You are on page 1of 92

i

PLASTİK SANATLARDA BİR METAFOR: KAPI

GAMZE AVCU

EYLÜL, 2019
i

PLASTİK SANATLARDA BİR METAFOR: KAPI

MA TEZİ
PLASTİK SANATLAR

YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ
EYLÜL, 2019
i

TEZ ONAY
ii

İNTİHAL
iii

Abstract

Within the scope of master thesis study namely “A METAPHOR IN PLASTIC ARTS:

DOOR”, scientific methodology foundations and inductive method is considered

reference to be able to establish the research study on scientific grounds.

Within this frame initially the words “DOOR” and “METAPHOR” have been

examined deeply from etymological perspective and the evolutionary and

transformational roots of these words are attempted to be revealed. After this; the term

“DOOR METAPHOR” has been explained with its concrete, abstract, symbolic and

imaginary meanings..

Since the research study considers “SCIENTIFIC METHODOLOGY” as reference,

first of all a “PROBLEM STATEMENT” has been defined. Within the light of

experiences and preliminary literature review a “HYPOTHESIS” has been formed.

Following this to be able to test this hypothesis the literature review results have been

expanded, exhibitions, books, catalogues, magazines, article and newspaper articles,

videos, artist interviews etc. have been examined in details from the point of view of

“PLASTIC ARTS” and “VISUAL ARTS”. And these sources have been accepted as

“DATASET” of this research study. And accordingly this dataset is questioned and

analyzed within specific concepts to put a light on the problematic of “DOOR

METAPHOR”. As a result of the analysis executed many different opinions and

perspectives have been discovered and these are compared with the preliminary

HYPOTHESIS. As a consequence; preliminary approach has been expanded and

deepened in terms of meaning.


iv

Analysis of Dataset has been executed specifically within the frame of “PLASTIC

ARTS”, but since they have interrelation and feed backs to be able to find more

obvious answers to the problematic the analysis scope has been expanded to “VISUAL

ARTS” as well. Exceptionally because of its embedded structure with “PLASTIC

ARTS” and “VISUAL ARTS”, “LITERATURE” and “DOOR METAPHOR” is

analyzed with their interrelations, too. Regarding the possibility that it will picture the

abstract, concrete and symbolic meaning of door “ARCHITECTURAL” context was

inevitable to be analyzed. And since our age is “INFORMATION and

INFORMATICS AGE” and because of the fact that Plastic and Visual Arts is very

common of using technology and information and digital opportunities, “DOOR

METAPHOR” has also been analyzed from the context of “DİGITAL WORLD” title.

Thus; it can be comfortably stated that “Door Metaphor”; has been analyzed within the

perspective of branches of Painting, Sculpture, Performative Arts, Cinema, Theatre,

Literature, Digital World, Photography and Architecture.

As a result of all; beyond its concrete meaning, with the opportunities it has within its

abstract and metaphoric meaning, the door imagery has been reviewed from a wide

spectrum and beneficial and compact understanding has been scientifically organized

and transformed in an integral form.

KEYWORDS: Door, Metaphor, Door Metaphor, Scientific Method, Plastic Arts,

Visual Arts, Digital World, Literature, Architecture


v

Plastik Sanatlarda Bir Metafor: Kapı

Özet

“PLASTİK SANATLARDA BİR METAFOR: KAPI” isimli yüksek lisans tezi

çalışmam kapsamında, çalışmayı bilimsel temellere oturtmak amacıyla tümevarım

yaklaşımı ve bilimsel araştırma yöntemleri esasları temel alınmıştır.

Bu bağlamda öncelikle “KAPI” ve “METAFOR” kelimelerinin etimolojik kökenlerine

inilmiş ve tarih boyunca bu kelimelerin evrimleri kazandıkları anlamlar ve

dönüşümleri ele alınmıştır. Bunun ardından; “KAPI METAFORU” ifadesi

tanımlanmış ve somut, soyut, simgesel ve imgesel anlamıyla, anlamsal çarpıtmaları ile

kapı metaforu irdelenmiştir.

Araştırma yöntemsel olarak “BİLİMSEL METODİK” esasları üzerine

oturtulacağından öncelikle etüt edilmek istenen konunun “PROBLEM TARİFİ”

gerçekleştirilmiştir. Deneyimler ve yapılan ön literatür taraması ışığından bu

problematiğe bir ön cevap yani “HİPOTEZ” tanımlanmıştır. Ardından Bu hipotezi test

etmek amacıyla literatür taramasından elde edilen veriler genişletilmiş, sergiler,

kitaplar, kataloglar, dergi, makale ve gazete yayınları, videolar, sanatçı söyleşileri vb.

gibi kaynaklar “PLASTİK SANATLAR” özelinde ve “GÖRSEL SANATLAR”

alanına genişletilmiş biçimde “VERİ SETİ” elde edilmiştir. Bu verilerin özel

bağlamlar içerisinde analiz edilmesi suretiyle “KAPI METAFORU” sorgulanmıştır.

Gerçekleştirilen ANALİZlerden SONUÇlar çıkarılmış ve bu sonuçlar HİPOTEZ ile

karşılaştırılmıştır. Netice itibarı ile başlangıçtaki yaklaşım daha genişletilmiş ve daha

derinleştirilmiştir.
vi

Verilerin etüdü “PLASTİK SANATLAR” özelinde irdelenmiş, ancak birbirini

beslediğinden ve problematiği daha derinlemesine açacağından “GÖRSEL

SANATLAR” bağlamına genişletilmiş bir bakış açısı izlenmiştir. İstisnai olarak

“EDEBİYAT” sanatının da plastik sanatlar ve görsel sanatlarda girift bir yapısı

olduğundan, bu başlık ve kapı metaforu da birlikte ele alınmıştır. Kapının somut ve

simgesel anlamını süreç dahilinde resmedeceğinden “MİMARLIK” bağlamında ele

alınılması da kaçınılmazdır. Çağımızın “BİLGİ ve BİLİŞİM ÇAĞI” olması Plastik ve

Görsel Sanatların dijital ve teknolojik imkanlardan faydalanması nedeniyle “DİJİTAL

DÜNYA” başlığı altında da kapı metaforu incelenmiştir. Dolayısıyla; “KAPI

METAFORU”; resim, heykel, performans sanatı, sinema, tiyatro, edebiyat, dijital

dünya, fotoğraf sanatı ve mimarlık başlıkları bağlamında detaylı analiz edilmiştir.

Netice itibarı ile somut anlamının ötesinde, soyut anlamı dahilinde barındırdığı derin

olanaklar ile kapı imgesinin sanatın pek çok alanında ne tür anlamlarla ve

çarpıtmalarla kullanıldığı geniş bir spektrumdan incelenmiş faydalı ve kompakt bir

bilgi bütünlüğüne dönüştürülmüştür.

ANAHTAR KELİMELER: kapı, metafor, kapı metaforu, bilimsel yöntem, plastik

sanatlar, görsel sanatlar, dijital dünya, edebiyat, mimarlık


vii

Çocukluk kahramanım Kaptan Jack ve yaveri


Lapacı’ya,
viii

TEŞEKKÜR

Başta; tez konusunu seçtikten sonra, bana bu süreçte öncü olan danışmanım Doç. Dr.

Teymur Rzayev’e daha sonra bende emeği geçen tüm hocalarıma teşekkürlerimi

sunarım. Tanıştığımızdan bu yana kıymetli bilgi ve tecrübelerini benimle paylaşan

akademik ve manevi desteğinden ödün vermeyen değerli Evangelia Şarlak’a,

yönlendirme ve bilgilendirmeleriyle çalışmamı bilimsel temeller ışığında şekillendiren

arkadaşım Aziz Murat Aslan’a; kaynak araştırırken ziyaret ettiğim İSAM ve İstanbul

Araştırma Enstitüsü kurumlarına; içtenlikleri ve eşsiz değerleri için tüm dostlarıma;

son olarak çalışmamda desteğini ve bana olan güvenini benden esirgemeyip beni bu

günlere “sevgi” ve “saygı” kelimelerinin anlamlarını bilecek şekilde getiren hayattaki

en büyük şansım aileme sonsuz teşekkürlerimi sunarım.


ix

İÇİNDEKİLER

Sayfa

ONAY SAYFASI ........................................................................................................... i

İNTİHAL SAYFASI ..................................................................................................... ii

ABSTRACT ................................................................................................................. iii

ÖZET ............................................................................................................................. v

İTHAF SAYFASI ....................................................................................................... vii

TEŞEKKÜR ............................................................................................................... viii

İÇİNDEKİLER ............................................................................................................ ix

TABLO LİSTESİ......................................................................................................... xi

1. GİRİŞ ......................................................................................................................... 1

1.1. Tezin Amacı ve Problem Tarifi .............................................................................. 4

1.1.1. Metafor Tanımı ..................................................................................................... 6

1.1.2. Kapı Tanımı .......................................................................................................... 7

1.2. Hipotez .................................................................................................................... 7

1.3. Literatür Araştırması ............................................................................................... 9

2. Araştırma Verilerinin Elde Edilmesi, Analizi ve Yorumlanması ...................... 10

2.1. Veri Türleri ............................................................................................................ 10

2.1.1. Sergiler, Performans ve Etkinlikler .................................................................... 10


x

2.1.2. Kitap ve Kataloglar............................................................................................. 10

2.1.3. Dergi, Makale ve Gazete Yayınları .................................................................... 11

2.1.4. Sanatçı Röportajı ................................................................................................ 12

2.2. Verilerin Analizi .................................................................................................... 12

2.2.1. Kapı/ Resim Sanatı ............................................................................................. 12

2.2.2. Kapı/ Heykel Sanatı ............................................................................................ 22

2.2.3. Kapı/ Performans Sanatı ..................................................................................... 26

2.2.4. Kapı/ Sinema Sanatı ........................................................................................... 29

2.2.5. Kapı/ Tiyatro Sanatı ........................................................................................... 46

2.2.6. Kapı/ Edebiyat Sanatı ......................................................................................... 47

2.2.7. Kapı/ Dijital Dünya ............................................................................................ 49

2.2.8. Kapı/ Mimarlık Sanatı ........................................................................................ 52

2.2.9. Kapı/ Fotoğraf Sanatı ......................................................................................... 55

3. Verilerin Yorumlanması ve Sonuç ........................................................................ 64

Kaynakça ..................................................................................................................... 67

Ek A: Memiş Aslan’la “Hayattaki Kapılar” Üzerine Sohbet .................................. .71

Ek B: “Kapı/ Edebiyat Sanatı” bölümündeki şiirler ................................................ .75


xi

TABLO LİSTESİ
Sayfa
Resim 1. Platon’un Mağarası ....................................................................................... 13
Resim 2. La Pasiega mağarasında merdiven şeklinde 64.000 yıldan eski ve
Neandertaller tarafından yapılan resim. C: P. Saura – İspanya .................................... 15
Resim 3. . Solda, La Pasiega mağarasındaki merdiven benzeri resim, kırmızı yatay ve
dikey çizgilerden oluşuyor. Sağda, 1913’te bir arkeolog tarafından yapılmış resmin
kopyası. C: C.D Standish, A.W.G. Pike ve D.L. Hoffmann ........................................ 17
Resim 4. Arjantin Eller Mağarası detay ....................................................................... 17
Resim 5. Henri Toulouse-Lautrec “At the Moulin Rouge”, (1892-1895) .................... 22
Resim 6. İlhan Koman “Akdeniz” Heykeli ................................................................. 23
Resim 7. İKSV 19. İstanbul Tiyatro Festivali “Gövde Gösterisi” ............................... 27
Resim 8. Marina Abromoviç ve Ulay, Çin Seddi’nde gerçekleştirdikleri
performanslarından ....................................................................................................... 28
Resim 9. Marcel Marceau bir pandomim gösterisinde ................................................. 30
Resim 10. Charles Spencer Chaplin ............................................................................. 32
Resim 11. Cecil B. DeMille, On Emir filminden kare ................................................ 35
Resim 12. William Wyler, Ben- Hur filminden kare .................................................. 36
Resim 13. Tarkovsky, stalker filminden kare.............................................................. 36
Resim 14. Tarkovsky, stalker filminden kare.............................................................. 37
Resim 15. İnsidious film afişi ...................................................................................... 39
Resim 16. The Haunting House dizisi- kırmızı kapı .................................................. 40
Resim 17. Hobbit filmi, “Moria Madenleri” kapısı ................................................... 42
Resim 18. Harry Potter- Platform 9 ¾ ........................................................................ 43
Resim 19. Alice’in tavşan deliği .................................................................................. 44
Resim 20. Narnia’ya açılan dolap ................................................................................ 44
Resim 21. Pan’ın Labirenti filminde Labirente açılan geçit......................................... 45
Resim 22. Camille Léon Louis Silvy - Galerie intérieure de la
bibliothèque d'Alger (1857) ................................................................. 58
Resim 23. Camille Léon Louis Silvy - Studies on light : Fog, London
(1859) .................................................................................................. 59
Resim 24. Nick Ut “ Palm Thi Kim Phuc” 1972 ....................................................... 61
Resim 25. Hiroshi Sugimoto “Petit Théâtre de la Reine, Versailles,” (2018)......... 62
xii

Resim 26. Hiroshi Sugimoto “Tyrrhenian Sea Priano” (1994) ................................. 62


Resim 27. Hiroshi Sugimoto “Boden Sea Uttwil” (1993) ........................................... 63
1

1. GİRİŞ

Kapının nesnel, simgesel, somut, soyut anlamları çatısı altında sosyolojik, kültürel, dinsel,

mitolojik vb. gibi unsurların içine sanat ve özellikle plastik sanatlar vasıtasıyla sirayet

ettiği kronolojik insanlık tarihi süreci içinde görülebilmektedir. Bu görü bakmanın

ötesinde bir perspektif ile, estetik unsurların kapı nesnesinde metaforik bağlamda yer

aldığını gösterir denilebilmektedir.

Bu tespit ise Kapı ve Plastik Sanatlardaki uygulama alanının ve anlamının sorgulanması,

etüt edilmesi konusunda bir motivasyon yaratmaktadır. Kapıların kullanım amaçları,

fonksiyonları ve malzeme çeşitliliği gibi örneklerin çoğalması, mimari bir öğe olarak

döneminin etkisiyle farklı tema anlam ve değerler kazanmasına da yol açmaktadır. Bu

anlam ve değerler; kültürel, sosyal, siyasi, dini ve sanatsal akım ve değerlerin etkisinde

kalmak suretiyle şeklini almaktadır.

Dokusal (tekstür), formsal (biçim), renk, ölçü (norm) ve simgesel olarak bir sınıflandırma,

kapıların gelişimsel süreci içinde görsel algımız vasıtasıyla kabaca oluşturulabilmektedir.

Örneğin dinsel ve mitolojik hikayelerle beslenerek metaforik etkiler ile dönemsel imaj,

simge ve semboller güçlendirilmektedir.

Coğrafyaya bağlı iklim koşulları insan barınağı ve hayvan korunağı oluşturulmasında en

önemli mekan girişi, geçişi ve kontrolü için önemli bir eşik görevi görmüştür. Mekan

oluşumunda, vurgulamasında, ara bölme, niş, oda yaratmada geçiş fonksiyonu

üstlenmiştir. Kapı bir yere girip çıkarken geçilen ve açılıp kapanma düzeneği olan duvar

veya bölme boşluğudur. İnsanlık, yerleşik düzene geçmeden, oluşabilecek ve

karşılaşılabilecek tüm zorluklardan korunmak adına, mağaraların giriş ve çıkışlarını

oldukça dar ve kısa tutmuşlardır. İklim şartlarından ve yabani hayvanların saldırılarından


2

korunmak için yaptıkları bu eylem ‘kapı’nın oluşması üzerinde önemli bir etki sahibi

olmaktadır.

Bir ürünün doğması için bir ihtiyaç niteliği uyandırması ile birlikte bilimin ve teknolojinin

gelişmesiyle kapının yapıyla olan ilişkisi de artmıştır denilebilinir. Bununla birlikte kapı,

bizlere yapı hakkında ip uçları vermektedir.

Nesnel bir yapı olan kapı, zamanla fonksiyonel özelliklerinin yanısıra sembolik olarak

anlam çokluğu kazanmaktadır.

Kapının karakterini oluşturan parametreler, dönemin; siyasi kültürel, ekonomik,teknolojik,

felsefi, dini,mitik ve bunlara bağlı gelişmekte olan sanatsal etkinliklerdir.

Kapı Nesnel ifadenin dışında , anlatılmak istenen hikayenin göstergesi olmuştur. Din ve

mitolojiden beslenen kapı farklı kültürlere dayalı farklı semboller taşıyarak, insana,

doğaya ve bulunduğu platoya göre şekil değiştirmektedir.

İnanıştaki belli başlı kavramları manevi ve psikolojik yönlerini sembolik açıdan

göstermektedir. Yunan, roma, iskandinav mitolojilerindeki hikayeler sosyal yaşantının

içine girmiş, hala insanla yaşamaya devam etmektedir. Güncele entegre olan kapı

sözcüğü mecaz anlamlarıyla günceli daha kolay veya daha farklı ifade etmeye olanak

sağlamaktadır.

Kapı kelimesi kavramsal olarak sonsuz anlam çeşitliliğine sahiptir. Nesnel dünyanın

yanında idealar dünyasında çokça raslanılan bu kavram bir metafor olup gösteriş hilesi

yansıtmaktadır. Metafor yaygın dilde eğretileme yani alışılagelmişin dışında kullanılması

olarak dile çevrilmiştir. Düşünceleri şekillendirirken metafora başvurulmaktadır. Kapı

metaforunda incelenen durum çerçevesinde, insan yaşamında kapının hem sınırlandırıcı

hemde birleştirici dili üzerine yoğunlaşılmıştır.


3

İşte tamda bu noktada kapının insanlık tarihi içindeki somut ve soyut gelişimsel süreci ve

kronolojik olarak kazandığı metaforik anlamlar arakesidine dokunulmak istendiğinde,

plastik sanatlar ve bu çeşitli sanat dallarının kapı konusunu elindeki araçlar ve teknikler ile

nasıl ifade ettiği ve bu anlamları bir hamur gibi nasıl yoğurarak yeni şekillerini verdiği

gerçeği önem kazanmaktadır.

Dolayısıyla; “KAPI METAFORU” nun kullanım alanının ışık altında net bir şekilde

görülebilmesi, sanat tarihi ve plastik sanatlar alanındaki yaratıcı süreçler detaylı

araştırılarak sağlanabilir. Bu özelde plastik sanatlar bağlamında; resim, heykel sanatları

kapı metaforu ile ilişkilendirilerek etüd edilecek, görsel sanatların önemli branşları

arasında sanatsal üretime yol açmaları sebebiyle tiyatro, sinema ve fotoğraf sanatı vb.

alanlardaki farklı çalışmaların etüt edilmesi, irdelenmesi ve en nihayetinde yorumlanması

da sağlanacaktır. Edebiyat alanında gerçekleştirilen eserlerde plastik ve görsel sanatlar

üzerinde kuvvetli bir etkiye sahiptir. Ressam ve heykeltraşın şiir ve edebiyattan

beslenmesi sinema ve tiyatro eserlerinin belli senaryolara ve metinlere dayanması gibi

unsurlar konunun edebiyat ve kapı metaforu bağlamında da ele alınmasını gerekli

kılmaktadır. Böylece, kapı metaforunun merkezi vurgusu ve yan anlamlarına dair

genellemelere ve açıklamalara ulaşılabilinmektedir.


4

1.1. Tezin Amacı ve Problem Tarifi

Kapı; nesne, geometrik obje, bağlam içindeki anlamsal varlığı, kültürel bağlamdaki

simgesel yönelimleri, felsefi ve psikolojik boyutuyla varoluşsal sorulara verdiği değişken

cevaplar ve sanatsal anlamdaki rolüyle yaşamımızın pek çok detayında muhtelif form,

biçim ve soyutlamalarda karşımıza çıkmaktadır.

Gündelik yaşamımızda karşılaşılan bu varlık ve eğretilemelerini (metafor), an içinde

hislerimiz ve düşüncelerimizle tecrübe ederken, sistematik ve bilimsel açıda yorumlamada

çoklukla göz ardı edilmektedir.

