You are on page 1of 282

ŞİA'DA GAYBET İNANCI VE

GAİP ON İKİNCİ İMAM EL-MEHDİ

Cemil Hakyemez

Gözden Geçirilmiş İkinci Basım


Cemil Hakyemez, Prof.Dr.
1971 yılında Çaykara'da (Trabzon) dogdu. Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi'nden mezun oldu
(1995). Aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde "Bişr b. Mu'temir ve Bagdat Mu'tezilesi'nin
Teşekkülü" konulu teziyle yüksek lisansını (1998); "Gaybet İnancı ve Şirlik'teki Yeri" adlı teziyle de
doktorasını tamamladı (2006). Orta ögreıimin çeşitli kademelerinde ögretmenlik yapııktan sonra
Hitit Üniversitesi ilahiyat Fakültesi'nin Temel İslam Bilimleri Bölümü Jslam Mezhepleri Tarihi
Anabilim Dalı'na araşıırrna görevlisi olarak atandı (2000). Profesör unvanı aldı (2015). Halen aynı
fakültede ögretim üyesidir .

Yayın No. 624


İSAM Yayınları 52
ilmı Araştırmalar Dizisi 26

ŞIA'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İKİNCİ İMAM EL-MEHDi

Cemil Hakyemez

Bu kitap
!SAM Yönetim Kurulunun 12.09.2008 tarih
ve 2008/27 sayılı kararıyla basılmıştır.

© Her hakkı mahfuzdur.

Birinci Basım: Şubat 2009


Gözden Geçirilmiş İkinci Basım: Haziran 2016

lSBN 978-975-389-870-6

YAYINCI Vf MATBAA
TDV Yayın Matbaacılık ve Tic.Lıd.Şli.
Alınteri Bulvarı 1256. 11
TDV/Ji
Y•TıN MATB.lıl(ILIK TIC IŞlrT ...ESI OSTİM Yeni Mahalle/Ankara
Sk. No.

Tel. (0312) 354 91 31


r:-_ -��[.,, ��·..,f 11 Sertifika No. 15402

Hakyemez, Cemil
Şiada gaybeı inancı ve gaip on ikinci imam el-mehdı /Cemil Hakyemez. - Ankara :
TDV Yayın Matbaacılık, 2016.
277 s. : 24 cm. - (Yayın No : 624. İSAM Yayınlan; 52. ilmi Araştırmalar Dizisi; 26)
Dizin ve kaynakça var.
lSBN 978-975-389-870-6
Önsöz

Gaybet düşüncesi, İslam tarihinin I . asnnın sonlarına doğru ortaya


çıkmış ve daha çok Şii oluşumlar arasında yaygınlık kazanıp, son
olarak da İmamiyye ile birlikte Şii imamet doktrininin değişmez
esaslanndan biri haline gelmiştir.

Gaybet fikrinin ağırlıklı olarak, yer altında gelişip kökleşen Şia


gibi bir mezhep tarafından benimsenmesi, onun tarihi süreçte geçir­
diği aşamalann tam olarak tespitini güçleştirmektedir. Bundan dolayı
pek çok araştırmacı ya sadece belli başlı gaybet iddialan üzerinde
yoğunlaşmakla yetinmiş ya da yüzeysel tahlillerle konuyu geçiştirme
yoluna gitmiştir. Oysa artık Şii paradigmanın genel dokusuyla ona
etkide bulunmuş önemli tikel olaylar arasındaki ilişkiyi açıklayan
çalışmalara ihtiyaç duyulmakta, yani gaybet meselesi, Şia siyasal
tarihiyle bir bütün olarak ele alınmayı gerektirmektedir.

Kitapta gaybetin İmamiyye veya İsnaaşeriyye ile birlikte tam bir


inanç esası haline gelmesinden önce , müslümanlar arasında zuhur
eden ilk gaybet iddiaları, Ca'fer es-Sadık ve Musa el-Kazım çizgisin­
deki Şiiler'in bu sürece olan katkılan ve Hasan el-Askeri'nin vefatıyla
oluşan yeni şartlar üzerinde durulmuştur. Yaşanan bütün bu aşama­
larda ortaya çıkan rivayetler, kronolojik sıraya göre okunarak kınlma
noktalan tespit edilmeye gayret edilmiştir.

Çalışmamızın, gerek Şia inancının anlaşılmasına gerekse günümüz


Şiiliğiyle ilgili yapılacak yeni araştırmalara katkı sağlayacağını ümit
ediyoruz. Zira özellikle on ikinci imamın gaybeti meselesi tam olarak
anlaşılmadan İmamiyye Şiası ile ilgili farklı bir bulguya ulaşılamayaca­
ğı kanaatindeyiz. Çünkü İmamiyye'nin diğer Şii fırkalardan ayrışması,
İmami gaybet iddialannın gündeme geldiği Hasan el-Askeri sonrası
döneme denk gelmektedir.

Gaybet konusu günümüz Şii düşüncesinin anlaşılmasıyla ilgili de


kilit bir rol üstlenmektedir. Başta İran olmak üzere bazı İslam ülke­
lerinde gerçek bir Şii devletinin kurulmasıyla ilgili halen devam eden
tartışmalar, on ikinci imamın gaybeti ve bunun etrafında cereyan
eden gelişmelere dayanmaktadır. Bundan dolayı gaybet ve on ikinci
imam Muhammed el-Mehdf'nin gaybeti etrafında yoğunlaştığımız bu
çalışmanın, güncel imamet tartışmalannın zeminine ışık tutacağını
ve bu yönüyle de Şii düşünce tarihine önemli bir katkı sağlayacağını
umuyoruz.

Çalışmalarım sırasında yardımlarını esirgemeyen danışman ho­


cam Prof. Dr. Hasan Onat'a; Prof. Dr. Sönmez Kutlu, Prof. Dr. Recep
Kılıç ve Doç. Dr. Osman Aydınlı'ya minnettanm. Kaynak temini ve
eleştirilerinden yararlandığım Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ümit'e, tezi­
mi okuyup katkılarda bulunan Prof. Dr. Ekrem Sarıkçıoğlu, Doç.
Dr. Mahfuz Söylemez, Doç. Dr. Mehmet Evkuran ve Yrd. Doç. Dr.
A. Cahit Haksever'e, teknik yardımlarından dolayı da Doç. Dr. H.
İbrahim Şimşek'e teşekkür ederim. Ayrıca kitabı yayımlayan İSAM
yönetimine ve çalışanlarına müteşekkirim.

Cemil Hakyemez
İstanbul 2009
İçindekiler

Kısaltmalar 11

GıRiŞ 13
1. Araştırmanın Metodu 13
2. Kaynaklar 19
3. Kavramsal Çerçeve 28
3.1. Gaybet 28
3.2. Rec'at 30

BıRiNCi BôLÜM
GAYBET FİKRİNİN TARİHİ ARKA PLANI VE İLK
TEZAHÜRLERİ 39

1. Gaybet Fikrinin Doğuşuna Etki Eden Faktörler 39


1.1. Sosyokültürel Yapı 39
1.2. Din ve Kutsal Kitapların Etkisi 43
1.3. Efsanevi Boyut 45
2. Şia'da Gaybet Fikrinin Oluşum Süreci 47
2.1. İlk Gaybet iddialan 47
2.1.1. Muhammed b. Hanefiyye 48
2.1.2. Ebu Haşim Abdullah b. Muhammed 51
2.1.3. Abdullah b. Muaviye 52
2.2. Abbasiler Dönemi Gaybet iddialan 53
2.2.1. Abbasi-Alioğullan İlişkisine Genel Bir Bakış 54
2.2.2. Gaybeti İddia Edilen Bazı Kişiler 62
2.2.2.1. Nefsüzzekiyye 62
2.2.2.2. Ca'fer es-Sadık 64
2.2.2.3. Muhammed b. İsmail b. Ca'fer 66
2.2.2.4. Musa el-Kazım 67
2.2.2.5. Yahya b. Ömer 70

İKiNCı BôLÜM
ŞIA'DA GAYBETLE İLGİLİ GELİŞMELER 75

1. Hasan el-Askeri Öncesi Siyasi Durum 75


1.1. 250 (864) Yılında Patlak Veren Alioğlu İsyanları 75
1 .2. Zene İsyanları 78
1 .3. Karmatiler 80
2. Hasan el-Askeri'nin Ölümü ile Başlayan
Liderlik Tartışmaları 84
2. 1. Kararsızlık Dönemi ve İmamet iddialan 84
2.2. On İkinci İmam Muhammed el-Mehdi'nin Varlığı 99
3. Hasan el-Askeri Sonrası Vekillik iddiaları 106
3.1. Vükela: Mali ve Hukuki Temsilcilikler 106
3.2. On İkinci İmam Adına Sefirlik 113
3.3. Dört Sefir 1 17
3.3.1. Ebu Amr Osman b. Said el-Ömeri 125
3.3.2. Ebu Ca'fer Muhammed b. Osman b. Said
el-Ömeri 127
3.3.3. Ebü'l-Kasım Hüseyin b. Ruh en-Nevbahti 129
3.3.4. Ebü'l-Hasan Ali b. Muhammed es-Semürrf 132
4. Gaybete Giden Süreçte Etkili Bazı Aile ve Şahıslar 134
4.1. Eş'ariler 135
4.2. Nevbahtiler 136
4.2.1. Hasan b. Musa en-Nevbahti 138
4.2.2. Ebu Sehl.İsmail b. Ali en-Nevbahti 139
4.3. Furat Ailesi 142
4.4. Ebu Ca'fer Muhammed b. Abdurrahman b. Kıbbe
er-Razi 145
4.5. Büveyhiler 147
ÜçüNCÜ BöLÜM
GAYBETİN İMAMİYYE iLE BİRLİKTE BİR İNANÇ HALİNE
GELMESİ VE ŞİA AÇISINDAN ÖNEMİ 151

1. Gaybetin İmametin Temel Öğesi Olması 151


1.1. Gaybetle İlgili İlk Metinler 15 2
1.2. On İkinci İmamın Gaybeti 160
1.2.1. İmamiyye Gaybet Doktrininin Ortaya Çıkişı 160
1.2.2. Gaybetin Sebepleri 165
1.2.3. Gaybetin Süresi 170
1.2.4. İki Gaybet Görüşü 178
1.2.5. Gaybetin Tabiatı 183
1.2.6. Gaybetin Kelami Temelleri 187
1.2.7. On İkinci İmamın Mehdiliği 197
2. On İki imam Şiası'nın Teşekkülü 201
2.1. On İki İmam 206
2.2. İmamiyye 214
2.3. isnaaşeriyye 221
3. Gaybet İnancının Şii İmamet Nazariyesine Etkisi 224
3.1. Takıyye İnancının Gaip İmamı Bekleme Düşüncesiyle
Birleşmesi 227
3.2. Fakihlerin Rolünün Artması 232

SONUÇ 239

KAYNAKÇA 24 7

DiziN 265
Kısaltmalar

AÜİFD Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi


AÜSBE Ankara Üniversifesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
bk. Bakınız
BSOAS Bulletin of the School Oriental and African Studies
c. Cilt
çev. Çeviren
der. Derleyen
DEÜİFD Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
DİA Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
ed. Editör
El Encyclopaedia of Islam, l '1 edition
EI2 Encyclopaedia of Islam, 2"d edition
EÜİFD Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
GÜÇİFD Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi
h. Hicri
Hz. Hazreti
İA İslam Ansiklopedisi
krş. · Karşılaştınnız
nşr. Neşreden
OMÜİFD Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
SOAS School of Oriental and African Studies
SÜİFD Selçuk Üniversitesi İlahi;'at Fakültesi Dergisi
ts. Tarihsiz
vb. Ve benzeri
vd. Ve devamı
v.dğr. Ve diğerleri
Giriş

1 . Araştırmanın Metodu

Ağırlıklı olarak İmamiyye gaybet inancının teşekkül sürecinin ay­


dınlatılmasının hedef alındığı bu araştırmada, genelde tarih, özelde
ise İslam mezhepleri tarihi yöntem ve metotları uygulanmaya çalı­
şılmıştır.

İslam mezhepleri, İslam'ın siyasi, itikadi ve ameli sahadaki


düşünce ekolleri, 1 başka bir ifadeyle de dinin anlaşılma biçim ve
farklarının kurumlaşması sonucu ortaya çıkmış beşeri oluşumlardır. 2
İslam alimleri, Hz. Peygamber'in vefatıyla oluşan otorite boşluğunun
ardından ortaya çıkan birtakım dini veya siyasi sorunlara çözüm
amacıyla farklı görüşler üretmiş ve bu şekilde mezhepler meydana
gelmiştir. Gerek Şiilik'le gündeme gelen gaybet meselesinde gerekse
farklı konularda olsun, herhangi bir mezhebin görüşleri üzerinde ya­
pılacak değerlendirmeler bu çerçevede olmalıdır. Her düşünce akımı
veya görüş sonuçta bir tartışma konusu olabildiği için çalışmamızda
mümkün mertebe tarafsız kalmaya ve yargılamadan uzak olmaya
gayret ettik.

Mezheplerin, itikadi ve ameli sahanın dışında aynı zamanda


siyasi oluşumlar olduğundan söz etmiştik. "Tarihi perspektiften
bakıldığında hem hükümet yapısında, hem de insanların duygu ve
düşüncelerinde din ve devletin iç içe olduğu dönemin müslüman

ı Ethem Ruhi Fığlalı, Çağımızda ltikadi lslam Mezhepleri, Ankara 1 993, s. 1 5 .


2 Hasan Onat, "Türkiye'de İslam Mezhepleri Tarihinin Gelişim Sürecinde Prof.
Dr. Ethem Ruhi Fığlalı'nın Yeri", Ethem Ruhi Fığlalı'ya Annağan, Ankara 2002,
s. 415.
14 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

toplumunda din ve dini tartışma, modem dünyadaki politik role kar­


şılık gelmekte idi."3 Siyaset ve dinin ayrıştınlması düşünülemeyecek
şekilde birbirine bağlı olan söz konusu kitle, siyasi tavır ve tutum­
larını doğal olarak dini terminolojiyle ifade etmiştir. İmamiyye gibi
büyük bir bünyeye sahip mezhebin benimsediği gaybet inancı da,
farklı boyutları olmakla birlikte nihayetinde pek çok siyasi olayın
ürünüydü . Yani gaybet konusu , vasiyet inancından dolayı eninde
sonunda Şia'nın yüzleşmek zorunda kalabileceği bir mesele gibi
gözükse bile, bu düşüncenin gelişip kökleşmesinin bir sebebi de ,
başta siyasi sahada olmak üzere Şiiler'in sürekli dışlanarak muhalif
kalmalarına dayanmaktadır. Bundan dolayı tarihte Şia'nın kaderi­
ni etkilemiş ve hala daha etkilemeye devam eden gaybet konusu
sadece bir itikadi mesele olarak değil, artlarda yaşanan bazı siyasi
olaylar bağlamında da ele alınmak zorundadır.

Ortaya çıkan herhangi bir düşüncenin siyasi yönünün dışında,


fazla yakın olmasa bile geçmiş toplum veya inançlarla birtakım
bağlantıları da olabilmektedir. Bundan dolayı, gaybet doktrininin
müslümanlar arasında benimsenmeye başlamasına girmeden önce,
söz konusu düşüncenin İslam öncesi bazı inançlardaki uzantılarına
değindik. Ardından, tarihi serüveni içerisinde Emeviler dönemiyle
birlikte hicri 1. asrın sonlarından itibaren gündeme gelmeye başla­
yan müslüman gaybet iddialarını ele aldık. Bu bölümün sonunda ise
gaybet fikrinin hicri lll. asrın sonlarına doğru özellikle Şii kitleler
tarafından ne derecede kabul gördüğünü ortaya koymaya çalıştık.
Bununla birlikte çalışmamızın asıl amacı İmamiyye Şiası'ndaki gaybet
düşüncesinin teşekkül sürecini tespit olduğu için Şiilik içerisinde
önceden meydana gelen birtakım iddialara kısa da olsa değinme ge­
reği duyduk. Ancak dört yüzyıllık bir dönemin ayrıntılı bir şekilde
ele alınmasının tek bir çalışmayla üstesinden gelinmesinin mümkün
olmadığı aşikardır. Bu yüzden biz, İmamiyye'nin on birinci imamı
Hasan el-Askerf'nin (ö. 260/ 874) vefatıyla başlayıp hicri V. asrın
başlarına kadar devam eden yaklaşık bir buçuk asırlık süreç üzerinde
yoğunlaşma gereği duyduk.

3 Bernard Lewis, Tarihte Arap lar (çev. Hakkı Dursun Yıldız), İstanbul 2000,
s. 1 16.
GİRİŞ 15

Gaybet düşüncesinin bir inanç esası olarak devam ettirildiği


en meşhur İslam mezhebi İmamiyye Şiası'dır. İmamiyye , Hasan
el-Askeri'nin ölümünün ardından oluşan Şii fırkalarından biridir.
Hasan el-Askeri'nin bir halef bırakmadan vefatıyla ortaya çıkan
kaosta bazı gruplar onun bir oğlu olup gaybete girdiğini iddia et­
mişlerdi. Bundan dolayı Hasan el-Askeri sonrası yaşanan olaylara
ayrıntılı bir şekilde değinme ihtiyacı duyduk. Diğer taraftan, bu
tartışmalar öncesinde Abbasiler ile Alioğulları veya Şiiler arasında
meydana gelen iktidar mücadeleleri, konumuzun aydınlatılması
açısından önemli olduğu için ikinci bölümün hemen başında söz
konusu olaylarla ilgili genel bir değerlendirme yaptık. Ayrıca
dönemin imamet iddialarında başı çekehler, genelde imam adı­
na birtakım görevler üstlenen vekiller olması dolayısıyla onlara
ayrı bir başlık altında yer verdik. Yine vekillik müessesesi başlığı
altında "gaip imam adına sefirlik" ve "dört sefir" konusuna da
değindik. Aslında dört sefir konusu gaybet inancından sonra gün­
deme gelen bir meseledir. Ancak sefirliğin, vekillik kurumunun
bir devamı olması dolayısıyla bu başlık altında ele alınmasının
daha uygun olacağını düşündük.

İmamiyye gaybet inancının teşekkül sürecinde farklı birçok


iddianın gündeme gelişi Şii topluluğunu bir düşünce kaosuna sü­
rüklemiştir. Bu dönemde Şiiler'in söz konusu görüş etrafında birleş­
melerini sağlayan unsurların başında, bazı alim ve ailelerin yoğun
gayretleri gelmektedir. Bundan dolayı çalışmada yer verdiğimiz
vekillerin dışında, siyaseten güçlü ailelerle fikir bazında yön verici
etkiye sahip ilim adamlarına da değinme gereği duyduk.

Üçüncü ve son bölümde ise gaybetin bir inanç esası olma sürecini
ele aldık. Çalışmamızın asıl ağı rlığını oluşturan bu bölümde, konuyla
ilgili tespit edebildiğimiz bütün bilgi ve rivayetlerin kronolojik sıraya
göre değişim ve dönüşümünü ortaya koymaya çalıştık. İmamiyye Şia­
sı ve onun savunduğu on iki imam inancı, gaybetin ilanıyla birlikte
oluştuğu için, on iki imam inancının teşekkül sürecine değindikten
sonra İmamiyye ve İsnaaşeriyye kavramlarını ele aldık. Son kısmında
da Şii imamet nazariyesinin gaybetle birlikte kazandığı yeni çehreyle
ilgili birtakım değerlendirmelerde bulunduk.
16 ŞİA'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

Herhangi bir mezhep veya kavramın teşekkül süreciyle ilgili


yapılacak çalışmalarda, "şahıslar üzerinde derinleşme"4 mevcut en
güvenilir yöntemlerden biridir. Çünkü tarihte olay ve fikirlere yön
verenler sayısı belli şahıslardır. 5 Onların düşünüp yazdıkları, belli
dönemlerde kitleleri etkileyip peşlerinden sürüklemiştir. Böyle bir
genellemenin yanlış olmadığının en önemli kanıtlarından biri de
üzerinde çalıştığımız konu olsa gerektir. Gaybet inancının özellikle
İmamiyye Şiası içerisinde geçirdiği aşamalara dikkat ettiğimizde bu
durum daha net olarak anlaşılmaktadır. Yaklaşık 1 50 yıllık bir dö­
nem boyunca söz konusu düşünceye yön verip mihenk taşı görevi
üstlenenlerin sayısı çok sınırlıdır. Bu kişilerin yazıp çizdiklerinin
önemli bir bölümünün günümüze kadar ulaşması da bu alanla ilgili
çalışma yapanlara büyük avantajlar sağlamaktadır. Bundan dolayı
İmamiyye gaybet inancının teşekkülünden itibaren gaip on ikinci
imamın mehdi olduğu iddialarına kadar yaşanan değişim ve dönü­
şümleri, Ebu Sehl İsmail b. Ali en-Nevbahti (ö. 3 1 1 1 923), İbn Kıbbe
er-Razi, Küleyni (ö. 329/94 1 ) , Nu'mani (ö. 360/97 1 ) , İbn Babeveyh
el-Kummi (ö. 38 1 / 991), Şeyh Müfid (ö. 4 13 / 1022), Şerif el-Murtaza
(ö. 436 1 1044) ve Ebu Ca'fer et-Tusi (ö. 460/ 1067) gibi önemli ya­
zarlar çerçevesinde incelemeye gayret ettik.

Diğer taraftan, şahıs bazında değerlendirmelerden yola çıkarak


İmamiyye öncesi gaybet iddialarını maalesef aynı şekilde aydınlatma
imkanına sahip değiliz. Bu süreçle ilgili iddiaların önemli bir kısmı,
Nevbahti ve Kummf'nin Şii fırkalarıyla ilgili erken dönem çalışmaları­
na dayanmaktadır. Ancak hicri Ill. asrın sonlarında kaleme alınan bu
eserler, sonralan ortaya çıkan bazı fikirleri erken dönem olaylarıyla
irtibatlandırma yoluna giderek,6 "kendi dönemlerinin kavramlarıyla
geçmişi, geçmişin kavramlarıyla da kendi dönemlerini tasvir etmiş­
lerdir. "7 Diğer mezhepler tarihi eserleri de , ilk üç Şii kaynağının

4 Sönmez Kutlu, İslam Düşüncesinde İlk Gelenekçiler, Ankara 2000, s. 1 4.


5 Gustave le Bon, Kitleler Psikolojisi, İstanbul 1 997, s. 9 1 .
6 Hasan Onat, Emeviler Dönemi Şii Hareketleri ve Günümüz Şiiliği, Ankara 1 993,
s. 3.
7 Sönmez Kutlu, Türkler'in İslamlaşma Sürecinde Mürcie ve Tesirleri, Ankara
2000, s. 26.
GİRİŞ 17

etkisinde kalarak "onların birer basit kopyası olmuş"8 ve onların


genel sınıflandırmasını sürdürmüşlerdir. Bu da söz konusu iddia­
ların, ilk olarak hangi dönemde ortaya çıktığı ve zamanla kazandığı
anlamların tespitini zorlaştırmaktadır.

Erken dönem gaybet iddialarıyla ilgili karşılaştığımız diğer önemli


bir problem bilgi eksikliğidir. Nitekim "tarihi bilinen özel kişiler hak­
kındaki belirli bilgiler, çoğu zaman mezheplerin genel tanımlarından
daha sağlam sonuçlara götürür. "9 Ancak söz konusu dönemde gay­
beti iddia edilen kişiler hakkında elimizde güvenilir yete.rli malümat
bulunmamaktadır. Bu sorun, İmamiyye'nin imam kabul ettiği bazı
şahıslar hakkındaki iddialarda kendini daha fazla hissettirmekte, bu
da birtakım değerlendirmelerde bulunmamızı zorlaştırmaktadır. On­
lar hakkında yazılanlar daha çok, sonraki İmami yazarların nereden
aldıkları fazla belli olmayan bilgilerine dayanmaktadır.

Yine erken dönem Şiilik'le ilgili yapılan çalışmalarda karşılaşılan


en önemli sorunlardan biri de, bazı Şii hareketlerinin hangi isimlerle
tanımlanması gerektiği üzerinedir. Bu konuya ileride "İmamiyye"
başlığı altında ayrıntılı olarak değineceğiz. Ancak muhaliflerinin
genelde "Rafizi", "Şii", bazı çağdaş yazarların da "ılımlı Şiilik" diye ta­
nımladığı Zeydiyye ve gulat Şiiliğin dışında, İmamiyye imamları etra­
fında kenetlenen bir kesim söz konusudur. Mezhepler tarihi kaynak
eserleri bunlar hakkında, "Vakıfe" ve "Kat'iyye" gibi tanımlamalarda
bulunurlar. Bununla birlikte söz konusu grupların ortaya çıktıkları
dönemlerde yazılan mevcut eserlerde bu tür nitelendirmelere rastla­
nılmamaktadır. Bunlar her ne kadar sonradan yapılan tanımlamalar
gibi gözükse de, erken dönem Şii farklılıklarını tanımlayabilecek
farklı bir alternatifimiz bulunmadığı için biz de bu kavramları kul­
lanmak durumunda kaldık. Bununla birlikte İmamiyye Şiası'yla olan
ilişkilerini ortaya koyabilmek için de yer yer "İmamiyye'nin öncülleri"
gibi nitelemelerde bulunma gereği duyduk.

8 Wadad al-Qadi, "The Development of the Term Ghulat in Muslim Literature


with Special Reference to the Kaysaniyya", Akten des VII. Kongresses für Ara­
bistik und Islamwissenschaft, Göttingen 1976, s. 308.
9 Montgomery Watt, "Mu'tezile'nin Siyasi Tavırlan", İslam'da Siyaset Düşüncesi
(der. ve çev. Kasım Güleçyüz), İstanbul 1995, s. 186.
18 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM E L - M E H D İ

Mezhepler tarihi alanında yapılan araştırmalarda karşılaşılan diğer


problemlerden biri de, aynı konuyla ilgili farklı rivayetlerin gündeme
gelmesidir. Aslında ilk etapta sorun gibi gözüken bu durum, kronolo­
jik sıra ve olaylara dikkat edildiğinde birçok konunun aydınlatılması
açısından önemli avantajlar sağlayabilmektedir. Gerek gaybet gerekse
onunla bağlantılı imamet gibi konularda farklı rivayet ve tahlillerin or­
taya çıkması, "ilgili malzemenin, mezheplerin kendi itikadı görüşlerini
destekleyecek şekilde hazırlanmasından"10 kaynaklanmaktadır. Dola­
yısıyla rivayetleri kendi bağlamı içerisinde okuduğumuzda üstesinden
gelinemeyecek gibi gözüken olaylar daha net bir şekilde aydınlatıla­
bilir. İşte tam burada "fikir-hadise irtibatı" ı ı devreye girmektedir. Bu
şekilde, eldeki mevcut rivayetlerden yola çıkarak, ravilerin temayül­
lerini de göz önüne alıp mukayeseli bir şekilde tenkide tabi tuttuktan
sonra dönemin olaylarının gerçekliğini doğrulama imkanına sahip
olabileceğiz. Böylece hem gaybet iddialarının gerçek çehresi ortaya
çıkacak, hem de bu inancın mevcut siyasi, içtimai ve iktisadi şartlarla
irtibatı aydınlığa kavuşturulacaktır. Ayrıca eldeki nakillerden akla en
yatkın olanını benimseme olarak da nitelenebilecek "menkulde ma­
kulü arama esasına riayet" ı 2 ederek rivayetlerin gerçekliğinin testi de
sağlanmış olacaktır. Diğer taraftan, rivayetlerin sahihliği tartışmasına
girmek amacımız dışındadır. Bizim için önemli olan, konuyla ilişki­
lendirilen bir haberin olayla bağlantılı ve aynı zamanda iddia edildiği
dönemde olup olmadığını ortaya koymaktır.

Araştırmada dikkat ettiğimiz hususlardan bir diğeri ise, gaybet


hakkında araştırmalanndan yararlandığımız bazı çağdaş araştırma­
cılarla ilgilidir. Asıl amaçları Şiilik'le ilgili daha kapsamlı bir çalışma
yapmak olan bazı yazarlar, gaybet konusuna daha yüzeysel değinmek
zorunda oldukları için bazı meselelerle ilgili yanlış anlama ve yo­
rumlamalara gitmişlerdir. Biz, farklı anlaşılma ve konu dağılmalarına
meydan vermemek için, yapılan yanlışlara ayn ayrı değinmeyip sade­
ce kendi tesbitlerimize yer verme gayreti içerisinde olduk.

10 Osman Aydınlı, Mu'tezili İmamet Düşüncesinde Farklılaşma Süreci, Ankara


2003, S. 13.
11 Onat, Emeviler Dönemi Şii Hareketleri, s . 1 .
1 2 Ahmet Akbulut, Sahabe Devri Siyasi Hadiselerinin Kelami Problemlere Etkileri,
İstanbul 1992, s. 10.
GİRİŞ 19

2. Kaynaklar

İmamiyye gaybet inancını n oluşumu , hicri III. yüzyılın sonların­


dan başlayıp V. asrı n ortalarına kadar devam eden uzun bir süreci
kapsamaktadır. Bu dönem boyunca gaybetle ilgili birçok eser ya­
zı lmakla birlikte, söz konusu düşüncenin yönünün belirlenmesine
damgasını vuranlar, aralarından birkaç tanesidir. Bunlar, Küley­
nf'nin (ö. 329/941) el-Kafi fi ilmi'd-din'i, Nu'manf'nin (ö. 360/9 7 1 )
Kitabü'l-Gaybe'si, İbn Babeveyh'un (Şeyh Sadük) ( ö . 38 1/99 1 ) Ke­
malü'd-din ve tamamü'n-ni'me fi'l-isbati'l-gaybe ve'l-keşf ve'l-hayre'si,
Şeyh Müfid'in (ö. 4 1 3/ 1 022) el-Fusulü'l-aşere fi'l-gaybe'si, Şerif
el-Murtaza'nın (ö. 436/1 044) el-Mukni' fi'l-gaybe'si ve Ebü Ca'fer
et-Tüsf'nin (ö. 460/ 1 067) Kitabü'l-Gaybe'sidir. Bununla birlikte söz
konusu eserler dışında gaybetle ilgili başka kitaplar da yazılmı ştır.
Ancak bunlar, sonraki İmamiler tarafı ndan benimsenmediklerinden
veya bir kısmı diğerlerinin kopyası olmaktan öteye geçmediklerin­
den dolayı kaybolmaya terkedilmişlerdir. Bu çalışmaların adları ve
kimlere ait oldukları üçüncü bölümün girişinde açıklanmıştı r.

İmamiyye gaybet düşüncesiyle ilgili en erken rivayetlerin yer aldı ­


ğı eserlerin başında, Küleynf'nin el-Kaff'si gelmektedir. Küleynf'nin,
telifine yirmi yılını verdiği 1 3 ve biri usul diğeri fürü hakkında olmak
üzere iki bölümden meydana gelen bu meşhur eser, Büveyhiler'in ik­
tidara gelişi öncesinde İmami doktrininin sistematik öğretisini sunar.
Gaybet haberlerinin de içerisinde yer aldığı imamlarla ilgili pek çok
rivayet "Kitabü'l-Hücce" başlığı altında aktarılmıştır.

Gaybet döneminde imamı n sefirlerinden direkt hadis naklet­


mekle önemli bir imtiyaza sahip olan ı 4 Küleynf'nin dı şında, yine bu
dönemde yaşamış birkaç alim, Şia'nı n içerisine düştüğü şaşkınlık
konusu ve ondan kurtuluşun yollarını tartı ştıkları birtakım kitaplar
yazmışlardır. Bunlardan biri de, el-İmame ve't-tebsıra mine'l-hayre
adında bir eser kaleme alan Ebü'l-Hasan Ali b. Hüseyin b. Babeveyh
el-Kummf'dir (ö. 329/94 1 ) . Baba Sadük lakabıyla da tanı nan Ali
b . Hüseyin'in bu eseri, aynıları ve daha çok sayıdaki benzerleri

13 Necaşi, Ebü'l-Abbas Ahmed b. Ali, Ricıilü'n-Necô.şi, Kum 1407, s. 377.


14 Syed Waheed Akhtar, Early Shr'ite Imamiyyah Thinkers, New Delhi 1988, s. 5.
20 Ş!A'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM E L - M E H D i

Küleyni'de olan hadisleri içermektedir. Hasan el-Askeri'nin, haya­


tının son yıllarında hayırlı çocuklara sahip olması yönünde Ali b.
Hüseyin hakkında bir tevki' yayımladığı ve bunun üzerine sonraları
İbn Babeveyh veya diğer lakabıyla Şeyh Sadük olarak tanınacak
Muhammed adındaki oğlunun dünyaya geldiği rivayet edilir. ıs

Birinci ve kısa gaybetin sona erip tam gaybetin başladığı ve kısa


gaybeti döneminde on ikinci imamın sefirliğinden ilk söz eden çalış­
ma, Nu'manf'nin Kitabü'l-Gaybe'sidir. "Allah'ın ipine sımsıkı sanlın" ı 6
ayetinin tefsirinin konu başlığı olarak ilk defa bu eserde ele alınması,
Şfa'nın içerisine düştüğü kaosu anlatan önemli bir göstergedir.

Gaybetle ilgili hicri IV. asrın ikinci yansına kadar üretilen bütün
rivayetlerin bir araya toplandığı çalışma ise İbn Babeveyh'in Kema­
lü'd-din'idir. İbn Babeveyh, gaip imamın gaybetiyle ilgili imamlardan
aktardığı hadislerle gaybeti meşrulaştırmaya çalışmış, muhaliflerinin
kendileriyle alay ettiği bu dönemde, gaybetle oluşan devrimin arka
planını ve gaybetin gerekçelerini izah etme gayretine girmiştir. İbn
Babeveyh'in, Ebu Sehl İsmail b. Ali en-Nevbahtf'nin (ö. 3 1 1 1 923)
Kitabü't-Tenbih'i17 ile İbn Kıbbe er-Razf'nin Nakzu kitabi'l-İşhad li-Ebi
Zeyd el-Alevi ı s ve en-Nakz ala Ebi'l-Hasan Ali b. Ahmed b. Beşşar19 gibi
ilk İmami çalışmalarından yaptığı uzun alıntılar bu eserin değerini
daha da arttırmaktadır.

İbn Babeveyh'in, Kemalü'd-din'i dışında günümüze kadar ula­


şan pek çok çalışması arasında en fazla tanınanlardan bir diğeri
de , İmamiyye'nin itikadi düşüncelerini ilk defa derli toplu ele alıp
işlediği Risaletü'l-i'tikıidati'l-İmamiyye'sidir. Öğrencisi Şeyh Müfid,
birçok yönüyle eleştirdiği bu esere Tashihu'l-İ'tikıid adıyla bir şerh
yazmıştır. 20

15 Bk. İbn Babeveyh, Şeyh Saduk Ebu Ca'fer Muhammed b. Ali el-Kummi,
Kemalü'd-din ve temdmü'n-ni'me, Kum 1 395/1975, II, 502-503.
16 Al-i İmran 31103.
1 7 Bk. İbn Babeveyh, Kemdlü'd-din, I, 88-94.
18 Bk. İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, I, 94-1 26.
19 Bk. İbn Babeveyh, Kemdlü'd-din, I, 5 1 -60.
20 Bk. Şeyh Müfid, Ebu Abdullah Muhammed b. Muhammed b. Nu'mani
el-Ukberi el-Bağdadi, Şerhu Akiiidi's-Sadak ev Tashihu'l-İ'tikiid, Tebriz 1 37 1 .
GİRİŞ 21

Şif Kum ekolünün IV. (X.) asrın ikinci yarısındaki en yetkili sözcüsü
İbn Babeveyh'ten sonra rivayet ağırlıklı çalışmalar etkisini kaybedince
Şeyh Müfid (ö. 4 1 3 / 1022) liderliğindeki kelamcı Bağdat ekolü devre­
ye girmiştir. Şeyh Müffd'in on ikinci imamın gaybetini akli delillerle
savunmaya çalıştığı en derli toplu eseri el-Fusulü'l-aşerefi l-gaybe'sidir.
'

Bunun dışında, başta el-İrşad, Evailü'l-makalatfi mezahibi'l-muhtarat ve


el-Fusulü'l-muhtare mine'l-uyun ve'l-mehasin olmak üzere diğer pek çok
eseriyle, gaybet ve diğer imamf inançları ele alıp izah etmeye gayret
etmiştir. Müffd'in büyük oranda, ileri gelen Mu'tezililer'in yönelttiği
eleştirilere cevap mahiyetindeki el-Fusulü'l-muhtare adlı söz konusu
eseri ise, Hasan el-Askeri sonrası meydana gelen bölünmelerle ilgili
verdiği bilgilerden dolayı da aynca önem arzetmektedir.

Şeyh Müfid nezdinde gelişen akli savunma yöntemleri, öğrencisi


ve zamanının en büyük İmamf alimi21 Şerif el-Murtaza (ö. 436/ 1044)
tarafından üstlenilerek devam ettirilmiştir. Murtaza'nın, muhalifle­
rinin imamın gaybetiyle ilgili yönelttiği eleştirilere cevap amacıyla
yazdığı el-Mukni' fi'l-gaybe adlı eseri dışında, benzer görüşleri özet­
lediği Mes'ele vecize fi'l-gaybe'si de vardır. Ancak çeşitli yollardan
günümüze kadar ulaşabilen bu iki risalenin, aynı eser olma ihtimali
fazladır. Murtaza, diğer önemli bir kitabı olan Tenzihu'l-enbiya adlı
çalışmasında ise daha çok peygamberler ve Peygamber ailesinden
imamların masumiyetiyle ilgili imamiyye ve Mu'tezile'nin çelişkili
fikirleri üzerinde durmuştur.

Ebu Ca'fer et-Tüsf'nin (ö. 460 / 1067) Kitabü'l-Gaybe sine gelince,


'

bu eser gaybetin hem akli hem de rivayet bazında savunulduğu bir


kitaptır. Ondan sonra gaybetle ilgili yeni bir gelişmenin gündeme
getirildiği herhangi bir çalışma tespit edemedik.

Yukarıda belirtilenler, imamiyye'nin gaybet inancının şekillenme­


sine etki eden kaynak eserlerin genel bir değerlendirmesidir. Bununla
birlikte gaybetle ilgili söz konusu çalışmaların, burada anlatılanların
dışında pek çok katkısı da olmuştur. Bunlardan bir kısmı, "Gaybetle
ilgili ilk Metinler" başlığı altında, diğer tespit edebildiklerimiz ise
ilgili oldukları konular içerisinde ayrıntılı olarak değerlendirilmiştir.

2 1 Necaşi, er-Rical, s . 270-2 7 1 .


22 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İN C İ İMAM EL-MEHDİ

Gaybet düşüncesine ilişkin gelişmelerin yaşandığı en önem­


li dönem, İmamiyye'nin on birinci imamı Hasan el-Askerf'nin
(ö. 260/874) vefatıyla olmuştur. Onun halefsiz ölümünün ardından
yaşanan gelişmeleri sıcağı sıcağına anlatan çalışmalar, şüphesiz bu
tartışmalara bizzat şahit olup kayda geçiren kişilerin elinden çıkan
makalat ve fırak türü kitaplardır. Bunlar, Hasan b. Mü.sa en-Nev­
bahti'nin (ö . 3 1 0 / 922) Fıraku'ş -Şia 'sı, Sa'd b. Abdullah el-Eş'ari
el-Kummf'nin (ö. 301 / 9 1 4) Kitabü'l-Makii.lat ve'l-fırak'ı , Ebu Hatim
er-Razf'nin (ö. 322 / 933 veya 324 /936) Kitabü'z-Zine'si ve Ebü'l-Ha­
san el-Eş'arf'nin (ö. 324 / 935) Makii.latü'l-İslamiyyin'idir.

İmamiyye'nin gaybet öncesi uzantılarını tanımlama açısından


Nevbahti ve Kummf'nin eserleri22 bunlar arasında ayn bir öneme
sahiptir.23 İsmaili Ebü. Hatim er-Razi ve Mu'tezili Ebü'l-Kasım el-Bel­
hi (ö. 3 19/93 1 ) gibi yazarlar ise, Hasan el-Askeri öncesi Şii fırkalar
konusunda Nevbahti'yi esas almış gözükmekle birlikte , gaybet id­
dialarının gündeme geldiği 260'tan (874) sonraki olaylar hakkında
birtakım farklı bilgiler verirler. Belhf'nin muhtemelen Makii.lat adlı
çalışmasında24 anlattığı söz konusu olaylar, Kadi Abdülcebbar'ın
el-Mugni fi ebvabi't-tevhfd adlı eserinde aktarılarak günümüze kadar
ulaşabilmiştir. Mu'tezili Kadi Abdülcebbar, Kitabü Fazli'l-i'tizal ve
Tabakii.tü'l-Mu'tezile ve mübayenetühüm li-sairi'l-muhalifin adlı başka
bir eserinde ise Ebü. Hatim er-Razi'den de alıntılarda bulunmuştur.25

22 Bazı araştırmacılara göre, Hasan b. Musa en-Nevbahti'nin Fıraku'ş-Şfa'sma


Hişam b. Hakem'in İhtilafü'n-nds fi'l-imame adlı çalışması, diğer bazılarına
göre ise Ebü İsa el-Verrak'ın Makalat fi'l-imame adlı eseri model olmuştur.
Sa'd b. Abdullah el-Ki.ımmi de, 292'den (905) önce yazılmış olması gereken
Kitabü'l-Makiilat ve l -fı rak'ını Nevbahti'nin eserinden sonra tamamlamıştır
'

(bu tartışmalar için bk. Wilferd Madelung, "İmamiyye Fırak Literatürüne


Dair Mülahazalar" [çev. Ali Dere] , Şii Fırkalar, Ankara 2004, s. 2 7 1 -286;
Seyyid Muhammed Rıza el-Hüseyni, "Fıraku'ş-Şia veya Makalatü'l-İmamiyye
Nevbahti'nin mi Yoksa Kummi'nin mi?" [çev. Mehmet Kalaycı] , Şif Fırkalar,
Ankara 2004, s. 287-318; Heinz Halın, Shi'ism, Edinburg 199 1 , s. 42).
23 Etan Kohlberg, "Early Attestations of the Term "lthna Ashariyya ,]erusalem
' ""

Studies in Arabic and Islam, XXIV (2000), s. 343-344.


24 ibnü'l-Murtaza, Belhi'nin, tartışmalarını en güzel şekliyle Makalat adlı ese­
rinde yaptığını söyler (bk. İbnü'l-Murtaza, Ahmed b. Yahya el-Murtaza,
Tabakiitü'l-Mu'tezile [nşr. S. D. Wilzer] , Beyrut 1 380/196 1 , s. 89).
25 Bk. Kadi Abdülcebbar, Ebü'l-Hasan Kadılkudat Abdülcebbar b. Ahmed �
GİRİŞ 23

Yine araştırmamızda istifade ettiğimiz diğer bir Mu'tezili çalışma,


Ebü'l-Hüseyin el-Hayyat'ın (ö. 300 / 9 1 2) Kitabü'l-İntisar'ıdır. Şii İbn
Ravendi'nin (ö. 298 / 9 1 0) eleştirilerine bir cevap niteliğindeki bu
eser, özellikle İmamiyye ve İmamiyye öncesi Şii inançlanna yönelik
birtakım bilgilere yer vermesi açı sından büyük önem arzetmektedir.
Bağdat Mu'tezilesi'ne mensup Naşf'el- Ekber'in (ö. 293/ 906) Mescii­
lü'l-imame'si ise erken dönem imamet tartışmalarına ilk değinenler­
den biri olarak bize bazı önemli ipuçlan sunmaktadır.

Gaybet iddialarını n siyasi boyutunun önemine daha önce


vurgu yapmıştık. Bunları n bağlantılı olduğu politik hareketleri
en iyi anlatan eserler, dönemin tarih kitaplarıdır. Aralarından
en önemlileri , Halife b. Hayyat'ın ( ö . 240 / 8 5 4 - 5 5 ) Tarih'i,
Belazürf'nin (ö. 279 / 892) Ensabü'l-eşrafı, Ebu Hanife ed-Dine­
verf'nin (ö . 282 / 895) Ahba rü't-tıval'i, Ya'kübf'nin (ö. 292 / 905)
Tarih'i, Taberf'nin (ö. 3 1 0 / 922) Tarihu'l-ümem ve'l-müluk'ü, İbn
A'sem el-Küff'nin (ö. 3 1 4 / 926) eı�Fütah'u, Hatib el-Bağdadf'nin
(ö. 463 / 1 0 7 1 ) Tarihu Bağdad'ı ve İbnü'l-Esir'in (ö. 630 / 1 232)
el-Kamil fi t-tarih idir. Mes'üdi'nin (ö . 346 / 9 5 7-58) Mürucü'z-ze­
' '

heb ve et-Tenbih ve'l-işraf adlı eserleri ise tarihi olayları n dışında


bazı Şii fırka ve hareketlerine de yer vermesi aç ı sından ayrı bir
değere sahiptir. Yine İbn Abdürabbih'in (ö. 328 / 939) el-İkdü'l­
ferid'i de bir tarih kitab ı hüviyetinde olmakla birlikte, mezheplerle
ilgili başka yerde bulamadığı mız bazı farklı bilgilere de değinmesi
açısından büyük önem arzetmektedir.

Şia tarihiyle ilgili yapı lacak çalı şmalarda müracaat edilmesi gere­
ken en önemli eserlerden biri de şüphesiz Ebü'l-Ferec el-İsfahani'nin
(ö. 356 / 966) Mekiitilü't-Talibiyyin adlı eseridir. İsfahani'nin 3 1 3
(925) yılında tamamlad ığım ifade ettiği bu eseri,26 Alioğulları'ndan
bu döneme kadar öldürülen şahı sların bir tarihçesi şeklindedir.
İsfahani'nin en meşhur eseri Kitabü'l-Egiinf'si ise nesir ve şiirin kay­
naklarından yararlanılarak Şii propagandası nın ustalıkla yapıldığı bir

el-Hemedanr, Fazlü'l-i'tizal ve Tabakıitü'l-Mu'tezile ve mübayenetihim li-sai­


ri'l-muhalifin (nşr. Fuad Seyyid), Tunus 1 393/1974, s. 339.
26 Ebü'l-Ferec el-isfahanf, Ali b. Hüseyin, Mekıitilü't-Talibiyyin (nşr. Seyyid
Ahmed Sakr), Beyrut, ts. (Darü'l-ma'rife), s. 565.
24 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

kaynak hüviyetindedir. İlk Şif iddialarının gündeme getirildiği bazı


şiirleri burada bulmak mümkündür.

İmamiyye, gerek gaybet inancı olsun gerekse diğer konularda,


iddialannı genellikle Hz. Peygamber ve imamlar dönemine dayan­
dırır. Bunların doğruluğunun test edilmesinin en kolay yolu, ileri
sürülen fikirlerin, çoğu imamlar döneminin sonlarında yazılan Şif
eserlerinde bulunup bulunmadığına bakmaktır. Bu çalışmalar hadis
ve tefsir kaynakları olarak iki farklı grupta gözükseler de sonuçta
hepsi, çoğunluğu imamlanna dayandırdıklan benzer rivayetlerin bir
araya toplandığı eserler olarak kabul edilebilir. Araştırmada fazla­
sıyla müracaat ettiğimiz bu kitaplann başında Muhammed b. Halid
el-Berkf'nin (ö. 274 / 887 veya 280 / 893) Kitıibü'l-Mehcisin'i, Saffar
el-Kummf'nin (ö. 290 /902) Besıiirü'd-derecıiti'l-kübra'sı, Ali b. İbra­
him el-Kummf (ö. 307 / 9 1 9) ve Muhammed b. Mes'üd el-Ayyaşf'nin
(ö. 320/ 932) Tefsir'leri gelmektedir.

ilk Şif hadis musanniflerinden Muhammed b. Halid el-Berki, Ali


er-Rıza ve oğlu Muhammed el-Cavad'ın taraftarları arasındaydı. 27
Eserinde Al-i Muhammed'i veli edinme, Hz. Ali'nin velayeti ve fazi­
letine inanma, Ehl-i beyt'i sevme gibi konulara vurgu yapan pek çok
rivayet aktarmıştır. 28 Yine benzer şekilde bir hadis kitabı olan Saffar
el-Kummf'nin Besıiirü'd-derecıit'ı da, imamlann fazilet ve imtiyazları
hakkındaki ilk çalışmalardan biridir. Ehl-i beyt'in üstünlüğünün ön
planda tutulduğu bu eserde, imamlar hakkında beşer üstü sıfatların
gündeme getirildiği pek çok rivayet söz konusudur. 29 Besdir'de bulu-

.........
27 Ahmed b. Muhammed b. Halid el-Berki, er-Ricô.l, Tahran 1 383/1963, s. 50,
54, 55; İbnü'n-Nedim, Ebü'l-Ferec Muhammed b. İshak, Fihrist (nşr. Rıza
Teceddüd), Beyrut 1988, s. 276.
Berki, zayıf hadisler rivayet etmesi gerekçesiyle Ahmed b. Muhammed b.
İsa tarafından Kum'dan sürülmüştür. Fakat daha sonra ondan özür dile­
mesi üzerine geri dönmesine izin verilmiştir. İbnü'l-Mutahhar el-Hilli, Ebu
Mansur Hasan b. Yusuf el-Esedi, Huldsatü'l-akvô.l fi ma'rifeti'r-ricô.l, Tahran
1417, s. 63.
28 Bk. Ahmed b. Muhammed b. Halid el-Berki, Kitô.bü'l-Mehô.sin, Tahran
1370/1950, s. 60-63, 89, 90, 135, 142.
29 Saffar el-Kummf, Ebü Ca'fer Muhammed b. Hasan, Besô.irü'd-derecô.ti'l-kübrô.
(nşr. Mirza Muhsin), Tahran 1 374.
GİRİŞ 25

nan hadislerin pek çoğu, daha sonra Ebü Ca'fer Muhammed b.


Ya'küb el-Küleynf (ö. 329/94 1 ) tarafından el-Usal mine'l-Kafi içeri­
sinde bir araya getirilmiştir. Ayyaşf ve Ali b. İbrahim el-Kummf'nin
Tefsfr'leri ise bilinen en erken Şif tefsir çalışmalarındandır. Daha çok
kendi iddialarını destekleyebilecek ayetler üzerinde durulan bu tef­
sirlerde, imamlar ve Ehl-i beyt'in faziletini ileri süren pek çok rivayet
bulunmaktadır.

İmamiyye öncesi Şif düşüncesiyle ilgili müracaat ettiğimiz di­


ğer en önemli çalışmalardan biri de, Fazl b. Şazan en-Nfsabürt'nin
(ö. 260/873) Kitabü'l-lzah'ıdır. Onun bu eseri, özellikle Sünni kay­
naklarından gelen rivayetlere dayanarak Şif görüşlerini Sünnfler'e karşı
savunmak amacıyla ele alınmıştır.30

Çalışmamızın özellikle vekillik veya gaip imamın sefirliğiyle


ilgili bölümlerinde yararlandığımız kaynaklar biyografi eserleridir.
Bunların ilk ve en önemlisi yine Muhammed b. Halid el-Berkf'ye
(ö . 274/887 veya 280/ 893) ait olduğu düşünülen Rical adlı kitaptır.
İmamlar döneminde yaşayan bu müellif, eserinde Hz. Ali'den başla­
yarak on birinci imam Hasan el-Askeri'ye kadarki imamların ashabı
şeklinde tanıttığı kişileri birer birer sayar. Diğer taraftan Mu'tezili3 ı
İbnü'n-Nedfm'in (ö. 385 / 955) Fihrist'i, Necaşf'nin (ö. 450/ 1058-59)
Rical'i, Keşşf'nin (ö. 340 / 9 5 1 veya 368/ 978) Rical'i, Ebü Ca'fer et­
Tüsf'nin (ö. 460/ 1067) Fihrist ve Ricdl'i ise, gaybetten sonra etkili olan
bazı Şif şahıslan hakkında verdikleri ayrıntılı bilgiler açısından önem
arzetmektedir. Ancak İbnü'n-Nedfm dışındaki söz konusu müellifler,
mezhep kaygılarından dolayı olsa gerektir, erken dönemde yaşamış
birçok şahsı kendileri gibi İmamf gösterme gayretine girerek, söz
konusu kişilerin kimliklerinde değişiklik yapmış gözükmektedirler.

Gaybet konusu, sonuçlan itibariyle etkisi hala günümüze kadar


devam eden bir inanç olmasından dolayı çağdaş araştırmacıların
da dikkatini çekmiştir. Gerek İranlılar gerekse birçok Batılı araştır­
macı bu meseleye ilgi duyarak önemli çalışmalar yapmışlardır. Son

30 Bk. İbn Şazan en-Nisabılrt, Ebı1 Muhammed Faz! b. Şazan el-Ezdi, el-1zah,
Beyrut 1 982.
31 Mes'ı1di, Ebü'l-Hasan Ali b. Hüseyin el-Bağdadi, Mürucü'z-zeheb ve meadi­
nü'l-cevher (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamid), Beyrut 140811988, IV, 28 1 .
26 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

dönem İmimi alimlerinden Muhammed Bakır es-Sadr, Tarihu'l-gay­


beti's-sugra32 ve Tdrihu'l-gaybeti'l-kübra33 adlarında iki eser yayım­
lamıştır. Fakat bu eserler, yukarıda isimlerini saydığımız ilk İmami
gaybet kitaplarında geçen bütün rivayetleri bir araya toplamaktan öte
herhangi bir bulgu içermemektedir.

Şii yazarları arasında gaybetle ilgili pek çok araştırma yapılmasına


rağmen, bilimsel yöntemlerle konu üzerinde çalışanlar birkaç kişiyi
geçmez. Bunların başında, Islamic Messianism: The Idea of Mahdi in
Twelver Shi'ism ve The ]ust Ruler (al-Sultan al-Adil) in The Shnte Islam
adlı çalışmalarıyla dikkat çeken Abdulaziz Abdulhussein Sachedina,
"The Crisis of the lmamate and the lnstitution of Occultation in
Twelver Shi'ism" ve The Shadow of God and the Hidden Imam'ı yazan
Said Amir Aıjomand, The Occultation of the Twelfth Imam adlı doktora
teziyle meşhur olan jassim Hussain ve Tetavvürü'l-fikri's-siydsi eş-Şii
mine'ş-şürd ila velayeti fakih34 adlı yeni bir çalışma yapan Ahmed
el-Katib gibi şahıslar gelmektedir. Bunlar konuyla ilgili son derece
önemli bulgular ortaya koymuşlardır.

Sachedina, gaybet ve genel Şii düşüncesi üzerinde yapılan çalış­


malarda çok önemli bir yere sahiptir. Sonrakiler birçok konuda onun
tespitlerine dayanmaktadır. Araştırmada pek çok meselede onun
görüşlerine müracaat etme gereği duyduk. Said Amir Arjomand'ın
çalışmaları da Sachedina'nın yaklaşımına uygun tarzda ele alınmış
olup, aynı zamanda yeni bulguları da içermesi açısından önemli bir
yere sahiptir. İçlerinden jassim Hussain'in söz konusu eseri ise ciddi
bir araştırma ürünü olmakla birlikte bize birtakım olay ve kaynakları
kendi İmami görüşleri lehinde çarpıttığı intibamı vermektedir. Aynca
genel Şii düşüncesini eleştirel bir bakışla ele alması bakımından Ah­
med el-Katib'in hacimli eseri de önemli bir boşluğu doldurmuştur.

Batılı araştırmacılar arasında gaybet konusuna en fazla yoğunlaşan­


lar arasında ise daha çok "imam and Community in the Pre-Ghayba

32 Muhammed Bakır es-Sadr, Tarihu'l-gaybeti's-sugra, Beyrut 1 39211972.


33 Muhammed Bakır es-Sadr, Tıirihu'l-gaybeti'l-kübrıi, İsfahan, ts.
34 Şia'da Siyasal Düşüncenin Gelişimi adıyla Mehmet Yolcu tarafından Türkçe'ye
çevrilmiştir.
GİRİŞ 27

Period", "From lmamiyya to Ithna 'ashariyya" ve "Early Attestations


of the Term "Ithna 'Ashariyya" adlı makaleleriyle dikkat çeken Etan
Kohlberg, "Shi'ism: The Imamiyya and the Zaydiyya", "Imamism and
Mu'tazilite Theology", "The Source of Ismaili Law" ve Türkçe adıyla
"Onikinci İmam Şia'sında, İmamın Gaybet Zamanında Otorite" adlı
makalelerinde konuya değinen Wilferd Madelung, Shi'ism adlı kita­
bıyla Heinz Halın, An Introduction to Shn Islam adlı çalışma yapan
Moojan Momen ve farklı kitap ve makalelerinde gaybete de değinen
Montgomery Watt gibi şahıslar başta gelmektedir.

Heinz Halın, Moojan Momen, Wilferd Madelung ve sonra da


Montgomery Watt gibi oryantalistler, İslam düşüncesi üzerindeki di­
ğer çalışmalannın yanında Şiilik ve İmamiyye Şiası'nın teşekkülüyle
ilgili bilimsel tarzda araştırma yapanlann başında gelmektedir. Diğer
Batılı araştırmacılann çoğunluğu söz konusu alimlerin görüşlerine
dayanırlar. Diğer taraftan Batılı akademisyenler arasında Şiilik ve gay­
bet gibi Şiiliğin belli kavramları üzerinde çok ciddi araştırmalar yap­
maya devam eden yazarların başında ise yukanda bazı makalelerinin
ismini verdiğimiz İsrailli akademisyen Etan Kohlberg gelmektedir.
Kohlberg, gerek Madelung gibi oryantalist gerekse Sachedina gibi
Şii araştırmacılarının kaldığı yerden devam ederek İmamiyye Şiası
üzerinde ciddi bilimsel tahlillerde bulunmaya devam etmektedir.

Ülkemizde ilahiyat fakültelerinin kurulmasıyla İslam mezhepleri


tarihi alanında araştırma yapmaya başlayan akademisyenlerden Et­
hem Ruhi Fığlalı İmamiye Şiası, "Gaib", "İsnaaşeriyye"; Avni İlhan
Mehdilik, "Gaybet"; Hasan Onat "Şii İmamet Nazariyesi"; Mustafa Öz
İmamiye Şiasında Onikinci İmam ve Mehdi İnancı, "İmamiyye"; Mazlum
Uyar Ahbartlik ve H. İbrahim Bulut Şeyh Müfid ve Şia'da Usulf Farklı­
laşma Süreci, "İlk Dönem İmamiyye Kaynaklannda Gaybet Anlayışı",
"Şeyh Müfid ve İmamiyye Ekolünde Gaybet İnancının Aklileşmesi",
"Şii Fırkalarda Gaybet ve Rec'at İnancı" adlı kitap, makale ve an­
siklopedi maddeleriyle Şii gaybet inancı oluşumunun anlaşılmasına
önemli katkılar sağlamışlardır.

Başta Ethem Ruhi Fığlalı olmak üzere Avni İlhan, Hasan Onat,
Mustafa Öz; Şiilik, İmamiyye Şiası ve gaybet üzerinde bilimsel tarzda
28 ŞİA'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM E L - M E H D İ

Türkiye'de ilk çalışma yapanlardır. Türkçe yayın yapmalarının ya­


nında, kitap ve makaleleriyle bilişim dünyasında da önemli bir boş­
luğu doldurmuşlardır. Bir sonraki nesil mezhepler tarihçilerinden
Mazlum Uyar da, İmamiyye Şiası'nın iki önemli kolu olan Ahbarilik
ve Usülilik üzerinde yaptığı çalışmalarla gaybet ve genel Şii düşünce­
sinin teşekkülünden itibaren günümüze kadar geçirdiği tarihi seyrin
tanıtılması açısından önemli bir fonksiyon üstlenmiştir. H. İbrahim
Bulut ise gaybet ve özellikle Şeyh Müfid'in İmamiyye gaybet inan­
cının oluşmasındaki rolü üzerinde yaptığı araştırmalarla konunun
ülkemizde de bilinmesine ciddi katkılar sağlamıştır.

3. Kavramsal Çerçeve

3 . 1 . Gaybet

Gaybet, müslüman mehdi düşüncesiyle bağlantılı önemli bir kav­


ramdır. Kelime olarak "gabe"nin mastan olup "yalnızlık, uzak kalma
hali ve görünememe" gibi anlamlara gelir. Bu kavram mutasavvıflar
tarafından ruhi boyutta ele alınarak, insanın kendisi veya başkasıyla
ilgili gelişen durumların bilgisinden kalbini soyutlaması35 anlamında
kullanılmıştır. Şia'da kastedilen gaybet ise "kişinin insanlar arasında
bulunmayıp, duyularla algılanamayacak veya onlar tarafından gö­
rülmeyecek şekilde gizlenmesi"dir. İslam öncesi dönemlerde bazı
peygamber ve önderler hakkında düşünülmüş olan bu kavram, İslam
tarihinde özellikle Şii fırkalar tarafından liderlerinin ölmeyip gözden
kaybolduğu ve hayatlarının, kıyamet sahnesini başlatmak için uza­
tıldığı bir durum olarak ele alınmıştır.36

Müslümanlar arasında kendisine kutsal nitelikler atfedilen bir


kişinin gizlenmesi anlamındaki gaybet öğretileriyle karşılaşılması ilk
olarak, mevali arasında yayılan Keysaniyye ile birlikte olmuştur. O
dönemde henüz küçük çaplı bir grup olan Keysaniler,37 Muhammed

35 Kuşeyrf, Ebü'l-Kasım Abdülkerim el-Kuşeyrt, Risale-i Kuşeyriyye (çev. Ali


Arslan), İstanbul 1 978, s. 197.
36 Krş. Douglas, S. Crow, "Ghaybah", Encyclopedia of Religion (ed. M. Eliade),
New York 1987, V, 540; Ethem Ruhi Fığlalı, "Gaib", DİA, Xlll, 292; Avni
ilhan, "Gaybet", DİA, Xlll, 4 10.
37 Abdülaziz ed-Dü.ri, "Abbasi Propagandası Sürecinde ve Abbasiler'in İlk �
GİRİŞ 29

b. el-Hanefiyye'nin (ö. 8 1 / 700) Radva dağında yetmiş sene gizli kal­


dıktan sonra onaya çıkarak iktidarı ele geçireceğini ve Beni Ümey­
ye'den kendilerine karşı zulmedenleri öldüreceğini iddia etmişlerdi.38
Bundan sonra hemen hemen bütün Şii grupları, imamlarının ölmedi­
ği, vefatlarının zahirde olduğu, yakında geri dönüp düşmanlarından
intikam alacağı fikrini ileri sürmüşlerdir. 39 Zamanla kökleşmeye yüz
tutan bu inanç, başarısızlığa uğrayan Şii isyan hareketlerinin büyük
çoğunluğu açısından dağılmaktan kurıarıcı bir etkiye sahip olmuştur.
Liderlerinin vefatıyla bir kısmı bunu kabul edip kendilerine yeni bir
imam ararken, diğer bazıları ise ölümünün gerçekliğini reddederek
yakında geri dönme umudu ile beklemeye başlamışlardı. 40

Keysaniyye ile başlayıp daha sonra birçok grup tarafından günde­


me getirilen gaybet düşüncesi, Şii imamlarından Hasan el-Askeri'nin
260 (874) yılında vefatıyla çok önemli bir safhaya girmiş oldu. Hasan
el-Askeri'yi on birinci imam kabul eden İmamiyye, ölümünün ardın­
dan beş yaşlarında bir oğlu olup bu çocuğun gaybete girdiğini iddia
etti. Onlar bu şekilde, kendi dönemlerine kadar resmen ilan edilmiş
olan "el-imam el-mehdi" düşüncesine4 ı yeni bir ilave yaparak, on

Asnnda Mehdi Tasavvuru" (çev. M. Bahaeddin Varol), İSTEM: İslılm, San'at,


Tarih, Edebiyat ve Masıkisi Dergisi, I V3 (2004), s. 220.
38 Naşi el-Ekber, Abdullah b. Muhammed, Mesailü'l-imame, Beyrut 1 97 1 ,
s. 27.
39 josef van Ess, "Das Kitab al-lrğa' des Hasan b. Muhammed b. Al-Hanafiyya",
Arabica, XXI/l (1974), s. 44; Douglas, "Ghaybah", V, 540; Ferhad Daftary,
İsmaililer; Tarih ve Kuram (çev. Ercüment Özkaya), Ankara 200 1 , s. 89-90;
Fığlalı, "Gaib", DİA, XIII, 292; Said Amir Arjomand, "The Crisis of the
Imamate and the Institution of Occultation in Twelver Shi'ism: A Socio­
historical Perspective", Intemational ]oumal of Middle East Studies, XXVIII
(1996), s. 492; Sıddık Korkmaz, Tarihi Süreç İçerisinde Sebeiyye (doktora
tezi, 2003), AÜSBE, s. 27, 74; Arzina R. Lalani, Early Shi'I Thought "The
Teachings of Imam Muhammed al-Baqir", London 2000, s. 34; Cemil Hakye­
mez, "Mehdi Düşüncesinin İtikadileşmesi Üzerine", GÜÇİFD, Il l/5 (2004),
s. 131-133.
40 Yaşar Kutluay, İslam ve Yahudi Mezhepleri, Ankara 1965, s. 2 1 7; Avni İlhan,
Mehdilik, İstanbul 1993, s. 52-53.
41 Mustafa Vaziri, The Emergence of Islam: Prophecy, Imamate, and Messianism
in Perspective, New York 1992, s. 1 59-160; Etan Kohlberg, "Şii Hadis" (çev.
M. Ali Büyükkara), EKEV Akademik Dergisi, 11/2 (2000), s. 50.
30 Ş [A'DA GAYBET İ N A N C l VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM E L - M E H D İ

ikinci imamın "kaybolduktan sonra ortaya çıkacak imam" anlamında


"el-kaim el-mehdi" olduğunu gündeme getirmeye başladılar.42 On
ikinci imamın kaybolduğu, kıyamete yakın gaybetten çıkıp imamet
görevinin bizzat kendisi tarafından devralınacağı düşüncesi zamanla
bir inanç esası oldu. İddialanna göre gaip imam Muhammed el-Kaim
el-Mehdi, 328 (94 1) yılına kadarki küçük (kısa) gaybet döneminde,
birbirinin yerine geçen dört sefir (vekil) tarafından temsil edildi. Bu
zaman aralığını 329 (942) yılında başlayan ve dönüşüne kadar de­
vam edecek büyük (uzun) gaybet dönemi takip etti.

Şfa'nın diğer önemli bir kolu olan İsmailfler de, Muhammed b.


İsmail ile onun soyundan gelen diğer imamların, Fatımi Devleti'nin
kurucusu Ubeydullah el-Mehdi'ye kadar bir nevi gaybet sayılabi­
lecek gizlilik (setr) içinde bulunduklarını kabul etmişlerdi. Ancak
Ubeydullah'ın, Kuzey Afrika'nın önde gelenlerinin biatıyla 297
(909 - 1 0) yılında "el-Mehdi-Billah" unvanını alıp ilk Fatımi halifesi
olması, erken dönem İsmailflik'in gizlilik devrinin (devrü's-setr)
sona ermesine sebep oldu . Ardından İsmailf imamın toplumunun
başında olduğu açığa çıkma dönemi (devrü'l-keşO başladı. İki ana
kola ayrılan Fatımi İsmaililer, müteakip imamların yaşayan bir
silsilesine inanırlar. Nizari İsmailfler'e göre, şimdi o Ağa Han'dır.
Müsta'li İsmaililer veya Bohralar'a göre ise , şu anki imamlar dün­
yevi gaybettedir ve yaşayan "dai"ler veya toplumun liderleri olarak
hareket eden vekiller tarafından temsil edilmektedirler. Dürziler ise
kendi kurucuları olan Fatımi Halifesi Hakim-Biemrillah ve Hamza
b. Umare'nin hala gaybette olup geri döneceklerini iddia ederler.43

3.2. Rec'at

islam'da gaybet anlayışıyla ilgili diğer önemli bir kavram ve aynı


zamanda Şia mehdi düşüncesinin ana fikri44 rec'attır. Sözlükte "dön-

42 Ethem Ruhi Fığlalı, "İsnaaşeriyye", b1A, XXIII, 142.


43 Ayrıntılı bilgi için bk. Daftary, İsmaililer, s. 167 vd. , 540 vd. ; Ahmet Bağlıoğ­
lu, İnanç Esaslan Açısından Dürzilik, Ankara 2004, s. 45, 99, 1 0 1 , 1 26-1 27;
Douglas, "Ghaybah", V, 540; İlhan, "Gaybet", D1A, XIII, 4 10; Mustafa Öz,
"İsmailiyye", DİA, XXIII, 130.
44 İlhan, Mehdilik, s. 4 7.
GiRiS 31

mek, geri gelmek" anlamına gelen rec'at, ıstılahta "ölen veya gaybette
olan bir liderin dönüşü" şeklinde kullanılmıştır.

Ölen bir liderin, daha önce gerçekleştirilemeyeni gerçekleştirmek


üzere tekrar geri döneceği düşüncesi, özellikle baskı gören grupların,
başarısızlıklarını itiraftan doğan ümitsizlikten kaçınmaları için önemli
bir savunma aracı olmuştur.45 Liderlerine aşın sevgiyle bağlı insanlar,
ölümü üzerine onun diğer insanlardan farksız biri olduğunu unutur­
lar. Zamanla liderlerinin ölümünden şüphe eder, sonra bu şüphe­
leri daha da güçlenerek artık onun ölmediğine inanmaya başlarlar.
Kesinlikle ölmediğini düşündükleri liderlerinin kaybolduğunu, bir
zaman sonra ortaya çıkacağını iddia ederler. Bu düşünce onları teselli
eder ve bu şahsın dönüşü emeliyle yaşarlar. İlk tasavvurlarına göre,
onun dönüşü çok kısa bir zaman sonra olacaktır. Ancak liderlerinin
dönüşüne dair herhangi bir belirti göremeyince gaybet süresini tevil
ederek rahata kavuşurlar. Sevdikleri liderlerinin dönmesi zamanla
onların en kesin inançları olur.46

Söz konusu düşüncenin müslümanlar arasındaki ilk tezahürleri­


ne gelince, rec'at inancının oluşumunda bazı eski inançların etkisi
görülse de, İslam öncesi Araplar'da da böyle bir düşüncenin olduğu
ihtimal dahilindedir.47 Hz. Peygamber'in vefatı karşısında Hz. Ömer
ve bazı insanların "Resülullah ölmemiştir, o ölmez, ancak, Müsa'nın
kavminden kırk gece uzaklaşması gibi kaybolup geri dönecektir, ona
öldü diyenin ellerini ve ayaklarını keserim" diyerek feveran etmesi,48
her ne kadar büyük bir üzüntünün etkisiyle söylenmişse de o devir­
deki gaybet ve rec'at telakkisini bir ölçüde yansıtmaktadır. 49 Bununla

45 Montgomeıy Watt, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri (çev. Ethem Ruhi


Fığlalı), İstanbul 1998, s. 58; Muhammed Abid el-Cibiri, İslam'da Siyasal
Akıl (çev. Vecdi Akyüz), İstanbul 1997, s. 564.
46 Sa'd M. Hasan, el-Mehdiyye fi'l-İslam münzü akdemi'l-usur hatte'l-yevm, Ka­
hire 1953, s. 35-36; Kutluay, İslam ve Yahudi Mezhepleri, s. 2 16-2 17; ilhan,
Mehdilik, s. 49-50.
47 Vaziri, The Emergence of Islam, s. 146; Ethem Ruhi Fığlalı, İmamiye Şiası,
İstanbul 1984, s. 146.
48 Ya'kübi, Ahmed b. Ebu Ya'küb b. Ca'fer, Tarihu'l-Ya'kübi, Beyrut 1412/1992,
ll, 1 14.
49 ilhan, "Gaybet", DİA, XIII, 4 10.
32 Ş!A'DA GAYBET İNANCI vE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM EL-MEHDi

birlikte böyle bir fikrin ilk müslümanlar arasında yaygın bir inanç
olduğunu ileri sürebilmek pek mümkün gözükmemektedir.

Gaybet fikrinde olduğu gibi, rec'at inancının da bazı müslü­


man gruplar arasında gündeme gelmeye başlaması , Muhammed
b. Hanefiyye'nin ölümünden sonra50 olmuştur. Muhammed b .
Hanefiyye'nin konumunun b u duruma çok uygun olması, bazı
müslümanlar arasında böyle bir düşünceyi gündeme getirmiş5 ı ve
onu, dönüşü beklenen mehdi ilan etmişlerdi.

Gaip veya ölen liderin geri dönmesi anlamındaki rec'at, bu yönüy­


le her ne kadar tamamen mehdilikle bağlantılı bir konu olarak gö­
zükse de, aslında tam anlamıyla böyle bir sınırlandırma olmamıştır. 52
Yani bazı müslüİnanlar, sadece gaybette olan mehdilerinin dönüşünü
değil, aynı zamanda, ölen bazı insanlann da bir defaya mahsus olmak
üzere kıyametten önce dünyaya döneceğini de iddia etmişlerdir. 53

Farklı bir insan bedeninde tekrar dirilme anlamında olan "tena­


süh"ün yerini alan54 bu tarz rec'at iddialannın temeli, hicri I. asnn
sonlarına kadar gider. Rivayetlere göre Keysaniyye diye nitelenen
grubun da dahil olduğu bir kesim, önceden bulundukları beden­
lere geri dönmeyi sadece bazı liderleriyle sınırlandırmamış, bütün
insanlan da kapsayacak şekilde genişletmişlerdi. 55 Bu görüşü ileri

50 William Thomson, "İslam ve Mezhepler" (çev. Adil Özdemir), DEÜİFD,


sy. 1 ( 1 983), s. 3 1 7 ; Onat, Emeviler Dönemi Şii Hareketleri, s. 1 1 5-1 16;
Hasan Onat, Shi'ism in the Twentieth Century and The Islamic Revolution of
Iran, Ankara 1 996, s. 7; Korkmaz, Tarihi Süreç İçerisinde Sebeiyye, s. 27, 74.
51 Marshall G. S. Hodgson, "How did the Early Shi'a Become Sectarian?",
]oumal of the American Oriental Society, LXXV (1955), s. 6.
52 Hodgson, "How did the Early Shi'a Become Sectarian?", s. 6.
53 Ethem Ruhi Fığlalı, "Mesih ve Mehdi İnancı Üzerine", AÜİFD, XXV (1981),
s. 198.
54 Hodgson, "How did the Early Shi'a Become Sectarian?", s. 7-8.
55 Nevbahti, Keysaniyye'nin konuyla ilgili görüşlerini şöyle ifade etmiştir:
"Keysaniyye'ye göre, Hz. Muhammed ve diğer nebiler gibi insanlar da
önceden bulundukları bedenlerine dönecek ve Hz. Muhammed'e iman
edecekler. Dönecekler arasında Ali b. EM Talib de vardır. O, eski bedeni­
ne döndüğünde Muaviye b. Ebü Süfyan ve EM Süfyan soyundan herkesi
öldürecektir. Daha sonra Şam'ı yıkıp Basra'yı da batıracaktır." Nevbahti,
Ebo. Muhammed Hasan b. MO.sa, Fıraku'ş-Şia, İstanbul 193 1 , s. 37.
GİRİŞ 33

sürenler arasında Ebü't-Tufeyl, Amir b. Vasıle (ö. 1 00 / 7 1 8), Ca'fer


es-Sadık'ın taraftarlanndan56 Cabir b. Yezid el-Cu'ff (ö. 1 28 / 746)57
ve Keysaniyye'den şair Küseyyir (ö. 105 / 723)58 gibilerin isimleri
zikredilir. Daha sonra Seyyid el-Himyeri (ö. 1 73 / 789-90) gibi bazı
Keysaniler59 ile Beşşar b. Bürd (ö. 1 67 1 784)60 gibi şahısların bu
inancı gündemde tutmaya deyam ettikleri anlaşılmaktadır. Şiiler'i
rec'at ve tenasüh konusunda eleştiren Cahiz,6 ı benzer görüşler ileri
sürerek bütün ümmeti tekfir eden Beşşar b. Bürd'ün, arkadaşı Vasıl
tarafından terkedildiğini söyler. 62

Diğer taraftan, yukarıda da görüldüğü gibi hicri 11. asnn sonlarına


kadar geçen süreç içerisindeki rec'at savunucuları, daha çok gulat
diye tabir edilen gruplardı. Fakat daha sonra Hişam b. Salim, Şeyta­
nüttak, Ali b. Misem, Hişam b. Hakem,63 Ali b. Mansur ve Sekkak
gibi kelamcıların başını çektiği Rafizf (Şif) çoğunluk, kıyametten önce

56 Berki, er-Rical, s. 16.


57 İbn Kuteybe, Ebu Muhammed Abdullah b. Müslim ed-Dineveri, Te'vilü
muhtelifi'l-hadfs: Hadis Müdafaası (çev. M . Hayri Kırbaşoğlu), İstanbul 1979,
s. 7 1 .
5 8 İbn Kuteybe, Uyünü'l-ahbar (nşr. Yusuf Ali Tavil - Müfid M . Kumey­
ha), Beyrut 1406/1986, l, 204; Eş'ari, Ebü'l-Hasan Ali b. İsmail el-Basri,
Makiilatü'l-İslamiyyfn ve ihtilafü'l-müsallrn (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamid),
Beyrut 1990, I, 92-93; Ebü'l-Ferec el-İsfahani, Ali b. Hüseyin, el-Egiinf, Ka-
'

hire 1992, IX, 4.


59 Naşi el-Ekber, Mesailü'l-imame, s. 27; Eş'ari, Makalat, I, 87-88; Ebü'l-Ferec
el-İsfahani, el-Egiini, VII, 224.
60 Bağdadi, Abdülkahir b. Tahir, Mezhepler Arasındaki Farklar (çev. Ethem
Ruhi Fığlalı), Ankara 1 99 1 , s. 4 1 ; İsferayini, Ebü'l-Muzaffer İmamüddin
Şehfur (Şahfur) b. Tahir el-İsfahani, et-Tebsirfi'd-din ve temyizÜ fırkati'n-na­
ciye ani'l-firaki'l-halikrn (nşr. Kemal Yusuf el-Hüt), Beyrut 1403/1983, s. 35.
isfahani'ye göre Basra'nın altı kelamcısından biri olan Beşşar b. Bürd, Vasıl
b. Ata, Amr b. Ubeyd, Salih b. Abdülkuddüs, Abdülkerim b. Ebü'l-Avca ve
ismi zikredilmeyen ev sahibi diğer beş şahısla birlikte aralannda tartışma
yaparlardı (Ebü'l-Ferec el-İsfahani, el-Egiinf, Ill, 146).
61 Bk. Cahiz, Ebu Osman Amr b. Bahr b. Mahbub, Resailü'l-Cahiz, Beyrut
199 1 , s. 453.
62 İbnü'l-Murtaza, Tabakiitü'l-Mu'tezile, s. 30.
63 Hişam b. Salim, Şeytanüttak, Ali b. Misem ve Hişam b. Hakem gibi kelam­
cılar için bk. Mehmet Atalan, Şiiliğin Farklılaşma Sürecinde Cafer es-Sadık'ın
Yeri, Ankara 2005, s. 1 1 7 -127.
34 Ş!A'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

tekrar dünyaya geri dönüleceği şeklindeki bu inanca sahip çıkarak


savunma yoluna gitmişlerdir.64 Hayyat'ın "ehlü'l-İmame" diye ni­
telendirdiği söz konusu Şiiler ve Zeydiyye'den Nuaymiyye, rec'atı
kabul etmiş, Butriyye, Ya'kübiyye,65 Carüdiyye gibi diğer Zeydiler ile
birlikte Hariciler, Mürcie, Mu'tezile ve Haşeviyye ise inkar ederek bu
iddiada bulunanlan tekfir etmişlerdir.66

Hayyat (ö. 300 / 9 1 2) Şiiler'in, saklı tuttuklan kitaplan hariç, rec'at


gibi bazı inançlannı gizleyerek meclislerinde ve kitaplarında söz et­
memeleri konusunda birbirlerine vasiyet ettiklerini söyler.67 Ancak
dönemin ileri gelen Şii alimlerinden Fazl b. Şazan'ın (ö. 260/ 873) ,68
konuyla ilgili görüşlerini açıkça tartışıp ortaya koyduğu görülmekte­
dir. Onun günümüze kadar ulaşabilen Kitabü'l-izah adlı eseri, rec'at
doktrininin bir savunusu şeklindedir. Fazl b. Şazan, kitabında rec'at
ile ilgili kendilerine yöneltilen tenkitlere karşı, birinin öldükten sonra

64 Hayyat, Ebü'l-Hüseyin Abdürrahim b. Muhammed, el-İntisar ve'r-red


ale'r-Ravendi el-mülhid (nşr. Alber Nasri Nadir), Beyrut 1957, s. 14.
Eş'ari, Rafıza'nın birinci grubunun çoğunluğuna göre, Beni İsrail'den bir
kavmin ölümlerinden sonra diriltmesi gibi, ölülerin hesap gününden önce
tekrar dünyaya döneceğini iddia ettiklerini söyler. Ona göre ikinci grup ise,
kıyamet ve ahireti inkar eden ve tenasühe inanan gulatın görüşüdür (Eş'ari,
Makalat, ı, 1 19).
İbn Abdürabbih'e göre ise Rafıza'nın tamamı rec'ata inanır. Onlar, ölülerinin
diriltilip dünyaya döndürüleceklerini ve insanların tek bir ümmet olacak­
larını iddia ederler. İbn Abdürabbih, Ebü Ömer Ahmed b. Muhammed
el-Endelüsi, el-İhdü'l-ferid (nşr. Ahmed Emin v.dğr.), Beyrut, ts: (Darü'l­
kütübü'l-Arabi), III, 398.
65 Eş'ari, Makalat, l, 144- 145.
66 Bk. Hayyat, el-İntisar, s. 96.
Nevbahti'ye göre Zeydiyye ve Mugire b. Said'in taraftarları olan Mugiriyye,
rec'at konusunu ne kabul etmiş ne de yalanlamışlardır (bk. Nevbahti, Fıra­
hu'ş-Şia, s. 37).
67 Hayyat, el-İntisar, s. 97.
68 İbn Şazan en-Nisabı1ri, Şii hadis, hukuk, kelam alanındaki önemli çalışma­
ları ve bağımsız görüşleriyle tanınmış olup, Şia onun faaliyetleri sayesinde
Nişabur'da büyük destek kazanmıştı. O, özellikle hukuk ve kelam alanında
akla yer verdiği için dikkat çekmiş ve de Şia tarafından eleştirilmiştir. Çoğu
kitap ve görüşleri, öğrencisi Ali b. Muhammed b. Kuteybe en-Nisabı1ri
tarafından aktarılmıştır (Eş'i!ri, Makalat, l, 134- 135; Necaşi, er-Rical, s. 306-
307; Tı1si, Ebu Ca'fer Muhammed b. Hasan, el-Fihrist, Necef, ts. [el-Mekte­
betü'l-Murtazaviyye] , s. 1 24- 125).
G İ Rİ Ş 35

konuşması, ölüyken dirilip dolaşması ve kabre geri dönmesiyle ilgili


Sünni kaynaklı olduğunu iddia ettiği birtakım rivayetler aktardıktan
sonra, Şia'nın bu yönde eleştirilmesinin haksızlık olduğunu, Allah'ın
ölüyü diriltme kudretini inkar etmediklerini, dilemesi durumunda
İsrailoğulları'ndan döndürdüğü gibi bu ümmetten de döndürebi­
leceğini iddia etmiştir. 69 Benzer görüşleri savunan İbn Ravendi de
(ö. 298/ 9 1 0), "Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün ve iki defa dirilttin"70
ayetini rec'atın gerçekliğinin delili olarak sunmuştur. 7 1

Kitabü'r-Rec'at adlı bir eser yazdığı söylenen bir başka Şii alimi
Ebu Nasr Muhammed b. Mes'üd el-Ayyaşi (ö. 320 /932) ,72 Muham­
med el-Bakır'ın, "ölümle katil ayrı şeylerdir, katledilen (kişi) ölümü
tatmaz, onun tekrar dönüp ölümü tatması gerekir" dediğini iddia
ederek73 rec'atı farklı bir bağlamda savunmaya çalışmıştır. Ayyaşi,
Kur'an'da geçen "li-yüzhirellahu"74 kelimesinin rec'at hakkında ol­
duğunu söyleyen Muhammed el-Bakır' dan diğer bir rivayet daha ak­
tararak bu şekilde iddialarını destekleme gayretine devam etmiştir. 75

Ölmüş veya gaip bir liderin geri dönmesi inancında olduğu gibi,
ölen bütün insanların da kıyametten önce tekrar yeryüzüne dönecek­
leri şeklindeki iddianın temelinde de, Şia'nın intikam alma duygusu

69 Bk. İbn Şazan en-Nisabcri, el-Izah, s. 189-197.


70 el-Mü'min 4011 1 .
71 Hayyat, el-İntisar, s . 96.
72 İbnü'n-Nedim, Fihrist, s. 244-245; Necaşi, er-Rical, s. 250-252; TCisi, el-Fih­
rist, s. 137-139.
Muhammed b. Mes'Qd el-Ayyaşi, Semerkantlı'dır. Dönemin Şia'sının en
bilgini olup, kitapları Horasan bölgesinde elden ele dolaşmaktaydı. İmamlar
çizgisindeki Şiiliğin llI. (IX.) asnn sonlarından itibaren Maveraünnehir'de
yayılmaya başlaması Ayyaşi'nin faaliyetleri sayesinde olmuştur. Ayyaşi,
Şiiliğe girmeden önce genç yaşında Sünni hadiste geniş bir birikim elde
etmişti. Sünni eğitim kurumlarına gitmeye Şii olduktan sonra da devam
etmiştir. Onun pek çok kitabı Kuzeydoğu İran'da popüler olmuştu, fakat
zayıf hadisler rivayet ettiği gerekçesiyle Irak ve Batı İran İmamileri ondan
uzak durmuşlardı (İbnü'n-Nedim, Fihrist, s. 244-245; Necaşi, er-Rical,
s. 350-353; İbn Davüd Hilli, Ricalü İbn Davud, Tahran 1383, s. 336).
73 Bk. Ayyaşi, Ebü'n-Nadr Muhammed b. Mes'ud es-Sülemi, Tefsirü'l-Ayyıişi,
Beyrut 1 4 1 1/199 1 , 1, 225-226.
74 et-Tevbe 9/33.
75 Bk. Ayyaşf, Tefsirü'l-Ayyıişi, II, 93.
36 Ş [A'DA GAYBET İNANCI V E GAİ P O N İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

yatmaktadır. Bazı Ali taraftan Şii kitlelerinin, Ali b. Ebü Talib'in eski
bedenine döndükten sonra Muaviye b. Ebü Süfyan ile bu soydan olan
herkesi öldürüp ardından Şam ve Basra'yı yıkacağını söylemeleri76 bu
beklentilerinin bir yansımasıydı. Bundan dolayı sonraki Şiiler, tekrar
dirilip geri dönecekleri, bütün insanlardan ziyade ileri gelen Şiiler
ve onlara düşmanlık gösterenlerle sınırlamayı yeterli görmüşlerdi.
Onlann bu iddialan, Ca'fer es-Sadık'a dayandırdıkları bir rivayetle
şu şekilde ifadesini bulmuştur: Kaim kıyam ettiğinde Allah onunla
birlikte Şia'sından bir grubu kabirlerinden diriltecek ve bu kişiler,
düşmanlarına, "Ey Şia düşmanları! İşte sizin yalanınız, bu inkar etti­
ğiniz devletinizdir" diyeceklerdir. 77

Şii rec'at anlayışının bu şekli, hicri III. asrın sonlarında oluşmaya


başlayan İmamiyye Şiası tarafından da sahiplenilmiş ve ardından bir
ilave daha yapılarak on ikinci imamın dönüşüyle birleştirilmiştir. 78
İmamiyye her ne kadar rec'atın anlamı üzerinde kendi içerisinde
ihtilaf etmişse de, kıyametten önce ölülerinin çoğunun dünyaya dön­
mesinin zorunluluğu konusunda müttefiktir. 79 Bununla birlikte ilk
İmami yazarlardan Küleyni ( ö. 32 9 / 94 1), muhtemelen gaip on ikinci
imamın dönüşünün yakın bir zamanda gerçekleşeceği yönündeki
tahminlerden etkilenerek rec'at doktrinini görmezlikten gelmiş ve bu
inancın özel bir öneme sahip olduğunu düşünememişti. Ancak daha
sonra Kitô.bü'r-Rec'at adlı bir eser de kaleme aldığı söylenen80 İbn
Babeveyh (ö. 38 1 / 9 9 1 ) , Küleyni'nin hiç kullanmadığı hadisleri esas
alarak rec'at doktrinini kelamla tekrar tanıştırmıştır.8 1 O , tartışmayı
Kur'an ayetlerinin yorumlanmasına ağırlık vererek yahudi inancı ve
Hz. Peygamber' den hadislerle de desteklemiştir. İbn Babeveyh, ölüp
dirilen Ashab-ı Kehf gibi, rec'ata delil birçok örnek bulunduğunu
söyler. Ona göre Hz. Peygamber'in, " Önceki milletler arasında
. . . . . .. . . .
76 Bk. Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 37.
77 Bk. Ayyaş_i, Tefsirü'l-Ayy�i, ll, 280.
78 W. Madelung, "Kaim Al Muhammad", EI2, iV, 457.
79 Şeyh Müfid, Ebu Abdullah Muhammed b . Muhammed en-Nu'mani
el-Ukberi el-Bağdadi, Evailü'l-makalat fi mezahibi'l-muhtarat (ed. Fazlullah
ez-Zencani), Tebriz 1 37 1 , s. 13.
80 Bk. Necaşi, er- Rical, s. 389.
8 1 Krş. 1. K. A. Howard, "Shi'I Theological literature", s. 27, 29.
GİRİŞ 37

olan şeyler, bir atın ayağının diğerini veya bir yeleğin ötekini
takip edişi gibi bu ümmette de aynen olacaktır" şeklindeki hadisi
rec'atın diğer bir kanıtı olduğu için, dönüşün (rec'at) bu ümmette
de olacağına inanmak zorunludur. O, "Mehdi ortaya çıktığı zaman
Meryem oğlu Isa yeryüzüne inecek ve mehdinin arkasında namaz
kılacaktır" şeklindeki rivayetle, isa'nın ölümünden sonra tekrar
dünyaya döneceğinin kastedildiğini ifade etmiştir.

İbn Babeveyh, rec'atın olacağı yönünde Kur'an'dan verdiği


örnekte ise, "Ölen kimseyi Allah'ın diriltmeyeceği üzerine bütün
güçleriyle Allah'a yemin ederler; hayır öyle değil; bunu Allah
gerçekten vaad etmiştir fakat insanların çoğu bilmezler"82 ayetini
delil gösterir. Bununla birlikte cennet ve cehennemin inkarını ge­
rektirdiği gerekçesiyle, ruhların bedenden bedene geçişi (tenasüh)
hakkındaki görüşün batıl ve buna inanmanın da küfür olduğunu
söylemiştir. 83

Ölülerden bir grubun mehdinin kıyamıyla birlikte kendi süret­


lerinde tekrar dünyaya döndürülecekleri fikri, İmami kelamcı Şeyh
Müfid tarafından da kabul edilmiştir. Müfid'e göre diriltilecekler, bir
kısmı dünyada yüceltilen, diğerleri de aşağılanan iki zıt gruptur. Yü­
celtilenler, iman ve salih amelde üst derecede olup büyük günahlar­
dan sakınanlardır. Allah bunlara hak devleti gösterip şereflendirecek
ve onlara temenni ettikleri şeyi verecektir. Diğer grup ise fesadı amaç
edinen, Allah dostlarına zulmeden ve kötülük işleyenlerdir. Allah bu
şekilde onlara yardım edip ölümlerinden önce, helal kılındığı ölçüde
onlardan intikamlarını alacak ve böylece kızgınlıklarını giderecektir.
Daha sonra her iki grup da ölecektir. Bütün bu olacaklarla, hak yolda
olanlarla batıl yolda olanların, yani mazlumlarla zalimlerin konum­
lan değiştirilmiş olacaktır.84

Şeyh Müfid, Mu'tezile başta olmak üzere rec'at konusunda ken­


dilerini eleştirenlere verdiği cevapta, Allah'ın bunu yapmaya kadir

82 en-Nahl 1 6/38.
83 Bk. İbn Babeveyh, Şeyh Sadük Ebu Ca'fer Muhammed b. Ali el-Kummi,
Risaletü'l-i'tikiidati'l-İmamiyye: Şii-İmamiyye'nin İnanç Esaslan (çev. Ethem
Ruhi Fığlalı), Ankara 1978, s. 69-70.
84 Şeyh Müfid, Evailü'l-makiilat, s. 50 .
38 ŞİA'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

olduğunu söyler. Ona göre Allah, kafirleri (dünyaya) döndürdüğünde


onlardan intikam alacak ve onlann tövbelerini kabul etmeyecektir. 85

Görüldüğü gibi İmamiyye Şiası'nda rec'at anlayışının temel güdü­


sü, zulme uğrayan Ehl-i beyt mensuplarıyla onlara zulmedenlerin,
on ikinci imamın ortaya çıkması döneminde diriltilip tekrar dünya­
ya gönderilmesini ve ardından Ehl-i beyt düşmanlarından intikam
alınmasını gösterme çabasıdır. 86 İlk olarak belli bir lider veya bütün
insanlar hakkında gündeme getirilen bu düşünce, Şiiliğin ayrı bir
fırka olarak teşekkül etmeye başlamasından itibaren zalimler ve
zulmedilenler şeklinde iki grupla sınırlandırılmış ve son olarak da
dönecek bu kesimle "sahibü'r-rec'at" adını verdikleri87 gaip on ikinci
imam arasında bağlantı kurulmuştur.

Burada dikkat edilmesi gereken diğer önemli bir husus ise, ilk
gaybet ve rec'at savunucularının Keysaniyye ve Mugiriyye gibi gulat
diye nitelenen aşırı fırkalar olmasıydı. Bu yüzden hicri II. asrın baş­
larındaki Şii yazarlar bu görüşleri açıkça bir kenara itmişlerdi. Ancak
zamanla imamlara yönelik çok daha aşırı fikirlerin ortaya çıkması,
bu inancın nisbeten ılımlı gözükmesine sebep oldu. Bundan dolayı
İmamf yazarlar bu kriteri devam ettirerek daha sonraki İmamiyye
Şiası'nın en önemli inançlarından biri haline getirdiler. Yani onlara
göre gaybet ve rec'ata inanmak asla gulat mezheplerden biri olmayı
gerektirmemekteydi. 88

85 Şeyh Müfid, el-Fusalü'l-muhtcire mine'l-uyan ve'l-mehcisin, Beyrut 1 405/


1985, s. 1 15-1 16.
86 M. Cevad Meşkur, Ferheng-i Fırak-ı İslami, Necef 1 368, s. 84; Abdulaziz
Abdulhussein Sachedina, Islamic Messianism: The Idea of Mahdi in Twelver
Shi'ism, Albany 1 98 1 , s. 1 5 1 ; İlyas Üzüm, "İsnaaşeriyye", DİA, XXlll, 149.
87 Bk. İbn Rüstem et-Taberi, Delciilü'l-imcime, Kum, ts. (Darü'z-zahair), s. 2 7 1 .
8 8 Krş. Qadi, "The Development o f the Term Ghulat", s . 305-306; Hodgson,
"How did the Early Shra Become Sectarian?", s. 8.
B İ R İ N C İ B Ö L Ü M

GAYBET FİKRİNİN TARİHİ ARKA PLANI


VE İLK TEZAHÜRLERİ

1. Gaybet Fikrinin Doğuşuna Etki Eden Faktörler

1 . 1 . Sosyokültürel Yapı

Şif düşüncenin en belirgin öğelerinden biri olan gaybet inancının


anlaşılabilmesi, müslüman toplumda yaşanan �osyal değişim, Emevf
ve ilk dönem Abbasi siyaseti, Alioğulları-Abbasoğulları ilişkisi,
farklı inanç ve kültürlere mensup insanların kitleler halinde İslam'a
girmesi gibi konuların dikkatli bir şekilde ele alınmasına bağlıdır.
Bundan dolayı İslami bir inanç olmayan böyle bir fikrin İmamiyye
Şiası tarafından İslami bir forma dönüştürülme aşamasının tespiti
için ilk etapta, başta Küfe'nin yerleşimcileri olmak üzere İslam top­
lumunda yaşanan büyük dini ve sosyal değişime kısaca değinmek
faydalı olacaktır.

Küfe, Mezopotamya'daki eski kültür merkezlerinden olan Hfre


ve Babil'e yakın bir bölgede kurulmuştur. 1 7 (638) yılında Sa'd b.
Ebü Vakkas tarafından şehir haline getirilmiş, kısa bir süre sonra da
36'da (656) Hz. Ali'nin tercihiyle başşehir yapılmıştır. Şehrin kurul­
duğu coğrafya, İslam öncesi dönemde karakterlerini büyük oranda
Persli, yahudi ve hıristiyan grupların belirlediği kabilelerin yaşadı­
ğı bir yerdi. Ağırlık olarak Deylemiler ve Farslılar'ın oluşturduğu
Persliler, Küfe'ye yerleşerek Arap müslümanların tehditlerine karşı
hem kendilerini, hem de dini ve kültürel inançlarını korumak için
40 ŞIA' DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

uygun bir zemin buldular. ı Küfeli bu gruplar, çoğunluğu Yemen'den


gelen2 diğer dini azınlıklarla birleşerek bölgedeki iktidar muhalifi
hareketleri yoğunlaştırdılar. İlk olarak Hz. Ali ile Muaviye arasında­
ki mücadelede Ali'nin yanında yer alan bölge sakinleri, daha sonra
Emevi iktidarına muhalefetin önde gelenleri olarak bu özelliklerini
1 50'li (767) yıllara kadar3 devam ettirdiler.

Çoğunluğu Hz. Ali taraftan olan bu muhalif kitleler, özellikle si­


yasal iktidara karşı kurtarıcı liderler olarak bekledikleri bazı kişilerin
başarılı olamamalarından kaynaklanan hayal kırıklığıyla birlikte aşın
fikirlere yönelmeye başladılar. Düşüncelerine İslami bir kılıf bulmak
amacıyla da, kaynağını Mazdeizm vb. İran'ın kadim dinlerinin oluş­
turduğu "hatmi" esaslara sarıldılar. Şiilik adı altında ait oldukları din,
felsefe ve kültür havzalarına ait motifleri İslam'a sokarak imamlarını
meşrulaştırma yoluna gittiler. Böylece gaybet, vasilik, mehdilik, ma­
sumiyet, rec'at, beda, takıyye gibi bazı fikirler geliştirdiler. Sonraki
dönemlerde tarih sahnesinde yer alan Şii mezhepleri de, ilk dönemde
gulat olarak kabul edilen söz konusu fikirlerle ilgilenmeye devam
ederek imamları yan ilahi bir değerle kuşandırmaya başladılar. Hz.
Ali'nin müslümanlarca terkedilip sonunda katledilmesi gibi, onun
yolunu izleyen imamların her birinin iktidardaki Emeviler ve sonra
da Abbasiler tarafından zulme maruz bırakılıp ardından gizlice öldü­
rüldüklerini hissedegeldiler. Bu şekilde büyük çoğunluğu, içerisinde
bastırılmış kadim Arap düşüncesindeki bazı aşırı görüşlerden de
esinlenerek İmamiyye Şiası'na özel bir dini görünüm kazandırdılar.4

1 James Darmesteter, Mahdi, Tahran 1938, s. 18; Mustafa Vaziri, The Emergence
of lslam, s. 144- 145; M. Mahfuz Söylemez, Bedevilikten Hadartliğe Küfe, An­
kara 200 1 , s. 157- 164; Mustafa Öz, "Galiye", DİA, Xlll, 334.
2 Belazüri, Ahmed b. Yahya b. Cabir, Fütahu'l-büldan (çev. Mustafa Fayda),
Ankara 2002, s. 396.
3 jan-Olaf Blichfeldt, Early Mahdism, Politics and Religion in the Fonnative Period
of Islam, Leiden 1985, s. 7 1 .
4 Krş. Watt, "Mu'tezile'nin Siyasi Tavırlan", İslam'da Siyaset Düşüncesi (çev. Kasım
Güleçyüz), İstanbul 1995, s. 193; Hodgson, "How did the Early Shi'a Become
Sectarian?", s. 6-8; Hodgson, İslam'ın Serüveni: Bir Dünya Medeniyetinde Bilinç
ve Tarih (çev. Metin Karabaşoğlu v.dğr.), İstanbul 1993, 1, 340; Arjomand,
"The Crisis of the Imamate", s. 499; Daftary, İsmaililer, s. 19-20; Öz, ."Galiyye",
DİA, XIII, 334; Fazlur Rahman, İslam (çev. Mehmet Dağ - Mehmet Aydın), C$
GAYBET F İ K R İ N İ N TARİ H İ ARKA PLAN I VE İ LK T E ZAHÜRLERİ 41

İlk olarak Küfe ve çevresinde görünmeye başlayan söz konusu


gulat tartışma ve faaliyetler, ağırlıklannı uzun süre daha bu bölgede
devam ettirdi. İmamiler, imamlan doğa üstü beşeri varlıklar olarak
tanımlayan rivayetleri her ne kadar Muhammed el-Bakır ve Ca'fer
es-Sadık'a dayandırsalar da aslında bu haberler, Ebü'l-Hattab Mu­
hammed b. Ebu Zeyneb el-Esedi gibi imamlann Küfe'deki taraftarlan
tarafından üretilmiştir.5 Çünkü Ca'fer ve Bakır Medine'de yaşarlarken
taraftarlannın çoğu Küfe'de bulunmaktaydı.6

Muhammed el-Bakır ve Ca'fer es-Sadık dönemlerindeki Küfe ve


Medine merkezli söz konusu hareketler, zamanla genişleyerek hic­
ri Ill. asırda Kum ve Bağdat gibi yeni Şii şehir toplumlarını ortaya
çıkarmıştır. Bu genişlemeye , imamlarla iletişimin zorluğu da ekle­
nince yerel liderliklerin ortaya çıkması kaçınılmaz hale geldi. 7 Ali
b. Mahziyar, Yunus b. Abdurrahman (ö. 208 /823) ve Fazl b. Şazan
(ö. 260/ 873) gibi alimlerin başını çektiği III. (IX.) asır Fars köken­
li Şii hadisçileri, yaptıkları çalışmalarla bu rivayetlerin daha sonra
oluşacak olan İmami külliyata aktarılmasında anahtar rol oynadılar.
Böylece Abbasi hakimiyetindeki bölgelerde gerçekleşen ihtida hare­
ketlerinin ardından yaşanan büyük değişimle oluşan yeni sorunların
aşılmasına büyük katkı sağlanmış oldu.8

Yeni Şii merkezi olan Kum, muhtemelen İslami fetihler döne­


minde yıkılmış olup, Alioğlu taraftarlığından dolayı 94'te (7 1 2- 1 3)
Küfe'yi terketmek zorunda kalan Arap Eş'ar kabilesi tarafından tek­
rar yerleşim yeri haline getirilmişti.9 Ill. (IX.) yüzyıldan itibaren de

İstanbul 1980, s. 242; Sönmez Kutlu, '"Ehl-i Beyt' Sembolik Kapitalinin Tarihi .
Süreç İçinde Semerelendirilmesi", 1slamiycit, III/3 (2000), s. 1 14.
5 Mufaddal, bu görüşlerinden dolayı Ca'fer es-Sadık tarafından dışlanmıştır
(Nevbahtf, Fıraku'ş-Şia, s. 37).
6 S. H. M. Jafri, The Origins and Early Development of Shi'a lslam, Kum, ts. (Is­
lamic Republic of Iran), s. 300.
Ca'fer es-Sadık'm Ebü'l-Hattab gibi şahıslarla ilişkisi için bk. Ron P. Buck­
ley, "The Imam ja'far al-Sadiq, Abü'l-Khattab and the Abbasids", Der Islam,
LXXIX (2002), s. 1 18- 1 40.
7 Etan Kohlberg, "Imam and Community in the Pre-Ghayba Period", Belief and
Law in lmiimi Shi'ism, London 199 1 , s. 37-38.
8 Arjomand, "The Crisis of the Imamate", s. 498-500.
9 Kum'a ilk yerleşmeler, bu aileden 83 (702) yılında oraya taşman Talha b. C$
42 ŞİA'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MA M EL-MEHDİ

Küfe'nin yerini alarak Şif rivayetlerinin üretildiği en önemli merkez


olmuştur. ı o Gulat düşünceye sahip olanlar, 255 (869) yılında Mu­
hammed Cevad'ın taraftarı 1 1 olan Eş'ariler'in lideri Ahmed b. Mu­
hammed tarafından Kum'dan sürülmüşlerdir. Bundan sonra burası
ılımlı Şiiliğin sığınağı haline gelmiş, ı ı Küleynf ve İbn Babeveyh gibi
önde gelen hadisçilerinin yaptıkları çalışmalarla İmamiyye gaybet
inancının oluşumunda önemli bir rol üstlenmiştir.

