You are on page 1of 11

S E Ç İ M

AKP tarihinin déjà vu’su


Gelecek yaşandı,
sıra yine geçmişte mi?
YALÇIN ÇAKMAK

Hegel bir yerde, şöyle bir gözlemde bulu- Buradan da anlaşılacağı üzere Marx’a göre ta-
nur: Bütün büyük tarihsel olaylar ve kişiler, rih, sırtımızda (sözcüğün ister olumlu ya da
hemen hemen iki kez yinelenir. Hegel ek- olumsuz manasında olsun, seç-beğen-al) bir “ser-
lemeyi unutmuş: birinci kez trajedi olarak,
maye”, “yük” ya da “kabus”tur. Dolayısıyla sınıf
ikinci kez komedi olarak.
çelişkisi olduğu sürece de bitmez (Çünkü tarihi
Çeşitli vesilelerle tekrarladığım bu epigraf, Karl komünizme geçişle sonlandırır). Üstelik bu, sade-
Marx’ın, Fransa’da Cumhuriyeti askıya alan III. ce geçmişten değil, bugünden başlayarak geleceği
Napolyon’un iktidara (2. İmparatorluk) gelişine da- etkilediği manasına da gelir. Tüm bunları da doğa
ir değerlendirmelerini içeren, Louis Bonaparte’ın 18 yasası olarak değil, insanın yapıp ettikleriyle icra
Brumaire’i adlı eserinden. Peki Marx, burada tam eder. Fakat insan eylerken ne denli bilinçlidir? İş-
olarak neyi kasteder? Buna geçmeden evvel, yazı- te orası epey zamandır tarih felsefesinin meşgale
mıza teorik altlık da teşkil eden, hemen sonrasında alanı (Mesela Hegel tarihi, insan iradesinden ba-
aynı yerde dile getirdiği şu tespitine de bakalım: ğımsız, geistin planı olarak görür).
İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama Burada tam da bireyin rolüne vurgu yaparak,
kendi keyiflerine göre, kendi seçtikleri koşullar lider ve toplum ya da kitle ayrımına işaret etmek
içinde yapmazlar, doğrudan veri olan ve geçmiş- elzem. Devamında da liderin tarih üzerindeki et-
ten kalan koşullar içinde yaparlar. Bütün ölmüş kisine dikkat çekmek. Bu özellikle faşist ve oto-
kuşakların geleneği, büyük bir ağırlıkla, yaşayan- riter rejimlerde sıkça görülen, belirgin bir unsur.
ların beyinleri üzerlerine çöker. Ve onlar kendile- Fakat yine de tek bir bireyin istenci ya da gücü tek
rini ve şeyleri, bir başka biçime dönüştürmekle, başına kâfi değil. Çünkü toplumun da –birçok ör-
tamamıyla yepyeni bir şey yaratmakla uğraşır gö-
nekte görüldüğü gibi– kendisi üzerinde tesis edi-
ründüklerinde bile, özellikle bu devrimci bunalım
lecek yönetim ve şekline rıza göstermesi, bir nevî
çağlarında, korku ile geçmişteki ruhları kafaların-
da canlandırırlar, tarihin yeni sahnesinde o saygı- “gönüllü kulluk” sergilemesi gerek.2 Tıpkı Hitler
değer eğreti kılıkla ve başkasından alınma ağızla faşizmine “teşne”, yenilgi sendromlarına kapılmış
ortaya çıkmak üzere, onların adlarını, sloganları- bir Alman toplumunun olması gibi. O nedenle
nı, kılıklarını alırlar.1 ve ne yazık ki tarihin kefesi tarih olalı, hep hük-
1 Karl Marx, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i, Sol Yayınları, 2 Ayrıntılı bilgi için bkz. Etienne de La Boétie, Gönüllü Kulluk
92 Ankara, s. 14. Üzerine Söylev, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara.
medenin yanında durdu. Olmadığını sandığımız kimlik denilen şey bir yanıyla da geçmişi böyle bir
parıltılı anları da en nihayetinde geride bıraktığı motivasyonla diri tutmak değil mi? Yani biraz da
büyük yıkıntıların altında kaldı! bugünden geriye doğru inşa edilen geçmişin, yi-
Buradan hareketle gerisin geri Marx’ın bahset- ne bugünün algı ve beklentilerine göre çağrılarak,
tiği “trajedi” ve “komedi” alegorisine dönersek: ulaşılması hedeflenen hak edişi gerçekleştirmek.
Tarih, insanlık için aynı zamanda bir kayıt ve Üstelik hak edilenin alınmasıyla da durulmayıp,
muhasebeyse –ki Marx da öyle görür– nasıl olur intikamı misliyle bocalamak! O nedenle “mağdu-
da bu tecrübelerinden ders çıkarmaz ve benzer riyet söyleminin bir güç istenci olduğuna” dikkat
“felaketlerin” yeniden yaşanmasına göz yumar? çeken Foucault’yu haklı gösteren birçok tarihsel
Dolayısıyla Marx, bir ironiyle, ilkinde yaşananı tecrübenin özellikle Türkiye bağlamında zengin
trajedi (I. Napolyon), benzerinin yaşanmasına bir anlatı sergileyip, bunun politikaya arzını sun-
göz yumulmasını da (III. Napolyon) artık ko- mak için parantezi burada kapatabiliriz (Lazım
medi olarak nitelendirir. Bununla da insanlığa olursa ilerde yeniden açarız).
hem edilgen hem de etken bir rol biçer. Peki ya
KARİZMAYA BİATTEN İBADETE
aynı insanlık tüm bunların yaşanmasını bile is-
teye tercih ediyorsa? Üstelik tam da kendisine Siyasal İslâmcılar ve büyük bir kesim dindar için
sunulan sandıkla sınırlı bir “demokrasi” tiyatro- Tek Adam (Mustafa Kemal) ve Milli Şef (İsmet İnö-
suyla? Buna bağlamı uyarınca aşağıda yeniden nü) dönemlerinin nasıl algılandığı malum. Bunun
döneceğiz. için özellikle çok partili yaşama geçişle merkez
Burada bir parantez açıp, Marx’ın sunduğu çer- sağın ana gövdesini oluşturan Demokrat Parti ve
çeve uyarınca bir ekleme daha yapmak yerinde sonrasındaki Adalet Partisi’nden zuhur eden sağcı
olur: Bugünün üzerine serpili geçmişin ölü topra- ve muhafazakâr partilerin siyasal yaşamda tutu-
ğı, geçmişe en fazla ihtiyaç duyan “kimliğin” inşası nan en parlak ardılları, Millî Görüş ve AKP oldu.
