Professional Documents
Culture Documents
Tarihi Kuzeybatı Kıpçakçası
Tarihi Kuzeybatı Kıpçakçası
Yazarı
Dr. Musa SALAN
Mizanpaj
Meral GÖK
Kapak Tasarım
Eylül Grafik
ISBN: 978-605-281-607-3
e-ISBN: 978-605-281-605-9
Copyright© Tüm hakları saklıdır. Bu kitabın telif hakları, 5846 sayılı yasanın hükmüne göre, kitabı yayımlayan
Hiperlink Eğitim İletişim Yay. San. ve Tic. Ltd. Şti. ve Dr. Musa SALAN’a aittir. Yayımcının ve yazarın izni
olmaksızın elektronik ve mekanik herhangi bir kayıt sistemi veya fotokopi ile çoğaltılamaz, kopyalanamaz.
Ancak kaynak gösterilerek kısa alıntı yapılabilir.
Salan, Musa.
Tarihi Kuzeybatı Kıpçakçası fiil yapım ekleri ve tarihi karşılaştırmalı etimolojik fiil sözlüğü / Musa Salan.-- 1.
Baskı. -- İstanbul: Hiperyayın, 2019.
640 sayfa: şekil, tablo; 24 cm. -- (Hiperyayın; 497)
ISBN: 978-605-281-607-3 e-ISBN: 978-605-281-605-9
ÖN SÖZ........................................................................... 9
SİMGELER VE KISALTMALAR................................11
GİRİŞ..............................................................................17
KAYNAKLAR............................................................ 599
DİZİN...........................................................................613
ÖN SÖZ
Simge Açıklama
* Farazî biçimi gösterir.
- Fiil tabanı veya fiil tabanına gelen eki gösterir.
+ İsimden fiil yapan eki gösterir.
() Yardımcı ünlü veya yazıda olmayan ses eklemesi.
< Sözcüğün kaynağını veya gelişimini gösterir.
~ Denk iki biçimi gösterir.
// Sesleri gösterir.
̄ Ünlülerde uzunluk gösterir.
A Yapım ekindeki hem /a/ hem de /e/ sesini gösterir.
D Yapım ekindeki hem /d/ hem de /t/ sesini gösterir.
G Yapım ekindeki hem /g/ hem de /ġ/ sesini gösterir.
I Yapım ekindeki hem /ı/ hem de /i/ sesini gösterir.
U Yapım ekindeki hem /u/ hem de /ü/ sesini gösterir.
X Yapım ekindeki bütün yardımcı ünlüleri gösterir.
Kısaltmalar Açıklama
AB Algış Bitigi
AH Atebetü’l-Hakayık
Alm. Almanca
And. A. Anadolu ağızları
AOYB Altın Ordu, Kırım ve Kazan Yarlık ve Bitikler
Ar. Arapça
ay. Aynı
‘ay.’ Aynı anlam
12 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
bk. Bakınız
BM Bulgat Al-Mushtaq Fi Lugat-at-Turk Wa-l-
Qıfcaq
C. Cilt
CC Codex Cumanicus
çbk. Çabukluk
çev. Çeviren
Çin. Çince
Çuv. Çuvaşça
DAK Dictionnaire Armeno-Kiptchak
dilb. Dilbilimsel
DL An Armeno-Kipchak document of 1640 from
Lvov
DLT Divânü Lugâti’t-Türk
DLTa Compendium of The Turkic Dialects (Diwan
Lugat at-Turk)
DLTb Kaşgarlı Mahmud - Dîvânu Lugâti’t-Türk
DPY Dokumenty na Polovetskom Yazıke
DM Ed-dürretü’l-mudiyye fi’l-lügati’t-Türkiyye
DMWA A Dictionary of Modern Written Arabic
dön. Dönüşlü çatı
DS Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü
DTS Drevnetyurskiy Slovar’
EAT Eski Anadolu Türkçesi
ed. Editör.
edl. Edilgen çatı
EDPT An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-
Century Turkish
EK Ermeni harfli Kıpçak Türkçesi
EKT Armeno-Kiptschakische Ehekontrakte Und
: Testamente
ELS Kitâb-ı Mukaddime-i Ebû’l-Leysi’s-
Semerkandî
SİMGELER VE KISALTMALAR • 13
Erm. Ermenice
ESTY Etimologiçeskiy Slovar’ Tyurskih Yazıkov
ET Eski Türkçe
ettr. Ettirgen çatı
Far. Farsça
Fin. Fince
Gag. Gagauzca
geç. Geçişli
geçsz. Geçişsiz
gram. Gramatikal
GT Kitâb Gülistan bi’t-Türkî
GTü. Genel Türkçe
Hak. Hakasça
Haz. Hazırlayan
HKT Harezm Türkçesi Satır Arası Kur’an Tercümesi
HŞ Najtarsza Wersja Turecka Husräv u Şirin Qutba
İH El-İdrâk Haşiyesi
İM İrşâdü’l-Mülûk Ve’s-Selâtîn
İN Kitab fi ‘ilm an-nuşşab
İng. İngilizce
İr. İranî
işt. İşteş çatı
KB Kutadgu Bilig
KCH Armeno-Kipchak Parts from the Kamenets
Chronicle
KE Kısasü’l-Enbiyâ
KEF Kitâbü’l-Ef’âl
KFT Kitâbü fi’l-fıkh bi-lisâni’t-Türkî
KH Kitâbü’l-Hayl
Kİ Kitâb al-İdrâk li-lisân al-Etrâk
KK El-kavânînü’l-külliyye li-zabti’l-lügati’t-
Türkiyye
KPN Kıpçakskoe Pis’mennoe Nasledie
14 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
Ukr. Ukraynaca
UW Uigurisches Wörterbuch
Uyg. Uygurca
vd. Ve diğerleri
VEWT Versuch eines etymologischen Wörterbuchs der
Türksprachen
Yay. Yayınları.
YTS Yeni Tarama Sözlüğü
Yun. Yunanca
yy. Yüzyıl
GİRİŞ
Kapsam ve Sınırlılık
Bu çalışma çerçevesinde Tarihî Kuzeybatı Kıpçakçası1
olarak adlandırılan Codex Cumanicus2 (buradan itibaren
“CC”) ve Ermeni harfli Kıpçak Türkçesi3 (buradan itiba-
ren “EK”) eserleri üzerine bugüne değin ayrı ayrı fiil yapım
eklerini içeren çalışmalar yapılmış olmak ile birlikte, tarihî
Kıpçak metinleri içinde aynı bölgede ve artzamanlı olarak
tebarüz etmiş, bir eser (CC) ve eserler külliyatı (EK)’nın
tek bir çalışma içerisinde bir bütün olarak ele alındığı bir
çalışma yapılmamıştır. Bu iki Kıpçak alanı, bugün (tehlike
altında bulunan) Karay Türkçesi ile sıkı sıkıya bağlıdır ve
onun önceki merhâlelerini teşkil etmektedirler. Dolayısıyla
iki dönemi de içine alan bir fiil yapım ekleri çalışması Karay
Türkçesi ile olan leksikal ilişkiyi de aydınlatacaktır.
Çalışma öncelikle belirtilen iki Kıpçak sahası ve bu saha
eserlerinde bulunan türemiş fiiller ile sınırlıdır. Bununla bir-
1 Abdülkadir İnan, Memlûk sahası dışında, yani Altın Orda Devleti sınırları içindeki
sahada (bugünkü Ukrayna’yı da kapsayarak), yazıya geçmiş Kıpçak metinlerini
-terimleştirmese de- Bozkır Kıpçakçası olarak; Codex Cumanicus’u Koman-
Kıpçak Türkçesi olarak anar (İnan, 1953). Jean Deny, Karadeniz kuzeyinde
kayda geçen Kıpçakçayı, Kuman(ca) olarak Memlûk sahası eserlerinden ayırır ve
şöyle tasnif eder: I) Codex Cumanicus Kumancası, II) Ermeni harfli metinlerdeki
Ermeni-Kumanca (l’arméno-Coman), III) Karay metinlerindeki İbrani-Kumanca
(l’hébréo-coman) (1957: 10). Bu çalışmada ise, Orta Türkçe devresi içinde
yer alan Codex Cumanicus ve Ermeni harfli Kıpçak metinlerini bu devrede
Kıpçakçanın yazıya geçtiği diğer bölgelere, yani güneybatıda yer alan Mısır ve
Suriye ile Hazar Denizi kuzeyi ve doğusu (Saray, Herat), göre konumlandırıp
“kuzeybatı” olarak adlandırma tercihinde bulunulmuştur. Tercih edilen bu terim
çağdaş Türk dillerinin tasnifinde sıklıkla kullanılan “Kuzeybatı Türk lehçeleri”
ile karıştırılmamalıdır.
2 Bu eser ile ayrıntılı bilgiye ulaşmak için bk. Grønbech 1942; Çağatay, 1944;
Ligeti 1984; Drimba 2000; Ünal 2010, Argunşah&Güner 2015.
3 Bu tarihî yazı dili ve eserleri ile ilgili ayrıntılı bilgiye ulaşmak için bk. Garkavets,
2002; Chirli 2005.
18 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
Yöntem
Ermeni alfabesinde /ç/, /k/, /r/, /t/ seslerinin nefesli var-
yantları olduğu, bunlar EK metinlerinde bir kurala bağlı ol-
madan karışık kullanıldığı, bu alfabede /ö/, /ü/’yü gösteren
6 Bu çalışmaya alternatif olarak, E. Fazılov’un M. T. Ziyayeva ile 1978 yılında
neşrettiği İzıskannıy Dar Tyurskomu Yazıku (Grammatiçeskiy Traktat XIV. v. Na
Arabskom yazıke) da kullanılmıştır.
GİRİŞ • 21
standardizasyona
Çizelge 1.1. EK metingidilmiştir:
yayınlarında farklı transkribe edilen Ermenice harfler ve standardizasyonu
Çizelge 1.1. EK
Ցց
metin yayınlarında
Չ չ Ք ք farklı transkribe
Ռ ռ edilen
Օ օ Ermenice
Թ թ
İnceleme verilerinin
DOĞU ERM. BATIalındığı kaynakların
ERM. DOĞU ERM. BATI ERM. DOĞU kullandıkları
ERM. BATI ERM. DOĞU transkripsiyon harfleri
ERM. BATI ERM. DOĞU ERM. BATI ERM. birbirinden
DOĞU ERM. BATI ERM.
harfler ve standardizasyonu
ayrılmaktadır.
TRYJARSKİ
/tsʰ/
Bu ayrılık
c̣
/tʃ/
şu şekilde
č̣
/dʒ/ /kʰ/
giderilmiştir:
k̔
/r/
ṙ
/ɾ/ /o/
o
/tʰ/
ť
GARKAVETS c č k r o t
DENY ts̮ ç k SESLER
r (IPA'ya göre) o t
GRUNİN
DÖNEM ÇALIŞMACI
ts /æ/ /dʒ/ к/tʃ/ /ð/ /ė/ r/ɡ/ /χ/ /ɪ̈/ /q/
ч o /ŋ/ /ʃ/ /β/ т /j/
İnceleme verilerinin alındığı kaynakların kullandıkları
SCHÜTZ č (č´) ̔
c
ARGUNŞAH&GÜNER e c k (kç) – ė ṙ
– ḫ ı o–(ȯ) ŋ ş – ť (t) y
CC VE ERMENİ-KIPÇAK
VÁSÁRY c č k r o t
CHİRLİ
GRØNBECHts´ ḉ e ǧ k̔
č – – ṛ
γ χ y qọ ŋ š v ť j
transkripsiyon harfleri birbirinden ayrılmaktadır. Bu ayrılık
STANDARTTRYJARSKİ
ts
GARKAVETS
ç e
ä
dž̮ kč ̣ – ė
dž̮ č (č ̣) – e, ẹ γ
rγ χ
χ
ɪ̈
ɪ̈
–o ng š v t i̯ , y
q ŋ š w y
TR.
Çizelge 1.2. CC ve EK metin yayınlarında farklı biçimde yer alan transkripsiyon harfleri ve standardizasyonu
GRØNBECH e ǧ č – – γ χ y q ŋ š v j
TRYJARSKİ e dž̮ č̣ – ė γ χ ɪ̈ – ng š v i̯ , y
Tarihî karşılaştırmada kullanılan diğer eserlerde pek çok çalışır, transkripsiyon konusunda
GARKAVETS ä dž̮ č (č ̣) – e, ẹ γ χ ɪ̈ q ŋ š w y
kendi tercihlerini ortaya koymuştur.eBunların her birini kendi transkripsiyonları ile vermek
TR.
DENY dž̮ ç – – ğ ḫ ı – ng ş v y
verilerinGRUNİN
sunumunda karmaşa yaratacağı e дж içinч –bu –çalışmada
ғ x transkripsiyon
ы – нг ш için в bir
j
standardizasyon
VASARY belirlenmiştir: e ǰ č – γ χ y – ng š v j
SCHÜTZ e ǰ č – – γ χ y – ng š v j
CHİRLİ ўe, a c ḉ – e ġ ḫ ı – ŋ ş v ў, y
STANDART ä c ç ḏ e ġ ḫ ı ḳ ŋ ş v̇ y
Çizelge 1.2. CC ve EK metin yayınlarında farklı biçimde yer alan transkripsiyon harfleri ve standardizasyonu
Çizelge 1.2. CC ve EK metin yayınlarında farklı biçimde yer alan trans-
Tarihî karşılaştırmada kullanılan diğer eserlerde pek çok çalışır, transkripsiyon konusunda
kripsiyon harfleri
kendi tercihlerini ortayavekoymuştur.
standardizasyonu
Bunların her birini kendi transkripsiyonları ile vermek
verilerin sunumunda karmaşa yaratacağı için bu çalışmada transkripsiyon için bir
standardizasyon belirlenmiştir:
22 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
DTS ä ǯ č δ e γ χ ɪ̈ q ŋ š v j
ESKİ
RÖHRBORN ä – č d e g h ı k ŋ š v y
ERDAL ä – ç d e g x ı k η ş v y
ARAT (KB) e c ç ḍ – ġ ḫ ı ḳ ~ ş v̇ y
KARAHANLI
TÜRKÇESİ
DANKOFF ä j č ḏ e γ x – q ᶇ š w y
BOROVKOV ä дж ч δ e ҕ x ɪ̈ қ ӊ ш w j
ARAT (AH) e c ç ḍ – ġ ḫ ı ḳ ~ ş v̇ y
ATA (Ryl.KT.) e c ç ḍ é ġ ḫ ı ḳ ~ ş w y
YÜCE e c ç ḏ ė ġ ḫ ı ḳ ~ ş v̇ y
HAREZM-ALTIN ORDA TR.
ATA (KE) e c ç ḍ ė ġ ḫ ı ḳ η ş w y
ECKMANN e c ç ḍ ė ġ ḫ ı q ~ ş w y
TOPARLI-ARGUNŞAH (MM) e c ç ḍ ė ġ ḫ ı ḳ ŋ ş w y
SAĞOL e c ç ḏ – ġ ḫ ı ḳ ñ ş w y
TAYMAS e c ç d̓ – g, ğ h ı k ñ ş v y
ZAJĄCZKOWSKİ (HŞ) ä ǯ č ḏ e γ ḫ y q Ŋ š w j
NADJIB a җ ч – e ғ ҳ ы қ ӊ ш в й
ÖZYETGİN e c ç – – ġ ḫ ı ḳ ~ ş w y
CAFEROĞLU ä c ç – – ğ x ı q ŋ ş v y
ATALAY e c ç – é g x ı k nğ ş v y
ZAJĄCZKOWSKİ (BM) ä ǯ č ḏ e γ ḫ y q Ŋ š v j
TOPARLI (ELS) e с ç – – ġ h̠ ı ḳ n̄ ş v y
TOPARLI (İM) e с ç – – ġ h̠ ı ḳ ~ ş w y
MEMLUK-KIPÇAK TR.
Çizelge 1. 3. Tarihî karşılaştırmada kullanılan kaynaklarda farklı biçimde yer alan transkripsiyon
Çizelge 1. 3. Tarihî karşılaştırmada kullanılan kaynaklarda farklı biçim-
harfleri ve standardizasyonu
Birinci
de ve ikinci
yer alan bölümde, incelenen
transkripsiyon verilerin
harfleri ve sunumunda bazı tasarruflarda bulunulmuştur.
standardizasyonu
Bunlar maddeler hâlinde şöyledir:
Birinci Bölümde;
Birinci ve hem
Bir fiil eğer ikinci bölümde,
CC hem incelenen
de EK metinlerinde yer verilerin sunumunda
almışsa, kronolojik olarak her
bazı zaman CC verisi ilk sırada yer almıştır. Eğer EK verisi CC ile eş sesli ise fiil tekrar
tasarruflarda
yazılmamıştır:
bulunulmuştur. Bunlar maddeler hâlinde
şöyledir:
aşa- ‘yemek yemek’ (CC, 425) ~ ‘yemek yemek; acıya tahammül etmek’ (DAK, 79; KS, 153)
Birinci Bölümde;
Ermeni alfabesinde /ö/, /ü/ sesleri olmadığı ve Garkavets dışındaki çalışırlar da bu
muhtemel /ö/ ve /ü/ seslerinde alfabeye sadık kalarak sözcükleri o ve u harfleri ile
transkribe etmişlerdir. Eğer derleme alınan veri Kıpçakskiy Slovar’ çalışmasında da
GİRİŞ • 23
İkinci Bölüm’de;
• Fonetik varyantları veya imlaya bağlı farklı şekilleri
olan fiillerin ya en aslî biçimi ya da en yaygın biçimi
asıl madde olarak değerlendirilmiş, diğer şekiller bu
asıl maddeye göndermeli olarak sunulmuştur.
• Dankoff&Kelly ve Clauson, verilerdeki uzunlukları
belirtirler. Bu verilerde sadece sözcük kökü veya ta-
banında yer alan uzunlukları dikkate alınmış, bilinen
ekler üzerindeki uzunlukla dikkate alınmamıştır.
• Dankoff&Kelly’nin çalışmasında dizin bölümünde
sadece kök (ya da kök kabul edilen geniş biçimler) bi-
çimlere anlam verilmiş, o kökten türeyen sözcüklere
anlam verilmemiştir. Bundan dolayı mastar biçim me-
tinde yer alan kaynak dildeki cümlede yer alan çekim-
li fiilin içinden çıkartılmıştır. Clauson ve DTS’de de
çatı eki alan fiillere kimi zaman doğrudan bir anlam
verilmemiştir. Bu durumda örnek cümlelerden mastar
halinde bir anlam çıkartılmış, eğer buna imkan tanı-
yan bir örnek yoksa, Marcel Erdal’ın Old Turkic Word
Formation adlı çalışmasına başvurulmuştur.
• İmladan ya da yorumlamadan dolayı varlıkları şüp-
heli (veya geçersiz) olan verilerin başına (!) işareti ko-
yulmuştur.
• Fiillere taban teşkil eden alıntı sözcükler için kulla-
nılan sözlüklerde (ör. Steingass’ın Persian-English
Dictionary’si) kimi zaman çok detaylı anlam silsilesi
verilmiştir. Eğer bu silsile söz konusu alıntı sözcüğün
semantik boyutunu aydınlatacak durumda ise, aynen
o sözlükten alınmıştır; ancak herhangi bir katkı sağla-
mayacaksa o zaman daraltılmış veya ilgili anlam bö-
lüğü verilmiştir.
• Fiillere taban teşkil eden alıntı sözcükler (Arapça,
Farsça ve Ermenice) için kullanılan sözlüklerin ver-
26 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
1.1.3. +(A)l-16
Sıfat türündeki isim tabanlarına eklenerek geçişsiz fiil
yapar. Ünsüz ile biten tabanlara +Al- şeklinde; ünlü ile biten
tabanlara ise sadece +l- şeklinde eklenir.
Brockelmann’a göre ek ol- “olmak” fiilinden gelmektedir
(1954: 218).
Gabain, bu ekin Eski Türkçede sık kullanılmadığını be-
lirtmiştir (1988: 49). Erdal’da bu eke rastlanmamaktadır;
fakat onun edilgen çatı eki -(X)l- bahsine bakıldığında, Er-
cilasun tarafından +l- eki bünyesinde değerlendirilen tusul-
“faydası dokunmak, yaramak” (1984: 20) fiilinin, bu bahiste
görülmektedir (Erdal, 1991: 679). Erdal, edilgenliği tartış-
malı olan alpal- ‘savaşçı olmak’, moymal- ‘şaşırmış olmak’
gibi örnekleri -(X)l- bahsine almıştır.
16 Bu ek için ayrıca bk. Brockelmann, 1954: 218; Räsänen, 1957: 147; Gabain,
1988: 49; Güvenç, 2014: 75.
32 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
1.1.4. +(A)r-18
Ad ve çoğunlukla sıfat türündeki isimlere; ünlü ile biten-
lerine doğrudan +r-, ünsüz ile bitenlerine ise +Ar- şeklinde
eklenerek geçişsiz fiil yapar.19Ekin semantik işlevi ise ekle-
nilen kök veya gövdeden, eğer nitelik bildiren bir sıfat ise, o
nitelik gibi olma; eğer bir durum bildiren ad ise, o durumu
taşıma, ona sahip olma ifaden eden fiiller türetmektir. Bu
iki semantik boyuttan, aşağıda da görüleceği üzere, birincisi
baskın gelmektedir.
17 Ayrıca şunu da belirtirler ki, ekin daha sonra, belki de Eski Oğuzcada, morfolojik
karakteri değişmiş ve +(A)l-’a dönüşmüştür. Bu karakter onun ünlü ile biten
sıfatlara da eklenebilme esnekliği tanımıştır (2007: 65). Ekin bu dönüşümü
muhtemelen +(A)r-, +(A)d-’a benzeşme yoluyla gerçekleşmiştir.
18 Bu ek için ayrıca bk. Brockelmann, 1954: 220-221; Räsänen, 1957: 149; Gabain,
1988: 50; Erdal, 1991: 499; Gabain, 1998; Karaşlar, 2012: 268; Güvenç, 2014:
55.
19 Buna ilave olarak, Erdal bu eki almış fiillerin sıkı sıkıya geçişsiz olup sonradan
ne edilgen ne de geçişli olabildiğini söylemektedir (1991: 506).
FİİL YAPIM EKLERİ VE KATEGORİ DIŞI FİİLLER • 33
1.1.5. +DA-22
Tek heceli ad tabanlarına gelerek geçişli, iki heceli yan-
sıma ad tabanlarına gelerek de geçişsiz fiiller yapar.23 Ek,
CC&EK’de ünlü ve tonlu ünsüzlerden sonra +dA-, tonsuz
ünsüzlerden sonra ise +tA- şeklindedir.
21 Grønbech bu sözcüğü yular olarak okumuş, anlam verememiştir (1942: 128).
22 Bu ek için ayrıca bk. Brockelmann, 1954: 216, 223; Räsänen, 1957: 145; Gabain,
1988: 50; Erdal, 1991: 455; Gabain, 1998; Karaşlar, 2012: 215; Güvenç, 2014:
62.
23 Erdal, yansıma tabanlara gelen odA-’nın bu yapım ekine dahil olmadığını, de-
‘demek’ fiilinin kaynaşması ile ortaya çıkmış veya Moğolca modellerin takip
edildiğini ifade etmektedir (1991: 457). Bu düşünceler şimdilik ikna edici olmadığı
için yansıma fiilleri de bu kategoride değerlendirmekteyiz.
FİİL YAPIM EKLERİ VE KATEGORİ DIŞI FİİLLER • 35
lanmak’ (CC, 817); taḫılda- ‘tıkırtı yapmak; lak lak etmek’ (KS,
1369); tırpılda- ‘tir tir titremek; çabalamak, çırpınmak’ (CC, 841).
1.1.6. +DI-25
Geçerliliği kabul gören bir ek olmamakla birlikte, aşa-
ğıdaki örnekler için söz konusu olabilir. İsim tabanlarından
geçişli ve geçişsiz fiiller türetmektedir. Brockelmann’a göre,
+dA- ekinin ses değiştirmiş biçimidir (1954: 217).
(a ŋdı->) andı- ‘sabırsızlıkla beklemek, gözetlemek, pusu kur-
mak’ (CC, 630); (uḍ ı->) uyu- ‘uyumak’ (CC, 591, 866) ~ ‘uyu-
mak; uyuşmak, hareketsiz kalmak, felç olmak; donmak, katılaş-
mak, yoğunlaşmak, pelteleşmek (kan, süt, bal ve yağ)’ (DAK, 819;
KS, 1569).
1.1.7. +GA-27/+(X)rGA-28
Bu yapım ekleri duygu ve algı anlamı taşıyan, çoğunlukla
geçişli fiiller oluşturmaktadır (Erdal, 1991: 458). Söz konusu
iki ek burada aynı başlık altında değerlendirilmektedir; zira
belirtildiği üzere ikisi de semantik boyutu aynı olan duygu-
algı filleri oluşturur. Bu eklerin hangisinin hangi tabanlara
geldiği konusunda Erdal şu koşulları verir:
I. Ünsüz ile biten tek heceli tabanlarda ek tam biçiminde,
yani +IrKA- şeklindedir.
II. Ünlü ile biten iki heceli tabanlara ek yardımcı ünlüsü
olmaksızın + rKA- biçiminde eklenir.
III. Ünsüz ile biten iki heceli tabanlara ise +KA- olarak
gelir (1991: 458-459).
Gabain’in ET kiŋkäş- ‘danışmak’ verisi yukarıdaki ko-
şullara uymamaktadır (1988; ayrıca bk. Räsänen, 1957: 146).
Bu koşulu sağlamayıp semantik olarak bu ekin özelliği-
ni taşıyan tek örnek iske-’dir. Bununla beraber, bu sözcük
Et-tuhfe’de iyiske-, Kitab fi’l-fıkh’ta da yiske- biçimindedir.
Dolayısıyla bu, sözcüğün aslında iki heceli bir tabandan tü-
remiş olabileceğini gösterir.29
Bu iki ek, çok işlek olmamakla birlikte en çok sözcük ya-
pımını Eski Türkçede göstermektedir. Orta Türkçede30 +(X)
rKA-’nın türetimi çok düşüktür (bk. Hacıeminoğlu, 1991:
197). Kaynaklara yansıyan tek yeni türetim Memlûk-Kıpçak
eseri Tercüman-ı Türkî’deki azırga- ‘küçümsemek’tir (Gü-
ner, 2013: 164). Bununla birlikte, morfem sayısının azlığı
27 Bu ek için ayrıca bk. Erdal, 1991: 458; Karaşlar, 2012: 227; Güvenç, 2014: 68.
28 Bu ek için ayrıca bk. Brockelmann, 1954: 217, 222; Räsänen, 1957: 146, 149;
Gabain, 1988; Erdal, 1991: 458; Gabain, 1998: 84; Karaşlar, 2012: 274.
29 Räsänen, Zajączkowski’den naklen Karayca ijis ‘Geruch’ tabanını vermektedir
(1957: 146).
30 Ali Fehmi Karamanlıoğlu Kıpçak Türkçesi Grameri adlı çalışmasında (bk.
1994 yayını) ve Necmettin Hacıeminoğlu Harezm Türkçesi ve Grameri adlı
çalışmasında bu eklere yer vermemiştir (bk. 1997 yayını). Halbuki bu dönemde
esirge-, soyurḳa-, yarlıḳa-/yarlıġa- sözcükleri bulunmaktadır (bk. Ünlü, 2012).
38 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
nedeni ile olsa gerek, +KA- diğerine nazaran daha canlı kal-
mıştır.
CC&EK’de +KA- eki, tonsuz ünsüzlerden sonra +ḳa-
/+ke-, tonlu ünsüzlerden sonra +ġa-/+ge-’dir. +(X)rKA- ekin-
deki tonsuz ET /ḳ/ ve /k/ söz konusu verilerde hep tonludur.
a) +KA- fiilleri:
esirgä- ‘acımak, merhamet etmek, esirgemek’ (CC, 703) ~ ay. (KS,
502); iskä- ‘(güzel) kokmak’ (DAK, 295; KS, 623); (yarlıġḳ a->)
yarlıġa-/yarılġa- ‘merhamet etmek; affetmek’ (CC, 877, 878) ~
yarlıġa-/ yarlıġay-/yarlıha- ‘ay.’ (LEK, 80; DAK, 324; KCH, 175;
EKT, 290; AB, 208; KS, 1658).
b) +(X)rKA- fiilleri:
buşurġan-/buşurhan- ‘kaygılanmak, tedirgin olmak, kafa karı-
şıklığı yaşamak; yaygara yapmak’ (KS, 341); soyurġa- ‘ödüllen-
dirmek, nimet vermek; lütfetmek’ (CC, 817).
1.1.8. +I-31
Bu ek, Gabain ve Räsänen tarafından +A-’nın bir varyan-
tı olarak kabul edilip aynı kategoride değerlendirilmiş (Ga-
bain, 1988: 48; Räsänen, 1957: 144), Brockelmann ise +I- ve
+U-’yu farklı başlıklarda ele almıştır (1954: 215). Erdal da
bu ekleri farklı başlıklarda ele almış; fakat bunu yaparken
+U-’nun semantik olarak +I-’dan daha istikrarlı oluşu gibi
bir gerekçe sunmuştur (1991: 474). +U- eki her ne kadar +I-
ile benzer işlevde olsa da düz ünlülü kök/tabanlara da ek-
lenmektedir. Dolayısıyla Erdal’ın de değindiği gibi bu ekler
birbirinin allamorfu değildir (1991: 474).
31 Bu ek için ayrıca bk. Brockelmann, 1954: 215; Räsänen, 1957: 144; Gabain,
1988; Erdal, 1991: 479; Gabain, 1998: 83; Karaşlar, 2012: 221; Güvenç, 2014:
72.
FİİL YAPIM EKLERİ VE KATEGORİ DIŞI FİİLLER • 39
(KS, 212); (yıḍ ı->) ıy- II ‘kokmak’ (CC, 718); ḳutur- (< *ḳū trı- 34)
‘hiddetlenmek, öfkelenmek, kudurmak’ (CC, 766) ~ ḫutur- ‘ku-
duz olmak; cinnet geçirmek’ (DAK, 503; KS, 905); sekir- (<
sekri-) ‘sekmek, sıçramak’ (CC, 550) ~ ‘zıplamak, atlamak, atıl-
mak, sıçramak’ (LEK, 69; DPY, 404; DAK, 671; PTW, 144; KS,
1255); semir- (< semri-) ‘şişmanlamak, yağlanmak, semirmek’
(CC, 808) ~ ‘ay.’ (DAK, 672 KS, 1257); yararı- 35 ‘uymak, uyum-
lu olmak’ (LEK, 80); yıltra- (< yaltrı-/yıltrı-) ‘şimşek çakmak’
(CC, 608) ~ yaltra-/yıltıra-/yıltra-/yeltra- ‘parlamak, ışıldamak’
(LEK, 82; DAK, 309, 344; KS, 1634, 1717); yürü-/yür- (< yorı-)
‘yürümek; (kayık vb. ile denizde) gitmek’ (CC, 614, 615, 900) ~
yüri-/yürü- ‘yürümek’ (LEK, 83; DPY, 396; DAK, 357; PTW, 133;
KCH, 176; AB, 214; KS, 1746, 1749).
1.1.9. +(X)K-/+(X)ḫ36
Ünlü veya ünsüz ile biten tabanlara gelerek geçişsiz fi-
iller türetir. Brockelmann, bu ekin -(X)l- gibi edilgen fiiller
türettiğini söyler (1954: 218). Tüm fiiller için söylenemese de
tarihî örneklerde edilgen fiiller de oluşturmuştur.37
Tek veya iki heceli tabanlara gelen bu ek; fiilden fiil ya-
pan -(X)K- eki ile biçim, anlam, ek dizilişi ve geniş zaman
ekindeki tercihi ile benzerlik gösterir (Erdal, 1991: 492).
Tabanının belirttiği şey olmak veya o hâle gelmek anlamı
34 Tekin, bu biçim yerine, ikinci hecesi yuvarlak ünlülü yani *ḳūtru- biçimine
götürür (Tekin, 2003: 5, 9, 10). Taş ise *ḳūtrı-‘ya dayandırmaktadır (2009: 92).
İsim tabanı ile türemiş fiil arasında rotatisizm/zetasizm ilişkisi bulunan örnekler
hep +I- fiilleri olduğu için bunun da burada değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
35 Deny, bu fiile doğrudan bir anlam vermeyip, şu cümleyi sunmuştur: “toγru
yazuçilarga yararıgaysiz ‘conformez-vous aux bons écrivains’”. Bu cümleden
çıkarıldığı kadarıyla bu fiilin anlamı “uymak, uyumlu olmak”tır.
36 Brockelmann, 1954: 218; Räsänen, 1957: 146; Gabain, 1988: 49; Erdal, 1991:
492; Gabain, 1998: 83; Karaşlar, 2012: 225; Güvenç, 2014: 65.
37 Erdal, örneklerinden sonra fiillerinin edilgen olup olmayışı üzerinde durmamıştır;
fakat söz konusu fiiller arasında edilgen olanlar mevcuttur: agok- ‘to be or get
poisoned’, muŋuk- ‘to be distressed, tormented, pressed’, yelvik- ‘to be affected
by sorcery’ (1991: 497).
