You are on page 1of 194

Prof. Dr. M.

İhsan Karaman

1962 yılında İstanbul'da doğmuş­


tur. 1986'da İstanbul Tıp Fakültesinden
mezun olmuş, 1991 yılında üroloji uz­
manı olmuştur. 1996 yılında doçent,
2008'de ise üroloji profesörü unvanını
almıştır. Haydarpaşa Numune Eğitim
ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği
Şefliği, İstanbul Medeniyet Üniversi­
tesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyeliği ve
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Rektörlüğü görevlerini yapmıştır.
Karaman, aynca, 2019 yılında İstanbul Üniversitesinde "Tıp Tarihi
ve Etik" anabilim dalında doktora programını tamamlamıştır.
Uluslararası Yeşilay Federasyonunun ve Dünya İslami Tıp
Birlikleri Federasyonu (F1MA)' nın Genel Başkanı olan Karaman,
mesleki faaliyetleri yanında, küresel bir sosyal sorumluluk projesi
olarak, "Yeryüzü Doktorları Türkiye" adlı uluslararası bir tıbbi ve
insani yardım teşkilatının kurucularından olup 10 yıl süreyle genel
başkanlığını yürütmüştür. Karaman, halen İstanbul Araştırma ve
Eğitim Vakfı Tıp ve Ahlak Çalışma Grubu Başkanlığı'nı yürüt­
mekte olup, 2012 - 2015 yılları arasında da Ttirkiye Yeşilay Cemi­
yeti Genel Başkanlığı görevini yapmıştır.
"Prostat Kanserinde Güncel Bilgiler ve Brakiterapi", "Yeşilay
Diyor ki!", "Ömür Boyu Aşk-Bir Evlilik Kılavuzu", "Çocuk Üro­
lojisi - Güncelleme'' , "Hayvan Etiği" ve "Fıkıh ve Biyoetik" isimli
editöryal ve telif kitapları yanında, katkıda bulunduğu lOO'den fazla
kitap bölümü yazarlığı, 300'den fazla ulusal ve uluslararası alanda
yayımlanmış/sunulmuş akademik çalışması ve almış olduğu 1500' in
üzerinde uluslararası atıf mevcuttur.
Karaman, halen özel bir hastanede üroloji uzmanı olarak ça­
lışmakta ve İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi Tıp Fakülte­
sinde öğretim üyeliği görevini sürdürmektedir. Prof. Dr. Karaman,
evli ve iki çocuk babasıdır.
dJllL
MO-ııO

Osmanlı'da Cinsellik Öğütleri


Prof. Dr. M. İhsan Karaman

Genel Yayın Yönetmeni


Harun Osmanoğulları

Editör
İlhan Aksu

Kapak Tasarımı
Faruk Baydar

Düzelti ve Teknik Hazırlık


İlhan Aksu
1. Baskı, Eylül 2021
Sertifika No: 47765

ISBN: 978-625-7107-39-6

Baskı ve Mücellit
Rcpar Tasanın Matbaa Yenibosna Merkez Mahallesi Cemal Ulusoy Caddesi No:43
Bahçelievler/İstanbul
Sertifika No: 40675

Yayıncı Adresi

Altunizade Mahallesi Haluk Turksoy Sokak Kat :1 Daire:3 No:7 Işık Plaza
Üsküdar-Altunizade
Tel: 0216 695 10 75
www .mottoyayinlari.com
bilgi@mottoyayinlari.com

O O@ /mottoyayinlari
OSMANLI' DA CİNSELLİK ÖGÜTLERİ

Bir Osmanlı Sultanının Cinsel Yaşam Rehberi

Prof. Dr. M. İhsan Karaman


MO-ııO
Bu eser, çalışmamızın temelini oluşturan doktora tezinde
danışmanlığımı yapan ve 15 Mart 2021'de aramızdan ayrılan,
41 yıllık arkadaşım, kardeşim ve yoldaşım Prof. Dr. Hakan
ERTİN'in aziz hatırasına ithaf edilmiştir.
Mekanı cennet olsun.
İÇİNDEKİLER

Onsöz .
.................. .................... . ............... ............................... IX

Giriş ........................................................................................... 1
Bahnameler ............................. .
....................... .. . . .
.... .... ......... ..... 7
Bahname Kavramı ve Bahnamelerin Muhtevası: .
.................. ..... 7
Bahnamelerin Tarihçesi: ............................................................. 8
Osmanlı İmparatorluğu' nda Bahnameler: ................................ 12
Musa bin Mes'ud ve Bahname Tercümesi Hakkında Bilgiler: .. 14
Bahname Tercümesinin Latinize Metni ................................... 21
Bahnamenin Günümüz Türkçesi ile İfadesi .............................. 58
Güncel Tıp Bilgileri Açısından Değerlendirme........................ 95
Genel Yaklaşımlar: .................................................................... 95
Bab ve Fasılların Analizi ve Güncel Literatür Işığında Değer-
lendirilmesi: .............................................................................. 99
Son Söz .................................................................................. 130
Kaynaklar................................................................................. 135
EK-1: Sözlük .......................................................................... 151

EK-2: "Bahname"nin Orijinal El Yazması Nüshasının Ö rneği .... 181


iIX

ÖNSÖZ

Bu kitabın kısa hikayesi ile başlayayım:


Otuz beş yıllık meslek hayatını, erkek ve kadın cinsel sağlı­
ğını da içine alan "üroloji" disiplinine adamış, cinsel yaşamındaki
sorunlarla boğuşan binlerce hastayı tedavi etmiş bir hekim, gün­
lerden bir gün "tıp tarihi" alanında doktora tezi yazacak olsa, sizce
nasıl bir konu seçerdi? İşte bu teorik soru, benim hayatımda bir
gün gerçek oldu ve karşıma çıkıverdi.
Daha önce dört yıl boyunca bir ulusal televizyon kanalında,
ailede cinsel sağlık ve mutluluğun ipuçlarını ortaya koyan "Mut­
lu Aile" isimli bir program yapmıştım. Bu programın çıktıların­
dan oluşan ve şu ana kadar üç baskı yapan bir kitap yayımlayarak
ömür boyunca mutlu ve sağlıklı bir cinsel hayat sürmenin yolla­
rını paylaşmış, insanımıza adeta başucu eseri olabilecek bir cinsel
sağlık rehberi sunmuştum. Bir grup meslektaşımla beraber "Sağ­
lıklı Aile Derneği"ni kurarak aynı konularda halkımıza rehberlik
edecek bilgiler paylaşmıştım. Cinsel sağlık, cinsel eğitim ve cinsel
mutluluk konularında farklı birçok kurumda ve ortamda onlarca
seminer, ders, konferans, eğitici eğitimi vermiştim. İ şte bütün bu

süreçlerden sonra, İstanbul Üniversitesinde başladığım "tıp tarihi"


doktorasında sıra tez konusu seçimine gelince, danışmanım rah­
metli Hakan Ertin Kardeşimle aynı fikirde birleştik: Benim mes­
lek kariyerime Osmanlı tarihinden bir "bahname"yi incelemek
yakışırdı; hem de derinlemesine . . . Biz de öyle yaptık.
Bahname kelimesi, "cinsi arzu, şehvet" manasına gelen
Arapça "bah" ile "risale, kitapçık" anlamındaki Farsça "name" ke­
limelerinden meydana gelmiştir. İslam tıp külliyatının önemli bir
kısmını oluşturan bahnameler, genel olarak cinsellik, cinsel yaşam,
cinsel istek / işlev bozuklukları ile bu husustaki koruyucu, destek­
leyici ve tedavi edici uygulamaları konu edinirler. İslam tıp tari­
hi boyunca bu alanda yazılmış ve klasik literatürde kendisine yer
bulmuş eserlere ve yazarlarına göz atıldığında, konunun ne derece
önemsendiği hakkında bir fikir edinilebilir. Bu konuda Arapça ve
Farsça yazılmış eserleri kaynak olarak alan Türkçe bahnamelerin
ilk örnekleri "tercüme" mahiyetindedir.
Kitabımızın temelini oluşturan doktora tezimizde, biz de,
Osmanlılarda bilinen ilk bahname örneği olan ve 15. yüzyılda
Sultan II. Murad Han'a sunulmak üzere Farsça bir eserden Musa
b. Mesud tarafından Osmanlı Türkçesine çevirilen bahname ter­
cümesini inceledik. Bizi bu konuya iten sebepler, sadece üroloji
uzmanı olmamız ve cinsel sağlık ve eğitim konusunda yıllarımızı
harcamış olmamız değildi elbette. B ahnameler bugüne kadar ül­
kemizdeki tıp tarihi çalışmalarında gerekli ve yeterli ilgiyi gör­
memişti. Bu alanda oldukça sınırlı sayıda çalışma mevcuttu. B ah­
name metinleri üzerine yapılan önceki çalışmalar da, bahnameler
hakkında verilen genel bilgiler ile metnin transkripsiyonu ve sade­
leştirilmesiyle sınırlıydı. Herhangi bir bahname metninde yer alan
bilgileri günümüz tıp, seksoloji, üroloji ve androloji disiplinlerinin
bilgi birikimi ışığında inceleyen, analiz eden, değerlendiren bir ça­
lışma bugüne kadar yapılmamıştı. İ şte biz de bütün bu sayılanları
bir arada gerçekleştiren orijinal bir çalışma yaparak doktora tezi­
mizi oluşturduk. Daha sonra da, bir Osmanlı sultanına cinsel ya­
şam rehberi olarak sunulan bu tarihi eseri günümüz okuyucusuna
ulaştırmak üzere elinizdeki kitabı hazırladık.
Şüphesiz ki, eserde yer alan bilgilerin ve tavsiyelerin bir kıs­
mı zamanın tıp ve sağlık anlayışına uygun olan, ancak bugün için
kabul edilemeyecek ve hatta okuyanı gülümsetecek içeriklerden
oluşmaktadır. Zaten, biz de güncel bilimsel veriler ışığında yap­
tığımız değerlendirmelerle bu hususlara işaret ettik. Öte yandan,
yüzyıllar öncesinde cinsel yaşam ve cinsel sorunlar konusunda ya­
pılan bazı tavsiyelerin ve tedavi metodlarının, günümüz bilgilerine
ve uygulamalarına benzerliği oldukça dikkat çekici olup, sözkonu­
su yöntemler kitabımızda bilimsel kanıtlarıyla ortaya konmuştur.
Ülkemizde ve dünyada son yıllarda giderek artan bir ilgiye
mazhar olan bitkisel/alternatif tedaviler ve terkipler, kitabımıza
konu edilen bahname içeriğinin de ekseriyetini teşkil etmektedir.
Özellikle bahnamelerin ilgi alanına giren cinsel sorunlara sahip
hastaların bir kısmı, konunun mahremiyeti, hastane ortamlarının
yoğunluğu, modern tedavi yöntemlerinin maliyetli olması, mev­
cut ilaçların olumsuz yan etkileri gibi sebeplerle çözümü alternatif
yöntemlerde aramaktadır. Kitabımızda, bir yandan binlerce yıllık
tıp tarihi birikiminden süzülerek bir Osmanlı sultanına sunulan
cinsellik öğütleri gün ışığına çıkarılırken, bir yandan da halen bü­
yük bir küresel pazar oluşturan tamamlayıcı/alternatif tıp çerçe­
vesindeki tedavi metodlarının yahut önerilerin isabetli ve yararlı
olanlarıyla, akıl ve bilim dışı olanları güncel bilimsel verilerle ay­
rıştırılmaktadır.
Kitabımıza ek olarak koyduğumuz sözlüğün, metin çözme
ve anlama noktasında ilim yolcularına yardımcı olacağını umuyo­
rum. Bahname metnimizin orijinal Osmanlıca el yazması nüsha­
sının, Latinize metnin ve günümüz Türkçesiyle ifadesinin kitapta
xıı !

bir arada sunulmasının da, hem eserin değerini artıracağı hem


de araştırmacılara hazır bir kaynak teşkil edeceği kanaatindeyim.
Şüphesiz bu ve buna benzer bahname metinleri üzerinde yapı­
lacak yeni çalışmalar, İslam kültür dairesine ait tıp külliyatının
önemli bir bölümünü oluşturan bahnamelerin daha iyi anlaşılma­
sına ve hakettiği ilgiyi görmesine katkı sağlayacaktır.
Sizleri bahnamenin satırlarıyla haşhaşa bırakmadan önce,
bu kitabın ve onun temelini teşkil eden doktora tezimizin hazır­
lanmasında desteklerini esirgemeyen kıymetli dostlarımı anmak
benim için bir borçtur. Herşeyden önce, kitabımı kendisine ithaf
ettiğim tez danışmanım, kardeşim ve yoldaşım merhum Hakan
Ertin'i hayırla ve rahmetle yadederim. Ayrıca; metin transkripsi­
yonu ve sözlük hazırlanmasında mümkün olan en iyiye ulaşabil­
mem için yardımlarını esirgemeyen Abdullah Köşe, Bülent Özal­
tay, Mustafa Çiçekler ve Mehmet Gürlek'e; literatür temini ve
tezin düzenlenmesindeki destekleri için Alpertunga Kara ve M.
Kemal Temel'e kalbi teşekkürlerimi sunarım. Son olarak, kitabı ti­
tiz bir şekilde düzenleyip yayımlayan Motto Yayınları' na ve özel­
likle Harun Osmanoğulları ile İlhan Aksu'ya teşekkür ederim.
Kitabın hem genel okuyucuya Osmanlı'daki cinsellik an­
layışı ve yaklaşımı hakkında bir fikir vermesi, hem de dil, kültür,
edebiyat, tarih, tıp ve halkbilim araştırmacılarına daha geniş çalış­
malar için ilham verip faydalı olması dileğiyle . . .

Prof. Dr. M. İhsan Karaman


İ stanbul, 2021
GİRİŞ

Osmanlı döneminin de dahil olduğu İ slam tıp tarihin­


de, genel sağlık eserleri yanında akrabadin olarak nitelendirilen
eczacılık metinleri, göz hastalıkları ve tedavilerinin anlatıldığı
metinler, cerrahi uygulamaların anlatıldığı eserlerle, cinsel sağlık
konularının ele alındığı bahnameler de telif/tercüme edilmiştir
(Doğan: 2013).
Bahname kelimesi, "cinsi arzu, şehvet" manasına gelen
Arapça "hah" ile Farsça "risale, kitapçık" anlamındaki "name" ke­
limelerinden meydana gelmiştir ( Özcan: 1991).
Bahnameler İ slam kültür dairesine ait tıp külliyatının
önemli bir bölümünü oluştururlar. Bahnamelerde ele alınan
konular, "mevzuatü'l- ulum" gibi ilimlerin tasnifiyle ilgili eski
eserlerde tıbbi ilimlerin bir dalı olarak kabul edilmiş, ancak söz
konusu alanın özelliği ve genişliği sebebiyle "ilmü'l-bah" veya
"ilm-i hah" başlığı altında müstakil olarak ele alınan bir dal ha­
lini almıştır. Bu tür eserler, genel olarak "bahname" veya "kita­
bü'l-bah" olarak adlandırılmalarına mukabil, farklı başlıklar da
taşıyabilirler. Bahnamelerde cinsel hayat, aile kurumu, evlilik
2 /Osmanlı'da Cinsellik Öğütleri

(nikah) gibi konulara yer verildiği gibi, kimilerinde cinsel yol­


la bulaşan hastalıklar, hamilelik, gebe kalmayı kolaylaştırıcı ve
engelleyici tedbirler, hamilelik sürecinde yaşanan sorunlar, yeni
doğan çocuklarla ilgili tıbbi bilgiler, hatta çocuk yetiştirme ve
terbiyesi ile ilgili hususlar da yer almıştır. Sosyal açıdan değer­
lendirildiğinde de bahnamelerin en önemli amacının sağlıklı
cinsel davranış ve uygulamaların öğretilmesiyle evlilikte mutlu­
luğun ve doyumun sağlanması olduğu söylenebilir. (Bayat: 2004;
Nefzavi: 1991; Özcan: 1991).
"Bahname" veya "Kitabü'l-Bah" adıyla kaleme alınan he­
men her eserin ayrıca özel bir adı da vardır. Bunlar, içinde kitabın
yazıldığı dildeki gelin, nikah, zevk, gençlik, kudret gibi konularla
ilgili tabirlerin bulunduğu "el-Urs ve'I arais", "K..itabü'l-İzah fi
esrari'n-nikah", "Kitabü Camii'l-lezze" gibi isimlerdir ( Özcan:
1991).
Kadın ve erkekte ortaya çıkan cinsel sorunların giderilme­
si veya daha tatminkar bir cinsellik için tedavide bazı ilaç ve gıda
formülleri yanında göze ve kulağa hitap eden usuller de faydalı
bulunarak bahnamelerde tavsiye edilmiştir. Ancak bu maksat­
la bazen minyatürlü eserler ortaya konularak aşırılığa ve müs­
tehcenliğe düşüldüğü gibi, tür hakkında yanlış kanaatlere sebep
olan ve bu eserlerin sadece açık saçık anlatımlardan meydana
gelmiş kitaplar kabul edilmesine yol açan hikayelerden ibaret ge­
niş bölümlere sahip bahnameler de yazılmıştır (Bardakçı: 2009;
Türkoğlu: 2005).
Kültür ve edebiyat tarihimizde, çeşitli dönemlerde çok
sayıda hekim ve tabip tarafından bu tür eserler verildiği bilin­
mektedir. Bu alanda kaleme alınan Arapça, Farsça ve Türkçe
eserlerden çok sayıda örnek Türkiye'deki kütüphanelerde bu­
lunmaktadır (Şeşen: 1994). İ slam tıp tarihi boyunca bu alan­
da yazılmış ve klasik literatürde kendisine yer bulmuş eserlere
l'rof. Dr. M. İh�<1n K,u,ıınan :3

. ve yazarlarına göz atıldığında, konunun ne derece önemsendiği


hakkında bir fikir edinilebilir. Uzel, bu alanda birçoğu makale ve
risale şeklinde olmak üzere müstakil kitap yazanlar ve eserleri
hakkında yaptığı araştırmada Arapça, Farsça ve Türkçe olarak 51
eser tespit etmiştir (Uzel: 2002; Uzel: 2005).
Anadolu'da Türkçe olarak kaleme alınmış ve "bahname"
olarak nitelendirilebilecek ilk eserler XIV. yüzyıla tarihlenir.
Daha önceki dönemlerde İ slam kültür dairesinde bu konuda
Arapça ve Farsça yazılmış eserleri kaynak olarak alan Türkçe
bahnamelerin ilk örnekleri "tercüme" mahiyetindedir. Bilinen
ilk örnek Saruhanoğlu Yakub b. Devlet adına, Nasirüddin-i
Tüsi'ye izafe edilen Farsça Bahname-i Padişahi'den yapılan ter­
cümedir. Aynı eserin Musa b. Mesud tarafından II. Murad için
yapılan tercümesi Osmanlılarda bilinen ilk bahname örneğidir
(XV. yüzyıl). Daha sonra "telif " niteliğindeki örnekler de ortaya
çıkmıştır (Bayat: 2004; Şehsuvaroğlu: 1967; Özcan: 1991).
Bahnameler de dahil olmak üzere hemen tüm tıp me­
tinlerinin içerdikleri bilgilerin önemli bir kısmı, zamanlarının
hastalık algısı ve tedavide uygulanan yöntemler bakımından
kullanılabilirliklerini ve geçerliliklerini kaybetmiştir. Ancak bu
durum, bu tür eserlerin değerini düşürmez; zira bu eserler, günü­
müzde belki modern tıp bilimi açısından tam anlamıyla geçerli
değillerdir; fakat dönemlerinin kadın erkek ilişkileri ve cinselli­
ğe bakışı açısından halk bilimi, kültür tarihi ve tıp tarihi araştır­
malarına konu olmaya devam etmektelerdir. İ çerdikleri malzeme
bakımından dilciler ve halk bilimciler ile tıp ve kültür tarihçileri
açısından da son derece önemli eserlerdir (Doğan: 2013).
İ slam kültür dairesine ait tıp külliyatının önemli bir bö­
lümünü oluşturmalarına ve dolayısıyla Osmanlı tababetinde de
çok sayıda örneği olmasına mukabil, bahnameler bugüne kadar
ülkemizdeki tıp tarihi çalışmalarında gerekli ve yeterli ilgiyi
4 I o�manlı'da Cinsellik Oğütlcri

görmemiştir. Bu alanda oldukça sınırlı sayıda çalışma mevcut­


tur. Metin üzerine yapılan çalışmalar da, bahnameler hakkında
verilen bilgiler ile metnin transkripsiyonu ve sadeleştirilmesiyle
sınırlıdır. Herhangi bir bahname metninde yer alan bilgileri gü­
nümüz tıp, seksoloji, üroloji ve androloji disiplinlerinin bilgi bi­
rikimi ışığında inceleyen, analiz eden, değerlendiren bir çalışma
yapılmamıştır.
İ şte bu gerçeklerden hareketle, elinizde tuttuğunuz eser­
de, şimdiye kadar yeterince çalışılmamış, Osmanlılardaki ilk
bahname örneği olarak bilinen, XV. yüzyılda Musa b . .Mesud'un
II. Murad için yaptığı tercümenin bir nüshası olan ve İ stanbul
Ü niversitesi İ stanbul T ıp Fakültesi T ıp Tarihi ve Etik Anabilim
Dalı Kütüphanesi'nde 3378 numarasıyla kayıtlı bulunan el yaz­
ması incelenmiş ve üzerinde çalışılmıştır.
Bu kitabın hazırlanmasındaki amaç, ülkemizde bu alanda
yapılan önceki çalışmalarda rastlandığı gibi sadece bahnameler
hakkında genel bilgi vermek ve bir yazma nüshayı latinize et­
mek değildir. Buna mukabil, XV. yüzyıla ait sözkonusu met­
nin tamamının transkripsiyonunu yapmak, metinde kullanılan
terminolojiyi açıklayan kapsamlı bir sözlük hazırlamak, metni
okuyucunun anlayacağı şekilde günümüz Türkçesine aktarmak
ve en önemlisi, metnin içeriğini günümüz tıp, seksoloji ve üro­
loji/androloji disiplinlerinin bilgi birikimi ışığında değerlendirip
analize tabi tutmaktır.
Daha önce ayrıntılı olarak çalışılmamış bir el yazmasının
incelenecek olması nedeni ile çalışma özellikle bilimler tarihi
açısından önem taşımaktadır. Metin transkripsiyonu ve ıstılahla­
ra ilişkin sözlük bir yönüyle Türkoloji disiplini için de önemlidir.
Metinde yer alan, o döneme ait cinsellik ve cinsel hayata dair
bilgiler de kültür tarihi açısından ayrı bir öneme sahiptir. Ö zel­
likle metnin tıbbi açıdan analiz edilecek ve kritiğe tabi tutulacak
l'rof. Dr. rvı. İhsan Karaman : 5

olması, bugüne kadar bir bahnameyi bu açıdan değerlendiren bir


çalışmanın yapılmamış olması nedeniyle çalışmamızı özgün ve
önemli kılmaktadır.
Kitabın sonunda yer verdiğimiz orijinal nüshanın kopyası
da, metne ulaşamayan ve bu alanda çalışmalar yapmak arzusun­
da olan araştırmacılara kaynak teşkil edecektir.
Burada, hazırladığımız eserin amacının daha iyi anlaşıl­
ması ve kötüye kullanıma sebep olmaması için bir hususu aydın­
latmaya ihtiyaç duyuyoruz:
Bilindiği gibi, dünyada ve ülkemizde son on yıllarda, koru­
yucu ve tedavi edici alternatif tıp uygulamalarına ciddi bir rağbet
ve teveccüh gelişmiştir. Bu bağlamda, özellikle bitkiler ve hay­
vanlardan elde edilen değişik formdaki ilaç uygulamaları, orto­
doks tıp muhalifleri veya yeni arayışlar içinde olanlar tarafından
sıklıkla kullanılmakta ve kanıta dayalı tıp prensiplerinin hilafı­
na, empirik çerçevede yoğun olarak tüketilmektedir. Hiç şüphe­
siz, yüzyılların süzgecinden geçerek günümüze kadar ulaşan bu
uygulamaların bir kısmı faydalı olsa da, en azından bazılarının
sağlık açısından ciddi riskler taşıdığı veya "yararsız" olduğu yad­
sınamaz bir gerçektir. Bahnameler de dahil olmak üzere, kadim
tıbbi eserlerde önerilen yöntem, ilaç ve uygulamaların, günü­
müz bilimsel verileri açısından değerlendirilip güncel literatürde
karşılık bulup bulmadıklarının ortaya konması, insan sağlığına
ve tıbba önemli bir katkı olacaktır. Bu eserde, incelediğimiz el
yazması bahnamede önerilen ve özellikle bitkisel kökenli olan
ilaçlar içinden, güncel literatürde çalışılıp klinik veya deneysel
olarak etkinliği gösterilenleri ayırt edilmiş, ilgili çalışmalar da
kaynak olarak verilmiştir. Ancak, gözden uzak tutulmamalıdır
ki, bitkilerin tedavi etkinliğini gösteren çalışmaların kanıt dü­
zeyleri genellikle düşük olup sadece birkaç çalışmaya dayanarak
temel tedavi olarak kullanıma sokulması halen risk taşımaktadır.
6 I Osmanlı' da Cinsellik Öğütleri

Bu çalışmamızda, güncel verilere göre yararlı bulunduğu işaret


edilen bitki ve benzeri ilaçların da, daha ileri çalışmalarla ve ka­
nıt düzeyi yüksek araştırmalarla değerlendirilmesi elzemdir. O
zamana kadar, bu tür ilaç ve uygulamaların temel tıbbi tedaviyi
ihmal etmeksizin, koruyucu veya destekleyici ürünler olarak ve
dikkatle kullanılması uygun olacaktır.
BAHNAMELER

Bahname kavramı ve bahname/erin muhtevası:


İslam Medeniyeti ve Osmanlı literatüründe cinsel sağlık
konularından bahseden tıbbi kitaplara "bahname" ismi veril­
mektedir. Kelime libido anlamına gelen Arapça "hah" ve kitap
anlamına gelen Farsça "name" kelimelerinden meydana gelmek­
tedir. Aynı tür eserler için K.itabü'l-Bah ismi de kullanılmaktadır.
Türkiye Diyanet Vakfı İ slam Ansiklopedisi (DİA), "bahname"
maddesinin başındaki kısa anlamı şöyle vermektedir: "Eski tıpta,
başta cinsi rahatsızlıkların tedavisi olmak üzere cinsi konular­
daki her türlü meseleyle ilgili bilgileri içine alan bir kitap türü".
Bahnameler, genel olarak cinsellik, cinsel yaşam, cinsel is­
tek I işlev bozuklukları ile bu husustaki koruyucu, destekleyici
ve tedavi edici uygulamaları konu alırlar. Bu tür başlıklar altında
kaleme alınan kitaplarda cinsel hayat, aile kurumu, evlilik (ni­
kah) gibi konulara yer verildiği gibi kimilerinde cinsel yolla bu­
laşan hastalıklar, hamilelik, gebe kalmayı kolaylaştırıcı ve engel­
leyici tedbirler, hamilelik sürecinde yaşanan sorunlar, yeni doğan
çocuklarla ilgili tıbbi bilgiler, hatta çocuk yetiştirme ve terbiyesi
8 j o�ınunlı'da Cinsellik Öğütleri

ile ilgili hususlara da değinilmiştir. Sosyal açıdan değerlendi­


rildiğinde de bahnamelerin en önemli amacının sağlıklı cinsel
davranış ve uygulamaların öğretilmesiyle evlilikte mutluluğun ve
doyumun sağlanması olduğu söylenebilir. (Ö zcan: 1 991)
Bahmimelerin tarihçesi:

Bahname tarzında yazılan kitaplar, İ slam tıbbına mahsus


değildir. Benzer konular, antik Mezopotamya metinlerinde ve
Aristoteles (M Ö 320), Philumenos (M Ö 1 . yy.), Efesli Rufus
(MS 2. yy.) ve Galenos (MS 200) gibi Yunan yazarların eserle­
rinde de işlenmektedir (Bayat: 2002; Bayat: 2004; Ö zcan: 1991).
Bilimlerin tasnifiyle alakalı eski metinlerde, bu tarz çalış­
malar tıp biliminin dallarından biri olarak kabul edilmektedir
(Özcan: 1992). Taşköprülüzade (1495-1561) ve Katip Çelebi
(1609-1657) gibi alimler, bahnamelerin konusunu teşkil eden
ilm-i hah veya ilm-i cima alanını, tıbbın dallarından biri olarak
göstermektedir (Doğan: 2013).
Antik Yunan kitaplarının tercüme edilmesinin ardından,
İ slam Medeniyeti dönemi boyunca, seksoloji hakkında pek çok
kitap yazılmıştır. Bu kitaplar, cinsel gücü arttırmak için tedbirler,
yiyecekler, sihir uygulamaları, reçeteler, gebeliği önleyici tedbir­
ler, gebe kalmak için metodlar, kozmetikler, afrodizyaklar, cinsel
ilişki konusunda tavsiyelerden bahsetmekte ve erotik hikayelere
de yer verebilmektedir. Bilimsel bir üslupla yazılan bahname­
lerin çoğu erotik hikayelere yer vermez. Hikayeler, cinsel arzu
uyandırmakla ilgili bir tedavi gibi ele alınmıştır. Ancak, zamanla
bahnamelerin bilimsel yönü giderek arka planda kalmış ve daha
sonraki dönemlerde sadece pornografik hikayelere yer veren ki­
taplar da yazılmıştır (Bayat: 2002; Bayat: 2004; Ö zcan: 1 992).
Bazı kitaplar, pornografik minyatürlere de yer vermektedir.
(Uzel: 2002).
Prof. Dr. M. İhs,·m Kar,1man i9

İslam Medeniyeti kapsamında ilk bahnameler, sıcak ik­


limlerde ergenliğin erken başladığı ve dolayısıyla erken yaşlarda
cinsel disfonksiyonlarla karşılaşıldığı düşüncesinden hareketle
sıcak Doğu ülkelerinde Arapça ve Farsça dillerinde yazılmıştır.
Osmanlı kültürünün bu ülkeler ve dillerle olan yakınlığı dolayı­
sıyla, bahnameler çok geçmeden Anadolu coğrafyasına taşınmış
ve hedef kitleye göre muhtevada değişiklikler yapılmıştır. Saraya
takdim edilen bahnameler, sanatsal renkli minyatürlerle beze­
nirken, halk için yazılanlar ya resimsiz olmakta ya da daha basit
resimler içermektedir. Muhteva zenginleştikçe kitabın değeri
daha da artmakta ve temini güçleşmektedir (Kendirci: 2003).
Bahname yazan en meşhur yazarlar arasında Cabir bin
Hayyan, Cebrail Buhtiyeşu, El-Kindi, Huneyn bin İshak, Kosta
bin Luka, Razi, İbn Sina, İbn Meymun, İbn el-Bitrik ve Şeyzeri
sayılabilir.
Şihabeddin Ebu'l-Abbas Ahmed bin Yusuf Et-T ifaşi
tarafından 13. yy. başlarında yazılan Rucu'u'ş-Şeyh ile's-Sıbah
fı'l- Kuvveti ale'l-Bah, bilimsel bahnameler arasında en geniş
muhtevaya sahip olan kitaptır. Yazar, kitabının kaynakları­
nı şu şekilde saymaktadır: Nemli'nin Kitabu'l-Bah'ı, Cahız'ın
Kitabu'l-Ursu'l-Arais'i, İbn el-Hacib el-Nu'man'ın Kitabu'l­
K.ıyan'ı ve Kitabu'l-İzah fi Esrari'n-Nikah'ı, İbn Simsimani'nin
Kitabu'l-Cami'u'l-Lezzet'i, Kitabu'l-Bercan'ı, Habaib'i ve
Kitabu'l-Munakaha ve'l-Müfütaha fi Esnafı'l-Cima'sı ve 'İzz
el-Melik Mesihi'nin Muhtar'ı. Ayrıca metin içindeHippokrates,
Aristoteles, Platon, Galenos, Razi, İbn Cezzar, İbn Masaveyh,
İbn Zühr, Musa bin Meymun ve Sabit bin Kurra gibi pek çok
kişiye göndermede bulunulmaktadır (Bayat: 2002; Bayat:2004).
T ifaşi (580-651 H., 1 184-1253 M.), kitabının mukaddi­
mesinde kitabın yazılış amacını açıklar. Ona göre idareci ve dev­
let adamları vakitlerinin çoğunu zevk için harcar ve kendisi on-
10 l Osmanlı· da Cinse ilik Öğü tieri

ların güçlerini arttırmalarına ve çocuk sahibi olmalarına yardım


etmek istemektedir. Evlilik ve çocuk sahibi olmanın Peygamber
tavsiyesi olduğunu da hatırlatır. Kitap pek çok başka bahname
gibi, biri kadınlar, biri erkekler hakkında iki ana bölümden oluş­
maktadır. İ lk bölüm, erkek üreme sisteminin anatomisi ve fizyo­
lojisi, cinsel ilişkiyle ilişkili tedbirler, cinsel ilişkinin muhtemel
fayda ve zararları, gebeliğe yardımcı olan ve engelleyen ilaçlar
gibi konuları ele almaktadır. Ancak bölüm ağırlıklı olarak afro­
dizyak reçetelerden meydana gelmektedir. İ kinci bölüm kadın
anatomisi, kozmetikler, rahmi güçlendiren ilaçlar, kadınlar için
afrodizyaklar, cinsel ilişki ile ilişkili tavsiyeler ve erotik hikayeler
gibi konular ihtiva etmektedir. Eser kendisinden sonra aynı ko­
nuda yazılan kitaplar için kaynak teşkil etmiş ve Türkçeye, Far­
sçaya ve İngilizceye çevirilmiştir (Bayat: 2002; T ifaşi: Tarihsiz).
Kitap Mısır' da üç defa Arapça olarak, ayrıca 1 898'de Fransa'da
da basılmıştır (Şehsuvaroğlu: 1967). Bu baskı, "The Old Man
Young Again" ismiyle İngilizce olarak yapılmıştır. Eserin İ stan­
bul kütüphanelerinde bulunan 12 yazma nüshası, İ lter Uzel ta­
rafından tespit edilmiştir (Uzel: 2005).
Ebı1 Bekir b. İ smail el-Ezraki tarafından Nişabur emiri
Togan Şah adına yazılan Elfıyye ve Şelfiyye adlı kitap da çok
bilinen bahnamelerden biridir ( Özcan: 1991; Kendirci: 2003).
Arap- İ slam erotik edebiyatının özellikle Batı dünyasında
en meşhur olan örneklerinden biri de, hiç kuşku yok ki, der­
lenişi XV. yüzyıla tarihlenen Şeyh Muhammed el Nefzavi'nin
"Itırlı Bahçe"sidir. Kitap, bir yandan cinsel teknikleri, bir yandan
da cinsel hastalıkların (kısırlık, iktidarsızlık, cinsel organlardan
gelen kötü kokular, vb.) tedavisini içeren bir "pratik el kitabı"
niteliği arz etmektedir; ama aynı zamanda dönemin Arap- İ slam
zihniyetinde kadın imgesi ve kadın cinselliği hakkında fikir ver­
mektedir ( Özbudun: 2012).
Prof. Dr. M. İhsan Karmnan ! 11

Eser, 13 94-1433 yılları arasında yazılmıştır ve "Kokulu


Bahçe" adıyla Müslüman dünyasının en ünlü seksoloji kitapla­
rından biri olarak tarihteki yerini almıştır. "Ey Vezirim" hitabıyla
başlayan ve Arap dünyasının "Kama Sutra"sı diye anılan kitap,
Tunus Sultanı Abdül Aziz'in veziri Muhammed bin Uane ez
Zonavui 'nin isteği üzerine hazırlanmıştır.
"Binbir Gece Masalları" yazarı Lady Burton, Şeyh El
Nefzavi tarafından yazılan bu kitabın etkisi altında kalmış ve
Arapların cinsel hayatı konusunda tek kaynak kitap olarak tavsi­
ye etmiştir. 1850 yılında bir Fransız subay tarafından bulunarak
Fransızcaya çevrilmiş ve Avrupalı yazarlarca bu şekilde keşfedil­
miştir. Sir Richard Burton tarafından da İngilizceye çevrilmiştir.
Richard Burton öldükten sonra karısı, kitabın eşcinsellik ile ilgili
olan bölümlerini çıkarmış, fakat yıllar sonra bu bölümler bulun­
muş ve ayrı bir kitap olarak yayımlanmıştır (Nefzavi: 1991).
Kokulu Bahçe'de 1 1 değişik cinsel birleşme pozisyonu ta­
rifi yapılmış ve özellikle Hintliler tarafından uygulanan farklı
birleşme pozisyonları Batı' da büyük yankı uyandırmıştır. Her
pozisyona ayrı ayrı isimler veren yazar, vezirine seslenerek şöyle
demektedir: "Siz de deneyin değişik durumları.Her kadın şah­
sen en zevk aldığını seçecektir." Cinsel zevki daha da artırmak
için altı yol bulunduğunu belirten yazar, bunları şöyle sıralamak­
tadır: "Güçlü bir aşk ateşi, erkek gücü, çok arzu edilen bir sev­
ginin varlığı, yüz güzelliği, tahrik eden yiyecekler ve içecekler".
Kokulu Bahçe'de cinsel birleşmenin faydaları kısaca aşa­
ğıdaki gibi sıralanmıştır: "Zevk verir, insanın kendine güvenini
arttırır, insanı forma sokar ve gençleştirir, kalbi çalıştırır, acıları
azaltır, kasları gevşetir, kan dolaşımını arttırır, kadınlarda adeti
düzenler, kişinin pozitif düşünmesini sağlar, bağırsakları çalış­
tırır, iştahı açar, yalnızlığı alır, uzun yaşatır, zayıflatır" ( Cİ SED:
Tarihsiz).
12 ! Osmanlı'da Cinsell i k Öğütleri

Tarihte kaleme alınan bahname sayısı hakkında farklı tes­


pitler bulunmaktadır. Ali Haydar Bayat Antik Yunan dönemine
ait 4, İ slam Medeniyeti dönemine ait 21 Arapça, 6 Farsça ve 14
Türkçe telif ve tercüme eser olmak üzere toplam 45 bahname
tespit ettiğini bildirmekte ve bu eserlerin bir listesini vermekte­
dir (Bayat: 2002). İ lter Uzel ise Arapça, Farsça ve Türkçe olmak
üzere toplam 51 eserden meydana gelen bir liste vermektedir
(Uzel: 2005).
Osmanlı İmparatorluğunda Bahnameler:

Bugüne kadar Eski Türkiye Türkçesi ile yazılmış çeşitli


tıp metinleri yayımlanmış olmakla birlikte, bahnameler üze­
rinde fazla durulmamıştır (Doğan: 2013; Uzel: 2002) . Osmanlı
dönemine ait çalışmalar esas itibariyle daha önceki Arapça ve
Farsça eserlerden faydalanan kitaplar ve bu eserlerin tercümele­
ridir. Osmanlı bahnamelerinin en önemli kaynakları Tifaşi'nin
Arapça bahnamesi ve Ebu Muzaffer'in (?) Farsça bahnamesidir
(Bayat: 2004).
Bilinen en eski Türkçe bahname, D İ.Nne göre, "XIV. yüz­
yılda Saruhan oğlu Ya'kub b. Devlet adına Nasirüddin-i Tusi'ye
izafe edilen Bahniime-i Padişiihi'den yapılmış olan tercüme" ve
Osmanlılarda bilinen ilk bahname tercümesi "yine aynı eserden
Musa b. Mes'ud tarafından II. Murad adına yapılan tercüme"dir
( Özcan: 1991). Bayat, bu konuda şu bilgiyi verir: "Nasireddin-i
Tusi hakkındaki geniş literatüre dayanan son çalışmalarda, bibli­
yografik eserlerde ve hacimli İran tıp tarihi kitaplarında Tusi'nin
bu isimde bir eseri olduğundan bahsedilmemektedir. Milli Kü­
tüphane ve Manisa Kütüphanesi'ndeki Farsça nüshalarında, ya­
zarı Ebu Zeyd Taberi Hibetullah el�Muzaffer bin Muhammed
olarak zikredilir." (Bayat 2010).
İ lk telif Osmanlı bahnamesi Ali bin İ shak'ın Sultan II.
Murad'a takdim ettiği bahnamedir (Bayat: 2004). Bu kitap T i-
l'rof. Dr. M. İhsan Karaman [ 13

faşi'nin eserine benzemektedir ve muhtemelen onun geniş bir


özetidir. Yazar faydalandığı kaynakları sıralarken, Tifaşi'nin ese­
rinde zikrettiği kaynakları sayar ve sona Tifaşi'nin eserini ekler,
daha çok son eser olan Rucu'u'ş- Şeyh'ten faydalandığını bildirir.
Kitapta bitki kaynaklı 210 çeşit basit ve kompoze ilaçtan bahse­
dilir, bir sayfa kadar da sihir tarzı uygulamalara yer verilir (Bayat:
2004; Bayat: 2006). Eserin erkekler için olan kısmı 25, kadın­
lar için olan kısmı ise 15 babdan meydana gelmektedir (Doğan:
2013).
En eski bahname tercümelerinden biri de "Terceme-i
Bahnfıme-i Padişahi" adını taşıyan ve mütercimi bilinmeyen bir
eserdir. Kitap, Farsçadan Saruhanoğlu Yakub bin Devlet adına
tercüme edilmiştir ve muhtemelen Yakub bin Devlet'in beylik
dönemi olan 1407-1413 yılları arasına aittir. Kütüphanelerde
çok sayıda nüshası bulunan eserin ilgi görmüş olduğu düşünüle­
bilir (Doğan: 2013). Ali Haydar Bayat, Yakub bin Devlet adına
yazılan bahnamenin müterciminin Salahaddin ismini taşıdı­
ğını bildirmektedir (Bayat: 2002). Şahin, Konya Bölge Yazma
Eserler Kütüphanesi' nde bulunan bu kitap hakkında şu bilgileri
verir: "Bah-name-i Padişahi Tercümesi: (Bölge Yazma Eserler
Kütüphanesi Hacı Bektaş Koleksiyonu 25). Yazmanın tamamı
36 varaktır. Her sayfada 13 satır mevcuttur. Nüshanın istinsah
tarihi ve müstensihi belli değildir. Eserin giriş kısmında Sul­
tan Yakup bin Devlet Han adına tercüme edildiği belirtilmiştir.
Bah-name-i Padişahı Tercümesi'nin müellifi ve tercüme tarihi
belli değildir. Germiyan Beylerinden II. Yakup Bey ( 1388-1390)
ve Sultan Yakup bin Devlet Han ( 1402-1428) adına yapılmış bir
çeviridir. Nasır-ı Tusi'nin ( Ö: H.672/M.1273), Farsça yazılmış
Bah-namesi'ne atfen yazılmıştır." (Şahin: 2013). Bayat'ın bu ko­
nudaki kanaati ise farklıdır: "Salahaddin tarafından, Saruhanoğ­
lu Ya'kub bin Devlet [ Ö . 1428] adına Farsçadan tercüme edil­
miştir. Salahaddin, Ebu'l-Berekat Hace Nasireddin-i Tusi'nin
14 : Osmanlı' da Cim:cllik Öğütleri

halife Me'mun için hazırladığı eserinden tercüme ettiğini yaz­


mıştır. 1284'te vefat eden Nasireddin-i Tusi'nin 813-33 arasında
halifelik yapmış Me'mun adına kitap yazması imkansızdır. Bu
eserin, yukarıda açıkladığımız, Ebu'l-M uzaffer'in eserinin tercü­
mesi olduğunu düşünmekteyiz." (Bayat: 2010).
Dafı'ü'l- Gumum ve Rafı'ü'l-Hümum (El-Ezraki'nin
Elfıyye ve Şelfıyye adlı eserinden, Deli Birader Gazali Meh­
med, ( Ö. 1535), tarafından; bu eser bir dönem edebe mugayir
bulunarak yasaklanmıştır), Rahatü'n-Nüfüs (Et-T ifaşi'nin Ru­
cu'u'ş-Şeyh ile's- Sıbah fı'l-Kuvveti ale'l-Bah adlı eserinden, Ge­
libolulu Mustafa Ali tarafından) ve Tuhfetü'l-Müteehhilin (18.
asırda yaşayan Ebulfeyz Mustafa Efendi tarafından, Şeyzeri'nin
El-İzah fi Esrari'n-Nikah adlı eserinin kadınlar hakkındaki kıs­
mından) adlı tercümeler konuyla ilgili kitaplar arasında sayılabi­
lir ( Özcan: 1991; Doğan: 2013). Y ine Katibzade Mehmed Re­
fı'nin Risale fi Za'fu'l-Bah ve Mevani'i'l-Cebel adlı eseri ve Mir
Mustafa bin Hüseyin Paşa ile İ bn Kemal'e izafe edilen 1 520 ta­
rihli Tercüme-i Rucü'u'ş-Şeyh ile's-Sıbah fı'l-Kuvveti 'ale'l-Bah
da bu tür kitaplardandır (Bayat: 2002; Uzel:2002).
Cemaleddin Revnaki'nin Kitabü's-Safa ve's-sürur adlı
minyatürlü kitabı bu konudaki bilinen eserlerden bir diğeridir
( Özcan: 1991). Bahnameler, 19. yüzyıldan sonra daha çok por­
nografik mahiyet kazanmıştır (Uzel: 2005; Kendirci: 2003).
Musa bin Mes'ud ve bahname tercümesi hakkında bilgiler:

Musa bin Mes'ud Karakoyunluların da hizmetinde bu­


lunmuş bir Sultan il. Murad dönemi hekimidir. Musa bin
Mes'ud'un bahnamesi ise, Ebu Zeyd Hibetullah bin El-Mu­
zaffer bin Muhammed bin Erdeşir bin K eykı1bat Et-Taberi'nin
Farsça eserinin tercümesidir. Bahnamenin bilinen beş nüshası
mevcuttur (Erkal: 2000; Doğan: 201 3 ; Bayat: 2010):
Prof. Dr. M. İ hsan Karaman i 15

Süleymaniye Kütüphanesi Şehid Ali Paşa, nr. 2832/4, varak


38b-45b, istinsah tarihi H. 1013.; İ stanbul Tıp Fakültesi nüshaları
(2 adet), nr. 3501/3, varak 93b-135b (H. 1284) ve nr. 3778/1, sonu
eksik, 47 varak.; Milli Kütüphane nüshası: nr. 06 Mil Yz A 4567/1
(H. 986).; Atatürk Üniversitesi nüshası, nr. ASL 272.
Şehsuvaroğlu bu kitabın isminin Bahname-i Padişahı
olduğunu bildirmektedir (Şehsuvaroğlu: 1967) . Brockelmann'a
göre "Tusi'ye izafe edilen bahname" "el-Bah(iyyet)ü'ş-Şahiyye
ve't-Terakibü's- Sultaniyye" adını taşıyan ve hıfzıssıhha konusun­
da olan bir eserin son üçte birlik kısmıdır. Tusi'nin ölümünden
sonra "bir alim tarafından" Gazan Han'ın oğlu için telif edil­
miştir. Ancak Gazan Han'ın sadece iki kızı bulunduğu ve 1304
yılında 33 yaşında iken öldüğü bilinmektedir. Dolayısıyla bu­
rada bir karışıklık bulunmaktadır. Eserin adı, müstakil bir eser
olup olmadığı ve kim tarafından yazıldığı açık değildir. Uzel'e
göre Tusi'ye atfedilen bahname, müstakil bir eser olmalıdır ve
yazarı da Ebu Zeyd el-Muzaffer (b.) Hibetüllah b. Muhammed
b. Erdeşir b. Keykubad et-Taberi (el-Basri) olabilir. Uzel, aynı
yazarın başka bir eserinde (Risale der T ıb) yer alan ithafı dik­
kate alarak yazarın 12. yüzyılda, Karahanlılar döneminde yaşa­
mış olabileceğini bildirmektedir. Buna göre eserin yazılış tarihi
Tusi'nin doğumundan bir asır önceye tekabül etmektedir. Uzel
metinde geçen ismin istinsah hatası sebebiyle yanlış olduğunu
söylemektedir: "Sonuç itibariyle, Türkçe çevirilerinde de mevcut
olan 'Ebu' l-Muzaffer Han b. Gazan Han b. Me'mun Halife' ifa­
desi ' Ebu'l-Muzaffer Togan Me'mun-i Halife' ifadesinin yanlış
istinsahından kaynaklanmış olmalıdır. Karahanlılar, Gazneliler
ve Selçuklular döneminde adet olduğu üzere halife kendisine
bağlılık bildiren Türk hükümdarlarına 'Seyfu'd-Devle, Mui­
nü'd-Devle, Nasiru'd-Devle' gibi lakaplarla taltifte bulunmuştur.
Benzer şekilde Togan'ın da 'Me'munu'l-Halife' diye anılıyor ol­
ması muhtemeldir."
16 :o::;manlı'da Cinsellik Öğütleri

Uzel, yazarın soyu hakkında da şunları söylemektedir:


