalan topraklar içindeki nüfus kom
rinde asılı duracaktır. "Besmele-i şerif" ise pozisyonu, siyasal egemenliğin yitirildiği
Osmanlı bayrağının altında bir yere kona fakat idari egemenliğin sürdüğü yerlerde
caktır. Besmele-i şerifin altında okulun adı ki tebaanın ağırlıklı olarak Müslüman
bulunan levha, onun altında ahlaki, içti oluşu, (tıpkı Jön Türklerin de yaptığı gi
mai ayet ve hadisler ve Türkçe anlamları bi) il. Abdülhamit'i lslamiyeti, siyasal ve
yer alacaktır. Sınıflarda kürsü arkasında toplumsal birliği sağlayıcı bir ideoloji ola
"padişahım çok yaşa" levhası ile padişah rak kullanmaya yöneltmiştir. H:- f\b M lha.�
t�sviri bulunacaktır. Ayrıca milli şarkı ve I11 i t "panislaıpis(' ideiiH�.r p�şiııı;l._� plmıık
_
-
marşlar.. da duvarlara asılacaktır. tan çok, lslanıiyeti kullal}arıık eld\!.hulu
Birinci Dünya Savaşı'nın sonuna doğru naİı Osmanlı ülk(!,Sini, üşteli_k �oğu.nluğu
açıklamalı kitapçıklarıyla birlikte dağıtı- tv1üsl 11 man . ye ayrılmıı eğilim�rıde. bulu�
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
nan Arnavutlar, Kürtler ve Araplar gibi konularla birlikte ve asıl "cihat" ve bağ
unsurları da bir arada tutma amacındaki lantılı olarak padişaha itaatin öneminden
savunmacı bir lslamcılık peşindedir. lsla söz edilecektir. Bir dinsel yükümlülük
miyet, içte birliği sağlamak için, devletle olarak padişaha ve yöneticilere itaat ba
rarası ilişkilerde de bir "tehdit ve denge" zen farz, bazen de vacib olarak tanımlan
aracı olarak kullanılnuşur. maktadır.
Dinselleşmenin bir başka nedeni bu Diğer mezhepler küçümsenmemekle
dönemde misyonerlik faaliyetlerinin art birlikte özellikle tarih kitaplarında Şiiliğe
ması ve Hıristiyan okullarında lslarn dini bakışın farklılığı hemen göze çarpar. Ya
ni eleştiren propagandaların yapılmaya vuz Sultan Selim'in Anadolu'yu Şiilerden
başlamasıdır. "temizlemesi", Anadolu'nun Sünnileştiril
Sanıldığının aksine, ll. Abdülhamit bir mesi ve Hilafet'in Osmanlı hanedanına
toplumsal güç durumundaki ulemayı ve geçmesine ders programlarının değişime
fukahayı ve onların elindeki medreseyi sis uğramaya başladığı " 1 89 1/1308 tadilatı"
390 tem dışına itmiş, din konusunda da tek öncesinde yazılan tarih ders kitaplarında
otorite olmak istemiştir. "ulema" önce eği pek fazla değinilmezken, sonrasında bu
timden (ilk öğretimden ve maarif vekale konuya ayrılan yerler artacaktır. Yavuz
tinden), sonra Hukuk Fakültesi'nin kurul Sultan Selim'in "Şiileri katledişi" Anado
masıyla hukuk alanından, son olarak da lu'da karışıklık yaratan ve tahrikat çıka
Darülfünün'daki yüksek din bilimleri bö ran sufilerin şeytaniyetkarilerine son ver
lümünün kurulmasıyla din alanından dış mek için harekete geçip 40 bin kadar
lanmıştır. ulema yerine, padişaha bağlı ve Şii(sufi)'yi "dirlik ve düzenlik" "birlik ve
devletin resmi dinini aktaran bir din adamı bütünlük" adına "defetr ettiği"\öldürdü
sınıfı gayreti gözlenmektedir. J(ısaca "ule ğü, "temizlediği" veya "kılıçtan geçirdi
ma ve medrese" son kalelerini Il. Abdülha ği" ... gibi ifadelerle anlatılmaktadır. Şiile
mit döneminde yitirıniştir. Artık din, dev rin öldürülmesinin lslam'ın ve devletin
letin tam denetimi altında bu yüksek okul birliği, Müslümanlar arasındaki bölünme
da yeniden üretilen bir "resmi lslam"a dö nin ortadan kaldırılması, Müslümanların
nüşecektir. Pin, siyasal sisteme. bağlılığın bir merkeze bağlanması gibi kutsal amaç
sağlanmasında temel değer olduğu için larla gerekçelendirilmiştir.
"ulema" ya da "medres.e" eliyle değil, dev Mekteb-i Sultani'nın Tanzimatçıların
let eliyle öğretilmeye başlanmışur, Devlet düşü olması gibi Aşiretler Mektebi de bir
okullarında öğretmenlik yapan medrese Abdülhamit düşüdür. Bu okul Müslü
kökenliler yavaş yavaş azalmış, onların ye manlar arasında ayrılıkçı (ulusçu) eğilim
rine devletin denetiminde olan öğretmen lerin başladığı bir dönemde, siyasal/top
okullarından mezun öğretmenler atanma lumsal birliğin sağlanması için "din/lsla
ya başlamıştır. 11. Abdülhamit'in medrese miyet" bir ortak paydası çimento gibi dü
ve camiden çok okula önem verdiği görül şünülerek kurulmuştur. Bu okuldan önce
mektedir. Kendisi de fırsat düştükçe açtığı Harbiye, Mülkiye ve Halkalı Ziraat mek
okullarla övünmüştür. tebinde "Sınıf-ı Mahsüs "lar açılmıştır.
11. Abdülhamit Dönemi boyunca lslam Aşiret Mektebi, öncelikle Arabistan civa
ile itikatta Sünnilik ve amelde Hanefilik rında bulunan ve Osmanlı Devleti'ne so
mezheplerinin resmi din ve mezhep ola run yaratan, başkaldıran, vergi vermeyen
rak kabul edildiği ve okullarda benimse aşiretlerin "yola getirilmesi", "medenileş
tilmeye çalışıldığı görülmektedir. Büyük tirilmesi" için kurulmuş ve kullanılmıştır.
lerin çocukları, kocaların da karılarını Başlangıçta yalnızca Arap aşiretlerinden
ibadete zorlamalarının meşru olduğu gibi çocuklar alınırken, zamanla Kürt aşiretle-
R E S M i i D E O L O J i N i N D O G U Ş U V E E V R i M i Ü Z E R i N E B i R D E N E M E
Üzerinde durulması gereken konular Arab, Gürcü, Rum, Emıeni, Bulgaı; Anıa
dan biri, pozitivist bir etkilenme ile yeni vud, Ulalı, Yahudi, olmalı üzere başlıca
leşmeci (teceddüt) ve ilerlemeci (terakki) selıiz lıavııı-i gayrınııislim dalıi vard ı r.
düzçizgisel yaklaşımın resmi tarihin bir Bunların cıiııılesi Osmanlı nanı-ı celili al
parçası haline gelmesidir. Tarih kitapla tında ımitlelıidirler. ... asl-ı elsine-i Tiirlıi
rında, "modernleşme" III. Ahmet zama den rııadııd olan Osmanlı lisanı bir lisan-ı
nındaki kıpırdanmalara ve Ill. Selim dö ııııııimi olduğu gibi islaıııiyeı ve o meyan
nemindeki değişimlere kadar geri götü da ıııezlıeb-i celil lıarıefi elıseriyet ·iizere
rülmekte, ama asıl "terakki ve teceddüt" lııilımi cari olan diyanet ve mez/ıebdiı:
11. Mahmut'la başlatılmakta, ilerleme Ab Devleı-i Osnıaniyye'nin pay-ı ıalıtı belde
dülmecit döneminde de devam etmekte i tabiyye Kostaııtiniyye olııb bıırada fer
nihayet il. Abdülhamit ile birlikte doruğa nıaıı-ı lıülııımet olan zat-ı şevlıet semat
çıkmaya başlamaktadır. ıımıinı Osnıaıılılar'ııı paclişalıı ve sııltanı
1 1 . Abdülhamit döneminin resmi ide- olduğıı gibi hilafet ve imaıııet-i celile lıe
392 olojisi lslamcılık yerine "lslam-Türk Sen sabıyle bıitıiıı dünya yıiziinde bıılııııaıı ilıi
tezi" olarak nitelenebilir. Bu döneminde yüz milyon lıadar elıl-i islaıııın nıerci'-i
ki "lslam-Türk Sentezi"nde "Türklük" ls mıılıaddesidiı: "8
lam potası içinde eritilen ve anlamlandırı
Il. Abdülhamit döneminde lslam Tarihi
lan ikincil ve/veya yedek bir kimlik ola
dersinin okul programlarına eklenmesi ve
rak sunulmuştur. Özellikle Osmanlı-Yu
saatlerinin arttırılması eğitimdeki dinsel
nan Savaşı ardından, dergi ve gazetelerde
leşmenin bir parçası olarak gerçekleşmiş,
bir kültürel kimlik çerçevesinde Türklük
zaman içinde "Tarih-i Umumi" dersi kal
üzerine çeşitli yazılar, yayınlar görülecek
dırılırken, bu ders varlığını sürdürmüş
tir. Ancak basındaki bu yönelimin tersi
tür. lslam tarihi ders kitapları, Osmanlı
ne, dönemin ikinci yarısından sonra ders
Devleti'nin orijini ile ilgili düşünceleri en
kitaplarındaki "Türklük" vurgusu gittikçe
iyi yansıtan kaynaklardır. Bu kitaplarda
azalacak, lslam vurgusu daha hakim bir
tarihin evrilişi genellikle üç bölümde iş
nitelik kazanacaktır.
lenmekte, tarih Adem'in yaratılışından
Osmanlı kimliği zaman zaman kullanıl
başlayarak Tarilı-i Enbiya> Tarilı - i Is
makla birlikte hakim bir tanım değildir.
lam> Tarilı-i Osmaııi biçiminde sıralan
Örneğin coğrafya kitaplarında Osmanlılık
makta ve Osmanlı Devleti lslam tarihinin
bir kimlik olarak vurgulanmakta veya Os
bir parçası olarak ele alınmaktadır.
maııl ılılı, 1slamiyet, ve Tiirlıliilı birer kim
Bu anla tımlarda Osmanlı Devleti'nin
lik olarak ifade edilmektedir.
kökeni ve kendisine atfettiği kutsallık
Anado l u- i Şalıaııeııiıı . . . lnsm-ı lu i l lisi açısından iki kaynak göze çarpmaktadır.
Tıirlı, ve mütebahıyesi Arab, Kürt, Laz, Bunlardan biri, Türklerin Nuh'un oğulla
Çerlıes, Rıım, Ermeni ve Yalıudiden mü rından olan Yafes'in soyundan geldiğinin
relılıeb olup, lıepsi Osmanlı namı altında belirtilmesidir. Bu soyun Avrupa soyunu
buluıımaga mıiftelıirdir(a.b.ç.). "7 da içerdiği ve buna bağlı olarak Selçuklu
ve Osmanlılar'ın da Türk soyundan gel
Bir başka tanımlama da şudur:
dikleri ve Avrupa ile "alıraba" oldukları
"Hey'et-i mıittelıide-i Osmaııiyye Tarlı, vurgulanacaktır. ikinci olarak, Osmanlı
Arab, Kıird, Laz, Boşııalı, Pomak, Çıtalı, Devleti, hem bir uygarlık, hem de bir si
Arnavud, Çerlıes, Tatar, Mongay, Güreli, yasal güç olarak lslamiyet'in taşıyıcısı ve
olmalı ıizere başlıca onilıi miislıiman lıa Arapların da ırken akrabası olarak sunul
vimden ııııiteşelı lıil olııb bwıdan maada makta, 11. Abdülhamit dönemi düşün ya-
R E S M i i D E O L O J i N i N D O G U Ş U V E E V R i M i Ü Z E R i N E B i R D E N E M E
şamının temel temalarından biri olan ls Doğrudan askeri okullarda okutulan ta-
lamiyet'in ilerlemeye engel olmadığı savı rih kitaplarınaa Tarlı kavmi konusu üze-
da ders kitaplarında işlenmiştir. "Şer'en rinde daha uzun ve ayrıntıyla durulmuş-
din ve milletin bir olması" nedeniyle bü tur. (Askeri okullarda okutulan kitapları
tün Müslümanların kardeş olması ve Os sivil okullarda okutulanlardan farklı ola-
manlı öncesi lslam tarihinin bilinmesinin rak Meclis-i Maarif-i Askeri komisyonu
önemi üzerinde durulmuştur. tarafından saptanmakta, incelenmekte,
Bazen Türklerin lslamiyet'i kabul et önerilmekte ve basılmasına izin verilmek-
meden önce vahşi, as i ve yağmagir ol tedir.) Bu bize II. Meşrutiyet döneminde
dukları üzerinde, bazen de sadılı ve itaat subaylar arasındaki milliyetçilik ideoloji-
lıar oldukları vurgulanmıştır. Üzerinde sine bağlılığı da açıklamakta yardımcı ol
durulan bir diğer konu Türklerin lslami maktadır. Bir dönem askeri okullarda
yet'i kendi rızaları ile seçmeleridir. Adeta okutulan Siileyıııaıı Paşa'nın Tarilı-i Alem
Türkler lslamiyet'i kabulleri sonrasında adlı 1 876 yılında yayınlanan genel tarih
daha olumlu bir kimliğe bürünüp, mede kitabının önemi, ilk kez erken Türk tarihi 393
nileşmişlerdir. Türk soyundan gelen Sel ve mitoloj isinin ilk çağdan başlayarak
çuklulara ve Osmanlılar'a, lıaos'daıı hoz üzerinde uzun sayfalar boyunca durması-
mos'a, lslami söylemle " ııizam-ı alem"e dır. Bu kitabın bir özelliği de, yaratılış so-
geçiş misyonunun da yüklendiği görül runu ile ilgili hem dini hem de bilimsel
mektedir. lstanbul'un saltanat ve hilafet bilgileri içiçe anlatmasıdır. "Alem"in tarihi
merkezi, padişahın ülkedeki bütün Müs ve dünyanın yaratılışı konusunda pozitif
lüman ve Hıristiyanlann hükümdarı , bilimler çerçevesinde bilgi verilmekte.
dünya üzerindeki bütün Müslümanların dünyanın gaz halinde oluşu ile başlayan
halifesi ve hamisi olduğu güçlü bir bi oluşum süreci "nebatatın", "hayvanatın"
çimde vurgulanacaktır. ve en nihayet insanın yaratılışı ile devam
Bir süre sonra ders programlarından çı eden bir sıra ile anlatılmaktadır. Kitapta,
karılmaya başlanacak olan " Genel Ta sonraki tarih kitaplarına da girecek olan
rihffarih-i Umumi" kitaplarında, dünya Türklerin Yafes'in gözde oğlu olan
üzerindeki ırkların Nuh Tufanı sonrasın Tıirlı'teıı geldiği, buna bağlı olarak erken
da Nuh'un oğullarından çıktığı belirtil Türk mitolojisi ve Türklerin soyağacı, Ya-
mektedir. Bu kitaplarda Türklerin Orta fes'in oğullarının yeryüzünün çeşitli yön-
Asya'ya ve sonra da Avrupa'ya yayılmaları lerine dağılışı, Türk'ün uygarlığa katkıları
ve Oğuz Han ile Hunlar, Tatarlar, Moğol ayrıntılı olarak anlatılacaktır. Örneğin Os
lar, Peçenekler, Özbekler gibi Türk ka manlılar'ın atasının Türk olduğuna ilişkin
vimleri hakkında bilgiler verilerek Macar "mitos"a göre Oğuz Han'ın üç oğlu vardır.
ların, Btılgarlanıı ve Ulahların ayrıca Sel "Glin Han Osınaıılılar'ııı, Deniz Han Sel-
çukluların atasının Türk olduğu belirtilir. çulılarııı ve Dağ Haıı Oğıız ismiyle ıııarııf
"Nuh'un oğlu Yafes'in oğlu Türk" biçi olaıı Tıirlıleriıı Cedd-i alasıdır. . " 9 Anlatım-
.
mindeki soyağacı Türklüğü kutsallaştırır da Türklerin bir yandan Avrupa ile olan
ken Osmanlı hanedanının Oğuz Han nes akrabalığı, diğer yandan da Macarlar, Bul-
linden olduğunun altı çizilmektedir. garlar ve LelıHlerle olan akrabalığı, aynı
Sivil okulların tarih ders kitaplarında, soydan geldikleri, dolayısıyla onların da
bir kaç istisna dışında, Osmanlı Devleti Türk oldukları vurgulanır. Bu vurgunun
kurucularının Türk soyundan gelişi ge "Panslavizmin" Balkanları faaliyet alanı
nellikle bir kaç cümle ile belirtilmekte, olarak seçtiği yıllarda ortaya çıktığını bir
ama Türklük vurgusu kısa tutulmakta ba not olarak kaydetmek gerekir.
zılarında ise belirtilmemektedir. Dönem boyunca askeri okullarda akutu-
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B I R 1 K 1 M 1
lan ve benzer anlarımı içeren diğer kitap metinler ve çizimler ders kitaplarına gir
lar, Atatürk'ün de hocası olan ve Cumhuri meye başlamıştır. Öğrenciler okula, sınıfla
yet dönemi dahil uzun yıllar tarih hocalığı ra girip çıkarken Il. Abdülhamit dönemin
yapan Mehmet Tevfik'in Osmanlı Tarihi ile de olduğu gibi "Padişahım çok yaşa ! " diye
Bahriye'de kullanılan, Mehmet Şükrü'nün bağırmamakta, ilahiler ve "vatan-millet"
Osmanlı Tarihi kitabıdır. Bu okullarda oku manzumeleri, şarkıları ve marşları söyle
tulan coğrafya kitaplarında da Türk kö mektedirler. Ders kitaplarında yakın siya
kenli kavimlerin özellikleri ve bulunduk sal tarih Jön Türklerin eylemleri ile ittihat
ları yerlere ve "Ttıran Jıavmi içinde Tiirk ve Terakki iktidarını meşrulaştırıcı bir
neslinden" sık sık söz edilmektedir. tarzda anlaulmakta, Il. Abdülhamit öğren
cilere "müstebit" bir padişah olarak tanı
II. MEŞRUTiYET: "TÜRKLEŞMEK, tılmak tadır. I l . Meşru tiyet'le birlikte
ISIAMLAŞMAK, MUASIRLAŞMAK" "Hürriyet'in llanı" olarak da adlandırılan
anayasanın yeniden yürürlüğe konulması
394 il. Meşrutiyet Dönemi, görünüşte Osman ilk kez milli bir bayram (id-i milli) sıfatıy
lıcılığın yeğlendiği izlenimi verse de 11. la kutlanmaya, o gün okullar tatil edilme
Abdülhamit dönemindeki " lslam-Türk ye başlamıştır. Il. Abdülhamit Döneminde
Sentezi", "Türk-lslam Sentezi"ne dönüş kullanılamayan vatan, millet, devlet, ana
müş, Türklük ve Türk milliyetçiliği vurgu yasa, meclis, seçim, yasa, mahkeme, yurt
su hakimiyet kazanmıştır. Ancak sistema taş gibi kavramlar kutsallaştırılmış, eğitim
tik bir ideoloji olmaktan çok inşa halinde az çok laik/ulusal değerleri içeren katılım
bir görünüm sunmaktadır. il. Meşrutiyet cı bir siyasal kültürün aktarıldığı bir süreç
döneminin resmi ideolojisini Ziya Gö haline dönüşmeye başlamıştır. Tanzi
kalp'in önce yazı dizisi sonra da 1918 yı mat'tan beri uygulanamayan ilkokulun
lında kitap haline gelen kitabının başlığı zorunluluğu ilkesi kısmen de olsa bu dö
özetlemektedir: "Türk nemde gerçekleştirile
leşmek, lslamlaşmak, bilmiş , bu a m a ç l a
Muasırlaşmak." Aslın okul çağına gelen ço
da bu slogan lttihat ve cukların listeleri çıka
Terakki'nin de parti rılmıştır. Mülki amir
ideolojisidir. Bu parti lere bu konuyu izle
ideoloj isi Selanik'ten meleri için yetki akta
biçimlenmeye başla rılmış , çocuğunu o
mış, Balkan Savaşları k u l a gö ndermeyen
ile de netlik kazanmış velilerin mahkeme
tır. "Türk-lslam Sente kararı olmaksızın bu
zi" söylemi militer bir konuda oluşturulan
milliyetçiliği içinde ba tedris meclisleri aracı
rındırmaktadır. Asker lığı ile para ve hürri
lik fırsat düştükçe yü yeti bağlayıcı cezalara
celtilmiş ve dinsel de uğratılması yetkisi ta
ğerlerle meşrulaştırıl nınmıştır. Siyasal kül
mıştır. Kaybedilen top tür açısından 11. Ab
rakların geri alınması d ül hami t dönemine
için öğrencilerin dinsel göre derin bir değişim
ve ulusal duygularını meydana gel m iş tir.
c oşturacak n i telikte . ._._____.....,..._ .,.. .._....-...
. ......,.. ... - Dinsel bir kutsallıkla
R E S M i i D E O L O J i N i N D O <'.i U Ş U V E E V R i M i Ü Z E R i N E B i R D E N E M E
padişaha yönelik itaat ve sadakat yerine, husule getirmeğe lıiznıet eder; lııilasa, ta
u lusal ve yasal meşruiyeti olan . "vatan, rih dersi, malunıat-ı medeniye ve terbiye-i
rrıillet, kanun ve devlet"e itaat ve sadakat siyasiyeye lzııvvelli bir esas teşlıil eyler."1 0
öne.. çıkmış ur.
"Türklük" vurgusu 1 1 . Abdülhamit dö
ll. Meşrutiyeti üç alt döneme ayırmak
neminde askeri okullarda okutulan kitap
olanaklıdır. ilki Meşrutiyet'in ilanından
larda olduğu gibi ağır basmaktadır. Artık
Abdülhamit'in tahttan indirildiği 3 1 Mart
Osmanlı'dan aynı zamanda Türk diye söz
Olayına kadar geçen dönem; ikincisi 3 1
edilmeye başlanmıştır. ll. Abdülhamit dö
Mart Olayı'ndan Balkan Savaşına kadar
nemindeki tarih anlayışından en ciddi
geçen dönem ve üçüncüsü ise Balkan Sa
kopuş, devletin tarihi (dolayısıyla ideolo
vaşından Birinci Dünya Savaşı'nın sonuna
j ik) kökeni (orijini) konusunda olmuş
kadar olan dönemdir. Bu üç alt dönemin
tur. Artık Osmanlılar'ın kökeni eskiden
eğitime yansıyan başlıca özellikleri şun
olduğu gibi lslamiyet'in ortaya çıkışı ile
lardır: ilk dönemde ders program ve müf
değil, bundan çok daha önce, ilk çağ me- 395
redatlarında radikal değişimler yaşanma
deniyeti olarak ele alınan Türk tarihi ile
mış, fakat "meşrutiyet" bir siyasal değer
başlamaktadır. Dünyanın oluşumu konu-
olarak aktarılmaya başlanmıştır. Abdülha
sundaki dinsel açıklamalar kısa bir kaç
mit'in tahttan indirilmesi ardından yazı
cümle ile geçmekte veya hiç geçmemekte,
lan ders kitaplarında, Abdülhamit döne
"Hilkat-ı Alem" adlı dinsel yaratılış pa-
mi bir "istibdat" dönemi olarak gösteril
ragrafı ardından "Teşkil-i Arz" başlığı ile
miş, 3 1 Mart olayı ise il. Meşrutiyet'e kar
dünyanın güneşten ayrılan bir parça ol-
şı yapılan "şeriatçı ve gerici" bir ayaklan
duğu konusuna yer verilmektedir. Son
ma olarak ders kitaplarına girmiştir. Bal
olarak ve en önemlisi milli kimlik mililer
kan savaşı ise ulus ve ulusçuluğun öne
bir özellik içinde aktarılmaya başlamıştır.
mini ortaya çıkardığından Türklük ve
D ersler anlatılırken , Türklerin askeri
Türkçülük militarist bir içerik ve lslami
özellikleri, kahramanlıkları, yeniçeriliğin
bir söylemle birleştirilerek verilecektir.
başarıları v.b. konular işlenmektedir. ls-
Birinci Dünya Savaşı'yla birlikte Türk
lam, Türk ve Osmanlı tarihinin büyük
u lusçuluğu ders kitaplarının belirgi n
adamları konusunda bilgiler verilecek,
özelliği olacaktır.
okul çevresinde bu tür adamların türbele-
Dönemin eğitim teorisyenlerinden Satı
ri varsa onların hikayeleri anlatılacak ve
Bey bir makalesinde tarih dersinin vatan
ziyaret edilecektir.
duygusunu geliştirmek, sevgi ve yücelik
Fransız Devrimi ayrıntılı anlatılan bir
duygusunu vermek açısından öneminin
diğer konudur. Zira "İttihatçılar kendile
altını çizerek, tarih dersinin siyasal işlevi
rini Fransız Devriminin Türkiye'deki
ni şu sözlerle açıklamıştır.
temsilcileri gibi görmekte, llan-ı Hürri
"Tarih dersi, idare-i mutlalııyetin ne ha yet'i Türkiye'nin Fransız Devrimi olarak
dar fenalılılara sebebiyet verdiğini, idare-i algılamaktadırlar. Yeni eklenen derslerden
meşrutiyetin ne hadar iyililıler ettiğini ve olan "Malumat-ı Medeniye/Hukukiye/Ah
hayi ile gösterir; lııln-iyetin meşrutiyetin lakiyeilktisadiye gibi adlar taşıyan ders
ne hadar müddet malırıımiyetleı; ııe lıadar lerde sosyolojiye/siyasal bilgilere giriş ola
cansiperane miicadeleler ııeticesiııde elde rak kabul edebileceğimiz insan toplumla
edildiğini anlatır. B u suretle, hulı uh-u rının kurulması, hükumetlerin oluşması,
meşrutiyet hahlwıda hem daha vazılı bir hakimiyet-i milliye, istibdat, kanun-i esa
fihir venııeğe ve hem de bıına lıarşı daha si, hürriyet, milletvekilleri, seçim, kuvva
daha samimi bir iııcizab ve merbutiyet yı milliye, gibi konular işlenir. Ahlak dini
değil dünyevi olarak ele alınır. Ahlakça sel gelişme olarak işlenmeye başlanacak
toplumsal vazifeler başlığı altında vatan, tır. "Gençlerin" idareden basın aracılığı
millet, vatanperverlik, milliyetkesterlik, ile şikayetleri, 11. Abdülhamit'in Mithat
vatandaşlık, hissiyat-ı vataniye, meşruti Paşa'nın ısrarıyla Kanun-i Esasi'yi ilan et
yet, i rtica , inkılap, hürriyet, müsavat, mesi, Mebusan Meclisinin açılışı, kapatıl
adalet, meclis-i umumi, mebusluk, hu ması, Abdülhamit'in İstibdadı, İttihat ve
kuk, hukukun tarif ve bölümleri, hüku Terakki Cemiyeti ve Yeni Osmanlılar, On
met ve görevleri, türleri: mutlak hüku Temmuz lnkılabı" gibi başlıklar ders ki
met, meşruti hükumet, cumhuriyet gibi taplarının önemli konuları olmuştur. 11.
siyasal temalar ayrıntılı olarak işlenecek Abdülhamit'in tahttan indirilmesi sonra
tir. Malumat-ı iktisadiye konusu ise eko sındaki müfredat değişikliği ile birlikte
nomiye giriş niteliğinde liberal ve milli kaleme alınan kitaplarda 11. Abdülhamit
iktisat temaları etrafında işlenmektedir. dönemi, bir "istibdat" dönemi olarak bel
Eğitimde m eydana gelen değişmeler leklere yerleştirilecektir. Keyfi idare, hafi
396 ideoloj ik değişimi de izlememize yardım yelik, mezalim, fena idare, rüşvet, devlet
cı olmaktadır. Öncelikle ittihat ve Terak i tibarının ve onurunun mahvedilmesi,
ki'nin 3 1 Mart olayı sonrasında sisteme devletin ıslahını arzu edenlerin sürülme
tam hakim olmaya başlamasıyla d ers si, hapishanelere atılması ve sonuçta dev
müfredatları, programları ve kitaplarına letin batacağının kesinleşmesi gibi konu
bu değişim net bir şekilde yansımaya baş lar bu anlatımda yer almaktadır. Öte yan
layacaktır. İttihatçılar ilk iş olarak iptidai dan bu anlatıma göre G enç Türkler, istib
ve rüştiye eğitim düzeylerini birleştirerek dada karşı Rumeli'de İttihat ve Terakki
zorunlu eğitimin süresini arttırmışlardır. adıyla bir örgüt kuran, amaçları Abdülha
Ardından ilköğretimin parasız olması il mit'in "gasp" ettiği anayasayı yeniden ilan
kesi getirilmiş ve zorunlu eğitim uygula etmek ve parlamentoyu açmak olan yurt
ması konusunda yeni önlemler alınmıştır. sever gençlerdir. Sonunda 23 Temmuz
ittihat ve Terakki Cemiyeti, okulu yalnız 1908'de Hürriyet ilan edilmiş, anayasa ye
ca devletin değil aynı zamanda partinin niden yürürlüğe konmuş ve Parlamento
ideolojik aygıtı haline getirmiştir. Eğitim açılmıştır. (Bu anlatım bir istisna ile cum
konusundaki düşüncelerini ve ideolojisi huriyetin tarih ders kitaplarına miras ka
ni hayata geçirebilmek için ülkenin çeşitli lacaktır: Bu istisna, Meşrutiyet'in ilanına
yerlerinde Partiye ait özel okullar açmış giden süreç anlatılırken lttihat ve Terak
lar, ders programları yapmışlardır. ki'nin adı dahil olmak üzere tarih kitapla
İttihat ve Terakki, 3 1 Mart sonrasında, rından çıkarılmasıdır.)
kendi tarihini ve iktidarını meşrulaştıra 3 1 Mart ·Ayaklanması da ittihatçıların
cak biçimde ders müfredatları ve kitapla dine bakışında bir dönüm noktası ol
rmda değişime gitmiştir. Tanzimat döne muştur. II. Meşrutiyet döneminde hemen
minden başlayarak yaşanan siyasal geliş tarih dersi yazımına yansıyan ve Cumhu
meler bir meşrutiyetleşme (demokratik riyete miras kalan başlıca konulardan bi
leşme) tarihi ekseninde aktarılacaktır. il. ri de 3 1 Mart ayaklanmasının anlatımı
Abdülhamit döneminde yok sayılan, V. dır. Bu olay ders kitaplarına Derviş Vah
Murat, Abdülaziz, daha önce adı bile geç deti'nin önderliğinde Vollıan dergisinin
meyen Mithat Paşa, Genç Osmanlılar Ce yayınlanması ve lttihad-ı Muhammedi
miyeti ve onun üyeleri Fazıl Mustafa Pa örgütünün kurulması, ayaklanmanın "er
şa, Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali bab-ı fesad" taraftarlarının "şeriat iste
Suavi..., Kanun-i Esasi'nin ilanı, ilk parla riz", "şeriat elden gidiyor" , "ittihat ve Te
mentonun toplanması önemli birer tarih- rakki Cemiyeti hepinizi dinsiz yapacak"
R E S M i i D E O L O J i N i N D O G U Ş U V E E V R i M i Ü Z E R i N E B i R D E N E M E
biçimindeki sloganlarının atılması biçi nekleri gibi) kurulacak, resmi okul ve ku
minde girmiştir. Bu hareket bir irtica ha rumlarda üye olmak zorunlu tutulacaktır.
reketi olarak tanımlanmış ve Abdülhamit Tarih de rs i inde militer milliyetçiliğin
'
müstakil vatan" ve "esir vatan" olarak iki lan eziyet, işkence gibi. .. ) "Onlar"in en
ye ayrılmaktadır. Aynı şekilde millet de hainleri Yunanlılar ve Bulgarlardır.
"hür Osmanlılar", "esir Osmanlılar" ola
rak ikiye ayrılmaktadır. Örneğin Bosna, lTAAT VE SADAKAT ÜÇGENi:
Arnavu tluk, Selanik, Yanya, Girit, Gü VATAN-MILLET-DEVLET
mülcine, Filibe, Romanya, Kafkasya, Mı
sır, Bingazi, Trablusgarp, Tunus ve, Ceza Fransız devriminin ilkeleri, lttihat ve Te
yir'deki milyonlarca Müslüman işgal al rakki Cemiyeti ile Meşrutiyet'in de kutsal
tındadırlar ve zarar görmektedirler. Ora değerleri olduğundan özgürlük, eşitlik,
ları da vatanının esaretle inleyen kısımla kardeşlik ve adalet kavramları öncelikle
rıdır. Bu tespit ardından öğrencilere şu ve en çok işlenen temalar arasında yer al
görev yüklenmektedir. "Vazifemiz bütün mıştır. Aynı şekilde vatan, millet, (devlet)
vatanımızı sevmek, esarette kalanı kurtar ittihat temaları da özenle işlenmiştir. 1 1
mak emelini beslemek, kurtarmağa çalış Vatana karşı vazifeler içinde vatanı sev
398 maktır. " Bu tespit yapılırken tarih, din, mek, kanunlara itaat ve riayet, "vatanın
dil konusundaki ortaklık vurgulanmakta muhafazası için asker olmak ve vatanın
dır. Millet dar anlamda; ortak vatanın or terakkisi, saadeti ve selametine sarf olun
tak kanunları altında yaşayan ve o haki mak üzere hükümetin bizden istediği ver
miyetten memnun veya geçici bir nedenle gileri vermek" gelmektedir. Fedakarlık,
o hakimiyetten zorla çıkarılmış ise de şehitlik ve yanısıra çalışmak, zengin ol
kalben ona bağlı bulunan kardeşlerin mak vatan için gereklidir.
toplamı; geniş anlamda ise Müslümanla perslerde .bir yandan dini gerekçe ile
rın toplamı olarak tanımlanmaktadır. Os padişaha s.adakat belirtilmekte, ama asıl,
manlılık ise "millet-i lslamiye" içinde en itaat öznesi olarak "vatan" kutsanmakta
mühim ve Müslümanlığı kurtaracak olan dır. Vatanfa ilişkili örneğin millet ve devlet
unsur olarak vurgulanmaktadır. Vatana gibi kavramlar da bir değer olarak işlene
hizmet konusunda yapılması gerekenle cektir. Derslerde anlatılması istenen tarihi
rin başında yine vatanın elden çıkan kı fıkralarda "memleketi için pek büyük fe
sımlarının geri alınması gelmekte ve bu dakarlıklar etmiş adamların ve bilhassa
bağlamda vatana karşı olan askerlik göre çocukların sergüzeştleri" yer alması isten
vi kutsallaşurılmaktadır. miştir. işlenmesi istenen konular arasında
Balkan Savaşları ders kitaplarına "onla vatanperverlik, vatan toprağı, vatana karşı
rın/ötekilerin" girmesine neden olmuştur. vazifeler, vatana fedakarane hizmet etmek,
Her fırsatta Yunanlıların, Bulgarların, uğrunda çalışmak, vergi vermek,vatanın
Sırpların ve Karadağlıların işgal ettikleri nimetleri, vatan sevgisi, vatana karşı feda
yerler belirtilir. Elden çıkan toprakların karlık, sancağa hürmet, askerlik, askerlik
önemi ve özellikle Rumeli'nin kaybedil şerefi, vergi, kanuna itaat gibi konular bu
mesi ile büyük bir kayba uğranması, Os lunmaktadır. Ayrıca "hükümet-i müstebi
manlıların "vatan-ı aslisi" olarak tanitılan de"nin zararları ve meşrutiyetin nimetleri,
Anadolu'nun korunması, işgalinin önlen kanuna itaat, devletin kolluk güçleri ve
mesinin önemi üzerinde durulur. Balkan memurlarına itaat, seçim hakkı, meşruti
savaşında yapılan zulümlerden çizimler yetin yararları, "Meşrutiyet mücahaedeleri
kitapların içinde yer alır. Bazılarında ise hakkında bir fikr-i icmali", vatandaşlık
Bulgarların yaptığı insanlık dışı davranış hukuku, kişi, söz, toplanma, katılma öz
ları sergileyen bir dizi resim yer almakta gürlükleri, askerlik, vergi, kışlaya, okula,
dır. (Anne karnından ceninin çıkartılıp milli kurumlara saygı, hükümetin yöneti
süngülenmesi, ihtiyarlara çocuklara yapı- min merkezi ve taşra teşkilatı gibi konula-
R E S M i i D E O L O J i N i N D O C:i u ş u V E E V R i M i Ü Z E R i N E B i R D E N E M E
rın her yıl tekrarlanarak ve ayrıntılandırı miştir. Bu kitap Maarif Nezareti içindeki
larak işlenmesi istenmiştir. milliyetçi eğilimi açık olarak göstermek
11. Meşrutiyet döneminde "hukuk" la ted ir. Bu ki tabın ilk parçası Ziya Gö
ik, doğal hukuk eksenli olarak öğretil kalp'in Kızıl Elma's ındaki "Turan" şiiridir.
mektedir. Ders programlarına "kanun-i Ardından "Türklük Menakıbından:Altın
esasi" dersi yeniden eklenmiştir. Mekteb-i Ordu-Ahmed Hikmet" , "Vatanımız-Ali
Mülkiye'de veya Hukuk Mektebinde oku Ulvi" gibi Mehmet Emin, Mehmet Ali
tulan idare hukuku, hukuk-u esasiye Tevfik, Hamdullah Suphi, Ahmet Hikmet,
dersleri eskisinden farklı ve anayasa ekse Ziya Gökalp, ismail Safa, Halide Edip, Ali
ninde anlatılacaktır. Bu derslerde aktarı Canip gibi dönemin Türk Milliyetçisi ka
lan "devlet" tanımı önem taşımaktadır. lemlerinden örnekler yer alır.
Toplum, birey v.e devlı; t üçgeninde ana Türkçe dersinin adı hala Lisan-ı Osma
direk hep "devlet" olarak algılanrnıştır. ni'dir ama kültürel kimliğinin verilmesin
Devlet'in amaç mı araç mı olduğu sorusu de önemli bir rol oynamaktadır. Zira
na da çeşitli yaklaşımlara değinildikten Türk dili ve bu dili konuşan toplumlar 399
sonra şu yanıt verilmiştir. "Umumiyet iti hakkında bilgiler verilmesi istenmiştir.
bariyle deylet alet, drad gayedir. lstis 11aen Dersindeki okuına parçalarında "vatan ve
.
ve zaruren efrad alet, de'llet gaye ola.b i mille.tini sevmek ve bunların ıığrunda fec
lir.n ldare hukul<u yazarının bu aynmı as d��arlık göstermek lüzumu telkin edile-
lında . istisnanın kaide olduğ u bir sişteme cek"tir. Yine. tasvir, hikaye ve manzume�
a.tıf yııpınaktadır. !erle vatanına, milletine hizmetli ve ma-
Aslında "milli" ve "millet" kavramları len ve bedenen fecJ.a.k arlıkla temyiz et-
Meşrutiyet Türkçülüğünün (milliyetçili miş . . . "olmak konusu işlenecektir. Benzer
ğinin) yararlandığı çoklu anlam taşıyan şekilde idadi düzeyinde okutulan "Ulum-
kavramlardır. Birinci olarak çeşitli ulus ve u diniye" dersinde de "menafi-i milliye
dinlerin birlikteliğini ifade eden Osmanlı uğrunda fedaJ<arlık'' işlenmesi istenen ko-
cılığı ve çok uluslu Osmanlı milletini çağ nu olaralqer almıştır.
rıştıran bir anlamı vardır. !kincisi dinsel Ancak modernleşme sürecinde eğiti
ve geleneksel kullanımla bir ümmet çağ min umulmayan ve arzu edilmeyen so
rışımı yapmakta, lslam milleti anlamına nuçları da ortaya çıkmakta, devleti oluş
gelmektedir. Üçüncüsü ise dönemin başat turan farklı toplumlar arasında da ulusal
akımı haline gelen ulusçuluk, Türklük özbilinçlenmeyi uyandırmaktadır. Eğitim
karşılığı olarak kullanılmaktadır. Dolayı Osmanlı lmparatorluğu'nu oluşturan mil
sıyla örneğin "milli terbiye" de hedef kit letlerin ayrılmasını güdüleyen ulusçu bi
lesine göre içerik değiştiren bir anlam ta linci uyandırdığı gibi ayrılıkçı hareketleri
şıyabilmektedir. il. Meşrutiyet'teki "Milli de güdülemiştir. 11. Meşrutiyet dönemin
iktisat". "Milli Edebiyat" ve "Milli Terbi de eğitimde ulusal dil kullanma sorunu
ye" kavramları aslında hep ulusal vurgu bir tartışma olarak başlamıştır. Cemaat ve
taşırlar. Dönemin eği tim sloganı "milli yabancı okullar dışında Müslüman cema
terbiye"dir. Bu kavram üzerine o dönem atinden olan Araplar (Hıristiyan olanların
de çeşitli makaleler ve kitaplar yazılmış zaten bu hakkı vardır, bu kez Müslüman
tır. Maarif-i Umumiye Nezareti'nin bu ta Araplar da bu istekte bulunuyorlardı . ) ,
rihlerde açtığı bir yarışmada birinciliği Arnavutlar ve Çerkezler d e kendi dilleri
kazanan ve okullarda okutulan Köprülü ile eğitim isteklerinde bulunmaya başla
Mehmet Fuat'ın kıraat kitabındaki okuma mışlardır. Tedrisat-ı iptidaiye Kanunu'nda
parçaları ulusçu ve yurtsever edebiyatın da bu yönde bir hüküm olduğu gibi itti
yetkin ve etkin isimleri arasından seçil- hat ve Terakki Fırkası da kendi parti
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
devam etmektedir. Yavuz Sultan Selim ideoloji (CHP'nin altı oku) eğitim siste
"devleti meşgul eden lran gailesini berta mine (ders program ve müfredatlarına)
raf etmek için evvel emirde Anadolu'da yansıtılmaya başlanmıştır. Cumhuriyet,
mevcud olan kırkbin kadar Şiiyi katl etti eğitim sistemini de yeniden düzenleye
rerek dahil-i fesadın önünü aldı'', "tedib" rek, harf devrimi ardından geniş bir- yurt
etti, "Anadolu'daki yaklaşık 44.000 lsma taş kitlesini okur-yazar kılmayı başarmış
iliyi defetr ettirip kılıçtan geçirdi/öldürül tır. Q.in dersleri kaldırılacak, ahlak tam
dü/kati etti" gibi ifadeler vurgulanmaya anlamı . ile dünyevi bir ahlak halinde işle
devam etmiştir. necektir. Tarih kitapları yeni rejimi meş
rulaştıracak biçimde değişiklikler geçire
SONUÇ YERlNE: MlRAS cektir. lslam ise resmi ideolojinin gerek
tiğince kullandığı bir öğe olmaya devam
Tanzimat ve 1 1 . Meşru tiyet Dö neminin edecek. ancak Osmanlı dö neminden
cumhuriyete belki de başlıca mirası, res farklı olarak din tamamen devlet deneti-
mi ideoloji oluşumudur. II. Meşrutiyet'te mine girecektir. Cumhuriyet laikliği ce- 401
"Türk-lslam Sentezi"ne dönüşen resmi saretle siyasal sistemin özelliklerinden
ideoloji Cumhuriyetle birlikte Türk milli biri haline getirmiştir. Son olarak 1 1 .
yetçiliği olarak berraklaşacaktır. Cumhu Meşrutiyet döneminde resmi tarih yazı
riyet'in milliyetçiliği artık doğru bir ad mındaki yeniliklerden biri olan Tarih-i
reste, ulus-devlet sistemi içinde işlenmek Osmani Encümeni. Cumhuriyet döne-
tedir. "Türklük" ise hukuki, kültürel, ırki minde önce Türk Tarihi Encümeni adını
ve dini niteliklerin bir kimyası olarak bi alacak, sonra kapatılarak yerine Türk Ta-
çimlenecektir. "Türk" tanımı dönemlere rihi Tetkik Cemiyeti (Türk Tarih Kuru-
göre değişen bir içerikte yorumlanacak, mu) kurulacaktır. Başka alanlarda da ku-
bazen bu öğelerden biri veya bir kaçı da rumsal devamlılıklar saptanabilecektir.
ha öne çıkacak, ağır basacaktır. f\sıl öneınlisi, .resıni ide()loj i ni n . res.ıni
Atatürk'ün Büyük Nutku'nu okuduğu jestlere, .. [i tüfllfrf dı: yarsıyan ..ktı n.ıın sal
..
tarih olan 1927 yılından itibaren resmi sürfkliliğinf dikkat etmektir.. o
D İ PN OTLAR VE K AY N A K Ç A
Kocasekbanbaşı; Hülasat-ül Kelam fi Redd-ül miye Nezaret Tarihi Levhalar Kül liyatı Aded : 1
Avam Kocasekbanbaşı'nın /dare-i Devlet Hak özellikle s.8-14
kında Yazdığı Layihadır. (lstanbul: Hilal Matba 7 Hüseyin Hıfzı; Rehnüma-yı Coğra fya-yı Umumi
ası, 1 334) s.6-7 Tarih-i Osmani Encümeni Mec (lstan bul: A. Asadoryan Şi rket-i Mü retti biye
muası'nın ilavesidir. Matbaası, 1 323), s. 1 23
2 Salname-i Nezaret-i Maarif-i Umümiyye -üçüncü 8 Bkz. Reşad; Muhtasar Osmanlı Tarihi (Rüşdiye
Sene- 1318 Sene-i Hicriyyesine Mahsüsdur. (Da Kısmı) (Kostantiniyye: Artin Asadoryan Şirket-i
rülhilafetülaliye: Matbaa-i Amire, 1 3 1 8) s.6-10 Mürettibiye Matbaası, 1309) s. (vav)
3 satname-i Nezaret-i Maarif-i Umümiyye -Birinci 9 Süleyman Hüsnü, Tarih-i Alem (lstanbul: Mek
Sene- 1316. . . s. 1 9 teb-i Harbbiye Matbaası, 1 3 27). s.394-395 Sü
4 Bkz. Rıfat; Rıfat; Coğrafya-yı Hususiden Asya leyman Paşa bu bilgileri aldığı kaynakları da
Kıt'asının Taksimatı (lsta nbul: Mihran Matba zikretmiştir. s.398
ası, 1 295). s.24-26 1 0 Tedrisat-ı lbtidaiye Mecmuası, No:8 (1 327) s.88-92
5 Rıfat; a.g.e.s. 1 29-134 1 1 Ali Nizama; On Temmuz Malumat-ı Medeniyye
6 Mekatibe Tevzii Edilen Resm-i Tetvic Levhası ve Tatbikat-ı Ahlakıyye Vesa ireye Dair Kıraat
Hakkında lzahat-ı Tarihiye ve Terbiyeviye (ls Kitabı 1. Kısım (lstanbul: Kasbar M atbaası,
tanbul: Matbaa-i Amire, 1 333) Maarif-i Umu- 1 328) s.3-1o.
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R I K 1 M 1
Abdurrahman Şeref; Fezleke-i Tarih-i Devlet-i Os Ali irfan; Rehber-i Ahlak (Dersaadet: A. Asadoryan
maniye (Dersaadet: karabet Matbaası, 1 3 1 2). Şirket-i Mürettibiye Matbaası, 1 3 1 8).
Abdurrahman Şeref; Fezleke-i Tarih-i Düvel-i lslfımi Mehmet Akgün; Materyalizmin Türkiye'ye Girişi ve
ye (lstanbul: Mahmud Bey Matbaası, 1301). ilk Etkileri (Ankara:Kültür ve Turizm Bakanlı!jı
Abdurrahman Şeref; lim-i Ahlak (Darülhi lafetülali Yayınları, 1 988).
ye: Darültıbaat-ül Amire, 1 3 1 6). Sina Akşin; 31 Mart Olayı (lstanbul: Sinan Yayınları,
Abdurrahman Şeref; Tarih-i Devlet-i Osmaniye Me 1 972).
katib-i Aliyede Tedris O/nmak üzere iki Cild Dündar Akünal; "Münif Paşa - Padişahı Azarlayan
Olarak Tertib Olunmuftur. Tab-ı Sani Cild:1 (ls Vezir" Cumh u riyet Gazetesi ( 1 6- 1 7 Ş u bat
tanbul: Karabet Matbaası, 1 3 1 0) Cild:2 (lstan 1 972).
bul: Karabet Matbaası, 1 3 1 2). Dündar Akünal; "Türk Basınının 1 50. Yı lında - ilk
Abdurrahman Şeref; Tarih-i Osmani Mekatib-i Ali Türk Dergisi Mecmua-yı Fünun" Sanat Olayı
ye Talebesine Tedris Olunmak üzere Tertib No:B (Kasım 1 98 1 ) .
Olunmuştur. Cild-i Ewel ([lstanbul:] Mekteb-i Kenan Akyüz: Encümen-i Daniş (Ankara: A . Ü. Bası
M ülkiye-i Şahane Destgahı, 1 307). mevi, 1 975).
Adnan Adıvar [Genişletilmiş iV. Baskıyı Hazırlayan Yahya Akyüz; "Maarif Nazırı Haşim Paşa ile ilgili
lar: Prof. Dr. Aykut Kazancıgil-Prof. Dr. Sevim Orjinal Bir Belge ve bazı E!jitimsel Sorunlar Bel
Tekeli]; Osmanlı Türklerinde ilim (lstanbul: leten Sayı : 1 79 (Temmuz 1 98 1 ) Cilt: XLV/2.
402 Remzi Kitabevi, 1 982).
Yahya Akyüz; Türk Eğitim Tarihi (Başlangıcından
Ahlak (Darülhi lafetülaliye: Matbaa-i Amire, 1 3 1 5). 1988'e) (Ankara: A.Ü. Basımevi, 1 989) Genişle
Ahlak Dersaadet ve Taşra Kasabat-ı Mekteb-i lbti tilmiş 3. baskı.
daiyesinin ikinci ve Kur'ra Mekatib-i lbtidaiyesi Kenan Akyüz; " Encümen-i Daniş'in K u ru l uşu ve
nin Üçüncü Senelerinde Tedrisi Maarif-i Umu Mahiyeti Ha kkında Yeni Belgeler" iç. STUDI
miye Nezaret-i Celi/esince Tensib Kılınmıştır. PREOTTOMANI E OTTOMANJ Atti del Conveg
Dörüdüncü Tab'ı (Darülhilafetülaliye: Matbaa-i no di Napoli (24-26 Settem bre 1 974) Estratto
Amire, 1 3 1 9). (Napoli: lstıtuto U niversitario Orientale, 1 976).
Ahmed Cemal; Coğra fya-yı Umumi ([lsta nbul :] Benedict Anderson; Jmagined Communities, Ref
Mekteb-i Fünun-u Şahane Matbaası, 1 Teşrin-i lections on The Origin and Spread of Nationa
Ewel 1 307). lism (Landon: Verso Editions and NLB, 1 983)
Ahmed Cevdet;] Eser-i Ahd-ı Hamidi (lstnabul: Türkçe çevirisi için (Çev: lskender Savaşır) Haya
M atbaa-i Amire, 1309). li Cemaatler - Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayıl
ması (lstanbul: Metis Yayınları, 1 993).
Ahmed Rasim; Küçük Tarih-i Osmani Birinci Sene
Sıbyan Mektebleri Mahsusdur. Üçüncü tab'ı Gabriel Almond - Sidney Verba; Civic Culture (Bas
(lstanbul: A. Asodoryan Şi rket-i Mürettibiye ton: Lıttle, Brown and Company, 1 965)Gabriel
Matbaası, 1 306). A. Almond and James S. Coleman Ed., The Poli
tia of The Developing Areas (Princeton: Prin
Ahmed Zıyaeddin; Vesi/et ün-Necat Üçüncü Tab'ı ceton University Press, 1 960).
(Dersaadet: Ş i rket-i M ü rett i biye Matbaası,
Mehmed Ali Ayni; Darülfünun Tarihi (lstanbul: Ye
1 3 1 7).
ni Matbaa, 1 927).
Ali Cevad: Muhtasar Tarih-i lslfım Mekatib-i Rüştiye
lsmail Hakkı [Baltacıo!jlu]; "Milli Talim ve Terbiye
Şakirdanına Suhuletle Tedris Edilebilmek Nok
lslahatına Medhal" Milli Talim ve Terbiye Ce
ta-i Nazarından Tahrir ve Tertib Edilen. (Dersa
miyeti Mecmuası, No:2 (Nisan 1333).
adet: Kasbar Matbaası, 1 309).
Niyazi Berkes; " Türkiye'de Toplumbilimin Başlan
Ali Cevad; Mükemmel Osmanlı Tarihi Birinci Cild
gıcı" iç. Felsefe ve Toplumbilim Yazıları (lstan
(lstanbul: Kasbar Matbaası, 1 3 1 7[1ç kapakta
bul: Adam Yayınları, 1 985).
1 3 1 6]).
Niyazi Berkes; "Osmanlı lmparatorlugu ve Orto
[Ahmed Cevdet]; Eser-i Ahd-ı Hamidi Mekatib-i lb
d o k s K i l i s es i " Teokrasi ve La iklik ( l s t a n
tidaiyede Okunacak /Jm-i Ha/'dir. (lstanbul:
bul:Adam Yayıncılık, 1 9 84).
Matbaa-ı Amire, 1 3 1 2).
Jere E. Brophy; Child Development and Socializati
Ali Nazima; Tarih-i Nizama 'dan Küçük Tarih-i Os
on (U.S.A.: Science Research Associates, ine.,
mani (Dersaadet: Kasbar Matbaası, 1 3 1 3).
1977).
Ali Saib; Coğrafya-yı Mufassal Memalik-i Devlet-i
Bu Defa Emr ve lrade-i Hayriwet lfade-i Hazret-i
Osmaniye (Kostantiniyye: Matbaa-ı Ebüzziya,
Şahane Mucibince Verilen Nizamına Tatbiken
1304). Etfalin Ta lim ve Tedrisi ve Terbiyelerini Ne
Ali Tevfik; Fezleke-i Tarih-i Umumi Cild-i Ewel Me vechle icra Eylemeleri Lazım Geleceğine dair
katib-i ldadi-i Şahane Birinci Sene Şakirdanına Sıbyan Mekatibi Hace/eri Efendilere ha Oluna
Mahsusdur. (lstanbul: Matbaa-i Ceride-i Askeri cak Talimattır ([lstanbul:] 21 Receb 1 263).
ye, 1 304). Gülnihal Bozkurt; Alman ve lngi/iz Belgelerinin ve
Ali Tevfik; Memalik-i Osmaniye Coğrafyası (lstan Siyasi Gelişmelerin ışığı Altında Gayrimüslim
bul:. Kasbar Matbaası, 1 320). Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu
R E S M i i D E O L O J i N i N D O <'.; U Ş U V E E V R i M i Ü Z E R i N E B i R D E N E M E
Osman Ergin; Türk Maarif Tarihi (lstanbul: Eser Samuel P. Huntington; Political Order of Changing
Matbaası, 1 977) Cilt: 1 -4. Societies (New Haven and London: Yale Uni
versity
Esad; Çocuklara Hediye Beşinci Tab'ı (lstanbul:
Mecmua-i Havadis Matbaası, 1300). Samuel P. Huntington ve Jorge 1. Dominguez; Siya
sal Gelişme (Çev: Ergun ôzbudun) (Ankara: Se
Feyzi; Muhtasar Usu/-ü Farisi (lstanbul: A. Asador vinç Matbaası, 1 985).
yan Şi rket-i Mürettibiye Matbaası, 1 308).
Hüseyin Hüsnü; Mecmua-i Fünun Nam Eserin Birin
Ziyaeddin Fahri (Fındıko!;ılu); "Türkiye'de Pozitiviz ci (Malumat-ı Mülkiye) Kısm-ı Coğrafyadan Av
min Tarihçesi" L. Levy -B ruhl; Auguste Com rupa (lstanbul: Aramyan Matbaası, 1 300).
te'un Felsefesi (Çeviren: Ziyaeddin (Fahri) (ls
tanbul: Bürhaneddin Matbaası, 1 940). Hüseyin Hıfzı; Hülasa-i Tarih-i lslam; (lstanbul: Şir
ket-i Mürettibiye Matbaası, 1324).
Frederick W. Frey; "Political Development, Power,
and Communications in Turkey" (Ed: Lucian W. Hüseyin Hıfzı; Mini Mini Feridun (lstanbul: A. Asa
Pye) Co mm u nica tio ns and Po/itical Develop doryan Şirket-i Mürettibiye Matbaası, 1 323).
ment (Princeton: Princeton University Press, Hüseyin Hıfzı; Rehber-i Coğrafya (lstanbul: A. Asa
1 972) Third printing. doryan Şirket-i Mürettibiye Matbaası, 1 3 1 6).
Galib; Müntehabat-ı Tarih-i Osmani (Dersaadet: Hüseyin Hıfzı; Rehnüma-yı Coğrafya-yı Umumi (ls
Matbaa-i M ekteb-i Sanayi, 1 307). tanbul: A. Asadoryan Şirket-i Mürettibiye Mat
baası, 1 3 23).
Ernest Gellner; Uluslar ve Ulusculuk (Çev: Büşra Er
san lı Behar-Günay Göksu Erdo9an) (lsta nbul: Hüseyin Hıfzı; Sualli Cevablı Musawer Coğrafya-yı
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R I K 1 M I
and Scientific Development The Nineteenth re Aydın Vilayeti Maarif Meclisi Tarafından Ka
Century (Great Britain: U NESCO, 1 976) üç cilt. bul Edilmiştir. (Kostantiniyye: Matbaa-i E büzzi
Mehmed Arif; Küçük Kıraat-ı Fenniye Meka tib-i ib ya, 1 308).
tidaiyenin üçüncü senesine mahsus olarak ha Muallim V ahyi ; Zamani, Fenni, Milli ve Dini Tedri
zırlanmıştır. (Dersaadet: Matbaa-i Cihan, 1 323). sata Dair (lstanbul: 1 333).
Mehmed Ata; Tertib-i Cedit üzere ilaveli Bina (ls Muhi iddin; Kainata Bir Nazar- Mücmel-i Tarih-i
tanbul: Karabet Matbaası, 1 3 1 6). Umumi (Dersaadet: Kasbar Matbaası, 1 307).
Mehmed Celal; Ameli Küçük Hesab Kurra Meka Musahhah Mülhaz-ı Tarih-i Osmani Şehr ve Kasaba
tib-i ibtidaiyesinde Tedrisi Maarif-i Umumiye Mekatib-i lbtidaiyesinin Üçüncü Senesinde
Nezaret-i Celi/esince Tensib Kılınmıştır. (Darül Tedrisi Maarif-i Umumiye Nezaret-i Celi/esince
hilafetülaliye: Matbaa-i Amire, 1 3 1 5). tensib Kılınmıştır. Dördüncü tab'ı (Dersaadet:
Karabet Matbaası, 1 3 1 8).
[Tertip eden:] Mustafa Bey; Mufassal //m-i Haf (Der
saadet: 25 Numerolu Matbaa, 1 3 1 O). Mustafa; Telhiz-i Mülahhas-ı /lm-i Hal Zükur-u lbti
daiye Mekteblerinin ikinci Senesi Şakirdanına
Mehmed Esad lmamzade; Musahhah Dürr-i Yekta
Mahsusdur. (y.y.b.y. t.y.).
(lsta nbul: Hanmlara Mahsus Gazete Matbaası,
1 323). Müesses ve Müretti bi: Kitabcı Arakel, Musahhihi
Mehmed Esad; Mir'at-ı Mühendishane-i Berri Hü Muallim Naci; Talim-i Kıraat Malumat-ı ibtida-
iye ve Nesayih-i Nafia Otuzikinci Tab'ı (lstan-
mayun (/stanbuf Teknik Üniversitesi Tarihçesi)
[Haz: Sad ı k Erdem] (lstanbul: l.T.0. Bilim ve bul: Kitabcı Arakel Matbaası, 1323). 405
Teknoloji Tarihi Araştırma Merkezi, 1 986). Mülhaz-ı Tarih-i Osmani Şehir Ve Kasaba Mekatib-i
lbtidaiyesinin Üçüncü Senesinde Tedrisi Maarif
Mehmed Esad; Mir'at-ı Mekteb-i Harbiyye, (lstan
i Umumiye Nezaret-i Celi/esince Tensib Kılın
bul: Artin Asadoryan Şirket-i Mürettibiye Mat
mıştır. (Darülhi lafetü lailye: Matbaa-i Amire,
baası, 1 3 1 0).
1 3 1 5).
Mehmed Hayri-M ustafa Hayrullah; Ahlak Müderri
Ernest Nagel; "The Development of Modern Sci
si B i rinci K ı s ı m (lst a n b u l : Kasbar Matbaası,
ence" Chapters in Western Civilazition (New
1 308).
york: Columbia Un iversity Press, 1 948) Volu
Mehmed Hilmi; lcmaf-i Vukuat (lstanbul: Karabet me 1.
Matbaası, 1 308).
Namık Ekrem; Fevaid (Dersaadet: Asır Matbaası;
Mehmed Nuri; Mükemmel Nevusuf Osmanlı Elifba 1322).
sı (Dersaadet: Karabet Matbaası, 1 324).
Cemil Oktay; " "Ça�daşlaşma "yı Tanımlamak" Ye
Meh med Tevfik; Mekatib-i Askeriye-i Şaha neye ni Toplum No:1 (Mayıs-Haziran 1 992).
Mahsus Tarih-i Osmani ikinci tab'ı (Mekteb-i
llber Ortaylı; Gelenekten Geleceğe (lstanbul: Hil
Fünun-u Harbiye-i Şahane Matbaası, 1308).
Yayınları, 1 982).
Mehmed Tevfik; Telhiz-i Tarih-i Osmani (lstanbul:
llber Ortaylı; "Osmanlı'da Ulusalcılık" Sosyalizm ve
Ceride-i Askeriye Matbaası, 1 302).
Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi No:53 (4
Mekatib-i Umumiye Nezaretine Merbut Bilcümle Aralık 1 989) (lstanbul: iletişim Yayınları, 1 990).
Mekatibin Ders Cedvel/eridir; (lstanbul: Asır
Osman Hilmi; Hulasatü'I Vakayi (lstanbul: Karabet
Matbaası, 1 320).
ve Kasbar Matbaası, 1 305).
[Tertib Eden:]Mustafa Bey; Mufassal //m-i Ha/Tab'
Nazif ôztürk; "Osmanlılar'da Vakıfların Merkezi
ı salis (Dersaadet: 25 Numerolu Matbaa, 1 3 1 0).
Otoriteye Ba�lanması ve Sonuçları" Le Waqf
Menemenlizade Mehmed Tahir; Memalik-i Osma dans le Monde Musulman Contemporain (XIX
niye Coğrafyası, (lstanbul: Karabet matbaası, XX Siecles) VARIA TURCICA No:XXVI (1994).