FİİL YAPIM EKLERİ VE KATEGORİ DIŞI FİİLLER • 41
taşımayışı ile +U-, +(A)d-, +(A)r-, (ve çoğunlukla da) +I- ek-
lerinden ayrılır (Erdal, 1991: 499).
Eski Türkçede gayet işlek olan bu ek, +GAr- isimden fiil
yapım ekinin oluşmasına da zemin hazırlamıştır (Hacıemi-
noğlu, 2003: 133; Erdal, 1991: 747).
Orta Türkçedeki türetim, Karahanlı dönemi bir kena-
ra bırakılırsa, düşüktür. Bu ek ile türetilmiş sözcüklerinde
metinlerde rastlanma oranı Harezm-Altın Ordu ve Memluk-
Kıpçak eserlerinde oldukça azdır (bk. Hacıeminoğlu, 1991:
197, 202).
açıḳ- 38 ‘acıkmak’ (CC, 620) ~ açıġ-/açıḫ- ‘açlık yaşamak, açlı-
ğa dayanmak’ (KS, 24); birik- ‘birleşmek, toplanmak’ (CC, 664)
~ ‘bağlanmak, birleşmek’ (LEK, 47; DAK, 141; KS, 276); çıḳ-/
çıḫ- (< taşıḳ-) ‘çıkmak’ (CC, 457, 683), ‘(dışarı) çıkmak; (… ol-
duğu) ortaya çıkmak’ (LEK, 49; DPY, 414; PTW, 107, 109; DAK,
189; AB, 151; KS, 388); çınıḳ- ‘denenmek, alışmak’ (CC, 683) ~
çınıḫ- ‘öğrenmek, alışmak; meşk etmek’ (DAK, 192; KS, 393);
keçik-/keçiḫ- ‘geç kalmak, oyalanmak’ (DAK, 376; KS, 665);
tarıḫ- ‘hasret çekmek; endişelenmek; umutsuzluğa düşmek, kor-
kuya kapılmak’ (KS, 1389); uyaḫ- ‘(güneş veya ay) batmak’ (CC,
865); yoluḳ-/yoluḫ- ‘karşılaşmak’ (CC, 611, 895) ~ yoluḫ-/yuluḫ-
‘karşılaşmak; meydana gelmek, ortaya çıkmak’ (LEK, 82; DPY,
395; DAK, 351; KS, 1729).
1.1.10. +KAr-/+Ar-39
İsim tabanlarından geçişli fiiller türetir.
Ramstedt bu ekin isimden fiil yapan +ga- ile ettirgenlik
ekinin kaynaşmış bir şekli olabileceğini söyler (1912: 79).
Brockelmann ise, ig, ıġ taşıyan (ile biten) sıfatlardan er- ‘ol-
38 Berta, bu fiili -(X)k- maddesine almakla birlikte, fiilin aç+ıḳ- şeklinde analiz
edilebileceği ihtimalinin göz ardı edilmemesi gerektiğini, bunun yanısıra *aç-
sıḳ- gibi daha başka bir ihtimalin olduğunu ifade eder (1996: 15).
39 Bu ek için ayrıca bk. Brockelmann, 1954: 217; Räsänen, 1957: 146; Gabain,
1988: 49; Erdal, 1991: 742; Karaşlar, 2012: 220; Güvenç, 2014: 55-59.
42 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
1.1.11. +KI- 44
a) +KIr- fiilleri:
bögövür- (< bögür- ?) ‘tiksinti duymak, midesi bulanmak, öğür-
mek’ (CC, 673), bögövre- ‘sarhoş olmak; cümbüş yapmak’ (KS,
324); bürkür- ‘sıçratmak, püskürtmek’ (CC, 677) ~ bürk- ‘sıçrat-
mak, sulamak, püskürtmek’ (DAK, 168; KS, 351); çaġır- ‘bağır-
mak, çağırmak’ (CC, 679) ~ çaḫır-/çaġır- ‘bağırmak; çağırmak,
50 Tekin, söz konusu eseri değerlendirdiği yazısında, bu söze cevaben şunu söyler:
“Eski Türkçedeki (+kIr-) // (+krA-) nöbetleşmesi bence şöyle açıklanabilir:
+kIr- ekli yansıma eylemlerin geniş zaman eki daima -Ar biçimindedir ve buradaki
/A/ bu gibi eylemlerin daha eski biçimlerinin kalıntısıdır, yani MK ba:kır- “bağırmak”,
ba:kır-ar <*ba:kıra-r, MK sıkır- “ıslık çalmak”, sıkr-ar <*sıkıra-r vb. gibi. Böyle
olunca, bu gibi geniş zaman biçimlerinin Türkçe konuşanlarca iki ayrı biçimde,
yani sıkır-ar ya da sıkra-r biçimlerinde algılanmış ya da çözümlenmiş olması
doğaldır. Nitekim, MK’daki bākır- eylemi daha Anonim Tefsir’de (XIII. yüzyıl)
bakra- biçiminde geçer. Bu eylem bugün Yeni Uygurcada da waqıra- biçimindedir.”
(Tekin, 1993: 205).
46 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
b) +KrA- fiilleri:
kökrä- ‘gürlemek’ (CC, 511) ~ ay. (DAK, 403; KS, 722); maŋra-
‘melemek’ (CC, 773), müŋrä- ‘(sığır) böğürmek, bağırmak’ (CC,
779) ~ muŋra-/mugra-/maŋra- ‘böğürmek, bağırmak; homurdan-
mak, söylenmek’ (DAK, 532; AB, 181; KS, 988).
1.1.13. +lA-52
İsim kök ve gövdelerinden geçişli53 ve geçişsiz fiiller tü-
retir.
Bang (1957: 147) ve Gabain (1988: 66), ekin al- ‘almak’
fiili ile zarf-fiil eki -a’nın kombinasyonu ile türediğini dü-
şünmektedirler.
Bu ek tarihî ve çağdaş dönem Türk dillerinin en işlek
isimden fiil yapım ekidir. Türkçe isim kök ve tabanların yanı
sıra yabancı isim tabanlarına da gelebilen tek ek olması; ünlü
veya ünsüz ile biten tabana eklenmek gibi bir koşul taşıma-
ması; ikiden fazla heceli tabanlara da gelebilmesi; sonunda
ünsüz çifti (ünsüz yığını) bulunduran tabanlara da eklenebil-
mesi (Erdal, 1991: 416) onu işleklik bakımından diğer isim-
den fiil yapım eklerinin önüne geçirmiştir.
Ekin bu avantajı sadece fiilden türemiş (iki heceli) -Xş
ve -Xn tabanlarında +A- lehine bozulmaktadır (Erdal, 1991:
454).
Erdal, +tA- ve -(X)rKA- ile birlikte, bu ekin herhangi bü-
yük bir sentaktik gruba uymadığını ifade eder (1991: 415).
Yani bu ek ile türetilenler tek ve değişmez bir geçişlilik veya
geçişsizlik özelliği göstermeyip bu özelliklerden herhangi
birini benimseyebilirler.
Eski Türkçede tematik olarak aynı grupta yer alan söz-
cüklerden +lA- ile türetilenlerin -istisnalar ile birlikte- se-
mantik olarak paralel anlamlar ihtiva ettiğini örnekleri ile
ortaya koyulmuştur (bk. Erdal, 1991: 454).
CC&EK’de bu ek ile türetilenler aşağıda geçişli ve geçiş-
sizlik özelliği açısından iki ana gruba ayrılmaktadır.
52 Ramstedt, 1912: 80-82; Brockelmann, 1954: 219; Räsänen, 1957: 14-148; Gabain,
1988: 49; Erdal, 1991: 429; Karaşlar, 2012: 231; Güvenç, 2014: 76.
53 Ercilasun’un KB için vurguladığı gibi (1984: 14), mevzubahis ek çoğunlukla
geçişli fiiller türetir. Bu durum eldeki veride de kendini gösterir.
48 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
1.1.14. +lI- 62
Brockelmann bu ekin +lA-’nın bir varyantı olduğunu
söyler. sumlı- ve tumlı- gibi tarihî örnekler ve eldeki veriye
göre, isimden geçişsiz fiil yaptığı söylenebilir. Bununla bir-
likte, Güngördü’ye göre çağdaş örneklerde geçişli olanları
da bulunur (2003: 9).
(ulı- >) ulu- ‘ulumak’ (CC, 861).
1.1.15. orA- 63
Brockelmann orA-’yı Moğolcadaki -ra- gibi inchoative
(“başlatıcı”) olarak kabul etmekte ve ani hareket fiilleri oluş-
turduğunu ifade etmektedir (1954: 200). Bunun yanı sıra, ra,
ri, ru eklerini değerlendirdiği bölüme {ra} ses birliği taşı-
yan örnekleri (çıġra-, yigren-, kevre-, muŋra-, gandra- 64) de
Eldekilerin tam olarak böyle bir durumları olmasa bile bu sözcüklere paralel
kabul edilebilir.
62 Bu ek için ayrıca bk. Brockelmann, 1954: 220; Güngördü, 2003.
63 Bu ek için ayrıca bk. Brockelmann, 1954: 221-222; Räsänen, 1957: 149; Gabain,
1988: 50; Erdal, 1991: 469; Karaşlar, 2012: 271; Güvenç, 2014: 110.
64 Tek saf +rA- örneği sayılabilir (bk. Aydemir, 2003: 116).
FİİL YAPIM EKLERİ VE KATEGORİ DIŞI FİİLLER • 57
1.1.16. +sA- 67
İstek bildiren fiiller yapar. Bu ek ile yapılan fiiller, nesne-
sini içinde taşıdığı için geçişsizdirler.
Bang bu ekin sa- ‘saymak, düşünmek, istemek’ fiili ile
aynı olduğunu söylemektedir (bk. Brockelmann, 1954:
211).68Erdal, +sA- ekinde ET için tek sağlam tanık olarak
suvsa-’yı gösterir (1991: 528). Bununla birlikte EUT’de pek
çok -(I)GsA- fiili bulunmaktadır.
Ekin üretkenliği DLT ile beraber artmıştır (bk. Erdal,
1991: 528; Hacıeminoğlu, 1991: 192-193). Harezm dönemin-
de var olan örneklerin tekrarı söz konusudur (Hacıeminoğlu,
1991: 200).
Derlemde isimden türetilmiş tek örnek aşağıdaki suvsa-/
susa-’dır.69
suvsa-/susa- ‘susamak; özlemek, hasret çekmek; su çekmek’ (CC,
558, 823) ~ susa- ‘susamak’ (DAK, 715; AB, 193; KS, 1332).
67 Bu ek için ayrıca bk. Ramstedt, 1912: 74; Brockelmann, 1954: 211; Räsänen,
1957: 150; Gabain, 1988: 50; Gabain, 1998; Erdal, 1991: 528; Karaşlar, 2012:
276; Güvenç, 2014: 116.
68 Erdal, sa- ‘to count’ fiilinin DLT ve KB’den itibaren görüldüğünü ve muhtemelen
hiçbir zaman ‘istemek’ veya hatta ‘düşünmek’ anlamına gelmediğini söylemektedir
(1991: 529).
69 Korpustaki ḫapsa- örneği, pek çok kez kap ismi ile ilişkilendirilmişse de, bu
çalışmada bir fiilden fiil yapısı olarak değerlendirildi. Bunun sebebi söz konusu
fiilin -(X)GsA- ve -sA- fiilleri gibi geçişli olmasıdır.
FİİL YAPIM EKLERİ VE KATEGORİ DIŞI FİİLLER • 59
1.1.17. +sI-70
İsim kök veya tabanlarından geçişsiz eylemler türetir.
Bu ek ile türetilen fiiller, öznelerinin fiilin tabanına ben-
zerliğini ifade ederler (Erdal 1991: 534).
Eski Türkçede doğrudan doğruya görülen bir +sI- fiili
yoktur. KT süçig, muhtemel bir *sütsi- biçiminden gelmekte
ve Eski Türkçe için dolaylı bir örnek teşkil etmektedir (Erdal
1991: 534). Gabain, tek fiil örneği olarak ärksin- fiilini ver-
mekte (1988: 50), bu ekin kombinasyonu olan +sIG sözcük-
lerine (1988: 48) gönderme yapmaktadır.
Pek çok örnek DLT ile birlikte görülmüştür (bk. Erdal,
1991: 534). Harezm ve Memluk-Kıpçakta +sI- örneği hiç
yoktur. Ek yerini +sIn-’a terk etmiştir (bk. Hacıeminoğlu,
1991: 200; Güner, 2013: 164-165).
sası- ‘pis kokmak, kokmak’ (CC, 548, 806), sası-/saşı- ‘ay.’
(DAK, 667; KS, 1243).
1.1.18. +sIn-71
İsim tabanlarından geçişli fiiller yapar. Çoğunlukla taba-
nın belirttiği kavramı hissetmek, öyle görmek anlamı içerir.
Bu ek,+sI- ve -n- eklerinin bir birleşimidir; fakat -n- dönüş-
lülük eki olup geçişsiz sağlayan bir ek olmasına rağmen bu
kombinasyonda daha ziyade +sI- ekinin bir pekiştiricisi gibi
hareket eder. Bu ikinci unsuru genişletici olarak kabul et-
mek, tabii ki başka seslere (yani /r/, /l/ gibi akıcılara) dö-
nüşmediği için, mümkün gözükmez. Yine de ikinci unsur
-n- asli görevini bir tarafa bıraktığı için bu esnek bir kom-
70 Bu ek için ayrıca bk. Brockelmann, 1954: 212; Räsänen, 1957: 150; Gabain,
1988: 50; Gabain 1998; Karaşlar, 2012: 277.
71 Bu ek için ayrıca bk. Brockelmann, 1954: 212; Räsänen, 1957: 151; Gabain,
1988: 50; Gabain, 1998; Karaşlar, 2012: 278; Güvenç, 2014: 114.
60 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
1.1.19. +sIrA-73
İsim kök ve tabanlarından geçişsiz fiiller türetir. Bu ek ile
yapılan fiiller, tabanın içerdiği kavramın yoksunluğu, eksik-
liğini ifade eder.
Erdal, bu ekin etimolojisi için şöyle bir açıklama yapar:
“A possible explanation could be that +sIrA- was original-
ly *+sXz+A-. As so often happens in +A- derivation, the fi-
nal vowel of the base was syncopated, resulting in *+szA-.
The two sibilants were apparently dissimilated and, in later
texts, an anaptyctic vowel appeared. A zetacistic explanation is also
possible.” (1991: 509).
1.1.20. +U-75
+U- da, +A- ve +I- ekleri gibi isim kök ve tabanlarından
geçişli ve geçişsiz fiiller türetir. +U- eki ünsüz ile biten ta-
banlara eklenmektedir (Erdal, 1991: 474).
73 Bu ek için ayrıca bk. Brockelmann, 1954: 222; Räsänen, 1957: 15; Gabain, 1988:
50, 1; Gabain, 1998; Erdal, 1991: 507; Karaşlar, 2012: 280.
74 Erdal, en geç örnek olarak burada da ele alınan CC uyuḫısıra-’yı zikreder (1991:
508).
75 Bu ek için ayrıca bk. Brockelmann, 1954: 215; Räsänen, 1957: 144; Gabain,
1988: 48; Erdal, 1991: 474; Karaşlar, 2012: 281; Güvenç, 2014: 72.
62 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
b) Geçişsiz fiiller:
(köbü->) köbö- ‘şişmek, kabarmak’ (CC, 754); (törü->) törä- ‘tü-
remek’ (CC, 850).
76 Erdal, bu yargıya varırken taşu- fiilinin taş ‘dış’ ile ilgili olmadığını gerekçe
göstermektedir. Başka bir istisna olarak boşu- fiilinde, ki ilk tanıklamalarında
hep geçişli, fiilin belki de +A- ile türemiş veya geçişsiz özelliğine geçişliliğin
de eklenmiş olması ihtimaline değinir (1991: 478).
77 Güner tarafından, taş ‘dış’ kökünden hareketle +ı- eki ile ilişkilendirilmiştir (2013: 161).
FİİL YAPIM EKLERİ VE KATEGORİ DIŞI FİİLLER • 63
1.2.1.2. -KXn-
Nadir olarak kullanılan bir ektir. Büyük olasılıkla -(X)
K- ile dönüşlülük ekinin birleşmesi ile oluşmuştur.
Tarihî metinlerde sadece Ercilasun tarafından KB için
zikredilir. Ercilasun, vazifesinin belirsiz olduğunu belirtmiş
ve ıç-ġın- ‘kaybetmek’, öt-gün- ‘taklid etmek’, tez-gin- ‘dön-
mek, dolaşmak’ örneklerini vermiştir (1984: 42-43).
Çağdaş örneklerden Tr. yutkun-, Az. udgun-, Kzk. jutkın-
ve Tat. aşkın- ‘heves, istek duymak’ (< aşık- ‘acele etmek’)
sözcükleri bu ek ile türetilmiş olmalıdır.
açḫın- ‘aç olmak, açlık yaşamak; hırs, şehvet duymak’ (DAK, 50;
KS, 26).
1.2.1.3. -I-79
Brockelmann ve Räsänen’in bir önceki bahiste verilen gö-
rüşleri bu ek için de geçerlidir. Erdal, Karahanlı döneminde
görülen kazı-, tatı- gibi örnekleri yok saymamakla birlikte
bu varyantların pekiştirici biçimler olmadığını vurgulamak-
79 Bu ek için ayrıca bk. Brockelmann, 1954: 199; Räsänen, 1957: 152; Gabain,
1988: 50; Karaşlar, 2012: 301; Güvenç, 2014: 148.
FİİL YAPIM EKLERİ VE KATEGORİ DIŞI FİİLLER • 65
1.2.1.4. -(X)K- 81
Gabain, Brockelmann ve Çağatay bu ekin ‘kuvvetlendiri-
ci’; Räsänen ise ettirgen olduğunu düşünmektedir. Erdal ise
bu ekin ‘kuvvetlendirici/pekiştirici’ olduğu iddiası için bir
zemin göremediğini, Eski Türkçede esasında böyle bir an-
lamın varlığını düşündürecek gerekçenin olmadığını söyler
(1991: 650) ve sonuç olarak -(X)K- fiillerinin hiçbirinin ne
geçişli ne edilgen ne de dönüşlü olduğunu, bunların tamamı-
nın ‘karşı-geçişli (anti-transitive)’ olduğunu belirtir (1991:
651).82 Fakat söz konusu çalışmalarda kullanılan kimi örnek-
lerde belirgin bir edilgenlik işlevinin olduğu görülür.83Taş,
ise Kutadgu Bilig’de Söz Yapımı çalışmasında iki tane fiilden
fiil yapan -k- eki belirlemiş; birincisinin “Öze dönüşlülük ve
edilgenlik”, ikincisinin ise “pekiştirme ve yoğunluk” bildir-
diğini ifade etmiştir (2009: 177-178).
80 Erdal; korpusta da yer alan kaġı- ile ilintili olarak, “The similarity between
kak- ‘to strike lightly’ and kakı- ‘to be angry and annoyed at’ is likely to be a
coincidence.” (1991: 525) demektedir.
81 Bu ek için ayrıca bk. Ramstedt, 1912: 59; Brockelmann, 1954: 211; Räsänen,
1957: 155; Gabain, 1988: 59; Erdal, 1991: 645; Berta, 1996: 639; Karaşlar,
2012: 302; Güvenç, 2014: 146. Pekiştirilen fiiller hakkında detaylı bilgi için bk.
Çağatay, 2008: 135.
82 Bununla birlikte Erdal’ın verdiği örnekler arasında yer alan soruk- ‘soruşturulmak’,
soyuk- ‘soyulmak, yağmalanmak’ örnekleri edilgen gibi gözükmektedir.
83 Hacıeminoğlu de bu hususta “Prof. A. von Gabain Alt. Gr.’de, Prof. Saadet
Çağatay ‘Pekiştirme Fiiller’ adlı makalesinde ve Talat Tekin A Grammar of
Orkhon Turkic’te bu ekin fiil kök veya gövdesindeki manayı kuvvetlendirdiğini
ileri sürmektedirler. Ancak, mevcut örnekler bu görüşleri destekleyecek durumda
değildir. Bahis konusu ek bazen pekiştirme vazifesi görmekle beraber, bazen de fiile
ettirgenlik, edilgenlik ve dönüşlülük gibi manalar vermektedir. Bu itibarla -k-/-ḳ-
ekini bir kuvvetlendirme unsuru olarak kabul etmeyi pek isabetli bulmuyoruz.”
demektedir (1991: 33).
66 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
a) Geçişli fiiller:
ḳırḳ- ‘koyunun yünlerini kesmek, kırkmak’ (CC, 740) ~ ḫırḫ-/
ḫır- ‘kesmek, kırkmak; sünnet etmek, iğdiş etmek’ (DAK, 474;
KS, 851); yaḫ- ‘sürmek, sıvamak, yapıştırmak’ (CC, 871) ~ yaḫ-/
yaġ- II ‘(yağ) sürmek, yağlamak, meshetmek’ (DAK, 304; KS,
1625); yulḳ- ‘yolmak, koparmak’ (CC, 897) ~ yulḫ- ‘çekmek, yol-
mak (tüy, saç/kıl)’ (DPY, 396; DAK, 355; KS, 1735).
b) Geçişsiz fiiller:
aşıḳ- ‘acele etmek, koşturmak’ (CC, 640) ~ aşıḫ- ‘ay.’ (LEK, 45;
KS, 157); erik- ‘acele etmek, telaşlanmak’84 (CC, 468); ḫalḫ-/
ḫalġ- ‘kalkmak’ (KS, 797); ıraḳ- ‘uzaklaşmak’85 (CC, 482);
keräk- ‘gerekli, lazım olmak, yaraşmak, uygun düşmek’ (KS,
679); kirik- ‘katılmak, uyum sağlamak, anlaşmak’ (CC, 747);
ḳorḳ-/ḳorḫ- ‘korkmak’ (CC, 508, 752), ḫorḫ-/ḫor- ‘ay.’ (LEK, 57;
DAK, 486; KCH, 173; AB, 165; KS, 876); ürk- ‘korkmak, ürkmek,
telaşlanmak’ (KS, 1579); yomuḳ- ‘toplanmak, yığılmak’ (CC,
611).
1.2.1.5. -mA-
Fiillerden geçişli fiil yapar. Büyük ihtimalle fiilden isim
-(X)m ile isimden fiil yapım eki +A-’nın bir kombinasyonu-
dur. Bu yapısı ile kuvvetlendirme görevi görüyor denebilir.
Taş, KB’de yer alan eymen- fiilinde bu ekin varlığını düşün-
mektedir. DLT’deki çermet- ‘ördürmek, dolatmak’, tarma-
84 Ünal bu fiili “tiksinmek, iğrenmek” olarak anlamlandırmıştır (2010: 115).
85 Grønbech, bu fiilin anlamını ‘entfernen’ olarak vermiştir. Bu sözcüğün anlamı
“ortadan kaldırmak, gidermek, taşımak, uzaklaştırmak” (1942: 274).
FİİL YAPIM EKLERİ VE KATEGORİ DIŞI FİİLLER • 67
1.2.1.6. -(X)p-
Fiil tabanının mevcut işlevini devam ettirir.
VC- ve CVC- fiillerinden son sesi -p olanlar bu ek ile iliş-
kili olabilir; fakat kökteş başka fiiller tespit edilmedikçe bu
yargıya varmak doğru olmaz.88
Tarihî Türkçede iki heceli -(X)p- fiilleri yok denecek ka-
dar azdır: Kİ kırp- ‘tüyün uçlarını kesmek’ (< *kır-ıp-), İH
kayıp- ‘ayağı kaymak, düşecek gibi olmak’.
tayıp- ‘kaymak; akışkan olmak, erimek; baştan çıkarılmak’ (LEK,
73; KS, 1402); yap- ‘örtmek, kapamak; yapmak, etmek’ (CC, 600,
875), ~ ‘örtmek, kapamak’ (LEK, 80; DAK, 315; PTW, 126, 147;
KCH, 174; AB, 207; KS, 1643).
86 Clauson, bunlara taban teşkil eden sarma- fiilini farazi *sarum tabanına
dayandırmaktadır; zira ET saru- ‘sarmak, dolamak’ anlamındadır (1972: 853).
87 karma- ekinin en eski şekli karva- (bk. Clauson, 1972: 646) ekin yapısı hakkında
soru işareti uyandırmaktadır.
88 Çağatay, kap-, kop-, öp-, tep-, tap- gibi fiilleri de bu ek ile pekiştirimiş kabul
etmektedir (Çağatay, 2008: 140).
68 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
b) Geçişsiz fiiller:
örpäy- ‘kabarmak, diken diken olmak; korkudan sinmek’ (DAK,
586; KS, 1100); siy- ‘işemek’ (CC, 553, 815); toy- ‘doymak’ (DAK,
780; KS, 1487).
89 Bu ek için ayrıca bk. Gabain, 1988: 58; Erdal, 1991: 645; Karaşlar, 2012: 290;
Güvenç, 2014: 220.
90 Eski Türkçede bunun dışında çıkan iki örnek vardır: söküd- ve uyad- (bk. Erdal,
1991: 644).
91 Argunşah&Güner Alman bölümündeki veriyi tıyalma- ‘hakim olamamak,
tutamamak, engel olamamak’ (2015: 841) olarak dizine dahil etmişlerdir; fakat
bu şekil iktidar kipinin olumsuz çekimi olduğu için fiil gövdesi dikkate alındı.
FİİL YAPIM EKLERİ VE KATEGORİ DIŞI FİİLLER • 69
1.2.2.2. -lAn-
Önceki ekin /n/ sesi ile genişletilmiş veya -(X)n- ile kom-
bine edilmiş biçimidir. Bununla birlikte bu ses veya ek işlev-
sizdir. Bu ek kombinasyonu çoğunlukla EK fiillerine gelir-
ken CC örneklerinde de rastlanmaktadır.
92 Bu ek için ayrıca bk. Zajączkowski, 1954: 27-28; Karamanlıoğlu, 1994: 51;
Karaşlar, 2012: 332.
93 Memluk-Kıpçakçasındaki örnekler de bu eki tasdik etmektedir (bk. Karamanlıoğlu,
1994: 51). Altın Orda metinlerindeki örnekler için bk. (2. Bölüm, itlen- fiili).
Bununla birlikte Zajączkowski’nin Eski Anadolu Türkçesinden verdiği örnekler
bu ekin Kıpçakçaya has olduğu fikrine aykırıdır (bk. 1954: 28).
70 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
1.2.2.3. -r-
İşlevi belirsizdir. Ünlü ile biten fiil tabanlarına gelerek
eklendiği tabanın işlevini devam ettiriyor olabilir.
Eski Türkçede alaŋur-, ilgür-, köpir-, süçir-, talpır-, ya-
gur-, yılır-, yunçır- gibi fiillerde tanıklanır (bk. Erdal, 1991:
535).
ayır- ‘bölmek, ayırmak’ (CC, 428, 645), ‘bölmek, ayırmak; çöz-
mek, açıklamak, yorumlamak, dışa vurmak’ (LEK, 45; DPY, 383;
KCH, 163; KS, 182); çimdir- ‘çimdiklemek’ (KS, 385).
a) -(U)vsA- fiilleri:
körüvsä- ‘görmek istemek, arzulamak’ (CC, 761); ḳutḳaruvsa-
‘kurtarmak istemek’ (CC, 766); tabuvsa- ‘bulmak istemek’ (CC,
825).
b) -sA- fiilleri:
ḫapsa- ‘kavramak, yakalamak’ (LEK, 55; DAK, 448; AB, 161;
KS, 804); umsa- ‘umut etmek’ (KS, 1551).
99 Bu ek için ayrıca bk. Brockelmann, 1954: 219; Räsänen, 1957: 166; Karaşlar,
2012: 284; Güvenç, 2014: 138.
100 Bununla birlikte, bu çatı eki gövdenin anlamıyla da kaynaşabilir veya sıklık
dışında yeni bir anlam da kazandırabilir.
101 Ayrıca Fince sıklık eki -ele- ile olan paralleliğe de dikkat çekmiştir.
102 Bununla birlikte, Güner; Karahanlı satırarası Kuran tercümelerinde bu eki sadece
ölçele- fiili ile tanıklar (2008: 172).
FİİL YAPIM EKLERİ VE KATEGORİ DIŞI FİİLLER • 73
1.2.5.2. -ḫAlA-/-KAlA-103
Sıklık ve pekiştirme görevinde kullanılır. Ünsüz ile biten
bir veya iki heceli tabanlara eklenir.
Çalışırlar, bu birleşik ekin isim-fiil -GA (ve -GU) ile isim-
den fiil yapan +lA-’dan müteşekkil olduğunu düşünmekte-
dirler (Räsänen, 1957: 165).
Tarihi dönemlerde belirişi -AlA- ekinde olduğu gibi sınır-
lıdır. Yalnızca Çağatay Türkçesinde az sayıda -GUlA- örne-
ği tanıklanmıştır (bk. Brockelmann, 1954: 165; Bodrogligeti,
2012: 163).
Ek, sürekli ünsüzler ile biten tabanlara -KAlA-; süreksiz
ünsüzlere ile biten tabanlara ise -ḫ AlA- şeklinde eklenir. Ek
büyük çoğunlukla damak uyumuna riayet etmez.
Eldeki veriler tamamı ile EK’ye aittir, ek CC’de tanık-
lanmaz. Garkavets’ten alınan kimi örneklerde, yazar bu eki
alan örnekler için parantez içinde многокр. (= “tekrar, sıklık
belirtici”), инт. (= “kuvvetlendirici”), учащ. (= çabukluk
belirtici) kısaltmalarını vermekte kimi örneklerde de hiçbir
kısaltma kullanmamaktadır. Kısaltma verilmiş örneklerin
Türkçeye aktarımında da aynı yol izlenmiş ve (sık.), (kuv.)
ve (çbk.) kısaltmaları kullanılmıştır.104
atḫala- ‘(sık.) atmak, fırlatmak’ (KS, 166); basḫala- ‘(kuv.) ayak-
la ezmek, çiğnemek’ (PTW, 123; KS, 229); buzġala- ‘(sık.) boz-
mak, mahvetmek, yok etmek’ (KS, 346); çapḫala- ‘(sık.) parça-
lara ayırmak, kesmek’ (PTW, 126; KS, 368)105; ḫapḫala- ‘(sık.)
kapmak’ (KS, 804); ḫısḫala- ‘(sık.) kısmak, kısaltmak, küçült-
mek’ (DAK, 476; KS, 855); ḫoyġala- ‘(sık.) koymak, yaymak’
(KS, 886); kesḫälä-/keskälä- ‘kesmek, kıymak, dilmek’ (DAK,
387; KS, 687); ketärġälä- ‘harcamak, savurganca tüketmek’ (KS,
689); öldürġälä- ‘(sık.) öldürmek, yok etmek, katletmek, katliam
103 Bu ek için ayrıca bk. Räsänen, 1957: 165; Güvenç, 2014: 138.
104 Bunun dışındaki örneklerde ise herhangi bir kısaltma kullanmamıştır. многокр.
ve инт. kısaltmalar bahsinde yer almamıştır.
105 Garkavets bu fiilde (< *çarpḫala-) gibi etimolojik bir fikir de belirtmiştir.
74 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
yapmak’ (PTW, 139; KCH, 181; KS, 1095); ösḫälä- ‘(çbk.) büyü-
mek, (bitki) bitmek’ (DAK, 590; KS, 1101); salġala- ‘(sık.) saçmak,
dağıtmak, fırlatmak’ (KS, 1231); sançḫala- ‘defalarca batırmak,
bıçaklamak, delmek’ (DAK, 665; KS, 1235); sındırġala-/sındır-
hala- ‘(sık.) kırmak, parçalamak’ (LEK, 69; DAK, 681; KS, 1277);
sınġala- ‘(sık.) kırmak, parçalamak’ (KS, 1278); sökkälä-/sökḫälä-
‘(kuv.) azarlamak, sövmek’ (DPY, 405; KS, 1299); tartḫala- ‘farklı
doğrultulara çekmek, çekip almak, sökmek; karıştırmak’ (KCH,
185; KS, 1392); teşilġälä- ‘tamamıyla delinmek’ (DAK, 754; KS,
1430); teşḫälä- ‘delmek, pek çok noktadan delmek’ (DAK, 756; KS,
1433); tüşḫälä- ‘(sık.) düşmek, yıkılmak’ (DAK, 791; KS, 1530);
urġala- ‘(sık.) vurmak, bıçaklamak’ (KS, 1556); üzġälä- ‘(kuv.)
çekmek, sürüklemek’ (KS, 1582); yırtḫala- ‘(sık.) yırtmak, sökmek,
parçalara ayırmak’ (KS, 1720); yıḫḫala- ‘(sık.) yıkmak, boşaltmak,
yere çalmak’ (KS, 1713).