"Bazı nüshalarda yazarın soyu, Dede Erdeşir'i takiben 'İ bn(Key)
Kubad b. Mihras b. Hercas b. Camasb-ı H akim' şeklinde geç­
mekte ve Camasb'ın 'ceddimiz' diye nitelendirildiği görülmekte­
dir. Bu soy zincirinin gerçek dışı olma ihtimali düşünüldüğünde,
Firdevsi et-Tüsi'nin ( Ö .1025) Gazneli Sultan Mahmud'a (dö­
nemi: 998- 1030) takdim ettiği Şahname'de belirtilen Camasb-ı
Hakim'le irtibatlandırma amacına matuf olduğu açıktır. Kara­
hanlı hükümdarların Efrasyab'ı, Dülkadiroğullarının da Enu­
şirvan-ı Adil'i büyük ataları olarak kabul etme inancı göz önü­
ne alındığında, tabip Taberi'nin gerçek dışı olsa da o dönemde
övünç vesilesi olarak bu kaydı kullanmasını doğal karşılamak ge­
rekiyor. Firdevsi gibi o da Tüsi nisbesiyle anılıyor idiyse bu nisbe
kaydının eklendiği bir nüsha, bu eserin yanlışlıkla Nasiruddın
et-Tüsi'ye izafe edilmesine yol açmış olabilir".
Uzel'e göre kırktan fazla nüshası bulunan Türkçe çeviriler,
Musa b. Mesud tarafından yapılmış olmakla birlikte bazı nüs­
halara göre Sultan II. Murad, bazı nüshalara göre ise Yakub b.
Devlet Han için yazılmıştır. Uzel'e göre nüshalar arasında hah
taksiminde farklar bulunmaktadır ve bunlar mütercim veya müs­
tensih tasarrufundan kaynaklanmış olabilir (Uzel: 2005).
Her ne kadar bazı araştırmacılar, mezkur eserin Gazan
Mahmud Han'ın oğlu Muzaffer için yazıldığını belirtse de, bu
ifade tarihi gerçekliğe uymamaktadır. Bu konuda, İ stanbul Me­
deniyet Üniversitesi'nden Orta Çağ Tarihi Uzmanı Prof. Alan'ın
görüşleri şöyledir: "İ lhanlı hükümdarı Gazan Han Müslüman­
lığı kabul ettikten sonra Gazan Mahmud Han adını aldı. 1295-
1304 arasında saltanat sürdü. Ancak öldüğü sırada hayatta erkek
evladı yoktu ve yerine kardeşi O lcaytu Hodabende geçti. Yani,
Gazan Han'ın Muzaffer veya Ebu'l-Muzaffer adında bir oğlu
olmadığından, onun adına bir eser yazılması mümkün değil-
Prof. Dr. :VI. İhs<ın Karnmtın ! 17

dir. Farsça metnin yazarının künyesi olarak verilen "Eb u Zeyd


Hibetullah bin el-Muzaffer bin Muhammed bin Erdeşir bin
Keykubat et-Taberi" de alışılmış bir künye olarak gözükmüyor.
Öte yandan, Gazan dönemi Ebu'l Muzaffer ismi, bana, İ lhanlı
Devleti' nin merkezi zayıflayınca bölgeleri idare eden dirayetli
komutan ve yerel hanedanların müstakil hareket etmesi ile daha
görünür hale gelen bölgesel devletlerden biri olan "Muzafferi­
ler"i çağrıştırdı. Muzafferiler ehl-i sünnet çizgisinde bir hanedan
ve Mansur oğlu Şerefeddin Muzaffer 1314'te bunların başında
olan hükümdar. "Gazan Han oğlu Muzaffer" künyesi tam kan
akrabalığını değil ama politik ve kültürel bağlılığı yansıtabilir ve
tarihi akışa uygundur. Ayrıca, tercümenin dibacesindeki künye
de Muzafferilere uyuyor. Zira, bu hanedanın kökeni ilk Arap fe­
tihleriyle bölgeye gelen bir soya mensup; burada yerel olanlar
ile karışıyorlar ve künye bu iki kökeni de kapsayacak bir şekilde
biçimleniyor. Aile, bu iki geleneği de kabul etmiş ve bununla
kendini meşru ve köklü görüyor olabilir. Sonuç olarak; künye
meselesini netleştirememekle birlikte Muzafferi hanedanına,
hatta Şerefeddin Muzaffer'e, yahut onun babası Mansur'a (yani,
Ebu'l-Muzaffer'e) sunulmuş bir eser olma ihtimali düşünülebi­
lir. Bu hanedanın, bilim adamları ve sanatkar himayesi hakkın­
daki şöhretini, Hafız-ı Şirazi ve İci gibi başka şahısları da hima­
ye etmesinden biliyoruz. Künyede vurgulanan Arap-İran kökeni
bunu ilham ediyor." (Alan: 2019).
Ö te yandan, Bayat ve Uzel'in, mezkur kitabın yazarı oldu­
ğunu ifade ettikleri Ebu'l-Muzaffer ile, kitabın takdim ve ithaf
edildiği devlet adamının birbirine karıştırıldığı da düşünülebilir.
Zira, Musa b. Mesud, tercümesinin dibacesinde, yazarın kale­
minden, Ebu'l-Muzaffer'i, bu kitabın ihyasına sebep olan Sultan
olarak zikretmektedir:
18 :Osmanlı'da Cinsellik Öğütleri

" .. ol saadet güneşi kim bu kitab-ı hasenün ihyasına se­


bebdür zikr-i cemil ve senay-ı ceziliyle mevsı'.'ıf ve mezkur ola
Ebu'l-Muzaffer eydür kim ol H ibetullah oglıdur Hibetullah
Muhammed oglıdur Muhammed Erdeşir oglıdur Erdeşir Key­
kad oglıdur Keykad Mihras oglıdur ve Mihras Hercas oglıdur
veHercas Camesb hakim oglıdur çün kim kulına Sultanü'ş-şark
ve'l-garbün devletlü gölgesinde oturmak müyesser olmuşidi .. "
Musa b. Mes'ud, bu eseri Sultan II. Murad'a ithaf etmiştir
(Uzel: 2002). Eser, 17 babdan meydana gelir. Metin besmeleden
sonra "Şükr ü sipas ve hamd-ı bi-kıyas ol hakim-i mutlak hazre­
tine kim hikmetinün daru'ş-şifası tabibleri cehl ü tabiat hevasi­
nün vehametinden sakim olanlara ilm ü akl ilacile bağışlar" söz­
leriyle başlar ve "Nev-i diğer eğer zekeri susam yağıyla yağlasa
cima' itse yüklü olmaya. Temmet bi-avnillah" şeklinde biter.
Uzel'in Şehsuvaroğlu'ndan naklen verdiği fihriste göre
Musa b. Mesud'un bahname tercümesinde 1 7 bab vardır ve bun­
lar şu şekilde sıralanmaktadır (Uzel: 2005):
1.BAP: Beden Mizaçları ve Belirtileri
2.BAP: Cima'ya Kuwet Veren Gıdalar
3.BAP: Yalın Gıdalar
4.BAP: Bileşik Gıdalar
5 .BAP: İ çecekler
6.BAP: Macunlar
7.BAP: Merhemler
8.BAP: Haplar
9.BAP: Kuşak ve Kemerler

10.BAP: Taban Altlarına Sürülen İ laçlar


Prof. Dr. M. İhs,m Karaman ! 19

1 1 .BAP: Cima Lezzetini Artıran İ laçlar


12.BAP: Cima'ya Kuvvet Veren Hukneler
13.BAP: Tozlar
14.BAP: Cima Şekilleri
15.BAP: Zekeri İrileştiren İ laçlar
16.BAP: Ferci Dar ve Yumuşak Kılan İlaçlar
17 .BAP: Gebeliği Önleyici İ laçlar
Bizim çalışmamıza esas aldığımız İ stanbul Tıp Fakültesi
nüshasında ise, bu fihriste göre bazı farklılıklar bulunmaktadır.
Metnin başlarında bablar fihristi verilirken 9. hah atlanmış ve
şöyle bir tablo ortaya çıkmıştır:
1.Mizaçlar ve Emirler
2.Cima'ya Kuvvet Veren Gıdalar
3.Cima'ya Kuvvet Veren Tekil (Yalın) İ laçlar
4.Meniyi Artıran Çoğul (Bileşik) İlaçlar
5 . İ çecekler
6.Sürülecek Ot ve Yağlar
7.Haplar Dil Altı
8.Kemer Ve Kuşaklar
9. . . .
10.Taban Altına Sürülen İ laçlar
1 1.Cima Lezzeti Artıran Otlar
12.Şafl.ar (Fitiller)
13.Hukneler (Lavman)
20 ! Osmanlı'da Cinsellik Öğütleri

14.Coit Şekilleri
15.Penisi Büyüten İ laçlar
16.Vajeni Dar ve Sıcak Yapan Otlar
17 .Hamilelik İ le İ lgili Otlar
Maamafıh, bahname metninin içinde 9. hah da dahil ol­
mak üzere, Uzel'in fihristine uygun şekilde tüm konular anlatıl­
mış ve bir eksiklik oluşmamıştır. Uzel, yazma nüshalar arasındaki
bu farklılıkları müstensih hatasına bağlayarak şöyle demektedir:
"Çeviri nüshaların bazılarında haplar içinde yer alan bazı fasıllar
müstakil haplar olarak yer aldığı gibi, bazı nüshalarda da konu
yakınlığına binaen bazı haplar birleştirilmiştir. Bu ve benzeri
değişikliklerin mütercimin veya müstensihin tasarrufundan kay­
naklanmış olması muhtemeldir." {Uzel: 2005).
i 21

BAHNAME TERCÜMESİNİN LATİNİZE METNİ

(Not: İncelediğimiz el yazması nüshada okunamayan bazı


bölümler ile anlamı tamamlayan bazı ilaveler, aynı eserin Şehid Ali
Paşa Kitaplığı (ŞAP) ve Millet Kütüphanesi (MKiit} nüshaların­
dan okunarak ana metne eklenmiştir.}
[ 1 b] Bismillahirrahmanirrahim
Şükr ve sipas ve hamd-i bi-kıyas ol hakim-i mutlak hazre­
tine kim hikrnetinüfi. daru'ş-şifüsı tabibleri, cehl ve tabiat heva­
sinüfi. vehametinden sakim olanlara ilm ve akl ilaciyle [sıhhat- i
acil] bağışlar ve rahmetinüfi. şerbet-hanesi kayyımları, küfr ve
nifak ukfıbetinden mahmılm olanlara iman ve ihlas edviyesiy­
le maddetü'-hayat düzedür. Kavlühıl te'ala: "Ve nünezzilü mi­
1
ne'l-Kur'ani ma hüve şifa'ün ve rahmetün li'l-mü'minin" Ve
ilminüfi. kemal-i ihatası kudret eliyle karıncanufi. nabzını teşhis
ider ve anufi. dükeli a'zasında uruk ve a'zasınufi. harekatı ve se­
kenatını tafsiliyle bilür. Kavlühu te'ala: ''Ve ma yahfa ala'l-lahi
2
min şey'in fi'l-ardı ve la fi's-semfil"

1 "Biz Kur'andan, iman edenler için bir şifa ve merhamet kaynağı olan ayetler
indiriyoruz." [el-İsra' 17 /82].
2 "Çünkü yerde ve gökte hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz." [İbrahim 14/38]
22 : Osm<ınlı'da Cinsellik Öğütleri

Ve inayetinüfi nazarı, su'ü'l-mizacı [2a] nefes-ile mübtela


olanlara ta'dil ve telyin içün tevfık ve ıslah ma'cunların terkib
itler ve ifrat ve tefrit marazlarınufi buhranında helak-meşreb
olanlara necah ve necat şerbetlerin tertib itler, Kavlühu te'ala:
3
"Ve vekahüm Rabbühüm azabe'l-cahimi" "fadlan min Rab-
4
"bike
Ve hidayetinüfi mededi, şehveti ve gazabı imtilasinüfi
hararetiyle medkuk olanlara sabır ve sükun-ile berde'l-yakin
içün mizacı tesnim ve kaffır virür ve heva-i heves ahlatı birle
falic ve müzmen olanlara tevbe ve inabet kadehinden teshin [veJ
tehyic içün şarab-ı tahı1r ve zencebil içürür. Kavlüh(ı te'ala: "Yüs­
5
kavne fiha ke'sen kane mizacüha zencebilen."
Ve salavat, sfilihat ve tahiyyat-ı fatihat Tengri' nüfi ve
rasulü ve habibi ve dükeli derdlerüfi tabibi, seyyid-i enbiya
Muhammed-i Mustafa'nufi mutahhar merkadine ve münevver
meşhedine vasıl [2b] ve mütevasıl olsun kim anufi şeriatinüfi
iktidası ve sünnetinüfi ihyası alamet-i sıhhat-i ezeli ve ebedi
ve sebeb-i şifa-i sermedidür ve şefa'atinüfi hasiyyeti cürüm ve
ma'siyet zehri birle mesmum olanlara afv ve mağfiret hazinesin­
den tiryak-ı ekber irişdürür. Kavlühü'n-Nebiy [?] aleyhi's-selam:
6
"Şefa'ati li-ehli'l-kebfilri min ümmeti" -salla'llahü aleyhi ve
'ala filihi't-tayyibine't-tahirine ve selleme teslimen kesiran. -

Amma ba'd: Bu kitabun mütercimi, hüve'l-abdü'l-fakir


ila'llahi'l-Ganiyyi'l-Kebir Musa b. Mes'ud -asleha'l-Lahü şa­
nehu ve sanehu 'amma şanehu- eydür:

3 "Rableri onları, cehennem azabından korumuş." [et-Tür 52/18]


4 "{Bunların hepsi) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir)." [ed-Dühan
44157]
5 "Onlara orada bir dolu kadeh sunulur ki karışımı zencefildir." [el-İnsan
76/17)
6 "Benim şefaatim, ümmetimden büyük günah sahiplerinedir."
Prof. Dr. M . İhsan KMaınan \ 23

Bu kitabufı tercümesine ve te'lifıne sebeb-i ba'is olan


Sultan-ı a'zam, malik-i rikabü'l-ümem, katilü'l-kefereti
ve'l-müşrikin, nasıru'l-beyzai'l-hamediyye/Muhammediyye ve
mu' inü'ş-şeriati'z-zehra'i'l-Ahmediyye, İskenderu'z-zaman ve
Nuşirevanü'l-adlü [3a] fı.'1-evan, sultanü'l-islam ve'l-müslimin,
ebu'l-feth gıyasü'l-milleti ve'l-Hakkı ve'd-din, es-Sultan ib­
nü's-Sultan, Sultan Murad b. Muhammed b. Bayezid Han -la
zalet zılalü saltanatihi memdudeten ve etnabü seradikati dev­
letihi bi-evtadi'l-huludi mesdudeten, amin ya Rabbe'l-alemin­
kim bu gün mübarek vücudı fünun-i fezayil-i hamide ve ahlak-ı
pesendide birle muhalla ve müzeyyendür. Bu da'i-yi muhlis kim
ol cenab-ı mu'allanufı kemterin duacılarındandur, ol sultan-ı
mu'azzamufı mübarek adına bu kitabı Parsi'den Türki'ye terceme
kıldı ta her kişiye anufı mütala'asından fayide durmak asan ola.
Ve ol sa'adet güneşi kim bu kitab-ı hasenüfı ihyasına sebebdür,
zikr-i cemil ve senay-ı ceziliyle mevsılf ve mezkur ola.
Ebu'l-Muzaffer eydür kim ol Hibetullah oğlıdur, Hibe­
tullah Muhammed oğlıdur, Muhammed Erdeşir [3b] oğlıdur,
Erdeşir Keykad oğlıdur, Keykad Mihras oğlıdur ve Mihras Her­
cas oğlıdur ve Hercas Camasb hakim oğlıdur. Çün kim kulına
Sultanü'ş-şark ve'l-garbüfı devletlü gölgesinde oturmak müyes­
ser olmuş-idi, ben bi-çare ol hüdavendigar-i alemüfı hüsn-i na­
zar-ı inayet-i terbiyyet-ile melhuz olmuş-idüm ve avatıf-ı i'zaz
anufı civarında hasıl olmuş-idi ve dahi ol saadet güneşi devlet
felek.inden benüm üzerime saye bırakmış-idi ve ben kulını sa­
yir nüdemasından kılmış-idi, anufı devletinde hil'at-ı vuslat ha­
sıl olmuş-idi. Bir gün ben kulını kendünüfı has halvethanesine
kığırdı ve gizlü ve aşikare sırlarından mübarek lafzına getürdi
ve bir kemter-kemine duacısına cima' kuvvet azlığından şikayet
eyledi ve buyurdı: [ 4a] Gereksin ki bu cima' babında olan eva­
mirden ve nevahiden beyan itmek-içün bir kitab düzesin ve ol
kitab içinde cima'ufı lezzetin ve cemi-i keyfıyyetin tertib idesin.
24 ; Osmanlı'da Cinsellik Öğütleri

Çünki işaret böyle oldı kim bu babda bir kitab te'lif idem, her
ne deva kim mukavvi-yi cima'dur ve her ot ve gıda kim faile ve
mef 'uleye cima'ufi lezzetin ziyade ider, ol kitabda getürem. Ben
bi-çare dahi ikdam itdüm ki ol buyruğı yirine getürem ta ki anufi
sebebi birle cima'ufi tamam dilekleri ve lezzetleri ve rahatların­
dan tamam murad bulalar ve mübaşeret-i cima' itmekde her bar
kadir olalar.
Pes bu kitabufi terkibi on yedi hah üzerine oldı ve bu kitab,
dört yüz on dört pare tıbbufi mu'teber kitablarından ürindile­
düm, çıkardum ki etibba-yı maziye ve hükema-yı mütekaddimin
beyan itmişdürürler; [ 4b] evvel tecribe itmişler, saniyen kitabete
ve amele getürmişler ta ki bir kişi bunı görüp tecribe itse, anı
ta'yib itmeyeler ve tecribe vaktinde dürüst ve sahih ola.
Amma bilmek gerek kim her canavar ki Hakk teala celle
zikruhu yaratdı, çift olmağa muhtac kıldı ve cemi-i hayvandan
adem oğlanın üründiledi, akıl birle mükerrem ve mufaddal kıldı.
Ka.le'llahü teala "Ve le-kad kerramna beni Ademe ve hamelna­
hüm mine'l-berri ve'l-bahri ve razaknahüm mine't-tayyibati
ve faddalnahüm ala kesirin mimmen halakna tefdilan."7 Bu
ayet bunlarufi şanında geldi ve dükeli şuğlüfi aletin anlara zahir
eyledi ve dürlü dürlü ni'metleri ve pakize hayvanları bunlara er­
zani kıldı ve bunlarun içün hub avratları ve cemile kızları nikah
birle halal kıldı. Kavlühu teala: "Fenkihô. ma tabe leküm mi­
ne'n-nisa'i mesna ve sülase ve ruba'a."8

7 "Andolsun ki biz, insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Karada ve denizde


taşıtlara yükledik ve temiz yiyeceklerden onları rızıklandırdık. Onları yarattıkla­
rımızın birçoğundan üstün kıldık." [el-İsra 17/70]
8 "Eğer velisi olduğunuz mal sahibi yetim kızla evlenmekte onlara haksızlık
yapmaktan korkarsanız onlarla değil, hoşunuza giden başka kadınlarla iki, üç
ve dörde kadar evlenebilirsiniz; şayet aralarında adaletsizlik yapmaktan korkar­
sanız, bir tane almalısınız veya sahip olduğunuz ile yetinmelisiniz. Doğru yoldan
sapmamanız için en uygun olanı budur." [en-Nisa 4/3]
l'rof. Dr. :Vt. İhs.:ııı K.:ıraınan ! 25

İ bahat-i cima' dahi nass-ı katı'-ile [?] sabit olmışdur ve


dahi anlarufi ne vechile [Sa] dilerse cima' itmesi cayizdür: ürü­
tururken ve otururken ve rakib ve merkub olduğı haletde, gerek
otururken ve gerekise müdevver ve gerekise murabba' ve gerekise
mu'allak. Bu dükeli didüğümüze ruhsat ve icazet virildi, nitekim
Hakk teala buyurur: "Nisa'üküm harsün leküm fe'tu harseküm
9
enna şi'tüm." Amma livata itmekden ve avrata Tengri nehy it­
dügi yirden cima' itmekden men' itdi zira ki hikmet bunda şunı
iktiza itler ki meni kişinüfi nakdidür ve bir dürr-i seminidür [... ]
Pes aklı olan kişi gerekdür ki bunı sakına abes yire hare itmeye
belki her bar ki yakinlik ide niyyeti bu ola ki benden bir zürriy­
yet vücuda gele ta ki Allah' a ibadet idici çok ola diye. Ve sey­
yidü'l-mürselin Muhammed Mustafa aleyhi's-selam buyurur ki
"tenakehu tekaseru fe-inni übahi bi-küm ala' sa'iri'l-ümemi
10
yevme'l-kıyameti ve lev bi'l-kıstı."
İ mdi her [Sb] kişiye vacibdür ki şehveti arturur nesnele­
rüfi sazını ve aletini ve meniyi harekete getürür nesneleri gıda­
lardan ve ma'cunlardan ve eşribeden tamam müheyya ve araste
kılalar ta ki zekerde hiç bir vechile halel olmaya. Ve mübaşeret
idicek vaktlerüfi tarikin dahi kema hüve hakkuhu bilmek gerek
ta ki cemi'-i endamlarına halel ve za'f yol bulmaya ve mübaşeret
itmekde la yenkatı' kadir ola.
Ve bu babda bir mukaddime zikr idiserüz ki ol mukad­
dimei bilmek cemi' halka vacibdür zira ki cima'ufi lezzetine
ve safa.sına zükur ve ünas talibdürürler. Pes eyle gerekdür kim
cima'ufi ahvalini ve gıdalarınufi keyfıyyetin ve vaktlerini sakla­
mağı nicedür bileler zira ki cima'ufi menfa'ati ve mazarratı ve

9 "Kadınlarınız sizin tarlanızdır, tarlanıza istediğiniz gibi gelin. İstikbal için


hazırlıklı olun, Allah'tan sakının. Ona hiç şüphesiz kavuşacağınızı bilin, bunu
inananlara müjdele." [el-Bakara 2/223)
10 "Evleniniz, çoğalınız, çünkü ben kıyamet gününde diğer ümmetlere karşı
sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim." [Sünen-i Ebu Davıld, Nikah babı]
26 I Osm a n l ı ' d .:ı Cinsellik Öğütleri

halaveti ve zevki ve lezzeti cemi'-i nesnelerden artukdur hususa


ki sevdügi ola. Amma hukema- i mütekaddimin ve Sokrat ve
Bokrat ve Calin fıs ve Efiarun gibi ve [ 6a] gayrihim eyitmişlerdür
ki hic vaktlarda yiğrek vakt cima' itmeğe, bahar faslından yiğ
vakt yokdur. Zira ki fusulüii meratibi dörtdür: bahardur, yaydur,
güzdür ve kışdur.
Bahar faslında hava mu'tedil olur ve kan germ ve nerm
olur ki ol kan ruhun merkebidür ve ol fasılda kan ziyade ol­
mak içiredür. Ve çünki kan ziyade ola hararet- i garizi ki rfıh-ı
hayvaninüfi kuvveti anuiiladur, artmak içinde olur. İ mdi çünki
bahar-ı hurremde ol bağ-ı irem ki ma'şukdur, gönül muradıy­
la müyesser ola; fursat geçürmemek gerek. Belki dükeli evkatda
mübaşeret itmeklik layıkdur, amma ziyade mübaşeret taleb idene
bahar faslında evladur ta ki a'za- i reiseye hiç bir vechile halel
zahir olmaya.
Amma yay güninüfi ıssılarında ve kışufi sovuk günlerinde
cima' itmekden ihtiraz itmek gerek zira ki ol günlerde nuksan-ı
ruh hasıl olur ve gündüz cima'ı yiğrekdür [ 6b] gice cima'dan me­
ğer şol kimseye değül ki utana. Ve adet-i avam ekser gice cima'
itmekdür ve bu adet gayet hata ve mezmfımdur.
Fasıl

Bu faslımuz anı beyan ider ki cima' itmek kangı gün mah­


mfıddur ve kangı gün mezmfımdur. Ol gün ki şer'an ve hikmet
mucebince mahmuddur, düşenbih gicesi ve pencşenbih gicesi ve
azine gicesidür. Ve ol ki mezmumdur, anı dahi beyan idelüm:
Eğer şenbih gicesi veya şenbih gün sohbet eylese, gerek
kim tiz zaman içinde ana sayrulık arız ola şol sebebden ki pa­
dişahlık ol gün zühalündür ve kethudalık güneşündür, ihtiraz
itmek gerek sefer itmekden ve sayrulara mu'alece itmekden ve
cima' itmekden ve bünyad bırakmakdan.
Prof. Dr. M. İ hsan Karnman j 27

Amma yekşenbe gün padişahlık güneşüıi.dür ve kethuda­


lık utaridüıi.dür, eyüdür sefer itmek ve padişahlar [7a] yüzin gör­
mek ve top urmak ve at satun almak ve oğlan mektebe virmek.
Amma cima' itmek yaramazdur ki andan hummay-ı ruh' hasıl
olur. Ve eğer oğlan mütevellid olur-ise yavuz ola ve gammaz ve
avan ola ve anası anı doğurduğından rene göre. Amma eğer mu­
habbet içün bazu-bend yazdursa eyü ola.
Düşenbih gün padişahlık ayuıi.dur ve kethudalık müşteri­
nüıi.dür. 01 gün hammama varmak ve ot içmek ve imaret itmek
ve temaşa itmek eyüdür, cima' itmek dahi eyüdür. Eğer oğlan
vücuda gelürse gözde ve hünerde tamam ola ve atası anası andan
şakir ola.
Si-şenbih gün padişahi merihüıi.dür ve kethudalık zühre­
nüıi.di.ir. Anda kan aldurmak ve av avlamak ve şarab içmek eyü­
dür, amma cima' itmek yaramazdur. Eğer ol gün cima' itse, uyuz
ve çıban ve kan fasid ola ve eğer andan oğlan [7b] olsa ölü toğa
ve eğer halel irmezse dahi hurmin ola.
Çiharşenbih gün padişahlık utaridüıi.di.ir ve müdebbir ka­
merdür. Eyüdür hisab itmek ve hüccet içün biti yazmak. Amma
cima' itmekden ihtiraz itmek gerek zira ki sevda ve safra galib
olur, şayed ki faile ya mef 'uleye uçuk dutmak vaki' ola. Hakk
teala iblis aleyhi'l-la'neyi çiharşenbih gün yaratdı ve ol iki şahsuıi.
sulbindendür ki birine cibliyyet ve birine ibliyyet <lirlerdi. Cib­
liyyet arslan suretinde ve ibliyyet kurd suretinde idi. Çün bunlara
cima' tarikiyle cem'iyyet düşdi, bunlardan yedi şahs müzekker
ve müennes vücuda geldi ve bunlar birbiriyle mübaşeret itdiler,
hayli div ve peri ol iki şahsdandur.
Pencşenbih gün padişahlık müşterinüıi. ve kethudalık
11
ayufidur; mes'ud gündür, eyüdür. Kadilara varsalar ve işe başla­
mak ve sefer [8a] itmek ve hacetin taleb itmek, cima' itmek dahi

11 Varsalar: varmak. MKüt. 6b


28 i Osm.ınlı'da Cimcllik Öğütleri

eyüdür. Eğer oğlan mütevellid olursa ali dereceye yetişe ve atası


ve anası andan şakir ola.
Cum'a gün padişahlık zührenündür, kethuda şemsdür.
Eyü ola hammama varmak ve buhur itmek ve yeni ton giymek
ve bicdürmek. Ve evlenmek ve cima' itmek dahi eyüdür zira ki
enbiya ve evliya, ulema ve suleha azine gicesine rağbet itmişler­
dür. Ve çün oğlan azine gicesi uluka düşe, ol oğlan salih veya alim
ola ki halayık andan rahat ve asude olalar.
Fasıl
Eğer bir kişi sohbet vaktinde hırsufi ve şehvetüfi gayetin­
den mahbubesinüfi fercine nazar itse, füilüfı gözine halel yeti­
12
şe. Ve çün oğlan zuhure gele, galiba ol gözsüz ola iblis 13 aley­
14
hi'l-la'ne bu amel-ile mütevellid olmışdur ol sebebden bir gözi
yokdur. [8b]
15
Ve eğer sohbet vaktinde ağzı yarin zekerine dürtse ve
cima' itse, oğlan vücuda gelse, nahif ve aruk ola ve eğer ol haletde
su içse, hem eyle ola.
16
Ve eğer sohbet vaktinde nergese baksa , ve havz-ı şifadan
şarab-ı safi içse ve ma'şuka birle sarmaşıkvar koçışsa, eğer andan
oğlan vücuda gelürse ol oğlan hub-cemal ve tamam-kad ve göz­
leri gökcek ola.

Ve eğer zekerine renk virse aklık ve kızıllık gibi ve çivid ve


asrur çiçeği birle, eğer oğlan vücuda gelse hem ol renk üzere ola.
Ve eğer erüfi şehveti ine-yürürken bir yana dönse veya
düşse ve ikisinüfi şehvetinüfi inzali tamam inmese, eğer oğlan
12 MKut
13 İblis: deccal. MKüt, ŞAP
14 Bir gözi: MKüt, ŞAP
15 Dürtse: sürse. MKüt
16 Der-kenar: "ba'zı hukcma kitablarında hin-i cima'da er ncrgese baksa fı'l-hal
bağlana dcyu yazar, gafil olmayalar."
Prof. Dr. �1. İ hsan Karuınun j 29

17
olsa ol oğlan mübtela ve kem-endam ola. Eğer fail bir haletde
18
iki yoldan bile karib dilese yani fercden ve dübürden, d1k has-
talığı zahir ola ve Hakk'ın la'netine müsteh1k ola -neuzü bi'llah
min zalike-. [9a] Ve eğer oğlan mütevellid olsa, yiyir ağızlu ve
habis rayihalu ola.
Ve eğer cima' vaktinde kızıl güle baksa ve sükker yise ve
müşk ve gülab ve birez elenmiş darçın-ile zekerine yaku itse ve
cima'a meşgul olsa, şol haysiyyet-ile zevk ve lezzet bula ki yakin
ola ki füilün ve mef'ulün aklı zail ola gayet lezzetinden. Eğer
oğlan vücuda gelürse, ol oğlan hub suret ve hoş kogulu ola ve
hub-tab' ola ve illetsüz ola ve hem hakim ve akıl ve alim ola.
Kabus -enarallahu bürhanehu- bu adet üzerine mülazemet ider­
19
di. Onufl oğlu ol Felekü'l-ma'ali'de bu letayif dükeli mevcud
idi. Ve Sultan Mahmud -kaddese'llahü rı1hahu- bu sıfat üzerine
vücuda gelmiş-idi, la-cerem ol evsaf-ı hamide ile müttasıf ol­
mış-idi. Ve eğer kimse zeval vaktinde ya güneş doğarken veya
tolunurken mübaşeret kılsa, her oğlan ki doğa muhannes [9b]
ola ta Hakk te'alanuii dininden çıka. Bersisa ki anuii abidliği
meşhurdur, zeval vaktinde uluka düşmiş-idi la-cirem dünyadan
imansız çıkdı. Güneş tolunurken toğdı ve gün toğa yürürken ka­
fir oldı -el-ıyazu billahi-.

İ mdi bu evkatdan ihtiraz itmek gerek ve eğer bir kişi kan


aldursa ve fı'l-hal cima' itse, eğer oğlan doğarsa kel ola ve anufl
a'zasında kıl olmaya. Firavn aleyhi'l-la'ne bu sıfat üzerine vücu­
da gelmiş-idi ve başında hiç saç yoğidi. Ve eğer bir kişi azgu n/
ezgün/yorgun olsa iş işlemekden ve süst iken cima' itse, yürek
oynamak hasıl ola. Ve eğer oğlan toğarsa, za'if ve sayrıcağı ve
saru beiiizlü ola. Ve eğer altun gümiş hall itse ve zekerine dürtse
ve fı'l-hal cima' itse, eğer oğlan vücuda gelürse teninüii rengi ol
17 Kem-endam: nim-endam. MKüt, ŞAP
18 Karib: MKüt, ŞAP
19 Onun oğlu: MKüt, ŞAP
30 i Osmanlı'da Cinsellik Öğü tleri

renkde ola. İ sfendiyar-ı ruyin-ten bu sıfat üzerine [lüa] vücuda


gelmiş-idi.
Fasıl
Eğer bir kişi bir dişi karlanguci göyündürse ve kefı alınmış
safı bal-ıla hall itse ve zekerine yaku itse ve cima' itse, her oğlan
ki vücuda gele fasih zeban ola ve tiz söyleye. Calinus hakim ey­
dür: Ben bum tecribe eyledüm, gördüm ol oğlan iken tiz zaman­
da söyledi, hem fasih oldı. Ve eğer arslan yüreğin ve kurt yüreğin
safi bal içinde hal ide ve cima' vaktinde zekerine dürte, her oğlan
ki zuhura gele bahadır ve merdane ola ve hem tizcek yüriye ve
hiç kimseden korkmaya. Simurg bu ameli Zal'e ögretdi ve Zal
bum amele getürdi, Rüstem vücuda geldi. Ve çün anası karnında
tokuz aylık oldı ve hılkatı tamam oldı, anası anı götürmege takat
getürmedi. Anasınufi karnın kuwet-ile yarup çıkdı. Etıbba kar­
nını girü dikdiler, dürüst oldı.
Fasıl
[lüb] Ba'zı cühela eyitdiler ki hergiz cima' itmek yokdur.
Eğer iderse dahi yılda bir kez itmek gerek artuk itmemek gerek
dimişler. Bu dükeli hatadur şunufi-içün kim cemi'-i alem ulu ve
kici cima' lezzetünifi neticesidür ve alem-i kevn Ü fesad lezze­
ti altı nesneden artuk degildür. Bu cümlesinden birisi gizlidür,
bakisinüfi rahatı zahirdür. Cümle-i lezzatdan birisi görmekdür,
ikinci işitmek, üçünci datmak, dördünci yıylamak, beşinci dut­
mak, altıncı mücame'atdur. Ve bu lezzetlerde hiç cima' lezzetin­
den yiğrek yokdur zira ki her birinüfi fı'li ayru ayru başınadur.
Hiç birinüfi birine dahi şirketi yokdur ve cima'da bu dükeli fı'l
mevcuddur.
Ve bu ma'niden murad özgedür ve murad oldur ki an­
dan döldöş ve zürriyyet isteye ta anufila adı ve gevheri diri ve
baki kala. Ve bu muradı beş nesne birle bulı-bilür. Ewel, gıda-yı
Prof. Dr. M. İhsan Kara m,111 l 31

[lla] muvafık birle ki zekeri kayim ve katı ider. İ kinci, takviyet-i


dimağ-ile; üçünci oldur ki lezzet vech üzerine el ola/inzal ola.
Dördünci, ciger kuvveti birle; beşinci, bögrek kuvveti birle. Pes
bu beş şerif uzvun kuvvetin saklamakda ri'ayet itmek gerekdür
ki bu kitab içinde zikr idiserüz. Hiç er ve avrata bundan artuk
çare yokdur ki zürriyyeti oğul-kız dayim peyveste ola ve ale'l­
husus hudavend-i ruy-i zemin, padişah-ı cihan -halledallahü
mülkehı1- hazretine bu kitabı tuhfe getürdüm ve vüs'-ı takatce
cehd itdüm. Ü middür ki ol hazretde makblıl ola.
Vasiyyet
Ashab-ı kalem ve erbab-ı keremden iltimas oldur kim bu
kitabuıl ibaretinde, bu kitabetinde eğer sebk-ı lisan ve sehv-i ka­
lem vaki' olmış olsa, ol aybı afv eteği birle setr idüp ol sekameti
tashih ideler ve ol zelleti ma'zur ve mu'af dutalar zira ki beni
Adem sehv ü hata üzerine mecbuldür. [1 1b] Bu kitabufi. fihristi
ve ka'idesi on yedi bab üzerine mürettebdür ve her bir babında
bir aslı beyan ider. Bu mecmu'ını kitabufı evvelinde beyan eyle­
dük ta ki her kime bir mes'ele ihtiyac olursa fihriste nazar ide,
ol maksud kaçıncı babdadur bile ta ki anı bulmak ana asan ola.
Evvelki hah, evamiri ve mizacları beyan ider.
İkinci hah, cima'a kuvvet iden gıdaları beyan ider.
Üçünci hah, edviye-i müfrede beyanındadur ki cima'a
kuvvet ider.
Dördünci hah, edviye-i mürekkebe beyan ider ki meniyi
ziyade ider.
Beşinci hah, şarablar beyanındadur ki şehveti ziyade ider.
Altıncı hah, cevarişler beyanundadur ki şehveti ziyade
' 20
ı der.

20 Altıncı babın karşısında babın içeriği yazılmamış; metin içindeki bab


içerikleri ile eksiklik tamamlanmıştır.
32 : Osmanlı'da Cinsellik Öğü tleri

Yedinci hah, zekere dürtecek otlar ve yağlar beyanındadur.


Sekizinci hah, hablar beyanındadur ki cima' içün dil al­
tında dutalar.
Tokuzıncı bab, izarlar ve kemerler beyanındadur ki şeh­
veti ziyade ider.
[12a] Onuncı bab, taban altına dürtilen devalar beyanın­
dadur ki cima'a kuvvet ider.
On birinci bab, cima'ufi lezzetin ziyade iden otlar beya­
nındadur.
On ikinci hah, cima'a kuvvet iden şafları beyan ider.
On üçünci bab, cima'a kuvvet viren hukneler beyanında-
dur.
On dördünci hah, cima'ufi eşkalin beyan idcr ki kankı
dürlüsi eyüdür.
On beşinci hah, zekeri yoğun idecek edviyeleri beyan ider.
On altıncı bab, ferci tar ve ıssı idecek otlar beyanındadur.
On yedinci hah, avratlar yüklü olacak ve yüklü olmayacak
otlar beyanındadur.
Evvelki hah
Evarniri ve rnizacları beyan ider.
Bilgil ki mübaşeretde kavirak olan ve hırsı ziyade olan şol
kimsedür ki buğday efilü ola ve benzi kızıllığa mayii ola ve teni
taze ve tamarları yoğun ve gifi ola ve gögüsi i'tidalde ola ve sa­
çınufi kılları (12b) irirek ola. Ve şol kimse bu işte süst ola ki
mizacı hararete mayii ola ve kun ve aruk ola, habeşi ve sürhan
ve rı1m ve seklab, haris olurlar. Likin kuvvetleri ziyade olmaz
ziri ki saruşındur ve kannludur, anlarufi kuvveti artuk değüldür.
Prof. Dr. M. İhsan Karaman i 33

Ve şunlarufı kim teni kıllu değüldür dahi tamarları incedür ve


gözleri karadur, bu işte o süstdür. Ve anlarufı. kim kasuğında kıl
yokdur ve yahud vardur amma yumşak ve perakendedür, anlar
eğer mübaşeretde ifrat ideler ve mu'alece itmeyeler, anlara gerek
kim merg-i müfacat yetişe.
Fasıl
Bu fasıl avratlaruft hılyetin ya'ni sıfatını beyan ider
Bilgil ki Hakk te'ala mükevvenatdan yarattı, dükelini ilm
ve hikmet-ile yaratdı ve her birine tab' ve adet virdi batında ve
batınufi alametin zahirinde aşikare itdi. Şöyle ki ilm-i nücılmda
alayimden umılr-ı hafıyyeye [13a] istidlal olınur adem oğlanına.
Dahi batında tab' ve adet virildi ve nişanın ol tab'ufı. ve adetüfi
a'za üzerinde zahir itdi, bu hılyeleri tecribe itdiler ve biz dahi
imtihan itdük, dükeli mücerrebdür; tecribeden sonra kitabete
getürdük.
Hılyet: Calinıls hakim kitabında şöyle buldum ki: Her
kangı avratufi ki mak'adı değirmi ve kaşı çatuk ve nerm endam
ve ince avazlu ve mu'tedil tenlü ve eli ayağı uşak ola, delalet ider
ki bunufi gibi avrat şehvet üzerine haris ola ve tiz ah ola ve mev­
zi' -i mahsılsı yani ferci yumşak ve germ ola, anufı. gibi avratufi
cima'ı lezzetinden ve halavetinden fü'ile yürek oynamağı ve za'f
hasıl ola. Anufı ilacı oldur ki şol heriseyi yirinde zikr idisavuz,
darçini birle andan yiye ta ol za'f andan zayil ola.
Hılyet: Her avrat ki uzun boylu [13b] ve beli ince ve nizar
ve açuk kaşlu ve ak yüzlü ve kıvırçuk saçlu ve uşak dişlü ve saru­
şın ve giii adımlu ve alnı yassı ve yufka tudaklu olsa, delalet ider
ki ol şehvet üzerine be-gayet haris ola ve tizcek sılz-ile/söz-ile
aldana ve mevzi'-i mahsılsı anufi germ ve ter ola, anufi-ıla mü­
başeret itmekden ere yerakan ve yürek harareti ve bevasir illeti
zahir ola. Anuii ilacı oldur ki bu işe çare olmaya ol huknelerden
34 i Osmanl ı ' d a Cinsellik Öğütleri

zikr idiserüz birisin isti'mal ideler ta ki ol illet zayii ola.


Hılyet: Hakim Arestetalis eydür: Her kangı avrat kim de­
ğirmi yüzlü ve açuk kaşlu ve semüz ve kısa boylu ve kızıl ve ak
ve yumşak tenlü ve büyük dişlü ve büyük ucalu ve kısa saçlu ola,
delalet ider ki anufi gibi avrat şehvet sürmege haris ola evet/lakin
parsa ola ve tizcek aldanmaya ve anufi sohbetinden ( 14a) yürek
za'fı hasıl ola. Anufi ilacı kebabedür ki kiremüt üzerinde kavura­
lar ve şeker cülab birle ve lisanü's-sevr suyı ve reyhan tohmı birle
içeler nafi' ola.
Hılyet: Hakim Efl.atün eydür: Her kangı avrat ki Türki
ve değirmi yüzlü ve yab burunlu ve yoğun kalın tutaklu ve ça­
tuk kaşlu ve uşak dişlü ve küçük gözlü ve küçük eğeiilü ve enar
memelü ve ince bellü ve yumşak tenlü ve ince tamarlu ola, dela­
let ider ki anufi mevzi'-i inzal germ ve nerm ola, şehvet üzerine
haris ola ve hergiz cima'dan toymaya ve anufi sohbeti saçı ve
sakalı ağardur ve safravi ve sevdavi marazlar getürür. İ lacı anufi
oldur ki dayim sikencübin içe ve gıdalardan yumurdalu kalye te­
bahe yiye.
Hılyet: Her avrat kim tar gözlü ve açuk yüzlü ve yufka tu­
daklu ve melih şekil ve kameti i'tidalde ola, delalet [14b] ider ki ol
parsa ve mestüre ola ve ere anufı mübaşeretinden ziyan olmaya.
Hılyet: Muhammed b. Zekeriyya eydür: H er avratufi ki
boyu kısa ola ve semüz ve kara yağız ve kara saçlu ve yufka du­
daklu ve hokka ağızlu ve büyük ucalu ve enar memelü ve degirmi
yüzlü ve melih ve sebük ruh olsa, -ekser Keşmirler bu sıfatda
olurlar- mevzi'-i mahsı1sı nerm ve germ ve hoş olur ve anufi birle
sohbet itmekden zarar yokdur.

Hılyet: Hukemadan şöyle rivayet olundı ki her avratufi ki


benzi kızıl ve ak ola ve çatuk kaşlu ve kara gözlü ve meygı1n saçlu
ve yufka dudaklu ve uzun boylu ve enar memelü ve gifi sinelü ola,
Prof. Dr. M . İhsan Karaman j 35

-ekser Rumiler bu sıfatda olur- mevzi'-i mahsfısı anufı germ ve


huşk ve halavetlü ola ve bunufı gibi avrat şehvet üzerine haris ola,
parsa olmaya.
Hılyet: Cillnus eydür: Her [15a] avrat ki be-gayet semüz
ola ve değirmi yüzlü ve tamam boylu ve yufka dudaklu ve kara
gözlü ve küçük burunlu ve küçük başlu ve hokka ağızlu ve ferah
sinelü ve nerm endam olsa, delalet ider ki anufı mevzi'-i inzali
yumşak ve hoş ola ve elbetde cima'dan toymaya.
Hılyet: Her avrat ki karı ve aruk ve uzun boylu ola, eğerçi
hfıb-lika ve hub-çehre ola, anufı sohbetinde merg-i müfacat yetişe
-ne'fızü billahi min zalike-.
Hılyet: Her avrat ki kızıl befıizlü ve kızıl saçlu ola, mevzi'-i
mahsfısı anuii serd ve nerm ola, anuii sohbetinde ırku'n-nisa zahir
ola.
Hılyet: Arestetills eydür: Her avratuii ki boyı mu'tedil ola
ve uzun saçlu ve yassı yüzlü ve kara gözlü ve hokka ağızlu ve çatuk
kaşlu ve yumşak tenlü ve fasih züban ve hoş avaz ve ince bellü ve
ak ve kızıl ve hfıb harekat [15b] ve nazlu ve hıraman yüriyişlü ve
gene ve büyük ucalu ola, delalet ider ki anufı mevzi'-i mahsfısı germ
ve O:ermdür ve gayet halavetlüdür ve lezzetlüdür ve anufı sohbeti
cemi'-i rahatlık ve menfaati ola. Çünki şunun gibi nazenin, zarif ve
latif ve hub-çehre ve serv-kamet ele gire, ne kadar ki can tende ola
mu'attal olmamak gerek. Zira ki zararı yokdur ve eri sebük ider ve
bedenden sıkleti zayil ider ve göiilüii nişatın ziyade ider.
Fasıl
Anı beyan ider ki za'f olmak cima'da ne sebebdendür
Bilgil ki za'f-ı cima', dört endamuii za'fındandur. Evvel,
dimağuii za'fından ve anuii alameti oldur ki cima'dan lezzet ve
halavet bulayımaz ve zeker süst olur. Ve anuii. sebebi balgamdur
36 ; Osırnınlı' del Cinsellik Öğütleri

elbetde sovukda cima' idemez.


Ve ikinci, yürek za'ifliğindendür anufı alameti [16a] oldur
ki utanur veya korkar ve bilinde yil belürmek vaki' olur.
Üçünci, ciğer za'ifliğindendür ve anufı nişanı oldur ki
meni az olur ve hem rakik olur, koyu olmaz.
Dördünci, zekerüfı ve hayenüfı za'ifliğinden olur ve anuö.
nişanı oldur ki zeker sovulmış olur ve kıyama gelmez. Ve ha.ye
dahi za'if olur; vakt olur ki meni olmaz ve eğer olursa dahi rakik
ve füsürde olur. Ve bu nesne ere cima'ı çok zaman terk itmekden
vaki' olur ve ilacı anufi oldur ki ewel dimağı balgamdan tenkıye
ideler kusdurmağıla veya ishal itmegile ve hem gargara itdüre­
ler ve dayim tiryak-ı kebir yedüreler hacet kadarı ve mehdi kavi
ideler şol otlar-ıla ki ma'ideye kuwet vire; ıtrıfı:l gibi gevariş-i ıld
ve mastaki gibi.
Fasıl
Yürek za'fındadur
Bilmek gerekdür herçi yürek za'fından olsa, ilacı anufi ol­
dur ki ma'cıln-ı müferrih [ 1 6b] isti'mal ideler ki anufı takviyet-i­
le yürek kuwet bula. Ve eğer zekerde ya hayede sovukluk arız
olsa, gerek kim zeker incele ve sovukda za'ifrak ve ıssıda kavirak
ola. Eyle olsa hem yüreğe ve hem dimağa ilac itmek gerek.
Nişanı anufi oldur ki zeker ve ha.ye sovuk ola ve hem meni
giç gele ve hem az ola ve rakik ola ve lezzet bulmaya. İ lacı oldur
ki zencebil perverde ve cevarişin za'feran, cevarişin sakankılr is­
ti'mal ide ve ıssı yağlar birle iki endamın bile ovalar ve gızalarda
az su-y-ile ve çok soğan-ile bişmiş kalye yiye ve zencebil ve hav­
lincan ve dar-ı fülfül her birin döğülmüş-ile üzerine ekeler ve bu
cevarişinlerüfı san'atın yirinde beyan idevüz.

Fasıl
Prof. Dr. M . İhsan K<1r<1man i 37

Ciğerüii za'fındadur
01 ki ciğerüfi za'fından ola, alameti oldur ki teni aruk ola
ve menisi az ola. Kıllet-i meni ekser sovukdan ve kurılıkdan olur.
Ve [17a] ol ki mizac kurılığından ola, nişanı oldur ki meni inzal
oldukda lezzet bulmaya, anufi ilacı oldur ki be-cidd hammama
gire amma ol hammam mu'tedil ola ve igen ifrat-ıla oturmaya
ve her gün kızıl sirkeyi terengibine memzuc idüp içeler ve taze
balığı biryan ide yiye ve kebab ide, eti soğan-ile yiye ve tavuk etin
ve gügercin yavrısın ve nohud aşın yimek eyüdür ve hurmayı süd
içinde ıslaya yiye, eyüdür ve bunlar her birisi yerinde geliserdür.