için de olmazsa olmaz. Özellikle politika üreticile- Bunların ana motivasyonları da tüm kötülüklerin
ri ve gönüllü takipçileri için geçmiş çok verimli, kaynağı olarak görülen, her açıdan bağlamından
müdahaleye açık, elastik bir imkâna sahip. Tabii koparılan ama en nihayetinde de ana aksları bir
bununla geçmişte yaşanan acıları görmezden gel- otoriter modernleşme rejimi olan Kemalizm ve
mek ya da önemsizleştirmeyi kastetmiyorum. Ama “Bonapartist4 yönetiminin (parti-hükümet-devlet
daimî bir kullanışlılıkla, “düşman” ya da ötekine birlikteliği) anti-İslâmcı olduğu düşünülen pra-
fırsat sunulduğunda, geri dönülecek bir “kurucu” tiklerine vurgu yapmaktan beslendi. O nedenle
anlatı olarak sürekli güncel tutulması pek olası bu dönem, bugün de ara ara dillerden döküldüğü
(İsrail’in politik meşruiyetini Yahudiliğin mağdur gibi, Osmanlı’ya dönüşe yönelik bir “reklam ara-
geçmişini ön plana getirerek savunması gibi). sı” olarak görülmekte. Yani bu kesim için seçimin
Marx’ın “ölmüş kuşakların geleneği, büyük bir sadece sayısal bir değeri yok. Daha çok, asr-ı sa-
ağırlıkla, yaşayanların beyinleri üzerlerine çöker” adetleri olan Cumhuriyet öncesine dönüş arzula-
ifadesi sadece kazananlar için değil mağdurlar rını hararetlendiren bir aparat olmakla beraber,
için de geçerlidir. Üstelik sadece dünün mağduru, düşman olarak kodladıkları kesime karşı da bir
bugünün muktediri için değil, mağduriyeti hâlâ üstünlük alameti. Buradan da bir dizi mağduri-
devam eden için de. O nedenle Eaglaton “insanla- yet seçkisiyle (tarikatların yasaklanması, Türkçe
rı başkaldırmaya teşvik eden torunlarının özgür- ezan, camiler ahır oldu, 28 Şubat... gibi) kullanışlı
lüğe kavuştuğuna yönelik hayalleri değil, ezilen bir siyasal söylem oluşturdukları malum.
atalarının hatıraları ... umuduna kaynaklık eden, Yakın tarihimizde bilhassa, 12 Eylül darbesiy-
sadece daha tatmin edici bir gelecek ihtimali de- le sol ve kısmen de sağa yapılan müdahaleler, bu
ğil, geçmiştir de,”3 derken, buna işaret eder. Hem siyasal İslâmcılar ve dindarların hem büründük-
3 Terry Eagleton, İyimser Olmayan Umut, Ayrıntı Yayınları, 4 Bu kavramsallaştırmayı Fikret Başkaya’ya borçluyuz: Para-
2015, s. 51. digmanın İflası, Özgür Üniversite Yayınları. 93
leri suskunluk hem de sonrasında bizzat rejim nelik klasik nefret söylemlerinin sosyal medya-
tarafından desteklenmeleriyle güç devşirmelerini da alenen işlenmesi, kanıksanmış bir kötülüğün
beraberinde getirerek, 1990’lara daha güçlü bir sıradanlaştırılması halidir [Bir selam da Hannah
şekilde adım atmalarına vesile oldu. Bunda reji- Arendt’e olsun]).
min, özellikle “din” mefhumunu, evvelden temel- Devamında 28 Şubat’a giden süreç ve hemen
leri atılan Türk-İslâm sentezini güçlendirmek için sonrasında yeniden bir toparlanmayla AKP’nin
güçlü bir tercih haline getirmesinin payı kaçınıl- doğuşu. Tabii burada Tanıl Bora’nın “neo-Nurcu”
maz. Bu bakımdan aynı yıllarla beraber yükselişe olarak ifade ettiği Gülen Hareketi’nin6 rolünü de
geçen Alevi hareketi de dikkat çekici olup, İslâm- göz ardı etmemek gerek. Zira, özellikle örgütlen-
cıların, Cumhuriyet ve dolaylı olarak da destekçi- me tecrübelerini, kuruluşuyla beraber AKP ile
leri olarak gördükleri Alevilerle5 ilk büyük kanlı paylaşıp, geliştirmesi ve birlikteliğin bozulduğu
hesaplaşmaları da 90’ların başındaki Sivas Katlia- 17-25 Aralık ile ipin tamamen koptuğu 15 Tem-
mı ile gerçekleşti (1978 tarihli Maraş Katliamı’nı muz 2016 tarihli darbe sürecine kadar çok etkili
elbette göz ardı etmiyorum. Dindar ve İslâmcılar bir siyasi yapı oldu. Hâsıl-ı kelâm, bu sürece ka-
orada bulunsalar da bunun başını daha çok ko- dar İslâmcı ve dindar kesimlerin farklı varyantla-
münizm ve sol nefretiyle yüklü ülkücü sağ çek- rının ekseriyetle hep beraber hareket ettiklerini
ti). Böylece, şeriat söylemiyle öfke Alevilere boca söyleyebiliriz. Sonrası malum. Kol kırıldı, yen
edilmiş, fakat dinmemiştir. Yeri gelmişken şuna dışında kaldı!
da açıklık getirmek lazım: Aslında Alevilik ve Ale- İşte bütün bu süreci başından itibaren ve son-
viler, birçok Sünni dindarın en “kadim” ve köklü rasında ülkücü sağın eklemlenmesiyle de başarılı
nefreti ve o nedenle toplumsal çatışmayı körükle- bir şekilde idare eden Tayyip Erdoğan’ın yarattığı
mek isteyenlerin bilhassa Cumhuriyet dönemin- “karizmatik liderlik”, takipçilerince adeta evliya,
de Sünni fay hattının şiddetini üzerlerine kolayca tanrının yeryüzündeki gölgesi (zıllullah fi’l-arz),
boca ettikleri toplumsal bir kesim. Bunu bu denli mehdi-i zaman ve hatta peygamber olarak görül-
açık bir şekilde dile getirmemin nedeni tarihte mesini beraberinde getirdi. Çünkü bir yanda sa-
Alevilerce Sünnilere yönelik gerçekleştirilen tek ğın kutsadığı devlete halel getirmemiş (destekçisi
bir katliam ve pogrom hadisesine rastlanmazken, Doğu Perinçek ve “silah arkadaşlarını” ne kadar
aksini sunan birçok örneğe sahip olmamızdır sol görüyorsanız artık), diğer yandansa dindarla-
(Bu tarihsel gerçeği “Ben bu dünyanın Alevisi ol- rın iktidara gelmek ve devamında da buraya yer-
malıyım / Yana yana tükenmediğime göre” diye leşmek için kendileri için iyi olsa da başkalarında
özetleyen Gülten Akın’a selam olsun). Özellikle şüpheyle yaklaştıkları ve hiç de saygı duymadıkları
de AKP iktidarı döneminde Alevilerin kamusal “demokrasi”yi sandıkla kullanışlı bir sayısal aparat
ortamda çok rahat bir şekilde hedef gösterildik- haline getirerek, mahirane şekilde araçsallaştır-
lerine tanık olduk. Bunlar arasında en sık başvu- mıştır (Müslümanların savaşta hile caizdir inancı
rulan retorik “ordu ve yargının Alevilerin elinde gereği). Girdiği birçok seçimi kazanmasıyla da (7
olduğu” ve dolayısıyla dindarların bu iki kuruma Haziran 2015 seçimindeki oy düşüşü ve son bele-
yönelik tepkilerinin de doğrudan Alevilere yönel- diye seçimlerinde İstanbul ile Ankara’nın kaybedi-
tilmesiydi (Bu faninin kulakları, 2010 Anayasa lişini saymazsak) kendisine bahşedilen bu siyasal
Değişikliği Referandumu’nda değişiklik yönlü bir mucizeyi daha da büyüttü. Nihayetinde de 2023
destek oluşturmak için televizyonlarda şunları da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden %52 oy alarak,
duydu: “Yargıyı TES dedelerinin [Tunceli-Erzin- yeniden zaferle çıkan bir Erdoğan! Üstelik büyük
can-Sivas] elinden kurtaracağız! O nedenle gerek bir ekonomik krizin yaşandığı, deprem gibi büyük
Kılıçdaroğlu’na yönelik Çubuk’taki linç girişimi bir felakette sorumlu olduğu devletin ihmalkârlık-
gerekse sonrasında onun nezdinde Alevilere yö- ları ve eksikleri ile demokratik hak ve özgürlükler
5 Yasin Aktay’ın Türk Dininin Sosyolojik İmkanı adlı çalışması 6 Tanıl Bora, Cereyanlar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2017, s.