Diğer taraftan, İmamiyye gaybet inancına giden süreç içerisinde,


doğrudan etkili gözükmese de, Abbasiler döneminde yaşanan birta­
kım kültürel faaliyetlerin de katkısı olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle
HarOnürreşid'in veziri Yahya b. Halid el-Bermek'in (ö. 188/805) özel
gayretleriyle ilmi ve kültürel faaliyetlerin artması, 1 3 nas ve vasiyet gibi
gaybetin alt yapısını oluşturan temel Şii fikirlerinin olgunlaşmasına
yardım etmiştir. Yahya b. Halid'in aşk üzerine düzenlediği münazaraya
katılanlar arasında Bişr b. Mu'temir (ö. 2 10/825), ı 4 Ebü'l-Hüzeyl el-Al­
laf (ö. 227 /841), Nazzam (ö. 221 /835), Sümame b. Eşres (ö. 2 1 3/828)
gibi Mu'tezililer'in yanında Ali b. Misem (ö. 184/800) ve Hişam b.
Hakem (ö. 1 791 795) gibi Rafiziler'in de yer alması ı s bu düşüncemizi
desteklemektedir. Ancak bu serbest tartışma ortamı Yahya b. Halid'in
vezirlikten azledilip öldürülmesiyle birlikte, Me'mün'un hilafetine ( 198-
2 1 8 / 8 1 3-833) kadar sekteye uğramıştır. Me'mün'un halife olmasıyla

Ehvas el-Eş'ari ile birlikte başlamıştır. Daha sonra Emevi Valisi Haccac'a
karşı isyan eden Abdullah b. Eş'as'ın taraftarlarından Sa'd b. Malik b. Amir
el-Eş'ari'nin oğulları da buraya göç ettiler. Bunlardan Abdullah b. Sa'd'ın
Kufe'de yetişmiş bir oğlu vardı. Şiiliği Kum'a ilk taşıyıp yayan da bu kişidir.
bk. Yaküt el-Hamevi, Şehabeddin Ebu Abdullah, Mu'cemü'l-büldan, "Kum",
Kahire 1 324/1906.
Tı1si'ye göre ise Kum'a ilk yerleşen kişi Sa'd b. Malik b. Ehvas el-Eş'ari'dir (bk.
Tı1si, Fihrist, s. 25).
10 Howard, "Shi'I Theological Literature", s. 24.
1 1 Berki, er-Rical, s. 57.
1 2 Halın, Shi'ism, s. 43-44.
13 Os:rpan Aydınlı, İslam Düşüncesinde Aklileşme Süreci "Mutezilenin Oluşumu ve
Ebü'l-Hüzeyl Allaf', Ankara 200 1 , s. 99.
14 Bişr b. Mu'temir'in tartışmalarla olan ilişkisi için bk. Cemil Hakyemez, Bişr
b. el-Mu'temir ve Mu'tezile'nin Bağdat Ekolünün Doğuşu (yüksek lisans tezi,
1998), AÜSBE, s. 25-32.
15 Bk. Mes'udi, Mürücü'z-zeheb, lll, 380.
GAYBET F İ K R İ N İ N TARİH! ARKA PLANI VE İ L K T E ZAHÜRLERİ 43

birlikte kültürel faaliyetler tekrar canlanmış, felsefi ve kelami düşüncede


önemli ilerlemeler sağlanmıştır. 16

Me'mün, çeşitli grupların görüşlerini en iyi şekilde onaya koyup


ihtilafların önünü kesmek amacıyla çeşitli münazara meclisleri oluş­
turmuştu. 17 Halifenin huzurunda Sümame b. Eşres, Bişr el-Mensi ve
Ali b. Heysem gibi18 şahıslarla tartışmalar yapan söz konusu Şiiler,
bu şekilde yeni fikirlerini ortaya koyma imkanına kavuşmuşlardır. Bu
Şii alimlerinin münazara edip geliştirdiği imamet anlayışına hicri III.
asrın sonlarına doğru yeni bir ilave yapılmış ve bu şekilde "masum
imam" anlayışı, sonraki Şii kelamcıları tarafından "gaip masum on
ikinci imam" şeklindeki son haliyle yeniden formüle edilmiştir.

1 .2. Din ve Kutsal Kitapların Etkisi

İslam'dan önce gelen peygamberlerin bir kısmının bazı sebepler


yüzünden kavimlerinden bir süre ayrılıp sonra döndükleri, bazı­
larının da Allah katına yükseltildikleri hem Kur'an-ı Kerim hem
de Kitab-ı Mukaddes tarafından anlatılan konulardır. Kur'an'da,
Allah'ın kendisine özel ilim verdiği gaip bir kişiden bahsedilmek­
tedir. 1 9 Yine Hz. Müsa'nın vahiy almak için Tür dağına gitmek
üzere kavminden kırk gece uzaklaştığı,20 Hz. İsa'nın da muhalifleri
tarafından öldürülmeyip Allah tarafından kendi katına yüceltildiği21
ifade edilmektedir.

Hıristiyanlara göre ölüp gömülüşü sonrası mezardan dirilerek ilahi


aleme yükselen ve orada semavi krallığını kurmuş olan İsa Mesih,
adeta yanın kalan insanlığın kurtarılması işini tamamlamak için ahir
zamanda tekrar yeryüzüne dönecektir. 22 Hem hıristiyanlar hem de

16 Aydınlı, İslam Düşüncesinde Aklileşme Sureci, s. 100.


17 Bk. İbn Ebü Tahir, Ebü'l-Fazl İbn Tayfür Ahmed b. Tayfur el-Katib, Kitcibü
Bağdcid (nşr. M. Zahid el-Kevseri), Kahire 1 949, s. 45-46.
18 Taberi, Ebü Ca'fer Muhammed b. Cerir, Tcirfhu'l-ümem ve'l-müluk (nşr. M.
Ebü'l-Fazl İbrahim), Kahire, ts. (Darü'l-maaıiO, VIII, 577.
19 el-Kehf 18/65, 82; tefsirciler, bu kişinin "Hızır" olduğunu ifade ederler.
20 el-A'raf 7/142- 143.
2 1 en-Nisa 4/1 56- 1 58.
22 Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, İstanbul 1 998, s. 258.
44 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

yahudilere göre göklere çıkmış olup tekrar geri geleceği yönünde


hakkında haber bulunan Hz. İlyas ve İdıis gibi diğer peygamberler
de vardır. İncil'de Hz. ilyas'ın, düzeni sağlamak için geri döneceği
söylenmektedir.23 Tevrat'ta ise İlyas'ın kasırga ile göklere çıktığı,24
rabbin büyük ve korkunç günü gelmeden önce peygamber olarak
geri gönderilip dünyanın lanetlenmemesi için insanları ıslah edece­
ği, 25 Hz. İdıis'in de (Enouch) , Allah'ın onu yanına alması sonucunda
gözden kaybolduğu26 ifade edilmektedir.

Kitab-ı Mukaddes ve Kur'an'ın bazı peygamberlerle ilgili ver­


miş olduğu bu bilgiler, ilk rriüslümanların, aralarında İsa, İdris,
İlyas ve Hızır gibi bazı peygamberlerin Allah tarafından insanların
gözlerinden geri çekilip bir nevi gaybete gönderildikleri görüşüne
yapışmalarına sebep olmuştur. Zamanla bu tür beklentilere odak­
lanan bazı müslümanlar, bedenen çürümemezlikle ilgili efsaneler
ve mi'rac olayı gibi hadiselerin de etkisiyle dikkatlerini Hz. Pey­
gamber'in ailesinden kurtarıcı olarak bekledikleri bazı kişilerin
üzerinde yoğunlaştırmışlardır.27 Mehdinin ortaya çıkışından önce
yaşanacaklarla ilgili müslüman tasvirlerinin hıristiyan anlatılarına
çok benzemesi bu etkileşim ihtimalini daha da güçlendirmektedir.
Bazı İncil ayetlerindeki, Hz. isa'nın dönüşünden önce ortalığın
darmadağın olacağı, yalancı mesihlerin ortaya çıkacağı, milletle­
rin birbirleriyle çatışacağı, büyük doğal felaketlerin yaşanacağı,
müminlere haksız yere zulmedileceği ve akrabaların bile birbirle­
rinin kuyusunu kazacağı28 şeklindeki ifadeler bunun en belirgin
örneklerindendir.

Gaybet düşüncesinin bazı müslüman gruplar nezdinde yer bul­


masına sebep olan diğer bir faktör ise Doğu'nun ilahi nurla ilgili eski

Hz. İsa'nın kabrinden kıyamı, semaya yükselmesi, sonradan diri olarak


Mecdelli Meryem ve on bir havarisine görünmesi, ardından göğe alınması
gibi konular için bk. Markos, 1 6/6-20.
23 Bk. Matta, 1 7110- 1 2 .
24 il. Krallar, 2/1- 1 2 .
25 Malaki, 4/5-6.
26 Tekvin, 5/24.
27 Douglas , "Ghaybah", V, 540; İlhan, "Gaybet", DİA, Xlll, 410.
28 Luka, 2 115-36.
GAYBET F İ K R İ N İ N TARİH[ ARKA PLA N I VE İ L K TEZAHÜRLERİ 45

inançlarıdır. 29 İranlılar'ın çoğunun erken bir dönemde müslüman


olması, yüzyılların birikimine dayanan İran mirasının, başta edebi
eserler kanalıyla olmak üzere İslam'a sokulmasını sağlamıştır.30 İran­
lılar'ın sahip olduğu gnostik dinlerden Maniheizm,3 ı son kurtarıcı
Mani'nin, ölümünden sonra doğrudan ışık alemine gitmeyip ayda
yerleşerek yeryüzündeki son ışık ruhu kurtuluncaya kadar orada
görevini devam ettirdiğini kabul eder. Maniheistler, Mani'nin dışında
Buda, Zerdüşt ve Hz. İsa da dahil birçok tarihi şahsiyeti kurtarıcı
olarak görürler. 32

Sonuç olarak Şii gaybet düşüncesi her ne kadar kendine has bir­
takım unsurlardan meydana gelmişse de Hıristiyanlık, Yahudilik ve
eski İran dinlerinin, müslüman kitlelerin bilincine etki ederek bu
fikrin oluşum sürecine destek sağladığını söyleyebiliriz.

1 .3. Efsanevi Boyut

Şii fırkaları arasında ortaya çıkan gaybet iddialarının, bazı eski


inançlarla veya sosyokültürel ortamdan kaynaklanan sebeplerle izah
edilmesi elbette yeterli değildir. Burada tespit edemediğimiz diğer
pek çok faktörün dışında konunun bir de efsanevi boyutu vardır.

Uygarlıkların asıl destekçileri olan mucize ve efsaneler, tarihte


gerçeklerden daha fazla rol oynamış, olayların fevkalade güzel ve
efsaneye benzeyen tarafları kitlelerin dikkatini daha fazla çekmiştir. 33
Hitit efsanelerinde, tanrı veya kralın ölmediği sadece kaybolduğu
vurgulanır. Gaybetin işlendiği Babilonya'nın Temmuz, Suriye'nin
Adonis ve Yunanistan'ın Persefon hikayeleri gibi diğer eski efsaneler-

29 Fazlur Rahman, İslam, s. 240.


30 Montgomery Watt, İslami Hareketler ve Modernlik (çev. Turan Koç), İstanbul
1997, s. 35.
3 1 Maniheizm, Hıristiyanlık başta olmak üzere Mazdeizm, Budizm vb. dinler­
den birçok unsuru içine alan bir dindir. Kurucusu kabul edilen Mani, miladr
276 yılında ölmüştür. Kurulduğu günden itibaren İran, Mezopotamya ve
hatta Mısır'da bile oldukça geniş yayılma alanı bulmuştur (Harun Güngör,
"Maniheizm", EÜİFD, sy. 5 [ 1 988] , s. 145- 1 48).
32 Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 245-246; Söylemez, Küfe, s. 1 62- 1 63.
33 le Bon, Kitleler Psikolojisi, s. 53.
46 Ş İA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ Kİ N C İ İMAM EL-MEHDİ

de, yeryüzünün çıplak ve kuraklığı, verimlilik tannsmm kayboluşuna


bağlanmaktadır. 34

Müslüman gruplar içerisinde efsane ve mücize türü olaylara


en fazla önem verenler şüphesiz, önemli oranda hatmi esaslardan
beslenen Şii oluşumlardır. Şiiler, Hz. Ali ve diğer imamlara duy­
dukları aşın sevgi ve muhaliflerine karşı nefretlerinin de etkisiyle
onlar hakkında çeşitli efsaneler geliştirerek neredeyse her birine
ilahi özellikler isnat ettiler. 35 Bununla birlikte kendisiyle ilgili bu
tür rivayetlerin yakıştırıldığı kişilerin başında, İmamiyye'nin on
ikinci imamı olduğu iddia edilen Muhammed b. Hasan el-Mehdi
gelmektedir. Onun doğumu, hayatı ve gaybeti hakkında İmamiler
tarafından üretilenler daha çok efsane türü olaylara benzemekte­
dir. 36 İbn Babeveyh ve Şeyh Tüsi, Hasan el-Askeri'nin vefatından
en az yüzyıl sonra yaşamalarına rağmen on ikinci imamla ilgili .
duymuş oldukları bu hikaye ve mitolojik anlatımların tamamını
kayda geçirmişlerdir. 3 7

Gaybetin oluşumunda etkili olan söz konusu faktörlerin dışında,


siyasi söylemlerin dini terminolojiyle ayırt edilemeyecek kadar iç
içe olduğu dönemin müslüman toplumlarında yaşanan birtakım
politik gelişmelere değinmenin ayn bir önemi vardır. Fakat böylesi
uzun bir süreci kapsayan bütün önemli gelişmelerin müstakil bir
başlık altında ele alınmasını uygun görmedik. Bu yüzden gaybet
fikrinin oluşumuna etki eden politik olaylara yeri geldikçe değin­
meye çalışacağız .

. . . . . . . . .

34 Fred Gladstone Bratton, Yakın Doğu Mitolojisi (çev. Nejat Muallimoğlu),


İstanbul 1995, s. 132.
35 Ôz, "Galiye", D1A, XIII, 334.
36 Sachedina, Islamic Messianism, s. 70-71 ; Mazlum Uyar, Ahbarilik: tmamiyye
Şiasında Düşünce Ekolleri, İstanbul 2000, s. 4 1 -42.
Muhammed el-Mehdi'nin doğumu vb. olaylarla ilgili anlatılan efsane türü
olayların benzerleri pek çok din kurucusu, peygamber ve kurtarıcı şahsiyet
hakkında da gündeme gelmiştir (bk. Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinlerde Mehdi
Tasavvur/an, Samsun 1 997, s. 59-67).
37 Bu tür rivayetler için bk. Mehmet Atalan, "Şii Kaynaklarda Muhammed b.
el-Hasan Mehdi'nin Tarihi ve Menkabevi Kişiliği", Fırat Üniversitesi tlahiyat
Fakültesi Dergisi, sy. 7 (2002), s. 95- 1 12.
GAYBET F İ K R İ N İ N TARİHİ ARKA P LA N I VE İLK T E ZAHÜR LERİ 47

2. Şia'da Gaybet Fikrinin Oluşum Süreci ·

2. 1 . İlk Gaybet İddiaları

Fırkalar arasında en çok parçalanıp kollara ayrılanı olan Şia,38 liderle­


rinden her birinin hayatında ve onlann ölümlerinin ardından imamet
konusunda ihtilafa düşmüştür. 39 Bir imamın ölüp halefinin tanındığı
her bir devirde, liderlik konusunda sorun çıkmış; ölen imamın ta­
raftarlanndan bir kısmı, imamın oğullan veya kardeşlerinden birinin
ima.metini benimseme yoluna giderken bazılan da imamın ölmemiş
olup gaybette olduğunu iddia ederek onun dönüşünü beklemişlerdir.
Bu problemler neredeyse hiçbiri üzerinde ittifak edilmeden gelecek
imamın seçilmesiyle çözümlenmiştir. İsmaililer'in durumu hariç
Şfa'nın büyük kısmı, sonunda İmamiyye veya İsnaaşeriyye çatısı
altında tek bir çizgide birleşmiş, muhalifleri ise zamanla varlıklannı
kaybetmişlerdir. 40

İslam mezhepleri tarihi kaynak eserlerinde, gaybete gittiği iddia


edilen ilk şahsın Hz. Ali olduğu iddia edilir. Bu görüşü ileri sürenlere,
Abdullah b. Sebe'ye uyanlar anlamında "Sebeiyye" denir. Bunların,
Ali'nin öldürülmediği ve ölmediğini,4 ı asasıyla Arap'ı te'dib edinceye
ve zulümle dolmuş olan dünyayı adalet ve iyilikle dolduruncaya ka­
dar da ölmeyeceğini42 iddia ettikleri öne sürülür. Bazılanna göre İbn
Sebe, Hz. Musa ve Yuşa' b. Nün hakkında yahudi iken söylediklerini,
İslam'a girişini müteakip Resülullah'ın vefatından sonra Hz. Ali için
söylemiştir .43

Başta Nevbahtf (ö. 3 1 1 / 923) olmak üzere bazı fırak ve makalat


türündeki eserlerde geçen bu bilgilere dayanarak böyle bir iddianın
geçerliliğini ileri sürmek oldukça zor gözükmektedir. Zira hicri I.

38 İbn Kuteybe, Te'vilü muhtelifi'l-hadis, s . 1 53.


39 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 2.
40 Hodgson, İslam'ın Serüveni, I, 339.
41 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 19; Eş'aıi, Makalat, l, 87; İbn Ebü'l-Hadid, İzzed­
din Ebü Hamid Abdülhamid b. Hibetullah el-Meda.ini, Şerhu Nehci'l-belaga
(nşr. M. Ebü'l-Fazl İbrahim), Kahire 1 38611966, Vlll, 120.
42 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 19.
43 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 20.
48 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

asırla ilgili yapılan çalışmalarda, Hz. Ali'nin gaybete gittiği yönünde


iddialarda bulunan bir grubun varlığı yönünde herhangi bir bilgiye
rastlanmaz. İlk gaybet iddialarının toplum gündemine girmeye baş­
laması, I. asrın sonlarından itibaren olmuştur. Muhammed b. Ha­
nefiyye'nin (ö. 8 1 1 700) ölümünün ardından gündeme gelen gaybet
iddiaları, zamanla siyasi güce muhalif diğer liderlerin ölümüyle tekrar
tazelenmiş ve sonunda toplum hafızasında yer etmeye başlamıştır.

2. 1 . 1 . Muhammed b. Hanefiyye

Yukarıda da ifade edildiği gibi İslam tarihinde gaybete girdiği iddia


edilen ilk şahıs, Muhammed b. Hanefiyye'dir. Küseyyir b. Abdurrah­
man el-Huzai (ö. 105 / 723) ve Kümeyt b. Zeyd el-Esedi (ö. 126/ 744)
gibi ünlü şairlerin şiirlerinden yapılan aktarmalar bunu net olarak
ortaya koymaktadır.

Kerbela Olayı'ndan sonra Emevi iktidarına karşı öfkesi kabaran


Alioğulları, orada ölenlerin kanını yerde bırakmamak ve onların inti­
kamını almak amacıyla Muhtar b. Ebü Ubeyd es-Sekafi'nin etrafında
toplanmışlardı. Onların, Muhtar'ın 67'deki (686) başarısızlığından
sonra eski durumlarına geri dönememeleri ve imam olarak gördük­
leri44 Muhammed b. Hanefiyye'nin Abdülmelik b. Mervan'ı 73 (692)
yılında halife olarak tanımasından45 sonra, aralarında, kıyamet gü­
nünden önce gelecek bir kurtarıcı beklentisi oluşmuştu. Muhammed
b. Hanefiyye'nin 8 1 (700) yılında ölümü üzerine dikkatler tekrar ken­
disine yönelmiş ve bir süre sonra da onun ölmeyip sadece gizlendiğini
iddia etmeye başlamışlardı. Onlar bu şekilde, kıyamet gününden
önce gaybetten çıkıp adaletsiz ve despotlukla yönetilen yeryüzünü
adalete kavuşturacak yaşayan mehdi iddiasını ilk gündeme getirenler
olmuşlardır. 46

44 İbn A'sem el-Kufi, Ebu Muhammed Ahmed b. A'sem, el-Fütah, Beyrut


140611986, V-VI, 2 72; Montgomery Watt, lslıim'da Siyasal Düşüncenin Oliı­
şumu (çev. Ulvi Murat Kılavuz), İstanbul 200 1 , s. 76.
45 Bu biat için bk. Belazüri, Ahmed b. Yahya b. Cabir el-Belazuri, Ensıibü'l-eşrıif
(nşr. Süheyl Zekkar-Riyaz Zirikli), Beyrut 1 4 1 7/1996, Ill, 469; İbn A'sem
el-Kufi, el-Fütah, V-VI, 393-396.
46 Qadi, "The Development of the Term Ghulat", s. 30 1 .
GAYBET F İ K Rİ N İ N TARİ H i ARKA PLA N I VE İ L K TEZAHÜRLERİ 49

İslam mezheple'ri tarihi eserlerine göre Muhammed b. Hanefiy­


ye'nin ölümünün ardından üç gruba bölünen taraftarları arasında
Küseyyir b. Abdurrahman el-Huzaf ve Kümeyt b. Zeyd el-Esedi şöyle
demişlerdi: "Muhammed b. Hanefiyye ölmemiştir, diridir. Mekke ile
Medine arasında Radva dağındadır. Sağında aslan, solunda kaplan,
ortaya çıkıp kıyam edinceye kadar onu koruyacaklardır. O, Al-i Mu­
hammed'in kaimi ve Resülullah'ın, yeryüzünü doğruluk ve adaletle
dolduracağını insanlara haber verip müjdelediği mehdidir."47 Ko­
nuyla ilgili pek çok şiir yazmış olan Küseyyir,48 şiirlerinde görüşlerini
şöyle dile getirmişti:

Ali ve onun üç oğlu; onlar torunlardır;49 onlardan gizli bir şey


yoktur.
Bir torunu, önünde sancakla süvarilere kumandanlık edene kadar
ölümü tatmayacaktır;
O kaybolmuştur; bir süre halkın arasında gözükmez; Radva dağın­
dadır; yanında da bal ile su vardır. "50
İbn Havle (Muhammed b. Hanefiyye) ölümü tatmadı ve toprak da
onun kemiklerini içine almadı.
Melekler ona söz söylemek üzere etrafında dolaşırlarken, Radvd
vadilerinde akşamladı.
Onun her gün için nzkı ve suyu vardır ve yiyeceği sağlanır. 5 ı
Sonradan mezhepler tarihi kaynak eserleri tarafından Kerbiyye
fırkası olarak isimlendirilen Ebü Kerb ed-Dartr'in, Muhammed el-Ba­
kır'ın (ö. 114 / 732) çağdaşı olan Medineli Hamza b. Umare el-Berberi

47 Naşi el-Ekber, Mesdilü'l-imcime, s. 26; İbn Kuteybe, Uyünü'l-ahbcir, 1, 204;


Nevbahti, Fıraku'ş-Şfa, s. 26; Ebü'l-Ferec el-İsfahani, el-Egiini, IX, 1 4- � 5;
Bağdadi, el-Fark, s. 33-34.
48 Ebü'l-Ferec el-İsfahani, el-Egiini, IX, 14.
49 Üç torundan kastedilenler, Hasan, Hüseyin ve ahir zamanda ortaya çıkarak
mehdi olan Muhammed b. Hanefiyye'dir (İbn Abdürabbih, el-İkda'l-ferid,
Ill, 398).
50 Naşi el-Ekber, Mesailü'l-imcime, s. 26; İbn Kuteybe, Uyimü'l-ahbcir, 1 , 204;
Ebü'l-Ferec el-İsfahani, el-Egcini, IX, 14- 1 5; Bağdadi, el-Fark, s. 33-34.
51 Bağdadi, el-Fark, s. 33-34.
50 Ş!A'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ M AM E L - M E H D İ

gibi taraftarlan da benzer görüşleri devam ettirerek Muhammed b.


Hanefiyye'nin mehdiliğini iddiaya devam etmişlerdir. Onlara göre
Hz. Ali ona mehdi adım vermiştir. O , ölmediği gibi ölmez de, za­
ten ölmesi caiz değildir. Ancak o kaybolmuştur ve nerede olduğu
bilinemez. Tekrar dönecek ve yeryüzüne hakim olacaktır. Onun
kayboluşundan dönüşüne kadar imam yoktur.52

Muhammed b. Hanefiyye'nin gaybette olup döneceğini iddia eden


bazı Keysaniler'in, varlıklanm uzun süre daha devam ettirdiği görül­
mektedir. Keysaniyye'den olduğu iddia edilen Seyyid b. Muhammed
el-Himyeri (ö. 1 73 1 789-90),53 bir şiirinde bu beklentisini şöyle dile
getirmiştir:

Ey Radvd dağının yollan, koynunda sakladığın neden gözükmüyor?


Sen bize bu kadar yakın iken onu daha ne kadar koruyacaksın?
Ey vasinin oğlu ve ey Muhammed'in adaşı ve künyeda.şı! Varlığım
senin için erimekte,
O bizden Nuh'un ömrünün uzunluğunca gizli kalsa bile, kalpleri­
miz onun döneceği inancıyla doludur. 54
Görüldüğü gibi İslam tarihinde hakkında ilk gaybet iddiası gün­
deme gelen şahıs, Muhammed b. Hanefiyye'dir. Abdullah b. Sebe'nin

52 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 25; Eş'ari, Makalat, I, 92, 93, 94; Kadi Abdülceb­
bar b. Ahmed, el-Mugni (nşr. Abdulhalim Muhammed - Süleyman Dünya),
Kahire, ts. (ed-Darü'l-Mısriyye), XX/II, s. 1 77; Bağdadi, el-Fark, s. 19, 31-
32; İsferayini, et-Tebsirfi'd-din, s. 3 1 .
5 3 Keysaniyye'den olan Seyyid el-Himyeri'nin, imamet konusunda Şeytanüt­
tak diye bilinen Muhammed b. Ali b. Nu'man el-Ahvel'le tartışmış olduğu
söylenir (Ebü'l-Ferec el-isfahani, el-Egdni, Vll, 23 1 , 245; Bağdadi, el-Fark,
s. 34). Daha soma ise, Muhammed b. Hanefiyye ile ilgili düşüncesinden
vazgeçip Ca'fer b. Muhammed'in imametini kabul ettiği iddia edilmiştir
(bk. Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 27; Şeyh Müfid, el-Fusalü'l-muhtare, s. 241).
Ancak ravisi İbn Sahir, bu düşünce değiştirme söylentisinin doğru olmayıp
somadan uydurulduğunu ve Ca'feriyye ile ilgili herhangi bir kasidesinin
bulunmadığını söyler. Himyeri, ölümünden önce şöyle demişti: "Hz. Pey­
gamber'in Ali'ye, benden sonra senin bir çocuğun olacak, ben ona ismimi
ve künyemi verdim." Ravi bu rivayeti onun görüşünden dönmediğini ispat
için nakletmiştir (Ebü'l-Ferec el-isfahani, el-Egdni, Vll, 233, 235).
54 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 26.
GAYBET F İ K R İ N İ N TARİHİ ARKA PLAN I VE İLK T E ZAHÜRLERİ 51

Hz. Ali hakkında ileri sürdüğü söylenen söz konusu iddiaların ise
tarihi gerçeklikle örtüşmediği anlaşılmaktadır.

2. 1 .2. Ebu Haşim Abdullah b. Muhammed

Hicri I. asrın sonlarına doğru Muhammed b. Hanefiyye'nin oğlu Ebü


Haşim Abdullah'ın (ö. 98/ 7 1 6) , Alioğulları'nın yeni lideri olarak or­
taya çıkması, Muhammed b. Hanefiyye'nin dönüşüne ilişkin görüşü
geriletmiş ve babasının yapamadığını Ebü Haşim'in gerçekleştirece­
ğine dair büyük umutlar doğmuştu. Ancak Ebü Haşim'in de başarıya
ulaşamadan vefat etmesi, önceden oluşan krizin tekrar yenilenmesine
sebep olmuştur. Taraftarlarından bir kısmı, onun ölmeyip halen gaip
veya gizlenmiş olduğunu, "Mehdi el-Muntazar" olarak geri döneceğini
iddia etmeye başlamışlardı. 55

Ebü Haşim'in gaybetini iddia edenlerden biri de Beyan b. Sem'an


en-Nehdi'dir (ö. 120/738). O bu gruba katılmış ve sonra da yönetici
konumuna ulaşmıştı. Beyan'a göre imam "el-kaim el-mehdi", yaratıkla­
rın sahibi Ebü Haşim'dir. Dönüp insanların işlerini düzelttikten sonra
yeryüzünün hakimi olacaktır. Ebü Haşim' den sonra vasi yoktur. Onlar
bu hususta çok aşın gittiler. Daha sonra Beyan b. Sem'an en-Nehdi'ye
uyanlar anlamında "Beyaniyye" diye nitelenecek bu grubun izleyicileri,
önceleri Ebü Haşim'in mehdi olarak döneceğine inanıyorlardı. Son­
radan Ebü Haşim'in Tanrı adına Beyan'a peygamberlik bağışladığına
inanmaya başladılar. Bu şekilde kendilerinden yayılan nüfuz edici bir
ilahf nur taşıdıkları iddiasıyla imamlarına peygamberlik atfetmek gibi
birçok aşın inancı kabul eden bir topluluk haline geldiler. 56

Ebu Haşim'in taraftarlarından bir diğer grup ise ondan sonra kar­
deşinin oğlu Hasan b. Muhammed'in imam olduğunu iddia etmiştir.
Onlara göre Ebü Haşim önce Hasan b. Muhammed'e , sonra da onun
oğlu Ali'ye vasiyet etmiş, Ali ölünce ardında halef bırakmamıştır.
Muhammed tekrar geri dönüp dünyaya hükmedecektir. 57

55 Bk. Nevbahtf, Fıraku'ş-Şia, s . 28.


56 Nevbahtf, Fıraku'ş-Şia, s . 30-3 1 ; Eş'ari, Makô.lô.t, s . 5-6, 23.
57 Kadı Abdülcebbar, el-Mugni, XX/ll, s . 1 78.
Saf Keysaniyye ve Muhtariyye'ye göre, Hz. Hasan'ın daha önce Hz. Hüseyin'i
tayin edişi gibi, Ebü Haşim de kardeşi Ali'yi tayin etmişti. Ravendiyye'ye göre �
52 ŞIA'DA GAYBET İ N ANCI V E GAİP O N İ K İ N C İ İ MAM EL-MEHDİ

Yukanda görüldüğü üzere ilk olarak Muhammed b. Hanefiyye


ile ilgili gündeme gelen gaybet iddialarının, ölümünden sonra Ebü
Haşim hakkında da söz konusu olduğu anlaşılmaktadır. Ebü Ha­
şim'le ilgili gaybet iddialannda öne çıkanlar, daha sonra gulata saptığı
yönünde iddialar bulunan Beyan b. Sem'an'ın başını çektiği gruptur.

2 . 1 .3. Abdullah b. Muaviye


Emevf iktidanna karşı en güçlü muhalefeti oluşturan Alioğullan, Ebü
Haşim'in başansızlığından kısa bir süre sonra, Ehl-i beyt'ten biri olup
Emevi iktidannın son dönemlerinde isfahan'da iktidara karşı bazı
başanlar elde eden Abdullah b. Muaviye b. Abdullah b. Ca'fer et-Tay­
yar'ın (ö. 1 2 9 1 746-47) etrafında toplanmışlardı.58 Ancak Abdullah
b. Muaviye'nin yenilgiye uğrayıp öldürülmesi taraftarları üzerinde
şok etkisi yapmıştır. Onlardan bir kısmı, Alioğlu devletinin yıkıldığı
haberine dayanamamış olduğundan, Abdullah b. Muaviye'nin ölme­
yip İsfahan dağlarında ikamet ettiğini, liderliğini Haşimoğullan'ndan
yani Ali ve Fatıma'nın torunlanndan bir adama teslim etmeden asla
ölmeyeceğini söylediler. 59 Diğer bir kesimi de onun Hz. Nebi'nin
kendisiyle müjdelediği mehdi olduğunu iddia etti. 60 Onlara göre
Abdullah b. Muaviye'nin dönüşü, güneşin doğuşuyla batışı arasında
bir yerde olacak ve ümmetin tamamı, üzerinde ittifak ederek bütün
insanlık onun dinini benimseyecektir.6 1

ise Ebu Haşim, ölümünden önce bütün hak ve salahiyetlerini Muhammed


b. Ali'ye devretti. Kuzeni Zeynelabidin'den birkaç yaş genç olan Ebu Ha­
şim, böylelikle Şiiler'in çoğunluğunun imamı oldu (Nevbahti, Fıraku'ş-Şia,
s. 29-30). Ebu Haşim, bütün Ali sülalesinin olmasa bile Hanefiyye kolunun
başkanı olarak da kabul görüyordu. Ebu Haşim ve Haşimiyye diye anılan
takipçilerinin öğretileri hakkında kesin bilgi yoktur. Yalnızca, Muhtar
hareketi ile Haşimiyye arasında bir sürekliliğin bulunduğu düşünülebilir.
Ayrıca Haşimiler'in Küfe'deki merkezlerinden hareketle, özellikle Horasan
mevalisi olmak üzere imparatorluğun başka eyaletlerinde de yandaş kazan­
dığı bilinmektedir (Henri Laoust, İslam'daAynlıkçı Görüşler [çev. Ethem Ruhi
Fığlalı-Sabri Hizmetli) , İstanbul 1999, s. 48-49; Daftary, İsmaililer, s. 90-9 1).
58 Taberi, Tarih, Yii, 302-309, 371 -374.
59 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 3 1 .
60 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s . 3 1 ; Eş'ari, Makalat, I , 97; Katli Abdülcebbar,
el-Mugni, XX/ll, s. 1 78.
61 Naşi el-Ekber, Mesailü'l-imame, s. 37.
GAYBET F İ K R İ N İ N TARİ H İ ARKA PLA N I VE İLK T E ZAHÜRLERİ 53

Sonuç olarak İslam tarihinin başlangıcından itibaren yaşanmaya


başlayan bazı siyasi olaylar, ileride gaybet gibi birtakım fikirlerin
oluşumuna zemin hazırlamış gözükmektedir. Dördüncü halife Hz.
Ali'nin öldürülmesinden sonra Muaviye tarafından idareye el konma­
sı, ardından da saltanat sistemine geçilmesi, başta Ali'nin soyu olmak
üzere Haşimiler'in uzun süre muhalif kalmalarına sebep olmuştu. Söz
konusu dışlanmış kitle özellikle Kerbela Olayı'ndan sonra Hz. Ali'nin
oğlu Muhammed b. Hanefiyye liderliği etrafında toplanmış, ancak
kendisinden beklenenleri gerçekleştiremeden vefat etmesi üzerine
taraftarlarından bir kısmı, onun ölümünü bir türlü kabullenmek
istemeyerek gaybete gittiğini iddia etmiştir. İlk olarak Muhammed
b. Hanefiyye ile ilgili gündeme gelen gaybet iddiaları, Emeviler'in
sonlarına doğru Hanefiyye'nin oğlu Ebü Haşim, daha sonra da Ab­
dullah b. Muaviye hakkında iddia edilir olmuştur.

2.2. Abbasiler Dönemi Gaybet İddiaları

İmamiyye'nin on ikinci imamının gaybetine giden süreç içerisinde,


Şia'nın liderleri konumundaki Alioğulları ile iktidar gücünü elinde
bulunduran amca çocukları Abbasiler arasındaki iktidar mücade­
lesi, gaybet iddialarının tekrar Abbasiler döneminde de gündeme
gelmesine sebep olmuştur.

İmamiyye'nin öncüleri olarak kabul edebileceğimiz siyaseten pasif


Alioğlu taraftarı kitle, her ne kadar Hz. Ali'nin Hüseyin'den gelen
torunlarını liderleri olarak kabul etseler de, iktidara karşı ayaklanan
Hz. Hasan'ın torunlarıyla da içli dışlıydılar. Onlar, Abbasi muhalifi
birçok Alioğlu liderini ölümlerinin ardından gaybete giden mehdi
olarak hep birlikte beklemişlerdi. Bütün gayretlerine rağmen yönetici
gücü Abbasoğulları'nın elinden bir türlü alamamışlar ve en sonun­
da umutlarını gaybetten dönecek imamlarına bağlamak zorunda
kalmışlardı. Bundan dolayı Alioğlu faaliyetlerinin bir bütün olarak
ele alınmasının konunun aydınlatılması bakımından daha tutarlı
olacağı kanaatindeyiz.

Alioğulları içerisinde iktidara karşı ayaklanması için etrafında


toplananlar tarafından mehdi olarak beklendiği söylenen bazı kişiler
54 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I vE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM E L - M E H D İ

Abbasiler tarafından öldürülmüştür. Abbasiler'in birçok farklı Alioğ­


lu isyanını bastırmaya çalışmalannın temel sebebi de buydu.62 Diğer
taraftan, iktidarlarının ilk yıllarında Abbasiler de birtakım mehdici
söylemleri benimsemede ısrar ederek63 bu silahı rakipleri Alioğul­
ları'nın elinden almak istemişlerdi. Halife Mansur, bu amaçla ken­
disinden sonra halife olacak oğluna, İslam'ın beklenen kurtarıcısı
"mehdi" ismini takmış ve mehdinin, Muhammed b. Abdullah değil
kendi oğlu olduğunu iddia etmişti.64 Fakat iktidarları sabitleştikten
sonra bu tür söylemlere başvurma gereğini bir daha duymadılar.

2.2. 1 . Abbasi-Alioğulları İlişkisine Genel Bir Bakış

Abbasoğulları, Emeviler'in yıkılışına kadar Haşimoğulları'nın iki et­


kin ailesi olarak Alioğulları'yla birlikte hareket etmişlerdi.65 Abbasi
daileri, Haşimi karizmanın farkında oldukları için66 hareketlerinde
"Haşimoğulları'nın" ya da "Ehl-i beyt'in hakkı" gibi bütün aileyi kap-
. sayan genel nitelikli sloganlar kullanıyorlardı. Hatta Abbasi devrimi­
nin çekirdeğini oluşturan olayların temeli, 66 (685) yılında başlayan
Muhtar es-Sekafi hareketine ve daha sonra, 1 2 7 (744) yılında Hz.
Ali'nin kardeşi Ca'fer'in torunu Abdullah b. Muaviye isyanına67 kadar
dayanır. Abbasiler, bundan dolayı uzun süre Ali soyu adına çalışarak
kendi adlarını kullanma cesareti gösterememişlerdi. 68 Alioğulları
veya Haşimi kabilesinin diğer üyelerinin başını çektiği bu isyanlar,
. . . . . . . . .

62 Sachedina, Islamic Messianism, s. 40.


63 M. A. Shaban, Islamic History: A New Interpretation, Cambridge 1976, ll, 9;
Sachedina, Islamic Messianism, s. 1 1 .
64 Ebü'l-Ferec el-isfahani, Mekiitil, s. 2 1 2 , 218.
6 5 İbnü't-Tıktaka, Muhammed b. Ali b. Tabataba el-Haseni, el-Fahrifi 'l-ii­
dabi's-sultdniyye ve'd-düveli'l-İslamiyye, Beyrut, ts. (Daru Sadır), s. 1 64;
Faruk Ömer, "Abbasrler'in Siyasi Emellerinin Tarihi Kökenleri" (çev. Cem
Zorlu), SÜİFD, sy. 1 3 (2002), s. 193.
66 Bk. Nahide Bozkurt, Oluşum Sürecinde Abbasi İhtilali, Ankara 1999, s . 32,
38-40.
67 Hareketlerin geniş değerlendirmesi için bk. Onat, Emeviler Dönemi Şii Ha­
reketleri, s. 99-1 14, 1 34- 139.
68 İsmail Hakkı Atçeken, Devlet Geleneği Açısından Hişam b. Abdülmelik, Ankara
200 1 , s. 133; Mehmet Ümit, Zeydiyye-Mu'tezile Etkileşimi ve Kasım er-Ressi
(doktora tezi, 2003), AÜSBE, s. 77.
GAYBET F İ K R İ N İ N TARİ H İ ARKA PLA N I VE İLK TEZAHÜ RLERİ 55

Emevfler'in son dönemlerinde artarak nihayet, büyük oranda Key­


sani-Şif beklentiler üzerinde temellendirilmiş olan Abbasi devrimini
gerçekleştirdiler.69 Fakat idareyi ele geçiren Abbasiler, iktidarı Alio­
ğulları'yla paylaşmak istememiş, 70 kısa bir süre sonra da onlara sırt çe­
virmişlerdi. Alioğullan, bu andan itibaren Abbasiler'in de en azından
önceki Emevfler kadar düşmanları olduklarını anlamaya başladılar.
Şii muhalefetinin yegane odağı olarak kalan bu aile, Abbasi hilafetini
de zamanın baskı ve adaletsizliğinin sembolü görerek7 1 onlarla sık sık
silahlı mücadeleye giriştiler. 72

İlk Abbasi halifesi Ebü'l-Abbas es-Seffah ( 1 32- 1 3 6 / 750-754) , ik­


tidarının ilk yıllarında yönetimi Alioğulları'nın lehine çevirmek için
harekete geçen Ebü Seleme el-Hallal ile mücadele etmek zorunda
kalmıştı.73 Ardından bir sonraki halife Ebü Ca'fer el-Mansur ( 1 36-
1 5 8 / 754-775) döneminde benzer sebeplerden dolayı74 Muhammed
b. Abdullah en-Nefsüzzekiyye isyan etti.75

. . . . . . . . .

69 Shaban, Islamic History, s. 9; Sachedina, lslamic Messianism, s. 1 1 .


Abbasi Devleti'nin kuruluşu hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Nahide Boz­
kurt, Oluşum Sürecinde Abbasi İhtilali, Ankara 1999.
70 Korkmaz, Tarihi Süreç İçerisinde Sebeiyye, s. 80.
71 Sachedina, Islamic Messianism, s. 40.
72 Qadi, "The Development of the Term Ghulat", s. 302 ; Neşet Çağatay,
"Fatımiler Devleti'nin Kuruluşu ve Akideleri", AÜİFD, VII (1958-59), s. 67;
Ümit, Zeydiyye-Mu'tezile, s. 96-97.
73 Bk. Ya'kübi, Tarih, il, 352-353; Belazüri, Ensabü'l-eşraf, IV, 1 18, 203 vd.
Halife Seffah, hilafetin kendi haklan olduğunu iddia ederek Alioğulları ve
taraftarlarının iktidar taleplerini reddetmişti. Seffah'ın bu görüşlerini dile
getirdiği hutbe için bk. Taberi, Tarih, VII, 425-428.
74 Muhammad Qasim Zaman, "The Nature of Muhammed al-Nafs al-Zakiyya's
Mahdiship: A Study of Some Reports in Isbahanis Maqatil", Hamdard Islami­
cus, XIII/l (1990), s. 59; Aydınlı, Mu'tezili İmamet Düşüncesinde Farklılaşma
Süreci, s. 1 32-133.
75 Mansür, Nefsüzzekiyye'ye yazdığı mektupta benzer iddiaları dile getirerek
Abbas'ın amca olması sıfatıyla Hz. Peygamber'in mirasçısı olduğunu, kızı
Hz. Fatıma'nın soyundan olanların ise miras hakkına sahip olamayacağını
iddia etmişti (Taberi, Tarih, VII, 568 vd. ; İbn Abdürabbih, el-İkdü'l-ferid, V,
80 vd.).
İsyanla ilgili bk. Atalan, Şiiliğin Farklılaşma Sürecinde Ca'fer es-Sadık'ın
Yeri, s. 162-1 70.
56 Ş [A'DA GAYBET İNANCI ve GAİP ON İKİ N.Cİ İ M AM EL-MEHDİ

Abbasiler'e karşı düzenlenen söz konusu isyanların başını çeken­


ler, genelde Alioğulları'nın Hz. Hasan soyundan gelenlerdi. Muham­
med el-Bakır ve Ca'fer es-Sadık'ı liderleri olarak gören Alioğulları'nın
Hüseyni kolunun büyük bölümü ise, isyan hareketlerinden uzak du­
rarak Nefsüzzekiyye 76 benzeri ayaklanmalara destek vermemişlerdi. 77
Bundan dolayı Halife Mansur; Ali b. Hüseyin, Muhammed el-Bakır
ve Ca'fer es-Sadık gibi önde gelenlerinin sakinlik politikalarını örnek
vererek Nefsüzzekiyye ile diğer Alioğulları liderlerinin hilafet istek­
lerine tepki göstermiştir. 78 Bununla birlikte barışçı mizacına rağmen
soy bakımından bir Alioğlu olması, Ca'fer es-Sadık'ın da Abbasiler'in
gözünde potansiyel bir tehlike gibi görünmesine yol açmaktaydı. 79
Mansür'un ölümünden sonra halife olan Mehdi ( 1 58- 1 691 775-785),
muhtemelen Alioğlu isyanlarının önüne geçebilmek amacıyla onlara
yakınlaşmaya çalışmıştır. Mehdi, uzlaşma siyaseti gereği Alioğulları
ve taraftarlarının faaliyetlerini gözlemede desteklerini kazanmak için
Zeydiler'e yaklaştı.80 Alioğulları da dahil diğer bütün tutukluların ser­
best bırakılmasını emretti.81 Tutuklular arasında, Medine'den çağırtıp

76 Kaynaklar, Hüseyin oğullannın lideri olarak görülen Ca'fer es-Sadık'ın, Nefsüz­


zekiyye isyanında tarafsız bir tavır takınmış olsa da, onun ölümünden büyük
üzüntü duyduğundan bahsederler (mesela bk Taberi, Tarih, Vll, 540-541).
77 Mesela Şam'daki Abbasi kumandanlarından Bessam b. İbrahim, bir Hüseyni
halifelik kurmak için Ca'fer es-Sadık'a haber gönderip desteğini istemişti.
Abbasiler'den korkan Sadık, Bessam'ın hareketinin otoriteler tarafından bir
hile olduğundan şüphelendi ve hemen Halife Mansı1r'a haber verdi. Halife
Bessam'ı yakalayarak idam etti (Belazüri, Ensabü'l-eşraf, IV, 225-226).
78 Taberi, Tarih, Vll, 569-570.
79 Faruk Ömer, "Some Aspects of the Abbasid-Huseyrıid Relations during the
Early 'Abbasid Period, 1 32-193 A. H./750-809 A. D.", Arabica, 22/2 (1975),
s. 1 75; Mehmet Ali Büyükkara, İmamet Mücadelesi ve Hıişimoğullan, İstanbul
1 999, s. 53-54.
Yine bazı araştırmacılara göre Ca'fer es-Sadık, bu hareketi her ne kadar
desteklememiş gözükse de, Hasan oğullarına yapılan kötü muamelelerden
dolayı büyük rahatsızlık duymaktaydı (bk. Gülgı1n Uyar, Ehl-i Beyt: İslam
Tarihinde Ali-Fatıma Evladı, İstanbul 2004, s. 1 73; Atalan, Şiiliğin Farklılaşma
Sürecinde Ca'fer es-Sadık'ın Yeri, s. 1 62- 1 70).
80 Halife Mehdi, hapiste bulunan Ya'küb b. Davüd'u vezir yaparak, Zeydrler'in
idari kademelerde görev almalarına müsaade etmiştir (bk. Taberi, Tarih,
Vlll, 1 55-1 56).
81 Ya'kübi, Tarih, II, 394.
GAYBET F İ KR İ N İ N TAR İ H İ ARKA PLA N I VE İLK T E ZAHÜRLERİ 57

Bağdat'ta hapsettiği Musa el-Kazım da (ö. 1 8 3 1 799) vardı. Ancak


Musa el-Kazım, Halife Mehdi-Billah ve onun haleflerine karşı silahlı
bir ayaklanmaya kalkışmayacağına söz vermesi üzerine 1 59 (775)
yılında serbest bırakılmıştır.82 Fakat daha sonraki Halife Hadi-İlelhak
( 1 69- 1 70 1 785-786), selefi döneminde Alioğulları'na yapılan yar­
dımları durdurarak onların tutuklanmalarını emretmiş,83 onun kısa
süreli hilafetinden sonra yerine gelen Harünürreşid de, Alioğulları'na
yönelik baskı politikasını devam ettirmiştir.

Hicri 11. asrın ikinci yarısında Musa el-Kazım'a bağlı bazı Şii
alimlerinin imametin nas ve vasiyetle oldµğunu iddia etmeleri, Ab­
basi iktidarının meşruiyet zeminine teorik planda zarar verebileceği
endişesini doğurdu.84 Saltanat müessesesinin şüphelerini tahrik ede­
cek birtakım şeylerin bu şekilde başlamış olması,85 Harünürreşid'i
( 1 70- 1 9 3 / 786-809) bazı tedbirler almaya itti. Harünürreşid, Musa
el-Kazım da dahil,86 Şii (Rafizi) oldukları gerekçesiyle bazı kişileri
hapsetti. Hatta onun bir ara Alioğulları ve taraftarlarını öldürmeye
bile karar verdiği söylenir.87 Ancak Harünürreşid'in Alioğulları'na
yönelik yıldırma politikası onların hilafet emellerine engel olamadı.
Ahmed b. İsa b. Zeyd gibi Alioğlu liderleri, Şiiler'i isyana tahrik et­
meye devam ettiler. 88

82 Taberi, Tarih, VIII, 1 77; Hatib el-Bağdadi, Tdrihu Bagdad, XIII, 3 1 ; İbn
Hallikan, Ebü'l-Abbas Ahmed b. Muhammed, Vefeyatü'l-a'yan ve enbaü
ebnai'z-zaman (nşr. İhsan Abbas), Beyrut 1 397/1977, V, 308-309.
83 Ya'kübi, Tarih, II, 374.
84 Büyükkara, İmamet Mücadelesi ve Haşimoğullan, s. 79-80.
85 Watt, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri, s . 199.
86 Ya'kübi, Tarih, II, 4 14.
Musa el-Kazım'ın, 128 (746) veya 1 29 (747) yılında Medine'de doğduğu
rivayet edilir. Halife Mehdi-Billah onu Bağdat'a gelinip tekrar geri göndermiş,
Halife Harünürreşid dönemine kadar orada yaşamıştır. Daha sonra Harünür­
reşid onu kendi yanında Bağdat'a getirerek 183 (799) yılında ölümüne kadar
orada hapiste tutmuştur (Hatib el-Bağdadi, Tdrihu Bagdad, Vlll, 27-32).
87 Bk. Ebü'l-Ferec el-İsfahanr, el-Egani, V, 225, 407.
Harünürreşid, tutuklama kampanyasını daha da genişleterek ileri gelen
Mu'tezili alimleri de hapse atmıştır (bk. Malatr, Ebü'l-Hüseyin Muhammed
b. Ahmed, et-Tenbih ve'r-red ala ehli'l-ehva ve'l-bida' [nşr. M. Z:ihid b. Hasan
Kevserr] , Kahire 1413/1993, s. 38).
88 Bk. Ya'kübi, Tarih, II, 423.
58 Ş!A'DA GAYBET İNANCI VE GAİP O N İ K İ N C İ İMAM E L - M E H D İ

Halife Me'mün ( 1 98-2 1 8 / 8 1 3-833) dönemine gelindiğinde ise


1 99 (8 1 4) yılında büyük bir Alioğlu ayaklanması patlak vermiştir.
Ebü's-Seraya ile ortaya çıkan ve Muhammed b, İbrahim b. Tabata­
ba'nın (İbn Tabataba) imam ilan edildiği bu isyan, hızla yayılarak
ülkenin büyük bölümünü etkisi altına almıştır. İsyanın bayraktar­
lığını yapanlar, Medine'de Muhammed b. Süleyman b . Davud b .
Hasan, Basra'da Ali b . Muhammed ve Zeyd b. Musa b. Ca'fer es-Sa­
dık gibi kişilerdi. Yine aynı dönemde Yemen'de İbrahim b. Musa b.
Ca'fer, Mekke ve Hicaz bölgesinde Muhammed b. Ca'fer es-Sadık
vb. isyan etmişlerdi.89 Küfe ve Basra'yı işgal ettikleri, bir süreliğine
de Yemen'i ellerinde tutabildikleri süre içerisinde , taraftarlarını n
büyük kısmı Zeydiyye mezhebinden olan Şiiler, İbn Tabataba'nın
imamlığını ilan ederek yönetimini benimsemişlerdi .90 Durumun
ciddiyetinin farkına varan Halife Me'mün, Alioğulları'yla barışmak9 ı
veya onların, en azından Abbasiler'e karşı isyana kalkışmış bir lide­
rin safında fiilen yer almalarını önlemek amacıyla92 Ali er-Rıza'yı
kendi halefi yapmak istemişti. 2 0 1 (8 1 6) yılında, Ali b . Musa b.
Ca'fer'i Medine'den Merv'e çağırtıp veliaht tayin etti. Siyah elbise­
lerin çıkartılıp yerine Alioğulları'nın sembolü olan yeşil elbiselerin
giyilmesini emretti.93 Fakat Ali er-Rıza'nın (ö. 203 / 8 18- 1 9) kı sa
bir süre sonra ölmesi üzerine , kı zı Ümmü'l-Fazl'ı Ali er-Rıza'nın
oğlu Muhammed Cevad'la evlendirdi.94 Me'mün, 2 1 2 (827) yılında
bir adım daha atarak Hz. Ali'nin diğer sahabilerden daha faziletli
olduğunu ilan etti.95 Ancak onun Alioğulları'na yönelik söz konusu

89 Mes'udi, MürCicü'z-zeheb, IV, 26.


90 Aynntılı bilgi için bk. Ya'kubi, Tarih, ll, 445-448, 455.
91 Robert Mantran, İslamın Yayılış Tarihi (VII-Xl. Yüzyıllar) (çev. İsmet Kayaoğ­
lu), Ankara 198 1 , s. 1 23.
92 Watt, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri, s. 2 18-2 19; Saiyid Athar Abbas Riz­
vi, A Socio-Intellectual History of the lsnii 'Ashari Shf'is in lndia, Canberra 1986,
l, 6 1 ; Nahide Bozkurt, Halife Me'man Dönemi ve İslam Kültür Tarihindeki Yeri
(doktora tezi, 1991), AÜSBE, s. 55.
93 Halife b. Hayyat, Ebu Şebab Halife b. Hayyat eş-Şeybani el-Usfuri, Tarihu Halife
b. Hayyat (çev. Abdülhalik Bakır), Ankara 200 1 , s. 561 ; Ya'kubi, Tarih, ll, 448;
İbn Abdürabbih, el-İkdü1-ferid, V, 98; Mes'üdi, MürCicü'z-zeheb, IV, 27-28.
94 Ya'kubi, Tarih, ll, 454; Taberi, Tarih, Vlll, 566.
95 Taberi, Tarih, vııı, 619.
GAYBET F İ KR İ N İ N TARİHİ ARKA PLANI VE İ L K TE ZAHÜ RLERİ 59

uzlaşma gayretleri , bazı olumlu sonuçlar vermekle birlikte96 ken­


dilerine yönelik isyan hareketlerinin önünün alınmasında yeterli
olmamıştır. Alioğulları'nın faaliyetlerinin tekrar artması üzerine
Halife Mu'tasım-Billah, hakkında tahkikat yaptırmak için isyanın
lideri Muhammed b. Kasım et-Talgan'ı çağırtmak zorunda kalmıştı.
Talgan, Mu'tasım'ın bu kararını duyunca 2 1 9 (834) yılında Kü­
fe'den Horasan'a kaçtı.97 Olayların daha fazla genişlemesine engel
olmak amacıyla olsa gerektir, Muhammed Cevad da (ö. 220 / 835)
hanımı Ümmü'l-Fazl ile birlikte Medine'den Bağdat'a getirtilerek
ölümüne kadar orada tutulmuşlardır. 98

Halife Mu'tasım'ın güçlü bir yönetim oluşturma amacıyla yanı­


na Türkler'i alarak 220 (835) yılında Samerra'ya taşınması,99 Alio­
ğulları açısından da yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Onlar,
özellikle Halife Vasik-Billah (22 7-232 / 842-847) döneminde Sa­
merra'da bir araya toplanarak Mekke, Medine ve diğer bölgelerde
yaşayan diğer Alioğulları da dahil, kendilerine erzak yardımında
bulunulmuştur. 10° Fakat Vasik'ın ölümü üzerine halife olan Mü­
tevekkil-Alellah (232-247 / 847-86 1 ) , selefinin ılımlı siyasetine
son vererek Alioğulları'na karşı son derece düşmanca bir tavır
takınmıştır. Rivayete göre Hz. Ali'yi sevdiği söylenenler kendisine
bildirildiği zaman derhal mallarına el koyar ve öldürülmelerini
emrederdi. Hatta Hz. Ali'ye olan sevgilerinden dolayı kendisinden
önceki halifeler Me'mün, Mu'tasım ve Vasik'a son derece kızgındı. ı o ı

96 Muharrem Akoğlu, Mihne Sürecinde Mu'tezile, İstanbul 2006, s. 202.


97 Etrafında birçok Zeydi toplanmış olan Muhammed b. Kasım, yakala­
nacağını anlayınca Talikan'dan Nişabur'a gitmiş, Abdullah b. Tahir tarafın­
dan yakalanarak Mu'tasım'a teslim edilmiştir. Fakat 2 19 (834) yılında
hapisten kaçmıştır (Ya'kübi, Tarih, il, 47 1 -472; Taberi, Tarih, IX, 7-8;
Mes'üdi, Mürücü'z-zeheb, IV, 52-53).
98 Nevbahti, Fırahu'ş-Şia, s. 76; Mes'üdi, İsbı:i tü l vasıyye li'l-İmam Ali b. Ebi
' -

Talib, Beyrut 1409/1988, s. 241-242.


99 Dineveri, Ebü Hanife Ahmed b. Davüd; Ahbarü't-tıval (nşr. Abdülmün'im
Amir), Bağdat, ts. (Mektebetü'l-Müsenna), s. 40 1 ; Mes'üdi, Mürücü'z-zeheb,
IV, 53.
100 Ya'kübi, Tarih, il, 483 ; Ebü'l-Ferec el-İsfahani, Mehatilü't-tıilibiyyin,
s. 476.
101 İbnü'l-Esir, Ebü'l-Hasan Ali b. Muhammed Abdülkerim eş-Şeybani, İslam �
60 ŞİA'DA GAYBET İNANCI vE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

O, Hz. Ali taraftarı olduğu için şair Ali b. Cehm'i de Horasan'a


sürmüştü. ı oı

Mütevekkil'in bu düşmanca siyaseti Ali el-Hadi'yi de (ö. 254/868)


kapsamaktaydı. Ali el-Hadi, Mu'tasım ve Vasik'ın hilafetleri zamanın­
da Medine'de sakin bir hayat sürmüştü. Mütevekkil-Alellah'ın halife
olmasıyla birlikte durum değişti. Medine Valisi Abdullah b. Muham­
med, bir grup insanın Ali el-Hadi'yi imam tanıdığını, dolayısıyla Me­
dine'de bulunmasının tehlike doğuracağını söyleyerek Mütevekkil'i
uyardı. Halife, bunun üzerine 233 (848) yılında ı o3 onu Samerra'ya
getirterek ev hapsinde tutmaya karar verdi. 104

Halife Mütevekkil, 236 (850-5 1 ) yılına gelindiğinde çeşitli Şii faa­


liyetlerden şüphelenmiş olmalı ki Hz. Hüseyin'in kabri ile etrafındaki
bütün evlerin yıkılmasını emretti. Aynca kabir yıkıldıktan sonra bu­
ranın sürülmesini, üzerine ekin ekilip sulanmasını istemiş ve halkın
buraya gidip gelmesini de yasaklamıştı. ı os Bununla yetinmeyerek
diğer bir tutuklama kampanyası daha başlatmıştı. 235 (849-50) yı­
lında Yahya b. Ömer el-Alevi komploculukla itham edilerek Bağdat'ta
Mutbak Hapishanesi'ne konmuştur. ı06

Mütevekkil-Alellah, aldığı bu önlemlerle Şiiler'in rejime yönelik


tehditlerine engel olmaya çalışmış fakat onların faaliyetlerine son
vermede başarısız olmuştur. ı o 7 Mes'üdi'ye göre Mütevekkil, kendine
karşı komplo amacı taşıyan taraftarlarına ait mektup ve silahların
bulunduğu gerekçesiyle Ali el-Hadi'nin evini aratmış ancak herhan­
gi bir kanıt bulunamaması üzerine onu serbest bırakmıştır. 108 Buna

Tarihi: el-Kô.mil fi't-tô.rih Tercümesi (çev. Ahmet Ağırakça v.dğr.), İstanbul


1985-87, Vll, 53-54.
102 Mes'üdi, Münlcü'z-zeheb, IV, 1 1 1 .
103 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 77.
104 Ya kübi Tô.rih, ll, 484.
' ,

105 Taberi, Tô.rih, IX, 185; Ebü'l-Ferec el-İsfahani, Mekô.til, s. 4 78; Mes'üdi,
Münlcü'z-zeheb, IV, 135; İbnü'l-Esfr, İslô.m Tarihi, Vll, 52-53.
106 Taberi, Tô.rih, ıx. 182.
107 jassim M. Hussain, The Occultation of the Twelfth Imam, London 1 982,
s. 50-5 1 .
108 Mes'üdi, Münlcü'z-zeheb, IV, 1 70.
GAYBET F İ KR İ N İ N TARİHİ ARKA P LA N I VE İ L K TEZAHÜRLERİ 61

rağmen Ali el-Hadi, vefatına kadar Samerra'daki zorunlu ikametine


devam ettirilmiştir. 109

Bununla birlikte Ali el-Hadi, aslında iddia edildiği kadar özel iş­
kencelere maruz kalmamış ve muhtemelen belli bir ölçüde halifenin
saygısını kazanmayı başarmıştı. Cenaze namazını da Ebu Ahmed b.
Mütevekkil kıldırmıştır. ı ı o Şif geleneğinde ise Halife Mütevekkil, Ali
taraftarlarından nefret eden ve Ali el-Hadf'nin hilafeti ele geçirmesin­
den endişe duyan biri olarak geçer. ı ı ı

Mütevekkil, ayaklanması durumunda kendilerine bağlı olan Zey­


diyye'nin peşlerinden gideceği endişesiyle Ahmed b. İsa ve Abdullah b.
Musa gibi liderlerden çok çekinmekteydi. 1 1 2 Bu yüzden Alioğulları'nı
pasifize etmeye yönelik daha uzun vadeli planlar yaptığı anlaşılmak­
tadır. İsfahanf'ye göre Mütevekkil'in Alioğulları'na karşı almış olduğu
bu önlemler, Alioğullan'nın Mekke ve Medine'de şiddet yanlısı mua­
mele görmelerine sebep olmuş ve onlar, diğer insanlardan tamamen
koparılarak temel yaşam koşullarından mahrum bırakılmıştır. 1 1 3
24 7 (86 1-62) yılında Mütevekkil'in öldüıiilmesiyle kısa bir süre
yerine geçen Müntasır-Billah (24 7-248/861 -862), hilafetin siyasi tu­
tumunu en azından Şia veya Alioğullan lehine çevirerek, 1 1 4 babasının
Alioğullan karşıtı tedbirlerini kaldırtmış, 1 1 5 ellerinden alınan mallar

109 ibnü'l-Esir, İslam Tarihi, Vll, 1 59.


1 10 ibnü'l-Esir, İslam Tarihi, Vll, 1 59.
1 1 1 Mes'üdi tarafından aktanlan bir rivayet, Şiiliğin halife ve imam ilişkilerini
temsil ediş şeklini aydınlatır: İmam Ali el-Hadi, Kumlu taraftarlarına ait
silahlan saklamak ve iktidarı ele geçirmek istemekle suçlanır. Mütevekkil,
Türk muhafızlarını evini aratmaya gönderirse de, evde şüpheli hiçbir şey bu­
lunamaz. Abasına bürünen Ali el-Hadi, kum ve çakıl taşlarından oluşan bir
yatak üzerinde namaz kılmaktadır. Bu kıyafet içerisinde bulunan Ali el-Hadi,
dalkavukları ile eğlenmekte olan halifeye götürülür. Kendisine uzatılan içki
kadehini reddeder ve halife tarafından, içkili sofra ile ilgili şiirler söylemesi
için sıkıştırıldığında, bu dünyanın aldatıcı zevklerini yermeyi teşvik eden
beyitler söyleyerek halifeyi ağlatır (bk. Mes'üdt, Mün1cü'z-zeheb, iV, 93-94).
1 12 Ebü'l-Ferec el-isfahani, Mekatil, s. 501 .
1 13 Ebü'l-Ferec el-isfahani, Mekatil, s . 4 79.
1 14 Ebü'l-Ferec el-isfahani, Mekatil, s. 504; Melchert, Religious Policies of the
Caliphs, s. 3 1 7, 330-3 3 1 .
1 1 5 Mes'üdi, Mün1cü'z-zeheb, iV, 1 35 ; Ebü'l-Ferec el-İsfahani, Mekatil, s. 480;
Sachedina, Islamic Messianism, s. 28.
62 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İNCİ İ MAM EL- M E H D İ

tekrar kendilerine iade edilmiştir. Bu dönemde Alioğulları'ndan her­


hangi birinin öldürülmüş ya da hapsedilmiş olduğundan bahsedil­
mez. Şiiler, Mütevekkil döneminde yıktırılan Hz. Hüseyin'in kabrini
yeniden inşa etmişlerdir. 1 1 6

Sonuç olarak Emeviler'in yıkılışı ilk etapta Alioğulları için iktidarı


ele geçirme yönünde büyük umutlar doğurmuştu. Ancak o ana ka­
dar birlikte oldukları Abbasiler, liderliği ele geçirmelerinden itibaren
kendilerinin en ciddi rakipleri Alioğulları'na karşı cephe almışlardı.
Alioğulları'nın Emeviler döneminde uğramış oldukları baskı ve sin­
dirme politikaları bu şekilde Abbasiler'in kurulmasıyla birlikte aynen
devam etmiştir. Beklentilerinin de boşa çıkmasıyla Alioğulları'ndan
bir kesimi tekrar isyan hareketlerine girişmiş, fakat sonuçta başarı
sağlayamadıkları isyanlarının ardından bazı taraftarları, bir süre li­
derlerinin dönüşünü beklemeyi tercih etmişlerdir.

2.2.2. Gaybeti İddia Edilen Bazı Kişiler

2.2.2 . 1 . Nefsüzzekiyye

Haşimoğulları'nın Ebva'da kendisine biat ettiği Muhammed b. Ab­


dullah b. Hasan b. Hasan b. Ali b. Ebü Talib veya Nefsüzzekiyye
(ö. 1 45 1 762) , 1 1 7 Emevi iktidarına karşı bir ayaklanma emeli taşı­
yordu. Ancak Abbasi Devleti'nin kurulmasıyla birlikte kısa zamanda
gücünü yitirmiş ve kendisine biat edenler dağılmaya başlamıştır. 1 1 8
Buna rağmen etrafında kalan az bir toplulukla Medine'de 1 4 5 (762)
yılında kıyamı başlatmıştır. Mekke ve Yemen'i de ele geçirmekle
birlikte birkaç ay sonra öldürülmüştür. 1 1 9 Taraftarlarından bir
kesim, bu yenilginin haberine dayanamadıkları için hayal kırık­
lığına uğramış ve uzun zamandan beri mehdi olarak bekledikleri
bu kişinin 1 20 öldürüldüğüne bir türlü inanamamışlardı. ı 2 ı Onlar,

1 16 Ebü'l-Ferec el-isfahani, Meluitrl, s. 4 79-480, 504.


1 1 7 Ebü'l-Ferec el-İsfahani, Mckıitil, s. 2 19.
1 18 Ebü'l-Ferec el-isfahani, Mckatil, s. 220.
1 19 Ya'kübi, Tarih, il, 374-376; Taberi, Tarih, VII, 609.
120 Nefsüzzekiyye, daha küçüklüğünden itibaren "Mehdi" diye anılmaktaydı.
Ebü'l-Ferec el-İsfahani, Mckatfl, s. 207, 2 1 2 .
1 2 1 Bir rivayete göre, Muhammed b. Abdullah b. Hasan bir ara Medine'de �
GAYBET Fİ KRİ N İ N TARİ H i ARKA PLAN I VE İ L K T E ZAHÜRLERİ 63

Nefsüzzekiyye'nin kaim ve el-imam el-mehdi olduğunu , ölmeyip


Mekke yolu üzerindeki Hacer bölgesinde Alemiyye veya Tamiyye
isimli dağda yaşadığını iddia etmişlerdi. Onlara göre Nefsüzzekiy­
ye, ortaya çıkacağı zamana kadar bu dağda yaşayacaktır. Çünkü
Resülullah şöyle buyurmuştur: "el-Kaim el-mehdinin ismi benim
ismimin, babasının ismi de benim babamın isminin aynısıdır." ı 22

Muhammed b. Abdullah en-Nefsüzzekiyye hareketi, batıl idareyi


değiştirmek için güç kullanmayı ilke edinen ve Alioğulları içerisinde
bazı şahsiyetler tarafından yürütülen bir dizi isyan zincirinin son
halkasıydı. ı 23 Muhammed b. Abdullah'ın mağlubiyeti, bir taraftan
Alioğulları'nın hilafet arzusunun sonunu getirirken, ı 24 diğer taraftan
da Şiiliğe karşı baskı siyasetinin başlangıç noktası oldu. 1 25

Sonuç olarak Emeviler döneminin sonlarına doğru başlayan gay­


bet iddialannın, Alioğullan'nın beklentilerinin boşa çıkması sebebiyle
Abbasiler'in kuruluşundan itibaren de devam ettiğini söyleyebiliriz.
Abbasiler dönemiyle birlikte gündeme gelen en ciddi gaybet iddiası
da Nefsüzzekiyye hakkında olmuştur.

Diğer taraftan bu tür iddiaların, siyasi faaliyet veya isyan hareket­


lerine uzak durmalarına rağmen Alioğulları'nın Hüseyni kolundan
bazı lider şahıslar hakkında da gündeme geldiği ileri sürülmektedir.
Fakat Belazüri ve Taberi gibi dönemin tarih yazarları, ilk etapta siyasi
gibi gözükmediklerinden veya yaygınlık kazanmamış olmasından
olsa gerektir, bu tür iddialara pek fazla yer vermemişlerdir. Bu yüz­
den konuyla ilgili aktaracağımız bilgiler, daha çok mezhepler tarihi
kaynak eserlerine dayanmaktadır. Söz konusu kaynakların verdiği
bilgilere göre, bu aileden hakkında gaybete girdiği iddia edilen şa­
hıslardan en önemlilerinden biri de Ca'fer es-Sadık'tır.

ortaya çıkınca halk "mehdi mehdi" diye ona karşı tezahüratta bulunmuştur
(Taberi, Tarih, Vll, 529). .

122 Nevbahti, Fıraku'ş-Şfa, s. 53-54; Kadi Abdülcebbar, el-Mugni, XXII , s. 184;


Bağdadi, el-Fark, s. 27; İsferayini, et-Tebsir fi'd-din, s. 36; Neşvan el-Him­
yeri, Ebe Said, Hurü'l-in (nşr. Kemal Mustafa), Beyrut 1 985, s. 208.
123 Büyükkara, İmamet Mücadelesi ve Hdşimoğullan, s. 32-33.
124 Ömer, "Some Aspects of the Abbasid-Huseynid Relations", s. 1 76.
125 Laoust, lslam'da Aynlıkçı Görüşler, s. 8 1 -82.
64 ŞfA'DA GAYBET İ NANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM E L - M E H D l

2.2.2.2. Ca'fer es-Sadık

İktidara karşı ayaklanmalara sıcak bakmayan Hüseyni kolunun li­


deri Ca'fer es-Sadık, izlediği siyasal çizgiye uygun bir tavır sergileye­
rek Nefsüzzekiyye isyanına destek vermemişti. 1 26 Ca'fer es-Sadık'a
göre Muhammed'in giriştiği hareket bir fitne unsuruydu. 1 27 Ancak
onun bu tavrı, etrafında toplanan Alioğulları'nın iktidar mücadele­
sinden vazgeçtiği anlamına gelmiyordu. İsyan hareketlerinden uzak
durmaya çalışan bu kesim, iktidar umutlarını şartların uygun hale
geleceği ileri bir tarihe ertelemeyi daha uygun görmüştü. Bu yüzden
Ca'fer es-Sadık ve onun soyundan gelen her bir imamın ölümünün
ardından bir kısım taraftarları onun gaybete girip bir süre sonra
kıyam edecek kaim olduğunu iddia etmişlerdi.

Şii mezhepleriyle ilgili kaynak eserler, Küfeli Şiiler'in birbirleriyle


şiddetli mücadelelere giren pek çok gruba bölündüklerini söylerler. 1 28
Ca'fer es-Sadık'ın, oğlu İsmail'in ölümünden hemen sonra vuku
bulan vefatı, Şii fırkalarının yeniden gruplara ayrılmasının başlangıç
noktası oldu. Zeydiyye'nin ileri gelenlerinden Harün b. Sa'd el-İdi
onların bu durumunu şu şekilde mısralara dökmüştü:

Görmedin mi Rafiziler'in parçalandığını,


Hepsi de Cafer hakkında kötü söylediler.
Bir grup Cafer imamdır dedi.
Onlardan diğer bir grup da ona 'mutahhar bir peygamberdir'
dediler. 1 29

Mezhepler tarihi kaynak eserleri, söz konusu fırkaların, ana hatla­


rıyla uyuşan genel bir şemasını verirler. Buna göre bir grup, Ca'fer b.
Muhammed'in ölmeyip diri olduğunu, ortaya çıkıp insanların başına
. . . . . . . . .

126 ibnü't-Tıktaka, el-Fahri, s. 1 64-165.


Ca'fer es-Sadık'ın iktidara karşı tavn hakkında geniş bilgi için bk. Atalan,
Şiiliğin Farklışma Sürecinde Cafer es-Sadık'ın Yeri, s. 97-100.
127 Ebü'l-Ferec el-İsfahanr, Mekiitil, s. 220; Büyükkara, İmamet Mücadelesi ve
Hıişimoğullan, s. 32-33.
128 Bk. Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 57-66; Kummi, Kitabü'l-Makiilat ve'l-fırak,
s. 79-88.
129 İbn Kuteybe, Te'vilü muhtelifi'l-hadis, s. 1 5 1 .
GAYBET F İ K Rİ N İ N TARİHİ ARKA PLA N I VE İ LK TEZAHÜRLERİ 65

geçmeden ölmeyeceğini iddia etmişti. Çünkü Ca'fer es-Sadık, Hz.


Peygamber'in müjdelediği mehdi ve Al-i Muhammed'in "kaim"idir.
Bunlar, reisleri Basralı İbn NavQs'a nisbetle Navüsiyye diye isimlendi­
rilmişlerdir. Ca'fer'in şöyle söylediğini iddia ederler: "Benim başımın
dağdan üzerinize yuvarlanıp düştüğünü görseniz bile inanmayın.
Ben sizin efendinizim; biri gelip size benim hasta olduğumu, sonra
öldüğümü daha sonra beni yıkayıp kefenleyip defnettiğini söylerse
de sakın inanmayın. Ben sizin efendinizim, kılıç bendedir." Bu grup
daha sonra farklı görüşlere bağlanarak zamanla yok olmuştur. 130

130 Naşt el-Ekber, Mesailü'l-imame, s. 46-47; Nevbahtf, Fırahu'ş-Şia, s. 57; Ebü


Hatim er-Razr, Ahmed b. Hamdan, Kitabü'z-Zinefi helimati'l-İslamiyye (nşr.
Abdullah Sellüm es-Samerrai), Bağdat 1988, s. 286; Eş'arf, Makalat, I, 100;
İsferayfni, et-Tebsir fi'd-din, s. 39.
Aralarında Zürare b. A'yen'in de bulunduğu diğer bir fırka da, Ca'fer'den
sonra imamın Abdullah b. Ca'fer olduğunu iddia etmişti (Kadi Abdülceb­
bar, el-Mugni, XXJII, s. 180). Onlara göre Abdullah, Ca'fer es-Sadık'ın halefi
olarak en büyük evladıydı. Abdullah b. Ca'fer'in Eftah diye bilinmesinden
dolayı bunlara Fethiyye ismi verilmiştir (Naşi el-Ekber, Mesailü'l-imame,
s. 46-47; Nevbahti, Fırahu'ş-Şia, s. 65). Abdullah, babasından sonra yetmiş
gün yaşayarak ölmüş, ardında da bir oğul bırakmamıştı (Ebü Hatim er­
Razf, Kitabü'z-Zine, s. 288). III. (IX.) yüzyıl içerisinde Beni Feddal gibi bu
şehrin pek çok ünlü hadisçisi Fethiyye'dendi. Bunlardan biri olan Beni
Teymullah'ın müvekkili Hasan b. Ali b. Faddal, Mü.sa el-Kazım'dan rivayet
eden büyük bir ravi idi (Necaşi, er-Rical, s. 34-36; Tüsi, Ebü Ca'fer Mu­
hammed b. Hasan, Ricalü't-TUsi, Necef 1 38 1 , s. 354). Onun, ölüm döşeğin­
deyken Abdullah el-Eftah'ın imametini reddettiği iddia edilse de bu durum
Fethi bir hadisçi ve yazar olan oğlu Ahmed tarafından tekzip edilmiştir
(Necaşi, er-Rical, s. 80-81). Hasan'ın en küçük oğlu Ali, İsnaaşerf Necaşf
tarafından "bizim Küfe'deki arkadaşlarımızın fıkıh danışmanı, liderleri ve
onların hadisteki uzmanı" olarak tanımlanmıştır. Buna rağmen o, Abdullah
el-Eftah'ın imametini doğrulamak için Kitabü İsbati imameti Abdillah adında
kitap yazan bir Fethi idi (Necaşi, er-Rical, s. 258-259; Madelung, "Shi'ism:
The Imamiyya and the Zaydiyya", Religious Trends in Early Islamic Iran [ed.
Ehsan Yarshater] , Albany 1988, s. 80).
Onların Fethiyye diye isimlendirilmesinin sebebi, bir rivayete göre, Ab­
dullah'ın başının veya ayaklarının büyük olmasından dolayıdır. Başka bir
rivayete göre ise reislerinin Küfeli Abdullah b. Fetih olması sebebiyle bu
ismi almışlardır. Şii alim ve fakihlerin hepsi, bu fırkayı desteklemişler;
Abdullah b. Ca'fer'in ve ondan sonra da çocuklarının imametinden şüphe
etmemişlerdir. Abdullah öldüğünde geride erkek evlat bırakmadığı için
taraftarlarından birkaç kişi hariç Abdullah'ın imametinden vazgeçip Mü.sa
b. Ca'fer'in imam olduğunu kabul etmişlerdir (Nevbahtt, Fırahu'ş-Şia, �
66 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

2.2.2.3. Muhammed b. İsmail b. Ca'fer

Ca'fer es-Sadık'ın (ö. 148/ 765) vefatı sonucu ortaya çıkan gruplar­
dan biri de, Ca'fer b. Muhammed'den sonra Muhammed b. İsmail
b. Ca'fer'in imametini iddia etmişti. Bunlar, İsmail'in, babasının sağ­
lığında imam tayin edildiğini ileri sürüyorlardı. Onlara göre İsmail
babasının sağlığında ölünce Ca'fer es-Sadık, Muhammed b. İsmail'i
imam tayin etmişti. İmamet, Hasan ve Hüseyin'den sonra, bir kardeş­
ten diğerine intikal edemeyeceğinden dolayı onun hakkıydı. ı 3 ı

Muhammed b. İsmail b. Ca'fer'in ölümünün ardından aşın taraf­


tarlan arasında büyük görüş aynlıklan doğmuştur. Onlardan bazılan,
Ca'fer b. Muhammed'in ruhunun Ebü'l-Hattab'a geçtiğini, Ebü'l-Hat­
·
tab'ın gaybete girmesinden sonra da Muhammed b. İsmail b. Ca'fer'e
hulul ettiğini ileri sürdüler. Bu görüş sahipleri, imametin Muhammed

s. 65-66). İmamiyye'ye karşı en fazla direnen bu grup, IV. (X.) asrın başla­
rında taraftarlarını kaybederek İmamiyye içerisinde asimile olmuştur (Ebu
Hatim er-Razi, Kitcibü'z-Zine, s. 288).
Diğer bir grup ise, Ca'fer'den sonra İsmail'in imam olduğunu iddia etmiş­
tir. Çünkü onlara göre vasiyet, babası hayatta iken İsmail içindi. Bunlar,
Ebü'l-Hattab'ın arkadaşları olan Hattabiyye'dir.
Başka bir grup, Ca'fer'den sonra Musa'nın imam olduğunu iddia etmiş olan
Vakıfe'dir.
Ca'fer'in oğlu Muhammed b. İsmail'in imametini iddia edenler ise onun
ölümünden sonra iki gruba bölündüler; bir fırka, imamın Muhammed b.
Ca'fer olduğunu söylemiş ve bunlara, reisleri Yahya b. Şümeyt'e nisbetle
"Şümeytiyye" denmiştir. Diğeri de Ca'fer'in halefi olarak en büyük oğlu
Abdullah'ın imam olduğunu iddia etmişti. Abdullah'ın, babasından bir­
kaç ay sonra ölümü üzerine taraftarları fikir değiştirerek Musa b. Ca'fer'in
imam ve aynı zamanda Abdullah b. Ca'fer'in vasisi olduğunu ileri sürdüler
(Naşi el-Ekber, Mesciilü'l-imcime, s. 46-47; Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 65).
Bu konu, belki de kendi çapında önemsizdi; fakat bir usul meselesi doğur­
du. Eğer Ca'fer'den sonra yerine önce Eftah sonra da Musa geçmişse bu,
Hasan ve Hüseyin'in istisnai durumu hariç, kardeşin istihlaf edilebileceği
anlamına gelmektedir. 202-3'te (8 18) Ali er-Rıza da ya kardeşi Ahmed veya
oğlu Muhammed el-Cevad tarafından istihlaf edilmiş olabilirdi. Nitekim
tatbikat, her iki duruma da uygundu (Watt, lslcim Düşüncesinin Teşekkül
Devri, s. 200).
1 3 1 Bu görüşte olanlar, reisleri İsmail b. Ca'fer'in mevlası Mübarek'in ismine
nisbetle Mübarekiyye diye isimlendirilmişlerdir (Nevbahti, Fıraku'ş-Şia,
s. 58).
GAYBET F İ K R İ N İ N TARİHİ ARKA PLA N I VE İ LK T E ZAHÜRLERİ 67

b. İsmail'in evladına geçtiğini kabul ettiler. Aralarından bazıları ise


Muhammed b. İsmail'in ölmediğini, Rum ülkelerinde yaşamaya
devam ettiğini ve el-mehdi el-kaim olduğunu iddia ettiler. 1 32 Buna
delil olarak da "imamların yedincisi onların kaimidir, Muhammed de
yedinci imamdır" şeklinde bir rivayet gündeme getirdiler. 133

2.2.2.4. Musa el-Kazım

Ca'fer es-Sadık'ın ölümünün ardından Zürare b. A'yen, Hişam b.


Salim, 134 Abdullah b. Ebu Ya'fur, Ömer b. Yezid Biyya es-Sabin gibi
seçkin taraftarları ile Muhammed b. Nu'man Ebu Ca'fer el-Ahval, 1 35
Ubeyd b. Zürare, Cümeyl b. Derrac, Eban b. Tağleb, Hişam b. Ha­
kem136 ve benzeri tanınmış Şii fakih ve kelamcıları, Musa el-Kazım'ın
imamlığını kabul etmişlerdi. 1 37 Ancak Musa el-Kazım'ın 1 83 (799)
yılında Bağdat'ta bir hapishanede ölümü, 1 38 Şiiliği yeni bir eğilime
yöneltmiştir. Taraftarları onun vefatının ardından birçok fırkaya
bölünmüşse de bu durum, ileride önemli sorunlara yol açacak iki
ana grubun doğmasına sebep olmuştur. Bunlar, Musa el-Kazım'ın
ölümünü kabul eden ve onun yerine İsnaaşeriyye'nin sekizinci imamı
Ali er-Rıza'yı (ö. 203 / 8 1 8) halefi olarak seçtiğini savunan Kat'iyye
ile, çeşitli yorumlamalar altında onun vefatı gerçeğini kabul etmeyen
veya bu konuda şüphe duyan Vakıfe'dir. 1 39

1 32 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 62.


133 Kadi Abdülcebbar, el-Mugni, XX/11, s. 180.
134 Ca'fer es-Sadık'ın ashabından olan Hişam b. Salim, daha sonra Musa b.
Ca'fer'in taraftan olmuştur (Berki, er-Rical, s. 34, 48).
135 Şiiler tarafından "Mü'minüttak", Şii olmayan yazarlar tarafından da "Şeyta­
nüttak" diye anılır (mesela bk. İbn Abdürabbih, el-İkdü'l-ferid, iV, 44).
136 Ca'fer es-Sadık'ın ashabından olan Hişam b. Hakem daha sonra Musa b.
Ca'fer'in taraftan olmuştur (Berki, er-Rical, s. 48). Ölüm yeri ve tarihiyle
ilgili, l 79'da (795) Kufe'de ve l 99'da (814) Bağdat'ta vefat ettiği gibi farklı
bilgiler verilir (bk. Keşşi, Ebu Amr Muhammed, İhtiyaru ma'rifeti'r-rical,
Meşhed 1 34811929, s. 256; Necaşi, er-Rical, s. 433; Tüsi, Fihrist, s. 1 75).
137 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 66.
1 38 Ya'kübi, Tarih, II, 414.
1 39 Diğer bir grup, Musa el-Kazım'ın kesin öldüğüne kanaat getirerek ondan
sonra Ali b. Musa er-Rıza'mn imam olduğunu söylemiştir. Musa'nın ölü­
müne kesin olarak inandıklarından dolayı bunlara da Kat'iyye denmiştir C$
68 Ş!A'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MA M EL-MEHDİ

İmameti Musa b. Ca'fer'de durdurdukları ve ondan sonra hiç kim­


senin imamlığını kabul etmediklerinden dolayı Vakıfe veya Memture
diye nitelendirilen bu kesim, Ca'fer b. Muhammed'in, imameti nas
yoluyla oğlu Musa b. Ca'fer'e devrettiğini iddia etmişti. Onlara göre
Musa b. Ca'fer ölmemişti. Yeryüzünün doğusuna ve batısına sahip
olana kadar da ölmeyecekti. O, zulümle dolmuş yeryüzünü adalete
kavuşturacak kaimdi. ı 4o Onun Halife Harünürreşid'in evine girerek
oradan. bir daha çıkmadığım bundan dolayı da ölümünden şüphe
ettiklerini ileri sürdüler. Bu andan itibaren Musa'nın imametini
beklemeye başladılar ve kesin bir delil olmadıkça ölümüne karar
vermeyeceklerini söylediler. ı 4 ı

(Naşr el-Ekber, Mesailü'l-imame, s. 4 7-48; Şehristani, Ebü'l-Feth Muham­


med b. Abdülken-m, el-Milel ve'n-nihal [nşr Ahmed Fevzi Muhammed] ,
Beyrut 1 4 1 3/l 992, s. 1 70). Onlara göre Harünürreşid, Müsa b . Ca'fer'i
Medine'den Bağdat'a getirterek İsa b. Ebü Ca'fer'in yanında, sonra da Bağ­
dat'a döndürerek Sindf'nin (b. Şahek) yanında hapsetmiştir. Yahya b. Halid
b. Bermek de onu zehirleyerek öldürmüştür. Bu şekilde onun ölümüne
kesin bir kanaat getirmelerinden dolayı Kat'iyye diye isimlendirilmişler­
dir. Kat'iyye fırkası, imamet konusunda herhangi bir şüpheye düşmedi;
ilk inançtan üzere devam ettiler (Nevbahtr, Fıraku'ş-Şia, s. 67; Ebü Hatim
er-Razi, Kitabü'z-Zine, s. 290-29 1 ; Şehristani, el-Milel, s. 1 68-1 69). Diğer
bir grup ise, onun ölümü konusunda şüpheye düşerek, Müsa el-Kazım'ın
diri veya ölü olduğuna karar verememişlerdi (Eş'ari, Makalat, I, 103- 104).
Bu şüphe bir zaman devam ettikten sonra çoğu onun ölümüne kanaat
getirerek Ali b. Musa'nın imametini benimsemişti (Naşi el-Ekber, Mesai­
lü'l-imame, s. 47-48).
140 Naşi el-Ekber, Mesailu'l-imame, s. 47-48; Eş'ari, Makalat, I, 103- 104; Şeh­
ristani, el-Milel, s. 1 70; Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 68.
Ali b. Müsa'nın imametini iddia eden bazı muhalifleri, Vakıfe'yi "Memtüre"
diye isimlendirdiler ve genellikle bu isimle tanındılar. Onlann Memtü­
re diye adlandınlmalarının sebebi, Ali b. İsmail el-Mfsemf ile Yunus b.
Abdurrahman arasındaki tartışmada, aralarındaki münakaşanın büyümesi
üzerine; Ali b. İsmail'in, Yünus'a, "Siz yağmur altında ıslanmış köpekten
başka bir şey değilsiniz" demesidir (Eş'ari, Makalat, I, 103-104; Bağdadr,
el-Fark, s. 48-49). O, bu sözüyle, siz leşlerden daha pis kokuyorsunuz;
çünkü bu köpekler yağmurda ıslandığı zaman daha kötü kokar" demek
istiyordu. Bundan dolayı "Memture" ismi zamanla onların lakabı haline
geldi (Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 68-69).
141 Bağdadi, el-Fark, s. 48-49; İsferayfni, et-Tebsir fi'd-din, s. 39; Fahreddin er­
Razf, İ'tikadatü'l-fırakı1-müslimin ve1-müşrikin, Beyrut 1986, s. 66; Şehristanf,
el-Milel, s. 1 70.
GAYBET F İ KR İ N İ N TARİH i ARKA PLAN I VE İ L K TEZAHÜRLERİ 69

İsnaaşeriyye tarafından dile getirilen bir rivayete göre Kazım'ın


ölümünün inkar edilmesinin sebebi, Mısır'da Osman b. İsa er-Revasi,
Küfe'de Ziyad b. Mervan el-Kindi, Ali b. Hamza el-Bataini, Hayyan ve
Serrac gibi onun birkaç temsilcisinin ellerinde Musa el-Kazım'a ait bol
miktarda ( 1 00.000 dinardan daha fazla) paranın olmasıydı. ı 42 Şahsi
menfaatleri için kullandıkları paranın tekrar geri dönmesine engel
olmak amacıyla onun ölümünü inkar etmişler ve doğal olarak oğlu
Ali er-Rıza'nın imametini de reddetmişlerdi.

Musa el-Kazım'ın imametinde ittifak ederek ondan sonra Ali b.


Mı1sa'nın imametini inkar eden bu grubun, görüşlerini desteklemek
için birtakım rivayetler gündeme getirdikleri görülmektedir. Onlara
göre İmam Ca'fer, "Kaimin ismi Tevrat'ın sahibinin ismidir" ve "ye­
dinciniz kaiminizdir" şeklindeki ifadeleriyle Mı1sa'yı işaret etmişti.
Onun diri olup ölmediğini iddia etmek için de yine Ca'fer es-Sadık'ın
şöyle dediğini rivayet ettiler: "Onun başının dağdan size doğru gel­
diğini görseniz bile onun kaim olduğuna inanmayın." Bazıları ise,
Mı1sa'nın ölmüş olmakla birlikte, tekrar dönüp kıyam edene kadar
bir başkasının imam olamayacağını söylediler. ı 43

Vakıfe ve Kat'iyye tartışması, muhtemelen Musa el-Kazım'ın


(ö. 183/ 799) ölümünden sonraki on yıl zarfında meydana gelmiştir. ı 44
Vakıfiler'in Musa el-Kazım'dan sonra imam olmadığı yönündeki ıs­
rarları, Rıza'nın imametini ve bu bağlamda, 201 (8 1 6) yılında Halife
Me'mı1n (ö. 2 1 8 / 833) tarafından veliaht tayin edilmesini reddet­
melerine işaret etmektedir. ı 4 s Ill . (IX.) asır Küfeli Şii hadisçilerinin
büyük bir kısmı bunlara mensuptu. ı 46 Aralarından en önemlisi
et-Tatari'dir. ı 47 Çünkü Ebu Sehl en-Nevbahti tarafından, Vakıfe'nin

142 Tı1si, Ebü Ca'fer Muhammed b. Hasan, Kitcibü'l-Gaybe (nşr. ibadullah Tah­
rani - Ali Ahmed Nasıh), Kum 1417, s. 352.
143 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 67-68; Ebü Hatim er-Razi, Kitcibü'z-Zine,
s. 289-290.
144 Krş. Watt, 1slcim Düşüncesinin Teşekkül Devri, s. 200-201 .
145 Watt, "Sidelights on Early Imamite Doctrine'', Studia Islamica, IIl (1970),
s. 296.
1 46 Madelung, "Shi'ism: The lmamiyya and the Zaydiyya", s. 80-81 .
147 Tüsf, er-Rical, s . 341 .
70 ŞİA'DA GAYBET İNANCI VE GAİP O N İ K İ N C İ İ MAM EL-MEHDİ

göıüşlerini reddetmek amacıyla onun şahsına reddiye yazılmıştır. 1 48


Aralarında Beni Semaa yani Muhammed b. Semaa b. Musa ve onun
oğullan Hasan (ö. 263 / 877), İbrahim, Ca'fer ve torunu Mualla b.
Hasan ı 49gibi diğer meşhur isimler de vardır.

Musa el-Kazım'dan sonra Ali er-Rıza'nın imametini benimseyen


Kat'iyye ise, hak devletin kurulmasını gelecek bir zamana erteleyen
taraftarlannca yönlendirilmişti. Vakıfiyye-Kat'iyye tartışması, kuru­
lacak bir Alioğlu yönetiminin ertelenmesindeki Şiiler'in sabırsızlığı
ve bu mücadeleye kanşan kişilerin liderlik konusundaki tutumlannı
da yansıtır. ı 5o

Yukarıda aktarılanlardan da anlaşılacağı üzere , Musa el-Ka­


zım'ın ölümü sonrası yaşanan tartışmaların konumuz açısından
ayn bir önemi vardır. Çünkü onun ölümünü inkar eden Vakıfiler'in
"kitabü'l-gaybe" gibi gaybet üzerine yazmış oldukları eserler, gaip
mehdinin dönmesiyle ilgili gelenekle tanışılması bakımından büyük
önem arzetmektedir. 1 5 ı Diğer taraftan, Ca'fer es-Sadık ve daha sonra
Musa el-Kazım çizgisindeki Şiiler arasında, sonraki bazı imamları­
nın ölümlerinin ardından onlann gaybetlerini iddia edenlerden de
söz edilmektedir. Ancak konumuz açısından fazla bir öneme sahip
olmadığına inandığımız bu iddialann tamamına yer vermeyi gerekli
görmüyoruz. On ikinci imamın gaybetinin hemen öncesinde mey­
dana gelen ve çeşitli Şii gruplannın katılmış olduğu Yahya b. Ömer
isyanı ise üzerinde durulmaya değer unsurlar taşımaktadır.

2.2.2.5. Yahya b. Ömer

Gerek Musa el-Kazım sonrası ihtilaflar neticesinde oluşan Vakıfiler,


gerekse daha önce Ca'fer es-Sadık'ın gaybetini ileri sürenler, iddialannı
temellendirmek için Hz. Peygamber ve imamlanna atfettikleri birçok

148 ibnü'n-Nedim, Fihrist, s. 225; Watt, "Sidelights on Early Imamite Doctri-


ne", s. 295-296.
149 Necaşi, er-Rical, s. 40, 329; Tüsi, er-Rical, s. 334, 335; Tüsi, Fihrist, s. 5 1 -52.
1 50 Krş. Sachedina, The ]ust Ruler (al-Sultan al-Adil) in the Shl'fte Islam, s. 54.
1 5 1 Arjomand, 'The Crisis of the Imamate", s. 494; Büyükkara, "The Schism
in the Party of Müsa al-Kazim and the Emergence of the Waqifa", ]oumal
of Islamic Studies, XlVll/l (2000), s. 86.
GAYBET F İ K R İ N İ N TARİ Hİ ARKA PLA N I vE İLK TEZAHÜRLERİ 71

rivayet uydurmuşlardı. B u haberlerin zamanla toplum hafızasında


yer etmeye başlaması, söz konusu rivayetlerin dönemin Şii hadisçileri
tarafından kayda geçirilmesiyle sonuçlanmıştır. Bu durum, kaimin
yakın bir gelecekte ortaya çıkmasını beklemeleri yönünde Şiiler'e bü­
yük cesaret vermişti. 250'de (864) patlak veren Alioğlu isyanı, kaim
mehdinin ortaya çıkmasıyla ilgili beklentilerin yoğun olduğu ve bu
rivayetlerin kendisine yakıştırıldığı en önemli hareketlerden biridir.

Yahya b. Ömer b. Hüseyin b. Zeyd b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebu


Talib, İslam devletinin muhtelif yerlerinde birçok kimseyi etrafına
toplamış olduğundan yakalanarak 235 (849-50) yılında Mütevek­
kil-Alellah'ın huzuruna getirilmişti. Halife onu hapsederek ağır iş­
kencelere tabi tutmuştur. 1 52 Serbest bırakıldıktan sonra, 250 (864)
yılında Küfe'de tekrar isyan etmiş ve etrafında birçok insan topla­
mışu. ı 53 Şehir hapishanesinin kapılannı açtırarak bütün mahkümlan
salıvermiştir. 1 54 Çevrede bulunan bütün Zeydiler'in etrafında toplan­
dığı Yahya, Ehl-i beyt'e itaate davetle Bağdat halkından kalabalık bir
kitleyi de kendine biat ettirmiştir. 1 55

Birçok tarihçi tarafından, 250-2 5 1 (864-865) yıllarında Küfe ,


Taberistan, Rey, Kazvin, Mısır ve Hicaz bölgelerinde patlak veren
Alioğlu isyanlannın sorumlusu ve lideri olarak gösterilen Yahya b.
Ömer, Halife Müstafn-Billah (248-25 2 /862-866) dönemindeki son
ayaklanmasında öldürülmüştür. 1 56 Kesik başı da Hüseyin b. İsmail
tarafından Bağdat'a götürülerek teşhir edilmiştir. Olay infiale sebep
olmuş, biriken kalabalık bir kitle , ölümünü inkar ederek "Yahya
öldürülmemiştir" diye bağrışmaya başlamışlardı. Çocukların da
aralarında bulunduğu bu kalabalık halk grubu gittikçe çoğalmış ve
hep birlikte, "O öldürülmemiştir ve kaçmamıştır, o kuyuya girmiştir"
şeklinde tempo tutmuşlardı. 1 57

1 52 İbnü'l-Esir, İslam Tarihi, Vll, 50.


1 53 Ebü'l-Ferec el-İsfahani, Mekatil, s. 509.
1 54 Ya'kübi, Tarih, ll, 497.
155 Taberi, Tarih, IX, 266-270; İbnü'l-Esir, İslam Tarihi, Vll, 1 1 1- 1 1 2 ; İbn
Kesir, İmadüddin Ebü.'l-Fida İsmail b. Amr b. Kesir ed-DımaşkI, el-Bidaye
ve'n-nihaye fi't-tarih (çev. Mehmet Keskin), İstanbul 1995, XI, 30.
1 56 Ya'kübi, Tarih, II, 497; Mes'ü.di, Mürncu'z-zeheb, IV, 147-148.
157 Ebü'l-Ferec el-isfahani, Mekatil, s. 509.
72 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM EL- M E H D İ

Ebü'l-Hasan el-Eş'ari, Yahya b. Ömer'in ölmemiş olduğunu,


ortaya çıkıp onlara galip geleceğini iddia eden bu kişilerin Carü­
diyye'den bir grup olduğunu söyler. 1 58 Ancak bir Zeydi ayaklanma
olduğu söylenen bu harekete diğer pek çok Şii'nin de katılmış oldu­
ğu anlaşılmaktadır. İsyanın lideri Yahya b. Ömer'in, Ali el-Hadi'nin
temsilcisi Ebü Haşim el-Ca'feri'nin ölümünden son derece mustarip
olması1 59 bu ihtimali daha da güçlendirmektedir.

Yahya b. Ömer'in ölümüyle sonuçlanan bu isyan sonrasında onun


gaybete girdiği şeklindeki iddiaların kitleler tarafından da dillendi­
rilmesi, bu inancın toplum içerisinde önemli derecede yer ettiğini
göstermektedir. İlk olarak Muhammed b. Hanefiyye'nin (ö. 7 1/690)
ölümünün ardından gündeme gelmeye başlayan gaybet düşüncesi,
zaman içerisinde diğer iddialarla da geliştirilmiş ve 250'li (864) yıl­
lara gelindiğinde ise Şii toplumunun bilincine yer etmiştir. İleride
de görüleceği gibi bu durum, Hasan el-Askeri'nin (ö. 260/874) bir
oğlu olup gaybete gittiği iddiasını ileri süren İmamiyye açısından
önemli avantajlar sağlamıştır. Zira İmamiler, kendilerinden önce
gündeme gelen gaybet rivayetlerini tamamen kendi bakış açılarına
göre yorumlayarak kayda geçirmiş ve bu şekilde on ikinci imamın
gaybetinin doğrulanması yönünde Şii toplumunun bilincini kuşat­
maya almışlardır.

Gaybet rivayetlerinin ortalıkta dolaşmaya başlaması ve ardından


da on ikinci imamın gaybete gittiği iddiaları, Şia'nın İsmailiyye kolu
açısından da önemli fırsatlar doğurmuştur. Onlar, "gizlilik dönemi"
denilen, Ca'fer es-Sadık'ın (ö . 1 4 8 / 765) ölümüyle oğlu İsmail'in
imametini benimsemelerinin ardından on ikinci imamın kayboldu­
ğu şeklindeki İmamf iddialarının gündeme geldiği döneme kadar
görünür bir faaliyette bulunmamışlardı. Bu yüzden İsmailiyye'nin
gizlilik döneminin sona erişi ile on ikinci imamın gaybeti iddiaları­
nın aynı tarihlerde oluşu dikkat çekicidir. Hasan el-Askeri'nin ve­
fauyla imamsız kalan İmami topluluğu da yanlarına çekerek büyük
bir ihtilali başlatmak isteyen İsmaililer için bu zaman tam bir fırsat
anıydı. Yemen, Bahreyn ve Kuzey Afrika'daki İsmailf davetçileri, ilk

1 58 Eş'ari, Makiilô.t, I, 1 4 1 .
1 5 9 Bk. Taberi, Tô.rih, IX, 270.
GAYBET F İ K R İ N İ N TARİHİ ARKA PLANI VE İLK TEZAHÜRLERİ 73

olarak, beklenen mehdinin yakında çıkacağını müjdelediler. Şahsı


bilinmeyen birinin mehdi olarak müjdelenmesiyle alt yapı hazır­
lanmaya başladı. İsmaili dailer, hareketin ilk aşamasında beklenen
mehdinin adını açıklamamaya özellikle dikkat ettiler. İlk başan Ye­
men'de kazanıldı. Çeşitli ülkelere salınan davetçiler hep aynı taktiği
uyguladılar. Meşhur dai Ebu Abdullah eş-Şii de, Mağrib'de kazan­
dığı taraftarlarına, beklenen mehdinin adını açıklamamaya dikkat
ediyordu. Başlatılan hareket, 297 (9 1 0) yılında belli bir seviyeye
ulaşarak kökleşmeye başlamıştı. Bu aşamada Ebü Abdullah eş-Şii
tarafından Mağrib'e çağrılan İmam Ubeydullah, soy zinciri Ca'fer
es-Sadık'ın oğlu İsmail'e dayandırılarak mehdi ilan edilmiştir. Bu
şekilde Fatımi Devleti de kurulmuş oldu. 160

160 Aynntılı bilgi için bk. İbnü'l-Esfr, İslam Tarihi, Vlll, 29 vd.; ilhan, Mehdilik,
s. 50-5 1 ; Muhammed Galib et-Tavil, Arap Alevileri'nin Tarihi, Nusayriler
(çev. İsmail Özdemir), İstanbul 2000, s . 1 59- 1 60; Daftary, İsmdililer,
s. 1 60- 1 67; Bağlıoğlu, İnanç Esaslan Açısından Dürzilik, s. 45.
İ K İ N C İ B Ö L Ü M

Ş İA'DA GAYBETLE İLGİLİ GELİ ŞMELER

1. Hasan el-Askeri Öncesi Siyasi Durum

Müslümanlar arasında hicri I . asrın sonlarından itibaren gündeme


gelmeye başlayan ve nihayet İmamiyye Şiası'yla bir inanç esası halini
alan gaybet iddialarının, dönemin siyasal olaylarından bağımsız ele
alınabilmesi mümkün değildir. Zira söz konusu iddiaların temel
sebeplerinden biri de, iktidarla muhalif gruplar arasındaki çatışma
ve rekabete dayanmaktadır. Bundan dolayı özellikle 250 (864) yılın­
dan itibaren meydana gelen birtakım siyasi gelişmelere değinmenin
konumuz açısından yararlı olacağı kanaatindeyiz.

1 . 1 . 250 (864) Yılında Patlak Veren Alioğlu İsyanları

Alioğulları, Abbasi hilafetinin kendilerine yönelik katı tutumların­


dan dolayı özellikle Mütevekkil-Alellah'ın hilafeti döneminde civar
bölgelere dağılarak1 faaliyetlerini eyaletlere kaydırmışlardı. Gittik­
leri Küfe, Taberistan, Rey, Kazvin, Mısır ve Hicaz bölgelerinde 250
(864) yılından itibaren birçok ayaklanma başlattılar. Yahya b. Ömer
(ö. 250/ 864) liderliğinde patlak veren isyan bunların en önemlisiydi.

