You are on page 1of 6

Çalıkuşu Romanın Özeti

Reşat Nuri Güntekin’in 1922 yılında tefrika etmeye başlayıp ilk olarak 1923’te kitap olarak
yayınlanan Çalıkuşu romanının konusu bir genç kızın Anadolu kasaba ve köylerinde idealist
bir ruh ile çalışma ve yaşama gayretidir. Bu genç kız, Feride, daha çocukluğundan itibaren
hareketliliği ve yaramazlığıyla ün yapmış, anne ve babasının ölümü sebebiyle teyzesi
tarafından bakılan güzel mi güzel zeki bir roman kahramanıdır. Çocukluğunda annesinin
ölümü ve dadısının evlendirilmesinden sonra bakımı attan düştükten sonra sakat kalan
Hüseyin adlı bir süvari neferine kalmıştır. Daha o yaşta bir erkek tarafından büyütülmesi
gençlik ve erişkinlik hayatında Feride’ye bir erkeksi hareket, tavır ve direnç sağlamıştır.
Büyükannesinin ölümüyle babası, Feride’nin sığıntı vaziyetine düşmesinden çekinerek onu
bir Sör mektebine yazdırmıştır. Feride okulda yaramazlığıyla, ağaçlardan inmemesiyle
“çalıkuşu” lakabını almıştır. Mektebi tatil olduğu vakitlerde Besime teyzesinin Kozyatağı’nda
bulunan köşkünde geçiren Çalıkuşu, teyzesini oğlu Kâmran’ın hastalıklı hassas yapısından
oldukça şikayetçidir. Bir yaz Ayşe teyzesinin daveti üzerine Tekirdağ’a gittikleri vakit
Kâmran’a karşı hislerinin olduğunu kuzeni Müjgân’ın etkisiyle anlayan Feride’nin bu durumu
aile içinde yayılmıştır. Feride ve Kâmran nişanlandıktan sonra Kâmran bir süreliğine
Avrupa’ya gider ve dört yıl sonra döndüğü vakit düğünlerine üç gün kalmışken Feride bir
kadından Kâmran’ın Avrupa’da iki yıllık bir aşk macerası yaşadığını öğrenince bir not
yazarak evden kaçar. İlk gece sütninesinin evine sığınır. O gece yalnızca bir kadın değil bir
birey olarak hayatının en önemli kararını vermiştir: “… diplomam gözümde bir ehemmiyet
almıştı. Bütün ümidim pek makbul olduğunu söyledikleri bu kağıt parçasındaydı. Onun
sayesinde Anadolu vilayetlerinden birinde bir hocalık alacak, bütün hayatımı çoluk çocuk
arasında, şen ve mesut geçirecektim.” (s.152) Feride bu kararının ardından bir müddet
Gülmisal Kalfa’nın evine sığınmış orada Besime teyzesi için bir mektup yazmış ve büyük
uğraşları ve başkalarından gördüğü destek sonucunda “B… vilayetinin” yani Bursa’nın
merkez rüştiyesinde öğretmenliğe tayin edilerek yola çıkmıştır. Romanın olay akışı bu
aşamaya kadar önem arz etmektedir çünkü Feride büyük bir cesaretle bu kararı almasına
rağmen hala hayal kırıklığına uğramış aşık bir genç kız sayılabilir. Ancak işi aldığı zaman için
hakim anlatıcı şu cümleleri kurmuştur: “Bundan sonra, o da artık kendi kazanan bir insandı.
Kimse, artık ona, adına merhamet ve himaye denen büyük hareketi yapmaya cesaret
edemeyecekti.” (s. 173)