Fasıl

Bilgil ki çün za'f-ı cima bürudetden ola ve iki haye serci ve


huşk ola, anufi nişanı oldur ki meni az gele ve donmış ola ve düş­
varlığ-ıla gele ve lezzet bulmaya. Anufi ilacı ol ola ki gızalardan
tüffah gızalar yedüreler kalye gibi semüz et-ile ve çok soğan-ıla
ve nohud aşı gibi ve herise serçe etiyle ve zencebil perverde veya
kaly tuzile ve tatlu üzüm yiye [17b] ve yasemin yağın kasni-y-le
ezeler ve anufiıla zekerin ve hayesin ve kasuğın ovmak gerek. Ve
eğer meni kararında olsa ve zeker kıvama gelmese ve teninde bir
dürlü arukluk olsa, anufi ilacı, teni semürtmek gerek ve çok ıssı
gızalarıla ve neffah nesnelerle ve ıssı yağlarla endamın ovmak
gerek. Ve bir dürlüsü dahi madde eksüklüğinden olur şöyle ki
ten semüz olur yil eksük olur, kıvama gelmez -zira zeker yil-ile
gerilür kıvama gelür-, anufi ilacı oldur ki ıssı gızalar ve [neffah
nesneler yiye ve semüz etlerden çok gıdalar hasıl olur ve lakin
21
neffah] değüldür amma bakıladan hem çok gızalar hasıl olur ve
hem neffahdur ve cevarişin zer'uni yemek nafi ola.
Fa sıl

21 [neff:ihlar . . . !:ikin neff:ih) Milli Kütüphane nüshasından tamamlandı.


38 ; Osmanl ı'da C insel l i k Öğütleri

Şunlara kim cima' itmek muhataradur eger itseler azim


hatarlu ola; evvel oğlancuklar itmemek gerek dahi sayrular ve şol
kimseler ki çok yürimiş olalar veya at segirtmiş veya çok işlemiş
ola ve yorulmış ola. Bunun gibi [18a] cima'dan ihtiraz itmek ge­
rek ve hem hammamda cima' itmemek gerek hususa çok derle­
mekden sonra. Ve dahi ta'amı ma'idede hazın olmadın itmeyeler.
Ve eğer dilesen ki çok cima' idesin ve gine cima'dan dahi
kalmayasın, gerek kim birkaç nesneden sakınasın: Evvel, tebev­
vül itmek hacet oldukça fı'l-hal tebevvül idesin. İ kinci, segirt­
mekden ve çok yayan yürimekden. Üçünci, hammam içinde çok
derlemekden. Dördünci, gicelerde çok uyanuk olmakdan. Beşin­
ci, çok at koşmakdan. Altıncı, kusmakdan ve ishalden. Yedinci,
sol pehlu üzere yatup cima' itmekden. Sekizinci, ayak üzerine
cima' itmekden. Tokuzuncı, ekşiler yimekden. O nuncı, susayıcak
ıssı suyı çok içmekden. Bu cümlesi ki vardur, zekeri süst eyler ve
. . 22
menıyı ekser .
Fasıl
Gızalardadur
Bilgil ki gızalar ki andan çok meni olur ve [ 1 8b] baki deva­
lardan yeğrekdür. Zira ki darfı ola ki meniyi ziyade ide amma
gızanufi kuvveti ve menfa'ati andan artuk ola. Ve gıza ki anda
hararet ve rurubet ola ve galiz ola ta andan kuvvet ve nefh hasıl
ola, bu işe ol layık ola. Ve gıza ki layıkrakdur, kalye-i gezer'dür
taze semüz et-ile ve nohud ve baklayı anuiiıla yaru koyalar ki
bunufi içinde galiz rurubet vardur ve çok gıza virür. Ve dahi bu­
nufi içinde nefhi vardur ki çün yiyeler, ol nefh zekerde hasıl olur.
Soğan dahi ancılayındur ki bunufi içinde galiz rurubet vardur ve
tahrik idicidür ve meniyi ziyade ider ve bögregi ısıdur; anı bile
koymak gerek.

Ve eğer dahi kavi hacet olursa, zencebil ve şakakul ve dar-ı

22 Ekser: noksan ider. MKüt; eksildür. ŞAP.


Prof. Dr. M. İ hsan Karaman \ 39

fülfül bile yarı kılalar ta maksı1d hasıl ola. Eğer dahi kavirak ha­
cet olursa, taze süd yimek gerekdür kim içinde hurma ıslanmış
ola veya galiz [1 9a] nesneler ki anda hararet-i muharrike ola kas­
nı gibi kuvvet-i hararet ve nefh anda çokdur ve soğan ve hardal
ve kendena ve ne ki buna benzer var ise ta'amına yarı kılalar
amma anlarufi kim mizacları ıssı ola, bu ıssı nesneleri yedürseler
illa şol yağlar ki zikr olıser, andan zekerine dürteler ve ol ki keffe
dürtilür ayağı keffine dürteler ta ki maksı1d hasıl ola.
İkinci Bab
Cima'a kuvvet iden gızaları beyan ider
Hamirsüz etmek ve oğlak eti ve bilüc eti ve gügercin eti
ki yavrı ola ve taze balık ve biryan olmış baş ve keklik eti ve kaz
eti ve serçe eti ve yumurda ve taze süd ve keşür ve şalgam ve ak
nohud ve kendene ve buğday ve bal ve sığır yağı ve köknar içi ve
fıstık ve fınduk ve ha.dam ve yaş encir ve Hindistan kozınufi içi
ve ak susam ve yaş hurma. Bu dükeli cima'a kuvvet virür [19b]
ve meniyi ziyade kılur.
Üçünci Bab
Edviye-i müfrede beyan ider ki cima'a kuvvet virür
Müşk, anber, za'feran, anisı1n, habbu'l-kulkul, karanfül,
tatlu kıst, şakakul, ı1d-ı hindi, turunc kabı, havlincan, darçini,
sı1rincan, arslan yağı, keler yağı, haşhaş, belesan yağı, asfür, to­
23
hm-ı helile, belile, emle /, terengübin, afyıln, dane çadır. Edvi­
ye-i müfrede bunlardur ki mücame'ata kuvvet virür.

23 emlec, amule/amile. Hindistana mahsus devayi bir meyvedir. Muarrebi olan


"emlec" ile maruftur. İki direm meshCıkunu şeker veya asel şerbetiyle kaynatıp
ba'de't-tasfıye dört nöbet iktihal, gözde olan aklığı müzildir.
40 ! Osman l ı ' d a Cinsellik Öğütleri

Dördünci Bab
Edviye-i mürekkebeyi beyan ider ki şehveti arturur
Altı direm ak soğanı alasın ve uşak doğrayasın ve sızmış
inek yağında kavurasın ve bir gügercin yavrısın ki semüz ola,
anufııla bir çölmek içine koyasın ve üzerine biraz su koyalar. Ve
bir avuç böğrülce ve bir avuç nohud nim kuft olmış bile çölmeğe
koya ve çölmeğüfi ağzına kapak ura ve nerm od birle kaynada
ta müherra olunca koya. Andan sonra bir direm darçini ve bu­
çuk direm [20a] havlincan, her birini yumşak döğeler ve üzerine
ekeler ve biraz sakankur tozın ekeler ve ol hamirsüz etmekden
toğrayup tirid ideler. Ewel etin yiye sonra şorbasıyla tiridin yiye
ki zekeri katı ider ve meniyi ziyade ider ve böğreğe kuwet virür
ve harareti ziyade ider ve bedeni semridür ve yüreğe kuvvet virür
ve gönlün şadılığın ziyade ider ve gözüfi nurını dahi ziyade ider.
Bir dürlü gıza dahi: Alasın birkaç gügercin yavrısını ki
semüz ola, uvak toğrayasın ve kaz yağın eridesin ve ol yavrıları
anufiıla kavurasın. Ve biraz nohud şikaftesin koyasın ve biraz su
koyasın ve çölmeği kapayasın ve nerm od-ıla bişüresin ta ki mü­
herra olınca. Ve sakankur tazın koyasın ve hamirsüz etmeği tirid
idesin ve bir direm darçini ve buçuk direm havlinciin yumşak
döğülmiş üzerine saça ve yiye. Ve eğer ekşi dilerse turunc veya
narine sıka, yiye [20b] ve biraz şeker dahi koya. B u gıza meniyi
ziyade ider ve bögreğe kuvvet ider şöyle ki eğer on kez cima'
iderse teni hergiz süst olmaya ve erliğine noksan olmaya ve şa­
dıman ide ve şehvet üzerine haris ide.
Bir dürlü aş dahi: Semüz etüfi karacasın alasın ve iki ol
kadar taze ak soğan alasın ve uvak toğrayasın ve bir çölmeğe ko­
yasın ve hacet kadar üzerine su koyasın. Andan sonra bişüresin
ve bir direm karanfül yumşak dögülmiş ve sakankur tazı birle
indireceğine yakın bıraga ve hamirsüz etmegi gine doğrayup ti­
rid ide, yiye ki mizacı ıssıdur ve bögreği kavi ider ve avratlarufi
Prof. Dr. M. İhsan K<1ra ın.rn i 41

fercini ziyade eyler ve kanı ziyade eyler ve zekeri katı eyler ve ne


kadar gerekse cima'a kadir eyler.
Sıfat-ı kebab: İrkek şişek etin alasın ve yufk.arak idesin
ya'ni yassıcarak doğrayasın ve bir yeni kiremit ocağa bırağasın ta
kızıl olınca. Ve bu eti üzerine bıragasın, bişe; [21a] hacet mikda­
rı sakankfır tozın ekesin ve yiyesin ve altı sa'atden sonra cima'a
ağaz idesin ta ki acayip göresin hem teni semürdür ve zekeri kavi
ve kayim eyler ve benzi kızıl eyler.
Sıfat-ı kuzab: Bir semüz kazı alalar veya bir semüz tavu­
kı ki bülic ola, boğazlayasın ve içi yağın koyasın ve otuz direm
mikdarı Hindistan kozı içi ki taze ola ve taze süd içine bırağa
ve on iki direm nebat şekkeri ve on iki direm ak haşhaş tohmı
ve bir direm za'feran. Bu cümleyi yumşak döğeler ve ol süd birle
bir çölmek içine koyalar ve çölmeği tem1r içine koyalar ve biraz
sakankur tozın koyalar ve ol kazı ya tavukı ol çölmek üzerine
asalar ta ki biryan ola. Andan sonra ikisin dahi çıkaralar, yiyeler
ki böğreği ıssıdur ve meniyi ziyade itler ve nişatı arturur ve hiç
noksan olmaya ve ne kadar ki cima' iderse ve erün avratun enda­
mın germ ve nerm itler [21b] ve benzi kızıl ve taze itler ve ham
galiz yilleri ve kulıncı zayil eyler ve kanı safi itler.
Sıfat-ı herise ki erliği arturur ve zekeri dayim kıvama ge­
türe. Döğülmiş buğday iki rıtıl ve semüz koyun eti beş rıtıl alalar,
çölmeğe koyalar ve hacet kadarı su koyalar ve bişüreler ve taze
süd iki süd kadar ve altmış direm Hindistan kozınun içi yumşak
döğülmiş ve otuz direm kaz yağı bile koya, kaynada. Pes heriseyi
kepçeyile be-cid karışdura ve ol südi bile karışdura ve bir direm
darçini ve buçuk direm havlincan, her birin yumşak döğesin ve
herisenüfı üzerine saçasın ve hacet mikdarı koz yağın koyasın
ve sabah yiyeler ki kuvvet-i azim hasıl ola ve meni ziyade ola ve
yüreğe kuvvet vire ve nişatı ziyade ide ve a'za-yı re'iseye tamam
kuvvet vire ve mesanei ısıdur ve benzi kızıl eyler ve avratları
42 ! Osmanl ı'da Cinsellik Öğütleri

semridür ve endamı germ ve nerm eyler ve saçı uzun eyler ve


[22a] safrayı ve sevdayı zayii eyler ve eri cima'a kadir eyler.
Sıfat-ı helva ki cima'a kuvvet virür. Bir rıtıl sızmış balı
ve bir rıtıl ak soğan suyın alasın, birbirine karışdurasın ve nerm
od-ile kıvama getüre. Andan sonra ocakdan indüre, koya suya.
Andan sonra iki direm yumşak döğülmiş za'feran koya ve kepçe­
yile karışdura ve bir sırça kaba koya ve her gün bu helvadan otuz
direm ada yiye ki meni ziyade ider ve cima'a tamam kuvvet virür.
Sıfat-ı herire ki cima'a kuvvet vire. Tatlu keşiri alasın ne
kadar dilersen ve daş kabın yonasın ve andan sonra rendeyile
yonasın, iplik gibi geçüresin ve bir yeiii çölmeğe koyasın ve bir
tenılra koyasın ki iğin ıssı olmaya ve bir kepce koyasın ve ya­
rındası gün iki rıtıl sızmış bal ve zencebil ve karanfül ve cevz
ve darçini ve havlincan her birinden birer direm, za'feran üç di­
rem dükeli yumşak döğülmiş ve elenmiş ve buçuk direm anber-i
[22b] has yumşak döğülmiş, ahir kaynamağında içine bıragalar
ve karışduralar. Pes ol ufak toğranmış keşüri kotaralar ve ol bal
içine koyalar ta birbiriyle kıvam duta. Andan oddan indüreler
koyalar ta suya andan her gün otuz direm adaca yiyeler ki bög­
reği ısıdur ve meniyi arturur ve safrayı ve sevdayı zayii ider ve
mağzı doldurur ve ne kadar dilerse cima'a kadir eyler.
Beşinci Bab
Şarablar ki beyanındadur ki cima'a kuvvet eyler
Müselles-i şer'i bu babda münasibdür amma şarabuft azı
yiğrekdür ve çoğından zira ki şarab ki az ola tende, tuz gibidür
ta'amda. Eğer tuz çok olsa, ta'amı fesada virür çün şarabı dahi az
içeler ta'amı hazın ider ve bedeni semridür ve ademi tarabnak
eyler. Şol şarab ki kanı safi ider ve erliği arturur ve hiç zararı
olmaz ve cima'a fayide ider, oldur ki alalar üzüm şarabını ki la'li
reng ola üç rıtıl ve sızmış [23a] safi bal bir rıtıl, ikisin bir tencere-
Prof. Dr. M. İhsan K<1raın,1n l 43

ye koyalar ve darçini ve zencebil ve cevz her birinden bir direm,


yumşak döğeler ve bir bez içine koyalar, bağlayalar ve ol şarab
içinde bile kaynadalar, kefın alalar, oddan indüreler ta sovıya. Pes
buçuk direm müşk ve buçuk direm anber ve buçuk direm ud-ı
hindi ve üç direm za'feran, cümlesin yumşak döğeler ve bu şarab
içinde hail ideler ve bir pak sırça kaba koyalar ve hacet vaktinde
otuz dirhemin buçuk rıtıl sovuk su-y-ıla memzfıc idüp içeler ki
gayetde nafi' ola; ma'deye kuvvet vire ve ta'amı hazın eyleye ve
teni semüz ide ve benzi kızıl eyleye ve zekeri kayim ve katı eyleye
ve avratları semride ve nazük endam ve cemalini gökcek eyleye
ve ferclerini ıssı ve nerm eyleye ve ere cima'da tamam kuvvet
vire. Şöyle ki ne kadar mahbilb olursa her birini hoşnud ide ve
hergiz zarar ve noksan irişmeye.
Altıncı Bab
[23b] Cevarişler ve ma'acin babındadır ki cima'a kuvvet
virür
Otları dar-ı fülfül ve zencebil her birinden iki direm, be­
lesan yağı iki direm. Anberi belesan yağında hail idesin ve girü
kalan otları yumşak döğesin ve dükeli edviye ağırı bal katasın,
ma'ciln idesin; mertilbü'l-mizac olana iki direm ve mahril­
rü'l-mizac olana bir direm kifayet ider.
Sıfat-ı cevariş-i sanavberi: Alasın köknar içinden ve
Hindfıstan kozı içinden ki taze ola her birinden otuz direm,
havlincan altı direm, tilzeri kızıl ve ak ve şakakul ve narmüşk
her birinden dört direm, faniz kırk dirhem. Her birinden yum­
şak döğülmiş ve elenmiş ola ve iki edviye ağırı safi bal koyalar,
ma'cı1n ideler hacet vaktinde bir miskalin dahi buçuk miskal is­
ti'mal ideler.
Sıfat-ı gevılriş-i zer'tini: Zer'ilni alasın kabak çekirdeği­
nüfı için ve kögnar için [24a] ve habbu'l-kulkul ve ak behmen ve
44 i Osma nlı' da Cinsellik Öğütleri

kızıl behmen ve lisanü'l-asafır ve saru ve kızıl tılzeri her birin­


den onar direm, kasnı ve sınab tohmı ve fülfül her birinden biş
direm; dükeli döğülmiş ve elenmiş ve Hindustan kozı yağıyla ve
çetlemük yağıyla ovalar, Pes iki edviye mikdarı kefı alınmış bal
birle ma'ctin ideler. Şerbet beş direm sabah ve her gice beş direm
yiyeler ve anufi akabince sığır südi şeker birle içeler ki azim fa'ide
ide,
Günlük ma'cô.nı ki cima'a azim fayide ider: Otları sün­
bül-i hindi ve karanfül ve cevz ve zencebil ve darçini her bi­
rinden beşer direm, susam mukaşşer altmış dirhem; her birin
yumşak döğeler ve iki edviye kadar kefı alınmış bal birle ma 'etin
ideler. Hacet vaktinde on dirhem mikdarı her gün yiyeler.
Bir dürlü ma'cô.n dahi etrafil-i sağir dirler: helile-i kabili
ve belile ve emle ve fülfül ve dar-ı fülfül ve zencebil [24b] her
birinden üçer direm, kızıl tılzeri ve sarusı ve lisanü'l-asafır ve
habbu'l-kulkul ve behmen ve ak susam her birinden onar dir­
hem, nebat şekkeri yigirmi direm; her biri döğülmiş ve elenmiş
ve iki edviye mikdarı bal birle ma'ctin ideler ve kırk günden son­
ra isti'mal ideler bir miskal.
Gevılriş-i zer'ô.ni: Havlincan ve şakakul ve kızıl ttizeri
ve ak ttizeri ve husyetü's-sa'leb ve kızıl behmen ve egir ve lisa­
nü'l-asafir her birinden üçer direm, habbu'l-ban mukaşşer ve
habbu'l-belesan ve habbu'l-kulkul her birinden ikişer direm, ka­
vun tohmı içi ve hıyar tohmı içi ve kerdeme tohmı ve kendene
tohmı ve tatlu soğan tohmı ve keşir tohmı ve şalgam tohmı ve
turak otı tohmı ve asfür tohmı içi ve ak haşhaş tohmı ve encire ve
helytin tohmı ve demür butrak her birinden ikişer direm, darçini
ve karanfül ve sünbül ve asartin ve besbase ve nar-ı misk [25a]
ve kebabe ve su'd ve dar-ı fülfül ve kırfe ve cevz-i bevva ve 'tid-ı
ham ve za'feran her birinden birer miskal; Hindustan kazı içi ki
taze ola ve köknar içi ve fıstık ve koz içi ve nemek misk ve badam
Prof. Dr. M. İ hsan Kar;ıınan \ 45

içi ve panbuk çigidi içi ve kabı soyulmış susam her birinden beşer
direm; zencebil ve habbu'z-zelem ve bfızeydan ve kıst-ı bahri-yi
şirin ve tere tohmı ve ciyan otı her birinden ikişer direm; cümle­
sin yumşak döğeler ve eleyeler ve iki edviye kefı alınmış bal birle
ma'cfın ideler ve hacet vaktinde iki dirhem kadarı yiyeler.
Cevariş-i hasek: Demür butrakı alasın, yumşak döğesin
ve eleyesin ve gine ya butrak suyı birle ıslayasın ve gölgede ku­
rıdasın ve gine bir dahi butrak suyın koyasın ve gine kurıdasın,
üç kez böyle idesin. Andan sonra gine yumşak döğeler ve badam
yağı birle kavuralar, andan sonra yüz elli dirhem ak terengübin
ve kızıl [25b] inek südi-y-le hall idesin ve safi idesin ve nerm od
birle kıvama getüresin. Andan sonra ol döğülmiş butrakı anufiıla
ma'cun idesin ve taze kere kavurasın ta halva gibi ola ve igen katı
kavurmaya. Her gün bundan on direm irte ve on direm gice yiye
ve latif gızalar yiye.
Bir dürlü dahi: Ol terbiyyet dahi olunmış butrakdan ala­
sın on direm, akırikarha ve zencebil her birinden birer direm, ak
sükker on direm; her biri yumşak döğülmiş ve kefı alınmış balıla
ma'cun ide, hacet vaktinde iki diremden üç direme dek yiyeler;
ol ki maksüddur müyesser ola.
Yedinci Bab
Şol edviyelerüıi beyanındadur ki zekeri anuıiıla ovalar
ta ki katı ola ve cima' üzerine kuvvet vire
Nergis soğanın alasın ve mevzek ve akırkarha her birin­
den bir ola, yumşak döğeler ve sığır ödi birle yuğuralar ve ze­
keri üzerine yaku ideler ki zekeri katı ola ve tamam kuvvet vire
ve bögregi ısıda. Ve eger zeker kıvamından sükun [26a] itmese
dermanı oldur ki bir kaç keret sovuk suyıla yuya, hemen yata. Ve
eğer avrat bu tılayı fercine ve kasuğına dürtse, şol kadar lezzet ve
safa hasıl ola ki şerh ve beyana gelmeye.
46 i Osmanlı' da C i nsellik Öğütleri

Nev'-i diger: İ ki direm süd, on dirhem zanbak yağı, on


direm sıki yağı ve buçuk dank müşk. Bunlarufi içinde hall idesin
ve hacet vaktinde zekere ve kasuğa dürtesin, tamam fa'ide hasıl
ola.
Nev'-i diğer: Belesan yağı bir direm, ezilmiş misk buçuk
dirhem. Her birin yasemin yağında hall ide ve zekere, kasuğa ve
hayeye dürte.
Nev'-i diğer: Üç direm hardal tohmın alasın ve yumşak
döğesin ve yasemin yağıyla kaynadasın, zekere ve hayeye dürte­
sin.
Nev'-i diğer: Bir kef ban tohmın suda kaynadasın ve taze
ıssı koyun sildi birle her gün zekere ve kasuğa bir kez andan
ıssı-la dürteler.
Nev'-i diğer: Fülfül ve kunduz hayesi ve kasnı her birin­
den buçuk direm, panbuk çigidi içi iki [26b] direm, müşk bir
dank. Her birin yumşak döğeler, zanbak veya yasemin yağı birle
kaynadalar ve hayeye ve kasuğa dürteler.
Nev'-i diger: Ferfıyıln ve bure, her birinden buçuk dir­
hem; akırkarha bir direm, misk bir dank. Dükelisini yumşak dö­
ğeler ve hiri yağı veya suhi yağı veya zan bak yağı bir le kaynadalar
ve zekere dürteler.
Nev'-i diger: Buçuk direm kurd ödi ve buçuk dank yum­
şak döğülmiş misk; nergis yağında hall ideler ve zekere yaku
ideler. Ve eğer biregünüfi zekeri ne boy-ise ve ne kiçilse ve eğer
el birle ovsalar uyışsa, ol falicden bir nev'dür ilacı oldur ki kıst
yağı ve nardin yağı ve razıki yağı ve yasemin yağı birle döğülmiş
akırkarhayı hall ide ve nim germ ide, anunıla ovalar, halas bula.
Nev'-i diger: Şeytaric-i hindi, ferfıyıln ve fülfül her birin­
den birer dirhem yumşak döğeler ve yasemin yağıyla kaynada-
Prof. Dr. M. İhsan Karam,111 i 47

lar ve yaku ideler. Ve eğer zekerüfı kıvama gelmedüği, noksan


rutubetden [27a] olursa, ilacı budur: Encire tohmın alalar ve
yumşak döğeler, arslan yağıyla merhem ideler, dürteler ta ki
girü kararına gele. Ve rutubet alameti oldur kim zeker hemişe
solmış ve nizar ola meğer ki ısıdalar, ol vakt büyüklik vaki' ola
amma katı olmaya.

Nev'-i diger: Buçuk dank kasnı alalar, şif ideler ve ze­


kerüfı delüğine sokalar ki fı'l-hal kuvveti zahir ola, dili artura;
şöyle ki maksud hasıl ola.

Nev'-i diger: Bure-i ermeni ve kasnı her birinden otuz


direm, zanbak yağı yahud yasemin yağı birle kaynadalar, hali
ideler ve zeker üzerine tıla ideler.

Nev'-i diger: Turb tohmı ve kerdeme tohmı ve akırkarha


her birinden iki direm, panbuk çigidi içi bir direm. Cümlesi
yumşak döğülmiş zanbak yağı birle kaynadalar ve her vakt ısı­
dup zekeri anufııla ovalar.

Nev'-i diger: On dirhem acı badam yağını yüz dirhem


üzüm şarabına katalar ve bir [27b] direm akırıkarha ve bir di­
rem kust-ı bahri ve buçuk direm darçini ve buçuk direm fülfül
ve bir direm mevzek ve buçuk dirhem bfıre-i ermeni yumşak
döğülmiş ve elenmiş bu şaraba ve yağa katup kaynadalar ta
kaynamağıla ol şarab gide, hemin direm yağ kala. Pes buçuk
direm belesan yağı ve bir direm kunduz hayesi, bunları yumşak
döğeler, ol yağ içinde hali ideler ve hacet vaktinde andan nim
germ idüp zekeri ve kasuğı ve hayeyi anufııla ovalar ve yaku
ideler. Ve eğer bu tıladan incitmek vaki' olursa ki şehvet gayet
harekete gele, zeker yatmaya, sovuk suyıla bir kaç kez yuya,
heman sakin ola.
48 l Osmanlı'da Cinsellik Öğütleri

Sekizinci Bab
Şol hablar beyanındadur ki kaçan dili altında dutalar,
zekeri kayim ide ve çün dili altından gidere gine kararına ine
Sıfat-ı hah: Mastaki bir direm, halis müşk bir dank, dahi
buçuk direm karanfil ve cümlesin yumşak [28a] döğeler ve eleye­
ler ve zencebil murabba bal-ıla hah eyleyeler. Her bir habbı no­
hUd kadar ola, hacet vaktinde birisin dili altında duta ki tamam
kuvvet vire ve hem za'if olmaya.
Nev'-i diger: Sakankür hayesi buçuk dirhem, müşk bir
buçuk dank. Bunları sürme gibi yumşak döğeler ve zencebil mu­
rabba bal-ıla hab eyleyeler. Her habbı bir dank ola, hacet vak­
tinde dili altında koya, cima' ide tamam kuvvet bula ve ne kadar
dilerse cima'a kadir ola.
Nev'-i diger: Köknar içi ki kavrulmış ola, yumşak sahk
ideler; andan iki direm ve bir direm karanfül, misk bir dank,
anber bir direm; razaki yağında hal ideler ve otları bunufııla yo­
ğuralar ve hablar düzeler, hacet vaktinde birisini dil altında duta
ki gayet acayib göre.
Tokuzuncı Bab
Kuşaklar ve kemer kuşaklar beyanındadur ki cima'a
kuvvet vire ve meniyi kabı içinde saklaya

Bilgi! ki her kuşakı [28b] saru za'feranı yünden eyleyeler


ve kuşaklar cima'a kuvvet vire ve bögreği ısıda ve meniyi kabı
içinde saklaya ta muradınsuz taşra getürmeye. Ve bu saru kuşak
hasiyyetinde ak kuşakdan yeğrekdür ve kuşak ki deve yüfıinden
ola gayet eyü ola ve eğer samur derisinden kemer dikeler ki ini
dört barınak ola ve kış günlerinde biline bağlaya, cima'a gayet
eyü ola. Ve eğer kakum derisinden dikeler ve kış güninde beline
bağlayalar, zekeri katı eyleye ve meniyi kendü kabında saklaya.
Ve kızıl dilkü derisinden dahi kemer muvafıkdur.
Prof. Dr. M. İ hsan Karnm,111 1 49

Nev'-i diger. Bir arıca dilkü derisin alalar ve andan kemer


kuşak dikeler ki ini dört barınak mikdarı ola ve ol kemerüfi içini
kerkes yüfıi birle doldura ve biline bağlaya. Bu babda gayet fa'ide
ide ve ne vakt dilerse cima'a kadir ola, bili ve bögreği ıssı eyleye.
[29a] Ve kerkes yüfii cima'ı harekete getüre amma kış faslında
saru kemhadan dikeler, azim fa'ide eyleye.
Nev'-i diger: Saru hariri alasın veya ak hariri ve bundan
kemer düzdüresin, ini dört barınak ola ve ortasını arslanufi ense­
si yüfii birle doldurasın ve biline bağlayasın, be-gayet müfıd ola
ve kasukı tiz tiz yülütmek gerek zira ki ol meni kurıdur.
Fasıl
Yay günlerinde muvafık giyecekleri bildirür
Bu fasılda kim ki ketan bezinden yeğrek yokdur şol ci­
hetden ki ketan bezi tizcek ıssı olur ve tizcek sovur, gayet leta­
fetinden ötrü. Pes bu sebebden mücame'ata layıkdur ve kış gün­
lerinüfi sovuğında yiğrek ton/don oldur ki panbuk bezi könleği
ola, anuii. üzerine samur geye veya kızıl dilkü geye ki nafe ola.
Bu dahi şayistedür ki [29b] teni ısıdur ve bu sebeb-ile a'za-yı
tenasüle kuvvet virür. Ve panbuk bezinden ton ve Isfahan! ton
şöyle gerek kim her biri yumşak ola iri olmaya. Amma ketan bezi
deriyi ve eti yumşak eyler ve teni ısıdur ve meniyi kendü yirinde
saklar. Amma iri geyesi veya iri göfılek meniyi gayetde kurıdur.
Amma harir ton ere ve avrata eyüdür. Bu ta'yin itdügümüz ton­
ları geymek pirlere muvafıkdur ve hassa ki Mısri ola ve Bağdadi
ya Rumi ola.
Onuncı Bab

Taban altına dürtilen devalar beyanındadur ki cima'a


kuvvet ider
Alasın köy kuşı yavrısın ki henüz tüyi bitmedik ola ve ko­
van arusı içinde asalar ve ol kovanı kurcalayalar ta ki arusın ka-
50 ! Osmanlı'da Cinsellik Öğütleri

kıdalar. Aru ol yavrılara üşe ve soka ta şufia dek ki öldüre. Andan


sonra arı ve pak.ize ideler ve yasemin yağına bırağalar ve od üze­
rine [30a] koyalar ve nerm odıla kaynadalar ta müherra olınca.
Andan oddan indüreler ve süzeler ve bir direm yumşak döğülmiş
ferfiyün boyağı içinde hali eyleyeler ve bir şişe içine koyalar ve
ağzın mum birle berk.ideler ve hacet vaktinde ol yağdan tabanına
ve barınakları aralıklarına dürteler ve ayağın bir zaman yire bas­
maya, sabr eyleye.
Nev'-i diger: Büyük iri karıncadan yüz karınca alasın ve
nergis yağına bırağasın ve beş dirhem belesan yağın katasın ve
yay günleri ıssısında ki güneş seretan burcında ola veya esed bur­
cında, yigirmi gün mikdarı güneşde koyalar, hem yil dokına ve
her gün güneşde ola. Pes hacet vaktinde bir kuş yüfiiyle tabanına
ve barınakları arasına dürte ki heman sa'at zeker kıvama gele ve
ne kadar dilerise cima' itmeğe kadir ola.

Nev'-i diger: Alasın yeşil keleteyi [30b] ki bahar faslında


dutulmış ola. Pes keltekeleyi elli direm yasemin yağınufi içine
bırağalar ve bir şişe içine koyup güneşe asalar, şol kadar koyalar
ki ol keltekeleler olalar. Andan sonra iki direm döğülmiş kızıl
boyayı ol yağ birle kaynadalar ve süzeler ve bir direm döğülmiş
mevzeki ol yağa karışduralar. Hacet vaktinde tabanına ve ayağı
barınağı arasına dürteler; evet elini bu yağdan saklaya ta tebah
olmaya.
On Birinci Bab

Cima'uft lezzetin ziyade iden nesneler beyanındadur

Amma saklamak gerekdür cüheladan ve bi-haya avratlar­


dan ki bu ma'ni üzerine haris olup bednam ve rüsvay olmaya­
lar. Otları budur: darçini buçuk direm, ağzında çeyneye ve cima'
vaktinde tükrüğiyle zekerine dürte tamam lezzet bula.
Prof. Dr. M. İhsan Kar,ı ınan l 51

Nev'-i diger: Darçini ve akırkarha ve kebabe ve mevzek;


her birinden iki çekirdek, müşk bir dank. Bu cümleyi yumşak
[3 1a] sahk ideler ve zencebil murabba bal birle yoğuralar ve ha­
cet vaktinde bundan birez tükrüg-ile işe ilete ki tamam lezzet
hasıl ola.
Hikayet: Bu kitab ve bu nüsha ve bu zikr itdüğümüz darıl
Yezdecird şahufı hazinesinde-yidi ve dayim bu nüshayı düzdü­
rüp isti'mal ider-idi ve her kimüfıile ki sohbet ideridi sonra ki
andan müfarakat ideridi, anufı hoşlığından ve lezzetinden zah­
met çekerdi. Ol lezzet sebebinden mef'ılle fü'iline aşık olurdı.
Eyle olsa Yezdecird bum vebal-i azim görüp buyurdı ta ki bu
kitab ve bu nüshayı yakdurdı. Pes Yezdecird'üfı bir veziri var-ı­
dı ki ol bu nüshayı hile ile öğrenmiş idi ve hatırında tutmışıdı
ta melik-i Faris eyyamına dek. Oğlanlarından birisi bu nüshayı
teberrük içün melik-i Faris hazretine getürdi, çün bu nüshayı
tecribe kıldı, gayetde hoş geldi. Pes buyurdı bir kaç nüsha yazdı­
lar. [31b] Meğer kim anufı bir sahih-cemal kızı varidi kitab-han
idi, bir gün kitabları içinde bu nüshaya muttali' olur. Endişe ve
da'iye-i nefs hatırına galip olur, kız kendüzine eydür: Kaşki bum
kimseye i'timad itmesem kendüm tecribe itsem dir. Bunı okıyı­
cak takatı kalmaz; be-hükrn-i zaruret ademiden zeker vaz'ında
bir nesne düzdürür ve içini kerkes yüfıiyle toldurur ta gayet katı
olur zeker gibi. Ve gice olıcak bir halvet hücresi varidi anda girür
ve öfıinde mum yakar ve bu otları ol erimeden tavileye dürter ve
tedricile kendüzine idrac ider, duhul ve huruc arkun arkun en­
dişe ileterek anufı isti'malinden şol haysiyyetile lezzet ve halavet
bulur ki aklı zayil olur ve ol ortada aklı bi-huş olup ol lezzetüfı
kemalinden bir hareket vücuda gelür ki şem' düşer ve od kızufı
[32a] tonın dutar, kızı yakar, kızufı haberi olmaz gayet lezzetin­
den ve kız helak olur. Padişah kızınufı öldüğin işidüp gelür, ol
tavile birle kızı oda yanmış görür, bilür ki nedendür. Pes buyurur
ki ol nüshayı oda yakdurur. Bu nüshayı hiç kimse bilmezdi me-
52 i Osımınlı'da Cinsel lik Öğütleri

ğer Lahih b. Osman Hindi. Anuii Şemsü'l-me'ali n1zigarında


kadri ve kıymeti yoğidi, ol padişaha mukarreb olmağiçün bun­
dan yiğrek tuhfe bulmayup Şemsü'l-me'ali hazretine bu nüsha­
yı tuhfe iledüp tamam kurbet hasıl itdi ve andan Camasb eline
düşdi ki ol bizüm ceddimüzdür ve biz da'i-yi hakir ve fakir dahi
bu nüshayı ber-sebil-i tuhfe ol cenab-ı mu'allaya getürdüm zira
ki bu bir dürr-i yetimdür ve dürr-i yetim layık değildür illa pa­
dişahlar hazinesine.
Nev'-i diger: Kebabe ve darçini her birinden buçuk direm,
zencebil murabba balı birle ma'cun eyleye ve tükrük [32b] birle
zekerine dürte, andan cima' itmeğe başlaya ta tamam lezzet bula.
Nev'-i diger: Mevzek ve darçini ve akırkarha her birin­
den bir direm, yumşak döğeler ve safı bala kanşduralar, zekerine
dürte cima'dan öii bir saat, andan cima' ide. Şol kadar lezzet ve
kuvvet vire ki mef'ule bi-huş ola ve her nesi var ise fa'ile vire ve
hergiz anı terk itmeye.
On İ kinci Bab

Şaflar heyanındadur ki cima'a kuvvet vire

Bilgi! ki ıssı otları çok yimek, a'za-i reiseye ziyan ider; eyle
olsa bir mua'leceye dahi hacet oldı. Alasın lu'be-i berberi hiş di­
rem, yumşak döğesin ve zencebil murabba bal birle yuğurasın ve
hurma çekirdeği kadar şaf düzesin ve badam yağı birle cerh ide
ve gice yatacak vakt götrüne.
Nev'-i diger: Alasın kantaryılndan bir direm ve ziftden
ve gümiş büradesinden birer direm; bunları ban [33a] yağıyla
yoğura, şaf düzede ve her gice birisin isti'mal ide. Çok fa'ide ide
ve çok lezzet vire.

Nev'-i diger: Arslan yağı ve sakankur başı, her birinden


iki direm; kurbağa kabı/kanı küli bir direm, müşk bir dank.
Prof. Dr. M . İ h5iln Kilram,ın i 53

Yumşak döğeler ve kızıl şeker birle yoğuralar, şaf eyleyeler ve her


gice birisin yasemin yağı birle götrüne, gayet lezzet vire.
On Üçünci Bab

Cima'a kuvvet viren hukneleri beyan ider

Alalar bir semüz bişmiş baş suyun ve on kuzınufi. hayesin


ve bir taze kuyruk ve bir avuç nohud nim-kuft olmış ve bir kısım
döğülmiş buğday ve bir kısım şalgam tohmı ve bir kısım helyCın
tohmı. Bunları birbirine karışdurup bir çölmeğe koya ve üzerine
hacet kadarı su koya ve çölmeğüö. ağzın berkide ve gice tenlır
içine koya ta bişe. Ve yarındası bir kısım çükündür yaprağın ve
bir kısım hatmi, bir çölmeğe koya ve üzerine su koya. Bu su için­
de bir direm [33b] bure hal ide. Evvel bum hukne dökeler ta
ki bununla bağarsuklar arına. Pes saniyen ol çölmeği tennurdan
çıkara. Ve ol çölmek suyından otuz direm mikdarı alalar ve on
direm şirügan yağı ve iki direm koz yağı üzerine koya ve hukne
dökeler. Bir ayda üç kerre bu tertib üzere ta ad.yib göreler.
Nev'-i diger: Alalar yüz elli dirhem inek yağın ve kurumış
kabak bir rıtıl ve taze inek südi üç rıtıl, fanid yigirmi dirhem;
nerm od birle şol kadar kaynada ki yağ kala. Andan sonra üç
dirhem yasemin yağın ve on direm ban yağın katalar ve anufıı­
la hukne eyleyeler ve on gün kadar cima' itmekden sakına ta
tamam kuvvet hasıl ola ve ol ki maksuddur müyesser ola.
On Dördünci Bab

Cima' itmenüfi. şekillerindedür ki cima' ne resme itmek


eyüdür ve ne resme itmek muzırdur anı bildirelüm

Şer'an hod mubahdur ere ve avrata [34a] birbirinüfi. a'za­


sına nazar itmek. Avrat arkası üzerine yata ve ayaklarını açuk
duta ve er iki ayağı arasına gire, cima' ide. Amma rumiler tariki
oldur ki avrat çalkoyın yata ve ayakların uzada ve er gele, iki
54 i Osmanlı'da Cinsellik Öğütleri

uyluğı aralığına gire ve anufi uyluğın uyluğı üzerine ala ve iki


eli birle boynum kucaklaya ve tedricile başlaya duhul huruc ide.
Amma İbni Mukanna' cima'-ı mün1rı ihtiyar itmişdür zira ki
bu cima' mefulenüfi. muhabbetin ziyade ider ve erüfi bedenin
kavi eyler ve cemi'i sıkleti bedenden götürür, hıffet hasıl olur ve
bu nur üzere nurdur dimiş. Ve cima'-ı mürur şoldur ki mefule
çalkkoyun yata ve göti altına bir yastuk koya ve fa'il gele, iki aya­
ğın omuzına götüre ve kendü ayağınufi parmakların divara vire
ve eliyle omuzını duta ve kendüzine çeke ve duhul ve huruc ide
ve berçinleye. Amma ivmeye ki ivmek [34b] dükeli işlerde eyü
değüldür.
Eflarun eydür: Sizüfi üzerüfi.üze olsun cima'-ı müs'ıd ki ol
ruhı ziyade ider ve gözün nurın arturur. Cima'-ı müs'ıd oldur ki
mefulenüfi tonın boynına bıragasın ta ayağıyla başı bir yere gele,
bir top gibi ola. Fa'il gele, araya gere/gire ve mefule hem uylu­
ğın kendüye çeke, eliyle duta ve sen ol işe meşgı11 olasın ki bu
gayet müfıddür. Amma ol ki na-mahmuddur, ayag üzerine cima'
itmekdür; bundan ihtiraz itmek gerek zira sinirler süst eyler ve
yürek oynamağın getürür ve ırku'n-nisa didükleri illeti getürür
ve baş ağrısı hasıl ider. Ve hem hammam içinde cima' itmeyeler.
Ve ba'zı cahiller eydür ki biz itdük ziyanı yokdur. Çünki pir ola­
lar bileler ki var mı yoh mı. Pirlik irişicek ol rencler zahir ola ol
anı bilmez.
Cima'-ı murabba': Ve ol oldur ki fa'il ayağı üzere [35a]
durur ola ve mefule murabba' oturur ola ve ayakların birbirin­
den ırak kamış ola ve mefule fa'il ardından koçup önüne yükle­
düp kendüzinden yana muhkem çeke ve bi-hükm-i iradet duhul
ve huruc ide.
Bir dürlü dahi mezmômdur, oldur kim er çalkoyın yata
ve avrat erüfi üstine çıka ve kerke ta ol kadar ki şehvet dökile
anunçün kim erüfi şehveti bunufi. gibi cima'da tamam çıkmaz ve
Prof. Dr. M. İhsan K,1 ra man i 55

hem avratun rutı1beti erün zekerine dökilür ve bundan zekere ve


kasuğa yaramaz hastalıklar hasıl olur. Pes bunufı gibi cima'dan
gayetde saknımak gerek ki azim ziyanı vardur; hem eri mest ve
hayran ider ve mesane renci arız olur ve kavukda karaca hasıl
olur ve olur ki sancu dutar ve ciğer şişer ve bu şiş sayir a'zaya
dahi sirayet ider.
Nev'-i diger: Andan giru, pehlı1 üzere yaturken cima' it­
mek yaramazdur. [35b] Zira ki bögregi za'ifider hassa ki eyegüsi
ve gögsi andan hali ola, za'if terkib ola hususa ki sağ pehlusı
üzerine sohbet ide mümkindür ki kulınc arız ola ve kasuğufı ve
zekerün çevresi şişe ve ardınca mübtela ola. Pes bunlardan ih­
tiraz itmek gerek.
On Beşinci Bab

Zekeri büyük eyleyen danilar beyanındadur

Bilgil ki zeker bir cisimdür kim hem etden ve hem mü­


teharrik tamarlardan ve sinirden terkib olupdur ve hissi yavlak
çokdur ve menfa'atı hod aşikaredür cima' itmek-ile ve ovmağ-ıla
ve mualeceyle büyük olur. Muhammed b. Zekeriyya eydür: So­
ğulcanı alasın ve anı arı yuyasın ve kurudasın ve yumşak döğesin,
hammama varasın ve zekeri ılıcak suyıla şol kadar ovasın kim
kızara. Andan sonra ol döğülmiş soğulcanı susam yağında kay­
nadalar ve yaku ideler; üç gün bu resme ideler ta ki zeker büyük
[36a] ve yağın ola.
Nev'-i diger: Her gice zekeri taze koyun südi birle çok
ovalar, andan ol döğülmiş soğulcanı sığır etinüfı kebabına saça ve
ol eti gice zekerine bağlaya yata; büyük ve yağın ola.
Nev'-i diger: Alasın iki direm lisanü'l-asafırüfı döğülmüş
ola ve keçi süd-ile gice ıslada, dürte ta büyük ve yoğun ola.
56 ! O�ın<1nlı' da Cin::;cllik Öğü t leri

On Altıncı Bab

Şol nesnelerüfi beyanındadur avratufi fercin ıssı ve


nerm ve daracuk eyler ve fü'ile andan gayet lezzet ve safa olur

Otları budur: Akırıkarha ve teke sakalınun usaresi her


birinden on direm, mersin tohmı beş direm. Her birin döğeler
ve birbirine katalar ve sırf şarab içinde kaynadalar ve safi ideler,
süzeler ta avrat anun içine otura ki kızlık derecesin girü bula ve
teni ıssı ve yumşak ola.
Nev'-i diger: Müşk ve anber ve 'ud-ı hindi her birinden
buçuk direm. Her birin yumşak döğeler [36b] ve sırf içinde
kaynadalar ve bir pare yüfıi anun içine koya ve kendüzine du­
tına, gayet nafi' ola.

Nev'-i diger: Gök mazuyı alalar ve enar kabı ve karanfıl


her birinden bir olu bu otları şarabile ıslaya ve yüfı birle fercine
idhal ide, maksud tamam ola.

Nev'-i diger: Köknar ve kehrübar ve müşk ve fülfül her


birinden buçuk direm alalar ve şarab-ile karuşdura ve yün birle
işe ilete. Ve eger biraz galiye dahi katarlarsa gayet eyü ola.

Nev'-i diger: Üzüm çekirdeği ve anber ve 'ud-ı hindi her


birinden buçuk direm. Yumşak döğeler ve sırf sirke birle ka­
rışdura ve bir pare yüne bulaşdurub götrüne ki girü bikr kız
mertebesine irişe.

Nev'-i diger: Ayu ödüni razeki yağında hall ideler ve


götrüneler.