İsyan, Yahya b. Ömer'in ölümünün ardından daha da yayılmış,


250 (864) yılında ayaklanan Hasan b. Zeyd, Taberistan'da bir
Zeydi devleti kurmayı başarmıştır. Yoğun mücadeleler sonucunda

1 Ebü'l-Ferec el-İsfahani, Mekatfl, s. 490; Cristopher Melchert, "Religious Poli­


cies of the Caliphs from Al-Mutawakkil to Al-Muqtadir, A.H. 232-295/A.D.
847-908", lslamic Law and Society, IIl/3 ( 1996), s. 3 18.
76 ŞIA' DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM EL-MEHDİ

Cürcan'da da başanlar elde etti. İsyanın devamında Rey'de Muham­


med b. Ca'fer b. Hasan ve Ahmed b. İsa el-Alevi, Kazvin'de Hasan
b. İsmail el-Alevi, Mekke'de İsmail b. Yusuf, Kufe'de ise Hüseyin
b. Muhammed b. Hamza el-Alevi liderliğinde pek çok isyan patlak
verdi. Hasan b. Zeyd 270 (884) yılında ölünce, yerine geçen kardeşi
Muhammed b. Zeyd 277 (890) yılında Deylem'e girdi. 2

Görünürde bir Zeydi ayaklanma olmasına rağmen Ali el-Hadi


taraftan birçok Şif'nin de bu isyanlara katılmış olduğu anlaşılmak­
tadır. Diğer taraftan Abbasiler, Taberistan'daki isyanın lideri Hasan
b. Zeyd ile Muhammed b. Ali b. Halef el-Attar'ın yeğeni arasında
karşılıklı yazışma olduğunu farketmişlerdi. Bu durum, yönetimi,
Ali el-Hadi taraftarlarının bu isyanlarla bağlantılarının olduğunu
düşünmeye sevketmiştir. Bunun üzerine Halife Mu'tez-Billah, 252
(866) yılında, Muhammed b. Ali b. Halef el-Attar ile, aralannda Ali
el-Hadi ve Hasan el-Askeri'nin taraftarlanndan3 Ebu Haşim Davüd
b. Kasım el-Ca'feri gibilerin de bulunduğu Alioğullan'ndan bir grubu
Samerra'ya getirterek gözetim altına almıştır.4

Abbasi iktidannın almış olduğu bütün bu önlemler Alioğullan


hareketlerini engellemede başarılı olamamıştır. 255 (869) yılında
Küfe'de İsa b. Ca'fer ile Ali b. Zeyd,5 256 (870) ve daha sonra 259
(872-73) yılında Mısır'da İbrahim b. Muhammed b. Yahya,6 256
(869-70) yılında yine Kufe'de Ali b. Zeyd el-Alevi isyan etmişlerdi. Ali
b. Zeyd el-Alevi şehre hakim olmuş ve halifenin buradaki görevlisini
şehir dışı etmiştir. 7 257 (870- 7 1 ) yılında, Hüseyin b. Zeyd el-Alevi de
Cürcan'a hakim olmuştur.8 2 7 1 (884-85) yılı içerisinde Hüseyin b.
Ca'fer b. Musa b. Ca'fer es-Sadık'ın iki oğlu olan Muhammed ve Ali
Medine'ye gelmişler ve orada bir grup insanı öldürerek diğerlerini�

2 Ya'kübi, Tarih, 11, 498; Mes'Odi, Mürücü'z-zeheb, iV, 1 54; Ebü'l-Ferec el-is­
fahani, Mekatil, s. 490; ibnü'l-Esir, İslam Tarihi, VII, 1 39, 140, 1 4 1 ; İbn Kesir,
el-Bidaye, Xl, 32, 37.
3 Berki, er-Ricıil, s. 60.
4 Taberi, Tarih, IX, 369-37 1 ; ibnü'l-Esir, İslıim Tarihi, Vll, 1 49.
5 İbnü'l-Esir, İslam Tarihi, Vll, 1 8 1 ; İbn Kesir, el-Bidaye, XI, 48.
6 İbnü'l-Esir, İslam Tarihi, VII, 199, 2 1 9 .
7 İbnü'l-Esir, İslam Tarihi, Vll, 200; İbn Kesir, el-Bidaye, XI, 60.
8 ibnü'l-Esir, İslam Tarihi, Vll, 207.
ŞİA'DA GAYBETLE İLGİLİ G E LİŞMELER 77

mallarına el koymuşlardı. Medine halkı Mescid-i Nebevi'de tam dört


hafta cuma ve cemaat namazlarını kılamamıştı.9

Bu isyanlar, daha önceden Me'mun'un Alioğullan-Abbasoğullan


paktını oluşturma gayreti gibi, Abbasi halifelerinin İmamiyye'nin
on ve on birinci imamlarıyla yakınlaşma zorunluluğunu doğurdu. 1 0
Ali el-Hadf'nin (ö. 254/ 868) cenaze namazını Halife Mu'tez-Billah
(252-25 5 /866-869) adına kardeşi Ahmed b. Mütevekkil kıldırmış­
tır. 1 1 Oğlu Hasan el-Askeri de (ö. 260 / 874) , Abbasoğulları kuzeni
olarak hilafet sarayında sık sık onurlandınlmış, öldüğünde cenaze
namazını Halife Mu'temid-Alellah'ın kardeşi Ebu İsa b. Mütevekkil
kıldırmıştır. ı 2

Diğer taraftan, Mu'temid-Alellah'ın (256-279 / 8 70-892) 269


(878) yılında vezirlik makamına Ali taraftarlığı ile tanınan İsmail b.
Bülbül'ü getirmesi Şiiler açısından olumlu sonuçlar doğurmuştur.
İbn Bülbül, Şif sempatizanı olan Ebü'l-Abbas Ahmed, Ebü'l-Hattab
Ca'fer ve Ebü'l-Hasan Ali adlarındaki Beni Furat'tan üç kardeşi bü­
rokrat olarak saraya soktu. 1 3 İleride de görüleceği gibi, Furat ailesine
mensup bu şahısların vezirlik gibi yüksek devlet kademelerinde gö­
rev almaları, uzun vadede Şiiler açısından büyük yararlar sağlamıştır.

Mu'taz1 d-Billah (279-289 / 892-902) döneminde Muhammed b.


Zeyd'in, Taliboğullan'na dağıtılması için Taberistan'dan gönderdiği
ileri sürülen malların ele geçirilmesi ı 4 Alioğullan'na yönelik şüphe­
leri tekrar arttırmıştır. Rivayet edildiğine göre Halife Mu'tazıd-Billah
282 (895-96) yılında rüyasında gördüğü Ali b. Ebu Talib'in tavsiyesi
üzerine Muhammed b. Zeyd'e bir mektup göndererek isteğinin olup
olmadığını sormuştu. Ayrıca oradan gönderdiği mallan aleni olarak
gönderip istediği şekilde dağıtabileceği kendisine bildirilmiş ve bu ko­
nuda gerekli yardımlar da takdim edilmiştir. ı5 Daha sonra da, Şiiler'e

9 İbnı:ı'l-Esir, İslam Tarihi, VII, 347; İbn Kesir, el-Bidaye, XI, 99.
10 Arjomand, "The Crisis of the Imamate", s. 499.
ı ı Ya'kı:ıbr, Tarih, il, 504; İbnı:ı'l-Esir, İslam Tarihi, VII, 1 59.
12 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 79; İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, 1 , 43.
13 l..aoust, İslam'da Aynlıkçı Görüşler, s. 1 66.
14 Mes'üdi, Mürtlcü'z-zeheb, IV, 270.
15 İbnı:ı'l-Esir, İslam Tarihi, VII, 395.
78 ŞİA'DA GAYBET İNANCI VE GAİP O N İ K İ N C İ İ MAM EL-MEHDİ

yakınlaşma amacıyla olsa gerektir, 284 (897) yılında Muaviye b. Ebü


Süfyan'a cuma günü minberlerde lanet okunmasına karar vermiş ve
bu konuda halka karşı okunmak üzere bir mektup hazırlanmasını
emretmiştir. 16 Veziri Ubeydullah b. Süleyman ise (278-288/89 1 -90 1 )
Hz. Ali'ye karşı tavır takınanlar arasındaydı. 17 Siyaseti birçok yönüyle
Mütevekkil-Alellah'ı hatırlatan Ubeydullah b. Süleyman, 18 vezaret
makamına geçtiğinde, Şiiler'i çok kızdıran bir kararla Mu'tazıd-Bil­
lah'ın hutbede Muaviye'yi lanetlemesini engellemeyi başarmıştır. 19

Sonuç olarak Abbasiler ile Alioğulları arasındaki ilişkilerin, İma­


miyye'nin on birinci imamı Hasan el-Askeri'nin (ö. 260 / 874) vefatı
döneminde de karşılıklı şüphe ve rekabet zemini üzerinde devam
ettiği anlaşılmaktadır. Aralarındaki çatışmayı körükleyen olaylar­
dan biri de Zene isyanlarıdır.

1 .2. Zene İsyanları


Hicri lll. asrın ikinci yarısından itibaren başlayıp ardından birçok
Şii devletine dönüşen bazı Alioğulları hareketlerinin oluşumuna
etki eden en önemli faktörlerden biri, Abbasi siyasetinde yaşanan
birtakım değişimlerdir. Merv'de cereyan eden olaylardan dolayı Arap
ve İranlılar'a karşı güveni sarsılan Halife Me'mün, bunlara karşı bir
denge oluşturma niyetiyle Türkler'i istihdam etmeye çalışmıştı.20 Ha­
life Mu'tasım-Billah da, yanına 4000 Türk'ü alarak 220 (835) yılında
Samerra'ya taşınmış ve orayı askeri karargah yapmıştır.21

Başta güçlü bir hilafet oluşturma amacıyla uygulamaya konulan


Samerra dönemi, daha sonra Abbasiler'in bu idealine darbe vurmuş­
tur. Mütevekkil-Alellah'ın (247 / 8 6 1 ) ölümünden sonra halifelerin
otoriteleri zayıflatılmış, ordu komutanlarının kuklası olarak atanıp
azle dilmeye başlanmışlardır. 22

16 İbn Ebü'l-Hadid, Şerhu Nehci'l-belaga, XV, 1 7 1 .


17 İbnü'l-Esir İslam Tarihi, Vll, 403-404; İbn Kesir, el-Bidaye, XI, 142.
18 laoust, İslam'da Aynlıkçı Görüşler, s. 1 66-167.
19 İbnü'l-Esir, İslam Tarihi, Vll, 403-404; İbn Kesir, el-Bidaye, Xl, 142.
20 Aydınlı, Mu'tezili İmamet Düşüncesinde Farklılaşma Süreci, s. 85.
21 Dineveri, el-Ahbarü't-tıval, s. 401 ; Mes'ü.di, Mürılcü'z-zeheb, IV, 53.
22 İbnü'l-Esir, İslam Tarihi, Vll, 108; Sachedina, lslamic Messianism, s. 26;
Watt, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri, s. 3 1 4-35.
ŞİA'DA GAYBETLE İLGİLİ GELİŞMELER 79

Samerra dönemi Mu'tez-Billah'tan (252-2 5 5 /866-869) sonra ka­


panmaya başlamış, ondan sonra Mühtedi-Billah (255-256/ 869-870)
ve ardından Samerra'ya yerleşen son halife olan Mu'temid-Alellah
(256-279 /870-892) onu takip etmiştir. Mu'temid, 256 (870) yılında
halife ilan edildikten sonra, kardeşinin politik hedeflerini kontrol
edebilmek için 2 79 (892) yılında Bağdat'a dönmeye karar vermiş­
ti. İmparatorluk bir taraftan Güney Irak'taki Zene isyanının ortaya
çıkması, diğer taraftan da yerel liderlerin İran vilayetlerine, Mısır ve
Suriye'ye tecavüz etmeleri sebebiyle zayıflamaya başlamış, ardından
da merkezi hükümetin vilayetler üzerindeki kontrolü kaybolmuştur. 23

Tam bu siyasi kaosun yaşandığı dönemlerde patlak veren Zene


isyanı, 255 (868) yılında Abbasi Devleti'ne yönelik olarak Basra ba­
taklıklarında ortaya çıkan önemli bir harekettir. İsyanın lideri, ken­
disinin Ali b. Muhammed b. Ahmed b. İsa b. Zeyd b. Ali b. Hüseyin
b. Ali b. Ebü Talib olduğunu iddia etmekteydi. İslam tarihi kaynak
eserlerine göre aslında bu kişi, Abdülkays kabilesinin ücretli bir işçisi
olan ve gerçek adı Ali b. Muhammed b. Abdürrahim, annesi de Kurra
bint Ali b. Rabih b. Muhammed b . Hakim el-Esedf'dir. Sabbah'ta
ikamet etmekte olan Zenciler'den bir grubu da etrafına toplayarak
Dicle nehrini aşıp Dfnever'de karargah kurmuştu.24

Zenciler 257 (870- 7 1 ) yılında Basra'yı ele geçirip tahrip edince


liderleri Ali b. Muhammed, İsa b. Zeyd'in yerine, gerçekte nesebi
devam etmeyen Yahya b. Zeyd'in soyundan geldiği iddiasında bu­
lundu. Bunun sebebi, Ali b. Muhammed b. Ahmed b. İsa b. Zeyd'in
de içerisinde bulunduğu Alioğullan'ndan kalabalık bir grubun kendi
tarafına geçmesiydi. 25

Mes'üdi, Zene isyanına katılanların, Hariciler'den Ezarika'ya


benzer katı görüşlere sahip olduklarını söyler.26 Halife Mu'temid-A-

23 Sachedina, Islamic Messianism, s. 29.


24 Taberi, Tarih, IX, 410; Mes'O.di, Mürı1cü'z-zeheb, IV, 194- 195; İbnü'l-Esir,
İslam Tarihi, Vll, 1 72; İbn Ebü'l-Hadid, Şerhu Nehci'l-belaga, Vlll, 126; İbn
Kesir, el-Bidaye ve'n-nihaye, XI, 52.
25 Taberi, Tarih, IX, 487-488; İbnü'l-Esir, İslam Tarihi, Vll, 206; İbn Kesir,
el-Bidaye, XI, 68.
26 Bk. Mes'üdi, Mürı1cü'z-zeheb, iV, 194-195.
80 ŞİA'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

lellah'ın kardeşi Muvafık, 267 (880) yılında, Zene isyanına katılan


herkesi öldürterek ayaklanmaya son verdi.27 İsyancılar, liderleri Ali
b. Muhammed'in (2 70 / 883) öldürülmesine kadar birçok insanı
katletmişlerdi. 28 On beş sene süreyle hilafetin başını ağntarak impa­
ratorluğun yıkılmasını çabuklaştırdılar. 29

Zene isyanı, görünürde bir zenci ayaklanması intibamı verse de,


liderleri Ali b. Muhammed'in, soyunu Muhammed el-Bakır'ın kardeşi
Zeyd b . Ali'ye dayandırması, mehdi beklentisi içerisinde bulunan
önemli bir Alioğlu kitlesinin 257 (87 1 ) yılındaki isyana katılmasına
sebep olmuştur.30 Bu hareket her ne kadar sonuçlandınlmış gözükse
de, ayaklanmaya katılan ezilmiş kitleler, Karmati hareketine katılarak
memnuniyetsizliklerini tekrar dışa vurma fırsatı elde etmişlerdir.

1 .3. Karmatiler

Genel kabule göre Karmatiler, İsmailiyye mezhebinin bir koludur.31


Küfe'deki İsmaili da.isi Hamdan b . Eş'as Karmat'a (ö. 2 9 3 / 906)
nisbetle Karamita ve Karmatiyye adını almışlardır. 32 İsmaililer'in
başlatmış olduğu bu hareket, imparatorluk halkının artan memnu­
niyetsizliğinin daha açık bir yansıması olmuştur. 33

Ebü'l-Kasım el-Belhi, Karmatiler'in daha önce, reisleri Abdullah


b. Meymun el-Kaddah'a nisbetle Meymüniyye diye anılmakta olduk­
lannı söyler. 34 Karmatiler'e göre imamet, Ca'fer es-Sadık'tan sonra

27 Mes'üdf, Mürücü'z-zeheb, iV, 270.


28 Mes'üdf, Ebü'l-Hasan Ali b. Hüseyin el-Bağdadi, et-Tenbih ve'l-işraf, Beynıt
198 1 , s. 335.
29 Laoust, İslam'da Aynlıkçı Görüşler, s. 1 49; Aydınlı, Mu'tezili İmamet Düşün­
cesinde Farklılaşma Süreci, s. 189.
30 Hussain, The Occultation, s. 1 1 1- 1 12.
31 Hüseyin Atay, Ehl-i Sünnet ve Şia, Ankara 1983, s. 1 1 1 ; Daftary, İsmaililer,
s. 127.
Ayrıntılı bilgi için bk. Louis Massignon, "Karmatiler", iA, VI, 353; Mustafa
Ôztürk, Kur'an ve Aşın Yorum, Ankara 2003, s. 28 vd.
32 Gazzali, Ebü Hamid Muhammed b. Muhammed, Fedaihu'l-Bdtıniyye ve
fezailü'l-Müstazhiriyye (nşr. Abdurrahman Bedevi), Kahire 1964, s. 12-13.
33 Lewis, Tarihte Araplar, s. 142.
34 Bk. Kadı Abdülcebbar, el-Mugni, XX/11, s. 182.
ŞİA'DA GAYBETLE İ LG İ L İ GELİŞMELER 81

Muhammed b. İsmail'in çocuklarına geçmiştir. Sonuncusu el-Kaim


el-Mehdi Muhammed b. İsmail b. Ca'fer olmak üzere yedi imam var­
dır. Muhammed b. İsmail ölmemiş olup Rum ülkelerinde yaşamaya
devam etmektedir. el-Kaim el-mehdi, Hz. Muhammed'in şeriatını
neshedip yeni bir şeriat ve risaletle gönderilecek kimsedir. Muham­
med b. İsmail b. Ca'fer, aynı zamanda Allah'ın kitabında kendisinden
bahsettiği nebilerin sonuncusudur. Hz. Muhammed'in risaleti, Ga­
dir-i Hum'da Ali b. Ebü Talib'i insanlara imam nasbetmesiyle birlikte
sona ermiştir.35 Kur'an'ı, Hz. Muhammed telif etmiştir.36

Temel farklılıkları bu şekilde tasvir edilen Karmatfler, gerek ortaya


çıktıkları bölge, gerekse sahip oldukları görüşler açısından Zene is­
yanının bir devamı oldukları intibamı vermektedirler. Hitap ettikleri
kitleler de benzer sosyoekonomik duruma sahip insanlardan oluş­
maktaydı. Nevbahti, bunların Hariciler'den Ezarika ve Beyhesiyye
fırkalarının görüşlerini kabul ederek müslümanlann kılıçla sorgusuz
sualsiz öldürülmesi (isti'raz) ve mallarına el konulmasını hel�l say­
dıklarım söyler.37 Onlar, birlikte çalıştıkları insanların mezhepsel
inançları ve ekonomik durumlarım hesaba katarak, propagandalarını
daha çok Şii eğilimli insanlar arasında yaymışlardı.38 Bu şekilde Küfe,
Bahreyn ve Suriye olmak üzere üç değişik bölgede ortaya çıktılar. 39

İlk Karmati isyanı, Vasıt civarında (Küfe) Hamdan ile başladı. 40


Sosyoekonomik durumlarım güçlendirmek için herhangi bir isyana
hazır olan bir kısım Sevadlı insan, Karmatiler'e katılarak 255 (869)
yılında patlak veren Zene isyanına destek vermişlerdi.4 1 Rivayete
göre Karmat, zenci lider Ali b. Muhammed'e (ö. 270 / 883) giderek
tamamen ortak hareket etmek istemiş fakat anlaşamamışlardı.42 Daha
. . . . . . . . .

35 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 62; İbn Kıbbe er-Razi, "Nakzu kitabi'l-İşhad li-Ebi


Zeyd el-Alevi", İbn Babeveyh, Kemalü'd-din içinde, I, 102.
36 Matüridi, Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed es-Semerkandi, Te'vilat.11-
Kur'an (nşr. Ahmed Vanlıoğlu), İstanbul 2005, ll, 78.
37 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 64.
38 Hussain, The Occultation, s. 1 12- 1 1 3.
39 Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, İstanbul 1 986, III, 285.
40 Massignon, "Karmatiler", VI, 353.
41 Taberi, Tarih, IX, 419; Sabri Hizmetli, "Karmatiler", DİA, XXIV, 510.
42 İbnü'l-Esir, İslam Tarihi, VII, 375.
82 Ş[A'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM E L - M E H D [

sonra propagandalarını körfezin batı kıyıları ve Yemen'e doğru geniş­


letmişler ve bu şekilde buradaki Araplar'ın çoğunu kendi taraflarına
çekmişlerdi. Küfe ve Yemen'de sayıları toplam 1 00.000 civarında
olmuştur.43 Büyük bir kitleyi etraflarına toplayarak güçlenmelerinin
ardından, 278 (89 1) yılında Küfe varoşlarında, Resülullah'ın Ehl-i
beyt'inden bir imama davetle isyanı başlatmışlardı. 44

İkinci Karmati hareketi ise 286 (899) yılında Bahreyn'de ortaya


çıktı. Ebü Said el-Cennabi liderliğinde başlayan hareket, pek çok
bedevinin de desteğiyle bir hayli güç kazandı.45 288 (900-9 0 1 )
yılında Karmati reisi Ebü Said el-Cennabi, hücuma geçerek Basra
yakınlarına kadar sokulunca Basra halkının korkuya kapılıp kaçmaya
çalışması üzerine valileri onlara engel oldu.46 Küfe Karmatileri'nden
Ebü'l-Fevaris diye bilinen bir grup Karmati, bu yıl içerisinde Halife
Mu'tazıd-Billah (279-289 /892-902) tarafından kılıçtan geçirilse de47
isyanları son bulmamıştı. 289 (902) yılında, çoğunluğu kölelerden
oluşan bir kesim, kendisinin Muhammed b. Abdullah b. Muhammed
b. İsmail b. Ca'fer b. Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebü Talib
olduğunu iddia eden Ebü'l-Kasım Yahya ez-Zikreveyh'e biat ederek
Şam'da isyan etti.48

Karmatiler'in, muhaliflerini öldürüp mallarına el koyması, is­


yanlara sıcak bakmayan diğer Şiiler'i önemli derecede rahatsız et­
miştir. Onlar, Karmatiler'in bu yöntemlerinin doğuracağı tehlikeleri
tahmin edebilmişlerdi. Ebü'l-Hasan el-Eş'ari, "Rafizi" diye nitelediği
söz konusu Şii kesimin, imam ortaya çıkmadan ve onlara böyle bir
hareketi emretmeden ayaklanmamaları konusunda anlaştıklarını
söyler.49 Aksi durumda Abbasi hükümeti, onları bu tür prensiplere
sahip olmakla itham ederek üzerlerine saldırmada iyi bir gerekçe elde

43 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 64.


44 Taberi, Tô.rfh, X, 86; İbnü'l-Esfr, 1slô.m Tarihi, VII, 372; İbn Kesir, el-Bidô.ye,
Xl, 1 19.
45 ibnü'l-Esir, 1slô.m Tarihi, VII, 410.
46 ibnü'l-Esir, 1slô.m Tarihi, VII, 425.
47 Mes'üdi, Münlcü'z-zeheb, IV, 270.
48 Mes'üdi, Münlcü'z-zeheb, IV, 280; Mes'üdi, et-Tenbih ve'l-işrô.f, s. 338-342;
ibnü'l-Esir, 1slô.m Tarihi, VII, 426.
49 Eş'ari, Makalat, s. 58.
ŞİA'DA GAYBETLE İLGİLİ GELİŞMELER 83

etmiş olurdu. Çünkü hem Karmatfler, hem de diğer Şiiler aynı böl­
gelerde yaşıyor ve benzer dini ibadetleri yerine getiriyorlardı. Daha
da önemlisi, her iki grup da el-kaim el-mehdinin yakın bir gelecekte
ortaya çıkmasını beklemekteydiler. Bu yüzden hükümetin geniş çaplı
ve dikkatli bir araştırma yapmadan aralarındaki farkı ayırt etmesi çok
zordu. Halife Mu'temid-Alellah (256-279 / 870-892), muhtemelen
söz konusu Şif faaliyetlere karşı bir tedbir olarak50 278 (89 1) yılında
Dfvanü's-Sevad'ı elinde tutan İmamf ailesi Beni Furat mensubu şahıs­
lann tutuklanmasını emretti. 5 ı Ardından vezirlik görevine Şif karşıtlı­
ğıyla bilinen Ubeydullah b. Süleyman (278-288/89 1-90 1 ) getirildi. 52
Bu kritik durum Şif muhaliflerine hayati öneme sahip bir koz verdi.
Vezir bu kozu sadece Şifler'e karşı kullanmakla kalmayarak bununla
Şif karşıtı kendi meslektaşlannı da tehdit etmişti. 53

Hicri IV. asnn başlanna gelindiğinde ise Abbasiler veya Sünni ke­
simin, militan faaliyetlere katılmayan Şiiler'e yönelik şüphelerinin ar­
tarak devam ettiği görülmektedir. Bağdat halkı, 3 1 2 (924-25) yılında
Karmatf reisi Ebü Tahir'in hacılara saldırmasıyla oluşan karmaşanın
sorumlusu olarak Şif sempatizanı ibnü'l-Furat'ı görmüştü. 54 Yine bir
yıl sonra bir grup Şif'nin Berasf Mescidi'nde toplanarak Karmatiler'le
yazıştıklan şeklinde bir haber ulaşmıştı. Bunun üzerine Halife Muk­
tedir-Billah (295-320/ 908-932), oranın Mescid-i D ı rar olduğuna
karar vermiş ve mescidi, orada toplanan Şifler'le birlikte dağıtmıştır. 55

Karmatfler'in söz konusu militan faaliyetleri, oluşum aşamasın­


daki İmamiyye açısından iki yönlü tehlike arzetmekteydi: Birincisi,
kendileri gibi mehdi beklentisi içerisinde bulunan bu insanlarla
birlikte gözüküp iktidarın tepkisini üzerine çekmek, diğeri ve aynı
zamanda en önemlisi ise, taraftar kitlesini gulat kabul ettikleri Kar­
mati-İsmailf kesime kaptırmak. Tehlikenin farkında olduğu anlaşılan

50 Krş. Hussain, The Occultation, s. 1 1 2- 1 14.


51 İbnu'l-Esir, İslam Tarihi, VII , 372.
52 Taberi, Tarih, X, 30.
53 Hilal b. Muhassin es-Sabi, el-Vüzera' (nşr. Abdüssettar Ahmed Ferrac),
Kahire 1 958, s. 292-293.
54 İbnı:ı'l-Esir, İslam Tarihi, VIII, 1 26- 1 30.
55 İbn Kesir, el-Bidaye, s. 1 1 , 269.
84 ŞİA'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM E L - M E H D İ

Küleyni (329/ 94 1 ) gibi imami alimleri, Kitabü'r-Red a1e'1-Karamita56


adlı ve benzeri risalelerle Karmati fikirlere reddiyeler yazmışlardır.

Sonuç olarak bazı Abbasi halifeleri her ne kadar Alioğulları'na


yakınlaşmaya çalışmış olsa da, temelde aralarında hazan gizli hazan
da açıktan olmak üzere sürekli bir çatışma var olagelmiştir. Mütevek­
kil-Alellah ile (232-2 4 7 I 84 7 -86 1 ) birlikte, Şiiler'e yönelik düşmanca
.
tavırların net bir şekilde ortaya konulduğu yeni bir süreç yaşanmıştır.
Bu sıkıntılı dönemde tek kurtuluş yolunun Abbasi iktidarının yıkıl­
masından geçtiğini düşünen bir kısım Alioğlu veya Şiiler, Zene ve
Karmati isyanlarını fırsat bilerek bu hareketlere iştirak etmişlerdir.
Ancak Alioğulları'ndan Hüseyni kolunun liderleri, özellikle 202'de
(8 1 7) Ali er-Rıza'nın başına gelenden sonra bir Alioğlu halifeliği
kurmaya kalkışmanın kendilerine sıkıntıdan başka bir şey getirme­
yeceğini anladıklarından bu isyanlardan uzak durmuşlardı. Onlar,
gerçek halifeliğin kurulmasının gelecek bir zamanda, yani ileride bir
imamın gaybetten dönüşünden sonra gerçekleşeceği fikrini teşvik
ederek57 taraftarlarım teskin etmeye çalıştılar.

2. Hasan el-Askeri'nin Ölümü ile Başlayan


Liderlik Tartışmaları

2. 1 . Kararsızlık Dönemi ve İmamet İddiaları

Gaybet fikrinin İmamiyye tarafından benimsenmesi ve ardından


bir inanç esası haline getirilmesine sebep olan başlıca olay, Hasan
el-Askeri'nin, ardında bir halef bırakmadan vefat etmesidir. İsna­
aşeriyye'nin on birinci imam olarak kabul ettiği Hasan el-Askeri, 232
(846) senesi Rebiülahir ayında Medine'de doğdu. 233 (84 7) yılına
doğru, Şii faaliyetlerini daha yakından takip etmek isteyen Abbasi
halifesi Mütevekkil tarafından, babası Ali el-Hadi ile (ö. 254/868)
birlikte Samerra'ya getirilmesi emredildi. Ömrünün sonuna kadar
orada göz hapsinde tutuldu. 8 Rebiülevvel 260'ta (2 Ocak 873) Sa­
merra'da vefat etti ve babasının yanına defnedildi. 58 Cenaze namazını

56 Necaşr, er-Rical, s. 277; Tı1si, Fihrist, s. 135.


57 Krş. Sachedina, Islamic Messianism, s. 25-26.
58 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 79; Kummi, Sa'd b. Abdullah el-Eş'ari �
ŞİA'DA GAYBETLE İ LG İ Lİ G E Lİ ŞMELER 85

Ebu İsa b. Mütevekkil kıldırdı. 59 Hasan el-Askeri'nin bir oğlu olduğu


bilinmemektedir. Ondan intikal eden miras, kardeşi Ca'fer ile annesi
arasında paylaştınlmıştır. Annesi "Asefan" isimli cariyedir. Babası Ali
el-Hadi, bu kadına daha sonra Hadis adını vermiştir.60

Hasan el-Askeri (260 / 874) , kardeşi Ca'fer'le birlikte Ali el-Ha­


df'nin yaşayan iki oğlundan biriydi.6ı Onun, kendine halef olacak
birinin var olduğunu ilan etmeden Samerra'da vefat etmesi, ima­
metin kıyamet gününe kadar sürmesinin zorunlu olduğuna inanan
Şifler arasında çetin bir krizin patlak vermesine sebep olmuş ve
imametin nasıl bir kurala bağlanacağı sorusu büyük bir önem ka­
zanmıştı. Şifler'in karşılaştığı en acil mesele, onun yerine geçecek
kişiyi belirlemekti. Hasan el-Askeri'den sonra imametin seyir çizgisi
sorgulanmaya başlanmış, buna verilen cevaplar sonucunda topluluk
birbirlerini küfürle itham ederek62 farklı gruplara ayrılmıştı.63 Bu
gruplar arasındaki tartışmalar zamanla kavgaya dönüşerek kontrol
edilemez duruma gelmiştir.

Bir kısmı Hasan el-Askerf'nin, düşmanlarından korktuğu için


çocuğunu gizlemiş olabileceği ihtimali üzerinde dururken, diğer
bazıları ise krizden kaynaklanan bulanık havanın geçmesini bekle­
yerek herhangi bir görüş ortaya atmaktan çekinmiştir. Bu bağlamda
ne Hasan'ın kardeşi Ca'fer'in imamlığı kabul edilmiş, ne imametin
kesintiye uğradığı söylenmiş, ne de Hasan el-Askeri'nin mehdiliği

Kitıibü'l-Makiilıit ve'l-fırak (nşr. M. Cevad Meşkur), Tahran 1 963, s. 102;


Mes'udi, Müriıcü'z-zeheb, iV, 199; İbn Babeveyh, Kemıilü'd-din, I, 43; Hatib
el-Bağdadi, Tıirihu Bagdad, Vll , 366; Adil Nüveyhiz, Mu'cemü'l-müfessirin,
Beyrut 1 983, X, 142.
59 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 79; İbn Babeveyh, Kemıilü'd-din, I , 43.
60 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 79; İbn Babeveyh, Kemıilü'd-dfn, I, 44, 80; ll,
474; Şeyh Müfid, Ebu Abdullah Muhammed b. Muhammed b. en-Nu'mani
el-Ukberi el-Bağdadi, el-1rşıid, Kum 1410, s. 335.
61 Ya'kübi, Tarih, ll, 503.
62 İbn Kıbbe er-Razi, "Nakzu kitabü'l-İşhad li-Ebr Zeyd el-Alevi"; İbn Babe­
veyh, Kemıilü'd-din, I, 105.
63 Ahmed el-Katib, Şfa'da Siyasal Düşüncenin Gelişimi s. 1 39.
Ca'fer es-Sadık'a dayandırılan bir ifadeyle, yılan yuvasına girdiği gibi ilim de
yuvasına girmiş, birbirlerini yalancılıkla suçlayarak birbirlerinin yüzlerine
tükürmeye başlamışlardı (Küleyni, Usul, II, 140).
86 ŞİA'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM EL-MEHDİ

şeklinde bir tez savunulmuştur. Diğer bir kesimi ise kendilerini


İmam el-Askerf'nin gizli bir oğlunun olduğunu öne sürmeye mec­
bur hissederek, aslında varlığı söz konusu olmayan birine on ikin­
ci imam olarak tabi olmuşlardır. Bu çocuğun kendisinden sonra
imam olduğunu ileri sürerek babasının, hayatında ona vasiyette
bulunmamış olması ve kayboluşunu , imtihan ve düşmanlardan
korku ile izah etmişlerdir. 64 Onları bu görüşe sevkeden başlıca
etken hiç şüphesiz, Hasan ve Hüseyin'den sonra imamlığın kar­
deşten kardeşe geçmesinin caiz olmadığı65 ilkesindeki ısrarlanydı.66
Halbuki Cahiz (ö. 255 / 868), imamlardan birinin çocuksuz ölme
ihtimaline karşı gelecekte Şiiler'in başına gelecek bu çıkmazı, as­
habü't-tenasühün dayandığı bir illet olarak görmüş ve imametin bir
süre 'sonra sona erebileceğini önceden tahmin etmişti. 67

Hasan el-Askeri'nin halefsiz ölümüyle şaşkına dönen bu kesim,


imamın kim olduğunu ispat etme yönünde ilk olarak, Şiiler'in büyük
çoğunluğunun benimsemiş olduğu imamlarına ait birtakım rivayetle­
re başvurma yoluna gitmişlerdir. Bu rivayetlerin yorumlanması farklı
bakış açılarına yol açmış ve Kat'iyye içerisinde alt bölünmelere sebep
olmuştur.

Mu'tezili Ebü'l-Kasım el-Belhi (ö. 3 1 9/931), İmamiyye'nin öncüleri


olan söz konusu Şiiler'in Hasan el-Askeri'ye kadarki durumlarını şöyle
özetlemektedir: "Onlardan (İmamiyye) bir gruba göre imamet, Ali'den
sonra Hasan, Hüseyin, Ali b. Hüseyin, Muhammed b. Ali, Ca'fer b.
Muhammed, Musa b. Ca'fer, Ali b. Musa, Muhammed b. Ali ve sonra
da Hasan b. Ali'dedir. Hasan b. Ali on birinci imamdır. Hasan b. Ali
. . . . . . . . .

64 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 90-93.


65 İbn Babeveyh, Kemdlü'd-din, II, 4 14, 4 1 5 .
66 Ahmed el-Katib, Şia'da Siyasal Düşüncenin Gelişimi, s . 2 16.
67 Cahiz, Şia'nın imamet düşüncesi için şöyle . der: "Şayet sen Rafizi imam
olsaydın hemen öldürülürdün, öldürülmen durumunda da ümmet helak
olurdu. Çünkü sen varisi olmayan birisin. Günümüzde imamet kardeşten
kardeşe geçmez. Şayet kardeşe geçmesi caiz olsaydı, amcanın oğluna sonra
da yakın akrabalara geçmesi gerekirdi. Halbuki ancak erkek çocuğa geçmesi
caizdir. Bu şekilde bir kıyasla imamet seneler sonra imamın bizzat kendisi­
nin sonsuza kadar kalmasıyla olur. Sen böyle bir imkana da sahip değilsin"
(Cahiz, Resailü'l-Cahiz, s. 471-472).
ŞİA'DA GAYBETLE İ LGİLİ GELİŞMELER 87

zamanımızda ölmüş ve ardında da bir oğul bırakmamıştır. Bu durum


anlan kanşıklığa itmiştir. Bu, İmamiyye'nin durumudur. Sayı olarak
çoğunluğu Kat'iyye diye isimlendirilir."68 "Hasan'dan sonra ise ihtilafa
düştüler. Onlan öyle bir ihtilaf bekliyor ki ileride bir mezhep olmalan
mümkün gözükmemektedir."69 Belhi, onlann bu durumlarını yu­
kandaki şekliyle aktardıktan sonra anlatımını noktalıyor. Hasan'dan
sonraki olaylar hakkında ise herhangi bir bilgiye yer vermemektedir.

Belhf'nin İmamiyye olarak adlandırdığı bu ana kitle, dönemin ak­


tif yazarlarından İsmailf70 Ebu Hatim er-Razi (ö. 322 / 934) tarafın­
dan Kat'iyye diye isimlendirilir. Ona göre Kat'iyye, Musa b. Ca'fer'in
ölümünden sonra Ali b. Musa er-Rıza'nın imametini benimsemişti.
Daha sonra onun çocuklarında devam ederek nihayet (İmamiyye'nin
onuncu imamı) Ali el-Hadf'nin imametini kabul etmeleriyle son bul­
muştur. Onlardan bir grup hariç bu durum böyle devam etmiştir.
Bu ayrılan kesim (dokuzuncu imam) Muhammed el-Cevad'dan
şüphe etmiş ve onun, babası öldüğünde yaşının küçüklüğünden
dolayı imamet hakkı olmadığını , ilminin de yetersiz olduğunu
iddia etmişti. Muhammed el-Cevad'ın imametini benimseyenler
ise, ölümünden sonra ihtilafa düştüler. Bir kısmı (oğlu) Musa b.
Muhammed'in imametinde karar kılarken diğer bir kesimi de (Musa
b. Muhammed'in kardeşi) Ali el-Hadf'yi imam kabul etmiştir.7 1 Ali
el-Hadf'nin (ö . 254/868 yılında Samerra'da)72 ölümünden sonra ise
bir kısmı babası hayattayken ölen Muhammed b . Ali b. Muham­
med'in, bazıları da Ca'fer b. Ali el-Askeri'nin, diğer bazılan ise Hasan
b. Ali el-Askerf'nin imametini iddia ettiler. 73

Dönemin fırak yazarlarının ortak kanaatine göre ise, Hasan'ın


imametini iddia edenler çoğunluğu oluşturmaktaydı. 74 İmamiyye,

68 Kadi Abdülcebbar, el-Mugni, XX/11, s. 1 76.


69 Kadi Abdülcebbar, el-Mugni, XX/11, s. 182.
70 ibnü'n-Nedim, Fihrist, s. 240.
71 Ebı1 Hatim er-Razi, Kitabü'z-Zine, s. 290-291 ; Şeyh Müfid, el-Fusülü'l-muh-
tare, s. 257.
72 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s . 77; Hatib el-Bağdadi, Tdrihu Bagdad, VII, 366.
73 Ebı1 Hatim er-Razi, Kitabü'z-Zine, s. 290-29 1 .
74 Ebü'l-Kasım el-Belhi'den alıntı, Kadi Abdülcebbar, el-Mugni, XX/11, s . 182;
Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 79; Şeyh Müfid, el-Fusülü'l-muhtare, s. 257.
88 Ş !A'DA GAYBET İ N A N C I V E GAİP O N İ Kİ N C İ İ MAM E L - M E H D İ

imam Ali el-Hadi'nin (ö. 2 5 4 / 868) , büyük oğlu Ebu Ca'fer Mu­
hammed'in kendisinden önce vefat etmesinden dolayı ölümünden
dört ay önce Hasan el-Askeri'yi halef tayin ettiğini iddia etmişti. 75
Bundan dolayı onlara göre Hasan'ın kardeşleri Muhammed ve
Ca'fer'in ima.mette hakları yoktur.76 Ebu Hatim er-Razi, araların­
daki ihtilaflara rağmen bunların hepsinin Kat'iyye olduğunu söyler.
Ona göre Ali b. Muhammed'in ölümünden sonra Ca'fer b. Ali'nin
ima.metini iddia eden Tahiniyye hariç, isim olarak aralarında fark
yoktur.77

Tahiniyye , reisleri olan Ali b . Fulan et-Tahin'e nisbetlerinden


dolayı bu ismi almışlardı. Kelamcı olan bu kişi, Faris b. Hatim b.
Bahuye'nin de yardımıyla insanları Hasan el-Askeri'nin kardeşi
Ca'fer'e yönlendirmişti.7� Onlar, Ca'fer'in ima.metini daha Hasan'ın
hayatta olduğu dönemde iddia etmişlerdi. Hasan'ı imtihan ettiklerini
ve bu sınavda onda bir yeterlilik bulamadıklarını söylediler. Hasan'a
tabi olup ima.metini iddia edenleri Himariyye diye isimlendirerek
bu kişilerin ilim ve bilgi sahibi olmadan Ca'fer'den ayrıldıklarını
ileri sürdüler. Onlara göre ardında bir halefi olmadan öldüğü için
Hasan'ın imametiyle onun ima.metini iddia edenlerin geçerliliği
kalmamıştır. Çünkü halefsiz ölen bir kişi imam olamaz. Hasan'ın
imametiyle ilgili tartışmalar bu şekilde şiddetlenince birçok gruba
ayrıldılar. Bir kısmı Ca'fer'in imameti iddiasına devam ederken, ara­
larında Hasan'ın en iyi arkadaşlarından olup da aynı zamanda önde
gelen fakih ve hadis ravilerinden biri olan Hasan b. Ali b. Fadda.179
gibi Hasan'ın imametini iddia eden pek çok kişi de, düşüncesini
değiştirerek Ca'fer'in tarafına geçmişti. Bu konuyla ilgili birçok fıkıh
ve hadis kitabı yazıldı. Ca'fer'den sonra Ali b. Ca'fer ve Fatıma'yla
ilgili iddialarda bulundular. Ali ve Fatıma'nın ölümünün ardından

75 Şia'nın bu konudaki delilleri için bk. Şeyh Müfid, İrşad, s. 326-336.


76 Kadi Abdülcebbar, el-Mugni, XXIII, s. 1 82.
77 Ebu Hatim er-Razi, Kitabü'z-Zine, s. 290.
78 Ebu Hatim er-Razi, Kitabü'z-Zine, s. 29 1 .
79 Hasan b . Ali b . Faddal'ın, Onuncu İmam Ali el-Hadi ile de yakın dostluklan
vardı (Berki, er-Rical, s. 54). Abdullah el-Eftah'ın ima.metini doğrulamak için
Kitabü İsbati imameti Abdillah adında kitap yazdığı nakledilir (bk. Necaşi,
er-Rical, s. 257-259).
ŞİA'DA GAYBETLE İLGİLİ GELİŞM ELER 89

da pek çok ihtilaf yaşadılar. Bir kısmı çok fazla aşın giderek imamlar
hakkında, Ebü'l-Hattab ve taraftarlarının yaptıkları gibi aşın iddialar
gündeme getirdiler. 80

Hasan el-Askeri'nin vefatının ardından Kat'iyye içerisinde yaşa­


nan söz konusu gelişmelerin ayrıntılı olarak ele alınması ise olay­
lara bizzat şahit olan Ebu Halef el-Eş'ari el-Kummi (ö. 30 1 / 9 1 3) ,
Nevbahti (ö. 3 1 0 / 922) ve Ebu Hatim er-Razi (ö. 322 / 934) gibi
yazarlar tarafından olmuştur. Onların verdikleri bilgilere göre
Hasan el-Askeri sonrası oluşan tartışmalar, Hasan el-Askeri'nin
gaybetini iddia edenler, kardeşi Ca'fer'in imametini iddia edenler,
babasının sağlığında ölen diğer kardeşi Muhammed'in imametini
iddia edenler, Hasan el-Askeri'nin oğlunun varlığını iddia edenler,
Hasan'ın ölümüyle imametin sona erdiğini iddia edenler ve karar­
sızlar şeklinde altı ayrı grup olarak sınıflandırılabilir. Ancak özel­
likle bu ayrılıkları Şia'nın bölünmesi olarak değerlendiren Kummi
ve Nevbahti, onların sayısını arttırma yoluna gitmiş gözükmekte­
dirler. Şia, Hasan el-Askeri'nin ölümünün hemen akabinde Eş'ari
el-Kummi'ye göre on beş,8 ı Nevbahti'ye göre ise yaklaşık olarak on
dört fırkaya82 ayrıldı. Çoğunluğu da Hasan'ın bir oğlunun olmadı­
ğına inanmaktaydı.83

Nevbahtf'nin sıralamasını esas almış gözüken Ebü Hatim er-Razi


ise onun saydığı bu on dört grubu, Ca'fer'in imametini iddia eden
Tahiniyye hariç on bir fırka içerisinde değerlendirir. O, Kat'iyye ara­
sında olup da Hasan el-Askeri'yi imam tanıyan ve Ca'fer'in taraftarları
tarafından Himariyye diye isimlendirilen söz konusu on bir fırka
hakkında özel isimlendirmeler yapılmadığını söyler.84 Diğer taraftan
Ebu Hatim, birbirinden farklı on bir görüşü sıraladıktan sonra, aslın­
da bütün bu görüşlerin geçersiz kaldığını, çünkü onların tamamının
temelde iki grup etrafında toplandığını belirtir. Ona göre, çatışma­
larında üzerinde fikir birliği ettikleri bir konu ve ortak yöntemleri

80 Ebu Hatim er-Razi, Kitabü'z-Zine, s. 292.


81 Kummi, Kitabü'l-Makalat ve'l-fırak, s. 102.
82 Bu grupların ayrıntılı görüşleri için bk. Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 79-94.
83 Nevbahtf, Fıraku'ş-Şia, s. 79.
84 Ebu Hatim er-Razi, Kitabü'z-Zine, s. 292 .
90 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

olmayan bu kişilerin oluşturduğu birinci grup, Hasan'ın, diğerleri ise


Ca'fer'in soyunun ima.metini iddia edenlerdir. 85

Ebü Hatim, ilk dokuz ve on birinci fırkaların görüşlerini ve­


rirken, gerek sıralamada olsun gerekse bu grupların görüşleriyle
ilgili verdiği bilgilerde , Nevbahti ile mutabıktır. Ancak onuncu
fırka olarak verdiği grubun görüşlerine ise Nevbahti yer vermez.
Bu onuncu grup , Hasan'ın ölümünü gerçek kabul edip , oğlunun
olup olmadığını bilmediklerini, tek bildikleri şeyin ise yeryüzünün
hüccetsiz kalamayacağını iddia etmekteydi. Yine bu fırkaya göre,
söz konusu hüccetin ismi Muhammed'dir. O, gaip gizlenmiş bir
haleftir. Ortaya çıkmasına kadar da bu inançlarını devam ettirecek­
lerini iddia ederler. 86

Asıl önemlisi ise Ebı1 Hatim'in, Nevbahti'nin on ikinci grup ola­


rak tanıttığı İmamiyye ismine yer vermemiş olmasıdır. Onun İsmaili
olması, muhalifi olduğu İmamiyye'yi ayrı bir grup olarak tanımlama­
ma isteğine yol açmış olabilir. Veya belki buna gerek duymamış da
olabilir. Çünkü saydığı diğer on bir fırkanın altıncısında, Hasan'ın
Muhammed adında bir oğlu olduğu ve bunun mehdi olup gaybete
girdiği şeklinde imamiyye'ye benzer iddialar zaten vardı. 87 İmamiy­
ye'nin tek farkı, birtakım endişelerden dolayı çocuğun isminin Mu­
hammed olduğunu söylememesiydi. Bu fırkaya aynı şekilde Nevbahti
de değinmiştir. Nevbahti, her nedense benzer görüşleri daha sonra
on ikinci kabul ettiği İmamiyye grubu adı altında tekrar geniş bir şe­
kilde açıklama gereği duymuştur. Onun bu yaklaşımının muhtemel
sebebi, sayıyı arttırıp tarafı olduğu İmamiyye'yi ayrı ve aynı zamanda
on ikinci fırka olarak gösterebilme arzusu olsa gerektir. Sayıyı fazla
göstermek için zorlamada bulunduğu anlaşılmaktadır. İsmaili Ebü
Hatim ise, Nevbahti'nin böyle bir amaç taşıdığını farketmiş olmalı
ki onun, Hasan el-Askeri sonrası oluşan on dört grupluk sınıflama­
sını, Tahiniyye hariç on bir fırkayla sınırlamayı yeterli görmüştür.
Nevbahti, yine aynı sebeplerden dolayı olsa gerektir, üçüncü olarak

85 Ebü Hatim er-Razi, Kitıibü'z-Zine, s. 293.


86 Ebü Hatim er-Razi, Kitıibü'z-Zine, s. 292-293.
87 Ebü Hatim er-Razi, Kitıibü'z-Zine, s. 292.
_ ŞİA'DA GAYBETLE İLGİLİ G E LİŞMELER 91

tanıttığı fırkayı tekrar on üçüncü ve dördüncüyü de tekrar onuncu


olarak tanımlama gereği duymuştu.

Nevbahti, başlangıçta Hasan el-Askeri'nin ölümünden sonra on


dört grubun ortaya çıktığını söylese de, ilk on üç fırkanın görüşlerini
tanıttıktan sonra çalışmasına son verir. İmamiyye'nin bölünmesiyle
ilgili sınıflandırma yapanlardan Müfid (ö. 4 1 3 / 1022), Nevbahti'yi
esas alarak onun on üçüncü kabul ettiği fırkayı Fusu!'ünde dördüncü
fırka olarak takdim eder. Müfid, on üçüncü olarak saydığı grup için
şu ifadeleri kullanmıştır: "Bu fırka, Askeri'den sonra oğlu Muham­
med'in beklenen imam olduğunu; fakat onun ölmüş olup gelecekte
dirileceğini ve zorbalık ve zulümle dolu olan yeryüzünü adalet ve
eşitliğe kavuşturmak için kılıçla kıyam edeceğini iddia etmişti. "88 Bu
fırkanın, Nevbahti'nin Fırak'ının orijinal metni !çerisinde atlandığı
ihtimali vardır.89 Bununla birlikte Müfid'in sayılandırması, Nevbah­
ti'nin on dört fırkasını tamamlar.

Diğer taraftan, Hasan el-Askeri sonrası oluşan bu grupların birta­


kım amaçlar doğrultusunda farklı sayılarla ifade edilmesini bir kenara
bıraktığımızda şöyle bir sonuca da varabiliriz: Bütün bu bölünme­
ler, gaybet fikrinin kelamı alt yapısı oluşturulmadan önce şaşkına
dönmüş Şiiler'in, diğer iddialar gibi on ikinci imamın gaybetinin de
sadece bir aldatmaca olduğuna inanmış olduklarını göstermektedir.90
İmamet meselesinin Şiiler arasında temel sorun olduğu ve herhangi
birinin imametle ilgili görüş ileri sürecek yeterliliğe sahip olup bu
şaşkınlıktan avantaj elde ederek önemli bir taraftar kitlesine sahip
olabileceği o günlerde İmamiyye içerisindeki bölünmelerin sayısının
zamanla artması doğaldır.9 ı Mes'üdi de (ö. 346 /957) bundan dolayı
olsa gerek ki, kendi zamanında bu rakamı yirmiye kadar çıkarmış­
tır. 92 Mezhepler tarihi kaynak eserleri arasında mezhepleri, şahıslar

88 Şeyh Müfid, el-Fusulü'l-muhtare, s. 259-260.


89 Abbas İkbal Aştiyani, Hanedan-ı Nevbahti, Tahran 1357/1938, s. 1 54;
Sachedina, lslamic Messianism, s. 53.
90 Vaziri, The Emergence of Islam, s. 1 66.
9 1 Sachedina, Islamic Messianism, s. 53.
92 Mes'udi, bu görüşlerin hepsini, kaybolan iki kitabı, el-Makalat fi usa­
li'd-diyancit ve Sırrü'l-hayat'ta anlattığını söyler (Mes'üdi, Mürücü'z-zeheb,
IV, 199).
92 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

ve onların görüşlerine göre sınıflandıranlar göz önüne alındığında


ise, Askeri sonrası bölünmelerde Mes'üdf'nin yirmi olan bu sayısı
fazlasıyla geçilmiş olurdu. Fakat yine de dönemin İmami yazarları­
nın bilinçli olarak sayı arttırımına gitmiş olabilecekleri de göz ardı
edilmemelidir. Çünkü yukarıda da ifade edildiği gibi temelde iki gru­
bun çatışması söz konusudur. Bunlar, imametin Hasan el-Askeri'nin
soyunda devam etmesi gerektiğini iddia eden İmamiyye ile, Yeni
Fethiler olarak da niteleyebileceğimiz Ca'fer'in taraftarlarıdır.

Yeni Fethiler

Arjomand'a göre,93 Hasan el-Askeri sonrası Şii bölünmeler arasında


İmamiyye'ye en fazla sıkıntı çıkaran kesim, diğer mehdici grup olan
Yeni Vakıfiler'di. Bunlar, Müsa el-Kazım'ın ölümünü inkar eden Va­
kıfe'nin görüşüne benzeyen "Askeri ölmüştür ve ölümünden sonra
tekrar 'el-kaim el-mehdi' olarak dirilecektir" şeklinde iddialar ileri
sürmuşlerdi.94 İmamiler'in onlarla mücadele etmelerinin sebebi de,
"el-kaim ölümünden sonra tekrar dirilecek ve sonra da bir halefi
olmayacak" şeklindeki kendilerine yakın duran fikirleriydi. Çünkü
İmamiler, kaimin ölümünden sonra yaşamaya devam ettiğini ve
korktuğu için gaybete gittiğini söylüyorlardı.95

Fakat durum sanıldığı gibi olmamıştır. İmamiler'in asıl başını


ağrıtan kesimin, Ca'fer b. Ali'nin imametini ileri sürenler olduğu an­
laşılmaktadır. Nevbahti (ö. 3 1 0/ 922) ve Ebü Hatim'in (ö. 322 / 934)
saydıkları gruplar ve savundukları görüşlere göz atıldığında onların
görüşlerini savunanların ağırlığı kendini hissettirmektedir. Dönemin
diğer İmami kelamcısı İbn Kıbbe er-Razf'nin tartışmalarının daha
çok Ca'fer'in ima.metini reddetmeye yönelik olması da96 bunun di­
ğer bir göstergesidir. Yani Ebü Hatim'in yukarıda da ifade edilen
deyimiyle, bütün bu tartışmalar temelde bu iki grup arasındaki ça­
tışmayı yansıtır gözükmektedir. Bu, biri Hasan'ın diğeri ise Ca'fer'in

93 Mesela bk. Said Amir Arjomand, The Shadow of God and the Hidden imam,
landon 1984, s. 4 1 .
94 İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, I , 40.
95 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 79-80; Ebu Hatim er-Razi, Kitcibü'z-Zine, s. 292.
96 Bk. İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, I, 55.
ŞIA'DA GAYBETLE İ LG İ L İ GELİŞMELER 93

soyunun imametini iddia edenlerin97 kavgasıdır. Aralanndaki bazı


ihtilafların temeli, Ca'fer es-Sadık'tan (ö. 1 4 8 / 765) sonra Musa
el-Kazım'ı (ö. 1 8 3 / 799) imam olarak tanınmadan önce en büyük
kardeş Abdullah el-Eftah'ın imam olduğunu ileri süren Fethiyye ile
sadece Musa el-Kazım'ın imametini benimseyen Kat'iyye arasındaki
fikir aynlıklanna kadar dayanır.

Hasan el-Askeri'nin on ikinci imam olduğuna ve Allah'ın, gaza­


bından dolayı bu son imamla imameti sona erdirdiğine inanan Kat'iy­
ye Şiası'nın büyük bölümü, Fethiyye'nin tezine benzer görüşler ileri
sürüyorlardı. Fethiler, varissiz ölen büyük kardeş Abdullah'tan sonra
kardeşi Musa el-Kazım'ın imameti durumunda olduğu gibi, yaşça
büyük kardeşin bir oğlu olmadığı durumda iki kardeşin imametini
iddia etmişlerdi.98 İmamiyye'ye göre ise, Hz. Ali'nin iki oğlu Hasan ve
Hüseyin'den sonra iki kardeşin imameti meşru olamaz.99 Bu yüzden
Abdullah el-Eftah ve Ca'fer b. Ali imam olarak kabul edilemezler.
Standart teori olan on iki imam teorisini devam ettirmek isteyenler
için ise, Abdullah el-Eftah'ın imametini kabul etmekle daha fazla
problem oluşmaktaydı. Çünkü Hasan el-Askeri'yi on ikinci, oğlunu
da on üçüncü imam kabul etmek zorunda kalacaklardı ve ileride
görüleceği üzere, sayı olarak da on iki on üçten daha önem!iydi. ı oo

Hasan el-Askeri'nin (ö. 260 /874) vefatından itibaren, Fethiyye ya


da Eftahiyye açısından bu tartışmalann daha da artarak devam ettiği
görülmektedir. Özellikle Kufe'deki Faddal ailesi başta olmak üzere
Fethiyye grubu, savunduklan bu doktrinin haklılığını gösterebilmek
için Ca'fer b. Ali'nin imametini desteklemişti. Bu aile önceden beri
Fethiyye'nin aktif taraftarıydı. Ca'fer b. Ali, onların da desteğiyle ,
kardeşi Hasan el-Askeri'nin ölümünden sonra çok daha güçlenmiş­
ti. Yine bu aileden olup da Ali er-Rıza ile (ö. 203 / 8 1 8) yakınlıklan
bilinen Hasan b. Ali b. Faddal (ö. 223 / 838) , yarım asır öncesinde

97 Ebu Hatim er-Razi, Kitcibü'z-Zine, s. 293.


98 Naşi el-Ekber, Mesciilü'l-imcime, s. 46-47; Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 93-94.
99 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 94.
1 00 Krş. Watt, "Sidelights on Early ima.mite Doctrine", s. 294.
On iki sayısının Şia açısından önemine ileride değinilecektir.
94 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM E L- M E H D İ

onlara ön ayak olup tartışmalara yön verenler arasmdaydı. ı o ı Az bir


zaman sonra gelen bir başka kelamcı Ali b. Esbat, bu sorunla ilgili
olarak Ali b. Mahziyar'la muhabere (mektuplaşma) etmişti. Muham­
med el-Cevad'm (ö. 220/ 835) ima.metini iddia eden Ali b. Mahziyar,
sonuçta Ali b. Esbat'ı ikna etmiş ve o da Fethiyye'nin iddiasını ter­
ketmişti. 1 02 Ali er-Rıza'nın ölümünden sonra ise bazıları onun tek
oğlu olan genç Muhammed el-Cevad'ı imam olarak tanımışlar. Fakat
diğerleri, imametin kardeşi Ahmed'in hakkı olduğunu ileri sürmüş­
tü. ı o3 Daha sonra aileden bu doktrini benimseyenler arasında Ahmed
b. Hasan b. Ali b. Muhammed b. Faddal (ö. 260 / 874) ve kardeşi Ali
gibi önemli isimler vardır. ı o4

Diğer taraftan gerek Ali er-Rıza'nın gerekse Hasan el-Askerf'nin


ölümünden sonraki dönemlerde Abdullah el-Eftah'ın imam olup
yaşadığın;ı inananlar gulatla karıştırılmamalıdırlar. Bunlardan biri
olan Hasan b. Ali b. Faddal, gulata karşı bir reddiye yazmıştır. ı os
Yine bunlar arasında olup da Şeyh Tüsi (ö. 460 / 1 067) tarafından
gulattan sayılan İbn Cumhur 106 ve onun takipçisi Muhammed b.
İsa el-Yaktin, ı o 7 mehdilik beklentilerini açıklayan kitaplar kaleme
almışlardı. Bu dönem alimlerinden olup da gulata hücum eden Ah­
med b. Muhammed b. İsa el-Eş'ari ı oe de önemlidir. İbn Faddal ile
diyalogu olan bu alim, Necaşi ve Tüsi tarafından verilen bir isnat
yoluyla tanınmaktadır. 109

101 ibnü'n-Nedim, Fihrist, s. 278; TOsi, Fihrist, s. 48.


102 Necaşi, er-Rical, s. 252.
Berki'nin, Ali b. Esbat'ı önce Ali er-Rıza'nın, daha sonra da Muhammed
el-Cevad'ın taraftarları arasında göstermesi bu bilgiyi doğrulamaktadır
(Berki, er-Rical, s. 55, 56).
103 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 74.
104 Bk. Necaşi, er-Rical, s. 80, 257.
105 TOsi, Fihrist, s. 48.
106 Tosi, Fihrist, s. 146.
107 Necaşi, er-Rical, s. 333-334.
108 Ahmed b. Muhammed b. Abdullah'ın (el-Eş'ari el-Kummi) Muhammed
el-Cevad ile de arkadaşlıkları vardı (Berki, er-Rical, s. 57).
109 Bk. Necaşi, er-Rical, s. 8 1 -83; Tosr, Fihrist, s. 25; Watt, "Sidelights on Early
lmamite Doctrine", s. 295.
ŞİA'DA GAYBETLE İLGİLİ GELİŞMELER 95

İmamiyye'nin iddiasına göre Abbasi hilafeti, imamlann ailesinde


ihtilaf çıkartmak için Hasan el-Askerf'nin kardeşi Ca'fer'i destekle­
mişti. Yazdıklan eserlerde Ca'fer'i dünyevi hayata düşkün ve zevk
ehli biri olarak tanıtırlar. Onun, imam olabilmek için Abbasi halifesi
Mu'temid'in yanında farklı yollara başvurarak, Hasan el-Askerf'nin
gaybette bir oğlunun olduğunu iddia edenlere iftira etmeye çalı ştığını
iddia ederler. Onlara göre on ikinci imamın annesi Sakil'in hapsedil­
mesinin sorumlusu da Ca'fer'di. Çünkü halife, Sakil'e oğlunun nerede
olduğunu onun kışkırtmalan sonucu sormuştu. Hasan el-Askerf'nin
mirası konusunda Askerf'nin annesi Hadid ile mirası elinden almaya
çalışan Ca'fer arasında çatışma çıkmıştır. Yedi yıl sonra halifenin,
mirası Hadid ile Ca'fer arasında bölüştürmesiyle bu sorun çözüm­
lenmişti. Sakıl'in halifenin sarayından kaçmasından sonra Sakil ile
Ca'fer'in taraftarları arasında büyük düşmanlık doğmuştu . Hilafet
otoriteleri, beklenildiği gibi Ca'fer'in yanında yer almış, Sakıl ise
Hasan el-Askerf'nin küçük oğlunun ima.metine inananlar tarafından
desteklenmişti. 1 1 0

Hasan el-Askerf'nin 260 (874) yılında ölümüyle. ortaya çıkan


çatışmalar, sefirlik iddialarının da devreye girmesiyle daha da kar­
maşık hale gelmiştir. Oluşan kaosun hicri iV. asrın son çeyreğine
kadar devam ettiği görülmektedir. Bu dönem zarfında gündeme
getirilen rivayetler ve kelamcıların da devreye girmesiyle on ikinci
imamın imametini iddia edenlerin dışındakiler bütün varlıklarını
kaybetmişlerdir. 1 1 1 Bununla birlikte Hasan el-Askerf'nin vefatından
itibaren bu döneme gelinceye kadar belli zamanlarda farklı gruplar
diğerlerine üstünlük sağlamış olabilirler. Fakat mevcut kaynaklardan
yola çıkarak bunlann ayrıntılı durumlannı tam olarak kestirebilmek
hem çok zor hem de konumuzun sınırlannı aşmaktadır. Bu süreçle
ilgili kesin olarak bildiğimiz şey, Şifler'in önemli kesiminin imame­
tin kesintiye uğramasını bir türlü kabul etmek istememeleriydi. m

1 10 Nevbahti, Fırak, s. 79; İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, 1, 42-44; il, 473; Şeyh
Müfid, İrşad, il, 336-337.
1 1 1 Bk. Şeyh Müfid, el-Fusıllü'l-muhtare, s. 26 1 .
1 12 Mes'Qdi, bu kesimi "Ashabü'n-nesk" olarak isimlendirir (bk. Mes'Qdi,
et-Tenbfh ve'l-işraf, s. 2 14-2 1 5) .
96 ŞIA'DA GAYBET İ N A N C I VE G A İ P ON İ K İ N C İ İ MA M EL-MEHDi

Hasan el-Askerf'nin bir oğlunun olduğunu iddia eden İmamiyye ise


bu zaman dilimi içerisinde taraftar olarak diğerlerine oranla çok az

bir kitleye sahipti. Hasan b. Ali'nin halefinin imametini ve gaybete


gittiğini iddia edenlerin, diğer bütün Şiiler'e muhalefet eden küçük
bir topluluk olduğu İmami alim Nu'mani (ö. 360 / 9 7 1) tarafından da
doğrulanır. Ona göre Şiiler'in büyük bölümü halef hakkında şöyle
düşünmekteydi: "O nerededir? Ne zamana kadar kayıp duracak? Şu
an kaç yaşındadır? Seksen küsur yaşında olmalı; bir kısmı, onun
öldüğünü, bir kısmı böyle birinin doğmuş olmadığını iddia etmekte
ve ona inananlarla alay etmekteydi. ı ı 3 Daha sonra İbn Babeveyh de
(ö. 38 1 / 99 1 ) , İkmalü'd-din adını taşıyan kitabının girişinde, Şfa'yı
darmadağan eden bu şaşkınlık haline değinirken, "Şia'dan bana
gelip gidenlerin çoğunun gaybet konusunda şaşkınlığa düştüklerini
ve Kaim konusunda içlerinde kuşkular taşıdıklarını gördüğünü"
söylemektedir. ı ı 4 İbn Babeveyh'in öğrencisi Hazzaz er-Razi de
(ö. 38 1 / 99 1), Kifayetü'l-asar fi'n-nusas ale'l-eimmeti'l-İsnaaşer isimli
eserinin giriş bölümünde, dini bilgileri zayıf bazı Şifler'in, Mu'tezili
argümanlardan etkilenerek on ikinci imam ve diğer imamlar hakkı n­
da nassın kesin bir şekilde kanıtlanmamış olduğunu söylemelerinden
şikayet etmekte ve bu tür yanlış iddiaların derhal düzeltilmesi gerek­
tiğini ifade etmektedir. ı 15

Küleyni (ö. 329/94 1 ) , Ali b. Hüseyin el-Kummi (ö. 329/9 4 1 ) ,


Nu'mani v e İbn Babeveyh gibi dönemin hadisçi İmami alimleri, Hz.
Peygamber ve imamlarına atfettikleri rivayetlerle, düşmüş oldukları
bu kaosu açıkça dramatize ederler. İlk olarak Küleyni ve Ali b. Hü­
seyin el-Kummf'nin eserlerinde geçen bir rivayette, Ca'fer es-Sadık'ın
şöyle dediği ifade edilmektedir: "İmamınız zamanınızda bir süre
kaybolacak ve siz bununla, bir kısmı o öldü, bazıları o öldürüldü ,
bazısı o helak oldu, bir kısmı da o bir vadidedir demelerine kadar
imtihan edileceksiniz. Müslümanlar buna ağlayacak ve siz denizin

. . . . . . . . .

1 1 3 Nu'manı:, Ebe Abdullah Muhammed b. İbrahim, Kitabü'l-Gaybe (nşr. Ali


Ekber el-Gaffarı:), Tahran 1397, s. 1 57- 1 58.
1 14 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, 1, 2-3.
1 15 Bk. Hazzaz, Ali b . Muhammed er-Razi, Kifayetü'l-cisar (nşr. Abdüllatif
el-Hüseyni), Kum 1 40 1 , s. 7.
ŞİA'DA GAYBETLE İ LG İ Lİ GELİŞMELER 97

dalgalannda gemilerin yalpaladığı gibi sağa sola yalpalayacaksınız. Al­


lah'ın kendisinden söz aldığı, kalbine imanı yazdığı ve kendi ruhuyla
güçlendirdiği dışında kimse kurtulamayacaktır. " 1 1 6 Yine Küleyni, Hz.
Ali'nin "Onun için gaybet ve şaşkınlık dönemi vardır. O dönemde
kitleler yolunu şaşım diğerleri onlan yola getirir", ı ı 7 dediğini rivayet
eder. Nu'mani, Ca'fer es-Sadık'ın, Hadid süresi 1 6 ve 1 7 . ayetlerinin
gaybet zamanında yaşayanlar için indiğini, 1 6 . ayette geçen "zaman"
(emed) ifadesinin gaybet zamanı olduğunu, "Ey Şifler ve Muhammed
ümmeti! Siz de kendilerine kitap verilip de üzerlerinden uzun zaman
geçmiş olanlar gibi olmayın" dediğini 1 1 8 nakleder. Başka bir rivayette
ise bekledikleri kaimin ortaya çıkmasının, aynlığa düşmedikçe, bir­
birlerinin yüzlerine tükürmedikçe, birbirlerini tekfir etmedikçe ve
lanetlemedikçe gerçekleşmeyeceği 1 19 ileri sürülür.

Bir taraftan şartlar gereği yeni ortaya çıkan duruma göre oluş­
turulmuş rivayetleri aktaran söz konusu imami alimlerinin, diğer
taraftan da daha önceden gündeme gelmiş olanlan değiştirerek kendi
durumlanna uyarladıklan görülmektedir. Sünni hadis kitaplannda
da yer alan, Cabir b. Semüre'nin rivayet ettiği, "Benden sonra ümme­
timin üzerinde icma ettiği on iki halife olana kadar bu dünya ayakta
kalacaktır ve onlann hepsi Kureyş'tendir" 1 20 hadisine bu yönde bir
ekleme yapılarak bu rivayeti, "Ondan sonra karmaşa olacaktır" 1 2 1
şeklinde uzatmışlardır.

İmamller, aktardıklan bu rivayetlerle düşmüş olduklan dağınık­


lığı dile getirdikten sonra, durumu idare edip bölünmelere karşı bir
. . . . . . . . .

1 1 6 Küleynt, Ebı1 Ca'fer Muhammed b. Ya'küb er-Razt, Usal-i Kô.fi (nşr. Seyyid
Cevad Mustafa), Tahran, ts., II, 133; Kummi, Ebü'l-Hasan Ali b. Hüseyin b.
Babeveyh el-Kummf (Baba Sadük), el-İmame ve't-tebsıra mine'l-hayre, Kum
1985, s. 125 .

ı ı 7 Küleynr, Usal, IL. 136.


1 18 Nu'mani, Kitiibü'l-Gaybe, s. 24.
1 19 Nu'mant, Kitiibü'l-Gaybe, s. 206.
Nu'mani buna benzer başka rivayetlere de yer vermiştir. Mesela, Nür süresi
55. ayetin anlamının kaim ve ashabı için indirilmiş olduğunu aktarır (bk.
Nu'mant, Kitiibü'l-Gaybe, s. 240).
1 20 Ebü Davüd, "Mehdi", 1 .
1 2 1 Nu'mani, Kitiibü'l-Gaybe, s . 103.
98 ŞİA'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM EL-MEHDi

çözüm geliştirebilmek için de zaman kazanmaya çalışmışlardır. Me­


sela bir rivayette, "Öyle bir zaman gelecektir ki bu dönemde imamları
insanlardan kaybolacaktır. Bu süreç içerisinde kendilerine açıklanana
kadar bulundukları duruma sıkıca yapışsınlar" 1 22 denmektedir. Yine
Ali b. Hüseyin el-Kummf'nin el-İmame ve't-tebsıra mine'l-hayre'si ı 23
ile Nu'manf'nin Kitabü'l-Gaybe'sinde yer alan "İnsanların Gaybet
Zamanında Yapması Gerekenler" şeklindeki bir konu başlığı da bu
tür kaygıların varlığını açıkça göstermektedir. Nu'mani, bu anlamda
on tane hadis nakleder. ı 24 Bunların birinde Ca'fer es-Sadık'a, "Fetret
dönemi olacak; bu süre içerisinde müslümanlar imamlarının nerede
olduğunu bilemeyecekler, biz bu durumda ne yapmalıyız?" diye
sorulunca, "Sonuncu size açıklanana kadar önceki bağlılığınıza tu­
tunun" diye cevap vermiştir. ı 25

Yukarıda da görüldüğü gibi ilk olarak Küleyni (ö . 329/9 4 1 )


ve Ali b. Hüseyin el-Kummi tarafından gündeme getirilen b u tür
rivayetler, daha sonra Nu'mani tarafından daha da çoğaltılarak
belli konu başlıkları altında sistematize edilmiştir. Nu'mani, "Al­
lah'ın ipine sımsıkı sarılın" ı 26 ayetinin tefsiri, ı 27 Şia'ya sabır ve
beklemenin emredilmesi, gaybet zamanında Şia'nın denenmesi
ve gruplara bölünmesi gibi konu başlıkları altında birçok rivayet
aktarmıştır. Bu rivayetlerden birinde Muhammed el-Bakır'ın, Al-i
İmran suresinin 200. ayetindeki "rabitu" kelimesinin, beklenen
imamınıza bağlı olun anlamında olduğunu söylediğini ı 28 ifade
eder. Yine başka bir yerde , "İnsanlar imamı kaybettikleri zaman
senelerce içlerinden hangisinin imam olduğunu idrak edemeye­
cekleri durumda kalırlar. Sonra Allah onlar için sahiplerini ortaya
çıkarır" ı 29 denmektedir.

122 Kummf, el-İmame, s. 125.


123 Bk. Kummf, el-İmame, s . 124.
1 24 Nu'mani, Kitabü'l-Gaybe, s. 1 58- 160.
125 Nu'manf, Kitabü'l-Gaybe, s. 1 58. _

126 Al-i İmran 3/200.


1 27 Nu'manf, Kitabü'l-Gaybe, s. 39-5 1 .
128 Nu'manf, Kitabü'l-Gaybe, s . 27.
129 Nu'manf, Kitabü'l-Gaybe, s. 1 58.
Ş İA'DA GAYBETLE İLGİLİ GELİŞMELER 99

Nu'mani'den sonra İbn Babeveyh es-Saduk (ö. 38 1 /99 1 ) , Kema­


lü'd-din ve tamamü'n-ni'me adlı eserinde konuyla ilgili bütün rivayet­
leri bir araya toplamıştır.

2.2. On İkinci İmam Muhammed el-Mehdi'nin Varlığı

Kat'iyye Şiası'nın, Hasan el-Askeri'nin (ö. 260/ 874) halefsiz vefat


etmesiyle ya imametten vazgeçmek veya imamlığın kesintiye uğ­
radığını kabul etmek ya da vefat eden imamın gizli bir oğlunun
bulunduğunu söylemek zorunda olduklarını daha önce de ifade
etmiştik. Bu gruplar arasında, Nevbahti'nin (ö. 3 1 0 / 922) on ikinci
olarak saydığı İmamiyye ve onunla birlikte Ebu Hatim er-Razi'niri de
(ö. 322 / 934) kabul ettiği altı, yedi ve sekizinci fırkalar, Hasan'ın bir
erkek çocuğu olduğunu veya bu çocuğun ana kamında bulunduğu­
nu iddia etmişlerdi. Onlann böyle birinin varlığını iddia etmelerinin
sebebi, bu fırkalann görüşlerinden de anlaşılacağı üzere, imametin
kesintiye uğrayabileceğini bir türlü kabul edememeleriydi. Bundan
dolayı onlardan altıncı fırka bu çocuğun, babasının ölümünde iki
yaşında olduğunu, yedincisi onun ana karnında sekiz aylık oldu­
ğunu, sekizinci fırka ise sadece ana karnında olduğunu söylemişti. 1 30
İmamiyye ise onun varlığını iddia etmekle birlikte, yaşı konusunda
herhangi bir görüş belirtmemişti. 1 3 1

Ebü'l-Hasan el-Eş'ari (ö. 324/935), yirmi dört Rafizi-İmami fırka­


dan birincisi kabul ettiği Kat'iyye'nin on iki imamını sayarken bun­
ların sonuncusunun, Muhammed b. Hasan'ı "beklenen gaip imam"
(el-gaib el-muntazar) kabul ettiğini söylemektedir. 1 32 O, bu grubu
yirmi dördüncü Rafizi fırka olarak tekrar gösterir. 1 33 Fakat burada da
onun doğumuyla ilgili herhangi bir bilgiye rastlanmaz.

Küleyni'nin (ö. 329 / 94 1) Hasan'ın oğlunun doğumuyla ilgili ak­


tarmış olduğu rivayetlerden ı 34 birinde, onun Muhammed adındaki

130 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 84-86; Ebu Hatim er-Razi, Kitabü'z-Zine,


s. 292-293.
1 3 1 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 90-93.
1 32 Eş'arf, Makalat, ı, 90-9 1 .
133 Eş'arf, Makalat, ı. 104- 105.
134 Söz konusu rivayetler için bk. KOleyni, Usal, il, 449-467.
1 00 ŞİA'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MA M E L - M E H D İ

oğlunun 256 (870) yılında dünyaya geldiği 1 35 ifade edilir. Ancak o,


Ca'fer es-Sadık'tan rivayet ettiği başka bir haberle bu çocuğun yaşıyla
ilgili yapılan diğer spekülasyonları eleştirir ve şöyle der: "Doğumun­
da şüphe edenler, onun babasının halefsiz öldüğünü, bir kısmı babası
öldüğünde ana kamında olduğunu, bazıları babasının ölümünden iki
yıl önce doğduğunu ve onun beklenen mehdi olduğunu, söylerler. Bu
şekilde Allah Şia'yı imtihan etmeyi sever. Batıl yolda olanlar bununla
şüpheye düşer." ı 36 Ancak İmami Şeyh Müfid (ö. 4 1 3 / 1022), söz ko­
nusu rivayetle gelen eleştiriye aldırmaz ve cemaatin ileri gelenlerinin
bu konuyla ilgili ihtilaflarını doğrular. 137 Ona göre, kendisinin de
aralarında bulunduğu çoğunluk, babası 260 (874) yılında vefat ettiği
ve doğumu da 255 (869) yılının Şaban ayının on beşinde gerçek­
leştiği için kaimin beş yaşında olduğunu ileri sürmüştür. 138 Ancak
bazıları onun 252 (866) yılında doğduğunu dolayısıyla babasının
ölümünde yedi yaşında olması gerektiğini söylemişti. Diğer bir kısmı
ise babasının ölmediğini, Allah'ın, aklı ve ilmini hikmetle kemale
erdirip diğer yaratıklardan ayırdığını, onun hüccetlerinin sonuncusu
ve kaimü'z-zaman olduğunu söylediler. 139

İbn Babeveyh'in (ö. 38 1 / 99 1 ) Kemalü'd-din'inde aktardığı bir


rivayete ve Tüsi'ye (ö. 460 / 1 067) göre on ikinci imam 256 (870)
yılında doğmuştur. ı4o Tüsi'nin eserinin diğer bir yerinde, babasının
260 (874) yılında vefat ettiği ve çocuğun da onun ölümünde dört
yaşında olduğu iddia edilir. ı4ı Yine İbn Babeveyh'in aktarmış olduğu
diğer bir rivayette, doğumuyla ilgili ihtilaflar doğrulanmakla birlikte
onun 254 (868) yılının Ramazan ayında dünyaya geldiği, künyele­
rinin de Ebü'l-Kasım ve Ebu Ca'fer olduğu söylenir. ı 42 İbn Rüstem
. . . . . . . . .

135 Küleyni Usal, II, 1 19.


136 Küleynr, Usal, II, 135.
137 Şeyh Müfid, el-Fusalü'l-muhtdre, s. 258-259.
138 Şeyh Müfid, el-İrşad, II, 339.
Aynı tarih, Mes'Odi tarafından da kabul edilmiştir (bk. Mes adr, İsbatü'l-va­
'

sıyye, s. 272).
139 Şeyh Müfid, el-Fusalü'l-muhtare, s. 258-259.
140 İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, s. 432; TOsi, Gaybe,s. 393.
141 Tasi, Gaybe, s. 419.
1 42 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, il, 474-475.
Ş IA'DA GAYBETLE İ LG İ L İ GELİŞMELER 101

et-Tabeıi'nin (IV. /X. asır) aktardığı daha farklı bir rivayette ise kai­
min 257 (87 1 ) yılında doğduğu ifade edilir. ı43 Rivayetlerde kaimin
annesinin isminin de Reyhane, Nergis, Sakil veya Savsan olduğu ı 44
belinilmektedir.

Doğum yeri ve tarihindeki bu ihtilaflar, aslında böyle bir çocuğun


doğduğuna dair somut bir bilgi bulunmamasından ileri gelmekte­
dir. Bu yüzden onun yaşıyla ilgili söz konusu tartışmalar, Bağdadı
(ö. 429 / 1038) ve İsferayinı (ö. 47 1 1 1078) gibi sonraki Sünnı mez­
hepler tarihi yazarlarının eserlerine de yansımıştır. ı 45 Daha önce
ifade edildiği gibi, İmamı Nevbahtı de (ö. 3 10 / 922) dahil muasırı
olduğu bütün fırka yazarları, Hasan el-Askerf'nin bir oğlu olmadı­
ğını kabul ederler. Ancak başta İmamiyye olmak üzere Şfa'nın yok
olacağını farkeden bir kısım Kat'iyye, varlıklarını sürdürebilmek için
imametin devam ettiğini sürekli gündemde tuttular. Onlar, Hasan'ın
kardeşi Ca'fer'e olan düşmanlıklarından dolayı da imametin Hasan
ve Hüseyin'den sonra iki kardeşte olmayacağını ı 46 ısrarla vurgula­
dılar. Diğer kardeş Muhammed de babasından önce vefat ettiği için
tek alternatifleri kalmıştı. O da, önceden Şıa'nın yabancı olmadığı,
Hasan'ın kaybolan bir oğlunun varlığında ısrar etmekti. Onlara göre
dönemin Abbası halifesi, böyle birinin saklandığını bildiği için Hasan
el-Askeıi'nin kardeşi Ca'fer'in mirastan hak talebini kabul etmemişti. 1 47
Bu yüzden başta Küleynı (ö. 329 / 94 1) ve Ali b. Hüseyin el-Kummı
(ö. 329 / 94 1 ) olmak üzere dönemin İmamı hadisçileri, konuyla il­
gili Muhammed el-Bakır ve Ca'fer es-Sadık gibi önceki imamlarına
isnat ettikleri birçok rivayet aktardılar. Onlar bu rivayetlerin bir
kısmını Muhammed b. Halid el-Berkı (ö. 274 / 887 veya 280/ 893)
gibi kendinden önceki hadisçilerden aldıklarını söylerler. Fakat söz
konusu alimin, bu döneme bizzat şahid olmasına rağmen eserinde
ne on ikinci imamın isminden ne de onun gaybetinden bahsettiği
görülmektedir.

143 İbn Rüstem et-Taberf, Delailü'l-imdme, s. 270-27 1 .


144 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, ll, 426, 432.
145 Bk. Bağdadr, el-Fark, s. 48; İsferayini, et-Tabsrr .fi'd-din, s. 39.
146 Bk. Küleyni, Usal, II, 39-40.
147 İbn Babeveyh, Kemıilü'd-din, II, 479.
102 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM E L - M E H D İ

Diğer önemli bir husus ise konuyla ilgili verdikleri bu bilgilerin


bizzat İmami Küleyni gibi kendi alimlerinin naklettiği diğer rivayet­
lerle tekzip edilmesidir. Küleyni, bir rivayetinde Zübeyrf'nin, Hasan
el-Askerf'nin bir halefinin olmadığını söylediğini nakleder. ı48 Yine,
Ahvaz'dan Muhammed b. İbrahim b. Mahziyar el-Ahvazi ve Medi­
ne'de on birinci imamın temsilciliğini yapmış olan Alioğullan'ndan
birçok insan gibi, farklı bölgelerde on ikinci imamın varlığıyla ilgili
şüphe duyan pek çok kişinin varlığından bahsetmektedir. ı49 Hatta
önceden buna inanmakla birlikte sonradan bu görüşten vazgeçmiş
birçok Şif'den söz edilir. Mesela Küleyni el-Kafi'de Medineli Tali­
bfler'den bir kesimin on birinci imamın bir çocuğunun olduğu
görüşünden vazgeçiş olayını kaydeder. ıso Nu'mani de (ö. 360 / 9 7 1 )
Şiiler'in büyük bölümünün halef hakkında " O nerededir? Bu nere­
den olacak? Ne zamana kadar kayıp duracak? Şu an kaç yaşındadır?
Seksen küsur yaşında olmalı şeklinde düşündüklerini ifade eder. Ona
göre bir kısmı onun öldüğünü, bir kısmı böyle birinin doğmadığını
iddia etmekte ve ona inananlarla alay etmekteydi." ı 5 ı Aynı şekilde
TO.si (ö. 460/ 1 067) , İbn EbO. Ganim el-Kazvfni ile birlikte Şia'dan bir
grubun Hasan el-Askerf'nin halefsiz öldüğü iddiasında olduklarını
nakletmektedir. ı52

Bütün bu nakledilenlerin dışında, yine bizzat İmami kaynaklannın


belirttiğine göre, Hasan el-Askeri ölünce kardeşi Ca'fer b. Ali el-Hadi,
imamın bütün mirasını ele geçirmeye çalışmıştı. Hasan'ın vefat haberi
Medine'de bulunan annesine ulaştığında annesi Samerra'ya kadar
gelmiş ve orada vasiyet iddiasında bulunmuştur. Bunun üzerine
saraya, Halife Mu'temid-Alellah'ın hanımlannın yanına taşınmıştır. ı53

Diğer taraftan, onların "Abbasiler ve Ca'fer'in taraftarlarından


korktuklan için bu çocuğun doğumunun babası tarafından gizli tu­
tulup sadece yakın arkadaşlanndan güvendiklerinin bilmesine izin

148 Küleyni, Usal, II, 1 19.


h9 Küleyni, Usal, II, 455-456.
1 50 Küleyni, Usal, II, 456-457.
1 5 1 Nu'mani, Kitaba'l-Gaybe, s. 157- 1 58.
1 52 Tüsf, Gaybe, s. 285.
153 İbn Babeveyh, Kemdlü'd-din, Il, 474.
ŞİA'DA GAYBETLE İLGİLİ GELİŞMELER 103

verildiği" şeklinde haberler yayarak bu belirsizliği bir süreliğine at­


latmaya çalışmış olduklan görülmektedir. İmamiler'e göre Ebu Ca'fer
el-Ömeri, on ikinci imamın var olduğunu taraftarlanndan Abdullah
b. Ca'fer el-Himyerf'ye açıklamış fakat onun ismini araştırmaması
için ona uyarıda bulunmuştu. ı 54 Bu iddialannı doğrulamak için de,
kaimin cisminin görünmeyeceği, ismiyle de anılamayacağına dikkat
çeken birçok rivayeti 1 55 devreye soktular. Muhammed el-Bakır'dan
aktanlan bir rivayette Hızır, Ali'ye, on bir imamın ismini sıraladıktan
sonra sıra on ikinci imama gelir ve şöyle der: "Ortaya çıkıp zulümle
dolu yeryüzünü adalete kavuşturana kadar künyelenemeyip isim­
lendirilemeyecek Hasan b. Ali'nin oğlu bir adama şehadet ederim." ı 56
Bununla birlikte Muhammed b. Hasan'ın varlığını doğrulamak için
de, "Kaimin ismi Hz. Peygamber'in ismi, babasının ismi de Vasf'nin
ismidir" ı 57 şeklindeki o meşhur önceki rivayeti aktarmaktan da geri
durmadılar.

Hasan el-Askerf'nin bir oğlu olduğunu ispat için bir taraftan


rivayet eksenli alimlerin, onun varlığı ve onu görenlerle ilgili pek
çok hadis aktardığı müşahade edilirken, ı 58 diğer taraftan da Ebu
Sehl İsmail b. Ali en-Nevbahti (ö. 3 1 1 / 923) ve aynı dönemlerde
yaşamış olan Muhammed b. Abdurrahman b. Kıbbe er-Razi gibi
İmami kelamcılann devreye girdiklerini görmekteyiz. Mesela imam
mehdinin varlığı konusunda akli deliller getirmeye çalışan Ebu Sehl

1 54 Abdullah b . Ca'fer el-Himyeri, Hasan el-Askeri'nin taraftarlarındandı


(Berki, er-Rical, s. 60). Kaimin doğumu ve görülmesiyle ilgili birçok ri­
vayet ona dayandırılır (Mesela bk. Küleyni, Usal, II, 1 20; İbn Babeveyh,
Kemalü'd-din, II, 440, 442, 440).
155 Bk. Kummi, el-İmame, s. 1 16; Küleyni, Usal, II, 1 1 7, 127; İbn Babeveyh,
Kemalü'd-din, II, 648.
Bazı rivayetlerde, "Sahibü haze'l-emr'in doğumunun insanlardan gizli
tutulması, ortaya çıktığında boynunda kimseye biatı olmasın diye oldu­
ğu" söylenmektedir (bk. İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, II, 479). Bu iddiayı
desteklemek için de, "Kaim ortaya çıktığında kimseye biatı olmaz" şeklinde
başka bir rivayet gündeme getirdiler (bk. İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, II,
480).
1 56 Kummi, el-İmame, s. 107- 108; Küleyni, Usal, II, 468-470.
157 Nu'mani, Kitdbü'l-Gaybe, s. 1 8 1 .
158 Bk. Küleyni, Usal, II, 1 17- 125.
104 Ş[A'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP O N İ K İ N C İ İ MAM E L - M E H D [

en-Nevbahti, gaybetten otuz yıl sonra yazdığı et-Tenbfh adlı eserinde


şöyle demişti: "Şia mensupları, Allah'ın, Peygamber'in ve dinin bütün
konularını akli delil ile bildikleri gibi Hasan'ın oğlunun varlığını da
akli delille bildiler." ı s9

İmamın varlığını akli delillerle kanıtlamaya çalışan diğer ünlü


İmami kelamcısı İbn Kıbbe er-Razi de, bu ispat sürecine en büyük
katkısı olanlardan biridir. Mesela o, on ikinci imamın farklı doğum
tarihleriyle ilgili Zeydiyye ve Ebü'l-Kasım el-Belhi (ö. 3 19 / 93 1) gibi
Mu'tezilfler tarafından kendilerine yöneltilen eleştirilere şöyle cevap
vermişti: Siz Allah'ın kitabında Hz. Isa'nın beşikteyken "Ben Allah'ın
kuluyum, bana kitap verdi, beni peygamber ve her yerde mübarek
kıldı" 1 60 ayetini görmüyor musunuz? Allah ona küçüklüğünde
hüküm vermişti. Benzer durum imam için de geçerlidir. Yine bazı
Zeydiler'in, insanların çoğunun Hasan b. Ali'nin çocuğu olmadığına
inandıklarını söylemeleri üzerine İbn Kıbbe, İsrailoğullan da Mesih
(İsa) konusunda şüphe etmekteydi, hatta bu yüzden Meryem'e bile
iftira etmişlerdi demiştir. 1 6 1

Ebu Sehl ve İbn Kıbbe'nin, Muhammed el-Mehdf'nin varlığına


yönelik öne sürdükleri bu argümanlar her ne kadar İbn Babeveyh
(ö. 38 1 /99 1 ) tarafından kullanılmış olsa da, onların benimsenerek
geliştirilmesi esasen Şeyh Müfid'le (ö. 4 1 3 / 1022) olmuştur. Müfid'e
göre, gaip imamın varlığıyla ilgili rivayetler o kadar güçlüdür ki onla­
rı inkar eden, müslüman hukukuyla ilgili bütün rivayetleri reddetmiş
olur. 1 62 O, Mehdi b. Hasan b. Ali'nin doğumunun, çoğu taraftan ve
diğer insanlardan saklanmasıyla onun devam eden gizliliğinin, örf
ve geleneklere aykırı olmadığını söyler. Ona göre önceki kralların
çocuklarıyla ilgili benzer, aklın şüphe etmeyeceği bilgiler bizzat ilmin
ortaya koyduğu şeylerdir. 1 63 Onların doğumu, miras sebebiyle can
güvenlikleri hususunda akrabalarından korktukları için gizli tutul­
muştur. Nitekim geçmişte Fars, Rum ve Hint krallarının buna benzer
. . . . . . . . .

15� "Kitabü't-Tenbih", İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, 1 , 90-9 1 .


160 Meryem 19/30-3 1 .
161 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, 1 , 79-80.
162 Şeyh Müfid, Hamsü resailfi isbati'l-hücce, Necef 1 95 1 , s. 3 .
163 Şeyh Müfid, el-Fusülü'l-aşerefi'l-gaybe, Necef 1 3701195 1 , s. 350.
ŞİA'DA GAYBETLE İ LG İ L İ GELİŞMELER 105

gizlenmelerinden bahsedilir. ı 64 Müfid şöyle devam eder: Oğlunun


olduğunu tebaasından saklayarak onu gizleyen, bu yolla onu hali­
fe yapmak isteyen ve bu şekilde askerlerini itaat için imtihan eden
meşhur melikler vardır. ı65 Din alimleri, Hz. İbrahim ve Hz. MO.sa'nın
doğumlarının da, görevlerini gizli tutmak için zamanlarının melikle­
rinden gizli tutuldukları konusunda hemfikirdirler. ı 66 Ca'fer es-Sadık
da oğlu Müsa'yı korumak için, kendi ölümünden sonra ona bir zarar
gelmesin diye, imam olması yönündeki vasiyetini saklı tutmuştu. ı 67
Nasıl ki peygamber çocukları olan Ya'küb b. İbrahim'in çocukları
Yüsufa zulmetmişlerse, aynı şekilde, imamların masumiyeti kendi­
sinde bulunmayan Ca'fer b. Ali, gerçeği inkar ederek batıla sapmış
ve Hasan'ın oğlunu inkar etmiştir. Bu yüzden onun taraftarlarının
tamamı da yanılmıştır. ı 68

Şeyh Müfid, mehdinin yaşının küçüklüğünü eleştirenlere karşı


da, "Allah imamet görevini verdiği kimseden kemale ermesindeki
özürleri kaldırır" demektedir. Ona göre her şeye kadir olan Allah
bunu da yapmaya kadirdir ve Kur'an'da belirtilen, yetim çocukların
mallarının ergenlik çağına ulaşıncaya kadar kendilerine verilmemesi
hükmünün, çocuk yaşta olan Muhammed el-Mehdi ve Muhammed
b. Ali b. Musa için geçerli olmadığını savunur. Ona göre imamlar bu
hükümden istisna tutulmuştur. ı 69

Çağdaş alimlerden Kaşifülgıta da, Hz. Peygamber'in ve masum


vasilerinin bütün bu haberlerine inanmamız gerektiğini söyler. Ona
göre bunların hikmet ve sebeplerinden bahsetmenin ise fazla bir
anlamı yoktur. ı 7o

Gerek dönemin mezhepler tarihçileri tarafından kaleme alınan


eserlerin vermiş olduğu bilgilerden, gerekse bizzat İtnamfler'in

164 Şeyh Müftd, el-Fusalü1-aşere, s. 350-35 1 .


165 Şeyh Müfid, el-Fusalü'l-aşere, s . 3 5 1 -352.
166 Şeyh Müfid, el-Fusalü'l-aşere, s . 352.
167 Şeyh Müfid, el-Fusalü'l-aşere, s. 358.
168 Şeyh Müfid, el-Fusalü'l-aşere, s. 354.
169 Şeyh Müftd, el-Fusalü'l-muhtilre, s. 1 12- 1 13 .
1 70 Kaşifülgıta, Muhammed Hüseyin b . Ali, Caferi Mezhebi v e Esaslan (çev.
Abdülbaki Gölpınarlı), İstanbul 1979, s. 54-55.
106 Ş İA'DA GA YBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MA M EL-MEHDİ

aktardıklan çelişik haberlerden, ·on ikinci imam diye kabul edilen bir
çocuğun doğmadığı açıkça anlaşılmaktadır. İmamiyye Şiası kendileri
için hayati öneme sahip imametin kesintiye uğramaması için böyle
birinin varlığını iddia etmiştir. Onlar bir taraftan önceki mehdilik
rivayetlerini Muhammed b. Hasan adına uyarlarken, diğer taraftan da
kelamcılan vasıtasıyla bu bilgileri rasyonel yöntemlerle doğrulamaya
çalışmışlardır.

3. Hasan el-Askeri Sonrası Vekillik İddialan

3 . 1 . Vükela: Mali ve Hukuki Temsilcilikler

Vekillik, imamlarla taraftarlan arasında iletişimi kolaylaştınp humus


ve zekat toplamak amacıyla kurulmuş bir teşkilattır. Bu müessesenin
incelenmesi konumuz açısından iki ayrı öneme sahiptir. Birincisi,
gaybet fikrinin oluşum sürecinde Şii hareketlere yön verenlerin,
imam adına hareket eden siyaseten kabiliyetli vekillerin olmasıdır.
İkincisi ise, on ikinci imamın kısa gaybeti diye nitelenen dönemde
(260-328 / 873-940) onun sefirliğini yaptığı iddia edilen dört kişi,
aslında kayıp imam adına vekillik yaptıklannı iddia edenler arasın­
dan sonraki İmamiler'in seçtiği dört tanesidir. Bundan dolayı bu
sistemin ne tür aşamalar geçirdiğine ve gaybet düşüncesinin oluşum
safhasındaki fonksiyonuna değinmemiz konumuz açısından büyük
önem taşımaktadır.

Diğer taraftan, gerek önceki imamlar gerekse on ikinci imamın


temsilcileri hakkında dönemin eserlerinde fazla bir bilgiye rastlanıl­
madığı için imamların vekilliğiyle ilgili yapılan çalışmalarda ciddi
zorluklarla karşılaşılmakta ve bu konular hala tam olarak aydınlatıla­
mamaktadır. Hasan b. Musa en-Nevbahti (ö. 3 10 / 922), Ebü'l-Halef
Eş'ari el-Kummi (ö. 30 1 /9 1 4) ve Küleyni (ö. 329/ 94 1 ) gibi alimlerin
dağınık olarak verdikleri birtakım bilgilerin dışında Şii olmayan eser­
lerde bu konulara hiç değinilmez. Sonraki araştırmacılann vekilliğe
ilişkin tezlerine dayanak yaptıklan bilgiler de, gaybetten yaklaşık bir
asır sonra yaşayan İbn Babeveyh (ö. 381 / 99 1), Necaşi (ö. 450/ 1058)
ve Tüsi'nin (ö. 460 / 1067), Küleyni ve öncesi bazı kişilerden aktar­
dıklannı iddia ettikleri rivayetlere dayanır. Bunların verdikleri haber­
lerin de ne derece güvenilir oldukları sürekli tartışılmıştır.
Ş [A'DA GAYBETLE İLGİLİ G ELİŞMELER 107

Bazı araştırmacılara göre bu bilgilerin erken dönem kaynaklarında


yer almamasının sebebi, imam ve temsilcilerinin faaliyetlerinin ço­
ğunun yer altında yapılmış olmasıdır. Onlara göre vekillik kurumu,
Musa el-Kazım (ö. 183 / 799) ı 7 ı hatta Ca'fer es-Sadık ( 1 4 8 / 765)
zamanından beri vardı. ı 72 Şiiler, gerek çeşitli bölgelerdeki Sünni-Şii
çatışmaları, gerekse siyasi iktidarın baskısı sebebiyle bu bilgileri sü­
rekli gizlemişlerdi.

Vekillik kurumunun kuruluş amacına gelince, temel fonksiyo­


nunun cemaat içi iletişimin kolaylaştırılıp humus ve zekat toplamak
maksadıyla ı 13 oluşturulduğu iddia edilir. İsnaaşeri biyografi yazarla­
rına göre, bu amaçla Humran b. A'yan, Mufaddal b. Ömer, Mualla b.
Huneys, Nasr b. Kabus el-Lahmi ve Abdurrahman b. Haccac, Ca'fer
es-Sadık'ın, ı 14 Abdullah b. Cündeb el-Becilf de Musa el-Kazım ve Ali
er-Rıza'nın vekilliklerini yapmışlardı. 175 Onlara göre Ca'fer es-Sadık,
Abbasiler'in farkına varabileceği endişesiyle faaliyetlerini gizlilik içe­
risinde yönetmekteydi. O, organizasyon işlerini yürütürken, takıyye
gereği taraftarlarından kendi temsilcisi olduklarını söylememelerini
istemişti. Tusi, Nasr b. Kabus el-Lahmi'nin, kendisinin gerçekten
atanmış biri olduğunu bilmeden yirmi yıl Ca'fer es-Sadık'ın vekilli­
ğini yaptığını söyler. 176

1 7 1 Arjomand, "The Consolation of Theology: Absence of the imam and Tran­


sition from Chiliasm to law in Shi ism , jou mal of Religion, LXXVI (1996),
' "

s. 5 5 1 ; Arjomand, "The Crisis of the Imamate", s. 494; M. Ali Büyükkara,


The Imamr-Shl'i Movement in the Time of Masa al-Kazim and 'Alı al-Rida (dok­
tora tezi, 1997), The University of Edinburgh, s. 412; Metin Bozan, İmd­
miyye İmamet Nazariyyesinin Teşekkül Süreci (doktora tezi, 2004), AÜSBE,
s. 88.
172 Mesela bk. javad Ali, "Die Beiden Ersten Safire des Zwölften lmams",
Der Islam, XXV ( 1939), s. 2 12; Kohlberg, "imam and Community in the
Pre-Ghayba Period", s. 40; Mustafa Öz, İmdmiye Şiasında Onikinci İmam ve
Mehdi İnancı, İstanbul 1995, s. 12.
173 Moojan Momen, A n Introduction to Shi'i Islam, London 1 985, s. 73-74;
Hussain, The Occultation, s. 79.
1 74 Bk. Tüst, Gaybe, s. 346-348.
ı 75 Tı1si, Gaybe, s. 348.
ı 76 Tı1si, Gaybe, s. 346-348.
108 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I v E G A İ P O N İ K İ N C İ İ MA M EL-MEHDi

Özellikle başşehir Samerra ve Meda.in şehirleri ile Sevad bölgesin­


de bir hayli gelişme gösterdiği söylenen bu yer altı siyasi örgütünün, ı 77
İsmail b. Müsa el-Kazım'ın Mısır'daki entelektüel faaliyetleriyle daha
da ilerleyerek başta Kuzey Afrika'nın uzak kısımlan olmak üzere
belli bölgelerde etkisini gösterdiği ı 78 ifade edilir. Ancak başlangıçta
da ifade edildiği gibi, sonraki Şii yazarlannın vermiş olduğu bu
bilgilerin gerçekliğinin test edilebilmesi oldukça zordur. Özellik­
le bu kurumu Ca'fer es-Sadık'a kadar dayandırmaları pek makul
gözükmemektedir. Çünkü onlara yakın dönemlerde kaleme alınan
tarih kitapları onların bu tür faaliyet içerisinde bulunmalarından
ziyade, siyasete bulaşmayan dindarane yaşantılanndan bahsederler. ı 79
Diğer taraftan Ca'fer es-Sadık ve Müsa el-Kazım'ın vekilleri olarak
tanıtılan bu kişilerin de, aslında onların ileri gelen taraftarları ol­
dukları anlaşılmaktadır. ı8o Bununla birlikte söz konusu imamlara
Alioğulları lideri gözüyle bakan pek çok sempatizanının, birtakım
isyan tün:i. hareketlerden de geri durmamış olduklan yine bu tarih­
çiler tarafından da doğrulanmaktadır.

Abbasiler, kuruluş dönemlerinden itibaren çeşitli Şii gruplannın


isyan hareketleriyle şaşkına dönmüşlerdi. Bundan dolayı bazı Şiiler'in
entelektüel faaliyetlerinin sonuçta bir militan harekete dönüşeceğine ve
bu olayların arkasında da Şii imamlannın olduklarına inanmaya başla­
malan son derece doğal gözükmektedir. ı8ı Bu yüzden Harünürreşid,
Müsa el-Kazım'ı hapse atarak ölümüne kadar gözetim altında tutmuş ·

ve daha sonraki Abbasi yöneticileri de 202 (81 7) yılından itibaren diğer


imamlan başşehirde ev hapsine zorlamaya başlamışlardı. Onlann bu
siyaseti Ali er-Rıza, Muhammed el-Cevad, Ali el-Hadi ve Hasan el-As­
keri üzerinde tatbik edilmişti. Uygulanan bu baskı yöntemleri zamanla

177 Keşşi, Rical, s. 5 13-514.


178 Hussain, The Occultation, s. 29.
1 79 Mesela bk. Ya'kübi, Tarih, il, 4 14.
180 Bu dönemlere en yakın Şii çalışmalarından biri olan Berki'nin er-Rical'inde
bu ve benzeri kişilerden sadece imamların taraftarları olarak bahsedilir. Me­
sela ona göre, Mufaddal b. Ömer, Ca'fer es-Sadık'ın, Abdullah b. Cündeb
el-Becili de, Ali er-Rıza ve daha sonra Muhammed el-Cevad'ın taraftarları
arasındaydı (Berki, er-Rical, s. 25, 54).
1 8 1 Krş. Hussain, The Occultation, s. 55.
ŞİA'DA GAYBETLE İ L G İ L İ GELİŞMELER 109

organizasyonlannın yer altı sistemini (vükela) kurmaya itmiş olmalıdır.


Rivayetlere göre 233 (848) yılında Halife Mütevekkil-Alellah, onuncu
imam Hadf'nin (ö. 254/868) bu tür faaliyetlerinden şüphelenip onu
Medine'den Samerra'ya getinerek ev hapsinde tutmuş ı 82 ve ardından
evini aratmıştır. ı 83 Bu arada Hadf'nin Samerra'daki bazı taraftarlan da
tutuklanmış ı 84 ve onun Küfe'deki temsilcisi Eyyüb b. Nühı 85 şehrin
kadısı tarafından takibata uğramıştır. ı 86 Sevad'da Hüseyin'in kabri
yanındaki bölgelerdeki faaliyetlerden rahatsız olan Mütevekkil-Alellah,
Hüseyin'in mezannı ve civardaki evleri yerle bir ettirmiş ardından da
yerine ekin ekilerek kabrin izleri yok edilmiştir. 187 Kindf (ö. 350/96 1),
Alioğullan lideri Ebü Hudıi'nin, teşkilatlanma faaliyetlerinden dolayı
suçlanarak taraftarlanyla birlikte 248 (862) yılında lrak'a sürüldüklerini
nakletmektedir. ı88 Küleynf'ye göre Muhammed b. Hacer'in öldürülmesi
ve idarecilerin Seyf b. Leys'in mallanna el koyması yine bu sebepledir. ı 89

Yukanda aktanlan bilgiler, aslında vekillik kurumunun tesisinin,


gelişen siyasf ve ekonomik şartların doğal bir sonucu olduğunu
göstermektedir. Ancak sürekli dikkatlerin üzerlerinde yoğunlaştığı
İmamf imamlannın bu oluşuma fazla bir katkı yaptıklan söylenemez.
Özellikle sonraki imamlann otoriteleri, ne bütün işlerin yürütülmesi
için tamamen yeterliydi ne de onlar böyle bir birikime sahipti. Hatta
imamlar çoğunlukla göz hapsinde oldukları iÇin işlerin neredeyse
tamamı vekiller aracılığıyla yönetilmekteydi. Mesela bu dönemde Ali

182 Tabeıi, Tarih, IX, 163.


183 Mes'üdi, MürCıcü'z-zeheb, IV, 93.
184 İbn Şehraşüb, Muhammed b . Şehraşüb el-Mazenderani, Menô.kıb-ı Al-i Ebi
Tô.lib, Kum 1379/1 959, IV, 4 14-416.
185 Fethi olan EyyCib b . Nuh b . Derrac'ın (el-Kufi) Hasan el-Askeri'nin öv­
güsünü aldığı rivayet edilir (bk. To.si, Gaybe, s. 349-350). Daha önce Ali
er-Rıza, Muhammed el-Cevad ve Ali el-Hadi'nin de en önemli taraftarları
arasındaydı (Berki, er-Ricô.l, s. 54, 57). Babası Nuh b. Derrac da, Ca'fer
es-Sadık'ın ashabındandı (Berki, er-Ricô.l, s. 27).
186 Ali b . İsa el-Erbrli, Keşfü'!-gumme (nşr. S. E. Miyaneci) , Tebriz 1 38 1/1961 ,
11, 385.
187 Taberi, Tarih, IX, 185.
188 Kindi, Ebu Ömer Muhammed b. Yusuf el-Mısri, Vulô.tü Mısr, Beyrut
1 98711407, s. 1 59.
189 Küleyni, Usül, 11, 444.
1 10 ŞfA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM E L-MEHDf

el-Hadi'nin (ö. 254/ 868) vekilliğin.i yapan Ebu Ali b. Raşid, 1 90 Ali
el-Hadi ve daha sonra da Hasan el-Askeri'nin (ö. 260 / 874) vekillik­
lerini yapan Ali b. Ca'fer el-Hammani19 1 bunlardan ikisidir.

