You are on page 1of 5

Karl Marx; 5 Mayıs 1818, Trier – 14 Mart 1883,

19. yüzyılda yaşamış Alman filozof, politik ekonomist ve bilimsel sosyalizmin kurucusu.

Marx'ın ekonomi alanındaki çalışmaları, günümüzde emeği, emek-sermaye ilişkisini ve bunları takip
eden ekonomi düşüncesini kavramanın büyük bir kısmı için temel oluşturdu.Sosyoloji ve sosyal
bilimleri başlatan isimlerdendir.

En bilinenleri Komünist Manifesto (1848) ve Kapital (1867-1894) olmak üzere hayatı boyunca sayısız
kitap yayımladı. Karl Marx, hakkında en fazla eser yazılan kişiler listesinde ilk sırada yer almaktadır.

Karl Marx, 1818 yılında Almanya’nın Trier şehrinde Yahudi ve maddi durumu iyi olan bir ailede
doğmuş bir filozof, iktisatçı ve sosyologdur. Liseyi Trier’de bitirdikten sonra, 1835 yılında önce Bonn
Üniversitesinde ve sonra Berlin Üniversitesine geçiş yaparak hukuk okumaya başladı. Bir yıl sonra bir
takım radikal filozoflardan oluşan “Genç Hegelciler” denen bir gruba katıldı; grup, Ludwig Feuerbach
ve Bruno Bauer gibi ünlü düşünürlerden oluşmaktaydı. Marx gibi Genç Hegelciler de Hegel’in
metafizik öngörülerini eleştirirken sol bir perspektiften mevcut toplum, siyaset ve dini eleştirmek için
Hegel’in diyalektik yöntemini geliştirdiler.

Marks 1842’de Köln’e gittiğinde radikal bir dergide basın ve sivil özgürlükler hakkında yazdıkları
Prusya toplumunun ilgisini çekti. Radikal düşünceleri ve gazetecilik yetenekleri dolaysıyla kısa
zamanda derginin editörü olarak çalışmaya başladı.

1843’de kız arkadaşı Jenny von Westphalen ile evlenip siyasi baskılardan dolayı Paris’e kaçmak
zorunda kaldı. Orada, bir yıl sonra, birinci devrimci eseri olarak Hegel’in Hukuk Felsefesinin
Eleştirisi’ni kaleme aldı. Bu arada, bundan sonraki çalışma arkadaşı Freidrich Engels (1820-1895) ile
tanışarak, birlikte Kutsal Aile adındaki eser üzerine çalışmaya başladılar. Radikal düşünceleri ve
yazdıkları yüzünden ikisi de Paris’ten sürgün edilerek Brüksel’e yerleşmişlerdi.

Brüksel’den de sürgün edilerek yine 1848 Fransa Devriminin sonucunda ortaya çıkan yeni hükumetin
daveti ile Paris’e dönüp, buradan da Almanya işçileri örgütlenmesi için çalışmaya başladılar.

Devrimin Almanya’ya sıçramasını umut ederek, 1848 yılında Köln’e geri dönmüş ve orada
finansmanını kendisinin yaptığı Neue Rheinische Zeitung adında gazeteyi çıkarmış, ama
Almanya’daki siyasi gelişmeler sonucunda ülkeyi terk etmeye mecbur kalınca Paris’e dönmüştür.
Oradan da kovulunca son durak olarak Londra’ya gidip ömrün sonuna kadar orada kalmayı tercih
etmiştir. Devrimci eseri Das Kapital’ın I. cildi 1867 yılında yayınlanmış ama II. ve III. cildi
tamamlayabilecek kadar yaşayamamıştır. İkisi de Marx’ın ölümünden sonra Freidrich Engels
tarafından yayınlanmıştır.

Sürekli siyasi sürgünlerden dolayı Marx, ekonomik sıkıntılara maruz kalmıştır. Engels’ın daimi ve
özverili mali destekleri olmasaydı Kapital’ı yayımlayamayacak hatta aynı zamanda açlık ve yetersiz
beslenme ile de karşı karşıya kalacaktı. New York Tribune ile bir süre çalışmasına rağmen, bazen el
yazmalarını yayımcılara gönderecek kadar parayı bile bulamazdı. Mesai saatlerini İngiliz Müzesi’nin
çalışma salonunda geçirip birçok konu hakkında kitapları yazdı.