Bu çalışma kapsamında KAPI öncelikle bir nesne ve simge olarak tarif edilecek,

etimolojik kökeni üzerinden yola çıkılarak zaman içerisindeki anlamsal yolculuğu

deşilecektir.

Bilindiği üzere kelimelerin sözlükteki birincil karşılıkları ekseriyetle somut yada pratikte

en çok karşılaştığımız uygulamaları üzerinden verilmektedir. Ancak etimolojik kökenleri

ve zaman içindeki anlamsal yolculukları ve dönüşümleri dikkate alındığında üçüncü,

dördüncü ve diğer anlamları da formunu kazanmaktadır. Birincil anlamdan uzaklaşıldıkça,

ifade ettiği kavram ilk kavrama nispetle bir eğretilemeye, çarpıtmaya uğrar. Bu vesile ile

bilinen anlamın yamacında ifadeler kazanılır. Bu mecaz ve eğretilemeler, Metafor

şeklinde tabir edilebilir.

Bu bağlamda, “Kapı” ifadesinin etimolojik tarifinin ardından, müteakiben “metafor”

kavramının etimolojik ve anlamsal (semantik) karşılığı irdelenecek ve örneklerle

derinleştirilecektir.
5

Devamında, “Kapı” ve “Metafor” kavramları “Kapı Metaforu” tamlaması dahilinde ele

alınacak, yukarıda belirtildiği üzere “Kapı” kavramının yamacındaki eğretilemeli yani

metaforik karşılıkları sorgulanacaktır.

Bu sorgulama, geniş kapsamından uzaklaşarak, belli bir alana odaklanmak maksadıyla

“PLASTİK SANATLAR” özeline indirgenecektir. Yukarıda da ifade edildiği üzere

görsel sanatların, snaatsal üretime altlık teşkil eden sinema ve tiyatro ve fotoğraf gibi

alanları da kapı metaforuyla birlikte ele alınacaktır. Edebiyatın görsel sanatlardan

ayrılamaz bütünlüğü ve etkisi nedeniyle edebiyat ve kapı metaforuyla birlikte

incelenecektir.

Özetle denilebilir ki; “KAPI METAFORU” ve “PLASTİK SANATLAR” , “GÖRSEL

SANATLAR”, “EDEBİYAT” özelindeki karşılığı bu araştırma tezinin daraltılmış

çerçevesini oluşturmaktadır.

O halde; konu kapsamının cevabını araştırma tezi kapsamında aydınlatmaya çalışacağı

sorunsal ya da problematik, “BİLİMSEL ARAŞTIRMA YÖNTEMİ” dahilinde şu

“PROBLEM TANIMLAMASI” ile ifade edilebilir.

KAPI; NESNE VE SEMBOL İMGESİYLE PLASTİK, GÖRSEL SANATLARDA

VE EDEBİYATTA NE ŞEKİLDE BİR İFADE ARACI OLARAK, KREATİF

SÜRECE, ANLAMININ YAMACINDA ÇARPITMALAR İLE YÖN VEREBİLİR?

Bu soruya, yine bilimsel araştırma metodiği bağlamında “HİPOTEZ” niteliğinde öncül

(a priori) bir cevap formulize edilecek, bu cevap muhtelif formlarda “VERİ ve

DONELER” elde edilerek ve bu donelerin “sistematik organizasyonu” neticesinde

“yorumlanmasına” dayanarak test edilecektir.

Böylelikle, bu öncül yaklaşımın ya da hipotezin geçerliliği tartışılacak neticesinde “teyid

edilecek”, “kısmen değiştirilecek” ya da “reddedilecektir”.


6

1.1.1. Metaforun Tanımı

~ Fr métaphore / İng metaphor simgesel anlatım ~ EYun metaphorá μεταφορά 1. transfer,

başkalaşım, 2. retorikte bir sözcüğü doğal anlamı dışında kullanma, anlam

kaydırması < EYun metaphérō μεταφέρω değiştirme, taşıma, başkalaştırma < Eyun meta +

phérō φέρω taşımak, götürmek → anafor

Tarihte En Eski Kaynak

[ m (1984) ]

Önemli Not: Bu kaynak kayıtlara geçmiş ve bu kelimenin kullanıldığı yazılı ilk kaynaktır.

Kullanımı daha öncesinde sözlü olarak veya günlük hayatta yaygın olabilir.

Kelime Kökeni

Fransızca métaphore veya İngilizce metaphor "simgesel anlatım" sözcüğünden alıntıdır. Bu

sözcük Eski Yunanca metaphorá μεταφορά "1. transfer, başkalaşım, 2. retorikte bir

sözcüğü doğal anlamı dışında kullanma, anlam kaydırması" sözcüğünden alıntıdır. Yunanca

sözcük Eski Yunanca metaphérō μεταφέρω "değiştirme, taşıma, başkalaştırma" fiilinden

türetilmiştir. Yunanca fiil Eski Yunanca phérō φέρω "taşımak, götürmek"

fiilinden meta+ önekiyle türetilmiştir. Daha fazla bilgi için anafor maddesine bakınız.

Ek Açıklamalar

Aristoteles külliyatında Physika (Fizik) kitabından sonra gelen bölümler anlamında,

muhtemelen Theophrastos tarafından adlandırılmıştır.

(https://www.etimolojiturkce.com/kelime/metafor)
7

1.1.2 Kapının Tanımı

Kapı Kelime Kökeni

< ETü kap- bitişmek, yanyana gelmek +Ig → kap-

Tarihte En Eski Kaynak

kapığ "aynı anlamda" [ Orhun Yazıtları (735) : Témirkapıgka tegi süledim [Demirkapıya

değin savaştım] ]

kapuğ "aynı anlamda" [ Divan-i Lugat-it Türk (1070) ]

kapu [ Codex Cumanicus (1300) ]

Önemli Not: Bu kaynak kayıtlara geçmiş ve bu kelimenin kullanıldığı yazılı ilk kaynaktır.

Kullanımı daha öncesinde sözlü olarak veya günlük hayatta yaygın olabilir.

Kelime Kökeni

Eski Türkçe kap- "bitişmek, yanyana gelmek" fiilinden +Ig sonekiyle türetilmiştir. Daha

fazla bilgi için kap - maddesine bakınız.

TTü kapa-mak fiilinden türemediği izahtan varestedir. || En erken dönemden beri

görülen kapu biçimi /p/ sesi etkisiyle oluşan ünlü yuvarlaklaşmasının eseridir. 17.

yy'dan sonra küçük ses uyumunun devreye girmesiyle kapı tercih edilmiştir.

(https://www.etimolojiturkce.com/kelime/kap%C4%B1)

1.2. Hipotez

Kapı; sınırlayıcı ve serbest bırakan ya da muhafaza eden geçiti sembolize eden bir nesne

ve soyut anlamları ile bir sembol olmakla beraber, özgürlüğün ya da tutsaklığın arasında

bir sınır teşkil etmez. Bu bağlamda ana aktör değildir. Sembol ve nesne olmanın dışında,
8

ona bağlam yüklemek, evrenin hiçliği, birliği, sonlu ya da sonsuzluğu döngüsünde insanın

algısı, duygu ve düşünceleri ve buna verdiği yaratıcı tepkilerle şekillenmektedir.

İçinde bulunduğumuz evren bizi kabul eden, bizim girmekten keyif aldığımız kapıları ve

geçitleri içerdiği gibi, bizim teslim olduğumuz, bizi kolaylıkla kabul etmeyen ya da bize

direnç gösteren geçitler ve kapılar da içermektedir.

İrademizle girmek istediğimiz ve bizi kabul eden kapılardan geçiş kolay, emniyetli, keyifli

ve rahatlatıcıdır. İsteklerimize kolayca ulaşmamızı sağladığı gibi olumsuz anlamda

rehavete kapılmamıza da neden olabilmektedir.

Sosyolojik anlamda bazı geçit ve kapılara karşı ise direnç göstermek kolay değildir.

Örneğin; ülkeler arası sınır kapıları, zorunlu askerlik görevi ile teslim olunan kapılar ya da

şehirlerarası yolculuklara çıkılan gar, liman, havalimanı gibi kapılar, Berlin Duvarı vb..

Bu geçitler barındırdıkları hukuki, yasal, sosyolojik, kültürel kurallar ile bize tercih şansı

bırakmamala birlikte; burada tedirginlik, endişe, korku, özgürlüğün kısıtlanması gibi

hisler yukarıdaki duyguların yerini alabilmektedir. Fakat; yukarıdaki zıtlığın aksine bizi

rehavetten uzaklaştırıp mücadeleye, cesarete ve kendi sınırlarımızı tanımaya ve ölçmeye

diğer yandan da davet etmektedirler. Aslında güvenli olduğumuz sahadan

uzaklaştığımızda içimizdeki tanımadığımız benliğimizi ortaya koymamızı sağlamakta

tetikleyici unsurdurlar.

Son olarak, yukarıda tarifi gerçekleştirilen iki farklı kapının arasında

konumlandırabileceğimiz ara geçiş kapıları söz konusudur. Örneğin; üniversite eğitiminde

kabul edildiğimiz bölümün kapısından geçişimiz, ya da bir atölyenin kapısından içeri

girişimiz, veyahutta mesleki kariyerimizi bir sonraki aşamasına taşıyacak olan kapıdan

içeri girişimiz gibi. Bu kapı ya da geçit ise yukarıda tarif edilen bizi doğrudan kabul eden,

bize direnç gösteren, sorgusuz sualsiz teslim olduğumuz her çeşit kapının özelliğini az ya
9

da çok bünyesinde barındırmaktadır. Burdaki direnç, izin verme, teslim olma, istek oranı

bize, içinde bulunduğumuz sosyolojiye, kurallara ve bu süreçte bizim ve bizi

çevreleyenlerin verdiği kararlar bütününe bağlı olarak şekillendirmektedir.

1.3. Literatür Araştırması


“KAPI METAFORU” ifadesinin, metaforik anlamlarını “PLASTİK SANATLAR” ve

sanatsal üretimler neticesinde kazandığı vurgusu referans alındığı taktirde, yukarıda

ifade edilen “PROBLEM TANIMLAMASI” ve buna karşılık gelen ön cevap ya da

“HİPOTEZ” bağlamında, “BİLİMSEL ARAŞTIRMA” nın yöntemsel sürecini test

edebilmemiz için bu ifadeyi doğrulayan ya da zıtlayan veri kümeleri toplamamız,

bunları analiz etmemiz ve nihayetinde yorumlamamamız gerekmektedir.

Araştırma kapsamında veri kümesi olarak aşağıdaki doneler muhtelif kaynaklardan

biraraya getirilmiş ve analiz ve yorumlamaya tabi tutulmuştur;

● Sergiler, Performans ve Etkinlikler

● Kitap ve Kataloglar

● Dergi, Makale ve Gazete Yayınları

● Sanatçı Röportajları

● Anket Çalışması Taslağı


10

2. Araştırma Verilerinin Elde Edilmesi, Analizi ve Yorumlanması

2.1. Veri Türleri

2.1.1. Sergiler, Performans ve Etkinlikler

 https://mymodernmet.com/pete-hawkins-behind-closed-doors/

Kapılar Üzerine Resimler

 https://kulturologia.ru/blogs/221012/17279/

Kapı Kollarından Van Gogh Çalışması

 https://m-news.artron.net/20160823/n860149.html

“Dar kapı" da geniş görüş açısı: raftaki resmin gelişimi için yeni bir yön

 https://www.cermodern.org/ikinci-kapı.html

“İkinci Kapı” Konteyner Sergisi

 http://kasagaleri.sabanciuniv.edu/tr/portfolio-view/cunku-biz-olmadigimiz-yerdeyiz/

Çünkü Biz Olmadığımız Yerdeyiz

2.1.2. Kitap ve Kataloglar


 Edouard Boubat, Fotoğraf Sanatı

 Ian Haydn Smith, Fotoğrafın Kısa Öyküsü

 Nilgün Abisel, Sessiz Sinema

 Sessiz Sinema Büyülü Bir Yolculuk- 3. Uluslararası İstanbul Sessiz Sinema Günleri

(2016)
11

 Utarit İzgi, Kapılar Hafif Bölmeler

 Ernesto L. Francalanci, Nesnelerin Estetiği

 George Lakoof, Metaforlar Hayat anlam ve dil

 Şakir Eczacıbaşı, Kapılar Pencereler

2.1.3. Dergi, Makale ve Gazete Yayınları

 https://whitehotmagazine.com/articles/gary-hume-modern-art-oxford/1611

 http://www.theartnewspaper.ru/posts/623/

 https://es.aleteia.org/2019/02/26/esta-pintura-de-jesus-llamando-a-una-puerta-es-la-

obra-de-arte-mas-viajera-de-la-historia/

 https://m-news.artron.net/20160823/n860149.html

 https://purakastiga.blogspot.com/2017/10/auguste-rodin-la-puerta-del-infierno.html

 https://thinefeed.com/art/ukrainian-musician-moves-the-planet-painting-doors-in-

waatercolor/

 https://www.haberturk.com/yerel-haberler/haber/53119873-eski-ahsap-kapilar-

sergilendi

 http://aktuelarkeoloji.com.tr/dunhuang-ipek-yoluna-acilan-buyulu-kapi-

 http://www.aydin24haber.com/eski-kapi-ve-sandiklari-sanat-eseri-haline-getiriyor-

366891h.htm
12

2.1.4. Sanatçı Röportajları

Memiş Aslan’la “Hayattaki Kapılar” üzerine sohbet.

(Ek A.)

2.2. Verilerin Analizi

Yukarıda bahsi geçen veri setinin, analizi gerçekleştirilirken, plastik sanatlar özelinde

inceleme gerçekleştirilmiştir. Görsel sanatlar ve plastik sanatlar çağımızda çok iç içe

geçtiğinden, analiz; performans sanatı sinema tiyatro ve fotoğraf sanatınıda içine alan

görsel sanatlar bağlamına genişletilimiştir. Çağımızın bilgi, bilişim ve teknoloji çağı

olması nedeniyle, plastik sanatlar dahilinde de dijital imkanlar çokça kullanıldığından

“dijital dünya” özelinde de bir analiz gerçekleştirilmiştir. Kapının sembolik ve simgesel

anlamını daha iyi idrak edebilmek için mimari ve mimarlık tarihi açısından da bir etüt

geçekleştirilmekte kaçınılmazdır. Son olarak edebiyat sanatı: plastik ve görsel sanatlar ara

kesitindeki sıkı ilişkide kapının metaforik anlamını sorgulamada bize ışık tutacaktır, bu

bağlamda bir analizde aşağıda gerçekleştirilmektedir.

2.2.1. Kapı/ Resim Sanatı

Resim Sanatı tarih boyunca toplumsal, sosyolojik, psikolojik, kültürel, algısal ve bir çok

kavramın değişim ve dönüşümüne çokça öncülük etmiş, nesneleri, olayları, evreni ve

yaşamı sorgulamış ve bu sorgulamayı sanatçının kendi irdelemesiyle ve teknikleriyle

dönüştürdüğü yeni anlamlara açılan bir kapı görevini görmüştür. Şüphesiz; tarihsel süreçte

siyasi, sosyolojik devinimler bu sanatın dönüşümü üzerinde etki sahibi olmuştur. Zira,

sanatçılar içinde yaşadıkları dönemlerde ve uzamlarda düşünmüşler ve o günün imkanları

ile üretimlerini gerçekleştirmişlerdir. Dolayısıyla; içinde bulundukları bağlamdaki sanatsal


13

ve kreatif reaksiyonları, bu uzamlardan bağımsız ele alınmaması gerekmektedir.

İnsanlığın yaşam sahnesine çıkmasından, orta çağdaki durağan sürece, oradan Rönesans

ve Reforma, Sanayi Devrimine, XIX. Yüzyıl ve XX. Yüzyıla ve günümüz Bilişim Çağına

kadar Resim Sanatı farklı akımların doğmasına, süreç içerisinde şahitlik etmiş, hatta ve

hatta akımların kendi içindeki dönüşümüne de şahit olmaktadır. Bu nedenle; Kapı

Metaforunu sınırsız örnekle yorumlamak ve Resim Sanatı ve Sanat Tarihi kronolojik

sürecinde detaylandırmak mümkündür. Ayrıca; Resim Sanatı ve gelişimi, dönüşümü

yalnızca Batı Tarihi özelinde ele alınması da bütüncül bir analiz vermeyecektir. Netice

itibarı ile kronolojik sürece ve farklı coğrafyalara dair kilit ve açıklayıcı örneklerle bu

anlamsal dönüşüm analiz edilmeye çalışılacaktır.

Gerçeklik, Bilgi ve Hayatın Anlamı nedir? Bazı temel konular bunları mecazen ele alır ve

varoluşu bir yolculuk olarak açıklamaktadır. Bir yol imgesiyle, ya da bir okyanus

üzerinden, bir tırmanış, savaş, kitap, ince bir çizgi, oyun ya da bir fırsat penceresi veya

zamansız sönmüş bir ışık ya da alev, 2400 yıl önce tarihin ünlü düşünürlerinden Platon

“hayatın bir mağara içerisine zincirlenmek ve taş duvara yansıyan gölgeleri izlemeye

mecbur kalmak olduğunu” söylemiştir. Bu eser, Platon’un güzellik, gerçeklik ve adalet

kavramlarını işlediği ve ideal bir toplum hayalini canlandırdığı “Devlet” adlı eserinin 7.

Cildinde bulunan “Mağara Alegorisi” nde bahsettiği şeydir. Alegoride bir grup tutsak,

doğumlarından itibaren bir mağaraya kapatılmışlar ve sırtları mağaranın girişine dönük,

kafalarını çevirememektedirler.
14

Resim 1. Platon’un Mağarası


Kaynak: https://galaktikinsan.com/2017/10/31/platoneflatun/ (01.10.2019)

Dolayısıyla dış dünyaya dair bilgileri yoktur. Fakat, bazen mağaranın kapısından

geçen insanlar ve başka şeyler, mağaranın duvarlarında gölge ve yankı oluşmasına

sebep olmaktadır. Tutsaklarda bu ilüzyonların gerçek olduklarına inanarak, durumları

adlandırmakta ve kategorize etmektedirler. Birdenbire bir tutsak serbest kalır ve ilk

kez dışarıya çıkar. Işık gözlerini acıtır ve yeni ortamı karışık bulur. Etrafındakilerin

gerçek olduğu ve gölgelerin yalnızca yansımalar olduğu söylendiğinde, buna

inanamaz. Sahip olduğu tecrübe ve bilgiye göre gölgeler ona daha net gelmektedir.

Fakat gittikçe gözleri alışır, sudaki yansımalara ve objelere doğrudan bakabilmektedir.

Ve en sonunda ışığının, gördüğü herşeyin kaynağı olan güneşe bakabilmektedir.

Tutsak, buluşunu paylaşmak için mağaraya döner, fakat artık karanlığa alışık değil ve

duvarlardaki gölgeleri görmekte zorluk çekmektedir. Diğer tutsaklar bu yolculuğun

onu aptal ve kör ettiğini düşünürler. Herhangi bir serbest bırakılma eylemine de

şiddetle karşı çıkarlar ve Platon , bu parçayı halkı eğitmeye çalışan bir filozofun
15

durumuna benzeşim olarak nitelemektedir. Çoğu insan, cehalet içinde yalnızca mutlu

olmakla kalmaz, ayrıca bu cehaleti dile getirenlere de düşmanlık beslemektedir.

Hoffmann et al, 2018(a) ve 2018(b) çerçevesinde 65.000 yıl öncesinden günümüze

yansıyan İspanyada La Pasiega mağarasında bulunan en eski mağara resimlerinden

bahsedilmektedir. Ve bu resimlerin Neandartellere ait olduğu ifade edilmektedir. İşte

bu noktada dünyanın en kadim bilgi dahilindeki resimlerinin modern insanların

Avrupaya ulaşmasından 20.000 yıl önce yaşamış olan Neandarteller tarafından

gerçekleştirildiğine vurgu yapılmaktadır. Bu, Neandartel ırkına atfedilen yabani

sıfatını reddeden ve kültür tarihimizi uzak bir kronolojik noktaya taşıyan önemli bir

bulgudur.

