You are on page 1of 148

Güngör Dilmen

Deli Dumrul-Akad'ın Yayı


©
Bu kitabın yayın hakları
ADAM YAYINCILIK A.Ş. 'nindir.

Birinci Basım: Nisan 1928

Kapak Düzeni: Sait Maden

182.04.003. 1s1.45

/>DAM YAYINCILIK VE MATIJA.6CIUK A 5 V.Alİl'ON.AGI CAOOE5İ AKKNAK SOKAK 4/J TElfK5,2J7QO rııde ır
Güngör Dilmen

Deli Dumrul-Akad'm Yayı

Oyun
DELİ DUMRUL
KİŞİLER

Dumrul
Elif
Dede Korkut
Memo (Kırk Yiğit)
Azrail
Duha Koca, Dumrul'un babası.
Dum.ro.l'un Anası
Çengi, Çalgıcılar, Dört Genç Kadın.
Bezirganlar (Canguzoğulları)
Köylüler (Yas Tutan Kadınlar, Pazarcı, Meyhaneci Apostol)

Oyun, bin yıl önce bugün, Oğuz illerinde, Anadolu'da geçer.


BİRİNCİ BÖLÜM

l. SAHNE

(Arka alanda, sağda garip bir köprü bir başından


görünür. Yukarı doğru kemerlenir, gözden yiter.
Deli Dumrul yakışıklı, güçlü kuvvetli, sevimli. Ne­
şeli ıslık çalarak çalışıyor. Kocaman bir çekiçle bir
bir iki çivi çakar. Arada bir mPmnun mırıldanır. }

.
DELİ DUMRUL : Hah, bu da oldu işte. Amma sağlam oldu
be. Yıkmak istesen yıkılmaz. Elime sağlık valla. Hııh , bu
da şöylee. Biraz sallantılı, ama zarar yok, köprü dediğin es­
nek olmalı. Ay çok sevdim bu işi. Gören parmağını
ısıracak.
Deli Dumrul derler adıma.
Bir köprü kurdum işte
yeryüzünde eşi benzeri olmayan bir köprü:
Herkesin köprüsü çaylar ırmaklar üstünde
benim köprüm kuru çaylar üstünde.
Bunu niçin böyle ettim
şunun için ki, efendim
benden deli benden güçlü

11
DELİ DUMRUL
bir er var nu bu acunda
çıka benimle savaşa

Köprü kurdum köprü kurdum


kuru çaylar üstüne oy
kuru çaylar. taşıl toprak
akmaz sular üstüne oy

Bunu niçin böyle ettim


şunun için ki a canım
bir kez deliye çıkmış adım
bu nanu sürdürmek isterim.

Bu da akıllı uslu işlerle olmaz.


Niçin sürdürmek isterim
şu deıi adımı, dostum

şundan ki, delilerin ayncalığı var bu ülkede


bir hikmet gizlidir her sözünde
az buçuk
ermiş katındadır halkın gözünde.
Yıl� yeli. Gelenler var.
(Çabuk köprünün üstüne tırmanırken}
Gelenler var gidenler var
köprüJne düşenler var.
(Eli kaşı üstünde çevreyi tarar.}
Bunca emek verdim kurdum köprüyü
şimdi enieğimin karşılığını almak hakkım
köprümün başında durup geçiş akçası toplayacağım
geçenlerden otuz akça, geçmeyenlerden kırk akça.
İşte panayıra pazara giden köylü kardeşlerim.
(Kadınlı erkeklı köylüler şaşkın girerler.}
Günaydın canlar günaydın, günaydın gözler aydın.
BİR İKİ KÖYLÜ (mınldanır):
- Günaydın.

12
BİRİNCİ BOLÜM, 1. SAHNE
- Merhaba
- Bu da nesi?
DUMRUL: Beklediğiniz köprüyü kurdum işte.
BİR KÖYLÜ: Beklediğimiz köprüyü mü?
DUMRUL: Sağlam sağlam karşıya geçersiniz şimdi.
(Uzaktaki köylülere bağırır.)
Gelin erenler böyle gelin.
Sakın ola, Dumrul'un köprüsü dururken
başka yerden geçmeyin.
(Dışarı koşar, bir iki köylüyü zorla çevirip getirir.)
1. KÖYLÜ: Niye bizi yolumuzdan çeviriyorsun, yiğidim?
DUMRUL: Köprüden geçeceksiniz.
il. KÖYLÜ: Niye geçecekmişiz köprüden?
DUMRUL: A a, sorduğu şeye bak. Köprüden niye geçilir?
111. KÖYLÜ : Arada çay ırmak vardır, o zaman geçilir köprü-
den.
DUMRUL: Köprüyü buldular, çay ırmak ararlar.
iV. KÖYLÜ: Biri olmazsa öbürü neye yarar?
DUMRUL: Bre bu benim köprüm köprü değil midir?
il. KÖYLÜ : Köprü olmasına köprü ama.
DUMRUL: Ama?.
iV. KÖYLÜ: Geçilmese de olur.
DUMRUL: Nasıl ulaşırsınız karşı kıyıya?
IV. KÖYLÜ: Dümdüz yürüyüp.
DUMRUL: Köylü aklı işte.
iV. KÖYLÜ: Köylü aklı möylü aklı .
DUMRUL: Köprüme güvenf:p.iyorsunuz demek?
111. KÖYLÜ: Gü-ıenip güvenmeme sorunu değil.
DUMRUL: Tehlikelidir diyorsun?
III. KÖYLÜ: Gereksiz diyorum yalnızca.
DUMRUL: Köprünün ayaklan göçer, sulara kaynar boğulu-
rum diyorsun?
II. KÖYLÜ: Boğulma tehlikesi hiç yok.
DUMRUL: İsteyen geçer istemeyen geçmez.
1. KÖYLÜ : Değil mi ya.

13
DELİ DUMRUL

DUMRUL: Geçenler otuz akça, geçmeyenler tam kırk akça.


1. KÖYLÜ: Şimdi ayağımız suya erdi.
DUMRUL: Ne demek yani?
1. KÖYLÜ: Bizi haraca kesiyorsun.
DUMRUL : Ayıp değil mi bu söylediğin?
l. KÖYLÜ : Se�in yaptığın ayıp.
DUMRUL: Yurttaş Dumrul da geçinmeyecek mi?
il. KÖYLÜ: Başka geçim yolu bulamadın mı kendine?
DUMRUL: Yol mu kesecektim, adam mı soyacaktım?
il. KOYLU: Bunların dışında iş yok mu?
1. KÖYLÜ: Hem yol kesicilikten, adam soyuculuktan aynını
ne bu yaptığının?
111. KÖYLÜ : Geçeiileı:den otuz akça, geçmeyenden tam kırk
akça.
DUMRUL (içten savunur):
Emeğe saygınız yok mu sizin?
Şurda bir yatırım yapmışım, alın terimle bir köprü kurmu­
şum
alın akımla çalışıp gidiyorum
tek amacım yurttaşlarıma hizmet.
Ben bugün bu köprüyü kurmuşum
altında su yok belki
yarın başka yurttaşlar çıkar
çay ırmak geçirir altından
böyle kalkınır vatan.
1. KÖYLÜ (ezgiyle):
Vay, deli bu.
DUMRUL (birden zorba):
Çok söylettiniz beni be
geçen geçer, otuz akça
geçmeyenler tam kırk akça.
KÖYLÜLER (ezgiyi sürdürür):
Deli deli bu,
deli deli deli de bu.
DUMRUL: Köprü kurdum, kuru çaylar

14
BİRİNCİ BÖLÜM, 1. SAHNE
bir gün akar olur elbet.
(Köylüleri çevreleyip köprüye sürer, zorla geçirtir,
paralarını alır, kimi çaresiz geçer, kimi direnir. )
KÖYLÜLER (sözler çakışır): DUMRUL:
- Al otuz akça yiğidim. -Helal et ama.
-Helal olsun.
-Haram olsun. -Geç baba.
-Helali haram olsun. -Buyur teyzanım.

-Buyur delikanlı. -Eyvallah .

-Buyur delikanlı.
-Nasıl ama manzara?
-Oh valla püfür püfür,
-Bütün Oğuz illeri ayak altında.
-Ben kırk akça veririm, yine geçmem zorba köprüsünden.
DUMRUL
. : Sen ver de kırk akçayı.
v· KÖYLÜ : Ben geçeceğim geçmesine, ama param çıkışmı­
.

yor oğul.
DUMRUL (birden anlayışlı):
Canın sağolsun baba, pazar dönüşü verirsin üst�ü.
iV. KÖYLÜ: Benim de param çıkışmıyor.
DUMRUL (parlar):
Köylü aklınla beni mi kandırıyorsun, spkül paralan.
(Köylülerin ünlemleri yavaş yavaŞtiirküye dönü­
şür. Önce tek tek, alaycı, şikayetçi, homurtulu.)
KÖYLÜLER : -Deli!
-Deli!
-Deli deli bu!
-Deli bu, deli deli!
-Deli deli, deli deli de bu!
-Deli deli deli deli de bu.
(Koro.)
-Hay deli deli deli de
-Vay deli deli deli de vay
-Vaay, vaay, vaay, yaay
deli deli deli deli de

15
DELİ DUMRUL

deli deli deli deli de vaay!


DUMRUL (aynı ezgiyle).
Geçersen geç, otuz akça
geçmeyenden tam kırk akça.
KÖYLÜLER :Hay deli deli deli de
vay deli deli deli deli de vaay.
DUMRUL : Ne sabırsız canlarsınız
bir gün gelir anlarsınız
bu köprünün erdemini.
KÖYLÜLER : Bre deli deli deli bu
deli deli deli deli de bu.
(Ağır heceleri uzatarak)
Deee - liii, deee - liii
bre deli deli deli de
deli deli deli deli de hooy
Duuum - ruuul, Duuum - ruuul.
(Birden çabuk)
oy deli deli deli de oy
deli deli deli deli de oy.
DUMRUL : Köprü kurdum kuru çaylar
bir gün akar olur elbet.
KÖYLÜLER : Bre deli deli deli de bu
aman deli deli deli de
qeli,deli deli deli deli de bu
vay,vay, vay, vaay.
DUMRUL : Seller ola dağdan kopa
geçmeyenler bak yer sopa.
KÖYLÜLER : Hay deli deli deli de
vay deli deli deli de
aman deli deli deli de buu.
Duuum - ruuul ..
DUMRUL (memnun):
Adımı iyi bellediler.
(Köylülerin sesleri uzaklaşır, diner. Elif, güzel bir
Türkmen kizı. Bir süredir sahnenin bir yanından

16
BİRİNCİ BÖLÜM, 1. SAHNE

olup biteni izlemek tedir. Onu görünce Dumrul'un


yüreği hoplar. )
Vay, sen de mi geçeceksin köprümden?
(Elif, yanıtlamaz. Öfkeyle bakar. )
Buyur.
(Elinden tutmak ister, Elif Dumrul'un elini iter. )
Akçan yoksa üzülme, başka bir zaman ödersin.
Ya da başka bir biçimde.
(Öpücük işareti yapar, Elif eliyle tersler. )
Gökten mi indin, sulardan mı ağdın?
Bu topraklarda doğmuş olamazsın.
(Elif yerden bir avuç toprağı onun üstüne atar. )
Kim olursan ol, nerden geldinse geldin
gözlerimden doldun, yüreğime bağdaş kurdun.
(Elif, alaycı, yere bağdaş kurar. )
Güzel kız, adını bağışlar mısın?
(Elifparmağıyla gök ten yere elif harfini çizer. )
Ne ola? Ha, anladım. Doğru bilmişim, sen gökten böööyle
yeryüzüne inmiş biiir -
(Elif küçümseyici, sırtını döner. )
Neyse, kiriı olursan ol
bunun adı köprüdür
ya geçilir ya geçilmez.
Altındaki akmaz sudur
ne içilir ne içilmez.
(Elif'in çevresinde gezinerek gök ten yere işareti
yineler. )
Bildim canım, Elif senin adın
Hele hele, daha da bilecek gibiyim.
(Gözlerini oğuşturarak)
Dede Korkut'un kız torunu Elif değil misin sen?
(Elif yarı bir gülümsemeyle ona döner. )
Dünkü çocuk, vay başıma gelen
erkence güzelliğinle ne yaman
bir can alıcı olmuşsun sen.

17
DELİ DUMRUL

(Çan sesleri yaklaşmıştır. Elif doğrulur dinler. )


Benim adım Dumrul.
ELİF: Deli Dumrul.
DUMRUL (kendi elini sıkar):
Tanıştığımıza sevindim. Dilsiz değilmişsin,
hele şükür ı:>esini işittim. Gelenler var.
(Köprünün üstüne çıkıp bakar.)
Ooo, koca bir kervan geliyor.
ELİF (durgun):
Nişanlım.
DUMRUL (düş kırıklığına uğramış):
Kırk develik bir kervan.
ELİF: Nişanlımın kırkta biri.
DUMRUL: Peh peh, ne nişanlıymış be.
ELİF: Gücün yeterse ondan geçiş akçası al.
(Canguzoğlu 'nun Bezirganları her adımda ikili çan
vuruşlarıyla develerin yürüyüşlerini yansılayarak
sahneye girerler. Her adımda hafifçe bir sağa bir
sola dönüp dururlar. Zengin kürkler, giysiler için­
de Bezirganlar Dumrul'u görmezler bile. Hepsinin
suratları asık, başları yukarıdadır. Biri uzun bir
çubuk tü ttürüyor. Biri kalın palabıyıklarını buru­
yor. Biri sağa sola savurarak mercan tespih çeki­
yor. Birinin kucağında çıplak bir rakkase. Biri ku­
dümle düm teka düm tek vuruyor. Biri elini ağzına
vurmuş gazel çekiyor, sadece bir 'aaaaaaa' sesi işi­
::ilir. Biri ellerini havaya kaldırmış zikrediyor, vb.)
DUMRUL (birinden öbürüne koşar):
Hey, durun beyler, ağalar. Geçiş akçası vereceksiniz. Hiç
tınmıyorlar be. Geçiş akçası dedim. Geçenlerden otuz akça,
geçmeyenlerden kırk akça.
Develer aynca pazarlığa bağlı. Geçiş akçası, derim. Kafamı
kızdı,rmayın.
ELİF : Topluyor musun geçiş akçalannı?
DUMRUL: Toplayacağım, ama yüzüme bakmıyorlar.

18
BİRİNCİ BÖLÜM, I. SAHNE
ELİF: Garibanları soymaya benzemiyor, değil mi?
DUMRUL: Senin nişanlın hangisi?
ELİF: Hiçbiri ya da hepsi.
DUMRUL: Nasıl yani?
ELİF: Bütün bu kervan ve bunun kırk gibisi
develeri, yükleri, sürücüleri, bezirganları,
menzillerde otağları, hanları, hamamları ...
Nişanlım benim.
DUMRUL: Çok yakışıklı bir nişanlı doğrusu.
BEZİRGANLAR (çan vuruşlarıyla):
Ağam zengin, ağam zengin.
DUMRUL: Ağan da kim, ağan da kim?
BEZİRGANLAR: Çalan çırpan çalan çırpan
çalan çırpan çalan çırpan.
DUMRUL: Kimden, kimden, kimden kimden?
BEZİRGANLAR: Şundan, bundan, şundan bundan
şundan, bundan, şundan bundan.
DUMRUL: Nerden gelir bu kervanlar
varışları nereyedir?
BEZİRGANLAR: Gelir Çin'den ya Maçin'den
Hint'den gelir Rum'a gider.
İpek yolu, bahar yolu
arada bir Anadolu
al bezirgan sat bezirgan
geçer kervan, göçer kervan
vurur ziller, çalar ha çan.
DUMRUL : Yükün nedir, yükün nedir?
BEZİRGANLAR: Fağfur kase, amber fincan
Buhara'dan gümüş şamdan.
Beylere paşalara
sırma tülbent, ipek kaftan.
DUMRUL: Sermayesi sermayesi?
BEZİRGANLAR : Kandan candan, kandan candan.
DUMRUL: Kimin canı, kimin kanı?
BEZİRGANLAR : De sen ona Anadolu, de sen ona Anadolu.

19
DELİ DUMRUL

DUMRUL : Ne verirsiz bu toprağa?


BEZİRGANLAR: Gübre mübre, tezek mezek
onları da sıçar isek.
DUMRUL : Al bezirgan, sat bezirgan
çal bezirgan, çırp bezirgan
heybelerin altın dolu
ara yerde Anadolu.
Söyle kimin kervanı bu?
BEZİRGANLAR : Efendimiz Canguzoğlu
Başımızdır Canguzoğlu.
DUMRUL (Elif'e):
Hele şükür, nişanlınla tanıştık.
Ünlü talancı, soyguncu.
BEZİRGANLAR: Canguzoğlu, Canguzoğlu.
DUMRlJL: Kimden buldu, kimden buldu?
BEZİRGANLAR· Şundan bundan, şundan bundan.
DUMRUL : Geçer kervan, göçer kervan
çangul . çungul, çangul çungul.
ELİF (küçümseyici).
Arkasından şaşkın şaşkın
Bakakalır Deli Dumrul.
DUMRUL : Nişanlıyım diyorsun ya, bana öyle geliyor ki...
senin gönlün yok bu Canguzoğlu'nda.
' Seni yeniden görebilir miyim?
ELİF : Nişanlım ne der sonra?
DUMRUL : Kervan geçmeyen bir yerde?
ELİF: Yüreğin kaldırır, ayağın varırsa
gel Dedem Korkut 'tan sor beni.
(Çıkar. )
DUMRUL: İki mevsim iç içe gibiyim
bir yanım ilkbahar bir yanım güz
bir yanım çiçek açtı, çiğnedi geçti Canguz.
Bu köprücülüğü tek başıma yürütemeyeceğim
bana yardımcılar da gerekli. Bu Oğuz illerinde
benim gibi beylerin kırk yiğidi olur

20
BİRİNCİ BÖLÜM, il. SAHNE

her daim yamacında durur.


Ben de Yiğit Pazarı 'na gideyim
kendime helal süt emmiş kırk _1iğit edineyim.

il. SAHNE

(Yiğit Pazarı. Sıra sıra, kendilerini satılığa çıkar­


mış gençler. Önlerinde tabelalar: "SATILIK
Y/GlT", "KlRALIK ER", "PARALI ASKER ..,
"EFENDl ARANIYOR", "SAVAŞ ARTIÖI",
"HER TÜRL Ü V UR KIR", "DEVLET G ÜVEN­
LlK YARDIMCILARI", " UC UZ YlGJT B U­
LUN UR ' ', "SERDEN GEÇTl' ', "V UR KAÇ
USTASI", "(garip bir işaret) GENÇL/K KOLU",
"CANGUZOGULLARINDAN ŞAŞMA'', "BO­
GAZ TOKLUGUNA ÇALIŞILIR '', "ÖL DEDl­
GlN YERDE ÖLÜR". Bir ikisi kol kuvveti göste­
rileri yapıyor, yay çekiyor, topuz sallıyor, pazu şi­
şiriyor. Biri yorgun serilmiş uyuyor. Biri dilenci gi­
bi. Biri yontu gibi dimdik. . . Alıcılar dolanıyor.
Dumrul girer. )
PAZARCI : Haydi beyler, ağalar
her türden, her boydan yiğit var.
Akşam oldu böyle oldu
kapanın elinde kalıyor.
Görün beyler ağalar
ne koçyiğitler doğurmuş analar.
Her inanca her davaya hizmet edecek yiğitlerimiz var
yeter ki.. ..
(Parmaklarıyla para işareti yapar. )
Buyrun beyler paşalar
her keseye göre yiğitlerimiz var.

21
DELİ DUMRUL
(Dumrul, yiğitleri birer birer gözden geçirir. Pazu­
larını yoklar, ağızlarını açtırıp at gibi, dişlerine ba­
kar. Önünde "ÖL DEDlÖİN YERDE ÖLÜR" ya­
zısı bulunan yiğitle ilgilenir. Uyumak tadır bu yi­
ğit. Sarsar, uyandırır. )
DUMRUL: Adıri ne senin?
YİGİT (adının ilk harfini mırıldanır):
Mmm.
DUMRUL: İşitmedim.
YiGiT: Mo.
DUMRUL: "Mo" diye de ad olur mu be?
YİGİT: Eskiden daha uzundu adım
azala azala bu kadar kaldı.
Memo da diyebilirsin.
DUMRUL: Yok, Memo'yu da beğenmedim.
YİGİT : Beni mi satın alıyorsun, adımı mı?
DUMRUL (sürdürür):
Şöyle kırk yiğidime yakışır bir ad olmalı.
Sarp, kulak doldurucu, oturaklı.
YİGİT : Peki, şu .ada ne dersin: "Kırk Kartal Kara Kartal
Kırkı Oturur, Kırkı Kalkar"?
DUMRUL: Görüntüsü hoş ya, fazla uzun, söylemesi güç.
YiGiT: Ya da "Kırk Küp
Kırkının da Kulpu Kırık Küp"?
DUMRUL (tekme atar gibi):
Dibini de kırarım şimdi küpünün.
Ben kırk yiğit arıyorum kendime
kırk soytarı değil.
PAZARCI: Hadi beyler, ağalar
her türden her boydan yiğitlerimiz var.
seç seç al.
YiGiT: Öbür otuz dokuzun adlan neymiş?
DUMRUL: Seninle siftah ediyor:.ız.
PAZARCI (sürdürür):
Her inanca, her davaya hizmet edecek

22
BİRİNCİ BÖLÜM, i l . SAHNE
yiğitlerimiz var.
YİGİT: Alacaksan al, beyim.
PAZARCI (uzak tan):
Kapanın elinde kalıyor.
DUMRUL (elindeki keseyi şıkırdatır):
Doğru dürüst adın bile yok senin.
YİGİT: Dilediğin adı koy canım.
Nasıl çağırırsan öyle gelirim.
DUMRUL: Ad çok önemli, yiğidin, beyin kişiliğini yansıtma­
lı.
Bak, Canguzoğullan ne güzel bir ad beğenmişler kendileri­
ne.
YİGİT: Ya senin adın, beyim? De, kime satıldığımızı bilelim.
DUMRUL: Dumrul'dur adım.
YİGİT: Delisi de var mı? Köprüsü de var mı?
(Dumrul başıyla eueüer. )
Böyle bir beye kendimi satmak
bana onur verir. Hele şu keseyi görelim.
DUMRUL (kesenin ağzını açar):
Senin gibi daha otuz dokuz yiğit satın alacağım .
YİGİT (kesenin içini yoklar):
Bu parayla sen ancak beni satın alabilirsin.
Beni de zor ya ...
DUMRUL: Pek açıkgözsün.
YİGİT: Yiğidin enayisi sana daha pahalıya gelir.
Hem ben kırk kişiye bedelimdir.
DUMRUL (etkilenmiş):
Kırk kişiye bedelsin ha?
Öyleyse Kırk Yiğit diyelim senin adına.
,Bir seni satın alayım, giydireyim donatayım,
öbür otuz dokuzu şimdilik erteleyeyim.
KIRK YİGİT (adını benimsemiştir):
Böylece ucuza getirmiş olursun beylik hevesini
bir tek Kırk Yiğidin sırtından.
DUMRUL (elini uzatır):

23
DELİ DUMRUL
Satın alıyorum seni.
KIRK YİGİT: Saattım gitti sana kendimi. Ama kaça?
Şunun da adını koyalım.
(Pazarcı araya girer. )
PAZARCI: Hayırlı olsun beyim, güle güle kullan.
Bizim komisyonu da aradan ...
K. YİGİT: At isterim, pusat isterim.
DUMRUL: Atsız pusatsız yiğit olur mu?
K. YİGİT : Karnımı iyi doyuracaksın.
DUMRUL: Öl dediğim yerde öleceksin.
(Dumrul ile Kırk Yiğit at pazarında alıcı satıcı gi­
bi sıkılı ellerini aşağı yukarı sallaya sallaya pazarlı­
ğı sürdürürler. Müzik yükselir, bir süre sonra
sözler işitil mez olur. )

III. SAHNE

(Dede Korkut'un obası. Dede Korkut ak sakallı,


ince yapılı bir koca. Çok sade giysiler içinde, soylu
bir görünüşü var. Öfkeli, düşünceli, çadırın içinde
bir aşağı bir yukarı geziniyor. Elif bir yanda,
küçük bir tezgah ta kilim dokuyor. Türkmen kili­
minin renkleri cıvıl cıvıl, son derece uyumlu, yerde
bu dokuyu oluşturan renk renk yün yumakları.
Işık, Bnce Elif'in kilim üzerinde uçuşur gibi dola­
şan parmaklarını aydınlatır. Obanın bir yanında
da kocaman bir çeyiz sandığı var. )
DEDE KORKUT : Zorbalık yaparmış ha, adını deliye çıkar t­
mış!
Bre Koca Duha'nınoğlu Dumrul,
Canguzoğullan yetmezmiş gibi
bir de sen mi bela kesildin ülkenin başına?

24
BİRİNCİ BÖLÜM, III. SAHNE

Gözüyle sözüyle seni aynca incitmedi ya?


ELİF (omuz silker):
Deli Dumrul'a ben bir başıma yeterim,
sen beni Canguzoğlu'ndan esirge, Dedem Korkut,
adımızı nişanlıya çıkartmış.
DEDE KORKUT (üzgün):
Senin anan olacak kızım, öz kızım
ve o paragöz baban
seni beşik kertmesi etmişler Canguzoğlu'na
benim bile haberim olmadan.
ELİF : Ya Canguz 'un hesabı neydi benim üstüme?
Pek mi güzelmişim beşikte bir bebe?
DEDE KORKUT : O beşikte beni pışaladılar geleceğe doğru.
ELİF: Elif bebede Dede Korkut'a gönül verdiler
Can - guz - gil - ler.
(Dede Korkut gülümser. )
Soygunla saygınlığın evliliği.
DEDE KORKUT : Bugün koca bir kervan
yüzgörümlüğü geliyor sana.
Develerin çan sesleri nerdeyse işitilir.
Senden de uygun bir armağan
götüreceklermiş ni - şan - lı - na.
ELİF : Geleceği varsa göreceği de var.
(Çadırın içindeki çıngirak çalar. )
DEDE KORKUT : Onlar mı yoksa?
ELİF (çıngırağı avucunun içinde tutar):
O!
(Dumrul çekingen girer. Elinde iri kırmızı bir nar.
Dede Korkut'un elini öpmek ister, o öptürmez. Na­
rı Elif'e vermek için uzatır. Elif nara dokunur, ama
tutmaz, nar yere düşer. Dumrul yerden alır, yi­
ne sunar Elif'e, dokunur tutmaz elinde, nar yere
düşer. Bir süre böyle. Dumrul ne yapacağını şaşı­
nr.)

25
DELİ DUMRUL
DEDE KORKUT (alaycı):
Canguzoğulu'.ndan dünür mü geliyorsun?
DUMRUL: Canguzoğlu'ndan ne geliyorum?
DEDE KORKUT (yerden narı alır):
Ne bu?
DUMRUL: Naar?
DEDE KORKUT: Kız evine nar sunmak
ne anlama gelir Oğuz töresinde?
(Dumrul, utangaç, susar. )
Kızı isteyesi olmak değil mi?
DUMRUL (bir çabayla):
Canguz'la ilgisi ne bunun?
DEDE KORKUT (narı Dumrul'un suratına atar, Dumrul tu­
tar):
Canguz'dan dünür bekliyorduk bugün.
Seni elinde nar görünce.
DUMRUL (ezik):
Kararınızı vermişsiniz.
(Narı saygıylaElif'in ayakucuna kor. )
Bu sadece bir nar.
Anamın bahçesinden kopardım. Başkaca bir anlamı yok.
ELİF (narı aynı incelikle alır, ışığa tutar):
Sadece bir narmış dedeciğim, duygusal simgesel bir anlamı
yokmuş.
Ne güzel bir renk ama. Kilime dokumak isterdim.
Şu nar kabuğundan has boya çıkarabilir miyim dersin?
Ebegümeci yeşilini çok açıyor.
DUMRUL: Ben de o niyetle getirmiştim.
DEDE KORKUT: Canguz'dan gelmiyorsun demek?
DUMRUL: Yüzünü Azrail görsün.
DEDE KURKUT : Sen de Canguz'un bir benzerisin.
DUMRUL : Kim demiş.
DEDE KORKUT: Canguz'un ta kendisisin.
DUMRUL: Haksızlık ediyorsun, Dede Korkut.
DEDE KORKUT: Bre köprü başını tutup zorbalık etmek

26
BİRİNCİ BÖLÜM, I I I . SAHNE

Canguzluk değil de nedir?


