You are on page 1of 1057

٠

1،،„،‫اإ‬٠
‫ا‬1
،«٠
‫ا‬،،،،٠
٠،،‫؛ا‬٠

،‫اا‬٠
‫ أاأ‬٠
‫ ا ا أ اا‬٠
,‫اا‬,,٠
,,‫إ‬,.

Eser rfe Musannifi ve Şârih، Hakkında...


elMzdeki *Şlr'0l-l$ISnı N ، ’’t ‫؛‬- Rabbani MiiceddiıM Elf-İ
S M Abınetf fhM ı ،kuddfsa sffnıhuJ aziz) .MeJciûbât» ‫؛‬sfml‫؛‬
٠‫ ئﺀﺀ‬ajsbında madh buyurduğv, imSn. akaid, amei, ahlak ve İslâm dininde
alla. k٠m?u. akraba V. c٥m٦yy٠٠te ‫اا‬3‫ أ'ﺀ‬örf V. Sd« bilgilerinin sağlam kay-
nağt, .Imteln ،emel kitablarındandır. Şerhi ise. en kiymeHi yözotuz küsur
k - Istittde ederek hazırlamnı;. pek gZel bir eserdir, istifâde edilen
krtsblenn isimleri, ?erh edilen mavzûlann sonunda geçtiği gibi, kitabin 23.
sahifesinde ».Irka? Söz• ba$))l> altında da bir arada bildirilmektedir.

Bir mUsIömen l‫ ؛‬ln ‫ ؛‬ok zaruri olan bu bilgiİBrie amel ediliree, insan
elgunlajır. Kul Dimanm zevkini tadar. İmân ve ibadeti kulluğun borcu, vazifesi,
battâ b i l k a i İcabı bilir. Kalben, rthen olgunlaşır. Hayata bakışı, davra-
» ‫ ؛‬lari değişir. Nefls ve şeytânın zararlarım, aldatma ve hile yollartnı sezer
K ^ n ı I I *iresinin t‫ ؛‬lnd٠ btılur.

Bu - ‫ اﻻ‬kteb ve şerhleri hakkında, ^ b Çelebi «Keşfii'&ain٥n«'٠m


1044, sahifesinde ş ٠yle diyor:

ŞİR'ATÜVİSUM: Imta, vâiz, RöMMelfim «tohammed bin Eböbekr'in


eseridir. Müellif «hnfifflzâdeı diye tanınmıştır, tfanefi m«hebl âlimlerinden-
dir. Hicri 573 [milâdî ١١^ yılın* vefât etmlşffr. ‫ ؟‬ok faideli, .pek n.fîs bir
kitabdır. Bir ellddir. Altmışbir fasil .zere tertlb etmiştir.

Bunu, Molla Ya'taıb bin Sej^rld Ali .ok güzel, pek faideli bir şekilde
şerh etmiştir, (şarih) hicri S31’de (milâdî 152.J vefat etmiştir. Bu şerhin
ismini. .M e fa i.ıu ‫؛‬lı٠n ve Mesaftu'lCenân. [yani Cennetterin Anahtar-
lan, Gdnülterin KandlleriJ koymuşftır.

? 8 * edenlerden biri de, .KUrd Efendi, diye tanınan ?eyh Muhammed


bin dmer'dlr. Şerhin ismini ٠Marşid٥٦.E„am ila ٠ârl٠
s«eiam R Çir'atl’l-I٠«m»
vem١ l٠«r. Ikl clkJdlr.»

- ‫ ا‬M٥e«lB٠ri kitabinin I. cild, 464. sahifesinde şöyle diyor:

- ٧‫ ا‬٠ ‫ س‬- { - A«^eJ, alimler arasında meşh.r ve makb.1


bir eser OİM . ’- ’ın fazflrtli şfirihıdır. ®ateten'ı da Arapça olarek
şerh - r . Diğer eserieri sunlariır: Se١ndd Şerifin Şeıh-I Feraiz’ına ٠
ş ^ E e v ٠eAttŞari ٠4 M m K a m S e y y h R ,H a ş(y « 4 Ş e riM -H ce fîA m i'ıv
1 , M . A» ‫ د‬, - , y m vafli'nln «M١r٠a٠٥1٠C lrt„ ve
Wmli ^ k tarihini de kısaltinıştır. Hac .1 şerifi ifadan
'd8n٥٠٥ Siraeında hicri Wfde fmliaıft 1S24١ vefat etmiştir, şir'a şerhi basil-
m٠٠tir.

‫ااا‬٠
‫اا‬٠
‫اا‬٠
‫اا‬٠
‫اا‬٠
‫اا‬٠
‫ا‬٠
٠‫ا»ااا‬٠
‫اا‬٠
‫اا‬٠
«‫اﺀ‬٠
W agi. Basta: OTAĞ İT B A A SI. Tel; 76 44 11
Haaran 1881/JSTANBÜL.
1. ޱR’ATÜ’L - ÎSLÂM (Seyyid Alizâde)

‫ ﺀ„هﺀد‬GONONON 81‫ع‬0‫ع‬................................................................................................407
A; ٥re gOnOne say.i ger.kir.................................................................................. 408
Cabrâll, Mîkâfl, (srtfll w Ar? (la KOrs 0 gün yaratı,mı?fır.............................. 405
٥ g٥n om. tutma(( sönnett(r....................................................... ... ... ... ... 410
٥ g٥n hsaımlannm gSnJflnü aJıp onfarı rfcı eder....................................................411
AjOre g٥n٥ ‫ اﺀ(اا‬rahim yapar ............................................................ ... ... ...
412
0 gOn dfcir maellslerinda hazır bulunur ........................................................... 412
٥ ٥٥n mOslümanlardan en ez on fclşiye selâm verir ... ... ............................. 413
0 gfln insanlara sakalık yapar, yemek yedirir ................................... ... ... 413
0 gOn aplara yemek yedirir, çıplaklan giyindirir ... ... ... .............................. 413
٥ g٥n mOslOmanlann yolımdan eziyet verecek şeyleri kaldırır . . . . . . . . . ... ... 413
٠81AM٠AW ٠B ،A N .......................................................................................................... 414
Hz. lamall Aleyhisselâm'ın kıssası ...................................................................... 415
Bayramın birinci g٥n٥ namazdan sonra kurfanı keser ..................................... 419
Koyun sinsinden ko‫؟‬u tercih ed er....................................................................... 420
Semiz ve herkes Jarafindan beğenileni tercih eder .......................................... 4«‫ا‬
Kurbandan et verirften gönül hoşluğu ile, içtenlikle verir. I ^ k eder ... ... 420
KUrhan kesme âdabı .......................................................................................... 421

HElilL B M K ............................................... ... .................................................. ... 425


HelSI ve ho? rızık taleb etmek, kimseden bir şey dilenmemek, iffet ve ismet
İçinde yaşamak................................................................................................ 425
‫| ة‬،| rnkın ?eşitli yollan vardır........................................................................... 428
Kişinin yediği en heiai ve hoş şey, kendi emeğiyle kazandtğıdir ... ... ... ... 428
Hz. Lok ii'ın oğlune öğüde.................................................................................... 428
Ticarette doğnıhıktan aynimamalı ..................................................... ... ... ... 430
Esaret bsbındateclr « . i r olmahdır..................................................................... 430
MaslOman, safin alaşağı şeyi kötülemez, satacağım da öğmez .... ... ... ... 431
Vemin ederek malını satmağa ?alışmaz.............................................................. 432
Sattığı ?eyln gizil ve gOrönen tottln ayıp V. kusurlarını İzhâr mJerek söyler 432
AlıŞ'VerIşlenle bıj«net yeluna sapmaz................................................................ 433
Sattğı malin ayıp V‫ ؟‬kusuıfannı Srterek hile yapmaz.......................................... 433
Ikl kJşl alışveriş yarken gelip mOşterl kızışılm az............................................ 433
Ahffl-satımda kolaylık gösterir............................................................................... 434
Parası varken - I uzatmaz............................................................................... 436
Boruya mflhlet wrir, gSp dımımdayken onu zorlamaz ... ... ... . . . . . . ... 438
İşçinin Öswln1 alranın teri kummadan öder.......................................................... 438
Alış٠ver٠ fazla Wcadele ve münakaşa etmK ........................................... 437
IMya? anmda, başkasından 8d٥n? istediği zaman, ödemek nlyyetl ile ister ... 438
71cawy ٠ ٠ ı f e l z ^ son derese saktnir.......................................................... 439
Fafz y e m ; hakkında şöhldük de yapmaz........................................................... 440
a im , hıraız ve halnfcn Wö bile bir şey satın almaz ..................................... 441
2in٥ karaılı٥^ a alman ٥٠r r t ................................................................................ 442
i l i n alAğı Seret..................................................................................... ... ... 442
KOprtt pması. ٥٠! ha^«nm Ozmlne çekilen b٠٠a ٥c r « l ..................................... 443
11«^ k^ılığı^a .inan h ^ ly e ........................................................................... 443
‫ ئ‬.^Inlll( çağma ‫ ﺻ ﺪ‬çocuğun k - ..................................................... 444
Ibtt^ ............................................................................................................. .
‫؟‬eldrilld m *n ٠ m edereJf. sırf farie fletle sattnak ve k٥r sağlamağa ٠ lr . . . . . . 448
:.İNDEKİLER 11

Çarşıya g!rerken oranın fitne ve kötülüklerinden Allah'a sığınır ... ... ... ... ... « 7
Ekin ekerken ve ağaç dikerken umumî menfaati gözetmelidir............................. 448

.y e m e ve İÇMENİN ADAB ve USOktI ... ... ... ... ... ... ........................................ 457
Yenen ‫؟‬ey helal ve ho? olmalıdır......................................................................... 457
Helal lokmay، kim iste r?.............................. ............................ ... ... ... ... 459
Sofrada bakliyat, yeşillik, sebze bulundurur......................................................... 463
Kötü kimselerle yemez-İçmez, İçki İçilen sofraya oturmaz .............................. 467
Yemsirten önce ve sonra elleri yıkamalıdır ......................................................... 470
Yemek yerken Besmele çekmeye dair .............................................................. 471
Ekmeğe son derece saygı göstermelidir............................................................... 475
Yemeği koklamaz, başkalarım tiksindirecek İşleri yapmaz.................................... 477
Yemek yemekle sağlıklı ve güçlü olmağı kasteder . . . . . . . . . . . . . . . . ................. 479
Dâvete gittiğinde gösterilen yere oturur.............................................................. 480
Sofrada arkadaşının kendisinden daha çok yemesini iste r................................... 481
Yemek İçin kimseyi Israrla davet etmez .............................................................. 484
Sofradaki misafirler kalkmadan kendisi kalkmaz................................................... 486
Birinci lolonayı yutmadan !.kinci lokmaya başlamaz 487
Yolda, ayakta ve yürüyerek yemez........................................................................ 488
Tıkabasa yemek her 'çeşit hastalığın anasıdır....................................................... 490
Yemekten sonra dişlerini fırçalar ................................................................ ...4 9 6
Yemelrtsn sonra ellerini yıkar, ev sahibine bereket, rahmet ve mağfiret diler 498
Midesindeki yemekleri namaz ve zikirle hazmettirir, yemekten sonra hemen
yatıp uyumaz..................................................................................................... 500

BAZI YEMEKLERİN, MEYVE VE İÇECEKLERİN FAZİLCTİ ............................................... sot


Mercimek.çorbası ..................................................................................................... 5.1
502
Sütlü yemek ... 504
Sirke ... .. 504
Hurma ... .. 05
OzOm ... ... 505
Bal 507
PIISv I
Bakla I
Çörek otu ... .. 509
Kuru OzUm 511
Ayva ... ... 512
513
Nar ...
incir ve zeytin.. 513
514
KOTpuz
516
Hıyar (salatalıkl
. 516
Patlıcan ... ..
. 519
Kereviz ... ...
. 519
Kabak .... .5 2 (
Mantar ... ... .. ٥١
Soğan .. ٥ '
Turp ... .. .. S»
Y iu r t e
12 ŞiR’ATÜ'L - JSLAM (Seyyid A i l e )

SU İCME ÂDÂBI VB İ N U iLOlU KONULAR...................................................... 524


GBCB yatarksn kapıların kapatılıp «mbalann sSndOrOlmesi............................... 526
Ayakta 311 Içmaye dair.................................................................................... 528
A. ksmına su lîmameye dair ......................................................................... 529
Suyu ttr def'ada tak n٠ ste l٠m٠way٠ dair ... ... ... ................................. 530
BBlSE GİYMENİN AOASİ.......................................................................................... 533
Sarık giymek tir lllm V . wkar alametidir.......................................................... 534
Inea veya kelin ipek elbise gijmemell............................................................... 539
W r l^ elbiseleri yıksyıp temklemeye dair ................................................ 539
SIyliekten kasıt ne olması gerekir?............................................................... 542
Y i takmak ifeerine.. ... ... ..................................................................... 550
Misk Ig٥wl ketal) II. tekulanm. dair........................................................... 552
Ssfları gön 8?‫ „ا‬taramaya dair......................................................................... 554
aiMarittram٠ vetraşolmyadalr............................................................... 558
Çe?ltl! ١«eut ttmbllklerine dair...................................................................... 560
Sakal trayı.................................................................................... 562
Tım^OT .tesmeye dair .................................. ............................................. 563
SOnnetoiık ................................................................................................. 566
H a n a g l ^ e dair... ... ... ........................................................................ 568
Kadınlenn hamama gltoelert mes.elesi............................ ‫؛‬............................ 572
MESKEN VE BİMA EDİNMENİN SfiNNCT V E ‫ ﺀ‬0 ‫ ﺀ‬6 ‫ا‬............................................... 575
Bin., ipinde IbBdet etoek.ve Sieak IİB soğuktan korunmak maksadıyla yapar,
ev patken pok para harcama?, h a ^ para hartama?............................. 575
^inl w k a - , » d u sı. tOTl? tuter, eve girip çıkarken Besmele ‫؟‬eker ...... 577

YBBOME adam ....................................................................................................... 581


&den ne demelidir?............................................................................ 581
Saiamta٠ ٩ a dair . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 588

K İ Ş M A ADAM ... ... ........................................................................................ 591


MOmlnln a‫؛‬n gitael hasirti s٥٠٠ r ................................................................... 591
Reııll konuçılaıdan (mölSya’nld^ kapınmak ................................................. 592
Alpak sesle, tane «ne kenuçmaya dair.................................... ... ... ... ... 596
Doğnt tenırcmaya, do٥rtilukW aynimammra dair............................................ 599
Ta’ri? ve Idnayelt k ıp m a k ............................................... 604
Konuaurkan lâraza ve m٠٠‫ ؛‬deWen ^ Inm ak................................................ 608
Htelv va gıybrt baktonda.................................................................................. 6.10
Gıybetin ?İnâdan daha kötö olduğuna dair......................................................... 612
Gıybetin sevabian yok edeceğine dair... .......................................................... 614
Gıybet edenin dtıılenmeynceğine dair ... ‫ع‬............................................................. 615
- n kaffâratl.............................................................................................. 618
^ ^ y o ( t t f « ٠ım٠ *lrJ ......................................... '6 2 0
çlrUn sfe sSylemek ve sSvmek................................................. ... ... ... 623
‫ ﺳ ﻌﺎ‬w Itart ^ k hakto^a 625
I ve fısk ile itham etmek hakkında ... ... ... ... ... . . . . . . . . . . . . . . . ... 629
Yamln - ve gercek yeminin, nesil yapılaeagına dair . . . . . . . . . . . . ... 630
.O n e karcı Mma^ıt Svmemeye dair........................................... ... ... 639
.ık - - dair...............................................................................640
‫؟‬ok saka yapmamda dair........................................................... ... 641
İÇİNDEKİLER 13

Konuçanı lyîce dln!٥meye, sözünü kesmemeye ‫ ه‬3‫ا‬٣............................................ 649


Sır saklamaya ve çok gölmemeye d a ir............................................................... 651

UYKU VE ADABI ............................................... ............................................................ 658


Abdestll yatmak. Allab’m zikriyle uytava dalmak .............................................. 658
Az da olsa her gece Kur'ân okumalı ... ... ... ... ... ..................................... 666
Rü.yâsmda Hz. Peygamber'i görmek isteyen çokça saist ٥ selfim getirmelidir 663
Yatsıdan sonra dSnya İşleri lıakkında konuşmam^............................................. 665
Evde yalnız yatmamaya d air.................................................................................... 667
Uyanınca Allah'ı zikirden sonra hemen .namaz kılmak........................................ ee
Gündöz uyumaya ve gece teheccUde kalkmaya d air............................................. 671
Görülen rû'ygyı bir alime anlatmaya dair.............................................................. 673
‫ ؟‬eşitli rü’yâ tabirleri ............................................................................................... 676
Meshur muabbir Ibni Şîrînhakkında...................................................................... 689
YOLCULUK ADABI ............................................................................................................. 690
Yolculuğun sOnnM ve âdâbı ............................................................... ... ... ... 692
Yola erken çıkmaya ve yolcuyu uğurlamaya d a ir.................................................. 693
Yolculuğa çıkarken sSIl'h. kendisine güvenilir bir arkadaş aramak . . . . . . . . . . . . . . . 701
Toplu yolculukta bir başkan seçmeye d air............................................................ 702
Namazı vaktinde klimaya, te'hir etmemde dair .............................................. 705
Yolun ortasında konaklanmayaMğına d air............................................................. 707
Para İçin çok uzaklara gitmemeye dair ... ... ... ... ....................................... 709
Fitne ve az8b bulunan yere gitmemeye d a ir........................................................ 711
Yolculuktan dönünce gözetilecek hıSuslar ... ....................................................... 714
ADABI MUAŞERCT ... ....................................................................................... 716
Inzlvâya çekilmenin sağladığı gOzel hasletler ... ... ... ... ... ... ... ... ... ... 718
Herkese ihsSn ve ikrSmda' bulunmak, insanların zahmetine katlanmak, işlerini
ve İhtiyâçlarını görmek.................................................................................... 720
Ara bulmak,' dargınlan barıştırmak........................................................................ 721
Kendisine kötülük yapana iyilik yapar, kendisinden ilgisini keseni ziyaret eder 724
Müslüman, kimseye hased etmez...................................... ................................. ^6
Verdiği sö'zü yerine getirir, kimsenin ayıbını »aştırm az................................... -728
insanların yaştıklarını yumuşak karşılar............................................................... 734
.fkelendiği zaman abdest alı'r. öfkesini tutar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 737
MUtevazI olana mOtevazi, kibirli olana kibiril davranır........................................ 740
Motevazi kimsenin nitelikleri.................................................... ... ... . . . . .. . .. 743
Kl^Senln önünden ^rtm ez. bOyOklere s ^ ı gösterir........................................ 74‫؟‬
YOtiml barındırır, Yoksula merha^t eder ......................................................... 7‫؟؛‬
Haacalarırı k ı r n a k ..................................................... 7‫ﺟﺔ‬
Doğru yoldaŞ ayrılan zalime yaklaşılmaz.............................................................. 75

Sildiğini Allah İçin sevmek, yerdiğini ٨‫ا‬1‫؟ ﻟﺨﺈخ‬ yermek ... ... ... ... ... ... 7
^evgi V‫ ؛‬nefrette mOtedlI olmak, aşırı g l t m r k — ... ... ... ... ... ... :

j^rdeş edindiği kimseye güler yüz, tatil dil gOsterir . . . . . . . . . ... ... ‫س‬
Karteşlnl ziyaret eder ... ... ... ... ... ... ..^٠..................................................
Sevgiyi k o n a k , dortların sımnı lf٠ 8‫؟‬tm٥m٥k ... ... ... ... --- ;
KStOiaklerl iyiliklerini geçinceye kadar karfeşlne Itab etmez ... ... ...
14 tÇİNDEKtLER

OTURMA ......................................................................................................................... 775


ton alms^an iki kişinin arasına flhifup ٠٥r٠klenm٠z ............................................. 775
Halkanın ortasına ve meclisin başına geçip oturmaz......................................... 776
Mecitslerln zikir ve meclisi elması .......................................................... 780
MOsltoan karfeşine ٥٠gönden tela da^ın durmaz............................................ 781
.^ B U U J N M A ADABI.............................................................................................. 784
MBcrtlari jmfoız Allaha aBetmeye dair ........................................................... 785
I mâstecâb (m a il) d u l ... ... ....................................................... 78»
OnemlI işlorfe akıllı fctoıselerle İstişâre ebnek ... ... ... .................................. 795
MteatlB aftiHtAUA AOAB,........................................................................................... 798
Misrtrin rilnden tutup göle^ıüz ve tatil sSzIe. b٥y٥k bir sevin, izhar ederek
evine getirir..................................................................................................... 799
En 9‫ ﺳﻪ‬yemeklert en temiz tabaklarda ikram eder.............................................. 800
Ihiaslı. m٥ttaW kimseleri misafir eder; fSsıkları dSvet etmez.............................. 801
Çıkış kvısına kadar onu uğurlar............................................................................ 808
٧ ٠ ٥ lyiligı başıha kakmaz, karşılığında ondan bir şey istemez . . . . . . . . . . . . 808

KOMŞU »WKW .............................................................................................................. 8,5


WUU٥٠N SONN^ VE ADABI.FAZİLETIEBİ VE HUKUKU ........................................ 821
Bilenmenin h٥to ٥ ...................................... 823
Evlenilen dindar kadını tercih eteek hakkında.................................................... 824
H . ^ . kendi gflzel olan fcadın hakkında......................................................... 826
Ksdın evlenirken kiml raroih rtmelidlr? ... ... ... ... ... ....................................... 828
Nişanlanm* .................................. 831
Mehirfesflnnrtolan............................................................................................... 833
Baştesmın ietedlği kıza tallb olmaz ... . .. ... :............................................. 834
Ikj - araeında nlksh kıymak m es'etel............................................................ 835
| n yemeği hakkında......................................................................................... 838
Z fa fg c e a i................................................ 840
Cinsi mOntaebetln âdabı......................................................................................... 841
Cinsi münâsebetten ince kadınla oyneşmek ... ... ...................................... ٥43
Clnel mUnasebeti .ebuk bltlmemek ... ... ... ......................................... ... 843
Cima esnMinda tela konuşmaz, kadının ferelne bakmaz.................................... 844
Memeli ağacın . n d a elma’ Btme^ midesi boşken elma' eder . . . . . . ... ... 844
Kadın aybaşı iken ona kat'Iyyen yanaşmaz ... ... 845
.ocuk veya hayvanin yanında kadınla .iftJeşmez ............................................... 848
Kadma arkadan t ı s etmez................................................................................... 847
LMnlnMkmU.................................................................................... 848
CIm J mtoMebet mnaeında asono a٠ r .............................................................. 849
cinrt ffl.n a a.tl lOTin zaman terk eteaz ........................................................... ٥٠g
toAnle. latemedlğrhalde zorla temas tamıkırsa..................................................... ٥5٠
Rehte nedir?............................................................................................................ 852
.^ e n çocuk » ^ i z , beyaz bir beze sa rılır........................................... ... ... 853
Yrtlnel . ٥ Aklka taıAanı t o l l l r .............................................................. ... 853
..e ls im - ‫د‬ .............................................................................. ‫ ه‬5‫ه‬
Çocuklarına m erh ıat ve İ Ü l i i l e eder . . . . . . . . . . . . . . . ... ... ... ... 864
C«uWarateRlllk١ « ٠ B W e » ’8«artn٠ğr٠«lm٠s l ...............................................885
^ .ım ١ mp٠ı٥ - I k l . - z ... ................................................................ 857
İÇİNDEKİLER ,15

‫ ؟‬ocuğuna beddua efm ez ............................................................................................................... 867


Yetim ‫؟‬ocuğun başını okşamak ................................................................................................. 870
٥ !en ‫؟‬ocuğunu kendisi İ‫؟‬in bir farad addeder...................................................................... 871
Yetime bakmak .................................................................................................................................... 871
Erkek ile hanımı arasındaki âdâb-ı muaşeret ....................................................................... 871
hanımı üzerindeki haklan Erkeğin .......................................................................................... 872
kocası üzerindeki haklan Kadının ........................................................................................... 877
Güzel kadın ‫ ؟‬irkin kocasının yanında durmaya katianır ................................................. 887
Yabancı kadınlara karşı takınılacak ta v ır ................................................................................ 893
ANA-BABA HAKKI VE YERİNE GETİRME Â.ÂBI .......................................................... 898
AKRABA HAKKI ................................................................................................................ 813
K٥IE VE HİZMETÇİ HAKKI ............................................................................... ... 917
kölesini döğmez Kızdığında....................................................................................................... 918
i‫؛‬ş ‫؟‬ileri.ne ve hizmetçilerine karşı rıfk ve mülâyemet gösterir ... ... ... ... ... 919
DİĞER in s a n l a r a KARŞI VAZİFELER .......................................................................... 928
ve diğer hayranların haklan Kuşların .......................................................................... 935
Bİ’E.MA’ROF ve NEHY.1 ANİ’L-MUNKER EMR-İ ..............................................................................
EMİRLİK ve fetv a KADILIK,......................................................................................... 346

USOL ve ADABI GIHADIN ............................................................................................................ 958


HAKKINDA UACTAIAP........................................................................................................ 373
Nazar .......................................... ....................................................................................................... 897

ZİYARET l E HASTA ................................................................................. ‫ﻫﺎ‬٠5


Hastanın Inle.mesl .............................................................................. ١ 1٥٥!

ÖLÜMÜ HATIRLAMAK... ‫ﯪﻫﺎ‬


‫ ة ة ة‬٠‫' ﻋ ﺔ‬
Cenazenin y.kanmas، ... ... ... ... ... .. ...................................... ' ' " ٠٠ ; ‫ﺟﺠﻪ‬
Müslümanları dalma hayır ile yâd etmek ........................................................................

- -
t a k d I m

Yüce ‫ا‬sl8m fsriatlne sahlb ٥,mak!a biz tniislümanlar ne kadar SvOnsek azdır. An.
ggk hic de memnun olmayarak belirtmeliyiz -ki. bu husOsa rağmen biz müslümanlar
lalSm .erlatının en önemli hUkUmlerlnl dahi bilememekteyiz, v ^ a öğrenmemek husC-
Bunda direnmekteyiz.
İslâm şeriatı Cenâ^ı Allah'ın peygamberleri a c ılığ ı ile göndenJiği mukaddes Kur’-
‫اﺑﻪ‬ K e lin d e belleği hukamlerin t٥m٥d٥r. Buna göre ŞERlAT. ISlAM'ın ortaya
koyduğu lbWN‫ ؟‬, (BAOET ve AHtAK’tan ibaret bir sistemdir.
İslâm şeriat, sadece emirterinin taftik edilmesi, hüküm ve prensiplerinin uygulan-
mas. İçin gelmiştir. «KİM ‫ا‬8‫? „ﺀﻻ‬ERİATININ EMİRLERİNE UYMAZSA. ٠NU İHMAL EDER-
SE, ALLAHIN YOLUNDAN AYRILMIŞ SAYILIR..
İslâm şeriat, sadece mirlerinin tatbik edilmesi, hüküm ve prensiplerinin uygulan,
k a lk hem de kumandanlık sistemidir. Nasıl dini emirler Islâmın bir parpası ise
d^et ida-dsl de diğer parpasıdır. Hattâ en mühim esasidir.
Allah'ın nizami olan ISLAM'ın gayesi dOnya ve ahirette insanları mes'ud etmek
olduğuna gSre. onu birbirinden ayrılmaz bir.bütün olarak kabOl etmek mecburiyetindeyiz.
Bu - M isiam, bütün hayattmızda-tatbik etmek zonındayız.
٠٠ halde,ab taşanlardan knriıro٠ym. benden korkun. Betam ajretlerimî az bir bn.
â - satmayın. Ktaı Altahln ‫؛‬ndiriiği i m l e r l e hükmetmezse İşte onlar
kaHriarin ta kriteridir‫؛‬... (Maide sOresI. âyet: 44}.
Bb müslUmanlar aslında taklld ettiğimiz Avtupa’nın taklide değer hlpblr kıymeti
bulunmadığım meydana ‫؟‬ıkaracak kadar sağlat kanımlara (şeriata! sahibiz. Q halde
haifl nlpln dışarıdan kurtaneı kanunlar aramaktayız?
Hakimiyet teyıtaız şartsız Allah'ındır. Yânı yaratıkları araaında 'kendi kanunlarının
uygulanmasını emrediyor. Cönkü bir makinanın en lyl tamircisi ve bakımcısı yine o
matananın yapıldığı fabrikadır. Bu vücûtları Cenâb.1 Allah yaratmıştır. Onun bakımı,
idaresi VB Iştetaıe kaideleri yine Allah'ın emirleri iledir.
MOslOmanlar kanuni hakimiyeti yalnız Allah'ta görerek bütün İhtiyâçlarını V . ya.
.ayışlarını onun emir 've yasaklarına gSre tanzim etmek mecburiyetindedirler.
ointmizin tavhld İnancı da İşte Aîah'ı tıer şeyde tek kudret tanımak olarak ma-
nalmdınlır.
UzOtarek belirtelim kl. bugün. Kelimsi Şehadet getirilen ISLAM Olkelerl -Allah’ın
kanunları tatbik edilmediği ipin- birçok cOTİyet hastalıklarına ugremakladır.
TAKDtM (İbrahim H alil Can) 17

Müslüman ülkelerde Emperyalizm ve Sosyalizm gelişmelerini bSyle izah edebiliriz.


Bîr insanin kendi eliyle yaptığı taçtan, tabadan ve demirden putlare tapması no
kadar gülün‫ ؟‬ise. insanoğlunun kendini idare !‫؟‬In kendi iradesinin OrOnlerlne müracaat
etmesi de 0 kadar gülünçtür, insanlar ancak kendilerinden üstün bir yaratıcının dfl-
çünce'si eseri meydana gelen yasalarla idare edilebilirler.
Hakimiyetin bizi SlOmden sonra tekrar diriltecek, huzunında mahkeme ederek ceza
ve mükâfat verecek olan Allah’a alt olduğunu bilmeliyiz. Bu bilgi tevhidin esasi, n٥ra
‫؟‬ıkıçın tek yoludur. Mektebde. fabrikada, !?yerinde, camide, caddede, hulasa her zaman
ve her yerde Allah’ın emir ve yasaklarım ٥!‫ ؛‬ü alarak hakimiyetin Allah'a alt olduğunu
tasdik edelim. Kainatımızdaki muhteşem tabiat dOzenl gibi bir madde ve mana dOze-
nine, huzur ve saadete ulaşmak istiyorsak. Allah’ın kanunlarım, zâtı gibi mukaddes ta-
nıyalım.
islâmdan uzaklaşmamız bizi frenk örf ve adetlejine göre yaşamaktan tutun, onların
kanunlarım benimsemek ve onların dili ile konuşmaya kadar getirdi.
Şu fena tabloya bakiniz kl, dünya üzerindeki müsltimanlar dün enebilere karşı
giriştikleri i’lâ-1 .kelimetullah ،yâni Yüce Allah’ın (c.c.l adını yaymal cihâdını bugOn kendi
yurtlarında, kendi idarecilerine karşı yapma durumunda kalmışlardır.
Yine .kahredici bir manzara: diinya müslOmanların, ISlAM'ın özünden uzaklaştıkça,
،laiklik) gibi batılıların kıskıvrak yakalama oyununa gelmektedirler, .ndan sonra bir
müsl.üman devldt diğer bir Müslüman devleti gerici görüp bunun karşısında düşman-
larıyla dost olabilmededir. /
.Bütün bu sakat görüşlerden yine İSLAM'a sığınarak .kdrhılablllriz.
IslSm har yuvanın nizami.. “O, Res٥،Unü hak dlnla ve 0 dini her dine galfc kıImak
İçin gönderendir, isterse k«Irler hoş görmealnler...,. ،Tevbe sOresl, âyet: 33)
«Yoksa onlar hâla cehalet devrinin ٠ kötü hDkmilnO mli atıyoriart- s ٠ eelz u
kanaat sahibi topluluklar İçin Allah'tan daha güze، büküm veren kim olabilir?.^ ،Matde
sûresi, âyet: SQ)
«Sana ،«Jlrilen Kur’ân'da senden öncekiler, indlrilmlç olsn kitsbisra da îman et.
tiklerin، boş yere iddia edenlere bir bakmadın mi la? .Ona kafratm.eleri e^hmduğu
halde ..Tağutle» hükmetmeyi isterler, ‫؟‬eyton da onlan u z* bir ^ k lık la s a p h ık
ister.... ،Nisa sûresi, ayet: 60)
«Kim AIW١’m irtditdlği h٥kü'mler،e hökme^zse. onlter *îmJerIn ta k٠n«،eri٥r...«
(M a id e sOresl. a y e t: 45)
«Kim Alleh'ın indirdiği hakilmlerle hükmetmezse, onhr ٠a٠ıfch„n ta kenAlaridlr.-■
،Maide sOresl. ayet: 47)
Bu kitab yüce İslâm Çorlatinin hayotımızın her dmrrasinde. hetta her nefes alip
vermemizde .kendisine uymamız gereken keldeler! oldu٥mu ort^e koymaktadır.
Yemek, İçmek, uyumak, çalışmak, evlenmek, harbetmek, hulasa her şey Islam Şe-
riat ölçüleri İçinde izah ed ilm ed ir.
Cenahı Makk’ın emirleri, ResOliillah’ın sünneti, hadisi ve. Isiam imamlarının güzel
hareketleri rehber olarak tamhimatodır.
Cenab-I Hak'dan, okuyanlara mOcJbfnce davranmalanm dîlw٠m.
Çalışmak bizden, hldSyet Allah'tan.
Ib r A lm fW II C A f
M Ü T E R C tM tN Ö N S Ö Z Ü

insanfığin bunohm İçinde kmmdığı, müs،üm٠n٠٠nn fcendj dinî İnanç


tf. «mlrterinden giderek uzaklaşma istidadın, gösterdiği, fırkalar ve hi.
- bölünerek, hablre bikirlerini su٠tad,ğ,. «Hak birdir» prensibine
aylan hareket ^ip, gerek şahsî .، kor ve gerekse mevki h، re، uğruna g٧n
kadar âşîkâr olan gerdeklerden yüz evirdiği bir devirde yaşıyoruz..', !n-
sanlığın, b i l - möslömanların nasıl kerofilerini ^ ٥r ettiklerine hayret
dolu nazariarkı bakıp şaşıyoruz.
*ille bizim .diğimiz olsun‫ »؛‬d ^ ‫؛‬p, andOrt aşırdır bilinen ve uyutan
taklkatiorıfan uzaklaşıp, lsl٥m٠ın> raıriu yolundan Mporak, kurtancı sis-
t ^ ^ n i görmemezlikten g e le r . günbegün haddi aşıyoruz. Şeytan ve
netsin teki» ettiği hayati taşıyoruz... BOylece mili‫ ؛‬bünyemizde gedik aç-
mnk - bizi blzfcn rtmek a r a u s u . olan İslâm düşmanlarına ge-
- ٠ «şUnmeden yanaşıyoruz...
- ‫ ؤا‬teşhis etmekte bMeşiyoruzj takat çare gOsterCrr yok‫ ؛‬Din‫؛‬
ve ma'nwî konularda ihtisaslaşma do yok‫ ؛‬Her meolisde, her mahallede
- ahkâm kesiyor!», henüz y - yüz tutmuş filizleri
yakıp kavurm* ipin bir kasırga misâli esiyorlar... Gerek dış ve gerekse
Jp mBıroklor ٥ ٠ uyor, -olOTca güçleri ile nmnevî yapımızı çökertmek İçin
- aç^or. beyinleri yıkOTak İçin zehirter sapıyor... Durumu" kartrol-
teri atana alta ihlbeta mûdrfoo - ıvk lin d e olan ehl٠i ilim ve erbüb-1
»Ir, - Oiriaro boş bıkm ış, k«ıyor...