Resim 2. La Pasiega mağarasında merdiven şeklinde 64.000 yıldan eski ve Neandertaller


tarafından yapılan resim. C: P. Saura – İspanya
Kaynak: https://arkeofili.com/neandertaller-tarafindan-yapilmis-magara-resimleri-bulundu/ (01.09.2019)
16

Mağara resimlerini yapan ilkel insanlar tehlikeler ile dolu dünyada iklim koşulları ve

doğa koşullarından korunmak ve hayatta kalabilmek maksadıyla mağaralara

sığınmışlardı. Temel ihtiyaçlarını avcılık ve toplayıcılık ile sürdürüyorlardı. Fakat,

bulgulara göre bunca meşgul edici öncelikli detay yanı sıra resimler ve semboller

yapmayı tercih ediyorlardı.

E. H.Gombrich; “Sanatın Öyküsü” eserinde “Dilin nasıl ortaya çıktığını bilmiyoruz,

tıpkı sanatın nasıl ortaya çıktığını bilmediğimiz gibi…” ifadelerini kullanmaktadır.

Ancak,bilim adamları bu güdünün sebeplerini huzur ve refah içinde yaşamayla

birleştiriyor, ya da bunların bir büyü ritüeli olduğunu öne sürüyorlar. Diğer bir görüş

ise “Arjantin Eller Mağarası” ndan yola çıkıldığında insanlığın en temel arzularından

ve emellerinden birisi olan varlığını kalıcı kılma güdüsü olarak tarif ediliyor.

(https://www.tarihlisanat.com/magara-resimleri-buyulu-eller/)
17

Resim 3. Solda, La Pasiega mağarasındaki merdiven benzeri resim, kırmızı yatay ve


dikey çizgilerden oluşuyor. Sağda, 1913’te bir arkeolog tarafından yapılmış resmin
kopyası. C: C.D Standish, A.W.G. Pike ve D.L. Hoffmann
Kaynak:https://arkeofili.com/neandertaller-tarafindan-yapilmis-magara-resimleri-bulundu/ (01.09.2019)

Resim 4. Arjantin Eller Mağarası detay


Kaynak: https://www.bilgeyik.com/eller-magarasi-cueva-de-las-manos-300 (01.09.2019)
18

Platon’un Mağara Alegorisinden yola çıkıldığında ve yine mağara resimlerine

bakıldığında, bu her iki güdüye ve eyleme konak teşkil eden mekanın mağara olduğu

ve o ya da bu şekilde “kapı” şeklinde niteleyeceğimiz bir simge ya da nesne ile iç

mekana ışığın girişine olanak sağladığını görüyoruz. Platon’un Alegorisinde ellerinden

bağlı karakterlerin görüntü ve ses algısının ve realitelerinin yaratılmasını sağlayan ana

unsur her ne kadar ses ve ışık olsa da bunu bu insanlar ile buluşturan simge ve unsur

görüldüğü üzere mağaranın açıklığı, geçidi ya da simgesel anlamda kapısıdır. Mağara

resimleri’nin hayata geçirilmesinde de unsur emniyette, refah ve huzur içerisindeki

ortama, bir kapıdan ve açıklıktan girişine müsade edilen ve imkan sağlanan geçit ya da

kapıdır.

Nicolaus Copernicus’un “Göksel Kürelerin Devinimleri Üzerine” adlı eserinde Güneş

sisteminin heliosentrik modelinden bahsedilmektedir. Copernicus, hayattayken bu

eseri yayınlanmadığı için hikaye dahilinde dramatik bir son söz konusu değildir.

Ancak Giordano Bruno farklı bir kaderi paylaşmıştır. Tanrının yaratısı ve sırrını merak

eden Bruno, 1584 yılında dünyaya gelmiştir. Ve yasaklı kitapları okuyarak bu

gizemleri çözmek için çok heveslidir. (Lucretius – on the nature of things) Copernicus

sistemini irdeleyip sorguladıkça, Dominik rahipliğinden sıyrılan Bruno, kiliseye karşı

şekillenen inancıyla hristiyanlık inancı ile bağlarını koparmıştır. Engizisyon baskısına

maruz kalmıştır. Dinsizlik suçuyla yüzleştiği heryerden kaçarak yaşamını sürdüren

Bruno, öğrencisi Macenigo tarafından tekrar Venediğe davet edilir ve burada Galileo

ile tanışır. Ancak, düşünceleri yüzünden benzer itilaflarla dikkat çeken Bruno,

nihayetinde Engizisyon Mahkemesine teslim edilir. Sekiz yıl hapiste geçirdikten ve bu

düşüncelerinden sorgulandıktan sonra mahkemece “kanı akıtılmadan eziyet edilerek

öldürülmesine” karar verilmiştir. “Ölümümü bildirirken siz benden daha çok


19

korkuyorsunuz” şeklinde yargıca karşılık veren Bruno, Roma’da Campo dei Fiori

meydanında 17 Şubat 1600 tarihinde diri diri yakılmıştır. Bundan yaklaşık on yıl sonra

“Galileo” teleskoptan evrene ilk bakışını gerçekleştirmiştir ve Bruno’nun haklı

olduğunu ispat etmiştir. Samanyolu, çıplak gözle görünmeyecek kadar sonsuz sayıda

yıldızdan meydana gelmektedir. Bruno, bir bilim adamı değildir, ancak kainata bakış

açısı şanslı bir tahminden ibarettir. Çünkü, bu düşüncelerini ispat edecek kanıtlara

sahip değildir. (Cosmos Belgeseli – A Spacetime Odyssey)

Burada, Orta Çağda din, baskı rejimi ve engizisyonun, siyasetin getirdiği kısıtlamalar

bu örnekte açıkça fark edilebilmektedir. Bu noktada zihinlere vurulan zincirlerin, bir

mağara açıklığından sızan ışık kadar bir aydınlığa dahi izin vermemesi durumunda

resim sanatının ve plastik sanatların durma noktasına geldiği gerçeğiyle karşılaşıyoruz.

Ancak, diğer önemli bir husus Copernicus, Bruno, Galileo gibi evrenin sır kapılarını

cesaretle aralayan, bu kapılardan içeri sızan, her türlü riski alan kimseler ve

düşüncenin derinliklerindeki kapılarda salınan beyinlerin Rönesans ve Reform

kapılarını aralayan sürece ne denli önemli bir katkıda bulunduğu olgusudur denilebilir.

Zira bu direnci ve mücadeleyi gösteren beyinler, geçmek istedikleri kapılardan

özgürce geçememişler, içinde bulundukları mekanlar ve kapılar zincirlenmiş, bu

mekanlar demir parmaklıklara Yüzyıla kadar zirvesini yaşayan, minyatür ve tasfir

sanatıda hem saray içindeki medrese eğitimi üslubu ile hem de halk sanatçılarınınn

yaratıcılığı ile gerçekçi boyut algısını kırarak bizlerin başka kapılardan geçmesine

fırsat vermektedir. Özellikle gölge oyunu geleneği incelendiğinde, doğu sanatı

Osmanlı topraklarından Pers topraklarına, uzakdoğuda Çin, Endonezya, Kamboçya ve

Thailand ve Hindistana kadar uzanmaktadır. Farklı coğrafyalarda asırlar boyunca

performe edilen bu sanat, hayal gücünde soyut anlamda farklı kapılar açmakla

kalmayıp, oyun tekniği dahilinde de somut kapıları anahtar unsur olarak


20

kullanmaktadır. Hayal perdesi, gerçek ve hayal alemi arasında sınırı teşkil etmektedir.

Perdenin hayali tarafındaki kısmı, sanatçının yaratıcılığyla şekillenen hayal alemini

oluştururken, bu hayalin perde kapısndan açılarak gerçek dünyaya aksi ışık yardımıyla

gerçekleşmektedir. Özetle, izleyicinin konumlandığı alem ve hayal alemi arasında

perdeyle sembolize edilen ışıkla hayat bulan bir kapı yer alamkatadır. Bu teknik,

batıda modern ve sürrealist resim açığa çıkmadan, sinema seyir zevkini gözlerimizle

buluşturmadan benzer imgelemleri bize daha yüzyıllar öcesinden sunmaktadır.

Batıda rönesansla aydınlanmanın şekillendirdiği vizyonla özellikle XIX. Yüzyıldan

başlamak üzere resim sanatında çok farklı üsluplar sayısız sanatçının katkılarıyla vücut

bulmuştur. Özellikle gerçekçi üslupla doğayı resmeden ressamların arasından,

empresyonist akımı oluşturan sanatçılar sürrealizm .., gibi akımların doğmasına temel

oluşturmuştur. Romiand Roland’ın 1951 tarihli, “Beethoven’ın Hayatı” adlı eserinde,

Beethoven’ın şu sözlerine yer vermektedir.; “ Benim sanatım her ne kadar resim ve

şiir kadar ifade gücü anlamında mahdut olsada bu sanatlardan çok daha uzak diyarlara

ulaşma kabiliyetine sahiptir.” Beethoven burada sanatıyla, karşı tarafta algı kapılarını

açmanın resim ve şiir kadar kolay olmadığını belirtirken, müziğin çok uzak

coğrafyalara kapılar açma konusunda üstünlüğünü dile getirmektedir. Ünlü sanatçı ve

özgürlük kısıtlayan alanlara dönüşmüştür. Tıpkı bedenlerin geçişine izin vermeyen

demir parmaklıklı kapılar gibi, sanatı resmi gerçekleştiren, düşünen beyinle özgürlüğe

çıkan ellerin üretimini engelleyen kelepçe ve kilitte bu dönemde fonksiyonel olarak

benzer dönüşümü geçirmişlerdir. Rönesans gerçekçilik perspektif ve tersten perspektif

aslında bu kapıdan bakıldığında dinde sınırlayıcı olmayabilmektedir.

Öte yandan, batı, ortaçağ durağanlığı ve Rönesans reform yani aydınlanma çağına

uzanan süreçte pinekleyedursun, doğu sanatı ortaçağı takip eden sreçte hali hazırda

müşvik ve gerçeküstü üslubunu sanatına yansıtmaya başlamıştır bile. Topkapı sarayı


21

koleksiyonunda yer alan XV. Yüzyıla atfedilen, Mehmet Siyahkalem’in gravürleri,

kapılar ardında bir yaşamı sembolize etmesede figüratif tavrı bireysndeki gerçeküstü

yaklaşımıyla hayalgücümüzün kapılarını zorlamaktadır.

Van Gogh resimlerindeki konularında günlük yaşamından esinlenmektedir. Ona

sanatının kimliğini açan kapı, resmettiği konuların bizzat içinde olması havayı rüzgarı

soluması güneşi vs. hissetmesidir. Bir dönem birlikte yaşadığı ressam arkadaşı

Gauguin ile yaşadığı ünlü tartışmada buradan meydana gelmektedir. Van Gogh, ay

çiçeği tarlasını resmetmek üzere Gauguin’le birlikte yaşadıkları evden çıkıp bizzat

mekanın içinde bu konuyu resmetmeyi tercih etmmektedir. Gauguin ise oturduğu

yerden kalkmaktan üşenip, geçmişteki tecrübeleriyle pekala doğanın içindeymişcesine

arzu ettiği konuyu resmedebileceğini ifade etmektedir. Aralarındaki bu çatışma, ev

arkadaşlıklarını sonlandırmaya kadar götürürken, Van Gogh’un kulağını kestiği sürece

kadar kendisini götürecektir. Buradan bu iki sanatçının sanatlarına açılan, zhinlerinin

derinliklerindeki kapının farklı kimlikleri kolaylıkla görülebilmektedir.

Resim sanatında küratöriyel tavırda pek çok sanatçının sanatında farklı kapılar

açılmasına neden olmuştur. Ünlü sanatçı Van Gogh abisi Theo’nun ona olan inancı ve

desteği olmaksızın sanatında açtığı kapıları açması mümkün değildir. Yine ünlü

sanatçı Toulouse Lautrec fiziksel hastalığının ona kapattığı kapıları dert etmeyerek ve

ailesinin zenginliğinin ona açtığı kapılarıda tercih etmeyerek Moulin Rouge’un

kapılarından girmeyi tercih etmiştir. İçerideki büyük şaşa, heybetli kıyafetler

kahkahalar, güzel kadınlara zıtlık teşkil eden fiziksel görüntüsünü zıtlıklardan

yararlanmak suretiyle sanatında bir artıya dönüştürmüştür. Bu ortamda çizmiş olduğu

posterler ve gerçekleştirdiği eskizler, günümüzde halen Lautrec’in sanata baktığı

kapıdan bizlere gülümsemektedir. Şüphesiz Modigliani ve Picassso’da birbirlerine çok

zıt karakterde iki ressamdır. Zıtlığın kapı eşiğinde zenginlik ve yoksunluk sistemle
22

uyumlu yaşamak ve sisteme karşı isyankarlık gibi zıtlıklar arasında farklı bir yol

izlemektedirler. Bu iki sanatçıyı bir araya getiren kapı ise karşılaştıkları kafedir. Bu

kafenin kapısı iki sanatçının zıtlıklarla ilgi çekici şekilde atışmalarına açılmaktadır. Bu

noktada da sanatçıların kendi yaratı süreçleri haricinde, bir mekanın kapısının onlara

ne gibi fırsatlar sunduğu da görülebilmektedir. Ortaçağ ve takip eden süreçteki batı ve

doğu sanatı arasındaki zıtlık batının aydınlanma süreci sonrasındaki gelişimiyle

beraber, aksine dönmüştür. XIX. Yüzyılda batıda gelişen empresyonizm akımıyla

birlikte dönüşüm yaşayan resim sanatının modern unsurları doğuda aydınlanma süreci

yaşanmadığından, paralel şekilde ilerlememiştir. Örneğin batıdaki gelişmeleri,

ülkemizde yankısını yaklaşık bir asır sonra bulduğunu görmekteyiz. İbrahim Çallı ve

öğrencileri Elif Naci gibi sanatçılar batıdaki empresyonizmi ülkenin sınırların

gecikmeli olarak taşımışlardır. Görüldüğü üzere tıpkı diğer görsel ve plastik sanatlarda

olduğu gibi, resim sanatında da sanatçının herhangi bir konunun metaforu

bağlamındaki kişisel imgelemi söz sahibi olduğu kadar, içinde yaşadıkları uzamın

zamanın mekanın, sosyal ve siyasal koşullarının da etkisi büyüktür.

Resim 5. Henri Toulouse-Lautrec “At the Moulin Rouge”, (1892-1895)

Kaynak: https://serkanhizli.wordpress.com/2015/01/03/at-the-moulin-rouge-1892-1895-painter-henri-
toulouse-lautrec/ (03.10.2019
23

2.2.2. Kapı/ Heykel Sanatı

Sekin, 2019; Heykel sanatını “dünyanın en eski sanatlarından biridir, ancak bu sanatın

ne kadar eskiye dayandığı tam olarak bilinmemektedir.” Şeklinde ifade etmektedir.

Fakat muhtelif arkeolojik kalıntıların tarihlemeleri dikkate alındığında mağara

dönemine dahi heykel sanatının izlerine rastlandığı söylenebilmektedir. Mısır, yunan

ve roma heykelciliğinin tarih boyunca heykel sanatını şekillendiren ve bugünkü

formunu almasını sağlamada katkısı büyüktür. Ülkemizin önde gelen fakat bir banka

önündeki “Akdeniz Heykeli” hariç tutulduğunda pek çok sanatseverin dahi hakkında

yeteri kadar bilgiye sahip olmadığı heykeltraşı “İlhan Koman” heykel sanatı

dendiğinde önemli bir yere sahiptir. Ayrıca malzeme bilgisi, evrenin geometrisi ve

heykeltraşlık mesleği layığıyla harmanlandığında nedenli yaratıcı ve evrenin

bilinmezliklerine dair kapılar açan eserler ortaya koyulabileceğinin canlı bir ispatıdır.

Resim 6. İlhan Koman “Akdeniz” Heykeli


Kaynak: http://bianet.org/bianet/sanat/189947-akdeniz-heykeli-denizden-uzakta-ama-en-azindan-guvende
(01.09.2019)
24

Ünlü tarihçi Cemal Kutay, Koman için “Barbaros armadasıyla, sıcak denizlere

inemedim ama sanatınla soğuk denizleri ısıttın.” demiştir. Şair Can Yücel ise Koman’ı

“Bir Evliyaya” adlı şiirinin dizelerinde şu şekilde tarif etmiştir;

“İlhan Koman bir traşsız heykeltraş

Uçmağa doğru sakallı…

Elinde bombalarla bebekler

Heykel gibi olmayan heykeller

Taşınırdı garp maacir

Güneyinden kuzeyine kutupların

Battı batacak teknesiyle

Varmak için Edirne’ye

Selimiye’ye…”

Ünlü heykeltraş Zühtü Müridoğlu, İlhan Koman’ın resim bölümünden heykel

bölümüne ve heykeltraşlığa adım atışını şu sözleriyle dile getirir; “Bu süreçte Hadi

Baran’ın etkisi büyüktür. Biz Zonguldak’taki Atatürk ve İnönü heykellirini yaparken

bize yardım ederlerdi. İlhan bir işe koyuldu mu, muhakkak sonuna kadar götürürdü.

Mekanikte çok becerikliydi alçıylada yeni karşılaştığı halde çok çabuk intibak etti.”

İlk eşi Melda Kaptana anılarında İlhan’ın taşlarla çalıştığı sıralarda onunla şehir dışına

çıkarak taş topladıklarını anlatır. Fransa’da yaşadıkları burslu dönemlerde,

çalışmalarında taşa odaklanmıştır. Yetmişli yıllar kil çalışmaları öne çıkar. Louvre

Müzesi’nde modern sanatçılardan çok mezapotamya ve mısır sanatı etkisi altına


25

girmektedir. Rodin Müzesi’de onu etkileyecektir. Kendi ifadesiyle; “Rodin,

rönesanstan sonra en büyük olaydır.” der. İkinci etkilendiği isim ise Brancusi ve

Giacometti sayılabilir. Ayrıca Koman, kaynak yapma hususunda da çok yetenekli

olduğu söylenebilir. Bunu Hadi Bara’nın bir kaç eserinde görmektedir. 1959 yılında

İsveç’e seyahati sonrasında öldüğü tarih olan 1986 yılına kadar İsveç’te Hulda isimli

teknede ömrünü sürdürmüştür. Kaya Özsezgi’nin ifadesine göre, bu süreçte Stockholm

kentinin büyük alanlarını süsleyecek anıt çalışmalarına yönlenmiştir fakat sıradışı

çalışamları arasında geometrik denemelerinin sonuçları yatar. 1960lı yılların sonlarına

doğru, sanatın bilim, teknoloji ile girift bir ilişki halinde olması Koman’ı estetik nitelik

ve işlevin kesiştiği kapının önüne bırakır. İşte tam da bu kapının eşiğinde

geometrilerden yola çıkarak, dizaynın sınırlarını zorlayan çalışamları, çok biçimli

kompleksler, kademelerle çoğalan, ilüzyonlar yaratan mekan kırılmaları, üç boyutlu

paradokslar doğurur. Yüzeyler katlanır, kavisler yapar. Mümkün olan yayılır, açılır,

birbirinin içinden geçer, sonsuzluk, hiçlik, birlik duygusu kapısının ara kesitinde

paradoksal bir mimariye ulaşmaktadır. Hiper form ve türevleri 1969-1971 yılları

arasında “altın kesitin yeni uygulanışı” olarak uygulanır. Hiper form, topolojik bir

formdur. Koman, bu çalışamalarında esnek çok yüzlüler ve türevleri, rotarlar, (sonsuz

-1 ) ve türevleri, Moebius ve türevleri ve piramitler Koman’ın bu sıradışı denemeleri

arasında yer alır. Tunca, “Edirne’li İlhan Koman”eserinde bu eserlerin görsellerine

ulaşılabilir.

Buradan kapılara dair çıkarımı yapılabilecek metafor, heykel sanatının malzeme bilimi

ve geometri gibi sanatlarla kesişen geçidinde sanat eserine sunduğu somut imkanlar

olarak adlandırılabilir. Zira geometrik objeler fakrlı konumlar ve açılarla topolojik

güzergahlarla birleştiğinde, farklı nesnel, sembolik, anlamlar meydana

getirilmektedir. Esere belli bir noktadan bakıldığında çok yüzlü ve boyutlu bir kaosla
26

karşılaşılırken, duurş ve bakış açısı değiştğiğinde somut malzemenin gözdeki

yansıması sonsuzluk, hiçlik ya da birlik algısında zihne mesajlar yollayabilmektedir.

