You are on page 1of 6

Çatışma Kuramı

 Toplumların genel yapısını çözümleyen işlevselciliğe karşı en önemli bir seçenektir.

İşlevselcilik : Toplumları ve toplumsal kurumları bir arada işleyerek denge yaratan , birbirine dayanan
kısımlardan oluşan sistemler olarak kabul eder. Çatışmanın var olduğunu reddetmektedirler.

 Çatışma Kuramı :Toplumun güç elde etmek için birbiri ile mücadele ettiğini söyler. Örneğin
medeni kanun bazı toplumlarda diğer toplumların aleyhine olarak düzen ve ayakta durmanın
yolu olarak düşünülmektedir.
 İşlevselcilik : Toplumda karşılıklı birlik ve bağlılık vardır. Örneğin medeni kanun toplumsal
bütünleşmeyi güçlendiren bir yol olarak görülür.

Çatışma kuramı, işçiler ve yönetim arasındaki rekabet ve her bir grubun kendi yararına hizmet etmek
üzere içinde bulunduğu durumdur.İş birliği yok rekabet eden toplumlar arasında güç dengesi vardır.

Çatışma kuramının en önemli 3 kabulü bulunmaktadır:

 Çıkar : İnsanların hepsinde ortak bazı çıkarlar vardır. İnsanlar istediklerini elde etmeye
çalıştıkları belirli çıkarları vardır.
 Güç : Çatışma yaklaşımının en önemlisidir. Çatışma kuramcıları gücü tek başına az bulurlar.
Güç çatışmanın bir kaynağı değil zorlayıcı bir etmenidir.
 Değerler : Çatışma kuramcılarına göre değerler, farklı toplulukların kendilerini
gerçekleştirmek amacıyla kullandıkları silah olarak görürler.

Temel ögeler çatışma kuramcılarına göre ortaktır. Ayrıldıkları noktalar ise iki gelenektir.Ayrıldıkları
noktalar :

1. Toplumsal Bilim
2. Çatışmanın ortadan kalkıp kalkmayacağı

1. Kuramcılar :

Bu gruptaki kuramcılar toplumsal bilimcilerin topluma karşı eleştirel bir yaklaşım içinde olduğuna
inanmaktadırlar.Bu grup çözümlemeyi hüküm vermekten veya gerçeği değer yargısından
ayırmayı reddeder.Bu kuramcılar genellikle toplumsal çatışmanın olmadığı toplumun var
olabileceğine inanırlar.En çok Karl Marx’ın eserlerinden etkilenmişlerdir

 Temsilciler: Marxizm , Yrni Marxizm , Frankfurt okulu kuramcıları, C.Wright Mills ve Pierre
Bourdieu

2. Kuramcılar :

Bu grup birinci grubun aksine çatışmanın toplumsal hayatın daima cephesi olduğunu kabul
eder.Toplumsal bilimin değer yüklü olacağını reddeder. Aynı zamanda doğa bilimlerinde geçerli
olan nesnellik kuralları ile toplumsal bilim kurmaya çalışırlar.Marx’ın etkileri vardır fakat kalıcı
izler Weber’in çalışmaları doğrultusundadır.

 Temsilcileri: Ralf Dahrendorf, Lewis Coser, Randall Collins


 Entelektüel Kökler : Güç, Mevki ve Meşruluk
Çatışma kuramının temel ögeleri Karl Marx ve Max Weber tarafından ortaya atılmıştır. Bu iki
sosyologtada aynı iki ilgi vardır.

1. Toplumsal mevkiinin bu mevkide bulunanlara az yada çok güç sağladığı

2. Toplumsal mevkiinin , meşrulaştırılması veya önemini kaybetmesinde düşünce ve fikirlerin


rolleri

 Karl Marx (1818-1883)


Marx 5 Mayıs 1818'de Almanya'nın batısında, Yahudi bir ailenin çocuğu
olarak dünyaya geldi.Avukat olan babasının yolundan giden Marx, Bonn
kentinde hukuk eğitimi aldı.1841 yılında ise Jena Üniversitesi'nde felsefe
doktorası yaptı. Eğitimi sırasında Alman filozof Georg Hegel'in
düşüncelerinden etkilendi.Marx bir süre Köln'de gazete editörü olarak
çalıştıktan sonra 1843'te eşi Jenny ile birlikte Paris'e taşındı.Orada hayatı
boyunca arkadaşı olacak olan devrimci Friedrich Engels ile tanıştı.
Fransa'dan sınır dışı edildikten sonra iki yıl boyunca Brüksel'de kaldı ve
bu süreçte Engels ile dostlukları pekişti.Marx ve Engels 1848'de
yayınladıkları Komünist Manifesto ile insanlık tarihinin sınıf
mücadeleleri tarihi olduğunu ve bu mücadelenin işçi sınıfının zaferiyle
sonuçlanacağını söyledi

