You are on page 1of 3

ASURLULAR

Asurlular, aslen Kuzey Irakta, Dicle kıyısında bulunan Aşur/Asur şehri ve çevresinde yaşayan
Sami toplulukken; özellikle M.Ö 2000 sonrası doğu-batı arası uluslararası ticaretten
faydalanarak gelişmiş ve topraklarını genişleterek ülkelerini bir imparatorluğa dönüştürmüş
eskiçağ halkıdır. M.Ö 2000 yıllarının başından itibaren özellikle Anadolu’da koloniler
kurmuş, Anadolu’ya yazıyı taşımışlardır. Daha sonra Mitanni egemenliğine girseler de 2000
yılının ortalarında bağımsızlıklarını kazanmış ve Fırat’a kadar topraklarını genişleterek
buralara yerleşmişlerdir. Asurluların başkenti Ninova kentidir. M.Ö 1000 yılının başından
itibaren Doğu Anadolu içlerine doğru genişleyen imparatorluklarıyla birlikte ilerleyen
Asurlular kuzeyde Elazığ ve Palu’ya kadar yayılmışlardır. Asur hükümdarları sıklıkla
fethedilen toprakların yerel halkını oradan sürerek yerlerine Asurluları yerleştirmiş ve bu
bölgeleri Asurlulaştırmışlardır
İmparatorluğun M.Ö 7. yüzyıl sonunda çökmesiyle birlikte Asur halkı da tarihi kayıtlardan
silinir. Son olarak Harran ve çevresinde yaşadıkları bilinmekle birlikte kayıtlarda yer almasa
da Eski imparatorluk topraklarında daha sonraki yüzyıllarda da yaşamlarını sürdürdükleri ve
zamanla bölgenin diğer halkları içinde eriyip gittikleri aşikardır. Günümüzde yaşayan bazı
Süryaniler, Asurluların soyundan geldiklerini iddia etmektedirler.
Asurluların ilk büyük kralı, Tiglatpileser (M.Ö 1112-M.Ö 1074) olmakla birlikte, Asur
İmparatorluğu, özellikle Sargonlar sülalesi ( M.Ö 721M.Ö 610) zamanında en parlak
dönemini yaşamıştır. Başkent Ninova’da, Sargon П (M.Ö 727-M.Ö 705) büyük bir saray
yaptırıp ve önemli bir kitaplık kurdurmuştur. Sargon П’nin yeri ne geçen Sanherib (M.Ö 705-
M.Ö 681) Basra körfezi kıyılarındaki halkları boyunduruk altına alabilmek için bir donanma
yaptırarak, Fenike ve Filistin kıyılarını bütünüyle ele geçirmiştir. Asurbanibal döneminde
(M.Ö 668-M.Ö 626) imparatorluk en geniş sınırlarına ulaşmıştır. Asur toprakları,
Anadolu’nun merkezinden Basra körfezine, Karadeniz’den günümüzdeki Etiyopya’ya kadar
uzanıyordu. Henüz bütünlüğü tam olarak sağlamamış bu uçsuz bucaksız imparatorlukta,
sürekli ayaklanmalar patlak veriyordu. Gerçekten de Asurlular, yenilgiye uğrattıkları ülkeleri
örgütlenmeyi bilmiyor, yalnızca bir vergi koyuyor ve imparatorluğu, halkı korkutarak ayakta
tutabiliyordu.
ESKİ ASUR ÇAĞI (M.Ö 2100-1800)
Bu çağda İlusuma (M.Ö 2000) bağımsız bir devlet kurmuştur. İl-suma’dan sonra gelen İrisum
ve İlkunum Asur’un bağımsızlığını kuvvetlendirmişler ve memleketi imar etmişlerdir. Sargon
I. devletin sınırlarını doğuya doğru çok genişletmiş ve Anadolu ile ticari ilişkiler kurulmuştur.
ASUR ORTA ÇAĞI
Asurlular gerek siyasi, gerekse kültürel bakımdan değişik bir hüviyetle ortaya çıkmışlardır.
M.Ö 1400-1350 yıllarında kral Asur-u Ballit Asur’u büyük bir devlet haline getirmiş
kendisinden sonra gelen Ahadnarari I, Salmanassar I, Nimurta I, zamanlarında Asur devleti
gittikçe zayıflayan Babil ve Hitit devletlerinin zararına olarak yükselişine devam etmiştir.
araya giren kısa bir durgunluk döneminde Babil ve Asur arasında uzun mücadeleler olmuş ve
Asurlular kısa bir zaman için Babillere vergi vermek zorunda kalmışlardır. Fakat Tiglatpileser
(117-1090) zamanında tekrar büyük bir devlet haline gelmişlerdir. Bu zamanda Asur devleti,
batıda Akdeniz’e kuzeyde Karadeniz’e kadar ulaşmıştır.
YENİ ASUR ÇAĞI (M.Ö 900 tarihinden sonra)
Asurlular gerek siyasi, gerekse kültürel bakımdan değişik bir hüviyetle ortaya çıkmışlardır.
M.Ö 1400-1350 yıllarında kral Asur-u Ballit Asur’u büyük bir devlet haline getirmiş
kendisinden sonra gelen Ahadnarari I, Salmanassar I, Nimurta I, zamanlarında Asur devleti
gittikçe zayıflayan Babil ve Hitit devletlerinin zararına olarak yükselişine devam etmiştir.
araya giren kısa bir durgunluk döneminde Babil ve Asur arasında uzun mücadeleler olmuş ve
Asurlular kısa bir zaman için Babillere vergi vermek zorunda kalmışlardır. Fakat Tiglatpileser
(117-1090) zamanında tekrar büyük bir devlet haline gelmişlerdir. Bu zamanda Asur devleti,
batıda Akdeniz’e kuzeyde Karadeniz’e kadar ulaşmıştır.
ASUR DEVLETİNİN YIKILIŞI