Ve metafor bir çok sanatta olduğu gibi, soyut düzlemde hapsolmayıp somut alemde

elle tutulur, gözle görülür bir formda bize bu algıyı vermektedir. (Tunca, Yöresel

Kitaplar Dizisi-3)

2.2.3. Kapı/ Performans Sanatı

1960’lı yıllarda ortaya çıkan performans sanatı, metinden bağımsızdır ve o ‘an’ olur.

Performans “tamamlama”, “gösterme” anlamlarının bütünüdür dolayısıyla “sanatın

tamamlanması”nın bir başka ifadesi “sanat performansı” olarak ele alınmaktadır.

Provası ve tekrarı olmayan performans sanatı “an”ı en özel kılan sanat dallarından

biridir.

Bir pandomim gösterisi, plastik sanatların iç içe girdiği performatif estetik unsurlar

taşıyan eylemler çağdaş, dans, performatif bir unsurla izleyiciye aksettirilen bir

ilüzyon gösterisi dahi performans sanatı başlığı çerçevesind ele alınabilir.

Bir pandomim sanatçısı tiyatro sanatında olduğu gibi somut bir kapıdan dekor elemanı

vasıtasıyla alan, mekan ve boyut değişitirmez. Aksine bunu eliyle bir kapı tokmağını

tutup çeviriyormuşçasına ve kapıyı kendine doğru açarcasına eyleme döker.

Bedenindeki duruşta yüzündeki ifadede ve o ana kadar aksettirdiği öyküde izleyici bu

kapnın açılışını ve giriş sahnesini hayalinde anlamlandırmaktadır.


27

Resim 7. İKSV 19. İstanbul Tiyatro Festivali “Gövde Gösterisi”


Kaynak: http://www.mimesis-dergi.org/wp-content/uploads/govde.jpg (01.09.2019)

İKSV 19. İstanbul Tiyatro festivali kapsamında, sahne Pulcherie’de 6-7 kasım 2015

tarihlerinde çağdaş dans ve perdormans sanatçısı koreograf ve akademisyen Tuğçe

Tuna tarafından prömiyeri gerçekleştirilen “gövde gösterisi” adlı performans kapılar

vasıtasıyla birbirine bağlanan anlatımları ve bir yolculuğu temsil etmektedir. Bu

performansta mekan farklı işlevsel alanlarıyla anlatılmak istenene kucak açmakta

geçilen kapılar ve izleyicinin yönelndirildiği odalarla, anlatım hem bağımsız olarak

ayrıştırılmakta hemde bir bütünün parçaları arasında geçişlere olanak sağlamaktadır.

İzleyici, bir mekandaki performansın bittiği izlenimine kapıldığında herhangi bir

talimat ve yönlendirme almaksızın gayri ihtiyari sahneyi terkeden performans

sanatçılarını takip etmekte ve performansın bir sonraki aşamasını kendi gayretiyle ve

girişimiyle bulabilmektedir. Kapılar burada olacaklara ve geleceğe klavuzluk etmekte

ve açılmaktadır. Bilinmezi bilinir kılma işlemine bürünmektedirler.


28

Bir ilüzyonistin kendini içi su dolu bir prizmanin içersine bir kpaının ardına

kilitlemesi ve ellerini ayaklarını benzer kilitlerle bağlaması ve nefes almaksızın suyun

içinde bu kilitleri açarak en nihayetinde kapıyıda açarak vermiş olduğu hayatta kalma

mücadelesindeki performansa eşlik eden kapı ise izleyicide gerilimin hem en üst

seviyeye tırmandığı saniyeyi bir sonraki karede ise bu gerilimden rahatlamaya geçiş

yaptığı anı temsil eden bir nesneyi simgelemektedir.

Resim 8. Marina Abromoviç ve Ulay, Çin Seddi’nde gerçekleştirdikleri


performanslarından
Kaynak: https://sanatkaravani.com/her-ask-vedayi-hak-eder-marina-ve-ulay/ (01.09.2019)

Performans sanatının önde gelen isimlerinden Mariana Abromoviç, unutulmaz aşkı

Ulay’la Çin Seddi’nde gerçekleştirdikleri ki performansla ilişkilerini

noktalandırdıkları “sınırı” nesnel yargıda izleyiciye göstermişlerdir. Performans, Çin

Seddi’nin iki ucundan birbirlerine yürümeleriyle başlayacaktır. Ulay, Gobi Çölü

yönünden, Abramoviç ise Sarı Irmak tarafından 2 bin 500 kilometre yol yürümüştür.

Bu uzun, yorucu ve riskli yürüyüşün ardından ortak noktada buluştuklarında


29

“hoşçakal” diyerek performansı ve ilişkilerini sonlandırmışlarıdr. Buradaki sınır

belirtisi bir hikayenin bitişiyle ve iki hikayenin başlangıcıyla aynı noktada

buluşmaktadır. Kapı “sınır” niteliğinde gösterilmiş ve metaforik bir yaklaşımla ilişkide

son bulmuştur. (https://sanatkaravani.com/her-ask-vedayi-hak-eder-marina-ve-ulay/)

2.2.4. Kapı/ Sinema Sanatı

Thomas Wedgwood teorik olarak görüntüyü görünür kılmanın kimyasal bazı işlemler

gerektirdiğini ifade etmiştir. Sir John Herscel ise gümüşün ışıkla birleştiği anda

kararması bilgisi ve kamera obscura yani, karanlık kutunun birlikte kullanımını ilk kez

denemiş, ancak ışıklama sürecini uzun tutmuş, oluşan görüntüde kararmayı

durduramamış ve genç yaşta 1840 yılında hayatını kaybetmiştir. Bu da ışıkla yazmak

anlamına gelen fotoğrafın mucidi olmasını engellemiştir. 1826 /1827 (?) yıllarında

Nicephore Niepce bu tekniği kullanarak, “Pencereden Le Grace’a bakış” adındaki

tarihin bilinen ilk fotoğrafını çekmiştir. 1838/ 1839 (?) Louis Daguerre Temple

Bulvarını belli bir açıdan gören bir fotoğraf denemesinde bulunmuştur. Bu fotoğrafın

özelliği içinde bir insan bulunan ilk fotoğraf olmasıdır. Tekniğin gelişmesi uzun yıllar

almıştır, örneğin bahsi geçen ilk fotoğrafın cam levha üzerinde belirmesi için sekiz

saat beklemek gerekmiştir. Diğer fotoğrafta ise çekim süresi on dakikadan fazla

sürdüğünden trafiğin akışı, fotoğrafta görünemeyecek kadar hızlı kalmıştır, fakat

ayakkabısını cilalatmak için uzun süre aynı pozisyonda duran adamın tekniğin

yetersizliğini bilinçsizce desteklene bu davranışı fotoğraf tekniğinin açılan kapısından

içeri ilk insan suretinin nüfuz etmesine olanak sağlamıştır. Bu görüntünün kalıcı

olması ise Daguerre’in tamamen bir tesadüf eseri ışıklı levhayı belli kimyasalların

içine bırakmasıdır. Böylelikle fotoğraf, insanların ilgisini çeken bir gösterici imgesel

araç olarak literatüre girmiştir. Bu noktadan sonra da sanatsal evrimine ve kullanım

sürecine de girmiştir. Takip eden yıllarda Edison’un kineteskobu icadı ile görüntü ve
30

hareket ilk birlikteliklerini yaşamış 1895 yılında ise fransız Lumierre kardeşler bu

cihazı geliştirerek motion picture ya da hareketli görüntüyü icad ederek, fotoğraf

karelerinin yanyana gelmesinden oluşan ve gerçek yaşamı sunanın bakış açısıyla

aksettiren sinemanın ilk tohumlarını atmışlardır. Tarihin ilk sinema filmi ilgiyle

izlenmiştir, ancak tren sahnesinde herkes korkuyla salonu terk etmiştir. Sinematograf

adını verdikleri aletle 1896 yılında rotalarını İstanbul’a çeviren kardeşler, İstanbul’a

olan hayranlıklarını 3 filmle hayata geçirmişlerdir. Sinema fikir ve sanat eserleri

kavramı, 2018’e göre kamera aracılığıyla elde edilmiş görüntülerin, bir ışık

aracılığıyla beyaz renkte bir perdeye yansıtılarak film adı verilen sesli veya sessiz

hareketli görüntüler elde edilmesi işidir. Mevcut diğer sanatsal göstergebilim

araçlarından bu niteliğiyle ayrılan sinema sanatı, insanlara özgün bir şekilde

kendilerini ifade etme, nesneleri ve olayları görünür anlamları ve metaforları ile sunma

imkanı yaratmıştır.

Resim 9. Marcel Marceau bir pandomim gösterisinde


Kaynak: https://www.nkfu.com/pandomim-nedir/ (01.10.2019)
31

Berber, 2011; sinema sanatını dialog, kurgu, sahne düzeni, ışık, ses ve dekor gibi

bileşenlerin filme uygun şekilde adaptasyonu olarak tarif etmiştir fakat sinema tarihi,

tekniğin bu süreç içerisinde gelişimini göz önünde bulundurulduğunda sinemayı ana

hatlarıyla, sesiz sinema ve sesli sinema olarak sınıflandırmak yanlış olmayacaktır.

Takdir edileceği üzere görüntüde sesin varlığı ya da var olmayışı anlatılmak ya da

gösterilmek istenenin, maruz kalana farklı şekilde geçmesine neden olacaktır.

1900’lerin başıyla birlikte sesinden yoksun olarak serüvenine başlayan sinema, ilk on

yılını örgütlenmelerle ve birer dakikalık kısa filmlerle geçirmiştir. Abisel, 2014; 1910

yılında 9500 olan salon sayısının, 1912de 13000’i bulduğunu ifade ederken, sessiz

sinemanın hollywood stüdyo sistemi yapım dağıtım ve gösterim yatay ve diket

denetlemeler ile birlikte 1920-1930lar arasında en parlak dönemini yaşadığını ifade

etmektedir. 1930 yılına kadar film şeridi aralarında yazılı kareler ile kısa ifadeler

kullanılan teknik, 1930’lu yıllar ile birlikte film şeridi üzerine eşlemeli olarak yazılan

diyalog, müzik, efekt ve dış seslerin kullanımı ile yaygınlaşmıştı. Buradan da

anlaşılacağı üzere sinemanın göstergebilimsel ve metaforik dili, 1900-1920 yılları

arasında ve 1930’lu yıllardan itibaren farklı yöntemler kullanmıştır. Sessiz sinema

döneminde sesin efektleri ve diğer araçların olmayışı bu dönemin başlangıcında sessiz

güldürülerin tercih edilmesine neden olmuştur. Sanata acemi olan izleyicinin dikkatini

kaba güdülerin ustası Mack Sennett konsantre etmiş, komediye sesten yoksun haliyle

soyut mesajları ve metaforik anlamları kazandıran, Sir Charles Spencer Chaplin ise

komediye saygınlık kazandırmıştır. Sessiz sinemanın, altın çağını ise 1920’lerden

itibaren Alman sinemasının yönetmenleri tetiklemiştir. Fritz Lang‘in, 1927 tarihli

Metropolis filmi Weimar cumhuriyetinin en güçlü döneminde 7 milyon Reichsmark

harcanarak döneminin en pahalı sessiz filmi olarak vizyona girmiştir. 1920’li yıllarda

sessiz komedinin olgunlaşarak ve soyutlaşarak geçirdiği süreç, izleyiciye de tecrübe


32

kazandırmış ve bu sessiz bilimkurgu diye tabir edilecek yeni türe izleyiciyi

hazırlamıştır.

Resim 10. Charles Spencer Chaplin


Kaynak: https://variety.com/1977/film/news/charles-chaplin-dies-at-88-burial-in-switzerland-1201343786/
(01.10.2019)

Sanayi devrimi; iş veren- işçi ilişkisi, sosyal bağlamı bu dönem çekilen sessiz

filmlerin türü ne olursa olsun içinde etkisini hissettirmiştir. Örneğin 2. Uluslararası

İstanbul Sessiz Sinema Günleri, 2015; kapsamında, 1916-1926 yapım yıllarını

kapsayan ve işveren –işçi ilişkisini soyut dillerle anlatan 1916’da Londra’da Sufrajet

Yürüyüşü (İngiltere-1916), Santral Memuresi (ABD-1912), Dantel Yelpaze Üretimi

(Fransa-1911), Bomba Fünyelerinin İmalatı (Almanya-1918), Aşçı ve Aşçı Yamağı

(Eyefin Desnet Kolleksiyonu) ve Bu Dünya’nın Hali Nereye Varacak (ABD-1926)

filmleri bunlara örnek gösterilebilir. Festival kataloğunda; Kaynakçı, Strauili,


33

Weissberg, Balan’a ait makalelerde bu filmler ve farklı perspektiflerden analizleri

bulunabilmektedir.

Fredrich Wielhem Murnau ile ise kamera özgürleşmiş, edebi eserler lirik ve dram

temalı anlatımlarla kurgu zenginliğinide içererek bir boyut kazanmıştır. 1926 tarihli

Goethe’ye ait Faunst isimli eserden adapte edilen 106 dakikalık Faunst filmi buna en

iyi örnektir.

1922 tarihli yine Murnau’ya ait Nosferatu alman dışavurumculuğu akımın

başyapıtlarından sayılan, korku sinemasının sayılı klasiklerinden biridir. Max Schreck

vampir kont Kont Orlok rolündedir. James Whale yönetmenliğindeki 1931 tarihli

Frankenstein filminde ise ünlü oyuncu Bolis Karloff hayal imgelememizdeki

Frankenstein canavarı karakterinin unutulmaz figürünü vermiştir. Aynı yıla ait Tod

Browning yönetmenliğindeki Dracula filmi ve burdaki kült oyunculuğuyla macar

oyuncu Bela Lugosi’den de bu noktada bahsetmek gerekir. Özetle bu yıllarda da sessiz

ve sesli sinema geçiş sürecinde fantastik ve korku sineması türünün klasik ürünleri

verilmiştir.

Yukarıdaki bilgiler ışığında bu filmlerde açılan ve kapanan tüm kapıların sessiz

sinema tekniğinin sınırları çerçevesinde ve dönemin sosyolojik ve siyasal gelişimleri

paralelinde dönemin yönetmenlerinin imgelemleri sınırında ve izleyicinin sinema

algısı tecrübesi dahilinde somut ve soyut anlamlarla ve metaforlarla bezeli olarak

açılıp kapandığını, söylemek mümkündür. Arkasına bakmadan kapıyı çapran aktörün,

arkasından gelen aktörün suratında kapının izinin çıkması komedi türünün içerisinde

karşımıza çıkarken; olay ve aksiyon sinemasında bir itfaiye erinin, yangın anında bir

evde mahsur kalanları pencereden girip kurtarması ve kapıdan çıkarmasındaki uzam

olarak izleyiciye kapının anlamını geçirmektedir. Bilimkurgu, belgesel ve dram


34

türünde ise, işçi ve işveren haklar ve sosyal kısıtlamaları vurgulamak adına kapılar

çoklukla ayakkabı atolyeleri, silah fabrikaları, üretimhaneler, patron ve işçinin sınırını

ayıran kapılar olarak karşımıza çıkmaktadır. 1930’lu yıllara yaklaştığımızda ise korku

ve fantastik sinemanın devreye girmesiyle somut kapıların tokmakları, vampirler,

canavarlar ve yaratıklar tarafından açılıp kapanırken, Doktor Frenkenstein’ın sürreal

bilimiyle ölüm kapısından hayat kapısına geçiş, Frenkenstein‘ın canavarının hayata

dönmesiyle soyut olarak açılıp kapanmıştır.

1930’lu yıllardan itibaren yukarıda belirtildiği şekilde sesli sinema dönemine

geçilmiş, ses, efektler, dekor ve kurgu gibi modern sinemanın tüm bileşenleri etkin

biçimde yıllar içinde kullanılmaya başlanmış, önceden oldukça soyut olarak

canlandırabildiğimiz algıladığımız kapılar günümüzde neredeyse teknoloji ve bilimin

katettiği yolla birlikte somut bir dille bizlere anlatılmaya başlanmıştır.

1950’li yıllar Hollywood’un altınçağını temsil etmektedir. Film bütçeleri öncesiyle

kıyaslandığında tarihi seviyelere çıkmıştır. Bu dönemde bu bütçelerin karşılığının

izleyicilere geçirilebilmesi adına, içinde efektlerin yüksek bütçelerle oluşturulmuş

dekorların ve kostümlerin sayısız dublör ve figüranın yer aldığı tarihi filmler

nakledilmişir. William Wyler yönetmenliğinde 1959 yapımı Ben-Hur filmi , 1956

tarihli Cecil B. DeMille yönetenliğindeki The Ten Commandment (On Emir) filmleri

bunlara örnek gösterilebilir.


35

Resim 11. Cecil B. DeMille, On Emir filminden kare


Kaynak: http://www.beyazperde.com/filmler/film-81064/fotolar/detay/?cmediafile=18846200 (01.09.2019)

Bu filmlerdeki kapılar tabiatı gereği sur kapıları, kale ve şehirlerin büyük kapıları,

piramitlerin mühürlenen mezar kapıları, bir forza mahkumunun köleliğe mahkum

olduğu kalyonun ilgili bölmesinin kapısı gibi somut formlarda karşımıza çıkmaktadır.

Yine soyut anlamdaki kapı 1956 tarihli On Emir filminde Hz. Musa’nın

İsrailoğullarını firavunun zulmünden kaçırırken, kızıl denize yönelttiği asasıyla denizi

ortadan ikiye ayırarak oluşturduğu geçitle ve özgürlüğe açılan fantastik bir kapıyla

betimlenmiştir. Bu sahne Hollywood’un dönem bütçeleri olmaksızın bir imgelem

olarak izleyiciye aksettirilmesi, şüphesiz mümkün olmayacaktır. 1949 tarihli Cecil B.

DeMille yönetmenliğinde İbrani köle Samson çok güçlü mitolojik bir karakter olarak

betimlenmektedir. Gücünü saçlarından almaktadır. Onlarca romalı lejon askerini tek

hamlesiyle savuran Samson’u Hedy Lamarr’ın canlandırdığı Delillah karakteri aşk

sözcükleriyle kandırır ve uykusunda gücünü aldığı saçları keser.


36

Resim 12. William Wyler, Ben- Hur filminden kare


Kaynak: https://www.imdb.com/title/tt0052618/mediaviewer/rm1316880896 (01.10.2019)

Gözleri dağlanan ve mahkum edilen Samson ve efsanesi unutulur. Victor Mature’nin

canlandırdığı Samson karakteri, saçları tekrar uzadığında kör gözleri ile el yordamıyla

vardığı zevk ve eğlencenin doruklarda olduğu tapınağın ana kapısına gelir ve tapınağın

ana kapısının dev kolonlarını yine tek hamlede güçlü kollarıyla itmek suretiyle tüm

tapınağı ona ihanet edenlerin üzerine yıkarak intikamını almaktadır.

Bu dönemin ardından sinema uluslararası anlamda pek çok tür ve ele alınamaz

üretimsel bir artışla yolcuğuna devam etmiştir. Kapılar somut ve soyut anlamalarıyla

sayısız türün imgelemleriyle açılıp kapanmaya devam etmiştir.

Resim 13. Tarkovsky, stalker filminden kare


Kaynak: http://www.sanatatak.com/view/tarkovskynin-kapi-araliklari (01.10.2019)
37

Şiirsel sinemanın öncü gelen isimlerinden, yönetmen Andrei Tarkovsky, özgünlükten

yana şekil verdiği üslubuyla sinemada bir imza haline gelmiştir. Bu cesur tavrıyla ön

plana çıkan Tarkovsky’nin başyapıtlarından “stalker” ve “ayna” filmlerinde kapı

imgesi sıkça görülmektedir. İnanç, özgür irade ve bilimi ele alan filmde sanatçı;

kendine özgü farklı estetik vurgusunu sadece kapı aralıklarını kullanarak çerçeveye

aldığı karakterlerine, derin düşüncelere dalmış bir ruh hali atfetmiştir.