1.2.5.3. -ḫlA-106
Ünlü ile biten tabanlara gelerek sıklık işlevi görür. -KAlA-
/-ḫ AlA- ekinin ünlü ile biten fiil tabanları için kullanılan bir
varyantı olarak düşünülebilir.
sandraḫla- ‘aklını kaçırmak; uykusunda sayıklamak’ (KS, 1235).
106 Ayrıntılı bilgi için bk. Räsänen, 1957: 165. Räsänen bu eki Osmanlıcada
tanıklamıştır: öp-ekle- ‘oft küssen’. Bununla birlikte bu ek ünsüz ile biten tabana
gelişi ile EK örneğinden farklıdır.
FİİL YAPIM EKLERİ VE KATEGORİ DIŞI FİİLLER • 75
1.2.5.4. -lA-107
Önceki iki sıklık çatısının kısalmış şekli olması muhte-
meldir (bk. Brockelmann, 1954: 220).
otala- ‘tedavi etmek’ (CC, 536) ~ ‘ilaç vermek, ilaç ile
tedavi etmek; zehirlemek’ (DAK, 593; KS, 1077); ḳarmala-
‘acele etmek, çabuk olmak’ (CC, 727) ~ ḫarmala- ‘dokun-
mak, hissetmek’ (DAK, 456; KS, 817); tırmala- ‘(tırnakla)
kazımak, sürtmek, yırtmak’ (DPY, 408; DAK, 766; KS,
1460).
CC ḳarmala- fiili semantik olarak tarihî varyantlar ile ör-
tüşmemektedir. Ancak yine de ‘dokunmak, elle yoklamak’
anlamı içeren fiil ile aynı fiil olmalıdır.
1.2.5.5. -mAlA-108
Büyük ihtimalle {ma} hecesi ile biten fiillere -lA- sıklık
çatı ekinin kaynaşması ile oluşmuştur. Bu kompozit ek de
diğerleri gibi bir sıklık çatı eki olmakla birlikte semantik de-
ğişim ile bu görevini bırakmış olmalıdır.
Tarihî dönemde, aşağıdaki örnekler haricinde, tanıklan-
maz.
ayamalan- ‘üzüntü duymak, bakılmak, ilgilenilmek’
(DAK, 93; KS, 180); tumala- ‘bastırmak, el ile sıkarak tı-
kamak’ (CC, 852); yulmala- ‘kavurmak, yakmak’ (CC, 897)
~ yılmala-/yulmala- ‘ütülemek, düzleştirmek, kusurlarını,
kaba yerlerini temizlemek ve tıraşlamak, cilalamak, parlat-
mak (alet, silah vs.)’ (DAK, 344; KS, 1717).
Üç örnekten en şeffafı ilkidir; zira EK’de aya- fiili mev-
cuttur. Diğerleri ise farazi olarak bu eke bağlanabilirler.
107 Bu ek için ayrıca bk. Brockelmann, 1954: 220; Räsänen 1957: 165; Karaşlar,
2012: 332. Räsänen bu eki, -ala-, -älä- ile birlikte değerledirmiştir.
108 Ayrıca bk. Güvenç, 2014: 170.
76 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
b) Sahte edilgenler:
kebäl-/kebär- II ‘giyinmek’ (CC, 498, 730); kösül- ‘açmak, uzat-
mak, ayağı uzatarak oturmak’ (CC, 761); sıpçırıl-/çıpçırıl- ‘çık-
mak, kurtulmak, özgür olmak’ (LEK, 70; DAK, 193; KS, 395); so-
çul-/suçul-/çuçul-119 ‘soyunmak’ (CC, 459, 557); tiril- ‘dirilmek;
yaşamak’ (CC, 576) ~ ‘yaşamak, sağlıklı olmak, uzun yaşamak;
dirilmek’ (LEK, 74; DAK, 762; KS, 1446); todul- ‘korkuya, endi-
şeye, huzursuzluğa, kedere gark olmak’ (KS, 1466); yaŋıl- ‘yanıl-
mak, hata etmek’ (CC, 599, 875) ~ yaŋıl-/yanıl- ‘ay.’ (LEK, 80;
DPY, 394; DAK, 314; KS, 1641).
mek’ (KS, 421); dinsizlän- ‘dinsiz olmak’ (KS, 425); donan- ‘do-
nanmak, kuşanmak, süslenmek, bezenmek’ (KS, 436); eglän-
‘(bir şey ile) meşgul olmak, oyalanmak, aylaklık etmek’ (KS,
471); egrilän- ‘eğri olmak; doğruluktan ayrılmak’ (KS, 472);
ekifikirlän- ‘ikilemde olmak, tereddüt etmek, kuşkulanmak’ (KS,
475); ekiköŋüllän- ‘tereddüt etmek, kararsızlıkta kalmak, şüphe-
ye düşmek’ (KS, 475); elçilän- ‘elçi olmak, elçilik yapmak’ (KS,
483); emän-/imän- ‘utanmak’ (CC, 485, 698) ~ imän- ‘utanmak;
çekinmek, rahat hissetmemek’ (LEK, 58; KS, 613); emgän- ‘acı
çekmek’ (CC, 699) ~ ‘çabalamak, zahmet çekmek; yorulmak, tü-
kenmek’ (DAK, 237; AB, 154; KS, 486); eminlän- ‘sakinleşmek,
yatışmak’ (DAK, 237; KS, 487); erin-I /yerin- ‘erinmek, ağır dav-
ranmak’ (DAK, 239; AB, 210; KS, 494); erin- II ‘erimek; çiçek
açmak, tomurcuklanmak’ (KS, 494); erinçäklän- ‘tembel olmak,
tembelleşmek’ (DAK, 240; KS, 495); erlän- ‘gelişip adam olmak,
er gibi cesur olmak, kahraman olmak’ (DAK, 241; KS, 497);
ertälän- ‘erken kalkmak; kahvaltı yapmak; bir şeyi önceden yap-
mak, önceden tahmin edip ona göre davranmak’ (DAK, 242; KS,
499); eskilän- ‘yaşlanmak, eskimek, köhnemek’ (KS, 503); eslän-
‘düşünmek’ (LEK, 53); essizlän- ‘delirmek, aklını kaçırmak’
(DAK, 244; KS, 505); ärkälän- ‘nazlanmak, şımarmak’ (CC,
702); faḫirlän- ‘fakirleşmek’ (KS, 517); faydalan-/faydaylan-
‘kullanmak, kar elde etmek; faydalı olduğu ortaya çıkmak’ (DAK,
251; KS, 519); färahlan-/färaḫlan- ‘sevinmek, mutlu olmak’
(DAK, 250; KS, 521); fikirlän- ‘düşünmek, düşünüp taşınmak, dü-
şünceye dalmak’ (DAK, 253; KS, 525); friştelän- ‘meleğe dönüş-
mek, melek olmak’ (DAK, 255; KS, 531); gagazlan- ‘kekelemek’
(KS, 534); gizlän- ‘(Oğuzca) gizlenmek, pusuya yatmak’ (KS,
545); harlan- ‘utanmak, mahcup olmak’ (DAK, 268; KS, 569);
harsızlan- ‘arsız, terbiyesiz veya cüretkar olmak’ (DAK, 269; KS,
570); hasrätlän- ‘arzularına, tutkularına kapılmak, özlemek’
(DAK, 270; KS, 572); hayuflan- ‘merhamet etmek’ (KS, 576);
hayvan[lan]- ‘vahşileşmek, gaddarlaşmak’ (DAK, 273; KS, 577);
heceplän- ‘utangaç, çekingen veya alçakgönüllü olmak’ (DAK,
274; KS, 580); heçlän- ‘hiçliğe dönüşmek, yok olmak’ (KS, 580);
hertsov̇ adzoġlan- ‘kilisenin görüşünden ayrılmak, inancından
FİİL YAPIM EKLERİ VE KATEGORİ DIŞI FİİLLER • 91
***
Yukarıdaki fiillerden aḫtar-, ḳaytar-/ ḫaytar- ve yomdar-
yukarıda zikredildiği üzere -(X)t- ettirgenliği üzerine -Ar-
eki alarak çifte ettirgenlik ekli örnekleri teşkil eder. ḫotar-
ve ḳobar-/ ḳopar- fiilleri, daha eski örneklerde -Ur- ettirgen-
liğini taşımaktadır. Dolayısıyla aslında -Ar- ile türetilmemiş
olabilirler.
1.2.9.2. -DXr-161
-(X)t- ve -Ur- eklerinin birleşiminden müteşekkil olduğu
düşünülmektedir (Erdal, 1991: 709).
Çoğunlukla ünsüz ile biten tek veya çok heceli fiil taban-
larını ettirgen kılar. -(X)t- ile ettirgen yapılan fiillere ikinci
ettirgenliği sağlar.
ET’de ekin ünlüsü her koşulda yuvarlaktır; fakat sonra-
ki dönemlerde bu ünlü düzlük yuvarlaklık uyumuna riayet
eder.
açıḫtır- ‘acıktırmak’ (KS, 25); açtır- ‘açtırmak; çörek, pide vs.
açtırmak; kil, toprak yaydırmak, tesviye etmek’ (LEK, 42; KS,
29); aġındır- ‘çıkartmak, yükseltmek’ (CC, 621) ~ ‘yükseltmek,
kaldırmak; taşıtmak, yerini değiştirmek’ (KS, 43); aġışdır- ‘bir-
likte akıtmak’ (CC, 621); aḫtır- ‘dökmek, akıtmak’ (DAK, 60;
AB, 134; KS, 64); aldır-/aldur- ‘aldırmak’ (DAK, 62; KS, 72);
alındır- ‘hayran bırakmak, hayrete düşürmek’ (KS, 82); alıştır-
‘öğretmek, ehlileştirmek (at vs.); adapte etmek, katılmasını sağla-
mak; değiştirmek (kendi yararına), değiş tokuş etmek’ (KS, 82);
161 Bu ek için ayrıca bk. Brockelmann, 1954: 208-209; Räsänen, 1957: 158-159;
Gabain, 1988: 60; Erdal, 1991: 799; Berta, 1996: 601; Karaşlar, 2012: 422;
Güvenç, 2014: 122.
112 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
***
Bu örneklerde söz konusu ek basit tabanların yanında
diğer çatı ekleri ile türetilmiş fiiller üzerine de gelmiştir.
Bunlardan kimileri özel bir dikkat gerektirir; zira orijinal
örnekleri teşkil ederler: tıyıldır-, uyaldır- ve yaŋıldır- fiille-
rinin tabanları daha kısa olan -(X)t- ettirgenlik ekini alabile-
cekleri hâlde -DXr- ile türetilmişlerdir.165 ḫılındır-, kiyindir-,
küsendir-, yaşırındır-, yuvarlandır- fiillerinden ilk ikisinde
-DXr- eki -(X)n- dönüşlülük eki ile birlikte hareket etmiştir.
Halbuki bu fiiller için daha kısa olan kiydir-, yaşırt- biçim-
leri de mevcuttur ve diğerleri için de ḫıldır-, küset-, yuvalat-
gibi türetimler mümkündür.
Bu ek sadece, iki örnekte ünlü ile biten fiillere gelmiştir:
yedir- ve tanıdır-. İlk örnek ET’den beri bilinmekle birlik-
te ikincisi hiçbir dönemde tanıklanmamaktadır. Bu da onun
DAK’deki tanıttır- yanındaki tanıtır- ve yine DAK’deki el-
tir- (elttir- olması gerekir) gibi hatalı bir biçim olma ihtima-
lini güçlendirir.
Başka ettirgenlik eki ile kanıksanan fiiller bu ek ile de
türetilmiştir: bişür- yanında biştür-; toyur- yerine toydır-/
165 yandır- da yine böyle bir örnektir. yak- fiilini karşılar.
118 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
a) -GXr- fiilleri:
azġır- ‘yoldan çıkarmak, ayartmak’ (KS, 193); etkir- I ‘(resmi ola-
rak) çağırmak’ (KS, 510); (kigür- >) küvür- ‘yöneltmek, doğrult-
mak, girdirmek’ (CC, 770) ~ kövür-/küvür- ‘aktarmak, döndür-
mek; nakletmek; içeri sokmak, yerleştirmek; istinsah veya kopya
etmek’ (LEK, 62; DAK, 435; KS, 746; 776); (*köndgür->) könder-
‘doğrultmak, düzeltmek’ (CC, 512, 756); yetkir- ‘ulaştırmak’ (CC,
889) ~ yetkir-/etkir- II ‘zamanında ulaştırmak; götürmek; yeterli
olmasını sağlamak; hoşnut etmeye çalışmak; müsade etmek; ar-
gümanı kanıtlamak; görevi yerine getirmek’ (LEK, 53; AB, 211;
KS, 1704, 510).
b) -GXz- fiilleri:
arġız-/arıġız-170 ‘zayıflatmak, yormak’ (PTW, 122; KS, 131); etkiz-
‘davet etmek, (resmi olarak) çağırmak’ (KS, 510); körgüz- ‘gös-
termek, açıklamak’ (CC, 514, 759) ~ körgüz-/görgüz- ‘göstermek,
ortaya koymak, sergilemek’ (LEK, 61; DPY, 398, 390; DAK, 413;
PTW, 135; DL, 324; AB, 172; KS, 735); olturġuz- ‘oturtmak’ (CC,
788), olturġuz-/olturḫuz-/oturġuz-171 ‘ay.’ (LEK, 65; DPY, 401;
KCH, 181; KS, 1053); örgüz- I ‘ördürmek, eğirtmek, dokutmak’
(LEK, 65; KS, 1100); örgüz- II ‘(koyunları) otlağa salmak, otlat-
mak’ (CC, 795); sergiz- ‘evcilleştirmek, eğitmek’ (CC, 810); tir-
giz- ‘diriltmek, hayat vermek’ (CC, 844) ~ ‘diriltmek, canını kur-
tarmak’ (LEK, 74; AB, 197; KS, 1445); turġuz-/turḫuz- ‘koymak,
170 Bu ikinci biçimin ikinci ünlüsü Garkavets tarafından eklenmiştir.
171 Garkavets bu veriyi Oğuzca olarak etiketler.
120 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
***
CC örgüz- ‘hayvanları otlamaya salmak’ bilinen bir taba-
na dayanmamak ile birlikte ettirgen anlamı ile bu kategoride
yer bulan fiiller arasındadır.
1.2.9.4. -(X)r-172/-Xz-173
Eski Türkçede sadece -(U)r- şeklinde görülen bu ek ge-
nellikle ünsüz ile biten fiil tabanlarından ettirgen fiiller ya-
par.
Yuvarlak ünlü veya dudak ünsüzleri kaynaklı biçimler
dışında sadece CC bişür- (bişir- ile birlikte) ve EK ḫaytur-174
doğrudan eskicildir.
-(X)r- eki devamına diğer çatı eklerini, ettirgenliklerden
de sadece -(X)t- ekini alır.
-Xz- da, -(X)r- ekinin zetatik biçimi olarak buraya dahil
edilmiştir. Bu ekin tek başına tanıklandığı tek örnek etiz-
’dir. Bununla birlikte emizdir- ve tamızdır- örneklerinde kat-
merli ettirgenlik teşkil etmiştir.
Çoğunlukla tek heceli fiil tabanlarına gelen bu ekler, iki
heceli tabanlara da gelmiştir. aytır-, devşir-, tekşir- gibi fiil-
lerde iki heceli tabanlara geldiğinde vurgusuz orta hece se-
172 Bu ek için ayrıca bk. Brockelmann, 1954: 207; Räsänen, 1957: 154; Gabain,
1988: 60; Erdal, 1991: 710; Berta, 1996: 612; Karaşlar, 2012: 375, 442; Güvenç,
2014: 187.
173 Bu ek için ayrıca bk. Brockelmann, 1954: 209-210; Räsänen, 1957: 154-155;
Karaşlar, 2012: 458; Güvenç, 2014: 222.
174 Bununla birlikte Deny bu fiilden emin değildir.
FİİL YAPIM EKLERİ VE KATEGORİ DIŞI FİİLLER • 121
hemfikir olmak’ (LEK, 61; DAK, 420; PTW, 136; KCH, 178; AB,
176; KS, 744); (ötkür->) ötkär- ‘batırmak, delmek’ (KS, 1102);
siŋir- I ‘sindirmek, hazmetmek’ (CC, 815) ~ ‘emmek, içine çek-
mek, (yiyecek) sindirmek’ (KS, 1271); (*soġur->) sovar-/suvar- II /
sovra- ‘serinletmek, soğutmak’ (KS, 1297); tatır- ‘tattırmak’ (CC,
831); teşir- ‘deşmek’ (DAK, 754; KS, 1430); tekşir-177 ‘değiştir-
mek’ (CC, 570) ~ teşkir-/tekşir- ‘değiştirmek, değiş tokuş etmek’
(LEK, 74; DAK, 754; AB, 196; KS, 1430); teyir- ‘ulaştırmak; değ-
dirmek’ (CC, 573, 839) ~ tiyir- ‘(tiy- fiilinin ettirgen biçimi)’ (KS,
1452); toġur-/tuvur-/toġır- ‘doğurmak’ (CC, 846, 855) ~ toġur-/
tohur-/tuhur- ‘ay.’ (DAK, 770; KCH, 186; AB, 201; KS, 1471);
tüşür- ‘indirmek, düşürmek’ (CC, 587, 858) ~ ‘devirmek, düşür-
mek; elinden kaçırmak, yitirmek’ (KS, 1530); tüvür- ‘çevirmek,
döndürmek, kıvırmak’ (CC, 859); utur- ‘(oyunda) kaybetmek,
karşı tarafa kazandırmak’ (DPY, 409; KS, 1566); uyur- ‘(kan, süt,
bal, yağ) uyutmak, katılaştırmak, yoğunlaştırmak; katılaşmak,
yoğunlaşmak’ (DAK, 819; KS, 1569); uyutur- ‘çökelmesini, koyu-
laşmasını, sağlamak, (yiyecek) uyutmak’ (DAK, 820; KS, 1569);
yarışır- ‘ifşa etmek, açığa çıkarmak, yaymak’ (KS, 1658); yaşır-
‘gizlemek’ (CC, 603, 880) ~ ‘gizlemek, belli etmemek’ (DAK,
328; AB, 209; KS, 1668); yitir- ‘kaybetmek, yitirmek’ (CC, 892);
yuvur- ‘yoğurmak’ (CC, 898).
b) -Xz- filleri:
emizdir-/yemizdir- ‘emzirmek’ (DAK, 237; KS, 488); (yetiz- >)
etiz- ‘erdirmek, ulaştırmak’ (CC, 706); tamızdır- ‘damlatmak’
(KS, 1377).
1.2.9.5. -(X)t-178
Bu ek, CC&EK’da bir veya birden fazla heceli, ünlü ve
/l/, /r/, /y/ gibi akıcı ünsüzler ile biten tabanlara doğrudan
177 Bu veri Grønbech (1942: 240) ve Ünal’da (2010: 141) isim biçimindedir.
178 Bu ek için ayrıca bk. Brockelmann, 1954: 207-208; Räsänen, 1957: 154; Gabain,
1988: 59; Erdal, 1991: 760; Berta, 1996: 616; Karaşlar, 2012: 397; Güvenç, 2014:
210.
FİİL YAPIM EKLERİ VE KATEGORİ DIŞI FİİLLER • 123
***
aç- I ‘açmak’ (CC, EK), aç- II ‘acıkmak’ (CC, EK), aḳ-/aḫ - ‘ak-
mak’ (CC, EK), al- ‘almak’ (CC, EK), a ŋ - ‘hatırlamak’ (EK), ar-
I
‘yorulmak’ (CC), ar- II ‘aldatmak’ (EK), as- ‘asmak’ (CC, EK),
aş- ‘aşmak’ (CC, EK), at- ‘atmak’ (EK), ay- ‘söylemek’ (EK), az-
‘yoldan çıkmak, hata yapmak’ (EK), er-/e- ‘olmak, imek’ (CC,
EK), eg- ‘eğmek’ (EK), ek- ‘ekmek’ (EK), em- ‘emmek’ (EK), en-/
e ŋ - I ‘inmek’ (CC, EK), e ŋ - II ‘eğilmek’ (CC), er- II ‘rahat hissetmek’
134 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
(CC), eş- ‘delmek’ (CC), et- ‘yapmak, etmek’ (CC, EK), ez- ‘ez-
mek’ (EK), ıḫ - ‘akıntıyla gitmek’ (CC), ıd-/ıy- I ‘göndermek’ (CC),
iç-/ıç- ‘içmek’ (CC, EK), il- I ‘bağlamak, tutturmak’ (CC), it- I ‘it-
mek’ (CC, EK), it- II ‘gözden kaybolmak, yitmek; terketmek’ (EK),
öl- ‘ölmek’ (CC, EK), oŋ - I ‘solmak, rengi atmak’ (CC), oŋ - II ‘doğru
olmak; gönenmek, onmak’ (EK), or- ‘biçmek’ (EK), oz- ‘öne geç-
mek’ (CC), ög-/öv- ‘övmek’ (CC, EK), öl- ‘ölmek’ (CC, EK), ön-
‘çıkıp büyümek’ (CC), öp- ‘öpmek’ (CC, EK), ör- ‘örmek’ (EK),
öt- ‘içinden geçmek, delip geçmek’ (EK), uç- ‘uçmak’ (CC, EK),
ur- ‘vurmak, dövmek’ (EK), ut- ‘kazanmak’ (EK), uv- ‘kırmak,
ufalamak’ (CC), ün- ‘direnmek, dayanmak’ (CC), ü ŋ - ‘kazmak’
(CC), ür-/üfür- ‘üflemek, üfürmek’ (EK), ür- ‘ürümek, havlamak’
(CC), üt- ‘alazlamak’ (CC), üz- ‘kırmak, koparmak, parçalamak’
(CC, EK).
de- ‘demek’ (EK), ḫo- ‘koymak’ (EK), tu- ‘tıkamak’ (CC), yu-
‘yıkamak’ (CC).
bar- ‘gitmek’ (CC, EK), bas- ‘basmak, ezmek’ (CC, EK), bat-
‘batmak’ (CC, EK), baz- ‘cüret etmek’ (EK), baḳ-/baḫ -/baġ-
‘bakmak’ (CC, EK), ber-/bir- ‘vermek’ (CC, EK), bez- ‘vazgeç-
mek, bezmek’ (CC, EK), biç- ‘biçmek’ (EK), bil- ‘bilmek’ (CC,
EK), biş- ‘pişmek; olgunlaşmak’ (CC, EK), bit- ‘büyümek, bit-
mek’ (CC, EK), bol- ‘olmak, meydana gelmek’ (CC, EK), boġ-/
FİİL YAPIM EKLERİ VE KATEGORİ DIŞI FİİLLER • 135
buv- ‘boğmak’ (CC, EK), böl- ‘bölmek’ (EK), bul- ‘bulmak’ (EK),
bur- ‘burmak, dürmek, kıvırmak’ (CC, EK), buz-/boz- ‘bozmak,
mahvetmek’ (CC, EK), bük- ‘eğmek, bükmek’ (CC, EK), çaḳ-/
çaḫ - ‘iftira etmek’ (CC, EK), çal- ‘(enstrüman) çalmak; vurmak,
biçmek’ (CC, EK), çap- ‘kesmek, biçmek’ (EK), çan- ‘küçümse-
yerek, hakir görerek davranmak; kendine eşit saymak (?)’ (CC),
çek- ‘çekmek’ (EK), çeş- ‘çözmek; salıvermek’ (EK), çiz- ‘yaz-
mak’ (CC), çök- ‘diz çökmek’ (CC, EK), çöm- ‘dalmak, batmak’
(EK), çöz- ‘çözmek, germek’ (CC, EK), çüv-187 ‘atmak, fırlatmak,
salmak’ (CC), dön-/tön- ‘dönmek’ (EK), ḫaḫ - ‘vurmak, çarpmak’
(EK), ḫal- ‘kalmak’ (EK), ḫap- ‘kapmak’ (EK), ḫat- I ‘katmak’
(EK), ḫat- II188 ‘katılaşmak’ (EK), ḫaz- ‘kazmak’ (EK), ḫır- ‘kır-
mak; katletmek’ (EK), ḫıy- ‘doğramak; eziyet etmek’ (EK), ḫor-
‘inip kalkmak, çırpınmak’ (CC), ḫoş- ‘eklemek’ (EK), ḫuv-/
ḫov- ‘kovalamak’ (CC, EK), keç-/kiç-/geç- ‘geçmek’ (CC, EK),
kel- ‘gelmek’ (CC, EK), ker- ‘germek’ (CC, EK), kes- ‘kesmek’
(CC, EK), ket-/kit- ‘gitmek’ (CC, EK), key-/kiy- ‘giymek’ (CC,
EK), kez-/gez- ‘gezmek, yürümek’ (CC, EK), kir- ‘girmek’ (CC,
EK), köç- ‘göçmek, göç etmek’ (CC, EK), köm- ‘gömmek’ (CC,
EK), kör- ‘görmek’ (CC, EK), kül- ‘gülmek’ (CC, EK), kün- ‘ka-
bul etmek, itiraf etmek, razı olmak; teşekkür etmek’ (CC), küt-
‘gütmek’ (CC, EK), küv- I/küy-/köy- ‘yakmak; yanmak’ (CC, EK),
küv- II ‘hareket ettirmek, uzatmak; geçirmek, yolcu etmek’189 (EK),
küy- ‘beklemek’ (CC), ḳ aç-/ ḫaç- ‘kaçmak’ (CC, EK), ḳ al-/ ḫal-
‘kalmak’ (CC, EK), ḳ ıl-/ ḫıl- ‘yapmak, etmek’ (CC, EK), ḳ ıs-/ ḫıs-
‘kısmak, ezmek’ (CC, EK), ḳ ız-/ ḫız- ‘ısınmak, kızmak’ (CC, EK),
ḳol-/ ḫol- ‘dilemek’ (CC, EK), ḳop-/ ḫop- ‘yükselmek’ (CC, EK),
187 Grønbech bu veriyi çüve- olarak düşünmüştür (1942: 78).
188 Bu fiilin, uyat-, söküt- fiillerinin varlığı ve koy- fiilinin kot- biçiminin de olması
dolayısıyla, fiilden fiil -d- ile türetilmiş olma ihtimalini düşündürür.
189 Garkavets ve Chirli’den elde edilen bu ikinci küv- fiili muhtemelen küvür- fiilinin
yanlış değerlendirilmesinden kaynaklanır. Alġış Bitigi’ndeki iki örnek (2005: 49-
50) de aslında Kasapoğlu Çengel’in belirttiği gibi (2012: 52) geniş zamanın birinci
teklik şahısının olumsuz çekiminde yaşanan kontraksiyon durumuna girerler (yani
kuvurman < kuvurmas-man). Garkavets’in ikinci örneği de çıh çıharı - küvür
yanımızġa ‘выйди наружу -тянется в нашу сторону’ (KS, 776) aslında küv- fiili
değil, küvür- fiilinin emir çekimindeki biçimi olmalıdır. Garkavets, ilk cümledeki
emir çekimini çevirmiş; ancak ikincisini o şekilde çevirmekten kaçınmıştır. İlk
örneği olan küviyirmen ise büyük olasılıkla küvür- fiilinde metaanalizle elde
edilmiştir.
136 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
ḳ uç-/ ḫuç- ‘kucaklamak’ (CC, EK), ḳ ur-/ ḫur-/ ḫor- ‘kurmak, ha-
zırlamak, düzenlemek’ (CC, EK), ḳ us-/ ḫus- ‘kusmak’ (CC, EK),
man- ‘banmak, içine batırmak’ (CC, EK), min- ‘üstüne çıkmak,
binmek’ (CC, EK), saç- ‘saçmak, serpmek’ (CC, EK), saġ- ‘sağ-
mak’ (EK), sal- ‘bırakmak, terk etmek, atmak’ (EK), sap- ‘baş-
kasına öncelik vererek geri çekilmek’ (CC), sar- ‘sarmak’ (EK),
saş-/şaş- ‘şaşmak, aklını kaçırmak’ (EK), sat- ‘satmak’ (CC,
EK), say- ‘varsaymak, addetmek’ (EK), seç- ‘seçmek’ (EK), (!)
sek-190 ‘sekmek, zıplamak’ (EK), sep- ‘serpmek, saçmak’ (EK),
seş- ‘çözmek’ (CC), sev-/söv-/söy-/süv- ‘sevmek’ (CC, EK), sez-/
ses- ‘sezmek, farkına varmak’ (CC, EK), sıḳ-/sıḫ - ‘sıkmak, baskı
yapmak’ (CC, EK), sır- ‘ovmak, el ile sürmek, silmek’ (CC), sıy-
‘sığmak’ (CC), sız- ‘sızmak, erimek’ (CC), sim- ‘yutmak’ (CC),
siŋ - ‘sindirilmek, sinmek’ (CC, EK), soḳ-/soḫ -/suḫ - ‘sokmak, sap-
lamak’ (CC, EK), sor- ‘sormak, rica etmek’ (CC, EK), soy- ‘soy-
mak’ (EK), sök- I ‘sökmek, yırtmak’ (EK), sök- II ‘sövmek’ (CC,
EK), sön- ‘sönmek’ sür-/sör- ‘sürmek, sürüklemek’ (CC, EK),
süz-/sus- ‘süzmek, arıtmak’ (CC, EK), şiş-/siş- ‘şişmek’ (CC, EK),
tal- ‘yorulmak’ (EK), tam- ‘damlamak’ (CC, EK), tan-/taŋ - ‘inkar
etmek’ (CC, EK), ta ŋ - ‘bağlamak’ (CC), tap- ‘bulmak’ (CC, EK),
taḳ-/taḫ - ‘takmak, asmak’ (CC, EK), tat- ‘tatmak’ (CC), tay- ‘tö-
kezlemek, kaymak’ (EK), tep- ‘tepmek’ (EK), teş-/tiş- ‘deşmek,
delmek’ (EK), tıḫ - ‘tıkmak, dürtmek’ (EK), tın- ‘dinlenmek, soluk
almak’ (CC, EK), tik- ‘(ağaç vb.) dikmek; (dikiş) dikmek’ (CC,
EK), tit- ‘yün vs. titmek, kabartmak’ (EK), tiy- ‘değmek, dokun-
mak’ (EK), tiz- ‘dizmek’ (EK), toġ-/tov-/tuv- ‘doğmak’ (CC, EK),
toŋ - ‘donmak’ (CC), tök- ‘dökmek’ (CC, EK), tön- ‘dönmek, dö-
nüşmek’ (CC), töv-/tüv- ‘dövmek’ (EK), töz- ‘dayanmak, sabret-
mek, beklemek’ (CC, EK), tur- ‘kalkmak, ayakta durmak’ (CC,
EK), tut-/dut- ‘tutmak, yakalamak’ (CC, EK), tuy-/duy- ‘duymak,
hissetmek’ (CC, EK), tüş- ‘düşmek’ (CC, EK), tüz- ‘düzmek, dü-
zene sokmak’ (EK), yaġ-I /yav- ‘yağmak’ (CC, EK), yar- ‘yarmak,
kesmek; hüküm, karar vermek’ (CC, EK), yat- ‘yatmak, uzanmak’
(CC, EK), yay- ‘yaymak, açmak’ (CC, EK), yaz- I ‘yazı yazmak’
(CC, EK), yaz- II ‘ıskalamak’ (CC), yaz- III ‘çözmek, açmak’ (CC),
190 Garkavets, bu sözcüğü silk- olarak okur (bk. 2010: 1254).
FİİL YAPIM EKLERİ VE KATEGORİ DIŞI FİİLLER • 137
ye-/yi- ‘yemek’ (CC, EK), yek- ‘atı arabaya koşmak’ (CC), yen-/
ye ŋ - ‘yenmek’ (CC, EK), yer- ‘iğrenmek’ (CC), yet- ‘erişmek, elde
etmek’ (CC, EK), yıġ- ‘yığmak’ (EK), yıḫ -/yıġ- ‘yıkmak, devir-
mek’ (CC, EK), yıl- ‘sürünmek’ (EK), yon- ‘yontmak’ (CC, EK),
yuḳ-/yuḫ - ‘yapışmak’ (CC).
196 Garkavets tola- maddesini torla- maddesine gönderir (bk. 2010: 1476)
142 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
***
Bu verilerin yanı sıra Türkçe fiilden fiil yapım eki alan
Moğolca fiiller de bulunmaktadır:
alġasa- ‘to be distracted, confused, absentminded, inat-
tentive; to be unstable; to be worried; to be concerned; to
miss, skip’ (MED, 31) (bk. 2. Bölüm, alġasalan-); arçi- ‘to
wipe, clean or dry by rubbing; to erase; to weed’ (MED, 51)
(bk. 2. Bölüm, arçıla-); çada- (tsıda-) ‘to be able, capable;
to be able to overcome or vanquish’ (MED, 176) (bk. 2. Bö-
lüm, çıdal-); ḫada- ‘to drive in, knock in; to nail; to inscribe
or enter one’s name on a register; to insert something in a
text; to get stuck’ (MED, 902) (bk. 2. Bölüm, ḫadal-); tarḫa-
‘(Intrans.) to scatter, spread, be dispersed’ (MED, 782) (bk.