İlk tayinini aldıktan sonra Feride’nin başından geçen her hadise onu yaşadığı hayal
kırıklığından, çocukluğun heyecanlı şımarıklığından uzaklaştırmış kendi yağında kavrulan,
idealleri için savaşan hatta açlığa razı gelen güçlü ve fedakar bir kadın haline getirmiştir.
Feride de romanın yazarı Reşat Nuri’nin mesleki sebeplerle bulunduğu yerlerde bulunmuştur.
Bu sebeple o mekanların tasviri daha gerçekçi bir biçimde yapılmıştır. Bursa’dan Zeyniler
Köyüne, Zeyniler Köyü’nden tekrar Bursa’ya, Bursa’dan Çanakkale’ye, Çanakkale’den
İzmir’e ve son olarak İzmir’den Kuşadası’na uzanan muallimelik macerasında Feride iyice
pişmiştir. Bursa’da atanabilmek için idareye karşı verdiği direnç savaşı o dönemin kamu
yapılarındaki çarpıklaşmanın ispatıdır. Ayrıca bir kadının öğretmenlik yapmak için
Anadolu’ya tayin istemesinin yönetici kimseler tarafından karşılanış biçimi de o dönem
kadınlarından beklenenleri gösterir niteliktedir. Feride daha Sör mektebindeyken arkadaşları
gibi bir çocuk olmayı başaramamıştır. Herkes aşk sergüzeştlerini anlatırken bütün bunlar ona
gereksiz gelmektedir. Nihayetinde o da bir kadındır ve aşık olmuştur. Yaşadığı hayal
kırıklığını bastırıp kendini işine ve çocuklara adamaya karar vermiş bu dünyaya bu bakımdan
faydalı olmaya heveslenmiştir.
Amacına zorluklarla ulaşan Feride Zeyniler’de kendi gibi hor görülmüş masum bir çocuğu
evlat edinmiş, onun hem annesi hem ablası olmuştur. Bu hareketi, Feride’nin yalnız
geçmişinden kaçan çağdaşlarıyla denk bir aşk kızı değil, sorumluluk almaya hazır gözü kara
bir insan olduğunun ispatıdır.

Gittiği her yerde şen hareketleri yahut güzelliği sebebiyle sevilmiştir. Bursa’da ona
“ipekböceği”, Çanakkale’de ise “gülbeşeker” lakabı takılmıştır. Evinin bahçesinde açtığı saçı,
okul bahçesinde çocuklarla oynayışı ya da türlü durumlar sebebiyle erkeklerin ilgisi üzerinden
hiç eksik olmamıştır. O ise hiçbir zaman bu ilgilere karşılık vermemiş, kendisini tamamıyla
işine adamış, yalnız Bursa’da kendisine sevdalanan Şeyh Yusuf Efendi’nin ölümüne, ona
karşı hissettiği dostluk sebebiyle derinden üzülmüştür.

Çanakkale’de kendisine ilgi duyan İhsan adlı bir zabiti reddeden Feride bir davette kendisine
gösterilen rezil davranış sonucu Müdire Hanım’ın desteği sayesinde İzmir’e gitmiştir. Üç ay
boyunca İzmir’de bir türlü iş bulamayan Feride yine başkaları tarafından sağlanan iyilikler
sayesinde, evlat edindiği Münise’yi de yanına alarak bir köşke özel Fransızca öğretmeni
olarak yerleşir. Ancak orada ilk evvel Reşit Bey’in oğlu Cemil Bey tarafından uygunsuz
davranışlara maruz kalmış, Kâmran’ın başkasıyla evlendiği haberini almıştır. Bunun üzerine
buradan uzaklaşmak isteyen Feride Kuşadası’nda bir iş bulmuştur. Bunun üzerine kendisini
bir okula yerleştirmeyip evine öğretmen olarak alan Reşit Bey’in niyetini öğrenen Feride,
çalışan bir kadın olmanın zorluğuyla bir kere daha yüzleşmiştir.

Kuşadası’nda muallimelik yapan Feride’nin okulu savaş sebebiyle hastaneye döndürülmüş,


daha önce Zeyniler’de tanıştığı Doktor Hayrullah Bey’in arzusu üzerine yine mektepte
hastabakıcılığı yaparak kendini başkalarının saadetine vakfetme isteğinin peşinden gitmiştir.
Feride bu süreçte Çanakkale’de kendisine talip olan İhsan’ın yüzündeki yanık ile gazi
olduğuna şahit olur ve hastanede ona hemşirelik yaparken acıma duygusu ve Hayrullah
Bey’in Feride’nin geçmişine yönelttiği aşk iddialarına karşın inadıyla İhsan’la evlenmek
istediğini söyler. Bu hareketi Kâmran’a karşı bir inkar olsa bile Feride hala hisseden ama
kendine yetmeyi bilen bir insandır. O dönemin şartlarına rağmen İhsan’a evlenmek isteğini
kendisi söyleyecek kadar yüreklidir.

