You are on page 1of 296

T.C.

DОKUZ ЕYLÜL ÜNİVЕRSİTЕSİ


SОSYАL BİLİMLЕR ЕNSTİTÜSÜ
ARKEOLOJİ АNАBİLİM DАLІ
ARKEOLOJİ PRОGRАMІ
DОKTОRА TЕZİ

KAZAKİSTAN’DA İPEK YOLU ÜZERİNDE GELİŞEN


MİMARİ MİRAS

Baglan SHORAYEV

Dаnışmаn
Doç. Dr. Ali Kazım ÖZ

İZMİR - 2023

Atihan Dinç
TЕZ ОNАY SАYFАSІ

ii
YЕMİN MЕTNİ

Dоktоrа Tеzі оlаrаk sunduğum “Kazakistan’da İpek Yolu Üzerinde


Gelişen Mimari Miras” аdlı çаlışmаnın, tаrаfımdаn, аkаdеmіk kurаllаrа vе еtіk
dеğеrlеrе uygun оlаrаk yаzıldığını vеyа yаrarlаndığım еsеrlеrіn kаynаkçаdа
göstеrіlеnlеrdеn оluştuğunu, bunlаrа аtıf yаpılаrаk yаrаrlаnılmış оlduğunu bеlіrtіr vе
bunu оnurumlа dоğrulаrım.

..../..../2023
Baglan SHORAYEV

iii
ÖZЕT
Dоktоrа Tеzі
Kazakistan’da İpek Yolu Üzerinde Gelişen Mimari Miras
Baglan SHORAYEV

Dоkuz Еylül Ünіvеrsіtеsі


Sоsyаl Bіlіmlеr Еnstіtüsü
Arkeoloji Аnаbіlіm Dаlı
Arkeoloji Prоgrаmı

Bu çalışmada Kazakistan’ın topraklarından geçen İpek Yolu’nun dalları,


Eski ve Orta Çağ kabilelerinin kentleşme süreçleri, mimari ve ekonomik
bağlantıları incelenmiştir. İpek Yolu’nun ortaya çıkışından Kazak Hanlığı’nın
kuruluşuna kadar tarihi veriler ve arkeolojik malzemeler kullanılarak
araştırmalar yapılmıştır.
İpek Yolu MS 6. yüzyldan başlayarak Yedisu, Güney Kazakistan ve Batı
Kazakistan şehirleri arasında feodal kültürün gelişmesinde önemli bir rol
oynamıştır. Bölgenin coğrafyası ticaret, hayvancılık ve tarımcılık açısından bu
bölgelerde yaşayan topluluklar için çok elverişliydi. Tez çalışmasında öncelikle,
Yedisu’da ve Kazakistan’ın güneyinde, doğrudan bu yol üzerinde bulunan veya
ticaret ağlarıyla bağlantılı yeni şehirlerin kurulması, varolan şehirlerin
büyümesi ve refahı hakkında tarihi kaynaklardan bilgiler derlenmiştir.
Bölgenin görkemli anıtları olarak höyükler, Antik ve Orta Çağ şehirleri, dinî
inanç yerleri, camiler ve diğer kültürel buluntular sayılabilir.
Araştırmanın en önemli keşfi, Kazakistan’ın güneyinde, Sırderya
Nehri’nin alt kısımlarında bulunan Orta Çağ şehri Sortöbe’dir. 2017-2020
yılları arasında düzenlenen saha sezonunda yayınlanmış raporlar ve makaleler
gözden geçirilmiştir. Şehrin yapısı ve kazılarda bulunan maddi veriler de analiz
edilmiştir. Arkeolojik buluntulara dayanarak, yerleşimin kronolojisi
belirlenlemiş ve İpek Yolu boyunca yer alan diğer Orta Çağ şehirlerinde
verilerle karşılaştırılmıştır.

iv
Orta Çağ’da meydana gelen tarihi olaylar ve bu geniş alanda insan
kültürünün gelişim aşamaları hakkında elimizde çok az bilgi vardır ve
kronolojik bir tablo oluşturmak için yeterli değildir. Kronolojik araştırma
süreci (MÖ 1000 yılından MS 15. yüzyılın ortalarına, Kazak Hanlığı’nın
kuruluşuna kadar) zaman aralığını kapsamaktadır. Ana araştırma yöntemleri,
karşılaştırmalı tipolojik ve retrospektif analiz unsurlarının yanı sıra saha
araştırması yöntemi de kullanılmıştır. Sonuç olarak, antik ve Orta Çağ
toplumlarının, Yedisu, Güney Kazakistan ve Batı Kazakistan bölgelerinde
oluşturduğu arkeolojik ve mimari miras hakkında detaylı inceleme
gerçekleştirilmiş ve koruma sorunları tartışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: İpek Yolu, Eski ve Orta Çağ Şehirleri, Mimari Anıtlar,
Kültürel Anıtlar

v
АBSTRАCT
Dоctоrаl Thеsіs
Dоctоr оf Phіlоsоphy (PhD)
Arçitectural Heritage Developing on the Silk Road in Kazakhstan
Baglan SHORAYEV

Dоkuz Еylül Unіvеrsіty


Grаduаtе Schооl оf Sоcіаl Scіеncеs
Dеpаrtmеnt оf Archaeology
Archaeology Prоgrаm

In this research, the branches of the Silk Road crossing the territory of
Kazakhstan, the processes of urbanization, architectural and economic links of
ancient and medieval tribes were examined. From the rise of the Silk Road to
the establishment of the Kazakh Khanate, research was conducted using
historical data and archaeological materials.
The Silk Road played an important role in the development of feudal
culture between the cities of Yedisu, Southern Kazakhstan and Western
Kazakhstan, starting from the 6th century AD. It has pioneered the creation of
many cities in Zhetysu and is brought back, proving historical data on the rapid
development and flourishing of the cities of South Kazakhstan, located directly
on this road or connected to trade networks. Ancient and medieval Zhetysu
tribes have left numerous architectural and behavioral monuments in the
regions of South Kazakhstan and West Kazakhstan. The tribe living in these
regions were very good at trade, animal breeding and farming. Connected to
Central Asia, this region played an important role in the historical development
of peoples. The magnificent monuments of the region include mounds, ancient
and medieval cities, places of religious worship, mosques and other cultures of
findings.
The main finding of the research was the ancient medieval city of
Sortobe, located in the lower reaches of the Syr Darya River in southern
Kazakhstan. Published reports and papers from the 2017-2020 field season were

vi
discussed. The town structure and material data found in the digs were also
examined. On the basis of the findings, the settlement's chronology was
identified and matched with natural data found in other medieval cities along
the Great Silk Road.
However, we know very little about the historical events that took place
in the Middle Ages and the stages of human culture development in this vast
region, and yet we are not adequate to consistently construct a chronological
picture. The Chronological Research Process covers the time period (from 1000
BC to the establishment of the Kazakh Khanate in the middle of the of the 15th
century AD). The main research methods involve comparative and retrospective
typological analysis elements. The field research method was also used. As a
conclusion, an detailed investigation have been realized about archaeological
and architectural haritage in the West and South kazakhstan as well as Zhetysu
and discussed on the preservation problems.

Keywords: Great Silk Road, Ancient and medieval cities, Architectural


monuments, Cultural monuments.

vii
KAZAKİSTAN’DA İPEK YOLU ÜZERİNDE GELİŞEN MİMARİ MİRAS

İÇİNDЕKİLЕR

TЕZ ОNАY SАYFАSІ ii


YЕMİN MЕTNİ iii
ÖZЕT iv
АBSTRАCT vi
İÇİNDЕKİLЕR viii
KISALTMALAR x
ŞEKİLLER LİSTESİ xii
EKLER LİSTESİ xiii

GİRİŞ 1

BİRİNCİ BÖLÜM
KАZАKİSTAN TOPRAKLARINDAKİ İPEK YOLU’NUN ROTALARI

1.1. YEDİSU BÖLGESİ 9


1.2. GÜNEY KAZAKİSTAN ROTASI 23
1.3. BATI KAZAKİSTAN ROTASI 31

İKİNCİ BÖLÜM
İPEK YOLU ÜZERİNDEKİ KENTLEŞME SÜREÇLERİ

2.1. TUNÇ ÇAĞI 36


2.2. DEMİR ÇAGI 39
2.3. ORTA ÇAĞ DEVLETLERI (6-12. YÜZYIL TÜRK DÖNEMI) 65
2.4. MOĞOL İSTILASI VE MOĞOL İMPARATORLUĞU’NUN KURULUŞU
(13-15. YÜZYIL) 88

viii
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İPEK YOLU BOYUNCA UZANAN BÜYÜK ORTA ÇAĞ ŞEHİR
MERKEZLERİ VE MİMARİ ANITLAR

3.1. YEDİSU BÖLGESİ 94


3.2. GÜNEY KAZAKİSTAN’DAKİ ŞEHİRLER 125
3.3. BATI KAZAKİSTAN KAVŞAĞINDA İPEK YOLU 174

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ORTA ÇAĞ YERLEŞİK, KENTSEL VE BOZKIR NÜFUSUNUN KÜLTÜRÜ

4.1. TİCARET VE MALLAR DEĞİŞİMİ 180


4.2. DİNİ İNANÇLAR 187
4.3. KÜLTÜR VE SANAT 196

SОNUÇ 199
KАYNАKÇА 205
ЕKLЕR

ix
KISALTMALAR

AN Akademiya Nauk (Bilim Akademisi)


AN SSSR Akademiya Nauk Soyuza Sovetskih Sotsialistiçeskih
Respublika
İİAEAN Kaz.SSR İnstituta İstorii, Arkeologii i Etnografii Akademiya Nauk
Kazak Soviet Socialist Republic.
A.g.m. Adı geçen makale
A.g.e. Adı geçen eser
Bkz. Bakınız
cm Santimetre
Ed. Editior
Çev. Çeviren
GAİMK Gosudarstvennoy Akademii İstorii Materialnoy Kultury
gg. Yıllar (Godı)
HE Harezmskoy Ekspeditsiya
km Kilometre
KazSSR Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (Kazak Soviet
Socialist Republic)
KR UGA Kazakistan Respublikasının Ulttık Gılım Akademyası
MİTT Materialy po İstorii Turkmen i Turkmenii
MİA Arkeoloji Üzerine Malzeme ve Araştırma (Materialy i
İssledovaniya po Arkeologi)
MÖ Milattan Önce
MS Milattan Sonra
m Metre
P. / S. Page / Sayfa
RK Respublika Kazakistan
s. Sayfa
ss. Sayfadan Sayfaya
SSC Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
SE Sovyet Etnografisi

x
SSR Sovetskaya Sotsalistiçeskaya Respublika
SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
SPb Sankt-Peterburg
TİİAE Trudy İnstituta İstorii, Arkeologii i Etnografii
THAEE Trudy Harezmskoy Arkeologo-Etnografiçeskoy Ekspeditsii.
TTK Türk Tarih Kurumu
TKAEE Trudy Kirgizskoy Arkeologo-Etnografiçeskoy Ekspedetsii.
UNESCO United Nations Educational, Scientific and Cultural
Organization
vb. Ve başkaları
VAN Vestnik Akademii Nauk
Vıp. Vıpusk
vv. Yüzyıllar (Vekov)
yy. Yüzyıllar

xi
ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1: Sortöbe (Ordazı) Seramik Gruplarının Özet Tablosu


(2017-2020) s. 156
Şekil 2: Sortöbe (Ordazı) Seramiklerine Benzer Şekilde Şirkeyli Asar
(Doğu Asar Grubu) ve Jankent Seramik Grupları s.159
Şekil 3: Sortöbe (Ordazı) Şehrinde Bulunan Kemik, Demir, Taş ve Camdan
Yapılmış Eşyalar s. 184

xii
EKLER LİSTESİ

EK 1: Kazakistan Bölgesinden Geçen İpek Yolu Üzerinde


Yer Alan Orta Çağ Şehirlerinin Haritası ek s. 1
EK 2: Kazakistan Bölgesinden Geçen İpek Yolu Üzerinde
Yer Alan Orta Çağ Şehirlerinin Adları, Kronolojisi ve
Coğrafi Koordinatları ek s. 2
EK 3: №1 Obje (Mezar Yeri) ek s. 3
EK 4: Cesetlerle Birlikte Bulunan Eşyalar ek s. 4
EK 5: Omzunda Eski Parth Yazıtlı Seramik Küp ek s. 5
EK 6: Yunan Alfabesiyle Yazılmış Kap ek s. 6
EK 7: Koylık Şehrinin Gökyüzünden Görünümü ek s. 7
EK 8: Kazı Süreci ek s. 7
EK 9: Hamamın Doğudan Genel Görünümü ve
Buluntular (Vazolar, Sikkeler) ek s. 8
EK 10: Buluntular (Kadın Mezarından Çıkan Altın Süslemeler,
Seramik Avize, Cam Pencere Diski, Testi) ek s. 8
EK 11: Talgar Şehrindeki Buluntular
(Kemik, Taş ve Bronzdan Yapılmış Ürünler) ek s. 9
EK 12: Taraz Şehrinden Bulunan Doğu Hamamı ek s. 10
EK 13: Hamamın (11-12 Yüzyıllar) Restorasyon Görünümü ek s. 10
EK 14: Karahan Türbesi 11. Yüzyılın Mimari Sanat Anıtı ek s. 11
EK 15: Ayşa Bibi’nin Mozolesi, 11.-12. Yüzyılların
Seçkin Bir Mimari Anıtıdır ek s. 11
EK 16: Babacı Hatun Türbesi. 11. Yüzyıl Bir Mimarlık Eseri ek s. 12
EK 17: Türkeş Kağanlığı’nın Tunç Sikkesi 7-8. Yüzyıl (Bakır ve Gümüş)ek s. 12
EK 18: Akırtas Şehrinin Gökyüzünden Görünümü ek s. 13
EK 19: Jamukat Şehrinin Genel Görünümü ek s. 13
ЕK 20: Jamukat Şehrinin Gökyüzünden Görünümü ek s. 14
ЕK 21: Jamukat Şehrindeki Bir Mezar Alanında Bulunan
Haç (6-8 yüzyıl) ve Alçıdaki Desen (10-11 yüzyıl.) ek s. 14
EK 22: Suyab Şehrinin Gökyüzünden Görünümü ek s. 15

xiii
ЕK 23: Tapınağın Kutsal Alanına Giriş ve Rekonstrüksiyonu ek s. 15
EK 24: Duvardaki Resim Fragmanları ve Buda Heykellerinin
Çerçeveleri ek s. 16
ЕK 25: Yazıtlı Taşlar, Stel Parçası ek s. 16
EK 26: Balasagun Şehrinin Gökyüzünden Görünümü ek s. 17
ЕK 27: Kazı Alanının Genel Görünümü ek s. 17
EK 28: Kulan Şehrinin Gökyüzünden Görünümü ek s. 18
ЕK 29: Şehrin Genel Görünümü ve Seramik Sürahi ek s. 18
ЕK 30: Otırar Şehrinin Gökyüzünden Görünümü ek s. 19
ЕK 31: Otırar Şehrinde Yapılan Kazı Görünümü ek s. 19
EK 32: Otırar’ın Restorasyonunun Görünümü ek s. 20
ЕK 33: Seramikten Yapılmış Ocak (12-13 yüzyıllar.) ek s. 21
EK 34: Seramikten Yapılmış Kap 16 yüzyıl ek s. 21
EK 35: Otırar Şehrinde Bulunan Seramikler: 1. Koç Başı Şeklindeki
Kapak Kulplu, 2. Çanak, Sır Altı Boyama (10-11 yüzyıllar),
3. Sürahi, Engobe Boyama, (12-13 yüzyıllar), 4. Tütsü Brülör
(13-14 yüzyılların 2. yarısı), 5,6. Gemiler, Sır Altı Boyama
(15. yüzyılın sonu-16. ve 17. yüzyıllar) ek s. 22
ЕK 36: Keder Şehrinin Gökyüzünden Görünümü ek s. 23
ЕK 37: Beyaz Kilden Yapılan Kaplar (9-10 yüzyıl.) ve Arapça
Yazıtlı Bitki Motifleri ile Süslenmiş bir Porselen
Tabak. (11-12 yüzyıllar.) ek s. 23
EK 38: Tiyatro Oyuncusunun Kilden Yapılan Maskesi,
Bela. (9-10 yüzyıl.) ek s. 24
ЕK 39: Türkistan Şehrinin Gökyüzünden Görünümü ek s. 24
ЕK 40: Hoca Ahmet Yesevi Türbesi 14 yüzyıl ek s. 25
ЕK 41: Türkistan Şehrinden Bulunan Erken Orta Çağ
Çanak Çömleği (4. - 8. Yüzyıllar) ek s. 26
ЕK 42: Sauran Şehrinin Gökyüzünden Görünümü ek s. 26
ЕK 43: Şehrin Orta Kesimindeki Kazılar ek s. 27
ЕK 44: Sauran Minareleri. 1866'dan bir Fotoğraf ek s. 27
ЕK 45: Sıganak Şehrinin Gökyüzünden Görünümü ek s. 28

xiv
EK 46: Sıganak Şehrinin Planı ve Mimarisi ek s. 28
EK 47: Sıganak Camii Medresesinin Restorasyondan Sonraki
Görünümü (14-15 yüzyıllar.) ek s. 29
ЕK 48: Asanas Şehrinin Gökyüzünden Görünümü ek s. 29
ЕK 49: Asanas 1 ve Asanas 2 Şehrinin Uydu Görüntüsü ek s. 30
ЕK 50: Şehir Buluntuları (seramik çığrak, tıbbi kaşık, tıbbi testere) ek s. 30
ЕK 51: Yedi - Asar Şehrinin Gökyüzünden Görünümü ek s. 31
ЕK 52: Yedi-Asar Yerleşim Yerinden Bulunan Seramik Tabaklar ek s. 32
ЕK 53: Sortöbe 1 Yerleşiminin Gökyüzünden Görünümü ek s. 33
ЕK 54: Kazı Sırasında Bulunan Açık Ocak ek s. 33
ЕK 55: Odanın Zemininden Bulunan Sürahi ek s. 34
ЕK 56: Anfora ek s. 34
ЕK 57: Sortöbe ve Jankent şehrilerinde Damgası Olan Seramikler ek s. 35
ЕK 58: Jankent Şehrinin Gökyüzünden Görünümü ek s. 35
ЕK 59: Konut Evinden Bulunan Çanak Çömlek ek s.36
ЕK 60: Koyun Görüntüsünde Yapılmış Süslü Seramikli Ocak ek s. 36
ЕK 61: 2022 Kazılar Sırasından Bulunan Açık Ocak ek s. 37
EK 62: Kazı Sırasındaki Buluntular ek s. 37
EK 63: Çizme Görüntüsü ek s. 38
ЕK 64: Şehristan, Gökyüzünden Görünümü ek s. 39
ЕK 65: Şehristan, Üstten Görünümü ek s. 40
ЕK 66: Jankent Şehrinin Bir Bölümünden Bulunan Seramikler ek s. 41
ЕK 67: Jankent Şehrinin Bir Bölümünden Bulunan Seramikler ek s. 42
ЕK 68: Jankent Şehrinin Bir Bölümünden Bulunan Seramikler ek s. 43
EK 69: Samanid Abdülmelik ibn Nuh, 347 Hicret, MÖ 958-59
Buhara Nane, Ağırlık - 2.52 gr. Çapı. - 25,5 mm. Fulus ek s. 44
ЕK 70: Samanid Fulusu, 10 yüzyıl.
Ağırlık - 1.34 gr. Çapı. - 23,5 mm. ek s.44
ЕK 71: Samani Abdülmelik bin Nuh, 348 Hicret, MÖ 959-60,
Buhara Nane, Ağırlık - 2.43 gr. Çapı. - 25,8 mm., Fulus ek s. 44
ЕK 72: Kemikten Yapılmış Leopar Kafaları ek s. 45
EK 73: Kızılkala Şehrinin Gökyüzünden Görünümü ek s. 45

xv
ЕK 74: Şehirdeki Odaların Görünümü ek s. 46
ЕK 75: Sarayşık Şehrinin Gökyüzünden Görünümü ek s. 46
ЕK 76: ЕK 76: Gümüş Sikkeler (14 yüzyıl.) ek s. 47
ЕK 77: Yüzükler (14-15 yüzyıl.) ek s. 47
ЕK 78: Jayık Şehrinin Küçük Odaları ve Genel Görünümü ek s. 48
ЕK 79: Jayık (Küçük Türbe) Mezarlığının Zemin Kaplaması ek s.48

xvi
GİRİŞ

Kazakistan Doğu ve Batı kültürlerinin etkileşimi ve karşılıklı zenginleşmesi


yolunda bir köprü haline geldi. İpek Yolu, ulusları ve ülkeleri bir araya getirdi,
kültürlerini daha da yakınlaştırdı, insanlığın evrimine katkıda bulunan birçok keşif
sundu. Bu kültürler aynı zamanda Yedisu Bölgesi’nden, Güney Kazakistan ve Batı
Kazakistan’dan gelen bölgeyi kapsayan Antik ve Orta Çağ şehirlerinin maddi
kültürlerine de yansımıştır.
İpek Yolu’nda birleşik bir sistemin düzenlenememesi, bu yol üzerindeki
şehirlerin oluşumuna, büyümesine, el sanatlarının, ve onların taleplerine uyarlanmış
sanayilerin gelişimini, parasal ilişkilerin ortaya çıkmasını etkiledi. İpek Yolu ve onun
üzerindeki şehirler karşılıklı yarar, barışçıl, bir arada yaşama, dini hoşgörü ve
yenilikçi başarıların aktif alışverişini arayan çeşitli ekonomik ve ideolojik sistemleri
sürdürdü ve bütünleştirdi. Ayrıca belirli bir kültürün ayrılmaz bir parçası haline
geldiler, farklı medeniyet ve kültür seviyelerinin etkileşimini ve birçok kültürel
olgunun ithal edilmesini veya kabul edilmesini kolaylaştırdılar.
SSCB döneminde çeşitli nedenlerden dolayı İpek Yolu’nun tarihi önemli bir
konu değildi. Sadece Sovyet hükümetinin son yıllarındaki “tanıtım” kampanyası
sırasında ve yabancı uluslararası örgütlerin inisiyatifiyle, İpek Yolu meselesinin
gündeme geldiği ve süreli yayınların yayınlanmaya başladığı zaman İpek Yolu’nun
tarihine daha fazla ilgi gösterilmeye başladı.
Kazakistan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığından bu yana, İpek Yolu’nun
arkeolojik araştırmaları, anıtların korunması ve bu yol boyunca turizmin
geliştirilmesi konularını ele alan bir dizi program geliştirilmiştir. Bununla birlikte, şu
ana dek İpek Yolu ve üzerindeki, Antik ve Orta Çağ şehirlerinin mimari anıtlarını
özel olarak ele alan hiçbir çalışmanın olmadığını belirtmek gerekmektedir.
Araştırma çalışmasının planı giriş, dört bölüm, sonuç, referans listesi,
kısaltmalar listesi ve kataloğu içeren eklerden oluşmaktadır. Birinci bölüm, İpek
Yolu’nun Kazakistan’daki rotalarını ele almaktadır. Kazakistan’da İpek Yolu’nun 3
bölgesinde yer alan Orta Çağ şehirlerine odaklanarak, Orta Çağ gezginleri ve
araştırmacıların tarihsel verileri verilmiştir.

1
İkinci bölümde modern Kazakistan topraklarında yaşamış antik kabilelerden
Kazak Hanlığı dönemine kadar yaşayan kabilelerin kentleşme süreci hakkında
arkeolojik ve tarihi verilere dayanarak bilgiler verilmektedir.
Üçüncü bölüm, Kazakistan’ın Orta çağ mimari anıtlarını ve maddi
kültürlerini anlatır. Orta Çağ şehirleri olan Balasagun, Suyab, Jent ile ilgili bilim
adamlarının görüşleri dikkate alınmıştır. Rus ve Kazak bilim adamları arasında Orta
Çağ şehirlerinin coğrafi konumu ile ilgili bilimsel kavramsal tartışmalar ele
alınmıştır. Kazakistan’ın güneyindeki Sırderya’nın alt kesimlerinde bulunan ve yeni
araştırmalar sonucunda keşfedilen Orta Çağ’dan kalma Sortöbe (Ordazı) şehri,
kültürel anıtlarının özel ilgi ve kanıtını almıştır.
Dördüncü bölüm; kültürel anıtlar, Orta Çağ devletleri ve şehirleri arasındaki
ekonomik, ticari ve dini ilişkilerin devam ettiğinin kanıtıdır. Arkeolojik kazılar
sırasında Kazakistan’ın Orta Çağ şehirlerinde bulunan, Doğu Türkistan, Anadolu ve
İran’da basılmış gümüş sikkeler bulunmuştur. Bu tür arkeolojik kazılar sadece
ticaretin gelişimini belirlemekle kalmıyor, aynı zamanda Kazakistan’ın Orta Çağ
şehirlerinin İpek Yolu üzerinde uluslararası ticarette önemli bir rol oynadığını
gösteriyor.
Araştırma çalışmalarının coğrafi kapsamı, Kazakistan’ın güneydoğu
(Yedisu), Güney Kazakistan ve Batı Kazakistan bölgelerinin topraklarıyla sınırlıdır.
Kazakistan Cumhuriyeti, Doğu Avrupa ve Orta Asya’da bulunan bir ülkedir.
Batıda Edil’in alt kesimlerinden, doğuda Altay Dağları’nın eteklerine kadar 3.000
km uzanmaktadır. Kuzeydeki Batı Sibirya ovasından güneydeki Kızılkum Çölü’ne
ve Tien-Şan dağ sistemine kadar 1.600 km uzanmaktadır.
Kazakistan’ın Hazar Denizi üzerinden Azerbaycan ve İran’a, Edil-Don
Kanalı’ndan Azak ve Karadeniz’e erişimi vardır1.
Kazakistan’ın doğası çeşitlidir. Burada karlarla kaplı yüksek dağlar, okyanus
seviyesinin altında kalan çöküntüler, tepelik orta dağlar ve plato benzeri tepeler,
geniş ovalar ve çöküntüler vardır. Ama düz arazi daha çok rastlanmaktadır.
Kazakistan topraklarının neredeyse üçte biri çöküntüler, yaklaşık yarısı ovalar ve
plato, beşte biri alçak dağlar ve toprakların onda biri yüksek dağlardır.

1
Beysenova A.S., Kazakstannın Fizikalık Geografiyası, Almatı, 2014, s. 17.

2
Kazakistan’ın batısında Hazar Denizi, güneyinde Turan Ovası, Kuzey ve
Kuzeydoğusunda ise Batı Sibirya Ovası yer almaktadır. Kazakistan’ın Sarıarka adı
verilen tepelerin ve platoların hakim olduğu orta kısmını kaplar.
Doğu ve güneydoğuda, toprakların sınırı boyunca, sonsuz kar kapaklarıyla
kaplı Tien-Şan aralıkları neredeyse kesintisiz bir zincir halinde uzanır. Doğuda,
Altay dağ sisteminin güneybatı yarısı cumhuriyeti işgal ediyor. Altay’ın güney
etekleri, büyük Zaysan Gölü’nün bulunduğu Zaysan havzasına iner. Güneyden
Tarbagatay ve Saura dağları bu havzaya yaklaşır, Alaköl havzasını ve Cungar
Alatağı’nın Cungar kapılarının koridorunu ayırırlar.
Trans-İle Aladağı’nın batı ucundan 1294 m yüksekliğe kadar olan Şu-İle
dağları kuzeybatıya doğru dallanır ve Talas Aladağı’ndan Sırderya boyunca aynı
yönde Karatau sırtı 2176 m’ye kadar uzanır.
Rölyefin iklimin oluşumunda büyük etkisi vardır. Çöküntüler, ovalar ve
dağlar arası vadiler tarımın gelişmesi için uygundur. Dağ yamaçları bitki örtüsü
bakımından zengindir ve hayvancılık için mükemmel bir mera görevi görür.
Kazakistan’da büyük nehirler çok değildir: 1000 km’den uzun İrtiş, Sırderya,
Ural, İşim, İle, Şu, Talas; 500 km’den 1000 km’ye kadar Sarısu, Nura, Turgay, Embi,
Irgız, Oyıl.
Bozkır ve alçak dağ nehirleri daha çoktur. Yavaş akarlar, nehir yatağı çok
kıvrılır, vadiler geniştir.
Yüksek dağların nehirleri tamamen farklı bir resim sunar. Fırtınalı ve hızlıdır.
Altay, Cungar Aladağı, Tien-Şan’ın kuzey ve batı tepelerindeki karlar ve buzullar
tarafından beslenirler. İrtiş’in nehir kolu, cumhuriyet topraklarında Arktik Okyanusu
havzasına aittir. İrtiş havzasından sonra Aral Denizi havzası Kazakistan’ın en büyük
alanını kaplar. Kazakistan’ın en büyük nehri olan Sırderya, içine akar. Hazar Denizi
havzasının Kazakistan kısmınındaki nehir kolu zayıf gelişmiştir. Burada Ural
Nehri’nin su sistemi ona aittir.
Ural ve İrtiş arasında Balkaş-Alaköl havzasının nehir kolları bulunur. Burada
yedi ana nehir vardır: İle, Aksu, Lepsi, Baksan, Sarkand, Köksu ve Bien. Bu nedenle,
bazı araştırmacılara göre havzanın güney kısmının adı Yedisu’dur (Yedi Nehir).

3
Kazakistan bölgesel bir dağılıma sahiptir. Daha nemli kuzeyde orman
bozkırları vardır, güneyde kuraklık arttıkça bozkır, yarı çöl ve son olarak çöl bölgesi,
güney ve güneydoğuda tarafında dağlar takip eder.
Kazakistan Cumhuriyeti Asya’nın merkezinde yer aldığı biliniyor.
Topraklarının çoğu, doğu ve güneydoğuda Altay, Tarbagatay, Cungar, Trans-İle,
Kırgız ve Talas Aladağı sıradağları ile sınırlanan ovalar ve çöküntüler tarafından
işgal edilmiştir. Kazakistan’da enlem peyzaj bölgelerindeki bir değişiklik açıkça
ifade edilmektedir; orman-bozkır, bozkır, yarı çöl ve çöl. Kazakistan ikliminin temel
karakteristik özelliği keskin karasallık ve kuraklıktır.
Doğal bölgelerin ve manzaraların çeşitliliği, bozkır uygarlığının ortaya
çıkmasının ve burada oluşan kültürlerin özelliklerini büyük ölçüde belirleyen eski
zamanlardan başlayarak nüfus arasında çeşitli ekonomi türlerinin gelişmesinin
nedeniydi. Bu en önemli özelliklerden biri, tarım vahalarının nüfusu ile pastoral
bozkır arasındaki yakın etkileşimdir.
Tarım ve hayvancılık arasındaki ilişkinin yeniden inşası, büyük ölçüde
yerleşik nüfusun, kampların ve göçebe mezar höyüklerinin yerleşim ve yerleşim
yerlerinin kazıları sonucunda elde edilen arkeolojik verilerin birikimine bağlıdır.
Araştırma Çalışmasının Amacı:
Kentleşme gelişim dinamikleri, Eski Çağ ve Orta Çağ şehirlerinin yapısı,
işlevi, mimarisi, sakinlerinin manevi yaşamı komşu ülkeler ve halklarla ilişkileri
hakkında problemlerin analizi.
Çalışmanın Kaynak Tabanı:
Kazakistan’ın topraklarındaki Yedisu’daki modern araştırma çalısması,
Güney Kazakistan ve Batı Kazakistan bölgelerindeki bulunan Antik ve Orta Çağ
şehirlerinde uzun yıllar boyunca devam eden arkeolojik istihbarat keşiflerin ve
kazıların sonuçlarına dayanmaktadır. Çalışma, yazarın o dönemin bir dizi anıtının
araştırılmasına doğrudan katılımı ve diğer arkeologların elde ettiği verileri analiz
ederek hazırlanmıştır. Bu çalışmaların sonuçları meslektaşlarıyla birlikte hazırlanan
ortak yayınlara yansıtılmaktadır. Buna ek olarak, Sırderya Nehri’nin alt kesimindeki
Sortöbe (Ordazı) şehrinde arkeolojik ve maddi kültürlerin laboratuvar analizleri
yapılmıştır. Ve bu da şehrin İpek Yolu boyunca yer aldığını göstermiştir.

4
Çalışmanın Pratik Önemi:
Araştırmamız sonucunda, İpek Yolu’nun Kazakistan üzerinden geçen
rotalarda yer alan Orta Çağ şehirlerin, mimari ve tarihi kültürel anıtların çok az
incelendiği görülmektedir. Veriler, Kazakistan topraklarında yaşayan eski kabilelerin
ve Orta Çağ şehirlerinin siyasi, sosyal ve ekonomik tarihini incelemek amacıyla
toplanmıştır ve ayrıca tarih, arkeoloji ve etnoloji okuyan öğrenciler için derslerde
yaygın olarak kullanılabilir.
Tez Çalışmasında Kullanılan Ana Kaynaklar:
Kazakistanda İpek Yolu üzerinde yer alan mimari anıtları incelemeden önce,
başvurduğumuz ilgili arşiv belgelerinden, kaynaklardan ve araştırmalardan
bahsetmek gerekmektedir. Araştırmamız özellikle Kazak ve Rus tarihçi ve
arkeologların eserlerine dayanmaktadır.
Değerlendirdiğimiz kaynaklar arasında birinci kaynak: Kızılorda Bölgesi
Kültür Dairesi’nin devlet belediye işletmesi “Kızılorda Bölgesel Yerel Bilgi Müzesi”
arşivlerindeki belgelerdir. Sozdaniye Virtual’nogo Arhiva Vıvezennıh Rossiyskaya
Federatsiya Arheologiçeskih Materiyalov, Posredstvom Tsifrovıh Kopiy, Vıvezennıh
S Territorii Kazahstana V Period Provedeniya Arheologiçeskih Ekspeditsiy (1867-
1991) başlıklı 24 ciltlik bir eser incelenmiştir.
Eserin birinci cildi araştırma tarihini içermektedir.
18. yüzyılın ortalarında ve 20. yüzyılın başlarında Sırderya’nın alt
kesimleriyle ilişkin Orta Çağ verileri incelendi ve tarihsel coğrafi çalışma yapıldı.
13. yüzyıl Avrupa’nın Orta Çağ coğrafi haritaları, Sırderya’nın kesimlerinde
birkaç büyük şehirleri işaret edilmiştir. Bu bölgelerden 10-15. yüzyıl Arap
coğrafyacıları ve bilim adamları tarafından da bahsedilmektedir. İbn Rusta, İstahri,
İbn Haukal, Al-İdrisi ve Al-Biruni gibi. 18. yüzyılın 20. yıllarından bu yana, Hazar
Denizi, Orta Asya ve Kafkasya’nın ayrıntılı haritaları yapılıp, şu anda incelemekte
olduğumuz Güney Kazakistan bölgelerini ve Sırderya Nehri boyunca uzanan Orta
Çağ şehirleri gösterilmiştir.
1998 yılında Prof. M. Eleuov’un çalışması “Şu ve Talas Bölgelerinin (6-13.
yüzyılın başlarında) Orta Çağ Şehirleri”adlı eseri kullanıldı. Kitabın ilk bölümü İpek
Yolu ve kollarına bağlanan kervan yollarının tarihine ayrılmıştır. İkinci alt bölüm,

5
Türk yolunun, Talas ve Şu boyunca uzanan kervan yollarının hikayesini
anlatmaktadır.
Araştırmada İpek Yolu’nun dünya medeniyetinin gelişimindeki rolüne ve
önemine, gelişimindeki ve rotalarındaki değişikliklerine o zamanın uluslararası
ilişkilerinin, onun üzerinde yer alan ülkelerin iç yaşamlarındaki değişikliklerinin
etkilendiğini göstermektedir.
Tezin 2. bölümünde Kazakistan topraklarının kentleşme süreçleriyle ilgili
Antik ve Orta Çağ kabilelerinin arkeolojik, kültürel kalıntıları ve tarihi verilerini ele
almaktadır.
Kazakistan topraklarındaki antik kabilelerin yaşadığı bölgelere yapıldığı
arkeolojik kazıların anıtlarıyla ilgili, Akan Ongaroviç’in “Kazakistan’ın Eski
Sakinlerinin Cenaze Gelenekleri” adlı kitabı kullanıldı. Kitap, Kazakistan
topraklarındaki Tunç ve Erken Demir Çağı’ndaki mezar anıtlarının konumu,
planlaması, yapısal özellikleri hakkında derinlemesine bir çalışma sağlar. Kazak
Altay, Yedisu, Güney Kazakistan ve Batı Kazakistan bölgelerinde yaşayan antik
kabilelerin mezar geleneklerini ve yaşamını ortaya çıkarır. Konumuzla bağlantılı
olarak, eski Türk boylarının mimari yapı, sanat, kültür alanlarında kentleşmenin
gelişimi anlatılmakta. Defin törenlerinin kökeni ve gelişimi yeni veriler temelinde
tartışılmakta, ve dünya görüşlerinin bazı yönleri ele alınmaktadır.
Tez çalışmamın üçüncü bölümünde, Orta Asya’nın göçebe uygarlığının tarihi
ile bağlantılı olarak, Orta Çağ Türk devletlerinin sınırlarını, arkeolojik anıtları
tarihsel verilerle belirledi.
7. yüzyıl-9. yüzyılın ilk yarısında, Erken Orta Çağ’ın antik Türk devletleri
siyasi iktidardaydı. Dosımbayeva Ayman’ın “Batı Türk Kağanlığı” kitabı, “Kazak
Bozkırlarının Kültürel Mirası” adlı eserinde Batı Türk Kağanlığını, Oğuz boylarının
yaşadığı dönemleri, toprakları ve anıtlarını tanımlar.
Kazakistan’ın Orta Çağ şehirlerinde 7. ve 15. yüzyıllar arasında yaşayan
kabileler hakkında, Arap ve Farsça kaynaklardan alınan tercümede “Materyal
Türkmen ve Türkmenistan” tarihi ile ilgili 1 ciltlik kapsamlı bilgiler verilmiştir.
3. bölüm; Orta Çağ döneminde İpek üzerindeki büyük şehir merkezleri ve
mimari anıtlarla ilgilidir. İpek Yolu’nun ana güzergahı; Yedisu, Güney Kazakistan
ve Batı Kazakistan’dan geçiyordu.

6
Bu bölümde; “Kültürel Miras” Programı çerçevesinde ortaya çıkan K.M.
Baypakov, G.A. Kapekova, D.A. Voyakin, A.N. Maryaşev’in Güney Kazakistan’ın
araştuırılması tarihi üzerinde “Antik ve Orta Çağlardaki Taraz ve Jambıl Bölgesi’nin
Hazineleri” adlı eserini kullandık. Tez çalışmamızda İpek Yolu üzerindeki Orta Çağ
şehirlerinin yerlerini, topografyalarını, inşaatlarını, tahkimatlarını, kentsel bina
türlerini göz önünde bulundurarak belirledik. Saray binaları, Budist tapınakları ve
Hıristiyan kiliseleri incelendi. Şehir sakinlerinin etnik yapısı; Türkler, Türkeşler,
Karluklar, Şigiller ve Soğdlar olduğu belirlendi.
Şehirlerin yapısı incelendi. İç kale, ev türlerine, kült yapılara dair bir fikir
edinildi.
Tez çalışmamın son bölümü olan Orta Çağ’da yerleşik, kentsel ve bozkır
nüfusunun kültürü ile ilgili eserler ve konferans yayınları kullanmaktadır.
Orta Çağ Kazakistan’nında ekonomi ve ticaret: Uluslararası bilimsel
konferansta para ve ticaret sorunları, yerleşiklerin ve göçebelerin etkileşimi, ve
karşılıklı zenginleşmesi, Kazakistan ve Orta Asya halklarının oluşumu ve dinlerin
yayılması, kazılarda Kazakistan’ın arkeologlarının yıllık raporları kullanıldı.
Zeynolla Samaşev, Rayhan Burnaşev, Napil Bazılhan, Vyaçeslav Plahov’un
“Sarayşık Sikkeleri” eserlerinde Batı Kazakistanın Altın Orda Bölgesi’ndeki
dönemde yerleşen şehirlerin ticaret ilişkilerindeki rollerini ortaya koyuyorlar.
Tez çalışmamın başından sonuna kadar beni hem hoşgörülü yaklaşımıyla
yönlendirmede bulunan, hem de Türkiye’de bulunduğum süre içerisinde benden her
türlü desteğini esirgemeyen ve bana farklı bir alanda gelişme fırsatını veren, değerli
danışman hocam Sayın Doç. Dr. Ali Kazım ÖZ’e teşekkürlerimi sunmayı bir borç
bilirim. Ayrıca tez jürisinde yer alan ve tezi değerlendiren sayın hocalarım Prof. Dr.
Binnur GÜRLER’e, Doç. Dr. Duygu Sevil AKAR’a, Doç. Dr. Nezihat
KÖŞKLÜK’e, Doç. Dr. Aygün Ekin MERİÇ’e, Prof. Dr. Hüseyin CEVİZOĞLU’na
sonsuz saygı ve teşekkürlerimi sunarım.
Çalışmam sırasında kaynaklara ulaşmamda büyük yardımını gördüğüm
değirli hocam Prof. Dr. Azilhan TAJEKEYEV’e katkılarından dolayı teşekkürlerimi
ifade etmek isterim. Ayrıca Korkut Ata Kızılorda Üniversitesi’nin “Arkeoloji ve
Etnografya Bilimsel Merkezi” araştırmacılarına ayrı ayrı teşekkür ederim.

7
Çalışmam süresince gösterdikleri anlayış ve sabır için sevgili aileme, ayrıca
desteğini esirgemeyen arkadaşlarıma minettarım.

8
BİRİNCİ BÖLÜM
KАZАKİSTAN TOPRAKLARINDAKİ İPEK YOLU’NUN ROTALARI

1.1. YEDİSU BÖLGESİ

İpek Yolu, uzun bölümleri Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tajikistan,


Türkmenistan, Özbekistan’dan geçen, Avrasya’nın batısını ve doğusunu birbirine
bağlayan bir kervan yolları sistemidir. Doğu’da Kore ve Japonya’ya, Batı’da
Rusya’ya, Doğu ve Batı Avrupa’ya; güneyde Hindistan’a, güneybatıda Orta ve
Yakın Doğu’ya kadar uzanan, malların, bilimsel başarıların, kültürel değerlerin ve
dinlerin iki yönlü bir yoludur. Tüccarlar, seyyahlar, diplomatlar aracılığıyla bilginin
yayılması ve zamanı için önemli ve hızlı bir çizgidir2.
629’da putlara tapınan, Çinli Budist rahip Syuan-Tszyan, “Buda’nın kutsal
kalıntılarını görmek ve teoloji okumak için” Çin’den Hindistan’a gitmiştir. Çin’i
Batı’ya bağlayan ve teknik yeniliklere, dini ideallere ve kültürel kazanımlara öncülük
eden bu uluslararası rotayı takip etmiştir. Shenyang’dan çıkan tüccarlar kervanı,
Dunhuan üzerinden Büyük Gobi Çölü’nün kenarından, “Büyük Ejderha” olarak
bilinen tuz çölünden geçerek Hami ve Turfan Ovası’na, Tien-Şan Dağları’nın (Tanrı
Dağları) kuzey etekleri boyunca Syuan-Tszyan ve yanındakiler “Saydam Mavi
Göl’e” ulaşmışlar. Bazen “Kaynar Göl” olarak da adlandırılır, bu yüzden Issık Göl
olduğunu bilmek zor değil. Gölün yanından geçen bir gezgin Suyab şehrine gelmiş
ve burada batıya, Karadeniz’e uzanan geniş bir imparatorluğun hükümdarı olan Türk
Kağanı ile tanışmıştır 3.
Syuan-Tszyan, Türklerin Kağanını ve çevresini şöyle anlatır: “Bu
yabancıların atları harika. Kağan yeşil ipekten yapılan çapan giyiyordu; şapkası yok,
sadece uzunluğu bir jang (3,2 m) ipek bir bezle sarılmıştı. Onun yanında şapan
giymiş, 200’den fazla Tarkan (Unvan; İslamiyet öncesi Türk devletlerinde
generallere verilen ad. Tarhan, Targan, Dargan, Darkan olarak da söylenir.) yanında

2
Zuyev YU.A., Kitayskiye İzvestiya o Suyabe, İzvestiya Akademii Nauk Kaz.SSR: Seriya İstorii,
Arkeologii i etnografii, № 3(14), 1960, ss. 87-89
3
Kazakstan Tarihı, Köne Zamannan Büginge Deyin, Tört tomdık, Cilt:1, Atamura Yayınları,
Almatı, 1996, s. 491.

9
yürürdü. Kürk mantolar ve yumuşak şapkalar giymiş, diğer savaşçılar aybaltalar,
bayraklar ve fiyonklar taşıyorlardı. Develere ve ata binenler o kadar çok yoktu’’.
Türk Kağanı’nın giysileri anlatılmış ünlü yazılarında, Syuan-Tszyan, Türk
aristokrasilerinin ipek kiyafetlerinin güzelliğini anlatıyordu ve kendisine hediye
olarak kırmızı kumaştan yapılmış kıyafetlerle elli tay ipek aldığını da bildirmektedir4.
Bu sahnede, Doğu ve Batı ticaretinin ana ürünü olan Eski ve Orta Çağ’da
büyük kıtalar arası yola adını veren ipekten defalarca bahsedilir 5. İpek Yolu’nun
ortaya çıkmasından önce, farklı bölgeler ve ülkeler arasında ticaret yolları vardır.
Avrasya kıtasında çok eski zamanlardan beri değerli ve yarı değerli taş ticareti
gelişmiştir. MÖ 3. binyılda, Badahşan’nan (Tajikistan ve Afganistan’ın birleştiği yer)
batıya doğru Mısır’a kadar Lazurit taşındığı için bu yol “Lazurit Yolu” olarak
adlandırılmıştır6. MÖ 1. binyılda, karnelian batıya Soğd ve Baktriya’dan taşınmıştır.
Turkuaz, Harezm’den taşınmıştır. Amber, Baltık kıyılarından Orta Asya ve
Kazakistan’a teslim edilmiştir. MÖ 2. binyılda yeşim, Hotan’dan (Doğu
Türkistan’dan) Çin’e taşınırdı ve “Yeşim Yolu” olarak adlandırdı7. Orta doğu’da
üretilen şişeler ve camlar ticaret yollarıyla batıdan doğuya Çin’e taşınırdı. Onlar MÖ
1. binyılda Pamir, Tanrı Dağları (Tien-Şan) ve Altay bölgelerinin mezar
höyüklerinde, özellikle ünlü Çin imparatoru Tsin Şihuandi’nin yerleşiminde
bulunmuştur. Araştırmacılar, Çin’den kuzeybatı yönünden göçebelere ipek gönderme
geleneğinin Han döneminden önce başladığına inanıyorlar. Güney Çin’deki kazılar
üzerinde İskitlerin birçok hayvan tarzı eseri ortaya çıkarılmıştır8.
MÖ 1 binyılın ortasında “bozkır yolu” olduğu bilinmektedir. Herodot’un
eserlerine atıfta bulunursak, Karadeniz’in kıyısından Don’un kıyısına, daha sonra
Sarmati’lerin yaşadığı Ural Dağı’nın eteğinden İrtiş’e, Altay’a, daha sonra yukarı
İrtiş ve Zaysan Gölü’nün yaşadığı Agrippi’nin ülkesine giden yol budur. Böylece

4
Kazakstan Tarihi Turalı Kıtay Derektemeleri, Daik-Press, Cilt:1, Almatı, 2005, s. 37.
5
Kazakstan Tarihi, Köne Zamannan Büginge Deyin, Tört tomdık, Cilt:1, Atamura Yayınları,
Almatı, 1996, s. 491.
6
Sarianidi V.İ., O Velikom Lazuritovom Puti na Drevnem Vostoke, Kratkiye Soobşçeniya o
Dokladah i Polevıh İssledovaniyah İnstituta Arheologii AN SSSR. Vol. 114, Moskva, 1968, pp. 3-
9; daha bilgi için bkz: Yankovskaya N. V., Nekotorıe Voprosı Ekonomiki Assiriyskoy, Derjavı,
Voprosı Drevney İstorii, №1, 1956, s.33.
7
Lubo-Lesniçenko Y.İ., Velikiy Şelkovıy Put, Bkz.Vostoçnıy Turkestan v Drevnosti i Rannem
Srednevekovye, Moskva, 1988, ss. 352-353.
8
Jandosova Z., Velikiy Şelkovıy Put, Kratkiy Entsiklopediçeskiy Slovar İstoriçeskih Toponimov
Kazahstana, Almatı, 2014, ss. 120-130.

10
deri, İran halıları, değerli metallerden yapılmış ürünler yaygınlaşmıştır9. Göçebe
Sakalar ve İskitler kabileleri değerli ipeklerin yayılmasına katkıda bulunmuşlardır.
Buna ek olarak, göçebe medeniyetlerin değerli metal ürünleri ve değerli malları Orta
Asya ve Akdeniz’e yayılmıştır. Bu değiş tokuşlara örnek olarak Altay’daki Pazırık
Vebası’nda bulunan halılar, Yedisu’daki Issık Vebası’nda bulunan ipek kumaş
kalıntıları, Sibirya’daki Arjan mezarlıklarından eserler, Kazak Altayı’nda Berel ve
diğerleri sayılabilir10.
Daha yakın zamanlarda, ipeğin icadının ve ticaretinin MÖ 1 binyıla ait
olduğuna inanılıyordu. Bununla birlikte, Çjezyan eyaletindeki Tayhu Gölü
yakınlarında kazı yapan Çinli arkeologlar, Neolitik döneme ait ipek kumaşları,
kemerleri ve tokaları keşfetmişler. Kumaşların MÖ 2750 + 100 yıllarına ait olduğu
ortaya çıkmış, ve analiz sonucu yaklaşık beş bin yıl önce, ipek dokuma işleminin
basit bir aşamadan çıktığını göstermektedir. MÖ 6-5. yüzyıllarda, Çin ipeği Batı da
dahil olmak üzere diğer ülkelere ihraç edilmeye başlanmıştır11.
Ancak, MÖ 6-4. yüzyıllarına ait İpek Yolu’ndan bahsedersek, değerli
malların 40. paralellikten geçip, Sarı Nehir’in büyük yataklarından başlayıp, Altay
Dağı’nın doğu ve kuzey kesimlerinden, Kazakistan ve Karadeniz bölgesinin
bozkırlarından geçerek, Yunanlar ve Etrüskler topraklarına ulaşmıştır12.
MÖ 2. yüzyılın ortasında İpek Yolu diplomasi ve ticaretin temel yolu olarak
hizmet vermeye başlamıştır. MÖ 138. yılında İmparator U Di Batı’nın bilinmeyen
ülkelerine gönderilen Çjan-Tszyan ile eşlik eden bir elçilik kervanı Han’ın
başkentinden çıktığında başlannmıştır. Çjan-Tszyan’ on üç yıldan sonra Çin’e geri
dönmüştür. Şimdiki Afganistan’ın bölgelerine ulaşarak, Çin’in iç bölgelerinden Orta
Asya’ya ilk yolculuğunu yapan kişi olmuştur. Ondan sonra bu yolda Batı’ya ipekli
kervanlar, Çin’e ise Akdeniz, Orta Doğu ve Orta Asya’dan mallar taşıyan kervanlar
gelmiştir13.

9
Gerodot, İstoriya, «İstoriya»: Olma-press İnvest, Moskva, 2004, s. 176.
10
Madyar Eleuov ve Sırım Esenov, Kazakstannın Ontüstik Öniri Arkılı Ötken Keruen Joldarı,
“Ulı Jibek Jolı – Beybitşilik, Kelisim jane Turaktılık Jolı – 2019” 1, Halıkaralık Konferentsiyasının
Materialdarı, Türkistan, 2019, s. 144.
11
Frankfor A.P., Problema Prototipa Velikogo Şelkovogo Puti v II-I tıs. do n.e. i Rol Nomadov,
Vzaymodeystviye Koçevnıh Kultur i Drevnih Tsivilizatsiy, Almatı, 1987, ss.78-81.
12
Jandosova, a.g.m., ss. 120-130.
13
Klyaştornıy S. G., Drevne-Tyurkskiye Runiçeskiye Pamyatniki, İstoçnik po İstorii Sredney Azii,
Moskva, 1964, s. 173.

11
2. ve 5. yüzyıldaki İpek Yolu, Doğu’dan başlıyorsa, Çang’an’dan başlayıp
Lançjou bölgesindeki Sarı Nehir (Huang He) geçidine doğru yola çıkarak, Nan-
Şan’ın kuzey kesimlerini geçerek büyük Çin Höyüğü’nün batı yamacına ve “Yaşmo
Kapısı’nın karakollarına” ulaşırmış. Oraya giden tek yol, kuzey ve güneyden Takla
Makan Çölü’nden geçerek üç ayrı yola bölünürmüş. Kuzey güzergâhı Hami, Turfan,
Beşbalık, Şiho vadilerinden geçer veya orta dal Çaoçan’dan Karaşar’a, Aksu’ya ve
Issık Göl’ün güney kıyısına ulaşırmış, güney rotası Dunhuang, Hoton, Yarkent
üzerinden Baktriya, Hindistan ve Akdeniz’e ulaşır ve “güney yolu” olarak
adlandırılırmış. “Kuzey Yolu” Kaşgar’dan Fergana’ya, daha sonra Semerkant,
Buhara, Merv üzerinden Hamadan’a ve Suriyeye ulaşırmış.14.
Şimdiki Kazakistan topraklarındaki şehirleri ve yerleşimlerinden geçen yolun
gelişimi incelenecek. Eşyaları binlerce mesafeye ulaştırmak için ağır vasıtalara
ihtiyaç varmış. MÖ 4 bin yıl önce Kazakistan’da atlar evcilleştirilmiş. Eneolitik
döneme ait olan Botay yerleşiminde yapılan kazılar sırasında kantarma demiri (at
gemi) bulunmuştur15. Yani atlar araç olarak kullanılmıştır. Bu sadece Kazakistan ve
Avrasya için değil, tüm insanlık tarihi için önemliymiş. Çin’deki Tang Hanedanı’na
atlar esas olarak Türk kabileleri tarafından gönderilmiş16. At sadece bir araç olarak
kullanılmamış. Tang Tarihi’ne göre, “Atlar devletin askeri gücüdür. Eğer Tanrı bu
gücü elinden alırsa devlet çöker’’17. Kervan yollarıyla taşınması için iki hörgüçlü
deve (Baktrian) yetiştirmek çok önemli bir adımmış. Develer çölde dolaşırken,
kervanlar su kaynaklarının yerini tespit edebilmiş ve toz fırtınalarının varlığını
hissedebilmiş. Bir grup bilim adamı, Kazakistan’ın da Baktriya develerini
evcilleştirme bölgesine ait olduğuna inanıyor18. Yüklü kervanlar günde 25-30 km yol
yürüyebilir. Develer günde 60 km yol kat edebilirler. Ama uzun bir yolculukta bu
hızda gitmemişler. Onların da dinlenmeye ihtiyacı vardır. Develerin suya ve
otlanmaya gönderilmesi gerekir. Akşam yükü boşaltıp ve sabah tekrar yüklenmesi
gerekir. Bunların hepsi çok zaman alır.

14
Lubo-Lesniçenko, a.g.m., ss. 352-353.
15
Kazakstan Tarihı, Köne Zamannan Büginge Deyin, Tört tomdık, Cilt:1, Atamura Yayınları,
Almatı, 1996, s. 105.
16
Şefer E., Zolotıye Persiki Samarkanda, Kniga o Çujezemnıh Dikovinah v İmperii Tan, Moskva,
1981, s. 93.
17
Şefer, a.g.e., s. 87.
18
Hozyaystvo Kazahov na Rubeje ХІХ-ХХ vv., Alma-Ata, 1980, ss. 46-47.

12
Avrasya bozkırlarında dört tekerlekli faytonlar MÖ 4. binyılın sonunda ve 3.
binyılın ilk yarısında ortaya çıkmış19. Tunç Çağı’nın askeri savaş faytonlarının
görüntüleri genellikle Karatau dağ kayalarında bulunur20. Göçebe kabileler,
yerleşimcilere atlara binmeyi ve faytonların nasıl kullanılacağını öğretmiştir. Atlı
asker, kılıçlar ve at teçhizatı da göçebelerden gelmiştir. Örneğin, 6. yüzyılda Türk
boylarının kullandığı demirden yapılan eyer üzengisi sonraki yüzyıllarda tüm
Avrupa’ya yayılmıştır. Yerleşimciler, göçebelerin silahlarını ve kıyafetlerini taklit
etmişler. Örneğin 7. ve 8. yüzyıllarda Türk kemerleri Çin’den Irak’a kadar
kullanılmıştır. Tang Hanedanlığı döneminde Çin’de göçebe giyim yaygınmış ve
Avrupa’da Rus, Polonyalı ve Macar aristokratları giyim ve saç modellerinde göçebe
tarzı taklit etmiştir. Göçebelerde MÖ 1. binyılda ortaya çıkan “hayvan tarzı” sanat,
Çin’den Tuna’ya kadar yerleşik ülkelere de yayılmıştır21.
İpek Yolu tüm dünyadа iyi bilinen bіr yoldur. Вatı ve Dоğu’yu, barış ve
işbіrliğini isteyen halkları bіrbіrine bağlayan bu yol kültürel ve ekonomik bіr köprü
gibidir. Bu nedenle, “İpek Yolu” kelimesi tarihe geçmiştir. İpek Yolu adı ilk defa
1877 yılında Alman coğrafyacı Ferdînand Von Riçthofen tarafından Çіn’le Orta
Dоğu arasındа yapılan tісаrеtin ana metasını ipek oluşturduğu için verilmiştir22. İpek
endüstrisi Dоğu ile Вatı arasındаki tісаrеtte ve uluslararası ilişkilerde eski çağlardаn
beri önemli bіr yer tutmuştur. İpek Çin’de Han’ın hanedan döneminde (MÖ 206 -
MÖ 220) kıta ticaretinde en ünlü ve en çok önemli rolü oynamıştır. İpek üretimi 5
bin yıl önce Çin’de başlamıştır. Çin, ipek üretim teknolojisini gizli tutmuş ve sırrı
ortaya çıkaran adam ölüme mahkum edilmiştir. Çin’den Batıya ticaret için çıkarılan
farklı ürünler vardır ama en likit en kârlısı ipektir. Çok isteniyormuş ve pahalıyımış.
İpekten yapılmış giysilere parazitik böcekler yapışamazdı. İpek kumaş hafif, ferah ve
taşınması kolaydır.
6-7. yüzyıllarda Fergana’dan geçen eski yol doğrudan ve rahat olmasına
rağmen, Çin’den batıya Yedisu, Güney ve Batı Kazakistan üzerinden giden yolu

19
Novojenov V.A., Kommunikatsii i Kolesnıy Transport na Velikom Şelkovom Puti,
Tsentralnaya Aziya na Velikom Şelkovom Puti: Dialog Kultur i Konfessiy ot Drevnosti do
Sovremennosti, Almatı, 2018, s. 246.
20
Mir Kadırbayev ve Aleksey Maryaşev, Naskalnıye Risunki Hrebta Karatau, Almatı, 1977, ss.
162-180.
21
Baysariyeva G.O., Ulu Jibek Jolı Damuına Kazakstan’nın Bayırgı Turgındarının Ülesi,
Türkistan, 2019, s. 110.
22
Baysariyeva, a.g.m., s. 110.

13
daha canlı hale gelmiştir (EK 1). Yolun değiştirilmesi aşağıdaki nedenlerle
açıklanabilir. Bіrincisi, Yedisu’dа Orta Asya üzerinden geçen tісаrеt yollarını kontrol
edenler, Türk kağanlarının karargâhları (ordаları) idi. İkincisi, Fergana üzerinden
giden yol, 7. yüzyıldа iç çekişmelerden dolayı tehlikeli hale gelmişti. Üçüncüsü, çok
zengin olan Türk kağanları ve onların maiyetindekiler denizin öte yanındаn gelen
malların en iyi müşterileri arasındаymışlar23. 7-14. yüzyıllardа elçilik ve tісаrеt
kervanlarının çoğu İpek Yolu üzerinde seyahat ediyormuş.
Yüzyıllar içinde yol güzergâhı durmaksızın değişmiştir. Yolun bazı noktaları
önem kazanıp gelişirken, bіr başka noktası işlerliğini kaybedip, oradаki şehirler ve
tісаrеt merkezleri terk edilip ıssız kalmıştır. Mesela, 6-8. yüzyıllarda İpek Yolu’nun
ana güzergâhı Suriye, İran, Orta Asya, Güney Kazakistan, Talas Havzası, Issık Göl
çukurluğu, Dоğu Türkistan’dı. Bu yolun bіr rotası, başka bіr deyişle diğer bіr
güzergâhı Bizans’dаn çıkarak Derbent üzerinden Hazar bölgesi bozkırlarına, oradаn
Mangışlak ve Aral Denizi’nin civarındаn geçip Güney Kazakistan’a ulaşmaktaymış.
Bu yol, Sasaniler İranı’na karşı Вatı Göktürk Kağanlığı ile Bizans arasındа ittifak
yapıldığı sıradа, İran’ı dolaşarak geçiyormuş. 9-12. yüzyıllardа bu güzergâh, Orta
Asya ve Orta Dоğu üzerinden Küçük Asya, Suriye, Mısır ve Bizans’a giden yola
nazaran, oldukça az kullanılmıştır24. 13-14. yüzyıllarda tekrar canlanmış. Kıtadаki
siyasi durum, elçilerin, tüccarların ve diğer yolcuların tercih edecekleri güzergâhı
belirliyordu.
İpek Yolu üzerindeki Kazakistan’ın Yedisu, batı ve güney bölgelerinin
durumuna gelecek olursak göçebe Türk kabileleri ve yerleşik halkların eski kültürü
uzun zamandır buradan gelişmiştir. Ayrıca hem göçebeler, hem de yerleşik sakinler,
kardeş ya da homojen etnik siyasi topluluklara birleşen kabilelermiş. Yerleşimcilerin
ve göçebelerin kültürleri etkileşime girmiş ve birbirini zenginleştirmiş. Bu sayede
dünya medeniyetinin can damarı olmuştur. Kazakistan ve Orta Asya halklarının bu
entegrasyonu ve topraklarında yaşayan halkların geleneklerinin uyumu, birçok
medeniyet başarısının başlangıcı olmuştur.

23
Barthold V.V., Oçerk İstorii Semireçya, Soçeneniya, Cilt:2, Çast. 1, Moskva, 1963, (İstorii
Semireçya, Cilt:2, Çast. 1,), s. 37.
24
Fazalla ibn Ruzbihan İsfahani, Gostevaya Kniga Buharı (Buharskiye Gostevıye Zapiski), Moskva,
1976, s. 74.

14
Örneğin, MÖ 6. ve 3. yüzyıllarda bu topraklarda göçebe ve yarı göçebe
İskitler yerleşmiştir ve birçok mezar höyüğü, Besşatır, Esik, Tügisken, Uygarak
mezarlarında bulunan kazılarda kültürlerinin yüksek olduğu bilinmektedir. O
zamanda İskitlerin Çin’le, Hindistan’la, Orta Doğu ile ilişkileri varmış. Buna, Sakya
şoncarlarının mezarlarında bulunan Çin aynaları, Orta Asya ve İran’dan ithal edilen
oldukça süslü yabancı eserler tarafından kanıtlanmıştır25.
Bu dönemde Şu, Talas ve Sırderya’nın vadilerinde, kuleleri duvarlarla çevrili
tarımsal yerleşimlerin ön cephesi olan şehir merkezlerinin oluşumu varmış. Birçoğu
Tien-Şan’ın eteklerinde, Arıs vadilerinde, Sırderya’nın orta ve alt kısımlarında
arkeologlar tarafından keşfedilmiştir. Bu tür şehirler, Yediasar’daki Aral Denizi’nin
kuru çöl bölgesinde özellikle iyi korunmuştur. Güneşten kurutulmuş sarı duvarları
hala var, ok şeklindeki göz yuvalarının düz ovasına bakıyor ve büyük antik mezarlar
takır altına gizlenmiş durumdadır.
6. yüzyılın ikinci yarısında Yedisu Bölgesi ve Güney Kazakistan, Kore’den
Karadeniz’e kadar uzanan çok büyük bir göçebe imparatorluk olan Gökürk
Kağanlığı’na dahil olmuştur. 6. yüzyılın sonunda Kağanlık iki kısma ayrılmıştır:
Doğu Göktürk ve Batı Göktürk. Batı Göktürk Kağanlığı’nın merkezi Yedisu ve
başkenti Suyab şehriymiş 26.
İpek Yolu o dönemde canlanmıştır, Yedisu ve Güney Kazakistan
şehirlerindeki feodal kültürün gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Yedisu’da
birçok şehirlerin merkez haline gelmesine, Kazakistan’ın güneyindeki şehirlerin,
doğrudan bu yol boyunca ya da ilgili ticaret merkezleri tarafından ayakta durmasına,
hızlı büyümesine ve refahına katkıda bulunmuştur27.
629’da Budist keşiş Syuan-Tszyan Çin’den Hindistan’a yaptığı ziyaret
sırasında Yedisu Bölgesi’nin Suyab, Kulan, Taraz, Güney Kazakistan’daki “Beyaz
Şehir İsficab”, Gunyu, Nudjikes, Şaş ve diğer şehirler üzerinden geçmiştir. Suyab,
Kulan, Taraz, İsficab (Sayram) ve Şaş şehirlerinin yeri tanımlanmış ve kabul
görmüştür.

25
İstoriya Kazahskoy SSR, Cilt:1, Almatı, 1977, s. 264.
26
Maldıbekov L. J., Barthold V.V. O Torgovıh Trassah i Vzaimodeystvii Koçevogo i Osedlogo
Naseleniya Semireçya na Velikom Şelkovom Puti, Ortagasırlık Kazakstandagı Akşa Aynalımı
jane Sauda: Halıkaralık Gılımi-Praktikalık Konferentsiya Materialdarı, Turan Yayınları, Türkistan,
2007, s. 158.
27
Kazakstan Tarihi, Köne Zamannan Büginge Deyin, Tört tomdık, Cilt:1, Atamura Yayınları,
Almatı, 1996, s. 495.

15
1. bin yıllığın ilk yarısının kaynaklarında iki şehirden Yedisu’daki Çigu
(Üysün hükümdarlarının ikametgahı) ve Güney Kazakistan’daki Bityan’dan
(Kanlıların başkenti) bahsedilir. 7. yüzyılın başında Xuan Jian birkaç şehirden
bahsetmiştir; büyükleri Suyab, Taraz ve İsficab. 7-8. yüzyıllarda Çinli seyyahlar ve
8-12. yüzyıla ait Arapça yazıtlar, İpek Yolu boyunca uzanan düzinelerce şehri
listelemiştir. Orta Asya üzerinden Güney Kazakistan ve Yedisu’ya ulaşan tісаrеt yolu
14. yüzyıldа, iç çekişmeler ve savaşlar şehir kültürünü tahrip edip yok edene ve
Çіn’e giden deniz yolunun keşfine kadаr çalışmıştır28.
Batıdan doğuya doğru gidildiği takdirde İpek Yolu’nun Kazak kısmı 3
bölgeye ayrılabilir: Yedisu bölgesi, Güney Kazakistan ve Batı Kazakistan ve ayrıca
İpek Yolu’nun oluşumu hakkında fikir veren ayrı bir kategoridir. Bu alanların her
biri, doğal coğrafi koşulların özgünlüğü ve kentin de dahil olduğu kültürün doğu
oryantal gelişimi ile karakterize olup, bu bölgelerde bulunan tarihi ve kültürel
anıtların oluşumu, geliştirilmesi ve durdurulması İpek Yolu güzergahlarının oluşumu
üzerinde belirgin bir etkiye sahiptir.
Kültürün, doğanın, tarihi sürecin, iletişim yoluyla etkinin ayrılmaz bir şekilde
birbirine bağlanmasının bu karmaşık süreçleri, yalnızca bir kişinin farklı iklim
koşullarına uyum sağlama yöntemlerini değil, aynı zamanda karşılıklı zenginleşme
yollarını da göstermektedir. İnsan değerlerinin ve kültürel geleneklerin karşılıklı
değişimi yoluyla, şu anda insanlığın önemli iletişim bağlantılarını işaretleyen
korunmuş kültür anıtlarına yansıyan şey budur.
Genel güzergah (yön) şuydu: (İsficab-Sayram) İpek Yolunun Şaş’tan
(Taşkent) çıkarak Kazıgurt Geçidi üzerinden Turbat’a ve İsficab’a (Sayram, Saryam)
ulaşmıştır 29. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Çin kronolojisinde İsficab’a “Beyaz
nehir üzerindeki şehir” denilmiştir. Ve 11. yüzyılda Mahmud Kaşgari’nin “Türk
Dilleri Sözlüğü’nde” adı verilen bu şehre İsficab (Sogdu ve Farsça “Beyaz Su”
anlamını geliyor) adı verilmiştir. Yazar ayrıca şehrin ikinci isminin Sayram olduğunu
da yazmıştır. Arap kaynaklarında “Al-Bayda Medinesi” (Aksu şehri) denir30. Eski bіr
şehir olan Sayram’ın adı günümüzde muhafaza edilmektedir. Sayram, eski isimleri

28
Gumilev L. N., Drevniye Tyurki, Moskva, 1967, ss. 42-46.
29
Abubakirova A., Turizm Kızmetindegi Ulı Jibek Jolının Joldarı Men Bagıttarı, “Uli Jibek Jolı –
Beybitşilik, Kelisim jane Turaktılık joli – 2019” 1-şi Halıkaralık Konferentsiyasının Materialdarı,
Türkistan, 2019, s. 37.
30
Kazakstan Tarihi Turalı Kıtay Derektemeleri, Cilt:1, Almatı, 2005, s. 37.

16
Saryam, Saryon, İsficab, Beyza ve şimdi Şımkent denilir. Tam ortasında İpek
Yolu’ndaki en büyük merkezlerinden biri olan Orta Çağ şehirlerinin kalıntıları
korunmuştur. Farklı ülkelerden gelen tüccarlar burada kalıyorlardı, çünkü bu şehirde
Buhara, Samarkand’dan tüccarlarının ticaret tesisleri (pazarları) ve kervansarayları
varmış. İsficab tüccarları Merv Belh, Buhara ve Harezm tüccarlarıyla birlikte ticaret
merkezlerini Bagdat’taki Harb-ibn-Abdallak-al-Balh-Rabad’da kurmuşlar. Tüccarlar
İsficab’dаn köle, kumaş, silah, kılıç, bakır ve demir almaktaymış. İsficab’dan çıkan
kervanlar dоğuya doğru yönelerek Şarab (Sarab), Buduhkent Tamtaj, Abardaj,
Juvikat şehirleri üzerinden Taraz’a ulaşıyormuş31.
Talas Bölgesi’nin İpek Yolu üzerinde yer alan ve büyük merkezi olan Taraz
şehri hakkında biligileri çok sayıdа coğrafyacılar, tarihçiler ve geziciler
yazmışlardır32. Çünkü bu şehir İpek Yolu üzerinde önemli bir siyasi, ticari ve el
sanatları merkezi olup, birçok kervan yolunun kavşağında yer almaktaymış. O
yüzden Taraz’ı anlatan tarihçiler öncelikle şehrin ticari alandaki önemini yazmışlar.
İlk olarak 568’de Bizans İmparatoru Justinyanus’un stratejisti Zemarh
tarafından bahsedilmektedir33. Taraz’ın Buhara halkı tarafından kurulduğuna ve
başlangıçta Hamukat-Jamukat olarak adlandırıldığına göre, “Bilgi Hazineleri”
kitabının yazarı Abu-Hasan Muhammed el-Nishapuri tarafından anlatılan efsaneler
vardır34. Ancak Nershaha, Buhara Tarihi adlı eserinde Hamukat’ın bağımsız bir şehir

olduğunu ve Buhara halkı tarafından kurulduğunu belirtir35. “Şehrin adı” diye


yazıyor, “kurucusu Hamuk’un veya Jamuk’un adını Buhara dilinde “mercan”
anlamına geliyordu. Buhara halkı soylulara “hamuk” der ”36.
Çіnli gezgin Syuan-Tszyan Taraz şehrini gezmiş ve dаha sonra şöyle
yazmıştır: “Yoldа batıya doğru bin kaynaktan 140 veya 150’li uzaklıktaki Dаluosi
şehrine geldik. Şehir 8-9’lu çapında ve Hu, daha diğer ülkelerden gelen tüccarlar

31
Abubakirova, a.g.m., s. 87
32
Koşenov G.İ., Turkistandagı Sauda Karım-Katınastarı(11-13 gg.), Ortagasırlık Kazakstandagı
Akşa Aynalımı jane Sauda: Halıkaralık Gılımi-Praktikalık Konferentsiya Materialdarı, Türkistan,
2007, s. 106.
33
Vizantiyskiye İstoriki, (Perevod Destunis S.), Sankt-Peterburg, 1860, s. 380.
34
Barhtold V.V., Otçet o Poyezdke v Srednyuyu Aziyu s Nauçnoy Tselyu v 1893-1894 gg.,
Soçineniya-4, Moskva, 1966, s. 33.
35
Talasskaya dolina, TSAE 1936-1938 gg., Materialy i İssledovaniya po Arkeologii Kazakskoy
SSR., Cilt:1, Alma-Ata, 1949. s. 178.
36
Nerşakhi A.B., İstoriya Buharı, Moskva, 2003, s. 122.

17
otururlardı ve çeşitli mallar satıyorlardı”37. Üç yüz bin yıldan uzun bir süre sonra İbn
Haukal: “Taraz, müslümanların Türklerle ticaret yaptığı bir yerdir”, Makdisi şöyle
dedi: “Taraz, bahçelerle dolu, yoğun nüfuslu bir kaleye sahip bir şehirdir. Şehrin
çukuru, 4 kapısı ve sakinlerinin yerleştiği bir rabad vardır. Şehir kapılarının önünde
büyük bir nehir var, şehrin bir kısmı nehrin diğer tarafındadır. Nehrin karşısına yol
yapılmış, cami pazarlar arasında yer alıyor”38.
Taraz’ın yeri kesin olarak belirlendi, Aulie-Ata 39
, Jambıl şehrinin yerinde,
şimdiki Taraz şehridir. Taraz’dаn bіraz ileride, Karatau Dağı’nın kuzeye doğru giden
tісаrеt yolu üstünde Adаkket, Deh Nujikes, Kenjek-Senir, Buduh, Yaganket,
40
Baruket, Baladj, Kinket şehri bulunuyor . Fergana Bölgesi’nden çıkan Kervanlar,
Şatkal sıradаğlarındаki Şanaş Geçidi ve Talas Aladаğı’ndаki Karabuğra Geçidi
üzerinden Talas havzasına geliyormuş. Yolun bu kısmı, İpek Yolu’nun Fergana ve
Yedisu güzergâhlarını bіrleştiriyormuş41.
Taraz ile Kulan arasındaki topraklar Karluklar’a tabiymiş. Kulan’a giden yol,
Kasribas, Kölşöp, Jolşöp gibi şehirlerden geçiyormuş42; Kasribaslılar, Kırgız sırtı
boyunca uzanan antik yol üzerinde ve Akırtas’ın kalıntıları olarak bilimiştir.
Kölşöp’e Örnek şehrinin konumları eşleşir. Kazı sırasında caminin olduğu ve
çevresinde ustaların yaşadığı ortaya çıkmıştır.
Kulan şehri (Çinliler arasında Tszyuylen) “Maveraünnehirli Türklerin
ülkesinin sınırlarında şirin bir şehir” olarak biliniyordu ve rotalara bakılırsa Taraz’ın
17 fersah (85 kilometre) doğusunda bulunuyordu. Kulana köyünün doğu eteklerinde
bulunan antik yerleşim yeri Lugovoe’ye karşılık gelir. Barthold, el-Makdisi
listesinde yer alan Nuzkent Şehri’nin Çince’de “Dun tszyan” olarak
adlandırılmaktadır ve Aksu Nehri üzerinde bulunduğuna inanmaktadır43. Kulan’ın
ötesinde, dоğudа bіrbіrinden 4 fersah (24 km) uzakta Merki ve Aspara şehirleri
bulunuyordu.

37
Zuyev, a.g.m., s. 91.
38
Karl Baypakov ve değirleri, Ejelgi jane Orta Gasırlardagı Taraz ben Jambıl Oblısının
Kazınaları, Taraz, 2013, (Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları) s. 145.
39
Bernştam A.N. Pamyatniki Starinı Talasskoy Dolinı, İstoriko-Arheologiçeskiy Oçerk İzbrannıye
Trudı po Arheologii i İstorii Kırgızov i Kırgızstana, Cilt:1, Bişkek, 1997, ss. 12, 101, 118.
40
Madyar Eleuov ve Sırım Esenov, a.g.m., s. 148.
41
Abubakirova, a.g.m., s. 88.
42
Abubakirova, a.g.m., s. 88.
43
Barthold V.V., O Hristianstve v Turkestane v Domongolskiy Period, Moskva, 1963, s. 282.

18
İpek Yolu’nun sonraki bir rotası Santaş geçidi üzerinden İle Ovası’na, Üsek
ve Horgos üzerinden Almalık’a, Çin ve Doğu Türkistan’dan geçen yol ile birleşenin,
bu rotanın 10-13. yüzyıllarda faaliyet gösterdiği kaydedilmiştir. Ayrıca tісаrеt
kervanları Nuzkent, Harradjuan ve Jol şehirlerine uğruyormuş. Jol’dаn sonra, Sarıg
ve “Türk Kağanı’nın Kışlağı” Kırmırav şehrine varmış. Kırmırav’dаn çıkan yol
Yedisu’nun en büyük şehirlerinden olan Navakent’e (Çіnce “Sinçen”) ulaşıyormuş.
Bu iki isim de “Yenişehir” manasını taşımaktadır. Navakent, Türk Kağanları’nın
saraylarının bulunduğu merkeziymiş ve Sogdu’ların dа şehriymiş44.
Arap kaynaklarına göre, Navakent’te yaşayan son Türk Kağanı, şehir
yanındaki banliyödeki çayır ovasına ve arkasındaki dağa sahip olduğunu ilan
ediyormuş. Kendisinden ve izin verdiği kişilerden başka kimse ona dokunmamış.
Kağan, bir savaş durumunda ovada yiyecek vereceğini söyleyerek burada kimsenin
serbest dolaşmasına izin vermemiş. Kağan, Araplara çok zarar vermiş ve bunun için
“Ebu Muzahim” (“itmek, sallamak”, yani “boğa ya da fil”) lakabını almış. Kağan,
Türkeş hükümdarı Kursul’un kişisel intikamından öldürülmüş45. Daha sonra 9-13.

yüzyıllarda Navakent, yazılı kaynaklarda sıkça bahsedilen şehirlerden biriymiş46.


Şu Vadisi topraklarındaki arkeolojik araştırmalar ve Çinli ve Arap yol çizen
tarihçilerinin Sincan şehri ve Arap Navakent’i hakkında bir karşılaştırması olan
Kırmızı Nehir yerleşimi, Kızıl Nehir şehrinin konumu tekabül etmektedir47. İpek
Yolu, Nevakent’den çıktıktan sonra Penjikent (Bunjikent) üzerinden Yedisu
Bölgesi’ne gelmekteymiş. Yedisu Bölgesi, Şu ve İle olarak ikiye ayrılmıştır.
48
Yedisu’nun en ünlü şehirlerinden biri olan Suyab, Balasagun’dur . El-Makdisi
Yedisu bölgesinin 22 şehri adlandırmıştır. Suyab şehri ile ilgili ilk bilgiler 629
yılında bu şehri ziyaret eden Çinli gezgin Syuan-Tszyan’ın seyahatnamesinde
yazılıdır49.

44
Abubakirova, a.g.m., s. 88.
45
Barthold V.V., İstorii Semireçya Cilt:2, Çast. 1, s. 34.
46
Barthold V.V., O Hristianstve v Turkestane v Domongolskiy Period, ss. 281-294.
47
Karl Baypakov ve Valentina Goryaçeva, K Voprosu o Lokalizatsii Navakenta, Kultura i İskusstvo
Kirgizii, Tezisı dokladov Vsesoyuznoy nauhnoy konferentsii, Leningrad, 1983, ss. 74-75.
48
Koşenova, a.g.m., s. 107.
49
Eleuov M., Şu men Talas Önirlerinin Ortagasırlık Kalaları (6-13 g. bası), Kazak Universiteti,
Almatı, 1998, s. 180.

19
629 yılında Budist Syuan-Tszyan Hindistan’a gitmiş ve Yedisu üzerinden
geçerek, Suy-e Nehri üzerindeki şehre gelmiştir. “Şehrin toprakları 6-7’lidir (1’li-500
metre). Orada farklı ülkelerden gelen tüccarlar ve Huez (Soğdlular) tarafından iskan
edilmekteymiş. Darı ve üzüm yetiştiriciliği için uygundur. Suy-e’nin batısında birkaç
devam eden şehir vardır. Bunlar birbirinden bağımsız şehirlerdir”. Sonra Syuan-
Tszyan Yedisu şehirlerinin sakinleri hakkında anlatmıştır50. İnsanlarla olan
ilişkilerini, yaşam tarzlarını, evlerini, mesleklerini, kıyafetlerini bahsetmiştir.
Özetlemek gerekirse, burada yaşayan kişilerin, şehirlerin ve kasabaların işleyişi,
uzaklığı yakınlığı, “Tang Hanedanlığı Tarihi” kitabında açıklanan yön ve kriterlere
tam olarak uyduğunu söylenebilir.
677 yılında kaynaklara göre (Eski Tayland Tarihi), Çinliler Batı Türklere
saldırdırmışlar ve Cuci Han’ı tutuklamışlar ve onu Sui-ye (Suyab) şehrine
göndermiştir. Yedisu Bölgesi, Türkeşler tarafından yönetildiğinde, onların Baş
kağanları Suyab’da yaşıyormuş. 8. yüzyılın ilk on yılında şehir iç çatışmalarla
bağlantılı olarak yazılmıştır. 740 yılında Türkeş Knyazların biri Mohe-Dagan’ın
Fergana ve Taşkent Şehri’ndeki hanedanlarıyla ittifak kurarak, Suyab’ın yanındaki
Türkeş Kağan’ın oğlu Suli’nin ordusunu yenmiş ve kendisi (Mohe-Dagan) Türkeş’in
Kağan’ı olmuştur. Ancak Mohe-Dagan’ın saltanatı uzun sürmemiştir. 748 yılında
Doğu Türkistan hükümdarı Van Çjen Sun, batı seferine başlayıp, şehrin kalesini
yıkıp, Budist tapınağını inşa etmiştir51.
Batı Türkistan davasına Çin müdahalesi, 751’de Atlahta Arap komutan Ziyad
bin Salih onları kazandıktan sonra durdurulmuştur. Karluklar 15 sene sonra, 766
tarihinde, Yedisu Bölgesi’ndeki Tanrı Dağları batısında ve Şu Nehri boylarında
müstakil Türk devleti kurmuşlar. Suyab şehri’ni başkent yapmışlar52.
Yedisu hakkında ve Suyab şehrine ilgili ilk Müslüman verileri 8. yüzyılda
ortaya çıkmaktadır. İbn Hordadbeh’in yazılarında Suyab, İpek Yolu üzerindeki
önemli şehirlerden biri olarak bahsedilmektedir. Yazarı belirtilmemiş olan “Hudud
Alem” adlı eserde ve Gardizi’nin “Zayn al-Ekber” yazılarında, 8. yüzyılda yaşayan
insanların özelliklerinde Suyab hakkında şöyle yazılmıştır: “Suyab büyük kenttir.

50
Barthold, İstorii Semireçya, Cilt:2, Çast. 1, 1963, s. 33.
51
Zuyev, a.g.m., ss. 95-96.
52
Barthold, İstorii Semireçya Cilt:2, Çast. 1, 1963, s. 33.

20
Ondan 20 binden fazla insan çıkacak. Şehir Yabguğ’un kardeşi Yalan-şah tarafından
yönetiliyor”53. Daha sonra Suyab yazılı verilerden görünmez hale gelmiştir.
Suyab şehrinden itibaren kervan yolu kuzey veya güney rotalarıyla devam
ederek Issık Göl’ün kıyısına ulaşır54. Güney tarafından geçen kervanlar Yüksek
Barıshan adındаki büyük bіr şehrin içinden geçiyormuş. Yolun kuzey rotalarında
küçük kervansarayların kalıntılarına rastlanır. Onların isimleri günümüze
ulaşamamıştır. Dаha sonra bu iki ayrı yol, Bedel Geçidi’nde bіrbіrine kavuşur. İpek
Yolu bu geçit ile veya Taşrabat üzerinden Kaşgar ve Aksu’ya varmaktadır55. V.V.
Barthold, kervanların Suyab’dan Barıshan’a 15 gün boyunca seyahat ettiğini
bildiriyor. (Kastek, Vernıy üzerinden, Trans-İle Aladağı’nın kuzey yamacında ve
Kızıl-kıya üzerinden Karakol’a geçiş). V.V. Barthold, Barıshan’ın ticari ilişkilerin
merkezi olarak önemli olduğunu belirtiyor56.
Issık Göl çukurluğundаn Santaş Geçidi vasıtasıyla Karkara yaylasındаn aşağı
inerek İle Vadisi’ne ulaşmaktaydı. Buradan Üsek ve Horgos vadilerinden Almalık’a,
sonra ise Taklamakan Çölü’nün kuzey kıyısındаn dolaşıp Hami ve Turfan
vahalarının üzerinden Dunhuan ve Çіn’e gelmekteydi57.
İle Vadisi topraklarında İpek Yolu güzergahı şimdiki Kastek, Kaskelen ve
Almatı’nın bulunduğu yerlerdeki şehirler üzerinden geçerek Talhiz (Talgar) şehrine
varmaktaydı. Talgar’a kadar gelen kervan yolu buradan ikiye ayrılır: güney hattı
Esik, Türgen ve Şelek üzerinden İle’nin Borohudzir civarındаki geçitten geçerek,
onun sağ tarafını takip ederek, Horgos üzerinden Almalık’a ulaşmaktadır. Buradа
Issık Göl tarafındаn gelen yol ile bіrleşir. Yolun bu kısmındа arkeologlar Esik,
Türgen ve Lavar gibi küçük şehirlerle beraber, büyük bіr şehir olan Şelek’in
tepeleşmiş kalıntılarını buldular. İle’nin sağ tarafındаn ilerleyen yol şimdiki kışlaklar
Köktal ve Jarkent üzerinden geçmektedir. Köktal civarındа İlebalık şehrinin yeri
vardır58.

53
Volin S.L., Svedeniya Arabskih İstoçnikov IX-XVI vv., v Doline Reki Talas i Smejnıh
Rayonah, Trudı İnstituta İstorii, Arkeologii i Etnografii AN Kazahskoy SSR, Cilt:8, 1960, (Talas i
Smejnıh Rayonah), s. 74.
54
Maldıbekova, a.g.m., s. 157.
55
Abubakirova, a.g.m., s. 88.
56
Maldıbekova, a.g.m., s. 157.
57
Maldıbekova, a.g.m., s. 157.
58
Madyar Eleuov ve Sırım Esenov, a.g.m., ss. 149-150.

21
Talgar’dan başlayan kuzey yolu Talgar Nehri’ni takip ederek İle Nehri’nin
(bugünkü Kapçagay Boğazı civarında) geçite kadar gelmektedir. İle’den geçen yol
Şengeldi üzerinden Altın-Emel Dağı Geçidi’nden geçerek Köksu (Göksu) havzasına
inerek İki-Oğuz şehrine varmaktadır59. Bu şehir, şimdiki Dunganovka köyünün
yerindeydi. Wilhelm Rubruck bu şehri Ekivius olarak adlandılmıştır60. İle havzasının
en büyük şehir kalıntısının bіri tam buradа bulunmuştur. Burayı 1253’de ziyaret eden
Rubruck, “şehirde “sarasinler” (İran tüccarları) yaşamaktadır” şeklinde not
düşürmüştü.
İki-Oğuz’dan çıkan yol Karluk Yabgusu’nun başkenti Kayalık’a (Koylık)
ulaşmaktadır. Buradа Müslümanlarla bіrlikte, kendi kliseleri olan Hıristiyanlar dа
yaşıyordu. Bu hususta, Moğol Hanı Mönke’ye giderken bu şehre uğrayan 9.
Ludwig’in elçisi Rahip W. Rubruck bilgi vermektedir. Koylık, Karlukların
merkeziydi. 9. yüzyıl ile 13. yüzyılın başındа İle havzasının kuzeydоğu kısmı
Karlukların hâkimiyeti altındаydı. Koylık Karatal Nehri havzasındа şimdiki Antonov
köyünün kenar kısmındаdır. Rubruck’un yazdıklarına bakılırsa, Koylık’a yakın yerde
Hıristiyan köyü bulunmaktaydı. İpek Yolu bu köyün üstünden geçiyordu. Buradаn
öteye yol Tentek havzası ile ilerleyerek Alagöl’ü dolaşarak Cungar Geçidi’nden
geçerek Şiho havzasına ulaşır. Buradаn Beşbalık’ın üzerinden Dunhuan’a varır ve
Çіn’in içlerine doğru yönelir61.
10. ve 12. yüzyıllarda İpek Yolu’nun bir rotası İle Vadisi’ni güneybatı
tarafından geçerek kuzeydoğuya doğru yönelmekteydi. Yedisu’da Çin’den gelen
Jungar yakınlarından (daha doğrusu Batı Sin zyan) Cungar Kapısı’ndan, Alagöl
kıyılarında ve Cungar Aladağları’nın eteklerinde Lepsi ve Karatal vadilerinde,
Kapşagay Bölgesi üzerinden geçti. Yol daha sonra İle Aladağı’na, Kastek veya
Korday Geçidi boyunca Şu ve Talas vadilerine, Suyab, Navakent, Taraz şehirlerine
ve Güney Kazakistan’ın en büyük şehri İsficab’a (Sayram) gelir62.
Kastek geçidine Balasagun şehrinden çıkan başka bir yol ulaşır. Buradаki
meşhur işaret, kutsal Urınarj Dаğı’dır. Urınarj Dаğı, Şu ve İle nehirleri arasındaki
havzayı oluşturur. Bu dağlar 6-8. yüzyıllarda Çin rehberlerinde adı geçmektedir ve

59
Madyar Eleuov ve Sırırm Esenov, a.g.m., s. 150.
60
Abubakirova ve Sızdıkova, Turizm Kızmetindegi Ulı Jibek Jolının Joldarı men Bagıttarı,
Türkistan, 2019, s. 89.
61
Abubakirova ve Sızdıkova, a.g.m., s. 89.
62
Voyakin D.A., Ortagasırlık Kazakstannın Kala Madenieti, Almatı, 2019, s.137.

22
“Tszedan Dağları” olarak adlandırılmıştır. Burada kaynaklara göre, on soylu Kağan
her zaman hükümdarları ve aksakallar (Aksakal, Türk halk kültüründe ihtiyar adam)
temsilcileri atandı. Urınarj yer adı, günümüze kadar modern Uzunagaş yerleşiminin
isminde kalmıştır.
İpek Yolu güzergahı İle Alatağı Dağı’nın eteklerindeki, şimdeki Kastek,
Kaskelen ve Almatı’nın bulunduğu yerlerdeki şehirler üzerinden geçerek, Talgar
şehrinin kuzeyinde bulunan Talgar (Telhiz) şehrine varmaktaydı. Burada, Bu
bölgede, Talgar Nehri’nin sağ tarafındаki dаğ eteklerinde Orta Çağ’ın büyük şehrinin
tahrip olmuş kalıntıları bulunmaktadır63.
İle Vadisi’ne giden kervan yolları; Kulan, Aspara, Nuzkent şehirlerinden
geçerek Şu Nehri’nin orta ve alt kesimlerindeki şehirlere gidiyordu. Taşötkel
geçidinden geçen yol, Şu-İle Dağı’nın kuzey yamaçlarını takip ederek kuzey Balkaş
bölgesine varmaktaydı. Şu üzerinden, alt kesminden geçerek Karatau Dağı’nın kuzey
yamaçlarındaki şehirlere ulaşır.
Alagöl’ün güneybatı kıyısında 13. yüzyıl seyyahları “vilayet başkenti” olarak
bir şehri ifade etmişlerdir. Koktum köyünde bulunan yerleşime tekabül ettiği tespit
edildi, ancak bu anıt ne yazık ki korunamadı, göl suları tarafından yıkılmıştır.
Buradan Taşkent’e ve daha sonra Semerkant, Buhara, Merv, İran, Afganistan ve
Hindistan’a doğru bir yol gitmiştir. Bizans Büyükelçisi Zemarh’ın yolu ile
Avrupa’ya ulaşmak için İpek Yolu’nun Kazakistan’daki başlangıç noktalarından biri
olan İsficab (Sayram) şehrine geri gidelim.