Yukarıda bazılarının isimleri verilen söz konusu vekillerin bu


görevleri daha sonra kendi çocuklarına geçerek onlar, gaybet döne­
minde gaip imam adına Şii toplumunu yönlendiren kişiler olmuş­
lardır. Mesela Ali b. Mahziyar el-Ahvazi, 192 Muhammed el-Cevad
(ö. 220/ 835) ve Ali el-Hadi'nin (ö. 254/ 868) Ahvaz vekiliyken193
onun torun veya akrabaları daha sonra on ikinci imam adına aynı
bölgede temsilcilik yapmışlardır. 194 İbrahim b. Muhammed el-He­
medani, Ali el-Hadi'nin Hemedan vekiliyken ı 95 daha sonra onun
çocuklarından Muhammed b. İbrahim ve sonra da Ali b. Muhammed
b. İbrahim bu görevi devam ettirmişlerdir. 196 Diğer bir vekil İsmail
b. İshak b. Nevbaht'ın197 ailesi Bağdat'taki organizasyon üyelerini
idare etmişti. Onun akrabası Hüseyin b. Ruh da on ikinei imamın
temsilciliği adına aktif görevler üstlenmiştir.

Abbasi iktidarının lll. (IX.) asrın ikinci yansından itibaren güç


kaybetmeye başlaması bu vekillerin hareket imkanlarının daha da
artmasına ortam hazırlamıştır. Otorite boşluğunu iyi değerlendiren

190 Tasi, Gaybe, s. 350.


191 Tasi, Gaybe, s. 350.
192 Tasi, Gaybe, s. 349.
Ali b. Mahziyar el-Ahvazi, Ali er-Rıza, daha sonra Muhammed el-Cevad ve
Ali el-Hadi dönemlerini yaşamış olup onların önde gelen taraftarları arasın­
da gösterilmiştir (bk. Berki, er-Rical, s. 54, 55, 58; Necaşr, Rical, s. 254).
193 Necaşi, Rical, s. 253.
194 Mesela Muhammed b. İbrahim b . Mahziyar el-Ahvazi bunlardan biridir
(bk. İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, ll, 442).
Onun oğullarından biri olan Muhammed b . Ali b . Mahziyar, Ali el-Hadf'nin
taraftarları arasında gösterilmiştir (bk. Berki, er-Rical, s. 60).
195 Keşşi, er-Rical, s. 557, 608, 6 1 1-612. İbrahim b. Muhammed el-Hemedani,
Ali er-Rıza, daha sonra Muhammed el-Cevad ve Ali el-Hadi dönemlerini
yaşamış olup onların önde gelen taraftarları arasında gösterilmiştir (bk. Berki,
er-Rical, s. 54, 56, 58).
196 Keşşt, er-Rical, s. 608; İbn Davı1d el-Hilli, er-Rical, s. 248.
197 Berkr, onu Ali el-Hadf'nin yakın taraftarlarından sayar (Berki, er-Rical,
s. 60).
ŞİA'DA GAYBETLE İ L G İ L İ GELİŞMELER lll

vekiller, çalışmalarını gizlilikle devam ettirerek bu yolla dış bölgele­


re ajanlar göndermişlerdir. Sonuçta eylemlerini hilafet merkezinin
dışına, sınır bölgelerine kaydırarak faaliyet sahalarını bir hayli geniş­
letmişlerdir. ı 98 Bu büyümenin de getirmiş olduğu birtakım sebep­
lerden dolayı farklı yönelimlerin ortaya çıkması doğal hale gelmiştir.
Ömrünün sonlarına doğru Ali el-Hadf'nin bazı İranlı temsilcileri
arasında bazı ciddi sıkıntıların meydana gelmesi bu yüzdendir. Me­
sela Faris b. Hatim b. Bahüye el-Kazvini, Deylem ve Taberistan'ın
yanında bulunan, yeni İslam'a giren toplulukların sının olan Kazvin
şehrinde aktif görevler üstlenmişti. O , Doğu İran'dan (Cibal) gelen
humus ve yardımları toplamakla yükümlüydü. 248 (862) yılında
Samerra temsilciliğinin mali işler başkanı olmuştur. Fakat iki yıl
sonra onuncu imam Ali el-Hadi tarafından lanetlenmiştir. ı99 Ancak
Faris, Ali el-Hadf'den ayrıldıktan sonra da kendine bağlı gruplardan
para almaya devam edince öldürülmesine karar verilmiştir. İmam'ın
halefi olarak beklenen ilk oğlu Muhammed'in ölümüyle birlikte kriz
daha da şiddetlenmişti. Ali el-Hadi (254/ 868), ölümüne yakın, bir
aday olmaksızın imamet makamının baş temsilciliğini Osman b. Said
el-Ömerf'ye bırakmıştır. İmamın tayin ettiği halefi Muhammed, ken­
disinden önce ölmüştü. Faris b. Hatim'in taraftarları, Ali el-Hadi'nin
daha genç olan oğlu Ca'fer'i imam olarak seçmişlerdir. 200

Kum civarında Ahmed b. İshak ve Rey'de Muhammed b. Ca'fer


el-Esedi gibi ileri gelenlerin başını çektiği gruplar ise Hasan'ı imam
yapmak istiyordu . Bu topluluğun diğer önemli temsilcileri olan
İbnü'l-Ömeri ve Nevbahtiler, Hasan'ın ölümünden sonra dağılan
toplumsal birliği ve İmami hiyerarşisinin otoritesini güçlendirmek
için Kum'daki alimleri teşvik etmişlerdir. 2o ı

198 Ancak bu teşkilatların, III. (IX.) asrın sonlarında İran'ın kuzeyinde ve


·

Yemen'de kurulan Zeydiyye, Morako'daki İdrisi gibi diğer Şii toplulukla­


rıyla ne' derece ilişkide olmuş oldukları henüz tam olarak saptanamamıştır
(Momen, An lntroduction, s. 73-74).
199 Ca'fer taraftan olarak Faris b . Hatim lanetlenmektedir (bk. İbn Babeveyh,
Kemdlü'd-din, I , 58).
200 Ebo. Hatim er-Razi, Kitabü'z-Zine, s. 2 9 1 -292 .
201 Abdullah b. Ca'fer el-Himyeri el-Kummibu amaçla, Kı'.ife'deki İmami Şiiler'e
konferans vermek için 290'larda (903) Irak'a gitmiştir. Günümüze kadar �
1 12 ŞİA'DA GA YBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MA M EL-MEHDİ

Hasan el-Askeri'nin (ö. 260 / 874), ardında bir halef bırakmadan


vefatı ise, on ikinci imamla taraftarları arasında irtibat kurduklarına
inanılan bu vekillerin dini ve politik rollerinin daha da artmasına
sebep olmuştur. Çünkü ortada bir imam olmayınca en son karar
verecek merci kendileri kalmıştı. Bu durum daha uzun vadede Şii
topluluğuna büyük yararlar sağlamıştır. İmamlardan bağımsız idari
ve ilmi geleneğe sahip olan bu vekiller, gaybet dönemine geçişte
fazla bir zorluğun yaşanmamasına katkıda bulundular. Dolayısıyla
Şiiler'in bu yeni konuma alışmaları biraz daha acısız ve sarsıntısız
olmuştur.202 Onlar, İmami Şiiliği'nin oluşum dönemindeki bütün
yıkılma ihtimallerine rağmen, İmamiler'in iddia ettikleri şekliyle bu
yeni doktrinlerini formüle etmeyi başarmışlardı.203

Bununla birlikte vekiller arasında bazılarının gaybetten sonraki


konumları, gaip imamla direkt bağlantısı olduğuna inanılmasından
dolayı farklı algılanmıştır. Yönetici ve ilim adamına ait olan iki ayrı
fonksiyon, onlarla birlikte sefirin kişiliği altında toplanmıştır. Se­
fir, rütbe olarak diğer şahsiyetlerden daha üstün kabul edilmiştir.204
Kendilerinden mucize sadır olması bile kabul edilen sefirler,205 bu
rütbeye yükselmelerine rağmen önceden beri devam eden vekillik
görevlerini elden bırakmamışlardır. Aynı zamanda ilmi meşguliyet­
lerine de devam etmişlerdir. Mesela ikinci sefir, on ve on birinci
imamlardan direkt veya babası aracılığıyla aktarmış olduğu fıkhi
çalışmalarıyla güven kazanmıştır. Bu yüzden sonradan sefir olarak
kabul edilen bu kişilerin, büyük gaybete giden yolda çok önemli
fonksiyonlarının olduğu kanıtlanmıştır. 206

gelmeyen Kitô.bü'l-Gaybe ve'l-hayre adlı eseri ile sekizinci ve dokuzuncu


imamdan aktarılan hadislerden müteşekkil kitapları ve ayrıca, onuncu
imamla ilim adamları arasındaki mektuplaşmalar onun eserleri arasında
kabul edilir (Necaşf, Ricô.l, s. 2 1 9-220; TQsf, Fihrist, s. 1 02).
202 Krş. Kohlberg, "lmam and Community in the Pre-Ghayba Period", s. 40.
203 Sachedina, Islamic Messianism, s. 98-99.
204 Vaziri, The Emergence of Islam, s. 1 66.
205 Şeyh Müfid, Evô.ilü'l-mahalat, s. 4 1 .
206 Krş. Kohlberg, "imam and Community in the Pre-Ghayba Period", s . 40-4 1 .
ŞİA'DA GA YBETLE İ L G İ L İ GELİŞMELER 1 13

3.2. On İkinci İmam Adına Sefirlik

İmamiyye veya İsnaaşeriyye, on ikinci imamın ilk gaybeti dönemin­


de (260-328/874-940) imamla görüşerek onunla Şiiler arasındaki
irtibatı sağladığını iddia ettikleri dört kişiye sefir adını vermiştir.
Onlara göre bu kişiler, Ebü Amr Osman b. Said el-Ömeri (ö. 260-
267/874-880 arası), oğlu Ebü Ca'fer Muhammed b. Osman b. Said
el-Ömeri (ö. 305/9 1 7- 18), Ebü'l-Kasım Hüseyin b. Rüh en-Nevbah­
ti (ö. 326/939) ve Ebü'l-Hasan Ali b. Muhammed es-Semürri'dir
(ö. 328/940). Söz konusu kişilerin artlarda görev yaptıklan bu dö­
neme de "sefirler dönemi" veya "küçük gaybet dönemi" demişlerdir.

Gaybeti döneminde imam adına sefirlik (bablık) yapma iddiasının


Sia tarihinde çok öncelere dayandığı söylenir. Şii fırak yazarlarına
göre, Hasan el-Askeri'nin vefatından önce de birtakım olaylar vuku
bulmuş, bu dönemlerde de mehdilikleri iddia edilen birçok şahıs,
geçmiş imamların naib, bab veya vekili olduklannı iddia etmişlerdi.
Mesela İmam Müsa el-Kazım'ın (ö. 1 8 3 / 799) gaybette olduğunu
ileri sürerek yerine naiblik iddiasında bulunan sonra da bu naibliği
çocuklarına ve torunlanna miras bıraktığı iddia edilen Muhammed
b. Beşir207 bunlardan biridir.

Daha sonra on birinci imamın halefsiz ölümüyle oluşan otorite


boşluğunu değerlendirme fırsatı yakalayan bazı kişilerin de, gaybeti
döneminde on ikinci imam ile taraftarları arasında bağlantı kuran
bablar olduklannı iddia etmeye başladıkları görülmektedir.208 Bun-·
ların çoğu, daha önceleri de kendisi ile İmam el-Hadi (ö. 254/ 868)
ve İmam el-Askeri (ö. 260/ 874) arasında, buradan da kendileriyle
İmam Muhammed el-Mehdi arasında özel bağlar bulunduğunu iddia
etmiş olan vekillerdi. Onlar, birtakım mücizeler gösterebileceklerıni
ve gayb bilgisine sahip olduklarını iddia ederek söz konusu gaip
imamdan geldiğini söyledikleri gizli mektuplar (tevki') öne sürmüş,
onlar adına hums toplamış ve şer'i hukukun tek uygulayıcılığının
kendilerine ait olduğunu ileri sürmüşlerdi. Bunlar, ileride özel ola!"ak

207 Nevbahti, Fıraku'ş-Şra, s. 70-7 1 ; Kummr, Kitdbü'l-Makcildt ve'l-fırak,


s. 9 1 -92 .
208 Ebo. Sehl en-Nevbahti, "Kitabü't-tenbrh"; İbn Babeveyh, Kemalü'd-drn, I, 93.
1 14 ŞİA'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM E L - M E H D İ

ele alınacak dört sefir dışında, Ebu Muhammed Hasan Şarii, Ahmed
b. Hilal el-Kerhi, Ebu Tahir Muhammed b. Bilal, Hüseyin b. Mansur
el-Hallac, Muhammed b. Ali eş-Şelmegani, Muhammed b. Nusayr
en-Nemin, Ahmed b. Hilal el-Abertaı ve Ebu Tahir Muhammed b.
Ali209 gibi kişilerdir.

Yukarıda isimlerinden söz edilen şahıslar arasında sefirlik (bab­


lık) makamını ilk iddia edenin, Ebu Muhammed Hasan Şarii oldu­
ğu rivayet edilir. Ali el-Hadi (ö. 254 /868) ve Hasan el-Askeri'nin
(ö. 260/ 874) arkadaşlarından olan Şarii, sefirlik iddiasında bulunun­
ca, on ikinci imam adına onu yalanlayan bir tevki' yayımlanmıştır.
Sonra da hakkında küfür ve ilhada saptığı yönünde rivayetler günde­
me getirilmiştir.210 Şarii'den sonra bu yönde iddiada bulunan diğer
kişiler şunlardır:

Ebu Tahir Muhammed b. Bilal: İkinci sefir Ebu Ca'fer Muhammed


b. Osman ile (ö. 304 / 9 1 6) mücadeleleri olmuştur. Kendi vekilliğini
iddia etmiş ve ardından imama ait olduğu ileri sürülen mallan Ebu
Ca'fer'e teslim etmeyerek elinde saklamaya devam etmiştir.21 ı

Hallac-ı Mansur: 299 (9 1 1) yılına gelince büyük bir şöhrete


kavuşan İmamı mistik Hüseyin b. Mansur el-Hallac (ö. 309 / 92 1 ) ,
ilk olarak Ahvaz'da fakirlere para dağıtarak onları "er-Rıza min Al-i
Muhammed"e davet ediyordu. Bundan dolayı jumallenerek taraf­
tarlarıyla birlikte kırbaçlanmıştır. O, önceden Ebu Sehl en-Nevbahti
(ö. 3 1 1 /923) adına propaganda yaparken taraftar sayısını arttırmış
ve sonra da mezhebin liderliğine soyunmuştu. On ikinci imamın
vekilinin kendisi olduğunu söyleyerek, Nevbahti'ye tabi olan binlerce
insanı kendi tarafına çekmiştir.2 ı 2 Kum'a giderek orada Ebü'l-Ha­
san ile (Ali b. Hüseyin el-Kummi) tartışmalar yapmıştır. Kendisinin
imamın vekili ve elçisi olduğunu kabul ettiremeyince de rakipleri
tarafından burayı terketmek zorunda bırakılmıştır. 2 1 3 Hallac'ın,
vahdet-i vücud fikrini andıran Allah'ın hululünü ileri sürmesi, ra-

209 Tı1si, Gaybe, s. 353.


2 10 Bk. Tı1si, Gaybe, s. 397.
2 1 1 Tı1si, Gaybe, s. 400.
2 1 2 ibnü'n-Nedrm, Fihrist, s. 241 -242.
2 1 3 Tı1si, Gaybe, s. 402-403.
ŞİA'DA GAYBETLE İ L G İ L İ GELİŞMELER ııs

kibi Nevbahti tarafından fırsat bilinerek, ilahlık iddiası gerekçesiyle


hükümete ihbar edilmişti.2 ı 4 Yıllarca saraya kapatılmış olan Hallac,
uzun bir duruşmadan sonra Maliki kadısı Ebu Ömer'in fetvasıyla
ölüme mahkum edilerek 309 (92 1) yılında elleri kesilip yakılmıştır.2 ı 5

Şelmegani: İbn Ebü'l-Azakir diye bilinen Ebu Ca'fer Muhammed b.


Ali eş-Şelmegani (ö. 323/935), gaip imamın sekreteryasında Hüseyin
b. Ruh en-Nevbahti'ye (ö. 326/ 937) hizmet ederek Küfe ve Bağdat
vekilliklerinin denetim işlerini yürüten on civarındaki temsilciden
biriydi. 2 16 Bu görevini 3 1 2 (923) yılına kadar devam ettirmiştir.
İbn Rüh'un yakın danışmanlığında ve onun isteği üzerine, İmami
toplumun faydalanması için hukuki konuları içeren Kitabü't-Teklif
gibi birçok eser yazmıştır. Bu kitabın genel içeriği Kum hukukçuları
tarafından onaylanmıştır. Daha sonra hapiste olan İbn Ruh ile arası
açılmış ve kendinin gaip imamın vekili olduğunu iddia etmiştir.2 ı 7
Şelmegani ve taraftarları 3 1 2 (923) veya 3 1 4 (925) yılında, hapisten
çıkmasına kısa bir süre kalmış olan İbn Ruh tarafından, gaip imam­
dan geldiğini iddia ettiği bir mektupla mürted ilan edilmişlerdir.2 ı 8
Gerekçe olarak da onun, Allah'ın insan suretine girmesi (hulul) gibi
inançlara saptığı2 ı 9 şeklindeki iddialardı.

Şelmegani'ye tabi olan İbn Abdüs, onun hiçbir zaman ilahlık


iddiasında bulunmadığını belirtir. Ona göre Şelmegani hakkında
bu tür iddiaların uydurulmasının sebebi, İmamü'l-Muntazar'a giden
kapı olduğunu iddia ederek İbn Rüh'un yerine kendini koymak is­
temesiydi.220 Şelmegani, Halife Muktedir-Billah'ın vezirlerinden Hü­
seyin b. Kasım gibi birçok ünlü taraftarı olmasına rağmen, hükümet
güçleri tarafından sürekli aranmıştır. Sonunda yakalanıp birkaç defa
. . . . . . . . .

2 1 4 Aştiyani, Hanedan-ı Nevbahti, s. 1 1 2 .


Massignon, Şii ileri gelenlerinin, la.hin olan kadıya baskı yapmak amacıyla
Zahirfler'le bağlantı kurduklarını düşünür (M . louis Massignon, Hallac-ı
Mansur'un Çilesi [çev. İsmet Birkan) , Ankara 2006, I, 564-567).
2 1 5 İbnü'n-Nedim, Fihrist, s. 242.
2 1 6 Tü.si, Gaybe, s. 302-303, 369.
2 1 7 Tı1si, Gaybe, s. 307, 408-4 10.
2 1 8 Tıisi, Gaybe, s. 307, 403-406, 408, 410.
2 1 9 Tı1si, Gaybe, s. 302-303.
220 İbnü'l-Esir, tslam Tarihi, VIII, 242; İbn Kesir, el-Bidaye, XI, 3 12-3 1 3 .
1 16 Ş[A'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM E L - M E H D İ

yargılandıktan sonra, 323 (935) yılının Zilkade ayında ölümüne fetva


verilerek İbn Avn ile birlikte idam edilmişlerdir.22 ı

Muhammed b. Nusayr en-Nemiri: Nusayriler tarafından Hasan


el-Askeri'nin tek ve aynı zamanda da sonuncu sefiri olarak kabul
edilir.222 İbn Nusayr, rivayetlere göre ilk olarak onuncu imam Ali
el-Hadi'nin (ö. 254/ 868) babı olduğunu iddia etmişti.223 Ancak
daha onun sağlığında bu iddiasından vazgeçerek birtakım aşın fi­
kirlere sapmıştır. Güya kendisi onun tarafından gönderilen bir nebi
idi. Tenasüh fikrini ortaya atarak224 onuncu imam hakkında aşın
görüşler ileri sürmüştür.225 Bir süre sonra, birinci sefir Osman b.
Said'in ölümünün ardından oğlu Ebü Ca'fer'in (ö. 304/9 1 6) sefirli­
ğini tanımamış ve on ikinci imamın babının kendisi olduğunu iddia
etmiştir. Ebü Ca'fer, onun bu fikrini değiştirmek için çok uğraşmışsa
da başarılı olamamış,ardından da İmamiyye cemaatinden atılmasına
karar vermiştir. İbn Nusayr, Muhammed b. Musa b. Hasan b. Furat
gibi Furat ailesinin bazı üyeleri tarafından desteklenmiş olmasına226
rağmen İmamiler tarafından dışlanmıştır. 227

Ahmed b. Hilal el-Abertai: İkinci sefir Ebu Ca'fer'in (ö. 304 / 9 1 6)


atanmasının meşruiyetini inkar edenlerdendi. İkinci sefir, onun
iddialarını geçersiz kılmak için imam adına bir tevki' işleme sok­
muştur. 228 Diğer taraftan, onun isminin İmami ravilerinin isnat
zincirinde geçmesiyle ilgili sayısız örnek vardır. Usulle ilgili yazı­
lan kitapların çoğu, meşhur kelamcılardan kabul edilen Ahmed b.
Hilal (ö. 267 / 880) tarafından aktarılmıştır. Ayrıca on ikinci imamın

221 Tüsi, Gaybe, s. 307, 4 1 2 .


Geniş bilgi için bk. İbnü'l-Esir, İslam Tarihi, VIII, 242; İbn Kesir, el-Bidaye,
XI, 3 1 2- 3 1 3 .
222 Bk. Abdullah b. Hamdan el-Hasibi, "Kitabıl'l-Mecmü'un Tercümesi" (çev.
Ahmet Turan), OMÜİFD, sy. 8 ( 1 996), s. 1 1 .
223 Keşşi, er-Rical, s. 520-52 1 .
224 Nevbahti, Fırahu'ş-Şia, s . 78; İbn Ebü'l-Hadfd, Şerhu Nehci'l-belaga, VIII,
1 22 .
225 Nevbahtr, Fırahu'ş-Şia, s. 78.
226 Nevbahti, Fırahu'ş-Şia, s. 78.
227 Tüsi, Gaybe, s. 398.
228 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, 11, 489; TO.sf, Gaybe, s. 353.
ŞİA'DA GAYBETLE İ L G İ L İ G E L İ Ş M E LE R 1 17

kaim olup ilk gaybetine gittiği şeklinde birçok hadis rivayet ettiği
de söylenir. 229

Bütün bunlardan anlaşıldığı üzere, gaip on ikinci imamın var­


lığının iddia edilmeye başlanmasından itibaren onun adına sefirlik
iddiasında bulunan pek çok şahıs ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı
imamın sefirliğiyle (naiblik) ilgili yapılan bütün bu tartışma ve id­
dialardan, imam adına vekillik yapanlann bu dönemde dört sefirle
sınırlı olmadığı açıkça farkedilmektedir. Sefirlik iddiasında bulunan
bu şahıslann diğer dört sefirden farklı bir konumda anılması, ara­
lanndaki siyasi rekabetlerden dolayı olsa gerektir. Bu kişilerden bir
kısmı, ileride de görüleceği gibi siyaseten güçlü olabilselerdi belki
de diğer dört sefirden birinin yerini almış olabileceklerdi. Diğer ta­
raftan, yukanda da görüldüğü üzere Şelmegani gibi kişilerin dört
sefirden kabul edilen şahıslara yönelik meydan okumaları, vekillik
kurumunun zayıflığını göstermektedir. Şelmegani, bir arkadaşına,
vekillik iddiası konusunda ne yapılması gerektiğinin tam olarak
ancak kendisi ve İbn Rüh'un bildiğini söylemişti. Hüseyin b. Rüh
ile olan tartışmalannı da, köpeklerin üzerinde kavga ettikleri şeye
benzetmiştir. 230

3.3. Dört Sefir

Yukanda da ifade edildiği gibi imamın naibliği iddiasında bulunmuş


birçok kişinin içinde sadece dört sefirin iddiasının doğruluğunu
belgeleyecek önemli bir kriter yoktur. Dördün vurgulanması, bu
dönemde İmamiler üzerindeki baskı sebebiyle olsa gerektir.23 ı Se­
firlerden ilk bahseden kişi, 342 (953) yılında Kitabu'l-Gaybe'sini

229 Bk. Küleyni, Usul, II, 1 44, 447; Tüsi, Fihrist, s. 36-90; Tüsi, Tezhibü'l-ah­
kam, Tahran 1 365, iV, 1 34, 220; V, 1 40.
İbn Hilal'e atfedilen rivayetlerin çoğu Sa'd b. Abdullah el-Eş'ari el-Kummi
yoluyla ulaşmıştır. Sa'd b. Abdullah el-Eş'ari, Hilal'in, sefirler tarafından
dışlanmadan önce İmamiler arasında yüksek bir pozisyona sahip olduğunu
söyler (Keşşi, er-Rical, s. 1 4 1 , 503, 535-536, 603). On ikinci imamın kaim
olduğu, İbn Hilal'in otoritesi üzerine kurulmuştur (mesela bk. Tüsi, Gaybe,
s. 142, 233, 357, 439).
230 Bk. Tüsi, Gaybe, s. 392.
231 Krş. Sachedina, Islamic Messianism, s. 88.
1 18 Ş IA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM E L - M E H D İ

tamamlayan Nu'manf'dir. Ancak Nu'manf'nin (ö. 360/97 1 ) sefirlerle


ilgili bu yorumunun da, el-gaybetü'l-hasfra'nın (kısa gaybet) anlamını
çözmeye yönelik bir açıklama olduğu anlaşılmaktadır. O, eserindeki
bu bölümün dördüncü hadisi olan Abdullah b. Sinan'm232 rivayetin­
de geçen, "Hidayete erdiren imam ve görünür bir işaret görmediğiniz
durumda ne yaparsınız?" cümlesi altında, nizamın kesintiye uğradığı
ve kendisinin yok olduğu durumda imamla Şia arasında sefirlerin
durumundan bahseder. Çünkü ona göre sefir, gaybeti durumunda
imamla Şia arasında bir delildir (alem). Yaratılanlar üzerindeki imti­
han dönemi tamamlanınca sefirler (deliller) ortadan kalkar. Ona göre
bu sefirler, Sahibü'l-hakk'ın ortaya çıkmasına ve Allah dostlarının
haber vermiş olduğu şaşkınlık gerçekleşene kadar gözükmezler. Bu
şekilde ikinci gaybet durumu da vuku bulur.233

Nu'manf, sefir olarak bahsettiği bu kişilerin isimlerine değinmez.


Ancak daha sonra İbn Babeveyh (ö. 38 1 /99 1 ) , kaimin vekillerinin,
oğlu Ebü Ca'fer'i kendisinden sonrası için tayin eden Osman el-Ö­
merf iken oğlunun da Ebü'l-Kasım en-Nevbahtf'yi ve sırasıyla onun
da Semürrf'yi vekil atadıklarını söyler. Sonuncusunun ise herhangi
birini atamadığını, zira imamın tam gaybete girdiğini belirtir.234 Bu
bilgi, dört sefirden sırasına göre bahseden tek rivayettir. Fakat bu
bölümde böyle bir rivayetin olması açık bir tesadüftür. Çünkü bu
hadisin temel amacı, on ikinci imamın doğum tarihiyle ilgili farklı bir
tarih ortaya koymaktı.235 Aynca on ikinci imamdan alman tevkI'lerle
(mektuplar) ilgili diğer bir bölümde İbn Babeveyh, hedeflerini tayin
etmeleri için gaip imamın emirname gönderdiği son üç sefirden bah­
seder. Fakat bu üç sefir için ne bir sıradan ne de sıranın Semürrf ile
sona erdiğinden söz eder.236 O, başka bir yerde naklettiği ve sonradan
Tüsf tarafından da aktarılan bir hikayede, imam tarafından atanıp
atanmadığı belirtilmeden, ikinci ve üçüncü sefirlerin imama rağmen
Şiiler'den humus vergisi aldıklarını söyler. Bu haberde şöyle denir:

232 Abdullah b. Sinan, Ebu Ca'fer es-Sani'nin (Muhammed el-Cevad) taraftar-


lanndandı (Berki, er-Rical, s. 57).
233 Nu'mani, Kitabü'l-Gaybe, s. 16.
234 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, s. 432-433 .
235 Sachedina, Islamic Messianism, s . 88.
236 Rivayetler için bk. İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, II, 502-5 1 5 .
ŞİA'DA GAYBETLE İLGİLİ GELİŞMELER 1 19

Ebu Ca'fer Muhammed b. Ali b. Esved adında bir adam, imam adına
bağış olarak topladığı gıdalan (ikinci sefir) Ebu Ca'fer Muhammed b.
Osman el-Ömerf'ye taşımakta idi. O da aldığına karşılık ona makbuz
veriyordu. Ölümünden iki veya üç yıl önce, bir gün topladığı gıda­
nın bir kısmını ona götürmüştü. Ebu Ca'fer, onları (üçüncü sefir)
Ebü'l-Kasım Hüseyin b. Ruh en-Nevbahtf'ye vermesini emreder. O
da bu emri yerine getirir ve ardından ondan makbuz ister. Fakat
Ebü'l-Kasım onun bu isteğine karşı çıkar. Bunun üzerine onu Ebu
Ca'fer'e şikayet eder. Ebu Ca'fer ise ondan bir daha makbuz iste­
memesini söyleyerek şöyle devam eder: "Ebü'l-Kasım'a ne verildiyse
bana ulaşmıştır. Bundan dolayı şu andan itibaren gıdalan ona götür
ve karşılığında makbuzunu isteme."237

İbn Babeveyh (ö. 381 /99 1 ) , eserinin başka bir yerinde "Kaimi
Görenler ve Onunla Konuşanlar" başlığı altında, on ikinci imamı
görmüş olan veya onun mucizelerine tanıklık etmiş insanlardan ve
bir vükela listesiyle imamın vekilliği işlerinin yürütüldüğü yerlerden
bahseder. Bunlar, Bağdat'ta Ömerf ve oğlu, Haciz, Bilali ve Attar,238
Kufe'de Asımi, Ahvazlılar'dan Muhammed b. İbrahim b. Mahziyar,
Kum'da Ahmed b. İshak, Hemedan'da Muhammed b. Salih, Rey'de
Bessami ve Esedi, Azerbaycan'da Kasım b. A'la, Nişabur'da Muham­
med b. Şazan'dır. Yine Bağdat'tan Ebü'l-Kasım b. Ebu Halis, Ebu
Abdullah el-Kindi, Ebu Abdullah el-Cüneytli, Harun el-Hazzaz,
Neyli, Ebü'l-Kasım b. Debis, Ebu Abdullah b. Ferruh, Ebü'l-Ha­
san'ın mevlası Mesrür et-Tabbah, Ahmed, Muhammed b. Hasan,
Beni Nevbaht'tan İshak el-Katib ve diğer bölgelerden vekillik yapan
pek çok kişidir.239 Aynı bölümde ikinci sefir Ebu Ca'fer el-Ömeri'nin
isminden üç defa bahseder fakat herhangi bir şekilde onu, imamın
özel temsilcisi (naibü'l-has) olarak nitelendirmez.240

Şeyh Müfid ise (ö. 4 1 3 / 1 022), el-İrşad adlı eserinin on ikinci


imamla ilgili bölümünde, gaybetin iki şekli sorununa değinmemişti

237 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, il, 501 -502; TO.sr, Gaybe, s. 370.
238 Asıl adı Muhammed b. Yahya el-Attar'dır. Kaimin doğumuyla ilgili rivayet
zincirinde ismi geçer (İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, il, 424).
239 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, il, 442-443.
240 Bk. İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, il, 409, 440.
120 Ş !A'DA GAYBET İNANCI V E GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM EL-MEHDi

ve bu yüzden bu ilk gaybet boyunca dört sefir konusunu ele almaz.


Fakat aynı yerde şöyle der: "Bizim yoldaşlanmız süfera tarafından ka­
rakterize edilmiştir." Müfid, bu ifadeyi Askeri'nin ölümünden sonra
Mısır'dan Mekke'ye gelen ve ikinci sefirin halefliği üzerinde yapılan
tartışmalan duyan bir adamın hikayesini tekrar anlattığında kulla­
nır. 24 ı Ancak diğer bir eserinde ise, Hasan el-Askeri'nin taraftarlann­
dan bir grubun, hayatlannda imamın halefine şahit olup, ölümünün
ardından ashabı ve özel dostlarının onunla Şia'sı arasında aracılık
yaptıklannı söyler. Bunlar, uzun süre devam eden gizliliğinde gaip
imamdan dini öğretileri naklediyorlar, sorularına karşılık cevaplar
ve kendilerine gereken hukuku alıyorlardı. Bu kişilerin, Hasan b.
Ali'nin hayatta iken eğittiği, güven konusunda özel olarak seçtiği,
mülkünde ve istekleri doğrultusunda kıyam etmekle yetkili kıldığı
insanlar olduğunu söyler. Ona göre bunlar Ebu Amr Osman b. Said
es-Semman ve oğlu Ebu Ca'fer Muhammed b. Osman, Beni Rahba­
riyyin, Kufe'de Beni Said b. Mahziyar, Bağdat'ta Beni Nevbaht, Kum
ve Ehl-i Kazvin'den bir grup, Cibal'den olanlar gibi İmamiyye ve
Zeydiyye nazannda meşhur olan akıllı, güvenilir kişi ve gruplardır.242

Yukanda da görüldüğü gibi ne Nu'mani ne İbn Babeveyh ne de


Müfid, eserlerinde dört sefirle ilgili özel bir bölüme yer vermişlerdi.
Küleyni (ö. 329 / 9 4 1 ) ve Ali b. Hüseyin el-Kummi (ö. 329 / 94 1)
döneminde ise sefirlikten hiç bahsedilmez. Benzer şekilde Mes'udi
de 332 (94 3) yılında tamamladığı243 İsbatü'l-vasıyye'sinde bu konuya
hiç değinmemiştir. Bununla birlikte İbn Babeveyh'in (ö. 38 1 /99 1)
dağınık olarak aktarmış olduğu rivayetleri bir araya topladığımızda
ise, bu dört sefir hakkında, sefirlik sırası da gözetilerek ayn bir ka­
rizmanın oluşmuş olduğu hemen farkedilmektedir. Bu rivayetlerde
onlann, geleceğin kendilerine bildirildiği, gaip imam nazannda özel
konumlan olan ve toplumun her konuda bilgi danıştığı özel kişiler ol­
duklan her haliyle vurgulanmaktadır. 244 Ancak İbn Babeveyh, bunun

241 Bk. Şeyh Müfid, el-İrşad, II, 364-365.


242 Şeyh Müfid, el-Fusalü'l-aşere, s. 36 1 .
243 Bk. Mes'üdi, İsbatü'l-vasıyye, s . 287.
244 Osman b . Said el-Ömeri ve oğlu Ebü Ca'fer el-Ömeri'ye sahibüzzamandan
gelen tevki'ler, Hasan el-Askeri'nin, kendisinden sonra oğlu Muhammed'in
imam olacağını Osman b. Said'e bildirmesi, Eba Ca'fer'in kendi ölümünü �
ŞİA'DA GAYBETLE İLGİLİ GELİŞMELER 121

ismini koymamıştır. O, bu eseriyle Tü.si'ye (ö. 460/ 1067) yol göste­


rerek çalışmasına zemin hazırlamıştır. Bu şekilde on ikinci imamın
bu temsilcilerine dört tane övülmüş temsilciler olarak ilk özel bölüm
tahsis eden Tusi olmuştur. Tusi'ye göre bu durum bizzat on birinci ve
on ikinci imamlar tarafından onaylanmıştı. Ancak bu sefirlerin hayat­
lanyla ilgili bizim temel başvuru kaynağımız olan Kitd.bü'l-Gaybe adlı
eseri bile, sonraki çalışmalann "nüwab-ı erbaa" olarak dizayn ettiği
şekilde, hiçbir yerde dördü ifade etmez.

Tusi şöyle der: "İmamiyye'ye göre Hasan b. Ali'nin ashabından


bir grup, hayatlarında sahibüzzamanı gördüklerini söylemişlerdir.
Bu kişiler Hasan'ın, ölümünün ardından kendisi ile Şia'sı arasında
özel aracı olarak seçtiği insanlardı. Onlara dini konulan ve hukuku
öğretiyorlardı. Hasan b. Ali bunlan hayatında saymış ve kendi mül­
künden yetki vermişti." Tusi, bunlann, dönemin sultanı nazannda
da etkili olan Ebu Amr Osman b. Said es-Semman, oğlu Ebu Ca'fer
Muhammed b. Osman b. Said ve daha sonra -İsimlerini sayacağını
söylediği bazı kişiler olduklannı ifade eder. 245

Tusi, yukarıda zikredilen eserinin başka bir yerinde "Gaybet


Zamanında Övülmüş Sefirler" başlığı altında bu dört sefiri tanıtır.246
Son sefir olarak kabul ettiği Semürri'yi ele aldığı başlık altında,
sefirliğin onunla birlikte sona erip tam gaybetin başladığını ifade
etmek için, daha önce İbn Babeveyh'in aktarmış olduğu yukarıdaki

iki ay önceden tahmin etmesi, kaimin gaybetiyle ilgili dua yazması ve


kendisini meşgul eden sorular karşılığında Ebu Ca'fer'e sahibüzzamanın
hattıyla tevki' gelmesi şeklindeki rivayetler, ilk iki sefirle ilgili belli bir kariz­
manın oluşmuş olduğunu gösterir. Benzer durum diğer iki sefir için de söz
konusudur. Kendi döneminde başka hiç kimsenin cevaplayamayacağı bilgi
danışılan önemli bir kişi olduğunun vurgulanması ve kendisi aracılığıyla
sahibüzzamanın duası sonucu Ali b. Hüseyin b. Musa b. Babeveyh'in bir
oğlu olması şeklindeki haberler, Hüseyin b. Rüh'un önemini ortaya koy­
maktadır. Semürri ile ilgili fazla bilgi verilmemesine rağmen, onun kendi
ölüm tarihini bir hafta öncesinden haber vermesi şeklindeki rivayet benzer
düşüncelerin onun hakkında da geliştirilmiş olduğunu göstermektedir (söz
konusu rivayetler için bk. İbn Babeveyh, Kemıilü'd-din, il, 409, 483 , 502 ,
503, 507-508, 5 10, 5 12-5 1 5, 5 19-520).
245 Tü.si, Gaybe, s. 1 09 .
246 Tüsi, Gaybe, s. 3 5 3 .
122 Ş!A'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP O N İ K İ N C İ İMAM E L- M E H D i

rivayete yer verir. Rivayette şöyle denmektedir: "Osman b. Said vefat


edince Ebü Ca'fer Muhammed b. Osman'a vasiyet etmiş, Ebü Ca'fer
de Ebü'l-Kasım Hüseyin b. Rüh'a, Hüseyin b. Rüh da Ebü'l-Hasan
Ali b. Muhammed es-Semürri'ye vasiyet etmiştir. Semürri vefat ede­
ceği zaman ona vasiyeti sorulmuş, o da 'Emir Allah'ındır, O karar
verecek' demiştir. Böylece onun vefatıyla tam gaybet başlamıştır."247

İbn Babeveyh ile (ö. 38 1 /99 1 ) Tüsi (ö. 460 / 1 067) arasında bir
dönemde yaşayan Müfid'in ise (ö. 4 1 3 / 1 022), İbn Babeveyh'in se­
firlerle ilgili söz konusu yaklaşımını pek tasvip etmediği anlaşılmak­
tadır. Bunun sebebi onun, bu rivayetleri gündeme taşıyan hadisçi
Kum ekolüne karşı mesafeli durmasından kaynaklanmış olabilir.
Bu haberlerin, Müfid'in temsil ettiği Bağdat kelam ekolü üzerinde
etkili olmaya başlaması hem biraz zaman almışa benzemekte hem de
onların bu tür rivayetlere karşı ilk etapta temkinli yaklaştığı intibamı
vermektedir.

Gaybet tartışmalarında aralarında dört tanesinin durumu her ne


kadar olması gerekenin dışında bir yerde görünüyorsa da, on ikinci
imamın varlığının kanıtlanması için buna ihtiyaç duyulmuştur. 248
Nitekim Tüsi, gaybet döneminde süfera (sefirler) ve ebvab (bablar)
haberlerinin sebebinin, gaybetin geçerliliğinin on ikinci imamın
imameti ve onun temsilcisinin vekilliğine bağlı olmasına dayandığını
söyler.249

Özellikle söz konusu dört sefir konusuna gelince, diğer vekiller


arasından niçin bu kişilerin seçildiği şeklinde bir sorunun akla gel­
mesi doğaldır. Her şeyden önce, ileride de görüleceği gibi dönemin
idarecileri250 ve Şiiler'i nazarında bir hayli itibar kazanan bu dörtlü,
Bağdat'ta meşhur olmuştu. Bu dördünün öneminin, son imamın
gaybeti konusunda İmamiler'in tavrında etkili siyaset izleyen kişiler
olmalarından kaynaklandığı düşünülebilir. Zira o dönemde İmami
faaliyetlerin merkezi Bağdat'tı. Hem fıkıh danışmanları olup hem de

247 Tcısi, Gaybe, s. 393-394.


248 Krş. Sachedina, Islamic Messianism, s. 97.
249 Tcısi, Gaybe, s. 345.
250 Tcısi, Gaybe, s. 1 09.
ŞİA'DA GA YBETLE İ L G İ L İ GELİŞMELER 1 23

paralan ellerinde bulunduran bu güvenilir kişilerin25 ı Bağdat'ta yaşa­


malan, Kum ve Rey gibi diğer büyük Şii merkezleri varken sefirlerin
buradan seçilmelerine avantaj sağlamıştır.252

Sefirlerin bizzat imamın kendisi tarafından tayin edildiği ve onun


dönüşüne kadar Şia'nın tek liderleri oldukları iddiası, ileride de gö­
rüleceği gibi, ikinci sefir Ebü Ca'fer Muhammed b. Osman el-Ömeri
döneminde ortaya atılmışa benzemektedir. Bu düşüncenin, kurumun
devamını sağlama yönünde , ölümünden sonra sefirin mertebesini
yükseltmek amacıyla ileri sürülmüş olabileceği253 söylenebilir. Tüsi,
küçük gaybetin bu döneminde, belirtilen sebepten dolayı mürted ilan
edilen Hasan el-Askeri'nin taraftarlanndan Ahmed b. Hilal el-Kerhi
ile ilgili rivayetinde, on ikinci imamdan anlan suçlayan bir mektubun
alındığını söyler. Kerhi, ikinci sefir Ebü Ca'fer'in vekilliğini reddet­
mişti. Ebü Ca'fer'in ölümünden sonra Kerhi'ye, onun vekilliğini niçin
kabul etmediği sorulduğunda, "İmamın onu tayin etmiş olduğunu
duymadım, fakat ben onun babasının vekilliğini reddetmedim; şayet
ben Ebü Ca'fer'in sahibüzzamanın vekili olduğundan emin olsaydım
ona muhalefete kalkışmazdım" şeklinde cevap vermiştir. Tüsi deva­
mında, onu suçlayan bir bildirinin üçüncü sefir Nevbahti tarafından
da alındığını ilave eder. 254

Sözü edilen bu sefirler, on birinci imam Hasan el-Askeri'nin de


uygulamış olduğunu255 iddia ettikleri, hem humus toplamak hem
fıkhi konularda Şii toplumunu bilgilendirmek hem de muhalifle­
rini saf dışı edebilmek amacıyla gıyabında sözde gaip imam adına
tevki'ler yayımlatmışlardı. 256 Bunların, bu görevi Hasan el-Askeri
. . . . . . . . .

25 1 Mesela on ikinci imamdan geldiği iddia edilen bir tevki'de şöyle denir:
"Muhammed b. Osman el-ômeri ve daha önce de babasına gelince , o
benim güvendiğim kişidir. Hattı da benim hattımdır" (İbn Babeveyh,
Kemalü'd-din, II, 485).
252 Krş. Sachedina, Islamic Messianism, s. 97.
253 Krş. Halın, Shi'ism, s. 3 7 .
254 TO.si, Gaybe, s. 399.
255 Hasan el-Askeri'den geldiği iddia edilen tevki'ler için bk. İbn Babeveyh,
Kemalü'd-din, II, 408, 499.
256 Sahibüddar'dan gelen bazı tevki'lere örnekler için bk. İbn Babeveyh, Kema­
lü'd-din, II, 520-52 1 , 522; TO.si, Gaybe, s. 285-327, 375 vd.
124 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP O N İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

(ö. 260/ 874) döneminde de yaptığı ileri sürülen Osman b. Said ve


oğlu Ebu Ca'fer'in ellerinden çıktıklan257 söylense de, ileride görüle­
ceği gibi bu tevki' yöntemi diğer iki sefir tarafından da kullanılmıştır.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken diğer bir husus da şudur: İsmi
konmasa da bu tevkI'lerin 280'li (890) yıllarda, on birinci imam Ha­
san el-Askeıi'nin ölümünden yirmi küsur sene sonra, onun güvendiği
vekillerin çoğunun ölümüyle sona erdiğine inanılmaktaydı. 258 Fakat
gaybetin uzaması, beraberinde yeni sefirleri gündeme getirmiştir.
Dolayısıyla Hasan el-Askeıi'nin vekillerinin kullandığı bu yöntem
daha sonra, sefir kabul edilen diğer kişilerce de uygulanmıştır.

Tevki' adı verilen bu resmi bildirilerin gündeme gelmesinin diğer


bir sebebi ise, imamlara atfedilen rivayetlerin hızla değişen sosyal
problemlerin çözümünde yetersiz kalmasıdır. Çünkü o ana kadar
Şif toplumu içerisinde benzer şartlan taşıyan ve imametin kesintiye
uğradığı bu kadar uzun süreli bir kriz yaşanmamıştı. Otorite boş­
luğunun doğurduğu bu koşullar İmamf ileri gelenlerini böyle bir
yöntem kullanmaya itmiş gözükmektedir.

On ikinci imamdan geldiği iddia edilen bu tevkI'ler, "Kaimden


Gelen TevkI'ler"259 ve "Ömerf ile Oğluna Sahibüzzamandan Gelen
Tevki'ler"260 şeklinde iki konu başlığı altında ilk olarak İbn Babeveyh
tarafından ele alınmıştır. 26ı Sefirlerin faaliyetleriyle ilgili bilgilerin

257 Tı1si, Gaybe, s. 356.


258 Ebu Sehl İsmail b . Ali en-Nevbahti, et-Tenbih adlı eserinde şöyle der: "Ha­
san el-Askeri, ardında kendinden helal ve haramlan rivayet eden güvendiği
kişilerden bir cemaat bırakmıştır. Bu kişiler, Hasan ölünce onun bir halef
bıraktığı konusunda birleştiler. Bunlar, onun duşmanlanndan dolayı gizli
olduğunu ve isminin sorulmasını insanlara yasakladılar. Şia'ya gönderilen
emir ve yasaklar yirmi seneden daha fazla bir süre, onun babasının güven­
diği bu kişilerin ellerinden çıkmıştır. Sonra yazışma kesildi ve imamın em­
rine şahit olan bu güvendiği kişilerin çoğu öldü. Onlardan sadece biri kaldı.
İnsanlar onun adaleti ve güveni etrafında birleştiler. Bu kişi insanlardan
gizlilik içerisinde kalarak imamın işiyle ilgili bir şey yaymamalanm istedi"
(Ebu Sehl en-Nevbahti, "Kitabü't-Tenbih"; İbn Babeveyh, Kemıilü'd-din, I ,
92-93).
259 İbn Babeveyh, Kemıilü'd-din, II, 482.
260 İbn Babeveyh, Kemıilü'd-din, II, 5 1 0.
261 İbn Babeveyh, tevkI'lerle ilgili bu bilgileri, Kitıibü'l-Mesıiil ve't-tevk!ıit adında �
ŞİA'DA GA YBETLE İ LG İ L İ GELİŞMELE R 125

azlığı, doğal olarak bu hususların netlik kazanmasını engellemek­


tedir. Verdiğimiz bilgilerin çoğu, İbn Babeveyh'in Kemalü'd-dfn'i
ile Tüsi'nin el-Gaybe'sine dayanmaktadır. Diğer bilgilerde de daha
çok, kaybolduğu ileri sürülen iki erken dönem esere bağlı kalınır.
Bunlar, ikinci sefirin büyük kız torununun oğlu olan İbn Bemiyye
el-Katib tarafından yazıldığı iddia edilen Kitab ff Ahbari Ebf Amr ve
Ebf Ca1er el-Ömeriyyeyn ve Ahmed b. Nüh'a ait Kitabü Ahbari'l-vükela
el-erbaa'dır.262 İbn Babeveyh ve Tüsi'nin eserleriyle diğer çalışmalar,
özellikle birinci sefir Osman b. Said'in kariyerinin arka planıyla ilgili
maalesef çok az bilgi verirler. Aradan uzun bir süre geçmesi ve bu
eserlerin İmamiyye inancını yerleştirilmesi amacıyla ele alınmış ol­
ması, onların verdikleri haberleri de tartışmalı kılmaktadır. Ancak biz
yine de bunların bilinmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu dön sefir, başta
mevcut en erken kaynaklar olmak üzere İmami yazarlar tarafından
sırasına göre şöyle anlatılmaktadır:

3.3. 1 . Ebu Amr Osman b. Said el-ômeri

Gaip imamın birinci sefiri olarak kabul edilen Ebü Amr Osman b. Said
el-Ömeri el-Esedi, un satıcılığı yaptığından dolayı takma ad olarak
Semman veya Zeyyat, Askerisamerra'da yaşadığı için de Samürri diye
de anılmıştır.263 Keşşi'ye göre onun ismi Hafs b. Amr el-Ömeri idi.264

On ve on birinci imamların kendisine güvendikleri ifade edilen


Osman b. Said,265 temsilciliklerdeki imam taraftarlarının gönderdiği
bütün gelirleri, on birinci imama ulaştırılmak üzere kendi yanında

. . . . . . . . .

kitap yazdığı ifade edilen Abdullah b. Ca'fer el-Himyeri el-Kummi'den


almış olabilir (bk. Necaşi, Rical, s. 19; Tusi, Fihrist, s. 1 02).
Kayıp imamdan sefirlere geldiği iddia edilen bu tevki'lerin ekonomik yönü­
nün de olması, az da olsa mali uzmanlık gerektirmekteydi. Çünkü dikkate
değer miktarda bir para söz konusuydu. Bu alanla ilgili uzmanlık uzun
zamandan beri vardı (Kohlberg, "imam and Community in the Pre-Ghayba
Period", s. 40).
262 Necaşi, Rical, s. 440.
263 Tüsi, Gaybe, s. 353-354.
264 Keşşi, er-Rical, s. 53 1 -532.
265 Bk. Küleyni, Usal, II, 1 20- 1 2 1 ; Tüsi, Gaybe, s. 354.
126 ŞlA'DA GAYBET İNANCI vE GAİP O N İ K İ N C İ İ MAM E L - M E H D i

toplanmaktaydı.266 Nakledildiğine göre Hasan el-Askeri, Osman b.


Said'in kendi temsilcisi olduğunu taraftarlanndan sadece birkaçına
söylemişti. Bununla beraber bir grup Yemenli Şii, kendisine para
getirdiklerinde Askeri onlara, Osman'ın kendi temsilcisi olduğunu,
oğlu Muhammed'in de on ikinci imam mehdinin vekili olacağını
açıklamıştır. 267 Hasan el-Askeri (ö. 260 / 874) vefat edince yıkama
ve defin işlerini Osman b. Said yapmıştır.268

Çok önemli bir fonksiyon üstlendiği söylenmesine rağmen, İsnaa­


şeriyye'nin birinci sefiri olarak kabul ettiği Osman b. Said'in ölüm
tarihinden kimse bahsetmez. Tüsi'nin (ö. 460 / 1 067) aktardığı bir
rivayete dayanılarak, oğlu Ebu Ca'fer'in 304 (9 1 6) yılında ölmüş
olup bu görevi yaklaşık elli yıl devam ettirdiği269 göz önünde bu­
lundurulduğunda, vefat tarihinin 254 (868) olması gerekmektedir.
Bu durumda Hasan el-Askeri'den önce ölmüş olur ki o zaman onun
sefirliğinden zaten söz edilemez. Ancak burada oğlu Ebü Ca'fer'in elli
yıllık görevinden kastedilen, muhtemelen onun imamlar döneminde­
ki ile birlikte toplam vekillik süresidir. Çağdaş tarihçilerden Haşim
el-Haseni ise Osman b. Said'in sefirliğinin 265 (879) yılına kadar
devam ettiğini söyler. 27° Fakat o, bu bilginin kaynağını açıklamaz.
Cevad Ali ise onun, on ikinci imamın çekilmesinden yirmi yıl sonra,
280 (893) yılında öldüğünü belirtir. 27 ı Tüsi'nin söylediğine göre
Muhammed b. Osman babasının yerine geçtiği zaman, 267 (880-8 1 )
yılında ölmüş olan Ahmed b. Hilal el-Abertai, babasının ardından on
ikinci imamın vekili olmasını kabul etmemişti.272 Bu yüzden birinci

266 Keşşi, er-Rical, s. 5 3 1 ; Tüsi, Gaybe, s. 354, 356.


Osman b. Said'in, yakalanma korkusundan dolayı takıyye yaparak imama
ulaştıracağı malları un çuvallarına doldurduğu rivayet edilir (bk. Tusi,
Gaybe, s. 354).
267 Tüsi, Gaybe, s. 355-356.
268 TUsr, Gaybe, s. 356.
269 TUsr, Gaybe, s. 366.
270 Haşim Ma'ruf el-Haseni, Sıratü'l-eimmeti'l-İsnaaşer, Beyrut 1 39711977, il,
568.
271 javad Ali, "Die Beiden Ersten Safire des Zwölften Imams", s. 205 (Hussain,
The Occultation, s. 97'den nakledilmiştir).
272 Tüsi, Gaybe, s. 353.
ŞİA'DA GAYBETLE İLGİLİ G E L İ Ş M E LE R 127

sefirin ölümü, on birinci imamın ölüm tarihi olan 260 (874) yılından
sonra ve 267 (880) yılından önce273 olmalıdır.

Kaynaklar kendisi hakkında fazla bilgi vermese de Osman b.


Said'in, bu kaos döneminde Şia'nın iç sorunlarını halletme yolunda
adımlar atarak organizasyon merkeziyle uzak bölgelerdeki şubeler
arasındaki ilişkileri düzenleme yönünde önemli gayretler gösterdi­
ği anlaşılmaktadır.274 Oğlu Ebu Ca'fer'le birlikte , on ve on birinci
imamların vekilliklerini yürüterek birçok temsilciliğin kontrolünü
elinde tutmuşlardır. 275

3.3.2. Ebu Ca'fer Muhammed b. Osman b. Said el-ômeri

Ebu Ca'fer (ö. 304 / 9 1 6) , ilk sefirin oğlu ve yardımcısı olup o da


babası gibi Hasan el-Askeri'nin en güvendiği kişilerdendi.276 İsnaa­
şeriyye'ye göre, Ebu Amr Osman b . Said ölünce, oğlu Ebu Ca'fer
Muhammed b. Osman, kaimin emri, on ve on birinci imamların
naslarıyla bu makama atanmıştır.277 Ebu Ca'fer'in sefir olarak tayini,
ilk olarak Hasan el-Askeri (ö. 260/874) tarafından yapılmış,278 onun
ölümünden sonra ise babası Osman b. Said'in hayatında tekrar ye­
nilenmiştir. İmamiyye'ye göre söz konusu atamayla ilgili birçok delil
ve imamın elinden çıkan mucize vardır.279 ima.miler, Ebu Ca'fer'in,

273 Krş. Hussain, The Occultation, s. 97.


274 Hussain, The Occultation, s. 86.
275 Mesela temsilcisi Ali b. Amr'ın, Faris b. Hatim'le diyaloga geçmesine engel
olması buna örnek gösterilir. Olay Şöyle gerçekleşmişti: Ali b. Amr, yanın­
daki parayla birlikte Kazvin'den Samerra'ya geldiğinde Faris b. Hatim'le
diyaloga geçmişti. Fakat onun, 2 50 (864) yılında imam tarafından lanetlen­
diğinden haberi yoktu. Osman da, parayı korumak için bir vekilini Ali b .
Amr'a yollayarak onun Faris b . Hatim'le görüşmesine engel olmuştur (bk.
Keşşi, er-Rical, s. 526).
276 Bk. Küleyni, Usul, il, 1 2 1 .
277 Tcısf, Gaybe, s . 359, 363; ibnü'l-Esir, 1slcim Tarihi, Vlll, 94.
278 Ebii Ali b. Hemmam şöyle der: "Muhammed b . Osman el-Ömerf, babasının,
kendisinden sonra oğlu Muhammed'in imam olacağını Hasan el-Asken'den
duyduğunu söylemiştir (İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, il, 409).
279 Bk. Tcısf, Gaybe, s. 363.
Konuyla ilgili Abdullah b. Ca'fer el-Himyert'den aktanlan bir rivayette, ken­
disinin Ebıi Amr ile birlikte Ahmed b. İshak b. Sa'd el-Eş'arf el-Kummf'nin C$
128 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM E L - M E H D i

babasının cenaze hizmetleriyle ilgilenmesi ve gaip imamdan taziye


için bir tevki' almasını280 onun sefirliği için diğer bir kanıt saydılar. 28 ı
Rivayetlere göre önceden babasının elinde toplanan mallar ona teslim
edilmiş282 ve babasının el yazısıyla yayımlanan Hasan el-Askeıi'ye ait
.
tevki'ler de onun el yazısıyla çıkmaya başlamıştır.283 Ebü Ca'fer'in,
Hasan el-Askeıi, sahibülemr (on ikinci imam) ve babası Osman b.
Said'den duymuş olduğu fıkhi bilgileri derleyerek birçok kitap yaz­
dığı da rivayet edilir. 284

Ebü Sehl İsmail b. Ali en-Nevbahti'den (ö. 3 1 1 / 923) aktarılan


bir pasajı göz önünde bulundurduğumuzda, İmamiyye'nin tek bir
vekil etrafında temsil edilmeye başlamasının, Ebü Ca'fer'in şahsında
gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Ebü Sehl şöyle der: "Şia'ya gönderilen
emir ve yasaklar yirmi seneden daha fazla bir süre, onun (on ikin­
ci imam) babasının güvendiği kişilerin ellerinden çıkmıştır. Sonra
yazışma kesildi ve imamın emrine şahit olan bu güvendiği kişilerin
çoğu öldü. Onlardan sadece biri kaldı. İnsanlar onun adaleti ve güve­
ni etrafında birleştiler."285 Ebü Sehl tarafından nakledilen söz konusu
haberde, her ne kadar herhangi bir şahsın isminden bahsedilmiyorsa
da, sonraki kaynakların verdiği diğer bilgilerden yola çıkarak kaste­
dilen kişinin Ebü Ca'fer olduğu sonucuna varabiliriz.

Ebü Ca'fer Muhammed b. Osman, babasının yerine imamın baş


temsilcisi olarak geçmesiyle muhaliflerine karşı ciddi bir üstünlük
sağlamıştı. 286 İbn Hilal, Bilali ve İbn Nusayr yüzünden karşılaşmış

. . . . . . . . .

yanında toplandıklarını ve burada halef konusunun gündeme geldiğini ,


aynı sorunun daha önce d e Hasan el-Askeri'ye d e sorulduğunu v e onun,
Ömeri ve oğlunun iki güvenilir kişiler oldukları şeklinde cevap verdiğini
ifade eder (Tüsi, Gaybe, s. 359-360).
280 İbn Babeveyh, Kemaliı'd-din, il, 5 1 0 .
281 Bk. Tüsi, Gaybe, s . 36 1 ; Ethem Ruhi Fığlalı, "İsnaaşeriyye", DİA, XXIII, 144.
282 Mesela bir rivayette, Ebu Ca'fer el-Ömeri'ye Sevad'dan 400 dirhem geldiği
söylenir (bk. İbn Babeveyh, Kemdlü'd-din, il, 486).
283 Tı'.isf, Gaybe, s. 366.
284 Tı'.isi, Gaybe, s. 363.
285 Ebıl Sehl en-Nevbahtt, "Kitabü't-tenbih"; İbn Babeveyh, Kemdlü'd-din, l ,
92-93.
286 Arjomand, "The Crisis of the lmamate", s. 502.
ŞİA'DA GAYBETLE İ L G İ L İ GELİŞMELER 129

olduğu zorluklara rağmen nüfuzunu İmamfler arasında arttırarak or­


ganizasyonun yer altı faaliyetlerini yönetmeye devam etmiştir. Halife
Mu'temid-Alellah dönemi (279-289 / 892-90 1 ) boyunca Kum gibi
uzak bölgelerin temsilcileri Ebu Ca'fer'le ilişkiye geçerek ona tüccar­
lar kanalıyla para ve yiyecek yollamışlardı. O da elinde toplanan bu
paralan çeşitli bölgelere göndermiş ve teşkilatının maddi giderlerini
karşılamıştır. 287

Ebü Ca'fer Muhammed b. Osman el-Ömerf, 304 (9 1 6) veya 305


(9 1 7 - 1 8) yılının Cemaziyelevvel ayında ölmüş olup,288 (vekillik)
görevini yaklaşık elli yıl devam ettirdiği ifade edilir. 289 Buna göre
sefirlik makamında ise kırk yıldan daha fazla kalmış olması gerektir.

Rivayete göre Ebü Ca'fer'in hastalığı şiddetlenince Ebü Ali b.


Hemmam, Ebü Abdullah b. Muhammed el-Katib, Ebü Abdullah
el-Bakıtanf, Ebü Sehl İsmail b. Ali en-Nevbahti ve Ebu Abdullah b.
Vecne gibi Şia'nın ileri gelenlerinden bir grup, Ebü Ca'fer'in yanına
girerek ona halefini sormuşlardı. O da, Ebü'l-Kasım Hüseyin b. Ruh b.
Ebü Bahr en-Nevbahtf'yi kendi makamına, sahibülemr ile aralarında
sefir olarak tayin ettiğini ve onun kendi vekili olduğunu söylemişti.
Hüseyin b. Ruh'un, sahibülemrin temsilci olarak kendi yaptığı işle
görevli olduğunu, dürüst ve güvenilir olmasından dolayı da onun
sefir olacağını aynca ifade etmişti. Bu bildiriyi ilan etmeyi kendisinin
emrettiğini, bu yüzden sorunlarını ona danışarak ihtiyaçlannda ona
bağlı kalmalarını istemiştir.290 Böylece, vefat etmeden önce yerine
geçmek üzere Ebü'l-Kasım b. Hüseyin b. Rüh'u tayin etmiş oldu.29 1

3.3.3. Ebü'l-Kasırn Hüseyin b. Ruh en-Nevbahti

Rivayetlere göre Hüseyin b. Ruh en-Nevbahtf, uzun süre ikinci sefir


Ebu Ca'fer'in (ö. 304/9 16) vekilliğini yaptıktan sonra292 Ebu Ca'fer

287 Bk. İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, II, 504; TOsi, Gaybe, s. 294.
288 TOsi, Gaybe, s. 366; ibnü'l-Esir, İslam Tarihi, VlII, 94.
289 TOsi, Gaybe, s. 366.
290 TOsi, Gaybe, s. 3 7 1 .
2 9 1 ibnü'l-Esir, İslam Tarihi, VlII, 94.
292 TOsi, Gaybe, s. 372.
130 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP O N İ K İ N C İ İ MAM EL-MEHDİ

el-Ömeıi'nin vefatına yakın, gelen emir üzerine onun tarafından bu


göreve atanmıştır. 293

İbn Rüh'un mensubu olduğu Nevbahtiler, ikinci sefir Ebu Ca'fer'e


yakın bir aileydi. Onun kızı Ümmü Külsüm, Hüseyin b. Ruh en-Nev­
bahtf ile evlenmişti. İkinci sefir ölünce imamın naibliği, Nevbahtf
ailesinden damadı Hüseyin b. Ruh tarafından üstlenilmiştir.294 Bir
rivayete göre vasiyeti Hüseyin b. Rüh'a ulaştıran kişi, Ebu Ca'fer'in
kızı Ümmü Külsüm'dür.295 Ebu Ca'fer, 400 dinann Hüseyin b. Rüh'a
verilmesini istemiş ve sonra da imamın emriyle Hüseyin b. Rüh'u
kendi makamına tayin ettiğini söylemiştir. 296

Hüseyin b. Ruh, Nevbaht ailesinden Ebü'l-Hasan b. Kibriya gibi


bazı kimselerin kendisine yönelik muhalefetine rağmen, Halife Muk­
tedir-Billah döneminde (295-320/907-932) Abbasi sarayı tarafından
büyük saygı görmüştü. Bu durum, Halife Mansur döneminden baş­
layıp Muktedir-Billah dönemine kadar Abbasi idaresinde etkili olan
Furat ve Nevbaht ailelerinin nüfuzu sayesinde olsa gerektir. Çünkü
Furat ailesi gibi Şia'nın ileri gelenleri de ona maddi ve manevi yar­
dımlarda bulunuyorlardı. 297

. . . . . . . . .

293 İbn Babeveyh, Kemô.lü'd-din, ll, 503; Tı1si, Gaybe, s. 370.


294 Arjomand, "The Crisis of the Imamate" , s. 503.
295 Tı1si, Gaybe, s. 363.
296 İbn Babeveyh, Kemô.lü'd-din, II, 503-504; Tı1si, Gaybe, s. 367-368.
297 Tı1si, Gaybe, s. 372.
Hı1seyin b . Ruh, bir dönem halifenin şahsi mı1lkünden (Divanü'd-dıya
el-hassa) sorumlu idi (Cehşiyari, Muhammed b. Abdus, Kitô.bü'l-Vüzerô.'
ve'l-küttô.b, Kahire 1 938, s. 300). Bu yı1zden Ebu Galib ez-Zürari gibi bazı
temsilciler, ailesinin politik ve ekonomik nüfuzundan dolayı İbn Ruh'a
saygı gösteriyorlardı (Tusi, Gaybe, s. 305-306).
Abbas ikbal, İbn Rı1h'un gücünü şu şekilde tasvir eder: İbn Rı1h'un evi Vezir
Hamid b. Abbas (306- 3 1 1/9 18-923) döneminde yöneticilerin, asillerin ve
özellikle Beni Furat gibi azledilen vezirlerin toplantı yeri olmuştu (Aştiyani,
Hô.nedô.n-ı Nevbahti, s. 2 1 7). İbn Ruh muhtemelen idari görevi döneminde
Şiiler üzerindeki nüfuzunu kullanarak kendi görüşünde olanları Abbasi
idaresinde istihdam etmiş, fakirlerine de mali yardımlarda bulunmuştu .
idari işlere iştirak etmeleri, temsilcilere hükümetin ekonomik ve siyasi
durumunu inceleme imkanı sağlamış ve kendi idari konumları yoluyla
iletişimlerini kolaylaştırmışlardı (Hussain, The Occultation, s. 1 25).
ŞİA'DA GAYBETLE İLGİLİ GELİŞMELER 131

Bağdat'ta oldukça önemli bir nüfuza kavuşmuş olan İbn Rüh


en-Nevbahti'nin, bölgenin entelektüel kesimi tarafından da bü­
yük itibar gördüğü anlaşılmaktadır. Onun çeşitli fikri tartışmalara
katıldığı şeklinde rivayetler vardır. Bir mecliste ilk dört halifenin
ismini Sünni sıraya göre onaylaması, Tüsi tarafından takıyye ge­
reği olarak değerlendirilse de298 aslında onun iktidar dengelerine
karşı duyduğu hassasiyeti gösterir.
Hüseyin b. Rüh en-Nevbahti, patronu ve koruyucusu olan İb­
nü'l-Furat'ın 3 1 2 (924) yılında makamından azledilip idam edilme­
sinden sonra, Şii yer altı faaliyetlerinden dolayı suçlanarak hapse
konmuştur. Vekili Şelmegani de (ö. 323 /935) Musul'a kaçmıştır.
Şelmegani, onun uzun süreli alıkonulmasını fırsat bilerek Şii toplu­
munun liderliğini ele geçirmeye kalkışmıştır. 299 Fakat İbn Rüh, 3 1 7
(929) yılında hapisten kurtulunca Musul temsilciliğiyle anlaşarak
bölgenin mali idaresini kontrolüne almıştır.300 Önceki saygı ve sevgi­
sini tekrar elde ederek İmami faaliyetler üzerindeki direkt denetimine
yeniden başlamıştır. İbn Rüh'un İshak b. İsmail (ö. 322 /933), Ali b.
Abbas (ö. 324/935) ve Hüseyin b. Ali el-Abbas gibi birçok akrabası
Abbasi idaresinde yüksek görevlerde bulunmaya devam ederek onun
nüfuzuna katkı sağlamışlardır. 3o ı
Hüseyin b. Rüh ile (ö. 326/ 937) birlikte İmamiyye'nin kurumsal­
laşması yönünde önemli gelişmeler sağlandığı anlaşılmaktadır.302 Bi-

298 Bk. Tüsi, Gaybe, s. 385.


299 Tüsi, Gaybe, s. 307, 408-410; Halın, Shi'ism, s. 37; Arjomand, "The Crisis
of the Imamate'' , s. 507.
300 Arjomand, "The Crisis of the lmamate", s. 508.
301 Ali b. Mukle gibi birçok yüksek devlet memuru ve azledilmiş vezir, idarede
terfi etmek için İbn Ruh'un referansına başvuruyordu (Aştiyani, Hanedan-ı
Nevbahti, s. 2 1 9-220). Mesela Vezir İbn Mukle 20.000 dinara aldığı mallan
319 (93 1) yılında Talibiler'e vakfetmişti (İbn Miskeveyh, Ahmed b. Muham­
med, Tecaribü'l-ümem, Kahire 1914, 1, 225). Fakat daha sonra görevinden
olunca İbn Ruh'tan yardım istemiştir. İbn Ruh, akrabası olan Emirülumera
İbn Raik'in katibi Hüseyin b. Ali b. Abbas en-Nevbahti ile irtibat kurarak
ondan İbn Mukle'nin işine tekrar dönmesine yardımcı olmasını istemiş ve bu
isteği 325 (936) yılında gerçekleşmiştir (Suli, Ebu Bekir Muhammed b. Yahya,
Ahbarü'z-Razi-Billah ve'l-Müttakı-Lillıih [nşr. ]. Heyworth Dunne] , s. 87).
302 Melchert, "Religious Policies of the Caliphs", s. 3 18; Arjomand, ''The Crisis
of the lmamate", s. 507.
1 32 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MA M EL-MEHDİ

rinci gaybet döneminde yaşayan Şiiler kendi aralarında farklı gruplara


bölününce, uydurma ve asıl metne bir şeyler sokuşturma problemi
oldukça artmıştı. Bu yeni bölünmeler daha çok, imamların bazı gulat
taraftarlarının başını çektiği gruplardan kaynaklanıyordu. Söz konusu
uydurma furyası, kendilerinin itibar ettikleri asıl rivayetleri savunma
işinin Hüseyin b. Rüh tarafından üstlenildiği küçük gaybet boyunca
da devam etmiştir.303 Hüseyin b. Rüh, İmamtler'e, imamlar yoluyla
aktarılanları alıp, birçok İmami'nin elinde bulunan, Ahmed b. Hilal
ve Şelmegani gibi sapkın Şitler'in "şahsi görüşlerini" dile getirdikleri
kitapları atmalarını tavsiye etmişti. O, bunlara karşı cevap niteliğinde
Ahmed b. İbrahim en-Nevbahtt'ye Kum'da bir kitap yazdırmıştır.304

İbn Rüh, 1 8 Şaban 326 (20 Haziran 939) yılında ölmüş ve Bağ­
dat'ın batı yakasında Nevbahtiye bölgesine defnedilmiştir. 305 İsnaaşe­
riyye'ye göre Hüseyin b. Rüh'un ardından sefirlik görevini Ebü'l-Ha­
san Ali b. Muhammed es-Semürrt devralmıştır.306

3.3.4. Ebü'l-Hasan Ali b. Muhammed es-Semürri

Hüseyin b. Rüh'un ölümünden sonra çeşitli bölgelerden gelen malla­


rın Ali b. Muhammed es-Semürrt'ye teslim edilmesi307 onun sefirliği
için bir kanıt sayılmıştır. Semürri'nin dördüncü sefir olarak kabul
edilmesi, muhtemelen üçüncü sefir Hüseyin b . Rüh'a olan bağlılı­
ğından kaynaklanmaktadır. Diğer taraftan, onun bazı akrabaları da
on ikinci imamın temsilciliğini yapıyorlardı. Bunlar arasında, on ve
on birinci imamların da temsilciliğini yapmış olup on ikinci imamın
imametini doğrulamak için el-Evsıya adında bir kitap yazan Ali b.
Muhammed b. Ziyad da vardı.308

303 Sachedina, The]ust Ruler, s. 65.


304 Tı1si, Gaybe, s. 373.
305 Tı1si, Gaybe, s. 386-387; Yakut el-Hamevf, Mu'cemü'l-büldan, iV, 1 9 1 .
306 İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, s . 432-433; Tı1si, Gaybe, s . 393-394.
307 Rivayete göre, Belh'te ikamet eden Muhammed b. Hasan es-Siri, elindeki
mallan Medinetusselam'da Hüseyin b. Rüh'a teslim etmeye gittiğini fakat
onun öldüğünü öğrenince onları Ebü'l-Hasan Ali b. Muhammed es-Se­
mürri'ye teslim ettiğini, söylemiştir (bk. İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, il,
5 1 6-5 1 7).
308 Meclisi, Muhammed Bakır, Biharü'l-envar, Beyrut 1404, L I , 23.
ŞİA'DA GAYBETLE İ L G İ L İ GELİŞME LE R 133

Semürri'nin, faaliyetlerinin önemli bir kısmını üçüncü sefirin vekili


olarak gerçekleştirmesi, kendisinin fazla tanınmasına engel olduğu
anlaşılmaktadır. 309 Zaten sefirlik süresinin de üç yıl kadar sürdüğü
söylenir. Kısa süren sefirliğinin ardından İbn Babeveyh'e göre 1 5
Şaban 328 (26 Mayıs 940),310 aynı rivayeti yanlış aktardığı anlaşılan31 1
Tüsf'ye göre ise 1 5 Şaban 329'da ( 1 5 Mayıs 941)3 ı 2 vefat etmiştir.
Ölümünden önce bir vekil atamakla emredilmediğini söylemiş313 ve
bu şekilde sefirler veya kısa gaybet dönemi sona ermiştir. Böylece
gelecekte vekillikle ilgili iddialann önü kesilerek olabilecek kavgala­
nn tamamından korunulmuş oldu.314 Ölümünden bir hafta önce on
ikinci imam tarafından yayımlandığı iddia edilen bir tevki' ile tam,
yani büyük gaybet dönemi başlamıştır. Bu tevki'in tam metni şöyledir:

Allah seninle ilgili (ölı1mı1n ılzerine) din kardeşlerine iyi mılkafatlar


verir. Çunkıı sen altı gün sonra öleceksin. Bu yüzden işlerini hazırla
ve ölümünden sonra kimseyi tayin etme. Tam gaybet ise şimdi baş­
lamıştır ve uzun bir süre Allah izin vermeden, kalpler katılaşmadan
ve yeryüzü adaletsizlikle dolmadan bir zuhur olmayacaktır. Bir kişi
benim şfama gelerek, o bana görundü diyebilir; fakat Süfyani315 ortaya

309 274 (887) veya 280 (893) yılında vefat eden Berki, eserinde Hasan el-As­
kerf'nin taraftarlarının ismini sayarken, Ali b. Muhammed es-Simirrf diye
ismini verdiği kişi o olsa gerek. Muhtemelen "Semürrf" yerine "Simirrf"
yazmıştır (bk. Berki, er-Rical, s. 61).
310 İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, I I , 503.
3 1 1 Her iki yazar da aynı rivayete dayanarak Ali b. Hüseyin b. Müsa b. Babe­
veyh'in vermiş olduğu tarihi aktarır. Tüsi bu rivayeti muhtemelen İbn
Babeveyh'ten alıntı yaparak aktarmıştır. Fakat 328 yerine yanlışlıkla 329
tarihini vermiştir. Çünkü İbn Babeveyh, Semürrf'nin 15 Şaban 328 tarihin­
de öldüğünü eserinin başka bir yerinde de teyit eder (bk. İbn Babeveyh,
Kemcilü'd-din, II, 503) .
312 Tüsi, Gaybe, s. 394.
313 Tüsi, Gaybe, s. 393.
3 14 Arjomand, The Shadow of God and the Hidden Imam, s. 43.
3 1 5 Süfyant, Ebü Süfyan'ın soyundan olup, mehdinin zuhurundan önce onaya
çıkacak kişinin adı olarak tarif edilmektedir. Hakkında değişik rivayetler
bulunmaktadır. Anlatılanlara göre o, çok müttaki bir kişilik görılntüsü
vererek pek çok insanı kandıracaktır. Mehdi ortaya çıktığında onunla
mücadele etmek için bir ordu hazırlayacak, fakat mehdiyi bulamayacaktır.
Mekke-Medine arasında bir bölgede ordusuyla birlikte yerin dibine bata­
caktır (bk. Meclisi, Bihdrü'l-envdr, Lll, 250).
134 ŞIA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM EL-MEHDİ

çıkmadan ve gökyüzünde bir çığlık duyulmadan o bana göründü di­


yenin iddiasından sakın. Çünkü o kimse büyük bir yalancı ve müfteri
olmalıdır.316

Son sefir Semürri (ö. 328 /940) hakkında dönemin yazılı kaynak­
larında fazla bilgi bulunmaması, aslında böyle bir kurumun kendi
döneminde dahi tanzim edilmediğini göstermektedir. Semürri ve
daha önceki sefirlerle ilgili İbn Babeveyh ve TO.si tarafından aktarılan
rivayetlerde asıl vurgunun onların imamlar nezdindeki güvenilirli­
ğine yapılması da bunun göstergesidir. Diğer taraftan bu eserler,
onlara isnat ettikleri birtakım tevki'lerle sefirliklerini delillendirmeye
çalışmışlardır. 3 ı 7

4. Gayhete Giden Süreçte Etkili Bazı Aile ve Şahıslar

Tarihsel imametin kesintiye uğramasından sonra Şia içerisinde olu­


şan bölünmelerin uzun bir sürecin ardından İmami bünye etrafında
toplanılmasıyla sonuçlanması, gaybet fikrinin oturmasını sağlayan
en önemli unsurdur. Ancak yaklaşık bir asırlık bu zaman dilimi içe­
risinde olayların seyrine yön verdiği anlaşılan pek çok gelişmenin de
yaşandığı ayn bir gerçektir. İsnaaşeri Şii doktrinindeki bu ani ve hızlı
değişime sebep olan söz konusu etkenlerin tam olarak neler oldu­
ğunu bilebilmek asla mümkün gözükmese de, bu dönemde cereyan
eden birçok olayın katkısının bulunduğunu söyleyebiliriz.

Gelişen süreç içerisinde bazı İmami yazarların katkısı inkar edi­


lemeyecek derecede önemlidir. Ancak biz, Küleyni (ö. 329 / 94 1 ) ,
Nu'mani (ö. 360 / 9 7 1 ) , İbn Babeveyh ( ö . 3 8 1 / 99 1 ) , Şeyh
Müfid (ö. 4 1 3 / 1022), Şerif el-Murtaza (ö. 436 / 1 044) ve Tüsi
(ö. 460 / 1 067) gibi, eserleri günümüze kadar gelmiş olup da görüş­
lerine yer verdiğimiz alimlere burada ayrıca değinmeyeceğiz. Zaten

316 İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, II, 5 16; Tüsr, Gaybe, s. 395; Tabersi, Ebu
Mansur Ahmed b. Ali et-Tabersr, el-İhticcic, Meşhed 1 403, II, 478.
3 1 7 Mesela birinci sefirle ilgili rivayetlerin birinde İshak b. Ya'küb, kendisinin
Muhammed b. Osman el-Ömeri'ye bazı sorular sorup bunlann cevaplan­
masını istediği bir kitap göndermesini istediğini, buna karşılık da kendisine
sahibüddann hattıyla yazılmış tevki' geldiğini söyler (İbn Babeveyh, Kemci­
lü'd-din, II, 483; Tüsi, Gaybe, s. 290).
ŞİA'DA GAYBETLE İLGİLİ GELİŞM ELER 1 35

onların, bu oluşumu hangi açıdan ve ne şekilde etkiledikleri yeri


geldikçe açıklanacaktır. Söz konusu yazarların görüşleri üzerinde
yoğunlaşılmasından dolayı gölgede kalıp pek fazla dikkat çekmemiş
diğer birtakım şahıs ve gruplar da vardır. Bunlar, bu dönem bo­
yunca İmami toplumunun liderliğinin temsil edildiği iki ayrı sınıf
olarak değerlendirilebilir. Birincisi, çoğunluğunu Kum merkezli
hadis alimlerinin oluşturduğu ulema ile imamet makamına bağlı
.temsilciler; diğer grup ise ulemaya maddi ve siyasi destek sağlayan
üst düzey hilafet kademelerindeki politik açıdan güçlü İmami ai­
lelerdir. Ayrıca siyasi kanat içerisinde olup da aynı zamanda ente­
lektüel birikime sahip kelamcıların İmamiyye gaybet düşüncesinin
oluşumunda ayrı bir önemi vardır.

Birinci sınıfı oluşturanlar arasında saydığımız imam temsilcilerine,


daha önce farklı başlıklar altında değinmiştik. Konumuz açısından
asıl ele almamız gereken, yazdıkları eser ve görüşleriyle İmamiyye
Şfası'na doktrinel bazda açılım sağlayan alimlerle onların bu çalışma­
larına siyaseten etki eden yönetici kesimdir. Bunların başında, idari
pozisyonda bulunup da aynı zamanda bazı üyelerinin gaip imam
adına temsilcilik yaptığı Eş'ar kabilesi gelmektedir.

4. 1 . Eş'ariler

Şii rivayetlerinin bir araya toplanıp derlendiği yer olarak ilk aklı­
mıza gelen merkez Kum'dur. Bu yüzden pek çok Şii hadis aliminin
Kummi lakabıyla anıldığını görürüz. Bu bölge Şiiler'i uzun süreden
beri, sonradan İmamiyye'ye dönüşecek olan ılımlı çizgiyi temsil edi­
yorlardı. Abbasi hükümetine destek olup, şehrin yönetimini elinde
tutan Eş'ar'ın liderleri, söz konusu Şiiler'in koruyucuları olarak ha­
reket etmişlerdi. Bu aileden İsa b. Abdullah b. Sa'd'ın oğlu Ebu Ali
Muhammed, Necaşi tarafından Kummiler'in şeyhi, Eş'ariler'in lideri
ve hükümet nazarında prestij sahibi olarak tanımlanır. Onun, Ali
er-Rıza'yı (ö. 203 / 8 18) ziyaret ettiği ve daha sonra da Muhammed
el-Cevad'dan da (ö. 220/ 835) rivayetler aktardığı nakledilir.3 ı 8

318 Necaşi, Rical, s. 338.


1 36 Ş!A'DA GAYBET İ N A N C I VE G A İ P ON İ K İ N C İ İ MA M E L - M E H D i

Eş'ar kabilesinin etkisinin, daha sonra on ve on birinci imamlar


döneminde de devam ettiği görülmektedir. Müfid'in, Hasan el-As­
keri'nin taraftarlarından, hayatında onun halefine şahit olup, ölümü­
nün ardından onunla taraftarları arasında aracılık yapanlar arasında
saydığı Kumlu gruptan319 kastettiği bu aile olsa gerektir. Aralarında
en fazla dikkat çeken, kendisini methetmeye yönelik on ikinci imam­
dan tevki' geldiği ileri sürülen320 Ahmed b. ishak b. Sa'd el-Eş'ari
el-Kummi'dir. O, önceki imamlar Muhammed el-Cevad, Ali el-Hadi
ve Hasan el-Askeri'nin de önemli taraftarları arasındaydı. 321 İbn
Babeveyh, on ikinci imamı görmüş veya onun mucizelerine tanıklık
etmiş insanlardan ve vekillik işlerinin yürütüldüğü yerlerden bah­
sederken, "Kum'da Ahmed b. İshak gibileri vardı"322 diyerek onun
ilk sırada geldiğini ima eder. Onun etkisinin sadece Kum vekilliğiyle
sınırlı kalmadığı, bütün İmami cemaat içerisinde bir ağırlığı olduğu
anlaşılmaktadır. Abdullah b. Ca'fer el-Himyeri, Ömeri ve oğlunun
halef tayin edildiği toplantının Ahmed b. İshak başkanlığında yapıl­
dığını söyler.323 Hasan el-Askeri ve on ikinci imamın varlığıyla ilgili
pek çok rivayet, yine Ahmed b. İshak b. Sa'd el-Eş'ari'ye dayandınlır.324

4.2. Nevbahtiler

İmamiyye hiyerarşisinin kurumlaşma sürecinde yaşanan bazı cid­


di zorluklarda, devlet aristokrasisinin baskısının belirleyici olması
doğaldır. Özellikle Halife Muktedir-Billah (295-320/ 908-932) ve
Razi-Billah (322-329/ 934-940) dönemlerinde imtiyazlı bir sınıfın
doğmasıyla bu daha da netleşmiştir. Şiiler, Furat ve Nevbaht aile­
lerinden olan vezir veya yöneticilerin ara ara hilafet aristokrasisini
kontrolleri altında tutmalarıyla, siyasi iktidarın bu süreç içerisinde
dayattığı zorluklardan bir nebze de olsa kurtulabilmişlerdi. Beni
Nevbaht gibi güçlü bir ailenin Abbasi sarayında önemli bir nüfuza

319 Şeyh Müffd, el-Fusülü'l-aşere, s. 361 .


320 Bk . Tasi, Gaybe, s . 418.
32 i Berki, er-Riccil, s. 56, 59, 60.
322 İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, 11, 442-443.
323 Tasi, Gaybe, s. 359-360.
324 Mesela bk. Küleynf, Usal, 11, 1 18, 120; İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, il, 384,
408.
ŞİA'DA GAYBETLE İLGİLİ G E Lİ Ş M E L E R 1 37

ulaşması, Şiiler açısından hükümet kademelerinde etkili mevkilere


gelme fırsatı doğurmuştur. Bu süreç Halife Muktedir-Billah (295-
320 /908-932) dönemiyle zirveye ulaşmıştı. Nevbaht ailesine bağlı
fertlerle birlikte diğer İmimi Şiiler, bu dönem içerisinde vergi tahsil­
darlığı, memurluk ve daha küçük mevkilerde görev almışlardı. Hatta
daha da ileri giderek halife atamalanna bile kanştıklan nakledilir. 325

Başta Nevbahtiler olmak üzere söz konusu aile ileri gelenlerinin,


imamın yokluğuyla birlikte zihni kanşık İmami hiyerarşisi ve cemaati
üzerinde de etkili oldukları görülmektedir. 32 6 Siyaseten güçlü söz
konusu aile, toplumsal birlik ve İmami hiyerarşinin otoritesini güç­
lendirmek için Kum'daki alimleri de teşvik etmişlerdir. Abdullah b.
Ca'fer el-Himyeri el-Kummi'nin, Küfe'deki İmami Şiiler'e konferans
vermek için 290'larda (903) Irak'a gelmesi, 327 onlann bu yöndeki
gayretlerinin bir sonucudur.

Nevbahtiler, hilafet merkezinde olmaları hasebiyle dönemin


entelektüel hareketlerinde de önemli roller üstlenmişlerdi. Hay­
yat (ö. 300 / 9 1 2) ve Ebü'l-Hasan el-Eş'ari (ö. 324 / 935), Rafiziler
arasında hala küçük bir azınlıkta olsalar da Mu'tezili temelli bir
ekolden bahsederler.328 Bunlar, bab ve sefirlerden mucize sadır ol­
ması gibi gulat temelli doktrinler etrafında yoğunlaşan çoğunluğun
aksine, Bağdat'ta Nevbahtiler etrafında toplanmış olan düşünürler­
di. 329 Akli esaslara ağırlık veren bu grup daha sonra yeni fikirlerin
formüle edilip geliştirilmesinde önemli roller üstlenmiştir. 330

. . . . . . . . .

325 Bu aileden Ebü Ya'küb ishak b. İsmail en-Nevbahti'nin, 320 (932) yılında
Halife Muktedir-Billah'ın öldürülmesi üzerine onun yerine, daha sonra
kendisini öldürecek olan Kahir-Billah'ın halife olmasında önemli rolü
olmuştu (İbnü'l-Esir, İslam Tarihi, Vlll, 202, 246; İbn Kesir, el-Bidaye, XI ,
299).
326 Krş. Momen, An Introduction, s. 80; Arjomand, "The Crisis of the Imamate",
s. 502.
327 Necaşr, er-Rical, s. 2 1 9-220.
328 Hayyat, el-İntisar, s. 9 3 . Katli Abdülcebbar, İmamiyye'den Ebü Sehl
en-Nevbahti ile Hasan b. MQsa'yı Mu'tezile'nin dokuzuncu tabakasından
saymıştır (Katli Abdülcebbar, Tabakatü'l-Mu'tezile, s. 32 1).
329 Şeyh Müfid, Evailü'l-makalat, s. 4 1 .
330 Momen, An Introduction, s . 77.
1 38 Ş!A'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM E L - M E H D İ

Bir devlet adamı olan ve aynı zamanda İmamiliğe fikri çehresini


veren Ebu Sehl İsmail b. Ali en-Nevbahti (ö. 3 1 1 / 923)33 ı ve ondan
sonra felsefi bir kafaya sahip, Fıraku'ş-Şia'nın müellifi yeğeni Hasan
b. Musa en-Nevbahti (ö. 3 10 / 922), muhalifleriyle yaptıkları kelami
tartışmalarda bu aileden başı çekenlerdi. 33 2 Onlar, gaybet doktri­
ninin formülasyonunda çok önemli sorumluluklar üstlenmişlerdi.
İmameti nübüvvet bahsi kapsamında ele alarak onu iman esasların­
dan biri kabul etmek suretiyle333 İmamiyye Şiiliği'ne yeni bir çehre
kazandırdılar. Hasan b. Musa en-Nevbahti'nin İmamiyye ile ilgili
tanımlamasına baktığımızda,334 İmamiye inancının oluşumunda ne
kadar büyük rol oynadığı hemen farkedilir. O , burada İmamiy­
ye'yi diğer Şii gruplarından ayıran farkları neredeyse özetlemiştir.
Sonraki birtakım kısmi değişiklikler hariç, Nevbahti'nin söz konu­
su tanımlamasından itibaren günümüze kadar fazla bir değişiklik
olmamıştır.

Nevbahtiler'in bu entelektüel başarısı, Şii düşüncesinin muhtelif


formlarının birçoğunun bu doktrin etrafında birleştirilmesinin sağ­
lanması ve bazı yönleriyle politik önemi haiz hareketlerin oluşturul­
ması yönündeki pratik oluşumları beraberinde getirmiştir. 335

4.2 . 1 . Hasan b. Musa en-Nevbahti

Hasan b. Musa en-Nevbahti'nin (ö. 3 1 0 / 922) İmamiyye ile ilgili


açıklamaları, bu mezhebin imamet doktrininin en erken formülas­
yonu olarak değerlendirilebilir. 336 Yunan felsefesi mütercimleriyle
beraber olmayı seven Hasan b. Musa, çalışmamızda çok sık müracaat
ettiğimiz farklı vasıfta bir mezhepler tarihi kitabı bırakmıştır.

331 Bk. TUsf, Fihrist, s. 12-13.


332 İbnıl'n-Nedim, Fihrist, s. 225; Tasi, Fihrist, s . 46; Watt, "Sidelights o n Early
Imamite Doctrine", s. 297.
333 Krş. Hamid Algar, Religion and State in Iran, 1 785- 1 906: The Role of the
Ulama in the Qajar Period, Los Angeles, s. 3; Mehmet Evkuran, Ehl-i Sünnet
Siyaset Düşüncesinin Yapısı ve Sorunlan (doktora tezi, 2003), AÜSBE, s. 82.
334 Bk. Nevbahtf, Fıraku'ş-Şia, s. 90-93.
335 Krş. Watt, "Sidelights on Early Imamite Doctrine", s. 297; Watt, İslam
Düşüncesinin Teşekkül Devri, s. 340-41.
336 Krş. Sachedina, Islamic Messianism, s. 49-5 1 .
ŞİA'DA GAYBETLE İ LG İLİ GELİ Ş M E LE R 139

Hasan b. Musa, akranları arasında kendisini kabul ettirmiş bir


kelam bilginidir. Dönemin entelektüel kesimlerinden olan Ebu
Osman ed-Dımaşki, İshak, Sabit ve diğer felsefi kitap nakilcileri
onun yanında toplanırlardı. Sağlam bir İmami itikada sahip ol­
duğu anlaşılan Hasan b. Musa, gerek taraftarı olduğu Şia, gerekse
Mu'tezile olsun sık sık onun fikrine başvurma gereği duymuşlardı.
Felsefe, kelam, fıkıh ve diğer alanlarda pek çok kitap yazan Hasan
b. Musa, muhtemelen İmamiyye inancının esaslarını açıklayacağı
Kitabü'l-İmdme adlı son eserini tamamlayamadan vefat etmiştir.337

4.2.2. Ebu Sehl İsmail b. Ali en-Nevbahti

IV. (X.) asrın başlamasıyla birlikte Ebu Sehl İsmail b. Ali'yi (ö. 3 1 1 1
923) Nevbaht ailesinin reisi, meşhur kültürlü bürokrat ve Bağdat'taki
Şiiler'in lideri olarak görmekteyiz. Mu'tezili Ebu Ali el-Cübbai ile
(ö. 303 / 9 1 5) sık sık bir araya gelip münazara yaparlardı.338 Ebü'l-Hü­
seyin en-Naşi, onun kendi hocası olduğunu söyler. Kelamcıların top­
landığı bir meclisi vardı. İmamet konusunda Kitabü'l-İstifafi'l-imame,
Kitabü't-Tenbih fi'l-imame,339 Kitabü'r-Red ale'l-gulat, Kitabü'r-Red
ale't-Tatdrf fi'l-imdme vb. 340 birçok kitap yazmıştır.

İmamiye Şiası'nın en karanlık döneminde çok kritik bir rol üst­


lenen Ebu Sehl İsmail b. Ali en-Nevbahti, hem pratik hem de ente­
lektüel boyutta onlara büyük katkılarda bulunmuştur. Dini liderliğin
yeni oluşan nüveleriyle hem İmami inanç esaslarının ilanı hem de
muhaliflerin bastırılması yönünde önemli gayretleri olmuştur.341

337 İbnü'n-Nedim, Fihrist, s. 225; İbnü'l-Mutahhar el-Hillr, Hulasatü'l-ekvıil,


s. 1 0 0 ; İbn Davüd el-Hillr, er-Rical, s. 1 19 .
338 Necaşi, er-Rical, s. 32.
339 Gaybetten yaklaşık otuz yıl sonra, 290'lı (902) yıllarda yazdığını ifa­
de ettiği bu eserin bir kısmı İbn Babeveyh tarafından aktarılmıştır (bk.
"Kitabü't-Tenbih", İbn Babeveyh, Kemıilü'd-din, I, 90).
340 Bk. İbnü'n-Nedim, Fihrist, s. 225.
341 Ebu Sehl İsmail b . Ali en-Nevbahti'nin, imamın gaybeti ve dönüşüyle ilgi­
li yapmış olduğu münazaraların bir kısmı, kendi eseri olan Kitıibü't-Ten­
bih te aktarılmıştır (bk. "Kitabü't-Tenbih", İbn Babeveyh, Kemıilü'd-din, I,
'

88-94).
140 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP O N İ K İ N C İ İ MA M EL-MEHDİ

Ebu Sehl, bir taraftan Şelmegani (ö. 323/935) gibi, kendine muci­
ze ve bunun gibi aşın görüşler nisbet eden342 Gulat'a karşı reaksiyon
gösterirken, diğer taraftan da kronik haleflik kriziyle oluşan probleme
nihai bir çözüm üretmeye çalışmıştır. 343 İmamın yokluğunda Şia'nın
ayakta kalmasına çalışmış ve imamın gaybetinin, İmami hiyerarşik
organizasyonunun daimi özelliği olmasına yardım etmiştir. İmamın
gaybetini, imametin geçerliliğinin en önemli delili ve mantıksal bir
sonucu sayarak344 imamet doktrininin temel ögesi haline getirmiştir.

Gaybete giren imamın, taraftarlarıyla, sadece İmami dini toplu­


mun lideri olan bir vekili aracılığıyla irtibat kurabileceğini ilk söy­
leyen kişinin de Ebu Sehl olduğu anlaşılmaktadır. O, konuyla ilgili
verdiği bilgide Hasan el-Askeri'nin vefatından yirmi küsur yıl sonra,
taraftarlarının tek bir kişi etrafında toplandığını ifade etmişti. 345

Gaybetle ilgili bütün bu önemli adımlarına rağmen, on ikinci ima­


mın gaybetinin uzatılması üzerine şaşkınlığa düşen İmamiler arasında
Ebu Sehl İsmail b. Ali en-Nevbahti'nin de isminin geçmesi ilk etapta
çok şaşırtıcı gelebilir. Hatta İbnü'n-Nedim'e (ö. 385 /955) göre, on
ikinci imamın gaybette ölmüş olup, oğlunun ona halef olduğu ve
imametin, on ikinci imamın Allah tarafından tekrar diriltilmesine
kadar onun neslinde devam edeceği şeklinde bir görüşü ilk benim­
seyen kişi Ebu Sehl'dir.346 İbn Babeveyh'in (ö. 381 /99 1) , Ebu Sehl'in
Kitabü't-Tenbfh adlı eserinden yaptığı alıntıda da onun bu görüşü
doğrulanmaktadır. Çünkü o, gaip imamın gaybetinin savunulması ve
muhaliflerinin diğer eleştirilerine cevap olarak yazdığı bu eserinde,
gaybetin normal bir insanın yaşam süresinden daha fazla devam ede­
meyeceğini söylemişti.347 Ancak Ebu Sehl'in bu düşüncesine takılıp
. . . . . . . . .

342 İbnü'n-Nedim, Fihrist, s. 225.


343 Krş. Arj omand, 'The Crisis of the lmamate", s. 506; a.mlf. , "The Consola­
tion of Theology", s. 5 5 1 .
344 Bk. Ebu Sehl en-Nevbahtf, "Kitabü't-Tenbih", İbn Babeveyh, Kemdlü'd-din,
l, 90.
345 Bk. Ebu Sehl en-Nevbahti, " Kitabü't-Tenbih"; İbn Babeveyh, Kemd-
lü'd-din, 1,
92-93.
346 İbnü'n-Nedim, Fihrist, s. 225.

. 347 Bk. Ebu Sehl en-Nevbahti, "Kitabü't-Tenbfh"; İbn Babeveyh, Kemdlü'd-din, 1 ,


93-94.
Ş İA'DA GAYBETLE İ LG İ L İ GELİŞMELE R 141

da onun İmamiyye aksine görüşler ileri sürdüğünü söylemek pek


doğru olmasa gerektir. Çünkü onun söz konusu düşüncesi dönemin
diğer birçok İmamisi tarafından da paylaşılmaktaydı. Hasan el-As­
keri'nin (ö. 260 / 874) vefatıyla oluşan çalkalanmaları tekrar gözö­
nünde bulundurduğumuzda, imamın çok uzun bir süre geçmeden
geri döneceği yönünde beklentilerin azımsanamayacak derecede
yoğun olduğu rahatlıkla görülebilir. Asıl önemli olan, onun bu tartış­
malarda kullandığı akli argümanların sonradan İmamiyye tarafından
benimsenerek kendi gaybet doktrinlerine uyarlanmış olmasıdır. Ebü
Sehl'in Şia açısından hayati öneme sahip gaybet-imamet ilişkisine
getirmiş olduğu yorum sonraki alimler için önemli bir ışık kaynağı
olmuştur. O, bu konuyla ilgili olarak gaybetin imamet doktrininden
bağımsız ele alınamayacağını söylemiştir. Ona göre selefi tarafından
atanmış ve her dönemde yaşayan bir imamın olması gerektiğini kabul
eden bir kişi, on birinci imamın da kendisinden sonra birini atadığını
kabul etmelidir. Çünkü on birinci imamın, oğlunu atadığına dair
pek çok insandan haber gelmiştir. Dolayısıyla bu durum mütevatir
bir haberle doğrulanmıştır. Onların mütevatir derecede verdiği bu
bilgi reddedilirse, benzer şekilde şeriatla ilgili bütün nakledilenlerin
de mantıken geçersiz olması gerekir. Ebu Sehl'e göre bu çocuğun
gaybete gittiği sonucuna varılması, insanların gözlerine görünmemesi
dolayısıyladır. Ona göre bir imam insanların gözlerinden yok olması
durumunda bile imamdır. Tıpkı Hz. Peygamber gibi; o, kısa süreli
de olsa bazı zamanlar insanların gözünden kayıptı ve bu durumda
peygamberliği devam etmişti. 348

Ebu Sehl, yukarıda da görüldüğü gibi imamın gaybeti probleminin


en iyi şekilde rasyonel kelamla halledilebileceğini çok iyi kavramıştı. 349
O, Mu'tezili fikirleri iyi bilmenin de verdiği güvenle İmamiyye Şiası'nı
daha gelişmiş düzeyde akılcı malzemeyle donatmaya çalışmıştır. Dö­
nemin Şii toplumu, İbnü'r-Ravendf'nin de (ö. 298 / 9 1 0) itiraf ettiği

348 Bk. Eba Sehl en-Nevbahti, "Kitabü't-Tenbfh"; İbn Babeveyh, Kemalü'd-din,


1, 88-94. Benzer kıyaslama Kummi'nin Kitabü'l-Makalat ve'l-fırak'ında da
yapılmıştır (bk. s. 103).
349 Arjomand, 'The Crisis of the lmamate", s. 505; Uyar, Ahbarilik, s. 34 .
142 Ş!A'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

gibi,350 aşın gelenekçi olup yetişmiş kelamcı eksikliği çekmekteydi.


Çünkü katı bir rivayetçiliğin hakim olduğu Kum şehri, lll. (IX.) asrın
son çeyreğinde İmami öğretinin merkezliğini Küfe'nin elinden almış­
tı. 351 Mu'tezili teolojinin Beni Nevbaht tarafından benimsenmesine
bu ekol büyük tepki göstermişti. Gelenekçilerin iV. (X.) asrın ikinci
yarısındaki en yetkili sözcüsü Ebu Ca'fer ibn Babeveyh (ö. 38 1 /99 1 )
olmuştur.

4.3. Furat Ailesi

Furat ailesi, hicri III. asrın ikinci yarısından itibaren devlet sara­
yında üst düzey memurluklarda görev alan bazı önemli fertleri sa­
yesinde Abbasi siyasetine yön veren önemli Şii ailelerinden biridir.
Onların bu kadrolarda istihdam edilmeye başlanması, eski gücünü
yitirmeye başlayan Abbasi iktidarının, Şiiler'i yanlarına çekerek
onların sebep olduğu isyanların önüne geçmeye yönelik son bir
gayreti olarak algılanabilir. Ancak Abbasiler'in bu siyaseti, her
başa geçen halifenin yönelimine veya diğer birtakım olaylara göre
değişebildiği için, siyasi güçlerine rağmen Furat ailesi üyelerinin
de dönem dönem tasfiye edilebilmelerine sebep olmuştur. Mesela
Divanü's-Sevad'ı elinde tutan Beni Furat mensubu şahıslar, 278
(89 1 ) yılında Halife Mu'temid-Alellah (256-2 79 / 870-892) tarafın­
dan tutuklanmak istenince her biri bir tarafa kaçarak saklanmaya
çalışmıştı. 35 2

Furat ailesinin devlet kademesinde önemli görevler üstlenen ilk


üyesinin, Muhammed b. Musa b. Hasan b. Furat olduğu göhilmekte­
dir. Bu kişi, onuncu imamın babı olduğunu iddia eden İbn Nusayr'a
destek vermişti.353 Bundan dolayı Nusayriler de İbnü'l-Furat'ı kendi
reisleri ve mezheplerinin başı olarak kabul ediyorlardı. 354

350 Hayy<lt, el-intisar, s. 1 3 .


35 1 Krş. Wilferd Madelung, "lm<lmism and Mu'tazilite Theology'' , Religious
Schools and Sects in Medieval Islam, London 1985, s. 1 7 ; Arjomand, "The
Crisis of the Imamate", s. 503, 504.
352 Bk. ibnü'l-Esfr, islam Tarihi, VII, 372.
353 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 78.
354 ibnü'l-Esir, islam Tarihi, Vl ll , 245; İbn Kesir, el-Bidaye, XI, 3 1 3.
ŞİA'DA GAYBETLE İ LG İ L İ GELİŞMELER 143

İlk andan itibaren çeşitli Şii gruplarıyla temas içerisinde bulunarak


onlara destek veren bu aile, kurumlaşma sürecinde yaptığı siyasi ve
ekonomik yardımlarla İmamiyye'nin gaybet inancının yerleşip toplum
nezdinde kabul görmesine büyük katkı sağlamıştı. Özellikle gaybet
döneminde, İsnaaşeriyye'nin üçüncü sefiri olarak kabul ettiği Hüseyin
b. Ruh (ö. 326/937) gibi organizatörlerine önemli destek vermişler­
di.355 Bu faaliyetler, daha çok, uzun süre vezirlik yapan Ebü'l-Hasan
Ali b. Muhammed b. Furat (ö. 3 1 2 /924) nezdinde olmaktaydı.