94 bu düşünceye sözde “ilmi” olarak altlık sunar! 430.
hususunda karnenin çok geriye gitmesi vs.! Ama harcını Türk-İslâm sentezi ile karan Türkiye’de
yine de tercih Erdoğan. Peki neden? esas olan çeşitlilik değil, “mermer(leştirme)”dir
Bu soruya, Koray Çalışkan’ın yıllar önce büyük (Alparslan Türkeş’ten mülhem). Türkeş “Türk-
bir özgüven ve pozitivist kibirle ifade ettiği “işin lük bedenimiz, İslâmiyet ise ruhumuzdur. Ruh-
metodolojisini öğreten bir siyaset bilimci” olma- suz beden ceset gibidir” derken buna doğrudan
dığım için kesin bir cevap veremem!7 Ama bunun işaret eder. Ama yok, “ben içine doğduğum çeşit-
için ne bunları bilmek ne de ilmini yapmaya gerek lilikle bu mermere ismimi yazdırmak (kazdırmak
var. Zira, “bilen ne yaptı ki” dediğinizi de duyar zinhar olmaz) istiyorum” diyorsanız da ruhunuzu
gibiyim! Hâkezâ –tamamına elbette haksızlık yap- kapının önünde bırakarak, yani bedeninizi cese-
madan– sosyoloğunun, ev ile üniversite arasında de çevirerek, sadece biyolojik olarak yaşamanıza
mekik dokuyup, semtinin halk pazarına dahi uğ- elbette izin verilir. Tabii tek şartla: Sınırı aşmaya-
ramadan masa başında Batı tandanslı teorileri, caksınız (Devlet Bahçeli’nin, iktidar yanlısı ve ‘bir
sahadan toplattığı birkaç anketle sınayan bir aka- zamanlar’ Alevi olan gazeteci Abdülkadir Selvi’ye
deminin varacağı ve vardıracağı nokta ne yazık ki ‘kılıç artığı’ diyerek, ona dolaylı olarak Aleviliği-
bu anlayış körlüğü ve yanılgısında! Bunun nede- ni hatırlatması gibi). Böyle olmuyorsa da itaat ve
ni de daha çok Türkiye ve Ortadoğu’ya özgü bir “hizmetçilikten” başka bir şansınız olmayıp, kut-
kavram hazinesiyle düşünememek ve tuzlamasan sal insana çevrilirsiniz (Agamben, adını, Mehmet
kokacak “yansız bilimsellik kisvesi”nden kaynak- Esat Bozkurt ile andığımı duysa kimbilir ne ka-
lı. Ondandır ki en buralara dair düşünenler bile dar kızar). Ama hepsinin can suyu da “KORKU”.
Şerif Mardin’den bir adım ileriye gidemeyip, onu Bu açıdan bilhassa 19. yüzyıldan başlayan toprak
tekrarlayıp durmakta! kayıpları ve yine birçok yerden Anadolu’ya ger-
Dediğim gibi işin “ilmini” bilmiyorum ama ta- çekleştirilen göçlerin beraberinde getirdiği trav-
rihçiliğim ve her şeyden de önemlisi anlamaktan ma, bu toprakların şu anki DNA’sına dair çok çok
edindiğim tecrübemle, Ortadoğu gibi duygu top- önemli ipuçları sunuyor (ya burası da elden giderse
lumlarına (Siz bunu Ahmet Arif’in tabiriyle Üs- halimiz ne olur). Aynı şekilde, Anadolu’daki gayri
küdar’dan bu yana diye de okuyabilirsiniz) dair Müslimlerin can pahasına eklemlendikleri resmî
düşünüp-okurken, “2+2’nin her zaman 4 etmedi- ideoloji ve Türk-İslâm kimliğinin ateşli birer des-
ğini” idrak edecek bir yaşa artık geldim diyebi- tekçileri olmalarının payı da göz ardı edilemez.
lirim! (O nedenle, şu her araştırmanın sonunda Korkunun itaatle birleştiği bu tablo beraberinde,
‘olur da yanılmayalım’ diye sarf edilen ‘yanılma diğer “yurttaşlara” (denilebilirse şayet) nazaran
payına’ çok büyük bir anlam yüklüyorum). Da- daha fazla olanak kapısı açtı. Ama o da yine tek
hası niteliksel bir demokrasi geçmişi olmayan, şartla: KOŞULSUZ İTAAT!
bireyden ziyade ideoloji, dava ve grup güdüsü- Kanaatimce tüm bu resmî sermayenin sözcüsü
nün ön planda olduğu bu topraklar için böyle bir ve uygulayıcısı haline gelen Erdoğan’a olan itaa-
tecrübenin yakın süreçte pek olası durduğunu da tin arkasında işte bu tarihî sermayenin rolü çok
düşünmüyorum. Üstelik sadece şeriat rejimi ile büyük. Hâkezâ, travmaların sorumlusu görülen
yönetilen ülkeler için değil, sonradan inşa edilen Batı ve özeldeki Hıristiyan düşmanlığıyla (Hıristi-
ulus-devlet ve sözde “laik” sistemlerde de böyle. O yanlar da hep iyi demiyorum elbet), resmî ideolo-
nedenle durum maalesef, Luizard’ın dile getirdiği jiye entegrasyonun kaidesi-biati olan Türk-İslâm
gibi “laikliğin kültürel olarak kabul edilip entegre kaidesi, tarihinin hiçbir döneminde bugünki gibi
edildiği tek ülke Türkiye” için de geçerli.8 Çünkü kullanışlı bir akara sahip olmadı. Dolayısıyla Tür-
7 “Birinci parti % 40 alsın zil takıp oynasınlar diyen” Çalış- kiye’nin Ortadoğu içerisindeki hikâyesinin özgün
kan’ın bu değerlendirmelerinden sonra yapılan seçimde AKP kodları da bu üstünkörü anlatımızın işaret ettiği
% 49 oy aldı! Video kaydı için bkz. https://www.youtube. uçlara dayanıp, İslâm’ın telkin ettiği otoriteye ita-
com/watch?v=1Lw3ojFITV4&t=7s
8 Pierre-Jean Luizard, İslâm Topraklarında Otoriter Rejimler, atle birleşince (ulu’l-emre itaat, Nisâ 59) böylesine
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2016, s. 3. bir doğal simbiyotik ilişki gelişti. Üstelik öyle bir 95
bağ ki siyaseten kendini sözde “demokrasi na- bir görünüme sahip olduğu da tarih boyunca aşi-
ralarıyla” en yapı-söküme uğrattığı durumlarda karken!