Savaş bitimi ve kızı saydığı Münise’nin vefatı sebebiyle Hayrullah Bey’in Alacakaya
Çiftliği’nde misafir olan Feride doktorla bir baba kız yakınlaşması göstermiştir. Ancak Feride
yine sırf kadın olduğu için başkaları tarafından damgalanmış hatta işinden olmuştur. Bu olay
üzerine Hayrullah Bey ile evlenmeyi insanlığa olan inancını kaybettiği için kabul eder.
Gerdek gecesi Hayrullah Bey’in ona hala evladı gözüyle baktığını gören Feride kendisini bu
iyi insana adar.

Aradan yıllar geçer doktor ölür, Feride doktorunun vasiyeti sebebiyle ailesini görmeye gider
ve doktorun Kâmran’a yolladığı kutuyu Müjgan’a verir. Bütün bu sergüzeştler boyu
Feride’nin yalnız şımarık bir çocuk değil güçlü dirençli bir kadın olduğunu gören Kâmran ve
ev halkı bir oyun ile Feride ile Kâmran’ı nikahlar.

Feride’nin hikayesi ise burada bitmez. O her ne kadar merhamet ve himayeden kaçsa da iyi
insanlardan destek görmüştür. Bir kadının ayakları üzerinde durduğu gerçeğiyle
yüzleşemeyen Anadolu halkının kalıplarını reddetmiş, onlar tarafından horlandığında ise
sırtını yıllar önce kaybettiği babasının yerine koyduğu Hayrullah Bey’e yaslamıştır. Elbette
Feride aşık olmuş, hayal kırıklığı yaşamış, sonunda sevdiğine kavuşmuş güzel bir kadındır
ama her şeyden önce varoluş mücadelesi vermiş, sert poyrazlarda savrulmuş, kendinden sonra
gelecek nesillere nasıl ayakta kalınacağını gösteren bir direnişin timsalidir.

Çalıkuşu Romanının Zamanı


Reşat Nuri Güntekin’in, “Çalıkuşu” romanı 1922 yılında yayımlanmıştır. Romanda geçen olaylar XX.
yüzyılın ilk çeyreğine aittir. Feride’nin Kuşadası’nda bulunduğu sırada Birinci Dünya Savaşı patlak
vermesi bunu açıkça gösterir. Yazar, XX. yüzyılın başlarındaki türk toplumundan bir kesit sunmuştur.

Feride, köşkten ayrıldıktan sonra yaklaşık bir ay tayin işlemlerinin bitmesini bekler. Köşkten ayrıldığı
gece sütninenin evinde kalır, Daha sonra Gülmisal Kalfa’nın yanında kalır. Bu bir ayın sonunda
Feride’nin B... vilayeti merkez rüştiyesine tayin edilir. Feride, “Yabancı bir şehirde (B...’de) yabancı bir
otel odasında, sırf bitip tükenmeyecek gibi görünen bir gecenin yalnızlığına karşı koymak için” (s.7)
hatıralarını yazmaya başlar. Başka bir deyişle Feride, köşkten ayrıldıktan bir ay sonra hatıralarını
yazmaya başlar. Feride’nin sürekli olarak yazı yazdığını gören otelin odacısı Hacı Kalfa, onun ne
yazdığını merak eder. “Geldiğin günden beri gece demezsin gündüz demezsin, yazarsın da yazarsın.
Ne bitip tükenmez yazıdır bu? Mektup desem değil; mektup, deftere yazılmaz. Kitap desem değil,
bizim bildiğimiz, kitabı saçlı sakallı ulemalar yazar. Sen parmak kadar çocuksun. Öyleyse ne yazarsın
böyle durup dinlenmeden?” (s.109) Feride hatıralarını yazmaya başladığında yirmi yaşındadır. Feride
iki buçuk yaşından genç kızlık dönemine kadar başından geçen olayları anlatır. Olayların anlatımı
sırasında yer yer zamanda atlamalar yapılır. Örneğin; Kâmran’ın Avrupa’ya gidişile dönüşü arasındaki
dört yıllık zaman dilimi atlanmıştır. “mamafih bu dört sene Müjgân’ın korktuğundan çok daha çabuk
geçti.” (s.97) Feride, iki buçuk yaş ile yirmi yaş arasındaki dönemi bitirir. bu andan itibaren Feride,
yaşadığı olayları bazen günü gününe bazen de belli zaman aralıklarıyla yazar. “Bu sabah uyandığım
vakit günlerden beridevam eden yamuru dinmiş buldum.” (s.132) Bugün, akşama doğru bir Çeçen
arabasıyla Zeyniler’e geldim.” (s.155) “Defterime bir aydan beri el sürmemiştim.” (s.198) “Bugünkü
programımın öğleden sonraki kısmı, geldim geleli çantamda duran defterime son altı ayın vakalarını
yazmaktı.” (s.266)

