You are on page 1of 2

Bu dizinin çok iyi işlediği iki kavram var: aşk ve ölüm.

Hep bir düğün ve


cenaze ikiliği. Dizinin en vurucu sahneleri, başta ve sonda mezarlıkta geçiyor.
Adnan ve Bihter’in aşkı orda başlıyor mesela. Bihter babasını kaybetmiş genç
bir kadın, Adnan ise genç eşini kaybetmiş, Bihter’in babası yaşında olabilecek
bir adam. İkisi de birbirlerinin hayatındaki büyük bir eksikliği tamamlıyorlar.
Adnan oldukça saygılı, korumacı ve şefkatli bir adam. Bihter’e güven veriyor.
Eksikliğini çektiği bir huzura kavuşturuyor. Aslında aralarında büyük bir sevgi
var. Bihter daha sonradan Behlül’le olduğu zamanda da “seni ondan daha çok
sevmiyorum” diyor. Ve de ekliyor: “ama seninle farklı…”. O kadar hayata dair
bir cümle ki aslında bu. Hayat devam ederken öyle biri çıkar ki bazen karşına.
Ayakların yerden kesilir ve altında kalan dünya altüst olur. Behlül de Bihter için
öyle oldu. Huzurlu ve mutlu olduğu bir dönemde çıktı karşısına. Ve ona hiç
ummadığı bir şey verdi: heyecan.
Bihter eksik bir kızdı. Oldukça güçlü bir kadın olarak görülse de onu gerçekten
sevip kollayan kimsesi yoktu. Babası ölmüştü, annesi ise oldukça bencil bir
kadındı. Nihayet Adnan’la eksiklikleri tamamlanmış olsa da şimdiki hayatı
tekdüze ve olması gerektiği gibiydi. Ve şimdi herkesin hayalindeki aşkı yaşama
sırasındaydı. Filmlere, romanlara konu olan gerçek bir aşk, tutku, tüm hayatı
alevlendiren o heyecan. Bihter bunu nasıl bir durumda olursa olsun hak
ediyordu. Herkes bunu ister: seni seviyorum, sana aşığım, sen benimsin diyen
birini. Behlül beyaz atlı prensi oluyor Bihter’in. Aşık oluyor. Ama bu asla
Adnan’la arasında olan aşkla kıyaslanabilecek bir şey değil. Çünkü “farklı”.
İki tür aşk vardır hayatta, çünkü iki farklı ihtiyacı vardır insanın: huzur ve
heyecan. Tamamen huzurla dolu bir hayat bir süre sonra sıkıcılaşır; heyecan ise
tek başında insana güven vermez, huzursuz eder. İkisini aynı anda bulabildiğin
eş en doğru insandır. Ama çoğu insan hayatında onu bulamıyor ne yazık ki.
Bihter için doğru eş bana kalırsa ikisi de değildi. Adnan ondan yaşça büyük bir
adam. Ona en uygun eş Matmazel’di ama Adnan da belki huzurdan çok
heyecana önem veren birisiydi, bu sebeple hep kendinden genç ve güzel eşleri
oldu. Behlül ise ne istediğini bilmeyen, arada kalmış bir adam. Bihter’e uzun
vadede huzur verebilecek birisi değil, çünkü kendi içerisinde huzursuz. Aslında
Bihter ile Behlül’ün hikayesi çok benziyor. O da sevgi dolu Amcası tarafından
yetiştirilse de annesi ve babasını tanımamış, asla tamamen bir ailenin parçası
olamamış birisi. Hem yabancı hem de değil. Kadından kadına koşup, içindeki
boşluğu doldurmaya çalışan bir adam. Çok beğenildiği için istediği her kadına
da ulaşabiliyor. Fakat Bihter’le tanışınca onun da dünyası dağılıyor ve ilk kez
kendisinin heyecanlandıran bir kadını görüyor. Çünkü Bihter’e kolayca
ulaşamayacak. Bihter ve Behlül’ün arası alev alev ve tekinsiz. Çok güzel ama
ölümcül. Bu yüzden Behlül de yaşadığı her şeyin ağırlığıyla ezilip huzuru arıyor,
ve onu Nihal’de buluyor. Behlül’ün Adnan’ı da Nihal aslında. Hikaye inanılmaz
benziyor. Nihal tanıdık, onu daima sevmeye hazır, güvenli bir liman. Zaten
önceden bahsettiğim sahnenin devamında Behlül’ün Bihtere söylediği söz
durumu apaçık ortaya koyuyor: “çünkü sen bensin, sen aşksın”.
Huzurla heyecan arasında gidip gelen Bihter ve Behlül, aynı hikayeyi
farklı zaman akışında yaşayan iki aşık. Bihter ve Adnan’la başlayan aşk hikayesi
Behlül ve Nihal’le devam ediyor, Bihter ile Behlül sadece ortada bir yerde kısa
bir süreliğine birlikte olabiliyorlar. Hayattaki tüm sorumluluklar arasında sadece
aşk’a ayırabileceğimiz o kısacık dönemde, adeta bir balayı gibi.
Peki hangisi gerçek aşk? Kimle kimin arasındaki? Dizide asla tamamen
cevaplandırılmayan, yoruma dayalı bir soru bu. Son sahnede bile Behlül
mezarda “seni seviyorum” cümlesini kuramıyor. Ayrıca ısrarla Bihter’e onun
sevgisinin aslında gerçek olmadığını, hırs olduğunu söylüyor. Bihterin sevgisine
annesi dahil kimse inanmıyor. Seyirciler olarak biz de bunu çocuğunlukla
sevgiden ziyade ihtiras olarak yorumluyoruz. Oysa bir insanın aşkını dışardan
değerlendirmek çok zor, içerden olduğu gibi. Çoğu zaman aşık olup
olmadığımızı sorguluyoruz. Çünkü oldukça değişken ve karmaşık bir kavram.
Herkesle farklı, Adnan’la da, Behlül’le de. Bihter’in en büyük şanssızlığı ikisini
aynı anda bulması oldu. Her şeyi vardı, ama hiçbir şeyi yoktu. Çoğu insan başta
heyecanı, sonra huzuru arzular. Bihter ikisine aynı anda ama farklı kişilerle sahip
oldu, ve kısa sürede ikisini de kaybetti. Onu intihara sürükleyen de bu oldu: her
şeyi kazanıp her şeyi kaybetmek. O sadece Behlül Nihal’i seçti diye intihar
etmedi, Adnan da onu terkettiği için öldü. Ne huzuru ne heyecanı kaldı, ne de
kendisine güveni. Adnan’ı sevdiğini düşündü ve onu aldattı, Behlül’ü sevdiğini
düşündü ama kimse ona inanmadı. Ayrıca aynı hatayı yapmalarına rağmen
kendisi terkedilirken Behlül hayatın her alanında kazanıyordu. Tüm bunlar onu
kaçınılmaz sona sürükledi. İntihar ettiği sahnede ona her şeyi veren iki erkeğin
arasındaydı ama onlar onu görmedi bile. Birbirleriyle hesaplaşıp Bihter’i
görmezden geldiler. Silah sesiyle son kez dikkatlerini çekip bu dünyadan gitti.
Ne huzur kaldı ne de heyecan. Ne de aşk. Sadece ölüm.

You might also like