You are on page 1of 13

Bir Müslüman Gencin Taşıması Gereken

Vasıflar
Müslüman Bir Genç Nasıl Olmalı? Bütün övgü ve
senalar, kerem ve lütuf sahibi Allah Tebareke ve
Teâlâ’yadır. Salât ve selam insanların en değerlisi,
kâinatın efendisi Hazreti Muhammed (sav)’in üzerine
olsun. Gençlik; hazırlık dönemi, hayata katılım
sürecinin ilk adımı, donanımı ikmal etme zamanı,
geleceğini kurma, inşa etme evresi, insanın kişiliğinin
oluşmaya başladığı, dostlukların temelinin atıldığı,
meslek seçiminin gündeme geldiği, ilgi alanların yavaş
yavaş netleştiği, sosyal çevre seçiminin yapıldığı an
olarak anlamak doğru bir anlayıştır.
 Ekleme: 23.03.2022 07:44:07
 Güncelleme: 23.03.2022 09:22:09
 İslam

Bizim inancımız, İslâm. Davamız İslâm. Davetimiz de


İslâm’adır. Dolayısıyla kimliğimiz de İslâm’dır. İlk işimiz
İslâm’ı öğrenmek, içine sindirmek, öğrendiğini de
hayata aktarmak olacaktır. Bu aynı zamanda dış
dünyada kendimiz olarak görünecek. Kuru bilgi İslâm’ı
temsil etmez, İslâm mensubiyet ister, teslimiyet ister.
Bilgimiz şuura yükselirse, şuurumuz amele dönüşürse,
amelimiz ihlasa dönüşürse işte o zaman iyi bir davetçi
olabiliriz.

Dava ile davet arasında bir uyum olmalıdır, davet


davayı aksettirmelidir. Davanın özüne esasına,
ilkelerine, tam uymayan davet davaya zarar da
verebilir. Davet davanın yere indirilmiş şeklidir.
Davaya bağlılığımız bizi davetçi kılar, her inanan
davetçi değildir, ama her davetçi hem inanan hem de
inancını başkasına taşıyandır.
Davetçi davayı tam tamına içine sindirmeli, onu
yaşarken, anlatırken, dava adına davette bulunurken
kendi nefsini katmamalıdır, lakin davayı temsil
ettiğinin bilincinde olarak onu hakkıyla temsil
edebilmelidir. İşte “budur Müslüman” diye parmakla
gösterilmelidir.

İslam, kat’iyen bireysel bir inanç demek değildir,


seçilmiş bir kitle için de ayrılmamıştır. Müslümanlar,
ister İslam’a yeni girmiş, aktivist ya da lider olmuş
olsun İslam’ı yaymakla ve Müslüman bir genç olmanın
gereklerini yerine getirmekle mükelleftir ve hayati bir
role sahiptir.