1 3 1 2).
Joseph La Palombara; "An Overwiew of Bureauc
Mehmed Şükrü; Osmanlı Tarihi Mekteb-i Bahriye-i racy and Political Development" Bureaucracy
Şahane /diadisinin Birinci Sınıfı talebesine ted and Politica/ Development (Ed: Joseph La Pa
ris Olunur. ([lstanbul:] Mekteb-i Fünun-u Bahri lombara) Third printing (Prenceton: Princeton
ye-i Şahane Matbaası, 1 3 1 3). University Press, 1 97 1 ).
Mehmed Şükrü; Sualli ve Cevablı Muhtasar Mema "Protestan Cemaati Nizamname-i Esasisi" Düstur,
lik-i Osmaniye Coğrafyası Maarif Nezaret-i Ce Birinci tertib, Cild:4 (lstanbul: Matbaa-ı Amire,
li/esince Ahiren Tertib Buyuru/an Mekatib-i lb 1 295).
tidaiye Programına Muvafık Olarak Tahrir Edil Lucian W. Pye; "The Concept of Political Develop
miştir. (lstanbul: A. Asadoryan Şirket-i Müretti ment" (Ed:J.L. Finkle - R.W. Gable) Political De
biye Matbası, 1 3 1 7). vefopment and Social Change (New York; John
Mehmed Şükrü; Tertib-i Cedit Ahlak Cüz-O Sani Viley i n e.. 1968).
Maarif Nezaret-i Celi/esince Ahiren tertib Bu " Lucian W. Pye; " l ntroduction: Political Culture
yuru/an Mekatib-i lbtidaiye Programına Muva and Political Development" Political Cu/ture
fık Olarak tahrir Edilmiştir. (lstanbul: A. Asa and Pofitica/ Deve/opment [Ed: Lician W. Pye
doryan Şirket-i Mürettibiye Matbaası, 1 3 1 9). and Sidney Verba] (Pri nceton. New J e rsey:
Mim. Safvet; Kıraat Mektebde Okutturulmak üze- Princeton University Press, 1 972).
T A N Z i M A T V E M E Ş R U T I Y E T ' I N B 1 R 1 K 1 M 1
Ernest Emondson Ramsaur; Jön Türkler ve 1908 Salih Zeki - Ahmed Fahri; Hikmet-i Tabiiyye Umu
lhtla/i (lstanbul:Sander Yayınları, 1 972). me-i /dadi-i Mülki Mektebleri Programına Mu
Raşid; Hükümat-ı /slamiye Tarihi Üçüncü tab'ı (ls vafık Olarak Tertib Edilmiştir. Cil d-i Evvel,
tanbul: Mekteb-i Fünun-u Hari biye-i Şahane Cild-i Sani (lstanbul: Karabet Matbaası, 1 309).
Matbaası, Nisan 1 3 1 8). Salih Zeki; Hikmet-i Tabiiyye Umume-i /dadi-i Mül
Rehn üma-yı Ahlak Dersaadet ve Taşra Kasabat ki Mektebleri Programına Muvafık Olarak Ter
Mekatib-i lbtidaiyesinin Üçüncü ve Kur'a Me tib Edilmiştir. Cild-i Ewel ve Cid-i Sani (lstan
katib-i lbtidaiyesinin Dördüncü Senelerinde bul: Karabet Matbaası, 1 3 1 1 ).
Okutturulması Maarif-i Umumiye Nezaret-i Salname-i Nezaret-i Maarif-i Umumiye, Birinci Se
Ce/ilesince Tensib Kılınmıştır. (Darülhi lafetüla ne, 1376 Sene-i Hicriyesine Mahsusdur. (Darül
liye: Matbaa-i Amire, 1 3 1 7) ikinci Tab'ı. hilafetülaliye: Matbaa-i Ami re, 1 3 1 6, ikinci Se
Reşad; Kıraat . idadi Kısmı (lstanbul: Karabet Mat ne, 131 7 Sene-i Hicriyesine Mahsusdur. (Darül
baası, 1 3 1 1). hilafetüla liye: Matbaa-i Amire, 1 3 1 6), Üçüncü
Sene, 1318 Sene-i Hicriyesine Mahsusdur. (Da
Reşad; Muhtasar Osmanlı Tarihi (Rüşdiye Kısmı) rülhi lafetülaliye: Matbaa-i Amire, 1 3 1 8), Dör
(Kostantiniyye: Artin Asadoryan Şirket-i Mü düncü Sene, 1 3 1 9 Sene-i Hicriyesine Mahsus
rettibiye Matbaası, 1 309). dur ( D a r ü l h i l afet ü l a l iye; M at b a a - i A m i re,
Rıfat Paşa; Müntehabat-ı Asar Onbirinci Cild-Ah 1 3 1 9), Altıncı Sene, 1321 Sene-i Hicriyesine
lak Risalesinin Zeyli ([lstanbul:) Ali Bey Matba Mahsusdur (Dersaadet; Alem Matbaası, 1 321).
40 6 ası, 1 293). Sami; /lm-i Terbiye-i Etfal Birinci Kısım Usul-i Terbi
Rıfat Paşa; Risale-i Ahlak ([lstanbul:] Cemal Efendi ye (Dersaadet: Matbaa-i Ahmed Ihsan, 1 323 \.
Matbaası, 1 3 1 4 ?).
Sarf-i Osmani Dersaadet ve Taşra Mekatib-i lbtida
Rıfat; Coğrafya-yı Hususiden Asya Kıt'asının Taksi iyesini üçüncü Senesinde Tedris olunmak üzere
matı (lstanbul: Mihran Matbaası, 1 295). Maarif-i Umumiye Nezaret-i Celi/esince Kabul
Rıfat; Fezail-i Ahlak (lsta nbul: Mekteb-i Sanayi Olunmuştur.(Dersaadet: Matbaa-i Amire, 1 3 1 7).
Matbaası, 1 3 1 1). Sarf-i Osmani Mekatib-i lbtidaiye üçüncü Sınıfında
Rıfat; Risale-i Ahlak ([lstanbul:] 1 309). Tedris Olunmak üzere Maarif-i Umumiye Ne
zaret-i Celi/esince Kabul Olunmuştur. (Darülhi
Rıfat; Zeyl-i Risale-i Ahlak ([lstanbul:) Darüttıbatü
lafetülaliye: Matbaa-i Amire, 1 3 1 6).
lamire, 1 273).
"Sefain-i Ticariye Kapudan Mektebinin Suret-i te
Rıza Tahsin ; Mir'at- ı Mekteb-i Tıbbiye (Dersaadet:
sisi Hakkında Nizamname layihası M üsvedde
Kader matbaası, 1 328).
sidir." Düstur-Zeyl-4 [Birinci tertib) (Dersaadet:
Narman Rich; The Age of Na tionalism and Re Matbaa-i Osmaniye, 1 302).
form, 1 850- 7890 (New York: W.W. Norton &
Selanikli Ali Saib; Şemsü'I Maarif Mektebine Mah
Company lnc., 1 970).
sus Olan Kitaplardan Usul-ü Coğrafya-yı Sagir
Risale-i Ahlak ([lstanbul:) Matbaa-i Amire) Şirket-i ikinci Sene //m-i Hey'et, Coğra fya-yı Tabii, Ma
Osmaniyenin Matbaa-i Amirede tab etti rdigi lumat (lstanbul: Ba!jdadlıyan matbaası, 1 308).
işbu Risale-i Ahlak Şirket-i mezkurun zir-i ida
Selanikli Fazlı Necib; Coğrafya-yı Tabii ve Politiki
resinde b u l u n a n dükkanlarda füruht olun
Mekab-i Rüştiyye Şakirdanına Mahsusdur. (ls
maktadır.
tanbul: A. Mavyan Şirket-i Mürettibiye Matba
Risale-i Ahlak (Taşbasma). ası, 1 305).
"Rum Patrikhanesi Umurunun ıslahı Zımnında Bat Sırrı Bey; "Sultan Abdülhamit Devrine Aid Bazı Ha
rikhane-i Mezkurede Müçtemi Olan Komisyo tıralar" Vakit Gazetesi (24 Kanun-i Sani 1 324).
nun 8atrik lntihab ve Nasbuna Dair Tertib Ey
Edward A. Shi ls; "The lntellectuals in The Political
ledigi Nizamname-i Umuminin Tercemesidir"
Developments of the New States" in (Ed:John
Düstur, Birinci tertib, Cild:2 ([lstanbul:) Mat
H. Kautsky) Po/itical Change in Underdevelo
baa-ı Amire, 1289).
ped Countries: Nationalism and Comminism
D;ınkward A. Rustow; "Turkey: The Modernity of (U.S.A.: John Wıley - Sons, ine., 1 967) seventh
Tradition" Political Culture and Political Deve printing_
lopment (Princeton: Pri nceton U n ivers ity
Sual Cevablı Tertib-i Cedit Üzere Emsile (lstanbul:
Press, 1 972) Second printing.
Şirket-i Mürettibiye Matbaası, 1 322).
Dankwart A. Rustow; "The Development of Parti
Süleyman Hüsnü; Tarih-i Alem (lstanbul: Mekteb-i
es in Turkey" Political Parties and Political De
Harbbiye Matbaası, 1 327).
velopment (Ed: Joseph la Palombara - Myron
Weiner) Second (paperback) printing (Prince Süleyman Paşa; //m-i Hal (lstanbul: Mihran Matba
ton: Princeton U niversity Press, 1 972). ası, 1302).
Said Paşa; Said Paşa'nın Hatıratı Cild-i Ewel (Dersa ilhan Tekeli; Tanzimat'tan Cumhu riyet'e Egitim
adet: Sabah Matbaası, 1 328) Cild-i Sani, Kısm-ı Sistemindeki Degişmeler" Tanzimat'tan Cum
Ewel (Dersaadet: Sabah Matbaası, 1 328). huriyet'e Türkiye Ansiklopedisi 2.Cilt (lstan
Necdet Sakaoglu; Osmanlı Eğitim Tarihi (lstanbul: bul: iletişim Yayınları, 1 9B5).
iletişim Yayınları, 1 991). Zafer Toprak; "il. Meşrutiyet Döneminde Para mili-
R E S M i i D E O L O J i N i N D O G U Ş U V E E V R i M i Ü Z E R i N E B i R D E N E M E
ter Gençlik örgütleri" Tanzimat'tan Cumhuri Robert E. Ward - Dankwart A. Rustow; " l ntraduc
yet'e Türkiye Ansiklopedisi Cilt:2 (lstanbul:lle tion" iç. Political Modernization in Japan and
tişim Yayınları, 1 985). Turkey (Princeton; Princeton University Preess,
l lter Turan; Siyasal Sistem ve Siyasal Davranış (ls 1 964).
tanbul: Der yayınları, 1 976). Myron Weiner; "Political lntegration and Political
llter Turan; Türkiye'de Demokrasi Kültürü Wor Development" Ed:Claude E. Welch; Po/it ica /
king Paper Series (lstanbul: Koç üviversite Modernization A Reader in Comparative Poli
si, 1 996). tical Change Second Edition (California: Wads
worth Publishing Company ine., 1 971).
Hilmi Ziya Ü l ken; "Türkiye'de Pozitivizm Temayü
lü" insan Mecmuası No: 1 1 (1 939). [Claude E. Welch]; "The Comparative Study of Po
litical Modernization" iç. Ed: Claude E. Welch;
Hilmi Ziya Ü l ken; Ziya Gökalp Hayatı. Fikirleri ve Political Modernization A Reader in Compara
Eserlerinden Parçalar (lstanbul: Kanaat Kitabe tive Political Change Second Edition (Califor
vi, Ahmed Ihsan Basımevi). n i a : Wadsworth Publishing C o m p a ny i ne .,
Sidney Verba; "Comparative Political Culture" Poli 1 97 1 ).
tical Culture and Political Development (Ed: Li
[Claude E. Welch]; "The Setting tor Modernization:
cian W. Pye and Sidney Verba] (Princeton, New Traditional Societies and The Process of Trans
Jersey: Princeton University Press, 1 972). formation" Ed:Claude E. Welch; Political Mo
Vilayet-i Şahanedeki Mekatib-i ldadiye-i Mülkiye dernization A Reader in Comparative Political
nin 1 3 1 0 Sene-i Hicriyesinde Maarif Nezaret-i Change Second Edition (Ca lifornia: Wadsworth
407
Celi/esince Tadilen Tanzim Olunan Müfredatlı · Publishing Company ine., 1 971).
Ders Programları Mucibince tertib ve lntihab
Zeyl-i Risale-i Ahlak ([lstanbul:]Darültıbaatül Ami
Edilen Kütüb ve Risailin Esasmisiyle Fiyatını ve
re, 1293).
Satıldıkları Mahalleri M übeyyen Cedveldir
(Musahhah olarak ikinci defa rab' olunmuş Zükur Rü�iye Mekatibine Mahsus Birinci //m-i Hal
tur.] (Dersaadet: Karabet Matbaası, 1 3 1 2). (Darülhilafetülaliye: Matbaa-i Amire, 1 3 1 6).
Jehuda L. Wallach; [Çev: Em. Tu�g. Fahri Çeliker) Zükur ve /nasa Mahsus Dahili ve Harici Mekteb-i
Bir Askeri Yardımın A n a to m isi (A n k a r a : Numune-i Terakki'nin Talimat-ı Esasiyesidir.
Gnkur. Basımevi, 1 985) (ikinci Baskı). (Dersaadet: Alem Matbaası, 1 305).
409
Press, 1992) adıyla İngilizceye de çevrilmiştir.
GENEL
"Milli Şef' döneminde yayınlanan Taıızimat-
Hiç kuşku yok ki son/geç dönem Osmanlı si 1 Yüziiııcıi Yıldôııümü Miiııasebetiyle (Ankara:
yasal düşünüş tarihi konusunda öncelikle Yu Maarif Vekaleti, 1940) adlı yapıt, Cumhuri
yet'in Osmanlı dönemine bakışındaki kırılma
suf Akçura'nın Oç Tarz-ı Siyaset adlı yapıu
noktasını simgeler. Bu yapıtla Cumhuriyet, bir
özel bir önem taşımaktadır. Önce Türk Gazete
anlamda Osmanlı modernleşmesi ile hesaplaş
si'nde (Kahire- 1904) iki bölüm halinde yayın
masını yapmakta ve Tanzimat'tan Cuınhuri
lanan bu çalışına sonradan kitap olarak basıl
yet'e kadar geçen evreyi yetersiz b i r "ısla
mıştır. ( lstanbul: l 327) Bu kitap Cumhuriyet
hat/reform" dönemi olarak betimlemektedir.
döneminde Akçura'nın doğumunun 1 00. Yıl
Hilmi Ziya Üken'in bu yapıtta yer alan "Tanzi�
dönümü münasebetiyle yeni harflerle ve aynı mat'tan Sonra Fikir Hareketleri" adlı makalesi
adla yayınlanmıştır. [ (Ankara: Türk Tarih Ku bir anlamda sonradan kendisinin bir klasik
rumu, 1976, ikinci baskı 1987 ve son baskısı haline gelecek olan Türk Düşünce Tarihi adlı
1 9 9 8 . ] Ayrıca Tlıree Policies (lstanbul: lSlS eserinin de ilk çekirdeğini oluşturur. Gerçi dü
şünce tarihi konusunda daha 1930'ların başın
da Hilmi Ziya Ülken'in Türk Tefelılıür Tarihi ve
(*) Bu yazıda verilen seçilmiş kaynakçada -bazı is
Tarlı Feylosofları Antolojisi I (lstanbul: Yeni
tisnalar bir kenara bırakılırsa- yalnızca akade
Matbaacı, 1935) Uyaııış Devirlerinde Tercüme
mik ve yarı-akademik nitelikteki belli başlı ya
pıtlara yer verilmiş, makaleler -yine bir kaç is nin Rolü (lstanbul: Vaki t _Matbaası, 1 935) gibi
tisna dışında- dahil edilmemiştir. Ayrıca Osma çalışmalar varsa da ağırlık noktası Tanzimat
nlıca düşünce tarihi ile ilgili yazın da bu kay öncesine rastlamaktadır. Aynı kitapta yer alan
nakçanın dışında tutulmuştur. Diğer kaynakla Ihsan Sungu'nun kaleme aUığı "Tanzimat ve
ra ilişkin bilgi edinmek için hem bu cilmki Yeni Osmanlılar" adlı makalesi ise ağırlıklı ola
makalelere, hem de toplu kaynakçaya bakılabi rak siyasal düşünüşü konu almış ilk ciddi de
lir. Siyasal düşünceler içinden çıktıkları top nemelerden biridir.
lumsal yapının açık ya da kapalı derin izlerini Siyasal düşünce tarihi kanusundaki bilimsel
taşırlar. Bu nedenle siyasal, toplumsal ve eko çalışmalar l 940'lı yıllarda Tarık Zafer Tuna
nomik koşullar bir veri olarak hep elde tutul ya'nın doktora tezi olan Mı1essese Teorisinde Fi
malı, bu seçilmiş kaynakçada verdiğimiz yapıt lıir Unsuru adlı çalışması ile yeni bir boyut ka
lar dışında dönemin siyasal, ekonomik ve top zanır. Tunaya'nın bu tezi daha sonraki doçent
lumsal tarihine ilişkin yapıtlara bakılmalıdır. lik tezine de ilham kaynağı olmuş ve Türki
Bu arada Türkiye'de düşünce tarihi üzerine ya ye'de düşünce tarihçiliği konusunda da bir ilk
pılan çalışmaların çoğunun, modernleşme sü yapıt sayılabilecek Amme Hulıulıumuz Balıı
recinin milat noktası olarak simge haline gel ımndan Ilıinci Meşrutiyet'iıı Filıir Cereyanları
miş olan Tanzimat'ın ilanı sonrasına rast [ ( Teksir) (Istanbul: 1948)] adlı çalışmasını ya
ladığını bir not olarak kaydedelim. yınlamıştır. Bu yapıtta il. Meşrutiyet'in Batıcı-
K A Y N A K Ç A
lık, lslamcılık ve Türkçülük gibi üç ana siyasal N iyazi Berkes'in geniş bir perspektiOe, mo
düşünce akımını tanıtan ve tartışan Tunaya, dernleşme tarihini bir düşünce mücadelesi bi
daha sonra bu akımlardan bazılarını makale çiminde ele aldığı ve Türkiye'deki kimi çalış
bazılarını da genişleterek kitap halinde yayın malara ismen de kaynaklık etmiş olan ve önce
lamıştır. Tunaya'nın Türlıiye'nin Siyasi Haya ingilizce olarak Tlıe Developmeııt of Secularism
tında Batılılaşma Hareketleri Müşahadeler ve in Turlıey (Montreal: McGill University Press,
Tez l e r 1 ( l s tanbul :Yedigün Matbaası, 1 9 6 0 ) 1964) adıyla yayınlanan çalışması (l 998'de ye
ikinci baskı (lstanbul: Arba Yayınları , 1 996) ] ni lngilizce baskısı Feroz Ahmad'ın önsözüyle
adlı yapıtının Birinci Bölümü Osmanlı döne tekrar yayınlanmıştır.) Türkçede Tıirhiye'de
mini kapsamaktadır. Yine Tunaya'nın Hüıı-i Çağdaşlaşma adıyla yayınlanmıştır. (Birinci ba
yet'in !lanı !hinci Meşrutiyet'in Siyasi Hayatma sım. (Ankara: Bigi yayınevi, 1973) ikinci baskı
Bakışlar 1 ( lstanbul: Baha Matbaası , 1 9 5 9 ) (lstanbul: Doğu-Batı yayınları, 1 978) . Ayrıca
ikinci baskı (lstanbul: Arba yayınları, 1996) ] , bu ve benzeri konuları içeren Tı:ırh Düşününde
özellikle Devrim Hareketleri içinde Atatatürh ve Batı Sorunu (Ankara: Bilgi Yayınevi, 1975) adlı
Atatürhçıilüh [ (lstanbul: Baha Matbaası, 1964) yapıt daha önce yayınlanan Ihi Yıiz Yıldır Ne
genişletilmiş ikinci baskı (Ankara: Turhan Ki den Bocalıyoru z ? ( [ Ankara : ] Yön Yayınları
41 0 tabevi, 1981) ve üçüncü baskı (lstanbul: Arba [ 1 9 6 4 ] ) ve Batıcı/ıh Ulusculuh ve Toplumsal
Yay ı n l a r ı , 1 994) ] adlı yapıtı Osmanlı'dan Devrimler ( [ Ankara:] Yön Yayınları, [ 19 65 ] )
Cumhuriyet'e geçiş dönemi üzerinde yoğunla adlı iki kitabın bir araya getirilmesinden oluş
şan makaleleri içermektedir. Ayrıca yine Tuna muştur. Berkes'in bir başka yapıtı ise Turlıislı
ya'nın Medeniyetin Belıleme Odasmda 1 ( lstan Nationalism and Westenı Civilizalion: Selected
bul:Bağlam Yayınları, 1989)] ve Insan Derisiyle Essays of Ziya Gökalp (New Yo rlc Colombia
Kaplı Anayasa 1 ( lstanbul: Çağdaş Yayınlar ı , University Press, 1959) adlı yapıtıdır. Ber
1 9 7 9 v e ikinci baskı Arba Yayınları , 1988) ] ad kes'in çeşitli makalelerini bir araya getiren
lı çalışmalarında konumuzla ilgili değerli ma Atatürk ve Devrimler (lstanbul: Adam Yayıncı
kaler bulunmaktadır. lık, 1982) Teokrasi ve Laihlilı (lstanbul: Adam
Tunaya'nın başyapıtı olan ve ilkin 1952 yı Yayıncılık, 1 984) Toplumbilim Yazılan (lstan
lında basılan Türhiye'de Siyasi Partiler [ (lstan bul: Adam Yayıncılık, 1983) adlı yapıtlarında
bul: Doğan Kardeş A.Ş., 1952) ve tıpkı basımı da önemli makaleler bulunmaktadır.
(lstanbul: Arba yayınları, 1995 ) ] adlı yapıtı da Düşünce tarihi konusunda, aslında Cumhu
ha sonra genişletilerek üç cilt halinde yayınlan riyet'le başlamakla birlikte Osmanlı mirasını
mıştır. [Türhiye'de Siyasal Partiler Cilt 1 , ikinci veya geçiş dönemini de kısmen atıOar taşıyan
Meşrutiyet Dönemi genişletilmiş ikinci baskı alan makalelerin bulunduğu en son çalışma
(lstanbul: Hürriyet Vakfı Yayınları, 1984, üçün lardan biri Mete Tunçay'ın editörlüğünü yaptı
cü baskı 1988 ve dördüncü baskı l letişim Ya ğı 75 Yılda Düşünceler Tarışmalar (lstanbul:
yınları, 1998), Türhiye'de Siyasal Paıtiler Cilt 2, Tarih Vakfı Yayınları, 1999) adlı yapıttır.
Mütareke Dönemi Genişletilmiş ikinci baskı (ls Tanzimat'tan sonraki düşünce yaşamının
tanbul: Hürriyet Vakfı Yayınları, ikinci baskı önemli ürünlerinden biri de "rüya"lardır. Dö
1986 ve üçüncü baskı lletişim Yayınları, 1999) nemin aydınlarının bir kısmı siyasal siteme,
ve Türhiye'de Siyasal Partiler Cilt 3, ittihat ve topluma, devlete ve iktidara yönelik eleştirile
Terakki, bir çağın, Bir Kuşağın, Bir Partinin Ta rini birer rüya anlatımı olarak işlemişlerdir.
rihi Genişletilmiş ikinci baskı (lstanbul: Hürri Namık Kemal ile başlayan "siyasal rüya" ede
yet Vakfı Yayınları, 1989 ve üçüncü baskı lleti biyatı i l . Meşrutiyet'in sonuna kadar devam
ş i m Yayınları, 2000) ] Ancak bu dev eserin etmiştir. Bu edebiyatı derleyen ve değerlendi
Cumhuriyet dönemini kapsayan bölümünü ge ren bir kitap Metin Kayahan Özgül'ün Tıırlı
nişleterek yayınlamaya Prof. Dr. Tarık Zafer Tu Edebiyatı'nda Siyasi Rüyalar (Ankara: Akçağ
naya'nın ömrü vefa etmedi. Yayınları, [ 1989 ] ) adlı yapıtıdır.
1950'li yıllarda düşünce tarihine olan ilgide idris Küçüköm.er'in 1968 yılında Alışanı Ga-.
kıpırdanmanın bir ürünü de Kamuran Bi zet esi nde yayınlandığında oldukça tarışma ya
'
rand'ın Aydınlanma Devri Devlet Felsefesinin ratan, ancak sonradan unutulan yazıları ilkin
Tanzjmat'ta Tesirleıi (Ankara: A. Ü . llahiyat Fa ertesi yıl Düzenin Yabancılaşması adıyla bir ki
kültesi Yayınları, 1955) adlı çalışmasıdır ki si tapta toplandı. [ (lstanbul: Ant Yayınları, 1969,
yasal düşünüş konusundaki önemli yapıtlar ikinci Baskı Alan Yayınları 1990, Üçüncü bas
dan biridir. kı Bağlam Yayınları, 1994) ] Bu kitap özellikle
K A Y N A K Ç A
Türkiye tarihinde alışılagelmiş/yerleşik sağ sol ading in Turhislı Poliıics [ Volume !, Volume l l
siyasal çizgilerini sorgulaması ve yerlerini de (yy:yyy,yty) ] ile editörlüğünü Ersin Kalaycıoğ
ğiştirmesi ile göze çarpmakta, üzerinde durul lu ve Ali Yaşar Sarıbay'ın yaptığı önce Tarh Si
ması gereken oldukça ilginç tespitleri içinde yasal Hayatı (lstanbul: Beta Yayınları , 1983)
barındırmaktadır. sonra Tarhiye'de Siyaset: Sarelılililı ve Degişim
Hiç kuşku yok ki 19 yüzyıl Osmanlı düşün (lstanbul: Der Yayınları, ty) adıyla yayınlanan
cesini anlayabilmenin en önemli yollarından yapıtlar önemlidir.
biri llber Ortaylı'nın artık bir klasik haline ge Taner Timur'un; Tarh Devrimi ve Sonrası
len Imparatorluguıı En Uzun Yüzyılı [ ( lstan 1 91 9-1 946 [ (Ankara: Doğan Yayınları, 1 9 7 1 ,
bul: Hil Yayınları, 1983 ve son baskısı 1996 ve ikinci baskı (Ankara: imge Yayınları , 1993) ] .
l letişim Yayınları, 2000) ] adlı yapıtından geçi Osmanlı Kimligi [ (Hil Yayınları, (Ankara: imge
yor. Bu yapıt 1 9 . yüzyıl Osmanlı düşünce Yayınları, 1998) ] . Osmanlı Çalışmaları (Verse
dünyasını anlamaya ve anlamlandırmaya elve Yayınları, Ankara: imge Yayınları, 1996)] adlı
rişli iklimi büyük bir ustalıkla ortaya koymak yapıtları, konuya değişik bakış açıları getiren
ta, çerçevesini çizmekte ve temel verilerini yapıtlar arasındadır.
sunmaktadır. Bülent Tanör'ün önce 1982 yılında teksir
Kemal H. Karpat'ın yine artık klasik yapıtlar sonra da Osmanlı Imparatorlugu'nda Anayasal 41 1
arsına girmiş olan Tarh Demokrasi Taıilıi, önce Gelişmeler (lstanbul: Der Yayınları, ( 19 9 1 ) )
Tıırhey'.s Politics, Tlıe Transitioıı to a Mıılti-party adiyla basılan ertesi yıl Osmanlı Tarlı Anayasal
System (Princeton: Princeton University Press, Gelişmeleri adıyla ( l s tanbul: Der Yayınevi,
1959 adı ile Princeton üniversitesi yayınları ( 1992 ] ) üçüncü baskısı Osmanlı Tarlı Anaya-
arasından çıkmış, sonra Türkçe'de iki baskısı sal Gelişmeleri 1 789-1 980 [ (Is tanbul: Afa Ya-
yapılmıştır. [ ( l s tanbul : İstanbul M a tbaası, yınları, 1996) ve dördüncü baskısı. (lstanbul:
1 96 7 ) ve ikincisi ( lstanbul : Afa Yayınları, Yapı Kredi Yayınlan, 1998) ] adlı yapıtı siyasal
1996) ] Yine Kemal Karpat'ın bu yıl yayınlanan düşünüşün anayasal gelişmelerin içinde an
Tlıe Politicizatioıı of Islam: Reconstrııcting lden lamlandırıldığı önemli bir kitaptır.
tity, State. Faitlı, and Community in Tlıe Late Metin Heper'in Bürohratilı Yönetim Gelenegi
Ottoman State (Oxford : Oxford Unı versity Osmanlı Imparatorlugu ve Türkiye Cumlıııriye
Press, 200 1 ) son dönem Osmanlı düşünce ta ti'nde Gelişimi ve Niteligi (Ankara: ODTÜ Ya
rihini anlamak açısından son derece büyük bir yınları, 1974) ve İngilizce olarak basılan Tlıe
önem taşımaktadır. Karpat'ın editörlüğünü State Tradition in Turhey (The Eothen Press,
yaptığı ve geçen yıl yayınlanan Ottoman Past Beverley, 1985) ve son yapıtlarından biri olan
Today'.s Turhey (Leiden: Brill, 2000) adlı kitap Historical Dictionary of Tıırhey (Scarecrow
da konumuz açısından önemli makaleler bu Press) adlı yapıtları bulunmaktadır.
lunmaktadır. Sina Akşin'in iki cilt haline yayınlanan Ana
IRCICA tarafından iki cilt halinde yayınla Çizgileıiyle Türlıiye'ııin Yalım Taıilıi-1 ve 2 [ (ls
nan Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi tanbul:Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncı
[ Cilt:l (istanbul: IRCICA, 1994) ve Cilt:2 (ls lık, 1997) ikinci baskı bir arada Ana Çizgile
tanbul: IRCICA, 1998) ] adlı derlemenin özel ıiyle Türhiye'nin Yakın Taıilıi (Ankara: imaj Ya
likle ikinci cildinde Ekmeleddin lhsanoğlu, yıncılık, 1998) ] adlı kitabın özellikle birinci
Orhan Okay ve Ahmet Yaşar Ocak tarafından cildi ile Akşin'in lngilizce yayınlanan Essays in
yazılan ve düşünce tarihini konu alan makale Ottoman-Turhislı Political History (!stanbul:
lere bakılmalıdır. Ercüment Kuran'ın [ D erle !SiS, 2000) kitabı ve ayrıca yine editörlüğünü
yen: Mümtaz'er Türköne] Türhiye'nin Batılı Sina Akşin'in yaptığı 5 ciltlik Türkiye Tarihi
laşması ve Milli Meseleler (Ankara: Türkiye Di dizisinin 3. Cildinde Türlıiye Tarilıi-3 Osmanlı
yanet Vakfı Yayınlan, 1994) adlı yapıtı ile Tu Devleti 1 600-1 908 ( lstanbul:Cem Yayınevi,
cer Baykara'nın Osmanlılar'da Medeniyet Kav 1988) Sina Akşin'in yazdığı "Düşünce ve Bilim
ramı ve Ondohuzuııcu Yüzyıla Dair Araştırma Tarihi" ( 1839-1908) ve aynı dizinin 4. Cildin
lar [ ( lzmir: Akademi Kitabevi, 1992) ve geniş de Türkiye Taıilıi-4 Çagdaş Türkiye 1 908-1 980
letilmiş ikinci baskı, 1999)] adlı esere de ba (lstanbul :Cem Yayınevi, 1989) Salahattin Hi
kılmalıdır. lav'ın yazdığı "Düşünce Tarihi 1908- 1980" ad
Türk Siyasal Hayatı için olduğu kadar dü lı makaleler özet ve toparlayıcı niteliktedir.
şünce tarihi açısından da önem taşıyan ve edi Editörlüğünü lrvin Cemil Schick ve Ertuğrul
törlüğünü Metin Heper'in yaptığı iki ciltlik Re- Ahmet Tonak'ın yaptığı önce İngilizce Turlıey
K A Y N A K Ç A
in Trnnsition (Oxford: Oxford University Press, Ôner'in öğrencisi olan bu i ki yazar N e cati
1987) adıyla basılan ve Türkçeye Geçiş 5ı1re Öner'in Ta11zi111aıtaıı Soııra Tıırlııyede lli111 ve
cinde Tıirlıiye (lstanbul: Belge Yayınları, 1990) Mantılı Anlayışı (Ankara: A.Ü.llahiyat Fakülte
adıyla çevrilen yapıttaki makaleler de mutlaka si Yayınları, 1967) adlı kitabının açtığı yoldan
okunması gerekenler arasındadır. il e r l e m i ş l e r d i r . Bu arada ö z e l l i k l e O r han
Cavit Orhan Tütengil'ln doktora tezi olan Okay'ııı !Ilı Tıtrlı Pozilivisti ve Naıııralisti Beşir
ve ilk baskısı 1956 yılında Montesquieu'ıııin Si Fııad (Istanbul: Dergah Yayınları, ikinci baskı)
yasi ve Ilıtisadi Filıirleri adıyla yapılan ki tabın adlı yapıtı ile yine Okay'ın Bal ı Medeniyeti
gözden geçirilimiş ikinci baskısı Montesquieu Karşısıııda Alı111ed Midhat Efendi 1 (Ankara:
Siyaset ve Ilıtisat Açısından Bir Yalılaşı111 (lstan Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayın
bul: Cem Yayınevi, 1977) adıyla yapıldı. Bu ları, 1 975 ikinci baskısı (lstanbul: Milli Eğitim
çalışmanın içinde yer alan dördüncü bölüm Basımevi, 1 989) ] adlı yapıtları önemlidir. Bu
"Montesquieu ve Türkiye" onun ilk altbaşlığı alanda son yayınlanan önemli yapıtların başın
M o n tesquieu'nün E s e r l e r i n d e Türkiye ve da, Türkiye'deki çağdaşlaşma sorununa felsefi
Türkler" ikinci altbaşlığı ise 'Türkiye'de Mon bir birikimle bakan, Abdullah Kaygı'nın Türlı
tesquieu'nün Etkileri" başlığını taşımaktadır. Dıişıtncesinde Çağdaşlaşma (Ankara: Gündo
412 Bunların dışında Hüsrev Hatemi; Tıırlı Aydım ğan Yayınları, 1992) adlı eseri gelmektedir.
Dılnü Bugünü (lstanbul: işaret Yayınevi, 1 99 1 ) , Ayrıca " Ö ns ö z " ü n ü Sü heyl Ü nver'in v e
Kurtuluş Kayalı; Tarlı Dıişılnce Dıinyası I (An "Sonsöz"ünü T . Remzi Kazancıgil'in yazdığı ve
kara: Ayyıldız Yayınları, 1994) , Osman Kafa Fındıkoğlu Z. Fahri'nin kaleme aldığı, Claude
dar; Türlı Eğiti111 Dıişüncesinde Batılılaşma (An Benıard ve Şalıir Paşa (lstanbul: Türkiye Harsi
kara: Vadi Yayınları, 1997) ve Ali Gevgilili; ve içtimai Araştırmalar Derneği Yayını, 1962),
Türlıiye'de Yenileşme Dılşılncesi, Sivil Toplum, Erol Ôzbilgen'in Pozitivizm Kıslıacmda Taı-lıiye
Basın ve Atatiirlı (!stanbul: Bağlam Yayınları, ( lstanbul: Ağaç yayıncılık, 1994) ve Cumhuri
1990) adlı kitaplara bakılmalıdır. yet'in ilk yıllarında Konya'da yayınlanan Yeni
Son olarak Murat Koraltürk'ün Osmanlı Fi/zir Dergisi ( 1 925- 1929) ve onun benimsedi
Elıononıilı ve Toplumsal Taıihine Ilişlıiıı Tıırlıçe ği felsefi ekol ve dergi üzerine biricik monog
Malıaleler Bibliyorafyası Denemesi (1 91 0-1 997) rafi için Muammer G. Muşta'nın Konya Eııeıje
Clstanbul: Creative Yayıncılık, 1998) düşünce tizm Felsefe Olııılıı (Ankara: Kültür Bakanlığı
tarihi açısından kısmen de olsa kullanılabile Yayınları, 1 990), Osman Bahadır'ın Osmaıılı
cek bir emek ürünüdür. lar'da Bilim (lstanbul: Sarmal yayınevi, 1996)
C . Parkan Ôzturan'ın yayına hazırladığı Illı
Tarlı Mateıyalisti Beşir Fııad'm Melıtııpları ( ls
FELSEFi DÜŞÜNÜŞ
tanbul: Arba yayınları, t.y.) adlı kitaplar bu ko
nuda kullanılabilir.
H i l mi Z iya ü l ke n fe lsefi d ü şü n ü şle daha
1920'li ve 1930'lu yıllarda ilgilenmesine karşın
onun bir klasik haline dönüşen ve ilk baskısı
TANZ1MAT DÔNEMI
1966'da yayınlanan Türlıiye'de Çağdaş Düşünce
Tarihi iki cilt (Konya:Selçuk Yayınları, 1966) Bu döne:me ilişkin en son yayınlanan eserler
adlı yapıtı daha sonra altı kez basılmıştır. (Is den biri, 1 996'da vefat eden Roderic H. Davi
tanbul: Ülken Yayınları, 1 9 7 9 , 1 9 9 2 , 1994, son'ın Nineteentlı Century Ottomaıı Diplomacy
1966 ve altıncı basım 1998) Bu yapıtın henüz and Reforms ( lstanbul: lsıs Press, 1999) adlı
aşıldığı söylenemez. 19BO'li yıllarda yeniden yapıtıdir. Bu eserde öncesi ve sonrasıyla Tanzi
felsefi düşünüşü başlayan ilginin bir sonucu mat dönemi ve paşaları üzerine daha önce çe
olarak Süleyman Hayri Bolay'ın Türlıiye'de şitli dergi ve ansiklopedilerde yazdığı yazılar
Rulıcu ve Maddeci Görüşün Mücadelesi (Anka bir araya getirilmiştir. Yine Davison'un konu
ra: Akçağ yayınları, 1987) ile birer monogarafi muz açısından okunması gereken kapsamlı ve
olan M urtaza Korlaelçi'nin Pozitivizmin Tı1rki önemli çalışması, Refonn in tlıe Ottoman Empi
ye'ye Girişi ve Illı Etlıileri (Istanbul: insan Ya re 1 856-1876 (Princeton: Princoton University
yınları, 1986) adlı yapıtı ile Mehmet Akgün'ün Press, 1963) adlı kitabı da Osmanlı Imparator
Materyalizmin Tarlıiye'ye Girişi Ve Illı Etlıileıi l ıığıı'nda Reform 1 856- 1 8 76 I Çe v : Osman
(Ankara. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Akınhay] !ki Cilt ( lstanbul: Papi rus Yayınları.
1 988) adlı yapıtları yayınlanmıştır. Necati 1997) adıyla Türkçeye kazandırıldı.
K A Y N A K Ç A
Tanzimat Dönemi devlet adamlarından Ah Araştırma (Ankara: Türk tarih Kurumu Yayın
med Cevdet Paşa üzerine M . Şakir Ülkütaşır'ın lan, 1937) ve Osmanlı Düşünce tarihi üzerin
Cevdet Paşa Hayatı-Şalısiyeti-Eserleri 1 8 22- de önemli bir rol oynadığı düşünülen Encü
1895 (Ankara: Doğuş Matbaası, 1945) kitabı men-i Daniş üzerine Kenan Akyüz'ün Encü
vardır. Ama ilk bilimsel eser Ebül'ula Mar nıen-i Dilııiş (Ankara: A.Ü. Eğitim fakültesi
din'in Medeni Hu/ıulı Ceblıesiııden Alınıed Cev Yayınları, 1975) ve y'ne Akyüz'ün bu çalışma
det Paşa (1822-1 895) Ôlü111L111iin 50inci Yıldö ya katkı biçiminde yayınladığı " Encümen-i
n li m u Ves i l esiyle [ ( l stanbu l : l . Ü . Yayı nları , Daniş'in kuruluşu ve mahiyeti hakkında yeni
1946) Yeni baskısı (Ankara: Türkiye Diyanet belgeler "Stııdi Preottoıııani e Oıtomani Atti del
Vakfı Yayınları, 1996) ] yapıldı. Ayrıca Ümit Convegno di Napoli (24-26 settcnıbre 1 9 74)
Meriç'ln Cevdet Paşa'ııın Ceıııiyet ve Devlet Gö (Napoli: lnstituto Universitario Orientaleü,
ruşii ( 2 . Basım. lstanbul: Ö tüken yayınlarıi 1976) adlı yapıtlar dönemi anlamak açısından
1979) Ahmet Cevdet Paşa üzerine yapılan iki mutlaka kullanılmalıdır
toplantı kitaplaşmıştır. Bunlardan ilki Alımed Tanzimat'ın 150. Yıldönümü vesilesiyle ya
Cevdet Paşa Semineıi 2 7-28 Mayıs 1 985 Bildiri pılan toplantıların bir kısmı kitaplaşmıştır. Bu
ler (lstanbul: !.Ü.Edebiyat Fakültesi Basımevi, kitapların içinde de konu ile ilgili makaleler
1 986) , ikincisi ise Alımet Cevdet Paşa (1 823- bulmak olanaklıdır. Bunların başlıcaları şun- 4J J
1 895) Vefatının 1 00. Yılına Anııagan (Ankara: \ardır. 1 50. Yılında Tanzimat (Yayına hazırla-
Türk Diyanet Vakfı Yayınları, 1997)
yan: Hakkı Dursun Yıldız) (Ankara: Türk Ta-
Tanzimat döneminin bu ünlü ismi üzerine rih Kurumu Yayınları, 1 992); Tanzinıat'ın 1 50.
onun özellikle tarihçiliği hakkında kuşkusuz en Yıldö1111mı1 Senıpozyunuııııııı Bildiıileri, (6-7 lıa-
yetkin eser Chritoph K. Neumann'ın doktora
.rnn 1 989) ( lzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat
tezi olan ve Araç Taıilı Amaç Tanzimat Tarilı-i
Fakültesi Yayınları ,1992); Tanzimat'ın 1 50. Yıl-
Cevdet'in Siyasi Anlaıııı ( lstanbul: Tarih vakfı döniimı1 Uluslarnrsı Senıpozyıınııı Aıılıara: 3 1
Yurt Yayınları, 1999) adı ile çevrilen başarılı ça
Elıim-J Kasıııı 1 989 (Ankara: Türk Tarih Kuru-
lışmasıdır. Tanzimat döneminin simgesi haline
mu Basımevi, 1994)
gelmiş modernist kanadın öncüsü Mustafa Re
Tanzimat'tan Birinci Meşrutiyet'c geçişin
şit Paşa üzerine en önemli eser ise devamı hala
önemli isimlerinden olan Tunuslu Hayrettin
yayınlanmayan Reşat Kaynar'm, Mustafa Reşit
Paşa üzerine Atilla Çetin'in, hazırladığı Tııııus
Paşa ve Tanzimat (Ankara: Türk Tarih Kurumu
lıı Hay reddin Paşa [ (Ankara: Kültür Bakanlığı
Basımevi, 1954, ikinci baskı, 1985) adlı yapıu
Yayınları, 1 988) ikinci baskı 1999)] adlı yapıta
dır. Bu arada !.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarafından
bakılabilir. Tanzimat, Birinci Meşrutiyet ve i l .
yapılan 1 9 . yüzyıl padişahları dönemin kimi
Abdülhamit Döneminin önemli isimlerinden
önemi isimleri ve dönemleri konusundaki ki
olan modernist kimliği ile öne çık;ın Münif
taplar da görülmesi gereken kitaplar arasında
Paşa için lsmai\ Doğan, Taıızinıat'ın llıi Um:
dır. Bunlardan biri de Mııstafa Reşit Paşa ve Dö
Mıinif Paşa ve Ali Suavi (Sosyo-pedagojilı Bir
neıni Senıineıi Bildiıiler 1 3-1 4 Mart 1 985 (Anka
Karş ı laştırma) ( lstanbul: iz Yayınları. 1 99 1 )
ra: Türk tarih Kurumu Yayınları, 1987); ile Sul
kullanılabilir.
tan il. Malınıut ve Refonnlan Senıineıi 28-30 Ha
ziran l 989 Bildiriler ( lstanbul:Edebiyat Fakülte
si Basımevi , 1990) adlı yapıtlardır. (Diğerleri bu YEN! OSMANLILAR VE I. MEŞRUTiYET
seçilmiş kaynakçanın ilgili yerlerinde verilmiş
tir.) Fuat Andıç-Süphan Andıç; Sadrazaııı Ali Robert Devereux; Tlıe First Oıtonıan Constitııti
Paşa Hayatı, lamam ve Siyasi Vasiyetnamesi (ls onal Period A Stııdy of tlıe Mid/ıat Constitulion
tanbul: Eren Ya}1ncılık, 2000) adlı yapıt da son and Parliaıııent (Ballimore: TheJ ohns Hopkins
yayınlanan eserlerden biridir. Press, 1963) adlı henüz Türkçeye çevrilmeyen
Kamuran Birand'ın bugün unutulmuş ol eseri ile Uluslararası Midlıat Paşa Semineri Bil
makla birlikte değerini hala koruyan Aydııılan diriler ve Tartışmalar Edime, 8-1 0 Mayıs 1 984
ına Devıi Devlet Felsefesi'nin Tanzimaıta Tesirle (Ankara: T.T.K. Yayınları, 1986) adlı kitaplar
ri (Ankara: A . Ü . ilahiyat Fakültesi Yayı lan, Birinci Meşrutiyet'ln simegelerinden biri hali
1955) ile Tanzimat döneminin ilk muhalefet ne gelmiş Midhat Paşa üzerine önemli yapıt
hareketlerinden biri olan Kuleli Vak'ası üzeri lardır. Ayrıca Birinci Meşrutiyet üzerine yapı
ne biricik monografi olma özelliğini sürdüren lan iki toplantı sonradan kitaplaştı Bunlardan
Uluğ lğdemir'in Kuleli Valı'ası Halık111da Bir biri A nnağan Kanun-u Escısi'nin 1 00 Yılı (An-
K A Y N A K Ç A
kara: A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Tarafından yayınlanan Namılı Keınal Halılwıda
1978) adlı yayındır ki içinde son derce önemli Büyith Şairin Yüzitncü Dogum Yıldönümü Mit
maka l e l e r yer a l maktadır. Cemil Oktay'ın nasebetiyle Dil ve Taıilı-Cografya Falııiltesi Pro
"Hum Zamirinin Serencamı: Kanun-u Esasi fesôr ve Doçentleıi Tarafından Ha:z:ırlanınıştıı:
ilanına Muhalefet Üzerine Bir Deneme" Bal11i (Ankara: A.Ü. D.T. C . E Neşriyatı, 1942) adlı
Savcıya Annagan (Ankara: Mülkiyeliler Vakfı yapıt gelmektedir.
yayınları, 1988) adlı makalesi [ (Daha sonra Mithat Cemal Kuntay'ın Namılı Keınal, Dev
çeşitli makalelerinden oluşan kitaba isimlik rin lnsanlan ve Olaylan Arasıııda Cilt 1 (lstan
yapan "Hum" Zamirinin Serencaını ( lstanbul: bul: Maarif Matbaaası , 1944), Cilt 2 Kısım 1 :
Bağlam Yayı nları, 1 9 9 1 ) ve Siyaset Yazıları (lstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1949) Cilt 2
Hum Zamiri ve Diğerleri (Der Yayınları, 1997) ] Kısım 2: (lstanbulMaarif Basımevi, 1956) adlı
dönem muhalefet düşüncesini anlamak açın iki cilt üç kitaplık eseri de hem Yani Osmanlı
dan son derece önemlidir. lar'ın Siyasal düşünceleri açısından hem de dö
M. Kaya Bilgegil'in üç kitabı da bu dönem nem açısından kullanılması gereken önemli
için kullanılabilecek orjınal bilgiler içeren kay bir klasik kaynak niteliğindedir. Ayrıca Yusuf
naklardandır. Yakm Çag Türk Kültür ve Edebi Mardin, Namıh Kemal'in Loııdra Yıllan, (lstan
41 4 yatı Üzerine Araştırmalar-!: Yeni Osmanlılar bul: Milliyet Yayınları, 1 9 74) onun yurtdışı
(Ankara: Atatürk Üniversitesi Yayınları, 1976), macerasını anlatan önemli bir eserdir.
Yalım Çag Türk Kültür ve Edebiyatı Üzerine Namık Kemal'in popüler hale gelmesi ikinci
Araştınnalar-II Müteferrilı Malıaleler I, (Erzu kez ve bu kez 1 00. Ölüm yıldönümü nedeniy
rum: Atatürk Üniversitesi Yayınları, 1980) ve le oldu Ôlümünüıı 1 00. Yılmda Namıh Kemal
Ziya Paşa üzerine B i r Araştırma Birinci Cilt ( l s tanbul: Marmara Üniversi tesi Yayınları,
ikinci baskı (Ankara: Atatürk Ü niversitesi Ya 1988) Bu arada 1980'li yılların sonunda sol ay
yınları, 1979) da mutlaka bakılmalıdır. dınlar Namık Kemal'e ilgi gösterdiler. "Türk
Yeni Osmanlılar konusunda, onun üyelerin Aydınlarıyla Dayanışma Girişimi"nin öncülü
den biri olan Ebüzziya Tevfik'in il. Meşrutiyet ğünde Mainz'da 15 Nisan 1988'de yapılan ve
sonrasında dizi yazı halinde kaleme alınan yarı Türkçe ve Almanca tebliğlerin sunulduğu kol
haurat niteliğindeki yazıları 1973 yılında yeni lokyuma sunulan bildiriler aynı yılın sonunda
harflere çevrilerek kitaplaştı. Üstelik 1973 yı Bir Çagdaş Oncü Namıh Kemal (1888- 1 988)
lında üstelik aynı ay Mart ayında ve aynı adla ( l stanbul: Amaç Yayıncılık, 1988) adıyla ya
ama yayınevi ve sadeleştiren farkıyla iki ayrı yınlandı. Namık kemal hakkında kullanılabi
Yeni Osmanlılar Tarihi yayınlandı. llki Ebüzzi lecek en iyi bibliyografya Mustaf Can'ın hazır
ya Tevfik, Yeni Osmanlılar Tarihi (Sadeleştiren: ladığı Namık Kemal Bibliyografyası (Anlkara:
Şemsettin Kutlu) (lstanbul: Hürriyet Yayınları, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1988)
1973) iki cilt ve Ebüzziya Tevfik, Yeni Osman bu alanda geniş bir kaynakça sunmaktadır.
lılar Tarilıi (Bugünkü dile uyarlayan: Ziyad Fevziye Abdullah tansel'in dört cilt olarak ya
Ebtizziya) Birinci Cilt (lstanbul: Kervan Yayın yına hazırladığı ve Türk Tarih Kurumu yayın
ları, Mart 1973), !kinci Cilt ( lstanbul: Kervan larından çıkan Namık Kemal'!n Hususi Melıtup
Yayınları, Kasım 1973) ve üçüncü cild ( lstan lan onun düşünce dünyasını anlamak açısın
bul: Kervan Yayınları, Şubat 1 9 74) dan kullanılabilir.
Birinci Meşrutiyet'in romantik yurtseveri Şinasi üzerine ilk önemli kitap Ahmet Ra
Namık Kemal üzerine oldukça fazla sayıda ya sim tarafından kaleme alınan ve Osmanlıca ya
yın bulunmasına karşın onu gerçekten değer yınlanan Matbuat Tarihine Medlıal-llh Büyılk
lendiren yapıt sayısı son derece azdır. Latin Mulıarrirlerden Şinasi (lstanbul: Yeni Matbaa,
harfli ilk çalışma Kemalinin Şükrü'nün Namık 1 927) adlı çalışmasıdır. Şinasi hakkında iki
Kemal Hayatı ve Eserleri (lstanbul: Kanaat Kü eser daha vardır. Bunlardan biri edebiyat yö
tüphanesi, 193l)adlı eseridir. Namık Kemal'e nünü ele alınmakla birlikte Gündüz Akın
ilgi doğumunun 100. Yılı nedeniyle artmıştır. cı'nın Batıya Yönelirken Şinasi (Ankara: Ayyıl
Necip Fazıl Kısakürek Namılı Kemal Şahsı-Ese dıı: Matbaası, 1962) ve Ziyad Ebüzziya tarafın
ri-Tesiri (Ankara: Recep Ulusoğlu Basımevi, dan yazılan ve ölümünden sonra ilavelerle Hü
1940) adlı yapıtı ile başlayan ilgi devam etmiş seyin Çelik tarafından yayınlanan Şinasi (ls
tir. Onun hakkında en erken yayınlanan ve tanbul: lletişim Yayınları, 1997) adlı kitaplar
bugün hala değerini korumakta olan eserler bulunmaktadır.
den başında A.Ü. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Ali Suavi üzerine yazılan başlıca kitaplar
K A Y N A K Ç A
şunlardır: Midhat Cemal Kumay, San/ılı ihti Sultan Abdülhamit (Hatıralanm) (Ankara:Sel
lalci Ali Suavi ( lstanbul: Ahmet Halit Kitabevi, çuk yayınları, 1984) adlı hatıratı önemlidir.
1 946) , Falih Rıfkı A tay, Başveren lnkı labcı Abdülhamit'ln siyasi düşüncelerini anlayabil
(Dünya yayınları, Gün Matbaası, t.y, Yyy), !s mek için şu kitaplara bakılabilir: K. M ehmet
ınai! Hami Danişmend; Ali Suavi'nin Türlıçülii Hocaoğlu sadeleştirdiği ve Abdülhamit Han ve
ğü ikinci baskı ( lstanbul:CHP Genel Sekreter Muhtıraları [ (lstanbul:Türkiyat Matbaacılık,
liği Neşriyatından, 1942) ve son olarak kap 1989) , ikinci baskı Kamer Yayınları ( 1 999) ] .
samlı bir çalışma olan Hüseyin Çelik'in Ali Su A . Alaaddin Çetin ve Ramazan Yıldız'ın yayına
avi ve Dönemi (lstanbul: i l etişim Yayınları, hazırladığı Sultan If. Abdülhamit Han Devlet ve
1994) adlı eserine bakılabilir. Memleket Görüşlerim ( lstanbul: Çığır Yayınla
Serol Teber'in Paris Komümi'nde Oç Yurtsever rı, 1976) , Orhan Koloğlu, Ne Kızıl Sultan Ne
Tarh Mehmet Reşat ve Nuri Beyler (lstanbul: Ulıı Halıaıı Abdülhamit Gerçeği (lstanbul : Gür
D e Yayınevi, 1986) da ikinci el kaynakları kul yayınları, 1987), Aydın Talay. Eserleri ve Hiz
lanmasına rağmen dikkat çekici bir çalışmadır. metleıiyle Sultan Abdülhamit (lstanbul: Risale
A h m e t M i dhat Efen d i Üzerine Carter V. yayınları, 1999 1 ) , Ihsan Süreyya Sırma, II. Ab
Findley'in yazdığı Ahmed Mithad Efendi Avru dnlhamit'in Islam Birliği Siyaseti 4. Baskı (ls-
pa'da ( Çev: Ayşe n Anadol) (lstanbul : Tarih tanbul: Beyan Yayınlan, 1990), Cezmi Arslan, 415
Vakfı Yurt Yayınları, 1999) II. Abdülhamit v e Islam Birliği Osmanlı Devle-
ti'nin Islam Siyaseti 1 856-1 908 (lstanbul: Ô tü-.
ken Neşriyat, 1992) , Cevdet Ergül, II. Abdnl-
II. ABDÜLHAM1T hamit'in Doğu Politilıası ve Hamidiye Alayları
(lzmir: Çağlayan Yayınları, 1997) , il. Abdülha-
Türkiye tarihinin en tartışmalı isimlerinden
mit ve dönemi konusundaki iki sempozyum
biri olan il. Abdülhamit üzerine bilimsel çalış
kitaplaşmıştır. Bunlardan ilki ilim Kültür Sa-
ma son yıllarda peş peşe geldi. Birincisi Selim
nat Vakfı Tarih Enstitüsü'nün düzenlediği top-
Deringil'in Well-protected Domains: Ideology &
lantıda yapılan konuşmalar II. Abdülhamit ve
The Legitimation of Power in The Ottoman Em Dönemi Sempozyum Bildiıileıi 2 Mayıs 1 992
pire, 1876-1 909 (l.B.AURIS,1999) adıyla lngi C lstanbul: Seha N eşriyat, 1992) adıyla kitap-
lizce yayınlanan ve Türkçeye çevrilmekte olan laşmıştır. ikincisi ise 1 . 0 . Edebiyat Fakülte-
eseridir. Selim Deringil'in "Legitimacy Structu si'nin düzenlediği kapsamlı toplantıdır ki Sul-
res in the Ottoman State: The Reign of Abdül tan II. Abdnlhamit ve Devri Semineri 27-29 Ma-
hamit I l " Intenıational jurnal of Middle East yıs 1 992 Bildiriler (lstanbul: 1.0. Edebiyat Fa-
Stııdies Cilt::XXJII, No:3 ( 1 9 9 1 ) s.345-359 adlı kültesi Basımevi, 1 994) adıyla kitaplaşmıştır.
çalışmasıyla müjdelediği çalışması son derece i l . Abdülhamit .ve sonrasındaki dönemde
önemli. Daha önce sözünü ettiğimiz Kemal H . önemli roller oynamış iki süyasetçi ve düşünü
Karpat'ın The Politicization of Islam: Reconst şü üzerine Gazi Ahmet Muhtar Paşa B i r Os
rııcting Identity, State, Faith, and Community in manlı Paşası ve Dönemi ( lstanbul: Milliyet ya
The Late Ottoman State (Oxford: Oxford Unı yınları, 1976) ve daha sonra Gazi Ahmet Muh
versity Press, 200 1 ) adlı eseri de uzun yılların tar Paşa (1839-1 919) (Askeri ve Siyasi Hayatı)
birikimini yansitan, dönemi etrafiıca değerlen Gözden Geçirilmiş ikinci Baskı (lstanbul: Filiz
diren ve son derece değerli tahliler içeren yet Kitabevi, 1989) ile Yusuf Hikmet Bayı.ır'un Ka
kin bir çalışmadır. leme aldığı Sadrazam Kı'lmil Paşa -Siyasi Haya
Abdülhamit'in siyasi görüşleri üzerine fikir tı- (Ankara: Sanat Basımevi, 1954) bakılabilir.
veren ilk kaynaklardan biri onun hatıratıdır. Ayrıca bu dönemin ünlü iki sadrazamının anı
Aslında bu hatıratlar da tartışmalıdr. Abdiilha ları dönemi ve düşünce dünyasını anlamak
mit'in Hatıra Defteıi (lstanbul: Selek Yayınları, açısından önemlidir. Said Paşa'nın Osmanlıca
1960) Sultan Abdülhamit Siyasi Hı'ltırdtırn (ls üç cilt olarak yayınlanan kitabı Şemsettin Kut
tanbul: Hareket yayınları, 1974) Abdalhamil'in lu tarafından sadeleştirillerek yayınlandı. Ani
Hatıra Defteri Belgeler ve Resimlerle (Yayına lar Sadrazam Sait Paşa (Notlar ve açıklamalar
hazırlayan ve sadeleştiren: ismet Bozdağ) (ls la günümüz diline uygulayan Şemsettin Kut
tanbul: Kervan Yayınları, 1 9 75) Çeşitli baskı lu) ( lstanbul: Hürriyet Yayınları, 1977) ve Ka
lar yapan bu hatıratlar üzerine Alaaddin Yal mil Paşa'nın anıları için Kamil Paşa'11111 Anılan
çınkaya'nın tenkidine ve kitabına mutlaka ba (Yayına Hazırlayan Gül Çağalı Güven) (lstan
kılmalıdır. Ayrıca Ayşe Osmanoğl u ; Babam bul: Arba Yayınları, 1 99 1 )
K A Y N A K Ç A
adlı yapıtı ise il. Meşrutiyet'in muhalefet parti (lstanbul: Der Yayınları, 1989), Masayuki Ya
si ve bu parti etrafında örgütlenen siyasal dü mauchi; Hoşnut Olmamış Adam Enver Paşa (ls
şününüş ve kişilere ilişkin ayrıntılı bilgiler tanbul: Bağlam Yayınları, 1995) adlı çalışmalar
sunmaktadır. bulunmaktadır.
Jön Türk hareketinin önderlerinden olan Talat Paşa için Hüseyin Cahiı yalçın; Talat
Prens Sabahattin üzerine Nezahat Nurettin Paşa ( lstanbul: Yerdigün Neşriyatı, 1 943) ve
Ege'nin Prens Sabahaddin Hayatı ve ilmi Mada Tevfik Çavdar; Talat Paşa, Bir Orgat Ustasının
falan ( lstanbul: Fakülteler M a tbaası ,' 1977) Yaşam ôyhü.sü (Ankara: Dost Kitabevi, 1984)
adlı eserinde Prens Sabahattin'in çeşitli yerler ikinci Baskı (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayın-
de yayınlanmış yazılarının çevrimyazılarını ları, 1995) adlı kitaplara bakılabilir. Ahmet Rı-
bulmak olanaklıdır. Cavit Orhan Tütengil'in za için ise Fındıkoğlu Z. Fahri; Aguste Comte
Prens Sabahattin (lstanbul: lstanbul Matbaası, ve Ahmet Rıza (lstanbul: Türkiye Harsi ve içti-
1954) adlı yapıtı da Prens'in düşünüşün anla mai Araştırmalar Derneği, 1962), Ahmet Rı-
mak açısından önemlidir. Prens Sabahattin'in za'nın Batıda Fransızca olarak yayınladığı ken-
kardeşi Lütfullah üzerine Cavit Orhan Tüten di kitabı n eredeyse 100 yıl geçtikten sonra
gil ve Vedat Günyol'un birlikte hazırladıklan Türkiye'de lngilizce olarak yayınlanmıştır.
küçük kitapçık Prens Lütfullah Dosyası (lstan [Çev:Adair Mili] The Moral Banhruptcy of Wes- 41 7
bul: Çan yayınlan, 1977) adıyla yayınlanmış tem Policy towords tlıe East (Ankara: Kültür ve
tır. Son olarak Le Play Sosyolojisinin 1 00. Yılı Turizm bakanlığı Yayınları, 1988) Rıza Nur
Danyada ve Türhiyede Tesirleri Tarh Sosyoloji için, Riza Nur; Hucumlara Cevablar ( lstanbul:
Cemiyeti'nin 21 Aralık 1 95 7 ganü tertiplediği Matbaai Ebüzziya, 1941) Cavit Orhan Tüten
toplantıda bu mevzua dair yapılan tebliğler (ls gil, Doktor Rıza Nur üzerine Üç Yazı-Yanhılar
tanbul: Türkiye Yayınevi ve basımevi, 1958) Belgeler (Ankara: Güven Matbaası, 1965) Boz
adlı çalışmayı zikredebiliriz. Prens sabahhattin kurt Zakir Avşar; Bir Mulıalifın Portres i: Dr. Rı
üzerine yayınlanan son kitap onun risaleleri
za Nur (lstanbul:Belgesel Kitaplar, 1992) Son
nin derlendiği Prens Sabahaddin; Tarhiye Na
olarak Rıza Nur'un Almanya'da da çeşitli bas
sıl Kurtanlabilir? Ve [zdh'lar [ Çeviriyazı:Fahri
kıları yapılan Hatıratına bakılabilir.