Alkol ve tütün kullanan, gece geç saatlere kadar çalışıp kötü beslenen Marx, hayatının son yıllarını
sağlık sorunlarıyla geçirdi. Marxın “hemoroit, romatizma, deri enfeksiyonu, karaciğer rahatsızlığı ve
uykusuzluk hastalıklarından muzdarip olduğunu söylenmektedir. Bir yandan hastalıkları, diğer yandan
karısı ile kızının ölümü Marx’ı yatağa düşürdü ve 14 Mart 1883 yılında hayatını kaybeden Marx,
karısının yanına defnedildi.
MARX'IN DÜŞÜNCELERİ
Marx’ın görüş ve öğretileri, kısacası Marksizm, 19. yüzyılın üç ana ideolojik akımını, klasik
Alman felsefesi (I. Kant, G. W. F. Hegel, L. Feuerbach), klasik İngiliz ekonomi politiği
(Adam Smith ve David Ricardo) ve Fransız sosyalizmi (J. J. Rousseau, H. Saint-Simon, P.J.
Proudhon) şekillendirmektedir. Ayrıca, meslektaşı Freidrich Engels’ın işçi sınıf üzerine
çalışmaları da Marx’ın düşüncelerine önemli katkılar sağlamıştır.

Marx, Sanayi toplumu sürecinde, toplumsal alanda yaşanan sıkıntılara çözüm getirme amacı
güden çalışmalar yapmıştır. Eşitsizliğin gitgide arttığını ve işçilerin durumunun kötüleşmesine
karşı kapitalistlerin zenginliğinin artmasını gözleriyle görmüştü. Bütün bu sorunların temeli
materyalizm ve ekonomik ilişkiler olduğunu savunan Marx, diğer tüm teorileri insan doğası,
insanlık tarihi, din, siyaset vb. perspektiften görmüş ve analiz etmiştir. Kapitalizmi şiddetle
eleştirerek, eşitsizliğin kaynağının özel mülkiyet olduğu kanaatine varmış ve bunun ortadan
kaldırılarak sınıfsız (komünist) bir düzen kurmasını vurgulamıştır.
Karl Marx’ın Ekonomik Teorisi

Hegel, insanın kendi bilincine varmasındaki yabancılaşmadan söz ederek, yabancılaşma


kavramını düşünce dünyasına hapsetmiştir. Marx, bunu daha materyalist bir yaklaşımla
işlemiştir. Ona göre, yabancılaşma, kapitalist dünyasında sistematik olarak işçilerin kendine,
diğer insanlara, emeğine ve kendi türüne yabancı olmasının sürecine denir ki bunun
sonucunda insan insanlıktan uzaklaşarak kendini sadece iş aracılığıyla ifade etmektedir.
Marx dört yabancılaşma biçiminden bahseder:

1. İşçilerin Ürettiği Ürünlere Yabancılaşması: İşçilerin ürettiği ürünlerin üzerindeki


kontrolünü yitirerek, ürettiği şeyin artık ona değil işverene ait olması.
2. İşçilerin Üretim Sürecine Yabancılaşması: İşçiler ne ürettiklerini bilmeden
çalışması, onların üretim süreciyle bağlantısını kesmesi.
3. İşçiler Arasındaki Yabancılaşma: İşçiler daha yüksek ücretler için yarışarak
birbirinden uzaklaştıklarında ilişkileri arkadaşlıktan çok rakipler arasındaki bir ilişkiye
dönüşür. Birbiriyle menfaate dayalı ilişkiler kurmaktadırlar.
4. İşçinin Kendi Türüne ve İnsan Doğasına Yabancılaşması: Böylece insanın hayatını
amaç olmaktan çıkartıp bireyin hayatının aracına çevirmiş olmasıdır.

Marx’ın üzerinde durduğu diğer bir konu Artı Değer teorisidir. Artı Değer, işçilerin
ürettiği değerin, onlara ödenecek ücretten çok daha fazla olmasıdır. Kapitalist
sistemde, kendi sermayesini toplayarak üretim sürecinden kopmasından korkan
işverenlerin, işçilere yaşamını geçirebilecek kadar ücret ödemesi, onları
köleleştirmekten başka bir şey değildir. Böylece, sermaye ve üretim araçları küçük bir
kapitalist grubun ellerine düşmektedir.

Karl Marx’ın Tarih Anlayışı

Marx,”Diyalektik Materyalizm kavramı” doğada ve tarihte belirleyici olan süreçlerin, kendi


içlerinde karşıtlık yoluyla oluştuğunu ve bütün olayların bu maddi temelli ilişkiler ile
açıklanması gerektiğini savunan felsefi görüşü ortaya koyarak yeni bir tarih anlayışı
sunmaktadır.
Hegel’in geliştirdiği diyalektik metoduna göre tarihteki gelişim ve değişim şeklinde çatışan
sınıfların, çatışmaların bir neticesidir. Marx, Hegel’in bu metodunu kabul etmekle beraber
çatışan sınıfların ekonomik sınıflar olduğunu vurgulamıştır. Ona göre, tarihsel değişimlere
yön veren siyasal liderler değil, aksine ekonomik güçlerdir.