ortaya çıkan yeni veçhelerinde bile, iktidarından Netice olarak Tayyip Erdoğan’ın 2000’lerin
muhalefetine bir yeniden organizasyon döngü- başından itibaren çıktığı bu yolculukta, önce ta-
süne hizmet etti. Bugün aşamadığımız durum ban tarafından korkularının emanet edilerek, “ne
tam olarak bu. Üstelik tüm bunlar da toplumsal yaparsa yapsın vardır bir hikmeti” denilerek biat
mühendisliğin getirdiği itaat kültüyle birleşince, edilen bir önder, şimdiyse işaret ettiği tüm engel-
halktan, en basit yurttaşın hakkı olan denetim ve leri ya da öyle gösterdiği tüm bariyerleri aşan, ka-
hesap sormaya yönelik rasyonel bir aklı beklemek rizmatik bir şahsiyet olarak kutsandığını söyleye-
de beyhude bir hale gelmiş bulunmakta. biliriz. Bütün bunları da yukarıda ifade ettiğimiz
Bundandır ki etraflıca analizine girişmeden, ka- tarihsel bakiyenin omuzları üzerinden yükselme-
ba bir ifadeyle dile getireceksek; din ile milliyet- siyle gerçekleştirdi. O nedenle bilinçli olarak do-
çiliğin birleştiği bir yerde rasyonel akıldan bah- kunduğu, tabanının kendisiyle kurduğu bu duy-
sedemeyiz. Bu nedenle İslâm’ın egemen olduğu gusal bağ, rasyonel tahayyüllerden uzak, özünde
Ortadoğu coğrafyasında, rasyonel akılla hareket korku ve ezikliğin de yer aldığı ve her defasında
eden birey ve sistemlerin gelişmesinin her zaman seçim başarılarıyla konsolide edilen bir toplum-
kadük kalıp, tarihi sermayenin rolüyle de İslâm sal “histeriye” bürünmüş bulunmakta (Bkz. her
dışına karşı hep bir teyakkuz ve tehlike halinin seçim sonrasındaki balkon konuşmaları seremo-
diri tutulduğunu ve tutulacağını söyleyebilirim. nisi). Kitleye verilen mesajlarda tercih edilen eril
Tabii Türklük çimentosunu da unutmadan! Ve ve cinsiyetçi dilin tercihi de bu nedenle bilinçli
bunun coğrafi kaderin zihinsel yansıması olduğu- bir tasarım. Fakat sadece bununla da sınırlı değil.
nu da eklemek isterim.9 Onu tabanının gözünde “modern dönemin pey-
Burada, içeride ya da dışarıda, Batı’ya duyulan gamberi” yapan en önemli şey, tek parti yöneti-
nefret ile ezik ve yaralı bilincin doğrusal bir oran- mi Kemalizmi’ne beslenen rövanşist duygular.
tıyla arzuyu beslediğini de düşünebiliriz. Bundan- Bu nedenle Kemalizm’in modern bir “din” mer-
dır ki liderin karizmasına yüklenen anlam doğ- tebesine çıkarılması kadar, Janus’un diğer bir yü-
rudan Batı’ya karşı bir hamasetle ifade bulunca, zü olarak Erdoğan şahsında da böyle bir inşanın
bundan büyük bir zevk alan gelenekçi ve “sağ” bir yürütüldüğü söylenebilir. Dolayısıyla bu fasılda
toplum yapısına sahibiz. Fakat yine de söz konu- son kuple olarak, öndere bîatin bir kültür oldu-
su bu kimlik görüngüsünün artık sadece “Batı’nın ğu bu topraklarda uzun erimli kurulan duygusal
ilmini alıp ahlakını reddetmekle” kalmayıp, alttan ilişkinin, onda ve yaptıklarında bir olağanüstülük
alta, arzu duyulan bu ilmi ve ahlakı da kendi iç di- aranarak, kendisine yönelik ibadeti ön plana ge-
namikleri ile var etmeye çalıştığı yeni bir aşamaya tirdiğini söyleyebiliriz ki bizzat Erdoğan’ın kendi
geldik (Mesela, oluşan yeni İslâmcı elitin yaşamı tabanında bu yönde bir söylemin dile getirildiğine
ile TOGG üretimi için koparılan tantanalara ba- de sıklıkla tanık oluyoruz. Fakat burada yine de
kınız). Çünkü bu kaçınılmaz. Bu yönüyle Türki- son seçimlerde, Cumhur İttifakı’na bekâ kaygısı
ye’nin Doğu’nun serhaddi, uç sınırı ve esasında ile enjekte edilen korku aşısının önemli bir mü-
da iki tarafın ârafı olduğu söylenebilir. Özellikle sebbibinin de Devlet Bahçeli ile dindar içerikli
sınır olgusunun farklılıklarla beraber kozmopolit aşırı sağ olduğunu söyleyebiliriz. MHP’nin oyla-
9 Mesela Avrupa ülkelerindeki Müslümanların, sılalarıyla ta- rını yükseltmesinin temel gerekçesi de bu zaten.
mamen bağlarını koparmadan, kendi kültürel kodları ve Muhafazakâr ve dindarlar da ise daha çok, ümme-
bunun etrafında örülü cemaatlerini diasporada sürekli diri
tutmaları yadsınamaz. Türkiye’den gidenler bahsi için bunu
tin parçası olan toplumlarının, ona halel getirecek
açarsak kastım sadece Sünniler değil, Alevilerin de böyle ol- çeşitli sapkınlıklarla bozulacağı korkusu ön plan-
duğu yönünde. Hatta yine Türkiye bağlamında konuşursak da (İstanbul Sözleşmesi’yle beraber, LGBT nefre-
mülteci solcu ve komünistler için de durumun böyle olduğu-
nu düşünüyorum. Gariptir ki tarih boyunca herkes eleştirdi- tinin seçimden önce başlayıp sonrasına değin diri
96 ği o emperyalist Batı’ya gider! tutulması gibi). Bu bakımdan özellikle “devletin
“Bir ülkücüyü kesseniz HÜDA PAR ile aynı sandığa girmez” ve yine Devlet Bahçeli’ye yönelik “Türk bayrağındaki Türk ismini çıkarmayı
teklif eden HÜDA PAR ile Türk milliyetçileri nasıl yan yana gelebilir?” diyen Sinan Oğan seçim akşamı HÜDA PAR başkanı ve Devlet
Bahçeli ile aynı karede.