I. Tukulti-Ninurta’nın ölümünden (M.Ö 1208) sonra gerileme dönemine girdi. M.Ö 11.
yüzyılda I. Tiglat-Pileser zamanında kısa süre yeniden eski gücüne kavuştuysa da, bunu
izleyen dönemde hem Asur Krallığı, hem de düşmanları, yarı göçebe Aramilerin akınlarıyla
yıprandı. M.Ö 9. yüzyılda Asur kralları sınırlarını yeniden genişletmeye başladılar; M.Ö 8.
yüzyılın ortasından M.Ö 7. yüzyılın sonuna değin III. Tiglat-Pileser, II. Sargon (Şarrukin) ve
Sinahheriba (Sanherib) gibi güçlü kralların önderliğinde Basra körfezinden Mısır’a kadar
uzanan toprakları egemenlikleri altında birleştirerek günümüzde Yeni Asur İmparatorluğu
olarak adlandırılan bir imparatorluk kurdular.

Son büyük Asur kralı, Asurbanipal’di. Asurbanipal, Elam’ı geçerek buranın halkını yok
etmiştir. bu dönemde sanatta büyük bir gelişme olduğu bilinmekteyse de, hükümdarlığın son
yılları ve M.Ö 627’deki ölümünü izleyen dönemin olayları karanlıkta kalmıştır. Bu büyük
imparatorluk, Asurbanipal’in ölümünden sonra, Avrupa’dan gelen İskitler tarafından istila
edildi. Daha sonra Medler, Persler ve Babiller birleşerek, imparatorluğa son darbeyi
indirdiler ; Ninova M.Ö 612’de alındı ve yerle bir edildi. Babil kralları, Asur
İmparatorluğu’nun büyük bölümünü elde ettiler ve Asurluların egemenliğinden kurtulabilmek
için canla başla savaştılar. Asurlular eski dünyanın en kuvvetli imparatorluklarından birini
kurmuşlar, en büyük medeniyetlerden birini yaratmışlardır.

ASUR SAVAŞ ANLAYIŞI VE KÜLTÜR BİRİKİMİ

Asurlular, aşırı savaşçılıklarının yanında büyük bir medeniyet meydana getirmişlerdir.


Kuvvetli bir hükümet teşkilatı kurmuşlar, tek tanrı fikrini benimsemeye başlamışlar, çivi
yazısını kullanmışlar, sanat, edebiyat, mimarlık ve hukuk alanlarında birçok eserler
yaratmışlardır. Asurluların sanat eserlerinde Sümer etkisi hemen göze çarpmaktadır. Asur
ulusunun önceden yaşadıkları soğuk ve dağlık yerler, korunmak zorunda kaldıkları yaban
hayvanları, onları dayanıklı ve yırtıcı yapmıştı. İnsafsızca savaşırlar, şehirleri kuşatmayı,
savaş araçları kullanmayı iyi bilirlerdi. Sami diliyle konuşurlar, Sümerlerden öğrendikleri çivi
yazısını kullanırlardı.

Hareketli, güçlü, aynı zamanda da acımasız ve kan dökücü bir halk olan Asurlular, korkunç
savaşlarla büyük zaferler kazandılar. Asur ordusu çok iyi örgütlenmişti. Mızraklı askerler ve
okçular, örme zırhlar giyerlerdi; savaş arabaları çok çabuk yer değiştirebiliyordu, kuşatma
gereçleri son derece gelişmişti. Ayrıca, gerçek bir süvari sınıfı da tarihte ilk olarak Asur
ordusunda kurulmuştur. Ne var ki, bu yırtıcı insanlar, kazandıkları her zaferin ardından, ele
geçirdikleri savaş tutsaklarına büyük işkenceler yapıyor, işgal ettikleri ülkelerdeki insanları ya
öldürüyor ya da sürüyor, ülkeyi sistemli biçimde yakıp yıkıyorlardı.
Asur sanatını Doğu sanatından ayıran en önemli özellik, dini olmaktan kurtulmasıdır. Tanrı
heykelleri yaptıkları gibi kral heykelleri de yapmışlardır. Tapınaklar saraylara ek olarak
kurulmuş ve genellikle iki tanrıya ayrılmıştı. Mimarlıkta ölçülerin büyüklüğüne önem
verirlerdi. Sarayları heykeller ve kabartmalarla süslerlerdi. Kapılara insan yüzlü, kanatlı boğa
heykelleri dikerlerdi. Odaların ve iç avluların duvarlarını kabartmalarla süslerler; bir şehrin
kuşatılması, askerlerin nehri geçmesi, suçluların cezalandırılması gibi olayları bu
kabartmalarda görmek mümkündü. Hayvan heykellerinde çok başarılıydılar. İnsan
heykellerinde başarılı olamamışlardır. Ninive, Asur Kalah (Nimrud), Dur Şarrukin (Horsabad)
ve başka yerlerde bulunan kalıntılar, Asurluların mimarideki ustalığını göstermektedi

You might also like