Bir Müslüman Gencin Taşıması Gereken


Vasıflar
1-Tevhid inancını yerleştirme, sahih bir iman
2-Salih amel ve takva
3-Adil bir duruş, hem kendi nefsine karşı, hem içinde
bulunduğu çevreye karşı, hem dostlarına karşı, hem de
düşmanlarına karşı.
4- İstikamet üzere olmak, devamlılığa önem vermek.
Dengeli ve itidalli olmak. Aşırılıklardan kaçınmak.
Sabır, azim ve kararlı olmak.
5- Güzel ahlâk sahibi olmak ve bunu hayata geçirmek.
Affedici, müsamahakar, şefkat, merhamet ve hilm
sahibi olmak. Asık suratlı olmamak.
6-Tevazu sahibi ve hasbi olmak.
7-Haksızlıklları görmek onlara karşı çıkmak ve fakat
daima olumlu yanları öne çıkarmak. Hayata olumlu ve
yapıcı bakmak ve ümit aşılamak, teşvik etmek,
müjdelemek, kolaylaştırmak, zorlaştırmamak.
8- Fıtratı koruma-istidatları yönlendirme.
9- Muhataba değer vermek, anlamak ve anladığı dille
onunla irtibat kurmak.
10-Uygun zaman ve zemin kollamak.
11- Genellemelerden kaçınmak, insanlarla ilgilenirken
de birebir ilgilenmek.
12-Hitabet kurallarına riayet etmek, beş duyuyu
harekete geçirebilmek. Dış görünüşüne önem vermek.
13- Örnek şahsiyet olmaya çabalamak, bunun için çok
çalışmak, ibadetlerine dikkat etmek, cömert olmak.
14-Davasını iyi bilmek ve hazmetmek. İslâm’ın
naslarına ana hatlarıyla vakıf olmak. Bilmediğimiz bir
davayı başkasına anlatamayız.
15-Teferruatta boğulmamak. Büyük fotoğrafı daima
gözetmek.
16-İslâm tarihini, dünya tarihini, Osmanlı tarihini,
Türkiye tarihini ana hatlarıyla bilmek.
17-Dünyadaki İslâmî çalışmaları hakkıyla ve taraf
tutmadan bilmek.
18-İslâm karşıtı düşünce ve hareketleri iyi bilmek.
19- Yahudilik ve Siyonizm’i iyi anlamak.
20- Oryantalizmim taktiklerini ve fitne tohumlarını
anlamak.
21-İslâm mezheplerini ve İslâm düşünce ekollerini
bilmek ve onların dindeki yerini tesbit edebilmek.
Mezhep ve meşrebin din olmadığını fehmetmek.
22-Türkiyenin iç işleyişini ve bağlı bulunduğu bloku
bilmek, ülkeyi ona göre değerlendirmek.
23-Türkiye halkını ve değer yargılarını çok iyi
kavramak. Olumlu yönlerini muhafaza etmek,
sapkınlıklarını düzeltme yolunu seçmek. Toptan ret
etme bizi toplumdan tecrit eder.
24- Her şeyin özü esası kendi nefsimizin olduğunu
bilmek durumundayız. Biz öğreniyoruz, biz
yorumluyoruz, biz mücadele ve mücahede ediyoruz.
Önce bir benlik oluşturacağız, sonra bu benliği bir
topluma/cemaate taşıyacağız. Kendi benliğimizi
toplumun ruhu ile bütünleştireceğiz. Ama sürü
olmayacağız. Sürü değil bir davaya inanmış ve inandığı
davayı bilen, o dava uğrunda yürüyen kişi olacağız.
Böyle kişilerden oluşan bir topluluk bir cemaat
olacağız. Bizim kendi özümüz İslâmî şahsiyetimiz dava
arkadaşlarımıza katkı sağlayacak onları takviye
edecek. Sele kapılan olmayacağız. Bu hususta
beraberimizde olanlar, önümüzde olanlar, geçmiş
seleflerimiz, davaya katkı sağlayan herkese minnet
duyacağız, ama kimsenin yanlışını sahiplenmeyeceğiz.
Hem tam özgür olacağız hem de itaat etmeyi vecibe
sayacağız. İtaat körü körüne bağlılık değildir. Özgürlük
de içinde bulunduğu toplumu, cemaati, genel manada
İslâm ailesini yıpratmaya dönüşmeyecek. Bizim
tenkitlerimiz yapıcı ve düzeltici olacak.
25- Verimlilik üzere bir işleyiş kuracağız. Samimiyet,
ihlas, Allah rızası verimliliğe engel değildir.
Beceriksizliklerimize ve tembelliğimize, ihlas ve Allah
rızası kılıfını giydirmeyi ahlaki bulmuyorum. Aslında
ihlas ve samimiyet verimli çalışmayı gerektirir.
26-Müslüman genç-tabii bütün Müslümanlar- yerel
olanla evrensel olanın dengesini iyi kurabilen olmalıdır.
Özümüze dönersek; kendimiz varız, ailemiz var, içinde
bulunduğumuz toplumumuz/cemaatimiz var, gene
içinde yaşamakta olduğumuz bir toprak parçası var,
mensubu bulunduğumuz ümmet var, bu ümmetin de
içinde olduğu bir dünya var. bunlar yekdiğerinden
kopuk değil. İç içe ve yan yanalar. Özümüz yekvücut
görünüyor ama üzerinde düşündüğümüz zaman bir
küçük dünya, belki dünyadan daha girift ve muazzam
bir işleyişi var. Ailemiz bizi tamamlayan unsur, yok
saymamız mümkün değil. Cemaatimiz, bizi besleyen ve
koruyan, geliştiren bir organizma, bir işleyiş,
kötülüklere karşı bir kalkan ve özümüzü esasımızı
muhafaza etmeye, genel manada toplumla irtibat
sağlamaya yardımcı olan bir yapı. Devlet gayr-i İslami
de olsa dış dünyaya karşı himaye eden, hayatımızı
kolaylaştırmak için müesseseler kuran ve işleten, iş
bölümünü organize eden bir aygıt. Tabii bunların her
birinin katkıları yanında bizden istekleri de var. Bu
istekler bazen İslâmi kimliğimizi zedeler, bizi kendine
ram etmeye zorlar. Nefsimizden başlamak üzere
ailemiz, cemaatimiz, toplumumuz, içinde yaşadığımız
devlet bizi Allah’ın dininden alıkoymak isteyebilecektir.
İnsan bunlara daima maruz kalacaktır. Burada bize
düşen görev; bunların arasında denge kurmak hangi
yanlışa nasıl bir ton ve dozda karşı koymaktır.