DUMRUL: Halkı eğitiyordum.
DEDE KORKUT: Kol gücüyle?
DUMRUL : Uygarlık nedir görsünler.
Köprüden nasıl geçilir bilsinler.
DEDE KORKUT: Geçenden otuz, geçmeyenden kırk akça?
DUMRUL : O da bizim ekmek paramız.
DEDE KORKUT (son kerte öfkeli):
Ayağımın altına alırım şimdi seni.
DUMRUL: Onu yapamazsın işte, otur yerine, dedem, otur.
Sakalın titriyor, yüreğine inecek.
DEDE KORKUT (ancak işitilir):
Tannın, us gücümü, bilgelik erdemimi
kısa bir süre için kol gücüne dönüştür
uslandırayım bu deliyi.
(Üstüne ek ışık düşer. Dumrul'u kolundan yaka­
lar, Dumrul cin çarpmış gibi olur. Koreografi ile
verilecek k üçük hareketlerle ve vurmalı sazların eş­
liğinde Dumrul'a bir temiz dayak atar. Elif de ön­
ce dedesine yardım eder, sonra Dumrul'u savun­
maya çalışır. )
Geçenlerden otuz akça ha?
DUMRUL: Bağışla deli başımı.
DEDE KORKUT: Geçmeyenlerden kırk akça.
DUMRUL: Ben ettim, sen etme.
DEDE KORKUT: Bir daha kol gücünle övünür müsün?
DUMRUL: Tövbe, Dedem Korkut.
DEDE KORKUT: Sökül köylüden vurduğun akçalan.
DUMRUL: Kırk yiğit donattım onunla.
DEDE KORKUT : Bir ite kırk yiğit ne ola?
DUMRUL : Aşıt). gidiyorsun Dedem Korkut
gövdemi yıktın, onurumu yıkma.
ELİF (dedesine çıkışır):
Yeter, kol gücüne erişince
bilgeliğin de sıfırı tüketti ha.
DELİ DUMRUL
(Dede Korku t toplanır, yapmaması gereken bir şe­
yi yaptığını anlayarak çekili... )
DUMRUL: Ben ne yapacağım şimdi?
(Elif, Dumrul'un başını gözünü yoklar yaralı mı di­
ye. )
ELİF (sevecen):
Getirdiğin bu nar öyle güzel ki:
DUMRUL: Kime ne diyeceğim?
ELİF: Bu nan ilk elde kilime işleyeceğim.
(Dumrul narı almak için elini uzatır. Elif bırakmaz.
Dumrul kızın ellerini tutar. )
DUMRUL: Bu nar utandırdı beni.
ELİF: Öyle, nar gibi kızardı yüzün.
DUMRUL: Başımı nara yaktı.
ELİF: Beni gönendirdi.
DUMRUL: Kabul ediyor musun ki?
ELİF: Niye etmeyeyim? Sadece bir nar canım
ananın bahçesinden koparmışsın
başkaca bir anlamı yokmuş nasıl olsa.
DUMRUL: Bağrımdan koparıp getirdim onu.
ELİF: Yüreğine denk mi?
DUMRUL: Yüreğimin ta kendisi.
ELİF (narı ışığa tutar, okşar):
O niyetle kabul edebilmem için... Aramızda engel var.
(Birden sert, narı havaya atar, yere düşerken tu­
tar. )
DUMRUL: Canguzoğlu mu?
(Elif "sen" diye onu gösterir. )
Öyle ya, bir titrek kocadan dayak yedim.
ELİF (şakacı):
Elleri dert görmesin.
Bu hiç önemli değil benim için.
Dede Korkut'a el kaldıramazdın ya.
DUMRUL: Onurum beş paralık olurdu.
ELİF : Senden güçsüzlerin onurunu

28
BİRİNCİ BÖLÜM, III. SAHNE

otuzar kırkar akçaya soydun.


(Dumrul nan geri almaya çalışır. Develerin çan
sesleri. Nan göğsüne bastınr)
V ermiyeceğim işte. Geliyorlar!
DUMRUL: Beni hurda görmesinler!
ELİF: Korkuyor musun?
DUMRUL (omuz silker) :
Sana söz g�lmesin diye
(Elif sandığı açar, Dumrul şaşkın sandığın içine
gizlenir. Ellerinde armağanlarla Canguzoğlu 'nun
adamları girerler: Top top kumaşlar, inciler, bile­
zikler, billur bir kase içinde ışıl ışıl yanan zümrüt­
ler. Gelenlerin başlarında bir Yenge kadın vardır.)
YENGE: Nişanlın Cunguzoğlu'ndan geliriz, kızım.
ELİF: Nerden nişanlım oluyormuş benim?
YENGE (bozulmuş):
Ananız babanız beşik kertmesi yapmışlar ya.
ELİF: Öyleyse anama babama gidin.
YENGE: Şaşırtıyorsun bizi kızım.
Anan baban öldü senin.
ELİF: Yüzünü görmediğim Canguzoğlu'nun
nişanlım olduğunu öğrenince
ben de çok şaşırmıştım.
YENGE: Canguzoğlu'nu tepemezsin ya, bak yüzgörümlüğü
ne armağanlar gönderdi sana.
ELİF (küçümseyerek armağanlan yoklar):
İncik boncuk, bulunmaz Hint kumaşı.
YENGE (adamlara):
Soylu kız belli, kendini naza çekecek.
Canguzoğlu Oğuz illerinin en zengini.
ELİF : Canguzoğlu 'nun varlığı yetmez beni satın almaya.
YENGE : Üzme bizi, oh benim gelin kızım.
ELİF : Sizden kurtulmak için ne yapmalıyım?
YENGE: Küçük bir karşı armağan simgelik.
ELİF: Ya, ne versek iyi olur acep?

29
DELİ DUMRUL
YENGE: Gönlünden kopan bir andaç...
ELİF: Ne versek, ne versek?
YENGE: Örneğin şu kilimi?
(Dumrul arada bir sandığın k apağını aralayıp ba­
kar. )
ELİF: Yoo, o kilim daha bitmedi.
Nar kırmızısını işleyeceğim ona sevgimin.
YENGE (mırıldanır):
Yola geldi.
ELİF: Kilimi değil ama ... şu sandığı götürebilirsiniz.
(Canguzoğlu 'nun adamları sandığa yapışırlar,
güçlükle kaldırırlar. )
YENGE: Çok ağır, ne var içinde?
ELİF: Bütün düşlerim.
(Sandığın kapağı açılır, elinde kılıç Dumrul doğru­
lur. )
DUMRUL (gürler):
Ha, haayyt, savulun bre Canguzlar!
(A damlar korkuyla sandığı koyverirler, sonra to­
parlanıp kılıçlarına davranırlar, Dumrul hepsiyle
dövüşüp onları kaçırır. Hızla uzaklaşan deve çanla­
rı. Kırk Yiğit de yetişir. )

KIRK YİGİT: Yaşa Deli Dumrul, develer bir yana


Canguzlar bir yana gitti.
(Dede Kork u t girer. )
DEDE KORKUT : Ne oluyor hurda, çadırın şu hali ne?
ELİF: Yok bir şey dedem, şu Canguzoğullannı ağırladık da.
Benim karşı armağanımı pek beğenmediler.
DEDE KORKUT : Bu deli oğlan hurda mı hfila?
ELİF: Biz, Dedem Korkut, bu deli Dumrul'la
evlenmeye karar verdik.
DEDE KORKUT : Seni senden eksik birine veremem.
ELİF: Onur.. eksikliğini ben bütünlerim.
DEDE KORKUT: Vermem dedim.
ELİF : Canguzoğlu'na verme, Deli Dumrul'a verme.

30
BİRİNCİ BÖLÜM, I I I. SAHNE
DEDE KORKUT: Cangµzoğlu 'ndan Deli Dumrul 'dan başka
adam mı yok ülkede?
ELİF : Yüreğinin aynasını gördüm
dupduru bir su gibi
yangılgısı var yalanı yok
gönlümü ona düşürdüm.
DEDE KORKUT: Erdemini düşün.
(Elif, Dede Korkut 'a ayran sunar. Dede Korku t
içince yüzünü buruşturur. )
Çokça bekletmişsin, bu ayran ekşimiş!
ELİF : Çokça bekletilen erdem de ekşir.
Ben senin gölgende hazıra kondum erdeme.
Ama durup duran erdem ne ola?
Eylemsiz erdem ne ola?
Beri gel, Dedem Korkut, senin bilgeliğin de ekşimesin.
(Ayranı döker. )
DEDE KORKUT (gürler neşeyle, çatık kaşlı):
Çabuk düğün!
(Birden düğün şenlikleri, Elif ile Dumrul, Dede
Korkut 'un elini öperler. Elif çıkar. )
DUMRUL : Sözlerin ta yüreğime işledi
ak sakallı, ulu uslu Dedem Korkut.
Utandım, yerin dibine geçtim
bundan böyle tez değiştireceğim kendimi.
DEDE KORKUT: Gücün kuvvetin yerinde.
DUMRUL : Yerinde şükür.
DEDE KORKUT : Nerde bir haksızlık görürsen onunla savaş.
DUMRUL: Hele haksızlığı göreyim.
DEDE KORKUT : Haksızlıklar adım başına.
DUMRUL : Bana küçük haksızlıklar yetmiyor.
Büyük haksızlıklarla savaşmak isterim.
DEDE KORKUT (kaşlarını çatar):
Yine delilendin, Dumrul.
Haksızlığın büyüğü küçüğü olmaz.
(Dalgın)

31
DELİ DUMRUL ·

Kim bilir, belki de olur. Haksızlığın


tümden ortadan kalktığı bir dünya
düşünemiyorum doğrusu.
Büyük haksızlıklann bannamadığı
küçük haksızlıklann onanlabildiği
bir dünya belki...

IV. SAHNE

(Bir ölünün başında yas tutan kadınlar. )


KADINLAR: Yavuklusu yastığına
işleyecek kara çiçek,
haydin kızlar, kefen biçek.
DUMRUL: Be kadınlar, niye ağlarsınız?
KADINLAR: Bir yahşi yiğidimiz öldü
ona yas tutar, ona ağlanz.
DUMRUL: Bre yiğidinizi kim öldürdü?
KADINLAR: Tanndan buyrul oldu, al kanatlı Azrail
yiğidimizin canını aldı.
Ay, oğul oğul,
Oy, kardeş kardeş.
DUMRUL: Azrail dediğiniz ne kişidir
ki şol yahşi yiğidin canını alır.
KADINLAR: Tövbe!
DUMRUL: Ben elbet Dedem Korkut'un sözünü tutanın
nerde bir haksızlık görsem ·

onaracağıma söz verdim.


Kimmiş bu Azrail, çıksın görünsün bakalım
yiğitse.
(Kızıl bir ışık içinde Azrail görünür. Dumrul irkilir,
sonra kendini toparlar. )
AZRAİL: Çağıran kim?

32
BİRİNCİ BÖLÜM, JV. SAHNE

DUMRUL (alaycı, eğilerek selam verir):


Duha Koca oğlu, Dede Korkut damadı
Deli Dumrul.
AZRAİL: Deli olduğunu söylemene gerek yok.
Şaştım yine de.
DUMRUL: Niye şaştın?
AZRAİL: Beni pek çağırmazlar da.
DUMRUL (kükrer):
Bu ne iş be al kanatlı kara kuş,
bu yiğidin canını sen mi verdin, alırsın?
KIRK YİGİT: Efendim, n'olur, dalaşma onunla.
DUMRUL: Kırk Yiğidim, sen şöyle dur.
KIRK YİGİT: Etme, eyleme, Dumrul!
DUMRUL: Teke tek dövüşeceğim onunla.
KIRK YİGİT: Usunu başına devşir.
AZRAİL: Bre töre tanımaz, hiç mi duymadın ünümü?
DUMRUL: Göstereceğim sana gününü.
AZRAİL: Şol yiğide mi yanarsın
var sen de bu dünyadan geç.
İşitir bu senin kulağın işitmez olsun
göriir senin bu gözün görmez olsun
tutar senin bu elin tutmaz olsun
çarpar bu deli yüreğin çarpmaz olsun!
DUMRUL (hamle eder):
Haytta bre, görelim ne yavuz idüğünü.
(Kapışırlar, birbirinin çevresinde döne döne dövü­
şürler. )
Sen kaç can almış olursan ol
korkmaz senden Deli Dumrul.
(Azrail güvercin olup uçar. )
Vay vaay.
KADINLAR: Güvercin oldu uçtu Azrail.
KIRK YİGİT: Uçtu ya, uçtu.
DUMRUL: Sıkıy� geldi lnış oldu
kurtuluşu göğlerde buldu

33
DELİ DUMRUL

nice yiğidin can alıcısı.


Ama, havada bulutta komam onu
doğanım, hey doğanım.
(Hızla çıkar, uzaklaşan at sesi. )
KIRK YiGiT (gözlerini ovuşturarak):
Düş mü göriiyorum, olacak iş değil.
Azrail güvercine dönüştü.
KADINLAR: Yiğit ölümün ardına düştü.
KIRK YiGiT: San kırçıl doğanıyla
Azrail avına çıktı.
KADINLAR: Yavuklusu işleyecek
yastığına kara çiçek
haydin kızlar, kefen biçek.
(Ölüyü çıkarırlar. Dumrul elinde bir heybeyle gi­
rer, neşeli. Kırk Yiğit onu şaşkınlıkla karşılar. )
DUMRUL: Hey, ben demedim mi sana
korkak Azrail'i gökte komam diye.
İşte bir heybe güvercin avladım
çakın kanatlı doğanımla
birinden biri Azrail olmalı
şu al kanatlısı belli ki.
KIRK YiCiT: Ben de pek şaştım bu işe
yeri göğü dar ettin Azrail'e.
DUMRUL : Pek ödlekmiş canım bu Azrail de.
Haksızlık ettim kendime
hiç dengim değilmiş benim
seni salacaktım ardına.
(Azrail yine gelir. Önce Kırk Yiğit görür. )
KIRK YİGİT: Söyleseydin ya, hemen atıma atlar
varırdım Azrail'in üstüne.
(Ters yönde kaçar. Biraz sonra, uzaklaşan at sesi. )
DUMRUL (gülerek):
Ben çoktan işini bitirmişim
yiğitlik taslıyor Kırk Yiğidim.
(Azrail 'i görür. Donup kabr.)

34
BİHİNCİ BÖLÜM, IV. SAHNE

Bre ne ararsın hurda, ben seni öldürmedim miydi


doğanımla gökten aldırmadım mıydı?
Yoksa alay mı ettin benimle?
Bu kez elimden kurtulamazsın.
(Azrail 'in üstüne hamle eder. Kavga müziği. Ko­
reografik bir düzenle dövüşürler, bir süre denk.
Sonra Azrail, Dumrul'u yere çalar. Ayağıyla bo­
ğazına basar. Savunmasız bırakır. Dumrul 'un bo­
ğazından acı hırıltılar çıkar. Bir iki kez Kırk Yiğit 'e
seslenir. )
AZRAİL: Mırlar idin, hırlar oldun.
DUMRUL : Kırk Yiğidim, Kırk... Kırk.. .
AZRAİL : Kırklara karıştı Kırk Yiğidin.
DUMRUL: Bre Azrail aman
Tanrının birliğine yoktur güman.
Ben seni böyle bilmez idim
uğrulayın can aldığın duymamıştım.
Dökmesi büyük bizim değlarımız olur
o dağlarda bağlarımız olur
o bağlarda kara salkım salkım üzüm olur
o üzümleri sıkarlar al şarap olur al şarap olur
bizim de esrik çağlarımız olur.
Şaraplıydım duymadım
ne söyledim bilmedim
beyliğe usanmadım
yiğitliğe doymadım
gençliğe, ah gençliğe
gençliğime doymadım.
Canım alma, Azrail.
AZRAİL: Bre deli, bana ne yalvarırsın?
Benim elimde ne var?
Ben de bir emir kuluyum.
Ulu Tanrıya yalvar.
DUMRUL: Ya, demek can verip can alan Ulu Tanrı?
AZRAİL: Bunu öğrenmekte geç kalmadın mı?

35
DELİ DUMRUL

DUMRUL : Peki sen ne oluyorsun arada?


(Azrail ümüğüne basar. )
Tamam!
(Gevşetir. )
Vergi toplayıcısı gibi biri desene?
(Yeniden basar Azrail. )
Anladık.
(Gevşetir. )
Ulu Tanrı da pek alınganmış canım.
Al kanatlı Azrail'e
biraz caka sattık diye.
AZRAİL: Yani bana?
DUMRUL: Bana böyle yüklenmesi
sığar mı onun büyüklüğüne?
AZRAİL: Ağzından çıkanları kulakların işitir mi?
DUMRUL : O ululardan ulu
ben onun aymaz kulu.
(Azrail gevşetir. )
Delinin bir Dumrul'u.
İnsan beşer bazen şaşar
ben de şu ham çağımda şaştım
özümden taştım
sınırımı aştım.
(İyice gevşetir. )
Benimle kol güreşine çıkmak
yaraşır mı ona?
(Basar. )
Hele böyle ayak oyunlarına
ne demeliiiiiii ...
(Azrail iyice bastırır. )
AZRAİL: Be deliiii,
büyükleniyor musun Tanrının karşısında?
DUMRUL: Deli Dumrul büyüklenmiş küçüklenmiş
onu niye ırgalasın?
(Azrail bastırır. )

36
BİRİNCİ BÖLÜM, iV. SAHNE

Yoksa kendi büyüklüğüne güveni mi yok?


(Bastırır. )
Niye beni kendine hasım beller?
(İyice bastırır. )
Bağışlasın beni, büyüklük onda kalsın.
AZRAİL: Bu ne biçim yakarma be?
DUMRUL : Sen çık aradan, ulu Tanrıya doğrudan seslene­
yim .
(Azrail bırakır. )
Yücelerden yücesin
kimse bilmez nicesin
görklü Tanrı.
Çok bilmezler seni
gökte arar, yerde ister.
Sen inananların gönlündesin
daim duran güçlü Tanrı
bağışlayıcı Tanrı .
(Bir yel eser, ağaç çiçekleri dökülür. )
AZRAİL: Behey Deli Dumrul,
sende şeytan tüyü olmalı
sözün ulu Tanrıya hoş geldi.
(Tanrı gibi)
"Değil mi ki benim birliğimi bildi,
varlığıma şükür kıldı.
Deli Dumrul canı yerine can bulsun
onun canı azat olsun" dedi.
DUMRUL (sevinçle doğrulur):
Canımızı kurtardık şükür.
AZRAİL (uyanr):
Canın yerine can.
DUMRUL (boynunu ovuş turarak):
Gider birkaç düşman öldürürüm.
AZRAİL: Senin için gönüllü canını verecek biri .
(Gözden yiterken)
Yarın akşam görüşürüz .

37
DELİ DUMRUL

KADIN.LAR : Can kutsaldır, behey Dumrul


sana kimler can verir ki?
Can istenir meta mıdır
kilim, keçe, otağ mıdır?
Can kutsaldır, behey Dumrul
Deli Dumrul...
(Kararır. )
İKİ NCİ BÖLÜM

I. SAHNE

(Dumrul Kırk Yiğit'e şölen çekiyor. Çevresinde


dört döner, altına post serer, sırtına minder dayar.
Dumrul'un boynu hala çarpıktır. Yanda bir çalgı­
cı saz çalmaktadır. Söyleşinin akışına göre doğaç­
lama bir müzik. Kimi zaman neşeli, kimi zaman
gergin, arada bir sofradan payını almak üzre susar.
İzleyiciler, bu çalgıcının Azrail olduğunu yavaş ya­
vaş anlar. Kızıl kanatları giysilerinden sırıtır, koy­
nundan bir güvercin çıkarır. Kırk Yiğit huylanır,
ama Dumrul ancak sahnenin sonunda durumu
kavrar. )
DUMRUL : Yaslan şöyle arkanı, rahat et.
KIRK YiGiT: N'oluyoruz yahu.
DUMRUL: önce ağzını şu kımızla çalkala.
Arkadan Urum şarapları var.
KIRK YİCTİT: Oh, nefis!
DUMRUL: Yumul bakalım zerde pilava.
KIRK YiGiT: Bu şölene konmak için ne yaptıktı?
DUMRUL: Buzlu hoşafı da ihmal etme.

39
DELİ DUMRUL
KIRK YiGiT: Kesene bereket.
DUMRUL : Şu güvercin kızartmasını da gövdeye indir.
KIRK YiGiT (elinde evirir çevirir):
O oo, nar gibi.
Azrail diye avladığın güvercin değil mi bu?
(Azrail bağrından güvercin çıkarır. )
DUMRUL: Adını anma.
KIRK YiGİT: Adını anmayalım, vakit erişince kendi gelsin.
DUMRUL : Geliyor.
KIRK YiGiT: Gelen kim?
DUMRUL: Yak hele şu çubuğu.
KIRK YiGiT: Ellerim yetmiyor.
DUMRUL (çubuğu yakar, ağzına tutuşturur):
Bugüne değin sen bana hizmet ettin...
Bugün de ben sana.
KIRK YİCTİT: Hangi dağda kurt öldü?
DUMRUL : Efendilik uşaklık ayrımını kaldırıyoruz aradan.
KIRK YiGiT: Dede Korkut gibi konuşuyorsun.
DUMRUL : Dede Korkut ne söylemişse güzel söylemiştir.
KIRK YiGiT: Dede Korkut'un güzel sözlerine merhaba.
(Birlik te içerler. )
DUMRUL : Ayrımız gayrımız yok bundan böyle.
KIRK YİCTİT: Ay ne hoş.
DUMRUL : Ha sen, ha ben.
KIRK YiGiT: Ha ben, ha sen?
DUMRUL : Hadi merhaba .
(Çamçak tokuştururlar. )
KIRK YiGiT: Ölmüşlerin canına değsin.
DUMRUL (onu öper):
Ve öleceklerimin.
KIRK YİQİT: N'oluyoruz yahu?
DUMRUL : Can yoldaşım.
KIRK YiGiT: A benim canım efendim.
DUMRUL : Can kardeşim .
KIRK YiGiT: Hep candan gidiyoruz. Durun bakalım.

40
İ KİNCİ BÖLÜM, 1. SAHNE
DUMRUL: Konu güzel sözlerden açıldı ya
ben de senin bir sözünü çok sevmiştim.
KIRK YİGİT: Vay, ben de mi güzel söz söylermişim?
DUMRUL: Öl dediğin yerde ölürüm demiştin.
KIRK YİGİT: Bende bu sözlerin bini bir para.
DUMRUL: İçten söylemiştin değil mi?
KIRK YİCTİT: Efendimize yağ çekmek görevimizdi.
DUMRUL: Sen sözünün erisindir .
KIRK YİCTİT: Sözümün eriyim, Dumrul'un Kırk Yiğidiyim.
Yahu, senin boynun çarpılmış.
DUMRUL: Önemsiz.
KIRK YİCTİT: Dur, ovayım biraz.
DUMRUL: İstemez!
KIRK YİGİT: Kulunç olmalı, açıkta yattın üşüttün.
DUMRUL: Kulunç falan değil. Bırak boynumu.
KIRK YİGİT (sürdürür):
İyice bir yoğurayım.
(Dumrul'u kafakola almıştır, bir süre boğuşur gi·
bi. . . güçlükle boynunu k urtarır. )
DUMRUL: Laf anlamaz mısın, bırak şu boynumu dedim.
KIRK YİGİT (yere düşmüştür):
E böyle eğri mi kalacak?
DUMRUL: Kendi kendine düzelir.
KIRK YİGİT: Boynunu bükük görmeye razı değil gönlüm.
DUMRUL: Ayağımın altına alırım seni şimdi.
KIRK YİCTİT: Beyliğin yine depreşti.
DUMRUL (içki sunar):
Hani ben Azrail'e küfrü bastım ya.
KIRK YİCTİT: Bastın dümdüz gittin.
DUMRUL: O yahşi yiğidin canını aldı diye.
KIRK YİGİT: Bilmez miyim, Dumrul beyim.
DUMRUL: Bu sözüm ulu Tannya hoş gelmemiş işte.
KIRK YİÜİT: Vay, o fena!
DUMRUL: Şu azgın Azrail sardı başıma.
KIRK YİÜİT: Deme!

41
DELİ DUMRUL

DU M RU L: Bir kaçış , bir kovalayış , derken . . .


KIRK YİÜİT : Eee?
D U M RUL : Azrail çaldı yere beni .
KIRK YİÜİT : Kolla kendini.
DUMRUL : Kıstırdı ayağının altına boynumu .
(Eğri boynunu gösterir.)
KIRK YİÜİT : Yahu ben de kulunç sandım, kaygılandım.
D U M RU L: Kulunçun lafı mı olur be, Azrail tepmesi bu.
Sonra Tanrı Dumrul'u bağışladım dedi.
KIRK YİÜİT : Ulu Tanrıya da bu yakışırdı.
DUMHUL : Şu koşulla ki . . .
KIRK YİGİT: Vay, ko şulu da mı varmış?
DUMRU L : Canı için can bula.
KIRK YİGİT: Camdan fincan mı bula?
DUMRUL: Lafı nerenden anlıyorsun be?
KIRK YİÜİT : E , konu çok nazikleşti , kırılır dökülür oldu .
DUMHUL : Yani düpedüz söylersek şunu ...
KIRK YİGİT : Düpedüz söyle ya.
D U M RU L : Benim yerime canını verecek birini bulursam . .
KIRK Y İG İT : Azrail almayacak senin canını .
DUMRUL : Ne dersin bu işe?
KIRK YİÜİT (soğuk):
Belki bulursun öyle bir can .
D U M RUL : Belki mi bulurum?
KIRK YİÜİT: Belki bulamazsın demedim .
DUM RUL : Elbet bulurum.
KIRK YİÜİT: Üzme tatlı canını .
DUM RUL : Güveniyordum zaten .
KIRK YİG İT : Senin için kim vermez ki canını .
D U M RU L : Hay canına bereket .
KIRK YİÜİT : Sana bir değil kırk can feda olsun .
D U M RU L : Bir can yetiyor dostum.
KIRK Y İGİT : O da çantada keklik.
DUMRUL : At bi teklik.
KIRK YİÜİT : Sağolası n .