İşte - ac«ı m a r a - z bul


Bunun yegâne paresi - Istama ddnm٠ iri Ulvi prensiplerin,
lunedıı sanimaktırl
.Ş E R C İ M İ N ÖNSÖZÜ 19

Ayet ve hadislerin ışığı altında bu ulvi prensipler, herkesta O T ^ .-


bileceği bir dilde izah eden bir kitob elimize g^ tl ٠ Son der«e dlttrt ve
titizlik göstererek ve aslına sadık kalarak, âcizane, dilimize terceme etik,
?ir’atü’l-lslâm (İslâm Yolu) adim taşıyor bu kitabi Büyük "KUç٥k!
âlim - câhilj zengin - fakir, herkese ediyor hltabl
Tercemede bu kitabi seçmemizin sebebini aeıklavnlım:
Bu kitabin müellifi, önce !sldm’ın inanc temeilnden başlayarak, fıkhi,
ahlâkî ve İçtimaî mes'elelere, derin bir vukâflyetle temas etmiş, öyet ve
hadîslerin ışığı altında son derece etkin bir UslOb ve aklilara durgunluk
verecek bir ifade ile izah etmiş, müsIUmanların n«ıl yaşayacaklarını. Al"
lah'a, insanlara, hattâ 'hayvanlara karşı nasıl davraTOcaklorını herkesin
anlayabileceği bir tarzda açıklamıştır.
Kitabin şârihı büyük bilgin' Seyyid Alizâde, mutemed ve muteber tef-
sir, hadis, fıkıh ve ahlâk kitablarına başvurarak, her mes'eleye uygun bil-
giler toplamış ve Ş19 sahifelik muazzam bir eser vücuda getirmiştir. A^
lah ona ve kitabin musannifine rahmet etsin! Amin! ،
Böyle bir eseri dilimize terceme etmeye bizleri muvaffak kılan Cenâb-1
Hakk'a sonsuz hamd.ü sendlar olsun
Bütün müslUman kardeşlerimin bu değerii eserden gereği giw fay.
dolanmasını Cenâb.1 Zül-Celâl vel-Kemfil Te٥!٥ ve Tekaddes hazre«win-
den tazarru’ ve nîyâz .r i m ! ..
Çalışmak bfeden... TevfSk ve hidâyet Allah’tan...

Naim Erdoğan
M Ü ELLİFİN Ö N S Ö Z Ü

! ٥j;،slâ)tı ni’metini kullarına thsân edip, onu (mukaddes) bir yol ve sistem fc!,
‫'اﺀ‬،‫ ﺀه‬،،« Sünneti ‫ﺀه‬ önlerini aydınldtacak bir kandil hâlinde dikip onları imana
‫!أ‬،‫( لﺀﺀ‬fevc fevc Allah'ın dinine gir• Allahya hamd olsun fc،', bil sayede ^.;?٠۶
.m illerdir

Saî٥‫"؛‬،i selâm; ‫„ﻫﺊﺀ‬،„‫ „ﻫﻪ‬doğruluk pınarı fışkıran, ifadesinde hakikat nuru


parıldayan Hz. Muhatnmed'e olsun ki, o, açtığı çığıra ،،yara, yolunu kendisine
.y .، edinen, kendisine g ö ğ verip muhabbetiyle ya„،p ،u،Mya„ kimseleri sevmiştir

Saldtni selâm birer îman meş’ülesi ve irfan güneşi olaıı ٥‫؛‬ ve ashabına
klorda ve mSnbit yerlerde of b •‫؛‬،‫ ؛‬...p yeşerdikçe- olsun

Güçsüz ، ٠٥ ٠M«g ve pefc g ü n â â r ،، ،'‫ﺀ‬٤« ‫ ﺀ „ةﺀ^ا‬bol Rabbinin r a k e tin e


mtihtaç ajflit S . A fcû ٠ ٠ ‫ﻋﻼ‬٠١‫ ﻟﻠﻠﻞﺀ‬. dev w: Yiicc I H Her ikisiiH de b٥٤tşl، ، sın٠

şu Husfisda ، &•tlim ve i m e t ev٥٥ ‫ﺀ‬٤‫ ﺀأ‬,ve fikir birliği yapmışlardır; ilim


w،e٤‫؛‬fc‫؛‬evfe en şerefUsi, İ n s a â a bahşedilen ItUuflarm era büyüğüdür, özellikle
-şer'î ü i â r ve dinî bilgiler. Çünkü bu ( ü i â r ) dünyada ve âhirette de ii،era،'،era
ledn en ‫ ؟‬aretrlu., cââl ve h i balcmundanı en &«ıe\tdİT. Zira Httllann diin‫ ؟‬ada
٠ra«n,a elde edilir.» s h onunla düzenlenir. Âhirette de felAk ancak

Bu â î fcl،a٥!r kitab ve sora derece yumuşak '8rd٠ra birisi de pek f a y â b٠


٥b (w٠ i،ve i s s i r bir w‫؟‬.e،ini arZıCdcn) «Şir’atü’l.îslâm» kitSHtdır

5 ü r:
MÜELLİFİN ÖNSÖZÜ 21

Must^fl son derece ince ve laril ncbeVt ibore (itadc)terle d^udnr. Onda .0 ‫ ؛‬ya
٠le (sallâUdhü‫ ؟‬ail i?aretter de vardtr. 0, rtth ve kalbin islirabatini w ve seilem ١
ede,.. Gönüllere ferahlık ‫ﻫﻪ‬,‫اﺀىﺀﺀا‬..»

Onun bakkwda sö‫ ؟‬le„en söylerin en ‫ اﺳﻨﻲ‬:

— Lâfzı ‫ ﺀأآ‬g 1،&، ٠‫ إ‬٠ ٥e،er... Saifriar، â l a yazılmaya ...m i r bir fc،،a٥
Yüceliği, bütün yücelikleri ay,wy‫؛‬،٥afc،w،w٥a,، uzun r... Yaran, değer ٥،r zaman
!gibi, büyüktür

M،„ güzelliklerini i f â ,0 ‫ﺀ‬،‫ ﺳﺎ‬:،، ‫ „ﺀ‬٥،،،,„ âcizdir... Bir ömür tUketsem ٥،،,e
!omı geregı' g،b،' sena edemem

O, &‫؛‬,- as،,, boyu elde edilen inci dizilerinde ،efc itici; zamanın sefdfnifjeri
arasında göze çarpan bir ışıktır ...

٠ „،، Ogrenip a ğ m a k la fcalb sapmaktan kurUilur... içindeki ile amel etmekle


susaman gönüller su‫ ؟‬.a kanar

Güzelliğini vasfeden kişi, zaman biler de yine ifinde va sfâ m ed iğ i husUslar


...fcalır

;İÇ İ pırıl pırıl (imanla) yanıp tutuşan güzel kadınların elinde taşınmaya lâyık
٩evkaldde gü;el gelinlerin gSzbabeklerinde taşwsa de litttta ‫ ؛‬...er

Ancak yaygtn pervâneler, atılmış renkli yünler hâlinde olduğu İçin, Mi،z٠
lartndaki mâna düğümlerini çözmek, birer yönellici değer lajıyan onlamlarM daba
.:.güzel açıklamak istedim

Ne var ki yaradılıştan donufc olması sebebiyle kısa olan ayaklarım, dü,ü,ıccde


Kzun zaman uykuda olan kalemimin aczi beni ileri altlmafclan alıkoyuyordu. Suna
.ilerde girişirine, diyordum

;Sonra iyarelini (bile) farzn ayn leldkki ciligim bir zdl bunu bana emretti
.hemen «baftm ve gözüm üstüne» diyerek kabdl eltim

Geregi gibi, ona Idyıfc bir şekilde iye başladım. Mu'teber hadis ve tefsir kitabi
•larıntn sahifelerini bir bir açlım. Meybur kilablarm çeşitlerinden ona uypın olan
,ları araşUrdtm

Nihayet sözünün kaynağım buldum. Gayesine uygun bir şekilde labfcifc ve


ledkifc ellim . Hâzinelerinden en seçilmiş if â le r in i bulup çıkardtı^ /ya r.، hdith
deki düğümleri çözdüm, içindeki esrar perdesini aralayıverdim. İçinde gfelenmiy
nUrlarını bir bir ayırıp ortaya serdim. . ana kaynaklannı tamamen
aidim. Rivayetlerinin vddilerine daldım ...
22 ŞİR'ATİTL - İSIiAM (Seyyid AJizâde)

Her sözün önünde ve sonunda ٠ kitablarm isimlerini verdim; ki, okuyucusu


ve eleftirieisinin ‫ 'ااﺀﺀ'ا'ئﺀ‬artsm... Ve ‫< <« ا«ه‬Mefâtihu'l-Ciâ ve Mesâbthu’!■Cenin)
4‫ ﺀﻻ؛‬.a١ıUa»â١rdım

٠ı-،rt ruh kail■، „Çünkü k kitab, haber cennetlerinin anahtarlarım, seçkin ،’«s٠
I n m ‫ﻻ؛ﻻاآ‬٠ etmektejdi... Ve ge٣‫؟‬ccm'eden.«tarikat perdelerini ara? „ ek s١Tt٠
٠l١nı، ş١M... la^an mtAikte bir k it.d t... O n b0ktı|tmtıda, bariretlerimii nftra gark
..,VeKvasında itfadesmde) ktdaktamt^ ddcta raks eder .lw w 5tw

Otıutt ‫ ؟‬İçekti bahçeleri vord».,. ٤«ci٥i aııdıran Wt«lartwdo ö٥le puıarlar vardı
ki. aynel• ‫ ! ؟‬..!onMiı bir menbaı idi... Haberinin lib&sı ttfltma: ilın.i ilahiden
Geee karaıdtğm and„ ٠٥orda٠ lâkin iln i itâhidar fışkıran ‫ة؟ق‬٠ oıııt a‫ ؟‬dw l ٠، t٠
...pordu

Ey ،‫'(ﺀإره‬، merakUtarıt ‫ﺀر‬،‫ ﺀ‬meramımz ٥،،rf،(r. Meram v.e gayeye ulanmaya


gajret edin, ba bâbda âdetâ jan?t١١!

eserde vdKi ofan hala .Tasnif ve telifle me;g، a olan âli«dl«r١deA dile٤i١n ٠
ve jarolndardan dolağı b w i wâiar gdrweleridir. ‫ ؟‬:ilnkii bilinen bir gerçektir
Beşer wksan işlerden âri değildir. ‫ ه ﺀ‬، ‫ ه‬ve nisydn intan،« levkm ındandtr . 5 ««.
‫ „ﻫﻰ‬ı„dolayıdtr ki, îhni Abbas (RA.) şöyle de٠'?‫«'!؛‬.r.- «ilk unutan, ilk insandır

ABahbin 4 o ^ a WM,va^ak kdsw, Do|TW ‫ﻻ‬0‫ ا‬illerinde bitleri sâbit.1 kadetn


‫رﺀ‬،‫خﺀﺀ‬

Şurası da bir g e r 0 i r ki, ben buttu sadece M â r،z٥« ‫ﺀة‬٠


'« yaptim . ‫ ﺀاا«ﺀ‬٠ .
٠k modana getiren ve»‫ ؟‬biitbn udiblere b ^ bereketler İbsân edip, ondan . onlara٠
e r e . gibi yararjaw٠aları«ı ancak 0'ndan niydz ederini. Her bayrın tnevlâst ve ،
‫ خ ة ق ل آ ل ا‬d«rl Her’0 1 ‫ ؟‬٠ d ١trj e,i d ^ ta n ve pftksdten pine

Ey rabbimit, bizden fcabdi eyiei ŞUbhesiz hafcfcıyia duyan, fccntdKyle bilen


semin, re vb eterintizi kab« et, çünkü ziyadesiyle tevbderi kabûl eden. fcewdKyle
٥ iz i doğjru yola hidâyet et.' Kendilerine în’am ettiğin kim- esirgeyen yWıe s â l
s d â y ٠،t٠w٠' Gadaba ve fd ٠، HWi degi,'،r« yrfdanj sapanlariM y ٥
 â ...
B İR K A Ç ' S Ö Z
(Bu kısım eserin aslında «Hfidme; SansOzs olarak yer almaktadır.)

Günah de^^asına dalan, hata ve nisyân ateşinde yanan, topraktan


daha aşağı, sinekten daha küçük olan bu nâçiz kul,,'Ya'kub bin - I d Ali
- Allah, babasıyla birlikte onu bağışlasın - der k l : '‫د‬
. Güzel rüzgârları yaratan, her varlığa rızık veren Cenöb-1 Hakk’ın
(celle celâlûhü ve amme nevâühü) izni ve tevfikı ile; itade pırlantalarının
birer işareti, mutiplukları toplayan kitabların (asil) dehnesi olan, havas ve
avamca bilinen ve yUzyirmi sohiteden ibaret olan «Çlr’rtü’l ٠‫؛‬sl ٥ m»'ın şer-
hini (*) şu değerli kitablardan fâidelenerek tamamlamış bulunuyorum:

Tefsirlerden:
Tefsîr-1 Vaslt, Tefsîr-1 Kebîr, Keşşâf, Tefsir-! .Ködî, Teysîr. Tetsir-I
Ebü'1-Leys, MeöHmü't-Tenzîl, Tefsîr-1 ?eyh, Revnaku't-Tefâsir, Keşfû‘l"Ha-
kâik, Kevâşî, Tefsîr-1 Sa'lebî.

Hadîs kitablarından:
Meşânk, ibni Melek'in Meşânk Şerhi, Tuhfetü'1-Ebrâr, M^âbîh,
dâvî'nin Mesâbîh ?erhi, Muzhir, Tenvir, Halhâlî. Zeynü'1-Arab. Turpüştî.
Buhârî, Kermönî'nin yazdığı Buhörî Şerhi, Nevevî'nin Müslim Şerhi. Şerh-i
Mişkât, T a ^ lb î, Terğîb ve Terhîb.

Fıkıh kitablarından:
Hiddye, Nihâye, Kifâye, Inâye, Mi.râcü'd-Dirâye, Ğâyetü'l-Beyân. Sad-
ru'ş-Şerîa, Terşîh, ibnl Melek'in Vikâye şerhi, Buğyetü!-Münye, el-Mukad-
dime'nin Şerhi, Nikâye ve el-٧ âhidî'nin yazdığı Şerhi, !bni Melek'in M » ,
ma' Şerhi, Kâdîhân, Muhit, Mebsât.' Kunye. Öunyetü’l-Fet٥v٥. Hulâsatû‘1.

{*) Bu kiteb, 132. hlcrj yılının m٠bâmk ş ٠wal.ayın٠a. (M^mu٠١ B٠y٠


ln matbiMin-
da basılmıştır...
2« ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid AJizâde)

Fatâvâ, Fetâvâ، Bezdziyy©. Kâfî, Dtirer, Şerh-i Ğurer, T(jhf0tü'l-Fukahâ,


Teshl(, Tuhfetü'l-Mülûk'ün Şerh‫؛‬, Münyetü'l-Mü‫؛‬،‫؛‬, Nevâzf,. Fetâvâ‫ ؛‬Ebü'l-
Leys, Zâhı'df'nîn KudOrf Şarhf, Mukaddimetü'l-GazneviYYe, Cevâhir, îsâr.
Şerh-l Muhtar, ZeyJâf, Fetdvfiy, Zâhîn'yye, Tetümmetû'1-Fetâvd, ?erhu't-
Tahavf, fttâvây-ı Tâtârhân‫؛‬yye, Mecma'u'‫؛‬-Fetövâ, Hazânetü'l-Fetâvâ...

،m٥m ve - h m kitablarmdan ‫ذ‬


Ihyâ-l UlUm. Avârifö'l-Maâr‫؛‬t, Ezkâr, T٥nbîhü'l-Ğâ«‫؛؛‬n, Bustânü’l-Âri-
fîn. Ravdatüi-Ulemö, ibnj Melek'in R٠vdatü'‫؛‬-Müttakin’‫؛‬, Ravd٥tü'n-Nâsı-
hin, Zuhretö’r.Rîyâd. Çerh-j Evrâd, Zeyniyye, Ünsü't-Münkatı’în, Muhtasar-I
Ihyâ, Vesâyâyı Kudsiyye, Rrdevsii’l-Ahbâr. Kenzü’l-Ebrâr, M‫؛‬şkâtü'‫؛‬-Envâr.
Hâ‫؛‬isatû'‫؛‬-Hakâik, R‫؛‬sâ‫؛‬e-‫ ؛‬Kuçeyrfyye, R‫؛‬sâfe-‫ ؛‬Zevkıyye, Hadâ‫؛‬ku٠l-Ha-
kâîk. Revnoku'l-Mecâlis. Menba'û‘l-Ad٥b, Hısn-1 HasIn...

— dili k ü m ‫؛‬te dîğer çeşitli ten le^ n olan kitablortm:


Sıhah, Cevheri, Sâmî, Muhtâr-1 Sıhah, M!ftâh-‫ ؛‬Sekkâki, Îıbbü'n-Ne-
bevı. ‫ إ ئ‬1-‫ ؛‬-A'mâl, Muğribûl-Lüğat. Tekmile. Târih.‫ ؛‬Yâfiî. Seb'ati Eb-
h٥r٠ D'nrânö’l-Edeb, Havâşîyi Mutavvel. Röknü'l-Havâtî'nin Çerh-i Lübâb'ı,
Co٠terî'nîn ? e h '‫? ؛‬âtıbî'si. Seyyid'ın Şerh-i Miftâh'1, Kavâidü'l-I'rab, Teivih.
L٥bâbö’6 -‫؛‬flribîn. Hacı Paşanın ?İtâü't-Tıbb'ı. Sedidi'nin ?erh-‫ ؛‬Möcez'j,
Çerh-i Akâid, Seyyid’in ?erh ٠‫ ؛‬.M eâkıt'ı, Sa’dûddîn’in ?erh-‫ ؛‬Makasıd'ı,
Ebö'‫؛‬-Ferec‘in Eâânîyı' Kebir'‫؛‬, Celâli, Mevlâ Kernâfiiddin Muhammed ed-De-
mîrî'nin Hoyâtö’l'Hayvân’ı, ?eyh, !mâm Ebü'1-Kasım el.Hûseyin bin el-Mu-
foddal ^ '? e h ir Râgıb el-lsfahâni’nin Muhâdarât'1, Carperdi adi ile tanı-
nan Mevld e‫؛‬-Fâdıl'ın Şâfiye ?erhi...
Allah yerlerini şerefli kılsın. Barınaklarım Cennet eylesin.

Amin. ٧٥ üel-âtem înl Ve s ٠Bâll٠hü 0‫ ﻫﺎ‬seyyidinâ muhammedin ve


a » l ' t - l ^ ٠t٥hM n...
Ve.»— I h i r o » ‫؛‬٠‫؛‬٠٥temjn...
G tR ÎŞ

- : Jslâmın direği» adi ile ün yapan,-Şerefli imam-


larm ardından giden, ‫؟‬ok faziletli, müftî, musannif Ebû Bekr «ğJu Mu.
hammed der ki:
— Hamd o Allah’a mahsUsdur ki, bizleri elle tutulur, gözle göriilUr
delillere, akli burhan ve hüccetlere hidâyet edip kendini tanıtmıştır.
Hac gibi mâlî ve bedeni: rekât gibi yalnız mâlî; namaz gibi .yalnız be-
denl; z â t ve sıfatını takdis ve tevhid (etmek) gibi yalnız kalbi olan
İbâdet ‫ ؟‬eşitlerini emredip bizi kendine kul edinmiştir... Emir, nehiy
gibi şer’î hükümlerle bizleri vazifeli kılmıştır.
Hulâsa, bizleri bütün yaratıklara üstün kılması cihetiyle, İbâdet-
lerin her kısmını ve nev’ini hartij^en yerine getim ekle yükümlü kil-
mıştır. Nitekim îsrâ sûresinde: «And olsun M, biz, beni Ademi m٥ t o ٠
rem faldık!» b u jm ^ u ştu r.
Dünya ve âhirette bizi başarıya ulaştıracak olan İslâm’ın yollan-
nı bize göstermiş, hoşnut olduğu dini vecitelere bizleri; yarattıklarım
C n n e te sevk eden peygamberi Hz. Muhammed (S.A.V.) ile (sayesin,
de) hidâyet etmiştir...
«Cennet» olarak tefsir ettiğimiz «Dâr-ı Selâm»’a gelince...
Cennete bu ad verilmiştir. Çünkü ehlini her türlü elem ve k ^ e r-
den m uhafaza eder. Bir de Cennet bekçileri. Cennet ehline «selâmiin
a l^ k ü m tıbtüm!» diye selâm verirler.
Cennet ehlinin elde e d re ^ i en b ü ^ mazhariyetten biri de Al-
lah’ın onlara: «Selâmiin k a v i , min Rabbir Rahim = Rabb-1 Rahim’-
den söylenen bîr-selâm» diye hitab e tm e d ir.
Allah’ın isimlerinden biri de Selâın’dır. Dâr’a İzâfe bilm esi teşrif
!‫ ؟‬indir: «Nâkatullahi» (Allah’ın dişi devral) kavlinde oldugu gibi...
Allah; Besûliine. âl ve ashâbına, tâbi', ve etbâına, gökte şimşek
-çaktıkça, bulutlardan rahm et g ı d ı k ç a rahmet t e n .
Bundan sonra şunu ^ ir tm e k isterim: Bu, â l t e ^ n ulusu ve
efendisi, takvâya erenlerin imaminın sünnetlerinden dizilmiş bir ger.
26 ŞİR'ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

d a i t u '. Hidâyete ermiş din âlimlerinin ve imamlarının kitablanndan


bilm iştir. Altın ve incileri tafsil edilip isteyiCiIerlne sunulmuştur.
Bölümleri açıklanmış, kapıları da, aydınlanmak isteyenlere ardına ka.
dar açılmıştır. Zira bu, iman ehlinin çMuklarına telkin edileceklerin
ilki, yakin ehlinin ezberleyecek olduğu husfislarm başıdır. Hidâyet yol-
İannı arayanlar onsuz yapamaz.' Çünkü ona sanimayan kişi Hak’dan
ayrılmış ve uçurumlara yuvarlanmış olur.
Hak ve hakika^tan o n ra dalâlet (sapıklık) gelir... Alemlerin rab-
bi hunu bizlere^ «Hattan sonra dalâl (sapıklık)dan başka ne (olabilir
‫ ء?)ئ‬buyunnustur.
Hak, ancak 0'nun söylediği sözde, İşlediği İşte, İşaret buyurduğu
husfisda, düşündüğü şeyde, aklina geldiği veya kalbine yerleştiği nes-
nede tahakkuk ^ e r. (*) Çünkü 0, kendihğinden boş yere konuşmaz,
v ^ yasakladığı husûs, ancak Allah tarafından kendisine
indirilen şeydir.
Hisan bin A ö ^ ’den."
«Cebrail Aleyhisselâm, Hz. Peygamber’e Kur’ân’la nâzil olduğu gi-
bi sünnetle de nâril olurdu've onu ona ta ’lim ederdi...»
٠ sa’da der ki:
— Bu hadisin sıhhatine Necm süresindeki şu âyeti delil göstere-
biliriz:
«٠ hevâ ( - ve boş) şeylerden konuşmaz, o , kendisine edilen
Mr TOhfyden baska bir şey değildir.»
ita cihanda; (Ma zağel-basaru vemâ tağâ == Göz kaymadı, (had-
di) aşmadı da) kavli cehline mazhar olmuş, bütün mukarrehİCTİn fev-
kma yükselip makam-ı ednâya (en yakın yere) vâsıl olmuştur!
Çok cöm«t ve b ağ ışlaı^ Allahtan yegâne dileğim‫ ؛‬bu kitaba
y a z d in m la önce beni ve sonra ^ d e n sonra ^ le n nesilleri fayda-
landırmasıdır. 0, duâ edip yalvaranlarm duâlarmı en güzel kabûl
rtm dir... Ey rabbimiz, İHze canibinden bir rahm et ver ve işimizden
birim İçin bir m uvaffakı^ hazırla... Amin!
| _ ‫د‬

Resö!u!!ah'ın (S.A.V.) SSnnetlne


Tâbi Olmak

Peygamberlerin efendisi olan Resûliillali’jn (saUâîahû aleyhi ve


seilem) sünnetine tâbi olmak...
Bezâziye’de der ki:
- Edeb: ResUlüllah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) bâaan yapıp
hazan terk ettigi şeydir. ‫ ا‬.
Sünnet: Peygamber Aleyhisselâm’m devam ettiği, hayatında bir
veya iki kereden fazla terk etmediği şeydir.
el٠öâye’de şöyle geçer:
— Sünnet: Fi’linde (işlendiğinde) sevab, terkinde melâme (kınan-
ma) .lan , fakat üzerine ikab (cezâ) terettüb etmeyen husûsdur. İmâm
Haheraâde böyle demiştir. Sünneti, Hz. P e y g a m ^ ’in (S.A.V.) fiili ola.
rak tefsir ettiği göalen kaçmaktadır. Burada en müpasib olan anlam
«Mesâblh» ve «Vikaye»٠nin şerhlerinde g ^ e n tariftir:
Sünnet, ResUlüllah Efendimizin s i ve davramşlandır.
Hadis ise, sadece mübârek sözleridir...
Gerek K ur’â n -1 Kerim ve gerekse ResûlüUah’m (şallâUahü'aleyhi
ve sellem) hadisi, bizleri Peygamber Aleyhisselâm’a tâbi'Olmaya teşvU
etmiştir.
28 ŞÎR.ATÜ'I, - İSLÂM (Seyyid AJizâde)

Ey kardeşim, şunu iyi bil ki, bu bâbda en bâriz delil şu iki âyet-i
k e r im i:

‫ل ا ئ ؤ ي ز ذ ا ت ل‬ 4 ٠; ‫ق‬ ‫ء‬

٠‫ ﻋﻴ ﺬ ىﺋ ﯫﻳ ﺔ‬۶
«öyle de٠ l٠ rabbine andolsun Id, onlar aralarında kimi oraya ki.
mi buraya .ektikleri (kavga ettikleri) şeylerden seni hakem yapıp
sonra da verdi^n biiMimlerden jdirekleri hiçbir Sikmtj dujunadantam
bir teslimiyetle t«Bm ohnadjkça hnan etmiş olmazlar.»

‫ ر;ة ﺟﺬةة ﺻﺎ‬٠ ‫ةا'ﻳﺔاو‬ - '‫ذ‬


«Peygamber size ne v e ^ i fee onn alin, size ne yasak etti ise ondan
da safamn)
Şu halde, Hz. Peygamber’e tâbi olmak farz -1 lâzımdır. Çünkü bu
ita â s t ana muhalefet etmeği kesinlikle yasaklaftııstır.
^ ü lû lla h ’a (saüâllahü aleyhi ve ^Uem) tâbi olmak demek, onun
tebliğ e | husûslarda, ayni kendisi gibi davranmak demektir. G e re t
ilim ve gerekse amel bakımından: f a r z la d , vâciblerde, sünnetlerde o
nasıl hareket etoisse a e n öyle hareket e t m . demektir. İşte bu
fara-1 a - .
Yahut 6‫ اﻣﴼي‬de d ik iliriz :
Fare-1 ajunlada ona ujmak farz .1 ayin, kifâye farzlarda ise farz -1
tafâyedir. vacibim e vâcib; s ü n n ^ e rfe de sünnettir...
Harenle, seferde, hastalık ve sağlık hallerinde, hulâsa hiçbir şe‫؛‬-
kilde bunu terk etmek câiz değildir. Binaen’aleyh ona m uhalefet Is-
lâma karşı sava? açmak d e k t i r .
Allah’ın Resûlü (sallâllahU .al^hi ve sellem) şöyle buyurmuşlar-
dır:
«Hi‫ ؟‬biriniz, arauaı ١ «nim getirdiğime tâbi olmadıkça, hakkıyia
iman etmiş sayılamaz.».
S ^ E T - İ S E N ftY E ^ TÂBİ .LM ALIYIZ 28

«Kim sünaetimi (terk ederek) yitirirse ona sdâatim haram 0‫ ء« ا‬٠»


«Kim sünnetimi İhyâ ederee beni üıyâ etmiş olur. Kim beni İhyâ
ederee beni se١ nniş olur. KUn.de beni severee k la rn e t gününde Cen-
nette beramle olur.»
«Kim benhn sünnetimi k o r a ^ . Allah ona dört haslet Ihsân ed«:
1) iyilerin kalblerinde (ona ka^ ı) muhabbet.
2) Kötülerin kalblerUjde (ondan) korku.
3) Bol nzık.
4) .in d e ^ v e n ve itimad.»
Allah (C.C.) Âl-i îm rân sûresinde' şöyle buyurur:
«De ki: Eger siz Allah’، seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi
sevsm.»
Onun ümmeti, ancak ona uyandır. Ona ancak, dünyaya kıymrt
v e r m iy . uyar. Çünkü Allah’ın Kesûlü (sallâllahU aleyhi ve sellem)
insanları Allah’a ve âhirete ‫؟‬ağırmış, dünya ve geçici ravklerden ali-
k a m u stu r. Dünyadan kaçındığın, Allah’a keldin! adadıgm. ramanla-
rını ahirete tahsis ettiğin nisbette onun yoluna girmiş oluraun. o d^
rece O’na uymuş ve ümmeti olmuş olursun. Dünyaya ne kadar kıymet
verirsen o kadar onun yolundan uzaklaşmış olursım. Onım yolundan
uzaklaşırsan, Allah’ın Nâziât süresinde vasfrttigi k îşile^ ra olureun:
،.Amma t u ^ â n edip taşkınlık yapan ve dünya h a ^ tm ı (âhirete)
tercih eden; İşte hi‫ ؟‬şübhe yok ki Cahim (onun) mCvfisı (varaea^ y ^
ri)dir.»
Ey insan! Ah şu böbürlenmeyi feir bırakabilseydin!
Sen sabahtan akşama kadar dünyalıkların peşinden k ^ , geçici
dünya m enfaatinin ardından git: sonra da 0 ’nun ümmetinden olmayı
iste. Olmaz böyle şey!
T F —f~ -n 7 ir7 ،i'>'p>" ! n w ı v ı iBn r M w n f mmm
Böyle bir zan, öyle bir tam a’ insanlara 'yakışmaz. Ç Ü İ bu, ye-
rinde bir tam a’ değildir. Allah buyurmuştur:
«Öyle ya, hiç biz müslümanlaH mücrimler gibi yapar miyiz?» «Si.
ze ne oluyor? Nasıl böyle,hütanedebiliyoreunuz?» (٠)
Meshur eserlerde vürid olmuştur: (٠٠ )
Halkın bozulduğu, mezhelj ve milletlerin ihtilâfa düştüğü zaman.
Hz. Peygamber’in sünnetine sanlan, OTUin izinden g i d . , yüz şehld ec-