Ali b. Muhammed b. Furat, Halife Müktefi-Billah'ın (289-295/902-


908) divan işleriyle görevli sürekli yanına aldığı dört kişiden biriy­
ken356 daha sonra Muktedir-Billah'ı n (295-32 0 / 908-932) halife
olmasıyla birlikte vezaret makamına atanmıştır.357 299 (9 1 1 -9 1 2)
yılında tutuklatmasına rağmen halife , valilerin göndermiş olduğu
mektuplardaki isteklerini İbnü'l-Furat'a danışarak devlet yönetimiy­
le ilgili bazı hususları onunla tartışmıştır. 304 (9 1 6- 1 7) yılında Ali
b. isa vezaretten azledilerek tekrar göreve getirilmiş ve daha önce
halife tarafından elinden alınmış olan mülkü tekrar iade edilmiştir.
Yaklaşık bir buçuk yı l vezarette kaldıktan sonra 306 (9 1 8- 19) yı lında
tekrar tutuklandı. 307 (9 19) senesinde Hamid b. Abbas vezirlikten
azledilerek yerine üçüncü defa İbnü'l-Furat atandı. Bir süre görevde
kaldıktan sonra tekrar azledilmiş, ancak 3 1 1 (923) yılında tekrar
vezarete getirilmiştir.358 Fakat onun bu son görevi fazla uzun sür­
medi. 3 1 1 (923) yılında, içerisinde halifenin bazı akrabalarının da
bulunduğu Bağdat hac kafilesinin Karamita tarafından saldırıya uğ­
rayarak ele geçirilmesi ibnü'l-Furat'ın sonunu getirmiştir. Şii olması
sebebiyle Karamita'ya cesaret verdiği şeklindeki iddialar, halkın ona
karşı öfkesinin artmasına sebep olmuştu. Halife Muktedir-Billah, çok
isteyerek göreve getirdiği İbnü'l-Furat ve oğlunu 3 1 2 (924) yı lında
görevlerinden azlederek öldürtmüştür. 359

355 Tesi, Gaybe, s. 372.


356 İbnü'l-Esir, İslam Tarihi, VIII, 1 5 .
357 İbn Abdürabbih, el-İkdü'l-ferid, IV, 1 5 7 ; Mes'üdi, MürCtcü'z-zeheb, IV, 304.
358 Mes'Qdi, MürCtcü'z-zeheb, IV, 304; İbnü'l-Esir, İslam Tarihi, VIII, 58, 60, 85,
95, 1 18; İbn Kesir, el-Bidaye, s. 1 1 , 208, 225, 261 , 322.
359 İbnü'l-Esir, İslam Tarihi, Vlll, 1 26 - 1 30; İbn Miskeveyh, Tecaribü'l-ü­
mem, I, 1 20- 1 2 7 .
144 Ş[A'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP O N İ K İ N C İ İ MA M EL-MEH D İ

İbnü'l-Furat'ın hilafet merkezindeki bu uzun süreli vezirliği, ne


yapacakları konusund� şaşkınlığa düşmüş Şiiler'e toparlanmaları yö­
nünde önemli katkılar sağlamıştır. O, Şifler'e karşı hoşgörülü davran­
mış ve aynı zamanda yeni gelir kaynaklan tahsis etmişti. 360 Nitekim
İbnü'l-Furat'ın 5000 kişiye maddi yardımda bulunduğu söylenir. 361
Vezareti döneminde Küfe'de meydana gelen çatışma sebebiyle tutuk­
lanan Alioğullan'nın serbest bırakılması, yine İbnü'l-Furat sayesinde
olmuştur. 362

İbnü'l-Furat, vezareti döneminde İmamiyye eğilimli şahıslardan


Ebü Sehl en-Nevbahti'yi Vasıt'ın Mübarik bölgesinin, Muhammed b.
Ali el-Bezavfari'yi Sulh bölgesinin ve Muzaraat'i de Vasıt bölgesinin
yöneticisi olarak atayarak363 onların teşkilatlanmaları yönünde tec­
rübe kazanmalarına yardımcı olmuştur.

Ali b. Muhammed b. Furat'ın azledilerek öldürülmesi, Beni


Furat'ın etkisini fazla azaltmamıştır. Bu ailenin siyasi kabiliyetinin
farkında olan Muktedir, daha sonralan onlardan Fazl b. Ca'fer b. Mu­
hammed b. Furat'ı vezirliğe atamak364 zorunda kalmıştı. Görevinden
alındıktan bir süre sonra 324 (935-36) yılında İbn Raik'in vezirliğini
üstlenmiş ve 326 (938) yılına kadar bu görevi devam ettirmiştir. 365

Fazl b. Ca'fer'in vezirliğinin sona erdiği döneme kadar geçen sü­


reç, Şia tarihinde en yoğun çalkantıların yaşandığı bir evredir. İma­
miyye Şiası en fazla birlik ve beraberliğe ihtiyaç duydukları bu anda
özellikle Furat ailesinin sağlamış olduğu siyasi destekle gaip imamın
imameti düşüncesi etrafında bütünleşme yönünde önemli mesafeler
katetmiştir.

360 İbnü'l-Esir, İslam Tarihi, Vlll, 22.


361 İbn Hallikan, Vefeyatü'l-a'yan, Ill, 42 1 .
362 Çatışmanın sebebi ise Ebü'l-Hasan Ali b . İbrahim el-Alevi'nin, Hz. Ali'nin
mahkeme olarak kullandığını iddia ettiği Mescidü'l-cami'in ortasında bir
mescid inşa etmesiydi. Abbasiler bunu inkar ederek mescidi yıktılar. Hatta
bu yıkım Hz. Ali'nin kabrine kadar varmıştı. Duvarlannı tahrip ederek kab­
ri yıkmaya çalıştılar. Alioğullan da onlara karşı çıkarak çatışma başlattılar
(Ebü'l-Ferec el-İsfahani, Mekatil, s. 551).
363 Sabi, el-Vüzera', s. 40-4 1 .
364 İbn Abdürabbih, el-İkdü'l-ferid, IV, 157; Mes'üdi, Mürllcü'z-zeheb, IV, 305.
365 İbnü'l-Esir, İslam Tarihi, Vlll, 274, 30 1 ; İbn Kesir, el-Bidaye, XI, 327.
ŞİA'DA GAYBETLE İ LG İ Lİ GELİŞMELER 145

4.4. Ebu Ca'fer Muhammed b. Abdurrahman b. Kıbbe er-Razi


Rey'de yaşayıp orada vefat eden İbn Kıbbe'nin, başta Mu'tezile'ye
mensupken sonradan İmamiyye Şiası'na girdiği bilinmektedir. 366
Kesin ölüm tarihi verilmemekle birlikte , Cübbai (ö. 303 / 9 1 5) ve
Ebü'l-Kasım el-Belhi (ö. 3 19 / 9 3 1 ) gibi Mu'tezililer ile yapmış oldu­
ğu münazaralara bakıldığında onun 3 1 0'lu (922) yıllarda vefat ettiği
anlaşılmaktadır. 367

İbn Kıbbe er-Razi hakkında dönemin yazarları tarafından her


ne kadar fazla bilgi verilmemiş olsa da onun EbO. Sehl İsmail b. Ali
ile (ö. 3 1 1 / 923) birlikte lll. (IX.) asrın sonlarının en ünlü İmami
kelamcılarından biri olduğu hemen farkedilmektedir. Dönemin
İmamiler'i, muhaliflerinin eleştirilerine cevap verebilmek için sık sık
İbn Kıbbe'nin görüşlerine müracaat etmekteydiler. 368 Bundan dolayı
bazı biyografi yazarları tarafından İmami toplumunun lideri olarak
tanımlanmıştır. 369

İbn Kıbbe , başta gaybet meselesi olmak üzere Şii İmami dokt­
rinini savunma amacıyla muhalifleriyle sözlü ve yazılı tartışmalara
girmiştir. Münazara yaptığı gruplar arasında en dikkat çekenleri,
eserlerinden de anlaşıldığı üzere Hasan el-Askeri'nin kardeşi Ca'fer
b. Ali'nin en önemli taraftarı olan Ebü'l-Hasan Ali b. Muhammed
b. Beşşar,370 Ebü'l-Kasım el-Belhi ile Cübbai gibi Mu'tezililer37 ı ve
Ebo. Zeyd el-Alevi gibi Zeydiler'dir.

Gaybet konusunun en iyi şekilde akli esaslar çerçevesinde


savunulması gerektiğini ilk kavrayanlardan biri olan İbn Kıbbe,

366 Bk. Necaşi, Rical, s. 375; Tüsf, Fihrist, s. 1 32; İbn Davüd el-Hilli, er-Rical,
s. 32 1.
367 Krş. Hossein Modarressi, Crisis and Consolidatio in The Formative Period of
Shi'ite Islam: Abüjafar Ibn Qiba al-R.dzl and His Contribution to lmamite Shnte
Thought, Princeton 1 993, s. 1 1 7.
368 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, 1, 60-61 .
369 Bk. İbnü'n-Nedim, Fihrist, s . 225; Necaşi, Rical, s. 3 1 ; Tüsi, Fihrist, s . 12.
370 İbn Kıbbe, Hasan el-Askeri'nin kardeşi Ca'fer b. Ali'nin taraftarlarıyla yaptığı
tartışmalarda, Ca'fer'in haksızlığına delil olarak onun, kardeşi Muhammed'den
sonra imam olduğunu iddia etmesini gösterir. Çünkü ona göre Muhammed,
babasından önce vefat etmişti (İbn Babeveyh, Kemdlü'd-din, 1, 58).
371 Mesela bk. İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, 1, 60-61 , 79-80.
146 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP O N İ K İ N C İ İMAM E L - M E H D İ

nas-gaybet ilişkisine getirmiş olduğu yorumla bu konuda önemli bir


adım atmıştır. O, bir imamın başka birine nasla vasiyet etmeden öle­
meyeceği ve hakkında nas olan bir imamın da nasıl gaybette olacağı
sorununu, vermiş olduğu birçok örnekten yola çıkarak "gaybetin
yokluk olmadığı" şeklinde izah etmiştir. Ona göre insanın bir yerden
kaybolması, onun yok olduğu anlamına gelmez. Hatta o, imamın
dostlanndan değil düşmanlanndan kayıp olduğunu söyler.37 2
İbn Kıbbe'nin imamet, gaybet, gaip bir imamın mucize gösterme­
si373 gibi konulara ilişkin akli yaklaşımlan, ilk etapta rivayet eksenli
İmamiler tarafından benimsenmemiş olsa da, görüşlerinin orj inalliği
sebebiyle daha sonra Şeyh Müfid (ö. 4 1 3 / 1022), Şerif el-Murtaza
(ö . 436 1 1 044) ve Tüsi (ö. 460 / 1 067) gibi alimlere örnek teşkil
etmiştir.
Buraya kadar aktanlanlardan, on ikinci imamın gaybetiyle ilgili
sonraki alimlerin kullanmış olduklan birtakım rasyonel argüman ve
pratik yaklaşımlann çoğunun, aslında hicri lll. asnn sonlannda Ebu
Sehl ile birlikte İbn Kıbbe tarafından üretilmiş olduğu anlaşılmak­
tadır. İbn Kıbbe, bu konularla ilgili yaptığı sözlü münazaralarının
bir kısmını kitap haline getirmiştir.374 Bu eserleri günümüze kadar
ulaşmamakla birlikte bazıları İbn Babeveyh, Şeyh Müfid ve Şerif
el-Murtaza'nın kitaplan içerisinde aktanlmı ştır. Tespit edebildiğimiz
belli başlı eserleri şunlardır:

1 . Kitdbü'l-İmdme. 375
2. Kitdbü'l-İnsdffi'l-imdme3 76 veya el-İnsaf ve'l-intisdf 377
3. el-Mustazbitfi'l-imdme. 3 78

372 İbn Babeveyh, Kemalu'd-din, l, 6 1 .


373 İbn Babeveyh, Kemaliı'd-din, l, 62-63.
374 Yazdığı eserlerin isimleri için bk. Necaşi, Rical, s. 375-376; Tüsi, Fihrist,
s. 1 32.
375 İbnı1'n-Nedim, Fihrist, s. 225; Necaşi, Rical, s. 375.
376 İbnü'n-Nedim, Fihrist, s. 225.
377 Şerif el-Murtaza, eş-Şafi fi'l-imame (nşr. Abdüzzehra el-Hüseyni), Beyrut
1986, ll, 323-324.
378 Necaşi, Rical, s. 375.
Bu eser, Kitabiı'l-İmame'nin bir benzeri olabilir. Belhi'nin eserine reddiye
olarak yazılmıştır.
ŞİA'DA GAYBETLE İ LG İ L İ G E LİŞMELER 147

4. er-Red ala Ebi Ali el-Cübbcir. 379


5. et-Ta'riffi mezhebi'l-İmamiyye vefesadü mezhebi'z-Zeydiyye. 380
6. el-Mes'eletü'l-müfrede fi'l-imame. 381
7. Nakzü Kitabi'l-işhad li-Ebi Zeyd el-Alevi. 382
8. en-Nakzü ala Ebi'l-Hasan Ali b. Ahmed b. Beşşar. 383

4.5. Büveyhiler
İmamiyye gaybet inancının oluşum sürecinde, İmami alimlerine sağ­
ladıklan imkanlarla bu düşüncenin kabul görmesine destek verenler
arasında Büveyhiler'in de büyük önemi vardır.

Hicri Ill. asnn ikinci yansından itibaren Abbasi hilafetinde ya­


şanmaya başlanan otorite boşluğu, Şii Hamdani sülalesinin Suriye'yi,
İsmaililer'in Mısır ve Kuzey Afrika'nın büyük bölümünü, Alevi Dev­
leti'nin kurucusu olmak iddiasındaki İdrisiler'in Kuzeybatı Afrika'yı,
Zeydiler'in de Kuzey İran ve Yemen'i kontrolleri altına almalanna
sebep olmuştur.384 Bir süre sonra da Bağdat ve imparatorluğun mer­
kezi bölgeleri olan HQzistan, Kirman ve Cibal bölgeleri Büveyhiler'in
hakimiyeti altına girmiştir. 385

379 Necaşi, Rical, s. 375.


380 Amili, Hasan b. Zeynüddin, Mealfmü'd-dfn (nşr. Mehdi Muhakkık), Tahran
1983, s. 93-96.
Tüsi'ye göre bu kitabın ismi, Kitabü't-Ta'rif ale'z-Zeydiyye'dir. Tüsi, Fihrist,
s. 1 32 .
381 Necaşi, Rical, s . 375.
Bu eserin içeriği, İbn Babeveyh'in Kemalü'd-din'inde aktarılan ve Mu'te­
zile'nin on ikinci imamla ilgili eleştirilerine karşı bir İmami'nin kendine
yönelttiği sorulara verdiği cevaplara benzer (bk. Kemalü'd-din, 1, 60-63).
382 Amili, Mealfmü'd-din, s. 96.
Necaşf'nin er-Red ale'z-Zeydiyye isminde verdiği bu eser olmalıdır. Ebü
Zeyd el-Alevi'nin İmami karşın eseri, Kitabü'l-İşhad'a reddiye olarak yazıl­
mıştır. Bu eser, İbn Babeveyh'in Kemalü'd-din adlı eserinde, giriş kısmı hariç
neredeyse tamamen aktarılmıştır (bk. 1, 94-1 26).
383 Beşşcir'ın, on ikinci imamın gaybetine reddiye amacıyla kaleme aldığı maka­
leye cevap olarak yazılmıştır. Beşşar, Hasan el-Askeri'nin kardeşi Ca'fer'in
taraftarıydı. İbn Kıbbe'nin onunla yaptığı tartışmalar İbn Babeveyh tarafın­
dan tamamen aktarılmıştır (bk. 1, 5 1 -60).
384 Fığlalı, "İsnaaşeriyye", DİA, XXIII, 144.
385 İbnü'l-Esfr, İslam Tarihi, Vlll, 225 vd.
148 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP O N İ K İ N C İ İ MA M EL-MEHDİ

324 (936) yılına gelindiğinde merkezdeki rekabetler halifeyi öy­


lesine güçsüz kılmıştı ki, Abbasi Halifesi Razf-Billah (322-329/ 934-
940) "emfrü'l-ümera" makamını ihdas ederek görevlerinin büyük bir
kısmını İbn Raik'e devretti. Halifenin sarayda bile nüfuzunun kalma­
ması, onlan Şii Büveyhiler'e sığınmaya itmiştir. 333'te (945) Büveyhi
ailesine mensup Muizzüddevle Ahmed b. Büveyh, şehrin Karmatiler
tarafından işgal edilmesine engel olmak bahanesiyle Bağdat'a girerek
emfrü'l-umeralık makamını ele geçirmiştir. Emir Muizzüddevle, hila­
fet sarayına girip Halife Müstekfi-Billah'ı (333-334 /945-946) tahttan
indirerek gözlerine mil çektirmiş ve ardından Muktedir-Billah'ın oğlu
Mutf'-Lillah'a hilafet biatı yapmıştır. Artık Abbasi halifeleri yanlızca
minberlerde anılıyordu. Büveyhiler tam bir asır Irak ve doğu eyalet­
lerinin fiili idarecileri oldular. Büveyhi sultanları istedikleri halifeyi
azledip arzu ettiklerini halife yapıyorlardı. 386

Kökenleri Deylem bölgesine dayanan Büveyhiler'in, Zeydiyye'ye


mi yoksa İmamf Şiiler'e mi bağlı oldukları konusunda farklı fikirler
ileri sürülür. Bazı çağdaş araştırmacılara göre, Ca'feriyye hukukuna
bağlılıklarından dolayı387 İmamf olma ihtimalleri daha fazladır.388
Bununla birlikte Hazar'ın güney kıyıları boyunca bir İran vilayeti
olan Deylem'den gelmeleri, ilkin Zeydi oldukları ihtimalini güçlen­
dirmektedir. Çünkü İran'ın bu bölgeleri, III . (IX.) asrın sonlarında
Zeydf daisi Hasan en-Nasır el-Utnlş sayesinde müslüman olmuştu.
Ancak daha sonra, iktidara gelmelerinden itibaren İmamiyye tarafına
geçmiş gözükmektedirler. Çünkü leydiler, fırsat yakaladıkları anda
iktidarı Hz. Ali'nin torunu olmayan Büveyhiler'den alabilirlerdi. 389
Diğer taraftan, İmamiler'in gaip imamı Büveyhiler açısından daha
çekiciydi. Gizli imama inanan bu kitlenin, on ikinci imamın orta­
ya çıkışına kadar bir iktidar talepleri veya bir reform çalışmasında

386 İbn Kesir, el-Bidaye, XI, 365-366; Galib et-Tavil, Nusayıiler, s. 1 64, 1 77-
1 78; Watt, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri, s. 3 1 5-316; l..aoust, İslcim'da
Aynlıkçı Görüşler, s. 1 70- 1 7 1 .
387 Marcinkowski, M . lsmail, "Twelver Shi'Ite Scholarship and Büyid Domina­
tion: A Glance on The life and Times of Ibn Babawayh al-Shaikh al-Saduq
(d. 381/991)", Islamic Culture, LXXVl/ l (2002), s. 7 1 .
388 Mesela bk. Fıglalı, "İsnaaşeriyye", DİA, XXlll, 144.
389 Momen, An Introduction, s. 75-76.
ŞİA'DA GAYBETLE İ L G İ L İ GELİŞMELER 149

bulunmalan da beklenemezdi. 390 Büveyhiler'in Abbasi hilafetine son


vermemelerinin sebebi de benzer endişelerden kaynaklanmış olsa
gerektir. Çünkü kendi içlerinde Abbasi halifesine benzer hürmeti
görebilecek bir lider yoktu.39 ı Bundan dolayı Bağdat'ta bizzat ken­
dilerinin idare edip onun aracılığıyla halkı kontrol edebilecekleri bir
halifenin bulunmasını daha avantaj lı görmüşlerdir.

Büveyhiler, gerek siyasi menfaatleri gereği, gerekse başka sebep­


lerden dolayı olsun, aslında kendilerini herhangi bir mezhebe bağlı
göstermemeye gayret etmişler392 veya en azından böyle bir görüntü
vermek istemişlerdi. Diğer taraftan, yönettikleri insanların çoğun­
luğunu oluşturan Sünniler'in dini törenlerini icra etmelerine engel
olmasalar393 da, iktidar gücünü ele geçirmenin verdiği şımanklıkla
Şiiler'in tahrikkar davranışlanna cesaret vermişlerdir. 338 (950) yı­
lından itibaren, 345 (956), 348 (959), 349 (960), 36 1 (972) ve 363
(974) yıllarında Bağdat'ta Şiiler ile Sünniler arasında o zamana kadar
görülmeyen şiddette kavgalar meydana gelmiştir.394

Hicri III . asrın sonlarına doğru Hasan el-Askeri'nin (ö. 260/874)


vefatıyla oluşan Şii parçalanmışlığının, "gaip imam" inancı etrafında
kenetlenilerek aşılmasında Büveyhiler'in katkısı büyüktür. Onların
özgürlükçü tavrı Şiiler'i pek çok yönden rahatlatmıştır. Şiiler, eğitim
merkezlerini Kum'dan Bağdat'a naklederek devletin kamuya yönelik
işlerine büyük oranda katılma fırsatı bulmuşlardır. Büveyhi Emiri
Rüknüddevle ile (335-366 /94 7-977) yakın ilişkisi olan İbn Babe­
veyh395 ve çalışmalarında Büveyhi yöneticilerinden büyük destek
gören Şeyh Müfid (ö. 4 1 3 / 1022) gibi Şif alimleri, bir engelleme ve
kovuşturma olmadan eserlerini serbestçe yazmışlardır.396 352 (963)

390 Watt, Emeviler Devrinde Şiilik, s. 43-44.


391 İbn Kesir, el-Bidaye, Xl, 365-367.
392 Ahmed Güner, "Büveyhiler Dönemi ve Çok Seslilik", DEÜİFD, sy. 1 2
(1999), s . 50.
393 Marcinkowski, "Twelver Shi'ı:te Scholarship", s. 73.
394 Bk. İbn Kesir, el-Bidaye, Xl, 379, 395-396, 401 , 404, 462, 468.
395 İbn Babeveyh, Kemdlü'd-din, I, 88-9 1 .
396 Krş. l . K . A . Howard, "Shi'ı: Theological Literature", s . 27; Rizvi, A Socio-In­
te!lectual History of the Isnıi 'Ashari Shf'fs in India, s. 1 1 O; Etan Kohlberg, "The �
1 50 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N Cİ İMAM EL-MEHDİ

yılında Muizzüddevle b. Büveyh'in, Hz. Hüseyin'in Kerbela'da şehid


edilmesinin yıl dönümü olan 10 Muharrem'in ve yine Hz. Ali'nin
Hz. Muhammed tarafından imam tayin edildiğini iddia ettikleri 1 0
Zilhicce Gadfr-i Hum gününün törenle kutlanmasını emretmesi397 Şii
toplumu açısından diğer bir başarı olmuştur .

. . . . . . . . .

Evolution of the Shi'a", Belief and Law in Imıimi Shi'ism, landon 1 99 1 , s. 17;
Güner, "Büveyhiler Dönemi ve Çok Seslilik", s. 56.
397 İbn Kesir, el-Bidaye, XI, 416.
Ü Ç Ü N C Ü B Ö L Ü M

GAYBETİN İMAMİYYE İLE BİRLİKTE


BİR İNANÇ HALİNE GELMESİ
VE ŞİA AÇISINDAN ÖN EMİ

1 . Gaybetin İmametin Temel Öğesi Olması


Şia imamet teorisi, İslam'ın ilk asrının sonlarından itibaren kade­
meli olarak gelişerek hicri Il. asnn ortalarında Hişam b. Hakem ile
(ö. 1 79/ 795) birlikte belli bir şekil almış ve bu dönemden sonra da
Şii doktrininin temel özelliği haline gelmişti. ı Sonraki yüzyılda, on
birinci imam Hasan el-Askeri'nin ölümüne kadar, imamların semavi
alemle bağlantı kurdukları yönündeki inanç hariç2 önemli bir deği­
şimle karşılaşmamıştır. Fakat hicri IV. asnn ortalarında imamet dokt­
rinine önemli bir ilave yapıldığı görülmektedir. Buna göre imamların
sayısı on iki olup, bunlann sonuncusu gaybete gitmiştir. Kaim mehdi
olarak dönünceye kadar da gaybette kalacaktır. Gaybet, artlarda gelen
iki ayn zaman dilimine aynlır: İmamın dört elçisi tarafından temsil
edildiği, 260'tan (874) 328'e (940) kadarki dönem küçük gaybet ve
329'dan (94 1) itibaren süresini sadece Allah'ın bildiği zamana kadarki
dönem de büyük gaybet dönemidir. İsnaaşeriyye'yi ilk İmamiler'den
ayıran bu düşüncedir.3

1 Hişam b . Hakem, imametin Allah v e resulünden nasla H z . Ali v e soyuna


geçtiğini iddia etmişti (Mes'udi, Mürücü'z-zeheb, IV, 105).
2 Bu inanç, Musa el-Kazım (ö. 183/799) döneminde onun imametini ispat için
veya en geç Muhammed el-Cevad (ö. 220/835) dönemine kadar teşekkül
etmişti (bk. Ahmed el-Katib, Şfa'da Siyasal Düşüncenin Gelişimi, s. 108; Bozan,
İmamiyye İmamet Nazariyyesinin Teşekkül Süreci, s. 133).
3 Krş. Etan Kohlberg, "From Imamiyya to Ithna 'ashariyya", BSOAS, XXXIX
(1976), s. 52 1 ; Laoust, İslam'da Aynlıkçı Görüşler, s. 95.
1 52 Ş[A'DA GAYBET İ N A N C ! VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM EL-MEHDi

İmamiyye'ye göre gaybet Hz. Adem, İdris, Nuh, İbrahim, Yusuf,


Musa, İsa ve Hz. Muhammed'in sünneti ve davranış tarzıdır.4 Hz.
Peygamber, on ikinci imam Muhammed el-Mehdi el-Muntazar'ın
isim, künye, vücut yapısı ve davranış yönünden kendisine benzeye­
ceğini, onunla insanların sapıklığa düşeceği bir gaybet ve bocalama
dönemi başlayacağını, daha sonra karanlıkları delen bir gök taşı gibi
döneceğini, zulümle dolmuş yeryüzünü adaletle dolduracağını açık­
lamıştır. 5 Muhammed el-Mehdi'nin gaybete gireceği, Hz. Peygamber,
Hz. Fatıma ve on iki imam tarafından da açıkça ortaya konulduğu
gibi6 önceden beri sabittir. 7

1 . 1 . Gaybetle İlgili İlk Metinler

İmamiyye gaybet düşüncesinin üzerine bina edildiği alt yapının an­


laşılabilmesinin bir yönü, dönemin Şii müelliflerinin yazdıklarının
tespitine bağlıdır. Navüsiyye ve daha sonra Vakıfe gibi gaybet teo­
risinin erken savunucuları, hicri 11 . asrın ikinci yarısından itibaren,
son ve belli bir imamın gaybete gittiği ve mehdi olarak geri geleceği
şeklinde iddialar gündeme getirmişlerdi. Bir kısmı sekizinci imam
Ali er-Rıza döneminde tekrar Kat'iyye Şiası'yla bütünleşen bu grup­
lar arasındaki bazı kişilerin Kitcibü'l-Gaybe gibi gaybet üzerine yazı­
lan eserleri, gaip mehdinin dönmesiyle ilgili birçok rivayetle tekrar
karşılaşılması bakımından önem arzeder.8 Fakat bu çalışmalardan
hiçbiri günümüze kadar ulaşmamıştır. Bunlar hakkındaki bilgilerin
çoğu, başta rical kitapları olmak üzere Küleyni (ö. 329 / 94 1 ) ve
sonrası yazılan eserlerin kendileri hakkındaki atıflarına dayandırılır.
Bu eserler her ne kadar kaybolmuşsa da bunların gaybet ve ondan
sonra da son imamın tekrar ortaya çıkmasıyla ilgili rivayetleri içer­
diği anlaşılmaktadır.

Başta Küleyni, Ali b. Hüseyin el-Kummi (ö. 329/941) ve Nu'mani


(ö. 360/97 1) olmak üzere sonraki Şii hadis-alimlerinin, bu kaybolan

4 İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, il, 350.


5 İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, I , 287.
6 İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, I , 256-332; il, 333-385.
7 Kaşani, Molla Muhsin, İlmü'l-yakin fi usüli'd-din, Kum 1979, il, 772.
8 Krş. Kohlberg, "From Imamiyya to Ithna 'ashariyya", s. 53 1 .
GAYBETİN iMAM iYYE iLE BİRLİ KTE B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELME S İ 153

eserlerdeki rivayetleri kendi düşüncelerine göre değiştirdiklerini daha


önce de ifade etmiştik. Bu eserlerin günümüze kadar gelmemesinin
bir sebebi de bu olsa gerektir. İmamiler'in hakim grup olmalanndan
itibaren, kendi rivayetleriyle çelişen bu eserlerin en azından yok
olmasına göz yumduklan anlaşılmaktadır. Söz konusu eserlerin hiç
olmamış olması da düşünülemez. Çünkü o süreç içerisinde meydana
gelen özellikle Vakıfe-Kat'iyye çatışmalannda gaybetle ilgili pek çok
rivayetin kullanılmış olduğu erken dönem kaynakları tarafından
açıkça belirtilmiştir.

Vakıfiler, Musa el-Kazım'ın son imam olup gaybete gittiğini iddia


ederek "Kaimin yedinci imam olacağı " şeklinde haberler yaymaktay­
dılar. İsnaaşerf biyografi yazarlarına göre, Vakıff Şifler' den olup gay­
betle ilgili en erken eser yazan fakat çalışmalan günümüze ulaşmayan
yazarlar ve eserlerinden tespit edebildiklerimiz şunlardır:

İbrahim b. Salih el-Enmatf el-Kufi: Önceleri Muhammed el-Ba­


kır'ın arkadaşlarından olan bu kişi,9 daha sonra Vakıfe'ye mensup
olmuş ı o ve Kitd.bü'l-Gaybe adlı eseri yazmıştır. 1 1

Abdullah b. Cebele b. Hayyan b. Ebcel el-Kinanf (ö. 2 19 / 834) :


Vakıfe'den olduğu söylenen bu alimin Kitabü's-Sıfat fi'l-gaybe ala
mezhebi'l-Vakıfa adlı bir eseri yazdığı rivayet edilir. ı2

Ali b. Amr el-A'rec Ebü'l-Hasan el-Kufi: Vakıff olan bu alimin, ha­


diste zayıf olmakla birlikte Kitd.bü'l-Gaybe adlı eseri yazdığı söylenir. 13

Ali b . Hasan et-Tatarı et-Tar (ö . 220 / 835'ten sonra) : Hasan


b. Muhammed b. Semaa es-Sırrf'nin hocasıdır. Yedinci imam
Musa el-Kazım'ın taraftarı olan bu kişi, Vakıff meyilli bir fakihti.
Musa el-Kazım'ın gaybetini iddia eden Kitd.bü'l-Gaybe adlı eseri
yazmıştır. ı 4

9 Berki, er-Ricô.l, 5. 1 1 .
ıo Necaşi, Rical, 5. 15; Tı15i, Fihrist, 5. 3-4; Ebu Davı1d el-Hilli, er-Rical, 5. 15,
4 16.
1 1 Necaşi, Ricô.l, 5. 1 5 ; T0.5i, Fihrist, 5. 3-4.
12 Necaşr, Rical, 5. 2 16.
13 Necaşf, Ricô.l, 5. 256.
14 Necaşi, Rical, 5. 254-255 .
1 54 ŞIA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

Hasan b. Muhammed b. Semaa es-Sırri el-Kufi (ö. 263 / 876):


Ebü Muhammed el-Kindi diye de anılır. Ali b. Hasan et-Tatari et­
Tai'nin öğrencisi olup, o da hocası gibi yedinci imamın gaybetine
inanmaktaydı. Küleyni'nin kaynak olarak kullandığını ifade ettiği
Kitcibü'l-Gaybe adlı eserin yazandır. ıs

Hasan b. Ali b. Ebu Hamza el-Bataini el-Kufi: Ali er-Rıza'nın ta­


raftan olan el-Bataini'nin de Vakıfi olduğu iddia edilir. Kitcibü'l-Gaybe
adlı eseri yazdığı ifade edilmektedir. ı 6

Vakıfe'ye karşı gösterilen Kat'iyye ise, Musa el-Kazım'dan sonra


Ali er-Rıza'nın imametini iddia etmişti. Bunların büyük bir kısmı ise
on ikinci imamın gaybeti iddiasına kadar, gaybetin zamanı belirlen­
memiş sonradan gelecek bir imamla olacağını düşünerek bu yönde
rivayetler gündeme getirmişlerdi. Bunlar arasından olup da sonradan
İmami kabul edilen bazı önemli yazarlar şunlardır:

Ali b. Mahziyar el-Ahvazi: Sekiz, dokuz ve onuncu imamların


arkadaşıydı. ı 7 Kitcibü'l-Melcihim ve Kitcibü'l-Kaim isimli eserleri yaz­
dığı söylenir. ıs Mehdilikle ilgili Küleyni ve İbn Babeveyh'te bulunan
birçok hadisin sened zincirinde ismi geçmektedir.

Fazl b. Şazan en-Nisaburi (ö. 260/873): On birinci imamın öğren­


cilerinden olan ünlü Şii alimidir. Kendisine isnad edilen Kitabü'l-Ktiim
adlı eser, sonraki yazarların temel referanslarından birini oluşturur. 19

İbrahim b. İshak el-Ahmeri en-Nihavendi (ö. 269/882'den sonra):


On birinci imamın çağdaşı olan bu alimin, Nu'mani'nin kaynakların­
dan biri olan Kitcibü'l-Gaybe adlı eserin yazan olduğu ifade edilir.20

15 Rical, s. 40-42; Tosi, Fihrist, s. 5 1-52.


Necaşi,
16 Necaşi,Rical, s. 36-37.
17 Berki, Rical, s. 54, 55, 58.
ıs Necaşi, Rical, s. 254
19 Necaşi, Rical, s. 306-307.
Muhaddis Nuri, gaybetle ilgili pek çok rivayeti onun Kitabü'l-Gaybe'sine
dayandım (mesela bk. Muhaddis Nuri, Mirza Hüseyin Tabersi, Müstedre­
kü'l-vesail, Kum 1408, IV, 188; XI, 1 14).
20 Necaşi, Rical, s. 19; Tusf, Fihrist, s. 7; Amir Moezzi, Muhammed Ali, The Divi­
ne Guide in Early Shi'ism (The Sources of F.sotericism in Islam), New York 1994,
s. 101-102.
GAYBETİN İMAM İYYE iLE B İ RLİKTE BİR İ N A N Ç HALİNE GELMESİ 1 55

İslam dünyasının değişik coğrafyalarında bulunan söz konusu


alimlerin, fevkalade bir çalışmayla bu tür Şii rivayetleri toplayıp yazı­
ya geçirdikleri anlaşılmaktadır. 2 ı On ikinci imamın gaybetinden önce
yazıldığı ileri sürülen gaybetle ilgili bu çalışmaların dışında, imamın
gaybetinden uzun süre sonra ölmüş olup da eserleri günümüze ulaş­
mamış bazı şahısların da, onun gaybetini savunan eserler yazdıkları
ifade edilmektedir. Bunlardan biri, Kitabü'l-Gaybe ve'l-hayre adlı eseri
olduğu söylenen Abdullah b. Ca'fer el-Himyeri el-Kummf'dir (IV. /X.
asrın ilk çeyreği) .22 On ikinci imamın varlığı, gaybeti ve sefirleriyle
ilgili pek çok haber ona dayandırılır. Yine sefirlik iddiası dolayısıyla
daha sonra İmamiyye tarafından dışlanan Muhammed b. Ebü'l­
Azakir eş-Şelmegani'nin de (ö. 323 / 935), Kitabü'l-Gaybe isimli bir
eser yazmı ş olduğu ifade edilir.23

Diğer taraftan hicri lll. asrın başlarından iV. asrın ortaları na


kadar Kitd.bü'l-Gaybe gibi, gaybet üzerine kitap yazmış olan diğer
birçok şahıstan da bahsedilir. Çalışmaları günümüze ulaşmayan bu
alimler şunlardır: Ali b. Hasan b. Ali b. Faddal (ö. 220/ 835 veya
224/ 839),24 Abbas b. Hişam Ebü'l-Fazl el-Esedi (ö. 2 19 /834 veya
220/835),25 Muhammed b. Mes'ı1d b. Muhammed b. Ayyaş es-Sülemi

2 1 Kohlberg, "Şii Hadis", s. 48.


ilk olarak Küfe'de rivayet edilen imam hadisleri lll. (IX.) yüzyılla birlikte
Şii merkezi olmaya başlayan Kum'da incelenerek derlenmiştir. İsnaaşeri
Şii rivayetlerinin sened zincirlerine bakıldığında bu durum çok net olarak
farkedilmektedir (bk. W. Madelung, "The Source of Ismaili Law", joumal of
Near Eastem Studies, XXXV [ 1976) , s. 3 1 . Mesela Küleyni'nin Usal'ündeki
bütün hadislerin yüzde seksenden fazlası Kumlu hadisçiler tarafından nak­
ledilmiştir. Kum hadisçileriyle çok yakın ilişkileri olan Küleyni'nin Reyli
hemşehrilerinin aktardığı hadisler de buna eklenecek olursa bu oran yüzde
doksanlara varır (Madelung, "Shi'ism: The Imamiyya and the Zaydiyya",
s. 82).
22 Necaşi, Rical, s. 2 1 9-220; Tüsi, Fihrist, s. 102.
23 Tüsi, Gaybe, s. 39 1 .
24 Bir rivayete göre Fethiyye'den olduğu söylenen bu alim, Necaşi tarafından
Küfe'deki kendi fakihlerinden biri olarak tanımlanır (bk. Necaşi, Rical,
s. 257-259).
25 imamiyye tarafından güvenilir bir alim kabul edilir (bk. Necaşi, Rical,
s. 280).
1 56 Ş İA'DA GA YBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM EL- M E H D İ

es-Semerkandi (ö. 320 / 932),26 Muhammed b. Kasım Ebo Bekir


el-Bağdadı (ö. 322/ 933),27 Muhammed b. Ahmed b. Abdullah b .
Kazae b. Safvan b. Mihran el-Cemmal,28 Sellame b. Muhammed b .
İsmail (ö. 339/950),29 Hasan b. Muhammed b. Yahya (ö. 358/969),30
Hasan b. Ali b. Hamza (ö. 358/969) ,31 Ahmed b. Muhammed b.
İmran,32 Ahmed b. Ali Ebo Abbas er-Razi,33 Hanzale b. Zekeriyya b.
Hanzale (Ebü'l-Hasan el-Kazvini),34 Ali b. Muhammed b. Ali b. Amr
b. Ribah,35 Ali b. Ahmed Ebü'l-Kasım el-KOfi (ö. 352/963),36 Ahmed
b. Ali b. Huzayb el-İyazi,37 EbO Ali Muhammed b. Ahmed b. Cüneyd38
ve Muhammed b. Ali b. Fazl b. Temmam el-KOfi.39 Aynca Muhammed

26 Önceleri pek çok zayıf hadis aktarmış olduğu ifade edilen bu kişi, sonradan
imamiyye tarafından güvenilir bir alim olarak kabul edilmiştir (bk. Necaşi,
Rical, s. 250-252; TO.si, Fihrist, s. 1 37-1 39).
27 Ebo. Bekir el-Bağdadi dönemin kelamcılanndandır. Gaybetle ilgili kelam
kitabı yazmıştır (Necaşi, Rical, s. 381).
28 Muhammed b. Ahmed, Beni Esed'in mevlasıdır. Sultan İbn Hamdan'la iyi
diyalogu olan bu alim, Kitabü'l-Gaybe ve heşfü'l-hayre adlı eseri yazmıştır
(Necaşi, Rical, s. 393).
29 Sellame b. Muhammed, İmamiyye'nin güvendiği bir alimdir (Necclşi, Rical,
s. 1 92).
30 Hasan b. Muhammed'in zayıf hadisler rivayet ettiği söylenir (Necaşi, Rical,
s. 64).
31 Necaşf, Rical, s. 64.
32 Necaşf, Ahmed b. Muhammed'in kendi hocası olduğunu söyler (bk. Necaşi,
Rical, s. 85).
33 Ahmed b. Ali, Kitabü'ş-Şifa ve'l-cela fi'l-gaybe adlı eseri yazmıştır (Necaşf,
Rical, s. 97).
34 Necaşf, Rical, s. 14 7.
35 Ali b. Muhammed'in Kitô.bü'l-Gaybe adlı eseri yazdığı ifade edilir (bk. Necaşi,
Rical, s. 259).
36 Ali b. Ahmed'in, son dönemlerinde gulata saptığı söylenir (Kitabü'r-Red ala
ashabi'l-ictihad fi'l-ahham ve Kitabün ebane hühme'l-gaybe gibi pek çok eser
yazmıştır, bk. Necaşi, Rical, s. 265-266).
37 Gulat görüşlere sahip olduğu ifade edilen Ahmed b. Ali'nin Kitô.bü'ş-Şifa ve1-
celafi'l-gaybeti Hasan adlı eseri yazdığı ifade edilir (bk. Tasi, Fihrist, s. 30-3 1).
38 EbO. Ali, Kitabü İzaleti'd-dai an Kütübi'l-İhvan fi ma'na Kitabü'l-Gaybe adlı
eseri yazmıştır (TO.si, Fihrist, s. 1 34).
39 Muhammed b. Ali, Kitabü'l-Ferec fi'l-gaybe adlı eseri yazmıştır. TO.si, yaz­
dığı bütün kitaplann Şerif Ebo. Muhammed el-Muhammedi tarafından
kendilerine aktanldığını söyler (TO.si, Fihrist, s. 1 59).
GAYBETİN İ M AM İYYE iLE BİRLİ KTE B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELMESİ 157

el-Bakır el-Meclisi, Nureddin Ali el-Kereki ve Bahaeddin Ali en-Necefi


el-Hüseyni gibi sonraki İmimi alimlerinin de, bu geleneğe uyarak
gaybetle ilgili eserler telif ettikleri ifade edilir.40

Yukarıda isim ve eserlerine değinilen şahıslar, başta da ifade


edildiği gibi bir kısmı önceki imamlar döneminde yaşayan, diğerleri
de İmamiyye Şiası'na mensup olup eserleri günümüze ulaşmayan
gaybet yazarlarını kapsamaktadır. Bununla birlikte düşünceleri ve
aktardıkları rivayetlerle gaybet düşüncesinin oluşumuna yön veren
eserleri korunmuş önemli şahsiyetler de vardır. Bunların ilki, imamın
sözde kaybolmasından kırk küsur yıl sonra eserini yazmaya başlayan
Şii hadisçisi Küleyni'dir (ö. 329 /94 1 ) .

Küleyni, kendisinden önceki eserlerde yer alan hadislerden de


yararlanarak gaybeti temellendirmeye çalışmıştır. Diğer bir ifadeyle o,
"uzun" veya "tam gaybet" diye nitelenen döneme gitmeden önce on
ikinci imamın hala kısa gaybette olduğu düşünülen zamanda gaybet­
le ilgili rivayetleri Usülü'l-Kilfi'sinde bir araya toplayan kişi olmuştur.
Küleyni'nin bu önemli çalışması, gaybetin İmamiyye alimleri nez­
dinde ilahi ve önceden belirlenen konsepte uygun olduğu iddiasını
kabul ettirmiş4 ı ve konuyla ilgili sonraki çalışmalar için bir temel
oluşturmuştur.

Küleyni'nin rivayet eksenli örnek çalışmasından sonra Şia'nın


gaybetle ilgili şaşkınlıkları dizginlenememiş, aksine gaybetin uza­
masıyla birlikte daha da içinden çıkılmaz bir hal alan durum, IV.
(X.) asrın ortalarına hatta sonuna kadar devam etmiştir. Artık bu
andan itibaren, on ikinci imamın gaybeti ve gelecekte dönüşünün
Allah tarafından karara bağlandığı ve bu hususun Hz. Muhammed
ve imamlar tarafından bildirildiği açıkça izah edilmeliydi. 42 İşte bu
konulardaki rivayetleri bir araya getiren en meşhur eserlerden biri,
Küleyni'nin öğrencisi Ebu Abdullah Muhammed b. İbrahim b. Zey­
neb en-Nu'mani'nin Kitabü'l-Gaybe'sidir. Nu'mani, kendi dönemin-

40 Bk. Aga Büzürg-i Tahrani, ez-Zeria ila tesô.nifi'ş-Şia, Beyrut 1403/1983, XVI,
74-84.
41 Krş. Vaziri, The Emergence of Islam, s. 1 59.
42 Krş. Kohlberg, "From Imamiyya to Ithna 'ashariyya", s. 524.
1 58 ŞİA'DA GAYBET İ N A NCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

deki çoğu Şif'nin, mevcut imamın kimliğinden emin olmamalan veya


onun kaybolduğu konusundaki şüphelerinden şikayet etmektedir.43
O, ilk gaybetin bitip ikinci ve kıyamete kadar sürecek tam gaybetin
başladığını ilan ederek, kendilerine içten ve dıştan yöneltilen tepki­
lere cevap vermeye çalışmıştır.

Fakat Nu'mani'nin gaybetle ilgili getirmiş olduğu söz konusu


açılım yeterli olmamıştı r. Çünkü iki gaybet görüşü çerçevesinde
sefirlerin durumunun da ayrıntılı olarak izah edilmesi gerekmek­
teydi. Şia'nın gaybetle ilgili bu şüpheleri artmakta ve aynı zamanda
muhalifleri kendileriyle alay etmekteydiler. Durumun farkına varan
İbn Babeveyh olmuştur. O, kitabının başlangıç bölümünde sekizin­
ci imam Ali er-Rı za'nın mezannı ziyaret edip dönerken Nişabur'a
· uğradığında birçok şaşkın Şii'nin gaybet konusuyla ilgili sorularla
oyalandığını müşahede ettiğini söyler. Yine Buhara'daki ileri gelen
mantıkçı ve filozofların Kaimin uzun gaybetiyle ilgili şaşkınlık ve
şüphelerini dile getirdiklerini duyduğunu, bundan dolayı konuyla
ilgili gerçeklerin açıklanmasını sağlayacak böyle bir çalışmaya ihtiyaç
olduğunu düşünmeye başladığını, tam da bu düşünce içerisindeyken
on ikinci imamın rüyasında gözükerek kendisinden imamın gaybetini
doğrulayan bir kitap yazmasını istediğini ve bu şekilde Kemcilü'd-din
ve temcimü'n-ni'me adlı meşhur eserini yazmaya başladığını söyler.44

Gaybetin izahı konusunda Nu'mani ve öncesi yazılan eserlerin


yeterli olamayacağını, rivayetlere dayanan kitaplann yanında birta­
kım akli izahlann da gerekliliğini düşünen İbn Babeveyh, eserinin
önemli bir bölümünde, kendinden önceki alimlerin görmezlikten
geldikleri Ebu Sehl İsmail b. Ali en-Nevbahti ve İbn Kıbbe er-Razf'nin
eser ve görüşlerine yer vermiştir. Çünkü onlar, daha önce de ifade
edildiği gibi imamın gaybeti iddialannın ilk gündeme geldiği dönem­
lerde bu fikirlere sahip çıkıp onlan akılcı yöntemlerle ilk savunan
kişilerdi. Söz konusu kelamcılann düşüncelerine bu dönemde daha
fazla ihtiyaç duyulmuştu. Onların eserlerinden yaptığı alıntılara
kendisi de eklemeler yaptıktan sonra o ana kadar gündeme getirmiş
olduklan bütün rivayetleri konulanna göre tasnif ederek görüşlerini

43 Bk. Nu'rnani, Kitıibü'l-Gaybe, s. 157- 1 58.


44 Bk. İbn Babeveyh, Kemıilü'd-drn, I, 2-4.
GAYBE T İ N İMAM İYYE iLE B İ RLİKTE B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELMESİ 1 59

desteklemeye çalışmıştır. Kendisinden önce pek gündeme gelmeyen


dört sefirle ilgili rivayetler de onun tarafından kayda geçirilmiştir.

İbn Babeveyh'in bu çalışması, Jüsi'nin dört sefirle ilgili birtakım


eklemeleri gibi bazı konular hariç gaybetle ilgili rivayetlerin artık bir
daha değiştirilemeyecek şekilde ele alınıp sistematize edildiği zirve
eserdir. Onun ulaştığı bu seviye, aynı zamanda geleneksel nas eksenli
yaklaşımların bitiş noktası olmuştur. Sosyal yapının doğası gereği,
medeniyet havzalannda oluşan her katı geleneğin kuşattığı toplumsal
yapılarda bir yerde kınlmanın yaşanması gerekiyordu. İbn Babeveyh,
her ne kadar bu yönde birtakım açılımlar getirmeye çalıştıysa da,
kendisi de bu geleneğin bir ürünü olduğu için yeterince başarılı
olamamıştır. Ası l değişimin yaşanması, Mu'tezile ile iç içe olmanın
da getirmiş olduğu avantajla Şeyh Müfid'in şahsında gerçekleşmiştir.

Müfid de doğal olarak gaybet üzerindeki tartışmalara katılmış­


tır. O, kendisinden en az bir asır önce yaşamış olan İbn Kıbbe ve
Ebu Sehl en-Nevbahti gibi kelamcılann geleneklerine sahip çıkarak
gaybetle ilgili o ana kadar gelinen durumu yeniden yorumlamı ştır.
Müfid, imamların doğa üstü tabiatlarıyla ilgili birtakım rivayetleri
kabul etmekle birlikte, gaybetle ilgili on bölümden oluşan el-Fusa-
1ü'1-aşere fi'l-gaybe adlı eserinde, gaybetin doğruluğunu akli delillerle
temellendirmeye çalışmı ştır.

Şeyh Müfid'in gaybetle ilgili değerlendirmeleri on ikinci imamın


ima.metinin tamamen gelişmiş ve sistematize edilmiş bir bakışı olarak
görülebilir. On ikinci imamın gaybete girdiği inancına kadar İsnaaşeri
Şiiliği'nin gelişimini görmek için, Müfid'in İmamiyye-Kat'iyye'nin
tanımlamasıyla ilgili görüşlerine bakmak yeterlidir. 45

Şeyh Müfid'in geliştirmiş olduğu bu yeni yaklaşım tarzı, öğrencisi


Şerif el-Murtaza (ö. 436 1 1 044) tarafından devam ettirilmiştir. Mur­
taza, başta Mu'tezililer olmak üzere kendilerini eleştiren muhalifle­
riyle üst düzey tartışmalara girmiştir. Katli Abdülcebbar'ın, "beda"
inancı ve "her dönemde peygamber olması gerektiği gibi, onun ilmine
benzer ilme sahip bir imamın var olmasının zorunluluğu" şeklinde­
ki İmami görüşleri eleştirdiği el-Mugni sine bir cevap olarak eş-Şii.fi
'

45 Krş. Sachedina, Islamic Messianism, s. 57-58.


160 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP O N İ K İ N C İ İ MA M EL-MEHDİ

fi'l-imdme'yi yazmıştır. Murtaza, gaybetle ilgili yazmış olduğu Mes'e­


letü'l-vafiza fi'l-gaybe ve el-Mukni' fi'l-gaybe adlı diğer eserleriyle de,
gaybetin doğruluğunu rasyonel yöntemlerle ispat etmeye çalışmıştır.

Müfid ve Murtaza'nın daha çok kelam ağırlıklı çalışmalan, bir


taraftan İmamiyye nezdinde pek çok konunun aydınlanmasını sağ­
larken, diğer taraftan gelişen süreç içerisinde benimsemiş olduklan
birtakım rivayetlerin de tekrar yorumlanıp kayda geçirilmesi ihtiya­
cını doğurdu. Bu durum Tusi'yi, gaybet doktrinini hem rivayet hem
de kelamı: temelde ispat etmeye zorlamıştır. O , 447 ( 1055) yılında
yazdığı46 el-Gaybe isimli kitabında, sahibüzzamanın gaybetinin sebe­
bi, onun gaybetinin uzatılması ve dört sefir gibi konulara değinmiştir.
Tusi'nin bu çalışmasından sonra hiçbir İmamı: alimi, gaybet anlayışı­
na yeni bir veche kazandıracak bir eser ortaya koyamamıştır.

1 .2. On İkinci İmamın Gaybeti

1 .2. 1 . İmamiyye Gaybet Doktrininin Ortaya Çıkışı

On birinci İmam Hasan el-Askeri'nin bir oğlu olmadan ölümüyle


meydana gelen kriz, yoğun gayretler sonucunda oluşturulan gaybet
doktriniyle çözüme kavuşturulabilmiştir. Ancak bu düşüncenin
Şia'nın üzerinde birleştiği bir inanç esası haline gelebilmesi için uzun
süreli bir iç çatışmanın yaşanması gerekmiştir.

İmamet konusu Hasan el-Askert'nin ani vefatının hemen ardından


Kat'iyye Şiası içerisinde ister istemez sorgulanmaya başlanmıştı. O
döneme gelinceye kadar Şii toplumu içerisinde yaygın bir düşünce
haline gelmiş olan gaybet iddiası, bazı kesimler için hazır ve kolay bir
çıkar yol olarak bulunmuştur. Aralanndan bazıları bu iddialarını Ha­
san'ın vefat tarihi olan 260 (874) yılından hemen sonra gündeme ge­
tirmiş olabilirler. Fakat böyle karışık bir ortamda düşüncelerinin hem
entelektüel boyutta hem de halk tabanında yaygınlık kazanması için
zamana ihtiyaç vardı. Bu süreç zarfında bir taraftan on ikinci imamın
gaybetini destekleyecek rivayetlerin üretilmesi, diğer taraftan da ileri
sürülen delillerin akıl süzgecinden geçirilerek mantıki tutarlılıklarının

. . . . . . . . .

46 Bk. TUsf, Gaybe, s. 358.


GAYBETİN i MA M İYYE iLE B İ RLİKTE B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELMESİ 161

sağlanması gerekmekteydi. İmamiyye diye nitelenecek grup içerisinde


bu yönde kıs:n:ıi bir konsensüsün sağlanması en azından yirmi yıllık
bir zaman almıştır. Bundan dolayı, on ikinci imamın son imam olarak
gaybete girip halk tarafından hiç görünmeyeceği şeklindeki bir inancın
formüle edilmesi, Hasan el-Askeri'nin vefat tarihinden muhtemelen
yirmi ya da otuz yıl sonralan, yani hicri IIl. asnn son çeyreğine doğnı47
olsa gerektir. Bunun en önemli kanıtı, hicri lll. asnn başlarında vefat
eden ve eserlerinden bazı alıntılar İbn Babeveyh gibi sonraki yazarlar
tarafından aktarılan iki önemli İmami alimi Ebu Sehl en-Nevbahti
ve İbn Kıbbe er-Razi'nin konuya ilişkin geliştirdikleri düşüncelerdir.48
Gaip imamın alemde mevcut olup, zatının sabit olduğu, korkusu
yüzünden uzun süre gizli kalmasının bir sakıncasının bulunmadığı
ve bu şekilde Allah'ın hüccetinin geçersiz olmayacağı, gaybetten en
fazla otuz yıl sonra Ebu Sehl tarafından iddia edilmişti. 49 Aynca Ebu
Sehl'in çağdaşı bir diğer İmami kelamcısı İbn Kıbbe tarafından da
gaybetin yokluk demek olmadığı; insanın bir yerden kaybolmasının
onun yokluğu anlamına gelmeyeceği ve imamın dostlarından değil
düşmanlarından gaip olduğu fikirleri işlenmişti. 50

47 Krş. Vaziri, The Emergence of lslam, s. 1 59; Kohlberg, "From Imamiyya to


Ithna 'ashariyya", s. 521-522.
48 Çağdaş yazarlardan Abdülaziz Sachedina, "gaybetn teriminin en erken açıkla­
masının İbn Babeveyh'in eserinde yer aldığını ve bu yorumun kendi döne­
mindeki İmami alimlerinin resmi açıklaması olduğunu söyler. Buna delil
olarak İbri Babeveyh'in, gaybetin yokluk anlamına gelmeyeceği, bir insanın
hazan bir şehirden kaybolabileceği fakat gittiği başka bir yerde insanlann onu
bilip görebileceklerini dolayısıyla o kişinin önceki şehirde yaşayanlar için
gaip olduğu şeklindeki görüşünü öne sürer. Sachedina şöyle devam eder:
İbn Babeveyh'e göre, "Bir insan bir toplumdan kayıp olabilir fakat başka bir
toplumda varlığı devam etmektedir. Bir başka şekilde o, dostlanndan değil
düşmanlanndan kayıp olabilir. Bu durumda onun gaybette veya gizlenmiş
olduğu söylenir. Demek ki gaybet, düşmanlanndan ve güvenilmez arkadaş­
lanndan gaybet demektir." (Sachedina, lslamic Messianism, s. 82-83).
Metinde de görüldüğü gibi Sachedina'nın İbn Babeveyh veya onun çağdaşı
alimlere atfettiği yukandaki gaybet yorumu, aslında İbn Kıbbe ve Ebıl Sehl
en-Nevbahti'nin fikirleridir. Önceki bölümde de görüleceği üzere İbn Babe­
veyh kitabının diğer yerlerinde bunu açıklar.
49 Ebü Sehl en-Nevbahti, "Kitabü't-Tenbih", İbn Babeveyh, Kemalu'd-din, I ,
90-9 1 .
5 0 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, l , 6 1 , 85.
162 Ş [A'DA GAYBET İNANCI VE GAİP O N İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

İsnaaşeriyye Şiası çizgisindeki gaybet inancıyla ilgili bu en erken


kanıtlar, dönemin Şii fırka kitaplarında da yer almaktadır. Bunlar
her ikisi de 290'lı (903) yıllarda tamamlandığı sanılan Hasan b.
Musa en-Nevbahtf'nin Kitabü Fırakı'ş-Şia'sı ve Ebü'l-Halef el-Eş'ari
el-Kummf'nin Kitabü'l-Makiilat ve'l-fırak'ıdır. Hasan el-Askerf'nin
ölümünden sonra Şii toplumunun parçalara ayrılmasına geniş yer
veren bu iki eser, bazı konularla ilgili farklı rivayetler aktarmış olsalar
da, mezhepler ve İmamiyye ile ilgili açıklamalarında hemfikirdirler.
Onlar, İmamiyye'nin, Hasan el-Askeri'nin öldüğüne ve onun, kendi
sulbünden birini yerine halef bıraktığına ve bu halefin, dönüp kendi
durumunu ilan ve izhar edinceye kadar imametinin devam edeceği­
ne inandığını söylerler. Bu fırkaya göre, gaip imam düşmanlarından
korktuğu için gizlenmiş olup, Allah'ın örtüsüyle kapalı olduğundan
gözükmez. Allah, onun ortaya çıkmasından veya gizlenmesinden
hangisini isterse onu emreder. Gaip imam, imam oğlu imam ve
vasi oğlu vasi olarak tanınır; kıyam etmeden önce de ona uyulması
gerekir.5 ı

ilk olarak söz konusu imami alimleri tarafından işlenen gaybet


düşüncesi, daha sonra Şii kitleleri içerisinde de yaygınlık kazanıp
tartışılmaya başlanmıştır. Bu hususu dile getiren Mes'üdi, 322 (934)
yılına gelindiğinde İmamiyye Şiası'nın çoğunluğunun, gaybet ve
takıyyenin uygulanması hakkında konuşmaya başladıklarını söyler. 52

Nevbahti ve Ebü'l-Halef el-Eş'ari'nin zihinlerinde, gaybette olan


on ikinci imamın isminin Muhammed olduğu anlaşılsa da onlar,
ileride açıklayacağımız sebeplerden dolayı bu adı kullanmaktan ka­
çınırlar. Şii mezhepleriyle ilgili bilgileri muhtemelen Nevbahtf'nin Fı­
raku'ş-Şia'sından alan Sünni mezhepler tarihçisi Ebü'l-Hasan el-Eş'ari
ise, onların bekledikleri gaip imamın isminin Muhammed olduğunu
söyler. O, Kat'iyye olarak tanımladığı bu grubun, Muhammed b.
Hasan'ı, ortaya çıkıp zulüm ve zorbalıkla dolan yeryüzünü adaletle
dolduracak "el-gaibü'l-muntazar" olarak gördüklerini söyler. 53

. . . . . . . . .

5 1 Bk. Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 90-93.


52 Bk. Mes'Qdi, Müriıcü'z-zeheb, lll, 238.
53 Eş'ari, Makalat, I, 90-9 1 .
GAYBET İ N iMAM İYYE iLE B İ RL İ KT E B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELMESİ 163

Bazı çağdaş araştırmacılar,54 on ikinci imamın gaybeti inancının,


söz konusu tarihten çok daha önceden bilindiğini iddia etmektedir.
Onlar, imamlar serisinin kaim ile sona ereceği şeklinde hadisleri
buna delil gösterirler. Ancak kanaatimizce bu hadislerin on ikinci
imam ile ilgisi olmaması gerektir. Mehdi fikri diğer mezhepler ta­
rafından on ikinci imamın gaybetinden önce resmen ilan edildiği
için, gaybete yönelik rivayetler daha erken dönemdeki bazı şahıslarla
ilgiliydi. Çünkü on ikinci imamın gaybete gittiğinin iddia edildiği
dönemde yaşamış olup eserleri günümüze ulaşan en erken Şii hadis
kitapları Berki'nin (ö. 274/887 veya 280/893) Kitdbü'l-Mehasin'i ile
Saffar el-Kummi'nin (ö. 290/902) Besdirü'd-derecdt'ında55 gaybet ko­
nusuna hiç değinilmemiştir. Fakat buna rağmen Küleyni gibi İmami
yazarları, gaybetle ilgili aktarmış oldukları rivayetlerin bir kısmını bu
alimlere dayandırırlar.

Kanaatimizce on ikinci imamın gaybetine rivayet bazında ilk yer


veren alim, Ali b. İbrahim el-Kummi'dir (ö. 307/9 1 9) . O, Tefsfr'inin
bir yerinde, kaimin gaybeti, harbi ve saklanmasının Hz. Müsa'nın
durumuna benzediği yani korktuğundan dolayı saklandığı56 şeklin­
de bir rivayet aktarır. Fakat "kaim"in on ikinci imam olduğundan
bahsetmez. Ancak eserinin başka bir yerinde meşhur Hızır rivayeti­
ne, sonuncusunun kaim olduğu on iki imamın her birinin isminin
belirtildiği şekliyle57 yer verir. Bu rivayetler dışında gaybetle ilgili

54 Mesela bk. Hussain, The Occultation, s. 135-1 36.


55 Saffar el-Kümmi, Ebı:ı Ca'fer Muhammed b. Hasan, Besô.irü'd-derecô.ti'l-kübrô..
56 Kummi, Ebü'l-Hasan Ali b. İbrahim b. Haşim, Tefsirü'l-Kummi, Kum 1404, 11,
134.
57 Hızır ile ilgili rivayette özetle şöyle denmektedir: Ebu Ca'fer es-Sani Mu­
hammed b. Ali'nin (onuncu imam) anlattığına göre Hızır, yanında Hasan
b. Ali ve Selman el-Farisi'nin bulunduğu bir ortamda Ali'nin yanına gelerek
birtakım sorular sorup ardından kendisi cevaplamaya başlar. Hızır, kendi
sorduğu soruların birinin cevabında şöyle der: "Allah'tan başka ilah olma­
dığına şehadet ederim ve ona inanmaya devam edeceğim, Muhammed'in
Allah'ın resulü olduğuna şehadet ederim ve edeceğim, sen (ey Ali) onun
vasisi ve ondan sonra onun el-kaim bi'l-hüccesi olduğuna şehadet ederim
ve etmeye devam edeceğim." Hızır, Ali'nin yanında duran oğlu Hasan'a da
işaret ederek aynı şeyleri söyler. Sonra da Hüseyin hakkında aynı şeyleri
tekrar eder. Bu şekilde on bir imam sıralandıktan sonra on ikinci imama
gelir ve şöyle der: "Hasan b. Ali'nin oğlu olan ve ortaya çıkıp, zulümle dolu �
1 64 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

herhangi bir atıfta bulunmaz. Bu durum bize, gaybetin on ikinci


imam hakkında olacağı düşüncesinin Ali b. İbrahim el-Kummf ta­
rafından da bilindiği intibamı vermektedir. Onun gaybet konusuna
fazla yer vermemesinin sebebi ise, ya eserini yazdığı dönemde bu
tür rivayetlerin tamamen şekillenmemiş, ya da onun bu ·eserinin bir
tefsir çalışması olmasından kaynaklanmış olabilir. Diğer bir İmami
müfessiri Ayyaşi (ö. 320 /932) ise Tefsir'inde, "Sahibü haze'l-emrin
bu fırkalardan bazılan içerisinde bir gaybeti olacaktır"58 şeklinde
Muhammed el-Bakır'dan bir rivayet aktanr. Bunun dışında ne gaybet
konusuna ne de on ikinci imamın gaybetine değinir.

Bilinen çalışmalar arasında, on ikinci imamın gaybete gittiği şeklin­


deki rivayetleri ilk gündeme getirenler, Küleyni (ö. 329/941) ve Ali b.
Hüseyin el-Kummi (ö. 329/94 1) olmuştur. Küleyni bu konuda, yedin­
ci imam Musa el-Kazım'ın gaybetinin iddia edilip kanıtlandığı Vakıfi
gaybet kitaplanndan yararlanmış olabilir. 59 Ancak yedinci imamın
yeri on ikinci imamla değiştirilerek, gaybete giden son imamın Mu­
hammed b. Hasan olduğu şeklinde yeniden yorumlanmıştır. Küleyni,
Usulü'l-Kaft'sinde konuyla ilgili rivayet ettiği otuz bir tane hadise "Babü
fi'l-gaybe" adında özel bir bölüm ayırmıştır.60 İmamın gaybetinin, or­
taya çıkışından önce olması gerektiğini6 ı söyleyen Küleynf'de, gaybete
gidecek imamın on ikincisi olacağına yönelik atıflar son derece açıktır.
Mesela Hz. Ali'ye dayandınlan bir rivayette, "Ardımda evlatlanmdan
on birincisinin doğumunu düşünüyorum, onun için gaybet ve şaş­
kınlık dönemi vardır"62 denerek on ikinci imamın gaybete gireceği
belirgin bir şekilde vurgulanmaktadır. Yine Musa b. Ca'fer'in, "Gaybete
gidecek olanın yedinci evladın beşinci torunu olduğu, ancak yedinci

yeryüzünü adalete kavuşturana kadar künyelenemeyip isimlendirilemeye­


cek olan bir adama şehadet ederim. Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi
onun üzerine olsun ey müminlerin emiri" der ve gider (her bir imamın
isminin ayn ayn zikredildiği bu rivayet için bk. Kuı;nmi, Tefsirü'l-Kummi,
II, 45; Küleyni, Usal, II, 468-470; Kummi, el-İmame, s. 107-108).
58 Ayyaşi, Tefsirü'l-Ayydşi, II, 6 1 .
59 Halın, Shi'ism, s . 4 1 .
60 Bk. Küleyni, Usal, I I , 1 32- 145.
61 Küleyni, Usal, II, 135.
62 Küleyni, Usal, II, 1 36.
GAYBETİN İMAM İYYE i L E B İ RL İ KT E B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELMESİ 165

oğuldan beşincisi kimdir? diye sorulunca, buna aklınız ermez, hayalle­


riniz bunu taşıyamaz, yaşadığınız takdirde görürsünüz"63 dediği ifade
edilmektedir. Küleyni bu rivayetle hem gaybetin on ikinci imamın
şahsında gerçekleşeceği fikrini ispat etmeye çalışmış, hem de on ikinci
imamın ismininin açıklanmasında çekinceli davranmıştır.

Gaybet düşüncesinin tam bir inanç esası şeklindeki ilanı, İma­


miyye'nin Hasan el-Askeri sonrası oluşan diğer gruplardan tamamen
ayrışmasıyla sağlanmıştır. Bu nihai yorum, Nu'mani'nin (ö. 360/97 1)
iki gaybet görüşünden sonra eserini kaleme alan İbn Babeveyh (ö.
38 1/99 1 ) tarafından gündeme getirilmiştir. İbn Babeveyh, gaybeti
tam anlamıyla itikadi bir çerçevede ele alarak mehdiyi ve onun gay­
bette olduğunu bilmeyenin imanının eksik kalacağını iddia etmiştir.
Çünkü ona göre, imamlar on ikinci imamın gaybetini önceden ha­
ber vermişti.64 İbn Babeveyh, bu düşüncesini Hz. Peygamber'den
geldiğini iddia ettiği bir hadisle de desteklemeye çalışır. Aktardığı
söz konusu rivayette, güya Resülullah'ın, "Kim gaybeti zamanında
çocuklanmdan olan kaimi inkar ederse öldüğünde cahiliye üzere
ölür" dediği65 ileri sürülmüştür.

1 .2.2. Gaybetin Sebepleri

On ikinci imamın bir süreliğine gözden kaybolduğunun iddia edil­


meye başlanması, onun gizlenme sebeplerinin de açıklanmasını
gerektirmiştir. Çünkü diğer imo.mlann başvurmadığı bu yönteme on
ikinci imamın ihtiyaç duymasının sebepleri açıklanmalıydı.

ilk İmami alimleri, ileri sürdükleri sebeplerle muhaliflerini ikna


edemeyeceklerini bilseler de, en azından imamsız kalan zihinleri ka­
nşık taraftarlannı bir şekilde yatıştırmış olacaklardı. Bundan dolayı
ilk olarak, zaman kazanma yoluna giderek daha sonraları imamete
daha köklü bir çözüm üretebilme amacıyla olsa gerektir, bazı ge­
rekçeler gündeme getirdiler. Ancak gaybetin sebepleriyle ilgili öne
sürdükleri ilk gerekçeler daha sonra İsnaaşeriyye tarafından büyük

63 Küleynr, Usul, ıı, 133.


64 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, I, 19.
65 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, II, 413.
1 66 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE G A İ P ON İ K İ N C İ İ MA M E L - M E H D İ

oranda paylaşılmıştır. İleri sürdükleri sebeplerin başında ise imamın


öldürülmek istenmesinden dolayı gaybete gittiği iddiası gelmektedir.

Öldürülme Korkusu

On ikinci imamın gaybetini iddia edenlerin öne sürdükleri en önemli


gerekçe, gerek Hasan el-Askeri'nin kardeşi Ca'fer taraftarlarının66 ve
gerekse Abbasi iktidarının onu öldürme yönündeki gayretleri67 ola­
rak gösterilir. Yani onlara göre imam korktuğundan dolayı gaybete
gitmiştir.68 İsnaaşeriler'e göre Abbasiler, Şiiler'in Hasan el-Askeri'nin
bir oğlunun varlığına inandıklannı anlamıştı. İmamlardan nakledilen
rivayetlere göre onun oğlunun mehdi olduğunu biliyorlardı. Zamanın
halifesi, imamete son vermek ve bu kapıyı bir daha açılmamak üzere
kapalı tutmaya kesin olarak kararlıydı. Hasan'ın hastalık haberi zama­
nın halifesi Mu'temid-Alellah'a (256-2 79 /870-892) ulaşınca hemen
bir doktor gönderdi. Aynca saraydan haber sızdırmamaları için güve­
nilir adamlarından bazılarına, imamın vefatından sonra evini arattırıp
cariyelerini ebelere muayene ettirdiler. Gizli memurları iki yıl boyunca,
ümitleri kesilinceye kadar imamın oğlunu bulmak için çalıştılar. 69

Mezhepler tarihi kaynak eserlerine göre on ikinci imamdan önce,


düşmanlarından dolayı gizlendiği iddiasında bulunulan Muhammed
b. Hanefiyye70 ve İsmail b. Ca'fer7 ı gibi şahıslar da vardır. Bundan
dolayı Şia tarihinde, on ikinci imamın sözde kaybolmasının sebepleri
asla tamamen bilinemeyecek olsa da, İmami alimlerinin taraftarlarını
ikna edebilecekleri en makul gerekçe onun korktuğu iddiasıydı. 72
. . . . . . . . .

66 İbn Babeveyh, Kemdlü'd-din, l, 22.


67 Şeyh Müfid, el-Fusalü'l-aşere, s. 347.
68 Bk. Nasirüddin-i TO.si, Muhammed b. Muhammed et-Tı'.isi, uİmamet Risa.le­
si" (çev. Hasan Onat), A01FD, XXXV (1996), s. 1 9 1 .
69 Şeyh Müfid, el-İrşad, il, 323-324; Allame Tabatabar, Seyyid Muhammed
Hüseyin, Şia (çev. Kadir Akaras-Abbas Kazimi), İstanbul 1993, s. 199.
70 Bk. Eş'arf, Makalat, ı, 92-93.
7 1 "Has İsma.iliyye" diye nitelendirilen bu gruba göre, Ca'fer b. Muhammed,
korktuğu için aldatmaca yoluyla oğlu İsmail'i insanlardan gizlemiştir; İsmail
insanların başına geçip yeryüzünü adaletle dolduruncaya kadar ölmeyecek­
tir (Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 57-58).
72 Krş. Kohlberg, "From Imamiye to Ithna 'ashariyya", s. 533.
GAYBE T İ N iMAM iYYE iLE B İ R L İ KT E BİR İNANÇ HALİNE GELMESİ 1 67

Çünkü Şiiler, Halife Mütevekkil-Alellah'ın (232-247 / 847-8 6 1 )


despot idaresinden sonra kısa bir süre soluk almış olsa da, Mu'tez-Bil­
lah (252-2 5 5 / 866-869) ve Mu'temid dönemlerinde imamlarıyla
birlikte, önceki gibi kendilerini artan baskılar altında bulmuşlardı.
Bu yüzden İmamiyye ileri gelenleri, ilk gaybet düşüncelerini formüle
etmeye başladıkları anda, imamı n düşmanlarından dolayı gaybete
gittiğini de dillendirmeye başlamışlardı.

İlk İmami kelamcılarından İbn Kıbbe er-Razi, Hasan el-Askeri'nin,


ardında kendi eğittiği bir cemaat bı raktığını ve bunların, Hasan'ın
ölümünün ardından gaybete giden bir halefi konusunda birleştik­
lerinden bahseder. O, bu kişilerin imamın düşmanlarından dolayı
gizlendiğini ve isminin sorulmasını insanlara yasakladıklarını söyler. 73
İbn Kıbbe'nin vermiş olduğu bu bilgi, dönemin mezhepler tarihçile­
rinin İmamiyye ile ilgili tanımlamalarıyla da uyuşmaktadır. Nevbahti
ve Ebü'l-Halef el-Eş'ari de, İmamiyye ile ilgili verdikleri bilgilerde
gaip imamın düşmanlarından korktuğu için gizlendiğini söylerler.74

İmamiler, korku nazariyesiyle açıklamaya çalıştıkları gaybetin


sebebini, daha sonra birtakım rivayetlerle destekleme yoluna gittiler.
Kaimin gaybeti, mücadelesi ve saklanmasının Hz. MO.sa'nın durumu­
na benzetildiği bir rivayette, onun korktuğundan dolayı saklandığına75
işaret edilmektedir. Bu iddiaları nı, Ca'fer es-Sadık'a dayandırdıkları,
"kaimin, öldürülme korkusu sebebiyle kıyamından önce gaybete
gideceği"76 şeklindeki diğer rivayetlerle de desteklemişlerdir.

İmami alimleri, muhtemelen gaip imamlarının korkaklıkla suçla­


nacağı endişesiyle olsa gerektir, Küleyni ve öncesi aktarılan hadislere
ek olarak, korktuğundan dolayı gaybete gidenin sadece on ikinci
imam olmadığı nı ifade eden farklı rivayetler gündeme getirdiler. Bu­
radan yola çıkarak da gizlenme ve korkunun peygamberlerin sünneti
olduğunu77 ileri sürdüler. Örneğin kaimin gaybetinin öldürülme

73 Ebu Sehl en-Nevbahti, "Kitabü't-Tenbih", İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, l,


92-93.
74 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s . 90-93.
75 Bk. Kummi, Tefsirü'l-Kummi, ll, 1 34.
76 Bk. Küleyni, Usal, ll, 135, 137.
77 Bk. Nu'mani, Kitabü'l-Gaybe, s . 165.
168 Ş!A'DA GAYBET İ N A N C I ve GAİP O N İ K İ N Cİ İMAM EL-MEHDi

korkusundan kaynaklandığını iddia eden İbn Babeveyh,78 peygam­


berler için caiz olmuş olan böyle bir durumun imamlar için de geçerli ,
olacağını söylemiştir. 79 Ona göre Allah, zamanın zorluğundan dolayı
Hz. Musa ve Hz. İbrahim'in vekaletlerini gizlemişti.80 İbn Babeveyh,
Harunürreşid'den korkulduğu için Musa el-Kazım'ın halefliğinin de
gizli tutulmuş olduğunu8 ı iddia etmiştir.

Hasan el-Askerf'nin oğlunun doğumu ve görevinin gizli tutul­


masının, zamanın zorluğu ve iktidarın baskıları sebebiyle olduğunu
Şeyh Müfid de kabul eder.82 Ona göre imamların sonuncusu meh­
dinin, zalim devlette saklanmasından dolayı gaybeti sabit olmuş­
tur. 83 Müfid, gaybet konusunda olduğu gibi gaybetin uzatılmasının
sebebini de buna bağlar. O, atalan, yani diğer imamların daha zor
şartlarda yaşamalarına rağmen bu yola başvurmadıklarını söyleyen
muhaliflerine, "(gaip imamın) babalarından hiçbirinin zuhur edip
kılıçla kıyama kalkma ve takıyyeyi terketmekle yükümlü tutulma­
dığı" karşı tezini savunur. Kendilerini bu yüzden eleştirenlere de,
Hz. Peygamber on üç yıl Mekke'de kaldığında Allah'a davet ederken
kılıca sarılmadığı ve cihad davetinde bulunmadığı örneğini gösterir.
Ona göre Hz. Peygamber, kendine zuhur emredilene kadar sabret­
miş, taraftarlarını da bundan men etmişti.84

Şeyh Müfid'in bu yaklaşımı Ebu Ca'fer et-Tusi tarafından da


paylaşılmıştır. O, Ca'fer es-Sadık'tan gelen bir rivayetle bu düşün­
cesini destekler. Rivayette Hz. Peygamber'in vahiy geldikten sonra
Mekke'de on üç yıl kaldığı; bu zaman diliminin üç senesinin, Al­
lah'ın emri gelene kadar korku ve gizlilik içerisinde geçtiği ifade
edilmektedir. 85

78 Bk. İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, il, 481 .


79 Bk. İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, I , 22.
80 Bk. İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, I, 2 1 .
81 Bk. İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, il, 3 5 1 .
82 Bk. Şeyh Müfid, el-1rşad, s. 336.
83 Şeyh Müfid, el-Fusülü'l-aşere, s. 347.
84 Bk. Şeyh Müfid, el-Fusülü'l-aşere, s. 395, 397.
85 Bk. TO.si, Gaybe, s. 333.
GAYB E T İ N İ MA M İYYE iLE B İ RL İ KT E B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELMESİ 169

Şia'nın Sınanması

İmamiler, korku nazariyesi dışında gaybetin diğer bir sebebi olarak,


gaip imamın varlığını inkar edenlere karşı Şiiler'in inançlarında sebat
gösterip göstermeyecekleri, bir başka ifadeyle imtihandan geçirildik­
lerini göstermişlerdir. Yani buna göre gaybetin sebebi, Şia'nın sınan­
ması, ayıklanması ve elenmesi temeline dayanmaktadır. Onlara göre
imam, uygun belirti ve şartlar ortaya çıktığı zamanda, altın çağı geri
getirmek için tekrar dönecektir.86 Nitekim Küleyni'nin el-Kaff'sinde
aktarılan rivayetlerde şöyle denilmektedir: "Kaimin varlığından şüp­
he edenlerden bir kısmı, onun babasının halefsiz öldüğünü, bazıları ·
babası öldüğünde henüz doğmadığını, diğer bir kısmı ise babasının
ölümü�den iki yıl önce öldüğünü ve onun beklenen mehdi olduğu­
nu söylerler. Bu şekilde Allah Şia'yı imtihan etmeyi sever. Batıl yolda
olanlar bununla şüpheye düşer."87 "Bu , Allah'ın kullarını onunla
denediği bir imtihandır. Şayet babalarınız ve dedeleriniz bundan
daha gerçekçi bir din buluyorlarsa ona tabi olsunlar. "88 "Gaybet
döneminde kul Allah'tan sakınsın ve dinine sarılsın. "89

İmtihan nazariyesine destek verenlerden Şeyh Müfid de, Allah'ın


gaybeti müjdelemekle yaratılanların menfaatine tedbir aldığını ve bu
şekilde kulların ibadetlerinde imtihan edildiklerini söyler. Ona göre,
insanların nazarında gaip olan, görünmeyen hatta hiç kimse tarafın­
dan yeri bilinmeyen Hızır'ın, Hz. Müsa'dan itibaren kendi zamanına
kadar yaşadığı icma ile sabittir.90

Şunu da belirtmemiz gerekir ki, imami alimlerinin önemli bir


kısmı, imamlarının korktuğu veya taraftarlarını imtihan için gaybete
gittiğini söyleseler de, Şerif el-Murtaza gibi bazı bilginler, herhangi bir
sebep ileri sürmeyi gerekli görmemişlerdir. Nitekim o, imamın gaybeti
ve ortaya çıkmama gerekçelerinin ayrıntılı olarak bilinmesinin üzer­
lerine vazife olmadığını ifade etmiştir. Ona göre bilinmesi gerekenin,

86 Krş. Howard, "Shi'ı: Theological Literature", s. 26; Hasan Onat, "Şii İmamet
Nazariyesi", AÜİFD, XXXII (1992), s. 109.
87 Küleyni, Usul, II, 135.
88 Küleyni, Usal, II, 133.
89 Küleyni, Usal, ll, 132.
90 Şeyh Müfid, e!-Fusalü'l-aşere, s. 361 .
1 70 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N Cİ İ MAM EL-MEHDİ

imamın maslahat gereği kaybolduğudur. Hatta iddiasına göre imam


gözlerden gaip olmakla birlikte onu bilenler için gaip sayı lmaz.9 ı

1 .2.3. Gaybetin Süresi

ilk İmamf alimleri, daha çok on ikinci imamın varlığı konusuna yo­
ğunlaştıklan için, doğum tarihiyle ilgili pek çok rivayet aktarmalanna
rağmen, onun ne zaman ve kaç yaşında gaybete gittiği konusuna
birkaç rivayetin dışında neredeyse hiç değinmemişlerdir. Kaimin
gaybete gidiş tarihiyle ilgili ilk bilgi, Küleynf'nin aktardığı bir riva­
yete dayanır. Buna göre on ikinci imam, babası Hasan el-Askerf'nin
ölümünden hemen sonra, 260 (874) yılında gaybete girmiştir.92

Küleynf'den önce yaz ı lan ve gaybet hakkı nda görüş beyan edilen
mevcut kaynaklarda ise, ne imamın gaybete gittiği tarihten ne de
gaybetin süresinden bahsedilir. Mesela, Nevbahtf ve Ebü'l-Halef
el-Eş'arf, İmamiyye'nin görüşlerini aktardıkları bölümde Allah'ın,
imamı ancak dilediği zamanda ortaya çıkaracağı ifade edilmektedir.
Çünkü İmamiyye'ye göre imamın ortaya çıkması veya gizli kalmaya
devam etmesi Allah'ın dilemesine bağlıdır. Allah kullannın idaresini
ve onlar için iyi olanı daha iyi bilir.93 İki İmamf yazannın vermiş
olduğu bu bilgi, İbn Kıbbe gibi dönemin diğer İmamı alimleri tara­
fından da paylaşılır. Yani tarihlendirme konusunun İbn Kıbbe tara­
fından da görmezlikten gelindiği anlaşılmaktadır. İbn Kıbbe'ye göre
Allah insanoğlunun menfaatine en uygun anı karar verince on ikinci
imamın eliyle mucize gösterecek ve imam tekrar ortaya çıktığında
imamet iddiası bu mucizeyle gerçekleşecektir.94 Yani İbn Kıbbe'ye
ait olan bu pasajlarda da imamın ortaya çıkacağı zaman konusunda
herhangi bir görüş belirtilmediği görülmektedir.

İlk İmamf alimlerinin, zuhur zamanını belirtmemelerinin sebe­


bi, aradan insan ömrünü aşacak kadar fazla bir sürenin geçmemiş

9 1 Bk. Şerif el-Murtaza, Ebü'l-Kasım Ali b. Hüseyin el-Müsevi, el-Mukni'


fi'l-gaybe (nşr. M. Ali el-Hekim), Kum 1416/1995, s. 4 1 -42.
92 Küleynf, Usal, ll, 142.
93 Nevbahtf, Fıraku'ş-Şia, s. 90-93; Kummi, Kitdbü'l-Makıildt ve'l-fırdk, s. 103.
94 İbn Babeveyh, Kemdlü'd-din, I, 62-63.
GAYBETİN İMAM İYYE iLE BİRLİKT E B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELMESİ 171

olmasından kaynaklanmış olabilir. Çünkü eserlerini kaleme aldıkları


290'lı (903) yıllarda imam ancak otuz-otuz beş yaşlarında olabilirdi.
Şiiler, her ne kadar acil olarak bekleseler de imamlarının, kaybolan
normal bir insan gibi hala hayatta olabileceğini anlayışla karşılayabi­
lirlerdi. Hatta Ebu Sehl İsmail b. Ali en-Nevbahti bile bu dönemde
yazdığı eserinde, imamın gaybetini normal bir insanın yaşam süresi
kadar düşünmekteydi.95 Horasan ve benzeri bölgelerde yaşayan Mu­
hammed b. Mes'ud el-Ayyaşi (ö. 320 / 932) gibi bazı Şii alimleri ise
bu tür bilgi ve rivayetlerin üretildiği Bağdat ve Kum gibi bölgelerden
uzak oldukları için, hala önceki kaim haberleriyle yetinmekteydiler.
Mesela Ayyaşi, kaimin yaşıyla ilgili aktardığı bir rivayette, "kıyamın­
dan ölümüne kadar on dokuz sene geçeceği" söylenmektedir. Söz
konusu rivayetin devamında da, "ölümünün ardından elli yıl kaos
olacak, sonra Mansur ortaya çıkarak kaim ve taraftarlarının kanını
talep edecek, sonuçta da öldürülecektir"96 denmektedir. Burada on
ikinci imamın kastedilmediği açıkça anlaşılmaktadır.

Gaybetin süresi hakkında kesin rakam verenlerin ilki, Küleyni'dir.


Ancak onun aktardığı rivayette, ifade edilen rakamlarla belli bir süre
tayin edilmekten ziyade sadece Şia'yı biraz daha oyalama niyetinde
olunduğu söylenebilir. Küleyni'nin Hz. Ali'ye atfettiği bu rivayette,
gaybet ve şaşkınlık döneminin altı gün, altı ay veya altı yıl süreceği97
söylenmektedir. Rivayette altmış yıl da denebilirdi. Fakat hicri 300'ler­
den sonra yazdığı bu eserinde altmış yıl sonrasından bahsetmek, ima­
mın normal bir insandan fazla yaşayacağı anlamına gelebilirdi. Benzer
durum Küleyni'nin çağdaşı Ali b. Hüseyin el-Kummi'nin kaydetmiş
olduğu diğer bir rivayette de görülmektedir. Kaimin gaybetinin Hz.
Musa'nın durumuna benzetildiği bu rivayette, Hz. Musa'nın gaybeti
yirmi iki yıl98 gibi kısa sayılabilecek bir süre olarak gösterilmektedir.
Bu yüzden Küleyni ve çağdaşları, tarih belirten rivayetlerden ziyade,
zaman belirleyenlerin yalan söyledikleri, gaybetin biçimi için bir

95 Bk. Ebu Sehl en-Nevbahti, "Kitabü't-Tenbih"; İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din,


I, 93-94.
96 Ayyaşi, Tefsirü'l-Ayycişi, ıı, 352.
97 Küleyni, Usal, ll, 1 36.
98 Kummi, el-İmame, s. 109.
172 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I V E GAİP O N İKİNCİ İMAM EL-MEHDİ

müddet belirlenmediği, bu konuda acele edenlerin helak olacakları99


şeklindeki haberlere ağırlık vermişlerdir. Küleynf'nin aktardığı başka
bir rivayete göre Ca'fer es-Sadık'ın, "(söz konusu dönemde) imam
olduğunu iddia edenin imam olmadığını, bu kişinin Fatımi Alevi de
olsa farketmeyeceğini" söylediği ifade edilmektedir. ı oo

Diğer taraftan, Küleynf'nin eserinde gaybetin süresiyle ilgili fazla


bir tartışmanın bulunmaması, İmamı kelamcılarının 328 (940) yılına
kadar fazla bir iç dirençle karşı karşıya kalmadıklarını gösterir. Ancak
dördüncü sefir Semürrf'nin ölümünü takip eden dönemle birlikte,
gaybet inancına yönelik iç direncin artmaya başladığı görülmektedir.
Nu'manf'nin (ö. 360/9 7 1 ) imamın gaybeti konusunda şüphe eden
kendi çağdaşı Şifler hakkındaki tenkitçi ifadeleri, Şifler'in imamın dö­
nüşünden umutlu oldukları 328 (940) yılına kadar olan bu kavgayı ·
doğrular. İmamın yaşının yaklaşık yetmiş beş yıl olarak belirlendiği
bu yıldan sonraki durumun, akıl almaz bir konu olarak düşünülme­
ye başlandığı anlaşılmaktadır. ı o ı Çünkü gaybet, normal bir insanın
yaşam süresinden daha fazla uzatılmıştı.

Nu'manf, Şifler'in büyük bölümünün imam hakkında "O ne­


rededir? Ne zamana kadar kayıp duracak? Şu an kaç yaşındadır?
Seksen küsur yaşında olmalı" şeklinde sorular sormaya başladıklarını
söyler. Aynca o , bir kısmının imamın öldüğünü, bazılarının da böyle
birinin doğmadığını iddia ettiklerini ve bu yüzden de kendilerinin
alay konusu yapıldığını yakınarak ifade eder. Nu'manf, Şia'nın du­
rumunu bu şekilde ortaya koyduktan sonra, söz konusu süreyi uzak
bulanlara, Allah'ın bazı kullarının ömürlerini yüzyıldan fazla uzatmış
olduğunu hatırlatmaktadır. ı oı

Tartışmanın ilk dönemlerinde, bir imamın tehlike anında insan­


lardan uzaklaşması makul kabul edildiyse de gizlilik süresinin insana
ait ömür müddetini aşması halinde durumunun ne olacağı hakkında
açık bir hükmün mevcut olmadığı anlaşılmaktadır. Ancak daha sonra

99 Küleyni, Usal, I, 368-369.


100 Bk. Küleyni, Usal, II, 200.
101 Krş. Sachedina, Islamic Messianism, s. 99- 100; Hussain, The Occultation,
s. 144- 145; Uyar, Ahbarilik, s. 39.
102 Bk. Nu'mani, Kitabü'l-Gaybe, s. 1 57-1 58.
GAYBETİN İ MA M İYYE iLE B İ RLİKTE BİR İ N A N Ç HALİ N E G E LM E S İ 1 73

Nu'mani (ö. 360 / 9 7 1 ) döneminde, "muammerOn" tezi ortaya atıla­


rak yeni bfr yaklaşım geliştirilmiştir. Bu tez "İmam her ne kadar uzun
ömürlü olsa da, yeryüzünde hayatta olup gizli kalabilir" şeklindeki Şii
iddialan için önemli bir kanıt sağlamıştır. 103 Nu'mani, buradan yola
çıkarak Hz. Musa'nm mucizevi doğumuyla ilgili Kur'an'da anlatılan
kıssayı örnek gösterir ve ömrün uzatılmasının aklın da kavrayacağı
bir husus olduğunu ileri sürer. Ona göre Allah, hüccetini daha uzun
süre de yaşatabilir. Çünkü bu Allah'm en büyük mucizesidir; onunla
birlikte dinini diğer bütün dinlere üstün kılacak ve onunla kirleri
yıkayacaktır. 104

Nu'mani, imamın ömrünün mucizevi bir şekilde uzatılabileceğini


iddia ettikten sonra, Ca'fer es-Sadık'a isnat ettiği bir haberle ilk defa
somut bir tarih ortaya koyar. Söz konusu rivayette, kaimin kendi
soyundan olacağı, Halil'in (Hz. İbrahim) ömrü kadar, yani 1 20 sene
yaşayıp sonra bir zaman kaybolacağı, ardından otuz iki yaşında biri
olarak ortaya çıkacağı 105 söylenmektedir. Aslında böyle bir rivayetin
gündeme gelmesinin, dönemin Şiiler'inin yoğun baskılarından kay­
naklandığı anlaşılmaktadır. Bu şekilde kaimin ortaya çıkma tarihi
en azından otuz veya kırk yıl ileri atılmış oluyordu. Ancak böyle
fazla uzak olmayan bir zaman belirlemenin ileride daha ciddi so­
nuçlar doğurabileceğini düşünmüş olmalı ki, daha sonra "bu işin
tarihlendirilemeyeceği"106 şeklinde Ca'fer es-Sadık'tan farklı bir ri­
vayet aktararak konuyu tekrar soyut alana çekmeye çalışmıştır. O ,
Muhammed el-Bakır'a nisbet edilen bir diğer rivayetle d e bu düşün­
cesini destekler. Söz konusu rivayette, "Allah'm; bu işin (hicri) 70
yılında olacağını planlamış olduğu, ancak Hz. Hüseyin öldürülünce
kızıp bu tarihi 1 40 yılma ertelediği , vermiş olduğu bu bilginin de
ifşa edilmesi üzerine bir daha bununla ilgili herhangi bir vakit be­
lirlemediği" 107 söylenmektedir. Nu'mani, kaimin ortaya çıkmasının

1 03 Krş. Fığlalı, "İsnaaşeriyye", DİA, XXIII, 144; Etan Kohlberg, "Sorne Shi'i
Views of the Antediluvian World", Studia Islamica, Lll (1980), s. 52.
104 Nu'mani, Kitdbü'l-Gaybe, s. 1 58.
1 05 Nu'mani, Kit�bü'l-Gaybe, s. 189.
1 06 Bk. Nu'rnani, Kitdbü'l-Gaybe, s. 279.
107 Nu'mani, Kitdbü'l-Gaybe, s. 293. Önceki imamlar, şayet şartlar uygun ol­
saydı aralanndan birinin "el-kaim el-mehdi" olabileceğine inanıyorlardı. �
1 74 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MA M EL-MEHDi

Şia ayrılığa düşmedikçe, birbirlerinin yüzlerine tükürmedikçe ve


birbirlerini tekfir etmedikçe gerçekleşmeyeceği 108 şeklinde aktardığı
diğer bir rivayetle de durum tespiti yaparak tarih vermekten kaçınma
gayretine devam etmiş gözükmektedir.

Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere, aslında Nu'manf'nin zihnin­


de, imamın kıyamet günü ortaya çıkacağı düşüncesinin yattığı söy­
lenebilir. Fakat toplumun onu bekleme yönündeki sabırsızlığından
çekinerek bu düşüncesine pek fazla vurgu yapmadığı anlaşılmakta­
dır. Ca'fer es-Sadık'a nisbet ettiği bir rivayetinde bu konu net olarak
farkedilmektedir. Rivayette, Resülullah'ın, Ali'nin zürriyetinden
Hüseyinoğullan'ndan olacak kaimin "ahir zamanda" ortaya çıkacağı 109
açıkça ifade edilmektedir. ı ı o

Yukarıda da belirtildiği gibi, Nu'mani'nin Kitabü'l-Gaybe'yi yaz­


dığı dönemle birlikte imamın yaşam süresi normalin dışına doğru

Fakat 14 7 (754) yılındaki isyan niyetlerinin başansızlıkla sonuçlanmasın­


dan sonra bir diğer kıyam için özel bir zamanın belirlenmesinin tedbirsiz
bir durum olacağı kanaatine varmışlardı (Hussain, The Occultation, s. 1 54).
108 Nu'mani, Kitdbü'l-Gaybe, s. 206.
109 Nu'mani, Kitdbü'l-Gaybe, s. 247.
1 10 M. Said Hatiboğlu, kıyametin yaklaştığına inanmış kimselerde uyanan son
bir merakın, olayları rakamlara bağlamak olduğunu söyler. O, gaybetin
süresiyle ilgili rivayetlere çok benzeyen kıyamet haberleriyle ilgili yorumun­
da şöyle der: "Seneler Hz. Peygamber'e ilkin otuz beş, otuz altı veya otuz
yediden başlayarak dinin ayakta kalması durumunda sonrakilerle birlikte
yetmiş seneye kadar taksim ettirilmiş, yetmiş yıllık müddet dolup bu rivayet
hükümsüz kalınca süre 100 seneye çıkanlmış, bu süre dolduğunda kıyamet
yine kopmayınca bu durum, 100 sene sonra sahabi kalmayacak şekilde yo­
rumlanmıştır. Verilen tarihlerin bu seviyede kalmayacağı doğaldır. Fitneler
ve kıyamete ait alametlerin ortaya çıkacağı olaylar bu defa 125. seneye tehir
edilmişti. Şüphesiz bu tarihler de değişmeye mahkumdu. Bu defa, çabuk
mahcup olmasın diye olacak, 2 lO'a çıkıldı, o da olmadı birden 300 denildi.
Kıyamet bir türlü gelmek bilmiyordu. Mağlubiyeti, ellerinden başka bir şey
gelmediği için olacak, kıyametle ortadan kaldırmayı istemiş olanlar nihayet
tutturduklan yolun çıkmaz olduğunu anlayınca, hem alay konusu olmaktan
kurtulmak hem de kendilerine bir paye vermek için, artık değiştirilmesine
ihtiyaç olmayacak olan bir karar çıkardılar: La ilahe illallah dendikçe kıya­
met yok" (Mehmet Said Hatiboğlu, Hz. Peygamber'in Vefatından Emeviler'in
Sonuna Kadar Siyasi İctimai Hadiselerle Hadis Münasebetleri [doçentlik tezi,
1967) , Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi, s. 16-17).
GAYBETİN İMAM İYYE iLE B İ RLİKTE B İ R İ N A N Ç HALİNE GELMESİ 1 75

uzatılmaya başlanmıştı. Ancak sürenin uzaması İmamiler'in şaşkın­


lık ve umutsuzluğunun daha da artmasına sebep olmaktaydı. 352
(963) yılında söylendiği sanılan birkaç söz, bu kaosun zamanla
İmamfler'in belirleyici özelliği haline geldiği izlenimi vermektedir.
Üstelik Ebü'l-Kasım el-Belhi gibi Mu'tezilfler ile Ebü'z-Zeyd el-Alevi
gibi Zeydiler'in ı 1 ı on ikinci imamın gaybetiyle ilgili sert hücumla- ·

rı, Nişabur'dan Bağdat'a kadar bütün İmamı topluluğu içerisinde


şaşkınlığı arttırmış ve bir çoğu da inancını terketmişti. 1 1 2 Durumun
ciddiyetinin farkına varan İbn Babeveyh (ö. 381/991), eserinde, uzun
yaşayan peygamber ve şahıslara özel bölümler ayırarak on ikinci
imamın çok uzun bir süre yaşayabileceğini ispat etme gayretine gi­
rişmiştir. Aktardığı bir rivayette Hz. Adem'in 930 , Nuh'un 1 450,
İbrahim'in 175, İsmail'in 1 20, İshak'ıri 180, Ya'küb'un 1 20, Yusufun
1 20, Süleyman'ın 7 1 2 yıl vb. yaşamış olduklan1 13 iddia edilmiştir.

Diğer taraftan İbn Babeveyh, kaimin yaşıyla ilgili benzetme ya­


pabileceği en uygun şahıs Hz. Nuh olduğu için, kaimin ömrünün
Nuh'un yaşı kadar olduğunu ıı 4 benimsemiş gözükmektedir. Çünkü
Hz. Nuh, bu ömrü uzatılanlar arasında onurlu bir yere sahiptir.
Nuh'un uzun hayatıyla ilgili Kitab-ı Mukaddes hikayelerinden etki­
lenen sadece Şiiler olmamıştır. Bütün İslam dünyasında şair ve ede­
biyatçılar, zamanın fazlasıyla uzun periyotlarını ölçmek için "Nuh'un
hayat süresi" terimini kıyas olarak sık sık kullanmışlardır. Bununla
birlikte Nuh'un hayat süresinin uzunluğunu kendi doktrinleri için
daha ileri boyutta malzeme olarak kullanan sadece Şiiler olmuştur.
Bu yüzden onlar, sadece Nuh'un yaşının hesaplanmasıyla yoğun bir
şekilde uğraşmak zorunda kalmamışlar, aynı zamanda onun yaşını
mümkün olduğunca fazla göstermeye çalışmışlardı. 1 1 5 Şiiler, ilk kay­
naklardan itibaren Hz. Nuh'un, kavminin yanında 950 yıl yaşadığı
şeklinde benzer diğer birçok rivayet aktarmışlardır. 1 16

1 1 1 Bk. İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, I, 78, 94


1 12 Bk. İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, I, 2-3, 16.
1 13 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, II, 524.
1 14 Bk. İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, II, 524.
1 1 5 Krş. Kohlberg, "Some Shi'i: Views of the Antediluvian World", s. 52.
1 16 Mesela bk. Ayyaşi, Tefsirü'l-Ayydşi, II, 333.
1 76 ŞIA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MA M EL-MEHDi

Aslında bütün bu iddialann başlangıç noktası, Kur'an'ın, "Nuh,


kendi insanlan arasında, tufandan önce 950 yıl yaşamıştı"1 17 ayetine
dayanır. İbn Babeveyh ise Nuh'un yaşını azami düzeyde göstermeye
çalışarak onun, 850'si peygamberlikten önce, 950'si kavmiyle birlikte
tufana kadar ve 700'ü de tufandan sonra olmak üzere toplam 2500
yıl yaşadığını1 1 8 söylemektedir. Ancak eserinin başka bir yerinde,
Nuh kavminin 300 yıl yaşadığı1 1 9 şeklinde bir rivayet aktararak ken­
di iddiasını tekzip etmiştir.

İbn Babeveyh'in, bu yaklaşımıyla, on ikinci imamın tekrar ortaya


çıkma tarihini gelecek uzun bir zamana, belki de kıyamet gününe
erteleme niyetinde olduğı,ı anlaşılmaktadır. Çünkü o, başka bir ese­
rinde kaimin, istediği kadar gaybet içerisinde kalabileceğini söyler.
Ona göre imamın yokluğu dünyanın ömrü boyunca sürse bile ondan
başka bir kaim olmayacaktır; nebi ve imamlar onun adı ve soyunu
işaretle tayin etmiş ve müjdelemişlerdir. 1 2 0

İmamın zuhur zamanıyla ilgili yapılan bu tartışmalar İbn Babe­


veyh'ten sonra da devam etmiştir. Uzun süre geçmesine rağmen imamın
zuhur etmemesinden dolayı kendilerinin alay konusu olmasından Şeyh
Müfid (ö. 413/1022) de mustariptir. 1 2 1 İleride görüleceği gibi Müfid de
İbn Babeveyh'in "muammerün"la ilgili yaklaşımlanna katılarak bunlan
akli delillerle ispata çalışmıştır.