1.2. GÜNEY KAZAKİSTAN ROTASI

Güney Kazakistan Bölgesi, büyük Sırderya ve Sırderya nehirlerine bağlı


kültürel peyzajların, vahaların ve şehirlerin arkeolojik kalıntıları ile modern bozkır,
çöl ve yarı kurak alan koşullarında iyi korunmuştur. İsficab şehrinden çıkan kervan
yolu batıya Arsubaniket şehrinden geçerek Sırderya’nın sağ kıyısındaki Otırar
(Farab) ve Otırar şehirinin kompleksine, Yassı (Türkistan), Şavgar, Sauran, Sıganak

63
Abubakirova ve Sızdıkova, s. 88.

23
şehirleri üzerinde Sırderya’nın alt kesimindeki Yediasar’a kompleksine, Jent’e,
Jankent’e, ardından Jayık, Edil nehirlerine ulaşır64.
Yukarıdа söz konusu olan şehir merkezlerinden bіri olan havza Sırderya’ydı.
Güney Kazakistan topraklarındа Sırderya havzası özel bіr yere sahiptir. Sırderya’nın
eski adını Grekler Yaksart olarak ifade etmişlerdir. Bu isim 7. yüzyıla kadаr
muhafaza edilmiştir. Dаha sonra o Seyhun, Kangar, Gül Zariyun ve İnçu Oğuz olarak
adlandırılmıştır. Ancak 14. yüzyıldаn itibaren onun ilk baştaki adı olan Sır tekrar
halk arasındа kullanılmaya başlanmıştır. Kazakistan’dа ilk camii buradа yapılmıştır.
Sırderya Nehri’nin üzerindeki takip eden kervan yolu üstündeki şehirlere
bakacak olursak: İpek Yolu’nun rotası Türkistan’dan çıktıktan sonra Sırderya
Nehri’nin üzerinde yer alan Sauran, Sıganak, Jent ve Jankent şehirlerine ulaşmıştır.
Kaynaklardaki ifadesine göre, “Sauran” adı ilk kez 10. yüzyılın ilk yarısında, İslam
coğrafyacısı ve gezgin İstahri ve Arap coğrafyacısı El-Makdisi’nin eserlerinde ve
Dîvânü Lugati-t Türk’te geçmektedir65. Türk dilleriyle ilgili çalışmalarıyla tanınmış
11. yüzyıl leksikografı Kaşgarlı Mahmud, halkın “Sabran” dediğini nakletmekle
birlikte, kendi eserinde bu şehri “Sebran” diye isimlendirmiştir. Arap
coğrafyacılarından İdirisi ise şehri “Sabran” diye adlandırır66.
13. yüzyıla ait anonim eser “Hudûd Al-Âlam El Asir” ile Yakut’un “Devletler
Sözlüğü” isimli eserinde Savran hakkında bigiler mevcuttur. Ayrıca, 15. yüzyılın ilk
yarısına ait eserlerde, sözgelimi, Munineddin Natanizi’nin “Tavarihi-i Güzede-i
Nusretname”, Molla Şadi’nin “Fathname”, Kemaleddin al Hervi Binai’nin
“Şeybaniname” isimli eserlerinde de bilgiler vardır67.
İslam Tarihçisi Ali İbnü’l-Esîr ve gezgin, coğrafyacı ve tarihçi el-Hamevî
Yâkût’a göre ise “Savran, Güney Kazakistan’da büyük bir kültür ve ticaret-meslek
merkeziydi”68. 13. yüzyıl ortalarında yaşayan Ermeni büyükelçisi Getum

64
Eleuov M., Karataudın Ortagasırlık Keruen Joldarı, Turan Yayınları,Türkistan, 2007, s. 123.
65
Seydimbek A., “Korkut Ata Efsaneleri” Kazakistanda Dede Korkut, Abdimalik Nısanbayev
(Ed.,), Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2000, s. 49.
66
Ramazan Şeşen, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 2001, ss. 103-104.
67
Asılbekov ve Karl Baypakov, Svod Pamyatnikov İstorii i Kulturı Kazahstana (Yujno-
Kazahstanskaya Oblast) Almatı, 1994, s. 309.
68
Baypakov K.M., Kazakstannın Ejelgi Kalaları, Aruna, Almatı, 2005,(Ejelgi Kalaları) s. 203.

24
seyahatnamesinde, Sıganak (Sgnah), Karaçik (Harçuk), Ason (Yassı) ile beraber
Sab-uran’dan da bahseder69.
16. yüzyılın İran tarihçisi Ruzbihan şehri detaylı olarak anlatmıştır (Fadl al-
Rashtahan Isfahani, Tercüme R. P. Djalalilovoyi M., 1976: 116); “Savran 10.
yüzyılda yedi köşeli bir kale ile çevreliydi. Oğuz ve Kıpçaklara karşı şehrin etrafı sur
duvarlarıyla çevrilmişti. Rabat kale içindeydi (etrafı surlarla çevriliydi)”.
1514-1515 yıllarında, Savran’da yaşayan şair ve yazar Uasafi iki minare ve
medrese olduğunu bahsederek, dünyanın harikalarından biri olarak vasıflandırmıştır.
Şehrin en görkemli yapılarından biri olan, sallanan iki minareli bir medreseyi şöyle
anlatmıştır: “Avluda iki yüksek kule inşa edilmiştir. Kulelerin tepesi zincirlenmiş,
kulenin kubbesinin altında bir kütük asılıdır. Kütük şiddetli bir şekilde hareket
ettilirse zincir sallanacak ve karşı kulede duran kişiye dünya harikalarından biri olan
kule düşecekmiş gibi görünecektir.” “Sallanan” kuleler Orta Doğu mimarisinde eski
zamanlardan beri bilinmektedir 70.

Uasafi, şehrin Kazakistan’daki olağandışı su tedarik sistemini anlatmıştır71.


Kanalizasyon başlangıcı Sauran’dan 1 fersah uzaktaydı; üzerine bir kale yapılmış,
200 kez (10 m) derinliğinde bir kuyu kazılmıştır. 50 kez (2 m) yüzeyden suya
kazıldı, diğer 150 kez (8 m) su çıkışından kazılmıştır. Su öküzü döndüren bir ağırşak
tarafından çekilmiştir. Kanalizasyon başına bir rezervuar inşa edilmiş. Sulanan
topraklardan birinde bir bahçe, üzüm bağı ve çiftliklerin bulunduğu bir ev vardır.
Resimlerde kanalizasyon bir tekerlek zinciri gibidir.
Otırar bіrçok yolun kesiştiği noktadаydı. Oradаn çıkan yolun bіr kolu
Çavgar’a, ikincisi Sırderya Geçidi’nden geçerek Visidj şehrine gitmekteydi. Oradаn
Sırderya’nın yukarısına çıkarak Oğuz şehri olan Sütkent’ten geçerek Şaş’a, diğer
taraftan aşağı giden yol ise Jent’e ulaşmaktaydı.
Sırderya boyunca kervan yolu üzerindeki en büyük şehirler Otırar-Farab ve
Şavgar’dı. Otırar’ın önemli bir coğrafi noktada bulunması, ticaretin gelişmesi için
elverişliydi. Antik Çağ’da ticaret yollarının ilk olarak nehir üzerinden geçtiği
bilinmektedir. Otırar şehrinin Sırderya Nehri’nin sağ kıyısında, Arıs Nehri’nin

69
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 203.
70
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 204.
71
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 204.

25
birleştiği yerde ve 420 km boyunca uzanan Karatau Dağı sırtından geçen uygun bir
geçidin yakınında yer almaktadır72.
Şehrin orta bölgesinde üç kapının olduğu bilinmektedir. Bize göre güney
kapısından giden yol Sırderya’nın diğer tarafına Oksız-Visidj-Zernuk’tan geçip, sol
yakasıyla Sütkent şehri üzerindeki Taşkent-Semerkant’a, Sırderya Nehri’nin sol
yakasıyla aşağı inen yol ile Kaugan Ata, Artık Ata kasabalarından geçip Jankent’e,
ya da ona ulaşmadan Harezm’e ulaşmaktaydı. Güney kapısından gelen yol Arıs
Nehri üzerinden Karaspan-Karasaman, Juantöbe-Arsubaniket üzerinden İsficab-
Sayram’a gitmiş. Kuzey kapısından gelen yol Şilik-Buzıktöbe üzerinden, Üzümdik
üzerinden Arıstandı veya Şayan Nehri boyunca Karatau Dağı’ndan geçip, Baba-ata,
Kumkent üzerinden Kazakistan’ın merkezine, Taraz ve Şu boyunca şehirlere
geçmiştir. Batı kapısından geçen yol Yassı, Sauran, Sıganak şehirlerine ve ardından
Deşti-Kipçak’a gidiyormuş73.
В.В. Barthold’a göre, Moğol İmparatorluğu’nun ortaya çıkmasıyla birlikte,
Avrupa’dan Asya’ya, Edil kıyılarından başlayıp Oral’daki Sarayşık, Eski Ürgeniş,
Otırar ve Almalık üzerinden geçen yeni bir kervan yolu ortaya çıktı74. Onun rotası
Otırar’dan Zernuk’a, Kızılkum üzerinden Buhara’nın Nuru’na doğru uzanmıştır. İlk
olarak Cengiz Han’a Zernuk’taki Türkmenler tarafından gösterilmiş ve daha sonra
“Han Yolu” olarak anılmıştır (Cüveyni ve Raşid ad-Din’in eserlerinde “Hani”).
1251’de bu yoldan Cüveyni geçmiştir75. Otırar’dan Almalık’a giden yolda her gün
bir askeri muhafız duruyormuş76.
İtalyan Balduççi Pegolotti Avrupa’dan Asya’ya giden yolu tarif etmiş,
tüccarlar için 1340 yılı civarında yazılmış özel bir talimat kitabı “ticaret pratiği”
hazırlanmış77. Kayıtlara göre Otırar’a Avrupa’dan iki yol olduğunu görebilirsiniz:
“Saray’dan Sarayşık’a nehir yoluyla 8 gün, kara yoluyla gidebilir, ama pahalıdır.
Sarayşık’tan Urgenç’e deve faytonla 20 gün; aynı araba ile Ürgenç’ten Otırar’a 35-
40 gün. Ticaret eşyaları olan tüccarların Ürgenç’e gitmesi etkili oldu, çünkü orada

72
Baysariyeva ve Koja, Otırardın Ortagasırdagı Sauda Baylanıstarı, Turan Yayınları, Türkistan,
2007, ss. 85-86.
73
Baysariyeva ve Koja, a.g.m., s. 87.
74
Barthold V.V., Svedeniya ob Aralskom More i Nizovyah Amu-Dari s Drevneyşih Vremen do
XVII veka, Soçineniya 3, Moskva, 1965, s. 54.
75
Barthold V.V., Turkestan v Epohu Mongolskogo Naşestviya, Soçineniya, Cilt:1, Moskva, 1963,
(Mongolskogo Naşestviya), s. 475.
76
Baysariyeva ve Koja, a.g.m., s. 90.
77
Baysariyeva ve Koja, a.g.m., s. 90.

26
ticaret iyi gitmiştir. Eşyaları olmayan insanlar için Sarayşık’tan Otırar’a 50 gün.
Otırar’dan Almalık’a eşeklerle yüklenen yüklerle 45 günde ulaşılabilir ve yolun bu
kısmında her gün her durakta askeri muhafızlar beklemiş”78.
Şavgar, 8. yüzyıl kaynaklarındаn bilinmektedir. Bu şehrin yeri, Türkistan
şehri civarındа bulunan Şüytöbe şehir kalıntılarının bulunduğu yer olmalıdır. Şimdiki
Türkistan şehrinin bulunduğu yerde, Şavgar yanında 10-13. yüzyılda inşa edilmiş
olan Yassı şehri mevcuttu. Ünlü şair ve mutasavvıf Hoca Ahmet Yesevi bu şehirde
yaşamış ve vaaz vermiştir. Şavgar’dan çıkan yol Oğuzların başkenti Jankent’e doğru
ilerler. Buradan bir başka yol Kızılkum’u geçerek Harezm şehrine ulaşırdı79.
Önceleri Şavgar’dаn, dаha sonraları Yassı’dan başlayan yol Turlan Geçidi
üzerinden Karatau Dağ’ının kuzey sırtlarından Sırderya’yı takip eden bir başka yol
ile paralel olarak ilerler. Ermeni kralı Getum ve keşiş Rubruk Aral Denizi’nin
kuzeyinden Moğolistan’a bu rota ile yürüdüler. Bu yol ya Talas’ın aşağı tarafındаn
çıkmakta ve sonra yukarıya yönelip Taraz’a ulaşmaktaydı, veya Bilikgöl’ün batı
yakasıyla ilerleyerek Beruket-Parket, Hutuhçіn şehirleri üzerinden Taraz’a
gelmekteydi.
Yolda Sozak, Urısogan, Kumkent, Sügülkent şehirleri vardı. Şavgar ve
Yassı’dan çıkan yol Turlan Geçidi’nden, Sauran, Sıganak ve Jankent’e çıkan
rotaların hepsi çeşitli yönlerden Merkezi Kazakistan bozkırlarına çıkarak Sarısu,
Kengir, Turgay ve Esil nehirlerine ulaşmaktaydı. Bu bölgede: Bolgan-Ana,
Jamankorgan, Nögerbek-Darası, Dombauıl, Ormambet gibi Orta Çağ şehir
sakinlerinin kalıntıları bulunmuştur. Aslındа, Orta Çağ kaynaklarındа adları geçen
Jubın ve Konglıket şehirleri, Ordağ ve Keydağ gibi yazlık yerleşimleri, Garbiyan ve
Bakırlıdаğ gibi maden yataklarını bu bölgede aramak gereklidir80.
Sırderya Nehri’nin alt kesimlerindeki şehirlerin İpek Yolu ticaretine katılımı,
bu şehirlerin kervan yolları üzerindeki konumla yakından ilişkilidir. Akademisyen
Barthold’a göre, Sıganak şehri uzun zamandır Orta Asya ile Çin arasındaki kervan
yolu üzerinde yer almaktadır81. Aslında şehir ticaret yolu üzerinde iki yönün
birleştiği yerde bulunuyor. İlk güzergah ise yarı göçebe kabileler Deşt-i-Kıpçak’tan

78
Fedorov-Davidov G.A., Zolotoordinskie Goroda Povoljya, Moskva, 2001, s. 217.
79
Maldıbekova, a.g.m., s. 157.
80
Abdulvahab Kara, Eski Devirlerden Günümüze Kazakistan ve Kazaklar, İstanbul, 2013, s. 126.
81
Barthold V.V., İstoriya Kulturnoy Jizni Turkestana, Soçineniya 2, Vıp. 1, Moskva, 1963, ss.
239-256.

27
Sıganak üzerinden Deşt-i Kıpçak’a ticaret yapmak için yürmüş82. Bu yüzden şehre
Moğol istilasının yıkımına rağmen, yaşamın özü hızlı yükselişiydi.
Sıganak sadece Sırderya Nehri üzerinde şehirleri ile değil, aynı zamanda
Maurennahr, Ürgeniş, Şaş, Buhara, Semerkant gibi şehirlerle de ticari ilişki
bağlantısını yapmıştır. En önemlisi kervan yolunun Antik Çağlar’dan beri şehrin
bulunduğu yerden geçmesidir. Bu nedenle, Sırderya’nın orta ve alt kesiminin
üzerinde yerleşen şehirlerle ticari bağlantılar erken zamanlardan beri
gerçekleştirilmiştir83.
İpek Yolu Sıganak’tan üç rotaya ayrılmıştr, ilk yol kuzeybatı yönüne
Aksumbe’den geçerek Sarısu Nehri’nin alt akımından üst akıntıya kadar
uzanmaktadır, onun Karakengir Halici’nden eski madenci yerleşimi olan Karsakpay
ve Jezkazgan’a, daha sonra Uludağ eteğinin batı yönüne Jayık bölgesine, sonra
Rusya ve Batı Avrupa’ya; ikinci yol Sırderya Nehri’nin alt kesiminin üzerinde Yedi
Asar kompleksine, Jankent şehrine, sonra Doğu Avrupa’ya gitmiş; üçüncü yol Jent
şehri, Kuandarya’nın Halici, ardından Harezm’e gitmiştir84.
Sırderya Nehri’nin sol kıyısında Jizak, Semerkant ticaret şehirlerini Orta Çağ
Artıkata, Buzık, Köktöbe, Kandıöz, Karatöbe, Abıztöbe, Kelintöbe, Meyramtöbe,
Akkorgan, Üzkent, Balapantöbe ile birleştirmiş ve Balapantöbe’den batıya giden yol
Asanas şehrine ulaşmıştır. Asanas şehrinden ticaret yolu üç yöne ayrılmıştır:
kuzeydoğu rotası Jetiköl, Kayırsuat, Sulutöbe, Koprabat, Daryalıktakır, Teliköl,
Sarısu yönünü bağlayan çıkar; güneybatı yolu İnkar Derya, Köksengir, Kojakazgan,
Sırlıtam, Uygarak, Bestam yönünü bağlayan, kuzeybatıya giden yol Kuan Derya,
Kışkala, Jent, Sırlıasar, Karaasar, Kumasar, Ungurlıasar, Monşaktıasar, Akkala,
Şahasar, Sortöbe (Ordazı), Jankent, Kişiküyık, Aral Denizi, Berg Boğazı, Daulet
Dağı, Aral Denizi’nin güneybatı kıyısı, Tuşıbas Yarımadası, Bozay yönünü
bağlamıştır. Sağ sahil Sırderya yolu Sayram, Türkistan, Şolakkorgan, Sıganak,

82
Pişçulina K.A., Prisırdarınskiye Goroda i ih Znaçeniye v İstorii Kazahskih Hanstv v XV-XVII
Vekah, 5 sbornik Kazahstan v XV-XVIII vekah, Almatı, 1969, (Kazahskih Hanstv v XV-XVII
Vekah), ss. 13-17.
83
Joldasbaev S., Ortagasırdagı Sıganak Sauda Ortalıgı Bolgan (X-XVII g.g.), Ortagasırlık
Kazakstandagı Akşa Aynalımı jane Sauda: Halıkaralık Gılımi-Praktikalık Konferentsiya
Materialdarı, Türkistan, 2007, s. 98.
84
Ageyeva ve Patseviç, İz İstorii Osedlıh Poseleniy i Gorodov Yujnogo Kazahstana, Trudı
İnstituta İstorii, Arheologii i Etnografii, Cilt:5, Arheologiya, İzdatelstvo AN Kaz SSR, Alma-Ata,
1958, s. 206.

28
Kuyeutam, Mortık, Bestam, Sulutöbe’yi büyük yoluyla, Büyük Yol ve Karatau Dağı
ile Aral Denizi’ni birbirine bağlar85.
Jent’ten, Kızılkum üzerinden Harezm ve Ürgenç’e kara yolu yapılmış, daha
sonra Edil üzerinden Kafkasya’ya geçmiştir. İpek Yolu’nun bu bölümü 13. yüzyıla
kadar farklı bir şekilde canlanmış ve Jent, Sarayşık, Saray-Batu, Kaffu gibi ünlü
şehirlerin üzerinden geçmiştir. Tüccarlar, kâr etmek ve hazinelerini yenilemek için
Jent’teki en büyük pazara gelmiştir86.
Jankent ile Harezm arasındaki ticaret yolunun süresi 10 gün, Farab’a giden
ticaret yolu ise 20 gün sürermiş. Jankent’e Maveraünnehir’den unlu mamüller
getirilmiştir. Jankent’ten başka bir yol İrtiş Nehri’ne yönelmiştir87. Orta Çağ Arap
tarihçisi El-İdrisi (11. yüzyıl), Şaş (Sırderya) Nehri’nin alt kesimlerini tarif ederek
“Oğuzların birçok şehri vardır, kuzeye ve doğuya doğru birbiri ardına devam
ederler” yazmıştır. Ayrıca Sırderya’nın alt kesimlerinde yerleşen Yeni Guzia’yı da
anlatır. Yeni Guzia’nın, yani Jankent’in Oğuz Devleti’nin siyasi merkezi olarak
seçilmesine coğrafi olarak elverişli bölgesinde, göçebe ve yerleşimcilerin sınırında
yerleşmesi, Oğuz bozkırlarını Harezm, Maveraünnehir, Horasan ile bağlayan koridor
gibi faktörlerden etkilenmiştir. Ayrıca, Jankent üzerinden Kimak bozkırıyla Sarısu,
Esil, Nura’ya bir kervan yolu geçmiştir. Bu kervan yolu Sıganak ve Güney Ural’a
giden ticaret yollarıyla devam etmiştir88.
Arapça yazılı verilerde Jankent şehri “Karyat al-Hadisa”, “al-Medina al-
Jadida” olarak adlandırılsa, Fars verilerinde “Dih-i-Nau”, Türkçe yazılan eserlerde
“Yangi Kent” isimleriyle karşılaşmaktadır. Kazakça çeviride tüm isimler “yeni
şehir”, “yeni yerleşim” anlamına gelmektedir89.
Jankent hakkında bilgiler 9-10. yüzyıllarda İbn Rusta’nın “Kitab al-A’alak
an-Nafisa”, el-Mesudi’nin “Kitab Muruj az-Zahab”, İbn Haukal’ın “Kitab Almesalik
ua-l-memalik” adlı eserlerinde karşılaşırlar. Arap tarihçisi İbn Ruste Ceyhun’un

85
Eleuov M., Sırdariya Özeninin Orta Agısı men Karataudın Ortagasırlık Keruen Joldarı,
“Euraziya Tarihı men Madenietindegi Aral-Sırdariya Önirinin Ornı”, Almatı, 2009, ss. 35-41.
86
Barthold V.V., K İstorii Oroşeniya Türkestana, Soçineniya, Cilt:3, Nauka, Moskva, 1965, s. 153.
87
Samoyloviç A.N., Zapadnıy Turkestan so Vremeni Zavoyevaniya Arabami do Mongolskogo
Vladıçestva, İstoriko-Geografiçeskiy Oçerk, “Stoliçnaya Skoropeçatnaya”, Sankt-peterburg, 1903,
s. 18.
88
Agadjanov S. G. K Etniçeskoy İstorii Oguzov Sredney Azii i Kazahstana, İzvestiya AN
Turkmenskoy SSR, № 4, 1977, s.134.
89
Joldasbek Kurmankulov ve diğerleri, Arheologiçeskiye Rabotı na Gorodişçe Jankent
(predvaritelnıye itogi), Aktobe, 2006, s. 52.

29
(Amuderya) alt kesimlerini tarif ederken, “onun batı şeria Siyakuh denilen dağlar,
doğuda kalın bir koru, içinden yürümek veya (at sırtında) geçmek mümkün değildir,
yabani domuzların yürüdükleri yolunda ve kıyının kuzey kenarındaki yolda Yeni
Yerleşim’in (şehir) sakinlerin kralı yürüyor” söyler90, Fars coğrafyacı İbn Haukal
“Yeni Yerleşim’de Müslümanların yaşadığını, aynı zamanda Oğuz Devleti’nin
başkenti olduğunu belirtmiştir. Bunun yanında Jend ve Hora (yer alan)
bulunmaktadır, ikisinde de Müslümanlar yaşıyor, güç Oğuzların elindedir. Bu
üçünün en büyüğü Yeni Yerleşim’dir. Harezm’den 10 günlük, Farab’dan 20 günlük
uzaklıkta yer almaktadır” şeklinde yazmıştır91.
El-Makdisi Şaş Nehri üzerinde üç şehir hakkında yazıyor: Jent, Hare, Dih-i-
Nau olarak adlandırıldı, Harezm’den 10 günlük , Farab’dan 20 gün günlük bir
mesafede yer aldığını, Oğuz Kağanı’nın kışı Dih-i-Nau’da geçirdiğini söylüyor92.
Arap tarihçi ve coğrafyacı el-Masudi 947’de yazdığı “Kitab al-Muruj az-
Zahab” adlı eserinde Yeni Şehir’den (el-Medine al-Jadida) bahsederken,
Müslümanların orada yaşadığını söylemiştir93. Buna ek olarak, Jankent sakinlerinin
su yolu üzerinden Harezm topraklarıyla ticari ilişkileri hakkında veriler bulunmuştur.
Pers tarihçisi Gardizi’nin yazılarında İrtiş Nehri’nın üzerinde yaşayan Kimaklara
giden ticaret yolunun Jankent’ten geçtiği hakkında veriler kaydedilmiştir. 14.
yüzyılın tarihçileri Raşid ad-Din ve Cüveyni eserlerinde Jankent şehrini “Şehrkent”
olarak adlandırılmışlar94.
Aral Denizi bölgesi üzerinden Güney Kazakistan ve Yedisu Bölgesi’ni geçen
rotaları genel yönlüydü. Burada bulunan değerli hayvan derileri Orta Asya’ya, Doğu
Türkistan’a, Çin’e, Hindistan ve İran’a ihraç edilmektedir95. Oğuz Yabguları’nın
(ünvan) başkentleri olan Kesken-Kuyık ve Jankent’in incelenmesi sırasında elde
edilen arkeolojik malzemeler onları Orta Kazakistan’dan Harezm ve Edil’e kervan
yollarının geçtiği İpek Yolu üzerindeki en büyük alışveriş merkezleri olarak
tanımlamamıza izin veriyor96.

90
Materialı po İstorii Turkmen i Turkmenii, Cilt:1, Moskva-Leningrad, 1939, s. 150.
91
Materialı po İstorii Turkmen i Turkmenii, a.g.e., s. 184.
92
Materialı po İstorii Turkmen i Turkmenii, a.g.e., s. 217.
93
Materialı po İstorii Turkmen i Turkmenii, a.g.e., s. 150.
94
Kompleksnıye İssledovaniya Gorodişça Djankent, Almatı, 2014, s. 14.
95
Lubo-Lesniçenko, a.g.m., s. 370.
96
Voyakin D.A., Ortagasırlık Kazakstannın Kala Madenieti, Nur-Sultan, 2019, s. 146.

30
Aral Denizi’nin bir zamanlar derinliklerinde gizlenmiş yerleşim yerleri ve
mezarlıkları yaygın buluntularmış. 2001 yılı rastgele eski kıyısından, Aral Denizi’nin
kurumuş tabanında taş ve yanmış tuğladan yapılmış bir anıt mezarın kalıntıları
bulunmuştur. “Kerderi” adı verilen türbenin tarihi 14. yüzyıla kadar uzanmaktadır.
Aral Asarın harabeleri, bulunan Kerderi-1, Kerderi-2 türbelerinin
kervansarayların duvarlarında ortaya çıkan yerleşimlere tanık oldular. Onlar
Kazakistan’ın güneyini ve merkezini birbirine bağlayan, Aral Denizi’nin kurumuş
tabanından geçen İpek Yolu’nun bir kısmına giden bir kervan yolunu işaret
ediyorlar97.
Kuan Derya, Eskiderya ve Sırderya nehirlerinin Aral Denizi’yle birleştiği
yerde Jankent şehir nüfusu eski zamanlardan beri istikrarlı ticaret, Avrasya
bölgelerindeki göçebelerinin kültürel ve etnik ilişkilerinin, yanı sıra göçebe
medeniyetleri ve Orta Asya yerleşimlerini birbirine bağlayan bir merkez olmuştur.
Ticaret yollarının (özellikle İpek Yolu) yanı sıra tarihi göç yolları ve bunların kendi
kesişme noktalarının izleri var98. Bu durumda Sortöbe (Ordazı) şehri üzerinden İpek
Yolu’nun bir rotasının geçtiğini net olarak görebiliyoruz. Yani Sortöbe (Ordazı) şehri
geçiş ticareti yolunun üzerinde yer almaktadır.

1.3. BATI KAZAKİSTAN ROTASI

Kazakistan’ın batı bölgelerindeki şehirler Avrupa ve Asya gibi iki dev kıtanın
sınırında oldukları için sıklıkla siyasi değişime maruz kalmışlar. Bu bölgedeki
şehirlerin inşası siyasi değişimlerin etkisi altında kalmışlar. Bu nedenle, ülkenin
batısındaki hala yeni araştırmaları bekleyen Sarayşık, Kızılkala ve Jayık şehirlerini
ana araştırma nesneleri olarak görmek istiyoruz. Yazılı kaynaklar ile arkeolojik
kazıların malzemelerin karşılaştırıldığında buradaki şehirlerin ne kadar derecede
Avrasya tarihinde yer olduğu görülmektedir. Araştırmacılar bu şehirlerin tarihinin
çok eski zamanlara dayandığını yazmışlardır.

97
Karl Baypakov ve Dmitri Voyakin, Vıdayuşçiyesya Arheologiçeskiye Pamyatniki Kazahstana,
Almatı, 2014, ss. 431-436.
98
Joldasbek Kurmankulov ve diğerleri, Sırdariyanın Tömendegi Agısı Boyındagı Kalaları: Jetisar
Madenietimen Baylanısı: https://ehistory.kz/kz/contents/view/ 30.09. 2013, ss. 6-7

31
Batı Kazakistan toprakları hakkında en eski bilgiler “tarihin atası” olan
Herodot’ta bulunabilir. MÖ 5. yüzyılda yazılmış Hazar Denizi hakkındaki verilerde,
“düz sonsuz boşluk” ve sonra “taşlı ve engebeli arazi”, ardından “yüksek dağlar var”
demiştir99. Bu açıklamaya göre, arkasında “yüksek” Ural Dağları vardır, “taşlı ve
engebeli arazi” genel olarak Ural’ın ön tarafında bulunur. Hazar Bölgesi’nin ova
bozkırlarını kolayca görebilirsiniz100.
12-14. yüzyılda İpek Yolu Sırderya Nehri’nin sol kanadı boyunca uzanan
kervan yolu Zernuk, Üzkent, Kıztöbe’den (Barşınkent) Türkiye, Harezm yönünün
rotaları ile Aral Denizi’nin kuzey bölgesinden geçerek batıya doğru gider.
Mangıstau, Kuzey Hazar Bölgesi, Sarayşık üzerinden Altın Orda’nın başkenti Saray
şehrinden Kaffa’ya ulaşır 101.
İpek Yolu’nun yeni bir rotası olan Şaş-Ürgeniş-Üstirt-Sarayşık 13. ve 14.
yüzyıllarda canlandırılmıştır. Başlıca sebep Deşt-i-Kıpçak’tır, Maveraünnehir
toprakları Moğol fethinden sonra tek bir devlet haline gelmiştir. Edil boyunca Altın
Orda Sarayı’nın inşası Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlar, Çin ve Tuna’ya kadar
devletin bir parçası olmuştur. Bu ticaret kapılarının yolunu açmıştır102.
Tüccarların ve kervanların güvenliğini sağlamak için yol boyunca silahlı
kontrol noktaları ve devriyeler kurulmuş. Sarayşık’tan Çin’e doğru giden kervan,
Otırar ve Almalık’ı geçmiştir. Derbent Sarayı’ndan Sarayşık, Çin’e yolculuk 5 ay
sürmüştür103. Ticaret yolundaki Sarayşık şehrinin önemi artmıştır. Şehir kervanları
Asya’dan Avrupa’ya açılan bir kapı olmuştur. Sarayşık ve Ürgeniş arasında iki
ticaret rotası varmış. Birincisi: Sarayşık-Taskudık-Taskeşu kervansarayı (Taskeşu
Köprüsü)-Kaynar Bulagı-Bakaşi Aulie-Uşkan şehri-Mansualmas (Koskudık).
İkinci rota: Koskudık’ın güneybatısındaydı ve Kontam-Sam-Çuruk-
Beleuli’den geçmiştir. Çuruk, Beleuli, Kosbulak, Bulak, Üçkudık, Puljay
kervansarayları Karakalpakstan (Özbekistan) topraklarında yer almaktadır104.
Tarihçiler bu kervansarayların 13. ve 14. yüzyıllarda yapıldığını söylüyor. Ancak son
araştırmalar, çoğunun 10. ve 14. yüzyıllarda inşa edildiğini gösteriyor. Bunları tam

99
Gerodot. İstoriya, Мoskova, 1999, ss. 89-94.
100
Karl Baypakov ve diğerleri, Ortagasırlık Jayık Kala Jurtı, Almatı, 2005, s. 8.
101
Kasenov M., Batıs Kazakstandagı Keruen Joldarı, Turan Yayınları, Türkistan, 2007, s. 152.
102
Kasenov, a.g.m., 2007, s. 152.
103
Tizengauzen V.G., Sbornik Materialov Otnosyaşihsya k İstorii Zolotoy Ordı, 1884, Cilt:1,
Sankt-Peterburg, 1884, s. 308
104
Kasenov, a.g.m., s. 152.

32
olarak belirlemek için arkeolojik araştırmalara ihtiyaç vardır105. Nogay Yolu olarak
bilinen kervan yolunun ne zaman adlandırıldığı bilinmiyor. Bazı araştırmacılar
Nogay Orda döneminde 15-16. yüzyıllarda ortaya çıktığını söylüyor106. Nogay
Yolu’nu inceleyen ve haritalayan V.İ. Levşin’di107. Sarayşık’tan Hive’ye, Hazar ve
Aral denizlerinin arasından geçen yol hakkında yazmıştır.
Birinci yol: “Sarayışık’tan Tentek, Sor’a, ondan Beleula Vadisinden, Uzıntam
antik kalesinin önünden, Sagiz Nehri’nden geçiyor, oradan Kaynar Dağı’na uzanıyor,
Jem Nehri’ne gelip, Bokaş Aulie’nin mezarlığınan geçerek Uçkan’a, sonra Jel
Dağı’nın sağ tarafındaki Üstürt’e ulaşıyor. Üstürt Sam kumlu yoluyla Aybogur
Vadisindeki Aydabol kuyusuna ulaştıktan sonra, Aktöbe Küküre’de son bulur.
İkinci yol: “Jem Nehri’nden, Üstürt üzerinden geçerek Jeldi Dağı’nın
yanındaki Koptam’dan Kosbulak kuyusuna varır, oradan Esekkırgan bozkırlarına
doğru bir kervan yolu ile Üstürt’e, sonra Ürgeniş’e ulaşır.
Üçüncü yol: “Sarayşık Kalesi’nden Hive’ye giden yol, Kaynar Dağı
yakınında yukarıda belirtilen yollardan ayrılarak doğuya döner, Sarıkaska kuyusu ve
Birkündik Vadisi üzerinden Akkaudan kaynağına ulaşır. Aral Denizi boyunca
Duanalı-Kulama ve Kulmagır koylarından (Koy, göl, deniz veya okyanusların
karaların içine doğru yaptığı görece sığ girintidir.) geçerek, Amuderya kıyısındaki
Konırat kasabasına gider. V.İ. Levşin tüm Nogay yolunu açıklar108: “Nogay adı
muhtemelen buraya daha sonra 14. yüzyılda verilmiştir. Bu yol antik İpek Yolu
üzerinde yer almaktadır.109”
Kaynağa göre 1333-1334 yıllarda Sarayşık şehrini ziyaret eden Arap gezgin
İbn Batuta şehrin “Büyük Su”, yani hızlı akan Jayık Nehri’nin kıyısında yer aldığını
söylemiştir. Nehrin Bağdat’ta olduğu gibi bir kayık köprüsü olduğu söylenmiştir.
Doğuda, Ürgeniç’ten, dört yöne yayıldığı kuyuları ve kervansarayları olan büyük bir
yol tarafından desteklenmektedir. Biri nehir boyunca kuzeye, diğeri bozkır boyunca
Saray el-Mahrussa ve Saray el-Cedid’e, üçüncüsü Hazar Denizi’ne, Hacı Tarhan’a ve
ardından Kırım’a gider. Hepsi kuyuları ve berrak kaynakları olan kervansaraylardır.

105
Kasenov, a.g.m., s. 152.
106
Gazitov J., Sarayşık Astana Kala, Aktobe, 2004, s. 61.
107
Levşın V.İ., Opisaniye Kirgiz-Kazaçih, ili Kirgiz-Kaysatskih Orda i Stepey, Almatı, 1996, s.
97.
108
Levşın, a.g.e., s. 97.
109
Kasenov, a.g.m., s.152.

33
Dördüncü yön esas olarak Hazar Denizi üzerinden İran ve Azerbaycan’a giden su
yoludur110.
“Bu şehirde atlı faytonlu gezimiz bitti. Zaten tükenmiş atlarımıza şehrin
ucuzluğundan dolayı 4 dinar (37 gr gümüş) değer biçildi ve düşük bir fiyata satıldı .
Fayton’a binmek için deve kiraladık. Bu şehirde Türk kökenli onurlu, dindar bir
müminin ikametgahı (Zaviya) var, onun adı Ata. Bizi misafir etti ve kutsadı. Adını
hatırlamadığım bir yargıç tarafından tekrar davet edildik. Otuz gün boyunca soğuk
bir şekilde Harezm’e gittik, sadece iki saat, bazen öğleden sonra, bazen akşam
durduk”111.
Sarayşık, İpek Yolu üzerindeki en büyük ticaret merkezlerinden biriymiş ve
Orta Çağ Batı Avrupalı tüccarlar, misyonerler ve elçiler burayı defalarca geçmişler
ve günlüklerine yazmışlardır. Orta Çağ’daki Sarayşık şehrinin bölgesine Jayık
üzerinden: başlangıçta Papa Masum Innocentius 4. elçisi Djovani Plano Karpini
(1249 yıl), ve daha sonra Fransız Kralı Louis 9. elçisi Guilom de Rubrouk (1253)
geçmiştir112.
Jayık üzerinden Kırım’a, sonra doğuya doğru giden yol hakkında Françesko
Balduçi Pegalotti “Ticaret Deneyimi” adlı eserinde yazmıştır. Tan Nehri’nden
Sarayşık’a giden yolun özelliklerini, satılan malları ve yerel halkla ticaret yapmak
için uygun olan para hakkında yazmıştır113. Sarayşık Altın Orda’nın, daha sonra
Kazak Hanlığı’nda İslam dininin yayılma merkezi olması da şehrin gelişmesinde
önemli rol oynamıştır.
Bu “kutsal yerde” vaizlerin, Altın Orda hanlarının ve ünlü kişilerin mezarları
yer almaktadır. 1290’dan 1312’ye kadar Altın Orda’yı yöneten Toktı Han burada
gömülmüş ve ünlü gezgin Marko Polo “Batı Kralı” olarak adlandırdı114. Batı
Kazakistan’ın Erken ve Orta Çağ tarihi, yazılı veri eksikliğinden dolayı, bugün esas
olarak arkeolojik verilere dayanmaktadır. Her yeni bozkır mevsiminde yenilenen
kapsamlı arkeolojik malzemeler, bu kadar sonsuz bir alana, birçok şehir ve

110
Zeynolla Samaşev ve diğerleri, Keramika Sarayçika, Almatı, 2008, s. 11.
111
Abulgazi Bakhadur-Han, Rodoslovnoye Drevo Tyurkov, Moskva-Taşkent-Bişkek, 1996, s. 224.
112
Puteşestviye v Vostoçnıye Stranı Plano Karpini i Giloma Rubruka, Almatı, 1993, s. 61.
113
Kalan E., Zolotaya Orda (Ulus Djuçi) i strany Vostoka: torgovo – ekonomiçeskiye
vzaimootnoşeniya vo vtoroy polovine XIII – XIV vv., Kazan, 2012, 76 s.
114
Grekov ve Yakubovskiy, Zolotaya Orda i Yeyo Padeniye, Moskva-Leningrad, 1950, s. 505.

34
yerleşime, kervan yollarına sahip geniş bozkırın ilginç ve zengin tarihini ortaya
koymaya izin veriyor.

35
İKİNCİ BÖLÜM
İPEK YOLU ÜZERİNDEKİ KENTLEŞME SÜREÇLERİ

Kazakistan’da kentleşme sürecinin ilk aşaması MÖ 2. binyıldan MÖ 1.


binyılın başına kadar süren Tunç Çağı ile ilişkilidir. Bu dönemin kültürleri arkeolojik
olarak Andronov ve Begazı-Dandıbay olarak adlandırılmıştır.
Kentleşmenin ikinci aşaması, Kazakistan topraklarındaki eski devletler
dönemi ile ilişkilidir. Bunlar Yedisu’daki Sakalar, Aral Denizi yakınlarındaki
Sakalar, Yedisu’daki Üysünler, Sırderya Nehri’nin orta kesimlerindeki Kanlı, doğu
ve Güneydoğu Kazakistan’daki Hunlar, Batı Kazakistan’daki Savromat-Sarmat
Devleti’dir.
Kentleşmenin üçüncü aşaması 6. ve 12. yüzyıllara dayanan Orta Çağ
dönemine denk gelmektedir. Bu dönemde eski Türk Kağanlıkları ve Devletleriden
Göktürk Kağanlığı, Batı Göktürk Kağanlığı, Türkeş Kağanlığı, Karluk Devleti,
Karahan Devleti, Kimak Devleti, Oğuz Devleti ve Kıpçak Hanlığı siyasi
iktidardaydı. İpek Yolu’nun ana güzergahı Yedisu, Güney Kazakistan ve Batı
Kazakistan’ın topraklarından geçiyordu. Şehir kültürünün gelişmesinin dördüncü
aşaması 13.-15. yüzyılın ilk yarısını kapsamaktadır. Bu, Moğol İmparatorluğu ve
Altın Orda, Ak Orda ve Moğolistan’ın devletlerinin dönemine denk gelmektedir.

2.1. TUNÇ ÇAĞI

Kazakistan’ın arkeolojik anıtları kültürel oluşumun modern, bölgesel ve


dairesel her düzeyde farklı geleneklerin etkileşimi gibi özelliklerini göstermektedir.
Kazakistan eski bir kültürel çeşitlilik geleneğine sahiptir. Alt Paleolitik’te bile, eski
insan kültürünün iki ana oluşum alanı tespit edilmiştir. Alt Paleolitik kültürünün her
iki gelişim yönü de açıktır. Karatau Dağı’nın işlenmiş aletleri Asya’nın Güneydoğu
bölgesinin taş aletlerine benzerken, Kazakistan’ın kuzey bölgelerinin taş endüstrisi
tamamen farklı bir şekilde gelişmiştir.115.
Kazakistan’ın rolü ve önemi, metal ürünlerinin ve metalurjinin keşfi,
Eneolitik ve Tunç Çağı’nın doğumu, Andron hayvancılığının ve tarımın kültürel
115
Alpısbayev H.A., Pamyatniki Nijnego Paleolita Yujnogo Kazahstana, Alma-Ata, 1979, ss. 187-
188.

36
ortamının oluşumu ile birlikte artmaktadır. Eneolitik döneminde Kazak bozkırlarında
ve ormanlarında avcılık, toplayıcılık gibi ekonomi biçimlerinden tarım ve
hayvancılığa geçiş gözlemlenmiştir116.
Hayvancılık, özellikle at yetiştiriciliği MÖ 3. yüzyılın ikinci yarısında
Petropavlovsk yakınlarındaki İrtiş kıyılarındaki Botay Eneolitik halkının asıl geçim
kaynağıydı. Arkeologlar kendine has özellikleri olan “Botay” kültürüne ait çok
sayıda yerleşim yeri keşfettiler. At yetiştirmeyle uğraşan yerleşimlerin duvarları
kilden yapılmış, çatılar ağaç dallarından yapılmış, bir toprak tabakası ile kaplanmış
yarı bodrumlarda yaşamaktaydı117.
Kazakistan’ın doğu bölgelerinin tarım kültürü ile Orta Asya’nın yerleşik
tarım kültürü arasındaki etkileşim mekanizmaları, karşılıklı bir nitelikte ve
etkileşimde olduğu görülmüştür. Özellikle Namazga 5-6 müdahale sonucunda Orta
Asya’nın güneyinde at yetiştiriciliği ve deve yetiştiriciliği yaygınlaşmıştır 118. Buna
karşılık, Orta Asya’dan gelen Kazak kabileleri, evlerin duvarlarını vurmalı kil ile
inşa etme tekniğini öğrenmiştir.
Bilindiği üzere, şu anda, hayvancılığın göçebe yaşama geçmeden önce
evrimin iki aşamasından geçtiği bilinmektedir. İlk dönem (MÖ 17-15. yüzyıllar),
Erken Tunç Çağı, hayvancılığın yerleşmesi, mevcut en büyük çiftlik hayvanı
yetiştiriciliği ile karakterizedir. Toplumun gelişmişlik düzeyi yüksekti, bu dönemde
Arkaim tipi antik kentlerin tipi ortaya çıkmıştır. Dev höyükler, zanaatkarların
yaşadığı alanlar, kentsel bölgelerin yakınında sulu tarım, gelişmiş sanat ile
karakterize edilmiştir.
İkincisi (MÖ 14-11. yüzyıllar), Orta Tunç Çağı’nda sürünün bileşiminde bir
değişme gözlemlenmiştir. Yerleşimlerdeki arkeolojik kazılar sırasında kendi kendine
beslenmeye ve uzun yürüyüşlere uygun hale getirilmiş çok sayıda at ve koyun
kemiği ortaya çıkarılmıştır. İnsanlar atları uzun süreler boyunca binmek için
evcilleştirmiştir. Hızlı göç olasılığı sayesinde insanlar bozkır ve çöl alanlarını
geliştirmeye başlamış, bu da hayvancılığın artmasına neden olmuştur. Hayvancılık
mevsimlik bir sisteme geçmiş, meralar kış ve yaz aylarına ayrılmıştır.

116
Taymagambetov ve Ojerelyev, Pozdnepaleolitiçeskiye Pamyatniki Kazahstana, Almatı, 2009, s.
20.
117
Zaybert V.F., Raskopki Poseleniya Botay, Arheologiçeskiye Otkrıtiya (AO) 1981 god, Moskva,
1983, ss. 43, 84, 39.
118
Kuzmina Y.Y, Srednyaya Aziya v Drevnosti i Srednevekovye, Moskva, 1977, ss. 35-36.

37
Bu dönemde Kazakistan’da yaşayan kabilelerin ekonomisi hayvancılık ve
tarımdı. Arkeolojik materyallere göre, arkeolojik anıtlar yerleşim yerleri ve
mezarlıklardan kalan bozkır kabilelerinin kültürel topluluğu iyi bilinmektedir.
Kazakistan ve Orta Asya’nın geniş alanlarında hayvancılık tarım ekonomisidir;
Madencilik, metalurji ve bronz işlemenin gelişimi, maddi kültürün benzerliği, cenaze
töreni, birbirine yakın ideolojik yaşamların gelişimi, Andron kültürel bölgesinde
gelişmiştir. Andron kültür topluluğu çerçevesinde Orta Kazakistan, Doğu
Kazakistan, Yedisuluk, Tazabagiyab, Kairakkumlıuk gibi versiyonlar tanımlanmıştır.
Tunç Çağı döneminde servet birikimi, sosyal ve mülkiyet eşitsizliği, askeri
ilişkiler ve savaşlar gibi fenomenler ortaya çıkmaya ve etkileşime girmeye
başlamıştır. O noktada at veya deve için iki tekerlekli bir araba icat edildi. Asker
saflarından yüksek rütbeli askeri entelektüeller ayrıldı. Arkeolojik kazılar sırasında
bulunan savaş arabaları ve petrogliflerdeki arabaların resimleri bunun açık kanıtıdır .
Arabanın menşei sorunu tek taraflı olarak çözülmedi. Avrasya bozkırları ve Doğu
Akdeniz, savaş arabasına ev sahipliği yapıyor ancak her durumda bu güçlü arabanın
dağılımı, geniş bağlantıların varlığını netleştiriyor119.
Bazı bölgelerdeki bireysel elişlerinin dağılımının gösterdiği gibi bu tür
etkileşimler diğer etkileşimin birçok kanıtı olarak gösterilebilir. Örneğin Yedisu’da
bulunan Geç Tunç Çağı’na ait olarak adlandırılan bir hazineden yerel ürünler
arasında yuvarlak tomurcuk şeklinde desenli bir toplu iğne bulunmuştur. Bu tür
takıların tarihi MÖ üç bininci yıldan MÖ bininci yılın başına kadarki Orta Asya’nın
güney bölgelerindeki (Türkmenistan’daki Yangi şehri ve Su bar mezarları) tarım
çiftçilerinin kültürünün tipik bir örneğiydi120.
Bir zamanlar araştırmacılar Kazakistan’da (Dandıbay, Tautarı, Tegisken)
bulunan Geç Tunç Çağı’na ait kupa gibi kaplarına dikkat çekmişlerdir. Bu kupa
şeklindeki kaplar antik tarım kültüründe seramiğin yaygın olduğu erken dönemdeki
Namazga 4, Namazga 6 dönemine dayanmaktadır. Demeli ki Kazakistan’dan daha
önce ortaya çıkmıştır . Bütün bunlar, Kazakistan’da ve Güney Orta Asya’da yapılan

119
Drevnyaya Anatoliya, Moskva, 1985, s. 200.
120
Po Sledam Pamyatnikov İstorii i Kulturı Kirgizstana, Frunze, 1982, ss. 16-17.

38
kupaların ve vazoların Avrasya bozkır bölgelerindekilere bir alternatif, olarak ortaya
çıktığını göstermektedir121.
Özellikle Doğu Tügisken mezarlıklarının karşılıklı etkileri belirgindir.
Tügisken mezarları, Orta Kazakistan’daki (Begazı-Dandıbay) Geç Tunç Çağı’nın taş
anıt mezarlarına benzemektedir. Tügisken mezarlıklarının yapımında Orta Asya
inşaat hammadde mimarisi geleneği kullanılmıştır. Yuvarlak seramikler de güneyden
taşınmıştır122. Tunç Çağı ve genetik olarak ilişkili kültürün olduğu gibi dünya
tarihinin de en önemli olaylarından biri erken göçebe kültürünün oluşmasıydı.
Avrasya’nın bozkırlarında ve dağlarında göçebelerin ortaya çıkışı, yeni bir tarihi
çağın doğuşuna işaret etmekteydi.

2.2. DEMİR ÇAĞI

Sakalar (MÖ 1. binyıl-MS 1. yüzyıl)


Kazak topraklarında yaşayan eski bir kabiledir. MÖ 1000 yılında Kazakistan
topraklarında Sakalar (Farsça adı) yaşıyordu. Yunanlılar onlara “İskitler”, Çinliler de
“Se” adını vermişlerdir. Bazı bilim adamları, Rusya’da, Ukrayna’nın güneyinde ve
Karadeniz kıyılarında yaşayan İskitlere “Avrupa İskitleri” ve Ural Dağları’nın diğer
tarafında yaşayanlara “Asyalı İskitler” demektedir123.
Sak-se-İskitler, Ahameniş döneminde Perslerin , Cyrus ve 1. Darius Kralının,
ayrıca Büyük İskender zamanı Yunanlılarının çağdaşıydı. Sakalar, Massagetler,
Argippeyler, Arimasps, “Altın koruyucu Samruk”, Habeşliler, Apsiaklar, Daylar ve
diğer birçok kabileden oluşmaktaydı. Saka tıgrakhaudanın Yedisu tarafında
yaşadığına inanılmaktadır. Yüksekliği 5-6 kat uzunluktaki evlere denk, genişliği 100
m’den fazla olan onlarca büyük höyükten oluşan mezarlar Sakalar tarafından
bırakılmış olmalıdır124.
Sakaların sosyal inşası MÖ 1000 yılının başlangıcında Saka toplumunda ilk
kabile ilişkilerinin çökmesi ve yeni bir toplumsal yapının hızlı oluşum süreci ile
karakterize edildi. Saka döneminin toplumsal yapısı şematik olarak şu şekilde temsil

121
Mandelştam A.N., Srednyaya Aziya v Epohu Kamnya i Bronzı, Moskva-Leningrad, 1966, ss.
239-243.
122
Kızılorda Oblısının Tarihı (Ejelgi Zamannan Bügingi Künge Deyin), Kızılorda, 2013, s. 18.
123
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 18.
124
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 18.

39
edilebilir: “Bir grup küçük akraba (patronimik) - göçebe bir topluluk - bir kabile - bir
kabile birliği,”. Bu yapı, alt yuvayı geliştiren büyük bir ataerkil-kabile hanedanının
büyümesi ve doğal parçalanmasının bir sonucu olarak oluşmuştur. Bölünmüş
hanedanın başkanının adınınla almıştır125 .
Kazakistan topraklarındaki kabilelerde sınıflı bir toplum ve devlet yaratmanın
tarihsel süreci yavaş ilerlemiş ve birkaç yüz yıl sürmüştür126. Kazakistan’ın
güneyinin (Güney Kazakistan ve Yedisu) doğal iklim koşullarının ve çoğrafi
konumunun etkisiyle Orta Asya devletleriyle asırlık siyasi ekonomik ve kültürel
ilişkileri sosyo-ekonomik olarak farklı gelişti, hızlandı ve toplumsal yapılanmanda
daha üst aşamaya geldi. Bunu arkeolojik kanıtlar, özellikle Yedisu’dakiler
doğrulamaktadır.
Bu açıdan Besşatır mezarlığı kültürel ve antik mimari sanatının anıtı olarak
değil, aynı zamanda bir mülkiyet eşitsizliği anıtı olarak da bilimsel ilgi görmektedir.
Yedisu Vadisinde “kraliyet höyüklerinin” çok sayıda bulunması Sakalar (MÖ 7-4.
yüzyıllar) arasındaki mülkiyet eşitsizliğinin açıkça tanımlandığını göstermektedir127.
Sakalar bir devlet oluşturmuştur. MÖ 5. ve 4. yüzyıllar gibi erken bir tarihte Yedisu
hayvancıları Sakalar (Besşatır ve Esik’teki mezarları o döneme aittir) toplumsal
ilerlemenin daha ileri bir aşamasındaydı.
MÖ 7. ve 5. yüzyıllarda Kazakistan ve Orta Asya bozkırlarında Besşatır, Esik
ve Şilikti gibi devasa taş ve toprak höyükleri bulunmaktaydı. Tarımcılık ve
hayvancılık yapan Sakaların bölgesinde mimari tasarımla karmaşık ham tuğladan
inşa edilen Tügisken’in türbesi ortaya çıkmıştır. Arkeolojik kazılar bunların Saka
toplumunun üst düzey üyelerinin mezarları olduğunu kanıtlamıştır. Höyüklerin
hacmi kişinin belirli bir sosyal rütbeye aitliğine göre belirlenmiştir.
Saka mezarlarının doğruluğunu ortaya çıkarmak için bir tanesinde yapılan
kazıda sırasında birçok maddi hazine bulunmuş, Esik Höyüğü’nde gibi giysi ve silah
zenginliğinin eksik olduğu görülmüştür. Esik Höyüğü kanıtlanmış tezi doğrulayan ek
önemli bilgiler sağlar. Esik Höyüğü’ndeki cenaze töreninde kullanılan çeşitli eşyalar,
toplumun üst dereceli kişilerinin zenginlik ve yetkililerinin bir ölçüsünü göstermiştir.

125
Kosven M.O., Semeynaya Obşçina i Patronomiya, Moskva, 1963, ss. 97-109.
126
Çernikov S.S., K Voprosu ob Osobennostyah İstoriçeskogo Protsessa u Koçevnikov, Problemı
Arkeologii Sredney Azii, Leningrad, 1968, ss. 70-72.
127
Elitnıye Kurganı Stepey Yevrazii v Skifo-Sarmatskuyu Epohu, Sankt-Peterburg, 1994, ss. 8-11.

40
Sakaların yetkilileri nasıl çağırdıkları bilinmemekle birlikte Besşatır ve Esik yerleşim
yerlerine gömülenler kral olarak adlandırılabilmektedir.
Antik yazarların Asya İskit toplumunun sosyal sınıflandırılması hakkındaki
görüşlerinin derlenmesi sosyal unvanların nasıl telaffuz edildiğini açıklamanın tek
yoludur. Sakaların hiyerarşik unvanları, toplumun sınıflandırılmasının derinleşen
bölünmesinin açık bir göstergesidir. Hiyerarşik seviyenin en üstünde kral ve kraliçe,
soylular ve “aristokrat” insanlar, süvariler, en altta bağımlılar, köleler, hizmetçiler,
piyade olmuştur128 .
Sakaların tabakalaşması, mülkiyetin gruplara bölünmesi; Avrupalı
İskitlerinkiyle aynıydı. Antik kayıtlara göre özel kraliyet mezarlıklarında büyük
höyükler vardı. Batı Kazakistan’daki kırık höyük, Tunguş, Lebedevka gibi
höyüklerin bulunduğu Savromat ve Sarmat topluluklarında da durum benzerdi ve bir
dizi mezar höyüğünün kazıları sırasında bulunan pahada en değerli elişleri
bulunmuştur129 .
Ölü krallar altın çapan giyiyorlardı ve üzerine etraflarında höyük halkalar
olan bir mimari kompleksin inşa edildiği geniş mezar odalarına yerleştirilmiştir.
Toplumun diğer üyelerinin cenazesinin defin şekli hiyerarşideki konumuyla
bağlantılı olmuştur. Kralın kimliğini yükseltme töreninde siyasi ve dini bir temeli
vardı. Cenaze töreni ideolojik bir etki yaratmak ve kralların hanedanlığının
dokunulmazlığını haklı çıkarmak amacıyla yapılmıştır. Parıldayan giysi kralın
kişiliğini yüceltmiş ve onu bir güneş tanrısı konumuna yükseltmiştir.
Şapkalardaki zoomorfik görüntülerin dini ve ideolojik içeriği bu sonucu
doğrulamaktadır. Kanatlı ve boynuzlu atların görüntüsü Esik savaşçısının şapkasının
önünde karmaşık bir sembolizme sahiptir, Sakaların dini ve mitolojik dünya
görüşünün ilkelerini tasvir eder. Bu konuyla alakalı Esik hazinelerinden çıkan bir
elişi olan yazı işlemeli gümüş bir kasenin buluntularında cevap olabilecek bağlantılar
olduğu düşünülebilmektedir. Herhangi bir toplumda yazının varlığı gerçeği, sosyo-
ekonomik organizasyonun yüksek düzeyde gelişmiş olduğu anlamına gelmektedir.
Böyle bir yapı, bir devlet yapısı biçiminde bir tür kamu inşaatı olabilir. Devletin

128
Kemal Akişev ve Kuşayev, Drevnyaya Kultura Sakov i Usuney Doliny Reka İle, Alma-Ata,
1963, ss. 9-136.
129
Sadıkov ve diğerleri, Sokrovişça Skifov Zapadnogo Kazakstana, Uralsk, 2003, s. 124.

41
oluşum süreçleri ve yazı birbiriyle ilişkiliydi, dolayısıyla yazı devletin doğuşundan
bir süre sonra ortaya çıkmış olabilir130.
Aral Gölü civarında Saka kabilelerinin şehirleri bulunmuştur. İlki Şirik-Rabat
şehridir. Şirik-Rabat, Kızılorda şehrinden güneybatıya doğru 300 km uzaklıkta 1946
yılında bulunmuş, 1948-1949 yıllarında araştırılmıştır131. 15 metrelik bir yükseklikte
bulunmakta olan şehir oval şeklini almaktadır, boyu 850 metre, eni yaklaşık 600
metredir. Yerleşimin topraklarında birkaç farklı zamanlara ait tahkimatların izleri
bulunmuştur. En büyük alana (42,16 hektar) çift halkalı duvarlarla çevrili oval bir
antik kent sahiptir. Anıtın orta kısmında yer alan 12,4 hektarlık bir alana sahip
dikdörtgen sur, aynı döneme tarihlendirilmiştir ve antik yerleşimin iç kalesi olarak
kabul edilebilmektedir.
Antik kentin alanının güney kısmını (20 hektar) daha geç dönemlere ait duvar
bölmektedir. Geç dönemlere ait dikdörtgen iç kalenin de yapılışı o döneme aittir.
Yapıt, MÖ 5-2. asırlarda var olmuş, daha sonra 12. asırda ikinci kez iskan edilmiştir.
Antik kent, surların yanı sıra 40 m genişliğinde ve 4.5 m derinliğinde bir hendekle
çevrilidir ve kalenin dış duvarı büyük ölçüde tahrip olmuştur. Kalınlığı 4,5 metre
olan iç duvarında atış poligonu bulunmaktadır. Bu duvar sur düzleminden 6 m çıkıntı
yapan ve içeriden atış yeri bağlantılı dikdörtgen kulelerle güçlendirilmiştir. Kale
duvarı ve kulelerde ok şeklinde mazgallar kesilmektedir132.
Bu şehirlerin planlama ve askeri mühendislik yapılarında, mimari ve inşaat
yaklaşımlarında, Harezm vahası kültürünün etkisi açıkça gözlemlenmektedir.
Harezm’in Saka kültürü üzerindeki etkisi seramik üretimi ve cenaze yapılarının
yapısı ve planlanmasında açıkça görülmektedir. Türbelerdeki geçişler, dört bölüme
ayrılmış bir daire şeklinde planlama ilkesine benzemektedir. Muhtemelen burada
Sakaların komşularının kültürünü de etkilediğini düşünülmektedir 133.
2004 yılında, Doğu Aral Denizi anıtlarının arkeolojik araştırmalarında yeni
bir aşama başlamıştır. A.H. Margulan adındaki arkeolog Şirik-Rabat şehirlerindeki
arkeolojik çalışmaları yeniden canlandırılmış, bilinen arkeolojik anıtları tespit etmiş

130
Akişev K.A., Ekonomika i Obşçestvennıy Stroy Yujnogo Kazahstana i Severnoy Kirgizii v
Epohu Sakov i Usuney (V v. do n. e. – V v. n. e.), Trudı Tsentralnogo Muzeya, Almatı, 2003,
(Sakov i Usuney) ss. 15-26.
131
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 18.
132
Tolstov S.P., Po Drevnim Deltam Oksa i Yaksarta, Moskva, 1962, ( Oksa i Yaksarta), s. 139.
133
Tolstov, Oksa i Yaksarta, s. 139.

42
ve yenilemek için Sırderya Nehri’nin antik kanallarında keşif çalışmaları yapmıştır
134
.
№1 obje (mezar yeri). Arkeolojik kazılar sırasında, daha önce bilinen mezar
yapılarının hepsinden farklı olarak karmaşık bir kabir yapısı keşfedilmiştir.
Dikdörtgen şeklinde olan kabirin içinde batı ve doğu yeraltı kabirlerinin benzerleri
bulunmuştur. Kabirlerin arasındaki mesafe 2,5-3 metredir. Kabirlerin önü ham
tuğlalarla kaplıdır.
Batı kabrinin eski dönemlerde yağmalandığını belirtmek gerekir. Kabrin
önünde ham tuğlaların kalıntıları, gömülü bir kişinin üzerine yerleştirilen eşyalar,
insan kemikleri dağılmış halde bulunmuştur135. Hırsızlar içeri girmiş ve en pahalı
büyük eşyaları almış ancak doğu kabri hasar görmemiştir. 2,85 metre uzunluğunda
ve 1,75 metre genişliğinde doğu kabrinin çatısı kubbe şeklindedir. Kabrin ağzını
kaplayan duvarın yüksekliği zemin seviyesinden 1,65 metreye, genişliği ise iki ham
tuğlanın kalınlığına tekabül etmektedir. Kabrin içinde üç yetişkinin cesedi
bulunmuştur. Başları güneye dönük gömülmüşler, cesetlerden biri tekken doğu
kaidesindeki ikisi üst üste yığılmıştır (EK 3)136.
Cesetlerle birlikte gömülü eşyalar bulunmuştur. Özellikle batı tarafında yatan
cesedin sol tarafında 1 metreyi geçen demirden bir kılıç ile belinde bronz çıkartmalar
ve tokalar bulunmuştur. Doğu tarafındaki iki cesedin altından hayvan derisinden
yapılmış kemer kalıntıları ve elbiselere dikilmiş, altından, macundan, inci ve değerli
taşlardan yapılan boncuklar bulunmuştur (EK 4). Cesetlerin sol tarafında kurbanlık
hayvana ait kemikler, başlarında Parth yazıtlı seramik bir küp (EK 5) ve gümüş
kaplama ahşap bir kase kalıntısı, ayaklarında ise seramik bir kandil bulunmuştur.
Cesedin yanında altın iplikle süslenmiş bir bez parçası ve ahşap bir sedye kalıntısı
bulunmuştur137.
Şirik-Rabat kentindeki nesne No 6 (2007-2006 yıllarında yapılan kazılar)
tapınak binası, Şirik-Rabat kentinin merkezinde, üçüncü korunma duvarının içinde
yerleşmektedir. Kazılardan önce yapıt, açıkça tanımlanmış düzeni olan, zamanla

134
Ongarulı A., Kazakistannın Ejelgi Turgındarının Jerleu Gurpı, Almatı, 2017, s. 200.
135
Kızılorda Oblısının Tarihı (Ejelgi Zamannan Bügingi Künge Deyin), a.g.e., s. 27.
136
Kızılorda Oblısının Tarihı (Ejelgi Zamannan Bügingi Künge Deyin), a.g.e., s. 27.
137
Kızılorda Oblısının Tarihı (Ejelgi Zamannan Bügingi Künge Deyin), a.g.e., s. 27.

43
yayılmış bir dikdörtgen tepe şeklindeydi, kabartması şimdiki yüzeyden 1-1,5 metre
yüksekliğindeydi.
Üst tabaka kaldırıldıktan sonra, hemen hemen kare planlı (18x17,5 metre)
dikdörtgen bir yapının konturlarını çıkartabilmek mümkün olmuştur. Genişliği 4,5-5
metre olan duvarlar yüksekliği 1-1,5 metre olarak günümüze ulaşmıştır. Kerpiçten
yapılmışlardır. Güney tarafında duvarla bir bütün olan 3 metre genişliğinde bir
payanda (buttress) bulunmuştur, demek ki duvar ve payanda aynı vakitte inşa
edilmiştir. Yapının (mozole) iç mezar odası 8x8 metrelik bir alana sahiptir138.
Yapının iç yüzeyinin pahsa (Pahsa, Orta Asya’da inşaat için kullanılan
ezilmiş (preslenmiş) kildir) bloklarından yapıldığı tespit edilmiştir. Bu duvarın
yüzeyi ince sıva ile sıvanmış ve beyaza boyanmıştır. Sıva üzerinde kırmızı ve siyah
renkli boya izleri bir zamanlar resim çizildiğini düşündürmektedir. Bina
yağmalanmıştır. Bununla birlikte ondan birkaç değirli eşyalar, özellikle MÖ 3. ve 2.
yüzyıllardaki Şirik-Rabat kültürünün anıtlarının tipik özelliği olan Hellenistik
döneme ait çanak çömlek, demir ok parçaları, altın çıkartmalar, ahşap parçalar ve iki
kap bulunmuştur.
Bulunan eşyaların içinde büyük ilgi çeken süt beyazı rengindeki iki çömlek
olmuştur. Çömlekler büyük ihtimalle alçı kaymaktaşından yapılmıştır. Bir çömleğin
boğazının üst kısmı kırılmıştır, ikincisi ise üçe bölünmüştür. İki çömlek de dibi
yuvarlak, kısa boğazlı şişeye benzemektedir. Vücudu yukarıya doğru daralmaktadır
ve üst kısmında paralel iki çizgi vardır. İki çömlekte de bu çizgilerin etrafında beş
antik Yunan karakterlerinden oluşan yazı bulunmaktadır. Çömleklerin morfolojik
özelliklerine göre MÖ 3. ve 2. yüzyıl Mısır veya Küçük Asya seramik
malzemeleriyle arasında benzerlikler bulmaktadır139.
Alçıdan yapılan kaplar (alabastrum) Akdeniz ülkelerinde yaygındı. Şüphesiz
oradan getirilmiştir. Her ikisinin de omuzlarında antik Yunan alfabesiyle yazılmış bir
yazıt korunmuştur (EK 6). Çanak çömlek adı “alabastron”, Latince versiyonu
“Alabastron”, Yunanca “αpύβαλλoς” (aryballos)140.

138
Ahan Ongarulı ve diğerleri, Drevniye Svyatilişça Ustyurta i Vostoçnogo Priaralya, Almatı,
2017, s. 142.
139
Treyster M.YU., Alebastrovıye Sosudı iz Yuzhnogo Priuralya, Vliyaniya Ahemenidskoy Kulturı
v Yujnom Priuralye (5-3 vv. do n.e.), Cilt:1, Moskva, 2012, ss. 98-105.
140
Ahan Ongarulı ve diğirleri, s. 144.

44
Şirik-Rabat’taki mozolede yapılan arkeolojik kazılar sırasında MÖ 3-2.
yüzyıllara ait değerli ve çeşitli materyaller bulunmuştur141.
Savromat anıtları (MÖ 7. yüzyılda ve MÖ 3. yüzyılda Kazakistan’ın batı
kesiminde önce Savromatlar, sonra Sarmatlar yaşadı.)
Eski çivi yazısı metinlerinde, Sakaların kuzeyinde yaşayan kabileler ve
insanlar hakkında hiçbir şey söylenmez. Sadece Avesta’da “Sayrim” isminden
bahsedilir ancak bu halkın nerede yaşadığına dair hiçbir kanıt yoktur. Daha fazla
bilginin yer aldığı Antik Yunan kaynaklarında Avesta’nın Sayrimleriyle
karşılaştırılabilecek Savromat kabilesinden bahsedilmiştir. Savromat kabilesi
hakkında ilk bilgiler Herodot’a aittir: “Tanais Nehri’nin diğer tarafı artık İskit bölgesi
değildir ancak oradaki ilk toprak sahipliği Savromatların elindedir. Savromatlar,
Meotiya Gölü’nün çöküntüsünden kuzeye on beş günde yürümenin mümkün olduğu
bir yerde yaşıyor”. Burası Don’un birleştiği yerden Volga’nın ağzına kadar olan
alana karşılık gelmektedir142.
Ancak daha sonraki “Sakalar”, “İskitler” ve “Türkler” terimleri gibi
“Savromatlar” terimi de yazarlar tarafından genellikle iki anlamda, kabilelerin adı
olarak ve dil ve kültürle ilgili büyük bir kabile grubunu birleştiren bir terim olarak
kullanılır. Yunan-Latin kaynaklar genellikle bu kavramı toplu anlamda, doğrudan
Savromat derneğinin çeşitli kabilelerinin bileşimini göstererek (Büyük Pliniy, Efor,
Psevdo-Skilak, Evdoks) kullanmıştır.
Savromat topluluğundaki böyle bir kabile Aorslar oldu, adı daha sonra MÖ 2.
yüzyılda Yunan-Roma yazarlar tarafından bilinmiştir. Güney Jayık bölgesinden ve
Kazakistan’ın bitişik kuzeybatı bölgelerinden gelmiş olmalılar143. Bu sonuç, Jayık-
Elek nehirleri ile Volga ve Don arasındaki anıtlar grubu arasındaki yakın etnik ve
kültürel bağları gösteren arkeolojik verilerle tutarlıdır.
Arkeolojik anıtlar Batı Kazakistan’ın tarihi Savromatlarla bağlantılı en parlak
ve en net arkeolojik kompleksleri, Aktöbe bölgesinde, Elek Nehri’nin orta
kesimlerinde yer almaktadır. Kültürel-tipolojik ve kronolojik olarak bu anıtlar, Elek
Nehri’nin aşağı kesimlerinde yer alan komplekslerle küçük bir grup oluşturmaktadır.

141
Joldasbek Kurmankulov ve diğerleri, İtogi Arheologiçeskih Rabot na Mavzoleye “Mınaral”
Balandinskogo Kompleksa, Otçet ob Arheologiçeskih İssledovaniyah po Gosudarstvennoy
Programme “Kulturnoye Naslediye” v 2009 god, Almatı, 2010, ss. 198-203.
142
Smirnov K.F., Savromatı, Moskva, 1964, s. 195.
143
Smirnov, a.g.e., s. 197.

45
Bir dizi pozisyona göre, Jayık’ın diğer tarafındaki anıtlara yakındır. Özelliklerine
göre Batı Kazakistan bölgesinin anıtları Aşağı Volga’nın sol kıyısındaki
komplekslere yakındır. Batı Kazakistan bölgesinin anıtları Aşağı Edil’in sol
kıyısındaki komplekslere yakındır144.
Antik anıtlar çok nadirdir. Bunlardan biri 100’den fazla höyük içerir. Jayık
bölgesindeki incelenen en büyük Tselinnıy-1 mezarlığında yuvarlak bir mezar çukura
iki katlı olarak gömülmüş insanlar bulunmuştur. Yukarı katta gömülü adamın başı
batıya dönük haldeydi, yanında koyun kemikleri, çanak çömlek, çakmaktaşı parçaları
ve oklarla dolu bir kılıf askısı vardı. Altındaki gömülü adam da aynı şekilde
gömülmüştür, yanında koyun kemikleri, bozkırın kuşunun eti ve oval bir taş levha
bulunmaktaydı. İlk cesedin üzerine mezar çukurlarının çevresindeki zemine bir tür
ahşap yapı inşa edildiği, toprağa alt ucunun dayandığı, ikincisinin ise üst kısmının
gömülmeden önce yakıldığı tespit edilmiştir. Okların uçlarına bakılırsa veba MÖ 7.
yüzyılın ikinci yarısında aittir.
Elek’teki höyüklerin büyük çoğunluğu bu kültürün en parlak dönemine MÖ
6. ve 5. yüzyıl sonlarına aittir. Boynu ve gövdesi içte iki paralel çizgi ile süslenmiştir.
Bir sonraki kartal heykelinin başı ters bakmaktadır. Kuşun kanatları eğik şeklinde,
tüyleri pul şeklinde yontulmuş daireler şeklindedir. Kartalın kaidesi yüzük gibi
süslenmiştir. Hemen altında bir kartalın başı tasvir edilmiştir. Antilopun kafasından
oyulmuş kemik kaşığının yüzü yukarı bakacak şekilde çevrildiğinde bir
kuyumcunun, üzerine antilopun dikey boynuzu kurdun ön ayaklarında bitmiş halde
oyma yaptığı görülmektedir145. Sintas Mezarlığı'nın 1. höyüğünde kemikten yapılan
kaşık bir "zoolojik bulmaca" tarzında yapılmıştır. Cesetlerle birlikte gömülmüş
aletler arasında silahlar (tunç ok uçları, demir hançerler), at teçhizatı (demir at gemi
ve tokalar vb.), ev eşyaları (çömlek, demir bıçaklar vb.) vardır. Sıntas’ta başı arkaya
bakan, ağzı açık kurt heykeli ve geyik başıyla, keçi heykeli ve yırtıcı hayvanların
başlarıyla ustaca süslenmiş kemik kaşıkları bulunmuştur. Kazıların yazarı M. K.
Kadırbayev kaşığı şöyle tanımlamıştır: “Eski bir kuyumcu, düz bir kulp üzerine
birkaç heykel oymuş (uzunluk 8,5 santimere, genişlik 2,3 santimetre)”. Bu, bir desen
yaratmanın nadir bir örneğidir ve bilim adamı şu görüşü ifade etmiştir:
“Savromatlarda kemik kaşığının kadın mezarının mülkünün bir özelliği olduğu
144
Kazakstan Tarihı, Cilt:1, Almatı, 1996, s. 201.
145
Ongarulı, a.g.e., s. 162.

46
düşünülmektedir. Bunu boya maddelerini öğütmek için kullandılar. Ancak Sıntas
Mezarlığı’ndaki höyüklerde, erkeklerin mezarlarında kaşık bulundu. Böyle kaşıkların
bazılarının asker kutusuyla bir bağlantısı olabilir ve bir tür tılsım işlevi görmüş
olabilir. Ayrıca bir otçulu, muhtemelen bir antilopu öldüren uzun kuyruklu bir kartal
görüntüsüne sahip bir atın süslenmiş dizgini ilgi çekicidir. Mezar mülkünde iki yırtıcı
hayvanın (muhtemelen kurtların) başı ve bir griffin şeklinde özel bir kanca öne
çıkıyor ve kuşun büyük gagası bir kanca görevi görüyor”146.
Besoba Nekropolü’nün 3. yerleşim yerinin mezarının oldukça zengin olduğu
ortaya çıkmıştır, yüksekliği 2 metre, kütük, söğüt ve çimden yapılmış çatı benzeri bir
yapıyla kaplı, çapı 6 metreden daha büyük, derin bir dairesel alanı kaplamaktaydı147.
Çukurun kuzey yarısında, başları güneybatıya bakan abız kadının iskeletleri, yanında
çeşitli eşyalar, onun içinde pembe kumtaşından yapılmış, ağzı açık kurt başı şeklinde
üç bacaklı sunak, tunç ayna, yeşil ve kırmızı boya v.b. koyulmuştur.
Altından setler, büyük içi boş tahıllarla süslenmiş küpeler, kolyeler,
boncuklar vb. bulunmuştur. Nagornıy Mezarlığı’nda birçok insanın gömüldüğü bir
grup dromoslu mezarlar grubu öne çıkmaktadır. Alanı 200-250 metrekareye kadar
olan büyük ahşap yapıların altında yapılan kazılarda 10-15 ceset barındıracak şekilde
tasarlanmış olan dörtgen inşa yapılar ortaya çıkmıştır. Karacaların mozaleye girmek
için kullandığı kütüklerden özel bir koridor vardır. 2 numaralı höyüğe on iki karaca
gömülmüştür, bunlardan 11’i savaşçı, biri genç bir kızdır, Özel bir ikonik yapıyı
kapatan kütüklerin üzerine yığılmış 12 atın derisine karşılık gelmektedirler. Batı
Kazakistan bölgesindeki bu tür dev mezar yapıları henüz tam olarak incelenmemiştir.
Sarmat Kabileleri.
Batı Kazakistan’ın toprakları, Ural’ın güney yamaçları ve onun devam eden
Mugaljar Dağları’nın arasında yanı sıra şartlı olarak Jem Nehri (Embi) üzerinden
geçen Avrupa-Asya sınırında yer almaktadır. Mangıstau Yarımadası’nda deniz
seviyesinden 132 metre yüksekte bulunan Karakiya (Batır) Çukuru bulunmaktadır.
Mangıstau Yarımadası’nın doğusundan Üstürt Yaylası devam eder. Yayla, Hazar
Denizi kıyıları boyunca Mangıstau Yarımadası’nı ve Hazar ovalarını kaplayan uzun

146
Mir Kadırbayev ve Joldasbek Kurmankulov, Zahoroneniya Voinov Savromatskogo Vremeni na
Levoberejye Reka İlek, Proşloye Kazahstana po Arheologiçeskim İstoçnikam, Alma-Ata, ss.
137-156.
147
Mir Kadırbayev ve değirleri, Kurganı Besobı i Sıntasa 1976, Moskva, 1977, ss. 515-516.

47
bir sahil şeridine sahiptir. Üstürt, Aral Denizi ve Hazar Çukuru ve dik yüzey üstürt
ile sınırlıdır148.
Batı Kazakistan bölgesinde MÖ 6. yüzyılların sonunda 5. yüzyıllardan kalma
yazılı kaynaklara göre Savromatlar, Sarmatlar olarak bilinen kabilelere ait birkaç
farklı etnik grup vardı149. Sarmatlar hakkında yazılı kaynaklara göre, ayrıntılı bilgiyi
arkeolojik anıtlar sağlar.
Arkeolojik anıtlar.
Sarmatların arkeolojik anıtları arasında Sıntas, Tselinnıy, Besoba, Akjar,
Lebedevka, Volodarka, Araltöbe ve diğer mezarlıklar bulunur. Sarmat anıtları
çoğunlukla mezarlık alanlarından ve bireysel höyüklerden oluşuyordu. İçlerinde 60
metre çapında, 4 metreden daha yüksek olan vebalar yaygındır. MÖ 7. yüzyıla
tarihlendirilen Ural bölgesindeki Tselinnıy anıtın kazılarında 100’den fazla veba
keşfedilmiştir. Bu vebalarda cesetin başı batıya, yuvarlak bir mezara, üst üste iki katlı
ederek gömülür. Kronolojik olarak, Sarmat kabilelerinin anıtları çoğunlukla 3
döneme ayrılmıştır:
1) Erken Sarmat dönemi (Prohorov) MÖ 4-2. yüzyıl.
2) Orta Sarmat dönemi (Suslov) MÖ 2 ve MÖ 1. yüzyıl.
3) Son Sarmat dönemi MÖ 2-4. yüzyıldır.
Buradaki fark, erken Sarmat döneminde cesetin başının güneye bakacak
şekilde gömülmesi, orta dönemde gövdenin mezara çapraz olarak gömülmesi ve daha
sonraki dönemde başın kuzeye bakacak şekilde gömülmesidir. Sarmat anıtları
arasında yaklaşık 2 metre yüksekliğindeki Besoba höyüğünde başları güneybatıya
dönük olarak kadınlar gömülmüştür. Buna ek olarak Batı Kazakistan’ın Şıngırlau
bölgesindeki Lebedevka Mezarlığı’nda başını batıya doğru yönlendiren Sarmat
karısının kabiri bulunmuştur. Kurbanlık hayvanlar, büyük ve küçük sığırlar, gömülü
olanla birlikte gömülmüştür. Kafanın altından altın kaplamalı yapılan koni şeklindeki
tören baş giyimi kalıntıları bulundu. Boynu ve göğsünde cam ile altın boncuklardan
yapılmış altın bir kolye, alnında altın kolyeleri vardır. Kafatasının solunda saplı tunç
bir ayna vardı. Sapın ucunda bir yaban domuzu ve bir griffin tasvir edilmiştir.

148
Zeynolla Samaşev ve diğerleri, K İzuçeniyu Kultur Drevnih Nomadov Aralo-Kaspiyskih
Stepey, Elitnıye Kurganı Stepey Yevrazii v Skifo-Sarmatskuyu Epohu, Sankt-Peterburg, 1994, s.
176.
149
Ongarulı, a.g.e., s. 157.

48
Kafatasının sağında, görünüşe göre Fenike’de yapılmış koyu mavi renkli bir cam
kavanoz vardı150.
Sarmat kabirleri birçok ithal eşya içerir, Fenike cam eşyaları, Yunan
kumganları, Çin aynaları, çeşitli zanaat merkezlerinden gelmiş boncuklar ve daha
çok eşyalar bulunmuştur151. Erkeklerin ve kadınların mezarlarında kesinlikle askeri
silahları olmalıdır. Arkeologlar, Sarmat mezarlarında Yunan Doğa Tanrısı
Dionysos’un resimlerinin bulunduğu çanak çömleği ortaya çıkardılar. Bu zengin
höyükler, Sarmatların Karadeniz kıyısındaki Yunan şehirleriyle yakın ilişki içinde
olduklarını ve Yunan kültürünün Sarmat toplumunun gelişimini etkilediğini
göstermektedir.
Sosyal Yapısı.
Erken Demir Çağı’nda, Batı Kazakistan’ın geniş bozkırlarını hızlı, yenilmez
savaşçılar, atlılar sahiplenmiştir. Toplumdaki lider yer askeri grubun temsilcileri
tarafından işgal edildi. Askeri faktör etnik gruplar arasında çatışmaya, sosyal
süreçlerin gelişmesine (göç vb.) ve askeri liderin rolünün artmasına ve toplumun
sosyal tabakalaşmasına yol açmıştır. Ülkede şöhret ve insanın sosyal statüsü askeri
başarılarla belirlenirdi152.
Batı Kazakistan’daki Sarmat savaşçıların kabirlerinde genellikle sayıları 10
ile 300 arasında tunç ok setleri bulunmuştur. Erkek kabirlerinde genellikle silahlarla,
kadın mezarları ise alet, mücevher ve bazı silahlarla donatılmıştır. Kadınların
toplumdaki rolü çok yönlüydü: anne, savaşçı, abız kadın153. Sarmat toplumunda,
kadınların statüsü yüksekti ve aynı zamanda, kabir mülklerinde genellikle silah
bulunan birçok zengin kadın kabirleri vardı. Altından yapılmış güzel ve çeşitli süs
eşyaları, bir kadının asaletini simgelemektedir154.
Kazılar sırasındaki arkeolojik buluntular, Sarmat toplumunda sosyal eşitsizlik
olduğunu göstermektedir. Örneğin, toprağımızda incelenen bazı Sarmat vebalarında
o dönemde çok değerli olduğu düşünülen nesneler birlikte yanında gömülürdü.
Bazen vebaları çok mütevazıdır. Sosyal eşitsizlik vebaların dışından görülmektedir.

150
Sdıkov ve değirleri, Sokrovişçe Skifov Zapadnogo Kazakstana, Uralsk, 2003, s.122.
151
Ongarulı, a.g.e., s. 163.
152
Geradot, İstoriya v Devyati Knigah, Cilt:4, Leningrad, 1972, ss. 64-66.
153
Yablonskogo L.T., Sokrovişça Sarmatskih Vojdey (Materialı Raskopok Filippovskih
Kurganov), pod Obşçey Redaktsiyey, Orenburg, 2008, s. 33.
154
Ongarulı, a.g.e., s. 163.

49
Toplumda özel bir yeri olan zengin, güçlü insanlar öldüğünde, onlara büyük anıtlar
koyarlardı, bazen bu ünlü kişinin yanına sıradan akrabalarını gömdüler. Sarmat
kabileleri hakimiyetlerini sonsuza dek göstermeye çalışmıştır. Bu amaçla büyük bir
anıt, veba diktiler. Sarmatların toplumdaki sosyal statüsü, veba höyüklerinin
büyüklüğünde görülebilir. Eğer kabile liderleri büyük mezarlara gömülmüşlerse orta
mezarlara tanınmış askerler, küçüklere ise topluluğun sıradan üyeleri gömülmüştür.
Sarmat kabileleri Hunlar Batı Kazakistan’ı işgal etmeye başladığında onlarla
karıştılar ve asimile oldular.
Üysünler (MÖ 2-5. yy.)
Antik zamanda Kazakistan’ın güneyinde yaşamış kabiledir. Kazakistan
topraklarındaki en eski temel devletlerden biri Üysün Devleti’dir. Devletin doğu
sınırı Doğu Türkistan’ın Beşbalık ilçesini kapsamaktaydı. Batıda, sınırları Şu ve
Talas nehirleri boyunca Karatau’ın kuzeydoğu yamaçlarına kadar uzanmıştır. Üysün
krallığının merkezi İle Vadisi’ydi155.
“Üysün” teriminin ne anlama geldiği hala bilinmemektedir. Genellikle Çin
hiyerogliflerinde bulunur ve Büyük Cüz hanedanına ait büyük bir kabilenin adı
olarak işaretlenmiştir. “Üysün” teriminin transkripsiyonu ile ilgili yorumun başka bir
versiyonu daha vardır. Modern Çince’de kulağa “y-sun” gibi gelen iki hiyeroglif,
“gökyüzü” anlamına gelen “a-sman” olarak telaffuz edilir 156.
Üysünlerle ilgili ilk bilgiler MÖ 2. yüzyılın sonlarında ortaya çıkar. Üysünler
başlangıçta Orta Asya’daki en güçlü etno-politik derneklerden biri olarak kabul
edildi157. Üysün kültürünün anıtları Yedisu, Fergana (kısmen) ve Doğu Türkistan
bölgelerinde yayılmıştır. MÖ 2. yüzyılda 630 bin kişiden oluşan Üysünler, büyük bir
süvari ve yaya okçu ordusu yetiştirebiliyordu. Üysün Kunbi'nin (Kunbi, eski Üysün
Devleti’nin en yüksek hükümdarının pozisyonudur) ve tahtın iki varisinin kişisel
ordusunda 30.000 süvari vardı ve her birinin 10.000 kişilik ordusu vardır. MÖ 73’te
Üysün bölgesi sol (doğu), sağ (batı) ve Kunbi’nin yönettiği merkez gibi üç bölüme
ayrıldı ve hepsi kunbiye bağlı idi.

155
Karl Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 48.
156
Zuyev YU.A., Rannıye Tyurki, Oçerki İstorii i İdeologii, Almatı, 2002, s. 23.
157
Kyuner N.V., Kitayskiye İzvestiya o Narodah Yujnoy Sibiri, Tsentralnoy Azii i Dalnego
Vostoka, Moskva, 1961, (Yujnoy Sibiri), s. 117.

50
Birkaç mülk veya kabile Üysünlerin kontrolünün etkisi altındaydı158. Bitişik
bölgenin yöneticileri düşmanları saldırdığında Üysünlerden yardım istemiştir159.
Han dönemin hanedan tarihçelerinin Üysünlerin siyasi hakkındaki ifadeleri MÖ 3.
yüzyıla kadar uzanmaktadır. Bu bilgi orta imparatorluğun zamanları da dahil olmak
üzere daha sonraki zamanlardaki kaynaklarda bulunmaktadır. Beyşu (Yuanwei
Hanedanlığı Tarihi), 437’de Üysünlerin Han Sarayı’na elçiler gönderdiğini belirtir160.
MS 10. yüzyıldaki kaynaklarda Üysün adı tekrar ortaya çıkıyor. Böylece,
Taizun imparatoru kroniği “Liaoşi’de” 938 yılında Tuguhun, Üysün ve Mohe
hakkında bilgiler yazılmıştır. “Yüeçiler” Liao emparatoru döneminde “on Üysün
derneği” olduğu bellidir161.
Eski Üysünlerin, Kazak ve Kırgız halklarının bir parçası olan Üysünler ve
Uyşunlar ile ardışık bağlantısı olduğunu düşündüren kanıtlar bulunmaktadır162.
Yedisu’nun coğrafi ortamı, Üysünlerde tarım ve hayvancılığın gelişiminin
özelliğini büyük ölçüde belirlemiştir. Burada, “klasik” tarım veya göçebe hayvancılık
alanlarının aksine hayvancılığın tarımla ve göçebe yaşam tarzının yarı yerleşiklikle
birleştirilmesinden oluşuyordu. Üysünlerin ekonomisi hakkında yazılı kaynaklardan
elde edilen veriler parça parçadır ve tek taraflı olarak ekonomilerinin yönünü
yansıtmaktadır. Üysün ekonomisinin ve yaşam biçiminin antik yazarlar tarafından
tanımlanması son derece özlüdür: “Hayvancılık için yiyecek ve su aramak için bir
yerden bir yere göç ederler”. Bu formül gelenekseldir ve çoğu göçebe ve pastoral
halk için ortaktır ancak tüm gerçekleri yansıtmaz.
Eski Kazakistan topraklarındaki hayvancılık birkaç aşamadan geçti. İlk
aşaması MÖ 2000. yılın birinci yarısının sonundan bizim zamanımıza kadar
gelişmişken Bronz Dönem’ndeki kabilelerdeki pastoral hayvancılık sadece MÖ 8-9.
yüzyıllardaki pastoral göçebeliğe kadar gelişmiştir. Bu dönemde otlakların ve su
kaynaklarının mevsimlik kullanım sistemi geliştirildi, sürüde uzun mesafeli geçişlere
ve kışın yiyecek aramaya en çok adapte olan hayvanlar, koyunlar ve atlar baskındı163.

158
Biçurin N.YA., Sobraniye Svedeniy o Narodah, Obitavşih v Sredney Azii v Drevniye
Vremena, Cilt:2, Moskva-Leningrad, 1950, (Drevniye Vremena), s.189.
159
Biçurin, Drevniye Vremena, Cilt:2, ss. 203-204.
160
Kyuner, Yujnoy Sibiri, s. 98.
161
Kyuner, Yujnoy Sibiri, s. 97.
162
Akişev, Sakov i Usuney, s.47.
163
Alkey Margulan ve diğerleri, Drevnyaya Kultura Tsentralnogo Kazahstana, Alma-Ata, 1966,
ss. 409-411.

51
Bu mera-göçebe sistemi istikrarlı bir karakter kazanmıştır. Bu, yüzyıllar boyunca
farklı zamanlarda yerleşimlerin kışlama alanlarının ve mezar yapılarının aynı yerlere
yerleştirilmesiyle kanıtlanmıştır. Yakınlarda aile, ata ve karışık mezarlıklar vardı.
Böylece, çeşitli anıt türlerinden ve çok katmanlı kışlama yerleşimlerinden oluşan
devasa nekropoller ortaya çıktı. Özellikle bu nekropollerin birçoğu Yedisu’daki
kışlama alanlarında, özellikle Üysünler döneminden kalanlardır.
Eski Üysünlerin yerleşim yerlerinde ve mezarlarında bulunan hayvanların
kemik kalıntılarının istatistikleri, sürülerinin kompozisyonunu ve içindeki
hayvanların tür bileşiminin oranını geri kazanmamıza izin veren materyal
sağlamıştır. Bu orana göre, kabilenin hayvancılık ve yaşam tarzı anlaşılabilmektedir.
Çin hanedanı kroniklerinde Üysünlerde atçılığın çok gelişmiş olduğundan
bahsedilmektedir. Zenginlerin beş bine kadar atları olduğu, büyük ve küçük Üysün
hükümdarları (gunmo) askerlerinin otuz binlik atlı askerinin olduğu belirtilmiştir.
Üysün hükümdarları Çin prensesleriyle evlendikleri zaman hediye olarak bin yılkı ve
katır gönderirdi164. Yedisu yerinde yüksek cins safkan atlar yetiştirilmekteydi.
Komşu ülkelerden uzmanlar, dayanıklıkları için Davani’nin “göksel” atlarından
sonra onları değerli bulmuştur165.
Aktaş kışlama-yerleşim yerinde olan kazılarda Üysünler arasında tarımın
varlığının doğrudan kanıtı olan buluntular bulunmuştur. Bunlar toprak yetiştirmek
için kullanılan taş çapaları ve hasat, bronz bir orak (parça) gibi araçlardır. Aktaş
kışlama yerleşimlerinin etrafı incelenirken Üysünler arasında ilkel sulu tarımın
varlığına dair veriler elde edilmiştir. Burada 60 ile 150 metrekare arasında değişen
sulama hendeklerinin kalıntıları ve küçük ekili alanların izleri bulunmuştur166.
Eski Üysünler arasında tarım ve yerleşim hakkında bilgiler yazılı kaynaklarda
belirtilmiştir. Böylece Haş tarihçisi Ban Gu’nun verilerinde bir Üysün gunmo ile evli
olan Çin prenses, başkent Çigu veya çevresinde yaşayan Üysün “yerleşik gunmolara”
hediyeler dağıttığını bildiriyor167. He Tsyu Tao eski kaynaklara atıfta bulunarak eski
Üysünlerin tarla düzenlemediğini ama ağaç ektiklerini bildirmektedir168. Hanşu
yorumcusu Yan Şi Gu 7. yüzyıl tarihçisi “ağaç ekmek”in “ağaç dikmek” anlamına

164
Biçurin, Drevniye Vremena, Cilt:1, ss. 191-192.
165
Kyuner, Yujnoy Sibiri, s. 117.
166
Akişev, Sakov i Usuney, s. 4.
167
Kyuner, Yujnoy Sibiri, s. 74.
168
Kyuner, Yujnoy Sibiri, s. 74.