Nev'-i diger: Asfür çekirdeğinün ıçı ve su'd ve susen


yaprağı, her birinden bir ola; su içinde kaynadalar ve ol su için­
de [37a] oturdalar, girü bayağı kızlık mertebesine yetişe.
Prof. Dr. :V1. İhsan Karaman l 57

On Yedinci Bab

Ş ol edviye beyanındadur ki avrat yüklü ola ve yüklü ol-


maya

Eğer bir miskal kurd ödüni nardin yağında hall ideler ve


bir pare yün birle avrat öfiinden götüre, hemin yüklü ola. Eğer
her yıl bir kez isti'mal ideler yiğ ola.
Nev'-i diger: Ayunufi. mayesinden bir direm sılsam yağın­
da hali ideler ve bir pare yüne bulaşdurup götüre.
Nev'-i diger: Alasın dane çadırdan, iki direm gül yağın­
dan hal ideler ve adetce işe ileteler.
Yüklü olmamağa: Bir direm katıran zekere dürte, cima'
ide ve cehd ide ki avratun başı aşağa inişe ola ta zeker tamam
yirine irişe; hergiz yüklü olmaya ve eğer olursa dahi düşüre.
Nev'-i diger: Eğer zekeri sılsam yağıyla yağlasa, cima' itse,
yüklü olmaya.
Temmet bi-avnillah
58 :

BAHNAMENİN GÜNÜMÜZ TÜRKÇES İ İ LE İ FADES İ

Bismillahirrahmanirrahim

(Bahname metninin baş kısmında, İ slam dünyasındaki


hemen bütün eski metinlerde olduğu gibi "besmele, hamdele
ve salvele" yer almakta; yani müellif besmele çektikten sonra,
Cenab-ı Hakk'ı birçok sıfatıyla ve ayetler zikrederek anmakta ve
Ona hamdetmekte; ardından da Rasfıl-i Ekrem Efendi' mize sa­
lavat getirmektedir. Birkaç paragraflık bu kısımdan sonra "amma
ba'd (bundan sonra)" ifadesiyle asıl metne geçilmektedir. Biz de
buradan itibaren sadeleştirilmiş metni takdim ediyoruz.)
Bundan sonra: Bu kitabın mütercimi, Yüce Allah'ın fakir
kulu Musa bin Mes'fıd-Allah onun hal.ini iyileştirsin ve kötü şey­
lerden muhafaza eylesin- şöyle der:
Bu kitabın tercüme ve telifine sebep, yüce sultan, ümmet­
lerin sahip ve hükümranı, kafir ve müşriklerin katili, Muham­
med ümmetinin yardımcısı, Hz. Ahmed'in şeriatının destekçisi,
zamanın İ skenderi, vaktinin adil Nuşirevanı, İ slam ve Müslü­
manların hükümdarı, fethin babası, ümmetin, Hakk' ın ve dinin
Prof. Dr. M . İ hsan Karaman i 59

yardımcısı; sultan oğlu sultan, Bayezid Han oğlu Muhammed


oğlu sultan Murad Han'dır ki, günümüzde kutlu vücudu övül­
müş fazilet çeşitleri ve beğenilen ahlak ile bezenmiş ve süslen­
miştir. Bu muhlis duacısı, o yüce sultanın en değersiz duacıların­
dan olup o azametli sultanın mübarek adına bu kitabı Farsçadan
Türkçeye tercüme etti. Bu eseri okuyup inceleyen kimseye fayda­
sı kolay olsun; ve bu güzel kitabın ortaya çıkmasına sebep olan o
saadet güneşi güzel zikir ve bol övgü ile sıfatlanıp anılsın.
Ebu'l-Muzaffer şöyle der. Şeceresi şu şekildedir: Hibetul­
lah oğludur. Hibetullah, Muhammed oğludur. Muhammed, Er­
deşir oğludur. Erdeşir, Keykad oğludur. Keykad, Mihras oğludur.
Mihras, Herd.s oğludur. Hercas, bilge Camasb oğludur. Şark ve
Garb sultanının devlet ve saadet gölgesinde oturmak bu kula
nasip oldu. O alemin hükümdarının inayet nazarının güzelli­
ğini umdum, onun etrafında bulunmakla lütuf ve saygıya layık
görüldüm. Keza saadet güneşi olan hükümdar, devlet feleğinden
benim üzerime gölge bırakmış ve beni nedimleri arasına dahil
etmiş idi. Onun saltanatında vuslat kaftanını elde etmiştim. Bir
gün ben hizmetkarını kendi has odasına çağırdı ve gizli - aşikar
sırlarından söz açtı. Bana cima kuvvetinin azlığından şikayet
ederek şöyle dedi: Cima konusundaki öneriler ve yasakları açık­
layan bir kitap yaz ve o kitabın içinde cimanın lezzetini ve bütün
özelliklerini düzenle. Bu konuda bir kitap telif etmemi; cimayı
kuvvetlendiren her ne deva varsa, fail ve mef'uleye (erkek ve ka­
dına) cimanın lezzetini artıran hangi ilaç ve gıda mevcutsa bu
kitaba almamı işaret etti. Ben de cimanın bütün dilekleri, lezzet­
leri ve rahatlarından muradını elde edip her istediğinde cimaya
girişmeye güç yetirebilsin diye bu buyruğu yerine getirdim.
Bu kitap on yedi hah üzerine tertip edildi. Kitabı hazırlar­
ken muhtevasını, geçmiş dönemdeki tabipler ve önceki hekimle­
rin açıkladıkları, tecrübe ettikleri ve yazıya geçirip uyguladıkları
60 · 05man l ı ' d a Ci n5cl l i k Öğ ü t l eri

tıbba dair muteber dört yüz on dört kitaptan seçtim ve çıkardım


ki birisi bunu görüp de tecrübe ettiğinde onu ayıplamasınlar;
uygulama esnasında bu yaptığı doğru ve sahih olsun.
Bilmek gerekir ki: Hak Teala, yarattığı bütün canlıları çift
olmaya muhtaç kıldı ve tüm canlılar içinden insanoğlunu seçti,
akıl ile onu mükerrem ve faziletli kıldı. Allahu Teala şöyle bu­
yurdu: "Ve le-kad kerramna beni Ademe ve hamelnahüm mi­
ne'l-berri ve'l-bahri ve razaknahüm mine't-tayyibati ve fad­
dalnahüm ala kesirin mimmen halakna tefdilan."24 Bu ayet,
bunların şanına nazil oldu ve bütün işlerin aletini onlara aşikar
eyledi. Türlü türlü nimetleri ve tertemiz hayvanları bunlara layık
kıldı ve bunlar için hoş kadınlar ve güzel kızları nikah ile helal
kıldı.
Allahu Teala şöyle buyurdu: "Fenkihu ma tabe leküm mi­
ne'n-nisa'i mesna ve sülase ve ruba'a."25 Cimanın helalliği de
Kur'an ayeti ile sabit olmuştur ve onların ne şekilde dilerlerse
cima etmesi caizdir: dik/ayakta, otururken, üstte ve altta iken.
Gerek otururken gerekse yuvarlak hal almışken, gerek dört ayak
üstünde ve gerekse muallak/havada olarak. Bu saydıklarımızın
hepsine cevaz verildi; nitekim Hak Teala şöyle buyurur: "Nisa'ü­
küm harsün leküm fe'tu harseküm enna şi'tüm."26 Ancak Tan­
rı, livata etmeyi ve kadına menettiği yerden cima etmeyi/yaklaş­
mayı yasak etmiştir. Zira bundaki hikmet şunu gerektirir ki meni

24 ''Andolsun ki biz, insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Karada ve denizde


taşıtlara yükledik ve temiz yiyeceklerden onları rızıklandırdık. Onları yarattıkia­
rımızın birçoğundan üstün kıldık." [el-İsra 17/70]
25 "Eğer velisi olduğunuz mal sahibi yetim kızla evlenmekte onlara haksızlık
yapmaktan korkarsanız onlarla değil, hoşunuza giden başka kadınlarla iki, üç
ve dörde kadar evlenebilirsiniz; şayet aralarında adaletsizlik yapmaktan korkar­
sanız, bir tane almalısınız veya sahip olduğunuz ile yetinmelisiniz. Doğru yoldan
sapmamanız için en uygun olanı budur." [en-Nisa 4/3]
26 "Kadınlarınız sizin tarlanızdır, tarlanıza istediğiniz gibi gelin. İstikbal için
hazırlıklı olun, Aliah'tan sakının. O'na hiç şüphesiz kavuşacağınızı bilin, bunu
inananlara müjdele." [el-Bakara 2/223]
kişinin kendisine aittir ve eşsiz inci mesabesindedir. Aklı olan
kişinin bunu sakınması, boş yere harcamaması gerekir. Cima
etmek istediğinde niyetinin, Allah'a ibadet eden birçok neslin
vücuda gelmesi olmalıdır. Peygamberlerin efendisi Hz. Muham­
med şöyle buyurmuştur: "tenakehiı tekaserii. fe-inni übahi bi­
küm ala' sa'iri'l-ümemi yevme'l-kıyameti ve lev bi'l-kıstı."27

Her kişiye, zekerine hiçbir şekilde halel gelmemesi için


şehveti artıran nesnelerin yapılışını, aletini; gıdalardan, macun­
lardan ve şuruplardan meniyi harekete geçiren nesneleri ha­
zırlayıp tertip etmeyi bilmek vaciptir. Cinsel ilişkiye girilecek
vakitlerin usulünü dahi hakkıyla bilmek gerekir ki bedeninin
uzuvlarına bozukluk ve zayıflık gelmesin ve birleşme esnasında
kesintisiz muktedir olsun.
Bu konuda bir giriş bölümü yazdık ki burada yazılı olan­
ları bilmek herkese gereklidir. Zira cimanın lezzetine ve hoşlu­
ğuna erkek ve kadınlar taliptir. Bu durumda cimanın hallerini,
gıdalarının keyfiyetini ve vakitlerini gözetmenin ne şekilde ol­
duğunu bilsinler. Çünkü cimanın faydası, zararı, tadı, zevki ve
lezzeti, hele sevdiği ise, bütün nesnelerden fazladır. Ancak Sok­
rat, Hipokrat, Galen, Eflatun vb. gibi önceki bilge hekimler şöyle
demiştir: Cima etmek için bahar mevsiminden daha iyi vakit
yoktur. Zira mevsimlerin mertebesi dörttür: "Bahar"dır, "yay"­
dır/"yaz"dır, "güz"dür ve "kış"tır. Bahar mevsiminde hava mutedil
olur, kan sıcak ve yumuşak olur. Kan ruhun binitidir ve bu mev­
simde kan fazlalaşır. Kan fazlalaşınca, hayvani ruhun kuvvetini
sağlayan tabii hararet artar.
Kutlu ilkbahar mevsiminde İ rem bahçesi mesabesinde
olan maşuk gönül muradına ereceği için fırsatı kaçırmamak ge­
rekir. Her vakit cinsel ilişki kurmak uygun olsa da çokça cima

27 "Evleniniz, çoğalınız, çünkü ben kıyamet gününde diğer ümmetlere k..'lrşı


sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim." [Sünen-i Ebu Dawd, Nikfıh babı]
62 ! Osma n l ı ' d a Cinse l l i k Öğü llcri

etmek isteyen kimse için ilkbahar mevsimi daha uygundur, zira


bu mevsimde önemli organlara hiçbir şekilde zarar gelmez.
Yaz gününün sıcaklarında ve kış gününün soğuk günlerin­
de cima etmekten kaçınmak gerekir çünkü o günlerde ruha nok­
sanlık gelir. Gündüz vakti cima etmek gece cima etmekten daha
makbuldür. Utanan kimse için bu sözkonusu değildir. İ nsanların
çoğu gece cima etmeyi adet edinmiştir ancak bu adet son derece
yanlıştır, makbul sayılmamıştır.
Fasıl
Bu fasıl, cima yapmanın makbul olduğu ve olmadığı gün­
leri açıklar.
Şeriat ve hikmete göre makbul olan günler, pazartesi, per­
şembe ve cuma geceleridir. Uygun görülmeyen günü de şöyle
açıklarız:
Eğer cumartesi gecesi veya sabahı sevişse, kısa zamanda
ona hastalık arız olur. Zira padişahlık o gün Zühal'in, kethüdalık
Güneş'indir. Bu gün yolculuk yapmaktan, hastalara tedavi uygu­
lamaktan, cima etmekten ve bina yapmaktan kaçınmak gerekir.
Pazar günü padişahlık Güneş'in, kethüdalık Utarid'indir.
Bu günde sefere çıkmak, padişahların yüzünü görmek, top vur­
mak (çevgan oynamak), at satın almak ve çocuğu mektebe gön­
dermek iyidir. Ancak bu günde cima etmek fenadır; bu durumda
sıtma (humma-yı ruh') meydana gelir. Eğer bu günde erkek ço­
cuğu dünyaya gelirse kötü, ara bozucu ve zorba (veya hırsız) olur;
annesi onu doğurduğundan sıkıntı ve eziyet görür. Muhabbet
için muska (pazubend) yazdırırsa iyi olur.
Pazartesi günü padişahlık Ay'ın, kethüdalık Müşteri'nin­
dir. O günde hamama gitmek, ot/ilaç içmek, imaret yapmak ve
temaşa/gezinti yapmak iyidir; cima etmek de iyidir. Eğer erkek
Prof. Dr. :\-1. İhsan Karaman 1 63

çocuk doğarsa gözde ve hünerli olur; anne ve babası ondan ötürü


şükredici olur.

Salı günü padişahlık Merih'in, kethüdalık Zühre'nindir.


Bu gün kan aldırmak, av avlamak ve şarap içmek iyidir ama cima
etmek uygun değildir. Eğer o gün cima edilirse uyuz ve çıban
olur; kan fasit olur. Eğer erkek çocuk olursa ölü doğar; zarar gel­
mezse hurmin [?] olur.

Çarşamba günü padişahlık Utarid'indir, yönetici Ay'dır.


Hesap yapmak ve hüccet için mektup/berat yazmak iyidir. Ama
cima etmekten kaçınmak gerekir zira bu günde sevda ve safra
galip olur; fail ve mef'ulde (cima yapan ve yapılanda) havale ge­
çirmek ortaya çıkar. Hak Teala lanetlenmiş İ blis'i çarşamba günü
yarattı o iki şahsın sulbünden ki birine cibliyyet birine de ibliy­
yet denirdi. Cibliyyet arslan suretinde, ibliyyet kurt suretinde idi.
Bunlar cima yoluyla birleştiler; yedi şahıs erkek (müzekker) ve
kadın (müennes) vücuda geldi. Bunlar birbirleriyle ilişkiye girdi­
ler, birçok şeytan ve peri bu iki şahıstandır.

Perşembe günü padişahlık Müşteri'nin, kethüdalık Ay'ın­


dır. Kutlu gündür, iyidir. Kadılara varmak, işe başlamak, yolculuk
etmek, bir haceti talep etmek ve cima etmek iyidir. Eğer erkek
doğacak olsa yüksek derecelere erişir; anne ve babası ondan ötü­
rü şükredici olur.

Cuma günü padişahlık Zühre'nindir, kethüda Güneş'tir.


Hamama gitmek, buhur/tütsü etmek, yeni elbise giymek ve biç­
tirmek, evlenmek ve cima etmek de iyidir. Zira nebiler ve veliler,
alimler ve salih kimseler cuma gecesine rağbet göstermişlerdir.
Erkek çocuğu cuma gecesi ana rahmine düşse, salih ve alim olur;
insanlar ondan rahat ve sükunet içinde olurlar.
64 ! Osınil n l ı ' d a Ci nsel l i k Öğütleri

Fasıl
Eğer bir kimse sevişme esnasında hırs ve şehvetinin fazla­
lığından sevgilisinin cinsel organına (üreme yolu girişine) baka­
cak olsa, failin/erkeğin gözüne zarar (halel) gelir. Erkek çocuğu
doğsa ekseriyetle gözsüz olur. Lanetlenmiş İ blis böyle bir davra­
nış ile doğmuştur, bu sebepten bir gözü yoktur.
Eğer sevişme zamanı kadının ağzı erkeğin zekerine sürtse
ve cima etse, erkek çocuğu doğsa, nahif ve cılız olur. O halde iken
su içse de böyle olur.
Eğer sevişme esnasında nergise baksa ve şifa havuzundan
saf şarap içse, maşuku sarmaşık gibi sarsa, kucaklasa, erkek çocuk
doğarsa o oğlan güzel yüzlü, boylu boslu ve gözleri güzel olur.
Eğer zekerine çivit ve asfur çiçeği ile aklık ve kızıllık gibi
renk verse, erkek çocuğu doğsa o renk üzere olur.
Eğer erkeğin şehveti inerken/boşalırken bir tarafa dön­
se ve düşse ve ikisinin şehveti tamamen boşalmasa, erkek çocuk
olacak olsa o çocuk bedeni eksik olur (kem-endam/nim endam).
Eğer fail iki yoldan cima etmek istese yani önden ve arkadan
(fercden ve dübürden), nefes darlığı (dık hastalığı) ortaya çıkar
ve Hakk'ın lanetine müstehak olur -Böyle bir davranıştan Al­
lah'a sığınırız-. Eğer erkek çocuğu dünyaya gelse, ağzı pis ve çir­
kin kokulu olur.
Eğer cima vaktinde kızıl güle baksa ve şeker yese; misk,
gülsuyu ve biraz elenmiş tarçın ile zekerine yakı yapsa ve cima
ile meşgul olsa, lezzetinden fail ve mef'O.lün aklı başlarından gi­
decek derecede zevk ve lezzet bulurlar. Eğer erkek çocuk dün­
yaya gelirse, o çocuk güzel suretli, hoş kokulu, hoş mizaçlı ve
hastalıksız olur. Aynı zamanda hekim-bilge, akıllı ve alim olur.
Kabus bu şekilde yapardı. Felekü'l-meali'de bu latifenin tamamı
mevcuttur. Sultan Mahmud -Allah ruhunu mübarek kılsın- bu
sıfat üzerine dünyaya gelmişti.
Prof. Dr. M. İhsan Karaman i 65

Eğer kişi zeval vaktinde veya güneş doğarken ya da ba­


tarken ilişkide bulunsa, erkek çocuk doğarsa muhannes/namert
olur, Hak Teala'nın dininden çıkar. Abidliğiyle meşhur olan Ber­
sisa, zeval vaktinde rahme düşmüştü; bu yüzden imansız olarak
dünyadan göçtü. Güneş batarken doğdu ve gün batmak üzere
iken kafir oldu -Allah korusun-.

Bu durumda bu vakitlerden kaçınmak gerekir. Eğer bir


kişi kan aldırır ve hemen akabinde cima ederse; erkek çocuğu
doğarsa kel olur, azasında kıl olmaz. Firavun -lanet üzerine ol­
sun- bu sıfat üzerine doğmuştu, başında hiç saç yoktu.

Eğer bir kişi iş yapmaktan yorgun olsa ve güçsüz iken cima


etse çarpıntı oluşur. Eğer erkek çocuk doğarsa zayıf, hastalıklı ve
sarı benizli olur. Eğer altın ve gümüşü eritse, zekerine sürse ve
hemen cima etse; eğer erkek çocuk doğsa teninin rengi o renkte
olur. İ sfendiyar bu sıfat üzerine vücuda gelmiş idi.

Fasıl
Eğer bir kişi dişi kırlangıcı yaksa ve köpüğü alınmış saf bal
ile eritse ve beze sürüp zekerine bağlasa/koysa, cima etse; erkek
çocuk vücuda gelince fasih dilli olur, çabuk konuşmaya başlar.
Bilge Galen şöyle der: Ben bunu tecrübe ettim; o erkeğin çocuk­
ken kısa zamanda konuştuğunu ve fasih dilli olduğunu gördüm.

Eğer aslan ve kurt yüreğini saf bal içinde eritip cima vak­
tinde zekerine sürse; erkek çocuk doğsa, bahadır ve yiğit olur,
hemencecik yürür ve kimseden korkmaz. Simurg bu işi Zal'a öğ­
retti ve Zal bunu uyguladı, Rüstem dünyaya geldi. Anası karnın­
da dokuz aylık olup yaratılışı tamamlanınca, anası onu taşımaya
güç yetiremedi. Anasının karnını gücüyle yarıp çıktı; tabipler
anasının karnını yeniden diktiler, iyileşti.
66 ! Osmanlı'da Cin::-:d lik Öğütleri

Fasıl

Bir kısım cahiller, asla cima etmek yoktur demiştir. Eğer


cima ederse yılda bir kez etmek, fazla yapmamak gerekir de­
mişler. Bu görüş tamamen hatadır, sebebi şudur: Büyük küçük
alemde ne varsa cima lezzetinin neticesidir. Kainatta altı çeşit
lezzet vardır. Bunlardan birisi gizli, diğerlerinin rahatı aşikar­
dır. Lezzetlerden birisi "görmek"dir. İ kincisi "işitmek", üçüncüsü
"tatmak", dördüncüsü "koklamak", beşincisi "tutmak" (dokunma
duyusu), altıncısı "cima etmek"tir. Bu lezzetlerden hiç biri cima
lezzetinden daha üstün değildir. Zira her birinin fiili/eylemi ayrı
ayrıdır. Hiç birinin diğerine ortaklığı/benzerliği yoktur ve cima­
da bütün bu fiiller (bir arada) mevcuttur.
Bu ifadeden kastedilen başkadır. Ondan, kendisiyle adı ve
cevheri diri ve baki kalacak çocuk sahibi olmayı istemek kastedil­
miştir. Bu murada beş şey ile ulaşabilir. İlki, uygun gıda ile zekeri
dik tutmak ve sertleştirmekle. İkincisi, dimağı takviye etmekle.
Üçüncüsü, lezzet/zevk ile boşalmakla. Dördüncüsü, karaciğer
kuvveti ile. Beşincisi, böbrek kuvveti ile. O halde bu beş değerli
uzvun/organın kuvvetini muhafaza etmek hususunu gözetmek
gerekir. Biz bunları bu kitap içinde anlatacağız. Erkek ve kadın
için nesli oğlan ya da kız olarak sürekli kılmaktan başka çare
yoktur. Özellikle yeryüzünün padişahı, cihanın hükümdarına
-Allah mülkünü ebedi kılsın- bu kitabı hediye olarak getirdim ve
gücümün yettiğince gayret gösterdim. O yüce hükümdar katında
makbul olması ümit edilmektedir.
Vasiyet

Kalem ehli ve kerem sahiplerinden umulan şudur: Bu ki­


tabın ibarelerinde ve yazımında dil tekrarı olursa ve kalem ku­
suru meydana gelirse bu ayıbı afv eteği ile örtüp o bozukluğu
tashih etsinler, hatayı mazur tutup bağışlasınlar. Zira insanoğlu
sehv ve hata üzerine yaratılmıştır.
Pruf. Dr. M . İ hsan Karaman ! 67

Bu kitabın fihrist ve usulü on yedi bab üzere tertip edil­


miş, her bir babında bir asıl açıklanmıştır. Bu hususu kitabın
başında söyledik; kime bir mesele ihtiyaç olursa fihriste baksın,
istenilen husus kaçıncı babda olduğunu bilsin ve o hususla ilgili
açıklamayı bulması kolay olsun.
Birinci hah: Emirleri ve mizaçları açıklar.
İ kinci hah: Cimaya kuvvet veren gıdaları açıklar.
Üçüncü hah: Cimaya kuvvet veren müfred devaları/basit
(birleşik olmayan) ilaçları açıklar.
Dördüncü hah: Meniyi artıran mürekkeb devaları/birle­
şik ilaçları açıklar.
Beşinci hah: Şehveti artıran içecekleri açıklar.
Altıncı hah: Şehveti artıran cevarişleri (toz haline getiril­
miş herhangi bir etkili maddeyi bal veya bir başka tatlandırıcı ile
karıştırılarak hazırlanan macunlar) açıklar.
Yedinci hah: Zekere sürülecek ilaç ve yağları açıklar.
Sekizinci hah: Cima için dil altında tutulan hapları (kü­
çük yuvarlak taneler) açıklar.
Dokuzuncu hah: Şehveti artıran izarlar (futa ve peştamal
gibi bele bağlanıp vücudun alt kısmını örten şey) ve kemerleri
açıklar.
Onuncu hah: Cimaya kuvvet vermek üzere taban altına
sürülen devaları açıklar.
On birinci hah: Cimanın lezzetini artıran otlar/ilaçları
açıklar.
On ikinci hah: Cimaya kuvvet veren şiifları (fitil) açıklar.
On üçüncü hah: Cimaya kuvvet veren hukneleri (lavman)
açıklar.
68 ' Osmanlı ' da Cin�l' l l i k Öğütll'ri

On dördüncü hah: Cimanın hangi çeşidinin iyi olduğunu


açıklar.

On beşinci bab: Zekeri yoğunlaştıracak (sert kılacak) de­


vaları açıklar.
On altıncı bab: Ferci (dişilik organını) dar ve sıcak ede­
cek/hararetlendirecek otları/ilaçları açıklar.
On yedinci bab: Kadınları hamile bırakacak veya bırak­
mayacak otları/ilaçları açıklar.
Birinci Bab

Emirler ve mizaçları açıklar


Bil ki cinsel birliktelikte daha güçlü ve hırsı fazla olan
kimsenin özellikleri şudur: buğday tenli, benzi kızıllığa meyilli,
teni taze, damarları yoğun ve geniş, göğsü mutedil, saç kılları
irice.

Cinsel birliktelikte gevşek/güçsüz olan kimsenin özellik­


leri şudur: Mizacı hararete meyilli, kuru ve zayıf/cılız; habeşi,
sürhan, Rum ve seklab olanlar haris olurlar ancak kuwetleri faz­
la değildir. Sarışın, göbekli olanların kuweti fazla değildir.

TenVbedenleri kıllı olmayan aynı zamanda damarları ince


ve gözleri kara olanlar zayıf/cılızdır. Kasığında kılı bulunmayan
veyahut varsa bile yumuşak ve dağınık olanlar cinsi münasebette
aşırıya giderler ve tedavi olmazlarsa onlar için ani ölüm mukad­
derdir.
Fasıl

Bu fasıl kadınların hilyesini yani vücut yapılarıyla ilgili


güzel sıfatları açıklar

Bil ki: Hak Teala bütün alemi, varlıkları; ilim ve hikmet


ile yarattı ve her birine batında/içinde bir mizac/tabiat ve adet
Prof. Dr. M. İhsan Karaman 1 69

verdi, batındaki alameti de zahirinde aşikar etti. Şöyle ki, nücüm


ilmin de/astronomide insanoğlu için alametlerden gizli işlerle il­
gili olarak hüküm çıkarılır. Keza batında tabiat/mizaç ve adet
verildi ve o tabiat ve adetin nişanını organlar üzerinde görünür
kıldı. Bu bilyeleri tecrübe ettiler, biz dahi denedik; hepsi tecrübe
edilmiştir. Tecrübe edildikten sonra yazıya geçirilmiştir.
Hilye: Bilge Galen'in kitabında şu bilgiyi buldum: Bir ka­
dının makadı/oturak yeri değirmi/yuvarlak, kaşı çatık, endamı
yumuşak, sesi ince, teni mutedil, eli ayağı küçük olursa, bu kadı­
nın şehvetli olduğuna ve suyunun çabuk geldiğine delalet eder.
Özel olan yeri yani ferci yumuşak ve sıcak ise, bu gibi kadınla
girilen ilişkinin lezzetinden ve zevkinden failin/erkeğin yüreği
oynar ve kuvvetsizlik/yetersizlik meydana gelir. Bunun ilacı, yeri
gelince anlatacağımız heriseyi tarçın ile yemektir. Böylelikle bu
zayıflık ondan gider.
Hilye: Bir kadın uzun boylu, ince belli ve zayıf, açık kaşlı,
ak yüzlü, kıvırcık saçlı, küçük dişli, sarışın, geniş adımlı, alnı yas­
sı, yufka dudaklı olursa; şehvete haris olduğuna, hemencecik bir
söz ile aldandığına, özel yerinin/fercinin sıcak ve ıslak olduğuna
delalet eder. B öyle bir kadınla birlikte olmaktan dolayı erkekte
sarılık, yürek harareti ve basur illeti ortaya çıkar. İ lacı, anlataca­
ğımız huknelerden/lavmanlardan birini kullanmaktır. Böylelikle
o hastalık gider.

Hilye: Bilge Aristotales şöyle der: Bir kadın yuvarlak yüz­


lü, açık kaşlı, semiz/etli, kısa boylu, kızıl, ak ve yumuşak tenli,
büyük dişli, iri kalçalı ve kısa saçlı olursa; şehvete haris oldu­
ğuna, ancak sofu olup hemencecik aldanmadığına delalet eder.
Onunla sohbetten/sevişmekten yürekte zayıflık meydana gelir.
Bu halin ilacı kebabedir. Kebabe kiremit üzerinde kavrulur, şeker
suyu (şerbetlgülsuyu), lisanü's-sevr (sığırdili) ve reyhan tohumu
ile birlikte içilir; fayda verir.
70 : Osman l ı ' d a Cin�c l l i k Öğü t l eri

Hilye: Bilge Eflatun şöyle der: Bir kadın Türk ırkından


yuvarlak yüzlü, yab (münasip) burunlu, kalın dudaklı, çatık kaşlı,
küçük dişli, küçük gözlü, küçük omuzlu, nar memeli, ince belli,
yumuşak tenli ve ince damarlı olursa; o kadının doğum organı­
nın sıcak ve yumuşak olmasına, şehvete karşı haris olduğuna,
hiçbir şekilde cimaya doymayacağına delalet eder. Onunla soh­
bet/sevişmek, saç ve sakalı ağartır, safra ve sevda ile ilgili hasta­
lıklara sebep olur. Bunun ilacı, sürekli sirkencübin içmek ve yiye­
ceklerden yumurtalı, kavrulmuş et ve sebze ile pişirilmiş yemek
(kalye) yemektir.
Hilye: Bir kadın dar gözlü, açık yüzlü, yufka/ince dudaklı,
endamı güzel ve boyu orta olursa; bu kadının sofu ve iffetli ol­
duğuna delalet eder. Böyle bir kadınla birlikte olmaktan erkeğe
zarar gelmez.
Hilye: Muhammed b. Zekeriyya şöyle der: Bir kadın kısa
boylu, etli, karayağız, kara saçlı, ince dudaklı, hokka ağızlı, bü­
yük kalçalı, nar memeli, yuvarlak yüzlü, şirin, hafif mizaç olursa
-Keşmirli kadınlar genellikle bu özelliğe sahiptir-; özel organı
yumuşak, sıcak ve hoş olur. Böyle bir kadınla sohbetten/seviş­
mekten zarar gelmez.

Hilye: Bilge hekimlerden şöyle aktarıldı: Bir kadın kı­


zıl ve ak benizli, çatık kaşlı, kara gözlü, şarap renginde saç­
lı, ince dudaklı, uzun boylu, nar memeli ve küçük sineli olursa
-Rumi/Anadolu kadınlarının çoğu bu özelliktedir-; özel organı
sıcak, kuru ve hoş olur. Böyle bir kadınla sohbet/sevişmekte za­
rar yoktur.

Hilye: Galen şöyle der: Bir kadın gayet etli, yuvarlak yüz­
lü, boylu poslu, ince dudaklı, kara gözlü, küçük burunlu, küçük
başlı, hokka ağızlı, geniş sineli, yumuşak endamlı olursa; bu ka­
dının doğum organının yumuşak ve hoş olduğuna delalet eder.
Böyle bir kadın elbette cimaya doymaz.
Hilye: Bir kadın yaşlı, arık ve uzun boylu olursa, güzel
yüzlü ve hoş çehreli olsa da bununla sohbette/sevişmekte ani
ölüm gerçekleşir -Allah böyle bir durumdan muhafaza eylesin.-
Hilye: Bir kadın kızıl benizli ve kızıl saçlı olursa; özel or­
ganı soğuk ve yumuşak olur. Böyle bir kadınla sohbet/sevişmek­
ten siyatik (ırku'n-nisa) ortaya çıkar.
Hilye: Aristotales şöyle der: Bir kadın orta boylu, uzun
saçlı, yassı yüzlü, kara gözlü, hokka ağızlı, çatık kaşlı, yumuşak
tenli, fasih/açık dilli, güzel sesli, ince belli, ak ve kızıl [beniz­
li], hoş davranışlı, yürüyüşü nazlı ve edalı, genç ve büyük kalçalı
olursa; bu kadının cinsel organı sıcak ve yumuşaktır, son derece
tatlıdır/zevk vericidir ve lezzetlidir. Onunla sevişme rahatlık se­
bebidir, faydalıdır. Böyle nazenin, zarif, latif, güzel yüzlü ve servi
boylu bir kadına sahip olunca, can bedende olduğu müddetçe
boş durmamak gerekir. Çünkü zararı yoktur, erkeği hafifletir/
dinginleştirir, vücuttan ağırlığı giderir ve gönlün neşesini artırır.
Fasıl
Cima esnasında zayıflığın sebebini anlatır
Bilmek gerekir ki cima esnasındaki zayıflık, dört organın
(endam) zayıflığındandır.
Birincisi: Dimağın zayıflığıdır ve alameti şudur: Cimadan
lezzet ve tat alınmaz, zeker gevşek olur. Bunun da sebebi bal­
gamdır, elbette soğukta cima edemez.
İ kincisi: Yüreğin zayıflığıdır ve alameti şudur: Utanır veya
korkar ve belinde ağrılar (yel/romatizma) ortaya çıkar.
Üçüncüsü: Ciğerin zayıflığıdır ve belirtisi şudur: Meni az,
aynı zamanda ince olur, koyu olmaz.
Dördüncüsü: Zekerin ve yumurtalığın zayıflığıdır, belirtisi
şudur: Zeker söner/iner, dikilmez/sertleşmez. Haya/testis zayıf
72 ' Osmanlı'da Cinse l l i k Oğütlcri

olur; öyle zaman olur ki meni gelmez, gelirse de ince ve donuk


olur. Bu özellik erkeğe cimayı uzun zaman terk etmekten do­
layı olur. İ lacı şudur: Ö nce kusturmak veya ishal ile dimağ bal­
gamdan temizlenir, aynı zamanda gargara ettirilir. İ htiyaç kadar
sürekli olmak üzere panzehir (tiryak-ı kebir) yedirilir. Mideye
kuvvet veren yonca (ıtrıfıl), öd ağacı macunu (gevariş-i ud) ve
sakız (mastaki) gibi ilaçlarla mide güçlendirilir.

Fasıl

Yürek zayıflığı hakkındadır

Bilmek gerekir ki yürek zayıflığından olan şeylerin ilacı


şudur: Takviyesi ile yüreği kuvvetlendirecek ferahlatıcı macun
(ma'cun-ı müferrih) kullanmak. Eğer zekerde ve hayada soğuk­
luk ortaya çıkarsa, bunun neticesi olarak zeker incelerek soğukta
zayıflayıp/güçsüzleşip sıcakta sertleşirse, hem yüreğe hem de di­
mağa tedavi uygulamak gerekir.
Belirtisi şudur: Zeker ve haya/testis soğuktur; meni geç
gelir, azdır, incedir ve lezzet vermez. İ lacı şudur: Terbiye edil­
miş zencefil, safran cevarişi, sakankur cevarişi kullanılarak sıcak
yağlar ile beden ovulur. Gıdalardan az su, çok soğan ile pişmiş
kavrulmuş etli sebze yemeği (kalye) yemeli; zencefil, havlican ve
baş biberi (dar-ı fülfül) döverek üzerine ekilir. Bu macunların
(cevarişler) yapılışını yerinde açıklayacağız.
Fasıl

Ciğerin zayıflığı hakkındadır

Ciğerin zayıflığından olan rahatsızlığın alameti, bedenin


zayıf ve meninin az olmasıdır. Çoğunlukla soğuk ve kuruluktan
olur. Mizaç kuruluğundan olan rahatsızlığın işareti, meni gel­
diğinde lezzet bulmamaktır. İlacı şudur: hemen mutedil (orta
sıcaklıkta) bir hamama girmek, orada çok oturmamak. Her gün
Prof. Dr. M . İ hsan Karaman l 73

kızıl sirkeyi Basra balına (terengibin) karıştırıp içmek, taze balığı


kebap şeklinde pişirip yemek. Eti soğan ile pişirip yemek; tavuk
eti, güvercin yavrusu ve nohut aşını yemek iyi gelir. Hurmayı süt
içinde ıslatıp yemek iyi gelir. Bunların her biri ile ilgili açıklama­
lar yerinde yapılacaktır.
Fasıl

Bilmek gerekir ki: Cimadaki zayıflık/güçsüzlük soğuktan


kaynaklanır. İ ki haya/testis de soğuk ve kuru olursa, belirtisi şu­
dur: Meni az gelir, donuk ve zorlukla gelir, lezzet elde edilmez.
İlacı şudur: Meyve türü gıdalar (tüffah), çok soğanlı kavrulmuş se­
miz/yağlı et (kalye), nohut aşı, serçe etli keşkek ve terbiye edilmiş
zencefil ve tatlı üzüm yemek. Yasemin yağını hindiba/yaban ma­
rulu (kasnı) ile ezip bunlarla zekeri, hayaları ve kasıkları ovmak.
Eğer meni kararında olup zeker kıvama gelmezse/sertleş­
mezse, bedeninde bir tür güçsüzlük olursa ilacı şudur: Bedeni
şişmanlatmak/yağlandırmak; çok sıcak gıdalar ve şişkinlik ya­
pan/yellendiren (neffah) nesneler ve sıcak yağlarla bedenini ov­
mak. Bir başka rahatsızlık da madde eksikliğinden olur, şöyle ki:
Beden semiz olur yel eksik olur, kıvama gelmez. Zira zeker yel
ile gerilir, kıvama gelir. Bunun ilacı şudur: Sıcak gıdalar, şikin­
lik yapan/yellendiren nesneler yemek. Semiz etlerden çok gıda
meydana gelir ancak şişkinlik/yel/gaz yapmaz. Bakladan çok
gıda hasıl olur aynı zamanda yel/gaz yapar.
Fasıl

Cima etmesi tehlikeli olanlar: İ lki çocuklardır, cima etme­


melidirler. Keza hastalar ve çok yol yürümüş olanlar, at koştur­
muş olanlar veya çok çalışıp yorulmuş olanlar. Bunun gibilerinin
cimadan kaçınmaları gerekir. Ayrıca hamamda, özellikle terle­
dikten sonra cima etmemek gerekir. Yemek midede hazmedil­
meden de cima etmemelidir.
74 ' Osman l ı ' da Cinsel lik Öğütleri

Çok cima etmek ve cimadan geri durmamak istersen, bir­


kaç durumdan sakınmak gerek. İ lki: Çiş yapmak gerektiğinde
hemen yapmalısın. İ kinci: Koşmaktan ve çok yaya yürümekten,
Üçüncü: Hamamda çok terlemekten. Dördüncü: Geceleri çok
uyanık olmaktan. Beşinci: Çok at koşturmaktan, Altıncı: Kus­
maktan ve ishalden. Yedinci: Sol yanına yatıp cima etmekten .
Sekizinci: Ayakta iken cima etmekten. Dokuzuncu: Ekşi gıdalar
yemekten. Onuncu: Susadığında sıcak suyu çok içmekten. Bütün
bunlar zekeri gevşetir ve meniyi azaltır.

Fasıl
Gıdalar hakkındadır
Bil ki: Meniyi artıran gıdalar ilaçlara tercih edilir. Zira
meniyi artıran ilaçlar vardır ancak gıdanın kuvveti ve faydası on­
dan daha fazladır. Hararet ve rutubet özellikli ve kıvamlı (galiz)
olan gıdalardan kuvvet ve yel (nefh) meydana gelir; bu iş için
uygundur. Bundan daha uygun olanı, yağda kavrulduktan sonra
içine yarı yarıya nohut ve bakla konmuş taze semiz et ile pişiri­
len havuçlu sebze yemeğidir (kalye-i gezer). Bunun içinde yoğun
rutubet vardır ve çok gıda verir. Aynı zamanda bunun içinde yel
vardır; yenildiğinde o yel zekerde meydana gelir. Soğan da bu­
nun gibidir, soğanın içinde yoğun rutubet vardır ve tahrik edici­
dir; meniyi artırır, böbreği ısıtır, onu da koymak gerekir.

Eğer daha çok ihtiyaç olursa, zencefil, yabani havuç (şaka.­


kul) ve baş biberi (dar-ı fülfül) yarımşar katılırsa istenilen elde
edilir. Eğer daha da çok ihtiyaç olursa, içinde hurma ıslanmış
taze süt yemek veya içinde hararet ve yel (nefh) çok olan hindiba
(kasni), soğan, hardal, pırasa (kendene) ve buna benzer şeyle­
ri yemeğe yarı koymak iyidir. Mizaçları sıcak olan kimseler bu
sıcak tabiatlı şeyleri yemeli; anlatılan yağları zekere sürmek ge­
rekir ayrıca el ayasına sürülen yağ ayak ayasına sürüldüğünde
maksat hasıl olur.
Prof. Dr. M . İ h san Karaman 1 75

İ kinci Bab

Cimaya kuvvet veren gıdaları açıklar

Hamursuz ekmek, oğlak eti, piliç/civciv eti, yavru güver­


cin eti, taze balık, kebap olmuş baş, keklik eti, kaz eti, serçe eti,
yumurta, taze süt, havuç (keşür), şalgam, ak nohut, pırasa (ken­
dene), buğday, bal, sığır yağı, köknar içi, fıstık, fındık, badem, yaş
incir, Hindistan cevizi içi, ak susam, yaş hurma. Bunların hepsi
cimaya kuvvet verir ve meniyi artırır.
Üçüncü Bab

Cinsel gücü artıran basit ilaçlan (müfred devaları) açıklar.

Misk (erkek misk keçisinin karın derisinin altındaki bir


torbadan elde edilen, ağır ve kalıcı kokusu olan bir madde, müşk),
anber (amber ağacından elde edilen güzel kokulu reçine), safran
(za'feran), anason (anisı1n), sinameki çekirdeği (habbu'l-kulkul),
karanfil (karanfül), tatlı kıst, yabani havuç (şakakul), Hint öd
ağacı (ı1d-ı hindi), turunç kabuğu, havlican (havlincan), tarçın
(darçini), sürencan (surincan), arslan yağı, kertenkele yağı (keler
yağı), haşhaş (haşhaş), pelesenk yağı (belesan yağı), yalancı saf­
ran (asfı1r), halile tohumu (tohm-ı helile), belileç (belile), emleç
(emle-Hindistana özgü bir meyve), kudret helvası (terengübin),
afyon (afytın), çadır uşağı (dane çadır). Cinsel birlikteki gücü
artıran basit ilaçlar bunlardır.
Dördüncü Bab

Şehveti artıran birleşik ilaçları (edviye-i mürekkebe}


açıklar.

Altı dirhem ada soğanı (ak soğan) alasın, ufak doğrayasın,


sızmış inek yağında kavurasın, semiz bir güvercin yavrusuyla.bir
çömlek içine koyasın, üzerine biraz su ekleyesin. Bir avuç börülce
ve bir avuç yarı dövülmüş nohut ile birlikte çömleğe koyasın,
76 • Osma n l ı ' da Cinsl'l l i k Ogütlcri

çömleğin ağzını kapatarak orta ateşte iyice pişene kadar kayna­


tasın. Ondan sonra bir dirhem tarçını, yarım dirhem havlicanı
yumuşak döğerek üzerine dökeler, biraz kum kertenkelesi (sa­
kankur) tozunu serpiştireler, hamursuz ekmekten doğrayıp tirit
yapalar. Ö nce etini, sonra çorbasıyla tiridini yiye. Erkeklik orga­
nını sertleştirir, meniyi çoğaltır, böbreğe kuvvet verir, harareti ar­
tırır, bedeni semirtir, yüreğe kuvvet verir, gönül sevincini çoğaltır,
gözün nurunu bile artırır.
Başka bir çeşit gıda: Birkaç tane semiz güvercin yavrusu­
nu alasın, ufak doğrayasın, kaz yağını eriterek o güvercin yavru­
larını onunla kavurasın. Biraz yarılmış nohut ve biraz su koya­
sın, çömleği kapatarak orta ateşte iyice pişene kadar kaynatasın.
Kum kertenkelesi (sakankur) tozunu koyasın, hamursuz ekmeği
tirit yapasın, bir dirhem tarçını ve yumuşak dövülmüş yarım dir­
hem havlincanı üzerine saçasın ve yiyesin. Eğer ekşi olmasını
isterse turunç veya narenciye sıka, biraz şeker bile koya. Bu gıda
meniyi çoğaltır, böbreği kuvvetlendirir, on kez cinsel ilişkiye gir­
se de vücudu asla titremez, erkekliği azalmaz, mutlu eder, şehvet
konusunda aşırı istekli olur.
Başka bir çeşit aş: Semiz etin pazısını alasın ve iki katı ka­
dar ada soğanı alıp ufak doğrayarak çömleğe koyasın ve gerektiği
kadar üzerine su koyasın. Ondan sonra pişiresin ve bir dirhem
yumuşak dövülmüş karanfil ve kum kertenkelesi tozu ile indi­
receğine yakın ekleye ve hamursuz ekmeği gene doğrayıp tirit
yapa, yiye ki mizacı ısıtır, böbreği güçlendirir, kadınlık organını
takviye eder, kanı çoğaltır, erkeklik organlarını sertleştirir ve ne
kadar isterse cinsel ilişkiye gücü yeter.

Kebabın nitelikleri: İ ki yaşındaki erkek koyunun etını


alasın, ince yani yassıca doğrayasın, yeni bir kiremit ocağa kızıl
oluncaya kadar bırakasın. Ocağın üzerine bu eti koyasın, gerek­
tiği kadar kum kertenkelesi tozunu serpiştiresin ve yiyesin. Altı
l'rof. Dr. M. İ hsan KMaman İ 77

saatten sonra cinsel ilişkiye başlayasın, faydasını çok göresin, be­


deni semirtir, erkeklik organını güçlendirir ve dikleştirir ve benzi
k.ızıllaştırır.
Pekmezin (kuzab) nitelikleri: Semiz bir kazı ya da semiz
bir piliçi alasın, kesesin ve iç yağı koyasın ve otuz dirhem taze
Hindistan cevizi içini taze süt içine bırakasın ve on iki dirhem
nöbet şekeri (nebat şekeri) ve on iki dirhem ak haşhaş ve bir
dirhem safran alasın. Hepsini yumuşak döğesin ve o sütle bir­
likte bir çömlek içine koyasın. Çömleği tandır içine koyalar ve
biraz kum kertenkelesi tozunu ekleyeler ve o kazı ya da tavuğu
kebap olana kadar o çömlek üzerine asalar. Ondan sonra ikisini
de çıkaralar, yiyeler. Böbreği hararetlendirir, meniyi çoğaltır ve
neşeyi artırır, ne kadar cinsel ilişkiye girerse girsin bir eksiklik
olmaz. Erkeğin ve kadının vücudunu sıcak ve yumuşak hale ge­
tirir, benzi kızıl ve taze eder, ham sert yelleri ve kuluncu giderir,
kanı saflaştırır.

Keşkekin (herise) nitelikleri ki erkekliği artırır, erkek­


lik organını her zaman uygun kıvama getirir. İ ki rıtıl dövülmüş
buğday ve beş rıtıl semiz koyun etini alalar, çömleğe koyalar ve
gerektiği kadar su ilave edeler ve pişireler. İ ki (katı?) kadar taze
süt ve altmış dirhem yumuşak dövülmüş hindistan cevizi ve otuz
dirhem kaz yağı da koyalar, kaynatalar. Daha sonra keşkeği kepçe
ile devamlı karıştıralar ve o sütü de karıştıralar. Bir dirhem tarçın
ile yarım dirhem havlicanı yumuşak döğesin ve keşkeğin üzerine
saçasın ve gerektiği kadar ceviz yağı (koz yağı) ekleyesin. Sabah
yiyeler ki çok kuvvet hasıl olur, meniyi çoğaltır, yüreğe kuvvet
verir ve sevinci çoğaltır ve önemli organlara (a'za-yı re'ise) kuv­
vet verir, mesaneyi hararetlendirir, benzi kızıllaştırır, kadınları
semirtir, vücudu sıcak ve yumuşak eder, saçı uzatır ve safrayı ve
sevdayı giderir ve erkeği cinsel ilişkiye muktedir hale getirir.
78 : Osmanlı' da Cin�cl l i k Öğüt leri

Cinsel ilişkiye kuvvet veren helvanın nitelikleri. Bir rıtıl


sızmış bal ve bir rıtıl ada soğan suyunu alasın, birbirine karıştıra­
sın ve orta ateşte kıvama getiresin. Ondan sonra ocaktan indire,
suya koya. Ondan sonra iki dirhem yumuşak dövülmüş safran
koya ve kepçeyle karıştıra ve bir cam kaba koya. Her gün bu
helvadan otuz dirhem aç karnına yiye ki meniyi çoğaltır, cinsel
ilişkiyi artırır.
Herirenin (Bir tür tatlı) sıfatı ki cinsel ilişkiye kuwet ve­
rir. Dilediğin miktarda tatlı havucu (keşir) alasın, dış kabuğunu
yontasın ve ondan sonra rendeleyesin, iplik gibi geçiresin ve yeni
bir çömleğe koyasın ve bir tandıra koyasın ki fazla sıcak olmaya.
Bir kepçe koyasın ve ertesi gün iki rıtıl sızmış bal ve birer dir­
hem zencefil, ceviz, karanfil, tarçın, havlican; üç dirhem tamamı
yumuşak dövülmüş ve elenmiş safran ve yarım dirhem yumu­
şak dövülmüş has anberi kaynamaya başladığında içine bırakalar
ve karıştıralar. Sonra o ufak doğranmış havucu başka bir kaba
boşaltalar ve o balın içine koyalar ki kıvama gele. Ondan sonra
ateşten indireler, suya koyalar, her gün ondan otuz dirhem aç
karnına yiyeler ki böbreği hararetlendirir, meniyi çoğaltır, safrayı
ve sevdayı giderir, aklı (mağz) açar ve dilediği kadar cinsel ilişki­
ye muktedir olur.
Beşinci Bab

Cinsel ilişkiyi artıran şarapları (içecekleri) açıklar.

Baharat ve şekerle karıştırılarak üç kez kaynatılıp koyulaş­


tırılan içecek (müselles-i şer'i) bu bapta uygundur, ama şarabın
azı çoğundan daha iyidir, zira bedende az olan şarap, yemekte
tuz gibidir. Eğer yemekte tuz çok olursa yemeği bozar, çünkü
şarabı bile az içeler, yemeği hazın eder, bedeni semirtir ve insanı
coşkulu hale getirir. Kanı saflaştıran, erkekliği artıran, hiç zarar
vermeyen ve cinsel ilişkiye fayda eden şarabın yapılışı şöyledir:
Üç rıtıl lal renginde olan üzüm şarabı ve bir rıtıl sızmış saf bal
Prof. Dr. M. İhsan KMa man j 79

alalar, ikisini bir tencereye koyalar, birer dirhem tarçın, zencefil


ve ceviz alıp yumuşak döveler ve bir bez içine koyalar, bağlayalar
ve o şarap içinde kaynatalar köpüğünü alalar, ateşten indireler
ve soğutalar. Daha sonra yarımşar dirhem misk, anber ve Hint
ödü ve üç dirhem safran alalar. Hepsini yumuşak döveler ve bu
şarabın içinde eriteler ve temiz bir cam kaba koyalar. Gerektiği
zaman otuz dirhemini yarım rıtıl soğuk suyla karıştırıp içeler,
oldukça faydalı ola. Mideyi güçlendirir, yemeği hazmeder ve be­
deni semiz eder, benzi kızıllaştırır, erkeklik organını dik ve sert
hale getirir. Kadınları semirtir, nazik endam eder, yüzünü gökçek
eyler ve kadınlık organını sıcak ve yumuşak hale getirir. Ne kadar
sevgili olursa olsun cinsel ilişkide kuvvet verir ve her birini hoş­
nut eder, asla zarar ve eksiklik vermez.
Altıncı Bab

Cinsel ilişkiyi artıran cevariş (macun kıvamındaki bir


grup ilacın ortak adı) ve macunlar konusundadır.
İ laçları: İ kişer dirhem baş biberi (dar-ı fülfül) ve zencefil,
iki dirhem pelesenk yağı (belesan yağı) alalar. Anberi pelesenk
yağında eritesin ve geri kalan otları yumuşak dövesin ve bü­
tün ilaç miktarınca bal ekleyesin, macun yapasın, mizacı düzgün
(mertubü'l-mizac) olana iki dirhem ve mizacı hararetli (mahru­
rü'l-mizac) olana bir dirhem yeterlidir.