42
İKİNCİ BÖLÜM, I. SAHNE
DUMRUL: Sağolmak kolay mı sanıyorsun?
KJ RK YİOİT: Eh işte ölmedikçe sağ kalıyor insan.
DUMRUL : Azrail geliyor birazdan .
KIRK YİGİT: Yüzünü şeytan görsün.
DUMRUL: Cık cık, öyle denir mi?
KIRK YİGİT: Ho ş geldi sefa geldi mi diyecektik?
DUMRUL : Cana karşılık can almayı:ı geliyor.
KIRK YİGİT: Buldun mu öyle s ahipsiz, başıboş hir can?
DUMRUL: Yahu deminden beri ne konuşuyoruz?
KIRK YİGİT: Ne bileyim, bir can lafıdır dönüyor ortada.
DUMRUL : Herkes anladı, bir sen anlamadın.
KIRK YİGİT (oralı değil, türk ü söyler):
"Sen kimin canısın canıı."
DUMRU L: Vakit kalmadı .
KIRK YİGİT (sürdürür):
"Sen yine doldur fincanı."
DUM RUL (onu sarsar):
Beni deli edeceksin!
KIRK YİGİT: Delilik yeni bir şey mi senin için?
DUM RUL: Kendine gel . Benim için can verir misin?
KIRK YİGİT : Ayıp ettin.
D U M RU L: Nasıl yani?
KIRK YİGİT : Senden bir can mı esirgeyeceğiz?
D U M RU L (rahat soluk alır):
Hele şükür! Geç oldu ama .
KIRK YiOİT: Demek bu onurlu görev için beni seçtin?
D U M RU L: Seni seçmeyip kimi seçebiiirdim?
KIRK YİO İT : Daha anlı şanlı biri olabilirdi.
D U M RU L : Senin eksiğin ne ki?
Dostum, can kardeşim, biricik Kırk Yiğidimsin?
KIRK YİGİT: Başkasını seçseydin gücenirdim hani.
D U M RU L (içten):
Aslını ararsan bunu başkasından pek isteyemezdim.
KIRK YİGİT: Aa, niye isteyemezmişsin'?
D U M RU L: Ne bileyim . kendim için bir şey istemek

43
DELİ DUMRUL
Hep zor gelmiştir ban a .
KIRK YiGiT: Aramızda teklif m i var?
DUMRUL : Bu iyiliğini hiç unutmayacağım .
K I RK Y İ G İ T : Atla deve değil ya , alt yanı bir can .
DUMRUL: Sağol canım .
KIRK Y İ G İ T: Sağol diyor, ölüme gönderiyor.
DUMRUL: Çıkar şu üstündeki çaputları
Azrail yeni urubalar içinde görsün seni .
(Kendi kaftanını ona giydirir. )
KIRK Y İ G İ T: Güvey gidiyoruz sanki.
DUMRUL (ayna tutar):
Bak ne yakıştı.
KIRK Y İ G İT (beğeniyle):
Giderayak adama benzedik vallah.
DUMRUL (yeniden sedire oturtur):
İçkilerimizi tazeleyelim şimdi.
Ki RK Y İ G İT: Bu Urum şarapları da cana can katıyor ha.
Hele böyle urubalar içinde. Aah , aaaah!
DUMRUL : Niye öyle göğüs geçirdin?
KIRK YİGİT : Yaşamak ne güzel şey diye düşündüm bir an.
DUMRUL: Yoo, öyle yaramaz düşünceler geçirme usundan .
Yaşamın bir amacı olursa yaşamaya değer tabii.
Benim yaşamamın bir amacı var.
Toplum için gerekliyim.
KIRK YİGİT (onaylar):
Deli Dumrul'suz bu ülke ne yapar?
DUMRUL : Gerçekleştirmek istediğim nice tasanlanm var.
KIRK YiGiT : Böyle en verimli çağında gitmek olur muydu?
DUMRUL : Benim yaşamam için de birinin benim için ölmesi
gerekliydi.
KIRK YiGiT: Ne iyi işbölümü!
DUMRUL : Böyle senin gibi halk takımından olunca ölmek
kolay.
KIRK YiG1T : Öyle vall a .
DUMRUL : Gücenmedin ya?

44
İKİNCİ BÖLÜM, I . SAHNE
KIRK YiGiT: Doğru söze ne denir?
DUMRUL: Beni anlıyorsun, değil mi?
KIRK YiGiT: Fazlasıyla.
DUMRUL (onu kucaklar):
Her zaman anılarımda yaşayacaksın, Kırk Yiğidim.
KIRK YiGİT: Azrail efendimiz ne zaman onur verecekler?
DUMRUL: Nerdeyse gelir.
KIRK YiGiT (birden anımsamış gibi):
Tüh be, az kaldı unutuyordum.
Başka bir güne erteleyebiliriz. şu buluşmayı, değil mi?
DUMRUL: Hayrola, Kırk Yiğidim?
KIRK YiGiT: Bu akşam çok önemli bir işim var.
DUMRUL: Neymiş önemli işin gözünü seveyim.
Benimkinden önemli olamaz ya?
KIRK YiGiT : Geçende Bamsı Beyreğin seyisi ile tavla oy­
nadık.
Üç el üst üste yendi beni. Şimdi çadırda çergide övünür­
müş.
Kırk Yiğidi mars ettim diye. Akşam onunla tavla ataca­
ğız.
DUMRUL (sinirli gülerek):
Hey Tannın, önemli dediği işe bak.
KIRK YİCTİT: E, önemsiz kişilerin önemli işi bu kadar olur.
DUMRUL: Senin canın bana hu akşam gerekli.
KIRK YİCTİT: Ah Deli Dumrul, seni kırmak ister miydim,
ama canım hana gerekli bu akşam.
DUMRUL: Sen bu akşam benim için can vermezsen
bir daha beni hiç göremezsin.
KIRK YİÜİT: Versem de göremem, ne çare?
DUMRUL: Hayır duamı alırsın.
KIRK YİGİT: Şu tavla partisi olmasaydı.
DUMRUL : Yahu a canım Azrail bekler mi? Bırak şu tavla­
yı...
Başka gün oynarsın.
KIRK YiGİT: Başka gün kalmıyor ki.

45
DELİ IH it ı: j

DU MHUL : Ben senin adına; .·

KIRK YİGİT : Cık, cık, cık. i: <kn::a bir beyin


bir seyis parçasıyla tav l alır mı?
DUMRUL: Hiç tanımıy· r
ben h alka dönük bir
KIRK YİGİT (alçak sı
Evet , öyle dönersirü.,
gelmedikçe kıçınızı
DUMRUL (bozulmuş):
Ne demek istersin, l\ırk Yiğidim?
KIRK YİGİT: Kendi oyunumu kendim oynamam gerek.
D U MRUL: YanL ne oluyoruz?
KIRK YİGİT: Kendi ölümünü kendin ölmen gerek .
D U MRUL : Ben işte buna hazırlıklı değilim.
Herkesin ölümü kolay geliyor bana
bir kendi ölümümü yediremiyorum gözüme.
(Birden buyurucu)
Benim için öleceksin!
KIRK YİGİT : Bir şey mi dedin?
DUMRUL : Kırk Yiğidim değil miydi , öl dediğin yerde
ölürüm diyen?
KIRK YİGİT : Benden artakalan otuz dokuzdan biri olmalı o .
D UMRUL : Behey, sen benim Kırk Yiğidim değil misin?
KIRK YiGİ T : Behey, sen Kırk Yiğidi benim sırtımdan
ucuza getirmişsin?
DUMRUL (ezgiyle):
Sarp yürekli arkadaşım
savaşta can yoldaşım.
Memo , senden can dilerim verir misin?
Yoksa, canım efendim Deli Dumrul!
diye ağlar mısın?
KIRK YİGİT (ezgiyle):
"Canım efendim Deli Dumrul"
(Düz)
diye i:lglanm .

46
iKİNCİ BÖLÜM , 1 . SAHNE
DUMRUL : Bre . benim için can vermez misin'!
KIRK YiGiT : Dumrul , Deli Dumrul
Bre kardeş yansı Dumrul
kardeş çoğu Dumrul
(Birden törensi)
Ben Dumrul 'un nimetini çok yemişim ,
bilmez isem gözüme dursun .
Yürük atlarına çok binmişim
bilmez isem beni sürükler olsun
yahşi kaftanlarını çok giymişim
bilmez isem kefenim olsun.
Şu yırtık giysilerim s ana giyit olsun
dünya güzel can tatlı
canıma kıyamam böyle bil .
(Dumrul anlayışla, peki diye başını eğer. Kırk yiğit
çıkar. Dumrul çalgıcı kılığından sıyrılan Azrail'i
görür. )
DUMRUL (şaşkınlıkla):
Bre , sen miydin otuz akçaya tuttuğum çalgıcı?
AZRAİL : Otuz akçanın hakkını verdim , işimize bakalım .
Artık eğlenemem hurda.
DUMRUL (Kırk Yiğidin ardından):
Oğuzelinde güvenilecek adam kalmarmş , yazık .
AZRAİL (üstüne varır):
Yazık be Deli Dumrul.
DUMRUL : Bre Azrail , dur .
Gerçi , Kırk Yiğidim bana c :ın vermedi .
Umudum dinmedi, az dah a ertele .
AZRA İ L : Havada umut , sende bulut
bu kez kimden can d ileyeceksin?
DUMRUL : Babam ne güne d uruyor? Varıp onu bulayım
onun tek of:;luyun.1, tez can dileyim
ardına komuz , elbet verir.
AZRAİL (dudak b uker}:
Duha Koca degil mi senin baban?

4'1
DELİ DUMRUL
DUMRUL : H a ya , nerden bildin?
AZRAİ L (tanırım anlamında baş sallar):
Senin için can vereceğini hiç sanmıyoru m .
D UM R U L : Yıllardır görmedim . anamdan ayn yaşar.
Yaşamından bezmiş , biçarenin biridir.
Çocukluğumdan bilirim, canım çıksa da kurtulsam
diye hep şikayet etmişt ir .
AZRA İ L (kuşk uyla dudak büker):
Duha Koca , bende hiç de öyle bir izlenim bırakmamıştı .
DUMRU L : Babamı benden iyi mi bileceksin?

II. SAHNE

(Duha Koca. Yaşından çok genç gösterir. Canlı,


neşeli. Oturak alemi yapıyor. Tepsi içinde çengi
oynatıyor. Çevresinde çok genç, güzel kızlar saz
çalıyorlar. Suluk ule tadında kıvrak, neşeli çengi
müziği. )
D U H A KOCA (elleriyle tempo tu tar):
H op hop , hop , hop ,
,

kıvır yavrum, kıvır, aşağıdan da,


hop , hop , hop , hop ,
canım yesinler senin .
Hop , hop . hop , hop , hop , hop .
yaktın kül ettin beni esmerim .
Hop, hopaa , hop , hop ,
kurban olsun sana Duha Koca.
Hop güzelim , hop canımın içi .
(Çengi Kız 'ın alnına altın yapıştırır. Dumrul ile Az­
rail görünürler. )
\.ZRAİL : Ben kapıda bekleyim , sen razı edince . . .

>UMR U L : Oldu . cağmnm seni iceri .

48
İKİNCİ BÖLÜM, I I . SAHNE

Sünepenin biridir bizim moruk


görürsün , beni hiç üzmeyecek .
Vur ensesine al ağzından lokm . . . canını .
(İçeri girince şaşırır. )
Vay , neler oluyor hurda , bizim peder.
(Baba oğul bir süre bakışırlar, sonra atılıp k ucak­
laşırlar. Kızlar bir süre sonra çalgıyı keserler. )
DUHA KOCA : Vaay, kim gelmiş. Aslan Dumrul 'um .
Seni birden tanıyamadım.
DUMRUL : Ben seni hiç t anıyamadım, baba.
DUHA KOCA : Maşallah büyümüş koca delikanlı olmuşsun .
DUMRUL : Sen de gençleşmişsin , babacığım.
DUHA KOCA : E, senin asık suratlı anandan kurtuldum
böyle oldum .
DUMRUL : Elini öpeyim babacağım.
DUHA KOCA : Elini öpenlerin çok olsun.
Hangi rüzgar attı seni buraya?
DUMRUL (mırıldanır):
Azrail 'in kanadından kopan rüzgar.
DUHA KOCA : Hanımlar bakın tanıştırayım , Dumrul , oğlum .
Tek , biricik , bir tanecik oğlum .
Yaşamda tek dikili ağacım.
DUHA KOCA (1. Çalgıcı Kız 'ı göstererek):
Sen de öp bakalım ananın elini.
DUMRUL (Şaşkın): _

Anam mı?
DUHA KOCA : E , seni doğurttuğum beni kapı dışarı edince . . .
bo ş duracak değildim ya.
DUMRUL : Elini öpeyim anacağım.
1. ÇALGICI KIZ (Dumrul'dan gençtir):
Elini öpenler çok olsun , oğlum .
DUHA KOCA(!!. Çalgıcı 'yı gösterir):
Öp bakalım ananın elini .
DUMRUL (iyice şaşkın):
Nee? Öpeyim elini anacığım .

49
DELİ DUMRUL
I I . ÇALG ICI KIZ (o da öyle):
Elini öpenler çok olsun , yavrum.
DUHA "KOCA fJil. Çalgıcı 'yı gösterir):
Öp bakalım ananın elini .
DUMRUL (alışmış):
Anacığım öpeyim elini.
I I I . ÇALGICI KIZ : Elini öpenler çok olsun , balam.
DUMRUL (çıplak çengi kıza yürür):
Anacığım, anacığım öpeyim elini.
DUHA KOCA : O daha anan olmadı , ama bu gece oluyor.
Taze gelin , ondan böyle utangaç .
ÇENGİ (nazlı - fingirdek):
Ayy, elini öpenler
( Utancından uzun uzun güler)
olsun , şekerim .
. . .

DUMRUL (hızını alamaz, boşluğa):


Elini öpeyim anacı -

(Ayar. )
Burası ana dolu , ana dolu !
- DUHA KOCA: Şimdilik bu kadar.
DUMRUL (mırıldanır):
Bizim moruk azmış be .
Ben bunu süngüsü düşük bilirdim.
Seni gerçekten çok iyi gördüm , babacığım.
DUHA KOCA : İkinci gençliğimi yaşıyorum.
DUMRUL (mırıldanır):
Ben daha ilk gençliğimi yaşayamadım.
DUHA KOCA : Sen de , işittim evlenmişsin .
DUMRUL (gözleri parlar):
Dede oldun.
DUHA KOCA : Aman , anaların duymasın . Yaşımız .. .

(Eliyle örtbas eder. )


Köprücülük filan yapıyormuşsun .
Adını deliye çıkarmışsın .
DUMRUL : Ben senin yanında uslu kalırım, baba.

50
İKİNCİ BÖLÜM, il. SAHNE
DUHA KOCA : Canguzoğullarına çatmışsın.
DUMRUL : Canguzoğullarının lafı mı olur baba,
asıl ben kime çattım bilsen .
DUHA KOCA (sırtına vurur, Dumrul yıkılacak gibi olur):
Hey benim aslan oğlum .
DUMRUL : Gücün kuvvetin yerinde .
DUHA KOCA : Demir gibiyim maşallah .
DUMRUL (mırıldanır):
İşimiz iyice zorlaştı .
DUHA KOCA : Seni biraz bunlu görüyorum, oğul .
DUMRUL : İyi bildin , baba, dardayım,
ondan kapına vardım.
DUHA KOCA : Hele sen otur, soluklan , her derde deva bulu ­
nur . . .
Ölümden gayrı . Hanımlar yiyecek çıkarın oğuıcuğuma .
(Azrail'in ıslığı işitilir. )
DUMRUL : Oturucu değilim, canım babam, yoldaşım var dı­
şarda .
Bak sabırsızlanıyor.
DUHA KOCA : Çağır çağır on;ı da , dışarda bekletilir mi?
DUMRUL : Çağırırım birazdan , önce diyeceklerimi diyeyim .
Bilir misin , baba, neler oldu
küfür sözler söyledim
Ulu Tanrıya hoş gelmedi .
DUHA KOCA : Aman Dumrul 'um?
DUMRUL : Azrail 'i başıma bela etti. Hay, geberdin be ,
Benim dememle irkiliyorsun , bir de gözlerinle göreydin .
(Azrail daha sert ıslık çalar. )
DUHA KOCA : Deme Dumrul 'um ! Yahu çağır şunu .
(Dışarıya işaret eder, Azrail girer. Duha Koca şaşı·
rır, sevinir, Azrail'i kucaklar. )
Ay , sen miydin doktorcuğum .
DUMRUL : N e doktoru be?
DUHA KOCA : Yahu, ayıp ettin , dışarda beklenir mi , yaban­
cı yer mi?

51
DELİ DUMRUL
AZRAİL (saygılı):
Belki özel bir şey konuşuyordunuz diye ­
DUMRUL : Hangi doktor yahu?
DUHA KOCA : Ya , doktorum benim, sana sözünü ettiğim .
DUMRUL : Vay hergele , demek doktor diye de evlere giriyor-
sun?
AZRAİL (sus işaretiyle):
Doktorluk hekimlik en sevdiğim görünümüm.
DUHA KOCA : Doktorcum, hazır gelmişken bir de tansiyo ­
numa baksana?
Bu gece . . . anlarsın ya?
(Dumrul 'a)
Sen devam et oğlum,
bir şeyler söylüyordun ya?
(Azrail çantasından tansiyon aletini çıkarır. )
DUMRUL : Anlatmasam belki daha iyi olacak.
DUHA KOCA : Anlat. anlat ,Azrail falan diyordun , çok ilginç ti?
AZRAİL : Tansiyon biraz yüksek ama, normal sayılır.
Yürek ise davul gibi gümbür gümbür.
DUMRUL : Ya öyle oldu . Ulu Tanrı al kanatlı Azrail 'e buyurdu
o da uçageldi , benim akça göğsüme kondu ,
hırlatıp tatlı canımı alır oldu .
DUHA KOCA : Aman evladım , üstüne afiyet .
AZRAİL : Yalnız biraz perhizi bozmuşsun son günlerde .
DUHA KOCA : E , arada bir kaçamak yapıyoruz . Sonra
oğlum?
DUMRUL (boş ver işaretiyle):
Anlatsam ne olacak, anlatmasam ne?
DUHA KOCA : Olur mu Dumrul 'um , Azrail senin canına kast
ediyor
ben bir baba olarak hurda -
DUMRUL (umutla):
Ne yaparsın baba?
DUHA KOCA : Çok bozulurum yani, bir baba olarak .
DUMRUL : Yetmiyor baba, bana canını verir misin?

52
İKİNCİ BÖLÜM, il. SAHNE
Böyledir kavli ulu Tanrıyla Azrail 'in .
DUHA KOCA (Azrail'i elinin tersiyle iterek):
Oğul oğul , ay oğul
canım parçası oğul .
Doğduğunda dokuz buğra
kurban ettiğim oğul .
(Azrail Dumrul 'un arkasına geçer. )
DUMRUL : Baba çabuk ol Azrail 'in soluğu ensemde .
DUHA KOCA : Karşı yatan kara dağım gerek ise
söyle gelsin Azrail 'in yaylası olsun .
Azrail göçebe , çoban değil .
Soğuk soğuk kaynaklanın gerek ise
ona içit olsun .
Yağız , doru atlanın gerek ise
ona binit olsun .
Tülü tülü develerim gerek ise
ona yüklet olsun .
DUMRUL : Bunlar umurunda değil baba .
DUHA KOCA : Kara koyunum , akça koyunum gerek ise
ona şölen olsun ,
altın gümüş para gerek ise
ona harçlık olsun .
DUMRUL : Paraya pul demiyor. Konuya gel .
DUHA KOCA : Evlerim otağlanm gerek ise
ona konut olsun .
DUMRUL : Oturucu değil bu Azrail , çat orda çat hurda,
kimi zaman bin yerde birden .
DUHA KOCA : Vay namussuz , doktor, senin elinde çare var
mı bu işe?
DUMRUL : Tam soracak kişiyi buldun .
(Azrail çaresiz ellerini açar. )
Baba senden can isterim verir misin?
Yoksa oğul Deli Dumrul diye ağlar mısın?
DUHA KOCA : Ben ölürsem oğul, öksüz kalacaksın?
DUMRUL : O büyük acıya katlenacağım artık.

53
DELİ DUMRUL

DUHA KOCA : Sonra dul kalacak bu anacıklann?


(Çengi ve Çalgıcılar birden, aynı anda oynayarak
sazlarını vurarak, ziller çalarak ağlamaya başlar­
lar. )
DUMRUL : Ben onlara elimle birer koca bulurum.
DUHA KOCA : Sana zahmet olur Dumrul 'um.
Ama işin başka kolayı var .
kara donlu Azrail 'e inat , şu Oğuz ellerini
yeni yeni Dumrullarla doldururum .
DUMRUL : Bir Deli Dumrul yetmez mi baba?
DUHA KOCA (sürdürür):
Bir dizi yepyeni Dumrul , ikinci Dumrul , üçüncü Dumrul ,
dördüncü Dumrul , beşinci Dumrul
ÇENGİ ÇALGICILAR (bir ağızdan, bebek pışalar gibi):
" Nenni de nenni de nenni nennii
delii de deli de Dumrul 'uma nenni
uyusun da büyüsün de bey olsun nenni
akmaz çaylar üstüne
köprü kursun nenni . "
DUMRUL : Benim .şu acundan yokluğumu
kim, nasıl doldurabilir?
Baba , can dilerim, kaçamaksız yanıt ver.
DUHA KOCA : Oğul oğul can oğul
oğul oğul deli oğul
sen yaman yere varmışsın
ben varabilemem
· dünya güzel can tatlı
canıma kıyamam, bunu böyle bil .
DUMRUL (homurdanır):
Moruğun canı ne tatlıymış be?
DUHA KOCA (Öfkeli):
Ne dedin? Ha?
DUMRUL : Canın sağolsun dedim . Baba!
DUHA KOCA : Ya bu seninki oğulluk mudur
can istersin benden Canguz gibi

54
İKİNCİ BÖLÜM, I I . SAHNE
ben sana anan kamında can vermişim .
DUMRUL (alaycı):
Doğduğumda dokuz buğra kesmişsin .
DUHA KOCA (kırgın):
Eşek boyuna eriştirmişim ,
gelmiş babanı tepersin .
DUMRU L : Genç bir can mı yaşama kanmamış,
yoksa bir can eskisi mi
görmüş geçirmiş , yıpranmış
ağır basar yaşam tartısında?
DUHA KOCA : Bilmem, öyle bir tartı yok elimizde .
Ama ham canların dünya durdukça
onu yüzü , bini bir araya gelseler
çeki çekmeyeceğini söyleyebilirim sana .
DUMRUL : Oğlu için can veren Duha Koca diyeceklerdi senin
için . . .
DUHA KOCA : Babasından can alan Dumrul dedirtmeyece ­
ğim sana .
DUMRUL : Bir gün görürsün doktorunun gerçek yüzünü .
DUHA KOCA : Benden bir hak olarak istemeseydin
seve seve verirdim canımı , ama böyle dilenci gibi can
istemen . . .
kendini ve beni küçülterek .
(Dumrul, çık diye Azrail'e işaret eder. Çıkarlar­
ken, döner, babasının elini öper. )
DUMRUL : Baba , korkudan ne yaptığımı bilmez old .' m
bir daha görü şemezsek hakkını helal et .
(Çıkarlar. A rkadan ağıt gibi. )
DUHA HOCA - ÇALG ICILAR : "Oğul , can oğul , Deli
Dumrul . ' '
AZRAİL (hamle eder):
Evet , baban da canını vermedi?
DUMRUL : Dur, Azrail , dur.
AZRAİL : Daha ne durması?

55
DELİ D U M RUL
DUMRUL : Bizim yalnız babamız yok ya
ömrüne bereket anamız da var.

I I I . SAHNE

(Dumrul'un Anası. Elinde iğ, yün eğiriyor. )


DUMRUL'UN ANASI : Dön , dön , dön , dön
dön felek dön
dön boş günlerim dön
dön ki Koca Duha"nın dulu
Deli Dumrul 'un anası desinler bana.
Can ipliği de böyle sağılırmış
kimi uzun kimi kısa
koparırmış onu Azrail
Hoyratça . Duydum ki ,
Deli Dumrul 'um Azrail 'e çatmış .
Arkadaşı Kırk Yiğidi ona can vermemiş ,
babası ona can vermemiş
benden can istemeye gelirmiş .
· (Dumrul girer. Anası o n u özlemle kucaklar. )
Oğlum, Dumrul 'um , ben de senin yolunu gözlüyordum .
DUMRUL : İyi misin , ana?
ANASI (içerden bir kucak yün topu getirir):
Tanrıya şükür. Gelinim Elifi'me yün eğiriyordum.
Güzel kilimlerine son kez
dokusun benim sevgimi de .
DUMRUL : Son kez mi ana?
ANASI : Yoldaşın Azrail hani?
DUMRUL : Ana, bilir misin neler oldu'?
(Anası başıyla evet der. )
Gökyüzünden al kanatlı Azrail uçup geldi
benim akça göğsüme basıp kondu

56
İKİNCİ BÖLÜM, I I I . SAHNE
hırlatıp canımı alır oldu .
(A nası bayılır. )
Gördünüz mü ana yüreğini?
Katı baba yüreğine benzemez.
(Kucağında A nasını sever. )
Ak pürçekli anam benim.
Dokuz ay beni kamında gezdirmiş
bir misli akça südün emzirmiş
beşiğimi pışpışlamış bir o kadar ay
benimle gülmüş benimle ağlamış,
şimdi de elbet seve seve
bana canını verir .
(Anasını ayıltır. )
Ama ne zor şey babadan anadan can dilemek .
ANASI : Oğul oğul can oğul, hurda mısın?
DUMRUL (anasını kucağında sedire taşır. Kendi onun kuca­
ğına yumulur):
Kucağındayım, ana .
ANASI : O, gelmedi mi daha?
DUMRUL : Ana ana , güzel ana
senden can dilerim ana
canın bana verir misin?
Yoksa oğul, Deli Dumrul
diye ağlar mısın
acı tırnak ak yüzüne çalar mısın?
kargu gibi kara saçın yolar mısın?
(A nası, yeniden bayılmak ister. )
Yoo, bu kez bayılmak yok ana
Azrail 'in eli yüreğimde
-
can verdin verdin, vermedin benim canımı alır.
ANASI : Oğul oğul can oğul
gözümün karası oğul
Südümün akı oğul
dokuz ay karnımda götürdüğüm
ak südüm akış ettiğim .

Sl
DELİ DUMRUL
DUMRUL : Bunların hepsini az önce ben saydım, ana .
ANASI : Oymalı beşikte belediğim .
DUMRUL : Ana , bilmiyor muyum?
AN ASI : Karanlık gözlerimin aydını oğul .
Azgın dinli kafir elinde
sarp burçlu hisarlarda tutulaydın , oğul ,
akça gücüyle seni kurtaraydım , oğul .
DUMRUL : Öylesini yapamadım, doğrudan Azrail'in üstüne
vardım.
ANASI : Yaman yere varmışsın .
Yaşam güzel , can tatlı .
(Azrail görünür. )
Azr . . . ail .
(A nası ölür. )
DUMRUL : Bayıldı yine .
AZRAİL (bileğini yoklar, cebinden kağıt çıkarır, işler):
Zaman dışıdır!
DUMRUL (anasının üstüne kapanır):
Anam. Anacığım. Bir kötü evlat için canını verdin .
(Hıçkırır. )
Keşke ben , ben senin yerine . . .
AZRAİL (omuzuna dokunur):
Hadi Dumrul .
DUMRUL : Ne hadisi?
AZRAİL : Vakit !
DUMRUL : Anam can verdi ya . Can istememeliydim ondan .
Keşke , ben hiç . . .
AZRAİL : Anan sadece öldü , can vermedi senin için .
DUMRUL : Nasıl can vermedi?
AZRAİL : Sadece .senin öleceğini düşünüp , sana yandığından ,
senin için canını kolayca vermediğine üzülüp . . .
can korkusundan .
DUMRUL : Ne yani, anam can vermedi mi benim için?
AZRAİL : Orası gölgeli. Senin yüzünden öldüğü açık ama . . .
Benim saptadığım verilere göre

58
İKİNCİ BOLÜM, I I I . SAHNE
senin uğruna ölemediği için öldü .
D UMRUL : Ah , anacığım , beşikte sallanır gibi
ölümle oğul arasında ikircikli kaldı ha?
AZRAİL : Bir sen yoksun başımda .
(Kızlar Dumru l 'u n A nasını çıkarırlar. Acılı müzik . )
D U M RUL : Anam . anacığım
··ne ben sana oğul oldum
ne sen bana . . .
(Azraile)
Mızıkçılık ediyorsun , anam benim için can verdi.
AZRAİ L (yok diye ellerini açar):
Binlerce kişi bekliyor sırada .
DUMRUL : Yok , bekledin , az daha bekle .
AZRA İ L : Daha kim can verse gerek?
DUMRUL : Bir sevgili eşim var .
AZRAİL (yüzünü buruşturur):
Bre eşinden mi can dileyeceksin?
DUMRUL (doğrulur, y üzünde ışık):
Biricik sevgilimden can mı isteyeceğim?
Yoo , Tanrı göstermesin
bunu usumdan geçirmedim ,
yüreğimden geçirmedim .
O benim canımdan ötedir . Elif,
ötelerin ötesidir.
AZRAİL (şaşırmış):
Bre Dumrul , nasıl oldu bu iş
özge canı öz canından değerli tutarsın?
DUMRU L : Ulu Tanrı benden artakalan yıllan
onun yıllarına katsın .
Anacağıma son hizmetlerimi yerine getireyim.
Sonra Elif'imle vedalaşmak isterim .
Benim ondan bir oğlancığım var
son kez kucaklamak isterim.
(Azrail başıyla peki der. Ağıt müziği y ükselir.
Kararır. )

59
DELİ DUMRUL

IV. SAHNE

(A çıklık. Güzel bir bahar günü. Kuşlar cıvıldıyor.


