Professional Documents
Culture Documents
İşlevselcilik : Toplumları ve toplumsal kurumları bir arada işleyerek denge yaratan , birbirine dayanan
kısımlardan oluşan sistemler olarak kabul eder. Çatışmanın var olduğunu reddetmektedirler.
Çatışma Kuramı :Toplumun güç elde etmek için birbiri ile mücadele ettiğini söyler. Örneğin
medeni kanun bazı toplumlarda diğer toplumların aleyhine olarak düzen ve ayakta durmanın
yolu olarak düşünülmektedir.
İşlevselcilik : Toplumda karşılıklı birlik ve bağlılık vardır. Örneğin medeni kanun toplumsal
bütünleşmeyi güçlendiren bir yol olarak görülür.
Çatışma kuramı, işçiler ve yönetim arasındaki rekabet ve her bir grubun kendi yararına hizmet etmek
üzere içinde bulunduğu durumdur.İş birliği yok rekabet eden toplumlar arasında güç dengesi vardır.
Çıkar : İnsanların hepsinde ortak bazı çıkarlar vardır. İnsanlar istediklerini elde etmeye
çalıştıkları belirli çıkarları vardır.
Güç : Çatışma yaklaşımının en önemlisidir. Çatışma kuramcıları gücü tek başına az bulurlar.
Güç çatışmanın bir kaynağı değil zorlayıcı bir etmenidir.
Değerler : Çatışma kuramcılarına göre değerler, farklı toplulukların kendilerini
gerçekleştirmek amacıyla kullandıkları silah olarak görürler.
Temel ögeler çatışma kuramcılarına göre ortaktır. Ayrıldıkları noktalar ise iki gelenektir.Ayrıldıkları
noktalar :
1. Toplumsal Bilim
2. Çatışmanın ortadan kalkıp kalkmayacağı
1. Kuramcılar :
Bu gruptaki kuramcılar toplumsal bilimcilerin topluma karşı eleştirel bir yaklaşım içinde olduğuna
inanmaktadırlar.Bu grup çözümlemeyi hüküm vermekten veya gerçeği değer yargısından
ayırmayı reddeder.Bu kuramcılar genellikle toplumsal çatışmanın olmadığı toplumun var
olabileceğine inanırlar.En çok Karl Marx’ın eserlerinden etkilenmişlerdir
Temsilciler: Marxizm , Yrni Marxizm , Frankfurt okulu kuramcıları, C.Wright Mills ve Pierre
Bourdieu
2. Kuramcılar :
Bu grup birinci grubun aksine çatışmanın toplumsal hayatın daima cephesi olduğunu kabul
eder.Toplumsal bilimin değer yüklü olacağını reddeder. Aynı zamanda doğa bilimlerinde geçerli
olan nesnellik kuralları ile toplumsal bilim kurmaya çalışırlar.Marx’ın etkileri vardır fakat kalıcı
izler Weber’in çalışmaları doğrultusundadır.
İdeal Tipler
1. Karizmatik Egemenlik : Bu otorite tipinde iktidarın meşruluğu bir kişinin olağanüstü sayılan
niteliklerine dayanır. Halk liderde kutsallık veya kahramanlık, örnek alınacak bir üstün kişilik
simgesi gördüğü için ona bağlanır ve yarattığı düzene itaat eder. Karizmatik lider toplumun
yerleşmiş düzenine ve geleneklerine veya bunların bir bölümüne karşı çıkarak köklü
değişikliklere yönelir. Bu nedenle radikal ve devrimci nitelik gösterir.
2. Geleneksel Egemenlik: Bu otorite tipinde, siyasi iktidar meşruluğunu yerleşmiş geleneklerden
ve bu geleneklerin kutsallığına duyulan inançtan alır. Yönetilenler, iktidarı geleneklere göre
ele alan ve kullanan yöneticilerin karar ve emirlerine uymayı görev sayarlar. İktidar sahiplerin
yetki sınırları açıkça belirtilmemiştir. Kendilerine geleneklere uygun olarak geniş bir takdir
yetkisi hareket alanı bırakılmıştır.
3. Rastyonel- Yasal Egemenlik : Bu otorite tipinde siyasal iktidarı kullananlar, yönetme güçlerini
ve haklarını rasyonel ve herkes için bağlayıcı hukuk kurularından alırılar. İktidara geliş yolları
ve yetkileri rasyonel kurallarla açıkça belirlenmiştir. Otorite, hukuk kurallarına uyduğu sürece
meşrudur. Yönetilenler, yöneticilerin şahsına değil, işgal ettikleri makama daha doğrusu
hukuk düzenine itaat ederler.