Unan ] (Ankara: Ayraç Yayınevi, 1999) adlı ça
lışmadır. Bu çalışmanın giriş yazısı daha önce
Cavit Orhan Tütengil'in yazdığı yazıdır! SOL D ÜŞ ÜNÜŞ
G enel olarak liberal siyasal düşünüşün
Türkiye'de sol siyasal düşünüş üzerine çalış
uzun erimli tarihçesi için Tevfik Çavdar'ın
Tarhiye'de Liberalizmin Doğuşu (lstanbul: Uy malar 1 9 60'lı yıllarda peşpeşe ortaya çıktı.
garlık Yayınları, 1982) ikinci baskı Tarhiye'de Ama Osmanlı dönemi sol/sosyalist siyasal dü
Liberalizm (1 860-1 990) (Ankara: imge Yayıne şünüşünü ayrıntısıyla inceleyen ve alanında
vi, 1992) adlı kitaba bakılabilir. bir klasik haline gelen bir yapıt kuşkusuz Me
Mizancı Murat Üzerine Birol Emil'in Mizan te Tunçay'ın çalışmasıdır. Tunçay'ın, bilimsel
cı Murad Bey Hayatı ve Eserleri (istanbul: Ebe çalışma üslubu ve akademik ahlak açısından
sonra biraraya getirilerek Tarkiye'de Sosyalizm (lstanbul: Amaç Yayınları, 1989 ) , 28-29 Ocak
Tarilıine Katkı (lstanbul: May Yayınları, 1975) 1 921 'i Unutma Mustafa Subhi ve Yoldaşlaıı (ls
adıyla yayınlanmıştır. Bu eser bazi eklemeler tanbul: Güncel yayınlar, 1977) , Mete Tunçay;
ölümünden sonra aynı adla yayınlanmıştır. Mustafa Sublıi'nin Yeni Danya�ı ( lstanbul: BDS
(lstanbul: lletişim Yayınları, 1994) Yayınları, 1995) ve Hikmet Bayur; "Mus tafa
Bu alanda kullanılabilecek diğer kaynaklar Subhi ve Milli Mücadeleye El Koymaya Çalı
arasında şu eserler sayılabilir: Fethi Tevetoğlu, şan Başı Dışarıda Akımla r" . Belleten C i l t :
Tarkiye'de Sosyalist ve Komünist Faaliyetler XXXV, No: l40 (Ekim 1971) v e Mustafa Subhi
(1 9 1 0 - 1 960) (Ankara: Ayyıldız M a tbaas ı , üzerine son yapıtlardan biri Tuncay Aslan'ın
1967) , Dimitır Şişmanov; Tarlıiye'de lşçi ve Tarhiye Komunist Fırkası'nın.Kunıluşu ve Mus
Sosyalist Hareketi (Haz: Ayşe ve ragıp Zarako tafa Subhi (Ankara: Türk tarih Kurumu yayın
lu) ( lstanbul: Belge Yayınları, 1 9 7 8 , ikinci ları, 1997) adlı yapıtıdır.
baskı 1 990) , Münir Süleyman Çapanoğlu; Son yıllarda yayınlanan Socialism and Nati
Tarkiye'de Sosyalizm Hareketleri ve Sosyalist onalism in tlıe Ottoman Emp i re 1 9 76- 1 923
Hilmi ( lstanbul: Pınar Yayınevi, 1964), Aclan [ D erleyenler: Mete Tunçay-Erik J . Zürcher]
Sayılgan; Tarkiye'de Sol hareketler (1 8 71 - (London-New Yo rk: British Academic Press,
418 1 971) ( lstanbul:Hareket yayınları, 1972) (ilk 1994) adlı yapıt Mete Tunçay'ın çevirisiyle
baskısı 1968), Refik Sönmezsoy; Türkiye'de ve Osmanlı lmparatorluğu'nda Sosyalizm ve Milli
Danya'da lşçi Hareketleri (lstanbul:Boğaziçi yetçililı 1 876-1 923 (lstanbul: lletişim yayınla
Yayınları, 1 9 8 1 ) , Lütfü Erişçi; Tarkiye'de lşçi rı, 1995) adıyla yayınlanmıştır. Osmanlı lm
Sınıfının Tarihi (ôzet Olarak) ( lstanbul:Kutul paratorluğu'ndaki Yahudi, Rum, Bulgar ve Er
muş Basımevi, 1 9 5 1 ) , George Haupt-Paul Du meni Cemaatlerinin sosyalist hareket ve düşü
mont; Osmanlı imparatorluğunda Sosyalist Ha nüşe katkılarını inceleyen makalelerden oluş
reketler (Çev:Tuğrul Artunkal) (lstanbul: Göz maktadır.
lem yayınları, 1977), M. Şehmus Güzel; Tür
hiye'de lşçi Harehetleri (lstanbul: Sosyalist ya
yınlar, 1993), Oya Sencer; Tarlıiye'de lşçi Sıııı 1SLAMCI DOŞONOŞ
fı Doğuşu ve Yapısı (lstanbul: Habora Yayınla
Türkiye'de lslamcı düşünüş üzerine ilk çalış
rı, 1969) , Hüseyin Avni şanda'nın daha önce
malar ise çok-partili siyasal yaşama geçildiği
çeşitli tarih ve farklı yayınevleri tarafından çı
dönemde, bu düşüncenin yeniden canlandığı
kan kitapları Bir Yanm Müstemleke Oluş Tarihi
bir sırada en azından makaleler şeklinde belir
(lstanbul: Sinan Matbaası, 1932), 1 908'de Ec
nebi Sennayesine Karşı ilk Kalkınmalar ( 1935) miş, Demokrat Parti döneminde yoğunlaşmış
ikinci baskısı Tarkiye'de 54 Yıl Ônceki lşçi Ha ve ilk çalışma ilk askeri darbenin sonrasında
rehetleri ( lstanbul: Evre n Yayınları , 1 9 6 2 ) yine Tarık Zafer Tunaya tarafından Tarkiye'de
adıyla yapılmıştır. Bunlar Hüseyin Anvi Şan lslamcılılı Cereyanı lhinci Meşrutiyet'in Siyasi
da; Yan Mastemlelıe Oluş Tarihi-1908 lşçi Ha Hayatı Boyunca Gelişmesi ve Bugane Bıraktığı
rehetleri ( l stanbul: Gözlem Yayın ları , t.y.) Meseleler (lstanbul: Baha Matbaası, 1962) baş
adıyla bir araya getirilerek tekrar yayınlanır. lığı ile yapmıştır. Bu yapıtın dili sadeleştirile
Ayrıca onun ilk baskısı 1 9 4 l 'de yayınlanan rek. Tarkiye'de lslamcılık Ahımı (lstanbul: Si
Reaya ve Koyla adlı yapıtı yeni düzeltmelerle mavi Yayınları, 1991) adı ile ikinci baskısı da
1970 ve 1975 yılında iki kez basılır. (lstanbul: yapılmıştır. lslamcılık düşüncesi üzerine bir
Habora yayınevi, 1970 ve 1975), G.S. Harris; uzman olan lsmail Kara'nın çalışması ise Tür
Tlıe Origins of Communism in Turhey (Stand kiye'de lslamcılık Dılşl1ncesi Metinler/Kişiler Ki
ford: Hoover Institution, 1 967) adlı yapıtın şiler Cilt: 1 (lstanbul: Risale yayınları, 1986)
Türkçesi Tarkiye'de Komünizmin Kaynahları Cilt: il (lstanbul: Risale yayınları, 1987)Cilt:3
[ Çev: Eniz Yedek] (lstanbul: Boğaziçi yayınla (lstanbul: Pınar Yayınları, 1994) adı ile üç cilt
rı, 1979) adıyla yayınlanmış ve üç baskı yap halinde yayınlanmış ve yapıtta ilk kez doğru
mıştır. Feridun Kandemir; Atatark'ı1n Kurduğu dan doğruya seçilen kişilerin düşüncelerini
Tarhiye Koını1nist Partisi ve Sonrası (Yayınla yansıtan metinler (sedeleştirilerek) verilmiştir.
yan : Nejat Ağbaba) (lstanbul: Yakın Tarihimiz Kara'nın, yeni baskıları da yapılan bu çalışma
Yayınları, 1965) Mustafa Subhi'nin ilk dönem nın ilk cildinin başına yazdığı uzun giriş yazı
yazılarını bir araya getiren Dilek A. Kanat'ın sı, lslamcıların düşüncelerini çözümlemesi
Mustafa Subhi: ll1ı Yazılar 1 . Cilt 1 908- 1 9 1 0 açısından ayrıca önem taşımaktadır. lsmail
K A Y N A K Ç A
bul: Doz yayınları, 1 9 9 1 ) Kürtçülük ile ilgisi Ziya Gölıalp ( london: Luzac Co. , 1 9 50) adlı
i çin Naci K u t l ay; /llilıcıl- Tcra/ılıi ve Kıı rıler yapıtı Tarlı Ulusçıılııgıııııııı Temelleri I Çev: Ka
(Stockholm: Vejin yay ı nevi , 1990) adlı kitapla dir Günayl (Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınla
ra bakılabilir. Genel olarak Kürt mill iyetçiliği rı, 1979) adıyla çevrilmişitir. Bu yapıtın bir de
üzerine ise Robert O lson; T l ıe Emergeııce of kısaltılmış bir çevirisi Cemil Meriç tarafından
Kurdis/ı Natioııalism aııd Tlıe S/ıeilılı Said Rebel Ziya Gölıalp'iıı Hayatı ve Eserleri -Tiirlı Milli
l ioıı 1 880-1 925 (Austin: Uni versity of Texas yetçiliğinin Temelleri- Uriel Hcyd'deıı Cemil Me
Press, l 989) adlı çalışmaya bakılabilir. riç ( lstanbul: Sebil Yayınları, 1980) adı ile ya-
K A Y N A K Ç A
pılmıştır. Ama Ziya Gökalp ve siyasal/toplum ru; Ziya Gökalp ikinci basılış (lsıanbul: Milli
sal düşünüşü üzerine yayınlanan en iyi biyo Eğitim Basımevi, 1965 ) , Mehmet Emin Erişir
garafilerin başında şüphesiz Taha Parla'nın gil; Bir Filıir Adamıııııı Ronıaııı Ziya Gölıalp
Tlıe Social And Political Tlıoııglıt of Ziya Gölıalp ( lstanbul: inkılap Kitabevi, 195 1 ) ikinci badı
(Leiden: E. J . Brill, 1985) adlı yapıtı Türkçede lış (2. Basıma hazırlayanlar:Aykut Kazancıgil
Ziya Gölıalp, Kemalizm ve Tlirhiye'de Korpora Cem Alpar) (istanbul: Remzi Kitabevi, 1 984) ,
tizm [Yayına hazırlayan: Füsun Üstel-Sabir Yü iktisadi Fikirleri için Osman Tolga; Ziya Gö
cesoy] (lstanbul: iletişim Yayınları, 1989) Ziya kalp ve llztisadi Filıirleri (lstanbul: 1 . ü . iktisat
Gökalp konusunda zengin bir kaynakçaya sa ve içtimaiyat Ensti tüsü Neşriyatı, 1949), Sos
hip tir. Ziya G ökalp üzerine, Namık Kemal'e yoloji Konferansları, Ondördüncıi Kitap, Bu Sa
benzer şekilde diğer düşünürlere oranla daha yımız Dogumıınuıı 1 00. Yılı Vesilesiyle Tı1rlıi
geniş bir yazın bulunmaktadır. Bunlardan ba ye'de Sosyolojinin Kıınırnsu Ziya Gölıalp'e Ay
zıları aşağıda verdik: nlmıştı r (lstanbul l . Ü . l . F Sosyoloji Enstitüsü
Sosyoloji konusundaki eserlerini dolayısıyla Yayını, 1976) , Orhan Türkdoğan; Ziya Gölıalp
etkilendiği başlıca kaynakları öğrenmek açı Sosyolojisinde Bazı lıavramlarııı Degerleııdiril
sı ndan Şevket Beysanoğlu; Tamamlanmamış mesi 2 . Baskı (Ankara: Atatürk Ü niversitesi
420 Eserler Sosyoloji Dersleri- Hııhıılı Sosyolojisi Yayınlan, 1973), lsmail Hakkı Baltacıoğlu; Zi
Din Sosyolojisi-Tatbilıi Sosyoloji-Hallı Klasilıleıi ya Gölıalp (lstanbul: Yeni matbaa, 1966) , 60.
I. Nasrettin Hoca'nın Latifeleri Birinci Cilt (An Öllim Yıldönilmıinc Ziya Gökalp (lstanbul: l . Ü .
kara: Neyir Matbaası, 1985) adlı derlemesine A . 1 . 1 .T.E. Yayınları, 1986), Ali Nüzhet Göksel;
bakılmalıdır. Ziya Gökalp'in sol düşünceden Ziya Göluılp Halılııııda Malıale ve On Fılıra (ls
bir eleştirisi için Kerim Sadi; Ziya Gökalp Tari tanbul: yenilik Basımevi, 1955), Haz: Ali Nüz
lıi Materyalizmin M u arı z ı ( l sıan b u l : Çeltüt het Göksel; Ziya Gölıalp'in Neşredilmemiş Yedi
Kollektif Şirketi Matbaası, 1940) okunabilir. Eseri ve Aile Melıtupları ( lstanbul: Işıl Matba
Bir başka değerlendirme için Abidin Nesimi; ası, 1956), Dogumııııun 80. Yıldöıııimıı Dolayı
Tü rlıiye'nin Telıam ül Hamlesinde Ziya Gölıcılp sıyla Ziya Gölıalp ve Açılaıı Ziya Gölıalp Müze
(lstanbul: Sebat Basımevi, t.y.) adlı esere bakı si (lstanbul: Işıl Matbaası, 1 9 5 6 ) , Alaaddin
labilir. Bunların dışında Ziya Gökalp ve düşü Korkmaz; Ziya Gölıalp Alısiyonu Meşrutiyet ve
nüşü için şu kitaplara bakılabilir. Hilmi Ziya Cumlıuıiyet Ozeıindehi Tesirleri ( istanbul: Mil
Ülken; Ziya Gökalp (lstanbul:Kanaat Kitabevi, li Eğitim ve Gençlik ve Spor Bakanlığı Yayın
t.y.) , Haz:Fevziye Abdullah Tansel; Ziya Gö ları, 1988), Rıza Filizok; Ziya Gölıalp'ı ıı Edebi
kalp Külliyatı-1 Şiirller ve Hallı Masa/lan (An Eserleri Ozerine B i r Araştınna (Ankara: Kültür
kara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1989) , Bakanlığı yayınları, 199 1 )
H az : Fevziye Abdul lah Tans e l ; Ziya Gökalp M i lliyetçilik konusunda yayınlanan h e m
Külliyatı-il Limni ve Malta Melıtııpları (Anka T ü r k milliyetçiliğinin anlaşılması açısından
ra: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1989), Haz: hem de bu konudaki gerçekten kilit isimler
Şevket Beysanoğlu; Doğumunun 80. Yıldöııümıi den biri olan Yusuf Akçura'nın değerlendiril
Münasebetiyle Ziya Gölıalp'in llh Yazı Hayatı mesi açısından önemli bir çalışma François
(lstanbu: Şehir Matbaası, 1956), ismet Binark Georgeon tarafından doktora tezi olarak A ıı.x
N ejat Sefercioğlu; Dogıımunun 95. Yıldöıılimü origines du nationalisme tıırc: Yu s uf A lı ç u ra
Münasebetiyle Ziya Gölıalp Bibliyografyası Ki (1 876- 1 835) ( Paris: 1980) adı ile yapılmış ve
tap-Makale (Ankara: Türk Kültürününü Araş bu yapıt Tıirlı Milliyetçiliğinin Kölıeııleri Yusuf
tırma Enstitüsü Yayınları, 1 9 7 1 ) , Cavit Orhan Alıçııra (1876-1 935) [ Çev: Alev Er] (Ankara:
Tütengil, Ziya Gökalp Ha/ılımda B i r Bibliyog Yurt Yayınları, 1986, ikinci baskı (lstanbul:Ta
rafya Denemesi ( ls tanbul : l . Ü . l . F i ç t i maiyat rih Vakfı Yurt Yayınları, 1996) adı ile yayınlan
Ensti tüsü Neşriyatından 1949), Cavit Orhan mıştır.
Tütengil, Ziya Gölıalp üzerine Notlar ( lstan Jacob M. Landau'nun da Türk milliyetçiliği
bul:TÜRK Sosyoloji Cemiyeti Yayınları , 1 956), üzerine uzun soluklu bir dönemı kapsayan ça
Ziya Gölıalp Kimdir? Tiirlıçii lıik Nedi r ? ( lstan lışması Pan-Tıı rlı ism in Tu rlıey A Study of l rre
bul: Tasvir Neşriyatı, t.y. ) , Enver Behnan Şa dantism (Landon: C. Hurst Co., 198 1 ) adını
polyo; Ziya Gökalp lttilıat ve Teralılıi ve Meşru taşır. Bu çalışma gözden geçirilip genişletilerek
tiyet Tarilıi (lstanbul:Güven Basımevi, 1 943) , ikinci baskısı Pan-Iiırlıism: From /rredentism ta
Fındıkoğlu Z . Fahri; Ziya Gökalp (lstanbul: Cooperation (Bloomington: University of indi
M . Sıralar Matbaası , 1 95 5 ) , Kazım Nami Du- ana Press, 1995) adı ile yapılmışır. Bu yapıt
K A Y N A K Ç A
Paıı t li rlıizm ! Mesut Akı n ] ( lstanbul: Sarmal üzerine d e bazı çalışmalar bul unm aktad ır.
Yayınevi , 1 999) adıyla Türkçeye kazandırıl Türk Ocakları üzerine başlıca analıtik çalışma
mıştır. Landau kitabın i ki n ci baskısında 1 9 . lardan biri Füsun Üstel'in Tarlı Ocalıları { ls
yüzyılın sonundan ele alamaya başladığı ko tanbul:. iletişim Yayınları, 1996) adlı çalışma
nuyu, l 990'ların ortalarına kadar getirmekte sıdır. Bunun dışında lbrahim Karaer'in Tarlı
dir. Ayrıca aslen Yahudi olmakla birlikte Türk Ocalıları (1 9 1 2 - 1 93 1 ) (Ankara: Turk Yurdu
M illiyetçiliği n i n ideologlarından biri haline N eşriyatı, 1992), Hüseyin Tuncer'in Ta rlı Yur
gelmek gibi ilgi çekici bir yanı olan Moiz (Mo du Üzerine Bir inceleme (Ankara: Kültür ba
şe/Musa) Kohen, daha yaygın olarak bilinen kanlığı Yayınları, 1990) , Yusuf Sarınay-'ın Tarlı
adıyla Tekinalp üzerine Landau'nun, Tdıinalp Milliyetçiliğinin Tarihi Gelılişimi ve Türlı Ocalı
Tu rlıish Patıiot (1883-1 9 6 1 ) ( lsıanbul: Neder ları 1 9 12-1 93 1 (lstanbukl: Ötüken Neşriyat,
land Historich - Arche o l ogissch l n stituut, 1994), ve son olarak Hasan Ferit Cansever'in
1984) adlı eserini de zikretmek gerekir. Bu ki Tarlı Ocağının Doğuşundalıi Sebeb v e Sailıler,
tap Türkçeye Telı i nalp B i r Tıirlı Yu rtseveri Abdülhak Şinasi Hisar, Tarlı Ocağı Hatıraları,
( 1 883- 1 96 1 ) ( i stanbu l : i l e tişim yayınları, Kenan Akyüz Tarlı Ocalılan ve Yücel Hacaloğ
1996) adı ile çevrilmiştir. lu, Tıırlı Ocalıları Yeniden Kuru l uyor (Ankara:
Literatürde jön Türk veya i ttihat Terakki Türk Yu rdu N eşriyatı, 1993) adlı çalışmalar 42 1
Dönemi olarak da adlandırılan 1908-1 9 18 yıl bu\unmaktadir.
lan arasındaki dönemdeki Türk Milliyetçiliği Büşra Ersanlı (Behar)'ın Ilı t ida r ve Ta rilı
konusunda yayınlanan çalışmalardan biri Ma Ta rlıiyc'de "Resmi Ta r i h " Te z i 'n iıı O l u ş u m u
sami Arai'nin 1992 yılında çıkan Tu rlıislı Nati ( 1 92 9- 1 93 7) { lstanbul: Afa yayınları , 1992)
onalism in the Young Tu rlı Area ( Leiden: E.j. adıyla yayınlanan dokıora tezi de Cumhuri
Brill, 1992), adlı yapıtı Jön Tıırlı Dönemi Tıirlı yet'in başlarında şekillenen milliteçiligin anla
Milliyetçiği { lstanbu\: iletişim yayınları, 1994, şılması açısından kullanılabilir.
ikinci baskı 2000] adı ile Türkçeye çevrilmiş Türkçülüğün Türkiye dışından gelen başlıca
tir. Bu çalışma -daha önce bazı bölümleri ma isimlerinden olan Gaspıralı lsmail bey için,
kaleler halinde ODTÜ Gelişme ve Tu rcica'da C.S. Kırımer; Gaspı ralı ls111ail Bey ( lstanbul,
yayınlanmıştır. Bu çalışma i l . Meşrutiyet döne 1934) , A(hmet) . Caferoğlu; ls111ail Gaspıralı:
m i n deki i l k Türkçü ö rg ü t l e n me l e re n olan ôla1111111ı:ın 50. Yı ldöııtimü Mı:ıııasebcliyle B i r
Türk Derneği, Türk Yurdu, Türk Ocağı ve on E ı o d ( \stanbul: 1 9 64) , M e h m e t Saray; Ta rlı
ların aynı adı taşıyan yayın organları ile döne Dıiııyasıııda Eğilim Refonnıı ve Gaspırcılı lsmail
min Türkçü dergilerinden Genç Kalemler ve ls Bey ( 1 85 1 - 1 9 1 4) (Ankara: Türk Kültürünü
lam Mecmuası üzerinde yoğunlaşmaktadır. Araştırma Enstitüsü, 1987) ve Nadir Devlet;
Fındıkoğlu Ziyaeddin Fahri'nin küçük bir /smail Bey (Gaspıralı) (Ankara: Kültür ve Turi
kitapçık şeklinde yayınlanan; Sosyoloji Sohbet zim Bakanlığı Yayınları, 1988) Bu alanda ya
leri Tarlıiye'de Sosy o l oj i Tar i h i , Ta rlıiye'de pılmış önemli ama yayınlanmamış bir doktora
Türlıçalalı, Ta rlıiye'de Çalışma Sosyolojisi ( ls tezi için Edward james Lazzerini· lsınail Bey
tanbul:Türkiye Harsi ve içtimai Araştırmalar Gaspriııslıii aııd Mıısli111 Modenıism in Rııssia,
Derneği Kitapları, lstanbul Matbaası, 1958) ki 1 8 78- 1 9 1 4 ( ya y ı n l a n m a m ı ş d o k t o ra t e z i )
tabı kısa ama ilginç tespit ve bilgiler verir. ( Wash i n g to n : U n ivers i ty o f Wash i ngton ,
Türkiye'de milliyetçilik Konusunda bakıla 1973) bakılabilir. Bu alanda son yayınlanan
bilecek diğer kitaplar şunlardır: ilhan E. Da yapıtlardan biri olan Suavi Aydııı'ııı, 'Modeııleş-
rendelioğlu, Tü rlıiye'de Milliyetçi lilı Harelıeı 111e ı•e Milliyeıçililı (Ankara: Gündoğaıı Yayın
leri Toplantılar, Mitingler, N ümayişler, B i ldiıi ları, 1993) adlı çalışması Emestgil açılımı sor
leı; Cemiyetleı; Basın (lstanbul: Toker Yayınla gulaması açısından ilginçtir. Suavi Aydın'ın da
r ı , 1 968) , Ali Kemal M e r a m ; Tıirlı ç ü l tilı ve ha önce çeşitli yerlerde yayı nlanmış ve Os
Tıirlıçalı:ı lı M ücadeleleri Tarihi ( lstanbul: Kül manlı dönemini de içeren makalelerden olu
tür Kitabevi Yayınları, 1 9 69 ) , E. Ervcrdi-D. şan Modernleşıne, Milliyetçililı ve Ta rlıiye { \s
Özer-A. D ebbağoğl lu; Ta rlı M i l l iyetçil iği ve tanbul: Bağlam yayınları, 1995) adlı kitabı da
Batılılaşma ( lstanbul: Dergah Yayınları, 1975. bulunmaktadır.
ikinci baskı 1 9 79) Dönemin popüler milleyctçi militan larından
Türkçülüğün (kesintilerle de olasa) en uzun Ömer Seyfettin için Hikmet Dizdaroğlu; Ômer
süreli Kurumu Türk Yurdu ve Türk Ocakları Seyfeıliıı (Ankara: Türk Dil Kurumu yayılan,
ve onun yayın organı Tü rlı Yurdu Mernıııcısı 1964), Kemal Karpat "Ömer Seyfettin and the
K A Y N A K Ç A
Transformation of Turkish Thought" Revııe des Uyar) (Ankara: Bilgi Yayınevi , l984) ve Jale
E t ıı dcs S u d - E s t E u rop e c n n c s , C i l t : X N o : 4 Parla'nın büyük bir analitik usıalıkla kaleme
( 1 972), Doğumunun 1 00. Yılında Ômcr Seyfet aldığı Babalar ve Oğıılfar Tanzimcıı Romanınııı
tin Cls.tanbul: M armara Üniversitesi Yayınları, Epistcmolojilı Temelleri (lstanbul : l letişim Ya
1984) ve Doğuınunun 1 00. Yılında Ömer Seyfet yınları, 1990) lsmail Habib, Edebi Yeniliğimiz
tin ( Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, ( l s t a n b u l : R e m z i Ki tabevi . 1 9 3 ) ve B i rol
1985) adlı yapıtlar kullanılabilir. Emil'in derlediği Jön Ttirlı lere Dcı ir Vesilwlar:
Dönemin Ermeni ulusçuluğu üzerine Ana Edebiyatçı Jôıı Türhleriıı Mclıtupfll rı: (A li Kemal
ide Ter Minassian, Ermeni Devrimci Harelıe ve Sü lcyıııaıı Nazif'dcıı Mizaııcı M u rad B cy 'e)
t i 'ııdc M i l l iyetçi lilı ve Sosyal izm 1 88 7- 1 9 1 2 ( lstanbul : lstanbul Üniversitesi Edebiyat Fa
( Çev: Mete Tunçay) ( lstanbul: iletişim yayınla kül:csi, 1982) adlı esere bakılabilir. Ayrıca ge
rı, 1992) adlı yapıta bakılabilir. Bu yapıta Mete nci olarak Mehmet Kaplan-inci E nginün-Birol
Tunçay'ın eklediği iki belge il. M eşruytiyeı dö E m i l , Ye ııi Ttirlı Edebiyatı Aııı o loj isi C i l t 2
nemi Ermeni siyasal ve toplumsal düşünüşü ( 1 789- 1 85 6 ) ( l s tanbul: 1978)i M ehmet Kap
açısından ilginçtir. Arap milliyetçiliği için C. lan-inci Enginün-Birol Emi l , Yeııi Ttirlı Edebi
E r n e s t D a w n ; O s nı a n c ı l ı lı t a n A ra pç ı l ı ğa yatı A n t o loj i s i C i l t 1 ( 1 8 3 9 - 1 8 6 5 ) ( l stan
422 [ Çev:BahattinAydın-Taşkın Temizi ( l stanbul: bul: Marmara Üniversitesii Yayın ları,1988) adlı
Yöneliş Yayınları, 1998) ve Hasan Kayalı'nın derlemelere bakılabilir. Son olarak Tevfik Nev
Arabs & Yoımg Turlıs: Ottonıaııisnı, Arabism, & zad için Ziya Somar; Bir Adaın'ııı ve Bir Şehrin
lslamism in tlıe Ottoman Enıpi ı·e, 1 908-1 9 1 8 Tarihi: Tevfi lı Nevzad /zmiriıı lllı Filıir-Hüııiyet
(Univcrsity o f California Press. 1 997) adlı ça Kurbanı ( l zmir: Ahenk Matbaas ı . 1 948) adlı
lışması hem Arap milliyetçiliği Hem Osmanlı kitap kullanılabilir.
cılık Hem de lslamcılık açısından kullanılabi
lecek önemli bir çalışmadır. Bu çalışma Jön
FEMINIZM
Türlıler ve Araplar Osmanlıcılılı , Erlıeıı A rap
Milliyetçiliği ve lslaınc ı l ı lı (1 908- 1 9 1 8) ( Çev. Türkiye'de femizim konusunda ilk hazırlanan
Türkan Yöney) adıyla Türçeye kazan dırıldı. kitaplardan biri Serpil Çakır'ın Q_, ıııaıılı Kadııı
Arnavut miliyteçiliği için N uray Bozbora; Os Harelıeti (lstanbul: Metis Yayınları, 1994) adlı
manlı Yönetiminde Anıavutlıılı ve Arnavut Ulııs yapıtıdır. Osmanlı Feınizııimi ik Cumhuriyet
çııluğu'ııun Gelişimi (lstanbul: Boyut Yayınları, femizinmi arasındaki köprünün ilk isimlerin
1997) adlı kitaba bakılabilir. den biri olan Nezihe Muhiddin ve onun femi
nist düşünüşü üzerine olan yayına Ayşegül
Baykan ve Belma Ötüş-Baske tı'iıı hazırladığı
EDEBiYAT
Nezilıe Muhiddin ve Tfırlı Kadını 1 93 1 ( lstan
Edebiyat eserleri olmakla birlikte düşünsel dö bul: i letişim Yayınları, 1999) adlı yapıta bakı
nüşümü de vermek konusunda önemli olan labilir.
edebiyat tarihi çalışmalarından da birkaç ör
nek vermek gerekir. Bunlardan biri yalnızca
CUMHURIYET'E GEÇiŞ VE MIRAS
bir edebiyat çalışma olarak düşünülmemesi
gereken Ahmed Hamdi Tanpınar'ın ilk cildi Türkiye'de Cumhuriyet'in ilk yıllarına ilişkin
yayınlanan ve ardı gelmeyen yapıtıdır. XIX. bilimsel çalışmalar için 1980'li yılları bekle
A s ı r Tü r/ı E d e b iy a t ı Ta rilıi C i l t : ! ( l s t a n mek gerekmiştir. Bu alandaki öncü ve klasik
bul : l 956) sonraki bazı baskılar Çağlayan Yayı çalışma ise yine Mete Tunçay'a aittir. Türlıi
nevi 6 baskı) lbrahim Necmi Dilmen, Taıızi ye'de Te/ı parti Yönetiminin K u ru lması 1 923-
mat Edebiyatı Tarilıi Notları ( 1 940- 1 94 1 Sö 1 93 1 [ (Ankara: Yurt Yayınları , 1 98 1 ) i kinci
mestrlerindeki takrirlerden toplayan Zeynep baskı ( l s t a n b u l : Cem Yay ı n e v i , 1 9 8 9 ) ve
Dengi) (Ankara: Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi üçüncü baskı ( lstanbul: Tarih Vakfı Yurt Ya
Türk Dili ve Edebiyatı Semineri, Aliiecldin Kı yınları. 1999) [ Bu yapıtla Cumhuriyeı'in ilk
ra! Basımevi, 1942) Güzin Dino, Tan zimat'tan yıllarındaki siyasal gelişme ve onunla birlikte
Sonra Edebiyatta Gerçelıçiliğe Doğru Birinci Kı siyasal düşünüşe ilişkin çok değerli saptama
sım (Ankara: A . Ü . Dil ve Tarih-Coğrafya Fa ve yorumlar vardır. Geçiş süreci için, ilk bas
kültesi Yayınları, 1954) Robert P. Finn, Tarlı kısı 19 76'da çıkan Sina Akşin ; lsıaııbul Hülıü
Roma111 (/llı dönem 1 8 72 - 1 900) ( Çev:Tomris metleri ve Milli Mücadele ( lsıanbul: Cem Yayı-
K A Y N A K Ç A
nevi, 1983) adlı çalışması önemlidir. Bu araş Kurtuluş Savaşı dönemi için Ö m ü r Scz-
tırma daha sonra iki cilt halinde yayınlanmış gin' l n Tti rlı Kıırlıılıış Savaşı ve Siycısal Rcjiııı
tır. /sLaııbııl Hü/ııııııelleri ve Milli Mııcadelc Son Sonııııı (Ankara: Birey ve To plum Yayınları ,
MeşrııtiyeL (1 91 9-1 920) ( lstanbul: Cem Yayı 1984) Nuray Mcrt'in büyük bir ustalıkla kale-
nevi, 1992) me aldığı Lailılilı Tart ışıııasıııa Kavrcımsal B i r
Mütareke Dönemi olarak adlandırılan ve si Balı ı ş Cumhu riyet Kıını l u rlıeıı Lailı Düşünce
yasal açıdan lam bir kaosun yaşandığı, lmpa ( islanbul: Bağlam yayınları, 1994) adlı çalış-
ralorluk'tan Ulus-devlet'e geçiş sürecindeki si ması, Taha Parla'nııı Tıırlıiye'de Siyasal Küllı1-
yasal olaylar ve kısmen düşünüş için Erik Jan nı n Resmi Kaynalılan Cil l : : l (istanbul: iletişim
Zürcher, Tlıe U ıı i o ıı i s ı Facıor: Tlıe Role of ılıc Yayınları, 1991), Cill:2 ( lslanbul: lleıişim Ya-
Commitlce of Uııioıı and Progress in t/ıe Tıır/ıish yınları, 199 1 ) Ciil:3 (istanbul: lletişim Yayın-
Naıioııal Moveıııcııt (1 905-1 926) (Leiden: Brill, ları, 1992) başlıklı ve üç cildi yayınlanan ki-
1984) adlı eseri ekleme ve düzeltmelerle Milli tapları mutlaka okunmalıdır. Ayrıca Çağdaş
M ııcadelede lttihatçıl ılı ( Çev:Nüzhel Salihoğlu) Daşııııcenin /şığında Atatıırlı (islanbul: Eczacı-
(lstanbul: Bağlam Yayınları, l 987) adıyla çev başı Vakfı Yayınları, 1983 . ikinci baskı 1986)
rilmiştir. adlı eserde de düşünsel gelişim üzerine önemli
Bu dönemde yaşamış birinin biyografisi ve makaleler yer alır. lskender Gökalp-François 423
düşünceleri için Seha L. M eray'ın çalışması Georgeon'un derledikleri Kemalisme et moııde-
olan Lozaıı'm Bir Öncüsü Prof. Ahmet Seldhaıtin 111ımılınarı cahiers dıı getc adlı kitap Kemalizm
Bey (1878-1 920) (Ankara: Türk Tarih Kurumu ve /slam Dıınyası (Çev: Cüneyt Akalın) ( \slan-
Yayınları, 1976) adlı kitaba bakılabilir. Ameri bul : Arba yayınları, 1990) Kemalist idelojinin
kan mandası konusundaki tarnşınalar için Mi çevresine etkileri üzerine mutlaka okunması
ne Erol'un Tü rlıiye'de Ameri/mıı lvlaııdası Mese gereken bir kitaptır.
lesi 1 9 1 9- 1 920 (G iresun: ileri Basımcvi, 1 9 72) Halil Berktay tarafından yazılan Cıııııhu riyeı
adlı yapıtı kullanılabilir. ideolojisi ve Fııad Köpnı lıı (Ankara: Kaynak ya
Zürcher'in ikinci kitabı Cumhuriyel'in he yınları, 1 983) adlı yapıl ise bir Cumhurieyt
men ilk yılını kapsıyor Political Oppositi oıı in ideoloğunun yetkin bir değerlendirmesidir.
t/ıe Early Tu rlıislı Republic The Progressive Re
publican Party 1 924-1 925 (Leiden : : E .J . Brill,
199 1 ) yayınlanışının ertesinde Türkçeye çev 1KTISAD1 DÜŞÜNÜŞ
r i l d i . Te ra/ı/ı iper verver C u m h u riyet F ı rlıası
( Çev: G ül Çağalı Güven) ( lslanbul: Bağlam Türkiye'de siyasal düşünüş konusunda ilk ça
Yayınları, 1992) aynı konuda bir başka çalışma lışmaların yayınlandığı yıllarda Sabri Ülgener
için Nevin Yurdsever Ateş; Tü rlıiye Cumlıııriye ikdisadi düşünce yazdığı makale ve kitaplar
t i 'ııi n K u ru l u ş u ve Tera/ı /ı iperver Cumhuriyet bu alanda yeni bir evre açıyordu. l lkin 1 9 5 l 'de
Fırkası ( lstanbul: Sarmal Yayınevi, 1994) ve yayınlanan ve gözden geçirilmiş ikinci baskısı
(lstanbul: Der Yayınları, ty) 198 l 'de yapılan /lıtisadi Çözülıııenin Alılalı ve
Birinci M eclis üzeri ne iki çalışma bulun Zihniyet Dünyası: Fihir ve Sanat Tari h i Boyu
maktadır. Ihsan Güneş; Birinci TBMM'ııiıı Dıı Alıislcıi ile Bir Portre Denemesi (lstanbul : Der
şıınce Yapısı (1 920-1 923) , (Eskişehir: Anadolu Yayınları, 198 1 ) , Dünıl ve B ııgıııııı ile Zilıniyet
Ü niversitesi Yayınları, 1985) ikinci baskı (An ve Din: lsldm, Tasavvuf ve Çözıllıııe Devri /lıtisat
kara: Türkiye iş Bankası Yayınları, 1997) diğe Alıldlıı/ ( lslanbul : Der Yayınları, 198 1 ) ve çe
ri ise gerçekten yetkin ve önemli bir çalışma şitli makalelerini bir araya getiren Zilıniyet Ay
olan Ahmet Demirel'in B i rinci Mecliste Mulıa dııılar ve /zm 'ler: Denemeler ve A ra ş t ı rmalar
lefet (\stanbul: lletişim Yayınları, 1994. ikinci (Ankara : Mayaş, 1983) adlı kitapları son dere
baskı 1995) Yine Ahmet Demirel'in Ali Ştılırü ce dikkate değer çalışmalardır.
Bey ve Tan Gazetesi (\stanbul:lletişim Yayınla Şerif mardin'in yine bu yıllarda yaptığı Tan
rı, 199) adlı yapıtı ile Dursun Gök'ün /lıinci zimat Sonrası iktisadi düşünüş üzerine olan
Tü rlıiye B üy ü h Mi llet Meclisi Dönemi (1 923- yapıu da bir çalışma olarak yayınlanmışur.
1 927) (Konya: Günay O fset, 1995) kitapları Türlıiye'de /lıtisadi Düşüncenin Gelişmesi 1 838 -
kullanılabilir. Bu Konuda son yayınlanan de 1 91 8 [ (Ankara: A. Ü. S. B. F. Maliye Enstülüsü,
ğerli b i r ç a l ışına R ı d v a n A k ı n tarafından 1962) Bu çalışma daha sonra makaleler Cilt :
TBMM Devleti ( lstan b u l : i l etişi m Yayınları, 3 de de yayı nlanmışur. ! Bu alanda daha geniş
200 1 ) adıyla yayınlandı. bir çalışmayı Ahmed Güner Sayar Osmanlı Ilı-
K A Y N A K Ç A
GENEL KAYNAKÇA
Alkan, Mehmet Ö., " 1 856-1 945 lstanbul'da Si Berkes, Niyazi, Ta rlıiye'de Çagdaş laşma, Do
vil Toplum Kurumları'', Der. A.N. Yılcelıölı-1. ğu-Batı Yayınları, lstanbul, 1978.
Turnn-M.ô. Allıan, Tanvmatıan Günıiımize Bilgegil, M. Kaya, Yalım Çag Türlı Kültür ve
lslanbul'da STK'lar içinde, Tarih Vakfı Ya Edebiyatı Ozerinde Araştınnalar /: Yeııi Os
yınları, lstanbul, 1998. manlılar. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fa
kültesi, Ankara, 1976
Anagnos ıopoul o u , Anasıas i a , " Taıı z i ın a ı ve
Rum Milletinin Kurumsal Çerçevesi Patrilı Binek, Faruk. "Devletçiliğin Ylilıse/işi ı'e Diişü
Jıane. Cemaat Kurumları, Eğitim. " 1 9. Yıiz- şü 1 923-1 950", Der: Nevin Coşar; Tiirlıiye'de
K A Y N A K Ç A
Devletçililı içinde, Bağlam Yayınları , 1995. Denais, joseph. L<ı Tıırquie Nouvclle el l'Aııcieıı
B l e d a . M i t h a ı $ . , / m pcı ra r o rl ııgıı ıı Ç ö h ü s ii . Regimc, Librairic des Scienccs Politiqucs et
Remzi Kitabevi, lstanbul, l 979. Sociales, Paris, 1 909.
Braude, B. ve Lewis, B. (derleyenler) , C/ırisri Deringil, Selim. Tlıe Wel l-Protecred Doıııaiııs:
ans aııd Jcws iıı tlıe Otıomaıı Empirr. derle ldeol ogy and ılıc Legi r i ıııalioıı of Poıvcr in
yenler cilt. l, Holmes & Mcier Publishers. tlıe Otıoman Empire, 1 8 76-1 909. l . B . Tauris.
New York. 1982. Londra. 1998.
Boura, Kaıerina, "Tlıe G reck M i llet iıı Tu rlıislı Devclioğlu, Feri t . Osmanlıca-Türkçe Lügat.
Politics: G rcclıs in tlıe Ottoıııan Parliamcııı AK Yayınları, 1998.
(1 908- 1 9 1 8) . " Ottoman Greclıs iıı tlıe Age of Devle t, Nadir, "/dil- Ural 'da Tatar ve Başlııırt
Nationalism, derleyenler D. Gondicas ve C. Türlıleriııde Milliyctç i l i /ı " , Milliyetçilik ve
Issawi, The Darwin Press, Princeıon. 1999. Milliyetçilik Tarihi il. ilmi Kongresi-Teb
Butrus Abu-Manneh, "Tlıe Islamic Roots of tlıc liğler, Ankara, 1989.
G ıı l lıane Rescripl " , Dic Welı Des lslams, Devlet, Nadir, 1 9 1 7 E/ıim ihtilali ve Türlı - Tata r
1994. Millet Meclisi (iç Rusya ve Sibirya Mııslii
426 Cavid , M ehmed, llm-i /lıtisad, ikinci K i ta p , maıı Tıırk Tatarlarının Millet Meclisi- 1 91 7-
Mihran Matbaası, lsıanbul, 1899 1 1 3 1 5 ] . 1 91 9) , Ötüken Yayınları, lsıanbul, 1998.
Cavid, Mehmed, llm-i lhtisad, Birinci Kısım. Devlet, Nadir, Rusya Ttirlıleıiııiıı Milli Mücade
lstanbul, 1 899 1 1 3 1 5 1 . le Tari/ıi (1 905- 1 9 1 7) , Türk Tarih Kurumu.
Cavid, Mehmed, 1 1 111-i /ktisad, Dördüncü ve 2. baskı, Ankara, 1995.
Sonuncu Kitap. Alem M atbaası , lstanbul, Dumont, Paul, "Uıı ecoııomiste social-democra
1 90 1 1 1 3 1 7 ] . te au service de la }eııııe Tııı-quic, " Memoı-ial
Cavid, Mehmed, Jlm-i llıtisad, Üçüncü Kitap, Barlıan, Ömer Latfi , Librairie d'Amerique
Karabet Matbaası, lstanbul, 1900 ] 1 3 1 6 1 . et d'O r i e n t Adrien Maison n e u v e , Paris.
1980 .
Celal Nuri , /ıtilıacl-ı lslam, Osmanlı Matbaası,
lsıanbul, 1 3 3 1 1 1 9 1 5 1 Dumanı, Paul, "Yahudi -Sosyalist-Osmanlı B i r
Örgııı: Selaııilı işçi Fedcrasyoıı ıı ", derleyen
Ceran, Ahmet Şeref, Prens Saba/ıatıin Bey, Arı
ler Mete Tıı nçay ve Erih }. Ziin/ıeı; Osmanlı
Matbaası, Konya, 1984.
Imparatorlugu'nda Sosyalizm ve Mil liyetçi
Çakır, Serpil, Osmanlı Kaclııı Harclıeri, Metis lilı, iletişim Yayınları, lstanbul, 1 99 5 .
Yayınları, lstanbul, 1996.
Dumanı, Paul, v e G . Haupt, Os111mılı lmpara
Çavdar, Tevfik, lttilıat ve Terahhi, iletişim Ya ıorlugu'ııda Sosyalist Harelıetlcr (çev. I Ar
yınları, lsıanbul , 1 99 1 . ıunlıa/), Gözlem Yayınları, lstanbul, 1977.
Çavdar, Tevfik, Tarlıiye'de Liberalizm, 1 860- Ebüzziya, Tevfik, Yen i Osmanlılar Tari hi, yeni
1 990, imge Kitabevi, Ankara, 1992. Türkçesi Şemsettin Kutlu, Hü rriyet Yayın
Çelik, Hüseyi n , Ali Suavi ve Dönem i , iletişim, , ları, lstanbul, 1973.
lsıanbul, 1994. Ege, Nezahet Nurettin, Prens Saba/ıaddin, Ha
Çetin, A. Alaaddin ve Ramazan Yıldız, Sulraıı yatı, ve llmi M üdafaaları, Fakülteler Mat
lI. Abdülıamid Han: Devlet ve Meııılehet Gô baası, lstanbul, 1 977.
rüşleriııı, Çığır, lstanbul, 1976.
Encyclopaedia of ıhe Social Scieııccs, derleyen
Dakin, D o uglas, Tlıe Unification of G rcece, ler Edwin R. A. Seligman ve Alvin jo/ınson.
Londra, 1972. C i l t 9 , The M a c m i l l a n Compa ny, N e w
York, 1933.
Davison, Roderic H , Osmanlı lmparatorlu
ğu'nda Reform, 1. Cilt, Papirüs Yayınları, Ercilasun, Bilge, Servet-i Fııııun'da Edebi Teıı
lstanbul, 1997. lıil , T. C. Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları,
Ankara, 1998.
Davison, Roderic, Turkey. A 5/ıort History, Eat
hon Press, Huntingdon, 198 1 . Ergi n , Osman. ( 1 9 7 7 ) Türk Maarif Tar i h i ,
Eser Matbaası, lstanbul. 1977.
Demirdirek. Aynur, Osmanlı Kadınların Hayat
Hakkı Arayışının bir Hilıayesi, imge Kitabe E s a d E fe n d i , / ı ı i lı a d - ı / s l a m . l s ı a n b u l .
vi, Ankara, 1993. 1873 ( 1 290) .
K A Y N A K Ç A
Etmekj ia n , J a mes , The Frenclı Influence on Gövsa, lbrahim Alaetıin, Tıirlı Meşhurları An
Wesıenı Annerıian Reneissance: J 843-J 915. s ik l oped i s i , Yedigün N eşriyat, l s tanbul,
New York, 1964. 1946.
Evin, Ahmed, Origins and Deve l opmeıı ı of the G ubcydul l i n , Abdülaz i z , M i l l eı ç i l i ği n Bazı
Tu dıish N o v e l , Bibliotheca lslamica, Min Esasları, Kazan , J 9 1 8.
neapolis. 1 983. Günal tay, M . Şemseddin, Hıı rafattan Hakilıate,
E x c nzog l o u , Haris EJ nikh Ta utothta sthn lstanbul, Tevsi-i Tıbaaı Matbaası, lstanbul,
Kwnstantinoupolh ton 190 ai . , N c feli, Ati 1 9 14 ( 1 3 3 2)
na, 1 996. Günal tay, M . Şemseddin, Z ı ı l ın et t cn N u ra , Tev
E x e r t z o g l o u , H a r i s , "H 5 u g k r o t h s h tou si-i Tıbaat Matbaası, Is tan bul , 1 9 1 5 ( 1 3 3 1 )
Dhmosiou Cwrou sthn Kwnstantinoupolh Hanioğlu, M . Şükrü, Tlıe Yoııng Tuıfa i n Oppo
ton 190 ai." Episthmoniko 5umposio,Eta s i ı i on , N ew York & O x fo rd U n i v e rsi t y
ireia 5poudwn N eoellhnikou Poliıisnıou Press, Oxford, 1995.
kai GcnikhV PaideiaV O Exw EllhnismoV
Hanioğlu, M. Şükrü, Bir Siyasal Dıi� fıııiir Ola
Kwnstantinoupolh kai 5murnh 1 800-
rak Dolıtor Abdullah Cevdet ve Dö n em i , Üç
1 9 2 2 , Atina, 1 998. 42 7
dal Neşriyat, Ankara , 1 9 8 1 .
Fazlurrahman, lslam v e Çağdaşlık, çe virenler
Hanioğlu, M . Şükrü, B i r Siyasi ôrgüı Olarak
A. Açı/ıgenç ve M. H . Kırbaşoğlu, Fecr Ya
Osmanlı lttilıad ve TeraJıhi Cemaati ve }ôn
yınları, Ankara, 1990.
Tıırklıik (1889-1 902) , lletişinı Yayınları, ls
Fikret, Tevfik, B ftııin Şiirleri 3: Haliık'un Defte tanbul, 1986.
ri, Şermin, Son Şiirler (hazı rlayan Asım Be
Hanioğlu, M . Şükrü, Preparation for a Revolu
zirci) , Can Yayınları, \stanbul, 1984.
tion. The Young Turks, 1902-1908, Oxford
Fikret, Tevfik, BıiCıin Şiirleıi 2: Rlibab-ı Şilıes University Press, New York, 200 1 .
te-Kı rılı Saz (hazı rlayan Asım Bezirci ) ,
Heyd, Uriel , Foundalions of Tıı rlıislı Naıiona
Can Yayınlan, \stanbu\, 1984. lisın. Tlıe Life and Teaclıings of Ziya G ôlıalp ,
Findley, Caner V. , Ahmed Midhat Efendi Avrıı Lusac and Company, Londra, 1950.
pa'da, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, lstanbul, Huyugüzel, Ömer Faruk, H iı s eyi ıı Cahil Yal
1999. çııı'ııı Hayat ı ve Edebi Eserleıi ıizcı-inde bir
Findley. Caner V, Ka l emiyede ıı Mtilkiycye Os Araştırma, Ege Ü niversitesi Edeb iyat Fa
manlı Memu rlarının Toplumsal Tarilı i , Tarih kültesi Yayınları, lznıir, 1 984.
Vakfı Yurt Yayınları, lstanbul, 1 996. inal, lbnülemin Mahmut Kemal , Son Sad ra
F i n n , Robert P. . Tü rlı R o m a n ı : / I lı Dönem, zaııı l a ı; 1 - 1 1 Dergah Yay ı n l arı , l s tanbul ,
1 Bi2- 1 900 (çev iren Tomris Uyar) , Bilgi Ya 1982.
yınevi, Ankara, 1984. insel, Ahmet, Düzen ve Kalkınma Kıskacında
Georgeon, François, "Le "modele" Talar dans Türkiye, Ayrıntı Yayınları, lstanbul. 1 996.
l'emp i re Oıtomaıı et la Tu rq u i e r_publica Kadri, H . K . , Ziya Gö lıa lp 'ı ıı Tenlıidi, der. J. Ka
ine", /slam de Russie: actes du colloque iııter ra, Dergah Yayınları, lstanbul, 1989.
national de Qazaıı, derleyenler Stephane A. Kanlıdere, Ahmet, Reform witlıin lslaın: Tlıe
Dudoig ıı on , Dam i r /shaqov v e Rafyq Mo tajdid and ]adid moveıııenl among ılıe Kazan
hammatshin, Paris, 1997. Tatars (1 809- 1 91 i): Conciliation or Conf
G eorgeon, François, Türlı Milliyetçiliğinin Kö lict? lstanbul, 1997.
kenleri: Yusuf Alıçu ı-a. Tarih Vakfı, Ankara, K a n n e r, E fi , " F i l a nJ rw p i k o i 5 u l l o g o i kai
1996 Apokrustallwsh Koinwnikwn Tautothtwn
Georgeon, François. "Un positivisıe oıı Orient sthn Ellhnikh Koinothta thV Kwnstantino
oıı X/Xe Siecle: Charles Mısmeı; La Tıı rq ıı ie upolhV ( 1 8 6 1 - 1 922) . " H KaJ ıt hmaV Ana
eı l'/slam, " François G eorgeoıı, Des Oııo tolh, 1996.
maııs aux Turcs içinde, 1515, lstanbul, 1995. Kansu, Aykut, 1 908 Devrimi {çeviren Ayda Er
bal ] , iletişim Yayınları, lstanbul. 200 l .
Gökalp, Ziya, Tıırlıislı Nationalism and Westenı
Civilization: Selecıed Essays of Ziya Gölıalp. Kaplan, Gisela, "Feminism and Nationalism:
Greenwood Press, Westport, 1959. Tlıe Europcan Case''. Wes t içinde, der. Lois
K A Y N A K Ç A
Kudret, Cevdet, Ahmet Mithat, Ankara Ü ni Millas, Herkül, Yunan Ulusunun Doğuşu, l le
versitesi Basım Evi, Ankara, 1962. tişim Yayınları, lstanbul, 1994
Kuran, Ahmed Bedevi, lnlıılap Ta rihimiz ve it Minassian, Anaide Ter, Ermeni Devrimci Hare
tihat ve Terahlı i , Tan M a tbaası, l s tanbul, lıeti 'nde M i l l iyetç i l i lı ve Sosyalizm 1 88 7 -
1 948. 1 91 2 . iletişim Yayınları, lstanbul, 1992.
K A Y N A K Ç A
Minassian, Anaide Ter, Selanih (1 850-1 918), Parvus Efendi, Tıl rlıiye'nin Mali Tutsalılığı , der.
il etişim Yayınları, lstanbul, 1 999. Muammer Senceı; May Yayınları, lstanbul,
1 9 77.
Moran, Berna, Ttı rlı Romanıııa Eleştirel Bir Ba
Jıış /. Cilı; Ahmet M i ılıat'tan Alıınet Hamdi Petrosyan. Y. A., Sovyeı Gözüyle Jöntii rlıler. çe
Ta npına r'a , i l e t işim Yayı n l a r ı , lstanb ul , v i renler: M. Beyhan ve A. Hacılıa.r nnoglıı,
1 99 5 . Bilgi Yayınevi, Ankara, 1 974.
M ustafa Sami Efendi, Avrupa Risalesi, Jıaz. M . Politis, Kosmas . , Yi tilı Kentin Kı rlı \'ı l ı , Belge
Fatih Andı lstanbul, 1996. Yayınları, lstanbul, 1992.
Nalbandian, Louise, Tlıe Anıı enimı Revoluti Prens Sabahatti n , Tıirhiye Nasıl Kıırıan labi
onary Movement: The Devclopment of Politi lir?, Elif Yayınları, lstanbul, 1965 .
cal Parlies tlırough the Nineıeeııtlı Ceıııııry,
Ramsaur, E. E.jr., Jön Tıirlıler ve 1 908 ihtilali,
Berkeley ve Los Angeles, 1963.
çev. N. Oliıen, Sander Yayınları, lstanbul ,
Namık K e m a l , " Us ıı l - u Meşveret HaJllıı ııda 1 972.
Mehtııplar", Kiilliyat-ı Kemal, B i rinci Tertip,
Rauf, Mehmed, Melımed Rauf'un Aııılcırı, yayı-
Mahaliit-ı Siyasiye ve Edebiye, Selanik Mat
na hazı rlayan Rahim Tannı, Özgür Yayınla-
baast, lstanbul.
rı, lstanbul, 200 1 .
429
N eumann , Ch ristoph K . , A raç Ta rih Amaç
Renan, Ernest, Nutuklar v e Konferanslar, çev.
Tanzimat, Çev. Meltem A s ı m , Tarih Vakfı
Ziya Ihsan, Sakarya Basımevi , A nkara,
Yayınları, lstanbul, 2000
1946.
O kay, Cüneyd, Meşrutiyet Çocukları, Bordo,
Rorlich, Azade-Ayşe, Volga Tatarları, çev. Meh
lstanbul, 2000.
met Süreyya Er, lstanbul, 2000.
Okay, Orhan, Batı Medeniyeti Karşısında Ah
Rousill o n , A . , La Representation de I.'.identiıe
med Midhat Efendi , T. C. Milli Eğitim Ba
par les Discours Fondateurs de la Sociologie
kanlığı Yayınları, Ankara, 1 99 1 .
Tu rque et Egyptienne : Ziya Gôhalp et 'Al i
Olsan, R . , "The Young Tu rhs and t h e ]ews: A 'Abd al-Wahid Wafi , 1 990, (teksir)
Historiographical Revision ", Turcica, 1986.
Ruggiero, Guido de, Thr History of E ıı ropean
Ortaylı, llber, l rnparatorlıığıın En uzun Yıizy ı l ı , Liberalism, çeviren R. G. Colliııgwood, Be
iletişim Yayı nları, I s tan bul, 1999 acon Press, Baston, 1 959.
Ortaylı, llber, Osmanlı lmparatorlıığu 'nda Al Sagdi , Gabdurrahman, Tatar Edebiyatı Tari hi,
man N üfu z u , il etişim Yayı nları, lstanbul, Kazan, 1 926.
1998.
Sayar, Ahmed Güner, Os m anl ı /IHisaı Düşliııce
Özön, Mustafa Nihat, Nam ı k Kemal ve ibret sinin Çağdaşlaşmas ı : Klasilı Döneın 'den l l .
Gazetesi , Yapı Kredi Yayınları, lstanbul, Abdıillıamid'e, G özden Geçirilmiş i kinci
1997. Baskı , Ö tüken N eşriyat A . Ş . , l s ta n b u l ,
2000.
Özön, M ustafa Nihat, Tü rlıçede Roman, ileti
şim yayınları lstanbul, 1985. S e l a n i ki M us ta fa E fe n d i , Ta ri lı - i S e l an i lı i
(1 003-1 00811 595-1 600) Haz Melıınet lpşir
Pakal ı n , Mehıned Zeki, Son Sadrazamlar ve
l i , Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1 999.
Başvelıiller, Ahmet Sait Matbaası, lstanbul,
1940. Sertel, Sabiha, llericilih, Gericililı Ka vgasında
Tevfih Fihret, Çağdaş Yayınları , l stanbul,
Parla, Jale, Babalar ve Oğu l lar; Tanzimat Ro
1996.
maıı ı n ı n Epistemolojilı Temell eri , i l e tişim
yayınları, lstanbul, 1 993. Shaw, Sıanford ve Ezel Kural Shaw, History of
the Ottoman Empire and Modern Tu rlıey ,
Parla, Taha, Ziya Gôlıalp, Kemalizm ve Tıirlıi
Cambridge U niversity Press, N e w Yor k ,
ye'de Korporatizm, lletişim Yayınları, lstan
1977.
bul , 1993.
Solov'ev, Oleg Fedorovich. "Parvus: Politiches
Parvus Efendi, Türlıiye'nin Can Daman: Dev
hii Portret, " Novaia i Noveishaia lstoriia,
let-i Osmaniye'nin Borçlan ve Jslalıı, çeviren
1 99 1 , no. l .
Emin Raşid, Türk Yurdu Kütüphanesi, ls
tanbul, 1 9 1 4 ( 1 330) Svolopoulos, Konstan tinos , Kwnstan tino-
K A Y N A K Ç A
Tekeli, llhan ve Selim llkin, "l ttilıat ve Teralılıi Ülken, Hilmi Ziya, Tıi rlıiye'de Ça,�daş Düşılııce
Harelıetinin Oluşumunda Selc'lni1ı'in Toplum Taıilı i , Ülken Yayınları, lsıanbul, 1998.
430 sal Yapıs111ın Belirleyiciligi". Birinci Uluslara Validov, Djama\yutdin, Oçerlı istorii obrazo
rası Türlıiye'nin Sosyal ve El1onoıni l1 Tarilıi
vaıınosli i l itera t u n ıaıar (do revoly u ı s i i
Kongresi Tebligleri, 1 9 7 7 (deı: O. Olıyar ve H.
1 9 1 7 g.) , Oxford, 1986.
Incılcılı), Meteksan Matbaası, Ankara, 1980.
Velidi , Cemaleddin, Otıomaıı Gredıs in ılıe Age
Tekeli , i lhan, Toplumsal Döııüşıl m ve Egilim
of Nationalism, derleyenler D. Gondicas ve
Taıilıi Ozeıiııe Konuşmalar, Mimarlar Oda C. lssawi, The Darwin Press . , Princeton,
sı Yayını, Ankara, 1980.
1999.
Tem a , lbrahim, l b ra l ı i m Temo'nun lttilıad ve
West, Lois A . (der. ) , Feminist Nationalism,
Teralıhi Aııılan (yayımlayan: Bülent Demir
Routledge, New York & London, 1997.
baş) , Arba Yayınları, lstanbul, l987 .
Yaraman-Başbuğu, Ayşegül . . Elinin Hamuruyla
Tinrnr, Taner, 1 91 5 ve Sonrası Türlıler ve Er
Ozgıi rl ü lı: Resmi Ta ri lıt e n Kcıdın Tarihine,
meniler. imge Kitabevi. Ankara, 2000.
Milliyet Yayınları, lstanbul, 1 99 2 .
Tokay, Gül. Malıcdonya Sonınu, Afa Yayınları,
Yazgıç, Kamil. Alımet Mitlıaı Efendi; Hayatı ve
1 996.
Hatıraları, Tan Matbaası , lstanbul, 1 940.
Tokgöz, Ahmed I hsan, Matbuat Hatıralarım
Yerlikaya, il ha n , X/X. Yıızy ı l O.ı man l ı Siyasi
(yayına hazı rlayan Alpay Kabacalı ) , lleıi
Hayatında Bas i ret Gazetesi , Yüzüncü Yıl
şim Yayınları, lstanbul, 1993.
Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Yayın
Toprak, Zafe r, lıtihaı-Tercılılıi ve Devletçi lilı , ları, Van, 1994.
Tarih Vakfı Yun Yayınları, 1 995.
Zcman, Z. A. B. & Scharlau, Winfried B., Tlı e
Toprak, Zafer, Milli /lıtisa!-Milli Buıjııvazi. Ta Merclıanı of Revolıı!ioıı; ılıe Life of Alı:xan
rih Vakfı Yun Yayınları, 1995. dcr /s rncl Helplıand (Parvıı.ı) 1 86 7 - 1 924,
Oxford University Press, New York, 1 965.
Tunaya, Tank Zafer Türkiye'de Siyasal Parti
ler, 3 C il t , lletişim Yayınları, 2000. Zenkovsky, Serge A . , Pıin-Tıırlıisnı and /slam in
Russia, Cambridge, 1960 ( 2 . baskı, 1 970).