Deli Dumrul, Azrail yürüyorlar. )
D U M RU L : Al kanatlı Azrail oldu şimdi Kırk Yiğidim .
AZRAİ L : Yürü ya Deli Dumrul . Helalinle vedalaş da
bu işi artık bitirelim .
D U M RUL (durup çevreyi seyreder, dinler, derin derin soluk
alır):
Topraktan buğular çıkıyor.
Fırından yeni çıkmış taze bir somun olsa şimdi.
AZRAİL : Kamın mı acıktı?
D U M RUL : Birden bütün gövdem acıktı
bütün duyularım acıktı
gözlerim, kulaklarım, ellerim acıktı
her şeye dokunmak istiyorum .
Bir daha seslerini işitemeyeceğim
ne seviyorum şu sığırcık kuşlarını .
Son geçtiğimde buralardan koç katımıydı
şimdi çayırlarda kuzucuklar sıçrıyor.
Bostanın ortasındaki şu korkuluğa bak ,
tıpkı sana benziyor. Ama kuşların umurunda değil .
AZRAİL : Hey gidi Dumrul .
D U M RU L : Katırtırnakları ışıl ışıl , gözlerimi acıtıyor.
Sardunyalar zaten hep erken açar,
serin kokulan içimi gıcıklıyor.
Yağmur çiselemeye başladı .
AZRAİL : Ya ıslanmayalım .
D U M RU L : Bırak yağsın canım. Şu işe bak ,
diz boyu yeşil ekinlerin arasında
sevişemeyeceğiz Elifi'mle bir daha.
AZRAİL : Ah �eni , Deli Dumrul .
D U M RU L (sevinçli):
Bir y andan yağmur serpiştiriyor

60
İKİNCİ BÖLÜM, iV. SAHNE

bir yandan güneş şavkıyor.


Buna ne denir?
AZRAİı... : Bilmem.
DUMRUL : Bahar denir be koca sersem,
-
deli kanıma iliğime işleyen
bahar denir. Şu orman güllerine bak. Azrail.
AZRAİL (ilgilenmiş olmak için):
Ne hoş değil mi.
DUMRUL (öfkeyle):
Böyle günde can alınır mı , rezil?
(gözleri göğe takılmış, coşkuyla)
Aaahh!
(Sırtüstü yere yatar. )
AZRAİL: Ne oldu yine?
DUMRUL (eliyle gökte bir değirmi çizerek):
Salkım saçak şu renklere bak.
Sarı, turunç, yeşil, kırmızı , eflatun, mor
göğe bağdaş kurmuş Elifim
ışıklardan kilim dokuyor.
AZRAİL (omuz silkerek):
Gökkuşağını mı demek istiyorsun?
DUMRUL: Elifim, toprak Tanrıçam benim
(Yeri öper. )
Gök Tanrıçam benim.
(Göğü öper. Birden yıldırım, gök gürültüsü. )
Ateş Tanrıçam, su Tanrıçam benim.
(Yağmur biraz hızlanır. Göğsünü bağrını açar, yü­
zünü yıkar. )
AZRAİL: Islanacağız. Koş be Dumrul.
DUMRUL : Yol kıyısında şu meyhanede mola verelim mi?
İçkiler benden.
AZRAİL (çaresiz):
Bunca yılın Azrail'iyim. ..
(Sahne üstünde k üçük bir meyhane belirir. Tabe­
la: "APOSTOL 'UN YE.flİ ". Apostol, A zrail 'i gö-

61
DELİ DUMRUL
rünce irkilir, haç çıkarır. Azrail, korkma diye omu­
zunu okşar. Masa yerine bir şarap fıçısının önünde­
ki iskemlelere ilişir/er. Meyhaneci fıçının üstüne iki
kupa koyar. )
DUMRUL : Vaktimiz dar. Biraz tulum peyniri, zeytin , ek­
mek, soğan falan .
APOSTOL : Oriste pasam.
(Dumrul gelen sıcak somunu koklar, öper, kırar.
Azrail'e verir, o istemez. Azrail'le k upa tokuştu­
rurlar. Dumrul önüne konanları b üyük bir iştahla
yemeye başlar. )
' DUMRUL : Somurtup durma karşımda, sanki senin canını
alacaklar.
(Azrail gülümser. Yeniden kupa tokuşturup içer­
ler. )
Anlamıyorum, seninle tanıştığımızdan beri
yaşamın lezzetleri keskinleşti.
(Azrail, çok doğal anlamında başını sallar. )
En küçük dünya nimetleri , sonsuzca değere bindi .
AZRAİL : Zaman yoğunlaştı , mayalandı .
DUMRUL : İçimde sanki bin yıldır taşıdığım
ve şimdi ayrımına vardığım
şu hüzün de olmasa
mutluyum diyeceğim.
(Azrail kupa kaldırır. )
Yüreğimi bu kıvamda taşımak isterim
evimin kapısına dek.
AZRAİL : Öyle olmalı .
DUMRUL : Biraz kendinden söz etsene?
AZRAİL : Kendim diyebileceğim bir yanım var mı ki?
Senin yokluğunum olsa olsa .
(Dışardan kanat şakırtıları).
DUMRUL : Konuğum . öyle vardın ki üstüme
kuşlar can evimden uçtular
Elif Elif diye kuşlar,

62
İKİNCİ BÖLÜM, iV. SAHNE
bilirim tek yönlü bir göçtür bu
bir daha dönmeyeceker.
AZRAİL : Vakittir, ayrılığın kapısına varalım .
DUMRUL : Kızıl kanatlı alıcı kuş
sen olmaya idin
şu güzelim dünyada .
AZRAİL : Gerekliyim ben bu dünya icin .
DUMRUL : Can alıcı melek , beni güldürüyorsun?
AZRAİL : Yaşamın özünde vanm ben ,
bak , adam gül ağaçlarını buduyor orda
acımasızca. Yediveren güller
daha bir gür açsın diye mevsimde
benden fışkıran coşkuyla.
DUMRUL (isyanla):
Budanan dalların erken tomurcuklan?
AZRAİL (evetler):
Ve aldanan meyva ağaçlan ve çoğu dağ köylerinde
beşikte devşirdiğim bebeler .
DUMRUL : Sevgiliyi sarmadan biçilen gençler?
AZRAİL (başını eğer):
Onlara yazık işte.
DUMRUL : Tannsa! adalet bunun neresinde?
AZRAİL : Tannsa! adalet sözü sizin uydurmanız .
DUMRUL (şaşırmış):
Adalet diye bir şey yok mu yeryüzünde?
A ZRAİL : Var diyorsanız vardır belki . . . .
ama bu siz insanların oluşturduğu bir kavrı:ı.m
özgürlük , eşitlik gibi .
Diyeceğim , Tanrının kavramlarla işi yok .
Bütün yaratıklarından esirgediği
usu vermiş size, daha ne yapsındı'?
DUMRUL (mırıldanır):
Tanrısal adalet diyorum'?
AZRAİL : İnsan adaleti de şuna . Bütün Oğuz illerinde
Canguzoğullannın adaleti yürürlükte .

63
DELİ DUMRUL
Ve onlar "Tanrısal adalet " diyorlar buna
işlerine öyle geldiği için ,
yaşamdan en büyük payı koparabilmek için .
(Birçok atlının doludizgin geçtiği işitilir. Ürkü tücü
naralar, at kişnemeleri. )
Dinle , Canguzoğlu 'nun yiğitleri
yeni bir talana gidiyorlar.
DUMRUL : Ve sen de Canguzoğlu'nun hizmetindesin .
AZRAİL : Eh , bugünk\i görünüme bakarak öyle diyebilirsin .
Doğrusu , onlar benim hizmetimde..
Canguzoğullan , kırımlar, sayrılıklar,
doğal yıkımlar . . .
(Koynundan haritalar çıkarır. )
Oğuz illerinin haritası işte ve bütün dünyanın
en yoğun can devşirdiğim bölgeleri
renk renk boyamışım.
DUMRUL (ilgiyle):
En yoğun bölgeler?
AZRAİL : En yoksul , bilisiz bilinçsiz halk yığınlarının
yaşam alanlarıyla çakışıyor nedense.
DUMRUL : Bu hep böyle mi sürecek?
AZRAİL (şarap içer):
Neşeniz bilir. Ancak , kendi beceriksizliğinizi
Tanrıya yüklemeyin , ne de bana.
DUMRUL : Günahsız canlan sen topluyorsun ya?
AZRAİL : Ben sonucum , neden değil .
DUMRUL : Bu gidiş değişmelidir .
AZRAİL : Keyfiniz bilir.
DUMRUL : Canguzoğullan ha?
AZRAİL (şikayetçi):
Onlardan can almak meseledir .
Bu yüzden üreyip dururlar .
DUMRUL : Dede Korkut bin yıl sürebilecek
bir savaşımdan söz ediyordu?
AZRAİL (başıyla doğrular):

64
İKİNCİ BÖLÜM, iV. SAHNE

Oğuz illerinde ve yeryüzünde


kendi adaletini kurabilmek için .
DUMRUL : Onun adaleti?
AZRAİ L (önce önemsemeden):
Dede Korkut adaleti yani ,
· ağzınızda çiğneyip durduğunuz o kavraınlann . . .
Özgürlük , eşitlik, banş falan . . .
(Birden sesi değişir. )
Ulu bir çınar gibi
toprağa kök saldığı ,
göğe mavi dallarla boy attığı,
salkım saçak yıldızlarla açıldığı
bir yeni çağ.
DUMRUL : Ama niye bin yıl , hemen gerçekleşmeli bu .
AZRAİL : Sabırsız çocuk, sen bu özlemi daha yeni duydun .
DUMRUL (çocuksu):
Hep varmış gibiydi bu özlem yüreğimde .
AZRAİL (öv üngen):
Benim yordamıınla dile getirdin .
Çok da güzel . o gü,nleri göremeyeceğini bilerek .
DUMRUL (üzünçlü):
Beşikte bir oğlancığım var.
Ama niye bin yıl , gizemli bir sayı mı bu?
AZRAİL: Yok canım, ortalama bir süre bu .
Dede Korkut çok iyi hesaplamış,
ya Dede Korkut düzeni gelecek yeryüzüne,
ya ben emekliye ayrılacağım .
DUMRUL : Ölüm kalkacak mı yeryüzünden?
AZRAİL : Yaşam kalkacak, bana iş kalmayacak .
DUMRUL (diretir):
Niye bin yıl?
AZRAİL : Bak çocuğum, ben de yeni öğrendim
Çinliler barutu bulmuşlar bugün
böyle fıçılara doldurup dururlarmış
sonra nice nice ölüm bahaneleri yaratacaksınız

65
DELİ DUMRUL

bin yıldan öte süremez bu gidiş.


DUMRUL : Bin yıl da sürse savaşım
Dede Korkut 'un çağı gerçekleşmeli .
Yazık, ben bu savaşa hiç katılamayacağım
bunu bilmekle de
şimdiden bin kez öldüm.
Vakittir, kalk gidelim
kara gölgem , kızıl gölgem.

V. SAHNE

(Elif bebeğin beşiğini sallıyor. Tedirgin. )


ELİF (ancak işitilir):
Hu , hu . . . Uyusun da büyüsün
ninni benim yavruma ninni . . .
(Kaygılı, gezinir. )
Ağulu yılan sokmadı
akça tenim kalkar şişer
körpe göğsümde südüm oynar.
Dilim paslı
bakır çalmış yüreğimi
bir gözüm seğirir, iki gözüm seğirir.
Kara düşler görür oldum
gündüzleri geceleri .
(Beşiği beler. )
"Ninni benim oğluma ninni
uyusun da büyüsün
babasınca yiğit olsun
Kazlık dağdan kız uçursun ."

Günlerdir ortalıkta yok baban .


Kızıl kanatlı Azrail 'in

66
İKİNCİ BÖLÜM, V. SAHNE

ardına düştü düşeli.


(Azrail ile Dumrul sahneye girer. )
AZRAİL : Geldik , değil mi?
DUMRUL : Evimi benden iyi biliyor, kovamayacağını
tek çağrısız konuk . Kapıda oo1de, hanım korkmasın .
AZRAİL : Sakın bacadan uçmaya kalkma .
DUMRUL : Onlar senin numaraların .
{içeri girer, Elif'le kucaklaşırlar.)
ELİF : Dumrul 'um, şükür kavuşturana.
DUMRUL : Elifim, can güzelim.
ELİF : Seferin , nasıl geçti?
DUMRUL : Yengiyle . . . yenik .
ELİF : İkircikli sözlere dayanasım yok .
DUMRUL : Elifim , ayrılık.
ELİF : Kavuştuk kavuşmadık?
DUMRUL : Ayrılık.
(J3ebeğe eğilir, bebeği öper. )
ELİF : Vay kara başım.
DUMRUL : Gelimli gidimli dünya
kavuşumlu aynlınJı dünya
son ucu ölümlü dünya .
Yar, benim ışığım tükenir oldu
son senin gözlerinden yansıdı
buna ağlar buna sevinirim .
(Elif tülbentle Dumrul'un yüzündeki teri siler. )
Yan ter, yan ecel .
Gözün kimi tutarsa ey yar
gönlün kimi severse ona var
üvey baba da olsa
oğlancığımı öksüz koma .
ELİF : Tanrı korusun .
DUMRUL : Korusun ya, Tanrının görevi değil bu .
Söz anlar olunca , de ki
baban gözünü kırpmadan gitti .
ELİF : Dur! .

67
DELİ DUMRUL

(Dumrul ellerini açar. )


Ben senin yerine giderim .
DUMRUL : İçimde ben , ben , ben , diye ünleyen
çok benlik kuyusuna düştüm
ama sapasağlam çıktım.
Ölüm korkusundan öte
senden aynlamamaktı özrüm.
ELİF : Ne dersin , ne söylersin?
Gözüm açıp gördüğüm,
gönül verip sevdiğim,
koç yiğidim, şah yiğidim.
Karşı yatan kara dağı
senden sonra ben neylerim?
Yaylarsam bana gömüt olsun
soğuk soğuk sularından
içer isem kanım olsun .
Senden sonra bir yiğidi
sevip varsam, bile yatsam
yılan olup beni soksun .
Yer tanık olsun , gök tanık olsun ,
ateş tanık olsun su tanık olsun
hepsini elinde yoğuran ,
bir sen eden , bir ben eden ,
ulu Tann tanık olsun ,
benim canım senin canına kurban olsun .
D UMR UL (ıslık çalarak Azraili çağınr):
Öpüştük helalleştik,
üzüncümün sevincimin doruğunda
tez al canımı .
ELİF : Benim canımı .
DUMRUL : Benim için yas tutarsan , yalnız üç gün
ak çıkar kara giyin .
ELİF : Sevdiceği uğruna Elif can verdi deyin .
DUMRUL (bağrını açar, Azrail 'e):
Görevini yap , ne duruyorsun daha.

68
İKİNCİ BÖLÜM, V. SAHNE

ELİF (atılır):
Aman Azrail , beni Duınrul'suz koma.
DUMRUL (onu iter kavgaya tutuşurlar):
Oğlumuza kim bakacak.
ELİF : Sen .
DUMRUL : Sen . Otur oturduğun yerde .
ELİF : Sensiz yapamam.
DUMRUL : Ne de ben sensiz .
ELİF : Azrail yetiş.
DUMRUL : Koma al canımı .
ELİF : Benim canımı .
DUMRUL (vurur):
Kadınım, evimin direği .
(Birden bir yıldırım boşanır. Birbirlerine sarılıp,
yan yana dizüstü kalırlar. )
Eyvah , yine Tanrının gazabına uğradık.
ELİF - DUMRUL : Yücelerden yücesin
kimse bilmez nicesin
görklü Tanrı.
Çok bilmezler seni
gökte arar, yerde ister.
Sen inananların gönlündesin .
Alırsan , ikimizin canını birlikte al .
Korsan , ikimizin canını birlikte ko !
(Arka arkaya şiddetli gök gürlemesi. Azrail dim­
dik, dinler. Ürkütücü bir yağmur başlar, ortalık
kararır. A rada bir çakın çakar. )
ELİF : Evet , Tanrının öfkesi bu .
AZRAİL (yüzü yumuşar, gülümser):
Tansık bu . Tanrı halinize kahkahalarla gülüyor.
ELİF : Peki bu yağış?
AZRAİL : Bağış!
ELİF - DUMRUL : Bağış mı?
AZRAİL (bağırarak):
Bağış, bağış, bağış

69
DELİ DUMRUL

ulu Tann bağışlıyor sizi


sözleriniz ona hoş geldi.
(Birden yağmur diner. içeriye çok tatlı gün ışığı
dolar. Sarı, amber ışıklar. Dumrul, Elif'i havaya
·

kaldınr, sevinçle döndürür. Müzik. Bütün kişiler


birer ikişer sahneye dolarak bu sevince katılırlar.
Hora tepmeye başlarlar. Birinci Bölüm, I. Sahne­
deki ezginin coşkulusu. )
BÜTÜN KİŞİLER (koro):
Yaşa , yaşa, yaşa , yaşa da
deli deli deli deli de
Duuuuuum-ruuuuul.
KADINLAR (eşzamanlı):
Elif Elif, Elif, Elif de
oooooooyy, ooooooooyy,
Elif, Elif, Elif de oooooyyy .
DUMRUL : Apostol , içkiler benden .
APOSTOL (kupalarla içki dağıtır):
Oriste pasam.
DUMRUL : Kumarbazdım Azrail 'e ütüldüm.
Aşkın eline düştüm,
cevher gibi yontuldum.
(Dede Korkut girer. Dumrul, Elif elini öperler. )
DEDE KORKUT:
Nice yıllar şu yüreği yokladım
yoku vardan ayıkladım
bir Sevgi kaldı geriye
ko Tanrı diyelim adına.
(Yaklaşan nal seslePi, at kişnemesi. Kırk Yiğit ifi·
rer. )
DUMRUL : Vay, Kırk Yiğidim .
KIRK YİGİT : Öl dediğin yerde ölürüm. Sefer nereye?
DUMRUL : Canguzoğullannın üstüne.
KIRK YİGİT : Bu kez gerçekten ölürüm öl dediğin yerde .
(Azrail gözden yiter. )

70
İKİNCİ BÖLÜM, V. SAHNE

DUMRUL : Bize bin yıllık bir süre tanıdı .


Ah , yine güvercin olup uçtu .
(Bütün kişiler göğe e l sallarlar. Müzik yükselir,
dans sürer. )
BÜTÜN KİŞİLER : Hooooy, hoooooh, hoooooy
deli deli deli deli de
Duuuuuum-ruuuullll .
(Salınımın doruğunda birden durur. )
AKADIN YAYI
KİŞİLER

Danyal Kenan Ülkesinin Kadısı


Akad Danyal'ın Oğlu .
Anat Av Tanrıçası.
Baal Kenan Tanrısı.
El Baal'ın babası, daha eski bir Tanrı.
Koşar Usta Tanrıların hizmetinde bir ölümlü ,
büyülü yayın yaratıcısı.
Diınitya Koşar Usta'nın genç, güzel karısı,
Akad'ın anası.
Yatpari Dağda yaşayan bir haydut .
Çağrıcı Danyal'ın yardımcısı.
Davacılar Sıska adam, Evli Kadın, Kocası.
Davalılar Kalın Enseli Adam. Kara Derili Adam.
Kenanlı Yurttaşlar
BİRİNCİ BÖLÜM

1. SAHNE

(Kenan ülkesinde yargı evi. Danyal Kadı yüksek


bir kürsüye oturmuş. Orta yaşlı, çelimsiz. Bakışla­
n tilki gibidir. )
ÇAGRICI (elindeki demir asayı güm güm yere vurarak}:
Davacılar davalılar gelsin
Kenan Kadısı adalet dağıtacak, hak üleştirecek ,
davacılar davalılar haydin
görgü tanıkları gelsin.
Sırayla, sırayla, şöyle durun.

Davacılar davaWar gelsin


r1şvetlerini de getirsin.
(Davacılar davalılar içeri doluşurlar: En önde iki
adam, biri sıska kısa boylu, kocaman bir küple gel­
miştir, öbürü iri yan korkunç görünüşlü bir adam,
elinde minnacık bir çömlek. )
DANYAL : Davacı kim?
SISKA ADAM : Bendeniz.
DANYAL (çağncıya):
Ne diyor davacı?

77
AKAD'IN YAYI
ÇAGRICI (Sıska Adam 'ın küpünün kapağını açıp elini içine
daldırır, parmaklarını yalar} :
Bir küp bal Danyal kadı, hem pek nefis . . .
DANYAL : Anlat bakalım.
SISKA ADAM : Bu kalın enseli adam benim kuzularımı yedi,
kaç kez güzellikle, yeme şu benim kuzuları dedim, gene
yedi.
DANYAL : Sanık ne diyor?
.
ÇAGRICI (minik küpün kapağını açar, tadar, yüzünü bu·
ruşturur} :
Sirke.
DANYAL : Ayıp değil mi sana, niye bu yurttaşın kuzularını
yedin?
KALIN ENSELİ ADAM : Ben kuzuları yemeyi severim.
DANYAL (öfkeli):
Nasıl seversin?
K. EN. ADAM (umursamaz):
Kızartmasını severim.
DANYAL : İnsan başkasının kuzularını yer mi?
K. EN. ADAM : Kuzular yiyenindir.
DANYAL : Kenan ülkesinde hak var hukuk var.
ÇAGRICI : Davacının küpünde bal, sanığın küpünde sirke
var.
Keskin sirke küpüne zarar.
(Kalın Enseli A dam testiyi Çağncı 'nın elinden
alır, testinin boğazını bir sıkışta kopanr. )
DANYAL (Sıska Adam 'a):
Sen de kuzuları ayak altında bırakmayacaktın canım. . .
SISKA ADAM : Benim ağılımla onun bahçesi arasında çit
vardı.
K. EN. ADAM : Kuzular çiti aşıp benim bahçeme tecavüz edi­
yorlardı.
SISKA ADAM : Yalan, kuzular çiti aşamaz. O atlayıp geçi­
yordu içeri.
K . EN. ADAM : İki komşu arasında çit yakışır mı?

78
BİRİNCİ BÖLÜM, 1. SAHNE

DANYAL : Sözü uzaklaştırıyorsun konudan.


K. EN. ADAM : Sen de döndürüp dolaştırıp
benim kuzuları yediğime getiriyorsun sözü.
DANYAL : Elbette, davanın konusu bu.
K. EN. ADAM (bağırarak ) :
Sıkıldım be, fazla üstüme vardınız.
Kenan ülkesinde adalet var dedik, çıktık kadının huzuruna.
Ama ne gezer adalet, herif koca küp balı
yüklenip getirmiş rüşvet diye,
artık benim testinin hükmü mu olur
ne söylesem tabii haksız çıkacağım.
Yok çiti kuzular aşmamış ben aşmışım.
Ne fark eder?
DANYAL (o da bağınr) :
Doğru ya ne fark eder? Sen kuzuları yedikten sonra.
SISKA ADAM : Ah yüksek vicdanlı Danyal! Senin adaletin
şaşmaz.
ÇAGRICI : Ve adaletin demir asası bükülmez.
DANYAL : Gereği düşünüldü.
(Kalın Enseli Adam, Çağncı'nın demir asa­
sını tutup rahatça büker. )
Bu adamda bu vicdan olduktan sonra
bu kalın ense olduktan sonra
bu kalın kafa, bu kalın pazular olduktan sonra
(Sıska Adam her sözü başıyla evetler. )
Bu adam senin kuzuları yer.
SISKA ADAM : Neee?
DANYAL : Senin kuzuları yer.
SISKA ADAM : Ya ne yapayım?
DANYAL : Sen kuzuları fazla sayma,
o zaman bir kuzu iki kuzu eksik olmuş
varmazsın farkına.
K. EN. ADAM : Ha şöyle, ben işte buna derim adalet.
DANYAL : Sen de biraz insaflı ol, komşunun ağılına
Dingonun ahırı gibi dalma,

79
AKAD'IN YAYI
komşu . hakkını gözet. Sırf sen yiyesin diye
besle�or o kuzuları . . .
K . EN. ADAM (asayı yeniden düzeltir) :
Hepsini yemem, onun hakkını da gözetirim elbet.
DANYAL : Çekilin. İkinci davaya geçelim.
SISKA ADAM : Ama benim kuzularım . . .
ÇAGRICI : Çekilin dedi Danyal kadı, sizin dava bitti. . .
SISKA ADAM : Kuzularım!
(Çağncı onlan dışan çıkanr. Bu kez bir kan koca
öne gelir. lkisi de beyaz. Genç, güzel kadının kuca­
ğında kara derili bir bebek. Onlann gerisinde kara
derili bir adam öbür dinleyiciler arasında durur.
Yanlar, iki çıkını saygıyla bırakırlar. Çağncı rüş­
vetlere bir göz atıp, birbirine denk diye Danyal'a
işaret eder. )
DANYAL : Davacı kim?
KADIN : Ben.
ADAM : Ben.
ÇAGRICI : Karşılıklı davacı bunlar. Karı koca.
DANYAL : Söyle, kadın.
KADIN : Kocam doğurduğum çocuğu beğenmiyor
babalığını kabul etmem diyor.
DANYAL : Öyle mi?
ADAM : Etmem ya, çocuk benden olma değil.
Baksana benim elime yüzüme, beyaz
Çocuk kara.
DANYAL : Çocuk çikolata, nasıl oldu bu iş?
ADAM : Ona sormalı.
DANYAL : Kocan biraz haklı hurda.
KADIN : Çocuğum kara ama alnım ak.
Ben onun nikahlı karısıyım, çocuğun babası başkası ola­
. maz ya?
DANYAL : Nikahlı karısıyım diyor.
ADAM : Nikahlı karım ama, çocuk benim değil.

80
BİRİNCİ BÖLÜM, 1. SAHNE

DANYAL (gözü dinleyiciler arasında bekleyen Kara Derili


Adam 'a takılır) :
Sen, sen gel beri. Sen bu davayla ilgili gibisin.
K. DERİLİ ADAM : Yok, benim bu davayla ilişiğim
DANYAL : Tanık mısın?
K . DER. ADAM : Tanık da değilim. Yalnız dinleyiciyim.
KADIN (işveli):
Onun bu davayla yok bir ilişiği
O yalnız dinleyici.
Dava kocamla ikimiz arasında.
DANYAL : Çok iş. Emin misin sen
bu adamın çocuğun babası olduğundan?
KADIN (işveli):
Emin olmaz mıyım, Danyal Kadı?
Haram el değmemiştir elime.
ADAM : B enim elim yüzüm beyaz,
bu kuzgun benden olamaz.
DANYAL : Benden olamaz diyor kocan.
Hakkı da var, sen günah işlemedin de
neden rengini şaşırdı bu yumurcak?
KADIN : Düşümde bir dudağı yerde bir dudağı gökte
bir fellah gördüm, gece gibi karaydı yüzü gözü
korktum, karnımda korkudan kararmış olacak yavrum.
DANYAL : O fellah seni düşünde kucağına da oturttu mu?
KADIN (utanmış):
Ay Danyal Kadı öyle şey olur mu?
DANYAL : Demek düşünde bile günah işlemedin?
KADIN : İşlemedim.
DANYAL : Gereği düşünüldü.
(kocaya):
Karının karnındaki korkudan kararmış yavru
başka bir şey değil. Olur böyle şeyler.
KADIN (bebeği sallar):
Pış pış pış , hu arap oğlum huu . . .
DANYAL : Hem bak nur topu gibi.