bekâsı” vurgusunun sağa, tarihimiz boyunca her uygun ve gerekli yerlerde basmasının da çok bü-
türlü siyaseti yapma ve tutarsızlık olarak görülse yük bir etkisi var. Bu da özelikle Ortadoğu için
de siyasi ilişkileri geliştirme olanağını sunduğu çok olağan duran “tarihte bireyin rolü”ne dikkat-
tecrübelerle sabittir. O nedenle bunu, öncesinde leri çekiyor (Bu nedenle semavi dinlerin doğduğu
Erdoğan’a her türlü lafı söyleyen Bahçeli’den son- ve peygamberlerin çıktığı bir coğrafya olması da
ra bu kez de Sinan Oğan’ın yapması bir tesadüf tesadüf değil). Şayet bir başkasının bunu onun
değil. Tek başına bu örnekler bile Türkiye sağı- gibi gerçekleştirecek mahareti olsaydı bugün za-
nın iktidarda ya da çeperinde durmak için “bekâ” ten bunları konuşmaz olurduk. Çünkü muhalefet
söylemiyle her türlü akışkanlığı sergileyecekleri ne zamandan beridir Erdoğan’ın etrafında örülü
ve toplumca da kanıksanmış bir seçeneğe sahip bu siyasi haleyi ve bloku parçalamaya çalışsa da
olduklarını gösteriyor. Bugün solda, muhalefet- başarılı olamadı. Zira sorun her defasında mu-
teki İYİ Parti’ye yönelik duyulan güvensizlik de halefeti kendi belirlediği minderde güreşe çekip,
aynı tecrübeye dayanıyor. deviren Erdoğan’ın başarısından ziyade, muhale-
Kabul edelim ki Erdoğan’ın, ikisi de korkuları fetin kendi iç dağınıklığı ve vizyonsuzluğundan
etrafında birleşen Batı karşıtı dindarlarla milli- da kaynaklanıyor. Ama bunu atlatsa bile kısa
yetçilerin önemli bir kısmını tek bir çatı altında süreli zaferleri bile uzun erimli iktidarda kalma
toplaması, ona ne zamandan beridir kendine has şansı sunmuyor muhalefete. Çünkü sorun da-
bir önderlik özelliği kazandırmış bulundurmakta. ha çok Erdoğan’ın işaret ettiği “milletin feraseti
Tabii bütün bunlar içerisinde, elindeki devlet im- ve Anadolu irfanının” gün yüzüne çıkarılmamış
kânları ile seçime gitmesinin yanı sıra toplumsal yönlerinde saklı. Bu nedenle Kılıçdaroğlu da her
tabanın teşne olduğu kimlik siyasetinin tuşlarına ne kadar Erdoğan’dan rol kapıp o “ferâset ve ir- 97
fana” seslenmeye çalıştıysa da olmadı. Çünkü iki cı büyük bir hamle olduğunu deneyimledik. Daha
kesimin de bundan anladıkları çok farklı olup, net bir ifade ile insanlar şunu sordu: “Henüz ken-
bizzat Kılıçdaroğlu’nunki zaten yüzlerce yıldır il- di aralarında dahi anlaşamayan bu çok sesliliğin,
kinin açık düşmanı! Bu bakımdan muhafazakâr- kendi içinde bile mutabakata varmadığı bir adaya
lar ve İslâmcılarca Aleviliğinin köklü bir nefretle biz neden oy verelim?” Bu açıdan Akşener’in, ye-
dillendirilmesi kadar, seçim öncesinde de sağdan niden masaya dönüp, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını
ve soldan kesimlerce adaylığının bir olumsuzluk halka sunduğu geceyle, 1. ve 2. tur sonrasında alı-
olarak sunulması, Anadolu irfanının bu köklü fay nan yenilgilere rağmen takındığı beden dili ara-
hattında saklı! Ondandır ki, aday olduktan sonra sındaki farklılık bile tartışma konusu. Akşener’in
Aleviliğini dile getirmek zorunda kaldığı ürkek bununla, “haklı olmanın verdiği gururla” masa-
videosunu, Roland Barthes’ın faşizm için dile ge- dan ayrılması sonrasında kaybettiği prestijini, en
tirdiği “konuşma yasağı değil, söyleme mecburi- başından öngördüğü sonuçlarla yeniden kazan-
yeti” ifadesinden teville bir “söyletme mecburiye- maya çalıştığı düşünülmekte. Yani bu sol seçme-
ti” olarak değerlendiriyorum. nin sağ tarafından atılmış bir “kazık”la yine bir
yalnızlık duygusuna gark olmasını beraberinde
KUYRUĞUYLA MEŞGUL BİR
getirdi. Tabii burada bir diğer husus da Millet İt-
OUROBOROS MUHALEFET
tifakı’nın seçmen tarafından adeta sağdan-soldan
Buradan doğrudan seçim sonuçlarına bakarak vur toplanmış bir “yamalı bohça” olarak görülüp, bir
abalıya yapmayacağım. Kanaatimce Türkiye’de istikrarsızlıkla özdeş kılınması oldu. Yani “bun-
sağa karşı siyaset yapan solun da bir kapasitesi lar ülkeyi nasıl yönetecek” şüphesini, iktidardan
var. O nedenle alınan başarısızlıkları kişilerden ziyade bizzat kendileri oluşturdu. Bunda da özel-
ziyade yapısal birtakım sütunlar üzerinden de- likle şapkadan adeta tavşan çıkaracakları heye-
ğerlendirmenin daha uygun olduğunu düşünüyo- canını oluşturdukları mütemadi toplantılar ve
rum. Bundan önce yapmak istediğim de daha çok sonrasında da aslında sürpriz bir adayın çıkma-
buna yönelik. Hâkezâ sol başardığı vakitlerde de masının yarattığı düş kırıklığının seçmen üzerin-
(CHP’nin uzun bir aradan sonra Ankara ve İstan- de oluşturduğu düş kırıklığının etkisi var. Oysaki
bul büyükşehir belediyelerini alması) bunu sağ en başından itibaren Cumhur İttifakı gibi adayı
parti ve tabanın desteğini alarak gerçekleştirdi. deklare edip buna yönelik de bir seçim stratejisi
Dolayısıyla halkının büyük kısmı sağa meyyal bir oluşturulsaydı, zaman ve ikna açısından büyük
ülkede solun sağ olmadan seçim kazanması elbet- bir faydası olacak ve seçim de niceliksel olarak ka-
te çok çok zor. Bunun için de Kılıçdaroğlu’nun zanılabilecekti. Niceliksel diyorum çünkü Millet
belediye seçimlerinde kurduğu denklemin başa- İttifakı’nın iç denge ve çelişkilerinden ötürü ni-
rılı olduğunu gördük. En azından bugün cum- teliksel bir değişim ve dönüşüm beklemiyordum.
hurbaşkanlığı seçimlerinde iki büyükşehirde de Gelelim Yeşil Sol’un tabanını oluşturan Kürtler
dengenin çok az farkla lehine olduğunu görsek ile sol, sosyalist ve seküler seçmene. Sanırım bu
dahi bunun bile gelecek seçimlerde aynı kalacağı- açıdan büyük bir ilki yaşadık. Özellikle de bir par-
nı düşünemeyiz. Çünkü karşımızda devletin tüm tinin seçmeninin, kendi ittifakta olmasa da blok
olanaklarını seferber eden bir iktidar var ve buna halinde CHP’ye oy verdiği bir ilk oldu (SHP dö-
karşı hareket olanaklarını da iyi hesaplamak ge- nemi ayrı bir tecrübe olup, ittifaktan kaynaklıy-
rekiyor. dı). Hatta bu oran birçok yerde Yeşil Sol’un aldığı
Burada özellikle, Altılı Masa’nın Meral Akşe- oyun üzerine de çıktı. Yani her defasında masadan
ner’in solvosuyla dağıtılma tehlikesiyle karşı kar- uzak tutulan ve görmezden gelinen Kürtler hiçbir
şıya kaldığı seçim öncesi döneme de bir vurgu beklentiye girmeden oyunu Kılıçdaroğlu’na verdi.