Tunaya, Tarık Zafer, "/hinci Meşnııiyeı'in S iya
sal Hayaıımızdalıi Yeri", Tlırlı Parlamenıo Ziyad Ebüzziya. Ş inasi, Haz. Hııseyiıı Çel i lı ,
culuguııun lllı Yüzyılı (l 876- 1 9 76), Kanun lleüşim Yayınlan, lstanbul, 1997.
u Esasi 'nin 1 00. Yılı Seınpozy ıımıı içinde, Zürcher, Erik Jan, Modenıleşeıı Tiirlıiye'nin Ta
Ankara, 1976.
ı·ilıi, iletişim Yayınları , lstanbul , 1 998.
Tunaya, Tarık Zafer, Hııniyeı'in ilan ı , Arba Ya
Zürcher, Erik Jan, Milli Mııwdelcde /ııilıaıçı
yınları, lstanbul, 1996.
lılı, Çev. N üzhet Salihoğlu , Bağlam Yayın
Tunçay Mete ve Zürcher Erik Jan (derleyen- ları, 1 995.
YA Z A R L A R HAKK I N DA
12. Yüzyıl, 253 Abdülhak Hamit, 52 293, 3 1 3 , 329, 384, 388, 400
13. Yüzyıl, 227, 228 Abdülhak Şinasi, 145 Alılalı-ı Ala, 25, 33
16. Yüzyıl, 89 Abdülhamit il (Padişah), 2 1 , Ahmad, Feroz, 145
1 7. Yüzyıl, 33, 34, 348 39, 40, 50, 5 1 , 52, 53, 63, Ahmed Agayef, 1 1 2, 1 1 3
18. Yüzyıl, 37, 38, 40, 4 1 , 74, 80, 8 1 , 84, 87, 102, 1 05, Ahmed Lütfi, 83
90, 163, 198, 2 1 7, 227, 277, 107, 1 14, 1 1 7, 1 18 , 120, Ahmed Resmi Efendi, 40, 92
291, 330, 33 1 , 340, 348, 122, 123, 124, 126, 127, Ahmed Samim Bey, 149
377, 383 130, 1 3 1 , 140, 144, 146, Ahmed Şefik (ayr. bkz. M ithaı
19. Yüzyıl, 24, 29, 30, 38, 42, 147, 148, 154, 1 72, 182, Paşa), 60
45, 54, 55, 56, 66, 86, 88, 203, 2 1 7, 226, 227, 228, Ahmetli, 23
93, 1 58, 1 59, 1 62, 1 98, 1 99, 229, 242, 250, 2 7 1 , 272, Ahmet Ağaoğlu, 132, 1 54, 1 83,
223, 235 , 241 , 245 , 252, 273, 274, 275, 276, 277, 188, 1 9 1 , 199, 202, 203,
265, 279, 289, 29 1 , 293, 278, 279, 280, 282, 294, 205 , 206, 207, 21 1 , 2 1 2
295, 296, 322, 332, 337, 297, 370, 372, 380, 384, Ahmet Cevat, 1 7 7 , 1 78
339, 340, 348, 350, 354, 386, 387, 388, 389, 390, Ahmet Cevdet Paşa, 39, 4 1 , 83,
363, 364, 368 , 377, 378, 391, 392, 394, 396, 397, 400 84, 85, 86, 87, 100. 1 0 1 ,
380, 38 1 , 382, 385 Abdülmecid (Padişah), 144, 242, 256, 266, 271, 272
20. Yüzyıl, 24, 99, 1 58, 1 59, 146, 273, 370 Ahmet Emin, 313
163, 165, 200, 205, 208, Açe-Sumatra, 266 Ahmet F erit, 194
241, 252, 277, 282, 289, Adalet, 32, 33, 47, 86, 89, 105, Ahmet Ill (Padişah), 392
295, 304, 3 1 6 , 350, 351 1 76, 218, 259, 287, 294, Ahmet Mithat Efendi, 107,
31 Mart Yakası, 148, 167, 395, 3 1 7, 318, 363, 378 170, 1 7 1 , 1 72, 1 73, 174,
396 Adaletnameler 33 175, 199, 224, 225, 226,
93 Harbi, 271 Adana, 149 230, 231, 233, 268, 28 1 ,
Adem-i Merkeziyet, 64, 134, 283, 289, 294, 3 1 3
143, 150, 153, 154, 156, Ahmet Naim Bey, 1 9 1 , 237
A 162, 163, 165, 363, 372, 375 Ahmet Resmi Efendi, 40
Abbasiler, 27, 329 Adem-i Merkeziyetçilik, 148, Ahmet Rıza Grubu, 1 1 9
ABD 5 1 , 349 190 Ahmet Rıza, 1 08, 1 1 8, 120,
Abdullah Cevdet, 98, 99, 100, Adıvar, Adnan, 3 1 5 1 2 1 , 1 22, 1 23, 124, 127,
1 0 1 , 102, 1 03, 108, 1 10, Adıvar, Halide Edip, 316, 399 128, 145, 1 47, 1 5 1 , 1 53,
1 1 2, 1 18, 137, 1 53, 235, 350 Adliye Nezareti, 135, 138, 1 93 202, 2 1 5 , 2 1 7 , 218, 279,
Abdullatif Suphi Paşa, 44 Afyonkarahisar, 203 297, 3 1 4
Abdurrahman Sami Paşa, 44 Agop Kazazyan, 364 Ahmet Şuayb, 220, 22 1 , 282,
Abdurrahman Şeref, 52 Alılalı Risalesi, 94, 384, 386 285, 286, 287, 290, 29 1 , 293
Abdülaziz (Padişah), 5 1 , 62, Ahlak, 24, 28, 67, 1 22, 134, Ahmet Vefik Paşa, 1 06
63, 64, 68, 70, 79, 227, 273, 1 76, 209, 221 , 222, 229, Ahrar Fırkası, 1 10, 1 1 1 , 147,
274, 396 249, 260, 261, 263, 282, 148, 149
D i Z i N
198, 202, 230, 271 , 273, Esad Efendi, 236 Fontanelle, 340
275, 287, 3 1 3 , 339, 340, Esnaf, 134, 141 Fotiadis, loannis, 3 7ı
341 , 343, 344, 363, 368, Eşitlik, 20, 39, 59, 69, 91, 92, Fouillee, Alfred, ı85, 3 1 3 , 3 1 5 ,
369, 379, 380, 385, 387, 96, 105, 1 07. 166, 1 74, 180, 323
396, 399 247, 254, 277, 335, 349, Fournier, 3 1 1
Ehl-i Sünnet, 242 352, 372, 384 Franklar, 188
Ekim Devrimi, 307, 321 Eşitsizlik, 313 Fransa Sefaretnanıesi, 40
Ekim Manifestosu, 197 Ethem Nejat, 306, 307 Fransa, 38, 4 1 , 45, 48, 57, 63,
Eklektisizm, 99, 316 Ethniki Amina, 375, 376 68, 7 1 , 9 ı , ı ı 3, ı ı 4, ı ı 8 ,
Elıonomi Politilı, 294, 295 Etibank, 308 1 2 8 , 1 4 7 , ı s ı , ı55, ı s6,
El Ahd, 135 Etni, 41 ı6o, ı6ı, ı63, ı65, 169,
El Hac Ali Paşa, 40 Etnik, 49, 90, 9 1 , 98, 1 03, 1 05, 1 78, 1 79, 188, 197, 2 ı 6 ,
Elazığ, 98 107, 108, 1 09, 1 1 0, 1 1 8, 220, 267, 277, 285, 287,
Eliı. 72, 102, 1 1 2, 122, 246, 123, 125, 126, 131. 132, 292, 30 1 , 308, 3 1 3 , 335,
377, 379 208, 213, 298 , 330, 37 1 , 336, 350, 363
Elitler, 1 0 1 374, 378 Fransız Akademisi, 3 1 1
Ellioıt, Sir Henry, 5 1 Eınisite, 200 Fransız Devrimi (ayr. bkz.
Elmalılı Hamdi Yazır, 222, 237, Evkaf Nezareti, 135 .. .ihtilali), 93, 1 1 7 , 120,
258, 259 Evliya Çelebi, 37 142, 1 58 , ı59, 1 6 1 , 277.
Emeviler, 249, 257, 258 Evrim, 322, 377 283, 287, 288, 289, 338,
Emin Arslan, 1 1 8 395, 398
Emin Bülent, 194 Fransız ihtilali ( ı 789), 40, 4 1 ,
Emmanuilidis, 375 F 88, 128, 254, 256, 3 1 6 , 39ı
Emperyalizm, 1 58, 182, 272, Faiz Bey, 149 Fransızca, 60, 64, 83 , 1 2 ı ,
331 Farabi, 33 1 3 1 , 144, 1 74, 202, 2ı4,
Emrullah Efendi, 3 1 1 Fardis, D., 372 2 1 5 , 220, 3 1 1 , 318, 323, 340
Encümen-i Daniş, 83 Farsça, 60, 183, 185, 200 Fransızlar, 126, 243
Engels, Friedrich, 297 Fas, 267 Fuat Paşa, 54, 55, 57, 58, 60,
Engizisyon, 232 Fatih Camii, 1 75 64, 65, 69, 70, 7 1 , 77, 93,
Entelijensiya, 144 Fatih Sultan Mehmet 102, ı o4, 1 72
Entelektüel, 246 (Padişah), 26, 27 Fuat Sabit, 194
Enternasyonal (izm) , 297, 363 Fatma Aliye Hanım, 224 Fuat Şemsi Bey, 240
Entrika, 48 Faydacılık, 3 1 3
Envar-ı Zelıil Dergisi, 216 Fazıl Mustafa Paşa, 396
Enver Paşa, 1 24 , 1 26, 128, Fazlurrahman, 251 , 252 G
1 85 , 305 Federalist, 123 Galata, 40
Epistemolojik, 38 Federalizm, 65 , 1 1 9 Galatasaray Sultanisi / Lisesi,
Erbakan (Necmettin), 235 Feliltun Bey ve Rilhım Efendi, 120, 219, 229
Erenköy, 1 54 1 7 1 , 230 Galland, Antoin, 38
Erkul, Ali, 144 Feminizm, 19, 20, 335, 336, Galliler, ı88
Ermeni Devrimci Federasyonu, 338, 348, 349, 350, 352, 356 Gambetta, 287
297 Fenden, 340 Gayrimüslim 59, 64, 65, 68,
Ermeni Kadınlar Terakki Fenni, lsmail, 222 88, 89, 90, 9 ı , 92, 97, 1 02,
Derneği, 365 Feodal Düzen, 157, 199 106, 107, 1 1 2, 1 1 4, 1 1 5 ,
Eııııeni Millet Nizamnamesi , Ferdi ve Şarelıası, 285 ı l9, 166, ı 76, ı 79, ı 9 1 ,
297 Fethi Naci, 223 235 , 253, 254, 255, 257,
Ermeni Olayları, 1 1 9 Fetva, 25 265, 266, 309, 355, 362, 367
Ermeni Tehciri, 127, 128, 1 88 Feyzi Paşa, 101 Gaziz Gubeydullin, 2 1 1 , 2 1 2
Ermeni, 20, 53, 90, 123, 1 78 Feyz-i Sıbyan Rüşdiyesi, 285 Gelenek, 2 5 , 2 9 , 3 5 , 44, 4 8 , 5 1 ,
Ermenke, 1 3 1 , 297, 363 Fıkıh, 25, 1 0 1 , 1 1 1 , 193, 254, 56, 68, 7 1 , 7 2 , 7 4 , 77, 85, 89,
Ermeniler, 93, 1 14, 1 2 1 , 138, 256, 257 90, 9 1 , 92, 94, 122, 128, 129,
296, 297, 363, 369 , 370, 371 Filibe, 1 78 130, 133, ı39, 156, 163, 167,
Erozan, Celal Sahir, 282 Filibeli Ahmed Hilmi (Şehben 192, 198, 206, 226, 227, 228,
Ersoy, Mehmet Akif, 1 9 7 , 289 derzade), 237, 242, 250 232, 233, 237, 242, 249, 252,
Ertuğrul, lsmail Fenni, 237 Filistin, ı ı.4 289, 290, 315, 335, 346, 372,
Erzurum. 148 Findley, Carter, ı 74 374, 384
D i Z i N
1 76 , 1 78 , 235, 255, 276 341, 342, 344, 346, 347, Kautsky, Kari, 298, 304
lttihad-ı lslam, 124, 235, 236, 348, 349, 3 5 1 , 353, 365 Kayserili lsmail Hakkı, 305
265, 267, 268, 269, 270, Kadınları Çalıştırma Cemiyeti, Kazaklar, 1 98, 199
27 1 , 272 136 Kazan Türkleri, 198
l ttihad-ı Muhammedi, 396 Kadtzadeliler, 39 Kazım Nami, 183
lttihad-ı Osman! Cemiyeti, 64, Kadro, 204 Kemalettin (Şehzade), 371
98, 1 08, 1 1 8, 265, 269, 270 Kafkaslar, 297 Kemalist Tarih Yazımı, 1 38
ittihat ve Terakki Cemiyeti, 98, Kafkasya, 84, 1 78, 202, 212 Kemalist, 132, 1 36, 140, 1 4 1 ,
1 1 0 , 1 1 2, 1 1 7 , 1 1 8, 122, Kahire, 98, 1 1 9 1 73, 3 1 4 , 3 1 8
124, 126 - 1 36, 1 38, 140, Kalemiye, 54 Kemalistler, 1 3 6 , 139
142, 143, 147, 148, 149, Kalkınma, 70, 109, 243 Kemalizm, 129, 1 36, 138, 139,
1 53 , 1 54, 155, 164, 183, Kam, Ferid, 237 140, 1 42, 366
196, 1 97, 202, 203, 2 1 5 , Kamil Paşa, 203, 275, 276 Kent, 125, 126, 324, 353
2 1 7, 219, 221 , 230, 255, Kamu Hizmet Birimleri, 20 Kerbela Hadisesi, 242
299, 305, 306, 3 1 4 , 3 1 6 , Kamusal Alan, 1 29, 168, 1 77, Kerensky, 307
3 1 7, 328, 329, 333, 355, 358 Khalid, Adeeb, 206
363 , 365, 372, 382, 394, Kamusal Hayat, 162 Kıbrıs, 274
396, 397, 398, 399 Kanıu.s-ı Felsefe, 261 Kınalızade Ali, 25, 33, 36, 38
ittihatçılar, 1 34, 144, 297, 301, Kansu, Nafi Atuf, 164 Kırgız, 201
306, 400
Kant, 67, 388 Kırım Savaşı, 91, 96, 270
ittihatçılık, 129
Kanun-i Esasi, 70, 105, 106, Kırım. 84. 196, 198, 201
iyileştirme, 19
1 07, 108, 1 1 1 , 130, 147, Kırlı Yıl, 285
lzmir Suikasti ( 1 926), 136
149, 166, 167, 168, 1 72, Kısas-ı Enbiya, 84, 242
lzmir, 63, 103, 148, 284, 299,
1 8 1 , 259, 260, 297, 369, Kıtlık, 125
300, 362, 367, 376
385, 391 , 396, 399 Kızıl Elma, 318, 399
izzet Efendi, 3 1 4
Kanunlaşttrma, 1 66 Kızılbaş, 28
Kaos, 393 Koca Selıbanbaşı Ri s ales i, 40,
Kapital, 366 377
1Jakoben, 1 1 7 Kapitalizm, 136, 159, 1 6 1 , Koçi Bey, 38, 40
1 6 3 , 1 74, 209, 278, 292, Koidis, 375
Janet, Paul, 222
293, 296 Kollektivite, 44
Japonya, 74
Kapitülasyonlar, 109, 166 Komintern, 305, 307, 308, 309
Jeopolitik, 5 1
Kapriyel Noradukyan Efendi, Komünist Manifesto, 297
]eu.ııe Tu.rc, 202, 305
364 Kongar, Emre, 143
Jeune Turquie, 43, 44
Kaptan Paşa Sebili, 40 Konstantinopolis Örgütü (Or-
]in Gazetesi, 98
Karabekir, Kazım, 306 ganosi Konstantinupoleos)
]ou.mal des Dcbats, 202
Karadağ, 274 373, 374, 375
joumal do Laborador, 365
Karadağlılar, 172, 398 Kooperatifleşme, 295
}ôn Tarlı Gazetesi, 199
Jön Türk Hareketi, 19, 65, 122, Karadeniz, 204 Korais, Adamanıios, 362
123 Karakışla, Yavuz Selim, 355 Korporasyon, 324, 325
Jön Türk Kongresi 1 , 1 09, 1 1 9, Karakol Cemiyeti, 1 36 Korporatizm, 328, 329
120, 145, 1 53 , 363, 372 Karaköy Kapısı, 40 Kosmidis, 375
Jön Türkler, 47, 5 1 , 52, 53, 98, Karaosmanoğlu, Yakup Kadri. Koşulu Medresesi. 4 7
102, 1 07 , 1 14, 1 1 5 , 1 1 6, 289 Kozmos, 393
1 27, 1 38 , 142, 145, 146, Karatheodoris, A., 370 Köprülü, Fuat, 30. 3 1 , 190
147, 153, 1 80, 1 85, 186, Karay, Refık Haliı, 302 Kösemihal, Nurettin Şazi, 143
375, 380, 389, 394 Kardeş Katli, 27 Krikor Ağaton, 364
Jurnal, 48, 63, 228 Karolidis, 375 Krikor Odyan, 364
Jurnalcilik, 2 7 5 Kars, 204, 274 Kudüs, 1 3 1
Kasap, Theodor, 372 Kuleli Askeri Tıbbiye idadisi,
Kaspiy, 202 98
K Kaşgar, 266, 267 Kuleli Vak'ası, 384
Kadın Hakları, 1 O 1 Katerina il (Çariçe) , 40 Kuntay, Mithat Cemal, 244
Kadınlar Dünyası, 346 Katip Çelebi, 25, 26, 38, 40 Kuramsal Bilgi, 164
Kadınlar, 1 35, 336, 338, 339, Katolik Ermeniler, 4 1 Kuran, Ahmed Bedevi, 145
D i Z i N
Mehmet Ali Paşa (Kavalalı) , 54 Mıgırdiç, 364 337, 349, 354, 356, 359,
Mehmet Ali Tevfik, 194, 399 Mısır Çarşısı, 174 378, 379 , 380 , 381 , 378,
Mehmet Cavit, 285, 290, 293, Mısır Hanedanlığı, 78 380, 385, 399
294, 295, 3 1 0 Mısır, 45, 89, 155, 1 78, 1 93, Moğol istilası, 228
Mehmet Emin (Yurdakul), 234, 240, 254, 269, 271, Moğollar, 1 1 3, 228, 393
194, 399 274, 312, 3 1 5, 336 Monarşi, 8 1 , 82, 1 9 7 , 248, 337
Mehmet Rauf, 282, 286, 290 Midilli (Adası), 94 Mondros Mütarekesi ( 1 9 1 8) ,
Mehmet Reşit, 1 1 8 Militarizm, 186 299, 375
Mehmet Tevfik, 394 Mill, John Stuan, 2 19, 220, Montesquieu, 67, 120, 1 5 1 ,
Meinecke, 127 350 311
Mekke , 89 Millerand, Alexandre, 313 Mora Ayaklanması, 90
Mehteb Dergisi, 283, 286 Millet ve Milliyet, 208, 209 Mora Fetreti, 90
Mekteb-i Aliye, 182 Milletçilik, 326 Moran, Berna, 172, 223, 224
Mekteb-i Harbiye, 1 54 Millet-i Rum, 367, 368 Mordtmann (Şarkiyatçı), 45
Mekteb-i Mülkiye, 220, 281, Milli Meşrutiyet Fırkası, 305 Moskoflar, 1 72
283, 285, 286 Millf Mücadele, 123, 148 Moskova, 305
Mekteb-i Sulumi, 229, 379, Milli Müdafaa Cemiyeti, 136 Mousnier, 3 7
390 Milli Tetebbular Mecmuası, 3 1 1 Mousouros, Kastaki, 3 71
Mekteb-i Tıbbiye, 98 Milliyetçi Cephe, 3 1 9
Muallim Naci, 173
Mehtep, 208 Milliyetçiler, 236
Muallimler Mecmuası, 1 65, 3 1 1
M eleklerin Kanatlan Altındaki Milliyetçiligin Bazı Esaslan, Muhafazakar(lık), 4 9 , 77, 1 1 7,
Şehir, 34 211
130, 1 54, 163
Melkitler, 41 Milliyetçilik, 1 9 , 20, 5 3 , 54,
Muhalefet, 52, 68, 72, 76, 77,
Mercani Nogay, 200 59, 65, 90, 107, 125,126,
78, 82, 96, 100, 103, 107,
Merkezileşme, 162 131, 132, 136, 137, 142,
109, 1 14, 123, 148, 238,
Merkeziyetçilik, 92 1 54, 1 78 , 1 79, 180, 1 8 1 ,
254, 260, 265
Meşruiyet, 47, 100, 132, 172, 1 8 5 , 1 8 9 , 1 9 1 , 195, 206,
Muhammed Abduh, 239
234 , 2 53 , 257 , 259 , 278, 265, 266 , 270, 272 , 277,
Muhammed lbn Abd-ül Vahab,
292, 3 1 6 , 373 296, 309, 3 1 1 , 3 1 7 , 3 1 9 ,
39
Meşrutiyet, 19, 20, 42, 46, 64, 3 2 1 , 322, 323, 324, 328,
Muhbir, 47, 48
65 , 70, 72, 92, 97, 98, 102, 332, 3 5 1 , 363, 365, 367,
Muhaddime, 25, 144
104, 105, 1 06, 107, 108, 368, 370, 373, 394, 399, 401
Murad Molla Tekkesi, 83
109, 1 1 0, 1 1 2, 1 1 4, 1 1 5, Mirsad Dergisi, 226, 231
M urad V (Padişah), 5 1 , 80,
124, 1 26, 127, 128, 133, Misak-ı Milli, 137
274, 371, 372, 391
1 4 1 , 147, 148, 1 52, 166, Mishinler Tekhesi, 263
Musa Kazım Efendi
167, 168, 1 70, 1 74, 175, Misyonerlik, 390
(Şeyhüllsliim) , 237, 261 , 264
1 76, 1 77, 1 78, 1 79, 204, Mithat Paşa, 54, 60, 62, 63, 64,
210, 2 13, 229, 230, 253, 65, 70, 83 , 84, 95, 96, 98,
Musahabat-ı Ahlalıiye, 1 78
1 0 1 , 105, 106, 125, 1 27, Museviler, 1 14
256, 258, 260 , 272, 293,
294, 297, 299, 300, 306, 1 53, 1 73, 175, 180, 214, Muslihiddin Adil, 350
3 1 0 , 313, 3 14, 317, 318, 2 1 5 , 266, 274, 345, 364, Mussolini (Benito) , 139
322, 323, 325, 336, 338, 370, 3 9 1 , 396 Mustafa Celaleddin Paşa, 196
341 , 343, 3 5 1 , 355, 363, Mithat Paşazade Ali Haydar, Mustafa Fazıl Paşa, 45, 46, 47,
37 1 , 380, 387, 389, 391, 145 48, 54, 67, 68, 78, 104
393, 394, 395, 395, 398, Mitoloji, 232, 393 Mustafa Kemal Paşa (ayr. bkz.
399, 399, 401 Mizan, 1 1 9 Atatürk), 123, 136, 142,
Meşveret dergisi, 1 18 , 1 2 1 , 123, Mizancı Murat, 1 1 9 , 120, 123, 304, 306, 314, 316, 322
285, 384 1 5 1 , 224 Mustafa Naima Tarihi, 38
Meşveret, 48, 55, 64, 65, 66, Modernite, 5 1 Mustafa Rasih Paşa, 40
70, 104, 122, 226 , 248, 258, Modemizm, 28, 237, 3 1 5 , 386 Mustafa Reşit Paşa, 42, 54, 56,
260 Modernleşme, 1 7, 20, 2 1 , 29, 59, 60, 77, 83, 85 , 1 55, 214,
Metafizik, 220, 232 37, 7 1 , 72, 73, 74, 80, 94, 215
Metya, A. Mithat, 3 1 2 125, 1 30, 148, 174, 195, Mustafa Sabri Efendi, 237, 256
Mevhufiyet Hatıralan, 197 198, 223, 232, 234, 235, Mustafa Sami Efendi, 40, 4 1 ,
Mezhep, 69, 242, 25 1 , 254, 234, 237, 238, 241 , 246, 5 4 , 58, 225
29 1 , 385 250, 253, 254, 280, 281 , . Mustafa Satı, 1 1 2, 1 13, 1 1 4
Di Z iN
Mustafa Suphi, 305 , 307 Nazi Almanyası, 298 137, 1 8 1 , 187, 197, 206,
Mustafa Zühdü, 3 12 Nazmi Ziya Bey, 389 2 1 3 , 236, 241 , 272, 274,
Musul, 6 1 Necid, 39 309, 328 , 330, 332, 333,
Musurus Gikas, 372 Necip Asım (Yazıksız), 1 8 1 336, 340, 341 , 342, 343,
Mutedil Hürriyetperveran Neologos Gazetesi, 372 346, 362, 363, 366, 369,
Fırkası, 1 1 0, 1 1 1 Nesl-i Cedid, 164 381, 389, 391 , 392
Mutlakıyet, 1 30 Neuchatel, 149 Osmanlı Dünyası, 242
Mutlakıyetçilik, 162 Nezihe Muhittin, 347 Osmanlı Düşünüşü, 1 9
Mutluluk Kapısı, 34 Nietzsche, 363 Osmanlı Entelijansiyası, 36
Mübadele, 309 Nigar Hanım, 1 75 Osmanlı Gazetesi, 1 1 9
Müdafaa, 231 Nikola 1 (Çar), 387 Osmanlı Hürriyet Cemiyeti,
Müdafaa-i Milliye Cemiyeti, Nikolai il (Çar), 126 124
203 Nikolas (Metropolit), 376 Osmanlı i mparatorluğu, 19,
Mılftüoğlu, Ahmet Hikmet, Nikolo Mavrokordato , 41 30, 37, 43, 44, 45, 49, 5 1 ,
282 Niş, 60, 174 54, 69, 83, 85 , 86, 89, 99,
Mükerrem Belkıs, 352 Niş'li Mehmet Ağa, 40 106, 107, 108, 1 1 2, 1 1 5 ,
Mülkiye Mektebi, 54, 1 1 7, 387 Niyazi Bey (Resneli), 124, 126 125, 1 30, 132, 136, 146,
Nizam-ı Cedid, 81, 237 150, 1 53 , 1 66, 1 8 1 , 182,
Münif Efendi, 340
Nizami Mahkeme, 237 185, 188, 215, 218, 266,
Münif Paşa, 54, 56, 66, 67, 68
Nizamülmülk, 24 296, 297, 3 1 9, 33 1 , 365,
Mılntehabat-ı Asar, 225
Nordau, 3 1 1 369, 370, 373, 379, 399
Mürzteg Antlaşması ( 1903 ) ,
Nuh Tufanı, 393 Osmanlı Kadın Hareketi, 142
1 26
Nur Gazetesi, 199, 200 Osmanlı Liberalleri Kongresi,
Müsavat (Eşitlik) , 20, 1 28,
Nurettin (Şehzade), 371 146
1 76, 253, 254, 255, 256, 277
Nushatü�-Selatin, 27 Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-u
Mütareke Dönemi, 98, 103
Nutuh, 401 Nisvan Cemiyeti, 346
Müteferrika Matbaası, 4 1
Osmanlı Solculuğu, 298
Mütercim Rüşdi Paşa, 6 2
Osmanlı Sosyalist Fırkası, 299,
o 300, 301
Oğuz Han, 393 Osmanlı Tarihi, 394
N Oğuzculuk, 1 8 1 Osmanlı ve Türk Kadınları
Nabi, 34
Oikonomia, 3 1 Esirgeme Derneği, 346, 347
Nahabet Rusinyan, 364
Okullaşma, 125 Osmanlı, 1 7 , 34, 37, 73, 74,
Naima, 40
Oligarşi, 90 75, 102, 108, 144, 1 66, 167,
Nakşibendilik, 47, 50, 5 1 170, 1 78, 201 , 209, 2 1 3 ,
Orenburg, 197, 209
Namık Kemal, 43, 44, 47, 48, Orfanidis, 375 2 1 7, 223, 224, 2 3 1 , 234,
50, 5 1 , 52, 73, 74, 75, 77, Orkun, Hüseyin Namık, 319 245 , 250, 273 , 275, 276,
85, 93, 99, 104, 105, 108, Orta Asya, 31, 49, 89, 1 52, 304, 305 , 306, 307, 3 1 0 ,
1 15 , 1 1 7, 132, 1 72, 1 80, 1 59, 182, 208, 268, 393 322, 323, 335, 336, 338,
199, 2 1 6 , 224 , 225, 226, Orta Çağ, 35, 36, 28 1 , 291 339, 340, 348, 3 5 1 , 352,
227, 230, 23 1 , 232, 244, Ortadoğu, 24, 37, 47 366, 395 , 401
245, 246, 247, 248, 249, Ortaköy, 363 Osmanlıca, 183, 184, 1 97, 199,
250, 267, 268, 269, 282, Ortaylı, Ilber, 37, 1 06, 223, 200, 236, 297, 3 1 1 , 335,
284, 342, 3 7 1 , 372, 386, 352 336, 337, 382
39 1 , 396 Ortodoks, 41, 362 Osmanlıcılar, 236
Napoleon (Bonaparte) , 158 Ortodokslar, 254, 367 Osmanlıcılık, 56, 64, 65, 88,
Napoli, 46, 1 1 7 Ortodoksluk, 236 9 1 , 92, 93, 94, 96, 98, 100,
Napolyon III (imparator) , 48, Osman Hamdi Bey, 1 75 102, 1 04, 1 05, 106, 107,
287, 379 Osman il (Genç Osman I 108, 1 09, 1 1 0, 1 1 1 , 1 12,
Narlis, 375 Padişah), 27 1 1 3, 1 14, 1 1 5, 1 16, 130,
Nasihat'us Selatin, 38 Osmanlı Aydınları, 24 1 3 1 , 137, 153, 186, 187,
Nasihatname, 27 Osmanlı Birliği, 1 07, 1 22 265, 269, 272, 277, 3 1 7, 386
Nasyonalizm, 321 Osmanlı Demokrat Fırkası, Osmanlı-Cumhuriyet
Nazım (Dr. / Selanikli), 1 18 , 1 1 0, 1 1 1 , 1 1 2 Kutupsallığı, 2 1
124, 127, 1 2 8 , 1 53 , 202 Osmanlı Devleti, 1 9 , 5 5 , 69, Osmanlılar, 23, 2 5 , 26, 27, 29,
Nazım Bey, 306 75, 90, 9 1 , 102, 103, 1 1 2, 34, 35, 36, 153, 1 77, 182,
D i Z i N
Tuna Gazetesi , 1 75 1 1 7, 124, 128, 129, 143, 1 8 1 , 187, 195, 197, 2 1 1 , 380
Tuna, 60, 63, 98 156, 161, 1 62, 1 64, 167, ülken, Hilmi Ziya, 145, 236,
Tunalı Hilmi Bey, 108, 120, 123 196, 197, 203, 205, 213, 237, 3 1 6
Tunaya, Tarık Zafer, 42, 1 67, 2 1 4, 2 1 5 , 219, 222, 232, Ümit Bumu, 268
236 234, 236, 277, 278, 288, Ümmet, 104, 206, 248, 329,
Tunç, Şekip, 3 3 29 1 , 295, 305, 306, 310, 330, 331
Tunus, 1 82, 274, 398 3 1 5 , 3 1 7 , 3 2 1 , 3 5 1 , 358, Üsküp, 126
Turan ideali, 3 1 7 359, 372, 3 78 , 382, 395 Oss-i lnkılab, 294
Turancılık, 1 8 1 , 195 Tılrlıiye'de Çağdaş Düşünce Ütopya, 103, 204
Tatiııame, 23 Tarilıi, 237
Türk Bilgi Derneği, 203, 3 1 1 Türkiyecilik, 1 8 1
Türk Birliği, 196 Türkler, 1 1 3 , 164, 1 78, 1 8 1 , v
Türk Derneği, 1 8 1 , 1 82, 186, 1 8 2 , 1 8 5 , 1 8 8 , 1 90, 192, Vahdet-i Islam, 271
187 196, 20 1 , 206, 207, 208, Vahhabilik, 39
Türk Dünyası, 266 2 1 0, 2 7 1 , 277, 3 1 7, 33 1 , Vahy, 38
Tarlı Inlıılabına Balıışlar, 237 393, 397 Vak'a-yı Hayriye, 382
Türk lslam Sentezi, 392, 394, Türkleşme, 3 1 6 , 3 1 7 Vakanüvis, 26, 41
400, 401 Tıırkleşmelı, lslamlaşmalı, Vakıflar, 1 35 , 138
Türk Kadınlar Birliği, 142 Muasırlaşmak, 132, 1 36, Vambery (Şarkiyatçı), 52
Türk Ocağı I Ocakları, 132, 189, 194 Varlık Vergisi, 139
142, 194, 203, 2 1 0 , 3 1 4 Türkleştirilme, 133
Vartan Paşa, 363
Türk Tarih Kurumu, 401 Türklük Meselesi, 207
Vasilaki Efendi, 106
Türk Tarih Tezi, 250 Türklük, 49, 5 1 , 190, 210,
Vatan Yalıııt Silistre, 1 72, 225,
Türk Yurdu Cemiyeti, 1 32, 392, 395
226, 386
187, 203 Türkmencilik, 1 8 1
Vatandaş, 6 1 , 89, 108, 1 16; 123,
Tarlı Yurdıı, 1 1 2, 132, 133, Türkoloji, 182
166, 167, 168, 175, 1 76, 196,
1 8 1 , 183, 186, 192, 202, Türköne, Mümtaz, 244
210, 213, 219, 372, 385
208 , 305 , 306, 314 Tütengil, Cavit Orhan, 143
Vataniye ve insaniye, 1 78
Türkçe, 43, 48, 56, 73, 79, 98,
Vatanperver, 48, 396
108, 1 10, 1 14, 1 23 , 1 57,
1 58, 160, 163, 165, 1 7 1 , u Vatansever, 1 77, 1 79, 180, 182,
194, 218, 225, 265, 400
1 79, 183, 202, 235, 305, Ubeydullah Efendi, 216
Vattel (Hukukçu), 44
307, 3 1 1 , 3 1 2 , 323, 365, Ufa, 198
Vazife Gazetesi, 307
372, 382 Uhuvvet, 128, 1 76, 254, 256,
Veled Çelebi (lzbudak), 1 8 1
Türkçeleştirme, 133 277
Velestinlis, Rhigas, 9 2
Türkçü, 1 1 0 Ulahlar, 393
Venedik, 26
Türkçüler, 1 14, 2 1 3 , 236 Ulema, 25, 47, 60, 62, 100,
Venizelos, 375
Trırlıçrllrlğrln Esaslan, 1 3 7 , 139, 193, 2 1 1 , 249, 254,
Vergi, 39, 89, 90
3 19, 325, 329 259, 390
Ulum-ı iktisadiye ve içtimaiye Vidin, 1 74
Türkçülük, 1 1 1 , 1 1 2, 1 14, 1 15,
127, 1 3 1 , 132, 133, 136, 137, Meanuası, 133, 216, 2 1 9 , Viyana Sefaretnamesi, 40
139, 195, 196, 197, 199, 200, 293, 310, 3 1 1 Viyana, 60, 98, 1 20, 225
204, 206, 212, 213, 3 1 8, 324, Ulus Devlet, 2 1 , 1 14, 136, 1 3 7, Vlahov, Dimitar, 298
325, 326, 329, 330, 395 1 39, 140, 189, 195, 324, Vlora, lsmail Kemal, 145
Türkistan, 42, 43, 267 325, 355, 380 Volga Türkleri, 2 1 1
Türkiye Halk lştirakiyun Ulusçuluk, 28, 1 3 1 , 357 Vollıan, 396
Fırkası, 304 Umran Dergisi, 281 Voltaire, 1 20, 2 1 7, 340
Türkiye işçi ve Çiftçi Sosyalist Ussallaştırma, 137 Van Der Goltz, 126
Fırkası, 308 Usul-i Cedid, 209 Vrettos, 3 7 1
Türkiye Komünist Fırkası, 304 Uşaklıgil, Halit Ziya, 282, 284,
Trırlıiye Nasıl Kıırtanlabilir?, 285, 286, 287, 288, 289
149 w
Türkiye Sosyalist Fırkası, 301 , Weimar Cumhuriyeti, 307
302 Ü Wilson Prensipleri, 1 03
Türkiye Sosyalist Merkezi, 298 Üç Medeniyet, 203 Wollstonecraft, Mary, 340, 349,
Türkiye, 19, 2 1 , 42, 45, 5 1 , 52, Üç Tarz-ı Siyaset, 1 3 1 , 180, 351
D i Z i N
TANZİMAT FERMANI
449
Cümleye malum olduğu üzere, Devlet-i Aliy mukteziyyenin sOret-i celb ve müddet-i istih
ye'mizin bidayet-i zuhurundan beri ahkam-ı damı kaziyyelerinden i baret olup şöyle ki,
celile-i Kur'aniyye ve kavanin-i şer'iyyeye ke dünyada candan ve ırz ve namustan eazz bir
mal iyle riayet olunduğundan, Saltanat-ı se şey olmadığından, bir adam onları tehlikede
n iyyemizin kuvvet ve meknet ve b i l-cümle gördükçe, h i l kat-i zatiyye ve cibilliyet-i fıtriy
teba'asının refah ve ma'muriyyeti rütbe-i ga yesinde hıyanete meyil olmasa bile m uhafa
yete vas ı l olmuşken yüz e l l i sene vardır ki, za-i can ve namusu için elbette bazı suretlere
gava i l - i m ü te a k i b e ve esbab-ı m ütenev teşebbüs edecek ve bu dahi devlet ve memle
vei'aya mebni, ne Şer'-i şerif'e ve ne kavanin kete muzır olageldiği müsellem olduğu misil-
i münifeye inkıyad ve imtisal olunmamak ha 10 bilakis, can ve namusundan emin olduğu
sebiyle, evvelki kuvvet ve mamuriyyet bilakis halde dahi sıdk u istikametten ayrılmayacağı
za'af ve fakra mübeddel olmuş ve halbuki ka ve işi ve gücü hemen devlet ve m i l letine
vanin-i şer'iyye tahtındai dare olunmayan hüsn-i hizmette olacağı dahi bedihi ve zahir
mema l i kin payidar olamıyacağı vazı h attan dir ve emniyet-i mal kaziyyesinin fıkdanı ha
bulunmuş olup, cülus-ı hümayunumuz ruz-ı linde ise, herkes ne devlet ve ne m i l letine
firuzundan beri, efkar-ı hayriyyet -asar-ı mü ısınmayıp ve ne iumar-ı mülke bakmayıp en
lükanemiz dahi, mücerred imar-ı memalik ve dişe ve ıztırabtan ha l i olmadığı misillO aksi
enha ve terfih-i ahali e fukahara kaziyye-i na takdirinde yani emval ve emlakinden emni
fi'asına münhasır ve memalik-i Devlet-i Aliy yet-i kamilesi olduğu halde dahi, kendi işi ile
ye'mizin mevkii coğrafisine ve arazi-i münbi tevsi'-i daire-i ta'ayyüşüyle uğraşıp ve kendi
tesine ve halkın kabiliyet ve istidatlarına na sinde gün-be gün devlet ve m i l let gayreti ve
zaran esbab-ı lazimesine teşebbüs oldunduğu vatan muhabbeti artıp, ona göre hüsn-i hare
halde, beş on sene zarfında b i-tevfikihi-Taala ketle çalışacağı şüpheden azadedir. Ve tayin-i
suver-i matluba vas ı l olacağı zahir olmakla, vergi maddesi dahi, çünkü, bir devlet muha
avn-i inayet-i Hazret-i Bari'ye itimat ve im faza-i memaliki için elbette asker ve leşkere
dad-ı ruhaniyyet-i Cenab-ı Peygamberiye te vesair masarif-i mukteziyyeye muhtaç olarak,
vessül ve istinad birle, bundan böyle Devlet bu ise akçe ile idare olunacağına ve akçe da
i Al iyye ve memal ik-i mahrusam ızın hüsn-i hi teba'asının vergisiyle hasıl olacağına bina
idaresi zımnında bazı kavani n-i cedide vaz' en dahi, bir hüsn-i suretine bakılmak ehemm
ve tesisi lazım ve mühim görülerek, işbu ka olup, eğerçi m ukaddemlerde varidat zanno
vanin-i m u kteziyyen i n mevadd-ı esasiyyesi lunmuş olan yed-i vahid beliyyesinden lehül
dahi emniyet-i can ve m ahfOziyyet-i ı rz ve hamd, memalik-i mahrusamız ahalisi bundan
n a m us ve m a l ve tay i n - i vergi ve asakir- i evvelce kurtumuş ise de, alat-ı tahribiyyeden
S E Ç M E M E T i N L E R
olup, hiç bir vakitte semere-i nafi'ası görül !arı ndan, onun malını müsadere i le veresesi
meyen iltizamat usul-i muzırrası, elyevnı cari hukuk- ı irsiyyeleri nden kal ı n nıamak ve te
olarak, bu ise bir memleketin nıesalih-i siya ba'a-i saltanat-ı sen iyyemizde olan a h a l i - i
siyye ve unıur-ı nıaliyyesini bir adamın yed-i islanı v e m i lel-i saire bu müsaeda-i şahane
ihtiyarına ve belki pençe-i cebr ü kahrına tes m ize bila-istisna mazhar olmak üzere can
lim demek olarak, ol dahi eğer zaten bir iyice ve ırz ve namus ve n maddelerinden hü knı-i
adanı değilse, hemen kendi çıkarına bakıp, şer'i iktizasınca kaffe-i nıemal ik-i nıahrusa
cenıl-i harekat ve sekenatı gadir ve zulümden nın ahalisine taraf-ı şahanemden emn iyet-i
ibaret olmasıyla, ba'd-ezln ahali-i nıenıalik kamile veri lmiş ve diğer hususl ara dahi itti
ten her ferd i n emlak ve kudretine göre bir fak-ı ara ile karar verilmesi lazım gelmiş ol
vergi-i münasib tayin olunarak, kimseden zi makla, Meclis-i Ahkam-ı Ad l iye azası dahi
yade bir şey a l ı n amaması ve Devlet-i Al iy l üzumu mertebe teksir olu narak ve vükela
ye'nıizin berren ve bahren masarif-i askeriyye ve rical-i Devlet-Aliyye'nin dahi bazı tayin
ve sairesi dahi kavanin-i kabiyye ile tahdld olunacak eyyamda orada i ctima' ederek ve
ve tayin olunup, ona göre icra olunması lazı cüm lesi efkar ve mütalaatını hiç çekinmeyip
450 medendir. Asker maddesi dahi ber-nı i nval-i serbestçe söyleyerek, işbu enıniyet-i can ve
nıu harerer nıevadd-ı m ü h i mmeden olara k, mal ve tayin-i vergi hususlarına dair kava
eğerçi muhafaza-i vatan için asker vermek n in-i m u kteziyye bir taraftan ka rarlaştırı l ı p
ahalinin farlza-i zimmeti ise de, şimdiye ka v e tanzimat-ı aske_riyye maddesi d a h i Bab-ı
d a r cari o l d uğ u veç h i le, b i r m e m l eketi n Seraskeri Dar-ı Şurası'nda söyleşilip, her bir
aded-i nüfOs-ı nıevcudesine bakılmayarak, ki kanun karar-gir oldukça hattı-ı h ü nıayunu
m i nden rütbe-i tahanımülünden ziyade ve ki m uz ile tasdik ve teşvik olunmak için, taraf-ı
m i nden noksan asker istenilmek, hem nizam hümayunumuza arz olunsun ve işbu kava
sızlğı ve hem ziraat ve ticaret mevadd-ı na n i n-i şer'iyye m ü cerred, d i n ve devlet ve
fi'asının i h la l i n i muciub olduğu nı isillu, as m ü l k ve m i l leti ihya için vaz' olunacak ol
kerl iğe gelen lerin i la-ni hayetü' l-ömr istih duğundan, canib-i hümayunumuzdan, h i la
damları dahi, füturu ve kat'-ı tenasü lü müstel fına hareket vuku' bulmayacağına ahd ü mi
zim olmakta olmasıyla, her memleketten lü sak olunup, H ı rka-i Şerife odası nda ceml-i
zumu takdirinde taleb olunacak neferat-ı as u lema ve vükela hazır oldukları ha lde, ka
keriyye için bazı usul-i hasene ve dört veya sem-b i l l ah dahi ol unarak u lema ve vükela
hut beş sene müddet istihdam zımnında dahi dahi tahlif olunacağından, ona u lema ve vü
bir tarik-i münavebe vaz' ve te'sis olunması zeradan velhası l, her kim olur ise olsun, ka
icab-ı haldendir. vani n-i şer' iyyeye muhalif hareket eden lerin
Velhasıl, bu kavanin-i nizam iyye hası l ol kabahat-i sabitelerine göre te'dTbat-ı layı ka
madıkça, tahsil-i kuvvet ve ma'muriyyet ve l arnı n hiç rütbeye ve hatır ve gönüle bakıl
asayiş ve istirahat mümkün olmayıp, cümle mayarak icrası zımnında, ceza kanun-name
sinin esası dahi mevadd-ı meşruhadan ibaret si dahi tanzim ettirilsin ve cümle memurinin
olduğundan, fimabad ashab-ı cünadan da el-haletü hazihi, mikdar-ı vafi maaşları ola
vaları kavanin-i şer'iyye iktazasınca alenen rak şayet henüz olmalanları var ise, onlar
ber-vech-i tedkik görü lüp hükm olunmadık dahi ber-tanzim olunacağ ı ndan, şer'e men
ça, hiç kimse hakkında hafi ve celi idam ve fur olup, harabiyyet-i mülkün sebeb-i azamı
tesmlm m u a m e l esi c a i z o l ma m ak ve h i ç o l a n rüşvet madde-i kerlhesi n i n fi-mabad
kimse tarafından diğeri nin ı rz v e namusuna adem-i vuku'u maddesinin dahi bir kanun-ı
tasa llut vuku' bulmamak v� herkes emval ve kat'i ile te'kidine bakılsın.
e m l a kine kema l- i serbestiyyetle m a l i k ve Ve keyfiyet-i meşruha usul-i atlkayı bütün
m utasarrıf olarak, ona bir taraftan müdahale bütün tagyir ve tecdid demek olacağ ı ndan,
o l u nmamak ve firarada b i r i n i n töhmet ve işbu i rade-i şahanemiz Dersaadet ve b i l
kabahati vuku'unda onun veresesi, ol töh cümle memal i k-i mahrusamız ahalisine i l an
met ve kabahatten beriyyü'z-zimnıe olacak- ve işae olunacağı misillu, düvel-i mütehab-
S E Ç M E M E T i N L E R
be dahi bu usulün i nşa'a l lahu Taala i lelebed mizi muvaffak buyursun ve bu kavanin-i mü
bekasına şahid olmak üzere Dersaadet'imiz essisen in hilafına hareket edenler, Allahü Ta
de mukim b i lcümle süferaya dahi resmen ala Hazretleri'nin lanetine mazhar olsunlar
bildirilsin. ve ilelebed felah bu lmasınlar, Amin.
Hemen Rabbimiz Taala Hazretleri cümle- (3 Kasım 1 839)
ISLAHAT FERMANI
usul-i i ntihabiyyeleri ıslah olunduktan sonra ce, bunlar için ruhsat-ı lazımeyi patrikler ve
patr i k l i k berat-ı alis i n i n ahkamına tatbiken yahut cemaat metropolitleri ca n i b-i Babı
kayd-ı hayat i le nasb ve tayin olunmaları usü- ali'mizden istida edip Devlet-i Al iyye'mizce
1 ü n ü n ta m a m e n ve s a h lhen i cr a s ı B a b ı bundan bir gune mevani'-i mül kiyye olmadı
a l i'mizle cemaat-ı muhtelifenin rüesa-yı ruha ğı halde ruhsat-ı seniyyem erzan kılınması ve
n iyyesi beyninde kararglr olacak bir surete bu makule işlerde hükumet tarafından vuku'
tatbikan patrik ve metropolit ve murahhasa bulacak muamelat küll iyen hasbi olması ve
piskopos ve hahamların hln-i nasbında usul-i bir mezhebe tabi olanların adedi ne m i ktar
tah l ifiyyenin ifa k ı l ı nma ve her ne suret ve olursa olsun ol mezhebin kemal-i serbesti ile
nam i l e o l u rsa olsun rah ipl ere veri lmekte icra olunmasını temin için tedabir-i la:ı:.ıme ve
olan avaiz ve avaidat cümleten men olunarak kaviyyenin ittihaz kılı nması ve nıezheb ve l i
yerine patriklere ve cemaat başılarına varidat san veyahut cinsiyet cihetleriyle sunuf-ı te
ı muayyene tahsis ve ruhban-ı sairenin dahi baa-i saltanat-ı seniyyemden bir sı nıfın aher
rütbe ve mansı bları n ı n ehemmiyetlerine ve sın ıhan aşağı tutu lmasını mutazamnıın olan
bundan sonra verilecek karara göre kendileri kaffe-i tabirat ve temyizat muharrerat-ı dlva
452 ne ber-vech-i hakkaniyyet maaşlar tayin olu n iyyeden ilelebed mahv u izale kılınması ve
nup, fakat hristiyan rahihleri nin emval-i men ahad-ı nas beyninde veyahut memurin taraf
kule ve gayr-i menkulelerine bir gune sek lras larından dahi mucib-i şeyn ve ar olacak veya
o l unmayarak hristiyan vesair tebaa-i gayr-i namusa dokunacak her türlü tarif ve tavsifin
müslime cemaatlerinin m i l letçe olan masla i stim a l i ka n u nen men o l unması ve çünkü
hatlarının idaresi her bir cemaatin ruhban ve memalik-i mahrusamda bulunan her d i n ve
avam beyninde müntehab azadan mürekkeb mezhebin ayini ber-vech-i serbesti icra olun
bir mecl isin hüsn- i muhafazasına havale kı duğundan tebaa-i şahanemden hiç bir kimes
l ınması ve ahalisi cümleten bir mezhebte bu ne b u l u nduğu d i n i n ayi n i n i icradan men
lunan şehir ve kasaba ve karyelerde icra-yı o l u nmaması ve bundan dolayı cevr ü eza
ayine mahsus olan ebniyeni n ve gerek mek görmemesi ve tebdil-i din ve mezheb etmek
teb ve hastahane ve mezarl ık m isillu sair ma üzere kimse icbar olunmaması ve saltanat-ı
hal lerin hey'et-i asl iyyeleri üzere tamir ve ter seniyyemizin memurin ve hademesinin iı:ıti
mim lerine bir gune mevani' i l ka olunmayıp hab ve nasbı tensib ve irade-i şahaneme me
böyle maha l lerin müceddeden i nşası lazım nut olarak tebaa-i Devlet-i Aliyye'min cümle
geldi kçe patrik veya rüesa-yı m i l letin tasvibi si herhangi m i l letten ol ursa olsun devletin
halinde bunların resm ve suret-i inşası bir ke hizmet ve memuriyetlerine kabul olunacakla
re can i b-i Babıali'mize arz olunmak i ktiza rından bunlar ehliyet ve kabil iyetlerine göre
edeceği nden ya suver-i m a'ruza kabul i le umum hakkında meriyyü'l-icra olacak n iza
mütea ll olacak irade-i seniyye-i mülukanem m ata i mt i s a l e n m e m u r i yetlerde i sti h d a m
i ktizası icra veya bir müddet-i muayene zar olunmaları v e saltanat-ı seniyyem tebaası n
fında ol babda olan itirazat beyan olunup, bir dan bulunanlar mekatib-i şaha nem i n n iza
mezhebin cemaati yalnız olarak sairiyle karı mat-ı mevzuaları nda gerek since ve gerek im
şık olmayarak bir mahalde bulunur ise o yer ti hanca mukarrer olan şeraiti ifa eyled ikleri
de ayine müteal l i k hususatı zahiren ve ale takdirde cüm lesi bila-fark u temyiz Devlet-i
nen icrada bir türlü kuyuda duçar olmayıp Aliyye'min mekatib-i askeriyye ve mülkiyye
ahalisi edyan-ı muhtel ifede bulunan cemaat sine kabul olunması ve bundan başka her bir
lerden mürekkeb olan şehir ve kasaba ve kar cemaat maarif ve hıref ve sanayi'e dair milet
yelerde ise her bir cemaatin takımı sakin ol çe mektebler yapmağa mezun olup, fakat bu
duğu ayrıca maha lde ba lad a bast u beyan makule mekatib-i umumiyyenin usul-ı tedrisi
olunan usule ittiba'en kendi kil ise ve hastaha ve m u a l l im leri n i ntihabı azası taraf-ı şaha
ne ve mekteb ve mezarl ı klarını tamir ve ter nemden mensub muhtelit bir meclis-i maari
m i me m u ktedi r olabilmesi ve müceddeden fin nezaret ve tehişi tahtında olması ve ehl-i
inşa olunması i ktiza eyleyen ebniyeye gelin- İslam ile hristiyan vesair tebaa-i gayr-i nıüsli-
S E Ç M E M E T i N L E R
me miyanesinde veyahut tebaa-i iseviyye ve verecek surette tanzim kılınması ve verginin
sa i r tebaa-i gayr-i m ü s l i m eden mezahib-i müsavatı tekalif-i sairenin müsavatını mQcib
muhtel ifeye tabi olanların birbiri beyn inde ti olduğu misillQ, hukukça olan müsavat dahi
caret veyahut cinayata müteallik zuhura gele vezaifçe olan müsavatı müstelzim olduğun
cek cemi-i deavi m uhtelit d ivanlara havale dan, hristiyan vesair tebaa-i gayr-i müslime
olunup, istima'-ı dava için işbu divanlar tara dahi ahali-i İslam misi lJQ hisse-i askeriyye ita
fından akd olunacak meclisler aleni olacağın sı hakkında m uahharan verilen karara i nkı
dan müddei i le müddeialeyh muvacehe olu yad mecburiyetinde bulunması ve bu hususta
narak bunların ikame edecekleri şahitler teka bedel vermek veya nakden akçe itasıyla hiz
rir-i vakıalarını daima kendi ayin ve mezheb met-i fi'l iyyeden muaf olmak usulünün icra
leri üzre icra edecekleri birer yemin ile tasdik olunması ve İslamdan maada tebaanın sunQf
eylemeleri ve hukuk-ı adiyyeye aid olan de ı askeriyye içinde sQret-i istihdamları hakkın
avi dahi eyalat ve elviye muhtel it meclislerin da n izamat-ı lazıme yapılıp müddet-i kalile-i
de val i ve kadı-ı memleket hazır oldukları mümkine zarfı nda neşr ve i lan kılınması ve
halde şer'en ve nizamen rü'yet olunup işbu eyalat ve elviye meclisinde tebaa-i müslime
mehakim ve mecal i ste m u h a kemat-ı vakıa ve iseviyye vesairden bulunan azanın emr-i
453
aleni icra olunması ve hristiyan vesair tabaa-i intihablarını bir sQret-i sahihaya koymak ve
gayr-i müslimeden iki kimse beyninde hukuk aranın doğruca zuhurunu temin eylemek için
i irsiyye gibi deavi-i mahsusa, sah ib-i dava işbu meclislerin suret-i tertib ve teşkil leri hak
olanlar istedikleri halde patrik veya rüesa ve kında olan n izamatın ıslahına teşebbüs ile
mecalis marifetiyk· ti'yet olunmak üzre ha
· Devlet-i Aliyye'm netice-i arayı ve verilen hü
vale kılınması ve mucazat ve ticaret kanunla küm ve kararı sahihen bilmek ve buna neza
rıyla muhtelit divanlarda icra olunacak usul ret etmek esbab ve vesail-i müessirenin istis
ve n izamat-ı m u ra fa'a m ü m k ü n mertebe halini mütalaa eylemesi ve çünkü bey' ve fü
sür'atle ikmal olunarak ve zabt ve tedvin kılı ruht ve tasarruf-ı emlak ve akar maddeleri
narak memalik-i mahrQsa-i şahanemde müs hakkında olan kavanin-i Devlet-i Al iyye'me
ta'mel olan elsine-i muhtelifeye tercüme i le ve n izamat-ı zabıta-i belediyyeye ittiba' ve
neşr ve i lan olunması ve hukuk-ı insaniyyeyi imtisal eylemek ve asıl yerli ahal inin verdik
hukuk-ı adalet i le tevfik etmek için mazanne leri tekalifi vermek üzre saltanat-ı seniyyem
i sQ'i olanların veyahut te'dibat-ı cezaiyyeye ile düvel-i ecnebiyye beyninde yapılacak su
m üstahak bulunanların haps ve tevkiflerine ver-i tanzimiyyeden sonra ecnebiyyeye dahi
mahsus olan kaffe-i mahbes mahall-i sairede tasarruf-ı emlak müsaadesinin ita o l u n ması
usul-i habsiyyenin mümkün mertebe müddet ve tebaa-i saltanat-ı seniyyemin kaffesi üzeri
i kalile zarfında ıslahına m übaşeret olunması ne tarh olunacak vergi ve tekal if sınıf ve mez
ve herhalde hapishanelerde bile canib-i salta heplerine bakılmayacak bir surette ahz olun
nat-ı seniyyemden vaz' kılınan nizamat-ı in makta idiğünden işbu tekal ifin ve alel-husus
zibatiyyeye muvafık muamelattan maada hiç aşarın ahz ve istifasında vuku' bulmakta olan
bir güne mücazat-ı cismaniyye ve eziyet ve sQ-i istimalatın ıslahı tedbir-i seri'ası mütalaa
işkenceye m üşab kaffe-i muamele dahi kami ve müzakere olunup doğrudan doğruya ahz-ı
len lağv ve iptal kılınması ve bunun hilafına vergi etmek usulünün peyderpey icrası kabil
vuku' bulacak harekat şediden men ve zecr oldukça varidat-ı Devlet-i Aliyye'min i ltizam
o l unacağından m aada b u n u n icra s ı n ı emr olunması usulünün yerine bu suret ittihaz kı
eden memurin i le bilfii l icra eyleyen kesanın l ınıp usul-i hal iyye cari oldukça memurin-i
dahi ceza kanun-namesi iktizasınca tekdir ve Devlet-i Aliyye'm ile mecalis azalarının mü
te'dib olunması ve Darü's-saltanat-ı seniyyem zayedeleri alenen icra olunacak iltizamattan
ve eyalat ve bilad ve kurada umur-ı zaptiyye birini deruhte ettirmeleri veya bir güne h isse
nin tanzimi mahudesi asude-i hal olan kaffe-i almaları mücazat-ı şedide i le men kılınması
tebaa-i mülQkaneme kendi mal ve canlarının ve teka\if-i m aha\liyye dahi mehmaemken
muhafazasına sahihen ve kaviyyen emniyet mahsulata halel vermeyecek ve ticaret-i dahi-
S E Ç M E M E T i N L E R
liyyeye mani olmayacak surette vaz' ve ta'yin ne türlü memuriyetlerde bulunurlarsa bulun
olunması ve umur-ı nafi'a için tayin ve tahsis sunlar usul-i meşru'asına tevfikan icra olun
o l u nacak mebal iğ-i münasibeye berren ve ması ve Devlet-i Aliyye'm i n tashih- i usul-i
bahren ve ihdas olunacak turuk-ı mesalikten sikke ile umur-ı mal iyesine itibar verecek baş
istifade edecek eya lat ve sancaklarda vaz' ve ka misillu şeyler yapı lıp memalik-i mahrusa-i
tesis kı lınacak vergi-yi mahsuslar dahi i lave şahanemin menba'-ı servet-i maddiyyesi olan
edilmesi ve saltanat-ı seniyyemin beher sene hususata i ktiza eden sermayelerin teyiniyle
için varidat ve masarifat defterinin tanzim ve ve mahsulat-ı memalik-i şahanemin nakli için
iraesi hakkında muahnaren bir nizam-ı mah icab eden turuk ve cedavll i n küşadıyla ve
sus yapılmış olduğundan bunun tamaml-i ic emr-i ziraat ve ticaretin tevessü'üne hail olan
ra-yı ahkamına itina olunması ve her bir me esbabın men'iyle teshilat-ı sahlhan icra olun
mura tahsis kı lınmış olan maaşların hüsn- i ması ve bunun için maarif ve ulum ve serma
tesviyesine mübaşeret kılınması ve her bir ce ye-i Avrupa'dan istifadeye bakılması esbabı
maatin rüesasıyla taraf-ı eşref-i şahanemden nın bi l-etraf mütalaasıyla peyderpey mevki' -i
tayin olunacak birer memurları tebaa-i salta icraya konulması maddelerinden ibaret ol
454 nat-ı seniyyemin umumuna a id ve raci' olan makla, siz ki sadrıazam-ı süt"ude-şiyem-i
maddeler i n müzakeratına Mecl is-i Vala'da müşarüni leyhsiz, işbu ferman-ı cel i l ü' l - ü n
b u l u n m a k üzere makam-ı cel i l -i veka let-i van-ı mülukanemi usulü üzre gerek Dersa
mutlakamdan mahsusen celb olunup ve işbu adet'imde, gerek memalik-işahanemin her bir
memurlar birer sene için tayin kılınıp bunlar tarafında ilan ve işaatle hususat-ı meşruanın
memuriyetlerine başladıkları gibi tahlif olun balada beyan olunduğu vechile icra-yı iktiza
maları ve Meclis-i Vala'nın azası gerek adi ve larına ve bundan böyle ahkam-ı cellles i n i n
gerek fevkalade vuku' bulan ictima'larında d a i m a v e mestemi rren meriyyü'l-icra tutul
rey ve mütalaalarını doğruca beyan ve ifade ması bab-ı lazıme ve vesai l-i kaviyyesinin is
etmeleri ve bundan dolayı asla rencide olun- tihsal ve istikmali hususuna be cell-i himmet
mama ları ve ifsad ve irti kab ve itisafa dair eyleyesiz. Şöyle bilesiz, alamet-i şerlfeme ita-
olan kavaninin ahkam-ı kaffe-i tebaa-i salta- at kılasız.