Cevariş-i sanavberinin (Çam fıstığı kozalağından elde


edilen terk.ip) nitelikleri: Otuzar dirhem taze köknar içi ve Hin­
distan cevizi içi, altı dirhem havlican, dörder dirhem tCızeri, kızıl
ve ak ve şakakul (yabani havuç) ve misk narı (narmüşk), kırk
dirhem ak.ide şekeri (faniz) alalar. Tamamı yumuşak dövülmüş
ve elenmiş ola. İ ki ilaç miktarı saf bal koyalar, macun yapalar,
gerektiğinde bir miskalin yarım miskalini kullanalar.
80 • Osman l ı ' d a Cin�c l l i k Ö!;ütlcri

Gevariş-i zer'uninin (bir terkip adı) nitelikleri : Zer'ı1ni


alasın, onar dirhem kabak çekirdeği içi, köknar içi, habbu'l-kul­
kul (Cassia tora - sinameki çekirdeği) ve ak behmen ve kızıl beh­
men ve sığır dili (lisanü'l-asafır) ve sarı ve kızıl tı1zeri (karahasan
otu), beşer dirhem kasnı (Çadıruşağı, şeytantersi ağacı vb, bitki­
lerden elde edilen bir zamk, Arapça kınna, Farsça barzı1 derler),
hardal (sınab) tohumu ve karabiber (fülfül) alalar. Tamamı dö­
ğülmüş ve elenmiş ola ve hindistan cevizi yağıyla ve çitlembik
(çetlemük) yağıyla ovalar. Daha sonra iki ilaç miktarı köpüğü
alınmış bal ile macun yapalar, şerbet beş dirhem. Sabah ve her
gece beş dirhem yiyeler, onun akabinde şekerle birlikte sığır sütü
içeler, faydası çok olur.
Günlük macunı ki cinsel ilişkiye çok fayda sağlar: İ laçları:
Beşer dirhem Hint sümbülü, karanfil, ceviz, zencefil, tarçın; alt­
mış dirhem soyulmuş susam alalar. Herbirini yumuşak döveler,
iki ilaç kadar köpüğü alınmış balla macun yapalar. Gerektiğinde
her gün on dirhem miktarı yiyeler.
Bir çeşit ma'cun daha ki etrafil-i sağir (Temel bileşenle­
ri üç bitki meyvesi olan bir terkip) derler: Üçer dirhem helile-i
kabili (Helile (Terminalia) türlerinden biri) ve belilec (belile)
ve amlac otu (emle) ve karabiber ve baş biberi (dar-ı fülfül) ve
zencefil (zencebil); onar dirhem kızıl ve sarı karahasan otu (tı1-
zeri), sığır dili (lisanü'l-asafır) ve habbu'l-kulkul ve behmen ve
ak susam; yarım dirhem nöbet şekeri alalar. Her biri dövülmüş
ve elenmiş (ola) ve iki ilaç miktarı balla macun yapalar ve kırk
günden sonra birer miskal kullanalar.

Gevariş-i zer'ô.ni: Üçer dirhem havlican ve yabani ha­


vuç (şakakul) ve kızıl ve ak karahasan otu (tı1zeri) ve tilki taş ağı
(husyetü's-sa'leb) ve kızıl behmen ve eğir (egir) ve sığır dili (lisa­
nü'l-asafır); ikişer dirhem soyulmuş ban tohumu (habbu'l-ban),
balsam tohumu (habbu'l-belesan), habbu'l-kulkul {Cassia tora
Prof. Dr. M. İhsan Karaman ! 81

çekirdeği); ikişer dirhem kavun tohumu içi, hıyar tohumu içi,


tere (kerdeme) tohumu, pırasa (kendene) tohumu, tatlı soğan
tohumu, havuç (keşir) tohumu, şalgam tohumu, torak otu tohu­
mu, yalancı safran (asfür) tohumu içi, ak haşhaş tohumu, ısırgan
otu (encire), kuşkonmaz (helyı1n) tohumu, demir dikeni (demür
butrak); birer dirhem tarçın, karanfil, sünbül, afşar otu (asarı1n),
besbase (üzerlik tohumunun beyaz türü) ve narmüşk (nar-ı
misk), kuyruklu biber (kebabe), Topalak otu (su'd), baş biberi
(dar-ı fülfül) ve tarçın kabuğu, küçük Hindistan cevizi (cevz-i
bevva) ve halis öd ('ud-ı ham) ve safran; beşer dirhem taze Hin­
distan cevizi içi, köknar içi, fıstık ve ceviz içi ve bir damla misk,
badem içi ve pamuk çekirdeği içi ve kabı soyulmuş susam; ikişer
dirhem zencefil ve habbu'z-zelem ve koç otu (bı1zeydan), krep
zencefili (kıst-ı bahri-yi şirin), tere tohumu, çiyan otu (ciyan otı)
alalar. Tamamını yumuşak döveler ve eleyeler. İ ki ilaç (miktarı)
köpüğü alınmış bal ile macun yapalar ve gerektiğinde iki dirhem
kadar yiyeler.
Cevariş-i hasek: Demir bıtırağı alasın, yumuşak dövesin,
eleyesin ve yine bıtırak suyuyla ıslatasın ve gölgede kurutasın.
Yine bir daha bıtırak suyu koyasın ve yine kurutasın, üç kez böy­
le yapasın. Ondan sonra yumuşak döveler ve badem yağıyla ka­
vuralar. Ondan sonra yüz elli dirhem ak terengühin ve kızıl
inek sütüyle eritesin ve saf hale getiresin. Orta derecede ya­
nan ateşle kıvama getiresin. Ondan sonra o dövülmüş hıtırağı
onunla macun yapasın ve taze tere yağını (kereyi) helva olana
kadar kavurasın, fakat çok fazla kavurmasın. Her gün bundan
on dirhem sabah ve on dirhem gece yiye, hafif gıdalar yiye.
Bir türlü dahi, o terbiye edilmiş bıtıraktan on dirhem, bi­
rer dirhem nezle otu (akırkarha) ve zencefil , on dirhem ak şeker
alasın. Her biri yumuşak döğülmüş ve köpüğü alınmış balla ma­
cun yapasın, gerektiğinde üç dirheme kadar yiyeler, kast edilen
nasip ola.
82 i O�nı a n f ı ' da Ciıısl' l l i k Öğü tleri

Yedinci Bab
Erkeklik organını ovduğunda sertleştiren ve cinsel
kuvveti artıran ilaçları açıklar
Nergis soğanını alasın, her birinden eşit miktarda bit otu
(mevzek), nezle otu (akırkarha) alıp yumuşak döveler ve sığır
ödüyle yoğuralar ve erkeklik organı üzerine yakı edeler ki erkek­
lik organı sertleşe ve tam kuvvet vere ve böbreği ısıda. Ve eğer er­
keklik organı yumuşamayıp sert kalırsa ilacı şudur ki birkaç defa
soğuk suyla yıkaya, hemen yata. Ve eğer kadın bu tılayı (deri,
hastalıklı doku ya da bir lezyonun üzerine sürülerek uygulanan
ilaç) kadınlık organına ve kasığına sürse açıklamaya ve ifade et­
meye yetersiz tat ve hoşluk meydana gelir.
Diğer bir tür: İ ki dirhem süt, on dirhem zambak yağı, on
dirhem soğan yağı ve yarım dank misk. Bunları birlikte eritesin
ve ihtiyaç zamanında erkeklik organı ve kasığa süresin, tam fayda
sağlar.

Diğer bir tür: Bir dirhem pelesenk yağı, yarım dirhem


ezilmiş miskin her birini yasemin yağında eritip erkeklik organı,
kasık ve testislere süresin.
Diğer bir tür: Üç dirhem hardal tohumunu alıp yumuşak
döğesin ve yasemin yağıyla kaynatarak erkeklik organına ve tes­
tislere süresin.

Diğer bir tür: Bir avuç ban tohumunu suda kaynatasın,


taze ve sıcak koyun sütüyle her gün bir kez erkeklik organına ve
kasığa sıcak bir biçimde süreler.

Diğer bir tür: Yarımşar dirhem karabiber (fülfül), kun­


duz taşağı (kunduz hayesi), kasnı (Çadıruşağı, şeytantersi ağacı
vb. bitkilerden elde edilen bir zamk, Arapça kınna, Farsça barzı1
derler); iki dirhem pamuk çekirdeği içi, bir dank misk (müşk)
Prof. Dr. M . İhsan Karaman \ 83

alasın. Her birini yumuşak döğesin, zanbak veya yağıyla kayna­


talar, testislere ve kasığa süreler.
Diğer bir tür: Yarımşar dirhem sütleğen {ferfıylın) ve bure
(Kuyumcuların kullandığı tuza benzer bir madde, natron), bir
dirhem nezle otu (akırkarha), bir dank misk alalar. Hepsini yu­
muşak döğerler, sarı şebboy (hiri) yağı veya soğan {suhi) yağı ya
da zambak yağıyla kaynatalar, erkeklik organına süreler.
Diğer bir tür: Yarım dirhem kurt ödü, yarım dank yu­
muşak döğülmiş misk alalar; Nergis yağıyla eriteler ve erkeklik
organına yakı yapalar. Eğer bir kimsenin erkeklik organı ne boy
ise ve ne küçülse ve eğer elle ovsalar uyuşsa o felcin bir türüdür.
İlacı: Kıst yağı (Kıst ağacının zamkı) ve sümbül (nardin) yağı ve
razıki (Bazı beyaz üzüm çeşitlerine verilen isim) yağı ve yasemin
yağıyla döğülmüş nezle otunu {akırkarhii) eriteler, orta derece
sıcaklıkta ola, onunla ovalar, kurtulalar.
Diğer bir tür: Birer dirhem şeytaric-i hindi (Serk.ile otu ve
kökünden elde edilen bir ilaç), sütleğen (ferfıylın) ve karabiber
alalar, yumuşak döğeler ve yasemin yağıyla kaynatalar ve yakı
yapalar. Eğer erkeklik organının ideal kıvama gelmemesi eksik
rutubetten olursa ilacı şudur: ısırgan otu (encire) tohumunu ala­
lar, yumuşak döğeler, arslan yağıyla merhem yapalar, süreler ki
olması gerektiği gibi ola. Rutubetin belirtisi şudur ki erkeklik
organı daima solmuş ve zayıf ola. Eğer ısıtırlarsa o zaman büyür,
ama sertleşme olmaz.
Diğer bir tür: Yarım dank kasnı (Çadıruşağı, şeytantersi
ağacı vb. bitkilerden elde edilen bir zamk, Arapça kınna, Farsça
barzıl derler), alalar, şif (Fitil, çeşitli hastalıklarda rektal yoldan
kullanılmak üzere hazırlanmış ilaçların genel adı) edeler ve er­
keklik organının deliğine sakalar ki o anda kuvveti arta, dili ar­
tıra, böylece kastedilen elde edile.
84 ! Osmanlı' d a Cinsellik Öğütleri

Diğer bir tür: Otuzar dirhem bure-i ermeni {Kuyumcu


blıresinden bir miktarının sedefle ezilmesiyle elde edilen madde)
ve kasnı {Çadıruşağı, şeytantersi ağacı vb. bitkilerden elde edilen
bir zamk, Arapça kınna, Farsça barz(ı derler), alalar. Zanbak yağı
ya da yasemin yağıyla kaynatalar, eriteler, erkeklik organı üzerine
süreler.
Diğer bir tür: İ kişer dirhem turp tohumu, tere {kerdeme)
tohumu, nezle otu (akırkarha); bir dirhem pamuk çekirdeği içi
alalar. Hepsini yumuşak döğülmüş zambak yağıyla kaynatalar ve
her zaman ısıtıp erkeklik organını onunla ovalar.
Diğer bir tür: On dirhem acı badem yağını yüz dirhem
üzüm şarabına katalar ve birer dirhem nezle otu (akırkarha) ve
öd ağacı; yarımşar dirhem tarçın ve karabiber; bir dirhem bit otu
(mevzek) ve yarım dirhem yumuşak döğülmüş ve elenmiş blıre-i
ermeni {Kuyumcu buresinden bir miktarının sedefle ezilmesiyle
elde edilen madde) alalar, bu şaraba ve yağa katıp kaynatalar,
kaynamasıyla birlikte o şarap gide, dirhem yağ kala. Daha sonra
yarım dirhem pelesenk yağı ve bir dirhem kunduz taşağı (kun­
duz hayesi) alalar, bunları o yağ içinde eriteler ve gerektiği za­
man ondan biraz yumuşatarak erkeklik organı, kasığı ve testisleri
onunla ovalar ve yakı yapalar. Eğer bu merhemden incitme ger­
çekleşirse şehvet kuwetle harekete geçer. Eğer erkeklik organı
yumuşamazsa, soğuk suyla birkaç kez yıkaya, hemen sakinleşir.
Sekizinci Bab

Dil altında tutulunca erkeklik organını dikleştiren hap­


ları açıklar, bu haplar dil altından gidince organ yine eski ha­
line döner.

Hapın nitelikleri: Bir dirhem sakız (mastaki), bir dank


halis misk (müşk) ve yarım dirhem karanfil alalar. H epsini yu­
muşak döğeler ve eleyeler ve zencefılde terbiye edilmiş balla hap
Prof. Dr. M. İhsan Kara man i 85

yapalar. Her bir hap nohut tanesi kadar ola. Gerektiği zaman bu
haplardan birini dil altında tuta ki tam kuvvet versin ve de zayıf
olmasın.
Diğer bir tür: Yarım dirhem kum kertenkelesi (sakankur)
hayesi, bir buçuk dank misk (müşk) alalar, bunları sürme gibi
yumuşak döğeler ve zencefılde terbiye edilmiş balla hap yapalar.
Her hap bir dank ola. Gerektiği zaman dil altına koya, cinsel
ilişkiye gire, tam kuvvet bula ve ne kadar isterse o kadar cinsel
ilişkiye muktedir ola.
Diğer bir tür: Kavrulmuş köknar içi, yumuşak ezeler on­
dan iki dirhem, bir dirhem karanfil, bir dank misk bir dirhem
anber alalar, razaki (razıki, bazı beyaz üzüm çeşitlerine verilen
isim) yağında eriteler ve ilaçları bununla yoğuralar ve haplar ha­
zırlayalar. Gerektiği zaman birini dil altına koyalar, faydası çok
ola.

Dokuzuncu Bab
Cinsel ilişki gücünü artıran ve meniyi yerinde tutan ku­
şaklar ve kemer kuşakları açıklar.
Bil ki her kuşağı sarı safranı (za'feran) yünden yapalar.
Kuşaklar cinsel ilişkiyi çoğaltır böbreği ısıtır ve meniyi yerinde
tutup ancak arzu edilen zamanda dışarı çıkartır. Bu sarı kuşak
etkisi yönünden ak kuşaktan daha iyidir. Kuşak deve yününden
ola, gayet iyi ola. Eğer samur derisinden kemer dikerlerse, eni
dört parmak ola ve kış günlerinde beline bağlaya cinsel ilişkiye
gayet iyi ola. Eğer kakım (kakum, hermin) derisinden dikerler­
se, kış gününde beline bağlayalar. Erkeklik organını sertleştirir,
meniyi kendi yerinde tutar. Kızıl tilki derisinden kemer de uy­
gundur.
Diğer bir tür: Temiz bir tilki derisini alalar ve ondan eni
dört parmak uzunluğunda kemer kuşak dikeler. O kemerin içini
86 ! Osmanlı'da Cinselli k Öğütleri

akbaba (kerkes) tüyüyle doldura ve beline bağlaya. Bu konuda


gayet fayda sağlar ve ne zaman isterse cinsel ilişkiye muktedir
olur. Beli ve böbreği sıcak tutar. Ve akbaba (kerkes) tüyü cinsel
ilişki arzusunu artırır, ama kış mevsiminde sarı ipek kumaştan
(kemha) dikeler, çok fayda sağlar.
Diğer bir tür: Sarı ya da ak ipek alasın ve bundan dört
parmak eninde kemer yaptırasın, ortasını aslanın ense tüyleriyle
(yelesiyle) doldurasın, beline bağlayasın, gayet faydalı ola. Kasığı
sık sık kazıtmak gerek, çünkü meniyi azaltır.
Fasıl
Yaz günlerine uygun giyecekleri bildirir.
Bu fasılda letafetinden, çabucak ısınıp çabucak soğuma­
sından dolayı keten bezinden daha iyisi yoktur. Bu sebepten
cinsel ilişkilere uygundur. Kış günlerinin soğuğunda pamuk be­
zinden gömlek daha iyi giyecektir, onun üzerine samur giye veya
kızıl tilki (kürkü) giye ki faydalı ola. Bu bile uygundur ki bedeni
ısıtır, bu sebepten tenasül organlarına kuwet verir. Pamuk be­
zinden giyecekler ve Isfahani giyecekler yumuşak olmalı ve iri
olmamalıdır. Ama keten bezi deriyi ve eti yumuşatır, teni ısıtır
ve meniyi korur, fakat iri giysi ya da iri gömlek meniyi kurutur.
İpek giysi kadına ve erkeğe iyidir. Bu belirttiğimiz giyecekleri
giymek yaşlılara uygundur ve özellikle ki Mısır, B ağdat ya da
Rum işi ola.
Onuncu Bab

Cinsel ilişki gücünü artıran ayak altına sürülen ilaçları


açıklar.

Henüz tüylenmemiş köy kuşu yavrusunu alasın, arı kova­


nı içine asalar ve kovanı kurcalayarak arıları rahatsız edeler. Arı
o yavrular üzerine toplana ve öldürene kadar soka. Ondan sonra
Prof. Dr. M. İhsan Karaman i 87

temizleyip arıtalar ve yasemin yağına bırakalar ve ateş üzerine


koyalar ve orta ateşte iyice pişene kadar kaynatalar. Ondan sonra
ateşten indireler ve süzeler. Bir dirhem sütleğen (ferfıyun) yağı
içinde eriteler ve bir şişe içine koyalar ve şişenin ağzını mumla
kapatalar. Gerektiği zaman o yağdan ayak altına ve parmakları
arasına süreler, bir süre sabrederek ayağını yere basmaya.
Diğer bir tür: Büyük iri karıncalardan yüz tane alasın ve
nergiz yağına bırakasın ve beş dirhem pelesenk yağı ekleyesin ve
yaz günleri sıcağında ki güneş yengeç ya da aslan burcunda ola,
yirmi gün güneşte bekleteler. Hem yel değe ve hergün güneşte
ola. Sonra gerektiği zaman bir kuş tüyüyle ayak altına ve par­
makları arasına süre. Hemen o anda erkeklik organı kıvama gele
ve dilediği kadar cinsel ilişkiye muktedir ola.
Diğer bir tür: Bahar mevsiminde tutulmuş yeşil kerten­
keleyi alasın, kertenkeleyi elli dirhem yasemin yağının içine
bırakalar ve bir şişe içine koyup güneşe asalar, o kertenkeleyi,
olana kadar orada tutalar. Ondan sonra iki dirhem dövülmüş kı­
zıl boyayı o yağla kaynatalar ve süzeler ve bir dirhem bit otunu
( mevzek) o yağa karıştıralar. Gerektiği zaman ayak altına ve
ayak parmakları arasına süreler, fakat elini bu yağdan koruyalar
ki tahriş olmasın.

On Birinci Bab
Cinsel ilişkinin tadını artıran nesneleri açıklar.
Bu konuyu cahillerden ve hayasız kadınlardan saklamak
gerek, çünkü bunun üzerine hırslanıp adlarını kötüye çıkarıp re­
zil rüsva olmayalar: İ laçlan budur: Yarım dirhem tarçını ağızda
çiğneye ve cinsel ilişki esnasında erkeklik organı üzerine tükrü­
ğüyle süre, tam lezzet bula.

Diğer bir tür: İkişer çekirdek tarçın, nezle otu (akırkarha)


ve kuyruklu biber (kebabe) ve bit otu (mevzek) ile bir dank misk
88 ' Osmilnlı'da Cinsellik Öğütleri

(müşk) alalar. Hepsini yumuşak ezip zencefılde terbiye olmuş


balla yoğuralar. Gerektiği zaman bundan biraz tükrük ile uygu­
layalar ki tam lezzet elde edile.
Hikaye: Bu kitap ve bu muska ve bu açıkladığımız ilaç
Yezdecird Şah'ın hazinesindeydi ve daima bu muskayı hazırlatıp
kullanırdı, her kiminle ilişkiye girip sonra ondan ayrılsa onun
hoşluğundan ve tadından sıkıntı çekerdi. O tat sebebinden kadın
erkeğine aşık olurdu. Bu sebeple Yezdecird bunu büyük vebal
görüp bu kitabı ve bu muskayı yaktırdı. Yezdecird'in bu muska­
sını hileyle öğrenen ve bunu melik-i Faris'in günlerine kadar ak­
lında tutan bir veziri vardı. Oğlanlarından biri bu muskayı uğur
saymak için melik-i Faris hazretlerine getirdi, çünkü bu muskayı
denemiş ve gayet memnun olmuştu. Daha sonra birkaç nüsha
yazılmasını emretti. Meğer onun kitap okumayı seven güzel bir
kızı vardı. Bir gün kitapları içinde bu muskaya vakıf olur. Merak
ve nefsinin ihtirası aklına galip gelir. Kız kendi kendine, keşke
bunu kimseye itimat etmesem, kendim denesem der. Bunu oku­
yunca takati kalmaz, çaresiz erkeklik organına benzer bir alet
(zıbık, dildo, yapay penis) yaptırır ve içini erkeklik organı gibi
oldukça sert olacak biçimde akbaba tüyüyle doldurur. Bir halvet
odası vardı, gece olunca o odaya girer ve önünde mum yakar, bu
ilaçları (mum?) erimeden o alete sürer ve yavaş yavaş kendisine
sokar, girip çıkma ile ağır ağır endişe ileterek onu kullanmaktan
o kadar çok lezzet ve tat bulur ki aklını kaybeder ve orada ken­
dinden geçer, o tadın etkisiyle bir hareket meydana gelir ki mum
düşer ve kızın elbisesini tutuşturur, yakar. Kız almış olduğu o
tadın da etkisiyle farkına varmaz ve helak olur. Padişah, kızının
öldüğünü duyarak gelir, o yapay erkeklik organı ile kızını ateşte
yanmış biçimde görür ve sebebini anlar. Daha sonra o muskanın
ateşte yakılmasını emreder. Meğer Şemsü'l-mea'li zamanında
pek kıymeti olmayan Lahih b. Osman Hindi, padişaha yaklaş­
mak için bundan daha iyi hediye bulmayarak Şemsü'l-me'ali
Prof. Dr. �1 . İ hsnn Knrn ınan i 89

hazretine bu muskayı hediye ederek bir yakınlık elde etti. Ve on­


dan bizim ceddimiz olan Camasb'ın eline ulaştı. Ve biz değer­
siz ve yoksul duacınız dahi bu nüshayı bir hediye olarak cenab-ı
mu'allaya getirdim, çünkü bu bir emsalsiz inci tanesidir ve ancak
padişahların hazinesine layıkdır.
Diğer bir tür: Yarımşar dirhem kuyruklu biber (kebabe)
ve tarçın zencefılde terbiye olmuş balla yoğuralar macun yapalar
ve tükürerek erkeklik organına süreler. Ondan sonra cinsel iliş­
kiye başlaya, tam tat ala.
Diğer bir tür: Birer dirhem bit otu (mevzek), tarçın ve
nezle otu (akırkarha) alalar. Yumuşak döğeler, saf balla karıştıra­
rak cinsel ilişkiden bir saat önce erkeklik organına süreler, ondan
sonra cinsel ilişkiye başlayalar. O kadar tat ve kuwet vere ki sev­
gili (mef'ılle) kendinden geçe ve her neyi varsa erkeğine (faile)
vere ve asla onu terk etmeye.
On İkinci Bab
Cinsel ilişki gücünü artıran şafları (Fitil, çeşitli hasta­
lıklarda rektal yoldan kullanılmak üzere hazırlanmış ilaçların
genel adı) açıklar.
Bil ki sıcak otları çok tüketmek ana organlara (a'za-i rei­
se) zarar verir. Ö yle olduğunda bir tedavi de gerekse beş dirhem
öksüz oğlan çiğdemi (lu'be-i berberi) alasın, yumuşak döğesin
ve zencefılde terbiye edilmiş balla yoğurasın ve hurma çekirdeği
büyüklüğünde fitil hazırlayasın ve badem yağıyla yağlandırasın
ve gece yatarken kullana.
Diğer bir tür: Birer dirhem kantaron, zift ve gümüş tozu
(bürade) alasın. Bunları ban (ban) yağıyla yoğurarak fitiller ha­
zırlayasın. Her gece birisini kullanasın. Faydası çok ola, çok tat
vere.
90 1 Osmanlı'da Cin�cl lik Öğütleri

Diğer bir tür: İ kişer dirhem arslan yağı ve kum kerten­


kelesi başı; bir dirhem kurbağa kanı külü; bir dank misk (müşk)
alalar. Yumuşak döğeler ve kızıl şekerle yoğurarak fitil yapalar.
Her gece birini yasemin yağıyla kullana, oldukça tat vere.
On Üçüncü Bab
Cinsel ilişkiye kuvvet veren lavmanları (Su veya ilaç içe­
ren sıvının rektum yoluyla kalınbağırsağa sevk edilmesi) açıklar.
Pişmiş semiz kelle suyunu alalar, on kuzunun hayaları
(kuzu taşağı), bir taze kuyruk, bir avuç yarım döğülmüş nohut,
biraz döğülmüş buğday, biraz şalgam tohumu, biraz kuşkonmaz
(helyı1n) tohumu alalar. Bunları birbirine karıştıralar, bir çöm­
leğe koyalar. Çömleğin üzerine gerektiği kadar su ekleyeler ve
çömleğin ağzını kapatalar. Gece tandır içine pişene kadar ko­
yalar ve ertesi gün pancar (çükündür) yaprağı ve biraz hatmi­
yi bir çömleğe koyalar ve üzerine su ekleyeler. Bu su içinde bir
dirhem bı1re eriteler ve önce bununla lavman yapalar ki bununla
bağırsaklar temizlene. Sonra ikinci olarak o çömleği tandırdan
çıkaralar ve o çömlek suyundan otuz dirhem kadar alalar ve on
dirhem susam yağı ve iki dirhem ceviz yağı üzerine koyalar ve
lavman hazırlayalar. Bir ayda üç defa bu düzen üzerine uygula­
yalar, faydasını çok göreler.
Diğer bir tür: Yüz elli dirhem inek yağı, bir rıtıl kurumuş
kabak, üç rıtıl taze inek sütü, yirmi dirhem nöbet şekeri alalar.
Orta ateşte yağı kalana kadar kaynatalar, ondan sonra üç dir­
hem yasemin yağı ve on dirhem ban (ban) yağı katalar ve onunla
lavman yapalar. On gün kadar cinsel ilişkiye girmeyeler ki tam
kuwet elde edeler, böylece amaç gerçekleşe.
On Dördüncü Bab
Cinsel ilişkinin şekillerini anlatır ki hangi biçimde cin­
sel ilişkiye girmek iyi, hangi biçimde ise zararlıdır, bu konuyu
açıklar.
Kadın ve erkeğe birbirlerinin cinsel organlarına bakmak
şer'an mubahtır. Kadın sırt üstü yata ve ayaklarını açık tuta ve
erkek iki ayağı arasına gire ve cinsel ilişkiye gire. Fakat Rumile­
rin yolu şudur ki kadın sırt üstü yata ve ayaklarını uzata. Erkek
iki bacağı arasına gire ve kadının bacağını kendi bacağı üzerine
ala ve iki eliyle kadının boynunu kucaklaya ve yavaş yavaş girip
çıkmaya başlaya. Fakat İ bni Mukanna' önceki cinsel ilişki tarzını
tercih etmişti, çünkü bu cinsel ilişki kadının sevgisini artırır ve
erkeğin bedenini güçlendirir, bedeni rahatlatır ve hafifletir. Bu
"nur üzerine nurdur" demiştir. Ö nceki cinsel ilişki şudur ki kadın
sırt üstü yata ve kaba etlerinin (kalça) altına bir yastık koya, erkek
kadının iki ayağını omuzlan üzerine ala ve kendi ayağının par­
maklarını duvara yaslaya ve eliyle omzunu tutarak kendine çeke
ve girip çıka, sağlamlaştıra. Fakat acele etmeye, zira acele etmek
bütün işlerde iyi değildir. Eflatun, sizin üzerinize olsun, mesut
eden bir cinsel ilişki ruhu ziyade eder, göz nurunu artırır der.
Mesut eden bir cinsel ilişki şöyledir ki kadının elbisesini boynu­
na toplayasın, ayağıyla başı bir yere gele, top gibi ola. Erkek araya
gire ve kadın elleriyle bacaklarını tutarak kendine doğru çeke.
Erkek o işle meşgul ola. Bu oldukça faydalıdır. Ayakta cinsel iliş­
kiye girmek iyi değildir. Bundan kaçınmak gerek, çünkü sinirler
titrer ve yürek oynar. Siyatik denen hastalığa ve baş ağrısına se­
bep olur. Hamamda cinsel ilişkiye girmeyeler. Bazı cahiller biz
hamamda · cinsel ilişkiye girdik ve bir zararını görmedik derler,
ancak yaşlandıklarında zararı var mı yok mu anlarlar, çünkü yaş­
lılıkta bazı hastalıkların ortaya çıkacağını bilmez.
Cima'-ı murabba': Şöyledir ki, erkek ayakta durur, kadın
murabba (dört ayak şeklinde) oturur, ayakları birbirinden uzak­
ta olur, erkek arkasından sarılarak önüne yüklendiğinde kadın
kendisinden tarafa güçlü bir biçimde çeke, iradesinin hükmüyle
girip çıka.
92 : Osma n l ı ' d a Cin�c l l i k Öğü tleri

Makbul olmayan bir çeşit daha: Erkeğin sırt üstü ya­


tarak kadının erkeğin üzerine çıkması, hareket ederek erkeğin
boşalması pek makbul değildir. Çünkü böyle cinsel ilişkide er­
keğin menisi tam olarak çıkmaz ve hem kadının rutubeti erke­
ğin erkeklik organı üzerine akar ve bundan erkeklik organına ve
kasıklara yaramaz hastalıklar meydana gelir. Bunun gibi cinsel
ilişkilerden mümkün mertebe kaçınmak gerek ki çok yaramaz­
dır, hem erkeği mest ve hayran eder hem de mesane hastalığı
meydana gelir, mesanede yara oluşur, sancı tutar ve ciğer şişer ve
bu şiş diğer organlara da bulaşır.
Diğer bir tür: Bundan başka yan yatarken cinsel ilişkiye
girmek de yaramazdır, çünkü böbreği zayıflatır, özellikle kaburga
kemikleri ve göğsü ondan hali ola ve zayıf terkip ola. Bilhassa sağ
yanı üzerine cinsel ilişki kulunç meydana getirir, kasığın ve er­
keklik organının çevresi şişer, ardından hastalık olur, bunlardan
kaçınmak gerek.
On Beşinci Bab
Erkeklik organını büyüten ilaçları açıklar.
Bil ki erkeklik organı etten, hareketli damarlardan ve si­
nirden oluşan bir organdır. Hissi oldukça çoktur ve faydası çok
açıktır. Cinsel ilişkiye girmekle, ovmakla ve ilaç kullanarak bü­
yür. Muhammed b. Zekeriyya der ki: Solucanı alasın, onu temiz
bir biçimde yıkayasın ve kurutasın ve yumuşak döğesin hamama
varasın ve erkeklik organını kızarana kadar ılık suyla ovasın. On­
dan sonra o döğülmüş solucanı susam yağında kaynatalar, yakı
yapalar. Üç gün bu usul ile uygulayalar, erkeklik organı büyük ve
yoğun ola.
Diğer bir tür: Her gece erkeklik organını taze koyun sü­
tüyle çok ovalar. Ondan sonra döğülmüş solucanı sığır etinin
kebabına saçalar ve o eti gece erkeklik organına sararak yata,
erkeklik organı büyük ve yoğun ola.
Prof. Dr. !\-1. İhsan Karaman İ 93

Diğer bir tür: İ ki dirhem döğülmüş sığır dili (lisa­


nü'l-asafır) alasın ve keçi sütüyle gece ıslata ve erkeklik organına
süre, erkeklik organı büyük ve yoğun ola.
On Altıncı Bab
Kadının kadınlık organını sıcak, yumuşak ve daracık
yapan nesneleri açıklar ki bundan erkeğe çok tat ve eğlence
olur.
İ laçları budur: Nezle otu (akırkarha) ve teke sakalının öz­
suyunun her birinden onar dirhem ve beş dirhem mersin tohu­
mu alalar. Her birini yumuşak döveler ve birbirine karıştıralar,
halis şarabın içinde kaynatalar ve safl.aştıralar, süzeler. Kadın
onun içine otura ki kızlık derecesine tekrar ulaşa, teni sıcak ve
yumuşak ola.
Diğer bir tür: Yarımşar dirhem misk (müşk) ve anber ve
Hint öd ağacı (ı'.ld-ı hindi) alalar, her birini yumuşak döveler sa­
dece içinde kaynatalar ve bir parça yünü onun içine koya ve ken­
disine (fitil gibi) uygulaya, gayet faydalı ola.
Diğer bir tür: Gök mazı, nar kabuğu ve karanfilin her­
birinden eşit miktarda alıp şarapla ıslatıp, bir yün aracılığı ile
kadınlık organının içine soka, amaç gerçekleşe.
Diğer bir tür: Yarımşar dirhem köknar ve kehribar ve
misk (müşk) ve karabiber (fülfül) alalar ve şarapla karıştıralar
ve yünle içeriye uygulayalar. Eğer biraz galiye (misk ve anber
içeren, hoş kokulu, siyah renkli, macun kıvamında bir terkip) de
eklerlerse oldukça iyi ola.
Diğer bir tür: Yarımşar dirhem üzüm çekirdeği ve anber
ve Hint öd ağacı (ı'.ld-ı hindi) alalar. Yumuşak döveler ve halis
sirke ile karıştıra ve bir parça yüne bulaştırıp fitil olarak yerleştire
ki tekrar bakire kız mertebesine ulaşa.
94 : Osı11<mlı· da Cinse l l i k Ö�ütleri
"

Diğer bir tür: Ayı ödünü razekl yağında eriteler ve fitil


olarak uygulayalar.
Diğer bir tür: Her birinden eşit miktarda yalancı safran
(asfür) çekirdeğinin içi ve topalak otu ve süsen yaprağı alalar, su
içinde kaynatalar ve o suyun içinde oturalar, tekrar iyice kızlık
derecesine ulaşa.
On Yedinci Bab
Hamile kalmayı ve kalmamayı sağlayan ilaçları açıklar.
Eğer bir miskal kurt ödünü sümbül (nardin) yağında erit­
seler ve bir parça yünle kadınlık organına soksalar, hemen hamile
kala. Eğer her yıl bir kez kullanırlarsa iyi ola.
Diğer bir tür: Ayının mayasından bir dirhem alalar, susam
yağında eriteler, bir parça yüne bulaştırıp hazneye ileteler.
Diğer bir tür: İ ki dirhem çadır uşağı ( dane çadır) alıp, gül
yağında eriteler ve usulüne uygun bir biçimde uygulayalar.
Hamile kalmamaya yarayan ilaçlar: Bir dirhem katranı
erkeklik organına süre, cinsel ilişkiye gire, kadının başının aşağa
doğru olmasına gayret edeler ki erkeklik organı tam yerine ulaşa.
Asla hamile kalmaya, kalsa bile düşük yapa.
Diğer bir tür: Eğer erkeklik organını susam yağıyla yağla­
sa, cinsel ilişkiye girse de kadın hamile kalmaya.
Allah'ın yardımıyla tamam oldu.
GÜNCEL TIP BİLGİLERİ AÇISINDAN
DEGERLENDİRME

Bu bölümde, bahnamedeki verileri modern ve güncel tıb­


bi bilgiler ışığında, olumlu ve olumsuz yönleriyle değerlendirip
hem sakıncalı uygulamalara dikkat çekecek, hem de modern tıp
açısından uygulanabilir olanları vurgulayacağız.
Genel Yaklaşımlar:

Müellif, varak: l l a'da, şu ifadelerle, "hatalı bilgiler verdiy­


sem beni affedin ve düzeltin" demektedir.
"vasiyyet ashab-ı kalem ve erbab-ı keremden iltimas oldur
kim bu kitabun ibaretinde bu kitabetinde eğer sebk-ı lisan ve
sehv-i kelam vaki' olmış olsa ol aybı afv eteği birle setr idüb ol
sekiimeti tashih ideler ve ol zelleti ma'zıir ve muaf dutalar zira ki
beni Adem sehv ü hata üzerine mecbıildür".
Böylece, kitapta verilen bilgi, tavsiye, terkib ve tedavilerin
"empirik'' nitelikte olduğunu ve hata ihtimalini beyan etmektedir.
Varak Sa'da ise karı-kocanın ne şekilde isterlerse o şekilde
cinsel ilişki kurmalarının dinen caiz ve ruhsatlı olduğunu ifade
96 i Osmrınlı' da Cinsellik Öğütleri

etmektedir. Sadece homoseksüel ilişki ve anal ilişkinin men edil­


diğini belirtmiştir:
"ve dahi anlarun ne vechile dilerse cima' itmesi cayizdür
ürütururken ve otururken ve rakib ve merkıib olduğı haletde
gerek otururken ve gerekise müdevver ve gerekise murabba' ve
gerekise mu'allak bu dükeli didüğümüze ruhsat ve icazet virildi
nitekim Hakk teala buyurur 'nisaüküm harsün leküm fe'tıi har­
seküm enna şi'tüm' amma livata itmekden ve avrata Tengri nehy
itdügi yirden cima' itmekden men' itdi".
Eserin yazıldığı tahmin edilen 13. ve Türkçeye çevrildiği
15. yüzyıllarda, İ slam kültür coğrafyasında, bazı çağdaş yazarla­
rın iddialarının aksine, cinsel birleşme konusunda -net yasaklar
dışında- bir tabu olmadığı anlaşılmaktadır. Yazarın tarif ettiği ve
etmediği tüm cinsel ilişki biçimleri denenmekte, uygulanmakta,
tavsiye edilmektedir. Güncel bilgilerimiz de, karı-kocanın bir­
birlerini istediği gibi uyarması, tatmin etmesi ve istedikleri po­
zisyonları kullanmasının cinsel mutluluk için faydalı ve bazen de
gerekli olduğunu teyid etmektedir (Taşçı: 2001).
Varak 1 8b'de, gıdaların ilaçlardan daha tercihe şayan oldu­
ğu, uygun gıdaların ilaçlardan daha faydalı ve etkili olduğu ifade
edilmektedir:
"gızalardadur bilgi! ki gızalar ki andan çok meni olur ve
baki devalardan yeğrekdür zira ki darıi ola ki meniyi ziyade ide
amma gızanun kuvveti ve menfaati andan artuk ola ve gıza ki
anda hararet ve rutıibet ola ve galiz ola ta andan kuvvet ve nefh
hasıl ola bu işe ol layık ola".
Bu yaklaşım, 20. yüzyıldan itibaren tanımlanan ve son
yıllarda tartışmasız olarak üstünlüğü kabul edilen " koruyucu
hekimlik" prensiplerine uygundur. Sağlıklı gıdayı da içeren ko­
ruyucu hekimlik yaklaşımı, "hastalıkları oluşmadan önlemek,
Prof. Dr. M. İ hsan Karaman l 97

oluştuktan sonra ilaç vs. ile tedavi etmekten daha doğrudur" fel­
sefesine dayanır. Müellifin bu notu ile, eserin yazıldığı devirde
de aynı anlayışın tercih edildiğini anlıyoruz.
Varak lOb'de müellif, sık cinsel ilişkinin zararlı olduğunu
söyleyenlere karşı çıkıyor ve dünya lezzetlerinin altı tane oldu­
ğunu söylüyor. Açık olan beş tanesi; görme, işitme, tatma, kok­
lama ve dokunma duyuları, gizli olan altıncısı ise cinsel ilişkidir
diyerek, diğer duyuların birbiriyle ilişkisiz olduklarını ama koi­
tusta tüm duyu ve lezzetlerin bir arada olduğunu ifade ediyor.
Bu sebeple de hiçbir duyu özelliğinde cinsel ilişkideki lezzetin
bulunamayacağını belirtiyor:
" . . . ba'zı cühela eyitdiler ki hergiz cima' itmek yokdur eğer
iderse dahi yılda bir kez itmek gerek artuk itmemek gerek di­
mişler bu dükeli hatadur şunun içün kim cemi-i alem ulu ve
kici cima' lezzetünin neticesidür ve 'alem-i kevn ü fesad lezzeti
altı nesneden artuk degildür bu cümlesinden birisi gizlidür baki­
sinün rahatı zahirdür cümle lezzatdan birisi görmekdür ikinci
işitmek üçünci datmak dördünci yıylamak beşinci dutmak altın­
cı mücame'atdur ve bu lezzetlerde hiç cima' lezzetinden yiğrek
yokdur zira ki her birinün fı'li ayru ayru başınadur hiç birini.in
birine dahi şirketi yokdur ve cima'da bu dükeli fı'l mevcfıddur".
Buradan çıkarılabilecek anlamlardan biri, cinsel ilişki sık­
lığı ile ilgili bir sınır olmadığı, "fazlası zararlıdır" gibi yanlış bir
görüşe yazarın katılmadığıdır. Gerçekten de güncel androloji ve
seksoloji bilgilerimiz, eşler arasında cinsel ilişki sayısını tama­
men isteğe bırakmakta, herhangi bir sınır tayin etmemektedir.
Ayrıca, çok cinsel ilişkinin erkeğin sağlığını bozacağı yahut her
erkeğin ömür boyunca belli sayıda boşalma kapasitesi olduğu
gibi safsatalar kabul edilmemektedir (Taşçı: 2001). Müellifin
ifadesinde beş duyunun verdiği lezzetlerin tamamının cinsel bir­
leşmede bulunduğunu belirtmesinden, cinsel ilişki sırasında bu
98 i Osman l ı ' da Cin$cllik Öğütleri

beş duyu organımızın da kullanılması gerektiğini, bunun ilişkiyi


hem erkek hem kadın yönünden taçlandıracağı anlaşılmaktadır
ki bu da günümüz bilgi ve kabulleri ile örtüşmektedir.
Ö te yandan, eserde zikredilen ve cinsel gücü artırdığı savu­
nulan birçok bitkisel ilaç veya karışımın, İ bni Sina'nın "el-Kanun
fı't-Tıbb" isirnli anıt eserinde de mevcut olduğu görülmektedir. 1 1.
yüzyıl başlarında eser veren İ bni Sina'nın, beklendiği üzere, daha
sonra bitkisel tedaviler üzerine yazılan eserlere, bu arada inceledi­
ğimiz "Bahname"ye de bilgi ve ilham kaynağı olduğu anlaşılmak­
tadır. Kanun'un 2. kitabı üzerinde "aphrodisiac" veya "stimulate"
anahtar kelimeleri ile yapılacak bir arama, aynı veya benzer birçok
devanın önerildiğini gösterecektir (İ bni Sina: 1 998).
Yine, bahnamede genel yaklaşım olarak dikkat çeken bir
husus da, cinsel gücü artırmak ve benzeri amaçlarla kullanılan
bitki, hayvan, organ özütlerinin ve karışımların uygulama şekille­
ridir. Bahnamenin bablar fihristinden bile kolaylıkla anlaşılacağı
üzere, bu devalar; katı gıda, oral macun, içecek, ayak tabanına
veya cinsel organa sürülecek krem ve merhem, fitil (suppozitu­
ar), lavman, dilaltı emilen hap gibi akla gelebilecek her türlü uy­
gulama yolu denenerek kişilere tatbik edilmiştir:
" . . . beşinci bab şarablar beyanındadur ki şehveti ziyade
ider altıncı bab zekere dürtecek otlar ve yağlar beyanındadur
yedinci bab hablar beyanındadur ki cima' içün dil altında du­
talar sekizinci bab izarlar ve kemerler beyanındadur ki şehveti
ziyade ider tokuzıncı bab (12a) . . . onuncı bab taban altına dür­
tilen devalar beyanındadur ki cima'a kuwet ider on birinci bab
cima'un lezzetin ziyade iden otlar beyanındadur on ikinci bab
cima'a kuwet iden şafları beyan ider on üçünci bab cima'a kuwet
viren hukneler beyanındadur. . . "
İ lginçtir ki, modern zamanların medikal tedavi yöntem­
leri içinde de, değişik etki yolları ve mekanizmalarını devreye
Prof. Dr. M. İhsan Karaın,rn l 99

sokabilmek için farklı uygulama metodları denenmiş ve denen­


mektedir. B unlara aşağıda yeri geldikçe işaret edilecektir.
Bah vefasılların analizi ve güncel literatür ışığında değer­
lendirilmesi:

Varak 4a'da müellif, bu eseri yazarken, verdiği bilgileri 414


tıp kitabını inceleyerek ortaya çıkardığını ve derlediğini ifade
ediyor. Eski hekimlerin ve filozofların, bu tavsiyeleri önce ken­
dileri tecrübe edip sonra yazmaya ve uygulamaya geçirdiklerini
söylüyor:
" . . . ve bu kitab dört yüz on dört pare tıbbun mu'teber
kitablarından ürindiledüm çıkardum ki etıbba-i maziye ve hu­
kema-i mütekaddimin beyan itmüşdürürler (4b) evvel tecribe
itmişler saniyen kitabete ve amele getürmişler. . . "
Bugün de, empirik bilgileri ihtiva eden ve kanıta dayalı
olmayan sağlık bilgisi kitapları aynı yöntemle, derleme meto­
duyla vücuda getirilmektedir. Bunlara örnek olarak, ülkemizde
yaygın olan "şifalı bitkiler ansiklopedileri" ve batı toplumunda
sıkça rastlanan "herbal medicine" ve "homeopati" kitapları (son
dönemlerde ise web siteleri) sayılabilir. Bu bağlamda, 700 yıl ön­
cesi ile günümüz arasında bir benzerlik olması dikkat çekicidir.
Ö te yandan, müellifin, eski hekimlerin tedavi metodlarını
önce kendilerinde deneyip sonra yazdıkları şeklindeki ifadesine
tıpatıp uyan örneklere günümüz bilim dünyasında da rastlıyo­
ruz. Bu bağlamda, erkek cinsel işlev bozukluğu konusunda öncü
isimlerden olan İ ngiliz bilim adamı Prof. Brindley, intrakaver­
nozal biyoaktif madde enjeksiyonu (penis gövdesine ereksiyon
sağlayan iğne yapma) tedavisini 1 982-83'te kendi üzerinde 41
kez denemiş ve sonra bulduğu yeni tekniği kendisinin de dahil
olduğu denekler üzerinden yayın haline getirmiştir (Brindley,
1983).
100 1 Osmanlı· da Cinsellik Öğü tleri

Varak 6a'da, dört mevsimde de cinsel ilişkinin pek güzel


olmasına rağmen, bahar aylarının bunun için en uygun vakit ol­
duğu, özellikle çok fazla münasebet kurmak isteyenlerin baharı
tercih etmesinin evla olduğu ifade edilmektedir:
" . . . cima' itmeğe bahar faslından yiğ vakt yokdur zira ki
fusulün meratibi dörtdür bahardur yaydur güzdür ve kışdur
bahar faslında hava mu'tedil olur ve kan germ ve nerm olur ki ol
kan ruhun merkebidür ve ol fasılda kan ziyade olmak içiredür ve
çünki kan ziyade ola hararet-i garizi ki ruh-ı hayvaninün kuv­
veti anunladur artmak içinde olur imdi çünki bahar hurremde
ol bağ-ı irem ki ma'şukdur gönül muradıyla müyesser ola fursat
geçürmemek gerek belki dükeli evkatda mübaşeret itmek pek
layıkdur amma ziyade mübaşeret taleb idene bahar faslındaki
evladur... ve kışun sovuk günlerinde cima' itmekden ihtiraz it­
mek gerek. . ."