elzem. Çünkü bunun Kılıçdaroğlu’nun yine de Üstelik bu sadece böyle bir durumla da sınırlı kal-
aday olmasıyla, bizzat Akşener tarafından hem madı. Bu bakımdan 1990’lı yıllarda yükselişe ge-
98 kendi tabanı hem de kararsızlar indinde şevk kırı- çen kimlik siyasetinin devlet nezdinde oluşturdu-
ğu güvenlik riskine karşı, İdris-i Bitlisi vb. bir dizi sonuçlarla beraber Selahattin Demirtaş’ın özeleştiri
etken üzerinden birbirine düşmanlaştırılan Sünni mahiyetinde, aktif siyaseti bırakma tepkisi de farklı
Kürtler ile Türk ve kısmen de Kürt Aleviler, yaşa- bir okuma olanağı sunuyor. Fakat bu da daha çok
dıkları mağduriyetin ortak bir cepheden geldiğini bir özeleştiriden ziyade, etkisini kaybettiği, parti içi
hesap ederek Kılıçdaroğlu adı etrafında birleşti- bir “hesaplaşma” gibi okunmaya müsait. Tabii bu-
ler. Üstelik bu durum, öncesinde, HDP’nin %10 rada, yeni dönemle beraber olası bir devlet ile PKK
barajının altında kalmaması için CHP’den gelen arası görüşme sürecinde istenmeyen kişi olması-
emanet oy oranından katbekat yüksek bir şekilde nın payı da yüksek. Diğer yandan, cezaevi süreci
etkisini gösterdi. Yani ağırlığı Sünni olan bölge ile beraber çok sık müdahil olduğu sosyal medya
Kürtleri bir Alevi’ye oy vermekte hiçbir beisin ol- ortamıyla öncesinde edindiği karizmasını aşındır-
madığını ve dinlerinin de ne kendileri ne de aday- dığını da düşünüyorum. Belki bu mecrayı daha az
ları açısından sorun teşkil etmediğini gösterdi. Bu kullanıp, “uzaklığın verdiği derinliğini muhafaza
önemli. Çünkü iddia edildiğinin aksine, Kılıçda- etseydi” bugün sunduğu tepki için etrafında daha
roğlu’nun yerine “Sünni” olan Mansur Yavaş ya da büyük bir kitle bulabilirdi. Bu ve bunun gibi bir
sağdan başka bir adayın gösterilmesi durumunda dizi nedenden ötürü Yeşil Sol’un giderek düşen oy
böyle bir desteğin sunulmayacağı hem HDP (Yeşil oranını masaya yatırması gerekiyor.
Sol Parti) hem de taban tarafından net bir şekilde Peki CHP bu seçim sonuçlarını nasıl karşıladı ve
hissettirildi. Yani daha çok Kürt siyaseti tarafından karşılar? Katıldığı Babala TV programında Kılıçda-
sekülerleştirilen bu taban Kılıçdaroğlu’na sunduğu roğlu’nun sarf ettiği çok mühim bir cümle vardı:
desteğiyle, milletinin, inancının önünde olduğunu “CHP’yi yönetmek Türkiye’yi yönetmekten daha
net bir şekilde gösterdi (Ara bir not olarak: Ekrem zor!” Bizzat genel başkanı olduğu partisine yöne-
İmamoğlu’nun da Yavaş’tan ve geldiği gelenek- lik böyle bir vurguda bulunmakta haksız da değil.
ten farklı, Kürtlerce bir teveccühle karşılaşacağını Çünkü her ne kadar CHP tabanı bu seçimleri tü-
söylemek gerekir ki bunu da zaten İstanbul se- nelden son çıkış olarak gördüyse de soldan gelme
çimlerinde yine Kürtler ve HDP tabanından aldığı eleştirel tutumunu parti içinde yürütmekten geri
destekle gördü. Bu desteğin cumhurbaşkanlığında durmadı. Çünkü, varlığını liderine endeksleyen
aday olması halinde de sağlanacağını düşünenler- diğer sağcı partiler ve en çok da AKP gibi bir anla-
denim ki bu adaylık süreci de zaten başından bir yışa sahip değil. Dolayısıyla bu gibi partilerde lide-
siyasi hile ile engellendi. Fakat Kılıçdaroğlu’nun ri yüceltmek kadar yermek de olası. Bunun daha
zaten alabileceği en maksimum oya nazaran aynı şiddetli bir eleştirisini gelecek süreçte net görece-
desteği ne kadar alacağı en azından bu konjonk- ğiz. Açıkçası, yerel seçimlerin de olası bir yenilgi
türde kestirilemezdi). Ama bundan sonra en azın- ile sonuçlanması bu açıdan belki de bardağı taşı-
dan CHP’nin Kürtlere yönelik alacağı pozisyon ve ran son damla olabilir ve bu nedenle bu seçimler
ittifaklarla oylarını bu taban içinde arttırmak da Kılıçdaroğlu açısından güven tazelemesi için çok
eksiltmek de yine kendi elinde. stratejik. Tabii yerine veliaht olarak görünen İma-
Diğer yandan yine seçim öncesinde paylaştığım moğlu’nun da bu seçimlerle sîgaya çekileceği ve
“Yeşil Sol Parti’nin %8.5-9 arasında oy alacağı” ger- olası bir mağlubiyetten etkilenmeyeceği düşünü-
çeği bilhassa bu parti açısından ciddi okumaları da lemezse de onun Kılıçdaroğlu kadar yara alacağı
beraberinde getiriyor. Aday profili, genel başkan- söylenemez. O nedenle Kılıçdaroğlu bu seçimler-
lara yönelik eleştiriler, partide siyaset yapan Kürt de sırtına, hem bahsettiği CHP içi muhalefetin ar-
“seçkinleri”nin seçmende oluşturduğu şüphe, din- tacak tazyiki hem de bir seçimden yenik çıkmanın
dar Müslüman Kürtlerin dışlanması, Türkiye İşçi yüküyle girecek. Fakat bu kez rakip olarak kar-
Partisi’ne yaptıklarına rağmen gösterilen taham- şısında, AKP tarafından belediye başkanlıklarına
mül ve son olarak da Pervin Buldan’ın teamüller aday gösterilecek sağ ve muhafazakâr taban içeri-
dışında yeniden aday gösterilmesi gibi bir dizi sinde popülerliği artan isimler var (Tevfik Göksu,
faktör tepkisel bir durum oluşturdu. Diğer yandan Murat Kurum, Süleyman Soylu gibi). Bunun için 99
açıklanan yeni kabinede yer verilmemelerini, yak- nın akabinde, Aleviliği her defasında bir “sorun”
laşan yerel seçimlerde büyük şehir adaylıkları için ya da “eksiklikmiş” gibi sunulan Kılıçdaroğlu’nun
hazırlanmalarına yoruyorum. cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bilhassa ilk tu-