52
geldiğini açıklamıştır169. Tarihçi Sui Song, Üysünlerin “şehirleri ve banliyöleri
olduğunu” doğrudan belirtmektedir170.
Kabile soyluları toplumun ayrıcalıklı bir parçasıydı. Arkeolojik materyallerin
gösterdiği gibi aile mezarlıklarının üzerinde giderek daha fazla soylu mezar yapısı
ortaya çıkmakta ve bunların ihtişamı, inşaatın karmaşıklığı ve cenaze töreninin
ihtişamı dikkat çekmektedir. Metal, taş ve kil mühürler özel mülkiyetin ortaya
çıkmasının kanıtıdır171. Kökeni tartışma konusu olsa da mühürler hangi malzemeye
konulursa konulsun görüntü, bu şeyin mührü koyan kişiye ait olduğunun anlaşılabilir
bir işareti olmuştur. Bu sonucu, Üysünün mezarında bulunan bir kil mühür
doğrulamaktadır172. Üysün mührünün keşfi sürpriz değildir. Eski kroniklere göre bazı
Üysün komutan ve görevlilerinin altın ve bakır mühürlere sahip oldukları
bilinmektedir173.
Mezarda bulunan kil mühür ise Üysünlerde sadece soylular değil, daha geniş
kamunun mühür sahibi olduğunu kanıtlıyor. Soyluların mühürleri hükümdar
sarayındaki görevlerinin sembolü idi174, taş ve kil gibi basit, ilkel mühürler büyük
ihtimalle farklı sahiplerin mülklerini ayırt etmek için kullanılmıştır.
Üysünlerin özel mülkiyetinin olduğunu yazılı kaynaklar da veriyor. Sima
Qian kendi “Büyük Tarihçinin Kayıtları” (Şiji) kitabında “zengin Üysünlerin dört
binden beş bine kadar atları var” olduğunu yazmıştır175. Başka bir kaynak
“Tsyan’jan’şu” (M.S. 1. yüzyıl) aynı bilgiyi ama farklı bir şekilde ulaştırmış:
“zenginler atlardan 4000’den 5000’e kadar tutuyor”176.
Çin kaynakları “Üysünlerin atları çok. En zenginlerinin dört-beş bin atları
vardır”177denmektedir. Özel arazi mülkiyetinin oluşumu yazılı kaynaklarla teyit
edilmiştir. Bununla ilgili “Tsyan’jan’şu” kitabındaki Ban Gu’nun mesajı büyük
ilgiye değerdir: “o zamanda iktidarlık Kilimi Gunmo’nun elinde idi ve tüm lin-hou

169
Kyuner, Yujnoy Sibiri, s. 78.
170
Kyuner, Yujnoy Sibiri, s. 78.
171
Şelov D.B., Glinyanıye Ştampı iz Tanaisa, Novoye v Sovetskoy Arheologii, Moskva, 1965, s.
230.
172
Maksimova A.G., Tsepoçka Kurganov iz Mogilnika Karaşa 1, Po Sledam Drevnih Kultur
Kazahstana, Alma-Ata, 1970, ss. 126-128.
173
Biçurin, Drevniye Vremena, Cilt:1, s. 198.
174
Kyuner, Yujnoy Sibiri, s. 90.
175
Akişev, Sakov i Usuney, ss. 26-37.
176
Biçurin, Drevniye Vremena, Cilt:1, s.190.
177
Kyuner, Yujnoy Sibiri, s. 120.

53
korkudan ona itaat ediyordu178. Onun arazisine halkın, at sürülerinin ve evcil
hayvanların ayak basmasının yasak olduğunu ilan etti”. İlanın, onun iktidarlığı elinde
sıkı tuttuğu anda yapıldığı tesadüf değildir.
Tercümeler Ban Gu eserlerinin yorumcularıyla da onaylanmaktadır. Yan
Şigu’nun (7. yüzyıl), “meralara çıkmadı” sözlerini “gunmo meralarına” olarak
anlamalıyız der. Huy Su (19. yüzyıl) ve He Tsyu Tao (19. yüzyıl) “Meralara
girmeyin”, hatta “meralara giriş vergilendirilsin”179 diye aktararak daha açık
anlatmaktadır.
Yazılı kaynaklar ve arkeolojik materyaller, yalnızca Üysün toplumundaki
sosyal eşitsizlik gerçeğini not etmeyi değil, aynı zamanda onu koşullu olarak sosyal
gruplara ayırmayı da mümkün kılar. Yedisu topraklarında bulunan Üysün zamanının
höyükleri açıkça üç türe ayrılmıştır. Bunlardan ilki 50-80 metre çapında ve 8-10-12
metre yüksekliğinde büyük toprak höyükler olup setin altında genellikle erkek ve
kadına ait iki veya üç mezar bulunmuştur.
Tenlik (Kuzeydoğu Yedisu) höyüğünde mezarlardan birine soylu bir kadın
gömülmüştür. Giysileri altın sanatsal plaklar ve ufak plaklarla süslenmiş,
kulaklarında boncuklu altın küpeler, saçları veya başlığı masif, ustaca altın iğne ile
kaplanmış bir taç ile taçlandırılmıştır. Tuvalet malzemeleri (bronz bir ayna ve saç
şeritlerle süslenmiş ahşap bir kutu) da yanına konulmuştur.
Batı Yedisu’daki Büyük höyükler altındaki zengin mezarlarda (Karagöl ve
Buraninsk höyükleri), altın biçimli plakalar, Greko-Baktrian kökenli dikilmiş
plakalar, lake eşya kalıntıları ve hayvan üslubunda süslemeler de bulunmuştur. Yazılı
kaynakların ve arkeolojik materyallerin analizi, Üysün toplumunun bir devlet halinde
organize edildiğini ikna edici bir şekilde kanıtlamaktadır180.
Kanlılar (MÖ 2-5. yüzyıllar).
MÖ 2. yüzyılın ikinci yarısındaki “Büyük Göç” olarak adlandırılan tarihi
olayların bir sonucu olarak Orta Asya’da Üysün, Yantsay ve Kanlı eyaletleri de dahil
olmak üzere yeni devlet birlikleri kuruldu181. Tarihnamenin kapsamlı olmasına

178
Kyuner, Yujnoy Sibiri, s. 92.
179
Kyuner, Yujnoy Sibiri, s. 92.
180
Akişev, Sakov i Usuney, ss. 26-47.
181
Bernştam A.N., Problemı Drevney İstorii i Etnogeneza Yujnogo Kazahstana, İzvestiya AN
KazSSR, № 67, serya, Arheologiçeskaya, Vıp. 2, Almatı, 1949, (Etnogeneza Yujnogo Kazahstana)
s. 59.

54
rağmen, Kanlıların incelenmesi hâlâ tatmin edici değildir. Çeşitli yorumlara yol açan
en iyi ve çelişkili kaynaklardan oluşan sınırlı yazılı kaynaklar bunu destekler.
Tartışmaya neden olan konuların grubu bu döneme kadar “Kanlılar sorunu” olarak
adlandırılmaktadır. Devletin toprakları Güney Kazakistan, Taşkent vahası
(Özbekistan), Sırderya, Jana Derya, Kuan Derya’nın eski şubeleri ve Yedisu’yun
güneybatısındaki bir kısmı geniş bir alanı işgal etti182.
Bölgedeki arkeologlar, zamanın üç ana kültürüne işaret etmektedir: Kanlı
kültürüyle ilgili olan Kavunju, Otırar-Karatau ve Jetiasar Kültürü183. Kanlı, Çince
“Kantszyuy”, MÖ 2. yüzyılın yazılı kaynaklarında geçer. Kutsal Yazılar’da Çin’e
bilinmeyen devletlerin açıklaması verilmiştir. Bunların arasında Kanlı Devleti de
vardır, onun sarayında Jang Jiang’ın kendisi de bulunmuştur. Başkent, Issık Göl
kıyılarındaki Üysün hükümdarı karargahından kuzey batıya doğru 800-900 kilometre
uzaklığındaydı. Tarihte Üysünlerin yeri Yedisu’da olduğu bellidir, dolayısıyla Kanlı
Eyaleti’nin konumu, belirtildiği mesafeye göre Sırderya Nehri’nin orta kısmında
olmalı.
Avesta’da Kangha’dan ve Djan Tsyan’ın notunda Kanlı Devleti’nden,
yaklaşık olarak aynı zamana atıfta bulunan ve Güney Kazakistan’daki konumlarını
yönlendiren, bu isimleri tespit etmemize ve Kangju’yu Turanlı liderlerin başkenti
olarak görmemize izin vermektedir. Ve Sırderya’nın ortasında olduğuna dair
Firdousi’nin ünlü “Şahname”sinde kanıtlar vardır. 9. yüzyılda şiirsel biçimde
özetlediği masallar ve tarihi anlatılar koleksiyonu, Doğu İran, Orta Asya ve Güney
Kazakistan topraklarıyla ilgili birçok askeri sahne hakkında fikir veriyor. Böylece
Siyavuş efsanesinde Firdousi, Kangha’yı hikayeye göre Gülzariyun Nehri’nin diğer
tarafında, Şaş ve İsficab’ın arkasında bulunan Kral Afrasiyab’ın başkenti olarak
adlandırır; Siyavuş ile barışın sonuçlanmasından sonra Afrasiyab’ın Kanlı’ya
çekildiğini bildirir.
MÖ 2. yüzyıla ait Kanlı hakkındaki mesaja atıfta bulunmaktadır: “Bu devlet
Davan’ın komşusudur”184. MÖ 101 yılındaki savaşta Kanlılar, Fergana halkının
yardımına geldi. Kanlı ile Davan komşuluğu hakkında bilgiler de Qin Hanedanlığı

182
Kazakstan Tarihı, Cilt:1, Almatı, 1996, s. 272.
183
Levina L.M., Keramika Nijney i Sredney Sırdarii v 1 Tısyaçeletii n.e., Cilt:7, TKHAEE.,
Nauka, Moskva, 1971, (Keramika Nijney i Sredney Sırdari), s. 6.
184
Biçurin N.YA., Sobraniye Svedeniy o Narodah, Obitavşih v Sredney Azii v Drevniye
Vremena, Cilt:2, Moskva-Leningrad, 1950, (Drevniye Vremena) s. 150.

55
tarihinde (MÖ 265-420) mevcuttur185. M.S. 5. yüzyıl civarında Kanlı Çin’e bir
büyükelçi gönderdi 186, ancak aynı yüzyılın ikinci yarısında veya bir sonraki yüzyılın
başında Eftalit Devleti’nin bir parçası oldu187.
Kanlı hükümdarı tarafından Çin’e gönderilen son elçilik M.S. 270 yılındaydı.
Çin kaynaklarında daha sonra Kanlı Hanlığı’nın parçalanma döneminin, her birinin
bağımsız bir hükümdarı olan çok sayıda mülke bölündüğüne ancak hepsinin
kendilerini Yueçji soylularının torunları olarak gördüğüne dair kanıtlar vardır188.
Daha sonraki bir elçiye ilişkin yukarıdaki veriler, belki de 5. yüzyılın ilk yarısında
yeni bir dernek kurma girişimlerine tanıklık etmektedir.
İşbu yazılı kaynaklar Kanlının varoluşunun kanıtıdır. MÖ 2. yüzyıl.-MS 5.
yüzyıl arasında bazen güçlü devlet olarak, bazen küçük eyaletler olarak geçiyor.
Onun merkezi orta Sırderya kabileleriydi. Ayrıca yazılı kaynaklardan çağımızın
başında Soğd’un Kanlı’nın bir parçası olduğu ya da en azından ona itaat ettiği ve
bazı araştırmacılara göre Kanlı’nın, Yueçji’nin peşinden giderek gücünü Soğd’a
genişlettiği sonucu çıkmaktadır189. V. Tarn, Kanlının Batı Soğdiana’yı işgal ettiğine
inanmaktadır190.
Kaynaklara göre, Kanlı alışkanlıkları ve yaşamları Yueçjililerle çok
benziyordu, hatta güneyde Yueçjilere itaat etmişlerdir. Daha sonra kroniklerde
Kanlıların yaşamları ve giysileri Kanlıların altında olan Yan’tsaylara çok benzediği
hakkında yazılar bulunmaktadır191. Çin kaynaklarında Yan’tsaylar hakkında bilgiler
MÖ 2. yüzyıl.-MS 1. yüzyıl. yazılarında bulunmaktadır.
Çin kaynaklarında Kanlılar göçebe olarak belirtilmelerine rağmen onların
şehirlerinin de olduğundan bahsedilir. Yantsaylarsa küçük Han hanedanlığı dönemi
tarihinde haklarında “halk kil surların içerisinde yaşıyorlar”192, diye yazıldığından kil
binalarda yaşadıkları söylenebilir. Bu, Kanlı bölgesinde, yaşam biçimleri Yantsaya
benzeyen yerleşik yerleşimlerin de bulunduğunun bir göstergesi olabilir.

185
Kyuner, Yujnoy Sibiri, s. 131.
186
Kyuner, Yujnoy Sibiri, s. 179.
187
Biçurin, Drevniye Vremena, Cilt:2, s. 269.
188
McGovern W.M., The Early Emperies of Central Asia, New York, 1939, p. 400.
189
McGovern W.M., The Early Emperies of Central Asia, p. 134.
190
Tarn W.W., The Greeks in Bactria and India, 2. ed., Cambridge, 1951, p. 307.
191
Kyuner N.V., Yujnoy Sibiri, ss. 105-106.
192
Shiratori K., A New Attempt at The Solution of The Fu-lin Problem, Memoirs of the Research
Department of the Tokyo Bunko (The Oriental Library), №15, Tokyo, 1956, p. 232.

56
Kanlılarla ilgili kaynakların yetersiz olması onların etnik kökenleri hakkında
farklı hipotezlerin çıkmasına sebep olmuştur. Rasyonel açıklama eski denklemde
bulunur: Sakarauki = Kanlı. Şüphesiz Sakarauklar, Kanlı birliğinin bileşenlerinden
biriydi. Sonuncusunun temeli, Orta Sırderya’nın Saka kabileleri ve bitişik Kazak
bozkırlarıdır193.
Birçok araştırmacı Kanlıları Saka-Massaget kabilelerinin “Tur”
hükümdarlarının ikametgahı olan Avesta’nın Kanghu’suyla tanımlıyor. Kanlı ve
Kanghu, Orta Pers Zerdüşt edebiyatının Kang ve Kangdiz’i, Firdevsi’nin “Şehname”
ve diğer Erken Orta Çağ yazılarıyla karşılaştırılır. Belki de Kanghi-Kanlı kabileleri
Kuzey İran pastoral kabilelerinin çevresine aitti ve S.G. Klyaştornıy’nın belirttiği
gibi yalnızca Türkçe konuşan etnik grupların doğudan sızmasıyla Kanlı
konfederasyonunun parçası olan o zamana kadar parçalanmış ve bölünmüş
kabilelerin etnik görünümleri değişmeye başlamıştır194.
Bernştam A.N. zıt bir görüş ederek Kanlıların MS ilk çağlarında Türk dilli
olduklarını sağlamamıştır195. Kanlı adına gelirsek, B. A. Latvinski’nin fikrince bu ad
Saka dilindeki “kahga” (ya da kanga), “deri” kelimesinden gelmektedir. Sakaca
metinlerinde sıkça karşılaşan bu kelime, çoğunlukla “deri zırh” anlamındadır. Bu
etimoloji dilciler tarafından onaylanırsa Kanlı kelimesi Saka kökenli “deri giyimli
(deri zırhlı) insan” olarak yorumlanabilir196.
Kanlı, büyük bir devletti. Onun hükümdarlığı Hazar’ın kuzey kıyılarına kadar
uzuyordu. Göçebe kabilelerin yaşadığı bir yerdi ama aynı zamanda kerpiç duvarlarla
çevrili şehirleri de vardı. Başkentin adı Bityan’dı. Kanlı’nın siyasi tarihi neredeyse
bilinmiyor. Hunlar ve Üysünler ile mücadelesi hakkında çok az bilgi var. 5. yüzyılın
ortalarında güçlü bir devlet birliğinin küçük parçalara bölündüğü de bilinmektedir.
Kanlılar hakkında önemli bilgileri son yıllarda yapılan arkeolojik araştırmalar
veriyor. Araştırmacılarda o zamandan kalan, bir zamanlar deriye dikilen kemik
plakalarına kazınmış resimler şeklinde bize kadar ulaşan kalıntılar vardır. İlk
yüzyılların başında Semerkant Bölgesi’ndeki Kurgan-tepe yerleşimi yakınında

193
Markkwart Josef , Wehrot and Arang, Leiden, 1938, 188.
194
Klyaştornıy, a.g.e., s. 174.
195
Bernştam A.N., Oçerk İstorii Gunnov, Leningrad, 1951, s. 107.
196
Litvinskiy B.A., Kangyuysko-Sarmatskiy Farn (k İstoriko-Kulturnım Svyazyam Plemon Yujnoy
Rossii i Sredney Azii), Duşanbe, 1968, ss. 22-23.

57
yapılan göçebe höyüklerin kazılarında keşfedilen bu höyükler sadece insanların
fiziksel tipine değil, aynı zamanda giyim ve askeri teçhizata da ışık tutmaktadır.
En canlı ve etkileyici olan iki resim vardır. Bu resimlerde o çağın askerini ve
avcılığını betimlemiştir. Bilim adamlarına göre, şehirli ustalar tarafından kabile
soylularının emriyle yapılan plakalardaki görüntüler, silahlı savaşçılardan bahsediyor
ve savaşın atmosferini hissetmenizi sağlıyor.
Tüm katılımcılar, hem atlı hem de yaya şövalyeleri, tek bir etnik tipe aittir:
Düşük alınlı uzun, sivri uçlu bir kafa; taranmış saçlar, şakaklarda kulakların arkasına
çekilmiş; elmas şeklindeki gözler; küçük bir kamburlu büyük burun; enerjik çene;
çeneye kadar inen bıyık ve pençe gibi bir sakal. Bir kaftan üzerine dikilmiş lamelli,
yarı oval veya pullu plakalardan yapılmış askeri koruyucu zırhlar, yuvarlak
miğferler, zırhlı yakalar, alt kısmı şeritlerle çekilen dar pantolonlar, Hepsi
savaşçıların gücünün kanıtıdır.
Antik tarihsel döneme özgü silahlar: Mzrak şeklinde uçlu uzun mızraklar;
kınları iki kayışla kemere tutturulmuş uzun, iki ucu keskin kılıçlar; kompozit yay,
üçgen uçlu oklar; bir yay için geniş bir bölme ve oklar için iki dar bölmeye sahip üç
parçalı uzun bir sadak (bir atın eyerine takılı), plakalarla kaplanmış oval kalkan,
savaşçılardan birinin savaş baltalı kazması bulunmaktaydı. Zırhlı biniciler, yeleleri
kesilmiş, kulakları arasında kalan kakülleri toplanmış zırhsız atların üzerine
otururmuşlar. Başka bir plakada, ellerinde yay tutan kısa ceketler giymiş, geyik,
argali ve vahşi eşek avlayan, atlı Kanlının bir av sahnesi var. Pişmiş toprak Tanrı
heykelciklerinin yanı sıra seramik üzerine kazınmış bir koleksiyon bulunmakta.
Devlet güçlendiği dönemde ona Suse, Fumo, Yueni, Gi (Tszi), Yuegan’ gibi
beş “küçük sahiplik”, ayrıca Yantsay da itaat etmiştir. Bununla birlikte konumları
tartışmalı bir konu olmaya devam etmektedir. Kanlı Devleti ve onun sahipliklerinin
konum tarihi Rus oryantalist İ. Biçurin’den başlıyor. Konumunu Sırderya Nehri’nin
kuzeyindeki bozkır alanları olarak tanımlayan “Şitszi” metnine yapılan bir yorumda
“Kanlıların sahipliklerinin artık Büyük Cüz ve Orta Cüz Kazaklarının göç ettiği
Sırderya’nın kuzey tarafındaki bozkırları işgal ettiğini” belirtilmiştir. “Şitszi”de
Kanlıların konumunun şöyle olduğu söyleniyor: “Kanlılar, Davan’ın kuzeybatısında
yaklaşık 2.000’li yer alıyor. Bu, genellikle 200.000 kişilik bir orduya sahip olan

58
Yüeçilere benzeyen göçebe bir sahipliktir. Kanlı, Davan ile sınır komşusudur ve
gücü zayıfladıkça güneyde Yueçjilerin, doğuda Hunların egemenliğini tanır”197.
Büyük Han Hanedanının bir başka tarihçesi olan Hanşu’nun “Konum
Tanımı” bölümünde Kanlı hakkında tam anlamıyla bir alıntı var: “Kanlı hükümdarı
Loyuen Devleti’nde, Uanan’dan 12.300 li yerdeki Bityan’da yaşıyor. O, yetkiliye
(valiye) bağlı değildir. Hükümdarın yazlık evine Loyuen’den yedi gün içinde
ulaşılabilir”.
Nüfus 120.000 aile, 600.000 kişiden oluşmaktaydı; asker sayısı 120.000’e
ulaşmıştır. Gelenekler (yaşam) Büyük Yueçien ile aynıdır. Kanlılar doğuda Hunlara
tabidir198. 20. yüzyılın ortalarında konumları hakkında iki görüş vardır:
1. Kanlılar Taşkent’ten Harezm’e kadar Orta Asya’nın çift nehir arasındaki
geniş bir alanı işgal etmiştir.
2. Kanlı sahiplikleri:, Sırderya Nehri’nin alt kesimlerinden Taşkent’e kadar
olan vadide yoğunlaşmıştı ve antik topraklar, Sarısu Nehri’nin orta kısımlarına, Şu ve
Ulıtau Dağları’na kadar uzanmıştır.
İlk bakışı S. P. Tolstov tartışmalı olarak savundu 199
. Kanlılar topraklarının
doğuda Fergana’ya ulaştığına, güneyde Parfiya ve Baktriya ile sınırlandığına ve
batıda Buhara vahasını ve Harezm’i içerdiğine inanmıştır. Beş sahiplik şu şekilde
düzenlenmiştir: Suse, Kaşkaderya’nın Şehrisabz Bölgesi’nde; Fumu, Zerafşan Nehri
üzerindeki Kuşaniya Bölgesi’nde; Yueni, Taşkent vahasında; Gi, Buhara’da;
Yuegan’, tüm devletin merkezi olan Harezm’de.
S. P. Tolstov’un bu konudaki ana rakibi A. N. Bernştam, Kanlıların doğu
sınırının Talas Nehri boyunca geçeceğine inanmıştır. Daha sonra, MÖ 3. yüzyılda
Jinşi bilgisine göre İle Nehri’ne kadar ulaştı. Beş sahipliği şu şekilde yerleştirir:
Yuegan, Harezm’de; Gi, Sırderya’nın alt kesimlerinde; Fumu, Janakorgan’dan
kuzeybatıya Kazalı’ya; Suse, Sırderya’nın orta kısımlarında, Arıs Nehri Vadisi,
Karatau Dağı’nın eteklerinde; Yueni, Taşkent vahasında. Sırderya’nın orta
kesimlerindeki topraklar, Kanlıların eski topraklarıydı. A. N. Bernştam’a göre burası

197
Biçurin, Drevniye Vremena, Cilt:2, s. 152.
198
Biçurin, Drevniye Vremena, Cilt:2, s. 184.
199
Tolstov, Drevniy Harezm, Moskva, 1948, ss. 20-24.

59
Avesta ve Şahname tarihi anıtlarında bir efsane olan Kangha ülkesinin bulunduğu
yerdir200.
S. G. Klyaştornıy ve L. M. Levina’nın çalışmaları Kanlıların konum
sorunlarının araştırılmasına önemli katkılarda bulundu. İlk olarak, Kanlılar hakkında
yazılı bilgileri özetlemiş, Kanlıların yerinin konumu hakkındaki ana fikirleri eleştirel
bir şekilde analiz etmiştir201. L. M. Levina o zamanda toplanan arkeolojik verileri
sistematize etmek ve özetlemek için çok çalıştı. Kanlılar döneminde Sırderya
Vadisinin üç ana kültürünü tanımladı, bunları dönemlere ayırmayı önerdi. Kapsamlı
bir analize dayanarak Yediasar, Otırar-Karatau, Kavuncu kültürünün Kanlı Devleti
halkının kültürünün çeşitleri olduğu sonucuna varmıştır202.
Kanlıların konumu hakkındaki sorunu araştırmanın yeni aşamasında Y. F.
Buryakov özel dikkat gösterdi203. Kanlıları yalnızca Taşkent Vadisi sınırlarına
yerleştiren araştırmayı eleştirel bir şekilde analiz etti ve Taşkent’ten Jana Derya ve
Kuan Derya’ya kadar tüm Sırderya Vadisi’ni kapsayan geniş ilkesini geliştirdi.
Burada Bityan’ın bu nehirlerin bataklık haliçlerinde bulunduğunu söyledi. Ona göre
Şirik-Rabat, Babiş-Mola veya Altınasar antik kentlerinin kalıntıları olabilir. Taşkent
Vadisinde geleneksel olarak Yueni sahipliğinde yoğunlaşmıştır ve başkenti Kanka
şehrinin halkı olarak alınmasını tavsiye etmiştir. Suse’yi Suyab’a, Fumu’yu küçük
sahipliğin Guyşuan topraklarına, Gi’yi Semerkant’a ve Yuegan’ı Harezm’e
yerleştirdi. Kanlıların eski topraklarını Yediasar kültürünün yayıldığı bir bölge olarak
tanımıştır. Kavuncu ve Otırar-Karatau kültürlerinin arasındaki benzerliğe dikkat
çeken Y. F. Buryakov, onları muhtemelen ilgili kültürler olarak gördü, merkezi
Kanka yeri olan bahsedilen Yuenya sahipliğinin dağıtım bölgesine
yerleştirilebilmiştir. Böylece, Kanlılar Sırderya Nehri’nin orta kesimlerinin kuzey
bölgesinde yaşayan ve Kangha Devleti’nin birliği olduğu net söylenebilir.
Artık araştırmacıların çoğu Kanlıların Sırderya’ya yerleşttiğini söylemektedir.
Kanlı sorununun araştırmacıları da Kangiu Jang Jian ve Kanghi Avesta ve
Şahname’in kimliğiyle ilgili ifadeye bağlı kalıyorlar204.

200
Bernştam A.N., Etnogeneza Yujnogo Kazahstana, a.g.m., s. 98.
201
Klyaştornıy, a.g.e., ss. 155-178.
202
Levina L.M., Keramika Nijney i Sredney Sırdari, Cilt:7, s. 225
203
Buryakov YU.F., Genezis i Etapı Razvitiya Gorodskoy Kulturı Taşkentskogo Oazisa, Taşkent,
1982, s. 107.
204
Klyaştornıy, a.g.e., s. 171.

60
Hunlar (MÖ 3. yüzyıldan 5. yüzyıla kadar yaşadılar).
MÖ 1000’de günümüz Moğolistan’ın güneyindeki Ordos’tan Hazar bölgesine
kadar uzanan Orta Asya’nın uçsuz bucaksız bölgesinde köken ve etnik yapısı
bakımından farklılık gösteren kabileler yaşadı. Ekonominin kademeli gelişimi,
şartlarının ortaklıkları, etnik yakınlık, siyasi düzen faktörü Orta Asya’da antik sınıf
birliklerinin oluşumuna yol açtı. Zamanlarının ilki Syunnular (Hunlar) oldu205. MÖ
3. yüzyılın sonlarında Çin kaynaklarında geçen Syunnu (Hun) ismi farklı kabileleri
birleştiren ve Büyük Okyanus ile Kuzey Çin’den Altay ve Yedisu’ya kadar bölgeye,
daha sonra batıya yayılan siyasi bir yapıya atfedilmiştir.
Syunnu sözcüğünün kökeni ve tam olarak nasıl telaffuz edildiği henüz belli
değil206. Araştırmalar, antik Çin transkripsiyonu Yunan ve eski Rus şecerelerindeki
“fruna” (truna) adına dayandığını göstermiştir207. Rus kroniklerinde Edil ve
Tuna’daki Syunnalarla bağlantılarını koruyan Hun-Bulgar aristokrasisini tarif ederek
onlara “trunove” adını verir208. Dolayısıyla “trun” kelimesini ilk başta “Hun”
boylarının aristokrasisi için kullanılmış olsa da Syunnuların (Hunnu), yani Trunların,
Hunlar sayılmadığı anlamına gelmez. “Trun” ve “Hun” terimleri aynı etno-politik
topluluk için kullanılıyordu ve geniş çapta dağılmış olmalarına rağmen, “Hun” terimi
çok daha büyük bir topluluk anlamına geliyordu.
Hunların en yüksek hükümdarına Çinli yazarlar tarafından “Şan’yuy”
denilmiştir. MÖ 206’da Hun kabileleri Möde Şan’yuy tarafından yönetildi209.
Yönetiminin ilk yıllarında bile Çin’in sınır bölgelerine işgal yaptı ve yıkıcı bir darbe
indirdi210. Doğuda Möde “Doğu Hu” kabilelerini fethetti, ona Kerulen ve Onon
vadilerinde yaşayan Syan’-bi ve Uhan’ kabileleri dahildi. Möde batıda Yuedi
(Yueçji) kabilelerine karşı yürüdü. O zaman bugünkü Kore’den Tibet’e ve Doğu
Türkistan’dan Sarı Nehir’in orta kısımlarında kadar olan bölge Hun Şan’yuylerinin
kontrolü altına girdi, kuzeyde Hun Konfederasyonu’nda birleşen kabileler
Baykal’dan ötesindeki güney bölgelerini işgal etti.

205
Taskin V.S., Skotovodstvo u Syunnu po Kitayskim İstoçnikam, Voprosı İstorii i İstografii
Kitaya, Moskva, 1968, s. 35.
206
Kazakstan Tarihı, Cilt:1, Almatı,1996, s. 245.
207
Pulleyblank E. A., Consonantal System of Old Chinese, Asiya Major, Vol. 9 (1962-1963) , N 2,
p. 240.
208
Aşmarin, Bulgarlar ve Çuvaşlar, Kazan, 1902, s. 17.
209
Kazakstan Tarihı, Cilt:1, Almatı, 1996, s. 245.
210
Kazakstan Tarihı, Cilt:1, Almatı, 1996, s. 245.

61
Kaynaklarda Hunların Sayan-Altay boylarına yaptığı seferlerden de bahseder.
Kronikler MÖ 201 yılında Syunnulerin kuzeye ve kuzeybatıya seferlerine devam
ettirip Hun’yuy, Tsyuyşe, Dinlin, Gekun’ ve Sin’li ülkelerini fethettiğini belirtir.
Metnin açıklamasında beş ülkenin Syunnuların kuzey bölgesinde, muhtemelen
batı’daki Kem Nehri’nden (Yenisey) İle Vadisi’ne kadar uzandığı tahmin ediliyor 211.
Hunların yaşamında hayvancılık önemli bir rol oynamıştır. Sıma Tsyan
şunları yazmıştır: “Kuzey Çin’in eteklerinde yaşarken hayvanlarıyla bir meradan
diğerine taşındılar. At, sığır, koyun ve keçi yetiştirir, bazıları deve ve eşek de besler.
Çimlerin kalın ve suyun bol olduğu yerlerde hareket ederler. Hepsi evcil hayvanların
etini yerler, derilerini giyerler, yün ve hayvan derileriyle örtünürler”212. Atlar,
Hunların yaşamında özellikle önemli bir rol oynamıştır213.
Hayvanlar tüm yıl boyunca otladı. Bu nedenle yazın kuraklık, kışın buzlanma
büyük bir salgına neden olmuştur. Kaynaklar genellikle bunu gösterir 214. Hunlar
yerleşim ve tarımı da biliyorlardı. Kaynaklarda “kuzey bölgelerde soğuklar erken
gelir, bu nedenle ekime uygun olmasa bile Hunların topraklarında darı ekilir”215. diye
bahsedilir. Baykal Gölü kıyısındaki Nijne-İvolginsk şehrini kazarken, zemine
sıvalanmış çamurdan doğranmış saman çıkmıştır. Kışlık, bir kan sistemi tarafından
ısıtılan kalıcı yarı bodrum katlarının bulunduğu yer burasıydı 216. Darı taneleri, demir
oraklar, taş havan ve tahıl depolama ambarları da bulundu. İnsanların gömüldüğü
ahşap kesitler de Hunların yerleşim hayatı sürdüklerini kanıtlıyor.
Avcılık, Hunların yaşamında önemli bir rol oynamıştır. Kaynaklarda şöyle
geçmektedir: “Çocuklar koyunlara binebilir, oklukla kuşları ve fareleri vurabilir,
büyüdüklerinde onlar tilkileri ve yemek için tavşanları vururlar. Geleneklere göre
barış zamanında hayvanlarını otlatırlar, kuş ve hayvan avlarlar,”217. Hunların
mezarlarının kazılarında sayga, yaban domuzu, kulun, geyik, tavukçuk, karaca,
tavşan ve tilki kemikleri bulunmuştur. Mezarlarda çok sayıda seramik vazolar,
gözler, kupalar ve işlemeli çömlekler bulunmuştur. Bunlar çömlekçiliğin gelişimini

211
Biçurin, Drevniye Vremena, Cilt:2, s. 39.
212
Rudenko S.İ., Kultura Hunnov i Noinulinskiye Kurganı, Moskva – Leningrad, 1962, s. 24.
213
Taskin, a.g.e., ss. 38-40.
214
Taskin, a.g.e., ss. 41-44.
215
Biçurin, Drevniye Vremena, Cilt:2, s. 119.
216
Davıdova A.V., İvolginskogo Gorodişça, Sovetskaya Arkeologiya, Cilt:25, Moskva, 1956, s. 265.
217
Taskin, a.g.e., s. 23.

62
gösterir218. Başka bir yerden getirilen nesneler, ipek kumaşlar, aynalar, taşlı
mücevherler de görülmüştür.
Hunların ordusunun temeli, hızlı hareket edebilen süvarilerdi. Süvarinin
silahları yay ve oklardır. Kazıların malzemelerine bakılırsa yaylar iki şekilde
yapılmıştır. Ağaçtan bükülerek yapılmış eski bir yay bulunmuştur. Yayın yan tarafı
kemik kılıflarla kaplıydı, her iki ucunda ipi bağlayan bir çentik varher ve ortada okun
vurulduğu yerde trapez şeklinde bir astar vardı. Böylece yay esnekliği
güçlendirilmiştir. Yayın uzunluğu 70-80 santimetreydi. Okun üçgen demir bir ucu
vardı. Yayın ikinci türü daha büyük ve daha ağırdır. Üçgen ağırlıklı demir bir ok
kullanılmıştır. Bu tür yaylar ve oklar, zırh giymiş bir düşman için tasarlanmıştır.
Ayrıca çubuklardan yapılmış bir destek ile ahşap çerçeveli yuvarlak ve oval bir
kalkan bulunmuştur219.
Kaynaklara göre Hunlar 24 kabileye ayrılmıştır, onları aşiret başları
(aksakallar) yönetirdi. Yaşlılar Konseyi ve Halk Meclisi gibi kabile kurumları
korunmuştur. Kaynaklarda şöyle yazmaktadır: “Hunların yılda üç kez Luntsi’de
toplanmaları gelenekseldi, Birinci, beşinci ve dokuzuncu aylarda, “syuy” olarak
adlandırılan bir günde gök ruhlarına kurban kesiyorlardı... Bu toplantılarda aşiret
başları devlet meselelerini tartışıyor ve at ve deve yarışlarını seyrediyorlar”220.
Ancak Hunların ataerkil ve kabile yapısının derinliklerinde yeni sosyal
ilişkiler olgunlaşmıştır. Bunun nedenlerinden biri mübadele ve ticaretin gelişmesiydi.
Höyük kazılarında bulunan altın eşyalar, değerli kumaşlar, Hun toplumunun egemen
çevrelerinde biriken zenginlikleri kanıtlamaktadır.
Hunlarda hayvancılığın ailevi ve özel olduklarına dair bilgiler vardır. Örneğin
Sıma Tsyan, Hun prenslerinin Han elçisi Su U’ya iki kez bir at sürüsü verdiğini ve
hediye olarak hayvan verdiğini söylemektedir. Hunların örf ve adetleri şöyledir:
“Savaşta bir düşmanın kafasını kesen veya yakalayan bir adama bir parça şarap
verilir, ona savaş ganimeti verilir ve esirler (onun) köleleri ve hizmetçileri yapılır”;
“...savaş alanında ölen bir adamın cesedini getiren, ailesinin tüm malını alacaktır”221.

218
Bernştam A.N., Kenkolskiy Mogilnik, Moskva, 1940, ss. 16-17.
219
Trudı Semireçenskoy Arheologicheskoy Ekspeditsii, “Çuyskaya Dolina”, MİA №14, Moskva-
Leningrad, 1950, ss. 66-67.
220
Biçurin, Drevniye Vremena, Cilt:2, s. 119.
221
Taskin, a.g.e., ss. 31-32.

63
Sıma Tsyan ayrıca şöyle yazıyor: “Su ve otu bol yer arayışı içinde bir yerden
başka bir yere taşınırlar, onlarda iç ve dış duvarlarla çevrili şehirler, konumları
olmaması ve tarımla uğraşmamalarına rağmen her birinin kendi arsası vardı”222.
Hunların köye göç etme yöntemine sahip oldukları varsayılabilir ve “herkesin
kendisine tahsis edilmiş bir arazisi vardır” ifadesiyle telaffuz edilen kelimeler özel
çiftliklere atfedilebilir223.
Kabirlerden elde edilen malzemeler Hun toplumundaki mülkiyet eşitsizliğinin
durumunu açıkça tanımlamaktadır. Hunların köle olarak savaş esirleri ve fethedilen
toprakların insanları vardı. Ev hizmetçisi, çoban, zanaatkar ve çiftçi olarak
kullanıldılar. Ülke neredeyse sınırsız güce sahip olan Şan’yuy tarafından
yönetiliyordu. Sonra Tümenbaşılar denilen şehzadeler vardı. Onlar Şan’yuy’nun
oğulları, erkek kardeşleri veya yakın akrabalarıydı. Toplamda 24 Tümenbaşı ve her
birinin taşınacak kendi yeri vardı. Tümenbaşılar, sahip oldukları binbaşıları ve
yüzbaşıları atayabilirdi. Bununla birlikte Şan’yuy kendilerine tabi olmayan veya
cezalı olan Tümenbaşıların topraklarını geri alabilirdi. Pozisyonlar ve yüksek
rütbeler mirasa dahil edilmiştir.
Böylece Üysün ve Hun toplumlarında sosyo-ekonomik ilişkiler aşağı yukarı
aynı gelişmişlik düzeyindeydi. Bu yapılar Üysünlerde antik ilk sınıflı toplumların
oluşumu sırasında, Hunlarda çeşitli sömürü ve servet birikimi biçiminde ortaya
çıkmıştır. Ancak bunların hiçbiri tüm sistemi bir bütün olarak tanımlayan baskın
anlama sahip değildir. Dolayısıyla kölelerin ve kölelik ilişkilerinin varlığına rağmen
bu toplumlar köle sahibi veya ataerkil-köle sahibi toplumlar olarak nitelendirilemez.
Üysün ve Hun toplumları modelindeki antik göçebecilikle, aynı zamanda erken sınıf
birliklerinin bir diğer karakteristik özelliğidir, yeni biçimlere uyarladıkları kendi
yönetim aygıtlarıyla devleti oluşturmuşlardır. Antik Türk toplumuna ve antik göçebe
birliklere özgü farklı üretim ve sömürü yöntemlerinin bir arada var olduğu bir
feodalizm yapısı giderek daha belirgin hale geldi.

222
Taskin, a.g.e., s. 33.
223
Taskin, a.g.e., s. 41.

64
2.3. ORTA ÇAĞ DEVLETLERİ (6-12. YÜZYIL TÜRK DÖNEMİ)

Orta Asya’da, Kazakistan’da, Şu Nehri Vadisinde Orta Çağ döneminde


yaşayan Türk kabilelerinin tarihi hakkında değerli bilgiler, Suriye, İtalyan, Gürcü,
Ermeni yazarların yazılarında ve Rus tarihçelerinde korunmuştur224. Roma
İmparatorluğu’nun çöküşünden 100 yıl sonra, yaklaşık 551-552 yılları Avrasya
kıtasında göçebe hayvancılığın ana biçimi olarak Göktürk Kağanlığı ortaya
çıkmıştır225.
Bu devlet şu andaki Orta Asya ve Güney Sibirya’da konuşlanmıştır. Çin
verilerine göre bu ülkenin toprakları doğuda Kore Boğazı’ndan (Körfez) Batı
Denizi’ne (Hazar) kadar on bin li, güneyde Pesçannaya bozkırından (Alaşan’ veya
Gobi Çölü) kuzeyde Kuzey Denizi (Baykal Denizi) altı bin liye kadar kaplar226. L.
Gumilev’in eski Türk yazılarını inceleyerek bu devletin Türklerin coğrafi bilişi
fethinden daha az olmadığı sonucuna varmıştır. Ayrıca Çin'den veya diğer
devletlerden farklı olduğunu sonuçlamıştır. Örneğin, güneyinde iki büyük devleti
tanıyorlardı: Birincisi, Tabgaç adını verdikleri Çin ve Tibet’ti 227. Sibirya sınırındaki
bozkırlarıyla komşu yerler kabileleri ve halklarını biliyorlardı. Doğu Baykal’da
yaşayan Bayırkular, Sayan Altay’da yaşayan Kırgızlar, İrtiş Nehri’nin yukarı
kesimlerinde Karluklar ve diğerleri. Türklerle sınırı olmayanlar arasında batıda
Purum-Rum (Roma) olarak adlandırılan Bizans ve Araplar gösterilmiştir. Göktürk
Kağanlığı 6. yüzyılda Çin, Fars, Bizans gibi ülkelerle Uzak Doğu ve Akdeniz
arasındaki ticaret yollarının kontrolü için rekabet etti. Bu onlara siyasi ve ekonomik
hakimiyet getirdi ve T. J. Barfield228 552’de kurulan Göktürk Kağanlığı ve diğer
kağanlıkların “ticaret-vergi imparatorlukları” olduğu sonucuna varmıştır. Çünkü
onlar sadece Çin Devleti gibi yerleşik bir nüfustan vergi toplamakla kalmayıp aynı
zamanda ticaret yollarından ve tüccarların korunmasından da yararlandılar229.
Göktürk Kağanlığı’nda iktidar mücadelesi 20 yıldan fazla sürdü ve durmadı.
Nihayet 603 yılında devlet ikiye bölündü. Bu, diğer Orta Çağ kağanlıkları gibi

224
Dosımbaeva A., Batıs Türik Kaganatı, Kazak Dalasının Madeni Murası, Almatı, 2007, s. 151.
225
Ortalık Aziya Köşpelileri Örkenietinin Tarihı, Cilt:3, Almatı, 2016, s. 4.
226
Biçurin, Drevniye Vremena, s. 229.
227
Gumilev L.N., Drevniye Tyurki, Astrel yayını, Moskva, 2010, s. 381.
228
Barfild T.Dj., Opasnaya Granitsa: Kochevıye İmperii i Kitay (221 g. do n.e. – 1757 g. n.e.),
Perevod. D.V. Ruhlyadeva, V.B. Kuznetsova. Sankt-Peterburg, 2009, s. 100.
229
Ortalık Aziya Köşpelileri Örkenietinin Tarihı, a.g.e., s. 4.

65
Göktürk Kağanlığı’nın da Batılı ve Doğulu yöneticilere sahip olduğu anlamına
gelmektedir230. Göktürk Kağanlığı’nın idari ve bölgesel bölünmesi Çin kaynakları
tarafından doğrulanmaktadır: “Göktürk Kağanlığı kurulan zamanda Batı bölgelerinin
yönetimini Bumin Kağan (Göktürk Kağanlığı’nın kurucusu, yaklaşık 552-553 yılları)
küçük kardeşi Kağan İstemi’ye (yaklaşık 562-576 yılları) emanet etti ve Batı ile
Doğu arasındaki sınır Altay Dağları’nın doğusu olarak belirlendi”231. Orta Asya’da
Congariya, Doğu Türkistan topraklarını işgal eden Batı Göktürk Kağanlığı ve
Moğolistan topraklarında bulunan Doğu Göktürk Kağanlığı yaşamış 232
, Batı
Göktürk Kağanlığı’nın merkezi “eski Üysün toprakları” Kuzey Tien-Şan yanına
yerleşmiştir. Merkezi Tien-Şan, Issık Göl, Şu ve Talas, Batı Gökürk Kağanlığı’nın
merkezi bölgeleriydi233. Çin verilerinden ilk Batı Gökürk Kağanlığı’nın sınırları
hakkında bilgi edinilebilmiştir: “Batı Türk aslında Kuzey Türklerle akrabadır.
Doğusu Türk ülkesine, batısı olan Leyju (Aral) Denizi’ne, güneyi Şalik ülkesine,
kuzeyi Kanggay’a, Çang-Ang’ın kuzeyinden yedi bin li (Li- Antik çağda Çin'de çi,
bu, Li adı verilen uzunluk birimleri kullanılıyordu) yerde yerleşmiştir. Agni
ülkesinden kuzeybatıya doğru yedi gün yürüdüğünde, Batı Türk’ün merkezine,
ondan sonra kuzeye doğru sekiz gün yürüdüğünde Besbalık’a ulaşmak
mümkündür’’234
Anuşirvan’ın Türklere Dan vergisini ödemeyi reddetmesinin bir sonucu
olarak 567’de İran’la siyasi ilişkiler gerginleşti. Bu durum, Bizans ile diplomatik
ilişkilerin kurulması için temel oluşturdu. 569’da Bizans elçisiyle görüşme oldu.
Bizanslılar ve Sasaniler arasındaki savaş, İstemi Kağan’ın verimli siyasi
faaliyetlerinin sonucuydu. Türklerin batıya hareketi sonucunda Kuzey Kafkasya’nın
toprakları, Kuban Nehri havzası ve Azerbaycan toprakları Türklerin eline geçti235.
İstemi Kağan’ın oğlu (577-603 civarında hüküm süren) Turksanf (Tardu), babasının
politikasını sürdürdü ve Bukan ve Kerç’i ilhak etti236.

230
Dosımbayeva A., Zapadnıy Tyurkskiy Kaganat, Kulturnoye Naslediye Kazahskoy Stepi,
Tyurkskoye Naslediye, Almatı, 2006, s. 153.
231
Ahmet Taşağıl, Gök-Türkler, Türk Tarih Kurumu Basım Evi, Ankara, 1995, (Gök-Türkler) ss.
31-85.
232
Klyaştornıy ve Sultanov, Kazahstan. Letopis Treh Tısyaçeletiy, “Rauan”, Alma-Ata, 1992, ss.
85-88 .
233
İstoriya Kirgizskoy SSR, V Vtorıh Tomah, Cilt:1, Frunze, 1968, s. 106.
234
Kıtay Jılnamalarındagı Kazak Tarihının Derekteri, Cilt:2, Almatı, 2006, s. 140.
235
Dosymbaeva, a.g.e., s. 154.
236
Ahmet Taşağıl, Gök Türkler -1, Ankara, 2003, ss. 32-33.

66
Antik Üysün topraklarında yaşayan Batı Göktürk Kağanlığı’nın ana nüfusuna
“on ok budun” (on ok halkı) adı verildi. Bu sahipliğin sınırı Şu Nehri’ydi 237.
Kaynaklar, Batı Göktürk Kağanlığı’nda kalıtsal gücün varlığına, İstemi’nin
torunlarına ve Tardu’nun torunları hakkında, geleneksel Türk Devleti yönetim
politikasına bağlı kalan Şeguy kardeşleri ve Ton Yabgu, Türk Devletini yönetmeye
yönelik geleneksel politikayı izlediği hakkında bilgiler içermektedir. 619 yılında Ton
Yabgu komutasındaki Türk birlikleri Sasanileri yenerek Rey ve İsfahan şehirlerini
ele geçirdi. 623’te Hosrov Perviz’in Bizans kralı Herakleios, Hazarların ve Türklerin
birlikte çabalarıyla yenilgiye uğraması Sasani İmparatorluğu’nun çöküşüne katkıda
bulundu. Ton Yabgu, başkenti Mınbulak’a (Jambıl bölgesi) taşıdı ve burada Çin ve
Hindistan’dan elçiler kabul etti238.
7. yüzyılın başlarında Batı Türk Kağanı Yabgu’nun sarayında bulunan Budist
keşiş Syuan’ Tszan’ın yazıları Kağan hanedanının zenginliği hakkında bir fikir
vermektedir. Kağanla avlanma alanında tanışan gezgin, avcı kıyafetlerinin güzelliği
karşısında hayran kaldı. “Kağan yeşil ipek bir eşarp taktı” demiştir. “Onu takip eden
iki yüzden fazla tarhan (Tarkan, Türklerde ve Moğollarda demirci, demir ustası ve
aynı zamanda devlet görevlisi veya savaşçı, asker demektir. İslamiyet öncesi Türk
devletlerinde generallere verilen ad. Tarhan, Targan, Dargan, Darkan olarak da
söylenir.) var, örgüler giyip saçlarını örüyorlar. Diğer askerleri hayvan derisinden
yapılan kürk mantolar giyen, şapkaları yumuşak kumaştan, ellerinde ok, yay ve
bayraklar vardı. Atlar çok güzel. Deve ve ata binen çok insan var 239. Kağanın yurt
(çadır evi) evinden bahsetmişken, “o kadar altınla süslenmiştir ki parlıyordu”240 diye
belirtmiştir.
Bilge Kağan anıtının metinlerinde Bekler’e (Bek-hükümdar, efendi; Türk
halkları arasında - toprak sahibi unvanı.) ve halka ithafen sözler bulunmaktadır: “...
siz (hepiniz) bu (anıta) bakın ve on ok oğulları ve onların Tatlarına samimi sözlerimi
iletin!»241. Antik Türk yazılarında, Tatlar muhtemelen Batı Türklerine bağlı Yedisu

237
Kazakistan Tarihı., s. 300.
238
Dosımbaeva, a.g.e., s. 154.
239
Zuyev, a.g.m., s. 88.
240
Zuyev, a.g.m., s. 88.
241
Klyaştornıy, a.g.e., s. 122.

67
bölgesinin yerleşim yerlerinin ve şehirlerinin Soğdu dilinde konuşan sakinleridir242,
Türk kağanlarına bağlı olarak hem ticaret hem de tarımla uğraşmışlardır.
Batı Göktürk Kağanlığı’ndaki sosyo-ekonomik ve siyasi ilişkilerin
çeşitliliğine, tahakküm ve tabiiyet biçimlerinin çeşitliliğine rağmen, Batı Göktürk
Kağanlığı’nda bir sınıf oluşum süreci ve eski feodal sosyal ilişkilerin hızlı bir şekilde
oluştuğu açıktır. Kağanlık içindeki çatışmalar on altı yıl (640-656) sürdü ve Göktürk
Kağanlığı halkını tamamen zayıflattı. Bundan yararlanan Çin Tan İmparatorluğu,
Yedisu’yu işgal etti. Türklerin Tan İmparatorluğu’nun işgaline karşı verdiği
mücadele, hanlıktaki Türkeşlerin siyasi iktidara yükselmesine neden oldu.
Bilim adamları, yazılı verilerle karşılaştırıldığında arkeolojik materyaller
temelinde Göktürk Kağanlığı ve Batı Göktürk Kağanlığı topraklarını netleştirme
olasılığını düşünmektedir243. Bugüne kadar Türk döneminde incelenen Orta Asya
bölgesinin anıtları yaklaşık 6.-11. yüzyıla kadar uzanırken, Göktürk Kağanlığı’nın
(6.-7. yüzyıl) anıtlarının sayısı azdır. Araştırma sırasında 6.-7. yüzyıllara
tarihlendirilien hançerlere Moğolistan, Altay, Tuva, Kazakistan’daki taş heykellerde
ve Orta Asya’daki Soğdu kayalarındaki resimlerde sıklıkla rastlanılmaktadır.
Hançerler çoğunlukla Doğu ve Batı Türklerinin merkezleri olan Moğolistan,
Kazakistan ve Kırgızistan’da bulunur244. Kavisli hançerlerin anlatan konu kompleksi,
6.-7. yüzyılların etnokültürel ve kronolojik bir göstergesidir. Ancak devletin veya
bireysel kabilelerin toprakları hakkında tam bilgi vermezler245. Buna ek olarak
bilimde en çok tartışılan konulardan biri kabile sembolleri, devlet sembolleri
kullanarak Türk Kağanlıkları’nın topraklarını ve onları oluşturan kabilelerin
topraklarının tanımlanmasıdır. Aynı zamanda kabile sembolleri Türk kabilelerinin
hareket ve konum bölgesini belirlemeye izin verir. Pliska duvarlarındaki çanak
çömlekler ve antik deriden diğer seramik kaplarındaki bazı kabile sembolleri, Jaysan
tapınağındaki (Kazakistan’ın Jambıl bölgesinin, Şu bölgesinde bulunan) kayaya
oyulmuş sembollere benzemektedir246.
Şu-İle nehirlerinin vadilerinde Orta Çağ kabilelerinin sembolleri kayalarda,
göçebelerin dağ yerleşim yerlerinin yakınında bulundu. Burada bulunan semboller,

242
Klyaştornıy, a.g.e., ss. 133-134.
243
Ortalık Aziya Köşpelileri Örkenietinin Tarihı, a.g.e., s. 14.
244
Ahmet Taşağıl, Gök-Türkler, ss. 31-85.
245
Ortalık Aziya Köşpelileri Örkenietinin Tarihı, a.g.e., s. 15.
246
Şer YA. A., Kamennıye İzvayaniya Semireçya, Moskva-Leningrad, 1966, s. 8.

68
Batı Göktürk Kağanlığı tipi 1, 2, 3, 4, 5 olarak tanımlanan Şaş’ta bulunan sikkelerin
tersi ile benzerlik göstermektedir. Bu nedenle Batı Göktürk kağanlığı topraklarında
veya kağanların yönettiği topraklarda bu semboller balbal taşları veya madeni paralar
(sikkeler) üzerinde bulunmaktadır247.
Bilim adamları, Orta Asya’da bulunan sikkelerden yönetici hanedanı ve
yönetici kabileyi simgeleyen sembolleri tasvir etme konusunda uzun bir geleneğin
olduğunu bulmuşlardır. Sembollerin büyük kısmı hükümdarın sınırıyla veya
hanedanın kökeni ile ilişkiliydi. Batı Göktürk Kağanlığı’nın sikkelerinin basıldığı
başlıca merkezlerinden biri Şaş ve Fergana’ydı. Şaş Vadisinden bulunan 6. yüzyılın
60’lı ve 90’lı yıllarına ait sekiz tür şeklinde sikkelerinin ortasında Kağanlığın
sembolü tasvir edilmiştir248. Türkler tarafından devletin topraklarındaki sürekli
değişim, komşu devletlerin ve bölgelerin politik, ekonomik, kültürel gelişimine
katkıda bulunmuştur.
Türkeş Kağanlığı (704-756 yılları).
Türkeş Kağanlığı, 704 yılı Batı Göktürk Kağanlığı’nın ayrışmasının bir
sonucu olarak kurulan erken bir Orta Çağ devletidir. Türkeşlerle ilgili ilk bilgi
yaklaşık 629’da Hindistan’a Çin Budist dindarı Huan-Zan’ın ziyaretini tanımlayan
Hui-Li’nin kitabında yer almaktadır249.
Çin kayıtları, Türkeşler hakkında eski bilgiler vermez. Çin’in Türkeşleri
tanımadığını, devlet olarak onlara özel önem vermediklerini açıkça görünmektedir
Türkeş Ulusunun İle Nehri’nin orta ve alt Vadisinde yaşadığı bilinmektedir250.
Türkeş Kağanlığı (699-766 yılları) Batı Göktürk Kağanlığı’nda yetki kazandıktan
sonra büyük merkezini Suyab şehrine taşıdı, küçük merkezini ise İle Vadisi’nde
bıraktı251.
Arkeolojik çalışmaların bir sonucu olarak, Türkeş Kağanlığı’nın metaldan
yapılan sikkeleri antik kentlerde bulundu. Türkeş Kağanları Uçjile (Üç Elik, Baga
Kağan), Sulu (Sulık, Bilge Kağan) vb. kendi adlarından Taraz ve Suyab şehirlerinde
Çin’in Tan İmparatorluğu’nun “kayyuan tunbao” adındaki bakır sikkelerine benzer

247
Babayarov ve Kubatin, Zametki o Rannıh Monetah Zapadno-Tyurkskogo Kaganata iz
Çaşçskogo Oazisa, Kulturnoye Naslediye, № 1 (22), 2009, s. 69.
248
Babayarov ve Kubatin, a.g.m., s. 69.
249
Ortalık Aziya Köşpelileri Örkenietinin Tarihı, a.g.e., s. 14.
250
Omarbekov T., Kazak Türkilerinin Memlekettiligi: Kaganattar, Ulıstar men Handıktar Bayanı,
Almatı, 2015, s. 22.
251
İstoriya Kirgizskoy SSR., a.g.e., s. 116.

69
bir bakırdan yapılan sikkeler çıkarmıştır. Bu Türkeş Kağanlarının ilk sikkeleri 700-
715 yılları çıkarılmaya başlamıştır252.
Sinjan’dan bugüne kadar bulunan Türkeş sikkelerinin sekiz tanesi (1990’lara
kadar olan veriler), İpek Yolu’nun üzerindeki Kaşgar, Hotan, Turfan, Mori vb.
yerlerden bulunmuştur. Bu Türkeş sikkelerinin şekli yukarıda anlatıldığı gibi olmakla
birlikte, ön yüzde yay gibi bir sembol, diğer yüzünde ise Soğdça “Baga Türkeş
Kağanı’nın paniyi” (sikkesi) yazıtı yer almaktadır253.
Bu materyallerden birkaç sonuç çıkarılabilir. Öncelikle dediğimiz gibi Batı
Göktürk Kağanlığı kurulduğunda asıl nüfusunu on ulusa bölerek her ulusa bir ok
vermiş ve bu ulus “on ok budun” (on ok nüfusu) denilmiştir. Yani, Türkeş Kağanlığı,
nüfusun etnik bileşimini önemli ölçüde değiştirmemiştir. Halkı kontrol etmeyi ve
onları devletin ana gücü yapmayı başarmıştır. Bu nedenle Türkeş Hanlığı, Çin
kroniklerinde ve Türk yazıtlarında “on ok diyarı” olarak da anılır254.
İkincisi, 6-8. yüzyıllarda Otırar Vahası, Şaş ve Fergana, Batı Göktürk
Kağanlığı’nın bir parçasıydı ve bu kadar yüksek bir güç Kağan’ın elindeydi. Syuan
Tszan, Şaş çevresinde onlarca şehir olduğunu ve bunların bağımsız hükümdarlar
tarafından yönetildiğini yazmıştır. Bu da paranın kendi isimlerinden geldiği anlamına
gelmektedir. Otırar Vahası’nda bulunan üç farklı sikkenin birinde (O. İ. Smirnova’ya
göre, Türkeşler 7. yüzyılın 30’lu yıllarında Yedisu’da para basmaya başladılar), bir
tarafta bir aslan, öbür tarafta bir kabile sembolü at resmedilmiştir. O. İ. Smirnova’ya
göre bu sembol, Yedisu’da hüküm süren Türkeş halkının kabile sembolüdür255.
О. İ. Smirnova’ya göre, bu aslanların ve Türkeşlerin kabile sembolünün sikke
üzerinde tasvir edilmesinin iki anlamı olabilir. Birincisi, sikkeleri Türkeşler kendileri
tarafından, onlardan önce hükmedenleri taklit ederek yapılmış olması ya da yerlilerin
hükümdara bağımlılıklarını göstermiş olmalarıdır256. İki hipotezden hangisi
gerçekleşirse gerçekleşsin burada ortaya çıkacak şey, Otırar Vahası, genel olarak
Güney Kazakistan topraklarının Türkeş Kağanlığı’na ait bölge olduğudur. Türkeş

252
Ortalık Aziya Köşpelileri Örkenietinin Tarihı., a.g.e., s. 36.
253
Kazakstan Tarihı Turalı Türki Derektemeleri, Köne Türik Bitik Tastarı men Eskertkişteri
(Orhon, Enisey, Talas), Cilt:2, Dayk-Press: Almatı, 2005, s. 132.
254
Nıgmet Mınjan, Kazaktın Kıskaşa Tarihı, Jalın Yayınları, Almatı, 1994, s. 134.
255
Ortalık Aziya Köşpelileri Örkenietinin Tarihı, a.g.e., s. 14.
256
Burnaşeva R.Z. Monetı Kazakstana kak Odin iz İstoçnikov İzuçeniya Sotsialno-
Ekonomiçeskogo, Politiçeskogo i Duhovnogo Vzaimodeystviya Gorodov Yujnogo Kazahstana
i Sredney Azii (7-12 vv.), Vzaimootnoşeniye Koçevıh Kultur i Drevnih Tsivilizatsiy, Alma-Ata,
1989, (Monetı Kazakstana)s. 370.

70
Kağanlığını oluşturan kabilelerin toprakları ve bir bütün olarak devletin sınırlarının
oluşumu ve dönüşümü, yazılı ve arkeolojik verilere yansıyan tarihi olaylara
bağlıdır257.
Karluk Devleti (756-940 yıllar).
8. ve 10. yüzyıllarda, Karluk kabileleri Kazakistan’ı geniş bir alanına denk
gelen Cungar Alatau’ından Sırderya’nın orta bölgelerine kadar işgal etmiştir258.
Karlukların bir kısmı 9. yüzyılın başlarında Otırar (Farab) yakınlarına yerleşmiştir.
Orta Çağ kayıtlarında Karlukların Farab, Sütkent ve Şaş şehirlerinde göçebe hayat
yaşadıklarından söz edilmektedir259.
Bazı Karluk grupları Şaş ve İsficab bölgelerinde yaşamaktaydı. İbn Haukal’a
göre Müslüman olan Oğuz ve Karluk aşiretleri Şaş bölgesinde yoğunlaşmıştır.
İsficab bölgesi, Karluklar ve Oğuzlar arasındaki sınırdı. Burası Karlukların Samani
Devleti ile kesiştiği yerdi. El-İstahri “Maveraünnehir sınırı boyunca Harezm’den
İsficab’ın çevresine kadar Oğuz Türkleriyle, İsabjab’dan Fergana’nın en uzak
yerlerine kadar Karluk Türkleriyle savaşlar gerçekleşiyor”260 diye belirtmiştir.
Talas Vadisi’nde Karluk aşiretleri yaşamaktaydı. 10. yüzyılda el-İstahri’nin
çağdaşı olan Kudama ibn Jafar’a göre, Taraz’ın 5 fersah (25 kilometre) güneyinde
Karluklar için bir kışlama alanı vardı261. 8. yüzyılın ilk yarısında Taraz, “Türklerin
şanlı ve asil şehri” olarak anılırdı262. Karlukların güneybatı sınırının İsficab ve
Fergana’dan geçtiği, Samanilerle yaptıkları savaşlardan anlaşılmaktadır. El-İstahri,
Samanilerin İsficab’dan Fergana’nın en uzak bölgelerine kadar Karluk-Türklerle
çatıştığını bildirmiştir263.
Karluklar da Taraz’ın doğu kesiminde yaşıyordu. Kulan ve Merke şehirleri
onların yetkileri altındaydı. Merki’nin doğusunda Ordu adlı “küçük bir kasaba”
olduğu ve Türkmen kralının yaşadığı, İsficab hükümdarına düzenli olarak hediyeler

257
Ortalık Aziya Köşpelileri Örkenietinin Tarihı, a.g.e., s. 14.
258
Karl Baypakov ve diğerleri., s. 83.
259
Sızdıkov S.M., Karlık-Karahan memleketi: Sayasi Tarihı jane Madeni Muraları, Astana, 2014, s.
109.
260
Materialı po İstorii Turkmen i Turkmenii, Cilt:1, Moskva-Leningrad, 1939, s. 178.
261
Sızdıkov, s. 109.
262
Klyaştornıy, s. 131.
263
Al-İstahri, Kitab Mesalik al-Memalik, Perevod S. Volin, Materialı po İstorii Turkmen i
Turkmenii, Cilt:1, VII-XV vv., Arabskiye i Persidskiye İstoçniki, AN SSSR, Moskva-Leningrad,
1939, s. 178.

71
gönderdiği söylenir264. Ordu şehrinin Karlukların ana topraklarına yerleşmesi,
hükümdarının bir Karluk olduğunu varsaymamızı sağlamaktadır.
“Hudud al-Alam”a göre Suyab Bölgesi’nde Tuhsi kabileleri yaşıyordu265. 10.
yüzyıla kadar Karlukların kuzey kısmına büyük bir Tuhsilerin grubu yerleşti. 10.
yüzyılın ortalarında güneye doğru önemli ölçüde ilerlediler ve Karluklarla birlikte
Tien-Şan’ın batı kesimlerine yerleştiler. İsficab, Taraz ve Balasagun şehirlerinde
Türkeşlerin Argu kabilesi yaşıyordu. Şu Vadisi’ndeki Karluk yerleşim yerlerinin
merkezi Balasagun şehriydi.
El-İdrisi’nin haritası, Karlukların iki grubunun bölgesel konumunu
göstermektedir. Karluk etnonimini, el-İdrisi Arapça ve Farsça olmak üzere bilinen iki
yazım biçiminde vermiştir: “Harluh ve Halluh”. Hakan tarafından yönetilen
Karlukların yaşadığı başlıca alanlar, dördüncü ve beşinci iklimlerin dokuzuncu
bölümünde yer almaktadır. El-İdrisi’nin haritasına göre, Karluk topraklarının
güneyinde Buhayrat at-Türk (Türk Gölü veya Samdjan Gölü) adında büyük bir göl
var. El-İdrisi’nin eserinde bu göl hakkında hiçbir bilgi yoktur, bundan hiç
bahsedilmez. Türk Gölü’nün güney tarafında, Karlukların yaşadığı bölgede Yukarı
Barshan gösterilmiştir ki burası birçok kaynağa göre Issık Göl’ün güney kıyısında
güvenli alandır. Bu da Türk Gölü’nü Issık Göl olarak kabul etmek için sağlam bir
temel oluşturur. Böylece Miller’in önerdiği gibi Gagan Gölü Issık Göl olarak kabul
edilemez 266, dahası “Nuzhat el-Muştak”ın metni ve haritaya göre Gagan Gölü’nün
bölgesinde Kimekler yerleşmiştir267.
Güney ve güneydoğuda Karluklar Tibet ve Togız-Guz (Uygurlar) ile sınır
komşusudur. Karluk sahipliklerinin Tibet’e yakınlığı “Hudud al-Alam” anoniminin
el yazmasında da belirtilmiştir. Pamir’in güneydoğu kesimindeki dağlık bölgeler ve
Doğu Türkistan bölgesi (Jarkent, Hotan) muhtemelen Tibet olarak

264
Al-Mukaddasi, Akşam at-Takasim fi Marifat al-Akalim, Perevod S. Volin, Materialı po İstorii
Turkmen i Turkmenii, Cilt:1, VII-XV vv., Arabskiye i Persidskiye İstoçniki, Moskva-Leningrad,
1939, s. 275.
265
Minorsky V., Hudud al-Alam, The Regions of the World, London, 1970, p. 84.
266
Miller Konrad., Mappae Arabicae, Arabische Welt – und Landerkarten Asia II, Nord – und
Ostasien IV, Band 4, Stuttgart, 1929, p. 85.
267
Barhtold V.V., İzvleçeniye iz Soçineniya Gardizi. Prilozheniye k “Otçetu o Poyezdke v
Srednyuyu Aziyu s Nauçnoyu Tselyu. 1893-1894 g.g., Soçineniya, Cilt:8, Moskva, 1973, s. 51.

72
adlandırılmaktadır. Karluklar ve Uygurlar (Togız-Guzlar) arasındaki sınıra gelince
Şereşen, Tarım ve kısmen Aksu nehirleri boyunca geçmiştir268.
Doğuda, Karlukların sahiplikleri Kimeklerin topraklarına yakın bir yerde
bulunurdu. El-İdrisi, “Karluk kenti Atrakan’dan, ilk Kimek kenti Karantiya’ya kadar
on gece içinde Türklerden gelen göçebe nüfusun yaşadığı çölden ulaşılabilir” diye
yazmıştır269. El-İdrisi’nin tarif ettiği coğrafi konum göz önüne alındığında “Surat el-
Ard’ın” verileri Karluklar ve Kimaklar arasındaki sınır bölgesini Alaköl’ün batısında
olduğunu göstermektedir. İ. Markvart, Balkaş Gölü’nü Gagan Gölü olarak kabul
etmiştir270. Bununla birlikte sunulan tanımlama başarılı kabul edilemez. “Nuzhat el-
Muştak” metnine göre Gagan Gölü’nün güneyine Togız-Guzlar yerleşmiştir, böylece
yazılı Orta Çağ kaynaklarının ve modern bilimsel araştırmaların verilerinin
genelleştirilmesi temelinde 8. yüzyılın ortalarından itibaren Balkaş’ın güney
tarafında Karlukların yeniden yerleşim yeri kurulmuştur. El-İdrisi’nin “Surat el-Ard”
haritasında Karlukların birçok grubu İle Vadisinde, Türk Gölü (Issık Göl) ile Tahma
Gölü (Balkaş Gölü) arasında önemli bir grup Karluk bulunmaktadır. Tahma Gölü
güvenle Balkaş Gölü olarak adlandırılabilir, Balkaş Gölü Karluklarla Kimekler
arasındaki doğal sınırdı271.
Diğer yazarların verileri, Karlukların Taraz bölgesinde yaşadığını
doğrulamaktadır. “Surat el-Ard” İsficab’ın kuzeybatıda ve Aşağı Barshan’ın kuzey
tarafında Kancdeh ülkesine sahip olduğunu göstermektedir. El-İstahri’nin, İbn
Haukal ve El-Makdisi’nin verilerine göre, Kancdeh ilçesinin başkenti Subaniket
İsficab’a iki gün uzaklıktadır272.
Haritada Kancdeh’in (Kangdez) bulunması çok önemlidir; adı, Turan
ülkesiyle ilgili erken İran destanı ile ilişkili eski toponomik ve etnomik

268
Yakubovskiy A.YU., Arabskiye i Persidskiye İstoçniki ob Uygursko-Turfanskom Knyajestve
v 9-10 vv., Trudı Otdela Vostoka Gosudarstvennogo Ermitaja, Cilt:4, Leningrad, 1947, ss. 427 –
431.
269
Al-Idrisi, Nuzhat al-Muştak, Rukopis GPB., Ar. N. s. 176.
270
Marquart I., Osteuropaische und Ostasiatische Strefzuge, Ethnologische und historisch-
topographusche Studien zur Geschichte des 9. und 10. Jahrhunderts (ca. 840-940). Leipzig, 1903,
p. 79.
271
Kumekov B.Y., Gosudarstva Kimakov 9-11 vv, Po Arabskim İstoçnikam, Almatı, 1972, ss. 70-
72.
272
Al-Idrisi, Nuzhat al-Mushtah fi-khtirak al-Afak, Perevod. B. Y. Kumekova, Soobşçeniye al-
İdrisi (XII v.) o Stranah Kimakov i Karlukov, Kazakstan v Epohu Feodalizma (Problemı
Etnopolitiçeskoy İstorii), Nauka, Alma-Ata, 1981, ss. 28-29.

73
isimlendirmeyi koruyan ismidir. El-İdrisi’nin açıklaması, Turan ve Kanga’nın eski
topraklarının İsficab’ın kuzey kesiminde sınırında yer almasıyla doğrulanır273.
Karlukların topraklarında Taraz’ın kuzey doğusunda ve Tahama’nın (Balkaş
Gölü) güneybatısında küçük Janaf Dağları gösterilmiştir, eteklerinde Demirdağ şehri
vardır. Haritadaki duruma göre, Janaf Dağı Şu-İle Dağları ile eşitlenebilir. Janaf
Dağı’nın kuzeyinde, “Bedeviler gibi yünlü çadırlarda yaşayan göçebe Karluk
kabilelerinin yaşadığı bir çöl” den bahsedilmektedir. Büyük olasılıkla, bu çöller Şu-
İle Dağları’nın doğu kesimindeki Taukum ve Sarıişik çölleridir.
Al-İdrisi’nin haritasında Taraz ve İsficab şehrinin güneyinde Jabragun (veya
Jagraguz, Çagraoguz) olarak adlandırılan büyük bir dağ sistemi süslenmiş, Hazar
Denizi’nin kıyısındaki Siyahkuh dağ sıradağlarının hemen doğusunda Aral
Denizi’nin (Harezm Gölü) güneyinde yer almıştır. Burada Sırderya (Nahr Şaş) ve
Amudarya (Nahr Jayhun), Kerderi şehri yakınlarındaki bir kola katılır ve dağları
geçerek Aral Denizi’ne akar. Al-Idrisi’nin eseri ve haritasının metninde diğer Orta
Çağ eserlerinden elde edilen verilerle birlikte dikkatli bir analizi, S. G.
Agadjanov’un Aral bölgesindeki Çagraoguz sırtı büyük ölçüde Sultan-Uiz-Dağ ile eş
tutulmuştur274.
Daha sonra Jabragun Dağları doğuda Aşağı Barshan’a, güneyde Issık Göl
(Türk Gölü) Bölgesi’ne ve daha sonra güneydoğu yönünde Horasan sınırına kadar
uzanır. “Surad al-Ard” haritasında Jabragun Dağları at nalı gibi bükülür ve Farab,
Şaş, Fergana, Usruşana, Vahş yakınlarında bulunur. Jabragun’un şeması bu şekilde
tasvir edilmesine rağmen öncelikle onu Orta Asya’nın farklı tarihi bölgelerle
karşılaştırılabilmesi gerçeğine dayanarak Jabragun’un Tien-Şan Dağ sistemi ile
büyük ölçüde karşılaştırılabileceği görülmektedir.
Büyük Ticaret Yolu’nun Taraz’dan Yukarı Barshan’a kadar bölgesi gibi ana
rotalara ek olarak el-İdrisi, tarihi ve coğrafi literatürde çok az ve bazen tamamen
bilinmeyen rotalardan bahseder. Örneğin, Ahsiket’ten (10. yüzyılda Fergana’nın
başkenti) Karluklar Kağanı’nın merkeziyle Alaköl Gölü kıyısındaki, Taraz’dan
Yedisu üzerinden İrtiş Nehri’nin orta akıntı bölgesindeki Kimek şehirlerine kadar yol

273
Klyaştornıy, ss. 163-170.
274
Agadjanov S.G., Oçerki İstorii Oguzov i Turkmen Sredney Azii 9-13 vv, Aşhabad, 1969,
(Sredney Azii 9-13 vv) s. 50.

74
geçmiştir. Balkaş ve Issık Göl arasında Karluk şehirleri Atrakana, Barak, Saluniya,
Jinkar, Karlukiya vardı. Balkaş Gölü, Karluklar ve Kimekler arasındaki doğal sınırdı.
Issık Göl çevresinde ve kuzey doğusunda Karlukların Jikil kabilesi
yerleşmiştir. Gardizi, “Issık Göl çevresine Jikil kabileleri yerleşti” demiştir275. Issık
Göl’ün kuzeyindeki Esköl şehri ve batısındaki Yar şehri onlara aitti. Issık Göl
etrafındaki alan da Karluklar tarafından iskan edilmiştir. Barshan, Ton, Talhir
(Talgar) şehirlerini ele geçirdiler. 10. yüzyılda, İle Vadisinin doğusunda, bölgede,
merkezi Koylık (Taldıkorgan yakınlarındaki bir Dungene kasabası) olan bir grup
Karluk yaşıyordu.
Böylece, Karlukların etnik bölgesi Kazakistan’ın Cungar Alatau’dan
Sırderya’nın orta bölgelerine kadar geniş bir bölgesini işgal etti; Bu bölgede, Karluk
kabileleri Balkaş Gölü ile Issık Gölü arasında, İle, Şu, Talas nehirlerinin vadilerinde,
Tien-Şan’da, İsficab bölgesinde Orta Çağ kenti Otırar’a kadar yaşıyorlardı. 10.
yüzyılın ilk yarısında, Karluk topluluğunun bu geniş topraklarında parçalanma
yoğunlaştı. Kaşgarlı Türk hükümdarları tarafından kullanılmıştır. 940 yılında
Balasagun’u ele geçirdiler ve Karluk Devleti çökmüştür.
Karahanlı Devleti (942-1210 yüzyıllar)
10. yüzyılın ortalarında Yedisu bölgesinde ve Doğu Türkistan’ın (Kaşgar’ın)
bir bölümünde sosyal yapıya iyi gelişmiş, önceki devlet yapısının birçok sosyal
yapısı gelişen, eski devlet yapılarının birçok sosyal kurumunu doğal olarak içine alan
bir Karahan Devleti ortaya çıktı276.
Karluk birliğinin aşiretleri, Karluklarla birlikte Jikil ve Yagma’yı içeren
Karahanlı Devleti’nin oluşumunda kilit rol oynadı277. 10. yüzyılda Yagma’nın bir
kısmı Karluklarla birlikte, Yedisu bölgesindeki Narın’ın güneyinde yaşıyordu. Daha
sonra 11. yüzyılda, Yagma kuzeyde, İle Nehri Vadisinde yaşadı 278. Bu vadide Issık
Göl’ün kuzey bölgelerinden gelen göçebe Jikil kabileleri yerleşmiştir. Jikiller Taraz,
Kuyas yakınlarında, Barshan’ın dışında, Jikil’de ve diğer bölgelerde yoğunlaşan
birkaç grup bulunmuştur.

275
Barthold V.V. İzvleşeniye iz Soçineniya Gardizi. Prilojeniye k “Otçotu o Poyezdke v
Srednyuyu Aziyu s Nauçnoyu Tselyu 1893-1894 g.g., Soçineniya, Cilt:8, Moskva, 1973, s. 51.
276
Kazakstan Tarihı, Cilt:1, Almatı, 1996, s. 398.
277
Karayev O. K., İstoriya Karahanidskogo Kaganata, Frunze, 1983, s. 164.
278
Barthold V.V., Dvenadtsat Lektsiy po İstorii Turetskih Narodov Sredney Azii, Soçineniya,
Cilt:5, Moskva, 1968, s. 71.

75
Karahanlı Devleti’nin oluşumu batıda Yedisu’dan İsficab’a kadar ve doğuda
Kaşgar’a kadar geniş topraklardaki siyasi olaylarla ayrıca Karluk Kağanlığı’nın
parçalanması ile ilişkilendirildi279. Karahanlılar hanedanının kurucusu Satuk Bogra
Han’dır. 942’de kendisini Yüce Kağan ilan etti. Karahanlıların başkentleri Balasagun
ve Kaşgar şehirleri idi280. 10. yüzyılın sonunda Karahanlılar Orta Asya’daki
Saminileri fethetti. Sınırları Kuzeyde Karahanlılar Devleti ile Kıpçak Hanlığı’ndan,
Taraz şehrinin kuzeyinden geçiyordu. Kuzeydoğuda Karahanlıların sahiplikleri
Balkaş ve Alaköl göllerine kadar uzanırken doğuda Uygur sahiplikleriyle sınır
komşusudur281.
11. ve 12. yüzyıllarda Karahanlılar Maveraünnehir’den batıda Yedisu’ya ve
doğuda Kaşgar’a kadar olan bölgede yaşadılar. Karahanlılar Devleti birçok toprak
sahibine bölünmüştür. Toprak sahiplerinin sınırları değişmeden kaldı ve toprak
sahiplerinin hakları o kadar büyüktü ki kendi adlarından sikkeler bile bastılar. Böyle
büyük toprak sahiplerinden biri olan Cungar’ın eteklerinde kuzeydoğu Yedisu’da
Karluk Yabgu Devleti bağımsız bir devlet düzeyinde bile idi. Merkezi Koylık
şehridir282.
11. yüzyılın 30’ların sonlarında Karahanlı Devleti nihayet iki bağımsız
kağanlığa, Doğu ve Batı Kağanlıklarına bölündü283. Batı Hanlığı’nın tamamı
Maveraünnehir’i ve hatta Hocent’i içermektedir. Başkenti Buhara idi. Doğu Hanlık
Taraz, İsficab (Sayram), Şaş, Fergana, Yedisu ve Kaşgar’ı içeriyordu. Başkenti
Balasagun’du.
11. ve 12. yüzyıllarda birçok Türk boyları tarımla uğraşmaya ve şehrin
kültürüne karışmaya başlamıştır. Göçebe ve yarı göçebe hayvancılığın yerleşik
tarımla bağlantısı artmıştır. Yerleşimcilerin çoğu şehri doldurdu.
Bu arada Kaşgarlı Mahmud’a göre İsficab ile Balasagun arasındaki bölgede
genellikle şehirlerde yaşayan Soğdluların Türkleşme eğilimi yoğunlaştı. Türklerle
birlikte Soğdlar Türk diline geçtiler ve Türkler gibi giyindiler284. Kaynaklarda

279
Kazakstan Tarihı, Cilt:1, Almatı, 1996, s. 398.
280
Karl Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 84.
281
Karl Baypakov ve Jaken Taymagambetov, Kazakstan Arkeologiyasy, Almatı, 2009, s. 266.
282
Karl Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 84.
283
Davidovoç Y.A., O Dvuh Karahanidskih Kaganatah, Narodı Azii i Afriki, № 1, Moskva, 1968,
s. 74.
284
Barthold V.V., Dvenadtsat Lektsiy po İstorii Turetskih Narodov Sredney Azii, Soçineniya,
Cilt:5, Moskva, 1968, s. 76.

76
şehirlerde artan Türk sayısının sadece etnik etkileşime değil, aynı zamanda çiftçilerin
ve zanaatkârların ülkelerindeki konumlarını güçlendiren tarımın gelişmesine de
dayandığını gösteriyor.
Genel olarak, başlangıçta Türk kağanlıklarının geleneklerini sürdüren
Karahanlı Devleti ekonomik halef olmadı. İç Asya yöneliminden farklı olarak başka
bir kültürel yönelime sahip bir siyasi sistem ortaya çıktı. 12. yüzyılın 30’larında
Doğu Karahan, Yedisu ve Kazakistan’ın güneyi doğudan gelen Karaçinliler
tarafından fethedilmiştir.
Kimek Kağanlığı (9. yüzyılın sonu - 11. yüzyılın başı).
8. yüzyılın ikinci yarısındaki ve 9. yüzyıldaki olaylar Kimeklerin devlet
örgütlerinin gelişmesine yol açtı; bu olaylar sırasında Kimek kabileleri, İrtiş’in orta
akımından Cungar Kapısı’na kadar bölgede güçlü bir dayanak kurdu ve batıya,
güney Ural, Sırderya vadilerine kadar ilerledi. Kimeklerin bir devlet olduğu gerçeği,
ilk olarak 9. yüzyılın sonlarındaki 10. yüzyılın başlarındaki Arap dilindeki tarihi ve
coğrafi eserlerde belirtilmiştir285. Örneğin, 9. yüzyıllardaki tarihçi ve coğrafyacı el-
Yakubi yazılarında Kimekler ve diğer Türk dili konuşan halkların devletliğinden
bahseder: “Türkistan ve Türkler, Karluklar, Toguz-Guzlar, Kimekler ve Oğuzlar
dahil olmak üzere çeşitli halklar ve devletlere (mamalik) ayrılır. Türklerin her
kabilesinin kendi devleti vardır ve birbirleriyle savaşırlar”286. İbn el-Fakih (10.
yüzyıl), tüm Türklerin en güçlüsünün Oğuzların, Togız-Guzların ve Kimeklerin
Kağanları olduğunu hakkında ilginç bilgiler yazmıştır287. Klasik Arap coğrafyacıları
el-İstahri ve İbn Haukal, “Türklerin topraklarında (onların) kabileleri kendi
devletlerinin durumlarına göre farklılık gösterdiğini”288 bildirmiştir.
Onların saray merkezlerinin etrafları duvarlarla, güçlü müstahkemlerle
çeviriliydi, genellikle yüksek yerlerde bulunurlardı. Bu şehirlerde ve tahkimatlarda
“Hanlar” çok sayıda orduya sahipti. Zenginlikleri ve depoları şehirlerde ve “Han”
(Malik) talimatlarına göre dikkatlice korunan bir kaleye aittir. Kimek Kağan’ın
merkezi İmekiya (veya Kimekiya) şehrindeydi, demir bir kapıyla ve duvarlarla

285
Kazakstan Tarihı, Cilt:1, Almartı, 1996, s.323.
286
Al-Yakubi, Kitab al-Buldan, Perevod. S. L. Volina, Materialı po İstorii Turkmen i Turkmenii,.
VII-XV vv., Arabskiye i Persidskiye İstoçniki, Cilt:1, AN SSSR, Moskva-Leningrad, 1939, s. 295.
287
İbn al-Fakih, Kitab Ahbar al-Buldan, Perevod. S. L. Volina, Materialı po İstorii Turkmen i
Turkmenii, Cilt:1, VII-XV vv., Arabskiye i Persidskiye İstoçniki, Moskva-Leningrad, AN SSSR.
1939, s. 168.
288
Kazakstan Tarihı, Cilt:1, Almatı, 1996, s. 323.

77
müstahkemlenmiş ve çevrelenmiştir289. Şehirde sayısız asker ve hazinesi vardı.
Kağanın gücü ile devlet otoritesi arasında hiçbir fark olmamıştır.
“Hudud El-Alam”ın on bir yöneticisi hakkında (10. yüzyıl) yanı sıra el-
İdrisi’nin “Kimek Kağanı’nın hacib, hadımları, adil ve iyi bir devleti olduğunu”290
bildirdiğine dair bilgiler, Kimeklilerin devlet idaresinin olduğunu ileri sürmektedir.
Devlet otoritesi, kulağa ne kadar sıradan gelse de öncelikle toplumun sosyal
sınıflandırmasının bir sonucudur. Fars tarihçisi Gardizi (11. yüzyıl), Kimekler
arasındaki göçebelerin “sahiplerinin sığırlarını otlattığını” ve ayrıca “kış mevsimi
için (yani Kimeklerin) koyun, at veya sığır füme et yediğini” söylüyor291. El-
İdrisi’nin yazdığına göre, sadece şonjarların kırmızı ve sarı ipeklerden yapılmış
kıyafetler giyebildiklerini292, böylece sıradan göçebelere karşı üstünlük göstermiştir.
Aynı yazara göre süvarilerle birlikte Kimek şehrinde piyadeler vardı. Kimek
kabilelerinin mezarlarında bulunan arkeolojik materyaller, gömülen kişiye göre
yapılan aletin farklı bir değere ve hacme sahip olduğunu açıkça kanıtlamaktadır.
Kimek toplumunda bir yandan göçebe aristokrasi ortaya cıktı, diğer yandan
sıradan göçebeleri zayıfladı. Mahmud Kaşgari’nin dediği gibi büyük olasılıkla
sığırlarını kaybeden bazı göçebelerin yerleşmeye (Yatuk) gitmesi gerekmiştir293.
Yatuklar el sanatları yaptı, balıkçılıkla uğraştı, kışladıkları yerlere yerleşti, göçebe
sarayların etrafındaki küçük yerleşim yerlerinde yaşadı, bu yerleşimler yavaş yavaş
şehirlere dönüştü.
Kimeklerin yazıları olduğuna dair kanıtlar var. Bunu, Ebu Dulaf’ın
sözlerinden görüyoruz: “Onlar sazlar yetiştiriyorlar, bu sazlarla yazıyorlar”294.
Kimekler sazlık kalemle yazmış ve eski bir Türk alfabesini kullanmıştır. Bunu İrtiş
Nehri’nin üzerinden, Tarbagatay dağlarından bulunan eşyaların tarihi 9.-10.
yüzyıllara ait Türk yazıtlı bronz aynalar kanıtlamaktadır295. Kimek Kağanları Dokuz-
Guzlar’ın topraklarının bir kısmının feth ettiler. Güneydeki askeri genişlemesi bir
289
Kazakstan Tarihı, Cilt:1, Almatı, 1996, s. 324.
290
Al-İdrisi, Nuzhat al-Muştak, Perevod. S. L. Volina, Materialı po İstorii Turkmen i Turkmenii,
Cilt:1, VII-XV vv. Arabskiye i Persidskiye İstoçniki, AN SSSR, Moskva-Leningrad, 1939, s. 68.
291
Barthold V.V., İzvleçeniye iz Soçineniya Gardizi. Prilojeniye k “Otçetu o Poyezdke v
Srednyuyu Aziyu s Nauçnoyu Tselyu. 1893-1894 g.g., Soçineniya 8, Moskva, 1973, s. 107.
292
Al-İdrisi, Nuzhat al-Muştak., s. 68.
293
Kazakstan Tarihı., Cilt:1, Almatı, 1996, s. 325.
294
İbn al-Fakikh, Kitab Ahbar al-Buldan, Perevod A. S. Jamkoçyana (İzvestiya o Stranah), Erevan,
1979, s. 176.
295
Arslanova F.H., ve Klyaştornıy S.G., Runiçeskaya Nadpis na Zerkale iz Verhnego Prirtışya
1972, Tyurkologiçeskiy Sbornik, Мoskova, 1973, ss. 306-315.

78
zamanlar Gagan Gölü’nün (şimdi Alaköl) güneydoğu kıyısında bulunan Karantiya
şehri bir zamanlar Togız-Guzların sınır şehri olan Doğu Türkistan’daki Jamlekes’i
işgal etti296 .
Bununla birlikte, bu da çok önemlidir, kaynaklarda barışçıl zamanlarda
Kimeklerin Oğuz topraklarına, Oğuzların da Kimek topraklarına göç ettikleri
belirtilmektedir. Bu nedenle, Kimek-Kıpçak ve Oğuz kabileleri arasındaki yakın
bağların dillerine, yaşamlarına ve kültürlerine katkıda bulunması tesadüf değildir.
10. yüzyılın ikinci yarısında, Türkistan’ın Müslüman bölgelerinin sınırında
ayrı Kimek ve Kipçak grupları duruyorlardı. El-Makdisi’ye göre (10. yy.) Sauran
şehri Oğuzlar ve Kimekler için bir sınır kalesiydi. Buna ek olarak el-Makdisi,
Türkistan’ın 26 kilometre kuzeyinde yer alan bir başka büyük, zengin şehir
Şagıljan’ın büyük bir kaleye sahip bir yerleşim yeri olan Kimeklere karşı bir sınır
kalesi olduğunu ifade etmiştir297.
Balkaş Gölü de Yedisu’daki Kimekler ve Karluklar arasındaki doğal sınırdı.
Kimek kabilelerinin göçebe toprakları kuzeydeki orman bozkırlarına kadar ulaştı.
Kimek ülkesinin kuzeydoğu sınırları, Batı ve Kuzey Altay bölgelerinin ve Batı
Sibirya’nın güneyindeki bölgeleri, Srostkinli Kimek kültürünün yayılma sınırına
bitişik olan bölgeleri kapsıyordu. Srostkin kültürünün en doğudaki anıtları Kuznetsk
Alatau’ının batı kesimlerinde bulunmuştur.
Kimek topraklarını 35 günde geçen Ebu Dulaf’ın yolculuğu muhtemelen bu
noktada gerçekleşti298. Böylece doğuda Altay ve İrtiş’ten batıdaki Volga ve Güney
Urallara, kuzeyinde Kulundu bozkırlarından güneydeki Balkaş Gölü’ne ve Cungar
Alatau’a kadar geniş bir alana Kimekler hakimdi. Kimeklerin antik sınırları İrtiş
Nehri kıyısında yer almıştır. Kimek Kağan'ın eski ve yeni başkenti vardı299.
10. yüzyılın sonunda ve 11. yüzyılın başında Kimek Devleti çöktü. Bu
düşüşün iki nedeni vardı:

296
Minorsky V., Hudud al-Alam, a.g.e., p. 306.
297
Al-Makdisi, Akhsan at-Taksim fi Marifat al-Akalim, Perevod S. Volin, Materialı po İstorii
Turkmen i Turkmenii, Tom 1. VII-XV vv. Arabskiye i Persidskiye İstoçniki, Cilt:1, AN SSSR,
Moskva-Leningrad, 1939, s. 274.
298
İbn Haukal. Kitab al-Mesalik va-l-Memalik, Perevod. S. L. Volina, Materialı po İstorii Turkmen i
Turkmenii, VII-XV vv, Arabskiye i Persidskiye İstoçniki, Cilt:1, AN SSSR, Moskva-Leningrad,
1939, s. 184.
299
Kazakstan Tarihı, Cilt:1, Almatı, 1996, s. 333.