2. Bölüm, tarġat-); tölü- (tölö-) ‘to compensate, pay off, pay
a debt, recompense’ (MED, 833) (bk. 2. Bölüm, tölän-).
II. BÖLÜM: TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA
VE ETİMOLOJİ
A
ABRA- (bk. 1.3.5.)
ABRAL- ‘tedavi edilmek, bakım görmek; savunulmak, kurtarıl-
mak’ (EK).
[< Moğ. abura- (avra-) ‘to save, rescue, help, deliver, preserve life;
to protect’ (MED, 6) + (-l-)]
(ttkht.!)
ABRALA- ‘düzene koymak; yeni doğmuş çocuğu yıkamak, kun-
daklamak’ (EK).
[< Moğ. abura- (avra-) ‘to save, rescue, help, deliver, preserve
life; to protect’ (MED, 6) + (-la-)]
(ttkht.!)
ABRAN- (ve abron-) ‘sakınmak, kurtulmak; giyinip kuşanmak;
temizlenmek’ (EK).
[< Moğ. abura- (avra-) ‘to save, rescue, help, deliver, preserve
life; to protect’ (MED, 6) + (-n-)]
(ttkht.!)
ABRANGANLAT- (bk. 1.3.3.)
ABRON- (bk. ABRAN-)
ACIZLAN- ‘güçten düşmek; umudunu kaybetmek’ (EK).
146 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
ET: ‘to be bitter, to be sour; to feel pain of the others, to feel com-
passion’ (EDPT, 20-21; ayrıca bk. DTS, 4); OT: ‘acımak, ağrımak’
(KB III, 2); ‘to be sour; (a wound) to hurt’ (DLTa II, 281); ‘ek-
şimek’ (ML, 7); acı- ‘bacakların arası kızışarak yanmak’ (TZa,
135).
mek’ (KB III, 4); ‘acıtmak’ (AH, I); ‘acıtmak, acı vermek’ (RKT,
199); ‘yüz ekşitmek, surat yapmak’ (KE II, 4).
ET: aḫtarıl- ‘to be rolled over, turned over’ (EDPT, 82; DTS, 23);
OT: ahtarıl- ‘devrilmek, alt-üst olmak’ (ML, 8); aḫtarıl- ‘alt üst
edilmek, aktarılmak’ (HKT, 510).
ET: aḳ tur- ‘to pour out, cause to flow’ (EDPT, 82; ayrıca bk. DTS,
49); OT: ‘to make (water or something) flow’ (DLTa I, 206); aḳ dur-
‘заставить течь; литься; выливать’ (LST, 47); aḳ tur- ‘akıtmak’
(ME, 85); ‘aktırmak’ (KE II, 15); ‘wylewać’ (HŞ,10); ‘akıtmak’
(NF III, 11); ‘akmasını sağlamak, akıtmak’ (HKT, 512); ‘akıtmak,
dökmek; yağmur yağdırmak’ (KEF, 157).
ET: alta- ‘to deceive, trick, cheat (someone)’ (EDPT, 133; ayrıca
bk. DTS, 34); OT: alda- ‘to deceive’ (DLTa I, 231); ‘обманывать’
(LST, 48); ‘aldatmak’ (RKT, 212); ‘aldatmak, büyülemek’ (ME,
86); ‘aldatmak, kandırmak’ (KE II, 20); ‘kłamać, okłamywać,
oszukiwać, omamiać’ (HŞ, 7); ‘aldatmak’ (NF III, 13); ‘kandır-
mak, aldatmak; ayartmak istemek’ (HKT, 515); ‘aldatmak’ (Kİ,
3); ay. (TA, 86); ay. (KEF, 158); ay. (GT, 200); ay. (İM, 499), ay.
(TZa, 139), yalda- ‘ay.’ (TZa, 277); alda- ‘kandırmak’ (KFT, 939);
‘aldatmak’ (MG, 97).
(ttkht.!)
ANDI- ‘sabırsızlıkla beklemek, gözetlemek, pusu kurmak’ (CC).
[< *aŋ + (+dı-)]
OT: a ŋdı- ‘to snare’ (DLTa I, 251).208
tırmak’ (Kİ, 6); ‘çoğaltmak, artırmak’ (TA, 88); ay. (KEF, 161);
‘to add’ (İN, 89); ‘artırmak’ (GT, 205); ‘artırmak, fazlalaştırmak’
(İM, 502); ‘powiększać, pomnażać’ (BM, 42); ‘artırmak’ (KFT,
942); ‘artırmak, arttırmak’ (MG, 101); ‘artırmak, fazlalaştırmak’
(ELS, 35).
(ttkht.!)
AŞAḪLAT- (ve aşaġlat-) ‘alçaltmak, indirmek; boyun eğdirmek’
(EK).
[< aşaḳ la- ‘to underestimate, consider small’ (EDPT, 259) +
(-t-)]
(ttkht.!)
AŞAL- (bk. UŞAL-)
AŞIḪ- (bk. AŞIḲ-)
AŞIḪLAN- ‘acele etmek’ (EK).
[< aşuḳ- ‘hastig sein, in Eile sein // sabırsız olmak, acele et-
mek’ (UW, 2010: 96) + (-lan-)]
(ttkht.!)
AŞIḲ- (ve aşıḫ-) ‘acele etmek, koşturmak’ (CC, EK).
[< *aşu- (?) + (-ḳ-)]
ET: aşuḳ- ‘hastig sein, in Eile sein // sabırsız olmak, acele etmek’
(UW 2010: 96); OT: aşuḳ- ‘to long for’ (DLTa I, 190); ‘acele et-
mek, ivedilenmek; özlemek’ (KE II, 40); aşuḳ-, aşıḳ- ‘śpieszyć
się, szybko coś robić’ (HŞ, 14); aşıḳ- ‘acele etmek’ (ML, 94); ay.
(GT, 206); ay. (İM, 503); açıḳ- ‘ivmek’ (TZa, 136); aşıḳ- ‘ivmek,
acele etmek’ (TZa, 143); ‘acele etmek, kızmak’ (KH, 111); ‘acele
etmek’ (KFT, 943); ay. (MG, 103); ‘hiddetlenmek, kızmak; hızlı
yürümek, acele etmek’ (İH, 6).
ET: aşun- ‘übertreffen // üstün olmak’ (UW 2010: 96); OT: aşun-
‘aşmak, geçmek’ (KB III, 32); ‘to go ahead of someone’ (DLTa
I,196); ‘опережать’ (LST, 67); ‘öne alınmak, önce olmak’ (RKT,
232).
ET: aşur- (to abduct)219 (OTWF II, 710); OT: aşur- ‘aşırmak, çı-
karmak’ (KE II, 40); ‘pozwolić minąć, przekroczyć’ (HŞ, 14);
‘переваливать’ (MNa, 161)220; ‘aşırmak, ağdırmak, çıkarmak’
(NF III, 24); ‘aşırmak, geçirmek’ (AOYB, 203); ‘aşırmak, geçir-
mek, ötesine götürmek’ (KEF, 163); ‘to move back’ (İN, 89); ‘aşır-
mak, geçirmek’ (MG, 103).
OT: aşla- ‘to repair’ (DLTa I, 118); ‘sarmak, bağlamak’ (ME, 94);
‘ok kırıldığı zaman onu eklemek’ (Kİ, 7); ‘sarmak, bağlamak,
eklemek, kırık kemiği kaynaştırmak’ (KEF, 163); ‘соединять,
скреплять’ (TZb, 271)221; ‘çanağı düzeltmek, yemek koymak’
(İH, 6).
ET: aḏ ın- ‘to sober up, recover from drunkness’ (EDPT, 61); OT:
ayın- ‘aklı başına gelmek, iyileşmek’ (İM, 504).
ET: aḏ ırt- ‘to distinguish’226 (EDPT, 68; DTS, 12); OT: aḏ ırt-
‘ayırtmak, ayırt etmek’ (KB III, 7).
(KEF, 155); ayna-, aynı- ay. (KEF, 166); ayna- ‘(rengi) değişmek,
atmak, güneş bozmak’ (İH, 6).
ET: ayıt- ‘to make (someone Dat.) speak, to ask’228 (EDPT, 268;
DTS, 30); OT: ayıt- ‘sormak; söylemek, demek’ (KB III, 46);
‘to talk, to ask for words’ (DLTa I, 203); ‘söylemek’ (AH, VI);
ayut- ‘говорит; заставлять говорить; спрашивать (?)’ (LST,
46); ayt- ‘1. demek, söylemek, 2. iddia etmek’ (RKT, 241-242);
‘demek, söylemek’ (ME, 96); ‘söylemek, demek’ (KE II, 63); ayt-,
ayıt- ‘söylemek, demek’ (MM, 202); ayıt- ‘putać, mowić’ (HŞ, 6);
ayt- ‘сказать, говорить, рассказывать, изложить’ (MNa, 169);
ayıt- ‘söylemek’ (NF III, 36), ayt- ‘demek söylemek’ (NF III, 37);
ayt- ‘söylemek, demek’ (ML, 14); ‘söylemek, demek; sormak;
anlatmak, nakletmek; iddia etmek’ (HKT, 544); ayıt- ‘söylemek’
(AOYB, 203); ay. (Kİ, 8); ay(ı)t- ‘demek, söylemek’ (TA, 90);
ayıt-229 ‘to speak, talk’ (RH, 62); ayt- ‘demek, söylemek’ (KEF,
166); ayıt-, ayt- ‘to say; to argue; mean’ (İN, 89); ‘söylemek, de-
mek’ (GT, 209); ayıt- ‘söylemek, demek’ (İM, 505); ey(i)t- ‘söyle-
mek, demek’ (KK, 108); ayıt- ‘ayıtmak, söylemek, hitap etmek’
(TZa, 145); ayt- ‘mówić’ (BM, 41); ‘söylemek, demek’ (KH, 111);
eyid-, eyit- ‘söylemek’ (KFT, 984), iyid- (KFT, 1011); ayıt- ‘söyle-
mek, demek’ (MG, 107); ayt- ‘söylemek, demek’ (DM, 73); ayd-
‘söylemek, demek’ (ESL, 36) eyit- (ESL, 50).
227 Berta da aslî morfem analizini bu şekilde yapar (1996: 55).
228 Clauson, buradaki ilk açıklamayı ikinciye bağlar, yani aslî anlam ‘to ask’tir.
229 Emir çekiminde verilen bu fiilin Arap harfli formunda emir pekiştirme eki kâf
ile verilmiştir, dolayısıyla eyit- olarak okunması da muhtemeldir.
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 183
[< azuḳ ‘food for a journey’ (EDPT, 283; DTS, 73) + (+la-n-)]
OT: azuḳ lan- ‘to obtain provisions’ (DLTa I, 242); ‘azık hazırla-
mak’ (KE II, 67).
B
BAĠLA- (ve bavla-, balġa- bayla-, bahla-) ‘bağlamak, birleştir-
mek, sıkıca tutturmak; bukağılamak’ (CC, EK).
[< bāġ ‘bound, tie, belt’ (EDPT, 310) + (+la-)]
ET: baġla- ‘to tie, fasten’ (EDPT, 314; DTS, 78); OT: baġla-
‘to tie’ (DLTa II, 299); ‘bağlamak’ (AH, VII); ‘завязывать,
186 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
ET: baḳ ın- ‘to look at something for one’s own benefit; to look
around’ (OTWF II, 593); OT: baḳ ın- ‘bakınmak’ (KB III, 54); ‘to
consider’ (DLTa II, 34); ‘bakınmak, bakmak’ (AH, VII).
OT: baġışla- ‘bağışlamak’ (KB III, 53); ‘to present (a gift)’ (DLTa
II, 320); ‘дарить’ (LST, 88); ‘bağışlamak’ (ME, 96); ‘bağışla-
mak, affetmek; ihsan etmek, lutfetmek’ (KE II, 69); ‘bağışlamak’
(MM, 203); ‘darować, podarować, obdarzyć, przebaczać’ (HŞ,
24); ‘помиловать, пощадить, простить’ (MNa, 174); ‘bağışla-
mak, affetmek; bağışta, ihsanda bulunmak’ (NF III, 41); ‘bir nes-
neyi karşılıksız vermek’ (ML, 15); ‘vermek, bağışlamak’ (HKT,
549); baḳ ışla- ‘bağışlamak’ (TA, 91); baġışla- ‘bağışlamak, af-
fetmek; karşılıksız vermek’ (KEF, 168); ‘bağışlamak’ (GT, 212);
baġışla-, baḫışla- ‘bağışlamak, hibe etmek’ (İM, 506); baġışla-
‘bağışlamak’ (KK, 102); baḫışla- ‘podarować, darować’ (BM, 45);
baġışla- ‘bağışlamak, affetmek’ (KFT, 947); ‘bağışlamak’ (ELS,
37).
OT: baḳ ıl- ‘to be watched’ (DLTa II, 29); ‘bakılmak, değer veril-
mek; bakılmak’ (İM, 506).
[< bar- “‘to go’ often more specifically ‘to go away’” (EDPT,
354; DTS, 83) + (-ıl-)]
ET: barıl- (Passive form of bar-) (EDPT, 365; DTS, 84); OT: ba-
rıl- ‘to be gone’ (DLTa II, 29).
(ttkht.!)
BASIL- ‘basılmak, çiğnenmek (ayak ile), ezilmek; yoğurulmak’
(EK).
[< bas- ‘to press, crush, oppress, make a surprise attack (on
someone)’ (EDPT, 370; DTS, 85) + (-ıl-)]
OT: basıl- ‘basılmak’ (KB III, 61); ay. (RKT, 251); ‘yumuşamak,
(öfkesi) geçmek’ (KE II, 80); ‘basılmak, yok edilmek, etkisiz hâle
getirimek’ (NF III, 49); ‘sıkıştırılmak, bunaltılmak’ (HKT, 554).
ET: başla- ‘to begin, to lead’ (EDPT, 381; DTS, 88); OT: başla-
‘başlamak’ (KB III, 65); ‘to begin; to indicate (the way); to lead’
(DLTa II, 299); ‘начинать; возглавлять’ (LST, 93); ‘başlamak’
(RKT, 253); ‘başlamak; yöneltmek’ (ME, 99); ‘başlamak; komuta
etmek, yol göstermek, kılavuzluk etmek’ (KE II, 82); ‘başlamak’
(MM, 204); ‘zaczynać’ (HŞ, 28); ‘начинать’ (MNa, 173); ‘baş-
lamak; başa geçmek, önderlik etmek, yol göstermek, kılavuzluk
etmek’ (NF III, 50); ‘bir işe girişmek; yaralamak’ (ML, 17); ‘baş-
lamak’ (HKT, 555); ay. (AOYB, 205); ay. (Kİ, 15); ‘bir işe baş-
lamak’ (TA, 92); ‘to begin’ (RH, 310); ‘başlamak; işe girişmek;
harekete geçmek; ortaya çıkmak’ (KEF, 171); ‘to begin’ (İN, 90);
‘başlamak’ (GT, 215); ay. (İM, 507); ay. (KK, 103); ay. (TZa, 149);
ay. (KH, 113); ay. (KFT, 949); ay. (MG, 112); ay. (ELS, 38).
[< bekle- ‘to fasten, make fast, secure’ (EDPT, 326) + (-t-)]
OT: bėle-, bė̄ le- ‘to lay a baby in a craddle and fasten him/her in
it’ (DLT II, 289).
Räsänen’e göre bu fiil (*be ̄ l / *bīl >) bel ‘vücut bölümü’ sözü-
ğüne dayanır (1969: 69). Sevortyan ise Çuvaşcadaki piel ‘kun-
dak kuşağı’ veya yine Çuvaşçadaki pie ‘bebek bezi’ sözcüğüne
istinaden bu sözcüğün +A- veya +lA- eklerinden biri ile türetil-
miş olabileceğini öne sürer (ESTY, 1978: 111-112).
BELGİR- ‘meydana gelmek, belirmek’ (EK).
[< belgü “‘sign, mark’ occasionally in a concrete, but usually in
an abstract sense; ‘distinguishing characteristic’” (EDPT, 340)
+ (+r-)]
ET: belgür- ‘to appear, become manifest’ (EDPT, 341; DTS, 93);
OT: belgür- ‘belirmek, meydana çıkmak’ (KB III, 74); belgür-
‘to become apparent’ (DLT I, 48); belgür- ‘görünmek, belli ol-
mak, açığa çıkmak; açıklanmak’ (RKT, 258); ‘belirmek’ (ME,
100); ‘belli olmak, ortaya çıkmak, gerçekleşmek’ (KE II, 86);
belgür- ‘ukazać się, pokazać, ujawnić’ (HŞ, 29), belür- ‘ujawnić’
(HŞ, 30), bilgür- ‘okazać, ukazać; nauczyć’ (HŞ, 32); bilür- ‘быть
указанным, становится явным, ясным; обнаруживаться’
(MNa, 177, bilgür- ‘давать знать’234 (MNa, 177); bėlgür- ‘belir-
mek, belli olmak, ortaya çıkmak’ (NF III, 53); bilgür- ‘belirmek’
(ML, 19); belgür- ‘belirmek, belli olmak’ (HKT, 560); belgür- ‘za-
hir olmak’ (Kİ, 17); belgür- ‘belirmek, belli olmak, görünmek’
(KEF, 173); bilgür- ‘belirmek, belli olmak’ (GT, 222); ‘belirmek,
234 Gandjei’de bilgür- ‘apparire, essere chiaro’ (=ortaya çıkmak; açık, belirgin olmak)
(MNb, 93).
196 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
berkirt- biçimi {rt} ile sonlanan fiillere analoji ile oluşmuş ola-
bilir. Tarihî metinlerde tek başına berkir- fiiline rastlanmaz.
BERKİRT- (bk. BERKİT-)
BERKİYT- (bk. BERKÄYT-)
BERKLÄN- (ve beklän-) ‘güçlenmek, gelişmek, dayanıklı, sıkı
olmak’ (EK).
[< berkle- ‘kilitlemek, bağlamak, muhafaza altına almak’ (KB
III, 75) + (-n-)]
ET: beklen- ‘(reflective form of bekle-)’ (EDPT, 327; DTS, 92);
OT: beklen- ‘kilitlemek, kapatmak’235 (KB III, 73); ‘korunmak’
(ME, 100).
(ttkht.!)
BESLÄ- (ve bestlä-236, beşlä-) ‘beslemek; bir duyguyu gönülde ya-
şatmak’ (CC, EK).
[< bes/bėsi (?) + (+le-)]
OT: bėsle- ‘hodować’237 (HŞ, 31); bisle- ‘terbiye etmek’ (Kİ, 19);
besle- ‘beslemek, terbiye etmek’ (TA, 93); bisle- ‘beslemek, bü-
yütmek’ (KEF, 177); besle- (bisle-?) ‘beslemek’ (GT, 218); ‘terbiye
etmek, beslemek’ (İM, 508); ‘beslemek’ (KK, 103); ay. (TZa, 150);
bisle- ‘beslemek’ (KFT, 954); ‘terbiye etmek, beslemek, büyüt-
mek’ (ELS, 40).
mak, raksetmek’ (ML, 21); bük- ‘oynamak’ (Kİ, 24), buy- ‘rak-
setmek’ (Kİ, 24)239; bey- ‘raksetmek, oynamak’ (TA, 94); bey-,
biy- ?? ‘raks etmek’ (GT, 218).
ET: bıçıl- ‘to be cut, to be cut off’ (OTWF II, 655; DTS, 105); OT:
bıçıl- ‘to be cut’ (DLTa II, 25); biçil- ‘biçilmek’ (HKT, 565); ay.
(KFT, 953).
ET: bıçtur- ‘to have something cut’ (OTWF II, 801; DTS,
105); OT: bıçtur- ‘to order something to be cut’ (DLTa II, 47);
‘заставить отрезать’ (LST, 105).
202 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
ET: biti- ‘to write; to write (something)’ (EDPT, 299; DTS, 103);
OT: biti- ‘yazmak’ (KB III, 93); ‘to write’ (DLTa II, 125); ‘yaz-
mak’ (AH, XI); ‘yazmak, takdir etmek, nasip etmek’ (RKT, 280);
‘yazmak’ (ME, 104); ay. (KE II, 115); ‘pisać, kreślić, ułożyć’ (HŞ,
34); ‘писать’ (MNa, 176); ‘yazmak’ (NF III, 71); ‘yazmak; belir-
lemek, takdir etmek’ (HKT, 576); ‘yazmak’ (AOYB, 207); ay. (Kİ,
19); ‘to write’ (RH, 62); ‘yazmak’ (KEF, 178).
206 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
OT: beḏ ükle- ‘to reckon something or someone big’ (DLT a II,
322).
208 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
(ttkht.!)
BOĠDUR- ‘boğdurmak (boğaz sıkarak, suya sokarak vs.)’ (EK).
[< boġ- ‘to strangle, choke (someone Acc.)’ (EDPT, 311) +
(+tur-)]
OT: boġdur- ‘to order someone to be strangled’ (DLTa II, 47).
OT: bolun- ‘olunmak’ (RKT, 291); ay. (MM, 210); ‘stawać się,
okazać się’ (HŞ, 36); ‘olunmak’ (HKT, 581); olun- ‘olunmak’
(AOYB, 229), olın- (AOYB, 228); bolın-, bolun- ‘olunmak’ (İM,
511); ay. (MG, 129-130).
ET: boluş- 247 (OTWF II, 555); OT: boluş- ‘to help’ (DLTa II, 18);
‘yardım etmek’ (Kİ, 20); ‘yardımlaşmak’ (TA, 95); buluş-248 ‘yar-
dım etmek’ (TZa, 158).
246 Birinci bölümde de belirtildiği gibi, bu fiil esasında metinlerde yardımcı fiil olarak
yer almış; fakat söz konusu çalışırlar tarafından bağımsız bir fiil gibi madde başı
haline getirilmiştir.
247 Erdal, EUT metinlerinde yer alan bu fiili doğrudan anlamlandırmaz, bununla
birlikte sayfa 549’daki veriye gönderme yapar: tüŋür böşük boluşup kız berişip
bağır böşük ädgü ögli bolurlar (TT VI 308-9) ‘They become each other’s
brothers- and sisters-in-law, give each other their daughters and become friends
and well-wishers’. Bu veriden hareketle bu en eski örnekte ‘yardım etmek’ anlamı
değil, ‘birlikte olmak’ anlamı vardır.
248 İlk hecede /u/ okuması Fazılov’da da aynı şekildedir (bk. TZb, 286). Bununla
birlikte Halasi-Kun, bu fiilin boluş- olarak okunması gerektiğini savunur. (bk.
1947: 25; 1949: 443, 444).
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 211
OT: boḏ u- ‘boyamak’ (KB III, 96); ‘to dye’ (DLTa II, 284);
boya- ‘boyamak’ (ME, 106); ‘farbować, barwić’ (HŞ, 35); boy(a)-
‘красить’ (MNa, 176); boya- ‘boyamak’ (NF III, 83); ‘boya sür-
mek, boyamak’ (ML, 21); ‘boyamak’ (TA, 96); ay. (KEF, 181); ay.
(GT, 230); ay. (İM, 511); ay. (TZa, 155); ‘farbować, barwić’ (BM,
47); ‘boyamak’ (KFT, 956).
ET: beḏ ü- ‘to be, or become, big, great, etc.’ (EDPT, 299; DTS,
91); OT: beḏ ü- ‘büyümek’ (KB III, 68); ‘to grow up’ (DLTa II,
284); büyü- ‘büyük olmak, büyümek’ (ML, 23); beyi- (biyi-?) ‘bü-
yümek’ (GT, 218); biyi- ‘ay.’ (TZa, 153).
OT: bulġa- ‘to be muddied’ (DLTa II, 298); bulġa-, bula- ‘bula-
mak, bulaştırmak’ (ME, 108); bulġa- ‘bulamak, kirletmek, karış-
tırmak; bozgunculuk etmek’ (KE II, 142); ‘zamącać, zakłocać,
pomieszać (szyki)’ (HŞ, 37); ‘bulamak, bulanmak, karışmak, ka-
rıştırmak’ (KEF, 186); ‘bulamak, karıştırmak’ (İM, 512).
OT: bürül- ‘to be folded’ (DLTa II, 29); burul- ‘być kręconym’
(HŞ, 38); ‘burulmak, kıvrılmak’ (MG,133).
OT: buyur- ‘buyurmak, emretmek’ (KB III, 118); ‘to order’ (DLTa
II, 246); ‘приказывать, повелевать’ (LST, 110); ‘buyurmak, em-
retmek’ (RKT, 301); ay. (ME, 108); ay. (KE II, 146); ay. (MM,
212); ‘приказывать’ (MNa, 176); ‘emretmek, buyurmak’ (NF III,
90); ‘emretmek; öne, yukarı geçmek’ (ML, 22); ‘emretmek, bu-
yurmak’ (HKT, 589); ‘emretmek’ (Kİ, 24); ‘buyurmak, emretmek’
(TA, 98); ‘‘to order’ (RH, 62); ‘emretmek’ (KEF, 187); ‘to order;
to tell’ (İN, 91); ‘buyurmak, emretmek’ (GT, 233); ay. (İM, 513);
255 ET’de fiilden türemiş diğer +(X)rKA- ve +KA- filleri Erdal tarafından örneklenmiştir:
tuyurka-, kısırkan-, isirkän-, ämirkäş- (ämri-’den), yıdışka- (Erdal, 1991: 463,
464).
220 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
ay. (KK, 106); ay. (TZ, 159); ‘rozkazywać’ (BM, 48); ‘emretmek’
(KFT, 958); ‘buyurmak, emretmek’ (MG, 134); ay. (ELS, 42).
Bang’in bunu bir ettirgen biçim kabul edip *buy- farazi fiil
tabanına bağladığını belirten Sevortyan, kendisi de temkinli
yaklaşmakla birlikte Lobnor dili ve bir Uygur diyalektindeki
şekillere istinaden fiili *buy(u)- farazî tabanına bağlar (ESTY,
1978: 246-247).
Fiil tabanı hem *buy- hem de *buyu- olarak düşünülebilir; an-
cak ilk durumda yapım eki ettirgen olmalı, ikinci durumda ise
Erdal’ın ileri sürdüğü (bk. 1.2.2.3 -r-) nötr vazifeli ek olmalı-
dır. Ancak tabanın *buyu- olması durumunda ettirgen biçimi
daha ziyade *buyut- olacağı için, ki böyle bir biçim tanıklan-
mamıştır, ilk olasılık şimdilik daha güçlü görünmektedir.
BUYURUL- ‘buyurulmak, emredilmek’ (EK).
[< buyur- ‘buyurmak, emretmek’ (KB III, 118) + (-ul-)]
ET: bükül- ‘to be bent or doubled over’ (OTWF II, 657); OT: bü-
kül- ‘to bend’ (DLT II, 30); ‘bükülmek’ (ML, 23); ay. (İM, 513);
ay. (MG, 134).
OT: bürüş- ‘to help to tighten’ (DLTa II, 12), buruş- ‘to be cont-
racted’ (DLTa II, 12); buruş- ‘buruşmak’ (TZa, 158).
C
CADULA- ‘büyü veya sihir yapmak; büyücü olmak’ (EK).
[< Far. cā d ū ‘conjuration, magic; juggling; a conjurer’ (PED, 349)
+ (+la-)]
(ttkht.!)
CADULAN- ‘büyü yapmak, büyü veya sihir ile uğraşmak’ (EK).
[< cadula- + (-n-)]
(ttkht.!)
CAHTLAN- (ve caḫtlan-) ‘acele etmek; çabalamak’ (EK).
224 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
[< Far. cuft, cift ‘a couple, a pair, a mate, husband or wife’ (PED,
365) + (+la-n-)]
OT: cüftlen- ‘evlenmek’ (ME, 109); ay. (NF III, 96); ‘evlenmek,
eş olmak’ (KEF, 189).
OT: çekil- ‘(a book) to be pointed’ (DLTa II, 30); ‘to be drawn
(bow)’ (İN, 92); ‘(kuyunun) suyu boşaltılmak’ (İM, 516); ‘çekil-
mek’ (KH, 117); ‘tartılmak’ (KFT, 962).
OT: çėkiş- ‘to help someone point (a text)’ (DLTa II, 18); ‘çekiş-
mek’ (GT, 238); ‘bozuşmak, birbirine düşmek’ (İM, 516); ‘çekiş-
mek’ (KK, 107); çekiç- ‘çekişmek, döğüşmek’ (TZa, 161); çekiş-
‘davalaşmak’ (KFT, 962); çikiş- ‘anlaşamamak, ihtilafa düşmek’
(ELS, 43).
OT: çert- ‘to let go (of something); to break off’ (DLTa II, 368);
‘sert bir şey vurup mesela fincan gibi şeylerin kenarı(nı) kertmek,
çatla(t)mak’ (İH, 11).
İkinci anlamı dikkate alınırsa, fiil kert- fiili ile hemen hemen ay-
nıdır; ancak CC’de kert- fiilinin de bulunması birbirine dönüşme
düşüncesine imkan tanımaz. Clauson, ET kert- ve ket- fiillerini,
/r/ düşmesinin erken dönemde gerçekleşmeyeceğini düşünerek,
ayrı ayrı değerlendirir (1972: 700). Osmanlıca ged- ve Türkçe
gedik ile yine Türkçe kert- fiilleri göz önünde bulundurulursa
bunların iki farklı biçim olduğu düşünülebilir. Tietze, Türkçe
çent-, (And. A.) çet-/çit-’i, Clauson’a referansla, ket- fiiline bağlar
(2002: 432); ancak Clauson böyle bir görüş ileri sürmez. Türkçe
çent- fonolojik açıdan ikincil şekil olabilir.
ÇEŞİL- (ve çezil-) ‘çözülmek, parçalanmak, gevşemek; kurtul-
mak, azat edilmek’ (EK).
[< seş- ‘to loosen, untie’ (EDPT, 857) + (-il-)]
ET: seşil- ‘to be unfastened’ (EDPT, 857; DTS, 497); OT: se-
şil- ‘to be untied’ (DLTa II, 26); şeşil- ‘być rozwiązanym, być
232 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
ÇIḪARILGANLAN- (bk.1.3.3.)
ÇIḪART- ‘çıkarttırmak, tahliye ettirmek, kovdurmak’ (EK).
[< çıḳ ar- ‘çıkarmak’ (KB III, 130) + (-t-)]
OT: çıḳ art- ‘çıkartmak’ (KE II, 164).
(ttkht.!)
ÇOĠURLAN- ‘çukur, hendek ile çevrilmek’ (EK).
[< çuḳur ‘çukur’ (Kİ, 32) + (+la-n-)]
(ttkht.!)
ÇOLĠAN- ‘sürünmek, emeklemek’ (EK).
[< çuġla- ‘to wrap and pack’ (DLT II, 301) + (-n-) ?]
OT: çuġlan- ‘to come together; to cluster together’ (DLTa II, 84);
çulġan- ‘owijać się, wplątać się, oplątać się’ (HŞ, 44); ‘örtünmek,
bürünmek’ (HKT, 606).
(ttkht.!)
ÇOZDUR- ‘germek, açmak, yaymak, uzatmak’ (EK).
[< çöj- ‘to strech (yarn etc.)’ (DLTa I, 392) + (-tür-)]
OT: çöjtür- ‘to cause something to be streched’ (DLTa II, 52).
Aynı ekler ile oluşmuş olsa bile İH örneği farklı bir anlama
bürünmüştür.
ÇÖPLÄT- ‘gübrelemek’ (EK).
240 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
OT: çuġlan- ‘to come together’ (DLTa II, 84); çulġan- ‘owijać się,
wplątać się, oplątać się’ (HŞ, 44); ‘örtünmek, bürünmek’ (HKT,
606).
2 ET: çuġla- ‘to tie up, wrap up’ (OTWF II, 435); OT: ‘to wrap
and pack’ (DLTa II, 301); çulġa- ‘to wrap (around)’ (İN, 92);
çulġa- ‘üzerine bir şey giyinmek’ (İM, 517); şulġa- ‘dolamak’
(TZa, 249); çula- ‘sarmak, dolamak’ (KH, 117); çulġa- ‘sarmak,
dolamak’ (MG, 139).
D
DAĠIL- (bk. TAĠIL-)
DAĠIT- (bk. TAĠIT-)
DAḪLA- (bk. SAḲLA-)
DAMAHLAN- ‘açgözlülük, pisboğazlık, aşırılık göstermek’
(EK).
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 245
[< deli < telü < tėlve ‘lunatic, mad’ (EDPT, 493) + (+le-n-)]
OT: toġrat- ‘to order someone to carve something’ (DLTa II, 128).
OT: tolġaş- ‘to vie with someone in winding (wool etc.)’ (DLTa
II, 72); dolġaş- ‘(yılan) dolaşmak’ (ME,115); tolġaş- ‘dolaşmak,
birbirine girmek’ (MM, 263); dolaş- ‘sarılmak’ (KFT, 972).