�1
AKAD' I N YAYI
KADIN : Hu yavrum hu, huu . . .
DANYAL : Rengi kara olmuş ak olmuş ne çıkar?
Bahtı ak olsun yeter.
Böyle güzel çocuk sokağa atılır mı?
Sende hiç vicdan yok mu?
Herkes çocuğum olsun diye çırpınır,
sen bulmuşsun bunuyorsun. Rengin ne önemi var?
İnsana insanlık yeter.
Al bu yavruyu bağrına bas, adam et, büyüt,
evinize mutluluk getirecek, aptallık etme.
(Çıkın di'J'e eliyle işaret eder, Kadın kucağında
çocuk memnun, kocası da şaşkın çıkarlar. )
ÇAGRICI : Haydi dava bitti ne duruyorsunuz çıkın.
Öbür davacılar davalılar gelsinler.
DANYAL (üzgün):
Yok, bugünlük bu kadar yeter
başka bir davaya bakmayacağım.
(Çıkar. )
ÇAGRICI : Danyal Kadı'nın hiç çocuğu olmadı
ondan böyle çocuk falan görünce
derinden burkuluyor yüreği.
İşte bu dava da onu duygulandırdı.
Yaş da geçiyor,
yiğit bir oğlu olsun elbet ister Danyal Kadı
yoksa gözleri arkada gidecek.
Çocuksuz bir adamın acısını
nasıl anlatmalı? Ne var ki Danyal Kadı
bu konuda gerekli ilk adımı bile atmadı
Danyal'ın kadılık ettiği Kenan kentinde
evlenmeden baba olmak da güç.
(Sahne dışına bakarak)
Ama bakın, bu kez kararını vermiş gibi,
sırtından sırmalı kadılık giysilerini çıkarmış
eski püskü alçakgönüllülük gömleğini giymiş
yalınayak başı açık

82
BİRİNCİ BÖLÜM, il. SAHNE

ülkenin tanrılarına yalvarmaya gidiyor.


Ben de ona katılayım.

il . SAHNE

(Danyal, don gömlek, yalınayak Dilek Ağacı 'nın


önünde diz çökmüş, tütsüler yakıp ağacın tepesin­
deki Tannlara yalvarır. Topraktan fışkırıp göğe
yükselen Dilek Ağacı'nın orta dalında Tanrı Baal.
Baal, yarı çıplak, koca göbekli, kırmızı yüzlü bir
tanrı. Bir üst dalda da Baal'ın babası Tanrı El tü­
nemekte. Bu da ak sakallı, çelimsiz, daha eski bir
Tanrı. Ağacın dallarında kırmızı, mavi kara mey­
valar sallanır. Çağrıcı, Danyal'ın biraz arkasında
saygıyla diz çöker. )
DANYAL : Ey ulu Dilek Ağacı'nın tepesinde tüneyen Tanrı-
lar
işitin Kenan Kadısı Danyalı
Dileğim var.
Sırmalı giysilerimden soyundum,
Böyle don gömlek geldim önünüze alçak gönülle
dileğim var.
Göğe yükselen tütsülerle
sözlerim ulaşsın size
dileğim var.
Yetimler öksüzler de böyle dururlar önümde
ben onları gözetirim
sağ gözümden sol gözüme hak geçirmem
siz de beni gözetin.
Ey Baal, babam Tanrı, ey El dedem Tanrı,
kardeşlerimin oğulları var benim oğlum yok,
kardeşlerimin ağacı dallanır benim ağacım kurur,
arkamdan adımı anacak oğul dilerim

83
AKAD'IN YAYI

ocağımı sürdürecek yiğit el dilerim.


D ostum düşmanım bir yahşi oğluna güvenir
ben kocadım kocayacağım, kime güveneyim?
Belim çökünce kime bel bağlayayım?
Bir yiğit oğlan bağışlayın ki bana
toprak üstünde yerimi korusun
adımın ardından kopan yalanları sustursun.

(Tann Baal ile Tann El hiç oralı değildir. El gözle­


rini çok uzaklara dikmiş hareketsiz durur, Baal ca­
nı sıkkın ayva yemek tedir. Danyal tütsünün du­
manlannı yükseltir, ağız değiştirir. )
Bana bir oğul ya da bir kız bağışlayın görkemli varlıklar
ki ben öldükten sonra sevdiğim Baal Tanrı'nın
ağacı kurumasın, kanla sulansın.
Gözlerim açık gitmesin
tüttürsün hoş kokulu tütsüleri
sevdiğim El Tanrı'ya Baal Tanrı'ya
inancımı sürdürsün. ·
Bana bir oğul ya da bir kız bağışlayın Tanrılar
her gün doğan güneşleri
Baal Tanrı'ya bağlasın
Baal Tanrı'yı El Tanrı'ya bağlasın.
Ben bu acundan eksilince
saydığım Tanrılara adaklar eksilmesin
yakına uzağa y ontularını diksin.
ÇAGRICI : Danyal'ın savurduğu tütsüler
Baal'in burnuna hoş geldi
silkindi dalında, göbeği gülümsedi.
BAAL : Danyal kulum hoşça söyler, gerçek söyler
ben de ileteyim duasını atam E l Tanrı'ya.
(Ağacı hafifçe silker, uyuklayan El uyanır. ) .
İşit El, babam Tanrı
bak Danyal kulun soyunup gelmiş
hoş kokulu tütsüler yakmış

84
BİRİNCİ BÖLÜM, iL SAHNE

tatlı adaklar sunmuş ağacın köküne


bizden bir oğul ya da kız diliyor.
EL : Sav gitsin, bir de onunla mı uğraşalım.
işimiz başımızdan aşkın.
BAAL : Ama. . .
(Yukanya bir şeyler fısıldar. )
EL (/lgilenmiş): Ha, o zaman düşünürüz,
öyle desene canım, yabancı değilmiş .
Bir düşünelim bunu altlı üstlü
sen bir çaresine bakıver.
BAAL: Danyal, evine bir çocuk bağışlanacak
var sen de payına düşeni yap.
DANYAL (sevinçli):
Beni büyük sevinçlere attınız Tanrılar
güzel göbekli Baal, ve Tanrılar Tanrısı
mısır püsküllü sakallı El.
Ama bu nasıl olacak?
BAAL : (yakın daldan kırmızı bir elma koparır, Danyal 'a
atar):
Bu elmayı paylaş helalinle
elbet sana bir çocuk doğacak
toprak üstünde yerini tutacak.
EL (geleceği görür):
Yiğitlerin yiğidi bir oğul sana
çağların beklediği kişi olacak
Akad koy adını.
(Danyal sevinçle kırmızı elmayı kapar. Tam çıka­
cakken üst dallardan Tanrıça Anat hışımla sarkar.
Anat, saçlan darmadağın, hırçın, güzel bir Tanrı­
çadır. )
ANAT : Geri alın bu bağışınızı
ağacın en kıskanılan meyvasını
koparıp attınız ona.
Moruklar bilmez misiniz
ellerine fırsat geçse bu toprak yaratıkları

85
AKAD' iN YAY I

alaşağı ederler bu ağacı.


Fazla yüz veriyorsunuz.
BAAL : Kanla sulanması gerek bu ağacın
zengin sunularla
bu insancıklara arada sırada bir şeyler vermezsek
b iz zavallı çıkarız sonunda.
ANAT : Hani koca göbekli ağabeyim
uyuşuk babam, benim için ısmarladığınız yay,
ki bu yeryüzünde doyasıya avlanayım?
EL : Bu tehlikeli dileğinden vazgeçmedin mi?
ANAT : Vazgeçmek mi? Siz o mavi dallarda tütemekten
vazgeçtinizse iy i.
E L : Hırçın, söz anlamaz kızım benim.
BAAL : Merak etme, şirret Anat
dilediğin güçlü yay y akında elinde olacak.
Bu iş için ölümlülerin en hünerlisi
Koşar U sta'yı çağırdık. İşte el bağlamış
duruyor karşımızda.
ANA T : Şu tilki Danyal ne dineliyor hala
kov gitsin, sözlerimizi işitmesin.
BAAL : Senin işin görüldü Danyal Kadı
ne bekliyorsun hala?
çabuk toz ol, yoksa geri alırız b ağışladığımızı.
DANYAL : Hayrola Koşar Usta, senin de mi dileğin var?
KOŞAR USTA : Yok Danyal Kadı, Tanrıların benden dileği
var bana ısmarladığı var.
ANAT (Danyal 'a öfkeli):
Git, yoksa yıldırım indiririm alnının ortasına . . .
(Danyal, Çağrıcı çıkarlar. )
BAAL : D inle ustalar ustası Koşar Usta
sen ki ölümlüsün ölümlü olmasına
ama tanrılardan hünerlisin kimi konularda.
Bu benim kızkardeşim av Tanrıçası
hırçın Anat için öyle güçlü bir yay yap ki
E L : Şşşş, işitilmesin.

86
BİRİNCİ BÖLÜM, III. SAHNE

BAAL : Yakın gel Koşar Usta.


Öyle bir yay yap ki. . .
(İşitilmez, kararır. )

I I I . SAHNE

(Danyal evinde. Elinde kırmızı elma, düşünceli


bekliyor. )
DANYAL : Kiminle paylaşacağım, kiminle paylaşacağım?
Bu iç gıcıklayıcı, iştah açıcı
al elmayı kiminle pay!aşacağım, Tanrım?
(Kapı çalınır, içeri Koşar Usta ve gonç güzel karısı
Dimitya girer. )
KOŞAR USTA : İyi akşamlar Danyal Kadı.
DANYAL : Ooo Koşar Usta, seni hangi yel attı?
Buyur . . . Buyurunuz içeri.
KOŞAR USTA : Şöyle hemen ayaküstü konuşalım
ben uzunca bir yolculuğa çıkıyorum
gözüm arkada kalmasın
şu benim Dimitya karıma göz kulak olur musunuz?
ben dönünceye kadar? Düşündüm taşındım
senden güvenli kişi bulamadım Kenan elinde
Dimitya'mı emanet edecek. Eski arkadaşımsın
bu iyiliği yaparsan sevinirim.
DANYAL : Başımın üstünde yeri var Dimitya'nın
sen gelinceye dek bacım gibi tutarım.
Ama sen nereye gidersin, yolun nicedir?
KOŞAR USTA : Hiç sorma, Danyal Kadı, söyleyemem.
Bir gizli iştir bizimki Tanrılar hizmetinde.
DANYAL : Ne ısmarladılar sana?
KOŞAR USTA : Ne ben diyeyim ne sen sor.
DANYAL : Ne kadar sürer bu gizli iş?

87
AKAD'IN YAYI
KOŞAR USTA : Ben diyeyim dokuz ay, sen de bir yıl,
kapanacağım yeraltı mağarama.
DANYAL : Oh, oh senin yokluğunu ben duyurmam Dimit­
ya'ya,
merakta kalma.
KOŞAR USTA : Bunu bildiğim için geldim kapına.
DANYAL : Hadi uğurlar ola, Koşar Usta
Tanrılar bileğine güç, yüreğine inanç,
usuna ışık versin. Seni hurda özlemle
bekleyen Dimitya'na sabır versin.
(Koşar Usta çıkar. Danyal Dimitya ile yalnız kalır.
Kadın gayet çekingendir, Danyal kızıl elmayı çıka·
rır, Dimitya utanır. )
DANYAL : Gel, güzel Dimitya
şu elmayı paylaşalım seninle.
(Sözsüz oyun: Dimitya utanır, Danyal elmayı siler
parlatır, usul usul Dimitya 'ya sokulur, ikisi arasın·
da bir sevişme öncesi dansı başlar. Genç kadın
elmayı ısırırken kararır. )

iV. SAHNE

(Danyal'ın evi. )
ÇAGRICI : Dokuz ay dolunca
bir on gün geçince. . .
(Bebek ağlaması. )
Ama olan güzel Dimitya'ya oldu
çocuğu doğururken . . . öldü.
(Danyal ortada.
Sağ yanda: Çiçeklerle süslü Dimitya ölü yatıyor.
Üç ağlayıcı kadın ellerinde gözyaşı şişeleri,
saçları dağınık ağlaşıyor.

88
BİRİNCİ BOLÜM, iV. SAHNE
&>l yanda: Beşik, üç sevinici kadın ellerinde saz ça­
lıp söylüyorlar.
Danyal elinde şarap testisi, kilh Dimitya 'mn ölüsü­
ne eğilip yakınıyor, kilh oğlunun beşiğini sallayıp
seviniyor. )
AGLAYICI KADINLAR : Gitti Dimitya, ah gitti, vaaah git­
ti
gençliğine doyamadan gitti
doğurduğu kuzusunu göremeden gitti.
SEVİNİCİ KADINLAR : Nur topu bir oğlan sana Danyal
Kadı
vuru n kadınlar mızraplarınızı
bugün Kena'nın en mutlu günü.
DANYAL : G itti Dimitya'm gitti.
SEVİNİCİLER : Yerine oğlun geldi.
AGLAYICILAR : Ağlayın kadınlar, ağlayın
kara yazına bağlayın.
DANYAL : Yüreğim ikiye bölündü dostlar
yansı acıyla kabarır, yarısı sevinçle taşar.
ÇAGRICI : Yeter artık Danyal Kadı, fazlaca ağladın.
DANYAL : Dimitya'ma az bile.
SEVİNİCİLER : Biraz da oğlancığın için sevin,
sen hep bugünü beklerdin.
AGLAYICILAR : Ah Dimitya, vah Dimitya n' oldu kadınım
sana?
ÇAGRICI : Yeter artık Danyal Kadı, fazlaca ağladın.
DANYAL : Koşar U sta' nm bana emaneti
talihsiz Dimitya'ma az bile.
(Ağlayıcılara)
Haydi kızlar yavaş ladınız yine,
şişeler daha y arım.
AGLAYICILAR : Sürelim şu soğanları da gözlerimize
daha bir candan ağlayalım.
DANYAL (sevinicilere):
Daha canh vurun bakalım mızrapları siz de.

89
AKAD'IN YAYI

AÔ:LAYICILAR : Ah Dimitya, vah D imitya


gül gibi soldu ya.
SEVİNİCİLE R : Sevin sevin Danyal Kadı
Akad oğlunun adı.
Ölüm Tanrı buyruğu
ağıtı kısa kes de
bu oğlana sevin sen.
AÔ:LAYICILAR : Ah gitti, vaah gitti
biricik Dimitya gitti.
DANYAL : Verin kızlar şişeyi
biraz da ben akıtayım gözyaşımı.
(Danyal elindeki keseden kadınların kucağına
sağlı sollu paralar atar. )
Tanrı B aal, Tanrı El benim canımı almadı da
Dirnitya'mın canını aldı, hem de bana emanet Dimitya'mın
ben şimdi Koşar Usta'ya ne cevap vereceğim?
Günü doldu, nerdeyse çıkagelir.
ÇAGRICI : İyi insan da sözünün üstüne gelir.
(Koşar Usta kapıdan kafasını uzatır, şaşkın içe­
ri bakar, omuzunda pırıl pırıl bir yay vardır. )

KOŞAR USTA : Danyal Kadı'nın hanesinde kopan bu vavey­


la ne?
DANYAL : Vay , Koşar Usta.
(Nasıl hesap vereceğim şimdi ona?)
{Koşar Usta, Dimitya 'nın ölüsünü görünce fenala ­
şır. )
KOŞAR USTA : Dimitya'rn!
DANYAL : Ya Dimity a'm! . .
KOŞAR USTA : Anlat bana Danyal Kadı bu ne haldir?
DANYAL : Gördüğünün aynı, Koşar Usta.
KOŞAR USTA : Nas1l öldü güzel Dimitya'm?
DANYAL : Buncağızı ışığa çıkarırken.
(Beşik tekini görünce Koşar iyice şaşırır, parmak­
larıyla ça bucak bir hesap yapar. )

90
BİRİNCİ BÖLÜM, iV. SAHNE

KOŞAR USTA : Olmaz, olamaz.


DANYAL : Olamaz olan ne?
KOŞAR USTA : Dimitya'm bu çocuğu doğurmuş olamaz.
AÜLAYICILAR : Ah D imitya, vah Dimitya
oğlunu görmeden gitti ya.
DANYAL : Doğurmuş olamazsa ölmüş de olamaz
gel gör ki gerçek bu . . .
KOŞAR USTA : Ben bu çocuğun b abalığını kabul etmem.
DANYAL : Öyle deme Koşar Usta, Tanrı Baal'in gücüne gi-
der.
KOŞAR USTA : Kabul etmem.
DANYAL : Anasını yitirdi, bir de şimdi . . .
KOŞAR USTA : Kabul etmem.
DANYAL : Eh öyleyse, ben üstüme alayım,
babasız kalmasın yavrucak.
KOŞAR USTA : Ben seni en yakın dostum bilirdim
sen güvenimi kötüye kullandın
emanete ihanet ettin
bu çocuk sana haram olsun.
DANYAL : Öyle deme, Koşar Usta.
Tanrı Baal'in gücüne gider.
KOŞAR USTA : Hayrını görmeyesin.
DANYAL : Tanrılar korusun oğlumu.
KOŞAR USTA (acıyla çöker):
Sen deDimitya'm bu vefasızlığını
çok acı ödedin, yazık değil mi?
AÜLAYICILAR : Ah Dimitya, vah Dimitya
nur topu gibi Akad'ı emziremeden gitti.
DANYAL (Koşar Usta 'yı yatıştırır):
Ağla ağla Koşar açılırsın.
Yüreciğinin zehrini akıtırsın.
Şarap getirin Koşar U sta'ma.
(Sevinicilere)
Kızlar siz de vurun mızraplarınızı.
Musikiye yükleyelim acımızı

91
AKAD' IN YAYI

şarap getirin getirin ustama.


KOŞAR : Şarabın sırası mı?
DANYAL (gözü yayda):
Bak Tanrıçanın ısmarladığı
yayı bitirmişsin, pırıl pırıl .
KOŞAR USTA : El sürme ona.
Bu yay Dimitya'nın ölümüne yol açtı.
DANYAL : Akad' ımın doğumuna.
KOŞAR USTA : Lanet olsun Akad'a.
DANYAL : Sus, sus Tanrıların gücüne gider.
Sen bir çocuk doğmasına yetecek zamanı
bu yayı yapmakla geçirdin.
O da boş durmadı
bir yay yontmaya yetecek zamanı.
(Koşar Usta getirilen şaraptan içmeye başlar. )
Erdemi neymiş ki bu yayın Koşar Usta
yontması bu denli uzun sürdü?
KOŞAR USTA : Yayın sözünü etme.
DANYAL : Ben de laf olsun diye sordum işte
oktan yaydan n_e anlarım.
KOŞAR USTA : Elini dokundurma.
DANYAL (iyice ilgilenmiş):
Dış görünüşüyle hiç te bildiğimiz
yaylardan başka değil ama.
KOŞAR USTA : Sen bakma dış görünüşüne.
DANYAL : Doğru, yontulması bunca uzun zaman
aldığına göre
olağanüstü bir yay olmalı bu.
Öyle mi Koşar Usta?
KOŞAR USTA : Orasını b ilmem . . . çek elini.
DANYAL : Belli, belli çok güçlü bir yay
senin elinden ancak böylesi çıkar.
Tanrıça ısmarladığına göre
belki de büyülü bir yay.
Öyle mi Koşar Usta?

92
BİRİNCİ BÖLÜM, iV. SAHNE

K OŞAR U STA : Sorma dedik a .


DANYAL : Daha şarap getirin Koşar Usta'ma.
Kızlar, yeter bu eğlentiniz!
Yeter bu acınmanız, siz de
çıkın sessizce. baş başa kalalım,
Koşar U stam'la.
(Kadınlar, ölüyü ve beşiği çıkarırlar. )
Bu yayın gizi ne, Koşar Usta erdemi ne?
KOŞAR U STA : Onu kuşanan bilir.
DANYAL : Ben kuşanamayacağıma göre hiç sormayayım .
KOŞAR U STA : İyi edersin.
DANYAL : Ama olağanüstü bir silah bu belli,
av tanrıçası ısmarladığına göre
senin o yeraltındaki mağaraya kapanıp
gece gündüz uğraştığına göre
çok güçlü bir yay olmalı, bu.
Şarap getirin Koşar Usta'ma.
Bir kartalı bir atışta buluttan indirir belki.
KOŞAR (küçümser):
Hah . . .
DANYAL : Belki de bir boğayı bin adımdan devirir.
K OŞAR USTA (dudak büker):
Hah . . .
D A N Y A L : Belki de . . . çok daha güçlü . . .
Şarap getirin Koşar U sta'ma . . .
KOŞAR USTA : Ne etsen dindiremezsin öfkemi.
Yeter artık Danyal
yayı iki görmeye başladım.
DANYAL : Yok ziyanı Koşar Usta
B irini alırız şimdi.
Kim bilir hangi yiğite
armağan edecek onu Tanrıça Anat?
KOŞAR U STA : Hiçbir ölümlünün eline yakışmaz bu yay .
Onu Tanrıça Anat kendisi kullanacak.
Öyle kartal indirmek boğa devirmek değil

93
AKAD'IN YAYI
'

Tanrıça dilerse bu yayla


bütün canlıları yok edebilir.
DA NYAL : Tövbe, korkuttun beni Koşar Usta
aman götür bu korkunç y ayı evimden .
Ama gitmeden bir kupa daha iç istersPn.
(Son kupayı Koşar 'a sunar. )
KOŞAR USTA : İşitmemiş ol bu söylediğimi sen de
yakışmaz bu yay hiçbir ölümlünün eline.
(Sızar. )
DANYAL (gözlerinde garip bir ışık):
Bu yay yakışır ancak oğlum Akad'ın eline
aynı günde yaratılmaları
anlamlı değil mi? Söy !emiyor mu
Akad'ın yayı olduğunu?
Eşsiz bir kahraman olmak alınyazısı onun
U stam, gevşet biraz elini, şöyle eğil.
(Yayı usulca Koşar Usta 'nın omuzundan sıyırır. )
Başka bir yay asarım omuzuna, buna benzer
Koşar ayılıncaya dek idare eder.
(Kararır. )

V . SAHNE

(Dilek Ağacı, Tanrılar. )


ANAT (gözleri ufuk ta):
Koşar Usta nerde kaldı? Zamanı doldu.
BAAL : Nerdeyse çıkagelir, merak etme.
E L : Koşar U sta bu, kim b ilir nerde takılıp kalmıştır?
Pek hünerlidir, zekidir ama, b iraz dalgındır.
ANAT : Sabırsızlanıyorum bir an önce
yayı elime almak için. O zaman gönlümce
egemen olacağım yeryüzüne.

94
BİRİNCİ BÖLÜM, V I . SAHNE

Yüreklerine salacağım yılgınlık


dize getirecek bütün insanları
ilk parlak çağlarımızda olduğu gibi
hizmetimize koşacağım onları.
Ama nerde kaldı Koşar Usta?
EL : Nerdeyse gelir.
ANA T : İ çimde b ir sıkıntı var
ya kaptırdıy sa yayı insanoğluna.
BAAL : O zaman felaket olur bizim için.
B öyle kötü şeyler düşünme.
ANA T : Ölümlüler önce gökten ateşi çaldılar
bu yay da ellerine geçerse.
E L : Ağzını hayra aç!
BAAL : Öyle kötü şeyler düşünme,
nerdeyse gelir Koşar U sta.
ANAT : Yayı bir geçirsem elime.

(Kararır. )

Vl . SAHNE

( Yargı evi. )
DANYAL : Oturumu açalım, çağrıcıbaşı
davacılar sanıklar gelsin.
ÇAG RICI : Kimse yok Danyal Kadı, sakin bir gün.
Kenan elinde, görülecek dava yok. . .
ama dur sözüm ağzımda kaldı.
(Koşar Usta gelir, kürsünün önünde durur. )
DANYAL : Koşar Usta hangi yel attı seni buraya?
KOŞAR USTA : Davam var Danyal Kadı.
DANYAL : Buyur, konuş öyleyse
bak senden başkası y ok . Kimden davacısın?
. KOŞAR USTA : Kenan Kadısı Danyal'dan.

95
AKAD'IN YAYI
(Sessizlik, birbirlerinin yüzlerine bakarlar. Dan­
yal'ın dudağı yanm bir gülümsemeyle kıvnlır. )
DANYAL : Peki davana bakacağım, anlat.
KOŞAR USTA : Geçen gün Kenan Kadısı'nın evine uğradım
omuzumda bir yay vardı. Bir ara şarap içiliyordu
Danyal Kadı yayın ne olduğunu uzun uzun sordu.
DANYAL : Senin yayını hen çalmadım.
Ben Kadıyım ne anlarım yaydan?
KOŞAR USTA : Ben yayın çalındığını kimseye söylemedim
sen nerden bilirsin?
DANYAL : Canım senin yayın çalınmadı mı?
KOŞAR USTA : Çalındı diyorsan çalınmıştır.
DANYAL : Bu ne biçim dava?
KOŞAR USTA : Ben bu ne biçim kadılık demedim.
(Çıkmak üzeredir. )
DANYAL : Dur, konuş.
KOŞAR USTA : Konuştum, davamı sundum.
Danyal Kadı yayın çalındığını bildiğine göre
suçluyu bulsun, kurtarsın yayı elinden.
Danyal Kadı'ya güvenim var, sonucu bekliyorum.
DANYAL : Böyle hem sanık hem yargıç
kendi kendimizi yargılayacağız demek
Sanırım bu dava uzun sürecek.
(Karanr. )
İKİNCİ BÖLÜM

I . SAHNE

( Yargı evi. A radan yirmi yıl geçmiştir. )


ÇAGRI C I : Aradan yirmi yıl geçti
pek bir şey değişmedi Kenan Ülkesi'nde.
Biz yaşlandık biraz, Danyal'ın biricik oğlu
kocaman bir delikanlı oldu.
(Sağ alanda Akad aydınlanır. İnce yüzlü bir deli -

kanlı. Dalgın, elindeki papirüs tomarı nı ok uyor. ı


Davacıları davalılara çağırayım mı, Danyal Kadı
duruşma vaktidir.
DANYAL : Kimler var bekleyen?
CAGRICI : Koşar U sta demirbaş, ille yayım diyor
başka şey demiyor.
DANYAL ryüzünü buruş turur):
Başka kimler var?
ÇAGRICI : Haydut Yatpan'dan şikayetçi yurttaşlar.
DANYAL : İyi. Oğlum Akad da geldi mi?
ÇAGRI C I : Dışarda bekliyor.
DANYAL : Önce Koşar'ı çağır.
ÇAGRICI (asayla vurarak):

97
AKAD' I N YAYI
Davacı Koşar Usta . . . Koşar U staaaa?
(Yaşlanmış Koşar Usta içeri girer, gözlerindE
gözlük vardır. )
DANYAL : Günaydın Koşar Usta.
(Koşar Vsta ses etmez. )
Günaydın dedim, bir selamı esirger misin?
KOŞAR (somurtkan):
Günaydın.
DANYAL : Hangi rüzgar attı seni buraya?
KOŞAR USTA : Yirmi yıl önceki rüzgar, hala sorar mısın?
DANYAL : Davanın konusu ne?
KOŞAR U STA : Her defasında alay eder gibi
davanın konusunu soruyorsun.
DANY .ı\L : Usulen soruyoruz canım, unuttuğumuzdan değil.
KOŞAR USTA : Bıktım sizin usulünüzden artık
yirmi yıldır savsaklıyorsunuz.
Yay davası yay!
DANYAL : Ooo, bü tün öfken üstünde,
savsaklama ne söz Koşar Usta
hukuk dilinde erteleme derler buna.
Eee, büyük davalar biraz vakit alır
boyacı küpü dı�ğil bu
görgü tanığı yok, belge eksikliği çok
bir vicdanımızın sesi kalıyor geriye
KOŞAR USTA : Onun da seslendiği yok.
DANYAL : Cık cık cık, tepeden tırnağa sitem bugün Ko$ar
Usta.
Biz ki senin davana bunca dikkatle eğiliyoruz.
KOŞAR USTA : Çok eğildin , düştün, bir türlü çıkamıyorsun
içinden.
DANYAL : Şakayı da hiç bırakmazsın elden.
KOŞAR USTA : Gayet ciddiyim, Danyal Kadı.
DA NYAL : Burnunun ucuna taktığın ne?
KOŞAR USTA (gözlüğünü düzeltir):
Burnumun ucuna değil , gözüme takıyorum .