1.1 Kalem sûresi, âyet: 35, 36.


،*.1 PeygaHıber Al^lsselSmtn sUnnederl. onun eserleridir. Hetriln seleften nek
lettiğl hadise, hadis.l me’a.r denir.
S. ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

ri alır. ‫ ؟‬٥ ٠٤٥ o tehlikeli anlarda onun sünnetine sarılınası eline kıvıl-
cim alması gihidir. KİŞİ kıvılcımı ne eline alabilir ve ne de terk edebi-
lir. R«ûlöllah’dan ( s a l l â l i aleyhi ve sellem) rivâyet S iliniştir:
«insanlar özerine Syle bir zaman gelecek kJ, onda sünnetim eski-
yeoek (kimse.itibar etmey«ek),١ bid’at (devamlı olarak) yenileşecek; ٥
zaman sünnetiıne sardan garip olacak, yalnız kalacak. Bunun aksine
bid’ate sanlan kişi eiu (kişi) hattâ daha da fazla arkadaş bulabilecek.»
Sahâbe sordu:
«Ey Allah’ın Resûlü, bizden sonra bizden daha üsti^n kimse var
mıdır?»
«Evet va^ırî»
«Ey Allah’ın R ^ ٥ lü, onlar seni göı٠wekler mi?»
«Hayır‫ ' »؛‬١
«Peki orada onlar nasıl olacaklar?»
. p k ı sudaki tuz gibi. Kalbleri suda tuzun e r id i, gibi eriyecek-
tir.»
Iipew onlar 0 z a n ı nasıl yaşayacaklar?»
«SirkMİeki kurt gibi...»
«Ey Allah'ın B e s i , onlar dinlerini nasıl koruyacaklar?»
«Tıpkı kömür kora (közü) gibi. Biralarsa 8٥ n«jek, bırakmazsa eli-
ni yakacak» bujnırdn (Ravdatû’l-ülemâ)
Candan t ٠ essükö gereken sünnetten m urat, ilk asır insanlarının
y ü r - sanidıkları sünnrttir. Ilk'asır insanları: k e d ile rin e hayr, sa-
Ikh ve d٠ lukla şehââet e l e n saâdrt çağı insanlandır ki, onlar da
Hulrtâ-1 Râşidîn, kâihatm A d i s in e mUasır olan kişiler, stmra tabiin
(mlara uyanlar) ile onlardan sonra gelenlerdir. (Yâni teba-i .
Dinde (ihdas edilecek) her bid’a t dalâlettir. Çünkü Peygamberi-
miz şöyle buyurmuşlardır:
«Kim dinimizde, ondan olmayan bir şey Uıdas ederse o reddedilir
( k a t T p kabûl «iilmea).»
Dindeki bidatten murat, "programlaıına ve usûllerine uymayan
veyâır; ‫ ﻷ‬٠bu bir sapıklık (yâni İslam'ın ana hatlarmdan sapma) olur,
incak aumler, tahkik ve t^W k neticesinde şu husüsda îikir birliğine
a M iş la r t ır :
ş » ٠î ilimİCTİe m٠ ul olmak, onları yazıp tedvin etmek ve yaymak
،Wmakbül ve gfizel olan Wd’at vardır. Bir de Islkma uymayan, isia^.
« g i t e i ı dı^Dda ve karşısında kalan kötü bid'at v ^d ır kii ulem،
lU gördüğü raman hemen itiraz ederİCT.
S İ ^ E T - İ SENİYYBYE TÂBİ OLMALIYIZ 31

«M ^ârih»’ın şerhinde anlatıldığına göre, âlimler şöyle bir açıkla-


ma yapmışlardır;
— Bid'at ^ t i r :
1) Münkirleri susturmak İşin delilleri tanzim etmek gibi vâcib
olan bid'at...
2) MendUb olan bid’at. Kitablar te’lif ve tasnif etmCk, m ^ e s ^
ler ve benzeri binalan yapmak gibi...'
3) MUbah olan bid’at.. Samimi dost ve arkadaşlara ziyafet ver-
mek amacıyla çeşitli yemekler hazırlamak gibi...
4) Mekruh olan .bid’at...
5) Haram bid’at...
Sahâbe (R. AnhUm), dinden ‫ ؟‬imayan herhangi bir şeyi'ihdas
eden kişiye, ihdas ettigi şey çok olsun - az olsun, fra a halde kızarlardı
ve hemen itiraz ederlerdi. Bu ihdas edilen şey, ^ r e k muamelede, ge-
rek ibâdette ve gerekse zikirde olsun, onlar İşin fark etmezdi. Mad«n
ki Allah’ın Besûlü, kâinatın efendisinin zamanında yoktu, öyle ise bu
Şâyân-I kabUl olam adı...
Bir sünnetin senedi d٠ u ve m etni sâbit olduktan sonra onu faz-
la incelemek d٠ u degildlr. Fazla derinlere dalmayı, incelemeyi tCTk
etmek de sünnettir. Çünkü fazla tedkik, tahtak dinde taammuku (te-
veggulu) tevlid eder; ki, bu da sapıklığa yol açar.
Burada şuna bühassa İşaret edeUm:
Musannif, (sünnet) kelimesini çeşitli anlamlarda kullanmakta-
dır. Şöyle ki, falan husûs sünnettir, diyor ve bu sözüyle ResUlUllah
Efendimiz’in sünnetini kasdediyor. Bâzan da ،،bunu yapmak sünnet-
tir» diyor; bununla selef-i sâlihînîn sünnetini kasdediyor. Kimi de bu
sözünden ehli İslâm’ın, ya da dîn-i İslâm’ın sünnetini kasdediyor; ki,
bu takdirde, «onlann taldb a tik leri yol» demektir; Resûlüllah’m siin-
neti anlam m da değildir.
Ravdatü’n-Nâsıhî٥ ’de siinnet şu ş٠ lde tarif edilmiştir;
- L ü ^ t te sünnet: Hayr' olsun, şer olsun (iyi veya kötü olsun)
m utlak yol demektir.
Allah’ın Resûlü (saüâllahü aleyhi ve sellem) büyüm üştür;
«Kim, güzel bir sünnet (çığır) aşarsa, onun ecrini de, kıyâme،
kadar onunla amel e d e c e k le , ecrini de elde eder. Kim de kötü s i i n
32 ŞİR.ATÜ.L - ÎSLÂM (Seyyid Alizâde)

(çığır) açaısa .nım günahını da ،lyâmete kadar onunJa amel edecek-


Jerin gfinahlannı da ^kJenir.»
Sünnetin Şeriatteki anJamı şudur: SanJmakJa, takib etmekle, ih-
yk etmekle emrolundugumuz gerçek D l...
Bu mânada sünnet en dt^ru, en güzel bir yol demektir...
Yukarıda, dinde fazla derinlere dalmanın, senedi ve m etni sahih
olduMan s ı a sünneti (hatJisi) fazla incelemenin iyi bir şey olmadığı-
nı söylemiştik Çünkü g^m iş milletlerin helâki, mahv ve perişan ol-
ması, incelediğimizde gOriiyoruz ki fazla mücadele, münakaşa ve dedi-
k ^u lar Jdizünden meydana ^im iştir.
adfede vârid olduğuna göre, Allah’ın Rraûlü fsallâllahU aleyhi ve
sellem) dedlkaiujm yasaklamıştır. Falan şöyle dedi, böyle d ^ i , gibi
asli astan olmayan sözleri yasaklamıştır.
Bâfflları d^ikodujuı şöyle açıklamışlardır:
aDedi; itiraz etti, demektir...
Denildi: o itiraza verilen cCTap,-demekti!..»
. e t , R e s u ia h ’dan (sallâllahü aleyhi ve sellem) sâbit olmuş
sünnete sanimak ^ k i r : Hangi şartlar altında olursa olsun, kişi m ut-
laka onu ila etmelidir. Azı dişleri ile onU ısım alıdır. (Yâni onu k a t’iy-
yen terk etmemelidir. Onunla amel etoeli ve gereğini herkese söyle-
melidir.)
Ehl-İ bid'atin sitelerine, liizums.uz mücadele ve m ünakaşalarına al-
d ırm a ^ d ır. Onlara meyledip m ilislerinde otum am alıdır. Çünkü
bu gibi halİCT serian meranû ve mCrduddur. Kendini bid’a t ehlinin fi-
kirlerine, söz ve telkinlerine kaptıranlar mutlaka cezâ g riirle r...
٠‫ أ„أ‬inançlar

Şunu iyi ‫ ﻻﻷ‬ki, AUail’m zâtı ve sıfatı, Peyg'amberllk hakkında ina-


nılması gereken hususlar ve diğer sem’iyyatla ilgih olan inançların
manzumraine «Akaid» denir. Buna, i’tikada taallûk ettiği İçin hu. isim
v ^ lm e k t^ ir.
Şer’î ilimler hu inançlar üzeı-inç kurulması cihetiyle de hunlara
« K a v . ‫ ء‬tslâm’ın esasları» denilir.
Hulâsa: hunlar, zât itll»nyla hir, anlam itibarıyla ayndırlar. Tip-
kı Din ve i l e t kelimelerinde olduğu gibi.
K ı^'ân dilinde i l e t , « I » a n la m d a kullanılmıştır. Akil sahih-
lerini, övülen ve mahza hayr olan hususa davet eden İlâhî vaz’a din
denilmiştir. Ona candan ve Jrtirekten sanlıp gereğini yapmak İçin bir
araya gelen topluluklara da i l e t denilmiştir...
Çimdi dînî inançlann izahına geçelim.
Dînî inançlar, Cebrâil Aleyhisselâm’ın gelip Peygamberimize SOT.
dugu ve ondan a ld ı^ cevablarda tesbit alilmiştir.
Hani Cebrâil Aleyhlsselâm garip bir adam kılıgmda R^ûlüllah
Sallâllahu Aleyhi ve Sellem’e îslâm, im an ve îhsân’dan suâl etmişti de,
O da kendilerine cevab vermişti...
İşte bu m u h a v e r e dînî inançlar şöyle anlatılmıştır:
K ulun kesin olarak Allah.ın birliğine, varlı&na ٠ '^ rîk l ve nariri
bulunm adığına inanması, Allah'ın meleklerine iman etnad..
[Yâni meleklerin Allah’ın taillan olduğuna, O’na i H t ebndrien
bir lâhza bile a^ lm a d ıM a rin a inanması d e m d ir . Ç Ü İ onlanlanbu
vasfı kaldıran kişi kâfir olur. Burada m e le k ld n peygamberlerden ön-
ce zikredilmesi, tertip içindir‫ ؛‬tafdil (M lan Ustiin kılmak) İçin degil-
dir. Çünkü Allah meleMerl p ٠ g a m ^ ie r e göndermiştir...‫د‬
K ulun Allah’ın kitahlanna inanm aa...
[Yâni bu, Allah terafından peygambOTİere gönderil® M tiin kitah
lara inanm ası dönektir. Bu da ancak o göndöU ® kitablann tümünün
Allah kel . 1 olduğuna inanmaM a f A i
54 ŞIR’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid AJJzâde)

AUah tarafından indirilen kitablar, yüz dört fcitabdan ibarettir:


Ondan on Suhuf Adem Aleyhlsselâm’a, elli suhuf Çit Aleyhisselâm’a,
otuz Suhuf Idris Aleyhisselâm’a ve on Suhuf İbrahim Aleyhisselâm’a
nâzil olmuştur. Tevrat Musa Aleyhisselâm’a, Incil Isa Aleyhisselâm’a
ve fırk a n fKur’ân) da Muhammed Aleyhisselâm’a nâzil olmuştur.]
Kulun Allah’ın peygamberlerine inanması...
[Yâni bu, onların insanların en hayırlısı olup Allah tarafından
gönderildiklerine inanması demektir.]
Kulun Odiikten sonra dirilmenin Hak olduğuna inanması;
Hi‫ ؟‬şüphe yok ki, Allah ölülerin eczalarım bil- araya getirip, onlara
nıhlannı iade ederek tekrar diriltecektir. İşte buna «ba’sü ba’de’!-mevt
= öldükten sonra dirilmekı» denir.
Kulun kadere, hayrm da şerrin de Allah tarafından oldu'guna
inanması konusuna gelince..
Biz burada kader bahsine dalmıyoruz. Kader ile kazâ arasındaki
farka temas etmiyoruz.'Çünkü Peygamber Aleyhisselâm kader bahsine
dalmaKan bizleri men’etmiştir. Hattâ ٥ bir ara sahâbesini k a d e d e n
bahs^erlerken gördüğünde çok öfkelenmiş, mübârek gözleri kırmızı-
laşmış da şöyle buyurmuştur:
«Sizden SnceMIer, ancak bn bahse daldıklar» ،‫؟‬in helâk .Im ıışlar-
dır. Buna asla dalmamanıza hükmettim!»
Yine söyle b u lm u şlard ır:
«Kaderten sSz bildiği zaman, .ma dalmaktan dilinizi tutun!»
Bunlan kailin tasdik ^ ip lisanla ikrar etmek farz -1 ajnndır.
Çünkü cumhur-u mütekelUmin, fukahâ ve muhaddislerin anlattık-
lanna göre, bu. iman hakikatinin rüknünâ^dir. Ç Ü İ onlann h e ^
Sinda ittifak etmislertir:
iman: - m t e r (sallâllahU aleyhi ve sellem)in. Allah tarafın-
dan getldikİCTinin tümünü tasdik ^ i p lisanla ikrar etm ekten ibaret-
tir.
Muhakkikin ‫^؟‬unluğuna göre ise iman, kalbi tasdikden (yâni,
kalben ta ^ ik etmekten) ibarettir. Lisanla ikrar onun hakikatinin di-
smda olan sarttır. Şeyh Ebû Mansur’un kanaati ve tercihi bu merkez-
d i.

Kul, namazlannı vatatlerinde kilmalidır. Namazları vakitlerinde


kılmayanlar hakkında sert tehditier vârid olmuştur.
NAMAZLARI V A K İT L E R toE KILMANIN ÖNEMİ 35

Bu sebebledir ki, fakihler şöyle demiştir:


«Çocuk doğururken, ‫؟‬a:uğun yarısı annenin karnından ‫؟‬ıktıgı za-
man, eğer namaz vakti geçiyorea, kanndan ‫؟‬ikan mikdar nistettode
bir ‫ ؟‬ukur açılır, ‫؟‬ocuğun ‫؟‬ikan kısmı oraya konur: kadın başı üzerine
oturup, ima etmek suretiyle namazım eda eder, namazı vaktinden er-
telemesi ona kat'iyyen mUbah olmaz.))
Yine bu sebebledir ki; elbise bulamayan ‫؟‬ıplak adam oturarak. Jma
etmek sUretiyle namaz kılar ve namazı vaktinden geciktirip kazâyabı-
rakmaz...
Denizde boğulmakta olan kişi de (akil başındaysa) namazını ima
etmek sUretiyle kılar.
Bâzılarına göre, eğer suda yapışacak bir şey bulabilirse ona tutu-
nur, ima ile namazını kılıp vaktinden namazı geciktim «. Çünkü 0 hâ-
Uyle namazı te’bir edip ölürse, Allah’a borçlu olarak kavuşmuş olur.
Şayet suda tutunacak bir şey bulamazsa 0 takdirde nam aa kaza-
ya bırakması ona mUbah olur.
Bâzılanna göre, 0 halde bile yüzüp ima tarlkıyla namaz kılmasıve
namazı ertelememesi gerekir. Bunu yapmadan ölürse Allah’a borçlu
olarak gider.
İslâm fıkhındaki ((hasta namaa», «korku anında kılınacak na-
maz)) bahisleri ma’lhmdur.
R «ûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz hakkında şöyle bu-
jmrmuşlar:
«Kim farz namazlarına devam edip vakitlerinde eda ederee, ba
namazlar onun İçin bir burhân, nûr ve ateşten kurtulmasında da bir
vesUe olur.» (Ravzatu’l-UlemA)
Kul, n a m a a ta ’dîl-i erkâna riayet.ederek klimalıdır. (Yâni, nama-
a n ' f a - , vaebleri ve Cinnetlerine son derece dikkat etmelidir.) Böy-
le klim an namazlar, hi‫ ؟‬şübhe yok, Allah katinda kabUl ^ l i r .
Kulun, m alin zekâtını vaktinde, şartlarma riayet ederek vermesi-
nin farz olduğuna da inanması ^ re ta r-
Allah’ın Resûlü (sallâllahU aleyhi ve sellem) buyurmuştur:
«Zekâtı .Jm ayanm (özerine fara olup da zekât verm eydin) na.
mazi da yoktur.»
RivAyet olunduğuna göre, Musa Aleyhisselâm. son derece giiMlve
mükemmel namaz kılan bir gencin yanından geçer. Aradan uzun bir
mtiddet geçtikten stHira aym gaice yine uğrar, onu aym vaziyette gö-
rünce taaccüb eder, h ışlanır ve şöyle der:
«Bu gençtraı daha güzel namaz falan birini g ö rm ^ m î»
36 ŞİR ٠ATÜX - İSLÂM (Seyyid AJizâde)

Banan özerine AUah ona şöyJe vahyaJer:


٠ Musa, zekâtını verm«Jikten sonra ben onun namazım ne ya-
payun.ı ‫ د‬Musa, namazla zekât iklaJirler; biri olmadan diğerini ka-
b٥l rtmön!..» (HaiiMtuî-Hakâik)
Kulun, Bamaffln ayında ora? tutmanın, yol bakımından hâli vak-
ö- e olan kimsrain hacca gitmesinin farz olduğuna da inanm ası
gerekir.
(yâni, sağlığı yerinde, hür, mUslUman olan kimse, gidip gelinceye
kadar ^ u k O lg u n u n nafakasını sağlamış ve yolca da gerekli azık
ve h a r ç , i b ise. mutlaka hacca gitmrai gerekir.) Bunun tafsilâ-
tı ileride ^ ^ k t i r .
İşte kalbi bütön-bunlara ısınan ve bunları tasdik edip lisanı ile de
ikrar eden kigi mö’mindiTj Allah’ın fazi u keremi sayesinde cennetlik-
ür.
Mü’sünin ?una da inanması gerekir:
Küçük olsun, b ü ^ k olsun, küfüre girmedikçe, şirke kapılmadık-
ça. i ş l e | günah (ne kadar b ö ^ oluraa olsun) onu asla im andan
‫؛‬ıkamaz.
Dini prensipleri yalanlamak, harami helâl i’tikat etmek, dini tez-
yif ve tahkir etmek gibi dinto yasak kıldığı ş ^ le r de kişinin im andan
çıkmasına yol açar.
Muhakfakin ulemâsının . n l u g u bu fiklrdahr. Çünkü İm anın
haMkati kalMe kaldığı İçin, giinah iş!٠ ekle insan İslâm dairesinden
çıkmaz.
(Mu’tezile fırkası feunun aksini iddia-etmiştir. Onlara göre, hüyük
. a h İ ş l e ^ taşi, ne mü’mindir, ne de kâfir‫ ؛‬itasinin arası bir dera-
c e d e l. Çünkü tmlara.gOre, amdler imandan bir cüz’ (parça)dır.)
M itlim Mr kâfir, mUslümanlaıa iyilik etmesiyle kâfirliğinden kur-
tulamaa
Büyük ^inah iriilkâb eden mU’minin dunım u kıyâmette Allah’a
havale edilnüşür: - «mu çeşitu azablarla cezalandım, isterse azâ-
ba atmadan afv^er. ‫ ؟‬üîikü bize göre tevbe ile veya tevbesiz büyük
.in ah lan n Allah tarafından to ğ ıS a m a sı mümkündür. N‫؛‬sâ sûresin-
deki;
*§٥bh«iz AUah kendisine şirk edilmeği afvetmez. o n u . dûnunda
olan ( . a h l a n ) dilediğine bağışlar.»
Âyeti bizim başüca istiliadgâhımızdır. (Mu’tezile ise tevbe etm e,
den büyük ^ h l a r m afvedilecegini mümkün gO rm ^ektedirler.)
H i - İ serifde, kalbinde - kadar imam olan, bu îm anı saye-
Hi‫ ؟‬KİMSE İŞLEDİĞİ GÜNAH YÜZÜNDEN TEKJ^R EDİİ^MEZ 37

sinde herhangi bir gün, Aliah’ı hatırlayan. hAlisAne bir niyetle Allah.-
ta n korkarak kendini İlâhî yasaklardan bir an olsun uzaklaştuan gü-
nahkâr mUslümanın ateşten çıkacağı beyân edilmiştir.
Nitekim Nâziât sûresindeki:
«.Amma Rabbinin makamından korkup neJsini hevâdan (kötü ar.
zu ve temâyttllerfen) alıkoyan kimse (var yaî) J t e Cennet (onun)
me’vâs! (varacağı yerjdir.»
Ayeti, Allah’tan korkanların Cennete gireceklerini g f e t e ^ e k t ^ r .

HİÇ KİMSE İŞLEDİĞİ GÜNAH YÜZÜNDEN TEKFİR EDİLEMEZ

Hariciler, bunım aksini iddia etmişlerdir: Küçük D‫؛‬sun, büyük ol-


sun herhangi bir ^İnahı irtikâb eden kimsenin küfrüne kail olmuşlar-
dır. Çünkü onlara göre kişi, ya mü'min olUr, hiç günah işlemez! ya da
kâfir olur, imanla küfür arasında (yân! ortada'} duramaz..
Yine herhangi bir kötü amel, kişiyi İslâm dairesinden çıkamaz.
Kötü amelde bulunan bir insana îmanını koruduğu sü r^ e «kâfir» de-
nilemez...
«Hîkâyc»’de şöyle geçer:
Küçük ve büyük günah işleyen mtislümana ancak fâsık denir; kâ٠
fir ve mürted denmez. Ona mürted demek günahlann en büyüğüdür.
Çünkü böyle bir tutum onu Islâmdan nefret ettirir, küfre teşvik eder.
Vahyin, nifaklannı haykırmasına ragmraı, şeriatm sahibi mUnâfıklara
ilişmemiştir. Onun böyle davranışı yıllar yıh miislUman hAMmlerin
delili ve hücceti olmuştur.
Kişi, ehl-i kıbleye dü uzatamaz. Onlardan hiçbirinin küîrüne, şir-
kine ve nifâkına kail olmaz. Gizh ve âşikâre durumlannı «Allah bilir»
diyerek Cenâb -1 Hakka havale eder.
falâmın ç iz iğ i prensiplerden biri de; din ve dünya İşitti, yaş ve-
ya k u m hakkındaki bütün hâdlsâtı. İlâhî kalemin y a ^ ı ş olmasıdır.
lbn-1 Abbas’dan (R.A.) rlvâyet bildiğine göre, Allah’ın Besûlü
(S.A.V.) şöyle buyurmuştur:
«AUah’m ilk y a r a t , şey Kalem’dir. Ona «yaz!» emrini verdi. Ka-
lem:
«Ne yazayun?» diye sordu.
« K d e ri yazl» buyurdu.
B unun üzerine kıyâmete kadar husUle gelewk, cereyan edecek h ، .
diseJeri 5۶azdL»
S8 § ٤R٠ATÜ’L . ÎSIiÂM (S e j^ d A j i e )

٠ Z oh^B ٠^Rjyâd»'da v i ٠ Imuç،ur:


Allahf kalemi inciden yaratiJ. (Yakuttan yarattı da denilmekte-
I ) Mürekkebi nUrdan yarattı. Kaiemin uzunluğu süvari hızı ile be§-
yüz yıllık m esaf^^îr. Elli dlçi vardır; heı. iki di§ arası elli yıllık me-
saf^ir. Mürekkep OTun dişİCTİ arasından damlar, .n u n dilinden, is-
rafa Aleyielâzndan bankası anlamaz. Kıyâmete kadar olacak vak’a-
lan Levb’a yazar. Nitekim En’âm sûresinde Allah:

٠‫ ;ﻵاي\;دﻷ‬٠‫ﺗﻶذش‬
«Yaş ve kum (hiçbir şey) müstesna olmamak üzere hepsi apaçık
bir kitaptadiTO bujnırmuştur.
‫ ةﻟﻸ‬٠ Ebü’l.I^ys dedi ki:
Buradaki «yaş))tan murad sudur; -.<(kuni))dan maksad ise taştır.
E m im de yaşı, imar edilmiş yerler, şehirler, köylerle; kuruyu da 01‫ ؟‬-
ler ve harab olmus yerlerle tefsir etmistir. Kimisi de yas ve kuru d&
m ^ az ve ‫؟‬ok dm ektir, diye tefsir etmistir.
Apaçık kitabdan, Kur’ân kasd edilmiştir. Ç Ü İ onda her sey a ‫؟‬ık٠
lanmıstır. Bir kısım âyetlerini dlger kısmı açıMar. Bazılan da, istin-
bat ve Istidifti yoluyla bilinir (anlaşılır).
Kimi âlimler «apaçık kitab» 1 lwh-ı mahfuzla tefsir etmişlerdir.
ÇünM 0, Allah katinda şeytandan uzak tutularak m uhafaza ^ i l -
mistir, ki, Kur’ân onda yazıhdır. ٥ , Arsın sagında bembeyaz inciden
^ h u t yakuttan yapılmış bir seydir.
.Ez-Zohren’de söyle g ‫؟‬er:
I ٠ h‫؛‬
‫ ئ‬yam ta r a ıa yakuttan olan,- bası altın bir zincirle arsa bagla-
nan bir nranedir. Eyâm ete kadar bütün insanlann, ondan bildiği tek
Wr hattır. Diğer hatlarm (yâhi yazıh olanlann) ilmi ise Allah katin-
dadır; mıdan baska onlan hi‫ ؟‬kimse bilemez.
Arş’a gUnce:
ibni Abbas (RA.) mıun İçin şu açıklamajn yapmıştır:
0, meleklerin taşıyıp etrafında tavâf atik le ri bir tah ttır. Allah
I n٥r olarak yaratmıstır. Ondan, yuvarlak, her seyden yüksek bU-
y l Wr Arş yaratmıstır. Klirai, onun altındadır. 0 da Arsın nûrundan-
dır,. ( B l t u ' l ' H İ k ١
in s a n in IT L U ya da bedbaht OLMASI 39

SaAdet (mutluluk), şekavet (bedbahtlık) levh-1 mahfuzda yazılı-


dır. (Yâni ezelde takdir edilmiştir.)
«Pekâlâ, bu, kişiyi tembelliğe sevketmez mi?))
Gibi bir somya verilecek cevap şudur:
«Herkes ne İçin yaratılmışsa ona muvaffak tolınır.» Yâni, Allah
onu ne İçin yaratmışsa, ona muvaffak kılınır. Şu halde mutlu ve mut-
suz insanlar Allah’ın kendilerine nasib ettiği mutsuzluk ve mutluluk
hususlarına müyesser olunmaktadır.
Said (mutlu) kişi Cennet ehlinin ameline muvaffak kılınır, Cen-
net ehlinin İşlediği ameh İşler ve Cennete girer. BOylece Allah’ın hak-
kındaki takdiri yerini bulmuş olur.
Şakî (mutsuz) kimse de bOyl^ir: Nâr (Cehennem) ameline mü-
yesser kılınarak, ateş ehlinin İşlediği ameli İşler ve bu sebeble de Ce-
henneme girer.
Bu hususta Allah’ın elçisi şöyle buyurmuştur:
«içinizden hiç biriniz yok Id, atesten de. Cennetten de yeri takdir
edilmiş olmasm!»
Şöyle d ille r :
«Öyleyse biz başımıza yazılanlarla iktifa edelim, boşuna amelde
bulunmayalım...))
Şu cevabi verdiler:
«Çalışm, amelde bulunnni ‫ ؟‬iinfai h e rk « ne İçin yaratılmışsa ona
müyesser olur. Saâdet ehli olan saâdet İşine, şekavet ehli olan da şeka-
vet İşine mnvaffak kılınır.»
Görüldüğü gibi, R û lU Ila h (saüâllahü aleyhi ve sellem) Efendi-
miz, «çalışmayalım, başımıza yazılanı görürüz» diyenlere irin verme
mIş, bilâkis onlan çahşmağa, kulluğun gereğini yerine getirmeye teş-
i etm işlerfir. Onlara ortada iki hususun olduğunu bildirmiştir ta,
biri diğCTini İbtâl etmez:
1) GiZIi, kimsenin- b ile y e c e ğ i husus; ki, bu RabbânJ hütaimdUı.
2) Kulluk vasfı, ta bu, ilmin hakikatini ifade edemez. Yâni hak-
tanda ne takdir edildiğini bilemra ve göremra. Kul, hakkında takdir
olunanı bilmediği için korkar; zâhirde kulluğun gerekttohğini yerine
getirdiği İçin de üm itvâr olur.
İşte Allah’ın Resülü (saüâllahü aleyhi ve seUem) bu m ü b â r^ ha-
disl ile her ita hususa da İşaret buyurmuşlanhr. Bu söretle tali, ima-
nın hakikatini elde etmis olur.
Bu sebebledir ki. Peygamber Aleyhisselüm:
«Amel e i ! » buyurmuştur.
40 ŞİR’ATÜ’L - ISLAM (Seyyid Aüzâde)

M e ş â y I fik r i:

insan hakikati, bizatihi saâdet veya şekaveti gerektirmez. Bunlar,


Rabbâni hikmetin iktizası olan, kendisinin dışındaki işlerdir. Bu İşler
. (hadisât), icmâlen takdirdeki gibidir. TafsUen vukuu - h a y r olsun,
şer . u n — İcmâlöi takdir «lildigi hususun hilâfına olamaz. Resûlü!"
lah e fe n d im iz in bu hadisinin anlamı şudur; Dilediğinizi yapın. Çünkü
Mşi, ne î٠ ln ^ r a f a t o ı ^ ona musahhardır. Kişi ondan başkasını ya-
pama^ asla!
Allah’ın te’hir ettiğini kimse öne alamaz! Allah’ın takdhn ettiğini
de kimse te’hir edemez. Allah’ın muhkem -kıldığı şeyi de kimse ibtai
edemez, . ’nun karar v e ^ ğ i şeyi de kimse bozamaz. Bunların hepsi
Allah’ın takdiri Uedir.
GUrolIik, çirkinlik, yarar, i a r , zaman, mekân ve bunlara teret-
tUb edai «vab, ıkab Allah’ın takdiriyledir. Bundan m urad Allah’ın
kflIB Iradffii ve kudretinin Niceliğidir. Çünkü her şey Allah’ın yarat-
maayla . u t bulmaktadır... Hatta acizlik ve atılganlık bile... . n u n
l^n, âciz olan insanlar âciriiMerinden dolajn kınanmamah, atılgan ve
E r i k l i k işili de becerikliliklerinden dolayı OvOlmemeh. Çünkü bü-
tün bunlar Allah’ın takdiri ve halk etmesi doğrultusunda vücut bul-
maktadır. N i i u Allah bu huşusu açıklamıştır:
«§übh«lz M biz her şeyi bir takdirle yarattık.» ( ٠ )
Ahlâk gibi güzel vasfı ve şekli yaratmak gibi hiisuslar da Allah’ın
takdiriyim :
. 0 da d ^ J ki: «Bizim Rabbimiz her şeye hilkatini veren, sonra da
yolunu g - n d i r . . . (**)
Rıak, hayr, ser ve ecel de Allah’ın takdiriyledir.
Ecö’ln asil anlamı müddettir. Sonra hayat (ömür) anlam m da
kullanılmıştır. Insanm eceli, d ^ d u g u günden' ölünceye, kadardır.
Ecel-İ mfisenuna’ya gelince;
MnkatU’e göre, 0 berzah süresidir, yani, ölüm anından dirilme
anına kadar g^en zaman süresidir.
t a m e ’nin flW :
، ٠ , ajıiret Kelidir ki levhi mahfuzda yazıİKhr.»
-Baalanna göre, Kel-İ müsemma, kıyâmet günüdür. Ebii’l-Leys
tefsirinde böyle - . . .

1*1 Kamer ٠٥r٠٠l, iyet: ٠٥.


f*٠J I ٠٥r٠٠l. ،yel: 50.
sa h a bey e ve u lem âya DİL UZATILMAZ 41

B a ^ m ve Cum’a namazı, Jıer iyi ve kötü (^inaJıkar) arâında ta-


JınabiHr!
Bu hususta Allah’ın Resûlü (sallâilahU aleyhi ve sellem) şöyle bu-
yunnuçlardır:
«Heı- iyi ve kötü k im in in ardıoda namaz talin!»
Kıble ehlinden klın .lursa olsun, İslâm ve iman dâvası üzerine,
ölürse, onun cenaze namazını kılınız. Çünkü Allah'ın Resülü (sallâlla-
hü aleyhi ve sellem):
«Kıble ehlinden ölen kimsenin namazını teik etmeyin (ce n a b ı.
ni kılın)» buyurmuşlardır.
KİŞİ be§ vakit namazı cemaatle kılar. Düşmanlara karşı,, (iyi ol-
sun, kötü olsun) her halifenin emri altında savaşır. MUslümanlarm
liderlerine kılı‫ ؟ ؟‬ekmez. Ehl-1 islâmdan olan liderlerin herhangi birine
de kılı‫ ؟ ؟‬ekmw. Çünkü Aleyhissalâtü vesselâm efendimiz şöyle buyur-
muştur:
«Kim bize silâh ‫؟‬ekerse, 0 bizden değildir!»
Onlann iyi, hayırlı, sağlıklı olmaları İ‫ ؛‬in duâ eder. Doğruluk ve ‫ئ‬-
tikametten aj^ılmamaları İçin de Allah’a yalvanr. zâhlrî durumları ne
olursa olsun! Çünkü onlann ammeye yararlankendi nefislerine olan
yararlanndan ‫؟‬oktur.
Habeşli bir köle dahi olsa. (Allah ve Resûlünün emirieri ve İşaret-
İCTİ doğnıltusunda hükmederse) ona uyulur; sözü dinlenip itaat edi-
lir. Peygamber Aieyhisselâm bu babda şöyle bujnırmuştur:
«Başınıza taınrcık sa‫؟‬h Habcşli bir köle geçerse. ٠ sizi AUah’ın ta-
tabi Ue yönetiyorsa İtâat edin.»
Selef alimlerine, kendilerinden yamima sâdır olsa dahi, ta 'n edil-
mez. .n l a n n bazı mes’elelerde yanılmaları fırsat bilinip kendilerine
dil uzatılmaz.
Mü’min, sahâbeye (R. Anlıüm) dil uzatmataan şakınır.
Cumhur-i ulemâ der ki:
Kim onlardan birine söverse, ta ’zir edilir. Mallkilerden bazı aiim-
lere göre, öldüriüür. Onun i‫؟‬in٠onlar hakkmda ileri geri konuşmaktan
- Çünkü dili muhafaza etmek, altın ve gümüşü muhafaza
etm ekten dalla ‫؟‬etindir. Ishak bin Halef’in görilşü budur. Onlar şüphe
siz birr-ü takva, im an ve yakin hususunda en ^ ice mertebede idiler.
Doğru bir zâhid idiler.
Süfyân Sevri, zühd’ü şöyle y o m la r ;
«Zühd, dünyaya aldırmamaktır; a ^ a ekmeği yemek, kaba elbise
giymek değildir.))
42 ŞIB’ATU'L - ISLAM (Seyyld AJizâde)

Cüoşyd’in görü§٥:
«ZUhd: dUnyadan ‫ ؛ اﺀ‬ekmek, kaJten onu istememektir.))
^ t ! S a h â ^ kirâm hidâyet üzere idiler. Hem kendileri doğru
J^daydı, hem b a ş k a la m İrşadına ‫ ؛‬alışırlardı.
.h lU k a tın efendisinin sohbetinde bulunmaları hasebiyle, Allah
onlann bazı hatelannı afvedeceğine dair va’dde bulunmuştur, ‫ ؟‬ün-
kü OTİar Allah sevgilisinin hem soh^tlnde hem de hizmetinde bulun-
muglartır. Bu cihetle onlara kafiyym dil uzatılmaz. H aklannda dai-
ma güKl söz . i r .
ftrahim E٥-Nahaî’ye sordular:
«Sahâbe arasmda vâki olan savasa ne dersiniz?))
Şu cevabi verdi:
«Himizin sâlim olduğu bir ise dilimirf bUlastırmayahm!»
ffir insan, yer dolusu altın Infak etse bile, onlardan birinin bir
mud veya bir mud’un yansını Infak ettigi zaman alacağı sevaba ula-
samaz. Bu, Peygamterimizin su mübârek hadisine isaret etm ektedir:
EW Hiireyre’den (R.A.):
Allah’ın Resûlü ( S a l l a l l i aleyhi ve sellem) söyle bujnırmuslar-
dır:
«Ashâbıma sövme^n, ashâbıma sövmeyin! Nefsim yed٠٠i kudretin-
de olan’a yemin ederim ki, sizden biriniz Uhud (dağı) büyüklüğünde
altm infak etse bUe, yine onlardan birinin mud’una ve yansm a ulaşa-
mazi»
Yâni, tasanlarfan herhangi bir kimse Uhud kadar altın infak et-
se. ralann bir ölçek, hattâ onun yansı kadar Infak ettiği seyden elde
- ^ a b ı elde edemez, demektir.
Çünkü sahâbiler m ertek, derece ve mevki bakımından herkesten
firtündürler. Kâinatın ef٠ disi Hazreti M u h ım e d Aleyhisselâmın
s ^ ^ l n d e bulunmuşlar, o n ı feyzinden kana kana İçmişler ve bu v e
sile ile güzel hasleti», üstün mMij^etler elde etmişlerdir. Vahy’in za-
manına da tesadüf etmeleri onlara apayn bir deger kazandırm ıştır.
to la n n yaptiklan harcamalar (Allah yolunda) baska bir harca-
m a ^ ^ zem ez.
'Allah yolundaki harcamaları, son derece samimi ve Ihias !‫ ؟‬inde
yapmışlardır.
Fakr-Ü zaıûret İçinde olmalanna rağmen infaktan hiçbir zam an
٠ nm٠ isl»dîr. Dinin İhyâsı, JslAmın zaferi İçin ellerinden geleni
ifa rtmislerdir.
GEÇMİŞLERİN K O T U L Ü K L E R İIE N s ö z E D İ L İ Z 43

Onların diger İbâdet ve tâatleri de böyle idi...