Feride, Hayrullah Bey’le evlendiği güne kadar hatıralarını bu şekilde yazar. Feride’nin köşkten
ayrıldıktan sonra Hayrullah Bey’le evlendiği güne kadar geçen zaman dilimi yaklaşık beş yıldır. Feride
hatıra defterinin ilk satırlarını B...’de, bir otel odasında yazmaya başlar; son satırlarını ise, Hayrullah
Bey’le evlendikten bir gün sonra, defterinin yaprakları bittiği için mavi kabına yazmıştır. Feride defter
bittiğinde yirmi beş yaşındadır.

Romanın ilk dört bölümü Feride’nin hatıra defterinden oluşur. Burada geçen olaylar, yirmi yılı aşkın
bir zaman dilimini kapsar. Hatıra defterinin başında Feride iki buçuk yaşındadır, bitiminde ise yirmi
beş yaşındadır.

Romanın beşinci bölümünde yaşananlar ise, iki aylık bir zaman dilimini kapsar. Bu bölümde olaylar
hâkim (yazar) anlatıcı tarafından aktarıldığı için vaka zamanı ile anlatma zamanı arasındaki boşluk
kalkar. Olaylar, yaşandığı anda aktarılır. Çünkü hâkim (yazar) anlatıcı, olayları anında görme, duyma
ve anlatma imkânına sahiptir. “Vakit, gece yarısını geçiyordu. Köşk, çoktan uyumuştu. Müjgân,
omuzlarında bir ince atkı, elinde küçük bir şamdanla odasından çıktı. Ayaklarının ucuna basa basa,
dura dura Kâmran’ın kapısına geldi. Odada ne ses, ne ışık vardı. Genç kadın yavaşça kapıya dokundu.”
(s.390)

Çalıkuşu Romanının Kişileri


Feride (Çalıkuşu): Romanın baş kahramanıdır. Ayrıca beş kısımlık romanın ilk dört kısmının da
anlatıcısıdır. Altı yaşındayken, Musul’da hasta annesini kaybeden Feride İstanbul’a büyükannesinin
yanına gelir. Dokuz yaşındayken onu da kaybeder. Babası Feride’yi “Dam dö Sion” kız yatılı okuluna
verir. Feride, tatil günlerinde teyzelerinin yanında kalır. Feride gerek okulda gerekse teyzelerinin
yanında ele avuca sığmayan, ağaçlara tırmanan, türlü haylazlıklar yapan bir kızdır. Okulda teneffüs
esnasında daldan dala atladığını gören öğretmeni Feride’ye “Çalıkuşu” adını takar. Teyzelerinde
kalırken Kamran’ı, Neriman adındaki genç ve güzel bir duldan kıskanır. Feride’nin içinde uyanan bu
kıskançlık, Kamran’a karşı ilgi duyduğunun bir göstergesi olur. Bir süre sonra Besime teyzesinin oğlu
Kâmran’la nişanlanır. Kamran, dört yıllığına Avrupa’ya gider. Dört yılın sonunda köşkte düğün
hazırlıkları başlar. Düğüne üç gün kala Feride, köşke gelen siyah çarşaflı bir kadından Kâmran’ın
Avrupa’da iken Münevver adında bir kadınla ilişki yaşadığını öğrenir. Kâmran’a küçük bir not
bırakarak köşkü terk eder.