 Max Weber (1864-1920)


Alman düşünür, sosyolog ve ekonomi politik uzmanı. Modern
antipozitivistik sosyoloji incelemesinin babası olduğu düşünülür.
Sosyolojiyi metodolojik olgunluğa eriştirmiştir.Weber, siyaset sosyolojisi
ve eğitim sosyolojisi alanında yaptığı araştırmalarıyla da tanınır. Marx'ın
sınıf temelli çözümlemelerinin yerine statü kavramını getirmiştir.
Bürokrasi üzerine çalışmalarıyla tanınır.

 İdeal Tipler

Weber, yurttaşların belirli bir siyasal sisteme neden itaat ettiklerinin


cevabını aramış ve kişilerin otoriteye itiaat etmelerinin, iktidarı meşru
görmelerinin nedenini üç farklı otorite tipine bağlamıştır.

1. Karizmatik Egemenlik : Bu otorite tipinde iktidarın meşruluğu bir kişinin olağanüstü sayılan
niteliklerine dayanır. Halk liderde kutsallık veya kahramanlık, örnek alınacak bir üstün kişilik
simgesi gördüğü için ona bağlanır ve yarattığı düzene itaat eder. Karizmatik lider toplumun
yerleşmiş düzenine ve geleneklerine veya bunların bir bölümüne karşı çıkarak köklü
değişikliklere yönelir. Bu nedenle radikal ve devrimci nitelik gösterir.
2. Geleneksel Egemenlik: Bu otorite tipinde, siyasi iktidar meşruluğunu yerleşmiş geleneklerden
ve bu geleneklerin kutsallığına duyulan inançtan alır. Yönetilenler, iktidarı geleneklere göre
ele alan ve kullanan yöneticilerin karar ve emirlerine uymayı görev sayarlar. İktidar sahiplerin
yetki sınırları açıkça belirtilmemiştir. Kendilerine geleneklere uygun olarak geniş bir takdir
yetkisi hareket alanı bırakılmıştır.
3. Rastyonel- Yasal Egemenlik : Bu otorite tipinde siyasal iktidarı kullananlar, yönetme güçlerini
ve haklarını rasyonel ve herkes için bağlayıcı hukuk kurularından alırılar. İktidara geliş yolları
ve yetkileri rasyonel kurallarla açıkça belirlenmiştir. Otorite, hukuk kurallarına uyduğu sürece
meşrudur. Yönetilenler, yöneticilerin şahsına değil, işgal ettikleri makama daha doğrusu
hukuk düzenine itaat ederler.

 Güç , Seçkinler ve Sınıflar


Çatışma kuramının başlıca ögeleri , Marx ve Weber tarafından belirlenmiş olmakla birlikte , başka
kuramcılarda günümüz çözümlemecileri üzerinde önemli etkileri olan benzer fikirler geliştirmişlerdir.
Bunların en önemlileri seçkin kuramcıları ile Thornstein Veblen’dir

Seçkin Kuramcıları:

1. Vilfredo Pareto
2. Gaetano Mosca
3. Robert Michels

 Seçkinler Kuramı
En ünlü seçkin kuramcıları, Weber’in çağdaşı olan Pareto ve onun en büyük rakini olan Mosca ve
Weber’in arkadaşı olan R.Michels’dir. Bunlar bir okul oluşturmasalar bile , bir takım önemli
düşünceler paylaşmışlardır.Seçkinler kuramı insanların kişisel çıkar duyguları ve gücün eşitsiz olması
dolayısıyla çatışmanın hem kaçınılmaz, hemde sürekli olduğunu ifade etmektedir.