Onun İçin sahâbe hakkında sOTuldugu zaman, kl§l §u cevabi v e r
sin:
«Onlar gelip geçmiş bir taifedir. Onların kazandıklan kendilerine;
sizin kazandıklarınız da si^!»
O nlann yanılmaları hakkında kimse ileri geri konuşmasın. Ya-
nılsalar bile Allah onları bağışlamıştır.
Nitekim Kâ’b bin Mâlik savaşa katılmamış, fakat sonradan Allah'
onu afvetmiştir.
Madem ki Allah tarafından afva' ugramışlardu•; geçmişlerin kötü
daı^am şlarm dan söz etmek ehl-i İslâma yaraşmaz.
Milletin kalbini biriktirm ek olan birçok meziyrt ve hususiyetler
vardır. İşte gerçek mü’min' bunlardan bahseder. Onlann 0 gUzel mm--
kıbelerini anlatır. ResUlüllah’ın hakkim konır. Ç Ü İ Resûlüllah on-
la n sevmiştir, o da onlan sever. Nasıl ki Allah'ın Resûlünü, sırf Allah
sevdi^ İçin seviyor; tıpkı ashâb -1 kirâmı da Peygamber sevdiği İçin
sevm ki gerekir.
Nitekim bu hususda Allah'ın Resûlü (sallâllahU aleyhi ve sellem)
şöyle buyurmuşlardır:
«Kim onlan severae beni sevdiği İçin sever; kim de onlara buğz
ederee bana buğznndan ötürii buğz eder.»
İşte jmkarıdan beri saydıklarımıan hepsi Ehl-i İslâmm sünnetin-
den (tekib ettikleri ulvi usûl ve prensiplerden) dir.
Mü’min, din,hususunda kimse ile mücadeleye, çekişmeye kaltoş-
maz. Çünkü bu tutum amelleri heder eder. (Yâni amellerin sevabım
giderir.)
Pekâlâ, ResülUllah’ın tbnl’z-ZUbâri ile olan şu mücadeİMİne ne
buyunılur?
«Siz de, Allah’ı bırakıp tapm akta olduklarınız da hiç şüphesiz kl
cehennem odunusunuz.» (٠)
Ayeti nazil olduğu zaman, Abdullah îbni’z.Zubârî ResülUllaha
(sallâllahU aleyhi ve sellem) dedi ki:
«Melekler de Mesihe taptılar, şimdi bu âyete göre, melekler ve
Mesih azâba rai uğrayacaklar?.
..Sen ne kadar da cahilsin. »Biletinin dUini b i l m i ş i A y e ^

(٠) ‫ائ„ح‬٧8 8‫ ه‬٢88‫ا‬, ayet:


44 ŞÎR’ATÜ'L - ‫؛‬SLAM (Seyyid A l i i )

(mâ) Ruh sahibi tasanlar ve d‫؛‬،e r varhfclar İçin değil, eşya İçin kui.
lanıhr» buyunauştur.
Cevaben deriz ki:
I İçin mücadele, doğruyu isbat etmek İçin yapılan tartışm a
miistenadır. Yasak olan, bâtıl fikirlerle gerçek İnançları bertaraf et-
mek İçin yapılan münakaşa ve mücadelelerdir. Bu tip mücadeleler Al-
lah’ın kelâmında yerilmiştir:
.tasanlar İçin öylesi de vardır ki, ne bir bilgisi, «e de isttaad ede.
ce^ bir sen^i, ne de aydmlatıcı bir kitabi olmaksızın, Allah yolundan
saptırmak İçin, yanını egip biikerek Allah haktanda kavga eder duı-ur.
Dünyada riisrayhk onundur. Biz ona kıyâmet pintinde de yangın (Ce.
hennem) azâbını tattıracağız.» ( ٠)
Lâkin hakki meydana çıkarmak İçin bâtıl ile savaşmakta hiçbir
sakınca yoktur. Hattâ Allah bunu Kur’ânda emretmiştir:
«Onlarla mücadeleni en giizel (usûl) Iıangisi ise onunla yap.»
(NahlSöTMİ)
Yine Ankebût suresinde şöyle buyul’ulmustur:
«içlerinde zulm ^ n ler m iist^na olmak iizere, ehl-i kitabla en gü ٠
«1 (saraştanj başka bir sUretle mücadele etmeyin.»
Kur٠ân’daki müteşâbih âyetler hakkında kimse ile m ünakaşa et.
me. Çünkü bu, sapıkilk kapısını çalar. Mutlaka münâkaşa yapm ası ve
~ - d i le r in i çürütmfâi gerekirse, o zam an daim a
sorucu durumunda olsun, karşısındakine sorma ve ilzam etm e fırsatı
bırakmasım ^ p k ı Itoahim Aleyhisselâraın Nemrut (aleyhillâ’ne) ile
yaptığı münakaşada olduğu gibi...
Âl.l îmrân sûresinde Allah şöyle bujmrmuştur:
«§übh«iz Allah g ü n . doğudan getiriyor (doğduruytft); lıaydi
sen de onu batidan getir, dedi. Bunun özerine küfreden (kâfir olan
Nemnıd) apışıp kaldı.»
Etai’l-tays'ta tefsirinden;
Ken’an ‫ ي‬1‫ اأ‬Nemrud (büyük bir melik idi) kavml ile birlikte bay-
ram yerine çıkmıştı, tarahim Al^hisselâm hemen gidip, ohların putla-
nnı parçaladı, B a ^ m yerinden döndüklerinde, İbrahim, Aleyhisselâm
onlara:
.Elinizle yaptıklarınıza mı tapıyorsunuz?»
«Sen kime tapıyorsun?»
«Ben. hem dirilten hem de öldüren Rabbime İbâdet ediyorum ..»
İS T ÜZERİNE i S H E T i K HAKTIR 45

- göre, Nemrud zahire (tahıl) İhtlkârcılı^ yapardı. Za-


hireye ihtiyacı .lanlar yanına girdikleri zaman ona srede «JerlCTdl.
Bir gün İbrahim Aleyhisseiam da yanma girdi, fakat secde e tm ^ ٤,
Nemrud ona dedi ki:
(‫؛‬Niçin bana secde etm«Jin?)>
«Ben ancak Rabbime secde ederim!,!
«Senin Rabbin kimdir?»
«Benim Rabbim öyle bir Rabdii- ki, hem dijiltir, hem öldürür...»
‫؛‬،Ben de öldüriîr, diriltirim!»
Dedi, iki adam getirtti: Birini öldürdü, diğerini salıverdi. Sonra:
«İşte gördün ya, birini öldürdüm, diğerini sağ bıraktım» d ^ l.
،(Sen, diri olan kimseyi serbest bıraktın! ölüyü diriltmedin kil
Oysa benim Rabbim ölüleri diriltir» dedi.
Fakat İbrahim Aleyhisselâın bu delUle de yetinmeyip daha kuıwet-
11 bir delil ve hüccet serd etti ve şöyle dedi:
«Çübhe yok ki Allah güneşi doğudan getirir, haydi sen de onu ba*
tıdan getir (de görelim!)»
Buna cevap veremedi, apışıp kaldı kâfir...
Bazılarına göre İbrahim Aleyhisselâm’m kasdı Nemrad’u ilzam et-
mek değil de Allah’ın varlığını deliller serd alerek ishat etmekti...
Onun İçin öldürme diriltme bahsini fazla uzatmadı, daha güçlü ve sus-
turticu bir delil ile karşısına çıktı. Nemrud; .،Ben de öldiiriir, diriltl-
rim» dejdnce, «Allah g ü n ^ l d٠ dan getiriyor, haydi SOI de onu bata,
dan getir de görelim» diyerek onu ilzam etti, susturdu ve konuşamaz
hale soMu...

HAZERDE - SEFERDE, MEST’E MESK E -

Hazerde ve seferde m ^ te mesh e tm n in de hak olduğunu, bunun


da Allah’ın hükm ü olduğunu kabUl eder ve buna lWyle İnanır.
Muğîre (R.A.) rlvâyet etmiştir:
Peygamber Aleyhisselâm mestlere m ^ h edince kendileine d e l
ki;
«Ayaklan yıkamayı unuttunuz mu?»
Peygamber (saüâllahü aleyhi ve sellem) şöyle b u - u l a r ;
«Bunu bana Rabbim emretti!» .(Şerhü’l-Vlkâye)
O nun İçin m este mesh etmek Allah’ın bir lütfü ve ! h a l d i r . Onun
46 ŞÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

bu İhstoıoı ancak kendini bilmez kişiler r ^ e d e r . Bu sebeble demi?-


I٠ rki.‘ mesh etmek, ayaklan jnkamaktan efdaldır.»

KABİB AZABI

Kabir azâbının da hak olduğuna İnanır ve ondan Allah’a sıgımr.


Bu azkb Kur'Ân-ı KerJm’in işaretiyle sabittir. T e v ^ sûresinde buyurul-
mu^ur:
«Biz .nJan iM kere azablandıracagız.»
Yine Nuh sûresinde bujmrulmuştur:
«Bunlar, ^nahlanndan dolayj hep Suda boğuldular, ardından da
(bâyûk) bir ateşe atılddar.»
Bu g - y o r ki, b o ğ u lın ın ardında ateşe atılm alan, kıyârnet
kopmadığına göre, kabirde vâki olmuştur. \
Ne var ‫ ئ‬kabir azabımn siibUtu sarahaten değil de işaretle (âyet-
lerin i s l i y l e ) , hadisi şerifin ise zâhîri ile (yâni açık ifadesiyle) sâ ٠
bit dmushır.
(Kabir azabı) hakkında:
«idrar (m bulaşmasmjdan koranım. Çünkü kaWr azâbının çoğu
ondan ileri gelmettedire b u lm u ş tu r .
iste bu hadis kaWr azkbının varhgını apaçık isbat etmektedir.
06‫ أﻫﻞ‬sahkM, gCT. tdblln ve gerekse onlardan sonra gelen selef
âüm l^nden yapılan rivayetler de bunun sübütuna birer delil teskil et-
mişlerfir.
Bu'babda çok eser vand'olmuştur. Bunlardan bir tanesini ara ale-
llm:
Salim bin Abdullah’dan rlvâyet edilmiştir; dedi ki:
.Batamm söyle dedi^ni duydum; M ekke'de deveme binmiş do-
nöyordum Arkamda biraz su da vardı. Mekke ile M ^ ln e arasında bu-
lunan bir kabristandan g ^ y o rd u m Bîr de haktim ki, kabirden bir
adam çıkmış, bastan ayaga kadar ates İçinde yanıyor; bojm undaates-
te tutuşmuş Wr zincir var. ^ e m l a ı a doğru yönelttim. Hayretle sey۴
^ l y ^ u m . Bana:
«Sy Abdullah( Ne olur, ürerime ^ n ın d a k i sudan dökj»
Mye yalvardı. Tara 0 Sirada, 0 zincire yapışmış baska bir adam da
k a b lıd . çdavKdi:
«Sakin ma su dOkmel Ona lylllk yapılmazla
DİNDE ŞAHSİ FİKİR BEYÂN E D t t E ^ Z 47

Diye haykırdı. Elindeki ateşli kamçı üe dö٢e dSve onu yeniden


kabre soktu.»
Ezberlenmesi gereken bir husus da Vehb Wn MUnebblh’ln şu sözü-
dür:
،(Kim (bismillâhi ve billâhi ve alâ milleti ResfiliUâhi) deme, kab-
re giren kişiden kuk yıl, Allah azâbı kaldırır.« (ZuhretU'r-Riyâd)
Fakih Ebtt’l.Leys der ki:
Kabir azâbı hususunda aihnler ‫ ؟‬eşitü fikirler beyân ettiler. Kimi-
lerine göre Ruh. dünyada oldugu gibi cesede iade ^ ilir, oturtulur ve
suale ‫؟‬ekilir. Bu (Ravdatu’l-Ulemâ) kitabından, naklettiğimize uygun
düşm ekt^ir. Bazılarına göre, sual ces^ e değil, ruha sorulur. Bamla-
n n a göre ise, ruh kefen ile ölünün arasında olur. Bu fikirlerin her- biri
hakkında eser vârtd olmuştur. Bence en doğru olan görüş;
Müslüman olan kişinin kabir azâbının varlığına inanması: ke^l-
yetiyle uğraşmamasıdır...

D l E , KİTAB VE SÜNNETE A - I JNDJ FJKJRBER


BEYAN EDttEMEZ

KİŞİ din konusunda kendi indi fikirleri ile konuşmaz; kitab (Kur’-
ân) ve sünnete uyar, onunla amel eder, onunla hUkm^OT. Ancak ki-
tab v e K ur’ân’a uygun düşen bir görüşü serd edebilir kl, bu da kradi
indi fikri sajnimaz...
Kim, bütün davranış ve işlerinde kendi fikri ile hareket edMse, o,
hüsrana uğrayanlardandır. Peygamber Aleyhisseiam b u y u r m u ^ :
«Kişiyi, inad ve kendi fikrini beğenmîş olarak gSriiraen, (bil ‫) ئ‬
son derMe hüsrandadır.»
Dinin bütün mes’ele ve hükümlerinde kıyasa ujnıJmaz. Çünkü ilk
kıyas yapan kişi iblis Aleyhillâ’nedir. Allah'a karçı g e le r.: «Beni ateş-
ten, onu (Âdem'i) çamurdan yarattın» demiştir.
Lüzumsuz kıyas, şüphe yok ki sapıklığa yol açar, iblis Aleyhillâ'.
nenin başına gelenleri biliyorsun...
Kişi, akla gelen her türlü düşünce tarzmdan, kıyasdan١eşbâh'dan
münezzeh ve m überrâ olan C enâ^ı Hakkin zâtı ve sıfatlan hakkmda
kimse ile mücadele etmez. Ancak CenAbı Hakkin k ra â l sıfatlarla m u t
tasıf; noksan sıfatlardan münezreh ve m übenâ olduğunu söyler.
Hadisde vârid olduğuna göre, bu ümmetin helâki, Rablerinin (Celi«
Celâlühü) hakkında tartıştıkları zamah rtacaktır. Bunun fay to et aiA-
ttrtle rin d e n olduğu da (hadisde) b e l l r l i ş t i r .
48 §İR ٠AT٠ ’L - İSLÂM (Seyyid Aüzâde)

KADER HAKKINDA KONUŞMAK

Ki§i kader hakkında konuşmaz ve onun içjnizünden de bahsetmez.


ÇünkU 0, derin bir deniz, karanlık bir yoldur. Kader Allalı’ın Oyle bir
simdir ki, kimseye onu bildirmemiştir.
K r rivâyet:
i i z ^ peygamber rabbine kaderden sual etmiş. Allah ona şöyle bir
vahiyde bulunmuş:
bBu m M 'e l^ n bana som a: Saıi bundan alıkoyduktan sonra tek-
rar a ^ ı sonı^ı somaya kalkışırsan, ismini p e y g a m ^ Ie r cemaatinden
silerim!»
Onun İçin kaderden som az ve bu hususta ileri geri konuşmaz.
Ç ü Myle y a p . takdirde dipsiz bir ‫؟‬ukura jmvarlamr ki, sonu Ce-
h ranm l !.lam aktu:.
Evet, esM ilmmetlerin (milletlerin) sapmalannın sebeblerinden bi-
ri'de, kadere dalmaları ve ondan bahsetmeleridir.
Kaderden bahsedn iki kişinin birisi mutlaka Allah’a yalan isnad
eder.
B u'hım sta biri ona sataşırsa ve onun da m utlaka konuşması ge-
rekime, 0 raman dalma sorucu olsun, m üftî (‫^ء‬ veren) olmasım
Çünkü lWyle davranması îslâmm âdâb ve silnnetlndendir.
Allahü ^ l ، 'n m zâtı, sıfatı, kaderi ve kaderin sırrı gibi hususlar-
dan bahsetmemek, bu ktmularda ileri geri konuşmamak, kişinin Al-
lah’a olan saygısındandır.
P e y g ib e r (sallâllahii aleyhi ve sellem), Rabbill-lzzetin mUnez-
rah i ğ u hususlan duyduğu zaman Allah’ı yüceltmek İçin hem en
secdeye kapanırlardı.
Allah hakkında sual «ranlara da Kuriânda, Haşr sûresinin sonun-
da belirtilen sıfatlan ile cevab verirdi.
I b a d e vârid olmuştur:
^ â y ıh d a n birine, Allah hakfanda biri bir sual tevcih etmiş. Şöy-
le cevab vemiş:
« I Allahhn zfttından «ınıyoraan:
٠ Hi‫؟‬Wr şey onun misil gibi d elid ir» (Ş û rl sûresinden). Eğer SI-
fatından s a r u y o r ı;
٠٠ i r . - e muhtaç değildir; h e r k , her v arhk ona m uh-
taçtır. Doğntmamıştır, k e l l i de *ığmamıştır. Hiç tam se m ıun i i i
(Jhlfis'sürralnden).
i H A E R E F KİTABLAB EZBERLENMEZ. YAZILMAZ 4&

Eğer isminden soruyorsan:


«O öyle bir AUahtır ki O’ndan başka (İbâdet, lâyık ve nıöstebak
hiçbii" varlik yoktur. Gaybin de meydandaMnia de bilicisi . ’dur. ٠ ‫ ﻷ‬٠
m ân da o! Rahim de o» (Haşr süresinden).
Eğer işinden soruyOTsan:
«O, hei’ gün bir İştediı» (Rahmân Sûreslndm).»
Allah’ın sıfatlan bâbında ileri geri konuşmaz. Çünkü böyle yap.
mak şej^an vesvesesindendir ki, zararı kânndan bttjdiktür. Kur'an'-
dan kaçınıp eski peygamberlerin kitaplarım mütâlâa etmez. Tevrat. ٤n-
cil gibi. (Çünkü onlar tehrif b ilm iş id ir ) .
Bezaziye’de şöyle geçer:
Yahudi ve nasranilere Tevrat, Incil ve Zebûr hakkında sormaz,
onu yazıp ezberlemez. Çünkü onlar 0 raukaddfâ etapları tahrif etmiş-
l'erdir. Dâvasını isbat etmek İçin 0 kitaplara başvurmaz. Çünkü elde
edMeğl deliller 0 kitaplardaki tahrifat yapılmış kısımlara rastlayabi-
lir.
Alimlerin, peygamberlerimizin peygamterliğine dair Tevrat üe tn-
cil’den de misâl göstermeleri sırf onlan ilzam..etmek içindir. Hadisde
vârid olmuştur:
،،Siz öyle bir aydınhk yoldasınız ki, onun gecesi bile gündüzü gl-
bidir! Ondan ancak, helâk ohnayı peşinen kabullenmiş kimsder sa-
par.»
ftjni Mes’ud (R.A.) dedi kl:
،،R^ûlüllah’ın dUnjradan ajmiması yaMaşmca bizi validemiz Âişe
(R. A nhâ)m n evinde topladı. Bize şöyle bir baktı. gözleri dolu dolu ol-
du. Sonra şöyle konuştu';
،،Merhaba size! Allah size sağlık vemin! Allah sizi esirgrain. Size,
Allah’ta n korfaip O’na îtâat etmenizi tavsiye ediyorum. Aynlık yak-
Jaştn Artık Allah’a göçüyoram. Sidre-i mUntehâya, Cennet-i me’vâya...
Beni ehl-î beytimden olan Mşiler yıkasın ve şu elbisemle İMni k ^
fenlesin, isterlere., yahut hiiUei yemâniyle kefenlesinler. Beni yıkayıp
kefenlediMen sonra beni bu evimde yate^m ın üzerinde bırakın; bu
yatağım ın olduğu yere gömün. Sonra bir lâhza buradan ‫ ؟‬itan. Çünkü
Uk namazıını talacak olan sevgUim Cebrail’dir... Sonra Mîkâil. Simra
tsrafll, sonra da askerleri ile birlikte Azrail... Sonra fevc fevc olduğum
yere girin» namazınu talin!»
. 'n ü n irtihal edeceğini anlajunca, çığlıklar atarak ağlamaya baş-
ladılar. Şöyle dediler:
‫ﺀ‬.: ٠
50 ŞÎB’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

«Ey AlJah'ın Resûlü! Sen Rabbimizin yegâne elçisisln! BJzim ba-


Şiımi7. ve işimizin âmirisin! Sen gidersen, biz, mühim işlerimizde kime
baş vuracağız?))
«Sizi apaydınlık bir yolda bırakıyorum, o yolun gecesi gündüzü
gibidir. Size iki ö^it bıraktını; bil'i nâtık (konuşan), digeri ise sâm it
(konuşamayan)... Konuşan öğüt Kür’ân'dır, digeri ise ölüm...
işlerinizde bir mUşkilâtla karılaşırsanız K ur’ân’a ve sünnete mii-
racaat edin, kalbleriniz katılaşılma, ölmüşlerin hallerini t^ekkU r edip
ibret alin!» buyurdu.
٥ gön yine ânIden sancılandı. Zaten onsekiz gündür h asta idi; in-
sanlar gidip gelip onu ziyaret ediyorlardı. Sonra Allalı’ın, onu pey-
gamber olarak gönderdiği (ayni gün) pazartKi günü vefat etti.
Ali (K.A.) yıkadL Ibni Abbas suyunu döktü. Çarşamba günü gece-
yansı defnettiler. Bazılarma göre, 0 ’nu salı gecesi Âişe (R. A nhâ)nın
biicr^inde defnettiler...))
Diğer bir hadisde şöyle buyurulmuştur:
«Musa sag olup da benim nübüvvetime yetişseydi, m ntlaka bana
tebi olurdu.»
Katâde (R.A.).’den:
Musa Aleyhisselâm dedi kl;
sEy Rabbiml Ervah âleminde bir ümmet görüyorum. Dünyaya ge-
lişte sondurlar. Fakat kıyamette önde gideceklerdir. Ne olur onları be-
nim ümmetim yap!»
Allah buyurdu:
«Onlar Muhammed’in ümmetidir.»
Rivâyet olunduğuna göre, 0. Muhammed’in ümmetinden olmayı
teraenni etti. Allah 0 ’na şöyle buyurdu:
«Ey Musa, ben seni risâletlerimle, kelâmımla bütün insanlardan
mümtaz fajdım. Şimdi şu sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol.» (»)
Kitaplarda açıklanmıştır:
İsa Aleyhisselâm gökten inince, Muhammed Aleyhisselâma tâbi
olacaktır. Çünkü onun şeriatı nesh edilmiştir. Ancak ResûlUllahın
(saUâüafaû aleyhi ve sellera) halifesi olarak vazife- görecektir.
Peygamberimiz hakkında bu bilgiyi verdikten sonra yine konum u-
za dönüyoruz.
Kur’an’daki müteşâbih âyetleri, ille de anlayacağım diye kendini
yormaz.

‫؛‬٠) 8ye ,A’f « s ٥res١، : 1„ .


İ L İ İ E . AMELDE ^ DİN HUSUSUNDA İTİD aL 51

Çünkü Allah bize lütuî ve ihsanda bulunarak 0 müteşâbih âyetle


rl anlamakla jrtikünüü kılmamıştır. Allah Âl-i İmrân sûresinde şöyle
buyurmuştur:
kO, sana kJtata indirendir. Ondan bir kısım âyetler muhkemdir kî,
bunlar kitalıın anası (temeli)dir. Diğer bir kısmı da miiteşâbihlerfir...»
Ajmı âyetin devamında Allah şöyle buyurdu:
«Amma kalblerinde zeyğ (haktan meyl)li olanlar S ir i ،itne aramak
(öteki !»rikini saptırmak) ve (kendi arzıdarma göre) te’viline yelten,
mek İçin onun mûteşâbUı olanına tâbi olurlar. Halbuki onun te’vUini
Allah’ta n başkası bUemez.»
Bir rivAyet:
Yahudilerden bir cemaat, ResUlüllah’ın (sallAllahü aleyhi ve sel"
lem) yanma gelerek şöyle d ille r :
«Duyduk ki sana (Elil Lâm Mim) nâzil olmuş. Eğer dogru söy-
lüyorsan, ümmetinin bakası yetmiş bir sene olacak... Çünkü cemel he-
sabına göre (Elif) 1, (Lâm) 30, (Mim) 40 yapar ki, yekûn; 71’dir.»
Bunun üzerine âyetin devamındaki:
.،Onun te’vilini Allah’tan başkası biIemMİ»
Kavl-İ celili nâzil olmuştur. Ebü’l-Leys’in tefsirinde bu Ayet böyle
tefsir edilmiştir...

İTtDÂL

Mü’m in ilimde, amelde ve din hususunda iktisad (itidal) den ayni,


maz. Çünkü milletlerin efdalı, bâtıl dinlerden annıp Hak dinine bağlı
olan m illettir. Hanif vasfı tbrahim AleyhisselAmda ‫؟‬ok kullanılmıştır.
Onuh yolundan gidenler bu sebeble ona nisbet edilmiştir. Ömer (R.
A.)'in bir n a r a n i ’ye:
«Ben hanefî bir ihtiyanm!» döilğl, ma’lUmdur...
Onun İçin insanlann h a ç lıs ı, dinde orta ^ l u ta ’kib dendir. YA-
ni haddi aşmayan, etrafa taşmıyan kişidir. Dinden 'uzak olan kişi de-
gill
Eski m illetler ancak azdıklan İçin, taşkınlık yapıp h ^ d i aştıklan
İçin helAk olmuşlardır. Onlar 0 kadar ileri gitmişlerdi ki, Mesih’e (Isa
AleyhisselAma) ve üzeyr’6, «Allah’ın oglu» dediler.
N asranfl», îsa Aleyhlsselâm’ın âmâyı ve ebrası lyileştimek, ölüyfi
52 ŞIR.ATÜ’L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

Allah’ın izni ‫ ﺀﻻ‬diriltmek gibi mucizelerini görünce, ٠nu aşırı sevdileı-


ve hakkında ٠ derMe sözler söyl^üer ki, küfre girmelerine sebeb oldu
٠ sözler...
Yahudiler de üzeyr’1 pek sevdiler. 0 ’nun hakkında küfürlerini nıû-
eb aşın sözler söyl^üer.
Buhtun.Nasır Bej^-i Makdisi tahrip edip Tevrat’larım yakınca pek
üzülmüşlerdi, üzeyr T e r a t’ı ezberden okuyup oniara yazdırdı ve on-
lar Tewafı öğrendiler. Fakat kalblerinde: «Acaba Uzeyr kendiliğinden
bazı şeyler iiave etti mi, ya da bazı eksiklikler yaptı m ı‫ )> ؟‬diye bir en-
dişe hâsıl olmuştu.
Sonra bir köyde bulunan bir Teyrafı ellerine geçirdiler, üzeyr'in
yazdı^ Tevrat’la karşılaştırdılar. UzeiT’inkine tıpa tip uyduğunu gö-
‫ ة ؛‬sevindiler ve üzeyr hakkmda diyeceklerini dediler. (Yâni
ona Allah’ın oğlu d^iler.) (Ebü'1-Lejra’in tefsirinden). Gerek yahudi-
ler ve gerekse nasraniler böylece saptılar ve başkalannı da saptırdılar.
Mû’min amelde de-ifrata kaçmaz. Doğru yoldan ayıılmaz. Kendi-
ne. tahammül ed٠ i y e c ., altuıdan kalkamayacağı ağır yükler yiikle-
mez. Haddinden fazla İbâdet edip kendini yormaz. Her şeyde olduğu
gibi bu babda da kâinatın efendisini kendisine örnek edinir.
Ma’lûm olduğu vechıle-, 0, herkesten çok Allah’dan korkardı. Al-
lah'a çok İbâdet ^erdi. Buna rağmen hem namaz kılar, hem uyurdu.
(Yâni ibâdetle sabahlamazdı.) Herkes gibi, evlenirdi. Bazan et yerdi.
Nafile onıcu sürekli tutmazdı; kâh tutardı, kâh (nafile)
verirdi.

Bir rivâyet:
- Ehl-İ Suffa’dan olan Osman bin Mez’un’u Peygamber’e, kendileri-
ni iğdiş yapmalarına izin vemıesi İçin yolladılar. Gayeleri kadına kar-
şı duyduklan şehvetten kurtulmaktı.

Osman bin Mez’un ResUlüllahın (sallAllahü aleyhi ve sellem) ya-


nına vardığında söyle dali:
«Ey Allah’ın Resûlü, müsaade et bize, kendimizi İ ^ i s yapalım.»

Bunun üzerine;
«Kendini iğdiş yapan veya yaptırmak isteyen kisi bizden d e b id ir‫؛‬
Ümmetim bakfanda bunun faresi oruçtur‫ »؛‬bujhirdu.
E E - Î HEVA ve E E - İ BtD’ATİN YANINDA D İ L M A Z 53

Is١âmî us٥l٥en ٥‫؛‬r:


İçinde şüphe hâsıl olan kimse Allah’a sjgınmalı ve şöyle demeli.
dil": şöy

‫ﻳﺒﻸة؛اﻻﺧﺰﻟﻬﻬﻬﻴﻄﺚ‬
‫ا ؤ ث‬٠‫؛اﻳﻘ;ﺚ‬,‫اﺗﺔ‬ '

«Allah’a iman ettim, R û l ü n e de ‫؛‬man ettim, o (Allah), evveldir,


âlUrdIr (varlığının sonu yoktur), zâhlrflr (kesin delillerle- —
dir, yahut herkese galibdir), bâtındır (yâni kimse onu göremez, asla
İdrâk edemez). 0 her §ejd hakkıyle bilendir.»
İşte kalbine şüphe ve vesvese ânz olduğu zaman, mtislüman bu
sözleri tekrar eder ve Cenâb-1 Hakki her türlü nofean sıfatlardan t . -
zih edip kemâl sıfatlarla tavsif eder.
Selef-i sâlihinin âdâb ve usûlünden birisi de, bid’a t - - -
durmaktır.
Çünkü Peygambeı- (sallâllahü aleyhi ve sCllem) şöyle b u - u § -
İardır:
«Hevâ ve hevesine (kötü arzu ve isteklerine) mahkûm olan ehl٠٤
hevâ ve e h li hid’atın yanmda oturmaym.»
Buradaki bid’atten murad bid’a t ı sej^üe, yâni kötü bid’attır. ‫ ؟‬ün.
kü onların uyuz gibi bulaşıcı yaralan vardır.
Peygamter Aleyhisselâm kaderiyken olan kimse ile karılaşıldı-
gında, kendisine selâm venneden ona selâm vermetten -
tir.
K d e riy e : Her şeyi Allah’a isnad edra, hattâ çirkinlikleri de Al-
lah’a isnad edip, «kulun bunda bir su‫؛‬u yoktur» diyen bir talf‫؛‬n١n
adıdır. Bazılarma göre bu, ،(her kul kendi fiilinin hâlikıdır: kü.ür ve
m a’siyetler Allah’ın takdiri ile değildir» diyen bir taifenin adıdır. Bu
görüş, Çerhü’l-Mevâkıf’ta olan kayda uygun düşmededir. Çünkü Mu’-
terile taifesi, ،،kul k٠ di fiilinin hâlikıdır» dkikleri İçin kendilerine
bu lâkab verilmiştir. Bu itibarla onlar kaderi İnkâr etm eklkirler.
(El-Mesâbih)in sârihı der ki:
K d e r i İnkâr etmelerine ragmen, kendilerine (kaderiye) dm ilm e
Binin sebebi, kaderden çok söz etmelerindendir.
Yine on lan n (kaderiyelerin) hastalarını z l - etmeyi, cena«!^
rinde hazır bulunmayı d a nehy٠ iştir. Ne var ki, bu nehly, tahrimi
54 ŞÎR'ATÜ'L - I S I M (Seyyid Alizâde)

d . d i r . Çünkü yukarıda geçmişti: Her iyi ve kötünün namazı kılınır.