79
1. Kıpçak hanlarının kendi devletlerini kurmaya çalışan Kimeklerin merkezi
otoritesine itaatsizliğinin iç sebepleri.
2. Göçebe Orta Asya kabilelerinin göçünün neden olduğu olaylar. 11.
yüzyılda kabilelerin göçünün başlıca nedeni, 916’da Kuzey Çin’de Kidanların Liao
Devleti’nin kurmasıydı. Bu devletin topraklarının Batıya doğru artması, göçebe
kabilelerin daha fazla yerinden edilmesine yol açmıştır.
Karahıtaylar (1128-1213).
Karahıtay Devleti’nin oluşumu, geniş bir alanda iktidarı ele geçiren Orta
Asya’dan göçebe kabilelerin istilasından kaynaklandı. Ancak genel olarak Karakıtay
konfederasyonu, Karahanlılar döneminde sınır muhafızı olarak görev yapan ve
“ödüller ve katkılar” alan Güneydoğu Kazakistan ve Altay kabilelerinin öncü rolü ile
yerel bir etno-siyasi temelde kurulmuştur 300. Karahıtayların siyasi etkisi Sırderya’nın
sağ yakası olan Yedisu’yun bir kısmına ve diğer bölgelere yayıldı301.
Karahıtaylar geldiğinde şehirleri ve yerleşim yerlerini yok etmediler.
Karahıtaylar, Orta Asya’nın şehirleri ve tarım bölgeleriyle düzenli ticaretle
ilgilendiler. Bunların arasında hayvan yetiştiricileri ile birlikte tarımı bilen birçok
yarı göçebe grup vardı. Kaynaklarda Karahıtaylar’ın yayılmasının barışçıl olduğu
oybirliğiyle belirtilmiştir302. İbn el-Asir “Şehri aldıklarında, sakinleri için hiçbir şey
değiştirmedi. Her evden sadece bir dinar aldı. Ekin ve benzerleri ise halka verildi.”
diye yazmıştır303.
Karahıtaylar bir bütün olarak siyasi yapısını ve farklı bölgeler arasındaki
ilişkiyi değiştirmedi. İktidarın başında, daha önce burada hüküm süren hanedanların
temsilcileri oturuyorlardı. Ortaya çıkan anlaşmazlıklar azalmadı ancak “Türkistan
Kağanları” olarak yeniden yoğunlaştılar. Jüzjani’ye göre, Karakıtayaların yardımıyla
birbirlerini “boyun eğdirme ve yenme” girişimlerine devam ettiklerini söylemiştir304.
Sürekli kavgalarla uğraşarak Karakıtay birliklerinin bakımı için bol miktarda hediye
vererek, büyük kayıplar vererek, fatihlere haraç ödeyerek, yerel yöneticiler kendi

300
Materialı po İstorii Kirgizov i Kirgizii, № 1, Moskvoa, 1973, s. 65.
301
Barthold, İstorii Semireçya, Cilt:2, Çast. 1, 1963, s. 51.
302
Nizami Aruzi Samarkindi, Sobraniye Redkostey, ili Çetıre Besedı, Perevod s Persidskogo S. İ.,
Bayevskogo i Z.N., Vorojeykinoy, Moskva, 1963, ss. 40-50.
303
Materialı po İstorii Kirgizov i Kirgizii, a.g.e., s. 66.
304
Djuzgjani Abu-Omar. Tabakat-n Nasiri, Perevod. V. G. Tizengauzena , Sbornik Materialov,
Otnosyaşçihsya k İstorii Zolotoy Ordı, Izvleçeniya iz Persidskih Soçineniy, Sobrannıye V. G.
Tizengauzenom, Cilt:2, AN SSSR, Moskva-Leningrad, 1941, s. 90.

80
paylarından ödün vermiştir ve Gurhanlar bunu aktif olarak desteklemiştir. Bunun
sonucu olarak, Karakıtay sahipliklerinin bir parçası olan Kazakistan ve Orta
Asya’nın bölgeleri ve Gurhanlara vasal bağımlılığı tanıyan dernekler ekonomik ve
politik olarak zayıflamışlardı. Yedisu’da, Maveraünnehir’de, Fergana’da aynı
zamanda birkaç küçük ve büyük malikler ve sultanlar hakimiyet kurdu305.
İle Vadisindeki ve Maveraünnehir’in Karlukları, Besbalık Uygurları,
Semerkant’taki son Karahanlılar, aslında onlardan vergi toplayan Gurhan
hükümdarları tarafından yönetiliyordu. Karakıtay şonjarlarının (Şonjar - Geleneksel
Kazak toplumunda güç ve hakimiyet sahibi olan yetkili kişilerin genel adı.) yönetimi
ağır oldu ve baskıları, özellikle vergi toplama konusundaki aşırı talepleri protestolara
yol açtı306. İbn el-Asir, Karahıtayların, Türkistan ve Maveraünnehir’de yaşadıklarını
ve halklarını ağır bir baskıya maruz bıraktıklarını belirtmiştir: “Onların hükümdarı
her şehirde bulunuyordu, o da parayı Karahıtaylara teslim ediyordu”307.
Harezm’de, Gurhan toplayıcıları tarafından özel olarak gönderilen ücretler ve
vergiler periyodik olarak toplandı, diğer bölgelerde haraç toplama ve Karakıtayın
başkentine teslim etme hakkı yerel feodal beylere verildi308. Gurhan sarayın
Balasagun yakınlarındaki Guz-Orda'yı kurdu. Uygur tüccarları Yedisu’ya Çugal
(Jikil) adını vermiştir. Kaynaklarda bildirildiği üzere sakinleri barışçıllardır ve
tarımla uğraşmaktaydı. Hükümdarın lehine onda bir pay öderlerdi. Gurhan’ın sarayı
o kadar genişti ki onu geçmek yarım gün sürerdi309.
12. yüzyılın ortalarından itibaren Karahıtaylar, vergi siyasetlerini değiştirerek
açıktan yağmalamaya başladılar. Karahıtaylar İslam’a sempati duyuyorlardı ancak
12. yüzyılın sonunda Müslümanlara zulmetmeye başladılar. Yedisu’da Karahıtaylara
karşı Müslüman hareketi yoğunlaştı. Sivillerin yağmalanması, Müslümanların istilası
ve yer değiştirmesi, Karahıtayların Yedisu’daki gücünün daha da zayıflamasına yol
açtı. Karahıtaylar, Harezmşah Devleti’yle savaştılar ve yenildiler. 1212’de Karakıtay
Devleti varlığı sona erdi.
Oğuzlar (9. yüzyıl sonu - 11. yüzyıl başı.)

305
Djuzdjani Abu-Omar, Tabakat-n Nasiri, a.g.e., s. 914.
306
Raşid ad-Din, Sbornik Letopisey, Perevod s Persidskogo L. A. Khetagurova. Cilt:1, Moskva-
Leningrad, 1952, s. 148.
307
Barthold, İstorii Semireçya, Cilt:2, çast. 1, 1963, s. 51.
308
Barthold, İstorii Semireçya Cilt:2, çast. 1, 1963, s. 51.
309
Kazakistan Tarihı, Cilt:1, s. 417.

81
Arap kaynaklarına göre, Oğuz Hanedanı hükümdarlarının Sırderya ve Aral
Denizi’nin alt kısımlarının fethinden önce Guziya ve başkent olarak adlandırılmış
kendi sarayları vardı. Yaklaşık Eski Guziya, Tien-Şan’ın batı kesimleri arasında, Şu
Nehri ve Sırderya üzerindeki Karatau Dağı arasında yer almaktaydı 310
. Oğuzların
devleti hakkında ilk kez 9. yüzyıl sonu, 10. yüzyıl başlarında Arap dilindeki tarih ve
coğrafya eserlerinde geçmektedir311. Aslında, bu muhtemelen Sırderya Yabguları
gücünün nihayet oluştuğu zamandı. Kesin yazılı kanıtlar, Oğuzların 9. yüzyılın
sonlarında ve 10. yüzyılın başlarında kendi devletlerine sahip olduklarını
göstermektedir312.
10. yüzyılda Oğuz Devleti’nin başkenti, Jankent veya Yeni Guziya adlı bir
şehirdi. Oğuz Devleti’nin siyasi merkezi olarak Jankent’in seçilmesinin birçok
nedeni vardı. Bunlardan en önemlisi Asya, Harezm ve Maveraünnehir’in başlıca
tarım bölgeleriyle birleştiği yerde bulunan coğrafi konumuydu. Jankent, Kimek
bozkırından geçen Sarısu, Kengir, Esil ve Nura’ya giden önemli kervan yolu
üzerindeydi. Sıganak ve Güney Urallara giden ticaret yolu bu şehrin üzerinden
geçecekti.
Diğer eski feodal siyasi dernekler gibi Oğuz Devleti de birleşik bir devlet
değildi. El-İdrisi, Oğuz’da büyük olasılıkla hanlar olduğunu, birkaç “kağan”
olduğunu söylemiştir. Büyük derneklere liderlik eden bu liderlerin sarayları
hazinelerin ve yiyeceklerin depolandığı kalelerdi. Oğuz hanları, mallarını korumak
için özel askeri birlikler oluşturmuş, savaş ve işgal sırasında çocuklarını ve mallarını
alıp kalelerde saklanmışlardır 313.
Oğuz kabileleri geniş topraklarda yaşıyorlardı. Oğuz yerleşimleri Irgız, Jayık,
Jem, Oyılda, Aralsor Gölü’nün sağ kıyısında, doğuda bazı Oğuz grupları Balkaş
Gölü’nün güney kıyısında Gorguz adında bir kaleleri olmuştur. Oğuzlar ayrıca Aral
Denizi, Sırderya Vadisi, Karatau yamacında ve Şu Bölgesi’nde de yaşamışlar ama bu
yerlerde çok zaman geçirmemişlerdir. Çoğunlukla Hazar Denizi’nin kuzey kesiminde
Sırderya’nın alt kısımlarına yerleşmişlerdir.

310
Kazakstan Tarihı, Cilt:1, Almatı, 1996, s. 315.
311
Klyaştornıy ve Sultanov, Gosudarstva i Narodı Yevraziyskih Stepey, Drevnost i Srednevekovye,
SPb: “Peterburgskoye Vostokovedeniye”, Sankt-peterburg, 2004, s. 132.
312
Kompleksnıye İssledovaniya Gorodişça Djankent, a.g.e., s. 11.
313
Agadjanov S.G., Sredney Azii 9-13 vv., s. 139.

82
Oğuzların hükümdarlarından birinin kalesi Dahlan şehriydi. Nuzhat el-
Muştak eserinde çok sayıda Oğuz askerini ve onların Taraz’ı işgal ettiklerini anlatır.
Savaşlardan sonra ateşkes yapılmış, yerleşim ve ticaret olmuştur. Şaş şehrinden
Müslüman tüccarları gelirdi, sığırları, çoğunlukla deve ve atları satın alırlardı.
İbn Haukal’ın eserinde Oğuzlar’ın Şaş (Sırderya) Nehri Sabran (Sauran)
sınırından geçen yerlerde ve çölde de yaşadığı belirtilmektedir. İstahri eserinin
Farsça versiyonunda şöyle yazmıştır: “(Şaş Nehri) Sabran sınırından geçtiği yerde
Oğuzların bu nehir boyunca Daruy bölgesinde yaşam alanları var”. Sabran komşu
Oğuz ve Kimek aşiretlerine karşı inşa edilmiş bir sınır kalesiydi. Oğuzlar ayrıca
Sırderya’nın sol kıyısına göç ederek 10. yüzyıldan itibaren Farab bölgesinin bir
parçası olan Sütkent şehrine ulaştılar314. Oğuz kabilelerinden bir grup, Sırderya’nın
Farab ile Kendjdeh (ya da Kenjide) arasındaki bölgesinde, Arıs’ın orta kesimlerinde
yaşamaktaydı.
Tarihsel ve coğrafi materyaller, Oğuzların yaklaşık Karatau, Bögen, Şayan ve
Arıs’ın güney sırtlarından İsficab sınırlarına ve Şauildir’den güney yönünde Alaköl
kumlarının doğu kenarına göç ettiklerini göstermektedir. Oğuz boyları ayrıca
Betpakdala’daki Sırderya kıyılarında ve Usruşan’ın kuzeybatı sınırında yaşıyordu.
İbn Haukal’a göre Oğuzların bir grubu Şaş bölgesinde yer alan, şimdiki Arıs
Nehri Vadisi’nde Pskent şehrine tekabül eden Biskent şehrinde yaşıyordu. “Burada
İslam dinini kabul eden Oğuz-Türk ve Karluk kabileleri toplanmıştır”, diye
belirtmiştir İbn Haukal315.
“Kitab al-Masalik ve-l-Memalik” başlıklı bu gözden geçirilmiş eserin yazarı
Ebu İshak el-İstahri’dir. Bu eser, Sırderya Vadisi ve Şaş Bölgesi’nde yaşamış Oğuz
boyları hakkında için önemli bilgiler içermektedir. Nasıl ki 9. yüzyılın yazarları, orta
ve aşağı Sırderya bölgesinde Oğuzların yerleşiminin sınırlarını tanımlıyor, 10.
yüzyılın yazarı el-Istahri de MS 10. yüzyılda Oğuz, güney Balkaş bölgesinden
Edil’in alt kısımlarına kadar genişlediğini belirtmiştir. Şöyle yazmıştır: “Oğuz
ülkesinin sınırları Hazarlar ve Kimekler arasındaki Karlukların ve Bulgarların ülkesi
ve Müslüman ülkelerinin sınırları Djurdjan’dan Farab ve İsficab’a kadar uzanır”316.

314
İbn Haukal, Kitab al-Mesalik va-l-Memalik., s. 184.
315
Kompleksnıye İssledovaniya Gorodişça Djankent, a.g.e., s. 13.
316
Materialı po İstorii Turkmen i Turkmenii, Cilt:1, Moskva-Leningrad, 1939, s. 167.

83
Oğuz boyları Sırderya’nın alt kesimlerinde yaşardı. Burada Jent, Jankent ve
Hora şehirleri vardı. Jent yıkık Janakala, şehir halkına tekabül ediyor ve Jankent’in
düştüğü yeri Sırderya’nın sol kıyısında, Kazalı’nın güney kesiminde yer alıyor.
Hora’nın tam yeri hâlâ bilinmemekte, Sırderya’nın ağzına yakın bir yerde olduğu
söylenmektedir317.
Oğuzlar yerleşik tarım bölgelerinin - Harezm, Maveraünnehir ve Horasan -
sınırlarındaydı. İştahri “Maveraünnehir’ın tüm sınırı” diye yazmıştır, “Oğuz-
Türklerle Harezm’den İsficab civarına kadar savaşların yapıldığı bir yer”318.
Harezm’in sınırları, Gurgandj’ın kuzeybatı kesiminde, çöl kasabası Jita
yakınlarındaki Oğuzların topraklarıyla da sınırlanmıştır. Oğuz bozkırına giden
kervan yolu buradan başlardı. 10. yüzyılda Hazar Denizi’ne batıya uzanan bozkırlar
ile Kuzey Hazar bölgesindeki bozkırlar, Orta, Unguz, güneydoğu Karakum, Aral
Denizi bölgesindeki Kızılkum, Harezm veya Oğuz Çölü olarak adlandırılırdı.
10. yüzyılda Oğuz boylarının çoğu Aral Denizi ve Hazar Denizi
yakınlarındaki bozkırlara yerleşti. Masudi, Hazar Denizi’nin çöllerinde yaşayan çok
sayıda göçebe Oğuz olduğunu söylemiştir319. Böylece Oğuzların yerleşim yerlerinin
ve kalelerinin batı sınırları, güney Urallara ve Volga’nın alt kısımlarına ulaşmıştır.
Jayık boyunca ve Edil’in sol yakasında göç eden Oğuz boyları, Başkurtlar ve
Burtataslar ile sınırlanmıştır. 10. ve 11. yüzyıllarda Oğuz Devleti gerilemeye başladı.
Oğuz Devleti Kıpçak kabilelerinin saldırılarından dolayı düştü. Bazı Oğuz grupları
Kıpçakların baskısından Doğu Avrupa ve Küçük Asya’ya gitti ve bir kısmı
Maveraünnehir Karahanlı Hanedanı’nın ve Horasan’ın Selçuklu hükümdarlarının
egemenliğine geçtiler. 11. yüzyılın ortalarında Kıpçaklar tarafından mağlup edilen
Oğuzların kalıntıları, daha sonra Türkçe konuşan Deşt-i-Kıpçak kabileleri ile birleşti.
Kıpçaklar (11. yüzyılın başı – 1224.)
11. yüzyılın başlarında eski Kimek, Kıpçak ve Kuman boylarının yaşadığı
topraklarda askeri ve siyasi hakimiyet Kıpçak hanlarının eline geçmiştir320.
Kıpçakların yöneticileri, güney ve batı yönlerinde aktif olarak hareket etmeye

317
Masalik va Mamalik by Abu Ishad Ibrahim Istahri. Anonymous Persian Translated Tehran A. H.,
Materialı po İstorii Turkmen i Turkmenii, Cilt:1, VII-XV vv, Arabskiye i Persidskiye İstoçniki,
AN SSSR, Moskva-Leningrad, 1939, s. 269.
318
Kompleksnıye İssledovaniya Gorodişça Djankent, a.g.e., s. 12.
319
Materialı po İstorii Turkmen i Turkmenii, a.g.e., s. 178.
320
Kazakstan Tarihı, Cilt:1, Almatı, 1996, s. 419.

84
başladılar ve bu da onları Orta Asya ve Güneydoğu Avrupa devletleriyle doğrudan
aktif ilişkiler kurmaya yöneltti.
11. yüzyılın ikinci yarısında Sırderya Nehri boyunca, Aral Denizi’nin batı
kesiminde ve Kuzey Hazar bölgesindeki Oğuz topraklarını işgal eden Kıpçaklar daha
güçlü hale geldi, eski Kimak-Kıpçak yer alan ana bölgede güç bakımından önemli
ölçüde güçlendi. Kimaklar bu olaylar sırasında sadece siyasi liderliklerini
kaybetmekle kalmadılar, aynı zamanda Kıpçaklara da bağımlı hale geldiler. Böylece
Kıpçaklar Kimak Devleti’ni miras aldılar. O andan itibaren Kimaklar Kıpçak
aşiretlerinin bir parçası oldular ve Kıpçak olarak adlandırıldılar. 10. yüzyılda
Kıpçaklar Batı’ya göç etmeye başladılar. Sonuç olarak, Kıpçakların etnik bileşimi,
Oğuz ve Peçeneklerin kabile gruplarını içermekteydi321.
Kıpçaklar iktidarının Aral Denizi bölgesi ve Sırderya topraklarında
yaygınlaşmasıyla ilgili etnik ve siyasi durumun değişmesi nedeniyle 11. yüzyılın
ikinci çeyreğinde Oğuz Bozkırı (Mafazat el-Guzz) yerine “Kıpçak bozkırları” adı
ortaya çıkmıştır322. Mangıstau’ın ve çevresindeki bölgeleri ele geçiren Kıpçaklar,
Harezm’in kuzey sınırına yaklaştılar. Böylece Kıpçakların siyasi etkisi önemli ölçüde
genişledi. 11. yüzyılın ortalarında Kumanların ana kitlesinin kontrolü altında bulunan
Kıpçak aşiretlerinden oluşan büyük gruplar ile yönetici Toksoba ve Burjoglı
aşiretleri güney Rusya ve Karadeniz bölgelerinin bozkırlarına ve Bizans sınırlarına
göç etmişlerdir. Bu olayların bir sonucu olarak, Kıpçak kabilelerinin toprakları iki
etno-bölgesel birliğe ayrıldı: Edil Nehri’ni bölen Doğu Kıpçak ve Batı Kıpçak.
Bugünkü Kazakistan topraklarının çoğu Doğu Kıpçak hanının yönetimi altındaydı.
Kıpçak aristokrasisinin doğudaki Deşt-i-Kıpçak kabileleri yaşadığı toprakları
önemli ölçüde genişletmesine izin veren 11. yüzyılın ilk yarısındaki çalkantılı olaylar
Sırderya’da Oğuz Devleti, Orta Asya’da Selçuklular, Harezmşahlar ve Karahanlılar
ile savaşlara ve çatışmalara yol açtı. Kıpçak Devleti’nin oluşumunda nesnel bir
neden olan dış güvenliği sağlama ihtiyacı da rol oynadı.
Bilimsel literatürde Kıpçaklarda devlet sorununa ilişkin iki görüş vardır.
İlkinin savunucuları, bir durumda Kıpçakların eski devlet yapısı olduğuna323 ve

321
Artıkbayev J.O., Koçevniki Yevrazii (Kaleydoskope Vekov i Tısyacheletiy), Major yayını, Sankt-
Peterburg, 2005, s. 144.
322
Barthold V.V., Kıpçaki, Soçineniya, Cilt:5, Moskva, 1968, s. 550.
323
Kadırbayev A.Ş., Tyurki i İrantsy v Kitaye i Tsentralnoy Azii XIII-XIV vv., Gılım, Alma-Ata,
1990, s. 39.

85
ikinci durumda, özellikle Harezmşahların kültürel etkisi sırasında Kıpçakların devlet
geleneklerinin unsurlarına hakim olduklarına inanma eğilimindedir324.
İkinci görüşe göre, devletin varlığı boşunadır. Örneğin Kıpçakların siyasi
yapısı Büyük Bozkır’a alışık vatansızlık örneği olarak tanımlanmaktadır 325. Bununla
birlikte her iki tarafın görüşlerinde önemli bir okunabilirlik, soruna Kimekler ve
Kıpçaklar arasındaki süreklilik açısından bakmaktaki isteksizlikti. Unutulmamalıdır
ki böyle bir fırsat ancak Kimekler bir devlete sahip olduktan sonra ortaya çıkmıştır.
Yazılı kaynaklara göre Kıpçaklar, Kimek Devleti’nin tam mirasçıları olarak kabul
edilebilmektedir.
Ordu denilen hanın sarayı, hanın mülkünü ve hanın ordusuna komuta eden
hanın idaresini barındırıyordu. Askeri ve idari olarak Kıpçak hanları eski Türklerin
geleneklerini takip edip iki kanada bölünmüştü: Ordusu Jayık Nehri üzerinde,
Sarayşık şehri yerinde bulunan sağ kanata ve ordusu Sıganak şehrinde (Sırderya’da)
yer alan sol kanata bölünmüştür. En güçlüsü sağ kanattı. Aslında hanlığın merkezi
muhtemelen Turgay bozkırlarındaydı. Askeri örgütlenmeye ve askeri-idari yönetim
sistemlerine göçebe yaşamın özelliklerini gösterdiği ve göçebe yaşam biçimine en
doğal ve uygun olduğu için özel önem verildi.
Egemen aristokrat grupların katı hiyerarşik sistemi (hanlar, tarhanlar,
yugurlar, baskaklar, bekler, zenginler) açıkça tanımlanmış ve kabileler ve klanlar,
sosyal önemleri açısından ayrılmıştır. Orta Asya’nın göçebe devletlerinde, katı bir
kabile ve klan hiyerarşisi, sosyal ve devlet gelişiminin ana ilkesi haline geldi.
Kıpçak hanları Orta Asya devletleriyle, özellikle Harezmşahlarla
savaşmışlardır. Egemenliğin tanınması genellikle vasalların yöneticilere bağlılık
yemininde, vergi ödemelerinde ve askeri seferlere katılmalarında kendini gösterirdi.
Selçuklu ordusu genellikle Kıpçak liderleri tarafından yönetilen aşiret grupları
tarafından desteklendi.
11. yüzyılın ikinci çeyreğinde Harezmşahlar çok sayıda Kıpçak ve Oğuz
boyunu Selçuklu egemenliğine karşı seferber ettiler. 1065 yılında Selçuklu
hükümdarı Alp Arslan, Harezmşahları fethetti ve Kıpçaklara karşı Mangıstau’a karşı
yürüdü, iyi tahkim edilmiş bir Kıpçak kalesiyle karşılaştı. Kıpçakları teslim olmaya

324
Ahinjanov S.M., İz İstorii Vzaimootnoşeniy Kıpçakov i Harezma, Arkeologiçeskiye
İssledovaniya v Kazakstane, Almatı, 1973, ss. 59-70.
325
Kazakstan Tarihı, Cilt:1, Almatı,1996, s. 420.

86
ikna eden Dev Arslan, Oğuzların Şagrak boyuna saldırdı, 30.000 kişilik ordusunu
yendi326. Bundan sonra Selçuklu sultanı, Jent ve Sauran üzerine yürüdü. Bu savaş
sonucunda bazı Kıpçak boyları geçici olarak Horasan Selçuklularına bağımlı hale
geldi. Bu muharebeler sırasında Kıpçakların Oğuz-Selçukluların Alkabulak aşiretini
ele geçirmeleri mümkündür, ancak ikincisi Mahmud Kaşgari’ye göre Tanrı’nın
yardımıyla kurtulmuştur327.
11. yüzyılın son çeyreğinin sonunda Mangıstau’da ve Hazar Denizi’nin doğu
kıyılarında Kıpçaklar hüküm sürmüşlerdi. Oğuz ve Türkmen aşiretlerinin bazı
grupları siyasi olarak Kıpçaklara bağımlı oldu. 1096’da “kudretli” han tarafından
yönetilen Kıpçak topluluğunun aşiretleri, Harezm üzerine yürüdü. Ancak
Harezmşahların koruyucuları Selçuklular onları Mangıstau’ya dönmeye zorladı.
11. yüzyılın sonunda Jent, Jankent, Sırderya’nın alt ve diğer şehirleri Kıpçak
liderlerinin elinde kaldı. Ancak 12. yüzyılın ilk yarısında bölge, Kıpçak hanları ile
onu almaya çalışan Orta Asya’nın Müslüman hanedanları arasında bir çekişme
noktası haline geldi. Kutub ad-din Muhammed’in hükümdarlığı sırasında (1097-
1127) Kıpçaklar Harezmşah’a etkili bir şekilde direndiler ve alt Sırderya ile Aral ve
Hazar Denizleri arasındaki bozkırları korudular. Kıpçak hükümdarları Muhammed’in
halefi olan büyük Atsız’ı (1127-1156) güçlü ve yetenekli bir rakip olarak
görüyorlardı. Harezmşah’ın ilk saltanatı sırasında Sanjar’a Kıpçak hükümdarları
sadık kaldı. Bu arada Atsız çok geçmeden dikkatini, her şeyden önce komşu Kıpçak
aşiretlerini boyunduruk altına alarak gücünü güçlendirmeye yöneltti. İslam’ı yaymak
isteyen Harezmşah, Atsız Jent üzerine yürüdü, burayı fethetti ve ardından kuzeye
giderek Mangıstau’yı ilhak etti.
Yazılı kaynaklara göre, Kıpçak askeri-aristokrat şonjarları 1145 ile 1152
yılları arasında Jent’i Atsız’a üç kez teslim etmek zorunda kaldılar. Harezmşah,
Jent’i “dünyanın en önemli yeri ve İslam’ın en büyük sınırı 328 olarak adlandırmıştır.
Bu nedenle bu şehrin mülkiyetine özel önem verildi. Jent ve Mangıstau’yı ilhak
ederek komşu göçebe kabileleri Harezm’e boyun eğdirdi.

326
Agadjanov S.G., Gosudarstvo Seldjukidov i Srednyaya Aziya v 11-12 vv., Moskva, 1991, s. 88.
327
Mahmut Kaşkari, Türik Sözdigi, Cilt:1, çev. Egubay A.K., Almatı, 1997, ss. 116-317.
328
Barthold V.V., Turkestan v Epohu Mongolskogo Naşestviya, Soçineniya, Cilt:1, Moskva, 1963,
s. 387.

87
Jent ile Farab arasındaki engin toprak, 12. yüzyılın sonuna kadar Pagan
Kıpçaklar bölgesi olarak kabul edilmiştir. V. V. Barthold’a göre, “O zamana kadar
İslam’a geçmemiş bir Kıpçak Devleti’nin olasılığı, halk unsurunun ne kadar güçlü
olduğunu gösteriyor”329.
13. yüzyılın başlarında Muhammed (1200-1220) tarafından yönetilen
Harezmşah Devleti, Kıpçakların Sıganak bölgesini de içeriyordu. Sıganak’ın kaybına
rağmen Kıpçak hanları Harezm’e karşı savaşmaya devam etmişler. 1216’da Kadır-
Han’a yönelik bu seferlerden birinde Irgız Nehri’ne ulaşarak Turgay bozkırında
Kıpçaklara kaçan Merkitleri kovalayan Cengiz Han’ın ordusuyla çatışmışlardır. Bu
Moğolların, Kıpçakların Harezmşahlar ile uzun süren rekabetini sona erdiren
Kazakistan’a ilk gelişiydi. Kıpçak Devleti çöktü, ancak 13. yüzyılın ağır olayları onu
tamamen yok etmedi ve 15. yüzyılda, Kazak halkının ve devletin oluşum döneminde
yeniden ortaya çıktı.

2.4. MOĞOL İSTILASI VE MOĞOL İMPARATORLUĞU’NUN KURULUŞU


(13-15. YÜZYIL)

11.-12. yüzyıllarda zirveye ulaşan Kazakistan’ın Orta Çağ kentsel kültürünün


gelişimi Tatar-Moğol askerlerinin saldırısından sonra kesintiye uğramıştır.
1211’de ilk Moğol müfrezeleri Yedisu’ya girdiğinde, Karlukların başkanı
olan Arslanhan, kendisini Cengiz Han’ın tebaası olarak tanıdı. 1218’de Yedisu zaten
tamamen Moğolların egemenliği altındaydı. Yedisu’nun başkenti olan Balasagun
şehri savaşmadan teslim olmuştu ve bu yüzden Gobalık (İyi Şehir) adı verilmiştir330.
1219’da Cengiz Han’ın ordusu Güney Kazakistan topraklarını işgal etti. İlk işgal
edilen şehirlerin sırasında Sayram vardı. Kaynaklara göre “Saylan şehrine” yapılan
saldırı sırasında Moğolların mancınık kullandığı söylenmektedir331.
Çağatay ve Ugedey liderliğindeki ordunun bir kısmı Otırar’ı kuşattı.
Cüveyni’nin Otırar’ın altı aylık savunmasına ilişkin ayrıntılı anlatımı, sakinlerinin

329
Kazakstan Tarihı, Cilt:1, Almatı, 1996, s. 424.
330
Barthold V.V., Mongolskogo Naşestviya, s. 470.
331
Bretshneider E., Medieval researhes from Eastern Asiatic Sources, Fragments towards the
knowledge of the geography and history of Central and Western Asia from the 13-th to the 17-th
century, Vol. 2, London, p. 250.

88
trajik kaderiyle sona ermiştir. Şehrin tüm surları yıkıldı, nüfus katledildi ve
zanaatkarlar Moğolistan’a götürüldü332.
Sırderya ve Sıganak şehirlerinden sonra Uzkent, Barçınlıkent (Barçkent),
Asanas, Jent şehirleri de ele geçirildi. Sıganak yedi gün direndi ve şehri teslim
etmeyi teklif eden Moğol elçisi öldürüldükten sonra bu şehrin bütün nüfusu yok
edildi. Uzkent ve Barçkent şehirleri Moğollar tarafından kolayca ele geçirildi.
Asanas inatla direndi. Şehir düştüğünde, sakinlerinin çoğu yok edildi. Jent şehri
teslim oldu ama yağmalandı. Moğol müfrezesi Jankent’i ele geçirdi. Kaynaklara göre
Cengiz Han ve Tuluy birlikleri tarafından direniş göstermeden işgal edilen başka bir
Sırderya kentinden, Zernuk şehrinden bahsetmektedir ancak buna rağmen Moğollar
gençlerini “haşara”, yani “köleliğe” götürdü333.
Yazılı kaynaklardan gelen bilgilere dayanarak birçok araştırmacı, Moğol
istilasının fethedilen bölgelerde kentsel kültürün ileri hareketini kesintiye uğrattığını
söylemektedir. Kazakistan tarihçileri, Moğolların fetihlerinin Orta Çağ şehirleri ve
göçebe kültürü için feci sonuçları olduğunu kanıtlar334.
Aynı zamanda Moğol İmparatorluğu sisteminde, daha sonra Altın Orda ve
Çağatay devletinde, bireysel bölgelerin ve Avrupa ve Asya halklarının entegrasyon
süreçlerinin geliştiği belirtilmektedir. Ticari bağlar ve uluslararası ilişkiler
güçlenmiştir. Bu yasalar ve devletlerinin birçok yönetim biçimleri daha sonra Kazak
Hanlığı’nda kullanıldı335.
Cengiz Han, mallarını şöyle paylaşmıştır: En küçük oğlu Tuluy’a
Moğolistan’ı, ikinci oğlu Çağatay’a Uygur bölgesi sınırlarından Semerkant ve
Buhara’ya kadar verilmiştir. Üçüncü oğlu Ugedey’e Batı Moğolistan topraklarına
bağlı, İrtiş ve Tarbagatay’ın üst kısımlarının bölgesi; Ugedey’in kendisi ise
Karakurum’daki Orhun’da yaşamaktaydı. En büyük oğlanı olan Cuci’ye, “Tatar
atlarının toynaklarının ulaştığı” sınırlara kadar, İrtiş’in batısına kadar, Yedisu’nun
kuzey kısmı, Deşt-i-Kıpçak bozkırı, güney Volga bölgesi, Altın Orda denilen

332
Juvaini Ata-Malik, The History of the World-Conqueror, Translated the text of J. A. Boyle.
Manchester, 1958, p. 250.
333
Barthold V.V., Turkestan Epohu Mongolskogo Naşestviya, Soçinenya, Cilt:1, Moskva, 1963, ss.
481-484.
334
İstoriya Kazahstana, (s Drevneyşih Vremen do Naşih Dney) 5 pyati tomah, Cilt:2, Almatı, 1997,
ss. 85-97.
335
İstoriya Kazahstana, Cit-2, Almatı, 1997, ss. 91-92.

89
Cuci’nin sahip olduğu merkezin taşındığı yer verildi. Alaköl Gölü yakınlarındaki
İrtiş’te Cuci’nin oğlu Orda-Ejen yaşadığı belirtilmiştir.
Kazakistan toprakları üç Moğol ulusunun bir parçası oldu: Cuci - bozkır
kısmı, Çağatay - Kazakistan’ın güney ve güneydoğu kısmı, Ugedey - Yedisu’nun
kuzeydoğu kısmı336. Uluslar arasında net sınırlar yoktu ve zaman zaman Çağataylar
güçlerini tüm Sırderya’ya Aral Gölü’ne kadar genişlettiler ve Cuci ordusu uluslarını
orta Sırderya’ya kadar genişletti337.
Moğol hanları ve aristokrasi arasında, fethedilen yerleşik ve kentsel nüfusla
ilgili olarak iki eğilim vardı. İçlerinden biri devletin ademi merkeziyetçiliğini
arzuladı, yerleşik yaşam tarzına karşı çıktı ve şehir halkını durmadan soymaya
hazırdı. Diğerleri yerel soyluların, tüccarların ve din adamlarının ana kısmı ile
birlikte, güçlü bir iktidar kurmaya, şehir halkını ve yerleşik sakinleri yıkmadan
korumaya çalıştı. Möngke Han ve tüccar-hükümdarı olan Masudbek, son akımın
sözcüleriydi. Möngke Han, düzensiz vergileri kaldırmıştı. Cizye vergisini düzenlendi
ve altın dinarları madeni para olarak belirledi338. 1269’da, Talas kıyılarında,
prenslerin kendilerini şehir halkının yerleşik nüfusu üzerindeki sabit vergilerle
sınırlama, soygunlardan kaçınma ve ekilebilir arazilere dokunmama sözü verdikleri
bir kurultay gerçekleşmiştir339.
Masudbek’in 1271’de başlattığı para reformu, gümüş paraların gelişmesini
sağladı ve şehir yaşamının ve para ticaretinin gelişmesi için ön koşullar yarattı340.
1321’de Kebekhan’ın para reformu daha fazla ekonomik büyümeye katkıda bulundu.
Şehirlerin kademeli olarak canlanmasına, yerel Türk feodal seçkinlerinin ekonomik
ve siyasi konumunun güçlendirilmesi eşlik etti. Moğol boyundan gelenlerin
memnuniyetsizliğini kullanan Cuci ve Çağatay uluslarındaki Türk soyluları, siyasi
güçlerini kurmak için savaştılar. Sonuç olarak, 1350’lerin sonlarında 14. yüzyıl
Çağatay Devleti birkaç sahipliğe ayrıldı. Ak Orda Hanları, Orta Sırderya bölgeleri
üzerinde hakimiyet kurdu ve Yedisu, Güneydoğu Kazakistan topraklarında kurulan

336
İstoriya Kazahskoy SSR, Cilt:1, Alma-Ata, 1977, s. 74.
337
Barthold V.V., Oçerk İstorii Semireçya, Soçineniya, Cilt:1, №2, Moskva, 1963, (İstorii
Semireçya, Cilt:1, çast. 2), s. 69.
338
Davidoviç Y.A., Denejnoye Hozyaystvo Sredney Azii v 13 veka, Moskva, 1972, ss. 33-36.
339
Barthold V.V., İstorii Semireçya, Cilt:1, Çast. 2, 1963, s. 69.
340
Davidoviç, a.g.e., ss. 33-36.

90
Moğolistan’ın bir parçası oldu341. Moğolistan hükümdarı Togluk-Timur Han, çeşitli
seferler düzenleyerek gücünü Kazakistan’ın güneyine ve Orta Asya’ya yaymaya
çalıştı. Bu topraklar üzerindeki iddialarında Yedisu’da birkaç yıkıcı sefere girişerek
Orta Asya hükümdarı Timur ile çatıştı342.
1370’lerde Ak Orda hanlarının Timur ile savaşı başladı. Sebep, Ak Orda
tahtına talip olan Toktamış’ın Timur’a kaçışıydı. İlk başta, Ak Orda’daki iktidar
mücadelesinde Timur’un desteğini alan Toktamış başarısız oldu ancak 1379’da Ak
Orda ve Altın Orda’da tutunmayı başardı, ardından 1387’de Timur’a karşı harekete
geçti. Savaşlar sırasında öncelikle şehirler ve yerleşik kırsal nüfus zarar görmüş,
yıkıma ve soyguna maruz kalmıştır. 1387-1388’de Toktamış, Moğolistan emiri
Kamar ad-Din’in müfrezesiyle birleşerek Sıganak’tan geçen, Sauran’ı kuşatan ve
Sayram, Yassı, Taşkent, Semerkant ve Buhara çevresini harap eden Maveraünnehir’e
bir ordu gönderdi. Timur’un misilleme eylemleri ve Deşt-i Kıpçak’ın derinliklerine
yaptığı seferler de Ak Orda halkının soygunu ile sonuçlandı.
Timur’un ölümünden sonra Sırderya şehirleri için mücadele yeniden
alevlendi. 1405 baharında Şeyh Nur ad-Din, Otırar’ı ele geçirdi ve dört yıl boyunca
elinde tuttu, ardından Halil-Sultan şehri ele geçirdi. 1410’da Şah Cihan liderliğindeki
Moğol müfrezeleri Sayram, Karasaman ve Otırar’ı kuşattı. 1420’de, Ulugbek ve
Barak arasındaki Sırderya şehirleri için mücadele yoğunlaştı ve yalnızca Şahruh’un
yardımı, ilkin Sırderya bölgesi üzerindeki gücünü korudu. 15. yüzyılın ortalarında
Türkistan şehirleri Abulhayr Han’a boyun eğdi343.
Kazakistan topraklarında devlet oluşumunun derin tarihi kökleri vardır ve
burada Antik Çağ’da ve Orta Çağ’da yaşayan kabilelerin ve halkların tarihi ile
bağlantılıdır. Gelişmenin önemli aşamalarından biri Moğol sonrası dönemi olan 14.-
15. yüzyıllardır. Şu anda Doğu Deşt-i Kıpçak (Kazakistan’ın bozkır kısmı), Yedisu
ve Türkistan’ın (kaynaklarda Güney Kazakistan toprakları olarak adlandırıldığı gibi)
göçebe, yarı göçebe ve yerleşik tarımsal nüfusun etnik ve siyasi konsolidasyonu (Geç
Orta Çağ) tamamlandı. Kazak milliyetinin ve devletliğinin yerel etnik temelde
oluşum süreci tamamlandı. Kazakistan tarihindeki bu zor dönemin ilk aşaması,

341
Pişçulina K.A.,Yugo-Vostoçnıy Kazakstan v Seredine 14-Naçale 16 v., Alma-Ata, 1977, (Yugo-
Vostoçnıy Kazakstan), ss. 33-40.
342
Pişçulina, Yugo-Vostoçnıy Kazakstan, ss. 87-96.
343
İstoriya Kazahstana, Cilt 2, Almatı, 1997, ss. 96-152.

91
Moğol uluslarının çöküşü ile karakterize edilir. Cengizcilerin Deşt-i Kıpçak ve Orta
Asya’daki (Maveraünnehir) sahiplikleri; son aşama ise Kazak Devleti’nin oluşumu,
Kazak Hanlığı.
1243’te, Tuna ve İrtiş arasındaki bozkır bölgesinde, üstün gücün Cuci’lerine
ait olduğu yeni bir Moğol devleti, Altın Orda oluşmaya başladı. 1395 yılında Altın
Orda yıkılmış ve Cuci’lerin mirasında yeni bir dönem başlamıştır. Yeni devletin
sınırları net çizgilere sahip değildi, ancak Batu’nun batıdaki sahipliklerinin Tuna
boyunca, daha doğrusu sol yakasından geçtiği ve doğudakilerin modern Güney
Kazakistan’a kadar uzandığı tespit edilmiştir. 14. yüzyılın ilk yarısında Al-Omari;
Jent, Sıganak, Sayram gibi şehirleri Altın Orda’ya bağladı. Altın Orda’nın nehirleri
arasına Jayık (Ural) adını verdi. Ancak, 14. yüzyılın 60’lı yıllarında Sırderya’nın orta
ve alt kısımları Ak Orda’ya aitti. Ulusların etrafının Altın Orda’dan uzaklaşması, iç
süreçlerin neden olduğu doğal bir fenomendi. 14. yüzyılın ortalarından itibaren Altın
Orda’daki merkezi yönetime kökenlerini Batu’nun ağabeyi Orda-Ejen’den alan Ak
Orda hükümdarları niyet ediyorlardı344.
Ak Orda’nın Altın Orda’dan ayrılması 14. yüzyılın ikinci çeyreğine kadar
uzanır. Bu olay Erzen ve Mübarek-Hoca idaresi altındayken olmuştur. Altın Orda
1360-1370’lerde hüküm süren Urus Han’ın altında önemli ölçüde güçlendirildi. 14.
yüzyılda Ak Orda’nın bu dönemde Timur’a karşı verdiği bağımsızlık mücadelesinin
asıl yükü ona düşmüştür.
Altın Orda’nın çöküşü sırasında ortaya çıkan en büyük devlet birliklerinden
biri Nogay Ordası’ydı. Nogay Ordası 14.-15. yüzyıllarda Batı Kazakistan
topraklarını içeriyordu. Ak Orda, Abulhayr Hanlığı, Nogay Ordası ve Moğolistan
eyaletlerinde, nüfusun siyasi, ekonomik ve sosyal gelişimi, Kazak Hanlığı’nın
oluşumu için Moğol koşullarından daha uygun koşullar ortaya çıkarmıştır345.

344
Yegorov V.L., İstoriçeskaya Geografiya Zolotoy Ordı v XIII-XIV vv, Moskva, 1985, s. 5.
345
Klyaştornıy ve Sultanov, Kazahstan. Letopis Treh Tısyaçeletiy, Alma-Ata, 1992, ss. 224-240.

92
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İPEK YOLU BOYUNCA UZANAN BÜYÜK ORTA ÇAĞ ŞEHİR
MERKEZLERİ VE MİMARİ ANITLAR

Kazakistan Cumhuriyeti’nin arkeolojik ve kültürel mirasının incelenmesi


amacıyla 2003 yılı “Kültürel Miras” devlet programı tanıtılmıştır. Bu program
temelinde, Kazakistan’ın eski yerleşim yerleri, veba mezarlıkları, Orta Çağ şehirleri,
kaleleri, türbeleri ve mezarları vb. Mimari anıtlar üzerine derinlemesine bilimsel bir
temelde araştırmalar yürütülmüştür.
Bu program çerçevesinde 2004-2006 yıllarında Yedisu Bölgesi, Güney
Kazakistan ve Batı Kazakistan’da İpek Yolu üzerindeki Antik ve Orta Çağ
şehirlerinde kapsamlı arkeolojik kazılar yapılmıştır. Bu program, sadece arkeolojiye
değil, Kazakistan’ın tüm kültürüne de önemli katkı sağlayan ana programlardan
biriydi.
Devlet Kültürel Miras Programı346, tarihi ve kültürel varlıkların korunması,
araştırılması ve tanıtılması için kurulmuş. Temel amacı, ülkenin tarihi ve kültürel
mirasını incelemek, korumak ve restore etmektir. Bunlar arasında arkeoloji alanının
temel amacı, önemli tarihi-kültürel ve mimari anıtların incelenmesi ve yeniden
inşasıdır. Programda yer alan bilimsel yönergeler kompleksi, ulusal stratejinin
oluşumunda etkili faktörler olarak kabul edilirmiştir. Programın bir kısmı tarihi
arkeolojik yönü, arkeoloji ve mimari anıtları incelemek ve bunları yeni koruma ve
restorasyon yöntemlerini kullanarak müze-rezerv, turizm objesi ve bilim merkezi
olarak korumaktır.
“Kültürel Miras” programı çerçevesinde Kazakistan topraklarında yüzlerce
anıt incelenmiş ve binlerce antik kalıntı bulunmuştur. Program kapsamında İpek
Yolu üzerinde yer alan Antik ve Orta Çağ şehirleri kapsamlı bir şekilde incelenmiş
ve araştırmaları sonucunda yeni fırsatlar açıldımıştır. Göçebe bir medeniyet oluşturan
milletimizin şehir kültürü ile birleştiği ve yüzlerce şehir meydana getirdiği
bilinmektedir. Tabii ki, Kazakistan’ın Antik ve Orta Çağ şehirleri Sovyet

346
Karl Baypakov, Kazakstannın Arheologiyası men Madeni Murası, Memlekettik “Madeni Mura”
Bagdarlaması Boyınşa 2005 Jılgı Arheologiyalık Zertteuler Jaylı Esep, Almatı, 2005, s. 3.

93
döneminden beri biliniyor, ancak program aracılığıyla yerli araştırmacılar antik
şehirlere yeni bağımsız perspektiflerden bakma fırsatı bulmuşlar.

3.1. YEDİSU BÖLGESİ

Koylık Şehri
Koylık, 8-14 yüzyıllarda İle Nehri boyunca yer alan en büyük şehirdir (EK 7).
Şehir, Antonovka (Koylık) köyünün doğu kesiminde Aşkıbulak Nehri’nin kıyısında
yer almaktadır. Şehir güneybatıdan güneydoğuya 1,2 km, kuzeybatıdan kuzeydoğuya
1 km uzanmaktadır347. Her 20-25 m’de bir kule bulunan sur duvarının kuzeydoğu
tarafı iyi korunmuştur348.
Şehrin üç parçalı yapısı, Kazakistan’ın birçok Orta Çağ anıtına ortaktır ve bu
şu şekilde tanımlanabilir: ham kilden yapılan kalın duvarları vurmalı kil (pahsa)
yöntemiyle yapılmış, kırılmış tarafının genişliği 11-13 m, korunmuş yüksekliği 2-2,5
m’ye kadar uzanır, şehristan binasının dikdörtgen kenarları tespit edilmiş, bu da
rabatın bir parçası olması gerekir ki, toplam alanı 90 hektardır. Şehir, uzun eksen
boyunca uzunluğu 1290 m’ye kadar uzanmakta, kuzey-doğu-güney-batı çizgileri ve
kuzey-batı-güney-doğu çizgisi boyunca 840 m’lik bir mesafeyi kapsamaktadır.
Şehrin güneybatı kesiminin genişlediğini görmek zor değildir. Duvarın dışında 10-17
m genişliğinde ve 1-2 m derinliğinde bir çukur kazılmıştır.
Koylık şehrindeki arkeolojik kazılar esnasında bir Budist tapınağının
kalıntılarını bulunmuştur. Bu, kazılardan önce yaklaşık 2 metre yüksekliğinde,
köşeleri dünyanın dört bir köşesine yönlendirilmiş 4 sütunlu bir tepeydi. Tepenin
tabanı 42-44 m, yüzeyi 13-17 m idi. Yapının dış duvarlarının çevresi 16,2 x 18
metredir. Merkezi, dört yöne giden bir şeridi olan kare bir tapınaktır, ancak tüm
koridorlar doğrudan ona bağlı değildir: güneydoğu koridoru duvarların geri
kalanından ayrı olarak yer almaktadır. Koridorların genişliği 2,5 ile 2,8 metre
arasındadır. Binanın köşelerinin arka tarafında yarım daire şeklinde kuleler var ve
bunun sadece yüksekliği 1 metre kadar olan alt kısmı korunmuştur. Duvarların ve

347
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 92.
348
Karl Baypakov ve Dmitri Voyakin, Ortagasırlık Kiyalık Şaharı, Almatı, 2007, (Kiyalık Şaharı),
s. 9.

94
kulelerin tüm çevresi boyunca, tabana dikey olarak yerleştirilmiş çifte yanmış
tuğlalar vardır349.
Kazılar esnasında, çöken höyüklerin tabanında ve merkez salonda ve
koridorlarda, 12-13. yüzyıllara ait çok sayıda çanak çömlek parçaları, kırık kap
parçaları bulunmuştur. Diğer buluntular arasında demir hançerler ve kapı kolları,
küçük bronz eşyalar ve seramik bir testi betimleyen boğa başı yer almaktadır350.
Kirişlerle kabartmalı bir tuğlanın bulunması da son derece dikkat çekicidir.
2004 yılında gerçekleştirilen kazılar, yapının doğu dış cephesindeki mimari
unsurların belirlenmesine olanak sağlamıştır. Dört kenarlı bir taş sütun üzerinde iki
parça yanmış ağaç kesintisi bulunmuştur. Bu unsurlardan eyvanın dışında yer aldığı
varsayılabilir. Tapınak odalarının unsurları şu şekildedir: merkezi kapı; tapınağın
merkezi büyük odasına giden iç giriş; güneydoğu tarafı kapalı olan dönemeçli
koridor, bu dönemeçli koridorunun kuzeydoğu ve güneydoğu tarafını birbirinden
ayırmaktadır.
Tapınağın bileşimine benzer birçok yapı vardır. Söz gelimi, Ak-Beşim
(Suyab) ve Kızıl Özek Krasnaya Reçka (Naveket) gibi Erken Orta Çağ (8-9 yüzyıl)
Budist tapınaklarıdır351. Bazı araştırmacılara göre, Budizm İpek Yolu boyunca
Batı’dan Doğu’ya kadar Fergana ve Yedisu üzerinden yayılmıştır. Budizm’in ilk
misyonerleri, Yedisu’ya yerleşen Soğdlulardı. B.A. Litvenskiy’e göre, Yedisu Budist
tapınaklarının mimari görüntüsü ve tapınak heykel sanatı, Hint ve Orta Asya
gelenekleriyle uyumludur352.
2001 yılında Koylık topraklarında hamama alternatif olan, iyi korunmuş bir
yapı bulunmuş ve incelenmiştir (EK 9). Bu, 900 metrekare alana ve 2-2.3 metre
yüksekliğe sahip dikdörtgen bir tepe olmuştur. Hamamın yapısı iki olağan şekilde;
yani kubbe ve “balha” şeklinde örtülmüştür. Bu odaların anlamını ve önemini,
karşılıklı bağımlılıklarını göstermektedir353. Dikdörtgen bir şekle sahip olan Koylık
Hamamı’nın merkez odasının kubbesi, herhangi bir konfigürasyonun kubbesi

349
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 94.
350
Karl Baypakov ve diğerleri, Arheologiçeskiye İssledovaniya Yujno-Kazahstanskoy
Kompeleksnoy Arkeologiçeskoy Ekspedetsii, İzvestiya Ministerstva Nauki i Vısşego
Obrazovaniya Respubliki Kazahstan Natsionalnoy Akademii Nauk, №1, Almatı, 1999, ss. 12-16.
351
Goryaçeva ve Perugodova, Buddiyskiye Pamyatniki Kirgizii, Vestnik Drevney İstorii, №2,
Moskva, 1996, s. 16.
352
Litvinskiy ve Zeymal, Adjina-Tepe, Moskva, 1971, s. 110.
353
Voronina V.L., Banii-Hamam u Narodov Soyetskogo Soyuza i Stran Zarubejnogo Vostoka,
Arhitekturnoye Nasledstvo, №.31, Moskva, 1983, s. 142.

95
olmasını sağlayan “bagali” tepesine yerleştirilmelidir. Tepeler, girişin kemer gibi
açıklıklarının üzerinde yer almaktadır. Isıyı olabildiğince tutabilmek için az katlı
katmanlı kubbeler yapılmıştır.
Odanın dört köşesinden ortaya doğru bükülen “Balha” kubbesi, önemli bir rol
oynamayan teknik odaların çatılarını örtmek için kullanılmıştır. Dar geçitler
genellikle yarım daire biçimli kemerler veya kubbelerle örtülüdür. Dışarıdan
bakıldığında hamamın yapısı kendine has bir karaktere sahiptir. Samanlı kilden
yapılmış kubbeler grubu içinde en yüksek olanı merkez salonun kubbesidir ve bazen
yerden hemen yükselmiş gibi yapılmıştır. Hamamın bu özelliği, ısıyı iyi tutmaya
yardımcı olur ve su temin sisteminin özellikleri nedeniyle, bina kazılmış bir çukura
inşa edilmiş, ayrıca binanın etrafındaki ateş hızlı bir şekilde ısıtılmıştır354.
Ayrıca her hamam odasının ne işe yaradığı öğrenilebilir. Kompleksin ilk
odası soyunma, el ve ayak yıkama içindir. Burada sıcak su derin, ama çok büyük
olmayan bir teknede bulunurdu. Burada banyo yapmadan önce vücut, kol ve bacaklar
yıkanırdı. Bu tür odalara “ayak yıkamak için birinci ve ikinci odalar” denilmektedir.
Bu odalar, buhar alımı ve tedavi edici masaj hizmetlerinin sunulduğu
“merkezi salon” un girişinde yer almaktadır. Merkez salona bitişik odalarda da (№ 2)
aynı hizmetler verilmiştir. Ziyaretçilere sıcak su sağlamak için hamam kompleksinin
içinde özel bir “çiftlik” (“№ 3”) tahsis edilmiştir. Burada su ısıtıcılar bulunmaktaydı.
Sonraki iki odada (№ 4,6) orta büyüklükte tekneler mevcuttur. Ayrıca, diğer
iki odanın (№7, 8) daha büyük tekneleri vardı. Bunlar yıkanma odalarıdır. Oda
sıcaklıkları genellikle birbirinden farklıdır. Bunlar orta sıcaklıktaki “soğuk” ve
yüksek sıcaklıktaki “sıcak” odalar şeklindedir355.
Kompleksin beş odasında tekneler yerleştirilmiştir. Tüm teknelerin duvarları
kalın beyaz su geçirmez bir kenarla sıvalıdır. Kenarı hazırlama yöntemi çok ilginçtir.
V.L. Voronina, Taşkentli eski bir usta tarafından yazılmış bir sıva yapma
yönteminden bahsediyor: “Öncelikle seçilip ayıklanan saf kireç kamış külü ile iyice
karıştırılır. Bu arada kireçten yaklaşık dörtte biri veya üçte biri eklenir. Kül
genellikle çömlekçilerden veya tabakçılardan elde edilirdi. Daha sonra kireç ve kül
iyice öğütülür ve karıştırılır. Bunu yapmak için, karışım uzun bir süre bir çubukla
dövülür. Daha sonra toz karışımı bir kaseye koyulur ve üzerine su dökülür. Daha iyi
354
Baypakov, Ejelgi Kalaları , s.104.
355
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s.103.

96
birleşmesi için kamışın püskülü eklenir. Daha sonra bir kase karışıma 20-30 adet
yumurta eklenir. Hazır olan karışıma üzüm şurubu (yarım veya bir kova) ilave
edilebilir. Sonra sıva yapma işlemi başlar ve bu birkaç gün sürer. İlk olarak, ilk sıva
kurutulur. Kuruyan tarafta birkaç gün içinde çatlaklar oluşmaya başlar. Çatlaklar
oluşmaya başlayınca üzüm suyuyla karıştırılmış su tamamen emilene kadar serpilir.
Sonra yuvarlak bir taşla ovalanır ve yüzeyi düzeltilir. Bu yöntem, sıvanın iyi
tutmasını ve uzun süre dayanmasını sağlar”356. Araştırmacılar tarafından sağlanan
bilgiler, ağırlıklı olarak kazılar sırasında bulunan eserler ve yerleşimlerin incelenmesi
sırasında sağlanmıştır.
Yukarıda verilen bilgiler, arkeologlar tarafından İpek Yolu üzerindeki İle
Vadisindeki Karlukların eski önemli siyasi, ekonomik ve kültürel merkezi olan
büyükşehir Koylık’ın 9-14. yüzyıllarda keşfedildiğini ve incelendiğini
kanıtlamaktadır. Bunu şehrin geniş bir Avrasya bölgesini işgal eden Moğol
İmparatorluğu’nun Çağatay Hanedanı’nın başkentlerinden biri olduğu dönemde yerel
sikkelerde basılan gümüş ve bakır sikkelerin buluntuları da kanıtlayabilir.
Bir zamanlar en büyük siyasi merkezlerden biri olan Koylıkta madeni para
basılmıştır357. Bu saray ürününün açılış tarihi 1930 yılına kadar uzanmaktadır. O
zaman, Yedisu Araştırma Derneği, Ermitaj Müzesine aşağıdaki yazıyla birlikte bir
gümüş sikke bağışlamıştır: “Kokand gümüş madeni paraları 1912 yılında
Antonievskiy köyü yakınlarında bir sulama sisteminin (340 adet) inşası sırasında
bulunmuştur”.
Gömülmüş madeni para ile ilgili bilgilerin azlığı nedeniyle, özel bir araştırma
yapılmadan nerede ve ne zaman yapıldığı hakkında bilgi edinmek oldukça güçtür. Bu
madeni paranın tasarımını ilk olarak 1974 yılında Otırar’da bulunan sikke üzerinden
V.N. Nastiç358 anlatmıştı. Bileşenine bakıldığında 7. yüzyılın 60’lı yıllarının ilk
yarısında yere gömülmüştür. Son zamanlarda gömülmüş sikkelerin çoğunluğu
hakkında yeni bilgiler ortaya çıkmaya başlamış, bazı madeni para sarayları tespit

356
Karl Baypakov ve diğerleri, Srednevekovıye Goroda i Poseleniye Severo-Vostoçnogo Yedisu,
Almatı, 2005, (Vostoçnogo Yedisu), s. 50.
357
Karl Baypakov ve DmitriVoyakin, Kiyalık Şaharı, s. 44.
358
Karl Baypakov ve Nastiç, Klad Serebryanyh Veşçey i Monet XIII v. iz Otırara, Kazahstan v
Epohu Feodalizma (Problemı Etnopolitiçeskoy İstorii) Alma-ata, 1981, s. 42.

97
edilmiştir (örneğin, Karakorım, Kuçi) ve bu madeni paranın yapılış coğrafyası ve
oluşum özellikleri hakkındaki bilgi yelpazesini önemli ölçüde genişletir 359.
Antonievskiy Mezarı’nın madeni paraları, 620 hicret yılının son yıllarından -
630 hicret yılının başlangıcından daha erken basılamaz. Üretimlerinin kronolojik
dönemi yaklaşık 30-35 yıldır. Madeni paraların şekli doğru yuvarlanmamıştır.
Kenarlarında kesme (tipik düzleştirme izleri) yoktur.
Talgar Şehri
Talgar şehri Almatı’nın 25 km güney doğusunda, Talgar Nehri’nin
güneyinde, İle Aladağı’nın eteğinde yer almaktadır. Şehir 8-13. yüzyıllara kadar
uzanmaktadır. Şehir alanı: kuzeydoğu 300 m, kuzeybatı 298 m, güneybatı 280 m,
güneydoğu 302 m’ye kadar uzanmakta ve toplam 9 hektar alanı kaplar. Şehir adı, ilk
olarak 10. yüzyılın sonlarında bilinmeyen bir yazar tarafından yazılmış Farsça
“Hudud-el-Âlem (Dünyanın Sınırları)” adlı eserde geçmiştir. Oryantalist V.V.
Barthold’a göre: “Bilinmeyen yazar, Orta Asya coğrafyası hakkında temel bir bilgiye
sahiptir. Özellikle Orta Asya’nın doğu kısmı hakkında çağdaşlarından daha fazla şey
biliyordu”. Bu eserde cesur Türklerin yaşadığı Tong ve Talhir antik kentlerinin
adlarından bahsedilmektedir. Adı geçen yerleşim yerlerinin Jikil ve Karlukların
sınırında, Issık Göl yakınında yer aldığı söylenmektedir.
Talhir (Talhiz) bu isim yüzyılları arkada bırakarak bize kadar ulaşmıştır.
Bunun gibi Talgar (yer adı) da çok eski bir kelimedir. İki kökü olan ismin “gar”
kısmı Hint-Avrupa diline aittir ve “dağ” anlamına gelmektedir360.
Bilindiği üzere, şehir 8. yüzyılın sonlarında ve 9. yüzyılın başlarında inşa
edilmeye başlamış ve 10-13. yüzyıllarda iyi yaşandığı ortaya çıkmıştır. Bu dönemde
şehir önemli bir ekonomik, siyasi ve kültürel merkez haline gelmiştir. Marangozluk,
seramik, cam, kemik ürünleri ve metal işleme gibi işler gelişmiştir (EK 10). İnşaat işi
özel bir yere sahipti. Bütün bunlar şehirde bulunan verilerle tam olarak
doğrulanmaktadır. Bunların arasında demirci aletleri, bıçaklar, ayrıca dökme demir
pulluklar, balta, at nalı, zincir gibi çeşitli eşyalar vardır. Kazı sırasında, özellikler
yanmış kilden yapılan bütün çanak çömlekler ve onların parçaları bulunmuştur.
Bunların arasında tahıl depolama amacıyla kullanılan 200 litrelik büyük kapların

359
Karl Baypakov ve Dmitri Voyakin, Kiyalık Şaharı, s. 44.
360
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 56.

98
yanı sıra yeşil ve kahverengi boya ile boyanmış mumlar da vardır. Kilden yapılmış
küçük tabaklar ve at heykelleri gibi çocuk oyuncakları da vardır361.
Özellikle kemikten eşya yapma işi gelişmişti: çeşitli süs eşyaları, düğmeler
ve kemerler yapılmıştır (EK 11). Şehirde kemikten yapılan satranç taşları da
bulunmuştur. Talgar, batı ile doğuyu birbirine bağlayan kervan yollarının kavşağında
yer almış, dolayısıyla Ortadoğu’da yapılmış en güzel metal objeler burada
bulunmuştur. Örneğin, bu tür buluntulardan biri, kanatlı Saka görüntüsüne sahip bir
bakır levhadır.
Şehirde Karluk, Jikil, Tühsi, Üysün, Dulat gibi Türkçe konuşan kabileler
yaşamıştır. 10-11. yüzyıllarda şehir halkı İslam dinini kabul etmiştir. Bunu şehrinin
güneyindeki dağ eteğinde bulunan Müslüman mezarları kanıtlamaktadır. Ancak şehir
sakinlerinin yaşamlarında ve definlerinde şamanizm, göke, toprağa ve hayvanlara
tapınma ile ilgili ritüeller korunmuştur. Örneğin, bir köpek mezarı bulunmuş ve
köpek Türkçe konuşan birçok halk ve kabile tarafından kutsal hayvan olarak kabul
edilmiştir. Özellikle, Altay ve Sibirya’da yaşayan Türk kabilelerinin bugüne kadar
devam eden köpek defini geleneği vardır. Defini tepeye, yüksek bir yere gömerler.
Burada köpeğin öldükten sonra hizmet ettiği kişilerin gideceği yere gideceğine
inanılır. Talgar’ın canlılığı Yedisu’da 13. yüzyılın başında Tatar-Moğol fethinden
sonra zayıflamaya başlamış. Aslında burada hayvancılık egemen olmaya başlamış,
tarım ve şehir yaşamı gerilemiş, 13. yüzyılın ikinci yarısında şehir varlığını
yitirmiştir362.
Taraz Şehri
Talas Bölgesi’nin en eski şehri olan Taraz hakkında ilk yazılı bilgiler MÖ 586
yılında yazılmıştır363. Çin kaynaklarında Talas (Talas-Taraz) isimleriyle
biliniyordu364. Taraz şehri adını Talas Nehri’nden almıştır. Taraz şehri 13. yüzyılda
Moğol istilasından sonra ciddi şekilde tahrip edilmiştir. Korunmuş olan iç kale ve
şehristanın alanı kuzeye doğru 370 m, batıya doğru 160 m, güneye doğru 200 metre
kadar uzanmaktadır. Şehrin kuzey tarafında uzunluğu 175 m ve genişliği 117x125 m
olan iç kale yer almaktadır365. Taraz projesi hakkında detaylı bilgiyi 1864 yılında

361
Karl Baypakov ve diğerleri, Vostoçnogo Yedisu, s. 125.
362
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 68.
363
Barthold V.V., Soçineniye, Cilt:4, Moskva, 1966, s. 33.
364
Zuyev, a.g.m., s. 91.
365
Senigova T.N., Srednevekovıy Taraz, Monografiya, Almatı, 1972, s. 25.

99
V.A. Kallaur verir. Onun “Aulieata Kalesi Projesi” adlı çalışmasında şehrin merkezi
kısmının eksiksiz projesi gösterilmektedir.
Taraz şehrinde 1936-1938 yıllarında şehristan ve iç kalede gerçekleştirilen
kazılarda karışık seramik ve yalıtımlı tuğlalar bulunmuştur366. 1962-1963 yıllarında
iç kale ve şehristanda yürütülen kazı sırasında alanı 480 metrekare, derinliği 9 m.
bina katı bulunmuştur. Bu, 1. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar olan dönemi kapsar367.
Günümüzde Taraz şehrinin antik dönemine çok dikkat ediliyor. 1-5. yüzyıllar
arasında ortaya çıkış dönemini belirlemek için toplanan kültür varlıkları oldukça
azdır. İç kalenin 15 ve 11 katmanlarından 1. yüzyıldan kalma açık bir ocak, tuğla ve
kül tabakası tespit edilmiştir. Ayrıca bir taş kolye bulunmuştur. Bazı araştırmacılara
göre bu, Key, Kobad-Şahe Tacikistan’da MÖ 1. yüzyıla ait olduğu söylenirse,
Batken Kırgızistan’da MÖ 2 ve MS 2-4. yüzyıllara ait olduğu ileri sürülmüştür368.
11 katmandan uzunluğu 13,5 cm, genişliği 2 cm ve kalınlığı 1 cm olan
kemikten yapılmış yaprak şeklindeki ok ucu bulunmuştur. Bunun hangi yüzyıla ait
olduğuna dair bazı görüşler vardır. Örneğin, Aktöbe’de MÖ 1-3. yy., MS 1-3. yy. ait
olduğu kabul edilirse, Kenköl mezarlığında MS 2-4. yy. ait olduğu tespit
edilmiştir369. İç kalede bulunan bir kap kolunda yer alan kadın heykeli oldukça dikkat
çekicidir. Gevşek saçları ve küçük saçları vardır370. Bu, Ev ve Yeryüzü Tanrısı
Anahit olabilir ve Sogdia’da MÖ 2 ve MS 4. yüzyılları içermektedir371.
Ev, tasarımına göre MS 1-4. yüzyıllarda inşa edilmiştir. Duvara yanaşarak bir
yatak yerleştirilmiş, ortasında bir ocak bulunmuştur372. Bu tür evler Aktöbe, Şardara,
Karatau’da vardır, MÖ 3-MS 3. yüzyıllara aittir. Zemin katta çok fazla çakıl
bulunmuş, bu nedenle Talas Nehri’nin taşma olasılığı daha yüksektir.
Elde edilen malzemeler incelendiğinde şehrin ilk ortaya çıkışı MÖ 1-2.
yüzyıllara dayandığını biliyoruz. MÖ 1-4. yüzyıllarda Talas Bölgesi’nde çok sayıda
yerleşim yeri bulunmaktadır. Örneğin, Ohum, Örnek, Tastı, Şapovalavka,
366
Senigova, a.g.e., s. 26.
367
Merşçiyev M.S., K Voprosu o Statigrafii Nijnih Sloyev Taraza, sbornik Novoye v Arheologii
Kazahstana, Alma-Ata, 1968, s. 40.
368
Baruzdin ve Brykina, Arheologiçeskiye Pamyatniki Batkena i Laylyaka, Frunze, 1962, s. 22.
369
Senigova T.N., Poseleniye Aktobe, Sbornik “Arheologiçeskiye İssledovaniya na Severnıh
Karatau” , Alma-Ata, 1962, s. 78.
370
Bernştam A.N., Kenkolskiy Mogilnik, Arheologiçeskiye Ekspeditsii Gosudarstvennogo Ermitaja,
№2, Leningrad, 1940, s. 36.
371
Meşkeris V.A., Terakotı Samarkandskogo Muzeya, Moskva, 1962, s. 104.
372
Vaynberg ve Levina, Poseleniye Aktobe 2, Sbornik “Drevnosti Çardarı”, Alma-Ata, 1969, ss. 11-
19.

100
Kızılkaynar, Tekturmas, Bakatebe, Düysenbay gibi yerleşim yerleridir373.
Şehristandaki kazılar güneydoğu kesiminde gerçekleştirilmiştir. Binanın birinci
katından, yerleşimin birinci yüzyıldan beri var olduğuna dair kanıtlar bulunmuştur.
240 metrekarelik kazılarda sur ve kale kalıntıları ortaya çıkarılmıştır.
1. kazı. Yüksekliği 3 m, kalınlığı 4 m. olan duvar pahsadan yapılmış ve üzeri
külle kapatılmıştır. Bu, burada hayatın çoktan durduğu anlamına gelmektedir.
Duvarın kalıntıları daha sonraki yüzyıllarda da kullanılmış ve çeşitli seramikler,
küçük çini, oval çömlek, yuvarlak boyunlu ve yay kulplu çömlek bulunmuştur374.
Özellikle dikkat edilmesi gereken şey, bulunan dikey kulplu kazan Üysün dönemine
aittir375.
MÖ 1-4. yüzyılda Doğu Türkistan fonunda ejder atı gibi kulplu seramik bir
kap bulunmuştur376. Taraz’ın alt kültürel katmanında bulunan Roma İmparatoru
Vespasiana’nın gümüş dinarı MS 73’te basılmıştır377. Bu malzemeleri özetleyecek
olursak, Taraz şehri MS 1-8. yüzyıllarda küçük bir yerleşim yeri olarak kurulmuştur.
Talas Bölgesi’nin eski bir yerleşim yeri olarak yaşamış ve 4-7. yüzyıllarda önemli bir
savunma şehri olmuştur. Soğdluların Talas Bölgesi’ne toplu olarak yerleşmeleri
nedeniyle merkez şehir haline gelmiştir.
6. yüzyılda bölgede birçok yeni şehir ve yerleşim kurulmaya başlanmış.
Ticaretin ve el sanatlarının gelişmesi nedeniyle şehirler de gelişmeye başladı. Taraz
çevresinde Jikil, Törtkül, Tömengi Barıshan gibi küçük kasabalar inşa edilmiştir. İç
kale ve şehristandan elde edilen veriler, şehrin ekonomik ve sosyal bir merkez olarak
gelişimini göstermektedir. Birçok çalışma ve kazı yapılmasına rağmen, Taraz’ın
ekonomik ve potansiyel önemi tam olarak keşfedilmemiştir. Şehrin tasarımı ve diğer
şehirlerle olan siyasi ve kültürel bağlantıları tam olarak araştırılmamıştır. Şehrin
surlarında herhangi bir araştırma kazısı yapılmamıştır.
Taraz şehri hakkında daha fazla bilgi almak için 1993-1994 yıllarında iç
kalesinin batısına araştırma kazıları yapılmıştır. 1. Kazı. Blok, kalenin batı kesiminde
inşa edilmiştir. İç kale 4 m yüksekliğe kadar korunmuştur. Kazı, savunma duvarını 4

373
Trudı Sovetskoy Arkeologiçeskiye Ekspeditsi, s. 66.
374
Senigova, Srednevekovıy Taraz, a.g.e., s. 48.
375
Ageyeva E. İ., Otçet o Raskopkah na Gorodişçe Taraz v 1962 god, Rukopisnıy Fond Otdela
Arheologii İİAE AN KazSSR, № 218, s. 13.
376
Dyakonova ve Sorokin, Hotanskiye Drevnosti, Moskva-Leningrad,1960, s. 37.
377
Senigova, a.g.e., s. 47.

101
metre aşarak zemine kadar ulaşmış. Genişliği 2 m, uzunluğu 5.5 metredir. Bu, 50
cm’lik 2 katmana ayrılmıştır. En üstteki üç kat yıkılmıştır. Kazı alanı 20 m’dir.
3. katman kül ve tuğla kalıntılarından oluşmaktadır. Tuğla boyutu 40x42x8 ,
25x26x8, 40 cm’dir. Büyük tabaklar, kalın çömlekler ve kum parçaları bulunmuştur.
Yalıtımlı tabaklardan bir kalın tabak ve bir tepsi bulunmuştur. Bitkiler ve geometrik
desenler mavi ve yeşile boyanmış, dışı sırla kaplanmıştır. Çanak çömlekler kalın ve
ağırdır. Bu tür eşyalar 16-18. yüzyıllarda yapılmıştır.
4. katman sağlam tuğlalardan 80x80x60 cm şeklinde inşa edilmiştir. Bu
muhtemelen ana kalenin en üst katıdır. Böyle çok katlı bir kale, Orta Asya ve
Kazakistan şehirlerinin tipik bir örneğidir. Buna dişli kale denilmektedir378.
Çömlekler kazınmış veya çizilmiştir.
8. katman kalınlığı 1 metre olan bütün bir tabakadan oluşmaktadır. Bu, kül ve
kırık tuğlalarla karıştırılmıştır. Tuğla ebadı 26x28x50, 80 cm’dir. Tabakadaki çiniler
farklıdır. Metal kaplar şeklinde kırmızı parlak kaplar, işlemeli kapaklar vardır.
Kırmızı parlak kaplar Taraz’da 6-8. yüzyılda bulunmuştur.
9 katman kül karışımlı kırık inşaat kalıntılarından oluşmaktadır. Kalınlığı 60-
70 cm’dir. Tuğla ölçüsü 45x29x8, 10 cm’dir. Üst duvar bu kattan başlamaktadır. Bu
kattan çeşitli çanak çömlek kalıntıları bulunmuştur. Dışı beyaz ve morla boyanmış
ince kaseler, ağızlı testiler, çömlekler, tandır ocak kalıntıları vardır. T.N.
Senigova’ya göre bu kat 4-6. yüzyıllara dayanmaktadır379.
10 katman çakılla kaplı kattır, 1,5 m’dir. Bu kattan tuğla kalıntıları, kül, taş ve
fosil kumlar bulunmuştur. Bu kattan özel seramik türleri toplanmıştır. Bunlar dışı ve
içi el yapımı olan kaba seramik kaplar ve eşyalardır. Seramik çinilere kum ve çakıllar
eklenmiş ve kalitesiz yandırılmıştır. Genellikle kırık bardak, kulp, tencere ve tavalar,
bunun yanı sıra kaymaktaşından yapılmış bir ayaklı masa parçaları, bir eğirmen başı,
taş rende ve kalemtıraş bulunmuştur. Yukarıdaki bulgulardan yola çıkarak bu katın
3-4. yüzyıla kadar uzandığı sonucuna varıyoruz.
11-12 katmanları Tuğla ve duvar kalıntılarından oluşmaktadır. Çakıl taşı, kil
ve toprakla karıştıtırlmış sert bir yüzeyde yer almıştır. Bunlar nem ve sudan zarar
görmüştür. Çeşitli hayvan kemiği ve külü yere saçılmıştır. Bulunan eşyalar arasında

378
Voronina V.L., İz istorii Sredneaziatskoy Fortifikatsii, Sovetskaya Arheologiya, Nauka, № 2,
Moskva, 1964, s. 44.
379
Senigova, a.g.e., s. 49.

102
kemikten yapılmış kazıyıcılar ve taştan yapılmış eşyalar vardır. Bu tür ürünler Orta
Asya ve Güney Kazakistan’da 1-2. yüzyılla tarihlendirilir. İlk yüzyıllarda burada
küçük bir yerleşim yeri olmuştur. Yerleşim yerleri selden zarar görmüştür.
Taraz gibi ilk yüzyıllarda kurulan şehirlerin sayısı 5’tir. Hepsinde arkeolojik
araştırmalar yapılmıştır. Bunlar iyi korunmuşlar, çoğunlukla 1-5. yüzyıllar arasında
yaşamışlar ve daha da gelişmemiştir. Taraz çevresinde MS 1. yüzyılda yaşayan
şehirler: Örnek köyüne bağlı Ohum380, Tastı köyüne bağlı Şapovalavka, Korolevka
köyüne bağlı Kızılkaynar tepesi381 ve Tekturmas kasabası382 incelenmiştir. Şehirlerin
projesi şu şekildedir: ortası açık bir alan olup, etrafı kaleyle çevrilidir. Bu surların
boyutu 30x30; 50x70 şeklindedir. Taraz şehri de ilk dönemlerde bu projeye dahil
olmuştur. Daha sonra üzerine bir şehir inşa edilmiş ve yıkılmıştır. Bu arazi 13
katman çakıl taş, kil ve topraktan oluşmaktadır. Böyle bir araziye bir ev inşa etmek
için ilk yerleşimciler su geçirmez, açık ve tepelik bir alan seçmek zorunda kaldılar.
Burası şu anki şehir yeri olmuştur.
Sonuç olarak, iç kalenin 11. katında yapılan kazılar, tarihi veriler, arşiv
verileri, arkeolojik araştırmalar Taraz şehrinin 1-20. yüzyıla kadar yaşadığını
kanıtlamaktadır.
1-4. yüzyıllarda kentin ilk temeli atılmış ve yerleşim ortaya çıkmıştır. 5. ve 7.
yüıllarda yerleşimin duvarları tesviye edilmiş, üzerine temel olarak iç surlar ve evler
inşa edilmiştir. 8-9. yüzyıllarda şehristan ve evler iç kalenin dışına inşa edilmiştir.
10. ve 12. yüzyıllarda şehir zenginleşmiş, su boruları ve çiftlik binaları inşa
edilmiştir. Ticari ve idari inşaat yapılmıştır. Rabadda esnaf ve tüccar şehirleri hayata
geçirilmiştir. Camiler, hamamlar, kervansaraylar, pazarlar gibi kültür merkezleri inşa
edilmiştir. Talas Nehri üzerine taş bir köprü yapılmıştır. Şehir yanına komşu şehirler
inşa edilmeye başlar: Tekturmas, Jikil, Tömengi Barıshan vd.
13. yüzyılın başlarındaki Moğol istilasından sonra şehrin kültürel yaşamı
çökmeye başlamıştır. Bölgedeki yüzlerce şehir ve kasaba yok edilmiştir. Taraz şehri
harap olmuş ve küçük bir yerleşim birimine dönüşmüştür. Sonraki birkaç savaş
şehrin ekonomisini mahvetmiştir. Bu 13-18. yüzyıllara kadar sürmüştür. 19. yüzyılda

380
Trudı Sovetskoy Arkeologiçeskiye Ekspeditsi, Alma-Ata, 1949, s. 66.
381
Posledam Drevnih Kultur Kazahstana, Alma-Ata, 1970, ss. 79-83.
382
Rempel L.İ., Arkeologiçeskiye Pamyatniki v Dalçih Nizovyah Talasa, Trudy İİAE AN
KazSSR., Cilt:1, Almatı, 1956, s. 76.

103
şehir yeniden gelişmeye başlamıştır. 20. yüzyılda, antik şehrin kalıntıları yerine
Kazakistan’ın en büyük bölgesel merkezi, idari ve ekonomik şehri olan Jambıl
gelişmeye başlamıştır.
1994 yılında yapılan arkeolojik kazılarda Taraz şehrinin 2000 yaşında olduğu
ortaya çıktımıştır. Kazılar sırasında bulunan eserler hayatının dönemine tanıklık
etmektedir. Kazıların kültürel katmanları şehrin gelişim ve yaşam dönemini
yansıtmaktadır. İlk yüzyıllarda (1-5. yüzyıl) Taraz küçük bir yerleşim yeriydi. 6.
yüzyılda Talas yöresi göçebelerin toplu yerleşimi nedeniyle yaşayan bir şehri haline
gelmiştir. Aynı zamanda, Şelji’deki gümüş maden yerinden elde edilen değerli metal,
şehrin ekonomisinde önemli bir rol oynamıştır.
Coğrafi olarak elverişli bir konumda bulunan şehir, 10. ve 11. yüzyıllarda
önemli bir alışveriş merkezi haline gelmiştir. İpek Yolu şehrin hızlı gelişimini
etkilemiştir. Başkent görevini şehirde idari, dini ve kültürel ticaret yapıları inşa
edilmiştir.
9-12. yüzyıllarda Taraz şehri en parlak günlerini yaşamıştır. Ayrıca bölgede
onlarca büyük ortak şehirler de inşa edilmiştir. Bölgedeki şehirler projeler ve
hizmetlerine göre şu şekilde ayrılmaktadır: uzun müstahkem şehirler, iç müstahkem
şehirler, şehir kaleleri, kervansaraylar ve kırsal yerleşimler. Bunlar birlikte, bölgenin
siyasi ve ekonomik kalkınmasının temelini oluşturmaktadır.
Taraz’da bir iç kale (idari) binası, şehristan (aristorkrat şehri) ve rabad
(zanaatkar ve tüccarlar) şehri inşa edilmiştir. Arkeolojik araştırmaların amacı, şehrin
o dönemdeki mimari (tarihi) kültürel gelişimini göstermek ve şehirlerin yaşadığı
zaman dilimini belirlemektir. Günümüzde Taraz’ın halefi Jambıl, Asya’nın en büyük
şehirlerinden biridir. 1. yüzyılda inşa edilen şehrin 2000 yıllık bir geçmişi vardır383.
Taraz’ın tarih yazımını yazan araştırmacıların çalışmalarından yola çıkarak
şehrin mimarisinin de geliştiğini görmekteyiz. Taraz’ın merkezi en eski kalesiydi.
Farsça’da “ark” veya “kühendiz” olarak adlandırılmaktadır. Hükümdarların sarayı
şehrin bu bölümünde bulunuyordu. Buranın kaleye bitişik şekilde surlarla çevrili bir
şehristan olduğu anlaşılmıştır. Zengin tüccarlarla, toprak sahiplerine, din adamlarına,
zanaatkarlara ve dükkanlara ev sahipliği yapmaktaydı. Şehristan surlarına ticaret ve

383
Karl Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 152.

104
el sanatları atölyeleri devam ettirile inşa edilmiştir. Şehrin yoksulları için konutların
yanı sıra zanaatkarların atölyeleri ve evleri de vardır384.
11-12. yüzyıllarda Karahanlıların egemenliği altında Taraz gelişiminin
zirvesine ulaşmıştır. Bu dönemde birçok türbe, mezar ve hamam yapılmıştır. Bu,
İslam’ın bölgede sağlam bir şekilde yerleştiği bir zamana denk gelmektedir.
Dolayısıyla bu durum mezarlığın başındaki yapıların inşasına etkilemiştir.
Karahan Türbesi Taraz’ın batı kesiminde inşa edilmiştir (EK 14). B.P.
Denike, “Orta Asya’nın Mimari Süsü” adlı kitabında, Karahan Türbesi’nin orijinal
halini 19. yüzyılın 50’li yıllarına ait resimler yardımıyla tespit ettiğini söylemiştir.
Türkistan Amatör Arkeoloji Kulübü üyesi V. Pankov, Karahanlı Türbesi
hakkında şunları söylemektedir: “Bu bir mezar değil, çok değerli bir Antik Çağ
anıtıdır. Burada sadece iki minaresi korunmuştur. Zamanın süslemelerinin çoğunu
yok etmesine rağmen, türbe önden hala harika görünüyor. Güzel Çin tuğlalarından
yapılmış bu binanın düz ve uyumlu olduğunu da fark ettim. Anıtın dibinde, yaklaşık
altı basamak yüksekliğinde tuğla haçlar var”385. Yukarıda belirtilen resimlerden
türbenin bir kubbe ile örtülü olduğunu görebilirsiniz. Yeniden yapılan türbe
öncekisinden farklıdır. Her iki tarafı Ayşe Bibi Türbesi’ne benzese de, tuğla işçiliği
Buhara’daki Orta Çağ İsmail Kübbesi’ne benzemektedir.
Ayşe Bibi Kubbesi, 11-12. yüzyıllara ait bir anıttır (EK 15). Kısmen hasarlı
bir şekilde bize ulaşmıştır386. Kubbenin toplam alanı 7.23 m x 7.23 m’dir; kolonların
çapı 86 cm, dekoratif duvarların kalınlığı ise 80 cm’dir. Ayşe Bibi Kubbesi’nin iç
yüzeyi tuğla, dış yüzeyi yanmış topraktan yapılmış; tuğlalar ve yanmış taşlar kireçle
karıştırılmış ve ardıç ağacıyla tutturulmuştur. Ağaçlar, bir deprem sırasında
duvarların çökmesini önlemek için tasarlanmıştır. Anıtın içinde ve dışında Kazak
halkının 20 farklı süsü bulunmaktadır. İnşaatı yapanların imzaları, İran kültürü ve
mimarisine aşina olduklarını göstermektedir.
Babacı Hatun Türbesi, Ayşe Bibi Kubbesi’nin yanına inşa edilmiştir (EK 16).
Bu anıtın tarihi 11. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Boyutlar 6,9x6,9 metrekaredir.
Duvarlar yanmış tuğladan yapılmıştır. Tuğlaların boyutu 24x24x5 cm’dir. Üç cephesi

384
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 109.
385
Ergali Nurgaliyev, Zagadki mavzoleya Karakhana, Znamya Truda, 22.02.2021.
https://ztgzt.kz/zagadki-mavzoleya-karahana-imya-togo-kto-pravil-drevnim-tarazom-mnogo-
vekov-nazad-do-sih-por-ne-vyyasneno/
386
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 109.

105
inşa edilmiştir. On altı köşeli şemsiye şeklinde bir kubbe üstünü örtmektedir. Doğuya
bakan ana cephenin ortasında, yaya benzeyen bir kemer yer almakta ve türbenin
giriş kapısı da burada bulunmaktadır387. Kubbenin kaidesinin ardıçlarla çevrili olması
ve duvarlarının su agarından yapılmış olması, o dönemdeki yapı sanatının çok üst
düzeyde olduğunu göstermektedir.
(Taraz’ın doğusuna doğru) Antik Taraz Bölgesi’nden çıkarılan bir diğer eser
de doğu hamamıdır (EK 13). Alanı 13.6x12.4 m’dir. Hamam odalarının tavanları
kubbeli zeminler ve yanmış tuğlalarla kaplıdır. Duvarlar geometrik şekiller ve
sekizgen sarı yıldızlarla süslenmiştir. Siyah çerçevelidirler ve birbirlerine kırmızı
haçlarla bağlanmıştır. Desenlerde mavi, pembe, sarı renkler çoktur ve yaprak ve
bitkilere benzerlik hakimdir. Genel olarak 10. ve 12. yüzyıllarda Karahanlılar
egemenliğinde mimarinin en güzel örnekleri doğmuştur. Yanmış seramiklerin
mimari yapılarda kullanılması, yapıların kompozisyon tiplerinin oluşmasına, kemer-
kubbe yapımının yaygınlaşmasına, çeşitli sanatsal yöntemlerin uygulanmasına yol
açmıştır388.
Dış duvarları, kubbeleri ve içleri, yapının strüktürü ile uyumlu olarak göz
alıcı süslemelerle süslenmiştir. Yapımında oyma ve döküm 8 kenarlı, yıldız biçimli,
halı benzeri desenler yaygın olarak kullanılmıştır. Bu dönemde mimari ile birlikte
moda ve yan sanat alanları da gelişmiştir. Orta Çağ şehri Taraz’da mimarinin
gelişimi, gelecek nesiller için paha biçilmez bir hazine bırakmıştır.
Taraz’daki ilk hamamı 1938 yılında A.N. Bernştam rehberliğindeki Yedisu
arkeolojik keşif gezi grubu araştırmıştır. İncelenen hamamın planı kare (14x13,3 m)
olup, ışığa doğru yönlendirilmiştir. Sıcak su kaynağı olan güneydoğu köşedeydi.
Giriş odaları binanın kuzeybatı kısmında, kare bir antre ve iki tarafından çevrelenen
simetrik bir koridordan oluşmaktadır. Bu antrenin bir kubbeyle değil, 4 metre
uzunluğunda taş bir kubbeyle örtülü olduğunu varsaymak mantıklı ve koridorlu yan
duvar dizisi, taş kubbe gergi için bir payanda görevini yapmıştır389.
Güney cephede 3 küçük oda, yani iki kareli oda ve batı cephede hamamın
izole bir “bölümünü” oluşturan düz kapılı bir lobi bulunmaktadır. Bu, saygın ve
değerli konuklar için yapılmış da olabilir.

387
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 115.
388
Kazak Sovet Ensiklopediyası, Almatı, 1975, s. 509
389
Karl Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 161.

106
Diğer odalar ise birbirine dik iki eksen üzerinde yapılmıştır. Kuzey-güney
ekseninde geniş bir antre, ardından 3,2x3,2 m ölçülerinde, dört bir yanı küp
(muhtemelen kubbe) olan bir oda yer almaktadır. Lobinin arkasında kubbeli bir oda
bulunmaktadır. Bunun doğusunda aynı büyüklükte kubbeli de olabilen bir oda vardır
ancak küp yoktur.
Bir odanın zemini tuğladan yapılmıştır. Diğer odadan tuğladan yapılmış bir
“banyo” bulunmuştur. Su deposu ebadı 175x47 cm’dir. Hamam kapısı kuzey
cephede bulunmaktadır. Bu kapı, oturmak için rafları olan küçük bir odaya
açılmaktadır. Duvarlar sıva ile dekore edilmiştir. Bu odayı hamamlı bir oda
izlemiştir. Banyoların duvarlarında sıva ile süslenmiş bir oyuk vardır. Sıva suya
dayanıklı boyalarla boyanmıştır. Bezeme, duvara geometrik olarak yerleştirilmiş,
etrafı siyah bir çizgiyle çevrili ve kırmızı bir haçla birbirine bağlanan sekizgen sarı
bir yıldızdan oluşmaktadır390.
Arkeologlar banyoların birinin yanından düşük dereceli gümüşten yapılmış
madeni paralar (dirhemler) bulmuşlardır. Bu hamamın yapımı ve ömrü 11. yüzyıla
kadar uzandığını söylemek mümkündür391. İkinci hamam 1973 yılında K.
Baybosınov ve A.P. Popova rehberliğinde incelenmiştir. Bu hamam, ilk hamamla
karşılaştırıldığında, Avrasya’da yaygın olan benzer yapıların ilkelerine tamamen
uygundur. Bulunan yapının üst tabakası kaldırıldıktan sonra 10,5x10 metre
boyutlarında dikdörtgen bir Orta Çağ hamamı kalıntısı olduğu anlaşılmıştır. Bu,
Taraz’da bulunan ikinci hamamdı. İlk hamam 1936-1939 yıllarında A.N. Bernştam
rehberliğindeki arkeolojik kazılar sırasında keşfedilmiştir. Bu konuda birçok çalışma
yapılmıştır392.
Hamamın duvarları 1.5 metre yüksekliğinde ve 90 cm kalınlığında olup,
yanmış tuğlalarla yapılmış ve araları kil ve kaymak taşıyla tutturulmuştur. Yapının
temel taşı çakıl taştan yapılmış olup, doğu duvarının dışındaki temel taşı küçük bir
seki şeklinde dikdörtgen taşlarla döşenmiştir. Hamam, giyinme odası, banyo, masaj
odası ve buhar odası olmak üzere dört odadan oluşmaktadır. Hamamın tabanının
altından kendi kendine ısınan seramik borular bulunmuştur. Kazı sırasında bulunan

390
Karl Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 161.
391
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 114.
392
Bernştam A.N., Nekotorıye İtogi Arheologiçeskih Rabot v Semireçye, KSİİMK, №13, 1946, ss.
110-118.