OT: egil- ‘to bent down’ (DLTa I, 194); ‘eğilmek’ (KB III, 143);
‘ay.’ (AH, XVIII); ‘eğilmek, eğrilmek’ (RKT, 329); ‘eğilmek’
(ME, 118); ‘eğilmek, bükülmek’ (KE II, 179); ‘eğilmek’ (MM,
215); ‘pochylić się, zgarbić się’ (HŞ, 19), igil- ‘ay.’ (HŞ, 57); egil-
‘eğilmek’ (HKT, 615); ‘eğilmek’ (Kİ, 9); ‘eğilmek’ (KEF,196),
igil- (KEF, 211); ‘eğilmek’ (GT, 274); ‘eğilmek, meyletmek’ (İM,
267 ‘dağ keçisi’.
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 249
536); egil- ‘eğilmek’ (TZa, 167), ėyil- ‘ay.’ (TZa, 171), e ŋil- ‘ay.’
(TZa, 169); igil- ‘eğilmek’ (MG, 158), yigil- ‘ay.’ (MG, 286).
(ttkht.!)
Bu fiilin oluşumu EK bükräy- gibidir.
EGRÄT- ‘bükmek, kıvırmak, eğriltmek’ (EK).
[< egräy- + (-t-)]
(ttkht.!)
Fiilde ya ses düşmesi yaşanmıştır ya da Ermenicenin imlasın-
da açık hece ile biten sözcüklere eklenen ve okunmayan harfi
hiç yazılmamıştır (bk. Schütz, 1961: 153).
EGRİL- ‘iki büklüm olmak, eğilmek, çarpılmak, biçimi bozul-
mak’ (EK).
[< egir- ‘to surround, encircle (something); to twist, spin (so-
mething)’ (EDPT, 113) + (-il-)]
OT: egril- ‘to be besieged’ (DLTa I, 219).
OT: ėlgen- ‘to sift for itself’ (DLTa I, 222); elen- ‘elenmek’ (Kİ,
10); ‘elenmek’ (KFT, 980).
OT: elükle- ‘to deride, to mock’ (DLTa I, 249); ėlü ḳ le- ‘осмеивать’
(LST, 76); ėlükle- ‘alay etmek’ (RKT, 332); eligle- ‘alay etmek,
ayıplamak’ (ME, 119).
się (od kogo), mieć dość’ (HŞ, 51), irik- (HŞ, 60); irik- ‘bıkmak,
usanmak, sıkılmak’ (KEF, 213); ‘içi daralmak, sızlamak’ (TZa,
178); ‘bıkmak, usanmak, sıkılmak’ (MG, 164).
ET: esür- ‘to be, or become, drunk, intoxicated’ (EDPT, 251); OT:
esür- ‘sarhoş olmak’ (KB III, 160); esrü- ‘sarhoş olmak’ (ME,
121); esür-, esir- ‘sarhoş olmak, esirmek’ (KE II, 211); esrü- ‘sar-
hoş olmak’ (MM, 217); esri-, esrü- ‘upić się, być pijanym’ (HŞ,
22); esür-, esrü- ‘sarhoş olmak’ (NF III, 137); esir- ‘sarhoş olmak’
(ML, 30); esri- ‘serhoş olmak’ (Kİ, 12); esrü- ‘sarhoş olmak, es-
rimek’ (KEF, 199); isrü- ‘sarhoş olmak’ (GT, 279), esir- ‘sarhoş
olmak, içki içmek’ (İM, 522); ay. (TZa, 170); esri- ‘sarhoş omak’
(KFT, 982); esir-, esür- ‘sarhoş olmak’ (DM, 83).
OT: esürt- ‘sarhoş etmek’ (KB III, 160); esürt- ‘to intoxicate’
(DLTa II, 369); esrüt- ‘sarhoş etmek’ (RKT, 347); ay. (KE II, 211);
ösrüt- ‘inebriare’ (MNb, 98); esrit- ‘sarhoş etmek’ (NF III, 137);
isrüt- ‘ay.’ (GT, 279); esrid- ‘ay.’ (KFT, 982).
Ä
ÄRÇÄLLÄT- ‘bozmak, günahkâr, ahlaksız kılmak’ (EK).
[< ärçäl ‘uğursuz’ (Kİ, 11) + (+le-t-)]
(ttkht.!)
ÄRKÄLÄN- ‘nazlanmak, şımarmak’ (CC).
[< Moğ. erke (erḫ) ‘self-willed, willed, willful, wayward, cap-
ricious; spoiled (of children)’ (MED, 329) + (+le-n-)]
(ttkht.!)
Karaşlar; Aytaç çevirisi ‘yumuşamak, gevşemek, incelmek’
(Grönbech, 1992: 65) ile Räsänen’in Sibirya Türk dillerinde
bulduğu erke, irke ‘pohpolama, şefkat’ veriyi (1969: 48) bir-
leştirmiştir (2012: 346). Ancak CC verisinin tam çevirisi yu-
karıdaki gibi olmalıdır ve bu Moğolcadaki biçim ve anlam ile
yüzde yüz örtüşmektedir. Dolayısıyla fiil, Moğolca bir alıntıya
dayanmaktadır.
F
FAḪİRLÄN- ‘fakirleşmek’ (EK).
[< Ar. faḳīr ‘poor, poverty-stricken; poor man, pauper’
(DMWA, 723) + (+le-n-)]
(ttkht.!)
FARḪLA- ‘ayırt etmek, birbirinden ayırmak’ (EK).
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 265
G
GAGAZLAN- ‘kekelemek’ (EK).
[< Erm. gagaz ‘stammering, stuttering, lisping’ (NDAE, 320)
+ (+la-n-)]
(ttkht.!)
GIRCILDAT- (bk. GIRÇILDAT-)
GIRÇILDA- ‘gıcırdamak’ (EK).
[< gırçıl ‘yansıma taban’ + (+da-)]
(ttkht.!)
GIRÇILDAT- (ve gırcıldat-) ‘gıcırdatmak’ (EK).
[< gırçılda- + (-t-)]
(ttkht.!)
GİZLÄN- ‘gizlenmek, pusuya yatmak’ (EK).
[< kizle- ‘to hide (Trans.)’ (DLTa II, 303) + (-n-)]
OT: kizlen- ‘to pretend to hide’ (DLTa II, 89); ‘gizlenmek’ (ME,
146); ay. (KE II, 366); ‘ukryć się, być ukrytym’ (HŞ, 99); giz-
len- ‘прятаться’ (MNa, 204), kizlen- ‘nascondersi’, (MNb, 96);
kizlen- ‘gizlenmek, saklanmak’ (NF III, 252); ay. (HKT, 742); ay.
(TA, 120); ay. (KEF, 232), ay. (GT, 306); ay. (İM, 555); ay. (KK,
116); ay. (KFT, 1022).
Ġ
ĠADİRLÄ- (bk. ḪADİRLÄ-)
H
HADİRLÄN- ‘hazırlanmak; hazır edilmek’ (EK).
[< hadirlä- + (-n-)]
(ttkht.!)
HAḪLAŞ- ‘ödeyip bitirmek, hesabı kapatmak’ (EK).
[< Ar. hạ ḳḳ ‘correctness, rightness; rightful posseasion, pro-
perty; one’s due; duty; proper manner; true, authentic, real;
right, fair and reaaonable’ (DMWA, 192) + (+la-ş-)]
(ttkht.!)
HAKİÄTLÄ- (bk. HAKİYÄTLÄ-)
HAKİYÄTLÄ- (ve hakiätlä-) ‘anlatmak, hikâye etmek’ (EK).
[< Ar. hiḳ āyat ‘story, tale, narrative, account’ (DMWA, 198) +
(+le-)]
(ttkht.!)
HALALAŞ- (bk. HÄLALLAŞ-)
HARLAN- ‘utanmak, mahcup olmak’ (EK).
[< Ar. arra ‘to be a shame, be a disgrace’ (DMWA, 601) + (+la-
n-)]
277 DTS’de kövtüŋ (1969: 320).
268 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
Ḫ
ḪABERLÄN- ‘haber verilmek, duyurulmak’ (EK).
[< Ar. ḫabar ‘news; information, intelligence; report, commu-
nication, message; notification, rumor; story; matter, affair’
(DMWA, 225) + (+la-n-)]
(ttkht.!)
ḪAÇIR- ‘kaçmasına izin vermek, ıskalamak’ (EK).
[< ḳ aç- ‘to flee, run away’ (EDPT, 589) + (-ur-)]
ET: ḳ açur- ‘to put to flight, drive away’ (OTWF II, 715); OT:
ḳ açur- ‘to put someone to flight’ (DLTa II, 3); ‘kaçırmak’ (KB III,
212); ay. (ME, 132); ay. (KE II, 283); ḳ açır- ‘przepędzić, zmusić do
ucieczki’ (HŞ, 127); ḳ açur- ‘kaçırmak’ (NF III, 194); ay. (AOYB,
219); ‘kaçırmak, ürkütüp kaçırmak’ (KEF, 217); ḳ açır- ‘nefret et-
tirmek, tiksindirmek’ (İM, 544); ḳ açur- ‘przepędzić, spowodować
ucieczkę’ (BM, 65).
272 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
OT: ḳ aḳ tur- ‘to give somebody a task boxing’ (DLTa II, 58).
OT: ḳ amçıla- ‘to whip’ (DLTa II, 328); ‘kamçıyla vurmak, kamçı-
lamak’ (HKT, 694); ‘to whip’ (İN, 100); ‘kamçılamak’ (MG, 172).
ET: ḳ anat- ‘to make (something) bleed’ (EDPT, 635; DTS, 418);
OT: ḳ anat- ‘to cause someone/something to bleed’ (DLTa II, 120);
‘kanatmak’ (KE II, 294); ay. (NF III, 199); ay. (MG, 172).
[< ḳ ap- ‘to grasp, or seize, with the hands, teeth, etc.’ (EDPT,
580) + (-sa-)]
ET: ḳatış- ‘to fix (intr.), i.e. to mix with each other’ (OTWF II, 559);
OT: ḳatış- ‘to help someone mix’ (DLTa II, 10); ‘karışmak, birlikte
olmak’ (KE II, 304); ‘mieszać się, łączyć się (razem)’ (HŞ, 136).
ḪATIŞIL- ‘eklenmek, bitişmek, bir terkibe, gruba girilmek, dahil
olunmak’ (EK).
[< ḳ atış- ‘to fix (intr.), i.e. to mix with each other’ (OTWF II,
559) + (-ıl-)]
(ttkht.!)
ḪATIŞTIR- (bk. ḲATIŞTUR-)
ḪATIŞTIRIL- ‘karıştırılmak, dahil edilmek, tutturulmak’ (EK).
[< ḳ atıştur- ‘(den Wein) mischen’ (KW, 197) + (-ul-)]
(ttkht.!)
ḪATUNLAN- ‘kadınsı olmak; zayıf karakterli olmak’ (EK).
[< ḫatun “‘lady’ and the like. Although attempts have been made
to connect this word etymologically with ḫagan/ḫan there is no
reasonable doubt think it is taken from Sogdian ḫwat’yn (ḫwaten);
in Sogdian ḫwt’y means ‘lord, ruler’ and ḫwt’yn ‘the wife of the
lord, ruler’, which is precisely the meaning of ḫat ūn in the
early period.” (EDPT, 602) + (+la-n-)]
OT: ḳāt ū nlan- ‘to dress like a Khatun’ (DLTa II, 256); ḫatunlan-
‘жениться, брать замуж’ (LST, 317).
ḪAVŞ- bk. (ḪAVŞA-)
ḪAVŞA- (ve ḫavş-) ‘çatırdamak, gevşemek, düzeni bozulmak’
(EK).
[< ḳoġuş ‘leather’ (EDPT, 613) + (+a-)]
ET: ḳoġ şa- ‘to become soft, weak’ (EDPT, 613); ḳoġ şa- ‘to be-
come soft’ (DLTa II, 297); ḳ akşa- ‘parça parça olmak, dağılmak’
(KE II, 287).
(ttkht.!)
ḪAYT- (bk. ḲAYT-)
ḪAYTAR- (bk. ḲAYTAR-)
ḪAYTARIL- ‘geri çevrilmek; eski haline döndürülmek; ters yüz
edilmek’ (EK).
[< ḳ aytar- / ḳ atar- ‘to turn something around’ (DLTa II, 249)
< ḳ atar- (< *kadtar-) ‘to turn something back’ (OTWF II, 734-
735) + (-ıl-)]
OT: ḳ ısḳ art- ‘kısaltmak’ (İM, 552); ‘kısalttırmak’ (TZa, 199); ‘kı-
saltmak’ (MG, 188).
OT: ḳ ınat- ‘to order someone to be punished’ (DLTa II, 120); ‘ezi-
yet etmek’ (RKT, 456).
OT: ḳoltur- ‘to have someone ask for something’ (DLTa II, 58);
ḳoldur- ‘istetmek’ (KE II, 370).
ET: ḳora- ‘to suffer loss, be diminished’ (EDPT, 645); OT: ḳora-
‘azalmak, zarar vermek’, (KB III, 271); ḳ ura- ‘eksilmek’ (Kİ, 82).
(ttkht.!)
ḪOŞLAN- ‘haz duymak; tat almak’ (EK).
[< ḫoşla- + (-n-)]
OT: ḫoşlan- ‘neşelenmek, sevinmek’ (ME, 126); ay. (KE II, 250);
‘cieszyć, bawić się’ (HŞ, 55); ‘hoşlanmak, hoşuna gitmek’ (NF III,
174); ‘beğenmek, hoşlanmak, zevk almak’ (HKT, 655).
OT: ḳotur- ‘boşaltmak’ (KB III, 272); ḳ utur- ‘to pour out’ (DLTa
II, 1); ḳotar- ‘to empty’ (RH, 77); ḳotar- ‘yemeği servis yapmak’
(KK, 116); ‘kotarmak’ (TZa, 205); ‘yemeği tabağa servis yap-
mak’ (DM, 94).
ET: ḳ aġur- “‘to parch (grain, the like)’; later, more generally ‘to
bake, roast’” (EDPT, 612); OT: ḳ aġur-, ḳ av ̇ ur- ‘to fry’ (DLTa II,
6); ḳ avur- ‘kavurmak’ (Kİ, 73); ‘eti kavurmak’ (TA, 114); ḳ av ̇ ur-
‘kavurmak, kızartmak’ (KEF, 222); ḳovur- ‘kavurmak’ (TZa,
205); ḳ avur- ‘smażyć, prażyć’ (BM, 67).
[< ḳ aġur- ‘to parch (grain, the like), to bake, roast’ (EDPT, 612)
+ (-ul-)]
ET: ḳ aġrul-, ḳ avrıl- ‘to get parched’ (OTWF II, 661); OT:
ḳ av ̇rıl-283 ‘kavrulmak’ (KB III, 229); ḳ aġrul-, ḳ av ̇r ul- ‘to be fried’
(DLTa II, 79); ḳ avrul- ‘kavrulmak’ (TZa,188).
OT: ḳ ullan- ‘kul, köle yapmak’ (ME, 151); ‘kul, köle edinmek’
(KE II, 399); ‘köle olarak kullanmak’ (İM, 559); ‘köleleştirmek’
(KFT, 1026).
ET: ḳ urı- ‘to be, or become, dry’ (EDPT, 646); OT: ḳ urı- ‘kuru-
mak’ (KB III, 292); ‘to be dry’ (DLTa II, 286); ḳ uru- ‘kurumak’
(AH, XLI); ḳ urı- ‘сохнуть’ (LST, 217); ḳuru- ‘kurumak’ (RKT,
502); ḳ urı- ‘kurumak’ (ME, 152); ḳ urı-, ḳ uru- ‘kurumak’ (NF
III, 268); ḳ uru- ‘kuruluk kesbetmek’ (ML, 48); ḳ uru- ‘kurumak’
(HKT, 771); ḳ urı- ‘kurumak’ (Kİ, 82); ay. (KEF, 289); ḳ urı-, ḳ uru-
‘kurumak’ (İM, 560); ḳ uru- ‘kurumak’ (TZa, 212); ay. (KH, 132);
ḳ urı-, ḳ uru- ‘kurumak’ (KFT, 1027); ḳ uru- ‘kurumak’ (ESL, 71).
ET: ḳ urıt- ‘to dry (something)’ (EDPT, 649); OT: ḳ urıt- ‘to dry’
(DLTa II, 116); ‘kurutmak, soldurmak, yok etmek’ (KB III, 292);
‘сушить’ (LST, 217); ḳ urut- ‘kurutmak’ (ME, 152); ‘kuru hâle
koymak’ (ML, 48); ḳ urıt- ‘kurutmak’ (KEF, 239); ḳ urut- ‘ku-
rutmak’ (GT, 313); ‘wysuszć, osuszyć’ (BM, 67); ‘kurutmak’
(KH,132).
I
IÇḲIN- ‘kaçmak, kurtulmak, serbest kalmak’ (CC).
[< *ıçḳ ı- + (-n-)?]
ET: ıçġın- ‘to allow (someone or something) to disappear; to let
(something) slip’ (EDPT, 23; DTS, 216); OT: ıçġın- ‘kaçırmak;
kaybedilmek, yok edilmek, elden gitmek, yakalatmak’ (KB III,
181); ‘to let someone/something go; to break wind’ (DLTa I, 221);
‘привести в расстройство’ (LST, 130); uçġun- ‘(aklı) çıkmak’
(RKT, 701); ıçġın-’kurtulmak, bırakıp gitmek, kaç(ır)mak’ (ME,
127); uçġun- ‘kaçırmak’ (KE II, 664); uçġun- ‘wypuścić’ (HŞ,
194), ıçġın-, ıçḳ ın- ‘wypuścić, pozwolić odlecieć’ (HŞ, 205);
ıçġın- ‘bırakmak, terk etmek,’ (NF III, 177), uçġun-, uçḳ un- ‘yi-
tirmek, kaybetmek’ (NF III, 444); ıçḳ ın- ‘elden çıkmak, boşanıp
kurtulmak’ (ML, 35); uçḳ un- ‘kurtarmak’ (KEF, 296); ışḳ ın- ‘bo-
şanmak, kurtulmak’ (TZa, 175); uçḳ un- ‘kaçmak’ (İH, 49).
IĠLA- (ve ıla-, yıġla-, yıġıla-, yıhla-, yıġıl-III, yıhıl-II) ‘ağlamak, yas
tutmak, feryat etmek’ (CC, EK).
[< *ıġ ‘yansıma taban’ + (+la-)]
ET: ıġla- ‘to weep’ (EDPT, 85; DTS, 218, 266); OT: yıġla- ‘ağla-
mak’ (KB III, 538); ıġla- ‘to cry’, yıġla- ‘ay.’ (DLTa I, 146; DLTa
II, 308); ıġla- ‘ağlamak’ (RKT, 392), yıġla- (RKT, 777); yıġla-
‘ağlamak’ (ME, 208); ay. (KE II, 733); ıġla- ‘ağlamak’ (MM,
223), yıġla- (MM, 272); ıġla- ‘wydawać rozpaczliwe krzyki,
lamentować; płakać’ (HŞ, 90), yıġla- ‘płakać, szlochać’ (HŞ, 205);
yıġla- ‘ağlamak’ (NF III, 483); aġla- ‘gözyaşı dökmek’, (ML, 8);
ıġla- ‘ağlamak’ (HKT, 661), yıġla- (HKT, 1025); aġla- ‘ağlamak’
(Kİ, 2), ıġla- (Kİ, 41); ıġla- ‘ağlamak’ (TA, 108); aġla- ‘to weep’
(RH, 66); ıġla- ‘ağlamak’ (KEF, 209), yıġla- ‘ağlamak’ (KEF,
310); yıġla- ‘ağlamak, sızlamak’ (GT, 395); ay. (İM, 620); aġla-
‘ağlamak’ (KK, 99), yıġla- (KK, 131); yıġla- ‘ağlamak’ (TZa, 285),
yıyla- (TZa, 286), yıla- (TZa, 285); yıġla- ‘ağlamak’ (DM, 124).
ET: ınan- (ınā n-) ‘to trust, rely on (someone)’ (EDPT, 188); OT:
ınan- ‘inanmak, güvenmek’ (KB III, 182); ‘to trust’ (DLTa I, 198);
‘inanmak’ (AH, XXVIII); ‘верить ‘ (LST, 129); inan- ‘inanmak’
(KE II, 270); ‘inanmak’ (MM, 223); ‘wierzyć, ufać’ (HŞ, 59);
‘inanmak’ (NF III, 177); ‘inanmak, güvenmek, emniyet etmek’
(HKT, 661); ‘inanmak’ (AOYB, 216); ay (Kİ, 39); ‘inanmak, doğ-
rulamak’ (TA, 108); ‘inanmak, güvenmek, iman etmek’ (KEF,
209); ‘inanmak’ (GT, 270); ay. (İM, 535); ay. (TZa, 177); ay. (KFT,
1008); ay. (MG, 156); ay. (ELS, 57).
INÇIT- (ve ıncıt-, incit-, inciyt-, inçit-) ‘rahatsız etmek, baskı yap-
mak, eziyet etmek, üzmek, gücendirmek’ (EK).
[< *inçi-/*yinçi- + (-t-) veya yunçı- ‘to worsen’ (DLTa II, 305)?
+ (-t-)]
ET: ırġal- ‘to be shaken, to sway’ (EDPT, 217; DTS, 220); OT:
ırġal- ‘to be shaken’ (DLTa I, 219).
IRLA- (ve yırla-, yerla-, yerıl-) ‘şarkı veya ilahi söylemek’ (CC,
EK).
[< īr ‘song’ (EDPT, 192) + (+la-)]
ET: ırla-, yırla- ‘to sing, recite’ (EDPT, 230); OT: yırla- ‘teren-
nüm etmek; zikretmek’ (KB III, 541); ‘to sing’ (DLTa II, 308);
ırla- ‘петь’ (LST, 129); ‘şarkı söylemek’ (ME, 127); ‘ır (şarkı)
söylemek’ (ML, 36); ‘taganni etmek’ (Kİ, 42); ‘şarkı söylemek’
(TA, 108); ay. (KEF, 209); yırla- ‘şarkı söylemek, terennüm etmek,
teganni etmek’ (GT, 395); ırla- ‘şarkı söylemek’ (İM, 535), yırla-
(İM, 621); yırla- ‘ırlamak’ (TZa, 286); ‘śpiewać, nucić melodię’
(BM, 58); ırla- ‘şarkı söylemek’ (KFT, 1001).
[< yıyı- < yīḏ ‘scent, odour, smell’ (EDPT, 883) + (+ı-)]
ET: yıdı- ‘to have an unpleasant smell, to stink’ (EDPT, 886; DTS,
266); OT: yıḏ ı- ‘kötü kokmak’ (KB III, 537); yıḏ ı-/yidi- ‘to stink’
(DLTa II, 285); yiyi- ‘bozulup kötü kokmak’ (ML, 92); ‘kokusu
intişar etmek’ (Kİ, 126); yıḏ ı-, yıyı- ‘kokmak, çürüyüp bozularak
koku yaymak’ (KEF, 310); yiyi- ‘wydawac won, smierdzic’ (BM,
57).
İ
İÇİL- ‘içilmek’ (CC).
[< iç- ‘to drink’ (EDPT, 21) + (-il-)]
OT: içil- ‘to be drunk’ (DLTa I, 192); ‘içilmek’ (İM, 536).
OT: içiş- ‘to vie with someone in drinking’ (DLTa I, 185); ‘birlikte
içmek’ (ME, 128); ‘karşılıklı içmek’ (HKT, 665-66); ‘karşılıklı
yemin etmek, (yemin) içmek’ (KEF, 211); ‘wywyższać’ (BM, 53).
OT: içtür- ‘to make someone drink’ (DLTa I, 204); içdir- ‘içirmek’
(TZa, 175); iştir- ‘su içirmek’ (DM, 86), yiştir- ay. (DM, 125).
[< yigren- ‘to consider something (meat etc.) to be raw and lo-
ath to eat it’ (DLTa II, 202) + (-tür-)]
ET: igid- ‘to feed (a person or an animal)’ (EDPT, 103); OT: igiḏ-
‘terbiye etmek, eğitmek, yetiştirmek, beslemek’ (KB III, 189);
igit- (igiḏ-) ‘to rear’ (DLTa I, 201); igit- ‘beslemek, rızık vermek’
(RKT, 403); ‘beslemek, büyütmek’ (KE II, 264); ‘kazać zasiać,
wyhodować’ (HŞ, 57).
Etimolojisi belirsizdir.
İL- (bk. EGİL-)
II
ET: isin- ‘to have warm feelings’ (EDPT, 248); OT: isin- ‘ısın-
mak, sevmek, bağlanmak’ (KB III, 201); ‘to love; to feel warm’
(DLTa I, 196); ‘ısınmak’ (ME, 130); ısın- ‘ısınmak; alışmak,
sevmek, hoşlanmak’ (KE II, 257); isin- ‘zagrać się, zgrzać się’
(HŞ, 61); ısın- ‘становиться жарким, горячим; согреваться’
(MB, 170); ‘ısınmak, sıcaklanmak’ (ML, 36); ‘ısınmak’ (HKT,
662); issin- ‘ısınmak’ (TA, 110); isin- ‘ısınmak’ (TZa, 179).
İSİT- ‘ısıtmak’ (EK).
[< isi- ‘to be warm’ (DLTa I, 281) + (-t-)]
ET: isit- ‘to heat (something)’ (EDPT, 243; DTS, 214); OT:
isit- ‘ısıtmak, bağlamak (?)’ (KB III, 201); ‘to warm’ (DLTa I,
200); ‘ısıtmak’ (ME, 130); ısıt- ‘kızdırmak, sıcaklık vermek’
(ML, 36); isit- ‘ay’ (KEF, 214); ısıt- ‘ay.’ (KH, 127).
İSKÄ- ‘koklamak; güzel koku yaymak’ (EK).
[< *iyis ‘koku’ + (+ke-)]
OT: iske- ‘koklamak’ (KK, 110); iyiske- ‘koklamak’ (TZa,
180); iske- ‘tiksinmek, koklamak’ (KH, 128); yiske- ‘kokla-
mak’ (KFT, 1089).
Sevortyan, Azerice diyalektlerindeki iŋ, in, ik isimleri ile Ana-
dolu ağızlarındaki iğ- ‘kötü kokmak’ verilerine dayanarak di-
ğer Türk dillerinde tanıklanan iyis, yis biçimleri *ig-iz veya
*ig-i-z rekonstrüksiyonları ile açıklamaya çalışmıştır. Bunun
yanı sıra, uzun ünlülü ī s’in de iyis’ten geldiği ve yis gibi /y-/’li
biçimlerin de ses düşürerek oluştuğunu belirtir (ESTY 1974:
380-82).
Erdal’ın +GA- ve +(I)rGA- ekleri ile ilgili prensibi göz önünde
tutulursa, bu filin tabanı mutlaka iki heceli olmalıdır. EK verisi
ile birlikte tek heceli tabanlar olmakla beraber iki heceli TZ ve
öncesinde iki heceli olduğunu düşündüren KFT verisi de mev-
cuttur. Fiilin Orta Türkçeden daha geri gitmediği de hesaba
katılırsa ET yıdı-’dan gelişen yiyi- ve ondan yapılmış bir *yiyiz
> *iyiz gibi tabandan türemiş olabilir.
İSLÄ- (bk. İŞLÄ-)
İSLÄN- ‘kokulanmak, kokmak; koku almak’ (EK).
[< *iyis ‘koku’ + (+le-n-)]
(ttkht.!)
İSTE- (bk. İSTÄ-)
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 317
ET: ėşidil- ‘to be heard’ (EDPT, 258; DTS, 185); OT: eştil- ‘to be
heard’ (DLTa I, 218); eşitil- ‘быть услышанным’ (LST, 87); işitil-
‘işitilmek’ (KE II, 276); eşitil- ‘işitilmek, duyulmak’ (NF III, 138);
işitil- ‘işitilmek, duyulmak’ (İM, 542); işidil- ‘dikkate alınmak’,
(KFT, 1010); işitil- ‘işitilmek’ (MG, 165).
OT: izle- ‘takip etmek’ (KB III, 210); ay. (AH, XXXI); ay. (KE II,
277); ay. (MM, 226); ‘szukać, iść po śladach, śledzić’ (HŞ, 62);
‘iz sürmek’ (NF III, 191); ‘to follow’ (İN, 95); ‘istemek, dilemek’
(İM, 543); ‘irdemek, araştırmak’ (TZa, 180).
K
KEBÄL- (ve kebär-II) ‘giyinmek’ (CC).
[< *kebe- (< kep+e-) + (-l-)]
(ttkht.!)
322 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
[< keç- “both ‘to pass away, elapse’ (Intrans.), including ‘to
pass through (something Abl.)’ and ‘to cross, pass over’ (so-
mething Acc., Trans.)” (EDPT, 695) + (-ür-)]
ET: keçür- ‘to make (someone) cross (something), to pass (somet-
hing) through (something)’, and abstract ‘to pass (time), to forgive
(sins)’ (EDPT, 698; DTS, 292); OT: keçür- ‘geçirmek, bağışlamak’
(KB III, 233); ‘to make someone cross; to pardon (sin)’ (DLTa II,
3); ‘geçirmek, affetmek’ (AH, XXXIV); keçür-, keçir- ‘прощать,
извинять’ , (LST, 177); keçür- ‘affetmek, bağışlamak; tamam-
lamak, bir işi yerine getirmek’ (RKT, 434-35); keçür- ‘aşırmak,
geçirmel; affetmek’ (ME, 137); ‘geçirmek; affetmek, bağışlamak’
(KE II, 312); kėçür- ‘geçirmek’ (MM, 229); ‘przeprowadzać,
prowadzić, doznać, spędzać (czas), doprowadzać’ (HŞ, 96);
‘прощать’ (MN, 203); keçür- ‘affetmek, bağışlamak; geçirmek;
sürdürmek, devam ettirmek’ (NF III, 212); ‘geçirmek, önden gön-
dermek; affetmek, bağışlamak’ (HKT, 713); kiçür- (HKT, 736);
keçür- ‘geçirmek, aşırmak; vakit geçirmek, bir süre yaşamak,
oturmak’ (KEF, 222); kiçür- ‘geçirmek’ (GT, 300); ‘bağışlamak,
affetmek; geçirmek’ (İM, 553-54); keçür- ‘geçirmek’ (KFT, 1017);
kiçir-, kiçür- ‘geçirmek’ (MG, 190).
ET: kemişil- ‘to be cut off’291 (EDPT, 724; DTS, 297); OT: kemşil-
‘atılmak, atılarak verilmek; yere kapanmak’ (RKT, 441); kemişil-
‘atılmak, bırakılmak’ (KEF, 224); kemişil-, kemişül- ‘atılmak, bı-
rakılmak’ (İM, 550).
[< kė̄ nge- ‘to arrange one’s affair with someone else’ (DLTa II,
354) + (-ş-)]
ET: kėngeş- “In the sing. ‘to consult (someone Dat.); to discuss’
(with birle), in the Plur. ‘to take counsel with one another, have
a discussion’” (EDPT, 734; DTS, 299); OT: kiŋeş- ‘karşılıklı da-
nışmak’ (KB III, 258); kė̄ ŋeş-’to consult with someone’ (DLTa II,
353); kengeş- ‘совещаться’ (LST, 173); ‘istişare etmek, danışmak’
(RKT, 442); ‘danışmak’ (ME, 139); kėngeş- ‘danışmak, akıl al-
mak, istişare etmek’ (KE II, 327); ke ŋeş- ‘naradzać się, doradzać,
umówić się’ (HŞ, 94); ‘istişare etmek, danışmak, görüşmek’
(HKT, 716); keneş- ‘meşveret etmek’ (Kİ, 44); ‘danışmak’ (KEF,
224); ‘danışmak, müşavere etmek’ (İM, 550); keniş- ‘danışmak’
(TZa, 194), kinkeş- (TZa, 202).
gerekli olmak’ (NF III, 221); ay. (HKT, 716); kirek- ‘gerekmek,
icab etmek’ (GT, 304); kerek- ‘ay.’ (İM, 550); ay. (KFT, 1018); ki-
rek- ‘gerekmek, icâb etmek’ (MG, 196); kerek- ‘ay.’ (DM, 90).
222); ‘bir nesne keskin bir şey ile yarılmak’ (ML, 41); ‘kesilmek;
yok edilmek, ortadan kaldırımak; kopmak, sona ermek; parçalan-
mak, parça parça edilmek; sona erdirilmek, tamamlanmak; biçil-
mek, her şeyden vazgeçip yönelmek’ (HKT, 719); ‘kesilmek; sona
ermek, ayrılıp kurtulmak, uzaklaşmak’ (KEF, 224); ‘kesilmek’
(GT, 293), kisil- (GT 305); ‘kesilmek’ (İM, 551); ay. (KK, 114); ay.
(TZa, 196); ‘być odciętym’ (BM, 59); ‘kesilmek’ (KFT, 1019); ki-
sil- ‘ayrılmak, kopmak’, (MG, 196); kesil- ‘kesilmek, sona ermek,
bitmek’ (ELS, 65).
ET: kesiş- “usually for ‘to help to cut’, or as a Recip. ‘to intersect’,
but w. some extended meanings, esp. in SW Osm. where it also
means ‘to conclude (an agreement), to settle (an account), to draw
(a game)’ etc.” (EDPT, 752); OT: kesiş- ‘to help someone cut’
(DLTa II, 15); ‘(ilgiyi) kesişmek’ (ME, 140); ‘kesişmek; bir işte
uyuşmak; ilgiyi kesmek’ (KEF, 224).