Yeter a toan üzere ölmüş olsun.
Tabii bu görüş, onların küfrüne Ilükmetmiyenlere göredir. Amma
onlann küfriine hükm«lenlere göre, şüphesiz buradaki nehiy gerçek
anlamına hami e i .

BİD.AT EEİNJN SÖ2Ü DÎN!٠EN»IEZ

p - b e r (saüâllahü aleyhi ve sellem) onlann sözünü dinleme-


yi ^ a k to iş tir. Kim onları susturabilirse sustursun. Hem de azar-
la^rak sustumun; ki, bir daha kötü konuşmaya cesaret edemesinler.
Hadisde vârid olmuştur:
*Kim (kötü İnanç, kötü İş ve kötü söz üzere olan) bJd’a t ehlini
(sert bir söz ve - men.ederee Allah onun kalbini em niyet ve
imanla doldurur. Kim de bid'at sahibini hakir göriiree Allah onu kıyâ-
met ^niinde en büyük korkudan emin kılar.»
Mukatil en büyük korkuyu söyle tefsir eder:
٥ lüm bir k ^ şeklinde boğazlandığı zaman. Cennet ehli (bîr daha
fflüm yüzü gömülecekleri İçin) sevinir, C eh^nm n ehh büyük bir kor-
kuya kapıIır. İşte feza-i ^ ^ r i n (en büyük k o r k ı ı ) anlam ı budur.
El-Kelbi’nin fikri:.Cehennemden çıkarılanlar çıkarıldıktan 'sonra,
üstü kapandı^ zaman i ç i n d i r hayatlarm da o güne kadar görme-
dikleri btijdik bir kortoıya kapılacaklar. İşte feza-1 ekber budur!
Baalanna göre: feza-i ekber;'Cenkb-I Hak:
.m flc rim le r, haydi (muhlislerden) 'aynhn (seçilin)!» (*)
Diye hitab e t t i , zaman, vukua gelmek.
Hwaba .ekildiği zaman kendilerine böyle hitab edilecek... Y ahut
Sırat köpriisUnden geçerken... (Ebü’l-Leys’în tefsirinden).
BJr rivâyet:
t o ٠l٠Mûbarek'irü'yâda gördüler ve kendisine Cenüb-1 H akkin na-
sil muamele e tti.n l sordular. Şu cevabi verdi:
«Bir ^ n yumuşak bir nazarla bir bid’atçıya baktığım İçin, Allah
beni aarladı ve tam otuz jnl ayakta durdurdu ve şöyle buyurdu:
«Sen dîn hususunda düşmanıma düşmanlık etmedin!»
Böyle bir öğütten sonra hâlâ zalimlerle oturanın hail nice olur!..
ALLAH'IN ZATINI AKILLAR IDRAK E D E i Z 55

Mü’min, Allah’ın zâtında t e f e i r etmez: 0 hususta -‫ذ‬


gibi... Çünkü O’nun zâtını aklilar İdrâk edemez. Düşündükçe kendini
hayret ve dehşetten alamaz.
Burada §u nnktaya bilhassa İşaret etmek isterim: Burada iki ma-
kam vardır:
1) Vukuu: Bunda ihtilâf vardır. Yâni Allah’ın gerçek mahiyeti
beşere malûm değildir. İslâmî fırkalardan olan cumhur-i muhakkikin
bu görüştedir. Mütekellimlerden bazı arkadaşlarımızla, mu’terile bu-
nun aksini iddia ettüer.
2) imkânı: Bunda da ihtilâf vardır. Allah’ın hakikatini (künhü-
nü) bilme imkânını bazı filozoflarla Gzzâlî, İmâmü’l-Haremeyn gibi
bazı arkadaşlarımız kabul etmemişlerdir. Kadı Ebü Bekr, Dırar bin
Amr gibi bazı âlimler ise bu mes’elede hiçbir fikir beyân etmemişler-
dir. Yâni ne imkânı ne de adem-i imkânı hakkmda bir şey Söylememiş-
lerdir. Sofiyenin çoğımluğu da bunun mümkün olmadığı kanaatini ta-
sunaktadır. (Şerhü’l-Mevâkıf)

ALLAH’A KAVUŞMAK VE ONU GÖRMEK

Mü’min Allah’a kavusacağma ve onu gözlerle göreceğine İnanır.


Bunun da hak olduğunu ve Allah tarafından iman ehline va’d edildi-
ğini bilir. Nitekim (Kıyâmet sûresinde) Allah:
«O ^ in jdizler sevinçhdir, Rablerine bakıcıdır»» buyurmuştur,
Allah’ın Resülü (sallâllahu aleyhi ve sellem) de bu bâbda söyle
bujnırmustur:
«Şüphesiz siz Rabbinizi, ayı ondördiinde gördüğünüz gibi görecek-
siniz.»»
Sahih bir hadisde rivâyet edilmiştir ki:
«Cennet ehli ni’metler içindeyken onlara bir nûr panidayacak. Baş-
larını kaldıracaldar. Bir de görecekler ki, üstlerinden Rableri kendile-
rine tecelli edip: «Esselâmii aleyiriim yâ ehlel cenne: Ey Cennet ehli,
selâm sizelj» diyecek. Bu, Cenâb -1 Haktan:

‫ةﺛﺘﺠﺴﻤﻢ‬٠|‫ﺗ ﺔ ل‬
56 ŞİR’ATÜ’L - ISLAM (Seyyid A lM de)

«Ei bo da ٠٠ ، esirgeyici Rab(l٠ rin)dea söyleıudiş bir selâmdır.»


( Y is D
Savl-İ «liliBİa geregidir. Allah onlara bakacak, onlaı. da Allah’a
bakacaklar, doya doya cemâl.i İlâhîyi seyredecekler. Allah’a baktıklar»
sürece c ٠ net ^ ’metlerinden hiçbirine iltifat, etnıiyecekler. Sonra Al.
lah .!e rin d e n uzaklaşacak. Fakat u ٥ ro ve beıcketi diyarlarında ka-
lacak»
Ne var kJ tam mânaslyle onu İdrâk etmenin mümkün olmadığına
da İnanır. Allah’ın azameti ve kihriyâsı onu tam mknasiyle İdrâk et-
m e l alıkOT. Allah En'am sûresinde:
« I giMer idrak ^emez; halbuki 0 gözleri İdrâk eder» buyur-
muştur.
İdrâk: Görülen varhgı tam mânasiyle ihata etmek süreriyle gör-
m *, demektir.

Peygamtarlerin şefaat etmesi:


Ahirctte I^gamterlerin ümmetlerine şefaat edttieklerine de ina-
....
Şurası da bir g - l r ki, kıyâmette peygamberimiz H azreti Mu-
hammrâ (S.A.V.)’den Snce hiçbir peygaml^r şefâat edemiyecektir. o
şefaat e t ü l sonra diger peygamberlere de sefâat izni ‫ ؟‬ıkacaktır.
Hattâ TCİilff. salih kişiler, şehldler, addiklar da şefâat edweklerdir,
Mü’min olan Mşi, ^ y ٠ ,mberlerta ^ fâ a t' ^ e k İC T in e , h a ttâ in-
Mnların bile birbirlerine şefâat ed^klCTine İnanır ve bunun bir ger-
fek olduğunu bilir.
^ g a m t o Aleyhisselâm bujmrmustur:
«Kıyâmet gönünde, ümmetimden salih Msilcrin de şefâat etm e
hakla ٢‫ﺀثﺀﺗﺎ‬. ‫؟ ﻻا ﻻا « ﺀ‬.iaathn ancak jUnmetlmden büyük gü n âh İŞİ^

«ADah Cebrail Alcyhiraelâmm şefaatiyle Cdıennran’den M uham-


med Aleyhissdâm’m ümmetinden hifM r ferd.kalm akazın ‫!؟‬karacak.

' Hadisde vkrid olmuştur:


cKim ۴ fâati yalanlarea ona asla nâil olamazJ»

HAYIR VE İTAATTE CEMAATO .YMAK

a, hajnr ve itaatte büyük kalabahga uyar, u la rd a n bir


ans Mle a۴ lmaz. P eygiber A l.h is s .m d a n nakl^ilmlştir:
HAYIR VE it a a t t e c e m a a t e ÜY»IAK 57

«Büyük kalabalıktan (cerahatten) ayrjlmayjn!»


Çünkü 0 bilir ki Allalı bu ümmeti sapıklıkta bir araya getirmez.
Nitekim (aleyhissalâtii vesselam) Efendimiz’den rivAy^ Çilmiş-
tir:
«Ümmetini kat’îj^en dalâlet (sapıklık) .üzerinde bir araya gelmez.»
Onun İçin Hakkin ve gerçegin onlarla olduğuna İnanır, insanlann
en kötüsü kendi göriişünü beğenen, kimsenin fikrine uymayan, c&
m aatten aynlan. ilim gösterişinde bulunan (yâni aiimUk taslayan) M-
çidir.
Cemâate uyan, onlardan ayrılmayan kişinin hatası‫ ؛‬cemâatten ay-
nlanın doğru hareketinin kabUl edilmesinden, afve daha şâyândır...
Büyük - - - - - - murad: Allah’ın emirlerini yerine getiren,
sûlüHah’m yolundan giden, Resölüllah'dan sonra gelen Hulefa-i Râşi-
dinin izini takip eden topluluktur...
Ma’m ur olan yeryüzünün hiçbir kutra kat’iyyen böyle bir cemâat-
ten hâli kalmaz. Nitekim Câbir (R.A.)’ın rivâyet ettiği şu hadis hu
gerçeği tescil etmiştir:
..Allah’ın emri gelinceye kadar (kıyâmete kadar), ümmetimden
bir taife Hak üzerinde galip bil. halde devam ed«ektir.»
Bu taife kimdir?
Bazılanna göre: İslâm ordusu... Kimilerine gOre‫ ؛‬ma’rûfu em r^
dip, münkerden nehyeden âlimler...
JmAm Nevevi’nin fikri:
«Bu taife m ü’minler arasında paylaşılmıştır, içlerinde kahraman
savasçılar Olduğu gibi, konuşan fakihler de vanhr. Onun İçin tekzüm..
reye hasretm ek dogra olmaz.,»
Bazı âlimler, hadlsdeki «Allah’ın emri» sözünü kıyâmetle tefsir ‫د‬
mislerdir. Cenâb -1 Hakkin (etâ emrallahi) kavlinde oldu^ı gibi...
Lâkin 0 kelimeye verilecek en uygun anlam şudur: Bundan mu-
rad: erkek - kadın. her raü’minin rahunu alacak olan gayet yumuşak
ve hafif bir rüzgârdır. Çünkü kıyâmet (yâni birinci sur üfüriilüşü) an-
cak kâfirlere vâkî olacaktır,
Hadîs-1 sahlhde vârid olmuştur:
« y ^ l z t t n d e (Allah, Ailah) dendikçe kıyâmet kopmaz.»
58 ŞİR’ATÜ'L - ÎS U M (Seyyid Alizade)

Bîr h i ;
ıHerasırda, ٥٠ınj٠ünıd٠n iyi İşlere, AUalı’ın a a tin e koşacak kim.
seJer bnlnnacaWır.»
^ d îs în A ra^a metninde geçen (el-Karn) kelimesi, M eşârîk'jn
^ h to d e seksti yıUık ya da otuz yıllık bir müddet olarak tefsir edil-
miştîr. . ‫؟‬öyle geçer: Kam bir çağdır.

‫ب‬ ٠ -
Ame!!erde Nlyyet
N ij^ ts iz amel .imaz: her amelde niyyet gerektir. N i^ rtî Allah’a
halis kılmak lâzım: yâni yapılan amelin Allah nzâsj İçin olması İçin
gereken nim eti yapmak lâzımdır. Yalnız nlyyette Ihlâs şarttır. Çünkü
Peygamber Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:
«Allah Teâlâ buyurdu ki: Jhlâs, Sirlanmdan öyle-bir-sırdır kl,kul.
la n m d a . sevdiğim kişiniu kalbine keyanm.»
Onun hakikati: riyâyı (gösterişi) terk etmektir.
Nij^etslz amel .iraaz... Peygamber Aleyhisselâm buyurmuştur;
«Allah, sözü, ancak amelle kabUl edei". Niyj’et olmadıkça, ne sözü
ve ne de ameli kat’iyyen kabUl etm «.»
«Ameller ancak niyyetlerledh'... Hei’ kişi İçin, ne niyyet etmişse
ancak 0 vardır...»
Bu, Hz. .m e r (R.A.)’in rivâyet ettiği bir hadisdir. Musannit, bunu
anlamıyla nakletmistir. Yâni, ibâdetler ancak nimetlerle kaimdir...
Her kişi İçin amelden ne niyyet etmişse ancak o vardır. Nimeti
dünya ise, elde edecegi sey ondan baskası deglldir... Nimeti âhiret s ^
vabı, ya da Rabbinin rızâsı ise, şüphe yok ki elde Geçeği sey de ancak
bunlardır.
Öyleyse kul’un bütün islerinde nim eti; Hayır, i y e t ve Rabbi*
nin rızâsı olmalı. Dogruluk've ihlâstan k afim en aynimamah. Çünkü
--- - - amelden hali olan nim eti, nim etten hali olan i d i n d e n
daha hajnrhdır. Çünkü amele riyA kanşabllir. ^ k a t n l j ^ t h i riyâ-
dan, hem de nifaktan salimdir.
Şöyle de izah edilebilir:
Kisi niyyete m akrun salih bir amel, isiliğinde, fazilet bakunm-
dan n im et, o niyyete mı‫ ه‬arin olan i d i n kendisinden daha serefli.
dir. Çünkü amel bir cisimse, nim et onım rUhudur. Çünkü mû’min,
nim etsiz amelde sebat edemw, karsıhğında da sevab alamaz. Çünkü
P e y g i b e r (A.S.) şöyle buyurmuştur:
«Niyyeti olmayanın ecri de yoktur‫»؛‬
B azılanna göre, nim et amelden hayırh olmuştur. Çünkü tek am d-
de birçok n im e t bir araya gelebilir. 0 amel, içindeki n l ^ i n sa^Mn-
ş tR ٠ATÜ٠L - İSLÂM (Seyyid Aiizâde)

ca kat kat sevabı m٥c٤b olabilir. Halbuki araelde Wiyle bir §ey bahis
kaıusu d . d i r . M ^ lâ mecidde, kişi i’tikâî niyyetiyle, namazı bek.
lemek n i ş i y l e , dünyevi işlerden kalbi uzak tutm ak niyyetiyle. Al-
lah'ın b ^ i n i ziyaret etmek niyyetiyle, K ur’ân okumak nlj^etiyle, ku-
lagı, gözü, dili mâlâyâ'nîden uzak tutm ak niyyetiyle, zikirle mescidi
imar etmek n ij^ tiy le oturduğu zaman, bu yedi ‫ ؟‬eşit n im etten sade,
ce biri üe oturen kişiden tabii ki faziletçe ve sevabça daha üstündür.
Bazjlanna göre, niyyetin amelden hayulı olmasının sC'bebi, niyye-
tin tSkat ve tahammülle mukayyed olmasmdandm. Meselâ kişi, mâlik
olmadığı halde bir köle azat etmeyi veya birçok tasaddukta bulunma-
yı n i ^ r t ^ebilir ve bu nlyyetinden ötürü de sevab alabilir.
Bir rivâyet‫؛‬
Sahâ!»dn biri, mühim ve gerekli bir yerde bir köprü yapmaya
- - Fakat bir yahudi ondan önce davranıp 0 yere kOprüjhi
kondıverm iş.
içlerinde Hazreti .m e r’in de bulunduğu bir topluluk İçinde, bunu
duyunca adam ‫؟‬ok üzülmüş...
Hazreti Ömer onun üzülmesini görünce,teselli etmek İçin şöyle de.
miş:
*Mü'minin n î ^ t l amelinden daha hayırlıdır!» (Yâni o kâfirin
amelindm daha iyidir...)
Lâkin Bustan’da yazıldığına göre, bu sözün sadr-1 nübüvvetten
‫؟‬ıktığı, sMra diğer darb-1 meseller.gibi bir mesel olduğu anlaşılm ak-
tedır.
Kişi, yüreğüıde taşıdığı dogru ve samimi niyyetinden ötürü sada-
ka, namaz, hac ve umre sevabını alabilir. Tabii bu, sâdık bir niyyetve
- bir ^dişatta bulunduğu takdirde söz konUsudur.
Cfin^d (K.S.) der ki:
a‫ ؟‬y fakirler (deıvlşler) topluluğu! Siz AUah.1 biliyorsunuz. Allah
İçin Itoamda bulunuyOTSunuz. Yalnız başınıza kaldığınızda Allah’a
ka^ı dunımunuz n i ve nasıldır? Buna dikkat . i n i z n d h i‫>»? ؟‬
K١٥un bütün vakitleri ve ?alışmalan tâatlere sarf edilebilir. Ye-
inek. İçmek, yatmak, uyumak, kadınla cinsi m ünasebette bulunm ak
gibi İşleri, kul isterse tâate çevirebilir. Çünkü ameller nij^ etlere bağ-
ildir.
Eğer yOTekle, lWdete karşı daha güçlü olmayı n lj^ e t ederse...
Su - c de ajmı şeyi n l^ e t ederse... Uyku île de uyuşukluğu, yor,
gunittga g i d e m ^ iMdet İçin daha canlı olmayı kasd ederse‫ ؛‬hanım ı
*٠- - - ‫ط‬- - ‫ دا‬- - ‫ ا‬hanımının . r i l hakkini veTOeyl kasd ederse, cinsi m üı
A IL L E R D E NİYYET 61

nasebetten kasdı da haram a düşmemek İçin 8‫ ﻻﻻ‬nefsi terbiye etmek


olursa, ya da o ilişkiden dünyaya gelecek ‫؟‬wugun Allah'a İbâdet ed»
bir ‫؟‬ocuk olacaguu umarsa, dünyevi ?ahşmak ve kazanmaktan maksa-
dı da sırf heiai lokma yemek !‫؟‬in olursa...
îşte bütün bunlar bu .niyyet sayrainde tfiate ‫؟‬evrilebilir. Bu
beble de kişi ecir alabilir, kıyâmette mizanmda bulunan sevab kefesi-
nin ağır basmasını sağlayabilir.
Resûliillah’dan (sallâllahli aleyhi ve sellem) rivâyet «lilmişttr:
«Kıyâmet gününde kul, beraberinde dağlar gibi büyük sevablan
olduğu halde huzûın çıkartılır. Sonra bir müuüdî seslenir: «Kimin fa-
lan adamda hakki varea gelsin, alsın.»»
Jnsanlar 1‫ ﯪ‬bir gelip onun sevablanndan alırlar, adamın yanın.
da hiçbir şey kalmaz. Şaşkın ve perişan bir vaziyette düşünmeye baS"
lar.
Tam o anda Rabbi ona şöyle der:
«Katimda senin öyle bil. hazinen var M, meleklerim bile ona mut.
tali de.ldir.»
Kul merakla Rabbine:
.،Nedir yâ Rab 0 hazinem?» dei'.
،،Kadril İşler ve ibâdetler hateında yaptıgm nimetlerin var ya,
İşte onları ben senin namına yetmiş kati olarak kaydettim (m elekm .
me kaydettirdim) diyerek Rabbi onu sevindirir.» (Şerhu'1-Hatîb)
Kötülük yapan, adam öldüren insanin 0 davranışım, gönül h^lu-
ğuyla karşılayan, ona karşı nefret dujraayan kimse belki de ^ n a h ta
ona ortak olur.
Hadis-i şerifde vârid olmuştur:
«Bir ma'siyetin yanında bulunan kisl, eğer o ma'siyetten nefret
duyaraa, sanki orada bulunmamış gibi olur. Ma'siyet yapılan yerde
olmadığı halde, duydu^ı ram an memnunluk duyaraa sanki orada bu.
lunm uş gibi olur.»
B urada bulunmak, herhangi bir ihtiyacından dolayı v ^ a tesadU.
fen bulunm aktır. Yoksa sırf ma'siyeti seyretmek İçin I ’siyet y ^ n .
gitmek, orada bulunmak zaten yasaktır, (thyâ)
Diğer bir hadisde şöyle vârid olmuştur:
«Kim Wr kavmin islerini (ve hareketlerini) ^ i p ( !» n lm ^ ^ )
onlarla beraber hasrolunacak, onlann- amdlerini yapmara d i onla*
n n hesabi gibi hesab vereceMir.»
62 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

İşte Diyyet ‫؛‬ok enendi bir şeydir. Kulların durum ları ona göre
tanzim «ölmektedir: Kıyâmet günü yaptıkları niyyete göre hasredilip
h٥ 8ba çekö^eklenör.
Bu ceza, tabii bütün islerde değil: bazı hususlardadır. Musanni-
fin mutlak olarak z i^ tm ra i, nim etin ehemmiyetine binâendir...
israiliyktta söyle bir hikaye vardır:
Bir adam bir açlık yılında bir kum yığını yanından geçer. i ‫؟‬în-
den: «Bunlar hep un olsa ve bana verilse, hepsini insanlar arasında
taksim ederim» diye geçirir.
l e n Allah I^gam berlerine 5‫ ﻻﻟﻬﺎ‬vahyeder:
«Falan adama de ki; Allah sadakam kabUl etti, güral niyyetini
hopıutlukla karşıladı ve sana 0 kum yıgım kadar sevab verdi...
sailm bin AMullah, Ömer bin AMüI'a^z’e söyle yazdı:
«Allah’ın falla karsı olan yardımı, nim eti ölçüsündedir. N im eti
tem olan failuna Allah'ın yardımı tem olur. Nim eti sağlam olmayıp
d i olursa Allah'ın yardımı da n<*san olur.»
Ebû HUrej^e (R.A.) der ki;
«Kısmet önünde insanlar niyyetlerlne göre hasrolunurlar.»
PB ygıber (sallâllahu aleylıi ve sellem) buyurmuştur:
«Kim Allah ijin kotaı sürünürse, fayâmet pintinde m istte n daha
h.5 Wr koku Ue huzUra ‫ ؛‬ıkar. Kim de Allah'tan başkası İçin koku sii.
ninnısev kıykmet ö n ü n d e lesten daha fena kokan bir koku ile gelir.»
‫ ﻷ ﻻ د‬kl: Seleften bazıları, aynen ameli öğrendikleri gibi niyye-
ti de .mIyOTlardı.
Yine söyle denilmiştir; Bir adam âlimleri dolasıp onlardan sunu
rica ederdi;
«Itevamlı Allah İçin yapabileceğim bir isi bana tavsiye edecek
kimse yok mu içinizde? ^ i m a Allah İçin yapılan bir amelle mesgul
olmak İ r t i ^ m .»
Şu cevabi vCTdiler:
«Dileğin kab٥l e i d i . Gücün yetrigi kadar iyi islerde bulun. Güç.
süz kaldı٠ n ya da usandığın zaman 0 iyi isleri (tâat, İbâdet ve hajnrh
isleri) yapmaya n l^ e t et, kalbindmı bunu geçir. Çünkü hayır yapm a.
^ n i^ ^ JMIU y a ^ ı s gibi «dur.»
‫ ئ‬bin Kesir’den;
« . m u n bin Mihran'la yürüyordum. Evinin kapışına gelince, ben
a y n l l Oğlu a ıa , «yanındakine aksam y e m . teklif etm iyor m u-
sun?* diye soranca su cevabi venii:
A İL L E R D S N İ Y İ es

«Samimi olarak aylliyorum: içimden böyle bir şey ,


Yâni saglam ve hakîkî'bir niyyetim olmadı.»
Niyyetin derecesine göre sevablar ve günahlar derecelenir. Amel
az olur, fakat ona yapılan nijvetin saglam ve samimiliğine göre çoğa•
lir.
Evet, bu niyyet sayesindedir ki insanlar (bilhassa akıllıları, rühen
dinamik olanları) haj^^anî işle rd e kendilerini kurtarıp teraâyüz eder-
ler. Yine bu sayededir ki, İbâdet âdetten, yararlı İş bos ve lüzumsuz is-
lerden ajmlır.
Kenzii’l-Ebra۴ dan:
«gunu iyi bil ki, her amel dört seye muhtaçtır:
1) Ona başlamadan önce bilinmesi.
2) Onu d a ra lta c a k husâsun, braacak husustan çok olması.
3) Niyyet. (Çünkü Peygamber Aleyhlsselto: «Niyyeti olmayanm
«iri yoktur» b u ^ jrau stu r.)
4) Allah'a teslim ederken İhlâs İçinde olmaa. Aksi h ^ d e kabUl
Olunmaz, reddedilir.

‫ب‬ ٠ ‫ه‬ -
ilim Öğrenme ve Ogretme ٧ sölü
I iJmi, kişinin elde edeceği mertebelerin, menkıbelerin en şeref-
llsl ve en efdalıdjr. Hadisi s ^ fd e vârid olmuştur :‫ئ‬
٠‫| ﻣ ﺎ‬ ^pıton az amd çekî .bilmeden yapılan çok amelse az-
٥٠...»
Yine Peygamber Aleyldsselâm b u l m u ş t u r :
*Alimin, câbil âbide olan ü s tü n lü ^ l^nim derece bakımından en
aşa^ olammza olan üstönlâgöm glbidiri»
Bu m ûbâre ٠ inü, kendisine bir âlimle câhil bir âbid hakkında
o l d u ğ u zaman söylemiştir. Yine şöyle buyurmuşlardır:
*fasanlara faideli ilimleri ödetene Allah rahm et eder, melekler
afv bilmesi İçin Allah’a yalvanrlar, yer ٠ gök ehli ve yuvalarındaki ka.
٠‫س‬ da m un kpn duâda bulunurlar.»
Eb٥ H i ^ r e (RA.)’d ^ :
Rrafililllah ( i l l i aleyhi ve sellem) buyurmuşlardır:
*Mn husfisunda bil^ binm ekten daha üstün bir şeyle Allah’a
İbâdet edilmemiştir.»
.P ey g am ^ Al^hisselâm buyurm uşladır;
*Tek bir fokih, ^ y tan a kaişı bin cahil âbidden daha göçlUdör.
Her şeyin bir d î ^ i vardırj dinin diregi de İlkıhtır‫»؛‬
El٠8«âziye’nln fetvâlarmdan;
،،Bilgin arkadaşlanmmn kitablarını m ütalâa t o e s i gece ibâdetin-
den daha ijddir. I h . . m e y e çalışmak da Kur’ân okum aktan daha
i y i . Alim de kbidden üstündür. Çünkü Alimin -hem kendine, hem
de taşkasına yaran v a i ‫ ؛‬âbidin yaran ise sadece k en d ln ^ ir.»
İslâm farzlanndan (iarz -1 ayınlardan birisi de) kişinin din husd.
sunda muhtaç olduğu bilgileri öğrenmesidir. Çünkü, Peygamber Aley.
hİBsdftm şöyle bujmrmuştur:
l i d ، - kadm her mUslUmana lllm taleb etm ek iaradır.»
Ö Ğ R E N İL E S İ FARZ OLAN İLİM tİÇTÜR 6‫ة‬

Şunu da iyi bil klj ^renilm rai farz olan ilim ûçtör:
1) Allah’ın zâtı ve Sifatlannı, Peygamber (A.S.) hakkmda lazım
gelen b ü k e r i ödenecek kadar tevhid ilmini ödenmek.
2) Kalb ilmi..‫ د‬Buna bazılan a r ilmi demişlerdir. Allah’a olan
ta ’zîm ve amellerdeki İhlâisı sağlayacak kadar kalbe taallûk eden Ulm
dalıdır bu.
3) Tahâret, oru‫؟‬, zekât, hac ve sair ibâdetler gibi mutlaka bUin-
mesi lâzım olan şeriat ilmi...
İşte kişinin dininin icablarını yerine getirebilmesi İçin, Allah’a ge-
rektlgi gibi kulluk yapabilmfâl İçin bunlan öğrenm«l gerekmektedir.
Bütün bunlar ma’rifetullaha dayamr. Ma’rifetullah ise. 0 ’nun vâzıh
Ayetleri ve konusan delilleri ile elde «lilir. Bunların baklan lisân.1
kaal’dir; bir ‫؟‬ogu da lisân -1 hâldir.
Sonra, Allah’ın farz ve vâciblerden kullanna emrettiği husustan
bilmektir.
Bunlar, namaz ve oru‫ ؟‬gibi bKİenl, zekât ve öşür gibi mail, hac
gibi hem bedeni, hem mail ibâdetlertir. Gece ve gündüz, bu ibâdetleri
yerine gethir. Tabii bütün bunlann yanmda, Allah’ın yasak kıldığı hu-
suslardan ‫؟‬ekinir. ‫ ئ؟ل‬İçmez, kumar oynamaz, domuz eti yemez. Mtis-
liiman kard^lerine karşı kin ve h a s ^ gütmez. İçini ve dışını geregi
gibi t i i z tutar.
Müslüman bu ilimleri b i le ğ e muhtaç oldugu. glM, Allah’m ‫* ﺀ ي‬

bilmrai g - r .
Bu da ancşk, Allah’ın, yetiştidlgl, ahlâkça en mükemmel kıldığı
Hesölünûn teyân bujnırdugu kavAid (pr٠ sipİCT)dir ki. bımdan daha
ü stü n prensip, daha d٠ ı ve sağlam bir yol o l^ a z I
B e i y e ’den;
«Biraz K uriân okumasını bilen Mmse. boş vakitlerinde fıkıhla m ^ .
gul oimrsa daha iyi olur. Çünkü Kuriân ezbe١٢l‫ ؟‬n٠k fan،: k i f â y i ;
oysa fıkjhtan m utlaka gereken bilgileri (yftnl llmlhftli)
ögrenmdc f a ^ ı a ^ n d lr .0
m .Hazane’den."
«Bütün fıkhı öğrenmek gerekir.’Helâl ve haram hususunda. Mu-
hamm ed bin el-Hasan ik iliz bin mes’ele halletmiştir. Jn a n la n n bun-
la n ezberlemesi (ögre^C si) gerekire
- iSLAM (Seyyid Alizâde)

Yine mevzua dönüyoruz:


İşte, kulun muhta? olduğu bilgilerin en önemlileri bunlardır,
^vazu, öğüt vem e, zUlıd, ihias ve yakln gibi ilm-1 ahlâka taal-
‫ ة ﻫﺎ‬alen bilgiler de bunun §üm٥lüne girer.
Kezâ٠bir şeyin câiz 0‫ ﺀﻷا‬olmadığını, haram olup olmadığını, mek-
nıh olup olmadı^nı, fâsid olup olmadığını bildiren Şeriat hükümleri
de bunun şümülöne g i r m e k t i
Ruh terbiydi ile ilgili bilgiler de buna girer:
I : Kişinin kendisini konıması, haramdan uzak durup şehevânî
arzulaıuu kradi helalinde gidennrai demektir..
»ilk: insanlara iyi ve yumuşak davranmak...
Haya: Kınanacağından korktuğu zaman insana anz olan değişik-
lik...
Hayl, biç siiphe yok ki, güzel vasıflardan ve öırtilecek huylardan-
diri, imamn arkadaşlarmdan biridir de.
Birıivlyet:
Allah C eto il Aleyhisselâmı, Adem Aleyhisselâma atol, im an ve
haya ile gtod ٠ di ve şöyle dedi: «Bunlardan birini Seç!»
Adem Aleyhisselâm akil' s^ ti. Bımun özerine Cebrail A leyhiss^
1‫ ﻫ ﻊ‬hayâ ile imana:
«^ yd i riz gidin! - ü n ü z ya, atol sizin özerinize tercih etti»
i
iman söze k a r . ‫ ؛‬hayâya d ö n e , şöyle konuştu;
« l y d i sen ^ t ‫ ؛‬Allah bana aklin bulunduğu e r d e bulunm amı
emretti!*
Bu sef^ hayâ da söz aldı ve söyle haykıMı:
»Allah tana da imanm bulımduğu yerde bulunmamı kMinlikle
e ıe tti^ ı
İşte tayİMe hepsi tarden Adem Aleyhisselâm.da. b ir ic ile r ....
Bu s e b e M i W, Allah’ın Resûlü, şu mübArek hadisi ile hayAnm
önemini t a lir t m l.:
٠H٥yâ taandandıri» (YAni onun haSletİCTindendlr...)
Rıdayl’ın (rabmetullahi aleyh) fikri:
«HayAadı^ ^ t a h t h ğ ın Mirtllerindradlr!»
Mflsamahakarlık ve cömMtllk...
Bir şeyi iyi düşünm e, hCT ş^ d e gürel ve tem trfb ir alm ak...
S I U - İ R A H İ ÖNEMİ VE L Ü Z Û İ 67

Din husüsunda dikkatli olmak‫ ؛‬Düşmanlara k a ^ ı taltolrll ve son


derece siyasî olmak...
insanlar tarafından eza ve cefaya uğradığı zaman sabır ve taham-
mül göstermek...
Sıla-1 rahimde bulunmak...
Bir selâm ve hçdiye ile dahi olsa sıla.i rahim yapmak... vâcibdir.
Sıla-i rahim:
Akrabaya yardim etmek, onlara ihsan ve ikramda bulunmak, on-
lara ^ m u ş a k davranmak, ziyaretlerinde bulunmak demektir.
A to b ay ı gün aşırı ziyaret etmek sevgi ve muhabbeti artırır. Bu-
na imkan yoksa, haftada bir, yahut ayda bir ziyaret etmelidir.
Akrabalar birbirlerinin ihtiyaçlanm reddetmemeli- Çünkü bu.
baglann kopmasını tevlid ede.
Bir hadisde söyle geçer:
،،Sıla-i rahim Smrii uzatır.»
Diglr bir hadis:
،،içlerinde atoahadan b a ğ l a n koparan bir kimsenin bulunduğu
bir kavme melekler ^mez.»
Diğer bir hadis:
،،Allah akraba ile ilgilenenle ilgilenir, atoabadan alâkasını kraen.
den de aiaknai". keser.»
Yoksul ve kimsesizlere iyilik etmek... Zalimi' bağıslamak... Kötü-
lük yapana iyiliğe bulunmak...
El, dil ve kalble insanlara kötülük yapm attan korunmak... (Kalb
kötülüğü, onlara karşı sû-i zanda bulunmak ve onlan hafife almağı
içinden g ^ l m ^ î r . )
Bu kitabimiz, bu ilim dallarının ço^ınu ihtiva etmekte ve şu ga-
yejd istihdaf etmektedir: önce öğrettiği ilhnlerle Allah ve ahiret İçin
am eled ilm k ... Bilmeyene öğretmek... Yoldan sapmışlan tenvir ve ir-
s&d etmek... Gafüleri gaflet uykusundan uyandınnak...