98
İKİNCİ BÖLÜM, l. SAHNE

DANYAL : Yeni bir buluşun olmalı?


KOŞAR USTA : Bırak şimdi, yeni buluşlarımı.
DANYAL : Pek merak ettim.
KOŞAR USTA : Gözlük derler buna . . . daha önce icat ettiğim
o saydam nesne camdan yaptım.
DANYAL : Yaran ne?
KOŞAR USTA : Son yıllarda gözlerim iyi seçemez olmuştu
bunları taktım gözüme düzelttim görüşümü.
DANYAL : Bin yaşa sen dört gözlü Koşar Usta
keşke bize de böyle bir göz penceresi yapsan da
takıp gözümüze kim haklı kim haksız
bir bakışta anlasak.
KOŞAR USTA : Onu da bir icat eden olur elbet
ama hiç olmazsa bu davada
böyle bir gözlük gereksiz.
Artık sabrım tükenmek üzere.
DANYAL : Elimden geleni yapıyorum, Koşar Usta, inan
dava senin lehine gelişiyor.
KOŞAR : Hep aynı sözler yirmi yıldır.
DANYAL : Yirmi yıl oldu mu? Zaman ne çabuk geçiyor.
KOŞAR USTA : Bir arpa boyu yol almadık.
DANYAL : Y ooo, çok yol aldık Koşar Usta,
bir kere ortada gerçekten bir yay sorunu
olduğuna inandım .
Sonra o yayın çok değerli olduğu çıktı ortaya,
yoksa yirmi yıldır eşik aşındırmazdın.
Bence davan iyi bir yoldadır.
Biraz daha dişini sık
güç davalar güç kazanılır.
Zaman senin lehine çalışıyor.
Öyle kanıtlar koydun ki önüme
içimdeki şaşmaz terazinin dili
senden yana kaykılmak üzre.
KOŞAR USTA : Sabrım tükeniyor dedim,
ağzımdan çıkanı işitmiyor musun?

99
AKAD'IN YAYl

DANYAL : Bir de yazı diye bir şey icat·etmişsin Koşar U sta


ağızdan çıkanları çiziktirip çiziktirip
öteye beriye yazıyormuşsun?
Bizim oğlan da öğrenmiş bu hüneri.
KOŞAR USTA : Evet, Tanrıça Anat için yaptığım yayla bir­
likte
en büyük icadım budur.
DANYAL : Nasıl b ecerdin bu işi?
KOŞAR USTA : Şimdi sırası değil, oğlun Akad sana öğretir.
Ben buraya yirmi yıl önce omuzumdan çalınan yay için . . .
DANYAL : Yok senin ağzından işitmek isteriz
şu yazı denen gizli sanatın ne olduğunu.
KOŞAR USTA : Pek gizliliği yok, öğreninceye kadar zorluğu.
DANYAL : Her şt>y öyle değil mi ya?
KOŞAR USTA : İşte konuşurken gırtlağımızdan çıkan her se­
se
�yrı 1-Jir simge verdim, oldu sana bir alfabe
Finike alfabesi. Şimdi bu sımgelerl, bu harfleri
yan yana getirip yazıyorum.
Ağızdan çıkan sözleri, düşünceleri.
DANYAL : Olacak iş değil, çok önemli bir buluş bu yazı.
KOŞAR USTA : Çok önemlidir. Ama sen benim yayı. . .
DANYAL : Bir şey yazsana bana, Koşar Usta.
KOŞAR USTA : Ne yazayım, söyle bir şey de yazayım.
DANYAL : Yaz bir şey, yaz . . . örneğin
benim adımı yaz.
KOŞAR USTA (papirüs üstüne yazar):
Dan-yal, Ka . . . Danyal Kadı . . . İşte oldu.
DANYAL : Şimdi bu ben oluyorum öyle mi?
Ne garip çarpık çurpuk . . . Daha yaz,
Danyal'la başlayan bir cümle yaz . . .
Üstüne yaz�ığın o yumuşak nesne ne?
KOŞAR USTA : Papirüs derler buna, kağıt
b ir tür yapraktan yapılmıştır.
DANYAL : Onu da sen mi icat ettin?

1'00
İKİNCİ BOLÜM, I. SAHNE

KOŞAR USTA : Yok bunu M ısırlılar bulmuşlar.


DANYAL : Ne y azdın, oku b akalım.
KOŞAR USTA : Danyal Kadı, Danyal Kadı
çıkar ortaya artık şu yayı.
DANYAL : Yeter. Çok yararlı bir şey bu yazı.
KOŞAR USTA : Öyledir.
DANYAL : Çok tehlikeli bir şey bu yazı.
KOŞAR :JSTA : Öyledir.
DANYAL : Böyle olur olmaz şeyler kayda geçiyorsa
kişi sözünü iyi ölçüp tartmalı.
KOŞAR USTA : Bundan böyle insanların bütün maceraları
yazılıp saklanacak, yeryüzü durdukça
ölümsüz belgeler halinde kalacak.
Ne söylenmiş ne eylenmiş
ak üstüne karayla yazılacak.
DANYAL : Çok yararlı buluş bu Koşar Usta, çok zararlı.
KOŞAR USTA : Şimdi konuya gelelim, benim yay davasına.
DANYAL : Gereği düşünüldü.
Bugünlük Koşar Usta'ya ayırdığımız zaman doldu
Dava gelecek ayın b eşinci puşembesine ertelenmiştir.
KOŞAR USTA : Yayı konuşmadık b ile.
DANYAL : Bugünlük duruşma sona ermiştir
buyur, çıkabilirsin.
KOŞAR USTA : Ama b enim yayım . . .
DANYAL: Haydut Yatpan'dan şikayetçi yurttaşla� bekliyor
dışarda
Sen bugün git o dediğim perşembeye gel , hayırlısıyla.
ÇAG RICI : Çıkabilirsin Koşar Usta .
KOŞAR U ST A : Sabrım tükeniyor dedim . Ama benim yayım.
(Çağrıcı, Koşar Usta'yı usulünce dışarı çıkanr. )
ÇAGRICI : Çağırayım mı dışardakileri?
DANYAL : Yok biraz beklesinler.
Önce oğlum Akad' la b iraz görüşmeliyim.
Oğlum . . . Akad . . .
Ne dersin Çağrıcıbaşı?

1 01
AKAD ' I N YAYI

ÇAGRICI : Tanrılar bağışlasın, koca delikanlı oldu .


DANYAL : Yetişmesini nasıl buluyorsun demek istedim .
ÇAGRICI : Sen elinden geleni yapıyorsun Danyal Kadı baba-
lığını gös teriyorsun .
DANYAL : Yaman bir yiğit olacak, bir gün adı
Kenan ülkesinden ötelere ulaşacak.
Tanrılar onun
bir kahraman olacağını muştuladılar.
ÇAGRICI (dudak büker):
Bir başarısını görmedik.
DANYAL : O günler de yakındır.
Tanrılar onu bana niye verdiler?
Onda parlayacak, babasındaki cevher.
ÇAGRICI : Babalar gecikmiş dehalarının
çocuklarından fışkıracağına inanırlar.
DANYAL : Ne demek? Sen güvenmiyor musun Akad'a?
ÇAGRICI : Sen güveniyorsun ya iyi. Benim işittiğim
gerçek kahramanlar iyi belirtilerle
gelirmiş dünyaya. Oysa Akad
bu yana adımını atarken
anacığını öbür dünyaya göçürdü.
DANYAL : Onun günahı mı bu?
ÇAG RICI : Sakar bir oğlan demek istedim.
DANYAL : Gözün tutmuyor öyle mi?
ÇAGRICI : Bana söz düşmez, babası sensin.
DANYAL : Gösterişten hoşlanmıyor Akad,
bu iyi bir erdem değil mi?
ÇAGRICI : Göstereceği bir şeyi olmayan kişinin
gösterişten hoşlanmaması iyi bir erdem tabii. . .
Namuslu bir davranış en azından.
DANYAL : Akad boş mu demek istiyorsun?
ÇAGRICI : Boş demeyelim . . . Çok düşünüyor. . . ama ne bile­
yim . . .
DANYAL : Aptal mı yani?
ÇAGRICI : Aptal diye kestirip atmayalım. . . kafası biraz

1 02
İKİNCİ BÖLÜM, l. SAHNE
ağır çalışıyor desek daha doğru.
DANYAL : Ne ayrımı var be adam?
ÇAGRICI : B iraz çarpık çalışıyor diyelim.
DANYAL : Öyle de . Çarpık çalışması ağır çalışmasından yeğ­
dir.
Çarpıklık bir özellik olabilir.
Ama, ağacın tepesindekiler bütün
bir araya gelseler hız veremezler
ağır çalışan kafaya.
ÇAGRICI : Doğru söylersin.
DANYAL : Daha çok genç.
ÇAGRICI : Yaşıtları ok yay kuşanmış
aslan seriyor çölde.
DANYAL : Bizimki içine kapanık.
ÇAGRICI : İçe kapanıktan çok . . .
ÇAGRICI : Pısırık mı diyorsun?
ÇAGRICI : Mıymıntı diyelim istersen?
DANYAL : Çağır şunu.
ÇAGRICI : Kenan Kadısı D anyaloğlu Akad
D anyaloğlu Akaaad.
(Akad yerinden doğrulup içeri girer. Danyal oğ
lunu uzun uzun süzer. )
DANYAL : Adın?
AKAD : D anyaloğlu Akad.
DANYAL : Doğum yerin, günün?
AKAD : Kenan, Koşar U sta'nın ünlü yayının
çalındığı gün.
(Danyal yüzünü buruşturur. )
B abam b ildiği şeyleri niye soruyor b ana?
DANYAL (gayet ciddi):
Usuldendir. Hem karşında baban yok şimdi
Danyal Kadı var, görev başındayız.
AKAD : Niye çağrıldığımı sorabilir miyim?
DANYAL : Bir ön soruşturma için.
İ lerde davacı da olabilirim.

1 03
AKAD'IN YAYI
AKAD : B abam . . . Danyal Kadı mı b enden davacı?
DANYAL : Soracaklarımı yanıtla şimdi.
Koşar U sta' nın yeni buluşu yazıyı
sen de öğrenmişsin, okuyup yazıyormuşsun?
AKAD : Suç mu bu?
DANYAL : Suçtur demedim.
Okuyup yazdıkların ne?
AKAD (elindeki tomara bakarak):
Tanrı B aal'in buyrukları.
DANYAL : Hah, boş yere harcıyorsun vaktini
Baal o palavralara kendi bile inanmaz
tanrılığını sürdürmek için b aşvurduğu
birtakım boş kurallar onlar.
AKAD : O zaman kuşkuya düşerdim B aal'in tanrılığından.
DANYAL : O buyruklar b irbirini tutmaz bile.
AKAD : Evet, çelişen sözler var
bir gün bunları B aal' e sormak isterim.
DANYAL : Hep böyle bulutlarda mı dolaşacaksın?
Ayağın yere değmeyecek mi? Dinle beni Akad
yirmi yaşına geldin, kendine seçtiğin yolu
b ilmek isterim.
AKAD : Açık seçik değil, Danyal Kadı, Yol.
İ nsanların yazgısımbiçimleyen tutkular,
özgürlük, doğruluk, hak dedikleri
ilgilendiriyor beni.
DANYAL (alaycı):
Sen de baban gibi hukukçu mu olacaksın yoksa?
Bırak, bu meslekte bir gelecek yok
senin gibiler için.
Ben seni ülkücü bir genç olarak görmek isterdim.
AKAD : Ne yapmamı salık verir Danyal Kadı?
DANYAL : Ok yay kuşanıp b aşarılar kazanmanı,
kendine bir ad yapmanı.
AKAD : O yönde bir eğilimim yok.
DANYAL : Biliyorum, yok, ama olmalıydı.

1 04
İKİNCİ BÖLÜM, I. SAHNE

Tanrılar seni bana bağışlarken


bir kahraman olacağını muştuladılar .
· AKAD : Az önce Baal'in sözlerine inanma diyordun?
DANYAL : Yok, yalnız bu konuda doğru konuştu B aal.
Oysa sen vaktini nelerle geçiriyorsun.
AKAD : Kendi yolumu bulmaya çalışıyorum dedim.
DANYAL : İnsanı kendi özçıkarlarına götüren yol
doğru yoldur.
AKAD : Buna evet diyemeyeceğim. Değişik kişilerin
çıkarları çatışabilir. O zaman doğru yol. . .
DANYAL : Çatışır tabii. Kim çabuk davranırsa,
kim ağır basarsa o doğru yoldadır.
AKAD : Ben bunun insanları mutluluğa götürecek
bir yol olduğuna inanmıyorum.
DANYAI . : Ben de senin yaşında öyleydim,
yüreğim güzel duygularla dolup taş ardı,
herkesi de kendim gibi sanırdım.
Ama güvendiğim kişiler beni aldattı
acıdıklarını beni aşağıladı .
Kime iyilik ettimse kemlik gördüm.
AKAD : Bazı olumsuz deneyimler
bütün inancımızı çarpıtmamalı.
Bu bir kural olamaz.
DANYAL: Ben bu gerçeğe yaşamınsillesini yiye yiye vardım,
kimseye güvenme bu dünyada
babana bile.
AKAD : Babam bana güvenebilir.
DANYAL: Kendine en kısa yoldan bir gelecek sağla.
Gereksiz yerlerde atak olma
ama eline iyi bir fırsat geçmiş
az bir emekle büyük şan şeref kazanacaksın
o zaman durma, y ürü derim .
Küçük kaygılar, duygusallık
alıkoymasın seni kolay bir ganimetten.
B aal'in buyrukları dersen

1 05
AKAD'IN YAYI
akıllıca bir yorumla b unlar da,
değişik durumlara uygulanabilir,
destekler seni, engel olmaz.
Çünkü bir fatihe başka türlü seslenir B aal
bir köleye başka,
aynı buyrukta.
AKAD : Sözlerin usumu karıştırıyor Danyal Kadı.
DANYAL : Çok bocalayacaksın daha.
AKAD : B ocalayacağımı biliyorum.
Ama er geç yalın bir tapınağa
varacağım düşüncelerimde.
Şimdilik içimde kararsız mimar
kara saydam kubbelerini
yıkıp yıkıp kurar.
DANYAL : Anlayamıyorum seni. Hem kaç gündür
yemek yediğini görmedim, oruç mu tutuyorsun?
Sofu mu oldun?
AKAD : Hitit ülkesinde kıtlık var.
DANYAL : Sana ne Hitit ülkesindeki kıtlıktan?
AKAD : Onların çektiği açlığı bir ölçü
ben de duymak istiyorum.
DANYAL : Zorun ne çocuk? Hititler bizim düşmanımızdır.
Açlık kıtlık ülkelerini kasıp kavuruyorsa
bizim sevinmemiz gerek.
AKAD : Kimse benim düşmanım değil.
Açlık denen sarı ejder
bizim yurdumuzu da ziyaret edebilir
komşularımızın mutsuzluğuna
sevinmek nicedir?
Yardım etmeliyiz onlara.
DANYAL : B aşımıza ermiş peygamber mi kesileceksin?
B ırak bu gülünç düşünceleri. Ben senin
Kenan Kadısı' na layık bir oğul olduğunu
kanıtlamanı isterim.
AKAD : Bu nasıl olacak?

106
İKİNCİ BÖLÜM , 1. SAHNE
DANYAL : Bir kahramanlık göstereceksin,
hem de çabuk.
Yarından tezi yok.
AKAD : Ismarlama kahramanlık olur mu?
DANYAL (Çağrıcı 'ya):
Haydut Yatpan' dan şikayetçi yurttaşları çağır.
ÇAGRICI (asayı vurur):
Haydut Y atpan' dan şikayetçi yurttaşlar.
(İçeri kadınlı erkekli Yurttaşlar dolar. )
YURTTAŞLAR : Bir yiğit yok mu kurtarsın bizi
haydut Yatpan 'ın şerrinden?
Anasından helal süt emmiş
bir koçyiğit yok mu?
DANYAL : Gene mi haydut Yatpan?
I . YURTTAŞ : Gene soyguncu Yatpan, Danyal Kadı
halka yapmadığı zulüm kalmıyor.
I I . YURTTAŞ : Dağlarda ormanlarda kanun benim diyor.
I I I . YURTTAŞ : Kentin kapılarından dışarı ayak atınca
bir Yatpan korkusu tutuyor yürekleri
ha şu kayanın ardından ha bu yol kavşağından
çıkıverecek korkunç Y atpan.
IV. YURTTAŞ : Yatpan Yatpan
Tanrının bol olduğu dağ başında
kıstırdı bizi, soydu soğana çevirdi.
I I . YURTTAŞ : Yatpan, fare gözlü Yatpan
davarlarımı önüne kattı götürdü.
I I I . YURTTAŞ : Yatpan, öküz boyunlu Yatpan
düşmanlarının hesabına kardeşimi
öte dünyaya göçürdü.
I . YURTTAŞ (Kadın):
Y atpan, boğa kösnülü Y atpan
iki kızımı kaçırdı yatpanlık etti
yavrucaklarımın karnı
ayın on dördü şimdi.
YURTTAŞLAR : Yazık, yazık, Yatpan'ın şerrinden

1 07
AKAD'IN YAYT

kim kurtaracak bizi.


DANYAL : Ferman buyurduk dağlara.
YURTTAŞLAR : Yatpan kahkahalarla yanıtladı.
DANYAL : Kaç yiğit saldık ardına.
YURTTAŞLAR : Leşlerini akbabalar aldı.
Yazık, yazık, Yatpan'ın zulmünden
kurtaracak yok mu b izi?
DANYAL : Kulaklarını tıkayacak mısın bu feryatlara?
AKAD : Hayır, Yatpan'ın ardına düşeceğim
onu yakalayıp dağdan indireceğim
cezalandırılsın diye.
DANYAL (gururla):
Ben de oğlumdan bu yanıtı beklerdim.
Yurttaşlar çıkabilir.
YURTTAŞLAR (çıkarken):
Tanımadığımız yiğit, umudumuz sende.
ÇAGRicl : Akad'ı bile bile tehlikeye atıyorsun.
DANYAL : Hem öyle hem öyle değil.
Sen de çıkabilirsin Çağrıcıbaşı.
(Yalnız kalırlar. Danyal çevreyi kollar. Sonra ölüm
yayını gizlediği yerden çıkarır. )
Büyük emaneti
sana teslim edeceğin gün geldi.
Açıklara çıkalım şimdi.
(Sahne kıra değişir. )
Bu yay omuzunda oldukça korkma,
Haydut Y atpan' ı kolayca haklayabilirsin.
AKAD : Kimseyi öldüremem ben.
DANYAL: Korkuyor musun?
AKAD : Korktuğumu söylemedim.
DANYAL : Ya niye titredi elin ayağın?
AKAD : Kan dökmemeye yeminliyim.
DANYAL : Kenanlıları Yatpan'dan kurtarmaya yeminlisin.
Bu yayla işini kolayca görürsün.
Gel bir deneyelim. Tut şöyle.

1 08
İK İ NCİ BöLür.:ı, I. SAHNE
Şimdi hir hedef bulalım. Canlı bir hedef.
AKAD : Yok, canlı olmasın.
DANYAL : Bütün zevki hurda, b ak şu bulutun kıyısından
süzülen atmacaya doğrult yayı.
AKAD : Canlıları öldüremem dedim.
DANYAL : Canlı olmayan da zaten öldürülemez.
Bak, atmaca zavallı bir kuşu
parçalamak üzere. Amaç yayı denemek.
AKAD : Bu kadar uzaktan vuramam nasıl olsa.
DANYAL : Ger şimdi yayı. Benden yana tutma. Nişan al.
Düşmanın büyüklüğüne uzaklığına göre
gerersin yayı. Hafif çek. Amaç yayı denemek.
(Akad yayı gerip bırakır. Yaydan göz kamaştırıcı
bir ışık ve gürültüyle yıldırım boşalır. İkisi de yere
yuvarlanırlar. )
AKAD (dehşet içinde): Neee?
DANYAL (çılgınca gülerek):
Gördün mü ne atmaca kaldı gökte
ne de onun kapacağı kuş , kül oldular.
Sen vuramayacağını sanıyordun.
AKAD : İ stemeyerek öldürdüm onları.
Korkunç bir silah bu.
DANYAL : Korkunç bir ölüm silahıdır bu
göğün yıldırımlarını yağdırır ok yerine
kahretmek istediğin düşman üstüne.
Bu yayla yalnız haydut Yaptan'ı değil
bütün dünyayı dize getireb ilirsin, A kad. ım,
Tanrıların da muştaladıkları bu.
AKAD : Koşar U sta'nın ben doğduğum gün
yitirdiği yay bu değil mi?
DANYAL: Hah . hah, ha, şıp diye çaktığına göre
kafan pekala çalışıyor demek.
Çağrıcıb aşı iftira ediyordu. Evet,
senin doğduğun, anacığın Dimitya'nın öldüğü gün
Koşar Usta' nın omuzundan uçurdum onu,

1 09
AKAD'IN YAYI
b unca yıl senin için sakladım.
Onu sen kuşanacaksın oğlum
ve b ir kahraman olacaksın kestirme yoldan.
B en de senin baban olmakla kıvanacağım.
A K A D : Bu yay b ir Tanrıça için yapılmış t ı değil mi?
DA N YA L : Ama sana kısmetmiş .
A K A D : N erdedir Tanrıça?
D A N Y A L : B ütün Tanrıların tünediği
D ilek Ağacı ' nın tepesinde elbet.
N iy e soruyorsun?
A KA D : G ötürüp y ay ı teslim edeceğim.
D A N Y A L : Alay mı ediyorsun?
A K AD : Sahibine vereceği m .
DA N Y A L : Y ayın sahib i sensin.
A K A D : N e benim ne başka b ir ölümlün ü n
elinde olmalı b u yay .
D A N Y A L : Haydut Y atpa n ' ı dağdan indirmeye
söz verdiğini unuttun mu?
A K A D : B öy le bir silaha gÜ\·enmiyordum
yurttaşlarıma söz verirken .
D A N Y A L : E linde b u silah olmadan zor öldürürsün Yatpan'ı_.
A K A D : Onu öldürmeden yola getireceğim.
D A N Y A L : Azılı Y atpan ölmeden y ola gelir mi?
A K A D : H içbir canlıya karş ı k ullanmayacağım
bu korkunç silahı.
D A N Y A L : Çarpık çalış ıyor senin kafan
Çağrıcı' nın dediği gibi . Ver ş u y ay ı
sen layık değilsin ona.
A K A D : Veremem.
D A N Y A L : Vermez misin?
A K A D : B ana emanet ettin b ir kez. B ense şimdi onu
ne sana ne b aşkasın a vereb ilirim.
Tanrıçanındır y ay , Tanrıçaya gidecek.
D A N Y A L : E line kuvvet geçmiş kullanmaya bak.
A K A D : İ çimde Tanrı Baal'in sesi

1 10
İ KİNCİ BOLÜM , l. SAHNE
bunun yanlış olduğu nu söy lüyor .

DANYAL : B aal' in falan sesi değil o,


kendi korkak iç sesin.
AKAD : Çalmayacaksın diyor Baal
ve çalınanı geri vereceksin .
DANYAL : Yazık , Tanrılar bana böylesi
kafasız bir oğul vermişler .
AKAD (esinli):
" Doğru yoldan sapma " diyor Baal .
DANYAL : Dünyayı sen mi düzelteceksin?
AKAD : Ben düzelteceğim . . . gücümün yettiğince .
DANYAL (başka yönden):
Bütün aşırılıklar kötü değil midir?
AKAD : Öyledir .
DANYAL : Aşın dürüstlük de kötüdür öyleyse
AKAD : Aşın değildir ki
denizler ve gökler ve özgürlük
ve sevgi .
DANYAL : Adam olmayacaksın sen .
AKAD : Babam Danyal 'ın indinde adam olmak nedir
bir anlayabilsem?
DANYl\L : Tanrılara yaraşır, parlak
bir geleceği tepiyorsun .
AKAD : Yalan ve günah üstüne
olumlu bir şey kurulabilir mi?
DANYAL : Baal 'in kendi inanmadığı buyruklar
çarpıt mış yüreğini . Şu omuzundaki yay
çalınmış diye gocunuyorsun . Öyleyse öğren
yalnız o yay değil onu omuzunda taşıyan
sen de çalınmasın .
AKAD (sert):
Baba !
DANYAL : Anan , güzel Dimitya, Kvşar Usta 'mn karısıydı
onu ben ayarttım kızıl elmayla
ve sen Tann Baal 'in "asla" dediği

1 1 .1
AKAD'IN YAYI
bu günah birleşmeden doğdun ,
hırsızlama bir rahimde konuk oldun .
Anan aşiftenin biriydi
babansa bir tilki.
Bil nasıl bir aileden geldiğini .
Şimdi geçmiş ihtiyar babanın karşısına
doğruluk taslıyorsun .
Seni de görürüz yakında
kanına kattığım cevher
yakında senden fışkınr.
Danyal'ın oğlu er geç Danyal 'a çeker .
. Nasıl , sözlerim seni . . .
AKAD : Tann Baal'in buyruğu beni kıvrandıran .
"Anan babanı say" diyor Baal Tann
ne güç şimdi bu sözü tutabilmek
babam Danyal 'ı saymak.
DANYAL : Ayağını denk al , Akad
Tanrının o buyruğuna kulak ver
babanı say.
&mra seni evlatlıktan reddederim .
AKAD : Ben daha çabuk davranayım öyleyse Danyal Kadı .
Ben seni reddediyorum babalıktan .
Oğulun değilim bundan böyle
ne ben sana güveneyim , ne sen bana.
DANYAL : Yazıklar olsun , seni oğul diye
dünyaya salana yuf olsun .
Geç ihtiyar babanın karşısına
onu böyle aşağıla. Ver o yayı .
AKAD : Git Kenan kadısına dava et ,
bir çaresini bulur elbet .
Yayı götürüp Anat Tanrıçaya vereceğim.
oonra da Yatpan'ın mağarasına .
DANYAL : Yatpan'ın mağarasında bulursun belanı .
(Akad çıkar. )
Saçını s akalını yol şimdi Danyal Kadı

112
İKİNCİ BÖLÜM, II. SAHNE
hem yay gitti elinden , hem oğul .

I I . SAHNE

(Dilek Ağacı. Koşar Usta ağacın dibinde diz çökmüş Tanrı­


çaya dert yanıyor. )
ANAT : Ölümlülerin yargıçlığına mı kaldı işimiz?
KOŞAR USTA : Sorma Anat Tannça , yirmi yıldır
belge eksikliği , tanık yetersizliği deyip
davayı sürdürüyor.
ANAT: Ben dava falan anlamam, yayı isterim .
KOŞAR USTA : İzin ver, açıklayayım .
ANAT : Yirmi yıldır açıklıyorsun , arada yay yok .
KOŞAR USTA : Bir yenisini yapabilseydim keşke
ama bilimin o kara dolambaçlannda
bir kez daha yürüyemez usum .
ANAT : Yeter anladık. Yayı kı:..ptır da sen
bir kadı parçasına, sonra gel karşıma
bin dereden su getir . Onu bunu anlamam
biraz daha zorla o koca kafanı da
yayı Danyal'dan koparmaya bak .
EL (kısık sesle):
Ne var ne oluyor orda?
ANAT (ağacı sarsar):
Duymuyor musunuz be ,
sizin yüzünüzden Danyal 'a kaptırdık yayı .
Siz ona bir oğul bağışladınız
o benim yayımı çaldı .
EL : Kızım, evladım, nerden bilirdik .
ANA T : Ağacın tepesinde pinekleyeceğine
geleceği iyi görseydin .
İnsanlara bağışlarda bulunmaktan başka

1 13
AKAD'IN YAYI
ne yaptığınız var ki? Siz de biliyorsunuz ya artık
son çağınızı yaşadığınızı .
İnsanlar yıkmadan
sapır sapır yuvarlayacağını sizi aşağı .
(Ağacı sarsar. )
BAAL : Şirret kız gene başladı .
EL (korkuyla ağaca sarılır):
Anat , Anat , delilenme .
ANAT : Ölümlülerde size
ne korku kaldı ne saygı ,
ağacın dibine bir zamanlar
adak diye , sunu diye
tatlı kanlarını akıtırlardı .
şimdiden sonra köpekler işer bu ağacın dibine .
EL (bir gayretle):
Bu sözlerin sana hiç yakışmıyor Anat
bir Tanrıça olduğunu unutma .
ANAT : Senden mi öğreneceğim Tanrıça olduğumu , moruk?
EL (öfkeden titreyerek):
Hem o korkunç yay yakışmazdı senin eline
çalındığı iyi olmuş.
ANAT (tehditle):
Mısır püskülü sakalını yolarım şimdi
görürsün elime yakışanı .
EL : Yazıklar olsun .
BAAL : Biricik dedene el mi kaldıracaksın?
Ayıp ayıp .
ANA T : Beyinlerinizle turşu kurmasaydınız
düşmezdik bu duruma . Varlığın yönetimini
kaçırdınız elinizden .
Ölümlülerin inançları eksildikçe
bu görkemli ağaç kurudu .
Artık açıktan açığa "Tanrılar var mı yok mu?"
diye tartışıyorlar.
Size bakıp da var demek güç,

1 14
İKİNCİ BÖLÜM, I I . SAHNE

utanıyorum sizin kızınız olduğum için .