nat-ı seniyyem haklarında herhangi sınıfta ve (28 Şubat 1 856)
TARlH-1 CEVDET*
Fasl-ı Sani, "Hükümetlerin Etvar ve Aksamı Beyanındadır"
AH M ET CEVDET PAŞA
Bu a lem-i dünyaya nazar olunsa teceddüdat-ı bu m i nval üzere kah kuwet bulur ve kah za
yevmiyeden ibaret bir hengame-i ibret oldu af ve fütur haline gelir. Ve her devlet bidayet-i
ğ u ru-nüma o l u r ve bu m a n a-yı teceddüt zuhurunda sade ve sebük-bar olup eğerçi
cem-i a'yan ve a'razda bulunur. Bu kabilden günden güne kuvvetlenir ise de insan yaşlan
olmak üzere şahs-ı vahit gerek vücutça ve ge dıkça me'kel ve meşaribde ve mesken ve m e
rek halce bir zaman-ı terakkide ve bir zaman labiste ihtiyacı arttığı gibi devlet dahi eskidik
ı tenezzülde olduğu misillü her devlet dahi çe tekellüfatı arttırageldiğinden ewelki sade
l iği kalmayıp meşagıl ve masarifi ziyadeleşir
ve fevkalade bir vak'a hadis oldukta ve masa
(*) Tertib-i Cedit, Matbaa-ı Osm aniye, lstanbul, rif-i mu'tadesinden ziyade bir masraf açıldık-
1 302
S E Ç M E M E T i N L E R
ta müzayakaya duçar ve emr-i idarede bazı haniyede İstanbul patriğine tabidirler. Ermeni
guna kusur dahi sadı r olur ise ser-pençe-i za lerin reis-i ruhanilerine katogigüs denilir ki
af ve fütura giriftar olur. Sineallah-ı fi lülamin. üçtür. Birisi Gürcistan'da vaki Açmiyazin ve
Velhası l hangi devlet olursa olsun bir ta diğeri Kozan'da vaki Sis ve üçüncüsü Van ta
vırdan tavr-ı ahire nakledegeldiği ci hetle her rafında kain Ahtamar kil iselerinin reis-i ruha
devirde bir tavr-ı mahsusta bulunur. Ve her nileridir. Ama Protestanların böyle bir reis-i
tavırda b i r türlü davran m a k ve her devrin umumileri yoktur.
m izacına göre çare ve ilaç aranmak lazım Hükumet-i maddiye dahi üç kısımdır. Hü
gel i r. Şöyle ki her şa h ı sta si nn-i nema ve kumet-i m utlaka hüku met-i meşruta hüku
sinn-i vukuf ve sin-i inhitat olduğu gibi her met-i cumhuriyedir. Hükumet-i mutlaka inan
devlette dahi bu meratib-i sel ase bulunup ı hükumeti bütün bütün eline almış olan bir
herkes hıfz-ı s ı hhat hususunda sinnine göre hükümdarın hükumetidir. Rusya Devleti gibi.
davrandığı m i s i l l ü heyet-i devlet dahi bir Hükumet-i meşruta mi llet mecl isinin reyi
cism-i i nsani mesabesinde olduğundan her ne ittiba eden hükümdarın hükumeti olup bu
tavır ve mertebesinde hareket-i münasibeye dahi iki kısımdır.
dikkat olunmak lazım gel i r. Ve tavr-ı inhitat Kısm-ı evvel meşruta-i umumiye olup am
455
bazen hissolunmayacak surette hafi olur. Ve me-i aha li müsavat üzere bulunur. Almanya
bazen dahi celi ve aşikar olup i lacı müşkil ve İtalya devletlerinden bazıları gibi ki vüke
ve düşvar olur. Ve bazen bir devlette ziyade la-yı devletten başka milletçe intihap olunan
siyle inh itat ve fütur emareleri zuhur etmiş azadan mürekkep bir mil let meclisleri vardır.
i ken tedabir-i hakimane ile teceddüt edip ta Kısm-ı sani meşruta-ı hasebiyedir ki zade
zelendiği vard ı r. Fakat ol halde devletin teh gan-ı mil let bayağı ahaliden vücuh ile müm
l i kesi ziyade olup fevkalade bazı ilel-i hari taz ve mütehayyiz olurlar İngi ltere Devleti gi
ciye dahi zuhur eder ise teceddüt edip de bi ki amme-i ahalisi zadeganın nail oldukları
halas bulması pek düşvardır. Ve vukuu var rüteb ve i mtiyazata nail olamayıp fakat her
ise de vukuat-ı cesime ve inkı labat-ı azime kazadan i ntihap ile payitahta gönderdikleri
ile hasıl olabilm iştir. Ve nice devletler dahi azadan mürekkep mebusan mil let meclisi na
si nn-i vukufunu ikmal etmeden kendi kusu mıyla bir meclisleri vardır ki bir maslahat on
ruyla yahut bir kaza z u h u ru y l a m a hv ve da tezekkür olunduktan sonra zadegan millet
münkariz olmuştur. meclisinde karar-gir olur. Bu meclisler daima
Malum ola ki düvel-i nasaranın ahkam-ı si açık olmayıp belki senede üç dört ay kadar
yasiyeleri içtima'-ı ara-yı ukala ile tertip olun küşad o l u n up parlement tes m i ye o l u n u r.
muş olan kavanin-i hikemiyeden ibaret oldu Devletin vükelası kral tarafı ndan nasbolun
ğu halde hükumetleri iki kısma münkasımdır. muş memurlar olup umur-ı devleti bit-tezek
Biri hü kumet-i ruhan iye yani d i n iye diğeri kür kra l l a r ı n a i mza ettirdi kten sonra icra
hükumet-i cismaniye yani maddiyedir. ederler lakin her hususta parlement tarafın
Hükumet-i ruhan iye Kato l i k mezhebinde dan mes'u l olurlar.
papanın hükumetidir ki bilcümle Katolik ra H ü k u m et-i c u m h u riye b i r h ü kü m d a r- ı
hiblerinin amiri ve kil iselerinin reisi olup onu mahsusu olmayıp belki ekseriyet-i ara i le biri
H az ret- i İ s a' n ı n vek i l i o l m a k üzere iti kat intihap olunarak kral makamında olmak üze
ederler. Ve b i l c ü m l e Kato l i k devletleri n i n re muvakkaten millet reisi nasbolunur. Ameri
memalikinde onun hükumet-i ruhaniyesi ca ka cumhuru gibi.
ridir. Vaktiyle Avrupa içinde bu hükumet-i ru Fransa Devleti mu kaddemleri hükumet-i
haniyenin pek ziyade tesiri ve nüfuzu var idi. mutlaka i ken m illet içine ihti lal düşerek mu
Lakin hükümdarlar papaların e l i nden çok ahharen cumhur olmuşlar idi. Ol vakit ci
cevr ve cefa çektiklerinden refte refte papala hangirlikle huruç eden Napoleon Bonaparte
rın nüfGzlarını kesr ve taklil ettiler. Rum yani imparatorluk rütbesini haiz olmakla yine hü
Ortodoks mezhebi nde b u l u n a n b i l c ü m l e kumet-i mutlakaya münkalip olmuş idi. Va
H ristiyanlar papayı tanımayıp hükumet-i ru- kıa şekl-i devlet hüku met-i meşruta üzere
S E Ç M E M E T i N L E R
ihtiyacat-ı zamana kafi hakimler yetiştirilmesi talimata muvafık hareketlerinden dolayı bir
ve nüfus defterleri yolunda tutulub ve hakka netice-i muzirre çıksa bile mesGI olmazlar ve
niyet üzere kur'a çekil i p de bir suret-i meşru ve kanun ve talimata muhalif hareketleri bir
ada mıkdar-ı kafi neferatın heyet-i askeriyeye kaideyi müntic olsa bile emre muhalif hareket
teslim edi lmesi gibi umur-ı adliyye ve askeriy eylemiş olduklarından dolayı mustehak oldu
yeni n mevkufun-aleyhi olan mesa l i h-i mü kalrı mücazattan kurtlu lamazlar. Hakimlerin
himme hep kuvve-i icraiyyeye a id olub umur mercii olan şer'-i şerif ve kanun-ı münif dahi
ı adliyye ve askeriyyenin devam-ı i ntizam ı kat'idir. Hakimler hususat-ı vakıayı şerh ve ka
kuvve-i icraiyyenin m ihver-i layıkında devera nuna tatbikan kemal-i adalet üzere fasl ü has
n ına mütevakkıfd ır ve i l l a ihtiyacat-ı zamana me memurdurlar. Kendi mahkeme-i vicdani
kafi hakim bulunamaz ve heyet-i askeriyye yelerine müracaat ile hükm edemezler. Bu ci
nin hüsn-i intizamı muhafaza olunamaz olur. hetle suret-i ifay-i vazifede askere benzerler;
Kaldı ki bir saatın çarhları yekdiğere merbut ve bir de bu iki sınıfın dahi işleri mütenevvi
ve sıhhat üzere işlemesi her çarhı n düzgün ve olmayıb sade ve nesek-ı vahid üzered ir. Bina
birbirine uygun olmasıyla meşrut olduğu gibi enalaza l i k ikisinin dahi vazifeleri mazbut ve
umur-i devlet dahi bir-birinemerbut ve inti müdevven ve kendilerine verilegelen emr ü
457
zam üzere cereyan eylemesi hepsinin hüsn-i talimat kat'idir. İcra memurlarının h izmetleri
intizamda mütenasib ve mütenasık olmasına ise o kadar mütenevvi ve müteşa'ibdir ki ta
menuttur.Ale'l-husus heyet-i icraiyye intizam mamiyle bir kaide-i muttaride a ltına a l ı na
sız olduğu halde diğer heyetlerin devam-ı in maz. Belki emr-i siyaset ve idare neden ibaret
tizamı kaabil olamaz. Zira bir heyet-i gayr-ı olduğu hakikatiyle tarif bile olunamaz. Bu ci
muntazama bir heyet-i muntazamayı ne bes hetle bir tarafa gönderilen icra mem urlarına
leyebi lir ve ne de hüsn-i istimal eyleyebi l i r. her ne kadar mufassal talimat verilse ekseriya
Elhasıl bir devletin devlet-i muntazama olma netice-i matlubenin istihsali anların dirayet ve
s ı şuabat-ı idaresinden her birinin intizamına reviyyetlerine havale o l u nage l m iştir. Z i ra
mütevakkıfdır. Bir şubenin intizamsızlığı diğer umur-ı siyasiyyede hal ü mevki in icabına dik
şuubatının intizamına halel getirir. Mesela şu kat etmek ve ahalinin mizacını gözetmek la
ebat-ı idare hep intizam üzere cereyan edib zımgelir ve çok defa nass-ı talimatın doğrudan
de yalnız nafia işleri geri klasa yollar bozulur doğruya icrası muvafık-ı maslahat olamaz. Bu
köprüler yıkıl ır. Emr-i ehemm-i ticaret geri ka cihetle icra memurları vardıkları memleketin
l ır. Zürra dahi mahsulatı nı satamaz. Memle töresini bilib ve ahalisinin tavr u mizacını öğ
kette servet artmaz. Bundan ise hazine-i dev renib de ana göre ifay-ı memuriyete ibtidar
let mutazarrır oldukdan başka lede'l-hace as ederler; ve ruh-ı maslahatı derpiş edib ana gö
ker sevkinde su'ubet çekil ir. Mühimmat nak re yedlerindeki evamir ve talimatı şerh ü tefsir
l inde müşkilat görülür. (s.98) ve icab-ı hal ü mevkie tevfik ederek netice-i
Mukaddimat-ı meşruha ile sabit olur ki dev matlubeye musil olabilecek yola giderler; ve
letin heyet-i icraiyye ve adl iyye ve askeriyyesi icab-ı hal ü mevki gözetmeyib de işde cüz'i
bir tarz-ı muttarid ve hep sıyak-ı vah id üzere bürüz peyda olsa reviyyetsizlikler makduh ü
muntazam olmak lazımdır ve tafsilat-ı maru muateb olurlar. Binaenalazalik umur-ı siyasiy
zaya göre memurin-i devletüç kısma münka yede iş ademi olmanı n mektebi yine işdir. Ya
sim olur ki icra memurları ve hükkam ve zabi ni çok vakit iş içinde bulunmaktı derler. Bu ci
tan-ı askeriyedir. İfay-i vazife hususunda ha hetle sahih icra memuru olabilmek için müd
kimler ümera-yı askeriyyeye benzer. Zira as det-i medide istihdam i le pek çok m ümarese
kerlik emr u incazdan i baret olmasıyla askere lazım gelir; ve eğerçi memurinin diğer sınıfları
verilen emr ü talimat hep kat'idir ve sınıf-ı as ve belki her sınaat ashabı dahi amell iyat ve
keri kanununa itaat ve amirleri tarafından ve mümarese ile (s.99) kesb-i melekeye muhtac
rilen talimat-ı mahsusaya tevfik-i hareket ile d ırlar. Nazariyatı ancak ameliyat i le hasıl olan
ifay-i vazifeye memur olub evamiri şerh ü tef melekenin istikmaline sebeb olur. Yoksa ame
sire mezun değillerdir. Binaenaleyh kanun ve liyyat olmadıkça yalnız nazariyyat bir husus-
S E Ç M E M E T i N L E R
d a medar-r amel ü hareket olamaz. Amma Hakim lere lazım olan nazariyyatın suret-i
yalnız ameliyyat i le nakıs lsa bile yine iş görü matlubede tahsili ile ihtiyacat-ı asra kafi ha
l ü r. B i r işi b i l mek i l e yapabi lmek beyninde kimler yatiştirmek için şimdiden tedabir-i la
Bu'd-i ba'id vardır. Dülger bir ağacı keser iken zime ittihazı elzemdir; ve şimdi tarik-r ilmiy
gören adam nası l kesildiğini öğrenib bil ir. Am yede gerek mehakim-i (s.1 00) şerriyede ve
ma bellemek ve Düstur'u ezberlemek i le bir gerek mehakim-i nizamiyede istihdama elve
adem hakim olamaz. Mahkemelerde bir müd rişli zatler b u l unabi leceğinden ve bunların
det-i istihdam i le kecb-i melekeye muhtac içinden güzideleri alınarak kanunaşina zatler
olur. Memurinin diğer sınıfları dahi istihdam ile birleştirildil lerinden ihtiyacat-r asra kifayet
o l u nacakları işlerde keza l i k a m e l iyyat i l e edebilecek mahkemeler teşkil olunabileceği
kesb-i meleke etmiş olmaları lazım gel ir. Şu ne ve bunların hüsn-i intihabına fevka l ade
kadar varki hükkam ve zabitan-r askeriyyenin d ikkat ü itina olunmak lazım gelir; ve cinayet
bervech-i bala vazifeleri sade ve mazbut ol meclisleri için tarik-ı kalemiyyede dahi epey
mağla nazarri yat-r lazimeyi i kmal ettikten ce adem l e r yet i ş m i ş o l d u ğ u ndan c i n ayet
sonra az vakit zarfında amell iyat görmekde meclisleri için lazım gelen memurin-i kanu
458 kesb-i meleke edebilirler. niyyenin bunlardan intihabı muvafık-ı masla
İcra memurları ise hizmetlerinin mütenev hat o lur. Ancak gerek mehakim-i şer'iyyede
vi ve müteşettit olmasından naşi daha ziyade ve gerek mehakim-i nizam iyyede ası l lazım
tecar i b ve amel iyyat i l e kesb-i mel ekeye olan mahkemeler hakkında ammenin emni
muhtac olurlar. İcra işi sırf tecribeye müste yeti olub bu dahii hükkamın kendi hal lerin
n id gibi bir keyfiyettir ve eğerçi muamelat-r den emi n olmalarına tevakkuf eder. Binaena
asra göre icra memurları dahi umur-u mül lazal i k hakimler vech-i meşruh üzere bir ka
kiyyece lazım gelen mamulatı istihzar eyle ide-i sahihe üzere i ntihab olundukdan sonra
miş olmaları lazıme-i haldendir. Ancak anla layenazl olmaları vacibat-r umurdandır. Bil
ra tekerrür-i amel iyyat ve tecarib i l e kesret-i cümle düvel-i muntazamada bu kaaide-i mü
mümarese elzemdir. Elhasıl mesalih-i devle selleme meriyyü l-icra olduğu gibi Devlet-i
tin her çubesi yekdiğere mütenasib ve müte Al iyye'de dahi mukaddema hakir haksız şu
nası k olarak mu ntazam olmadıkça devletce nun bunun başı kesil irken hakim ler bundan
temami-i i ntizam has ı l olmaz. Askeri s ı n ıfı müstesna ve her türlü mekarihden masun ve
matlub olan derece-i intizamı bulmuş ve di muhterem idi ler. Şimdi dahi hakimlerin bir
ğer sın ıflar ana rıisbetle geri kalmış olduğun guna töhmetleri olmadıkça azl olunmayacak
dan askerden bahse hacet olmayıb ancak di larına ve mahkemeler serbest olub işlerine bir
ğer sınrfalrın ıslahat-ı lazimesi hakkında ber tarafdan müdahale ed ilmeyeceğine dahi len
vech-i ati bazı muta leat-i kaasıra n ı n arz u ve haricen efkar-r ammeyi kandıracak tedbir
ifadesine ibtidar olunur. ne ise onun ittihazı elzemdir.
H ü kkamrn fakih ve kavanin-i devlete açina Mehakimin derece derece tertibine gelince
olmaları birinci şarttır. Bir mühendisin taba beyandan müstagni olduğu üzere asri maha
bette ve bir tabibin mühendislikde istihdamı keme iki derecedir ki bidayeten ve istinafen
kabil olmadığı gibi fıkıh ve kanun b i lmeyen rü'yet-i da'va olunur. Andan sonra mehakime
kimesnenin dahi ulum-r sairede mahareti olsa mahal! olmayıb fakat hüküm i lamları Mahke
b i l e hakim l i kde istihdamı caiz olamıyacağı me-i Temyiz'de tedkik olunur ve bidayeten
ısbata muhtac değildir. Bundan başka Mek mahkemeden mukaddem bir de sulh i l e sulh
teb-i Tıbbiyye'de ya l n ız nazariyyat görmüş ile tesviye-i maslahat sureti olmağla bu kerre
olan bir şagird amell iyat görmedikçe icray-i Dersaadet'de bir cemiyyet-i sulhiye teşkil bu
tababet edemeyeceği g i b i h ü kkamın d a h i yuruldu ve muhasssenatı görüldü. B inaena
i lm-i fıkıh v e kanun öğrendikden sonra mu leyh gerek Dersaadet'de ve gerek taşralarda
hakematta istihdam ile kesb-i meleke etmiş mevki be-mevki sulh meclisleri yapılmalı ve
olmaları lazım geleceği balada bası u tembih su l h i le tesviye-i maslahat kaabil olmaz ise ol
olunan mukaddimat ile müsbettir. vakit mahkemeye havale olunmalıdır. Maha-
S E Ç M E M E T i N L E R
kimin tertib-i derecatı mülkiye memurlarının süluk ederler. Devlet umurunda kullanılacak
tertibine tabi olduğundan mül kiye s ın ıfının bayağı ademler kal ır. Anlar ise enzar-ı am
derecatı nasıl tertib olunursa adl iye işlerinin mede haysiyetsiz bir sınıf olarak kendilerine
dahi ana göre taksim ü tertibi münasib olur. faik olan nası idareden aciz olurlar ve her sı
Gelel im mesa l i h-i mülkiyyeye ve tevabi nıfın içinde ağraz-ı şahsiyyesine tebaiyyet
ine: Kuvve-i icraiyyeye aid olan işler ber eden ademler olmamak ve her s ınıfın içinde
vech-i bala mütenevvi ve pek nazik ci hetleri ağraz-ı şahsiyyesine tebaiyyet eden ademler
havi olmağla devlet bu işleri gördürmek için olmamak emr-i muhal olduğundan böyleleri
m ütenevvi l iyakatte ve m ütefavit kifayette mücazat görmezse saire sirayet ederek he
pek çok kağ-güzar ve mücerrebü'l-etvar me yet-i m e m u r i n i ç i n d e fe n a l a r çoğa l ı r ve
murlara mu htacdı r. Eğerçi memuri n-i adliy umur-u devlet duçar- ı iğtişaş olur. Her an ü
yece dahi noksanımız var ise de icra memur dakika ihkak-ı hukuk ile icray-i adalet lazım
larınca noksanımız dahi ziyadedir ve günden geldiği gibi hüsn-i idare-i memlekete dahi bi
güne tenakus etmekted i r. Mül kiye Mektebi la-imhal ikdam olunmak vacibat-ı umurdan
icab-ı vakt-i hale göre tevsi ve ders cedvelle olduğuna mebni mahakimin suret-i matlube
rini ana göre tertib ile buradan (s.1 01 ) şıkarı de tanzimiyle beraber umur-ı mülkiyyeyi bir
459
lacak zevatı derece derece h idemat-ı mü hüsn-i hale koymakvacibat-ı umurdandır. Fa
himmede istihdam ile hüsn-i idareye mukte kat bu babda ibtida bir meseleye karar veri
dir bendegan yetişdirmek zaruriyat-ı asırdan lib anda sebat olunmak lazımdı r.
dı r; ve şimdiki halde oldukça mücerreb olan Şöyleki idare-i umur-ı mülkiyyede iki usul
ları hüsn-i intihab ve isti hdam ile icraat-i olub biri idare-i merkeziyye ve diğeri idare-i
devleti yoluna koyma k feraiz-i haliyyeden gayr-ı merkeziyyedir. Düvel-i Avrupa'nın ba
dir; ve ademe iş aramakdan vaz geçib de işe zıları nda ezcümle Fransa'da idare-i merke
adem aramak kaaidesi mesluk-i kadem-i iti ziyye usulü ve bazılarında ezcümle İngiltere
bar olursa az vakit zarfında idare-i memleke ve Rusya'da idare-i gayr-ı merkeziyye usulü
te mu kted i r bendegan yetişeceği müsel le meriyetülicradı r. Devlet-i Al iye'de ezkad im
mattand ı r. Bu kaidenin icrası "İnallah yamür idare-i gayr-ı merkeziyye usulü cari olduğu
kim antevdu ülamanat ali ehliha "ayet-i keri halde Tanzimat-ı Hayriyye'nin icrasında bazı
mesine hakkıyla imtisalden ki nayet ve emr-i mertebe idare-i merkeziyye u s u l ü ne meyi
idare vü siyasetin ruhu bu ayet-i kerimeye olub giderek bu usul bayağı galebe eder gibi
tevfi k-ı hareketten ibarettir. Bunun manası oldu ise de (s. l 02) bunun taşralarca azim me
her işi ehline tefviz demek olur bunun suret-i haz iri görülmekle muahharan idare-i gayr-ı
icrası dahi her ademi ehli olduğu işde kul merkeziyye usulüne avdet olunmuş ve bunun
lanmakla olur. Yoksa bir hususda ehi olan bir inzibat u idarece muhassenatı görü lmüş ise
kimse ehi olmadığı diğer bir hususda kullanır de sonradan yine idare-i nıerkeziyye usulüne
ise ehline tefviz-i umur edilmiş olmaz. Heki meyi olunub şimdi bir karışık hale gidil iyor.
m i hakimlikte ve haki m i hekimlikte kul lan Halbuki bu esas kararlaşmadıkça idarece bir
mak naehline tefviz-i umur eylemekdir. Elha salim yola gidilemez. İşte evvel be evvel bu
sıl herkesi ehli olduğu işde kullanmak lazı m müşevveş halden çıkılıb da ittihaz olunacak
gelir. B u n n la beraber m ü kafat ve mücazat usul-i esasiye kararlaşdırıldıkdan sonra me
usulüne tamamiyle itina her halde ehemm Ü murinin derece derece vezaif ve derece-i me
elzemdir. Bu i kisi şehbaz-ı devletin iki kana suliyetleri tayin olunmak lazım gelir ve bu da
dı hükmünde olub bunların birinde cüz'i za başlı bir işdir. Zira değil taşralarda hala Babı
af olsa evc-i alay-i i kbal ü iclalde uçamaz. al i'de vesair devair-i idarede memurinin dere
Memurin-i devlşet ahalinin bir güzide sınıfı ce derece vazifeleri muayyem olmadığından
olarak l iyakat ve kifayetce efrad-ı nasa faik mesalih-i mühimme-i devletin aksam u envaı
olmak laz ı mdır. Halbuki mükafat olmaz ise nedir her nev'inin icrası kimlere aiddir ve her
ahali içinde mümtaz olacak ademler devlet memurun derece-i mesul iyyeti ned ir gereği
memuriyetlerineheves etmeyib başka işlere (gibi) malum olmadığından ekser-i mesal i h
S E Ç M E M E T i N L E R
havaleden havaleye düşerek sürüncemede ceyi vermemesi tarihce bir mühim mesele ol
kal ıyor. Balada arz olunan tafsilaman hülasa duğundan burası dahi mebadisini yazan mü
olunabilir ki devletin umur-ı m ü l kiyyesi ve verrihin kaleminden çıkmak mutalaasınabina
ana tabi olan umur-ı maliyyesi m ihver-i layı en Tarih'in ilerisine devam olunması cümle-i
kında cereyan etmekle beraber umur-ı adliy iradat-ı hikem-ayat-ı celilelerinden olub halbu
yesi dahi yolunda cari olmak umur-ı mefru ki nice seneler ism-i bimüsemma gibi salna
zedendir. İşte andan sonra u mur-ı mü lkiyyye melerde yazıldıkdan sonra adı unutulmuş olan
nin diğer şuubatınca dahi terakkiyat-ı lazıme Encümen-i Daniş tarafından hisse-i acizaneme
esba b ı n ı taharri etmelidir. Şöyleki bu sene ifraz olunan kıt'a-ı tarihiyye vak'a-ı mezkureye
devletin umur-ı mal iyyesi yolunda olsa bile dek yazılmak üzere tayin edilmiş ve irade-i se
gelecek seneler için şimdiden umur-ı nafiaya niyyesi dahi ol vechile isdar buyrulmuş idiğün
say edib de menabi-i varidatı açmak ve ser den vak'a-i mezkureye gelindiği gibi memuri
vet-i memleketi artırmak lazım gelir ve illa bir yet-i bendeganem hitam bulmuş ve atisi halef-i
iki sene sonra sıkıntı çeki l i r. Halbuki umur-ı acizanem olan Vak'anüvis Efendi'ye kalmıştır.
nafianı suret-i matlubede terakkisi u l u m u Kaldıki asr-ı hazıra takarrüb oldukça iş ağırlaşı
460 maarifin terakkisine menuttur. Bu cihetle ma yor. Hakayık-ı ahva l i tasrih değil telmih bile
arif-i umumiyye emr-i ehemmine her halde güçleşiyor. İlerisini artık ahlafa bırakmak lazı
itina levazım-ı umurdandı r. {s. l 03) me-i haldendir.
Yeniçerilerin ilgası Strelitz askerinin i lgasına
ba'z-ı cihat ile mümasil ise de bu iki kazıyye
Cevab* nin pek çok cihetleri mütebayindir. Çimdi bu
cihetleri ta'dad ile bir derin bahsr giremeyiz.
(Bu mektub Tarih-i Cevdet'in Onikinci cildinin Fakat sathice nazar-ı mütalaaya alındığı halde
sona ermesi üzerine bir nüshasının Viyana Se b u n u ana kıyas etmek kıyas maalfa r i kd i r.
firi Sadullah Paşa'ya gönderilmesi ve Sadullah {s.21 8)
Paşa ' n ı n Ahmed cevdet Paş'ya bir mektub Malum-a devlet den ilen heyet-i mecmua
göndermesi üzerine Ahmed Cevdet Paşa'nın evvela üç tabakaya münkasim olur ki daire-i
cevaben kaleme aldığı mektubdur.) saltanat ve vücuh ü eşraf-ı mil let ve efrad-ıa
Onikinci cildin vusulüne dair ve teveccü halidir. İşbu sını nf-ı selase mütevazin ve müte
hat-ı celilelerinin hakk-ı bendeganemde beka vafık olursa cemiyetin ahengi düzgün olur ve
sını mübeşşir bir kıt'a emirname-i iltifatserna i l la bozulur. Bozuk sözler buruk sesler işitilir.
me-i asafaneleri vusul buldu. Mucib-i mesar ü Sonra bu üçten kangısı evvel davra n ı b da
iftihar oldu. ahengi düzeltirse cemiyet pek çok vakit onun
İşbu eser-i acizane ve naçizane hakkında havasını çal ıyor ve hükümet o perdeden dem
i rad buyru lan tafs i l at-ı sitayiş-ayat-ı asafileri uruyor.
onun değerinden çok ziyadedir. Ahass-ı amal-ı ingiltere'de ibtida asilzadegan sın ıfı davra
çakeri olan ehasin-i enzar-ı devletlerinin istim nıp islahata kıyam eylediklerinden anların ar
rarınıı mutazammın olmak hasebiyle bendele zusuna muvafık bir hükümet-i meşruta teşek
rince kadr ü kıymeti ise fevkaladedir. Tarih-i kül etmiştir. Fransa'da tabaka-i ulya ve muta
acizin hatimesi olan Vak'a-i Hayriyye Devlet-i vassıta davranamayıb iş tabaka-i süfla yedine
Aliye için bir asr-ı cedide mebde olduğundan geçerek cumhuriyet yoluna gitmiştir. Rusya'da
orada söz kesilebi lirse de bu vak'a Rusya'da ise islahata tabaka-i ulyadan başlandı. En kavi
Strelitz Ocağının ilgasına müşabih ve muvafık bir hükümet-i mutlaka te'sis olundu. Bizde da
olduğu halde neticelerinin mütenefi olması ya hi islahata taraf-ı Saltanat-ı Seniyye'denbaşla
ni Strelitz'in ilgası Rusya'nın izdiyad-ı kuweti mış olduğu cihetle Yeniçerilerin ilgaası Strel itz
ne badi olmuş iken Yeniçerilerin ilgaası o neti- askerinin ilgasına benzer. Lakin Yaniçeri Dev
let-i Aliye'nin kalbinde bir seretan illetine ben
{*) Yayınlayan Prof. Cavid Baysun; Ankara: Türk
zerdi. Strel itz askeri ise Rusya'nın omuzunda
Tarih Kurumu Basımevi, 1 986, s.21 8-222. bir ur idi. Yeniçerilik Osmanlı lar'ın iliğine işle-
S E Ç M E M E T i N L E R
miş ve Ocaklar asabiyyet-i milliyye makamına alıb bihıde nazariyyat i le uğraşmış idi. Hatta
kaaim olarak devair-i devletin usul Ü füruunu kölelerle idare olunan çiftlikat ashabının imti
istila eylemiş olduğuna nazaran devletin zatiy yazatına dokunmamış idi. Çünkü devletine
yatından ma'dud olmuş idi. Onun ilgaasıyla kuvvet vermek için o gibi şeylere mecbur de
ehl-i islamın kuvve-i asabiyesine za'f geldi. ğil idi. Mısırlı Mehmed Ali Paşa'nın hali biraz
Şuabat-ı idare taraf taraf açılan yerleri asakir-i ana benzer. Çünki Mısır'da islahata mani olan
nizamiyye ile dolduramayıb o türlü boşlukları Kölemenler bigane bir kavim olub ahal iye
doldurmak için pek çok ıslahat-ı dahiliyye ic merbut değiller idi. Anlar aradan kalktığı gibi
rası lazım idi. Devlet-i Al iye ise idare-i gayr-ı memleket her türlü islahata müsteid oldu. O
merkeziyye tahtında idare olunageldiği ve iya dahi sefahat yoluunda Avrupa'ya taklid etmek
latın biri diğerine benzemeyib her biri idarece sizin mücerred esbab-ı terakki ne ise anların
başka yol almış olduğu cihetle her tarafın ah istihsaline i kdam etti . Gerek askerce gerek
val-i hususiyesini düşünerek ıslahat-ı matlube mülkçe ashab-ı malumattan ademler yetiştirdi
yi ana göre yapmak lazım gelirdi. Bunu yapa ve Mısır az vakit zarfında bir hükümet-i kaviy
bilmek ne kadar çok vukuf ve meharete mev ye vücude getirdi.
kuf olduğu muhtac-ı tafsil değildir. Strelitz as Sultan Mahmud Han-ı Sani hazretleri azi
461
keri Yeniçeri gibi Rusya'nın ahval-i zatıyyesin met-i kaviyye ve irade-i kat'iyye sahibi bir zat
den ma'dud ve kavmiyyet ü milliyete merbut olub Saltanat-ı seniyye'yi Yeniçerilerin dest-i
olmayıb onun ilgaasıyla yalnız daire-i askeriy tagal lübünden kurtarmak için Ocakları ilgaa
yede açılan yer asakir-i nizamiyye ile dolub ile emeline nail ve kudret-i lazimeyi haiz ol
taştı. Rusya'n ı n dahil iyece ihtiyacatı bizim du. Lakin bizim ahvalimiz iktizasınca bir Av
müşkilatımız kadar değil idi. İslahat-ı dahiliye rupa seyahati edemezdi. Dahilen ve haricen
ce ihtiyacatı bizim ihtiyacatımız kadar değil lazım olan malumatı hasıl etmek devletin kuv
idi ve Petro tanzim-i askerle beraber devletine ve-i akilesi makamında olan vükelaya aid idi
lazım olan islahatı icra ediverdi. Bizim bu yol ve seri karda ihtiyacat-ı zamaniyyeye göre ic
da olan ihtiyacatımız daha ziyade olduğu hal rasına m u kted ir zatler bulunmak laızm idi.
de gereği gibi teşebbüs olunamadı . Arasıra vu Halbuki o zaman ser-i kara geçenlerde bu ilm
kubulan teşebbüsat dahi h i kmete ve icab-ı ü iktidar yok idi ve Hüsrev Paşa olmasa ihti
hal-i memlekete muvafık değil idi. Malum-a mal ki asakir-i nizamiyye dahi oldukça yolun
bir tasavvuru kuvveden fi'le çıkarmak mebadi da tertib ü tanzim olunmazd ı . Vak'a-i Hayriy
i selasenin ictima ı na m ütevakkıfd ı r. Bunlar ye'den sonra sefine-i devletin dümenini eline
ilim ve irade ve kudrettir. Yani yapmağı bil alan Reis Pertev Paşa tekye şeyhlerinin söziyle
mek ve azm ü cezm-i kavi ile yapmağı iste hareket ederek Edirne musalahası'nı müntic
mek ve yapabilmekdir. Bu mebadi-i selase bir olan sefer-i meş'umun açılmasına ve badihu
ademde yahud bir şahs-ı manevide mevcud Cezayir'in elden gitmesine sebeb oldu ve hay
olduğu halde her şeyi yapar ve birisi nakıs li müddet islahat-ı dahiliyyeye bedel muhare
(s.2 1 9) olsa iş aksar. Petro'da bu mebadi-i se bat-ı dahil iyye ile uğraşıldı. Memleket harab
lase mevcusd idi. Zira kendisi azimet-i kat'iy oldu. Devlet bi-tab oldu. Sonra da s ı rf taklid
ye ashabından olduğu halde ol vakte göre la yoluna gidildi. Bunda da ifrat edildi . Binanın
zım olan malumatı hasıl etmek üzere Avru ihkam-ı erkanına bakılmadı. Nakşına özenild i .
pa'nın en mütemeddün yerlerini gezib dolaş Emr-i terakkinin ilel ü mebadisini istihsale çalı
mış ve servet ü miknet ne gibi şeylerden husu ş ılacağına malumat v e asar-ı müteferrikasına
le geldiğini muayene vü tahkik etmiş idi. Bina heves edildi. Bu yolda dahi memleketin uğra
enaleyh Strelitz Ocağını i lgaa ile kesb-i i ktidar dığı hasarat kaabil-i ihsa değildir. Eski merkub
eylediği gibi islahat-ı lazımeyi derhal icra ile l arı n i ' m a l i n i i s l a h y o l u n d a işe b a ş l a m ı ş
senayi ve ticaretin terakkisi esbabının istihsal i (s.220) olsaydık a z vakit zarfında ayakkabı di
ne müsaraat eylemiş ve memleketince esbab-ı kici leri miz ala kundura dikmeği ve kırmızı
terakki olan şeylere hasr-ı nazar edib taklid-i meşin yapan debbağlarımız ala kundura ke
sırf yoluna gitmemiş idi ve kaabilül icra bir yol restesi yapmağı çğrenirlerdi. Acele kundura
S E Ç M E M E T i N L E R
giymeğe heves ettik. Kerestesiyle beraberdiki Hanson'un kendisinden işittim. Der idi k i :
cileri haricden gelerek burada kazandıklarını "lstanbul'a geldiğimde Galata'da o n bir ecne
çıkın çıkın altın edip memleketlerine gönder bi mağazası var idi. O zaman bu ecnebi lerin
diler. Bizim esnafımız ise mahv olub bitti. Ni davaları gümrükde bir komisyon marifetiyle
ce sanayiimiz battı. Güzel gemiler yapıldıysa rü'yet olunurdu. Serbesti-i ticaret mua hede
da asakir-i bahriyyenin fidanlığı ticaret-i bah sinden sonra memleketim ize o kadar ecnebi
riyye olduğu bilinmedi ve emr-i ticaretin tervi ler tehacüm etti ki idareleri pek müşkil oldu.
cine hiç ikdam olunmadı. Bir aralık bazı ze Anlar için ayrıca mahkeme küşad olunmak
vat-ı fetanet-simat zuhur ile devletin umur-ı lazım geldi. Himaye-i ecnebiyye belası bize
hariciyyesini iyice yoluna kodular. Lakin anlar yeter i ken bela ü stüne bela o l arak b i r de
da ahval-i memleketi bilmezlerdi. Bilmeyerek mahkeme-i m uhtelite yap ı l d ı . Ya o zaman
yapdıklarınizamlar ekseriya memleketin bir ta hikmete muvafık yolda bir ticaret mahkemesi
rafına uyarsa diğer tarafına uymazdı. Bu cihet yapmak kaabil değ i l mi idi. Lakin o zaman
l e kaabil-i icra o l mazd ı . Baksan-a devletin ser-i karda bulunanlar dekayık-ı umur-u ad
mahkeme-i kübrası olan Meclis-i Valaz'da teş l iyyeyi bi lmezler ve erbabından öğrenmeğe
462 kil-i tarafeyn kaadidesine riayet olunmaz ve tenezzül etmezler idi. Belki ticaret ne demek
ewel ü ahir kazasker efendiler teşkil-i tarafeyn olduğunu bilmediklerine bu dahi del il-i kafi
etmedikçe muhakemeye başlamaz iken koca d i r ki salifüzzikr ticaret muahedenamesinde
bir Meclis-i Vala'da bunun lüzumu bilinmez ecnebiler büyük ve küçük ticaret edebilir fık
di. Biz o zamanlarda ileri gidiyoruz der iken rası münderic olub esnafın dü kkanlarındaki
ne kadar geri gittiğimizi ve kuwetimizden ne ahz u i'taları küçük ticaret tabirinde dahil ol
mertebe düştüğümüzü şok sonra anladık. duğunu bilmeyerek imza eylemiş oldukları
B u cümle ile beraber bizim bazı ahval-i bir müddet sonra Babıali ile sefaretler (s.2 2 1 )
hususiyemiz var ki diğer devletlere nafi olan beyninde zuhura gelen keşakeşlerden anlaşıl
b i ze m a z a r o l u r. A n l ara d eva-i a c i l bize mıştır. (arabaç bir iifade var.) Sathice bir na
semm-i helaai l ol ur. Burasını derk ü temyiz zar edelim derken şevk-i iltifat-i mahasin ga
eylemek ise en dakik mesaildendir. Her yerde ayat-ı devletleri ile sadedden çı karı l d ı . Söz
tevsi-i ticaretin menafi-i azimesi olduğu cay-ı uzad ı . Maksad ise ehasin-i teveccühat-ı celi
bahs deği ldir. Amma bizde Avrupa ticaretinin le-i hid iv-i ekremi leri nin bekaası niyazında
tevessüü bak neler yaptı. Müteveffa i htiyar ibaret olmağla o l babda ... (s.222)
FİKİR BUHRANIMIZ*
SAIT HALIM PAŞA
Memleketimizin i lerlemesini ve yükselmesini Bu ayd ı n s ı n ıf, Batı meden iyeti nin tesiri
tem i n edebi l mek için Batı medeniyetinden a ltı nda sahsiyetin i kaybetmiş ve aşırı derece
faydalanmak zorunda kaldık. Bu mecburiyet, de Batı hayra n l ığına müptela ol muştur. Da
aydın larımız arası nda yeni bir sınıfın ortaya ha da fenası bu aydınlar m i l l i kurtul uşumu
çıkmasına sebep oldu. ( ... ) zun çaresini, kendilerinin tutulduğu bu has
tal ığın bütün memlekete yayıl masında gör
mektedirler. ( ... )
(*) Haz. M. Ertu!:'Jrul Düzda!:'J, Said Halim Paşa: Buh·
İşin tuhafı Batı hayranı olan bu aydın sını
ranlarımız ve Son Eserleri, iz Yayıncılık, lnanbul fın zihniyeti, kendisine üstad tanıdığı, Batı
1 993.
S E Ç M E M E T i N L E R
zihniyetine, hiç bir bakımdan benzemez. Bi fayda ummazlar.İşte onları, cehaletlerin en
zimki ler, kendi mem leketleri hakkı nda ileri uğursuzu olan "kendini bilmeme" hal ine dü
sürdükleri son derece kötümser ve yıkıcı ten şüren de budur.
kidleri ile kendi lerini gösterirler. Bunların ten Bundan dolayı, Batı hayranları, bizi yan i
kidleri, meseleleri izah ve isbat edemedikleri kendi m i l letleri ni, henüz teşekkül eden ve
için ithamlarla ve anlayamadıkları için de in milli varl ığını elde etmeye çalışan, yeni doğ
kar ile dol udur. Bunlar, elde halen mevcut muş bir cemiyet sayacak derecelere gel iyor;
olanı ve memleketimizin yaşayan gerçeği n i tarihimizin ve ecdadımızın büyüklüğü nden
bilmezler; fakat nasıl olmamız gerektiğini bi şüphe ediyor, bizi hakir görüyorlar.
ze öğretmeye kalkışırlar. (. ..) Bu acaip düşünce ve bilgi lerle dolan zihin
Bu aydın sınıfın, böylesine karanlık bir kö ler, onları, sonunda şuna sevked iyor: Ruhla
tümserl iğe düşmes i n i n sebebi, vata n ı ndaki rın vatan değiştirmesi ve fikren göç! ... (. .. )
her şeyi ıslah ve düzeltmelerle kurtulamaya Daha da fenası, Batı hayranı bu aydınlar,
cak kadar bozuk görüyor olmasıdır. Bu yüz sahte il imleri ile cemiyete verdikleri zararlara
den, kurtu luşu, mevcut olanı tamamen yık son vermezlerse, neticede kendi leri gibi, bu
makta buluyor. Yıkacağı cemiyetin yerine, az cemiyeti de Avrupa cem iyeti n i n bir asalağı
463
çok Garpl ı laşmış olan bi lgi, mantık ve ahlakı hal ine düşüreceklerdir. ( ...)
na ve iyice Frenkleşmiş olan sosyal ve siyasi Bugünkü ger i l iğ i m iz, varmak isted iğimiz
tasavvurlarına göre şekil vereceği yeni bir ce hedefin ne olduğunu bilmeyişimizin netice
miyet kuracaktır. sidir.
Bu ruh ve fikirde bulunması sebebiyle bü Mil letçe yükselmek için, Batı medeniye
tün mevcudu y ı karak yerine b i r başkas ı n ı tinden istifade etme l üzumunu duyduk. Bu
koymak isteyen ve kendi yurtlarında, ruh ve düşünce, nası l olduysa "Bunun için mutlaka
fikirlerin i hoşnud edecek bir şey bulamayan, Batılılaşmamız gereklidir" gibi yanlış bir ka
orada hiç bir manevi haz duyamayan bu in naat doğurdu. İşte bütün gayretlerimizi fay
sanların, vatanları i le ne alakaları vardır? ( ... ) dasız ve güdük bırakan en esaslı yanl ışımız
Gerçekten de, Batı hayran ları nın manevi, bu olmuştur.
sosyal ve siyasi meseleler hakkındaki bilgiler Bu yan l ı ş kanaatten b i r d e : "Kurtulmak
iki mühim özel lik göstermektedir: için, her bakımdan Batı milletlerini taklide
Birincisi: Bu meselelerden hangisine dair mahkumuz" fikri doğmuştur ki, bu da öteki
olursa olsun, bizimle ilgi l i olan taraflarını bil kadar kötü ve yersizdir.
memek, öğrenmeye de tenezzül etmemek. Ne yazık ki, bu yan l ı ş kanaat ve zanlara
İkincisi: Bizimle ilgili olanların d ışında, pek uyarak, bütün varlığımızla Batı l ı ları takl ide
çok şeye, pek çok bilgi, metod ve prensiplere koyulduk. Bunu o kadar iyi başardık ki, inan
vakıf bulunmak. cı, his ve a n 'anesi, i l i m ve fen n i tamamen
Fakat bu garip karı ş ı k l ı k, cem iyetimizde taklidden ibaret sahte bir dünya kurabildik.
mevcut bulunan ve bundan daha tuhaf ve Şimdi artık dışı parlak, ama aslında ölüm ge
y a n l ı ş o l a n b i r b a ş k a h a l i n n etices i d i r : tiren arzu ve hayaller içinde mest ü müstağ
Osma n l ı cem iyeti a s ı r l arca ö n ce teşekkül rak, yaşayıp durmaktayız.
ederek, büyük ve herkesce malum bir mede İşte bundan dolayıd ır ki bilgiçl iğimiz, bu
niyet meydana getirmiş, dünya tarihinde mü ufuk daraltıcı kendini beğenmiş "yarı alimli
him bir vazife ifa etmiştir. ğin" dairesi dışına, şimdiye kadar çıkamamış
Böyle olduğu halde bizim Batıcılar, kendi tır. Taklitçil ikle ustalaşmak gayreti içindeyiz;
m i lletlerin inin manevi ve ah laki hayatını, sos eski bildiklerimizi u nutmak, ş imdiye kadar
yal ve siyasi kanun ve prensiplerindeki olgun yaptıklarımızı bir kenara atıp terketmek isti
lukları yani m i l letin dehasını gösteren, milli, yoruz.
fikri ve ahlaki varlığını meydana getiren kıy Tatbiki mümkün olan eski bilgilerimizle iş
metleri bilmedi kleri için küçümser, hatta tah görecek, onları daha iyi bir hale getirip, daha
kir ederler. Bunları öğrenip tedkik etmekten çok netice a lacak yerde; aksine, h iç bir za-
S E Ç M E M E T i N L E R
davayı kaybederek haki katın ortaya çıkması kötü lü klere alet etmeyiniz. Türkü muhtaç ol
na karşı mecalsiz kalı nca, m azeret olarak duğu dini, dünyevi i l im lerin bütününü anla
"Ne yapa l ı m ? Biz bu propagandamıza son yacağı basit veya yüksek bir dille aşina edi
veri rsek Türklük mahvolacak. Arnavutlar, niz. Kütüphanesini dünyanın en zengin kü
Araplar bizden önce bu davaya kal kıştılar. tüphanesi h a l ine koyunuz. Fa kat d a i m a -
Biz nefis müdafaası mevkiindeyiz. Bu müda evet bundan gaflet etmeyiniz- daima kendi
faamızdan müslüman lara bir zarar gel iyorsa sine "ey Tü rk" d iyecek yerde "ey m ü s l ü
kusur bizde değil, i l k başlayanlarda, saldı man"' diye hitap ediniz. Kendisine daima
ranlardadır. 'İlk başlayan daha zal imdir' (El müslümanlığından bahsed in iz, Türklüğün
Badi azlem)" diyorlar. den bahsetmeyi niz. Gayretini gıdıklamak is
Arap mil liyetçiliği güdenlere "niçin böyle ted iği n iz vakit Türkl ü k a d ı n a değil müsü
yapıyorsunuz?" diye sorarsanız onlar da bin manlık adına gıdıklayınız. Türkün tarihini İs
dereden su getirerek hakl ı olduklarını ve sa lam tarihinden ayırmayınız.
vunma mevkiinde bu l undukları n ı söylerler. B i raz kend in ize gel i n i z de insaf ederek
Aynen Türk kardeşlerimiz gibi " i l k başlayan düşününüz. Dört beş senedir bu ham dava
daha zal imdir" sözünü tekrar ederler. nın arkasına düştü nüz. Hesap ederek Türk
467
Kim kime zulmetmiş, bunu araştıracak de lere yaptığınız hizmetlerin yekununu topla
ğ i l iz. Biz her iki tarafta da şeriata muhal if, yınız. Edebiyatına, dil kurallarına, lugatına,
İslam ruhu ile barışmaz b i r kötü durum gö i l mine, sanatına, ticaretine, ziraatine ekledi
rüyoruz. " Kardeşine -za l i m olsun mazlum ğiniz şey nedir?
olsun- yard ı m et" hadis-i şerifine uyarak her Ona kuru bir enan iyet davasından, .fazla
kese yard ı m etmekle, yani hak yola ve doğ olarak biraz öteki kardeşleriyle bozuşmak
ruya davet etmekle kendim izi m ükel lef gö tan başka ne kazand ırdınız? Bir kere gayeni
rüyoruz. B i naenaleyh "Türkçü-İslamcı kar zi "halis Türkçü ler" le bütünüyle bi rleştire
deşlerimize deriz ki: med iğiniz için ne demek istediğinizi layı kıy
Türklerin yard ı ma ve s i z l e r i n irşa d ı n a la anlamayan halktan kişi ler ne yapacağını
m u htaç o ld uğu i nkar ed i lmez. Türkü bun bi lemiyor. Kendilerine "Siz i n atalarınız Kara
dan sonra da zararına yol açacak yorgunluk H a n ' d ı r, Bozkurt H a n 'd ı r, Oğuz H a n ' d ı r,
lara salıp dünya ve a h ı ret saadetini düşüne Cengiz Han'dır, Hulagu Han'dır, bilmem ne
miyecek hale getirmek reva deği ldir. Onun handır" dediniz. Onlar da inandı lar. Bin yıl
ictimal durumunu yükseltmek, istihsal gücü dan beri diğer mil letlerin kanıyla karışa karı
nü çoğaltmak, maneviyatı nı takviye etmek, şa Türklükle d i lden başka bir nisbetleri ka l
fazilet melekelerini gel iştirmek, aşağ ı l ı k me madığını, hatta birçokları n ı n Türklüğü -son
leke l eri n i gidermek cidden takd i re şayan, radan öğren ilmiş dilden dolayı- sırf arızi bir
Allah indinde ve i nsanlar katında makbul ve şey old uğu n u akıl l arı na bile getirmeyerek
güzel, hayırlı bir iştir. Buna u laşmak için di kend ilerin i hakikaten bu saydığınız müşrik
l i ne hizmet etmek, edebiyatını cidden ruha lerin öz evladı zanned iyorl a r ve c i n netin
gıda olacak hale getirmek, m i l leti n i lmi ve son sınırı olmak üzere Cengiz'in "mukaddes
ameli gücü nü artırmak pek mübarek bir va toprağ ı n a ! " , "mu kaddes yasas ı n a ! " yem i n
zifedir. H atta bu vazifede aslen Türk olmadı ediyorlar.
ğ ı halde Türk d i l iyle konuşan d iğer müslü Bu işin propagandacı larından kaç tanesi
man kardeşlerin de size yard ımda acele et n i n üçüncü batna kadar halis m u h l i s Türk
meleri d i n i b i r vaz ifesi d i r. N iteki m bizim çı kacağı cidden merak edi lecek bir şeydir.
yaptığımız başka bir şey değildir. Fakat bu Bununla beraber sizin bize tanıttığınız gaye
ictimal hizmetlerin yapı l ması hiç bir zaman n izden -mefkürenizden- cidden uzakla
sizleri cevap sınırının ötesine geçerek cah ili şan tabi leriniz, tuhaflığı isimleri değiştirme
yet davası na, nesep le, ecdatla övünmeye ye kadar vard ırıyorlar. İslami olan isim leri
sevketmemelidir. Dil, l ugat bir anlaşma vası G ü n d ü z B e y ' l e r, U ya n ı k B e y ' l e r, G ö k
tasından ibarettir. Bunu güzel ku llanınız da Bey'ler gibi garip değişim lere uğruyor. ( . . ) .
S E Ç M E M E T i N L E R
EyTürkçu- İslamcı kardeşler! İşte görüyor ederim, istirham ederim halkı "çifte rnefkü
sunuz ki ne kadar iyi n i yetle çalışsanız Al re" sahibi yapmayınız. İçinizde üç vatan sa
lah tarafı ndan yasaklanmış yol lardan mak hibi olmak isteyenler de varm ış. Halbuki yi
sada u laşmak mümkün değild i r. B ü tün iyi ne Türk atasözüdür: "Çatal kazık yere g i r
n iyetleriniz korktuğunuz ters neticelerin vü mez" derler. Siz bu çatal mefküreyi, üç baş
cut b u l m a s ı n a m a n i o l a m a z . S i z ler h a l i s lı vatan kaygusunu kimin kalbine sokabilir
Türkçüler g i b i i nsafsız da değilsiniz. O hal s i n iz? Siz yine halis İslam gayesinden şaş
de felaket büsbütün sarpa sarmadan geçmi mayı n ı z . İ s l a m gayes i Türklüğü kurtarır.
şi tel afi etmeyi, İ s l a m iyet a d ı na, i ns a n l ı k Türklü k gayesi ise İslam da iresini h içbir za
adına, hatta bu gidişle geleceğinden pek zi man kuşatamaz. Çifte gaye ile de h içbir iş
yade korktuğum Türklük adına sizden n iyaz görülemez. ( . . . )
468
Efendiler, bu harb bize pek büyü k şeyler ka şu dört seneden beri inkişaf etmeğe başla
zandırm ıştır. Ord u l a r ı m ı z , m i l leti m iz i n ve yan inkı lab-ı iktisadiye düşman memleket
memleketim i z i n hakk-ı bekasını, hakk-ı ha l erinde e m i n o l u n u z ki i n a nacak bir ferd
yatı n ı bir kere daha an'anevi cengaverlikle yoktur. Bu istikrazın muvaffakiyeti, sizi te
riyle teyid etm iş oldular ve bundan evvelki m i n ederim, düşmanlarımız i ç i n en ka n l ı
bir mu harebenin, düşmanlarımızın silahla b i r meydan m uharebesinde kazanacağımız
rıyla değ i l d a h i l i n siyaset zehirleriyle kay zafe r i n vücude geti receği tesirden d a h a
bett i ğ i m i z b i r harbin ecnebi z i h i n lerinde m üt h i ş b i r d arbe-i hüsran v e e l em teşki l
vücude getirdiği tereddü d ve meşkGkiyyet edecektir.
şebekesi n i parçaladılar. Fakat efendi ler b i l i Bu had ise efendi ler, memleketimizin ha
yorsunuz ki Osman l ı orduları asırlardan be yat-ı mal iyesi nde bir mebde-i tarih ol arak
ri yalnız muzaffer oldukları muharebelerde kalacaktır. Çünkü, değil yalnız eski zaman
değil hatta mağlup oldukları m ubarezelerde larda hatta Meşrutiyet'i n i lanından beri, he
b i l e daima ken d i leri i ç i n şevket, şehamet, p i n i z b i l i yo rs u n u z ki, ecnebile r i n d a i m a
satvet desta n ları yazd ırmı şlard ı r. (Al kışlar) Türkiye'nin zaafından istifade ederek hergün
Bu defaki hareketleriyle de tari h i bir defa istiklalimizden bir parça kemirmek için en
daha te'kid etmiş oldular ve esasen alemşü z iyade isti'mal etmek isted i kleri s i l a h mali
mul bir hakikati bir defa daha ilan eyled i ler. olmuştur. (Kahrolsunlar) Daima bizi para ta
Fakat efendi ler, ecnebilerin inanmıyacakları hakküm ve istibdadıyla esir etmek istemiş
ve havsa l al arına sığd ıram ıyacakyarı bir şey lerdir. Daha birkaç sene evvel birkaç m i lyon
varsa o da Osmanlı m i l letinde i ktisad uya a lmak için rical-i siyasiyyemizin ecnebi d i
nıklığının mevcudiyetidir. Memleketimizde yarlarında dol aştığı n ı Meşrutiyet'ten evvel
de kırk e l l i bin l i radan i baret bir meblağ-ı
kalili n tedarik edilmesi için bu memlekette
(* ) "lstikraz-ı dahili hakkında Maliye Nazırı Cavit
namus-u saltanatı ve haysiyet-i hi lafeti kefil
Bey tarafından Meclis-i Mebusan'da irad edilen
nutuk," Ticaret-i Umumiyye Mecmuası, sene 2, ve rehin veren adamların mevcut olduğunu
cilt 2, sayı 1 4/38, 10 Nisan 1 334/1 9 1 8, s. 228- bilen düşmanlarım ıza birkaç hafta zarfında
229. (aktaran: Zafer Toprak, Türkiye'de 'Milli
m i lyonlar toplanabilmesi gösterecektir ki ar
i ktisat" ( 1 908- 1 9 1 8), Yurt Yayı nları, Ankara
1 982. Belge 25). tık Türkiye'de kullandıkları si lah-ı mali kör-
S E Ç M E M E T i N L E R
lenmeye yüz tutmuş bir si lahtır. bir saik olan h izmet-i vatan saikiyle i'tilaf et
B iz bu sayede isti klal-i malimizin en rasin miş olduğu bir teşebbüse kendi lerini davet
tem e l le r i n i atm ı ş o l acağ ı z . İşte efe n d i ler, ediyorum.
bende mevcut olan bu kanaat ve imanladır Bu istikrazda efrad ı n menafi-i maddiyyesi
ki bila istisna bütün efrad-ı m i llete, taa Ana ne derecede temin edilmiş ise vatana edile
dolu'nun en hücra bir köyünde yaşayanlar cek hizmet de o derece büyüktür. İşte bunun
dan, paytaht-ı saltanatın ve bütün merakizi içindir ki efrad-ı milletten talep ettiği m şey,
nin mükellef ve müstesna evlerinin si ne-i re arzettiğim gibi, teberru' ve iane değil, kendi
fah ve saadetinde yaşayanlara varıncaya ka menafi-i maddiyyeleri ni istihsal eyliyerek i l
dar mutavassıt, büyük, küçük, bütün efrad-ı vi ve mukaddes bir hizmet-i vatan ifa' eyle
m i l lete müracaat ediyorum ve kendilerinden meleridir.
bu vatani emre iştirak etmelerini talep eyli Bu sözlerimle sizin de hissiyatınıza tercü
yorum. Bu talebim, bir teberru', iane talebi man olduğumda hiç iştibah etm iyorum. Ve
değildir. Efendiler, dü nyada hayat-ı maddi bu sözlerimin bütün efrad-ı m i l letin kalbin
yede en büyük olan menfat-ı şahsiyye saiki de samimi bir ma'kes bulacağını ümid ede
nin hayat-ı maneviyyede en u lvi ve en kudsi rek sözümü kesiyorum . (Sürekli alkışlar)
469
Bizde umumi hayata hakim olan devlet ka mevk i - i i ktid arda y i n e m e m u rin z ü m resi
lesi hiçbir vakit sermaye erba b ı n ı n, burju kalmıştır. . . .
vaların e l inde bulunmamı ştır. Öteden beri Şimdi artık i ş işten geçti m i ? ... Devlet kalesi
bizde devlet kalesini işgal eden ler ne say ne acaba başka el lere mi geçti? Hayır. Devlet ka
de sermaye erbabına mensupturlar. Bunlar lesi başka ellere geçmedi ; fakat şimdiye kadar
başlı başına bir zümre, bir "kast", bir sınıf bitaraf bir vaziyette bulunmuş olan kale mu
halk teşkil ederler. B u zümrenin menafii ne hafızları, yani memurin sın ıfıyla, burjuvalar
burjuvalar, ne say erbabı için tarafgirl iği is arasında azçok tesanüd hasıl olmuştur. Me
ti lzam eder . . . . Meşrutiyet'in i l a nıyle haki murin unsurunun büyük bir kısmı azçok tica
miyet-i m i l l iyye teessüs ettikten sonra dahi ret ve iktisat hayatına karışmıştır ve hiç şüphe
meclis-i m i l l i burjuva ların eline geçmemiş, yok ki bu vadide i lerlemeye devam edecektir.
Gayr-ı tabii olan eski vaziyet, ilca-i hal ile or
(*) Tekin Alp, "Tesanütçülük -9- lctimai siyaset için tadan kal kacak ve yirmi, otuz sene sonra
bizde zemin müsait mi?" Yeni Mecmua, sayı devlet kalesi artık bitaraf el lerde kalmayacak,
45, 23 Mayıs 1 9 1 8, s. 363. (aktaran: Zafer Top
doğrudan doğruya m ücadeleyle a l a kadar
rak, Türkiye'de 'Milli iktisat" (1 908- 1 9 1 8), Yurt
Yayınları, Ankara 1 982, Belge 4 1 . olan şu veya bu sın ıfın eline geçecektir.
S E Ç M E M E T i N L E R
Vatan-ı Osmaniyenin selamet ve tealisi neye olduğu ibret ve i ntibah dersleri var. Tarih-i
mütevakkıfdır? Daha birkaç ay evvel vatan-ı Osmanim iz, her sah ifesi bunca mefa h i rle
Osmani bir hayal, bir emel, bir ümid idi. Bu (s . 1 1 ) d o l u t a r i h i m i z de b i ze ü ç ü n c ü b i r
gün ise bir emr-i vaki, bir haki kattir. Fi madad merci olmalıdır. Geçird iğimiz b u otuz sene-
bu vatan cümlemizin yani bütün Osmanlı 1 i k devr-i i s i bdadda tarih-i Osm a n i n i n bir
lar'ın mabed-i siyasiyesidir. cüz'ü bir kısmı deği l m id i r d iye sora b i l i rsi
B u raya gel i b sizi n l e b i raz m usahabe ve n iz, fikrimce bu otuz sene tarih-i Osmaniye
müzakere etmek için cemiyyet-i muhtereme giremez, bu tarihim izin tamamen haricinde
n iz tarafından vaki olan davet ve iltifata ica bir fasl, daha doğrusu bir tarih-i mahsusu,
brt ve imtisale karar vermekle beraber sizler birkaç kişinin tarih-i hususi leridir. B i naena
le hangi mevzua dair mübahese edeceğimi leyh bu tarihin bütün ar ve cehalatı da onla
470 düşününce derhal şu bahsi tensib ettim. Za ra aid olmak lazımdır.
ten bu öyle bir mevzu ki beni senelerce dü
• *.