1. Michels : Esas itibariyle oligarşinin demir yasası yani yetki sahibi küçük toplulukların , siyasal
partileri kendi çıkarları doğrultusunda kullandıkları önermesiyle ilgilenir.
2. Mosca :Siyasal güç sahibi kişilerde egemen oldukları kişiler arasındaki çatışma ile ilgilenir.
3. Pareto : Siyasal olmayan başka seçkinlerin var olduğunu kabul etmiş ama topluma egemen
olan «yöneten seçkinler» in varlığı üzerinde durmuş, egemen olan ve bunlar tarafından
yönetilen sınıfların birbirleri karşısında yabancı düşman gibi olduklarını vurgulamıştır.

 Thornsteın Veblen (1857-1929)

Güç ve çatışmayı geniş bir tarihsel çerçeve içerisinde inceleyen çok az


sayıda Amerikan sosyologlardandır.(ilk Amerikan sosyologları empirist
ve pragmatisttirler)Toplumu farklı toplumsal grupların çatışan çıkarları
açısından incelemiş ve kurulu düzenin büyük bir kısmını şiddetle
reddetmiştir. Veblen , Marx gibi modern toplumun özelliğinin birbirine
karşıt olan «ekonomik» toplulukların çatışması olduğuna inanır. Ona
göre bu toplumlar mal üreten sanayi sınıfıyla , toplam nüfusun geriye
kalan kısmının yaratıcılığı ve üreticiliğinden faydalanan asalaklar gibi
finans ve satış işleriyle ilgilenen para sınıfıdır.İnsanların başkalarının
saygısına çok ihtiyaç duyduklarını ve herkesin yüksek mevkii sahibi
olması mümkün olmayacağına göre , gerçekte değer vermenin esas itibariyle rekabete dayalı
olduğunu söyler.

 Çatışma Ağı : Simmel ve Chicago okulu


Bu yaklaşım Simmel ve Chicago okulunun yazılarında göreceğimiz gibi çatışmanın kökeni ve
gelişiminden çok , toplumsal düzenin soyut özelliklerine ağırlık vermektedir.

 Georg Simmel (1858 – 1918)


Çalışmaları toplumsal form kavramının sosyoloji literatürüne
kazandırılmasını sağlamıştır. Bu yüzden uluslararası litaratürde
formların sosyoloğu olarak bilinir. Daha çok toplumsal etkileşimcilik
kavramı üzerinde durmuştur. Türkçeye tercüme edilmiş eserleri
arasında en bilineni "Philosophie der Geldes" (Paranın Felsefesi)'dir.
Simmel'in 20. yüzyıl boyunca, kent ve modernite sosyolojisi, kültürel
kuram ve eleştirel düşünce üzerindeki etkisi, 21. yüzyılda da özellikle
"kültürel çalışmalar" alanında ve Zygmund Bauman gibi
"postmodernite kuramları" aracılığıyla sürdürmektedir. Kendisi aynı
zamanda mikro sosyoloji kavramını da litaratüre kazandırmıştır.
Bireyin ve toplumun incelenmesi sırasında daha küçük olgularında
incelenmesi gerektiğini savunmuştur. Modanın da sosyolojisini
yapmıştır. Ona göre moda bireyi hem ayrıştıran hem de diğerlerine benzeten bir olgu olması nedeni
ile insanın zihnindeki çift duruma da hitap ettiğini belirtmiştir.

 Marxçı ve Yeni Marxçı Toplumbilimi


Marxçılık, toplumsal örgütlenme temelinin ekonomik olduğu sınıfların ve sınıf çatışmasının ekonomik
çıkarlardan kaynaklandığı ve toplumsal düzeni muhafaza etmekte ve sarsmakta ideolojinin öneminin
olduğunu vurgulayan kuramdır.

 Toplumun Ekonomik Temeli


Toplumsal hayatın diğer alanları ve insanların sahip oldukları fikir ve değerler, ekonomik üretime bağlı
olup , onun tarafından şekillendirilir.

 Marx , toplumsal örgütlenmenin üç yönünü birbirinden ayırır :


1. Üretimin maddi güçleri
2. Üretim ilişkileri
3. Toplumsal bilinçlilik şekilleri

Marx’ın görüşüne göre , toplumların nasıl örgütlendiğini belirleyen temel nedensel etken kullanılan
üretim şeklidir. Bu anlamda Marx’ın kuramı insanlar üretim şeklini değiştirmekle , bütün toplumsal
ilişkilerini değiştirler.