Muhalefetin seçim öncesi bahse konu büyük bir runda Sünni Kürtlerden aldığı büyük oy, Türki-
eksikliği de Muharrem İnce’ye yönelik tavrıydı. ye’deki iki halk arasında diyaloğun kapılarını da-
Zira büyük bir şartlanmışlıkla seçimin ilk turunda ha fazla açan, umut verici bir gelişme olarak ken-
kazanılacağını düşünerek özellikle de Muharrem dini gösterdi. En azından ve daha çok Alevilerin
İnce’ye “bilenilmesi”nin de aleyhte sonuçları ol- bunu iyi okumaları gerektiği kanaatindeyim. Bu
du. Çünkü bu gerilim, söz konusu süre zarfında da bize, yukarıda da dile getirdiğim gibi seküler
İnce seçmeninin Millet İttifakı’yla arasının açıl- Kürt siyasetinin hitap ettiği Kürtler içerisindeki
masını tırmandırmakla beraber, en sonunda da millet aidiyetinin din faktörünü geri plana ittir-
İnce’nin, aleyhine servis edilen görüntülerle tüm diğini gösterdi (Tabii Kılıçdaroğlu her ne kadar
sorumluluğu Millet İttifakı’na yıkarak seçimden Kürtlüğünü vurgulamasa da ona yönelik verilen
çekilmesiyle ittifak aleyhine büyük bir etki yarat- bu oylarda bir kesim İslâmcı Kürt çevrenin etkisi-
tı. Oysaki İnce seçimlere girseydi hem ne kadar oy ni de göz ardı etmemek gerek). Fakat burada yine
alacağı ve bunun ikinci turdaki yansımaları hem de gelecekte beliren bir tehlike var. O da Süley-
de oy verenlerinin tutumlarında büyük bir deği- man Soylu’nun alenen dile getirdiği bir itirafla vü-
şiklik yaşanmasının önüne de geçilecekti. Böyle cut buldu. Yani artık eskilerin dediği gibi “şüyuu
olmadığı gibi kanaatimce muhalefetin bu süreci vukuundan beter” bir durum da kalmadığı gibi,
de iyi idare edemeyip (gerilimin bilhassa iktidar herkesin bildiği bir sır da böylelikle yetkili bir
cephesince de tırmandırılıp), “nereden ve kimden ağızdan faş oldu!
geldiği” hâlâ belli olmayan montaj kaset skanda- 1990’larda seküler Kürt siyasetine karşı des-
lının müsebbibi olarak gösterilmesinin cevabı- teklenen Hizbullah’la ilişkisi olduğu ifade edilen
nı veremediğini de düşünüyorum. Aynı şekilde, HÜDA-PAR’a dair Süleyman Soylu’nun ifadeleri,
seçim öncesi mezkûr ittifakın tüm bileşenlerinin özelikle de Sünnî Kürtlere dair uygulamaya ko-
bağımsız şekilde kendi cumhurbaşkanlığı adayla- nulacak yeni bir İslâmcı siyasetin kapıda olduğu-
rıyla seçime girmelerinin her birine büyük bir so-
nu gösteriyor.11 Bu da bölgedeki dindar Kürtlere
rumluluk yüklemekle beraber, ikinci tur sonuçla-
erişim için HÜDA-PAR’ın koç başı yapılıp, çeşitli
rının daha rasyonel bir şekilde okunmasına katkı
göstermelik ve yine “niceliksel parlamenter de-
sunacağını da düşünenlerdendim ki o da olmadı!
mokrasinin” maharetiyle yeni dindar politikaların
SEÇİMİN TEK ARTISI VE OLASI TEHLİKESİ kapıda olduğuna işaret. Ama sadece Kürt coğraf-
Daha önce Birikim’de, 90’larda yükselen kimlik kim, 27 Nisan 2023, link: https://birikimdergisi.com/gun-
cel/11382/katliam-hiyanet-mubalaga-kahramanlik-idris-i-
siyasetiyle beraber bilhassa Aleviler cephesinde, bidlisi-tartismalari-ve-huda-par
Sünni Kürtlerle ilişki, yakınlaşma ve bakış açıla- 11 Haber Türk’te katıldığı programda Soylu şunları sarfetti:
rında yarılma yaratmak için, “keşfettirilen” İdris-i “Bunu göreceksiniz, Tayyip Erdoğan’ın attığı HÜDA-PAR
adımı, Türkiye’nin 20 yıl 30 yıl içerisinde Doğu ve Güneydo-
Bitlisi üzerinden yürütülen tartışmaların arkapla- ğudaki muhafazakar politika açısından yalnız kalan ve bunu
nına dair bir yazı kaleme almıştım. Bu bakımdan anlatmaya çalışan Doğu ve Güneydoğu’nun kendi kodlarına
yazıya ilham olan, HÜDA-PAR başkanının, Bitli- dönmesini anlamaya ve anlatmaya çalışan AK Parti, Cumhur
İttifakı ve Recep Tayyip Erdoğan’ın ve bu devletin en önem-
si’ye ait olduğuna inanılan (aslında ait de olma- li akıllarından bir tanesi olduğu, onu karşı tarafa bırakma-
yan) mezar ziyaretinin bir tesadüf olmadığı gibi dığını, eğer karşı tarafa bırakmış olsaydı hem muhafazakâr
hem de seküler hem de la-dini üç ayrı kesimin öbür tarafta
buna karşı Aleviler cephesinde meydana gelen
bu ülkenin yarınına ait en büyük risklerden biri olabileceği
tepkilerin de “yanlış bilinç”ten ötürü yersiz olma- çok net bir şekilde ortadaydı... Bu adım önümüzdeki süreç
dığını sunmaya çabaladım.10 Ama özellikle yazı- içerisinde Doğu ve Güneydoğu’daki nicelik açısından hiç-
bir ehemmiyet atfetmiyorum bakın...bundan büyüktür, çok
10 Bkz. Yalçın Çakmak, “Katliam, Hıyânet, Mübâlağâ, Kahra- güçlü bir sosyolojik adım ve bir devlet aklıdır.” Link: https://
100 manlık... İdrîs-i Bidlîsî Tartışmaları ve HÜDA PAR”, Biri- www.dailymotion.com/video/x8l89we
yasında değil, sonuçları Türkiye sathına yayılacak lumlardan farklı bir gelişime sahip olduğuna vur-
büyük bir olumsuzluğun da habercisi. Ama ne gu yapmaktı. “Zamanın göreceliğine” bir de bu-
yazık ki doğrudan bu siyasetin muhatabı olacak radan bakılması gerekiyor. Bu süreçlerin Batı’da
Kürtler dışında söz konusu tehlikenin farkında yaşanmadığı iddiasında değilim ama en azından
olan kimse yok. Olan Türk sekülerler de konuyu bunların bir döngü halinde bile isteye bir tercihle,
sadece Gaffar Okan cinayeti üzerinden, intikamcı sürekli ve yeniden yaşandığını iddia etmiyorum.