Resim 14. Tarkovsky, stalker filminden kare


Kaynak: http://www.sanatatak.com/view/tarkovskynin-kapi-araliklari (01.10.2019)

Zaman zaman kullanığı flashbacklerde suya hikayeleri yansıtarak çok iyi bir

sinematografi yakalamıştır. Bu bağlamda yönetmenin, sekansları kapı eşiğinde

göstermesi, sudaki buğulu ve belirsiz nesnelliği geçmişle bağdaştırıp izleyiciye ruhsal

bir bağ kurmasında metaforik bir açılım yaratmıştır.

“Eğer, gerçekliğin bilimsel ve duygusuz bir şekilde kavranması, hiçbir zaman sonu

gelmeyen bir merdivenin basamaklarını tırmanmakla eş anlama geliyorsa, sanatsal

kavrayış da insana, kendi içinde mükemmel ve bütünleşmiş, sonu olmayan bir alanlar

sistemini hatırlatır. Bu alanlar, bazen birbirlerini tamamlar, bazen birbirleriyle de


38

çelişir; ama hiçbir şart altında birbirlerinin yerini dolduramazlar. Aksine, birbirlerini

zenginleştirir, bütünsellikleriyle sonsuza dek uzanan, her şeyin üzerinde özel bir alan

oluştururlar. Kendi içinde sebeplendirilmiş ve her daim geçerliliğini koruyacak olan

bu şiirsel vahiy, insana kimin kopyası olduğunu kavradığını ve bunu ifade etmek için

yeteneğe sahip olduğunu kanıtlamaktadır. ” (Mühürlenmiş Zaman- Andrei Tarkovsky)

(http://www.derindusunce.org/2008/11/22/tarkovsky-sinemasi-sanati-ve-stalker-filmi/)

Korku filmi yönetmenlerinden James Wan’ın üstlendiği İnsidious filmi serisi astral

seyahat baz alınarak kurgulanmıştır. Bu seri, bu fenomeni ürkütücü bir biçimde gözler

önüne sermektedir. Kapı metaforuyla sıkça karşılaştığımız bu filmde nesnel olarak

‘kapılardan’ geçen karakterler boyutlar arası yolculuk etmektedir. Burada kapılar,

geçit görevi görmekle; ‘Kırmızı kapı’ ruhlar bölgesiyle Dünya arasındaki sınırı

gösterir. Bir başka örnekse ‘kırmızı’ rengini tema alan ‘Tepedeki Ev’ (The Haunting

House) dizisi; Adeta klasikleşmiş korku sinemasına modern bir dokunuşla gelen The

Haunting House, incelikle planlanmış sinematografisiyle hemen hemen her sahnede

yer alan kapı ve hayaletleri çoğu izleyici hikayenin akış içinde bunu fark ettirmezken,

izleyiciyi daha çok hikayeye bağlamaktadır. İçgüdüsel dürtüyle şekillenen kırmızı

kapı, her eşikten geçene kendi dünyasını açmaktadır. Bu duruma “aynı kapı ama farklı

bir kapı” ikilemi de denilebilir.


39

Resim 15. İnsidious film afişi


Kaynak: https://www.imdb.com/title/tt1591095/mediaviewer/rm2806521600 (02.10.2019)

Başka bir günümüz dizisi olan ‘Dark’ta ise kapıyı nesnel dünyada alışılagelmiş

formda bulmasak da kayaların, mağaraların içinden geçerek zamanın içinden geçen

karakterlerinde kapısı olduğunu görülmektedir. Kapılar zaman ve mekanın içinde

psikolojik olarak gizemini saklamayı sürdürmektedir. Bir kapıyı aralamadan arkasında

ne olduğu bilinmez bir noktada sadece tahmin edilebilinir. Bir yolculuk yapılacaksa

muhakkak bir kapıdan ya da bir eşikten geçmek gerekir. Sinemada farklı dünyalara

açılan bir çok kapı örnekleri verilebilir.


40

Resim 16. The Haunting House dizisi- kırmızı kapı


Kaynak: https://www.imdb.com/title/tt6763664/mediaviewer/rm1532983296 (02.10.2019)

Fantastik sinemaya günümüzden verilebilecek en ilgi çekici örnek; J.R.R. Tolkien’e

ait fantastik kurgu Yüzüklerin Efendisi trilojisinin, Peter Jackson yönetmenliğindeki

sinema adaptasyonudur. Bu eser 2001-2002 ve 2003 yılları arasında birbirini takip

eden, üç bölüm halinde izleyiciyle buluşmuştur. Bu eser, günümüz teknolojisi

hollywoodun altınçağına benzer bütçeler, eğitimli ve tecrübeli geniş bir ekip bir araya

getirildiğinde, fantasik ve gerçeküstü niteliğindeki olayların kurgusunun ne denli

gerçekmişçesine izleyiciye yansıtılabileceğine güzel bir örnek teşkil etmektedir.

Tolkien öylesine bir fantastik uzam yaratmıştır ki, yarattığı boyutta elfler, cüceler,

hobbitler, orklar ve bunun gibi farklı avantaj ve dezavantajlara sahip ırklar

oluşturmakla kalmamış, bu uzama yüklediği ethosu onlara ait diller de yaratarak

güçlendirmiştir. Bu ırkların her biri kültürel, sosyolojik ve kalıtsal özelliklerine bağlı

olarak özgün kapılar ardında yaşamlarını sürdürmektedirler. Burada tarif edilen

kapıların simgesel karşılıkları, içinde yaşayanların yaşam felsefelerini kuvvetli şekilde

betimlemektedir. Eserin, içinde yaşadıkları dünyayla en barışık ve yetersizliklerine


41

rağmen en cesur ve bir o kadar da olumlu ve umutlu karakterleri olan hobbitler, doğa

ile bütünleşik ve iç içe mimariyle tasarlanmış ahşap kapıların ardında bahçe çitlerinin

içerisinde ve dışarıdan gelebilecek olası tehlikelere karşı dış bir koruma seti ya da

kapısı oluşturmaksızın özgürce ve mutlu yaşamaktadırlar. Diğer yandan kibirleri kendi

gerçekliklerini perdeleyen insanoğlu, kaleler ve surlar teşkil eden ve kapıları dikkatle

korunan yapıların ardına sığınmışlardır.

Komplekslerine ve hırslarına yenilmiş olan insankenti Minastrit’in Kral vekil harcı

kendi oğlunu tehlikenin içine sadece kendi hırsları yüzünden atmaktan çekinmemiş,

kalenin kapısınıda üzerine kapatmıştır. Bu psikolojinin içinde kendini kaybeden vekil

harcın gözünü hırsları kör etmiş ardında güvenle saklandığı şehrin dev kapısıda onu

koruyamamış, sonunda kendini alevlerin içinde yanarken bulmuştur. Elfler her ne

kadar kadim bir ırk olsalar ve yaşadıkları ortamın mimari detaylarında bu estetik göze

çarpsada onlarda insanların başka bir formunda kibir taşımaktadırlar. Bu kadimlik

yaşadıkları alanlardaki kapılara gizemli detaylar ve mistik özellikler yüklemektedir.

Filmin birinci bölümünde hedeflerine kestirme yoldan ulaşmak isteyen “yüzük

kardeşliği”, cüce Gimli’nin de yönlendirmesiyle “Moria Madenleri Kapısına”

yönlenmiştir. Moria madenleri cüce ırkının, karanlık mağaralar ardında zorlu

çalışmalarını ışık görmeyen hayatlarını nitelemeketedir. Doğanın çokça nimetinden

uzak kalan cüceler, nihayetinde madenlere ve özellikle altına karşı bu eksikliği telafi

edercesine bir bağımlılık göstermektedirler. Fkaat doğası gereği çalışkanlıklarıda

onları kollektif ve birlikte hareket etme konusunda fiziksel zaaflarına rağmen avantajlı

kılmaktadır. Maden kapısı soyut bir şekilde mühürlü ve belirgin değildir. Kapının

konumu ay ışığının klavuzluğuyla belirlenmektedir.


42

Resim 17. Hobbit filmi, “Moria Madenleri” kapısı


Kaynak: https://ortadunya.com/ortadunya/moria/ (02.10.2019)

Cüceler obsesif derecede bağlı oldukları madenlerini korumak için dost misafirlere

bile açık olamayan şifreli bir giriş kapısı tasarlamak durumunda kalmışlardır. Oysaki

bir bardak bira ve tuzlu domuz etinin yanında çubuk tüttüren hobbitlerin böylesine

gizemli ve mühürlü kapılara ihtiyacı yoktur. Dolayısıyla kapıdan “Pedo Mellon a

Minno” elfçe ifadesiyle diğer bir deyişle “Dostça konuş ve içeri gir” şifresiyle giren

dostlar, hırslarının ardına gizlenen cücelerin hazin sonuyla bir ders niteliğinde

karşılaşmışlardır. Geçidin sonunda aydınlığa ve hedeflerine ulaşacakları kapıya çok

kısa bir mesafe kala kardeşlik “Balrog” adındaki yaratıkla mücadele vermek

zorundadır. Kardeşliğin, hakiki anlamdaki niteliği bu büyük zorlukla karşılaşmada

kendini açığa çıkaracaktır. Büyücü Gandalf hayatını feda etmek pahasına, kardeşliği

koruyacak Hobbitler, Aragon ve Legolas cesurca savaşırken, kardeşliğin

zayıf halkaları çıkış kapısındakş son sınavda zaafların açık etmektedirler. Bu kapının

öncesinde cesaretle Balrog’a karşı koyan gri Gandalf ise ateşlerle örülü çemberden

geçerek beklenen kapıdan çıkmamış, fakat beyaz Gandalf olarak yaşadıklarından daha

güçlenerek başka bir kapıdan geri dönmüş şekilde beimlenmektedir. Orklar, Urukaylar
43

gibi kötülüğün kölesi yaratıklar ise ağaçların kesilerek yakıldığı, demirin ateşle

dövüldüğü ve gittikçe yeryüzüne doğru açılan değilde, derinliklere doğru yitip

kaybolan dehlizlerin kapılarına doğru ilerlemektedirler. Filmdeki en mühim

karakterlerden birisi ise çift kimlikli iyilik ve kötülük arasında bocalayan “Smeagol”

ya da diğer adıyla “ Gollum”dur. Smeagol, özünde biir hobbittir, arkadaşıyla çıktığı

bir balık avında rastladığı yüzüğe sahip olma hırsıyla arkadaşını öldürür. Bu tercihi

onu her geçen gün ait olduğu evrenden uzaklaştırır ve aydınlığın ardındaki kapının

sınırından onu her geçen gün gölgelere ve karanlıklara yakınlaştırır. Üçleme boyunca

bu karakter, geçtiği her kapıda ve geçitte iyilik ve kötülük arasında ikileler

yaşamaktadır. Görüldüğü üzere sinema tarihinin en yüksek bütçeli ve ödüllü başyapıtı

ve Tolkien’in orta dünyasında kapılar öykünün somut ve soyut anlatımında çok önemli

yer teşkil etmektedir.

Resim 18. Harry Potter- Platform 9 ¾


Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=XaUnHdJvcM8 (02.10.2019)
44

Somut bağlamda bu dünya ve diğer kurgulanmış ütopyaların arasında bağ olan

kapılara örneklem olarak, Narnia Günlükleri Serisi’ndeki Narnia’ya açılan dolap,

Alice’in tavşan deliği, Pan’ın Labirenti’ne giden geçit ve Truman Show’da gökteki

kapı, Harry Potter’ın Platform9 ¾ geçiti vb. filmler sosyal yaşama entegre olmuş kült

filmler üretilmiştir.

Resim 19. Alice’in tavşan deliği


Kaynak: https://www.imdb.com/title/tt1014759/mediaviewer/rm182095616 (02.10.2019)

Resim 20. Narnia’ya açılan dolap


Kaynak: http://www.beyazperde.com/filmler/film-47220/fotolar/detay/?cmediafile=18832059
(02.10.2019)
45

Resim 21. Pan’ın Labirenti filminde Labirente açılan geçit


Kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=lkoJYl9Yh9A (02.10.2019)

Epik bilimkurgu sinemanın günümüzde erişmiş olduğu nihai nokta ise 2014 yapımı

Christopher Nolan yönetmenliğindeki Interstellar ya da türkçe adıyla Yıldızlararası adlı

eserdir. Bu eserin önemi bilim dünyasında kuantum mekaniğine dair gelişmeler ve

kuramları, harmanlayarak kusursuz bir sinematografik öykü ve kurgu içerisinde, teorik

olanı gerçekçi bir şekilde bize yaşatmasından ileri gelmektedir. Kuramsal olarak

tanımlanmış kara delik bu eserde “gargantua” ismiyle vücut bulmakta ve bizi daha

önce hayal dünyamızda şekline sokamadığımız kapılara ve bu kapılara ulaşmak ve

geçmek adına yapılan yolculuklara yakınlaştırmaktadır. Bu eserde bilimsel olanın

sinematografik yapıya bu denli gerçekçi olarak adapte edilmesindeki en önemli sebep

filmin başyapımcılarından olan “Kip Thorne” un kitle çekim fiziği ve astrofizik

alanlarında araştırmalar yürüten “Stephen Hawking” ve “Carl Segan” gibi bilim

insanlarıyla uzun zaman arkadaşlıkları ve ortaklıkları bulunan, California Teknoloji

Enstitüsünde, Feynman fizik profesörü ünvanına sahip günümüzdeki solucan

konseptinin en nemli araştırmacılarından biri olmasıdır. Bu filmde karadelikler ve


46

solucan delikleri vasıtasıyla gerçekleştirilen kuantum sıçramalarıyla tarif edilen

boyutsal kapıların ve yolculukların yanısıra 2015 yapımı dram ve bilimkurgu türündeki

“Matt Damon”ın oyunculuğuyla değer kazanan “Marslı” isimli eserde de, dev bir

gezegende küçük bir üs kurarak yerleşmeye çalışan insanoğlunun kendi evreninin

özelliklerini bu küçük üste taklit etmesi ve ucu açık şekilde bu yeni evrenin koşullarına

adapte ve entegre olma mücadelesi, bilinmeyen yeni bir gezegenin üzerinde yer alan

bir üssün kapısının sınırlarında canlandırılmaktadır. Buradaki kurgu, bir fanus içinde

yaşayan doğasından koparılmış balığın insanoğlunun evrenine baktığı kapıdan ve

geçitten değerlendirilebilir.

2.2.5. Kapı/ Tiyatro Sanatı

Antik Yunan’dan günümüze tiyatro, gök kubbenin altında bir alt imgelem dünyası

yaratarak sahne adı verilen bir düzlem üzerinde izleyicisine oyuncular, dekor, ışık vb.

unsurlarla farklı imgelemleri aksettirmektedir.

Tiyatroda kapı imgesi, sahneye uyarlanan oyuna altlık teşkil eden eserden anlam

olarak sızabildiği gibi, dekor ve sahne tasarımının bir unsuru olarak yönetmenin de

tercihiyle anlatım dilini boyutlandırmak maksadıyla da giriş yapabilmektedir. Dekor

anlamında kapı, pek çok oyunda sahne üzerinde çevresini saran bir duvar ya da yapısal

bir elemanla bitişik kullanılmaz. Sadece kapıyı oluşturan kolon ve kirişlerden ibaret

bir geçit olarak temsil edilir, gerçek hayattan farklı olarak kapının bir yanı ve diğer

yanı boyutsal anlamda izole değildir. Fakat aktör bu fakrlı formdaki kapıdan eşiğin

diğer yanına atladığında izleyici bunu mekan ya da boyut değişikliği olarak

algılayabilmektedir. Diğer yandan kapı, dekor elemanın sahnede statik biçimde ele
47

alınmadığı oyunlarda mevcuttur. 2016 yılı tarihli Harold Pinter’e ait The Betrayal ya

da türkçe karşılığı İhanet eserinin tiyatro festivali kapsamındaki moda sahnesindeki

gösterisinde bu tarz bir tecrübe yaşanmıştır. Oyunu izlemeye gelen izleyiciler olağan

alışılmış şekliyle, oturmamakta ve oyunu ayakta takip etmektedirler. Dekor olarak,

önceden planlanmamış hareketi kestirilemeyen raylı sistemler üzerine yerleştirilmiş

kapılar mevcuttur. Oyuncular statik bir dekor üzerinde planlı kurgulu bir sahnede

oyunculuklarını gerçekleştirmemektedirler. Kapıların rastgele beklenmedik pozisyon

değişimleri hem oyuncuların oyunla hareket düzlemlerini etkilemekte, hemde

izleyicinin reflekslerine sebep olmaktadır. Bu dekor niteliği taşıyan kapılar, oyuncuları

ve izleyicileri farklı şekilde stimüle etmek suretiyle yaşanacak potansiyel teecrübeyi

bambaşka bir sürece sokmakta ve algı ve imgelem dünyasını dinamik bir şekilde

bükmeketedir.

2.2.6. Kapı/ Edebiyat Sanatı

Güzel sanatlarda sanatçı, eseri ve malzemesi bir bütündür. Edebiyatın yegane vasıtası

(malzemesi) ise dildir. Bir ressam boyasını tuvale aktarmakta, heykeltraş mermerini,

tuncunu, çamurunu yontmaktaysa, şair ya da yazar ise dilini, edebiyat eserine

çevirmektedir. Her sanatçı kendini, metafizik yada fiziki dünya ile ilgili güzellik

anlayışını başka dillerle eserlere dönüştürmektedir. Bir başka deyişle; yaşadığı

(hissettiği) düşünce ve duygusunu, hayalini, heyecanını, korkularını ve bir çok

hissiyatını sanatının sahip olduğu malzemelerle ifade etmektedir. Bu hizadan

bakıldığında sanat, objektif ifade bütünlüğünde sanatçıyla iş birliği halindedir.

“Şiir; duygu, hayal ve düşüncelerin bir düzene bağlı olarak, çekici/etkileyici bir dil ve

ahenkli mısralar içinde aktarılmasıdır.”

(https://www.turkedebiyati.org/Dersnotlari/siirbilgisi.htm)
48

“18. yüzyılın büyük filozofu Jean-Jacques Rousseau “ilk (insanın) konuşmaları, hep

şiir biçimindeydi; akıl yürütme çok sonraları düşünüldü” diyerek şiirin ne kadar kadim

(eski) olduğuna gönderme yapar. Şiirin çıkış noktası sözlü edebiyat kültürüdür. Yazıya

geçildikten sonra dahi o kafiyeli, ahenkli oluşu ile sözsel olarak varlığını daima canlı

tutar. Nitekim M.Ö. 7. ve 8. yüzyıllarda Grek yazısının kullanılıyor olmasına karşın,

Grek yazını uzun bir süre, sözlü olmayı sürdürüyor. Sözlü Grek yazını derken, şiirden

söz ediliyor elbet. (Yavuz 2010: 112)”

(https://www.turkedebiyati.org/siir-turunun-gelisimi-ve-turk-edebiyatinda-siir/)

İlk edebi yaratı olan şiir; girişte de ifade edildiği üzere, edebiyat’ın içinde yer alan,

bütünüyle güzel sanatların bir parçasıdır. Başlangıçta tüm alanlar; (tiyatro, müzik,

dans, şiir) iç içedir. Süregelen yıllar içerisinde tüm sanat dalları, birbirinden ayrılmakta

ve tüm dallar kendi içlerinde dallarına ayrılmaktadır. Nitekim edebiyattın ilk kuramsal

değerlendirmelerini içeren Aristotales’in Poetika adlı eserinin içindeki “şiir” bahsi,

tiyatroyu kastetmektedir. Antik Yunan’da tiyatro ve şiir, birbirinden ayrılmaz

bütünlüğe sahiptirler. Mimesis Tiyatro/Çeviri- Araştırma Dergisi’nin 13. Sayısında

yayınlanan Hilmi Atıl Ünal’ın şiir üzerine sözlemi “poetika: şiir sanatı üzerine”

yazısında şöyle belirtmiştir; “Poetika’nın temel amacı, şiir sanatı üzerine bir inceleme

olarak tanımlanabilir. O döneme kadar şiir sanatının (daha doğrusu tüm sözlü

sanatların) net bir çözümlenmesi ve kategorizasyonu yapılmamıştı. Var olan

kategoriler de Aristotales’e göre yanlış temellere dayanıyordu. Aristotales’in, bu

eksikliği gidermek üzere bir denemeye giriştiği söylenebilir.”