Feride, Kâmran’ın gönlünde açmış olduğu yarayla Anadolu’ya, öğretmen olarak gider. Anadolu’nun
pek çok şehir ve köyünü dolaşır (Bursa,Zeyniler, Çanakkale, İzmir, Kuşadası). Zeyniler köyünde, annesi
kötü yola düşmüş olan Munise adlı küçük bir kızı evlatlık alır. Onunla beraber yaşar. Kamran’dan
gelen mektupları okumadan yakar. Feride genç, güzel, çekici bir kızdır. Fakat gittiği her yerde bu
güzellik başına belâ olur. Erkekler adını bilmedikleri Feride’ye “İpekböceği, Gülbeşeker, Fındıkkurdu”
gibi adlar takarlar. Pek çok kişiden evlenme teklifi alır. Beş yıllık Anadolu macerasında sürekli yer
değiştirmesinin, tayin istemesinin sebebi yapılan evlilik teklifleri ve hakkında çıkan dedikodulardır.
Munise on dört yaşındayken kuşpalazı hastalığından ölür. Bu olaydan sonra Feride, baba şefkatiyle
sevdiği yaşlı bir doktorun, Hayrullah Bey’in yanında kalır. Dedikoduların çıkması üzerine
öğretmenlikten istifa eder ve Hayrullah Bey’le kâğıt üzerinde evlenirler. Hayrullah Bey’in ölümünden
sonra Feride, kocasının vasiyetini yerine getirmek ve emanetini Kâmran’a teslim etmek için
Tekirdağ’a, teyzesinin yanına gelir. Müjgan’la Kâmran, Hayrullah Bey’in mektubunu ve Feride’nin
hatıra defterini okurlar. Gerçekleri öğrenen Kâmran, bir daha bırakmamak üzere Feride’ye sarılır.

Kâmran: Feride’nin Besime teyzesinin oğludur. Genç, yakışıklı ve kibar biridir. Feride’nin yaptığı tüm
haylazlıklara rağmen onunla nişanlanır. Feride, Kâmran’a karşı soğuk ve ilgisiz davranır. Kâmran dört
yıllığına Madrid’deki amcasının yanına gider. Feride’yle nişanlı olmasına rağmen orada Münevver
adında bir kadınla ilişki yaşar. Fakat bu ilişkiyi Feride’den saklar.Evlenmelerine üç gün kala Feride, bu
ilişkiyi öğrenir ve kendisine yapılan bu ihaneti affetmez. Hemen o gece köşkü terk eder. Kâmran bir
süre Feride’nin sakinleşmesini beklemenin daha doğru olacağını düşünür. Tam Feride’nin yanına
Zeyniler köyüne gideceği vakit, hastalanır ve üç ay yataktan kalkamaz. İyileştikten sonra, hemen
Feride’nin yanına koşar, fakat onun okulun musiki hocası Şeyh Yusuf’la aşk yaşadığını duyar ve bu
söylentiye inanır. Feride’nin başka bir erkeği sevdiğini ve onu bütünüyle kaybettiğini anlayan Kâmran,
Münevver’le evlenir. “O, bir hastaydı, benim yüzümden ölmesi mümkündü. Feride’den ümidi
kestikten sonra, ona karşı olsun bir insanlık ve merhamet vazifesi ifa etmek istedim, o kadar.” (s.365)
Kâmran, Münevver’le evlenir, fakat kalbindeki Feride’ye karşı duyduğu sevgiyi yok edemez. Kâmran’ın
Münevver’den olan Necdet adında bir oğlu vardır. Evlendikten üç sene sonra Münevver’in hastalığı
ilerler ve Münevver yatağa düşer. Kâmran, üç sene karısının hasta bakıcılığını yapar. Karısının
ölümünden sonra, Kâmran kendisini toparlayamaz. Feride’yi unutamamıştır; sürekli olarak onunla
gezdikleri yerde dolaşır, ona ait anılarını tazeler. Feride’nin hayaliyle gönlünü avutmaya çalışır. Bir gün
eniştesiyle birlikte eve doğru gelirken karşısında Feride’yi, yıllarca unutamadığı Çalıkuşu’nu görür.
Onun hatıra defterini okuyunca, Feride’ye duyduğu sevginin karşılıksız olmadığını, onun da kendisini
çok sevdiğini, aşkına vefa gösterdiğini anlar. Feride’ye sarılır ve bir daha da onu bırakmaz.