Tarihte olup bitenlerin bütünü karşıt ekonomik sınıflar arasındaki çatışmalardan doğan
gelişmelerden ibarettir. Kısacası, Marx tarihi, ekonomik ilişkiler ekseninde değerlendirmiş ve
tarihi olaylarda ekonomiyi tek sorumlu olarak kabul ederek ona büyük bir önem atfetmiştir.
Marx toplumların dört tarihi aşamadan geçtiğini savunur: ilkel komünal, kölelik,
feodalizm ve kapitalizm. Kapitalizm karşısına işçiler ayaklanarak, son çatışmanın sonucunda
komünist bir toplum ortaya çıkacaktır. Bu toplumda özel mülkiyet ortadan kalkarak sınıfsız ve
eşitliğe dayalı bir toplum olacak, bu nedenle çatışmalar ile birlikte tarih de son bulacaktır.

Karl Marx’ın Sosyolojik Teorisi

Marx’ın bir iktisatçı oluşu ve sosyolojiye çok odaklanmamasına rağmen toplum hakkında
ortaya attığı teoriler sosyolojiye büyük katkı sağlamıştır. Ekonomik belirlenimcilik kavramı
çerçevesinde, ekonomiyi toplumun belirleyici bir unsuru haline getirmektedir. Ona göre, tüm
toplumsal ve siyasal düzenlemeler ekonomik ilişkilere göre yapılmaktadır.

Bireyin fikirleri, siyasi ve toplumsal hayatını belirleyici olan ekonomik güçler ve ilişkilerdir.
Marx’a göre, varlıklarını belirleyen insanların bilinci değil, bilinçlerini belirleyen sosyal
varlıklarıdır . Yani, birinin bir şeyi neden öyle düşündüğü onun materyal dünyasına bakılarak
cevaplanabilir.

Her toplumun, altyapı ve üstyapı olmak üzere iki temel yapıdan oluşmasını ortaya
koymuştur. Toplumun ekonomik sistemine altyapı, siyasal ve kültürel sistemine üstyapı
adını vermiştir. Altyapı üretim ilişkileri, araçları ve güçleri içermesine karşı, üstyapı din,
devlet, hukuk, sanat ve ideoloji gibi diğer bütün gayri-materyalist kurum ve kuruluşları
içermektedir. Üstyapıyı belirleyen altyapıdır, ancak ikisi de sürekli etkileşim
içindedirler. Altyapı değişince üstyapı da paralel olarak değişmektedir.

Örneğin, devlet yapısında tarihsel anlamda meydana gelen her değişimi özünde altyapıda
meydana gelen ekonomik ve siyasal değişimlerin bir sonucu olarak görmekteyiz. Üstyapıdaki
kurumlar yönetici sınıfa uyacak biçimde düzenlenmiş ve her toplumda, üst yapıdaki sosyal
kurumlar, değerler ve normlar aracılığıyla ekonomik sistemi ve toplumdaki güç eşitsizliğini
haklı çıkarmaktadır.

Karl Marx’ ın Politik Teorisi

Marx’ın siyasi düşüncelerinin temeli oluşturan sınıf çatışma teorisidir. Toplumu, sermayeyi
elde tutan Burjuvazi sınıf ve emeklerini satarak hayatlarını devam ettirmeye
çalışan Proletarya sınıf olmak üzere ikiye ayırmıştır. Orta sınıfın varlığını da kabul eden
Marx, sermayenin sayılı elde toplanacağı ve bu sınıfın zamanla ortadan kaldırılarak Proletarya
olmaya itilmesine inanmıştı. Ona göre, kapitalist sistemlerde eşitsizlik artıkça işçilerde sınıf
gelişip örgütlenerek kapitalistlerin karşısına dikilecektir. Burada, işçilerin örgütlenmesinin ne
kadar gerçekçi olduğu sorusu ortaya çıkar.

Birçok nedenden dolayı işçilerin örgütlenmesi kaçınılmaz olacaktır. Sermayenin gitgide sayılı
ellerde toplanması, işçilerde sınıf bilincinin gelişmesi, kentleşme sonucunda işçilerin kolayca
örgütlenebilmesi, iletişim kurabilmesi ve siyasallaşması onların örgütlenmesine hız
verecektir. Marx, “Dünya işçileri! Birleşin, zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz
yok!” ve “İşçi sınıfının vatanı yoktur.” sözleriyle nasyonalizmi reddederek, dünyadaki
işçilerin çıkarları ve amaçları aynı olduğu için, nasyonalizmin onların örgütlenmesine bir
engel oluşturamayacağı kanaatine varmıştır.