Özü olmayanın ailesine faidesi olmaz. Kendisi


olmayanın topluma yararı olmaz. Katacağı bir katkısı
olmayanın İslâm cemaatine, ümmete fayda sağlaması
mümkün değildir. Bunlar arasında denge kurmak;
İslâmî şahsiyetimizin olgunluğuna bağlıdır. İslâm bir
hayat nizamıdır, diri diriltici, atak her gün bir adım
daha ileri gitmeyi bizden isteyen bir dindir. Öyle ise;
hayat ile inanç-akide, ibadet-ahlak arasında bir
uyumluluk sağlamamız gerekecektir. Hayat bizim
hayatımızdan ibaret değildir. Yukarıda saymaya
çalıştığım bütün unsurlarıyla hatta buna kainatın
işleyişini de katmamız lazım, bir bütündür, kim bu
bütünü göz önünde bulundurarak mücadele ederse
zamanın ruhunu yakalar ve verimli İslâmî çalışmalarda
bulunabilir. Müslüman genç; kalıcı işler yapmakla
kendini de kalıcı kılar.

Müslüman Bir Genç Nasıl Olmalı?


Bütün övgü ve senalar, kerem ve lütuf sahibi Allah
Tebareke ve Teâlâ’yadır. Salât ve selam insanların en
değerlisi, kâinatın efendisi Hazreti Muhammed (sav)’in
üzerine olsun.
Âlemlere rahmet Hazreti Muhammed (sav) bir hadis-i
şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Allah Teâlâ katında
insanların en çok sevileni, genç ve imkân sahibi
olmasına rağmen Allah yolundan çıkmayan
(doğruluktan sapmayan) ve bu nimeti ilahi yolda (Allah
Teâlâ’ya) itaat ve ibadet etmek için kullanan (genç)
kimsedir.”

Şüphesiz insan hayatının en verimli ve en değerli


dönemi ‘gençlik dönemi’dir. Gençlik dönemi;
heyecanın ve coşkunun en yüksekte olduğu bir
dönemdir. Bu dönemde kişi, dinamik, enerjik ve çok
hareketlidir. Gençlik döneminde, kişide birçok
değişimin meydana geldiği görülür. Bu değişimin
etkileri hayatın her alanına sirayet eder. Tabi bahse
konu ettiğimiz değişim, olumlu ya da olumsuz yönden
olabilir; bu kişinin kendi elindedir.