Günümüz bilimsel literatürüne bu açıdan baktığımızda,


elbette cinsel hayatın belli bir mevsime sınırlanması sözkonusu
olmamakla birlikte, özellikle erkek cinste belli mevsimlerin cin­
sel istek ve ilişki sıklığı açısından üstün olduğu görülmektedir.
Erkeklerde testosteron hormonu ve buna bağlı olarak libido ve
cinsel aktivitenin ilkbahar ve sonbaharda fazla olduğunu göste­
ren çok sayıda çalışma vardır (van Anders: 2014; Demir: 2016;
Kontula: 2013; Andersson: 2003). Buradan hareketle, androjen
hormonunun mevsimsel olarak yüksek olduğu her iki bahar
döneminde, erkeklerin daha fazla ilişki kurma ve daha çok haz
alma potansiyeline sahip olduğu söylenebilir. Müellifin bahset­
tiğine paralel şekilde, kışın soğuk aylarında testosteron seviye­
sinin, cinsellikle ilgili düşüncelerin, cinsel aktivite sıklığının ve
haftalık boşalma sayısının azaldığı da gösterilmiştir (Demir:
2016; Fortenberry, 1997).
Varak 6b'de ise müellif, çoğu insanın gündüz cinsel ilişki
kurmak yerine geceyi tercih ettiğini, bunun hata olduğunu, utan­
ma sebebi haricinde gündüz koit yapmanın geceden daha evla
olduğunu beyan etmektedir:
" . . . ve gündüz cima'ı yiğrekdür gice cima'dan meğer şol
kimseye değül ki utana ve adet-i avam ekser gice cima' itmekdür
ve bu adet gayet hata ve mezmumdur."
Literatürde, cinsel ilişki açısından özellikle erkek cinsin
günün hangi saatlerinde daha güçlü ve istekli olacağına dair ya­
pılan çalışmalar, bu tavsiyeyi doğrulamaktadır. Zira, erkekte libi­
doyu sağlayan ve buna bağlı olarak seksüel aktiviteyi kamçılayan
androjen hormonu, gün içinde değişen bir ritm ile salgılanmak­
ta, sabah uyanma saatinde en yüksek olup gün içinde azalmakta,
gece uyumadan önce de en düşük seviyede bulunmaktadır (van
Anders: 2014; Aslan: 2016). Bu bilgiler, erkeklerin sabah saatle­
rinde ilişki kurma ve haz alma potansiyelinin geceden daha fazla
olduğunu desteklemektedir.
Varak 6b ile 8a arasındaki fasılda, müellif cinsel ilişkinin
hangi günlerde övülmüş ve hangi günlerde yerilmiş olduğunu
uzun uzun anlatmıştır. Burada, bazı günlerde kurulan ilişkiden
doğacak çocukların değişik hastalıklara maruz kalacağı veya
kötü huylu/ahlaklı olacağı; diğer bazı günlerdeki ilişkiden de
iyi, güzel, ahlaklı, salih, alim . . . evlatlar vücuda geleceği iddia
edilmektedir. B u fasıldaki çıkarımlar ve öngörülerin genellikle
dört hılt teorisine ve o çağlarda revaçta olan astrolojik bilgi ve
inanışlara dayandırıldığı görülmektedir. Güncel bilimsel veri ve
birikimlere göre, bu fasılda beyan edilenlerin tamamen asılsız ve
hurafe kabilinden oldukları söylenebilir.
Varak 8a'nın son kısmı ile varak 8b'nin başında, erkeğin
sevişme sırasında eşinin cinsel organına bakması halinde, eğer
oğlan çocuğu doğarsa gözsüz olacağı; yine sevişme sırasında ka-
102 I Osman l ı ' da Cinse l l i k Öğü llcri

dının erkek cinsel organını ağzıyla uyarması ve sonra ilişki ku­


rulması halinde doğacak oğlan çocuğunun zayıf ve nahif olacağı
belirtilmektedir:
"fasıl eğer bir kişi sohbet vaktında hırsun ve şehveti.in ga­
yetinden mahbı1besinün fercine nazar itse failün gözine halel
yetişe ve çün oğlan zuhUre gele galiba ol gözsüz ola iblis aley­
hi'l-la'ne bu amalile mütevellid olmışdur ol sebebden bir gözü
yokdur ve eğer sohbet vaktında ağzı yarin zekerine dürtse ve
cima' itse oğlan vücuda gelse nahif ve aruk ola . . . "
Burada zikredilen, ön sevişme sırasında vulva ve vajinaya
bakma ile kadının erkeğe uyguladığı oral seks (fellatio), bugün­
kü androloji ve seksoloji bilimi verilerine göre, yanlış ve zararlı
olmak şöyle dursun, farklı işlev bozukluklarında tedavi amacıyla
bile önerilmektedir. Ö zellikle, kadının uyarılma ve orgazm bo­
zukluğunda, vulva, vajina ve klitorise bakmanın ötesinde par­
makla, elle, dille ve dudaklarla uyarı vermek (cunnilingus) ge­
rekli ve faydalı olmaktadır. Aynı şekilde geç uyarılan, geç boşalan
veya erken boşalıp ikinci kez uyarılmaya ihtiyaç duyan erkekler­
de, eşinin fellatio tarzında oral seks uygulaması adeta kaçınılmaz
olmaktadır. Çağdaş cinsel terapi eserleri, çift terapileri ve cinsel
işlev bozukluğu tedavilerinde bu tür cinsel uyarılara ciddi an­
lamda yer ayırmaktadır (Gillan: 1 976). Bugünkü bilimsel veriler
ve kabuller, erkek ve kadının birbirlerini cinsel anlamda uyarma­
sı için sadece cinsel organların değil, el, dil, dudak ve ağız gibi
organların da cinsel eyleme dahil edilmesini uygun bulmaktadır
(Kara ve Aydın: 2002; Westheimer: 2000) . Dolayısıyla bahna­
medeki bu bilgiler, günümüz verilerine aykırıdır.
Varak 9a'da müellif, "gülsuyu, misk ve tarçın karışımı" ile
penise yakı yapılması ve ardından ilişki kurulması halinde, hem
kadın hem erkeğin bu ilişkiden aşırı zevk ve haz alacağını ifade
etmektedir:
" . . . ve eğer cima' vaktında kızıl güle baksa ve sükker yise
ve müşk ve gülab ve biraz alınmış darçınile zekerine yaku itse ve
cima'a meşgül olsa şol haysiyyetile zevk ve lezzet bula ki yakin
ola ki failün ve mef'ulün aklı zail ola gayet lezzetinden . . . "

Burada, gülsuyu ve miskin, katı bir madde olan tarçını


yakı haline getirecek maddeler olduğu düşünülürse, asıl etken
maddenin tarçın olduğu düşünülebilir. Modern tıp ve farma­
koloji biliminde, tarçının erkek cinsel fonksiyonu ve özellikle
ereksiyon üzerindeki etkileri çokça araştırılmıştır. Bu konuda
yapılan birçok deneysel hayvan çalışması literatürde mevcuttur.
Buna göre; tarçın (Cinnamomum cassia) özütü erkek sıçanlara
verildiğinde, hem uyarılma hem de sertleşme fazlarında cinsel
işlevi artırmakta, penisteki düz kas oranını da yükseltmektedir.
Bu etki, özellikle yaşlı sıçanlarda gençlere göre daha fazla gö­
rülmektedir. Tarçının penis ve ereksiyon üzerindeki bu etkileri,
Rho-kinaz inhibisyonu, penis düz kas/kollajen oranında artış,
düz kas dokusunda oksidatif stresin azaltılması ve damarlan­
manın (anjiyogenez) artışına bağlanmıştır (Goswami: 2013;
Goswami: 2014; Kandola: 2017). Netice olarak, bahname mü­
ellifinin erkek cinsel fonksiyonunu, ereksiyon kalitesini ve cinsel
motivasyonu artırmak için önerdiği tarçının etkisi günümüzde
yapılan deneysel hayvan çalışmaları ile de kanıtlanmıştır.
Varak 9b'de erkeğin, çok iş yapmaktan yorgun ve ezgin
olduğu halde cinsel ilişki kurması durumunda kalbin çok çalışa­
cağı (muhtemelen taşikardi tarif ediliyor) belirtilmiştir:
" . . . ve eğer bir kişi ezgün olsa iş işlemekden ve süst iken
cima' itse yürek oynamak hasıl ola . . . "

Bu ifade, bugünkü bilgilerle, bütünüyle doğru kabul edi­


lemese de, modern üroloji bilimi cinsel aktivite ile kalp ritmi
ve tansiyon arasında sıkı bir ilişki olduğunu göstermiştir. Cinsel
aktivitenin, egzersiz ve kalp-damar sistemi kapasitesi açısından,
104 1 Osmanlı' da Cinsellik Öğütleri

2 kat merdiveni 10 saniyede çıkmaya eşdeğer olduğu bulunmuş­


tur. Bu durumda kalp hızı 130 vurunun, sistolik kan basıncı da
170 mmHg'nın altında kalsa da, yaş, obezite, kalp-damar hasta­
lığı, aşırı gıda ve alkol tüketimi varlığında cinsel aktivitede ge­
reken iş yükü daha da artar (Acar: 2016). Burada yapılabilecek
yorum, bahnamede, cinsel aktivitenin efor kapasitesini zorlayan
bir eylem olduğunun saptanmış olması ve koit sırasında yorgun
ve güçsüz olmanın kalp sağlığı bakımından risk.ine dikkat çekil­
mesidir ki bu da güncel bilgilerle uyumludur.
Varak 12a ile 15b arasında yer alan bahnamenin birinci
babında erkek ve kadınların karakter, beden özellikleri ve mizaç­
ları ile cinsellikleri arasındaki ilişkiler anlatılmaktadır. Müellif,
bu babdaki bilgilerin astroloji ve astronomi (ilm-i nücı1m) il­
minden çıkarıldığını ve Galen, Aristo ve Eflatun gibi filozofların
kitaplarından alındığını ifade etmektedir. Bu bölümde, erkek ve
kadınların yüz, boy, ses, yürüyüş, kıl ve tüy dağılımı, ten rengi, be­
den şekli, organlarının şek.il ve tipleri gibi fızyonomik ve fizyolo­
jik özelliklerle cinsel organlarının şekli, kokusu; şehvetlerinin ve
cinsel kuvvetlerinin azlığı/çokluğu arasında ilişki kurulmaktadır.
Tahmin edileceği üzere, modern ve güncel bilimsel literatür ile
asla desteklenemeyecek olan bu yaklaşım, eserin yazıldığı çağda
ve daha öncesinde var olan anlayışı temsil etmektedir.
Varak 16b'de, meni miktarı azalması, geç gelmesi ve sperm
zayıflığı gibi haller için; safran, zencefil, havlincan ve uzun biber
içerikli macunlar önerilmektedir:
" . . . ve hem meni giç gele ve hem az ola ve rakik ola ve lez­
zet bulmaya ilacı oldur ki zencebil perverde ve cevarişin za'feran
cevarişin sakankı1r istimal ide ve ıssı yağlar birle iki endamın bile
ovalar ve gızalarda az suyile ve çok soğanile bişmiş kalye yiye ve
zencebil ve havlincan ve dar-ı fülfül her birin döğülmüşile üze­
rine ekeler ve bu cevarişinlerün san'atın yirinde beyan idevüz . . . " .
Prof. Dr. M. İ hsan Karaman 105

Burada zikredilen bitkilerin hemen her biri ile ilgili çağ­


daş literatürde yayımlanmış araştırmalar ve gerek sperm kalitesi,
gerek cinsel işlev açısından olumlu etkilerini gösteren makaleler
mevcuttur. Safran (Crocus sativus) verilen erkek bireylerde erek­
siyon kalitesinin arttığı (Hosseinzadeh: 2008; Shamsa: 2009;
Kotta: 2013), ayrıca sperm morfoloji (yapı) ve motilitesinin (hız)
olumlu etkilendiği (Heidary: 2008) gösterilmiştir. Zencefilin
(Zingiber officinale) ise testise kan akımını artırarak afrodiz­
yak etki gösterdiği (Kotta: 2013); sperm sayı ve hareketini, testis
hacmini ve serum testosteron seviyesini artırdığı (Ongwisees­
paiboon: 201 7) ; orta yaşlı ve yaşlı erkeklerde ereksiyon kalitesi
ve cinsel tatmini anlamlı derecede artırdığı ((Stein: 2018) gös­
terilmiştir. Havlincanın (Galanga officinalis) da benzer şekilde
sperm yüzdesi, canlılığı, hareketliliği ve testosteron düzeyini ar­
tırdığı (Mazaheri: 2014); ağız yoluyla kullanım sonrası total ha­
reketli sperm sayısını anlamlı oranda yükselttiği (Fedder: 2014)
güncel literatürde yer almıştır. Dar-ı fülfül adıyla anılan uzun
biber (Piper longum) ise, modern literatürde yer alan ve deneysel
çalışmalarla da kanıtlanan antioksidan özelliğiyle (Tufan: 2018),
sperm ve ereksiyon üzerine olumlu etki yapabilme potansiyeli­
ne sahip gözükmektedir. Aynı aileden gelen karabiberin (Piper
guineense) ise cinsel arzuyu artırıp ereksiyon indeksini ve cinsel
eylem sıklığını artırdığı deneysel çalışmalarda net olarak göste­
rilmiştir ( Kamtchoing: 2002).
Varak 1 8a'da, müellif, hangi durumlarda cima etmekten
sakınmak gerektiğini anlatırken, çok sayıda cinsel ilişki yapmak
isteyenin çok at koşturmamasını salık vermektedir. Bu eylemin,
erkek cinsel organını zayıflatacağını ifade etmektedir:
" . . . ve eğer dilesen ki çok cima' idesin ve gine cima'dan
dahi kalmayasın gerek kim birkaç nesneden sakınasın evvel te­
bevvül itmek hacet oldukça fı'l-hal tebevvül idesin ikinci segirt-
106 i Osın,ıntı· da Cinsellik Öğütleri

mekden ve çok yayan yürimekden üçünci hammam içinde çok


derlemekden dördünci gicelerde çok uyanuk olmakdan beşin­
ci çok at koşmakdan altıncı kusmakdan ve ishalden yedinci sol
pehlu üzere yatup cima' itmekden sekizinci ayak üzerine cima'
itmekden tokuzuncı ekşiler yimekden onuncı susayıcak ıssı suyı
çok içmekden bu cümlesi ki vardur zekeri süst eyler. . . "

Bahnamenin yazıldığı ve tercüme edildiği asırlarda rutin


olan ata binme eylemi ile günümüzde kıyaslanabilecek şey bisik­
let kullanımıdır. Gerçekten de, modern üroloji bilimi, uzun süre
bisiklete binmenin ereksiyon işlevini olumsuz etkilediğini gös­
termektedir. Tıpkı ata binmek gibi, bisiklet kullanımı da perine
(apışarası) bölgesinde kronik olarak travma yapan bir faktördür.
Haftada 3 saatten fazla bisiklet kullanımının orta şiddette erektil
disfonksiyon gelişme riskini., 1 . 72 kat arttırdığı rapor edilmiş­
tir (Çakan: 2016). O devirde, uzun süre at koşturmanın kronik
travma etkisi ile sertleşmeyi azaltacağını tespit etmek, ancak çok
dikkatli bir gözlem ve tecrübeye dayalı öngörü ile açıklanabilir.
Varak 18b ve 19a'da, meniyi artırdığı ve cinsel organa kuv­
vet verdiği ifade edilen gıdalar arasında; havuç, nohut, bakla, so­
ğan, zencefil, yabani havuç, dar-ı fülfül, taze süt, hurma, hardal
ve pırasa sayılmaktadır:

" . . . ve gıza ki layıkrakdur kalye gezerdür taze semüz etile


ve nohud ve baklayı anunıla yaru koyalar ki bunun içinde galiz
rutı1bet vardur ve çok gıza virür ve dahi bunun içinde nefhi var­
dur ki çün yiyeler ol nefh zekerde hasıl olur soğan dahi ancıla­
yındur ki bunun içinde galiz rutı1bet vardur ve tahrik idicidür
ve meniyi ziyade ider ve bögregi ısıdur anı bile koymak gerek
ve eğer dahi kavi hacet olursa zencebil ve şakakul ve dar-ı fülfül
bile yarı kılalar ta maksı1d hasıl ola eğer dahi kavirak hacet olur­
sa taze süd yimek gerekdür kim içinde hurma ıslanmış ola veya
galiz nesneler ki anda hararet-i muharrike ola kasnı gibi kuvvet-i
hararet ve nefh anda çokdur ve soğan ve hardal ve kendena ve ne
ki buna benzer var ise taamına yarı kılalar. . . "

Bu bölümde sayılan gıda maddelerinin birçoğu hakkında


modern bilimsel literatürde, bahname müellifini teyid eden bil­
giler ve çalışmalar mevcuttur. Şimdi bunları sırayla görelim:
Bahnamenin muhtelif bölümlerinde "kalye, şakakul, keşür,
çükündür" gibi isimlerle zikredilen havuç (Daucus carota) hak­
kında, güncel literatürde birçok çalışma bulunmaktadır. Kadın
ve erkekte seks hormonları düzeyini artırarak cinsel fonksiyona
olumlu katkı yaptığı, kadın cinsel fonksiyonunun arzu, uyarıl­
ma, orgazm ve tatmin gibi tüm parametrelerine fayda sağladı­
ğı (Molkarn: 2018) ; erkeklerde testosteron seviyesini artırdığı,
sperm üretimini indüklediği ve epididim kuyruğundaki sperm
hücre rezervini artırdığı (Nouri: 2009; Yu: 2005) gösterilmiştir.
Latince adı cicer arietinum olan nohut ise, güncel bir de­
neysel çalışmada çocuk yapmaya olumlu etkileri ile gündeme
gelmiştir. Buna göre, diyette yüksek miktarda nohut alımıyla;
serum luteinizan hormon ve testosteron seviyeleri, sperm sayısı
ve sperm motilitesi artmaktadır (Sayed: 2018).
Fabaceae ailesi olarak isimlendirilen baklagillerin erkek
üreme ve cinsel fonksiyonu üzerine etkileri birçok çalışmada
araştırılmıştır. Baklagillerden "kadife fasulye" diye isimlendi­
rilen mucuna pruriens ile çocuğu olamayan erkek hastalar te­
davi edilmiş ve üç ay içinde sperm sayı ve motilitesinin arttığı
bulunmuştur. Bu bitkinin, kanda testosteron ve luteinizan hor­
mon düzeylerini artırdığı da gösterilmiştir (Aktoz: 2010). Yine
baklagiller ailesinden geven otu (Astragalus membranaceus) ile
yapılan bir çalışma, bu bitkinin sperm motilitesini belirgin oran­
da artırdığını göstermiştir (Hong: 1 992). Baklagillerin bir başka
bitkisi olan butea frondosa ile yapılan bir deneysel çalışmada ise,
bu bitkinin verildiği deneklerde cinsel performansın arttığı ve
108 I Osın,1nlı' d a Cinsel lik Öğütleri

geliştiği görülmüştür (Malviya: 201 1) . Bir başka çalışmada ise,


yine baklagiller familyasından eriosema kraussianumun korpus
kavernozum (penis içinde kan biriken süngersi yapı) düz kasında
relaksasyon yaparak bir ereksiyon ilacı olan sildenafile benzer bir
etki gösterdiği bulunmuştur (Drewes: 2003).
En sık tüketilen sebzelerden olan soğanın da (Allium
cepa), deneysel çalışmalarda erkek sıçanların seksüel davranış­
larını olumlu etkilediği ve serum testosteron seviyesini artırdığı
gösterilmiştir (Khaki: 2012). Bir başka sıçan çalışmasında da,
soğan ile beslenen deneklerde serum testosteron artışı yanında,
sperm sayısında, sperm canlılık yüzdesinde ve motilitede artış
olduğu bulunmuştur (Khaki: 2009). Soğangiller familyası (Al­
liaceae) içinde yer alan Allium tuberosum ve Allium sativum
özütlerinin de erkek sıçanlarda cinsel davranışı artırdığı kanıt­
lanmıştır (Singh: 2013).
Yine bahnamenin bu bölümünde zikredilen zencefil (Zin­
giber officinale) ve ailesi (Zingiberaceae), belki de üzerinde en
çok bilimsel çalışma yapılan bitkisel ürünlerdendir. Yukarıda zik­
redilen literatüre (Kotta: 2013; Ongwiseespaiboon: 2017; Stein:
2018) ilaveten, Kamtchouing (2002a) erkek sıçanlarda yaptığı
çalışmada, zencefil ailesinden afromamum meleguata özütünün
cinsel davranışları uyardığını göstermiştir. Kamtchouing'in diğer
bir çalışmasında (2002b) ise, zencefilin testis ağırlığını ve serum
testosteron seviyesini artırdığı saptanmıştır.

Hurma (Phoenix dactylifera), güncel bilimsel literatürde


cinsel fonksiyonlar açısından detaylı bir biçimde incelenmiştir.
Abedi, bir çalışmasında (2013), hurmanın erkek sıçanlarda cinsel
davranışı uyardığını, ilişki ve boşalma sıklığını artırdığını, serum
testosteron seviyesini yükselterek dişilere karşı olan arzuyu artır­
dığını göstermiştir. Diğer bazı çalışmalarda da, hurmanın cinsel­
liği artırıcı ve erkek infertilitesini (kısırlık) sağaltıcı olarak kul-
lanılabileceği (Abedi: 2012); hurma özütünün testis ve epididim
ağırlığını, sperm sayı ve motilitesini, serum estradiol, testosteron
ve luteinizan hormon seviyelerini artırarak fertiliteyi geliştirdiği
(Mehraban: 2014) gösterilmiştir. Hurmanın, bileşimindeki est­
radiol ve fl.avanoid bileşenleri vasıtasıyla sperm kalitesi üzerine
olumlu etki gösterdiği bulunmuştur (Malviya: 201 1).

Hardal; turpgiller (Brassicaceae) familyasından, tohum­


ları baharat olarak kullanılan sarı çiçekli otsu bir bitkidir. On
kadar farklı türü olmasına karşın üç ana türü genelde baharat
olarak bilinir ve kullanılır. Bunlar: Beyaz, siyah ve kırmızı har­
daldır. Bu aileden olan maca turpu (Lepidium Meyenii) üzerine
birçok deneysel araştırma yapılmış ve gerek sperm parametreleri,
gerekse erkek cinsel davranışı üzerine olumlu etkileri gösteril­
miştir. Maca kökünden elde edilen özütün ağız yoluyla sıçanlara
verilmesinin, testis ve epididim ağırlıklarını artırdığı, başlangıç
evrelerini etkileyerek sperm üretim sürecini uyardığı bulunmuş­
tur (Gonzales: 2001 a). Diğer bir çalışmada, dört ay boyunca
Maca tabletleri verilen erişkin erkek bireylerde sperm üretimi
ve motilitesinin arttığı gösterilmiştir (Gonzales: 2001b). Diğer
çalışmalar da, aynı bitkinin kısa ve uzun süreli kullanımda erkek
sıçanların cinsel performansını önemli ölçüde artırdığını ifade
etmektedir (Kotta: 2013; Zheng: 2000). Cicero ve arkadaşlarının
yaptığı bir deneysel çalışmada (2001), akut veya kronik olarak
ağız yoluyla maca verilen erkek sıçanlarda tüm cinsel performans
parametrelerinin arttığı görülmüştür.
Latince allium porrum olarak adlandırılan pırasa, bahna­
mede birçok üyesinden bahsedilen soğangiller (Alliaceae) famil­
yasının bir üyesidir. Soğangiller ailesinde kuşkonmaz, sarımsak,
pırasa, soğan ve taze soğan yer almaktadır. Sarımsak ve soğan
üzerinde daha fazla sayıda bilimsel araştırma bulunmakla bir­
likte, pırasanın da aynı kimyasal bileşenleri içermesi nedeniyle
110 1 Osm,ı ıılı'da Cinsellik Öğütleri

sperm parametreleri ve cinsel davranış üzerinde olumlu etkiler


gösterdiği ifade edilebilir (Singh: 2013).
Varak 19a'daki ikinci babda, bahname müellifi, hayvan ve
bitki kaynaklı protein içeren gıdalar (kırmızı veya beyaz et çeşit­
leri, yumurta, süt, baklagiller vb.) ile çam fıstığı, fındık, fıstık, ba­
dem, Hindistan cevizi vb. kuru yemişlerin ve susamın hem cinsel
kuvveti hem d� sperm üretimini artırdığını ifade etmektedir:
"ikinci bab cima'a kuvvet iden gıza.ları beyan ider hamirsüz
etmek ve oğlak eti ve bilüc eti ve gügercin eti ki yavrı ola ve taze
balık ve biryan olmış baş ve keklik eti ve kaz eti ve serçe eti ve
yumurtla ve taze süd ve keşür ve şalgam ve ak nohud ve kendene
ve buğday ve bal ve sığır yağı ve köknar içi ve fıstık ve finduk ve
badam ve yaş endr ve Hindistan kozınun içi ve ak susam ve yaş
hurma bu dükeli cima'a kuvvet virür ve meniyi ziyade kılur. . . " .
Bu babdan genel olarak, diyetle protein alımının ve kuru­
yemiş tüketiminin cinsel performansı artırdığı anlaşılmaktadır.
Güncel bilimsel literatür açısından bakıldığında bu tezin doğru­
landığı ve hem hayvansal/bitkisel protein, hem de İ ngilizce litera­
türde "nuts" olarak ifade edilen kuruyemiş türlerinin gerek libido,
gerek cinsel performans, gerekse sperm parametreleri açısından
çok faydalı olduğu görülmektedir.
Wu'nun detaylı derlemesinde (2016), diyetle özellikle hay­
vansal protein alınmasının sperm üretimini desteklediği, protein­
den fakir diyetle beslenmede sperm sayı ve motilitesinin azaldığı,
yine protein eksikliğinin insanlarda libido kaybına sebep olduğu
ifade edilmektedir. Bir başka çalışmada (Palego: 2016), protein­
ler üzerinden sentezlenen bazı nörotransmitterların (sinirsel ileti
ajanlarının) insanda libidoyu regüle ettiği belirtilmektedir. Louis
ve arkadaşlarının domuzlar üzerinde yaptıkları çalışmada (1994)
ise; düşük protein diyeti alan deneklerde plazma estradiol seviyesi,
libido ve semen hacminin azaldığı gösterilmiştir.
Prof. Dr. M. İhsan Karaman ! 111

Ö te yandan, fındık, fıstık, badem, Hindistan cevizi, mus­


kat, çam fıstığı gibi "nut"ların cinsel fonksiyonlar üzerine etkileri
konusunda da birçok yayın bulunmaktadır. Yiyecekler arasında en
yüksek oranda yer fıstığında bulunan arginin isimli amino asitin,
erkekte fertiliteyi artırdığı, sertleşme bozukluğunu tedavi ettiği
(Arya: 2015); bir nitrik oksit öncülü olarak, tıpkı sildenafıl ve ben­
zeri PDE-5 inhibitörlerinin yaptığı gibi arteriyel relaksasyon ile
penise kan akımını artırdığı gösterilmiştir (Moncada: 1993). Yer
bademi olarak bilinen cyperus esculentusun erişkin erkek sıçan­
larda cinsel arzuyu uyardığı, serum testosteron seviyesini, cinsel
performansı ve çiftleşme sıklığını artırdığı bulunmuştur (Allaouh:
2015). Çok kuvvetli bir antioksidan olarak genel beden sağlığı ya­
nında cinsel sağlığa pozitif etkileri tartışmasız olan Hindistan ce­
vizi (Cocos nucifera) bu özelliği ile literatürde yer almıştır {Lima:
2015). Ö te yandan, bahnamede cevz-i bevva olarak anılan muskat
ya da küçük Hindistan cevizi (Myristica fragrans) ve cinselliğe
etkileri konusunda güncel literatür çok zengindir. Bir deneysel ça­
lışmada, muskat verilen erkek sıçanlarda hem libidonun hem de
sertleşme potansiyelinin arttığı, böylece muskatın afrodizyak etki­
sinin kanıtlandığı bildirilmiştir (Tajuddin: 2005). Başka bir çalış­
mada muskatın afrodizyak etkisinin birçok bilimsel araştırma ile
desteklendiği belirtilmiştir (Jaiswal: 2009). Tajuddin ve arkadaş­
larının bir başka deneysel çalışmasında (2003), muskat ve karanfil
özütünün verildiği erkek farelerde cinsel davranışın indüklendiği
bulunmuştur.
Latince adı sesamum indicum olan susam üzerinde de ça­
lışmalar yapılmıştır. Buna göre, susam, epididimde sperm depola­
ma kapasitesini artırmakta (Shittu: 2007); fertilite potansiyelini
yükseltip sperm sayı ve motilitesini çoğaltmakta (Amini Mahaba­
di: 2013); sperm hareketini engelleyen enzimleri antioksidan etki­
siyle baskılamakta (Jeng: 2005) ve seminifer tubul (testis içindeki
ince sperm kanalları) çaplarını artırmaktadır (Shittu: 2007).
112 I Osmanlı' da Cinsel lik Öğütleri

Aynı babda zikredilen havuç, nohut, pırasa ve hurmanın


cinsel fonksiyonlara etkisi ile ilgili güncel literatür daha önce
aktarılmıştı. Hepsi birden değerlendirildiğinde, bu babda bah­
name müellifinin önerdiği gıdaların olumlu etkisinin, çoğunluk
itibariyle modern bilimsel verilerle de örtüştüğü söylenebilir.
Varak 19b'de yer alan üçüncü babda ise, cinsel kuvveti
artırdığı ifadesi ile muhtelif tek.il (yalın) ilaçlar/gıdalar sıralan­
maktadır. Bunların bazıları birbiriyle aynıdır. Zaferan ile asfur
tohmı gibi, veya haşhaş ile afyUn gibi:
"üçünci hah edviye-i müfrede beyan ider ki cima'a kuvvet
virür müşk anber za'feran anisun habbu'l-kulkul karanfül tatlu
kıst şaka.kul ud-ı hindi turunc kabı havlindin darçini sı1rincan
arslan yağı keler yağı haşhaş belesan yağı asfür tohmı helile beli­
le emlec terengübin afyUn dine çadır edviye-i müfrede bunlar­
dur ki mücame'ata kuvvet virür. . . "
Bu babda zikredilen safran, havlincan ve tarçın, daha önce
irdelenmiş ve güncel literatür bilgileri ile değerlendirilmişti. Bu­
rada ise, anber, karanfil, haşhaş ve helile/belile hakkındaki veriler
dile getirilecektir.
Balina kusmuğundan elde edilen ve genellikle parfüm
yapımında kullanılan anber (amber) içindeki ambergris mad­
desinin etkili bileşeni ambrein üzerinde yapılan bir bilimsel
araştırma, bu maddenin verildiği erkek sıçanlarda ereksiyon ve
cinsel ilişkinin arttığını göstermiştir (Taha: 1 9 9 5). Bu deneysel
çalışma sonunda, ambreinin bir afrodizyak olarak önerilebilece­
ği bildirilmiştir. Aynı yazarın diğer bir çalışması (Taha: 1 998),
ambreinin bazı hayvanların düz kaslarındaki kasılma cevabına
antagonist etki gösterdiğini, yani düz kaslarda gevşeme yaptığı­
nı ortaya çıkarmıştır ki, bu da ereksiyonu kolaylaştırabilecek bir
etki mekanizması olarak dikkat çekmektedir.
Latince adı Syzygium aromaticum olan karanfil üzerine
Tajuddin ve arkadaşları tarafından yapılan iki ayrı deneysel ça­
lışma (Tajuddin: 2003; Tajuddin: 2004), karanfil verilen erkek
sıçanlarda seksüel aktivitenin belirgin ve sürdürülebilir olarak
arttığını, erkek farelerde de cinsel davranışın pozitif etkilendi­
ğini göstermiştir.

Bahnamede yer yer afyı1n, bazen de haşhaş olarak ifade


edilen ve Latince adı papaver somniferum olan bitki, içinde bu­
lunan ve güçlü bir vazodilatatör (damar genişletici) olan papa­
verin ile korpus kavernozum düz kaslarında gevşemeye ve güçlü
bir ereksiyona yol açmaktadır (Drewes: 2003). Modern üroloji ve
androloji biliminde çığır açan bir gelişme olarak, penisin sünger­
si dokusu içine papaverin enjeksiyonu ile ereksiyon ve tatminkar
cinsel ilişki sağlama, 80'li yıllardan beri klinik pratikte yer al­
maktadır (Virag: 1 9 84). Papaverin enjeksiyonu, sadece ereksiyon
sağlamakla kalmayıp, doğal olana göre ereksiyon süresinin daha
uzun olmasına da yol açmaktadır (Levitt: 1 995). Papaverinin
topikal jel olarak penis ve genital bölgeye uygulanması ile de
ümit verici sonuçlar alınmıştır (Kim: 1 995). Papaverin, intraka­
vernozal olarak (penis içine verilerek) kullanılan ilk vazoaktif
ajanlardan olduğu için, literatürde papaverin ile yapılan çalış­
malar nisbeten eski tarihlere uzanır. Bununla beraber, papaverin
enjeksiyonu, sertleşme bozukluğu tedavisiyle ilgili güncel der­
lemelerde de üroloji/androlojinin başat yayın organlarında yer
almaktadır (Lue: 2000; Porst: 2013; Khera: 201 1 ; Hafez:2005).

Terminalia ailesi içinde yer alan kara helile, sarı helile


ve belilenin de hem seksüel davranış hem de fertilite üzerine
olumlu etkisi güncel çalışmalarda gösterilmiştir. Buna göre, ter­
minalia catappa özütünün erkek sıçanlara verilmesi ile, özellikle
ejakülasyon gecikme zamanının uzadığı bulunmuş ve bu özelliği
114 I Osmanlı' da Cinsellik Öğü t leri

ile bazı cinsel yetersizlik durumlarında kullanılabileceği bildiril­


miştir (Efe: 2010; Ratnasooriya: 2000).
Varak 20a ile 22b arasında yer alan bahnamenin dördüncü
babında ise, edviye-i mürekkebe adı altında bileşik (çoğul) ilaçlar
anlatılır. Burada tarif edilen karışımlar içinde, yukarıda tek tek
ele alıp literatür bilgileri ile değerlendirdiğimiz tekil gıda, ilaç ve
bitkiler farklı terkiplerle yer almaktadır.
Bahname varak 22a, 23a ve 24a'da diğer devalar arasında
zikredilen ve hem cimaya kuvvet verdiği hem meniyi artırdığı
ifade edilen ceviz (Juglans regia) de bilimsel araştırmalara konu
olmuştur. Randomize kontrollü prospektif bir klinik çalışmada,
Batı tipi diyetle beslenen erkeklerin günlük diyetine ceviz ek­
lenmesinin, sperm canlılık, hareketlilik ve morfolojisine olumlu
katkı yaptığı bulunmuştur (Robbins: 2012). Coffua ve arkadaş­
larının yaptığı çalışmada ise (201 7), ceviz diyeti verilen erkek
farelerin hücre zarında oksidatif hasarın azalmasıyla sperm kali­
tesinin arttığı gösterilmiştir.
Bahnamenin altıncı babında, cimaya kuvvet veren macun­
ların yapılması ve kullanılması anlatılırken, daha önce zikredi­
len ve analiz ettiğimiz birçok ot, deva ve yiyecek maddesinden
oluşan terkipler verilmektedir. Bunlar arasında yer alan demir
butrak ve akırkarha ilk defa varak 25a ve 25b'd e zikredilmiştir:
"cevariş-i hasek demür butrakı alasın yumşak döğesin ve
eleyesin ve gine ya butrak suyı birle ıslayasın ve gölgede kurı­
dasın ve gine bir dahi butrak suyun koyasın ve gine kurıdasın
üç kez böyle idesin andan sonra gine yumşak döğeler ve badam
yağı birle kavuralar andan sonra yüz elli dirhem ak terengübin ve
kızıl inek südile hali idesin ve safı: idesin ve nerm od birle kıvama
getüresin andan sonra ol döğülmiş butrakı anunıla ma'cı1n idesin
ve taze kere kavurasın ta halva gibi ola ve igen katı kavurma­
ya her gün bundan on direm irte ve on direm gice yiye ve latif
gıziilar yiye bir dürlü dahi ol terbiyyet dahi olunmış butrakdan
alasın on direm akırkarha ve zencebil her birinden birer direm ak
sükker on direm her biri yumşak döğülmiş ve kefı alınmış balıla
ma'cun ide hacet vaktında iki diremden üç direme dek yiyeler ol
ki maksuddur müyesser ola . . . "

Şimdi bu iki bitkiyi, modern bilimsel veriler ışığında de­


ğerlendirelim:
Latince adı tribulus terrestris olan butrak (demir butrak,
demir dikeni, puncture vine) bitkisi üzerinde güncel üroloji,
androloji ve farmakoloji bilimi alanlarında yapılan çok sayıda
çalışma mevcuttur. Ö zellikle, sertleşme bozukluğu alanında yüz­
yılın buluşu olan ve oral tedavinin altın standartını teşkil eden
"sildenafıl sitrat" ile karşılaştırmalı olarak butrak kullanılan bir
deneysel çalışma, çok kıymetli sonuçlar vermiştir. Buna göre, oral
yolla butrak verilen erkek albino sıçanlarda, cinsel aktivite sık­
lığı, penis ereksiyon indeksi, testosteron seviyesi ve sperm sayısı
sidenafıl ile kıyaslanabilir ölçüde artmıştır (Singh: 201 1). Aynı
grubun tembel erkek albino ratlarda yaptığı başka bir çalışma,
butrakın erkek cinsel disfonksiyonunda afrodizyak ve cinsel per­
formans artırıcı olarak kullanımını destekleyen bulgular vermiş­
tir (Singh: 2012). Maymungiller, tavşanlar ve sıçanlar üzerinde
yapılan bir başka deneysel çalışmada da, butrak verilen denekler­
de seks hormonlarının arttığı gösterilerek, butrakın hafif ve orta
sertleşme bozukluğunda kullanılabileceği sonucuna varılmıştır
(Gauthaman: 2008). Yine başka bir çalışmada, butrakın hadım
edilmiş sıçanlarda androjen hormon düzeyini artırmak yoluy­
la afrodizyak etki gösterdiği bulunmuştur (Gauthaman: 2002).
Butrakın erkek cinsel fonksiyonuna hangi mekanizma ile katkı
sağladığını araştıran bir klinik çalışma ise, butrakın aktif bileşeni
olan protodioscinin DHEA hormonuna dönüşmesi sonucunda
cinsel isteğin ve başarılı cinsel ilişki sayısının arttığını göster-
116 i Osın,mlı' da Cinsell i k Öğüt leri

miştir (Adimoelja: 1 997). Oral yolla butrak verilen tavşanların


izole edilmiş korpus kavernozum dokuları incelenerek yapılan
bir çalışmada da, protodioscinin ereksiyonu uyarıcı etkisi göste­
rilmiş, bu etkiyi muhtemelen endotelden ve sinir uçlarından nit­
rik oksit salınımını artırarak yaptığı ifade edilmiştir (Adaikan:
2000). Ülkemizden yapılan bir deneysel çalışmada da, butrak
verilen koyun ve tavşanların bazı organ düz kaslarında gevşeme
saptanmış olması (Arcasoy: 1998), ereksiyon için kavernöz ci­
sim düz kaslarında relaksasyon gerektiği göz önüne alındığında,
anlamlı bir bulgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Yine sıçanlarda
yapılan bir deneysel çalışma, butrak verilmesi ile korpus kaver­
nozum basıncının arttığını göstermiş, bu da kavernöz cisimleri
besleyen sinir uçlarından nitrik oksit salınmasına bağlanmıştır
(Gauthaman: 2003).
Akırkarha (nezle otu, akarkara), papatyagiller familyasın­
dan uzun ömürlü bir bitki olup, latince adı anacyclus pyreth­
rumdur. Kemirgenler üzerinde yapılan muhtelif deneysel araş­
tırmalar, akırkarhanın hem testosteron düzeyini artırdığını, hem
de bu yolla sperm kalitesine ve cinsel performansa olumlu katkı
sağladığını göstermektedir (Sharma: 2009). Aynı araştırmacının
başka bir çalışmasında, akırkarha özütü verilen erkek sıçanlarda
anabolizan etki ile vücut ağırlığının arttığı; ayrıca sperm sayısı,
motilitesi, canlılık oranı, serum testosteron, LH ve FSH seviye­
leri, sperm üretim aktivitesi ve semen früktoz içeriğinin arttığı
gösterilmiştir (Sharma: 2013). Nihayet, karşılaştırmalı bir de­
neysel çalışmada, akırkarha veya testosteron verilen her iki sı­
çan grubunda da dişiye yönelme davranışları, ilişki sıklığı, penis
ereksiyon indeksi anlamlı biçimde artmış; üstelik akırkarha gru­
bunda bu etkilerin ilaç kesildikten sonra da uzun bir süre devam
ettiği bulunmuştur (Sharma: 2010).
Bahname varak 25b'de başlayan yedinci babda ereksiyon
ve cinsel ilişkiyi takviye için penise sürülmesi önerilen merhem
ve yakı tarzı ilaçlar anlatılmaktadır. Bu merhem terkipleri içinde,
daha önce bahnamede zikredilen ve yukarıda ayrıntılı analizleri­
ni yaptığımız birçok madde bulunmaktadır. Ö nerilen ilk terkip
içinde ilaveten mevzek (bit otu) yer almaktadır:

"yedinci bab şol edviyelerün beyanındadur ki zekeri anu­


nıla ovalar ta ki katı ola ve cima' üzerine kuvvet vire nergis so­
ğanın alasın ve mevzek ve akırkarha her birinden bir ola yumşak
döğeler ve sığır ödi birle yuğuralar ve zekeri üzerine yaku ideler
ki zekeri katı ola ve tamam kuvvet vire ve bögregi ısıda . . . "

Mevzek (rnevizec, bit otu), latince adı delphinium staphi­


sagria olan, düğünçiçeğigiller familyasından bir bitki olup, afro­
dizyak olarak geleneksel tıpta kullanılmıştır. Güncel sertleşme
bozukluğu tedavisinde de bir homeopatik ilaç olarak yer bulan
mevzek, özellikle oral sprey formu ile kullanımdadır (K.ing Bio
Inc: 2012). Genellikle psikojenik kökenli ereksiyon probleminde
faydalı bulunmuştur (Shah: 201 9). Ö te yandan, bir araştırmada,
mevzekin yeni damar oluşumunu ve endotelyal hücre çoğalma­
sını uyardığı bulunmuştur ki bu da penis kanlanmasını artırmak
yoluyla ereksiyona katkı sağlayabilecek muhtemel bir mekaniz­
ma olabilir (Koparal: 2016).

Yedinci babdaki sürülecek ilaçlar arasında, çeşitli terkip­


ler içinde, beş kez zanbak veya zanbak yağı zikredilmiştir. Bun­
lar, varak 26a, 26b ve 27a'da bulunmaktadır. Zambakgiller ailesi
(Liliaceae) veya zambakgiller üst takımının (Liliifl.orae) üyele­
ri arasında ülkemizde bilinen zambak, kuşkonmaz, nergis gibi
çiçekler bulunmaktadır. Güncel bilimsel literatürde, bu aileye
mensup bitkilerin cinsel performans ve sperm parametrelerine
etkisi üzerine çok sayıda çalışma bulunmaktadır.
118 J Osın,mlı' da Cinsellik Öği.itlcri

Thakur ve arkadaşları, zambakgiller takımına ait üç farklı


bitki olan asparagus racemosus, chlorophytum borivilianum ve
curculigo orchioides özütlerini wistar albino sıçanlara vererek,
kontrol grubu ve testosteron grubu ile karşılaştırmalı olarak et­
kilerini incelemişlerdir (Thakur: 2009). Bu çalışmada, özüt veri­
len sıçan gruplarında, hem cinsel davranışta pozitif gelişme, hem
de ereksiyonda artış gözlenmiştir. Araştırmacılar, bu bitkilerin
etkisinin, hem testosteron artışına hem de nitrik oksite dayalı
bir mekanizma ile penis kan akımının artışına bağlı olduğu so­
nucuna varmışlardır. "Safed musli" olarak da adlandırılan chlo­
rophytum borivilianum ile yapılan başka bir deneysel çalışma da,
zambakgiller familyasından olan bu bitkinin, erkek sıçanlarda
cinsel döngünün her safhasına ve sperm üretimine olumlu etki
yaptığını göstermiştir (Kenjale: 2008). Buna göre, oral yolla sa­
fed musli verilen radarda 7. günden itibaren libido, cinsel güç ve
cinsel uyarılmada belirgin artış ile 60. günden itibaren sperm sa­
yısında anlamlı yükselme saptanmıştır. Bir başka deneysel araş­
tırma, siproteron asetat kullanımı sonucunda oksidatif stres ve
apoptozis (programlı hücre ölümü) yoluyla erkek sıçanlarda olu­
şan subfertilitenin, safed musli verilerek engellendiğini, bunun
da antioksidan enzim aktivitesi artışı ve testisteki apoptoziste
dinamik bir denge sağlanması ile gerçekleştiğini net bir şekilde
ortaya koymuştur (Ray: 2014) . Nihayet, diğer bir güncel deney­
sel çalışmada yazarlar safed musli ile beslenen erkek sıçanlarda
14 ve 28. günlerde cinsel arzu, güç ve performansın arttığını, 54.
günde ise sperm sayısı ve motilitesinde artış gözlendiğini sap­
tamışlardır (Das: 2016). Araştırmacılar, bu bitkinin hem sert­
leşme bozukluğu hastalarında hem de sperm sayısı çok düşük
olan infertil erkeklerde tedavi amacıyla kullanılabileceğini ifade
etmişler; 54. günden sonra sıçanlarda gözlenen sperm morfoloji
bozukluğunun ise %10'un altında kaldığını ve dolayısıyla bir in­
fertilite riski yaratmadığını belirtmişlerdir.
Prof. Dr. M. İ hsan Karaman i 119

Bahnamenin yedinci babında, iki ayrı yerde (varak 26a ve


varak 27b), verilen devalarla sertleşmiş olan penisin tekrar yu­
muşamaması halinde tedavi olarak soğuk su ile yıkamak öneril­
miştir:
" . . . ve eger zeker kıvamından sükun itmese dermanı oldur
ki bir kac keret sovuk suyıla yuya hemen yete . . . "
" . . . ve eğer bu tıladan incitmek vaki olursa ki şehvet gayet
harekete gele zeker yatmaya sovuk suyla bir kaç kez yuya heman
sakin ola"
Üroloji terminolojisinde, herhangi bir ilaçla tam ereksiyo­
na gelen penisin tekrar flask hale dönmemesi yani detümesans
olmaması "iyatrojenik priapizm" olarak adlandırılır. İ lginçtir ki,
priapizmin tedavi basamaklarından ilki soğuk tatbikidir ve bazı
vakalarda bu basit müdahale ile detümesans sağlanabilir (McA­
ninch: 2000; Korgali: 2017). Hatta, bazı tedavi algoritmalarında,
"hastanın kendisi veya yardımcı sağlık personeli tarafından uy­
gulanabilecek ilk yardım yöntemi olarak "soğuk kompres veya
soğuk duş" gösterilmektedir (Pryor: 2006). Yüksek akımlı pria­
pizm adı verilen diğer priapizm tipinde de, ilk konservatif mü­
dahale olarak apışarası bölgesine buz/soğuk kompres uygulan­
ması önerilmektedir (Salonia: 2014; Ozan: 2016). Altı asır önce,
bahnamede bu yöntemin önerilmesi de ilgi çekicidir.
Yine yedinci babın tamamı, ereksiyonu takviye etmek için
kullanılacak merhem, krem, pomad, yakı tarzında transdermal
(deriden emilme şeklindeki) etki mekanizmasıyla çalışan ilaç ve
terkiplere ayrılmıştır. İ laçların verilmesi için birçok yol yanında,
topikal tedavi diyebileceğimiz bu yöntemin de önerilmesi dik­
kat çekicidir. Zira, bugün modern androloji bilimi de ereksiyon
sağlayıcı ilaç ve tedavi metodları arasında topikal yöntem arayı­
şı içindedir. 1 990'lardan başlamak üzere gerek hasta bireylerde,
gerekse hayvan deneylerinde penis ve genital bölgeye aktif ajan
120 1 Osmanlı' d a Cinsellik Oğü l leri

içeren topikal jel uygulanarak alınan olumlu sonuçlar yayınlan­


mıştır. Bunlar arasında papaverin (Kim: 1 995a) ve prostaglan­
din-El (Kim: 1995b; Goldstein: 2001) sayılabilir. Her iki ajanla
topikal uygulama sonrasında penis kan akımının anlamlı şekilde
arttığı ve güçlü ereksiyonlar olduğu gösterilmiştir. Ö zellikle ilaç
etkileşimi veya cevapsızlık gibi nedenlerle ağızdan tedavinin,
iğne korkusu veya hazırlık gerektirmesi gibi nedenlerle intra­
kavernöz enjeksiyon tedavisinin yapılamadığı hasta grupları için
gelecek vadeden bir tedavi yöntemi olduğu çeşitli derlemelerde
ifade edilmektedir (Yap: 2002; Ohebshalom: 2005). Sertleş me
bozukluğu hastalarında yeni tedavi yöntemlerini derleyen gün­
cel bir kitap bölümünde, nanoteknoloji ile transdermal topikal
uygulamaların geleceği şöyle ifade edilmektedir:

"PDES inhibitörlerinin lokal topikal uygulamalar ile


absorbsiyon profili, ilk geçiş metabolizması ve sistemik yan et­
kilerinin engellenebileceği düşünülmektedir. Tümesansın sağ­
lanmasında lokal ajanların kullanımı nanoteknoloji ile elde
edilmektedir. Penil şafta doğrudan uygulanabilen nanopartikül­
lerden oluşan bir jel karışımı, ED (sertleşme bozukluğu) tedavi­
sinde lokal tedaviye dönük bir yaklaşımdır ve PDE5 inhibitörle­
rinin oral tedavisinin yan etkilerini minimize etmeye ek yararlar
sağlamaktadır. ED tedavisinde lokal tedavi imkanı sağlayan na­
nopartikül kullanımının, yakın gelecekte hastalar için alternatif
bir seçenek olabileceği ve ED'nin lokal yolla tedavisinde devrim
yaratabileceği ileri sürülmektedir" (Demir: 2016).