El-Bezâzlye’den:
Niyet samimi ve sağlam olarak ilim ve fıtoh tahsil etoek, bütür
ijdlik işlerinden efdaldır. üm l ç^altm ağ a çalışmak da b ö y H Yeta
ki niyet halis olsun. Çünkü ilmin coklugunda daha fakla yarar vardır
Ne var ki. ilim tahsü ederken İlâhi farzlan ihmal etmemek gerekir.
ŞÎR.ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid Altzâde)

myetin haüs ve sahih .İması 5öyle .lu r:


Jllm J^pan adam yalmz Allah rızâsı ve âhiret endişesi İçin yapma-
٥; mal ve mevM elde etmefc İçin değil... Cahillikten kurtulm ak, halka
yararlı olmak, ilmi ayaWa tutmak amacıyla yaparaa, bazılarına göre
bu o i ^ te samimi ve sahih olur.
Çünkü Allah’ın nzksı gözetilmeden yapılan 'ilim tahsili haram dır,
bâtıldır ( ^ u r ) .
&ni Abl«s (‫ د ﺀ‬.‫’ د‬dan m e n d ir; RföûIüHah (sallâllahU aleyhi ve
sellem) şöyle buyurmuşlardır:
«Kim ihaJ. âlimlere karşı iftihar vesilesi yapmak, beyinsizlerle mü-
caddeye girişmek, ya da insanlann dikkat ve sevgisini kazanmak İçin
tahsU ederse, Allah onu Cehenneme sokar.»,
i H - e (R.A.)’den rivâyet ahlm iştir. ResUlUllah (sallâllahü
al^hi ve sdlem) söyle buyurmuştur:
«Kim giizel ve edebi konusmayı, insanlann kalblerini kazanmak
İçin ^parea, kıydmet önünde onun ne tevbesi ve ne de fidyesi kabül
.imaz.»
Bustan’dan:
film tahsil etmette Allah’ın nzâsı kasd edilmelidir. A hirette basa-
n dde etmek de gayelerden biri, olmalı. Dünya İçin tahsil yaparsa on-
dan da menfaat elde eder. Fakat mühim olan âhirettir. Çünkü Allah
Şûrâ sürrainde:
«Kim â h i ^ drinini isteree onun İçin ekininde biz çoğaltma yapa-
IKB buyunnustua
¥ I Sâbît (R A )’den rivâyet edilmiştir. Peygamber (sallâl-
lahU aleyhi ve,seillem) sOyle buyurmuşlardır;
İ a y a k ğ ı gaye edinen Mşinin,İşini Allah dağıtır, ihtiyaç ve
(buBi) ‫ ﻟ ﻪ‬güzü am anda ymıleştirir (bir, türlü doymak bilmM ). Dünya-
dan ancak A d is in e tekdir edileni eide eder. Ama niyeti fihlret .olan
kişinin ita y a k a s ı Afiah bir amya getirir, kalbin, kanaati yerleştirir,
İ Ş da ona verir..
film tehsJl e ü t e İçten muhlis olmayı başaram ayan kim senin
٥u n m u ٠ ٥ ٥ acak?
Büyle bir am se yine de Umin artından g٤tm ٥ l. Çünkü tahsil
e d e . aim belki onu I sahibi y a ^ r .
FAYDASIZ İLİMDEN ALLAH’A S IĞ IM I Z

Amel etmek kasdiyle yapılmayan ilim jrttiktir. Amelsiz ilim, oksuz


yay, y a ^ u r s u z bulut, ‫؟!؟‬eksiz bah‫؟‬e٠ibret almayan bir göz, düşünme-
ye‫ ؟‬bir kalb gibidir.
Hadisde: «Fayda, s a g la m a j. ilim, içinden inlak edilmeyen hazl.
ne gibidir, ilmin yaran ibâdeti ^izel yapmaMa te â h ü r eder. Kim ki,
ilmi takvâ ve zühdünü artırmazsa, AlJalı’ın ona gazâbı artar, ٠ ٠٥ ^
te de Allah’tan uzaklaşır» diye buyurulmuştur.
Peygamber Aleyhisselâm yarar sağlamayan ilimden Allah'a 8٠ -
nırdı ve şöyle derdi':
«Allah’ım, fâide vermeyen ilimden, korkmayan k a lb d ., dinlenme-
yen duâdan, d o l a y a n nelisden sana Sigımnm» (îhyâ)
El.Hasan’dan: (،Alimlerin en büyük cezası kalblerinin ölm«idİTf
Kalbler, khiret isi ile dünyalık istemekle ölür.» (Çerhü'1-Hatib)
Peygam br (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurur:
«ilim ikidir: Kalbe olan ilim; ki, bu (sahibine) .yarar sa ğ la ^ n
ilimdir. (ESCTİ görülmeyen) lisandaki ilim; ki, bu Allah’ın Adem ٠٤ltt-
na karsı hüccetidir!»
(Yâni, âhirette ona sö'yle hitab edecek; «ilminle nejre amel etm ^
din? Bana karsı olan sütoünü neden ifa etm ^in?») (foyâ)
Resûlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) b U 3 m u ştu r:
«Jlmi kendine fâide vermeyen ki§i (hükmen câhil sayılacagı İçin)
bu cehli kradine zarar verir. (Allah’tan uzaklaşması setebiyle)»
« in s a n la r arasında en ‫؟‬etin azâba mânız kalarak kişi, ilmi îte. Al,
lah’ın kendisine fayda v e rm e ğ i âlimdir.»
İbrahim bin i e m der ki;
،،Bir ta§ın yanmdan geçiyordum: bana d ^ , ki:
،،Beni ‫؟‬evir de ibret a l ‫ ؟ ؛‬CTirdim, bir de gördüm kl, ürarine şu
ibare yazılmış: «Sen bildiğinle amel etmiyorsuh, su halde btlm ^lglni
b ilm ^ i ne yüzle istiyorsun?»
Isa Aleyhisselâm d ^ i ki:
«ilmi üe amel etmeym, gizil zina edip de sonradan ^ t e l l . mey.
dana, ‫؟‬ikan kadın gibidir, iste 0 aiim de tıpkı o riisvay o la . kadın giu
rezil olur. Kıyâmet gününde, tüm mahser halkı önünde Allah I
rüsvay eder.»
T. ŞÎR’ATÜ’L ٠ î s i (Seyyid AHzâde)

ilmi ile amel e t m e ^ n nasihatini kimse tutm az..: Dinleyiciler-


den, kayada yer tutamayan yağmur gibi düşüp gider (te’sir etmez).

Birhlkfiye:
Ş a l'1 -B e lh l vefat ettiği zaman halk, öğrencisi Hâtemü’l-Esam’m
etafmda toplanıp şöyle dedi:
« Ş e r h i n i i e s i sensinj artık bizi sen irşâd edeceksin!»
«Bana bir sene mühlet verhı de işlerimi ynluna koyayım!»
D i y ^ ralan evlerine yolladı. Onlar gittikten sonra evine gidip
ibâdete koyuldu. Aradan bir yıl geçtikten sonra evinden ‫ ؟‬ıkıp, evine
yafan bir yerde bulunan bir a|acm yanma gitti. Ağacın üzerindeki
kuşlar onu görünce korkudan uçuverdi. Derhal evine döndü, tekrar
ibâdete ko^ıldu. Aradan bir yıl i ç t i ğ i İçin halk tekrar kapışına geldi
re;
«^ydi, bir yıl doldu; g ^ başımıza da bizi irşâd et» dediler.
«Evet, b ilic im , bir yıl doldu; lâkin bir sene daha bana m ühlet
v e r m e i rica e d iy o ş » d ^ i.
Bunun üzerine bir yıl daha mühlet verdiler.
ikinci yıl dolunca Hâtem tekrar 0 agacın yanma gitti. K uşların
yanma ^klaştı. Kuşlar ondan kaçmadılar; elini onlara uzatınca kaç-
tdar.
Bunu gOriince tekrar evine döndü ve ibâdete koyuldu.
H k geldi, başlanna ^ m « i İçin ondan ricâda bulundu, o ajmi
minval iizere (mlardan bir S I daha mühlet İst^i, onlardan bir sene
daha mfihlrt aldı
.çöncö - doldurfufaan ‫ ﻷ د‬yine ayni ağacın yanma gitti.
A ^ı faişlann.yanma yaklaştı. 'Kaçmadılar. Eliyle onlan okşadı; yine
kaçmadılar. Bundan büyük bir sevinç duydu ve evine dOndii. insanlar
geldiler ve raa:
«VOTİigimlz müddet drtdu; haydi başımıza geç ve bizi irşâd et»
deier.
«Evet, süre doldu; artık taşınıza geçip size ders verebilirim» dedi.
«Bizden bu kadar mühlet neden ist«Jin; sebebini bize izah eder
mirin?»
« ita -e n :
1) Kradimi kumarla dra^im ...
2) i d e n ! e n i r i m i önce k٠ di nefsime tatbik etmesini
KENDİ YAKMADIĞINI BAŞKASINA TAV S^E ETME 71

öğrenmek istedim: sizlere fâideli olacağımı anlajnnca, teklifinizi kato.1


etm etten başka ‫؟‬arenin kalmadığını anladım...»
Ahmed bin Egref d ^ ki:
«Ebû Hafs el-Kebir’den, eyyâm-1 beyd’ın orucundaki fazileti sor-
dular. Tam bir hafta cevab vermedi. Kendisine n ^ e n Cevab v e m ^ l.
ğini sordum; şöyle dedi:
«Ben fiilra tetbik etmediğim bir konu hakkında kmuşmak Ist^
ınedira Bilfiil o günlerin orucunu tutunca, halka faideli olacağını an-
İadım ve ondan sonra onun fazUeti hakkmda bilgi v d im ...»

Bir hikâye daha:


Şakîk, gençliğinde gençlerin başı idi. Bir gün arkadaşları ile bir.
ilkte bir mecûslnin kapısından geçiyorlardı. Arkadaşlarma:
« o e in şu eve girelim, mecUsiyi s e ^ ^elim . a te ^ nasıl taptığını
gOriip gülüşelim.»
Dedi ve hep birlikte eve girdiler. Güzel yüzlü-bir gmcin a t . tap.
tigmı görünce Şakîk. hemen ona miislüman olmasını teklif etti.
'Mecûsî genç ona yaklaştı ve jdizUne bir tokat attı. Şakîk arkadaş-
la n ile b i r l i k evden çıkıp gitti.
Rabbine tevbe etti...
Uzun' zaman zâhidlerle sohbet edip kendini yetiştirdikten sonra,
bazı zAhld arkadaşlan ile birlikte, mecUsinin yaptığını s e F edip k n -
di halİCTlne şükretmek amacıyla tekrar m e c ü s l eıdne g i e r .
ihtiyar bir mecUslnln atese taptığım görünce:
«Sen niçin m ü s l a n olmuyorsuh? Baksana çok yakısıkh bir ih-
tiyarsın!» d^i'.
«Bana İslâmiyet! arz et!»
Diye karşılık vertoce, buna pek sevtodi ve raıa Isiamiyeti ara etti.
Adam evdm' çıkıp onlarla birlikte gitti.
Aradan zaman geçti... Şakîk ihtiyara:
«Falan sene ates evinde atese tapan genç ne oldu, bana apyier ml-
sin?» dedi, ihtiyar:
«O genç ben idim!» d ^ i.
«Peki ben sana 0 zaman mUslüman olman İçin bir teMlfte hılım .
mustum, sen de beni tokatlamıstın; bunun ş e lf in i bana izah eder
misin?»
«O zaman sen kirli idin ve zulmrtte idin. Benim kirli TOrhgımı te-
72 ŞÎR.ATÜ.L • İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Karacık varlığımı da aydmlataraazdın. Şu anda ise


kendini yetiştirip tert٠ iz .Idun... Kirli varlığımı tertemiz edip beni
rahatça aydınlatabilirsin. Beni nurlandırdığm ve beni ateşperestlikten
kurtadığın İçin, Allah da seni nurlandırsın! ٥ zaman senin ilmin söz-
den ibaretti, s ^ e n ibaret olan ilim bana faide vermedi, şimdi ise il-
mln fiil (amel, haline dönüştü ve bana faide verdi» dedi.

Selef-l sMihinin âdetinden biri de şu idi: Onlar ilim ögrenip ame-


11 kafiyyen te'hir etmezindi. Yâni öğrendiklerini tatbike tahsil bittik-
ten s ı a d٠ l, hemen başlarlardı.
Çünkü Wyle bir duygu, «ilimle ileride amel ederim» demek şey-
tanın MsJnin'gözüne gü»l ve cÂzîb gösterdiği: nefsin kışkırtıp aldat-
tıgı hususlardandır.
٠flnkü ne kadar yaşayacağını bilmediği İçin, ölüm gelip çatar, ög-
rendlgl ile arael etme imkânını bulamaz ve bu sUretle 'hüsrana ugra-
yanlardan, haddi aşanlardan, ya da ibâdette kusur edenlerden olur.
im a m d a k i:
«Cehmnem ehlinin ç ^ ın u n aglaması, ..daha gencim, ileride ya-
panm ibâdetimi» sCriindendlr.
«ileride yapanm» diym zavaih İçin, ilerisi nedir acaba?
Bugünü yann takip eder; yarim ertesi gün takip eder...
Gün geçtikçe zavallı daha güçlü o la c a .n i sanır. Halbuki zayıfla-
makta, daha takatten d ü şm e k te l. ,Yine de g a y rin e ve hedefine ula-

ffiç kimse b itm e n arausunu ve hevaini elde edememiştir, ‫ ؟‬ün-


kfi mlann h e ^ boş kunıntudan ibarettir. Bu kuruntular da dünyâyı
. m ٠ nileri g e im e k t.:‫ ؛‬ki, bu gaflette tâ kedisidir. Zim o kim-
se ister istemez dflnyayı ta k edip âhirete gOçecektir.
- B e s û lü i E f a i d i n I şu mûbârek i bu gerçeği ne güzel izah
ediyor:
■ S eilü ü (istediğin kadar) sev, mutlaka (bir gün) ondau .aynla-
eaksmi*
Mcf i sâü n , ilmin asil (kökü olan) ma’rif^ullahı iyice-saglam-
٠

!akmadan çeşitli i l e r i n (faydasız ilim lin) peşine düşmezlerdi.


tbniAbbas (RJi.)٠dan:
Bir araM BafiMUlah'a (sallAllahü al٠ i ve sellem) g e le r.:
٠ ٠ A l l a l R» ٥ lül Bana ilmin garalMnl - » dedi.
İLMİN BAŞI ALLAH‫ ؟‬HAKKIYLA BİLMEKTİR 73

Peygamber Efendimiz ona sordu:


«JJmin başını ne yaptın?«
«ilmin başı nedir?»
«ilmin başı ma’rifetııllahtır. Yâni I h ' ı haiKyle bJImefcttr.
. ’nun misli, menendi olmadığını, bir olduğunu. Evvel, Ahir, Zâbir, Bâ٠
tin oldu^ınu, naziri ve şeriki bulunmadığım bilinendir. İşte ilmin ba.
şı budur!» bujmrdu.
Evet, onlar ölüm gelip ‫؟‬atmadan, ölüme tam anlamıyla hazırlanır-
lardı.
ilm i de ona göre öğrenirlerdi. Kıyâraette malin fazlasından he-
sap verdikleri gibi ilmin fazlasından da hesap vereceklerini biliyorlardı.
Malin fazlasından «nerden kazanıldığı ve nereye harcandığı» so-
rulacaktır. ihtiyaçtan fazla «linilen mal ve paranın hesabi verilecek-
tir âhirette.
Ebü'1-Leys’in tefcirinde İbn-i .Abbas (R.A.)’dan şöyle rivAyet İ -
digi yazar:
«Ebû Bekir (R.A.) Peygambere (saliailahli aleyhi ve sellem)
Ebûl-Hüşeym’in evinde beraberce yedikleri et, ekmek, arpa (‫؟‬OTbası
ve ekmeği olabilir) ile içtikleri tatil su hakkmda şöyle aırdu:
«Ey Allah’ın Resülü, bu acaba hesabi verilecek ni’metlerdra mi-
dir; korkalUn mı bundan?»
Peygam b» (saliailahU aleyhi ve sellem) .şu cevabi verdi:
«O, ancak kâfir içîndirî»
Sonra şöyle buyurdu:
«§u ü‫ ؟‬şeyden, kıyâmette Allah kulıUMi lıesaba çekmez:
1) Aırotini örtecek kadar elbise,
2) Belini doğrultacak kadar yiyecek,
3) Sıcak ve s o f t a n koruyacak bir yuva...^
Bundan fazlasından kul, soramlu tutulacaktır.»
Bazı fıkıh kitaplanndaki, bahis bu hususu t^yid etmektedir.

Mü’min şu hususlarla insanlar arasında temayüz Amelidir;


Hösn-Ü siret (güzel gidişat) ki bu iyi kimselCTİn siandır...
Vakar, efendilik ve kerem...
ŞÎR.ATÜ'L - İSLÂM (Seyy‫؛‬d AUzâde)

Ebû Htireyre (R.A.)’den:


Peygamber A ie y ie lâ ın şöyJe buyurmuştur:
«Halim, teğâfül ^ e r (yâni aldırmaz)‫ ؛‬kerim de 0 kimsedir iti (in-
tto m almaya gücü y e t . zaman) ba٠ §!ar.»
Ibtiya،... Her şeyde dalma ihtiyatlı dawanır. En güzel .İan ı alır.
§e٠ nm ea fok fek in ^ ^ âlim tipi: ilimle konuşan, hiliınle sükût
edendim!
Bu söz, İbrahim bin Edhem’den naki edilmiştir. Sonra şöyle de de-
miştir:
B altan a l e y i â ’ne, âlîmin sükûtuna konuşmasından ‫؟‬ok kızar...»
Allah katinda en üstün meziyet; hilmin süslediği ilimdir.
ffilm: Hiddetlenraeyi, öfkelenmeyi terk edip şiddetlere karşı ta-
hammül göstermektir...
Bazı kelâmcılar şöyle der;
«Hilm kişinin süsüdür, ilim ise gunyesi (yâni kimseye m uhta? et-
m ş varlığı)...»
Bu robeble Allah'm Resülü (sallâllahü aleyhi ve sellem) ^ y le bu-
^ım uştur:
«Allah’ım, beni ilmen zen^n yap, beni bilimle siisle.»
Alemin ayaKa durması âlim, halim ve hakimlerin sayesindedir...
Hilim ve hikmetle techiz ^ ile n âlim sok şerefli, ve değerli bir in-
sandır. Çünkü Wyle bir insana zamanımızda ender tesadüf edilir.
Bir adam SUfyan bin Uyeyne'ye sorar:
«Zâhld bir aiimi gOnnek isterim d٠ ısul»
Söfyan bin Uyqme cwab verir:
«Ne g ^ l*yle âlim! ٠ bir yitiktir... Zamanımızda bulunm ası
5٠*ztmlur!»

.e n im d e en önemli bilgiler hangileri ise o n lan öne


alır. Sonra ilim lin d ed elerine göre Sira takib -eder. Ifer ilim dalın-
dan en ^ l i n i , ٠ dorusunu alır. Yâni sahibini d (^ ru yola iletecek
‫ ﺋ ﻼ‬1‫ س‬ahr‫ ؛‬Şer’î ilimlerde fıkıh, hadis, tefsir gibi ilhnler... ülûm -i
a r a b a n (araK» - bilgUCTd. nahiv, m aânî gibi (ilim ler)...
film dalından d٠ ru yolu g tetraıiyen, güzel ohnayan faldesiz bil-
ÖVÜLEN VE YERİLEN İLİM DALLARI '75

gileri almaz. Çünkü böyle ilimleri almakta ^ u n a vakit ' . - ~


Omrii boş yere tüketmek vardır.
Bu hususta daha tafsilâtlı bilgi istemeniz imâmı .a z âlî’nln İhyâ’-
da zikrettiği §u hususlara dikkatinizi ‫؟‬ekdim:
<،§unu iyi bil ki: ilimler ya şer’ıdir, ki bu, peygamberlerden alman,
aklin ve tecrübenin en ufak bir dahli olmayan ilimdir. Ya da -ga^-i
şer'îdlr, ki bu da ya övülen veya yerilen ilimler olmak üzere ikiye ay-
rılır.
Övülen ilimlere gelince: Dünya içlerinin dÜMnlramesine e!v«içll
olan ilimler; Tip, hesab, ziraat ve sanaat gibi... Bütün bımlar beden-
lerin sağlığı ve insan varlığının yaşaması İçin lüzumlu ve zaruri olan
ihmlerdir.
l a s m taksim işlerine ait bilgiler de bOyl^ir. Bu ilimleri öğıen-
mek farz -1 kifâyedir. Ama tip ve hesabin derinliklerine dalmak, tekn^
lojide fazla i l ^ gitmek bir fazilettir, farz değüdîr.
Yerilen ilimlere gelince: Sihir, muskacılık, afsunculuk gibi dinde
yeri olmayan ilimlerdir.
ilim dallarından biri de mübah ilimlerdir: Hayâsızlık ve edeb dışı
kelimeler ve cümleler taşımayan şiir ilimleri ile tarih ilimleri gibi...
§er’î ilimlere geUnce: Bunların hepsi mahmUd (yâni övülmüş)tür.
Lâkin ona bazı hurafeler kançtıgı zaman m e a lim olur, .z m u m olan
şer’î ilimler değil de, şer’î ilimİCTden.sanılan o hurafelenlir. Uzatma,
m ak İçin bu hususta fazla tafsilâta girmiyoruz...
«Peki, ilim dallan arasında neden kelâm ve felsefe dallarına te-
m as etmediniz? Temas etseydiniz telki övülen veya yerilen ilim le rt^
olup olmadıkları hususunda bilgi sahibi olurduk.,.
Diye bir sual vârîd olursa, cevabimiz şudur;
Kelâm ilminden m urat, eger içindeki faydalı delüler. ise, zaten bu
delilleri K ur’ân ve hadis ihtiva tm ektedir. Onlarm dışında kalan d ^
liller ise kulaga ve zevk-1 selime h ^ gelmiyen birtakım münakaşalar-
dan ibarettir. Çoğu da insana fayda sağlamayan he^yanlardır. Hattâ
bazılarının uzaWan ve yakından din konulan üe hiç alâkası yottur.
Asr-1 saâdette bilinmeyen, lüzumsuz şeylerdir.
O çağda o ilim dallanna dalmak bid’at sayılırdı. Lâkin şimdi'du-
rum değişmiştir. Şimdi Kur’ân ve sünneti kötül^en Mtablar çıkm ış-.
tir. Onlara m utlaka kendi bilgileriyle cevab vCTmek lâzımdır. Kendi
silâhlarıyla üstüne gitmek gerekiyor. 0 zaman İçin mahzurlu sajdlan
hususa bu zamanda izin vermek gaekir.
76 ÇIR’ATÜ’I, - ISLAM (Seyyid A M d e )

Hattâ bJd’ata ve daJâJete çağıran bid’atçının sözlerini çürütecek,


delillerini hükümsüz kılacak kadar (0 babda) bilgiler edinmek farz -1
kif&ye hâline gelmiştir.
Felsefeye gelince: Bu, baslj başına bir ilim değildir. Bil’akis, dört,
parçathr;
1) Geometri ve matematik: Yukarıda anlattığımız gibi bu ikisi
mUtah ilUnlertendir. Bu ilim dallarından, ancak yerilen ilimlere, bun-
lan köprii yapmak isteyenler menedilir.
2) Mantak: Bu, delilin şeklini, şartlarım, had (tarif) şeklini ve
şartlarım anlatan bir ilim dalıdır; ki, bunlar İlm-i kelâınde m evcuttur,..
3) J lâ h i ^ t: Bu ilim dalı Allah’ın zatından, Sifatlanndan bahs&
der. Bu da kelâm ilminde mevcuddur. Filozcflar bu ilme başka bir ye-
nllik getimediler. Bilâkis bazı yan çizmelerde bulundular, ki, bu n lan n
bazısı küfür, bazısı da bid'attır. Mu'tezileciligin başlı başına bir ilim
dah olmadı^ ٠ bi... Biliyorsunuz ki- Mutezileler de mütekelllm inden
bir taiftfir, bahs v e-^ M k ehlidir. Ne yazık ki bazı bâtıl görüşler ileri
sürerek yan çizmişlerdir. Felsefeciler de böyle...
4) .Tabii ilimler: Bunların bir kısmı şeriata, ve gerçek dine mu-
haliftir. Buna ilim demelrten çok cehl demek daha yerinde olur, .n u n
' İçin ilim dallan arasına bunu almadık.
Bu ilmin bir kısmı, ciS-imlerin zayıfhklanndan, hassalanndan, na-
sil d . t i r i l d i ٠ nden bahseder: ki, biraz tip ilmine benzer bu yönüy-
le... Ne var ki. OTİar bütün cirimlere, hareketleri ve d .ş m e ! e r i yönün-
den bakıp inceliyorlar, insan bedenine sağlık veya h astahk c ih e tin d e
ön»n v ^ i ^ l a r . Bu tekımdan tıbbın 0 ilim dalm a üstünlüğü var-
dır. Çünkü insanlar ona muhtaçtır. Ama tabii ilimlere ihtiyaçları ycfel
faır...»

Bu hususu İmâm Şafiî şu şUrinde ne gUzel izah etm iştir:


«ilmin bütün dallannı bin sene «kusa bile kimse kavrayam az...
Çünkü ilmin dibi bulunmaz, öyleyse ilmin en güzelini alini >»

Evet, her fenden kâfi miktarda alır. ihtiyaçtan fazlasını'bırakır.


^ y le denilmiştir:
«Kim Ahah’1 yalnız İlm-i kelâmla ararea zmdık olur.»
ÖNCE ZtJHD VE HİKMETt ÖĞRENMELİ 77

Zmdık: Allah’ın hirligine ve âhirete iman etmeyen kimseye denir.


(M a^ibde Ebü’!-Leys’den (rahmetullahi aleyh) böyle nakl^lJmiştlr.)
Sa’lebe’den yapılan nakle göre: Zındık arapça debidir. Anlamı, in-
kârcı. dehri demektir.
Ebû Dureyd’den: Arapçaya Farsçadan glm e bir kellra^lr. Asil
(zinde) dir. Yâni dehrin bekasına kail olan demektir.
Böyle bir kimsenin zındık oluşunun şeklî ş ö y l ^ :
Bâtıl ehlinin delillerini kalbine yerleştirir, ondan kurtulamaz, o
delillerin geregine İnanır, yani Allah’ı diğer Uimlerle birlikte oldugu
halde kelâm ilmiyle aramaya kalkar, yalnız kelâm ilmiyle yetinmez.
Bu sözde, ihtiyaç mikdarı kelâm ilmiyle meşgul olmanın cevazı
vardır.
El.Bezâziye’de şöyle g^er:
(،ihtiyaçtan fazla İlm-i kelâmla İştigâl em ek dognı debidir.»
Halbuki,,hasmı yere sermek, hak mezhebi isbat etmek İçin bUnu
derinlem ^m e ö ğ ^ m e k lâzımdır.
((İlm-i kelâmı öğrenmek ve bu hususta m ü n a ^ a ve münakaşa
mekruhtur» diyMİerin sözleri de merduddur.
N itk im , «kelâm ilmiyle m ^gul olan tamsenin imameti caiz de-
ğildlr» diyenlerin şözü de ihtiyaçtan fazla öğrenmeğe hami edilmiştir.
Yukarıda «kim İlm-i kelâmla Allah’ı ararsa zındık o l ı sözü geç.
mişti. ,Bu da, bu ilim ,dalından ihtiyaçtan fazla öğrenmeye çalışan kim.
s ^ e r h a c ın d a söz konusu olur. Çünkü mUtekellim (kelâmcı) S Ü -
den Idsefecilerin kanunlanndan bahsedenler kasd ^ i l m e m e ^ i r .
Zira f^sefecilerin bahislerine. İlm-i kelâm denilmez. (İslâm kanunun-
dan djşarı ç ık ığ ı İçin.)
Kıbl٠ i bulabilmek İçin, namaz vakitlerini öğren^ek kadar üm-i
nücöm u (astronomi) öğrenmekte beis yolrtur, fazlası haramdır.
K afa yam adan, iUmsiz, sadece ziihdle Allah’ı taleb edaı bid’a t Ir-
tikâb etmiş oiur. Çünkü yalnız zUhdle Allah’ı taleb rtmek Wd’attır.
S iln n ^ olan: ilme uygun bir zUhd ile Allah’ı taleb etm ettir.
Onu yalnız fıkıhla teleb eden de fâsık olur. Yâni m a'rif^ullaha
götüren yoldan çıknuş olur (demektir). ÇünMi bu tekdirde o, taklld-
den kurtulmamış, kalbe yateyanı yaramayandan s ^ ^ e m l ş olur.
Ebii’l-leys (rahim ^ullah) dan:
«ZUhd ve hUmıet ilmini binm eden fıkıh ö ^ e n kişinin kalbi ka-
ranr.»
78 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Kim de tefenniin ^erse (her ilimden kâfi derecede bilgi edinirse)


andıkhktan, bid’at ehli olmaktan, fâsık olmaktan kurtulur.

tflndetalerl okumak amacıyla degil de sırf süs ve gösteri? İçin ki-


ta b la alıp evine koymaz. Çünkü böyle bir davranı? kıyâmet alâmetle-
rindradir.
Ö y l^ e kişi, ilimden sünneti ayakta tutacak, bid’atı yıkacak şey-
leri ögrmsin.
Hadisde vârid olmuştur ki:
nKiın ümmetime (İslâm yollarından) bil' sünnet (yol) ikame edil-
mMi ya da bir bid’atın yıkılması İçin hadis ulaştırırsa ona cennet vâ-
cib olur.»
Yâni, Allah’a onu Cennetine sokmak vâcib gibi olur. Çünkü Allah
va’dinde hulf etmez. Buradaki vücûb, liyâkat ve istihkak anlam ında-
dır; ]raksa Allah’a bir şey vâcib olmaz. Bize göre bu böyl«!ir: m u’tezi-
le aksini iddia eder. (Çerhu’l-Meşânk)

^ ’siri olmadığı zaman bile, ilim ve .e n im d e n yüz ‫؟‬evirmez.


Çünkü tailakları vasıtasıyle kafasında iz bırakan ilim, bir gün olur ona
fayda verir.
-d iM e rin d e n yararlanması İçin el açıp Allah’a tazarrû ve ni-
yâzda bulunur. Aynca faydalanacağı bir ilim nasib etmesi İçin de Al-
lah’a yalvanr.
I Hureyre (R.A.)’dan:
a R e s İ a h (saüâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
*Allah’ım, bana öğrettiklerinle lıeni faidelendir, bana fayda sağ-
la^cak aimleri de tana öğret, amimi çoğalt. Her hâl üzere ABah’a
hamd ^erim. Nfir azâbuldan Allah’a m^nmm.» (El-٠ âbîh)

ilmi i etmek kişi İçin en büyük bir kayıptır.


Bir adam EbüHüreyre’ye (R.A.) şöyle der:
*tllm - k ‫؛‬stiymram‫ ؛‬fakat bir yandan da- onu kaytatmek-
:en korkairanı.
tT.MtTTÂT.t Ö Ğ R E N İK HER ZAMAK İÇİN FARZDIR 79

«Onu terk etmen (öğrenmemen) onu kaybetmenin ta kendisidir»


diye cevap verir.
Onun İçin Uim bâbında umursamazlık ve İhmâl, atvedllmez bir
su? olmuştur.

İhnil-Miibârek'e sordular:
«Ne zamana kadar sen böyle ilmin ve hadisin ardından koşacak-
sin?»
Cevab ver^:
«Bilmiyorum. Kimbilir. kurtuluşumu kendinde bulunduran keli-
meyi henüz duymanuşundır!»

Kişi ölünceye dek ilimden yüz ‫؟‬evirmemehdir.


HaBsa.da şöyle g ^ e r:
«Namaz ve oruç gibi ibadetler belirli vakitlerde farzdır. Oysa ilmi-
hâli öğrenmenin vakti yottur: o her zaman fa rd ır. «Beşikten mezara
kadar ihm taleb edin» sözünün anlamı bu olsa gerek...))

Allah Davud Aleyhisselâm’a vahyetmiştir ki:


«Ey Davud, pabuçlarını da âsanı da demirden yapI Pabuçlann
esKyinceye, âsân (değneğin) kınlıncaya kadar'ilim tahsil et.»