Ebedi hayatın varlığından haberdar olan genç, eğer ki


sonsuz güç ve kudret sahibi Allah Teâlâ’nın emirlerini
ve sonsuzluk aşkının nur-u ummanı Hazreti Muhammed
(sav)’in nasihatlerini hayatının merkezine oturtursa
yaşayacağı değişim elbette olumlu yönden olacaktır.
Bu durumda hem kişi hem de toplum kazançlı
çıkacaktır.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in birçok ayet-i


kerimesinde Allah Teâlâ yolunda mücadele eden,
insanlığın ve toplumun huzur ve kazancı için uğraş
veren örnek şahsiyetli gençlerden söz edilmektedir.
Bunlardan bazıları şunlardır:

Kur’an- Kerim’de, Hz. Âdem’in iki oğlundan biri olan


Habil, olumlu, sorumlu, yaratıcısına ve başkalarına
saygılı ve takvalı bir genç olarak anılır.

Ayrıca Kur’an-ı Kerim;

Hz. İbrahim’in daha genç yaştayken tek başına


kavmine karşı mücadeleye giriştiğinden ve tevhid
bayrağını dalgalandırmak için daimi bir uğraş
verdiğinden övgüyle bahseder.

Hz. Yusuf’un bütün olumsuz şartlara rağmen nefsine


dur dediğini, şeytanın hile ve tuzaklarından ve
vesveselerinden Allah Teâlâ’nın yardımıyla
kurtulduğunu bildirir.
Hz. Musa’nın nübüvvet görevinden önce sürekli
Rabbine sığındığını, tevekkül ettiğini ve hiçbir şekilde
nefsinin istek ve arzularına uymadığını anlatır.

Hz. Yahya’nın çocukluk ve gençlik yıllarında bile


hikmet ehli olduğunu, ana ve babasına itaatte kusur
etmediğini ve her yönüyle çocuklara ve gençlere örnek
olduğunu beyan eder.

İffet timsali Hz. Meryem’in beşeri bir ilişki olmaksızın


mucizevî bir şekilde nasıl anne olduğunu ve
suçlamalara karşı kendisini savunduğu açıklar.

Ashab-ı Kehf olarak bilinen gençlerin, inançlarını


yaşama uğruna ülkelerini terk edip bir mağaraya
sığınmalarından ve mağarada uzun süre kaldıklarından
söz eder.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, Hz. Lokman’ın genç


oğluna yaptığı tavsiyelerden de söz eder. O
tavsiyelerden bazıları şunlardır: “Ey oğul! Allah’a şirk
koşma! Allah her yaptığını ortaya çıkarır! Namazını
dosdoğru kıl! Kasılarak yürüme! Bağırarak konuşma!
Takvayı esas al! Tövbeyi geciktirme! Cahille dost olma!
Günahlardan ve yalandan sakın! Allah’ın isminin
anıldığı meclislere katıl! İyiliği emret ve kötülükten
vazgeçir! Tembel olma! Acele etme! Başa gelene
sabret…” Aslında bu tavsiyeler, evrensel tavsiyeler
olup Hz. Lokman’ın oğlunun şahsında tüm gençliğe
yapılmıştır.

Tabi Kur’an-ı Kerim, gönüller sultanı Hazreti


Muhammed (sav)’in yüce ahlakından da söz eder; O’nu
yediden yetmişe herkese örnek gösterir.
En güzel örnek Hazreti Muhammed (sav)’in o nurlu
döneminde de, şan ve şeref sahibi Allah Teâlâ’nın kutlu
davası için mücadele eden, gayret sarf eden, emek
harcayan, gecesini gündüze katıp insanların hak ve
hakikati görmelerini sağlayan nice genç sahabe vardı.

O genç sahabeler, Hazreti Muhammed (sav)’in


Peygamberliğinin ilk yıllarından itibaren etrafında
pervane olmuşlardı. Yaşlı kodamanların birçoğu sevgili
Peygamberimizin ilahi çağrısına şiddetle karşı
çıkarlarken, hatta bu ilahi çağrının sahibi Efendimize
kastetmeyi düşünmüşlerken, gençler bu çağrıya kulak
vererek kâinatın efendisinin davetine icabet etmişler
ve aziz İslam dinine destek vermişlerdi.