Münevver: Kâmran’ın Feride ile nişanlıyken Avrupa’da tanışıp ilişki yaşadığı kadın. Feride’nin
yaşamını altüst eden, ona beş yıl gurbetlik çektiren kadın. Münevver, Kâmran’dan önce sevdiği bir
adamla evlenmiş, fakat mutlu olamamıştır. Hastalanınca doktorlar ona Avrupa’ya gitmesini tavsiye
ederler. Tam iyileşip memleketine döneceği sırada Kâmran’la tanışır. Kâmran ona “Sarı çiçeğim” diye
hitap eder. Kâmran’la olan ilişkisinden Necdet adında bir oğlu olur. Kâmran’la evlendikten bir sene
sonra yatağa düşer, üç sene sonra da ölür.

Neriman: Feride’nin teyzesinin köşküne gelip giden misafirlerden biri. Bir sene evvel kocasını
kaybetmiş, haincesine güzel, giyinmesini bilen süslü ve çekici bir dul. Neriman’ın Kâmran’la
yakınlaşması, Feride’yi çileden çıkarır. Feride bu kadını çok kıskanır. Mehtaplı bir gecede Feride,
Neriman’ın sahte kahkahaları sinirine dokunduğu için bahçeye çıkar ve yaşlı bir çınarın üzerine
tırmanır. Bir süre sonra Kâmran’la Neriman Feride’nin bulunduğu ağacın altına gelirler, öpüşmeye
başlarlar. Feride çığlık atınca kaçarlar. Feride bu olaydan sonra, Kâmran’a karşı kalbinde bir şeyler
hissettiğini anlar. Neriman’a karşı duyduğu kıskançlığın sebebi de budur.

Munise: Feride’nin Zeyniler köyündeki küçük öğrencilerinden biri. Açık sarı saçları olan, zayıf, küçük
bir kız çocuğu. Feride, Munise’yi ilk görüşte sevmiş, ona kanı kaynamıştır. Munise’nin annesi evlatlık
olarak kaldığı evin küçük beyine âşık olmuş. Fakat ev halkı buna karşı çıkıp onu kucağında bir çocukla
civar köylerden birine getirmişler. Daha sonra yaşlı bir orman memuruyla evlenmiş. Genç bir kadın
olduğu için bu yalnızlığa dayanamayıp bir askerle kaçmış. Fakat bu asker de onu ortada bırakmış. Aç
kalıp da köyde dilenmeye başlayınca köyün delikanlıları onu dağa kaldırmışlar. Zavallı Munise, orman
memuru babası ve üvey annesinin yanında kalmaktadır. Üvey annesi, Munise ile hiç ilgilenmez, kir
pas içinde onu okula yollar. Bir gün babasının elinde odunla üzerine geldiğini görünce evden kaçar. Bir
gece samanlıkta kalır. İkinci gün açlığa dayanamaz ve soğuk bir kış gecesinde Feride’nin kapısını çalar.
O gece Feride, Munise’yi evlatlık olarak yanına almaya karar verir. Feride, bu kıza bir anne şefkatiyle
yaklaşır. Onunla birlikte Anadolu’yu dolaşır. Munise, on dört yaşında iken, kuşpalazı hastalığından
ölür.

Hatice Hanım: Zeyniler köyündeki okulda, Feride gelmeden önce çocukları okutan, bir taraftan da
okulun temizlik işleriyle ilgilenen yarı öğretmen, yarı hademe durumundaki yaşlı bir kadındır.
Çocuklara dayak atar, dayakla uslanmayanları tabuta benzeyen bir dolabın içine koyar, “ölüm,
teneşir, kabir, zebani, cehennem” gibi korkunç kelimelerle dolu ilahiler öğretir. Çocukların içindeki
yaşama sevgisini yok etmek için elinden gelen gayreti gösterir.