İbn Babeveyh'in yöntemini takip eden Tusi (ö. 46011 067) de


"kaimin, Hz. İbrahim'in 1 2 0 yıllık ömrü " ı 22 veya "Hz. Yunus veya
Hz. Nuh'un ömürleri kadar yaşayacak" 1 2 3 ya da "tarihlendirenler
yalancıdır" 124 şeklindeki kendinden önce gelen rivayetleri olduğu
gibi aktarmıştır. Bu rivayetleri temellendirmek için de, Arap ve Arap

1 17 el-Ankebut 29/14.
1 18 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, II, 523, 530.
1 19 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, II, 523.
1 20 Bk. Kummi, Risaletü'l-i'tihiidati'l-İmamiyye, s. 1 1 2.
121 Bk. Şeyh Müfid, el-Fusulü'l-aşere, s. 392.
122 TCisi, Gaybe, s. 420.
123 TCisi, Gaybe, s. 42 1 .
1 24 TCisi, Gaybe, s . 425-426.
GAYBETİN İ M A M İYYE iLE BİRLİKTE B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELMESİ 1 77

olmayıp uzun yaşayan bazı şahıslar hakkında kulaktan dolma bir


yığın bilgi aktarmıştır. ı2 5

Sonuç olarak on ikinci imamın ortaya çıkış zamanıyla ilgili ilk


olarak Nu'mani'nin (ö. 360/9 7 1 ) eseriyle gündeme gelmiş gözüken
"muammerOn" kavramının, sonraki İmami alimleri tarafından gelişti­
rilerek bu mezhebin değişmez görüşü haline geldiği görülmektedir. Bu
yüzden Nasirüddin-i Tüsi (ö. 672/ 1 2 74), on ikinci imamın gaybeti ve
onun uzun müddetinin, Allah Teala'nın kadir ve alimliğine inananlar
açısından mantıksız olmayacağını söyler. Ona göre müslümanlardan
gaybetin gerçekleşme ihtimalini zayıf görenler, zamanın uzunluğu
konusunda peygamberlerden Hızır ve İlyas'ın, şakilerden deccal ve
Samirf'nin gaybetleri hakkındaki kendi görüşleriyle çelişmektedirler.
Çünkü bu iki grup şahıs için gaybet caiz ise, manevi derece olarak
bunlann arasında bir konuma sahip velilerin gaybeti de meşrudur. ı26

İmami alimleri, on ikinci imamın yaşı veya ortaya çıkış tarihiyle


ilgili verdikleri bilgilerin dışında, onun zuhurunun nasıl ve ne şekilde
olacağıyla ilgili de pek çok rivayet aktarmışlardır. Ancak bu rivayet­
lerin birbirleriyle çeliştikleri görülmektedir. On ikinci imamın varlığı
iddialanndan önce gündeme getirilmiş olan kaim rivayetlerinin bü­
yük bir kısmı ona uyarlanmaya çalışılırken birtakım aynntılar gözden
kaçmlmıştır. Mesela İbn Babeveyh'in aktardığı bir rivayette, "Kaimin
hurucuyla Nefsüzzekiyye'nin öldürülmesi arasında on beş gece bile
yoktur" 1 2 7 denilmektedir. Yine başka bir yerde, kaimin kıyamından
önce meydana gelecek beş hadiseden bahsedilirken, Yemani, Süfyani,
bir münadinin gökten bağırması, sahranın göçmesi ve Nefsüzzekiy­
ye'nin ölmesi ı28 gibi olaylardan bahsedilmektedir. Ancak erken dö­
nem Sünni hadis kitaplannda da yer alan bu tür hadislerin, l 45'teki
(762) ayaklanmalarla ilgili olduklan kolayca farkedilmektedir.

imami kaynaklan, kaim veya sahibüzzaman diye nitelendirdikleri


on ikinci imamın ortaya çıkışıyla ilgili verdikleri diğer bilgilerde, onun

125 Bk. Tılsf, Gaybe, s. 1 13-124.


1 26 Bk. Nasirüddtn-i Tılsi, "İmamet Risalesi", s. 1 90.
127 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, il, 649.
128 İbn Babeveyh, Kemdlü'd-din, il, 649.
1 78 ŞİA'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM E L - M E H D i

cumartesi, yani Hüseyin'in öldürüldüğü aşüra günü ortaya çıkacağı ı29


söylenmektedir. Zuhur ettiğinde de otuz ı 3o veya kırk yaşlarında genç
bir insan suretinde131 olacağı ve yanında da Bedir ehli sayısınca 3 1 3
taraftarı bulunacağı 13 2 ileri sürülmektedir.

1 .2.4. iki Gaybet Görüşü

İsnaaşeriyye'ye göre on ikinci imam Muhammed el-Mehdi, 254


(868) veya 260 (874) yılından sonra gaybete girmiştir. Gaybetinden
itibaren dördüncü sefirin ölüm tarihi olan 328 (940) yılına kadarki
dönem "küçük gaybet" veya "dört sefir dönemi", 328 (940) yılından
itibaren Muhammed el-Mehdi'nin ortaya çıkmasına kadar geçecek
dönem de "büyük gaybet dönemi" olarak adlandınlmıştır.

Şii düşüncesinde gaybetin ikiye taksim edilerek anlatılması ilk


olarak İmamiyye ile birlikte gündeme gelen bir konu değildir. Hasan
el-Askeri'nin ölümünden sonra ortaya çıkan gruplarla ilgili tanımla­
malarda bulunan Şii fırkalarıyla ilgili erken dönem kaynak eserleri,
Hasan'ın ölümünü inkar eden grubun iddialarından söz ederken,
onların "Kaimin iki gaybeti olacaktır ve şu anki birinci gaybetidir, bu
gaybetten sonra ortaya çıkıp bilinecek, ardından da diğer bir gaybetle
kaybolacaktır" şeklinde düşündüklerini söylerler. 133 Ancak söz konusu
kaynaklar, İmamiyye ile ilgili görüşlerinde ise iki gaybet fikrinden hiç
bahsetmezler. Dolayısıyla bu konunun ilk İmami iddialan arasında
gündeme gelmiş bir düşünce olarak ele alınamayacağı kanaatindeyiz.

Diğer taraftan, ilk İmami fikirleri arasında gözükmeyen iki gaybet


görüşünün, kısa bir süre sonra gaybet inancının değişmez bir unsuru
olarak İmamiyye tarafından sahiplenilmeye başlandığı anlaşılmakta­
dır. Başlangıçta sadece imamın kaybolması meselesinde yoğunlaşan

129 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, il, 654.


130 rnsr, Gaybe, s. 420.
1 3 1 TUsr, Gaybe, s. 419.
132 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, II, 378, 672-673.
Bu tür iddialann temeli, "Kaimin ashabı � 10 küsur adamdır", "Kaimin
gücü 3 1 3 taraftandır" şeklindeki eski Şii rivayetlerine dayanır (bk. Ayyaşi,
Tefsirü'l-Ayydşi, II, 62, 1 50- 1 5 1 , 1 66).
133 Nevbahtr, Fıraku'ş-Şia, s. 79-80; Eba Hatim er-�zr, Kitabü'z-Ztne, s. 292.
GAYBETİN İMAM İYYE iLE B İ RLİKTE B İ R İ N A N Ç HALİNE G ELMESİ 1 79

İmamiler, zamanla bu düşüncelerinin alt yapısını oluşturacak eski


rivayetlere müracaat etmişlerdi. Bu rivayetlerin bazılan da, gaybetin
iki şekilde olacağıyla ilgili olsa gerektir. Başta Hasan el-Askeri'nin
gaybetini iddia eden grubun gündeme getirdiği anlaşılan bu rivayet­
ler, zamanla İmamiyye gaybet inancının en önemli delilleri olmuştur.
İmamın, biri diğerinden daha şiddetli olmak üzere iki gaybeti oldu­
ğunu ileri süren İmami Ebü Sehl İsmail b. Ali en-Nevbahti, 290'larda
(903) yazdığı eserinde, bu konuyla ilgili geçmişten gelen pek çok
rivayetin bulunduğunu ifade etmiştir. ı 34

Aynca Hz. isa'nın kabrinden kıyamı, semaya yükselmesi, sonra­


dan diri olarak Hz. Meryem ve on bir havarisine göıünmesi, ardından
göğe alınması 135 şeklindeki hıristiyan inancının da, İslam dünya­
sındaki gaybet rivayetlerine bir model oluşturduğu düşünülebilir.
Gaybetle ilgili gündeme gelen rivayetlerin ilham noktası bu tür eski
inançlar olduğu için, Şii mezheplerinin, gaybet iddialannı Hz. İsa'nın
iki gaybet durumuna benzetmeye çalışmalan son derece doğaldır.

İmamiyye içerisinde tespit edebildiğimiz kadanyla ilk defa İbn


Kıbbe'nin gündeme getirdiği iki gaybet rivayetleri, daha sonra Kü­
leyni tarafından kayda geçirilmiştir. Bu rivayetlerin ikisinde, "sahibü
haze'l-emrin iki gaybeti vardır; onlardan birinde ehline döner, diğe­
rinde ise, o helak oldu, herhangi bir vadidedir, şeklinde söylendiği" 1 36
ifade edilmektedir. Başka bir rivayette, kaimin iki gaybeti olacağı,
birinde hac boyunca hazır olup insanlan göreceği fakat kendisinin
görünmeyeceği ı 37 söylenmektedir. Küleyni'nin aktardığı diğer bir
rivayette ise, iki gaybetten birinin daha uzun olacağı vurgulanmak­
tadır. Birinci gaybetinde özel Şia'sı hariç kimsenin yerini bilemeye­
ceği, diğerinde ise yerinin sadece özel dostlan tarafından bilineceği ı 38
belirtilmektedir.

Küleyni'nin söz konusu rivayetlerinde gaybetin iki formundan,


hatta gaybetlerden birinin daha uzun olacağından bahsedilmekle

134 Bk. Ebo Sehl, "Kitabü't-Tenbih'', İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, I, 93-94.


135 Markos, 1 6/6-20.
136 Kuleynr, Usul, II, 1 3 1 , 141.
1 37 Küleynr, Usul, II, 138.
1 38 Küleynr, Usul, II, 1 4 1 .
1 80 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE G A İ P ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

birlikte hangi gaybetin daha uzun olacağına yönelik bir atıf söz konu­
su değildir. Onun ölüm yılına kadar geçen süre içerisinde de fazla bir
değişme olduğu söylenemez. Ancak Hussain'e göre dördüncü sefir
Semürrf'nin, yerine bir vekil atamadan vefatıyla birlikte temsilcilerin
faaliyetlerinin durması, İmamf hadisçilerini, "şaşkınlık ve imtihan
dönemi" diye nitelenen ikinci gaybet döneminin başladığı düşünce­
sine yöneltmiştir. ı 39

Gaybetle ilgili bu gelişme, önceden Küleynf'nin kayda geçirdiği


birtakım rivayetlere daha sonraki hadisçi müellif Nu'manf tarafından
başkalarının da eklenmesini gerektirmiş ve böylece yeni bir yorum­
lamaya gidilmiştir. Nu'manf, gaybetin iki şeklini, ikinci gaybetin
başlamasından sonra 342 (953) yılında yazdığı Kitdbü'l-Gaybe'sinde
ayrıntılarıyla ele almış ve ikinci gaybetin daha uzun olacağını söyle­
miştir. Onun gaybet değerlendirmesi resmi yorumlardan biri olarak
kabul edilmiş ı 4o ve imamiyye itikadına dahil edilmiştir.

Nu'manf, ilk olarak gaybetin iki şekliyle ilgili Muhammed el-Bakır


ve Ca'fer es-Sadık'a dayandırılan dokuz ayn hadis aktarır. Daha sonra
kaimin iki gaybetiyle ilgili hadislerin gerçekliğinin kanıtlanmış oldu­
ğunu; Allah'ın, gaybeti meydana getirmekle imamların sözlerini doğ­
ruladığını ı 41 söyler. Nu'manf'nin gaybetin iki şekliyle ilgili aktardığı
söz konusu rivayetlerde, iki gaybetten hangisinin daha uzun süreceği
konusunda bir açıklık bulunmamakla birlikte, ikinci gaybetin daha
uzun olacağı yönünde ufak bir izlenim edinilebilir. ı 42 Ancak daha
sonra, aktardığı bu rivayetlerin yorumuna geçtiğinde, ikinci gaybetin
daha uzun süreceğini belirgin bir şekilde ileri sürmüştür.

1 39 Krş. Hussain, The Occultation, s. 1 40.


140 Krş. Sachedina, Islamic Messianism, s. 82-83; Hussain, The Occultation, s. 7,
140- 1 4 1 .
141 Nu'mani, Kitabü'l-Gaybe, s. 1 70-1 73.
142 Krş. Sachedina, Islamic Messianism, s. 84-85; Kohlberg, "From lmamiyya
to Ithna 'ashariyya", s. 528.
Mesela rivayetlerin birinde şöyle denmektedir: "Sahibü haze'l-emrin iki
gaybeti vardır. Biri uzar ve bazıları, o öldürüldü, diğer bir kısmı da, o gitti
derler. Yanında, ashabından kendisine tabi olan gruptan başkası kalmaz.
Yerini ise, ona tabi olan mevlası hariç, arkadaşları ve diğerlerinden hiç
kimse bilmez" (Nu'mani, Kitabü'l-Gaybe, s. 1 7 1 - 1 72).
GAYBETİN İMAM İYYE iLE B İ RLİKTE B İ R İ N A N Ç HALİNE GELMESİ 181

Nu'manf'ye göre birinci gaybet, imamla insanlar arasında sefirlerin


aracılık yaptığı dönemdir. Bu dönem, sınırlı bir zamanı kapsayan ve
süresinin tamamlandığı "el-gaybetü'l-kasira"dır. ı 43 Sefirler de, gay­
beti durumunda imamla Şia arasında birer delildir (alem) . Ona göre
kullar üzerindeki imtihan dönemi tamamlanınca sefirler (deliller)
ortadan kalkar ve şaşkınlık gerçekleşene kadar da gözükmezler. Bu
şekilde ikinci gaybet durumu gerçekleşir. ı 44 İkinci gaybet ise Allah'ın
dileği doğrultusunda, bir sebebe dayalı olarak sefir ve aracıların kalk­
tığı kainat için planlanan bir dönemdir. Bu zaman da gelmiştir. Bu
dönem boyunca imtihan, deneme, eleme ve arınma gibi etmenlerin
tamamı gerçekleşecektir. Ona göre bütün bu anlattıkları, imamın iki
gaybeti olacağı ve kendilerinin ikinci gaybette yaşadıkları şeklindeki
ifadesine açıklık getirmiştir. 145

Nu'mani'nin iki gaybetle ilgili bu yorumu , İbn Babeveyh'ten


başlayarak Hazzaz er-Razi el-Kummi, Şeyh Müfid, Tüsi ve Meclisi
dönemine kadar İmami alimlerinin ileri sürdükleri açıklamaların
çoğuna temel oluşturmuştur. İbn Babeveyh ve daha sonra da Tüsi,
Nu'mani'nin bu beyanından yola çıkarak sefirlerin durumunu ve her
iki gaybetin başlama tarihlerini ayrıntılarıyla açıklamışlardır. Onlara
göre dördüncü ve son sefir Semürri'nin 1 5 Şaban 328'de (26 Mayıs
940) vefatıyla tam gaybet dönemi başlamıştır. 146 Semürri'nin ölü­
münden bir hafta önce on ikinci imam tarafından yazdırıldığı iddia
edilen tevkI'de, onun altı gün sonra öleceği, bu yüzden işlerini hazır­
layıp ölümünden sonra yerine kimseyi tayin etmemesi istenmektedir.
Bu şekilde ikinci gaybet başlamıştır ve uzun bir süreden sonra Allah
izin vermeden, kalpler katılaşmadan ve yeryüzü adaletsizlikle dolma­
dan da zuhuru gerçekleşmeyecektir. 147

Rajkowski, on ikinci imamın dördüncü sefirinin, ölümünden


önce yayımlamış olduğu söz konusu tevkii aktardıktan sonra şöyle
der: "Bu doküman, Kat'iyye Şiası liderlerinin, mehdinin yakın bir

1 43 Nu'mani, Kitdbü'l-Gaybe, s. 1 73-174.


144 Nu'mani, Kitıibü'l-Gaybe, s. 1 6 1 .
145 Nu'mani, Kitcibü'l-Gaybe, s . 1 73- 1 74.
146 İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, II, 432-433; Tı1si, Gaybe, s. 393-394.
147 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, II, 5 1 6; Tı1si, Gaybe, s. 395.
182 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM E L - M E H D İ

zamanda ortaya çıkacağı beklentilerini kaybettiklerini ve zuhur


anının hala çok uzak bir zamanda olacağını düşündüklerini açıkça
göstermiştir. Yani arka arkaya gelen elçilerle sahibüzzaman arasında­
ki direkt ilişki rollerini devam ettirebilmeleri artık mümkün değildi.
Şiiler'in, resmi bir aracı olmadan ve sadece mehdinin gözükmeyen
koruması ve ilhamına bağlı olarak yaşamalan daha iyiydi. ı 4s

Nu'manf ile başlayıp İbn Babeveyh ile sistemleşen söz konusu


yeni İmamf gaybet teorisi, Şeyh Müfid tarafından da aynen kabul
edilmiştir. Müffd'e göre de, biri diğerinden uzun olmak üzere iki
gaybet vardır. Bunlardan birincisi kısa gaybettir. Kısa gaybet, imamın
Şia'sıyla arasında sefirlerin bulunduğu, uzun gaybet ise birincisinden
sonra başlayıp kılıçla kıyam edene kadarki dönemdir.149

Bir taraftan gaybetin son şekline aynen sadık kalan Müfid, diğer
taraftan da, "Biri diğerinden daha uzun olmak üzere iki gaybet ola­
caktır" şeklindeki haberlerin, Hasan el-Askerf'nin babası ve dedesinin
doğumlanndan önceki Şif İmamf musannifler tarafından bildirildiği­
ni ve bu konuyla ilgili pek çok belirgin işaretin bulunduğunu iddia
eder. ı 5o Hatta o, "Beklenen kaimin, Resülullah'ın isimlendirdiği in­
sanlann mehdisi (mehdiyyü'l-enam) olduğu ve onun, biri diğerinden
daha uzun olmak üzere iki gaybeti olacağı" şeklindeki kanaatlerini
Nevbahti'ye dayandırdığını söyler. ı 5 ı Fakat daha önce de ifade et­
tiğimiz gibi Nevbahtf'nin mevcut eserindeki imamiyye tanımlama­
sında, iki gaybet görüşünden hiç bahsedilmemiştir. Ancak Müffd'in
dayanak kabul ettiği eserin, Nevbahti'nin tamamlamaya ömrü vefa
etmediği Kitabü'l-İmame adlı son çalışması olma ihtimalini de göz
ardı etmemeliyiz.

Fazl b. Hasan et-Tabersf (ö. 548/1 1 54) ise, daha da ileri giderek
"Al-i Muhammed'in kaiminiı::ı iki gaybeti vardır; biri uzun diğeri kısa"
şeklindeki gaybet hadislerini, Muhammed el-Bakır ı 52 ve Ca'fer es-Sa-

148 W. W. Rackowski, Early Shi'ism in Iraq (doktora tezi, 1955), SOAS,


s. 673-674.
149 Şeyh Müfid, el-Fusalü'l-muhtare, s. 259; Şeyh Müfid, el-İrşad, ll, 340.
1 50 Bk. Şeyh Müfid, el-Fusala'l-aşere, s. 36 1 .
1 5 1 Bk. Şeyh Müfid, el-Fusalü'l-muhtare, s . 258-259.
152 Muhammed el-Bakır, aynı zamanda müstakil Şii fıkhının kurucusu olarak �
GAYBETİN İ MAMİYYE iLE BİRLİKTE B İ R İNANÇ HALİ N E GELMESİ 183

dık dönemlerinde telif edilen Şii eserlerine kadar dayandım. Ona


göre, bu tür gaybet hadislerini bir araya getirip, on ikinci imamın
gaybetinden yaklaşık bir asır önce Müşeyyeha adlı kitabını telif eden,
Hasan b. Mahbub ez-Zürrad adında güvenilir bir muhaddistir. ı 53

Diğer taraftan, İsnaaşeri Şii alimleri, iki gaybet inancını sadece


imamlarından geldiklerini iddia ettikleri rivayetlere dayandırmazlar.
Özellikle Hz. İbrahim ve Hz. Muhammed gibi farklı peygamberler­
den de örnekler verirler. Onlara göre Hz. İbrahim de iki defa gaybete
giı;miştir. Birincisi Nemrud yüzünden, ikincisi ise Mısırlı hakimler­
den korktuğu için. ı 54 Hz. Muhammed'in de Kureyş'in boykotuna
dayanabilmek için Haşimoğulları'ndan taraftarlarıyla birlikte bir
vadiye sığındığını, daha sonra da Medine'ye giderken tekrar başka
bir mağarada saklanmak zorunda bırakıldığını ı 55 örnek gösterirler.

"Küçük gaybet" ve "büyük gaybet" terimlerine gelince; bu isim­


lendirmeler muhtemelen Safeviler dönemindeki İsnaaşeri eserlere
dayanmaktadır. ı s6 Küleyni, "kaim için iki gaybet vardır; biri kısa
diğeri ise uzun" ı 57 şeklindeki bir rivayetinde, iki gaybet için, "kasir"
ve "tavil" terimlerini kullanır. Onun bu kullanımı sonraki İmamiler
tarafından da devam ettirilmiştir.

1 .2.5. Gaybetin Tabiatı

İsnaaşeriyye'ye göre dördüncü sefirin kendi otoritesini başka bir ha­


lefine devretmeden vefatıyla "büyük gaybet" denen, imamın dolaylı
yoldan temsil edildiği dönem başlamıştır. Genellikle gizli tutulsa
da, on ikinci imam hala yeryüzünde yaşamakta ve zaman zaman

da kabul edilir (bk. Ayyaşi, Tefsirü'l-Ayy�i. I, 279; Muhammed Hüseyin


el-Muzaffer, Tıirihu'ş-Şia, Beyrut 1985, s. 50; Madelung, Religious Trends,
s. 77; lalani, Early Shi'f Thought: "The Teachings of Imam Muhammed al­
Baqir", s. 1 14.
153 Tabersi, Ebu Ali Fazl b. Hasan et-Tabersi, İ'lıimü'l-verıi bi-a'lıimi'l-hüda,
Tahran, ts. (Darıl'l-kıltılbi'l-islamiyye), s. 444.
154 İbn Babeveyh, Kemıilü'd-din, s. 1 38- 139.
155 Tüsi, Gaybe, s. 90.
156 Sachedina, Islamic Messianism, s. 84-85.
157 Kılleyni, Usal, II, 1 4 1 .
184 ŞİA'DA GA YBET İ N A N C I VE GAİP O N İ K İ N C İ İ M AM EL-MEHDİ

bazılarına gözükerek temsilcileriyle mektuplaşmakta olup bu şekil­


de taraftarlarının kaderleri üzerinde kontrolünü devam ettirdiğine
inanılmaktadır. ı 58

Hasan el-Askerf'nin var olduğu iddia edilen tek oğlunun gaybete


gittiğinin izah edilebilmesi gerçekten zor bir meseleydi ve uzun so­
luklu yoğun bir propaganda gerektiriyordu. Bu yüzden ilk İmamiler,
gerçekte hiç doğmamış bir çocuğu on ikinci imam olarak taraftar­
larına kabul ettirebilmek için onun varlığını ilahi bir sır formunda
takdim etmeye çalışmışlardır. Bu şekilde insanların çeşitli sorularla
kafa karışıklığına düşmeleri engellenmiş olacaktı. İlk olarak bu işin
tamamen Allah'ın iradesiyle gerçekleştiğini, insanların Allah'a ait
işlerden söz etme, bilmedikleri konuda hüküm verme ve kendilerin­
den gizlenenlerin izlerini arama hakları olmadığını söylemişlerdir.
Hayatını tehlikeye sokacağı gerekçesiyle de, kendilerine emir veri­
linceye kadar imamın ismini anmaları, durumunu araştırmaları veya
açığa vurmaları ve yerini sormalarını taraftarlarına yasaklamışlardı.
Tek bilmeleri gerekenin, kaimin doğumunun insanlarca bilineme­
yeceği, düşmanlarından korktuğu için gizlendiği, zuhur edinceye
kadar kıyam etmeyeceği ve gözlere gözükmeyecek şekilde Allah'ın
örtüsüyle kapatıldığı şeklindeki haberler olduğunu söylemişlerdir.
Bu iddialarını da, kaimin isminin az geçeceğine dair pek çok rivayetin
bulunduğunu ileri sürerek desteklemeye çalıştılar. ı 59

Kaimin ismiyle anılamayacağı ve yerinin bilinemeyeceği şeklindeki


rivayetler ilk olarak Küleyni ve Ali b. Hüseyin el-Kummi gibi müellifler
tarafından kayda geçirilmiştir. ı 6o Nu'mani ve sonrası alimler, özellikle
ikinci gaybetin başlamış olduğunu iddia etmelerinden itibaren söz
konusu rivayetlere sadık kalmak suretiyle ilavelerde bulunmuşlardır.

. . . . . . . . .

1 58 Pellat, "Ghayba", EI2, il, 1026.


1 59 Bk. Nevbahtf, Fırahu'ş-Şia, s. 90-93; Kummi, Kitdbü'l-Mahiilô.t ve'l-fırah,
s. 102-106.
1 60 Örneğin, Muhammed el-Bakır'a atfedilen bir rivayette, "Şayet imamınız siz­
den kaybolmuş olsa nerede olduğunu bilemezsiniz" denmektedir (Kummi,
el-İmô.me, s. 1 1 5-1 1 6).
On ikinci imamın ismiyle anılamayacağına yönelik rivayetler, "On İkinci
İmamın Varlığı" konusu içerisinde değerlendirilmiştir.
GA YBETİN İMAM İYYE iLE B İ RLİKTE B İ R İ N A N Ç HALİNE GELMESİ 185

Küleyni, imamın yerinin bilinmesiyle ilgili gündeme getirdiği riva­


yetlerin birinde, kaimin birinci gaybetinde yerinin özel Şia'sı hariç hiç
kimse tarafından bilinemeyeceği, diğerinde ise sadece özel dostları­
nın bileceği ı6 ı ifade edilmektedir. Başka bir rivayette ise, ilk gaybette
ancak Şia'nın havas tabakasının, ikinci gaybette ise imamın dostları
arasındaki üst tabakanın bildiğiı 62 iddia edilmektedir. İkinci gaybetin
başladığını ilk gündeme getiren Nu'mani de, muhtemelen ikinci gay­
beti kastederek aktardığı bir rivayette, bu dönemde imamın yerinin,
ona tabi olan mevlası hariç arkadaşları ve diğer hiç kimse tarafından
bilinemeyeceğini ı 63 ileri sürerek önceki rivayetleri onaylamıştır.

İmamiler'in on ikinci imamın görülmesiyle ilgili öne sürebildik­


leri en somut bilgi, onun hac döneminde ortaya çıktığı şeklindeki
birtakım iddialara dayanmaktadır. Konuyla ilgili gündeme gelen ri­
vayetlerin ilkinde, kaimin birinci gaybetinde hac zamanlarında ortaya
çıkıp insanları gördüğü, insanların ise onu görmediği ı 64 ifade edil­
miştir. Sonraki rivayetlerde ise hac döneminde ortaya çıkıp insanları
görmesinin, imamın bütün gaybeti boyunca olacağı ima edilmiştir. ı 65
İbn Babeveyh, bu rivayetlere uygun olarak imamın hac zamanında
Mekke'de bulunup, hiç kimsenin onu tanımadan insanların kalple­
rini dikkatle incelediğini ı 66 iddia etmiştir.

Diğer taraftan, imamın hac zamanında ortaya çıktığı şeklindeki


söz konusu rivayetlere birtakım müşahhas örneklerin de verilmesi
gerekiyordu. Küleyni, el-Kafi'de onu görenlerle ilgili ayırdığı bö­
lümde on beş rivayet aktarmıştır. ı 67 Rivayetlerin birinde, onu iki
mescid arasında, ı 68 başka birinde Hacerüle;ived'de, ı 69 diğerlerinde

161 Küleyni, Usul, II, 1 4 1 .


162 Küleyni, Usul, I, 339-340.
163 Bk. Nu'mani, Kitabü'l-Gaybe, s. 1 7 1 - 1 72.
164 Küleyni, Usul, II, 137.
165 Rivayette şöyle denmektedir. "İmam, hac zamanı onaya çıkar ve insanları
görür. Ancak insanlar onu göremezler" (Nu'mani, Kitabü'l-Gaybe, s. 1 75 ;
İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, II, 351).
166 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, I I , 3 5 1 .
167 Küleynr, Usal, II, 120-125.
1 68 Küleyni, Usal, II, 122.
169 Küleyni, Usal, II, 1 23.
186 ŞIA'DA GAYBET İ N A N C I V E GAİP O N İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

ise farklı yerlerde gördüğünü iddia edenler yer almaktadır. Abdullah


b. Ca'fer el-Himyeıi'ye dayandınlan başka bir rivayette ise, ikinci sefir
Muhammed b. Osman'ın, imamı Beytü'l-Haram'da gördüğü ı 7o iddia
edilmektedir.

Gaybetin tabiatına yönelik buraya kadar aktanlanlar dışında erken


dönem kaynaklarda fazla bir bilgi tespit edemedik. Bunun başlıca sebe­
bi, daha önce de ifade edildiği gibi, gerçekliği pek mümkün gözükme­
yen gaybet fikrinin ilahi bir gizem şeklinde yansıtılmak istenmesiydi.
Aynı durum kelamcı Müfid ve Munaza'da da sezinlenmektedir. Şeyh
Müfid, "İmamın ölümünden sonra kıyam edeceği ifadesinden kaste­
dilenin, onun bir süre yaşayıp sonra da öleceği anlamına gelmediği" 1 7 1
gibi birtakım zihni mütalaalann dışında fazla bir açıklama getirmez.
Öğrencisi Şeıif el-Murtaza ise, imamın görünmesi konusunda, gaybe­
tinin başlaması süresince kendi taraftarlanna görünüp sadece düşman­
lanndan saklandığını söylemiştir. Ona göre, daha sonra hayati tehlikesi
anmaya başlayınca hem taraftarlanndan hem de düşmanlarından ken­
dini gizlemiştir. ı n Bununla birlikte Munaza, imamın, taraftarlanndan
birine gözükme imkanının olduğunu, fakat bu kişinin onun tamamen
güveneceği şahıs olması gerektiğini de iddia etmiştir. ı 73

İmami alimleri, on ikinci imamın gaybetteki durumuyla ilgili bil­


gileri verdikten sonra onun bu durumunu daha iyi izah edebilmek
amacıyla ilk andan itibaren peygamberlerin gaybetlerini gündeme
getirmişlerdi. Gizlenmenin peygamberlerin sünneti olduğunu ı 74 id­
dia ederek neredeyse bütün peygamberlerin gaybete gittiklerini ileri
sürmüşlerdir. Ca'fer e,s-Sadık'a nisbet edilen bir rivayette, gaybet
sahibinin durumu Hz. Yusuf a benzetilmiştir. Yusuf un, kendisine
ihanet eden kardeşlerini tanıdığı, fakat onların Yusufu tanıyamadığı
söylenerek, Allah'ın Yusuf için takdir ettiğinin insanlara hüccet olarak
gönderdiği kaim için de yapmasına bir engel olmayacağı ifade edil­
miştir. Onlara göre bir gün gelecek tıpkı Yusufun kendini tanıttığı

170 Tüsi, Gaybe, s. 364.


ı 71 Bk. Şeyh Müfid, el-Fusalü'l-muhtdre, s. 261 .
ı 72 Şerif el-Murtaza, Tenzihü'l-enbiya, Kum, ts. (İntişaratü Şerif er-Razi), s . 180.
ı 73 Şerif el-Murtaza, Tenzihü'l-enbiya, s. 1 84.
ı 74 Bk. Nu'mani, Kitabü'l-Gaybe, s. 165.
GAYBET İ N İ MAM İYYE iLE Bİ RLİKTE B İ R İNANÇ HALİNE GELMESİ 187

gibi kaim de kendini açığa vuracaktır. ı 75 Başka bir rivayette ise, giz­
liliğinden sonra parlak yıldız gibi ortaya çıkarak gecenin karanlığını
aydınlatacağı, zamanında onu idrak edenlerin içlerinin ferahlayacağı ı 76
anlatılmaktadır.

Özellikle İbn Babeveyh ve Tusf, söz konusu niyetlerine uygun


olarak eserlerinde, gaybete giren peygamberlerle ilgili geniş izahlarda
bulunurlar. İbn Babeveyh'e göre ilk gaybetlerden biri, Hz. İdrfs'in
gaybetidir. ı n Daha sonra Hz. Nuh, 1 78 Hz. Salih, ı 79 yirmi yaşınday­
ken gaybete giden Hz. Yusufı 8o ve kavminden yirmi sekiz yıl gaip
olan Hz. Musa'nın ı 8 ı gaybetleri uzun uzun anlatılmıştır.

İbn Babeveyh'e göre kaimin gaybetine en çok benzeyen, Hz. İbra­


him'in gaybetidir. Çünkü Allah, Hz. İbrahim henüz ana karnınday­
ken onun belirtilerini saklamış, doğumundan itibaren de kendisine
kitap gelene kadar onu Mısır'daki tagüttan korumak için doğumunu
gizli tutmuştu. ı 82 İbn Babeveyh'i örnek alan Tusf de, Hızır, Musa,
Yusuf, Yunus peygamberler ve Ashab-ı Kehfin gaybetleri üzerine
uzunca bir bölüm ayırmıştır. ı 03

1 .2.6. Gaybetin Kelami Temelleri

Hasan el-Askerf'nin ölümünden sonra imamet makamı ile Şif toplu­


mu arasındaki iletişim durmuş ve Şifler farklı gruplara bölünmüştü.
Açık bir lider olmaksızın birçok hak iddiacısının ya imam ya da onun

175 Küleynf, Usal, il, 134; İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, I, 144- 145; ilhan, "Gay­
bet", XIII, 4 1 1 . On ikinci imamın durumunun Hz. MOsa'ya benzetilmek
istendiği başka bir rivayette Ca'fer es-Sadık'ın şöyle dediği ifade edilmiştir:
"Kaim için Musa b. İmran'ın sünneti vardır. Masa b. İmran'ın sünneti, do­
ğumunun gizli olması ve kavminden gaybetidir. O, yirmi iki yıl kavminden
kayıptı" (Kummi, el-İmame, s. 109).
1 76 Küleyni, Usal, 11, 142; Mes'Odf, İsbcitü'l-vasıyye, s. 279.
1 77 İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, I, 1 27.
1 78 İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, I, 133- 1 36.
1 79 İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, I, 136-137.
180 İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, I, 141-146.
181 İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, I, 146-1 53 ; il, 340.
182 İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, I, 139.
183 Bk. TOsi, Gaybe, s. 109- 1 1 1 .
188 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP O N İ K İ N C İ İ MAM EL- M E H D İ

vekili olduklannı ilan etmeleri Şiiler'i geçici bir bölünmeye sürükle­


miştir. Gaybet fikrinin kelami alt yapısı oluşturulmadan önce şaşkına
dönmüş Şiiler'in büyük kısmı, diğer mehdici iddialar gibi, on ikinci
imamın gaybetinin de sadece bir aldatmaca olduğu şeklinde bir dü­
şünceye sahip olmuşlardı. Bu şaşkınlık süreci yargılama duygusunu
derinleştirmiş ve birçok İmami Şii, mezheplerinin yok olmayla karşı
karşıya kaldığı gerekçesiyle konumunu terketmiştir. ı 94

Şia içerisinde Ali b. Misem (ö. 1 84/ 800 civan) ve Ebü'l-Hüzeyl


el-Allaf (ö. 227 /841) ile kelami münazaralara giren Hişam b. Hakem
(ö. l 79/ 795) ı 85 gibi ilk Şii alimlerin neslinden sonra akli yöntemler
ikinci dereceye itilmişse de, aralannda Ebu Isa el-Verrak (ö. 247/86 1)
ve Fazl b. Şazan (ö. 260/873) gibilerin bulunduğu bir grup azınlık,
kelami tartışmalara devam etmişlerdi. Fakat bunlann başını çektiği
yönelim, Şii toplumu içerisinde marjinal kalmıştır. Kum hadisçileri­
nin ağırlıkta olduğu çoğunluk ise, rasyonel tartışmalardan sakınarak,
mesailerini imamların öğretilerini nakletmeye adamışlardır. ı 86 Bun­
dan dolayı, Şii İbnü'r-Ravendi'nin de itiraf ettiği gibi, görüşlerini sa­
vunma konusunda başta Mu'tezililer olmak üzere diğer muhaliflerine
karşı çok zor durumlarda kalmışlardı. ı 97

Hadisçilerinin rivayet eksenli zorlamalarına karşı bazı önemli


adımlann atılması, pek çok konuda Mu'tezilf görüşleri benimseyen
Nevbaht ailesinden Hasan b. Musa (ö. 3 1 0 /922) ve Ebu Sehl İsmail
b. Ali en-Nevbahti ile (ö. 3 1 1 /923) diğer önemli kelamcı İbn Kıbbe
er-Razi sayesinde olmuştur. Hasan b. Musa, o anki hassasiyet sebe­
biyle İmamiler'in gaybet hakkında soru sormasını yasaklamasından
kısa bir süre sonra, yaklaşık 290'lı (903) yıllara doğru Ebu Sehl ve
İbn Kıbbe, gaybetle ilgili teolojik alt yapıyı oluşturmaya çalışmışlar­
dır. İleride görüleceği gibi, gaybetin insanoğlunun ilahi rehberliğinin
. . . . . . . . .

184 Krş. Vaziri, The Emergence of Islam, s. 1 66; Arjomand, "The Crisis of the
Imamate", s. 509.
185 Mes'ü.di, Müriıcü'z-zeheb, iV, 103- 104.
Ebü'l-Hüzeyl, Kitdbü'l-İmame ala Hişam adlı eseriyle onun iddialanna cevap
vermiştir (ibnü'n-Nedim, Fihrist, s. 204).
186 Krş. Modarressi, Crisis and Consolidation, s. 1 13-1 14, 1 26; Arjomand, "The
Crisis of the Imamate", s. 504.
187 Hayyat, el-İntisdr, s. 13.
GAYBETİN İMAMİYYE iLE B İ RLİKTE B İ R İ N A N Ç HALİNE GELMESİ 1 89

yararlarına engel olmayacağı görüşü bu iki alim tarafından ortaya


atılmıştır.

Ebu Sehl İsmail b. Ali'nin gaybete yönelik yaklaşımlarım, bir bö­


lümü İbn Babeveyh tarafından aktarılan et-Tenbih isimli eserinden
öğrenmekteyiz. Ebu Sehl, bu çalışmasında, Hz. Ali'nin nasla vela­
yeti ve gaybet gibi, hasımlarının Şiiler'e yönelik eleştirilerine cevap
vermeye çalışmıştır. ı 88 O, "Rumlar'ın ·müslümanları yenmek üzere
olmasından dolayı gaip imamlarının anık ortaya çıkması gerektiği"
şeklinde kendilerine yöneltilen eleştiriler karşısında verdiği cevapta
şöyle der: "Küfür ehli Hz. Peygamber zamanında sayı olarak daha
çoktu. Fakat bu iş Allah'ın emriyle kırk yıl gizli tutulmuştu. Sonraki
üç yılda sadece kendilerine güvendiklerine söylemişti. Allah ne za­
man izin verirse imamımız da o zaman hurüc eder."189

Ebu Sehl başka bir pasajda, imamlarının otuz yıldan beri gaip
olmasının hüccetin ve şeriatın ortadan kalkması anlamına gelmeye­
ceğini Hz. Peygamber'in hayatını örnek göstererek açıklamaya çalışır.
Hz. Peygamber'in uzun süre gençlik dönemi yaşayıp ilk davetini giz­
lilikle yürüttüğünü ve bu süreç boyunca da peygamber olduğunu,
bazı insanlardan gizli olmasının onun görevini düşürmediğini ifade
eder. Yine Hz. Peygamber'in daha sonra mağaraya girerek yerinin
kimse tarafından bilinmemesiyle de nübüvvetinin iptal edilmediğini
veya herhangi bir imamın uzun süre sultan tarafından hapiste tutul­
masının onun hüccetliğini geçersiz kılmayacağını iddia eder. Çünkü
ona göre bu durum, imamların alemdeki varlıklarını ve zatlarının
sabit olmasını etkilemez. Ebu Sehl, on ikinci imamın da korkusu
yüzünden uzun süre gizli kalmasının, diğerleri gibi caiz olduğunu,
bu şekilde Allah'ın hüccetinin geçersiz olmayacağını ileri sürmüştür. ı 9o

Ebu Sehl en-Nevbahti, kendi gaybet görüşlerinin Musa el-Kazım


zamanındaki Memture'ye (Vakıfe) benzemediğini ileri sürmüştür.
Çünkü ona göre, Musa öldüğünde insanlar onun vefatına şahit olmuş
. . . . . . . . .

1 88 EbQ Sehl en-Nevbahti, "Kitabü't-Tenbih"; İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, I,


88-89.
189 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, I, 87-88.
190 Bk. Ebo Sehl en-Nevbahti, "Kitabü't-Tenbih"; İbn Babeveyh, Kemalü'd-din,
I, 90-9 1 .
190 Ş!A'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MA M EL-MEHDi

ve defni de açıktan yapılmıştı. Ölümünden yüzyıldan fazla bir süre


geçmiş olmasına rağmen onu gördüğünü veya onunla görüştüğünü
söyleyen kimse çıkmamıştır. Ebu Sehl'e göre Hasan'ın oğlunun gaybe­
ti ise bu şekilde olmayıp geç�rliliği mütevatir habere dayanmaktadır. ı 9 ı

Ebu Sehl'in gaybetle ilgili yukarıda aktardığı mız görüşlerinin


dışında, çalışmalarının büyük bölümü kaybolduğu için, günümüze
ulaşan farklı düşüncelerini tespit edemedik. Ancak onun, bir kısım
eserleri sonraki alimler tarafından aktarılan çağdaşı İbn Kıbbe'nin
görüşlerine paralel fikirler ileri sürdüğünü düşünebiliriz.

On ikinci imamın gaybetinin akli zeminde savunulması ko­


nusunda büyük çaba gösteren diğer önemli alim, Muhammed b.
Abdurrahman b. Kıbbe er-Razi'dir. İbn Kıbbe , Mu'tezili ekolden
gelmesi hasebiyle olsa gerektir, kendilerine yöneltilen soruları pra­
tik ve ustaca cevaplandırmıştır. O, imamın gaybetinin babalarının
ima.metine, babalarının imametinin de Hz. Muhammed'i tasdike
bağlı olmasının sadece akli olmayıp Kitap ve Sünnet'e dayanan şer'i
bir konu olduğu şeklindeki İmamiyye iddiasının bazı leydiler tara­
fından eleştirilmesi üzerine, hazır cevaplılığını hemen göstermiştir.
İbn Kıbbe, söz konusu tenkitlere verdiği yanıtta, kendi iddialarına
delil olarak Hz. Peygamber'in, "Size Allah'ın kitabı ve Ehl-i beytimi
bırakıyorum, onlar benden sonra halifelerimdir" şeklindeki hadisi
öne sürmüştür. ı 92

İbn Kıbbe, Hasan el-Askerf'nin oğlu olduğu iddia edilen çocuk yaş­
ta birinin imameti nasıl yürüteceği konusunda leydiler ve Ebü'l-Ka­
sım el-Belhi gibi Mu'tezililer'in eleştirisine karşı verdiği cevapta ise
Hz. İsa'nın durumunu örnek gösterir. Bu yönde kendilerine karşı

191 Ebü Sehl en-Nevbahtf, "Kitabü't-Tenbih"; İbn Babeveyh, Kemcilü'd-din, 1,


93-94.
Benzer iddialar sonraki kelamcılar tarafından aynen paylaşılmıştır. Mesela
Şerif el-Murtaza, Keysaniyye, Navüsiyye ve Vakıfe'nin gaybet iddialarını
eleştirirken, gaybetini iddia ettikleri kişilerin ölümlerinin apaçık birçok
insanın şahitliğiyle olduğunu söyler. O, kendi döneminde bu iddiaların
savunucusu kalmadığını ancak kendileri gibi düşünen binlerce alim ve
musannifin on ikinci imamın gaybetine inanmaya devam ettiklerini ifade
eder (bk. Şerif el-Murtaza, el-Mukni', s. 38-40).
192 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, l, 63-64.
GAYBETİN İ M A M İYYE iLE B İ RLİKTE B İ R İ N A N Ç HALİNE GELMESİ 191

çıkanlara Kur'an-ı Kerim'deki, "Ben Allah'ın kuluyum, bana kitap


verdi, beni peygamber ve her yerde mübarek kıldı" ı 93 şeklindeki Hz.
Isa'nın beşikteyken konuştuğuyla ilgili ayeti hatırlamaya davet eder.
Çünkü ona göre Allah Hz. Isa'ya küçüklüğünde nasıl hüküm verdiy­
se imama da öyle vermiştir. Yine bazı Zeydfler'in, insanların Hasan
el-Askerf'nin bir oğlu olmadığına inandıklarını söylemeleri üzerine
İbn Kıbbe, İsrailoğulları'nm da Mesih (İsa) konusunda şüpheye düş­
tüklerini hatta bu yüzden Meryem'e bile iftira ettiklerini söylemiştir. ı 94

On ikinci imamın gaybetini Hz. Mü.sa, Yusuf ve Ashab-ı Kehfin


gaybetlerine benzeten İbn Kıbbe, ı 95 Kur'an'daki gayba imanı delil
olarak öne sürüp gaybet durumunda imamet görevinin devam etti­
ğini iddia etmiştir. Ona göre, peygamber olmadığı zamanlarda nasıl
hükümlerinin geçerliliği devam etmekteyse imam da öyledir. Mesela
Hz. Peygamber Mekke'de bulunduğu süre içerisinde mekanca Medi­
neliler'den gaipti, ancak şeriatının onlar açısından geçerliliği devam
etmiştir. ı 96

İbn Kıbbe , gaybet meselesine getirmiş olduğu bu yaklaşımların


dışında, doğal olarak imamet ve nas gibi kendileriyle alakalı diğer
konulara da eğilmiştir. Bir Mu'tezili'nin, imamın nassının aklen vacip
olduğu şeklindeki İmamı iddiasının konuyla ilgili kesin ve doğru
haberlere dayanmasını tenkit etmesi üzerine, insanların her devirde
kesin ve yalan olmayan haberlere ihtiyacı olduğunu söyleyerek cevap
vermiştir. 197

Ebü. Sehl İsmail b. Ali en-Nevbahti ve İbn Kıbbe er-Razi tarafın­


dan imamet krizine getirilmiş olan bu teorik çözümler, kısa vadeli
olarak düşünüldüğünde hiyerarşik otorite krizine yönelik pratik
faydayı beraberinde getirmedi ve Şii toplumuna moral olarak da acil
bir etki yapmadı. Hatta onların bu yaklaşımları, hadisçilerin etkili
olduğu uzun süre boyunca görmezlikten gelinerek çoğu fikirleri
kaybolmaya terkedildi. Bununla beraber uzun vadeli bir çözümün
. . . . . . . . .

193 Meryem 1 9/30-3 1 .


194 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, I, 79-80.
195 Bk. İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, I, 80-8 1 .
196 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, I, 85.
197 Bk. İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, I , 60-63.
192 ŞİA'DA GAYBET İ N ANCI V E GAİP O N İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

kelami alt yapısı IV. asnn ikinci yarısında İbn Babeveyh ile oluş­
turulmaya başlanmıştır. Daha sonra da bu öncü kelami yorumlar,
gaybet iddiasını kendi gulat bağlamından soyutlamıştır. ı 9s Bu, aynı
zamanda Mu'tezile söyleminin İmamiyye Şiası üzerinde etkili oldu­
ğu dönemdir.

İbn Babeveyh, Küleyni ve Nu'manf'ye benzer bir tavır takınmış


olmakla birlikte onlardan farklı olarak yer yer akli yöntemlere mü­
racaat etmekten de geri durmamıştır. Ebu Sehl en-Nevbahtf ve İbn
Kıbbe er-Razf'nin sönmeye yüz tutmuş rasyonel argümanlarını tekrar
devreye sokarak kendi düşüncelerinin temelini oluşturmuştur. Etki­
lenme o kadar fazla olmuştur ki yaptığı izahların neredeyse hepsi Ebu
Sehl ve İbn Kıbbe'nin görüşlerinin benzeridir.

İbn Babeveyh bu meyanda, kaimin varlığı ve gaybeti gibi haber­


lere inanmayanların Hızır'ın gözlerden kayıp olarak hala yaşadığına
inanmalarını, ı 99 yeryüzünde yerleri bilinmeyip görünmeyen cinlerle
ilgili rivayetleriyle onların varlıklarını kabul etmelerini hayretle kar­
şıladığını söyler.200 Yine, gaybeti zamanında imamet görevinin nasıl
yerine getirileceğini soranlara o da, Hz. Peygamber'in peygamberliği­
nin mağaradayken bile devam ettiğini örnek göstermiştir.20 ı

İbn Babeveyh, getirmiş olduğu izahlarla bir taraftan İmamiy­


ye gaybet inancının ne olması gerektiğini ortaya koyarken, diğer
taraftan da imamın gaybetinin farklı bağlamlarda ele alınmasını
engellemeye çalışmıştır. O, gaip imamın durumu bazıları tarafından
Hz. Isa'nın göğe yükseltilmesi olayına benzetilmiş olmalı ki hemen
müdahale etme gereği duymuştur. Bu meyanda, İmamiyye inancını
özetlemeye çalıştığı eserinde, imamların bir kısmının veya birinin
hakikaten öldürülmeyip yerine başkasının öldürüldüğünü iddia
edenlerin kendi dinlerinden olmadığını ifade etmiştir. 202

198 Krş. Arjomand, "The Crisis of the Imamate", s. 509.


199 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, II, 393.
200 Bk. İbn Babeveyh, Kemdlü'd-din, II, 554-555.
201 Bk. İbn Babeveyh, Kemdlü'd-din, I, 48.
202 Bk. İbn Babeveyh, Risaletü'l-i'tikddati'l-İmamiyye, s. 1 17.
GAYBET İ N İ MA M İYYE iLE B İ RLİKTE B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELMESİ 1 93

İbn Babeveyh, asıl ilgi alam hadis olmasına rağmen, kısmen de


olsa akla dayalı çözümlere yer vermesi hasebiyle kendisinden sonra
Şeyh Müfid'le sistemleşecek olan akli kelamın oluşumunu hızlandır­
mıştır.203 Gaybet konusunu ele aldığı Kemcilü'd-din ve tamcimü'n-ni'me
adlı eserinde, söz konusu rasyonel izahlara yer verdikten sonra riva­
yetlere geçerek gaybete ilişkin o ana kadar İmamiyye tarafından ileri
sürülmüş bütün iddialan bir araya toplamıştır.

İbn Babeveyh'in (ö. 38 1/99 1 ) vefatından sonra, liderliğinin


Küleyni ile başlayıp Nu'mani ile devam ettiği Ahbari Kum ekolü
ise, tartışma olmaksızın rivayetlere bağlanma yerine rasyonel teoloji
ve hukuki metodolojiyi savunan Bağdat İmami kelam ekolünün
ortaya çıkmasıyla önemini kaybetmiştir. IV. (X.) asnn yeni İmami
alimleri, Mu'tezile'nin kullanmış olduğu argümanları esas alarak
kelami delillere müracaat ettiler. İmamın gaybetini doğrulamak için
akli yöntemleri kullanmaktan kaçınmadılar. 204 Bu ekolün ilk lideri
Şeyh Müfid, hocası ve aynı zamanda Kum ekolünün en önemli
temsilcilerinden İbn Babeveyh'e açıkça karşı çıkarak eserine bir
tashih yazmıştır. O , burada Kum alimlerini Şia'nın Haşeviyye'si ola­
rak anmış ve onlann İsnaaşeri Şiiliğin gerçek koruyucusu oldukları
yönündeki iddialarını reddetmiştir. 205 İmamiyye'nin, imamların
gaybı bildiği şeklindeki gulat iddialardan soyutlanmaya başlaması
da Şeyh Müfid ile olmuştur. 2 06

203 Krş. Andrew]. Newrnan, The Development and Political Significance of the Ra­
tionalist and Traditionalist Schools in Imamr Shr'r History from the Third!Ninth
ta the Tenth/Sixteenth Century (doktora tezi, 1986), University of California,
s. 135- 147; Uyar, Ahbanlik, s. 82; ôz, "İbn Babeveyh", DİA, XIX, 346.
204 Krş. Madelung, "Shi'ism: The Imamiyya and the Zaydiyya", s. 82-83; Hus­
sain, The Occultation, s. 145.
205 Bk. Şeyh Müfid, Şerhu Akaidi's-Sadak ev Tashihu'l-İ'tikad, s. 33.
206 Mesela Şeyh Müfid, imamların gaybı bildiği iddiasının yanlış olduğu, gay­
bın Allah'tan başkası tarafından bilinemeyeceğini ve bu tür iddiaların da
tamamen gula.t tarafından ileri sürülebileceğini iddia etmiştir (bk. Şeyh
Müfid, Evliilü'l-makalat, s. 38).
Ahbari ve UsOli ekolleri arasındaki sonraki farklılıklar için bk. Andrew
]. Nevman, "The _Nature of the Akhbaıi/UsülI Dispute in Late Safawid
Iran. Part 1 : 'Abdullah al-SamahijI's Munyat al-Mumarisin", BSOAS, LV/l
(1992), s. 22-5 1 ; Uyar, Ahbanlik.
194 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I V E GAİP O N İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

Bu dönemin öncüsü sayılan Şeyh Müfid (ö. 4 1 311022), gaybet­


le ilgili on bölümden oluşan el-Fusulü'l-aşere fi'l-gaybe'sinde, gaip
imamın varlığını iki ana prensip temelinde ispatlamaya çalışır; her
dönemde bir imamın var olmasının gerekliliği ve bu imamın masum
olması.207 Müfid'in bu konuyu işleyiş tarzı, Murtaza (ö. 436 / 1044),
Karaciki (ö. 449 / 1 05 7) ve Tüsi (ö. 460 / 1067) gibi sonraki alimler
için bir iskelet oluşturmuştur.208
Müfid, her ne kadar İbn Babeveyh gibi Kum alimlerini eleştirmiş
olsa da, gaybetle ilgi birçok rivayetin benimsenmesi konusunda
onlarla mutabıktır. Eleştirdikleri Ahbariler'den farklan, onların gün­
deme getirmiş oldukları rivayetlerin mantıken geçerliliklerini ortaya
koymaya çalışmalarından kaynaklanmaktadır. İnsanın çok uzun süre
yaşayabileceğini ispatlamaya çalışırken, diğerleri gibi o da, gaybete
giden peygamber ve krallarla ilgili örneklere müracaat etmiştir. 209

Mesela Şeyh Müfid'e göre Hz. Peygamber'in, "Zamanının imamını


bilmeden ölen Cahiliye ölümüyle ölmüştür" hadisi sahihtir, anlamı
da Kur'an ayetiyle doğrulanmıştır. Kendisine, imamın gaybeti ve
gizlenmesiyle çelişmez mi; insanlar kaybolmuş, görünmeyen imamı
nasıl bilecekler şeklinde yöneltilen sorulara verdiği yanıtta, imamı
bilmekle onun gaip olması arasında bir çelişki olmadığını söylemiş­
tir. Ona göre imamın alemdeki varlığıyla ilgili bilgi, tanınması için
görünmesiyle ilgili ilme ihtiyaç duymaz; onun havastan bir şeyle algı­
lanması da söz konusu değildir. Bu durum, Allah'ın Hz. Peygamber'i
daha alemde var olmadan önce diğer peygamberlere müjdelemesi
gibidir. Allah, son peygamberin tanınıp bilinmesi ve beklenmesini
eski ümmetlere de zorunlu kılmıştı. Geçmiş peygamberler, Cibril,
Mikail vb . var olduklarını bilmektedir. Fakat onların yerleri ve
kişilikleri hakkında herhangi bir bilgi yoktur. Allah buna rağmen
bunların bilinmesini bize farz kılmıştır.210

207 Bk. Şeyh Müfid, el-Fusulü'l-aşere, s. 346.


208 Mesela Şeyh Müfid'in gaybetle ilgili söz konusu yaklaşımı, Murtaza tara­
fından aynen paylaşılmıştır. Murtaza'ya göre, her devirde hata ve zilletten
masum, her türlü kötü fiilden menedilmiş bir imamın olması aklın gerek­
tirdiği bir konudur (bk. Şerif el-Murtaza, el-Mukni', s. 34-35).
209 Mesela bk. Şeyh Müfid, el-Fusulü'l-aşere, s. 350-353.
210 Şeyh M�ffd, el-Fusulü'l-aşere, s. 384-385.
GAYBET İ N İ MA M İYYE iLE BİRLİKTE B İ R İNANÇ HALİN E GELMESİ 195

Yine Müfid'e göre, Ca'fer b. Muhammed'den rivayet edilen "İma­


mın etrafında Bedir ehli sayısınca, 3 1 O küsur adam toplandığında
imam kılıçla huruç eder" hadisi de doğrudur. Bu sayı günümüzde
ehl-i Bedir'den kat kat fazladır, o halde imam niçin hala gaybettedir;
imam nasıl olur da takıyye halinde olur ve zuhur etmesi gerekmez
mi şeklindeki sorulara şöyle cevap verir: "Çünkü imamın etrafında
toplananlar sabır, cesaret, cihad şuuru, ahiret arzusu içerisinde ve
sağlıklı akla sahip değillerdir. Onlarda bu özellikler bulunmamak­
tadır. Bundan dolayı imam gaybettedir. Şüphesiz Allah bu kalabalık
topluluğun bu şartlan haiz olduğunu bilse imam zuhur ederdi."2 ı ı

Şeyh Müfid'in öğrencisi Şerif el-Murtaza da, gaybetin geçerliliğini,


geniş şekilde izah ettiği iki şarta bağlamıştı r. Bunlar, bütün zaman­
larda bir liderin olması ve bu kişinin, insanı kötü fiil işlemekten
alıkoyabilmesi için masum olmasıdır. Ona göre söz konusu şartlar
aklın bir gereğidir. Bu iki prensip kabul edildiğinde geriye bir şey
kalmaz. Bundan dolayı bunlardan şüphe edilmemesi lazım gelir.2ı2
Bir kişinin tehlikeden dolayı kendini koruması veya gaybete girmesi
akıl ve gelenek bakımından da zorunludur. Mesela Hz. Peygamber
bu yüzden mağarada saklanmıştı.213

Şerif el-Murtaza'ya, Hz. Peygamber'in gaybeti kısa sürmüştü, an­


cak imam nasıl olur da uzun yıllar geçmesine rağmen hala gaybette
bulunmaya devam eder diye sorulunca şöyle cevap verir: "Hz. Pey­
gamber'in gaybeti hicretten önceydi ve bundan dolayı da bütün şer'i
hükümler kendisine iletilmemişti. Dini hükümlerin büyük bölümü
Medine'de inmiştir. İmam ise Hz. Peygamber'in bütün misyonunu
yüklendiği için hala gaybettedir."2ı4

Murtaza başka bir yerde, imamın gaybetinin onun imameti ile be­
raber ele alınması gerektiğini söyler. Ona göre bu konu, müteşabihatın

2 1 1 Şeyh Müfid, el-Fusalü'l-aşere, s. 390.


212 Bk. Şerff el-Murtaza, el-Mukni', s. 35-37; Şerif el-Murtaza, Mes'ele vecize
fi'l-gaybe (A. A. Sachedina, "A Treatise on the Occultation of the Twelfth
Imamite imam'', Studia Islamica, XLVIll [ 1978] içinde), s. 1 18-1 2 1 .
2 1 3 Şerif el-Murtaza, Mes'ele vecizefi'l-gaybe, s . 1 2 1 .
2 1 4 Şerif el-Murtaza, el-Mukni', s . 53-54; Şerif el-Murtaza, Mes'ele vecizefi'l-gay­
be, s. 2 1 -122.
196 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I V E GAİP O N İ K İ N Cİ İ M A M EL- M E H D İ

tevili ve Allah'm hikmeti gibi konularla aynı konumda değerlendi­


rilmesi gereken çocukların sorumluluğu meselesine dayanmaktadır.
Gaybet hakkındaki değerlendirme de buna göre yapılmalıdır.215

Murtaza, önceki imamların başvurmadığı bu yönteme on ikin­


ci imamın gerek duyması sebebiyle ilgili soruya verdiği cevapta
şöyle der: "Diğer imamlar takıyye yaparak düşmanlarına karşı
kendilerini savunabiliyorlardı. Onların, imametle birlikte gözden
kaybolma gibi bir misyonları da yoktu . Bununla birlikte bütün
korkular zamanın imamı içindir. Çünkü o, ortaya çıkıp insanları
kendine çağıracak ve muhalifleriyle mücadele edecektir. Bundan
sonra da takıyye yapmak gibi bir alternatifi de yoktur. " 2 1 6

Gaybetin geçerliliğinin iki şarta bağlı olması görüşü, Murtaza'dan


sonra Tüsi tarafından da paylaşılmıştır. Bunlar, bir imamın var olması
ve imamın günahsızlığının zorunluluğudur. 2 ı 7 Ona göre bu imam,
Allah'ın lutfu gereği ilahi rehberin bir aracısı olarak ortaya çıkacaktır.
Tüsi, Allah'ın lutfunun gaybet durumu süresince devam edeceğini,
gaybetin uzamasının Şii toplumunun kazandığı faydalar açısından
daha da yararlı olacağım iddia etmiştir.2 ı 8

Sonuç olarak ilk defa Ebü Sehl en-Nevbahti ve İbn Kıbbe ile
oluşturulan gaybetin kelamı temelleri, uzun süre rivayet eksenli
Kum ekolünün hakimiyeti gölgesinde kalmıştı. Ancak hicri IV. asrın
ortalarından itibaren imam hadislerinin gaybet sorununa artık ye­
terli cevap veremediği anlaşılınca İbn Babeveyh'in devreye girdiğini
görmekteyiz. O , Ebü Sehl ile İbn Kıbbe'nin görüşlerini tekrar gün
yüzüne çıkarmasıyla yeni bir dönemin habercisi olmuştur. Kısmen
kendisinin de katı ldığı bu süreç, Mu'tezili yöntemlerden etkilenen
Şeyh Müfid ile birlikte yeni bir çığır açmıştır. Gaybetin kelami me­
totlarla izah edilmeye başlandığı bu dönem, Şerif el-Murtaza ve Tüsi
tarafından sürdürülmüştür. Tüsi, hem rivayet bağlamında hem de
kendi dönemine kadar olgunlaşan kelami delilleri bir araya toplaya­
rak gaybet hakkında söylenenleri özetlemiştir.

2 1 5 Bk. Şerif el-Murtaza, el-Mukni', s. 50.


216 Bk. Şerif el-Murtaza, el-Mukni', s. 54-55.
217 Tüsi, Gaybe, s. 2.
218 Bk. Tüsi, Gaybe, s. 90.
GAYBETİN İ MA M İYYE iLE B İ RL İ KTE B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELMESİ 197

Gaybetle ilgili tartışmalar elbette kaynaklarda tespit edebildiğimiz


bu tartışmalarla sınırlı olmamıştır. Fakat yukarıda aktarmaya çalış­
tığımız görüşlerin, konunun özünü oluşturduğu anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan İmamiyye alimlerinin ileri sürdüğü SÖZ konusu fikir­
ler, aynı zamanda kendilerine yönelik eleştirilere verilmek istenen
cevaplan kapsamaktaydı. Bu konuda İmamiyye'ye en ciddi tenkitleri
Mu'tezililer yöneltmiştir. Şerif el-Murtaza'nın çağdaşı olan Mu'tezili
Kadi Abdülcebbar (ö. 4 1 5/1025), imamet ve imamın gaybeti mesele­
lerinde onunla yoğun bir tartışmaya girişmiştir. Kadi'nin eleştirileri,
el-Mugnf'sinde açıkça görülmektedir.

Kadi Abdülcebbar, gaybetle ilgili tenkitlerinde konuyu daha çok


teklif meselesi çerçevesinde ele almaktadır. O, imamın gaybet anında
varlığını kabul etmemekte ve onun, gaybette olduğu sürece varlığıyla
yokluğu arasında bir fark olmadığını söylemektedir. Kadi'ye göre bu
durum aslında Şiiler açısından bir çelişki taşımaktadır. Zira o, Şiiler'in,
"tekliflerin tamamlanması için imamın bilinmesi gerektiğini", ancak
imamın bilinebilmesi için de onun belli bir mekanda ve görünür
olması gerektiğini söyler. Ona göre gaybette olan imamda bu şartlar
gerçekleşmediği için taraftarlarının onu bilmesi mümkün değildir.
Dolayısıyla insanlann mükellefiyeti de söz konusu olamaz ve hüccet
üzerlerinden kalkar. İmamı bilmediklerinden dolayı teklifleri yerine
getirmesi konusunda mazeretli bir konuma düşen bu insanlann Allah
tarafından cezalandınlması da muhal olur. Ayrıca tekliflerin imamın
varlığına bağlanması, onun gaybetinde sorumluluğun ortadan kalk­
masına ve bu şekilde onlann dinden çıkmasına yol açar. 2 1 9

1 .2. 7. On İkinci İmamın Mehdiliği

Mehdi inancının tam anlamıyla bir inanç esası olarak yerleştiği ve


akaidinin buna göre şekillendiği yegane Şii fırkası, İmamiyye veya
isnaaşeriyye'dir. 220

imamiyye içerisinde, gaybete gittiğini iddia ettikleri imamlannın


beklenen mehdi olduğuna yönelik iddiaların ağırlık kazanması bir

219 Katli Abdülcebbar, e!-Mugni, XX/ l , s. 1 9-2 1 , 58.


220 Fığlalı, "Mesih ve Mehdi İnancı Üzerine", s. 205.
198 Ş[A'DA GAYBET İ N A N C I V E GAİP O N İ K İ N C İ İMAM E L- M E H D İ

hayli zaman almıştır. Nevbahti,221 Hasan el-Askeıi'den önceki olay­


lardan bahsederken birçok mehdilik iddiasını gündeme getirmesine
rağmen, Askeıi'nin oğlunun halefliğini destekleyen iddialarla ilgili
açıklamalannda, onun imamlığını mehdilik üzerinde temellendirme­
miştir. Benzer durum Ebü'l-Hasan el-Eş'aıi ve Ebu Hatim er-Razi gibi
çağdaşlan için de söz konusudur. Onlar, on ikinci imamın varlığını
iddia eden grubu tanımlarken, son imamlarının "beklenen kaim"
olduğunu iddia ettiklerini söylerler. Mehdiliğinden ise bahsetmez­
ler. 222 Ebü'l-Halef el-Eş'aıi gibi diğer erken dönem İmamf mezhep
yazan ise, daha çok "kaim" olarak vurguladığı gaip imam için, onun
"ümmetin hidayet rehberi ve mehdisi" olduğunu sadece bir yerde
ifade etmiştir. 223

Küleynf, Ali b. Hüseyin el-Kummf ve daha sonra Nu'manf, on


ikinci imamın varlığıyla ilgili gündeme getirmiş oldukları rivayet­
lerde, onunla ilgili olarak daha çok "el-kaim"224 "sahibü'l-emr"225

221 Nevbahu, Fırahu'ş-Şia, s. 92.


222 Bk. Eş'ari, Makalat, I, 104- 105; Ebo Hatim er-Razi, Kitıibü'z-Zine, s. 293.
223 Bk. Kummi, Kitabü'l-Mahiilat ve'l-fırah, s. 102 .
224 Mesela bk. Küleyni, Usal, II, 482; Kummi, el-İmame, s . 1 1 6; Nu'mani,
Kitabü'l-Gaybe, s. 1 8 1 .
"Kaim" lakabı diğer imamlar hakkında da kullanılmıştır (bk. Küleyni, Usal,
ll, 80-8 1 , 486-487).
Hem bütün imamlar için hem de on ikinci imam için kullanılan "kaim" ve
"kaim bi-emrillah" isimleri "mehdi" ismiyle birlikte de kullanılmıştır. Bu
kullanımlarda "kaim" lakabının daha özel bir anlam taşıdığı görülmekte­
dir. Mesela Naşi el-Ekber, Musa el-Kazım'ın ölümü üzerine taraftarların­
dan bir kesiminin onun, ümmetin mehdisi ve Al-i Muhammed'in kaimi
olarak yeryüzünü adalet ve doğrulukla dolduracağını iddia ettiğini söyler
(bk. Naşi el-Ekber, Mesdilü'l-imdme, s. 4 7-48). Burada kullanılan "mehdi"
ismi, bütün ümmetin beklemiş olduğu mehdiye işaret eder. Ancak "Al-i
Muhammed'in kaimi" denirken ise bu ailenin intikamını almaya yönelik
bir hedef arzulanmaktadır. TOsi'nin bir rivayetinde bu şöyle ifade edilir:
"Kaim diye isimlendirilmesi, ölümünden sonra tekrar ortaya çıkacak ol­
masındandır. O, önemli bir iş için kıyam edecektir" (TOsi, Gaybe, s. 2 18).
225 Sahibü'l-emr, on ikinci imam için "el-hücce min Ali Muhammed"le birlikte
"kaim"le yanyana kullanıldığı görülen on ikinci imamın diğer bir ismidir
(mesela bk. Kummi, el-İmame, s. 1 18). Aslında bu isim Şiiler açısından
başlangıçta, acil beklenen kurtarıcı anlamına gelmekteydi. Daha sonra on
ikinci imama nisbet edilmiştir. Çünkü on ikinci imamın varlığıyla ilgili �
GAYBETİN İ MAM iYYE iLE B İ RL İ KTE B İ R İ N A N Ç HALİNE GELMESİ 199

"el-hücce"226 gibi sıfatlar kullanmışlardır. "el-Mehdi" lakabına ise


çok az yer verilmiştir. İlk olarak Küleynf tarafından kayda geçiril­
diği anlaşılan böyle bir rivayette, gaip imam hakkında, "Ardımda
evlatlarımdan on birincisinin doğumunu düşünüyorum. O, zulüm
ve zorbalıkla dolan yeryüzünü adalet ve doğruluğa kavuşturacak
mehdidir"227 denmektedir.

Ön ikinci imamın "mehdi" olarak vurgulanması, rivayet ağırlıklı


çalışmaların etkilerini kaybetmeye başlamasıyla aynı dönemlere denk
gelir. Bu sürecin başlamasına zemin hazırlayan İbn Babeveyh, imamın
tam künyesini açıkladığı bir yerde, onun mehdi diye isimlendirildi­
ğini228 açıkça ifade etmiştir. İbn Babeveyh'ten sonra Şeyh Müfid ise,
gaybetle ilgili yazılarında on ikinci imamın, kıyamete yakın ortaya
çıkacak İslam'ın kurtarıcısı "el-mehdi" olduğu iddiasını çok belirgin
bir şekilde işlemiştir. 229

Müfid'in kendi açıklamalarını bir araya getirdiği dönemde Hasan


el-Askeri'nin halefliği meselesi İmamiler arasında az çok yerleşik bir
hal almıştı. Müfid bu yüzden daha çok, gaybet ve on ikinci imamın
mehdiliği gibi konulara ağırlık vermiştir.230 Öğrencisi Şerif el-Mur­
taza da, el-Mukni' fi'l-gaybe isimli eserinin girişinde, imamü'l-asr ve

rivayetlerden söz etmeyen Saffar el-Kummi'nin eserinde de kullanılmıştır.


Saffar'ın aktarmış olduğu bir rivayette, önce Peygamber'den sonra Ali'den
sonra imamlardan ve son olarak da bu işin sahibü haze'l-emr ile sona ere­
ceğinden, diğer bir rivayette ise sahibü haze'l-emrin, vasiyet, ilim, vakar ve
sakinliğiyle tanınacağından bahsedilmektedir (bk. Saffar el-Kummi, Besair,
s. 4 1 2-4 13, 509). Küleyni'de geçen benzer bir rivayette, Ca'fer es-Sadık'a,
Şiiler'in dört gözle bekledikleri sahibü'l-emrin kendisi mi olduğu sorul­
muştu. İmam cevabında, ne kendinin ne oğlunun ne de oğlunun oğlu
olduğunu "Nasıl ki Hz. Peygamber, resullerin fetret döneminden sonra
gönderildiyse o da imamların fetretinden sonra geleceğini, zulüm ve zorba­
lıkla dolmuş olan (dünyayı) adalete kavuşturacağını" söylemiştir (Küleyni,
Usal, II, 141). Sonuçta o, sahibü's-seyf anlamına gelmiş olur (bk. Nu'mani,
Kitabü'l-Gaybe, s. 1 73; Sachedina, Islamic Messianism, s. 64).
226 Bk. İbn Babeveyh, Risaletü'l-i'tikıidati'l-İmamiyye, s. 109.
227 Küleynf, Usal, II, 1 36.
228 Bk. İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, il, 474-475.
229 Bk. Şeyh Müfid, el-Fusalü'l-aşere, s. 347; Şeyh Müfid, Evaila'l-makalat,
s. 50; Şeyh Müfid, el-Fusalü'l-muhtare, s. 1 12- 1 13, 350.
230 Krş. Sachedina, Islamic Messianism, s. 57.
200 Ş[A'DA GA YBET İ N A N C I vE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM EL- M E H D i

sahibüzzamandan bahsederken, "el-mehdi" lakabını, "el-hücce" ve


"el-muntazar" ile birlikte kullanmıştır.23 ı

İlk İmamiler'in "mehdi" isminden ziyade , alışılmış lakap olan "el­


kaim"i kullanmalannın sebebi, on ikinci imamın rolünü daha çok
"el-kaim ve sahibü'l-emr" olarak algılamış olmalanndan kaynaklan­
mış olsa gerektir. Bu yüzden onlar, mehdinin kaybolmasıyla ilgili
aynntılar ve onun siyasi hedefleri üzerinde durmaktan ziyade, Hasan
el-Askeri'nin halefinin ortaya çıkmasıyla ilgilenmişlerdir. Çünkü İs­
naaşeri Şifliği'nin hayatta kalabilmesi son imamın beklenen mehdi
olduğu konusundan çok daha önemliydi. 232

Diğer taraftan, "mehdi" veya "el-mehdiyyü'l-muntazar" lakabının


İmamiyye inancının önemli bir kriteri olması, kısa gaybet döneminin
bitimiyle başlar. İmamın uzatılmış gaybeti, mehdinin fonksiyonunun
içselleştirilmesine katkıda bulunan faktörlerden biri olmuştur. İma­
miyye, imamın özellikle görülebilir bir zamanda hilafeti ele geçirip
gerçek İslam adaletini sağlamasının mümkün olmadığını anlamasıy­
la, Keysaniyye ve Vakıfe gibi eski Şii fırkalarının görüşlerine baş­
vurmuştur. 233 Söz konusu gruplann iddialanna benzer rivayetlere
yer veren erken dönem hadis kitaplannda, Allah'ın dine mehdi ile
birlikte yardım edeceği, Allah'ın devletinin onun aracılığıyla kurula­
cağı ve düşmanlanndan intikam alınacağı234 şeklinde birçok rivayet
söz konusuydu. 235 Onlar, bu ve benzeri mehdilik hadisleriyle, ortaya

231 Bk. Şerif el-Murtaza, el-Mukni', s. 9.


232 Krş. Sachedina, Islamic Messianism, s. 52, 59-60; Vaziri, The Emergence of
Islam, s. 1 59; Ahmed el-Katib, Şiada Siyasal Düşüncenin Gelişimi, s. 223.
233 Krş. Sachedina, Islamic Messianism, s. 52, 59-60; Vaziri, The Emergence of
Islam, s. 1 59; Ahmed el-Katib, Şiada Siyasal Düşüncenin Gelişimi, s. 223.
234 Bk. Saffar el-Kummr, Besair, s. 90.
235 Sünni hadis kitaplarında da yer alan bu tür rivayetlerle ilgili olarak Makdisi
şöyle demiştir: Mehdinin ortaya çıkışıyla ilgili Hz. Peygamber, Ali, İbn
Abbas ve diğerlerinden rivayet edilen çeşitli haberler vardır. Kevni hadis­
lerle ilgili rivayet edilenlerin hepsi bu türdendir. Bu konuyla ilgili rivayet
edilenlerin en güzeli şöyledir: "Ebu Bekir b. Ayyaş'ın, Asım b. Zer'den
o da Abdullah b. Mes'ud'dan rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle
buyurmuştur: Ehl-i beytimden ismi ismime uyan bir adam ümmetime
gelmedikçe dünya yıkılmayacaktır" (Makdisi, Mutahhar b. Tahir, el-Bed'
ve't-tarih [nşr. Cl. Huart] , Beyrut 1899, s. 180).
GAYBETİN İ M A M İYYE iu B İ RLİKTE B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELMESİ 201

çıkmama krizinden kurtulmak için gerekenden daha fazla delil elde


etmişlerdi. 236 Daha sonra da mehdilik hakkında o ana kadar söylenen
her şeyi eksiksiz bir şekilde gaip imama uyarlamışlardır.

2. On İki İmam Şiası'nın Teşekkülü

Ali taraftarları, dördüncü halife Hz. Ali'nin vefatının ardından Mua­


viye'nin iktidarı ele geçirmesiyle birlikte önce Hasan, ardından da
Hüseyin'in liderliği etrafında toplanmak istemişlerdi. Hz. Hüseyin'in
ölümüne kadar aralarında herhangi bir liderlik sorunu yaşanmamıştı.
Hüseyin'in Kerbela'da öldürülmesiyle birlikte durum değişmiştir. Bir
kısmı Hz. Ali'nin Hz. Fatıma soyundan, bir kısmı Muhammed b.
el-Hanefiyye gibi Ali'nin Fatıma'dan olmayan çocuklarından, diğer
kesimi de başta Abbasiler olmak üzere tamamıyla Ali soyundan ol­
mayıp da dedesi Abdülmuttalib'in soyundan gelenlere lider gözüyle
bakabiliyorlardı. Ancak bunlar arasında belirleyici olanı, Muhtar
es-Sekafi hareketinden başiayarak önce Muhammed b. Hanefiyye so­
yunu, ardından, iddialarını ibnü'l-Hanefiyye'nin oğlu Ebu Haşim'in
vasiyetine dayandıran ve başta Abbasiler olmak üzere Ali soyundan
başka diğer Haşimiler'in imamlığını tanıyan birçok bağımsız grubu
içeren aşırı kanattı. Bunların yanı sıra iktidara karşı her türlü ha­
reketten kaçınan daha ılımlı ikinci bir kol vardı. Bunlar, Hasan ve
Hüseyin'in soyundan gelen bir liderlik çizgisi benimsemişlerdi. 237

132 (750) yılında Abbasiler'in iktidara gelip Ali soyunu dışlaya­


rak hayal kırıklığına uğratmalarıyla birlikte durum değişmiştir. Hz.

Diğer bir rivayette ise, "Dünyanın yıkılmasına sadece bir asır kalsa bile şüp­
hesiz Allah zulümle dolmuş yeryüzünü adalete kavuşturacak ismi ismimle
uyuşan Ehl-i beytimden bir kişi gönderecektir" (Makdisf, el-Bed' ve't-tiirih,
s. 180- 18 1).
Madelung, söz konusu hadislerin Muhammed b. Hanefiyye'nin Muhtar
es-Sekafr tarafından mehdr ilan edilmesi sonucu ortaya çıktığını iddia eder
(bk. W. Madelung, "MahdI", EF, V, 1 232).
236 Krş. Dwight M. Donaldson, The Shilte Religion, Landon 1993, s. 229; Uyar,
Ahbarilik, s. 40 .
237 Daftary, İsmdililer, s. 86-87; Watt, Emeviler Devrinde Şiilik, s. 4 3; Hodgson,
"How did the Early Shf'a Become Sectarian?", s. 9; Qadi, "The Development
of the Term Ghulat", s. 302.
202 ŞİA'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MA M EL- M E H D İ

Peygamber'in Fatıma soyundan gelenler, diğerlerinden ayrılarak


Alioğulları cephesini oluşturdular. Zeydiler'in dışındakilerin çoğu,
Hasan'ın soyunu da dışarıda bırakarak yalnızca Hüseyin soyundan
gelenlerin liderliğini kabul ettiler. Önceki radikal kanat ise, Ca'fer
es-Sadık'ın (ö. 1 48/765) liderliğinin son döneminde Hüseyin soyun­
dan ılımlılarla yakınlaştılar. Ancak bunlardan bir kısmı, sonradan
İsmaililik hareketine dönüşecek birtakım aşırı yorumlarını devam
ettirirken, önce Muhammed el-Bakır sonra da Ca'fer es-Sadık etra­
fında birleşenler ise diğerlerine göre ılımlı sayılabilecek görüşlerini
· muhafaza etmeye devam ettiler.

Bu ılımlı kesim, Ca'fer es-Sadık'tan sonra Musa el-Kazım'ın (ö.


183/799) liderliğini benimseyerek, hicri IV. asrın ortalarından itiba­
ren İmamiyye çatısı altında bir araya gelene kadar, ilk olarak Kat'iyye
ve Vakıfe şeklinde iki ana kola, daha sonra da kendi içlerinde birçok
gruba ayrıldılar. Fakat çoğunluk, genelde Ca'fer es-Sadık'tan sonra
Musa el-Kazım sonra da Ali er-Rıza'nın (ö. 203/8 1 8) ima.metini be­
nimseyen Kat'iyye'ye mensuptu.

İmametin nas ve vasiyetle önceden belirlenmiş olduğu şeklindeki


İmamiyye'nin ilk nüveleri sayılabilecek asıl Şia inancının teşekkülü,
Ca'fer es-Sadık ve sonra da Musa el-Kazım'ın tarafına geçmiş olan
Şii kelamcılarla başlamıştır.238 Mu'tezile ile iç içe yaşayıp onların
kelami metotlarından etkilenen bu alimler, başta imamet ve nas
olmak üzere birçok konuda tartışmışlardır. Bunların ilki, Ali b.
İsmail b. Misem et-Temmar'dır (ö. 1 84/800 civarı).239 Daha sonra
yine Ca'fer es-Sadık'ın taraftarlarından olup Şii kelam sisteminin

238 Nas ve tayin ilkesinin teşekkül süreci için bk. Bozan, lmdmiyye lmdmet
Nazariyyesinin Teşekkül Süreci, s. 90-98.
Şta'nın teşekkül süreci ise, hicri 1. asnn son çeyreğinde başlar (Hasan Onat,
Türkiye'de Din Anlayışında Degişim Süreci, Ankara 2003, s. 1 34).
239 İbnü'n-Nedim, Fihrist, s. 223.
Ali b. Misem, Har1lnürreşid'in veziri Yahya b. Halid el-Bermeki'nin dü­
zenlediği meclislere devam etmiştir. Mu'tezili Ebü'l-Hüzeyl el-Allafın
takipçilerinden Ali el-Usvarf ile imamet konusunda tartıştıklan söylenir
(bk. Hayyat, el-lntisdr, s. 75). Zeydi olduğu da ileri sürülen Ali b. Misem,
Halife Me'mQn'un huzurunda, Mu'tezilr Sümame b. Eşres ve Mürcii Bişr
el-Merisi gibi bazı şahıslarla teşeyyQ' konusunda tartışmıştır (bk. Taberi,
Tarih, VIII, 577).
GAYBETİN İ MAMİYY E iLE B İ RLİKTE B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELMESİ 203

kurucusu kabul edilen Hişam b. Hakem (ö. 1 791 795),240 Zürare b.


A'yen (ö. 1 50 1 767) ,241 Ebu Ca'fer Muhammed b. Nu'man el-Ahvel
(ö. 1 60 1 777),242 Muhammed b . Halil es-Sekkak,243 Yunus b. Ab­
durrahman (ö. 208/ 823),244 Ebu İsa el-Verrak (ö. 247 /86 1) ,245 İb­
nü'r-Ravendi (ö. 245 /859)246 ve Fazl b. Şazan (ö. 260/873)247 gibi
ilk Şii alimleri, Ca'fer es-Sadık'ın vefatının ardından kendi imamet

240 Hişam b. Hakem, Kitabü'l-İmame, Kitabü'l-Vasiyye ve'r-red ala men enke­


reha, Kitabü'l-Hakemeyn vb. pek çok eser yazmıştır (İbnü'n-Nedim, Fihrist,
s. 223-224).
241 Zürare b. A'yen eş-Şeybanf, fıkıh, hadis ve kelam alanlarıyla teşeyyüünün
öğretilmesinde Şia'da en büyüklerden biri olarak kabul edilir (bk. İbnü'n-Ne­
dfm, Fihrist, s. 276). Muhammed el-Bakır'ın taraftarlarındandı. Ölümünün
ardından Ca'fer es-Sadık sonra da Musa el-Kazım'ın tarafına geçmiştir (Berki,
er-Rical, s. 47; isferayini, et-Tebsirfi'd-din, s. 40). Ca'fer es-Sadık'ın ölümün­
den yaklaşık bir yıl sonra da vefat etmiştir (Keşşi, er-Rical, s. 201).
242 Ebü Ca'fer el-Ahvel, Ca'fer es-Sadık'ın taraftarlarından olup, onun vefatının
ardından M1lsa el-Kazım'ın imametini benimsemişti. Kitabü1-İmame vb.
kitaplar yazmıştır (İbnü'n-Nedim, Fihrist, s. 224; Bağdadi, el-Fark, s. 52).
243 Sekkak, Hişam b. Hakem'in arkadaşlarından olan bir Şii kelamcısıdır.
Kitabü'l-İmame, Kitı:ibü'r-Red ala men eba vücübe1-imame bi'n-nas vb. kitaplar
yazmıştır (İbnü'n-Nedim, Fihrist, s. 225).
244 Yunus b. Abdurrahman, Hişam b. Hakem'in öğrencisi ve Musa b. Ca'fer'in
taraftarlarındandı (Keşşi, er-Rical, s. 539). Musa b. Ca'fer'in ölümünün ar­
dından, onun vefatına inanıp Ali er-Rıza'nın liderliğini benimseyen Kat'iy­
ye'ye bağlı kalmıştır (Berki, er-Rical, s. 49, 55; Bağdadi, el-Fark, s. 52). Şia
mezhebi üzerine birçok tasnif ve telifi olduğu söylenir. Kitabü'l-Vesaya,
Kitabü'l-Beda vb. birçok eser kaleme almıştır (İbnü'n-Nedim, Fihrist,
s. 276).
245 Ebu İsa el-Verrak, Kitabü'l-Mecalis ve Makıilat fi'l-imame adlı eserler yaz­
mıştır (Mes'üdi, Mürücü'z-zeheb, IV, 105). Nevbahti'nin Fıraku'ş-Şia'sı ile
Kummf'nin Kitabü'l-Makıilat ve'l-fırak adlı eserlerindeki bilgilerin büyük
bölümü onun Makalat fi'l-imame adlı eserine dayandırılır (bk. Madelung,
"İmamiyye Fırak Literatürüne Dair Mülahazalar", s. 282-283).
246 Kadi Abdülcebbar, imametin nasla olduğu fikrini ilk iddia edenin İb­
nü'r-Ravendi, bu düşüncenin ilk savunucularının da, Ebu İsa el-Verrak
ve İbnü'r-Ravendi olduğunu iddia eder (bk. Kadi Abdülcebbar, el-Mugni,
XX/l, s. 125, 273).
247 Keşşi'de aktarılan bir rivayette, Şia'nın, muhalifleriyle olan tartışmalarında
Hişam b. Hakem'den sonra görevi Yunus b. Abdurrahman'ın, sonra Sek­
kak'ın ve sonra da İbn Şazan en-Nisabüri'nin devraldığı anlatılmaktadır
(bk. Keşşi, er-Rical, s. 539).
204 Ş İA'DA GA YBET İ N A N C I ve GAİP ON İ K İ N C İ İ MA M EL- M E H D İ

delillerini hem nakli hem de akli delillerle açıklayıp işleyerek bir­


çok kitap yazdılar. Teliflerinde rec'at, Kur'an'ın değiştirilmesi, Hz.
Peygamber'in kendi ismi ve nesebinin aynı olan birini ümmetine
halef kılması şeklindeki iddialarını ispat etmeye çalıştılar. 248 Fakat
onların bu çabalarıyla oluşturulan fikri süreç, Halife Mütevekkil-Alel­
lah döneminde (232-247 / 847-86 1 ) uygulamaya konulan münazara
yasağının da249 etkisiyle uzunca bir süre dumura uğramıştır.

İlk Şii düşünürlerinin hicri il. asrın sonlarından itibaren oluştur­


duğu bu zeminin ardından, söz konusu görüşleriyle ilgili rivayetler­
lerin yoğun olarak gündeme geldiği ikinci bir dönem yaşanmıştır.
Bu süreç içerisinde özellikle Muhammed el-Bakır ve Ca'fer es-Sadık'a
isnat ettikleri pek çok rivayetle hem taraftarlarını ikna etmeye çalış­
tılar, hem de kendi iç imamet tartışmalarına malzeme oluşturdular.
Bunlar arasında, imamın kendine halef bıraktığı bir oğlu olmadan
ölemeyeceği,250 yeryüzünün hüccetsiz kalamayacağı,25 ı imamın
kendi halefinin kimin olacağını bilip ona vasiyetname vermeden
ölemeyeceği252 vb. daha sonra İmamiyye'nin benimseyeceği birçok
rivayet gündeme gelmiştir. Bu tür rivayetler, çoğunluğunu Kat'iy­
ye'nin oluşturduğu Şiiler arasında yeni bölünmelere sebep olmuş ve
farklı bakış açılarının doğmasına yol açmıştır.

Kat'iyye Şiası Ca'fer es-Sadık'tan itibaren her bir imamın ölümü­


nün ardından parçalara ayrılıp ardından tekrar toparlanabilmişti.
Ancak Hasan el-Askeri'nin (ö. 260 / 874) halefsiz ölümüyle durum
değişmiştir. Bu yeni şartlar ilk anda Kat'iyye içerisinde katı bölün­
melere sebep olduysa da uzun vadede onların İmamiyye etrafında
. . . . . . . . .

248 Hayyat, el-İntisdr, s. 14.


Söz konusu Şii kelamcılan için bk. Atalan, Şiiliğin Farklılaşma Sürecinde
Cafer es-Sddık'ın Yeri, s. 1 1 7- 1 27.
249 Ya'kubr, Ahmed b. Ebu Ya'küb b. Ca'fer, Meşakiletü'n-nds li-zemdnihim
ve md yeğlibü aleyhim fi külli asr (nşr. M. Kemaleddin İzzeddin, Mecelle­
tü ma'hedi'l-mahtütdti'l-Arabiyye, XXVI ( 1980) içinde), s. 163; Mes'ı1di,
Mürücü'z-zeheb, IV, 86; a.mlf. , et-Tenbih ve'l-işraf, s. 330; İbnü'l-Esir, İslam
Tarihi, vır, 6 1 .
250 Saffar el-Kummi, Besdir, s . 495-497.
2 5 1 Saffar el-Kummi, Besdir, s. 504-507.
252 Saffar el-Kummi, Besdir, s. 494.
GAYBE T İ N İ M A M İ YYE iLE B İ RLİKTE B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELMESİ 205

kenetlenmelerini sağlamıştır. Kendi içlerinde çok yoğun tartışmalar


yaşadıklan bu dönemde on ikinci imamın gaybeti görüşü etrafında
toparlanmalan, yine ikinci nesil olarak adlandırabileceğimiz kelam­
cılan sayesinde olmuştur. Bu alimler, Allah ile ilgili teşbih, beda,
Allah'ın günah olan bir şeyi veya itaatsizliği isteyebileceği ve Kur'an'ın
değiştirilmiş olduğu gibi düşüncelere sahip gulat görüşlü Şif çoğun­
luğunun253 aksine, o dönemde Mu'tezilf doktrine bağlı seçkin bir
Şif cemaatini temsil ediyorlardı. Bunlar şüphesiz, Bağdat'ta Nevbaht
ailesi etrafında toplanmış olan küçük bir gruptu.254 Yeni fikirlerin
formüle edilip geliştirilmesi bunlar sayesinde olmuştur.

Aralannda İbn Memlük el-İsfahani,255 Hasan b. Musa en-Nevbahtf


(ö. 3 1 0/922), Ebu Sehl İsmail b. Ali en-Nevbahti (ö. 3 1 1 /923) ve İbn
Kıbbe er-Razf'nin bulunduğu ikinci nesil Şif kelamcılan, çağdaşlan
olan Mu'tezilfler'le önceki tanışmalann benzerlerini yaptılar. İlk nesil
kelamcılannın kısa ve özlü değerlendirmelerini incelikle ele alarak
Mu'tezilf ve diğer düşünce ekollerinin savunduğu fikirleri esaslı bir
şekilde reddetme gayretine girdiler.256 İmametle ilgili öne sürdükleri
delillerle İmamiyye ekolünün prensiplerini oluşturdular. İmamet ilke­
sini nübüvvet doktriniyle birlikte ele alarak Şii kelamının bir parçası
haline getirdiler. Nevbahtiler ve İbn Kıbbe'nin gaybet yorumlanyla
birlikte de İmamiyye inanç esaslannın temelleri tamamen atılmış oldu.

İmamiyye'ye göre imamet inancından söz edebilmek için iki esas


gerekmektedir. Birincisi imamın nasla tayini, diğeri ise sonuncu­
lannın gaybete gittiği iddia edilen on iki masum imama inanmak.
İmamiyye'yi diğer Şii fırkalanndan ayıran temel özellikler bunlardır.
Biri olmadan böyle mezhepten söz edilemez.

253 Eş'ari, Makalat, I, 82-83, 1 20.


254 Krş. Momen, An Introduction, s. 74, 77.
255 Önceden Mu'tezilt olan İbn Memlük, daha sonra Şia'ya geçmiş ve dönemin
en önemli Şii kelamcılanndan biri kabul edilmiştir. Ebo. Ali el-Cübbai ile
birlikte ve EbO. Muhammed Kasım b. Muhammed el-Kerhi'nin bulunduğu
imamet ve onun tespiti konusunda bir meclisi vardı. Kitabü'l-İmame ve
tamamlayamadığı çalışması Kitaba Nakzi'l-imame ala Ehi Ali gibi birçok eser
yazmıştır (İbnü'n-Nedim, Fihrist, s. 226; Necaşi, er-Rical, s. 380-38 1).
256 Krş. Sachedina, The]ust Ruler, s. 83-84.
206 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

Nas ilkesinin benimsendiği ilk dönem Şiiler'i arasında İmami gö­


rüntüsü veren şahıslar olmasına rağmen, "on iki imam" şeklinde bir bi­
çimlenme söz konusu değildi. Zira 260 (874) sonrası on birinci imam
Hasan el-Askeri'nin ölmesi ve on ikinci imamın kaybolması iddiasına
kadar böyle bir oluşum mümkün olmamıştır. İmamiyye mezhebinin
geliştiği siyasi ve fikri hareketliliğin vuku bulması 290'lı (903) yıllarda
olmuştur.257 IV. (X.) asnn ikinci yansında ise İmamiyye akidesinin
ılımlı Şiiler'ce geniş ölçüde kabul edilmeye başlandığı ve sonuçta rakip
zümrelerin çoğunluğunun artık ortadan kaybolduğu anlaşılmaktadır.

İmami fikirlerin hicri III. asrın sonlarına doğru ilanıyla birlikte


erken dönem Şia tarihinin tam olarak ne olduğunun anlaşılmasını
güçleştiren yeni bir yazımı gerektirdi.258 İmamiler, önceki Şiiler'i
kendileriyle aynı inançlara sahipmiş gibi takdim ettiler. Bütün imam­
larının, kendilerinin imam olduklarını iddia edip öyle hareket ettik­
lerini göstermek amacıyla biyografilerini değiştirerek rötuş yaptılar. 259
Siyasal tarihlerini on iki imam nazariyesine göre yeniden inşa ederek
tamamen politize ettiler. 260 Zamanla, Hz. Muhammed'in otoritesini
sağlam tutan ve bunu Hz. Muhammed'i Allah'ın elçisi yapan ışığın
aynısını imamlara nakleden bir ilahiyat dokudular. 261

2. 1 . On İki İmam

On iki imam inancının gelişiminde temel aşamalar takip edilirken


bu doktrinin kökenine de eğilmek gerekir. Yani gaybetten önceki
dönemler içerisinde bu düşüncenin oluşmasını sağlayan geleneklerin
ne ölçüde etkisi olmuştur?

Akla gelen ilk husus, on iki sayısına yönelik birçok erken atfın
bulunduğudur. Kitab-ı Mukaddes'teki on iki İsrail kabilesiyle ilgili

257 Krş. Momen, An Introduction, s. 80.


258 Fığlalı, "İsnaaşeriyye", DİA, XXlll, 144.
259 Montgomery Watt, "Emeviler Devrinde Şiilik" (çev. İsa Doğan), OMÜİFD,
sy. 10 (1998), s. 42-43.
260 Sönmez Kutlu, "İslam Düşüncesinde Tarihsel Din Söylemleri Olgusu",
İsldmiydt, IV/4 (2001), s. 3 1 -32.
261 Hamid Dabaşı, İslam'da Otorite (çev. Süleyman E. Gündüz), İstanbul 1 995,
s. 22.
GA YBETİN i MA M İYYE iLE B İ RLİ KTE B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELMESİ 207

hikaye ve on iki havari ile ilgili hıristiyan hikayelerinden dolayı bir-


çok eski medeniyet on iki sayısına özel önem vermiştir. Bu sayı "Her
peygamberin on iki imamı olmuştur" şeklinde nübüvvet halkasının
bütün evrelerinde de görülür. 262 İsnaaşeriyye Şiası buradan yola
çıkarak, önceki peygamberlerle Hz. Muhammed arasında paralellik
kurmuş ve Hz. Ya'küb'un on iki çocuğa sahip olduğu gibi Hz. Mu­
hammed'in de on iki imamı olduğunu263 ileri sürmüştür.264

Kendi hatmi yorumlanna destek amacıyla çeşitli İsrailiyat haber­


lerine müracaat edilmesi, İslam tarihinin erken dönemlerine kadar
gider. Bu yönde kullanımlann en sık görüldüğü gruplar daha ziyade
Hz. Ali ve soyu hakkında çeşitli aşın iddialar ileri süren oluşumlardır.
On iki rakamına yönelik birçok rivayet bunlar arasında fazlasıyla
dikkat çeker. Gulattan sayılan Ebü Mansur el-İdi (ö. 1 2 1 1 738), ken­
disinin on iki nebiden altıncısı, sonuncusunun da kaim olduğunu
iddia etmişti. 265 Daha sonra Muhammed b. İsmail'i nebilerin sonun­
cusu kabul eden Karamita da, hüccetlerin sayısının on iki olduğunu
ileri sürmüştü.266 Benzer haberler erken dönem Sünni hadis kitapla­
nnda da görülür. Hz. Peygamber'in "Ümmetin üzerinde icma ettiği
Kureyş'ten on iki halife olana kadar bu dünya ayakta kalacaktır"267
anlamında pek çok hadisinin olduğu iddia edilir.

262 Annemarie Schimmel, Sayılann Gizemi (çev. Mustafa Köpüşoğlu), İstanbul


2000, s. 2 1 5; Henry Corbin, "Şitlikte Velayet Kavramı" (çev. Sabri Hiz­
metli), AÜİFD, XXVI ( 1983), s. 72 1-722; Kohlberg, "From Imamiyya to
Ithna 'ashariyya", s. 529; Vaziri, The Emergence of lslam, s. 1 66; Uri Rubin,
"Prophets and Progenitors in the Early Shi'a Tradition" ,jerusalem Studies in
Arabic and Islam, 1 (1979), s. 54; Adnan Demircan, "İslam Kültüründe On
İki Rakamı", İSTEM: İslam, San'at, Tarih, Edebiyat ve Müsıkisi Dergisi, 11/4
(2004), s. 9-34.
263 Mes'udi, İsbıitü'l-vasıyye, s. 1 64-1 65.
İbn Babeveyh'e göre de, Allah Yusuftan sonra on iki torun gönderdi, İsa'yı
İsrailoğullan'na gönderdikten sonra da on iki havarisi geldi, Hz. Peygam­
ber'den sonra da on iki vasi gönderdi (İbn Babeveyh, Kemıilü'd-din, I, 220).
264 İbn Teymiyye'ye, Yahudilik'ten islam'a geçenlerin büyük çoğunluğunun Şii
olmasını, on iki rakamını Tevrat'ta bulmalarına dayandırmaktadır (bk. İbn
Teymiyye, Minhıicü's-sünne, Bulak 1321-2211903-1 904, iV, 207).
265 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 34.
266 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 63.
267 Ebu Davı:ıd, "Mehdi", ı .
208 Ş[A'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İKİNCİ İMAM EL-MEHDİ

On iki rakamının vurgulanması, "on ikinci imamın gaybeti" şek­


lindeki İmamiyye iddiasına gelene kadar Şia içerisinde o kadar önemli
hale gelmişti ki onlar, yaptıklan pek çok benzetmede bu sayıyı kullan­
ma gereği duydular. Gaybet meselesine hiç değinmeyen Muhammed
b. Halid el-Berki (ö. 2 74 / 887 vçya 280/893), Kur'an'ı on iki kere
okumanın fazileti, 268 kalabalık mescidde kılınan namazın on iki na­
maza bedel olduğu,269 Ali'ye kızanın cehennem ateşine gireceği sonra
da Allah'ın onun boynunu on iki bin bölüme ayıracağı,270 Ebu Bekir'i
inkar edenlerin altısı ensar diğer altısı da muhacirlerden olmak üzere
toplam on iki kişi olduğu271 şeklinde rivayetler aktarmıştır.

Yukanda da görüldüğü gibi, on iki rakamıyla ilgili söz konusu


rivayetleri aktaran Berki, imamın gaybetinden sonra vefat etmesine
rağmen Kitabü'l-Mehıisin'de on iki imamdan ise hiçbir şekilde bahset­
memiştir. Bu durum onun, Hz. Peygamber'den itibaren_Ali de dahil
on bir imamın ashabını tanıttığı er-Rical adlı eseri için de söz konu­
sudur. O, Hasan el-Askeri'nin ashabını tanıttıktan sonra çalışmasını
bitirmiştir. Hasan el-Askeri'den sonraki imama yer vermediği gibi
imamlann sayısıyla ilgili herhangi bir tahminde de bulunmamıştır.272

Ebü'l-Halef el-Eş'arf (ö. 30 1/9 14) ve Hasan b. Musa en-Nevbah­


ti'nin (ö. 3 1 0/922), İmamiyye inancına göre imamlann sayısının on
iki olduğunu açıkça söylememelerine rağmen, "Hz. Peygamber'in Ali
soyundan gelen imamlann sonuncusu kaim olmak üzere on iki ol­
duğu" şeklindeki haberlerin gaybetten yaklaşık yirmi yıl sonra, 280'li
(893) yıllarda gündeme gelmeye başladığı anlaşılmaktadır. Tespit
edebildiğimiz kadanyla bu tür rivayetlere eserinde ilk yer veren kişi,
Saffar el-Kummi'dir (ö. 290/902). Kummi'nin aktardığı rivayetler
arasında, "Melekütü's-Semavat on iki alemden oluşur; sonuncusunda
kaim olmak üzere her birinde birer imam oturur"2 73 şeklinde bir ifade

268 Berki, Ahmed b. Muhammed b. Halid, Kitdbü'l-Mehdsin, Tahran 137011950,


s. 5 1 .
269 Berki, Kitabü'l-Mehdsin, s. 57.
270 Berki, Kitabü'l-Mehdsin, s. 186.
271 Berki, er-Rical, s. 63.
272 Bk. Berki, er-Rical, s. 60.
273 Saffar el-Kummi, Besair, s. 424-425.
GAYBETİN iMAM iYYE in Bİ RLİ KTE B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELMESİ 209

olduğu gibi, Hz. Peygamber'in "Ehl-i beytimden on iki muhaddes


vardır"274 veya Ca'fer es-Sadık'a atfedilen, "Biz on iki muhaddesiz"275
iddialan da yer alır. Yine başka bir rivayete göre Muhammed el-Ba­
kır'ın, Al-i Muhammed'den on iki imam, hepsi Resülullah ve Ali'nin
çocuklanndan olan muhaddeslerdir276 dediği ileri sürülmüştür.

İlk Şii hadis kitaplanndan olan Saffar el-Kummi'nin söz konusu


eserinde, on iki imamla ilgili birtakım rivayetler bulunmakla birlik­
te bu imamların kimliklerine dair herhangi bir bilgi verilmemiştir.
Yukarıda da görüldüğü gibi onun bu rivayetlerle İmamiyye'nin on
iki imamını kastettiği rahatlıkla düşünülebilir. Ancak eserini kaleme
aldığı dönemde imamlarla ilgili böyle bir rivayet gündeme gelmedi­
ğinden olsa gerektir, imamların isimlerini teker teker sayma fırsatı
bulamamıştır.

On iki imamın her birinin isimleriyle anıldığı ilk rivayetin günde­


me geldiği eserin, Ali b. İbrahim el-Kummf'nin (ö. 307/9 1 9) Tefsir'i
olduğu anlaşılmaktadır. Ali b. İbrahim, on iki rakamıyla ilgili birtakım
rivayetlere yer verdiği277 kitabının bir yerinde, Hızır'ın Hz. Ali ve oğlu
Hasan'la karşılaştığında onlara on iki imamın her birinin ismini açık­
ladığı meşhur rivayeti gündeme getirmiştir. Rivayette Hızır'ın Ali'ye
dönerek ona, Hz. Muhammed'in vasisi ve ümmetin halifesi olduğunu,
daha sonra onun yerine geçecek haleflerinin sırasıyla Hasan, Hüseyin,
Ali b. Hüseyin, Muhammed b. Ali, Ca'fer b. Muhammed, Müs� b.
Ca'fer, Ali b. Musa, Muhammed b. Ali, Ali b. Muhammed, Hasan
b. Ali ve son olarak da, zulüm ve zorbalıkla dolan (yeryüzünü) ada­
let ve doğruluğa kavuşturacak olan el-kaim el-muntazar olduğunu
söylediği ifade edilmektedir.278 Aslında bu rivayete, birinci gaybetin
başlamasından ya önce, ya da kısa bir süre sonra derlendiği düşünülen
. . . . . . . . .

274 Saffar el-Kurnrni, Besair, s. 340.


275 Saffar el-Kurnmi, Besair, s. 339.
276 Saffar el-Kummi, Besair, s. 340.
277 Rivayetlerde, "Ali b. Ebu Talib on iki saatten en şereflisi olduğu'', "Hz.
Nü.h'a gök meleklerinden on iki bin kabile geldiği" söylenmektedir. Talak
ve Tahrim sürelerinin tefsirine geldiğinde ise, on ikişer ayet olduklarına
özellikle vurgu yapılmıştır (bk. Kummi, Tefsirü'l-Kummi, I, 325, 326; II,
1 12, 373, 375).
278 Bk. Kummi, Tefsirü'l-Kummi, II, 44-45.
210 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE G A İ P O N İ K İ N C İ İ M A M EL-MEHDİ

Berki'nin (ö. 274/ 887 veya 280/ 893) eserinde de yer verilmişti.
Ancak Berki tarafından aktanlan rivayetin versiyonu sonrakilerden
farklıydı.279 Berki'de Hızır sadece Ali, Hasan ve Hüseyin isimleriyle
birlikte anılır; ravi onlardan sonrasını da dikkate alır fakat Hüseyin'den
sonra imamlann isimleri ve sayılan belirtilmez. 280

Söz konusu Hızır rivayetinin daha sonra İmamiyye tarafından


konjonktüre uygun olarak tekrar değiştirildiği görülmektedir. On
ikinci imamın isminin açıklanmasının sakıncalı olacağını iddia et­
tikleri için, rivayetin son imamla ilgili bölümü, Hasan'ın oğlunun,
ortaya çıkıp zulümle dolduğu gibi (dünyayı) adalete kavuşturana
kadar künyelenemeyip isimlendirilemeyeceği281 şeklinde yeniden
yorumlanmıştır.