Bahnamede topikal tedavi olarak tavsiye edilen terkiple­


rin uygulaması için de genellikle penis, kasık bölgesi ve yumurta
torbasına sürülmesi gerektiği belirtilmiştir. B ir örnek olarak, va­
rak 27b'deki şu ifadeyi verebiliriz:
" . . . ve hacet vaktında andan nim germ idüb zekeri ve ka­
suğı ve hayei anunıla ovalar ve yaku ideler. . . "
Dikkate değer bir benzerlik olarak, modern transdermal
ereksiyon tedavisinde de, topikal jellerin penis, apışarası ve tor­
balara sürüldüğü görülmektedir (Kim: 1995a; Kim: 1995b) .
Bahname varak 27a'da, ereksiyon takviyesi için önerilen
bir başka ilacın uygulama yöntemi, fitil şeklinde hazırlanıp uret­
radan içeri sokulmak olarak tarif edilmiştir:
"nev-i diğer buçuk dank kasnı alalar şaf ideler ve zekerün
delüğine sakalar ki fı'l-hal kuvveti zahir ola . . . "
Burada da, altı asır önce bahnamede önerilen bir ilaç uy­
gulama yolunun, günümüzdeki ideal ve pratik tedavi arayışları
arasında olduğunu görüyoruz. Prostaglandin-El içeren prepa­
ratların idrar yolu içine uygulaması, sertleşme bozukluğu teda­
visinde 1990'1ı yıllardan itibaren MUSE adıyla kullanılmaktadır
(Padma-Nathan: 1997; Hanchanale: 2014). Etkinliği intraka­
vernöz uygulama kadar olmasa da, kullanım kolaylığı ve nonin­
vazif olması bu yöntemi tercih edilir kılmaktadır (Gökçe: 2016).
Yine güncel literatürde yer alan prostaglandin-El içerikli bir
başka preparat da, idrar deliğinden içeri damlatılarak kullanıl­
mıştır (Padma-Nathan: 2003).
Bahnamenin sekizinci babı, yine günümüz bilgileri ile
değerlendirildiğinde dikkat çeken bir ilaç uygulama yolun­
dan bahsetmektedir. Dilaltı hapların emilimi ile hedef organda
etki göstermesine dayalı bu yöntemin, fizyolojik emilim ve etki
mekanizmalarının bilimsel olarak henüz bilinmediği bir çağda
bahnamede önerilmesi, ancak deney, gözlem ve çıkarım yoluyla
ortaya konmuş olsa gerektir. Sekizinci babda dilaltı hapların kul­
lanımı ile ilgili ifadeler şöyledir:
122 I Osın<mlı'da Ci nsel lik Öğütleri

"sekizinci bab şol hablar beyanındadur ki kaçan dili al­


tında dutalar zekeri kayim ide ve çün dili altından gidere gine
kararına ine . . . "
" . . . her bir habbı nohı1d kadar ola hacet vaktında birisin
dili altında duta ki tamam kuvvet vire ve hem za'if olmaya . . . "
" . . . hacet vaktinde dil altında koya cima' ide tamam kuvvet
bula ve ne kadar dilerse cima'a kadir ola . . . "
" . . . ve hablar düzeler hacet vaktında birisini dil altında
duta ki gayet acayib göre . . . ,,
Bilim dünyasında, androloji ve özellikle sertleşme bozuk­
luğu konusunda otorite kabul edilen Mulhall'ın bir derlemesin­
de (Mulhall: 2002), dilaltı apomorfınin yepyeni bir oral sertleş­
tirici ajan olarak faydasını kanıtladığı, diğer ilaç ve yiyeceklerle
etkileşim sorunu olmadığı, yutularak alınan diğer oral ajanlara
göre çok daha hızlı başlayan etkisi sebebiyle hasta memnuniyeti­
ni artırdığı ifade edilmiştir. Bir başka derlemede ise, dilaltı yolla
uygulamaya giren bu ilacın, sebebinden bağımsız olarak ereksi­
yonu sağlaması, sertleşme bozukluğunun şiddetinden bağımsız
olarak öngörülebilir cevap vermesi, uzun süre kullanılabilmesi ve
düşük yan etki profili ile, bu alanda çok önemli avantajlar sağ­
layan optimal bir tedavi seçeneği olduğu belirtilmiştir (Heaton:
2001). Modern androloji biliminde, sertleşme bozukluğu teda­
visinde ulaşılmak istenen hedeflerden biri olan, oral, hızlı etkili,
güvenli ve hasta uyumlu bir uygulama yolunun bundan altı asır
kadar önce tavsiye edilmesi, dikkat çekici bulunmuştur.
Varak 28b'den 29b'ye kadar devam eden dokuzuncu babda
ise, değişik materyal, kumaş, hayvan derileri veya tüy/yiinlerin­
den yapılan kemer ve kuşakların faydaları anlatılmakta, deği­
şik mevsimlerde tavsiye edilen farklı kuşakların bele sarılması
ile böbreğin ısınacağı, penisin ve ilişkinin kuvvetleneceği, meni
Prof. Dr. M. İhsun Kur aman : 123

miktarının artacağı ifade edilmektedir. Bugünkü bilimsel veri­


ler ışığında böyle bir bağlantı kurulamamakta, verilen bilgi ve
tavsiyelerin dönemin ve kadim tıp kültürünün bir ürünü olduğu
değerlendirilmektedir.
Bahnamenin onuncu babı, ayak tabanına ve parmak ara­
larına sürülerek ereksiyonu takviye ettiği ifade edilen karışımları
anlatmaktadır:
"onuncı bab taban altına dürtilen devalar beyanındadur ki
cima'a kuvvet ider. . . "
" . . . pes hacet vaktında bir kuş yüniyle tabanına ve barınak­
ları arasına dürte ki heman saat zeker kıvama gele ve ne kadar
dilerise cima' itmeğe kadir ola . . . "
İ çeriğindeki bitkisel ve hayvani maddeler bir yana, erekti!
disfonksiyon tedavisinde böyle bir uygulama yolunun kullanımı
güncel bilgilerle uyumlu değildir. Sadece, varak30a'da zikredilen
bir karışım içinde geçen "sütleğen" için literatürde "afrodizyak"
etkili olduğu kaydı bulunmaktadır:
" . . . ve bir direm yumşak döğülmiş ferfıyfın bu yağı içinde
hal eyleyeler ve bir şişe içine koyalar ve ağzın mum birle berki­
deler ve hacet vaktında ol yağdan tabanına ve barınakları aralık­
larına dürteler ve ayağın bir zaman yire basmaya sabreyleye . . . "
Metinde ferfıyfın olarak geçen bitki, latince familya adı
euphorbiaceae olan sütleğengiller grubuna aittir. Güncel bir der­
lemede, bu aileye mensup bitkilerin afrodizyak olarak kullanıldı­
ğı ifade edilmektedir (Ernst: 2015).
Bahname varak 30b'de başlayan on birinci hah, cinsel iliş­
kinin hazzını artıran maddeler ve terkibler hakkındadır. Mü­
ellif, bu babın başında, burada zikredilen tariflerin cahillerden
ve hayasız kadınlardan saklanmasını, aksi takdirde onlara zarar
124 I Osmanlı' da Cinsellik Öğütleri

vereceğini beyan eder. Bu babda anlatılan bitkisel karışımların


ilişki öncesinde tükürükle penise sürülmek yoluyla uygulanması
önerilmiştir. Bu babın içinde, varak 3 1 a, 3 1 b ve 32a'da anlatılan
bir hikaye ilgi çekicidir. Ö zetle:
"Tarçın, akırkarha, kebabe, mevzek ve zencefilden oluşan
bir ilacın tarifi, MS 5-7. yüzyıllar arasında İran bölgesinde hü­
küm süren Sasani İ mparatorluğu' nun şahlarından Yezdicerd'in
elinde idi. Bunu kullandığı ilişkilerdeki partnerleri aldığı hazzın
fazlalığından zahmet çeker ve Yezdicerd'e aşık olurdu. Şah, bun­
da vebal görüp reçeteyi yaktırdı, ama vezirlerinden biri gizlice
öğrenip hatırında tuttu. İ lerleyen zamanda Fars imparatorların­
dan birine bunu takdim etti. Padişah deneyip memnun kalınca,
tariften birkaç nüsha yazdırıp kitaplarının arasına koydu. Padi­
şal1ın güzel kızı, kitaplar arasında bunu bulunca, merak ve arzu
ile denemeye karar verdi. İ nsan penisi şeklinde bir nesne (zıbık,
dildo, yapay penis) hazırlayıp içini akbaba yünü ile doldurarak
sert hale getirdi. Gece olunca, odasına çekilip, önünde bir mum
yaktı ve tarifteki otları sürdüğü bu yapay penisi, kendi cinsel
organına yavaş yavaş sokup çıkarmaya başladı. Bundan o kadar
büyük zevk aldı ki, lezzetin doruğuna çıktığında aklı başından
gitti. İ stemsiz hareketleriyle mum devrildi, ateş kızın kıyafetini
tutuşturdu. Kız yanarak hayatını kaybetti. H aberi alan padişah,
kızının ve yapay penisin yandığını görünce sebebini anladı ve
emir verip bu terkibin reçetesini yaktırdı. . . "
İ şte bahnamemizin bu hikayesinde anlatılan ve kadınla­
rın kendilerine mastürbasyon yapmak için kullandıkları belirti­
len yapay penis, bizim kültürümüzde zıbık, batı dillerinde dildo
adıyla bilinmekte ve günümüz modern seksoloji biliminde teda­
vi amacıyla da kullanılmaktadır. Bu aletin, pilli olarak üretilen
ve titreşim yaparak alınan hazzı daha da artıran versiyonu, batı
literatüründe vibratör adıyla kullanılmakta olup, birçok bilim-
Prof. Dr. M. İ hsan Karaman ; 125

sel çalışmaya konu olmuştur. Bir çalışmada, vibratör ve dildo


gibi seks aygıtlarının hastalara sıkça tavsiye edildiği belirtilir­
ken (Herbenick: 2015); diğer bir güncel makalede vibratörlerin,
cinsel fonksiyonu artırmak ve hastaların bazı cinsel sorunlarına
cevap vermek için klinisyenlerin elinde önemli bir seçenek ol­
duğu ifade edilmiştir (Herbenick: 2009). Cinsel fonksiyon bo­
zukluğunda, özellikle kadın orgazm ve uyarılma bozukluğunda
kullanılan tedavi yöntemleri içinde, dildo ve benzerlerinin de
dahil olduğu erotik materyallerin çözüme pozitif katkı sağladı­
ğı, günümüz bilimsel dokümanları içinde yer almaktadır (Yeni:
2016; Westheimer: 2002).
Varak 32b'de, daha önce bahse konu ettiğimiz ve penise
sürülerek topikal emilimle etki gösterdiği anlaşılan terkiplerin,
cinsel ilişkiden bir saat önce kullanılması önerilmektedir:
" . . . zekeri ne dürte cima'dan ön bir saat andan cima' ide şal
kadar lezzet ve kuvvet vire ki mef'fıle bi-huş ola ve her nesi var
ise faile vire ve hergiz anı terk itmeye . . . "
Günümüzde, sildenafı.l veya vardenafıl gibi PDE-5 ın­
_
hibitörleri, ilişkiye yetecek sertlikte ereksiyon sağlanması için,
cinsel ilişkiden bir saat kadar önce alınmaktadır. Her ne kadar
tarif edilen uygulama yolu farklı olsa da, penise sürülecek ilaçla­
rın bahnamede önerilen uygulama zamanı ile günümüzdeki oral
ilaçların alım zamanı arasındaki benzerlik dikkat çekmektedir.
B ahnamenin on ikinci ve on üçüncü bablarında, yine cin­
sel ilişki gücünü artıran fitiller ve lavmanlar anlatılmaktadır. De­
ğişik bitkisel ve hayvansal terkiplerden oluşan bu ilaçların ilişki­
ye kuvvet ve lezzet verdiği ifade edilmektedir:
"on ikinci hah şifi.ar beyanındadur ki cima'a kuvvet vire . . . "
"on üçünci hah cima'a kuvvet viren hukneleri beyan ider. . . "
126 1 Osmanlı' da Cinsellik Öğütleri

Bugünkü bilgi ve uygulamalar ışığında, ereksiyonu des­


teklemek, libido veya cinsel performansı artırmak için kullanılan
böyle bir ilaç uygulama yolu mevcut değildir. Bu bablarda zikre­
dilen bazı devalar, daha önceki bablarda analiz ettiğimiz bitkiler­
den olup (nohut, şalgam, zencefil, Hindistan cevizi vb ), bir kısmı
ise ilk defa burada bahsi geçen devalardır (kantaron, zift, gümüş
talaşı, ban ağacı yağı, kertenkele başı, kurbağa kanı, boraks, su­
sam yağı vb). Modern androloji ve üroloji bilimi verileri içinde
bu maddelerle tedavi tecrübesine rastlanmamıştır.
Varak 33b'de başlayan on dördüncü bab ise, cinsel ilişki
biçimlerini (beden pozisyonları) ve bunların hangisinin iyi, han­
gisinin zararlı olduğunu anlatmaktadır. Giriş kısmı şöyledir:
"on dördünci bab cima' itmenün şekillerindedür ki cima'
ne resme itmek eyüdür ve ne resme itmek muzırdur anı bildire­
lüm . . . "
İlk olarak, ilişki sırasında kadın ve erkeğin birbirinin or­
ganlarına bakmasının şer'an caiz olduğu şu ifade ile anlatılmak­
tadır:
" . . . şer'an hod mubahdur ere ve avrata bir birinün a'zasına
nazar itmek. . . "
Bu ifade, bahnamenin ilk kısımlarında varak 8a'da yer alan
daha önce irdelediğimiz ifade ile çelişmektedir. Erkeğin, kadının
cinsel organına bakması halinde doğacak çocuğun gözsüz olaca­
ğı gibi kabul edilemeyecek bir savdan sonra, bu bölümdeki ifade
her ne kadar dini bir hüküm içeriyor gibi görünse de, bilimsel
bakımdan da doğruyu işaret etmiş olmaktadır.
Bu babda, önce faydalı ve güzel olduğu ifade edilen iliş­
ki biçimleri tarif edildikten sonra, yerilen, zarar veren, hastalık/
sakatlık yaratan birleşme çeşitleri olarak şunlar sayılmaktadır:
Ayakta ilişki, çiftin yan üstü yatarak birleşmesi, hamamda cinsel
Prof. Dr. M . İ hs.:ın K.:ır.:ınıan i 127

ili şki ve kadının üstte olduğu ata biner pozisyon. Bunlara bir ör­
nek olarak, erkeğin sırtüstü yatıp kadının onun üzerine çıkarak
birleşmeleri hakkında bu babda verilen bilgiler şöyledir:
"bir dürlü dahi mezmumdur oldur kim er çalkoyın yata
ve avrat erün üstine çıka ve kerke ta ol kadar ki şehvet dökile
anunçün kim erün şehveti bunun gibi cima'da tamam çıkmaz ve
hem avratun rutubeti erün zekerine dökilür ve bundan zekere ve
kasuğa yaramaz hastalıklar hasıl olur pes bunun gibi cima'dan
gayetde sakınmak gerek ki azim ziyan vardur hem eri mest ve
hayran ider ve mesane renci arız olur ve kavukda karaca hasıl
olur ve olur ki sancu dutar ve ciğer şişer ve bu şiş sayir a'zaya dahi
sirayet ider . . .
"

Bu kısımda, doğabilecek zararlar arasında; kadının cinsel


salgılarının erkeğin penis ve genital bölgesine akmasından olu­
şacak hastalıklar, mesane ağrısı, mesanede yara oluşması, ciğer
şişmesi ve bunların diğer organlara yayılması sayılmaktadır. Bu
gerekçe ve bilgilerin tamamı gerçek dışıdır ve güncel bilgi ve ve­
rilerle doğrulanamaz. Aksine, tarif edilen bu pozisyon (kadının
ata biner gibi erkeğin üzerine çıkıp ilişkiye girdiği biçim) mese­
la, erken boşalma (prematür ejakülasyon) gibi bir işlev bozuklu­
ğunda tedavi amaçlı olarak özellikle tavsiye edilir (Taşçı: 2001).
Nihayet, cinsel ilişki pozisyonları ile ilgili olarak, seksoloji
ve cinsel psikiyatri uzmanları, sağlıklı bir çift arasında, istenilen
ve zevk alınan her biçimin uygulanabileceğini, bunların birinin
diğerine üstün olmadığını ve herhangi bir pozisyonun sağlık
açısından zararı bulunmadığını söylemektedir (Kokken: 1993;
Westheimer: 2002; Gillan: 1 976).
Bahnamenin on beşinci babı, penisi büyüten ilaçlar hak­
kındadır. Varak 35b ve 36a'da, önce, bugünkü anatomik bilgiler­
le uyumlu olarak, penisin kaslardan, damarlardan ve sinirlerden
oluştuğu, duyu kabiliyetinin yüksek olduğu ifade edildikten son-
128 j Osmanlı' da Cinsellik Öğütleri

ra; cinsel ilişki kurmakla, ovalamakla ve bazı ilaçlarla büyüdüğü


iddia edilmektedir:
"on beşinci bab zekeri büyük eyleyen darular beyanında­
dur bilgi! ki zeker bir cisimdür kim hem etden ve hem mütehar­
rik tamarlardan ve sinirden terkib olupdur ve hissi yavlak çokdur
ve menfaatı had aşikaredür cima' itmek.ile ve ovmağıla ve mua­
leceyle büyük olur. . . "
Gerek penisi büyüttüğü savunulan bu işlemlerin, gerekse
ardından ilaç olarak sayılan solucan, koyun sütü, dişbudak ağacı
ve keçi sütünün bilimsel olarak hiçbir faydasının olmadığı bilin­
mektedir. Zaten, günümüzde özellikle İnternet ve sosyal med­
ya üzerinden sıklıkla pazarlanan bitkisel ya da hayvansal hiçbir
ürünle penisin büyüklük ve kalınlığının değişmeyeceği bilinen
bir gerçektir. Modern tıp ve androloji bilgileri içinde, bazı ger­
dirici aygıtlar, minimal invazif cerrahi girişimler ve rekonstrüktif
operasyonlar dışında penisi büyüten hiçbir tedavi yöntemi yok­
tur.
On altıncı babda ise, kadının cinsel organını sıcak ve yu­
muşak hale getiren ve hatta bakire kız derecesinde daraltan bazı
devalar sayılmaktadır. Bunların bir kısmı hazırlanan ilaçlı sıvı
içine oturma yoluyla, bir kısmı ise yün fitile emdirilerek vajinaya
sokmak şeklinde tatbik edilmektedir:
"on altıncı bab şol nesnelerün beyanındadur avratun fercin
ıssı ve nerm ve daracuk eyler ve faile andan gayet lezzet ve safa
olur. . . "
" . . . ta avrat an un içine otura ki kızlık derecesin giru bula
ve teni ıssı ve yumşak ola . . . "
" . . . bu otları şarabile ıslaya ve yün birle fercine idhal ide
maksud tamam ola . . . "
Prof. Dr. M. İhs,111 Karaman : 129

Güncel tıp bilgileri içinde ve bilimsel literatürde, bu şekil­


de bir etki gösteren ne farmasötik, ne de bitkisel bir ilaç bulun­
mamaktadır.
Bahnamenin son babı olan on yedinci bab, varak 37a'da
yer almaktadır. B urada ise, kadının hamile kalmasını ve kalma­
masını sağlayan ilaçlar zikredilmiştir:
"on yedinci bab şol edviye beyanındadur ki avrat yüklü ola
ve yüklü olmaya . . . "
Burada, yüne emdirilip fitil şeklinde vajinaya iletilen bazı
ilaçların hemen hamile kalmayı sağlayacağı ifade edilmektedir
ki böyle bir yöntem modern bilimde yer bulmamıştır. İ lişkiden
önce erkeğin penisine katran veya susam yağı sürmesi halinde de
kadının hamile kalmayacağı, kalırsa da düşüreceği belirtilmek­
tedir. Yine, güncel bilimsel veriler içinde buna benzer bir bilgi
bulunmamaktadır.
B ahname, bu son cümlelerden sonra, "temmet bi-avnil­
lah" ifadesiyle nihayete ermektedir.
130 1

SON SÖZ

Bu çalışmada, Türk-İslam kültür dairesinin ve yüzyıllara


dayanan yazın birikiminin önemli bir parçası olmasına karşın,
günümüz bilimsel çalışmalarında yeterince yer verilmeyen "bah­
name"lerle ilgili farklı ve özgün içerikte bir inceleme, irdeleme
ve değerlendirme ortaya konmuştur. Bugüne kadar bahnameler
üzerinde yapılan diğer çalışmalarda; genel bilgi aktarımı, trans­
kripsiyon ve sadeleştirme ile sınırlı olan çabalar, özgün nitelikte
bir açılımla zenginleştirilmiştir. Kitabımızda, yaklaşık altı asır
önce Türk tıp tarihi külliyatına kazandırılan bir metindeki, o
devre ve o devrin bilgi/tecrübe birikimine dayalı veriler, günü­
müz tıbbi bilgi ve verileri ile mukayeseli olarak değerlendirilmiş;
önerilen tedavi ve tavsiyeler güncel literatürdeki bilgiler ışığında
analiz edilmiştir. Bu amaçla, modern üroloji, farmakoloji, and­
roloji ve seksoloji literatüründeki yerli ve yabancı kaynaklar ta­
ranarak, incelenen bahnamedeki verilerle uyuşan ve uyuşmayan
noktalar ortaya konulmuştur. Bugüne kadar, bu metod ve bakış
açısı ile bahnameleri inceleyen herhangi bir çalışma olmadığını
düşünüyoruz.
Çalışmaya konu olan, Musa b. Mesud tarafından XV.
yüzyılda Osmanlıcaya çevrilerek Türk tıp tarihi literatürüne ka­
zandırılan Farsça "Bahname-i Padişahi" nin yazarı, ithaf edil­
diği devlet adamı ve mevcut nüshaları hakkındaki tartışmalar
eserimizde zikredilmiş ve halen üzerinde uzlaşma sağlanamamış
olan bu hususlarda yeni ve özgün bazı görüşler ortaya atılmıştır.
Kültür tarihi ve bilimler tarihi alanında çalışanların bu konuda
yapacağı daha derin ve ayrıntılı çalışmalara ışık tutması bakı­
mından bu yaklaşımın önemli olduğuna inanıyoruz.
Keza, kitabın asıl konusu olmamakla birlikte, inceledi­
ğimiz bahnamenin eldeki muhtelif yazma nüshaları arasındaki
farklılıklar tespit edilerek kısmen de olsa transkripsiyona yan­
sıtılmış, böylece şu ana kadar yapılan sınırlı sayıdaki latinize
metinlere nazaran daha zengin bir anlam kümesine ulaşılmıştır.
Buradan yola çıkarak, dilbilim ve edebiyat uzmanlarının Musa
b. Mesud'un bahname tercümesi üzerinde yapacakları müteakip
çalışmalar için bir zemin oluştuğu kanısındayız.
Ö te yandan, ülkemizde ve dünyada son yıllarda giderek
artan bir ilgiye mazhar olan bitkisel/alternatif tedaviler ve ter­
kipler, incelenen bahname içeriğinin de ekseriyetini teşkil et­
mektedir. Güncel bilgiler ve literatür verileri ile mukayeseli ola­
rak değerlendirildiğinde, gerek bu bahnamede gerekse benzer tıp
tarihi metinlerinde zikredilen bilgi ve tavsiyelerin bazen isabetli
ve muhtemelen yararlı, bazen ise kabul edilemeyecek kadar akıl
ve bilim dışı olduğu görülmektedir. Buna rağmen, yüzyıllar ön­
cesinde cinsel yaşam ve cinsel sorunlar konusunda yapılan bazı
tavsiyelerin ve tedavi metodlarının, günümüz uygulamalarına
benzerliği oldukça dikkat çekicidir.
Sağlık alanında, kanıta dayalı tıp zemininde yeri bulun­
mayan tedavileri uygulamanın etik olmadığı izahtan varestedir.
Bu şekilde uygulama alanı bulan empirik tedavilerin en azından
132 I Osın,ın l ı ' d n Cinsel l i k Öğütleri

bir kısmı, tıp etiğinin "zarar vermeme" gibi köklü prensiplerini


ihlal edebilmektedir, Gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde
birçok insan, sağlıkları ile ilgili olarak tamamlayıcı/alternatif tıp
yöntemlerine güçlü bir şekilde bel bağlamıştır. Bu nedenle, tıb­
bi uygulamalarda geleneksel, yerel ve yöresel olarak kullanılan
bitkisel veya hayvansal kaynaklı terkiplerin çağdaş tıpta kulla­
nımının değerlendirilmesi ve bu maddelerin tedavi etkinliği/
zararları açısından irdelenmesi gereklidir. Ö zellikle yerleşik/or­
todoks tıbbi tedavi ile istediği sonucu alamayan hastalar, biraz da
bilinmezliğin verdiği çekicilikle bitkisel halk tababeti ilaçlarına
yönelmektedir. Özellikle bahnamelerin ilgi alanına giren cin­
sel sorunlara sahip hastaların bir kısmı, konunun mahremiyeti,
hastane ortamlarının yoğunluğu, modern tedavi yöntemlerinin
maliyetli olması, mevcut ilaçların olumsuz yan etkileri gibi se­
beplerle çözümü bu alanda aramaktadır. Cinsel işlev bozukluk­
larının tedavisinde bugün için kanıta dayalı olarak kullanılan
modern yöntemlerin varlığına rağmen; herhangi bir zararlı yan
etkisi olmayan, cinsel yaşama olumlu katkı sağlayabilecek etkin
bir alternatif/tamamlayıcı tedavinin elimizde olması elbette son
derece yararlıdır. Ancak, bitkisel ilaçların cinsel sağlık üzerine
olan etkilerinin doğru bir şekilde değerlendirilmesinin önündeki
en büyük engel, bu bitkilerin doğru bir biçimde nasıl tespit edi­
leceği, etkilerinin objektif olarak nasıl kanıtlanacağı ve bilimsel
olarak nasıl değerlendirileceğidir. Bu konuda yapılacak çalışma­
lar ve varılacak sonuçlar açısından göz önünde tutulması gereken
en önemli nokta, bitkilerin tedavi etkinliğini gösteren çalışmala­
rın kanıt düzeylerinin genellikle düşük olduğu ve sadece birkaç
çalışmaya dayanarak temel tedavi olarak kullanıma sokulmasının
risk taşıdığı gerçeğidir. Şu ana kadar elde edilen klinik bilgiler ve
bizim de kitabımızda kaynak olarak kullandığımız hayvan de­
neyleri; bu terkiplerin insanlarda rutin kullanımı, uygun doz se-
Prof. Dr. M. İhsan Karaman : ı33

çimi ve yan etkilerin önlenmesi için sistematik klinik tecrübelere


ihtiyaç olduğunu ortaya koymaktadır.
Gerek ülkemizde, gerekse Doğu ve Batı dünyasında bü­
yük ilgiye mazhar olan ve küresel ölçekte çok büyük bir pazar
teşkil eden bitkisel/tamamlayıcı/alternatif tedaviler konusunda,
ülkemizde bu alanda en meşhur eserlerden birini ortaya koyan
Eczacı Prof. Dr. Turhan B aytop Hoca' nın şu ifadesi -bizce de­
halen geçerliliğini korumaktadır:
"Hastalığın ağırlığı belli olan her durumda mutlaka he­
kime başvurulmalıdır. Ancak hekimin mesleki ve ilmi bilgisi sa­
yesinde hastalığın teşhis ve tedavisi mümkün olabilir. Bazı hal­
lerde bitkisel ilaçlar hekimin tedavisine yardımcı olabilirler. Bu
durumlarda da, mutlaka hekimin görüş ve önerileri alınmalıdır."
(Baytop: 1999).
j 135

KAYNAKLAR

Abedi, A., Parviz, M., Karimian, S.M., Rodsari H.R.S.


(2012). The Effect of Aqueous Extract of Phoenix Dactylifera
Pollen Grain on Sexual Behavior of Male Rats. J Phys Pharm
Adv, 2(6):235-42.
Abedi, A., Parviz, M., Karimian, S.M., Rodsari, H.R.S.
(2013). Aphrodisiac activity of aqueous extract of Phoenix da­
ctylifera pollen in ınale rats. Adv Sex Med, 3(1):28-34.
Acar, G., Ak.koyunlu, M. (2016). Erekti-.1 di-.sfonks-.iyon­
lu hastalarda kard-.iyak değerlendi-ırme. Erkek ve Kadın Cinsel
Sağlığı (ed. Resim, S., Kadıoğlu, A.) içinde. İ stanbul: Türk Üro­
loji Akademisi Yayınlan; böl. 5, s. 6 1 .
Adaikan, P.G . , Gauthaman, K., Prasad, R.N., Ng, S.C.
(2000). Proerectile pharmacological effects ofTribulus terrestris
extract on the rabbit corpus cavernosum. Ann Acad Med Singa­
pore 29(1):22-6.
Adimoelja, A., Adaikan, P.G. (1997). Protodioscin from
herbal plant Tribulus terrestris L. improves male sexual functi­
ons possibly via D H EA. Int J lmpot Res, 9(1): S64-74.
Aktoz, T. (2010). Tamamlayıcı/Alternatif tıbbın üreme
sağlığına etkisi. Çevrenin Erkek Cinsel ve Üreme Sağlığına Et­
kisi ve Korunma Yollan (ed. Çayan, S., Ayyıldız, A.) içinde. An­
kara: Türk Androloji Derneği Yayınlan; böl. 22, s. 191-202.

Alan, H . (2019). Kişisel görüşme.


Allouh, M . Z., Daradka, H.M., Abu Ghaida, J.H. (2015).
lnfl.uence of Cyperus esculentus tubers (tiger nut) on male rat
copulatory behavior. BMC Complement Altern Med, 15:331.
136 I

Amini Mahabadi,J., Hassani Bafrani, H., Nikzad, H., Ta­


herian, A., Salebi, M. (2013). Effect of diet contains sesame seed
on adult wistar rat testis. Int J Morphol, 3 1(1):1 97-202.
Andersson, A.M., Carlsen, E., Petersen, J.H., Skakkeba­
ek, N.E. (2003). Variation in levels of serum inhibin B, testos­
terone, estradiol, luteinizing hormone, follicle-stimulating hor­
mone, and sex hormone-binding globulin in monthly samples
from healthy menduring a 17-month period: possible effects of
seasons. J Clin Endocrinol Metab, 88(2):932-7.
Arcasoy, H.B., Erenmemisoglu, A., Tekol, Y., Kurucu, S.,
Kartal, M. (1998). Effect ofTribulus terrestris L. saponin mix­
ture on some smooth muscle preparations: a preliminary study.
Boll Chim Farın, 137(11):473-5.
Arya, S.S., Salve, A.R., Chauhan, S. (2015). Peanuts as
functional food: a review. J Food Sci Techno, 53(1):3 1-41 .
Aslan, Y., Atan, A. (2016). Hormonal hastalıklar ve erkek
cinsel işlev bozuklukları. Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı ( ed. Re­
sim, S., Kadıoğlu, A.) içinde. İ stanbul: Türk Üroloji Akademisi
Yayınları; böl. 16, s. 296.
Bardakçı, M. (2009). Osmanlı'd a Seks, 4. Baskı. İ stanbul:
İ nkılap Yayınevi.

Bayat, A.H. (2002). Türk-İ slam Tıbbında Bahnameler ve


Tifaşi'nin Rucıi'u'ş-Şeyh ile's-Sıbah fı'l-Kuvveti 'ale'l'Bah'ı. Tıp
Tarihi Araştırmaları 1 1: 144-62.
Bayat, A.H. (2004). Türk İ slam Tıbbında Cinsellik ve Ali
bin İ shak'in Bahnamesi. İzmir: Ege Üniversitesi B asımevi; s. 5.
Bayat, A.H. (2006). Osmanlı Devletinde Telif İ lk B ah­
name Ali bin İshak'ın Bahnamesi [�1430] . Essays in Honour
of Ekmeleddin İ hsanoğlu, v. I: Societies, Cultures, Sciences: A
Collection of Articles (ed. Kaçar, M., Durukal, Z.) içinde. Istan­
bul: IRCICA; s. 643-62.
! 137

Bayat, A.H. (2010). Tıp Tarihi. İ stanbul: Merkezefendi


Geleneksel Tıp Derneği Yayınları; s. 287-8.

Baytop, T. ( 1999). Türkiye'de Bitkiler ile Tedavi. İ stanbul:


Nobel Tıp Kitabevleri.

Brindley, G.S. {1983). Cavernosal alpha-blockade: a new


technique for ınvestigating and treating erectile ımpotence. Brit
J Psychiat, 1 43:332-7.

Cicero, A.F., Bandieri, E., Arletti, R. (2001). Lepidium


meyenii Walp. improves sexual behaviour in male rats indepen­
dently from its action on spontaneous locomotor activity. J Eth­
nopharmacol, 75 (2-3):225-9.

C İ SED: Kokulu Bahçe, Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği


web sitesi. Erişim: 22.4.2019, www. cised.org.tr/sayfa1 84.html.
Coffua, L.S., Martin-DeLeon, P.A. (2017). Effectiveness
of a walnut-enriched diet on murine sperm: involvement of re­
duced peroxidative damage. Heliyon, 3(2):e00250.

Çakan, M., B ozkurt, A.S. (2016). Erektil di-.sfonks-.iyon­


lu hastalarda cerrahi tedavi-.. Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı {ed.
Resim, S., Kadıoğlu, A.) içinde. İ stanbul: Türk Üroloji Akade­
misi Yayınları; böl. 7, s. 101.
Das, S., Singhal, S., Kumar, N., Rao, C.M., Sumalatha, S.,
Dave, J. ve ark. (2016). Standardised extract of safed musli (Ch­
lorophytum borivilianum) increases aphrodisiac potential besi­
des being safe in male Wistar rats. Andrologia, 48(10): 1236-43.

Demir, A., Uslu, M., Arslan, O.E. {201 6). The effect of se­
asonal variation on sexual behaviors in males and its correlation
with hormone levels: a prospective clinical trial. Cent European
J Urol, 69(3):285-9.
138 j

Demir, S., Ö ztürk, U. , Resim, S. (2016). Erektil disfonk­


s-.iyonlu hastalarda yeni tedavi yöntemleri. Erkek ve Kadın Cin­
sel Sağlığı (ed. Resim, S., Kadıoğlu, A.) içinde. İ stanbul: Türk
Üroloji Akademisi Yayınları; böl. 8, s. 1 1 1 .

Doğan, Ş . (2013). Anadolu Türk tıbbında bahnameler ve


Musa bin Mesud'un bahname tercümesi. Aİ B Ü Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Semih TEZCAN'a Armağan, 13:123-38.
Drewes, S.E., George,J., Khan, F. (2003). Recent fındings
on natura! products with erectile-dysfunction activity. Phytoc­
hemistry, 62(7):1019-25.
Efe, E., Resim, S. (2010). Tamamlayıcı/Alternatif erkek
cinsel sağlığına etkisi. Çevrenin Erkek Cinsel ve Üreme Sağlığı­
na Etkisi ve Korunma Yolları (ed. Çayan, S., Ayyıldız, A.) içinde.
Ankara: Türk Androloji Derneği Yayınları; böl. 23, s. 203-20.
Erkal, A. (2000). Atatürk Üniversitesi Kütüphanesi Sey­
fettin zege Kitaplığı'nda bulunan "Name" ve " İye" isimli yazma
Ö
eserler, A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 15:213-63.
Ernst, M., Grace, O.M., Saslis-Lagoudakis, H., Nilsson,
N., Simonsen, H.T., R0nsted, N. (2015). Global medicinal uses of
Euphorbia L. (Euphorbiaceae). J Ethnopharmacol, 176:90-101.
Fedder, M.D., Jakobsen, H.B., Giversen, I., Christensen,
L.P., Parner, E.T., Fedder, J. (2014). An extract of pomegrana­
te fruit and galangal rhizome increases the numbers of motile
sperm: a prospective, randomised, controlled, double-blinded
trial. PLoS One, 2;9(9):e108532.
Fortenberry, J.D., Orr, D.P., Zimet, G.D., Blythe, M.J.
(1997). Weekly and seasonal variation in sexual behaviors among
adolescent women with sexually transmitted diseases. J Adolesc
Health, 20(6):420-5.
i 139

Gauthaman, K., Adaikan, P. G ., Prasad, R.N. (2002). Aph­


rodisiac properties of Tribulus Terrestris extract (Protodioscin)
in normal and castrated rats. Life Sci, 71(12):1385-96.
Gauthaman, K., Ganesan, A.P., Prasad, R.N. (2003).
Sexual effects of puncturevine (Tribulus terrestris) extract (pro­
todioscin): an evaluation using a rat model. J Altern Comple­
ment Med, 9(2):257-65 .
Gauthaman, K . , Ganesan, A.P. (2008). The hormona! ef­
fects of Tribulus terrestris and its role in the management of
male erectile dysfunction--an evaluation using primates, rabbit
and rat. Phytomedicine, 15(1-2):44-54.
Gillan, P., Gillan, R. ( 1976). Sex Therapy Today. Londra:
Open Books Publishing Ltd.
Goldstcin, I., Payton, T.R., Schechter, P.J. (2001). A doub­
le-blind, placebo-controlled, efficacy and safety study of topical
gel formulation of 1 % alprostadil (Topiglan) for the in-office
treatment of erectile dysfunction. Urology, 57(2):301-5.
Gonzales, G.F., Cordova, A., Gonzales, C., Chung, A.,
Vega, K., Villena, A. (2001b). Lepidium meyenii (Maca) impro­
ved semen parameters in adult men. Asian J Androl, 3(4):301-3.
Gonzales, G.F., Ruiz, A., Gonzales, C., Villegas, L., Cor­
dova, A. (2001a): Effect of Lepidium meyenii (maca) roots on
spermatogenesis of male rats. Asian J Androl, 3 (3):23 1-3.
Goswami, S.K., !namdar, M.N., Jamwal, R., Dethe, S.
(2013). Efficacy of Cinnamomum cassia Blume in age induced
sexual dysfunction of rats. J Young Pharm, 5(4): 148-53 .
Goswami, S. K., !namdar, M.N., Jamwal, R., Dethe, S.
(2014). Efficacy of Cinnamomum cassia methanol extract and
sildenafıl on arginase and sexual function of young male Wistar
rats. J Sex Med, 1 1(6) : 1 475-83.
140 1

Gökçe, M. İ ., Yaman, Ö . (2016). Erekti! disfonksiyonlu


hastalarda cerrahi dışı tedaviler. Erkek ve Kadın Cinsel Sağlığı
(ed. Resim, S., Kadıoğlu, A.) içinde. İ stanbul: Türk Üroloji Aka­
demisi Yayınları; böl. 6, s. 69.
Hafez, E.S., Hafez, S.D. (2005). Erectile dysfunction:
anatomical parameters, etiology, diagnosis, and therapy. Arch
Androl, 51(1):15-3 1 .
Hakim İ bn Sina (1998). Canon of Medicine, Book il,
Materia Medica, English Translation of the Critical Arabic
Text. New Delhi: Jamia Hamdard Printing Press.
Hanchanale, V., Eardley, I. (2014). Alprostadil for the tre­
atment of impotence. Expert Opin Pharmacother, 15(3):421-8.
Heaton, J.P. {2001). Characterising the benefıt of apo­
morphine SL (Uprima) as an optimised treatment for represen­
tative populations with erectile dysfunction. lnt J Impot Res,
13(Suppl 3):S35-9.
Heidary, M., Vahhabi, S., Reza Nejadi,]., Delfan, B., Bir­
jandi, M., Kaviani, H. ve ark. (2008). Effect of saffron on semen
parameters of infertile men. Urol J, 5(4):255-9.
Herbenick, D., Barnhart, K.]., Beavers, K., B enge, S.
(2015). Vibrators and other sex toys are commonly recommen­
ded to patients, but does size matter? Dimensions of commonly
sold products. J Sex Med, 12(3):641-5.
Herbenick, D., Reece, M., Sanders, S., Dodge, B., Ghas­
semi, A., Fortenberry,J.D. (2009). Prevalence and characteristics
of vibrator use by women in the United States: results from a
nationally representative study. J Sex Med, 6(7) : 1857-66.
Hong, C.Y., Ku,]., Wu, P. (1992). Astragalus membrana­
ceus stimulates human sperm motility in vitro. Am J Chin Med,
20(3-4):289-94.
i 141

Hosseinzadeh, H., Ziaee, T., Sadeghi, A. (2008). The effe­


ct of saffron, Crocus sativus stigma, extract and its constituents,
safrana! and crocin on sexual behaviors in normal male rats. Ph­
ytomedicine, 15(6-7) :491-5.
Jaiswal, P., Kumar, P., Singh, V.K., Singh, D.K. (2009).
Biological effects of Myristica fragrans. Annu Rev Biomed Sci,
11:21-9.
Jeng, K., Hou, R. (2005). Sesamin and sesamolin: natures
therapeutic lignans. Current Enzyme Inhibition, 1 (1): 1 1-20.
Kamtchouing, P. , Mbongue, G.Y., Dimo, T., Watcho, P.,
Jatsa, H.B., Sokeng, S.D. {2002a). Effects of Aframomum me­
legueta and Piper guineense on sexual behaviour of male rats.
Behav Pharmacol, 13(3):243-7.

Kamtchouing, P., Mbongue Fandio, G.Y., Dimo T., ]at­


sa, H.B. (2002b). Evaluation of androgenic activity of Zingiber
officinale and Pentadiplandra brazzeana in male rats. Asian J
Androl, 4(4):299-3 0 1 .

Kandola, A. (20 1 7). What you should know about es­


sential oils for erectile dysfunction. Medicinal News Today
(7.12.201 7). Erişim: 27. 1 .2019, www.medicalnewstoday.com/
articles/320258.php.

Kara, H . , Aydın, S. (2002). Cinsel Sorunlar ve Çözüm


Yolları. Ankara: Sen Yayınları.

Kendirci, M . , Gümüş, E. (2003). Bahname: Sex compen­


dia of the Ottoman times. The History of Male-Female Sexua­
lity and Fertility in Asia Minor {ed. Kendirci, M., Kadıoğlu, A.,
Miroğlu, C.) içinde. İ stanbul: Publications ofTurkish Society of
Andrology, s. 1 8 7-93.
142 I

Kenjale, R., Shah, R., Sathaye, S. (2008). E:ffects of Chlo­


rophytum borivilianum on sexual behaviour and sperm count in
male rats. Phytother Res 22(6):796-801.
Khaki, A., Farnam, A., Badie, A.D., Nikniaz, H. (2012).
Treatment e:ffects of onion (Allium cepa) and ginger (Zingiber
offıcinale) on sexual behavior of rat after inducing an antiepilep­
tic drug (lamotrigine). Balkan Med J, 29(3):236-42.
Khaki, A., Fathiazad, F. , Nouri, M., Khaki, A.A., Khame­
nehi, H.J., Hamadeh, M. (2009). Evaluation of androgenic acti­
vity of allium cepa on spermatogenesis in the rat. Folia Morphol
(Warsz), 68(1):45-51.
Khera, M., Goldstein, I. (2011). Erectile dysfunction.
BMJ Clin Evid, 201 1:1803.
Kim, E.D., el-Rashidy, R., McVary, K.T. ( 1995a). Papa­
verine topical gel for treatment of erectile dysfunction. J Urol,
153(2):361-5.
Kim, E.D., McVary, K.T. (1995b). Topical prostag­
landin-El for the treatment of erectile dysfunction. J Urol,
153(6):1828-30.
King Bio Inc. (2012). Erişim: 1 8.3.2019, https://
dailymed.nlm.nih.gov/dailymed/fda/fdaDrugXsl.cfm?seti­
d=24877f94-alde-4b3a-9flc-409269ea192c&type=display.
Kokken, S. (1993). Cinsel Teknik (çev. B urak, A.), 14. ba­
sım. İstanbul: Yalçın Yayınları.
Kontula, O., Vaisala, L. (2013). How does summer a:ffect
sexual desire? Duodecim, 129(13):1375-8.
Kopara!, A.T., Bostancıoğlu, R.B. (201 6) . Promotion
of hair growth by traditionally used Delphinium staphisagria
seeds through induction of angiogenesis. Iran J Pharm Res,
15(2):551-560.
j 143

Korgali, E . , Asdemir, A. (2017). Priapizm ve Tedavisi.


Turkiye Klinikleri J Urology - Special Topics, 10(4):299-307.
Kotta, S., Ansari, S.H., Ali, J. (2013). Exploring scientifı­
cally proven herbal aphrodisiacs. Pharmacogn Rev, 7(13):1-10.
Levitt, E.E., Mulcahy, J.J. ( 1995). The effect ofintracaver­
nosal injection of papaverine hydrochloride on orgasm latency. J
Sex Marital Ther, 2 1 (1):39-41 .
Lima, E . B . , Sousa, C.N., Meneses, L.N., Ximenes, N.C.,
Santos Junior, M .A., Vasconcelos, G.S. ve ark. (2015). Cocos nu­
cifera (L.) (Arecaceae): A phytochemical and pharmacological
review. Braz J Med B iol Res, 48(1 1):953-64.
Louis, G.F., Lewis, A.J., Weldon, W.C., Miller, P.S., Kit­
tok, R.J., Stroup, W.W. ( 1994). The effect of protein intake on
boar libido, semen characteristics, and plasma hormone con­
centrations. J Anim Sci, 72(8):2038-50.
Lue, T., Goldstein, I., Traish, A. (2000). Comparison of
oral and intracavernosal vasoactive agents in penile erection. Int
] lmpot Res, 12(Suppl 1):S81-8.
Malviya, N . , Jain, S., Gupta, V.B., Vyas, S. (2011). Recent
studies on aphrodisiac herbs for the management of male sexual
dysfunction--a review. Acta Pol Pharm, 68(1):3-8.
Mazaheri, M., Shahdadi, V., Nazari Boron, A. (2014).
Molecullar and biochemical effect of alcohlic extract of Alpi­
nia galanga on rat spermatogenesis process. Iran J Reprod Med,
12(11):765-70.
McAninch, J.W. (2000) . Disorders of the penis and male
urethra. Smith's General Urology, (ed. Tanagho, E.A., McA­
ninch, J.W.) içinde. New York: Lange Medical Books / McG­
raw-Hill; böl. 40, s. 661-75.
144 I

Mehraban, F., Jafari, M., Akbartabar Toori, M . , S adeghi,


H., Joodi, B., Mostafazade, M. ve ark. (2014). Effects of date
palın pollen (Phoenix dactylifera L.) and Astragalus ovinus on
sperm parameters and sex hormones in adult male rats. Iran J
Reprod Med, 12(10):705-12.
Molkara, T., Akhlaghi, F., Ramezani, M., Salari, R., Vaki­
li, V, Kamalinejad, M. ve ark. (2018). Effects of a food product
(based on Daucus carota) and education based on traditional
Persian medicine on female sexual dysfunction: a randomized
clinical trial. Electron Physician, 10(4):6577-87.
Moncada, S., Higgs, A. (1993). The L-arginine-nitric oxi­
de pathway. New Engl J Med, 329(27):2002-12.
Mulhall, J.P. (2002). Sublingual apomorphine for the tre­
atment of erectile dysfunction. Expert Opin Investig Drugs,
11(2):295-302.
Nefzavi, Ş. (1991). Arap Aşk Sanatı: Kokulu B ahçe (çev.
Deniz, M.). İstanbul: Limbo Yayınları.
Nouri, M., Khaki, A., Fathi Azar, F. , Rashidi, M.R. (2009).
The protective effects of carrot seed extract on spermatogenesis
and cauda epididymal sperm reserves in gentamicin treated rats.
Yakhteh Medical Journal, 1 1(3):327-33 .
Ohebshalom, M., Mulhall, ].P. (2005). Transdermal and
topical pharmacotherapy for male sexual dysfunction. Expert
Opin Drug Deliv, 2(1):115-20.
Ongwisespaiboon, O., Jiraungkoorskul, W. (201 7). Fin­
gerroot, Boesenbergia rotunda and its aphrodisiac activity. Phar­
macogn Rev, 1 1(21):27-30.
Ozan, T., Orhan, İ. (2016). Priapizm. Erkek ve Kadın
Cinsel Sağlığı (ed. Resim, S., Kadıoğlu, A.) içinde. İstanbul:
Türk Üroloji Akademisi Yayınları; böl. 27, s . 465.
i 145

Ö zbudun, S. (2012). İ slamcı muhafazakarın zihin ha­


ri tasında bir gezinti: "Nasıl bir kadınlık?" Toplum ve Hekim,
27(4):282-94.
Ö zcan, A. (1991). "Bahname". Türkiye Diyanet Vakfı İ s­
lam Ansiklopedisi, c. 4, s. 489-90.
Özcan, A. ( 19 92). Bahnames in Their Medico-Social As­
pects, Art and Andrology. İ stanbul: s. 77-80.
Padma-Nathan, H., Hellstrom, W.]., Kaiser, F.E., La­
basky, R.F., Lue, T.F. , Nolten, W.E. ve ark. (1997). Treatment
of men with erectile dysfunction with transurethral alprostadil.
Medicated Urethral System for Erection (MUSE) Study Group.
N Engl J Med, 3 36(1): 1-7.

Padma-Nathan, H., Steidle, C., Salem, S., Tayse, N., Ye­


ager, J., Harning, R. (2003). The efficacy and safety of a topical
alprostadil cream, Alprox-TD, for the treatment of erectile dy­
sfunction: two phase 2 studies in mild-to-moderate and severe
ED. Int J Impot Res, 15(1): 10-7.
Palego, L., Betti, L., Rossi, A., Giannaccini, G. (2016).
Tryptophan biochemistry: structural, nutritional, metabolic, and
medical aspects in humans.J Amino Acids, 2016:8952520, 1-13.

Porst, H., Burnett, A., Brock, G., Ghanem, H., Giu­


liano, F., Glina, S. ve ark. (2013). SOP conservative (medical
and mechanical) treatment of erectile dysfunction. J Sex Med,
10(1): 130-7 1 .