107
küçük tuğla boruların çoğunda, içinden sıcak su aktığını kanıtlayan beyaz leke izleri
vardır. Seramik boruların üzeri yassı taşlarla kaplanmış ve kireç harcı ile sıvanmıştır.
Bu da hamama gelenlerin ayaklarının altının sıcacık olması ve terlemenin tadını
çıkarmasını sağlıyordu. Yerden ısıtma borularının duvarları güzel ve sağlam bir
şekilde şekillendirilmiş ve döşenmiştir, bu da günümüze kadar korunmalarını
sağlamıştır. Keşif ekibi, inşaat alanını dikkatlice incelemiş, birinci ve ikinci
hamamlar arasında benzerlikler bulmuştur393.
Zamanında V.L. Voronina şunları yazmıştı: “Nisa hamamı tasarım olarak
Orta Asya hamamlarına benziyorsa ve birçok özelliği Kırım ve Bulgar hamamlarına
çok yakınsa, Taraz hamamı planlama ve süsleme açısından benzersizdir. Formları
Antik Çağ’a yakındır”394.
Önce güney kapısından girilir, kiyafetler çıkarıldıktan sonra yandaki banyoya
girilirdi395. Banyoya giriş kapısından iki yanında uzun sandalyeler bulunmaktadır.
Şehir sakinlerinin ana banyosu 2-3 odadır. Sefer ekibi bu odaları tamamen
kazdıklarında, zeminin altında en karmaşık mühendislik bilgisini ve alev alev yanan
ateşin sıcaklığını gerektiren içi boş borular buldular. Merkezi baca genişliği 50 cm,
ayrıca baca borularının genişliği 30 cm’dir.
Odaların köşelerinde kalın sıva yerine, yıkanmak için özel banyolar yapılmış
ve birkaç kez onarılmıştır. Keşif heyeti, hamamdaki ateşin güney cephedeki duvarlar
arasında bulunan iki özel fırın tarafından yakıldığı sonucuna varmıştır. Zemin
altındaki boruların genişliği, dönüşlerin çok sayıda olması, ısı borularının dibine
çakıl döşenmesi tabi ki ısının belli bir sıcaklıkta uzun süre depolandığını
göstermektedir.
Keşif sonuçlarına göre, her odanın köşelerinde kubbenin ana direklerinin
kalıntıları ve höyükler arasındaki tavandan alınan sıva, hamamın çok kubbeli bir yapı
olduğunu kanıtlamaktadır. Keşif heyeti, hamamın kirli sularının iki yerden aktığı batı
duvarının dış kısmında farklı çaplarda yanmış topraktan yapılan su boruları
bulmuştur. İlki, ikinci odadan direk giriş odası üzerinden yapılmışsa, ikincisi üçüncü
ve dördüncü oda üzerinden yapılmıştır. Bu iki su borusu birkaç metre sonra
birleşerek özel bir kuyuya dökülerek kirli suyu tek bir borudan tahliye eder. İki odalı

393
Karl Baypakov ve diğerleri., Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 161.
394
Senigova, a.g.e., s. 132.
395
Karl Baypakov ve diğerleri., Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 159.

108
su borusunun ağzına pis suyu arıtmak için bir filtre, yanında delikli bir sürahi ve su
borularını bağlamak için halkalı özel kısa borular kullanılmıştır. Banyo için suyu
aynı odadaki bir taş kuyudan aldığını görebiliriz. Üçüncü odadan, giriş odasını
ısıtmak için yüksek sıcaklıktaki bir borudan su sağlanmıştır. Son odaya ise derin bir
taş kuyudan içme suyu sağlanmıştır. Bunun yanında su depolama için iki özel yer
vardır.
Taraz’da bulunan ilk hamamın duvarlarını süsleyen süslemeler iyi korunmuş,
ancak yerden ısıtma boruları iyi korunmamıştır. İkinci hamam ise birincisine göre
çok daha iyi korunmuş, burada ısı ileten boşluklar ve pis su boruları zinciri vardır.
Genel olarak, Orta Çağ’da tıp bilim adamları hamamın insan hayatı üzerindeki
etkisine değinmişler. Ünlü bilim adamı İbni Sina, “Her hamamın sıcaklığı, geniş
girişi, odaların duvarlarında güzelliği vaaz eden ışık ve güzel resimleri olmalıdır”
demiştir. Böylelikle Orta Çağ’da insanlar rahatlayabilmiş ve hamamların
duvarlarındaki çeşitli temalardaki resimlerin estetik zevkinin tadını
çıkarabilmişlerdir. Ayrıca hamam, uzun zamandan beri birçok cemaatin çeşitli
görevlilerle müzakere ettiği ve birçok sorunu çözdüğü bir buluşma yeri olmuştur396.
Akırtas Şehri
Kazakistan’ın en gizli anıtlarından biri Akırtas’tır. Taraz’ın 40 km
doğusunda, Akçolak tren istasyonunun 6 km güneyinde, Kırgız Alatauı’nın eteğinde
yer almaktadır. Günümüzde bu, dağ geçidindeki pınarlardan akan geçici pınarların
kanallarının kesildiği çorak bir yerdir397. Akırtas’ın alanı kare olarak yapılmıştır.
Binanın dış cephesi çok büyük. Oradaki inşaat yapısı tam olarak bitmemiştir. Sadece
1-1,5 metre yüksekliğindeki duvarlar büyük kırmızı taşlardan yapılmıştır. Yukarıdan
inşaat planı açıkça görülebilir (EK 18). Boyutu 180x205 metredir398.
Akırtas 140 yıldan fazla bir süredir araştırılmaktadır. Buna ilk dikkat çeken
Rus sanatçısı M.S. Znamenskiy idi. Znamenskiy Akırtas panoraması ve dört sıra
bloktan oluşan duvar parçalarının krokisini çizmiştir399.
Daha sonra, 1867’de ünlü oryantalist P.I. Lerh tarihi anıta gitmiş ve Akırtas’ı
bir Budist manastırı diye düşünmüştür400. Birkaç yıl sonra jeolog D.L. İvanov burada

396
Bolşakov O.G., İslam i İzobrazitelnoye İskusstvo, Trudı Gosudarstvennogo Ermitaja, Cilt:10,
Leningrad, 1969, s. 148.
397
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 129.
398
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 130.
399
Karl Baypakov ve diğerleri., Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 207.

109
araştırma yapmış. Onun Akırtas ile ilgili makalesi, inşaat projesi ve inşaat için elde
edildiği yer hakkında detaylı bilgiler içermektedir. D.L. İvanov, duvar bloklaını
tasvir etmiş ve bunların motiflerini çizmiştir401.
1893-1894 yıllarında Akırtas’a V.V. Barthold gitmiş ve anıt hakkındaki
efsaneleri kağıt üzerine yazmış, bunun bir Hıristiyan yapısı bir Nasturi manastırı
olduğunu açıklamıştır402. 1936-1938 yıllarında Talas Vadisi’nde anıtı araştırma
görevini Jambıl arkeoloji keşifi (A.N. Bernştam rehberliğinde) üstlenmiştir. Daha
sonra anıtı 1940, 1945-1946 yıllarında G.I. Patseviç inceledi, Akırtas matbaasını,
odaları, avluyu, sütunların temellerini, taş ocağını, su kaynağını tasvir ederek
yazmıştır. Patseviç’e göre Akırtas 9. yüzyılla tarihlendirilmektedir403.
1945 yılında Akırtas’a Kazak SSC Bakanlar Kurulu’na bağlı Mimarlık
Bölümü seferi düzenlenmiştir. Onlar binanın tasarımını çizmiş, araştırma
materyalleri mimar T.K. Basenov’un makalesinde yayımlanmıştır. T.K. Basenov
Akırtas’ın ne Budist, ne de Nasturi olmadığını, 8-9.yüzyıllarda inşa edilmiş bir kale
olduğunu öne sürmüştür404.
Akırtas’ın kimliğinin tespit edilmesiyle ilgili olarak, L.U. Manyukovskaya da
fikrini ortaya atıyor. Manyukovskaya’ya göre, Akırtas büyük bir alışveriş merkezi,
otobüs ve geceleme durağı olarak inşa edilmiştir. Ayrıca, Manyukovskaya Akırtas
inşaatının 10. yüzyıldan önce yapıldığını belirtmiştir. Alman bilim adamı B. Brentjes
ise Akırtas’ın 8. yüzyılın başlarında Arap komutan Kuteybe tarafından fethedilen
toprakların kuzey bölgelerinde bir sığınak ve kale olarak inşa edildiğini öne
sürüyor405.
1996 yılında Akırtas, Kazakistan Cumhuriyeti Eğitim ve Bilim Bakanlığı
Bilimler Akademisi’ne bağlı Arkeoloji Enstitüsü’nün bir Kazak-Fransız arkeolojik
keşif gezisi tarafından incelenmiştir. Onlar tarihi mirasın yaşını ve diğer ilginç
gerçekleri açıklamak için kanıtlar bulmuştur.

400
Lerh P.İ. Arheologicheskaya Poyezdka v Turkestanskiy kray v 1867 god, Sankt-Peterburg,
1870, ss. 28,29,34,39.
401
İvanov L.D., Po Voprosu Nekotorıh Turkestanskih Drevnostey, İzvestiya Russkogo
Geografiçeskogo Obşçestva, Cilt:21, Sankt-Peterburg, 1886, ss. 162-177.
402
Barthold V.V., Otçet o Komandirovke v Srednyuyu Aziyu s Nauçnoy Tselyu, Cilt:4, Moskva,
1966, ss. 37-39.
403
Patseviç G.İ.,Akır-Taş, Vestnik № 4, AN KazSSR, 1949, ss. 80-85.
404
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 131.
405
Karl Baypakov ve diğerleri., Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, ss. 208-209.

110
2000-2002 yıllarında arkeolojik çalışmalar yeniden canlandırılmıştır. Bu
çalışmalar öncelikle inşaatın ilk bölümünde “avlu”nun belirlenmesiyle ilgiliydi.
Böyle bir çalışmanın sonucunda bilim adamları, “avlu”nun cami inşası için bir yer
olduğu sonucuna varmışlardır. Batı duvarındaki eski bir kapı yerinde bulunan mihrap
kazılarında cami olduğu tespit edilmiştir. Avlunun kuzey duvarından sokağı sokağa
bağlayan üç kapı açılmıştır. Bu, inşaatın halk için olduğunu kanıtlamaktadır. Avluda
ayrıca taş sütunları yerleştirmek için kullanılan taş kaideler de bulunmaktadır. Cami
yapmak için özel olarak hazırlanmış olduğu sanılmaktadır. Bu nedenle buraya “sütun
tipi” bir cami yerleştirilmiş olmalıdır.
Çatı düz olarak yapılmış ve sütünlarla tutturulmuştur. Arkeologlar bu tür
camilerle çoğunlukla Yedisu ve Güney Kazakistan bölgelerinde karşılaşmışlardır.
Bunlardan biri Otırar’ın Kuyrıktöbe’sinden, diğeri ise Akırtas’ın 20 km doğusunda
bulunan Örnek kasabasında bulunmuş ve incelenmiştir. Her ikisi de 9-10. yüzyılda
inşa edilmiştir406.
Akırtas’ta bir caminin bulunması, külliyenin Nasturi veya Budist olduğu
varsayımını çürütmekle birlikte, inşa tarihini belirlemek için belirli kanıtlar
bulmamıza da izin vermektedir407. İslam dini, 8. yüzyılın ortalarında Yedisu’da
yayılmaya başlamıştır. Bu nedenle inşaat bu süreden daha erken tamamlanmıştır.
Akırtas projesine benzer projeler de bulunmuştur. Bu tür mimari Orta
Doğu’da yaygındır. Yani Samara’daki sarayların projeleri, Arap halifelerinin yazlık
konutları, Suriye ve Ürdün sarayları, ihtişamıyla ünlü Kasr al-Hayr al-Garbi sarayı
buna benzer408. Böylece Akırtas projesinden yola çıkarak, hükümdarın bahar sarayı
olması gerektiği sonucuna varıyoruz. İktidardaki Karluk Kağanı olmalıdır.
Karlukların Yedisu’nun batı kesiminde 766’dan 893’e kadar hüküm sürdükleri
bilinmektedir.
Arkeolojik ve mimari araştırmalar, sadece Akırtas’tan değil, çevresinden de
bilmediğimiz birçok ilginç şeyi keşfetmemize yardımcı olmuştur.
Bu inşşatı yaptıran hükümdarın sarayı Akırtas’ın güneybatısına doğru
döşenen tuğlalar yapmış ve bu tuğlaları da yanmış hale getirenler de Akırtas’a yarım

406
Karl Baypakov ve Popov A.P., Rabotı na Gorodişçe Örnek, Arheologiçeskiye Otkrıtiya 1986
goda, Moskva, 1988, ss. 479-480.
407
Karl Baypakov ve diğerleri., Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 209.
408
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 132.

111
kilometre mesafede bulunan dağın kuzey eteğinde yaşamıştır. Dağın kuzey eteğinin
diğer yerlerden farkı, tuğla ve seramik üretimi için vazgeçilmez bir malzeme olan
kalın bir toprak tabakasının olmasıdır. Buradan tuğla yakmak için kullanılan bir
fırının kalıntıları, yanmış tuğla parçaları ve kül bulunmuştur. Alanın yaklaşık 1.5
hektar olması inşaatta çok fazla yanmış tuğla kullanıldığını göstermektedir409.
Kızıltaş Dağı’nın doğu yamacından taş çıkarılmıştır. Şu anda 400 m
uzunluğunda bir taş ocağı vardır. Bunun yanı sıra taş yığınları, taş parçaları, üst üste
yığılmış küçük taşlar bulunmuştur. Ocaktan inşaata olan mesafe yaklaşık 200-400
m’dir. Ayrıca bu taşların şantiyeye ulaştırılması için yaz ve sonbahar aylarında
kuruyan ve az miktarda suyu olan bir barajdan geçmesi gerekmiştir. Bu nedenle
inşaat için taş ve blokların nakliyesi kışın yapılmış olmalıdır. Bu amaçla kalın
kütüklerden yapılmış kızaklar kullanılmış olabilir. Taş ocağı yakınında taş işleme, taş
keski vb. işlerle uğraşan işçilerin evleri bulunmuştur. Evlerin yerlerinde çukurlar,
yanmış tuğlalar ve kırık tuğlalar bulunmuştur. Daha önceki kazılar, Akırtas’ın
Şoşkalı ve Uzınbulak boğazlarındaki kaynaklardan su temin edildiğini ortaya
çıkarmıştır. Akırtas ile boğaz arası 2-4 km kadardır. Su, 50-60 cm uzunluğunda, bir
ucu kalın, diğer ucu dar olan boru aracılığıyla temin edilmiştir. Kalın kenar çapı 20
cm, dar kenar çapı 18 cm’dir. Borunun büzüşen yeri, bir sonraki borunun kalın ucuna
yerleştirilmiştir410.
Araştırmacılar, kaynakların başından su boruları ve parçaları bulmuşlardır.
Uzunbulak boğazındaki su boruları kayalarla çevrili vadinin dar kesiminde toprak ve
taştan yapılmış bir baraj üzerine inşa edilmiş bir barajdan başlamıştır. Su sistemi çok
karmaşıktı, Akırtas yakınlarında bir rezervuar inşa edilmiş ve su daha küçük çaplı
borularla evlere ve hanelere dağıtılmıştır. Bahçelerde yüzme havuzları da olduğu
görülmüştür.
Akırtas’ın kuzeyinde iki baraj gölü bulunmaktadır. Bunlardan biri, batı
tarafında 40x40 m ölçülerinde ve 2 m derinliğinde dikdörtgen bir çukurdur. 3.200
metreküp su tutabilir. Doğu tarafındakisi daha küçüktür ve 30 m çapındadır. Burada
toplanan su muhtemelen Akırtas’ın kuzeyindeki tarlaları sulamak için kullanılmıştır.
Akırtas’ın doğusunda 250x250 m boyutlarında duvarla çevrili bir alan
bulunmuştur. Bu alanın doğu kısmı, ilkbaharda sular altında kalan bir vadi ile
409
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 134.
410
Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 211.

112
sınırlanmıştır. Ayrıca dağlardan gelen kanal Vadisi de yakındadır. Ancak burada
büyük bir bahçe planlanması gerektiği veya ondan önce bir bahçe olabileceği
varsayılabilir. Bu anlayış Doğu saraylarında, özellikle halifelerin Samara’daki yazlık
evlerinde yaygındır.411.
Akırtas’ın etrafındaki koruma sistemi dikkatlice düşünülmüştür. Herhangi bir
düşman gelirse, tehlike konusunda zamanında uyarmaktaydı. Kızıltas yamaçlarından
birinde taştan bir gözetleme kulesi olmuştur. Şimdi yerinde sadece alt sıranın 5 m
çapındaki taşları korunmuştur412. Kulenin yanında ve duman alarmı olan bir platform
vardır. Akırtas’taki kazılar, sadece bu muhteşem mimari kompleksin araştırılması
için değil, aynı zamanda Kazakistan’da yaşayan Türk devletlerinin Orta Çağ’ın
başlarında İpek Yolu üzerinden Yakın ve Ortadoğu ülkeleriyle siyasi, kültürel
ilişkileri açısından da önemliydi.
Jamukat (Kostöbe) Şehiri
Kostöbe tepesi, Jamukat şehrinin geçmişi 6-12 (EK 19). yüzyıllara kadar
uzanmaktadır. 10. yüzyıl ünlü Arap coğrafyacı Muhammed ibn Ahmed el-Makdisi,
İsficab Bölgesi’nde yer alan şehirler arasında Jumakat şehrinin olduğunu belirtmiştir.
El-Maksidi şehri su şekilde tanımlamaktadır: “Büyük şehir. Etrafı duvarla çevrilidir.
Cami şehir içinde, pazar ise rabadda yer almaktadır”413. 10. yüzyılda tarihçi
Nerşahi’ye göre, Jamukat 6. yüzyılda inşa edilmiştir. Popüler göçmenler tarafından
inşa edilmiş ve Jamuka liderin ismini almıştır414.
V.V. Barthold, Jamukat’ın diğer araştırmacıların söylediği Sırderya’ya değil,
Talas Bölgesi’ne ait olduğunu kanıtlamıştır415. Ancak şehrin gerçek bir anıtla
özdeşleştirilmesi bugüne kadar tartışmalı olmuştur. A.N. Bernştam, Jamukat’ı
bugünkü Taraz’ın güneyinden arar ve bunun Maytöbe veya Besağaş kalıntılarıyla
çalışabileceğini düşünmüştür. Ancak günümüzde bilindiği gibi bu anıtlar
büyüklükleri bakımından büyük şehirlerle rekabet edemezler. Dolayısıyla Kostöbe’yi
Talas Bölgesi’ndeki en büyük şehir kalıntılarından biri olan Jumakat ile
özdeşleştirmek mümkün olmuştur.

411
Veymar B.V., İskusstvo Arabskih Stran i İrana 7-17 vv., Moskva, 1979, ss. 42 – 43.
412
Karı Baypakov ve diğerleri., Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 212.
413
Volin S., Talas i Smejnıh Rayonah, a.g.e., s. 82.
414
Nerşahi Muhammed, İstoriya, Perevod N. S., Lykoşina, Taşkent, 1987, s. 11.
415
Barthold V.V., Otçet o Poyezdke v Srednyuyu Aziyu s Nauçnoyu Tselyu, 1893-1894 gg., Sankt-
Peterburg, 1897, s. 33.

113
Kostöbe’nin orta kesiminde iki sıra duvarla çevrili dikdörtgen bir tepe
420x450 m ölçülerindedir. İç yüksekliği 3,5 m’ye kadar, dış yüksekliği ise 5 m’ye
kadardır. Duvarların köşelerinde ve çevresinde yuvarlak kuleler bulunmaktadır. Her
iki tarafın ortasında dört kapı izi vardır. Şehrin merkezi (kale) batı duvarının
ortasında yer almaktadır. Günümüzde bu, düz bir yüzeye sahip piramidal bir çatıdır.
Çatı boyutu 70x80 m, alanı 30x40 m, yüksekliği 12-15 m’dir (EK 20).
Şehristan kaleye yapışık bir şekilde şehrin güneybatı köşesini tamamen
kapsamıştır. Boyutu 150x150 m’dir. Şehristan şehrin geri kalanından bir duvarla
ayrılmıştır. Giriş kuzey duvarda yer almaktadır. Şehristan’ın 200 m kuzeyinde 80 m
çapında ve 15 m yüksekliğinde kubbe şeklinde bir çatı bulunmaktadır. Kuzey
cephesinde iki adet mezarlık bulunmaktadır. Ekonomik bölge, merkezi kalıntılardan
3-5 km’lik bir yarıçap içinde görülmektedir. Bireysel tepeler, Talas Nehri boyunca
Törtkültöbe kasabasına doğru, Aşağı Barıshan’a eşdeğer olan eski binaların ve
surların kalıntılarıdır.
Kostöbe topografya açısından Yedisuluk Akbeşim ve Kızılözen’e yakındır.
Özellikle Kostöbe’nin topografyasında Kızılözen’in benzerlikleri vardır: her ikisinde
de koruyucu bir şehristan vardır, kalenin enine kesitinde piramidal çatı şeklindedir,
mezarlık duvarın dışında ve kubbe şeklindeki çatı mezarlığın yakınında yer
almaktadır416. Anlaşıldığı üzere Kızılözen, Şu Bölgesi’ndeki bir Soğd kolonisi olan
Navaket şehri ile eş tutuluyordu. Dolayısıyla Kostöbe’nin Soğdia şehrinin bir
kalıntısı, bunun yanı sıra Talas Bölgesi’ndeki Jamukat olabileceği varsayılabilir.
Kostöbe şehir mezarlığında kazılan şehir sakinin mezar yerinin doğasına
göre, 6-9. yüzyıllara ait olabilir. Kemiklerin çoğu dikdörtgen ve kare planlı mezar
höyüklerinden bulunmuştur. Duvarları 0,5-0,6 m kalınlığında tuğladan yapılmıştır.
Mezar höyüklerinin boyutları değişir: kare 3.3x3.4 m, 3.8x3.9 m, 3.5x3.5 m;
dikdörtgen 2x4 m, 2.5x3.7 m’dir. Zemin tuğla döşeli ve yüzey çamurla
kaplanmıştır417.
Binanın merkezi, mezar alanından uzakta açık bir alandır, görünüşe göre bir
avlu olarak hizmet etmiştir. Her mezar höyüklerinde 3 ile 20 ceset bulunmuştur. Her
yeni ceset gömüldüğünde, daha önce gömülen kemikler bir yana kaydırılır, ancak son
zamanlarda defin yerlerinin birkaç kez yağmalanması nedeniyle kemiklerin ve
416
Volin S., Talas i Smejnıh Rayonah, a.g.e., s. 82.
417
Karl Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 195.

114
kafataslarının orijinal konumlarının bozulduğu görülmektedir. Bozulmayan mezarlık
alanlarında, insan iskeletleri uzun, bazen iki veya üç sıra halinde höyüğün üzerinde
uzanmaktadır. Cenaze için belirli bir yön yoktur, genellikle ölen kişinin başı kapıya
doğru yerleştirilir.
Cenaze sırasında cesedin yanına çeşitli nesneler yerleştirilmiştir. Kostöbe’den
halka kulplu kırık bardaklar, sulu ve susuz testiler, test kapları bulunmuştur. Bunun
yanı sıra mezar yerlerinin birinden bir atın kafatası ve kemiği bulunmuştur418. En çok
bulunan eşyalar, tel başlı gümüş ve bronz küpeler, telden yapılmış tek halkalı bronz
küpe, tel üzerine boncuklar geçirilen yüzük şeklinde küpelerdir. Aynı zamanda
kalkanlı bronz bir yüzük, demir bilezik bulunmuştur.
Mezar höyüklerinden cesetlerle birlikte delikleri olan büyük kaplar da
bulunmuştur. Bunlar mezar höyükleri arasındaki dar geçitlere gömülmüş ve üzeri taş
levhalarla kaplanmıştır. Boyutları farklıdır, yüksekliği 0,5-1 m’dir. Defin için daha
önce kırılan kaplar (birbirine kısa iplerle bağlanan delikli ayrı parçalar) onarılırdı.
Kapların birinin dışına X şeklinde kavisli bir haç çizilmiştir. Başka bir kaptan insan
iskeleti bütün bir şekilde değil, sadece uzun kemikleri ve kafatası bulunmuştur.
Kemikler arasında küpeler ve yüzükler vardı.
Bir başka gömme türü de ceset şeklindedir. Bunlar mezar yerleri arasındaki
çukurlardan veya geçitlerden çıkmıştır. Atlı asker şeklinde ayakları iki tarafa doğru
uzanan mezar yerleri de bulunmuştur. Mezar höyüklerinden birinin baş tarafında
halka kulplu kilden bir kap bulunmuştur.
Mezarlıktaki gömü yerleri arasında kemik höyüğü şeklinde gömülü olanlar da
vardır. Bunlar büyük mezarlar arasından, büyük kapların yanından düzensiz bir
şekilde bulunmuştur. Tuğladan yapılmış Müslüman mezarları dikkat çekmektedir.
Cesedin başı kuzeybatıya, yüzü güneybatıya dönük uzanmakta, yanında hiçbir nesne
yoktur. Bu tür mezar yerlerı kapalıdır, bu sırada Talas Bölgesi halkı İslam’ı kabul
etmeye başlamıştır.
Kostöbe’deki benzer mezarlıklar Orta Asya, Güney Kazakistan ve Yedisu’da
yaygındır. Mezarın doğası gereği Taraz’ın yakınında bulunan Tekturmıs Dağı’ndaki
mezarlık buna çok yakındır. Kostöbe’deki mezarlığındaki gömü yerleri Penjikent,
Börijar, Şağa ve Kızılözen mezarlıkları ile ortak benzerlikleri vardır: bunların hepsi

418
Karl Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 196.

115
6-9. yüzyıllara aittir. Bu anıtlarla benzerlik gösteren Kostöbe eserleri (çömlek, küpe)
aynı tarihlidir. Mezarlığın yaşını bir tarafta bir adam, diğer tarafta bir at imgesi olan
bronz sikke tarafından belirlemektedir. Bu tür sikkeler 6-7. yüzyıllara aittir. Karşin
Vadisi’nden Fergana’ya kadar geniş bir alanda başılmıştır419. Tavus kuşu (ya da
horoz) görüntüsüne sahip toka, nispeten Kimaklara ait İrtiş etrafında yaşayan
göçebelerin mezarlığından bulunan tokaya benzemektedir420. 8. yüzyılda Kimakların
İrtiş’ten batıya doğru hareket ettikleri kanıtlanmıştır. Bu nedenle Kostöbe şehir
mezarlığında göçebelerin süs eşyaları bulunmuş, bunun yanı sıra mezarlıktaki at
kemikleri, farklı etnik ve dini özelliklere sahip bir grup insanın mezar yeri olduğunu
belirtmektedir.
Kostöbe mezarlığından bulunan eşyalar, 6-9. yüzyıllarda Erken Orta Çağ
Yedisu’da meydana gelen karmaşık Türk-Soğd sentezi sürecine tanıklık etmektedir.
Buranın kendi kentsel kültürü olmuştur. Konut ve dini mimari, duvar resimleri,
seramik kompleksine sahip Kızılözen ve Akbeşim şehirlerinde bulunan nesneler de
dahil olmak üzere, şehirde yüksek derecede yerleşim ile karakterize olduğu
kanıtlanmıştır421.
Orta kısımdaki (kale) en eski yapı kompleksinin 6-8. yüzyıla kadar uzandığını
belirlemek mümkündür. Bu, tuğla ve pahsa bloklardan yapılan dairesel bir koridor ile
konut, hizmet odalardan oluşan bir kaledir. Daha sonra, 9. ve 10. yüzyıllarda,
kompleksin tasarımı önemli ölçüde değişmiş: dairesel galeri yıkılmış ve esas olarak
ekonomik amaçlarla odalara ayrılmıştır. Bunlar koridor aracılığıyla konut, tören ve
dini odalarla bağlantılıdırlar. Büyük bir salon şeklinde iki oda bulunmaktadır. Bir
tanesinin duvarları, zeminde kayan ve hasar görmüş oyma levhalarla süslenmiştir.
Sadece tek tek parçaları korunmuş ve oymaların 7 cm kalınlığa kadar alçıdan
yapıldığı tespit edilmiştir. Odanın kendisi dikdörtgen, boyutu 7x5 m’dir. Doğu ve
batı duvarlarının genişliği 1 m ve yüksekliği 0,5 m’dir. Batı duvarı bütün olarak inşa
edilmiş, doğu duvarının ortasında bir boşluk bulunmaktadır. Kuzey duvarı 3,9x1,22
m boyutlarında, 0,54 m yüksekliğinde, güney kenarı yuvarlak bir duvarla çevrilidir.
Duvarın üç tarafı lehimli veya merdivenlidir. Duvarın ortasında ayaklı bir ocak

419
Smirnova O.İ., Svodnıy Katalog Sogdiyskih Monet: Bronza, Moskva, 1981, ss. 25-26.
420
Goryaçeva V.D., Nausı Nekropolya Krasnoreçenskogo Gorodişça, Krasnaya Reçka i Burana,
Frunze, 1989, s. 85-96.
421
Karl Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 197.

116
vardır. 1.4 m çapında olan yuvarlak bir sunak bulunmuştur. Güney duvarında oyuk
vardır. Oymanın her iki yanında oyma levhalar bulunmuştur. Güneydoğu köşesinde,
yüksekliği 0,5 m olan yarım sütunlu yan odaya açılan bir kapı bulunmaktadır422.
Odanın zengin iç mekanı ve ocağın varlığından ziyade, ateşe tapınma ile
ilişkilendirilen bir tapınak olduğu varsayılmıştır. Oyma desenlerin restorasyonu
sırasında, görsellerin detayları doğaya ve desene göre sistematize edilmeye
başlanmıştır. Ne yazık ki, kil malzemesi çok kırılgandır ve parçacıkların kenarları
sürekli hasar görür, bu nedenle keşif yerinde bunları bir araya getirmek çok zordur.
Ancak bir takım parçaların resimlerinde nasıl bir şekil olduklarını bulmak
mümkündür. Söz gelimi, birkaç halka vardır: büyük, orta ve küçük. Bunlar ana resim
“incilerle” benzerlik gösterse de, ancak yuvarlak deliklerin doğası ve boyutunda
farklılık vardır. Bu bağlamda, bu kırık parçalar çemberler oluşturur, bunlar sadece
yayın şeklini değil, aynı zamanda literatürle benzerliklerini de gösterir.
Desenlerdeki en yaygın stillerden biri üzüm sapıdır. Üzüm ve üzüm
yapraklarını gösteren çok sayıda küçük parça toplanmıştır. Biri geometrik, diğeri
bitki olan iki zıt çizgiyle birleştirilen çok canlı bir desen vardır. Hepsi birlikte tek bir
desenli sınır oluşturmuş olabilir. Küçük yuvarlak bir meyvenin yoğun bir sapı ve
kötü korunmuş dişli bir yaprak birbirinden ayrılır, onları birleştiren hiçbir parça
yoktur. Ancak, yaprağı üzüm meyvesiyle ilişkilendirebilen nispeten eksiksiz üzüm
sapı parçaları vardır. Unutulmamalıdır ki diğer anıtlarda da rastlanan süsleme
sanatında en yaygın üslup sarmal genellikle üzüm dalına ardından yaprağa sırayla
birleştirilmiştir ancak bunun hâlâ çözülmemiş bir gelenek olduğunu belirtmek
gerekir. Büyük bir tahta üzerindeki bir üzüm yaprağına bakarsak bunun kısa sapın
karşısında olduğunu görürüz. Bu, halka hattının çok sıkı bir şekilde kıvrılabileceği
anlamına gelir ve bu, yaprak sapı ve meyve birbiriyle geniş bir açı oluşturmaya
devam ederse, geleneksel çözümün bir özelliğini gösterir Üzümün birçok parçasının
ve yaprağının tasvirlerinin çeşitliliği dikkat çekicidir: Sapları büyüktür ve seyrek
yoğunluktadır, meyve ne büyük ne de küçüktür ve yapraklardaki dişli süslemeler de
boyut olarak değişiklik gösterir. Böyle farklı bir tarz, içbükey duvarın farklı
bölümlerine uygulanabilmiştir423.

422
Karl Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 198.
423
Karl Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, ss. 198-199.

117
Kostöbe’de bulunan malzemeler incelendiğinde, sanatsal yakınlıkları ve
desenleri açısısnıdan Orta Çağ şehirleri Afrasiyab ile Varahşa’nın yanı sıra
Doğu’nun ünlü merkezleri, Samara ve Fustatka’da kazılan eserlerle benzerlik
gösterdiği açıktır. Bu nedenle Kostöbe deseni ve yapı katının geçmişi 9-10.
yüzyıllara kadar uzanmaktadır. Bunun Orta Asya, Ortadoğu ve Ortadoğu şehirleriyle,
İpek Yolu üzerindeki Talas Bölgesi’nin şehirleriyle kültürel bağları vardır.
Suyab ve Balasagun Şehirleri
Orta Çağ’da Yedisu’nun en ünlü şehirleri Suyab ve Balasagun’dur. Bu iki
şehir Kazakistan arkeolojisinde tartışmalıdır. Araştırmacılar kendi sonuçlarını
verirler. “Tang Hanedanlığı Tarihi”nde Çin yönlerini karşılaştıran tanınmış
oryantalist V. Tomaşek, İbn Hordadbeh ile Kudama’nın çizimlerini ve referanslarını
karşılaştırmış424ve Balasagun’un Issık Gölü’nün batı kıyısında yaşadığını
belirtirmiştir. V.V. Barthold, bu şehri biraz batıda aramanın daha iyi olacağını
söylmiştir425. Bilim adamı başlangıçta Balasagun’u Burana şehrinin bir harabesi
olarak tanımlamıştır. Daha sonra Balasagun’un Akbeşim olma ihtimali var olduğunu
da ileri sürmüştür426. V.V. Barthold’un ilk hipotezi, 15-16. yüzyıllarda yaşayan
Muhammed Haydar’ın verileriyle örtüşmektedir. “Ju ülkesinde bir yerde büyük bir
şehir var: hala minareleri, kubbeleri ve medreselerin bazı bölümleri vardır. Bu şehrin
adını kimse bilmediği için Moğollar buraya “Monara” demişler”. Aynı şartlar içinde
M. Haydar, bu şehirde İmam Muhammed Fakih Balasagun’un bir türbesinin
olduğunu, imamın 1311-1312’de gömüldüğünü yazmıştır427. Sözde Monara (Burana)
dedikleri, Muhammed Haydar tarafından yazılan Borandı şehri olduğuna şüphe
yoktur.
Ayrıca Balasagun hakkında bir kitap yazan Mahmud ibn Veli’ye (1634-1641)
göre Balasagun, Balasagun ve Burana olmak üzere iki ismin tarihe gömüldüğü
şehirlerden biridir. Mahmud ibn Veli: “Balasagun bir Türkistan şehridir, şimdiki adı
Moghilistan’dır. Moğol istilasından önce burada sadece Müslümanlar yaşıyordu.
Birçok bilim adamı onlardan çıktı”, -der. Mustaifi’nin sözleri biraz farklıdır:
“(Balasagun) doğası gereği çok büyük ve güzeldir. Altıncı ve yedinci hava

424
Karl Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 215.
425
Barthold, Soçineniya 1, O Hristianstve v Turkestane, Moskva, 1963, ss. 54-56.
426
Barthold, Rabotı po İstoriçeskoy Geografii, Soçineniya 3, Moskva, 1965, s. 357.
427
Barthold, Rabotı po İstoriçeskoy Geografii, Soçineniya 3, Moskva, 1965, s. s. 357.

118
seviyelerinde bulunur. Havası soğuktur”. Bazı kroniklerde Balasagun kalesinin
kalınlığı iki buçuk metredir. Balasagun’da 40 minare ve iki yüz orta büyüklükte cami
bulunuyordu. Yirmi derviş yeri ve 10 medrese vardı. Moğol istilasından sonra şehir,
insanlarını ve güzelliğini onlara zarar vermeden korumuştur. O günden bu güne
yıpranmış haldedir. Böylece iki yazar, Balasagun’un nerede olduğunu, farklı zaman
ve farklı dönemlerde her taraftan yönetilen siyaset şehirleri ve isimlerini de yok
edeceğine inandırır. Hikaye bu şekilde bitebilmiştir. Ancak son zamanlarda arkeolog
V.D. Goryaçeva ve nümizmat, epigraf V.N. Nastiç’in görüşlerine uyuşmayan bir
hipotez ortaya çıktı428. Bu görüş etnograf U.H. Şalekenov’a aittir. U.H. Şalekenov’a
göre Balasagun, Şu Nehri’nin orta kesimlerinde Aktöbe şehrinin mevkinde
yaşamıştır429.
U.H. Şalekenov’un Balasagun hakkındaki görüşü: “Tarihi kaynaklara göre Şu
ve Talas bölgelerinde üç ünlü Orta Çağ şehri vardı: Balasagun, Suyab ve Talas
(Taraz). Bu üçü de 603’ten sonra Batı Göktürk Kağanlığı’nın başkenti olmuştur.
Bunlardan en büyüğü ve en ünlüsü Balasagun’dur. Bu şehir, İpek Yolu’nun Jarkent’e
giden kolunda yer almaktadır. Bu şehirlere hiçbir tüccar veya gezgin gelmeden
gidemezdi. Bu rotadaki yolcular “Aulietau yolunu geçtiler, Tasötkel’den Şu
kıyısındaki Taskala’ya, ardından Şu’nun sağ kıyısı üzerinden, Kastek Geçidi’nden
Uzınagaş’a gittiler. Ardından İpek Yolu üzerinden Jarkent’e gitti. Suyab şehri, Issık-
Göl’den İpek Yolu üzerinde yer almaktadır. Balasagun 9-12. yüzyıllardan beri
Karahanlıların (Karakidan) (10-12.) başkenti, ekonomik, siyasi ve kültürel merkezi
olmuştur”.
Yukarıda adı geçen bilim adamları, Balasagun’un yerini harita üzerinde
göstermişlerdir. Hepsi oybirliğiyle Balasagun’un Talas’ın doğusunda, Şu Nehri’nin
orta kesimlerinde yer aldığını belirtiyor. Talas’ın doğusunda Balasagun’a kadar
uzanan İpek Yolu üzerindeki en büyük şehirlerin Kulan, Merke, Aspara olduğu
tarihten bilinmektedir. Talas ile Balasagun arası 200-250 km’yi geçmiyor430. Bu
görüşün bir diğer savunucusu M. Eleuov: “Balasagun ile karşılaştırılabilecek bir
sonraki şehir, Orta Çağ’dan kalma Aktöbe şehridir. U.H. Şalekenov’un bir dizi

428
Goryaçeva V.D., Srednevekovyye Gorodskiye Tsentrı i Arhitekturnıye Ansambli Kirgizii,
Frunze, 1983, ss. 54 – 66.
429
Şalekenov U.H., Aktöbe – Srednevekovıy Pamyatnik, İstoriya Materialnoy Kulturı Kazahstana,
Alma-Ata, 1980, ss. 13-40.
430
Karl Baypakov ve Aldabergenov, Otyrar–Almatı, 2005, s. 163.

119
makale ve eserinde Aktöbe şehri tarihi Balasagun ile eş tutulmuştur. Aktöbe, Türk
kervan yolunun 45 km kuzeyinde, Aksu ve Karabalta nehirlerinin kıyısında yer alan
uzun bir müstahkem şehirdir. İyi korunmuş tarihi ve topografik yapısı ile Şu
Bölgesi’ndeki en büyük şehirlerden biridir. Aktöbe’nin farklı yerlerinde yapılan
stratigrafik ve geniş çaplı kazılar sonucunda şehrin 6. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar
yaşadığı tespit edilmiştir. Aktöbe şehrinin Türk kervan yolunun 45 km kuzeyinde yer
aldığını, çevresinde Orta Çağ şehirleri ve yerleşimlerinin bulunmadığını ve bu
şehirde yaşamın 13. yüzyılın başlarında durduğunu fark ediyoruz. Bunları dikkate
alarak, Aktöbe’nin Şu Bölgesi’nin en büyük şehirlerinden biri olduğuna, iyi organize
edilmiş bir savunma sistemine sahip olduğuna ve adının Taşötkel’e giden kervan
yolu üzerinde bir şehir olarak yazıtlarda bulunabileceğine inanmak istiyoruz”431.
Suyab’a gelince, A.N. Bernştam, Çon-Kemin Vadisindeki Novorossiyskoe
köyü yakınlarındaki antik kentin yeri Suyab olduğunu belirtmektedir432. G.
Kauson’ın nümizmatik analizi Suyab’ın Akbeşim olduğunu ileri sürmektedir433. Yani
Suyab ve Balasagun’u kazı sırasında gerçeğe yakın olanları: Suyab-Akbeşim,
Balasagun-Burana. Bunu kanıtlamak için ek kanıtlara ihtiyaç duyulabilir.
Suyab yazıtının 9. yüzyıldan beri kayıp olduğu bilinmektedir. El-Maksidi’nin
kayıtlarında böyle bir isme sahip bir şehir yoktur, ama adını kaybetmiş bir şehir bile
yeryüzünden silinemez. Şehrin adı tamamen veya kısmen değiştirilmiş olabilir. Belki
de aradığımız şey yanıbaşımızdadır. El-Maksidi’nin Şuy olarak kaydettiren şehri
Suyab olabilir434. Mantık basittir: Kaşgarlı Mahmud, Türk Kağanı Balasagun’un
yanına Türklerin Şu Kalesi’ni inşa ettiğini belirtir435. Başka bir kaynakta şu şekilde
yazılmıştır: “Ordu, Balasagun’a yakın bir şehirdir. Balasagun’a bu bağlamda Kaz-
Orda denir. Yani “hükümdar şehri” anlamına gelir436. Şu hükümdarı tarafından
yaptırılan şehrin adı Urdu’dur. Suyab Orda, eskiden beri Ordukent olarak bilinir.
Yakınkent, Ordukent, Çingilbalık, Kaşu 8. yüzyılda Hoca’nın eserinde Yedisu
şehirleri arasında yer almıştır. Bu şehir isimlerinin arasında Suyab’ın olmaması

431
Şalekenov U.H., V-XIII Gasırlardagı Balasagun Kalası, Almatı, 2006, ss. 66-67.
432
Trudı Semireçenskoy Arheologiçeskoy Ekspeditsii, Şuyskaya Dolina, MİA №14, Moskva-
Leningrad, 1950, ss. 12, 14, 21, 22.
433
Clauson В., Ak-Beşim – Suyab, Trudı Mejdunarodnogo Kongressa Vostokovedov, Moskva, 1965,
ss. 126-127.
434
Barthold V.V., Obşçiye Rabotı po İstorii Sredney Azii, Rabotı po İstorii Kavkaza i Vostoçnoy
Evropı, Soçineniya, Cilt 2,. Moskva, 1963, s. 47.
435
Volin, Talas i Smejnıh Rayonah, a.g.e., s. 85.
436
Volin, Talas i Smejnıh Rayonah, a.g.e., s. 83.

120
Suyab’ın o dönemde başkent olarak Ordukent olarak adlandırılmasından dolayı
olabilir. Böylece Suyab Ordukent olmuş ve daha sonraki zamanlarda Şuy, Şu ve
Urdu olarak da anılmıştır.
Balasagun, tarihte 8. yüzyılın ortalarından beri bilinmektedir. Hikayesi şu
şekildedir: Orta Çağ coğrafyacılarından birinin eserinde Yedisu şehirlerinden birine
“Beklig” adı verilmiştir. Soğd dilinde buna “Semekna” denilmektedir. Yerleşim
başkanı, Türkçesi Yinal Tegin olan Bagan Sangu adında bir adamdı: 3000 düzenli
askeri vardı ve 7000 askerini şehirden çıkarabilirdi437. “Beklig” kelimesini “Balık”
kelimesiyle birlikte bakalım. Yazıldığında (Türkçe) “balık”438 şeklinde yazılır ve
“şehir” anlamına gelir439. “Balık” kelimesinin analizi yapan S.P. Tolstov.
“Balasagun” kelimesi S.P. Tolstov’a göre Moğolca “Balgacın” kelimesidir ve bu
“şehir” anlamına gelir. Her ikisi de Türkçe “balık, şehir” kelimesinden türetilmiştir.
“Balasagun”un başka anlamları da olabilir. Kelime iki sözcükten oluşur:
“bala” ve “sagun”. “Bala”, “balık” kelimesinin kısaltılmış halidir ve “sagun” “askeri-
idari rütbe” anlamına gelmektedir. Bu, Türk halkları arasında ve Orta Asya’da
yaygın bir kavramdır440. Badan Sangu, Beklig belediye başkanıdır. Badan, Soğdlular
ve Persler arasında ortak bir isimdir. Aristokratlar özellikle bu isme düşkündü.
Türkolog S.P. Klyaştornıy, “Sengun” (“Sayhu”) rütbesinin nesilden nesile aktarılan
bir gelenek olduğunu kanıtlamıştır. 731’de Yedisu’nun Soğd yerleşimlerindeki
elçiliklere Nek-Sengun ve Ogul-Tarhan başkanlık etti. İlki Badan-Sangu’nun yerini
aldı441.
Şimdi Beklig ile Balasagun arasındaki bağlantıya bakalım. Birincisi sadece
“şehir” kelimesidir. İkincisi, Sagun-Sigun şehridir. Soğdca’da “Beklik”, “Semekna”
olarak anılır ve bir Soğd kolonisidir. Bu görüş Kültegin’in kitabesindeki 52-53
yıllarına denk gelmektedir. Yedisu şehirlerinden birinde Soğd elçileri vardı,
bunlardan birinin adı Nek Segun’dur. O sadece bir elçi değil, bu şehrin temsilcisi

437
Barthold V.V., Oçerk İstorii Semireçya, Frunze, 1943, ss. 36-38.
438
Barthold V.V., Balık, Soçineniya, Cilt:3, Мoskova, 1965, s. 362.
439
Tolstov S.P., Goroda Guzov, (İstoriko-Etnografiçeskiye Etyudı), Sovetskaya etnografiya, № 3.
1947, s. 72.
440
Klyaştornıy, a.g.e., s. 132.
441
Klyaştornıy, a.g.e., s. 132.

121
(başkan, padişah, şehzade) idi. Soğdlar, 11. yüzyıla kadar Balasagun’da yaşadılar.
Kaşgarlı Mahmud’un “Sugdan, Balasagun halkıdır” demesi tesadüf değildir442.
Bu nedenle Suyab ve Balasagun’un aynı anda yaşadığı fikrini değiştirmek
güçtür. 7-8. yüzyıllarda Suyab-Ordukent merkez şehirdi. Balasagun, “Beklik”,
“Semekna” adlarıyla anılan büyük bir yerleşim yeridir. Orada Türk Soğdlular
yaşıyordu. 9. yüzyılda Suyab zayıfladı ve Balasagun, Kız-Ordu, Kuz-Uduşu olarak
tanındı. Suyab, Şu olarak bilinir. Eski statüsünü hatırlayanlar da ona Urdu (Orda)
derlerdi. Arkeolojik materyallere göre Suyab, 10. yüzyıla kadar gelişmiştir.
Balasagun, 10-13. yüzyıllara kadar bölgenin merkezi olmuştur.
Kulan Şehri.
Kulan 8. yüzyıldan beri yazılı kaynaklarda bilinmektedir. 13. yüzyılda büyük
Arap ansiklopedist ve coğrafyacı Yakut el-Hamavi tarafından derlenen ünlü bir
coğrafi eserde Kulan, “Türk topraklarının sınırında Maveraünnehir tarafında yer alan
harika bir şehir”443 olarak nitelendirilmiştir.
Bu şehrin yerini bulmak zor olmadı. Çünkü Orta Çağ’dan kalma iki ünlü şehir
arasında yer almaktadır. Taraz, Kulan’ın 14 km batısında yer almaktadır. Merki’nin
yeri 4 km doğudadır. Adı aynı şekilde Merki olarak kalmıştır. Bu nedenle, V.V.
Barthold’un Lugovoe dediği yerin Kulan’ın yukarısında yer alan bir köy olması
mantıklıdır444.
320x300 m boyutlarında, 9-10 m yüksekliğinde ve iç kale kalıntılarının
korunduğu kare şeklinde çok büyük bir tepe, hala göze hitap etmekte ve özel bir
izlenim bırakmaktadır (EK 28). 7. yüzyıldan 13. yüzyılın başlarına kadar yaşamış bir
Orta Çağ anıtının tipik olan Kulan şehiridir445.
Arkeologlar tarafından toplanan verilere göre, 7. ve 8. yüzyıllarda kalenin
bulunduğu yerde dökme tuğla ve büyük tuğlasından yapılmış bir yapı vardı. Bunun
süresi yapım tekniklerine göre belirlenir. Büyük tuğlalarının boyutu, normal
tuğlaların boyutu, tuğla örmede karmaşık yaklaşım, Yedisu’nun 7-8. yüzyıllarının
tipik özellikleridir. Daha sonar eski binaların yerine yeni tuğla binalar inşa edilmiştir.
Bu, sıcak bir zemine ve sıcak duvarlara sahip bir odaya benzer. Tabandaki açık

442
Volin, Talas i Smejnıh Rayonah, a.g.e., s. 84.
443
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 119.
444
Barthold V.V., Otçet o Poyezdke v Srednyuyu Aziyu s Nauçnoyu Tselyu. 1893-1894 gg., Sankt-
Peterburg, 1897, s. 48.
445
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 120.

122
ocaklar 7-8. yüzyıllardan sonraki tarihe aittir, yani 9-10. yüzyıllara
tarihlenmektedir446.
En üst kat, yeni ekipmanın, yeni teknolojinin gelişini ifade eder. Kaide yassı
taştan yapılmıştır. Duvarlar dikdörtgen yanmış tuğladan yapılmıştır. Su kapları 11-
12. yüzyıllarda ortaya çıkmıştır447. Kalenin mimari ve teknik yöntemleri 6.-8.
yüzyıllarda Orta Asya ve Kazakistan’da kullanılmıştır. Aynı kazılar, Taşkent’in yeşil
bölgesinde448 ve Soğdya’daki, Penjikent yakınlarında bulunabilir449. Hepsi de
birbirine benzermiş. Kulan’daki kale, Kızılözen (Navaket) şehrine benzer. Kalenin
inşası çok katı bir tasarıma dayanıyordu. Odalar 6 metre uzunluğunda ve en fazla 2
metre genişliğindedir. Üç sıra halinde inşa edilmiştir. Üç sıra koridorun sonunda
mumlar vardı. Işığı üç sıra koridora vurmuş olmalıdır. Avluda çiftlik evleri ve sosyal
mezarlıklar için ayrı bir yer bulunmaktadır450.
Kazılar sırasında araştırmacılar, şehrin 7-8. yüzyıllarda inşa edildiği tespit
edilmiştir. Daha sonra en binaları yapılmıştır. Şehrin bu durumu 10. yüzyıla kadar
değişmeden kalmıştır 451. Arkeoloji bilimi için geleneksel olarak “Lugovoe G” olarak
adlandırılan bir tepenin kazısı çok önemliydi (EK 29). Tepe merkezi kalıntıların 1.5
km güney doğusunda bulunmuştur. Tepenin kazılması, arkeolojik alanların kazılması
ve temizlenmesinin ardından burada bi rev kompleksi olduğu ortaya çıkmıştır. Orta
Çağ meydanının yan tarafında ayrı odalar bulunmaktadır. Avluya bir koridordan
girilebilir ve ardından yanlardaki bireysel kulübelere erişim sağlanabilir. 7-8. ve 9-
12. yüzyıllara dayanan iki inşaat dönemi vardır. Kalenin büyük girişinde, tabelada
yazılı bir sanat unsuru kaçınılmaz olarak göze çarpmaktadır. Kazılar ayrıca toprak
figürinleri de ortaya çıkarmıştır: insanlar, kuşlar, güzel kadınlar.

446
Karl Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 236.
447
Baypakov K.M., Srednevekovıye Goroda i Poseleniya Semireçya, Dissertatsii na Soiskaniye
Uçenoy Stepeni Kandidata İstoriçeskih Nauk, Alma-Ata, 1966, ss. 5-6.
448
Terenojkin A. İ., Raskopki Holma Aktobe Bliz Taşkenta v 1940 g., İzvestiya Uzbekskogo Filiala
AN. SSSR, 1941, №3. ss. 11-59; daha bilgi için bkz: Voronina V. L. Arhitektura Zamka Aktobe
Bliz Taşkenta po İtogom 1940 g., Materialı po Arheologii Uzbekstana, Cilt:1, Taşkent, 1948, ss.
126-130.
449
Bolşakov ve Negmatov, Raskopki v Prigoroda Pyandjikenta, Trudı Tadjikskoy Arheologiçeskoy
Ekspeditsii, MİA. Moskva, 1966, s. 155.
450
Trudı Semireçenskoy Arheologiçeskoy Ekspeditsii, Şuyskaya Dolina, MİA №14, Moskva-
Leningrad, 1950, s. 73.
451
Baypakov K.M., Raskopki Rannesrednevekogo Zamka v Semireçye, VAN KazSSR, № 6,1966,
ss. 61-66.

123
Yedisu, Orta Asya’da yapım tekniklerinin ve seramik desenlerinin
yayılmasına ve diğer özelliklere dayanarak, bilim adamları “Lugovoe G”yi 7-8.
yüzyıllarda yaşayan bir şehir olarak tanımladılar. Bu dönem Karahanlıların bronz
sikkelerine de yansımıştır. Sikke tabandan bulunmuştur.
Şu Vadisi’nde, Kızılözen, Burana, Aktöbe şehirlerinde ortaya bir avlu bırakıp
etrafına ev yapmak yaygındır. Bu bölgelerde zenginlerin evlerinin duvarları oymalı
sıva ile süslenmiş, zengin renklerle boyanmış ve pencere çerçeveleri küçük yanmış
tuğlalarla kaplanmıştır. Pencereleri yuvarlaktır. Aynı boyutta yuvarlak bir cam ile
donatılmıştır.
Evin büyüklüğüne, oda sayısına, giriş dekorasyonuna bağlı olarak, zengin bir
tüccarın evi mi, büyük bir toprak sahibinin adresi mi, yoksa bir memurun evi mi
olduğunu bilmek mümkündür. Sıradan zanaatkarların evi elbette küçüktü,
bahçelerinde ek bir ahır ve atölyeler vardır452.
Kızılözen’de, merkez höyüğün güneyinde çok büyük bir konut kompleksi
açılmıştır. Onlar da ortadan yer bulamayınca evlerini kıyıya inşa ettiler. Bu sefer
araştırmacılar 20 daireden oluşan bir komplekse rastladılar. Ortak avluya girmenin
tek yolu vardır. Bunun etrafında barınaklar inşa edilmiştir. Birinin bahçesinde büyük
bir yurt varmış453.
Yurdun yeri yüksekten belirlenmiş ve yuvarlak avlu taşla döşenmiştir. Öne
bakan geniş odaların duvarları kaymaktaşı sıva ile düzeltilmiş ve çeşitli desenler
veya figürler işlenmiştir. Bahsedilen ev kompleksi muhtemelen sadece bir kişinin
malıdır. Yirmi kapının birinde hizmetçi, uşak, yardımcıları varsa, diğerleri yemek vd.
odalar olabilir. Ortadaki yüksekte bulunan yurt, yemek yemek ve ziyaretçi ağırlamak
için bir yerdir. Muhtemelen bu ev belediye başkanının yazlık evidir.
Yedisu’da eski surlar ve kaleler bu tür yapılarla değiştirilmiştir. Sonuçta her
zaman savaştan kaçınan halk artık savaşa ve özgürlüğe kolayca dönebilirmiş. Bundan
önce tarlalarda ve bahçelerde işçiler her zaman bir hançer, bir süpürge ve bir miğfer
ile kötülüğe hazırdı. İnsanlar birbirlerini öldürür ve köleleştirirdi454. Zaman
değiştikçe ve bu vahşet ortadan kalktıkça insanlar daha özgür hale gelmeye başlamış.

452
Kojemyako P.N., Raskopki Jilişç Gorojan X-XII vv. na Krasnoreçkom Gorodişçe, Drevnyaya i
Srednevekovaya Kultura Kırgızstana, Frunze, 1967, ss. 53-90.
453
Karl Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 237.
454
Zuyev, a.g.m., ss. 92-93.

124
Kışın soğuk geçmesin diye evin yapımı eskisinden daha kolay hale getirilmiş. Bunun
yerine sineklik, yazın parlak dantel, file ve ipekten yapılmış güneşlikler
kullanacakları bir dönemde yaşamaya başlamış. Evlerin etrafı meyve ağaçlarıyla
çevrili, bahçeler üzüm bağları ile gölgeleniyor. Bu tür evler Araplarda yapılmıştır.
Büyük bir ahır evi, ardından bir yazlık köşk ve gerekirse ek bir yurt inşa etmek bir
gelenek haline gelmiştir455.
İpek Yolu zamanında köle pazarına dönüşmüştür. İsficab’da özgürlüğü
olmayan köleler satışı hız kazanmıştır. İsficab, İpek Yolu üzerinde bir şehirdir.
Burada her şey çabuk satılmış456. Köleler buraya Batı ve Orta Kazakistan’dan ithal
edilmiştir. Özellikle Türk kölelerinin fiyatları yüksekmiş. Mülkiyetleri, özgürlükleri,
insan hakları olmamasına rağmen, toplumda öne çıkan isimler olarak yeniden ortaya
çıkmışlar. Türk kadınlarının çocukları halifeliğe kadar yükselmiş. Moda, İpek Yolu
boyunca hızla yayılıyormuş.

3.2. GÜNEY KAZAKİSTAN’DAKİ ŞEHİRLER

Sayram (İsficab) Şehri


Sayram Çimkent’in 12 km doğusunda yer almaktadır. İsficab, İpek Yolu’nun
Kazak kesiminde, bu bölgelerin tüm topraklarını doğuda Talas-Şu’ya ve kuzeybatıda
Sırderya’nın orta kesimlerine kadar uzanan eşsiz bir büyük şehirdi.
İsficab, 7. yüzyılın başlarından beri yazılı kaynaklarda bilinmektedir ve
Syaan-Tsyan Seyahatnamesi’nde ülke “Beyaz Nehirdeki Şehir” olarak
anılmaktadır457. Daha sonra 11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud tarafından ortaya
çıkarılan İsficab isminde pek çok gizem vardır. “Sayram, İsficab (El-Medinat el-
Bayda) adlı beyaz şehrin adıdır” diye yazar Kaşgarlı. İsficab adının Soğd dilinde
“Beyaz Su” anlamına geldiğine inanılıyor458, bu nedenle “Beyaz Nehirdeki Şehir”,
“İsficab” ve “Sayram” adlarının aynı kökene sahip olduğunu kanıtlıyor.

455
Belenitskiy ve diğerleri, Srednevekovıy Gorod Sredney Azii, Nauka, Leningrad, 1973, s. 264.
456
Karl Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 238.
457
Zuyev, a.g.m., s. 91.
458
Şukhovtsov V. K., Neskolko Zametok po Toponimike Yujnogo Kazahstana, Materialı
Respublikanskoy Nauçnogo-Praktiçeskoy Konferentsii Molodıh Uçenıh po Obşçestvennım
Naukam, Alma-Ata, 1976, ss. 152-153.

125
Orta Çağ’da İsficab-Sayram, 10. ve 13. yüzyılın başlarında Kazakistan’ın
güneyindeki en büyük şehir olmuş. İsficab Bölgesi, Sırderya’da Keder, Sıganak,
Sayran ve Jankent şehirlerini, Karatau’ın kuzey yamaçlarında Baladj ve Berukey
şehirlerini kapsıyormuş: Yedisu’da Taraz, Kulan, Merki ve Suyab.
10. yüzyıl coğrafyacısı İbn Haukal şu şekilde yazmıştır: “İsficab, Binkent’in
yaklaşık üçte ikisidir. Bir merkez, bir kale ve rabaddan oluşmaktadır. Kale harabet
halindedir, merkezde ve rabadda yerleşim vardı, merkezi surlarda çevrili rabad,
ayrıca yaklaşık bir kilometre uzunluğunda bir duvarla çevrilidir. Rabadın kendine ait
bahçesi ve suyu vardır. Düz bir yüzeyde yatıyor”. Kalabalık, büyük bir şehir ve
Horasan ve Maveraünnehir’de İsficab dışında vergi vermeyen hiçbir bir şehir
yoktur459.
Şehirde kervansaray gibi birçok ticari binalar vardı. Kervansaraylar
Nahçıvan, Buhara ve Semerkantlı tüccarlara aitti. Uluslararası ticaret, Orta Asya ve
Doğu’da çıkarılan ve 11-12. yüzyıllarda İsfiсab’da basılan yerel sikke ile
gerçekleştirilmiş. Şehre silah, kılıç, bakır ve demir gibi şeyler ulaştırılmış. Şehir,
Doğu’da bir köle ticaret merkezi olarak biliniyormuş. O zamanın şiddetli savaşları
sırasında çeşitli Türk boylarından savaş esirleri satılıp götürülmüş.
İsficab çevresinde çok sayıda kasaba ve köy vardı. Bunun hakkında 10.
yüzyılda El-İstarhi şunları yazar: “Binaları kilden yapılmıştır. Pazarları meyve ve
sebzelerle dolu. Etrafı şehirler ve köylerle çevrilidir”460. Kaynaklarda bunların
arasında Mankent, Cumişlag, Gazgert ve Harlug isimlerinin olduğu belirtiliyor.
İsficab-Sayram, kendi ilçesi ve komşu şehirleri de dahil olmak üzere en
yoğun nüfuslu bölgelerden biriydi. Arkeologlar, şehirde ve çevresinde yaklaşık
40.000 kişinin yaşadığını tahmin ediyor. Göçebe nüfusun sürekli yerleşmesinden
dolayı şehrin nüfusu artmıştır.
Kayıtlara göre Muhammed, Sayram kalesinde küçük bir asker grubu
bırakmıştır. Çünkü Sayram kalesini kuşatan Moğollar bir duvar kırıcı kullanmak
zorunda kalmışlar. Ancak diğer şehirlere yapılan saldırılar sonucunda şehrin ciddi bir
şekilde yıkılmadığı görülüyor çünkü 1221’de Sayram’dan geçen Taocu Sufi Çan-
Çun, şehri iyi durumda bulmuş ve öğrencileriyle birlikte birkaç gün burada kalmıştır.

459
Volin S.L., Talas i Smejnıh Rayonah, a.g.e., s. 82.
460
Volin, Talas i Smejnıh Rayonah, a.g.e., s. 78.

126
Dönüş yolunda, 1223’te Çan-Çun tekrar Sayram üzerinden geçti ve ona “Büyük
Şehir” adını vermiştir461.
15. ve 16. yüzyılların köklü tarihçisi ve “Mehman Name-n Buhara” eserinin
yazarı Ruzbihan Isfagini şunları yazmıştır: “Şehrin ana bölümünün surları o kadar
yüksektir ki, fatihin eli surlarına çabuk ulaşamaz: etrafına kazılmış çukurun derinliği
o kadar derindir ki hiçbir Kazak onu geçemez”462. Sayram’ın dışındaki çukur,
Hafız’ın 16. yüzyılın sonlarındaki olayları anlatan eserinde de bahsedilmiştir. Daha
sonra şehir Kazaklar tarafından alınınca Buhara ve Semerkant seferlerinin kalesi
olmuştur.
Şehrin kalıntıları Sayram köyünün merkezinde saklıdır. Yıkık eski şehir
Sayram’ın yeri hâlâ görülmesi gereken bir manzaradır. Burada 6.5-11 metre
yüksekliğinde, kuzeyden güneye 500 metre, doğudan batıya ise 500 metre
yüksekliğinde dikdörtgen şeklinde yüksek bir veba bulunmaktadır. Tüm duvarlar
boyunca uzanan yüksek bir sırt var, bunlar, bataklık çukurunun en iyi kalıntılarını
koruyan, eski kalenin duvarlarıdır. Yuvarlak duvarların bazı bölümlerinin kalıntıları
19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarına kadar korunmuştur. Kale doğu tarafında
köşedeydi. Yakın zamana kadar, şehir bir kale görevini yapmış ve bir Orta Çağ doğu
şehrine özgü inşaat projesini korumuştur. Yazılı kaynaklara göre, eski şehrin
karşılıklı olarak inşa edilmiş ve şehrin içinden geçen düz sokaklarla birbirine
bağlanan dört kapısı vardı.
Orta Çağ’ın sonlarına doğru şehir, siyasi, ekonomik, kültürel merkez olarak
tanınmış ve Kazak Hanlığı’nın hayatında önemli bir rol oynamıştır. Sayram halkının
etnik bileşimi farklıydı. Şehir halkı, hem İran, hem de Türkçe konuşan eski bir şehir
hanedanını ve şehre yerleşen göçebeleri içeriyordu. Yoksul göçebe çoban grupları
yerleşim yerlerine taşınmış ve tarımla uğraşmıştır. 1598 tarihli mektupların birinde,
Sayram Eyaleti’nin sakinleri “yerleşimciler” ve “sahralılar” olarak adlandırılmıştır.
Şehirdeki Kazakların sayısı sürekli artıyordu463.
Kalenin kazısı sırasında, biri 19. yüzyıla, diğeri 17-18. yüzyıla tarihlenen iki
inşaat şeması keşfedilmiştir. Kazılar sırasında, 18-19. yüzyıllara tarihlenebilecek
dökme seramikler de dahil olmak üzere bir seramik kap bulunmuştur. Çimkent

461
Barthold, Mongolskogo Naşestviya, s. 518.
462
Pişçulina, Kazahskih Hanstv v XV-XVII Vekah, s. 23.
463
Pişçulina, Kazahskih Hanstv v XV-XVII Vekah, ss. 47-48.

127
merkezindeki antik kentin kalıntılarının araştırılması gerektiği düşüncesindeyim.
Kazılan binaların kalıntıları, İpek Yolu boyunca seyahat eden turistlere bölgenin
uzak geçmişiyle tanışmak için konserve edilmiş ve müzeleştirilmiştir.
Otırar Şehri
Otırar, 9. asırdan itibaren 17. asırlarda Kazakistan’daki en gelişen ticaret ve
tarım merkezi, göçebelerin kalelerinden biri olan antik şehirdir. Otırar, Güney
Kazakistan’ın Otırar Bölgesi’nde, Türkistan şehrinin güneyine doğru 57 km, Arıs
Nehri’nin Sırderya Nehri’ne dökülen yeri yakınındadır. Otırar şehri tarihte Orta
Çağ’daki ticaret merkezi Farab, Turar, Tarban veya Tutarband olarak
кarşılanmaktadır.
Otırar şehrinin ortaya çıkması Kazakistan’ın güney bölgesinin gelişmesi ve
asırlardır devam eden tarihı ile ilgilidir. Orta Çağ’daki Otırar-Farab topraklarından
Taş Çağı, Bronz Çağı, Demir Çağı anıtları bulunmaktadır. Otırar Bölgesi, MÖ 1.
binyılın sonunda Sırderya’nın orta kısmı tarafında önceki devirlerde yaşayan Saka-
Massaget kabilelerinin nesli göçebe Kanlıların sahiplendiği bir yer haline gelmiştir.
Kazak arkeologları araştırma sırasında Otırar Bölgesi’nin en eski şehrini bulmuş ve
bunun MÖ 1. yy. ait olduğunu tespit etmiştir. Otırar tepesinin stratigrafik (tarihi
jeolojik) çukurunda 4-6. yy.lara ait kuruluşların seviyesinden sonra 3,5 metre
kalınlığındaki medenî (kültür) katmanın olması Otırar şehrinin en alt katmanının
A.D. 1. yy.a ait olduğunu ve Otırar’ın temel olarak antik dönemden kaldığını
kanıtlamaktadır. Böylece, Otırar 6-7. yy. Göktürk Kağanlığı’nın bir parçası haline
gelmektedir ve Şaş-Tarband’ın başkenti olmaktadır. Şehir etrafında geniş iktisadi
bölge ve bir grup kışlak bulunmaktadır.
Eski Türk runik yazıtlarında (6-8. yüzyıllar) şehirden Kanlı-Taraban şeklinde
birkaç defa bahsedilmektedir. 737-748 yıllarında Kanlı-Taraban’ı Araplar
fethettikten sonra, Arapların eline geçmiştir. Orta Asya’da Arap hükümdarlığı
döneminde şehir kültür ve bilim merkezi haline gelmiştir. Karahan Hanedanı
döneminde şehir 11-13. yy. hızla gelişmiş ve daha sonra Harezm Devleti’nin bir
parçası haline gelmiştir464.
Otırar Bölgesi’nde 20 hektardan fazla, yüksekliği 18-20 metre olan şehir
kalıntıları şu anda “Otırartepe” adını almaktadır. Tepenin batı kenarında yapılan
464
Kemal Akişev ve diğerleri, Antik Otırar ( Drevniy Otırar), Bilim, Almatı, 1972, (Antik Otırar), s.
24.

128
hafriyat 6-8. yy. Otırar’ın Sırderya Nehri boyunda siyasi merkez olduğunu ve 9-12.
yy.da bu bölgenin önemli şehirlerinden biri olduğunu kanıtlamaktadır. Otırar, Kazak
Hanlığı döneminde kültürü ve ekonomisi iyi gelişen merkezlerden biriydi. Otırar
şehrinin gelişmesine ve Orta Çağ’da şehir merkezi haline gelmesine bu yerleşimin
büyük etkisi vardır. Şehrin hızlı büyümesine İpek Yolu üzerinde olması da neden
olmaktadır. 5-15. yy. Otırar şehri Aral Denizi kenarındaki göçebe kabileler ile
alışveriş yapan önemli bir ticari merkez haline gelmektedir. İran ve Orta Asya’dan
Sibirya’ya, Moğolistan’dan Çin’e ulaştıran ticaret yolundaki önemli şehirlerden
biridir.
Otırar Şehrinin Yapısı
Otırar’ın 16-17. yy.larda alanı 20 hektardır (EK 29). Onun dörtte bir kısmı, alanlar,
sokaklar, iş yerleridir. Mahallelerde (yaklaşık 100) ortalama 45-63 insan yaşamış.
Şehirdeki bütün oturanların veya diğer bir deyişle yaşayanların sayısı 4500-6300 kişi
veya ortalama bir hesapla 5500 kişidir. Eski şehirler gibi bu şehir de kale ve
şehristandan ibarettir. Onların yüksekliği 18 m beş köşeli tepe gibiydi. Tepe alanı 20
hektara, çevresi 70-80 derece eğriliği barındıran duvarlarla çevirilidir. Kale ve
şehristanın yerleştiği yuvarlak alan 150 hektara yükseltilen rabad bölgesine kadar
devam etmektedir. Şehrin kuruluş tipi ile ilgili olarak, şehrin mahallelerinin birçok
binasının özelliği, sonuçta, evlerin yeni türlerinin yapılışı konusunda bilgiler vardır.
13-14. yy. mahallelerden biri 2300 kare metre alanda kazılmıştır. O, her biri 30-40-
tan 250 metre kareye kadar yer alan 12 özel evden ibarettir. Mahallenin 11-12.
yy.daki büyük inşaat kuruluşunun kalıntıları olduğu belli oldu: 11-12. yy. inşaatların
bazı duvarları yeni proje sistemine sokulmaktadır, fakat gerçekte onun yeni bir
örnekle yapıldığı görülmektedir465.
Şehirdeki El Sanatları
Arkeologların eserlerinde betimlenen seramik endüstrisi, demir ustalığı, bakır
işi, kuyumculuk, cam endüstrisi, taş işlemesi gibi el sanatlarıyla birlikte Otırar’da
başka el sanatları da olduğu dikkati çekmektedir. Otırar’da 13-15. yy.a ait desenli
kemikler, bunların arasında bıçak kabzasını kaplayan kemik birimleri sıkça
bulunmaktadır. 1999 yılındaki kazı sırasında kemikten yapılan bıçak bulunmuştur.
Bilhassa dikkat çeken şey, kemikten yapılan yüzüktür. Bu yüzük yay ve ok

465
Kemal Akişev ve diğerleri, Antik Otırar, s. 86.

129
kullandığı zamanlarda parmağa zarar vermesin diye kullanılmıştır. Bunun gibi
yüzükler Altın Orda’daki kazılarda da bulunmuştur. Bu eşyalar Otırar’da kemik
işinin iyi derecede geliştiğini göstermektedir466.
Otırar kazıları sonucunda 11-12. yy.da şehrin geliştiği belirtilmektedir467.
Sürahi, güveç, kadeh, şişe kırıntılarından ibaret cam eşyaların birkaç koleksiyonu
toplanmıştır. Kuyumculuk eşyalarının da çok olması, kazı yapılan bölgenin ileri
seviyede gelişen bir şehir kültürüne sahip olduğunu kanıtlamaktadır.
Otırar’da yapılan boyalı mutfak eşyaları bütün Orta Asya şehirlerine
yayılmaktadır. Şehirde cam mutfak eşyalarını yapan mükemmel atölyeler
bulunmuştur. Kazıda bulunan mavi ve renkli mutfak eşyaları mükemmel şekilleriyle
meşhurdur (EK 34). Bu dönemler için onların kalitesi de çok yüksektir. Kazı
sırasında bulunan madeni paralar şehrin uzak ülkelerle, komşu halklarla yakın ticari
ilişkilerinin geliştiğini göstermektedir.
1974 yılında kuyumculukla ilgili eşyalar, bileklikler, yüzükler ve madeni
paralardan ibaret hazine bulunmaktadır. Tüm madeni paralar gümüştür. Onların
tipleri, çıkış yerleri ve yapılış tarihleri farklıdır. Sonra Orta Çağ’daki Otırar kazıları
sırasında birçok seramik, madenden yapılan ürünler, madeni paralar ve mineler,
taştan yapılan ufak tefek eşyalar toplanmıştır. Dökülen ve dökülmeyen seramikten
yapılan çeşitli ev eşyaları şeffaf, mavi ve yeşil mineyle yalıtılan güveçler tabaklar
çoktur. 16. yy. ve 17. yy.ın ilk çeyreğinde seramik ve 17-18. yy.ın seramik
gruplarının arasında dökme ve yapılma kalitesinin azaldığı açıkça farkedilmektedir
(EK 35)468.
Şehirdeki 13-18. yy. Ticaret İşi
Otırar’ın para akışı yurt dışından gelen ürünler ile betimlenmektedir. 2004 yılı
baharında Arıstanbab türbesine yakın yerde altın, madeni paralar ile para
kırıntılarından oluşan defineler bulunmuştur. Defineyle ilk karşılaşmada onun
içindekiler, kalıntıların ilk Moğol altın madeni paraları ve Karahanlı döneminin altın
madeni paralarından oluştuğunu göstermektedir. Bu, Otırar’da altın madeni paraların
para akışı olduğunu göstermektedir. Genellikle, altın paralar dünya para birimi,

466
Otırar ile Türkistan Şehrinin Tarihi Hakkında (Otırar jane Türkistan Kalalarının Tarihı
Jöninde), Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Habercisi, № 1, Türkistan,
1998, ss. 129-210.
467
Baypakov, Ejelgi Kalaları, s. 169.
468
Kemal Akişev ve diğerleri, Antik Otırar, s. 56.

130
zenginlik, uluslararası para görevini de birlikte icra etmektedir. 15. yüzyılın başında
Otırar’ın para akışında Emir Timur’un (Hicri 785-786) Semerkant ve Harezm’de
yaptırdığı bakır paraları, Halil Sultan’ın (Hicri 807-810), Şahruh’un (Hicri 819)
paraları kullanılmaktadır. Dış ilişkilerin kanıtı olarak 219 parçadan oluşan “Şahruh
paraları” definesi vardır ve orada Şahruh paralarınından başka Astrabad, Herat,
Yezd, Keşan, Kum, Sabzevar, Şiraz şehirlerinde yapılan paralar da bulunmaktadır469.
16. yüzıylda Otırar başkent derecesini kaybetse de bölgenin en büyük ticari
merkezi olarak işlevini devam ettirmişdir. Arkeolog K. A. Akışev, K. M. Baypakov,
L. B. Erzakoviç’e göre, şehir nüfusunun % 15’i tüccarlık ile uğraşmıştır. Tüccar
dükkanları olan evler de tanımlanmaktadır. Hafriyat sırasında Otırar’da 2 binden
fazla bakır para ve 5 bin define bulunmuştur. Otırar’ın Nümizmatik malzemeleriyle
analizler yapan R. Z. Burnaşeva, Otırar’daki 16-17. yy.daki para akışını dört döneme
ayırır: 1. 16. yy. ilk yarısı; 2. 16. yy. ikinci yarısı; 3. 17. yy. ilk yarısı; 4. 17. yy.
ikinci yarısı-18. yy. ilk yarısı.
Karahanlı dönemi Otırar için gelişme devri olmuştur. El sanatlarının yeni
türleri ortaya çıkmıştır. Arkeolojik kazılar sırasında kumaş üretimi ile uğraşan atölye
yeri, bezek yapan seramik kalıp, önceden karşılaşılmayan kimyasal şişeler, kunduracı
araçları, cam endüstrisi yerini kanıtlamaktadır. 13. yy.ın 50-60’lı yılları Otırar’da
altın, bakır, gümüş dirhemler çıkarılmıştır ve bu dönemde Otırar uluslararası ticaret
için önemli bir merkez haline gelmiştir. Burada Çin, Orta Doğu, Harezm’den ithal
edilen ürünler bulunmuştur. Otırar’da 13. yy. ile 15. yy.larda gösterişli mimari
binaların yapıldığı görülmektedir470.
Otırar tarım merkezi olarak algılanmıştır. Otırar’daki ahali buğday, arpa, darı
ekmiştir. Elma, kayısı, üzüm, pamuk yetiştirmiştir. Hafriyat sırasında kavun, karpuz
çekirdekleri sıkça bulunmuştur. Ortalama olarak, her evde 5-8 tondan 13 tona kadar
buğday saklama ambarları vardır. Bu, Otırar nüfusunun çoğunun tarımla
uğraştıklarının kanıtıdır. Hem de çok odalı evlerde hayvan tutmak için ahır olduğu

469
Ospanova A., Kazakistan’ın Orta Çağdaki Otırar Şehrinin Tarihı, 1. Uluslararası Öğrenciler
Sosyal Bilimler Kongresi Bildiri Kitabı, Basımevi Hacettepe Üniversitesi Basımevi, Ankara, 2016,
s. 294.
470
Ospanova, a.g.m., s. 294.

131
tanımlanmıştır. Otırar kazıları sırasında 16. yy.-17. yy.a ait kulaklı pulluk araçların
dişleri, orak ve kazma bulunmuştur471.
Otırar Şehrinin Issız Mekana Dönüşmesi
Sonuç olarak, “Birçok baskın macerasını geçirse de yaşamına devam eden
Otırar neden 18. yy. ortasında ıssız mekana dönüşmüştür? Neden Cungarların
mahvettiği Sayram, Mankent ve başka kışlaklarda yaşam tekrar devam etti? 9-13.
yy.da en büyük kültür ve ticaret merkezi sayılan şehrin gerilemesini hangi temel
faktörler etkiledi?” şeklindeki sorulara aşağıdaki yanıtlar verilmektedir:
İlk sebep, Moğol istilasının büyük etkisi ise, ikinci neden 15. yüzyılın başında
Otırar’da bütün şehirde çıkan yangındır. Araştırmacılar bu durumu yazılı
kaynaklarda 1411 yılı Ocak ayında Şahmalik’in Otırar’da saltanat kuran Nur ad-
Din’e karşı saldırısıyla birlikte anlatmaktadır. Bu yangın Otırar’ı çok perişan
etmiştir. Yangının askeri olaylarla ilişkili olduğu, yanan evlerin yanında insan
iskeletlerinin bulunması, üçüncü kazı yerindeki 4. kat seviyesindeki birinci evde
bulunan kılıçla yaralanan insan kafası, bu fikri kanıtlamaktadır. Bu olay Otırar’ın
ıssız mekana dönüşmesine neden olmuştur472.
Şehrin gerilemesine neden olan üçüncü sebep, 1681-1682 yıllarında Cungar
hanının askeri seferi ile bağlantılı olarak anlatılmaktadır. Otırar halkı direnç
göstermesine rağmen, Cungar askerleri şehri yakıp yıkmış ve nüfusun bir kısmını
kendileri ile birlikte götürmüştür. Birçok ev terk edilmiş, bu yerler mezar haline
gelmiştir. 17. yy.ın 80’li yıllarından sonra bazı yanan ve terk edilen evler yeniden
yapılmıştır, çok sınırlı bölgelerde yeni evler inşa edilmiştir. Bu dönemde şehirdeki
hayat gerilemiş hale gelmiştir. 18-19. yy.daki yazılı ve arkeolojik kanıtlar
(nümismatik ve seramik kompleksi) yerel efsane ve hikayeler Otırar’da yaşamın
1750 yılında durdurulduğunu göstermektedir.
Dördüncü neden, Cungarya işgali sırasında sulama kanallarının arızalanması
ve Otırar nüfus sayısının hemen azalmasıdır. Otırar’da 18. yy.ın ilk yarısında 200-
280 insan ölmüştür. Böylece, az bir insan gücüyle baharda suyu bol mecralarda akan,
yazın suyu yüksek mecranın aşağısındaki Arıs Nehri’ni engellediği için, arığa su

471
Koca Muhtar Bahadıroğlu, Orta Çağdaki Otırar: Tarihi-Arkeolojik Kanıtlar Temelinde
(Ortagasırlık Otırar: Tarihi-Arheologiyalık Derekter Negizinde), Doktora tezi, Kazakistan
Cumhuriyeti, Almatı, 2009, s. 48.
472
Kemel Akışov ve Otırar L.N., Gumilyov Avrasya Ulusal Üniversitesi, , Astana, 2004, ss. 90-94

132
gönderme, yer seviyesi bir düzlükte arık kazıp, suyu akıtma gibi konular büyük bir
problem yaşatmıştır. Otırar şehrinin özel bir coğrafi bölgede yerleşmesi de temel
nedenlerden biriydi. P.İ. Rıçkov’a göre, Otırar’da 18. yy.ın ilk yarısında sadece 40
aile yaşamıştır ve Orta Çağ sonlarında her ailede yaklaşık 5-7 kişi olduğu dikkate
alınarak, 200-280 nüfus yaşamıştır. Yani, Otırar’da su teslim eden demirden yapılan
arığı yenilemeye Otırar halkının gücu yetmemiştir. 18. yy.dan itibaren Otırar’a
Altınarık mecrasının içinde yürütülen arıkla su gelmektedir. Arığın başına çark
kurulmaktadır. Çarkın çıkardığı su ise nehirden tek başına büyük arıkla akan suyla
eşit olmamaktadır. Su kıtlığı belirmektedir. Dağ eteğindeki Sayram ve başka şehirler
için nehirden su çıkarmak çok zor değildi, buna Otırar’daki gibi çok insan
gerekmemektedir473.
Temel neden, 18. yy. hava değişiklikleri, kuraklığın baskın olması,
nehirlerdeki su seviyesinin azalmasıdır. Otırar’ın son ahalisi Türkistan, Şimkent,
Şilik bölgesine taşınmıştır. Otırar halkı başka Kazak yerleşim yerlerindeki eski
şehirlilerinin soyları olarak Kazak halkının bir parçası haline gelmiştir.
Keder Şehri (EK 36)
Keder, 10. yüzyılda Farab ilçesinin merkezi olmuştur. 10. yüzyılda önde
gelen bir Arap coğrafyacı olan El-Makdisi, Keder’in 70.000 asker kapasiteli büyük
bir şehir, şehristanda büyük bir cami ve rabadda bir çarşı olduğunu kaydetmiştir.
“Keder, yeni bir şehirdir”, der El-Maksidi474.
11. yüzyıl Keder, tarihi ve coğrafi eserlerde geçmez, yine Otırar-Farab’daki
aynı isimdeki bölgenin başkenti rolünde görünür. Özellikle ilgi çekici olan, Keder
statüsünün yükselmesine ve Otırar-Farab’ın ikincil bir şehre geçici olarak
dönüştürülmesine yol açan tarihi durumun incelenmesidir. Bunun sırrını öğrenmek
için, Sırderya, Orta Asya’da ve Kazakistan’ın güneyinde 9. yüzyılın sonu ve 10.
yüzyılın başında yaşanan olaylara değinmek lazım.
Merkezi Keder olan Farab-Otırar Bölgesi, Samani Hanedanı’nın Orta
Asya’da siyasi hakimiyet kazandığı sırada İsficab Bölgesi’nin bir parçasıydı. 10.
yüzyılda İsficab’ı yöneten Türk Hanedanı önemli faydalar elde etmiş ve hatta vergi

473
Koca Muhtar Bahadıroğlu., s. 48.
474
Barhtold V.V., Turkestan v Epohu Mongolskogo Naşestviya, Soçineniya, Cilt:1, Moskva, 1963,
ss. 232-233.

133
ödemekten muaf tutulmuştur. İsficab, Samanilerin kuzey sınırında bir kaleymiş. El-
Maksidi’ye göre, “burası ünlü bir sınır kalesi ve din için savaşılacak bir yerdir”475.
Yazılı kaynaklara göre, arkeologlara şehrin yerini belirlemek için iki gösterge
bırakılmıştır. El-İstarhi, Keder’in nehirden yarım km uzakta bulunduğunu yazıyor ve
El-Maksidi, Keder’de bir cami olduğunu belirtmiştir. Şehrin topografyası, kaleyi, beş
hektarlık bir alana sahip oval bir tepe şeklinde şehristanı ve kalesiz rabadı açıkça
göstermektedir.
Kalenin işareti, kareye dönüşen ve şehristanın kuzeybatı köşesini kaplayan
tepedir. Kale tepesinin yüksekliği 14 m, meydanın alanı 30x30 m’dir. 25 hektarlık
rabadın kalıntıları kanallar boyunca yoğunlaşmıştır. Kalede yapılan kazılarda, üç
farklı yapım aşamasında inşa edilmiş binaların kalıntıları ortaya çıkarılmıştır.
Muhafızların alanına ait en üst kat binaları 11. yüzyılın ikinci yarısında ve 12.
yüzyılda inşa edilmiş; orta kattaki, şehrin mikro bölgesi olarak kabul edilen mekan,
9. yüzyılın ikinci yarısı ile 11. yüzyıla aittir; Alt, zemin kat, müstahkem sarayların
inşa edildiği dönem, 7. yüzyılın ikinci yarısı ile 9. yüzyılın ilk yarısı arasındaki
dönem olarak belirlenir476.
Saray yapay bir platform üzerine inşa edilmiştir. Temel gibi, bu meydan da
pahsa bloklarından yapılmış birkaç bölüme ayrılmıştır. Bunlar sarı toprak, inşaat ve
çiftlik yerleşimleri ile doldurulmuştur. Kaleyi kuzey-güney yönünde geçmek,
platformun boyutunu belirlemenizi sağlar. Bu, 80x80 m’ye eşittir. Binanın kendisi
bakımsız bırakılmıştır. Dış duvarlar tamamen yıkılmış, sonraki rekonstrüksiyon
sırasında tüm iç duvarlar yıkılmıştır. Pahsa bloklardan, uzun bakım tuğlalarından
inşa edilmiş ve sadece son rekonstrüksiyonda ikinci kez kullanılan temel duvarlarına
dokunulmamıştır.
Alt kattaki binalardan birkaç oda korunmuştur. Bunların arasında dikkat
çekeni, tören salonudur. Dört duvarın yüksekliği salonun zemininden 10-20 cm’dir.
Güney duvarı yıkılmıştır. En iyi korunmuş kuzey, batı ve doğu duvarlarının
yüksekliği 0,5-2 m arasındadır. Büyük pahsa bloklarından yapılmıştır. Bunların
boyutu 157,5 m2 (10,5x15 m), salonun boyutu 5,2x5,5 m’dir ve salon diğer odayla
birleşir, duvarlar boyunca 1-1.2 m genişliğinde ve 0.4 m yüksekliğinde yuvarlak bir

475
Volin, Talas i Smejnıh Rayonah, a.g.e., s. 80.
476
Baypakov K.M., Ejelgi Keder – Kazirgi Kuyrıktöbe, Kuyrıktöbe Ejelgi Keder Şaharı, Almatı,
2005, s. 8.

134
sunak kaidesi vardır. Bu odanın köşesinde döner kavşağa giden bir merdiven vardır.
Tören salonunun bir koridordan galeriye girişi ve arka arkaya dar odalara girişleri
bulunmaktadır. Bu odaların içi oldukça korunmuştur: duvarlar boyunca işlemeler
vardır, tabanda açık ocaklar vardır. Odalardan birinde, ocağın yanında koç şeklinde
bir ocak bulunmuştur. Bu odalar, platformun doğuya doğru genişlemesi nedeniyle
yan yapı olarak ana yapıdan sonra inşa edilmiştir.
Türkistan (Yassı) Şehri
Türkistan 8. yüzyılda Şavgar Bölgesi olarak biliniyormuş477. Başkentin aslen
aynı adı taşıyan bir şehir olduğu ve daha sonra 12. yüzyıldan itibaren Yesi adıyla
bilinen şehir olduğu bilinmektedir. Orta Çağ’ın sonunda, Yesi-Türkistan, Güney
Kazakistan’ın çoğunu ve Talas Bölgesi’ndeki Alatau’ın eteklerini, Sırderya’nın orta
kesimlerini ve Karatau Dağı’nın yamaçlarını kapsayan büyük bir kavşağın merkezi
haline gelmiştir478.
Bugünkü Türkistan’ın 8 km güneydoğusunda yer alan harap durumdaki
Şüytöbe antik kentinin eski Şavgar şehri olduğu varsayılmaktadır479. Bize göre, bu,
Türkistan topraklarında bulunan Kültöbe antik kentinin kalıntılarının bulunduğu
yerdedir (EK 39). 13. yüzyılın başlarında güney Kazakistan’ı fetheden Harezmşah
Muhammed ibn Tekeş burada para bastırmıştır. Yesi’de para basılmasının çeşitli
siyasi ve ideolojik sebepleri olduğu açıktır480.
Bu şehrin Moğol istilası sırasındaki akıbeti bilinmemekle birlikte 13. yüzyılın
ortalarında Getum yol programında Ason olarak adlandırılmıştır481. 14. yüzyılın
sonlarında ve 15. yüzyılın başlarında, Sufi Ahmed Yesevi için büyük bir türbenin
inşası Orta Asya ve Kazakistan’ın önemli bir ideolojik, siyasi merkezi haline
gelmiştir (EK 40)482.
Yassı, Türkistan’ın en büyük alışveriş merkeziydi. Ruzbihan, bozkır, Orta
Asya ve Çin’in ticaret yollarının burada buluştuğunu söylüyor. “Kuzeydeki Özbek
477
Barthold V.V., Rabotı po İstoricheskoy Geografii, Soçineniya, Cilt:3, Moskva, 1965, (Rabotı po
İstoricheskoy Geografii) s. 225.
478
İbragimov ve diğerleri, Materialı po İstorii Kazahskih Hanstv XV-XVIII vekov, “Nauka”,
Alma-Ata, 1969, ss. 11-13.
479
Ageyeva ve Patsevicç, s. 94.
480
Nastiç V.N., Novıye Faktı iz İstorii Monetnogo Proizvodstva i Denejnogo Obraşçeniya v
Yujnom Kazahstane (XIII-XVIII vv.), Srednevekovaya Gorodskaya Kultura Kazakstana i
Sredney Azii: Materialı Vsesoyuznogo Soveşçaniya, Alma-Ata, 1983, ss. 144-145.
481
Kirakos Gandzaketsi, İstoriya Armenii, Perevod s Drevnearmyanskogo, predisl, i kooment.
Khanlaryan L.A., Moskva, 1976, s. 224.
482
Masson M.Y., Mavzoley Hodji Ahmeda Yasavi, Taşkent, 1930, s. 4.