 Sınıf ve Çatışmanın ekonomik temeli


Marx, kendi zamanında ekonomik örgütlenmenin bütün şekillerinin, ortak ekonomik mevkileri
tarafından belirlenen toplumsal sınıflar arasında çatışma yaratmasının kaçınılmaz olduğunu
söylemiştir.Kominist bildirgesi bugün meşhur olan bir bildiri ile başlar «Bu güne kadar olagelmiş
bütün toplumların tarihi, sınıf çatışmaları tarihidir.»Marx’ın sınıf kuramı yalnızca toplumsal yapı
kuramı değil aynı zamanda değişim kuramıdır.

 Mülkiyet ve Sınıf
Marx’a göre sınıf , mülkiyet ile olan ilişkileri birbirine benzeyen insanlardan oluşmaktadır.Marxçı
kurama göre , farklı sınıfların çıkarları birbiri ile bağdaşmaz ; çünkü mülk sahipliği sistemi içinde , bir
sınıfın ekonomik kazançları bir başka sınıfın ekonomik kazançları pahasına elde edilmektedir.

 Sınıf Çatışması
Sınıf savaşımı, Marksist sınıf teorisinde ve Tarih anlayışında, sınıflar arası ilişkilerin egemen hali olarak
tespit edilir. Marksist tarih anlayışına göre, sınıf savaşımları, yalnızca belirli bir andaki toplumsal
sınıflar arasındaki çatışma değildir, aksine o tarihin motorudur, yani tarihsel gelişmenin ve ilerlemenin
dayanağı ifadesini sınıflar arasındaki savaşımda bulur. Marx, herhangi bir toplumda belirli bir
zamanda sınıf mücadelesinin o toplumun karakterini belirleyeceğini söyler. Bu hem sınıfların ortak
çıkarlarının çok kuvvetli olmasından hem de sınıflar arası birbiri ile bağdaşmaz çıkar farklılıklarının bir
ürünüdür.

 Sınıf ve Ataerkillik
Marxçı kuram ,daima kadınları kapitalist toplum ve « burjuva aile» tarafından baskı altında
tutulmakta olarak görmüştür. Burjuva aile mülkiyetinin bir ürünüdür ; ve bundan dolayı sermayenin
ortadan kalkması ile ortadan kalkacaktır ve bununla birlikte kadına uygulanan baskıda ortadan
kalkacaktır. Kadın kamu endüstrisine geri getirilecekse cinsiyetler arasındaki ilişkinin temeli sevgi
olacaktır.

 Kültür, ideoloji ve yabancılaşma


Bir sınıf toplumunda insanlar , doğru olmayan ama başlıca amacı hakim durumdakilerin mevkilerini
meşrulaştırmak ve korumak olan bir çeşit ideoloji sayılabilecek pek çok şeye inanırlar.Marx’a göre din
bu sürecin mükemmel bir örneğidir. İsanların eşit muamele görecekleri ve sözde gelecek daha iyi bir
dünyaya dikkatini yoğunlaştırarak huzursuzluğu sükûnete kavuşturan «kitlelerin uyuşturucusudur ».
Marx kültürü ve ideolojiyi ekonomik alt yapının yalnızca bir yansıması olarak görmekle birlikte, çağdaş
toplumbilimciler üst yapının kendi başına aynı önemde olduğunu düşünürler.

 Sınıf, Toplum ve Devlet


Marx’ın sınıfsız toplum inancı, sınıf çıkarının esas temelinin mülkiyet olduğu savına dayanır. Herkesin
mülkiyet ilişkileri aynı ise sınıf ayrımı olmayacaktır. Mülkiyetin ortadan kaldırılması toplumlarda
çatışmayı ortadan kaldıracaktır.

 Devlet gücü : Marx, devleti , sınıf yönetiminin bir aracı olarak tanımlamış ve siyasal
egemenliğimde sınıflar arası çatışmanın bir yansıması ve ifadesi olarak görmüştür. Bundan
dolayı sınıfsız bir toplum ortaya çıkarken, devletinde ortadan kalkacağını ifade etmiştir; bu
durumda baskıcı bir yapı yerine yalnız alışılagelen ihtilafsız yönetim görevleri kalacaktır.
Ancak bu durumun gerçekleşeceği pek açık değildir.

TUĞÇE ÖZCAN

You might also like