ET: kestür- ‘to get something cut’ (OTWF II, 805); OT: kestür-
‘to give a task of cutting’ (DLTa II, 60); kistür- ‘kestirmek’ (MG,
196).
ET: keḏ ür- ‘to dress (someone Dat.) in (something Acc.)’ (EDPT,
705; DTS, 293); OT: keḏ ür- ‘giydirmek’ (KB III, 235); keḏ ür- ‘to
have someone put on’ (DLTa II, 3); keydür- ‘giydirmek’ (ME,
140); keḏ dür- ‘giydirmek’ (KE II, 312), keydür- ‘giydirmek’ (KE
II, 331); kėydür- ‘giydirmek’ (MM, 230); keydür- ‘włożyć (na
kogo), ubrać (kogo)’ (HŞ, 93); keydür- ‘giydirmek, takmak’ (NF
III, 223); ‘giydirmek; kaplamak, örtmek’ (HKT, 721); ‘geydirmek’
(Kİ, 47); keydir-, kiydir- ‘giydirmek’ (GT, 293), keydür- (GT, 293);
keydür- ‘giydirmek’ (İM, 551); ‘ubrać, włożyć na kogo’ (BM, 59);
kiydür- ‘giydirmek’ (MG, 198).
OT: kiçi- ‘to itch’ (DLTa II, 284); ‘kaşınmak’ (Kİ, 48); ay. (KEF,
231).
ET: kükre- ‘to roar, bellow, thunder’ (OTWF II, 471; EDPT, 713;
DTS, 313)297; OT: kökre- ‘kükremek’ (KB III 275); ‘to roar; to
bray; to thunder’ (DLTa II, 295); kükre- ‘kükremek’, (ME, 154);
kökre- ‘kükremek; şimşek çakmak, (gök) gürüldemek’ (KE II,
379); ‘ryczeć; grzmieć’, (HŞ, 101); ‘греметь’ (MNa 203), kükre-
‘procedere tonando; ruggire’ (MNb, 96); kökre- ‘gürlemek’, (Kİ,
51); kükre-, küküre- ‘kükremek, gürlemek’ (KEF, 240); kökre-
‘kükremek’ (TZa, 207).
OT: kömtür- ‘to have somebody bury something’ (DLTa II, 60);
kömdür- ‘gömdürmek’ (HKT, 754).
OT: kömül- ‘gömülmek’ (KB III, 276); ay. (ME, 149); ay. (KE II,
380); ‘gömülmek, saplanmak’ (NF III, 259); ‘gömülmek’ (HKT,
754); kömil-, kömül- ‘ay.’ (İM, 557); kömül- ‘ay.’ (KFT, 1024).
OT: könül- ‘doğrulmak’ (KB III, 289); ‘doğru yola girmek’ (RKT,
488); ‘doğru olmak’ (ME, 149); ‘doğrulmak, düzelmek’ (KE II,
382); ‘być prostym, wyprostowannym; prowadzić (o drodze)’ (HŞ,
102); ‘doğru yolu bulmak, hidayete ermek’ (HKT, 757); ‘yönel-
mek, doğrulmak’ (KEF, 236); ‘doğru yola girmek’ (İM, 557); gö-
nül- ‘yönelmek, müteveccih olmak, bir ciheti tutup gitmek’ (İH,
21).
[< körke ̄ḏ- ‘to have a beautiful complexion’ (DLTa II, 133) +
(-t-)]
OT: körkät- ‘ozdabiać’ (HŞ, 102).
ET: körügse- ‘to wish to see’ (OTWF II, 526; EDPT, 744; DTS,
318); OT: körügse- ‘to wish to meet’ (DLTa II, 320).
ET: küçen- ‘to exert oneself’ (EDPT, 698; DTS, 323); OT: küçen-
‘güçlenmek’ (KB III, 297); ‘(intr.) to lose strength; (tr.) to do by
force’ (DLTa II, 41); ‘yüklenmeğe gücü yetmemek (hücum etmeğe
gücü kâfi olmamak)’ (Kİ, 54).
[< küt- ‘to wait (Intrans. ); to wait for (someone Acc.)’ (EDPT,
701) + (-ül-)]
OT: küḏ ül- ‘beklenilmek’ (RKT, 509).
Ḳ
ḲADA- (ve ḫada-) (bk. 1.3.5)
ḲAĠI- ‘azarlamak, sövmek’ (CC).
[< ḳ aḳ ı- < ?]
ET: ḳ aḳ ı- ‘to be angry (with someone Abl.), to abuse’ (EDPT,
609; DTS, 422); OT: ḳ aḳ ı- ‘to be angry and annoyed’ (DLTa
II, 289); ḳ aḳ ı- ‘korkutmak’ (ME, 133); ‘gniewać się’ (HŞ, 130);
‘korkutmak’ (HKT, 692); ‘kızmak, öfkelenmek’ (Kİ, 71); ‘kız-
mak; tehdit etmek, kükremek’ (KEF, 218); ‘kızdımak’ (KK, 110);
‘rozgniewać się’ (BM, 66).
ET: ḳ arar- ‘to be, or become, black or dark’ (EDPT, 663; DTS,
425); OT: ḳ arar- ‘kararmak’ (KB III, 224); ‘to become dark’
(DLTa II, 3); ‘темнеть, чернеть’ (LST, 200); ḳ arar- II ‘kara ol-
mak’ (ME, 134); ay. (KE II, 298); ‘poczernieć, pociemnieć’ (HŞ,
132); ‘kararmak’ (NF III, 201); ay. (HKT, 699); ay. (GT, 288); ay.
(İM, 546); ay. (KK, 110); ay. (TZa, 184); ay. (KH, 129).
OT: ḳ arġa- ‘to curse’ (DLTa II, 298); ‘lanet etmek, beddua etmek’
(KE II, 298); ‘złorzeczyć, przeklinać’ (HŞ, 133); ‘beddua eylemek’
(Kİ, 70); ay (KEF, 220); ay. (TZa, 185); ‘lânet etmek, kötülüklerini
saymak’ (İH, 27).
358 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
ET: ḳ arı- ‘to be, or become, old’, properly used only of human
beings or occasionally animals (EDPT, 645; DTS, 426); OT: ḳ arı-
‘kocamak, yaşlanmak’ (KB III, 224); ‘to grow old’ (DLTa II, 286);
‘ihtiyarlamak’ (AH, XXXIII); ‘yaşlanmak, kocamak’ (ME, 135);
ay. (KE II, 299); ay. (MM, 228); ay. (NF III, 202); ay. (ML, 38);
ḳ ar- 307 ‘ihtiyarlamak, pirlenmek’ (Kİ, 70); ḳ arı- ‘yaşlanmak’
(KEF, 220); ay. (GT, 288); ay. (TZa, 185); ‘poztarzeć się, być zaa-
wansowanym w wieku’ (BM, 66).
306 Fiilin doğru şekli karış kara- olmalıdır. (…) Diler kim benim gönlümü araya,
niden ger ol bana karış karaya (bk. TS IV, 2308). Ayrıca DTS, 428’den verdikleri
DLT ḳarıt verisi de Clauson tarafından Arapça el-ġarat’tın kopyalanmış biçimi
olarak değerlendirilmektedir (1972: 649).
307 Metnin tıpkıbasımında sözcük hareke ile ḳarı- okunmaktadır (bk.1931: 69).
Özyetgin de bu fiil ḳarı- olarak değerlendirmektedir (2001: 497).
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 359
ET: ḳ ayın- / ḳ ayna- ‘to boil’ (Intrans.) (EDPT, 678); ḳ ayna- ‘kay-
namak’ (KB III, 230); ḳ ayın- / ḳ ayna- ‘to boil’ (DLTa II, 248);
ḳ ayna- ‘kaynamak’ (RKT, 431); ‘kaynamak; parlamak, ışıldamak’
(KE II, 308); ‘kipieć, wrzeć, gotować się’ (HŞ, 128); ‘кипеть’
(MB, 199); ‘kaynamak, pişmek’ (NF III, 209); ‘mayi nesne sıcak-
lık tesir ile harekete gelmek’ (ML, 39); ‘kaynamak’ (HKT, 708);
ay. (Kİ, 74); ay. (KEF, 222); ay. (İM, 549); ay. (TZa, 189); ‘kipieć
(o wodzie)’ (BM, 65); ‘kaynamak, ısıtmak’ (KH, 129); ‘kaynamak,
bitişmek’ (MG, 176).
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 363
OT: ḳ atar- 310 , ḳ aytar- ‘to turn something around’ (DLTa II, 249);
ḳ aytar- ‘возвращать’, (LST, 194); ‘geri çevirmek, geri gönder-
mek’ (RKT, 431); ‘geri getirmek, döndermek, yöneltmek’ (ME,
137); ‘geri çevirmek, döndürmek’ (KE II, 308); ‘zwracać; obracać;
kierować’ (HŞ, 129); ‘göndermek, geri göndermek; geri vermek,
ödemek; geri almak; karşılık vermek’ (NF III, 209); ‘çevirmek,
döndürmek; vazgeçirmek’ (HKT, 709); ‘döndürmek, çevirmek’
(AOYB, 220); ‘geri döndürmek’ (Kİ, 74); ‘geri döndürmek, çevir-
mek, geri getirmek, yöneltmek’ (KEF, 222); ‘to return’ (İN, 101);
‘çevirmek, geri döndürmek’ (GT, 291); ‘geri vermek’ (İM, 549);
ay. (KK, 112); ‘döndürmek’ (KFT, 1016); ‘çevirmek, geri döndür-
mek’ (MG, 176); ‘geri çevirmek, reddetmek’ (ELS, 64).
ET: ḳ ırıl- ‘to be scraped away’ (OTWF II, 664); OT: ḳ ırıl- ‘to be
scraped’ (DLTa II, 31).
ET: ḳ ırḳ- “‘to shear’ (sheep and the like) and the like” (EDPT,
651); OT: ḳ ırḳ- ‘to shear’ (DLTa II, 366); ‘kırkmak, kesmek’ (ME,
143); ‘kırkmak, kesmek, tıraş etmek’ (KE II, 348); ‘tüyünü makas-
la kesmek (koyun ve keçi için müstameldir)’ (Kİ, 76); ‘kırkmak’
(TA, 118); ‘kırkmak, (hayvanların tüylerini) kesmek’ (KEF, 229);
‘kırkmak’ (TZa, 199).
Clauson’a göre apaçık bir şekilde ḳ ız- fiili ile bağlantılıdır. Bu-
nun yanısıra *ḳ ız (diğer iki sesteş ḳ ız’dan farklı) gibi bir isim
tabanından türemiş geçişsiz fiil olma ihtimalini de verir (1972:
685). İkinci düşünce morfolojik açıdan daha geçerlidir.
368 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
ET: ḳorḳ ıt- ‘to frighten (someone)’ (EDPT, 655; DTS, 459); OT:
ḳorḳ ıt- ‘korkutmak’, (KB III, 272); ‘to frighten’ (DLTa II, 133);
ḳorḳ ut- ‘пугать, устрашать’ (LST, 215), ḳorḳ ıt- (LST, 214);
ḳorḳ ut-, ḳorḳ ıt- ‘çok korkutmak, dehşete düşürmek; korkutmak,
uyarmak’ (RKT, 478); ḳorḳ ut- ‘korkutmak’ (ME, 147); ḳorḳ ut-,
ḳorḳ ıt- ‘korkutmak’ (KE II, 374); ay. (NF III, 256); ḳorḳ ut- ‘kor-
kutmak, uyarmak’ (HKT, 749); ḳorḳ ıt- ‘korkutmak’ (KEF, 233),
ḳorḳ ut- (KEF, 234); ḳorḳ ut- ‘korkutmak’ (İM, 556); ay. (KK, 116);
ḳorḳ ud- ‘korkutmak’ (KFT, 1023).
ET: ḳoşul- “‘to be joined, united (to something)’, and the like; also
Intran. ‘to join (something Dat.)’” (EDPT, 673; DTS, 461); OT:
ḳoşul- ‘yazılmak, düzenlenmek, şiir düzülmek’ (KB III, 272); ‘to
be joined’ (DLTa II, 31); ‘isnat edilmek’ (RKT, 480); ‘şart tutul-
mak, kararlaştırılmak’ (KE II, 375); ‘katılmak’ (HKT, 750); ‘bir-
leşmek, katılmak, tertip edilmek’ (AOYB, 223); ‘birleşmek’ (Kİ,
79); ‘eklenmek, takılmak’ (İM, 556).
ET: ḳ avış- ‘to come together, assemble’ (EDPT, 588; DTS, 437);
OT: ḳ avuş- ‘kavuşmak’ (KB III, 229); ‘to have intercourse; to
join; to reach’ (DLTa II, 16); ‘kavuşmak’, (ME, 136); ḳ av ̇ uş-,
ḳ av ̇ış- ‘kavuşmak, bir araya gelmek; cinsel ilişkide bulunmak’,
(KE II, 306); ḳ av ̇ uş- ‘łączyć się, połączyć się, spotkać się’, (HŞ,
137); ‘kavuşmak, birleşmek’, (NF III, 208); ḳ avuş- ‘kavuşmak’,
(TZa, 188).
L
LAMSLAN- ‘ihmalkar, ihtiyatsız olmak’ (EK).
[< lams312 ‘нерадивый, беспечный, беззаботный’ (KS, 912)
+ (+la-n-)]
(ttkht.!)
LATSLA- ‘ağlamak, hıçkırarak ağlamak’ (EK).
[< Erm. lats ‘tears, weeping’ (NDAE, 234) + (+la-)]
(ttkht.!)
LEĠİLAN- ‘çürümek, safrası veya ödü delinmek, kokuşmak’
(EK).
[< Erm. leġi ‘gall; bile’ (NDAE, 236) + (+la-n-)]
(ttkht.!)
312 Sözcüğün kökeni belli değildir. Ne Garkavets ne de Tryjarski bir köken belirtmişlerdir.
Ancak Tryjarski, Redhouse’dan şu veriyi verir: ‘ ﻟﻤﺰa reproaching or censuring;
reproach, censure, blame’ (1968: 507). Garkavets, sözlüğünde lamsaw diye de
bir sözcük verir ve hiç karşılık vermeksizin not düşer. Nota göre bu sözcüğün
son iki harfi hatalı ve fazla olarak düşünülmüş ve sözcük düzeltilmiştir (2010:
912).
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 379
M
MAĠTA- (ve maḫta-) (bk. 1.3.5)
MAĠTAN- (bk. MAḪTAN-)
MAḪTA- (bk. MAĠTA-)
MAḪTAL- ‘övülmek, yüceltilmek’ (EK).
[< Moğ. maġta- ‘to praise, eulogize, laud, extol, glorify’ (PED,
520) + (-l-)]
(ttkht.!)
MAḪTAN- (ve maġtan-) ‘böbürlenmek, övünmek’ (EK).
[< Moğ. maġta- ‘to praise, eulogize, laud, extol, glorify’ (PED,
520) + (-n-)]
(ttkht.!)
MANIL- (ve maŋıl-) ‘ıslatılmak, (su vb.’ne) daldırılmak, batırıl-
mak’ (EK).
[< man- ‘to gird on something; to dip’ (DLTa I, 279) + (-ıl-)]
ET: maŋra- ‘to shout’ (EDPT, 770; DTS, 337); OT: maŋra- ‘to
shout’ (DLTa II, 357).
ya da < men “1. teklik şahıs zamiri ‘ben’” + (+ger-)? krş. Moğ.
möngkere- (mönḫ rö-) ‘to become immortal’ (MED, 548)]
OT: mıḫla-, mıḳ la- ‘çivilemek’ (Kİ, 59); mıḫla- ‘çivilemek’ (TZa,
217).
(ttkht.!)
MİSKİNLÄT- ‘fakirleştirmek, düşkün hâle getirmek’ (EK).
[< miskinlä- + (-t-)]
(ttkht.!)
MÖHÜRLÄ- (ve mohorla-) ‘mühür vurmak; madenî para bas-
mak’ (CC, EK).
[< Far. muhur, muhr ‘a seal, seal-ring’ (PED, 1353) + (+la-)]
OT: muhurla- ‘pieczętować, nalożyć pieczęć’ (BM, 62).
N
NAḪIŞLA- (bk. NAḲŞLA-)
NAḲŞLA- (ve naḫışla-) ‘resmetmek, nakşetmek’ (CC, EK).
[< Ar. naḳ ş ‘painting, picture, drawing; engraving; inscription;
sculpture, figure’ (DMWA, 991) + (+la-)]
384 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
OT: naḳ ışla- ‘nakış yapmak, resim yapmak’ (KEF, 248); ‘nakış-
lamak’ (KFT, 1043).
O
OĠRA- ‘karşılaşmak; beklenmedik bir duruma düşmek’ (EK).
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 385
OḪŞA- (ve oşḳ a-, ovşa-, uvşa- II) ‘benzemek, çağrıştırmak; bir
şeye alışmak’ (CC, EK).
[< oġuş ‘каста; род, класс, порода’ (DTS, 365) + (+a-)]
ET: oḫ şa- ‘to resemble (someone or something Dat.)’ (EDPT, 97;
DTS, 370); OT: oḳ şa- ‘benzemek’ (KB III, 337); ‘to soothe, to
caress; to resemble’ (DLTa I, 236); oġ şa- ‘походить’ (LST, 233),
oḫ şa- (LST, 240); oḫ şa- ‘benzemek’ (RKT, 541); ay. (ME, 161);
ay. (KE II, 476); uḫ şa- ‘być podobnym, upodabniać się’ (HŞ, 195);
oḫ şa- ‘быть похожим’ (MNa, 167); ‘benzemek’ (NF III, 320); ay.
(ML, 52); ay. (HKT, 820); ay. (KEF, 252); ay. ay. (GT, 339); ay.
(İM, 577); oḳ şa- ‘benzemek’ (KK, 119); ‘ay.’ (TZa, 221); oşa- ‘ay.’
(TZa, 223); oḫ şa- ‘ay.’ (KH, 135); ay. (MG, 221); ay. (ELS, 78).
(ttkht.!)
OḪŞAT- (bk. OḲŞAT-)
OḪŞOVLA- (bk. OḪTSOVLA-)
OḲŞAŞ- (ve oḫ şaş-) ‘benzemek, benzer hâle gelmek’ (CC, EK).
[< oḫ şa- ‘to resemble (someone or something Dat.)’ (EDPT,
97) + (-ş-)]
OT: oḫ şaş- ‘походить’ (LST, 240); ‘benzeşmek’ (ME, 161); ‘ben-
zer olmak, birbirine benzemek; müteşabih olmak’ (HKT, 820);
‘benzeşmek, benzemek’ (MG, 221).
OT: olturġuz- ‘oturtmak’ (KE II, 494); ay. (NF III, 330).
OT: olturt- ‘oturtmak’ (ME, 162), oturt- ay. (ME, 164); olturt-
‘ay.’ (KE II, 494); oturt- ‘usadowić, posadzić’ (HŞ, 120); olturt-
‘oturtmak’ (NF III, 330).
ET: oŋul- ‘to recover (intr.)’ (OTWF II, 668; EDPT, 185; DTS,
368); OT: oŋul- ‘iyileşmek, düzelmek’ (KB III, 345); ‘to recover’
(DLTa I, 203); oŋul- ‘iyileşmek’ (AH, L), oŋal- ‘ay.’ (AH, L); oŋal-
‘iyileşmek, sağlamlaşmak’ (KE II, 494); oŋul- ‘hastalıktan kur-
tulmak, sağ ve sağlmak olmak; cerahat onalmak’ (Kİ, 62); oŋal-
‘iyileşmek, eski sağlığına kavuşmak’ (İM, 578).
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 391
ET: opra- “‘to grow old, decay’, and esp. (of clothes) ‘to wear out’
(Intrans.)” (EDPT, 14; DTS, 368); OT: opra- ‘çürümek, yıpran-
mak, eskimek’ (KB III, 345); ‘to be worn out’ (DLTa I, 231); ‘çü-
rümek, dağılmak’ (ME, 163); ‘eskimek, yıpranmak’ (KE II, 496);
obra- ‘yıpranmak’ (ML, 52).
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 393
ORNA- ‘ikamet etmek, bir yerde yerleşmek, bir yeri yurt edin-
mek’ (CC).
[< orun “originally ‘place’, and more specifically ‘high place,
throne’” (EDPT, 233) + (+a-)]
ET: orna- ‘to settle down’ (OTWF II, 422); OT: orna- ‘yerleşmek’
(KB III, 345); ‘to settle; to be place;’ (DLTa I, 239); ‘помещаться;
восседать’ (LST, 237); ‘yerleşmek, oturmak’ (RKT, 568); ‘yer-
leşmek, oturuşmak’ (ME, 163); ‘yerleşmek, konmak, ikamet et-
mek’ (KE II, 496); orna- ‘być umieszczonym, umocowanym;
umiejscowić się; znaleźć się (gdzie), wpadać’, (HŞ, 118), urna-
(HŞ, 199); orna- ‘yerleşmek, yer etmek, sabit olmak’ (NF III, 331);
‘yerleşmek’ (HKT, 826).
[< ota- “‘to cut grass, etc., in modern times usually more spe-
cifically ‘to pull up weeds’; ‘to treat with medicinal herbs’”
(EDPT, 42) + (-la-)]
OT: otala- ‘tedavi etmek’ (AH, L); ay. (ME, 164); ‘tedavi etmek,
ilaçlamak’ (KEF, 260).
OT: otla- ‘to feed on fodder’ (DLTa I, 237); ‘otlamak’ (ME, 164);
ay. (KE II, 499); ay. (NF III, 333); ‘tedavi etmek’ (ML, 54); ‘hay-
van otlamak’ (Kİ, 63); ‘ilaçlanmak, tedavi olmak’ (TA, 131); ‘otla-
mak, yayılmak’ (KEF, 260); ‘hayvan otlamak’ (İM, 579).
OT: oyġat- ‘uyandırmak’ (ME, 164); ay. (KE II, 500); oyat-
‘obudzić, zbudzić’ (HŞ, 115), oyġat- (HŞ, 115); oyat- ‘uyandır-
mak’ (NF III, 333), oyġat- ‘ay.’ (NF III, 334); uyat- ‘ay.’ (GT, 384);
ay. (TZa, 272).
Ö
ÖÇÄŞ- ‘bahse girmek; öfkelenmek, kızmak’ (CC, EK).
[< öçe-316 ‘to feel hostile, desire revenge’ (EDPT, 21) + (-ş-)]
ET: öçeş- ‘to be hostile to one another’ (EDPT, 32; DTS, 376);
OT: öçeş- ‘yarış etmek, (KB III, 350); ‘to compete with someone’
316 Bu veri KB’dendir; ancak Arat neşrinde anlam ‘yatışmak, sükûn bulmak’ (KB
III, 350) olduğu için EDPT’ye başvurulmuştur. Tezcan KB’de üç veriden (öçe-)
ikisinin öç- şeklinde ve ‘sönmek’ anlamında olduğunu, bir veride ise öçe- ve ‘kin
bağlamak’ anlamında olduğunu söylemektedir (1981: 55).
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 399
(DLTa I, 185); ‘birbiriyle bir işte yarış etmek’ (ME, 165); ‘inti-
kam almak istmek, öç almak’ (KE II, 501); ‘bahse girişmek’ (ML,
54); ‘bahis tutuşmak, bahiste karşılıklı ödül koymak’ (KEF, 261);
öçeç- ‘öndül ile yarışmak’ (TZa, 224); öceş- ‘bahis tutuşmak’ (İH,
36).
OT: ögün- ‘to praise itself’ (DLTa I, 196); ‘öğünmek’ (ME, 166);
ökün- ‘öğünmek, maktanmak’ (ML, 2).
(TA, 132); ölürt- ‘to kill’ (RH, 66); öldür-, öltür- ‘ay.’ (KEF, 262);
‘to kill’ (İN, 99); ‘öldürmek’ (GT, 345); öltür- ‘ay.’ (İM, 580); ay.
(KK, 120); ay. (TZa, 225); öldür- ‘zabijać’ (BM, 64); ‘öldürmek’
(KFT, 1048).
(İM, 580); ay. (KK, 120); ay. (KH, 136); ögred- ‘ay.’ (KFT, 1048);
ögret- ‘ay.’ (ELS, 82).
P
PAÇAYLA- 322
(bk. PALAYLA-)
320 Erdal, avıtıl- maddesinde, EUT verisi olarak avınıl- okuyuşunun yanlış olduğunu
belirtir (1991: 654).
321 Fazılov ve Ziyayeva’nın çalışmasında da /ü/ ile verilmiş, ancak ügüt- ‘мешать,
препятствовать; изменяться [‘müdahele etmek, karışmak; değişmek’]’ (1978:
399)’ iken yügüt- ‘молоть, размалывать [‘öğütmek’]’tir (1978: 316).
322 Tryjarski, bu sözcüğün palayla- yerine yanlışlıkla yazıldığını düşünmekte, ancak
“?” ile bırakmaktadır.
410 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
(ttkht.!)
PAYLAŞ- ‘üleşmek, paylaşmak’ (EK).
[< payla- + (-ş-)]
(ttkht.!)
PEŞÄLÄN- ‘yapılmak, üretilmek, sanatsal olarak meydana geti-
rilmek’ (EK).
[< Far. peş ‘an example, model, exemplar, coryphæus, chief,
superior, commander, leader’ (PED, 265) + (+le-n-)]
(ttkht.!)
PIRḪILDA- ‘kaynamak, köpürmek, dalgalanmak’ (EK).
[< pırḫıl ‘yansıma taban’ + (+da-)]
(ttkht.!)
PISPISLA- (bk. KISPISLA-)
PİLONLAN- ‘pelerinle örtülmek veya örtünmek’ (EK).
[< Erm. p’ilon ‘cloak, mantle; priest’s mantle’ (NDAE, 728) +
(+la-n-)]
(ttkht.!)
PİLONLAT- ‘pelerin ile örtmek’ (EK).
[< Erm. p’ilon ‘cloak, mantle; priest’s mantle’ (NDAE, 728) +
(+la-t-)]
(ttkht.!)
PİNTİLÄN- ‘pis, tiksinç olmak’ (EK).
[< pinti324 ‘грязный, замаранный, неопрятный, гадкий,
гнусный, мерзкий’ (KS, 1139) + (+le-n-)]
(ttkht.!)
PİSAKLAN- (ve pişaklan-) ‘evlenmek’ (EK).
[< Erm. bsag ‘crown, diadem; crown, prize, premium, reward;
circle, coping, top, crowning, brim, frame, edge, cornice, pa-
rapet, battlement; coronation, achievement, accomplishment;
nuptials, espousals, marriage, nuptial blessing’ (EDPT, 613) +
(+la-n-)]
(ttkht.!)
324 Sözcüğün kökeni bilinmiyor (bk. Nişanyan, 2010: 492).
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 413
R
RADILAN- ‘neşelenmek, mutlu olmak’ (EK).
[< radı325 (< Ukr. radiy) ‘радостный, довольный’ (KS, 1190)
+ (+la-n-)]
(ttkht.!)
RASTLA- ‘karşılaşmak, tesadüf etmek’ (EK).
[< Far. rā st ‘right, true; good, just, sincere, upright; straight,
even, level’ (PED, 562) + (+la-)]
Clauson, bu fiilin, saç- fiilinin geniş zaman sıfat fiili saçar ta-
banından türediğini düşünmektedir (1972: 798).327 Dankoff ve
Kelly bu fiili saç- fiilin altına almış, dolayısıyla saç- ile ilişki-
lendirmiştir (1985: 151).
Erdal, bu tip fiillerde /r/’den önce ünlü türemesinin ET’nin
karakteristiği olduğunu söyler (1991: 471). Dolayısıyla saçıra-
gibi biçimleri ikincil kabul ettiği söylenebilir. ora- taşıyıp ha-
reket bildiren sözcükler hakkındaki genel değerlendirme için
bk. 1.1.15. ora-.
SAÇRAT- (ve saçırat-) ‘sıçratmak, titretmek; saçtırmak’ (EK).
[< saçıra- ‘излучаться (о свете)’ (DTS, 479) + (-t-)]
OT: sıçrat- ‘ulaştırmak, yaymak’ (ME, 175); saçrat- ‘sıçratmak’
(Kİ, 84); sıçrat- ‘skoczyć’, (BM, 72).
OT: saḳ la- ‘hesaplamak, dikkat etmek, tanzim etmek, tedbir al-
mak, korumak’ (KB III, 380); ‘saklamak, gözetmek’ (AH, LIV);
‘korumak’ (RKT, 605); ‘saklamak, gizlemek, muhafaza etmek’
(ME, 171); ‘saklamak, korumak, bakmak, gizlemek; dikkate al-
mak, düşünmek’ (KE II, 533); ‘dikkate almak, korumak’ (MM,
252); ‘strzec, pilnować, zachowywać, dochowywać (wiary)’ (HŞ,
153); ‘хранить’ (MNa, 191); ‘saklamak, korumak, beklemek, gö-
zetlemek, hâkim olmak, kötülükten korumak; takip etmek’ (NF
III, 359); ‘korumak’ (ML, 58); ‘korumak; korumak, gözetmek,
riayet etmek’ (HKT, 868); ‘saklamak, korumak’ (TA, 134); ‘to
conceal’ (RH, 65); ‘saklamak, korumak, gizlemek, gözetmek,
sakınmak’ (KEF, 268); to keep; to protect’ (İN, 102); ‘saklamak,
gözetmek, kollamak’ (GT, 352); ‘korumak, gözetmek; muhafaza
etmek; haramdan çekinmek; ihtikâr yapmak, saklamak; himaye
etmek’ (İM, 586); ‘saklamak, korumak, sakınmak’ (KK, 121);
‘gizlemek’ (TZa, 231); ‘saklamak, korumak’ (KH, 138); ay. (KFT,
1055); ay. (MG, 234); ay. (ELS, 85).
[< saḳ la- ‘hesaplamak, dikkat etmek, tanzim etmek, tedbir al-
mak, korumak’ (KB III, 380) + (-n-)]
ET: saḳ lan- ‘to protect oneself; to be protected’ (EDPT, 810;
DTS, 487); OT: saḳ lan- ‘uyanık olmak, dikkatli olmak, tedbir-
li bulunmak, ihtiyatlı olmak’ (KB III, 380); ‘to guard himself’
(DLTa II, 86); ‘saklanmak’ (AH, LIV); ‘сохраняться’ (LST, 261);
‘korkmak’ (RKT, 605); ‘saklanmak’ (ME, 171); ‘düşünmek’ (KE
II, 533); ‘strzec się, wystrzegać się, uważać’ (HŞ, 153); ‘selamate
kurtulmak’ (ML, 58); ‘kaçınmak, sakınmak; korunmak; uzak-
laştırılmak, uzak tutulmak’ (HKT, 869); ‘çekinmek, korunmak,
korkmak’ (KEF, 268); ‘to guard against; to be careful, to take
care’ (İN, 102); ‘saklanmak, gizlenmek, korunmak’ (GT, 352); ‘çe-
kinmek; korunmak, muhafaza edilmek; uzak durmak, korunmak’
(İM, 587); ‘gizlenmek’ (TZa, 231); ‘korumak, dikkatli olmak’
(KH, 138); ‘saklanmak’ (KFT, 1055); ‘saklanmak, korunmak’
(MG, 234).
(ttkht.!)
SALIN- ‘salınmak, bırakılmak; ertelenmek’ (CC, EK).
[< sal- ‘to move (something Acc.), to put into motion’ (EDPT,
824) + (-ın-)]
ET: salın- ‘to hang (Intrans.)’329 (EDPT, 827; DTS, 482); OT: sa-
lın- ‘salınmak, sarkmak, (KB III, 380); ‘to hang (from something
or somewhere)’ (DLTa II, 40); ‘aşağı salmak, salınmak, düşmek’
(NF III, 360); ‘yukarıdan aşağıya sarkmak’ (HKT, 870); ‘koyu-
verilmek, irsal edilmek’ (TA, 86); ‘salınmak, kibirle yürümek’
(KEF, 269); ‘hapse atılmak; saçın kıvrık olmayıp sarkması’ (İM,
587); ‘salınmak’ (KK, 121); ay. (TZa, 232); ‘salınmak, bırakmak,
düşmek’ (KH, 138); ‘bırakılmak’ (MG, 235); ‘iki tarafa salınarak
yürümek, güvenerek yürümek; iftiharla, azamet satarak, mağru-
rane yürümek; iki tarafa eğilmek, gerilmek, sallanmak, sarkmak’
(İH, 39).