Allah, kendisini ve ahkamını en iyi bUen peygamterlerine; « ^ kij


Babbim, ilmimi çoğalt» diye, hitap ettiktöi sonra, kimse «artık te n
aiim oldum; bu kadar ilim bana yeter)) demesin! 'Asla ilimden ‫ﯪ أ‬
dunnasın.

Abdullah bin Mübârek’e denildi ki:


«Allah sana bu akşam ö!ec ni vahyetee ne ya^sm?»
٠
ŞİB'ATÜ’L ٠İSLÂM (Seyyid Aüzâde)

CevBb verdi:
«Kalkar, ilim teleb «İCTim. Çünkü Allah peygam ^rlerine her şeyi
v ^ Ve verdiği bütün şeylere fazlasını istemesini emretmedi. F akat
ona ilim verd i, zaman, onun fazlasını da tetemesini ona m nretti ve
5&yle buyurdu: «cOe M: »abbim, ilmimi ^ g alt.» (٠)

Smi’den:
«JUm, bütün dünya hâzinelerinden efdaldır. Çûnkii dünya hazine,
teri hareamakte biter, ilim ise tefine, hareamakla artar. Din», ehlini
Mittin fifetlerten korar,. mal ise kişiyi l»Iâya sürükler.
fliHi yolan ortasına konan' kandil ،ibidir; .d e n , gelen ziyasından
faydalanır. Kradisi tee asla eksilmez...»

٥im talibinin, ilmi; pazartesi, p e r p b e ve cuma g i i n l ^ taleb et-


m «i sUnnrttendir. Çünkü ٠ g ü n l e , ilim taleb etmek kolay olur...
‫ ﻓ ﺊ‬Mn Malik. (H.A.)٠den böyle n a k l . I m i ^ r .

Kendisine bir harf öğretene bile daUna m innettar olur.


E l AM (R.A.) şöyle der:
«Bana bir harf üğmten, beni krtıdine ksie yapmış olur.»
to u n İçin, ilim öğrendiği kimseye hürm et etmeli ve raıa k a rşı te-
vazada bulunmalıdır.
Buradaki tevazuun anlamı bir şeyi lâyık ©Idugu-şeyden aşağı koy-
mattır, y ^ s a tezeDûl d٠ ildir. Tevazu övülür; t e m e l l i (bir nevi yal‫؟‬
taklanmak) mramumdur.
Ancak Ulmde yaltaklanmak mezmum sayılmaz.
H aasına ve kendisinden üstün olan arkadaşlarm a aşırt saygı ve
sevgi traâhüriinde bulunur; kl, umduğuna nail olsun... Ç ünkü h e r hak
sahlMne, hakta t i n etmek gerekir.
HOCAYA irt^ M E T EDİP SAYGI G . S T E ^ K 81

Peygamber Aleyhisselâm bujmrmuştur:


«Temellük mü'minin ahlâkm da. degllto. Ancak Jlim talebtode
olurea ba^ka.» (٠)
Tabasbus anlamında olan temellük ise m ^ u m d u r . KalMnde ol-
mayanı d‫؛‬l ile söylemek tabasbustur.
Konuya dünöy.roa: Evet. hMasına. gizli ve aşikâre hallelnde haj^
ile duâ eder, ona h i ^ e t eder, yardim eder.
Peygamber Aleyhisselâm buyurmuştur ki:
«Kim ki kula, Allahm kitâbmdau bir âyet ögretiree, 0, onuri mev.
lâsıdır.»
Jmâm Ali (K.v.)’den:
«Bana bir bart . e t e n i n kbl^yim !»
Semra: §u iki beyti inşüd etti:'
«Muallimin hakkini en büyük hak olarak g ö r ü r ü ı Her müslfima*
nın onu ezlwrlemesi ^ re k ir. And olsun ki, omm i y i l . . k a ld ık .,1‫م‬
bir harf ö ^ t m ^ h ı e bedel olarak bin dirhem verilse d e ^ tî»
Ona oyun Oimamamalı, onu p e ı i p h a l e b ı r a k m ı â
Kimsejd.ona ,(üstâdma) -tercih etmemeli... Bunu yaparsa İslâm
kalblerinden birini kırmış olur.
Hocasınm kapısını çalmaması‫ ؛‬Çikmcayadek onu ^ k lr c e s l mual.
lime olan saygıdandır. Nitekim c.enâb.ı Hak HucUrât s k i n d e Pey.
gamheri hakkm da şöyle büyüm üştür:
«Eger sen onlara Çikıncayadk sabretselerdl (bu) oniar İçin daha
hayırh olurdiL»
Hiç şübhe yok ki, Peygamter,. sahabenin başlıca muallimidir.

D n e aykın düşmedikçe. mualUminin tüm emirlerini kajudsız şart-


SIZ dinler, ona-karşı gelmez.
Yukarıda anlattığımız hususlann tümünde muallimin
zanmaya. onu memnun ve mesnır etmeye çalışır.

1*1 £I-U١ya.
p.: ٥
82 ŞÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizade)

H o c a s u hakkini, ana-baba ve dl^er m üslU m a^ann hakkından


üstün tutar.
P eygam ^ AieyhisseJâm’dan rivâyet edilmiştir;
«Babatann en iyisi sana ogretendirl»
Bunda, ^ a n d a geçen ٤mâm Ali’nin; «Hakların en b ü jd i^ mu-
alltoin baktodır!» sözüne İşaret vardır.
iskenderi Zülkameyn’e denildi ki;
٠Hwan8 n e d u babandan fazla hürmet ediyorsun?»
Cevab verdi:.
« Ç ü babam beni gökten yere indirdi; hocamsa bm i yerden gö-
ğe çıkarıyor,»
Hwanın baba ile kıyaslanması bu merkezde .lursa, bir başkasıy-
la kıyaslanması nice olur acaba?,,.
Muallimine karşı malından hiçbir şey esirgemez! . n u n h a ta lan n ı
da ara n m az , .n u n dawanışlarmı daima ijdye yorumlar.
Jlim dlnlwken (öfkelenecek bir şeyle karşılaştığı zaman) öfkesini
yutar.
i y i y u tm a n fazileti büyüttür. Allah elçisi ( s ü ü aleyhi
ve sellem) şüyle buyurmuşlardır;
«Kim infazına güç yetirdiği halde öfkesini yutarsa. Allah kalbini
.n i y e t ve imanla doldunır...»
film dinlerk^ şaka yapmaz. Kalbini, boş ve lüzumsuz şeylerle
meşgul rtmez. FaZla g l e z , oynamaz... Aksi halde kalbi kaskatı kesi-
hr.
Ilira hususunda mücâdele ve muârazaya kalkışmaz. Ç ünkü b u tu-
tum daiaiet (sapıkhk) kapışım çalar.
^ in d ik le rin i kendine öğüt edinir; ki, kalbinde te ’sirini görsün,
robunda .i k in i tatsın; tarlada M t«ı ve yetişen ekin-glbi m anevi b ittt
TC ekinler y a ris in ...
Bildiği bilgUerle yetinm^sizin, m uhtaç oldugu bilgileri ehlinden,
^ 1 ve narik bir ^ a tte . r a r . Çünkü nazik ve son derece tOTbiyell bir
eda de soro sOTmak ilmin yansıdır; s m t ise ilim hâzinelerinin başlıca
aoahtandır.
Alimlerin .kalblatol bir Uim h a rin e s l yatağı kabul ederaek.
mutlaka 0 hazlnel^n kapısını açacak anahtar ise nazikâne tevcih edi-
İmKOTİdur...
Hml. bllhasaa b i ğ çağına girmeden öğrenmeye çalışır. Hadisde:
İLİM KÜÇÜKKEN DAKA K .LA Y ÖĞRENİLİH 83

«Kü.üMüJrte yapılan öğrenim, taşta a‫؟‬üan döğme ffJbJdir. B iiy i-


liiW« yapılan ölenim se, suda yazı yaamak gibidir.» Dlye.varid olmuş,
tur.
«Dal taae iken büMiliir, odunu büküp düzeltmek ise îm kânsı^m
derler.
Küçük-büyük, zengin-fakir herkes ilim Ogrenir.
ilimde gurur, kibir Olmaz. Ki§! mâdUnundan bUe (yâni mevki ve
d e ^ e itiban ile kndinden aşağı olan klm s^en bile) d » s alıp Uim
yapabilir. Çünkü hikmet mü’minin yitiğidir. ٠ nu bulduğu yerden ( ١ie
kimseden) alır, kayd eder.
ilim insani cehalet canavanndan kurtanr: Büyük - küçük, deger-
li ٠ değersiz, khn jnrtıcı canavardan kurtulmak İçin bir yol gösterime
(sSrii) dinlenip kabfll edilir.
Yalnız, ilim aldıgı kimseye dikkat eder: Ancak İÇ İ tertemiz, İÇİ
(manevi) hastalıklardan annmış, din husUsunda son derece âdil, soy-
ca şerefli ve yaşlı olan aiUnlerden alır ilmi...
Meşâyihın tavsiyesi: «Sakin gençlerle d٥süp kalfanayınj»
^ r s alacak ailmin sultanla düşüp kalkmaması, kendini din İş-
lwinden uzaklaştıracak kadar dünyaya dalmaması lazımdır.

Enes bin Mâlik (RA.)’den:


P ^ g a m ^ ( s a l l l h ü aleyhi ve sellem) buyurmuştur:
«Alimler, diinyaya dalmadıkça, padişahla ihtildt etmedikçe, pey-
٠ - ~ ~ son derece güvendiği ve emin olduğu k i g i l ^ r . M nyaya
daldıklannda, padişahla ihtiiat ettiklerinde onlartan kaçının, onlan
terk edinJ»

Muâz bin Cebel (R.A.)'dn:


«Bir âlîm dünyaya rağbet gosterfüği zaman, onun yanında otur,
mak, câhilin cehlini, fftclrin azgınhğını artınr, mü٠m l tolMnl du-
mura uğratır.»
84 ŞİR’ATÜ'L - iSLAM (Seyyid Alizâde)

AMuBab bin Ömer (B.A.) der ki:


lAJim ٥Jn doktorodur. Dirhem (para) Ottun Jıastahgıdir. Bir dok-
tor kaidhu hasta yaparea) başkasını t^ a v i edebiUr mi?»

Ne gözei Eylemişler:
«Mfittaki olmayan kisi, insanlara takvâyj emrediyor. Kendine
ilâç bulamayan doktor (da kalkmış) baskalannı tedavi etmeye çalışı-
yor‫*؛‬

Jbni MesUd (RA.)’den:


٠‫ ﺋ ﻸ‬ehli, e ^ r ilimlerini ehil olanlara verselerdi, zamanlarında
h٥kim durama g ^ rle rti. Diinyalık elde etmek İçin, diinya ehline ver-
d a . ve onlann maskaralan oldular.»

F i Ebül-l«ys der ‫ ئ‬:


«Allah, sultanin yanıhda oturanın kibrini a rtın r ve kalbini kaı٠ar-
tir (nefizübaidh‫)؛‬.»

(Bavda).dan:
Emirler araamda t^vâsıyla tanınan HOTasan yaUsi Abbas
^ v u d bir ^ in ava çıkmıştı...
Ulemâdan - b oğlu Halef’le karşılaşınca derhal atından indi ve
OTa Elfim - e k 1‫ د ئ‬.
Halef onu görünce kaçtı, yüzünü duvara yapıştırdı. Vali:
«Selâmmı almadın, bari dön de' yüzünü göreyim.. Çünkü ecdadım
Peygamber Al^hlsselAm'ın söyle bujnırdugunu naklettiler: «Alimin
yüıttae bafanak ibadettir.»
(Ben de habCTİerte, «emirlerle konuşmak haramdın» kaydını gör-
düm. Onlara bakmanın haram veya helâl olup olmadığına dair bir
E^ÖRLERLE (SULTANLA) KONUŞMAKTAN SAKINMAK 85.

kayda rastlamadım. Şübhe ettiğim bir şeyi (kusura bakma) yapa-


mam!»
Râvi dedi ki:
«Halef hastalandı, Davlid (Horasah valisi) onu ziyaret etti. Onun
geldiğini duyunca, yüzünü yine duvara ‫؟‬evirdi, oglu valiye h i ta te :
((Kusura bakmayın: bütün gece uyumadığı İçin şu anda u y k u ^
daldı.»
Diyerek babasının namına özür dilemek is te d i^ de olmadı. ç ٥n-
kü Halef şöyle haykırdı:
«Yavnım, yalan haramdır! Ben uyumuyorum. HabCTİerte gördüm
ki; ((emirlerle konuşmak haramdır.» Lâtan onlara bakmanın h a r a r a ^
da helAl olup olmadığına dair bir kayda rastlamadım Kendilerini gW.
memem İçin yüzümü ‫؟‬evirdim. Çünkü teraldiid etti^m bir İŞİ yap.
mam!))
Dainıd (vali) onu gOrm^ten ümit kesince ellerini semâya kaldınp
şöyle düâ etti:
((Allah’ım! o benden uzaklaşmakla sana yaklaşmak istiyor. Ben-
se ona bakmakla sana yaklaşmak istiyonım. Ey ziyadesiyle bağışlayan
Rabbim, .h'epimizi bağışla!»
Sonra ayrıldı, gitti...
Horasan valisi Davud vefat edince onu rii’yâda gördüler. Nasıl ol-
dugunu sOTduklarında şu cevabi verdi:
«Bmden yüzünü ‫؟‬evirdiği zaman, elimi semâya kaldınp yaptı^m
o samimi duâmı Allah kabUl etti, beni de Halef’i de bağışladı..

Bütün yeryüzünü, ayakla (yürüyerek) dolaşmasına mâl olsa bile,


kişi hadis öğr٠ mek İçin (gerekirse) ‫؟‬ok uzak illere gider.
İmâm ga’bî oğluna şöyle demiştir:
«BJr adam m aşnktan magribe gitse, yolda bir alimden tek bir ke-
lime S ^ n s e dahi, onun hakfanda «yolculu^! beyh.de y a k ış tır» de.
nllemez.»
86 Ş ÎR .A fL - ISLAM (Sej^d AJizade)

Halef biB SjTiib «lu n u . Belh'ten Bagdad’a tahsile gOndemıiş, elli


bin dirhem harcayıp döndükten, sonra, ona sormuş:
sNe Ogrendin bakalım?»
oglu' cevap v^ İ s:
nOn ^inünü doldurdu^ halde kani kesilmeyen (aybaşh) kadının
^ n m a s ı , nom al hajnz İçin de henüz on gün dolmadan yıkanm ası
g - ٠ ni (yâni bu mes'eleyi) Ogrendim!»
«Afran ^lum , vallahi zamanım tosa harcamamıssın; bunca yol-
culugu beyhUde y a p m a i p ! »
Diyerek . u n u taltif etmiştir.
Yukanda g^misti; Allah Davud Aleyhisselâm’a d e m ird e pabu‫؟‬
ve d . e k binerek onlar fâkijdnceyedek ilim tahsil etm raini emret-
miştir.

MUALIMN (ÖĞRETMENİN) RtAYET e d e c e ğ i miSUSLAR

ö rtm e n in , Allah'ın kullarım hak ve hakikate irşâd etm esi ve


tolara yarayacak hususlan .gOstennesi gerekir, öğretirken bu niyetle
.r e te c ^ .
‫ ؟‬ûnWi bunun ecri pek büyüktür. Onun huzUrunda (sayesinde)
Allah’ın, tek bir adamı hidâyete kavuşturması, onun İçin güneş ve
a^n d ^ d u ^ ı ve aydınlattığı dünyadan daha hayırlıdır.
‫ ئ‬am (rahımehullah) demiştir ki:
AUah’ın ^ û l ü ( s a l l h ü aleyhi ve sellem) Muâz’ı (R.A.) Ye-
men'e gönderdiği zamân söyle buyurmuştur:
«Sayende Allah’ın b‫ ئ‬adamı hidâyete erdinnesi, senin İçin diinya
ve içindekilerien daha iyidir.»
Evet, yararlı bir muallimin Allah’ın tâatinden kaçan bir kulu ir-
şââ rtm ra. Allah katinda Sakaleyn’in (ins ve cinnin) ibâdetinden da-
ha serimlidlr.
ins ve cinne «sakaleyn» denilmesinin sebebi sudur:
Çünkü onlar agırlıklan ile yeryüzünü gü? dunım da bırakm ışlar-
dır. Bazılanna göre, ağır ^inahlar yüklendikleri İçin bu İşmi almış-
lartır.
^ e k öğretmtoin alAmraerinden birisi de; halkın eiine bakma-
mak, fakir tele^OT binm ek, o ^ rtirk e n n fk ile muamele edip talebe-
İLMİ EHİL OLANA ÖĞRETMELİ 87

ye karşı tevazuda bulunmak, zamanımızda .Idugu gibi talebelere kar-


§1 büyüklük ta s la m a ik tır.
Talebeye ilk OgretMegi şey, talebenin en muhtaç oldugu, dünya-
a n d a da âhiretinde de ona en yararlı oldugu husustur.
Sonra, ilmi ancak ehline, yâni ehil olana Ogretlr. Çünkü Pe^am -
ber (sallâllahU aleyhi ve sellem):
.«inciyi köpeklerin ağzına koymayın. Mücevheri domuzlan. ^ ٠
yunlarma tekmayın!» buyurmuşlardır.
Zira hikmet mücevherlerden daha kıjraetlidir. Hikmet ve ilimden
hoşlanmayanlar hnzırdan daha kötüdür.

ikrime dedi ki:


«BU ilmin son derece büyük bir degeri vardırl»
«ıN^ir onun degeri?»
Diye soranlara, su cevabi verdi:
،(Onu taşımasını bilen, yltlm eyen kimselere t e s l etmendirl»

Osman bin Ebû S i n c a n ’dan rivâyet bilm iştir. Dedi M:


Bir adam Musa Aleyhisselam’a hizmet etti, ifade bir, «bana Musa
, Musa Neciyullah, Musa Kdimullah | e nafaettl, böyle
anlattı» dejdp dunırdu.
Sonra adam zengin olup gitti. Musa Aleyhisseiam bir daha onu
göremez oldu.
Nihayet bir adama rastladı. Bir domuz yularlamıs g e tiriy ^ u . Ona
sordu:
((Falan adamı ‫؟‬oktandır anyorum; acaba size rastladı mı?»
Adam cevap verdi:
«İşte elimdefa su domuz 0 adamdır.»
Musa Aleyhisselâm hemen Allah’a m toâcaat etti:
«Yâ Rabbi, 0 adamı yine eski haline döndür!»
Allah bunun üzerine ona şöyle vahyetti:
«Ey Musa, eger sen Adem'in ve diger sevdiklerimin y a p t . duâUe
ŞÎR٠
ATÜ’L ٠I S I (Seyyid Alizâde)

tana yaJTORaydm, yine de duam kabuJ etmezdim; lâkin sana bu ada-


mı n^en bu şekle s o k t u ğ u anlatayım: Çünkü bu adam dini vasıta
- dfinyabk p e ş i toşmuş ve sepete kavuşmuştur.»

Muallim, ehil olan kim s^en de ilmi saklamaz, ona verir.


٥ml nâfail kimselere rermek nasıl doğru değilse; ehil olanlardan
es٠ ^ k de öyle doğru d٠ dir٠ zulümdür.
٥^ t m ٠ her iki davranışından da kıyâmette Allah’a hesab ver-
mek r a n d a kalacaktır.
«Allah bir kendilerine wtab verilenlerden «Onu (CelA.
lim hakto İçin) behemehal açıkla^p anlatacaksınız ve onu gizlemeye.
ceksIniZB diye teminat almıstı.» (*)
«idleyken içlin d en bir gürûh. kendileri -bilip durdukla« halde
rine mutlaka hakfa gizlerler.» .(* ) ٠
Birinci âyet ilmi g i z l e y ip mutlaka,yerine ve ehline tebliğ etme-
nln iflmmunu; İkincisi de ^ rin e teblig etmemenin doğru olmadığını,
ihm gizlenenin yasak olduğunu anlatm aktadır...

Bir âlimin, her anıfa. kendi anlayacağı ,dilden .konıjşmasj ,ye akil-
nm k i «Jebila^ini anlatması gerekir.
Şöjde denUmiştir:

«ç«h٥l-8fcıtib»’de şöyll geçer:


Ali (K.V.) münkirlerden bazılarına şöyle demiştir:
٠I%er senin s o y l e d l degra fee, hem sen hem biz kurtuluruz;,
ya bizim 8 ٠‫ﺋ ﺪ‬ doğru ise, sen'helAk olureun, lâkin'bize bir şey
olmaza
Hazret! Ali, bunu şübhe ve tereddüd İcabı, söylem iştir. Ne var
ki. 0 sadece münkirin dlUnd. anladığı bir tarzda konuşmuştur., BugU-
ne kadar aşık ve âşikâr Wr husustur...
،٠! A» ImrSn s ٠re*î. Syat; 187.
‫اﺀ‬.٠١ Bakara 8‫ ا « ه‬٠Syat: 1.8.
E R K E S E SE١^yESİNE GÖRE AN^TM ALI 89

Bu hususta hir şiir söylenmiştir:


«Müneccimle tabih, her ikisi cesedlerin dirilmeyeceğini iddia etti-
ler. Onlara dedhn ki: eger söyledikleriniz d(‫ ؟‬ru ise ben bir şey kaybrt-
mem... Lâkin benim söylediğim gerçekse siz kaybedersiniz.»
Onun İçin bir öğretmen durumunda olan âlimin son derece dikkat
etmesi lâzımdır. Çünkü gerçeği gereği gibi anlatamazsa, İnkârcı ve
inatçı bunu hemen yalanlar; zeki olmayan kişi de kulak asmaz, umur-
samaz, ja h u t hakiki vechiyle anlamaz. İşte 0 zaman çok bUjdik bir fit-
ne meydana gelmiş olur.
Onun İçin âlim, insanlara kolaylıkla anlayabilecekleri bir dille ve
0 tarzda anlatır.
A'râf süresinde Allah:
«Habibim, sen, güçlüğü değil, kolaybğj tut» buyurmuştur.
Onun İçin, Kur’ân’m muhkem âyetlerini anlatır... Zira Kur’ân’da
0 kadar anlatılacak hususlar vardır ki... Müşkil olan hususlara temas
etmez, çünkü kendisi de içinden çıkamaz.
Şurası da kesinlikle bilinmelidir ki;
Lâfızdan, eğer murad (mâna) hemen zâhir olup da nesih ihtimali
yoksa, O'muhkemdir.
Eğer te’vili (tefsiri) gerektirmeyecek kadar açıksa, o zaman âyet
mUfesserdir.
Sırf raurat olunan mâna İçin vârid olmuşsa, nasstır. Bu evsata
değilse zAhirdir.
Herhangi bir se^bden dolajn mânası gizli ise hafidir.
Herhangi bir Sebebden değil de, bîzâtihî hafi olmuşsa, fakat aklen
İdrâki mümkün ise müşkil, yahırt naklen (yâni hadisin tefsir etm «iy-
le) İdrâki mümkün ise mücmel, asla İdrâk e d ilr a ly ^ a müteşâbihtir.
Onun İçin Kur’ân -1 Kerim’i tefsir etmek, halka anlatmak i s t e n
âlimlerin bu hususlara bilhassa .dikkat etmesi g erto r; kl, halka daha
faydah olabilsin, kendilerini de manevi OTramluluktan kurtarabilsin,
ler.

Kendini beğenmiş cahile ruhsatı anlatmaz; ki, cahil bundan cesa


ret ahp şöyle der; «Allah kerimdir. Nasılsa beni afvrt».«
٥٠ ŞİB.ATÜ’L - 1s £ âM (Seyyid Alizâde)

Evet, böyle dejdp salih amelde bulunmaz; h a ttâ günahlardan ka-


Çinniaz.
‫ ﺻ ﻼ ى‬١‫ س‬ki, çalışmadan ücret bekleyen kişi, bir işçiye benzer:
Cömert bir adam onu kaplannı yıkamak İçin kiralamıştır. İŞÇ İ gelip
onlan yıkamamıştır; «nasılsa pati’on cömert bir adamdır, benim ücre-
timi verir» diyerek sırtüstü yatmıştır. Çimdi böyle bir İŞÇİ ücret alabi-
‫ ئ‬nü?

Onu fazla da ümitsiz bırakmaz.


Demek ki, irşâd durumunda olan İliın öğreticisinin ne fazla şid-
detli ve ne de büsbütün yurauşak davranması doğru debidir.
Ne fazla ümid vermrai ve ne de güvendirmesi câiz olmaz. Zira ye-
is de ^ u ^ u n a (çalışmadan, esbâbına tevessül etmeden) beslenen
ümid de haramdır. Hatta (bazılanna göre) küfürdür.
Bunlan anlatmaz; ki, kişinin haram a ya da küfre girmesine sebeb
olur.
Hz. AB (K.v.)’nin naklettiği bir hadfede vârid olmuştur:
«Gerçek fakih 0 kişiye derier ki, halka Allah’ın rahm etinden iim it
kestirmez. Onlan Allah١n azâbına karşı da emniyette bırakmaz.»

Krauşurkenrağa sola yalpa yapmaz, fazla derinlere dalmaz. Hal-


kin anlayamayacağı bir şekilde edebiyat yapmaya kalkışmaz. Hadisde:
«Sfefi paralamak (fazla «lebiyata kaçmak) şeytandandır» buyU'
nılmuştur.
İmâm Gazâlî, İhyâ’da zikretmiştir;
P^gambCT (sallkllahü aleyhi ve s e l l ı ) şöyle buyurm uştur:
«Söz Eylerken fazla derinlere dalanlar (ffikkat edin) helâk o lm ı.-
Jartır.» (Bu sözü üç kere söylemişlerdir.)
Trçbihler, tasannu’ (yapmacık hareketler) yaparak fazla d e rin le
re kaçmak, kmuşma tara ve âdâbma aykındır.
Çünkü maksad, karşıdaki dinleyicilere istenileni anlatm aktır. Bu.
nun dışında kalanlar, yapmacıklıkdan ibarettir. Nitekim Peygamber
Al^hiMelkm şöyle buyurmuşlardır:
«Ben ve ümmetimin takvâya erenleri tekcllüften ^ iy i z .»
DİN AOINA KAFADAN EZBERE K .NUÇ.U 4AZ ‫اه‬

Bundan, güzel k o n u ş m ın karşısında olduğumuz anlaşılmasın


ifra t ve tefrite vamiadan güzel hitabelerde bulunmak §ü٠ph «iz ki gü-
zel bir husustur. Çünkü güzel konuşmaktan maksad, kalbleri harekrte
getirip iyiye, güzele ve doğruya yöneltmWiir. T b ii ki ^izel sözlerin,
dikkat ‫؟‬ekici ifadelerin bunda etkinli^ büyüttür.
Bunun dışında, ihtiyacı gidermek İçin yapılan alışverişlerde ve dl-
ger muamelelerde fazla edebiyata kaçmak, ille de güzel konuşacağım,
karşımdakilere kendimi b eg « ıd irec.m , demek d . u d٠ dir: riyA.
ya yol açtığından şer’an mezmumdur. Bu hallerden kaçınmak gerekir.

Dinleyicileri fazla bezdirmez. Yâni konuyu fazla uzatıp dinleyici-


İCTe bıkkınlık vem ra...
Peygamber Aleyhisselâm, «belki usanırlar» endişesiyle, ashAba,
aralıklı nasihatlarda b u lu n ıd u .
Onun İçin, kişi, dinleyicilerin bıkkınlığını hisseder etoez, hemen
mevzuu baglamah. sözünü bitirmelidir...

Dini hükümleri tebhg ederken ne ilAve eder, ne de eksiltir: oldu-


ğu gibi söyler.
Çünkü söyledikleri, Allah tarafından indirilmiş bir vahiydir. Al-
lah’ın hükümlerini söylüyordur...
ilimde kişinin ihaneti, mal ihanetinden daha kötüdür!
iyice tedkik ve tahkik etmeden duydugu her şeyi nakletmez. Bel-
ki kendisine nakledilen yaiandır. o yalanı nakletmekle vebAle girmiş
olur.
Dujraadığı veya yakinen bilmediği bir ş^d sOylroez.
Çünkü iyice araştırmadan, duymadan, gerçek yüzünü o ğ re ıe d e n
ilim hakkında konuşan kişi, hi‫ ؟‬hesaba ‫؟‬ekilmeden d٠ u Chenneme
girer. Çünkü onun böyle ezbere konuşması. Cehenneme girmKine Be-
beb olmakta kAfi gelmektedir, a jn c a onu hesaba ,‫؟‬ekmeğe lüzum gös.
termez.
82 ŞÎR’ATÜ’L -'ISLAM (seyyid Alizâde)

Birmes’ele hakkında, AlJah’ın kitabından, ResûIUIlaJı’ın sünnetin-


d . ve ümmetin İcmâ’mdan apaçık delil olmadıkça fetva vermeye kal-
kışmaz.
AShkhı Kiram bu sebebledir ki fetva vermekten çekinirlerdi. Bir-
birİOTine havale ederlerdi. Ama Kur’ân ilminden ve âhiret yolundan
soroldı&Ian raman hemen fetva verirlerdi. (Musannif burada kıyas-
tan söz etmemiştir. Çünkü kıyas da eninde sonunda Kitab ve Sünnete
racidir... Zaten nassa aykırı kıyas yapılamaz.)

Peygamber Aleyhisselâm’m hadisini naklederken, yahut onu §erh


ve izah derken son derece güzel bir üslûpla §erh ve izah eder, en gü٠
zel bir şekilde açıklamasım yapar.
.Çehâdetl kabUl edilmeyenden hadis nakletmez... Çünkü sıhhatin-
den şübhe ettigi hadisi rivâyet eden kimse, iki yalancıdan biridir. Zi-
ra y a lııla rd a n biri 0 hadisi uyduran müfteridir; digeri ise o hadisi
Hakidendir; ki, müfteriye (uydurucusuna) yardim ettiği İçin yalancı
sayılmaktadır.
Tıpkı zalime yardim eden kimse gibidir. Zalime y a d ım eden de
ralimdir.
«Yahut yalancılardan biridir»-şeklinde de rivâyet edilmiştir. (§er-
hü'1-Mffiâbih)

Dinin, sıhhatine kail olmadığı, doğrulamadığı, m eşhur haberlere,


eserlere ve Kur*ân âyetlerine uygun düşmeyen bir hadisi nakletmez.
Hadisin Sihhat derecesi şöyle anlaşılır:
٠ nakldilince; basiret ehlinin cildleri ve tüyleri (yâni bütün var-
lıklan) ona yatışır, kalbleri onu (duyar dujnnaz) tanır. Onu uzak de.
gil de kendilerine yakın göriir.
Bu ZCTk ancak esfiyâ ve etkıyâdan olan ،،havas» ehline aittir. Baş-
kası bu ravke varamaz, bu tadı tadamaz.

Ta'lim (.retm ek ) durumunda olan kişinin, insanlara iyi muame-


le etmesi, herkesten önce ilmi ile âmil olması, her hâliyle (kavliyle de
füliyle de) vaiz (öğüt verici) olması gerekir.
ÖĞRENCİYE RIFK VE MUl AYEMET GÖSTERJffiU ‫ه‬3

Çünkü ilmiyle amel edenin sözü, hedefini bulan (delip geçen) bir
ok gibidir.
Bunun aksine, ilmiyle âmil olmayan vaizin sözleri yitiktir,, hede-
fini bulup isabet edemez.

Okuturken, ödetirken, mülâyemeti bırakmamalı, öfkelenmemen,


acele etmemeli, gayet vakur Olmalı, şiddeti terk etmCli...
Hitabet, İmâmet ve ö^etm enük gibi görevleri aldığı zaman, in-
sanlara son derece ijd ve lütu'fkâr davranmalı.
Sözü, - i n a d , istikrah sebebiyle degil de, §übhe veya ihmalkârlık
sebebiyle— dinlenmediği zaman, vazifejd bırakmamalı, azim ve gay-
retle aldıgı görevi yüriitmeli.
Şayet inad, istikrah gibi hususlara şâhid olursa; «Incijd köpekle-
rin ağzına koymayın»'hadisi ile amel etmeli.
Son derece dikkatli ve titiz olmalı ve şöyle demeli:
«Söylemek bizden, hidâyet Allah'tan...»
Onlann hidâyete kavuşmaları İçin Allah’a'duâ ve niyâzda bulun-
mali... Vaaz ve irşaddan yüz çevimemeli....

.e n c in i h .a n l a m a duramunu yoklamasında bir satanca yoktur.


Çüntai Peygamber Aleyhisselâm, bu gibi hususlarda ashâbını yoklardı.
Bir defasmda şöyle buyurmuştur:
«Ağaçlar İçinde öyle bir ağaç’vardJt ki, asla yapragi' dötailmra. ٠ ,
tıpta bir m٥٠min gibidir. Söyleyin bakalım', ٠ ağaç ne'a^cıdır?„
Bunım üzerine herkes ağacı bulmak İçin kırlara k^uştu. ibni
Ömer (R.A.)’ın kalbine onun hum ia agacı oldugu vâki oldu‫ ؛‬fakat bü-
yüklerin yanında sOylemekden çekindi ve sükût etti.
s ٠m ra Peygamber Aleyhisselâm, 0 ağacın hurma agacı olduğunu
sOylejdnce, İbni Ömer dedi kl:
«Kaltoimden geçeni' tobam a söyledim. B aba^ bana su' s i aöy-
ledi:
«Eger onu soyleseydin, benim İçin dünya ve içindekinden daha
büyük ve sevimli olurdu!»
34 ŞIR'ATÜ’L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

Topluluk İçinde kinıseyi kötülememesi, kimseye İtâb etmemesi,


kimseyi mahcüb etmemesi' de sünnettendir. Çünkü Peygamber Aiey-
his^&m bu tür hallerde şöyle derlerdi:
«Ne oluyer insanlara da böyle yapıyorlar?»
Kimseye gülmemek lâzımdır. Zira Peygamter Aleyhisselâm:
«Kim, tevbe e t t . bir suçtan doIayı (müsKinıan) kardeşini kötü-
leıse, k«disî 'de a ^ ı ameli yapmadan (yâni ayni hataya düşmedraı)
ölmez.»