Sonsuz güç ve kudret sahibi Allah Teâlâ da bu destek


ve yardımlarından ve de ihlâslı ve samimi
davranışlarından dolayı onlara hayatları boyunca
yardım etmiş, şeref ve izzet vermiştir. Daha bu
dünyadayken cennetle müjdelenen sahabeler, sevgili
Peygamberimizin etrafında pervane olan ve O’nu her
türlü bela ve saldırılardan koruyan genç sahabelerdi.
Bedir ve Uhud harbine katılan o kahraman ve korkusuz
sahabelerin çoğunluğu genç sahabelerdi. Sahabeler
arasında Hadis, Fıkıh ve Tefsir alanında öne çıkanlar
Peygamberimizin genç sahabeleri, genç âlimleriydi.
Medineli Ensar arasında kendilerine Kurra denilenlerin
arasında 100’e yakın genç sahabe vardı. Aziz İslam dini
için zulümlere ve baskılara cesaretle göğüs gerenlerin
ilkleri yine genç sahabelerdi. Hz. Ali, Cafer-i Tayyar,
Zübeyr b. Avvam, Talha b. Übeydullah, Sad b. Ebi
Vakkas, Mus’ab b. Umeyr, Abdullah b. Mesud,
Abdurrahman b. Avf, Suheyb, Yasir, Bilal ve diğer
birçok sahabe İslam’la şereflendiklerinde yaşları çok
gençti.

Bu genç sahabeler daima Allah Resulünün


yanındaydılar. O’nun dizi dibinde ilk eğitimlerini aldılar.
Allah Resulünü hayat merkezlerine alıp, örnek
alacakları ve takip edecekleri model olarak gördüler.
Aziz İslam dini için nasıl mücadele edilmesi
gerekiyorsa, nelerden feragat edilmesi ve ne zaman
fedakârlık yapılması gerekiyorsa yaptılar. Bir
Müslüman’ın yapması ve sakınması gerekenler
konusunda tavizsiz oldular. Gün geldi aç susuz kaldılar,
işkence, zulüm, baskı, dayatma ve boykotlara maruz
kaldılar, ev ve yurtlarını eş ve dostlarını geride bırakıp
hicrete zorlandılar, dünyevi çıkar ve makamın köleleri
tarafından şehid edildiler… Ancak duçar kaldıkları
bunca zulüm ve zorbalıklara rağmen hiçbir zaman
şekva eden olmadılar. Sevgili Peygamberimizin
emrinden çıkmayıp gelecek nesillere büyük ve çok
değerli bir miras bıraktılar. Ve böylece ebedi saadete
erişen kutlu insanlardan oldular.

Günümüzün Müslüman gençleri de ebedi saadete


erişen kutlu insanlardan olmak istiyorlarsa, Allah
Resulünün ve muhterem sahabelerinin gittiği yoldan
gitmeleri; Kur’an, sünnet ve İslam âlimlerinin söz ve
tecrübeleri ışığında hayatlarını idame ettirmeleri
gerekir. Bununla beraber (özellikle aziz İslam dinine
hizmeti dava edinen) Müslüman gençlerin, şu
tavsiyelere de kulak vermeleri gerekir.
Hayatlarının en verimli ve en değerli çağının ve aynı
zamanda en dinamik ve en kritik zamanının gençlik
olduğunu unutmamalı; geçen her saatin önemini
bilerek değerlendirmelidirler. “İki şeyin elden
gitmeden, değerini anlamak zordur: Biri sağlık, ötekisi
de gençliktir.” (Hz. Ali)

Yaratılış gayelerinin Allah Teâlâ’ya kulluk olduğunu


bilmeli; bu gaye doğrultusunda yaşamaya gayret etmeli
ve özellikle dünya hayatının bir imtihan süreci
olduğunu unutmamalıdırlar. “Ben cinleri ve insanları
ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” ayetini
sürekli hatırlamalıdırlar.

Allah'a karşı görev ve sorumluluklarını halisane


duygularla ve layıkıyla yerine getirmeli, ibadetlerin
kabulünün İhlâs’a bağlı olduğunu ve ihlâs’ın ebedi
saadete vesile olduğunu unutmamalıdırlar. Özellikle
de, ilim-amel-ihlâs düsturunu rehber edinmelidirler.
Çünkü ilimsiz amelin bir anlamı olmayacağı gibi, ihlâs
gözetilmeden yapılan bir amel de Allah katında kabul
görmez.