ET: sana- ‘to count’ (EDPT, 835; DTS, 483); OT: sana- ‘to co-
unt’ (DLTa II, 291); ‘saymak, hesap etmek’ (AH, LIV); ‘sanmak,
addetmek, bir şeyden sanmak; saymak’ (RKT, 606); ‘saymak, he-
saplamak’ (ME, 172); ‘saymak, hesap etmek’ (KE II, 536); ‘say-
mak’ (MM, 252); ‘denemek, sınamak; saymak, farz etmek’ (NF
III, 360); saymak; addetmek, kabul etmek’ (HKT, 871); ‘saymak’
(TA, 134); ‘to count’ (RH, 77); sana- ‘saymak, hesaplamak; olarak
kabul etmek, zannetmek, düşünmek’ (KEF, 269); ‘saymak’ (İM,
587); ay. (TZa, 232); ay. (KFT, 1056); ay. (MG, 235).
ET: sanç- ‘to pierce (with a lance), transfix’ (EDPT, 835; DTS,
483); OT: sanç- ‘sançmak, dürtmek, vurmak’ (KB III, 381);
‘to stab’ (DLTa II, 365); ‘колоть, пронзать’ (LST, 262); ‘kłuć,
przekłuwać’ (HŞ, 152); ‘vurmak, dürtmek’ (TA, 135), ‘sançmak’
(TZa, 232); ‘przebić, przekłuć’ (BM, 69).
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 423
ET: sarḳ ıt- ‘to pour down drop by drop, to drip-dry’ (OTWF II,
784); OT: sarḳ ıt- ‘to let something drip from something else’
(DLTa II, 133); ‘süzmek’, (TZa, 233).
172); ‘cuchnąć, śmierdzieć’ (HŞ, 155); ‘kötü, pis kokmak’ (NF III,
361); ‘sasımak, kötü kokmak’ (TZa, 233).
Erdal, ET’de semri-, yavrı- gibi zetatik isim biçimleri olan fi-
illere ayrı bir bölüm ayırmış, bunların +I- ile türediğini söyle-
miş ve bu fiili de sekiz tabanına istinaden o kategoriye dahil
etmiştir (1991: 480).
SEKİRİŞ- ‘hep birlikte hoplamak, zıplamak’ (EK).
[< sekri- ‘to jump’ (EDPT, 822) + (-iş-)]
OT: sekiriş- ‘to leap (together)’ (DLTa I, 202); sekriş- ‘sıçraşmak’
(ME, 174); ‘sıçraşmak, koşuşturmak’ (KE II, 543); ‘hoplayıp, zıp-
lamak’ (NF III, 364); sikriş- ‘(hayvanlar) birbirine sıçramak, çift-
leşmek’ (KEF, 273).
Erdal, ET’de sekri-, yavrı- gibi zetatik isim biçimleri olan fiillere
ayrı bir bölüm ayırmış, bunların +I- ile türediğini söylemiş ve
bu fiili de semiz tabanına istinaden o kategoriye dahil etmiştir
(1991: 480). Aydemir, bu sözcüğü *semi- fiil gövdesine dayan-
dırıp, -r- inchoative eki ile izah eder (2005: 15-34).
SEMİRT- ‘semirtmek, yağlandırmak’ (EK).
[< samri- ‘to be or become fat or corpulent’ (OTWF II, 480) +
(-t-)]
ET: semrit- ‘to fatten’ (EDPT, 830; DTS, 495); OT: semrit- ‘to
fatten’ (DLTa II, 130); semirt- ‘делать жирным, тучным’ (LST,
267); semrit-, semrüt- ‘semizleştirmek’ (ME, 174); semrüt- ‘besle-
mek, semizleştirmek’ (HKT, 877); semrit- ‘şişmanlatmak’ (KEF,
270).
OT: seril- ‘to sway and nearly fall’334 (DLTa II, 25).
ET: sıġın- ‘to take refuge in or with (some place, someone, Dat.); to
trust, rely on (someone Dat.) (EDPT, 813; DTS, 502); OT: sıġın-
‘sığınmak’ (KB III, 396); ‘to take refuge in a place’ (DLTa II,
39); ‘помещаться, жить; взывать о помощи, искать убежища;
молиться’ (LST, 270); ‘sığınmak’ (RKT, 618); ay. (ME, 175);
sıġın-, sıḳ ın- ‘ay.’ (KE II, 556); sıġın- ‘ay.’ (NF III, 372); ‘gizlenip
saklanmak’ (ML, 61); sıġın- ‘ay.’, (HKT, 880); sıḳ ın- ‘ay.’ (HKT,
882); sıġın- ‘ay.’ (TA, 137); sıġın- ‘sığınmak, güvenmek’ (KEF,
271), sıġun- ‘ay.’ (KEF, 271); sıġın- ‘sığınmak’ (GT, 356); ay. (İM,
591); sıġın- ‘ay.’ (TZa, 236), sıyın- ‘ay.’ (TZa, 238); sıġın- ‘ay.’
(MG, 240); ay. (ELS, 87).
ET: sıġta- ‘to mourn’337 (EDPT, 807; DTS, 503); OT: sıġta- ‘ağ-
lamak’ (KB III, 396); ‘to cry’ (DLTa II, 292); sıġta-, sıḫta- ‘sagu
sağmak (ölü için ağlamak) (ML, 61), sıḳ ta- ‘ölü için ağlamak’
(ML, 61); sıḳ da- ‘ölen kimseye karşı mersiye söyleyerek ağlamak
ve ağlatmak’ (Kİ, 91); soḳ uta- ‘płakać, lamentować’ (BM, 71).
ET: sıḳ ıl- ‘to be squeezed, compressed’ (EDPT, 809); OT: sıḳ ıl-
‘to be pressed or squeezed’ (DLTa II, 27); ‘sıkılmak’ (ME, 175);
‘sıkılmak, ezilmek’ (KEF, 272); ‘sıkılmak’, (İM, 591); ay. (ELS,
87).
ET: sıḳ tur- ‘to have something pressed, squeezed’ (EDPT, 807;
DTS, 505); OT: sıḳ tur- ‘to order something to be pressed’ (DLTa
II, 55); ‘sıktırmak’ (NF III, 372); sıḳ tır- ‘sıktırmak’ (TZa, 237);
(KE II, 256); ısparla- ‘emanet etmek, ısmarlamak’ (NF III, 178);
ısmarla- ‘emanet etmek, emanet bırakmak’ (ML, 36); ısparla-
‘ay.’ (HKT, 662); ısmarla- ‘ay.’ (Kİ, 42); üspürle- ‘teslim etmek’
(TA, 151); ısparla- (or osparla-) ‘to hand down’ (RH, 63); ısbar-
la-, ısmarla- ‘ısmarlamak, emanet etmek, bırakmak’ (KEF, 209);
asmarla- ‘ısmarlamak’ (TZa, 142); ısmarla- ‘pożegnać, polecić’
(BM, 79).
164); ‘sınamak, denemek, tecrübe etmek’ (NF III, 372); ay. (ML,
62); ay. (HKT, 882); ay. (Kİ, 91); ay. (KEF, 272); ‘to break’ (İN,
102); ‘kırılmak’ (GT, 357); ay. (İM, 591); ay. (TZa, 237); ‘lamać
się’ (BM, 73); ‘kırılmak’ (KFT, 1059); ay. (MG, 240).
OT: sıġır- ‘ıslık çalmak’ (RKT, 619); sıḳ ır- ‘ıslık çalmak’ (ML,
61); ay. (HKT, 882); sısḳ ır- ‘ay.’ (TZa, 237).
ET: silk- ‘to shake (something Acc.)’ (EDPT, 826; DTS, 500); OT:
silk- ‘to shake (trans.)’ (DLTa II, 366); ‘трясти’ (LST, 269); ‘silk-
mek’ (TA, 138); ay. (Kİ, 90); ‘silkmek, silkinmek’ (KK, 122).
ET: silkin- ‘to shake oneself’ (OTWF II, 614); OT: silkin- ‘to sha-
ke out’ (DLTa II, 85); ‘silkinmek’ (ME, 176); ay. (KE II, 559); ay.
(MM, 255); ‘trząść się, ostrząsać się’ (HŞ, 158); ay. (İM, 591); ay.
(TZa, 239).
ET: siŋür- ‘to swallow; to digest’ (EDPT, 841; DTS, 501); OT:
siŋür- ‘sindirmek, hazmetmek’ (KB III, 399); ‘to swallow’ (DLTa
II, 352); siŋür-, sü ŋür- ‘заглатывать; хватать, захватать’ (LST,
270); siŋür- ‘yutmak’ (RKT, 621); ‘sindirmek’ (ME, 176); sıŋur-
‘wchlaniac’ (HŞ, 165); siŋür- ‘sindirmek, bastırmak’ (NF III,
373); siŋir- ‘yenilen yemeği hazmetmek’ (ML, 60); siŋür- ‘sindir-
mek’ (HKT, 885); ‘yutmak, sindirmek, emmek’ (KEF, 273).
sun- ‘sunmak, uzatmak’ (KB III, 409); ‘to offer’ (DLTa I, 401);
‘sunmak, uzatmak’ (AH, LVIII); ‘протягивать’ (LST, 277);
‘uzatmak’ (RKT, 630); ‘sunmak, uzatmak’ (ME, 178); ay. (KE II,
573); ‘wyciągać, podawać, nadstawiać’ (HŞ, 161); ‘протягивать,
протянуть’ (MNa, 193); ‘uzatmak’ (NF III, 382); ‘el sunmak,
uzatmak’ (HKT, 893); ‘eline uzatmak’ (Kİ, 93); ‘elini uzatmak’
(TA, 139); ‘vermek, ulaştırmak; uzatmak, sunmak, itaat etmek’
(KEF, 276); ‘to give’ (İN, 102); ‘sunmak, vermek, uzatmak’ (GT,
361); ‘itaat etmek’ (İM, 593); ‘sunmak, uzatmak’ (MG, 244).
DLT verisine göre bu sözcük, dönüşlülük eki ile türetilmiş bir fiil
sayılabilir; fakat fiilin geçişli anlamlar taşıması ilgi çekicidir.
SUNUL- (ve suŋul-) ‘sunulmak, arz edilmek; kurban edilmek’
(EK).
[< sun- ‘to stretch out (one’s hand Acc.); to offer or present
(something Acc., to someone Dat.)’ (EDPT, 834) + (-ul-)]
veya
OT: sav ̇ ur- ‘to winnow’ (DLTa II, 6); ‘веять, дуть’ (LST, 257);
‘savurmak’ (RKT, 608); (ME, 173); ‘savurmak, serpmek’ (KE II,
344 Daha eski olan KB ve DLT’deki anlam ‘su içmek’tir.
454 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
576); susa- ‘być spragnionym’ (HŞ, 161); suv ̇sa- ‘susamak’ (NF
III, 384); suvsa- ‘susamak’ (HKT, 895), suv ̇sa- ‘ay.’ (HKT, 896);
susa- ‘susamak’ (Kİ, 94); suvsa-, suv ̇sa- ‘ay.’ (KEF, 277); susa-,
suvsa- ? ‘ay.’ (GT, 361); sufsa- ‘ay.’ (İM, 593), susa- (İM, 595);
susa- ‘ay.’ (TZa, 243); susa- ‘być spragnionym, mieć pragnienie,
chcieć, pić’ (BM, 72).
ET: suġul- ‘to be drained off’ (EDPT, 809; DTS, 513); OT:
suġul- ‘kaybolmak’ (KB III, 408); ‘suyu çekilmek’ (AH, LVIII);
‘иссякать, пересыхать’ (LST, 276); soġal- ‘toprağa sızıp yok ol-
mak, soğulmak’ (KE II, 562); suġal- ‘su çekilmek’ (NF III, 382);
suġul- ‘(suyu) çekilmek’ (HKT, 892); soġul- ‘su çekilmek, suyu
azalmak; çukurlaşmak’ (KEF, 273); suval- ‘(su) yere batmak, kay-
bolmak’ (İM, 594); soġul- ‘(su) emilmek, yere çekilmek’ (İH, 42).
OT: sürül- ‘to be driven or driven out; to be rubbed’ (DLTa II, 26);
‘изгоняться, быть гонимым’ (LST, 279); ‘sürülmek, uzaklaştı-
rılmak’ (RKT, 634); ‘sürülmek, götürülmek’ (ME, 180); ay. (KE
II, 578); ‘kovulmak; sürülmek, sevkedilmek’ (HKT, 898); ‘sürül-
mek, kovulmak, götürülmek’ (KEF, 277); ‘(hayvan) ardından sü-
rülmek’ (İM, 595).
OT: sürün- ‘to be cast out of’ (DLTa I, 338); ‘(yerde) sürünmek’
(ME, 180); sürin-, sürün- ‘sürüklenmek, sevkedilmek’ (HKT,
898); sürün- ‘sürülmek; koku, boya, ilaç gibi şeyler sürülmek’
(KEF, 277); ‘sürünmek’ (TZa, 244); ‘(yerde) sürünmek; (atı) sür-
mek’ (MG, 248).
TS
TSINALA- ‘kurşun veya kalayla kaplamak’ (EK).
[< tsına < Ukr. tsina ‘олово, оловянный’ (KS, 358) + (+la-)]
(ttkht.!)
TSUSTUR- (ve çustur-) ‘susturmak’ (EK).
[< *sus- + (-tur-)]
(ttkht.!)
Fiil tabanı ET’de tanıklanmaz. Nişanyan’ın da önerdiği üzere
(2010: 576), yansıma olarak doğmuş (istinai olarak hiç ek al-
madan) bir fiil kökü olabilir. Rus. цыц!, İng. shh! ünlemleri
göz önünde bulundurulduğunda bu fiil tabanın da aynı şekilde
ortaya çıkmış olması şaşırtıcı olmaz.
Ş
ŞAĠAVATLA- ‘merhamet göstermek, acımak’ (EK).
[< Ar. şafaḳ at ‘compassion, commiseration, pity, sympathy,
kind(li)ness, tenderness, affectionateness, solicitude, loving;
care’ (DMWA, 478) + (+la-)]
(ttkht.!)
ŞAĠAVATLAN- (ve şaġav ȧ tlan-, şahavatlan-) ‘acımak, bağışla-
mak, merhamet etmek’ (EK).
[< şaġavatla- + (-n-)]
(ttkht.!)
ŞAĠAVATLAT- ‘merhamet uyandırmak’ (EK).
[< şaġavatla- + (-t-)]
(ttkht.!)
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 459
T
TABALA- (bk. TAPALA-)
TABALAN- ‘tekdire, kınamaya, siteme maruz kalmak’ (EK).
[< tapala- ‘to reproach’ (DLTa II, 313) + (-n-)]
(ttkht.!)
TAPALA- (ve tabala-) ‘tekdir etmek, kınamak, suçlamak, eleştir-
mek’ (EK).
[< taba ‘şematet [başkasının keder ve musibetine sevinme]346
(ML, 67) < *tapa + (+la-)]
OT: tapala- ‘to reproach’ (DLTa II, 313); tabala- ‘şematet etmek
[başkasının keder ve musibetine sevinmek]’ (ML, 67); tapala- II
‘başa kakmak, kınamak, azarlamak’, (KEF, 282); ‘nispet için yap-
mak, inadına yapmak’ (İH, 45).
[< tap- “‘to serve’, in the sense both of serving a human mas-
ter, and serving God, i.e. worshipping” (EDPT, 435) + (-ıġsa-)]
(ttkht.!)
TACLA- ‘taç giydirmek, krallığını kutsamak’ (EK).
[< Far. ta ̄ c ‘a crown, diadem’ (PED, 273) + (+la-)]
(ttkht.!)
TACLAN- ‘taçlandırılmak, krallık adına kutsanmak’ (EK).
[< tacla- + (-n-)]
(ttkht.!)
TAĠIL- (ve daġıl-) ‘dağılmak, saçılmak, parçalanmak, çözülmek,
çökmek’ (EK).
[< *taġı- + (-l-)]
OT: taġıl- ‘рассеиваться, разбрасываться’ (LST, 281); taḳ ıl-
‘dağılmak’ (ME, 182; daḳ ıl- ‘ay.’ (ME, 112); taġıl- ‘ay.’ (NF III,
393); taġıl- ‘dağılmak’ (ML, 67); daġıl- ‘saçılmak, dağılmak’
(ML, 27); taḳ ıl- ‘parçalanmak, dağılmak, darmadağınık olmak;
bölünmek, bölüklere ayrılmak; ayrılmak, uzaklaşmak; seçilmek’
(HKT, 908); taġal- ‘dağılmak’ (Kİ, 96); taġıl- ‘dağılmak’, (KEF,
280), taḳ ıl- II ‘ay.’ (KEF, 280); taġıl- ‘dağılmak; nefret etmek, kaç-
mak’ (İM, 597); daġıl- ‘dağılmak’ (TZa, 163).
(ttkht.!)
TAMURLAN- ‘köklenmek, kök salmak’ (EK).
[< tamar ‘vein, artery’ (EDPT, 508) + (+la-n-)]
(ttkht.!)
TANA- (bk. TANU-)
TANI- (bk. TANU-)
TANIDIR- ‘tanıtmak, tanımak için ikna etmek’ (EK).
[< tanu- ‘tanımak’ (KB III, 422) + (-tur-)]
(ttkht.!)
Sıradışı bir örnektir; zira iki heceli ve ikinci hecesi ünlü ile biten
fiillere -tXr- yerine, çoğunlukla -(X)t- ettirgen eki gelmektedir.
TANIḪLA- ‘tanıklık için ifade vermek’ (EK).
[< tanuḳ “‘a witness’ (to a statement, document, etc.)” (EDPT,
518) + (+la-)]
ET: tanuḳ la- ‘удостоверять, свидетельствовать’ (DTS, 532;
EDPT, 519); OT: tanıḳ la- ‘tanıklamak’ (TZa, 251).
TAŊLAMAGANLAN- (bk.1.3.3)
TAŊLAN- ‘seçilmek’ (EK).
[< taŋla- ‘to be surprised, to be astonished’ (EDPT, 521) + (-n-)]
OT: ta ŋlan- ‘gururlanmak’ (ME, 182); ‘hayret edilmek’ (KE II,
595).
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 469
OT: tapıl- ‘to be found’ (DLTa II, 24); tapul- ‘bulunmak’ (KE II,
597); tabul- ‘znaleźć się, odnaleźć się; powtórzyć się’ (HŞ, 168),
tabıl- ‘znajdować się’ (HŞ, 168); tapıl- ‘быть найденным’ (MNa,
178); tapul- ‘bulunmak’ (NF III, 404); tapıl- ‘ay.’ (KEF, 282);
tapul-’bulunmak, kazanılmak’ (GT, 369); tapıl-, tapul- ‘bulun-
mak’ (İM, 600); dapıl- ‘ay.’ (KFT, 965), tapıl- ‘ay.’ (KFT, 1071).
OT: taytur- ‘to make someone slip’ (DLTa II, 249); taydur- ‘kay-
dırmak’ (KEF, 284).
ET: tegşür- ‘to change, alter (something Acc.)’ (EDPT, 488; DTS,
549); OT: tekşür- ‘переменять, изменять’ (LST, 296); tegşür-
‘değiştirmek’ (HKT, 924); degşür- ‘ay.’ (TA, 102); ay. (TZa, 164);
‘zmieniać’ (BM, 51); ‘değiştirmek’ (KFT, 967).
się, zgrzać się’ (HŞ, 178); tirle- ‘terlemek’ (İM, 608); terle- ‘ay.’
(TZa, 255); derle- ‘pocić się’ (BM, 51).
(ttkht.!)
TEYİR- (ve tiyir-) ‘ulaştırmak; değdirmek’ (CC, EK).
[< teg- “properly ‘to reach (a place Dat.)’ but with various
extended meanings from an early date, including ‘to attack
(someone), to touch (something), to concern (someone), to be
worth (i.e. to reach a price of, so much)’” (EDPT, 476) + (-ür-)]
ET: tegür- “‘to cause to reach’, but usually ‘to deliver or convey
(something Acc.) to (someone Dat.)’” (EDPT, 485; DTS, 549); OT:
tegür- ‘eriştirmek, dokundurmak’ (KB III, 433); ‘to bring somet-
hing from somewhere/someone’ (DLTa II, 7); tegür- ‘değdirmek,
dokundurmak, çektirmek’ (AH, LXI), tigür- ‘ay.’ (AH, LXIII);
tegür- ‘приносить, доставлять’ (LST, 294); ‘musibet vermek,
eriştirmek; ulaştırmak’ (RKT, 667); ‘ulaştırmak’ (ME, 185); ay.
(KE II, 618); ay. (MM, 261); tegür- ‘doprowadzić’ (HŞ, 174), te-
gür- ‘ay.’ (HŞ, 177); tėkür- ‘доводить, довести, донести’ (MNa,
182), tegür- ‘portare; fare arrivare’ (MNb, 100); tegür- ‘değdir-
mek, dokundurmak; vermek, ulaştırmak; bildirmek’ (NF III,
419); dekir- ‘değdirmek’ (ML, 27), tekir- ‘ulaştırmak, erdirmek’
(ML, 70); tegür- ‘ulaştırmak; eriştirmek, katmak, ilhak etmek’
(HKT, 924), tigür- ‘ay.’ (HKT, 928); tegür-, tigür- ‘değdirmek,
ulaştırmak’ (AOYB, 236-37); tegür- ‘ulaştırmak; dokundurmak;
bildirmek’ (KEF, 285); ‘to touch’ (İN, 103); tigür- ‘ulaştırmak,
eriştirmek’ (GT, 375); tegür- ‘ulaştırmak’ (İM, 603), tigir- ‘do-
kunmak’ (İM, 607), tigür- ‘ulaştırmak, kavuşturmak; dokunmak,
el ile dokunmak’ (İM, 607); tegir- ‘değirmek’ (MG, 259).
OT: tezlet- ‘acele etmek’ (!) (KK, 125); ‘acele ettirmek’ (TZa,
257); ay. (DM, 114).
ET: tılda-/tılta- “etymologically this should mean ‘to use the ton-
gue’, but in practice it seems usually to mean ‘to make excuses, to
seek pretexts’” (EDPT, 494; DTS, 566); OT: tılda- ‘mani olmak’
(KB III, 441); tylta- ‘zmusić, spowodować’ (HŞ, 192); sılta- ‘baha-
ne bulmak’ (TZa, 237).
[< tile- “originally ‘to seek (for something Acc.)’: hence ‘to
desire (something Acc.); to ask (someone Abl.) for (something
Acc.)” (EDPT, 492) + (-n-)]
ET: tilen- ‘to ask for (something) for oneself, to beg’ (EDPT, 501;
DTS, 560); OT: tilen- ‘dilemek’ (KB III, 450); ‘to seek’ (DLTa
II, 170); ‘istenmek’ (RKT, 680); ‘istenmek, arzu edilmek; isten-
mek, talep edilmek’ (HKT, 937); ‘dilenmek, istemek’ (TA, 146);
ay. (KEF, 288); ay. (GT, 376); ‘dilencilik etmek’ (TZa, 258); dilen-
‘żebrać, dopraszać się o co’ (BM, 51); tilen- ‘dilenmek’ (DM, 114).
OT: tire- ‘to prop up’ (DLTa II, 285); türe- ‘ağaç dikmek’361 (Kİ,
110); tire- ‘diremek, dayamak’ (MG, 262).
mek; yaşamak’ (MM, 263); ‘żyć’ (HŞ, 180); ‘vivere’ (MNb, 100);
‘yaşamak, canlanmak, dirilmek’ (NF III, 428); diril- ‘yaşamak’
(ML, 27); tiril- ‘ay.’ (HKT, 938); ‘dirilmek’ (Kİ, 103); ay. (TA,
146); (keç) tiril- ‘to (long) live’ (RH, 62); tiril- ‘dirilmek, yaşa-
mak’ (KEF, 289); ‘dirilmek; yaşamak, ömür sürmek’ (GT, 376);
‘dirilmek, yeniden hayat bulmak; toplanmak, bir araya gelmek’
(İM, 608); diril- ‘dirilmek’ (TZa, 165), tiril- ‘yaşamak’ (TZa, 259);
diril- ‘dirilmek’ (KFT, 970).
ET: tişle- ‘to bite’ (EDPT, 564; DTS, 563); OT: tişle- ‘dişlemek’
(KB III, 454); ‘to bite; to strike on teeth’ (DLTa II, 301); ‘dişlemek,
kemirmek, ısırmak’ (KE II, 638); ‘gryźć, kąsać’ (HŞ, 180); ‘dişle-
mek’ (Kİ, 103); ‘ısırmak, dişlemek’ (TA, 146); ay. (GT, 377); ay.
(İM, 608); ay. (TZa, 259); ‘ukąsić, ugryźć’ (BM, 75); dişle- ‘dişle-
mek’ (KFT, 971).
OT: tişlen- ‘to teeth, (of teeth) to be sharpened’ (DLTa II, 84).
ET: titre- ‘to shiver, shake’ (EDPT, 460; DTS, 564); OT: titre-
‘трястись, дрожать’ (LST, 393); ‘titremek, sarsılmak’ (RKT,
682); ‘titremek’ (ME, 188); ‘titremek, benildemek’ (KE II, 638);
‘titremek, korkmak, dehşete düşmek’ (NF III, 428); ‘ditremek’ (!)
(ML, 73); ditre- ‘titremek’ (Kİ, 35); titre- ‘ay.’ (KEF, 289); ditre-
‘to shake’ (İN, 92); titre- ‘titremek’ (GT, 377); ay. (TZa, 259); ay.
(MG, 262).
ET: tegil- “properly ‘to be reached’, but nearly always ‘to be blin-
ded’ (i.e. reached by some sharp object)” (EDPT, 481; DTS, 547);
OT: tegil- ‘erişilmek’ (AH, LXI); ‘быть в соприкосновении,
соприкоснуться’ (LST, 293).
(ttkht.!)
TOĠIR- (bk. TOĠUR-)
TOĠRUL- (ve doġrul-) ‘doğru veya düz duruma gelmek, dikel-
mek, düzelmek; aklanmak, temize çıkmak’ (EK).
[< toġur- ‘to traverse’370 (EDPT, 472) + (-ul-)]
[< Moğ. toġta- (toġtu-) ‘to stop, rest, become immobile; to set;
to become fixed or established; to become stabilized; to depend
on; to assume a shape or form; to come to a decision or agree-
ment; to become engaged; to remain firm (in one’s resolution);
to decide; to fix’ (PED, 815) + (-t-)]
OT: toḳ tat- ‘durdurmak’ (KE II, 639).
doḳ un- ‘ok nişana dokunmak, tam nişan mahalline ısabet etmek;
değmek’ (İH, 16).
Etimolojisi belirsiz olmakla birlikte isimden fiil yapım eki ile tü-
retilmiş olabilir.
TOLDUR- (bk. TOLTUR-)
TOLDURUL- ‘doldurulmak, yüklenmek’ (EK).
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 503
429); toldır- ‘ay.’ (ML, 74); toldur- ‘ay.’ (HKT, 943); toldur-, tol-
tur- ‘doldurmak, dolmak’ (KEF, 290-291); doldur- ‘to (reach) the
full draw’ (İN, 92), toldur-, toltur- ‘to draw; to bring to the full
draw’ (İN, 104); toldur- ‘doldurmak’ (GT, 377); toltur- ‘ay.’ (İM,
609); doldur- ‘ay.’ (KK, 107), toltur- ‘ay.’ (KK, 126); toldır- ‘ay.’
(TZa, 261); doldur- ‘napelniać’ (BM, 51), toltur- ‘ay.’ (BM, 76);
toltur- ‘doldurmak’ (MG, 264).
ET: toġra- ‘to cut, or split into slices or small pieces’ (EDPT, 472;
DTS, 571); OT: togra- ‘to cut up’ (DLTa II, 293); ‘doğramak, par-
çalamak’, (KE II, 639); ay. (NF III, 429); ay. (Kİ, 104); ay. (KEF,
290).
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 505
ET: toḏ- ‘to be full, satiated’ (EDPT, 451; DTS, 569); OT: toḏ-
‘doymak’ (KB III, 455); ‘(a person) to be full’ (DLTa II, 375); toḏ-
‘doymak’ (AH, LXIV), toy- ‘ay.’ (AH, LXIV); toy- ‘насыщаться’
(LST, 306); ‘doymak, kanmak’ (KE II, 643); ‘nasycić się, mieć
dość’ (HŞ, 181); ‘doymak, karnı doymak’ (NF III, 430); ay. (Kİ,
106); ay. (KEF, 291); ay. (GT, 378); ay. (KK, 126); ay. (TZa, 262);
‘nasycić się, być nasyconym’ (BM, 75).
OT: toḏ un- ‘doymak’ (KB III, 455); ‘to pretend to be satisfied, to
satiate itself’ (DLTa II, 35).
374 Aslında, Sevortyan bu fiil tabanının doġan/toġan ‘Doğan’ sözcüğünde bulunduğunu
belirtmektedir.
506 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
[< tök- “‘to pour out (a liquid Acc.)’, hence more generally ‘to
spray out, scatter’” (EDPT, 477) + (-ün-)]
ET: tökün- ‘to pour out (oneself)’ (EDPT, 485); OT: tökün- ‘su
dökünmek, yıkanmak’ (İM, 609).
ET: törü- ‘to come into existence, to be created’ (EDPT, 533; DTS,
582); OT: töri- törü- ‘yaratılmak, türemek, meydana gelmek’ (KB
III, 463); törü- ‘to come into being, to be created’ (DLTa II, 285);
töre- ‘türemek’ (KE II, 644).
OT: tögüş- ‘to vie with someone in crushing’ (DLTa II, 17).
(ttkht.!)
TURĠUZUL- ‘bir nesne veya kişi önüne koyulmak, gösterilmek’
(EK).
[< turġuz- ‘durdurmak; kaldırmak, yükseltmek’ (KE II, 653) +
(-ul-)]
OT: durḳ uzıl- ‘durdurulmak’ (KFT, 974).
ET: tuytur- ‘to make somebody sense something’ (OTWF II, 811;
EDPT, 567; DTS, 585); OT: tuytur- ‘to make someone aware of
something’ (DLTa II, 249); duydur- ‘duyurmak’ (ME, 117); tuy-
dur- ‘haberdar etmek; teşvik etmek’ (HKT, 953); ‘duyurmak’
(MG, 269).
OT: tuzla- ‘‘to salt’ (DLTa II, 210); ‘tuzlamak’ (Kİ, 109); duzla-
‘solić, posolić’ (BM, 52).
OT: tüken- ‘bitmek’ (KB III, 478); ‘tükenmek’ (AH, LXVI); tü-
gen- ‘кончаться; завершаться’ (LST, 316); tüken- ‘tükenmek’
(ME, 192), düken- ‘ay.’ (ME, 117); tüken- ‘tükenmek, bitmek, son
bulmak’ (KE II, 657); ay. (MM, 265); ‘skończyć się, wyczerpać
się’ (HŞ, 189); ‘кончаться’ (MNa, 181); ‘bitmek, tükenmek’ (NF
III, 440); ay. (ML, 77); ay. (HKT, 954); ay. (AOYB, 238); düken-
‘tükenmek’ (Kİ, 36), tüken- ‘ay.’ (Kİ, 109); ‘tükenmek, bitmek, ta-
mamlanmak’ (KEF, 295); ay. (GT, 381); ay. (İM, 610); ‘boşalmak;
bitmek, tükenmek’ (KK, 127); ‘boşanmak’ (TZa, 266); ‘skończyć
się’ (BM, 77); düken- ‘tükenmek’ (KFT, 975); tüken- ‘ay.’ (MG,
269); ay. (DM, 116); düken- ‘bitirmek, ayrılmak’ (ELS, 47).
ET: tüket- ‘to bring to an end, complete’ (EDPT, 479; DTS, 596);
OT: tüket- ‘bitirmek, tamamlamak’ (KB III, 478); ‘to finish’
(DLTa II, 118); ‘tüketmek, bitirmek, tamamlamak’ (AH, LXVI);
tüget- ‘кончать’ (LST, 317); tüket- ‘tüketmek’ (ME, 192); ay. (KE
II, 658); ay. (MM, 265); ‘skończyćt, wyczerpać’ (HŞ, 189); tüget-
‘заканчивать’ (MNa, 181); tüket- ‘tüketmek, bitirmek’ (NF III,
440); ay. (KEF, 294); ay. (GT, 381); ay. (KK, 127); ay. (TZa, 266);
ay. (MG, 269).
OT: tülä- ‘to lose winter coat (horse)’ (DLTa II, 289).
OT: tüfkür- ‘плевать’ (LST, 320); tüv ̇ kür- ‘tükürmek’ (ME, 192);
ay. (KE II, 662); ay. (NF III, 443); tükür- ‘ağızdan tükrüğü yahut
balgamı atmak’ (ML, 77); tüv ̇ kür- ‘tükürmek’ (HKT, 958); tükür-
‘ay.’ (Kİ, 109); ay. (TA, 149); tüv ̇ k ir-, tüv ̇ kür- ‘ay.’ (KEF, 295);
tüfkür-, tüv ̇ kür- ‘ay.’ (İM, 610); tükür- ‘ay.’ (KK, 127); ay. (TZa,
266); ‘plwać’ (BM, 77).
ET: türt- “originally ‘to rub, anoint (with ointment)’, and the like”
(EDPT, 535; DTS, 599); OT: türt- ‘sürmek, sıvamak’ (KB III,
481); ‘to rub (on something)’ (DLTa II, 368); ‘sürmek, bulaştır-
mak’ (ME, 192); dürt- ‘dürtmek’ (TA, 103); ‘dürtmek’ (İM, 610).