Ali b. İbrahim el-Kummi'nin çağdaşı bir başka Şii müfessir Ayyaşi


(ö. 320/932) ise, Süleym b. Kays'tan iki yerde aktardığı bir rivayette,
Hz. Peygamber'in vasi olan torunlannın on iki ile tamamlanacağını
söylemekte, ancak sadece Hasan, Hüseyin ve Ali b. Hüseyin'in isim­
lerini saymaktadır. Bu rivayette dikkat çeken diğer önemli bir husus
ise Hz. Ali'yi bu on iki vasi arasında saymamasıdır. 282 Kendisi bu
yüzden, imamlann on iki tane olduğu şeklindeki İmami belirlemenin
farkına varmadan eski imam rivayetlerini aktarmaya devam etmiştir.
Ca'fer es-Sadık'a nisbet ettiği bir rivayette, Allah'ın kendilerine itaati
emrettiği ülü'l-emrin Ali, Hasan, Hüseyin, Ali b. Hüseyin, Muham­
med b. Ali ve Ca'fer olduğu söylenerek283 altı imamla yetinilmekte­
dir. Yine Hicr süresi 87. ayetinin tefsirini yaparken bu ayetle, yedi
imam ve kaim284 veya etraflannda yıldızlann döndüğü yedi imam285
kastedildiği şeklindeki rivayetleri sıralamaktadır.286

279 Krş. Kohlberg, "From Imamiyya to Ithna 'ashariyya", s. 522-523.


280 Bk. Berki, Kitı:ibü'l-Mehdsin, s. 332-333.
281 Bk. Küleyni, Usal, II, 468-470; Kummi, el-İmame, s. 107-108.
282 Bk. Ayyaşi, Tefsirü'l-Ayyı:işi, I, 26, 280.
283 Ayyaşi, Tefsirü'l-Ayyı:işi, I, 279.
284 Ayyaşi, Tefsirü'l-Ayyı:işi, II, 270.
285 Ayyaşi, Tefsirü'l-Ayyı:işi, II, 270.
286 Ayyaşi'nin İmamiyye'nin on iki imamının farkında olmamasının diğer
bir delili de onun, Abbasoğulları'ndan on iki idareci olacaktır, şeklindeki
Muhammed el-Bakır'a nisbet ettiği rivayettir (bk. Tefsirü1-Ayyı:işi, II, 8).
GA YBETİN İ MA M İYYE iLE B İ RLİKTE B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELMESİ 211

Bütün bu anlatılanlardan, on iki imam rivayetlerinin gaybetten


önce de gündeme gelmiş olabileceği, ancak her birinin ismiyle anıl­
dığı İmamiyye on iki imam rivayetlerinin ise ilk olarak 290'lı (903)
yıllarda üretildiği anlaşılmaktadır. İmami rivayetlerin büyük bölümü
Kum ve çevresinde icat edilmiş olduğu için, uzak bölgelere ulaşması
hayli zaman almış olabilir. Bundan dolayı daha önce de ifade edildi­
ği gibi, Ayyaşi gibi Kum'dan uzak Horasan gibi bölgelerde yaşayan
alimler, ilk etapta bu tür haberlerden yoksun kalmışlardı. Yoksa
Ayyaşi'nin Tefsfr'inde, Hz. Müsa'ya indirilen levhalarda gelecekte
olacak her şeyin bulunduğu ifade edilirken287 veya Hz. Müsa'nın
taşa vurduğunda on iki oyuktan su fışkırdığı ve her gruba birer
göz verildiğinden bahsedilirken288 on iki imama yer verilmemesi
düşünülemezdi.

On iki imamla ilgili rivayet sürecinin sonunun belirlenmesi Küley­


ni'nin (ö. 329/941) Usülü'l-Kciff'si ile olmuştur.289 Küleyni ve kısmen
de Ali b. Hüseyin el-Kummi (ö. 329/94 1 ) , kendilerine göre imam­
lann sayısının şüpheye yer bırakmayacak şekilde on iki olduğunu
her yönüyle ele almışlardır. Burada Şii on iki imam teorisiyle ilgili
bütün temel malzemeleri bulmak mümkündür. 290 Bu rivayetler daha
sonra Nu'mani, İbn Babeveyh291 ve Tüsi gibi alimler tarafından tekrar
kayda geçirilmiştir.

287 Bk. Ayyaşi, Tefsirü'l-Ayyıişi, ll, 3 1-32.


288 Ayyaşi, Tefsirü'l-Ayyıişi, ll, 35-36.
289 On iki imam olduğuna dair el-Kdfi'deki rivayetler (bk. Küleyni, Usal, ll,
468-484).
Bu rivayetlerin bir kısmında, "Allah'ın, Muhammed, Ali ve onun on bir
oğlunu kendi azametinin nurundan yaramğı", "Allah'ın Muhammed'i cin ve
insanlara gönderip ondan sonra da on iki vasi gönderdiği" ve "Hüseyin b.
Ali neslinden dokuz imam olacak olup, dokuzuncusunun da onlann kaimi
olduğu" ifade edilmektedir (bk. Küleyni, Usal, ll, 447, 480-481 , 482).
290 Krş. Kohlberg, "From Imamiyya to Ithna 'ashariyya", s. 523.
291 lOOO'den fazla rivayetle tamamen bu tür konulara tahsis edilmiş İbn Babe­
veyh'in Kitabü l-Hisal'inde 1 2 rakamıyla ilgili uzun bir bölüm, on ikinci
'

imamla ilgili temel rivayetleri kapsamaktadır (bk. İbn Babeveyh, el-Hisal,


Kum 1403, s. 456-492).
İbn Babeveyh, kendilerini on iki imam olduğu şeklinde yalan hadisler
uydurmakla suçlayan Zeydiyye'ye karşı, önceden Küleyni ve Nu'mani'nin
konuyla ilgili aktardığı rivayetleri tekrar sıralamakla yetinmiştir (bk. İbn
212 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I V E G A İ P O N İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDi

Bu belgelerden biri sahabi Cabir b. Abdullah'ın Fatıma'nın evin­


de görmüş olduğu sözde levhadır. Cabir b. Abdullah el-Ensarf, Hz.
Fatıma'nın yanına girdiğinde onun yanında çocuklanndan vasilerin
isimlerinin içerisinde bulunduğu bir levha gördüğünü, onlan on iki
tane saydığını, sonuncularının da kaim olduğunu ve bunlardan üç
tanesinin Muhammed, üç tanesinin de Ali olduğunu belirtir.292 Bir
diğeri, Hz. Peygamber tarafından Ali'ye verilen, her biri farklı mü­
hürle mühürlenmiş on iki bölümden oluştuğu söylenen sayfadır.
Hz. Peygamber, birinci mührü açması ve diğer bölümde de talimata
uygun olarak hareket etmesi için Ali'yi eğitmiş; daha sonra da bu aşa­
malar, takip eden on ikinci imama kadar bütün imamlar tarafından
sözde tekrar edilmiştir. 293

On iki imam tasarımını onaylayan rivayetlerin bir kısmı da ,


yahudi kaynaklarına kadar dayandırılmaya çalışılır. Tipik bir
anekdotta yahudinin biri Hz. Ali'ye zor sorular sorarak bilgisini
test etmek ister. Soruların biri de , Hz. Peygamber'den sonra kaç
tane imamü'l-hüda olacağıyla ilgilidir. Ali de on iki imamı anarak
cevap verir. Yahudi bu cevabın doğruluğunu onaylar ve müslüman
olur.294 Ebü Tufeyl'den aktarılan başka bir rivayette ise Ali b. Ebü
Talib'in, Harüni soyundan yahudi bir çocuğa, Hz. Muhammed'in
on iki adil imamı olduğunu söylediği, yahudi çocuğun da bu sözü
doğruladıktan sonra, "Ben onu babam Harün'un kitabında buldum,
o kitabı kendi eliyle yazıp amcam Müsa'ya imla ettirmişti" dediği
ifade edilir. 295

İmamiler, on iki imamla ilgili kayda geçirdikleri rivayetlerin büyük


bir kısmını Kitcibü Süleym b. Kays'a dayandınrlar. Onlar bu eserin, Ali
taraftan Süleym b. Kays el-Hilali el-Amiri (ö. 90/709)296 tarafından

Babeveyh, Kemalü'd-drn, I, 63-64).


292 Küleynı:, Usül, 11, 480.
293 Nu'mani, Kitabü'l-Gaybe, s. 54; Ebü's-Salah el-Halebi, Takıyyüddin b.
Necmeddin, Takribü'l-maarif, Kum 1404, s . 1 79.
294 Küleyni, Usal, II, 478-480.
295 Bk. Küleynı:, Usal, Il, 476-477.
296 Süleym b. Kays, ilk beş imam, Ali, Hasan, Hüseyin, Ali b. Hüseyin ve
Bakır'a arkadaşlık etmiş olup 90 (709) yılında vefat etmişti (Berki, er-Rical,
s. 4, 7, 8, 9). İmamiler, onun çalışmasını ilk Şii hadis koleksiyonu olarak
GAYBETİN İ MA M İYYE iLE BİRLİKTE B İ R İ N A N Ç HAL İ N E GELMESİ 213

telif edildiğini düşünürler. 297 Nu'mani, Kitabü Süleym b. Kays ta '

gözüken on iki imam hakkındaki rivayetleri aktardıktan sonra, on


iki imam Şii doktrininin geçerliliğiyle ilgili bütün şüpheleri giderip
tartışmalara son vermek ister.298 Ancak Şeyh Müfid, Süleym b. Kays'a
izafe edilen esere güvenilemeyeceğini ve içerisinde bulunulan çoğu
rivayetle de amel edilemeyeceğini ifade etmiştir. 299 Yine de bu tür
iddialar doğru olsa bile on iki imamın isimlerinin gaybetten önce
yazılan eserlerde gözükmemesi,300 en azından onlann bir kısmının
değiştirilmiş olabileceği ihtimalini gündeme getirmektedir. Çünkü
daha önce de ifade ettiğimiz gibi Ayyaşi'nin Süleym b. Kays'tan
rivayetinde sadece Hasan, Hüseyin ve Ali b. Hüseyin'in isimleri sayı­
lırken30 ı daha sonra İmamiyye ise on iki imamın her birinin ismiyle
anıldığı birçok rivayeti ona dayandırmıştır. 302

İmamlann sayısının on iki olduğunu iddia eden İmami yazarlar,


kendi on iki imam doktrinlerini desteklemek için Sünni malzeme­
leri de kullanmaktan geri durmadılar. Bu hususta fazlasıyla popüler
olan, Hz. Peygamber'in söylediği ileri sürülen "Benden sonra, tamamı
Kureyş'ten on iki halife olacak ve sonra karmaşa çıkacaktır"30 3 hadi­
sidir. "Benden sonra on iki halife olacaktır ve onlann hepsi Kureyş
kabilesindendir", "On iki vasi olacak ve sonra da kargaşa çıkacak­
tır" şeklinde farklı versiyonları olan bu hadis, gaybetten çok önce

kabul ederler (İbnü'n-Nedim, Fihrist, s. 2 75).


297 Mes'üdi, Kat'iyye terimini açıklarken şöyle der: "Onlar, on ikinci imamın
ima.metini kabul edenlerdendir. İmamlann sayısıyla ilgili bu sınıflandırma,
Süleyrn el-Hilali'nin anlattığına göre olup bu, Eban b. Ayyaş'ın anlattığı
şekliyle, Hz. Peygamber'in Ali'ye 'Sen ve on iki torunun meşru imamlarsı­
nız.' Süleyrn b. Kays dışında bu rivayeti aktaran yoktur" (Mes'üdi, et-Tenbih
ve'l-işraf, s. 2 14-2 1 5).
298 İmamlann sayısının on iki olup onlann Allah tarafından seçilmiş olduklan
yönünde Süleyrn b. Kays el-Hilali'nin kitabından aktanlan hadisler için bk.
Nu'mani, Kitdbü'l-Gaybe, s. 68-82.
299 Bk. Müfid, Şerhu Akdidi's-Sadük ev Tashihü'l-İ'tikad, s. 72.
300 Krş. Kohlberg, "From Imamiyya to Ithna 'ashariyya", s. 532.
301 Ayyaşi, Tefsirü'l-Ayycişi, I, 26, 280.
302 Mesela bk. Küleyni, Usal, il, 474-475; Kummi, el-İmame, s. 1 10- 1 1 1 ,
146-147.
303 Nu'mani, Kitabü'l-Gaybe, s. 103.
214 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE G A İ P O N İ K İ N C İ İ M A M EL-MEHDİ

gündemdeydi.304 Bu rivayetlerin, aslında yönetimin Kureyş'in hakkı


olduğunu iddia edip Emevi karşıtlığını hedef aldığını anlamak zor
değildir. 30 5 Sünni hadis kitaplarında farklı vecihlerde ifade edilen bu
hadisler, Sünni hadis şerhlerinde de kendi içlerinde tutarsız, eksik
veya ziyadeli olarak kabul edilmiştir. Şii literatüründeki on iki imam
hadisleri de Sünni ve ittifakı bir değerden yoksun görülmüştür.306
Ancak IV. (X.) asır Şii yazarları, on iki imamın her birinin yetkisinin
Hz. Muhammed'in direkt vekaletinden kaynaklandığını ispat etmek
ve on ikinci imamın gaybeti iddiasıyla doğan karışıklığı izah etmek
için bu hadisleri kullanmışlardır. Onlara göre Hz. Peygamber, ha­
lefler hakkında konuşulduğu zaman dünyevi bir yöneticiyi (emir)
kastetmiyordu. Çünkü Ali zamanından o güne kadar on ikiden çok
fazla sayıda böyle yönetici olmuştur. Bu yüzden burada kastedilen,
Hz. Peygamber'in yeryüzündeki halefleri imamlar olmalıdır. 307

O halde on iki imam rivayetleri gaybet döneminin çok öncesine


çekilebilir. Bunlar, daha sonra oluşan İsnaaşeri dogmayla tekrar gün­
deme getirilerek önemli bir kısmı değiştirilmiştir. Esasen bu, var olan
materyallerin tekrar yorumlanması yöntemiyle başarılmıştı. 308

2.2. İmamiyye

İmamiyye, imametin bütün zamanlar için varlığı ve gerekliliğine


inanan, Hüseyin b. Ali ve soyundan olan imamlarla birlikte toplam
on iki imamın masum ve mükemmel olduğunu Allah'tan bir nasla
belirleyen fırka olmakla diğer Şii kollarından ayrılır. 309 İmamiyye'ye
göre Hz. Peygamber ve ailesi, vefatından sonra Hz. Ali'yi kendine
halef kılarak imametini nasla belirlemiştir; bunu reddeden dinin
farzlarından birini terketmiş demektir.3 ıo

304 Mesela bk. Ebo Davad, "Mehdi", 1.


305 Krş. Amir Moezzi, The Divine Guide in Early Shi'ism, s. 107.
306 Bk. İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi: Kütüb-i Sitte, Ankara, ts. (Akçağ
Yayınevi), V, 381-382.
307 Kohlberg, "From lmamiyya to Ithna 'ashariyya", s. 533.
308 Krş. Kohlberg, "From Imamiyya to Ithna 'ashariyya", s. 533.
309 Şeyh Müfid, Evailü'l-makalat, s. 10; Şeyh Müfid, el-Fusülü'l-muhtare,
5. 239-240.

310 Şeyh Müfid, Evailü'l-makalat, s. 9- 10.


GAYBET İ N İMAM İYYE iLE B İ RL İ KTE B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELMESİ 215

Benimsenen genel görüşe göre Hasan el-Askeıi'nin ölümüne veya


on ikinci imamın gaybeti iddiasına kadar İmamiye diye nitelenen
müstakil bir mezhepten bahsetmek söz konusu değildir. "İmamiy­
ye" ismi ancak on birinci imam Hasan el-Askeıi'nin vefatından sonra
ortaya çıkan fırkalardan birinin adı olarak kullanılmıştır.31 1 Bununla
birlikte SÖZ konusu tarihten önce yaşayan Şii alimlerinin bir kısmı,
sonraki Şii uleması tarafından "İmami" ve "İmamiyye" gibi adlarla
anılmıştır. 3 ı ı Fakat bunlar sonradan yapılan isimlendirmelerdir. Çün­
kü 260'tan (874) bir asırdan daha uzun bir süre önce farklı gruplara
mensup şahıslar tarafından Alioğulları imamları hakkında birtakım
tanımalar olsa bile bunlar hakkında ne İmamiyye tabiri kullanılmış ne
de söz konusu şahıslar herhangi bir doktrin üzerinde bir fikir birliğine
varmışlardı. Zeydiyye dışındaki Şii fırkalarının neredeyse hepsi, gay­
betten önce "Şia" veya "Rafıza" diye anılmaktaydı.313 İmamiyye ismi
bu dönemde özel herhangi bir Şii grubuna atfedilmemişti.3 ı 4

Hicri III. asrın sonlarına kadar Şiiler hakkında en fazla kullanı­


lan isim Rafıza idi.3ı5 Bu lakap bir rivayete göre ilk olarak, kendini

3 1 1 Abdullah Feyyaz, Tarihu'l-İmamiyye ve eslafihim mine'ş-Şfa (nşr. Muhammed


Bakır es-Sadr), Beyrut 1 395/1975, s. 73, 78 vd. ; Momen, An Introduction,
s. 47 vd. , 54 vd. , 59-60; R. P. Buckley, "The Early Shiite Ghulah , joumal
"

of Semitic Studies, XLil/2 (1997), s. 301 .


3 1 2 Mesela bk. Keşşf, er-Rical, s . 1 10, 423; Tü.si, er-Rical, s . 417.
Mu'tezili Hayyat da, rec'at konusunda savunmalarda bulunan İbnü.'r-Ra­
vendi gibi Rafiziler'i "Ehlü'l-imame" diye tanımlamıştır (bk. Hayyat, el-İn­
tisar, s. 96).
313 Mesela C<ihiz (ö. 255/868), el-Osmaniyye adlı eserinde Şra, Rafıza ve Zey­
diyye tabirlerini kullanır. Bunun dışında Şfa'yı tanımlayan herhangi bir
isme yer vermez (bk. Cahiz, el-Osmaniyye [nşr. Abdüsselam M. Harun] ,
Kahire 137411955).
Kasım er-Ressr de, Hişam b. Hakem ve Hişam b. Salim gibi nas ve vasiyet
fikrinin temsilcilerini Rafızi diye niteler (bk. Ressi, Kasım b. İbrahim b. İsmail,
er-Red ale'r-Rı:ifıza (nşr. İmam Hanefi Abdullah), Kahire 1420/2000, s. 92-94).
314 Krş. Feyyaz, Tcirihu'l-İmcimiyye, s. 83-85; Watt, "Sidelights on Early Ima­
mite Doctrine", s. 288; Ethem Ruhi Fığlalı, "Şiiliğin Doğuşu ve Gelişmesi",
Şiilik Sempozyumu, İstanbul 1 993, s. 42; Ethem Ruhi Fığlalı, Çağımızda
İtikadf İslcim Mezhepleri, s. 140; Kohlberg, "Early Auestations of the Term
"Ithna 'Ashariyya"'', s. 343-344; Öz, "İmamiyye", DİA, XXII, 208; Allame
Tabatab<ii, Şia, s. 65-66.
3 1 5 Bu kavramla ilgili daha ayrıntılı bilgi için bk. Bozan, İmcimiyye İmamet
Nazariyyesinin Teşekkül Süreci, s. 14-16.
216 ŞIA'DA GAYBET İNANCI V E GAİP ON İ K İ N C İ İ M A M EL- M E H D İ

terkedip Ca'fer es-Sadık'ın tarafına geçtikleri için Mugire b. Said


el-İdi tarafından kullanılmıştır. 3 ı6 Ebü'l-Hasan el-Eş'ari ise, onla­
rın "Rafıza" diye isimlendirilmelerinin sebebi olarak Ebu Bekir ve
Ömer'den uzaklaşmalarını gösterir. 3 ı 7

Rafıza ismi her ne kadar kendilerini yerme amacıyla kullanılmış


olsa da, bazı Şiiler ona övgü anlamı yükleyerek benimseme yoluna
gittiler. Şii Muhammed b. Halid el-Berki tarafından kaydedilen bir
rivayette, Muhammed el-Bakır'a, kendilerine Rafıza diye hitap edildi­
ği ve bunun hakkında ne düşündüğü sorulunca, "bu ismin Tevrat'ta
Firavun'u terkedip Müsa'nın yanında yer alan yetmiş kişiye Allah
tarafından verilmiş olduğu ve bundan dolayı bu ismi onayladığı"
söylenmektedir. Berki tarafından hemen ardından aktarılan diğer bir
rivayette de , Muhammed el-Bakır'ın, kendisinin de Rafizi olduğunu
söylediği ifade edilmektedir. 3 ı e

Rafıza ismi, gaybet doktrinin oluşmaya başlamasıyla birlikte Şia


muhalifleri tarafından kullanılmaya devam ederken,3 ı 9 bazı Şiiler
kendilerini diğerlerinden ayırarak "İmamiyye" tabirini kullanma­
yı uygun görmüşlerdi. Bu andan itibaren İmamiyye dışındaki Şii
gruplarının yanlış yolda olduklarını ifade etmeye başlayarak kendi
farklılıklarını ortaya koyan eserler kaleme almışlardır. 320

316 Naşi el-Ekber, M�sdilu'l-imdme, s. 46-47; Nevbahti, Fırahu'ş-Şfa, s. 54.


3 1 7 Eş'ari, Makalat, I , 88-89.
3 1 8 Berki, Kitcibü'l-Mehdsin, s. 1 57.
319 Mesela Hayyat, Hişam b. Salim, Şeytanüttak (Ebu Ca'fer el-Ahvel), Ali
b. Misem, Hişam b. Hakem, Ali b. Mansur, Sekkak, İbn Nümeyr, Safvan
el-Cemmal, Sedir, Hibban b. Sedir ve Muaviye b. Ammar gibi Şii ravilere
Rafizi derler. Mu'tezile'nin izinde yürüyen ve "tevhid"e inanan kesimi
Rafiziler'den ayım (Hayyat, el-İntisdr, s. 14, 99). .
Yine, "Ahir zamanda senin sevgini taşıyan bir kavim olacak, onlara Rafıza
denir, onlan öldürün çünkü onlar müşriktirler" şeklinde Hz. Peygamber
adına uydurulan bir hadiste büyük oranda İmamiyye'nin kastedildiği açık­
tır (bk. Ebu Nuaym el-İsfahanf, Ahmed b. Abdullah, Tesbitü'l-imcime ve
tertibü'l-hilafe [nşr. İbrahim Ali et-Tihamil , Beyrut 1 986, s. 77).
Hatib el-Bağdadi de, Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Babeveyh'i tanıtırken
onun Şia'nın şeyhlerinden ve meşhur Rafiziler'den olduğunu söyler (Tcirihu
Bağdcid, III, 89).
320 Krş. Feyyaz, Tcirihu'l-İmcimiyye, s. 83-85; Momen, An lntroduction, s. 73-75;
Uyar, Ahbcirilih, s. 42.
GAYBETİN i MAMİYYE iLE B İ RLİKTE B İ R İ N A N Ç HALİNE GELMES İ 217

Mevcut çalışmalar içerisinde İmamiyye adında bir Şii mezhebin­


den ilk bahsedenler, 290 lı (903) yıllardan itibaren eserlerini kaleme
'

almış gözüken mezhepler tarihçileridir. Gerek olaylara yaklaşımları


bakımından gerekse kendilerine yönelik atıflardan anlaşıldığı üzere,
aralarında İmamiyye'nin de bulunduğu Hasan el-Askeri sonrası Şii
fırkaları hakkında ilk eser yazan kişinin, Hasan b. Musa en-Nevbahti
(ö. 3 1 0/922) olduğu anlaşılmaktadır. İsmaili Ebü Hatim er-Razi'nin
(ö. 322/934) , tanımlamasında Nevbahti'yi esas almış gözüktüğü
daha önce de ifade edilmişti. Aynı 'Şekilde Ebü'l-Kasım el-Belhi
(ö. 3 1 9/93 1 ) de bazı Şii fırkaları hakkındaki bilgileri ona dayan­
dırmıştır.32 ı Bundan dolayı mevcut çalışmalar içerisinde İmamiyye
Şiası'ndan bahseden ilk eserin, bizzat bir İmami tarafından yazılan
Nevbahti'nin Fıraku'ş-Şia'sı olduğu söylenebilir.

Söz konusu mezhepler tarihçileri, İmamiyye fırkasını, Musa el-Ka­


zım'ın ardından Ali er-Rıza'nın imametini kabul ettikten sonra, onun
Hasan el-Askeri'ye kadarki bazı torunlarını imam kabul eden Kat'iy­
ye'ye322 dayandırırlar. Gerçi Ebü Hatim er-Razi, Nevbahti ve Ebü'l-Ha­
lef el-Eş'ari'nin bahsetmiş olduğu İmamiyye'den söz etmese de, onun
altıncı olarak verdiği fırka bu tanımlamaya çok yakın durmaktadır. 323

Dönemin İmami yazarlarından Nevbahti ile Ebü'l-Halef el-Eş'ari,


genellikle imamların "ashab"ı ya da "Şia"sı olarak tanımladıkları
gaybet öncesi Şiiler'in, Hasan el-Askeri'nin vefatından sonra on dört
veya on beş fırkaya aynldı klannı söylerler.324 Bunlardan biri de, Nev­
bahti'nin sıralamasına göre on ikinci sırada olan İmamiyye fırkasıdır. 325

İmamiyye'nin diğer Şii fırkalanndan farklı olduğuna dair yapılan ilk çalış­
manın, Hasan b. Musa en-Nevbahti'nin er-Red alaJırakı'ş-Şia ma hala'l-İma­
miyye adlı kaybolan eseri olduğu söylenir (Necaşi, Rical, s. 63).
321 Mesela Belhi, Karamita hakkında aktardığı bilgileri Nevbahti'den aldığını
açıkça söyler (Ebü'l-Kasım el-Belhi'den alıntı, Katli Abdülcebbar, el-Mugni,
XX/Il, s. 182).
322 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 67; Katli Abdülcebbar, el-Mugni, XXIII, s. 182;
Ebu Hatim er-Razi, Kitabü'z-Zine, s. 290.
323 Bunlara göre Hasan el-Askeri ölmüş ve yerine, düşmanlarından dolayı
gaybette olan Muhammed adında iki yaşındaki oğlunu bırakmıştır. O,
beklenen kaim imamdır (Ebu Hatim er-Razi, Kitabü'z-Zine, s. 292-293).
324 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 79; Kummi, Kitdbü'l-Makiilat ve'l-fırak, s. 102.
325 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 90.
218 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MA M E L - M E H D i

Nevbahti, bu fırkanın taraftarlarını, Hasan el-Askeri'nin ölüp yerine


oğlunu hüccet olarak bıraktığına inanan kimseler olarak tanımlar.
imamiyye hakkında benzer tanımlamalarda bulunan Ebü'l-Halef
el-Eş'ari'ye (ö. 30119 14) göre ise Hasan el-Askeri'nin ölümünden
sonra Şia içerisinde bölünmeler olmuş ve oluşan bu on beş gruptan
birincisine imamiyye denmiştir.326

Ebü'l-Kasım el-Belhi ise327 Nevbahti ve Ebü'l-Halef el-Eş'ari'den


farklı olarak İmamiyye'yi, Kat'iyye'yi de içine alan bir grup olarak
tanımlamıştır. O , Hasan el-Askeri'yi on birinci imam kabul eden
imamiyye'nin bazı temel ilkelerinden bahsettikten sonra,328 kendi
dönemindeki Kat'iyye'nin, imamiyye'nin lideri ve müntesibinin çok
olduğunu söyler. 329

Sünni Ebü'l-Hasan el-Eş'ari'ye (ö. 324/935) gelince, onı,ın ta­


nımlamasının daha da yüzeysel ve Şii iç ayrılıklardan biraz habersiz
kabaca bir sınıflandırma olduğu anlaşılmaktadır.330 O , kendi bakış

326 Kummi, Kitıibü'l-Makıilıit ve'l-Fırak, 102.


327 Kadi Abdülcebbar, söz konusu bilgileri Belhi'nin hangi eserinden aldığı­
nı belirtmemiştir. Fakat konunun içeriğinden yola çıkarak onun, büyük
ihtimalle Makıilıit'ına dayandığını söyleyebiliriz. Çünkü İbnü'l-Murtaza'ya
göre, Belhi'nin fırkalarla ilgili en iyi çalışması Makalat adlı eseridir (İb­
nü'l-Murtaza, Tabakatü'l-Mu'tezile, s. 89).
328 Ebü'l-Kasım el-Belhi'ye göre İmamiyye, Hz. Peygamber'in Ali'yi ismiyle nas
ve ilan etmesiyle tanınır. Altısı hariç diğer sahabenin büyük çoğunluğu
bunu kabul etmeyerek mürteci olmuştur. Şüphesiz imam, ümmetin dini
konularda ihtiyacı olduğu şeyleri bilir. İmamlık akrabalık bağıyla olur.
Allah adına, boşanma adına veya köle azat etme adına yemin etme imam
için söz konusu değildir. İmam takıyyeye başvurabilir. Bu durumda da
kendisine itaat farzdır. İmam, özel durum dışında zalim imamlara karşı is­
yan etmez. Hükümlerde içtihadı kabul etmezler. İmamın en efdal olanının,
Peygamber'in nassı veya bir önceki imamın tayiniyle gelen olduğunu ileri
sürerler. Ebu Kamil'in ashabı olan Kamiliyye grubu hariç onlar müminle­
rin emirinin herhangi bir konuda hata yapmayacağını iddia ederler (Kadi
Abdülcebbar, el-Mugni, XX/II, s. 1 76).
329 Bk. Kadi Abdülcebbar, el-Mugni, XXIII, s. 1 76.
330 Benzer yanlış yaklaşımların daha sonraki Sünni mezhepler tarihçileri
tarafından fazlasıyla devam ettirildiği görülmektedir. Mesela Ebu Mansur
el-Bağdadi, İmamiyye'yi Hz. Ali'nin vefatından sonra oluşan gruplar ara­
sında göstermiştir. Ona göre Rafıza, Hz. Ali devrinden sonra dört kısma
ayrıldı: Zeydiyye, imamiyye, Keysaniyye ve gulat. İmamiyye grubu da �
GAYB ETİN İMAMİYYE iLE Bİ RLİKTE B İ R İ N A N Ç HALİNE GELMESİ 219

açısına uygun olarak İmamiyye'yi Rafıza ile özdeşleştirmekte ve bu


ikisini, Şfa'yı oluşturan üç ayn sınıftan ikisi olarak düşünmektedir.
Eş'arf'ye göre Rafıza, Kamiliyye hariç yirmi dört fırkadır. Onlar, Ali b.
Ebu Talib'in nasla imamet makamında olduğunu iddia etmelerinden
dolayı "İmamiyye" diye anılırlar.33 ı Kat'iyye'yi de Rafıza / İmamiy­
ye'nin birinci fırkası olarak kabul eder. Ardından da, on iki imamın
isimlerini Kat'iyye inancına göre verir. 332

Mes'üdf ise, 332 (94 3) yılında tamamladığı333 Münlcü'z-zeheb'in­


de, İmamiyye'yi, Kat'iyye'yi de içine alan ve dolayısıyla gaybetten önce
oluşmuş ana fırka olarak düşünmüştür. Ona göre Şfa'nın çoğunluğu
olan İmamiyye'nin Kat'iyye kolu, Hasan el-Askerf'nin ölümünden
sonra yirmi gruba bölünmüştür. 334 O, eserinin başka bir yerinde

kendi içerisinde Kamiliyye, Muhammediyye, Bakıriyye, NavQsiyye,


Şümeytiyye, Ammariyye, İsmailiyye, Mübarekiyye, MQseviyye, Kat'iyye,
İsnaaşeriyye, Hişamiyye, Zürariyye, Yunusiyye, Şeytaniyye olmak üzere
on beş fırkaya ayrılmıştır (Bağdadi, el-Fark, s. 1 9 , 4 1) . Fahreddin er­
Razi'ye göre İmamiyye'nin altıncı fırkası İsmailiyye'dir. Başta İsmail'i
imam kabul etmişler fakat o, babası Ca'fer'den önce ölünce, imameti
kardeşine döndürmüşlerdir (Razi, İ'tikiidıit, s. 65). Eba Nuaym el-İs­
fahanr ise çok genel bir tanımlama yaparak, imameti Hz. Peygamber' den
sonra en fazla hak eden ve en efdal olanın Ali olduğunu iddia edenlere
İmamiyye dendiğini söyler (bk. EbQ Nuaym el-İsfahani, Tesbitü'l-imıime,
s. 4 7). Benzer durum Şehristani için de söz konusudur. O, İmamiy­
ye'nin, imam tayin etmede Hasan, Hüseyin ve Ali b. Hüseyin'den sonra
tek bir görüş üzerinde ittifak edemediklerinden bahseder (Şehristani,
el-Milel, s. 1 66).
331 Eş'ari, Makiilıit, I, 88-89.
332 Eş'ari'ye göre bunlar Hz. Peygamber'in Ali'yi nasla tayin ettiğini iddia
ederler. Onu kendinden sonra bizzat ismiyle halef tayin etmiştir. Ali, oğlu
Hasan b. Ali'nin imametini nasla belirtmiş, Hasan b. Ali, kardeşi Hüseyin
b. Ali'yi, o da, oğlu Ali b. Hüseyin'i, Ali b. Hüseyin de oğlu Muhammed
b. Ali'yi, o da oğlu Ca'fer b. Muhammed'i, Ca'fer de oğlu MQsa b. Ca'fer'i,
o da, oğlu Ali b. Musa'yı, Ali de oğlu Muhammed b. Ali b. MQsa'yı, o da
oğlu Ali b. Muhammed b. Ali b. MQsa'yı, o da oğlu Hasan b. Ali'yi, Hasan
b. Ali de oğlu Muhammed b. Hasan b. Ali'yi nasla imam tayin etmişlerdir.
Muhammed b. Hasan onlara göre beklenen gaiptir. Ortaya çıkıp zulüm ve
zorbalıkla dolan yeryüzünü adaletle dolduracağını iddia ederler (Eş'ari,
Makiilıit, l, 90-9 1).
333 Mes'udi, Mürücü'z-zeheb, IV, 52; Mes'Qdi, et-Tenbih ve'l-işrıif, s. 149.
334 Mes'Qdi, Müracü'z-zeheb, IV, 1 99.
220 Ş!A'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP O N İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

"Ehlü'l-imame"yi, imametin Ali'den diğer farklı şahıslara, sonunda da


sahibüzzamana geçtiğine inananlar olarak tanımlamaktadır. 335

Sonuç olarak İmamiyye'nin teşekkül ettiği Şif farklılaşmaları hak­


kında çalışma yapan erken dönem yazarlan arasında esas alınması
gerekenlerin, Nevbahtf'nin Fıraku'ş-Şia'sıyla, benzer şeyleri söyleyen
Ebü'l-Halef el-Eş'ari el-Kummi'nin Kitabü'l-Makalat'ı olduğu kanaa­
tindeyiz. İlk İmamiyye inancının diğer Şii fırkalanndan farklanmn
en net olarak ortaya konulduğu çalışmalar bunlardır. Diğerlerinin ise
daha çok Fıraku'ş-Şia'nın esas alındığı yeniden yorumlama olduklan
anlaşılmaktadır.

Nevbahti ve Ebü'l-Halef el-Eş'arf el-Kummf, İmamiyye'nin


diğer Şii fırkalarından ayrıldığı noktaları şu şekilde özetlemek­
tedirler: Allah'ın yeryüzünde Hasan b. Ali'nin oğullarından bir
hücceti vardır ve o, babasının vasisidir. İmamet Hasan ve Hüse­
yin'den sonra iki kardeşe intikal etmez. İmamet Hüseyin b. Ali'nin
soyundadır. Yeryüzünde sadece iki kişi kalsa bile biri hüccet olur,
eğer biri ölse , geri kalan biri hüccet olur; bu durum, Allah'ın emir
ve yasaklan yaratıkları üzerinde var olduğu müddetçe böyledir;
imametin, babasının sağlığında ölen ve imameti tesis edilmemiş
ve ayrıca hiçbir hücceti bulunmayan bir kimsenin zürriyetinde
bulunması caiz değildir. Yeryüzünün hüccetsiz kalması caiz de­
ğildir; biz imameti ve (Hüseyin b. Ali'nin) ölümünü tasdik ederiz
ve onun soyundan, kendisinden sonra imam olan ve zuhur edip
açıkça imametini ilan edecek bir evlada sahip olduğunu iddia ede­
riz; zuhur ve gayb sürelerini belirlemek Allah'a aittir ve insanların
bunu soruşturması doğru değildir. Re'y veya ihtiyar ile bir imam
seçmek müminlere düşen bir şey değildir; Allah onu bizim için
tayin eder. İmamın kendi kimliğini gizlemesi için haklı bir sebebi
vardır ve o, ortaya çıkıncaya kadar bilinmeyecektir. 336

Hasan el-Askeri'nin vefatının ardından onaya çıkan on iki imam­


cı İmamiyye Şiası, hicri iV. asrın ortalarından itibaren Zeydiyye ve

335 Mes'üdi, Mürücü'z-zeheb, iV, 62.


336 Nevbahti, Fıraku'ş-Şia, s. 90-93; Kummi, Kitabü'l-Makalat ve'l-fırak,
s. 102- 106.
GAYBETİN İ M A M İYYE iLE B İ RL İ KT E B İ R İ N A N Ç HALİNE GELMESİ 221

İsmailiyye hariç neredeyse bütün Şii fırkalarının etrafında birleştiği


bir mezhep haline gelmiştir.337 ilk İmamiler'in kendilerine bu ismi
yakı ştırmaları, şüphesiz imamet konusundaki hassasiyetleri ve bu
hassasiyetlerini, hicri II. yüzyıldan itibaren Hişam b. Hakem, Ebu
Ca'fer el-Ahvel, Sekkak ve daha sonralan İbn Memluk el-İsfahani
gibi Şii kelamcıların yazdıkları Kitô.bü'l-İmô.me adlı eserlerle338 kaleme
almış olmalarından kaynaklanmaktadır. İmamete yönelik vurgulan
yüzünden hicri lll. asrın ikinci yansından itibaren Ehlü'l-imame
(veya Ashabü'l-imame)339 şeklinde anılmaya başlayan bu gruplar,
ayn bir mezhep olarak teşekkül etmelerinden itibaren de kendilerine
İmamiyye ismini layık görmüşlerdir. Onlar bu ismi zamanla daha
fazla benimseyerek kendilerini tanımladıkları başlıca mezhep adı
olarak kullanmışlardır. 340

2.3. İsnaaşeriyye

İsnaaşeriyye terimi, on iki imama inandıkları için İmamiyye hakkında


ilk olarak kısa gaybet döneminden sonra kullanılmaya başlanan diğer
bir addır. Fakat gerek İmamiyye gerekse muhaliflerinin, İsnaaşeriyye
ismine fazla yer vermedikleri görülmektedir. Bu terim, Nu'mani ve
İbn Babeveyh gibi İmami alimler tarafından kullanılmadığı gibi daha
sonra Şeyh Müfid ve Şerif el-Murtaza'nın istisna sayılabilecek birkaç
atfı dışında Tusi'nin bilinen eserlerinde bile görülmez .
.

337 Şeyh Müfid, kendi döneminde, Hasan'm oğlu, onun beklendiği ve kıyam
edeceği konusunda, İmamiyye'nin aksine bir şey söyleyen birini duymadı­
ğını söylemektedir (bk. Şeyh Müfid, el-Fusulü'l-aşere, s. 356).
338 İbnü'n-Nedim, Fihrist, s. 223-224, 225, 226.
339 Hayyat, el-İntisar, s. 96.
340 Mesela bk. Nu'mani, Gaybe, s. 1 44, 207; İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, 1,
50, 60, 63, 64, 65, 108, 1 23 çok kullanılır; İbn Babeveyh, el-Emali, [bas­
kı yeri yok] 1 362/1943 (İntişarat-i Kunabenahe İslamiyye), s. 639, 647,
652; Şeyh Müfid, İ'lam, Kum 1 4 1 3/1992, s. 1 3 , 1 7 ; Şerif el-Murtaza,
Tenzihü'l-enbiya, s. 2; Tüsi, er-Rical, s. 235; TOsi, Ebo Ca'fer Muham­
med b. Hasan, et-Tezhib ve'l-istibsar, Tahran 1 390, 1, 475; Ebü's-Salah
el-Halebi, Takribü'l-maarif, s. 1 2 1 , 132; Taberst, Ebo MansOr Ahmed b.
Ali, el-İhticac, Meşhed 1 403, 1, 15; Il, 437, 506, 508, 509; İbn TavOs,
Ebü'l-Kasım Ali b. MOsa el-Haseni, el-Eman, Kum 1 409, s. 64.
222 ŞIA'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N Cİ İ MAM EL-MEHDi

İmami yazarlar, küçük gaybet döneminden itibaren kendi inançla­


rına atıf yapmak için "el-imamiyye, eş-şia, et-taife, el-fıraku'l-muhikka
ve el-mezheb" gibi farklı terimleri kullanmışlardır. İsnaaşeriyye terimi
ilk olarak Mes'üdi'nin 345 (956) yılında yazdığı34 ı et-Tenbih ve'l-iş­
raftaki bir pasajda görülür. Mes'üdi burada Kat'iyye içerisindeki iki
gruptan bahseder. Birincisi kendi döneminde el-imamü'l-muntazarın
Muhammed b. Hasan b. Ali olduğunu söyleyen İsnaaşeriyye'dir. Onlar,
inançlarını Süleym b. Kays'ın da aktarmış olduğu on iki imam temeline
oturtmuşlardır. İkinci grup ise "Ashabü'n-nesk"tir. Onlar, gizli veya
açık bir şekilde her nesilden, Allah tarafından atanmış imam bulun­
duğuna inanırlar. Fakat ne sabit bir imam sayısından ne de mehdinin
dönüşüyle ilgili belli bir zamandan bahsederler. Müsa b. Ca'fer'in ölü­
münü kabul etmelerinden dolayı bunlara da Kat'iyye denir.342

Mes'üdi'den sonra İsnaaşeriyye ismini kullanan diğer bir alim,


İmami Şeyh Müfid'dir (ö. 4 1 3/1022). Müfid, el-Fusulü'l-muhtare adlı
eserinin iki yerinde bu terime atıfta bulunur. Birincisi kendi on ikinci
imamlarının mehdi olduğu yönündeki iddialarını desteklemek için
birçok delil ileri sürdüğü yerde bulunur. Burada kendi gibi düşünen­
leri "el-İmamiyyetü'l-İsnaaşeriyye" olarak takdim eder.343 İkinci atıf
ise Hasan b. Musa en-Nevbahti'nin eserine dayanarak Hasan el-As­
keri'nin ölümünden sonra ortaya çıkan on dört fırkanın görüşlerini
verdikten sonra yapılır. O, kendi döneminde, yani 373 (983) yılına
gelindiğinde , Hasan'ın oğlunun imametini ileri süren "el-İmame­
tü'l-İsnaaşeriyye" hariç bu fırkalardan hiçbirinin varlığını devam
ettiremediğini söyler.344

"İsnaaşeriyye" teriminin daha net bir tanımlaması, Şeyh Müfid'in


öğrencisi Şerif el-Murtaza tarafından yapılmıştır. O , Ba'de ima­
mi'z-zaman adını taşıyan kısa risalesinde, İsnaaşeriyye şeklinde anıl­
malarının sebebi olarak on iki imama inanmalarını gösterir. 345
. . . . . . . . .

341 Mes'Qdi, et-Tenbih ve'l-işraf, s. 185, 205, 362.


342 Bk. Mes'Qdi, et-Tenbih ve'l-işraf, s. 2 14-2 15.
343 Bk. Şeyh Müfid, el-Fusulü'l-muhtare, s. 246.
344 Şeyh Müfid, el-Fusulü'l-muhtdre, s. 261 .
345 Bk. Şerif el-Murtaza, Resdilü Şerif el-Murtaza (nşr. Ahmed el-Hüseyni -
Mehdr Recai), Kum 1405/1985, lll, 145- 1 46.
GAYBETİN İ MA M İ YY E iLE B İ RLİ KTE BİR İ N A N Ç HALİNE GELMESİ 223

İsnaaşeriyye terimine yer verenler arasında İmami olmayan Ebu


Mansur el-Bağdadi de (ö. 429/ 1037) yer almaktadır. O, İsnaaşeriy­
ye'yi "Kat'iyye"nin eş anlamlısı olarak kullanır. Ona göre Kat'iyye,
imameti Ca'fer es-Sadık'tan oğlu Musa'ya, ondan sonra Ali b. Musa
er-Rıza'ya, daha sonra torunlarından devam ederek son olarak da
Muhammed b. Hasan'a geçirmiştir. Onlara İsnaaşeriyye de denmesi­
nin sebebinin, İmamü'l-Muntazar'ın Ali b. Ebu Talib'in torunlarından
on ikinci şahıs olduğu şeklindeki iddialarından dolayı olduğunu söy­
ler.346 Benzer durum Ebü'l-Muzaffer el-İsferayani (ö. 4 7 1/1078) için
de söz konusudur. O da, et-Tebsir fi'd-din adlı eserinde İsnaaşeriyye
ile Kat'iyye'yi eş anlamlı olarak kullanmıştır.347

İsnaaşeriyye isminin müstakil bir mezhep başlığı olarak kullanıl­


dığı ilk eserin, 52 1 'de ( 1 1 2 7) yazılan Şehristani'nin el-Milel ve'n-ni­
hal'i olduğu görülmektedir. Ona göre, İsnaaşeriyye hem Kat'iyye'yi
hem de onun farklı kollannı tanımlar. 348

İsnaaşeriyye'nin az kullanılması, bu terimin tamamen kurum­


sallaşmış olmamasından kaynaklanabilir. Veya on ikici imamcı Şii
yazarlan, bazı eski terimleri kullanmaya devam etmekle kendilerinin
Şia'nın gerçek varisleri oldukları yönündeki iddialarını vurgulamak
istemiş de olabilirler. 349

Sonuç olarak İsnaaşeriyye teriminin kısa gaybet dönemi boyun­


ca kullanıldığı yönünde net bir delil bulunmamaktadır. En erken
sağlam bilgilerin, Mes'udi'nin et-Tenbih ve l-iş rafında olduğu gözük­
'

mektedir. İbn Babeveyh ve sonrası İmami yazarlar bu terimi büyük


oranda bilmezlikten gelmişlerdir. Çok sonralan Ali b. İsa el-Erbili'nin
(ö. 69311 294) "mezhebü'l-İmamiyyeti'l-İsnaaşeriyye"350 şeklinde
birkaç istisna kullanımları dışında, "Şia", "İmamiyye" gibi eski ad­
landırmaları kullanmayı tercih etmişlerdir.351

346 Bağdadi, el-Farh, s. 48.


347 İsferayfni, et-Tebsirfi'd-din, s. 39.
348 Bk. Şehristani, el-Milel, s. 1 7 1 -1 72.
349 Kohlberg, "Early Attestations of the Term Ithna 'Ashariyya"', s. 353.
350 Erbrlr, Keşfü'l-gumme, I, 413.
351 Ayrıntılı bilgi için bk. Kohlberg, "Early Attestations of the Term "Ithna
'Ashariyya' "; Fığlalı, "İsnaaşeriyye", D1A, XXIII, 142 vd.
224 ŞİA'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İ M A M EL-MEHDİ

3. Gaybet İnancının Şii İmamet Nazariyesine Etkisi


Gaip imam düşüncesi, Şia'da sadece bir inanç olmakla kalmamış,
aynı zamanda Şii teolojinin soyut bir prensibi olarak352 imamiyye'nin
bütün ruhi yapısının üzerinde kurulduğu bir esas haline gelmiştir. 353
Gözle görülmeyen bu varlık, Şii bir müminin bütün inancına hakim
olmuş ve esrarengiz bir şekilde onun bütün hayatını kuşatmıştır. 354

Şiiler'in kendileri açısından çok önemli ve çok yetkin olan, fazla­


sıyla muhtaç oldukları imamlarının gaybete gittiğini iddia etmeleri
her ne kadar başlangıçta dağılmalanna sebep olduysa da uzun vadede
kendilerine büyük yararlar sağlamıştır. Onların politik durumu gay­
bet inancının yerleşmesinden sonra yoluna girerek toplum içerisinde
belli bir uyum sağlanmıştır. Bu yeni durum, pasiflik ve durgunluk
hissi taşıyan takıyye ile paralellik göstermesine rağmen, takıyyenin
asla veremeyeceği bir ümit unsuru ve bir düş kapsamaktadır.355 Ta­
kıyyede az bir umut ışığı bulunmakla birlikte gaybet fikri, içerisinde
etkili bir vaad barındırmaktadır.

Yeni mezhepsel ruhun ilk belirtilerinden biri, zihnin ruhi aşamay­


la meşgul olmasıydı. 356 İnsanlığın gerçek diktatörlerinin daima ölü
ruhlar veya kendi kendine yarattığı hayaller olduğu söylenir. Hatta
bazı inançlarda gizemli unsurlar bulunmadıkça başarı sağlanması
olanaksız görünür. 357 Mehdi inancının vaad ettiği mutluluk ideali
ancak kıyamete yakın gerçekleşebileceğinden buna hiç kimse itiraz
edemeyecekti. Bundan dolayı, asırlarca zulme maruz kalıp,358 bütün

352 Arjomand, The Shadow of God, s. 36.


353 Abdulaziz Abdulhussein Sachedina, "A Treatise on the Occultation of the
Twelfth lmamite lmam", s. 109.
354 Corbin, "Şiilikte Velayet Kavramı", s. 725.
355 Krş. Vaziri, The Emergence of Islam, s. 1 69- 1 70.
356 Hodgson, "How did the Early Shra Become Sectarian?", s. 1 3 ; Sabine
Schmidtke, "Modem Modifications in the Shn Doctrine of the Expectation
of the Mahdi (intizar al-Mahdi): The Case of Khumaini'', Orient, XXV1IV3
(1987), s. 397.
357 Gustave le Bon, Kitleler Psikolojisi, s. 104-105.
358 Nu'manf'nin, "Kaim onaya çıktığında onunla Araplar ve Kureyş arasında
kılıçtan başka bir şey olmayacaktır" şeklindeki rivayeti Şiiler'in mehdiyi
nasıl bir hesaplaşma aracı olarak gördüklerinin açık bir işaretidir (bk.
Nu'ma.nr, Kitdbü'l-Gaybe, s. 234).
GAYB ETİN İ M A M İYYE iLE B İ RLİKTE B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELMESİ 225

gayretlerine rağmen bir türlü arzu ettikleri başarıyı elde edememiş


olan Şiiler, nihayet "gaip imam" doktrinini geliştirerek ulaşmak iste­
dikleri hedefe önemli ölçüde yaklaşmışlardır. Her bir imamın ölümü
ardından farklı gruplara bölünen Şia, hedeflerini somut alandan çıka­
rıp "gaybet" gibi soyut bir alana taşıyarak, en azından tekrar parçalara
ayrılmaktan kurtulmuştur. Gaybetin gerçekleşmemesi durumunda
İmamiyye mezhebinin yok olacağı bizzat İmami Nu'mani tarafından
da itiraf edilmiştir. 359

İmamlarını kaybetmelerinin Şiiler'e sağladığı diğer bir fayda, on­


ların gaybetle birlikte politik ve kuramsal açıdan güçlenmeleridir.
Gaybetle birlikte imametin güncel politik yönetimden ayrılması,
İmamiyye mezhebinin karakterini her ne kadar politik hareketsizliğe
dönüştürmüş gözükse de,360 onlar bu şekilde siyaseten iktidarlara
bağlı imamların idaresinden kurtulup oldukça fazla politik kabiliyeti
olan vekillerin yönetimine girmişlerdir. 36 ı İma miler, imamlarına
bağlılıklarım terketmeksizin 333'te (945) iktidara gelen Şii taraftarı
Büveyhi rejimiyle iş birliği yapma yoluna gitmişlerdir. Böyle müş­
terek bir operasyon anlan aşama aşama güç merkezine yakınlaştır­
mıştır. Büveyhiler'e bağlılıklarım ilan ederek kendi isteklerini açık
bir şekilde talep etmede çok daha cesur davranmışlardır. Önemli
finansal ve idari kademeler üzerindeki nüfuzlarını güçlendirerek
hem hükümet olma avantajlarının karşılığım almışlar, hem de belli
bir süre sonunda Sünniler'i zayıflatmışlardır. Nihayet üzerlerinden
otokratik otoritenin kalkmasıyla, takıyyeye ihtiyaç duymadan dü­
şünce ve görüşlerini daha serbest bir şekilde açıklayabilmişlerdir.
Doktrinlerini halka açmadan önce dikkatlice inceleyebilme imkanı
elde etmişlerdir. Şii literatürünün oluşması ve doktrinlerinin daha
etkili delillerle geliştirilmesi bu şekilde sağlanmıştır. 362

Büveyhiler, İmami hukukçulara tam destek vererek onların Sünni


gruplarla kıyas edilebilecek bir hukuki mezhebe sahip olarak kabul

359 Bk. Nu'rnani, Kitcibu1-Gaybe, s. 24.


360 Arjornand, The Shadow of God, s. 36.
361 Krş. Montgornery Watt, "Early Stages of lrnarni Shi'isrn", Religion and Politics
in Iran (ed. Nikkie Keddie), London 1 983, s. 2 1 -22.
362 Krş. Kohlberg, "Frorn lrnarrhyya to Ithna 'ashariyya", s. 533.
226 ŞIA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MA M EL-MEHDİ

edilmeye başlanmalanna yardım etmişlerdi. Doktrinlerinin açıktan


tartışılmaya başlanması şüphesiz yerel radikal farklılıklann yumuşa­
masına da sebep olmuş ve bu da onlara, Sünni çoğunluğun çizgisine
yakın bir inanca yönelmeleri yönünde baskı yapmıştır. 363

Kitleleri belli bir düşünceye modellerle yönlendirmek, delil ve


kanıtlarla yönlendirmekten daha kolaydır. Sayılan az da olsa, bazı
şahsiyetlerin eylem ve düşünceleri şuursuz kitleler tarafından taklit
edilir. 364 On ikinci imam mehdinin döneceğini sürekli gündemde
tutan İmamiyye ileri gelenleri, tehlike ve baskı dönemlerinde bağlıla­
nnı cesaretlendirirken, onlardan seslerini çıkarmamalannı, mehdinin
gelişinin, zulmün, despotizmin, acıların, ıstırabın ve günahın sonu
olacağını söylediler. 365 Gaip imamın vekili olduğunu iddia edenler
ve onlann destekçileri tarafından gerçekleştirilen bu yoğun propa­
ganda, gaybet nazariyesinin daha sonralan sağlam bir inanç haline
dönüşmesini sağlamıştır. 366

İmamiler, ileri sürülen fikirlerin tekrar edilmek suretiyle nihayet


kanıtlanmış bir hakikat gibi algılanacağı367 düşüncesinden hareket­
le Mehdi Muhammed b. Hasan el-Askeri'ye inanmayanları kafirlik,
dinden dönme ve fasıklıkla suçlayan rivayetleri sürekli gündemde
tutmuşlardır. Mehdinin varlığını reddetmekle Hz. Peygamber'in inkar
edilmesinin aynı olduğunu ileri sürmüşlerdir.368 Gaybet halindeki kai­
min inkar edilmesinin, İblis'in Adem'e secde etmekten uzaklaşmasına
benzetildiği gaybet döneminde, kaimin ortaya çıkacağı vakte kadar
sevilmesi gereken kimselerin sevilmesi, buğzedilmesi gerekenlerden
de nefret edilmesi istenmiştir. Gaybet durumundaki imamın dostlannı

363 Momen, An Introduction, s. 80; Kohlberg, "From Imamiyya to Ithna 'asha­


riyya", s. 533.
364 Gustave le Bon, Kitleler Psikolojisi, s. 9 1 .
365 İslam Düşüncesi Tarihi (ed. M. M. ŞeriO, İstanbul 1990, s . 2, 365-366.
Tabatabai'ye göre mehdinin zuhuruna inanmak gerçek müminleri bozul­
ma, kötü yollara düşme ve ümitsiz olma tehlikelerinden korur (Allame
Tabatabai - Henry Corbin, Söyleşiler [çev. İsmail Bendiderya] , İstanbul
1 996, s. 68).
366 Krş. Ahmed el-Katib, Şiada Siyasal Düşüncenin Gelişimi, s. 297.
367 Gustave le Bon, Kitleler Psikolojisi, s. 89.
368 Bk. İbn Babeveyh, Kemıilü'd-din, II, 409, 4 1 1 , 412.
GAYBETİN İ M AM İYYE iLE B İ RLİKTE B İ R İ N A N Ç HALİN E GELMESİ 227

seven, düşmanlarına karşı çıkan kimselerin dünya ve ahirette mutlu


kişiler olacakları telkin edilmiştir. İmamın gaybetinin uzamasının,
inanan kişiye bir zarar vermeyeceği gibi onun onaya çıkmasını samimi­
yetle beklerken ölen kimselerin de şehid sayılacağı ileri sürülmüştür. 369
Hatta daha da ileri gidilerek, batıl esaslar üzerine kurulan bir devletin
idaresi altında, gizli imamın liderliğinde yapılan kulluğun görünen
imamla yapılandan daha üstün olduğu söylenmiştir. 370 Onlara göre
Hz. Peygamber'in imlası doğrultusunda Hz. Ali'ye yazdırdığı hakiki
Kur'an, ilk imamdan diğerlerine geçerek şu anda gaip imamın yanın­
dadır. Söz konusu imam "beklenen mehdi" olarak onaya çıktığında
onu açıklayacak ve onunla hükmedecektir. Kaşanı bu düşünceden yola
çıkarak on ikinci imamın gaybeti boyunca mevcut Kur'an'ın izinden
mutlaka gidilmesi gerektiğini söylemiştir.37 ı İmamıler, gaip imamla­
rının gaybete girdiklerini iddia ettikleri serdap kapısının yanında her
gece şafak sökene kadar hüzünlü bir şekilde bekleyip mehdilerinin
dönmesi için dua ederler. 372

3. 1 . Takıyye İnancının Gaip İmamı Bekleme Düşüncesiyle


Birleşmesi

Arapça vikaye kökünden gelen takıyyenin ıstılahı anlamı, açık veya


_
muhtemel tehlikeden korunmak amacıyla benimsenen inancın giz­
lenmesi ve düşmanıyla aynı fikirdeymiş gibi görünülmesidir.373

. . . . . . . . .

369 İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, I, 13, 286-288; ll, 644-647; İlhan, "Gaybet",
DİA, Xlll, 4 1 1 .
370 Bk. Küleynr, Usul, II, 128.
371 Molla Muhsin el-Kaşani, es-Saft fi tefsiri kelamilliihi'l-vafi, [baskı yeri yok]
1 28611869, s. 1 5 . Bu tür iddiaların temeli, "Kaim onaya çıktığı zaman ger­
çek Kur'an'ı açıklayacaktır" şeklindeki eski Şii rivayetlerine dayanmaktadır
(bk. Ayyaşi, Tefsirü'l-Ayycişi, I, 25, 29).
372 Kalkaşendi, Ahmed b. Ali, Subhü'l-a'şa fi sınaati'l-inşa (nşr. M. Hüseyin
Şemseddin v.dğr.), Beynıt 1407/1987, Xlll, 232.
373 İbn MarızQr, Cemaleddin Muhammed b. Mükerrem el-Ensari, Lisanü'l-Arab,
1-XV, Beynıt 141011 990, "takıyye" md. ; Avni İlhan, "Şia' da Usülü'd-Din",
Şirlik Sempozyumu, İstanbul 1993, s. 427-428; İlyas Üzüm, "İsnaaşeriyye",
DİA, XXlll, 149; Yusuf Şevki Yavuz, "İmamiyye'nin UsQlü'd-dine İlişkin
Görüşleri", Şiilik Sempozyumu, İstanbul 1 993, s. 682.
228 ŞİA'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-ME H D İ

Takıyye, İmamiyye veya İsnaaşeriyye ile çok sık ilişkilendirilen


bir konudur.374 Beda, rec'at ve mehdilik anlayışlan gibi Şii imamet
düşüncesiyle doğrudan bağlantılı bir inançtır. Şia, siyasi baskılardan
korunmak375 ve masum kabul ettikleri imamlannın kendi iddialanna
uymayan söz ve fiillerine inandıncı bir açıklama getirmek için bu il­
keye başvurmuştur.376 Onlara göre imam, takıyye halinde kendisinin
imam olmadığını söyleyebilir.377 Hatta Hz. Peygamber gibi imam da
takıyye yoluyla küfür, küfre nza gösterme ve fıska müracaat edebilir,378
bu durumda da kendisine itaat farzdır.379

Hicri il. asırdan itibaren Şii fikir hayatında yer etmeye başlayan
takıyye inancı, on ikinci imamın gaybeti iddiasıyla birlikte farklı bir
boyut kazanarak gaip imamı bekleme düşüncesiyle birleşmiştir. 380
Hasan el-Askeri'nin herhangi bir halef bırakmadan vefat etmesinin
ardından ortaya çıkan problemi aşmada önemli bir unsur olarak baş­
vurulan bu düşünce, zamanla on ikinci imamın varlığına inanmanın
aynlmaz parçalanndan biri haline gelmiştir.381 Mes'üdi, 322 (934)
yılma gelindiğinde İmamiyye'nin çoğunluğunun gaybet ve takıyyenin
uygulanması hakkında konuşmaya başladıklannı söyler.382

Gaip imamın varlığını ileri süren İmamiyye Şiası'nın, iddialannı


destekleyecek somut bilgilerden yoksun olduğu için, imamla ilgili
bilgileri ilahi sır formunda lanse etmeye çalıştığına daha önce değin­
miştik. Onlann ilk andan itibaren taraftarlanna, gizlilik içerisinde

374 Etan Kohlberg, "Some lmamI ShI'I Vie\\'.S on the Taqiyya", Belief and Law in
Imdmi Shi'ism, London 1 99 1 , s. 395.
375 Avni İlhan, "Takıyye, Doğuşu ve Gelişmesi'', DEÜİFD, sy. 2 ( 1985),
s. 162- 1 64.
376 ilhan, "Şia'da Usulü'd-din", s. 427-428.
377 Eş'ari, Makalat, I, 88-89.
378 Eş'ari, Makalat, II, 1 62.
379 Kadi Abdülcebbar, el-Mugni, XX/1 1 , s. 1 76.
380 Krş. Onat, Shi'ism in the Twentieth Century, s. 37; Kohlberg, "Some ImamI
ShI'I Views on the Taqiyya", s. 397; konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Ce­
mil Hakyemez, "Şii Takıyye İnancının Teşekkülü", GÜÇİFD, Ill/6 (2004),
s. 129- 146.
381 Krş. Kohlberg, "Early Attestations of the Therm "Ithna 'Ashariyya"",
s. 345-346.
382 Mes'udt, Mürücü'z-zeheb, III, 238.
GAYBETİN İMAM iYYE iLE B İ RL İ KTE B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELMES İ 229

kalarak imamın işiyle ilgili bir şey yayrnarnalannı383 tavsiye etmeleri


de bu yüzdendi. Hatta bu konuyla ilgili pek çok rivayet gündeme
getirmişlerdi.

Nu'manf de benzer kaygıdan olsa gerektir, eserine takıyye fikri­


nin gizli doğasıyla ilgili genel rivayetlere yer verdiği tam bir bölüm
ayırarak başlar. Bu şekilde okuyucuyu, on ikinci imamla ilgili bilgi­
lerin gizlilikle ele alınması gerektiğine ikna etmeye çalışır.384 Kitabın
hemen başında bu bölüme yer verilmesi, ardından da konuyla ilgili
uzun bir giriş yapılması, okuyucunun bilinç altını kaim, onun gay­
beti ve takıyye arasında bir bağlantı kurmaya itmektedir. 385

Takıyye inancının ilk imamı alimler açısından büyük önemi olsa


da onlar ilk etapta acil bir çözüm elde etmek için önceki rivayetleri
tekrar etmek suretiyle gaybetin sorgulanmasına engel olmaya çalış­
tılar. Bu dönem boyunca, 'Takıyye bizim ve babalanmızın dinidir,
takıyyesi olmayanın dini yoktur", 386 "Dininize sahip çıkın ve onu
takıyye ile koruyun; çünkü takıyyesi olmayanın imanı yoktur",387
"Takıyye Allah'ın dinindendir",388 "Dinin onda dokuzu takıyye için­
dir"389 şeklindeki pek çok imam hadisi390 aktarmaya devam ettiler.
Ancak söz konusu alimlerin zihinlerinde böyle bir şey olsa bile onlar,
takıyyenin uygulanmasının ne zamana kadar devam edeceği konu­
sunda herhangi bir görüş beyan etmemişlerdir. Bununla birlikte bu .
durumun, imamsız kalmalannın ardından ilk anda karşılaştıklan şo­
kun atlatılmasıyla değişmeye başladığı göıülmektedir. Bu yüzden İbn
Babeveyh (ö. 381/99 1 ) , takıyyeyi on ikinci imam ve onun gaybetiyle

383 Bk. EbU Sehl en-Nevbahti, "Kit:lbü't-Tenbth"; İbn Babeveyh, Kema­


lü'd-din, I, 92-93.
384 Nu'm:lni, bu bölüm içerisinde Al-i Muhammed'in sırlarının başkalarına
yayılmasının yasaklanmasıyla ilgili on iki rivayet aktarır (bk. Nu'm:lnf,
Kitabü'l-Gaybe, s. 33-38).
385 Krş. Amir Moezzi, The Divine Guide in Early Shi'ism, s. 103.
386 Berki, Kitdbü'l-Mehdsin, s. 255.
387 Küleyrıi, Usal, III, 308-309; İbn Babeveyh, Kemalü'd-din, II, 371.
388 Ayyaşi, Tefsirü1-Ayydşi, II, 8; Küleyrıi, Usal, III, 308.
389 Küleyrır, Usal, III, 307.
390 İm:lmiyye, Hz. Peygamber'in ifadelerinin yanında imamlarından geldiğini
kabul ettikleri sözleri de hadis kapsamında değerlendirir.
230 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL- M E H D İ

direkt ilişkilendirme yoluna giderek onun uygulanma süresini, gaip


imamın ortaya çıkması gibi belirsiz bir zamana, bir anlamda kıyame­
te kadar uzatmıştır. Ona göre kaim ortaya çıkıncaya kadar takıyye
vaciptir; kaimin ortaya çıkışından önce takıyyeyi terkeden kimse
Allah'ın dininden ve İmamiyye inancından çıkmış olur. 39 ı

İbn Babeveyh'in takıyyenin uygulanmasıyla ilgili söz konusu


yaklaşımı, sonraki İmami veya İsnaaşeıi alimler tarafından benim­
senerek devam ettirilmiştir. Kaimin zuhuruyla birlikte korkudan
dolayı takıyyeye başvurma gereğinin ortadan kalkacağını Şerif
el-Murtaza da kabul eder. Ona göre bu durum, on ikinci imamın
diğer imamlardan farkından kaynaklanmaktadır. Çünkü on ikinci
imam "el-kaim el-mehdi", önceki imamlardan farklı olarak kılıçla
ortaya çıkıp düşmanlannı harap edecek ve bütün devletleri ortadan
kaldıracaktır. 392

İsnaaşeriler, her konuda olduğu gibi takıyyenin uzatılmasıyla


alakalı rivayetler de bulmuşlardı. Mesela bunlann birinde sekizinci
imam Ali er-Rıza'nın, "Kaimimiz ortaya çıkmadan takıyyeyi terkeden
bizden değildir" dediği iddia edilmektedir. 393

Takıyye durumunun on ikinci imamın gaybetinden itibaren de


devam ettiğini benimseyen İsnaaşeriyye, kendileriyle birlikte gaip
imamlarının da takıyyede olduğunu iddia etmiştir. Şeyh Müfid'e
göre önceki imamlarının başvurmak zorunda bırakıldıkları bu
yöntem, gaybet durumundaki on ikinci imam tarafından, ortaya
çıkacağı güne kadar uygulanacaktır. Çünkü imam, düşmanların­
dan korktuğu için gaybete gitmiştir; takıyye durumunda olmasının
sebebi de, canına kastedenler ve onu duymayıp bilmeyerek dost
edinemeyenlerin çokluğu yüzündendir. Gaip imam bu şekilde hem
düşmanlanna hem de taraftarlarına karşı takıyyededir. Ancak ona
göre imamı hakkıyla tanıyanlar açısından aslında takıyye diye bir
şey söz konusu olamaz. 394

391 İbn Babeveyh, Risdletü'l-i'tikıiddti'l-İmdmiyye, s. 1 28.


392 Şerif el-Murtaza, Tenzihü'l-enbiyd, s. 1 8 1 .
393 Bk. Tabersi, İ'ldmü'l-verci, s. 434.
394 Bk. Şeyh Müfid, el-Fusalü'l-muhtdre, s. 76.
GAYBETİN İ M A M İYYE iLE B İR L İ KT E B İ R İNANÇ HALİNE GELMESİ 231

Diğer taraftan, takıyyenin uygulanmasının gaybetten sonra da de­


vam ettirilmek istenmesi, adil imam yönetiminin kurulması idealinin
gerçekleştirilmesi için mücadeleye devam etmek istemeleri anlamına
da gelmekteydi. İsnaaşeriler bu şekilde kendileri için hayati öneme
sahip gerçek inancın gizlenmesi yoluyla taraftarlarım beklemede bı­
rakarak gelecek bir zamanda yapılacak bir devrim için hazırlanmaya
çalıştılar. 395

Takıyye inancının İmamiyye Şiası açısından diğer bir önemi de,


Hz. Peygamber ve imamlarına isnad ettikleri on ikinci imam rivayet­
lerinin testiyle ilgiliydi. Çünkü sözde on ikinci imamın doğumundan
sonra vefat eden Muhammed b. Halid el-Berki (ö. 2 74 / 887 veya
280/893) ve Saffar el-Kummi (ö. 290/902) gibi Şii hadisçilerin ki­
taplarında on iki imam veya gaybetle ilgili yok denecek kadar az riva­
yet vardı. Ancak Küleyni, Nu'mani veya İbn Babeveyh'in eserlerinde
bu konuya işaret eden rivayetlerin isnad zincirinde özellikle Berki'nin
ismine birçok atıf söz konusudur.396 Bu çelişkiyi giderebilmek için
başvurabilecekleri en iyi yöntem, ilk Şii yazarların takıyye yaparak
bu bilgileri sakladıklarım iddia etmeleriydi.

iV . (X.) yüzyılın ortalarına doğru neredeyse bütün İslam dün­


yasının Şii gruplarının siyasi hakimiyetine girmesi, Şiiler'in siyasi
olarak takıyye döneminden kurtulmaları demekti. 397 Ancak İmami
alimler, takıyye ve bekleyiş nazariyesine bağlılıkta direndiler. Bu
süreç içerisinde siyasal çalışmayı haram saymaya devam ederek on
ikinci imamın dönüşüne kadar beklemeyi tercih etmek zorunda
kaldılar. Zaten fiilen yaşanan da bundan farklı değildi. Zira vekiller
gaybet-i suğra döneminde herhangi bir siyasi faaliyete girmemişler ve
herhangi bir ayaklanma hareketine kalkışmamışlardı. 398 Halbuki bu
sırada Zeydiyye ve İsmailiyye Yemen, Kuzey Afrika ve Taberistan'da
devletlerini kurmaya başlamışlardı.

395 Krş. Sachedina, Thejust Ruler, s. 79.


396 Mesela bk. Küleynr, Usal, II, 1 27, 136; Nu'mani, el-Gaybe, s. 58, 60.
397 Momen, An Introduction, s. 93; Mazlum Uyar, "Şii Siyasi Düşüncesinin
Şekillenmesi", Dini Araştırmalar Dergisi, IV5 ( 1 999), s. 303.
398 Ahmed el-Katib, Şiada Siyasal Düşüncenin Gelişimi, s. 303.
232 Ş[A'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL- M E H D İ

3.2. Fakihlerin Rolümin Artması

İmamiyye'ye göre -imam, Allah'ın helalini helal, haramını haram kı­


lan, hadlerini uygulayan, dinini savunan ve onun yoluna hikmetle
davet edendir. 399 İmamet makamı da, peygamberlerin yolu, emf­
rü'l-mü'minfnin makamı, vasilerin mirası, dinin önderi, müslüman­
lann işlerinin düzeni, alemin kurtuluşu ve müminlerin saygınlığı,
Allah ve peygamberinin hilafetidir. Hadlerin ve ahkamın uygulanma­
sı ancak imamla birlikte olur.400 İmamın kendisi veya emri olmadan
cihad, hırsızın elinin kesilmesi, ahkam, hadler vb. uygulanamaz.40 1
Hatta dünya, Allah'ın hücceti olan (imamlar) olmaksızın bir an veya
bir saat bile var olamaz;402 böyle bir durum gerçekleştiği takdirde
ise tövbe kapısı bile kapamr.403 Peki bütün bu görevlerin kendisine
izafe edildiği bir imamın ortalıktan kaybolması durumunda, onun
rehberliğinden mahrum olan Şif cemaati, dini meselelerde bir belir­
sizlik hali içinde ve zalimlerin yönetimi altında kaos içinde yaşamaya
mahkum mudur?

Masum imama ait yetkilerin kendisinde olduğu imamet maka­


mının Hasan el-Askerf'nin ölümüyle birlikte kesintiye uğraması,
Kat'iyye Şfası'nın geleceğini tehdit eden bir ideolojik krize sebep
oldu .404 İmamın gaybeti durumunda, Allah'ın helal ve haramla­
nnın bildirilmesi gibi işlerin . yerine getirilmesi konusu ilk andan
itibaren İmılmiyye içerisinde sorgulanmaya başlanmıştır. 405 Ebu

399 Nu'manr, Kitabü'l-Gaybe, s. 2 18.


400 Nu'manr, Kitabü'l-Gaybe, s. 2 18; İbn Babeveyh, Kemdlü'd-din, il, 677.
401 Eş'ari, Mahcildt, II, 1 58.
Bu tür görevlerin yerine getirilmesi için bir imamın olması gerektiği, Şia'nın
dışında çoğu Mürciiler, Mu'tezile ve Havaric tarafından da kabul edilmiştir.
Şia'nın farkı, imamın nasla atanmış masum biri olmasından kaynaklanmak­
tadır (bk. Neşvan el-Himyeri, Hurü'l-in, s. 202).
402 Saffar el-Kummr, Besair, s. 504-507; Küleyrıi, Usul, I, 25 1 -253; İbn Babe­
veyh, Kemalü'd-din, 1, 201 .
40.' Küleynr, Usul, II, 1 20.
404 Wilferd Madelung, "Oniki İmam Şiasında, İmamın Gaybet Zamanında
Otorite", İslam'da Siyaset Düşüncesi (der. ve çev. Kasım Güleçyüz), İstanbul
1 995, s. 144-145.
405 Rivayette, Mülk suresi 30. ayetinin kaim hakkında indiği, yorumunun da,
"Şayet imamınız sizden kaybolmuş olsa nerede olduğunu bilemezsiniz, size �
GAYBETİN İ M A M İYYE iu B İR L İ KTE B İ R İNANÇ HALİ N E G E L M E S İ 233

Sehl en-Nevbahti (ö. 3 1 1/923) ve İbn Kıbbe er-Razi gibi ilk İmami
kelamcılar, yazılannda gaybetin yokluk olmadığını ifade ederek, Hz.
Peygamber'in hazan gaybette olduğu gibi, imamın da geçici bir süre
bulunmamasının hükümlerinin geçerliliğini etkilemeyeceğini iddia
etmişlerdi.406 Ancak onlann bu akılcı yaklaşımlan İmamiyye tarafın­
dan kabul görmeyip göz ardı edilmiştir.

Dönemin hakim İmami temsilcileri olan Ahbariler ise, bu tür


sorunlara eğilecek fazla vakit bulamamışlardı. Onlann temel uğra­
şılan, parçalanmış Şiiler'i bir araya toplayacak rivayetler üretmekti.
Ortalıkta gaybet gibi bir belirsizlik dururken imamın görevlerine
öncelik vermeleri söz konusu olamazdı. Bu yüzden ilk olarak,
"kitap ve hadislerin rivayet edilmesinin fazileti"407 şeklinde imam
rivayetleri yayarak taraftarlannı kendilerine bağlı tutmaya çalıştılar.
Bununla birlikte birinci gaybet dönemi denen bu zaman içerisinde
on ikinci imamın vekili olduklannı iddia edenlerden hiçbiri imamın
otoritesinin temsilcisi olduğunu ileri sürmemişti.408 Ancak imamet­
le ilgili bu belirsizliğin iç ve dıştan gelen yoğun baskılar sebebiyle
uzun süre daha örtbas edilmesi mümkün değildi. Bundan dolayı
Nu'mani (ö. 360/9 7 1 ) ile birlikte, imama ait görevlerin, birinci gay­
bet döneminde, imamla insanlar arasında sefir olarak kabul ettikleri
kişiler tarafından üstlenilmiş olduğu söylenmeye başladı. Onlara
göre sefirler, gaip imamla düzenli olarak temas halinde olup, ona
sorular sormuşlar ve cevaplarını da yazılı olarak almışlardı. Bu se­
firler, ilmin gizli yönlerini, kapalı hükümleri, zor ve anlaşılamayan
bütün sorulann cevaplannı biliyorlardı.409 Fakat dördüncü sefirin
328'de (940) vefatından sonra, yanlızca takipçilerinden birine ara
sıra görünen imamla hiç kimsenin temas kuramadığı uzun gaybet
döneminin başladığı şeklinde bir anlayış ortaya çıktı. Gaybetin bu

kim zahir bir imam getirebilir? Gök ve yerin haberlerini, Allah'ın helal ve
haramlarını size kim getirebilir?" şeklinde olduğu ileri sürülmektedir (bk.
Kummr, el-İmame, s. 1 15-1 16).
406 Bk. İbn Babeveyh, Kemdlü'd-din, 1 , 85, 90-91 .
407 Küleyni, Usal, 1 , 65-68.
408 joseph Eliash, "The lthna'ashart-Shi'i juristic Theory of Political and Legal
Authority", Studia Islamica, XXIX (1969), s. 27.
409 Bk. Nu'manr, Kitcibü'l-Gaybe, s. 1 73-174; TO.sı:, Gaybe, s. 109.
234 ŞfA'DA GAYBET İ NANCI vE GAİP ON İ K İ N C İ İ MA M E L - M E H D i

şekilde uzatılması, şeriatın tatbik edilmesi gereken yeni durumlan


doğurdu. Artık o zamana kadar bütün önemli meselelerin kendisine
havale edildiği imamla direkt bağlantısı olan bir vekili de yoktu. Bu
süreçte bazı İmami hukukçular, bir hükümetin kurulması, gerekli
durumlarda cihadın ilan edilmesi veya cuma namazının kıldmlması
gibi konulann imam ya da imam tarafından atanmış biri dışında yeri­
ne getirilemeyeceğini ileri sürdüler.41 0 İmamın gaybeti de devam etti­
ğine göre geriye sadece İmamiyye ileri gelenleri olan alimler kalmıştı.

Gaip imamın isteklerini en iyi yorumlayacak ve meydana gelen


boşluğu dolduracak kişilerin alimler olduğunun anlaşılmaya baş­
lanmasından itibaren İbn Babeveyh (ö. 38 1/99 1 ) gibi yazarlar, on
ikinci imama nisbet ettikleri bir tevki' ile, meydana gelen sorunlann
çözümünde direkt kendilerini adres gösterdiler. Ancak tevki'de de
görüldüğü gibi sorunlann çözümü için müracaat edilmesi gereken­
lerin, hadis rivayet edenler olduğu vurgulanmaktadır.411 Bu durum,
alimlere sadece imam rivayetleri çerçevesinde bir hüküm çıkarma
gibi kısıtlı bir yetki tanımaktaydı.

Sınırlı da olsa böyle bir yetkinin ardından, imamet görevinin


tam olarak fakihler tarafından temsil edilmeye başlaması, IV. (X.)
yüzyılın ikinci yansında ortaya çıkan Bağdat İmami kelam ekolü sa­
yesinde olmuştur. Bu ekolün lideri Şeyh Müfid (ö. 4 1 311022), gaybet
durumundaki imamın görevlerinin, ortaya çıkmasına kadar bizzat
yönetici veya emirler tarafından üstlenildiğini açıkça ifade etmiştir.
O, İmamiyye'nin, imamın gaybetinin devam ettiği süre içerisinde
ona halef olunamaz, hadlerin uygulanmasında ona vekalet edilemez,
hükümler infaz edilemez, hakka davet edilemez, cihada kalkışılamaz,
din ve şeriatın korunmasında ona duyulan ihtiyaç batıl olur, alem­
deki varlığı yokluk gibi olur, görüşünde olduğu iddialanna verdiği

410 Şa'bi, onlann "Gökten bir sebep inene ve mehdi onaya çıkana kadar Allah
yolunda cihad olmaz" şeklindeki bu anlayışını; "Beklenen mesih çıkana
kadar ve gökten biri bağırana kadar Allah yolunda cihad olmaz" şeklindeki
yahudi iddialanna benzetir (İbn Abdürabbih, el-İkdü'l-ferid, II, 40 1).
4 1 1 Tevkl'de şöyle denmektedir: "Ortaya çıkan olaylarda hadislerimizi rivayet
edenlere müracaat edin. Onlar sizin üzerinizdeki hüccetimdir. Ben de
onlann üzerine Allah'ın hüccetiyim" (İbn Babeveyh, Kemdlü'd-din, II, 485;
Tüsi, Gaybe, s. 291).
GAYBETİN İ MAM İYYE it:E B İ RLİKTE B İ R İ N A N Ç HALİNE GELMESİ 235

cevapta,4 ı 2 durumun muhaliflerinin ileri sürdükleri gibi olmadığını


söyler. Müfid'e göre imamın gaybeti, ona ait bu görevlerin yerine ge­
tirilmesine engel değildir. Ümmetin imamdan ayn düşmesi ona tabi
olacaktan değil imamın kendisini ilgilendirir. İmama davet ise, onun
taraftarlarının üstlendiği bir konudur. İmamın bizzat kendisinin
bunu yerine getirmesine gerek yoktur. Nebilerin davetinin, onlara
tabi olanlarla ortaya çıkması da böyledir. Bu sayede peygamberk­
rin gelme ve bulunma illetleri de gerçekleştiği için mazeret ortadan
kalkar. Bunun için bizzat kendilerinin uğraşmalanna gerek yoktur.
Peygamberlerin daveti, vefatlanndan sonra onlara tabi alanlan bağ­
lar. Hadlerin ifası, cihad ve hükümlerin uygulanmasının peygamber­
lerin emir ve valileri tarafından üstlenilmesi gibi, imamlar olmadığı
durumda da onlar adına emirleri tarafından üstlenilir. Söz konusu
görevler, emir ve valiler tarafından üstlenildikten sonra peygamber­
lerin bulunmasına gerek olmadığı gibi, imamların bulunmasına da
gerek yoktur. Dolayısıyla imama ait olan şeriatın korunması imam
adına biri tarafından ifa edilirse o, gizlenme ve suskun kalma geniş­
liği içerisinde bulunur. Ne zaman ki imam, taraftarlannı kendilerine
yüklenen görevi terketmiş ve hak yoldan sapmış bulursa o zaman
bunu bizzat kendisi üstlenmek için ortaya çıkar ve bu şekilde sorum­
luluklarının ihmali engellenmiş olur.4 ı 3

Müfid'in söz konusu iddialarına benzer görüşler, öğrencisi Şerif


el-Murtaza tarafından da savunulmuştur. Fakat o, biraz daha muğlak
ifadeler kullanmayı tercih ederek, hadlerin uygulanması gibi imama
ait görevlerin, gaybeti anında ona sığınan ve ondan sakınanlar tara­
fından uygulanacağını söyler.4ı4 Murtaza, hadlerin dışında, imamete
ait farklı ihtiyaçlar sebebiyle -ihtiyaçların ne olduğu belirtilmez- gaip
imam ortaya çıkmazsa o zaman imametinin düşmüş olacağını ifade
eder.4 ı s

412 Bk. Şeyh Müfid, el-Fusalü'l-aşere, s. 361 .


413 Bk. Şeyh Müfid, el-Fusalü'l-aşere, s. 372-373.
414 Bk. Şerif el-Murtaza, el-Mukni', s. 58.
415 Şerif el-Murtaza, el-Mukni', s. 54.
236 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE G A İ P ON İ K İ N C İ İ MAM EL-MEHDİ

Şii toplumu bu problemin asıl çözümünü TO.si (ö. 460/1067)


sayesinde bulabilmiştir.4 ı 6 TO.si, fakihleri, imamların ve sefirlerinin
olmadıkları dönemde imamların fonksiyonlarını yerine getirebile­
cek kişiler olarak düşünerek, imamların yetkilerinin fıkıh üzerinde
çalışanlara (fukaha) devredilmesi gerektiğini açıkça ifade etmiştir. 4 ı 7
Daha sonra bazı alimlerin yorumlamalarıyla, imamların bütün te­
mel fonksiyonları Şii fakih ve müçtehitlere devredilmiştir.4 ı 8 İmami
alimler, bu sayede içtihadı üstlenerek, kendi politik müesseseleri
olan imamet doktrinini dünyevileştirme yolunda geniş bir hareket
alam elde ettiler. Söz konusu durum, İmamiyye'nin fiili liderliğini
elde eden alimlere yepyeni bir sorumluluk yükledi. Bu şekilde, dini
otoritenin bağımsız alim kişileri olarak gaip imamın fonksiyonlarını
ortaklaşa yerine getirmeye başladılar. Görevlerinin idrakinde olan
alimlerin bu gayretleri, aynı zamanda Şii entelektüel faaliyetlere de
büyük bir ivme kazandırmış oldu.4 ı 9

On ikinci imamın gaybetinin uzatılmasıyla başlayan büyük gay­


bet dönemi, imamların hayatta olduğu sürecin veya küçük gaybet
döneminin aksine Şii toplumu bir liderden mahrum etmesine rağ­
men, 420 sadece hadis aktarmakla yetinen fukahaya, görevlerini müç­
tehitliğe doğru geliştirme imkanı sağlamıştır.42 1 Bu şekilde, gaybetle
bir imamdan mahrum olmuş gibi gözüken Şiiler, imameti fakihler
yoluyla devam ettirerek bu eksikliği hissetmemişlerdir. 422

416 Krş. Norman Calder, The Structure of Authority in Imami ShI'i:]urisprudence


(doktora tezi, 1 980), SOAS, s. 73-74, 1 10, 132-133, 1 60.
417 Bk. Tılsi, Tezhibü'l-ahkam, s. 90.
418 Abd Rahim, Rahimin Affandi, "The Historical Development of the Shi'i
Doctrine of lctihad", Hamdard Islamicus, XVIl/4 ( 1 994), s. 14.
419 Krş. Sachedina, The]ust Ruler, s. 57; Kohlberg, "Şii Hadis", s. 50-5 1 ; Sache­
dina, Islamic Messianism, s. 108; Douglas, "Ghaybah", V, 540; Eliash, 'The
Ithna'ashart-Shi'i Juristic Theory of Political and Legal Authority", s. 27-
28; Said Amir Arjomand, "Introduction: Shi'ism, Authority and Political
Culture", Authority and Political Culture in Shi'ism (ed. Said Amir Arjomand),
Albany 1998, s. 3-5.
420 Sachedina, Islamic Messianism, s. 99- 1 0 1 , 106- 108; Abd Rahim, "The His­
torical Development of the Shi'i Doctrine of Ictihad", s. 14.
42 1 Krş. Hussain, The Occultation, s. 1 50.
422 Vaziri, The Emergence of Islam, s. 1 70.
GAYBETİN iMAM iYYE iLE Bİ RLİKTE B İ R İ N A N Ç HALİ N E GELMESİ 237

Şii düşüncenin fukaha tarafından temsil edilmeye başlanması,


Şia'yı içerisinde bulunmuş olduğu çıkmazdan kurtaran bir unsur
olmuş ve bu bakımdan her ne kadar kendilerini imamın naibi ka­
bul etseler de, pratikte Sünni ulema ile aynı konuma gelmişlerdir.423
Fakihlerin bir kısmı yetkinin bir parçası olup güçlerini krallık de­
recesinde genişletirken diğerleri de politik arenadan uzak kalmayı
tercih etmiştir.424

İmami fukahanın yetkisinin genişletilmesi, İmamiyye topluluğu­


nun birlikteliğine de önemli bir katkı sağlamıştı. Onlan etrafında bir­
leştiren güç, kaybolan imamın imametine inanmaktı. Şiilik bu şekilde
daha fazla parçalanmaktan korunmuş oldu. Gaip imamın imametine
inanan bir fakihin ölümü onun taraftarlan arasında bölünme sebebi
olmamış, genelde diğer bir İmami fakihin liderliği benimsenmişti.
Bundan dolayı Hasan el-Askeri sonrası oluşan gruplar, on ikinci ima­
mın tamamen gaybette olduğunu iddia eden İmamiyye hariç, 373
(983) yılına gelinceye kadar yok olmuşlardır.425 İmamlar, taraftarlan
arasında açıkça yaşarlarken hep birlikte hükümet baskılanna maruz
kalıyorlardı. Fakat ikinci gaybetten sonra bu baskı tamamen kalkmış
ve İmami hukukçular kendi haleflerinin karşılaştıklan zorluklarla
yüzleşmeden faaliyetlerini yürütmeye başlamışlardı. 426

Fakihlerin yetkisinin bu derece genişletilmesi, en büyük etkisini


1 979 yılında gerçekleşen İran İslam Devrimi'nde göstermiştir. Kaçar
hanedanlığı döneminde güçlenerek devletten bağımsız hale gelen
fukaha, İran İslam Devrimi'nin hazırlık sürecinde birinci derecede
. . . . . . . . .

Velayetü'l-fakrh şeklinde kavramlaşan bu düşünce, çağdaş Şiiler'den


Masa el-Müsavi'ye göre, gaybetü'l-kübra döneminde mehdinin vekilleri
olduklarını iddia edenlerin salahiyetlerine ilave edilen ikinci bidat veya
takılan ikinci kanattır. Bu düşünce aslında İslam düşüncesine, Allah'm
İsa'ya, İsa'nın da hibr-i azama (büyük alim) hulul ettigini ileri süren Hıris­
tiyanhk'tan geçmedir (Müsa el-Müsavi, Şia ve Şiilik Mücadelesi [çev. Kemal
Hoca) , İstanbul 1 995, s. 86).
423 Uyar, Ahbarilik, s. 48.
424 Hamid Enayat, Modem Islamic Political Thought, Austin 1982 , s. 1 8-5 1 ; Ma­
nochehr Dorraj, From Zarathustra to Khomeini, Boulder 1 990, s. 12; Pellat,
"Ghayba", EI2, II, 1026.
425 Şeyh Müfid, el-Fusillıi'l-muhtare, s. 261 .
426 Krş. Hussain, The Occultation, s . 1 57.
238 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM E L - M E H D İ

rol aynamıştır. Onların bu gücü, Şif toplumunun gaybet döneminde


fukahanın içtihadına göre hareket etmesi gerektiği ve imamın bütün
görevlerinin fukaha tarafından devralındığı şeklindeki söz konusu
anlayıştan kaynaklanmaktaydı. Bu düşünce zamanla daha da yay­
gınlaşarak, XIX. yüzyıla gelindiğinde "merci-i taklid" müessesesinin
yerleşmesine yol açmıştır. "Merci-i taklid" makamı, fukahanın ko­
numunu daha da güçlendirerek, devrimin gerçekleşmesine önemli
derecede etki etmiştir. On ikinci imamın gaybeti döneminde onun
görevlerini üstlenen ve naibü'l-imam olduğuna inanılan Humeyni de,
ulemanın rolünü Hz. Peygamber'in fonksiyonuyla tamamen eşdeğer
görerek, anlan sadece halkı dini konularda aydınlatmakla yükümlü
değil, aynı zamanda imamın gaybeti döneminde başta siyasi olmak
üzere toplumu yönlendirici bütün işlevlerini yerine getirecek kişi­
ler olarak düşünmüştür. Oldukça statik ve aktif siyasetten yoksun
imamet makamı bu şekilde yeni ve dinamik bir boyut kazanmıştır.
"Naibü'l-imam" kabul edilen Humeynf'nin direktifleri Allah'ın emir­
leri gibi algılanmış, sürgün olarak yaşadığı Fransa'dan bir işaretiyle
bütün İran halkı sokaklara dökülmüştür.427

427 Geniş bilgi için bk. Onat, Shi'ism in the Twentieth Century and the Islamic
Revolution of Iran, s. 33-50; Algar, "Merci-i Taklid", DİA, XXIX, 1 72-174.
S onuç

Gaybet, Şif düşünce ve siyasal tarihinde en kritik aşamalardan bi­


rinin oluşumuna kaynaklık eden önemli inançlardan biridir. Hatta
bu düşüncenin, İmamiyye Şfası'nın dini, felsefi ve politik açılardan
temel hareket noktası olduğu da söylenebilir. Nitekim Şfa'nın en
önemli ve taraftar sayısı bakımından da en kalabalık grubu olan
İmamiyye'nin ayn bir mezhep olarak teşekkülü, on ikinci imamın
gaybeti iddialarıyla birlikte olmuştur. Gaybet olmasaydı belki de
ne imamların sayısının on iki olduğundan, ne de İsnaaşeriyye diye
farklı bir Şii mezhebinden söz ediyor olacaktık. Bu inanç İma­
miyye'ye tarihi anlamda bir var oluş sağlamakla kalmamış, ona
dini/ politik bir süreklilik de kazandırmıştır. Dolayısıyla gaybet
inancı anlaşılmadan Şii düşüncenin tam olarak kavranamayacağı
son derece açıktır.

İslam düşünce tarihine baktığımızda gaybet iddialarının daha çok


Şii grupları tarafından benimsendiğini göryJ.rüz. Bunun temel sebebi,
onların genelde müslümanların muhalif kanadını temsil etmelerin­
den kaynaklanmaktadır. Alioğullan'nın ilk olarak Emevf iktidarına,
ardından da Abbasiler'e karşı girişmiş oldukları ayaklanmalarda bir
türlü başarı elde edememiş olmaları, aralarından bir kesimini umut­
suzluğa itmiştir. Onlar bu şekilde, baskılara karşı çaresiz kalan geçmiş
bazı topluluklarda olduğu gibi, umutlarını geleceğini bekledikleri bir
kurtarıcıya yani mehdiye bağlamışlardır. Beklenen mehdi iddiaları­
nın dillendirilmeye başlaması, onun mahiyetinin ortaya konmasını
gerektirince de birtakım eski inançlara yönelmişler ve böyleçe, umut
besledikleri liderlerinin vefatının ardından onların ölmeyip gaybete
girdiklerini iddia etmişlerdir.
240 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MA M E L - M E H D İ

Müslümanlar arasındaki ilk gaybet iddialan, hicri I. yüzyılın sonla­


nna doğru gaybete gittiği ileri süıülen Muhammed b. el-Hanefiyye'nin
(ö. 8 1 1 700) ölümünden sonra ortaya çıkmıştır. Ardından birçok şahıs­
la ilgili gündeme gelen bu düşünce, hicri III. asnn başlanndan itibaren
özellikle Şii gruptan arasında yaygınlık kazanmış ve Yahya b. Ömer'in
(ö. 250/864) ölümünün ardından kitleler tarafından benimsenmeye
başlamıştır. 260 (873) yılında, "Kat'iyye" diye nitelenen önemli bir Şii
kitlesinin imam olarak gördüğü Hasan el-Askeri'nin, ardında bir halef
bırakmadan vefatı imametin seyir çizgisini değiştirmiştir. Bu durum,
vasiyet inancından dolayı imamsız kalmayı bir türlü kabullenemeyen
Kat'iyye Şiası içerisinde yoğun tartışmalara yol açmıştır. Daha önce
özellikle Musa el-Kazım'ın (ö. 183/799) ölümünden sonra, 200 (81 5)
yılı civannda güpdeme gelen Vakıfi gaybet iddialannın zamanla "imam
hadislerine" dönüşmesi, bu dönemde yaşanan tartışrnalann seyrine yön
vermiştir. İmamiyye diye nitelenen bir grup azınlık, söz konusu Vakıfi
rivayetlerden de destek alarak Hasan el-Askeri'nin gizli bir oğlunun
olduğunu ve bu çocuğun gaybete gittiğini iddia etmiştir.

Hasan el-Askeri (ö. 260 / 874) sonrası tartışmalar, daha çok Ha­
san el-Askeri'nin gizli oğlunun imametini iddia edenlerle kardeşi
Ca'fer b. Ali'nin imametini ileri sürenler arasında yaşanmıştır. Hasan
el-Askeri'nin bir oğlu olup gaybete gittiğini ileri süren imamiyye ilk
başlarda fazla taraftar bulmamıştı. Ancak bu kesim, yoğun tartışmalar
ardından yaşanan bu kaos döneminde taraftar sayısını arttınrken,
çoğunluğu kapsayan diğer gruplar ise, onlara destek vermemekle bir­
likte, imametin bir şekilde devam etmesi gerektiğini düşünmekteydi.
Fakat imametin devamının ve içerisinde bulundukları çıkmazın
ancak bu şekilde aşılacağını farkeden Kat'iyye Şiası ileri gelenleri,
zamanla bu düşünceye destek vererek İmamiyye gaybet görüşü etra­
fında kenetlenmişlerdir.

İmamiyye gaybet inancı her ne kadar geniş bir Şii kitlesi tarafın­
dan benimsenmiş olsa da, başta on ikinci imamın varlığı olmak üzere
onun gaybete gittiği ve ortaya çıkacağı tarihle ilgili pek çok çelişkili
iddia ortaya atılmıştır. Gaybetin süresiyle ilgili olarak ilk imami alim­
ler göıüş belirtmekten kaçınmış, ancak Şii tabanının sabırsızlığından
kaynaklanan zorlamalar sonucu bir süre sonra bazı tarih belirten
SONUÇ 241

rivayetler gündeme gelmiş ve son olarak da, gaip imamın kıyamet


gününe yakın ortaya çıkacağı söylenmiştir.

Kendi içlerinde bile pek çok çelişkili rivayetin gündeme geldiği


İmamiyye gaybet düşüncesinin zamanla kalabalık bir kitlenin be­
nimsediği bir inanç olmasında, imam adına hareket eden vekillerin
yoğun propagandasının büyük rolü olmuştur. Vekillik kurumu, on
ikinci imamın varlığı iddialanndan çok önce oluşturulduğu için, Ha­
san el-Asken sonrası fazla bir otorite boşluğu yaşanmamıştır. Hasan
el-Asken de dahil son imamlar sürekli gözetim altında tutulduklan
için Şii organizasyonunun idaresi zaten vekillerin elindeydi. Onlann
bu fonksiyonu gaybet döneminde daha da artmış ve aralanndan dört
tanesinin, gaip imamın kısa gaybetinde onunla sürekli temas halinde
bulunup İmami topluluğa yön veren sefirler olduklan iddia edilmiştir.

İmamın gaybetinden itibaren yaklaşık yetmiş yıl boyunca artlarda


görev yaptıklan ileri sürülen dört sefirin, aslında gaip imam adına
para toplayan ve bu şekilde Şii toplumunun idaresini ellerinde tutan
nüfuzlu kişiler olduklan hemen anlaşılmaktadır. Gaybetin geçerliliği,
yani birinci gaybetin sona erip ikinci gaybetin başladığının izah edile­
bilmesi sefirlik diye bir kurumun icat edilmesini gerektirmişti. İmam
adına hareket eden birçok kişi olmasına rağmen sonraki İmamiler,
aralanndan dört tanesini seçerek bunlann, birinci veya kısa gaybet
döneminde imamla görüşüp onun emirlerini ileten kiŞiler olduklannı
iddia etmişlerdir.

İmamiyye gaybet iddialannın benimsenmesinde etkili olan diğer


bir önemli unsur, Şii Nevbaht ailesi etrafında toplanan ve Mu'tezili ·

alimlerle münazaralar yapan bir grup kelamcının bu anlayışı rasyona­


lize etme çabalandır. Ebu Sehl İsmail b. Ali en-Nevbahti (ö. 3 1 1/923),
Hasan b. Musa en-Nevbahti (ö. 3 1 0/922) ve İbn Kıbbe er-Razi'Pin
başını çektiği bu ekol, imamın gaybetini imamet doktrininin geçerliliği
ve mantıksal sonucu sayarak gaybetin yokluk anlamına gelmediğini
ispat etmeye çalışmışlardır.

İmamiyye Şiası ile ilgili çalışma yapanlar, gaybetin rasyonel tarzda


savunulmasının İbn Babeveyh (ö. 381/99 1) ile kısmen başlayıp Şeyh
Müfid (ö. 4 1 3/1022) ve daha sonra da Şenf el-Murtaza (ö. 436/1044)
242 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I vE GAİP ON İ K İ N C İ İ MA M E L - M E H D İ

ile devam ettirildiğini söylerler. Aslında bu düşünce yanlıştır. Yukan­


da da ifade edildiği gibi gaybetin akli argümanlarla savunulmaya baş­
laması, bu şahıslardan yaklaşık bir asır önce Nevbaht ailesi etrafında
toplanan ilk İmami kelamcılarla olmuştur. Rivayetçi Şii Kum ekolü­
nün hakimiyeti onlann bu çabalannı uzun süre unutturmuştur. Daha
sonra Şeyh Müfid liderliğindeki Bağdat kelam ekolünün ileri sürdüğü
pek çok iddianın temelleri de söz konusu alimlere dayanmaktadır.

imami alimler, on ikinci imamın gaybetiyle ilgili rivayetlerin Hz.


Peygamber ve önceki imamlardan geldiğini iddia ederler. Bunu ispat
etmek için de, Muhammed b. Halid el-Berki gibi, gaybetten hemen
sonra vefat eden Şii alimlerinin kitaplanna atıfta bulunurlar. Ancak
onlann günümüze ulaşan eserlerine baktığımızda, bu tür rivayetlerin
henüz o dönemde tam olarak oluşturulmadığını anlamaktayız. Mevcut
çalışmalar içerisinde on ikinci imamın gaybetiyle birlikte imamlann
sayısının on iki olduğu iddialanna rivayet bazında ilk yer veren eserin
Ali b. İbrahim el-Kummi'nin (ö. 307/9 19) Tefsir'i olduğu anlaşılmak­
tadır. Hicri III. asnn sonunda gündeme gelen rivayetler, daha sonra
Küleyrıi'nin (ö. 329/94 1) el-Kaff'sinde bir araya toplanmıştır. Gaybe­
tin değişmez bir İmami inanç olarak benimsenmeye başlaması ise,
İmamiyye'nin diğer Şii gruplanndan tamamen farklılaşması sonucu
olmuştur. Nu'mani'nin (ö. 360/9 7 1 ) iki gaybet yorumundan sonra
İbn Babeveyh, gaybetin değişmez iman esaslarından biri olduğunu
ileri sürmüştür. İmamiyye gaybet inancının öneminin İbn Babeveyh
tarafından bu şekilde ortaya konmasının ardından Şeyh Müfid, Şerif
el-Murtaza ve Tüsi gibi kelamcılar, bütün zamanlarda bir imamın bu­
lunması ve bunun masum olmasının zorunluluğundan hareketle, o
ana kadarki iddialan rasyonel argümanlarla izah etmeye girişmişlerdir.

Gaybetin izah edilebilmesi için imamın bu yönteme başvurma


gerekçelerinin ortaya konması gerekmekteydi. ilk İmami alimlerin,
düşmanlanndan korktuğu için takıyyeye başvurduğu ve bu şekilde
taraftarlannı imtihan ettiği yönünde öne sürdükleri gerekçeler son­
raki alimler tarafından aynen benimsenmiştir.

İki gaybet görüşüne gelince, ilk İmami alimler bu yönde fazla görüş
belirtmezken, kısa bir süre sonra ise, imamın iki gaybeti olduğuyla
SONUÇ 243

ilgili birçok rivayet gündeme getirmişlerdir. Bununla birlikte hangi


gaybetin ne zaman başlayıp ne zaman biteceğiyle ilgili bir netlik söz
konusu değildi. Ancak imamın bir türlü zuhur etmemesinden dolayı
Şia'nın sabırsızlığının artması, İmami alimleri bu duruma bir açık­
lama getirmeye zorlamıştır. Bu bağlamda Nu'mani, birinci gaybetin
"kısa gaybet" olup, sefirliğin bitimiyle sona erdiği ve ardından, uzun
süre devam edecek "uzun gaybet"in başladığı şeklinde bir yoruma
gitmiştir. Onun bu yaklaşımı kabul görerek birinci gaybetin 260
(874) yılından başlayıp, dördüncü sefirin ölümüne yani 328'e (940)
kadar devam ettiği ve sonra da, kıyamet gününe kadar devam edecek
taİn gaybetin başladığı ifade edilmiştir.

Bütün bunlardan, İmamiyye gaybet iddiasının diğer bütün Kat'iy­


ye Şiası tarafından benimsenmesinin, birdenbire gerçekleşen kolay
bir olay olmadığı anlaşılmaktadır. Dönemin kaynak eserleri, İma­
miyye'nin on ikinci imam olarak kabul ettiği Muhammed el-Mehdi
b. Hasan diye birinin aslında hiç doğmadığına işaret ederler. Ancak
bir taraftan Mu'tezile ile iç içe yaşayıp onlann rasyonel argüman­
lanyla beslenen Şii kelamcılannın söz konusu iddiaya destek vere­
rek savunmaları, diğer taraftan da Kum merkezli hadis ekolünün
bu yönde yoğun bir rivayet üretimine girişmesi ve bütün bunlara
arka çıkan bazı güçlü Şii ailelerin bulunması, ilk aşamada onlara bu
yönde önemli bir avantaj sağlamıştır. Görünen bir imamın olmadığı
bu dönemde, imamın vekilliğine soyunan toplumun ileri gelenle­
ri, imamla sürekli temas halinde olduklarını iddia ederek, önceki
imamlan adına ürettikleri rivayetlerle Şii toplum bilincini kuşatma
altına almışlardır. Fakat onların yarım asırdan fazla süren bu yo­
ğun gayretleri, belli bir kesimi etkilese de Şia'nın önemli bir kısmı
hala ikna olmamıştı. Gaybet süresinin uzamaya başlaması Şiiler'in
şüphesini daha da arttırınca, rivayetlerle halkı ikna etmenin yeterli
olmayacağı anlaşılmış, terkedilmeye yüz tutan ilk İmami rasyonel
söylemler, hicri IV. yüzyılın ikinci yansından itibaren tekrar kulla­
nılmaya başlanmıştır. Artık imami itikadının savunuculuğunun bu
şekilde kelamcı Bağdat ekolü tarafından temsil edilmeye başlaması,
gaybet iddialannın önemli derecede benimsenmesini sağlamıştır. Söz
konusu kelamcılar, 340'lardan (95 1 ) itibaren ilan edilen gaip imamın
244 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N Cİ İ M A M E L - M E H D İ

sefirlerle temsil edildiği küçük gaybet döneminin sona erip, kıyamet


gününe kadar devam edecek büyük gaybet döneminin başladığı şek­
lindeki iddialara da sahip çıkarak, gaybeti bir usulü'd-din konusu
haline getirmişlerdir. Onlar, son peygamber Hz. Muhammed başta
olmak üzere, diğer bazı peygamberlerin de iki defa gaybete gittikle­
rini ileri sürdükten sonra, normal insan ömründen çok daha uzun
yaşayan pek çok şahsı örnek göstererek, imamlannm ahiret gününe
kadar gaip bir şekilde yaşayıp sonra da mehdi olarak onaya çıkacağı
iddialannı benimsemiş ve taraftarlarını da bu yönde ikna etmişlerdir.