şündürmüş, çalışdırm ış ve hiç bir zaman kal
bimden çıkmamıştır. Bu hem siyasi hem içti Bir çok m i l letler küçükden büyüyüb asır
mai bir meseledir. ( s. 1 O ) larla daima muvaffakıyyet ve muzafferiyyete
Bu mabedin, bu mübarek vatan mabedinin nail olduktan sonra ınkıraz ve tedenniye yüz
binası henüz natamamdır; Natamam da de tutuyorlar. Bazıları da, Romal ı lar gibi, şan ve
mek doğru olamaz, çünkü bunun temel taşla şerefleriyle cihanı doldurduktan sonra kü l l i
rını daha birkaç ay evvel vaz' ettik. Şimd i de yen nabedid olub gidiyorlar. Yahud İran gibi
ancak duvarlarını inşa ediyoruz. Fakat fenn-i küçülüb vadi-i perişaniyede sürünürler. Bun
m i mariye göre mi inşaata devam edeceğiz, ların hayatını bir hatt-ı fasl daima ikiye taksim
yoksa gel işi güzel, keyfi bir şey mi yapaca ediyor. Bu hattı n bir tarafında muzafferiyyet
ğız?... En evvel buraları ca-yı suald ir. ve teal i d iğer ci heti nde inkıraz ve tedenni
Vatanların, memleketlerin, devletlerin ha bekliyor. Terbiye ve ah lak-ı umumiye de bu
s ı l ı büyük küçük bütün heyet-i içtimaiyenin, hattı n i k i tarafı nda kamilen değişir. Tar i h-i
mesela aşair ve kabail gibi henüz devre-i ib Osmanide dahi aynı hatt-ı fasl mevcud değil
t i d a i yede b u l u n a n heyetlerden teka m ü l-i m idir?
tamme varmış m ilel-i mütemeddi neye varın B inaenaleyh bir m i lletin feyz ve terakkisi
caya kadar kaffes i n i n teşki lat ve terakkiya nasıl heyet-i (s. 1 2) umumiyesinin mahsu l-ü
tında bir tak ı m kavaid-i sabite-i i çtimaiye sa'yı ise tedenni ve hezimeti de yine umum
cereyan eylediği müşahade olunmuştur. Bu efradının nevakıs ve hatayatı ndan i leri geldiği
meşhudat bir yere cem o l u narak bir i l m-i şu suretle sabit oluyor. Bu bir kaide-i esasiye
m a hsus h a l i ne ifrağ edi l m iştir. Buna " i l m-i dir. Bir mil letde ne muzafferiyet hası l olsa re
içti mai" sociologie derler. Vatanımızın ihya is-i umurda bulunanlar bunu hep kendi mezi
ve imarıyla meşgul olduğumuz şu sırada bu yet ve d i rayet-i zatiyeleri n i n mahsulü gibi
i l m i n ahkam ve meşhudatından istifade et göstermeği i t i ya d ey l e m i ş o l d u k l a r ı i ç i n
mek pek tabidir. Vatanımız hem güzel, mü adem-i muvaffakıyyetleri d e halk kendi lerine
zeyyen, hem de kuvva ve muhkem olmalı atf ve tevcih eder. Bu mukabelenin iki cihe
d ı r. Bir de otuz senelik bir mazi-i faciadan ti nde de isabet yoktur. Reiskerde olanların
a l ı nmış, herkesin kendi hissesine göre almış dahli diğerlerinden ziyade olabilir fakat kat-i
değildir.
Zaten çokdan beri söylenilmiş bir hakikat
{*) [iç. Siyasi Nutuklar ( Dersaadet: 1 324) ] (Beykoz
değil midir ki her millet layık olduğu hükü
ittihat ve Teavün Cemiyeti Tarafından Tertib
Edilen Mitingde Verilen Konferansdır. ) mete nail olur? Binaenaleyh her iyilik gibi her
S E Ç M E M E T i N L E R
fenalığı da daima bir m i l letin ecza-ı asliyesin ler meselenin ehemmiyetini derhal gösteriyor.
de, terkib-i sahihinde yani efrad-ı umumiye Bu noktalardan birkaçını tedkik ve muhake
sinde aramalıdır. Öyle ise selamet ve teal i-i me edelim.
vatan mücerred evlad-ı vatanın fikren ve ah
. * .
laken terakki ve tea l isiyle vucuda gelebilir.
Buralarda pek ihtilaf yoktur. Ancak ihtilaf fik 1 ) Şübhe yok ki vatan ve memleketin hu
ren terakkiyi tayin etmek noktasında başlar. kuk ve menfaati hukuk ve menafi-i şahsiyeye
Herkes terakkiyi başka türlü anlıyor. takaddüm etmeli . Fakat bu takaddüm kavani
Mesail-i siyasiyede, maarifde, terbiye-i mil nin kabul eylediği şekl ve surette olmalıdır.
liye gibi bahislerde fikirler ayrılır. Birinin be Alelıtlak hukuk ve menafi-i şahsiye memleke
yaz dediğine diğeri siyah diyebilir. (s.1 3) tin menfaatine feda edilmek esası kabul olu
Bir memleketin bütün ikbal ve istikbaline nursa bunun netayici pek vahim olur.
talik eden mesail-i hayatiyede daima ihti laf Fransa'da pek çok m uteber adamlar bir
lar, azim ihti laflar zuhur eder. Ve bu hal ci ara l ı k casuslukla mezfun ve mahkum olan
han-ı medeniyetin her tarafında, memalik-i Dreyfus'un masumiyetine ve bu isnadı n Fran
mütemeddinenin hemen kaffesinde mevcud sa umera-ı askeriyesi tarafından tertib ve ta
471
dur. Her yerde bu ihtilafdan m ütehassıl i ki azzi kılınmış bir iftira olduğuna tamamen ka
büyük ve mühim ictihad-ı siyasi ve içtimai te ni i d i ler. Ha lbuki bunu itiraf etmek (s.1 5 )
sis etmiştir: Biri muhafazakarların diğeri ser Fransa ordusunun kader v e haysiyetini mahal
besti tarafdarlarının meslekidir. ve memleketinde menafiine muzır olacağın
Muhafazakarlar efrad-ı m i l letin hukukunu dan Dreyfusu bigayr-ı hakkın mahkum ettiler.
izale edib devletin h u kukunu çoğaltmağa, Bizde dahi efkar-ı avamı tehyic etmemek
devletin her kuvvetini yalnız merkezde cem luzumunu daima ileri sürerek vatanımınız se
etmeğe, devlete daima emniyet ve itimad lametine tal i k eden en mühüm mesailde ha
ile işine müdahale etmemeğe ve umur-ı ida kikati söylememeği kendilerine adet edinmiş
rede -velev gayet sakim ve batıl olsun- müm ve bunu doğru bir meslek-i siyasi olmak üze
kün mertebe adat ve terbiye-i mevcudeyi mu re kabul etmiş bir çok i leri gelenlerimiz var
hafaza, hatta usul-ü sabı kayı iadeye, idare-i d ır. Mevki-i iktidarda bulunan vükelamız ve
memleket i ç i n mesela taassubu tahrik i l e bunların müzaher ve mürevvicleri ötedenberi
bundan istaneye, düvel-i ecnebiye ile temas bu fikre hadim adamlard ı r. Fikrimce bundan
ve ihti latı tahdide, anasır-ı muhtelifenin mev muzır meslek olamaz. Fransa'da Dreyfus ni
cudiyetini tasdik etmemeğe cehd ederler. hayet mazhar-ı adalet oldu. Fransa'n ı n şere
Serbesti tarafdarlarının hatt-ı hareketi efra fiyle beraber bir de masum kurtuldu. Drey
dın hukukunu h iç bir nam ve suretle kimse fus'un masumiyetini ilan etmekle Fransanın
ye feda etmemek ve devletin kuvvet ve me büyük muhataralara uğrayacağı iddiasının
kanetini memleketin her tarafına yaymak, ih ne mevhum, batıl bir zann olduğu görüldü ve
tiyacat-ı zamana göre u mur-u idareyi daima bu sayede Fransa enzar-ı medeniyetde bir kat
ıslah ve tebdil eylemek, faidesi görülmeyen, daha teali etti. Bir mem leket için necat ve se
sakim ve muzır olan bir takım adat-ı (s. 1 4) lamet adaleti, hakkı tervic ve muhafazadadır.
mevzuadan feragatle daima alem-i medeni Z i ra hak ergeç tezahür ve her şeye galebe
yette birincil iği ihraz eden memleketlerdeki eder, hakk ebedidir.
terbiyeyi i sti hasale cehd etmek ve umur-u 2) Eski adat ve usulü muhafaza mı ediyor
devleti teftiş ve murakabe-i daimi altında bu yoksa efkar ve cedideyi kabul etmek mi daha
lundurmak, anasır-ı muhtelifenin mevcudiye nafi olur?
tini inkardan ise bunları hürmet ve menfaat-ı Ben adat-ı kadimeyi muhafaza yolundaki
mütekabile i le yekdiğeriyle bağlayıb sevişdir idd iaların nokta-i {s.1 6) istinadını bulamıyo
mek ve düvel-ü ecnebiye ile münasebatı ço rum.
ğaltmak suretindedir. Usul ve adat ve terbiye daima insanı n ihti
Şu mecmulen taadat ettiğimiz bu gibi şey- yacat-ı maddiye ve maneviyesine tal iki olan
S E Ç M E M E T i N L E R
şeyler değil midir ve insanın bu kabil i htiya bunlar iddia-ı hukuk suretiyle elyevm yekdi
catı her vakit değişmez m i ? Böyle tahavvile ğeriyle uğraşıyorl ar. İtalya aynı vaziyettedir.
ve zamana tabi şeylerde eskiyi mu hafazada Piyemonte eyaleti (s. 1 8) ve Sici lya birbirinin
hiç bir menfaat tasavvur edemem. Adat ve gözleri ni çıkarır. Belçika iki ayrı lisan tekel
usul-i akikenin mücerred-i hatırat-ı m i l l iye l ü m eden iki m i l letden müteşekkildir. Rus
miz kabil inden bilinib öğrenilmesi kafidir. Fa ya'dan, Avusturya'dan bahs etmiyorum . Ya l
kat bunların ibtidaen muhafazasında bir hiss-i nız cinsen müttehid zannedilen memleketleri
milli ve izzet-i nefs karışd ırmak pek yanl ıştır. tadat ediyorum .
Hatta bu gibi usul ve adatın tebdilini tedricen Bizde anasır-ı muhtelife bulunduğu için biz
yapma lıdır fikri ni de pek m uzır addederim. kendimizi bir mevkii-i müstesna ve müşkilde
Biz evvelleri bu gibi hususatta serbest ve mü zannediyoruz. Akıbetimizi fena görmeyelim
terakki bir millet idik. Fıtrat ve maye-i asliye çünkü böyle zanlar, faraziyeler Avrupa'nın ta
miz ınkı lab ve terakkiye meyyal idi. Bu sözü rihi ve coğrafyasını bil mediğimizden neşet
mü bir netice-i katiye-i tarihiye i le teyid ede ediyor. Şübhe yok ki böyle anasır-ı muhtelife
bilirim. den müteşekkil bir memleketde bir anasır di
472 S u ltan Seli m-i Evve l i n kem a l atı n ı tadat ğerine tagallüb ve hakimiyyet davasında bu
eden Kemal Bey "Evrak-ı Prişan'ında" bu hü lunursa her türlü müşkilat varid-i hatırd ır. İh
kümdardişanın en güzide evsafı nı tarif eyledi lal-i müsavat daiyesinde bulunmakdan müte
ği sırada: "meyl-i inkılab, tahkir-i adat, gal iye hassıl fenalıkların önünde muhafazakarlar ta
i müşkilat, nefret-i lezaiz, istihfaf-ı hayat gibi gallübü ref ve izaleden ve iade-i müsavattan
her biri bir kahramana sermaye-i iftihar ola ise anasır-ı saireyi yok hükmünde tutmak gibi
cak mezayat-ı cel ileyi haiz idi." diyor. bir fikr-i batıl ı müdafaa ederler. Hiç bir akl-ı
Biraz ötede: sel i m sahibi çıkmaz ki buna cevaz versin. Bu
"İbtida mübaşeretinde 'fikr-i cedidi' o de babda şevah id-i tarih iyen i n had ve hesabı
rece ileri (s.1 7) götürdü ki saltanatın sakallı yoktur. Vukuat-ı hazıradan bile delil getirebi
bulunmak gibi en cüzi merasimine bile riayet l irim.
etmedi . Ve avza ve etvarında ecdad ının hiç Muhafazakarlar ve serbesti tarafdarları ara
bir haline ve hatta l ibasına taklid etmek iste s ı ndaki i hti lafat-ı esasiyeyi bundan z iyade
med i . İşte bu cüziyat ile başlayan tahavvül tedkik ve tafsil etmek mevzuumuzun çıkmak
bir iki sene geçer geçmez memlekette ahval-i olacağından bu bahse burada ni hayet vererek
medeniye ve siyasiyenin her cihetine sirayet diyeceğim k i : (s. 1 9)
ederek asrın mizacını bütün bütün değiştir Bizim için takib edilecek bir meslek varsa
di." diyor. o da efkar-ı ahrarane-i müterakkiyane ile ha
3) Anasır-ı muhtelife yalnız bizde değil her reket eylemekdir. Bunun haricinde hare ket,
memlekette mevcuddur. En yekvucud zanne aşikar olarak görülür ki, vatana ihanetten baş
di len asıl Fransız kavmi bile ayrı ayrı elsine ka bir şey olamaz.
ve adat ve itikadat-ı mahsusaya tabi muhtelif Biraz evvel arz ettim ki bir memleketin ah
cinslerden müteşekkildir. Mesela nefs-i Fran valindeki fenalıkdan esasen o memleketin ev
sa'da Puruvans, Biritani, Bask Eyaletleri ken ladı mesuldür. Fakat devr-i istibdaddaki me
dilerine mahsus bir lisanla mütekallimdirler. zalim, ağzımıza takılan kilitler, el lerimize vu
Hatta bir müddetten beri biraz inkıraza uğra rulan zincirler umur-u memleketde iştigalimi
yan bu lisanların ı yeniden ihya için cemiyet ze mani oluyor idi. Vatanımızın bir çok kıy
ler teşkil ediyorlar. Garabet şuradaki Fransa metli aksamının elimizden ç ı kması gibi bizi
hükümeti her suretle bu mesaiye müzaharet b ih akkı n d i l h u n eden ahval-i müellimenin
gösteriyor. Vükeladan çoğu bu cemiyetlerde mesuliyetlerini tamamen müsebbiblerine atf
hazır bulunuyor. ve iade edebil iriz. Fakat bugün hukukcı me
İngi ltere'de asıl İngil izlerin ta yan ında se deniyemizin serbesti-i istimali halinde ya bu
nelerden beri düşman ve muharibleri olan İs nu su-i istimal veyahud hiç istimal etmezsek
koçya l ı lar, G a l is l a l ı l ar, İrland a l ı l a r var. Ve artık vatanım ıza karşı ihanetle mahkumiyet-
S E Ç M E M E T i N L E R
ten kurtulamayız. O zaman istikbal-i memle Şarkılarını taganni etmek zaman ı çokdan
ket bizi tel'in eder. Her şey hükümetten bek geşdi. Şimdiye kadar o kadar gafil bu lunduk
lemeğe ve binaenaleyh her şeyi bigane dur ki bunun geçtiğini bile işte maetteessüf pek
mağa al ışmış pek çok vatandaşlarımız var. geç anlıyoruz. Vakit nakittir.
Bunlar bir nevi muhafazakarandır. Biz böyle Avrupa bize biraz mütevecceh bulunuyor;
lakayd duramayız. Vatanımızın selamet ve te Emniyet ve müzaheret gösteriyor. Bu bizi yi
al isi her birimizin umur-ı memleketle iştigal ne gaflete sevk etmesin. "Kahr yüzünden la
etmesi, her şeyi arayıb sorması, adat-ı sabıka tif" medlulünden aksi de vardır. Bu teveccüh
mızdan "neme lazım" yahud "yorganı başı ve müzaheret bize veri lmiş bir mühel-i kati
na çek" gibi meskenetleri terk ederek (s.20) dir. Fransızlar buna Delai fatal derler. Bu ma
gösterilmesiyle hasıl olur. Bu gayretler müfid halde ısbat-ı ehl iyet etmez isek her hakdan
ve müsemmir olmak için makasıd-ı malume sakıt olacağımıza emin olmal ıyız. Mükerre
üzerine cem ve tanzüm edilmeli ve usu l-ü rat-ı siyasiye istinaf ve temyiz kabul etmez
Meşrutiyet'in temin eylediği vesait dahilinde hükümlerdendir. Bun ları kavaid-i esasiye ol
intihabatta ve matbuatta ve cemiyetler terti mak üzere arz ederim. (s.22)
biyle daima istimal edilmel idir. Buna siyasi
4 73
. * .
fırkalar teşkil etmek derler.
Garibdir ki henüz memleketimizde ve hu Biraz da usül-ü Meşrutiyet'in tatbikatından
susiyle i lam lığı kimseye verilmeyen payitahtı bahs edel im: Ben usül-ü Meşrutiyet cümlesini
m ızda henüz teşekkül etmiş veya edecek bir çok işitiyorsam da onun ruh ve maksadına
fırka-i siyasiye göremiyorum . Böyle fırkalar muvafık icraat ender görüyorum, m atbuat
teşekkü l etmeyib m ünferiden herkes kendi aleyhine hükümet her gün yeni bir dava ika
akl ve zammınca hareket edecek olursa, ya me ediyor. Galiba bıçağının keskinliğini evve
zık, bu mesai ekser su-i tefehhümden, maksa la matbuatın boynunda denemek istiyor. Vel
d ı n anlaşı lmamasından birbiriyle çarpışarak hasıl her tarafdan böyle irticai rüzgarları esi
heba ve heder olur. Fırak-ı siyasiye tesis ve te yor. Vükelamız hüsn-ü niyetle meluf ve hepsi
şekkül ederse herkes evvel beewel o meclis namuslu olmakla beraber müfredat-ı umur ile
de mübahase ve yekdiğerini ıskat edib ittihad daha doğrusu ad iyat-ı umur i le meşgul olu
eder ve maku l-ü müfid olmak üzere kabul yorlar. Bizde levazım-ı Meşrutiyetle ü lfetleri
olunan makasıdı takib için elbirliği ile çalışır. olmasa gerekdir. Biz vatanımız için pek ma
Bizim için en elzem şeylerden biri açıkdan temli gönler geçirdik ve geçiriyoruz. Her daki
açığa efkar-ı cedideyi kabul etmek ve her hu ka endişe ve heyecan içindeyiz. Vükelamız
susda tatbiki için bütün kuvvetimizle, bütün dan kimse çıkıb da henüz bir cemiyyetde iza
akl ve kabil iyetim izle uğraşmakd ı r. "İdare-i hat vermeğe gelmedi. Avrupa'da erkan-ı vüke
maslahat", "her şey vakt-i merhununda olur" lanın her biri memleketin her tarafı na koşub
gibi sözlerle en vacib ve müstacel icraatı te nutuklar irad ederek efkar-ı umumiyeyi tatmin
hirata uğratmak usulünden vaz geçmemek ve teskin ederler. Halka hakikat-i hali an latır
bizim (s.2 1 ) için pek tehl ikelidir. Düvel-i mü lar. Biz hakikati evvelki gibi Avrupa gazetele
temeddine i le aramızdaki mesafe pek büyük rinden işitiyoruz. Vükelamız biraz garba tev
tür. Mesafeyi mümkün olduğu kadar çok kat cih-i nazar etseler elbet iyi olur.
etmek lazımdır. O n l a r b u l u n d u kları yerde İşgal ettikleri mevkii ler acaba huzur-u mil
durmayıb, oldukları ile kanaat etmeyib daima lete çıkıb (s.23) izahat vermelerine mani mi
i leri lemekde oldukları düşünülmeli. Biz ne dir? Fransa üdeba-yı nıeşhuresinden biri, Bu
süratle hareket etmeliyiz ki onlara yetişebile elu, muharabe esnasında çadırı altında durup
lim ! Selamet sürattedir. hali temaşa ile iktifa eden hükümdar ondör
Japon hükümeti bizim için büyük bir mi düncü Lou is'ye tarifen demiştir ki:
saldir, bir misal-i ibrettir. "Kral h idnıetinin u lviyetinden dolayı bu
"Erişir menzil maksuduna aheste giden" lunduğu noktadan ayrılamadığına pek sıkılı
"Tez reftar olanın payına damen dolaşır" yor idi."
S E Ç M E M E T i N L E R
Acaba bu söz vükelamıza tatbik olunabilir leri n i gösteriyorl a r. Şan l ı ord u m u z u n za
mi? Bilmem ki gençlerim izi -velev bir tecrübe bitleri mem leketimizin, payıtahtımızın her
için mevkii-i i ktidara götürmek, gençleri iş n o kta s ı n d a b ü tü n a h a l i m i z l e yekvu c u d
başında bulundurmak pek korkunç bir tasav olara k cemiyyetler, hamiyyet böl ü k l eri teş
vur mudur? Muhak bir olay varsa o da şudur, k i l ediyorlar. (s.24)
şu acı hakikattir: Bu meyanda teşkil ettiğiniz cemiyyetde ha
" Ya b i z a d at-ı Ş a r k ı y y e m i z i v ey a h u d kikaten sezavar-ı takdirdir. Bir faal iyet-i ciddi
Şarkı terk edeceğiz " ş ü k r o l u n u r ki erkan-ı ye ile temyiz ediyorsunuz. Bilhassa biz Erme
hükümeti n şu m üşevveş ve garib m u ame ni vatandaşınızı böyle bir muhasebe ve mü
l atına mukabil tesell iler yok deği l . Matbu bahese için davet ettiğinizden dolayı nasıl te
atım ı z, gençleri m iz hepsi ibraz-ı hamiyyet şekkür edeceğimi bilemem. Burada dermiyan
ve ciddiyete büyük b i r rekabet-i vatanper eylediğim fikirlerin haiz-i ehemmiyet ve kıy
veri i b raz e d i y o r l a r. Ş u ra d a b u rada baş met olmadığını pek iyi bil irim. Yalnız bir kıy
k a ld ı ra n istibdad tarafd a r l a r ı n a karşı bir meti haizdir ki o da mubarek ve m ukaddes
kuvva-yı h ayatiye olduğunu, en şedid b i r vatanımızın selamet ve saadetine matuf ol
4 74 azim ve mu kavemetle, mu kabele edecek- masından ibarettir. (s.25)
malumat bu kanuna merbut olmağla mezkur bir fena işde bulunsa da yine medh ü senası
meclis onun hafız ve n igehbanı ve reis dahi nı göklere ç ı karırlar. Yapılan fena l ı ğ ı iyi l i k
alet-i icrasıdır. Aza-yı meclisin ahali-i saire şeklinde göstermeğe çalışırlar. Zira a s ı l mak
den i mtiyazı muttasıf oldukları hasail-i ha sadları vatana ve millete hidmet olmayıb, pa
m iyyet ve dirayet ile mazhar-ı intihab olun ra kazanmakdır. Para kazanma n ı n yolu da
mak şerefinden ve reisin şerefi dahi bir müd böyle olur.
det-i muvakkate için mevki-i riyaseti intihab Hükumet-i şahsiyenin en kötüsü İran an
ile ihraza muvaffak olmasından i baret olub dan sonra bizim şimdiki Babıali bade Rusya
sair ahvalde ahali-i saire-i adiyyeden asla fark ve İtalya ve Avusturya ve Prusya ve Fransa ve
ve imtiyazları yokdur. Bunlar aylık, yıllık rüt İngiltere devletleridir. İngi ltere Devleti bu ida
be, n işan için aza ve reis o lmad ı klarından relerin en ehven-i şerri iken, orada dahi ka
hiçbirisi aherinden ihtiraz etmez. Reis ve aza nun bazı kere vükelanı menafii-i mahsusası
herkes gibi tevzii olunan vergiden h isselerini için feda olunur. Hususen İngil izler her ka
verirler. Bunların fayton ları, yaverleri, çavuş vimden z iyade menfaatperest ve hodpesend
ları, s ı r m a l ı cic i l i ü n i formaları, Saray' ları, ve m a i l - i tahakküm olmalarıyla kaz gelen
köşkleri yokdur. Ve hiçbirinde memuriyetleri yerden tavuk esirgemez, meseline riayetle her
475
üzerinden zengin olmak, para kazanmak ku ne zaman bir yerden fazla bir faide h iss etse
suru olamaz. Mahkemeler ise büsbütün hü ler artık kanun hakkan iyet gibi şeylere bak
kumet-i müstakile olub her biri kanun-ı mev mayıb o menfaat uğurunda vazife-i i nsaniyeti
zua üzere icra-yı ahkam eder. Ne mil let mec bile feda ederler.
l isinin ne reisinin asla müdahaleye salahiyet İşbu iki nev'i idarenin farkı n ı (Hürriyef) ga
leri yokdur. Velhası l reis ve aza ve ahad-ı nas zetesi dört mah zarfında nefsinde tecrübe etti.
herkes bir kanunun gerden beste-i hükmü ol Bundan dört mah m ukaddem A l i Paşa ' n ı n
makla kimsenin bu daireden (s.l ) bir hatve her türlü itmaına mebni ise İngiltere vükelası
harice çıkmak i hti m a l i o lamaz. Bu sebebe memleketi n kanununu ayak a l tına a l ı b A l i
mebni idare-i cumhuriyede vükela entrikaları Paşa'yı hoşnud etmek için Hürriyef i n matba
asla yürümez. asını zulm i le ihlal etti. Ali Paşa hazretleri ha
Ama hü kumet-i şahsiyeler tamam iyle bu mil olduğu hukuk-ı devletden bir takımını fe
idaren i n h i l afına olub onlar d a padişah ve da ederek icra-ı nefsaniyet etmeği her yerde
imparator namıyla umum idarenin dizginini cereyan eder bir politika sanıb bu kerre dahi
el ine almış birer adam bulunur. Hürriyef i n men-i tab ve neşri için Fransa se
Yahud onların vükelası ve müsteşarları Un fareti vasıtasıyla İsviçre Cumhuru'na müraca
vanıyla bazı şahıslar idarenin başına geçerler. at eyled i . Lakin idare-i cumhuriyede herkes
Güya memleket bunların ecdadından mevrus hür ve azade olduğu gibi matbuat nizamı da
çiftlik ve ahali dahi çiftliklerindeki damızl ık hi derya-yı nihayede vasidir ve herkes istediği
gibi milyon milyon halkı çalıştırırlar, soyarlar. gibi gazete çıkarır. Anı idare men edemez,
Ellerindekini alırlar, kendi sefahatlerine sarf cevabını aldı. Koca diplomat politika fennin
ederler. de yeganedeherim deyu kerrat kerrat kekeri
Hükumet-i şahsiyede işin başında bulunan ken Cenova Cumhuru'nun kavanininden asla
kim ise istediği n i yapar. istediğini cennete is haberi olmamağla orada da bir Lord Klaron
temediğini cehenneme koyar. H imaye ettiği don vardır. Ben Devlet-i Al iye hukukunu feda
eşhasdan biri müttehem olsa pençe-i kanun ederim o da bilmukabele buna müsaid bulu
dan kotarır. Mahkemede haksız bir iş olsa nur zumuyla gürlemeden saldırdı. Lakin diş
haklı çıkarır. Adavet ettiği bir adamı kat'a töh leri et yerine taşa rast geld i. Artık bu şımarık
meti yoğiken habs ü nefy eder. Medar-ı taay üzerine (Zafername) deki (Kangı hengameye
yüşünü ihlal ile zaruret ve sefalet çektirirler girdiyse muzaffer oldu. Değmedi arızına lat
kimse sesini çıkaramaz. ma-ı el-harb ü sical) beytinin hükmü kalır m ı ?
Hükumet-i şahsiyedeki gazeteler evliya-yı Şair-i mahir Fazı l Paşa i l e Hayri Efend iden so
umurun dalkavukluğu ile geçinirler. Hükumet rulmalıdır.
S E Ç M E M E T i N L E R
Şu münasebetle geçen gün reis-i cumhur yet eder bir kimseye tesadüf etmediğim izden
ile mülakat olundu. Odası n ı n tezyinatı dört gayet taaccüb etmiş ve fakat sebeb ve hikme
beş aded meşin kapl ı ve hasır sandalya ile tini layıkıyla an layamam ış i d i k . İşte şehr-i
bir tahta trapeze ve bir yazıhaneden ve elbi mezkur da hal olundu.
sesi tozlu bir setre ve adi bir pantolon ve ye Zira bir idare ki ahal iye peder-i müşfik gibi
lek ile bir hasır şapkadan i ibaret idi . Kapısı muamele eder ve ümmetde kanun karşısında
nın ön ünde perdeci uşak çavuş gibi kimse büyük küçü k, yer l i ecnebi fa rkı o l u n m a z .
olmad ığ ı ndan herkes yan ı n a gel i b bi perva Herkes daire-i vazifesini tanır. H e r mazlum
işini söylediği ve her gelen in güya eski dostu zalimden hakkını alabilir. H içbir zalim müca
i m i ş g i b i el uzatıb hal ve hatı r ı n ı ve i ş i n i zatsız zulm edemez. Hatır gönül rütbe me
u z u n uzun sorduktan sonra söylenen iş ola muriyet için vazife-i adi ve hakkaniyet ayak
cak şey ise derhal icabını söyleyib olmaya altında çiğnenmez. Elbette orada fakir ü ihti
cak ise hükm-i kanunu biletraf tefehhüm ile yac barınamaz dolayısıyla bir memleketde
nazikane itizar etiği nazar-ı hayretle görüle zabtiyenin hiç luzumu olamaz.
rek ve bir de o esnada bizim sadr-ı azam Bundan zahir olur ki bir hükümetin idaresi
476 hazretlerinin Babıal i'deki etvar-ı azametşiarı adil m idir ve ahalisi bahtiyar m ıdır değil mi
hatıra gelerek a radaki fark-ı fah i ş m ucib-i d i r derhal a n l amak m u rad o l u nursa o n u n
büht ve istiğrab oldu. {s.2) memleketine girildiği g ü n sokaklarına dikkat
Lakin bununla beraber bir büyük şehir de etmeli. Eğer d ilenci ve zabtiye çok ise idare
hal o l u n d u . Ç ü n k ü m ukaddema Paris ve nin zülmune ve ahalinin makhuriyeti ne bila
Londra'da bulunduğumuz sokaklarda d ilenci tereddüd hükm etmel i . Ve böyle değil ise ak
ile zabtiyeden geçilmez iken buraya geleli üç sini mukarrer bilmeli. Ya bizim lstanbul'a bir
dört mahdır değil zabtiye ve d i lenci esnafdan ecnebi girdikde bu iki halin hangisine hükm
ve hamal makulelerinden bile hal inden şika- eder.......(s.3)
"VATAN"*
NAM I K KEMAL
uhuvvet ve itilafına sed çekmekden başka hakimiyetin bir cüzüne tasarruf-u hakiki ile
dünyada bir tesiri görülmeyen bir vehimenin mutasarrıftır. İnsan vatanını sever. Çünkü va
insaniyet nazarında ne hükmü olabi lir? "der tan, öyle bir galibin şimşiri veya veya bir kati
ler. (s.320) bin kalemiyle çizilen mevhum hatlardan iba
Evet! sani-i hakim i n sa n ı n fi kri n i kerrat ret değil, millet hürriyet menfaat u huvvet ta
cedveli vicdanını hendese m i kyası mahiye sarruf hakimiyet ecdada hürmet a ileye mu
tinde halk etmiş olsa idi dünyada ai le-i mil habbet yad-ı şebabet gibi bir çok hissiyat-ı ul
let mesken-i vatan tasavvurlarının vücuduna vlyenin içtimaından hasıl olmuş bir fikr-i mu
imkan kal mazdı, s ı ıf maddi olan fevaidden kaddesedir.
başka bir şey düşünü lemez idi. Şu kadar var Bundan dolayıdır ki tarih-i insaniyetin han
ki adam başka sın ıfda başka hasiyyetde ya gi sahifesine atf-ı nigah olunsa her zamanda
radı lmış. Akıl iki ile iki dört eder davasını ne her m i lletde zuhur eden efkar-ı al iye ve ah
kadar bedahetle kabu l ediyorsa vicdan da lak-ı fazıla eshabının cümlesi vatan muhab
bir kadın ile bir erkek meyl-i tabii ve kavl-i betini umur-u dünyeviyenin kaffesine merec
şer'i ile i rtibat hasıl edi nce bir aile meydana cah tutmuş ve pek çoğu vatan yolunda feda
gel ir, hükmünü o kadar bedahetle tasdik ey yı can etmiş görülür. (s.322)
477
liyor. Akl, mürabba başkad ır müsel les başka Bundan dolayıdır ki her dinde her mil letde
kazıyyes i n i n hakikatine ne kuvvetde hükm her terbiyede her medeniyetde hubb-u vatan
eyl iyorsa vicdan da vatan başkad ı r haric-i en büyük faziletlerden en mukaddes vazife
vatan başka sözün ü n sıhhati ne o kuvvetde lerdendir.
itimad ediyor. Ya ne vakte kadar insanların itilafı böyle
Şirharlar beşiğini, çocuklar eğlendiği yeri, vatan namıyla bir takım eczaya ınkısam edib
gençler maişetgahını, i htiyarlar guşe-i feraga duracak? Acaba umum ebna-yı beşer bir aile
tını, evlad val idesini, peder a i lesi ni ne türlü ve bütün dünya bir vatan olmak lazım gelse
hissiyat i le severse i nsan da vatanını o türlü insaniyet için şimdiki halde faideli değil m i
hissiyat ile sever. dir?
Bu h issiyat ise sırf sebebsiz meyl-i tabiiden Faideli midir? Değil midir? Orasını kabl-el
i baret deği ldir. İ nsan vata n ı n ı sever. Çünkü vuku tayin etmek keramete muhtac görünü
mevahib-i kudretin en azizi olan hayat, hava yor. Zira böyle bir halin husulü takdirde mu
yı vatanı teneffüsle başlar. İnsan vatanım se harebe mündefi olur, deni lecek ise biz şimdi
ver. Çünkü ata-yı tabi yyat ı n en revnaklısı mevcud olan vatanlar içinde bir takım dahi l i
olan nazar-ı lemha-i iftitahında can vatana ta ihtilaller görüyoruz k i mucib olduğu tahribat
alluk eder. İnsan vatanını sever. (s.321 ) Çün muharebelere kat kat galebe ediyor.
kü madde-i vücudu vatanın bir cüz'üdür. İn Hele hudud-u vatan aradan kalkmak ve in
san vata n ı n ı sever çünkü etrafına bakdıkça sanların mecmuu yek cins ve yek terbiye bu
her köşesi nde ömr-ü gezeştes i n i n bir yad-ı lunmak ve dünyada yalnız bir l isan kal mak
hazinini tahaccür etmiş gibi görür. İnsan vata halasa şairin .
nını sever. Çünkü hürriyeti rahatı hakkı men
faati vatan sayesinde kaimdi r. İnsan vatanını "Milletim nev'i beşerdir vatanım
sever. Çünkü sebeb-i vücudu olan ecdadının ruy-i zemin"
makbere-i sükunu, ve netice-i hayatı olacak kavli herkese şiar ittihaz olmak bu alemin
evlad ı n ı n ci lvegah-ı zu huru vatandır. İnsan başka bir a lem olmasına ihtiyac gösterdiğin
vatanını sever. Çünkü ebna-yı vatan arasında den veya hiç olmazsa böyle bir halin zuhuru
iştirak-i l isan ve ittihad-ı menfaat ve kesret-i bu alemi başka bir a lem hükmüne koyaca
m üva nese c i heti y l e b i r karabet-i ka l b ve ğı ndan insaniyet için ümid saadeti ittihad-ı
uhuwet-i efkar hasıl olmuştur. o sayede bir umumi zamanına hasr etmekle öteki dünyaya
adama, dünyaya nisbet vatan oturduğu şehre hasr etmek beyninde pek de fark görülemez.
nisbet kendi hanesi hükmünde görünür. İnsan B inaenaleyh bir (s.323) mil let için o kadar bir
vatanını sever, çünkü vatanında mavcud olan istikbal i nasb-ı ayn ederek ittihad-ı insaniyet
S E Ç M E M E T i N L E R
namına fikr-i vatan ı ilgaya kıyam etmek ah ve Osmanlılar bu gün vata n ı hem tasdik edi
retde rahat ümidiyle kendini öldürmek kabi yorlar hem seviyorlar. Fakat hiçbiri vatan ı n ı n
lindendir. ikbal ve istikbal inden itminan-ı tam ile e m i n
Çünkü zamanımızca hamiyyetin en büyük olabildiği yokdur. İngilizler İrlanda halkı n ı n
muharriklerinden olan vatan fikrini gönül ler tem a y ü l at-ı i fti rakcüya nesiyle Rusya ' n ı n
den kaldırmak hıfz-ı hukukun en müesser es H i nd'e takarrü bünü düşünürler. Fransızlar
babından olan ateşl i silahı e l lerden al mağa hıfz-ı intitama muktedir olacak bir hükumet-i
benzer. Bir m i l let vatan muhabbetinden tec ahrarane peyda ed i b de içlerinde mevcüd
rid-i nefs eder ise çok zaman geçmez elbette olan politika fırkaları nın pençesinden kurta
vatanını o muhabbetle melüf olanların raiy rabi l mek için çare taharri ederler. Almanlar
yet-i istilası altında görür. N itekim bir kavm hasıl ettikleri itti hadı ikmal eylemek ve husu
ateşli silahdan keff-i yed eylerse pek az vakit siyle o ittihadı n husulüne sebeb olan eazım-ı
içinde o silahı düşman el iyle kendi göğsüne dünyadan (s.325) gittikden sonra dahi beka
çeviri imiş bulur. sını temin edebi l mek endişesindedirler. İtal
D ünyadan vatan fikrini kaldırmak insan iye yanlar bir tefrikaya daha düşüb de yine asır
4 78 te bir hidmet ve muktedir olanlara bir büyük larca papasların zincir-i esareti a ltında in le
meziyyet olabilmek zannında bulunanlarda mekden korkarlar. Rusyalılar seyf-i tegallüb
var i m iş. Biz öyle garib bir maksadı fi ile çı lerine baş eğen bu kadar akvamı bünye-i as
karmak teşebbüsünde pişvalığı ihtiyara cesa ITyeleri ne meze etmed i kçe h a i z o l d u k l a r ı
ret edenlere tayyib-i hatırla terk eyleriz. Biz mertebe-i azimetin bekası n ı katiyyen ü m id
oturduğumuz yerlerin her taşı için bir cevher etmez ler. B i z ise ebna-yı vatan a r a s ı n d a
i can verdik. Her avuç toprağı nazarımızda o mencud o l a n c i n s v e mezheb ihtilafı nın ileri
yola feda olmuş bir kahramının yadigar- ı vü de vatanca bir inhilal-i külliyi mucib olabil
cududur. Anı bi naenaleyh bize göre vatanı mesi vehmesinde bulunuruz.
Çin i le Sibirya ile hemkıymet tutmak ihtima Avrupa akva m ı n ı düşündüren hatırlar ne
l i n haricinde görünür. dereceye kadar m ü h i m ne dereceye kadar
Vatan bize k ı l ı cı m ız ı n ekmeğidir. Daima mümkün-ul-vuku olduğunu taharri bizce se
kendimize mahsus kendimize münhasır bili dad ve vazifeden bütün bütün haricdir. Fakat
riz. Daima nefsimizden ziyade sever nefsimi şunun beyanını lazım addederiz ki bize deh
zi uğrunda feda ederiz. (s.324) şet veren cins ve mezheb ihti lafı nı öyle müb
İşte mademki hubb-u vatan bir hiss-i vicda rem ve mümteni-Ol-indifa bir bela hükmünde
nidir. Ve mademki vicdaniyat bahs ve tariz tutamıyoruz. İtikad-ı acizanemizce bu iti l af
götürmez. Vatan h ususunda hükmen vukuu vatan için inhilali mucib olamaz. Bilakis eğer
bulacak muahazatın redd-i pek güç bir şey doğru hareket olunursa o i htilaf kuvvetiyle
deği l d i r. Balada verd i ğ i m i z tafs i l at d a bu alem-i terakkide belki en büyük mevkie biz
müddeayı meydana çıkarabil ir. haiz olabiliriz.
Davanın halline daha tecrübi daha bedihi Fikrimizi izah edeli m : cins ve mezhebce
deli l ler istenil irse vatan fikrini kabul etmeyen mevcud olan ihtilaf, vatanın inhilalini mucib
ler içinde pek çok adamlar gösterebiliriz ki olamaz. Çünkü Arabistan istisna olun unca
kendi vatanını muhatarada görünce rahatın ı m ülkün her hangi cihetine bakılsa cinsiyet ve
meşgul iyetini terk ederek s i l a h a sarı lmış ve diyanet-i m ütebay i n e eshabı bir vücudun
gönül l ü ler arasında vatan yoluna her tü rlü aza-yı aliyesi gibi birbirine geçmiş, birbirine
eziyyeti çekmekden ve her türlü fedakarlığı sarılmış görünür. Bir vilayet hatta bir sancak
ihtiyar etmekden geri durmamışdır. bulunamaz ki içinde yalnız bir kavm mevcud
Asıl vatan bahsinda dehşetres-i efkar olan olsun da ayrıca bir hükumet (s.326) suretine
mesai! bir kere o fikri n vücudu kabul olun koymak veya Osmanlılar'dan tefrik i le başka
dukdan sonra siyasiyatca bittabi zuhur ede bir hükumete i lhak etmek kabil olabilsin.
gelen muazilatdır. Mesela İngi l izler, Fransız Bundan başka tefrika meyilleri bir zaman
lar, Almanl ar, İspanyollar, İtalya n lar, Ruslar dan beri mülkümüzde velev ne kadar cüz'i
S E Ç M E M E T i N L E R
olursa olsun görülmekde olan asar-ı terakki kıyyet gelmiş bir vücuda benzeyecek, i htila
nin ve hususiyle birbirini takib eden bu kadar fatımız bir çalgı takımının mukaddematında
tecarib-i el imenin tesiratı altında ezilib duru görü l e n i h t i l aflar g i b i d a i m a b i r h ü s n - ü
yor. H i ç zan netmeyiz ki bundan sonra bir ahenge hidmet edecek.
Kürdistan fitnesi veya bir G irid had isesi daha Ya bu kadar esbab-ı muavine hüsn-ü isti
zuhur edebilsin. mal olunursa karşısına hangi suubet, hangi
Arabistan halkı ise ittihad-ı diyanet cihetiy mania durabi l ir? Avrupa her biri bir başka
le asabiyet-i Osmaniyenin rabıt-yı uhuvvetin yer tutmuş, bir başka hü kumet altına düş
de ve hilafet-i islamiyen in taht-ı biatında bu müş bir çok m i l letlerden mürekkeb olduğu
lundukları için oraların ihirakından hiç kor için şimd iye kadar mesa isinin belki yüzde
kulmaz. seksenini adam öldürmeğe memleket tahrib
Bahs ettiğimiz ihti l af kuvvetiyle alem-i te etmeğe ticareti müşkilata düşürmeğe sarf et
rakkide bel ki en büyük mevkie biz haiz ola miş iken iki asır (s.328) içinde ava l i m i ihata
b i liriz. Çünkü vatanı m ızda mevcud olan ak ya muktedi r olan efkar-ı beşeri idraki nden
vam Avrupa'dan pek de az değildir. Bu ka aciz bırakacak kadar asar-ı terakki meydana
vimlerin her biri l isan ı n ı m i l l iyetini muhafa getirdi. Hem de bu asarın bel ki y :.lzde sekse
4 79
za ediyor. Mülkün vüsati n i ve kabil iyetin i n i n i yokdan i cad eyled i . Ya biz b i r vatan
ise tarif ve tekrara ihtiyac göremeyiz. Şimdi içinde bir ittifak dairesinde bulu narak mede
bir kere doğru hareket olunur yan i sunuf-u niyetperverl iği layıkıyla iltizam ettiğimiz ve
ahalinin umumi hukuk ve hürriyetinden ta yapacağımız şeylerin numunesi n i önümün
mamiyle müstefid edi l i r ve terbiye-i umumi de gördüğümüz halde acaba ne kadar beda
ye herkes vata n ı n ı n kıymetin i bildirecek ve yi-i izharına muktedir olamayız?
hangi fırka daire-i ittihatdan ayrı l ı rsa ya Rus Avrupa kadar nüfusumuz yok deni lecek . . .
ya'n ı n ikab-i satvetine lokma veya başka bir Avrupa'nın mamur o l a n tarafları kadar m ü l
ecnebi n i n pençe tasal l atuna esir o l mamak kümüz var, n üfus ise medeniyet istirahat sa
i mkanın harici nde bulu nd uğu layıkıyla gös yesinde çoğalmağa başlar. Bir kere de terak
terecek bir yol a getirilir de böyle altıyü;:. se ki yolunu tutunca satranç hesabıyla tezayid
nelik bir cemiyyetin efradı (s.327) beyninde eder; B inaenaleyh memal ik-i Osman iyenin
bittabi -her türlü tefrika i m kanını selb ede de İ ngiltere gibi oturduğu yer bulunamaya
cek suretde- hasıl olan i mtizac-ı menafi gö cak suretde i nsanla dolması bir yüz senenin
nül lere gerçekden h issettirebil i rse elbette va karıdır.
tan-ı umumi patrikhanelerden muazzez tu Memleketimizde esbab-ı mamuriyet yok
tulacağı ndan mü lkün içinde her türlü hase denilecek . . . Yapmamışız ki o l s u n . Avrupa
n atını cami ve bayağı her türlü seyyiatından caddeleriyle, dem iryol larıyla, l i m a n l a rıyla,
beri bir diğer Avrupa peyda olacağında şüb cetvel leriyle, şeh irleriyle ve kasabalarıyla
he yoktur. Vatanım ızda birbirine edebiyatca halk olunmadı ya! B i r i k i yüz sene evvel
takaddüm davasına düşecek birkaç l isan bu oras ı n ı n d a b i z i m memleketden h i ç farkı
l unacak, mevcud her fenn ve mürebbi-i ci yokd u . Say i le orada vücuda gelen şeyler
han iyan vasfı na bihakkın layı k olan birkaç burada niçin yap ı lamasın?
kavmi n a hfad ı gerek b i rb irleriyle ve gerek H a l k ı m ızd a servet yok den i lecek .... İb
sair m i l letlerle maarif yarış ı na kalkışacak, ret'de b irkaç kere beyan etmişti k ki say\
mevaridat-ı ticaretin merkez-i tabiyyesi olan servet vücuda getirmez. Serveti say vücuda
böyle b i r m ev k i i - i m üstesnada zekavetce getirir.
kudretin bir azime-i mahsusasına nail olmuş Avrupa terakkiye bizden evvel başlamış
birkaç m i l let isti hsal-i servetde birbirine re denilecek ... Evvel başllamakla ne lazım gelir?
kabet edecek, her biri asırlarca cihangirlik S a at-i eyya m v a kt-i g u r u b u ç a l m aya m ı
etmiş birkaç kahraman halk h ıfz-ı vatan yo (s.329) başladı ? Ferda-yı kıyamet hemen yarı
l unda yekdiğeriyle fedakar l ı k imtihanına çı na mı tesadüf ediyor? Yahud bir işe sonradan
kacak, has ı l ı cemiyetimiz her uzvuna natı- başlayanların evvelden başlayanlara yetişe-
S E Ç M E M E T i N L E R
bilmesi ihtimalini selb edecek bir kaide mi rar için kendi zararını ihtiyar eylesin. -keşfi
peyda old u ? Yoksa biz vatanın saadeti ni biz nakabil olan vukuuat bir tarafa bıra kı l ı nca
zat göremeyeceğimizi b i l i rsek arzu etmiye hikmeten ve kaideten vatanımızın iistikbal in
cekmiyiz? ce sal ib-i emniyet olacak bir madde var ise
Biz terakkiye başlarsak Avrupa mani olur maarifde olan noksanımızdır.
denilecek ... Bu itikad memalik-i mütemeddi Zira temin-i istikbalin mevkuf-u aleyhi olan
nede alelıtlak hükmünü ittihaz etmekde olan teşyid-i revabıt ve ittihaz-ı efkar, mücerred-i
efkar-ı umum iyenin meziyyetini bilmemek maarif sayesinde vücuda gelebilir.
den neşet eder. Avrupa'da kimse kalmamıştır İşte bu hal lere nazaran vatan muhabbetiyle
ki bir kavmin terakkisi her kavmin terakkisine müteha l l i olan gönülleri gerçekden hun eden
hidmet edeceğinden gafil olsun. Eshab-ı te facia mülkümüzce maarif hakkında görülen
meddün o kadar mecnun değildir ki gayrı ız- fikdan-ı himmetdir. (s.330)
480
AUGUST COMTE'DAN
MUSTAFA REŞİT PAŞ�YA YAZILAN MEKTUP
maz görüşler üzerinde böyle bir uzlaşmanın bilhassa suni rejimlerinin kendiliğinden dağıl
imkansız olduğunu doğrudan belirten bir fel masına bağlı metafizik düzensizlikten korun
sefeye hiçbir gariplik getirmez. Doğulular ve muş bulundular.
Batılılar kendi arasında aynı zamanda oluştur Pozitif dinin istediği hazırlıkların tümüne
dukları ilmi sahaya ait kendiliğinden olan uy göre müspet din sadece Batıdan çıkabilir. Son
gunluk, bu giderilmesi güç ayrılıklar ile apaçık kabulü ile Doğuyu daha iyi düzenlemiş oldu
bir tezat oluşturuyor. Her ilahi inancı bir tarafa ğu için Müslümanlık değerlendirilmelidir. Ay
iterek, toplumsa/ olduğu kadar da ferdi insani rıca Müslümanlık; nassı "Protestante"lık ve
varlığın bütününü tamamıyla pozitif bir iman "deist"likten gelen bozulmayı hiç ihata etme
da kucaklamak için beni gerçek evrensel dini diği ve rejimi kuvvetlice kalıtım ilkesine bağ
keşfetmeye götüren esas bilgi budur. Bu şekil ladığı için devrimci bozulmaya karşı toplum
de düşünme mutluluğunu elde edince ilk ların emniyetini sağladı. Aynı zamanda, da
gençliğimden beri en yüksek problemin bu ima toplu bakışları sezen yöneticiler, daha iyi
tek son çözümünü sistemleştirip geliştirmeye yerleştirerek, nazari anlayışları ve pratik de-
bütün hayatımı verebildim. ğerleri arasında mükemmel olmayan ahenge
Ortaçağın sonundan beri, her ne kadar de göre hükümetlerin normal üstünlüğünü de-
481
ğişik şekiller altında da olsa, seçkin kafaların vam ettirdi. O halde son yenileme harekatı
ilahi yetkili/iği (emancipation), Batıda olduğu Doğuda, üsttekilerin bilinen iktidarının dü-
gibi Doğuda da aynı adımla yürüdü. Zira ila şük hatalarına filozofların bağırmaya zorlan-
hi yetki/ilik, iki tek tanrıcılığın, pozitivizme dığı Batıdaki teşebbüse bağlı anarşik çalkan-
ayrılan evrensellik üzerindeki bağdaşmaz id tıyı uyandırmaksızın üstün gelebilir.
dialarının müşterek boşluğunu hissettiren ke Müslüman dehasının böyle bir tarihi değer
sin çatışmadan doğdu. Daha basit inancı ve lendirmesine göre bugünkü Müslüman tiple
daha pratik yöneticiliğinden dolayı gerçeğe rin, ilk şaşkınlık/arını atlattıktan sonra, belli
doğru daha fazla yönelmiş olduğu için İslami başlı kaygılarına umulmadık çözümü kendi
deha pozitivizmin son gelişine, katolik deha kendiliğinden sunan müspet dini kabul etme
sından daha az karşı olmalıdır. Eşsiz Muham lerine şüphem yoktur. Hiçbir metafizik geçiş
med, dogmatik olarak birbirine benzeyen Ro olmaksızın İslam'dan, insanlığa tapınmanın
ma ve Bizans dinlerinin derin tezatına baka ulu evrensel/iğini sistemleştiren pozitivizme
rak insani iki gücün normal ayırımına göre zi geçerek, büyük peygamberlerine özgü değer
hinsel ve ahlaki yararları, layiki vechile tanı li niyetlerinin, layık devam ettirici/erini hisse
dı. Onun çok yüksek seviyedeki sosyal deha deceklerdir.
sı, ilahi esasa uygun olan medeniyetten daha Böyle boş bir politik birliği terk etme yo
ilerlemiş bir medeniyet isteyen bu mükem luyla, geçici eğemenliğin tabii bölgesini her
melliği tahmin etti. O, çok güzel olmasına tarafa sınırlayan sosyolojik kanunun normal
rağmen mevsimsiz bir teşebbüsün kesin başa bir tatbikatını görerek Osmanlı İmparatorlu
rısızlığını önceden sezdiği için daha basit ve ğunun zaruri dağılmasına üzülmelerini bıra
ilahiyatçılığın tabiatına daha iyi uyan bir ge kacaklardır. Aynı zamanda Osmanlı şefleri,
çiş kurmakla yetindi. kendilerininkinden daha az homogen bir gü
Kadınların ve işçilerin kademeli iki özgür cün gelecek istilası ile ilgili ve o zamandan
lüğe kavuşmaları için Doğu, gerçek kato/ik beri bu kendiliğinden dağılmaya daha fazla
rejimine başkanlık eden toplumsal devrimin ramedilmiş, yıkıcı olduğu kadar da esassız
şerefini Batıya bırakmak mecburiyetindedir. olan endişelerinden kurtulmuş bulunacaklar
Fakat Doğulular bu kesin başlangıcı takip dır. İslam'ın esas ruhuna göre siyasi bir yöne
eden büyük hareketlerin kati sonuçlarını ken tim altında toplanma, sadece görüş ve adetle
dilerine maletmede bizden daha iyi yetenekli rin benzerliğini sağlayıp sağlamlaştırmaya yö
oldular. Zira bunlar böylece, çağdaş batılıla neliktir. Bu büyük gayeye Allah'ın yerine in
rın çok mistik inançlarının karakterinden ge sanlığı geçirerek, daha iyi ulaşılacağını yakın
len zihinsel ve toplumsa/ engellerden, ayrıca dan göreceklerdir.
S E Ç M E M E T i N L E R
TÜRKÇÜLÜGÜN ESASLARI*
ZIYA GÖKALP
5) İslam İttihatç ı l arına göre, m i l let bütün terbiyeyi almış fertlerden mürekkep bulunan
Müslümanların mecmuu demektir. Aynı d in bir zümredir. Türk köylüsü onu "di l i d i l ime
de bulunan insanların mecmuuna (ümmet) uyan, dini d i n ime uyan" diyerek tarif eder.
adı verilir. O halde Müslümanların mecmuu Fi lhakika, bir adam kanca müşterek bulun
da ümmettir. Yalnız l isanda ve harsta müşte duğu i ns a n l ardan z i yade, d i lde ve d i nde
rek olan m i llet zümresi ise bundan ayrı bir müşterek bulunduğu insanlarla beraber ya
şeydir. şamak ister. Çünkü, i nsani şahsiyetim iz, be
6) Fertçilere göre, m i l let bir adam ın kendi denimizde değil, ruhumuzdad ı r. Maddi me
sini mensup addettiği herhangi bir cemiyettir. z i yetl eri m iz ırkım ızdan gel i yorsa, m anevi
Filhakika, bir fert, kendisini zahiren şu yahut meziyetlerimiz de terbiyesi n i aldığımız ce
bu cemiyete nisbet etmekte h ü r zan neder. m iyetten gel iyor. ( ... ) Bu tibarla m i l liyette şe
Halbuki fertlerde böyle bir hürriyet ve istiklal cere aranmaz. Yal nız, terbiyen in ve mefku
yoktur. Çünkü insandaki ruh duygularla fikir renin m i l l i olması aranı r. ( . . .)
lerden mürekkeptir. Yen i ruhiyatçılara göre,
hissi hayatımız asıldır, fikri hayatımız ona aşı
lanm ıştır. B i naena leyh, ruhumuzun normal Türkçülük ve Turancılık 483
bir halde bulunabilmesi için, fikirlerimizin
hislerimize tamamiyle uygun olması lazımdır. Türkçü lükle Turancı lığın farkları n ı anlamak
Fikirleri hislerine tevafuk ve istinat etmeyen için, (Türk) ve (Turan) zümrelerin i n hudutları
bir adam ruhen hastadı r. (. .. ) Bunun gibi, her n ı tayin etmek lazımdır. Türk bir milletin adı
fert h isleri vasıtasıyle m uayyen bir m i l lete dır. Millet, kendisine mahsus bir harsa malik
mensuptur. Bu mil let, o ferdi n içinde yaşadığı olan bir zümre demektir. O ha lde, Türkün
ve terbiyesi n i aldığı cemiyetten ibarettir. Çün yalnız bir l isanı, bir tek harsı olabi lir. ( ... )
kü, bu fert, içinde yaşadığı cemiyetin bütün Bugün, harsça birleşmesi kolay olan Türk
duygularını terbiye vasıtasıyle a l m ış, tama ler, bil hassa Oğuz Türkleri yani Türkmenler
miyle ona benzemiştir. O halde bu fert ancak dir. Türkiye Türkleri gibi, Azerbeycan, İran,
bu cemiyetin içinde yaşarsa mesut olabil ir. H a rezm ü l keleri n i n Türkmenleri de Oğuz
( ... ) O halde, bir ferdin, istediği zaman, milli uruğuna mensupturlar. Binaenaleyh, Türkçü
yetini değiştirebilmesi, kendi elinde değildir. lükteki yakın mefkuremiz (Oğuz ittihadı) ya
Çünkü, mil iyet de, harici bir şe'niyettir. İnsan hut (Türkmen ittihadı) olmalıdır. Bu ittihattan
m i l l iyeti ni, cehaletle tanıyamamışken, sonra maksat nedir? Siyasi bir ittihat m ı ? Şimdilik,
dan taharri ve tahkik vasıtasıyle keşfedebilir. hayır! İstikbal hakkında bugünden bir hüküm
Fakat, bir fırkaya girer gibi, sırf iradesiyle şu veremey i z . F a kat, b u g ü n kü mefk u re m i z,
yahut bu m i l lete intisap edemez. Oğuzların yalnız harsça birleşmesidir. ( . . . )
O halde, m i l let nedir? Irki, kavmi, coğrafi, Türkçülüğün uzak mefkuresi ise (Turan) dır.
siyasi, iradi kuvvetlere tefavvuk ve tahakküm Turan bazılarının zannettiği gibi, Türklerden
edebilecek başka ne gibi bir rabıtamız var? başka, Moğol ları, Tu nguzları, F i n u va l ı ları,
İçtimaiyat ilmi ispat ediyor ki, bu rabıta ter Macarları da ihtiva eden bir (kavimler halita
biyede, harsta, yani duygularda iştiraktir. İn sı) değildir. ( . . . ) Turan kelimesi, Turlar yani
san en samimi, en deruni duyguların ı ilk ter Türkler demek olduğu için, münhasıran Türk
biye zamanında a l ı r. ( . . . ) Zevkimiz, vicdanı leri ihtiva eden camiavl bir isimdir. O halde,
mız, iştiyaklarımız, hep içinde yaşadığım ız, (Turan) kelimesini bütün Türk şubelerini ihti
terbiyesi n i aldığımız cemiyetindir. Bunların va eden büyük Türkistan'a hasretmemiz la
aksisadasını ancak o cemiyet içinde işitebili zım gel ir. Çünkü, (Türk) kelimesi bugün yal
riz. ( ... ) nız Türkiye Türklerine verilen bir unvan hük
Bu ifadelerden anlaşıldı ki m i l let, ne ırki, müne geçmiştir. Türkistan'daki Türk harsına
ne kavmi, ne coğrafi, ne siyasi, ne de iradi dahil olanlar, tabii yine bu ismi alacaklardır.
bir zümre deği ldir. M i l let, l isanca, d i nce, ah Benim itikadımca, bütün Oğuzlar �·akın bir
lakça ve bed iiyatça m üşterek olan, yani aynı zamanda bu isimde birleşeceklerdir. Fakat,
S E Ç M E M E T i N L E R
Yakutlar, Özbekler, Kırgızlar ayrı harslar vü Mefkure, istikbalin halikidir. Dün Türkler için
cuda getird ikleri takdirde, ayrı m i lletler halini hayali bir mefkure h a l i nde b u l u n a n ( m i l l i
alacaklarından, yalnız kendi isimleriyle anı la devlet), bugün Türkiye'de b i r şe'niyet halini
caklardır. O zaman bütün bu eski akrabaları almıştır.
kavmi bir camia halinde birleştiren müşterek O halde, Türkçülüğü mefkuresinin büyük-
bir unvana lüzum hissedilecek. İşte, bu müş l üğü noktasından üç dereceye ayırabil iriz :
terek unvan (Turan) kelimesid ir. ( ... ) 1 ) Türkiyecilik.
Yüz mi lyon Türkün bir m i l let halinde bir 2) Oğuzculuk, yahut Türkmencilik.
leşmesi Türkçüler için en kuvvetli bir vecd 3) Turancıl ık.
menbaıdır. Turan mefkuresi olmasaydı, Türk Bugün şe'niyet sahasında yalnız Türkiyeci
çülük bu kadar süratle i ntişar etmeyecekti . lik vardır. Fakat, ruhların büyük bir iştiyakla
Mamafih kim bilir? Belki, istikbalde (Turan) aradığı (Kızı l Elma), şe'niyet sahasında değil,
mefkuresinin husulü de m ümkün olacaktır. hayal sahasındadır. ( ... )
484
ÜÇ TARZ-1 SİYASET*
YUSUF AKÇURA
Osm a n l ı ü l ke l e r i nde, g arpten feyz a larak kan m i l leti gibi müşterek vatanla birleşmiş
(kuvvet kazanmak) ve terakki arzuları uyana yen i bir m i l l iyet, Osmanlı milleti meydana
lı, bel l i başlı üç siyasi yol tasavvur ve takip çıkarmak ve bütün bu zor amel iyatın netice
(ebaucher) ed i ld i sanıyorum : B i ri ncisi, Os si olarak da, "Devlet-i Aliyye-i Osmaniye"yi
m a n l ı H ü kümetine tabi m u htel if m i l letleri asli şekliyle yani eski hudutlariyle mu hafaza
tem s i l ederek ve birleştirerek bir Osmanlı eylemekti. ( ...)
milleti vücude getirmek. İkincisi, hi lafet hak Osm a n l ı m i l leti yaratmak siyaseti, ciddi
k ı n ı n Osmanlı Devleti h ükümdarlarında ol olarak İkinci Mahmut zamanında doğdu. ( ...)
masından faydalanarak, bütün islamları söz O zamanlar Avrupa'da mill iyet düşünceleri,
konusu hükümetin idaresinde siyaseten bir Fransız Büyük ihti lal iyle, soy ve ırktan çok
/eştirmek (Frenklerin "Panislamisme" dedikle vicdani isteğe dayanan Fransız kaidesini m il
ri). Üçüncüsü, ırka dayanan siyasi bir Türk liyet esası kabul ediyordu. Sultan Mahmut ve
milleti teşkil etmek. ( ...) onu takip edenler, iyice anlayamadı kları bu
Osmanlı m i l leti vücuda getirmek arzusu, kaideye aldanarak, devletin ırk ve dini farklı
pek yüksek bir hayali gayeye, pek yüksek bir tebaasını serbestlik ve müsavat i le, emniyet
ü m ide doğru yüce l m iyord u . As ı l ma ksat, ve karş ı l ı k l ı dostluk i le meze ve terkip edip
Osmanlı memleketindeki müslim ve gayri tek bir m i l let haline sokmanın imkanına i na
müslim ahal iye ayni siyasi hakları tanımak nıyorlard ı . ( ...)
ve vazifeleri yüklemek; böylece aralarında Osmanlı mil leti fikri, en ziyade Ali ve Fuat
tam müsavat husule getirmek; fikirlerce ve Paşalar zamanında geçerl i idi. Fransız kaide
dince tam serbesti vermek; bu müsavat ve sinin; plebisit ile milletler teşkil etmenin resu
serbestiden faydalanarak, söz konusu ahaliyi lü Üçüncü Napolyon, bu garpl ı laşmış paşala
aralarındaki d i n ve soy i htilaflarına rağmen ra kuvvetli destek oluyordu. Sultan Abdülaziz
yekd iğerine karıştırarak ve tem s i l ederek, devrindeki Fransızvari ıslahat ve bu ıslahatın
Amerika B i rleşik H ü kümetlerindeki Ameri- timsa l i Mekteb-i Sultani, hep bu sismetin
"Alamod" olduğu zamanların meyvala;ıd ı r.