ET: türtün- ‘to rub onto oneself’ (EDPT, 537; DTS, 599); OT: tür-
tün- ‘to rub itself’ (DLTa II, 82); ‘(koku) sürünmek’ (ME, 192).
U
UÇTUR- ‘uçurmak, uçurtmak’ (EK).
[< uç- “basically (of a bird) ‘to fly’, with various metaph. ex-
tensions. The oldest is, as an honorific (of a superior), ‘to die’;
others are ‘to go with great speed; to disappear; to twitch; (of
colours) to fade’” (EDPT, 19) + (-tur-)]
(ttkht.!)
Bu sözcüğün tarihî metinlerde görülmeyişinin sebebi, uç- fii-
linin ilk örneklerinden beri -(U)r- ettirgenliğini tercih etmesi-
dir.
UFAL- (bk. UVAL-)
UFAN- (bk. UVAN-)
UFAT- (bk. UVAT-)
UḪIN- ‘umutsuz, veya çökkün olmak; mütevazı olmak’ (EK).
[< *uġın- (?)]
(ttkht.!)
385 Հագածել
386 Kullanılan Ermenice-İngilizce sözlükte Հագածին ‘to become addicted, to give
oneself’ up, to yield; to cram oneself, to feed well, to feast’ (NDAE, 367) anlamına
gelir.
387 Bu veri ile ukın- ‘берәр нәрсәдән шикләнеп, шомланып догалар уку, теләкләр
теләү’ (TTAS III, 302) semantik açıdan tutarlı değildir.
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 523
OT: umsun- ‘ümitlenmek’ (ME, 194); ay. (KE II, 669); ‘(kadınlar
gebe iken) bir şeyi arzu etmek’ (Kİ, 112); ‘ummak’ (TA, 150); ay.
(İM, 611); ‘umunmak’ (TZa, 269).
[< ur- ‘‘to put (something Acc., on something Dat. or Loc.); ‘to
ET: uruş- ‘to quarrel or fight with each other’ (OTWF II, 571); OT:
mek, kavga etmek’ (NF III, 448); ‘savaşmak’ (HKT, 970); ‘vu-
combat’ (İN, 104); ‘vuruşmak, savaşmak’ (GT, 384); ay. (İM, 612);
ay. (KK, 128); ay. (TZa, 270); ay. (KFT, 1076); ay. (MG, 274).
[< uruş- ‘to quarrel or fight with each other’ (OTWF II, 571) +
(-tur-)]
(ttkht.!)
TARİHÎ KARŞILAŞTIRMA VE ETİMOLOJİ • 529
OT: oḫ şa- ‘to soothe and caress’ (DLTa I, 236); oḳ şa- ‘okşamak’
(Kİ, 62); oḫ şa- (2) ‘okşamak’ (NF III, 320). Bunların yanısıra
ME’deki uşala- (uv ş̇ ala- ?) ‘oğuşturmak’ (196) verisi CC verisini
fonetik anlamda destekler.
389 Clauson, KT döneminde opul- olarak kayda geçen verilerin ‘to be swallowed’
olarak anlamlandırılmasının uygun olmadığını ve bunların uful- gibi uvul-’un
ikincil bir biçimi olabileceğini söyler. Clauson ayrıca tarihî tanıklarda TZ uvul-
uġul- ‘to faint’ örneğine de yer vermiştir (1972: 10); fakat anlamsal olarak hiçbir
yakınlık taşımadığı için buradaki tanıklamaya alınmamıştır.
532 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
272); ay. (KFT, 1077); ay. (MG, 274); vıyal- ‘utanmak, çekinmek’
(DM, 118).
(ttkht.!)
Tryjarski bu sözcüğün uyu- yerine hata ile yazıldığını düşün-
mektedir. EK ḫoyurt- fiilinin etkisi ile ortaya çıkan uyurt- bi-
çiminden ters türetme ile meydana gelmiş olabilir.
UYURT- ‘katılaştırmak, yoğunlaştırmak, uyutmak, ekşitmek’
(EK).
[< uyur- + (-t-) (?)]
(ttkht.!)
Tryjarski bu sözcüğün uyut- yerine hata ile yazıldığını düşün-
mektedir ve bu düşüncesinde haklı olmalıdır; zira ne uyur- ne
de uyurt- tarihî tanıklamalarda bulunmaz. Bunun yanı sıra,
Ermenice-Kıpçakça sözlükten alınan bu verinin ḫoyurt- ile
yan yana kullanıldığı görülür.391Bu durumda uyut- fiilinin di-
ğerine uyarak ettirgenik ekinden önce bir /r/ sesini benimsedi-
ği söylenebilir. Bu düşünceyi zayıflatabilecek uyur- örneğinin
de bu biçimden ters türetme ile oluşması mümkündür.
UYUT- ‘yatağa yatırmak, uykuya yatırmak’ (CC, EK).
[< uḏı- “basically ‘to sleep’, with several metaph. meanings;
the earliest (of blood, milk, etc.) ‘to clot, curdle, coagulate’
must have existed in Xak.” (EDPT, 42) + (-t-)]
ET: uḏ ıt- ‘to put (someone) to sleep’392 (EDPT, 45; DTS, 605); OT:
uḏ ıt- ‘uyutmak’ (KB III, 488); ‘to put (someone) to sleep’ (DLTa
I, 199); uyut- ‘uyutmak’ (ME, 196); ‘uykuya daldırmak’ (ML, 81);
uyıt- ‘ay.’ (TA, 151); uyut- ‘ay.’ (KEF, 299); uyut- ‘sütü uyutmak’
(TZa, 272).
(ttkht.!)
Tryjarski bu fiilin, uyut-’un ettirgeni olduğunu söyler. EK fi-
illerindeki eğilim, genel Türkçe için de geçerlidir, -(X)t- ettir-
genlik ekinden sonra -tIr- ettirgenlik ekini almak yönündedir.
EK tanıdır- örneği gibi oluşmuş ya da yazıcı tarafından yanlış-
lıkla uyuttur- yerine yazılmış olmalıdır.
UZAḪLA- (bk. YUZAḲLA-)
UZAḪLAN- ‘kilitlenmek, kilit vurulmak’ (EK).
[< yuzaḳ la- ‘kilitlemek’ (ME, 213) + (-n-)]
(ttkht.!)
UZAḪLAT- ‘kapattırmak, kilitletmek’ (EK).
[< yuzaḳ la- ‘kilitlemek’ (ME, 213) + (-t-)]
(ttkht.!)
UZAN- ‘uzanmak, gerinmek’ (EK).
[< uza- “‘to be, or become, long, or long drawn out’, usually of
time, less often of space” (EDPT, 281) + (-n-)]
OT: uzan- ‘протягиваться’ (LST, 322); ‘uzun olmak’ (ML, 81);
ay. (Kİ, 114); uzun- ‘uzamak’ (TA, 150); uzan- ‘uzamak, uzun sür-
mek’ (İM, 612); ‘uzanmak’ (TZa, 273); ‘uzamak’ (MG, 274).
mak’ (GT, 385); ay. (İM, 612); ‘uzatmak’393 (TZa, 273); uzad- ‘ay.’
(KFT, 1078); uzat- ‘ay.’ (MG, 274).
Ü
ÜÇKÜRT- (bk. ÜŞKÜRT-)
ÜFRÄ- ‘üfürmek, üflemek’ (EK).
[< üfür, üvür-394 < ür- ‘to blow (a trumpet, a fire, etc. Acc.); to
blow (into something Dat.)’ (EDPT, 195) + (-e-)]
(ttkht.!)
ÜLÄŞ- ‘paylaşmak, bölüşmek’ (CC, EK).
393 Fazılov ve Ziyayeva’nın çalışmasında bu fiilin ‘прощаться; провожать’ (=
vedalaşmak; eşlik etmek, -a/-e geçirmek) anlamı da verilmiştir (TZb, 395).
394 hür̄ - > üvür-, üfür- (bk. Tekin, 1995:185).
538 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
[< üle- “‘to divide (something Acc.) into shares and distribute
(them to people Dat.)’; the word implies both division and
distribution” (EDPT, 127) + (-ş-)]
ET: üleş- “properly (of several people) ‘to divide (something
Acc.) equally among (themselves)’, but sometimes, more vaguely,
‘to divide (something) up’” (EDPT, 154; DTS, 624); OT: üleş-
‘to divide and share’ (DLTa I, 189); ‘paylaşmak, bölüşmek’ (RKT,
721); ay. (ME, 197); ay. (KE II, 680); ‘rozdzielić, rozdać’ (HŞ,
202); ay. (NF III, 454); ay. (KEF, 299); ay. (İM, 613); ülüş- ‘ay.’
(KK, 128); üleş- ‘dzielić’ (BM, 79); ‘paylaşmak’ (KFT, 1079).
ET: ürkit- ‘to startle (someone Acc.); to scare (game, etc.) away’
(EDPT, 226; DTS, 626); OT: ürküt- ‘to startle’ (DLTa I, 226); ‘ür-
kütmek’ (ME, 197); ‘ürkütmek, kalabalığı dağıtmak, kaçırtmak’
(NF III, 456); ‘bir dereceye kadar korkutmak’ (Kİ, 115); ‘ürküt-
mek, kaçırmak’ (TA, 151); ürkit- ‘ay.’ (KEF, 300).
OT: üşi- ‘to be overcome by the cold’ (DLTa II, 282); üşi- ‘üşü-
mek’ (TA, 152); üşü-, üşe- ‘üşümek’ (TZa, 274); üşü- ‘zmarznąć’
(BM, 79).
ET: üzül- ‘to be torn, or pulled to pieces’ (EDPT, 287; DTS, 630);
OT: üzül- ‘kesilmek, kırılmak, parçalamak’ (KB III, 508); ‘to be
cut or broken’ (DLTa I, 193); ‘прерываться, обрываться’ (LST,
337); üzül-, üzil- ‘kesilmek’ (KE II, 686); üzül- ‘ayrılmak, kop-
mak’ (MM, 268); ‘być zerwanym, pęknąć (o strunie)’ (HŞ, 204);
‘kopmak’ (NF III, 457); ‘to snap’ (İN, 105); ‘kesilmek’ (İM, 613);
ay. (KFT, 1080); ‘üzülmek, kopmak’ (MG, 277); yüzül- ‘imtina
etmek, çekinmek, yüz çevirmek; üzülmek, ayrılmak’ (İH, 55).
V
VECALAT- ‘kuleler ile donatmak’ (EK).
[< Ukr. veja ‘башня’ (KS, 1599) + (+la-t-)]
(ttkht.!)
Y
YABUŞ- (bk. YAPUŞ-)
YAÇAN- ‘utanmak, çekinmek, korkmak’ (CC).
[< ıçan-/yıçan- < *ıça-/*yıça- + (-n-) (?)]
ET: yaḳ ış- ‘to approach, draw near to, one another’ (EDPT, 908,
909; DTS, 238); OT: yaḳ ış- ‘yaklaşmak; uyuşmak’ (KB III, 516);
‘to draw near, to come together’ (DLTa II, 186); ‘uymak, alışmak’
(ME, 201); ‘yakışmak, uygun düşmek’ (KEF, 304).
[< yaḳ ış- ‘to approach, draw near to, one another’ (EDPT, 908,
909) + (-tur-)]
(ttkht.!)
YAḪŞILA- ‘iyi hâle getirmek’ (EK).
[< yaḳ şı ‘güzel, iyi’ (KB III, 516) + (+la-)]
OT: yaḫ şıla- ‘övmek, medhetmek’ (KE II, 696); yaḳ şıla- ‘iyi mu-
amele etmek’ (Kİ, 120); ‘güzelleştirmek’ (KFT, 1084).
OT: yan- ‘to glow’ (DLTa II, 182); ‘parlamak’ (RKT, 748); ‘yan-
mak’ (KE II, 701); ‘palić się’ (HŞ, 66); ‘yanmak’ (NF III, 468);
ay. (KEF, 304); ay. (GT, 391); ay. (TZa, 277); ‘palić się, plonąć’
(BM, 55).
Clauson, bu fiili yaḳ- ve yal- ile birlikte aynı farazi *ya- kökü-
ne bağlar (EDPT, 942).
YANAŞ- (ve yaynaş-) ‘yanaşmak, yaklaşmak’ (EK).
[< yana- ‘yanaştırmak’ (ME, 202) + (-ş-)]
ET: yanç- ‘to crush, trample on’ (EDPT, 944; DTS, 231); OT:
yenç- ‘koparmak, ısırmak, yere vurup ayağıyla ezmek’ (KB III,
535); ‘to crush’ (DLTa II, 373); yanç- ‘ezmek, döğmek’ (ME, 202),
yenç- ‘ay’ (ME, 207); yenç- ‘ezmek, dövmek, kesmek, saplamak’
(KE II, 724); yinç- ‘to press against’ (İN, 107); yenç- ‘ezmek’ (GT,
394); yanşı- ‘yençmek, çiğnemek, ezmek’ (TZa, 278).
550 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
ET: yaraştur- ‘to keep in order’402 (EDPT, 973); OT: yaraştur- ‘ya-
raştırmak, uyuşturmak’ (KB III, 525); ‘barıştırmak, düzeltmek,
islah etmek’ (RKT, 755); ‘alıştırmak, uyuşturmak’ (ME, 203);
‘hazırlamak, alıştırmak’ (KE II, 708); ‘dostosować, dopasować,
przygotować, urządzić’ (HŞ, 70); ‘hazırlamak, düzeltmek’ (NF
III, 471); ‘uzlaştırmak, barıştırmak’ (HKT, 1006); yaraşdur- ‘fay-
dalı hâle getirmek’ (KFT, 1086).
ET: yarat- ‘to create, arrange, bring into a particular state etc.’
(OTWF II, 793; EDPT, 959; DTS, 240); OT: yarat- ‘yaratmak,
vücuda getirmek’ (KB III, 525); ‘to create’ (DLTa II, 121); ‘ya-
ratmak’ (AH, LXXII); ‘творить, создавить’ (LST, 143); ‘yarat-
mak; (yalan) uydurmak’ (RKT, 755); ‘yaratmak’ (ME, 203); ay.
(KE II, 708); ay. (MM, 270); ‘‘tworzyć, stworzyć’ (HŞ, 70); yärat-
‘творить, создавать’ (MNa, 214); ‘yaratmak, var etmek, meydana
getirmek’ (NF III, 471); ay. (ML, 86); ay. (HKT, 1006); ay. (Kİ,
120); ay. (KEF, 306); ay. (GT, 392); ay. (İM, 618); ay. (KK, 129); ay.
(TZa, 279); ay. (KH, 145); yarad-, yarat- ‘ay.’ (KFT, 1086); yarat-
‘ay.’ (MG, 284); ay. (ESL, 101).
[< yarat- ‘to create, arrange, bring into a particular state etc.’
(OTWF II, 793) + (-ıl-)]
ET: yaratıl- ‘to be created’ (EDPT, 962; DTS, 240); OT: yara-
tıl- ‘быть созданным, сотворенным’ (LST, 143); ‘yaratılmak’
(RKT, 755); ay. (ME, 204); ay. (KE II, 709); ay. (MM, 270); ‘być
stworzonym’ (HŞ, 71); ‘yaratılmak, inşa edimek, yapılmak’ (NF
III, 472); ‘yaratılmak’ (HKT, 1006); ay. (KEF, 306); ay. (İM, 618);
yaradıl- ‘ay.’ (ELS, 101).
ET: yarıl- ‘to be split; to split (Intrans.)’ (EDPT, 967; DTS, 242);
OT: yarıl- ‘yarılmak’ (KB III, 526); ‘to split open’ (DLTa II, 187);
‘колоться, трескаться’ (LST, 144); ‘yarılmak’ (RKT, 755); ay.
(ME, 204); ay. (KE II, 709); ‘być rozlupanym, rozprutym’, być
rannym’ (HŞ, 72); ‘yarılmak, ikiye ayrılmak, açılmak’ (NF III,
472); ‘yarık açılmak’ (ML, 85); ‘yarılmak’ (HKT, 1007); ay. (KEF,
306); ‘to split’ (İN, 108); ‘yarılmak’ (İM, 619); ay. (KH, 145); ay.
(KFT, 1086); ay. (MG, 284).
ET: yaşur- ‘to hide (something Acc.)’ (EDPT, 979; DTS, 247);
OT: yaşur- ‘gizlemek’ (KB III, 530); ‘to hide’ (DLTa II, 183);
‘gizlemek, saklamak’ (RKT, 764); ay. (ME, 205); ay. (KE II, 716);
‘ukrywać, chować’ (HŞ, 74); ‘gizlemek’ (NF III, 474); yaşır- ‘ay.’
(ML, 87); yaşur- ‘ay.’ (Kİ, 122); ‘to hold [lit. to hide]’ (İN, 106);
yaşır- ‘gizlemek’ (KK, 129); ay. (TZa, 281); yaşur- ‘ay.’ (ESL,
102).
[< yaḏ- “‘to spread out (on the ground, etc.)’ hence metaph.
‘to publish abroad’ and the like” (EDPT, 883) + (-ıl-)]
ET: yaḏ ıl- ‘to be spread out; to be published abroad’ (EDPT, 890;
DTS, 223); OT: yaḏ ıl- ‘yayılmak’ (KB III, 512); ‘to be disper-
sed; to be spread out; to spread’ (DLTa II, 187); yaḏ ıl- ‘yayılmak’
(KE II, 694), yayıl- ‘ay.’ (KE II, 719); yayıl- ‘rozprzestrzenić się,
rozejść się’ (HŞ, 65); ‘yayılmak’ (NF III, 476); ‘dağılmak, yayıl-
mak; serilmek, döşenmek; açılmak, ortaya konulmak; birçok kişi
tarafından duyulmak, şüyu bulmak’ (HKT, 1019); ‘yayılmak, da-
ğıtılmak’ (KEF, 308); ay. (GT, 393); ay. (İM, 619); ‘yağ kumaşa
döküldüğü noktadan etrafa dağılmak, lekelemek’ (İH, 52).
[< yė- “‘to eat’, with several metaph. and extended meanings”
(EDPT, 869) + (-tür-)]
(ttkht.!)
YERGÄSİZLÄN- ‘ahlaksız, haysiyetsiz, gayrimeşru olmak’
(EK).
[< yergäsiz ‘непорядочный, неприличный, незаконный,
беспутный, беззаконный; беспорядочный;
необоснованный’ (KS, 1700) + (+le-n-)]
(ttkht.!)
YERIL- (bk. IRLA-)
YERİN- (ve erin-) ‘tembel olmak, erinmek, kaytarmak, oyalan-
mak’ (EK).
[< yėr- ‘to loathe, oppose, despise, criticise’ (OTWF II, 599) +
(-in-)]
ET: ėrin- “‘to be annoyed at or impatient with (and therefore in
some exs. ‘to be negligent about’) someone or something’” (OTWF
II, 599-600); OT: yirin- ‘iğrenmek’ (KB III, 547), irin- ‘üşenmek’
(KB III, 200); ėrin- ‘to be indolent’ (DLTa I, 196); ėrin- ‘(dert
vs.’den) yakınmak’ (ME, 120); eren- ‘bıkmak, sıkılmak’ (Kİ, 11);
irin- ‘erinmek, tembellik etmek’ (TZa, 178); yerin- ‘üzülmek’
(DM, 123); irin- ‘erinmek, tenbelleşmek, vücuda yorgunluk çök-
mek, bıkmak, usanmak’ (İH, 25).
OT: yıġlat- ‘ağlamak’ (KB III, 538); ıġlat- ‘to make someone cry’
(DLTa II, 141); yıġlat- ‘заставить плакать’ (LST, 157); ıġlat- ‘ağ-
latmak’ (ME, 127), yıġlat- ‘ay.’ (ME, 208); yıġlat- ‘ay.’ (KE II,
735); aġlat- ‘ağlatmak, başkasını ağlamağa mecbur etmek’ (ML,
578 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
8); yıġlat- ‘ağlatmak’ (HKT, 1025); ıġlat- ‘ay.’ (Kİ, 42); yıġlat- ‘ay.’
(KEF, 310).
ET: yırtıl- ‘to be torn’ (OTWF II, 687); OT: yırtıl- ‘to be torn’
(DLTa II, 200); ‘рваться’ (LST, 158); ‘yırtılmak’ (ME, 209); ay.
(KE II, 738); ay. (NF III, 486); ay. (HKT, 1028); ay. (KEF, 311); ‘to
tear’ (İN, 107); ‘yırtılmak’ (GT, 395); ay. (KFT, 1088); ay. (ESL,
103).
ET: yitür- ‘to lose; to cause to stray’ (EDPT, 893); OT: yitür- ‘kay-
betmek, yitirmek’ (KB III, 548); ‘to lose’ (DLTa II, 183); ‘терять’
(LST, 155); yitir- ‘yitirmek’ (ME, 210); yitür- ‘ay.’ (KE II, 740); ay.
(HKT, 1034); ay. (İM, 622); ‘niszczyć, rujnować, burzyć’407 (BM,
57).
ET: yügür- “‘to run fast’ (of a man, horse, etc.)” (EDPT, 914;
DTS, 284); OT: yügür- ‘koşmak, seyirtmek, yürümek’ (KB III,
560); ‘to run quickly’ (DLTa II, 183); ‘koşmak’ (AH, LXXVI);
‘бежать, двигаться’ (LST, 164); ‘koşmak’ (RKT, 791); ay. (ME,
213); ‘koşmak, koşuşturmak, hızlı yürümek’ (KE II, 749); ‘szybko
biec, pędzić’ (HŞ, 87); ‘koşmak’ (NF III, 492); yükür- ‘koşmak’
(ML, 93); yügür- ‘ay.’ (HKT, 1044); ay. (Kİ, 130); ‘acele etmek,
koşmak’ (TA, 160); ‘to run’ (RH, 77); ‘koşmak’ (KEF, 315); ay.
(GT, 400); ‘çalışmak, çabalamak’ (İM, 623); ‘koşmak’ (KK, 132);
yügür- ‘yüğürük olmak’, yüvür- ‘ay.’ (TZa, 291); yügür- ‘koşmak’
(MG, 292); yegür- ‘ay.’ (DM, 122); yügür- ‘zıplaya zıplaya koş-
mak’ (İH, 55).
ET: yügürt- ‘to make someone run’ (EDPT, 914); OT: yügürt-
‘koşturmak’ (KB III, 560); ‘to make someone run’ (DLTa II, 373);
‘koşturmak’ (ME, 213); ay. (NF III, 492); ‘koşturmak, sürmek’
(HKT, 1044); ‘popędzać, zmuszać do biegu’ (BM, 58).
[< yügür- “‘to run fast’, of a man, horse, etc., and metaph. of
other things” (EDPT, 914) + (-ül-)]
(ttkht.!)
YÜKLÄ- ‘yüklemek, yığmak’ (CC, EK).
[< yük ‘a load, burden’ (EDPT, 910) + (+le-)]
ET: yükle- ‘to load’ (OTFW II, 453); OT: yükle- ‘to load’ (DLTa
II, 308); ‘вьючить; грузить; нагружать’ (LST, 166); ‘yüklemek’
(ME, 213); ay. (KE II, 750); ‘ładować, załadowywać’ (HŞ, 88);
‘yüklemek’ (NF III, 492); ‘kendi sırtına bir şey koymak’ (ML,
2), ‘kadın gebe kalmak’ (ML, 93); ‘yüklemek; bindirmek’ (HKT,
1045); ‘kefil olmak’ (Kİ, 130); ‘yüklemek, yük etmek’ (KEF, 315);
ay. (İM, 623).
Etimolojisi belirsizdir.
YÜLÜN- ‘tıraş olmak’ (EK).
[< yüli- ‘to shave’ (DLTa II, 193) + (-n-)]
OT: yülün- ‘tıraş edilmek’ (ME, 213); ‘tıraş olmak’ (MM, 273);
‘tıraş edilmek’ (KEF, 315).
OT: yülit- ‘to have something shaved’ (DLTa II, 122); yülüt- ‘tıraş
ettirmek, kazıtmak’ (RKT, 793); yülit- ‘tıraş etmek’ (KE II, 751);
ay. (NF III, 492); ay. (İM, 623); yülüt- ‘ay.’ (KK, 132).
coś krążyło, poruszało się’ (HŞ, 88); yörüt-, yörit- ‘yürütmek, uy-
gulamak, geçerli kılmak’ (NF III, 490); yörit- ‘yürütmek, dolaş-
tırmak; hareket ettirmek, harekete geçirmek’ (HKT, 1041), yörüt-
‘ay.’ (HKT, 1041); yürit- ‘yürütmek’ (TA, 161); yörit- ‘yürütmek,
harekete geçirmek, hareket ettirmek’ (KEF, 314); yürit-, yürüt- ‘to
cause to move fast (arrow)’ (İN, 107); yürit- ‘yürütmek’ (GT, 400);
yürit-, yürüt- ‘yürütmek, icra etmek; yürütmek, naklettirmek’
(İM, 624); yürüt- ‘yürütmek’ (KK, 132); yirt- ‘yürütmek’, yörit-
‘ay.’, yörüt- ‘ay.’ (KH, 146); yürit- ‘ay.’ (MG, 292).
YÜRİ- (ve yürü-, yür-) ‘yürümek; (kayık vb. ile denizde) gitmek’
(CC, EK).
[< *yor + (+ı-) (?)]
ET: yorı-“ ‘to walk, march’, more indefinitely ‘to go’” (EDPT,
94; DTS, 274); OT: yorı- ‘yürümek, varmak’ (KB III, 553); ‘to
walk’ (DLTa II, 192); yorı- ‘yürümek’ (AH, LXXV), yürü- ‘ay.’
(AH, LXXVI); yüri- ‘ходить, двигаться’ (LST, 167); yorı-,
yoru- ‘gezip dolaşmak; sefere çıkmak, yolda olmak; yürümek,
uzaklaşmak; akıp gitmek, yüzmek, (rüzgar için) esmek’ (RKT,
788); yörü- ‘yürümek’ (ME, 211); yöri-, yörü- ‘yürümek, hareket
etmek; geçerli olmak; yaşamak’ (KE II, 746); yöri-, yörü- ‘yürü-
mek’ (MM, 272-273); yüri- ‘iść, poruszać się, maszerować’ (HŞ,
88); yür- ‘ходить’ (MNa, 215); yöri-, yörü- ‘yürünmek, gezinmek,
yoluna devam etmek; hareket etmek, davranmak; yaşamak, yaşa-
mını devam ettirmek’ (NF III, 489); yürü- ‘ayakları ileriye atarak
etmek’ (ML, 93); yöri- ‘yürümek, gitmek; yerinden oynamak, ha-
rekete geçmek, yürümek; gezmek, dolaşmak; hareket etmek, akıp
gitmek’ (HKT, 1040), yörü- ‘ay.’ (HKT, 1041); yöri-, yörü- ‘yü-
rümek’ (AOYB, 242); yürü- ‘ay.’ (Kİ, 131); yüri- ‘ay.’ (TA, 161);
yöri- ‘ay.’ (KEF, 314); yüri- ‘to walk; to go, move (arrow)’ (İN,
107); yürü- ‘to walk; to go (horse); to travel (arrow)’ (İN, 107);
yüri-, yürü- ‘yürümek’ (GT, 400); yüri- ‘ay.’ (İM, 623); yürü- ‘ay.’
(KK, 132); ay. (TZa, 291); yir- ‘iść, kroczyć, , maszerować’ (BM,
57); yöri-, yörü- ‘yürümek’ (KH, 147); yüri- ‘ay.’ (KFT, 1091);
yüri-, yürü- ‘yürümek’ (MG, 292); yürü- ‘yürümek’ (ESL, 105).
596 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
Z
ZABUNLA- ‘zayıf, düşkün olmak; hastalanmak’ (EK).
[< Far. zabū n ‘weak, infirm, helpless; vile; of the worst kind,
spoilt, bad; irksome’ (PED, 610) + (+la-)]
(ttkht.!)
ZABUNLAN- ‘hastalanmak, hasta düşmek, acı çekmek’ (EK).
[< zabunla- + (-n-)]
(ttkht.!)
ZAĠALSIZLAN- ‘lekesiz, beneksiz olmak, temiz olmak’ (EK).
[< zaġalsız ‘незапятнанный, неповрежденный,
неиспорченный, неопороченный, непорочный’ (KS, 1759)
+ (+la-n-)]
(ttkht.!)
ZALIMLAN- ‘zalimleşmek’ (EK).
[< Ar. z ̣ālim ‘unjust, unfair, iniquitous, tyrannical, oppressing;
tyrant, oppressor; offender, transgressor, sinner’ (DMWA,
583) + (+la-n-)]
(ttkht.!)
ZALIMLAT- ‘zalim hâle getirmek’ (EK).
[< Ar. z ̣ālim ‘unjust, unfair, iniquitous, tyrannical, oppressing;
tyrant, oppressor; offender, transgressor, sinner’ (DMWA,
583) + (+la-t-)]
(ttkht.!)
ZARARSIZLAN- ‘zararsız, hasarsız olduğu ortaya çıkmak’ (EK).
[< zararsız ‘безвредный, безущербный, безубыточный’
(KS, 1768) + (+la-n-)]
(ttkht.!)
ZARARSIZLAT- ‘zararsız hâle getirmek’ (EK).
[< zararsız ‘безвредный, безущербный, безубыточный’
(KS, 1768) + (+la-t-)]
(ttkht.!)
ZÄHİRLÄN- ‘zehirlenmek; incitilmek’ (EK).
598 • TARİHÎ KUZEYBATI KIPÇAKÇASI
ḫovuşlan- 92, 299 ḫuvatlan- 92, 304 inçkärt- 33, 127, 315
ḫoy- 68, 299 ḫuvatlat- 126, 304 iŋirlän- 92, 315
ḫoydur- 113, 299 ḫuvatlattır- 113, 304 iraḫlat- 131, 315
ḫoyġala- 73, 299 ḫuvatsızlan- 92, 304 iri- 139
ḫoyul- 79, 299 ḫuvdur- 113, 304 irinlä- 48, 315
ḫoyur-I 33, 299 ḫuvul-I 78, 304 irinlän- 92, 315
ḫoyur-II 79, 299 ḫuvul-II 83, 304 işan- 92, 317
ḫoyurt- 126, 299 ḫuvur- 139, 304 işandır- 113, 317
ḫozġa- 139, 300 ḫuvurul- 78, 304 isilän- 92, 315
ḫozġal- 83, 300 ḫuvuşlan- 92, 304 isin- 92, 315
ḫozġalt- 126, 300 isit- 316
ḫozla- 51, 139, 300 H işit- 318
ḫuç- 136 huzurlan- 92, 271 işitil- 78, 318
ḫuçaḫla- 51, 300 işittir- 113, 318
ḫulaḫlan- 92, 300 İ iskä- 38, 316
ḫulan- 104, 301 işkillän- 92, 318
içil- 78, 310
ḫulandır- 113, 301 islä- 52, 316
içir- 121, 310
ḫullandır- 113, 301 işlä- 52, 318
içiril- 78, 311
ḫullan-I 92, 301 islän- 104, 316
içirt- 126, 311
ḫullan-II 104, 301 işlän- 103, 319
içiş- 107, 311
ḫuluḫçılan- 92, 301 işlät- 127, 319
içkilän- 92, 311
ḫuluḫlan- 92, 301 işlättir- 113, 319
içtir- 113, 311
ḫur- 136 issin- 92
igitlän- 92, 311
ḫurḫul- 83, 301 igrän- 92, 312 istä- 317
ḫurkul- 80, 301 igränçilän- 92, 312 iste- 316
ḫurtlan- 92, 301 igränçilät- 126, 312 it-I 134
ḫuru- 139, 302 igrändir- 113, 312 it-II 134
ḫurul- 78, 302 ikit- 139, 313 itilä- 52, 319
ḫurut- 126, 302 ilgerilän- 92, 313 itilän- 103, 320
ḫus- 136 il-II 83, 313 itilät- 127, 320
ḫuşan- 92, 303 ilik- 139, 313 itlän- 70, 320
ḫuşun- 92, 303 ilin- 92, 314 itmälä- 48, 320
ḫutḫar- 111, 303 ilindir- 113, 314 ivaşlan- 92, 320
ḫutḫarıl- 78, 303 imän- 90, 314 ivaşlat- 127, 320
ḫutla- 51, 303 imşaḫlan- 92, 314 izdä- 35, 321
ḫutul- 83, 303 imşan- 92, 315 izdäl- 78, 321
ḫutur- 40 imşat- 127, 315 izdän- 103, 321
ḫuv- 135 inan- 92, 315 izdät- 127, 321
ḫuvala- 72, 303 inanıl- 78, 315 izlä- 52, 321
ḫuvalan- 104, 303 incin- 103, 315 izlän- 101, 321
ḫuvalaş- 108, 303 incit- 127, 315 ıçḳın- 139, 305
ḫuvatla-I 51, 304 inçit- 127, 315 ıdır- 139, 305
ḫuvatla-II 52, 304 inciyt- 127, 315 ıġla- 48, 306
DİZİN • 623