Dünya iki sınıfa (proletarya ve burjuvazi) bölündüğünde, her iki sınıfın çıkarları daima
çelişmekte olduğu için aralarındaki çatışma kaçınılmaz olacaktır. Bu çatışmada sermayeyi
elde tutan azınlık karşısında, emekleri sömürülen işçiler büyük kitle olacaktır. Proletarya
devrimi sonucunda sosyalist bir düzen kurularak üretim araçlarının genellikle topluma ait
olduğu, sınıfsız bir toplum (komünizm) kurulacaktır. Sınıfsız ve özel mülkiyet ortadan
kaldırılınca savaş ve çatışmaların da son bulacağına inanmıştır.

Karl Marx’ın Düşüncelerinin Dünya’ya etkisi

Marksizm, 19. ve özellikle 20. yüzyılında, bilim ve dünya siyasetine yön veren fikir
akımlardan biri olmuştur. Marx ideal olarak fikrin ortaya atılmasıyla kalmamış, toplumda
ekonomik eşitliğe dayalı nasıl bir sistem ve düzenin tatbik edilmesi gerektiğini de
göstermiştir. Onun devrimci düşünceleri ve yazdıkları bugüne kadar neredeyse tüm köylüler,
işçiler, askerler, aydınlar ve her türlü meslek sahipleri için dünyaya yepyeni bir bakış açısı
açmakla kalmamış, yaşamın her alanında milyonlarca kişiyi, eşitlik ve sınıfsız toplum
ilkelerine dayalı, ideal bir dünya düzenini ve dünyayı daha iyi bir yer yapma amacını güden
çetin, uzun ve sonu gelmez gibi görünen bir mücadeleye katılmaya yöneltmiştir. Sanayi
devrimiyle gelişmekte olan kapitalizmin zulmünden kurtulmak ve kendi hakları kurumak için
milyonlarca çiftçiler, işçiler ve aydınlar tarafından bu düşünceleri büyük heyecanla karşılanıp,
harekete geçmişlerdir.

Marksizm’in (ölümden sonra Marx’ın düşünceleri ve öğretilerin aldığı başlığı) bilime de


büyük katkıları olmuştur. Sosyal bilimler ve felsefenin neredeyse her alanında yine teorilere
ve bakış açılarına yol açmıştır. Örneğin, İktisat biliminde politik ekonomi eleştirisi, eşitsizlik
ve ekonomik sistemler üzerinde durmuştur; Uluslararası ilişkilerde İnşacılık teorisinin
gelişmesine yol açmıştır; Tarih biliminde Diyalektik Materyalizm kuramı geliştirmiştir. Onun
bakış açılarından, Max Weber gibi birçok düşünür kendi çalışmalarında yararlanmıştır.

Marx’ın görüşleri ve düşüncelerini şöyle özetleyebiliriz:

− Tarihi materyalizmi ortaya koyarak, tarihte yalnız ekonomik ilişkileri sorumlu tutup, tarihi
gelişmeleri, değişimleri ve bütün olayların bu ekonomik ilişkiler ile açıklanmasını
öngörmüştür.

− Yabancılaşma, işçilerin kendine, emeğine ve kendi türüne yabancı olması demektir.

− Yabancılaşmanın dört türü vardır: ürettiği ürünlere, üretim sürecine, iş arkadaşlarına, işçinin
kendi türüne ve insan doğasına yabancılaşma.

− Artı-değer teorisi işçilerin ürettiği malın değerinin onlara ödenecek ücretten çok daha fazla
olmasıdır. İşverenler, işçilere kendini ve ailesini geçindirebilecek kadar ücret ödemektedir.

− Kapitalist toplumlarda işverenler, işçilere yaşamını sürdürebilecek kadar ücret


ödemektedir.
− Bütün toplumlar üstyapı (siyasal ve kültürel sistem) ve altyapı (ekonomik sistem) olmak
üzere iki yapıdan oluşmaktadır.

− Tüm toplumsal ve siyasal düzenlemeler ekonomik ilişkilere göre yapılmaktadır.

− Her toplum iki temel sınıftan [Proletarya (işçiler) ve Burjuvazi (sermayeyi elde tutanlar)]
oluşmaktadır.

− Her iki sınıfın çıkarların daima birbiriyle çelişmektedir. Dolaysıyla çatışma kaçınılmaz
olacaktır.

− İşçilerde sınıf bilincinin gelişmesi ve dünya işçilerinin bir araya gelip örgütlenmesi büyük
önem taşımaktadır.

− Proletarya devrimiyle kapitalist düzenin yıkılması ve yerine komünist sınıfsız ve adaletli bir
düzen kurması nihai amacıdır.

You might also like