EL : Kız acı söylüyor ama hakkı var.
Ölümlüler zalim Tanrılardan ho şlanırlar.
BAAL (övüngen):
Az mı felaket getirdim ben insanların başına
geçmiş gün . bir kezinde
tümünü yok ediyordum koca tufanla .
Sular boğazıma dek gelmişti
sonra Nuh Peygamber'e işmar ettim tabii
gemisini kurtaran kaptandır diye .
EL (özlemli):
O zaman , tavsayan inançlar yenilenmişti
dört elle sarılmıştı yeni kuşaklar
bizi yüceltmeye .
BAAL : Sonra yedi başlı ejderi başlarına bela eden
ben değil miydim?
EL : Ben değil miydim bunca ölümcül
saynlıklan , kazaları gönderen .
ANAT : Hep geçmişle övünüyorsunuz .
BAAL : Bugün de örneğin bir Yatpan'ı
salmışım dağ başına .
ANA T : Bir Yatpan haydutuyla iş bitmez
bu ağacin derin köklerinin
bol kanla sulanması gerek .
Koşar sersemine emanet ettiğimiz
en korkunç silahı çaldılar bizden .
BAAL : Ne ayrımı var, ha senin elinde olmuş
ha insanların elinde olmuş yay.
Bırak , birbirlerinin başlarını yesinler
ağacın köküne gübre olur.
ANAT : Pek büyük aynını var:
kendi yazgılarını kendi ellerine
almış oluyorlar, o yayı elde etmekle .
Yıkımları mutlulukları kendilerinden kopacak .
Bir zamanlar yalnız Tanrıların olan ateşi

115
AKAD'IN YAYI
nasıl çalıp indirdilerse yeryüzüne
şimdi de en gizli bilgilerimize eriştiler
gerisi artık çorap söküğü gibi gelir.
(Akad omuzunda yay çıkagelir. )
AKAD : Ey ulu ağacın tepesinde tüneyen
görkemli Tanrılar, işitin beni.
İşit beni babam Tanrı Baal , dedem Tanrı El .
İşit beni bacım Tanrıça Anat .
BAAL : Bize seslenen kim?
KOŞAR USTA : Danyal 'ın oğlu genç Akad.
(Koşar Usta gözlüklerini düzeltir, A nat üst dallar ·
dan sıyrı Zıp iner. )
ANAT : Beni çağıran kim?
(Yayı görür. )
Nee?
KOŞAR USTA : Omuzundaki ne?
ANAT : Bu benim Koşar Usta'ya ısmarladığım yay değil mi?
KOŞAR USTA : Ta kendisi.
ANAT : Ver şunu bana .
AKAD : Vermek için getirdim .
ANAT : Bu yay nerden geçti eline?
AKAD : Babamın armağanıdır.
ANAT : Baban kim senin?
KOŞAR USTA : Kenan Kadısı Danyal .
Bizim dava aydınlandı demektir.
AKAD : Doğduğum gün babamın işlediği suçu
Ben onarmaya geldim, yayı kabul edin .
BAAL : Sevin bak, Anat , yay dönüp dolaşıp sana geldi.
KOŞAR USTA : Bu davranışın şaşırttı bizi.
EL : Gözün aydın olsun Anat , yay geri geldi.
ANAT : Ver şunu bana delikanlı
yirmi yıldır beklediğim yay.
AKAD : Vereceğim ya , önce sana Baal Tanrı
soracaklarım var .
BAAL : Kulağım sendedir .

116
İKİNCİ BÖLÜM, il. SAHNE
AKAD : İnsanlara verdiğin buyruklar birbirini tutmuyor.
BAAL : Yok canım, nasıl tutmazmış?
AKAD (elindeki tomardan okur):
Komşunu seveceksin ,
öldürmeyeceksin!
Kuzuyu anasının sütünde pişirmeyeceksin !
Bunlar senin sözlerin değil mi?
BAAL : Benim ya, benim .
Ne güzel söylemişim değil mi?
AKAD : Peki , şuna ne buyrulur:
Öcünü koma al düşmanından .
Hak kuvvetindir .
Kinin dinindir.
BAAL : Bunları da mı ben söylemişim?
AKAD : Baal'in buyrukları diye dillerde dolaşıyor.
BAAL : Belki ben söylemişimdir , seni şaşırtan ne?
AKAD : Birbirinin tam tersi bunlar, çelişiyor.
BAAL : Ne sakıncası var deiikanlı?
İsteyen o buyruğu tutsun isteyen öbürünü .
Tek tip buyruk salarsak
büsbütün kaçırırız ipin ucunu .
AKAD : Tam babam Danyal gibi konuşuyorsun .
BAAL : Baban Danyal benim gibi konuşuyorsa
aferin derim ona, akıllı adamdır Danyal
tilkinin tekidir .
AKAD : Bu sözlerinin benim sana duyduğum
büyük saygıyı eksilteceğini düşünmüyor musun?
BAAL : Bak , işte buna üzülürüm
bana olan saygın eksilmesin .
Cık cık cık . . . Hiç istemem bunu.
AKAD : Daha ne kadar sürebilir?
BAAL : Ne , ne kadar sürebilir?
AKAD : İnsanları
Dilek Ağacı 'nın tepesinden yönetmeniz .
BAAL : Valla , onu biz de pek bilemeyiz .

117
AKAD'IN Y AYI
Ama görüyorsun pekfila çevirip gidiyoruz dünyayı .
Ee, hepsi de senin gibi gelip ağaç altına
bize ahret sorulan sormuyor.
ANAT : Şimdi kısa kesin bu konuşmayı da
ver şu benim yayı , yakışıklı delikanlı .
Ver de biz de karşılığında
gönlünü çeken bir şeyi bağışlayalım sana.
AKAD : Yayı vereceğim ya , saydığım Tann Baal'in sözleri
beni düş kınklığına uğrattı .
ANAT : Haklısın , bizim morukların iler tutar r ali kalmadı
yumuşadılar, piştiler.
Bir silkelesen sapır sapır dökülürler.
EL : Öyle konuşman ayıp değil mi kızım
bizim hakkımızda?
AN AT : Yirmi yıl önce bana teslim edileceği gün
çalınan yay bak kimin elinde geziyor.
AKAD : Yirmi yıl önce sen de benim gibi
yeni doğmuş olmalıydın .
(Ağaçtan gülüşmeler. )
Ah , Tannçanın sonsuz gençliğini unuttum bir an .
Peki ama dedem 'l'ann El , babam Tann Baal?
ANA T : Yalnız insanlar üstündeki erkelerini
yitiren Tannlar, ihtiyarlar.
Ama yeter konuştuğumuz , delikanlı
ver şu yayı .
AKAD : Vereceğim ya ,
saygıdeğer Tannlann sorulanma verdiği yanıtlar
beni kandırmadı . Sizlerle yüce Baal , yüce El
biraz daha konuşmalıyım.
Babam Danyal Kadı'nın yargı evinde
göremediğim o yüce kavramlar
bu ağacın tepesinde de yoksa
nerde olmalı?
BAAL : Ne can sıkıcı sorular bunlar , yiğit Akad?
AKAD : Sorumu yanıtlayın .

118
İKİNCİ BÖLÜM, II. SAHNE

ANAT : Yeter delikanlı


İhtiyarlann kafasını kanştmyorsun .
Ver şu yayı .
Aradığın erdemler bende var .
AKAD : Sen ne yapacaksın bu yayı?
ANAT : Sorduğu şeye bak .
Bulutlann içine sanp sarmalayacağım,
ya da denizlerin dibine gömeceğim
yayla ne yapılır be?
Kana kana avlanacağım
görünüşümle tir tir titreteceğim
insanoğlunu. Bize olan inancı
yenileşecek böylece. Değil mi , moruklar,
son çağda bir hayli yitirdiniz
ölümlüler üstündeki gücünüzü?
EL (kulak kabartarak):
Ne diyor bu kız?
ANAT : Elinin körü .
BAAL : Doğru , hurda açıklayamıyacağımız nedenlerden
ötürü bir hayli yitirdik erkemizi .
A N AT : Tanrılara ait bir yay çalınıyor v e siz
sesinizi çıkaramıyorsunuz .
BAAL : Omuzuna al d a ş u yayı , bütünle
insanlann yüreğinde bize eksilen
korkuyu , saygıyı .
ANAT : Ver şu yayı Akad , güzelliğim görünür kılınsın
ölümlülere .
AKAD : Bundan duyacağın zevk ne?
ANA T : Damarlardan şorlayan kanın sevincini
yüreğimde ne eşitle yebilir? Ver yayı .
(A nat yayı çekip almak ister, A kad bırakmaz. Ka ­
rarır. )

119
A KAD' iN YAYI

I I I . SAHNE
(Yatpan 'ın mağarasının önü. Güneşli bir gün, Yat­
pan yarı çıplak, çocuk yüzlü bir dev. Mağaranın
kapısından öldürülmüş bir adamın çıplak ayakları
görünür. Yerde çeşitli öldürme aygıtları: balta, to­
puz, yağlı urgan. Kuşlar cıvıldıyor; Ya tpan, göv­
desini ısıtan güneşle keyifli türkü mırıldanıyor, ıs­
lık çalıyor. )
YATPAN : Kuşlar ne güzel cıvıldıyor ,
güneş n e iyi ısıtıyor gövdemi
iyi ki kocaman bir gövdem var.
Küçük bir tarla faresi
olmadığıma seviniyorum.
(Ölü adama seslenir. )

Sen de sabret biraz , hemen kokmaya başlama ,


nerdeyse gelip alırlar. Amma iş be
adamın ölüsünü isteriz derler,
sonra gelip teslim almazlar.
İğreniyorum bu işlerden
insanlar birbirleriyle kardeş kardeş
geçinseler olmaz mı?

İşin kolayını öğrendiler artık .


"Yatpan , biz bir adam biliyoruz
sen onu öldüremezsin , " diyorlar.
Kafam karışıyor benim de , " Niye öldüremezmişim yani , "
·

diyorum . Sonra işte . . .

Hah , ha arada sırada yelin soğuk dili


gıdıklıyor memelerimi , koltuk altımı .
Bugün ırmak kıyısında üç kız gördüm
usulca yaklaştım yanlarına çalıların arkasından ,

120
İ KİNCİ BÖLÜM, III. SAHNE
Biri kaçtı , ikisini yakaladım . . . Hah , ha, ha . . .
Sonra saldım ama.
(Bağrını yumruklayarak)
Öf be , yüreğim davul gibi vuruyor gene
güm güm güm, kırmızı bir domuz yavrusu benim yüreğim
dışan çıkmak istiyor, ama yağma yok .
(Birden kulaklarını dikip çevreyi dinler. )
Biri yaklaşıyor, kim var o rda? Çık .
(Akad gelir. )
Kimsin sen?
AKAD : Yatpan sen misin?
YATPAN : Tabii benim , başka Yatpan gördün mü sen?
AKAD : İyi , seni bulduğuma sevindim .
YATPAN : Ölüyü almaya geldin değil mi?
AKAD : Ne ölüsünü?
(Mağaranın içindeki cesedi görür. )
Y ATP AN : Kertenkele ölüsünü .
AKAD : Onu sen mi öldürdün?
KATPAN : Yok , başını şu topuza çarptı da.
Bunlar ne biçim sorular be , sen kimsin?
AKAD : Akad derler bana .
YATPAN : Ne derler?
AKAD : Akad.
YATPAN : Kim der?
AKAD : Adımı bilenler işte .
YA TPAN : Kaç kişi bilirmiş senin adını?
AKAD : Eh , kentte birkaç kişi .
Kenan Kadısıoğlu da derler .
YATPAN : Bak, Kenan Kadısını çok işittim.
Hani şu kentte oturmuş
dağ başındaki Yatpan için fermanlar çıkaran
şaşkın kadı değil mi?
AKAD : Ta kendisi.
YATPAN : Seni de o mu gönderdi?
(Akad başıyla evetler. )

121
A K A D' I N YAYI -

Eee ne yapmaya geldin?


AKAD : Seni diri ya da ölü almaya geldim .
YATPAN (şaşkın):
Yaa?
AKAD : Yaa .
YAPTAN : Neden ama?
AKAD : Etmediğin uğursuzluk kalmamı ş .
Kadınlan kızlan kaçırmışsın .
YATPAN : Göğüsleri bacakları güzeldi .
Hem sonra koyuverdim hepsini .
AKAD : Karınlarında yavru bir Yatpan taşıyor her biri .
YA TP AN : Hah ha ha. Değerimi bilsinler.
AKAD : Kenanlıların yüreğine dehşet sal mışsın
onların öcünü almaya geldim .
YA TP AN : Nasıl olacak bu?
AKAD : Kafanı , bu sırığın ucuna geçirip
Kenan 'a götüreceğim .
YATPAN (hayran dinler):
Gövdem ne olacak?
AKAD : Gövden hurda kalacak , kurda kuşa yem olacak.
YATPAN : Zavallı Yatpan . Ben bunu hep düşümde görmüş­
tüm .
Öldüğümü , yaban hayvanların üstüme üştüğünü .
AKAD : Bunu hak ettin . Kaç kervan soymuş,
kaç masumun canına kıymışsın .
Kiralık katil seni . Yalan mı?
YATP AN : Yoo , öyle demişlerse doğrudur.
AKAD : Onlar sana ne yapmıştı?
YATP AN : Onlar bana bir şey yapamamıştı .
AKAD : Öldürmeyeceksin demiş Tanrı Baal
ve kuzuyu anasının sütünde kızartmayacaksın .
YATPAN : Bu dağın yetkisi bende,
bu o rmanları ben doldururum
Tanrı Baal'in sözü geçmez hurda .
Ama sen nereden çıktın böyle?

122
İKİNCİ BÖLÜM, I I I . SAHNE

Yatpan 'ın yurduna rüzgarla gelirsin?


Benimle kimse böyle konuşmadı
ben Yatpan oldum olalı , kimse böyle yiğitçe
karşıma geçip ölüm konuşmadı .
Sevdim seni Akad.
AKAD : Sırası değil şimdi beni sevmenin .
YA TP AN : Şu dağlarda bir Yatpan daha olsa derdim . . .
AKAD : Hazır mısın?
YATPAN : Demek Kenan ilinden böyle yiğit koparmı ş .
Helal olsun bu can sana .
AKAD : O zavallıların öcünü sende komayacağım
YATP AN : Kimin canı kimde kalırs a .
(Mağaranın içinde kapışırlar. Yatpan 'ın bir narasıyla ma­
ğara yankılanırken kararır. )
ÜÇÜ NCÜ BÖLÜM

! . SAHNE

(Mağara önü. Akad 'la Yatpan kolları birbirinin omuzunda,


dostça şarap içiyorlar. İkisi de taşk ın bir neşe ıçinde. )
YATPAN : O ho ho ho ho ho , demek sen beni öldürmeye gel ­
miştin
tatlı canımı almaya gelmiştin
ama kıyamadın .
AKAD : Kıyamadım.
YATPAN : Güzel kellemi şimşir sırığa geçiremedin .
AKAD (şarap testisini Yatpan 'ın kafasına vurarak):
Geçiremedim.
YATPAN : Ben de sana kıyamadım, Akad .
Senin karaca gözlerini söndüremedim .
AKAD : Kardeşiz bundan sonra .
YATPAN : Öyleyse kardeşliğimizin şerefine .
(lçerler. )
Bu yetmez Akad , bizim kardeşliğimize bu Şaraplar yetmez
kanla pekiştirelim bu kardeşliği
bir yerlerimizi keselim
kanımızı dolu dolu kupalarda kanştıralım

1 24
ÜÇÜNC Ü BÖLÜ M , l . SAHNE
öyle içelim .
AKAD : Bunda� sonra kan akıtma yok .
Y ATPAN : B u son . Kankardeşi olalım, hadi uzat sen de
kolunu .
(Bıçakla kollarını keserler, kanlarını karış tırıp içerler. )
Artık senin bir Yatpan kardeşin var dağbaşında
benim bir Akad kardeşim var.
Yüreğime ne yakın geldin Akad
ben çok yalnızdım mor dağlarda
kendimi ağaçlara kayalara kanştınrdım hep
kara bir suydum bazen
nereye akacağımı bilmezdim.
Şimdi sen geldin , yavaş yavaş kendimi
anlamaya başladım. Senin için yapmayacağım şey yok .
AKAD (birden ciddi):
Şimdi yanm kalan o işe gelelim .
YATPAN : Hangi yanın kalan iş, Akad?
AKAD : Kenanhlara verilmiş sözüm var benim.
YATPAN : Anlamıyorum. Buraya beni öldürmeye gelmiştin ,
kavga dostluğa döndü , beni bağışladın
belki de ben seni bağışladım, orası belli değil .
Daha ne istiyorsun?
AKAD : Kenan halkına Yatpan 'dan öcünüzü komam alırım
demiştim .
Şimdi bu sözü yerine getirmem gerek .
YATP AN : Beni öldürecek misin?
AKAD : Öldürmek , kolaylığın en çirkini.
Düşünseydim , omuzumdaki şu yayla
bunu kolayca yapardım . Ancak ,
çok günahlar işlemişsin .
YA TPAN : Bir cahillik ettik işte .
AKAD : Cezanı çekmelisin .
Y ATPAN : Öldürmeyeceğim demedin mi?
AKAD : Yalnız öldürmekle olmaz ki ceza.
YATPAN : Ya başka nasıl ol ur?

125
A K A D ' IN YAYI
AKAD : Seni önüme katıp kente götüreceğim ,
orada diz çökeceksin Kenanlılann önünde
yedi kez yedi diz çökeceksin .
YATPAN : Anladım , sopalarla dövecekler beni
taşlayacaklar , kafamı gözümü yaracaklar .
AKAD : Yok , kılına dokunmayacaklar,
yalnız bağırıp çağıracaklar , hınçlarını alacaklar .
YATP AN (şaşkın):
Beni öldürmeden
ya da iyice dövmeden nasıl alacaklar hınçlarını?
AKAD : Yumruklarını sıkıp yüzüne karşı bağıracaklar.
YATPAN : Ne olacak bağıracaklar da?
AKAD : Kötüleyecekler adını , aşağılayacaklar seni.
YATPAN : Ben kendimin aşağılık olduğumu bilmiyor
muyum?
AKAD : Böylece kinleri dinecek , öçlerini almış olacaklar .
YA TP AN : Pek eğlenceli olacak
Kenanhların benden öc alması .
Merak ediyorum.
AKAD : Ben yanındayım.
Ellerinin ucuyla dokunmayacaklar sana .
Söz veriyorum.
YATPAN : Sana güveniyorum. İsteseydin hurda öldürürdün
beni.
Demek el bile sürmeyecekler,
yumruklarını sıkıp bağıracaklar öyle mi?
AKAD : Yüzüne karşı bağıracaklar, aşağılayacaklar seni.
Topluca, tören gibi .
YATP AN : Pek merak ediyonım bu aşağılama törenini
garip insanlar olmalı bu Kenanlılar
böyle Yatpan'ı öldürmeden öçlerini alsınlar.
AKAD : Sen benim dediğimi yap da .
YATPAN : Tatlı canıma dokunmasınlar da , umurumda değil .

126
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM, 11. SAHNE

ÇAGRICI : Böylece Akad , Yatpan haydudunu


dağdan ovaya indirdi
boynuna zincir vurup
Kenanlılann önüne getirdi.

il. SAHNE

(Akad, Yatpan 'ı boynundan zincire vurmuş, ka


dınlı erkekli yurttaşlara gösterir. }
AKAD : İşte Kenanlılar, verdiğim sözü tuttum.
Haydut Yatpan 'ı alıp getirdim size
törenle aşağılayasınız diye .
Yedi kez yedi diz çökecek önünüzde
Yüzünü topraklara sürecek .
KENANLILAR : Yaşa yiğit Akad , yaşa
verdiğin sözü tuttun . Yatpan'ı bağlayıp getirdin .
Öcümüzü alırız şimdi.
AKAD : Yalnız , canına dokunma yok
öyle söz verdimona, kan akıtma yok .
Derisi çizilmeyecek.
Yalnız sözle öç alacaksınız .
Haydi başlayın .
( Yatpan şaşkın diz çöker. }
KENANLILAR : Yatpan lanet olsun sana
seni aşağılıyoruz işte , adını toprağa yazıp
üstüne tükürüyoruz , sen böyle alçaksın .
Alçaktan alçaksın .
Yatpan lanet olsun sana .
Seni aşağılıyoruz .
(Yatpan önce sırıtarak Kenanlıları seyreder, sonra
yavaş yavaş değişerek acıyla inlemeye başlar. )
Kalk bakalım Yatpan , yat bakalım Yatp an

l27
A K AD'IN YAYI

kalk bakalım Yatpan , yat bakalım Yatpan


yedi kez yedi diz çök önümüzde
aman dile , kalk bakalım Yatpan , yat bakalım Yatpan .
Bunca korktuğumuz adam demek buydu .
Yiğit Akad onu dize getirdi.
Aşağılıyoruz Yatpan seni, adını toprağa yazıyoruz
tükürüyoruz adına üstüne işiyoruz .
Yatpan lanet olsun sana.
Adını köpeklere koyacağız
gel gel kuçu kuçu Yatpan
Yatpan aşağının aşağısı .
Yedi kez yedi aşağı herkesten
Yatpan yıldızlar haram olsun sana
Yatpan , güneş yedi kez yedi
haram olsun sana.
Aşağılar aşağısı .
Adını güneşten silelim, silelim, sudan silelim.
Bırakıyoruz seni sokağın ortasında .
Derini yüzüp içini gübreyle doldururduk ama
kellenle top oynardık ya .
Bütün bunların yerine seni aşağılıyoruz .
Seni dize getiren Akad'ı yüceltiyoruz .
Yaşasın yaşasın Akad , yiğitler yiğidi Akad .
Kahrolsun kahrolsun Yatpan
aşağılar aşağısı Yatpan , korkaklar korkağı
Kenan dağının yüz karası.
Yedi kez yedi kez yedi
aşağıladık seni, yetmez mi?
Bırakıyoruz sokağın ortasında, unutuyoruz .
Artık dağın haydudu bile değilsin ,
senden artık nefret bile etmiyoruz ,
artık ne iyi ne kötü , bir hiçsin .
Körlerin gözbebeği , yararsız gübre seni .
(Yatpan inler, ağlar, yüzünü elleriyle kapar, yerde
kıvranır. )

128
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM, I I I.SAHNE

I I I . SAHNE

(A kad 'la A >ıat kırda açıkta karşılaşırlar. )


AKAD : Dur , yiğit Akad , beni ardından
koşturduğun yetti .
AKAD : Umudunu kes , b u ölüm yayını
benden koparamazsın , hırçın Anat .
ANAT : Doğruluğu bütün Kenan elini tutmuş
Akad'a yakışmıyor bu yanıt .
Yay bizden çalınmıştır.
AKAD (tutkuyla bakarak):
Gözlerin Anat , gözlerin
kara titreşimli oklar indiriyor yüreğime .
ANA T : Yayı ver, yiğit Akad
zengin ülkeler bağışlayayım sana.
AKAD : Ben özgür bir ölümlüyüm, güzel Anat
sevgiyle gezinirim, ülkemdir bütün dünya.
ANAT : Yayı ver, yiğit Akad
ölümsüzlüğü bağışlayayım sana
sonrasız bir gençlikte.
AKAD : Yayı kaptırıp dünyayı ölüme salmış
bir Akad'm ilençli, aşağılanmış
ölümsüzlüğü , hah !
ANAT : Yayı ver bana, yiğit Akad
kendimi vereyim sana , dişi sevgimce .
AKAD : Yayı elimde tuttuğum sürece
seni tutabilirim ancak .

IV. SAI-TN�

1 29
A K A D ' I N YA Y l
beni utandırdı Akad . Gerçek bir kahraman şimdi.
Yuf olsun bizim bunak kafamıza!
ÇAGRICI : Ruh yüceliğini korkaklık sandık.
İstersen araya girip
barıştırayım sizi Danyal Kadı .
DANYAL : Ben ona layık değilim .
ÇAGRICI : Bu mutlu günde baba oğulun
birbirine dargın durması yakışık almıyor.
(Dışardan alkış sesleri}
İşte geliyor halkın göz bebeği Akad .
(Akad ve çevresinde Kenanlı yurttaşlar girerler.
Baba oğul önce birbirlerini görmezlik ten gelirler.
Çağrıcı, A kad 'ın ya nına sokulur. )
ÇAGRICI : Selam sana Akad, Kenan ülkesinin kıvancı .
Gençlerin gizli erdemleri
her zaman açık seçik değildir biz ihtiyarlar için . . .
(Danyal Kadı A kud'ı görmezlikte devam eder.
A k ad gülümseyerek babasına yaklaşır. )
A KAD : Sevgili babamın elini öpmek isterim
yeniden oğulluğa kabul ederse beni .
!Baba oğul kucak laşıp öpüşürler. Halk alkışlar. }
YU RTTAŞLAR : Selam sana . Kenan ülkesinin kıvancı
Haydut Yatpan 'ı kuzu edip
dağdan mağaradan indiren !
DANYAL : Hem de ölümcül yayı hiç kullanmadan .
ÇAGRICI : Asıl şaşılası da bu ya!
I. YURTTAŞ : Yatpan 'ı dağdan düze indiren ,
bu yay el indeyken
daha büyüh başarılar bekler seni .
II . YU RTTA Ş : Y�(!it Akad , geç ordunun başına
Hititlere savaş açalını
başkentlerini başlarına )'ılr alım .
I I I . YURTTAŞ : Savaş açalım, s ı,.., aş!
IV. YU RTTAŞ : Hatusas 'ı , şu Boğazhöy 'ü

130
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM, IV. SAHNE

BİRÇOK YURTTAŞ : Savaş isteriz savaş!


II. YURTTAŞ : Mısır'a da yürüyelim , Elam'a da.
Ölüm yayı elimize geçti bir kez .
1 . YURTTAŞ : Fırsat bu fırsat !
III. YURTTAŞ : Bütün Mezopotamya , Orta Asya .
BİRÇOK YURTTAŞ : Asya'nın , Afrika'nın tümü . . .
Bütün dünya!
YURTTAŞLAR : Ölüm yayı elimize geçti bir kez
çölü bir kat daha çöl edelim
bolluk fışkıran Hitit ovalannı
talan edelim.
Ölüm yayı elimize geçti bir kez
fırsat bu fırsat .
YURTTAŞLAR : Savaş isteriz , savaş , savaş
ölüm yayı elimize geçti bir kez .
V . YURTTAŞ : Akad konuşuyor, dinleyelim.
AKAD (yüksekçe bir yere çıkar):
Durun bakalım biraz , yurttaşlar susun dedim.
önce şunu söyleyeyim ki ben Yatpan 'ı dağdan
bu yayın gücüyle indirmedim . . .
I. YURTTAŞ : Korktu , ondan yola geldi .
AKAD : Yanılıyorsunuz . Yayın gizli gücünden
Yatpan'ın haberi bile yoktu .
O benim uyarmalarıma kulak verdi .
Yatpan'ı kınayanlar
ona hain , korkunç kandökücü diyenler
siz kan istiyorsunuz şimdi
komşu uluslardan .
1. YURTTAŞ : Ele geçirdiğimiz fırsatı kullanmayalım mı?
AKAD : Yarın onların eline geçebilir fırsat dediğiniz .
I. YURTTAŞ : Gelecekten korkup oturalıIJl mı?
I I . YURTTAŞ : Bu oüaon uoyıe kurulmuş, sen mi değiştire­
ceksin ?
ı. Y LJRTTAŞ: Yay bizim elimizde şimdi
savaş isteriz , savaş.