Seçkin Kuramcıları:
1. Vilfredo Pareto
2. Gaetano Mosca
3. Robert Michels
Seçkinler Kuramı
En ünlü seçkin kuramcıları, Weber’in çağdaşı olan Pareto ve onun en büyük rakini olan Mosca ve
Weber’in arkadaşı olan R.Michels’dir. Bunlar bir okul oluşturmasalar bile , bir takım önemli
düşünceler paylaşmışlardır.Seçkinler kuramı insanların kişisel çıkar duyguları ve gücün eşitsiz olması
dolayısıyla çatışmanın hem kaçınılmaz, hemde sürekli olduğunu ifade etmektedir.
1. Michels : Esas itibariyle oligarşinin demir yasası yani yetki sahibi küçük toplulukların , siyasal
partileri kendi çıkarları doğrultusunda kullandıkları önermesiyle ilgilenir.
2. Mosca :Siyasal güç sahibi kişilerde egemen oldukları kişiler arasındaki çatışma ile ilgilenir.
3. Pareto : Siyasal olmayan başka seçkinlerin var olduğunu kabul etmiş ama topluma egemen
olan «yöneten seçkinler» in varlığı üzerinde durmuş, egemen olan ve bunlar tarafından
yönetilen sınıfların birbirleri karşısında yabancı düşman gibi olduklarını vurgulamıştır.
Marx’ın görüşüne göre , toplumların nasıl örgütlendiğini belirleyen temel nedensel etken kullanılan
üretim şeklidir. Bu anlamda Marx’ın kuramı insanlar üretim şeklini değiştirmekle , bütün toplumsal
ilişkilerini değiştirler.
Mülkiyet ve Sınıf
Marx’a göre sınıf , mülkiyet ile olan ilişkileri birbirine benzeyen insanlardan oluşmaktadır.Marxçı
kurama göre , farklı sınıfların çıkarları birbiri ile bağdaşmaz ; çünkü mülk sahipliği sistemi içinde , bir
sınıfın ekonomik kazançları bir başka sınıfın ekonomik kazançları pahasına elde edilmektedir.
Sınıf Çatışması
Sınıf savaşımı, Marksist sınıf teorisinde ve Tarih anlayışında, sınıflar arası ilişkilerin egemen hali olarak
tespit edilir. Marksist tarih anlayışına göre, sınıf savaşımları, yalnızca belirli bir andaki toplumsal
sınıflar arasındaki çatışma değildir, aksine o tarihin motorudur, yani tarihsel gelişmenin ve ilerlemenin
dayanağı ifadesini sınıflar arasındaki savaşımda bulur. Marx, herhangi bir toplumda belirli bir
zamanda sınıf mücadelesinin o toplumun karakterini belirleyeceğini söyler. Bu hem sınıfların ortak
çıkarlarının çok kuvvetli olmasından hem de sınıflar arası birbiri ile bağdaşmaz çıkar farklılıklarının bir
ürünüdür.
Sınıf ve Ataerkillik
Marxçı kuram ,daima kadınları kapitalist toplum ve « burjuva aile» tarafından baskı altında
tutulmakta olarak görmüştür. Burjuva aile mülkiyetinin bir ürünüdür ; ve bundan dolayı sermayenin
ortadan kalkması ile ortadan kalkacaktır ve bununla birlikte kadına uygulanan baskıda ortadan
kalkacaktır. Kadın kamu endüstrisine geri getirilecekse cinsiyetler arasındaki ilişkinin temeli sevgi
olacaktır.
Devlet gücü : Marx, devleti , sınıf yönetiminin bir aracı olarak tanımlamış ve siyasal
egemenliğimde sınıflar arası çatışmanın bir yansıması ve ifadesi olarak görmüştür. Bundan
dolayı sınıfsız bir toplum ortaya çıkarken, devletinde ortadan kalkacağını ifade etmiştir; bu
durumda baskıcı bir yapı yerine yalnız alışılagelen ihtilafsız yönetim görevleri kalacaktır.
Ancak bu durumun gerçekleşeceği pek açık değildir.
TUĞÇE ÖZCAN