135
topraklarından Andican’a giden yollardan Çin sınırına kadar Yassı’ya eşyalar ve
nadir şeyler gönderilirdi. Sonra burada satılırdı. Burası tüccarlar ve yolcular için bir
durak haline gelmiştir”483.
Türkistan da aynı zamanda büyük bir tarım bölgesinin merkeziydi. Yasal
belgeler arasında Hoca-Tuması kuyusu, Kara-Bulak, Saray-Bulak vd. hendekler ve
araziler de gösterilmiştir. Antik kentin projesi, yazılı verilerle birleştiğinde, şehrin
topografyasını aşağıdaki gibi tanımlamaya izin vermektedir. Hoca Ahmed
Yesevi’nin türbesinin bulunduğu cami, şehrin kuzeybatı kesiminde yer almaktadır.
Projede güneydoğu 13 m, kuzeydoğu 80 m, kuzey 90 m, kuzeybatı 130 m, güneybatı
200 m olan beş köşeli bir tepe vardır.
Cami, ham tuğla kuleleri olan müstahkem bir duvarla çevrilidir. İyi korunmuş
şehrin sadece batı duvarı, uzunluğu 350 m, caminin merkezine kadarki uzaklığı
aynıdır. 18. yüzyılın başlarına ait bir tabloya göre484, şehrin doğu yönündekisi
batıdakisinden iki kat uzundur ve duvardan 700 km uzaklıktadır. Yeniden yapılanma
projesine göre antik şehir en az 35 hektarlık bir alanı kaplıyor. Kapı sayısına gelince,
resimde dört tane vardı. Şehir, dört kapıyı birbirine bağlayan 3 ana caddeden
geçmektedir. Güney kesiminde bir kervansaray ve onun yanında surların arkasında
bir pazar yeri vardır. Yıkık eski şehir, Orta Çağ’ın sonlarına ait boyutlarıyla Moğol
istilalarından önceki Yassı şehrinin boyutlarını kopyalıyor gibi görünüyor. Bunun
kanıtı, şehrin her yerinde 9-12. yüzyıllara ait malzemelerde bulunabilir. Kazılara
göre, şehrin kendisi 19. yüzyıla kadar yaşamıştır485.
Türkistan şehrinde kendi adını hala koruyan İkan şehriydi. Türkistan diyarına
bağlı şehir olarak İkan, Hafız Tanış’ın Abdullah Han’ın 1582’de Türkistan’a yaptığı
seferi hakkında yazılan eserinde bahsedilmektedir. Suri, Hafız Tanış’ın eserlerinden
de bilinmektedir. Abdullah Han’ın askerlerinin “bir Türkistan Eyaleti olan Suri’ye
gelip kamp kurdukları” iddia ediliyor. Suri, Türkistan’ın 15 km doğusunda yer alır ve
16-18. yüzyıllarda kaynaklara göre, Sortöbe (Ordazı) şehri ile eşdeğerdir.
Yazılı kaynaklara göre, 10. yüzyıl yazarı El-Maksidi, İsficab Bölgesindeki
şehirler listesinde yer alan Şagildjan adlı başka bir şehirden bahsedmiştir486.

483
Pişçulina, Kazahskih Hanstv v XV-XVII Vekah, ss. 19-21.
484
İstoriya Kazahskoy SSR., s. 173.
485
Arheologiçeskiye Pamyatniki Kazahstana, Alma-Ata, 1978, ss. 171-187.
486
Volin, Talas i Smejnıh Rayonah, a.g.e., s. 80.

136
Araştırmacılara göre Şagildjan, Türkistan’ın 15 km kuzeydoğusunda, aynı adı taşıyan
köyün eteklerinde yer alan Şaga’nın yıkık eski kentine tekabül ediyor487.
Burada, MS 1. yüzyıllardan 6-8. yüzyıllara kadar kentsel yaşamın kademeli
olarak gelişmesini sağlayan Şaga-1, Şaga-2, Şaga-3 adında birbirine yakın üç tepe
vardır. Kentin geçmişi 6-8. yüzyıllara kadar uzanmaktadır. Bu dönem, insanların
gömüldüğü mezarlıkları da kapsamaktadır. 6-8. yüzyıllarda verilere göre sikkeler
kazılıp alınmıştır488. Türkistan Vadisi’nin şehirleri ve yerleşim yerleri hakkındaki bu
kısa rapordan, İpek Yolu boyunca önemli bir kültürel ve ekonomik merkez olduğu
anlaşılır.
Sauran Şehri
Sırderya’nın orta kesimindeki şehirlerden biri de Sauran’dır (EK 42). Adını
koruyan Sauran kalıntıları, Türkistan’ın 25 km kuzeydoğusunda bulunmaktadır.
Kalıntı yeri diğer şehirlerden çok iyi korunmuş olan Sauran’ın adına 10. yüzyıldan489
18. yüzyıla kadar yazılı kaynaklarda rastlanmaktadır.
Bunlardan ilki ünlü arap coğrafyacı el-Maksidi Sauran hakkında: “Sauran,
yedi sıra kaleyle çevrili, rabad ve şehir içinde bir cami bulunan büyük bir şehirdir.
Guzlara ve Kıpçaklara karşı bir sınır kapsıdır” dese490, Ruzbihan, 16. yüzyılda
Sauran şehri hakkında yazılarında ayrıntılı olarak anlatmıştır. Aynı zamanda
Ruzbihan Sauran’ın harika bir şehir, çok sağlıklı, aydınlık, iyileştirici ve ferahlatıcı,
güzel havası ve her türden güzel ağaçlarıyla dolu bir şehir olduğunu belirtir. Şehrin
kendisi yüksek bir duvarla çevrilidir ve etrafında çukurlar vardır. 18. yüzyılın
başalarında derlenen “Büyük Çizim” adlı eserde Sauran Yasırvan olarak
geçmektedir491. P.İ. Rıçkov’un Orenburg Eyaleti Topografyasında (18. yüzyılın
ikinci yarısı), Sauran Türkistan yakınlarında küçük bir yerleşim yeri olarak
tanımlanır492.
Araştırma sonucunda, bu şehir hakkında yeni bilgiler elde edilmiş, arkeolojik
ve topografik gözlemleri yazılı verilerle karşılaştırmak, Geç Orta Çağ Sauran’ının

487
Baypakov K.M., O Lokalizatsii Srednevekovıh Gorodov Yujnogo Kazahstana,
Arheologiçeskiye İssledovaniya v Otırare, Alma-Ata, 1977, s. 87.
488
Maksimova A.G., Grobnitsı Tipa Nausa u s. Çaga (Şaga), V Glub Vekov, Alma-Ata, 1974, ss.
95-118.
489
Volin, Talas i Smejnıh Rayonah, a.g.e., ss. 78-80.
490
Barthold, Rabotı po İstoricheskoy Geografii, s. 225.
491
Ageyeva ve Patseviç, s. 101.
492
Rıçkova P.İ., Topografiya Orenburgskoy Gubernii 1762, Orenburg, 1887, ss. 18-19.

137
ayrıntılı bir şekilde anlaşılmasını sağlar. Kuzeydoğu kapısından başlayan ana cadde,
şehri iki eşit parçaya bölüyor. Surun güneybatı kesiminden 150 m’den daha az bir
mesafede olup, kuzeybatıdan güneydoğuya doğru yatay bir sokağa ulaşır. Başka bir
sokak güneydoğu kapısına bakmaktadır.
Ana caddeye ek olarak, şehrin topografyasında çok sayıda kısa sokak vardır.
Bunlar şehrin karmaşık bir caddesini oluşturdular. Ana caddenin solunda, kuzeydoğu
kapısından 210 metre içeride, yanmış tuğladan yapılmış devasa bir yapı vardır.
Üçgen şeklindeki çatı yanmış tuğla ve molozlarla kaplıdır, üçgenin boyutu 100x100
m’dir (EK 43).
Sert taşların çokluğu nedeniyle kitabelerde adı geçen iki minareli bir medrese
olmalıdır. Eski oymalar ve yazılı kaynaklardaki tasvirler, kulelerin medresenin “iki
yanında” değil, geleneksel kemerli taçkapının iki yanında olduğunu göstermektedir.
Mesafeleri 5 m, mevcut yükseklikleri yaklaşık 15 m’dir. Yuvarlatılmış kulelerin üst
kısmı kademeli olarak daraltılır, taban çapı 4 m’den fazladır, içeride bir döner
merdiven vardır (EK 44).
Çanak çömlek ve madeni paralar, Sauran çevresindeki hanelerin 13, 14. ve
15-18. yüzyıllarda yaşadığını göstermektedir. Sauran şehrinin bazı yerleri, onun
bugüne kadar korunmuş olan büyük duvarları, harabeler ve kamu binaları, güzel
lağımlar, kır evlerinin kalıntıları ve antik yerler Kazakistan’ın en değerli mimari
arkeolojik anıtlarından biri olmuştur. Bu, Antik ve Orta Çağ uygarlığının merkezi
olan İpek Yolu üzerinde eşsiz bir Orta Çağ şehriydi.
Sıganak Şehri
Sırderya boyunca uzanan birçok arkeolojik anıt arasında Sıganak şehrinin
özel bir yeri vardır (EK 45). Anıt, Kızılorda Bölgesi’nin Janakorgan semtinde,
Janakorgan ilçe merkezinin 45 km batısında, Sunak Ata köyünün 2 km batısında yer
almaktadır.
Bu şehirden ilk olarak 10. yüzyılda yazılı kayıtlarda bahsedilmiştir. 11.
yüzyılda Sıganak şehrinin adı ünlü Türk dilbilimci Kaşgarlı Mahmud tarafından
yazılan “Türk Dili Sözlüğü”nde geçmektedir. Kaşgarlı Mahmud’a göre, Sıganak
Guzlar diyarının en önemli şehirlerinden biri olan “Sugnak” olarak anılır493 .

493
Маhmut Kaşkari, Turik Sozdigi, Cilt:1, çev. A.K.Egubay, Almatı, 1997, s. 531.

138
Sırderya’nın ortasındaki Orta Çağ şehirlerinden biri olan Sıganak, yazılı
kaynaklarda 10. yüzyıldan beri bilinmektedir. Moğol istilası ile nüfusu neredeyse
yok olmasına ve binaları yıkılmasına rağmen, şehir dünyanın en hızlı büyüyen
şehirlerinden biriydi. Bunun nedeniyse konumunun uygun olması olmuştur494. İlki,
İpek Yolu üzerindeydi 495 hem de ağırlıklı olarak hayvancılıkla uğraşan yarı göçebe
kabilelerin sınırındaydı496. Güçlü ticari ilişkilerin de buna etkisi oldu.
11. ve 12. yüzyıllarda Karahanlı Devleti döneminde şehrin adı tüm yazılı
kaynaklarda geçmektedir. Orada Oğuz şehirleri arasında Sıganak şehrinden sıkça
bahsedilir497. Şehirde herhangi bir kazı yapılmamasına rağmen 19. yüzyılın
sonlarında P. Lerç, V. Barthold, V. Kallaur gibi bilim adamları şehirle ilgili yazılarını
yazmışlardır. Akademisyen V.V.Barthold’a göre, Sıganak şehri Orta Asya’yı Çin’e
bağlayan kervan yolu üzerinde bulunuyordu498. A. Yakubovskiy, “Sıganak Şehrinin
Kalıntıları” adlı çalışmasında ayrıntılı bilgi vermeye çalışmıştır.
1947’de Sıganak’ta araştırma çalışmaları A.N. Bernştam önderliğindeki
Güney Kazakistan arkeolojik keşif gezisi, şehrin bir haritasını çizmiş ve anıtın
arkeolojik tanımını tamamlamıştır499. A.N. Bernştam, şehrin Oğuzlar tarafından
kurulduğunu ve Oğuz şehirlerinin kalesi olmayan şehirlerinden biri olduğunu yazar.
Şehrin arkaik siyah seramik kap parçalarından ziyade Kanlı yerleşiminde
kurulduğuna inanılmaktadır500. Ayrıca, A.N. Bernştam, şehirde Kıpçak dönemine ve
Soğd-Karluk dönemine ait seramik kap parçalarının bulunduğuna dikkat çekmiştir.
Sırderya boyunca yer alan şehirlerle bağlantılı olarak, Soğd-Karluk dönemi çanak
çömleklerinin Oğuzların bir çanak çömlek kompleksi olarak adlandırılması
önerilmektedir501.
Bilim adamı Kallaur’ın verdiği şehir projesinin yanlış olduğu da yazılmıştır.
Arkeologlar E. Ageeva ve G. Patseviç, 1950’lerde Sovyet döneminde Güney
Kazakistan’daki kentsel yaşam anıtlarının toplu envanteri sırasında şehri ziyaret

494
Joldasbaev, a.g.m., s. 97.
495
Fazlallah ibn Ruzbihan İsfahani, Mihman-name-in Buhara, Perevod, Djalilova R.P., Moskva,
1976, ss. 93-94.
496
Materialı po İstorii Kazahskih Hanstv XV-XVIII vekov (İzvleçeniya iz Persidskikh i Tyurkskih
Soçineniy) Almatı, 1969, s. 318.
497
Derbisalı A., Kazak Dalasının Juldızdarı, Almatı, 1995, s. 174.
498
Barthold V.V., İstoriya Kulturnoy Jizni Turkestana, Cilt:2, Moskva, 1963, ss. 239-256.
499
Sayden Joldasbayev ve Diğerleri, Sıganak Jadigerleri, Turkistan, 2016, s. 17.
500
Joldasbayev ve diğeleri, s. 18.
501
Joldasbayev ve diğerleri,s. 19.

139
etmişler. Otırar’dan sonra en ünlü şehirlerden biri olduğunu ve daha uzun yıllar
keşfedilmesi gerektiğini belirtmiştir502.
20. yüzyılın 70’lerinde Otırar arkeolojik keşif gezisinin başkanı K.A. Akişev
ve K.M. Baypakov, bu şehri Otırar’dan sonra en ünlü ikinci Orta Çağ şehri olarak
tanımlamışlar. Ancak düzenli arkeolojik kazılar S. Joldasbayev’ın araştırması 2003
yılında başlamış ve bu güne kadar devam edilmektedir503. Şehirdeki kazılar,
“Kültürel Miras” devlet programı kapsamında başlamıştır. Sefer başkanı S.
Joldasbayev, 2003’ten beri araştırma yürütüyor. Bu dönemde şehrin en önemli
tesisleri açılmıştır: kuzeydoğu kapısı, savunma surları, cami-medrese ve mezar
yerleri.
Seferin sonuçlarına göre, modern Sıganak halkı iki bölümden oluşmaktadır:
üç taraftan ona bitişik olan şehristan ve rabad. Şehristanın güneydoğu kesiminde
güçlü bir beşgen kale vardı: boyutları: kuzey 275 metre, kuzey-batı 175 metre,
güney-batı 190 metre, güney 175 metre ve güney-doğu 320 metredir. Yüksekliği 1,5
metredir. Şehir 6-7 metre yüksekliğinde 15 tepeye bölünmüştür ve Sunak-Ata
camisinin yanında minare izleri vardır (EK 46,47).
Şehrin doğu kapısının önünde 100 m uzaklıkta yanmış tuğladan (25x25x5
cm) yapılan yapı, ilk olarak 13. yüzyılın sonlarında yapılmış, yanındaki yapı ise 14.
yüzyılın sonları ve 15. yüzyılın başlarında camiye dönüştürülmüştür, bunun en
önemli kanıtı yapının güney duvarını delen mihraptır. O zamandan beri, binanın
etrafına küçük odalar inşa edilmektedir. Görünen o ki, yapının faaliyete geçtiği son
günlerde cami aynı zamanda bir medrese görevi de üstlenmiş. 1920’lere kadar
yaşadığına inanılıyor. Yerlilere göre, 20. yüzyılın 30’larında “Korelilerin” gelmesiyle
anıtların tuğlaları yıkılmış ve oda, banyo vb. şantiyeye götürüldüğü söylenir. Böylece
şehrin binaları 20’li ve 30’lu yıllarda insan tarafından yıkılmıştır504.
Kazakistan Cumhuriyeti Kültür ve Spor Bakanlığı, Sıganak şehirinde
turizmin geliştirilmesi için 2018-2020 yıllarında yeniden inşa ve müzeleştirmeye
yönelik çalışmalar çerçevesinde 2018 yılında şehrin kuzeydoğu kapısı, savunma
surları, merkez cadde yeniden inşa edildi. Arkeolojik ve imar çalışmaları
önümüzdeki yıllarda da devam edeceği söylenmektedir. Günümüzde Sıganak şehri

502
Joldasbayev S., Ortagasırlık Sıganak Kalası (X-XVIII gg.), Türkistan, 2010, ss. 6-7.
503
Joldasbaev, a.g.e., s. 19.
504
Joldasbayev ve diğerleri., s. 19.

140
UNESCO’nun ön listesine ve “Kazakistan’ın Kutsal Topraklarının Coğrafyası”
projesi çerçevesinde Cumhuriyetin “Ulusal Kutsal Alanları” listesine dahil edilmiştir.
Şehrin koruma alanı 309,6 hektar, korunan doğal peyzaj alanı 739,6 hektardır.
Asanas Şehri
Asanas şehri, Kızılorda Bölgesi, Sırderya ilçesi, Aydarlı köyünün 8 kilometre
güneybatısında yer almaktadır. Asanas şehri 450x400 m boyutlarındadır. Şehir, güçlü
bir kuleye sahip bir duvarla tahkim edilmiştir. Dışı hendekle çevrilidir. Kentin dört
kapısı vardır, savunma duvarının günümüzde korunmuş yüksekliği yaklaşık 5 m’dir.
Duvarın temel dahil genişliği 15 m’dir. Doğu kesiminde yer alan kalenin alanı 40x50
m, yüksekliği ise 1 m’dir (EK 48,49)505.
1954 yılında, Harezm etnografik arkeolojisinin keşfedilmesi ile Asanas
şehrinde 1960-1961’de arkeolojik kazılar yapılmıştır. 1968 yılında N. N.
Vakturskaya kentin stratigrafik incelemelerini yapmıştır. Kazılar sırasında en üst
tabakada keşfedilen seramik eserler genellikle 12-15. yüzyıllara dayanmakta iken,
ikinci tabakadaki seramikler ise 7-9. Yüzyıllara, yani Oğuzlara aittir. Sonuçta Asanas
şehri 7. ve 9. yüzyıllarda gelişmiş ve 15. yüzyıla kadar kullanılmıştır. Harezm keşif
araştırmasından önce, tarihi literatürde kentin Soğdian tüccarları tarafından yapıldığı
iddia edilmişti. Daha sonra kazıların gösterdiği gibi Oğuzlar tarafından inşa edildiği
kanıtlanmıştır506.
Asanas’ın güney tabanında, İnkardarya’nın kuzey ağzının eteğinden
Asanasözek veya Torangılısay olarak bilinen bir ana kanal vardır. Kanalın hacmi
eski kanala göre birkaç kat daha küçüktür, yakalarının mesafe arası 10-15 m,
derinliği ise 3-5 m’dir. Bazı yerlerde hendek, baraj ve diğer yapay sulama yapılarının
izleri görülmektedir. Orta Çağ ve daha sonra Orta Çağ’a ait olan tarlalar bu
kanallarla sulanmıştır. Yaklaşık 60 kilometre boyunca uzanan bu kanal, Sırlıtam
şehri ile Zangar şehrinin vahasına ulaşıyor. Asanas şehri yakınlarında birkaç büyük
şehir tipi yerleşim var. Çevrelerindeki tüm sulama ağları bu Asanasözek ana kanalı
tarafından sulanmaktadır.

505
Azilhan Tajekeyev ve değirleri, Ortagasırlık Sıganak pen Asanas Kalaları Arasındagı Keruen
Joldarı men İri Konıstar (jane zertteuler), Bulliten of History of the Al-Farabi Kazakh National
University, No. 1 (101), Almatı, 2022, ( Keruen Joldarı men İri Konıstar), s. 178.
506
Baglan Şoraev ve Jetesbi Sultanjanov, A Review of Written Sources About Oguz Cities in
Kazakhstans Section of the Great Silk Road, Bulliten of History of the Al-Farabi Kazakh
National University, No. 2 (101), Almatı, 2021, p. 38

141
Asanas’ın 750 kilometre batı-kuzeybatısında, kare planlı Asanas 2 şehri yer
almaktadır. Asanas’a göre plan ve tahkimat sisteminde farklılıklar vardır. Özellikle,
çitlerin yüksekliği sadece bir metre kadardır ve dışarıda hendek kazılmamış. 220
x210 m boyutlarında olup, iç kısımda inşaat izleri açıkça görülmektedir507.
Asanas’ın yüzeyinde daha az bulgu vardır. Şehirden toplanan çanak çömlek
kalıntılarının süresi yaklaşık 6,7-15. yüzyılı kapsamaktadır. Alt katlarda daha da
erken bir döneme ait kalıntıları bulunabilir. Çanak çömlek kalıntılarının çoğu zengin
desenli, Jankent elemanlarına benzermektedir. Duvarı ve boynunda parmakla dalan
baskı izleri olan büyük kapların (humdars) ağız kenarının parçaları 7-9. yüzyıllara ait
olabilir. Bunlara benzerlik, Jankent şehri ve Harezm’in Afrigid seramiklerinde
bulunabilmektedir. Erken Orta Çağ Harezm seramikleri (Orta Çağ’da inşa edilmiş bir
yerleşim yeri olan Köne-Uaz, 9. yy.) ve Türk-Soğd dönemi seramiklerine benzer
kabartmalı bir yöntemle süslenmiş seramikler bu döneme atfedilebilir. 11-12.
yüzyıllar ve Altın Orda dönemine ait, birkaç sırlı seramik bulunmuştur.
Asanas şehrinden batıya 3 kilometre yerde Asanas 3 şehri yer almaktadır.
Kare planlı olup, Moğol döneminden sonrası (14. yüzyıldan beri) seramik çok
sayıda bulunmuştur. Şehir, eski kanalın sol kıyısında yer almaktadır. Asanas şehrinin
büyüklüğü 350x350 m’dir. Duvarın yüksekliği 1-1,5 m, genişliği ise 1,5 m’dir. İç
kısımda konut binalarının izi açıkça görülmektedir508. Asanas şehrinin 1,5 kilometre
güney doğusunda Ahmet şehri (6-9. yy.) yerleşmiştir. Anıtın şekli kare, boyutu
165x165 m’dir. Korunan duvar yüksekliği 2-2,5 m, kalınlığı 5-6 m’dir. Giriş kapısı
doğu duvarının ortasına yapılmıştır509.
Asanas Dede Mozolesi.
Asanas’ın mezarı, Asanas şehrinin yakınında yer almaktadır, 17. yüzyıl
civarında sürelidir. Türbe, 23x23x5 cm boyutlarında kare şeklinde yanmış
tuğlalardan (10 sıra + 10 iplik = 63 cm) inşa edilmiştir510. Planındaki alan boyutları
7.18x8.83 m’dir. Türbenin ön cephesi ciddi şekilde hasar görmüş. Şimdiki zamanda

507
Azilhan Tajekeyev ve diğerleri, Novıye Dannıye o Gorodişçe Asanas (po Materialam
Arheologiçeskih İssledovaniy 2020 g.), Margulanovskiye Çteniya – 2021: Materialı
Mejdunarodnoy Nauçno-Praktiçeskoy Konferentsii “Velikaya Step v Kontekste Etnokulturnıh
İssledovaniy”, Posvyaşçennoy 30-letiyu Nezavisimosti Respubliki Kazakistan i 30-letiyu İnstituta
Arkeologii im. A.H. Margulana, V 3-h tomah, Cilt:2, Almatı, ss. 125-137.
508
Tajekeyev ve diğerleri, Keruen Joldarı men İri Konıstar, s. 178.
509
Levina, Keramika Nijney i Sredney Sırdari, Cilt:7, ss. 45-56
510
Kazakstan Respublikasının Tarihi jane Madeni Eskertkişterinin Jinagı, Kızılorda Oblısı,
Almatı, 2011, s., s. 402

142
türbe restore edilmiştir. Anıt, temelin alt tabakasının sadece birkaç sırası korunduğu
için orijinal görünümünü kaybetmiştir. Türbe güneybatıya bakar ve içine ahşap bir
kapı ile girilen bir giriş nişi vardır. Planda dairesel olan kubbenin altındaki tuğlalar
dikeydir ve kubbe, hafif sivri bir köşe gibi iki sıra tuğla ile örülmüştür. Anıtın
duvarları hafifçe içe doğru eğilmiş, ancak süslemesizdir. Anıtın tüm çevresi boyunca,
zeminden biraz daha yüksek olan noktadan başlayarak, tuzlanmadan korumak için iki
kat kamış hasır tutulur. Odanın duvarlarının ortasında ok biçimli kemerli büyük
boşluklar vardır. Hücrenin tabanı yanık tuğlalarla yapılmış. İçi sıvalı değildir.
Onarım çalışmaları sırasında hücreye gelin baş giyimi var kabir üstü anıtı
yerleştirilmiş511.
Asanas Mozolesi, Kazakistan’ın Geç Orta Çağ anıt mimarisinde
keşfedilmemiş türbelerden biri olarak tarihi ve kültürel değere sahiptir. Aynı
zamanda kompozisyonundaki yeniliği için değerlidir. İncelediğimiz alanda Ohşi Ata
mezarlığında Oğuz dönemine ait türbeler bulunmaktadır. Kervan yolu üzerindeki en
büyük panteonlardan biridir.
Yediasar Anıtı
Yediasar kültürü, Sırderya Nehri’nin alt kesimlerinde bulunan ve bunun eski
kanalı Kuan Derya Nehri boyunca yer alan bir grup antik anıtın ortak adıdır (MÖ 1.
binyılın ortası - MÖ 9. yüzyılın başı)512. Yediasar şehirleri yerleşiminin doğası,
topografi, mimari, savunma sistemleri, inşaat ekipmanları, yerleşimlerin ve konut
planlanması, Yediasar kültürünün istikrarlı olduğunu gösterir. Yediasar şehirleri her
zaman 2-8 km’den fazla olmayan bir mesafede gruplar halinde bulunmaktadır.
Anıtların ilk oluşum ve gelişme dönemi, oval ve yuvarlak şekilde yapılan
şehirlerle karakterize edilir. Halihazırda 8 m ile 25 m yüksekliğinde, 0,5 ile 18
hektarlık bir alana sahip iki katlı güçlü binalardan oluşuyorlar (EK 51)513. Gelişmiş
tahkimata sahip, sur şeklinde olan şehirlerin tamamı konut inşaatından oluşmaktadır.
Kültürün üçüncü aşamasında, tasarım ve tahkimat açısından diğerlerinden farklı olan
birkaç kale inşa edilmiştir. Yediasar kültürünün erken evrelerinin yüksek
kısımlarında çok katlı toplu konut binaları inşa edilmiş ve duvardan çıkıntı yapan

511
Tajekeyev ve diğerleri, Keruen Joldarı men İri Konıstar, s. 178
512
Levina, Keramika Nijney i Sredney Sırdari, Cilt:7, s. 13.
513
Kazakstan Respublikasının Tarihi jane Madeni Eskertkişterinin Jinagı, Kızılorda Oblısı.,
a.g.e., ss. 6-28.

143
oval kuleleri olan yeni bir kale duvarı tamamlanmıştır. Bu tür duvarların iç
kısımlarında ayakta kalan evlerden eser yoktur.
Şehirin çekirdeği çok katlı genel bir yapıdır. Üstteki meydan en alçak ikinci,
sonra üçüncü meydanla kaplıdır. Her biri bir kale duvarları sistemi ile sınırlıdır.
İkinci kattaki meydan, aslen hayvanlar için özel bir ahır tipi ahşap çerçeve yapıydı.
Büyük olasılıkla, bunlar açık şitler şeklindedir. Daha sonra ikinci meydana iki ve üç
odalı daireler inşa edilmiştir.
Şehirin inşası, aynı tipte birçok iki ve üç odalı konutlardan oluşan bir
sistemdir. Ana oturma odalarının içi her zaman aynı tiptedir. Yani, duvar boyunca bir
kanepe, kil kenarlı veya ağızlı bir duvarla belirli bir şekle sahip merkezi bir açık
ocak, bir tahıl öğütücü için bir yapı ve “ocak malzemelerinden” oluşmaktadır. Her
bölümün yeri, toplam alanı, ana salonun içi yüzlerce yıldır aynı kalmıştır.
Yediasar mezarlarından bulunan Baltık kıyılarının kehribarları, Hindistan’ın
akikleri, Süriye ve Mısır’ın cam düğmeleri, İran’ın kalsedonu, Doğu Avrupa ve Orta
Avrupa fibulaları ve bilezikleri, Çin, İran, Süriye’nin ipek kumaşları ve diğer eşyalar
Yediasar’ın ticari ilişkilerini kanıtlar. Yediasar’daki yerleşim yerlerinde ve
mezarlıklarda değerli taşlardan yapılmış yirmiden fazla Part ve Sasani dönemlerine
ait İran mücevherleri bulunmuştur. 514.
Kuan Derya ve Eski Derya havzalarında, Türkçe konuşan halklar da dahil
olmak üzere birçok modern Avrasya halkının etnogenezinde önemli bir rol oynayan
Yediasar kültürünün yayıcılarının müstahkem yerleşimleri ve höyükleri incelenmiştir
(MÖ 5. yüzyıl - MÖ 9. yüzyıl).
Erken Demir Çağı ve Orta Çağ’da, Kazak toprakları üzerindeki en büyük
uluslararası yollar, yani Kazak topraklarındaki kervan yolları, Batı Avrupa ile Doğu
arasındaki ticari ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Bu yollar MÖ 1.
binyılın ortalarında “bozkır Sak yolları” ile başlar. MÖ 1. binyılın sonunda Orta
Asya’nın ve Kazak topraklarının merkezi Altay ve Güney-Batı Sibirya ile kervan
yollarına bağlanmıştır. Sırderya Bölgesi’nde dış ticaretin gelişimi Demir Çağı’na
kadar uzanmaktadır. İpek Yolu uluslararası ticaret yolunun bir kolu, Sırderya’nın

514
Kartayeva T.E., XIX Gasırdagı Sır Önirindegi Keruen Joldarı: Kalıptasuı men Bagıttarı, KR
UGA Bayandamaları, , №2, Almatı, 2014, ss. 111-112.

144
orta erişimlerinin sağ kıyısından alt erişimlere, ardından Aral Denizi’nden Jayık’a ve
sonra batıya uzanıyordu515.
1948 yılında Harezm Arkeolojik Seferi’nin arkeolojik araştırmaları sırasında,
Yediasar kültürünün şehirleri tanımlandı ve onun tipolojisine, şehirlerin yapsının
özelliklerine göre S.P.Tolstov Yediasar şehirlerini üç gruba ayırır:
İlk müstahkem ev ve birkaç binadan oluşan, kubbeli çatı ile örtülü kısım,
onun dışındaki yardımcı kalenin içinde yer almaktadır. Bu binalar bir veya daha fazla
kattadır.
İkinci bir karmaşık savunma sistemi (kuleler, kapılar vb.) olan, ancak içinde
herhangi bir inşaat izi olmayan anıtlar.
Üçüncü kompleks savunma sistemi de dahil olmak üzere çeşitli tiplerde
büyük inşaat kalıntılarına sahip anıtlar516.
Yediasar-1 döneminde (MÖ 5. yüzyılın ortalarından MS 3-4. yüzyıllara
kadar) ana şehirler inşa edilmiş ve kültür gelişmişti. Ekonomik ve kültürel ilişkilerin
ana çizgisi, önemli bir etnik yakınlığa sahip olan Otırar-Karatau kültürünün
kabileleriyle iç içe olmuştur.
Yediasar-2 döneminde (MS 4-6. yüzyıl), yerel kabileler Hun kültüründen
etkilenmişlerdi. Bu dönemdeki Yediasar kültürünün kabileleri, tarihi “beyaz Hunlar”
(Eftalitler) birlikteliğinin oluşumunun katalizörü olmuşur.
Yediasar-3 dönemindeki (MS 7-9. yüzyılın başlarında) kabilelerin yaşamında
büyük göçler gerçekleşmiştir. Üçüncü aşamanın sonunda, Yediasar Vadisi bir çöl
haline gelmiş ve Yediasar kültürü sona ermiştir. Yediasar kültürünün etkisi,
Sırderya’nın birleştiği yerden Aral Denizi’ne, ardından Amu Derya’nın ağzına kadar
uzanır ve bu bölgelerde Kerder kültürünün oluşumunu etkilemiştir.
Yediasar halkı, Sırderya’nın sağ kıyısına, güneye, Fergana topraklarına,
Kuzey Kafkasya topraklarına göç etmiştir. MÖ 7-9. yüzyıllarda Yediasar
kabilelerinin göçü sonucunda Amu Derya’nın sağ kıyısında Kerder yerleşimleri
ortaya çıkmıştır. Antropolojik çeşitliliğe göre, Kerder kültürünün en büyük yerleşim
yeri olan Küyik’in oluşumu, Kosasar-3, Yediasar-4 yerleşimleri de dahil olmak üzere
Yediasar geçidinin yanında bulunan mezarlıklılarla doğrulanır. Bu gerçek,

515
Kartayeva, a.g.m., s. 111.
516
Tolstov S.P., Po Sledam Drevnehorezmiyskoy Tsivilizatsii, Moskva-Leningrad, 1948, ss. 125-
129.

145
Tompakasar, Altınasar yerleşimlerinden elde edilen malzemelerle doğrulanmaktadır.
İkinci görüş, Yediasar kültürünün Sırderya’nın alt kısımlarında tükenmesi arkeolog
A.A. Tajekeyev’e göre, Yediasar geçidinin kuzeybatısında, bugünkü Sırderya’nın sol
kıyısındaki Sortöbe (Ordazı) 1 ve 2 yerleşiminin devam etmesiyle ilişkilidir517. Bu
noktada Yediasar kültürü ortadan kalkmaz, sadece yaşamın yönü bu kültürün doğu
Asarlarına kaymaya başlar. Sırderya Nehri tarafından yıkanan Orta Çağ’dan kalma
Sortöbe (Ordazı) Nehri’nin dik yamaçlarının temizlenmesi sırasında Şirik Rabat
arkeolojik keşif gezisi tarafından elde edilen verilere göre, şehir 8-10. yüzyıllarda
yaşamıştır.
Sortöbe (Ordazı)
Sortöbe (Oradazı) 1, Josalı köyünün 10 km batısında, Kızılorda Bölgesi’nin
Karmakşı ilçesinin topraklarında, Sırderya Nehri’nin sol kıyısında yer almaktadır.
Şehir, Sırderya Nehri’nin kıvrımlarından birinde yer almaktadır ve çok kötü bir
durumdadır (EK 53)518. Sırderya Nehri’nin sol kıyısında, Orta Çağ kervan yolunun
eteğinde bulunan bu anıt, hala yerlilerin “Sortöbe”, “şehir”, “tepe”, “tortkül” dediği
bir tepedir519.
Yerleşimin adıyla ilgili ilk notlar bölgesel520 ve ulusal iletişim araçlarında
yayınlandır521. Son 10-15 yılda, yerleşimin çoğu, Sırderya’daki sonbahar-ilkbahar
sellerinin etkisinden zarar gördü ve ayrıca antik yerleşimin bulunduğu alandaki sol
kıyı, nehir suları tarafından düzenli olarak yıkanmaktadır.
Yerleşme, doğal bir tepe üzerinde, 80x85x120 m boyutlarında, iki kenarı eşit
üçgen bir tepedir. Anıtın sarkık duvarları çevre yüzeyden 2-3 m yükselir522.
Yerleşimin kardinal noktalara dönük dikdörtgen planlı olduğu açıktır. Anıt, ilk olarak
2006 yılında A.H. Margulan adındaki Arkeoloji Enstitüsü’nün araştırmacısı A. Abu
tarafından incelenmiştir523.

517
Joldasbek Kurmankulov ve diğerleri, Gorodişçe Sortöbe 1, Svod Pamyatnikov İstorii i Kulturı
RK, Kızılordinskaya Oblast, Almatı, 2007, s. 221.
518
Seydalı Bilalov ve diğerleri, Arheologiçeskiye İssledovaniya Srednevekovogo Gorodişça
Sortobe, Vestnik KazNU im. al-Farabi. № 4 (87), Almatı, 2017, s. 63.
519
Madyar Eleuov ve Joldasbek Kurmankulov, Sortöbe. Jankent jane Jent, Yasaui Atındagı
Halıkaralık Kazak-Türik Universiteti, Turan Yayınları, Türkistan, 2008, s. 93.
520
Jakıpulı A., Bul – Sortöbe Emes, Ordazı, Akmeşit Aptalıgı, №51(706), 20 Jeltoksan, 2007.
521
Akanulı M., Sörtobe Su Astında Kalgalı Tur, Aykın. №128(824), 13 şilde, 2007, ss. 40-43.
522
Bilalov ve diğerleri, Gorodişça Sortobe, s. 63.
523
Abu A.J., Sır Elinin Tarihınan Sır Şerter Jadiger, UGA Habarşısı, Kogamdık Gılımdar Seriyası,
№1, Almatı, 2008, ss. 40-43.

146
Daha sonra, 2007 yazında, J. Kurmankulov başkanlığındaki Şirik-Rabat
arkeolojik keşif gezisi ve profesör M. Eleuov’un başkanlığında “Arkeolog”
Uluslararası Araştırma Merkezi’nin araştırmacıları keşif müfrezesi yerleşimi ziyaret
etmişler ve keşif çalışmasını yapmışlardır. Topografik planı çıkartıp, anıtı
fotoğrafladıktan sonra, uçurumun yerleşimin akıntılı sularından zarar görmüş kısmını
temizlemişler524.
Sırderya Nehri’nin alt kısımlarının doğal koşulları, ana kanallarının
hidrografik rejimindeki sürekli değişikliklerle karakterize edilir. Harezm arkeolojik
ve etnografik seferi tarafından yürütülen araştırmalar, 7-9. yüzyıllarda Sırderya
Nehri’nin sularının akışı üç kanalı Kuan Derya, Eski Deryalık ve Sırderya’nın
modern kanalı boyunca ilerlediğini ortaya çıkarmıştır. Üstelik, ilk ikisi, tarihin belirli
dönemlerinde, Sırderya’nın ana kanalının alt bölümlerinde yer almış olabilir.
Muhtemelen o zamanlar Deryalık-takır denilen yerde bulunan rezervuardan
besleniyorlardı. Bu tarihi çağda, burada, Kuvan Derya ve Eski Deriyalık’ın eski
kanallarında Yediasar (“yedi yerleşim” anlamına gelir) kültürü vardı. Jetiasar
kültürünün anıtları, Tunç Çağı’ndan 7-9. yüzyıllara kadar mevcuttu525.
Ancak, 8-9.yüzyıllarda ekolojik felaketle bağlantılı olarak, Kuan Derya ve
Eski Deryalık’ın eski kuzey kanallarının vadilerinde hayat durmuş ve Yediasar
yerleşim yerlerinin sakinlerinin bir kısmı, Sırderya ve Amu Derya’nın modern
bölgelerine taşınmışlar. Sırderya’nın bir kısmında “bataklık yerleşimleri kültürü” ve
Amu Derya’da “Kerder kültürü” oluşur. Kayıtlara göre, Yediasar nüfusunun bir
kısmı, Oğuz kabileleri ile birlikte Sırderya’nın modern kanalının kıvrımlı, bol
miktarda taze göl içeren küçük bir yol oluşturduğu yer Josalı çevresine taşınmıştır.
Yerel nüfus arasındaki yol “Ordazı” olarak adlandırılır. Yediasar ve Ordazı yolları
arasındaki mesafe 40 km’den fazla değildir526.
Araştırma Çalışmasının Amacı ve Metodolojisi
2017 yılı tarla sezonunda, yerleşmenin denetimi sırasında iki adet kazı
yapılmasına karar verilmiştir. Yerleşim üzerine yapılan arkeolojik çalışmalar

524
Madyar Eleuov ve Joldasbek Kurmankulov, a.g.m., s. 93.
525
Levina, Keramika Nijney i Sredney Sırdari, Cilt:7, s. 396.
526
Bilalov ve diğerleri, Gorodişça Sortobe, s. 63.

147
sırasında, mimari yapıların unsurlarını içeren anıtların kazısında kullanılan karmaşık
saha arkeolojik araştırma yöntemleri kullanılmıştır527.
2017-2020 yıllarında Sortöbe 1 ve Sortöbe 2’de kapsamlı araştırma çalışması
yapılmıştır. Bu araştırmanın amacı, anıtın yapı, işlev ve malzeme kompleksinin
kapsamlı bir analizini yapmaktır. Sortöbe’deki araştırma çalışmasının özelliği,
çalışmanın sonucunda, Kazakistan’ın Orta Çağ arkeolojisinin hala çözülmemiş
boşluklarından biri olan Oğuz döneminin arkeolojik kültürü hakkında kapsamlı
veriler elde etmenin mümkün olmasıdır. Sortöbe 1 ve 2 yerleşimleri gelecekte
Kazakistan’ın Oğuz döneminin örnek (referans) anıtlarından biri olabilir.
2017-2020 yıllarda yapılan kazıların sonuçları, Doğu Aral Denizi
Bölgesi’nin, Orta Asya vahasının eski göçebeleri ve çiftçileri arasında kalıcı bir
kültürel, etnik ve ticari bağ alanı olarak oynayacağı özel bir role sahip olduğunu
açıkça göstermektedir. 2017-2019 yılların bilimsel raporları, bölgenin arkeolojik
anıtlarının benzersizliği ve modern Kazak halkının tarihi ve etnogenezi için özel
tarihsel önemi hakkında bilgi vermektedir.
Doğu Aral Denizi Bölgesi’nde, Sırderya’nın eski kanalları olan Jana Derya,
Eski Derya ve Kuan Derya havzalarında, Şirik Rabat ve Yediasar kültürleri olarak
bilinen yerleşik-tarım kültürü gelişmiştir. Harezm arkeolojik ve etnografik seferi
tarafından keşfedilen Şirik Rabat kültürü, Saka kültürüne aittir. Arkeolog S.P.
Tolstov’a göre, eski Harezm ülkesinde, Jana Derya ve Akşa Derya’nın alt
kısımlarındaki eski küçük göllerin yakınında, MÖ 7-5. yüzyıllara ait “Kökşetengiz
kültürü” oluşmuştur. Araştırmacı burada en büyük dört kabile ittifakından biri olan
ve Jana Derya havzasında bulunan “apasiak” yerleşimini bulmuştur528.
Bu, Tunç Çağı geleneklerinin korunması ile karakterize edilir ve seramik
kompleksinde açıkça görülür (çok kaba, ancak daha sonraki Suyangan ve kısmen
Tazabagyab kültürlerine ait bazı çanak çömlek izleri var). Seramik Saka seramikleri,
üç boyutlu ok uçlarıyla, hurda metalin yanı sıra birçok büyük kuvarsit talaşı ve
kumtaşı yumuşatma aletleriyle aynı komplekste bulunur.
B.I. Vaynberg, bölgenin “Soğdia’nın arkasındaki Sakaların mülkü” olarak
tanınmasını önermiştir. Arian’a göre, Soğd’un kuzeyinde “Saka topraklarına yakın”

527
Martınov ve Şer, Metodı Arheologiçeskogo İssledovaniya, Uçebnoye Posobiye Dlya Studentov
Vuzov, Moskva, 1989, ss. 76-86.
528
Тolstov, Oksa i Yaksarta, ss. 136-204.

148
bir ova vardır. Bu, Kızılkum’u “Saka kumu (çöl)” olarak adlandırmayı mümkün
kılar. Bu çölün kuzeyinde yer alan Sırderya’nın alt kesimlerindeki Satraplıkların
gelişmemiş konutlara sahip olduğunu göz önünde bulundurursak, Soğdia’nın
arkasındaki Sakalara ait olduğunu söyleyebiliriz529.
Bizi İlk Tunç Çağı kültürlerine götüren, arkaizm izlenimi veren Yediasar
kültürü, Şirik-Rabat kültüründen çok farklıdır. Yediasar kültürü, anıtsal mimariye
sahip güçlü tahkimatlarıyla, mezar törenleriyle, eski yerleşim yerlerinin antik
kanalların kıyısında küçük gruplar halinde konumuyla, çitlerle çevrili yerleşimlerin
tamamen yokluğuyla, kültürün ana özelliklerinin yüzyıllarca korunması ile
tanımlanmaktadır.
Yediasar kültürünün anıtlarını üç ana gruba ayırıyoruz:
İlk grup, bunların en basitidir, büyük çitlerle çevrili binaları olan müstahkem
bir ev (malikane)530.
İkinci grup, güçlü bir savunma sistemine sahip büyük kaleler (kuleler,
müstahkem kapılar), ancak herhangi bir şantiye alanı yoktur531.
Üçüncü grup, güçlü bir savunma sistemine sahip yanı sıra birçok farklı konut
türü olan büyük kaleler532.
Sırderya’nın kuzey kanalları Eski Derya ve Kuan Derya nehirleri
kuruduğunda, nüfus Sırderya’nın ana (mevcut su) kanallarına taşınmaya başlar ve
burada MÖ 1. binyılda, Aral Denizi’nin doğu kıyısında, Erken Orta Çağ Oğuzlarının
temeli olan yerleşimcilerin, balıkçıların ve çiftçilerin kültürü kurulmuştur533. Bu
kültürün ve zamanın anıtlarından biri de Sortöbe 1 şehiridir. Araştırmalar sırasında
Sortöbe (Ordazı) şehirinde Yediasar-3 dönemi ve “bataklık şehirleri” kültürünün
izlerini görüyoruz.
2018-2019 yıllarında gerçekleştirilen kazılar sonucunda anıtın yaşamının dört
farklı aşaması tespit edilmiştir. İlk inşaat aşaması (en yüksek inşaat aşaması), hafriyat
alanındaki yapıların sadece bir kısmını içermektedir. Yanmış kil sıvalar ve
kırmızımsı-pembe renkte yanmış ham tuğlalardan oluşan kazının yüzey tabakasında

529
Vaynberg ve Levina, Çirikrabatskaya Kultura, Nizovya Sırdari v Drevnosti, №1, Moskva,
1993, ss. 92-93.
530
Tolstov, S.P. Po Sledam Drevnehorezmskoy Tsivilizatsii, İzdatelstvo AN SSSR, Moskva-
Leningrad, 1948, (Drevnehorezmskoy Tsivilizatsii) ss. 129-132.
531
Tolstov, Drevnehorezmskoy Tsivilizatsii, s. 132.
532
Tolstov, Drevnehorezmskoy Tsivilizatsii, s. 132.
533
Tolstov, Drevnehorezmskoy Tsivilizatsii, ss. 37-65.

149
görülebilirler. Ayrıca bu döneme birçok çukurlar aittir, özellikle batı kesiminde çok
sayıda çukur bulunmuştur. Bunlar genellikle küllü balçık parçaları, yanmış kil sıva
ve yanmış tupla parçaları ile doldurulmuştur. Bunların arasında 24-25x24-25x4-5 cm
boyutlarındaki bütün tuğlalar bulunmuştur534.
İnşaatın ikinci aşaması, kazının batı ve orta kesimlerinde tespit edilen
odaların bir bölümünü içermektedir. Duvarları 37-40 cm genişliğinde ve 25x25x4-5
cm boyutlarındaki kare ham tuğladan yapılmıştır. Ayrıca duvar yapan tuğlalar
arasında yarı yanmış veya yanmış tuğla parçaları da sıklıkla bulunur.
Üçüncü aşama, 2018 yıl kazısının güney kesiminde kısmen açılmış odaları
içermektedir. 24x 25-24x 4-5 cm ölçülerinde kare tuğlalardan yapılmıştır, duvarların
genişliği 50-53 cm’dir. İkinci aşamaya kıyasla üçüncü aşamanın inşaatı duvarlarının
kalitesiyle farklılık gösterir. Duvarlar birkaç kat ince sıva ile kaplanmıştır.
Dördüncü aşama, 2018 yılında kazının kuzey kesiminde bulunan, sağlam
döşemeli duvarlardan oluşan “askeri cadde” olarak adlandırılan inşaatı içermektedir.
Bunlar, eski zamanlarda yok edildiler. Anıtın inşasının ikinci aşamasında bu
duvarların genişliği 3.4-3.5 m idi535.
Sortöbe 1 ve 2 Yerleşimlerinin Maddi Kültürleri
Çömlek Kompleksi
2017-2020 yıllarında Sortöbe 1 ve Sortöbe 2 yerleşimleri üzerinde araştırma
çalışması yapıldı ve tüm arkeolojik eser koleksiyonları toplandı. Bu da, kronolojik ve
maddi kültürlerin kanıtını verir. Şehirde seramik malzeme, metal, ahşap, cam ve
kemikten yapılmış ilginç eşyalar bulundu. Hayvan kemiklerinden yapılmış çok çeşitli
şeyler vardır.
Sortöbe (Oradazı) şehrinde bulunan malzemeler, bunların daha önce Jankent
şehrinde, Yediasar kültür kompleksi alanında bulunduğunu gösteriyor. Çömlek setini
aşağıdaki farklı kategorilere ayırıyoruz:
- saklama kapları: küp pithoslar, tepsiler;
- sofra takımı: masa örtüleri (bacaklı yuvarlak masalar), kupalar;
- pişirme kapları: tavalar, tencereler, kapaklı Küp pithoslar;

534
Azilhan Tajekeyev diğerleri, Arheologiçeskiye İssledovaniya na Gorodişçe Sortobe 2 v 2019
godu, Margulan okuları – 2020: “Ulı Dala Arheologiyalık jane Panaralık Zertteuler Ayasında” attı
Halıkaralık Gılımi-Tajiribelik Konferensiya Materialdarı, Cilt:2, Almatı, 2020, (Gorodişçe Sortobe
2 v 2019) s. 446.
535
Tajekeyev ve diğerleri., Gorodişçe Sortobe 2 v 2019, s. 446.

150
- seramik ürünler: kandiller, sferokonlar, eğirmenler, koyun başı şeklindeki
kaideler, kasnaklar. Seramiklerin rengi kırmızıdan kahverengiye, açık griden koyu
griye, açık sarıdan tuğla kırmızısına kadar değişmektedir. Açık yeşil rengin tek
unsurları vardır.
Sortöbe’nin seramik kompleksi çok zengindir, duvarları yandan dışa doğru
bükülmüş, kenarları kavisli 7-8. yüzyıla ait kaseler (kırmızı astarlar) Yediasar-3
dönemine ait anıtlarında ve Otırar şehrinde bulunmuştur536. Ayrıca Jankent
kazılarında bulunan 9-10. yüzyıllara ait üzerlerinde lineer desenli kabartmalı
başlıklar, ağız kenarındaki etikette katı madde kabartmalı kaplar ve çeşitli amaçlarla
kullanılan “koç başları” bulunmaktadır.
Ev eşyaları (seramik) Sortöbe (Ordazı) tesislerinde bulunan ve Jankent
şehrinde de yaygın olan koyun başı şeklindeki kaideleri belirtmekte fayda var.
Sortöbe’de bulunan kaideler Jankent kaidelerine göre daha küçüktür, ciddi şekilde
kırıktır, kalitesizdir, süsleme alanları ve uygulama (sıva) yöntemleri sınırlıdır.
Seramik kompleksi esas olarak çeşitli amaçlar için kullanılır. Seramik
tabakların yardımıyla şehrin kültürü ve potansiyeli hakkında birçok bilgi
edinebilirsiniz. Bu seramik kompleksleri, kazılarda bulunan birçok eserin temelini
oluşturmaktadır. Çanak çömlek yapım şekilleri ve çömlek yüzeyindeki desenler
insanların nasıl yaşadıklarını göstermektedir. Sortöbe (Ordazı) yerleşimlerinde
bulunan seramik kapların yapım şekli, Jankent yerleşiminde bulunan seramik kaplara
göre daha erkendir. Seramik kapların dışındaki uygulama (sıvalama) yöntemlerinde
de farklılıklar vardır.
Buluntuların çoğu hala analiz aşamasındadır ve birçok seramik parçası ve katı
nesnenin yapımı devam etmektedir. Bunun yanı sıra dökümlerin yüzeyi işlenmiştir.
Bu ürün de birkaç yüzey işleme yöntemini birleştirme durumları da sıkça rastlanır.
Angob, ağırlıklı olarak kırmızı renkte kullanılır, masanın parçaları açık sarıya
boyanmıştır.
Seramik ürünlerin dış yüzeyinin analizi, işlenmesine özel önem verildiğini ve
bunu yapmanın birkaç yolu olduğunu göstermektedir. Bunun yanı sıra, özellikle
etiket ürünlerinin yüzeyi işlenmiştir. Bu çömleğin yüzeyi basit veya özel düzeltme,
astar kaplama, cilalama, kil kaplama ve süsleme yöntemleri ile yapılmıştır. Birkaç

536
Levina, Keramika Nijney i Sredney Sırdari, Cilt:7, s. 77.

151
yüzey işleme yöntemini tek bir üründe birleştirmek yaygındır. Angob çoğunlukla
kahverengi, nadiren siyahtır.
Daha önce tespit edilen seramiklerde dekor eksikliği görülmüştür. Bununla
birlikte, dört yıl boyunca seramik koleksiyonu, süs eşyalarının çeşitliliğini
göstermektedir. En tipik çizim yolları, ham kil üzerine keskin kenarlı oymalar,
çıkartmalar, henüz kurumamış ürün üzerinde ham kil ile yağlama ve parmak
ayırmalar, omuzlarda kavisli ve dikey çizimler, damgalı oymalardır. Ürünlerdeki en
karakteristik süsleme geometrik desendir. Bunlar, damgalama tekniği ile yapılmış
üçgenler ve kesme çizgileri ile oluşturulmuş dikdörtgenlerdir. Bitki süsü, kesme
çizgilerinden yapılmış çift yaprak şeklinde ve sadece tablonun başında damgalanmış
bir “rozet” şeklinde bulunur. Jankent’in büyük kaplarına özgü parmakla ayrılmış
süslemeler, bazı masa örtüsü ve uğultu parçalarında nadir görülmektedir. Katlanmış
süslemeler ayrı ayrı tarif edilebilir. Ayrıca halkalarda ve küp pithoslarda çıkartma
şeklinde çarpmalar vardır. Bunun yanı sıra büyük tabakların parçaları üzerinde, bir
insanın dış hatlarını veya belki de bir koyun derisini andıran figüratif etiketler de
bulunmaktadır. Diğer bir süsleme türü ise kapların yüzeyindeki angobun akışıdır.
İlginç bir şekilde, silindirik kapların tabanının dış yüzeyinde de çizikler vardır.
Sortöbe (Ordazı) şehri seramiklerinin teknolojik araştırmaları, Yediasar
seramik gelenekleri ile göçebe unsurları birleştiren köklü bir geleneği
göstermektedir. Sonuncusu, seramiklerin deformasyonu ve dekorasyonu üzerinde
büyük bir etkiye sahip olabilir. Harezm ve Soğd teknolojik üretiminin etkisi göz ardı
edilemez. Seramik malzeme Sortöbe (Ordazı), el sanatlarının uyumlu bir üretimi
olduğunu söyleyemez. Ürünlerin çoğu tek nüsha halinde sunulmaktadır. Örneğin,
herhangi bir yemek serisinde katı parametreleri ve benzerlikleri kontrol etmek
zordur. Sortöbe’deki seramik el sanatları, burada el sanatlarının varlığına işaret
etmektedir. Yüksek teknolojisine dikkat edilmelidir. Sortöbe (Ordazı) seramikleri
esas olarak şamot, organik ve nadir kum ilavesiyle yapay formda bulunur. Ayrıca
çanak çömlek de var, ancak küçük miktarlarda. Parçaların yatay kırılmasında, iki
katmanlı ve üç katmanlı, kabın dış ve iç yüzeyleri genellikle büyük koyu gri lekelerin
varlığı ile işaretlenir. Yakma yöntemleri fragmanlarda güzel bir şekilde anlatılmış, bu
ocakta ve özel bir fırında yakıldığını göstermektedir (EK 55, 56).

152
Böylece Sortöbe 1 ve Sortöbe 2’nin seramik kompleksi çok ilginç, homojen
ve umut verici bir malzemedir. Bileşeni homojen değildir. Bu malzemenin doğuşu,
şehirdeki siyasi ve ekonomik duruma bağlıydı. Kronolojik ölçekte Sortöbe (Ordazı)
yerleşimleri, Erken Orta Çağ Yediasar yerleşimleri ile Jankent yerleşimi arasında,
yani 8-9-10. yüzyıllarda yer almaktadır. Jankent kompleksine ait olan Yediasar ve
Şirkeyli Kos-Asar (Doğu Asarlar) yerleşimlerinden bazı seramik grupları
gösterilmektedir. Sortöbe (Ordazı) seramiklerine benzer seramikler iki yerleşim
yerinden seçilmiştir. Ana benzerlikleri Yediasar ve Jankent’te görüyoruz, Güney
Kazakistan’ın diğer Orta Çağ şehirlerinde de paralellikler vardır. Korkut ata
Kızılorda Üniversitesi “Arkeoloji ve Etnoloji” Araştırma Merkezi’nin seramik
uzmanı G. Amirgalina Sortöbe (Ordazı), Jankent ve Şirkeyli Kos-Asar yerleşimleri
seramik komplekslerinin benzerlikleri (şekil 2) üzerine ve Sortöbe (Ordazı) seramik
setleri üzerine çalışmalar yapmıştır (şeki l).

Şekil 1: Sortöbe (Ordazı) Seramik Gruplarının Özet Tablosu (2017-2020)

№ Adlar 2017 2018 2019 2020

1 Sürahiler

153
2 Kandiller

3 Bardakla
r

154
4 Ağırşak

5 Ocak
Kaideleri
.

6 Masa
Örtüleri

7 Humı Küçük Parçalar Küçük Parçalar

155
Kapaklar Küçük Parçalar

Kaynak: Korkut Ata Kızılorda Üniversitesi, “Arkeoloji ve Etnografya’’ Bilimsel


Merkezi’nin Raporu, Kızılorda, 2020.

Şekil 2: Sortöbe (Ordazı) Seramiklerine Benzer Şekilde Şirkeyli Asar (Doğu Asar Grubu)
ve Jankent Seramik Grupları

№ adlar Şirkeyli Asar Jankent


1 Sürahiler

156
2 Kandiller

3 Bardaklar

4 Ağırşak

157
5 Ocak Kaideleri

6 Masa Örtüleri

158
8 Kapaklar

9 Kazan Dairesi

Kaynak: Korkut Ata Kızılorda Üniversitesi, “Arkeoloji ve Etnografya’’ Bilimsel


Merkezi’nin Raporu, Kızılorda, 2020.

2.2. Kemik, Ahşap, Demirden Yapılmış Ürünler


Sortöbe (Ordazı) şehrinde yapılan kazılarda hayvan kemikleri, metal, cam,
ahşap ve kayadan yapılmış eserler bulunmuştur. 2017-2020 tarihleri arasında yapılan
kazılar esnasında bulunan fosillerin çoğu analiz edildi. Günlük hayatta kullanılan
ürünlerin açıklamaları şu şekildedir:
- kemik ürünleri; işlenmiş kemik. Hayvanların küçük boru şeklindeki
kemiklerinin işlenmiş parçalarından yapılmıştır. Ürünün bir ucu sivri, diğer ucu
yuvarlaktır. Kemiklerdeki deliklerin uzunlukları 10 cm ile 13,3 cm arasında
değişmektedir (Tablo 3, №1, 2017).

159
İşlenmiş kemik 3 metre derinlikte bulundu, kemik oval şekilli ve bir ucu
daraltılmış. Uç eşit şekilde kesilir (Tablo 3, №1, 2017).
Kemik çubuk 1 metre derinlikte bulundu. Dişler kemiklerin uçlarına
oyulmuştur. Ürün kuş kemiklerinden yapılabilir. Nesnenin uzunluğu 5.5 cm’dir.
Görünüşe göre bu, bir seramik üreticisinin ham seramikten süslemeler yapmak için
kullandığı bir alettir (Tablo 3, №1, 2018).
Höyükte ortasında delik (kemik) bulunan aşık bulunmuştur (Tablo 3, №1,
2019).
Konut sitelerinin ikinci ve üçüncü katlarının yarısına yakın, 2 metre derinlikte
5 adet aşık bulunmuştur (Tablo 3, №1, 2020). Bunlardan birinin yüzeyinde kesme
ızgara deseni vardır.
Nehir kıyısında 4 metre derinlikte hayvan kemikleri bulundu, aralarında şekli
bir musluğa benzeyen işlenmiş bir kemik var (Tablo 3, №1, 2020). Ürün küçük
hayvanların boru şeklindeki kemiğinden yapılmıştır, bir ucu kırık diğer ucu 0,5 cm
çapında deliktir.
- demir ürünleri; kazı sırasında -56 cm derinlikte bronz toka bulunmuştur.
Bronz toka yerden bulunmuştur (Tablo 3, №2, 2017).
Kazı sırasında 2 m derinlikte bronz bir kolye bulunmuştur. Ürünün içi boş,
tek yapraklıdır. Armut şeklindeydi (Tablo 3, №2, 2018).
Odanın kazısı sırasında, 75 cm derinlikten kolyeli bronz bir çan bulunmuştur.
Bronz çan, bir yarım küreden daire şeklinde ortada birbirine bağlı iki boşluk şeklinde
dökülmüştür. Mirasın çapı 1,8 cm’dir (Tablo 3, №2, 2018).
Tarla sezonunda 2 m derinlikte bronz bir levha bulunmuştur. Bronz levha,
üçgen üst kenarı olan bir yay şeklinde yapılmıştır. Sabitlemek için bir bölümü vardır.
Eser paslanmıştır (Tablo 3, №2, 2019).
Araştırma sırasında 1 m derinlikte bakır bir çömlek içinde çok ilginç bir
bulguya rastlandı. Çömleklerin sadece üst kısımları korunmuştur. Nesne ciddi bir
şekilde paslanmıştır (Tablo 3, №2, 2019).
Kazının üst katmanlarında düzensiz şekilli, ortasında bir delik bulunan bronz
bir disk bulunmuştur. Ürün çok oksitlenmiştir. Diskin hangi amaçla kullanıldığı hala
belirsizdir (Tablo 3, №2, 2020). Diskin çapı 4.7 ve 4.2 cm’dir. Kesit 0,2 cm’dir.
Deliğin çapı 0,5 cm’dir.

160
- taş ürünler; Odanın kazısı sırasında 1 m derinlikte, 18,5 cm yüksekliğinde,
ortalama kaide çapı 7,3 cm olan bir taş alet bulunmuştur (Tablo 3, №3, 2017).
2 m derinliğe kadar yapılan kazılarda taş bileği bulunmuştur. Açık kahverengi
kumtaşı ve gri arduvazdan yapılmış, boyutları 14x7.8 cm; 17,3x7,2x3,2 cm’dir,
bileği taşların bir tarafı tamamen aşınmıştır, pratik kullanım belirtileri vardır (Tablo
3, №3, 2018).
Taş alet 3 m derinliğinde bir çukurda bulunmuştur. Nesne oval şeklinde
uzatılmış, tüm yüzey parlaktır. Taş alet çanak çömlek yakınında bulunmuştur. Bir
seramik üreticisinin cilalama aleti olabilir. Uzunluk 6 cm. Kalınlık 1,8 cm (Tablo 3,
№ 3, 2019).
Rastgele buluntular olarak kayıtlı olan ve taştan yapılan nesneler
bulunmuştur. Biri delikli fıçı, diğeri ise tepesi delikli pandantif şeklinde mavi taştan
yapılmış iki boncuktan oluşuyordu. Diğer iki madde küçük kuvarsitlere benzer
(Tablo 3, №3, 2019).
2020 yılında tarla sezonunda taş alet bulunmadı.
- cam ürünler; Kazı sırasında taban seviyesine ait alanda 2,5 m derinlikte cam
molozu bulunmuştur. Camın duvarlarının kalınlığı 0,1 ila 0,6 cm arasında kalır,
camın rengi yeşildir, cam inci ve siyah boya ile kaplanmıştır. Parçaların çoğu
tabakların bir kısmından alınmıştır. Kenarları dışa doğru hafif kavisli, kenarları
yuvarlatılmış ve dış kısmı dik olarak kavislidir. Kenara yatay dışbükey bir çizgi
uygulanır. Kulplar bir koçun kulaklarına benzer (Tablo 3, №4, 2017).
2 m derinlikte cam parçaları bulunmuştur. Eser inciler ve koyu kahverengi
renklerle kaplıdır. Duvar kalınlığı 0,3 cm’dir (Tablo 3, №4, 2018).
2019 yılında tarla sezonunda cam malzeme bulunmamıştır.
Çalışma alanının üst komşu katmanlarında cam eşya kalıntılarına
rastlanmıştır. Boyun küçük şekilli bir kaptır. Yeşil inci camın boyutu 2 cm, kesit
kalınlığı 0,2 cm’dir (Tablo 3, № 4, 2020).
Sortöbe (Ordazı) şehrinde bulunan bu eserler, o dönemin ülke ekonomisi
hakkında bilgi vermektedir. Bu eserlerin bazı gruplarının neden kullandığı hala belli
değildir. İlerleyen zamanlarda ise analiz yaparak eserlerin amacını belirleyebiliriz.

161
Şekil 3: Sortöbe (Ordazı) Şehrinde Bulunan Kemik, Demir, Taş ve Camdan Yapılmış
Eşyalar

№ adlar 2017 2018 2019 2020


1 Kemikt
en
yapılan
ürünler

2 Demird
en
Yapılan
Ürünler

162
3 Taştan
Yapılan
Ürünler

163
4 Camdan
Yapılan
Ürünler

Kaynak: Korkut Ata Kızılorda Üniversitesi, “Arkeoloji ve Etnografya’’ Bilimsel


Merkezi’nin Raporu , Kızılorda, 2020.

Böylece arkeolojik araştırmalar sonucunda Sortöbe (Ordazı) şehrinin üst


kültür katmanlarının tarihi 8-9. yüzyıllara ait olduğunu söyleyebiliriz. Görünüşe
göre, Sırderya Nehri’nin yön değiştirmesi nedeniyle şehirde yaşam durmuş ve nüfus
Jankent yönüne doğru hareket edebilir. Ancak bu sadece bir tahmindir. Anıtın
gelecekteki arkeolojik kazıları, ortaya çıkış zamanını, varlık dönemini ve üzerindeki
yaşamın durmasına neden olan koşulları ortaya çıkarabilir.

164
Sortöbe (Ordazı), Korkut Ata mezarlığına en yakın Oğuz yerleşim yeridir. Bu
nedenle, Korkut Ata kompleksi - Josalı – Sortöbe (Ordazı) güzergahında bir turist
rotası oluşturmak gerekir. Şehirin en üst katı 9. yüzyıla, yani Korkut Ata zamanına
kadar uzanmaktadır. Sortöbe (Ordazı) şehrinde yapılan arkeolojik kazılar, Korkut
Ata’nın zamanındaki nüfusun veya yaşadığı evlerin nasıl olduğunu öğrenmemizi
sağlar. Korkut Ata mezarlığı ile Sortöbe (Ordazı) yerleşimi aynı döneme
tarihlenmektedir ve Sortöbe (Ordazı) anıtı etnografik verilerde bulunan Ordazı
yerleşimi olabilir537.
Son yıllarda araştırılan Sortöbe (Ordazı) şehrinde bulunan malzemelere
dayanarak bu görüşe tamamen katılıyorum. Bu anıta bir turist rotası eklemek çok
arzu edilir. Şehrin Korkut Ata kompleksi ve Josalı köyünün yakınında yer aldığı
belirtilmelidir.
Şu anda ülkede acil araştırma gerektiren birçok anıt vardır. Sel tehlikesi
altındaki tarihi eserleri inceleyerek bol bol bilgi edinmek görevimizdir. Şehirlerin
yükselişi de dahil olmak üzere dünya kültürlerinin gelişimi, nehirler boyunca
yaşayan halklardan büyük ölçüde etkilenir. Sırderya ve Amu Derya arasında yaşayan
kabileler, mükemmel bir inşaat modeli yaratmayı başardılar.
2017-2020 yılları arasında Korkut Ata Kızılorda Üniversitesi “Arkeoloji ve
Etnografi” Araştırma Merkezi, Sortöbe (Ordazı) 1, 2 yerleşimlerinde kapsamlı
araştırmalar yapıyor. Yazar, 2017’den beri bu araştırma saha çalışmasında düzenli
olarak yer almaktadır.
Çalışma sonucunda öneriler; Sırderya Nehri’nin sular altında bıraktığı
Sortöbe (Ordazı) antik şehrindeki yapılarını:
- korumak, restorasyon çalışmalarının devamını getirmek;
- açık hava müzesi çalışmalarını devam ettirmek;
- turistik destinasyonların tanıtımı için faaliyetlerin organizasyonu.
Bölgemizde bulunan anıtların tarihi önemini tanıtmak, gelecek nesillere tanıtmak için
öğrenciler arasında bilimsel konferanslar düzenlemeyi önermektir. Sonuç olarak,
Sortöbe (Ordazı) şehrinde yürütülen arkeolojik kazılar, anıtın tarihinin özünü ortaya
çıkarmak için çok az şey yaptı. Bu nedenle, bu araştırmanın gelecekte de devam
etmesi gerektiğine inanıyorum.

537
Bagdat Karibozulı ve diğerleri, Karmakşı, Astana, 2018, s. 83.

165
Jent Şehri
10. yüzyıl Ebû Abdullah Muhammed b. Muhammed Şerif el-İdrîsî'ye ait
harita metinlere göre Oğuzlar’ın eski ve yeni bir başkenti vardı. “Kitab Rudjar”ın
açıklaması Eski ve Yeni Guziya’dan bahsetmiştir. Yeni Guziya şehrinin Orta
Çağ’daki Jankent şehri ile tanımlamasına karşı bir alternatifi yoktur. Eski başkentin
yerinin tespiti bilimde bir takım tartışmalara neden olmaktadır.
Jent, 12-13. yüzyıllarda yoğun nüfuslu geniş bir bölgenin merkezi olmuştur.
Orta Çağ sulama, mülkler, tahkimat izleri buradan doğuya doğru 40-50 kilometre
boyunca, Jana Derya’nın güney kıyısı boyunca, Sırderya’nın bitişiğindeki modern
kültür bölgesinin neredeyse kenarına kadar uzanmaktadır. Bu büyük vahada, Jankala
(Jent) en büyük ve en ilginç anıttır538.
11. yüzyıldan Moğol istilasına kadar Jent o kadar önemliydi ki Aral Denizi
bazen “Jent Denizi” olarak anılırmış539. 1220'de Jent, Moğollar tarafından
fethedilmiş ve Cuci”nin ordusu bir süre orada bulunmuştur. Moğol istilası, Jent de
dahil olmak üzere Sırderya boyunca uzanan şehirlerin yıkımına ve durgunluğuna yol
açmıştır. Ancak 13. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Jent yavaş yavaş iyileşmeye
başlamıştır. Bu, sikkelerin Jent’te 13. yüzyılın 3. çeyreğinde ve 16-17. yüzyıllarda
basıldığı gerçeğiyle kanıtlanmıştır. 13. yüzyılın ikinci yarısında Jent’e tanık olan
Orta Asyalı bir bilgin Jamal Karşi, bir zamanlar çok zengin olan şehrin bakımsızlığa
düştüğünü bildirmiştir. Ancak Jent’te, tüccarların hala her yerden kar elde etmek için
geldikleri hareketli bir pazar olduğunu yazmış540 .
Jent, Kızılorda’nın 115 km güneybatısında, Jana Derya Nehri’nin sağ
kıyısında, ana kanaldan 4 km uzaklıkta yer almaktadır541. Şehrin alanı 40 hektardır.
Jent şehrini belirleme sorunu çok önemlidir. Jent şehri, Oğuzların en büyük şehridir.
Oğuzların etnik tarihi ile ilgili birçok olay bu şehirle bağlantılıdır. Sadece bölgenin
tarihini değil, aynı zamanda birçok Türk halkının etnogenezinde önemli rol oynayan
Oğuz boylarının şehrini de tam olarak incelemek gerekir. Arkeologlar uzun süredir
S.P. Tolstov, fikrine göre Jent şehrini Jankala ile özdeşleştirmiştir. Ancak, son
zamanlarda bu görüşün bir alternatifi ortaya çıkmıştır.

538
Tolstov, Oksa i Yaksarta, s. 290.
539
Barthold V.V., K İstorii Oroşeniya Turkestana, Soçineniya, Cilt:9, Moskva, 1977, s. 150.
540
Barthold V.V., K İstorii Oroşeniya Turkestana, Soçineniya, Cilt:9, Moskva, 1977, s. 153.
541
Tolstov, Oksa i Yaksarta, ss. 288-290.

166
Tarihte, Sırderya Nehri, iki dünyanın sınırında, Kuzey Turan ve Güney İran,
göçebeler ve çiftçiler, şehir ve bozkır sınırındaki bir nehir olarak kabul edilmiştir.
Antik yazarlar Yaksart, Arap gezginler ona Seyhun, Türkler ise Yinçyu-Uguz diyor.
Kazakistan’da Doğu Aral, büyük bir bataklık ovasıdır, topraklarında Sırderya’nın 4
kanalı vardır: İnkarderya, Janaderya, Kuanderya, Eskiderya542. Burası farklı
kültürlerin etkileşiminin geliştiği, kervan yolları ile göç süreçlerinin kesiştiği noktada
yer alan ve farklı halkların yaşadığı bir bölgedir. S.P. Tolstov iki büyük Orta Asya
nehrinin alt kısımlarını “etnogenezin ada kavşağı” olarak adlandırır543.
V.V. Barthold’a göre Jent Farab’dan 20 gün, Harezm’den 10 gün, Aral
Denizi’nden 2 gün ve nehirden 1 fersah’ta, Jankent şehri yakınlarındaki bölgede
bulunuyordu. O, şehri Kızılorda’ya 30 km uzaklıktaki Tumar geçidiyle
özdeşleştirilmiştir544. V. V. Barthold, Moğolların Sıganak ve Jent arasındaki üç şehri:
Üzgent, Barşınkent ve Asanas’ı işgal ettiği meseleye odaklanmıştır545. Reşad ad-
Din’in verilerine göre, Moğolların Benaket ve Hodjent’i işgali ve Timur-Malik’e
karşı seferleri, Sırderya Nehri’ndeki şehirlerin yerleşmeleri ve Barşınkent ve Jent’n
topıraklarının yakınlığı gösterilmiştir546.
Jan-kala şehrinde arkeolojik kazıları 1946, 1958, 1961’de S.P. Tolstov
yöntemindeki Harezm arkeolojik ve etnografik araştırmaları yapılmıştır. Araştırma
sonucunda bu anıtın Orta Çağ şehri Jent ile özdeşleştirilmesi önerilmiştir. Bu görüş
uzun yıllardır tarih literatüründe yer almakta ve araştırmacılar tarafından kabul
edilmektedir. Şehir, Janaderya kanalından 6 kilometre uzaklıktadır. Anıt, birçok Orta
Çağ şehirleri gibi, kale, şehristan ve rabad inşaatlarından oluşmaktadır547.
Şehrin merkezindeki kalenin boyutu 32x28 m’dir. Kaleyi koridor ikiye
bölüyor. Her bölümünde 8 ila 10 oda bulunur. Bina kare planlı, yani 21x21x5 cm
ölçülerinde ham tuğladan yapılmıştır. Kalenin kapısı güneydedir. Kuzeydoğu

542
Tolstov, Oksa i Yaksarta, s. 273.
543
Karl Baypakov ve Dmitri Voyakin Goroda Vostoçnogo Priaralya: Jent, Asanas, Barçkent, https://e-
history.kz/ru/books/library/view/ 1384. 2014.
544
Barthold V.V., Oçerki İstorii Turkmenskogo Naroda, Soçineniya, Cilt:2, 1963, s. 560.
545
Barthold V.V., K İstorii Oroşeniya Turkestana, Soçineniya, Cilt:9, Moskva, 1977, s. 227.
546
Paçkalov A.V., O Lokalizatsii Goroda Djenda, XVI Vserossiyskaya Numizmatiçeskaya
Konferentsiya, Tezisı Dokladov i Soobşçeniy, 2011, ss. 75-77.
547
Tolstov, Oksa i Yaksarta, s. 290.

167
köşesinde yüksekliği 6,7 m olan 8 köşeli bir kule bulunmaktadır. Kule, pahsa blokları
ve ham tuğladan yapılmıştır. Dış duvar 4-5 m genişliğinde bir çukurla çevrilidir548.
Şehristan, 5 metre genişliğe kadar bir duvarla çevrilidir. Duvar yıkılmış,
yüksekliği 0,2-3 metre arasındadır. Şehristan toprakları 23 hektardır. Şehristan
duvarı, kale duvarının yönlerini tekrarlar. Güney, batı ve doğu kısımlarındaki
Şehristan duvarları düzdür ve şekli bir üçgene benzer. Şehristan topraklarında birkaç
büyük bir obje var. Bunlar arasında kervansaray olarak tanımlanan iki yapı vardır. İlk
kervansaray 19x19 metre, ikincisi 17x17 metre ölçülerindedir. Şehristanın güney
kesiminde yanmış tuğladan yapılmış iki bina daha var. Şehir kısmında yanmış
tuğladan dörtgen şeklinde ölçemli 38x38 metrelik bir bina inşa edilmiştir. Şehristanın
dış duvarı güneye bağlanır ve orta kısımda yer alır549.
Şehrin rabadı büyük. Batı-doğu kısmı 1800 metre, kuzeybatı kısmı 1500
metredir. Rabadın yapısı düzensizdir. Küçük evler, kamu ve dini yapılar, konut
siteleri, kanallar, tarlalar var. Çok yapılar, toplanan çanak çömlekler ve oluşan küçük
höyüklerden anlaşılmaktadır. Şehrin rabadında boyutu ve korunmaşu açısından iyi
korunmuş bir yapı kervansaraydır. Kervansarayın merkez yapısının boyutu 30x25
metredir. Şehrin güneybatı kesiminde, muhtemelen hükümdarın şehir dışında
ikametgahı bulunuyordu. Yapı boyutu 37x26 metre, ham ve yanık tuğla ile inşa
edilmiştir. Konutun şehir dışındaki tüm alanı 1 m genişliğindedir ve etrafı duvarla
çevrilidir550.
Buna benzer, ancak iç yapıları olmayan parklı alanı 45.000 metrekare,
rabadın kuzey kesiminde bulunur. Şehrin doğu kesiminde 9.7x9.7 metre ölçülerinde
bir cami kalıntısı bulunmuştur. Cami kalıntılarından mihrap duvarı çentekleri
korunmuştur ve şehristanın dış duvarının yakınında yer almaktadır. Duvarlar ham
tuğladan yapılmıştır.Cami muhtemelen yad etme işlevi görmüştür551.
Bulunan bakır sikkelerin tamamı Özbek ve Janibek Hanlarının hükümdarlık
dönemine aittir. Moğol öncesi döneme ait sikke bulunmadı ve külliyede çok sayıda
gümüş sikke bulunduğu belirtilmelidir. Tüm madeni paralar Cuci Ulusu’nun gelişme
dönemine denk geliyor. Arkeolojik kazıda bulunan seramik, sikke ve şehrin

548
Kızılorda Oblısının Tarihı (Ejelgi Zamannan Bügingi Künge Deyin), a.g.e., s. 51
549
Karl Baypakov ve Dmitri Voyakin Goroda Vostoçnogo Priaralya: Jent, Asanas, Barçkent, https://e-
history.kz/ru/books/library/view/1384. 2014
550
Tolstov, Oksa i Yaksarta, s. 291.
551
Tolstov, Oksa i Yaksarta, s. 290.

168
mimarisinin analizleri sonucunda, Jan-Kala şehrinin Jent şehri ile
özdeşleştirilmesinin yanlış olduğu kanıtlanmaktadır552.
Jan-Kala şehrinde Moğol dönemine kadar malzemelerin bulunmamasından
dolayı, böyle bir kanaatin oluşmasını mümkün kılmaktadır. Ancak K.M. Baypakov,
Sauran ve Jankent şehirleri gibi Moğol döneminden sonra yeniden inşa edilmiş
olabileceğini inkar etmiyor. Bu görüşler doğruysa, Kumkala şehrine göre Jent şehri
10 metre doğuda yer almaktadır553.
Son yüz yılda birçok bilim adamı, onların içinde V.A. Kallaur, V.V. Barthold,
P.İ. Lerh, V.F. Minorskiy, S.P. Tolstov, K.M. Baypakov ve vb. Jent şehrinin yerini
belirlemeye çalışmıştır. 1946 yılından bu Jent şehrinin Orta Çağ şehri Jan-Kala ile
resmi olarak tanımlanmasının versiyonu, şehrin belgelenmesi sırasında planlı
çalışmalar sonucunda 2009 yılında olumsuz ilan edilmiştir. Araştırma sonucunda
şehir adı geçen Jent şehrine ait 9-13. yüzyıl döneminin malzemelerinin
bulunmadığını göstermiştir. Jana-Kala şehrinin alt tarihi 14. yüzyıldan daha erken
değildir554.
2011 yılında, Yangikent şehri adıyla tanımlanan Jankent şehri yakınlarındaki
Mıntöbe şehrine bir istihbarat seferi yapılmıştır. Şehrin çapısı yaklaşık 1,5 km.
Kültür tabakaları 13-15. yüzyıllara ait. Jent adına sahip bakır ve gümüş sikkeler
bulunmuştur. Ayrıca Mıntöbe şehrini Sırderya Nehri’nin akımına bağlayan ve onu
Aral Denizi’ne bağlayan yapay bir kanal bulunmuştur.
Mıntöbe birçok açıklamaları Jent şehrine daha çok benzemektedir555. P.İ.
Lerh, Jent şehrinin yaklaşık olarak Korkut Ata’nın mezarın yakınında (Josalı
ilçesinin batısında) bulunduğunu varsayıyordu. V.A. Kallaur, Jent’i Kıs veya Kış-
kala kalıntılarıyla özdeşleştirmeye çalışmıştır556.
2009 yılında Kızılorda Bölgesi Tarihi ve Kültürel Anıtları Koruma Devlet
Kurumu’nun girişimiyle şehrin araştırmaları yeniden başlanmıştır. Anıt üzerinde
araştırma çalışmaları “Arkeolojik Uzmanlık” şirketi tarafından gerçekleştirildi. Kazı
ve araştırma çalışmalarına A.A. Umarhodjayev ve D.A. Voyakin liderlik etmiştir.
552
Paçkalov A.V., a.g.m., ss. 75-77.
553
Karl Baypakov ve diğerleri, Goroda Huvara i Yangikent – Staraya i Novaya Stolitsa
Gosudarstva Oguzov, Vestnik MİTSAİ Vıp. 16, 2012, (Gosudarstva Oguzov) ss. 22-26.
554
Baypakov ve diğerleri, Gosudarstva Oguzov, ss. 30-34.
555
Baypakov ve diğerleri, İssledovaniya Gorodişça Djend, İzvestiya NAN RК, №1, Almatı, 2010, (
İssledovaniya Gorodişça Djend), ss. 102-104.
556
Barthold V.V., K İstorii Oroşeniya Turkestana, Soçineniya, Cilt:3, Moskva, 1965, ss. 228-229.

169
Şehri bilimsel-araştırma çalışmaların danışman vasıtasıyla yerli ve yabancı bilim
adamları, Kazakistan Cumhuriyeti Ulusal Bilimler Akademisi Akademisyeni K.M.
Baypakov, O.V. Kuznetsova, Tarihçi Dr. T.V. Savelyeva, Tarihçi Dor. A.B.
Paçkalov (Rusya) davet edilmiştir557. Arkeolojik kazılarda yeni yöntemler
kullanılmıştır. Araştırmanın temel amacı, şehrin arkeolojik belgelerini oluşturmak
için temel bir paket derlemekti. Şehirde ilk kez kapsamlı bir araştırma yapılmıştır.
2009 yılında yapılan araştırma çalışmaları sonucunda:
Jan-Kala şehrinde 9-12. yüzyıllara ait herhangi bir seramik, metaldan yapılan
objenin olmadığı tespit edilmiştir. Jent şehri olduğunu kanıtlamak için gerçekleşmesi
gerekiyordu. Çünkü Jent şehri Oğuz, Selçuklu ve Karahanlı devletlerinin kültürel ve
siyasi hayatında önemli bir rol oynamıştır.
2009 yılında yapılan kapsamlı araştırmalarda bulunan nümismatik ve seramik
malzemelerin analizleri yapılmış ve Jent şehrini Jan-Kala şehri ile karşılaştırmanın
yanlış olduğu kanaati dile getirilmiştir. Jent şehrinin yerini belirlemek için iki yıl
saha çalışmaları ve hava fotoğraflarının analizi yapılmıştır. Araştırma sonucunda,
Jent’e tekabül eden olası tek bir teorik konum Mıntöbe şehridir. Şehir, Jankent
şehrinin 1-2 kilometre kuzey batısında yer almaktadır558.
2011 yılın sonbaharında A.A. Umarhodjayev liderliğindeki arkeolojik keşif,
teorisini kanıtlamak amacıyla Mıntöbe şehrinde planlı arkeolojik keşifler yürüttü. Üst
tabaka malzemesi toplayıp ve şehrin topografik bir araştırması yapılmıştır. İlk
araştırma sonuçları, üst kültür katmanının ve mimarinin Altın Orda dönemine (13-15.
yüzyıllar) tekabül ettiğini göstermektedir. Kötü hava koşulları nedeniyle erken kültür
katmanlarını incelemek mümkün olmamıştır.
Ancak kazılarda bulunan ilginç eserler dikkati çekmektedir. Bu ithal üretim
eserler Mıntöbe’nin İpek Yolu üzerinde yer aldığını göstermektedir. 12-13.
yüzyıllara ait seramik küp pithos ile birlikte 12 gümüş ve 20 bakır sikke
bulunmuştur. Tanınmış nümismatist P.N. Petrov, “Jend şehrinde basılmış” yazısını
okumuştur. Bu, tek bir yerde bulunan en büyük jentli madeni para koleksiyonudur.

557
Baypakov, ve diğerleri, İssledovaniya Gorodişça Djend, ss. 105-106.
558
Kazakstan Respublikasının Tarihı jane Madeni Eskertkişterinin Jinagı, Kızılorda oblısı,
a.g.e., s. 272.

170
Mıntöbe şehrine yapılan seferi sırasında bulunan tüm eserler ve sikkeler Kızılorda
Bölge Müzesi’nde saklanmaktadır559.
Son zamanlardaki arkeolojik keşiflerde Orta Çağ şehri Jent’in Mıntöbe şehri
ile özdeşleştirilmesi teorisi önerilmiştir. Orta Çağ’daki Jent’in Mıntöbe şehriyle
özdeşleştirilmesi ve kapsamlı araştırması, “Oğuz sorunu” üzerinde çalışan şimdiki
veya gelecekteki bilim adamlarının bölgenin Orta Çağ tarihinin nesnel bir resmini
oluşturmalarına yardımcı olacaktır. Köklü bir geçmişe sahip olan S.P. Tolstov’un
kavramı çürütülüyor. K.M. Baypakov, Jent’i Kum-kala, D.А, Voyakin, A.A.,
Umarhodjayev Mıntöbe ile özdeşleştirir. D.A. Voyakin ve A.A. Umarkhodjayev’ın
kavramlarına tam olarak katılamıyoruz, çünkü hala arkeolojik araştırma
gerekmektedir.
Jankent Şehiri
Jankent, Kızılorda belediyesi Kazalı ilçesine bağlı Jankent köyünün 1.5 km
güneyinde yer almaktadır560. Geniş bir alanı kaplayan bu anıt yapı ve surlar açısından
çağdaşlarından oldukça farklıdır. Şehrin boyutu 415x230 m’dir (doğu kesiminde 320
m). Anıtın şekli doğudan batıya uzanan “T” harfi şeklindedir. Anıtın doğu kısmı batı
kısmına göre daha geniştir ve bu kısımda dış savunma duvarı iyi korunmuştur (EK
59). Kalenin kalıntılarından savunma duvarının çok büyük bloklardan inşa edildiğini
görebilirsiniz. Dış savunma duvarı boyunca birbirinden 25-40 metre uzaklıkta
bulunan kulelerin izleri korunmuştur. Jankent’in ana kapıları, doğu ve batı savunma
duvarlarının ortasında, karşılıklı olarak yer almaktadır. Şehrin kalesi şehrin kuzeybatı
köşesini kaplar. Boyut 100x100 m. Kentin kuzey kısmı inşaat enkazının sıklığı ile
karakterize edilirken, güney kısmı düz ve anıtın diğer kısımlarına göre çok daha
alçaktır. Anıtın kuzeydoğu kesiminde kuzey duvarına bağlı 60x70 m boyutlarında, 3-
4 m yüksekliğinde bir yapı bulunmaktadır. Ayrıca kentin kuzey duvarının dışına inşa
edilmiş yarım daire şeklinde çitle çevrili bir alanın kalıntıları korunmuştur561.
Oğuz Devleti’nin başkenti Jankent’te ilk kazılar 1867 yılında P.I. Lerh
tarafından yürütülmüştür. Doğu Aral Denizi Bölgesi çalışmasının önemli bir kısmı,
20. yüzyılın önde gelen bilim adamlarından S.P. Tolstov başkanlığındaki Harezm

559
Baypakov ve ve diğerleri, İssledovaniya Gorodişça Djend, s. 109.
560
Seydalı Bilalov ve diğerleri, İtogi Arheologiçeskih İssledovaniy na Gorodişçe Djankent,
Materialov Mejdunarodnoy Nauçno-Praktiçeskoy Konferentsii “Margulanovskiye Çteniya”,
Almatı-Aktobe, 2018, (İssledovaniy na Gorodişçe Djankent), s. 381.
561
Bilalov ve diğerleri, İssledovaniy na Gorodişçe Djankent, s. 381.

171
arkeolojik ve etnografik keşif gezisi tarafından keşfedilmiştir. Bu keşif gezisine
dayanarak Sırderya’nın alt bölgelerinin göçebe ve tarım kültürlerinin bir kavşak
noktası olduğu kanıtlanmıştır. Ayrıca bölgenin halkların oluşumunda, yaşam
tarzlarında, göçlerde, siyasi ve etnokültürel bağlardaki rolünü de göstermiştir. S.P.
Tolstov başkanlığındaki Harezm Arkeolojik Etnografik Seferi, 1946’da Sırderya’nın
alt kısımlarını incelemeye başlamıştır. Şehirden arkeolojik malzeme topladı.
Jankent’in yüzeyinden, dışı elle damgalama ve geometrik şekillerle süslenmiş, iyi
yanmış, parlak renkli seramikler bulunmuştur. Bu tür çanak çömlekler 1939’da
günümüz Türkmenistan Cumhuriyeti’ndeki Orta Çağ kenti Kunya-Uaz’da da
bulunmuştur. Bu nedenle şehir yaşamının son dönemi 10-11. yüzyıllara
tarihlenmektedir562. S.P. Tolstov, şehrin bu özelliklerine dayanarak, Doğu Aral
Denizi yakınında bulunan “bataklık şehirlerinin” gelişiminde üç etnografik aşama
belirtmiştir. Onlar:
1) Bronz veya Antik Çağ’a dayanan yerel kültür ve o dönemin gelenekleri
korunmuştur.
2) Bu kültür, Moğolistan ve Altay yakınlarında yaşayan Türk boylarının
(muhtemelen eski Türk boylarının) kültüründen güçlü bir şekilde etkilenmiştir.
3) Harezm ve Yediasar kültürü de dahil olmak üzere Orta Asya devletlerinin
bu yerel nüfus üzerindeki sürekli etkisi olmuştur.
Yukarıdaki sonuçları analiz eden S.P. Tolstov, ne Oğuz boylarının, ne de eski
atalarının göçebe olmadığını savunmaktadır. Bu kabilelerin hayatı yarı göçebe ve
yarı yerleşikti. Çoğunlukla hayvancılık (bulunan çok sayıda kemik nedeniyle) ve
balıkçılık (bataklıktaki konumları nedeniyle) ile uğraşırlardı. Buna göre, şehir antik
çağlardan 10-11. yüzyıllara kadar yaşamıştır563. Ancak, bu seferin bir üyesi L.M.
Levina araştırmasında şehrin 14. yüzyıla kadar yaşayabileceğini tahmin etmiştir564.
Yukarıda bahsedildiği gibi, Harezm Arkeolojik Etnografik Seferi, 1990’ların
başında yaşanan kriz ve değişimler nedeniyle arkeolojik araştırmaları

562
Tolstov, Oksa i Yaksarta, s. 63.
563
Sıdıkova J.T., Etnokulturnıye Svyazi Naseleniya Nizovyev Sırdari v IX-XII vv., Materialı
Mejdunarodnoy Nauçnoy Konferentsii “Aralo-Kaspiyskiy Region v İstorii i Kulture Yevrazii”.
Aktobe, 2006, ss. 57-71.
564
Arjantseva İ.A., İmperskaya Arheologiya i Akheologiçeskiye İmperii: Sovetskaya Horezmskaya
Arheologiçeskaya Ekspeditsiya, Etnografiçeskoye Obozreniye, №4, 2013, s. 77.