Şia inancının olmazsa olmazlanndan olan imamet makamının bu


şekilde, sadece çok güvendiği birkaç taraftanyla görüşebilen gaip bir
imam tarafından temsil edilmeye başlaması, Kat'iyye Şiası'nda ilk anda
şok etkisi yaratmıştı. Ancak bu durum, yaklaşık bir asırlık kaos dö­
neminden sonra halkı imamsız bir hayata hazırlamıştır. Belli bir süre
imamın sefirleri tarafından temsil edildiğine ikna edilmeye çalışılan bu
kitle, zamanla imam olmadan yaşamaya tamamen alıştınlmıştır. Her
bir imamın ölümünden sonra parçalara aynlan Kat'iyye Şiası, artık
bu aşamadan itibaren, alimlerin zaten gaip imam adına yetkili ol­
duklanna inandınlarak tekrar parçalanmaktan korunmuş, fakihlerin
yönetiminde kurumsallaşarak İmamiyye veya İsnaaşeriyye adıyla en
büyük Şif mezhep olarak günümüze kadar gelmeyi başarmıştır.

Gaybet inancının Şif düşünce üzerindeki diğer bir etkisi, takıyye


düşüncesiyle alakalıdır. Takıyye inancı, hicri IV. yüzyılın ortala­
rından itibaren İmamf İbn Babeveyh tarafından on ikinci imamın
gaybetiyle ilişkilendirilmiş ve takıyyenin uygulanma süresi, imamın
dönüş zamanı olan kıyamet gününe kadar uzatılmıştır. Takıyyeye
başvurma süresinin bu şekilde ahiret gününe kadar uzatılması, kuru­
lacak adil bir yönetimin de çok ileri bir tarihe yani dünyanın sonuna
doğru gerçekleşeceği anlamına gelmekteydi. Şifler bundan dolayı,
Humeynf'nin 1 979 İran İslam Devrimi ile başlattığı yeni sürece kadar
hiçbir yönetimi tam anlamıyla meşru tanımamışlar, takıyye yaparak
mehdi on ikinci imamın dönüşünü beklemişlerdir.

Sonuç olarak biz bu çalışmada, müslümanlar arasında ortaya


çıkan ilk gaybet iddialarından başlayarak, bu düşüncenin İmamiyye
SONUÇ 245

ile nasıl bir itikadı konu haline geldiği ve geçirmiş olduğu temel
aşamalan tespit etmeye çalıştık. Ancak burada şunu da ifade etmek
gerekir ki, özellikle imamlann vekilleri olarak hareket eden kişi ve
gruplann üstlendiği fonksiyonlar ile o dönem olaylannın ekonomik
ve sosyal boyutu arasındaki ilişkilerin müstakil olarak çalışılması,
incelediğimiz bu konunun daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacak­
tır. Şu ana kadar ulaştığımız sonuçlann, gerek İran İslam Devrimi,
gerekse günümüz Şiiliğinin alt yapısıyla ilgili yapılacak araştırmalara
da katkı sağlayacağını umuyoruz.
Kaynakça

Abd Rahim, Rahimin Affandi, 'The Historical Development of the


Shi'ı Doctrine of Ictihad", Hamdard Islamicus, XVII / 4 ( 1 994) ,
s. 1 1-25.
Adil Nüveyhiz, Mu'cemü'l-müfessirfn, Beyrut 1983.
Aga Büzürg-i Tahranf, ez-Zerfa ila tesanifi'ş-Şia, Beyrut 1403 1 1 983.
Ahmed el-Katib, Şia'da Siyasal Düşüncenin Gelişimi (çev. Mehmet
Yolcu), Ankara 2005.
Akbulut, Ahmet, Sahabe Devri Siyasi Hadiselerinin Kelami Problemlere
Etkileri, İstanbul 1 992.
Akhtar, Syed Waheed, Early Shf'fte Imamiyyah Thinhers, New Delhi
1 988.
Akoğlu, Muharrem, Mihne Sürecinde Mu'tezile, İstanbul 2006.
Algar, Hamid, Religion and State in Iran, 1 785- 1 906: The Role of the
Ulama in the Qajar Period, Los Angeles 1 969 .
. . . . . , "Merci-i Taklfd", DİA, XXIX, 1 72 - 1 74.
Ali, javad, "Die Beiden Ersten Safire des Zwölften lmams", Der Islam,
xxv ( 1 939), s. 1 97-227.
Allame Tabatabaf, Seyyid Muhammed Hüseyin, Şia (çev. Kadir A�a­
ras-Abbas Kazimi) , İstanbul 1 993.
Allame Tabatabaf - Henry Corbin, Söyleşiler (çev. İsmail Bendiderya),
İstanbul 1 996.
Amili, Hasan b. Zeynüddin, Mealimü'd-din (nşr. Mehdi Muhakkık) ,
Tahran 1983.
248 Ş IA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ M AM EL-MEHDİ

Amir Moezzi, Muhammed Ali, The Divine Guide in Early Shi'ism (The
Sources of Esotericism in Islam) , New York 1 994.
Arjomand, Said Amir, The Shadow of God and the Hidden Imam, Lon­
don 1 984 .
. . . . . , "The Consolation of Theology: Absence of the !marn and Tran­
sition from Chiliasm to Law in Shi'ism", ]ournal of Religion,
LXXVI ( 1 996), s. 548-5 7 1 .
. . . . . , 'The Crisis of the Imamate and the lnstitution of Occultation in
Twelver Shi'ism: A Sociohistorical Perspective", Intemational
]oumal of Middle East Studies, XXVIII ( 1 996), s. 49 1-5 1 5 .
. . . . . , "Introduction: Shi'ism, Authority and Political Culture", Autho­
rity and Political Culture in Shi'ism (ed. Said Amir Arjomand),
Albany 1 998.
Aştiyani, Abbas ikbal, Hanedan-ı Nevbahtf, Tahran 1 35 7 / 1 938.
Atalan, Mehmet, Mezhepler Tarihi Açısından Ca1er es-Sadık (yüksek
lisans tezi, 1 998), AÜSBE.
. . . . . , "Şii Kaynaklarda Muhammed b. el-Hasan Mehdi'nin Tarihi ve
Menkabevi Kişiliği", Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
sy. 7 (2002) , s. 95- 1 12 .
. . . . . , Şiiliğin Farklılaşma Sürecinde Ca1er es-Sadık'ın Yeri, Ankara 2005.
Atay, Hüseyin, Ehl-i Sünnet ve Şfa, Ankara 1983 .
Atçeken, İsmail Hakkı, Devlet Geleneği Açısından Hişam b. Abdülmelik,
Ankara 200 1 .
Aydınlı, Osman, İslam Düşüncesinde Aklfleşme Süreci "Mu'tezilenin
Oluşumu ve Ebü'l-Hüzeyl Allaf', Ankara 200 l .
. . . . . , Mu'tezilf İmamet Düşüncesinde Farklılaşma Süreci, Ankara 2003.
Ayoub, Mahmoud, "Konuşan Kur'an-Sessiz Kur'an, İmami-Şii Tef­
sirin Esaslan ve Gelişimi" (çev. Mustafa Ünver - Ali Bolat) ,
OMÜİFD, sy. 1 0 ( 1 998), s. 423-443.
Ayyaşi, Ebü'n-Nasr Muhammed b. Mes'ud es-Sülemi, Tefsfrü'l-Ay­
ydşf, Beyrut 1 4 1 1 / 1 99 1 .
Bağdadi, Abdülkahir b . Tahir, Mezhepler Arasındaki Farklar (çev.
Ethem Ruhi Fığlalı), Ankara 1 99 1 .
KAYNAKÇA 249

Bağlıoğlu, Ahmet, İnanç Esaslan Açısından Dürztlik, Ankara 2004.


Bakhsh, S. Khuda, Politics in Islam, Lahore 1 954.
Belazüri, Ahmed b. Yahya b. Cerir, Ensabü'l-eşraf (nşr. Süheyl Zek­
kar-Riyaz Zirikli), 1-XIII, Beyrut 1 4 1 7 / 1996 .
. . . . . , Fütühu'l-büldan (çev. Mustafa Fayda), Ankara 2002.
Berki, Ahmed b . Muhammed b. Halid, Kitabü'l-Mehasin, Tahran
1370/ 1 950 .
. . . . . , er-Rical, Tahran 1 383/ 1 963.

Blichfeldt, jan-Olaf, Early Mahdism, Politics and Religi.on in the Forma­


tive Period of Islam, Leiden 1 985.
Bozan, Metin, İmamiyye İmamet Nazariyyesinin Teşekkül Süreci (dok­
tora tezi, 2004) , AÜSBE.

Bozkurt, Nahide, Oluşum Sürecinde Abbasi İhtilali, Ankara 1 999 .


. . . . . , Halife Me'mim Dönemi ve İslam Kültür Tarihindeki Yeri (doktora
tezi, 1 9 9 1 ) , AÜSBE.
Bratton, Fred Gladstone, Yakın Doğu Mitolojisi (çev. Nejat Muallimoğ­
lu) , İstanbul 1 995.
Buckley, Ron P . , "The Early Shiite Ghulah", jouma 1 of Semitic Studies,
XLII / 2 ( 1 997) , S. 301 -326 .
. . . . . , "The Imamja'far al-Sadiq, Abü'l-Khattab and the Abbasids", Der
Islam, LXXIX (2002), s. 1 18-140.
Bulut, H. İbrahim, "İlk Dönem İmamiyye Kaynaklarında Gaybet An­
layışı", Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergi.si, VIII / 2
(2004), s. 49-68 .
. . . . . , Şeyh Müfid ve Şia'da Usüli Farklılaşma Süreci, İzmir 2005 .

. . . . . , "Şii Fırkalarda Gaybet ve Rec'at İnancı", İslamiyat Dergi.si, VIII


(2004) , s. 1 39- 1 56 .
. . . . . , "Şeyh Müfid ve İmamiyye Ekolünde Gaybet İnancının Aklileş­
mesi", Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, IX/ l
(2005), s . 1 75-202 .
250 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

Büyükkara, Mehmet Ali, The ImiimI-Shil Movement in the Time of Müsii


al-Kiizim and 'Alı al-Rida (doktora tezi, 1 997), The University
of Edinburgh .
. . . . . , İmamet Mücadelesi ve Hdşimoğullan, İstanbul 1999 .
. . . . . , 'The Schism in the Party of Müsa al-Kazim and the Emergen­
ce of the Waqifa", ]oumal of Islamic Studies, XLVII/ l (2000),
s. 78-99.
Cabiri, Muhammed Abid, İslam'da Siyasal Akıl (çev. Vecdi Akyüz) ,
İstanbul 1 99 7.
Cahiz, Ebu Osman Amr b. Bahr b. Mahbub, e!-Osmaniyye (nşr. Ab­
düsselam M. Harun), Kahire 1 3741 1955 .
. . . . . , Resailü'l-Cahiz, Beyrut 1 99 1 .
Calder, Narman, The Structure ofAuthority in Imami Shi'I]urisprudence
(doktora tezi, 1980) , SOAS.
Canan, İbrahim, Hadis Ansiklopedisi: Kütüb-i Sitte, 1-XVIII, Ankara, ts.
(Akçağ Yaymevi).
Cehşiyari, Muhammed b. Abdus, Kitabü'l-Vüzera' ve'l-küttab, Kahire
1 938.
Corbin, Henry, "Şiilikte Velayet Kavramı" (çev. Sabri Hizmetli) ,
AÜİFD, XXVl ( 1 983), s. 72 1 -726.
Crow, Douglas S., "Ghaybah", The Encyclopedia of Religion (ed. M.
Eliade), 1-XVI, New York 1987.
Çağatay, Neşet, "Fatımiler Devleti'nin Kuruluşu ve Akideleri", AÜİFD,
VII ( 1 958-59), s. 63-77.
Dabaşi, Hamid, İslam'da Otorite (çev. Süleyman E. Gündüz), İstanbul
1 995.
Daftary, Farhad, Muhalif İslam'ın 1 400 Yılı İsmaililer: Tarih ve Kuram
(çev. Ercüment Özkaya), Ankara 200 1 .
Darmesteter, james, Mahdi, Tahran 1 938.
Demircan, Adnan, "İslam Kültüründe On İki Rakamı", İSTEM: İslam,
San'at, Tarih, Edebiyat ve Müsıkfsi Dergisi, II /4 (2004), s. 9-34.
Dineveri, Ebu Hanife Ahmed b. Davüd, e!-Ahbdrü't-tıval (nşr. Ab­
dülmün'im Amir) , Bağdat, ts. (Mektebetü'l-Müsenna),
KAYNAKÇA 251

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, 1-XIV, İstanbul 1 986-89.


Donaldson, Dwight M . , The Shilte Religion, Landon 1 993.
Dorraj , Manochehr, From Zarathustra ta Khomeini, Boulder 1 990.
· Dürt, Abdülaziz, "Abbasi Propagandası Sürecinde ve Abbasiler'in İlk
Asnnda Mehdi Tasavvuru" (çev. M. Bahaeddin Varol), İSTEM:
İslam, San'at, Tarih, Edebiyat ve Masıkisi Dergisi, ll / 3 (2004) ,
s. 2 1 9-232 .
Ebu Hatim er-Razi, Ahmed b. Hamdan, Kitabü'z-Zinefi kelimati'l-İsla­
miyye (nşr. Abdullah Sellüm es-Samerraf), Bağdat 1 988.
Ebu Nuaym el-İsfahani, Ahmed b. Abdullah, Tesbftü'l-imame ve tertf- .
bü'l-hilafe (nşr. İbrahim Ali et-Tihami) , Beyrut 1 986.
Ebü'l-Ferec el-İsfahani, Ali b. Hüseyin, el-Egiini, 1-XXIV, Kahire 1992 .
. . . . . , Mekiitilü't-Talibiyyin (nşr. Seyyid Ahmed Sakr) , Beyrut, ts.
(Darü'l-ma'rife) .
Ebü's-Salah el-Halebi, Takıyyüddin b. Necmeddin, Takribü'l-maarif,
Kum 1 404.
Eliash, joseph, 'The lthna'ashari-Shi"i juristic Theory of Political and
Legal Authority", Studia Islamica, XXIX ( 1969) , s. 1 7 -30.
Enayat, Hamid, Modem Islamic Political Thought, Austin 1982.
Erbilf, Ali b. İsa, Keşfü'l-gumme (nşr. S. E. Miyanecf), Tebriz 1 38 1 /
196 1 -62.
Eş'ari, Ebü'l-Hasan Ali b. İsmail el-Basri, Makiilıitü'l-İslamiyyin ve ihti­
lafü 'l-musallin (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamid) , Beyrut 1 990.
Evkuran, Mehmet, Ehl-i Sünnet Siyaset Düşüncesinin Yapısı ve Sorunlan
(doktora tezi, 2003), AÜSBE.
Fahreddin er-Razi, İ'tikiidatü'l-fırakı'l-müslimin ve'l-müşrikin, Beyrut
1986.
Fazlur Rahman, İslam (çev. Mehmet Dağ - Mehmet Aydın) , İstanbul
1980.
Feyyaz, Abdullah, Tarihu'l-İmamiyye ve eslafihim mine'ş-Şia (nşr. Mu­
hammed Bakır es-Sadr), Beyrut 1 39 5 1 1975.
F ığlalı, Ethem Ruhi, İmamiye Şiası, İstanbul 1 984.
252 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP O N İ K İ N C İ İ MAM EL-MEHDİ

. . . . . , Çağımızda İtikadf İslam Mezhepleri, Ankara 1 993 .


. . . . . , "Mesih ve Mehdi İnancı Üzerine" , AÜİFD, XXV ( 1 98 1 ) ,
s . 1 97-2 1 4 .
. . . . . , "Şiiliğin Doğuşu ve Gelişmesi", Şiflik Sempozyumu , İstanbul
1993 .
. . . . . , "Gaib", D1A, XIII, 292 .
. . . . . , "İsnaaşeriyye", DİA, XXIII, 142- 1 47.
Galib et-Tavil, Muhammed Emin, Arap Alevflerinin Tarihi, Nusayriler
(çev. İsmail Özdernir) , ·İstanbul 2000.
Gazzali, Ebü Hamid Muhammed b. Muhammed, Feddihu'l-Batıniyye
ve fezailü'l-Mustazhiriyye (nşr. Abdurrahman Bedevi), Kahire
1 383/ 1 964.
Gündüz, Şinasi, Din ve İnanç Sözlüğü, Ankara 1 998.
Güner, Ahmed, "Büveyhiler Dönemi ve Çok Seslilik" , DEÜİFD,
sy. 1 2 ( 1 999), s. 47-72 .
Güngör, Harun, "Maniheizrn", EÜİFD, sy. 5 ( 1 988) , s. 145- 1 66.
Hakyernez, Cemil, Bişr b. el-Mu'temir ve Mu'tezile'nin Bağdat Ekolünün
Doğuşu (yüksek lisans tezi, 1 998), AÜSBE .
. . . . . , "Mehdi Düşüncesinin İtikadileşrnesi Üzerine'', GÜÇİFD, lll / 5
(2004), S. 1 27- 1 44 .
. . . . . , "Şii Takıyye İnancının Teşekkülü" , GÜÇİFD, III / 6 (2004) ,
s. 1 29-146.
Halife b. Hayyat, Ebü Şebab Halife b. Hayyat eş-Şeybani el-Usfuri,
Tdrihu Halife b. Hayydt (çev. Abdülhalik Bakır) , Ankara 200 1 .
Halın, Heinz, Shi'ism, Edinburg 1 99 1 .
Hasani, Haşim Ma'rüf, Sırdtü'l-eimmeti'l-İsndaşer, Beyrut 1 397/ 1977.
el-Hasibi, Abdullah b. Hamdan, "Kitabü'l-Mecrnü'un Tercümesi",
(çev. Ahmet Turan) , OMÜİFD, sy. 8 ( 1 996), s. 5- 1 8 .
Hatib el-Bağdadi, Hafız Ebü Bekir Ahmed b. Ali, Tarihu Bağddd,
1-XIV, Beyrut, ts. (Darü'l-kütübi'l-ilrniyye).
KAYNAKÇA 253

Hatipoğlu, Mehmet Said, Hz. Peygamber'in Vefatından Emeviler'in


Sonuna Kadar Siyasi İctimaf Hadiselerle Hadis Münasebetleri
(doçentlik tezi, 1 967), Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi.
Hayyat, Ebü'l-Hüseyin Abdürrahim b. Muhammed, el-İntiscir ve'r-red
ala İbni'r-Rcivendi el-mülhid (nşr. Albert Nasri Nadir) , Beyrut
1 957.
Hazzaz, Ali b. Muhammed er-Razi, Kifciyetü'l-ciscir (nşr. Abdüllatif
el-Hüseyni), Kum 1 40 1 .
Hizmetli, Sabri, "Karmatiler", DİA, XXIV, 5 10-5 14.
Hodgson, Marshall G. S . , İslcim'ın Serüveni : Bir Dünya Medeniyetinde
Bilinç ve Tarih (çev. Metin Karabaşoğlu v.dğr.), İstanbul 1 993 .
. . . . . , "How did the Early Shra Become Sectarian ?", ]oumal of the Ame­
rican Oriental Society, l...XXV ( 1 9 5 5), s. 1 - 1 3 .
Howard, I . K. A. , "Shi'i Theological Literature", Religion, Leaming
and Science in the 'Abbasid Period (ed. M . ] . l. Young v.dğr.),
Cambridge 1 990.
Hussain, jassim M . , The Occultation of the Twelfth Imam, London
1 982 .
el-Hüseyni, Seyyid Muhammed Rıza, "Fıraku'ş-Şia veya Makalatü'l­
İmamiyye Nevbahti'nin mi Yoksa Kummi'nin mi?" (çev. Meh­
met Kalaycı) , Şii Fırkalar, Ankara 2004, s. 287-3 1 8 .
İbn Abdürabbih, Ebu Ömer Ahmed b. Muhammed el-Endelüsi, el­
el-İkdü'l-ferid, 1-VII (şerheden Ahmed Emin v.dğr.), Beyrut, ts.
(Darü'l-kütübi'l-Arabi).
İbn A'sem el-Kufi, Ebu Muhammed Ahmed b. A'sem, el-Fütah, Bey­
rut 1 406 / 1 986.
İbn Babeveyh, Şeyh Saduk Ebü Ca'fer Muhammed b. Ali el-Kummi,
e!-Emcilf, [baskı yeri yok] 1 362/ 1943 (İntişarat-i Kunabenahe
islamiyye) .
. . . . . , el-Hıscil, Kum 1 403 .
. . . . . , Kemcilü'd-dfn ve tamcimü'n-ni'me, Kum 1 395/ 1975 .
. . . . . , Risciletü'l-i'tikiidciti'l-İmcimiyye: Şif - İmcimiyye'nin İnanç Esaslan
(çev. Ethem Ruhi Fığlalı), Ankara 1 978.
254 ŞJA'DA GAYBET İ N A N C I YE GAİP O N İ Kİ N C İ İ MA M E L - M E H D İ

İbn Davüd el-Hilli, Takıyyüddin Hasan b. Ali, Ricalü İbn Davud,


Tahran 1 383.
İbn Ebu Tahir, Ebü'l-Fazl İbn Tayfur Ahmed b. Tayfur el-Katib,
Kitabü Bağdad (nşr. M. Zahid el-Kevseri), Kahire 1 949.
İbn Ebü'l-Hadid, İzzeddin Ebu Hamid Abdülhamid b. Hibetullah
el-Meda.ini, Şerhu Nehci'l-belaga (nşr. M. Ebü'l-Fazl İbrahim),
1-XX, Kahire 1 385-87 1 1 965-67.

İbn Hallikan, Ebü'l-Abbas Ahmed b. Muhammed, Vefeyatü'l-a'yan


ve enbaü ebnai 'z-zaman (nşr. İhsan Abbas) , 1-VIII, Beyrut
1 398/ 1 978.
İbn Kesir, İmadüddin Ebü'l-Fida İsmail b. Amr ed-DımaşkI, el-Bida­
ye ve'n-nihaye fi't-tdrih (çev. Mehmet Keskin) , 1-XIV, İstanbul
1 995-2000.
İbn Kuteybe, Ebu Muhammed Abdullah b. Müslim ed-Dineveri,
Te'vilü muhtelifi'l-hadis: Hadis Müdafaası (çev. M. Hayri Kır­
başoğlu), İstanbul 1979 .
. . . . . , Uyiınü'l-ahbar (nşr. Yusuf Ali Tavil-Müfid M. Kumeyha) , Bey­
rut 1 406 / 1 986.
İbn Manzur, Cemaleddin Muhammed b. Mükerrem el-Ensari, Lisa­
nü'l-Arab, 1-XV, Beyrut 1 4 1 0 / 1 990.
İbn Miskeveyh, Ahmed b. Muhammed, Tecaribü'l-ümem, Kahire
1 3 32 / 1 914.
İbn Rüstem et-Taberi, Delailü'l-imame, Kum, ts. (Darü'z-zahair).
İbn Şazan en-Nisaburi, Ebu Muhammed Fazl b. Şazan el-Ezdi,
el-İzah, Beyrut 1 982.
İbn Şehraşüb, Muhammed b. Şehraşub el-Mazenderani, Menakıb-ı
Al-i Ebi Talib, Kum 1 3 79 1 1 959.
İbn Tavüs, Ebü'l-Kasım Ali b. Musa el-Haseni, el-Eman, Kum 1409.
İbn Teymiyye, Minhacü's-Sünne, Bulak 1 3 2 1-22 / 1903- 1 904.
İbnü'l-Cevzi, Ebü'l-Ferec Abdurrahman b. Ali, el-Muntazam ft tarihi'l-
ümem (nşr. F. Krenkow), V-X, Haydarabad 1 35 7-59/1938-40.
KAYNAKÇA 255

İbnü'l-Esfr, Ebü'l-Hasan Ali b. Muhammed eş-Şeybanf, İslam Tarihi:


el-Kamilfi't-tarih Tercümesi (çev. Ahmet Ağırakça v. dğr.), 1-XII,
İstanbul 1 985-87.
İbnü'l-Murtaza, Ahmed b. Yahya, Tabakii.tü'l-Mu'tezile (nşr. S. D.
Wilzer) , Beyrut 1380/ 1 96 1 .
İbnü'l-Mutahhar el-Hillf, Ebu Mansur Hasan b. Yusuf el-Esedi, Hula­
satü'l-akval fi ma'rifeti'r-rical, Tahran 1 4 1 7 .
İbnü'n-Nedim, Ebü'l-Ferec Muhammed b. İshak, Fihrist (nşr. Rıza
Teceddüd), Beyrut 1 988.
İbnü't-Tıktaka, Muhammed b. Ali b. Taba.taba el-Haseni, el-Fahri
fi'l-adabi's-sultaniyye ve'd-düveli'l-İslamiyye, Beyrut, ts. (Daru
Sadır).
İlhan, Avni, Mehdilik, İstanbul 1 993 .
. . . . . , "Gaybet", DİA, XIII, 4 10-4 1 2 .
. . . . . , "Şfa'da Usulü'd-Dfn", Şiilik Sempozyumu, İstanbul 1 993 .
. . . . . , "Takıyye , Doğuşu ve Gelişmesi", DEÜİFD, sy. 2 ( 1 985),
s. 1 57- 1 75 .
İsferayfnf, Ebü'l-Muzaffer İmamüddin Şehfur (Şahfur) b . Tahir
el-İsfahanf, et-Tebsir fi'd-din ve temyizi'l-fırkati'n-naciye ani'l-fı­
rakı'l-halikın (nşr. Kemal Yusuf el-Hı1t), Beyrut 1 403 / 1 983.
İslam Düşüncesi Tarihi (ed. M. M. ŞeriD, İstanbul 1 990.
Jafri, Syed Husain M . , The Origins and Early Development of Shf'a
Islam, Kum, ts. (Islamic Republic of Iran).
Katli Abdülcebbar, Ebü'l-Hasan Kadılkudat Abdülcebbar b. Ahmed
el-Hemedanf, el-Mugni fi ebvabi't-tevhid (nşr. Abdulhalfm Mu­
hammed - Süleyman Dünya), Kahire, ts.(ed-Darü'l-Mısriyye) .
. . . . . , Fazlü'l-i'tizal ve Tabakii.tü'l-Mu'tezile ve mübdyenetühüm li-sdi­
ri'l-muhalifin (şr. Fuad Seyyid), Tunus 1 393/ 1974.
Kalkaşendi, Ahmed b. Ali, Subhu'l-a'şa fi sınaati'l-inşa (nşr. M. Hüse­
yin Şemseddin v.dğr.), 1-XIV, Beyrut 1407 / 1 987.
el-Kaşanı, Molla Muhsin, İlmü'l-yakın fi usüli'd-din, Kum 1979 .
. . . . . , es-Safi fi tefsiri kelamillii.hi'l-vafi, [baskı yeri yok] , 1 286 / 1869.
256 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM EL-MEHDİ

Kaşifülgıta, Muhammed Hüseyin b. Ali, Ca1erf Mezhebi ve Esaslan


(çev. Abdülbaki Gölpınarlı), İstanbul 1 979.
Keşşf, Ebu Amr Muhammed, İhtiyaru ma'rifeti'r-rical, Meşhed
1 348 / 1929.
Kindi, Ebu Ömer Muhammed b . Yusuf el-Mısrf, Vültitü Mısr, Beyrut
1 407 / 1987.
Kohlberg, Etan, "Early Attestations of the Term "lthna 'Ashariyya"",
]erusalem Studies in Arabic and Islam, XXIV (2000), s. 343-357 .
. . . . . , "The Evolution of the Shi'a'', Belief and Law in Imıiml Sh!'ism,
London 1 99 1 .
. . . . . , "From lmamiye to lthna 'ashariyya", BSOAS, XXXI X ( 1 976),
s. 52 1 -534 .
. . . . . , "imam and Community in the Pre-Ghayba Period", Belief and
Law in Imıimi Shi'ism, London 1991 .
. . . . . , "Some imamı Shn Views on The Taqiyya", Belief and Law in
Imıiml Shi'ism, London 1 99 1 .
. . . . . , "Some Shn Views of the Antediluvian World'', Studia Islamica,
LII ( 1980), s. 4 1-66 .
. . . . . , "Şif Hadis" (çev. M . Ali Büyükkara), EKEV Akademi Dergisi, Il / 2
(2000), s . 47-56.
Korkmaz, Sıddık, Tarihi Süreç İçerisinde Sebeiyye (doktora tezi,
2003), AÜSBE.
Kummf, Ebü'l-Hasan Ali b. Hüseyin b. Babeveyh el-Kummf (Baba
Saduk), el-İmame ve't-tebsıra mine'l-hayre, Kum 1985..
Kummf, Ebü'l-Hasan Ali b. İbrahim b. Haşim, Tefsfrü'l-Kummi, Kum
1404.
Kummf, Sa'd b. Abdullah el-Eş'arf, Kitabü'l-Makıilat ve'!-fırak (nşr. M .
Cevad Meşkur), Tahran 1 963.
Kuşeyrf, Ebü'l-Kasım Abdülkerim el-Kuşeyrf, Risale-i Kuşeyriyye (çev.
Ali Arslan), İstanbul 1 978.
Kutlu, Sönmez, Türkler'in İslamlaşma Sürecinde Mürcie ve Tesirleri,
Ankara 2000.
KAYN AKÇA 257

. . . . . , İslam Düşüncesinde İlk Gelenekçiler, Ankara 2000 .


. . . . . , "'Ehl-i Beyt' Sembolik Kapitalinin Tarihi Süreç İçinde Semere­
lendirilmesi", İslamiyat, IIl / 3 (2000) , s. 103 - 1 08 .
. . . . . , "İslam Düşüncesinde Tarihsel Din Söylemleri Olgusu", İslami­
yat, iV /4 (200 1 ) , s. 1 5-36.
Kutluay, Yaşar, İslam ve Yahudi Mezhepleri, Ankara 1 965 .
Küleynf, Ebü Ca'fer Muhammed b. Ya'küb er-Razi, Usül-i Kıiff (nşr.
Seyyid Cevad Mustafa), Tahran, ts.
Lalani, Arzina R . , Early Shi'I Thought: The Teachings of Imam Muham­
med al-Baqir, London 2000.
Laoust, Hemi, İslam'da Aynlıkçı Görüşler (çev. Ethem Ruhi Fığla­
lı-Sabri Hizmetli), İstanbul 1 999.
Le Bon, Gustave, Kitleler Psikolojisi, İstanbul 1 997.
Lewis, Bemard, Tarihte Araplar (çev. Hakkı Dursun Yıldız), İstanbul
2000.
Madelung, Wilferd, "lmamism and Mu'tazilite Theology'', Religious
Schools and Sects in Medieval Islam, London 1 985 .
. . . . . , "İmamiye Fırak Literatürüne Dair Mülahazalar" (çev. Ali Dere),
Şif Fırkalar, Ankara 2004, s. 2 7 1 -286 .
. . . . . , "Kaim Al Muhammad", EI2, iV, 456-457 .
. . . . . , "Mahdi'', EI2, V, 1 230- 1 238 .
. . . . . , "Oniki İmam Şfasında, İmamın Gaybet Zamanında Otorite",
İslam'da Siyaset Düşüncesi (der. ve çev. Kasım Güleçyüz), İs­
tanbul 1 995 .
. . . . . . , "Shi'ism: The lmamiyya and the Zaydiyya", Religious Trends in Early
Islamic Iran (ed. Ehsan Yarshater), Albany 1988 .
. . . . . , ''The Source of lsma'ı:lı: Law", ]ournal of Near Eastern Studies ,
XXXV ( 1 976) , S. 29-40.
Makdisi, Mutahhar b. Tahir, el-Bed' ve't-tarfh (nşr. Cl. Huart), 1-VI,
Paris 1 899- 1 9 19.
258 Ş İA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ Kİ N C İ İ MA M EL- M E H D İ

Malatf, Ebü'l-Hüseyin Muhammed b. Ahmed, et-Tenbfh ve'r-red


ala ehli'l-ehva ve'l-bida' (nşr. M. Zahid el-Kevserf) , Kahire
1 4 1 3 / 1 993.
Mantran, Robert, İslamın Yayılış Tarihi (VII-XI. Yüzyıllar) (çev. İsmet
Kayaoğlu) , Ankara 198 1 .
Marcinkowski, M . lsmail, "Twelver Shrite Scholarship and Büyid
Domination: A Glance on The Life and Times of lbn Babawayh
al-Shaikh al-Sadüq (d. 38 1 / 99 1)", Islamic Culture, LXXVI / 1
(2002), S. 69-99.
Massignon, Louis, "Karmatiler", İA, Vl , 352-359 .
. . . . . , Hallac-ı Mansur'un Çilesi [çev. İsmet Birkan] , Ankara 2006.
Matüridi, Ebü Mansur Muhammed b. Muhammed es-Semerkandi,
Te'vilatü'l-Kur'an (nşr. Ahmed Vanlıoğlu v.dğr.), 1-XlV, İstan­
bul 2005-2009.
Meclisi, Muhammed Bakır, Biharü'l-envar, Beyrut 1 404.
Melchert, Cristopher, "Religious Policies of the Caliphs from al-Mu­
tawakkil to al-Muqtadir A.H. 232-295/ A.D. 84 7-908", Islamic
Law and Society, III / 3 ( 1 996) , s. 3 1 6-342 .
Mes'üdi, Ebü'l-Hasan Ali b. Hüseyin el-Bağdadi, Mürücü'z-zeheb ve
meadinü'l-cevher (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamid), 1-lV, Bey­
rut 1408 / 1 988 .
. . . . . , et-Tenbih ve'l-işraf, Beyrut 1 98 1 .
. . . . . , İsbıitü'l-vasıyye li'l-İmam Ali b. Ebi Talib, Beyrut 1 409 1 1 988.
Meşkür, Muhammed Cevad, Ferheng-i Fırak-ı İslami, Necef 1 368.
Modarressi, Hossein, Crisis and Consolidatio in The Formative Period
of Shi'ite Islam: Abü ]a)ar Ibn Qiba al-Razı and His Contribution
to Imamite Shi'ite Thought, Princeton 1993.
Momen, Moojan, An Introduction to Shıl Islam, Landon 1 985.
Muhaddis Nürf, Mirza Hüseyin Tabersi, Müstedrekü'l-vesail, 1-XVIII,
Kum 1408.
Musa el-Müsavi, Şia ve Şiilik Mücadelesi (çev. Kemal Hoca), İstanbul
1 995.
KAYNAKÇA 259

el-Muzaffer, Muhammed Hüseyin, Tdrihu'ş-Şia, Beyrut 1985.


Nasirüddin-i Tusi, Nasirüddin Muhammed b. Muhammed, "İmamet
Risalesi" (çev. Hasan Onat), AÜİFD, XXXV ( 1 996) , s. 1 79- 1 9 1 .
Naşi el-Ekber, Abdullah b. Muhammed, Mesdilü'l-imdme, Beyrut
197 1 .
Necaşi, Ebü'l-Abbas Ahmed b. Ali, Ricdlü'n-Necdşi, 1-II, Kum 1407.
Neşvan el-Himyeri, Ebu Said, Hurü'l-in (nşr. Kemal Mustafa) , Beyrut
1985.
Nevbahti, Ebu Muhammed Hasan b. Musa, Fıraku'ş-Şia, İstanbul
193 1 .
Newman, Andrew J . , The Development and Political Significance of the
Rationalist and Traditionalist Schools in Imamı Shn History from
the Third /Ninth to the Tenth /Sixteenth Century (doktora tezi,
1 986), University of Califomia .
. . . . . , 'The Nature of the Akhbart/Usüli Dispute in Late Safawid Iran.
Part 1 : 'Abdallah al-Samahiji's Munyat al-Mumarisin", BSOAS,
LV / l ( 1 992) , s. 22-5 1 .
Nu'mani, Ebu Abdullah Muhammed b . İbrahim, Kitdbü'l-Gaybe (nşr.
Ali Ekber el-Gaffarı) , Tahran 1 397.
Onat, Hasan, Emeviler Dönemi Şii Hareketleri ve Günümüz Şiiligi,
Ankara 1 993 .
. . . . . , Shi'ism in the Twentieth Century and the Islamic Revolution of Iran,
Ankara 1996 .
. . . . . , 'Türkiye'de İslam Mezhepleri Tarihinin Gelişim Sürecinde Prof.
Dr. Ethem Ruhi Fığlalı'nın Yeri", Ethem Ruhi Fıglalı'ya Armagan,
Ankara 2002 .
. . . . . , Türkiye'de Din Anlayışında Degişim Süreci, Ankara 2003 .
. . . . . , "Şii İmamet Nazariyesi", AÜİFD, XXXII ( 1 992), s. 89- 1 10.
Ömer, Faruk, "Abbasiler'in Siyasi Emellerinin Tarihi Kökenleri" (çev.
Cem Zorlu) , SÜİFD, sy. 1 3 (2002), s. 1 93-2 10 .
. . . . . , "Some Aspects of the 'Abbasid-Huseynid Relations During the
Early 'Abbasid Period, 1 32- 1 93 A. H . / 750-809 A. D.", Arabica,
XXII / 2 ( 1975) , s. 1 70- 1 79.
260 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM E L - M E H D İ

Öz, Mustafa, İmcimiye Şiasında Onikinci İmam ve Mehdi İnancı, İstan-


bul 1 995 .
. . . . . , "Galiyye", DİA, XIII, 333-337 .
. . . . . , "İbn Babeveyh", DİA, XIX, 345-348 .
. . . . . , "İmamiyye", DİA, XXII, 207-209 .
. . . . . , "İsmailiyye", DİA, XXIII, 1 28- 1 33.
Öztürk, Mustafa, Kur'an ve Aşın Yorum, Ankara 2003.
Pellat, Ch. , "Ghayba", EI2, ll, 1026.
al-Qadi, Wadad, "The Development of the Term Ghulat in Muslim
Literature with Special Reference to the Kaysaniyya", Akten des
VII. Kongresses für Arabistik und Islamwissenschaft, Göttingen
1 976, s. 295-3 1 9 .
Racowski, W. W . , Early Shi'ism i n Iraq (doktora tezi, 1 955), School
of Oriental and African Studies.
Ressf, Kasım b. İbrahim b. İsmail, er-Red ale'r-Rcifıza (nşr. İmam
Hanefi Abdullah), Kahire 1 420/ 2000.
Rizvi, Saiyid Athar Abbas, A Socio-Int�llectual History of the Isnii 'Asharf
Shfü in India, 1-ll, Canberra 1 986.
Rubin, Uri, "Prophets and Progenitors in the Early Shi'a T.radition",
]erusalem Studies in Arabic and Islam, l ( 1 979), s. 4 1 -65.
Sabi, Hilal b. Muhassin es-Sabi, el-Vüzera' (nşr. Abdüssettar Ahmed
Ferrac), Kahire 1958.
Sachedina, Abdulaziz Abdulhussein, Islamic Messianism: The Idea of
Mahdi in Twelver Shi'ism, Albany 1 98 1 .
. . . . . , The ]ust Ruler (al-Sultan al-'Adil) in The Shı'fte Islam, New York
1 988 .
. . . . . , "A Treatise on the Occultation of the Twelfth lmamite lmam",
Studia Islamica, XLVIII ( 1978), s. 109- 1 24.
Sa'd M. Hasan, el-Mehdiyyefi'l-İslı:im münzü akdemi'l-usa.r hatte'l-yevm,
Kahire 1953.
Sadr, Muhammed Bakır, Tcirfhu'l-gaybeti's-sugrı:i, Beyrut 1392 / 1 972 .

. . . . . , Tarfhu'l-gaybeti'l-kübrı:i, isfahan, ts.


KAYNAKÇA 261

Saffar el-Kummi, Ebu Ca'fer Muhammed b. Hasan, Besairü'd-dere­


cati'l-kübra (nşr. Mirza Muhsin), Tahran 1 374.
Sankçıoğlu, Ekrem, Dinlerde Mehdi Tasavvurlan, Samsun 1 997.
Schimmel, Annemarie, Sayılann Gizemi (çev. Mustafa Köpüşoğlu) ,
İstanbul 2000.
Schmidtke, Sabine, "Modern Modifications in the Shn: Doctrine of
the Expectation of the Mahdi (intizar al-Mahdi): The Case of
Khumaini", Orient, XXVIII / 3 ( 1 987), s. 389-406.
Shaban, M. A . , Islamic History: A New Interpretation, 1-Il, Cambridge
1 976.
Söylemez, M . Mahfuz, Bedevflikten Hadarfliğe Küfe, Ankara 200 1 .
. . . . . , Kuruluşundan Emevfler'in Başlangıcına Kadar Küfe'nin Siyası Ta­
rihi (yüksek lisans tezi, 1 995), AÜSBE.
Suli, Ebu Bekir Muhammed b. Yahya, Ahbarü'r-Razf-Billah ve'l-Müt­
takı-Lillah (nşr. ]. Heyworth Dunne), Landon 1 935.
Şehristani, Ebü'l-Feth Muhammed b. Abdülkerim, el-Milel ve'n-nihal
(nşr. Ahmed Fehmi Muhammed), Beyrut 1 4 1 3 / 1 992.
Şerif el-Murtaza, Ebü'l-Kasım Ali b. Hüseyin el-Musevi, el-Mukni'
fi'l-gaybe (nşr. M. Ali el-Hekim), Kum 1 4 1 6 / 1 995 .
. . . . . , Tenzfhü'l-enbiya, Kum, ts. (İntişaratü Şerif er-Razi) .
. . . . . , Mes'ele vecfze fi'l-gaybe (Abdulaziz Sachedina, "A Treatise on the
Occultation of the Twelfth Imamite Imam", Studia Islamica,
XLVIII [ 1978] içinde) , s. 109- 1 24 .
. . . . . , Resailü Şerif el-Murtaza (nşr. Ahmed el-Hüseyni - Mehdi Recai) ,
Kum 1 405 / 1985 .
. . . . . , eş-Şaff fi'l-imame (nşr. Abdüzzehra el-Hüseyni) , Beyrut 1 986.
Şeyh Müfid, Ebu Abdullah Muhammed b. Muhammed b. Nu'mani
el-Ukberi el-Bağdadi, Evailü'l-makalat ff mezahibi'l-muhtarat
(nşr. Fazlullah ez-Zencani) , Tebriz 1 37 1 .
. . . . . , el-Fusülü'l-muhtare mine'l-uyün ve'l-mehasin, Beyrut 1 405 / 1985 .
. . . . . , el-Fusülü'l-aşerefi'l-gaybe li'ş-Şeyh el-Müffd, Necef 1370 1 195 1 .
. . . . . , Hamsü Resai! ff isbati'l-hücce, Necef 1 95 1 .
262 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İMAM E L - M E H D İ

. . . . . , İ'lam, Kum 1 4 1 3 1 1 992 .


. . . . . , el-İrşad, Kum 1 4 1 3 .
. . . . . , Şerhu Akaidi's-Sadak ev Tashfhu'l-İ'tikad, Tebriz 1 3 7 1 .
Taberi, Ebu Ca'fer Muhammed b . Cerir, Tarihu'l-ümem ve'l-müluk
(nşr. M. Ebü'l-Fazl İbrahim), 1-XI, Kahire, ts. (Darü'l-maariD.
Tabersf, Ebu Ali Fazl b. Hasan, İ'lamü'l-vera bi-a'lami'l-hüda, Tahran,
ts. (Darü'l-kütübi'l-İslamiyye).
Tabersf, Ebu Mansur Ahmed b. Ali, el-İhticac, Meşhed 1 403.
et-Tavil, Muhammed Galib, Arap Alevfleri'nin Tarihi, Nusayriler (çev.
İsmail Özdemir), İstanbul 2000.
Thomson, William, "İslam ve Mezhepler" (çev. Adil Özdemir),
DEÜİFD, sy. 1 ( 1 983), s. 3 1 2-332.
Tusf, Ebu Ca'fer Muhammed b. Hasan, el-Fihrist, Necef, ts. (el-Mek­
tebetü'l-Murtazaviyye) .
. . . . . , Kitabü'l-Gaybe (nşr. İbadullah Tahranı - Ali Ahmed Nasıh) ,
Kum 1 4 1 7 .
. . . . . , Ricalü't-Tusf, Necef 1 38 1 .
. . . . . , et-Tezhfb ve'l-istibsar, Tahran 1 390 .
. . . . . , Tezhibü'l-ahkıim, Tahran 1 365.
Uyar, Gülgün, Ehl-i Beyt: İslam Tarihinde Ali-Fatıma Evladı, İstanbul
2004.
Uyar, Mazlum, Ahbıirilik: İmamiye Şiası'nda Düşünce Ekolleri, İstanbul
2000 .
. . . . . , "Şif Siyasi Düşüncesinin Şekillenmesi", Dini Araştırmalar Dergisi,
ll/ 5 ( 1 999) , s. 299-3 1 7 .
Ümit, Mehmet, Zeydiyye-Mu'tezile Etkileşimi v e Kasım er-Ressf (dok­
tora tezi, 2003), AÜSBE.
Üzüm, İlyas, "İsnaaşeriyye", DİA, XXIII, 147- 149.
Van Ess, josef, "Das Kitab al-lrğa' des Hasan b. Muhammed b. al-Ha­
nafiyya", Arabica, XXI / l ( 1974) , s. 20-52.
Vaziri, Mustafa, The Emergence of Islam: Prophecy, Imamate, and Mes­
sianism in Perspective, New York 1 992.
KAYNAKÇA 263

Watt, Montgomery, "Early Stages of Imami Shi'ism" , Religion and


Politics in Iran (ed. Nikkie Keddie), London 1 983 .
. . . . . , "Emeviler Devrinde Şiilik" (çev. İsa Doğan) , OMÜİFD, sy. 10
( 1 998), s. 35-48 .
. . . . . , İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri (çev. Ethem Ruhi Fığlalı) ,
İstanbul 1 998 .
. . . . . , İslami Hareketler ve Modernlik (çev. Turan Koç), İstanbul 1 997 .
. . . . . , İslam'da Siyasal Düşüncenin Oluşumu (çev. Ulvi Murat Kılavuz),
İstanbul 200 1 .
. . . . . , "Mu'tezile'nin Siyasi Tavırlan", İslam'da Siyaset Düşüncesi (der.
ve çev. Kasım Güleçyüz), İstanbul 1 995 .
. . . . . , "Sidelights on Early imam ite Doctrine", Studia Islamica, III
(1970), s. 287-298.
Ya'kübi, Ahmed b. Ebü Ya'küb b. Ca'fer, Meşakiletü'n-nas li-zemanihim
ve ma yağlibü aleyhim ff külli asr (nşr. M. Kemaleddin İzzeddin,
Mecelletü Ma'hedi'l-mahtütati'l-Arabiyye içinde), XXVI ( 1980),
s. 1 23- 1 65 .
. . . . . , Tarihu'l-Ya'kübf, Beyrut 1 4 1 2 1 1 992 .
Yaküt el-Hamevi, Şehabeddin Ebü Abdullah, Mu'cemü'l-büldan, Ka­
hire 1 3241 1906.
Yavuz, Yusuf Şevki, "İmamiyye'nin Usülü'd-dine İlişkin Görüşleri",
Şiilik Sempozyumu, İstanbul 1993.
Zaman, Muhammad Qasim, "The Nature of Muhammad al-Nafs
al-Zakiyya's Mahdiship: A Study of Some Reports in Isbahanis
Maqatil", Hamdard Islamicus, XIII/ l ( 1 990), s. 59-65 .
Dizin

Abbas b. Hişam Ebü'l-Fazl el-Esedi Adem (Hz.) 1 52, 1 75, 226


155 Adonis 45
Abbasi 28, 39, 4 1 , 53-57, 62, 75-79, Ağa Han 30
82, 84, 95, 1 0 1 , 108, 1 10, 1 30, Ahbaıi 193; Kum ekolü 193
-

1 3 1 , 135, 1 36, 142, 147-149, 1 66 Ahbaıiler 1 94, 233


Abbasiler 1 5 , 28, 40, 42, 53-56, 58, Ahbanlik 27, 28, 46, 141, 1 72, 193,
62, 63, 76, 78, 83, 102, 107, 108, 201 , 2 16, 237
142, 144, 166, 201 , 239 Ahmed b. Ali Ebu Abbas er-Razi 1 56
Abbasoğullan 39, 53, 54, 77, 2 10 Ahmed b. Ali b. Huzayb el-İyazi 1 56
Abdullah b. Ca'fer 52, 65, 66, 103, Ahmed b. Hilal el-Abertai 1 14, 1 16,
1 1 1 , 125, 127, 136, 137, 155, 186 1 26, 1 32
Abdullah b. Cebele b. Hayyan b. Ebcel Ahmed b. Hilal el-Kerhi 1 14, 1 23
el-Kinani 1 53 Ahmed b. İbrahim en-Nevbahti 132
Abdullah b. Cündeb el-Becili 107, Ahmed b. İsa b. Zeyd 57, 61, 76, 79
108 Ahmed b. İshak 1 1 1 , 1 19, 127, 136
Abdullah b. Ebü Ya'für 67 Ahmed el-Katib 26, 85, 86, 1 5 1 , 200,
Abdullah el-Eftah 65, 88, 93, 94 226, 23 1
Abdullah b. Fetih 65 Ahmed b. Muhammed b. İsa 24, 34,
Abdullah b. Meymun el-Kaddah 80 42, 57, 94, 1 3 1 , 1 56, 208
Abdullah b. Muaviye 52, 53, 54 Ahmed b. Mütevekkil 6 1 , 77
Abdullah b. Muhammed 29, 5 1 , 60, Ahvaz 102, 1 10, 1 14
82 Ahvazlılar 1 19
Abdullah b. Musa 6 1 Alemiyye 63
Abdullah b. Sa'd 42 Al-i Muhammed 1 98
Abdullah b. Sebe 4 7, 50 Ali (Hz.) I Ali b. Ebü Talib 24, 25, 32,
Abdullah b. Sinan 1 18 36, 39, 40, 46-48, 50, 5 1 , 53, 54,
Abdurrahman b. el-Haccac 107 58-60, 62, 7 1 , 77-79, 8 1 , 82, 93,
Abdülkays 79 97, 144, 148, 1 50, 1 5 1 , 1 64, 1 7 1 ,
Abdülkeıim b. Ebü'l-Avca 33 189, 20 1 , 207, 209, 2 10, 2 12 ,
Abdülmelik b. Mervan 48 2 14, 2 18, 2 19, 223, 227
Abdülmuttalib 201 Ali b. Abbas 1 3 1
266 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM EL- M E H D İ

Ali b. Ahmed Ebü'l-Kasım el-Kufi 156 Ali el-Usvari 202


Ali b. Amr 127 Ali b. Zeyd el-Alevi 76
Ali b. Amr el-A'rec Ebü'l-Hasan el-Kufi Alioğlu / Alioğulları 1 5 , 23, 39, 4 1 ,
1 53 48, 5 1 -59, 6 1 -64, 70, 7 1 , 75-79,
Ali b. Ca'fer 88, 1 10 80, 84, 102, 108, 109, 144, 202,
Ali b. Cehm 60 2 1 5 , 239
Ali b. Esbat 94 Amir b. Vasıle 33
Ali b. Fulan et-Tahin 88 Ammariyye 2 19
.Ali el-Hadi 60, 6 1 , 72, 76, 77, 84, 85, Amr Osman b . Said el-Ömeri 1 1 3,
87, 88, 108, 109- 1 1 1 , 1 14, 1 16, 125
136 Amr b. Ubeyd 33
Ali b. Hamza el-Bataini 69 Araplar 224
Ali b. Hasan b. Ali b. Faddal 155 Arjomand, Said Amir 26, 92
Ali b. Hasan et-Tatari et-Tai 1 53, 1 54 Asefan 85
Ali b. Heysem 43 Ashab-ı Kehf 36, 187, 1 9 1
Ali b. Hüseyin 19, 20, 23, 25, 33, 56, Ashabü'l-imame 22 1
7 1 , 79, 80, 82, 86, 96, 97, 98, 1 0 1 , Ashabü'n-nesk 222
1 14, 120, 1 2 1 , 1 33, 1 52 , 1 64, ashabü't-tenasüh 86
1 70, 171, 1 84, 198, 209-2 13, 2 19 Asımi 1 19
Ali b. İbrahim el-Kummi 24, 25, 163, aşura 1 78
164, 209, 2 10, 242 Attar 76, 1 19
Ali b. İsa 109, 143, 223 Ayyaşi 24, 25, 35, 36, 164, 1 7 1 , 1 75,
Ali b. İsmail el-Misem / b. Misem 1 78, 183, 2 10, 2 1 1 , 2 13, 227, 229
et-Temmar 33, 42, 68, 1 88, 202, Azerbaycan 1 1 9
216
Ali b. Mahziyar 4 1 , 94, 1 10, 1 54 Baba Sadak 19, 97
Ali b. Mansur 33, 2 1 6 Babil 39
Ali b. Muhammed 58, 79-81 Babilonya 45
Ali b. Muhammed b. Ali b. Amr b. Bağdadi, Abdülkahir 1 0 1 , 1 56, 203,
Ribah 156 216, 218, 219, 223
Ali b. Muhammed b. Furat 143, 144 Bağdat 2 1 , 23, 4 1 , 42, 57, 59, 60, 65,
Ali b. Muhammed b. İbrahim 1 10 67, 68, 7 1 , 79, 83, 1 10, 1 1 5, 1 19,
Ali b . Muhammed b. Kuteybe en- 1 20, 122, 123, 1 3 1 , 132, 137,
Nisabı1ri 34 139 , 143 , 147-149, 1 7 1 , 175 , 193 ,
Ali b. Muhammed b. Ziyad 132 205, 234, 242, 243
Ali b. Mukle 131 Bağdat İmami kelam ekolü 2 1 , 1 22,
Ali b. Musa b. Ca'fer 58, 209 193, 242, 243
Ali b. Musa er-Rıza 223 Bağdat Mu'tezilesi 23
Ali er-Rıza 24, 58, 66, 67, 69, 70, 84, Bahaeddin Ali en-Necefi el-Hüseyni
93, 94, 107- 1 10, 135, 1 52, 1 54, 157
158, 202, 203 , 2 1 7, 230 Bahreyn 72, 8 1 , 82
DİZİN 267

Bakıriyye 2 19 Ca'fer b. Muhammed 50, 64, 66, 68,


Basra 32, 33, 36, 58, 79, 82 209
batıni 40, 46, 207 Cabir b. Abdullah 2 1 2
beda 40, 1 59, 205 Cabir b. Semure 97
Bedir ehli 1 78, 195 Cabir b. Yezid el-Cu'fi 33
Belazüri 23 Cahiz 33, 86, 2 1 5
Belhi 22, 87, 146, 2 1 8 Carudiyye 34, 72
Beni Feddal 65 Cibal 120
Beni Furat/Furat ailesi 77, 83, 1 16, Cibril 194
130, 136, 142, 144 Cübbar 139, 145, 147
Beni İsrail 34 Cümeyl b. Derrac 67
Beni Rahbariyyin 120 Cürcan 76
Beni Said b. Mahziyar 1 20 dar 30, 73, 1 56
Beni Semaa 70 deccal 1 77
Beni Teymullah 65 devrü'l-keşf 30
Beni Ümeyye 29 Deylem 76, 1 1 1 , 148
Deylemfler 39
Bessam b. İbrahim 56
Deylemistan 148
Bessami 1 19
Dinever 79
Beşşar b. Bürd 33
Dfvanü Sevad 83, 142
Beyan b. Sem'an en-Nehdi 5 1 , 52
dört sefir 1 5 , 30, 1 1 7, 1 18, 120-122,
Beyaniyye 5 1
125, 1 59, 1 60, 1 78, 241
Beyhesiyye 81
Dürziler 30
Beytü'l-Haram 1 86
Bilali 1 19, 128
Eban b. Ayyaş 2 1 3
Bişr el-Merisi 43, 202 Eban b . Tağleb 67
Bişr b. Mu'temir 42 Ebi'l-Hasan Ali b. Ahmed b. Beşşar
Buda 45 147
Buhara 1 58 Ebi Zeyd el-Alevi 20, 8 1 , 85, 147
Bulut, H. İbrahim 27, 28 Ebü Abdullah el-Bakıtanf 129
Butriyye 34 Ebü Abdullah el-Cüneytli 1 19
Büveyhiler 19, 147- 1 50, 225 Ebü Abdullah eş-Şii 73
Ebü Abdullah b. Ferruh 1 19
Ca'fer b. Ali 87, 88, 92, 93, 102, 105, Ebü Abdullah el-Kindi 1 19
145, 240 Ebü Abdullah b. Muhammed el-Katib
Ca'fer es-Sadık 33, 36, 4 1 , 55, 56, 129
63-67, 69, 70, 72, 73, 80, 85, 93, Ebu Abdullah b. Vecne 129
96-98, 100, 1 0 1 , 105, 107- 109, Ebü Ahmed b. Mütevekkil 6 1
1 67 ' 1 68, 172, 1 73, 1 74, 1 80, Ebü Ali el-Cübbai 139, 145, 14 7, 205
182, 186, 187, 199, 202-204, 209, Ebü Ali b. Hemmam 127, 1 29
2 10, 2 16, 223 Ebu Ali Muhammed 1 35
268 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ Kİ N C İ İMAM E L - M E H D i

Ebu Ali Muhammed b. Ahmed b. Ebu Tahir 83


Cüneyd 1 56 Ebu Tahir Muhammed b. Ali 1 14
Ebo. Ali b. Raşid 1 10 Ebo. Tahir Muhammed b. Bilal 1 14
EbO. Bekir (Hz.) 2 16, 208 Ebo. Tufeyl 2 1 2
Ebo. Ca'fer et-Tı1si 16, 19, 2 1 , 25, EbO. Zeyd el-Alevi 145, 147
34, 35, 42, 46, 65, 67, 69, 70, 84, Ebü'l-Abbas Ahmed 19, 57, 77
94, 100, 102, 106, 107, 109, 1 10, Ebü'l-Ferec el-isfahani 23
1 12, 1 14- 1 19, 1 2 1 -136, 1 38, 143, Ebü'l-Fevaris 82
145-147, 153-1 56, 159, 160, 166, Eb0.'1-Halef el-Eş'ari 162, 167, 1 70,
168, 1 76-1 78, 1 8 1 , 183, 186, 187, 198, 208, 2 1 7, 2 18, 220
1 94, 196, 1 98, 2 1 1 , 2 1 5 , 22 1 , Ebü'l-Hasan 19, 25, 33, 59, 77, 80,
233, 234, 236, 242 97, 1 13, 1 19, 1 22, 1 32, 143, 144,
Ebo. Ca'fer Muhammed b. Osman 145, 1 63
el-Ömeri 1 1 3 , 1 14, 1 1 9-1 23, Ebü'l-Hasan Ali b. Muhammed es-Se­
126- 1 29 mürri 1 13 , 1 18, 1 2 1 , 122, 125,
EbO. Halef el-Eş'arf el-Kummi 89 132- 134, 1 72, 180, 181
Ebu Hanife ed-Dineverf 23 Ebü'l-Hasan el-Eş'arf 22, 72, 82, 99,
Ebo. Haşim Abdullah b. Muhammed 5 1 137, 162, 198, 216, 2 18
Ebu Haşim el-Ca'ferf 7 2 , 76 Ebü'l-Hasan el-Kazvini 1 56
Ebu Hatim er-Ra.Zi 22, 65, 66, 68, 69, Ebü'l-Hasan b. Kibriya 130
87-90, 92, 93, 99, 1 1 1 , 1 78, 198, Ebü'l-Hattab 41, 66, 77, 89
217 Ebü'l-Hüseyin en-Naşi 139
Ebo. Hudrf 109 Ebü'l-Hüseyin el-Hayyat 23, 2 1 6
Ebu İsa b. Mütevekkil 77, 85 Ebü'l-Hüze}'l el-Allaf 4 2 , 188, 202
Ebo. İsa el-Verrak 22 Ebü'l-Kasım el-Belhi 22, 80, 86, 87,
Ebo. Kamil 2 18 104, 145, 1 75, 190, 2 17, 2 18
Ebo. Kerh ed-Darfr 49 Ebü'l-Kasım b. Debis 268
Ebo. Mansur el-Bağdadi 223 Ebü'l-Kasım b. Ebu Halis 268
Ebo. Muhammed Hasan Şarii 1 14 Ebü'l-Kasım Yahya ez-Zikreveyh 82
Ebu Muhammed Kasım b. Muham- Ebü'l-Muzaffer el-İsferayani 223
med el-Kerhi 205 Ebü Seraya 58
Ebo. Muhammed el-Kindf 1 54 Ebü't-Tufeyl 33
EbO. Ömer 1 1 5 Ebü'z-Zeyd el-Alevi 1 75
Ebo. Said el-Cennabi 82 Ebva 62
Ebo. Sehl İsmail b. Ali en-Nevbahti ebvab 122
16, 20, 69, 103, 1 1 3, 1 14, 1 24, Eftahiyye 93
1 28, 1 29, 137- 14 1 , 144, 145, 158, Ehl-i beyt 24, 25, 38, 52, 54, 7 1 , 82
1 59, 1 6 1 , 167, 1 7 1 , 1 79, 188-192, Ehl-i Kazvin 1 20
196, 205, 229, 232, 241 Ehlü'l-imame 2 1 5 , 220, 221
Ebu Seleme el-Halla! 55 Emevi 39, 40, 42 , 48, 52, 62, 2 14,
Ebo. Süfyan 32, 36, 78 239
DİZİN 269

emirü'l-ümera 148 Haciz 1 19


Esedi 1 19 Hadid 47, 78, 79, 95, 97, 1 16
Eş'ar kabilesi 4 1 , 4 2, 135 Hadis . 85
Eyyüb b. Nuh 109 Hafs b. Amr el-Ömeri 125
Ezarika 79, 81 Halife Hadi 57
Halife b. Hayyat 23
Faddal ailesi 93 Halife Mansur 24, 33, 54-56, 8 1 , 1 14,
Fahreddin er-Razi 2 1 9 1 1 5 , 1 30, 1 34, 1 7 1 , 207, 2 16,
Faris b. Hatim b. Bahuye el-Kazvini 2 18, 221
88, 1 1 1 , 127 Halil 1 73
Fars 4 1 , 104 Hallac-ı Mansur 1 14, 1 15
Fatıma 88 Hamdan b. Eş'as Karmat 80
Fatıma (Hz.) 52, 55, 56, 152, 201 , Hamdani 147
202, 2 1 2 Hamid b. Abbas 1 30, 143
Fatımi İsmaililer 30, 73, 1 72 Hamza b. Umare 30, 49
Fazl b. Ca'fer b. Muhammed b. Furat Hamza b. Umare el-Berberi 49
144 Hanzale b. Zekeriyya b. Hanzale 1 56
Faz! b. Şazan 25, 34, 4 1 , 154, 188, Hariciler 34, 79, 81
203 Harun 2 1 2
Fethiyye/Fethi/Fethiler 65, 92, 93, Harun el-Hazzaz 1 19
94, 109, 155 Harün b. Sa'd el-İdi 64
Fığlalı, Ethem Ruhi 13, 27, 28, 30-33, Harüni 2 1 2
37, 52, 1 28, 2 1 5 Harünürreşid 42, 5 7 , 68, 108, 168,
fıraku'l-muhikka 222 202
Firavun 2 1 6 Has İsmailiyye 166
Furat ailesi bk. Beni Furat Hasan (Hz.) 5 1 , 53, 56, 209, 2 10
el-Fusıllü'l-a.şere fi'l-gaybe 19 Hasan b. Ali b. Ebu Hamza el-Bataini
el-Kufi 1 54
Gadir-i Hum 81, 1 50 Hasan b. Ali b. Faddal 65, 88, 93, 94,
gaybet; -ü'l-kasira 1 18, 1 8 1 ; büyük 155
- 30, 133, 1 5 1 , 183, 236, 244; Hasan b. Ali b. Hamza 1 56
büyük - dönemi 30, 133, 1 78, Hasan el- Askeri 14, 1 5 , 20-22, 25,
236; kısa 243; küçük - 30, 1 13,
- 29, 46, 72, 75-78, 84-86, 88-95 ,
132, 1 5 1 , 1 78, 222, 236, 244; tam 99, 101-103, 106, 108- 1 10, 1 1 2-
- 122, 1 57, 1 8 1 ; uzun - 243 1 14, l 16, 1 20, 1 23, 124, 1 26- 128,
gizlilik dönemi 72 133, 1 36, 1 40, 1 4 1 , 145, 147,
gulat 207, 2 1 8 149, 1 5 1 , 1 60-162, 1 65-168, 1 70,
1 78, 1 79, 1 82, 1 84, 187, 1 90,
hac 143, 1 79, 185 1 9 1 , 198-200, 204, 206, 208, 2 1 5 ,
Hacer 63 2 1 7-220, 222, 226, 228, 232, 237,
Hacerülesved 185 240, 241
270 ŞİA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP ON İ K İ N C İ İ MAM EL-MEHDİ

Hasan en-Nasır el-Utruş 148 Hussain, jassim 26


Hasan b. İsmail el-Alevf 76 el-hücce 198, 199, 200
Hasan b. Mahbub ez-Zürrad 183 Hüseyin (Hz.) 5 1 , 60, 62, 1 50; 1 73 ,
Hasan b. Muhammed 5 1 , 1 56 201 , 209, 2 10
Hasan b. Muhammed b. Semaa es-Sır­ Hüseyin b. Ali b. Abbas en-Nevbahti
ri el-Küfi 1 54 131
Hasan b. Muhammed b. Yahya 156 Hüseyin b. Ca'fer b . Masa b. Ca'fer
Hasan b. Musa en-Nevbahti 22, 32, es-Sadık 76
106, 1 37-139, 162, 188, 205, 208, Hüseyin b. İsmail 71
2 1 7, 222, 241 Hüseyin b. Kasım 1 1 5
Hasan b. Zeyd 75, 76 Hüseyin b. Mansur el-Hallac 1 14
Haşeviyye 34, 193 Hüseyin b. Muhammed b . Hamza
Haşimiyye 52 el-Alevf 76
Haşimoğulları/Haşimiler 52-54, 56, Hüseyin b. Ruh 1 10, 1 13, 1 1 5, 1 1 7,
57, 62-64, 183, 201 1 19, 1 2 1 , 1 22, 129- 132, 143
Hatib el-Bağdadi 23 Hüseyin b. Zeyd el-Alevf 76
Hattabiyye 66 Hüseyinoğulları 1 74
havari 44, 1 79 Hüseyni 22, 56, 63, 64, 84, 96, 146,
Havaric 232 222
havas 185
Hayyan 69 İblis 226
Hazzaz er-Razi 96, 181 İbn Abdus 1 1 5
Halın, Heinz 22, 27 İbn Abdürabbih 23
Hemedan 1 1 O, 1 19 İbn A'sem el-Kufi 23
hıristiyan 39, 4 3, 44, 179, 207 İbn Avn 1 1 6
Hıristiyanlık 23 7 İbn Babeveyh el-Kummi 16, 19-2 1 ,
Hızır 43, 44, 103 , 163, 169, 177, 36, 37, 42, 46, 77, 8 1 , 85, 86, 92,
187, 192, 209, 210 95, 96, 99- 104, 106, 1 10, 1 1 1 ,
Hiban b. Sedir 2 16 1 13, 1 16, 1 18-125, 1 27- 130, 1 32-
hibr-i azam 237 1 34, 136, 1 39-142, 145-147, 149,
Hicaz 58, 7 1 , 75 1 52, 1 54, 1 58, 1 59, 1 6 1 , 165-168,
Himariyye 88, 89 170, 1 7 1 , 175-179, 181-183, 185,
Hınt 104 187, 189- 194, 196, 199, 207, 2 1 1 ,
Hi:re 39 2 2 1 , 223, 226, 227, 229-23 1 ,
Hişam b. Hakem 22, 33, 42, 67, 1 5 1 , 232-234, 241 , 242, 244
188, 203, 2 1 5, 2 16, 221 İbn Berniyye el-Katib 125
Hişam b. Salim 33, 67, 215, 216 İbn Cumhur 94
Hişamiyye 2 19 İbn Eba Ganim Kazvfni 102
Horasan 35, 52, 59, 60, 1 7 1 , 2 1 1 · İbn Ebü'l-Azakir 1 1 5
Humeyni 244 İbn Faddal 94
Humran b. A'yan 107 İbn Havle 49
DİZİN 271

İbn Kıbbe er-Razi 16, 20, 8 1 , 85, 92, 1 06, 1 07, 1 1 3 , 1 16, 1 20, 1 2 1 ,
104, 145-147, 1 58, 1 59, 161, 167, 1 25, 127, 128, 1 3 1 , 135- 1 39, 1 4 1 ,
1 70, 1 79, 188, 190-192, 196, 205, 143-145, 147, 148, 1 5 1 , 1 52, 1 55,
233, 241 1 56, 1 57, 1 59- 162, 165, 167, 1 70,
İbn Memluk el-İsfahani 205, 22 1 1 76, 1 78-180, 182, 190, 192, 193,
İbn Navils 65 197, 199, 200, 202-206, 208-22 1 ,
İbn Nusayr 142 223-234, 236, 237, 239-244
İbn Raik 1 3 1 , 144, 148 imamü'l-asr 199
İbn Ravendi 23, 35, 188, 2 1 5 imamü'l-hüda 2 1 2
İbn Ruh 1 1 5, 1 1 7, 1 30, 1 3 1 , 132 İncil 44
İbn Rüstem et-Taberi 100 İran 35, 40, 45, 79, 1 1 1 , 147, 148,
İbn Taba.taba 58 237, 238, 244, 245
İbnü'l-Esir 23 İran İslam Devrimi 237
İbnü'l-Furat 1 3 1 , 143, 144 İranlılar 45
İbnü'l-Murtaza 2 18
İsa (Hz.) 22, 24, 37, 43-45, 68, 79,
İbnü'n-Nedim 25, 140
104, 109, 1 52 , 1 79, 188, 1 9 1 ,
İbnü'r-Ravendi 1 4 1 , 203
192, 203, 207, 223, 237
İbrahim (Hz.) 24, 25, 27, 28, 43, 47,
İsa b. Abdullah b. Sa'd 135
56, 58, 70, 76, 96, 102, 105, 1 10,
İsa b. Ca'fer 76
1 19, 132, 144, 152-1 54, 157, 163,
İsa b. Ebu Ca'fer 68, 271
164, 1 68, 1 73, 1 75 , 1 76, 183,
iSa b. Zeyd 57, 79, 265, 271
187, 209, 2 10, 2 1 5 , 2 1 6
İsferayani 101
İbrahim b. Muhammed el-Hemedani
İshak (Hz.) 1 75
1 10
İshak b. İsmail 1 3 1 , 13 7
İbrahim b. Muhammed b. Yahya 76
İbrahim b. Musa b. Ca'fer 58 İshak el-Katib 1 19
İdris (Hz.) 44, 1 52, 187 İshak b. Ya'küb 1 34
İdrisi 1 1 1 İsmail (Hz.) 64, 66-68, 72, 8 1 , 175
İdrisiler 1 47 İsmail b. Bülbül 77
ilhan, Avni 27-29, 227, 228 İsmail b. Ca'fer 66
İlyas (Hz.) 44, 1 77 İsmail b. İshak b. Nevbaht 1 10
İmamiler 19, 4 1 , 46, 72, 92, 97, 103 , İsmail b. Yusuf 76
105, 1 0 6 , 1 1 2, 1 1 6, 1 1 7, 1 22 , İsmaili 22, 30, 72, 73, 80, 83, 87, 90,
1 2 7 , 1 2 9 , 1 32, 140, 145 , 146, 217
148, 1 5 1 , 1 53, 167, 169, 1 75 , İsmaililer 30, 47, 72, 73, 80, 147, 201
179, 183-185, 188, 199, 200, 206, İsmaililik 30, 202
2 12 , 2 2 1 , 225-227, 241 İsmailiyye 30, 72, 80, 219, 22 1 , 23 1 ;
el-imamiyye 222 Has 166 .
-

İmamiyye 13-25, 27-29, 36-40, 42, İsnaaşeriyye 1 5 , 27, 30, 38, 47, 67,
46, 47, 53, 66, 72, 75, 77, 78, 83, 69, 84, 1 1 3 , 126-128, 132, 143,
84, 86, 87, 90-93, 95, 96, 99, 1 0 1 , 147, 1 48, 1 5 1 , 162, 165, 1 73 ,
272 ŞIA'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP O N İ K İ N C İ İMAM E L - M E H D İ

1 78 , 1 8 3 , 1 9 7 , 206, 2 0 7 , 2 1 9 , 1 1 1 , 1 1 5 , 1 1 9 , 1 20 , 137, 1 4 2 ,
22 1 -2 23 , 227, 228, 230, 239, 244 144, 1 5 5 , 1 7 1
İsrail 206 Kum 1 9-2 1 , 24, 38, 4 1 , 42, 69, 85,
İsrailiyat 207 96, 97, 1 09 , 1 1 1 , 1 1 4, 1 1 5 , 1 1 9 ,
İsrailoğullan 35, 1 04, 1 9 1 , 207 1 20, 1 2 2 , 1 2 3 , 1 29, 1 3 2 , 1 35- 1 37 ,
isti'raz 8 1 1 4 2 , 1 49 , 1 52 , 1 54 , 1 5 5 , 1 6 3 ,
1 70 , 1 86 , 1 88 , 1 9 3 , 1 94 , 1 96 ,
Kaçar hanedanlığı 237 2 1 1 , 2 1 2 , 2 2 1 , 2 2 2 , 2 4 2 , 243 ; -

Kadi Abdülcebbar 2 2 , 1 59 , 197 ekolü 2 1 , 1 9 3 , 1 96, 242; hadis­ -

Kahir-Billah 1 3 7 çileri 1 88
el-kaim 9 2 , 2 0 0 ; el-mehdi
- 30, Kur'an-ı Kerim 43, 1 9 1 , 204, 20 5
5 1 , 63, 67, 92, 1 73 , 1 98 , 230; -
Kureyş 97, 1 83, 207, 2 1 3 , 2 1 4, 224
bi'l-hücce 1 6 3 ; el-muntazar
-
Kuzey Afrika 30, 72, 1 08 , 147
209; ve sahibü'l-emr 200
-
Küleyni 16, 19, 25, 36, 42, 84, 85 ,
Kamiliyye 2 1 8 , 2 1 9 96- 1 03 , 1 06, 109, 1 1 7 , 1 20 , 1 2 5 ,
Karrnat 80, 8 1
1 2 7 , 1 34, 1 36, 1 5 2 , 1 54, 1 5 5 , 1 5 7 ,
Karrnatiler/Karamita 80-84, 1 43 , 148,
1 63-165, 1 6 7 , 1 69- 1 72 , 1 79 , 180,
207, 2 1 7
1 83 - 1 85 , 1 87 , 192, 1 9 3 , 198- 2 1 3 ,
Karrnatiyye 80
227, 229, 2 3 1 -233, 242
Kasım b. A'la 1 1 9
Kümeyt b. Zeyd el-Esedi 48, 49
kasir 1 83
Küseyyir b. Abdurrahman el-Huzai
Kat'iyye 1 7 , 67-70, 86-89, 9 3 , 99,
48, 49
1 0 1 , 1 52- 1 54, 1 59, 1 60 , 162, 1 8 1 ,
202-204, 2 1 3 , 2 1 7-2 1 9 , 2 2 2 , 223,
232, 240, 243, 244
Madelung, Wilferd 22, 27, 36, 65, 69,
142, 1 5 5 , 183, 193, 2 0 1 , 203 , 232
Kazvin 7 1 , 75, 76, 1 1 1 , 1 2 7
Kerbela 1 50, 201 Mağrib 73
Kerbiyye 49 Maliki 1 1 5
Keysaniler 28, 33, 50 Mani 45
Keysaniyye 28, 29, 32, 33, 38, 50, 5 1 , Maniheizm 45
1 90 , 200, 2 1 8 mantıkçı 1 58
Kıbbe er-Razi 20, 9 2 , 205 Mazdeizm 40, 45
Kindi 69, 1 09 Mecdelli Meryem 44
Kitab-ı Mukaddes 43, 44, 1 7 5 , 206 Meda.in 1 08
Kitabü'l-Gaybe 1 9 Medine 4 1 , 49, 56-62, 68, 76, 7 7 , 84,

Kitabü'l-Hücce 1 9 1 02 , 1 09 , 1 83 , 195

Kitabü'l-imame 2 2 1 el-mehdi 199, 200


Kohlberg, Etan 2 2 , 2 7 , 2 9 , 4 1 , 1 49 , el-Mehdi-Billah 30
1 5 1 , 228 Mekke 49, 58, 59, 6 1 -6 3 , 76, 1 20 ,
Kafe 39-42, 45, 5 2 , 58, 59, 65, 67, 1 68 , 1 85 , 1 9 1
69, 7 1 , 7 5 , 76, 80-82, 9 3 , 109, Memtare 68, 1 89
DİZİN 273

Me'mO.n 42, 43, 58, 59, 69, 77, 78, Muhammed b. Ali eş-Şelmegani 1 1 4,
202 1 1 5 , 1 1 7, 1 3 1 , 132, 1 40 , 1 5 5
merci-i taklrd 238 Muhammed b. Ali b. Faz! b. Temmam
Merv 58, 78 el-Kufi 1 56
Meryem (Hz.) 3 7 , 1 04, ,179, 1 9 1 Muhammed b. Ali b. Halef el-Attar
Mesih 32, 4 3 , 1 04, 1 9 1 , 1 9 7 76

Mesrur et-Tabbah 1 1 9 Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Babe-


Mes'udi 2 3 , 2 5 , 42, 5 8 , 5 9 , 6 0 , 61, veyh 2 1 6
7 1 , 76-80, 82, 85, 9 1 , 92, 95, 1 00 , Muhammed b . Ali b . Mahziyar 1 1 0
1 0 9 , 1 2 0 , 1 43 , 1 44 , 1 5 1 , 1 6 2 , Muhammed b. Ali b. Musa 1 05 , 2 1 9
1 8 7 , 1 88 , 203 , 204, 2 0 7 , 2 1 3 , Muhammed b. Ali b. Nu'man el-Ahvel
2 1 9 , 220, 222, 223, 228 50

Meymuniyye 80 Muhammed el-Bakır 24, 35, 4 1 , 49,


56, 80, 98, 1 0 1 , 103, 1 5 3 , 1 64 ,
el-mezheb 222
1 73 , 1 80 , 1 82 , 1 84, 2 0 2 , 203 ,
204, 209 , 2 1 0 , 2 1 6
Mısır 45, 69, 7 1 , 75, 76, 79, 1 08 ,
Muhammed el-Bakır es-Sadr 26, 2 1 5
1 20 , 147, 187
Muhammed el-Bakır el-Meclisi 1 56
Mikail 1 94
Muhammed b. Beşir 1 1 3
Momen, Moojan 2 7 , 1 0 7
Muhammed b . Ca'fer el-Esedi 1 1 1
Morako 1 1 1
Muhammed b. Ca'fer es-Sadık 58
Mualla b. Hasan 70
Muhammed b. Ca'fer b. Hasan 76
Mualla b. Huneys 107
Muhammed Cevad 42, 58
muammerQ.n 1 73 , 1 76, 1 7 7
Muhammed b. el-Hanefiyye 28, 32,
Muaviye b. Ammar 2 1 6
48, 5 1 , 2 0 1 , 240, 273
Muaviye b. Ebu Süfyan 3 2 , 36, 78,
Muhammed b. Halid el-Berki 24, 25,
201
1 0 1 , 208, 2 1 6, 23 1 , 242
Mufaddal b. Ômer 1 0 7 , 1 08 Muhammed b. Halil es-Sekkak 33,
Mugire b. Said el-İclr 34, 2 1 6 203, 2 2 1
Mugiriyye 34, 38 Muhammed b. Hanefiyye 28, 32, 48-
muhaddes 209 53, 72, 1 66 , 20 1 , 240
·Muhammed (Hz.) (s.a.v) 32, 8 1 , 1 50 , Muhammed b. Hasan 24, 34, 46, 65,
1 5 2 , 1 5 7 , 1 8 3 , 1 9 0 , 206, 2 0 7 , 69, 99, 103, 1 06, 1 1 9 , 132, 162-
209 , 2 1 2 , 2 1 4, 244 1 64, 2 1 9, 22 1 -223, 226
Muhammed b. Abdurrahman b. Kıbbe Muhammed b. İbrahim 58, 96, 1 0 2 ,
er-Razi 103, 1 90 1 1 0 , 1 57
Muhammed b. Ahmed b. Abdullah Muhammed b. İbrahim b. Mahziyar
b. Kazae b. Safvan b. Mihran 102, 1 10, 1 1 9
el-Cemmal 1 56 Muhammed b. İsa el-Yaktfn 94
Muhammed b. Ali 209, 2 1 0 Muhammed b. İsmail 30, 66, 67, 81,
Muhammed b. Ali el-Bezavfari 144 82, 207
274 ŞİA'DA GAYBET İNANCI VE GAİP ON İ Kİ N C İ İ MAM E L - M E H D İ

Muhammed b . Kasım Ebu Bekir 1 3 7 , 1 39 , 145, 1 4 7 , 1 5 9 , 1 7 5 ,


el-Bağdadi 1 56 1 88 , 190, 1 9 2 , 1 9 3 , 1 97 , 2 0 2 ,
Muhammed b. Kasım et-Talgan 59 205, 2 1 6 , 2 1 8 , 232, 243
Muhammed b. Mes'ud el-Ayyaşi 24, Mu'tezili 18, 22, 2 3 , 2 5 , 5 5 , 5 7 , 78,
35, 1 5 5 , 1 7 1 80, 86, 96, 1 3 7 , 1 3 9 , 1 4 1 , 1 4 2 ,
Muhammed b. Musa b. Hasan b . Furat 1 88 , 1 9 0 , 1 9 1 , 1 9 6 , 1 9 7 , 202 ,
1 1 6, 142 205, 2 1 5 , 241
Muhammed b. Nu'man Ebu Ca'fer Muti' 148
el-Ahval 67 Muvafık 80
Muhammed b. Nusayr en-Nemiri Muzaraat 144
1 1 4, 1 1 6 Mü'minüttak 6 7
Muhammed b. Osman 1 1 9 , 1 34, 1 86 Mübarekiyye 66, 2 1 9
Muhammed b. Salih 1 1 9 Mübarik 1 44
Muhammed b. Semaa b. Musa 70 Mühtedi-Billah 79
Muhammed b. Süleyman b. Davad b. Müktefi-Billah 143
Hasan 58 Müntasır 6 1
Muhammed b. Şazan 1 1 9 Mürcie/Mürciiler 1 6 , 34, 232
Muhammed b. Zeyd 76, 7 7 Müsta'li 30
Muhtar es-Sekafi 54, 201 Müstain-Billah 7 1
Muhtariyye 51 Müstekfi-Billah 148
Muizzüddevle Ahmed b. Büveyh 148 Mütevekkil 59, 60, 6 1 , 62, 7 1 , 75, 78,
Muktedir-Billah 83, 1 1 5 , 1 30 , 1 3 6 , 84, 109, 1 6 7 , 204
1 3 7 , 143, 148 Mütevekkil-Alellah 5 9 , 60, 7 1 , 75 ,
el-muntazar 200 78, 84, 1 09, 167, 204
Musa (Hz) 43, 47, 1 0 5 , 1 6 3 , 1 6 7-
1 69 , 1 7 1 , 1 73 , 187, 1 9 1 , 2 1 1 naiblik 1 1 3 , 1 1 7
Musa b. Ca'fer 65-67, 87, 1 64, 203, naibü'l-has 1 1 9
209 , 222 naibü'l-imam 238
Musa el-Kazım 57, 6 5 , 67-70, 92, Nasirüddin-i Tasi 1 66, 1 7 7
93, 107, 1 08 , 1 1 3 , 1 5 1 , 1 53 , 1 54, Nasr b. Kabus el-Lahmi 1 0 7
1 64 , 1 68 , 1 89 , 1 98 , 2 0 2 , 203, Naşi el-Ekber 2 3
2 1 7 , 240 NavQsiyye 65, 1 5 2 , 1 90 , 2 1 9
Museviyye 2 1 9 Nazzam 42
mutasavvıf 28 Necaşi 25 , 147
Mu'tasım 59, 60, 78 Nefsüzzekiyye 5 5 , 56, 62-64, 1 77
Mu'tazıd-Billah 77, 78, 82 Nemrud 1 83
Mu'temid-Alellah 77, 79, 83, 95, 102, Nergis 1 0 1
1 29, 142, 1 66, 167 Nevbahtiler/Beni Nevbaht 1 1 1 , 1 1 9 ,
Mu'tez-Billah 76, 77, 79, 167 1 2 0 , 1 30 , 1 36- 1 38, 142 , 24 1 , 205
Mu'tezile/Mu'tezililer 1 7 , 2 1 -23 , 33, Neyli 1 1 9
34, 3 7 , 40, 42 , 54, 55, 5 9 , 1 04, Nişabur 34, 59, 1 1 9 , 158, 1 75
DİZİN 275

Nizan 30 Razi-Billah 1 36, 1 48


Nuaymiyye 34 rec'at 2 7 , 30-38, 40, 204
Nuh (Hz.) 50, 1 09 , 1 2 5 , 1 52 , 1 75 , Rey 7 1 , 7 5 , 76, 1 1 1 , 1 1 9 , 1 23 , 145
1 76, 1 87 , 209 Reyhane 1 0 1
Nuh b. Derrac 1 09 Rum 67, 8 1 , 1 04, 1 89
Nu'mani 1 6 , 1 9 , 20, 36, 85, 96-99, Rüknüddevle 149
1 02 , 1 0 3 , 1 1 8 , 1 20 , 1 34, 1 5 2 ,
1 54, 1 57 , 1 58 , 165, 167, 1 72-1 74, Sa'd b. Abdullah el-Eş'an el-Kummi
1 7 7 , 1 80-182, 184, 1 85 , 1 86, 192, 22
193, 1 98, 199, 2 1 1 - 2 1 3 , 2 2 1 , 224, Sa'd b. Eba Vakkas 39
225, 229, 2 3 1 -233 , 242 , 243 Sa'd b. Malik b. Amir el-Eş'an 42
Nureddin Ali el-Kereki 1 5 7 Sa'd b. Malik b. Ehvas el-Eş'an 42
Nusayriler 73, 1 1 6, 142, 148 Sabbah 79
nuvvab-ı erbaa 1 2 1 Sachedina, Abdülaziz 26, 27, 38, 46,
54, 5 5 , 6 1 , 70, 78, 79, 84, 9 1 , 1 1 2 ,
o n iki havari 207 1 1 7 , 1 1 8 , 1 2 2 , 1 2 3,· 1 3 2 , 1 38 ,
on iki imam 15, 9 3 , 1 5 2 , 206 , 209 , 1 5 9 , 1 6 1 , 1 7 2 , 1 80 , 1 8 3 , 1 9 5 ,
2 1 1 , 2 1 3 , 214, 222, 231 199, 200, 205, 224, 23 1 , 236
Onat, Hasan 1 3 , 1 6 , 2 7 , 32, 166, 1 69, Saffar el-Kummi 24, 163, 199, 208,
202 209, 23 1
oryantalist 27 Safvan el-Cemmal 2 1 6
· Osman b. İsa er-Revasi 69 sahibü'l-emr 1 98, 200
Osman b. Said el-ômen 1 1 1 , 1 18, sahibü'l-hak 1 1 8
1 1 3, 1 1 6, 1 1 9 - 1 2 5 , 1 2 7- 1 29 , 1 34 sahibü haze'l-emr 1 03
sahibü'r-rec'at 38
Ômer (Hz.) 3 1 , 2 1 6 sahibüzzaman 1 20 , 200
ômer b. Yezid Biyya es-Sabin 67 Sakil 95, 1 0 1
Ôz, Mustafa 2 7 , 30, 40, 1 07 Salih (Hz.) 1 87
Salih b. Abdülkuddus 33
Persefon 45 Samerra 59-6 1 , 76, 78, 79, 84, 85,
Persliler 39 87, 1 0 2 , 1 08, 1 09, 1 1 1 , 1 2 7
Peygamber (Hz.) 1 3 , 3 1 , 36, 44, 50, Samin 1 77
55, 65, 103, 1 0 5 , 1 68 , 1 74, 189, Savsan 1 0 1
190, 1 9 2 , 1 9 4 , 195, 20 1 , 204, Sebeiyye 2 9 , 3 2 , 4 7 , 5 5
207, 208, 2 1 0, 2 1 2-214, 2 1 8 , 2 1 9, Sedir 2 1 6
226, 227, 229, 233, 238 es-Seffah 55
Radva 29, 49, 50 sefirler 1 1 2 , 1 2 1 , 1 8 1 , 233
Rafıza 34, 2 1 5 , 2 1 6, 2 1 9 sefirlik 1 1 3 , 1 1 7 , 24 1
Rafizr 1 7 , 33, 42, 57, 64, 82, 86, 99, Sekkak 2 1 6
137, 2 1 5 , 2 1 6 Sellame b. Muhammed b . İsmail 1 56
Ravendiyye 51 Selman el-Farisi 1 63
276 Ş[A'DA GAYBET İ N A N C I VE GAİP O N İ K İ N C İ İMAM EL-MEHDİ

Semerkantlı 35 Talha b . Ehvas el-Eş'ari 4 1


Semman bk. Osman b. Said el-Ömeri Talikan 59
Semürri bk. Ebü'l-Hasan Ali b. Mu- Tamiyye 63
hammed es-Semürri Tatari 69, 1 54
Semle 69 tavil 1 83
Seyf b. Leys 1 09 Temmuz 45
Seyyid el-Himyeri 33, 50 tenasüh 32, 33, 37, 1 1 6
Sindi b. Şahek 68 teşbih 205
Suriye 45, 79, 8 1 , 147 tevki' 20, 1 1 3 , 1 1 4, 1 1 6 , 1 2 0 , 121,
süfera 1 20, 122 1 23 , 124, 1 2 8 , 1 3 3 , 1 34, 1 36, 234
Süfyani 1 3 3 , 1 77 Tevrat 44, 69, 207, 2 1 6
Süleym b. Kays el-Hilali el-Amiri Türkiye 1 3 , 28, 202
2 1 0, 2 1 2 , 222 Türkler 59, 78
Süleyman (Hz.) 1 75
Sümame b. Eşres 42, 43, 202 Ubeyd b. Zürare 67
Sünni 2 5 , 35, 83, 97, 1 0 1 , 107, 131, Ubeydullah el-Mehdi 30
1 4 9 , 1 6 2 , 1 7 7 , 200, 20 7 , 2 1 3 , Ubeydullah b. Süleyman 78, 83, 276
2 1 4, 2 1 8, 2 2 5 , 226, 237 Usüli 27, 193
Usü.lilik 28
Şam 32, 36, 56, 82 Uyar, Mazlum 2 7 , 28, 46
Şehristani 223
Şerif el-Murtaza 16, 19, 2 1 , 1 34, 146, Ümmü'l-Fazl 58
1 59, 1 69, 1 70 , 1 86, 1 90 , 1 94- 1 97 , Ümmü Külsüm 1 30
1 99-22 2 , 230, 235, 24 1 , 242 VakıfeNakıfiyye 1 7 , 66-70, 92, 1 52-
Şeyh Müfid 16, 19-2 1 , 27, 28, 36-38, 1 54, 1 89 , 190, 200, 202
50, 85, 87, 88, 9 1 , 95, 1 00, 1 04, Vakıfi 69, 70, 92, 1 5 3 , 1 54, 164, 240
105, 1 1 2 , 1 1 9 , 1 2 0 , 1 34, 1 3 6 , Vasıl 33
1 3 7 , 1 4 6 , 1 4 9 , 1 59 , 1 66 , 1 68 , Vasu 8 1 , 144
1 69, 1 76, 1 8 1 , 182, 1 86, 193- 1 96, Vasi 103
1 99 , 2 1 3, 2 1 4 , 2 2 1 , 222, 230, Vasik 59, 60
234, 235, 237 , 24 1 , 242 vekillik 1 06 , 1 0 7 , 241
Şeyh Sadük 19, 20, 37 Velayetü'l-fakih 23 7
Şeytaniyye 2 1 9 vükela 106, 1 09, 1 1 9 , 1 2 5
Şeytanüttak 3 3 , 50, 6 7 , 2 1 6
Şümeytiyye 66, 2 1 9 Watt, Montgomery 1 7 , 2 7 , 3 1 , 4 5 , 48,
206, 225
Taberi 23, 1 0 1
Taberistan 7 1 , 75-77, 1 1 1 , 231 Ya'küb (Hz.) 1 75 , 207
Tahiniyye 88-90 Ya'küb b. Davü.d 56
takıyye 40, 107, 1 26, 1 3 1 , 1 62 , 1 68 , Ya'kübi 2 3
1 9 5 , 1 96 , 2 2 4 , 225, 227-23 1 , 244 Ya'kübiyye 34
DİZİN 277

yahudi 36, 39, 44, 47, 2 1 2 , 234 zahiri (Hanbeli) 1 1 5


Yahudilik 207 Zene isyanı 78-81
Yahya b. Halid el-Bermeki 42, 68, 202 Zenciler 79
Yahya b. Ömer 60, 70-72, 75, 240 Zerdüşt 45
Yahya b. Şümeyt 66 Zeyd b: Mü.sa b. Ca'fer es-Sadık 58
Yahya b. Zeyd 79 Zeydi 59, 72, 75, 76, 148, 202
Yemanf 1 77 Zeydiler 34, 56, 7 1 , 1 04, 1 4 5 , 147,
Yemen 40, 58, 62 , 7 2 , 7 3 , 82, 1 1 1 , 148, 1 75 , 190, 1 9 1 , 202
147 , 2 3 1 Zeydiyye 1 7 , 34, 54, 55, 58, 6 1 , 64,
Yeni Fethiler 9 2 1 04, 1 1 1 , 1 20 , 1 4 7 , 148, 2 1 1 ,
Yunanistan 45 2 1 5 , 2 1 8, 220, 2 3 1
Yunus (Hz.) 1 76 Zeyyat bk. Osman b. Said Ômerf
Yunus b. Abdurrahman 4 1 , 68, 203 Ziyad b. Mervan el-Kindi 69
Yü.nusiyye 2 1 9 Zübeyrt 1 02
Yusuf (Hz.) 2 4 , 3 3 , 7 6 , 1 0 5 , 109, Zürare b. A'yen 65, 67, 203
1 52 , 1 75 , 1 86 , 1 8 7 , 1 9 1 , 207 Zürariyye 2 1 9
Yuşa' b. Nün 47
İSAM YAYIN LAR!

İLMİ ARAŞTIRMALAR DİZİSİ

1 . Azmi Ôzcan, Pan.Jsldmi.vrı: Osmanlı Devleti Hindisıan MUSlümanlan vt 40. Beyond Dominanı Paradigms in Ouoman and Mi.ddlt Easttnı/North
lngilım (1877-1924), 1992 African Sıwli<S -A Tı-ibuıe ıo Rifa'at Abou-El-Haj (ed. Donald Quaıaen,
2. Şaban Siıembolakbaşı, Türhiye'de lsLlm'ın Yeniden lnhişafı Baki Tezcan}. 2010
(1950-1960), 1995
41. Kııdı Sicllltrinclc lsıanbul (haz. Mehmet Akil Aydın), 2010:
3. lsınail Hakkı Gôksoy, Endonezya'da lsldm ve Hollanda SOmfil!,<Ciligi,
(gen. 2. bs.} 201 l .
42. Mehmeı Ümit, Zeydiyye-Mu'tt:tile Ellıilqimi -Zcyd b. Ali'dm Kdsım
1995
4. Ferhat Koca, lsldm Huıa.ı. Mtıodtıloj�irıd< Tahsis !Doralııcı Yorı..,I) ,
1996: (2. bs.} 201 ı cr-Rnsı'nin Olumune Kadar-, 2010

lsldm Gtlcnek ve Yenikşme, 1996 43. Şeyda Ozıork, S<ml Efendi ve Mesn<vt Şerhi, 201 l
6. lsLlm ve Modtmleşme. l 997 44. Behram Hasanov, Aı<rbaycan'da Din Sovyeıltr'den Bagımsızlıga Hafız.a
7. Ali Köse. Neden ls/dm'ı Stçiyorlar: Müslüman Olan lngiltzlcr üzerine Oônılşümleri, 201 l
Psiho-Sosyolojih Bir lnctlcmt, 1997 45. ElnuR: Aziz.ova, Hı. Peygamber Wnmıindt Çalışma Hayan ve
8. llyas Ürum, Gunumliı Alr:v1ligi, 1997 Meslelıltr, 2011
9. Hilal Gôrgün, Di< polirisı:lı< Rolle der Aılıar in der SaQaı- Ara
46. Hamza Enniş, Mdım<d Zihni Efrnıli Hayatı, &crltri ve Arapça
(1970-1981), 1998
Ogr-tıimirıd<lıi Yeri, 201 l
10. Tahsin Gôrgün, Spraclı<, Hancllung und Norm, 1998
47. O. Şener Kologlu. Cübbdlltr'in Kelam Sistemi, 2011
1 1 . M. Saiı Ôzervarlı. Ktlam'da Yenilik Al"ayışlan CXLX. Yıizyll Sonu·
XX. Yüzyıl Başı), l 998; (gôz. geç. 2. baskı}. 2008 48. Davuı llıaş, fılıih Usuluna. Müulıdlimın Ymıaninin Dd4l<ı Anlayışı,
12. Günümü.? Dünyasında Mü.Slüman AzmJıldar, 1998 2011

13. Talip Koo;ııkcan - Ali Kôse, Doğal Aftıltr ve Din, 2000 49. Anar Galarov, NasınUldın Tflsf'nin Alılah Ftlstftsi, 2011
14. Adnan Aslan. Tann'nın Varlığına Dair Argümanla,.., 2006 50. Halil inalcık, Osmanlı idare ., Ekonomi Tarihi, 201 l
15. Adnan Aslan, Dlnltr ve Hakikat:}. Hidı: vt S. H. Nasr'ın Fclsc/csindt 51. Vildan Serdaroglu Coşkun. "Sergüıes,.m Güı<I Hiluıytıdor" Zatfrnin
Dini Çoğulculuk, 2006 s.ıwız.,ı..ı..,·,;, 201 l: (goz. geç. 2. bs.} 2013
16. Vildan Scrdaroglu, Sosyal Hayaı lşıgında Zıın Divanı, 2006
52. Tuncay Başoglu, fıkıh Usolurıd< Fahr<ddin RdZf M<kıebi, 201 ı :
ı 7. Modenı Dônt'mdt Dini OimJerin T� Me�lden-: 2007
(gôz.geç.2.bs} 2014
18. Dünden &günt Osmanlı Araşrmnalan (ed. A. Akyıldız, Ş.T. Buzpınar,
53. Semih Ceyhan, Üç Pirin mürşidi Kôsıendilli Ali Aldtddin cl-Halvetl ve
M. Sinanoglu}. 2007
T<lvıluıı-ı Sılbluıniyye, 201 l
19. Avrupa Birllgi Olhtltrirıd< Din-Devi<! füşhisi (ed_ Ali Kôse, Talip
KOçOkcan}. 2008 54. Osman Aydınlı, Ft:ıhindtn Sdrndnller'in Yıkılışına Kııdar (9J-389fl1 1 -
20. M. Saiı Ozervarh, lbn Teymiyye'nin Düşünce Metodolojisi ve 999) Stmcrkanı Tarihi, 201 1
Ktldmcılara Eleştirisi, 2008 55. Agil Şirlnov, Nastruddın-i lllsl'de Varlık ve Ulııhiyyeı, 2011
2 1 . Salime Leyla Gürkan, Yahudilik, 2008; (gôz. geç. 4. bs.} 2012; 56. Mehmeı Dag, Gelinthsel Kıraat Algısına Eleştirt:I Bir Yalılaşım, 2011
goz. geç. 5.bs. 2015
57. Mehmet Eren, Hadis llmirull Rical Bilgisi vt: Kaynaklan, 2012
22. Nebi Mehdiyev, Çagdaş Din Felsefesirıd< Episıemolojik Yalılaşımlar ve
58. Hacer Sibel Ünalan, Anadolu'dahi Tarlı Kıllılplıanof<ri, 2012
Tann inancının Rasyonelliği, 2008: (goz. geç. 2. bs.} 2014
23. A. Cüneyd Koksal, Fılrıh Usıılunun Mahiyeli ve Gaytsi, 2008: 59. Hilmi Demır, Dt:lil vt: lstidldlin Mantılrf Yapısı -nıı Dôncm Sünni Kel4m
(gôz. geç.2.bs.) 2014 Om•gi-, 2012
24. Mehmeı Erkal, lsLlm'ın Eriıtn Dôneminclc V"gl Hukuku Uygulamaları, 60. Adalet Çakır, Abdulhadir-i GeyLlnl vt Kııdirtlik 1-11, 2012
2009 61. Osman Gazi ÔZgüdenli, Selçuklular, c. 1 - Bfiyııh S<lçulılu Dcvltıi
25. SQleyman Dogımay, Hadu Rivayelinclc R.ıvi Tasarrujlan ve Doğurduğu Tarihi (1040- 1 1 5 7), 2013: (2.bs.} 2015
P.-oblcrııltr, 2009
62. lsL2nı F<lseftst Tarih ve Mts<ltltr (ed. M. Coneyt Kaya}. 2013:
26. C.mil Hakyemez, Şra'da Gaybtı inancı ve Gaib On lhinci imam, 2009
(goz.geç. 2.bs.l 2014
2 7. Mehmet Şirin Çıkar, Nahivciltr ile Mantdıçdar Arasındalfi Tarıışmalar,
63. Fatma Kızıl, MC.Şlt:reh Rdvi Teorisi ve Tmlridi, 2013
2009
28. Soner Duman, !icl_/il'nin Kıyas Anlayışı, 2009 6i. lsldm Düşünasinin Dı:mU$Um Çağında Fahreddin Rı2zl
29. Yavuz Kôkı�. fethu1-Bdrf ve Urndeıü1-Karf'nin Metin Tahlili Açısından (ed. Osman Demır-Omer Torker}. 2013
lncclrnmtSi, 2009 6.5. ISAM Konuşmaları Osmanlı Dılşılnc<Si-AhL!h-Huıa.ı.- f<lse/<-Keldm !
30. Metin Bozan, lmdmiyyt'nin lmdmtl Nazariytslnin Teşekhül Süreci, lSAM Papcrs Oııoman Jlıoughı-Eıhics-1.aw-Plıilosoplıy-Kalam
2009 (haz. Seyfi Kenan}. 2013
31. Abdullah Durmuş, Fıkhı Açıdan GünUmıl'l: Para Mıibadtltsi lşltrnltri, 66. lbrahim KJ.fi Donmez, Fıhıh Usulü incelemeleri (ed. Tuncay Başoglu),
2009: (2.bs.} 2014
2014
32. Faıih Yahya Ayaz, Mmılilldu Dônanirıd< Vrorlilı 1250-IS17, 2009
JJ. Osmanlılar ve Avrupa: Seyahat, Karşılaşma ve Eılriltşim (ed. Seyfi
67. Muneza Bedir, Buhara Hukuk Okulu - Vakıf Hukuku Bağlamında
X-Xlll. Yü..zyıl Orta Asya Hanefi Huhulru Üzt:rint Bir lnulemt- ,
Kenan}. 2010
(gôz.geç. 2.bs.} 2014
3-4. Harun Ôğmiış, Kur'an Yorumunda Şiirin Yeri 01.NJJI. Asır
Ç<rçevesirıd<), 2010 68. Tü:rltiyt'dt Tarikaılar Tarih ve KülıCır (ed. Semih Ceyhan), 2015
35. Adnan Aslan, Dini Çoğulculuk, Aıeivn ve Gtlenehsel Elıol Eleslird Bir 69. Semih Ceyhan. Üç Pirin Mürşidi Halveıiyyt:, Rama:ıdniyyt Kolu ve
Yaklaşım, 2010 K6sıendilli Ali Ald<ddin Efendi, 2015
36. Elşad Mahmudov, Sebepleri vt: Sonuçlan Açısından Hz. Peygamber'in 70. Eldar Hasanov, Nüh Kanunlan ve NOh!lik, 2015
Savaşları, 2010
7 l . İslam Medeniyetinde Dil 1hmleri :Tarih ve Problemler
J7. Dini Htikılmferin Kaynağı ve Dini Metinlerin Anlaşılması (ed. Cengiz
(ed. lsmail Güler), 2015
Kallek), 2010
72. Şükrü Maden, Te/slrtk Hdşiye Gclentgi ve Şeylızddt'nin Envaro'ı-Tmztl
38. Ni,zdm-ı Kadim 'dtn Niz:dm-ı Ct:did't: ili. Stlim ve Dönemi (ed. Styfi
Kenan}. 2010 Hdşiyesi, 2015
39. Ômer Türker, lbn Slnd Felstft:sinde Mcıa.fı:;jk Bilginin imkanı Sorunu, 73. İbrahim Kafi Dönmez, Fıhıh ve Fıhıh Tarihi lnctlaneltri
2010 (ed. Tuncay Başoglu}. 2015

You might also like