Pryor, J . v e ark. (2006). Priapizm, peyronie hastalığı, pe­


nil rekonstrüktif cerrahi. Seksüel Tıp, Erkek ve Kadında Seksüel
Fonksiyon Bozuklukları (ed. Lue, T.F. ve ark.) içinde. İ stanbul:
İstanbul Medikal Yayıncılık; böl. 12, s. 3 85 vd.
146 I

Ratnasooriya, W.D., Dharmasiri, M.G. (2000). Effects of


Terminalia catappa seeds on sexual behaviour and fertility of
male rats. Asian J Androl, 2(3):213-9.
Ray, S., Chatterjee, K., De, D., Ghosh, D. (201 4). Bio­
e:fficacy of hydromethanolic extract of tuber of Chlorophytum
borivilianum (S.afed Musli) for the management of male in­
fertility in cyproterone acetate-treated albino rats. Andrologia,
46(6):659-71.
Robbins, W.A., Xun, L., FitzGerald, L.Z., Esguerra, S.,
Henning, S.M., Carpenter, C.L. (2012). Walnuts improve se­
men quality in men consuming a Western-style diet: randomi­
zed control dietary intervention trial. Biol Reprod, 87(4): 101.
Salonia, A., Eardley, I., Giuliano, F., Hatzichristou, D.,
Moncada, I., Vardi, Y. ve ark. (2014). European Association of
Urology. European Association of Urology guidelines on pria­
pism. Eur Urol, 65(2):480-9.
Sayed, A.A., Ali, A.A., Mohamed, H.R.H. (20 18). Ferti­
lity enhancing e:ffi cacy of Cicer arietinum in male albino mice.
Cell Mol Biol, 64(4):29-38.
Shah, R. (2019). Homeopathy Medicines for Erectile Dy­
sfunction. Erişim: 18.3.2019,
www.askdrshah.com/erectile-dysfunction-medicines. aspx.
Shamsa, A., Hosseinzadeh, H., Molaei, M., S hakeri,
M.T., Rajabi, O. (2009). Evaluation of Crocus sativus L. (saf­
fron) on male erectile dysfunction: a pilot study. Phytomedici­
ne, 16(8):690-3.
Sharma, V., Boonen, J., Spiegeleer, B.D., Dixit, V.K.
(2013). Androgenic and spermatogenic activity of alkylami­
de-rich ethanol solution extract of Anacyclus pyrethrum DC.
Phytother Res, 27(1):99-106.
1 147

Sharma, V., Thakur, M., Chauhan, N.S., Dixit, V.K.


(2 009). Evaluation of the anabolic, aphrodisiac and reproductive
activity of Anacyclus Pyrethrum DC in rnale rats. Sci Pharrn,
77:97-110.
Sharrna V., Thakur M., Chauhan N.S., Dixit V.K. (2010).
Effects of petroleum ether extract of Anacyclus pyrethrum DC.
on sexual behavior in male rats. Zhong Xi Yi Jie He Xue Bao,
8(8):767-73.
Shittu, L., B ankole, M.A., Oguntola,J.A., Ajala, O., Shit­
tu, R.K. (2007). Sesame leaves intake irnprove and increase epi­

didymal spermatocytes reserve in adult rnale Sprague Dawley


rat. Scientifıc Research and Essays, 2(8):319-324.
Singh, R., Ali, A., Cupta, G., Sernwal, A., Jeyabalan, G.
(2013). Some medicinal plants with aphrodisiac potential: A
current status. Journal of Acute Disease, 2(3):179-88.
Singh, S., Cupta, Y.K. (201 1). Aphrodisiac activity ofTri­
bulus terrestris Linn. in experimental rnodels in rats. J Men's
Health, 8(1):75-7.

Singh, S., Nair, V., Cupta, Y.K. (2012). Evaluation of the


aphrodisiac activity of Tribulus terrestris Linn. in sexually slu­
ggish male albino rats. J Pharmacol Pharmacother, 3(1):43-7.

Stein, R.A., Schmid, K., Bolivar, ]., Swick, A.G., Joyal,


S.V., Hirsh, S.P. (2018). Kaempferia parviflora ethanol extract
improves self-assessed sexual health in men: a pilot study. J In­
tegr Med, 1 6(4):249-5 4.

Şahin, B . (2015). Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphane­


sinde bulunan tıp ile ilgili Türkçe yazma eserler. Merhaba Gaze­
tesi Tıp Bayramı özel sayısı, cilt 15, sayı 6, s. 90-6.
148 1

Şehsuvaroğlu, B.N. (1967). Osmanlı padişahları ve bah­


nameler. Vl Türk Tarih Kongresi, Ankara, s. 423-8.
Şeş cn, R., Akpınar, C., İzgi, C. (1984). Türkiye Kütüpha­
neleri İslami Tıp Yazmaları Kataloğu. İstanbul: IRCICA.
Taha, S.A., Islam, M.W., Ageel, A.M. (1995). Effect of
ambrein, a major constituent of ambergris, on masculine sexual
behavior in rats. Arch Int Pharmacodyn Ther, 329(2):283-94.
Taha, S.A., Raza, M., El-Khawad, LE. (1998). Effect of
ambrein on smooth muscle responses to various agonists. J Eth­
nopharmacol, 60(1):19-26.
Tajuddin, T. , Ahmad, S., Latif, A., O!\smi, LA. (2003).
Aphrodisiac activity of 50% ethanolic extracts of Myristica frag­
rans Houtt. (nutmeg) and Syzygium aromaticum (L) Merr. &
Perry. (clove) in male mice: a comparative study. BMC Comple­
ment Altern Med, 3:6.
Tajuddin, T., Ahmad, S., Latif, A., <2!\smi, LA. (2004).
Effect of 50% ethanolic extract of Syzygium aromaticum (L.)
Merr. & Perry. (clove) on sexual behaviour of normal male rats.
BMC Complement Altern Med, 4:17.
Tajuddin, T., Ahmad, S., Latif, A., �smi, LA., Amin,
K.M. (2005): An experimental study of sexual function impro­
ving effect ofMyristica fragrans Houtt. (nutmeg). BMC Comp­
lement Altern Med, 5:16.
Taşçı, A. İ . (2001). Cinsel Eğitim. İ stanbul: Yedirenk Ki­
tapları.
Thakur, M., Chauhan, N.S., Bhargava, S., Dixit, V.K.
(2009). A comparative study on aphrodisiac activity of some
ayurvedic herbs in male albino rats. Arch Sex B ehav, 3 8 (6):1009-
15.
! 149

Tifaşi {tarihsiz). Rucu'u'ş-Şeyh ile's-Sıbah fı'l-Kuvveti


ale'l-Bah. Tire Necip Paşa Kütüphanesi, Necip Paşa Yazmaları
B ölümü, no. 597.
Tufan, S., Toplan, G.G., Mat, A. (2018). Ethnobotanical
usage of plants as aphrodisiac agents in Anatolian folk medicine.
Marmara Pharm J, 22(2) : 1 42-51.
Türkoğlu, Ö . (2005). Bin Bir Buse, 1923-24 İ stanbul'un­
dan Erotik Bir Dergi. İ stanbul: Kitap Yayınevi.
Uzel, İ. (2002). Türkçe bahnameler hakkında bir incele­
me. Kebikeç, 1 3 : 1 9 1-205.
Uzel, İ. (2005) . Tuhfetü'l-Müteehhilin Evlilik Armağanı.
Tabip Mustafa Ebu'l-Feyz'd en Sadeleştirilmiş Metin. Ankara:
Kebikeç Yayınları, s. 6-15.

van Anders, S.M., Goldey, K.L., Bell, S.N. (2014). Mea­


surement of testosterone in human sexuality research: methodo­
logical considerations. Arch Sex Behav, 43(2):23 1-50.
Virag, R., Frydman, D., Legman, M., Virag, H. (1984).
Intracavernous injection of papaverine as a diagnostic and the­
rapeutic method in erectile failure. Angiology, (2):79-87.
Westheimer, R.K. {2002). Encyclopedia of Sex. New York:
Continuum lnternational Publishing Group.
Wu, G. (201 6). Dietary protein intake and human health.
Food Funct, 7: 125 1-65.
Yap, R.L., McVary, K.T. (2002). Topical agents and ere­
ctile dysfunction: is there a place? Curr Urol Rep, 3(6):471-6.
Yeni, E. (201 6). Kadın cinsel işlev bozuklukları. Erkek ve
Kadın Cinsel Sağlığı (ed. Resim, S., Kadıoğlu, A.) içinde. İ stan­
bul: Türk Üroloji Akademisi Yayınları; böl. 19, s. 359 vd.
150 !

Yu, L.L., Zhou, K.K., Parry, ]. (2005). Antioxidant pro­


perties of coldpressed black caraway, carrot, cranberry, and hemp
seed oils. Food Chemistry. 91 (4):723-9.
Zheng, B.L., He, K., Kim, C.H., Rogers, L., Shao, Y. ,
Huang, Z.Y., ve ark. (2000). Effect of a lipidic extract from le­
pidium meyenii on sexual behavior in mice and rats. Urology,
55(4):598-602.
\ 151

EK- 1:

SÖZLÜK

A
a'za: organlar, vücut parçaları, (uzv'un çoğ.)
a'za-i reise: başlıca organlar, önemli organlar
a'za-yı tenasül: üreme organları
afylln : afyon, haşhaş kapsüllerine yapılan çiziklerden sızan
sıvının katılaştırılmasıyla elde edilen mum kıvamında madde,
opium

ahlat: salgılar, vücut sıvıları, (hılt'ın çoğ.), eski tıp anlayı­


şına esas teşkil eden dört unsur-dört salgı teorisindeki (humoral
patoloji) dört vücut sıvısı (kan, safra, sevda, balgam)
ak behmen: beyaz kuduz otu, Centaurea behen

ak nohud: beyaz renkli nohut, bkz: nohud

ak soğan: ada soğanı, ayı soğanı, beyaz soğan, deniz soğa­


nı, ölü soğanı, Urginea maritima; A/lium albotımicatımı da beyaz
soğan olarak adlandırılır
ak susam: beyaz susam, bkz: susam

akırkarha: nezle otu, akarkara, Anacyclus pyrethrımı

alın: yüzün, kaşlarla saçlar arasındaki bölümü


altun: altın

anber: amber balığından çıkarılan güzel kokulu, kül ren­


ginde bir madde; güzel kokulu bazı maddelerin ortak adı; amber
152 I Osmanlı· da Cinsellik Öğü tleri

ağacından elde edilen güzel kokulu reçine; Abelmoschus moschatus


da amber çiçeği olarak adlandırılır

anisun: anason, Pimpine!la anisum

arıca: pak, temiz; saf; iyi

arslan yüreği: arslan kalbi

arslanun ensesi yüni: arslan yelesi

aruk: arık, zayıf, sıska, cılız, güçsüz

arukluk: arıklık, zayıflık, bkz. aruk

asarun: çoban düdüğü, afşar otu, Asarum europaeımı

asfôr tohmı, çekirdeği: Yalancı safran.

asfôr: aspir, aspur, yalancı safran, boyacı aspiri, Carthamus


tinctorium

aş: yemek, yenilecek şey, taam

avuç: elin iç tarafı; bir avucu dolduracak miktar

ayağı keffi: ayak tabanı

ayak: bacağın yere basan son kısmı

ayu ödü: ayı safrası

ayu mayesi: ayı mayası.

ha.dam yağı: badem yağı, Amygdalus commımis türünün acı


veya tatlı varyetelerinin olgun tohumlarından soğukta sıkma ile
elde edilen yağ, Oleum Amygdalae

ha.dam: badem, Amygdalus communis


Prnf. Dr. M. İhsan Karaman i 153

bağarsuk: bağırsak, sindirim organının mideden anüse


kadar olan bölümü
bakla: baklagillerden, yeşil kabuklu ve taneli bir bitki, Vi­
cia faba; bu bitkinin yeşil ürünü veya kuru tanesi

bal: bal arılarının bitki ve çiçeklerden topladıkları bal


özünden yaptıkları tatlı, koyu, sıvı madde
balgam: humoral patoloji teorisinin temelini teşkil eden
dört vücut sıvısından biri, balgam, phlegma (Gr.)
balık: omurgalılardan, suda yaşayan, solungaçla nefes alan
ve yumurtadan üreyen hayvanların genel adı
ban tohmı: ban (ben, sorkun) ağacının tohumu, Moringa
pterygosperma

ban yağı: bin ağacının tohumlarından elde edilen yağ,


bkz.ban tohmı
barınak: parmak

baş: kafa, kelle

behmen: bkz. ak behmen, bkz. kızıl behmen


bel: bedenin göğüsle karın, sırtla kalçalar arasında kalan
bölümü; meni, sperma
belesan yağı: pelesenk yağı, pelesenk ağacından elde edi­
len yağ, dühnü'l-belesan, bkz. belesan
belesan: belesen ağacı, belsem ağacı, balsam ağacı, pele­
senk ağacı, Commiphora oppobalsamımı
belile: belilec, Terminalia Bellerica; adı geçen ağacın mey-
vesi
ben(i)z: yüz, çehre; yüz rengi
154 I Osmanlı· da Cinsellik Öğütleri

besbase: küçük Hindistan cevizi, cevz-i bevva, cevz-i buvva,


Myristicafi"agrans
bevasir: basurlar, hemoroidler, (basur'un çoğ.)
bil: bkz. bel
bilüc: piliç, erginleşmemiş tavuk veya horoz
biryan: tandırda susuz pişirilen kebap
boy[u]n: boyun, gövdenin başla omuz arasında kalan bölgesi
bögrek: böbrek
böğrülce: börülce, Vıgna sinensis
buğday: buğday, buğdaygillerin örnek bitkisi, Triticum vulgare
hôre: boraks
bôre-i ermeni: Tuza benzer bir nesnedir, kuyumcular kulla­
nırlar. Türkçe, "kuyumcu buresi" derler. Nebat şekerine dahi "bure"
denir. Arapçada ise "natrı1n'' derler.
butrak: pıtrak, pıtırak, Xanthium türlerine verilen genel isim
buzeydan: buzidan; itkasarı, tilkitaşağı, koç otu; Solanum
nigrum
hürade: talaş, kırıntı
biirô.det: soğukluk, eski tıp anlayışına göre maddelerin taşı­
dıkları varsayılan dört özellikten biri

cevıiriş: cüvariş, Farsça güvariş'in Arapçalaşmış halidir, toz


haline getirilmiş herhangi bir etkili maddeyi bal veya farklı bir tat­
landırıcıyla karıştırarak hazırlanan macun kıvamındaki bir grup ila­
cın (elektuvar) ortak adı; hazmı kolaylaştırma ve/veya mideyi takviye
etme amacıyla hazırlanan bir grup terkip.
Prof. Dr. M . İ hsan Karnımın i 155

cevariş-i hasek: Gül-i kacire: Aspir tohumudur ki bazı


ilaç için yağını alırlar.
cevıiriş-i sanavberi: Çam fıstığı kozalağından elde edilen
terkip.
cevariş-i ud: Öd ağacından elde edilen terkip.
cevarişin sakankur: Kertenkele'den elde edilen terkip.
cevarişin za'feran: Safran'dan elde edilen terkip.
cevarişin zer'uni: B ahname metninde ayrıntılı tarifi veri-
.len ve çok sayıda bileşenden oluşan macun kıvamındaki terkip
cevz: ceviz, koz,]uglans regia
cevz-i bevva: cevz-i buvva, küçük Hindistan cevizi, My­
risticafragrans; bkz. besbase
ciger: karaciğer
ciğer şiş(mek): muhtelif nedenlere bağlı olarak karaciğe­
rin hacminin artması, karaciğer büyümesi, hepatomegali; karaci­
ğer iltihabı, hepatit
cima': cinsel ilişki; cinsel birleşme
cülab: Farsça gülab'ın Arapçalaşmış halidir, gülsuyu; yu­
murta akıyla kesilmiş ve gül suyu ile kıvam verilmiş şeker; şeker
veya balla tatlandırılmış arpa suyu; müshil ve/veya müsekkin et­
kisi atfedilen ve bu amaçlarla kullanılan bir tür şurup, İ ngilizce
ve Fransızca'daki "julep" ile Latince'd eki "julapium" kelimeleri
cülab'dan müsteardır, krş.gülab

ç
ciyan otı: çıyan otu, çıyancık, yılan kökü, kurt pençesi,
Polygonımı bistorta
156 / Osın,ınlı· da Ci nsell i k Öğütleri

çalkkoyun: bkz. çalkoyın


çalkoyın: sırtüstü
çetlemük yağı: çitlenbik yağı
çetlemük: çitlenbik, Celtis türlerine verilen genel isim;
menengiç (Pistacia) meyveleri de çitlenbik olarak adlandırıla­
bilmektedir
çıban: herhangi bir dokuda veya organda gelişen, etrafı
sınırlı ve içi irin dolu şişlik, apse

çivid: bitkisel kökenli, mavi renkli, boyar madde, çivit, in­


digo; çivit otu, Isatis tinctoria; çivit ağacı, Indigofera tinctoria

çükündür pancar, çükündar, Beta vulgaris vaı: rapa, Beta


vulgaris var. falliosa; bazı yörelerde şalgam, havuç ve bazı lahana
türleri de aynı isimle anılmaktadır

D
daneçadır: çadıruşağı olarak anılan bitki, Dorema ammo­
niacum; bu bitkinin gövdesinden sızan sıvıdan elde edilen zamk
gibi yapışkan madde

danek/denk: dirhemin dörtte biri miktarındaki eski bir


.ağırlık ölçüsü, danik

dank: eski bir ağırlık ölçü birimi, dirhemin altıda biri ola­
rak kabul edilir

darçın: tarçın, tarçın ağacı, Cinnamomımı zeylanicum; bu


ağacın baharat olarak kullanılan kabuğu

darçini: bkz. darçın

dar-ı fülfül: baş biberi, uzun biber, Piper longum


darı!: ilaç, deva
Prof. Dr. M. İhsan Karaman i 157

daş: dış
demür butrak: demir pıtırak, demirdikeni, demir bıtırağı,
çarık dikeni, Tribulus terrestris
derlemek: terlemek

deva: ilaç, bir hastalığı tedavide kullanılan herhangi bir


madde veya terkip
deve yüni: deve yünü

dık hastalığı: nefes darlığı, astım, nefes darlığı ile seyre­


den klinik durumlar için kullanılan genel terim
dil altında dutmak: herhangi bir ilacı dil altında tutarak
mukozadan emilimi suretiyle vücuda alınmasını sağlamak, sub­
lingual uygulama
dil: ağız boşluğunda bulunan, tatmaya, yutkunmaya, sesle­
ri boğumlamaya yarayan organ, lingua
dilkü: tilki

dimağ: beyin

direm: bkz. dirhem


dirhem: okkanın 400'de birine eşdeğer kabul edilen eski
bir ağırlık ölçüsü
diş: çene kemiklerinin üstüne dizili, ısırıp koparmaya ve
çiğnemeye yarayan sert, beyaz organlardan her biri, dens
döğmek: dövmek, ezmek

dürtmek: sürmek, sürtmek

E
edviye: ilaçlar, (deva'nın çoğ.) bkz. deva
158 / Osın,rn l ı ' da Cinsel l i k Öğü t !L'ri

edviye-i müfrede: tekil ilaçlar, basit (bileşik olmayan)


ilaçlar, tek bir maddeden oluşan ilaçlar, krş: edviye-i mürekkeb e
edviye-i mürekkebe: bileşik ilaçlar, iki veya daha fazla
maddenin karışımıyla hazırlanan ilaçlar, krş: edviye-i müfrede

egir: eğir otu, eğir kökü, Acorus calamus


eğen: omuz; vücut, beden; sırt
emle: amule, emlec, bkz.emlec
emlec: Phy//anthus emb/ica Emb/ica ojficina/is
=

enar kabı: nar kabuğu, bkz. enar


emir: nar, nar ağacının (Punica granatum) meyvesi
encir: incir, incir ağacı, Ficus carica; bu ağacın m eyvesi
encire: encüre, ısırgan otu, kara ısırgan otu, Urtica pi!uli-
fara

endam: vücut, beden; vücudun herhengi bir azası veya bö­


lümü, organ

eşribe: içecekler, içilecek şeyler


et: et; kas dokularından oluşan vücut bölümü
etmek: ekmek
etrafil-i sagir: ıtrifal-i sagir, temel bileşenleri üç bitki
(meyvesi) "Phyllanthus emb/ica" "Termina/ia chebula" "Terminalia
be/lerica" olan terkip

eyegü: kaburga, kaburga kemiği


ezgün: ezgin, yorgun, bitkin
Prof. Dr. M . İ hsa n Karaman ! 159

F
falic: vücudun herhangi bir bölgesindeki bir veya bir grup
kasın görev yapamaması hali, felç, paralizi; felce tutulmuş, felçli
fanid/faniz: paniz; nebat şekeri, muharrefı "nöbet şeke­
ri" tabir olunur. B azıları "akide şekeri" ve bazıları "peynir şekeri"
şeklinde tefsir ederler. Bir nevi helvaya dahi denir ki şekerle arpa
unundan saf terencebinle de yaparlar.
fiis id: kötü, bozuk; hastalıklı; bozukluğa veya hastalığa ne­
den olan
fere: kadın dış genital organlarına verilen isim, vulva; eski
metinlerde terim hazneyi (vagina) de kapsayacak şekilde vulva
ve vagina için kullanılmıştır
ferfiyı1n: ferbiyun, sütleğen, şebrem, Euphorbia türleri ge­
nel olarak bu isimle anılır; bu türlerin bazılarından elde edilen
reçineli zamk kıvamında madde (bitkinin sütü)
fınduk: fındık, fındık ağacı, Corylus sp. ; bu ağacın yemişi
fıstık: fıstık çamı, Pinus pinea; şam fıstık ağacı, Pistacia
vera; bu ağaçların yemişleri

fülfül: karabiber, Piper nigrımı

galiye: misk ve anber içeren, hoş kokulu, siyah renkli, ma­


cun kıvamında bir terkip
galiz: yoğun, koyu kıvamda olan; sıkı, sert

gargara: ilaç içeren bir sıvıyı ağızda çalkalamak; boğaz


bölgesini yıkamak
germ: sıcak, hararetli
gevanş: bkz. cevariş
gevariş-i ud bk. cevariş-i ud
gevariş-i zer'uni bk. cevariş-i zer'ı1ni
gıda: besin, vücut için gerekli olan yiyecek ve içecekler
gifi: geniş
gög[ü]s: boyun ile karın boşluğu arasındaki vücut bölü­
mü; göğüs boşluğu
gök mazu: gök mazı. Mazı ağacı denilen ağacın meyvesi­
dir. Deri tabaklamasında kullanılır.

göt: kaba et, kıç


götrünmek: fitil yerleştirmek
göyündürmek: yakmak
gözün m'.irı: görme kuvveti, görme yeteneği; görme kes-
kinliği

gügercin: güvercin
gül: Rosa türleri için kullanılan genel isim
gülab: gül suyu; krş.cülab
gümiş: gümüş
günlük: günlük, kara günlük, günnük, sığala, sığla, Ana­
dolu sığla ağacı, Liquidambar orientalis

hah [habb]: koyu hamur kıvamına getirilmiş muhtelif


drogların, karışımların küçük yuvarlak taneler haline getirilmesi
suretiyle hazırlanan ilaçların genel adı, hap; tane, çekirdek, to­
hum
Prof. Dr. M . İhsan Karaman : 161

habbu'l-ban: bkz.ban tohmı; ban ağacının yemişi


habbu'l-belesan: pelesenk ağacının yemişi, bkz. belesan
habbu'l-kulkul: Cassia tora (sinameki cinsi bir bitki) çe-
kirdeği
habbu'z-zelem: habbu'l-aziz olarak da bilinir, Cyperus es­
culentus
hail itmek: bir sıvı içinde eritmek, çözündürmek

hamirsüz etmek: hamursuz ekmek

hararet: sıcaklık, eski tıp anlayışına göre maddelerin taşı­


dıkları varsayılan dört özellikten biri; iltihabın dört klasik belir­
tisinden biri; vücut sıcaklığı, ateş
hararet-i garizi: bedenin doğal sıcaklığı, fizyolojik ısısı

hararet-i muharrike: hareket ettirici sıcaklık, tahrik edici


sıcaklık, bkz. hararet
hardal: hardal, kara hardal, Brassica nigra; bu bitkinin to­
humun toz durumuna getirilmiş veya sirke ile karıştırılarak ya­
pılmış macunu, sofra hardalı; beyaz hardal, Brassica alba Sina­
=

pis alba

harir: ipek, ipekten mamul

hasek: demir dikeni, Tribulus terrestris, bkz.demür butrak


haşhaş: bazı Papaver türlerinin ortak ismi; afyon haşha-
şı, Papaver somniferum
hatmi: hatmi çiçeği, gülhatmi, hitmi, Althaea offıcinalis;
diğer bazı Althea türleri de bu isimle anılırlar
havlincan: zencefılgillerden, aynı adla anılan kök sapları
baharat olarak kullanılan güzel kokulu bir bitki, havlican, Ga­
langa offıcinalis
162 i Osm a n l ı ' da Cinsellik Öği.itlcri

haye: haya, erbezi, yumurtalık, husye, testis


helile: halile, bazı Tmnina/ia türleri için kullanılan ortak
isim
helile-i kabili: kabuli halile, ihlilec-i kabuli, Terminalia
ehebula
helva: şeker veya bal, yağ ve muhtelif tahıllarla hazırlanan
tatlıların ortak adı
helyôn: hilyevn, kuşkonmaz, Asparagus offıcinalis
herise: keşkek, kuşbaşı etle yapılan bir yemek; az kavrul­
muş un ve tavuk etiyle yapılan pelte şeklinde bir çeşit yemek
hılyet: vücut yapısı ve dış görünüş ile ilgili güzel nitelikler.
hıyar: kabakgillerden, uzun, iri meyveli, otsu bir bitki, hı­
yar fidanı, Cucumis sativus; bu bitkinin meyvesi, salatalık
hindistan kozı: Hindistan cevizi ağacının "Cocos nucifera"
meyvesi
hindustan kozı: bkz. hindistan kozı
hiri: hayri, sarı şebboy, sarı şehboy, Cheiranthus cheiri =

Erysimum cheiri
hukne: su veya ilaç ihtiva eden sıvının rektum yoluyla ka­
lın bağırsaklara sevkedilmesi, tenkiye, lavman
hummay-ı ruh': dört günde bir tekrarlayan ateş ve titreme
nöbetleriyle seyreden sıtma şekli, quartmws,febris quartana
hurma: palmiyegillerden, yemişlerinden yararlanılan, göv­
desi uzun, yaprakları büyük ve dikenli bir ağaç, Phoenix dactyli­
fera; bu ağacın meyvesi
husyetü's-sa'leb: it kasan, tilki taşağı, Orchis hircina
huşk: kuru, yabis
Prof. Dr. M . İ hsan Karaman j 163

ırku'n-nisa: siyatik sinir, siyatik ağrısı, siyatalji

ıssı: sıcak, har


ıtrıfil: tirfil, tırfıl, yonca, üçgül, bu isim Trifalium türle­
ri için kullanılır; su yoncası, Menyanthes trifoliata da bu isimle
anılır

içi yağı: iç yağı, don yağı


iğin/igen: çok, gayet, pek, ziyade

ilac: ilaç; çare; tedavi


illet: hastalık; sakatlık; bozukluk
inek südi: inek sütü

inek yağı: inek sütünden elde edilen yağ


ishal etmek: herhangi bir ilaç veya yöntemle bağırsak
muhtevasını boşaltmak, pürgasyon
ishal: dışkılamanın sık ve/veya dışkının yumuşak veya
sulu kıvamda olması, sürgün, diyare

K
kah: kap; kabuk
kabak: kabakgillerden, sürüngen gövdeli, sarı çiçekli, bir­
çok türü olan bir bitki, Cucurbita türleri genel olarak bu isimle
anılırlar
kafôr: kafur ağacından (Cinnamomum camphora) elde edi­
len, beyaz ve yarı saydam, güzel kokulu bir madde, camphora

kaim: ayakta duran; dik


164 j Osm.ınlı·da Cinsell i k Öğütleri

kakum: sansargiller familyasından, kürkü değerli bir hay­


van, Mustela erminea

kalye: yağda kavrulduktan sonra etsiz pişirilen sebze (pat­


lıcan, kabak vb.) yemeği
kalye-i gezer: yağda kavrulduktan sonra etsiz havuçla pi­
şirilen sebze yemeği
kan aldurmak: kan aldırmak, hacamat ve fasd ile kan akı­
tılması, flebotomi
kan: kan, damar sıvısı, humoral patoloji teorisinin temeli­
ni teşkil eden dört vücut sıvısından biri
kantaryôn: kantaryon, bazı Centaurea türleri bu isim ile
anılırlar
karaca: rengi karaya yakın olan, siyahımsı; üst kol, pazu
bölgesi
karanfil: karanfil ağacının (Caryophyflus aromaticus) ka­
ranfil yağı elde edilen ve baharat olarak kullanılan, küçük çivi
biçimindeki tomurcuğu; karanfil çiçeği, Dianthus türleri içi n
kullanılan ortak isim

karanfül: karanfil, bkz.karanfıl


karın: göğüs kafesi ile leğen boşluğu arasında kalan vücut
bölümü, batın

karınca: karıncalar familyasından, boylan birkaç milimet­


re olan ve oldukça kalabalık bir toplum düzeni içerisinde yaşayan
zarkanatlı böceklerin genel adı

karlanguc: kırlangıç, kırlangıçgillerden, geniş gagalı, çatal


kuyruklu, ince uzun kanatlı, ötücü, küçük göçebe kuş, Hirımdo

kasnı: Kadıağacı, şeytanboku bitkisi ve bundan elde edi­


len tıbbi zamk.
Prof. Dr. M . İhsan Kn ram<ın : 165

kasuk: kasık, vücudun karın ile uyluk arasındaki bölümü


kaş: gözlerin üzerinde bulunan kısa kıllar

katı: sert

katıran: katran, bazı ağaçlardan (çam, ardıç) ve maden kö­


müründen elde edilen, ağır kokulu, koyu, yapışkan madde
kavirak: daha güçlü

kavuk: mesane, sidik torbası

kavun: kavun, Cucumis melo

kaz: perde ayaklılardan, iri ve beyaz veya boz tüylü, suda


ve karada yaşayan, uçan, yabani veya evcil kuş türlerine verilen
isim, Anser
kebab: kebap, ateşte veya kap içinde susuz olarak pişiril­
miş et; kızartma, çevirme veya kavurma yoluyla hazırlanan her
türlü yiyecek; kavrulmuş, kızarmış
kebahe: kebabiye, kuyruklu biber, Hind biberi, Piper cııbe­
ba = Cubeba offıcinalis

keçi südi: keçi sütü

kef: köpük

keff: avuç, avuç içi; ayak tabanı

kehrübar: kehribar, kehruba, taşıllaşmış (fosilleşmiş) bir


tür bitkisel reçine, ambra

keklik: tavuksular takımının, sülüngiller familyasından,


güvercin büyüklüğünde, eti için avlanan bazı kuş türlerine veri­
len isim, Perdrix

kel: saçsız kişi; saçsızlık hali


166 1 Osma n l ı · d<ı Cinsellik Öğü tleri

keler: kertenkele, kertenkeler; keler balığı, Rhina squatina


kelete: kertenkele
keltekele: kertenkele
kendene: zambakgiller familyasından, gövdesi ve yaprak­
ları sebze olarak kullanılan, soğanlı bir bitki, pırasa, gendene,
gen dena, Allium porrum
kerdeme: gerdeme, tere, Lepidium sativum ve Lepidium
latifolium bu isimle anılırlar
kerkes yüni: kerkes tüyü, bkz.kerkes
kerkes: akbaba; özellikle mısır akbabası, küçük akbaba,
Neophron percnopterus
keşir: bkz.keşür
keşür: havuç, Daucus carota
ketan: keten, kettan, Linus usitatissimum
kıl: hayvanların derisinde, insan vücudunun belli yerlerin­
de çıkan, üst deri ürünü olan ipliksi uzantı
kıllet: azlık, kıtlık
kırfe: bazı aromatik kabuklar için ortak isim olarak kul­
lanılmakla birlikte, özel olarak tarçın (tarçın kabuğu) için kulla­
nılır, bkz. darçın
kıst: bkz. kıst-ı bahri şirin
kıst-ı bahri şirin: kıst, bu bitki Arapça literatürde kust ya
da kust-ı bahri, Farsça literatürde kust-ı şirin olarak geçer, Costus
arabicus Costus speciosus
=

kızıl behmen: kırmızı kuduz otu, Statice limanımı


kızıl dilkü: kızıl tilki, köpekgiller familyasından, kürkü
değerli bir hayvan, Vulpes vu!pes
Prof. Dr. M. İhsan Karaman i 167

kızıl sirke: bir sirke türü, kırmızı sirke, krş.sirke


kızıl şeker: esmer şeker, kahverengi şeker
koçışmak: kucaklamak
koyun südi: koyun sütü
koyun: geviş getirenlerden, eti, sütü, yapağısı ve derisi için
yetiştirilen evcil hayvan, Ovis aries
koz yağı: ceviz yağı, bkz.cevz
koz: ceviz, bkz.cevz
köknar içi: çam fıstığı
köknar: fıstık çamı, çam fıstığı ağacı, Pinus sp.; bu isim
Abies türleri için de kullanılmaktadır
köy kuşı: serçe, darılcan
kuft olmuş: dövülmüş
kulınc: kulunç, ortasında boşluk olan veya kanal şeklin­
deki bir organda meydana gelen kasılmaların yol açtığı şiddetli
ağrı, kolik
kunduz hayesi: kunduz hayası, su köpeği hayası, cündi­
bidester
kurd ödi: kurt safrası
kurı: kuru
kurt yüreği: kurt kalbi
kusdurmak: kusturmak, mide muhtevasının ağız yoluyla
boşaltılmasını sağlamak
kust-ı bahri: bkz.kıst-ı bahri şirin
kuvvet: fiziksel güç, takat
kuzab/kô:dab: pekmez, dibs
168 J O!'m,mlı' da Cinse l l i k Oğütlcri

lisanü'l-asafir: kuş dili, bir tür dişbudak (Fraxinus) ağacı;


bu ağacın tohumu
lisanü's-sevr: lisan-ı sevr, sığırdili, Borago ojficinalis; bu
isim bazı Anchusa türleri için de kullanılır
lu'be-i berberi: Endülüs lügatinde surincan ismidir. Mı­
sırlılar ukne derler. Mısır'da tiryak, Türkçede öksüz oğlan çiğde­
mi derler

M
ma'acin: macunlar, bkz. ma'cun
ma'cun: macun, öğütülmüş ya da toz haline getirilmiş
drogların şurup, bal veya bir öz ile karıştırılması suretiyle hazır­
lanan hamur kıvamındaki ilaçların genel adı
ma'de: mide
mağz: beyin, dimağ; akıl; ilik; iç, öz
mahrurü'l-mizac: sıcak mizaçlı, hararetli
maide: bkz. ma'de
mak'ad: makat, oturak yeri, kıç; kalın bağırsağın dışarıya
açılma yeri, anüs
maraz: hastalık, bozukluk
mastaki: sakız ağacı, Pistacia lentiscus; adı geçen ağaçtan
elde edilen reçinemsi madde, damla sakızı
meme: meme, göğüs

meni: içinde erkek cinsiyet hücrelerinin bulunduğu sıvı, er


suyu, erlik suyu, sperma
Prof. Dr. M. İhsan Kar<ıman ; 169

merg: ölüm
merg-i müfacat: ani ölüm
mersin: mersin ağacı, murt, as, Myrtııs commıınis
mertôbü'l-mizac: mizacı rutubetli, yaş mizaçlı
mesane: idrar kesesi, sidik torbası
mesmum: zehirlenmiş; zehirli
mest: sarhoş, aklı başında olmayan; kendinden geçecek
ölçüde haz duyan
mevzek: mevzec, mevizec, bit otu, Delphiniımı staphisagria
misk: erkek misk keçisinin (Mocshus moschiferus) (misk
kedisi ve misk geyiği olarak da bilinir) karın derisinin altındaki
bir torbadan elde edilen, ağır ve kalıcı kokusu olan bir madde;
muhtelifhayvanlardan elde edilen benzer maddelere de misk de­
nir; misk gibi kokan çeşitli bitkiler, özellikle misk otu (Mimulus
moschatus) da bu ad ile anılır

miskal: bir buçuk dirheme eşdeğer eski bir ölçü birimi


mizac: karışım; tabiat, huy, eski tıp anlayışına göre dört
temel salgının bileşimi mizacı oluşturur, herhangi birinin baskın
olması halinde demevi, safravi vb. ya da sıcak, soğuk vb. mizac­
dan söz edilir
mualece: ilaç verme, ilaç kullanma; ilaç vererek herhangi
bir hastalığı tedavi etme
muharrik: hareket ettiren, harekete geçiren, tahrik eden
mukaşşer: kabuğu soyulmuş, kabuğundan arındırılmış
murabba: terbiye edilmiş; kaynatılıp kıvama geldikten
sonra dondurulmuş meyve suyu tatlısı; reçel
170 / Osm.mlı' da Cinsellik Öğfüleri

mübaşeret: bir işe başlama, girişme; temas etme dokun­


ma; cinsel ilişki
mücame'at: cima etmek, bkz: cima'
müferrih: ferahlatıcı, iç açıcı, sıkıntı giderici
mühemi: iyice pişirilmiş
müselles: üçgen; üçlü, üç kat; üç kez kaynatılıp koyulamış,
baharat ve şekerle karışık meşrubat
müselles-i şer'i: şarap olabilecek hale gelmiş olan üzüm
suyundan yapılmış şıranın üçte ikisi gidene kadar üç defa kay­
natılıp içine çeşitli otların katıldığı ve üzüm suyunun üçte bire
düşene kadar kaynatıldığı bir tür içecek (haram sayılmamıştır)
müşk: müşg, misk, misk kokulu, bkz: misk
müzmin: kronik, süreğen

N
nardin: sünbül-i rumi için kullanılan bir başka isim, bkz.
sünbül-i rumi; Nardus stricta için de bu isim kullanılır
narenc: turunç ağacı, turunç, Citrus aurantium vm: amara
nar-ı misk: Diğer adı "Nar-ı hindi"dir ki kırmızı ve orta­
sında bir miktar yeşili olan bir tohumdur. Arapçada "rumman-ı
Mısri" denir
narmüşk bk. nar-ı misk
nebat şekeri: nabat, nabat şekeri, nöbet şekeri
neffa.h: yel hasıl eden, gaza neden olan
nefh: üfleme, hava verme; yel, gaz
nemek: bir damla
Prof. Dr. M. İ hsan Kararruın ! 171

nergis: nergis çiçeği, fulya, Narcissusjonquilla; diğer birçok


Narcissus türü de isimle anılır
nerm: yumuşak, latif, mülayim
nim küft: yarı döğülmüş
nizar: zayıf

nohud aşı: nohut yemeği, bkz.nohut


nohud: nohut, Cicer arietinum
nuksan: noksan, eksilme, azalma; yokluk, eksiklik

oğlak: keçi yavrusu


oğlan: evlat, çocuk (erkek veya kız)

oğlancuk: küçük çocuk, bebek, bkz. oğlan


ot: bitki, nebat; ilaç

panbuk çigidi: pamuk çekirdeği, bkz.panbuk


panbuk: pamuk, ebegümecigillerden, koza biçimindeki
meyvesi olan, sıcak bölgelerde yetişen tarım bitkisi, Gossypiıım;
bu bitkinin tohumlarının çevresinde oluşmuş ince, yumuşak tel­
ler
pehlô.: yan, vücudun iki yanından her biri, koltuk ile kalça
başı arasında kalan beden bölümü
perverde: terbiye edilmiş

R
razaki: bkz.razıki
172 / Osın.1111ı· da Cinsellik Oğü t lcri

razeki: bkz.razıki
razıki: bazı beyaz üzüm çeşitlerine verilen isim
rene: sıkıntı, zahmet; hastalık; ağrı, sızı
reyhan: fesleğen, Ocimum basilicum
rıtıl: sıvıların miktarını ölçmede kullanılan eski bir birim
ruh: canlılarda bulunan madde-i hayatiyye; kuvve
rutôbet: nem, yaşlık, eski tıp anlayışına göre maddelerin
taşıdıkları varsayılan dört özellikten biri

safra: safra, öd, humoral patoloji teorisinin temelini teşkil


eden dört vücut sıvısından biri, sarı safra
safravi: safradan kaynaklanan; safraya ait; safrayla ilgili;
safraya benzeyen
salık: döğme, ezme, bir şeyi döğerek toz haline getirme
sakankur: kum kertenkelesi, skink, Lacerta scincus = Scin­
cus scincus

samur: samur, sansargiller familyasından bir memeli türü,


Martes zibellina
sancu: sancı, ağrı
sayrıcağı: hasta, hastalıklı, hasta mizaçlı
sayru: sayrı, hasta
sayrulık: hastalık

serçe: serçegillerden, insanlara yakın yerlerde yaşayan,


koyu boz renkli, ötücü küçük bir kuş, Passeı· domesticus
serd: soğuk, barid, krş: bürudet
Prof. Dr. M. İhsan Karam<.ın ' 173

sevda: humoral patoloji teorisinin temelini teşkil eden ve


vücutta var olduğu kabul edilen dört vücut sıvısından biri, kara
safra
sevdavi: sevdadan kaynaklanan; sevdaya ait; sevdayla ilgi-
li; malihülya ile ilgili, malihülya belirtileri gösteren, melankolik
sığır ödi: sığır safrası, bkz.sığır

sığır südi: sığır sütü, bkz.sığır


sığır: boynuzlu büyükbaş evcil hayvanların genel adı

sınab: hardal, bir tür hardal terbiyesi

sikencübin: sirkengübin, sirkencübin, ana bileşenleri sirke


ve bal olan terkip, oxymel (İng.)

sine: göğüs, sadr; yürek, kalp


sinir: sinir, sinir lifleri demeti, a'sab

sirke: ekşimiş üzüm suyu


soğan: zambakgillerden, yemeklere tat vermek için yum­
rusu ve yeşil yaprakları kullanılan güzel kokulu bitki, Allium cepa
soğulcan: solucan; solucan şeklindeki bağırsak parazitle-
rinin genel adı
sovukluk: soğukluk, soğuk mizaclı olma hali, bkz. bürudet

sovulmak: içi boşalmak, sönmek, inmek.

su'd: uzun sad, Cyperus longus; bir başka Cyperus türü (Cy­
perus rotımdus) su'du'l-hımar olarak bilinir
su'ü'l- mizac: mizacın terkibinin bozulması hali, kötü mi­
zaçlı, bozuk mizaçlı
suci: süci, sücü, alkollü içki, mey
suhi yağı: soğan yağı.
174 j Osm,ııılı· da Cinsellik Öğütleri

sı.irincan: sürincan, sürencan, Co/chicum autumnale


susam: bkz.susam

susam: susamgillerden, sıcak bölgelerde yetişen küçük bir


bitki, Sesamum indicum; bu bitkinin yağ çıkarılan, öğütülerek ta­
hin elde edilen tohumu

sıisen: birçok Jris ve Liliımı türü için ortak isim, zambak

süd: süt

sükker: şeker, bkz.şeker


sünbül: sümbül, zambakgiller familyasından, soğanlı, kes­
kin kokulu bir bitki, Hyacinthus orientalis

sünbül-i hindi: Hind sünbülü, Nardostachysjatamansi

süst: gevşek; güçsüz

ş
şaf: rektal yoldan uygulanan, vücut sıcaklığı ile erimeğe
müsait, küçük koni şeklindeki ilaçların genel adı, fitil, suppozi­
tuvar

şakakul: yabani havuç, Pastinaca schekakul

şalgam: turpgillerden, yumru köklü bir bitki, Brassica


rapa; bu bitkinin kökü

şarab: içilecek şey, meşrubat, şurup; şarap, hamr

şarab-ı safi: safve muattar şarap, rahik; iyi kalitede şarap

şeker cülab: şeker suyu, şerbet, gülsuyu

şeker: şeker kamışı, şeker pancarı vb. bitkilerin sap ve


köklerinin usaresinden elde edilen tatlı madde
Prof. Dr. M. İhsan Karaman ! 175

şerbet: genellikle meyve usareleri ile su ve şekerden yapı­


lan tatlı içecek; sıvı halinde olup bardakla içilen ilaçlara verilen
genel isim
şeytaric-i hindi: Plumbago zeylanica
şikafte: parçalanmış, yarılmış; kırık, yarık
şirugan yağı: şırlağan, şırluğan, susam yağı
şiş: enflamasyon, apse, ödem, ur gibi nedenlerle nedenler­
le ortaya çıkan şiş, şişkinlik, kabartı
şorba: çorba, sebze, tahıl, et vb. ile hazırlanan sıcak, sulu
içecek

T
tamar: damar, kan damarı
tatlu: tatlı
tavuk: evcil tavuk, tavuksular takımının sülüngiller famil­
yasından, eti ve yumurtası için beslenen bir kuş türü, Gallııs do­
mesticus
teke sakalı: tekesakalı bitkisi, lihyetü't-teys, Tragoponon
pratensis
ten: gövde, beden, vücut; insan vücudunun dış yüzü, cilt
tenkıye: temizleme; lavman, krş. hukne
tere: bkz.kerdeme
terengibin: bkz. terengübin
terengühin: kudret helvası, men; Basra balı, menn (Ar.),
manna (İng.)
tesnim: semirtme, yağlatma, kabartma.
tıla: deri, hastalıklı doku ya da bir lezyonun üzerine sürü­
lerek uygulanan ilaç, merhem
1 76 1 Osın,ınlı' da Cinsellik Öğütleri

tirid: tirit, et suyuna ekmek konularak yapılan yemek; ye­


meğin suyu

tiryak: genellikle panzehir özelliğine sahip olan, farklı


amaçlarla da kullanılabilen bir grup ilacın ortak adı

tiryak-ı ekber: bir tiryak türü, tiryak-ı faruk olarak da bi-


linir

tiryak-ı kebir: bkz. tiryak-ı ekber


tohm: tohum, bezr

ton: don, giysi, kıyafet; iç çamaşırı, külot


tudak: dudak
turak otı: durak otu, dere otu, Anethum graveolens
turb: turp, turpgillerden, yaprakları tüylü, çiçekli bir bit­
ki, Raphanm sativus; bu bitkinin yenilen etli kökü.

ruzeri: yaban hardalı, çalgıcı otu, Eıysimımı efficinale =

Sisymbrium o.fficinale
tüffah: elma ağacı, Pyrus malus; bu ağacın meyvesi, elma

uca: oturak yeri, kıç, sağrı; kalça kemiği; kuyruk sokumu

uçuk dutmak: havale geçirmek


ud-ı ham: ud-ı halis: Halis/taze öd ağacı

ıid-ı hindi: Hint öd ağacı, Aloexylon agallochımı


ulıika düşmek: ana rahmine düşme, gebe kalma, döllen­
me, konsepsiyon

usare: özsu, özüt

uşak: küçük

uyluk: kalçadan dize kadar olan bacak bölümü


Prof. Dr. M. İ hsan Karaman : 177

uyuz: şiddetli, inatçı kaşıntı ile seyreden klinik tabloların


ortak adı; uyuz hastalığı
uzv: beden kısımlarının her biri, beden parçası; organ

Ü
üzüm: asmagiller familyasından, meyveleri için kültürü
yapılan, tırmanıcı gövdeli, çalı formundaki bitkiler; asmanın taze
veya kuru olarak yenilen ve salkım durumunda bulunan meyvesi
üzüm şarabı: üzüm sularının muhtelif usullerle mayalan­
dırılmasıyla elde edilen alkollü içecek

yağ: yağ, yağ formundaki ilaçların genel adı, dühn


yaku: yakı, yakıcı ve tahriş edici nitelikteki ilaçların (ve­
sicatorium) bir beze emdirilerek veya sürülerek deri üzerine uy­
gulanması
yasemin yağı: yasemin çiçeğinden elde edilen yağ, bkz.
yasemin
yasemin: yasemin, yasemin çiçeği,jasminum o.ffıcinale; di­
ğer bazıjasminum türleri de bu isimle anılırlar
yavlak: pek, çok, gayet; uzun, uzamış
yavrı: yavru
yerakan: kanda bilirübin düzeyinin yükselmesi ve doku­
larda bilirübin birikmesi neticesinde göz akı, deri ve mukozala­
rın sarı renk alması, sarılık, ikter, icterus
yil: yel, içi boş veya içinde boşluk olan organlarda birik­
mesi ve toplanması halinde hastalıklara, rahatsızlıklara yol aça­
cağı düşünülen hava; midede ve bağırsaklarda toplanan gaz; kas
ve eklem ağrıları ile seyreden hastalıkların genel adı, romatizma
178 I Osm,ıntı· da Cinsellik Oğütlcri

yiyir: pis kokulu, pis


yoğun: koyu, kalın; sıkı, dolu

yumurda: yumurta

yüklü: gebe, hamile


yürek oynamak: çarpıntı, hafakan, palpitasyon

yürek: kalp; mide

za'f : zaaf, zayıflık, kuvvetsizlik, eksiklik, yetersizlik


za'feran: safran, Crocus sativus; bu bitkiden elde edilen ilaç
ve baharat olarak kullanılan madde

za'if: güçsüz, kuvvetsiz, takatsız; iktidarsız


za'iflik: za'if olma hali, bkz: za'if
zanbak yağı: zambak yağı, zambağın damıtılan özünden
elde edilen yağ, bkz.zanbak

zanbak: zambak, Lilium türleri için kullanılan ortak isim;


bazı Iris türleri bu isim ile de anılırlar

zeban/züban: dil
zeker kıyama gelmek: erkeklik organının sertleşmesi,
ereksiyon

zeker süst olmak: ereksiyonun gerçekleşememesi hali


zeker: erkeklik organı, penis
zencebil: zencefil, Zingiber officinale
zift: çam, katran, köknar gibi ağaçlardan elde edilen katı,
siyah, parlak madde, karasakız

You might also like