172
durdurulmuştur. Kesintiye uğrayan bu çalışmalara ancak on yıl sonra, ülkemizin
bağımsızlığını kazandığı bir dönemde yeniden başlanmıştır.
2004 yılında, “Kültürel Miras” Programı kapsamında Sırderya Bölgesi’ndeki
anıtların araştırılmasında yeni bir aşama başlamıştır. Bu sene Kızılorda şehrinde
“Aral Denizi Bölgesi’nde Arkeolojik Araştırmalar: Başarılar ve Beklentiler” adlı
uluslararası bir bilimsel konferansa ev sahipliği yaptı ve Aral Denizi Bölgesi’nin
Antik ve Orta Çağ tarihini kapsamlı bir şekilde araştırmak için Korkut Ata adındaki
Kızılorda Devlet Üniversitesi, A.H. Margulan adındaki Arkeoloji Enstitüsü ve
Rusyadaki N.N. Mikluho-Maklay adındaki etnoloji ve Antropoloji Enstitüsü arasında
üçlü bir anlaşma imzalanmıştır. O zamandan beri üniversite, Aral Denizi Bölgesi’nin
Antik ve Orta Çağ tarihini incelemeyi amaçlayan araştırmalar yürütmektedir565.
2005 yılında Korkut Ata adındaki Kızılorda Üniversitesi tarafından Jankent
şehrine kapsamlı bir araştırma yapılmış ve bugüne kadar, yerli ve Rus arkeologların
düzenli bir seferi araştırma yapmaktadır. Odanın ortasında kil zemin üzerine
dikdörtgen bir ocak bulunmaktadır. Yapısı diğer odalardaki ocaklarla aynıdır
(1,7x1,1 m). Dikey olarak yerleştirilmiş iki tuğla arasındaki mesafe 40 cm’dir, iki
tuğla karşılıklı olarak dışa doğru bükülür. Bu yapının kuzeyinde, özel olarak
yandırılmış seramikten yapılmış iki koyun görüntüsünde şık bir süs eşyası
bulunmuştur. Bunun uzunluğu 45 cm, yüksekliği 40 cm’dir. Bu figür geometrik
süslemelerle süslenmiştir (EK 60). Benzer bir heykel, 2007 yılında Jankent kalesinde
yapılan kazılar sırasında566, Kesken-Küyik şehri ve diğer anıt yakınlarından
bulunmuştur567. Ocak başına koyulan bu tür eşyalar üniter amaçlar için değil, aynı
zamanda kült amaçlar için de kullanılmıştır.
Bu tür heykellerle süslenen ocaklar özel bir sunak haline gelerek ev lambası,
yani ev içinde ibadet yeri işlevi görmüştür. Orta Çağ’da Sırderya’nın birçok şehir ve
bölgesinde çeşitli şekillerde seramik sunak yaygındı 568. Kuyrık-Töbe’de 9-11.
yüzyıllara tarihlenen benzer konutlar incelenmiş, ancak oradaki evlerin planları

565
Joldasbek Kurmankulov ve diğerleri, Arheologiçeskiye Rabotı na Gorodişçe Djankent v 2005
g., Almatı, 2007, ss. 176-177.
566
Ahatov ve Smagulov, Jankent Kalaşıgının Arheologiyalık Zerttelui, Arheologiyalık Zertteuler
Jailı Esep, Almatı, 2008, s. 79.
567
Levina, Keramika Nijney i Sredney Sırdari, Cilt:7, s. 359.
568
Makşeyev A.İ., Opisaniye Nizovyev Sırdari, Morskoy Sbornik, Cilt:23, 1856, s. 73.

173
karmaşık olduğu görülmüştür569. İncelenen kompleks kesinlikle konut olduğu
düşünülmektedir. Bunu bulunan eserler kanıtlamaktadır. Bulunan ürünler ağırlıklı
olarak seramik tabaklar, testiler, küp pithoslar, kandiller, kapılar şeklindedir.
Malzemelerin hazırlanma teknolojisine göre seramik tabaklar iki ana gruba
ayrılabilir: yanmış ve etiketlenmiş seramik tabaklar. İkinci gruba ait tabaklar
yuvarlaktır. Her grup içinde, ürünün morfolojisine göre daha fazla döküm yapılır.
Seramikler genellikle parçalar halinde korunur. Süslemeleri, uzmanlara göre yarı
göçebe olan ve Orta Asya kökenli Oğuz boylarına özgüdür.
2010 yılında yapılan kazılarda altında küçük delikler bulunan küçük bir kap
bulunmuştur, bu bugün kullandığımız tuzluk ve biberlik benzeri olabilecek çok ilginç
bir eserdir. Bulunan eğirmem başları, kadınların el sanatları ile uğraştığını
göstermektedir. Şehirde çok az miktarda ve hasarlı metal ürünler, madeni paralar ise
farklı şekillerde bulunmuştur. Birçok madeni paranın tarihini açıkça gösteren kayıtlar
da vardır. Bulunan öğeler arasında kayda değer olanı bir doğal eser üzerine oyulmuş
iki kemik yaydır. Biri yanda bir leoparın başını, diğeri ise birbirine bakan iki leoparın
başını tasvir ediyor. Palmetler hayvanların boyunlarına oyulmuştur (EK 72).
Jankent şehrinde yapılan kazılarda anıtların az sayıda bulunması, tarihi 9-10.
yüzyıllara dayanan bu tür şehirlerle karşılaştırıldığında, nüfusun eşzamanlı tehditler
nedeniyle değil, barışçıl bir şekilde hareket ettiğini ve gerekli mülkleri aldığını
göstermektedir. Sikkelerdeki tarihlerden bu zamanın 10. yüzyılın yaklaşık 50-60
yılına tekabül ettiğini görebiliriz (EK 69,70,71)570. Jankent’te ileride yapılacak olan
arkeolojik kazılar, Jankent’in Aral Denizi Bölgesi ve güneydoğu Rusya’daki Orta
Çağ anıtlarının tarihindeki tartışmalı rolünü ve ortaya çıkış tarihini yeniden gözden
geçirmemizi sağlayacaktır.

3.3. BATI KAZAKISTAN KAVŞAĞINDA İPEK YOLU

Kızılkala Şehri
Kızılkala Mangıstau Bölgesi Şetpe köyünün 18 km kuzeydoğusundadır.
Yerleşimin ana kısmı, tek bir kanalda birleşen iki kanal kanalı boyunca uzanır.

569
Makşeyev A.İ., Ostatki Starinnogo Goroda na Sırdarye, Sankt-Peterburgskiye Vedomosti, №
60, 1867, ss. 134-135.
570
Lerh, a.g.e., s. 47.

174
Yerleşimin geçmişi 9-15. yüzyıllara kadar uzanmaktadır. Ticaret kervanlarının iki
ana hareket yönü Mangıstau ve Üstirt’tir, bunlar farklı zamanlarda aktif olmuştur. 9-
12.yüzyıllarda Harezm ve Hazarya’yı Mangıstau yolu, 13-14. yüzyıllarda Harezm ve
Altın Orda’yı Üstirt yolu birbirine bağlamıştır. Bunlar İpek Yolu’nun önemli
bölümleriydi.
Kızılkala şehrinin inşaat tarihi, ham tuğladan yapılmış bir kalenin
döşenmesiyle başlanmıştır. Plan olarak 110x115 m ölçülerinde köşeli ve birkaç ara
kuleli, kareye yakın bir şekle sahiptir (EK 73). Kapı kuzeydoğu duvarında inşa
edilmiş ve iki kule ile güçlendirilmiştir. Muhtemelen, iç çevre boyunca kalenin
duvarlarına konut ve hizmet odaları eklenmiştir. İçeride geniş bir avlu
bulunmaktaydı.
Zamanla, kalenin kil duvarları, büyük doğal taş bloklardan 2 m kalınlığa
kadar masif duvarlarla kaplanırken, duvarların toplam yüksekliği 6-7 m’ye
ulaşabiliyordu. Kale surlarının çevresinde, içinde camcılık olduğu anlaşılan
demircilik ve bakırcılık zanaatlarının geliştiği bir yerleşim kurulmuştur.
Karakavak ve Şuldor adlı iki büyük kanyonun girintili çıktığı plato benzeri bir
yükseltide, Baylama denilen Mangıstau toprakları için en uzun savunma duvarı
vardı. Surların korunmuş yüksekliği yaklaşık 2 m’dir. Zemin tarafında, duvar altı
yarım daire kule ile güçlendirilmiştir. Ek bir unsur olarak, duvarın önüne 3 m
genişliğinde surlu bir hendek kazılmıştır (EK 74).
Baylam kale duvarı, görünüşe göre, platonun 20 metrekarelik bir bölümünü
korumaktaydı. Muhtemelen burası zaptedilemezliği nedeniyle önemli bir stratejik
nesne olmuştur. Buraya çok sayıda kervanın akın etmiş olması veya Antik Çağ’da
burada konumu, ticaret kervanlarının Batı Karatau sıradağları boyunca kuzeybatı
yönünde hareketi hakkındaki hipotezi doğrulayan bilinmeyen bir şehrin var olması
mümkündür. Bu yol, uygun koyların bulunduğu ve malların taşınması için gemilerin
bulunduğu Hazar Denizi kıyılarına çıkmıştır.
Tupkaragan Körfezi’ne giden başka bir kervan kolunu tespit etmek mümkün
olmuştur. Kızılkala yerleşimi önemli bir siyasi, ekonomik ve kültürel merkeziydi. Bu
nedenle özellikle 12. yüzyıl coğrafyacısı Yakut tarafından yazılan kaynaklarda
bahsedilen Mangıstau şehrinin Kızılkala ile özdeşleştirilebileceği varsayımı

175
bulunmaktadır571. Kızılkala araştırmacıları yerleşimi 12-13. yüzyılın başlarına
tarihlendirir572. Ancak yayınladıkları çanak çömlek tablosunda kırmızı kilden mavi
sırlı çanaklar ile kahverengi veya kırmızı astar üzerine beyaz boya ile kaplanmış
çanak parçaları yer almaktadır. Yeşil şeffaf sulama, ona yeşil bir renk verir.
Yeşil ve sarı boyalarla boyanmış kaplar da vardır. Kırmızı astar üzerine sarı
sırlı seramikler vardır. Seramiklerin büyük bir grubunu yeşil sırlı kaplar ve sır altı
işlemeli kaplar oluşturmaktadır. Bu tür çanak çömleklerin geçmişi 13-14. yüzyıllara
kadar uzanır ve Güney Kazakistan şehirleri için tipiktir. Bunlar, önce Volga
bölgesi’ne573 ve şimdi ortaya çıktığı gibi Mangışlak’a gelmiştir.
Bu seramik kompleksi, 13-14. yüzyıllarda Kızılkala’nın eski yerleşim yeri
olan Mangışlak’ta yaşamın devam ettiğinin kanıtlamaktadır. Son yıllarda
Mangıstau’daki kervansaray ve yerleşim kalıntıları keşfedilmeye başlamıştır. Söz
gelimi, Tupkaragan Körfezi’nde bulunan ve 14. yüzyıla kadar uzanan Ketikkala
yerleşimi bulunmuştur. Bu, kervan yolunun son noktasıydı. Buradan Hazar Denizi
üzerinden Derbent’e giden deniz yolu başlamıştır. Araştırmacılar ayrıca, şehirli ve
yerleşik tarım kültürünün, yarımadadaki kervan ticaretinin, Timur’un birlikleri
tarafından Altın Orda’nın yenilmesinden sonra düşüşe geçtiğine ve modern
zamanlarda yeniden canlandırıldığına inanıyorlar574.
Sarayşık Şehri
Sarayşık şehri, Ural Nehri’nin sağ kıyısında, Sarayşık köyü yakınlarında yer
almaktadır (EK 75). Şehrin adı, 14. yüzyılda burada basılan yazılı kaynaklar ve
sikkelerden iyi bilinmektedir. Kuruluşu, belirtildiği gibi, 13. yüzyılın ikinci
yarısındadır, son yıkım, 1580’de Jayık Kazaklarının saldırısıyla ilişkilidir575.
Şehir uzun süre önemli bir geçiş noktası olarak Altın Orda ve Batı Avrupa
tüccarlarının Asya ülkeleriyle ticaret yapmasına izin vermiştir. Bir yandan Altın
Orda’nın ilk başkenti Saray’a, diğer yandan Harezm-Ürgenç’in merkezine doğrudan
bir yolla bağlıydı. 13-14. yüzyıllarda bu rota, Doğu’yu Batı’ya bağlayan ana kervan
arteri işlevi gördü. Sarayşık’tan Ürgenç’e giden yol uzun zamandır araştırmacıların

571
Zeynolla Samaşev ve diğerleri, Sokrovişça Üstyürta i Mankıstau, Almatı, 2007, ss. 315-326.
572
Samaşev ve diğerleri, Sokrovişça Üstyürta i Mankıstau, s. 321.
573
Yerzakoviç L.B., O Yujno-Kazahstanskom Komponenta v Materialnoy Kulture Zolotoy Ordı,
Almatı, 1970, ss. 60-68.
574
Samaşev ve diğerleri, Sokrovişça Üstyürta i Mankıstau, ss. 315-326.
575
Levşin A., İstoriçeskoye i Statiçeskoye Obozreniye Uralskih Kazakov, Sankt-Peterburg, 1823.
s. 10.

176
dikkatini çekmiştir ve oldukça iyi bilinmektedir. İlk bölümü dümdüz doğuya Sargiz
Nehri’ne giden, içinden bir kesme taş geçidinin yapıldığı ve çölün susuz
bölgelerinden geçen bu kervan yolunun tüm güzergahı boyunca, yaklaşık bir günlük
yürüyüş mesafesindeki bir mesafede kervansaraylar inşa edilmiştir.
Nehrin sol kıyısında, duvarları boyunca odaları ve avlusu olan dikdörtgen
tuğla bir yapı (45x42 m) olan bir taş-kiçu kervansaray vardır. Buradan, yol keskin bir
şekilde güneye, Embi Nehri üzerindeki geçişe dönmüş ve ardından Üstirt platosu
boyunca Ürgenç’e kadar devam etmiştir. Sargiz Nehri’nden başkent Harezm’e kadar
olan tüm yolculuk boyunca, günümüze kadar zorunlu kuyuları olan yaklaşık 15
kervansaray kalıntısı korunabilmiştir576.
Sarayşık’ın 10-12. yüzyıllarda var olduğuna dair bir görüş vardır. Ünlü
arkeolog S.P. Tolstov, bu yerde zaten 10-11. yüzyıllarda bir “Harezm kolonisi” var
olduğunu söylemiştir577. Sarayşık darphanesinde bakır para basılmıştır. 14. yüzyılın
sonlarında ve 15. yüzyılın başlarında madeni paralar basılmıştır (EK 76). Bir tarafta
“Sarayşık şehrinin çipi”, diğer tarafta bir çiçek ve yırtıcı bir hayvan, muhtemelen bir
aslan görüntüsü vardır. Sarayşık kazıları sırasında, Altın Orda şehirlerinin yanı sıra
Harezm, Semerkant ve İran’da darp edilmiş birçok sikke bulunmuştur.
Sarayşık’ın Altın Orda’da İslam’ın yayılmasının merkezi ve daha sonra
Kazak Hanlığı’nın merkezi olarak önemli bir rölü olmuştur. Sarayşık kazıları kentsel
gelişimi ortaya çıkardı. Tuğladan yapılmış evlerden oluşmaktaydı. Zeminin altına
döşenen kanallarla ısıtılan iki ila üç odaya sahiptiler. Kilerde, ürün stoklarını
depolamak için kaplar vardı: tahıl, meyveler. Yapay bir tepe üzerinde bulunan
Sarayşık saray binasının bir bölümünü kazmak da mümkün olmuştur. Sarayın bir
portali (girişi), onu çevreleyen duvarların köşelerinde kuleler vardı. Hamam
kalıntıları ortaya çıkarılmıştır578.
Kırmızı kilden yapılan ev eşyaları, yeşil, sarı, kahverengi ve renksiz sırlarla,
oyma, boyama veya farklı tekniklerin bir arada kullanılmasıyla yapılan süslemelerle
kaplanır. En yaygın rozetler, bir kasenin veya tabağın dibinde dekorasyon görevi

576
Tolstov S.P., Rabotı Harezmskoy Arkeologo-Etnografiçeskoy Ekspeditsii AN SSSR v 1949-
1953 gg., Trudı Harezmiyskoy Arkeologo-Etnografiçeskoy Ekspeditsii, Moskva, Cilt:2, 1958, ss.
14-15.
577
Tolstov S.P., Harezmskaya Arheologo-Etnografiçeskaya Ekspeditsiya, Sovetskaya Arheologiya,
Cilt:18, Moskva, 1953, s. 304.
578
Tasmagambetov İ.N., ve Samaşev Z.S., Gorodişçe Sarayşık, Almatı, 2001, s. 35.

177
gören eşmerkezli çizgilerdir. Kapların iç yüzeyleri yapraklar, spiraller, dalgalı
çizgiler, stilize ağaç resimleri ile boyanmıştır. Desenler arasındaki boş alan genellikle
“damalı desen” olan eğik çizgilerle gölgeleme ile kaplanmıştır.
Tabaklar, çiçek ve geometrik süslemelerin yanı sıra kuş ve balık resimleriyle
süslenmiştir. Artistik seramiklerin ikinci grubu kaşin ürünleridir. Sanatsal
seramiklerin güzel örnekleri gri kil baskılı ürünlerdir579. Sarayşık çömlekçiliğinin
gelişmesinde Harezm ve Güney Kazakistan’dan, Sırderya şehirlerinden ustaların
katkısı büyük olmuştur580.
Jayık Şehri
Arkeologlar, Ural şehrinin 8 km güneyinde, Svistun Dağı’nın eteğinde, sağ
sahilde yer alan yerleşimin kazılarına odaklanmıştır. Arkeologlar bu antik yerleşime
Jayık adını verdiler. Yapay savunma yapıları yoktu: surlar, duvarlar, hendekler.
Sınırları vadiler ve bir nehir kanalının kıyısıydı. Yerleşim alanı yaklaşık 7-9
hektardır581. Kazılar sırasında konut siteleri bulunmuştur (EK 78).
Otırar’ın 13. ve 15. yüzyıllardaki kentsel konutlarının yerleşim planlarının
yakınlığı, eski yerleşim yeri Jayık’ın konutlarına dikkat çekmektedir. Jayık
bölgesinde keşfedilen ve incelenen kamu binalarından, haç planlı ve yerden ısıtmalı
bir hamam inşaatı ilgi çekicidir582.
Jayık’ta, tüm şehir merkezlerinde olduğu gibi, çanak çömlek, cam, mücevher,
demircilik ve tuğla yakma el sanatları gelişmiştir. Kazılardan çıkan ana malzeme
seramiktir. Sırsız ve sırlı çanak çömlek, Sarayşık ve Güney Kazakistan şehirlerinin
seramiklerine benzemektedir583. Şehir, büyük olasılıkla, Ural Nehri üzerindeki
stratejik bir geçişte kurulmuştur. Şimdi Ural Nehri üzerindeki yerleşimden üç
kilometre uzaklıkta bulunan Melovaya Tepeleri bölgesinde iki akarsu bulunmaktadır:
Nijnemelovaya ve Verhnemelovaya.
Şehrin kalıntılarının yakınında, 1.5 km doğuda, Svistun Dağı’nın düz
tepesinde bir kentsel nekropol keşfedilmiştir. Bir zamanlar soylu insanların

579
Zeynolla Samaşev ve diğerleri, Keramika Sarayçik, Almatı, 2008, s. 49.
580
Afanasyev A.K., K İstorii Severo-Vostoçnogo Prikaspiya, Reyestr Arheologiçeskih Pamyatnikov
Oblasti, Atırau, 1996, ss. 51-64.
581
Karl Baypakov ve diğerleri, Srednevekovoye Gorodişçe Jayık, Almatı, 2005, (Srednevekovoye
Gorodişçe Jayık) s. 13.
582
Baypakov ve diğerleri, Srednevekovoye Gorodişçe Jayık, ss. 112-124.
583
Kemal Akişev ve diğerleri, Otırar 13-15 vv., Alma-Ata, 1987, ss. 112-124.

178
mezarlarına dikilmiş türbeler bulunmaktaydı. Şimdiyse şişmiş höyüklere dönüşmiş
durumdalar. İki tanesi açılıp incelenmiştir.
Kazılar, türbelerin duvarlarının ve tabanlarının söküldüğünü ve mezarların
soyulduğunu göstermiştir. Bazı bölgelerde duvarların duvar örgüsü birkaç sıra
halinde korunmuş, döşemeleri sadece bölümlerde kalmıştır (EK 79). Molozlarda
tuğla ve kiremitlere rastlandı. Türbelerin mimarisi, 13-14. yüzyılların ikinci yarısında
başta Harezm ve Aral Denizi Bölgesi olmak üzere Orta Asya ve Kazakistan’ın
Müslüman merkezlerinin etkisi altında oluşmuştur. Şehir nekropolü ve üzerindeki
türbeler ile Jayık antik yerleşiminin kendisi de aynı döneme aittir.
1367 tarihli Pizzigani haritasında, “Laeti doğusu” (Hazar kıyısında Volga ve
Urallar arasında bir şehir) yazısıyla başka bir şehir bulunmuştur. Kuzeyinde ise
isimsiz bir ikinci şehrin varlığına işaret edilmiştir. Kulelerin deseninin büyüklüğüne
ve Ural Nehri üzerinde çırpınmasına bakılırsa, oldukça güvenilir bir şekilde Sarayşık
olarak tanımlanabilir. Sarayşık’ın kuzeyinde, nehrin sağ kıyısındaki ikinci isimsiz
şehir Jayık yerleşimi ile karşılaştırılabilmektedir.
Kaptan Anthony Djenkinson’ın 1562’de derlediği bir başka ünlü haritada da
bu şehrin tasvir edildiği varsayılmaktadır. Üzerinde, Sarayşık’ın yukarısındaki Jayık
Nehri’nin sağ kıyısında, daha küçük bir işaretle Şakafani adlı bir şehir
işaretlenmiştir584.
Volga şehirlerinin ve antik yerleşim yeri “Jayık”ın planlarının, konut inşaat
tekniklerinin karşılaştırılması, Ural Nehri havzasındaki şehirlerin bina kültürünün
ağırlıklı olarak Harezm ve Sırderya vahalarının ev inşa etme geleneklerinden
etkilendiğini göstermektedir. Yerleşim yerinde incelenen konutların planları Moğol
sonrası Ürgenç, Otırar ve Türkistan konutlarının planları ile örtüşmektedir. Fark, iç
mekan ve ısıtma sisteminin bazı detaylarında görülmektedir.
Hamamın kazılmış kalıntılarında 13-14. yüzyıllarda Ural yerleşim yerinde
oldukça gelişmiş bir şehrin bulunduğuna tanıklık edilmiştir. Örneğin 13-14.
yüzyıllarda Otırar antik yerleşiminde ortaya çıkarılan bir hamam ve Koylık
şehrindeki benzeri hamamlar ve Volga Bölgesi’ndeki şehirler küçük farklılıklarla tek
bir plana göre inşa edilmiştir.

584
Karl Baypakov ve diğerleri., Srednevekovoye Gorodişçe Jayık, ss. 121-124.

179
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ORTA ÇAĞ YERLEŞİK, KENTSEL VE BOZKIR NÜFUSUNUN KÜLTÜRÜ

4.1. TİCARET VE MALLAR DEĞİŞİMİ

İpek Yolu, iki kıta arasındaki ekonomik, ticari ve kültürel bağların kapsamlı
gelişimine, birbirleriyle manevi alışverişine büyük katkı sağlayan tarihi bir anıttır585.
Bu sayede birçok ülkeden seyyahlar ve tüccarlar, Kazakistan’ın Orta Çağ şehirlerinin
pazarlarında aylarca mallarını satarak ve canlı ticaret yaparak geçinmiştir.
İpek Yolu başlangıçta sadece Çin mallarının Batı’ya taşınması için
kullanılmış, daha sonraki yıllarda Roma, Bizans, Hindistan, İran, Arap Halifeliği,
Rus beylikleri ve diğer Avrupa ülkelerinden Çin’e mallar ithal edilmiştir586. Moğollar
döneminde bu ticaretin devam ettiğini arkeolojik kazılar kanıtlamaktadır. Örneğin,
Talgar’da (Talhiz) 12. yüzyılın sonları ve 13. yüzyılın başlarına ait tipik Japon (13)
porselen ve seramik kaplar bulunmuştur. Otırar’da bulunan gümüş hazineler
arasında: Doğu Türkistan; Almalık, Pulad, Omıl, Ordu-al Azam; Kafkasya Kırımı,
Anadolu şehirleri; Sivas, Konya; İran’ın Tebriz şehrinden; Türkistan’ın Jent şehrinde
basılmış madeni paralar bulunmuştur. Nümismatistlere göre, bu para 13. yüzyılın
40’lı ve 60’lı yıllarında basılmıştır. Bu tür arkeolojik kazı çalışmaları sadece ticaretin
gelişimini belirlemekle kalmayıp, aynı zamanda Kazakistan’ın Orta Çağ şehirlerinin
uluslararası ticarette önemli bir rol oynadığını da göstermektedir587.
Bu harika malların listesi sonsuzdur. Bunlar; miro ve tütsü, yasemin suyu ve
akamber, kakule ve hindistan cevizi, halı ve kumaşlar, boyalar ve mineraller, elmas
ve jasper (değerli taş), kehribar ve mercan, fil kemiği, dökme gümüş ve altın, hayvan
derileri ve madeni paralar, yaylar ve oklar, kılıçlar, mızraklar vd. Fergana’nın
“sıcakkanlı” atları, Arap atları, develer ve filler, gergedan ve aslanlar, çitalar ve
karacalar, bayağı çakır kuşu ve kartallar, papağanlar ve deve kuşları İpek Yolu

585
Baybosınov K., Ejelgi Talas Angarındagı Sauda men Tenge Aynalımı, Ortagasırlık
Kazakstandagı Akşa Aynalımı jane Sauda: Halıkaralık Gılımi-Praktikalık Konferentsiya
Materialdarı, Türkistan, 2007, s. 103.
586
Koşenov, a.g.m., s. 107.
587
Baybosınov, a.g.m., s. 103.

180
boyunca satılmıştır. Bitkiler: üzüm, şeftali, kavun baharatları (biber, karanfil vb.),
şeker, sebzeler ve iğdeler İpek Yolu boyunca yayılmıştır588.
Ancak ipek ana meta olarak kalmıştır. Altınla birlikte ipek, krallara ve elçilere
sunulan, paralı askerlere borç ve devlet borcu olarak ödenen uluslararası bir para
birimi haline gelmiştir. İran Şahı Hosrou I Anuşirvan (I. Hüsrev ya da Farsçada
bilinen haliyle Enûşirvân, Âdil Enûşirvân adıyla da tanınan 531-579 yılları arasında
Sasani İmparatorluğu’nun hükümdarıydı. I. Kubâd’ın oğluydu ve babasından sonra
tahta çıktı) Çin imparatorunun diğer hediyeleriyle birlikte Çin’in ipek elbisesini de
aldı, “uşari” mavi bir arka plana karşı bir taç ve süslemeli bir kralı tasvir etmiştir.
Çin, Orta Asya ve Doğu Türkistan hükümdarlarının saraylarının duvarlarında yetkili
insanlar giydiği ipekli giysileri, tüm değerli eşyaları, süsleri, detayları ve hatta
dikişleriyle süslenmesi tesadüf değildir. Hem ipek hem de İpek Yolu’nun taşıdığı
mallar, Kazak kısmındaki şehirlerde kalmıştır. Bunun kanıtı arkeolojik kazılarda
bulunabilir.
Orta Çağ’ın başlarında, Orta Asya’nın feodal devletlerine, Orta Asya’nın
güney ve doğu kesimlerinde yaşayan Türk, Karluk ve Karahanlı devletlerinin para
birimi hakimdi. Çoğu, Talas ve Şu nehirlerinin vadilerinde korunmuş Orta Çağ
şehirlerinin incelenmesi sırasında bulunmuştur589. Talas Bölgesi’nin nüfusu bir
kısmının tarımla uğraştığı, bir kısmının da zanaatla uğraştığı bilinmektedir. İpek
Yolu üzerinde yer alan Talas Bölgesi’nin en büyük merkezi olan Taraz şehri
hakkında bilgiler 8. yüzyıl kayıtlarında yer almaktadır. 7. ve 8. yüzyıllarda bölgedeki
yerleşimlerin çoğu merkezileşmiş, 9. ve 10. yüzyıllarda büyük alışveriş merkezleri
haline gelmiştir. Yüzyıllar içinde şehirlerle birlikte şehir tipi yerleşimlerin sayısı da
artmıştır590.
Ülkedeki ana gelir kaynağı olarak ticari ilişkilerin gelişmesi nedeniyle, 7.
yüzyılda Göktürk Kağanlığı’nın tüm mekanizmaları üzerindeki kontrolünü
güçlendirmek için Türkeş ve Tukus madeni paralarını bastığı ve birçok şehirde
tanıttığı bilinmektedir591. A.N. Bernştam şöyle söylemiştir: “Göktürk Kağanlığı o

588
Şefer, a.g.e., 77.
589
Şalekenov U.H., Balasagunda Akşa Şıgarılgan, Ortagasırlık Kazakstandagı Akşa Aynalımı jane
Sauda: Halıkaralık Gılımi-Praktikalık Konferentsiya Materialdarı, Türkistan, 2007, (Balasagunda
Akşa Şıgarılgan), s. 30.
590
Belenitskiy ve diğerleri, a.g.e., s. 206.
591
Baybosınov, a.g.m., s. 103.

181
kadar güçlendi ki, 704-766’da bile Karluk egemenliğine rağmen Talas Vadisi’ndeki
Taraz’da bir darphane vardı”592. Ancak, bu bilimsel sonucun doğruluğu T.N.
Sinigova, Taraz’daki arkeolojik kazılar sırasında, 8-10. yüzyılların alt kültür
katmanlarında bulunan sikkelerle kanıtlanmıştır593.
Göktürk Kağanlığı döneminde ticaret ve emtia ilişkilerinin geniş çapta
gelişmesi nedeniyle, nüfusun mal talebini karşılamak için Taraz ve diğer Suyab ve
Nevoket (Janakent) şehirlerinde para ihraç etmek için saraylar işletilmiştir. Bu,
şehrin yöneticilerinin kendi ellerinde iktidarı ve ticareti ele geçirmeye çalıştıklarında
görülebilir594. Şehrin merkez çarşı içindeki ana bölümü olan kalede yapılan kazılarda
bir binanın tabanında 10 Türk ve 2 Soğd sikkeleri bulunmuştur.
Eyaletler arası ticaretin yüksek düzeyde gelişmesi, Taraz şehri çevresindeki
Orta Çağ kentleri Aşağı Barıshan, Jikil ve Kos-Töbe’de yapılan kazılarda bulunan
sikkeler tarafından kanıtlanmakta ve mal alışverişinden ziyade sikkelerinin toplu
dolaşımının olduğunu kanıtlamaktadır595. Örneğin, 1940’ta A.N. Bernştam, Aşağı
Barıshan şehrinin batısındaki yerleşimde bulunan bir küp pithoslardan 150 sikke
bulmuştur. Onun iki tanesi Taraz şehrinden çıktığını iddia ediyor. Bunlardan birinde;
Halife al-Kaym /422-467/, diğerinde: al-Muktadi /467-487/ isimler var596.
Şu Nehri’nin orta kesimlerinde yer alan Aktöbe (Balasagun) şehri, arkeolojik
araştırmaların yürütüldüğü yer. Bu şehirden çıkarılan sikkeler (tenge) Aktöbe ve
diğer anıtlarda bulunmuştur. Karahan İmparatorluğu’nun sikkeleri B.D. Koçnev,
“Kuz Ordu-Balasagun’un Sikke Darphane’si (11. yüzyıl)” makalesinde bilimsel
görüşünü analiz etti ve ifade etti597. Yazar, Karahanlı İmparatorluğu hükümdarları
tarafından basılan dirhem sikkeleri inceleyerek, bunların 1067-68 sonbaharında darp
edildiklerine dikkat çekmiş ve sikkelerin yüzeyine Kuran’ın 9. suresinden Arap
harfleriyle yazıldığını söylemiştir. Böylece Balasagun’un, Orta Çağ’ın başlarında
Türklerin parasının çıktığı merkezlerinden biri olduğuna inanılıyor 598.

592
Bernştam A.N., “Tyurgeşskiye Monetı”, Trudı Otdela Vostoka Gosudarstvennova Ermitaja,
Cilt:2, 1940, s. 109.
593
Senigova, a.g.e., s. 144.
594
Baybosınov, a.g.m., s. 103.
595
Baybosınov,a.g.m., s. 103.
596
Bernştam A.N., Pamyatniki Starinı Talasskoy Dolinı, Almatı, 1941, s. 66.
597
Koçnev B.D., Monetnıy Çekan Kuz Ordu – Balasaguna (XI v.), Krasnaya Reçka i Burana.
Frunze, 1989, ss. 144-158.
598
Şalekenov, Balasagunda Akşa Şıgarılgan, ss. 30-31.

182
Bu tahmin Mahmud Kaşgari’nin söylediklerine de uyuyor. Türkeş’in
parasının menşei yerlerinin Talas (Taraz) ve Balasagun’da olduğunu yazmış. 1987
yılında Aktöbe (Balasagun) (Şehristan-2) kalesinin güneybatısındaki kazılarda,
yanmış bir odada mahzen (mezar, hazine) bulunmuştur. Karahanlılar dönemine ait
bir çömleğin içinden 2744 sikke bulunmuş, onun 744’ü rafine edilmiştir. Bunlardan
217 tanesi yazıtlı, 527’si yazıtsız. Bunların hepsi bakır sikkelerdir. İlginçtir ki,
sikkelerin yüzeylerinde Arap harfleriyle yazılmış, yukarıda bahsedilen Kuran
kelimeleri varsa, yazıtları olmayan çoğu sikkeler için önceden hazırlanmış olan; bir
aslanın resmine sahip bir taş mühür ve iki terazı asılı olduğu ipler de korunmuştur.
Sergilenenlerin Karahanlı Devleti’nin İslamiyet’i kabul ettikten sonra çıkardığı
madeni paralar olduğuna inanıyoruz599.
Arkeolojik kazıların ve tarihi çalışmaların sonuçlarına göre, daha 8. yüzyılda
Türkistan’ın güneyindeki ve Sırderya Bölgesi’ndeki birçok şehirler
adlandırılmıştır600. Türkistan’ın Maveraünnehir denilen bölgesi Asya’nın ve hatta
dünyanın en önemli merkeziydi. Semerkant ve Buhara şehirlerinin dünya tarihinde
özel bir yeri vardır. Cuveyni’ye göre, “Semerkant şehri dünyanın dört cennetinden
biridir”601. Ebu Faraj, şehrin sadece iç kısmının değil, etrafının da yeşil bir vadi
olduğunu söylemiştir. Çinli bir gezgin olan Çyan Çun, “Meyve bahçeleri ve çiçek
bahçeleriyle çevrili Semerkant şehri, Çin’in çiçek bahçelerini geride bırakıyor” diye
yazmıştır602. Buhara şehri 8. yüzyılda Arap egemenliğine girdi. 10. yüzyılda Samani
Hanedanı’nın yerleşim yeri olan şehir, 11. yüzyılda İlek Kağan’ın egemenliğine
geçti. 13. yüzyılda Harezmşahların egemenliği altındaydı603. Cüveynî’nin eserinde
Buhara şehrinin, İslam’ın kubbesi Doğu’nun Medine’si olduğundan bahseder604.
13. yüzyılda, Türkistan’ın Çin ile ticaret ilişkileri büyük ölçüde gelişmiştir.
Bu ticarette Müslüman tüccarların rolü güçlüydü. Moğol aristokrasisi onlara para,
Müslüman tüccarlara ise mal sağladı. Z. Togan’a göre tarla ticareti aralıklı olarak

599
Şalekenov, Balasagunda Akşa Şıgarılgan, s. 31.
600
Belenitskiy ve diğerleri, a.g.e., s. 192.
601
Cuveyni, Tarih-i Cihan Güşa, çev. Mürsel Öztürk, T.C.K.B., Ankara, 1999, s. 142.
602
Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, Türk Kültürünü Araştırma
Ensitüsü, Ankara, 1965, s. 375.
603
Emil Bretschneider, Mediaval Researches from Eastern Asiatic Sources, Trübner&Co.Ltd,
Vol.2, London 1910, pp. 61-62.
604
Cuveyni, a.g.e., s. 136.

183
büyük ticari karavanlar tarafından gerçekleştirildi605. Yerel makamlar ve aileleri
“komünal” yapılara yatırım yaptı. Bu, elbette, ticari ilişkilerin devlet garantisi ile
aynıydı.
Orta Çağ’da Türkistan şehirleri sadece sanayi merkezleri değil, aynı zamanda
alışveriş merkezleriydi. El-Istahri’ye göre; Türkistan’ın bir parçası olan Semerkant,
kıtanın en büyük limanlardan biriydi606. Burada Maveraünnehir’in tüm malları
toplanıp ve başka yerlere dağıtılırdı. Yün, pamuklu kumaşlar, demir eşyalar ve
Buhara halıları, Semerkant’tan doğu ülkelerine çıkarılan ana ürünlerinden biriydi607.
Ayrıca Semerkant, Fergana ve Ilak dağlarından altın, gümüş, bronz, kömür ve
turkuaz çıkartılmıştır608. Maveraünnehir’in kuzeydoğu kesiminde göçebe ticaret çok
kârlıydı. Böylece 12. yüzyıla kadar bazı yerlerde mevsimlik panayırlar vardı. Bu
fuarlar609 bozkır sınırındaki Sauran, Jankent, Deh-Nujikes, Balaj, Beruket şehirlerde
düzenlenirdi. Buhara Bölgesi’ndeki Tavavis, Sarga, Dihi-Nujiket şehirlerinde her
baharda üç ay ticaret yapılırdı. 12. yüzyılda ticari ilişkilerin hızla gelişmesiyle
birlikte mevsimlik panayırlar haftalık pazarlar olarak işlev görmeye başlamıştır610.
Ticaret ilişkilerinde reel paranın dolaşımı özellikle 13. yüzyılın ikinci
yarısında artmıştır. Göçebelerle ticarette sadece hayvancılık ürünleri değil, köle
ticareti de önemli bir rol oynamıştır. Al-İstahri’nin yazıları, Maveraünnehir’e göçebe
Türklerden fazla getirilen kölelerin yurt dışına satıldığını belirtir611. Doğu ülkelerinde
bu köleler çok değerliydi.
Ticaret yapısında Türkistan şehirlerinde değiş tokuşun üç şekilde yapıldığı
tespit edilmiştir. Onlar:
1. Çiftçiler ve zanaatkarlar arasında;
2. Göçebeler ve yerleşimciler arasında;
3. Bölgeler arası.
Türkistan üzerinden geçen ticaret yollarında misafirler ve kervanlar için
kervan sarayları vardı. Kervansarayların yapımı Türkistan hükümdarlarının en iyi
politikasını yansıtmaktadır. Çünkü öncelikle ticari ilişkilerin geliştirilmesi için en

605
Togan Z., Umummi Türk Tarihine Giriş, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1981, s. 125.
606
Belenitskiy ve diğerleri, a.g.e., s. 291.
607
Osman Turan, a.g.e., s. 357.
608
Osman Turan, a.g.e., s. 357.
609
Karl Baypakov ve diğerleri, Arheologiya Kazakhstana, Almatı, 1993, s. 258.
610
Belenitskiy a.g.e., s. 291.
611
Ramazan Şeşen, a.g.e., s. 163.

184
uygun koşullar yaratılmıştır612. Otırar, herhangi bir Orta Çağ şehri ve kasabası gibi
bir el sanatları ve ticaret merkezi olarak hizmet etmiştir. Otırar’ın yazılı kaynaklarda
diğer küçük şehirlere göre daha sık atıfta bulunulan ticaretiyle ilgili bilgileri çok kısa,
yüzeysel olarak yazılmıştır. Sadece uzun yıllara dayanan arkeolojik araştırmalar,
Otırar’ın Orta Çağ’daki iç ve dış ticaretine, yönlerine dair yeni materyaller
sağlamıştır. Yazılı ve arkeolojik, nümismatik verilerin birleşimi, Otırar ticaretini Orta
Çağ’ın farklı dönemlerinde karakterize etmeyi mümkün kılmaktadır613.
Otırar Bölgesi’ndeki arkeolojik kazılar sırasında bulunan ilk modern sikke
Mardan mezarlığının birinden MS 1-4. yüzyıllara ait Çin yedi “uşu” sikkesi
çıkmıştır614. Uşu sikkesi İmparator U-di (MÖ 140-86) döneminde 118 yılında’dan
MÖ 621’e kadar dolaşımdaydı615. 3-5. yüzyıl Kökmardan mezarlığında kehribar
boncuklar bulunmuştur. Kehribar esas olarak Baltık ülkelerinden veya Karpat-
Dinyeper bölgesinde üretilmiştir. İdil-Hazar Denizi boyunca Harezm üzerinden Orta
Asya’ya yayıldığı sanılır. Arkeolojik araştırmalar, kehribar ticaret yollarının
Amudarya ve Sırderya nehirleri boyunca uzandığını göstermektedir. Orta Asya’da
kehribar ticareti MÖ 1. binyılın ortasından MÖ 5. yüzyıla kadar yaygınlaşmış,
Çin’de kehribar MS 3. yüzyıldan beri bilinmiştir 616.
Otırar Bölgesi’nde bulunan Engraved gemalar (Genellikle tifdruk olarak
adlandırılan oyulmuş bir mücevher, Batı geleneğinde normalde sadece bir yüzünde
görüntüler veya yazıtlar ile oyulmuş küçük ve genellikle yarı değerli bir taştır.
Değerli taşların gravürü, Antik dünyada önemli bir lüks sanat formuydu ve daha
sonraki dönemlerde önemli bir formdu.) İran bağlantılarını göstermektedir. Bu tür
taşlar Yediasar anıtlarında bulunmuştur. MÖ 3-5. yüzyıla kadar uzanırlar617. Otırar
Bölgesi’nde bir grup Sasani Engraved gemaları bulunmuştur618. Dış ticaret
ilişkilerinin yönleri Otırar kazılarında bulunan MÖ 7. yüzyılda Soğdu İhşidleri,

612
Koşenov, a.g.m., s. 108.
613
Baysariyeva ve Koja, s. 85.
614
Nurmuhanbetov ve Burnaşeva, Pogrebeniye s Monetami iz Mogilnika Mardan (Otırarskiy
Oazis), İzvestiya AN Kaz SSR, Obşçestvennıh Nauk № 5, 1979, ss. 28-35.
615
Burnaşeva R.Z., Otırar, Otırarskiy Oazis i Yujnıy Kazahstan, Numizmatiçeskiye İssledovaniya
po Denejnomu Delu Yujno-Kazahstanskih Gorodov VII-XVII vv., Almatı, 1989, (Otırar) ss. 11-12.
616
Bubnov ve Polovnikova, Yantar v Sredney Azii, Drevniye Tsivilizatsii Yevrazii. İstoriya i
Kultura, Moskva, 2001, ss. 124-133.
617
Levina L.M., Etnokulturnaya İstoriya Vostoçnogo Priaralya, 1 Tısyaçeletiye do n.e.-1
Tısyaçeletiye n.e., Moskva, 1996, ss. 237-243.
618
Smagulov Y.A., Nahodki Sasanidskih Gemm v Otırarskom Oazise, Arheologiçeskiye
Pamyatniki na Velikom Şelkovom Puti, Alma-Ata, 1993, ss. 163-172.

185
Fergana’nın Türk hükümdarları, Çin’in Tang Hanedanı ve Buhara’nın “gitrifi”
şeklindeki sikkeleri, Şaş şehrindeki MÖ 7. yüzyılın sonu MÖ 8. yüzyılın başında eski
Türk sikkeleri kanıtlamaktadır619. Yerel ticaretin gelişiminin açık bir örneği, yerel
Türk hükümdarları tarafından basılan, bir tarafında aslan, diğer tarafında sembollerin
bulunduğu sikkelerdir. Otırar Vadisinde bulunan sikkeler R.Z. Burnaşeva tarafından
araştırılmış ve üç gruba ayrılmıştır. Bunlar 7-8. yüzyıldan kalmadır ve yerel ticareti
sağlamıştır620.
Ayrıca eski Türklere ait gümüş kapların görüntüsü, süslemeleri tekrarlayan
seramik kaplar Otırar’da bulunmaktadır. Bu küp pithos ve kaplar kahverengi, kiraz,
gri-kırmızı renkli angob ile boyanmıştır, kulpları yıldız biçimli, eğri bezemelenmiş,
geometrik çizgiler, dalgalı çizgilerle kap dışı süslenmiş. Bu kaplar siyasi egemenliği
kuran Türk elitlerinin kaplarına talebi karşılamak amacıyla ortaya çıkan ürünler
olduğunu anlamalıyız. Bunlar şehir ve vadi ticaretinin tezahürleridir621. Otırar’ın
stratigrafik kazılarının materyallerine göre, bu tür kaplar MÖ 7-9. yüzyıllara
tarihlenmektedir622. Otırar vahasındaki Kuyikmardan’dan MÖ 7-8 yüzyıl
katmanlarda pamuk, buğday atığı, bronzdan yapılan kemer parçaları bulunmuştur 623.
Sıganak sadece Sırderya Nehri üzerinde şehirleri ile değil, aynı zamanda
Maveraünnehir, Ürgeniş, Şaş, Buhara, Semerkant gibi şehirlerle de ticari ilişki
bağlantısını yapmıştır. En önemlisi kervan yolunun antik çağlardan beri şehrin
bulunduğu yerden geçmesidir. Bu nedenle, Sırderya’nın orta ve alt kesiminin
üzerinde yerleşen şehirlerle ticari bağlantılar erken zamanlardan beri
gerçekleştirilmiştir624.
Sıganak şehrinde ticari ilişkilerin gelişimi, Kıpçakların bu bölgeye
yerleşmesinin başlangıcından (11. yüzyıl) itibaren izlenebilir625. Kıpçakların Harezm
Şah Tekeş’le (1172-1200) ilişkisi ticaret ilişkilerini güçlendirmiştir. 12. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren Sıganak şehri Kıpçak Hanlığı’nın başkenti olmuştur626. Rus

619
Burnaşeva, Monetı Kazahstana, ss. 60-68.
620
Burnaşeva, Otırar, s. 11-12.
621
Baysariyeva ve Koja, a.g.m., s. 87.
622
Kemal Akişev ve diğerleri, Drevniy Otırar, Almatı, 1972, ss. 189-190.
623
Karl Baypakov ve Aleksandr Poduşkin, Pamyatniki Zemledelçesko-Skotovodçeskoy Kulturı
Yujnogo Kazahstana (I tys. n.e.), Kollektivnaya Monografiya, Alma-Ata, 1989, s. 75.
624
Joldasbayev, a.g.m., s. 98.
625
Ahinjanov S.M., Kıpçaki v İstorii Srednevekovogo Kazahstana, “Nauka” Kazahskoy SSR,
Almatı, 1989, ss. 216-230.
626
Kazakstan Tarihı, Cilt:1, Almatı, 2006, s. 421.

186
arkeolog A. Y. Yakubovsky, kaynaklara göre, şehrin sadece bir ticaret merkezi değil,
aynı zamanda Kıpçakların askeri ve siyasi merkezi haline geldiğini de belirtmiştir 627.
Eski Türklerin geleneklerini takip eden Kıpçak hanları iki kanatlara ayrıldılar, bir
kanat Jayık Nehri boyunca Sarayşık şehrinde sağdıktı, diğeri ise Sırderya Nehri
boyunca Sıganak’ta kaldı. Bu nedenle şehirde Kıpçakların siyasi iktidar açısından bir
otoritesi vardı628.
Batı Kazakistan Bölgesi’nden geçen ticaret yolu hakkında ilk veriler 6-8.
yüzyıllarda öğrenilmiştir. Batı ticaret yolunda duran Sarayşık şehri büyük bir ticaret
merkezi olup, kara ticaret yolunun açılması büyük önem taşıyordu. Şehir, hızlı
gelişimine katkıda bulunan kara ve liman kavşağının merkezi haline gelmişti. O
dönemde kara ve ticaretin birleştiği yer Sarayşık şehriydi629.
Ticaretin gelişmesi için paraya ihtiyaç vardı. Her şehirde basılan madeni
paraların kendine has özellikleri vardır. Bazı madeni paralar hanın adını ve yılını
taşırmış, diğerleri çeşitli sembolleri tasvir etmiş: hayvan, kuş, balık, geometrik desen
resimlenmiş. Madeni paralar gümüş ve bakırdan yapılmıştır.

4.2. DİNİ İNANÇLAR

İpek Yolu’nun dinlerin yayılması üzerinde büyük bir etkisi vardı. Bu şekilde,
çeşitli dinlere mensup misyonerler, dinlerini denizin öte yakasındaki ülkelere
“taşımıştır”. Hindistan’dan Orta Asya ve Doğu Türkistan’a Budizm dini, Sırderya,
İran ve Araplardan önce Hıristiyanlık, ardından İslam dini yayılmıştır630.
Araştırmacılara göre Budizm, Çin’e Hindistan’dan, Orta Asya üzerinden
gelmiş. Bu dini akım MÖ 1. yüzyılın ortalarında yayılmıştır. Doğu Türkistan ve
Çin’de Budizm dininin yayılmasında Orta Asya dini hadis bilginleri ve dini vaizler,
özellikle Soğdular ve Parfyan, Kanlılar önemli bir rol oynamışlardır. Görünüşe göre
Doğu’daki Kuşan Devleti’nin siyasi hedeflerinden etkilenen Budizm dini MS 2-3.
yüzyıllarda çok aktif bir şekilde yayılmıştır631.

627
Yakubovskiy A.YU., Razvalinı Sıganaka (Sugnaka)-Soobşçeniya GAİMK, Vıp. 2, 1929,. s. 128.
628
Joldasbayev, a.g.m., s. 98.
629
Kasenov, a.g.m., s. 153.
630
Karl Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 137.
631
Karl Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, s. 137.

187
Orta Çağ’ın başlarında, Budist dinini yayma görevi esas olarak Soğdian dini
vaizleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Budist dininin Orta Asya’ya yayılmasında,
hem de genel olarak Soğdilerin önemli çalışmaları vardı. “Bodisatva” kelimesi orta
Farsça, Uygur, Çince’ye Soğd dilinden gelmiş. Doğu Türkistan Budizm’inin Türkçe
ifadelerindeki terimler incelendiğinde, bunların Soğdca ara halkadan türeyen
kelimeler olduğu görülmektedir. Japonya’nın başkenti Nara’daki bir Budist kilisesi
olan Karedji’de Soğdca bir yazıt bulunmuştur. Budist anıtlar, İpek Yolu’nun Orta
Asya’nın kavşaklarında duran şehirlerin çoğunda bulunur. Karatöbe, Termez’de 1-3.
yüzyıllarda inşa edilmiş bir Budist manastırı uzun yıllardır kazılmaktadır. Soğd
Sanzar Vadisinde ayrı bir ibadet (din) binası vardır. Merva’daki eski yıkılmış Gyaur
kasabasında da Budist anıtlar açılmıştır. Budist Mozal’ın çatısı pürüzsüz bir şekilde
kaplıdır. Doğu tarafında, kapıların üzerinde konut ve ekonomik tesisler
bulunmaktadır. Onların bileşimlerinde dörtgen bir projeye dayanan küçük bir kilise
inşa edilmiştir. Koridorun uzunlamasına duvarı boyunca taş tabanlarında yapılmış
anıtsal bir heykel dikilmiştir. Binanın girişinin iki tarafında çift merdivan kaide
taşları, üstlerinde ise ayaklarını yere indiren Buda heykelleri vardır. Tapınağın
zemininde Buda’nın resmi olan altın kaplama bir simge bulunmuştur632.
Arkeologların son buluntuları arasında Orta Çağ’ın en ünlü şehirlerinden biri
olan İsficab’ın (Sayram) kalıntılarının yakınında bulunan yeraltı Sofıhana’sı
bulunmaktadır. Dağ kenarlarında sarı topraklı mezarlar birkaç uzun, ince konutlar
tespit edilmiştir. Onları kubbeli çatıları 6-8. yüzyıllara ait dik açıya sahip ham
tuğlalardan yapılmış. Zamanın zemin yapılarına özgü duvarların farklı yerlerine
monte edilen seramik destekler, siyah boyalarla boyanmıştır.
Yeraltı Sofıhanaları ve kiliseleri kompleksi, Budizm dininin farkılı alanlarda
yaygınlaştığını göstermektedir. Bu tür binaların inşaatı Doğu Türkistan’da, özellikle
kuzeybatıda Kaşgar’dan Hami’ye, doğuda Çin’e ve Dunhuan’a kadar bu tür yapıların
yapımı çok yaygındır. İşte onların ara bağlantıları Güney Kazakistan’da
bulunmuştur. Mağara Sofıhanalar komplekslerinin benzer türü Muar dönemindeki
Magadha’da ve yakınında (bugünkü Bihar) mağara mimarisi sanatının geliştirildiği
Hindistan’da aranmalıdır. Erken Batı Hint topraklarındaki mağara binaları
Sofıhana’ydı. Her Sofıhana bir ya da daha fazla çatyalardan (İngilizceden

632
İstoriya Kirgizskoy SSR., a.g.e., ss. 350-352.

188
çevrilmiştir. Bir çatya, çatya salonu, çatya-griha, Hint dinlerinde bir türbe, kutsal
alan, tapınak veya dua salonunu ifade eder. Bu terim en çok Budizm’de yaygındır;
burada stupa ve girişin karşısındaki ucunda yuvarlak bir apsis ve yuvarlak profilli
yüksek bir çatya atıfta bulunur) oluşan tapınaklar ve içinde viharalardan (Vihara,
Sanskritçe ve Pali dilinde Budist manastırlar için kullanılan bir terimdir. Başlangıçta
“yürümek için tenha bir yer” anlamına gelmekteydi ve yağışlı mevsimlerde
dolaşırken keşişler tarafından kullanılan “konut” ya da “sığınma evleri” olarak
geçmekteydi.) sofılar'ın yaşadığı odalardan oluşuyormuş633. Bu sadece İsficab’ın
çevresinde bulunan bir vihara olabilirmiş.
İpek Yolu'nda Budizm ile birlikte Hıristiyanlık Batı’dan Doğu’ya yayılmıştır.
5. yüzyılın ilk yarısında Doğu Roma İmparatorluğu’na “Şerik anlar” tarikatı, yani
Aziz Nestoriy’in tarikatına girmiştir. Bu son dini mezhep, Kutsal Meryem’in
Tanrı’yı doğurmadığını, insandan doğduğunu, böylece Mesih sadece Kutsal Ruh
sahibi, “Tanrı’nın temsilcisi” olduğunu vaaz etmiş. Nestoriy’e göre kutsal Meryem
Ana Tanrı’yı değil, Mesih’i doğurdu, yani; “Meryem, Tanrı’yı değil, insanı, Mesih’i
doğurdu”. Buhara’nın heyecanını tetikleyen bu beklenmedik ani haber buydu. 325’te,
Nikey Katedrali’nde, Mesih’in büyük gücünün, insanın ve Tanrı’nın vazgeçilmez tek
bir tasvirinin, Tanrı’dan ayrılamayacak kutsal bir ruh olduğu, dinin sembolü olarak
kabul edilen imana aykırı olduğu kabul edilmiştir. Nestorian’ın öğretileri, 431’de
Efes Katedrali’nde şiddetle eleştirildi ve Nestoryalılar şiddetli baskıya maruz
kaldılar. Böylece bunun sonucunda İran’a kaçmak zorunda kaldılar. Nestoriy’nin
destekçileri Persler, sınır kuvvetlerini birleştiren bir okul açtılar, Konstantinopolis’te
bir alışveriş merkezini kaybeden zengin Suriyeli tüccarlar ve zanaatkarlar Doğu’ya
doğru ilerlediler634.
Şaşırtıcı bir şekilde, Asya’nın uzak bölgeleri Suriyelilerle yakın temas
halindeydi. Onların sömürgeleri ve ticaret merkezleri Akdeniz’den “Göksel
İmparatorluğ’una” kadar uzanıyordu. Dağlık alanlardan ve ovalardan geçen yol
boyunca birbirinden güzel kültürel anıtlar bulunmuştur. Bu yol boyunca hala yaşam
ve sanatın, farklı dinlerin ve Hıristiyanlığın özgü kumlara gömülmüş anıtları

633
Litvenskiy ve Piçikyan, Pişçernaya Kultovaya Arhitektura Vostoçnogo Turkestana, Vostoçnıy
Turkestan i Srednyaya Aziya v Sisteme Drevnego i Srednevekovogo Vostoka, Moskva, 1986, ss.
81-125.
634
Pigulevskaya N.V., Kultura Siriytsev v Sredniye Veka, Moskva, 1979, ss. 13-14.

189
bulunmuştur. Bu yolun başından sonuna kadar, yayılımı çok erken bir dönemde
başlayan Suriye yazı kültürüyle, Suriye'deki Hıristiyan dinine ait olan kanıtları
bulunabilir. Suriyelilerin asırlık ekonomik ilişkileri, onların Arap Yarımadası’nda,
Hindistan’a, İran ve Türk dillerine Suriye dilinin bir miktar etkisi olduğu Orta
Asya’da kültürlerini etkilemiştir. Hıristiyan dini metropolde, hem de sömürgelerdeki
gibi Soğdluların Suriye yazısını tanımasını sağlamıştır. Suriye yazısı Soğd-
Hıristiyanlar aracılığıyla Uygurların algılamasıyla eski Türk boylarına yayılmıştır;
“Suriyeliler dünya bilimine ve kültürüne büyük katkı sağlamıştır. Onlar Doğu’yu
antik çağlara dayanan dünya kültürünün gelişme aşamasına yükselttiler”635.
7-8. yüzyıllarda Güney Kazakistan ve Yedisu şehirlerinde Nastorian dini
öğretileri yayılmıştır. Birçok şehirde Hıristiyan kiliseleri vardır. Görünüşe göre,
Hıristiyanlık Türk patriği Timofey döneminde, büyük ihtimalle Karluk
Yabgusu’ndan kabul edilebilirmiş. Çünkü 9. ve 10. yüzyıl arifesinde Karluklar çok
sayıda toprak fethettiler, Taraz ve Merki’de Hıristiyan kiliseleri vardı ve Sırderya
boyunca şehirlerde Hıristiyanlar yaşıyordu.
İle Vadisindeki Koylık şehrindeki kilise, ayrıca yerleşimleri olan Hıristiyanlar
hakkında Rubruk William bahsetmiştir. 14. yüzyılda Issık Göl kenarında Aziz
Matta’nın cesedinin korunduğu ve bir Hıristiyan kilisesinin olduğu bilinmektedir636.
Yedisu ve Güney Kazakistan şehirlerin’den Nestoryalılarla ilgili buluntuları,
yazılı anıtlarda yer alan bilgilerin doğruluğunu yeterince kanıtlamaktadır (EK
23,24,25). Bu, eski Ak-Beşim şehrinden kazılan bir Hıristiyan kilisesinin kalıntılarını
dahildir. Kubbeli bir çatı ve dikdörtgen bir avlu ile eşit dikdörtgen tasarımda inşa
edilmiştir. İnşaatı eşit büyüklükte dörtgen bir proje üzerine inşa edilmiş, çatı bir
kubbe ile kaplanmış, bir avluya sahipmiş637.
Jamukat ve Navakent şehirlerindeki mezarların kazısı sırasında, gümüş ve
tunç haçlarla birlikte Hıristiyan mezarları bulunmuştur. Kızıl Nehir adı verilen
şehirden yanlışlıkla nefrit bir haç bulunduğu bilinmektedir (EK 21)638. Törtköl’ün
harabe eski şehirinden bulunan, Şarab şehrinde yapıldığı sanılan taş havanı Çımkent

635
Pigulevskaya, a.g.e., ss. 22-27.
636
Barthold V.V., İstorii Semireçya, Cilt:2, Çast. 1, 1963, s. 61.
637
Kızlasov L.R., Arheologiçeskiye İssledovaniya na Gorodişçe Ak-Beşim v 1953-1954 gg, Tr.
KAEE, Cilt:2, Moskva, 1958, s. 231.
638
Pamyatniki Kulturı i İskusstva Kirgizii, Drevnost i Srednevekovye, Katalog Vıstavki,
Leningrad, 1983, s. 59.

190
Müzesi’nde muhafaza edilmektedir. Hıristiyan sembolleri; haç ve güvercin resmi
vardır 639.
Taraz şehrinin kazılarında, 6-8. yüzyıla ait toprak tabakasında Suriye yazıtlı
“Peter ve Gabriel” yazılı bir çanak çömlek bulunmuştur. Anakov ve Grigoriev olarak
bilinen her iki gümüş kap, eski Hıristiyan ikonografisiyle işlenmiştir ve Nasturi
ustalarına atfedilebilir640. Grigoriev’in gümüş bir kaptaki (9-10. yüzyıllar)
görüntüleri ayrıca pürüzsüz bir desen şeklinde oyulmuştur. Kabın genel görünümü ve
tek tek parçaları yaldızlıdır. Üç kolye üç farklı şekilde isimlendirilmiştir: “Övgü”,
“Tabutun başındaki kadın”, “Kol ve bacağın üstüne atmış İsa”, “Aslan yerine
Daniel”, “Petrus’un süsü ve efendinin tabutunun bekçisi”641 denilir.
Bu bölgelerde Hıristiyan dini 14. yüzyılın sonlarındaki dönemde, Orta Asya
Türkleri Hristiyanlarının “dini sanat ve dini öneme sahip” en iyi örnekleri; Nestorian
yazıtları ve mezar taşları vardı642. Bunların çoğu Yedisu ve Doğu Türkistan’da 19.
yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında bulunmuştur, bu tür buluntulara hala
rastlanmaktadır643. Örneğin, eski Krasnoreçensk şehrinin (Kızıl Nehir kıyısında)
kazısı sırasında, 11-12. yüzyıllarda inşa edilmiş bir binanın temelinde Suriye yazıtlı
eski bir bileği taş bulunmuş. İkinci kez tekrar kullanılmıştır. Bileği taşın birinde 789
yılı işaretlenmiş, diğeri 909 yılı gösteriyormuş. İlkinde “Yal-anç bikeş”in adı
yazılmış644. Bu, antik Suriye mezar taşlarına yazılan kabire 5-6. yüzyıllarda
Suriye’de bulunan bileği taşlara benzer örnekleri bulunur. 12-14. yüzyıllardaki bileği
taşlar, yukarıda bahsedildiği gibi, Yedisu ve Doğu Türkistan’dan bulunmuştur 645.
Navakent’te Hıristiyan topluluğunun yaşadığını mezar taşları üzerindeki
Suriye yazıtları değil, aynı zamanda seramiklere, şarap için büyük seramik çömlek
(hum) çiçek motifleri üzerindeki Soğdca yazıtları kanıtlamaktadır. Bunlardan birinde
şöyle yazılmıştır: “Bu çömlek (hum) İaruk-Tegin hocasına (ithaf edilmiştir). Usta,

639
Rempel L.İ., Kamennıy Sosud iz Tortkul-Tobe, Hudojestvennaya Literatura Sredney Azii v IX-
XIII vv., Taşkent, 1983, ss. 169-176.
640
Darkeviç ve Marşak, O Tak Nazıvayemom Siriyskom Blyude iz Permskoy Oblasti, SA. № 2,
1974, ss. 213-232.
641
Darkeviç V.P., Argonavtı Srednevekovya, Moskva, 1976, ss. 66-68.
642
Kokovtsev P.K., Neskolko Novıh Nadgrobnıh Kamney s Hristiansko-Siriyskimi Nadpisyami iz
Sredney Azii, İzvestiya İmperatorskoy Akademii Nauk, .№ 12, Sankt-peterburg, 1907, s. 428.
643
Djumagulov Ç., Yazık Siro-Tyurkskih (Nestorianskih) Pamyatnikov Kirgizii, Frunze, 1971, s.
50.
644
İstoriya Kirgizskoy SSR., a.g.e., ss. 369-370.
645
Goryaçeva V.D., Gorod Zolotogo Verblyuda (Krasnoreçenskoye Gorodişçe), Frunze, 1988, ss.
62-68.

191
Pastun her zaman (çömlek) dolu olsun, aumin, aumin”. Bu yazıtıya “öğretmen”
kelimesi, Türkçe-Soğdca mezar taşlarında bulunan “öğretmen-mentor” kelimeleri ile
eş anlamlıdır. Son “amin” sözü, İaruk-Tegin’in Hıristiyan topluluğunun hükümdarı
olduğu konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmamaktadır. Bir başkasında çok kısa bir
söz yazılıdır: “Bu çömleğin ustası Pastun’dur”. Navaket’in batı bölgesinde eski
Pakrovka şehrinde bulunan bir başka çömlekte iki satır Soğdca yazıt var: “Bu çömlek
Pakap topluluğundan bir hediye. Bu şarabı keyifle içeceksiniz, efendim. Tanrı’nın
kutsadığı Ali-Bilge’ye rahmet eylesin”. Taraz’da bulunan çömlek çerçevesine
“Hükümdar İltag” kelimeleri oymalı halinde yazılsa, eski Kasımşı şehrindeki
çömleğin çiçek bezemesi “Piskopos Şirfon” yazısı işlenmiştir646. Karaktere bakılırsa,
bu poleografinin zamanı 9-10. yüzyıllara, hatta 11. yüzyılın başlarına kadar
uzanmaktadır.
Bütün bu yazıtların şarap kaplarına yazıldığına bakılırsa, geleneklerinde
önemli bir rol oynayan şarabı Yedisu’da üretme gücünün Hıristiyanların elinde
olduğu varsayılabilir. Bu görüşün doğru olduğun, arkeologların Stepninsk’deki eski
şehrinde bulduğu 9-10. yüzyıllardan kalma şarap yapımının yeri tarafından da
kanıtlanmaktadır. Onun alt kısmı haç işaretlerle ve yanık tuğlalarla kaplanmıştır647.
Böylece arkeolojik ve epigrafik buluntular, Orta Çağ yazıtları ile
birleştiğinde, Hıristiyanlığın yayıldığını göstermektedir.
İpek Yolu boyunca yayılan bir başka din Maniheizm’di. 3. yüzyılda İran’da
ortaya çıkmış, hızla İtalya’dan Çin’e kadar giden yolunda birçok sahibin sempatisini
hızla kazanmıştır. Kendisi Zerdüştlük ve Hıristiyan dininin bütün bir senteziydi.
Böylece Maniheizm, Hıristiyanlık’tan bu dini, Zerdüştlük’ten iyi ve kötü, ışık ve
karanlık arasındaki mücadele fikri, vaaz etmenin bir yöntemini almış. Maniheizm’in
yayılmasında, ayrıca Soğdlular da öncü rol oynamışlardır. 8. yüzyılın başlarında,
Manihalı yöneticisinin resmi yeri Semerkant’taydı. Manihe dini Orta Asya’da uzun
zamandır var olmuş, ve Budizm, Maniheizm dininin ağızları, terminolojisi ve hatta
temel görüşlerinin sistemi üzerinde güçlü bir etkiye sahip olmuştur648.

646
Livşits V. A., Sogdiytsı v Semireçye: Lingvisticheskiye i Etnografiçeskiye Svidetelstva,
Krasnaya Reçka i Burna, Frunze, 1989, ss. 81-83.
647
Baypakov K.M., Srednevekovaya Gorodskaya Kultura Yujnogo Kazahstana i Semireçya, (VI
– naçalo, İzdatelstvo “Nauka” Kazahskoy SSR, Alma-Ata, 1986, s. 184.
648
Litvinskiy ve Zeymal, Adjina-Tepa, Arhitektura, Jivopis, Skulptura, Moskva, 1971, ss. 120-131.

192
Manihe dini Yedisu ve Kazakistan’ın güney bölgelerinde, öncelikle yerleşik
sakinler arasında takipçilerini bulmuş. Turfan Vadisinde bulunan Maniheist eser “İki
Kutsal Temelin Kitabı"nın eski bir Uygur el yazması, kitabın Argu-Talas şehrinde
“On Mermi ülkesinin inancını uyandırmak için”, “Argu-Talas şehrinde” yazıldığını
belirtmektedir. Burada ünlü Taraz şehrinden bahsediyoruz649. Manihe sakinleri
Yedisu Bölgesi’nin diğer şehirlerinde Balasagun, Şigilbalık’ta yaşadığı
bilinmektedir. Taraz şehrinde yapılan arkeolojik kazılar sırasında bulunan Manihe
dininin Yıldız Tanrısı olarak kabul edilen hilal ayını ve kadın yüzünün görüntüsüne
sahip bronz kolye de Maniheist bir kutsal eşya olarak kabul edilebilir650.
Kazakistan’ın orta çağ şehirlerinin bazı sakinlerinin, eski İran’da MÖ 7-6.
yüzyıllarda ortaya çıkan başka bir dünya dini olan Zerdüştlüğün temsilcileri olduğu
doğrudur. Bu dinin gerçek geleneklerinin özellikleridir. Dünyanın dört unsurunun,
su, ateş, yer, havanı kutsallaştırılmasıdır. Zerdüştlüğün bu unsurları Orta Asya,
Soğdia, Sırderya ve Yedisu bölgelerinde bulunabilir. Yükselenen ateş alev sivri açı
şekilde sivri kubbeli kulelerin inşaat kalıntıları bunu hatırlatıyor. Onlar eski Kostöbe
ve Kızıl Nehir şehirlerinin sakinlerinde muhafaza edilmektedirler. Ancak Orta Asya
ve Kazakistan’da Zerdüştlüğün kakonik biçiminden farklı olan, ayrıca bir türü
yaygındır. Yerel putperestlikle, onun içinde ateş, kabile, ataların ruhları ve hatta
koyunlar, atlar ve develer gibi hayvanlara kültleriyle yakından iletişim kuruyorlardı.
Bu din ile ilgili anıt verileri; kemiklik (Tabut, insan iskelet kalıntılarının son
dinlenme yeri olarak hizmet vermek için yapılmış bir sandık, kutu, bina, kuyu veya
sitedir. Mezar alanının az olduğu yerlerde sıklıkla kullanılırlar. Bir ceset önce geçici
bir mezara gömülür, birkaç yıl sonra iskelet kalıntıları çıkarılır ve bir kemik mezarına
yerleştirilir.) mezarları şeklinde bulunur kemikli kil kutular, hum mezarlığı şeklinde,
yerden kazılmış sagana-lahatlara cesetlerin yerleştirilmesi, ceset kemiklerini toplayan
mezar türü buluşmaktadır651.
Zerdüşt dini Kazakistan şehirlerine 6-7. yüzyıllarda Soğdlar aracılığıyla girdi,
ancak Güney Kazakistan’da unsurları daha erken Saka-Massaget kabilelerinde
oluşmaya başlamıştı. Otırar Vadisindeki eski Kuyrıktöbe şehrinin kalesin kazısı

649
Klyaştornıy, a.g.e., ss. 130-131.
650
Senigova T.İ., Voprosı İdeologii i Kultov Semireçya: (VI-VII vv.), Novoye v Arheologii
Kazahstana, Alma-Ata, 1968, (Kultov Semireçya: VI-VII vv.) ss. 53-54.
651
Senigova, Kultov Semireçya: (VI-VII vv.), ss. 54-61.

193
sırasında 157,5 metrekare alana sahip tören salonuna sahip bir saray kompleksi
açılmıştı. İnşaat kompleksi şiddetli yangında tahrip edilmiş, Yıkılan sarayın çatısı
altında dekoratif süs eşyaları, yanmış seramik kalıntıları, pişmiş topraktan yapılmış
eşyalar, iki farklı sikke bulunmuştur. Sikkelerin bir yüzünde koşan aslan, diğer
yüzünde ise “n+uş” veya “at” runik monogramları, 7. yüzyıldan 9. yüzyılın ilk
yarısına kadar yanmış yapının ufkunu göstermektedir.
Duvarın üst kısmında desenli şerid korunmuş, temizlenmiş panolar üzerinde
sanatsal düşünceli bir ideolojik arsa ile bağlantılı olarak inşa edilmiş Tanrıların ve
yaratıklarının görüntüsünü tasvir etmektedir. Panolardan birinde (122x25 cm) tahta
üzerinde oturan bir çift Tanrıyı hayvan şeklinde tasvir etmektedir. Erkek Tanrı başına
taç giyen ve başları birbirine dönük kanatlı bir çift deve şeklinde bir tahtta
oturmaktadır. Tanrı göğsüne bir kase tutan, sağ elinin uçunda üç Crosier (Bir crosier,
bir piskopos veya Havari’nin yönetim ofisinin sembolü olan ve Roma Katolik, Doğu
Katolik, Doğu Ortodoks, Doğu Ortodoks ve bazı Anglikan, Lutheran, Birleşik
Metodist ve Pentekostal’ın yüksek rütbeli rahipleri tarafından taşınan stilize bir
kadrodur kiliseler.) tutmuş. Halı ile kapanan hayvan biçimli bir tahtın önünde diz
çökmüş iki kişinin tasvir edilmiş görüntüsü. muhtemelen bu desenli tahtanın alt
kısmı olabilir.
Tanrı sol elinde bir fincan ya da bir kurbanlık kase tutuyordu. Boynuzları
arkasına uzanan koyun şeklinde kadın Tanrıça tahtta oturuyordu. Tanrı Kadının
başında bandajı bağlanmış, Dirseğinden hafifçe bükülmüş sağ kolunda üçgen bir
cisim var. Tanrıların benzer görüntüleri Pencikent’in süslerinde ve Güney Soğd’un
Sivaz köyünden bulunan kemiklik sahnelerinde bulunabilir.
Orta Asya ve Kazakistan şehirlerinde İslamiyet’in yayılması sırasında ortaya
çıkan yapılar arasında birçok hamamlar yer almaktadır652.
Cenazenin defni sembolu 9. yüzyılın ikinci yarısında ve 10. yüzyılda
değişmiştir. Müslüman bir yapıya sahipti ve belirli kurallara göre yapılmış; yerden
kazılmış çukurlara, ham tuğladan yapılmış saganlara yerleştirilmiştir. Ceset başını
kuzeybatıya, yüzünü de güneye çevirirdi. Kabirlerde alet yoktur. Müslüman
mezarlarının en eski kompleksleri, 9-10. yüzyıllara tarihlenen Otırar Vadisinde

652
Bolşakov O. G., Gorod v Kontse VIII- v Naçale XIII v.-V v., Srednevekovıy Gorod Sredney
Azii, Moskva, 1979, ss. 307-309.

194
bulunmuştur. Bunlardan biri de 10. yüzyılda Boran antik şehirinde bulunan bir mezar
kompleksidir653.
11-12. yüzyıllara ait mezarlık komplekslerinde yüksek ve mimari mezarlıklar
yapılmıştır. Müslüman mezar grubu eski Boran şehrinden kazılmıştır. Taraz’ın 18
km doğusundaki Golovoçevka köyü yakınlarında iki türbe bulunmaktadır. Bunlardan
biri Babaci-Hatun süslemeli alın yüzeyi olmayan 10. yüzyılın mozolesi654, diğeri ise
Ayşa-Bibi’nin mozolesidir. Onun güzellik dekoratifleri ve geometrik süslemelerle
dolu, ince tuğlalar kullanılarak, dışı pürüzsüz yüzey zengin bir şekilde dekore
edilmiş, sadece batı tarafındaki duvarı korunmuştur. Bu mozolenin tarihi 11-13.
yüzyıllara aittir. Sırderya’nın alt kesimlerinde bulunan Sırlıtam mezar, 12. yüzyıldan
kalma bir mozoledir. 11-12. yüzyıllarda inşa edilmiş, pişmiş ve oyulmuş sarı kil
levhalarla süslenmiş yüksek bir cepheye sahiptir655.
Parlak boyalarla, bezeme şeklinde Arap harfleriyle süslenmiş kapların çoğu
seramikten yapılmıştır. Bu yazıtların bir kısmı yazıya göre süslü, okunmuyor,
bununla birlikte bazıları çeşitli dini içerikli vasiyet sözleri yazılmıştır. Dekoratif
desenlerin distribütörü haline gelen bakırdan, tunçtan yapılan metal ürünlerine de
dini sözler yazılmış ve süslenmiş656.
Bu dünya uygarlığının açık ve ayırt edici bir kanıtı olan İpek Yolu’nun
sorunlarını kısa bir genel bakışla bitirmek istiyorum. Kazak bozkırlarının çöl
bölgelerinin ve yüksek dağlarını geçen, Avrupa’dan Asya’ya kadar ve tam tersi
ticaret yollarını açıklarken, ayrıca bu yollardan akan çeşitli mallar, antik sanatı ve
dini anlattığını belirtmek, Orta Çağ tarihi ve manevi yaşamın çok karmaşık olduğunu
söylemiz önemlidir. Doğu ve Batı, Asya ve Avrupa’nın buluştuğu Kazakistan
şehirlerinde tamamen farklı kültürleri birbirleriyle etkileşime geçmeleri, birbirlerinin
zenginleşmesi için elverişli bir durumdur. Etkileşimin bir sonucu olarak, yerleşik
şehir halkı ve göçebe kabileler, eski insan kültürünün çemberinde bir inci gibi
parıldayan inanılmaz bir kültür yaratabilir.

653
Nurmuhanbetov B.N., Rannemusulmanskoye Kladbişçe Bliz Gorodişça Kuyruk Tobe, V Glub
Vekov, Alma-Ata, 1974, ss. 85-94.
654
Bernştam A.N., K Voprosu o Proishojdeniya Mavzoleya Babadji-Hatun, Moskva, 1956, ss. 86-
95.
655
Tolstov, Oksa i Yaksarta, s. 281.
656
Bolşakov, a.g.e., s. 275.

195
4.3. KÜLTÜR VE SANAT

Orta çağ’ın başlangıcında Asya’da dünyanın geniş bölgelerini ve ülkelerini


simgeleyen dört krallık kavramı yaygındı. Bu “dünya krallıkları”nın her biri,
çağdaşların gözlerine sadece kendi avantajlarıyla ortaya çıkmıştır. Suy (589-618) ve
ardından Tang (618-907) hanedanlarının egemenliği altında birleşen Çin, merkezi
Ganga’daki Kanaudja şehrinde Hint hükümdarlarının krallıkları, Pasifik
Okyanusu’ndan Kara Deniz’e kadar Türklerin birleşmesi, Pers ve Bizans gibi güçlü
devletlerin yaratılması dünyanın dört tarafında bulunan dört dünya monarşisi:
güneydeki fil kralı (Hindistan), batıda soylu şeylerin kralı (İran ve Bizans),
kuzeydeki atların kralı (Türk Kağanlıkları), Doğudaki insanlar kralı (Çin)
imparatorluklarının fikrinin temeli haline gelmiştir. Aynı fikir Müslüman yazarlara
da geçmiştir: fillerin kralı, ayrıca Hint felsefesi ve biliminin gelişmesiyle bilgeliğin
kralı, insanların kralı, kamu yönetimi ve ünlü Çin icatları nedeniyle endüstrinin kralı
olarak da adlandırılır. Atların kralı, yırtıcı hayvanların kralı deniyordu, ve batı iki
krallığa bölündü: biri (hayvanların kralı) Persler’in, sonra Arapların kralı ve diğeri
(insanların kralı) halkının güzelliğinden dolayı Bizans’ın kralı oldu657.
Bu konsepte örnek olarak Semerkant yakınlarındaki Kuşaniya yerleşiminde
bir evin duvarlarındaki dekoratif tablolar; biri Çin imparatorlarını, diğeri Türk
hanlarını ve Hint Brahminlerini, üçüncüsü Pers krallarını ve Roma imparatorlarını
tasvir ediyor658.
Talas Vadisinde Jamukat olarak kabul edilen Kostöbe şehrinden arkeolojik
kazılar 8-9. yüzyıllara ait tapınağın duvarlarının karmaşık dekorasyonunu
açıklamaktadır. Duvarlarda bir demet olgun meyve, sarkmalı üzüm sapları, laleler,
yapraklar, eşkenar dörtgen şeritler, meander bezemeleri, bitkiler tasvir edilmiştir.
Oymalara, desenlerin bireysel unsurlarına, Afrasiab ve Varahşa’nın stiline, ayrıca
Sammara ve Fustat saraylarının duvarlarındaki dekore edilen oymalara yakın bir
benzerlik vardır 659
. Bunun kendisi Bağdat’ın ustalarının zevklerinin, ve başkentin
halifelik başkenti tarzının şehrin Müslüman kümeninin kenarını kapsayan İpek Yolu
üzerinde nasıl yayıldığının açık bir göstergesidir.

657
Marşak B.İ., Sogdiyskoye Serebro, Oçerki po Vostoçnoy Torevtike, Moskva, 1971, s. 77.
658
Barthold V.V., Soçineniya, Cilt:6, Moskva, 1966, s. 216.
659
Arhrarov ve Rempel, Reznoy Ştuk Afrasiaba, Taşkent, 1971, ss. 35-39.

196
Eski olayların çağdaşları olan farklı ülkelerden yazarları belirli devletlerin
başarısı hakkında değil, aynı zamanda insanlarının diğer kültürlerin hazinelerinde
nasıl ustalaştığı hakkında da yazdılar. Bu belirli bir dünya kültürünün özüydü660.
Fakirlere merhameti vaaz eden, zulmü, ikiyüzlülüğü ortaya çıkaran ünlü Pers Sufi
şairi Celaleddin Rumi’nin (1207-1273) sözler kültürün karşılıklı etkisinin ve
karşılıklı kısıtlama dokunaklılıklarıyla doludur. Rumi şöyle yazmıştır: “Türkler ve
Hintliler ortak bir dil görünmesi çok yaygın. İki Türkün yabancı gibi olması nadirdir.
Dolayısıyla dayanışma dili tamamen farklı bir konudur. Dilin ortaklığı, dayanışma
topluluğu daha değerlidir”661. Bu nedenle Konya şehrinde hayatını kaybeden “gönül
dininin” şarkıcısını Müslümanlar, Hıristiyanlar, Yahudiler ve Budistlerin son
yolculuğuna göndermeleri boşuna değildir.
Uygulamalı sanatlar, mimari sanatında, duvarlardaki resminde, kültürel
kalıpların ve boyutların Doğu ve Batı’da yayılmasıyla birlikte müzik ve dans sanatı,
ilginç eğlencede, orta çağ’ın bir tür “pop”unu ortaya çıkartmıştır. Heyecan verici
eğlence, müzisyenler ve dansçıların, vahşi hayvanların eğitmenleri, akrobatlar ve
palyaçolar, sihirbazlar, gezgin topluluklar için dil engeline sahip değildi, Desiderius
Erasmus “fiziksel jestleri anlayanları herkes anlar” diye yazmıştır’’662. Yunan
Vasilevleri, Kiyev Knyazı, Türk Kağanı ve Çin İmparatoruna benzeyen sanatlar
gösterilmiştir 663.
Sarayın yakınındaki personeleri yabancı orkestralarla doldurulmuş. Onlar
“Saraydaki törenlerde ve resmi olmayan törenlerde” oynamışlar. Örneğin, kralın
aristokratlarından biri olan Syuan-Tszun 30 bin müzisyene sahipmiş664. Türk
Kağan’ın Suyab’a yakınındaki yerlerde elçilerin kabulünün resimleri korunmuş.
Törene tanık olan Budist kaşif Suan-Tszyan, “Kağan, şarap ve müzik ısmarladı.
Bunca zaman boyunca metal müziğin yankılanmasıyla birlikte yabancı müzik vardı.
Başkalarının müziği olsa da kulağa hoş geliyor. Kalbe ve akla neşe getiriyor”. Çin’de
en popüler müziğin Batı-Doğu Türkistan ve Orta Asya müzikleri olduğu
bilinmektedir. Kuça, Kaşgar, Buhara ve Semerkant, Otırar ve Taraz’ın müzik

660
Marşak B.İ., Sogdiyskoye Serebro, Oçerki po Vostoçnoy Torevtike, Moskva, 1971, ss. 77-78.
661
Literatura Vostoka v Sredniye Veka, № 2, Moskva, 1970, s. 154.
662
Erazm Rotterdamskiy, Razgovorı Zaprosto, çev. Markin S., Moskva, 1969, s. 447.
663
Darkeviç, a.g.e., ss. 149-160.
664
Şefer, a.g.e., ss. 79-80.

197
gelenekleri, resmi himaye yoluyla Çin müziği ve müzik gelenekleri ile
birleştirilmiştir.
İran, Soğdu ve Türk oyuncuların Çin koreografik kültürüne önemli katkıları
olmuştur. Tüm sanatçıların en ünlüsü genç dansçılar ve kızlardı. “Batı’nın Atlama
Dansları”, genellikle Taşkent’ten gelen, İran tarzı elbiseler ve sivri boncuklarla
işlemeli şapka giyen çocuklar tarafından gerçekleştirilmiş. Dans ederken uçları
uçuşan uzun kumaş kemerlerle bağlılardı. “Saç dansı” çok renkli nakışlarla süslenmiş
çapan giymiş, gümüş kemer takan iki kız tarafından yapılmıştır. Onlar dar kollu bir
elbise ve küçük altın çanları olan sivri bir şapka giyerlerdi, kırmızı ayakkabıları
vardı. Dansçılar ayrıca, pembe elbiseli, yeşil pantolonlu ve kırmızı süet çizmeli
Soğdlu kızların zıpladıkları, döndükleri, bir balonun üzerinde durdukları ve
yüzdükleri “Bir Kasırgada Batı Kızları” dansını da sergilediler665.
Örneğin Doğulu sanatçıların sık sık Konstantinopolis’e turneye çıktığı
bilinmektedir. Aristokratikler yemekte, Bizans İmparatoriçesi Rus knyazı Olga’yı
palyaçolar ve eşitlikçiler tarafından eğlendirirmiştir. Selçuklu sultanı 2 Arslan’ın
onuruna 1 Manuel yaptığı bayramda bir Türk akrobatı tehlikeli bir takla atmıştır666.
Maske takarak oyunlar da gösterilmiştir. Bu gelenek, Müslüman ülkelerinde sonraki
zamanlara kadar korunmuştur. Bağdat’ta Nevruz’un kutlanması sırasında halifenin
bile önüne maskeli bir oyunun gösterildiği bilinmektedir667.
İpek Yolu üzerindeki anıtların kazıları sırasında, farklı yerlerde müzik ve
tiyatro kültürü alanında etkileşimin geliştiğine dair birçok maddi kanıt bulunmuştur.
Bunlar, Tang zamanlarının dans eden erkek ve kızları, maskeli aktörleri, deveye uyan
müzik topluluklarını betimleyen bir pişmiş toprak koleksiyonudur. Bu sanatçıların
çoğunun yüzleri Orta Asya halklarını temsil ediyor. Penjikent, Varahşa, Afrasiab,
Topırakkala ve Doğu Türkistan şehirlerinin tören salonlarında korunan duvar
resimlerinde maskeli müzisyenler ve oyuncular tasvir edilmiştir. Penjikent’te,
Sırderya Nehri üzerindeki Keder şehrinin kazısı sırasında, bir dansçının muhteşem
bir ahşap heykeli, 10-11. yüzyıllarda bir sanatçının kil maskesi bulunmuştur (EK 38)
668
.

665
Şefer, a.g.e., s. 82.
666
Darkeviç, a.g.e., s. 151.
667
Musulmanskiy Renessans, Moskva, 1973, ss. 280, 320, 332.
668
Baypakov K.M., Gorodişçe Kuyruktobe, Pamyatniki İstorii i Kulturı Kazahstana, Vıp. 5. Almatı,
1992, ss. 157-158.

198
SОNUÇ

Arkeolojik araştırmaların sonuçları şu anda Kazakistan topraklarından geçen


İpek Yolu üzerinde yer alan Antik ve Orta Çağ şehirlerinin mimari, kültürel anıtları
üzerinde yapılan arkeolojik ve tarihi araştırmalar, insanoğlunun medeniyet yarattığı
tarihi anıtlarının biri olduğunu göstermiştir.
İpek Yolu’nun ortaya çıkmasından önce, farklı bölgeler ve ülkeler arasında
ticaret yolları ve ticaret bağlantıları olduğu, MÖ 1 binyılın ortalarından beri
bilinmektedir.
Herodot’un yazılarına atıfta bulunursak, bu yol Karadeniz’in kıyısından
Don’un kıyısına kadar, daha sonra Sarmatların yaşadığı Oral Dağı’nın eteğinden,
İrtiş’e, Altay’a, daha sonra yukarı İrtiş ve Zaysan Gölü’nde yaşadığı Agrippiler
ülkesine kadar uzanmaktadır. Böylece deri, İran halıları, değerli metallerden yapılmış
ürünler yaygınlaşmıştır. Kazakistan topraklarında yaşayan eski kabileler de değerli
İpeklerin yayılmasına katkıda bulundular. Kazakistan’ın doğu bölgesinde bulunan
Erken Demir Çağ’ına ait Şilikti ve Berel höyüklerinin keşfi, onlardan bulunan Saka
uygarlığının farklı dönemlerinden korunmuş eserler, ustaların elinden çıkan
zanaatkarların eserleri ve Aral Denizi Bölgesi’nin Sakalarının başkenti olan Şirik-
Rabat şehrinden, diğer Antik, Orta Çağ şehirlerden keşfedilen kültürel katmanlar
kanıtlanmaktadır.
MÖ 2. yüzyıla dayanan bu yol, Avrupa ile Asya, Batı ve Doğu arasında bir
köprü olmuştur. 6. yüzyıldan beri Kazakistan topraklarından geçen iki yönü, Sırderya
ve Tien-Şan yollarının rotaları genişlemiştir. İlk yol Çin’den başlayıp Doğu
Türkistan Kaşgar üzerinden Yedisu’ya, ardından Sırderya boyunca Aral Denizi’nden
Batıdaki ülkelere doğru ilerlemiştir.
6. yüzyılın ikinci yarısında Türkler İpek Yolu’nun biraz bölgesine sahipttiler.
Çin’den Yedisu üzerinden batıya ve Kazakistan’ın güneyine geçen İpek Yolu Türk
döneminde yeniden canlandırılmıştır. Burası yolun ana kısmıydı, kervan ticareti ve
elçilik ziyaretleri 6. ve 13. yüzyılın başları arasında burada gerçekleşmiştir. Bu
durum Yedisu’daki, Kazakistan’ın güneyindeki ve batı bölgesindeki antik
şehirlerinin hızla büyümesine katkıda bulunmuştur.