Doktor Hayrullah Bey: Askerî doktordur. Feride ile ilk kez Zeyniler’de karşılaşır. Sürekli askerlerin
içinde kaldığından kaba saba konuşur, ağzına geleni çekinmeden söyler. Şaka yapmayı, hayatla dalga
geçmeyi sever. Oldukça neşeli bir insandır. Feride’nin çalıştığı okul savaş nedeniyle hastahane olarak
kullanılır. Feride ile ikinci kez burada karşılaşırlar. Feride’nin kalp acısı çektiğini daha ilk görüşte
anlayan Hayrullah Bey, Feride’ye haber vermeden Kâmran’ı araştırır, bulur. Fakat onun Münevver ile
evlendiğini öğrenince gayretleri boşa çıkar. Munise’nin ölümünden sonra Feride, beyin humması
geçirir, tam on yedi gün kendine gelemez. Bu dönemde Hayrullah Bey, Feride’yi kendi evine getirir.
Daha sonra da onu bırakmaz. Yaşadıkları çevrede dedikodular çıkmaya başlar. Millî Eğitim
müfettişlerinin Feride hakkında soruşturma açtıklarını öğrenince Feride’ye, öğretmenlikten ayrıldığına
dair bir istifa dilekçesi yazdırır. Bir süre sonra Feride ile kâğıt üzerinde evlenir. Bir gün çiftliğe giderken
Feride’nin hatıra defterini gizlice alır. Defterini arayıp bulamayan Feride’ye de, eşyaları getirirken
arabacıların çalmış olabileceğini söyler. Kâmran’a yazdığı bir mektupla birlikte bu defteri bir zarfın
içine koyar. Feride’ye, kendisi öldükten sonra ailesiyle barışmasını, hiç olmazsa bir süre onların
yanında kalmasını ve bu zarfı Kâmran’a teslim etmesini vasiyet eder. Bir süre sonra da kanser
hastalığından ölür

Şeyh Yusuf Efendi: Feride’nin B... vilayetinde iken görev yaptığı Darülmuallimat’ta musiki hocalığı
yapan bir bestekâr. Zaten verem hastası olan Şeyh Yusuf Efendi, içinde Feride’ye karşı duyduğu aşkla
her geçen gün biraz daha erimektedir. Öğrencilerle birlikte gidilen bir kır gezisinde Feride’ye “Pür
ateşim, açtırma benim ağzımı zinhar / Zalim, beni söyletme derunumda neler var.” (s.251) dizeleriyle
başlayan şarkıyı söyler. Feride, gezi dönüşünde bir öğrencisinden Şeyh Yusuf Efendi’nin kendisini
sevdiğini öğrenir. Hastalığı ilerleyen Şeyh Yusuf Efendi, ablasını Feride’ye gönderir, son arzusunun
ölmeden önce Feride’yi bir kez daha görmek olduğunu söyletir. Feride, bu isteğe karşı koymaz ve
onun evine gider. Şeyh Yusuf Efendi, Feride’yi görür ve bir daha açmamak üzere gözlerini yumar.
Feride, Şeyh Yusuf Efendi’nin sönmüş gözlerine bir buse kondurur.

Müjgân: Feride’nin Tekirdağ’da oturan Ayşe teyzesinin kızıdır. Feride’den üç yaş büyüktür. Feride’nin
akraba çocukları arasında en çok sevdiği, sırrını paylaştığı, dertleştiği kişi Müjgân’dır. Feride’nin çılgın
ve yaramaz olmasına karşın Müjgân o kadar olgun ve ağırbaşlıdır. Feride’nin Kâmran’a karşı ilgisi
olduğunu anlayınca bunu hemen Kâmran’a anlatır ve kısa sürede onların nişanlanmalarını sağlar.
Feride’nin köşkten ayrılmasına çok üzülmüştür. Kâmran’a da Feride’yi kırdığı için küsmüş, onu
affetmemiştir. Beş yıllık bir ayrılıktan sonra Feride’ye kavuşur, ondan bütün gerçeği öğrenir.

You might also like