(*) Türk Tarih Kurumu, Ankara 1 976. Vakta ki m i l liyet kaidesi, Almanlar tarafın-
S E Ç M E M E T i N L E R
dan hakiki vakalara daha yakı n bir surette, larını -evvela Osmanlı ü l kelerindekileri, son
m i l liyetlerin esası ırk olmak üzere tefsir olun ra bütün kürei arzdakileri- soy farkları na bak
du ve bu tefs i r i n g a l ebesi demek, evvela maksızı n d indeki ortaklıktan istifade ile tama
1 870-71 seferiyle Napolyon ve Fransız İmpa men birleştirmeye, her müslimin en küçük
ratorluğu tekerlendi, işte o zamandan itibaren yaşında ezberlediği "din ve millet birdir" ka
Osmanlı mil leti denilen siyasi görüş, biricik idesine uyarak bütün Müslüman ları, son za
dayanağını kaybetmiş oldu. manların m i l let kelimesine verdiği mana ile
Vakıa Mithat Paşa, isimleri yukarda geçen bir tek millet haline koymaya çalışmak lüzu
iki ünlü vezirin bir dereceye kadar takipçisi muna kani oldular. Bu, bir cihetten Osmanlı
idiyse de, Mithat'ın siyasi programı onlarınki ülkeleri sakinleri arasında ayrışmaları ve fark
ne nispetle daha karışık ve pek gelip geçici l ı laşmamları davet edecekti, müslim Osmanlı
olduğundan ve Mithat'ı izleyen şimdiki Genç tebaası i le gayrimüsl imler artı k ayrı lacaktı .
Osmanlılar'ın programları ise hayl i müphem Lakin diğer cihetten, büyük bir imtazaç ve it
bulunduğundan Osman l ı m i l leti teşki l i haya tihada sebep olacaktı. Bütün Müslümanlar
l i n i n Fransa İmparatorluğu i l e beraber ve birleşecekti. Bu yol, geçen yola nazaran, da
onun gibi tekrar d i ri lmek üzere, öldüğüne ha geniş, yeni bir deyim ile alemşümul (mon
485
hükm olunsa, hata edi l memiş olur sanırım. diale) idi. ilkin sırf nazari olup yalnız matbuat
Osman l ı m i l l iyeti siyaseti n i n başarısızl ığı sahifelerinde görüymekte olan bu fikir, gitgi
üzerine İslamiyet politikası meydan ald ı . Av de tatbik olunmak istenildi. Abdülaziz'i n son
rupalıların Panislamizm dedikleri bu fikir son devirlerinde, "Panislamizm" sözü diplomatik
zamanlarda Genç Osman l ı l ık'tan yani Os konuşmalarda işiti lir oldu, bazı Asya İslam
manlı m i lleti teşki l i siyasetine kısmen iştirak hükümdarlarıyle münasebet istihsaline uğra
eden fırkadan doğd u . Evve l leri en z i yade şıldı. Mithat Paşa'nın düşmesinden, yani Os
"Vatan" ve "Osman l ı l ık" yani vatanda mes manlı m i l leti ihdası fikrin i n hükümetçe büs
kOn bilcümle halktan mürekkep bir Osmanlı bütün terk olunmasından sonra, Sultan İkinci
l ı k nidalarıyle işe başlayan Genç Osmanlı şa Abdülhamit de bu siyaseti tatbike çal ıştı. Bu
i rlerinin ve siyasetçilerin in bir çoğunun duruş padişah Genç Osmanlılar'ın amansızca karşı
noktası "İslamiyet" oldu. Avrupa içinde bu s ı nd a olmakla beraber, bir dereceye kadar
lunmak, garp fikirlerini yakından görmek, on onların siyasetlerinin talebesidir. ( . .)
.
ların bu değişimine en kuvvetli sebepler idi. Irk üzerine müstenit bir Türk siyasi milliyeti
Adı geçenler şarkta bulundukları zaman, baş husule getirmek fikri pek yenidir. Gerek şim
larını onsekizinci asır siyasi ve içtimai felsefe diye kadar Osmanlı Devleti'nde, gerekse ge
siyle pek çok doldurmuşlar (içlerinden birisi lip geçen diğer Türk devletlerinin hiç birisin
Rousseau mütercimi idi) ve fakat soy ve din de bu fikrin mevcut olduğunu zannetmiyo
l erin ehemmiyet derecesi n i tamamen idrak rum. (. ..) Tanzimat ve Genç Osmanlılık hare
eylemem işler ve özel l i kl e yeni bir m i l l iyet ketlerinde de, Türkleri birleştirmek fikr i n i n
teşkil i için zamanın pek geciktiğini, Osmanlı varlığına d a i r hiçbir belirtiye rastgel medim.
Devleti'nin hakimiyeti altında bulunan muh B i l mem, merhum Vefik Paşa, lehçesiyle saf
telif unsurların, menfaatleri değilse bile, arzu Türkçe yazmak arzusiyle bu yüksek hayal ar
larının böyle bir ittihat ve imtizaçta olmadığı kasında biraz olsun dolaşmış mıdır? Şu mu
nı ve binaenaleyh Fransız mill iyet kaidesinin hakkak ki, son zamanlarda İstanbul'da Türk
şarkta tatbiki imkansızlığını, tamamen anla milliyeti arzu eden bir mahfel, siyasi olmak
yamamışlard ı . Ecnebi d iyarda iken, ekserisi tan ziyade i lmi bir mahfe!·teşekkül etti.
memleketleri ni uzaktan daha kavrayışlı bir Bu mahfe l i n teşekkülünde, Osm a n l ı lar'la
nazarla görmye, din ve ırkın şark için gittikçe Almanların m ünasebetinin artmasın ı n, Alman
artan siyasi ehemmiyetin i ve bu cihetle Os l isanını ve bahusus Almanların tarih ve l isan
manlı m i l leti ihdası arzusunun beyhudeliğini ilimleri hakkındaki tetkikatını Türk gençleri
anlamaya muvaffak oldular. nin bilir olmasının hayli tesiri olmuştur sanı
Artık, var kuvveti pazıya verip İslam unsur- yorum. Çünkü bu genç mahfelde, Fransız iz-
S E Ç M E M E T i N L E R
leyicilerinde olduğu gibi bazı hafif ve "decla adetleri v e hatta ekseriyetinin d inleri bile bir
matoire" edebiyattan ve siyasiyattan ziyade, olan ve Asya kıtasının büyük bir kısmıyle Av
sessiz, sabırlı ve inceleyici şekilde elde edil rupan ı n şarkına yayı lmış bulunan Türklerin
miş sağlam bir ilim mevcuttur. ( ... ) birleşmesine ve böylece diğer büyük m i l l i
En çok Türklerle meskun Rusya'da Türkle yetler arası nda varlığını muhafaza edebile
rin birleşmesi fikri nin pek müphem bir surette cek büyük bir siyasi mill iyet teşkil eylemele
var l ı ğ ı n ı tahmin ediyorum . Henüz doğmuş rine hizmet edilecek ve işbu büyük toplu luk
"İdil Edebiyatı" Müslüman olmaktan ziyade ta Türk toplumlarının en güçlü ve en mede
Türktür. Dış tazyikler olmasa, bu fikrin kolay n i leşmişi olduğu için Osm a n l ı Devleti en
l ı kla gelişmesine Osmanlı ülkelerinden fazla mühim rolü oynayacaktı . Son vakaların fikre
müsait muhit, Türklerin en kalabalık bulun getirdiği uzakça _b ir istikbalde, meydana ge
dukları Türkistan ile Yayık ve İd i l havzaları lecek beyazlar ve sarı lar alemi arasında bir
olurdu. Tü rklük c i h a n ı husule gelecek ve bu orta
Kafkasya Türklerinde de bu fikir mevcut ol dünyada Osmanlı Devleti, şimdi Japonyanın
sa gerek. Azerbaycana Kafkasın fikrit esiri ol sarılar a l e m i nde yapmak i sted iği vaz ifeyi
486 makla beraber, şimali İran Türklerinin ne de üzerine alacaktı .
recelere kadar Türklerin birleşmesi taraftarı Bu faydalara mukabil, Osmanlı ü l kelerinde
olduklarını bilmiyorum . mesku n, müslim olup da Türk olmayan ve
Ne olursa olsu n, ırka müstenit siyasi b i r Türkleştirilmesi de mümkün bulunmayan ka
m i l let türetmek fikri henüz pek turfandadı r, vimlerin Osman l ı Devleti elinden çıkması ve
pek az yaygındır. ( . . . ) İslamiyetin Türk ve Türk olmayan kısımlarına
Hala her Müslü lman, Türk veya İraniyim ayrılarak, artı k Osmanlı Devleti'nin Türk ol
demekten evvel, "elhamdü-l i l lah Müslüma mayan Müslümanlar ile ciddi bir münasebeti
n ı m .. " diyor. Hala İslamiyet dünyası nın bü kalmaması mahzurları vardır.
yük kısmı, Osmanlı Türkleri hakanını İslamın Türkleri birleştirmek politikasının tatbikin
h a l i fesi tanıyor. Hala bütün Müslümanl ar, deki dahili müşkülat İslam siyasetine nazaran
günde beş defa Mükerrem Mekke'ye yüz çe ziyadedir. Hernekadar, garbın tesiriyle Türkler
viriyor ve Kabe'ye yüz sürüp Hacer-i Esved'i arasında m i l liyet fikirleri girmeye başlamıs ise
öpmek için, büyük bir heyecan ile kürenin de, yukarıda söylenildiği gibi, bu vaka henüz
her tarafı ndan mu hte l if sıkıntıya katlanarak pek yenidir. Türklük fikirleri, Türk edebiyatı,
koşuyorlar. Hiç korkmadan tekrar olunabilir Türkleri birleştirmek hayali henüz yeni doğ
ki İslam henüz pek güçlüdür. Bunun üzerine muş bir çocüktur. İslamiyette gördüğümüz o
tevhid-i İslam siyasetinin tatbiki nde, dahili kuvvetli teşkilattan, o pür hayat ve pür heye
maniler az güçlük ile katlanı labilecek surette can h issiyattan, h ü l asa sağ l a m b i r itt i h a d ı
d ir. Lakin harici mani ler pek kuvvetl idir. Ger meydana getirebilecek madde v e hazırl ı ktan
çekten, bir taraftan İslam devletlerinin hepsi hemen hiç birisi Türklükte yoktur. Bugün ek
Hıristiyan devletlerinin nüfuzu altındadı r. Di seri Türkler mazi lerini unutmuş bir halde bu
ğer taraftan bir iki müstesnası dışında, bütün lunuyorlar.
H ı ristiyan devletleri Müslüman tebaaya ma Lakin şu da u nutulmamalıdır ki, zamanı
liktir. ( ...) m ızda birleşmesi muhtemel Türklerin büyük
Türk birliği siyasetindeki faydalara gel ince, bir kısmı Müslümandır. Bu cihetle, İslam di
Osmanlı ülkelerindeki Türkler hem dini, hem ni, büyük Türk m i l l iyetinin teşekkülünde mü
ırki bağlar ile pek sıkı, yalnız dini olmaktan him bir unsur olabil ir. Mill iyeti tarif etmek is
sıkı birleşecek ve esasen Türk olmadığı halde teyenlerden bazı ları, dine bir amil (factuer)
bir dereceye kadar Türkleşmiş sair müslim gibi bakmaktadırlar. İslam, Türklüğün birleş
unsurlar daha ziyade Türklüğü benimseyecek mesinde şu hizmeti yerine getirebilmek için,
ve henüz h i ç benimsemem i ş u n s u r l a r da son zamanlarda Hıristiyanlıkta da olduğu gi
Türkleştiri lebi lecekti . bi, içinde m i l liyetlerin doğmasını kabul ede
L a k i n a s ı l büyük fayda; d i l leri, ı r k l a r ı , cek şekilde değişmelidir. Bu değişme ise he-
S E Ç M E M E T i N L E R
men hemen mecburidir de: Zamanımız tari devletlerden yalnız birisinin, Rusya'n ı n Müs
h i nde görü len umumi cereyan ı rklardad ı r. lüman Türk tebaası vardır. Bu cihetten, men
Dinler, din olmak bakımı ndan, gittikçe siyasi faatleri gereği, Türklerin birleşmemesine çalı
ehemmiyetleri ni, kuvvetlerini kaybediyorlar. şacak ya l n ı z bu devlettir. Başka H ı ristiyan
İçtimai olmaktan ziyade şahsi leşiyorlar. Ce devletlere gel ince, ihtimal ki bazı ları, Rusya
m iyetlerde vicdan serbestliği, d i n birl iği nin menfaatlerine zararlı olduu için, bu siyaseti
yerini al ıyor. Dinler, cemiyetlerin ek işleri ol desteklerler bile.
maktan vazgeçerek, kalblerin hadi ve mürşit Yukarıdaki mütalaalardan şu neticeler çıkı
l iğini deruhte ediyor, ancak halik ile mahluk yor: Osmanlı milleti yaratı lması, Osma n l ı
arasındaki vicdani rabıta haline geçiyor. Do Devleti için faydalara sahipse de, gayr-i kabil
layısıyle d i n ler ancak ırklarla birleşerek, ırk i tatbiktir. Müslümanların veya Türklerin bir
l ara yard ımcı ve hatta h izmet edici olarak, leşmesine dönük siyasetler, Osman l ı Devleti
siyasi ve içtimai ehemm iyetlerin i mu hafaza hakkında eşit denilebilecek menfaat ve mah
edebi liyorlar. zurlar i htiva etmektedir. Tatbikleri ci hetine
Harici engeller ise, İslamiyet siyasetine nis gelince, kolayl ık ve zorluk yine aynı derece
petle daha az kuvvetlidir. Çünkü H ıristiyan de den i lebilir. ( ...)
487
ÜSS-1 lNKlLAP*
AHMED M ITHAT EFENDi
tin bir devr-i istibdaddan bir devr-i hürriyete nefsi için bir mebit bir yuva düşünmek bile
inkılabı hakikatte insa n l ı k için yen i bir şey i ktidarının haricinde olan insan evladını gör
değil bel ki kadim ve tabii olan hal-i ewele mekte ve şu iki nokta-ı gayeyi birbirine vasıl
ric'at demek olduğunu bast ve temhid eyle eden ve binaenaleyh her biri meratib-i me
meksizin üssü'l-esas i n kılabımız olan kanun deniyetten bir dereceyi iş'ar eyleyen nokta
ı esasi mebah isine girişiyor i sek bir bahsin larda dahi yekdiğerinden aşağı veyahut bir
mukaddemesinden sarf-ı nazarla yalnız neti birinden yukarı milel ve halayıkı müşahede
ces i üzerine idare-i kelam etm işçes ine bir eylemekteyiz. Öyle bir suret-i garibede mü
mantıksız l ı kta bulunacağ ı mızdan şu yolsuz şahede eylemekteyiz ki insanların ilk münfe
l uğa mahal bırakmamak için ol babda mu rit ve mütevahhiş halinden son müçtemi ve
kaddeme makamına kaim olarak işbu fıkra m ütemeddin hal ine kadar ne gibi derecatı
mızı tesise l üzum-ı sahih görü lmüştür. geçerek vas ı l o lduğunu sahaif-i tevari hten
Mebahis-i siyasiye üzerine idare-i efkar okunmağa ihtiyaç b i l e ka lmayıp bu i l m - i
eyleyen m üd ekki klerin c ü m lesi cemiyet-i azimi sahife-i sath-ı dü nya üzerinde saldır
beşeriye n i n i l k suret-i fam i lyalardan ibaret saldır okuya b i l mekteyi z . Ancak kavanin-i
488 olduğunu bi'l-ittifak hükmederler. Zira bü esasiye hakkında istihzar eyleyeceğimiz ef
yük bahislerde her şeyi n evve l i n i b u l m a k kar için insanların familya suretiyle içtimaın
i ç i n o şeyin ezmi ne-i ibtidaiyesine doğru b i r dan ewelki hal lerine kadar sarf ve isal-i zi
nazar-ı ric'i atfetmek zaruri olup cem i yat-ı hin etmeğe ihtiyacı m ı z yoktur. Zira kanun
meden iyen i n ezmi ne-i ibtidaiyesine doğru denilen şey ne kadar küçük olur ise olsun bir
atfedilecek nazar-ı ric'i ise efkar-ı m i l l iyet-i cemiyet dairesi içi nde müçtemi olan i nsan
azime ve kavmiyet-i hususiye gibi tabakattan ların arası ndaki revabıt-ı i çtima iyeyi tayin
geçire geçire n ihayet cemiyat-ı beşeriyenin den ibaret bulunduğuna göre kanunun esası
birer tek familyalardan ibaret kalacağı dere nı cemiyet-i medeniye haricinde ve münferit
ceye kadar vardırır. Vakıa efkarımızı biraz b i r surette beyaban-ı vahşette puyan olan
daha ta'mik eyler isek i nsanlığın daha ewel yabani ve vahşi-yi hakikiler nezd i nde ara
ki halini dahi bulabil iriz. Ewel hal ki efrad-ı mak abes ve binaenalaz a l i k cumhur-ı mü
beşer meyanınd a hemen hiç bir rabıta mev dekkikin in ittifakı üzere fam i lyalar derece
cut olmayıp her biri m ünferiden ormanlarda sindeki cemiyat-ı beşeriyeyi esas tutmak ve
gezen ve beyne'l-beşerin rabıta-ı içtima olan mebde-i ittihaz eylemek elzemdir.
zevciyet bile hayvanat-ı vahşiye gibi tesadü İnsanların fami lya suretiyle müttehit ol
fen vuku bulur ve yalnız valide ile evlat ara dukları zaman beynlerindeki münasebeti ta
s ı ndaki m ü nasebat-ı batıniye evlad ı n kendi y i n ve a h ka m ı n ı mer'i eyleyen h ü k umete
kendisini idareye muktedir olacakları zama "hükumet-i pederane" den i l i p mülahaza edi
na kadar devam edeb i l ip ondan sonra evlat lecek olsa bir insanı tevlit ve kendi kendisini
dahi ot ve kök veyahut kendisinden ez'af ve idareye m u ktedi r olacak hale isa l eyleyen
a c i z o l m a s ı n d a n d o l ayı s aydedebi leceği ebeveynin o insan üzerinde hakkı en büyük
hayvanat i le tagaddi ve taayyüş için valide bir hak olduğu görülüp teslim ed ilir ve bina
sinden ayrı l ı r gider idi . enaleyh makam-ı hükumette bulunan pede
Beşeriyetin şu ahval-i ibtidaiyesini yalnız rin kendi m ahsul-i ömrü demek olan evlat
zihinde ve hayalde bulmakla kalmayız. Keş üzerine keyfi istediği veçhile icra-yı h üku
fiyat-ı ahire-i coğrafiye kürre-i arzın safahat-ı mette haklı olacağı varid-i hatır olur. Nasıl ki
sath iyesi n i hemen tamamıyla nazar-ı vukuf cemiyat-ı beşeriyenin dairesi bayağı tevsi ey
ve ıttılamız önüne açmış bulunduğu cihetle lediği zamanlarda bu hatıra bazı halk nez
bir tarafta medeniyetin mertebe-i kusvasına d inde hükmünü gösterip evlad-ı abanın esir
varmış olan İ ngilizleri Belçikalıları ve Ameri den daha mahkum bir metaı olmak üzere ta
ka m i llet-i cedidesini gördüğümüz gibi diğer savvur ed i l m i ştir. Ve ezcümle beni İsra i l i n
tarafta henüz efrad-ı insan meyanınd a bir ra kendi teşekkül v e terakkileri asrında cihan
bıta-ı içtima düşünmek şöyle dursun kendi içi nde bir kanun-ı muayyenle idare olunur
S E Ç M E M E T i N L E R
yegane bir d i n Hakk'a tabi bir cemaat-ı mü re hizmet eylemesi ve pederi mes'ut bir hal
tedeyyine bulunduğu halde o cemiyet içinde de yaşatması kaziyesinden ibaret kalmayıp
bile pederlerin val ideler ve çocuklar üzerin belki bir peder kaffe-i levazım-ı n isvan iyesi
de adeta sahibane ve m a l i kane birer hakları ni tesviye edeceği taahhüdüyle a l d ı ğ ı bir
o l u p bazı h ususatta evlatl a r ı n ı sata b i l mek zevceye kendisinin kaffe-i havayic-i merda
derecesi nde garabetler d a h i görü l müştür. nesini tesviye vazifesi n i de tah m i l edip şu
Ancak her ne suretle olur ise olsun emr-i hü halde has ı l olacak evlada ayn ıyla kendi leri
kumet ve mesele-i hürriyet içi ndeki hakikat n i n kendi analarıyla babalarından görm üş
bundan ibaret olmayıp Cenab-ı Hallak-ı Ek oldukları i l k hizmeti deruhte eylemiş olmak
rem her ferd i hürr-i mutlak olarak yarattığı ve o çocu klar sinn-i i ktidara geldikleri za
emr-i h i lkatte ebeveynin hiç bir i htiyarı ola man henüz başl ı başlarına bir fam i lya teşkil
mamasıyla sabit olarak henüz hal-i tufu liyet yani tezevvüç ve teehhül etmeyip de aşiya
te bulunan ve bi naena l eyh kendi kendisini ne-i pederde o mevsi m i i ntizar eyledi kleri
idareden aciz ve muavenet-i ebeveyne muh müddet peder ve validelerinden gördükleri
taç olan insanlara ebeveyni n i l k hizmeti on ilk h izmetin mükafatı o larak onlar hesabına
ların da baba larından gördükleri yine aynıy çal ışmak ve peder ve val ideni n halet-i acz-i
489
la bu hizmetin mukabi l i demek olduğu kazi plr i s i n d e d a h i kend i l e r i n e b a k m a k g i b i
yesi daha kuvvetli b i r suretle h ükmünü yü "adet" namıyla yad olunan kanun-ı tabilde
rütmüş ve hakikat-i matlubeyi a lemin nazar-ı m ü nderi ç a h kam üzerine b i re r cemiyet- i
tasvip ve kabu lüne koymuş o l maktan naşi medeniye vücuda gelmiştir ki bu cemiyetle
evladı esirden daha mahkum tasavvur eyle rin zikreyled iğimiz suretlerinde hiç bir kim
yen halk nezdinde bile sinn-i bu luğ ve mev senin hürriyet-i şahsiye ve i nsaniyesine halel
sim-i rüştten sonra ve bir takım kuyud-ı ka gelmeyeceği suret-i zahireleriyle bile görül
nuniye tahtında yine evladın hürriyeti bi't-ta mekte bulunmuştur. Böyle esaslı bir bahiste
bi ve bi'l-zarure tan ı n ı p tesl i m olunmuştur fikirlerin daima cihet-i itiraza sapması kaide
ve mevsim-i hululünde ibhal ed ilmiştir. i tabiiye haricinde ve suret-i istisnada o larak
İmdi bir familya hal kı ndan ibaret bulunan bir kimseye bir hak kazand ı ramaz. Mesela
c e m i ye t - i m ed e n i ye a z a s ı b i l e fe r d e n vakt-i şebabda evladın pedere edecekleri i l k
ba'du'l-fert hürr-i mutlak olduktan sonra iş hizmet d a h a evvelce yani hal-i acz-i saba
bu familya azasını yekdiğerine rabt ile o ce vette kendi lerinin onlardan görmüş o ldukları
m i yetin haysiyet-i içtimaiyyesi n i muhafaza h i zmetin m ükafatı addolunur ise de peder
için bir rabıtaya l üzum görülmüş ve bu rabı ve maderin h a l-i acz-i plride e v l a d ı n d a n
tan ı n evvel-be-evvel hürriyet-i beşeriyeyi ih hizmet istemeleri onların hürriyet v e istiklal
lal etmemesi lazım g e l m i ş o lduğundan şu lerine menafi görülemez. Zira ebeveyne ed i
maksud-ı asliyi istihsal için cemiyet dahilin lecek bu son hizmet ebeveynin m i rasıyla te
de yaşayacak efradı n o cemiyetten edecek d iye ed i lmekten fazl a çocuklar kendi hal-i
leri istifade göz önüne getirilerek ve bir kim plrilerinde kendi evlad ından isteyecekleri
senin bila-bedel ve la-a'vez istifade edebil hizmeti istemeğe haklı olmak için evvel-be
mesi kendisini sair efrat üzerine bar edeceği evvel kendi pederlerine böyle bir h izmetleri
ve bu dahi sai rlerin i n h ürriyet-i tabi iye ve sebkat eylemiş olmak dahi muvafık-ı vazife
asl iyesi n i i hl a l eyleyeceği düşünülerek in ve hukuktur. Elhasıl her şeyde kanun-ı tabi
sanlığın hukuk-ı hürriyeti ile herkesin cemi atı n bir hükmü olup insanların i htiyaç gör
yetten edeceği istifade i htiyacı arasından va dükleri medeniyet hakkında dahi kanun-ı ta
z ife den i l i r b i r üçü ncü h ü k ü m ç ı karılarak biatın hükmü iktizasınca bir fam i lya halkın
kanunun esası işte bu üçüncü hüküm üzeri dan i baret b u l u nan b i r cem iyet-i beşeriıe
ne bina edi l m iş ve bu halde bir familya hal dah i l i nde de herkes yiyeceği bir lokma ek
kı ndan ibaret bulunan cemiyat-ı beşeriyede meği ve edeceği bir lahzacık rahatı beheme
maksud-ı içtima ve hele evlada hatırlara ge hal bir h izmet mukab i l i nde haklı o larak bi
leceği veçhile bütün fami l ya azasının pede- la-istifa böyle bir lokma ekmeği yiyip bir ne-
S E Ç M E M E T i N L E R
fes rahat etmesine bir "hak" ve ona mukabil yet-i mutlaka aleminde kendi nefs i n i n sela-
edeceği hizmete dahi bir "vazife" namı ve meti için yine kendi nefsine tayin eylediği
ri lmiştir. vazifeyi h ü rriyet- i m u kayyede a l e m i nde
Bahsin şu nokta-ı esasiyes i n i tayin eyle dahi yine kendi nefsine bir vazife tanıyarak
d i kten s o n ra keyfiyeti u m u m i yetl i ce a rz ondan ayrı lmasını tem i n-i i htiyaçtan kanun
edel i m : Her biri ayrı ayrı hür olan insanları deni len hükm-i umumi ile onun ahkam ı n ı
cemiyet üzere taayyüşe cebreden şey i hti mer' iyet-i icrası dahi l i nde muhafaza i ç i n bir
yaçtan başka hiç bir şey olamamak tabii ve de kuvve-i i cra iyeye i htiyaç görü l mü ştür.
zaruridir. Zira hürriyet insanın yalnız tabiat Kanun den i len şeyin bir hükm-i umumiden
ı medeniyes i ne değil bel ki asıl tabiat-ı hay ibaret olduğu z i h i n lere kabul ettiri l d i kten
van iyesine de o kadar hoş gelir bir şeyd ir ki sonra bunun mer'iyet-i ahkamını muhafaza
pek büyük bir i htiyaçtan m üteve l l it pek bü için bir de kuvve-i icraiyeye ihtiyaç olduğu
yük bir menfaat i nsanı mecbur etmedi kten dahi zihin lere derhal kabul ettiri l i r. Evet ka
sonra i nsan kend i s i n i yani h ü rr iyetini bir n u n u n esas-ı tab i iyesi tarif ed i l mek lazım
kayıt ile mu kayyet etmeğe rıza gösteremez. geldi kte bunun tabayi-i eşya ve a hvalden
490 H ayvanat-ı sairenin bile tabiat-ı hayvaniye mü nbais ahkam olması en ziyade sel i m ve
si daima bu hakikati irae eyler. İnsanları ce müstakim bir tarif olmak üzere kabul ed i l i r.
m iyetle taayyüşe mecbur eyleyen i htiyaç Tabayi-i eşyan ı n tayin-i ahkamı ise hakikat
ise hariçten gelecek taarruzata e l birl iği ile te hükm-i u m u miden başka hiç bir şey o la
ve daha kuvvetl i bir suretle m üdafaa göster mamak zaruridir. Vakıa bir madde üzerinde
mek ve havayic-i beşeriyeyi dahi yine böyle hükm-i umumi istihsal için ittihat ve ittifak-ı
el birliği ile tesviye eylemek ihtiyacı olacağı efkar her daim mümkü nattan addol unamaz.
pek bedihi bir Ş eydir. Zira böyle def-i zaru Zira i nsanoğ l u n u n çehreleri nas ı l b irbiri ne
ret i htiyacı insanların i rtibatı emri nde o ka benzemeyecek derecede muhalif ise reyleri
dar büyük bir kuvvet gösteri r ki bir fam i lya fi kirleri dahi o kadar mütehalif ve mütezad
a z a s ı n d a n i b a ret b u l u n a n i ns a n l ar ı değ i l d ı r. Ancak fikirlerin kaffesi yalnız i htiyacat-ı
i k i s i birbiri n i n ecneb i s i b u l u n a n adamları meden i ye n i n s u ret-i tes v i yesi n i b u l m a k
bile yekd iğeriyle rapteder. Hatta birbir i n i n noktası n ı tayine çalışırlar ise pek çok fikir
c a n ı n a kasteden iki a d a m mukatele-i vakı lerin bir noktada ittihat etmeleri de zaruri
aları esnası nda i kisine dahi kasteyleyen me d i r. Z i ra tesviye-i i htiyaç tarikini irae ede
sela bir aslana tesadüf edecek olsalar şu ta cek noktalar o kadar çok deği ldir ki hatta
arruz-ı hariciden tedafi için derhal öz kar her fi kir kendisine bir başka nokta bu lup ta
deşler gibi ittifak ederler. Bu halde cemiyet yin eyles i n . Bu noktalar pek ma'dut olduk
i b e ş e r i ye i ç i nd e J e a n J ac q u e s R o u s s e l ar ı n d a n efkar-ı u mu m iyen i n m u h a l efet-i
au'nun ded iği gibi " e l b i r l i ğ i i le çalışalım" umumiyesi dahi ga iyeti bir kaç nokta üze
esası üzeri ne bir mukavele-i içti maiye ak rinde münhasır kal ı r. Halbuki ekseriyet ve
detmek pek kolay tasavvur ed i lebi l i r. Şu ka a g l e b i yeti n ta y i n e y l ed i ğ i h ü k m ü n b i r
dar var ki insa n ı n tabiat-ı hayvaniyesindeki hükm-i umumi olarak kab u l ü zaruriyattan
hürriyet-i mutlaka cibil leti "çal ışalım" hük d ır. Aza-yı cem iyetten eka l l i yet-i sahihede
m ü n ü pek kuvvetsiz b ı ra kacağı d a h i asla ka lan bir kısım bu hükmü kabul etmeyecek
ehemm iyetten uzak tutu l m ayacak b i r şey olsa çünkü o cemiyetin şerait-i içtimaiyesi
olmasıyla efrad-ı ahrarın h ü rriyet-i tabiiye o hükümden ibaret bulu nduğu cihetle şart-ı
sini b i ' l-muhafaza hürr-i m utlak bulunduğu mezkuru kabul etmeyenlerin cemiyeti dahi
zaman kendi nefsi için sarf edeceği himme kabu l etmeyerek ç ı kıp gitmesi lazım gelir.
ti bir cemiyet-i medeniye dahil i nde m uka Bu halde şartı kabul etmekle cemiyeti terk
vele-i içtimaiyeye manen ve h ükmen vaz etmek arası n d a k i menfa a t i n muvazenesi
etm iş olduğu imzadan dolayı hürr-i mukay eka l l iyet ve m u h a l efet erba b ı n ı d a h i y i ne
yet olarak yaşayacağı zaman dahi sarf et kendi i htiyarlarıyla o cemiyette kal ı p şartı
mekten istin kaf eyleyememes i n i ve h ü rri- yani aglebiyetin hükmünü tav'en ve i htiya-
S E Ç M E M E T i N L E R
ren kabul etmek zarureti n i on lara tercih et mecbur ve o hüküm i l e mahkum görmeği
tirir. Öyle bir hükmü tav'en kabul ise yine dahi hürriyet-i hayvan iyeyi menafi bir esaret
ahrarı n i htiyar-ı ahraranesine tevd i ed ildiği addetmek isteyen adama benzer ki hizmet-i
cihetle mugayir-i hürriyet görü lemez. Hatta nefsiyesi için mahkumiyeti kabul edemediği
şahs-ı vahidi n kendi efkar-ı hususiyesine kı halde felaket-i mevte bi la-lüzum mahkumi
yasen vaz eylediği kanun-ı cemaat tarafın yeti kabu l eylemiş olur. Bu ise bu cennettir
dan i nde' l-ted k i k şaya n-ı kabul görülerek ki cevher-i akl ı n birinci mevludu olan kava
tav'en ve i htiyaren k a b u l o l u n u r ve itaat nin-i medeniye ve kavaid-i insan iye meba
ed i l i r ise o bile m ugayir-i hürriyet addolu his-i dakikası gibi gayet nazik bahislerde bu
namaz. Zira kanun-ı mezkurun i nde' l-ted eser-i cennetin hiç bir dahli olamaz.
kik bila-ihtiyar ve bi 't-tav kabulü haddiza İşte her ne suretle olur ise olsun kanunun
tında h ü rriyet-i beşeriyeyi i h l a l etmeyecek bir hükm-i umumi olduğu bu surette tahkik
esas üzerine müesses yani kanun den i len eyledi kten sonra bu kanunu kendi şanı olan
şey hükm-i umumi i le mevzu olacağına gö istiklaliyle meydana çıkarmak için dahi şöy
re hükm-i u m umi her neye karar verecek le bir farz edeceğiz. Cemiyet-i meden iye de
id iyse o ferd-i m ü nfe ri d i n kanun-ı şahsisi n i len şey b irer b i rer hür olan i ns a n l ardan
491
dahi o kararları cami görü lmüş olacağı mü mürekkeptir ve ahrar-ı mezkure n i n kendi sa
nasebetiyle kabul ed i l m iş o l acaktır ki şu adet-i zatiyeleri için edecekleri h izmetin su
hal-i hürriyet-i i nsaniyeye m u h a l if değil bi ret-i müttehide ve müştereke ve müctemiası
lakis riayet ve muvafakat sayı l ı r. İşte şerayi-i na vaz ife den i l m i ştir. Ve o vazifeyi efrad-ı
diniyeden bir şeriata iman ed ip de itba ey cemiyetten her birisine vazife olarak tayin
lemek dahi bundan dolayı h ü rriyet-i beşeri eyleyen hükm-i umumi dahi kanundur. An
yeye mugayir say ı l maz çünkü bu makamda cak tabiid i r ki ahval-i ibtidaiyede kanun de
iman demek o kan u n- ı şer'inin a h k a m ı n ı ni len şey bir veya bir kaç cilt düstur içinde
i nsanın kendi fikrine m uvafı k bularak kabu l münderiç olamaz idi. Medeniyetin o zaman
eylemesi d e m e k o l u r. Böyle o l m a d ı kta n için delalet eylediği terakki insanlarda henüz
sonra i nsanlara cebir ve i krah ile kabu l ka böyle bir kitap edinebilmek iktidarı nı tevl it
bul ettirilmek istenilen kanunlarla beşeriye eylemem i ş i d i . Kavanin-i mezkure "adet"
tin hürriyetini mahvetmek yoluna gidilmiş namıyla cemiyetin ahlak-ı umum iyesi içine
olur ki daire-i temeddünde yaşayan evlad-ı derç olunmuş idi. Nası l ki adattan i baret i l k
ademin hukuk ve hü rriyeti gibi mebah isle kanunlarımızın hükmü h a l a bugü nkü günde
böyle b i r kan u n - ı cebriyi tatb i k ve tevfik bile yine adet namıyla familyalarım ı z meya
edeb i l m ek m u h a l atta n d ı r. H atta kavanin-i nında meriü'l-icra olup ahkam-ı asliyesinden
i l a h iyeden o l a n kavanin-i d i n iy e n i n b i l e birisine fam i lyaca ri ayet etmemek bayağı
eğer e h l e kabul ettiri lmeğe çal ışmak sureti müşki lat ve mümteniattandır. Bizim Osmanlı
ne rağbet edilmemesi her halde tabii görü cemiyet-i medeniyesi henüz tamamıyla ka
len hürriyet-perverl i k i ktizası ndandır. nt n a ltına a lınmış demek değil belki bu ce
Ası l cay-ı dikkat ve ehemmiyet şundadır ki m iyetin kanunları henüz tamamıyla sahaif
kendi nefsine hizmet demek olan bir vazife ve l evayi h e derç ed i l me m i ş o l d uğ u n d a n
yi y i ne kend i nefs i ne vazife o l m a k üzere adat v e a h l a k g i b i fami lyalara ait o l a n husu
hükmeden ve kendisinin bu hükmüne yine sat deği l bir çok usul-i siyasiyemiz bile he
kendisi kanun n a m ı n ı verip o hükme itaati nüz "adet" lafzının bir tabir-i resmiyesi ol
dahi zimmet-i ahraranesine borç tanıyan i n mak üzere "teamül-i kadim" denilen kava
san hürriyetinden hiç bir şeyi feda etmemiş nin-i gayr-ı mesture ve gayr-ı muharrere üze
o l ur. Eğer bunu d a h i h ürriyete m ü n afi bir rine cereyan etmekte bulunmuştur hatta te
esaret addeyler ise o insan beyaban-ı vahşet amül denilen işbu kavanin gayr-ı mesturenin
te hürriyet-i mutlaka-ı hayvaniyesine tama hükmü elhaletü hezihi kavanin-i mestureden
mıyla sahip olarak gezer iken acıkan karnını bile ziyade kuwetlidir. Zira bir çok yerlerde
doyu rmak için kend i s i n i g ı d a tah arris i ne teamü l-i kadimin hükm-i kanunide ta'dil ve
S E Ç M E M E T i N L E R
te' hlr eyled iği taşra l a r h ü kumetine vakıf lere görülen lüzumu uzun uzun şerh etmeğe
olanlara mestur değildir. Her ne hal ise ka hacet var mıdır? Bize kal ı r ise bahiste bu lü
nun gerek düstur tarzında bir yere cem olun zumun dahi h ü rriyet-i beşeriyeye m ugayir
sun ve gerek adet ve teamül-i kadim namıyla o l m a d ı ğ ı n ı göstermek kafid i r. Evet b u da
ahlak-ı umumiye içinde münderiç bul unsun hürriyet-i beşeriyeye m ugayi r olamaz. Zira
bu kanun bir şahıs üzerinde teşahhus etme bir h ü k ü m d a ra o kuvveti veren şey y i n e
d i kten sonra kendi hükmünü ale'l-devam ef hükm-i umumiden ibaret o l a n kanun olduğu
rada ihtar edemeyeceğinden cemiyet içinde gibi o kuvveti istimal edeceği zamanlar ve
kanun-ı müşahhas veyahut şahs-ı kanun ol keyfiyetler d a h i kanunen tayin o l u nur. Şu
mak üzere bir adama tab'en lüzum görü l halde kuvvet kendi kuvveti olup da hüküm
m ü ş v e işte bu adam fam i lyalardan ibaret dar o kuvveti kendi keyfinin istediği yerlerde
bulunan cemiyetlerde baba ve cemiyet-i cis sarf etmiş olmuyor ki işin içinde bir cebbar
miye-i medeniyede hükümdar namıyla tayin l ı k çıksın da h ü rriyet-i beşeriyeye m u ha l if
eylemiştir. Hükümdar bir kanu n-ı şahsi veya düşsün. O kuvvet kanun kuvveti olup sarf ve
hut bir şahs-ı kan u ndur ki vereceği ahkam-ı istimali dahi kanunun emriyle vuku b u l ur.
492 kanuniye balada zikrolunduğu veçhile yine Bu halde faraza bir caninin boynu vuruluyor
hü km-i umumiyi i htar demek olacağından ise onun boynunu cellat vuruyor d iye tabir
cemiyet efradından her biri kendi sözüne olunamaz. Belki cel lat dahi kanunun istih
kendi h ü km ü ne itaat kabi l i nden o larak bu dam eylediği bir memur olup hükm-i kanu
hükümdarın hükmüne itaatle muvazzaf ol nu icra eylediğinden ve hü km-i kanun ise o
muştur. Bu suret dahi efradı n hürriyet-i asli can i n i n dahi reyi munzamm olduğu halde
yesini ihlal etmemiş olduktan ma-ada bilakis istihsal olunan bir hükm-i umumi bulundu
şahs-ı hükümdarın zeka-yı i nsaniyesi n i ka ğundan gayet hakikat-i emrde merkum cani
n u n u n ş a h s i yet-i m a n e v i ye s i n i k a t a r a k kendi kendisinin boynunu vurmuş oluyor.
nev'ama kanuna kendi k e n d i kend i s i n i ve Hükümdarın ve o h ü kümdar uhdesinde
kendi hukukunu muhafaza gibi bir i ktidar ve olan kuwe-i icraiyeni n dahi suret-i asl iye ve
istidat verd iği cihetle o kanun ile m uayyen ibtidaiyesi n i şu yolda tayin eyledikten sonra
bulunan hürriyet-i beşeriyeyi bir kat daha te bir cemiyet-i m edeniyeyi yani m i l leti ve
min eylemiştir. onun kavanln-i esasiyesini ve hükümdarını
Ancak kanunun bir zat u hdesinde teşah ve kuvve-i icraiyesini teşki l ve tayin edip bi
hus etmesi muhafaza-ı ahkamı için yine kafi tirmiş oluruz. Bu mil letin bir familyadan ve
olamaz. O zatın ihtarı herkesin haiz olduğu bu kanunun o familya adatından ve hüküm
hukuku bi'l-hafıza herkesi n mükel lef olduğu darın dahi o fam i lya babasından ibaret ol
vazifeyi de ifa ettiremez. B u i htar yalnız bir ması yan i m i kyasın bu kadar küçük bulun
ihtardan i baret kaldığı surette kanun evlad-ı ması şu kaide-i küll iye-i esasiyeyi gerek mil
ademi n tabiat-ı hayvaniyesinde olan sevda l iyet-i vahideden ve l isan-ı vahit erbabından
yı hürriyet-i hayvaniye ve istiklal-i tamdan ve gerek m i l l iyet-i m ütenevvia ve e l s ine-i
m ünbais itaatsizl iğe karşı yine aciz kal ı r. Bi mütehal ife ashabından yüzlerce m i l yon in
naenaleyh fam ilyalardan ibaret bulunan ce sanlardan ibaret cemiyat-i azlmeye ve hatta
m i yetlerde b i l e adetten ibaret olan kanun yekpare bir cemiyet-i umumiye-i beşeriyeye
hükmünü m u h afaza babında o h ü kümden bile tatbikini men edemez. Zira hakikat de
teba'üt edenleri ta'zlr için hükümdar maka n ilen şeyin mahiyeti asla tenevvi edemeye
m ı nda bulunan babalara bir hak ve kudret ceğinden yani cihanda hakikat olarak i ki su
verilmiştir. İşte bu hak ve kudretin cemaat-ı ret bulunabilse onun birisi diğerine nisbetle
medeniye hükümdarlarına dahi itasına ıstıla e l bette ahakk o l u p binaena leyh d iğeri n i n
hat-ı siyasiyeden olarak "kuvve-i icraiye" de butl a n ı tahakkuk eyleyeceğ i nden insa n l a r
n i l miştir. Hükümdarları kuvve-i icraiyeye bi herhangi mahalde bulunur ise bulunsun ve
hakkın m uktedi r olabilecek bir kuvvete sa her hangi l isan ile mütekellim olur ise olsun
hip eylemek için asker gibi polis gibi kuvvet- kendi lerine arz olunacak hakayık kavanln-i
S E Ç M E M E T i N L E R
medeniyeyi nihayet bir mübahese ve müca meydana koymuş olduğu şu usul-i medeni
dele-i hakikat-cuy-aneden sonra elbette ka ye-i alem-şümul pek güzel muvaffak olmuş
bul ederler ki bu zaruret i nsanların tabiat-ı ve elsine ve diyanet ve ahlak-ı mütehalife er
medeniyesi tarafından hasıl edi lmekle kimse babından yüz otuz m ilyona kadar ahali bir
o zarureti i n kara m u kted i r olamaz. Hatta k a n u n a l t ı n d a i ç t i m a eylem i ş t i . Bu h a l
medeniyet-i beşeriye mebhas-ı vesi'i üzerine umum-ı ebna-yı beşerin bir kanun al tında iç
idare-i efkar eyleyen bir müdekkik şimd iye timaını muhal add etmeğe asla i mkan yok
kadar bu tatbikin icrasıyla umGm-ı ebna-yı tur. Gayeti baid addolunarak şimdiki asırlar
beşere yekpare bir m i l l i yet-i neviye verile da husu lüne i ntizar olunamaz.
memiş o l ma s ı n a i st igrap eylerler i se bazı Mülahazatın kısm-ı maneviyes i ne gel ince
mülahazat-ı muhakkike m ümanaat etmemek dahi bizim için ol babda meskut-ı anh geçe
şartıyla bu istigrabda n dolayı kendisine hak meyeceğimiz bazı hakayık mevcuttur.
dahi veri lebi lir. Cemiyet-i medeniye-i beşeriye hakkında
M ü l a h azat-ı m u h a k k i ke - i m e z k u ren i n balada tasvir eylediğimiz üss-i evvel ve asli
maddi ve manevi diye ikiye ayrı lan aksamın muahharen bir çok su-i istimalata d uçar ol
dan kısm-ı maddisi ta a'sar-ı ahireye gelince mamış olsa idi efrad-ı beşerden hemen umu
493
ye kadar dünyanın kıtaat-ı fesihesi üzerinde miyete karib bir kısmın cemiyet-i medeniye
bulunan i nsanların yekdiğerinden haberdar sine yine esas olab i l ir idi. Ancak i nsan ın ci
olamaması gibi b i r ta k ı m esbab-ı azime-i bil iyet-i mahsusası ile beraber i nastan doğ
mecbureden ibaret olup işbu esbab-ı maddi muş olan sevda-yı hürriyet ve istiklal mürur-ı
ye üzerine idare-i efkar eyleyen müdekkikle zaman ile medeniyetin i l k kanun-ı tabiisini
rin asırlar geçip de evlad-ı beşer yekdiğerini i h l a lden hali kalmamıştır. Ezan c ü m l e ka
kemaliyle tanıdıktan ve m ünasebat-ı ticariye nun-ı medeniyetin müşahhası b u l u n a n hü
mertebe-i gaiyetin i bulup menafi-i medeniye kümdar hükm-i umumiyi cami bul u nan ka
dahi hükmünü tamamıyla ortaya koyduktan nun-ı mukteziyatını ilan ve i htara bedel ken
sonra umum-ı ebna-yı beşerin bir m i l liyet-i di efkar-ı zatiye ve iradat-ı keyfiyesini emir
insaniye teşkil eyleyebilecekleri hakkındaki ve icbar edince medeniyetten matlup olan
efkar-ı mahsusaları her ne kadar baid görülür maksud-ı asli ve hakiki bozulmuş ve şu hal
ise de el bette batıl görülemez. Vakıa bey de efradın o hükümdar-ı müstebide itaat et
ne'l-hükema bu kaziyeyi muhalattan adde mesi hürriyet-i beşeriyeye muvafık görülüp
denleri dahi vardı r onlar cihanın afak-ı ba bu ise cemiyetleri n rabıta-ı itti had ı n ı boza
idesinde bulunan a h a l i n i n a h l a kça l isanca rak müteferrik ve perakende olmalarını icap
ve d iyanetçe birbirine benzememeleri cüm eylemiştir. Şüphe yoktur ki heyet-i müttehi
lesinin bir m i l l iyet-i umumiye teşkil etmele de-i beşeriye meyanında vukua gelen tefri
rine manidir diye itikat ederler. Ancak bu iti kalar güya hürriyet-i beşeriyeyi istirdat gay
kadları mahza fikirlerine l üzumu derecesi n retiyle meydana çıkan sah ib-i huruçlar tara
de vüsat ve füshat vermed i klerinden neşet fından ika edilmiştir. Ancak bunların da tabi
eder. Şimdiki halde mebahis-i siyasiyemizde atlarında mevcut olan sevda-yı istibdat o ce
deriz ki "yegan yegan i nsanlar familyaları ve miyetleri de biraz sonra bir cebbarın idare-i
fami lyalar köyleri köyle nah iyeleri nahiyeler keyfiyesi a ltında mazl um-ı üsera cemiyeti
elviye ve vilayeti ve v i layetler ü l keleri teşkil hal ine koymaktan geri kalmamıştır. İngiltere
ederler" bunu demekle beraber kavanin-i i ç i n Cromwe l l , Fra nsa i çi n Bonapa rte b u
medeniyeni n hiç bir kimseyi hürriyet ve hu babda bire r güzel misaldirler.
kukundan men etmediğini bilakis bir kat da Medeniyetten matlu p olan esası tagayyür
ha temi n eylediğini de der-miyan eyleriz. O hususunda görülmüş ve gösterilmiş olan se
halde işbu meratip meyanına bir de l isan ve bebiyetleri yalnız hükümdarlara atf ve tahsis
diyanet ve ahlak cihetiyle müstaki l olan ce etmek de haklı değildir. Efrad-ı cemiyetin de
miyetleri de ithal etmekte ne beis vardır? Os ahlak kanun-perverisine halel gelerek n izam
man l ı l ığ ı n d ü nyada i l k defa o l m a k üzere ve i ntizam-ı cemiyete kendilerinin dahi sekte
S E Ç M E M E T i N L E R
vermiş oldukları da nazar- ı dikkate a l ınmaz böyle müttehit olmayıp da müteferrik olsalar
ise bahiste matlu p olan hakikate vusul mü bile menafi-i medeniye kendi lerini tevhit ey
yesser olamaz. Yalnız kavanin-i siyasiye ile lemek l azım ve zaruri iken an-asi müttehit
idare olunan m i l letlerde değil hatta kavanin-i oldukları halde bu ittihadı m uhafaza edeme
şeriye ve diniye i l e idare olunan mil letlerde yerek müteferrik olmaları elbette mes'ud iyet
dahi bu tagayyür görül müştür. Ezcümle Beni i dünyeviyeyi cemiyetlerin yekdiğerinden if
İsra i l meyanındaki bunların kanunları keteb-i tirak ve teba'üdlerinde aramış olmalarından
semaviye ahkamına müstenit kavanin-i ilahi neşet eyleyeceği ve bu dahi kendi lerini va
yeden olduğu halde mürur-ı zamanla halkın tan-ı asliyi terk ettirecek bir mecburiyet-i si
tavı rlarında şeriat-ı mevcudeye adem-i itaat yasiye altında görmelerinden i leri geleceği
fikirleri peyda olarak aralık aral ı k bais-i enbi bu misillü mecburiyetler içinde dahi ilk ser
ya-ı kiram ile di n-i hakikiyenin teyidi bu hü riştenin hürriyet halkası na bağlanacağı zaru
k u m ete i bt i n a eylem i şt i r. Aşağ ıda fı kra-ı riyat-ı umurdandır.
mahsusasında beyan olunacağı üzere yal nız Tarihin daire-i ıttılaı haricine çıkmağa ne
diyanet-i cellle-i İslamiyedir ki tabiat-ı zama hacet aradığımız hakikati tari hinin daire-i ı t
494 nın tagayyürü üzerine icma-yı ümmetle ah tılaı dah i l i nde de bulabi l i riz. Bu taharriyatı
kam ı n dahi ta'dili esası bu şeriat-ı garranın mızda pek uzak zamanlara kadar gitmeğe de
e l i yevmena heza daim o l duğu mertebede hacet yoktur. Pek yakın zamanlar bizi kendi
m e t i n o l d u ğ u g i b i metanet-i v a k ı a s ı e l i l iği ile istikbal ederler. İşte Almanya kıtası.
yevm-i elkıyyam dahi devam edecektir. Bu kıtanın ahalisi bir m i l liyete mensup ve bir
İşte Cenab-ı Hakkın i nsan evladına bah l isan ile m üteke l l i m i ke n kırk elli parçaya
şeylediği kudret ve istitaatı alemin mamuri bi'l-inkısam yüzlerce seneler birbiriyle bo
yeti yol u nda sarf eylemek gibi bir hareket ğuşmaları neden i ktiza etmiştir? Yal n ız Al
akı lane ve medeniyet-perverane h ilafına ola manya'ya mahsus değ i l İtalya'nın Fransa'nın
rak bilakis mamuriyet-i mevcudeyi hedm ve vesair hemen her m i lletin aksam-ı müteaddi
harap eyleyecek olan muharebat-ı şedide ve deye i nkısamıyla asırlarca müddet yekdiğeri
medideye sarf ettirmek adeti mahza cemiyat aleyhine kıyamları hep medeniyetin ibtida
i medeniyenin esas-ı ahrarane ve mu ntaza daki kavanin-i esasiyesi i h l al ve nisyan edi
masını bi't-tagylr işte bir suret-i esirane ver lerek fikr-i istibdadın her beş on kişiye söz
mek amal-i evvel iyesinden neşet eylemiştir. geçi rebilecek o l a n rüesa ve derebeylerine
Mesa i l i n sathiyatından vukuatın yenilerin varıncaya kadar taammüm eylemiş ve efrad
den bahseyleyen müdekkiklerin beni beşer ı cemiyet nezd inde dahi kanun-perverliğin
meya n ında vukua gelen kavga-yı ezeli ve gaybubetiyle bu misillü derebeylerine itaati
ebediyi her halkın hem civarı bulunan hala kanun-ı umum iye itaatten daha m ü reccah
y ı k - ı s a i re e l i ndeki esbab-ı saadete g ıpta görecek surette fikirlere intizamsızlık gelmiş
ederek onları n m a l ı n ı yağma ve kendi lerini bulunmasından başka hiç bir şeye mübteni
esir eylemek da iyelerine d üşmüş o lmasına değildir. Zadegan derebeyleri ve pes-paygan
h a m l etmel eri burada i ltizam eyl ed iğ i m i z ve bazı yerlerde üsera namlarıyla beni beşe
m u hakeme-i d a kika v e esasiyeyi şaşırtma rin bir kaç tabakata inkısamı dahi medeniye
malıdır. Elyevm m iktarı yüzleri geçen m ilel-i tin i l k vazife olmak üzere efrad-ı cemiyete
mütenevvianın menşelerini araştıracak olur hükm-i umumi i l e ta'yin eylediği vezaiften
isek bunların yekd iğerinden münşeap oldu kendisini kurtarıp onu diğerlerine tahmil mi
ğunu ve bir kaç asır mukaddeminde bir kaçı sillü her halde istibdadiye tabir edebileceği
nın m i l l iyet-i vahide dairesinde içtima eyle miz bir istidat icabı değil midir?
diklerini ve ni hayetü' l-emr cümlesinin o ka Flemenkli G rotius ve İ n g i l iz hükemasın
dim Asya kıtasında ve onun dahi kısm-ı ce dan Hobbes gibi tasavvurat-ı siyasiyelerince
nub-ı garbiyesinde b i rl eşti klerini hatta el i mkan ve ihtimal dairelerinin haricine kadar
_yevm güzergahlarında görülen alaim-i kadi çıkan bazı m üdekkikin-i müfritanın istibdat
mesiyle m üşahede eyleriz. İnsanlar an-asi ile dahi beni beşerin mes'ut olacaklarına da-
S E Ç M E M E T i N L E R
ir kemal-i maharetle yürüttükleri muhakema katta görü l üyor ki i nsanoğlu fikir cihetiyle
tı hüsn-i kabul etmek isteyenlere hiç bir di ilim cihetiyle sanayi cihetiyle ilk derecesine
yeceğimiz yoktur. Medeniyet-i beşeriyenin nisbeten pek çok terakki eylemiş ise de te
mukteziyat-ı tabi iyesi nden ayr ı l madığımız rakkiyat-ı vakıası kendisini henüz kavanin-i
cihetle şahs-ı vahidin n ice emraz-ı nefsani tabiatın haricine çıkarmak derecesine varma
yesi bugü nkü reyi ile yarı nki reyi arası nda mıştır. İhti mal ki bu dereceye vard ı rabilmeğe
pek çok tefavüt gösterebi leceğini nazar-ı dik yine kanun-ı tabiatın dahi müsaadesi yoktur.
kate alan hükemanın hükümdar-ı vahit tara Ancak şimdiki halde tahkikini görd üğümüz
fından kendi rey-i hoduyla konulan kanunla şey cemiyetin ilk kanun-ı esasisi ne halde ne
rın her zamana ve her işe tatbiki kabil ola suretle takannün etm iş olması lazım gel iyor
mayacağı n ı ve hatta o hükümdarın bir emri ise şu son halde dahi yine o suretle yani ka
diğerin i nakz ve cerh eyleyeceği n i mübey nunların bir hükrn-i umumi olması için yine
yen mu hakematında daha ziyade rüçhan gö ittifak ve rey ve rıza-yı umumi ile takannün
rüyoruz. Jean Jacques Rousseau'nun dediği etmesi suretine müracaat olunur.
gibi eğer bir kan u n şahs-ı vahit tarafından Vakıa cemiyet-i beşeriyenin şimdiki vüsat
konulacak olur ise o kanunda m ültezim olan ı fevka ladesine nazaran efrad-ı cemiyeti bir
495
adaletin tamam-ı h u s u l ü i ç i n vaz-ı kanun araya toplayıp cümlesi nin hükm-i um umisi
olan zatın ol kadar bl-taraf o derece garazsız ne olacak ise ondan bir kanun yapmak akıl
ve menfaatsiz olması lazım gel ir ki böyle bir lara sığmayacak bir keyfiyet gibi görünür ise
adam ancak meleklerde bulunacak masumi de kanun deni len şeyin her halde hüküm ve
yetle i nsan l ı k mertebesi n i n fevkine çıkmak ya kabul-i umumiden başka hiç bir şey ola
icap eyliyor. Halbuki ol suretle mevzu olan mayacağı tahakkuk etmesi üzerine m i lyon
kanunun dahi nas beyninde m üta ve mer'i larca ahal inin hüküm veya kabu l-ı umumlsi
olması için nasın onu kanun tanıması ve öy ni istihsal için behernahal bir yol bulmak la
le itikat etmesi lazım gelir. Böyle olmadıktan zım gel miş ve o da heyet-i mebusan-ı m i l let
sonra halk tarafı ndan mevzu veya musaddak tarzında bulunmuştur.
olmadığı gibi makbul ve müta olması emrin Şöyle k i : İnsanlar için alelumum matlup
de halkın i rade ve ihtiyar-ı zatlleri dahi hasıl olan hürriyet-i kamile aleminde bir adamın
o l mayan k a n u n a r i a yet i ç i n edi l e n ceb i r kendi verdiği hükme yine kend isinin tabi ol
Grotius ile Hobbes' in halkı mes'ut edecek ması rnugayir-i hürriyet olmadığı gibi kendi
en adil hükümdar diye farz eyledikleri ger tarafından vekil olarak irae eyleyeceği ada
çekten adil hükümdarları dahi nas beyn inde mın verdiği hükme tabiyet dahi vekalet i l e
cebbarlar nazarıyla gösteriyor. asaletin hükü mleri hakikatte bir olacağı ci
Senelerce müddet bütün Avrupa'yı tesirat-ı hetle yine mugayir-i hürriyet görülemez ve
muzırre ve tazyikat-ı seyyiesi a ltında ezen görülememiştir. Şahs-ı vah i d i n yine şahs-ı
idare ve iradat-ı istibdad-karaneye ni hayet vahit için vekil olması ve eşhas-ı kesireye
vermek lüzumu artık seyyiat-ı zamaneye ta vekil olamaması hakkında hiç bir kanun-ı ta
kat götüremeyen insanların efkar-ı umumiye bii bulunmayıp bir vekil kendi vekaletini ka
sinde vücut bulmağa başladığı zaman nice bul eyleyen bin lerce müvekkil lere vekalet
efkar- ı vasia ve ted ki kat-ı arnika erbabı n ı n eyleyebileceğinden cemiyet-i medeniye kaç
mebahis-i dura-d ur g i d e gide medeniyetin m ilyon ahrar-ı mükel lefeden ibaret ise bun
kavanin-i tabiiye ve ibtidaiyesine kadar var ların fırka fırka ve fevç fevç i ntihap ve irae
m ış olması ve insanların ilk devr-i hürriyeti eyleyecekleri vek i l ve mebu s l a r ı n heyet-i
n i n teceddüdünden ibaret dernek olan ezrni umurniyes i ne mil letin heyet-i umumiyesidir
ne-i cedide için yine ezrni ne-i ibtida iyeni n nazarıyla bakmak her halde muvafık-ı man
kava nln- i esasiyesi tarzı nda y a n i h ü km-i tık ve tabiattır.