bir duygu ile seslendirmekte! Bunda zihniyet yapısı ve şekillenmesinde “kanlı”
Dizayn edilen bu siyasal dindar siyasete, Türki- geçmişiyle önemli bir tecrübe sunan Hıristiyan-
ye’deki mülteciler sorununu da dahil etmek iste- lık tarihi ve bundan çıkarılan tecrübelerin önemli
rim. Çünkü mesele sadece onların burada olma- bir etken olduğunu düşünüyorum. Yani eskilerin
sından ziyade, mevcut siyasetin pratiğe geçirilme- amiyane tabiri ile “eşek bile bir kuyuya iki defa
si için daha da fazlasının Türkiye’ye çekilecekleri düşmez” misali. Ama ne yazık ki durum ne Orta-
bir toplumsal mühendislik siyasetine işaret edi- doğu ne de Batı’yla serhad olan Türkiye açısından
yor. Bu nedenle siyaset yapan bir muhalefetin on- pek öyle değil.
ları bu ülkeden göndermekten ziyade kendileri ile 20 yılı aşkın bir süredir aktörü sürekli AKP
temas kurup, nezdlerinde dışlanma duygusu da olan döngüsel bir siyasal yaşamın içerisindeyiz.
oluşturan siyasetini behemehal terk etmesi gerek. Bu da ister istemez çizgisel modern bir zaman an-
layışından ziyade, yine AKP ve muhafazakâr ve
HÜLÂSA
milliyetçi siyaset tarafından tekdüzeleştirilen ve
Başlıktaki oksimoronik vurgu bilinçli bir tercihti. kendini tekrar eden döngüsel bir zaman algısı ya-
Bu da özellikle coğrafya ve onunla ilişkili toplum- rattı. Sürece, cumhurbaşkanlık sisteminin özgün
larla beraber tercih edilen yönetim şekillerinin de doğası da eklenince, adeta seçimlerle tesis edilen
ürettiği zaman mefhumunun Batı ve modern top- bir “meşruti monarşi” ile karşı karşıya olduğumu- 101
zu söyleyebilirim. O nedenle geçmişten geleceğe mut bir plan takvimi ve bunu anlatacak kadrosu-
dönen bu dilimde bizi bekleyen siyaset pratiği ve nun olmamasına yoruyorum. Ama yapısal sorun
söylemi için müneccim olmaya gerek yok. Çünkü sadece bundan ibaret değil. Muhalefet içindeki
bu dairede geçmiş ve gelecek mefhumları belirsiz, sağ bakış açısının sol seçmen nezdinde güvenilir
siyaset bir tekrarlar yumağı. Buradan hareketle de bulunmadığı da tüm açıklığı ile ortada. Öyle ki
yine Marx’tan istimle söylersek defaten yaşadığı- sıkça paylaşıldığı gibi “HDP hükümetle anlaşacak
mız trajedilerle karşı karşıyayız. Ama bu elbette ki diyerek AKP’ye muhalefet edenlerin hepsi” gidip
başkaları için böyle okunmuyor. Çünkü bir kesim bizzat kendileri anlaştı. Yani partilere yönelik gü-
için elzem olan demokrasi, AKP ile muhafazakâr ven hiçbir zaman olmadığından daha da diplerde.
ve sağ tabanı için hiç de öyle değil. Mesela ge- Haksız da sayılmazlar. Bununla beraber, demok-
çirdiğimiz son seçimde “olası bir yenilgi halinde rasi talebi de sadece bir partinin gidip-gitmeme-
iktidarın devredilmeyeceğine” dair vurgular da siyle alakalı değil. O nedenle muhalefet sadece
tabanın bilincine yönelik önemli bir işaretti. Ama bu seçim değil ne zamandan beridir yürüttüğü ve
değişmeyen tek şey, zaman ve içinde şekillenen karşıt bir söylem ve niyet geliştiremediği siyaseti-
siyasetin döngüsü. Tıpkı meşhur dizi Dark’taki gi- nin kurbanı. Tabii muhalefet içindeki sağ partile-
bi belirli bir periyotta, kendini sürekli tekrar eden rin kırmızı çizgili vurgularının demokrasiye dair
bir döngü. Dolayısıyla bir süreden beri her geç- asıl bedeli ödeyen topluluklarca kabul edilmediği
mişin geleceğinde yaşanan ve yaşanacak da bizzat ve edilmeyeceği de çok önemli. Dolayısıyla ka-
bu geçmişin tekrarı olmaktan geri durmuyor. İşte rışarak bir cephe oluşturmak ve demokrasiyi bir
esas mesele de bu döngüyü bitirecek siyasal bir partinin yenilmesi üzerinden gelecek bir şey gibi
akıl için çabalamak. Bunun için muhalefetin, ik- düşünmekten ziyade çoklu bir muhalefet yapısı-
tidarın döngüsüne hapsolup onunla bir şeyler ya- na büyük bir ihtiyaç var. Üstelik bugün muhalefet
rıştıracağına (ki bu da esasında Vedat Türkali’nin olanın yarın iktidar payandası olmakla yol aldığı
veciz değerlendirmesi ile ‘muhalefetini yönlendi- birçok örneğe sahipken, halkın umutlarını tüket-
rebilen iktidarın başarısına’ delalettir) daha deği- menin vebali de hassaten çok büyük.
şik bir üslup ve örgütlenmenin temellerini atması AKP, iktidar partisi olmanın yarattığı olanakla-
gerek. O nedenle slogan ve vaatlerle sağ-muhafa- rın yanı sıra, cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı
zakâr AKP tabanına seslenmekten ziyade onunla zaferin yarattığı özgüven ve dalgayla yerel seçim-
sahada bütünleşmek ve hepsinden de önemlisi lere girmenin psikolojik avantajını da elde etmiş
zihinsel değişimini gerçekleştirmenin yollarını bulunmakta. Buna karşı muhalefet cephesindeyse
bulup sunmak gerekiyor. Ya da başkasına zûl gö- büyük bir demoralizasyon söz konusu. Ama yine
rünen demokratik talep ve istençlerle bu anlayışa seçim sonuçlarından da anladığımız gibi Türki-
karşı farklı siyaset yöntemleri geliştirmek. Bu da ye’nin yarısı hâlâ değişimden yana. Fakat muhale-
sistemli bir programla ve sadece seçimlerde sunu- fet şayet ciddi bir demokrasi cephesi oluşturmaz
lan vaatlerle olmamalı. ise gelecek seçimlerden daha büyük bir hüsran ile
Biliyorum ifade ettiklerim çok zor gelebilir çıkacağı da muhakkak. Tabii her şeyden kötüsü
ama aksi de bir inandırıcılığa sahip olmaz. Me- de umutları tükete tükete insanların beklentileri-
sela Kılıçdaroğlu’nun seçimlerdeki vaatlerinin ne büyük bir darbe vurmak. Çünkü Eagleton’un
Erdoğan’a nazaran daha yüksek olmasına rağmen da belirttiği gibi “umudun boşa çıkması, tüken-
seçmenden rağbet görmemesinin en önemli nede- mesi kadar kötü değildir.”12
nini, muhalefetin sahada seçmeni ikna edecek so- 12 Eagleton, a.g.e., s. 68.

102

You might also like