(http://www.mimesis-dergi.org/2007/10/poetika-siir-sanati-uzerine/)

Şiirde duyular yoluyla hissedilen bir çok duygu önemli yer tutmaktadır. Anlatım daha

kapalı bir üslup, telafuzda daha müzikal bir yaklaşım hakimdir dolayısıyla duygular
49

daha güçlü, algılar daha açık tutulmaktadır. Sözcüklerin oluşturduğu her bir dize farklı

manalar,algıda farklı kapılar açmaktadır. Telfuz edilen her bir dizede farklı manalar ve

o manaların okuyucu taşıdığı kapılar, o dizeleri okuyan kişiye göre kapı açan manalar

farklılıklar gösterebilmektedir. Kapının sembolik varlığından ziyade, onu dizeler

içerisine yerleştiren, başka anlamlarla şiirde anlatılmak istenilenin konu bütünlüğünü

genişletmek için kapıyı ele alan bir çok şiir vardır. Cahit Sıtkı Tarancı, “Bir Kapı Açıp

Gitsem”; Can Yücel “Kapı”; Murathan Mungan, “Kapı”; Necip Fazıl Kısakürek,

“Aralık Kapı”; Orhan Veli, “Dar Kapı”, Özdemir Erdoğan, “Aç Kapıyı Gir İçeri”

şiirlerinde kapı metaforik açıdan yorumlanmış ve şiirler içerisindeki anlatımı

derinleştirmiştir. (Ek B.)

2.2.7. Kapı/ Dijital Dünya

Ünlü fütürolojist Alvin Toffler, insanlık tarihinin başlangıç süresinden sanayi devrimi

ile tetiklenen sanayi çağına dek olan dönemi tarım dönemi ya da diğer bir değişle

birinci değişiklik dalgası olarak ifade eder. İkinci dalga ise on sekizinci yüzyılda

başlayan sanayi çağı olarak tanımlanır.Toffler’e göre üçüncü dalga bilgi üretim ve

tüketimin iç içe olduğu sanayi çağının aşıldığı çağdır.Çağların ötesinde düşünen bazı

bilim adamları yani, fütürolojistlere göre bu çağ, bilgi çağı şeklinde adlandırılır. Yirmi

birinci yüzyıl bilgi çağı olarak adlandırılır.

Plastik sanatlar ve sanatın pek çok dalı da, bilgi çağının nimetlerinden ve teknolojiden

kaçınılmaz şekilde beslenmeye başlamıştır. Resim sanatında, dijital teknoloji

enstelasyonlarda ve sergilerde yer yer performatif sunumlarla bütünleşik olarak

karşımıza çıkarken heykel sanatında ışık, nesne ve ses oyunları birlikteliğiyle

harmanlakta, tiyatro sanatında yine dekor, ışık, sahne tasarımı gibi öğelerin hayata

geçirilmesinde sinema sanatında, çeşitli yazılımlar, hard ve soft teknolojilerin modern


50

tekniklerle birleştirilmesiyle, görsel ve ses efektleri tasarımında, fotoğraf ve video

sanatında da çözünürlüklerin, kayıt sürelerinin, alet teknik yeterliliğinin artmasıyla,

snaatsal düşünceyi hayata geçirebilme anlamında çok daha geniş bir spektrumda

olanaklar sunmaktadır.

Özetle; dijital teknolojilerle bilgi çağı sanatın her dalını somut ve soyut anlamda

etkilemekte, tabiri caizse daha önce sadece hayal edilenlerin, gerçeğe

dönüştürülmesinde sanatsal yaratı sürecini, ciddi derecede açılandırmakta ve

boyutlandırmaktadır.

2016 yapımı “Cinema Futures” adlı belgesel kurgu dahilinde, sinema ve kayıt

teknolojileri alanında bilgi çağının etkileri İKSV sinema festivali bünyesinde de ilgi

çekici şekilde gözler önüne serilmektedir. Belgesel kapsamında dijital devrimin

sinema sanatına geç ulaşması ve beraberinde getirdiği teknolojik öncül gelişmeler

anlatılmaktadır. Bunu takiben, ünlü analog selüloit bant ve makara üreticilerinin ve

fabrikaların kapanma süreci ve farklı formatlardaki dijital filmlerin ortaya çıkma

süreci açıklanmaktadır. Bu bağlamda, “Dünyanın eski film arşivleri, karanlık bir

sürece mi giriyor?” Sorusu izleyiciye yöneltilmekte ve “Sesli görsel hafıza

koleksiyonumuzun devasa bir kayboluşa mı girdi?” soruları irdelenerek, “Klasik

filmler ölüyor mu, yoksa sadece bir değişim sürecindeler mi?” sorularına cevaplar

aranmaktadır.

Belgesel kapsamında Sony Pictures Studios, the George Eastman Museum the Library

of Congress ve pek çok kritik kurumla görüşmeler yapılmakta Martin Scorsese,

Christopher Nolan, Tacita Dean vb. Film endüstrisinin önemli şahıslarıyla röpörtajlar

yapılmaktadır ve burada yüzyirmi yılı aşkın sürelik analog film tarihimizin bu değişim

ve dönüşüm sürecinde nasıl ele alınması ve muhafaza edilmesi gib hususlarda


51

gerçekleştirilen faaliyetlere dair bilgiler verilmeketedir. Analog ve dijital formatlar

arasındaki dönüşümlerin arşivlenmesi noktasında kültürel mirasımızın yüzyüze kaldığı

kaybolma riski ve buna dair yapılan çalışmalar detaylandırılmaktadır. Analog

arşivimizin ve kültürel mirasımızın korunması bağlamında gerçekleştirilen dijital

format dönüşümleri, bu bilgilere ulaşımı kolaylaştırırken, analog arşivimizin bu

formatların gelecekte bozuşması halinde sonsuza dek kaybolma riski de

vurgulanmaktadır. Bu anlamda analog bantların ve kayıtların konzervasyonu,

restorasyonu ve sıhhatlı muhafazası konusunda müze ve ilgili kurumların hummalı

çalışmalarının önemide belgeselde pek çok örnekle genişletilmektedir.

Belgesel dahilinde sadece analog tarihimizin korunması değil, günümüzdeki dijital

medyaların fotoğraf, video ve internet bazlı bilgilerin arşivlenmesi sürecide ele

alınmaktadır. Bu noktada bilgi çağını içine alan dinamik internet hafızasının ve ucu

bucağı olmayan bilginin, hard disklerle ve üst düzey bir donanımla çevrelenmiş küçük

bir kulübede saklanabiliyor olduğunun gösterimi elle tutamadığımız bilginin, elle

tutulur gözle görülür küçük bir hacim içerisine sıkıştırabilirliğini bize ispat etmektedir.

Bu bağlamda bilgi çağının, plastik sanatlara ve sanat dallarına getirdiği olanaklar,

sınırsız ve gizemli kapılar ardında bulunmaktadır. Bunlara ulaşmak ve hayata

geçirmek sanatçının hayal gücüne ve kendini teknik anlamda geliştirmesine bağlıdır.

Buradaki sonsuz sayıdaki kapıları açmak ve içerisinden estetik olanı seçmenin tercihi

kaosu, sanatçıyı bilgi çağının sunduğu estetiğe ulaştıracaktır. Belgeselde ise evrenin

tüm internet hafızasının küçük hacimdeki bir odacığın içerisinde yer alması, somut bir

kapıdan bu odaya girerek bu sonsuz bilgiye dokunacak kadar yakınlaşılabilmesinde bu

olgu içersindeki ilgi çekici paradoksu gözler önüne sermektedir.


52

2.2.8. Kapı/ Mimarlık Sanatı

Kapı sözlük karşılığı olarak, bir yere girip çıkarken geçilen ve açılıp kapanma düzeni

olan duvar veya bölme açıklığı. (http://sozluk.gov.tr/) sağlayan tanımı

barındırmaktadır.

Kapı ,tarihte rastladığımız gelişim sürecini kronolojik serüven içinde şekillendirerek;

biçimsel, işlevsel ve kültürel izlerle tamamlayan bir mimari öge olmuştur. Genel tanım

olarak açıklanan ,dıştan özel olarak belirtilen içe geçişi sınırlamış; bu sebeplede

mekanları birbirinden ayırma görevi görmüştür.İnsanlık tarihinde ortaya çıkan

gelişimi zorunlu kılan nedenler, kapı olgusunu oluşturmuştur. İnsan, yerleşik düzene

geçmeden evvel, mağaralarda yaşamını sürdürürken yabani hayvanların saldırılarından

korunmak adına kendi barınağını kapatma ve koruma gereği duymuştur. Güvenlik

açısından girişi mümkün olduğunca küçük tutmuş kaya, çalı-çırpı ve benzeri doğal

engellerle gizlemiştir.Bu kapatma eylemi, mağara girişlerine geçiş özelliğide

kazandırarak,kapı olgusunun keşfi için atılan ilk adımlardan olmuştur.

‘‘Yerleşme niteliği açısından, yapılara dolaysız ulaşım sağlayan kavramsal

sürkülasyon öğesi olan sokak öğesinin de henüz devreye girmemiş olmasından her

yapı birimine ulaşma veya başka bir değişle iç mekan- dış mekan ilişkisi, bir çok

yapıda üst kısımdan gerçekleştirilen aralıktan sağlanmıştır.’’ (Utarit İzgi, 2003, s. 27)

Barınmayı mağaralara, yamaçlara sığınarak ve toprağı kazarak sağladıktan daha sonra,

toprağın üzerinde boyut kazanan ve yükselen yapı yapma eylemine geçilmiştir. Kapı,

binlerce yılı ardında bıraksada, anlam bütünlüğünü ve çoğunluğunu sürdürmekle

birlikte bu kavramda anlamını korumuştur. Mimari yapı elemanı olan kapı ve

pencereler yüzyıllardan beri kullanılan, duvarın değişmezliği ve kalıcılığı yanında

yükseldikçe ihtişamı artan değişken bir yapı elemanıdır. Kapı açık kaldığında
53

mekanlar birbirinin içine akarken kapatıldığında ise tamamen kapalı bir kutu haline

dönüşülmektedir. Kişilerin ve toplumların gereksinimlerini karşılamada , temel yaşam

ihtiyaçlarına cevap verecek biçimde yaşam alanlarını şekillendirmişlerdir. Üretimi

gerçekleşecek olan ihtiyacın yapım sürecinde tercih edilen malzeme, araç ve

gereçlerin bulunduğu sürecin şartları doğrultusunda gelişim göstermiştir. Zamanla

gelişen bu evrimsel süreç ile beraber, malzeme çeşitliliğinin artması ile malzeme

kullanım bilgisi değişim çeşitliliğe yol açmıştır. Buna bağlı olarak, bulunulan

dönemin şartları içerisinde ki ekonomik, teknolojik yönde ilerleme gösteren alanların

da katkısıyla şehirleri korumak için yapılan sınır kapıları, şehre giriş çıkışı sağlayan

kent kapıları, kulelerle desteklenen kalkıp inen kale giriş kapıları, özenle bezenmiş

anıtsal taç kapılar, tören kapıları, tapınakların kutsal kapıları gibi yükselen ve

genişleyen bir yapı elemanı olmuştur. Kapı tanımlaması özünde ve işlevsel boyutta

karşıtlık sergilemektedir; Kapıdan geçiş sağlamak ve geçişi kesmek iki tezat durum

oluşturmaktadır.

Tarihte yapılarda ahşap, cam, metal, taş vb. malzeme kullanılarak farklı üsluplarda bir

çok kapı örneği görülmektedir. Antik yapılarda, tapınak ve anıt mezarların gözde

malzemesi olan doğal taş, bir çok yeraltı yerleşmelerinde bulunan geçitleri bloke

etmek ve düşman saldırılarına karşı korunmak içinde kullanılmıştır.

Ahşap, canlı bir organizma olarak dış ortamda yaşamsal dengeyi koruyan ve doğada

bulunan ağaç, yapı malzemesine dönüşmüştür. Ahşap kullanımı yapı yapımının ilk

örneklerinden bu yana tüm eski uygarlıklarda önceliğini korumuştur. Masif nitelikte

bulunan ahşap, el işçiliğinin hakim olduğu süreçte yaygın olarak üretilmiştir.

Güvenlik sağlamak amacı doğrultusunda dirençli bir malzeme olan metal, geleneksel

yapıların kapı boşluğunda hareketli ve parmaklıklı bir öğe olarak kullanılmıştır.


54

Dayanıklı bir ahşap kapının önüne ayrıca ikinci bir metal kanatlar eklenerek tarihte

örnekleri görülmüştür.

Bir çok bozucu etkene dayanıklı, yüksek dirençli, kullanışlı, uzun ömürlü ve deforme

olmayan metal kapı dönem itibariyle Rönesans’ta, Gotik’te, Barok’ta geleneksel bir

etkinlik aracı olmuştur.

Cam ise çok eski çağlarda keşfedilmiş, Roma devri yapılarında kullanılmaya başlanan

ve özellikle Gotik mimari ve 20.yüzyıl’da yapıya egemen olmuş ve onu yönlendiren

bir ara eleman görevi görüştür. Malzeme olarak görüş kontrastı ayarlayabilen, güneş

kontrolü sağlayan, ısı ve akustiği derecelendiren, yangına karşı direnç sağlayan,

güvenlik ve koruma adına bir çok alanda yapıda kullanım kolaylığı sağlamıştır,

gelişmeler sonucunda camın biçim ve boyut sınırlandırma düzeği aşılmış, buna bağlı

olarak üretim sürecinin gelişmeyisle birlikte dekoratif çeşitliliği artmıştır.

Kapı kullanıldığı ilk dönemlerden itibaren işlevsel olarak bağlı bulunduğu yapının en

göze çarpan detayı olmuştur. Öyle ki; yapılar, kapıların konumlanması üzerine inşa

edilmiştir. Tarih boyunca kapılar, hem fonksiyonel hem sembolik olarak varlıklarını

kanıtlamış, medeniyetlerede, kültürlerin gelişim evrelerinede, savaşlara ve barışlara

gerekse fetihlere tanık olmuştur. Tarihte, medeniyetlerdeki kapılara, kimi zaman bir

fotoğrafta kimi zaman bir sanat eseri olarak heykelde veya resimde rastlanmıştır.

Sanatsal bir malzeme olan kapı her dönem kendi üslubu içinde incelenmiştir.

Mimaride incelenen , oluşturulan sanatsal kapılar gibi resim heykel teması çokça

işlenmiştir.
55

2.2.9. Kapı/ Fotoğraf Sanatı

Marcel Proust, “Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde” adlı eserinde şu ifadelerine

yer verir; “ Fotoğrafı andıran hazlar vardır, sevilen kişi başlangıçta negatif bir klişedir,

kişi bunu daha sonra, dış dünyadan bakıldığında girişi kapalı kendi bilincine

döndükten, o iç karanlık oda bir kez eline verildikten sonra banyo eder.” Proust bu

ifadesinde, insanla kurulan dış dünyadan bakış ve iç dünyasına geçiş sürecine negatif

fotoğraftan banyo işlemi sonrası pozitif fotoğrafa geçmekle bağdaştırır.

Edouard Boubat, fotoğraf sanatı adlı eserinde “fotoğrafçılık bir ışık okuludur. Bir kapı

aralığında onu yakalamayı, ölçmeyi, bir evin, bir kilisenin etrafında dönüşümü

görmeyi öğreniriz. Gün batımını, gün doğumunu, yaz ışığını, kuzeyin sisli yumuşak,

güneyin ezici ışığını, altın gece ışığını, mavi tan ışığını tanırız.” der. Dolayısıyla ışık,

fotoğrafa açılan kapıda sanatçıya farklı tecrübeler ve olanaklar sunmaktadır. Objektif

alana açılan kapıdır. Bu kapıyı ne kadar aralayacağımız, ne kadar süre aralık

bırakacağımız, ışığın bu kapıdan içeri ne yoğunlukta ve ne sürede süzüleceğini

belirleyen etkendir. Özetle anı fotoğraf karesinde anlamlı kılan ışık ve ışığın

kullanımıdır. Fotoğrafta yanlızca objektif ya da kapının açıklığı değil, içeri süzülen

ışığın kimliği ve karakteride söz sahibidir. Dolayısıyla sadece objektif değil, o

objektiften, o objektife görütünün aksi istikametinden bakan göz ve o gözün

gördüğünü algılamasını biçimlendiren akılda önemli derecede söz sahibi olmaktadır.

Fotoğraf makinesinde; Boubat, 1974 “ Standart objektif, görüntüyü insan gözünün

algıladığı gibi saptar. Normal görmenin, en yakın yeniden üretkenidir.” der. Ancak,

insan gözünün alternatifleri olmamakla beraber, fotoğraf makinesinin standart objektif

haricinde; büyük açı objektif, tele objektif, balık gözü vb. seçenekleri vardır. Büyük

açı objektif görüntü üzerinde çok geniş bir alanı kucaklayabilme ve olası on büyük
56

görüntünün yayılımının elde elimesine ilave olarak çizgilerle oynaybilme imkanıda

verir. Tele objektif ise, görüş açısını daraltır çoğu kez düzlemlerin sıkıştırılması

sonucunda uzak bir ayrıntıyı şiirsel bir güzellik katarak göze yakınlaştırmaktadır.

Buradan yola çıkarak insan gözünden daha fazla alternatife ve imkana sahip olan

objektifin, insan gözüne ve algısına zengin imkanlar sunması olağandır. Bu durumda

fotoğraf çekimi sürecindeki tek karar verici aktör, fotoğrafı çeken insandır

dinememektedir. Daha geniş bir görüşü olan makine insanı gayriihtiyari

yönlendirektedir. Bu noktada kapı sadece insandan dışarı yönde açılıyor demek

yetersizdir, objektifte kapıyı dışarıdan bize doğru açılmaktadır. Aynı zamanda fotoğraf

çekimi esnasıdaki hız seçimi ya da pozlama süreside elde ettiğimiz görüntüye soyut bir

anlam ya da metafor katmaktadır. Uzun pozlama süresinde kaybedilen yıldızların

noktasal ışık kümeleri gibi değilde, çizgisel ışınlar olarak karşımıza çıkması gibi.

Farklı çekim teknikleri ise, koyu ve açık oyunları yardımıyla bize somut olarak var

olmayan kapılar yaratabilir örneğin ters ışık kullanımı ya da objektifin gözünden

baktığımız nesneyi başka bir nesnenin iç açısından çekerek elde ettiğimiz doğal

çerçeve kullanımı gibi.

Fotoğraf tekniğinin bir diğer önemli unsuru ise kullanılan filtreler ya da siyah beyaz

filmler vb diyebiliriz. Analog fotoğrafçılıkta siyah beyaz, 100-200-400ASA gibi renkli

filmler kullanmak ya da dijital fotoğrafçılıkta bu seçeneklerin dijital ortamda

oluşturulması mümkündür. Boubat, 1974; filtre kullanımına dair mor ötesi filtrenin

2000 metreden yükseklerde kontrast arttırdığını, sarı filtrenin mavileri karartıp

beyazları sarıları ve kırmızıları meyadana çıkardığını, turuncu filtrenin karşıtlıkları

arttırdığını, ufkun sisli görüntüsünü yumuşattığını, kırmızı filtrenin maviler ve

yeşillerin siyahtan, siyah ve koyu gri aralığına, kırmızıları ise neredeyse beyaza

dönüştürdüğünü, yeşil filtrenin daha aydınlık bir gökyüzü verdiğini, yeşilleri daha az
57

koyultup, kırmızıları daha kararttığını, mavi filtrenin ise; yapay ışıkta bize kurşuni mor

görüntü verdiren aşırı sarı ışınlanmalara karşı önleyici olarak kullanıldığını ifade

etmektedir. O halde denilebilir ki; filtrelerde objektif gibi dışarıya açılan kapıda insana

yaratıcı seçenekler sunan bir diğer unsuru teşkil eder.

İnsan gözüde akılla birleştiğinde karar verici üstünlüğüyle en doğru anı yakalama

noktasında kilit bir özellik taşır. Örneğin; güzel bir portre yakalamak modelin iç

duyarlığını ortaya çıkartmak demektir. Saniyeler içerisinde değişkenlik gösteren yüz

ifadesinde bunu yakalamak gözün ve aklın koordinasyonuyla ancak mümkündür.