umuminin hülasasından ibaret kanunlar va Keteb-i siyasiyede işbu intihab-ı mebusin
zından başka çare bulunamaması hakikaten kaidesinin esasına hiç bir kimse itiraz ede
istigrap ed ilecek bir keyfiyettir. Zira bu tedki- meyi p bunun ya l n ı z suret-i icrası kaziyesi
S E Ç M E M E T i N L E R
mesai l ve mübahasat-ı şedideyi istilzam ey nun hakkında reyini vermek birinci salah iye
lemiştir. Bu mübahasatın netice-i gayesi iki tidir. Saniyen rey-i umumiden mütevellit ola
bahs-i müstakile müncerr olmuştur ki bunun cak bir kanun icrasını hükümdara cebretmek
birincisi vaz-ı kanun hususunda rey verecek cümle i ndinde mukaddes olan hürriyete mü
o l a n vek i l ve mebusları h a l k ı n doğrudan nafi bir cebbarl ı k ve cümle indinde mülte
doğruya i ntihap etmesi ve d iğeri ise vaz-ı ka zim olan ittihada mugayir bir iftirak olup bir
nun maddesi öyle ara-yı adiye erbabının ya de hükümdar kendi şahsından ma-ada o za
pacağı iş olmayıp evvelden kanun-şinas bu m a n a kadar rey ve e m r i m i l letin irade-i
lunma k birinci derecede lazım olduğundan umumiyesine muadil ve müsavi bir kanun-ı
ve kanun-şinas olan a d a m l ar ise ammeye mücessem olmak mevkiini ihraz eylemiş bu
malum olmayıp havasın malumları olacağın lunduğu ndan bir heyet-i m i l letin hükmüyle
dan halk evvel-emirde kendi lerince vüsuk ve bir hükümdarın i radesi arasındaki itidal ve
itimat erbabını i ntihap ed i p bunların dahi tevazüne dahi mugayir ol ur. Hele bir kerede
asıl mebus vekilleri i ntihaba memur edilmesi işi suret-i evvel iye ve ibtidaiyes ine tatbi k
bah islerid ir. Bu iki bahsin h angisi d iğerine edel im. Esasta efrad ın hükm-i umumisinden
496 nisbetle eslem olacağını tayin müşkildir. Zira ibaret bulunan kanunu fam i lyanın makam-ı
birinci suret-i hürriyet-i mutlaka-ı umumiye hükumetinde bulunan peder efrada ihtar ve
ye daha muvafık olur ise de ol suretle halkın i rae edecek değil mi idi? Eğer peder hüküm
intihap edeceği mebuslar meyanında mesela dar-ı kanunu olmak üzere riayet edilecek ah
m üddet-i ömründe usul-i hükumeti düşün kamda kendi hükmünü dahi ara-yı umumi
memiş bir çiftç i n i n bulunması dahi muhte yeye karıştırıp ara-yı umum iyeyi kendi hük
meldir ki o adamın kanun meselelerince re müyle tasdi k ve teyit etmeyecek olur ise fa
yinden istifade olunamaz. İkinci surette ise m i lyanın babası ve hakimi değil bilakis sagi
kanun-şinas mebusların i ntihap olunabi lmesi rü's-sinn mahdumu ve hatta mahkumu olu
daha ziyade ihtimale karlb ise de halkın te ruz ki bu d a hiç bir vakitte ve hiç bir yerde
ban haiz oldukları bir haktan doğrudan doğ muvafık-ı mantık olamaz.
ruya istifade edememeleri gibi hürriyet-i ka H ü kümdarın biat ve itaat-ı u m u m iyeye
m ileye nev-umma mugayeret vard ı r. Eğer bu mazhariyetinden dolayı rey-i mahsusu he
suret dahi bir kere rey-i umumiye konulup yet-i umumiyen i n ara-yı müşterekesine mu
da eğer halk iki nci derecedeki intihaba rıza ad i I o l m a k kaffe-i kava nin- i meden iyede
gösterir ise ol sureti taknln etmek vakıa hür esas ittihaz edilmiştir. H atta tensikat-ı esasi
riyet-i kami leye de mugayir görülmez. Zira ye üzerine her nevi tedkikatı icra eyleyen
demek olur ki halk kendi hakk-ı intihabını müdekkikler bu bah iste bir kadem daha i le
yine kendi rızasıyla bir vekile terk eylemiştir. riye giderek yüzlerce azadan mürekkep he
Elhasıl her ne suretle intihap edilirse edil yet-i mebusanı n ukul-ı müctemiasına muka
sin bir mil letin birkaç yüz mebusu bir yerde bil hükümdarı yalnız bırakmamak ve onun
içtima i le o n l a rı n h ükm-i u mumisi ve hü kuvve-i müfekkiresine muavin olmak üzere
kümdarın hükm-i hususlsi içtimaından hasıl bir de senato yani heyet-i ayana i htiyaç gör
olan kanun evlad-ı beşeri hürriyet-i tamme müşlerdir ki bunun azası her memleketin ah
leri n i bi't-temin idare edebilecek kavanln-i val-i hususiyesine göre ya asıl zadegandan
medeniye ve m ukavele-i i çtimaiye olmak veyahut hükümdarın tensip eyleyeceği vüke
üzere kabul edilmek her m i l l et-i mütecedide la ve ulema vesair müntehabatından m ürek
ve m ütemeddinenin mebna-yı i n kılabı ol kep olarak her bahiste hükümdarın hukuk-ı
muştur. Heyet-i mil letin hükm-i umumisi ile zatiye ve mevkisi ni muhafaza eylemeği ol
hükümdarın hükm-i hususlsi bir kanunda iç heyete vazife-i zımmet kaydetm işlerd i r. Kı
tima eylemek taben ve siyaseten lazımdır. yas edilecek olsa kavanin-i medeniyenin şu
Zira evvel-emi rde hükümdar dahi o milletin suret-i ahraranede teceddüdü üzerine ma
hem de en mühim bir ferd i olduğundan ken kam-ı hükumette bulunan hükümdarların is
di hürriyet-i ferdiye ve şahsiyesi icabınca ka- tiklali devr-i istibdaddaki hükümdarların is-
S E Ç M E M E T i N L E R
tiklalinden daha emin ve daha kuvvetli oldu efendimiz hazretleri vasıta-ı celllesiyle taraf-ı
ğu tahakkuk etmez m i ? Hürriyet-perver olan rebObiyetten vaz ol unmuş ve hükümdar bu
bir akil bu babda asla şüphe edemez. Zira lunacak zat-ı şevket-i sematın o esas üzerine
idare-i ahraranede hükümdar m i l letin hürri icra-yı ahkam eylemeleri ve halkın dahi bir
yetin i kanun-ı esasi ile temin etmiş olduğu mucib-i şer-i şerif icra-yı hükmeden hazret-i
gibi mil let dahi hükümdarına itaat-ı kami leyi Padişah evvel-emire itaaat etmeleri ferman
yine o kanun-ı esasi ile taahhüd eylemiş bu buyurulmuştur.
l u nduğundan bu halde ol hükümdar hürri Bu esas-ı ademü'l-indirasın hürriyet-i be
yet-pervere itaat etmemek bütün m i letin rı şeriyeyi ihlal etmesi mutasavver bile olamaz.
za-yı umumisine itaat etmemek demek olur Zira ol suretle mevzu olan kanun-ı şerlf-i ah
ve bu itaatsi z l i k n azar-ı u mu mide nefretle medi müdekkikin-i erbab-ı siyasetin vaz-ı
görülüp onun terbiyesinde heyet-i umumiye kanun için melekler derecesinde masum ol
i m i l let müttehit bulunur. ması lüzumunu farz eyledikleri şahs-ı vahi
İşte daire-i medeniyet dahilinde bu suret-i din masum iyetine dahi kıyas kabu l edeme
a h ra ra n ed e m aişet- i m e s ' u d a n e a r a m a k yecek bir ismet ve münezzehiyet canibinden
emeliyle kavanin-i esasiyenin vaz ı n ı mütalaa mahza halkü'l-ilahin saadet-i maneviye ve
497
eyleyen fiki r l e r b i z i m ş u f ı k r a m ı z d a pek zatiyesi için yegane bir tarik-i selamet olmak
mücmel ve muhtasar olara k irae ve tayin ey üzere konu lmuş ve ehl-i iman dahi onu bila
lediğimiz mülahazat ve m ütalaat köşelerini ikrah ve la-taklit iman-ı kamil ile yani haki
dönüp dolaştıktan sonra n i hayet ara-yı umu kat-i mes'udiyet-i maddiye ve maneviye bu
m iye ile mevzO-yı kavanine tabiyet bahsinde kanun-ı i lahi ahkamına tevessülde hasıl ola
karar kılmışlar ve o karar üzerine bir heyet-i cağını bilerek hüsn-i kabul eylemiştir ki ce
mebOsan ve bir heyet-i ayan ile bir de hü m iyet-i beşeriye için kavanin-i esasiye-i ah
kümdarı cemiyet-i medeniyeni n kuvvet-i teş rarane taharri eyleyen hükemanın hakikaten
riiye ve tenfiziyesi olarak tayin eylemişlerdir. arayıp arayıp da ta etrafında dolaşmağa ka
Kavanin-i esasiye hakkında buraya kadar dar takrip eyled i kleri halde bulamadıkları
vermiş olduğumuz malumat-ı mücmele şeri kanun-ı esasisinin ruhu işte bu şeriat-ı garra
at-ı İslamiyenin daire-i celllesi haricinde bu yı cihan-aradı r.
lunan m i lel-i m ütemeddinenin i lm-i hukuk Bu kanun kudsiyet-nümOn beni beşer için
d iye siyaset-i m i l l iyeye ait mebahiste esas it hürriyet ve müsavat ve adaleti gerçekten te
tihaz eyledikleri i l m i n netice-i delaleti olup m i n eyleyecek nice ahkam-ı celile ile mal-a
halbuki Saltanat-ı Seniye-i Osman iye'nin üs mal ve meşhOndur ki zaman ına göre her ne
sü' l-esas mebna-yı şeriat-ı ga rra üzerine rede buna tevessül edilmiş ise mütevessil le
m ü bteni b u l u nduğu c i hetle bir cem iyet-i r i n i n üç ala-yı saadete vası l olmuş b u l u n
medeniye olmak haysiyetiyle umOm-ı cemi d u kları berahin-i tarihiye ile müberhendir.
yet-i beşeriyenin kavanin-i esasiyesi üzerine Zira kendi hükmü altında bulunan hüküm
bir nazar-ı şam i l atfeyled iğimiz gibi bir de daran için istibdat ve tecebbür ve tahakküm
cemiat-i mütemeddi ne-i müslime bulundu işbu kanun-ı i lahinin birinci menfGru olduğu
ğumuz münasebetiyle cem iyet-i mütemeddi gibi hükümdar-ı meşrOa-ı adem-i itaat ve in
ne-i İslamiye kavanin-i esassiyesini teşkil ey kıyad d a h i b i ' l - kü l l iye merdudu o l u p hü
leyen şer-i şerif-i ahmedi mukteziyatı na iha kümdardan edna-yı efrad-ı ahal iye varıncaya
le-i nazar etmek cümle vezaifim izdend ir. kadar herkesi n gerek hukukunu ve gerek va
Şeriat-ı islamiyeye dahi atf-ı nazar-ı tedkik zifesi n i ayrı ayrı tayin etmiş ve tayin olunan
edildiği zaman görülüyor ki cemiyet-i beşe h u k u k ve vezaifi n i n gayes inde ise d a i m a
riyeyi teşkil eyleyen efradı n hukuk ve hürri mes'udiyet-i beşeriye netice-i celllesi göze
yet-i tabiiyesi asla ihlal edi l meksizin vezaifi tilmiştir.
ni tayin ve alem-i medeniyette şeh-rah-ı sa Makam-ı h i lafette b u l u nacak i m a m ü ' l
adeti irae ve tebyin eyleyen kanunun esası m ü s l i mi n i n cemaat i n d i nde m uta o l m a s ı
m u h bi r- i sad ı k-ı aleyhü's-sal avatü ' l-islam ülü'l-emre itaat farizasıyla mefrQz olup b u
S E Ç M E M E T i N L E R
farizaya riayet etmeyenler ta' zir görürler. Bu beti teslim olunur. Bi' l-cümle mil el-i m üsli
na m u ka b i l h a l ika isyan h a l i nde mahl uka meyi asırlarca mes'ut eyleyen kavaid-i celile
adem-i itaat dahi kaydedi l m iştir ki hal ikten i şeriyenin esası ayat ve ahadis-i şerifeden ik
m u rat emr-i halik teali ve takaddüs olacağı tibas edilmiş olduğu halde adetleri b i nlere
bedihidir. Evamir-i i lah iyenin bir kanun-ı ha varan eimme-i fukaha ve müçtehidin-i kiram
kiki olduğu nazar-ı d i kkate a l ı n ı r ise medeni efendilerimiz hazeratı tarafından nice tedki
yet-i İslam iye esasında dahi hiç bir cebbarın kat ve tahkikat ve mübahasat ve münazarat
kendi emr ü nehy-i cebbaranesini terviç et üzerine tesi s e d i l m i ş o l d u k l a r ı n a kema l -i
mesi caiz olmayıp daima hükm-i kanunu ya ehemmiyetle d ikkat lazımdır ki şeriat-ı i lahi
n i muradü'l-ilahi emr ü nehyetmekle mükel ye haricinde idare olunan mil letlerin içtima
lefiyet vard ır ki buna l i san-ı şer'ide "emr-i at-ı umOmiyesi nde müşahade olunan suret
bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker" diye tabir ve münazaraları hiç bir vakitte bu suret-i ce
olunmuştur. Marufu emir yani kanun-ı i lahi lile-i şeriyeye kıyas bile kabul etmez.
de münderiç olan evamiri tebliğ ve münkeri Cemiyat-ı m ütemeddinenin i l k kavanin-i
nehy dahi yine kanun ilahi hükmünce yasak esasiyesi muahharen ne suretlerle ihlal edil
498 o l an ları tebliğ demek olduğu şerh ve izahtan miş olduğunu görmek için atfeylediğimiz na
varestedir. İmdi her h a lde emr ü nehy ka zar-ı icmal gibi bir nazar-ı icmal dahi mede
nun-ı ilahiye menut olduğu ve evamir ve ne niyet-i İslamiyeni n ilk kanun-ı esasisi demek
vahi-yi ilahiye ise herkes nezdinde bila-ikrah olan şer-i şerife ne cihetlerle riayetsizli kler
ve ez-can u d i l iman-ı kamil i le makbu l bu gösteri l m i ş old uğu kaz iyesine de atfeyler
lunduğu halde artık hürriyet-i beşeriyenin bu isek maa't-teessüf görürüz ki her biri asrinin
tarik-i beşeriyede izaası gibi bir veh i m ve i lame-i ferid i addol unan yüzlerce m üçtehi
hayale meydan mı kal ı r? din-i u lema-yı kiram ve müdekkikin fuh u l-ı
Şer-i şerif-i ahmedi hatime-i şerayi-i mürse azam-ı ı kyasat ve içtihadat vakıasıyl a a h
lin o l up h ü k m ü n ü n i la-maşa a l l a h deva m ı kam-ı şer-i şerifi icabı veçhi le bast v e temhit
için d a h i iktiza eden kavaid-i esasiye bunda ederek yalnız medeniyet-i İslamiye için değil
"tagayyür-i ezman ile tagayyür-i ahkam" ka medeniyet-i umumiye-i beşeriye için bile bir
ide-i kül l iyesi tarzında tesis edilmiş ve ezman m ü kemmel kanu n heyetine koymağa sarf-ı
ve emkeneye göre yeniden vaz veya ta'dili nakdine i htimam eylemişler ise de hep o is
lazım gelen ahkam için kıyas-ı fukaha ve ic m i unutulasıca fikr-i istibdat hükümdaran-ı
ma-yı ümmete müracaat esası vaz olunmuş İslami bu kanun-ı ilahinin de hükmü harici
tur ki ol suretle meydana konulacak kanunla ne çıkarmış ve binaen-al a-zal i k asar-ı ibtida
rın elbette m urat ve adaletu'l-laha muvafık iyesinde yüzlerce m i lyon ahali-yi müslime
birer hükm-i umumi demek olacakları cihetle den mürekkep yekpare bir devlet-i İslamiye
kavaid-i esasiye-i hürriyete nasıl muhayyer-i halinde bulunan m i l let-i muzzamayı bir çok
ukul-ı ukala olacak surette mutabık düşeceği mücadelat-ı dahil iye ile parça parça münka
m a l u m at-ı m a'ruza-ı s a b ı ka i l e m ü steban s ı m eyleyip kuvvet-i m üctemiasını elyevm
olur. Zira ta'dil-i ahkam için kıyas edecek fu maa't-teessüf görüldüğü üzere zaaf ve iftira
kaha ve içtima eyleyecek olan ümmet aynıy ka duçar eylemiştir.
la hükm-i umumiden ibaret olan kanu nları Bari şu a ksamdan her b i ri şer-i şerif i l e
vaz eylemek tarzında olan mebusan ve ayan kendi dairesi dahili nde hakim olsalar idi her
gibi içtimaat-ı umumiyenin mukabil-i şerisi b i r i b a ş k a b a ş ka b i re r m a m u r i ye t ve
d ir. Şeriatla idare olunmayan mem leketlerde mes'udiyetle mema l i k-i saireye yine gıpta
bile bir kanun ta'dil edileceği zaman onun bahşa olab i l i rler idi. Ancak daire-i İslamiyet
kavanin-i asliye-i sai reye bütün bütün muga haricinde b u l u n a n h a l k kavanin-i asl iye-i
yereti asla tecviz edilmediği nazar-ı muhake m ed e n i ye n i n e mreylediği itti hadı iftiraka
meye alınır ise kıyas-ı fukaha ve icma-yı üm m ü n ka l i p eyledikten sonra kendi a ksam-ı
met ile tayin olunan mesailin de esas-ı şer-i müteaddideleri meya n ı nd a dahi o kanun-ı
şerife mugayir olamayacağı zaruretinin isa- tabii ve esasinin i ktizasına tevfik-i hareketle
S E Ç M E M E T i N L E R
h ürriyet üzere idare-i umura rağbet edeme rıp hükmünü dahi tamim etmemiş olmaları
yerek daha ziyade fenalaştı kları misillü ak na mukabi l m ilel-i müteceddide ve müterak
sam-ı kesire-i İslamiye dahi ayn ıyla bu sureti kıyen in bu hürriyet-i umum iye bahs i n i ço
alıp tevaif-i mülukten her müstebit ahkam-ı cuklara ve kad ınlara varıncaya kadar telkin
şer'e bedel kendi iradat-ı cebbaranesini ter ve tamim eylemiş olma ları işte böyle mühim
viç eylemiştir. Zaten böyle olmak zaruri de neticeler i ntaç eylemiştir.
ğil m idir? Bu afet-i iftirak ve inkısam-ı mü Gerek tari hin haber verdiği veçhi le altı ye
cerret fikr-i istibdadın sevkiyle hasıl olduktan di bin seneden beri alem-i medeniyet üzeri
sonra kavanin-i asliye ve esasiyenin emrey ne hükmünün şümulü tabii olan kavanin-i
lediği i ntizam-ı ahraraneye riayet mutasav esasiye-i medeniye ve gerek bin iki yüz se
ver mi olabil i r? Muahharen i nsanların enzarı neden beri akvam-ı müslime üzerinde cere
nur-ı maarifet ve hakikatle tenevvür ederek yan-ı hükmü lazım gelen kavanin-i şeriye-i
daire-i İslamiyet harici nde bulunan milletle ilahiye hakkında buraya kadar arz eylediği
rin aglebi ve belki Rusya'dan ma-ada kaffesi miz malumat-ı mücmele yekdiğeriyle muka
balada arz olunduğu veçhile insanları hürri bil götürü lür ise görülür ki hilafet-i celile-i İs
yet-i esasiye üzerine mevzu-ı kavanin-i kati lam iye i l e Saltanat-ı Sen iye-i Osmaniye'yi
499
yeden başka h i ç b i r şeyi n i hya ve mes'ut cami olan ve binaenaleyh kavanin-i şeriye
edemeyeceği n i görerek o tarik-i teceddüde ve tabiiyenin ikisinin dahi vaz eylediği esas-ı
vakıf olamayanları her biri tabi olduğu idare hürriyete iki cihetle riayet etmesi lazım gel
i müstebide altında azalıp gitmektedir. diği ve bu esaslara riayet-i kam ilede bulun
Şurada kariin-i kiramın nazar-ı istigrap ve duğu müddet Bohemya'dan Bahr-i Amman'a
belki tessüflerini bile şu nokta üzerine davet ve Fas'tan Azerbaycan'a kadar Fransa gibi
eyleriz ki şeriat-ı celile-i ahmed iyenin men on, on beş devlete ü l ke olabilecek bir mem
fGr gördüğü istibdat altında n ice asırlar ezi leket-i vesiaya kemal-i şan ve şevketle fer
len bazı memal ik-i İslam iye muahharen Av ma n-ferma o lduğu halde nasılsa sonraları
rupa milel-i mütemedd i nesinin hüküm ve is sevda-yı istibdat ve la-kaydi bu iki esasın iki
tilası altına girdikleri zaman kendi hürriyet-i sine de galebe etmesinden naşi iki cihet için
mil l iye ve istiklal-i m a hsusalarını kayıp eyle dahi bir hü kCımet-i istibdadiye suretini alan
d iklerinden dolayı pek mütessif ve müteleh Devlet-i Aliye-i Osmaniye şu iki suret-i mu
h if olarak asıl hürriyet-i mukaddese ve istik z ı rren in sadmatı arasında hemen hemen
lal-i akdesleri n i istirdada sai ve mütehal l i k mahvolup gitmekte i ken şehriyar-ı hürriyet
olacakları yerde bilakis mahkumiyet-i ecne şiar ve h ü kümdar-ı faruk-ı iktidar padişahı
biyeden memnuniyet göstermek derecelerini mız Sultan Gazi Abd ülhamid-i Sani efendi
bile bulmaktadı rlar. B u halk nezdi nde ma miz hazretleri şu iki suret-i istibdadın ikisine
zallah teali-yi adl-i umumi hükCımat-i İslami birden n ihayet verecek ve zaten kavanin-i
yede bulunmayıp Avrupa hü kCımatında bu şeriye ve tabiiyenin her ikisi bir hükm-i haki
lunacağı tarzında fikirler bile peyda edildiği kati tasvir ve bir maksad-ı hürriyeti taharri
memalik-i m üslime-i şarkıyeye seyahat eden eylediği için böyle iki metin esas-ı şer'i ve
meşhur keşşafların kitaplarında okunmakta tabii üzerine devlet ve m i l letin b i na-yı te
d ı r. Bed ihid i r ki bu yoldaki efkar-ı mühl ike ceddüdü n ü tesis etmek gibi bir m uvaffakı
yine medeniyet-i ced ide erbabı n ı n ahal i-yi yet-i azimeye mazhar buyurulmuşlardır ki
müsl imeyi bütün bütün kendilerine raptet bu muvaffakıyet-i azimenin derece-i ehem
mek için n ice külfetler ve fedakarlıklar ile m iyeti ve buna mukabil amme-i ibad ı n borç
vücuda getiril i r. Ancak ş i md iye kadar mü lu oldukları teşekkürün suret ve keyfiyeti ka
I O k-i İslam'dan hemen h iç b i r i s i n i n henüz vanin-i esasiye-i medeniye hakkında buraya
m i lletini cebbar suretiyle bir idare-i keyfiye kadar vermiş olduğumuz malumat ve idare
ye tabi olmaktan kurtarmak hakikatini gör eyled i ğ i m i z efkarın m uvazene ve t a kd i r- i
memiş ve şer-i şerifin işbu adalet-i umCımiye ehemmiyetle meydana çıkar.
i hürriyet-perveranesi meydan-ı intişara çı ka- Ukul ve efkar-ı umCımiyeye arz ve tefhimi-
S E Ç M E M E T i N L E R
ne ça lıştığımız bir şey dahi ol şehriyar-ı adi feyz bulamayıp da yalnız efkar-ı hürriyet-d i
mü'l-misa l in bu muvaffakıyet-ı celileye nasıl sar hazret-i Abdü l hamid-i San i'de perveriş
ve ne suretle vasıl olmuş bulundukları mese bulmuş olması ve ibtida-yı cülusta neşir bu
lesidir. Bu suret-i muvaffakıyet sahihan me yurulan hatt-ı hümayun-ı hazret-i pad işahiyi
den iyet medeniyet olalı h iç bir padişaha mü mutazammın olan varak-ı bahtiyarın işte o
yesser olmamış bulunduğunu evvelden te tohum-ı hürriyetten tenemmüv eyleyen i l k
m i n eyleyeb i l iriz. Kaziye n i n bu c i hetince varak-ı şevket-medar b u l u nması hakkında
olan tafsi lat aşağıki fıkra-ı mahsusalarında yukarıki fıkramızda vermiş olduğumuz haber
görülecek ise de hele şimdiden şu kadarcığı pek ziyade ehemmiyete şayan bir haberdir.
nı olsun arza mecburuz ki gerek kavanin-i Cülus-ı meymenet-i me'nus hazret-i padişahi
şeriye ve gerek kavanin-i tabi iyenin hürriyet şeref vuku bulduğu günden bir kaç güne ka
i beşeriyeyi tem i n eyleyen esasları şimd iye dar işbu hatt-ı şerifin tehir eylemesi evvelce
kadar müslim ve gayr-ı müslim adeta her hü dahi bi'l-münasebe ihtar ol unduğu üzere bu
kümdar tarafı ndan hedmedilmeğe ve onlara n u n m ü nderecatı erkan-ı devlet bey n i nde
bedel kendi evamir-i cebbaraneleri bir ras-ı muhtelif fih olmasından naşi id i . Zat-ı haz
500 kanun tarzı nda terviç olunmağa çalıştığı hal ret-i padişahı bu mülk ve m i lleti bayağı ta
de şevketli padişah ımız Sulatan Abdü lhamid karrüb eylediği varta-ı inkırazdan kurtarmak
Han efendimiz hazretleri makam-ı h i lafet ve m utlaka b i r idare-i ahraraneye bir kanun-ı
sa ltanatı n ş a n - ı aslis i n e katiyyen tevafuk esasiye bir heyet-i mebGsana menGt ve mü
edemeyen ve hele ken d i s i n i m i l letten ve tevakkıf olduğu i htar ile hatt-ı hümayun-ı
m i l leti kend isi nden ibaret b i lerek ömrünü mezkuru bunları vaat eder bir surette kaleme
gününü ve kaffe-i iktidar ve mesaisini m i l le a l mağa ferman buyurdukları halde heyet-i
tine hüsn-i h izmetle b i h a kkın ibka-yı nam erka n-ı s a ltanattan bir k ı s m ı n bunda bazı
etmek isteyen hükümdarlar için asla makbul mertebe-i m a hzurlar görerek razı o l mamak
ve memduh olamayan bina-yı istibdadı ken- istemeleri istigraba şayan görülse yeri vardır.
· di yed-i i htiyar ve ve iktidarlarıyla ve hatta Tahkikat-ı sahihedendir ki cülusundan sonra
işbu istibdadı muvafık şan-ı h i lafet ve salta padişaha nev-cah ım ı z efendimiz hazretleri
nat zannederek muhafazası emelinde bulu mabeyn-i hümayun serkatibi Sait Paşa'yı bir
nanların dahi h i laf-ı reyleriyle bala-zale yeri kaç defa vükeladan b i r kaç zata gönderip
ne h i l afet ve sa ltanat şa n ı n a c idden şayan hatt-ı hümayun-ı mezkurun ol surette kale
olan ve şeriat-ı ahm ediye gibi bir kanun-ı me al ınması hakkındaki rey-i hümayunlarını
i l a hi ve kavanin-i tabi i ye gibi bir kanun-ı tebliğ ve o l babda vükelanın dahi reyleri ni
medeni ile tem i n edi len istiklal-ı sahih ve ta istifsar buyurmuşlardır.
mı ikame buyurmuşlard ı r ki u ku l-ı evvelin Tensi kat-ı cedideyi muzır gören erkan ile
ve ahirine cidden hayret verecek olan şey iş tensikat-ı mezkGreyi terviç eyleyen erkanın
te bu kaziyedi r. asıl muhakeme-i fikir ve mütalaaları yakın va
İmdi kavanin-i esasiye hakkında buraya kitte gelecek bir şey olup ibtida-yı emrde yani
kadar aldığımız malumat-ı mücmele ile Os hatt-ı hümayunun kaleme alınması babı nda
manlı kan un-ı esasisi meselesini hüsn-i mu ise muhalefet-i efkar o kadar imtidat etmedi .
hakemeye tehiye edi l m iş demek olan efkarı Neşrolunan surette kaleme alınan hatt-ı hü
mız o künh-i kanun-ı mezkurun keyfiyet ve mayunu kanun-ı esasi taraf-giranı nizamat ve
suret-i vazını mübeyyen fıkrat-ı atiyenin dahi tensikat-ı cedide için bir vaad-i sarih addeyle
küşadı sırası gelmiştir. ( . . .) d i kleri gibi kanun-ı esasi h i laf-giranı dahi bu
nu ileride te'vi l-i kabil bir vaat olmak üzere
üçüncü Fıkra telakki ederek ewel surette yazılmasına mu
lstanbul'da Kanun-ı Esasi Mebahisi kavemet ve mu'anede etmediler. Kezalik tah
kikat-ı sahihedendi r ki bunların mütalaaları
Efkar-ı umumiye hak-i feyz-nakine ekilen to hatt-ı hümayunda (Meclis-i Umumi) diye vaat
h u m hürriyet i n h i ç b i r fikr-i bereket-darda edilen heyeti devletçe bazı zevat-ı münasebe
S E Ç M E M E T i N L E R
ve müntehabadan ibaret bir şOra-yı (hususi) müslim halkın hasılı hükm-i şer-i şerif altın
suretinde teşkil ile bu vaadi dahi yerine getir da bulunan her sınıfın ve herkesin hukuku
miş saymaktan ibaret idi. birer birer muayyen olup bu şerait ise işte
Ası l kanu n-ı esasi mebahisi hatt-ı hüma meşrutiyet-i idare demek olduğu besbe l l i
yOn-ı mezkOrun intişarından sonra ortaya meydanda b i r şeydir. "Veşavi rhüm" emr-i
çıktı . Hem de bir surette çıktı ki söz yalnız celili musarrah olduğu halde işte hükOmet-i
matbuat a lemine i ntişar ile kalmayıp adeta İ s l a m iyenin esası u s O l-i meşveret o l d uğu
ayağa kadar düştü ve ahad-ı nas mahfillerine meydan-ı beda hete çı kmaktad ı r. Zama n ı n
kadar indi. Bu halde kanun-ı esasi hilaf-giranı tagayyü rat ı n a göre a h ka m ı n tagayyüratı
ile taraf-giran ından ibaret olan iki kısm-ı asli esas-ı celile-i fıkhiyeden bir üss olup da kı
kendilerince dahi ikişer kısma inkısam eyle yas-ı fukaha ve icma-yı ümmet ve irade-i ha
m işler idi. H ilaf-gira n ı n iki kısmından birisi l ife i le zamanın teceddüdüne nisbeten mü
işbu kanun-ı esasin i n m u ha l i f- i şeriat b i r ceddiden vaz olunacak bir hükmün bir ka
bid'at olmasını düşünür v e ikincisi ise bunun nun-ı muta olması ile işte kavanin-i cedide
hi laf-ı şeriat bir bid'at olmadığını bi l ip şu ka nin h i laf-ı şer'i bir bid'at olmadığı tahakkuk
dar var ki onu siyaseten muzır bir şey görür eyl iyor. "La-taate" ila ahire kaydı şer'en bir
501
idi. Taraf-giranın münkasım olduğu iki kısma büyOt-ı şürOt ise işte biz de usOl-i meşrutiyet
gelince bunlardan birisi konstitüsyon yani bu veçhile dahi sübut bulur. Ancak şu haka
kanun-ı esasi denilen şey taraf-ı devletten ve yık-ı şeriye gerek a lem-i matbuatta ve gerek
rilir bir şey olmayıp m i l let tarafı ndan a l ı n ı r mehafil-i hususiyede mu'terizleri n nazargah
bir şey old uğu için n izamat-ı esasiyes i n i n ı m uhakemesine arz olundukta cümlesi bu
doğrudan doğruya mil let tarafı ndan vaz edil hakayıkı teslim ile beraber onlar istişare ba
mesini iltizam etmiş idi. Zira o zamanlar or bında m ilel-i gayr-ı müslimeye dahi m üraca
tada gezen havadis-i kanun-ı esasinin taraf-ı atı istikrah eylemekte oldukları c i hetle bi
devletten tanzim olunmak üzere bulunduğu hakkın yalnız şu ciheti şayan-ı mülahaza gö
nu mübeyyen idiler. Taraf-gi ranın ikinci kısmı rülmüştür.
ise bizim konstitüsyonumuz Avrupa konsti Tevarih-i selef karıştırılacak olur ise görü
tüsyonlarına makis olmayıp taraf-ı devletten l ü r ki a h kam-ı şer-i şerife t a m a m ı y l a itba
i hsan olunmuş bir şey olduğu için n izamatı ed i ldiği zaman larda ve mahal lerde çünkü
nın dahi taraf-ı devletten tanzimi tabii oldu şeriat-ı m ukaddese-i ahmediye her hükmü
ğunu bi't-teslim onunla kanaat ederler idi. tamam ıyla cami ve muvazzah olduğundan
B i rinci ve i kinci fı kralarımızda kavanin-i gayr- ı m ü s l i m lerle değil hatta mebOsan-ı
esasiye hakkında mukaddeme yol lu tarih ve müslimin ile dahi istişareye hemen asla i hti
hukuk a l i m leri nin delaleti üzerine ibtina-yı yaç görülmemiş olduğu gibi cebbar olan hü
bast eylediğimiz malumat-ı ibtidaiye üzerine kümdarların istibdat ve tecebbürü ahkam-ı
bu fıkramızda dahi şu dört fikri m uhakeme şeriyeyi bir tarafa bıraktırdığı zaman larda ve
etmez isek bir bahsin yalnız m ukaddemesiy - mahal lerde yalnız erbab-ı istibdadın evamir
le bila-iştigal neticesi n i meskOt-ı anha bırak i cebbaranesi hüküm sürdüğü cihetle yine
mak gibi d i ğer bir m a ntıksı z l ı kta daha bu ne müslim ve ne de gayr-ı müslim lere istişa
lunmuş ol uruz. reye lüzum görü lmemiştir. Ancak en küçük
Evvel-emi rde o zamanlar (meşrutiyet) ve bir vakıası bile bir zaman gelip de m i l let için
(usOl-i meşveret) ve (kanu n-ı esasi) vesai re i mtisale şayan bir senet olmak üzere n ice
bir çok nam ve elfaz ile tabir olunan kanun-ı hükm-i hafiyeden hali ol mayan asr-ı saadet
esasini n şer'en bir bid'at-ı seyyie nazarıyla hasr-ı hazret-i peygamberide mutlaka bin üç
görülüp görülemeyeceğini düşünel i m : yüz sene sonra zuhur edecek bir mesele-i
Vakıa bed i hid i r ki bunda d üşü necek hiç azimenin hall ine medar olmak üzere gayr-ı
b i r şey yoktur. Zira şer-i şerif-i Muhamme müsli m lerle dahi istişareye bir l üzum göste
di'de halifenin ve ahrar-ı sunOf- ı müsl iminin rildiği keteb-i şerife-i sirde mestOrdur.
ve ehl-i z i mmet d iye tabi r o l u n a n gayr-ı Ezcümle Ebu Sefeyan henüz şeref-i İslam
S E Ç M E M E T i N L E R
i l e m üşerref o l ma d ı ğ ı b i r zamanda gayet kurdan murat sorulacak olan o şey ile iştigal
mühim bir harp mecl isine girip meşverete iş demek olacağı ve binaenalyh her şeyi erba
tirak etmek istediği nde ashab-ı güzln-i haza bından sormak meşru olduğu gibi bir tevcihe
ratı böyle bir müşriki öyle mühim bir mecli göre ehl-i kitap yani Yehud ve Nasara dahi
se kabul buyurmamak istemeleriyle Ebu Se ehl-i zikrden ma'dut olduğu ci hetle mevad-ı
feyan "Ey ma'şer-i Kureyş bin umur-ı harbi müşkilenin onlardan da sorulmasında bir be
yeye vukuf cihetiyle sizin akdeminizim niçin is o lmad ığı işbu hükm-i celll-i Kuranı ile de
beni meclise kabul etmiyorsunuz?" deyince istidlal olunabil ir.
aleyhü's-salavatü's-selam efendim iz hazret Hası l ı üssü'l-esası hikmet üzeri ne mebni
leri Ebu Sefeyan'ı meclise kabul buyurup ol olmak şöyle dursun belki hikmetin de üssü'.1-
babda ashab-ı güzln-ı rızva n a l l a h aleyh im esası kend isinden ibaret bulunan şer-i şerlf-i
ecmaln efendilerimiz hazaratında hasıl olan Muhammedi bu suret-i selametin hi lafına ol
istigraba mani ve kend i leri n i irşat için "Şu mad ıktan başka hatta bir devletin temeli hür
zatı kabulde hiç bir beis yoktur bi lakis men riyet üzerine ibtina eylemek ve bir kanun-ı
faat vard ı r. Zira vereceği reyler muvafık ise muayyen ve la-yetegayyer ile idare olunmak
502 kabu l olunur değil ise red edil ir." buyurmuş suretini emir dahi eylediğinden bahsin bun
tur. Sünen-i seniye-i peygamberlden ibaret dan ziyade tafs i l i ne ihtiyaç görülemez. Ka
o l makla mükel lef isek düşünel im bakalım ki nun-ı esasiye bu suretle muhalefet eden ze
her heyet-i mebusanda tarik-i istişare bun vatın en i leriye gidenlerinden birisiye aciza
dan başka bir şey midir? Müşavirln-i gayr-ı ne bir bahse girişildikte şu hakayık-ı maruza
müslimln değil hatta müşavirini n müsl imlnin vesair istitaat-ı acizanenin kifayet edebildiği
b i le verecek l er i rey l e r ta m a m ı y l a k a b u l şeyler kendisine arz olunup yürütülen muha
o l u n m a k taben v e mantı ken u s u l - i istişare kematında müşarünileyh der-miyan eylediği
h i lafına olup rey-i sevap hangisi ise mutlaka berahlnin zaafiyetleri sabit olmakla n ihayet
ekseriyetle onun şayan-ı kabul görüneceği "Bu işte hal-i ihtiyarda m ıyız? Yoksa hal-i ız
bedihidir. Bu ise zamanımızda kanun-ı esasi tırarda m ıyız evvel-em irde burası n ı n tayi ni
ve usul-i meşveret hakkında tamamıyla imti lazı m gel ir. Eğer hal-i ihtiyarlde isek bu ka
sale şayan bir kaziye-i cellledir. nun-ı esasiyi niçin yapa l ı m ? Yok hal-i ıztırar
Keza lik keteb-i şerlfe-i slrde mesturdur ki da isek yalnız bu kadarını değil daha ziyade
ibtida-yı İslam'da bir şehrin etrafı na hendek sini de vermeğe şer' en zaruri mümanaat ola
hafriyle onu hücum-ı a'dadan muhafaza su maz. Malumu nuzdur ki şer'en hal-i ıztı rar
reti indü'l-Arap malum olmayıp hendek va demek düşman kılıcını gerdanım ıza dayayıp
kıa-yı harbiyesinde düşm a n ı n kü l l iyetinden da eğer bunu kabul etmez iseniz sizi katle
dolayı çare düşü n ü l meğe başlandı ktan şu deriz demek derecesinde bir zarurettir." de
meclis-i istişareye m i l let-i Yehud'dan olup miş idi. Buna mukabil taraf-ı acizanemden
İslam'ın saye-i adi ü refetinde müstezil olan arz o l u na n cevapta evve l-em i rde seyyiat-ı
bazı kimseler dahi ithal edi lmiş ve şehrin et zaman kendi lerine bir vech-i müfredat arz
rafı na hendek hafri bunlar tarafı ndan rey ve olunarak "İşte efendim bunların cümlesi hi
canib-i saml-yi hazret-i peygam berlden se laf-ı şer-i şerif değ i l midir? Bu seyyiat devam
vap görülerek kabul buyurulmasıyla hende eder ise Devlet-i Aliye ve ondan sonra tek
ğ i n hafrine cüm lece bi' l-müsaraa matlub-ı m i l m i l llet-i İslamiye için mahvolmak mu
hasıl edilmiştir. İşte bu senet-i seniye-i haz karrer değ i l midir? Bu halde farz edelim ki
ret-i peygamberi d a h i gayr-ı müsl i m olan meşru olunduğuna i nandığınız değil ise in
z im milerden de istişaren i n meşru-ı ittihaz safı n ı z ı n şüphesi ka l mayan ka n u n - ı esasi
edi lebileceğini isbata kafi sünen-i seniyeden gayr-ı meşru i m iş. İşte zama n ı n bizim için
ma'dut bulunmuştur. kıl ı cı n ı boğa z ı m ıza dayamış olan düşmanı
"Eğer bilmez iseniz ehl-i zükurdan soru şu seyyiattır. B i naenaleyh seyyi5t-ı zamane
nuz" hükm-i şerifi ni havi olan ayet-i cellle-i ye mukabil bendeniz kendimizi hal-i ıztı rar
Kuraniyenin mefh u m-ı samlsi nde ehl-i zü- da görmektey i m . Bundan da kat'a nazar- ı
S E Ç M E M E T i N L E R
edi lemeyiz." sözü n ü kend i m gibi kanun-ı ne bedel bir mevki-i mahsus ve m uayyene
esasi taraftarları na söyleyerek hatta o zama koyarak o halde kanun-ı esasiyi hem talep
na kadar bunlar iki kısma mü nkasım olma hem de emir buyurmakta ya n i "Madem ki
yıp cism-i vahitten ibaret olarak fikirleri dahi ben milletimdenim m i l letim namına devle
kanun-ı mezkuru bütün bütün m i l li bir ka timden bir kanun-ı esasi isterim. Ve madem
nun suretine kaymağa tercih eylediği halde ki bu devletin reis ve padişahıyım milletim
bu imi had ı efkar-ı acizanemle i kiye taksim namına isted iğim şeyin itası n ı da emrede
etmiş olmaklığım ile sabittir ki artık bu gün rim ." hükmünü her hal ü kar ile tekrar et
kü günde şu fikrimin riyaya ve müdaheneye mekte idi ler.
hamledilmesine asla imkan olamaz. Bu nokta hem pek mühim ve hem de ta
Ebu'l-a hrar şevketli efendimiz hazretleri rihte ve kitab-ı siyasiyede emsal i na-mevcut
zat-ı hümayun-ı mülukanelerini bir padişah-ı bir nokta olduğu için karilerimizin efkarını
müstebit yerine koyarak ihsan-gerdeleri olan bu nokta üzerinde biraz işgal ve it'ab etmek
kanun-ı esasiyi vermek için kendilerinde hiç isteriz. Sultan Hamid hürriyet-meab efendi
bir mecburiyet görmemişler idi ki hatta onun miz hazretlerinin zat-ı hümayunlarını hürri
kavanin-i müteferriasın ı tanzim etmesini da yet-cu o l a n m i l letin heyet-i u m Q m iyesi ne 505
hi bu mecburiyeti gösterenlere havale etsin bedel bir mevki-i mahsusa koyduklarını arz
ler. Cümlemiz hür değil miyiz? Ahrarane dü eyledik. Düşünülmelidir ki bu halde tekmi l
şünel i m . Efkar-ı müfrita erbabının işbu tan mi llet kendilerinden ibaret imiş suretiyle bir
zim-i kavanin-i esasiye hakkı nı da mil let için kanun-ı esasi istiyorlar idi. Kimden istedi kle
istihsal mübaheselerinde hakları nası l tesl im ri derhal varid-i hatır olur. Öyle değ i l m i ?
olunabi lir ki inkılab-ı mes'udumuzun vukuu Devr-i Sultan Murat Han'ı d a kanun-ı esasi
gecesinde mil letin haberi bile olmayıp onu ümitlerin i kat eyleyen taraftan. Ondan sonra
heyet-i erkan-ı devlet i ka eylemiş idi. Sabah kanun-ı esasiyi em i r buyururlar idi ded i k.
la beraber atı l an toplar keyfiyet-i tahavvülü Çünkü zat-ı şahaneleri kendileri n i m i l leti n
aleme i lan eyledikleri zaman halk bunun ne heyet-i umumiyesine bedel-i talep sıfatıyla
olduğunu birbirinden sual eylemişler idi . Va meydana koyduktan sonra bir de makam-ı
kıa efkar-ı umumiyen i n bu keyfiyeti derhal saltanat ve hilafetin sahibi olmak sıfat-ı celi
tasvip etmek gibi gösterd ikleri hürriyet-per lesini haiz oldukları cihetle m i llet namına is
verliği dahi takdir etmemek kad ir-şinaslıktır. tedi kleri h ürriyet ve kanun-ı esasiyi devlet
Ancak ispat etmek istediğimiz şey bu değil namına dahi kabul ve emrediyorlard ı. Bina
d i r. Madem ki bu i n k ı lap heyet-i devletçe en-ala-zal i k bu işi Fransa ve memal ik-i saire
hem de cihanı hayrette b ı rakacak bir suret-i de kavanin-i esasiyenin suret-i isti hsali ve
asayiş-perveri i l e vukua geld i . N izamat-ı tanzi m i n e kıyas ve tatbi k etmekte efkar-ı
esasiyesinin tanzimi davasında efkar-ı müfri müfrita erbabının hakları olamaz. Kavanin-i
ta erbabının haksız olduklarını arz ve ityan esasiye-i mezkureni n tanzimini yine erkan-ı
eylemek istiyoruz. B u ndan sonra şunu da devletçe bir mesele olmak üzere oraya hava
muhakeme-i umumiyeye arz etmek istiyoruz le etmek babında zat-ı kudsiyet-i simat haz
ki Abdü laziz Han hazretlerinin feragatleriyle ret-i hilafet-penahinin gösterd i kleri eser-i ze
Sultan Murat Han Hazretlerinin devr-i salta ka ve fetaneti bi't-takdis o suretle vücuda ge
natları hulQI eylediği zaman heyet-i erkan-ı tirilecek olan kanun-ı esasiye intizar etmek
devletçe edilen istişarelere dahi maksad-ı as umum için bir vazife olur.
liyi istihsal edemeyerek artık kanu n-ı esasi Her meselenin içinde ihtilaf ve tesadüm-i
den bütün bütün ü m itler kesilmiş idi. Zat-ı efkar o meselenin hakayık-ı dakikasına ka
şahanelerinin bir padişah-ı müstebit yerine dar kaffe-i gavamızının meydana çıkarı laca
koymadı klarını haber verdiğimiz Sultan Ab ğını kafil olur ise kanun-ı esasinin vaz'ı için
dül hamid Han efendimiz hazretleri ise cü en sonraya kalan efkar-ı muted ile erbab ı n
I Qs-ı h ü m ay u n l a r ı y l a beraber kend i le r i n i dan dahi bir kısmının bunu siyaseten muzır
hürriyet-cu o l a n m i l letin heyet-i umumiyesi- gören ler ve bir kısmının dahi siyaseten mü-
S E Ç M E M E T i N L E R
fid ve lazım addedenlerden mürekkep olma lim ise onları temyiz ve tayine mukted ir ve
sı bu muhsinatı da cem eylemiştir. İmdi her itimad-ı umum iye mazhar memurin-i mülki
halde taraf-ı şahaneden ed i len ihtarat üzeri yeden mürekkep olmak üzere bir komisyon
ne keyfiyet heyet-i vükelaya havale olunduk teşki l iyle onun marifetiyle kaleme alınacak
ta ol babda evveli sınıf olana kadar zevattan kanun-ı esasi layihası meclis-i vükelada dahi
ve yine mertebe ile mütekabil bulunan ule ted kik olunara k netices i n i n keza l i k istizan
ma-yı kiramdan mürekkep akdolunan bir iki edilmesi müteal l ik buyurulan irade-i sen iye-i
mecl iste m ü cerred-i efkar-ı mehasi n-disar tacdari ma ntuk-ı mün ifi ndendir" ibaresiyle
hümayunda olan vüsat-ı ahraraneyi mecalis heyet-i vükela-yı fahame tebliğ olunmuş ve
i mezkurenin temyiz ve takdir edememiş ol şu irade-i seniye üzerine meclis-i mahsus ak
malarına mebni bulunmalıdır ki kanun-ı esa diyle Midhat Paşa riyaseti altında olarak yir
sin i n her hükmüyle bir kanun-ı esasi olarak mi kadar erbab-ı vukuftan mürekkep bir ko
akd i lüzumunu hükmeylemekte azanın ekse misyon-ı mahsus akdolunarak kanun-ı esasi
riyeti ziyadesiyle tereddüt eyleyerek encam yi müzakere etmesine karar verild i .
kar Eylül'ün on dördüncü ve Ramazan'ın se Gerek meclis-i resmiye v e mehafil-i h usu
506 kizinci çarşamba günü akdolunan mecalis-i siyede ve gerek matbuat aleminde işbu ka
umumide bu defaki ıslahatın dahi Mahmut nun-ı esasi bahisleri bir suret-i garibede mü
Ned im Paşa'nın zamanında ihlal ed ilen vila zakere olunur idi ki buna şaşmamak elden
yet n izamnamesinin yeniden ıslah ve tecdi gelmez. Diyebiliriz ki bah islerin onda sekizi
d iyle sair bazı icraat-ı nafianın ilavesinden kavanin-i esasiye hakikatinin ne demek ol
ve bunların süfera-yı düvel-i müfehhi meye duğunu b i l medikleri halde yalnız kendi ef
d a h i c idden vaat ve tem i n o l u n m a s ı ndan kar-ı zatiye ve evham-ı şahsiyeleri üzerine
ibaret bırakılmasına yani b u defaki fırsatın bahsederler idi. B inaenaleyh bunu isteyen le
dahi bu suretle geçiştirilmesine ekseriyet-ara r i n de istemeyenlerin de cümlesi talep ve
i le karar verilip keyfiyet Sadrazam Mahmut red lerini hemen a le' l-amya terviç ederler
Rüştü Paşa tarafı ndan ha k-pa-yı şahaneye idi. Hatta en sonra Midhat Paşa'nın kanun-ı
bi't-tezkere-i mahsusa arz olunmuş id i . Fakat esasi layihası olmak üzere mabeyn-i hüma
efkar ve amal-i hümayun behemahal hürri yuna arz eylediği layi hanın bir kanun-ı esa
yet ve kanun-ı esasi ci hetinde olmakla bu siye müşabeheti bile ol madığı yakında görü
tezkere üzerine 11 Ramazan tarihiyle yazı lecektir.
lan irade-i seniyede vilayat için dahi bir ta En ziyade ehemmiyet verilecek şey şudur
k ı m ı s l ahatı tecd iden y a p m a k m a t l u p ve ki bahsin ol suretle gayet muallak bir hale
mültezim olmakla beraber bu ıslahatın dahi girmiş olması bayağı efkar-ı şahane için dahi
üssü' l-esası mesul iyet-i vükelayı d a tayi n bir medar-ı husus-ı meşgul iyet olmasını icap
edecek b i r kanun-ı esasi v e tanzimat-ı ced i eylem iş id i . Z i ra hariçte cereyan eyleyen
de vaz'ı kaziyesi olduğu "merkez-i hükumet mebahisin bazı suretleri bu işte her kimi olsa
i seniyede bir meclis-i umu minin teşkil iyle tevhiş edebilecek kadar garip ve fakat has
bunun vezaif-i dahil iyesi ve idare-i umumi be'l-cehale ve ale'l amya garip olduğu gibi
ye-i devlet için vaz olunacak nizamat-ı cedi nazar-ı i ltifat-ı h ümayuna kanun-ı esasi n i n
deye ve hususen vükela ve memurin için itti h ilafını iltizam ile mazhar olabi lmeği düşü
hazı m atlu p o l a n ka id e-i mesul iyete dair nen bazı heves-karlar dahi ariza-ı mahsusa
mükemmel bir kanun-ı esasi tanzim olun larla la-yenkati bu kanun-ı esasinin hukuk-ı
mak lazım geleceğinden işbu kavanin-i cedi meşrua-ı h i lafet-penahiyi ihlal edeceğinden
deyi ahkam-ı mukaddese-i şer-i şerif ile tat bahisle buna rıza gösterilmemesini zat-ı şev
bik ve telife mukted ir u lemadan vesair dü ket-simat hazret-i padişahiye arz ederler idi .
vel-i mütemeddinenin idare-i umumiyelerin İşbu maruzat meyanında o kadar acaip ve
ce mer'i olan kava idin hangileri nafi ve ah garip şeyler vardır ki insan sahihan istigrap
lak ve adat-ı memlekete m uvafık ve şeren eyler. Kanun-ı esasi aleyhinde olmak üzere
kabu l ve ihtiyarı mazarrat ve vehanıetten sa- gerek hilk-pa-yı şahaneye takdim olunan la-
S E Ç M E M E T i N L E R
yihalardan ve gerek enzar- ı ammeye konu üzere itmama memur olan selefü' l-zikr mec
lan hafi ve matbu evraktan bazı ları birer nü lis-i mahsusa havale buyurmuş idiler. İşte bu
müne olmak üzere [ 1 5 ] rakamıyla asar-ı mü suretle o l u na n ta'dllatın kaffesi h ü rriyet-i
temmime kısmına derç ed ildi. umüm iyeyi tahdit değ i l bir kat daha tevsi
Hatta o zamana kadar evc-gah-ı serbesti edeceği Midhat Paşa ve Sait Paşa layihala
nin en yü ksek tabaka larından bala-pervaz rıyla bir de asıl Kanun-ı Esasl-yi Osmanl'yi
olan ve mücerret bu kadar h ürriyet-perver tatbikten anlaşılacak iken bu ta'dllatı Kemal
olmalarından dolayı iltifat-ı mahsus hazret-i Efendi gibi ammenin en ziyade hürriyetpe
tacdarlye dahi mazhar olmuş bu lunan Ke rest tanıdığı bir zatın beğenmemesi ve ba
mal Bey'in hak-pa-yı şahaneye takdim eyle husus "her şeyden" yani n ice mazarrat bl-ni
yerek bu tarihi kaleme a lmak emrinde müta hayeden başka "hukuk-ı şeh inşahlye" dahi
laa-güzarım olan asar meyanında gördüğüm dokunacağı arz etmesi istigrap o l u n u r. Ba
arizalarında dahi kanu n-ı esasin i n hukuk- ı husus ki mazhar olduğu i ltifat-ı pad işahinin
cellle-i hilafet-penah iye dokunacak bir hayli sebeb-i aslisi hi lafında olduğu için istigrap
ci hetleri olduğu a rz e d i l m i ş ve mekatib-i olunur.
mezkürenin birisinde şu " . . . bundan başka N a za r- ı h ü mayunda l ü z u m ve vücubu
507
yapılan n izam-ı esasiye mecl is-i vükelada ic muhakkak olan kanun-ı esasiyi tehl ikeli gös
ra olunan ta'dll ler d i kkat-i mahsusa-ı şaha termek için her taraftan vuku bulan maruza
nelerine şayested ir. Çünkü her şeyden ziya tın nezd-i hakayık-ı vefd Abdülhamid Han'ı
de hukuk-ı seniye-i şeh inşahi lerine dokunu d a elbette tesirsiz kalacağı der-kar olup bu
lur." ibaresi bir nümüne olmak üzere buraya babda başkatip Sait Paşa'nın maruzat-ı hi la
kaydedilm iştir. "Yapılan" nizam-ı esasi Mid fet-gi raneye m ukab i l bir kanun-ı esasisinin
hat Paşa tarafı ndan takd i m olunan ve [1 6] elbette huku k-ı mukaddese-i padişa hı için
rakamıyla asar-ı mütemmime kısmına derç nafi ve müfid olacağı itikat ve tem i natında
edilen layiha üzerine icra olunan müzakerat sebat göstermek elhak tahsin kı l ı nacak bir
o l up bu layihada meclis-i mebüsan tay i n metanettir. Zira diğer sair bendegan-ı tevci
ed i ld i ğ i ha lde ona m u kab i l b i r de hayet-i hat vel iyü'l-n imete mazhariyeti bu haki kati
ayan tayini lazım gel ir iken tayin edilmemiş bir akis göstermekte aradıkları halde müşa
olmak ve hukuk-ı umüm iye-i Osman iye'ye rünileyh bilakis hakikati hakikat tarzı nda arz
dair derç edilen şeyler gayr-ı kafi olduğu gibi eylemek muvafık-ı zımmet-i sadakat olduğu
hukuk-ı padişahiye dair derç olunanlar dahi efkar-ı selametinde sebat ve metanet göster
hem gayr-ı kafi hem de gayr-ı muvazzah bu meleri haylice müşkil bir şey i d i . Eğer a s ı l
l u nmak ve mehakim ve vil ayat ve mal iye hürriyet-perverlik a s ı l kanun-ı esasi taraf-gi
hakkında adeta hiç bir şey söylenmemek gi ran l ığı şevket-meap efend imiz hazretlerinde
bi bi'l-vücuh noksan lar olduğundan ve ma olmasa idi müşarünileyh için şu nokta-ı sa
beyn-i hümayun serkatibi Sait Paşa tarafın dakatında sebatlarından dolayı i htimal ki i lti
dan Fransa hükumetinin derece-i serbestlsi fat-ı hümayundan mehcCıriyet gibi bir tehlike
söz götürmeyen kanun-ı esasisi üzerine bil dahi bedihi idi.
tanzim hak-pa-yı şahaneye takdim olunarak işte bunca müşkilat içinde ilan edilen su
tarihçe bir nümune olmak üzere [1 7] raka retle tanzim o l u nan kanun-ı esasi kaleme
m ıyla asar-ı mütemmime kısmına derç edi alınıp bittikten sonra hak-pa-yı şahaneye le
len layihada ise kanun-ı esasi için lazım ge de'l-arz eğerçi üss-i inkı lap bu tecdidimiz ol
len tamamiyet mükemmelen mevcut bulun mak üzere kanun-ı mezkurun derece-i kifa
duğundan matlup olan kanun-ı esasinin ta yeti nezd-i h ümayun-ı m ü luka nede takd i r
mamiyet ve mükemmel iyetinden başka hiç buyurulmuş ise d e kanun-ı mezkurun siyase
bir şey düşünmeyen padişah-ı hürriyet-per ten mazarratını göstermek isteyenlerin dahi
ver efendimiz hazretleri bu nümuneyi nazar efkarın ı almak için bunun neresi hukuk-ı sal
ı ehemmiyete almış ve kanun-ı esasiyi Mid tanata dokunur ise tashih edi lmesini öteden
hat Paşa l ayihası ve m u ktaza-yı şer-i şerif beri kanun-ı esasinin h ukuk-ı m ukaddese-i
S E Ç M E M E T i N L E R
saltanat-ı seniyyeye dokunacağından bahisle kuk tanınmamış olmak gibi daha başka bir
itirazat-ı vakıayı o noktaya hasreyleyen bazı garabet meydana ç ı kacağından işbu rey er
zevat-ı fehame irade ve ferman buyurmuşlar babı nın m ü lahazaları nefsü'l-emre m uvafık
idi. Halbuki mübahasat-ı medide ve tavile olmadığı gibi hukuk-ı mukaddese-i şahane
nin gayetinde ve ba-husus efkar-ı hümayu nin kanun-ı esaside münderiç ve mestur ol
nun mutlaka kanun-ı esasi tarafında olduğu ı:ıası bi'l-vücOh nafi olacağı yani öteden beri
artık h iç bir şeyle mukavemeti kabil olama suret-i mu hakeme-i acizanem ize göre hu
yan sebat-ı şahane ile sabit oldukta bunların kuk-ı mukaddese-i padişahinin yalnız efkar
dahi son itikadı yalnız hukuk-ı seniyeye do da mahfuz olmasından ziyade böyle bir ka
kunacağı bahsinden ibaret olmasıyla ve hu nun-ı esasi ile umum m i l letin zımmet-i taah
kuk-ı hazret-i padişahiyi öyle bir kanun ile h üd ü nde m ahfuz b u l u n m a s ı n ı n e nfa ve
tayin ve tahdit eylemek ciheti edeb-i ubudi ehem görüleceği suretinden ibaret bulunan
yete mugayir görülmesyle kanun-ı esasin in bir hakikat mukabi li nde mulahaza-ı mezku
yal n ı z o fas l ı n ı n tay ed i l mesi rey olunmuş re dahi aciz kalmış ve binaenaleyh kanun-ı
ise de bundan mukaddem dahi ispat edildiği esasi-yi mezkurun ol suretle hukuk-ı hazret-i
508 veçhi le bir kanun-ı esasi bir padişah ın huku padişahi kısmı dahi dahil o l u nduğu halde
kunu tayin ve tahdit değil tem in ve edece neşri hususuna ba-hatt-ı hümayun-ı irade-i
ğinden ve şu halde bu tem i n ve teyidi tasvip seniye ve kat'iyye-i cenab-ı şehriyari müteal
etmemekte h ükümdar için h iç bir künh-i hu- l i k ve şeref-sudur buyuru lmuştur ( . . .)
1 283 Kanun-ı Esasisi ve bunu teyiden Babı mi yaşını ikmal eden her ferd-i zükurun em
ali tebliğ olunan 4 Recep 1 32 6 tari hli Hatt-ı lak ve serveti olsun ve olmasın birinci dere
Hümayun i le müeyyed kaffe-i huku ku n ka cede i ntihap hakkını haiz olmaları talebolu
n u n -u mezkura m u h a l if o l m ı ya n a k s a m ı nacaktır. Hukuk-u medeniyeden sakıt olan
meclis-i u m u m i ce h i lafı na bir karar ittihaz lar bittabi bu hakk-ı intihabı haiz olamazlar.
olunmadıkça mer'i ve mahfuz olacaktır. 4 - 1 293 Kanun-ı Esasisinin l 'inci madde
1 - Kanun-ı Esaside ara-yı m i l l iyenin rüc sine riayet etmek şartiyle cem' iyat-ı siyasiye
han-ı nüfuzunu temin esas ittihaz olunacak nin teşekkül ü hususunun sarahaten Kanu n-ı
ve bu c ü m leden o l m a k ü zere vükel a n ı n Esasiye derci talebolunacaktır.
Meclis-i Meb'usuna karşı mes'ul iyeti suret-i 5 - Vilayatın emr-ü idaresinde usu l-O ida
mutlakada kabu l ettiri l i p mecl iste ekseriyet-i redeki rabıta-i mevcude fek ve ihlal o l u n
ara kazanamayan vükela m üstafi addoluna mamak şartiyle Kanu n-ı Esas i n i n 1 08 ' i n c i
caktır. maddesinde mevzuu bahsolan tevsi-i mezu
2 - Heyet-i Ayan, meb'usan adedinin sü niyeti idari usulünün tema m i-i tatbiki n i te
l ü s ü n ü tecavü z etmemek şarti y l e 6 2 ' n c i min edecek kavanini mahsusa vaz'ı talebo
madde i le mukayyed olmıyarak sülüsü padi l unacaktır.
şah ve sülüsanı m i l let tarafından intihap olu 6 - Vi layatı n h a l - i h a z ı rdaki taksi mat-ı
nup memuriyetleri müddetli olacaktır. mü lkiyen in suret-i umumiyede tadi l ve teb
3 - Teb'a-i Devleti Al iyyeden olan ve yir- d i l i Meclis-i Meb'usanın kararına vabested ir.
S E Ç M E M E T i N L E R
Ancak kurra ve nevahice kurbiyet-i mesafe hemen icra ve bilahare "kadastro" usulünün
ve münasebet-i rnevki iye itibariyle teshil-i tedricen tatbiki teklif olunacaktır.
umuru badi o lacak surette m u ktazı tad i lat 1 6 Emr-ü tedris serbesttir. Ka nun-i Esasi
-
ile mütenasip bir surette kuva-yı berriye ve umranını temin ve tekeffül edecek olan es
bahriyenin tanzim ve tensi ki teklif olunacak babı n vücude geti r i l mesi ve z i raat nokta-i
tır. H izmet-i askeriye n i n ord u n u n ta l i m ve nazarından her türlü terakkiyatın temi n i bil
tekemm ü l ü nü i hl a l etmiyecek bir müddete hassa iltizam olunacaktır.
tenzi l i talebolunacaktır. 1 9 İ ntihab-ı Meb'usan hakkında mevcut
-