131
AKAD'IN YAYI
YURTTAŞLAR : Savaş isteriz , savaş .
AKAD : Omuzumda taşıdığım bu yayın size verdiği
garip sinsi güven gözünüzü döndürüyor.
Ama hiç kimse Akad 'ı
bir yıkıcı ordunun başında görmeyecek .
i l . YURTTAŞ : Sen korkuyorsan yayı bize teslim et .
YURTTAŞLAR : .Vayı bize teslim et .
AKAD : Onu kimseye veremem .
1 . YURTTAŞ : Sen kullanmazsan biz kullanırız .
AKAD : Açılın .yayı vermem dedim.
DANYAL (bir gayretle):
Açılın , açılın diyor Akad.
i l . YURTTAŞ : Zorla alırız biz de .
AKAD (yayı doğrultur):
Öz yurttaşlarıma çekmek zorunda bırakmayın beni?
1 . YURTTAŞ : Yürüyün üstüne, korkmayın , dediğini yapa­
maz .
Yayı kapalım elinden . Yürüyelim Boğazköy'e .
YURTTAŞLAR : Mısır'a yürüyelim, yayı kapıp elinden .
DANYAL : Durun , açılın , Akad dediğini yapar.
(Akad yayı gerer yıldırım düşer, öndeki kişiler
cansız yere serilir. )
l l l . YURTTAŞ : Bunun Yatpan'dan ne aynını var?
1 . YURTTAŞ : Düşmana karşı kullanmadığın yayı
bize karşı mı kullanacaktın?
AKAD : Döktüğüm kendi kanım benim .
iV. YURTTAŞ : Biz seni bir kahraman bellemiştik.
il. YURTTAŞ : Oysa sen Yatpan 'dan Yatpan 'sın .
1 . YUJıTTAŞ : Yerin yok Kenan ülkesinde
Kovalım onu gitsin Yatpa'nın inine.
YURTTAŞLAR : Kovuyoruz seni glL. , Yntpan 'ın yanına.
AKAD : Yatpan 'ı , o koca dağ haydutunu
yola getirdim , ama siz
umutsuzluk salıyorsunuz yüreğime .

132
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM, V. SAHNE

Bu kör devinimi nasıl dizginlemeli?

(Kararır. )

V . SAHNE

(Dilek Ağacı. Gece. Tanrı El kaygıyla uzaklara


bakmak tadır. Yayını ağaca doğrultan A kad aydın­
lanır. )
BAAL : Niye öyle titreyip duruyorsun
ne var, gördüğün ne? El , babam Tanrı .
EL : Baal , Baal sonu geldi sonsuzluğumuzun , sonrasızlığımı -
zın .
Bak , yiğit Akad , yayı çevirmiş bize nişan alıyor.
BAAL - EL : Akad , Akad acı bize
bırak son çağımızı sürelim gönlümüzce.
BAAL : Bırak zavallı varlığımızı sürdürelim
bu yüz bin yıllık ağacın üstünde.
AKAD : Sizden geldiğini sanıyorlar
, kendi güçlerinin .
Sundukları tütsüler dualar
görü şlerini bulandırıyor
bakamıyorlar ötelere .
Ölümlüler bundan böyle
kendi yazgılarını yaratmalı
kendi istençleriyle .
(Yayı gerip koyverir. Yıldırım üstüne yıldırım
düşer. )
ÇAGRI C I : Bir anda kömür kesildi Dilek Ağacı
ve üstünde tüneyen Tanrı Baal , Tanrı El
Akad 'ın amansız yıldırımlarıyla
kömür kesildiler .

133
A K A D' I N YAYI
(Kömürleşen ağaçtan Anat 'ın kahk ahaları duyu­
lur. )
ANAT : Bir beni yakamadı
nişan aldı , yıldırımlarını
yanıma yöreme düşürdü ama
yakıp yok etmeğe yüreği varmadı
Dilek Ağacı kömür oldu artık
göklerde barınamam .
İnsanlar arasında dolaşacağım
yüreklerini hıncın nefretin
ağulu oklarıyla vuracağım .
Ve bir gün - hep Akad gibilerin
elinde kalmaz ya - elime geçecek , ölüm yayı
o zaman seyredilsin Tanrıça Anat 'ın
gerçek güzelliğini.

(Kararır. )

V I . SAHNE

(Yatpan 'ın mağarasının önü. A nat, son derece göz


alıcı, yarı çıplak. Yerde uyuyan Yatpan 'a sokulur. )

ANAT : Yatpan , Yatpan


kalk, uyan .
YATPAN (uyanır, şaşırıp kalır):
Kim o , nee? Sen misin , Anat Tanrıça .
ANAT : Uyurken seni öptüm diye
kızdın mı bana?
YATPAN : Kızar mıyım hiç .
ANA T : Ya niye sıçradın birden?
YA TP AN : Beni uyurken hiç.bir kadın öpmemişti de
birden şaşırdım.

1 ::14
Ü Ç ÜNCÜ BÖLÜM , VI. SAHNE

ANAT : Korkak seni.


YATPAN : Ne istiyorsun benden?
ANAT : Ne güçlü kuvvetlisin , birden canım çekti seni,
ben erkek diye sana derim.
Y ATPAN : Ben de öyle düşünüyorum.
Erkek dediğin benim gibi olmalı .
Ama Akad bana : " Kişinin kendi kendisiyle övünmesi
güzel bir şey değil , " dedi .
"Bırak seni başkaları övsün . "
ANAT : Başkalarının nasıl övdüğünü gördük.
YATP AN : Acıdan hüngür hüngür ağlattılar beni .
Ama Akad böyle konuşmamı istemiyor.
ANA T : Kıskanıyor seni de ondan .
YATPAN : Yoo . niye kıskanacakmış , hep iyiliğini ister o be­
nım .
ANA T : Doğru , seni kıskanması için
bir neden yok artık .
YATPAN : Anlamadım.
ANAT : Akad ortaya çıkmadan önce
sen tektin ülkede .
YA TPAN : Tektim ama haydutun tekiydim
o geldi adam etti beni.
ANAT : O ünsüz adsız bir delikanlıydı ,
seni dağdan indirdi diye Kenan 'da ün saldı ,
senin adınsa biliyorsun çamura yazıldı .
Y ATPAN (başını öne eğer):
Bunları niye söylüyorsun bana, Anat ,
ben güveniyorum Akad'a,o benim iyiliğimi ister hep .
ANAT : Eski günlerini ansı , üstüne erkek yoktu ,
ününü kimseyle paylaşmazdın .
O sırtlanın boyun damarlan patlamıştı
kavrayınca elinle , üstüne kaplan varamazdı .
Adın tekti, dağda ormanda , t a ki Akad geldi .
Onun kul u kölesi oldun , adın gölgelendi,
günah çıkartıyoruz diye seni Kenan 'da çamura kattı .

1 35
A KAD'IN YAYI

Adın konuşulmuyor artık ülkede.


Olsa olsa Akad 'ın arkadaşı diyorlar
böyle mi olsundu?
YATPAN : Akad'ın arkadaşı olmakla övünürüm ben .
ANAT : O da haydut Yatpan 'ı yola getirdim diye
Kenan'da övünüyor.
YATPAN : Akad övünmez.
Hem onu da sürdüler benim yanıma .
ANAT : Senin adını yıktı çamura kattı .
YA TP AN : Eskiden herkes beni kötü biliyordu
adamları öldürüyorum diye
Akad bana adam öldürmemeyi öğretti
"Ve kuzuyu anasının sütünde
pişirme ! ' ' dedi . Adam oldum
Akad'ı tanıyalı .
ANAT : Akad ortaya çıkmadan önce
bu dağlar senden sorulurdu .
İnsanların başına ne güzel bela kesil miştin .
YATPAN : O Yatpan eski Yatpan 'dı , şimdi değiştim,
utanıyorum geçmişimden .
(A nat Yatpan 'a sokulur, göğsünü okşar. )
ANAT : Nasıl , hoşlanıyor musun bundan?
Niye böyle elin ayağın titriyor? Ödlek seni
· bu koca gövdenin içinde bir tav şan yüreği gizli .
Dilin mi tutuldu, konuşsana .
Kaçma, sokul sen de bana. Ooo ne kuvvetliymişsin.
YATPAN : Ya Akad, Akad?
ANAT : Unut şimdi onu .
Y ATPAN : Sen Akı>rl'ın sevgilisi değil misin?
ANAT : Ona bağlılığın hoşuma gidiyor.
YATPAN : Ne güzel �eyler anlatıyor bana
içim seviniyor. Boş sözler değil
bu karanlık ormanlarda kaçıp giden
alageyiğin canı varsa öyle canı var o sözlerin
uçan şu kartalın canı varsa öyle canı var.

136
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM, VI . SAHNE

ANAT : Gel okşa beni.


YATPAN : Ya Akad görürse?
ANAT : Ha şimdi yola geldin .
Akad görmedikçe her şeyi yapabiliriz değil mi?
YATPAN : Öyle demedim .
ANAT : Korkma, görmez Akad .
Onun böyle şeyleri görecek hali yok .
YATPAN : O herşeyi görür.
ANAT : Kimse her şeyi görmez , Tanrılar bile.
YATPAN : Akad her şeyi görür.
ANAT : Ruhu duymaz .
(Yatpan 'ı baştan çıkarır. Sonra birden sert )
Yooo , o kadar ileri gitme yok . . . şimdilik .
Önce benim dediğimi yapacaksın .
Dur dedim hayvan . Önce benim
dileğimi yerine getireceksin .
YA TPAN : Dileğin ne, kaypak avrat?
ANA T : Akad 'ın omuzundaki yayı bana getireceksin .
Y ATP AN : Yayı vermez ki Akad .
ANAT : Zorla alırsın .
YATPAN : Öldüremem onu .
ANAT : Sana öldür demedim . Hileyle alırsın .
YA TP AN : Bu daha kötü , yapamam .
ANAT : Yayı al getir , dilediğin gibi
sevişirim seninle .
Y ATPA N : Sonra nasıl bakanın yüzüne?
ANAT : Bakmazsın artık yüzüne , o da bakamaz
kimsenin yüzüne . Onun bütün gücü
o yaydan geliyor.
YATPAN : Yok , onun bütün gücü
o yayı kullanmamaktan geliyor,
bana sorarsan . ·ı

ANAT : Seni de o yayla sindirmtdi mi?


YATPAN : Yok , silahsız kavgalaştı benimle
ateş - sözlerle ta yüreğimden vurdu .

137
A K A D' I N Y A Y I

(A nat, Yatpan 'a iyice sokulur. Sonra onu iter. )


ANA T : Aygır sen i , Akad 'ın yayını bana getir
benden çalınan yayı getir
o zaman senin olacağı m .
YATPAN : Kardeşim Akad'ı aldatamam .
AN AT : Dediğimi yapmazsan Akad 'a söyleyeceğim
dişlerinle o muz başlanmı çüıiittüğünü .
YA TP AN : Yalan . . . sen istedin .
ANA T : Aldırmaz o zaman değil mi? Dediğimi yap Yatpan
ölüm yayını alıp bana getir
al bana getir
büyük hazlara boğacağım seni
yayı Akad 'ın omuzundan
al bana getir.
(A nat çıkar, Yatpan kıvranır kalır. )
YATPAN : Nasıl yapacağım bunu , nasıl yapacağım?
kan kardeşim değil mi?
Yatpan , Yatpan kafanı çalıştır
kendine gel , toparlan
vazgeç bu aşağılık işten .
(Akad omuzunda yayla çıkagelir. )
AKAD : İ yi akşamlar, Yatpan .
YA '(_PAN : Bütün gün uğultular geliyordu dağlardan?
AKAD : Mağarada pinekleyeceğine
sen de bana yardım etseydin .
Kayalı dağlan deliyorum
bu güzel yaydan boşanan yıldırımlarl a .
YATPAN : Güzelim yay mı?
AKAD : İnsanların hiz metine koştum bu güç kaynağını .
YATPAN : N iye deliyorsun dağlan'?
AKAD : Dehlizler açıp Ugarit kentine , Ablom kentine
bütün susuz Kenan illerine
gür sular indireceğim .
YAT PAN : Onlar seni dağ başına sürüyorlar öfkeyle
sen onların kentlerine sular indiriyo rsun .

138
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM , VI. SAHNE

Anlıyorum seni, bir de kendimi anlayabilsem .


AKAD : Bir garip halin var bugün .
YA TP AN : Sen ki Akad , her şeyi bilirsin
şu anda ne düşündüğümü söylesene?
AKAD : Zor bir şey düşünüyorsun anlaşılan
Bana da aç, belki yardımım dokunur.
YATPAN : Yok , her şey bozulur o zaman .
AKAD : Demek benden gizli şeyler geçiyor kafanda?
Y ATP AN : Niye geçmesin Akad , niye geçmesin
ben sen değilim ki kan kardeşin olsam da .
AKAD : Benim senden gizlim yok ama .
YATPAN : Senin usundan geçen hep iyi şeyler
ondan gizlemezsin
hep doğru şeyler ondan gizlemezsin
hep yararlı şeyler , gizlemezsin
yay eğridir , ay eğridir , sen dos doğrusun .
Bunun için de Akad , bazen kızıyorum sana.
AKAD : Gün olur Tanrıça Anat buyruklarını
benim bağrımda da sürdürür
onu ne içimde ne dışımda yok edemedim .
Tannça Anat , Tanrıça Anat
Yok edilemez o , dizginlenebilir ancak .
Ama bunun için , kim bilir
kaç Akad'ın ölümü gerekecek .
YATPAN : Beni şu yamaçtan aşağı at Akad ,
ikimiz için de iyi olur, öyle kara
düşünceler· geçiyor kafamın içinden .
AKAD : Üzme kendini, insanın kafasından
olumsuz düşünceler geçebilir zaman zaman .
Düşünmek yapmaktır derlerse de doğru değil
arada bir uçurum aynını var gene de
suçlanamayız düşündüklerimizle .
Y ATP AN : Bana öğretmediğin o kadar çok şey kaldı ki .
AKAD : Sen bu hızla gidersen Kenan eline
Kadı bile olursun , babamın yerine .

139
A KA D ' I N YAYI

Bu işi de en az onun kadar


becerebileceğinden kuşkum yok .
YATPAN (dalgın):
Yumruklannı sıkmış bağınrlarken
içimde bambaşka bir Yatpan uyandı
utançtan öleyazdım .
Ölüm ne oluyor, Akad
gerçekten ölüm?
AKAD : Gördüm, ateşgülüydü kentin ortasında
yayı yurttaşlanma çektiğim gün .
. YATP AN : Bu senin için ne zor olmuştur kim bilir?
Bu yay o denli önemli mi?
AKAD : Tannlar böylesi bir ağırlığı
benim omuzlanma yüklediler .
YATPAN : Ya Akad 'dan sonra yay ne olacak?
Kimin eline geçecek?
AKAD : Bu korku mayalanmış kabanyor yüreğimde .
Ölürsem sana emanettir yay .
YA TP AN : Bana güveniyor musun Akad?
AKAD : Birbirimize güveneceğiz demedik mi?
YATPAN : Sen ama güveniyor musun?
(Akad başıyla evetler. )
YATPAN : Şu yayı biraz versene bana.
(Akad durumsar. )
Güvenmiyor musun?
AKAD : Bu heves nerden geldi . . . al bakalım .
( Yatpan yayı alır, biraz uzaklaşır. )
YATPAN : Kimse elinden alamazmış değil mi bu yayı?
AKAD : Kimse elimden alamaz . . . zorla.
YATPAN : Şimdi ben kaçsam bu yayla
şu yokuştan aşağı , beni yakalayabilir misin?
AKAD : Yok , yakalayamam .
YA TP AN : Öyleyse ben bu yayı senin elinden
aldım gitti, değil mi?
AKAD : Aldın gitti .

140
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM, V I . SAHNE
YA TPAN (gözlerinde garip bir parıltı):
Şimdi elime geçirdim ya şu yayı
çıkıp bir ağacın üstüne Tanrı Baal gibi
sağa sola buyruklar yağdırabilirim, değil mi?
AKAD (gülerek):
Yağdırabilirsin , tabii .
Y ATP AN : Bütün insanları bütün canlıları
dize getirebilirim, değil mi?
AKAD : Getirebilirsin de . . . ne olur böylece?
Y ATPAN : Başkal arının ne olduğunu bilmem.
(Tutk uyla)
Ben ben olurum yeniden .
Ben daha güzel oİuru m .
AKAD : Güzel m i olurum?
YA TP AN : En güçlü olmak en güzel olmaktır çünkü .
AKAD (kaygıyla):
Öyleyse bu yayı sana teslim edemem .
YATPAN : Teslim ettin bile .
AKAD : Ama geri verirsin .
YA TP AN : Neden geri verir mişim?
AKAD : Kan kardeşimsin .
YATPAN (yayı geri verir).
Korksaydı , bana güvenmeseydi , kapıp kaçardım ,
nasıl olsa bana güvenmiyor derdim. Ama şimdi yayı
çalamam bu aşağının a şağısına yakışmaz .
AKAD : Neler söylüyorsun , Yatpan?
YATPAN : Düşünüyorum.
AKAD : Düşün bakalım , ben de yardım edeyim.
YATPAN : Yok , bu kez yardım edemezsin
sen kend\ yapacaklarını düşün .
AKAD (mırıldanır):
İnsanın bir yön olduğunu
yönsüzlük değil
er geç bir yön olduğunu kanıtlamak isterim .
Y A TPAN : Geliyorum işte . Ne olacaksa olsun .

141
A KA])' I N YAYI

Düşünmekle bir şey olacağı yo k . Yapmal ı ,


sonradan düşünmeli , en iyisi bu .
(Arkadan A kad 'a yaklaşarak ilmeği boynuna geçi­
rir. sıkar. Göz göze gelirler. )
Gözlerime öyle bakmasaydın
daha kolay olacaktı .
(A kad 'ın yayı tu tan eli havaya kalkar, bir süre
durur, yay elinden düşer.
AKAD: Bana anlatmadığın çok şey kaldı .
Niye rüzgarlar burnumuzdan girmeyince
katılıp kalıyoruz ?
Seni sarartan bu ay ı şığının altında
Anat çıplağı benim olacak .
Ölmeden yayı kimse elimden alamaz demiştin
senin dediğin de oldu . Yayı çalıp kaçsaydım
yüzüne bakamazdım bir dah a .
Böyle iyi oldu .
Seni hurda mı bırakayım, ırmağın içine mi atayım?
Bir şey söyleyeceğin yok .
(Ölüyü dışarı sürükler. }
Böyle yelkensiz gemisiz
git bakalım aylı sularda .
(Yayla geri gelir, yavaş yavaş değişir. )
Öl dürdüm onu
Akad'ı öldürdüm
kan kardeşimi öldürdüm .
Akad'ımın soluğundan kesilen gök
kapkara bir boşluk şimdi .
(A nat girer, yayı görür. )
A N A T : Becerdin demek , ver yayı koca Yatpan .
YATPAN : (Yayı bırakmaz, sayıklar gibi):
Öldürdüm Akad'ımı öldürdüm kardeşimi .
(A nat, Akad 'ın ölüsüne doğru koşar. Kararır. )

142
ÜÇÜNC Ü BÖLÜM, V I I . SAHNE

VI I . SAHNE

ÇAG RICI : Vadide inip kalkan akbabal ardan


aldı kara haberi , dağ yolunu tuttu
beli bükük Danyal
yüreği ağu dolu .
(Arka alanda Danyal'ın inleyerek y ürüdüğü görü­
lür. Gözden yiter. Yatpan 'ın mağarasının önü
aydınlanır. )
Y ATP AN : I rmağa attım ölüsünü
ama bir türlü bırakmıyor beni Akad
nereye baksam onun yüzü .
(Diz çöküp yakam. )
Ey Baal Tanrı ,
kocaman bir yürek koymuşsun bu gövdeme
ama ufacık ufacık , fındık faresi kadar ufak
bir akıl koymuşsun şu kafamın içine.
Ne yapacağım şimdi, Ey Baal?
Ben de " E y Baal " diyorum
Tanrı Baal yok ki artık , işitsin beni
Ne de Tanrı El ,
Akad kül etmişti hepsini.
DANYAL (çıkagelir):
Yatpan , Yatpan .
YA TP A N : Dur bakayım ihtiyar, ben de seni tanıdım.
DANYAL : Kan kardeşin Akad'ın babası , t alihsiz Danyal .
YA TP AN : Buyur Danyal Kadı , ne istiyorsun benden?
DANYAL : Akad'ı öldürenin canını .
YATPAN : Biraz zor .
DANYAL : Korkuyor musun?
YATPAN : Yatpan kimseden korkmaz .
DANYA L : Onun canım isterim .
YA TP AN : Oysa Akad suçu ne olursa olsun
öldürmeyeceksin derdi .

143
A KA D ' I N YAYI
DANYAL : Akad'ı didikleyen akbabaları görseydin
böyle söylemezdin .
YATPAN : Akbabalar ha, demek akbabalar yedi Akad'ı?
DANYAL : Öcünü almak s ana düşer.
Y ATPAN : Öç almak çıkar yol değil derdi Akad .
DANYAL : Onu öldüren cezasız mı kalsın?
YATPAN : Belki cezasını çekiyordur, ne biliyorsun .
Yüreğine avuç avuç ateş bo şalıyordur şimdi
Akad gibi bir yiğidi öldürdüğü için .
DANYAL : Bu yetmez , ben onun canını isterim .
YATP AN : 'Znr dedim ya zor .
DANYAL : Tanıyor musun onu?
YATPAN : Akad 'ın bana tanıttığı kadar.
DANYAL : Senden kuvvetli mi?
YATPAN : Benim dengimdir, ne eksik , ne artık.
DANYAL : Korkuyor musun ondan?
YATPAN : Yatpan bir kendinden korkar .
DANYAL : Akad 'ın kan kardeşi
verdiğin bağlılık andını ansı
Akad 'ımı öldüreni yakalayıp getir önüme .
YATPAN : Peki, Akad'a verdiğim kardeşlik andımı tutaca­
ğım.
DANYAL : Hem çabuk , beklemeye gücüm yok .
YATPAN : Çabuktan d a çabuk . Akad'ı öldüreni yakaladım
işte
diz çöktürüyorum önünde .
öcünü koma al , Danyal kadı -
aynı iple .
(Yatpan Danyal'ın önünde dizçöker, ipi uzatır. )
DANYAL : Sendin ha?
YATPAN : Utandırma bölümünü kısa geç .
Hemen bitirelim işimizi.
Ben de sana yardım edeyim . Dola şunu boynuma,
ha şöyle. Şimdi sık var gücünle.
(lhtiyar Danyal'la Yatpan, Yatpan 'ı boğmak için

1 44
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM, VII. SAHNE
uzun süre uğraşırlar. )
DANYAL : Olmuyor. olmuyor bir türlü . gücüm yetmiyor . . .
Ha şimdi olacak gibi . . . Boğuldun mu?
YATPAN : Ne gezer Danyal Kadı .
Daha sık , olmuyor.
DANYAL : Bir de şöyle deneyelim.
YATPAN : Ha . öyle dene .
DANYAL : Olmuyor. olmuyor.
YATPAN : Olmuyor ya . İyice aban üstüme .
Sık be Danyal Kadı , bak ben de sıkıyorum.
Bütün hıncınla sık . Olmuyor.
Bak Akad 'ı ben öldürdüm, Danyal Kadı
kalleşçesine öldürdüm
kan kardeşimi öldürdüm
senin biricik oğlun . yiğit Akad'ı ben öldürdüm
böyle soluğunu darlaştınp boğdum .
Sen de öyle yap .
DANYAL {kan ter içinde):
Olmuyor . seni boğayım derken
benim yüreğim . . .
{Bir süre daha debelenirler. )
YAT P AN : Böyle olmayacak Danyal Kadı .
Akad 'ın yayını kullan istersen .
(Yayı mağaradan çıkarıp getirir. )
Yayı çalıp Tanrıça Anat 'a vermek için
boğdum Akad 'ı , sonra
kardeşimin acısı çökünce yüreğime
gözüm Tanrıça falan görmedi.
Yayı vermedim. Mağaraya gizledim.
(Danyal yay ı alır. Yatpan 'a doğrultur. Aynı anda
Akad 'ın hayali belirir. Dur diye elini kaldırmış tır.
Danyııl yayı indi rir. )
Ne oluyor. Danyal Kadı , niye sarsıldın?
DANYAL : Akad , Akad'ım dur diyor bana .
Dur diyor, suçu ne olursa olsun

1 45
AKAD'IN YAYI
öldürmeyeceksin .
(Akad'ın görüntüsü gözden yiter. Koşar Usta çıka ­
gelir. )
Bir sen eksiktin .
KOŞAR USTA : Seni kentte ararken dağ başında. buldum
" Davan karara kaldı , " diyordun .
DANYAL : Dağ başında hile ardımı bırakmadın
aşkolsun Koşar Usta .
KOŞAR USTA : Bu kez de erteleyecek misin davayı?
Kanıt anyordiın , yay işte elinde .
DANYAL : Yok , bu kez ertelemeyeceğim,
dava sonuçlandı : Şimdi karan bildiriyorum.
Gereği düşünüldü : Yirmi yıl önce çalınan yay konusunda
ve Kenan yasalarının ışığı altında
Baal 'in buyruklarını hiçe s ayıp yayı çaldığı
ve yetkilerini kötüye kullanıp
davayı yirmi yıldır savsakladığı için
suçu açık görülüp Danyal 'ın
Kenan Kadılığından azline .
ondan bo şalan yere de
Akad'ın kan kardeşi Yatpan'ın
namı diğer Haydut Yatpan'ın atanmasına . . .
ve adı geçen yayın
onun yaratıcısı Koşar Usta'ya iadesine
oybirliğiyle karar verildi.
Al bakalım , Koşar Usta , yay sana teslim işte .
( Yatpan da, Danyal da sımsıkı yapıştıkları yayı
Koşar 'a uzatırlar. O da yapışır. )
KOŞAR USTA : Ama bırakmıyorsunuz ki.
DANYAL : Artık yayı kimse tam bırakamaz , Koşar Usta .
YAT PAN : Kimse tam bırakamaz .
(Oyunun b ü tün kişileri gelip yayı tutar. Tanrıça
A nat usulca gelir. Yüzünden acı okunur. )
KOŞAR USTA : Yirmi yıl önce çaldırdığım yayı
şimdi sana teslim ediyorum Anat Tannça .

1 46
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM, vn. SAHNE
(Yayı uzatırlar, ama bırakmazlar. )
ANAT (yayı kavrar, sonra bırakır):
Gerekli değil benim için artık.
Ölümüyle beni de çağırıyor aşağıya.
Gidişim, Dilek Ağacı üstünde tüneyen
insanüstü varlıkların sonu olacak .
İnsanlar göklerden, yitikten bir şeyler ummasın artık
ne de korksunlar .
Daha yalnız, daha yürekli
bir çağ bekliyor insanı
kendi yaratacağı.
(A nat uzaklaşır. Arka alanda Akad 'ın görüntüsüyle
öpüşür gözden yiter. )
Akad'ın Tanrılardan yoksul kıldığı acunda-
BÜTÜN KİŞİLER (yayı sımsıkı tutarak):
Ortak avuçlarla kavradığımız
kendi yazgımız bu .
Nasıl biçimleyeceğiz karmaşık istençleriınizi
geleceğe doğru?
(Tek ışık yay üstünde daralarak. Kararır. )

You might also like