Amellerin boşa gitmesine sebep olan her türlü


davranıştan ve özellikle riya ve gösterişten
kaçınmalıdırlar. Riya ve gösteriş için yapılan ibadetin
kişiye hiçbir fayda vermediğini, sevap
kazandırmadığını unutmamalıdırlar.

İslam’ın hakikatleri ve ilahi düsturlarıyla beraber, güzel


ahlak önderi Hz. Muhammed (s.a.v)’in ders dolu örnek
yaşam ve yaşantısını öğrenmeli, öğrendikleriyle amel
etmeli ve başkalarına da öğretmeye çalışmalıdırlar.
İbadet ve itaat, hayâ ve iffet, doğruluk ve dürüstlük,
güler yüz ve güzel ahlak gibi davranışlarla örnek
olmaya çalışmalıdırlar.

Zamanı daha verimli değerlendirme adına mutlaka


günlük, haftalık ve aylık programlar hazırlamalı ve bu
programlara eksiksiz riayet etmeye çalışmalıdırlar.
Okumanın, gelişme ve ilerlemenin en önemli aşaması
olduğunu bilmeli ve düzenli okuma saatleri
belirlemelidirler. Özellikle de, Kur’an-ı Kerim’i
anlamaya çok büyük ehemmiyet göstermeli ve düzenli
olarak okumalıdırlar.

İşlenen cürüm, hata ve yanlışlardan sonra muhakkak


tövbe etmeli; tövbeleri çokça kabul buyuran Allah
Teâlâ’nın af, mağfiret ve rahmetinden ümit
kesmemelidirler. “Allah Teâlâ, çölde devesini kaybedip
sonra bulan kimseden çok, kulunun tövbe etmesine
sevinir” hadisi üzerinde tefekkür etmelidirler.

“Bir kimsenin vesilenizle hidayete ermesi yeryüzünde


bulunan ve güneşin üzerine doğduğu her şeyden daha
hayırlıdır” tavsiyesini şiar edinmeli, İslamî davet
çalışmalarını (Emr-i bi’l ma’ruf, nehy’i ani’l münker
sorumluluğunu) aralıksız sürdürmeye çalışmalıdırlar.

İslam’a uygun bir evlilik yapmalı, özellikle günümüzün


en belirgin hastalıklarından biri olan evlilik dışı
ilişkilerden ve bu yola götürecek söz ve davranışlardan
şiddetle uzak durmalıdırlar.

Kardeşlerinin dertleriyle dertlenmeli, işleriyle meşgul


olmalı ve özellikle de, Din-i Mubin’in selameti yolunda
istek ve arzuyla çalışmalıdırlar.
Her gece yatmadan evvel nefislerini muhasebeye
çekmeli; işledikleri cürümlerden tövbe ve yaptıkları
iyilikler için de şükür etmelidirler.

Televizyon ve internetin fayda ve zararlarını iyice


bilmeli ve bu bilgiler doğrultusunda, ihtiyaç halinde
ekran başına geçmelidirler.

Gelişmelerden haberdar olmak adına, güncel konuları


ve özellikle Ümmet-i Muhammedî ilgilendiren haberleri
takip etmelidirler.

Gittikleri ortamlara uyan değil, ortamları, İslam’ın yön


veren ve yol gösteren hakikatlerine uyduran
olmalıdırlar.

Kötülükleri görmezlikten gelmemelidirler. Gördükleri


kötülükleri düzeltmeye çalışmalıdırlar.

Gururlu, kibirli ve inatçı olmamalı; mütevazı, cömert ve


yumuşak huylu olmalıdırlar…

“Her kim Allah’a ve O’nun Resulüne (koydukları


hükümlere ve çizdikleri sınırlara) itaat ederse, Allah
onu altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları
Cennetlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.”
[Nisa / 13]

You might also like