Ian Haydn Smith, 2018; “Fotoğrafın Kısa Öyküsü” adlı eserinde fotoğraf sanatını

janrlar, temalar ve teknikler özelinde ele almış, bu bağlamda karakteristik eserleri

inceleyerek bu başlıkları detaylandırmıştır. Somut ve soyut anlamda objektifin, bize

açmış olduğu kapılar olayısıyla jarnlar, tercih edilen temalar ve kullanılan teknikler

çerçevesinde sınıflandırılabilinir. Takdir edilecektir ki; uzun pozlamalı, fotomontaj

tekniğiyle üretilmiş, yapay ışık, çift pozlama ya da dijital fotoğrafçılık tekniğiyle elde

edilen fotoğraf, algısal dünyamızda bize farklı kapılar açacaktır. Yine tercih edilen

temalar; spor, ikonografi, doğa, film, suç vb. yine imgesel dünyamızdaki kapıları farklı

şekilde tetikleyecektir. Fotoğrafçının ya da fotoğrafa bakan gözün algısal kapılarını

açan diğer unsurda fotoğrafın hangi janrlar dahilinde çekildiğidir. Savaş, propoganda,

foto muhabirliği, moda, kurgusal, ssanat, bilim vb. gibi.

Robert Capa; “fotoğraflarını yeterince iyi değilse, yeterince yakın değilsiniz demektir”

der. Burada makineniz ne kadar varyasyonel objektiflere sahip olsada, doğru an’ın

kapısını açmak için fotoğrafı çeken kişinin an’a olan doğru mesafesinin önemi

vurgulanmaktadır. Nitekim Henri Cartier- Bresson, “fotoğrafların, fotoğraf


58

makinesiyle üretildiği bir yanılsamadır. Fotoğraf gözle yürekle ve akılla üretilir.”

ifadelerini kullanır.

Ivy Eve Arnold; “yapmaya çalıştığım şey, fotoğrafını çektiğim insanları işin içine

katmaktı. Onlar poz vermek istediğinde bende fotoğraflarını çekmek istiyordum.”

ifadelerini kullanır. Buradan fotoğrafçının gözü, makinenin olanakları haricinde,

fotoğrafı çekilenlerinde rızasının ve motivasyonunun olması halinin, doğru an’a açılan

kapıda ne denli önemli olduğu ifade edilmektedir. Nitekim, Nan Goldin, “ Bence,

fotoğraf çekmek tarafsızlık değildir. Birisine dokunmanın bir yoludur, bir

kucaklamadır.” der.

Resim 22. Camille Léon Louis Silvy - Galerie intérieure de la bibliothèque


d'Alger, 36.5 x 27.5 cm. (14.4 x 10.8 in.) (1857)
Kaynak: http://www.artnet.com/artists/camille-l%C3%A9on-louis-silvy/galerie-int%C3%A9rieure-de-
la-biblioth%C3%A8que-dalger-_DlB-UHkh46vrO4MUAqmcQ2 (20.10.2019)
59

Fotoğraf sanatının görsel sanatlarda açtığı kapıları daha iyi anlamın yolu, tarih

boyunca fotoğraf sanatçılarının ürettikleri eserleri incelemekten geçer. Sokaklar,

sosyolojik anlamda farklı dünyalara açılan kapılar olarak nitelenebilir. (1834-1910)

Camille Leon Louis Silvy ; ilk sokak fotoğrafçılarından biridir ve 1858 yılında

İngiltere’ye taşınmıştır. Çektiği fotoğraf serisi o yılların Londra sokaklarına açılan

kapılar olarak nitelenebilir.

Resim 23. Camille Léon Louis Silvy - Studies on light : Fog, London, 27.9 x
21.8 cm. (11 x 8.6 in.) (1859)
Kaynak: http://www.artnet.com/artists/camille-l%C3%A9on-louis-silvy/studies-on-light-fog-london-
zNteGA-shsPORNKCqPMRXg2 (02.10.2019)
60

Renk, fotoğrafta çok önemli bir unsurdur. James Maxwell, ekose kurdelası ya da Louis

Ducos Du Hauron Fransa’da Agen manzarası ilk basit renkli fotoğraf girişimleriydi.

Renkli fotoğraf ve sanatsal değeri uzun yıllar eleştirmenlerce tartışılmasına karşın renk

unsurunun fotoğraf karesine dahil olması, sınırsız imgeler kapılarının açılması

anlamına geliyordu.

Otokrom 1913 yılında Friedrich Paneth, “Mikerinos Piramidinin Girişi” adlı eseri, bize

renkli fotoğraf kapılarını açan ilk eserlerden biri olmakla beraber, aynı zamanda bizi

Mikerinos piramidinin renkleriyle buluşturmuştur.

Foto muhabirliği, savaş, siyaset ve toplumdan, spor, kültür ve eğlenceye kadar pek çok

alanda hızla gelişmiş, gündelik yaşamda önemli bir rol oynamaya başlamıştır. Ünlü

fotoğrafçı Nick Ut, Viyetnam’da savaş muhaberiliği yağpmaya başladığında 16

yaşındaydı. 8 Haziran 1972de, bir viyetnam köyünde çektiği fotoğraf, insanoğlunun

duyarsızlığına ve kayıtsızlığına açılan kapıyı o an özelinde sonsuzlaştırmıştır. Güney

viyetnam kuvvetleri, köye yanlışlıkla Napalm bombası atmıştır. Bölgedeki bir grup

çocuk ise ters yöne kaçışmaktadır. Çocuklardan biri çıplak ve ağlamaktadır. “Palm Thi

Kim Phuc” un vucudunun yüzde 30’u yanıklarla doludur. Nick Ut, bu kareyi fotoğraf

karesinde sabitledikten sonra, kızı hastaneye götürmüş ve hayatını kurtarmıştır. Oysa

fotoğraf karesinde görünen askerlerin bu duruma kayıtsızlığı trajik biçimde

zamansızca belirmektedir.
61

Resim 24. Nick Ut “ Palm Thi Kim Phuc” 1972


Kaynak: https://www.pri.org/stories/2018-02-21/how-vietnam-wars-napalm-girl-found-hope-after-
tragedy (20.10.2019)

Hiroshi Sugimoto, büyük boyutlu fotoğraflarıyla var oluşun geçiciliği kapısını

aralamak üzere soyut çalışmalar gerçekleştirmiştir. Sugimoto, 1980 yılında bu konu

kapsamında deniz manzaraları serisini çekmeye başladı. Büyük forman vizörlü

makinesiyle, siyah beyaz film kullandı ve filmi dikkatlice kendisi banyo etmiştir.

Baltık Denizi, Rugen bölgesine ait bu fotoğrafta, koyu ve açık iki bölgesel leke

haricinde bir algı yakalamak oldukça güçtür. Oysa ki bu fotoğraf kadrajıda deniz, ufuk

çizgisi ve gökyüzü ayrımı mevcuttur. Gökyüzünün denizin beyaz ve gri şeritler

halinde birbirine karıştığı ya da güneşin aydınlıkla karanlığın siyah kontrastını

oluşturarak denizden yansıdığı diğer götüntülerden farklı olarak bu ayrımın

yapılamaması, bu fotoğrafta özellikle istenmiştir. Zira, Sugimoto’nun amacı, var

oluşun geçiciliğine bir kapı açmaktır. Fotoğraf her ne kadar deniz, ufuk çizgisi ve

gerçek bir gökyüzünü içerse de, bize yansıyan bu gerçekliğin öyle değilmişçesine bir

soyutlamasıdır.
62

Resim 25. Hiroshi Sugimoto “Petit Théâtre de la Reine, Versailles,” (25 × 20 in 63.5
× 50.8 cm) (2018)
Kaynak: https://www.artsy.net/artwork/hiroshi-sugimoto-petit-theatre-de-la-reine-versailles (02.10.2019)

Resim 26. Hiroshi Sugimoto “Tyrrhenian Sea Priano” (1994)


Kaynak: https://www.cerclemagazine.com/en/magazine/articles-magazine/seascapes-timelessness-by-
hiroshi-sugimoto/ (02.10.2019)
63

Resim 27. Hiroshi Sugimoto “Boden Sea Uttwil” (1993)


Kaynak: https://www.cerclemagazine.com/en/magazine/articles-magazine/seascapes-timelessness-by-
hiroshi-sugimoto/ (02.10.2019)
64

3.Verilerin Yorumlanması ve Sonuç

Kapı/ Resim: Tarih öncesi kapılarımız olan mağaralarla anlamlanan kapı olgusu nesnel

yargının yanı sıra, içgüdüsel bağlamda kapıya ne kadar ihtiyaç duyduğumuz

görülmektedir. Batıdan doğuya Dönemsel olarak coğrafi bağlam zıtlığı, zamansal

mekansal zıtlıklar, resimde açığa çıkmaktadır. Batının aydınlanma çağının önde gelişi

ile doğunun onu arkadan arkaya takip etmesi zamansal saptamalarla farklı kapılar elde

edilmesini sağlamıştır.

Kapı/ Heykel: Bulunduğu mekanda ve malzemenin çokluğuyla aldığı maddesel destek

ile yapılırken malzemeye verilen kuvvet ve malzemenin duyduğu dirençle oluşan

normsal değerlerindeki, sanatta devinimsel farklılıklarıyla başkalaşan, kapılar

açmaktadır. 2.2.2. Bölümünde belirtildiği üzere edinilen malzeme bilgisinin geniş

olması takdirde tek bir kaçış noktasından birden fazla kapıya varmak mümkündür.

Heykel Geometride ele alındığı gibi farklı konumlandırma ve farklı bakış açılarıyla

birleştiğinde farklı anlamlar meydana getirmektedir. Soyut düzlemde hapsolmuş

somut imgelemde elle tutulur bir biçimde bu algıyı yansıtmaktadır.

Kapı/ Performans: Pandomin sanatında gösterilen mekanda, farklı işlevsel kapılar

açmakla, dans ve bir çok performatif kapsamda yer alan gösterilerde, “hareket”,

“sanatçı” ve “mekan” üçlemesinin arasındaki etkileşimle açığa çıkan soyut ve somut

bağlamda bir çok kapı oluşturmaktadır. Abromoviç örneğinde verildiği üzere, sosyal

yaşamda ve ilişkilerde açılan ve kapanılan pek çok kapı olduğu görülmektedir.

Kapı/ Sinema: Her sanatta etkileşimde olduğu gibi; dönemin siyasi, kültürel ve

sosyoloji gibi kavramların dahil olduğu camera obscura ile başlayan serüvende izleyici

kitleye, bilim ve teknolojinin açtığı kapılarla , zihinlerde senaryolaşmış ve sekanslara

ayrılmış kapılar yansıtılmaktadır. İşçi ve iş veren ilişkisini Hollywood’un altın çağının


65

açtığı kapılarla dönemler arası farklı kapılardan irdeleyen sinema olmuştur. 1950’li

yıllarda çok fazla görsel efekt ve dublör gibi ekonomik şartların elverişiyle, projeye

farklı bakış açıları gelişmiştir. Dolayısıyla sinema, dönem içi açılan kapıları sosyal,

politik, tarihi koşullarıyla içinde bulunduğu dönemi yansıtan kapılar elde edilmesini

sağlamıştır.

Kapı/ Tiyatro: Alt imgelem dünyası olarak yaratılan ve sahne adı verilen bu

platformda sergilenen oyunun, bir hikaye bütününde açılan kapıları ve izleyiciyle

etkileşiminde açtığı kapı ve oyun bitiminde o hikayenin kapanan kapısı, nesnel ifadede

ki kapı imgesinin zihinlerde yer edecek derecede kalıplaştırmıştır.

Kapı/ Edebiyat: Sanatın bir çok alanına ışık olan edebiyat sanatı, plastik sanatlar adı

altında çokça esere öncülük etmiştir ve kapıyı bir çok farklı dalda farklı

betimlemelerle yorumlamaya yardımcı olmuştur. Tiiyatroya, filmlere ve şarkılara

entegre olmuş şiir olgusunda açılan kapı imgesini mental ifadeyle dinleyiciye ve

izleyiciye aralamaktadır.

Kapı/ Dijital Dünya: Nesnel ifadeden oldukça soyutlaşan dijitaldeki kapı yorumu, elle

tutulamayan bir çok bilginin bir kutuda saklı olduğu ve elle tutulur bir kutunun içinde

yer alan bilgilere olan ulaşılabilir ve yokedilebilir tezatlığındaki açılan kapıyı

göstermektedir.

Kapı/ Mimarlık: Malzemesi ve normsal rakamlarıyla yapıya aidiyet kazanan kapı,

yapının içine giren ve içinden çıkan varlığa, yapıya dair ipuçları ve mesajlar

vermektedir. Tarih boyunca gelişen teknoloji, bilim ve türeyen kültürlerle başkalaşım

gösteren, fiziki ve mental olarak bir sonraki nesile aktarılmasını sağlayan gelenek ve

kültürler hakkında geniş doneleri olan kapı, insanoğlunun hayatı için büyük önem

taşımaktadır.
66

Kapı/ Fotoğraf: Vizörden bakan kişinin insiyatifine kalmış bakış açısıyla, ışığı ne

kadar almak isteyip almak istememesiyle yarattığı oyunla kendine yarattığı kapı

(çerçeve) ve vizöründen açılan kapıya, kameranın sunduğu farklı lens ve filtrelerle

zenginleştirdiği ve farklılaştırdığı farklı bakış açıları, fotoğrafta sonsuz kapıya

çıkmaktadır.

Hipotez’e girişte belirtildiği gibi: “ Kapı; sınırlayıcı ve serbest bırakan ya da muhafaza

eden geçiti sembolize eden bir nesne ve soyut anlamları ile bir sembol olmakla

beraber, özgürlüğün ya da tutsaklığın arasında bir sınır teşkil etmez. Bu bağlamda ana

aktör değildir. Sembol ve nesne olmanın dışında, ona bağlam yüklemek, evrenin

hiçliği, birliği, sonlu ya da sonsuzluğu döngüsünde insanın algısı, duygu ve

düşünceleri ve buna verdiği yaratıcı tepkilerle şekillenir.”

Plastik sanatlar ve görsel sanatlar adı altında araştırılan; araştırmalar sonucu elde

edilen donelerin analizinden çıkarılan sonuç; hipotezde savunulan kapının sınırlayıcı

ve aksi yönünde etkileşim sağlayan bir sembol yahut nesne olmasıyla birlikte,

dönemler arası politik, sosyolojik, kültürel, dini ve siyasi iniş ve çıkışlarıyla

bağdaşmakta, insan psikolojisinde farklı anlamlara sebebiyet vermektedir. Sinema,

tiyatro, edebiyat, dijital dünya, fotoğraf, resim ve heykel bölümlerinde “kapı”

imgesinin işlendiği ve kapının ifade güçlüğünü dönem içi şartlarının etkilemesi ortaya

çıkmıştır. Dolayısıyla kapının metaforik uzamda ifade ettikleri her zaman başkalaşmış

ve kişiden kişiye değişkenlik göstermektedir. Sonuç olarak dönemin zamansal ve

mekansal zıtlıklarının şahsın yaratıcı sınırlarını zorladığı belirmekte olup, yaratıcı

kendi kapısını inşa ederken, içinde bulunduğu şartlarında açtığı sonsuz kapı

eşiklerinden geçtiği görülmektedir.


67

KAYNAKÇA

Abisel, N. (2007) Sessiz Sinema. Ankara: De Ki Basım Yayım.

And, M. (2017) Osmanlı Tasvir Sanatı 1: Minyatür. (İstanbul): Yapı Kredi Yayınları.

Copernicus, N. (2010) Göksel Kürelerin Devinimleri Üzerine. (C. Çevik, Çev.)

İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Çallı, İ. (Hazırlayan Kaya Özsezgin) (1993) İstanbul: Yakı Kredi Yayınları.

Eco, U. (2016) Açık Yapıt. (T. Esmer, Çev.). İstanbul: Can Sanat Yayınları.

Eczacıbaşı, Ş. (2001) Kapılar Pencereler. (T. S. Halman, Çev.) İstanbul: Şakir

Eczacıbaşı.

Esin. E. (2019) Cinlere Ayna Tutan Nakkaş. İstanbul: Kırmızı Kedi Yayınevi.

Dökmeci, V. & Yürekli, H. & Erkök, F. (1996) İstanbul’da Konut Girişleri ve

Kapılar. İstanbul: Literatür Yayınları.

Francalanci, E. L. (1991) Nesnelerin Estetiği. (D. Kundakçı, Çev.). İstanbul: Sanat

Estetik Dost Yayınları.

Fischer, E. (2012) Sanatın Gerekliliği. (C. Çapan, Çev.) İstanbul: SözcüklerYayınları.

Gombrich, E.H. (2007). Sanatın Öyküsü. (Ö. Erduran, E. Erduran, Çev.). İstanbul:

Remzi Kitabevi.

Haydaroğlu, M. (2004) Ben Mehmed Siyahkalem, İnsanlar ve Cinlerin Ustası (M.

Haydaroğlu, Der.) İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.


68

Hawking, S. & Leonard, M. (2016) Büyük Tasarım. (S. Öğünç, Çev.) İstanbul: Doğan

Kitap

İpşiroğlu, Ş. M. (2018) Bozkır Rüzgarı - Siyah Kalem. İstanbul: Yakı Kredi Yayınları.

Kandinsky, W. (2015) Sanatta Ruhsallık Üzerine. (G. Ekinci, Çev.). İstanbul:

Altıkırkbeş Yayın.

Korat, G. (2003) Taş Kapıdan Taçkapıya Kapadokya. Istanbul: İletişim Yayınları.

Kozalı, Ş. (2011) Vuslat. İstanbul: Profil Yayıncılık.

Lakoof, G. & Johnson, M. (2015) Metaforlar hayat, anlam ve dil. (G.Y. Demir, Çev.).

İstanbul: İthaki Yayınları.

Levinas, E. (2016). Husserl Fenomolojisinde Görü Teorisi. (Y. C. Uslu, Çev.).

İstanbul: İthaki Yayınları.

Naci, E. (1981) Anılardan Damlalar. İstanbul: Karacan Yayınları.

Mülayim, S. (1982) Geometrik Kompozisyonların Çözümlenmesine Bir Yaklaşım.

İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları.

Platon. (2006). Devlet. (S. Eyüboylu, M. A. Cimcoz, Çev.) İstanbul: Türkiye İş

Bankası Kültür Yayınları.

Tallis, R. (2014). Sonsuz Uzayın Hakimi Kafamızın İçinde Büyüleyici Bir Yolculuk. (Y.

Aşçı Dalar, Çev.) İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Tansuğ, S. (1995) Resim Sanatının Tarihi. İstanbul: Remzi Kitabevi


69

Tekinay, A. & Arslan, N. G. (2018) Metafor. (Yayın No: 1148) İstanbul: Boğaziçi

Üniversitesi Yayını.

Tunca, A. (2015) “Traşsız Heykeltraş” Edirneli İlhan Koman. İstanbul: İnklap

Kitapevi Baskı Tesisleri.

Turani, A. (2003) Çağdaş Sanat Felsefesi. İstanbul: Remzi Kitabevi.

Uzun, S. & Uzun, E. & Yöksal, Ü. H. & Güçlü, A. (2008) Felsefe Sözlüğü. (3. Baskı)

İstanbul: Bilim ve Sanat Yayınları.