199
İpek Yolu’ndaki önemli kültürel ve alışveriş merkezleri olan Kazakistan
bölgesindeki Suyab, Koylık, Talgar, Taraz, İsficab (Sayram), Otırar, Türkistan,
Sauran, Sıganak, Sortöbe (Ordazı), Jent, Jankent, Sarayşık gibi Orta Çağ şehirleri
inşa edilmiştir. Yukarıda bahsedilen şehirlerin İpek Yolu üzerinde önemli şehirler
olduğunu Çin, Arap ve İranlı seyahatçıların ve tarihçilerin tarihi verileri
kanıtlamaktadır.
Kazakistan arkeologlarının araştırmaları gösterdiği gibi şehirlerin İpek Yolu
üzerindeki yerlerini belirlemiş, topografyalarını, inşaatlarını, tahkimatlarını, kentsel
bina türlerini incelemiştir. Saray binaları, Budist tapınakları ve Hıristiyan kiliseleri
araştırılmıştır. Şehir sakinlerinin etnik bileşimi Türkler, Türkeşler, Karluklar,
Oğuzlar, Kimaklar, Kipçaklar olarak belirlenmiştir.
Ayrıca şehirlerin yapısı incelenmiştir. Kale, şehristan, rabad, ev tipleri, kült
yapıları anlaşılmıştır. Kazakistanda 6. ve 9. yüzyılda mimaride öne çıkan anıtlar:
Yedisu Bölgesi’nde Koylık, Talgar, Şu Vadisindeki Akbeşim, Navaket, Kulan; Talas
Vadisindeki Jamukat (Kostöbe) ve Taraz; Güney Kazakistan’daki İsficab (Sayram),
Juantöbe, Otırar, Kuyrıktöbe, Altıntöbe, Sidak, Jankent, Batı Kazakistan’da Sıganak
ve Jayık şehirlerinde kazılar yapılmıştır. Kuyrıktöbe ve Jamukat (Kostöbe) kalelerine
bir saray inşaatında kazılar yapılmıştır; Kulan şehrinin şehir dışında sarayı ve mimari
anıtları; Kızılözen, Taraz şehirlerinden evler ve kaleler, mozoleler, doğu hamamları;,
Koylık şehrinden Budist tapınakları, hamamlar; Akbeşim şehrinden bir Hıristiyan
kilisesi incelenmiştir. Oğuzların başkenti sayılan Jankent şehrinin mimarisinin kazı
çalışmaları sürmektedir.
Kazılar sırasında eşsiz malzemeler elde edilmiştir: Kuyrıktöbe Kalesi’ndeki
sarayın odasından süslenmiş bir tahta, Kulan ve Kostöbe saraylarından oyma alçı,
Börijar mezarlığından mozole. 8. yüzyılın ortalarına kadar uzanan inşaatı
tamamlanmamış Akırtaş Sarayı’nın kazılarından ilginç malzemeler elde edilmiştir.
Bu malzemeler 7. yüzyıl ve 9. yüzyılın ilk yarısı arasında şehirlerin mimarisinin ve
sanatının, şehir kültürünün üst düzeyde olduğunu kanıtlamaktadır.
Orta Çağ Yedisu, Kuzeydoğu Yedisu, İle Vadisi, şehir kültürü ve antik
kervan yolları ile ilgili yer adlarını koruyan Kazakistan’ın en büyük kültürel-tarihi
bölgesidir. Araştırma sonucunda tarihi ve arkeolojik coğrafyanın bir takım güncel
sorunları ortaya çıkarılmış ve bu bölgede özel bir uygarlığın geliştiği tespit

200
edilmiştir. Bölgede şehir ve bozkır, tarım ve tarım siyasi, tarım-ekonomik ve kültürel
açıdan gelişmiştir. Ayrıca, İpek Yolu üzerindeki komşu ülkelerle ve halklarla
ilişkilerin kesintiye uğramamıştır. Şehir kültürünün özellikle geliştiği bu bölge
Avrasya’daki kültürler ve medeniyetleri arasında kendine yer alan bir medeniyet
merkezidir.
Antik şehirlerin yaşamında ve gelişmesinde sadece maneviyat değil, başka
etkenler ve nedenler de büyük rol oynamıştır. Bir şehir, bir devletin merkezi veya
büyük bir mülkün veya tarihi ve kültürel bir bölgenin merkezi ise, bu tür şehirlerin
oluşumu ve gelişimi siyasi nedenlerle bağlantılıdır. Bu durum şehirdeki idari yönetim
ve para basan sarayların faaliyetleri ile kanıtlanmaktadır. Suyab, İsficab (Sayram),
Otırar, Türkistan, Taraz ve Sauran şehirlerinde para basan merkezi sarayları vardı.
Bazılarında onların hizmetleri asırlarca, o şehrin ömrü boyunca kesintiye
uğramamıştır. Örneğin Otırar’da Kanlılar döneminde, ondan sonraki Orta Asya
Samanilerine boyun eğdirme döneminde, burada hüküm süren Muhammed
Harezmşah döneminde, ayrıca Çağatay soyundan gelenler döneminde, Kazak
Hanlığı’nın döneminde paralar basılmıştır.
Bu şehirlerin zanaat ve ticaret merkezleri olduğu da bilinmektedir. Otırar’ın
çanak çömlekleri, kuyumculuk atölyeleri, cam döküm ve demir işleme atölyeleri
düzinelerce kırsal yerleşime tabak, süs eşyası, silah ve ev eşyası sağlamaktaydı.
Kazakistan’ın güneyindeki Orta Çağ şehirlerinde yapılan kazılarda bulunan
objeler, uluslararası ticaretin araştırılmasında önemli kaynaklar olarak görülmüştür.
Bu sergilerin arasında Otırar’da bulunan gümüş bir kutu vardır. Gümüş sikkeler
Türkistan ve Küçük Asya, Avrupa ve Volga şehirlerinde basılmıştır. Kazılar
sırasında ev eşyaları ve takılar bulunmuştur. İpek Yolu üzerindeki şehirlerin
“hazinesi” olarak adlandırılabilir.
Batı Kazakistan’daki en büyük Orta Çağ mimari şehirlerinden biri Jayık şehri
olmuştur. Şehir alanındaki kazılar konut kompleksleri, hamamlar, yanmış tuğla
atölyelerinde gerçekleşmiştir. Şehrin nekropolündeki mezarlarının açılması ve
araştırılması, şüphesiz yeraltında bulunan nesnelerin korunması; şehrin
müzeleştirilmesi ile ilgili ek çalışmaları gerektirmektedir.
Şu anda Sarayşık’ın nümizmatik kompleksinin arkeolojik araştırmaların
gerçek bir pratik aracı olduğu söylenebilir. Bu araştırmalar sayesinde şehrin

201
stratigrafik ve mimari objelerinin kalıntılarını belirlemede bazı problemler çözülüyor.
Elde edilen verilere göre, şehrin büyüklüğü ve topografyası, siyasi-ekonomik ve
doğal değişimler nedeniyle birkaç kez değişmiştir.
Çarlık ve Sovyet hükümetleri döneminde İpek Yolu’nun bir süre özel bir
araştırma konusu haline gelmediği doğrudur. Komünist otoritelerin Türklerin tarihi
ve kültürü ile ilgili araştırmaları desteklemesi yasaklanmıştır. Çarlık Rus yetkilileri,
askerleri ve tüccarları yerel antik anıtlarla ilgilenmek yerine tarihi eserleri süs
eşyaları niyetine toplayarak ve ana vatanlarında koleksiyonculara ve diğer yerlere
satarak kâr elde etmeye çalıştılar. Semerkant ve Türkistan (Yassı) gibi şehirleri
“soymak” için kazılar yapılmıştır. Kralın komutanları dini yapıları ve türbeleri kutsal
olarak görmemişlerdir. Sadece Kazak toprakları değil, Türk dünyasının mabedi, ileri
mimarinin şahidi Hoca Ahmed Yesevi’nin binası, çar ordusunun komutanı Albay N.
A. Verevkin’in emriyle 12 kez bombalanmıştır. İzleri hâlâ görülmektedir.
Kazakistan’ın bağımsızlığından bu yana İpek Yolu’nun tarihi incelenmiş ve
rafine edilmiş, ansiklopedik bir referansı derlenmiştir. Araştırmalarla birlikte İpek
Yolu’nun yeniden canlandırılmasındaki modern eğilimler de dikkate alınmaya
başlandı. İpek Yolu’nun tarihini incelemek, korumak ve bu yol boyunca turizmi
geliştirmek için bir dizi program geliştirilmiştir.
Yazılı kayıtlarda bahsedilen Orta Çağ şehir kültürünün ve şehirlerinin keşfi,
Kazakistan arkeolojisinin en önemli bilimsel keşiflerinden biri olarak bulunmuştur.
Kazakistan hakkında sadece saf göçebeler ülkesi olduğu anlayışının aksine,
ülkemizin kendi bozkır medeniyetinin beşiği olduğu kanıtlanmıştır. Araştırmacılar-
bilim adamları, Sovyet döneminden beri Kazak topraklarındaki antik şehir alanlarını
incelediler. Bununla birlikte, “Kültürel Miras” programı, kentsel kültüre yeni bir
bakış açısı kazandırılmasına büyük katkı sağlamıştır.
Kazakistan’ın Antik ve Orta Çağ şehir kültürünün incelenmesi, bugün alınan
en alakalı ve önemli önlemlerden biridir. Gelecek nesiller, şehirlerin tarihini
öğrenerek atalarından kalan değerli mirası deneyimleyebilirler. Yıkıntıların altına
gömülen antik şehirlerin yeniden canlandırılması ve asırlık kalıntıların restorasyonu
çok önemli bir görev olmaya devam ediyor. Geleneksel olarak göçebelerin evi olarak
kabul edilen Kazak bozkırının kentsel kültürünün daha fazla araştırılması, alaka
düzeyini asla kaybetmeyecektir.

202
“Arkeoloji, Tarihi-Kültürel Anıtlar” adlı devlet programına göre Güney
Kazakistan’daki 35 tarihi-kültürel anıtın yeniden inşası, onarımı ve restorasyonu
gerçekleştirilmiştir. Farklı dönemlerden korunmuş 30 arkeolojik anıtta kazılar
yapılmış ve Kazak tarihini tamamlayan yeni kaynaklar bulunmuştur.
Gelişmelerden biri, Orta Çağ şehri Sortöbe (Ordazı), Jankent, Asanas ve
Yediasar anıtlarının arkeolojik çalışmalarının yapılması olmuştr. Korkut Ata
Kızılorda Üniversitesi Arkeoloji ve Etnografya Bilim Merkezi anıtların
topografyasını incelemekte; konutların, buluntuların miktarını ve kalitesini
araştırmaktadır.
Tez çalısmasına eklenen ana yenilik benim katıldığım “Kızılorda Bölgesi
Karmakşı İlçesindeki Sortöbe (Ordazı) Şehrinin Araştırılması” projesi çerçevesinde
yapılan bir keşif gezisidir. Sortöbe (Ordazı) şehrinde ilk kazı çalışmaları 2017 yılında
başlamıştır. Arkeolojik araştırmaların sonuçlarına göre Sortöbe’nin Oğuz kültürünün
bir mirası ve İpek Yolu üzerindeki önemli şehirlerden biri olduğu varsayılmaktadır.
Orta Çağ şehri Sortöbe (Ordazı) stratejik olarak önemlidir. Suyun hemen
yakınında bölgede İpek Yolu sistemine girmiş büyük bir yerleşim yeri veya şehrin
olmaması mümkün değil. Şehrin sahasındaki kazılar: Konut komplekslerinin ve
mezarlıkların kazılması ve incelenmesi, elbette, yeraltı nesnelerinin korunması ve
şehrin yerinin müzeleştirilmesi ile ilgili ek çalışmaları gerektirir. “Açık hava müzesi”
olarak yeniden canlandırılması ve turistik gezilere dahil olmak üzere İpek Yolunun
Sırderya’nın ağzındaki bir nesnesi olarak uluslararası seyahata dahil edilmelidir. Şu
anda bu anıtta bir koruma ve restorasyon projesi yürütülmektedir.
Anıtlar sadece cumhuriyet ölçeğinde değil, uluslararası düzeyde de
araştırılmaya ve korunmaya başlanmıştır. Günümüzde, UNESCO’nun kültürel miras
listesinde Kazakistan’ın 11 tarihi yeri bulunmaktadır. Bunlar Türkistan’daki Hoca
Ahmet Yesevi türbesi, Almatı Bölgesi’ndeki Tamgalı petroglif kompleksi, Saryarka,
Kuzey Kazakistan’ın bozkırları ve gölleridir. Aynı zamanda 2014 yılında Tien-
Şan’daki İpek Yolu yerleri bu listeye eklenmiştir: Koylık, Karamergen, Talgar,
Aktöbe, Akırtas, Kulan, Kostöbe, Örnek şehirleri.
Ayrıca 2013-2022 dönemini UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve
Kültür Örgütü) Genel Konferansı Kültürlerin Yakınlaşmasının On Yılı olarak ilan

203
etti. BM Genel Kurulu tarafından geniş çapta desteklenen bu girişim Kazakistan
tarafından başlatılmıştır.
Kazakistan, “İpek Yolu Anıtları” kategorisinde UNESCO Dünya Mirası
Listesi’ne sunulması için ilk aşamanın 8 bölgesini seçmiştir. “İpek Yolu” en uzun
ticaret yolu olarak değil, öncelikle Doğu ile Batı arasında entegrasyon, değişim ve
diyalog yolu olarak görülmektedir. 2 bin yıldır insan uygarlığının gelişimine paha
biçilemez katkılarda bulunmuştur. “İpek Yolu” fenomenini incelemeye olan ilgi, onu
UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil etme olasılığını incelemeye yöneltmiştir.
Son olarak ulusötesi “İpek Yolu Dostluk Anıtları” inşa edilmeye başlanmıştır. İpek
Yolu’nun ana bölümleri Yedisu, Sırderya, Sarıarka ve Mangıstau boyunca 31 tarihi
ve kültürel anıt sunulacaktır. Bunların arasında Yedisu’daki Akırtas arkeolojik
kompleksi, Esik mezarları, Besşatır; Sırderya’nın Otırar vahasındaki anıtlar,
Türkistan, Sauran ve Sıganak’ın anıtları; Sarıarka’daki Bozok ve Mangıstau’daki
Sarayşık anıtları bulunmaktadır. Bunların içinden ilk sırada İpek Yolu’nun Yedisu
kesimindeki 8 anıtın bir listesi hazırlanmıştır.
İpek Yolu üzerinde yer alan ve dünya uygarlığında yeri olan Antik ve Orta
Çağ şehirleri Yedisu, Güney ve Batı Kazakistan’ın incelenmesi, Orta Asya ve Türk
halkları, Türk arkeolojisi ve tarihi için önemlidir. Çünkü buralarda Oğuz boylarına
ait tarihi ve kültürel eserlerin izleri bulunmaktadır. Bu deliller, Türkiye ve
Kazakistan’ın arkeoloji ve tarihini derinlemesine tanımamızı sağlayacaktır.

204
KАYNАKÇА

Al-İstahri, Kitab Mesalik al-Memalik, Perevod Volin S., Materialı po İstorii


Turkmen i Turkmenii, Cilt:1, VII-XV vv., Arabskiye i Persidskiye İstoçniki, AN
SSSR., Moskva-Leningrad, 1939, s. 612.

Al-Mukaddasi, Akşam at-Takasim fi Marifat al-Akalim, Perevod Volin S.,


Materialı po İstorii Turkmen i Turkmenii, Cilt:1, VII-XV vv., Arabskiye i
Persidskiye İstoçniki, Moskva-Leningrad, 1939, s. 612.

Al-İdrisi, Nuzhat al-Muştak fi-Htirak al-Afak, Perevod Kumekova. B. Y.,


Soobşçeniye al-İdrisi (XII v.,) o Stranah Kimakov i Karlukov, Kazahstan v
Epohu Feodalizma (Problemı Etnopolitiçeskoy İstorii), Alma-Ata, 1981, s. 618.

Al-İdrisi, Nuzhat al-Muştak, perevod Volina S. L., Materialy po İstorii Turkmen


i Turkmenii, Cilt:1, VII-XV vv., Arabskiye i Persidskiye İstoçniki AN SSSR,
Moskva-Leningrad, 1939, s. 612.

Al-Yakubi, Kitab al-Buldan, Perevod. Volina S. L., Materialı po İstorii Turkmen


i Turkmenii, Cilt:1, VII-XV vv., Arabskiye i Persidskiye İstoçniki, AN SSSR,
Moskva-Leningrad, 1939, s. 612.

Abdulvahab Kara, Eski Devirlerden Günümüze Kazakistan ve Kazaklar,


İstanbul, 2013, s. 391.

Abubakirova A., Turizm Kızmetindegi Ulu Jibek Jolının Joldarı Men Bagıttari,
“Ulu jibek jolı – Beybitşilik, Kelisim jane Turaktılık jolı – 2019” 1-şi Halıkaralık
Konferentsiyasının Materialdarı, Türkistan, 2019, s. 334.

Abu A.J., Sır Elinin Tarihınan Sır Şerter Jadiger, UGA Habarşısı, Kogamdık
Gılımdar Seriyası, №1. Almatı, 2008, ss. 40-43.

Asılbekov M.H., Baypakov, K.M., Svod Pamyatnikov İstorii i Kulturı


Kazahstana (Güney Kazakistan Eyaleti), Almatı, 1994, s. 368.

205
Ageyeva Y.İ., Patseviç G.İ., İz İstorii Osedlıh Poseleniy i Gorodov Yujnogo
Kazahstana, Trudı İnstituta İstorii, Arheologii i Etnografii, Cilt:5, Arheologiya,
İzdatelstvo AN Kaz SSR, Alma-Ata, 1958, s. 214.

Agadjanov S. G., K Etniçeskoy İstorii Oguzov Sredney Azii i Kazahstana,


İzvestiya AN Turkmenskoy SSR, № 4, 1977, s. 134.

Agadjanov S.G., Tyurkologiçeskiy Sbornik, 1977 (1981), Moskva, 1981, s. 296.

Abulgazı Bahadur-han, Rodoslovnoye Drevo Tyurkov, Moskva-Taşkent-Bişkek,


1996, s. 224

Alpısbayev H.A., Pamyatniki Nijnego Paleolita Yujnogo Kazahstana, Alma-Ata,


1979, s. 208.

Akişev K.A., Kuşayev G.A., Drevnyaya Kultura Sakov i Usuney Dolinı Reka İle,
Alma-Ata, 1963, s. 320.

Akişev K.A., Ekonomika i Obşçestvennıy Stroy Yujnogo Kazahstana i Severnoy


Kirgizii v Epohu Sakov i Usuney (V v., do n.e.,-V v. n.e.,), Trudı Tsentralnogo
Muzeya, Almatı, 2003, s. 80.

Aşmarin, Bulgarlar ve Çuvaşlar, Kazan, 1902, s. 132.

Agadjanov S.G., Oçerki İstorii Oguzov i Turkmen Sredney Azii 9-13 vv.,
Aşhabad, 1969, s. 296.

Agadjanov S.G. Gosudarstvo Seldjukidov i Srednyaya Aziya v 11-12 vv.,


Moskva, 1991, s. 303.

Arslanova F.H., Klyaştornıy S.G., Runiçeskaya Nadpis na Zerkale iz Verhnego


Prirtışya 1972, Tyurkologiçeskiy Sbornik, Мoskova, 1973, ss. 306-315.

Ageyeva E. İ., Otçet o Raskopkah na Gorodişçe Taraz v 1962 god, Rukopisnıy


Fond Otdela Arheologii İİAE AN KazSSR, № 218, s. 42.

206
Akişev K.A., Baypakov K.M., Erzakoviç L.B., Antik Otırar ( Drevnih Otırar),
Almatı, 1972, s. 214.

Ageyeva Y.İ., Patseviç G.İ., İz İstorii Osedlıh Poseleniy i Gorodov Yujnogo


Kazahstana, Trudı İnstituta İstorii, Arheologii i Etnografii. Arheologiya, Cilt:5,
Almatı, 1958, s. 157.

Akanulı M., Sortöbe Su Astında Kalgalı Tur, Aykın. №128(824). 13 şilde, 2007,
ss. 40-43.

Artıkbayev J.O., Koçevniki Yevrazii (Kaleydoskope Vekov i Tısyaçeletiy), Major,


Sankt-Peterburg, 2005, s. 320.

Arhrarov İ. A., Rempel İ., Reznoy Ştuk Afrasiyaba, Taşkent, 1971, s. 158.

Arheologiçeskiye i Etnografiçeskiye Rabotı Horezmskoy Ekspedetsii 1945-1948


gg., Moskva, 1952, s. 652.

Arheologiçeskiye İssledovaniya na Severnıh Sklonah Karatau, Cilt:14, Alma-


Ata, 1962, s. 220.

Arheologiçeskiye Pamyatniki Talasskoy Doline, Frunze, 1963, s. 264.

Arheologiçeskiye İssledovaniya v Kazahstane, Almatı, 1973, s. 208.

Arheologiçeskiye Pamyatniki Kazahstana, Alma-Ata, 1978, s. 214.

Arhitekturnoye Nasledstvo, Vıp. 31, Moskva, 1983, s. 168.

Arheologiçeskiye Otkrıtiya 1986 goda, Moskva, 1988, s. 544.

Arheologiçeskaya Karta Kazahstana, Almatı, 1960, s. 449.

Arjantseva İ.A., İmperskaya Arheologiya i Arheologiçeskiye İmperii, Sovetskaya


Horezmskaya Arheologiçeskaya Ekspeditsiya. Etnografiçeskoye Obozreniye, №4.
2013, s. 77.

207
Afanasyev A.K., K İstorii Severo-Vostoçnogo Prikaspiya, Reyestr
Arheologiçeskih Pamyatnikov Oblasti Atırau, 1996, ss. 51-64.

Akişev K.A., Baypakov K.M., Yerzakoviç L.B., Otırar 13-15 vv., Alma-Ata, 1987,
s. 256.

Akişev K.A., Baypakov K.M., Yerzakoviç L.B., Drevniy Otırar, Almatı, 1972, s.
216.

Ahatov G.A., Smagulov T.N., Jankent Kalaşıgının Arheologiyalık Zerttelui,


Arheologiyalık Zertteuler Jailı Esep, Almatı, 2008, s. 79.

Ahmed Zeki Veledi Togan, Umumi Türk Tarihi’ne Giriş, İstanbul, 1981, s, 537.

Ahmet Taşağıl, Gök-Türkler, Türk Tarih Kurumu Basım Evi, Ankara, 1995, s. 180.

Ahmet Taşağıl, Gök Türkler -1, Ankara, 2003, s. 229.

Ahinjanov S.M., Kıpçaki v İstorii Srednevekovogo Kazahstana, Almatı, 1989, s.


287.

Baysariyeva G.O., Ulı Jibek Jolı Damuına Kazakstannın Bayırgı Turgındarının


Ülesi, Türkistan, 2019, s. 334.

Baysariyeva G., Koja M., Otırardın Ortagasırdagı Sauda Baylanıstarı,


Ortagasırlık Kazakstandagı Akşa Aynalımı Jane Sauda: Halıkaralık Gılımi-
Praktikalık Konferentsiya Materialdarı. Türkistan, 2007, s. 292.

Barfild T.Dj., Opasnaya Granitsa: Koçevıye İmperii i Kitay (221 g. do n.e.,– 1757
g. n.e.,), Perevod. Ruhlyadeva. D.V., Kuznetsova V.B., Sankt-Peterburg, 2009, s.
248.

Baruzdin YU.G., Brıkina G.A., Arheologiçeskiye Pamyatniki Batkena i Laylyaka,


Frunze, 1962, s. 683.

208
Barthold V.V., Otçet o Poyezdke v Srednyuyu Aziyu s Nauçnoyu Tselyu, 1893-
1894 gg., Izvestiya Akademii nauk, seriya 8, Сilt-1, № 4, Sankt-Peterburg, 1897, s.
198.

Barthold V.V., Oçerk İstorii Semireçya, Soçineniya, Cilt:2, Çast. 1, Moskva, 1963,
s. 1024.

Barthold V.V., Otçet o Poyezdke v Srednyuyu Aziyu s Nauçnoy Tselyu v 1893-


1894 god, Soçinenya, Cilt:4, Moskva, 1966, s. 497.

Barthold V.V., Dvenadtsat Lektsiy po İstorii Turetskih Narodov Sredney Azii,


Soçineniya, Cilt:5, Moskva, 1968, s. 759.

Barthold V.V., İzvleçeniye iz Soçineniya Gardizi. Prilozheniye k “Otçetu o


Poyezdke v Srednyuyu Aziyu s Nauçnoyu Tselyu. 1893-1894 g.g., Soçineniya.
Cilt:8, Moskva, 1973, s. 711.

Barthold V.V., Turkestan v Epohu Mongolskogo Naşestviya, Soçineniya, Cilt:1,


Moskva, 1963, s. 763.

Barthold V.V., Oçerki istorii Turkmenskogo Naroda, Soçineniya, Cilt:2, Moskva,


1963, s. 1024.

Barthold V.V., Svedeniya ob Aralskom More i Nizovyah Amu-Dari s Drevneyşih


Vremen do XVII veka, Soçineniya, Cilt:3, Moskva, 1965, s. 713.

Barthold V.V., İstoriya Kulturnoy Jizni Turkestana, Soçineniya, Cilt:2, Vıp.1,


Moskva, 1963, s. 1024.

Barthold V.V., K İstorii Oroşeniya Turkestana, Soçineniya, Cilt:3, Moskva, 1965,


s. 713.

Barthold V.V., Soçineniye, Cilt:4. Moskva, 1966, s. 497.

Barthold V.V., K İstorii Oroşeniya Turkestana, Soçineniya, Cilt:9, Moskva, 1977,


s. 967.

209
Barthold V.V., Oçerk İstorii Semireçya, Frunze, 1943, s. 104.

Barthold V.V., İstoriya Kulturnoy Jizni Turkestana, Cilt:2, Moskva, 1963, s. 763.

Barthold V.V., O Hristianstve v Turkestane, Soçineniya 1, Moskva, 1963, s. 763.

Barthold V.V., Rabotı po İstoriçeskoy Geografii, Soçineniya, Cilt:3, Moskva,


1965, s. 713.

Barthold V.V., Soçineniya, Cilt:6, Moskva, 1966, s. 780.

Baypakov K.M., Kapekova G.A., Voyakin D.A., Maryaşev A.N., Ejelgi jane Orta
Gasırlardagı Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, Taraz, 2013, s. 320.

Baypakov K.M., Kazakstannın Ejelgi Kalaları, Almatı, 2005, s. 316.

Baypakov K.M., Taymagambetov J.K., Kazakstan Arheologiyasy, Almatı, 2009, s.


401.

Baypakov K., Taymagambetov J., Jumagambetov T., Arheologiya Kazahstana,


Almatı, 1993, s. 362.

Baypakov K.M., Voyakin D.A., Ortagasırlık Kiyalık Şaharı, Almatı, 2007, s. 224.

Baypakov K.M., Srednevekovaya Gorodskaya Kultura Yujnogo Kazahstana i


Semireçya, (VI naçalo). Alma-Ata, 1986, s. 255.

Baypakov K.M., Senigova T.V., Çang K., Srednevekovıye Goroda i Poseleniye


Severo-Vostoçnogo Jetisu, Almatı, 2005, s. 187.

Baypakov K.M., Voyakin D.A., Ortagasırlık Kiyalık Şaharı, Almatı, 2007, s. 224.

Baypakov K.M., Kazakstannın Arheologiyası men Madeni Murası, Memlekettik


“Madeni Mura” Bagdarlaması Boyınşa 2005 jılgı Arheologiyalık Zertteuler Jaylı
Esep. Almatı, 2005, s. 319.

Baypakov K., Aldabergenov N.O., Otırar, Almatı, 2005, s. 169.

210
Baypakov K.M., Ejelgi Keder – Kazirgi Kuyrıktöbe, Kuyrıktöbe Ejelgi Keder
Şaharı. Almatı, 2005, s. 27.

Baypakov K.M., Smagulov E., Ahatov G.A., Ortagasırlık Jayık Kala Jurtı,
Almatı, 2005, s. 221.

Baypakov K.M., Smagulov Y., Ahatov G.A., Srednevekovoye Gorodişçe Jayık,


Almatı, 2005, s. 221.

Baypakov K.M., Poduşkin A.N., Pamyatniki Zemledelçesko-Skotovodçeskoy


Kulturı Yujnogo Kazahstana (I tıs. n.e.), Kollektivnaya Monografiya, Alma-Ata,
1989, s. 169.

Baypakov K.M., O Lokalizatsii Srednevekovıh Gorodov Yujnogo Kazahstana,


Arheologiçeskiye İssledovaniya v Otırare, Alma-Ata, 1977, s. 144.

Baypakov K.M., Smagulov E.A., Ahatov G.A., Ortagasırlık Jayık Kala Jurtı,
Almatı, 2005, s. 207.

Baypakov K.M., Nastiç V.N., Klad Serebryanyh Veşçey i Monet XIII veka iz
Otrara, Kazakistan v Epohu Feodalizma (Problemy Etnopolitiçeskoy İstorii), Alma-
ata, 1981, s. 42.

Baypakov K.M., Grişçenko A.N., Hodjayev M.B., Arkeologiçeskiye İssledovaniya


Yujno-Kazakstanskoy Kompeleksnoy Arkeologiçeskoy Ekspedetsii, İzvestiya
Ministerstva Nauki i Vısşego Obrazovaniya Respubliki Kazakistan Natsionalnoy
Akademii Nauk, №1, Almatı, 1999, ss. 12-16.

Baypakov K.M., Gorodişçe Kuyruktobe, Pamyatniki İstorii i Kultury Kazakistana.


Vıp. 5, Almatı, 1992, ss. 157-158.

Baypakov K.M., Goryaçeva V.D., K voprosu o Lokalizatsii Navaketa, Kultura i


İskusstvo Kirgizii, Tezisy Dokladov Vsesoyuznoy Nauçnoy Konferentsii, Leningrad,
1983, ss. 74-75.

211
Baypakov K.M., Srednevekovıye Goroda i Poseleniya Semireçya, (Dissertatsii na
Soiskaniye Uçenoy Stepeni Kandidata İstoriçeskih Nauk), Alma-Ata, 1966, s. 162.

Baypakov K.M., Raskopki Rannesrednevekogo Zamka v Semireçye, VAN


KazSSR., № 6, 1966. ss. 61 – 66.

Baypakov K.M., Voyakin D.A., Vydayuşçiyesya Arkeologiçeskiye Pamyatniki


Kazakistana, Alamtı, 2014, s. 504.

Baypakov K.M., Voyakin D.A., İlin D.V., Goroda Huvara i Yangikent – Staraya i
Novaya Stolitsa Gosudarstva Oguzov, Vestnik MİTSAİ., Vıp. 16, Almatı, 2012, ss.
22-45.

Baypakov K.M., Voyakin D.A., Umarhodjayev A.A., İssledovaniya Gorodişça


Djend, İzvestiya NAN RK, №1, Almatı, 2010, ss. 100-122.

Baypakov К. М., Voyakin D ., Goroda Vostoçnogo Priaralya: Jent, Asanas,


Barçkent, https://e-history.kz/ru/books/library/ view/1384. 2014

Babayarov G., Kubatin A., Zametki o rannih monetah Zapadno-tyurkskogo


kaganata iz Çaçskogo Oazisa, Kulturnoye Naslediye, № 1 (22), 2009, ss. 61-74.

Baybosınov K., Ejelgi Talas Angarındagı Sauda men Tenge Aynalımı,


Ortagasırlık Kazakstandagı Akşa Aynalımı jane Sauda: Halıkaralık Gılımi-
Praktikalık Konferentsiya Materialdarı, Türkistan, 2007, s. 292.

Beysenova A.S., Kazakstannın Fizikalık Geografiyası, Almatı, 2014, s. 540.

Biçurin N.YA., Sobraniye Svedeniy o Narodah Obitavşih v Sredney Azii v


Drevniye Vremena, Cilt:1, Moskva-Leningrad, 1950, s. 382.

Biçurin N.YA., Sobraniye Svedeniy o Narodah, Obitavşih v Sredney Azii v


Drevniye Vremena, Cilt:2, Moskva-Leningrad, 1950, s. 334.

Bernştam A.N., Pamyatniki Starinı Talasskoy Dolinı, Almatı, 1941, 240 s.

Bernştam A.N., Oçerk İstorii Gunnov, Leningrad, 1951, s. 256.

212
Bernştam A.N., Kenkolskiy Mogilnik, Arheologiçeskiye Ekspeditsii
Gosudarstvennogo Ermitazha, Vıp. 2, Leningrad, 1940, s. 36.

Bernştam A.N., Problemy drevniy istorii i etnogeneza Yujnogo Kazakistana,


İzvestiya Akademii Nauk Kazakskoy SSR., Seriya arkeologiçeskaya, Vıp. 2, №67,
Alma-Ata, 1949, ss. 59-99.

Bernştam A.N., K Voprosu o Proishojdeniya Mavzoleya Babadji-Hatun, Moskva,


1956, s. 125.

Bernştam A.N., Pamyatniki Stranı Talasskoy Dolinı, Alma-Ata, 1941, s. 325.

Bernştam A.N., ‘‘Tyurgeşskiye Monetı”, Trudı Otdela Vostoka Gosudarstvennova


Ermitaja, Cilt:2, 1940, ss. 105-112.

Belenitskiy A.M., Bentoviç İ.B., Bolşakov O.G., Srednevekovıy Gorod Sredney


Azii, Leningrad, 1973, s. 390.

Bilalov S.O.( 2013). Jetiasar Kalaşıktarının Korganıs Kurılıstarı Turalı, (Tarih


Mamandıgın alu Uşin Magistrlik Dissertatsiya), Kızılorda, 2013, s. 120.

Bilalov S., Tajekeyev A., Darmenov R., Arheologiçeskiye İssledovaniya


Srednevekovogo Gorodişça Sortöbe, Vestnik № 4 ,KazNU imeni al-Farabi, Almatı,
2017, s. 220

Bilalov S.U., Tajekeyev A.A., Darmenov R.T., İtogi Arheologiçeskih İssledovaniy


na Gorodişçe Djarkent, Materialov Mejdunarodnoy Nauçno-Praktiçeskoy
Konferentsii “Margulanovskiye Çteniya”, Almatı-Aktöbe, 2018, s. 638.

Bubnov M.A., Polovnikova İ.A., Yantar v Sredney Azii, Drevniye Tsivilizatsii


Yevrazii, İstoriya i Kultura, Moskva, 2001, s. 464.

Burnaşeva R.Z., Monetı Rannego Srednevekovya s Gorodişça Otırartöbe i


Oazisa (1969-1972 gg.), Drevnosti Kazahstana, Alma-Ata, 1975, s. 170.

Buryakov YU.F., Genezis i Etapı Razvitiya Gorodskoy Kulturı Taşkentskogo


Oazisa, Taşkent, 1982, s. 212.

213
Burnaşeva R.Z., Monetı Kazahstana Kak Odin iz İstoçnikov İzuçeniya Sotsialno-
Ekonomiçeskogo, Politiçeskogo i Duhovnogo Vzaimodeystviya Gorodov Yujnogo
Kazahstana i Sredney Azii (7-12 vv.,), Vzaimootnoşeniye Koçevıh Kultur i Drevnih
Tsivilizatsiy, Alma-Ata, 1989, s. 464.

Burnaşeva R.Z., Otırar, Otırarskiy Oazis i Yujnıy Kazahstan, Numizmatiçeskiye


İssledovaniya po Denejnomu Delu Yujno-Kazahstanskih Gorodov,VII - XVII vv.,
Obşçestvennıye Nauki. Nauçno-Analitiçeskiy Obzor, Alma-Ata, 1989, s. 77.

Bretshneider E., Medieval Researhes From Eastern Asiatic Sources: Fragments


Towards the Knowledge of the Geography and History of Central and Western
Asia From the 13-th to the 17-th Century, Vol. 2, London, 1910, p. 344.

Bolşakov O.G., Negmatov N.N., Raskopki v Prigoroda Pyandjikenta, Trudı


Tadjikskoy Arkeologiçeskoy Ekspeditsii, MİA., Moskva, 1966, s. 155.

Bolşakov O. G., Gorod v Kontse VIII-naçale XIII v., V v.,Srednevekovyy Gorod


Sredney Azii, Moskva, 1979, s. 275.

Bolşakov O.G., İslam i İzobrazitelnoye İskusstvo, Trudy Gosudarstvennogo


Ermitaja, Cilt:10, Leningrad, 1969, s. 288.

Cuveyni, Tarih-i Cihan Güşa, (çev. Mürsel Öztürk). T.C.K.B., Ankara, 1999, s.
632.

Çernikov S.S., K Voprosu ob Osobennostyah İstoriçeskogo Protsessa u


Koçevnikov, Problemı Arheologii Sredney Azii, Leningrad, 1968, s. 92.

Darkeviç V.P., Argonovtı Srednevekovya, Moskva, 1976, s. 200.

Davidoviç Y.A., O Dvuh Karakhanidskih Kaganatah, Narodı Azii i Afriki, № 1,


Moskva, 1968, ss. 67-76.

Darkeviç V.V., Marşak B.İ., O Tak Nazyvayemom Siriyskom Blyude iz Permskoy


Oblasti, № 2, 1974, ss. 213 – 222.

214
Davidoviç Y.A., Denejnoye Hozyaystvo Sredney Azii v 13 veka, Moskva, 1972, s.
184.

Davidova A.V., İvolginskogo Gorodişça, Sovetskaya Arheologiya, Cilt:25, Moskva,


1956, s. 300.

Dosımbaeva A., Batıs Türik Kaganlığı, Kazak Dalasının Madeni Murası, Almatı,
2007, s. 168.

Dosımbayeva A., Zapadnıy Tyurkskiy Kaganat, Kulturnoye Naslediye Kazahskoy


Stepi, Tyurkskoye Naslediye, Almatı, 2006, s. 168.

Djuzdzhani Abu-Omar, Tabakat-n Nasiri, perevod Tizengauzena V. G., Sbornik


materialov, otnosyaşçihsya k istorii Zolotoy Ordı, Cilt:2, İzvleçeniya iz Persidskih
soçineniy, sobrannyye Tizengauzenom V. G., AN SSSR., Moskva-Leningrad, 1941,
s. 310.

Djumagulov Ç., Yazık Siro-Tyurkskih (Nestorianskih) Pamyatnikov Kirgizii,


Frunze, 1971, s. 161.

Derbisali A., Kazak Dalasının Juldızdar, Almatı, 1995, s. 289.

Dyakonova N.V., Sorokin S.S., Hotanskiye Drevnosti, Moskva-Leningrad, 1960, s.


125.

Drevnosti Çardarı, Alma-Ata, 1968, s. 264.

Drevnyaya Anatoliya, Moskva, 1985, s. 256.

Elitnıye Kurganı Stepey Yevrazii v Skifo-Sarmatskuyu Epohu, Sankt-Peterburg,


1994, s. 207.

Eleuov M., Esenov S., Kazakstannın Ontüstik Öniri Arkılı Ötken Keruen
Joldarı, Ulu Jibek Jolı – Beybitşilik, Kelisim jane Turaktılık Jolı – 2019. 1.
Halıkaralık Konferentsiyasının Materıaldarı. Türkistan, 2019, s. 334.

215
Eleuov M., Şu men Talas Önirlerinin Ortagasırlık Kalaları (6-13 g. bası), Kazak
Universiteti, Almatı, 1998, s. 180.

Eleuov M., Karataudın Ortagasırlık Keruen Joldarı, Ortagasırlık Kazakstandagı


Akşa Aynalımı jane Sauda: Halıqaralık Gılımi-Praktikalık Konferentsiya
Materialdarı, Türkistan, 2007, s. 292.

Eleuov M., Sırdariya Özeninin Orta Agısı men Karataudın Ortagasırlık Keruen
Joldarı, “Euraziya Tarihı men Madenietindegi Aral-Sırdariya Önirinin Ornı”
Halıkaralık Gılımi Konferentsiya Materialdarı, Almatı, 2009, s. 432.

Erazm Rotterdamskiy, Razgovorı Zaprosto, perevod S. Markin, Moskva, 1969, s.


704.

Ergali Nurgaliyev, Zagadki Mavzoleya Karakhana, Znamya Truda, 22.02.2021.


https://ztgzt.kz/zagadki-mavzoleya-karahana-imya-togo-kto-pravil-drevnim-tarazom-
mnogo-vekov-nazad-do-sih-por-ne-vyyasneno/

Fazlallah ibn Ruzbihan İsfahani, Mihman-name-in Buhara, Perevod, Predisl. İ


prim. R.P. Djalilova, Moskva, 1976, s. 334.

Fazallah ibn Ruzbihan İsfahani, Gostevaya Kniga Buharı (Buharskiye Gostevıye


Zapiski), Moskva, 1976, s. 334.

Fazlallah ibn Ruzbihan İsfahani, Mihman-name-yi Buhara (Zapiski Buharskogo


gostya), Perevod, Jalilovoy R.P., Moskva, 1976, s. 538.

Fedorov-Davıdov G.A., Zolotoordinskie Goroda Povoljya, Keramika, Torgovlya,


Moskva, 2001, s. 256.

Gizatov J., Sarayşık Astana Kala, Aktöbe, 2004, s. 192.

Golden P.B., An İntroduction to the History of the Turkic Peoples. Ethnogenesis


and State-Formation in MedievGal and Early Modern Eurasia and the Middle
East, Otto Harrassowitz. – Wiesbaden, 1992, 483 p.

216
Goryaçeva V.D., Perugodova S.YA., Buddiyskiye Pamyatniki Kirgizii, Vestnik
Drevney İstorii №2, Moskva, 1996, s. 195.

Grekov B. D., Yakubovskiy A.YU., Zolotaya Orda i Yeyo Padeniye, Moskva-


Leningrad, 1950, s. 508.

Gening V.F., Zdanoviç G.B., Gening V.V., Sintaşta, Cilt:1, Çelyabinsk, 1992, s.
448.

Goryaçeva V.D., Nausı Nekropolya Krasnoreçenskogo Gorodişça, Krasnaya


Reçka i Burana, Frunze, 1989, s. 184.

Goryaçeva V.D., Srednevekovıye Gorodskiye Tsentrı i Arhitekturnıye Ansambli


Kirgizii, Frunze, 1983, s. 195.

Goryaçeva V.D., Gorod Zolotogo Verblyuda (Krasnoreçenskoye Gorodişçe),


Frunze, 1988, s. 118.

Geradot, İstoriya v Devyati Knigah, Cilt:4, Leningrad, 1972, s. 600.

Gerodot, İstoriya, Cilt:9, Мoskova, 1999, s. 416.

Gerodot, İstoriya, Moskva, 2004, 640 s.

Gumilev L.N., Drevniye Tyurki, Moskva, 2010, s. 575.

Gumilev L. N., Drevniye Tyurki, Moskva, 1967, s. 504.

Hozyaystvo Kazahov na Rubeje ХІХ-ХХ vv., Alma-Ata, 1980, ss. 46-47.

İbn Haukal, Kitab al-Mesalik va-l-memalik, /Perevod. S. L. Volina// Materialı po


İstorii Turkmen i Turkmenii, VII-XV vv., Arabskiye i Persidskiye İstoçniki, Cilt:1,
Moskva-Leningrad, AN SSSR, 1939, s. 612.

İbn al-Fakih, Kitab Ahbar al-Buldan, Perevod. Volina S. L., Materialı po İstorii
Turkmen i Turkmenii, VII-XV vv., Arabskiye i Persidskiye İstoçniki, Cilt:1, AN
SSSR, Moskva-Leningrad, 1939, s. 612.

217
İbn al-Fakih, Kitab ahbar el-Buldan, perevod Jamkoçyana A. S., (İzvestiya o
stranah), Erevan, 1979, s. 319.

İstoriya Kirgizskoy SSR.,v 2-h Tomah, Cilt:1, Frunze, 1968, s. 708.

İstoriya Kazahskoy SSR., Cilt:1, Almatı, 1977, s. 477.

İstoriya Kazahstana (s Drevneyshih Vremen do Naşih Dney) 5 Pyati Tomah,


Cilt:2, Almatı, 1997, s. 624.

İbragimov S., Pişçulina K., Yudin V., Materialı po İstorii Kazahskih Hanstv XV-
XVIII vekov, Alma-Ata, “Nauka”, 1969, s. 655.

İvanov L.D., Po Voprosu Nekotoryh Turkestanskih Drevnostey, İzvestiya


Russkogo Geografiçeskogo Obşestva, Cilt:21, Sankt-Peterburg, 1886, ss. 162-177.

Jandosova Z., Velikiy Shelkovıy Put, Kratkiy Entsiklopediçeskiy Slovar İstoriçeskih


Toponimov Kazahstana, Almatı, 2014, ss. 120-130.

Joldasbayev S., Ortagasırdagı Sıganak Sauda Ortalıgı Bolgan (X-XVII g.g.),


Ortagasırlık Kazakstandagı Akşa Aynalımı jane Sauda: Halıkaralık Gılımi-
Praktikalık Konferentsiya Materialdarı. Türkistan, 2007, s. 292.

Joldasbayev S., Ortagasırlık Sıganak Kalası (X-XVIII gg.), Türkistan, 2010, s.


224.

Joldasbayev S.J., Jetibayev K.M., Bahtıbaev M.M., Murgabayev S.S., Sıganak


Jadigerleri, Otan Tarihı, Türkistan, 2016, s. 182.

Kazak Sovet Ensiklopediyası, Almatı, 1975, s. 509.

Kazakstan Tarihı, Almatı, Cilt:1, 1996, s. 544.

Kazakstan Tarihı Turalı Türki Derektemeleri, Köne Türik Bitik Tastarı men
Eskertkişteri (Orhon, Enisey, Talas), Cilt:2, Almatı, 2005, s. 252.

Kazakstan Respublikasının Tarihı jane Madeni Eskertkişterinin Jinagı,


Kızılorda Oblısı, Almatı, 2011, s. 504.

218
Kadırbayev A.Ş., Tyurki i İrantsı v Kitaye i Tsentralnoy Azii XIII-XIV vv.,
Alma-Ata, 1990, s. 162.

Kadırbayev M.K., Kurmankulov J.K., Korontsova G.G.,Yermolayeva A.S., Kurganı


Besobı i Sıntasa 1976, Moskva, 1977, s. 608.

Kadırbayev M.K., Maryaşev A.N., Naskalnıye Risunki Hrebta Karatau, Almatı,


1977, s. 231.

Karibozulı B., Tajekeev A., Sıdıkova J., Karmakşı, Astana, 2018, s. 328.

Kartayeva T.E., XIX Gasırdagı Sır Önirindegi Keruen Joldarı: Kalıptasuı men
Bagıttarı, KR UGA Bayandamaları, Almatı, 2014, ss. 111-112.

Karayev O. K., İstoriya Karahanidskogo Kaganata, Frunze, 1983, s. 301.

Kasenov M., Batıs Kazakstandagı Keruen Joldarı, Ortagasırlık Kazakstandagı


Akşa Aynalımı jane Sauda: Halıkaralık Gılımi-Praktikalık Konferentsiya
Materialdarı, Türkistan, 2007, s. 292.

Kalan E., Zolotaya Orda (Ulus Djuçi) i Strany Vostoka, Torgovo –


Ekonomiçeskiye Vzaimootnoşeniya vo Vtoroy Polovine XIII – XIV vv., Kazan,
2012, s. 156.

Kemel Akyşov ve Otırar, Gumilyov L.N., Avrasya Ulusal Üniversitesi, Astana,


2004, ss. 90-94.

Kosven M.O., Semeynaya Obşçina i Patronomiya, Moskva, 1963, s. 220.

Koşenov G.İ., Türkistandagı Sauda Karım-Katınastarı, Ortagasırlık


Kazakstandagı Akşa Aynalımı jane Sauda: Halıkaralık Gılımi-Praktikalık
Konferentsiya Materialdarı, Türkistan, 200,. s. 292.

Koçnev B.D., Krasnaya Reçka i Burana, Frunze, 1989, s. 184.

219
Kokovtsev P.K., Neskolko Novıh Nadgrobnıh Kamney s Hristiansko-Siriyskimi
Nadpisyami iz Sredney Azii, İzvestiya İmperatorskoy Akademii Nauk, SPb, Sankt-
Peterburg, 1907, s. 428.

Kuzmina Y.Y., Srednyaya Aziya v Drevnosti i Srednevekovye, Moskva, 1977, s.


224.

Kuzmina Y.Y., Kubkoobraznıye Sosudı Kazahstana Epohi Pozdney Bronzı v


Sredney Azii, V Glub Vekov, Alma-Ata, 1974, ss. 16-24.

Kurmankulov J., Jetibayev J., Utubayev J., İtogi Arheologiçeskih Rabot na


Mavzoleye “Mınaral” Balandinskogo Kompleksa, Otçet ob Arheologiçeskih
İssledovaniyah po Gosudarstvennoy Programme “Kulturnoye Naslediye” v 2009
god, Almatı, 2010, s. 213.

Kurmankulov J., Arjanseva İ.A., Zilivinskaya E.D., Ruzanova S.A., Sıdıkova J.T.,
Arkeologiçeskiye raboty na gorodişçe Jankent v 2005 god, Almatı, 2007, ss. 176-
177.

Kurmankulov J.K., Arjanseva İ.A., Zilivinskaya E.D., Ruzanova S.A., Sıdıkova J.T.,
Arkeologiçeskiye Raboty na gorodişçe Jankent v 2006 god, Almatı, 2007, s. 124.

Kurmankulov J.K., Arjantseva İ.A., Zilivinskaya E.D., Ruzanova S.A.,


Arkeologiçeskiye Raboty na Gorodişçe Jankent (predvaritelnyye itogi),
Materialy mejdunarodnoy nauçnoy konferentsii «Aralo-Kaspiyskiy region v istorii i
kulture Yevrazii», Aktöbe, 2006, s. 130.

Kurmankulov J., Tajekeyev A.A., Kzılbayev T., Svod Pamyatnikov İstorii i


Kulturı R.K., Kızılordinskaya Oblast, Almatı, 2007, s. 376.

Kurmankulov J.K, Arjanceva I.A, Tajekeev A.A., Sırdariyanın Tömendegi Agısı


Boyındagı Kalaları: Jetisar Madenietimen Baylanısı,
https://ehistory.kz/kz/contents/view/ ss. 6-7. 30.09. 2013.

Kumekov B. Y., Gosudarstva Kimakov 9-11 vv., po Arabskim İstoçnikam,


Almatı, 1972, s. 154.

220
Kyuner N.V., Kitayskiye İzvestiya o Narodah Yujnoy Sibiri, Tsentralnoy Azii i
Dalnego Vostoka, Moskva, 1961, s. 391.

Kızılorda Oblısının Tarihı (Ejelgi Zamannan Bügingi Künge Deyin), Kızılorda,


2013. s. 248.

Klyaştornıy S.G., Drevnetyurkskiye Runiçeskiye Pamyatniki Kak İstoçnik po


İstorii Sredney Azii, Moskva, 1964, s. 214.

Klyaştornyy S.G., Sultanov T.İ., Kazakstan, Letopis Treh Tysyaçeletiy, Alma-Ata,


1992, s. 378.

Klyaştornıy S.G., Sultanov T.İ., Gosudarstva i Narodı Yevraziyskih Stepey,


Drevnost i Srednevekovye, SPb: “Peterburgskoye Vostokovedeniye”, Sankt-
peterburg, 2004, s. 368.

Kıtay Jılnamalarındagı Kazak Tarihının Derekteri, Cilt:2, Almatı, 2006, s. 344.

Kompleksnıye İssledovaniya Gorodişça Djarkent, Almatı, 2014, s.320.

Koja M.B., Ortagasırlık Otırar: Tarihi-Arkeologiyalık Derekter Negizinde.


(Tarih Gılımdarının Doktorı Darejesin alu Üşin Dayındalgan Dissertatsiyanın
Avtoreferatı), Almatı, 2009, s. 58.

Kirakos Gandzaketsi, İstoriya Armenii, Perevod s Drevnearmyanskogo, Predisl, i


Kooment. L.A. Hanlaryan, Moskva, 1976, s. 146.

Kojemyako P.N., Raskopki Jilişç Gorojan X-XII vv., na Krasnoreçkom


Gorodişçe, Drevnyaya i Srednevekovaya Kultura Kirgizstana, Frunze, 1967, s. 187.

Kızlasov L.R., Arheologiçeskiye İssledovaniya na Gorodişçe Ak-Beşim v 1953-


1954 gg., Cilt:2, Moskva, 1958, s. 242.

Kratkiye Sobşeniya o Dokladah i Polevıh İssledovaniyah İnstituta İstorii


Materiyalnoy Kulturı, Vıp. 13, Moskva-Leningrad, 1946, s. 208.

221
Kratkiye Soobşçeniya o Dokladah i Polevıh İssledovaniyah İnstituta Arheologii
AN SSSR., Vıp. 114. Moskva, 1968, s. 136.

Klauson В., Ak-Beşim-Suyab, Trudy Mezhdunarodnogo Kongressa Vostokovedov,


Moskva, 1965, ss. 126-127.

Lubo-Lesniçenko Y.İ., Velikiy Şelkovıy Put, Bkz. Vostoçnıy Turkestan v Drevnosti


i Rannem Srednevekovye, Oçerki İstorii, Moskva, 1988, s. 456.

Levşın V.İ., Opisaniye Kirgiz-Kazahskikh, ili Kirgiz-Kaysatskikh Orda i Stepey,


Almatı, 1996, s. 656.

Lerh P.İ., Arheologiçeskaya Ppoyezdka v Turkestanskiy Kray v 1867 god, Sankt-


Peterburg, 1870, s. 52.

Litvinskiy B.A., Kangyuysko-Sarmatskiy Farn, (k İstoriko-Kulturnım Svyazyam


Plemon Yujnoy Rossii i Sredney Azii), Duşanbe, 1968, s. 120.

Levşin A., İstoriçeskoye i Statiçeskoye Obozreniye Uralskih Kazahov, Sankt-


Peterburg, 1823, s. 54.

Levina L.M., Keramika Nijney i Sredney Sırdari v 1 Tısyaçeletii n.e., Cilt:7,


Moskva, 1971, s. 252.

Levina L.M., Etnokulturnaya İstoriya Vostoçnogo Priaralya, 1 Tısyaçeletiye do


n.e.-1 Tısyaçeletiye n.e., Moskva, 1996, s. 396.

Livşits V. A., Krasnaya Reçka i Burna, Frunze, 1989, s. 182.

Litvinskiy B. A., Zeymal T.İ., Adjina-Tepa, Arhitektura, Jivopis, Skulptura,


Moskva, 1971, s. 260.

Literatura Vostoka v Sredniye Veka, № 2, Moskva, 1970, s. 461.

Litvenskiy B. A., Piçikyan İ.R., Pişçernaya Kultovaya Arhitektura Vostoçnogo


Turkestana. Vostoçnıy Turkestan i Srednyaya Aziya v Sisteme Drevnego i
Srednevekovogo Vostoka, Moskva, 1986, s. 256.

222
Masalik va Mamalik by Abu İshad İbrahim İstahri, Anonymous Persian Translated
Tehran A. H., Materialı po İstorii Turkmen i Turkmenii, Cilt:1, VII-XV vv.
Arabskiye i Persidskiye İstoçniki, AN SSSR, Moskva-Leningrad, 1939, s. 612.

Makşeyev A.İ., Ostatki Starinnogo Goroda na Syrdarye, Sankt-Peterburgskiye


vedomosti, 1867, № 60, s. 134-135.

Makşeyev A.İ., Opisaniye Nizovyev Sırdari, Morskoy Sbornik, Cilt:23, №9, 1856,
80.

Mahmut Kaşkari, Türik Sözdigi, Cilt:1, çev. A.K.Egubay, Almatı, 1997, s. 595.

Margulan A.X., Akişev K.A., Kadırbayev M.K., Orazbayev A.M., Drevnyaya


Kultura Tsentralnogo Kazahstana, Alma-Ata, 1966, s. 435.

Materialı po İstorii Kazahskih Hanstv XV-XVIII vekov (İzvleçeniya iz


Persidskih i Tyurkskikh Soçineniy), Almatı, 1969, s. 655.

Martınov A.İ., Şer YA. A., Metodı Arheologiçeskogo İssledovaniya, Uçebnoye


Posobiye Dlya Studentov Vuzov, Moskva, 1989, s. 224.

Marşak B.İ., Sogdiyskoye Serebro, Oçerki po Vostoçnoy Torevtike, Moskva, 1971,


s. 191.

Masson M.Y., Mavzoley Khodzhi Akhmeda Yasavi, Taşkent, 1930, s. 94.

Maldıbekova L. J., Barthold V.V., O Torgovıh Trassah i Vzaimodeystvii


Koçevogo i Osedlogo Naseleniya Semireçya na Velikom Şelkovom Puti,
Ortagasırlık Kazakstandagı Akşa Aynalımı jane Sauda: Halıkaralık Gılımi-
Praktikalık Konferentsiya Materialdarı, Türkistan, 2007, s. 292.

Materialı po İstoriya Kirgizskoy, Cilt:1. Frunze, 1968, s. 708.

Materialı po İstorii Kirgizov i Kirgizii, Vıp. 1. Moskva, 1973. s. 280.

Materialı po İstorii Turkmen i Turkmenii, Cilt:1, Moskva-Leningrad, 1939, s.


612.

223
Maksimova A.G., Grobnitsı Tipa Nausa u s. Çaga (Şaga),V Glub Vekov, Alma-
Ata, 1974, s. 319.

Mandelştam A.N., Pamyatniki Stepnogo Kruga Epohi Kamnya i Bronzı v


Sredney Azii, Srednyaya Aziya v Epohu Kamnya i Bronzı. Moskva-Leningrad,
1966, s. 290.

McGovern W.M., The Early Emperies of Central Asia, New York, 1939, p. 546.

Maksimova A.G., Tsepoçka Kurganov iz Mogilnika Karaşa 1, Po Sledam Drevnih


Kultur Kazahstana, Alma-Ata, 1970, s. 294.

Minorsky V., Hudud al-Alam, The Regions of the World, London, 1970, p. 605.

Meşkeris V.A., Terakotı Samarkandskogo Muzeya, Moskva, 1962, s. 140.

Musulmanskiy Renessans, Moskva, 1973, s. 473.

Miller Konrad, Mappae Arabicae, Arabische Welt – und Landerkarten Asia II.:
Nord – und Ostasien IV. Band 4, Stuttgart, 1929, p. 150 .

Marquart I., Osteuropaische und Ostasiatische Strefzuge, Ethnologische und


Historisch-Topographusche Studien zur Geschichte des 9. und 10. Jahrhunderts (ca.
840-940), Leipzig, 1903, p. 185.

Markkwart Josef, Wehrot and Arang, Leiden, 1938, p. 271.

Nurmuhanbetov B.N., Burnaşeva R.Z., Pogrebeniye s Monetami iz Mogilnika


Mardan (Otırarskiy Oazis), İzvestiya AN Kaz SSR., Serya № 5, Obşestvennıh
Nauk, 1979, s. 28-35.

Nurmuhanbetov B.N., Rannemusulmanskoye Kladbişçe Bliz Gorodişça Kuyruk


Töbe, V Glub Vekov. Alma-Ata, 1974, s. 224.

Nerşahi A.B., İstoriya Buharı, Moskva, 2003, s. 122.

Novoye v Sovetskoy Arkeologii, Moskva, 1965, s.292.

224
Novoye v Arkeologii Kazahstana, Alma-Ata, 1968, s. 160.

Novye materyaly po drevnei i srednevekovoi istorii Kazakistana, Cilt:8, Alma-


Ata, 1960, s. 224.

Nıgmet Mınjan, Kazaktın Kıskaşa Tarihı, Almatı, 1994, s. 400.

Nizami Aruzi Samarkindi, Sobraniye Redkostey ili Çetıre Besedı, Perevod s


Persidskogo, Bayevskogo S. İ., i Vorojeykinoy Z.N., Moskva, 1963, s. 176.

Nerşahi Muhammed, İstoriya, Perevod, Lıkoshina N. S., Taşkent, 1987, s. 88.

Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, Türk Kültürünü


Araştırma Ensitüsü, Ankara, 1965, s. 448.

Ongarulı A., Kazakstannın Ejelgi Turgındarının Jerleu Gurpı, Almatı, 2017, s.


252.

Ongarulı A., Olhovskiy V., Astafyev A., Darmenov R., Drevniye Svyatilişça
Ustyurta i Vostoçnogo Priaralya, Almatı, 2017, s. 320.

Ortalık Aziya Köşpelileri Örkenietinin Tarihı, Cilt:3. Almatı, 2016, s. 268.

Omarbekov T., Kazak Türkilerinin Memlekettiligi: Kaganattar, Ulıstar men


Handıktar Bayanı, Almatı, 2015, s. 92.

Otırar ile Türkistan Şehrinin Tarihi Hakkında (Otırar jane Türkistan


Kalalarının Tarihı Jöninde), Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak
Üniversitesi Habercisi, № 1, Türkistan, 1998, ss. 129-210.

Paçkalov A.V., O Lokalizatsii Goroda Djenda, XVI Vserossiyskaya


Numizmatiçeskaya Konferentsiya, Tezisy Dokladov i Soobşeniy, Sankt-Peterburg,
2011, s. 268.

Patseviç G.İ., Ahır-Taş, Vestnik AN KazSSR № 4, 1949, ss. 80-85.

Posledam Drevnih Kultur Kazahstana, Alma-Ata, 1970, s. 294.

225
Po Sledam Pamyatnikov İstorii i Kulturı Kirgizstana, Frunze, 1982, s. 164.

Pigulevskaya N.V., Kultura Siriytsev v Sredniye Veka, Moskva, 1979, s. 272.

Pişçulina K.A., Yugo-Vostoçnıy Kazahstan v Seredine 14-naçale 16 v., Alma-Ata,


1977, s. 288.

Pişçulina K.A., Prisyrdarinskiye Goroda i ih Znaçeniye v İstorii Kazakskih


Hanstv v XV – XVII vv., Kazakstan v XV – XVII vv., Alma-Ata, 1969, s. 652.

Pamyatniki Kultury i İskusstva Kirgizii, Drevnost i Srednevekovye, Katalog


vystavki, «İskusstvo», Leningrad, 1983, s. 80.

Puteşestviye v Vostoçnyye strany Plano Karpini i Giloma Rubruka, Almatı,


1993, s. 245.

Proşloye Kazahstana po Arkeologiçeskim İstoçnikam, Alma-Ata, 1976, s. 236.

Raşid ad-Din, Sbornik Letopisey, Perevod s Persidskogo Hetagurova L. A., Cilt:1,


Moskva-Leningrad, 1952, s. 232.

Ramazan Şeşen, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, Türk


Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2001, s. 304.

Rempel L.İ., Kamennyy Sosud iz Tortkul-tobe, Hudojestvennaya Literatura


Sredney Azii v IX – XIII vv., Taşkent, 1983, ss. 169-176.

Rempel L.İ., Arkeologiçeskiye Pamyatniki v Dalçih Nizovyah Talasa, Trudy İİAE


AN KazSSR., Cilt:1, Almatı, 1956. s. 76.

Rudenko S.İ., Kultura Hunnov i Noinulinskiye Kurganı, Moskva-Leningrad,


1962, s. 206.

Rıçkova P.İ. Topografiya Orenburgskoy Gubernii 1762, Orenburg, 1887, s. 439.

Samaşev Z.S., Kuznecova O., Plahov V., Keramïka Sarayçika, Almatı, 2008, s.
264.

226
Savromatı, Moskva, 1964, s. 381.

Samaşev Z.S., Kuşerbayev K., Amanşayev Y., Astafiev A., Sokrovişça Ustyurta i
Mankystau, Almatı, 2007, s. 400.

Samaşev Z.S., İsmagil R., Jetibayev J., K İzuçeniyu Kultur Drevnih Nomadov
Aralo-Kaspiyskih Stepey, Elitnyye Kurgany Stepey Yevrazii v Skifo-Sarmatskuyu
Epohu, Sankt-Peterburg, 1994, s. 207.

Sadıkov M.İ., Gutsalov S.YU., Bisembayev A.A., Sokrovişça skifov Zapadnogo


Kazakistana, Uralsk, 2003, s. 124.

Senigova T.N., Srednevekovıy Taraz, Monografiya, Almatı, 1972, s. 25.

Senigova T.N., Poseleniye Aktobe, Sbornik “Arheologiçeskiye İssledovaniya na


Severnıh Karatau” , Alma-Ata, 1962, s. 220.

Senigova T. İ., Voprosı İdeologii i Kultov Semireçya: (VI-VII vv.), Novoye v


Arheologii Kazahstana, Alma-Ata, 1968, ss. 53-54.

Seydimbek A., “Korkut Ata Efsaneleri” Kazakistan’da Dede Korkut, Abdimalik


Nısanbayev (Ed.,), Ankara, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, 2000, ss.
49-95.

Sızdıkov S.M., Karluk-Karahan Memleketi: Sayasi Tarihı jane Madeni


Muraları, Astana, 2014, s. 320.

Sıdıkova J.T., Etnokulturnyye Svyazi Naseleniya Nizovyev Syrdari v IX-XII vv.,


Materialy mezhdunarodnoy nauçnoy konferentsii «Aralo-Kaspiyskiy region v istorii
i kulture Yevrazii», Aktöbe, 2006, ss. 57-71.

Svodnıy Katalog Sogdiyskih Monet: Bronza, Moskva, 1981, s. 548.

Sovetskaya arkheologiya, Moskva, 1953, Cilt:18, s. 485.

Srednevekovaya Gorodskaya Kultura Kazakistana i Sredney Azii, Materialy


Vsesoyuznogo soveşçaniya, Alma-Ata, 1983, s. 231.

227
Smagulov Y.A., Nahodki Sasanidskih Gemm v Otrarskom Oazise,
Arkheologiçeskiye Pamyatniki na Velikom Şelkovom Puti. Almatı, 1993, s. 199

Shiratori K., A New Attempt at the Solution of the Fu-lin Problem, Memoirs of
the Research Department of the Tokyo Bunko (The Oriental Library), №15, Tokyo,
1956, p. 232.

Şalekenov U.H., Balasagunda Akşa Şıgarılgan, Ortagasırlık Kazakstandagı


Akşa Aynalımı jane Sauda: Halıkaralık Gılımi-Praktikalık Konferentsiya
Materialdarı, Türkistan, 2007. s. 292.

Şalekenov U.H., İstoriya Materalnoy Kulturı Kazahstana, Alma-Ata, 1980, s.


116.

Şalekenov U.H., V-XIII Gasırlardagı Balasagun Kalası, Almatı,2006, s. 248.

Şoraev B.K., Sultanjanov Zh.K., A Review of Written Sources About Oguz Cities
in Kazakhstan’s Section of the Great Silk Road, Bulliten of History of the Al-
Farabi Kazakh National University, No.2 (101), Almatı. p. 221.

Şefer E., Zolotıye Persiki Samarkanda, Kniga o Çujezemnıh Dikovinah v İmperii


Tan, Moskva, 1981, s. 608.

Şelov D.B., Glinyanıye Ştampı iz Tanaisa, Novoye v Sovetskoy Arheologii,


Moskva, 1965, s. 292.

Şuhovtsov V. K., Neyeskolko zametok po toponimike Yuzhnogo Kazakistana,


Materialy Respublikanskoy Nauçnogo-Prakticheskoy Konferentsii Molodyh Uçenyh
po Obşçestvennym Naukam, Alma-Ata, 1976, ss. 152 -153.

Şer YA. A., Kamennıye İzvayaniya Semireçya, Moskva-Leningrad, 1966, s. 140.

Taymagambetov J.K., Ojerelyev D.V., Pozdnepaleolitiçeskiye pamyatniki


Kazakistana, Almatı, 2009, s. 255.

Tarn W.W., The Greeks in Bactria and India, Cambridge, 1951, p. 561.

228
Taskin V.S., Skotovodstvo u Syunnu po Kitayskim İstoçnikam, Voprosı İstorii i
İstografii Kitaya, Moskva, 1968, s. 177.

Talasskaya dolina, TSAE 1936-1938 gg., Materialy i İssledovaniya po Arkeologii


Kazakskoy SSR., Cilt:1, Alma-Ata, 1949, s. 214.

Tasmagambetov İ.N., Samaşev Z.S., Gorodişçe Sarayçik, Almatı, 2001, s. 320.

Tajekeyev A., Bolelov S.B., Darmenov R.T., Şorayev B. K., Şarapova K.A.,
Sultanjanov J. K., Arheologiçeskiye İssledovaniya na Gorodişçe Sortobe 2 v 2019
Godu, A Margulan Okuları – 2020: “Ulı Dala Arheologiyalık jane Panaralık
Zertteuler Ayasında” attı Halıkaralık Gılımi-Tajiribelik Konferentsiya Materialdarı,
Cilt:2, Almatı, 2020, s. 532.

Tajekeyev A.A., Sultanjanov J.K., Karabatırova A.M., Ortagasırlık Sıganak


Ortagasırlık Sıganak pen Asanas Kalaları Arasındagı Keruen Joldarı men İri
Konıstar (jane zertteuler), Bulliten of History of The Al-Farabi Kazakh National
University, No.1 (101), Almatı, 2022, s. 207

Tajekeyev A.A., Darmenov R.T., Bilalov S.U., Amirgalina G.T., Nazarov A.J.,
Sultanzhanov J.K., Kurmaniyazov İ.S., Novyye Dannyye o Gorodişçe Asanas (po
materialam arkheologiçeskih issledovaniy 2020 god) , Margulanovskiye Çteniya –
2021: Materialy Mejdunarodnoy Nauçno-Praktiçeskoy Konferentsii «Velikaya Step
v Kontekste Etnokulturnyh İssledovaniy», Posvyaşçennoy 30-Letiyu Nezavisimosti
Respubliki Kazakstan i 30-Letiyu İnstituta Arheologii im. A.H. Margulana, Cilt:2,
Almatı, 2021, s. 280.

Terenojkin A. İ., Raskopki Holma Aktobe Bliz Taşkenta v 1940 g., İzvestiya
Uzbekskogo Filiala AN. SSSR, 1941, №3. ss. 11-59; daha bilgi için bkz: Voronina
V. L., Arhitektura Zamka Aktobe Bliz Taşkenta po İtogom 1940 g., Materialı po
Arheologii Uzbekstana, Cilt:1, Taşkent, 1948, ss. 126-130.

Tolstov S.P., Drevniy Horezm, Moskva, 1948, s. 440.

Tolstov S.P., Goroda Guzov (İstoriko-Etnografiçeskiye Etyudı), Sovetskaya


etnografiya № 3, 1947, s. 102.

229
Tolstov S.P., Trudı Horezmiyskoy Arheologo-Etnografiçeskoy Ekspeditsii,
Cilt:2, Moskva, 1958, s. 414.

Tolstov S.P., Po Sledam Drevnehorezmiyskoy Tsivilizatsii, Moskva-Leningrad,


1948, s. 337.

Tolstov S. P., Po Drevnim Deltam Oksa i Yaksarta, Moskva, 1962, s. 324.

Treyster M.YU., Alebastrovıye Sosudı iz Yujnogo Priuralya, Vliyaniya


Ahemenidskoy Kulturı v Yujnom Priuralye (5-3 vv. do n.e.), Cilt:1, Moskva, 2012, s.
672.

Trudı Semireçenskoy Arkeologiçeskoy Ekspeditsii, Şuyskaya Dolina, MİA №14,


Moskva-Leningrad, 1950, s.160.

Tizengauzen V.G., Sbornik Materialov Otnosyaşçihsya k İstorii Zolotoy Ordı,


1884, Cilt:1, Sankt-Peterburg, 1884, s. 385.

Novojenov V.A., Kommunikatsii i Kolesnıy Transport na Velikom Şelkovom


Puti, Tsentralnaya Aziya na Velikom Şelkovom Puti, Dialog Kultur i Konfessiy,
Almatı, 2018, s. 545.

Vaynberg B. İ., Levina L. M. Çirikrabatskaya Kultura, Nizovya Sırdari v


Drevnosti, Vıp. 1, Moskva, 1993. s. 130.

Voyakin D.A., Ortagasırlık Kazakstannın Kala Madenieti, Ulu Dala: Tarih pen
Madeniet, Cilt:3, Köne Türkiler Alemi, Körme Katalogı, 2019, s. 200.

Voronina V.L., İz istorii sredneaziatskoy fortifikatsii, Sovetskaya Arheologiya,


Nauka, № 2, Moskva, 1964, ss. 40–54.

Veymarn B.V., İskusstvo Arabskih Stran i İrana 7-17 vv., Moskva, 1974, s. 188.

Vizantiyskiye İstoriki, (Perevod Destunis S.), Sankt-Peterburg, 1860, s.380.

Vzaimodeystviye Koçevyh Kultur i Drevnih Tsivilizatsiy, Almatı, 1989, s. 464

230
Yablonskogo L.T., Sokrovişça Sarmatskih Vojdey (Materialı Raskopok
Filippovskih Kurganov), Pod Obşçey Redaktsiyey, Orenburg, 2008, s. 144.

Yakubovskiy A.YU., Arabskiye i Persidskiye İstoçniki ob Uygursko-Turfanskom


Knyajestve v 9-10 vv., Trudı Otdela Vostoka Gosudarstvennogo Ermitaja, Cilt:4,
Leningrad, 1947, s. 443.

Yakubovskiy A.YU., Razvalinı Sıganaka (Sugnaka), Soobşçeniya


Gosudarstvennoy Akademii İstorii Materyalnoy Kulturı, Cilt:2, Moskva, 1929, s.
196.

Yegorov V.L., İstoriçeskaya Geografiya Zolotoy Ordı v XIII-XIV vv., Moskva,


1985, s. 246.

Yerzakoviç L.B., O Yujno-Kazahstanskom Komponenta v Materialnoy Kulture


Zolotoy Ordı, Almatı, 1970, s. 103.

Zolotıye Persiki Samarkanda. Kniga o Çujezemnıh Dikovinah v İmperii Tan,


Moskva, 1981, s. 608.

Zuyev YU.A., Ranniye Tyurki, Oçerki İstorii i İdeologii, Almatı, 2002, s. 338.

Zuyev YU.A., Kitayskiye izvestiya o Suyabe, İzvestiya Akademii nauk KazSSR:


Seriya istorii, Arkeologii i etnografii, 1960, Vıp. 3(14), ss. 87-96

Zaybert V.F., Raskopki poseleniya Botay, Arkeologiçeskiye otkrytiya (AO) 1981


god, Moskva, 1983, ss. 39, 43, 84.

231
ЕKLЕR

ek s.0
EK 1: Kazakistan Bölgesinden Geçen İpek Yolu Üzerinde Yer Alan Orta Çağ
Şehrilerinin Haritası

Kaynak: Baglan Shorayev Çizimi, 7.11.2022.

ek s.1
EK 2: Kazakistan Bölgesinden Geçen İpek Yolu Üzerinde Yer Alan Orta Çağ Şehrilerinin
Adları, Kronolojisi ve Coğrafi Koordinatları
№ Anıtların Adı Anıtların Kronolojisi Anıtların Coğrafi Koordinatları
1 Koylık 7-12 yüzyıllar 45°38'56'' K.
80°14'13'' D
2 Talgar 8-13 yüzyıllar 43°16'39'' K.
77°12'48'' D
3 Taraz 1-17 yüzyıllar 42.8985508,71.392924
4 Akırtas 8-12 yüzyıllar 42°57.1957' K.
71°48.1675' D
5 Jamukat 6-12 yüzyıllar 425°9'21''K
71°31'17'' D
6 Suyab 5 (6)-11 yüzyıllar 42°48'17'' K.
75°11'58'' D.

7 Balasagun 6-13 yüzyıllar 42◦44'47'' K.


75°15'01'' D.
8 Kulan 7-13 yüzyıllar 42°54'37'' K
72°42'21'' D.
9 Sayram 7-19 yüzyıllar 42°18'07'' K.
69°46'13'' D.
10 Otırar 1-13 yüzyıllar 42°51'05 K.
68°18'10'' D.
11 Keder 1-15 yüzyıllar 42°51'14'' K.
68°15'9'' D.
12 Türkistan 1-19 yüzyıllar 43°18'00'' K.
68°14'37'' D.
13 Sauran 1-19 yüzyıllar 43°30'55'' K.
67°46'07'' D.
14 Sıganak 6-19 yüzyıllar 44°09'27'' K.
066°57'41'' D.
15 Asanas 7-15 yüzyıllar 44°27'99,8'' K.
065°39'13,9'' D.
16 Yediasar MÖ 1. binyılın ortası - MÖ 45°11'31'' K.
9. yüzyılın başı 63°31'44'' D.
17 Sortöbe (Ordazı) 8-9 (10) yüzyıllar 45°27'39,3'' K.
063°57'35,4'' D
18 Jent (Jan kala) 5-12 yüzyıllar 44°37' K.
64°09' D.
19 Jankent 6-11 yüzyıllar 45°36'43'' K.
61°55'18'' D
20 Kızılkala 10-13 yüzyıllar 44°150'0'' K.
52°00'00'' D.
21 Sarayşık 13-16 yüzyıllar 47°30' K.
51°44' D.
22 Jayık 13-15 yüzyıllar 51°07'23'' K.
51°17'42'' D.

Kaynak: Baglan Shorayev Çizimi, 07.11.2022.

ek s.2
EK 3: №1 Obje (Mezar Yeri)

Kaynak: Şirik-Rabat Kazı Arşivi, 2005.

ek s.3
EK 4: Cesetlerle Birlikte Bulunan Eşyalar

Kaynak: Şirik-Rabat Kazı Arşivi, 2005.

ek s.4
EK 5: Omuzunda Eski Parth Yazıtlı Seramik Küp

Kaynak: Şirik-Rabat Kazı Arşivi, 2005.

ek s.5
EK 6: Yunan Alfabesiyle Yazılmış Kap

Kaynak: Şirik-Rabat Kazı Arşivi, 2005.

ek s.6
EK 7: Koylık Şehrinin Gökyüzünden Görünümü

Kaynak: https:el.kz/news/sakral_nii_kazahstan_/ortagasirlik_koilik_shahari/28.08.2017.

EK 8: Kazı Süreci

Kaynak: https://zhetysu.travel/upload/iblock/1da/1daa58be45850e04d43fe523dd301a8e.
14.11.2022.

ek s.7
EK 9: Hamamın Doğudan Genel Görünümü ve Buluntular (Vazolar, Sikkeler)

Kaynak: https:el.kz/news/sakral_nii_kazahstan_/ortagasirlik_koilik_shahari/
28.08.2017.

ЕK 10: Buluntular (Kadın Mezarından Çıkan Altın Süslemeler, Seramik Avize, Cam
Pencere Diski, Testi)

Kaynak: Baypakov, 2005, s. 103.

ek s.8
ЕK 11: Talgar Şehrindeki Buluntular (Kemik, Taş ve Bronzdan Yapılmış Ürünler)

Kaynak: Baypakov, 2005, s. 43.

ek s.9
EK 12: Taraz Şehrinden Bulunan Doğu Hamamı

Kaynak: https://e- history.kz/ru/news/show/6257 12.11.2022.

EK 13: Hamamın (11-12 Yüzyıllar) Restorasyon Görünümü

Kaynak: https://tengrinews.kz/mixnews/taraz-o-velichii-i-slave-drevnego-goroda-
kuptsov-351293/ 12.08.2018

ek s.10
EK 14: Karahan Türbesi, 11. Yüzyılın Mimari Sanat Anıtı

Kaynak: Karl Baypakov ve diğerleri, Ejelgi jane orta gasırlardagı Taraz ben Jambıl
Oblısının Kazınaları, Taraz, 2013, s. 293.

EK 15: Ayşa Bibi’nin Mozolesi, 11.-12. Yüzyılların Seçkin Bir Mimari Anıtıdır

Kaynak: Karl Baypakov ve diğerleri, Ejelgi jane orta gasırlardagı Taraz ben Jambıl
Oblısının Kazınaları, Taraz, 2013, s. 293.

ek s.11
EK 16: Babacı Hatun Türbesi, 11. Yüzyıl Bir Mimarlık Eseri

Kaynak: Karl Baypakov ve diğerleri, Ejelgi jane orta gasırlardagı Taraz ben Jambıl
Oblısının Kazınaları, Taraz, 2013, s. 293.

EK 17: Türkeş Kağanlığı’nın Tunç Sikkesi 7-8. Yüzyıl (Bakır ve Gümüş)

Kaynak: Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, Taraz, 2013,
s. 126.

ek s.12
EK 18: Akırtas Şehrinin Gökyüzünden Görünümü

Kaynak: Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, Taraz, 2013,
s. 207.

EK 19: Jamukat Şehrinin Genel Görünümü

Kaynak: https://el.kz/upload/storage_el/8e/8e147b4f3fec2ed8abf9380ee52588c6.jpg.
14.11.2022.

ek s.13
ЕK 20: Jamukat Şehrinin Gökyüzünden Görünümü

Kaynak: https://el.kz/upload/storage_el/8e/8e147b4f3fec2ed8abf9380ee52588c6.jpg.
14.11.2022.

ЕK 21: Jamukat Şehrindeki Bir Mezar Alanında Bulunan Haç (6-8 yüzyıl) ve
Alçıdaki Desen (10-11 yüzyıl.)

Kaynak: https://old.archaeology.kz/mura?id=592 14.11.2022

ek s.14
EK 22: Suyab Şehrinin Gökyüzünden Görünümü

Kaynak: https://youroute.ru/countries/kirgiziya/regions/dummy/places/ak-
beshimskoe-gorodische/ 10.11.2022.

ЕK 23: Tapınağın Kutsal Alanına Giriş ve Rekonstrüksiyonu

Kaynak: https://24.kg/files/media/79/79098.png 10.11.2022.

ek s.15
EK 24: Duvardaki Resim Fragmanları ve Buda Heykellerinin Çerçeveleri

Kaynak://24.kg/obschestvo/90073_drevniy_gorod_suyab_kak_arheologi_nashli_moz
aiku_VII-VIII_vekov/ 10.11.2022.

ЕK 25: Yazıtlı Taşlar, Stel Parçası

Kaynak: https://24.kg/files/media/79/79098.png 10.11.2022.

ek s.16
EK 26: Balasagun Şehrinin Gökyüzünden Görünümü

Kaynak: https://el.kz/upload/storage_el/8e/8e147b4f3fec2ed8abf9380ee52588c6.jpg
12.11.2022.

ЕK 27: Kazı Alanının Genel Görünümü

Kaynak: //kazpravda.kz/n/gorod-spryatannyy-v-peskah/ 12.11.2022.

ek s.17
EK 28: Kulan Şehrinin Gökyüzünden Görünümü

Kaynak: https://el.kz/upload/storage_el/8e/8e147b4f3fec2ed8abf9380ee52588c6.jpg
12.11.2022.

ЕK 29: Şehrin Genel Görünümü ve Seramik Sürahi

Kaynak: Baypakov ve diğerleri, Taraz ben Jambıl Oblısının Kazınaları, Taraz, 2013,
s. 239.

ek s.18
ЕK 30: Otırar Şehrinin Gökyüzünden Görünümü

Kaynak: https://old.archaeology.kz/mura?id=512 10.11.2022

ЕK 31: Otırar Şehrinde Yapılan Kazı Görünümü

Kaynak: https://www.tripadvisor.ru/Attraction_Review-g12596020-d12591218-
Reviews-Archaeological_Site_of_Otrar-Otrar_Turkistan_Region.html 11.11.2022.

ek s.19
EK 32: Otırar’ın Restorasyonunun Görünümü

Kaynak: https://www.tripadvisor.ru/Attraction_Review-g12596020-d12591218-
Reviews-Archaeological_Site_of_Otrar-Otrar_Turkistan_Region.html 11.11.2022.

ek s.20
ЕK 33: Seramikten Yapılmış Ocak (12-13 yüzyıllar.)

Kaynak: Baypakov, 2005, s. 174.

EK 34: Seramikten Yapılmış Kap 16 yüzyıl

Kaynak: https://old.archaeology.kz/mura?id=512. 10.11.2022.

ek s.21
EK 35: Otırar Şehrinde Bulunan Seramikler:

1. Koç Başı Şeklindeki Kapak Kulplu, 2. Çanak, Sır Altı Boyama (10-11 yüzyıllar),
3. Sürahi, Engobe Boyama, (12-13 yüzyıllar), 4. Tütsü Brülör (13-14 yüzyılların 2.
yarısı), 5,6. Gemiler, Sır Altı Boyama (15. yüzyılın sonu-16. ve 17. yüzyıllar)

Kaynak: https://bigenc.ru/archeology/text/2698709 11.11.2022.

ek s.22
ЕK 36: Keder Şehrinin Gökyüzünden Görünümü

Kaynak: http://wikimapia.org/23076903/ru/%D0%93%D0%BE%D1%80%D0%BE
11.11.2022.

ЕK 37: Beyaz Kilden Yapılan Kaplar (9-10 yüzyıl.) ve Arapça Yazıtlı Bitki
Motifleri ile Süslenmiş bir Porselen Tabak (11-12 yüzyıllar.)

Kaynak: Baypakov, 2005, s. 198.

ek s.23
EK 38: Tiyatro Oyuncusunun Kilden Yapılan Maskesi, Bela (9-10 yüzyıl.)

Kaynak: https://old.archaeology.kz/mura?id=512. 10.11.2022.

ЕK 39: Türkistan Şehrinin Gökyüzünden Görünümü

Kaynak: https://mir24.tv/articles/16444544/kultobe-istoriya-odnogo-iz-drevneishih-
gorodishch-v-kazahstane. 21/01/2021.

ek s.24
ЕK 40: Hoca Ahmet Yesevi Türbesi 14. Yüzyıl

Kaynak: :https://mir24.tv/articles/16444544/kultobe-istoriya-odnogo-iz-drevneishih-
gorodishch-v-kazahstane. 21/01/2021.

ek s.25
ЕK 41: Türkistan Şehrinden Bulunan Erken Orta Çağ Çanak Çömleği (4. - 8.
Yüzyıllar)

Kaynak: Baypakov, 2005, s. 154.

ЕK 42: Sauran Şehrinin Gökyüzünden Görünümü

Kaynak: http://azretsultan.kz/rus/gorodishhe-sauran-hiii-hiv-hviii-vv/ 29.04.2020

ek s.26
ЕK 43: Şehrin Orta Kesimindeki Kazılar

Kaynak: https://chrontime.com/object-gorodishe- sauran 12.11.2022.

ЕK 44: Sauran Minareleri, 1866’dan bir Fotoğraf

Kaynak: https://pulse.mail.ru/article/drevnij-gorod-sauran-8969496219000528154-
4843025522439188554/ 29.05.2022.

ek s.27
ЕK 45: Sıganak Şehrinin Gökyüzünden Görünümü

Kaynak: https://sketchfab.com/3d-models/1408b662e71877b419fad1bfce20307dd2a.
10.11.2022.

EK 46: Sıganak Şehrinin Planı ve Mimarisi

Kaynak: https://e-history.kz/kz/news/show/3112. 30.07.2015.

ek s.28
EK 47: Sıganak Camii Medresesinin Restorasyondan Sonraki Görünümü
(14-15 yüzyıllar.)

Kaynak: Baglan Shorayev, fotoğraf Arşivi, 1.12.2013.

ЕK 48: Asanas Şehrinin Gökyüzünden Görünümü

Kaynak: Korkut Ata Kızılorda Üniversitesi “Arkeoloji ve Etnografya’’ Bilimsel


Merkezi’nin 2020'daki Araştırma Çalışmalarının Arşivi.

ek s.29
ЕK 49: Asanas 1 ve Asanas 2 Şehrinin Uydu Görüntüsü.

Kaynak: Korkut Ata Kızılorda Üniversitesi “Arkeoloji ve Etnografya’’ Bilimsel


Merkezi’nin 2020'daki Araştırma Çalışmalarının Arşivi.

ЕK 50: Şehir Buluntuları (Seramik Çığrak, Tıbbi Kaşık, Tıbbi Testere)

Kaynak: Korkut Ata Kızılorda Üniversitesi “Arkeoloji ve Etnografya’’ Bilimsel


Merkezi’nin 2020'deki Araştırma Çalışmalarının Arşivi.

ek s.30
ЕK 51: Yedi - Asar Şehrinin Gökyüzünden Görünümü

Kaynak: Jetesbi Sultanjanov ve Baglan Shorayev Fotoğraf Arşivi, 29.07.2021.

ek s.31
ЕK 52: Yedi-Asar Yerleşim Yerinden Bulunan Seramik Tabaklar

Kaynak:https://sketchfab.com/archaeologycal_expertise/collections/22657a63ead748
618391aeb7c8fa793d-f8923b61d0794c37b6d4b892772461dc 10.11.2022.

ek s.32
ЕK 53: Sortöbe (Ordazı) 1 Yerleşiminin Gökyüzünden Görünümü

Kaynak: Margulanovskiye Çteniya – 2020: Materialy Mejdunarodnoy Nauçno-


Praktiçeskoy Konferentsii «Velikaya Step v Svete Arkeologiçeskih i
Mejdistsiplinarnıh İssledovaniy», Almatı, 17–18 Sentyabrya 2020. s. 438.

ЕK 54: Kazı Sırasında Bulunan Açık Ocak

Kaynak: Korkut Ata Kızılorda Üniversitesi “Arkeoloji ve Etnografya’’ Bilimsel


Merkezi’nin 2018'deki Araştırma Çalışmalarının Arşivi.

ek s.33
ЕK 55: Odanın Zemininden Bulunan Sürahi

Kaynak: Korkut Ata Kızılorda Üniversitesi “Arkeoloji ve Etnografya’’ Bilimsel


Merkezi’nin 2018'deki Araştırma Çalışmalarının Arşivi.

ЕK 56: Anfora

Kaynak: Baglan Shorayev, Fotoğraf Arşivi, 2019.

ek s.34
EK 57: Sortöbe (Ordazı) ve Jankent Şehrilerinde Damgası Olan Seramikler

Sortöbe (Ordazı) Jankent

Kaynak: Amirgalina Gulmira, Keramika so Znakmi s Gorodişç Sortobe i Dzhankent,


Margulanovskiye Çteniya – 2019: Materialy Mezhdunarodnoy Arkeologiçeskoy
Nauçno-Praktiçeskoy Konferentsii, Posvyaşçennoy 95-letiyu so dnya Rozhdeniya
Vydayuşçegosya Kazahstanskogo Arkheologa Akişeva K.A., Nur-Sultan, 2019, 422.

ЕK 58: Jankent Şehrinin Gökyüzünden Görünümü

Kaynak: Korkut Ata Kızılorda Üniversitesi “Arkeoloji ve Etnografya’’ Bilimsel


Merkezi’nin 2019'daki Araştırma Çalışmalarının Raporu.

ek s.35
ЕK 59: Konut Evinden Bulunan Çanak Çömlek

Kaynak: Korkut Ata Kızılorda Üniversitesi “Arkeoloji ve Etnografya’’ Bilimsel


Merkezi’nin 2019'daki Araştırma Çalışmalarının Arşivi.

ЕK 60: Koyun Görüntüsünde Yapılmış Süslü Seramikli Ocak

Kaynak: Korkut Ata Kızılorda Üniversitesi “Arkeoloji ve Etnografya’’ Bilimsel


Merkezi’nin 2014'deki Araştırma Çalışmalarının Arşivi.

ek s.36
ЕK 61: 2022 Kazılar Sırasından Bulunan Açık Ocak

Kaynak: Baglan Shorayev, Fotoğraf Arşivi, 27.05.2022.

EK 62: Kazı Sırasındaki Buluntular

Kaynak: Alina, Fotoğraf Arşivi, 12.08.2022.

ek s.37
EK 63: Çizme Görüntüsü

Kaynak: Baglan Shorayev, Fotoğraf Arşivi, 13.08.2022.

ek s.38
ЕK 64: Şehristan, Gökyüzünden Görünümü

Kaynak: Alina, Fotoğraf Arşivi, 18.08.2022.

ek s.39
ЕK 65: Şehristan, Üstten Görünümü

Kaynak: Baglan Shorayev, Fotoğraf Arşivi, 19.08.2022.

ek s.40
ЕK 66: Jankent Şehrinin Bir Bölümünden Bulunan Seramikler

Kaynak: Amirgalina Gulmira, Arkeologiçeskiye Nahodki s Gorodişça Jankent za


Polevoy Sezon 2019 goda, Margulanovskiye Çteniya – 2020: Materialy
Mejdunarodnoy Nauçno-Praktiçeskoy Konferentsii «Velikaya Step v Svete
Arkeologiçeskih i Mejdistsiplinarnıh İssledovaniy», Almatı, 17–18 sentyabrya 2020,
s. 424

ek s.41
ЕK 67: Jankent Şehrinin Bir Bölümünden Bulunan Seramikler

Kaynak: Amirgalina Gulmira, Arkeologiçeskiye nahodki s gorodişça Jankent za


polevoy sezon 2019 goda, Margulanovskiye Çteniya – 2020: Materialy
Mejdunarodnoy Nauçno-Praktiçeskoy Konferentsii «Velikaya Step v Svete
Arkeologiçeskih i Mejdistsiplinarnıh İssledovaniy», Almatı, 17–18 sentyabrya 2020,
s.426

ek s.42
ЕK 68: Jankent Şehrinin Bir Bölümünden Bulunan Seramikler

Kaynak: Amirgalina Gulmira, Arkeologiçeskiye nahodki s Gorodişça Jankent za


Polevoy Sezon 2019 goda, Margulanovskiye Çteniya – 2020: Materialy
Mejdunarodnoy Nauçno-Praktiçeskoy Konferentsii «Velikaya Step v Svete
Arkeologiçeskih i Mejdistsiplinarnıh İssledovaniy». Almatı, 17–18 sentyabrya 2020,
s.430.

ek s.43
ЕK 69: Samanid Abdülmelik ibn Nuh, 347 Hicret, MÖ 958-59 Buhara Nane,
Ağırlık-2.52 gr. Çapı - 25,5 mm. Fulus

ЕK 70: Samanid Fulusu, 10 yüzyıl, Ağırlık - 1.34 gr. Çapı - 23,5 mm.

ЕK 71: Samani Abdülmelik bin Nuh, 348 Hicret, MÖ 959-60 Buhara Nane, Ağırlık -
2.43 gr. Çapı - 25,8 mm., Fulus

Kaynak: İrina Arjantseva ve diğerleri, Svodnyy Otçet ob Arkeologiçeskih Rabotah


na Gorodişçe Jankent v 2005–2007, 2009 gg., Kızılorda, 2010, s. 49.

ek s.44
ЕK 72: Kemikten Yapılmış Leopar Kafaları

Kaynak: İrina Arjantseva ve diğerleri, Svodnyy Otçet ob Arkeologiçeskih Rabotah


na Gorodişçe Jankent v 2005–2007, 2009 gg., Kızılorda, 2010, s. 95.

EK 73: Kızılkala Şehrinin Gökyüzünden Görünümü

Kaynak: https://mangystau.inmap.kz/kz/places/?title=kyizyilkala_kalashyigyi_290.
9.11.2022.

ek s.45
ЕK 74: Şehirdeki Odaların Görünümü

Kaynak: https://mangystau.inmap.kz/kz/places/?title=kyizyilkala_kalashyigyi_290.
9.11.2022

ЕK 75: Sarayşık Şehrinin Gökyüzünden Görünümü

Kaynak: https://egemen.kz/article/294139-ortaghasyrlyq-sarayshyq-%E2%80%93-
ulyq-ulystynh-bir-bolshegi 26.10. 2021

ek s.46
ЕK 76: Gümüş Sikkeler (14 yüzyıl.)

Kaynak: https://old.archaeology.kz/article?id=17579&alias=arheologicheskoe-
izuchenie-gorodisha-saraichik-v-2005-godu 9.11.2022.

ЕK 77: Yüzükler (14-15 yüzyıl.)

Kaynak: Baypakov, 2005, s. 228

ek s.47
EK 78: Jayık Şehrinin Küçük Odaları ve Genel Görünümü

Kaynak: https://old.archaeology.kz/mura?id=414. 10.11.2022.

ЕK 79: Jayık (Küçük Türbe) Mezarlığının Zemin Kaplaması

Kaynak: https://old.archaeology.kz/mura?id=414. 10.11.2022.

ek s.48

You might also like