İnternet Kaynakları

https://whitehotmagazine.com/articles/gary-hume-modern-art-oxford/1611

http://www.theartnewspaper.ru/posts/623/

https://es.aleteia.org/2019/02/26/esta-pintura-de-jesus-llamando-a-una-puerta-es-la-

obra-de-arte-mas-viajera-de-la-historia/

https://m-news.artron.net/20160823/n860149.html

https://purakastiga.blogspot.com/2017/10/auguste-rodin-la-puerta-del-infierno.html

https://thinefeed.com/art/ukrainian-musician-moves-the-planet-painting-doors-in-

waatercolor/

https://www.haberturk.com/yerel-haberler/haber/53119873-eski-ahsap-kapilar-

sergilendi

http://aktuelarkeoloji.com.tr/dunhuang-ipek-yoluna-acilan-buyulu-kapi-
70

http://www.aydin24haber.com/eski-kapi-ve-sandiklari-sanat-eseri-haline-getiriyor-

366891h.htm

https://www.etimolojiturkce.com/kelime/metafor

https://www.etimolojiturkce.com/kelime/kap%C4%B1

https://sanatkaravani.com/her-ask-vedayi-hak-eder-marina-ve-ulay/

https://arkeofili.com/neandertaller-tarafindan-yapilmis-magara-resimleri-bulundu/
71

EK A: Memiş Aslan’la “Hayattaki Kapılar” Üzerine Sohbet

G: Sizinle Kapılar üzerine konuşmak istiyorum, Kapılar sizin için ne ifade ediyor?
Hayatınızda önemli kapılar var mı? Bunları sormak istiyorum.
M: Elbette. Kapı olgusu çok güçlü bir olgudur keza; milyonlarca kapıdan geçmişizdir.
Tarih boyu önemli kapılarımız vardır medeniyetlerden gidersek mesela, İştar kapısı,
medeniyet diyorsunuz en öne çıkan cennet cehennem kapısı, yani kapılar, geriye gidin
uzak asyadan itibaren bütün halı ve kilimlerde 5 liralık tokalarda bile dikkat ederseniz
bir portal havası vardır. Bir yere giriş öncesinin ciddiyetle tabir tutulur. Kapı bir diğer
anlamda, kültürel bir asaletin mekanına doğru gidiyorsanız portal görevini görür ve
size derki ben selçukluyum, ben iyonyayım, ben frigim; yani bütün bunları
anlatılabilme yolu sadece içeriye girerken sizi çarpması önemelidir. O içeridekinin
yoğunlaşmış hali ilk merhaba dediğiniz seansta, insanlarda bir yüzdür bu.
G: Peki insan ilişkilerinden kapı insanın yüzü diyebilir miyiz bu duruma ?
M: Evet, Yüz portaldir. Bedeninizin ifade bulduğu yer, ana kapı, yüzdür; güler, ağlar
hatta tiyatro yapar, mask yapar, onu ifade eder ve hatta onu yanıltma adına kullanır
dalgasını açma adına kullanır.
G: O bahsettiğiniz kapılardaki o davet dediğiniz mevzuatta insanların belki uzaktan
bile yürürken gülümsemesi, bir davet yada belki bi üzüntüdür.
M: Tabiki ; Şimdi kapıları bu anlamda derleyip toplamak değil, kapının üzerine
günlerce konuşulabilir. Hatta kaotik oluyor oradan buradan örnek veriyorsun, aslında
bu kaotizm senin komposizyon haklarını yüceltiyor, neticede benim resim yaparken ki
kaotizmimde karşımda seyredenleri, kolaj yapma ve bütünlerştirme yapmaya bu
durumda bunu kullanmasına fırsat veriyorum, Yani sanatta bitmiş bir yüzeyin
sunulması herşeyin halledilmiş bir yüzeyle sunulması rönesansta falan çıkmıştır, orada
bile yoktur aslında derin bakarsan; çünkü arkasında pisişik ilişkileri yerleştirmeye
kalkarsın onu bir asır on asır alın açık moda dönemi olarak ele alın fark etmez.
G: Peki sanatçılar arasında bir kapı açma durumu var mıdır sizce, bir çekişme tadında
kapıları açma ya da kapama durumları hakkında ne düşünüyorsunuz?
M: Sanatçı işte ben emprestyonist akıma başladım hadi hayırlı olsun diyip başlamaz
Edward Degas böyle bir beyanda bulunmamış. Kübizm için diyorlar ki; taa yüzyıllar
evvel çıkmış olsada onun en balında olan Claude Monet’tir diyor biri ve aslında biraz
çatışıyorlar kendi içlerinde. Kapı açmak dönemler arası böyle konuşuluyor. Yani ne
kadar açık kapı varsa birileri kapar, bazı açık kapılar vardır ama aslında çoktan
kapalıdır. Yani hakikaten elinin değmediği hiçbir zaman açılmayan kapılar var ama
elinin değmediği her zaman sizi gördüğünde açılan kapılarda var. Yani kapı sadece
portal anlamda var olanlardan bahsetmek dediğimizin ötesinde bir durum.
G: Peki Memiş hocam sizin birilerine kapı açmışlığınız ya da kapamışlığınız var mı?
Yani elbette vardır herkes herkesin hayatına dokunmuştur ama sizin unutamadığınız
bir anı var mı?
72

M: Arkadaşım Burhan’la ilgili kapı hikayem vardır yani bunu kapı olarak
düşünebiliriz. Burhan benden önce Tekirdağ’da Namık Kemal Lisesi’nde öğretmenlik
yapıyor. Babamda orada Tekirdağ Defterdarı. O zaman Yüksek Lisansa geçiş süreci
1973-yıl 73 sonu. Bir gün otobüsteyim, arkada baktım Burhanda var Tekirdağ’a
gdiyoruz. Yazın köründe koca şeyleri geçirmiş üzerine Ringostar vardır ya o arkada
mahmuzu olan sivri ucunda metal botları, böyle bir şey ayağında ve mevsim yaz
dediğim gibi ve Burhan siyahlar içinde.
G: İnanılmaz sıcak ve siyahlar içinde !
M: Evet ve çok kötü durumda hemen yanına gittim “ Neden böylesin, moralin bozuk
senin” dedim “ya sorma Turkuaz Galeride Pazartesi günü sergim var” dedi
günlerdende sanırım çarşaba ya da Perşembe yani birkaç gün sonra açılış var ve işler
asılı bile değil. Telaşlı ve üzgün. Ben “bakalım babamın yanına gider bir çay içeriz,
konuşuruz çözeriz bir şekilde sorun yok” dedim ve babamın yanına gittik.
Milli Eğitim Müdürüne açtık telefonu, işte ücretlerle alakalı sorunlar falan yaşanıyor.
Diyoruz ki yani bu adam lisenizde sizin adı yeter bu bünyede olması sizin için büyük
şans büyük yetenek, sizin pamuklara sarmanız lazım, bu adamı nasıl müsaade
edilmiyor falan filan, en son sorun ortadan kalktı sergi açılıyor ve işte mevzu kapı
umutların kapandığı yerde otobüs seyahatinde, o otobüsün ucunda gittiği yolun bitiği
yerde o otobüsün kapısı açılır, kapıdan inersiniz başka bi kapıya gidersiniz ve orada ya
umutlarınız çöker ya da umutlarınız tekrar yeşerir. Umulmadık anlarda kapılar her
daim karşımıza çıkar.
G: Bu çok güzel bir tesadüf olmuş sizin içinde Burhan hoca içinde, ben öyle
düşünüyorum. Daha sonra neler oldu?
M: Burhanla başladık zaman geçirmeye o zamanlar çokta duyulmayan bir sanatçı
olduğu için tabi bir sanatçıının ciyak ciyak ötmediği dönemler en değerli en kıymetli
dönemleridir bana göre. Beraber İstanbul’da da görüştük. Gelelim tekrar kapı
mevzusuna.
Üsküdar’da o Namık Kemal Lisesi’ni bırakacağı zaman ben İstanbul’da Devlet
Galerisini kurmakla görevliydim. Bitirdim kurdum. İnci pastanesinin üstündeki sinema
sanatçılarının derneği olan Sesam. Şimdiki demirören. Ben kurucu olarak gittim tabi
oraya Ankara’dan sürgün yedim maaşımla ev geçindiremiyorum o zaman.
Yoğunluğum olmasa karşıda Vakko var Vakko bana iş teklif etti hocam oturduğunuz
yerde vitrin yetiştirebilr misiniz dediler yani biraz dayansam gücüm olsa ben ordan
sürekli Vakko’yla çalışacaktım. Oradaki düzeni kurduktan sonra, arkada atolye
kısımlar vardı ben orada kurslar açacaktım aktif halde. Sıradan açılmış galeri
mantığınada yokum ben aynı zamanda eğitim verilen atolyelerden yanaydım. Burhan
üsküdar kız lisesine tayin oldum dedi. Bende o zaman nişanlanmışım evlilik falan ev
olması için zor durumdayım ama ikimizin maaşı yetmiyor.
G: Yani ahbaplıkla iki kişi içinde ikamet ettiği çalıştığı bi kapıdan çıkılıyor öteki
kapıdan giriliyor yani dostluklarda anlatımlarda insanlardan geçiyor diyebilir miyiz
buna? Kapı sadece sembol bahsettiğimiz bu aslında değil mi?
73

M: Bu çok doğru, insanlar kendi zihinlerinden başka zihinlere dokundukça aslında her
zaman bir başk akapılardan geçmiş oluyor. O portal böyle tarif edilebilir.
G: Çocukluğunuzda dedeniz marangozmuş, kendi evinizin kapısı var birde
Üniversiteyi mimarsinanı kazanmak için koşturarak gittiğiniz bir kapı var Bir de
gençliğinizde kendi içinde matruşka gibi olan 2 kapılı bir atolyeniz olduğunu
biliyorum, o atolyenin ön kapısından girişte daha dışarı açık daha ticari bişeyler
yaptığınız bir durum var, içerde daha müstakil, daha size özel antikaların
akvaryumların kuşlarınzın bir girift bir kapınız var, birde duvara dayamadığınız
sıfırlamadığınız ve küçük bi geçit yaptığınız bir alan var bu kapılarda sizin isteyerek
girdiğiniz kapılar. Birde istemeden girmek durumunda kaldığınız ameliyathane
kapısından tutunda yada para kazanmak için girdiğiniz kapılar var bu bahsettiğim kapı
sınırlandırmaları içerisinde sizde hissiyat uyandırdığı sanat karşılığı olarak ne
düşünüyorsunuz bunlara küçük küçük değinip sizdeki karşılığını öğrenmek istiyorum?
M: Hayatın her hangi bir saniyesini kapı gibi algı mantığıyla açılmak mümkünde yani
şimdi sıralaman çok güzel çünkü benim yaşamım hemen hemen kapı başlığında
aralıklı ana arterleri halinde, benim hayatımın ilk okula başladığım zamandan önce
babamın memur olması sık sık farklı illere gitmesini ben yaz dönemi başladımı
dedemin evine gidicem diye tuttururdum. Onu evi konak gibiydi koca bir masası vardı
4 metre boyunda, 1 bucuk metre eninde isterse marangozluk herahangi bir kasa o aksu
kazasının eski adıyla Anamas kasabasının bütün evlerinde eli var. Mimar takımları
vardı, dişçi aletleri vardı, diş kerpetenleri vardı dişi ağrıyan ona koşardı bakın orda
sosyolojik geriye dönük kesitte vardır, adamın yapmadığı şey yok adam aynı zamanda
en yakın aile caminde hiçbir karşılık beklemeden orda imamlıkta yaptı. İmamdı da
zaten hatta hatip Halil dede derlerdi. Ama o kadar aydınlıktı ki orası, bir odasında aynı
topkapı sayarındaki komit ocak varya şömine, onun aynısını ahşap oymalarla yapmış
yanlarında nişleri var daha da yan duvarıda da pencere olanlar hariç bütünüyle kitap
doluydu orası. Ben şimdi bakıyorum, okumayan bi toplumu anlamıyorum. Bir şeyi
yanlış yaptığı zaman açar bi kitabı okur,bak burda böyle diyor diyen bir adamdı.
Bildiğimiz hurafe temsilcisi insan tipide değildi, herkes akıl danışırdı; mimarlık yapar,
bütün rölevasyonlarda taş işçiliğinde eli vardı. Adam ev yapıyordu, ben küçüktüm
helik taşıyordum. Akdeniz mimarisinde düğmeli evler diye geçen araya ahşap ters
çakma yapılır sonra uzun çakmalar araya helik doldurulur harçla karıştırılır ve ev
örülürdü daha sonra damadı olduğu hacı memişlede (bana işmimi verdiği) 17 aksu
kapılı hacı memiş konağı hala şimdi Isparta Sirk Kurulunun, ikinci dereceden koruma
kurulundadır. Yani kapılar aile yaşamının içinde, benim dedemin evinin içindede
hepsinde vardır. Bu evlerde bezemelerde vardır selçukludan kalma bir ustalık
maharefitir hepsi, mimari rövelasyonlarında aynı şekilde ben her yaz geldiğimde
Anamas’ın roma köprüsü olan zindan boğazı dediğimiz zindan mağarasınında içinde
olduğu doğu roma imparatorluğundan kalma dünyanın en kıymetli bronz heykelinin
çıktığı yerdir. Onuda şöyle dünya basınıyla paralel aktarmak isterim çünkü o köprü
başı benim için ayrı bir kapıdır; Zindan mağarası, aynı zamanda Romalılar döneminde
kalmış ve içinde baya dümdüz tavan gibi çekiçle yapılmış bir hamam kısmı vardır. En
dibe giderseniz muhteşem sarkık ve dikikleri olan bir mağara içinde zemininde
mozaikleri olan doğal yapıdan yararlanarak gerçekleşmiştir ama karşısında olan köprü
Roma Köprüsüdür. Aslan başı vardı içinde hatta altın vardır diye halk kırmış yani kilit
taşını parçalamışlar.
74

G: Yazık olmuş, böyle değerler kayıp gidebiliyor. Her ülke ve kültür için geçerli bu
durum. Ailede başkaları ne iş yapıyordu?
M: Dayım keçecilik yapardı, kazanlar kurulur kök boyalarda yapardı. Bana kök boya
yapılışında 15 tane kazan içine attığı otlarla yünleri boyamayı öğretti. Kendisi içeride
hasısın içine diderdi yünleri bir kasım döverdi o keçeleşirdi sonra düz beyaz yada
siyah zemine istenilen motifler yapardık sonra tekrar hasısın içinde sarardık. Oralar
benim için kaybedilmez dereceede değerli yerlerdi. Kendi yaptığımız oyuncaklarla
oynardık.
G: Demek oluyor ki yetiştiğiniz, büyüdüğünüz kasabadaki o mağaralar o kapılarla
yaşadınız.
M: Beni yapılandıran kapılar onlar.
G: Peki kısaca diğerlerine değinmek gerekirse ayağınızın geri gittiği kapılar gitmekten
çekindiğiniz kapılardanda bahseder misiniz?
M: Çocukluk dönemimde o süreçte ayağmın geri gittiği hiçbir şey olmadı aslında,
yani ailemle akrabalarımla dedelerimle yaşadım. Çok sevilirdim. Ayağmın geri gittiği
şey memuriyet hayatına girmek oldu. Babam memuriyete git dedi 6 ay boştasın dedi,
Asil memurluk alırsın o zamanlar asil memurluk daha kıymetli kimse bu hakkını geri
alamaz demişti. Tabi geleceğimizi düşünüyor. Ben bir baktım 3-4 ay sonra askerlik
kararı alınmış hakikaten boş vaktim var girdim sınava kazandım memur oldum, aldım
dosyayı, devletin kamunun arazilerini kurtarmaya koştum. Sonra 18 ay askere gittim.
Piyade de 4 ay sonra sivasta 16 ay akerliğimi sürdürdüm. Sonra Kültür Bakanlığı’nda
Ankara’da göreve başladım plastik sanatlarda. İstanbul’da Devlet Galerisini kurdum.
Kuruluş bittikten sonra başka biri atandı bende istifa ettim.
G: Ara kapılar, üniversite kapısı, dede kapısı, ev kapısı sosyolojk ve psikolojik durum
değişiklikleri oldu mu?
M: Aslında psikolojk durum değilde, sosyolojik durum pskilojik olarak direnç
gösterdi hayatımda bu kapılar arası yaşamımda diğer bazı psikolojk durumlarda
sosyolojk baskıya kırılabilirdim hayatımdaki kapıları geri çevrilmediğim tüm bunlar
psikolojik olarak yanıt aldığım kapılardı.Sosyolojik baskıya kaşrkı direnebildim, arada
büyüklük gösterdim, dirençle kırdığım kapılarımı 3 e ayırabilirz o zaman bu mümkün
G: Öyleyse 3 kapınız var. Bir direnç gösteren, iki toplumsal süreçte sırf sana değil
herkese sosyolojk direnç gösteren, üç Üniversite dönemi olduğunuz gibi kendi
gösterdiğiniz dirençle ortak kesişimleri olan kapılar. Tüm bunların psikolojk açıdan
ortak paydada buluşmuş bir savaş vermiş ve olumlu olan mücadele noktası yaratmıştır.
M: Kapının küçük olaması yada büyük olması önemli değil, önemli olan ordaki mana
ve anlamdır. Pozitif anlamda büyük yada küçük kılandır, oradan geçenin algıladığı
kadardır evet büyük küçük söz konusu değil dünyanın en büyük kapıları size denk
gelse içinden geçecek olan insanın, o kapının kavramsal anlamda demin söyledim
selçuklu kapısının içinde dünyanın en kıymetli bran kuşunun yattığını görebilmek için
bi bran kuşu bilgisine sahip olmak gerek, yani kapıdan geçen kişinin büyüklüğüne
bağlıdır bu konu.
75

EK B ŞİİRLER

Bir Kapı Açıp Gitsem

Ben bu dünyaya yanlış gelmiş olacağım ben


Ben öyle her insandan, o kadar uzağım ben
Yine bu gözlerimdir okşanacak şey arar
Yoksa içimde başka bir dünya hasreti var

Uyanır gibi birden bir korkulu rüyadan


O içimden sevdiğim, benim olan dünyadan
Bir ses bana: 'Gel! ' dese, ben o sesi işitsem
Kimsecikler duymadan bir kapı açıp gitsem…
Cahit Sıtkı Tarancı

Çalındı
Kapı çalındı
Açmaya davranayım derken
Uyandım ki
Çamların altında yatmıyor muymuşum
Sırtüstü,
Hücum etti gözlerime
Göğüm mavisi

Hoş
Böyle de
Kapıyı açtım sayılır
Diğ mi

Aynı kapıya çıkmasa bile


Can Yücel
76

AĞIR KAPI
Ağır kapı, aksak lisan
Kelimeler yetmiyor
Çıplak yara, günışığı
Tenimi incitiyor

İçeriden yeni çıktım


Dünya almıyor beni
Yüreğimde yaşar hâlâ
Ölenlerin yemini

Hangi meydan, hangi sokak


Buluşturur bizi
Hangi yalan, hangi yasak
Karşılar bizi

Ne insanlar, ne mekânlar
Özlemlere yetmiyor
Başka sözler, başka yüzler
Ödeşmeler bitmiyor

Aşk uyudu ranzalarda


Düşler eskidi gitti
Islığıma gömüyorum
Kalbimdeki sözleri

Murathan Mungan

ARALIK KAPI
Bu dünya bir kuyu, havasız çömlek
Daralıyorum!
Kelime, mânayı boğan bir gömlek
Paralıyorum!
ALLAH ismi varken lügat ne demek
Karalıyorum!
Kapımı, buyursun, diye o melek
Aralıyorum!
Necip Fazıl Kısakürek
77

Dar Kapı

Nedir bu geceyle gelen bir sam?


Duyuyorum serzenişlerini.
Karanlıkta ağzının yerini
Arıyor deli gibi hafızam.

'Yanıyor unutulmuş buhurdan


Yine gecenin içinde sessiz'
Hatıralarla kabaran deniz,
Doluyor ruhun oluklarından

Işık yağıyor doğan geceden;


Nasıl diriliş bu, neden sonra?
Bu rüya gibi geceden sonra
Gidecek mi o maziden gelen?

Seziyorum senelerce susan


Ruhumda taptaze bir geriniş.
Sonuna vardığım çölden geniş
Ayaklarıma açılan umman.

Bütün mevsimlerimin üstüne


Geriliyor bembeyaz bir kanat.
Gelip durdu artık işte hayat
Bana hep onu vadeden güne.
Artık ebedi huzur deminin
İçebilirim sırlı taşından
Girmek üzereyim dar kapısından
O eski rüyalar aleminin.

Orhan Veli Kanık


78

Aç Kapıyı Gir İçeri


Bu günlerde bir şeyler oluyor bana acep neden
Yalnızlık geciyor, gonlumdeki islak caddelerden
Bakarsan bugulu penceremden
Dünyam kapkaranlik, neden bilsen

Ac kapiyi gir içeri, gönlüm bekliyor seni

Bana ne şu yalan dünyadan, yanımda sen olmazsan


Gözlerim kapanmaz seni sinemde uyutmazsam
Sevmeyince hayat bomboş dedin
Yaşamayı bana sen ogrettin
Aç kapıyı gir içeri gönlüm bekliyor seni

Özdemir Erdoğan

You might also like