U s a d l ı soru soran ve kendisine mUğâlâta yapan kimselere cevab


v e m ^ e s i de sünnettendir.
- a m b e r (saUâllahii aleyhi ve sellem) böyle sorulan, ezâ veren
mugâlâtajn yasaklamıştır.
Meselâ, şöyle, raaksadlı bir soru sorulmaz:
Adara öldü, geride bir hanim, bir de hanim in kardeşini bıraktı.
Jfirasın ^ n s ın ı haram ahyor, yarışım da hanım m kardeşi; bu nasıl
olurt»
Bunun cevabi şudur:
«Ölen adam bir köledir: Hanımı onun üçte birini, hanım ının kar-
deşi de nikâhtan önce üçte birini satın almıştır. Sonra her ikisi de onu
aradetmişlerdir. Sonra.adam ölmüştür. Bu takdirde m irasının.dörtte
Wri eşlik dolayısıyla, üçte biri de velA sebebiyle kadm ın olur, diger ka-
lan yansı da kadımn kardeşinin olUr...»

Kradlsine anlaım zor olan şiirler soran kimseye de cevab v ^ e z .


Haddi zâtında Kiyle sOTularm, somcu tarafından alimlere sond-
ması haramdır. Çünkü n e tic ^ e alimleri tah k ir ve dini - f etm îş
olur; W, bu Ikl dunım da küfürdür, sapıkhktır.
Jmâm Gazaii ihya’da der ki:
«Şunu lyl bil ve incele ki, başkasım yenik düşülmek, insanlar na-
-- üstün görünmek, övünmek ve herkesin dikkatini üs.
tü n . çekmek maksadıyla OTtaya konan her türlü mücadele ve m ünaza­
HAKKA VE h a k ik a t e TESUM OLMALI 95

ra Allah katinda mezmum olan huyların tümünün kaynağıdır: Allah


düşmanı olan iblis Aleyhillâ'nenin yanında ise övülen hasletlerdendir.
Kibir, kendini beğenmişlik, hased, münakaşa, km dlniöıroek,
mevki hırsı taşımak gibi i‫ ؟‬hayâsızlıklardan olan bu günahlar, tıpkı
İçki İçmek, zinâ yapmak, iltira ataıak, adam öldürmek, hıraizlık yap-
m ak gibi dış terbiyesizlik gibidir.
Bu, tıpkı İçki ile diğer günahlar arasmda muhayyer kliman kişi-
nin içkijü diğer günahlara tercih etmesine Irenzer. Ama bir de İçki İçip
sarhoş oldu mu, ö n c ^ en emaret edemediği ve göze alamadığı günah-
la n rahatlıkla irtikâb eder.
İşte karşılıklı tartışmada galip gelmek ve övünmek sevdasında
olan kişi de bOyledir. Ne kadar m e z m i huylar varsa içindedir.
Dışta her ne kadar hakki savmıuyor gOriinüyorsa da aslında ken.
dini gOsteme ve beğendirme gayesinden başka bir şey gütmemek-
^ r.
Onun İçin hakki arayan ve müdafaa eden kişi çok dikkath olma-
ildir. Hakki buldugu yerde - is to dutunda, ister düşmanında, kim-
de bulursa bulsım — teslim olmalıdır.
Arkadaşım hasım değil de bu baMa kendisine yardımcı olarak ka-
bûl etmelidir.
Hatasını meydana çıkarıp gerçeği söyledi^ zaman, onakızmakşoy-
le dursun, bilâkis teşekkür etmelidir. Yitiğini k a y ^ tig i zaman, ona
yitiğini bulan kimseye teşekkür mü edei", yoksa kızar mı? İşte hak ve
hakikat bübında da öyle olmalıdır.
İşte ashâb -1 guzinin hdli bu idi... Bir defasında Hazreti Ömer (R
A.) hutbe okurken bir kadın ona yanıldığını haykırdı. Hazreti Ömer
(R.A.) ona kızmadı, 'bilâkis şöyle söylöîi:
«Kadın haklidir. Erkek (yâni Ömer) hata etmiştir.»
Bir adam Hz. Ali’ye (K.V.) sual sordu. Ali (K.V.) cevab VCTince, «o
senin d ^ ğ i n gibi değildir, b o y l i » dedi. Ali (K.V.) şu m u k a b e le
bulundu:
«Senin söylaüğin doğru, ben yanıldım. (Her ilim sahibinin fevkm-
d a b irâ lim v a rflr).» (*)
Hak arayıcısı böyle olur. Çimdi sen bu asınla münakaşaya kalta.
san k im in in yü^ine bir bak:

.‫؛‬٠, YOsyf sOfasInden.


ÇIR’ATÜ’L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

Hasmının diUnde hak meydana ‫؟‬ıktıgı zaman, yüzü nasıl karan-


yor ve nasıl mahcub oJup ille kendini hakli ‫؟‬ıkarmak İçin didiniyor ve
gerçekleri İnkâra kalkı§ıyOT. Kendini yere seren kimsejd hayati boyun-
ca unutmuyOT, fırsat buldukça ^ım ediyor: sonra da kalkıp kendini
sahâb^^e benffitm^ istiyor.»

E!٠B«âziye’den:
«Miinâzarada eger bir kimsenin dognı yola ginnesini istejdp de
taannüde kapılmadan hüe yaparea, bu meknıh sajnimaz Eger insaf
sahibi olursa yine bOyledir. Şayet miinâzara ile inad ^ e n kimsenin
sırtını y»e getimek istediği İçin türlü hilelere başvunıTsa yine mek-
ruh olmai
'inad ve teanniide kradini kaptıran kimseyi bertaraf etmek me§٠
rtdur.»

Fetva makamına oturaak İçin -cesaret gösteraem ek, kadılık ma-


kamına düşkün olmamak,, va'z ve ta ’lime tâyin edilmek İçin hevesli ol-
mamak da selefin sünnet (takib ettikleri yol ve usûl)lerindendîr.
Çünkü R«âlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem):
«Frtvâya en cü^^kânnız, ateşe en cür’etkâr olanınızdır» buyur-
muşlardır.
Sükût ^ ip dinlemeyi, konuşmaktan daha iyi sayarlardı.'insanlar
arasında MJinm^m kahraman olmajn. şöhret bulm aktan daha iyi gö-
rürlCTdi, Müslüman kardeşinin fetvâ verip kendisine.hâcet bırakm am a-
sim candan a c ıla rla r‫؛‬
HCThangi bir olay karşısmda Hazretl Ömer, kendi görüşü ile hük-
metm٠ p çoğu kez Bedir ehlini toplar ve onlara danışırdı.
Onlardan'hiç Mmse, mühimmâti diniyyeden -(önemli din meS’elel^’
zinden) başka hususlarda fetvâ vermezlerdi.
Garib ve derin işlerde, sükûtu konuşmaya tercih ederim i.
Fetvâ verdiklerinde, hiçbir zaman ululuk ve reislik sevdasında ‫ ة‬1‫ا‬
ma٥ arfı.
٤ tweccühUnü kazanmak, kalblerini ‫؟‬almak, onlardan
menfaat Wmin etmek ya da bir mevki ^ n m e k gibi hUsuslan akılla-
nnın k٠ inden bile geçirmezlerdi.
ARAPÇA l E N M E K O L G iL U Ğ A DELALET EDER 97

Bütün gayeler،‫ ؛‬Allah’ın rızâsını kazanmak, kelimesini jrticdtmek.


dinine yardımcı olmak ve kedilerinden s e r a gelecek olan nesle e ıa -
neti olduğu gibi ula§tmnaktı. Bunu, kendilerine vaz g^ilmez bir gö"
rev büirlerdi.

iyi kavrayamayan kim sein, ilmi yazıp kaydetmesi de sünnetten-


dir. P e y g a m ^ Aleyhlsselâm şöyle buyurmuştur^
«timi yazarak kaydedin.»"
Denildi ki: ،(Hıfz (ezberlemek) bir avı yakalamaktır; y a la k s a
onu bağlamaktır. (Bağlanmayan av kaçabilir.)»
Okunaklı bir yazı ile yazmak da sünnettendir.
En güzel yazı, okunan yazıdır. En güzel söz de anlaşılan sözdür.
Peygamber Aleyhisselâm buyurmuştur:
«Her iki gözünü seven, ikindiden sonra yazmasım» (Yâni ikindi-
den sonra yazmajn âdet edinmesin.»

Arapça öğrenmek de sünnettendir. Ömer (R.A.) dedi ki:


«Arapçajn öğrenmelisiniz. Çünkü o, olgunluga delâlet eder. Me,
veddeti artınr.»
Güzel ifade, ajnıntılı konuşmak ve izah etmek de (Ogretme) âdâ.
bındandır. Yâni insanların kolayca anlayabilmesi İçin, açık ve lasJh
konuşmak gerekir. B.U da Arapçayı ödenmeden olmaz.
Öyleyse, kim Arapçayı ve muhtaç ^oldugu şeyi öğrenip de insanla-
ra da m uhtaç olduklan şeyi öğretirse, evvelâ kendisini Dunlaştırm ış
olur, sonra da insanlann sevgisine ve hiim etine mazhar olur.
Imfim Şâfii (rahımehullah) 'dan:
«Kim Arapça konusurea, tabiata ince ve yumnşak otar. Kim Kar*-
ân-j Kerim.! Jutzederse. şerefi ^ c e olur. Kim fıkıh tahsil İŞİ
büyük olur. Kim hadis yazarea, hücceti kavi olur. Kim de Arapça ko-
nuşmaz, K ur’ân-1 Kerim’i ezberlemez, fıkıh öğrenmez ve hadisi yazmaz
ise, hem dünyada' hem de âhirette pişman olur.» (Ravdatü١l-٠ lanâ)
( ^ t a n ) 'd a şöyle geçer;
«Kim Arapçajn ögreniree, sonra da (mu öğretirse, ٠٠ m^c ٥ r (seva<
ha gimıiş) olur.»
. o f o ı- - - •
Kur’ân-I Kerîmin Fazîletlerj
Oott ö ^ n e n ٢٠ ögretenierin ü s tü n lü ^ ... Okunmasınm âdâb ve
usöJâ...
Şunu iyi bil ki; Kur’ân-1 Kerim’in fazilet ve meziyetleri sayılma-
yacak kadar ‫؟‬oktur.'Çünkü ٠ , İ h . m kelâm-1 kadimidir. Onnn i‫ ؟‬in ٠
bu Ktabın diğer sözlere olan üstünlüğü, Allah’ın, halkına (yarattık-
lanna) olan üstünlüğü gibidir.
Hadisdfi — ki bu uzun bir hadisdir. Mesâbih’de Ali (K.V.) vasıta-
ayla Resûlullah ( s a U â i ü aleyhi ve sellem)’den nakledilmiştir. Mu-
sannif bu uzun hadisdn konu ile ilgili olan kısımlannı zikretm iştir —
söyle vSrid olmuştur:
«Kurtn. Allah’ın ‫؟‬ok sağlam bir ipidir.»
ip, kendisiyle bir S .C ulanmak İçin kullanılır. Allah’m ipi, o şey-
dir ki, ona y a p p Rabblnln civanna vSsıl olur. Bunun m ânası; o. as-
la . a y a n bir sebebdir. ٠ na temKsUk «len her zaman felâha kavu-
sur, d e m d ir.
l A i l a i (akla durgunluk veren özellikleri) bitmez.»
Yâni kimse onun anlamlannm künhUne tam m ânasıyla vâkıf ola-
maz. Atollar düşündükçe, altından yeni yeni m ânalar m eydana ‫ ؟‬ıkar.
Belâgatindfa akla durgunluk veren husûsiyetleri kafiyyen son bul-
maz. Künhünü, ğfilbleri ziyadesiyle bilen (Allah’dan) başkası bilemez..'.
»(.aterfe ^»kça talaklarla çokça dinlenmekle) asla
- ^pranmaz (değerini ve kıymetini yitimıez).»
Yâni g ü z e l okuyucularda, dinleyenlerde bıraktığı zevk ve heyfr
cam tü k e ie z , demettir. Halbutt diğer siteler blrka? krare tekrarlan-
makla kıymet kayl^dCT, bıkkınlık verir. Jste Kitâb-1 Celîl’în birçok mû-
e lle rin d e n birisi de budur.
«Onunla söyleyen dognj söylemi, olur. Onunla amel eden doğru
yoht bulmuş olur, onunla h iik m e d . &d« olmus olur. Ona s a n la n dos-
doğm yola giımif olur.»
K I Y Â İ T GÜNÜ EH Irİ K I A N A taç GİYDİRİLECEK ٥٠

Bu h i i n şerhinde anlattıklanmızın tümü, «Tenviru'l-Mesâbih»


kitabından mrakuldiir.
Diğer bir hadisde söyle vSrid olmuştur:
<،Ku۴ ân okuyan klmsOTin iki kası arasmda niibttwet naks edilir.
Ne var ki, ona peygm ber gibi v a h y ^ ilm « ^
Muâz b. Cebel (a.A.)’d٠ rivâyet . m i s t i r . AllahJn Resûlü (sal-
l â i l i aleyhi ve sellem) söyle buyum ustur:
«Kıyâmet ^inii ehl-i Ku^ ٥ n çağnhr. Onlardan her bir insana. Mu
direği bulunan bir tâc giydirilir. Onda fiyle bir tatm m yatait varfır
ki, giin ve gwelerin (seyirfe) aW»ğ» bir mraaJe glM. usak bir mesafe-
den aydmlatır. Sonra ona sfiyle dniK r:
«Nasıl, razı nusm?»
«Evet» der.
Yanmda bulunan iki melek (yâni Kiramen Katibin):
«Yâ Rabbi, biraz daha çoğalt!»
D ye niyazda bulunurlar. Bunun üzerine Rab;
«Haydi, ona seref e!bis«toî giydirin!»
Emrini verir. Şeref elbisesi gij^irildikten sonra ona:
،.Nasıl hoslandın nu‫ ’» ؟‬denir.'
«Evet» der.
O iki Melek:
«Ybrabbi, biraz daha artır!»
Diye niyazda bulunurlar. Allah ehl-1 Kurifina sfiyle bitab ed«r:
«Haydi, sağ eUni a‫ »! ؟‬Açar.
Eli Allab’m nzdsıyla dolup tasar:
«Haydi sol elini (avucunu) da aç» der.
Onu da açar ve huld ( e ^ ^ e ) dolup tasar.-
Sonra kendisine:
«Nasjl hosnut oldun mu?»
Diye sorulur.
«Evet ey Bal»!» der.
Melekler: «Yâ Rabbi, biraz daha art»» derler.
Rab sfiyle der:
«Ben ona ndvanjm» TC huMumu (ytol rızâ ve etediyetle Cennrt
verdim.»
İ،M) ŞIB’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Soara ona g ٥ ne§ gibi bîr nûr verilir. Yetmiş bin melek onu Cen-
nete u^ırtor. Rab onlara şöyle hltab eder:
«Haydi‫ ﻻل«ا‬Cennete götürün ve okudugu her harfe karşılık bil. se.
vab verin. Her bir sevaba ka^ıhk da bir derece vei’inj ki, lıeı. iki dere,
cenin arası yüz yıllık mesafedir.»
Sonra Kur’ân sahibine: «Haydi, oku ve yüksel! Dünyada okudu-
gun gibi oku! Senin menzilin, .okuyacagın son' âyetin .yanındadır» de.
nir.
Bunun üzeHne .k u r ve yUksehr.
Nihayet Kuriân onu tociden yapılmış bil. gurfeye (odaya) götürür.
.0 odanın, alfanda yetrais bin kapısı vardır. Ağaca ‫؟‬ıkmadan, raliatlık-
la kopanlarak kadar a şa ^ şarkmış meyvalan vanhr... Nehirleri dUm.
düz, gayet yetoesak... t .inde hizmetçiler, hanımlaı. vardıı..
Hulâsa; gözlerin g ö m e d i., kulaklann duymadığı, beşerin akil ve
hayâline gelmeyen (daha nice ni’raetlçr) m evcuttur oı.ada.
Krinci kapıdan (kendisini ziyaret maksadiyle) 0 güne kadai. gör.
m e l e r i , gizleri son.derece, güzel olan ve fevkalâde güzel kokan tam
yetmiş bin melek girer. Her birerlerinin elinde'Bab’dan getirm ekte ol.
dufclan bir hediye ojacak ve şöyle .diyecekleı.:
«Sabrettiğinize karşılık size selâm (ve selâmet) olsun. D âr.ı (dün-
yânın) ne güzel akıbetidir bu» ( ٠)
JgteRabMnin sana hediyesi. Aynca sana selâmı da v a r o n u n ...»
Sonra yamna ikinci kapıdan,-ellcrinde Kab’dan bir Rediye bulun.
d u |u halde yfizkıA bin melek girer. Onlar da ayni bi^ncilerin dedigi.
«< ‫د‬
Üçüncü kapıdan ikiyiiz seksen bin melek girer. Melekler böyle git.
tik ^ sayılan ^ ^ l a r a k onun yanma f e r l e r .
Sonra, yamna ana-babası gettrilir. K u^ân ehli olan Çocuklarma
yapılan bütün ikramlarla teltif edilirler.. Şaşkın bir halde:
«Neıden bütün bu ikramlar bize?»
Diye sorarlar. K edilerine şöyle denir:
«Bütün bunlar, gocu^ınuza K ur ٠â n öğretmenizin karşılı^dır.»
KUR’ÂN’I AĞIR AĞIR VE TANE TANE OKUMALI 1 .1

Ebû ümame e،-Bahilî> Peygamber (saliauahü aleyhi ve sellem)’den


nakletmiştir:
«Mû’min Cennete gird‫؛‬٤ ‫ ؛‬zaman nna şöyle denilir:
«Oku ve piksel!,»
Dilnyada okuduğu gibi okuyacak. (Vânl٠ eğer dünyada ağır oku.
yorsa ağır, sür’atü okuyoma sUr’atli okuyacak.) O kudu^ veya başka.
٠٥
Sina öğrettiği her âyet k a lığ ın d a blr-dew c alacak Kur n’dan٠ ^ ٠
rısı veya üçte biri, bunlar (ezberiediği) yere gelince ve Cennete girin-
ce kendistoe:
«Sağ elinle al» denilecek ve alacak. Sonra «haydi şündi sol elinle
tle al» denilreek, alacak...
Sonra: «Ne aldığını .biUyor musun?», diye sonılacak. «Hajnr‫ »؟‬dl..
yecek.
Kendisine şöyle hitob edilecek:
.‘Sen Huld’u (yâni ebediliği) aidin...»»

K ur’ânda ve ezanda matlub'Olan «Tartîl»’e gelince...


Onları agır ağır, tane tane, her harfin ve kelimenin hakkini vere,
rek okumaktır. (El-Ma^ib)
Eserlerde vârid olmuştur:
«Kur’ân-ı Kerim’in âyetleri. Cennet derreeleri (merdivenleri) ka-
dai'dır. Kişi, bütün, âyetleri otaıdugu zaman. Cennet m e i e n i d n
en jdiksek tepesine çıkmış olur.»»

K ur’ân okuyan kişinin kasdı, niyyeti ve azmi şu olmalı:


1) RUhuna ânz olan yalnızlığı ve sıkıntıyı gideraek...
2) Dünya üzüntülerini bertaraf e lm ^ ...
3) Mevlâ’ya kavuşma şevkinin hakkini VCTmek...
4) Allah’a karşı nasıl kulluk yapacagı hakkındaki h ü k ü m lü öğ٠
renmek...
5) Mevlâ’ya hizmet ederken takınacagı edeb ve taw rian -
mak...
102 ŞÎR’A t L - I S I l (Seyyid Alizâde)

Mm, ‫)اس‬-‫ ل‬celiu yukanda ara ettigJmiz prensiplerle .k u rsa ve


Ku^ân-ı K e ^ ’i bir önder binim e, K ur’ân onun İçin artık şefâat! ka-
b٥ l edlİMek bir şefaatçi olur.
Mm 'de bu prensiplere riayet etmeyip K ur’â n ’ı arka plânda tu ta r,
sa, onu abp doğru Cehenneme gOtUriir.
Şuna da iyi bil ki; Kur’ân-1 KCTİm, sadece lâfızları okunm ak İçin
indirilm٠ i§tir. ٠ . aym zamanda, âyetlerinin anlam lan derin derin
^ M k ^Ilip, düşünülüp gere٠ yle amel edilmek (emirleri tu tu lu p ya-
saklarından uzak durulmak) İçin nâzil olmuştur.
Jbni Mes’ad (R.A.) der ki:
(lAytlerinin hiçbir harfi yoktur ki, (bir) kavin onunla amel etm e,
sin. — yahut— Kedisiyle amel edecek bir k a ^ i bulunacak onun.»
Kur’ân-ı Kerim’in ö ^ n iU p de içindekiyle amel bilm em esi, kıya-
met alâmrtlerindendir.
Ahir, zamanda Kur’ân-1 Kerim talim ve tüvidiyle (her yönüyle)
‫د‬ 11“ 6‫ ا‬fakat içindekiyle, hattâ bir harfi ile bUe amel edilm ey^ek.
İşte bu, J ^ n d a arz ettiğimiz gibi, kıyâmetin alâm ^lerindendir.
Onun İçin, sadece Kur’ân öğrenmek, güzel sesimle onu okum ak
i gebnez. Jçindekiyle amel etmek gereMr.
K uralarda, biri der ki‫؛‬.
«^yhime Kur’ân .okudum. Sonra tekrar okumak isteyince, beni
men’etti; d ^ i ki: t ç i n d e i düşünerek ‫ د‬, bak İçine; Allah sa n a ne-
yi e m ^ İD r, nrfen alıkoyuyor, ona dikkat et.» (İhyâ)
K a l der M: '
*Mm bu Kuriân’m ۶ nmda oturap kalkarsa m utlaka ya bir kâr.
la kalknusttt, ya da riyanla...»
Ona riayet ^ e re k oturap ders almışsa, kârla; ihm al etmişse za-
rarla kalkmış 0‫ ﻏﺎا‬٠
Allah onun bir şifâ, mii’minler İçin bir. rahm et olduğuna, zalimle-
rin de hüsranlannı artıraca^na h ü to etm iştir.
Onu ihmal eden, gereği gibi ondan yararlanm ayan kimseler zarar-
la kalkmış ve..ralimlCTdn olmuş olurlar.
jtsrâ . s i n d e C e i ı Hak buyunnuştur 'ki:
a i z Knriândan ^ - y ©nu İndlrlyoTOz w, mil’m lnler İçin bir
şifâ ve Wr rahmettir ٠. Zallmleraı ise O, (maddi ve manevi) z l^ n d a n
artımaz.»
KUR’ÂN'I, MANASINI DÜŞÜNÜP ANLAYARAK OKUMALI 103

Muhkemiyle amel edilmesi, müteşâbihine iman edilmesi ve ver-


digi misallerden ibret alıhması da Kur’ânın sünnetinden (âdâb ve us٥-
itinden) dir.
Teşvik sadedinde yaptığı vaadlere, kötülüklerden sakındırmak
amaciyle yaptığı vaid (tehdidjlere inanılması da onun ytice stinnrtln
(âdâb ve usûltin)dendir...
Verdigl mti)delere sevinmek, yaptığı tenbihlere kulak verip kork-
inak, akla durguluk veren hikmetli ikazlanndan ibret almak, ojitleri
ile O ^ ln m e k , yasaklanndan kaçınmak da onun ulvi sünnetlerinden
(prensiplerinden)dlr.
İmâm der ki:
«Kur’ân’ı tekrar tekrar okuyan âsi kimse, kral taralından kendisi-
ne gelen ve memleketin İmarını öğütleyen mektubunu günde blrka?
kere okuyan kimseye benzer: Kral ona memleketin İmannı öğütlemiş-
tir; 0 da habire onun tahrip edilmesiyle meşguldür. Gereği gibi o kita-
bı okumamaktadır asimda. Oysa o bu dunımda, kitabin mütalâasını
terk ederee, istihza ve kahredici istihfaftan daha uzak olacaMır.
Onun İçin Kur’ân -1 Kerim’i dikkatle okumalı.
insanin kalbi ona yatıştıkça, derileri ü^erdlkçe, okurken Allah’ın
azamet ve heybetini hatırladıkça,- âyetlerinde bulunan v a ld l^ e n Or-
perdikçe gereği ^ b i ondan faydalamr. Eğer bu (saydıklanmızı) his-
setmezse Kur’ândan gayet az yararlanabilir, çok şey istifade edemez.»
Denildi ki:
«Ashâb-1 Kirâm on âyet öğrenirl٠ ü. içlndetani iyice anlayıp amel
etm ^ ik çe diğer Ayetlere geçmezlerdi... Peygamber (sallAllahU aleyhi
ve sell'em) vefât ettiğinde yiraıi bin sahâbî vardı. içlerinden altısı an-
cak Kur’ân-ı Kerim’i ezberlemişti. Hattâ altıdan iMsinde bile Ihtllftf
vardır... ‫ ؟‬٠ , bir veya iki sUre ezl»re bilirti. Alimler arasında yalnız
Bakara sUr^iyle En’am sûresini ezbere bilenler (bile) vardı.»

K ur’ân-ı Kerim’i ezberden okumak da onun sûnnrt ve âdâbmdan-


dır. Hadisde vârid olmuştur;
«Kui’’ânda mâhir olan,- şüph^iz ki Kiram-I Berere iledir.»
Buradaki m aharetten kasıd, onu talim ve tecvld üzere o k u m a k
Yahut onu ezberden - ki, burada mfinarib olan anlam da bu
dur. H m. iki anlam da kasd bilebilir.
1.4 ŞİR.ATO.L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

Kiıfim•! ^ re r e ٠nin anlanu:


Kirtm, kerimin ‫؟‬. l u d u r . Berere de ( b a ) kelimesinin ‫ ؟‬.ğuludur.
(B a) her ?eyi iyi yaj«n diiriist kimseye denir.
Ü n lâfa ,(Meas »feretil kerimil berere) şeklindedir. (Sefere)
kdimKi (Safinin) un ç o ğ u lu d ı Kâtib, yahut insanlarm arasını bu-
lan» demektir.
Burada‫ ؛‬insanlann iyiliğine ‫ ؛‬alışan: unlan kUtUlUklerden kuruyan
ve to Jb l^n e iyilik ilham eden meleMer kasd edilmektedir. Y ahut
İCTh-i mahftiaın ham illai kasd e d ilm e k te . Nitekim Cenâb -1 Hak
- ^ ^ n d e buyurmuştur ta:
« K ı^ tli, seveli, takrâ sahibi kâtiblerin elleriyle (yazılmıştır).»
B a a la n n a g re unladan m urat Peygamber ashâbıdır. Ya da kul-
lanh amellerini yaran meleklerdir.
Kim Kur٠ân٠ı K ^ m ’i rarluk ‫؟‬ekerek ukurea. iki ecir alır. Birinci-
sl utaima ecri, İkincisi rahmet ‫؟‬ekme ecri... Buhususdaki hadis şöyle-
dir:
"Zar zor (ha^leyerek) ve zahmet ‫؟‬ekerek okuyan kimse (var ya).
İşte 0 ita reir alır.»
Diğer bJr hadfede şöyle vârid olmuştur:
«Kuriân-1 Kerim’i raberleyen Mmsenin ana.babasından — m üşrik
obtaar b i l e - azâb tahlif d . »
Yine Peygamber Al٠ lsselâm buyurmuştur:
٠Kuriân-ı ‫؟‬kuyun ve « b e r i n . Şüphe yok ki, Allah K uriân ezber,
leye, kalbe azâb - »
«Kn^ân Wr deriye, konup ateşe atılsa yanmaz.»
(Yâni Allahin. Kur'ân'ı hlfz edici kıldığı tamse yanmaz, demek-
tir.)

E l ve kanma iyice sinmesi i n . K ur’ân -1 Kerim’i g ^ l i k t e öğ-


renmek de Kur٠ân٠m sünnet ve âdkbındandır.
^ a b b a d maksadiyle g « e kalkıp Kuriân okumak, K urikn٠ın âdâb

Sadr-1 evvelde (yani Peygamber ve ashkbı ram anında) K ur.an -1


K ^ m ’l gwe İbâdet maksadiyle otaimak bilinen bir İşti. Hz. Ali (K.V.)’
KUR’ÂN OKUYANDA BULUNMASI GEREKEN VASIFLAR 1.5

nin .g lu Hz. Hasan (R.A.) Kur’ân’öan virdini g ren in evvelinde. Hil


seyin (R.A.) ise virdini g re n in sonunda okurlardı.

K ur’An okuyucusunun şu evsafla diger insanlara temâyiiz etra^i


sünnettendir:
Ahlâkı giizel olması... Davranışları ölçülü olması... Kendisine kı-
zan kimselere karşı hiddet ve gazab göstermemesi... Kıskanmaması...
Kendisine câhüâne davranışlan hoş karşılaması.. Aym şekilde onlara
mıikabele etmemesi...
BUiyorsunuz ki. ResûlUllah (saliauahu aleyhi ve sellemlin ahlâkı,
K ur’ân'dı.
K ur٠ân’ın ht^nut olduğu hususlarda ht^nut. öfkelendiği hususlar-
da da öfkeli olurdu.
Halise’de rivâyet edilmiştir:
HZ. Âlşe’ye (R. Anhâ) Peygamber ahlâkından sorduklarında şu
cevabi verdi:
،tO’n u n ahlâkı, K ur’âü ’dır.»
Sahâbe arasında Kur’ân okuyucusu, yüzünün saram ası, cisminin
zayıflaması ile belli olurdu, insanlar güldüklerinde 0 ‫؟‬ok ağlaıdı...
Neş’e ve sevin‫ ؟‬İçinde olduklan zaman onun kalbi mahzUn olurdu. BÖ-
biirlendiklerinde, 0 korku (ve âhiret endişesi) İçinde oludu. tasanlar
oruçlu olmadıklan zaman 0 nâfile onıcunu tu ta d ı...

K ur’ân-ı Kerim’i yüzünden okumak da sünnettendir. Çünkü


K ur’ân’a bakarak okumak, gözün bir hazzıdır. Ayrıca bu, en efdal i ^ -
dettir, ezbere okumaktan daha sevablıdır. Çünkü Peygamber Aleyhis-
selAm şöyle buyurmuşlardır:
«Ümmetimin en üstün ameli, Kur’ân’ı yüzünden .tom aktır.»

Şeâdâd’dan:
Rü’yüsmda gördüğü bir arkadaşına sordu:
'(Ameller İçinde en yararlı olarak hangisini buldun?»
106 ŞİB’ATÜ’L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

«Kur’ân’ı yüzünden okumagı...»


Bu rö'yâdan sonra ş^ d a d , pazartesi ile perşembe günlerini. yü٠
zünâen Kur’ân okumaya ayırmıştı...

JtoJ M e ^ û n ’dan:
«Sabah namazını kılarken kim mushaf _a‫؟‬ıp yüz âyet okursa. Al-
lah onu, tüm dünya ehlinin araeh gibi kabUl eder.»

i n i l d i ki:
«Hatim yedi günde yapılır. Çünkü yüzünden okumak da İbâdet-
tir.)>
‫ ؟‬ok otoımaktan Hz. Osman’ın (R.A.) mushafı yıpranm ıştı. Birçok
Sahabi mushaftan okurlardı. Mushafa bakmadan (evden dışarı) adim
atmayı h ^ katılamazlardı.

İmâm Ahmed b٥ı Hanbel anlatıyOT:


Rü’^ d a Habbimi gördüm ve:
«Ey Rab, sana karşı yapılan amellerin hangisi üstündür?))
Diye sordum. Şöyle buyurdu:
«Kelâmım olan Kur’ân.»
«٠ âanı anlayarak mı, yoksa anlam adan mı okumak?))
Mye b u ğ u m d a şöyle buyurdu:
«Anlasm, anlamasın, faik rtmez.»
Kûbıâ d ^ l kl;
«Bu, tıpkı bir İfâca benzCT: Şahıs onu yer ve o ilâ‫ ؟‬onda etkisini ya-
par. O, ne yediğini bilm «e bile.» (Errisâletü’l-Kudsiyye)

Ku^ân okuyacak kimsenin dişlerini jnkaması, misvâk' kullanma.


SI, güzel elMselerini giymesi, taranması, güzel kokular sürünniesi, ab.
destll olarak fabl^e karşı yinelmesi,' saga sola yalpa yaparak y a s t .
ALLAH’I AYAKTA, OTURARAK VB YATARAK' ZİKRETMEK 107

yaslanmaması, arkasını bir d alm am ası gerekir. Çünkü bu.


Kur’ân okuma âdâbındandır.
Ayakta olsun, oturarak olsun Kur’ân to ıy a n kirnsnin gayet ter.
biyeli, vakarlı olması, ^ e b üzere oturması geekir.
Bağdaş kurmaz. Sanki üstadının önünde oturuyomuş gibi diz 5Ö-
küp oturur.
Namazda ayakta okuması ve mescidde okuması tabii ki lazlletll
hailerdendir. Yatakta yatarak aMretsiz okuduğunda da sevab alır. Fa-
kat az evvel ara ettiğimiz şekildeki gibi d . 1 tabii...
Cenâb-1 Hak Âl-i İmrân sûresinde buyurmuştur:
«O tireseler ki, Allah’» ayaWa, oturarak ve yanlan ürerine, (yata-
rak) zikrederler.»
Künye’âe şöyle geçer:
،«Başını yorgandan dışarı ‫؟‬ıkadıgı zaman yatarak okumakta bir
satanca yoktur. Çünkü yorgan bir nevi elbise gibidir. Ne ra r ki, ayak-
İannı tırelar (okurken).»
Hz. Ali (K.V.) der ki:
«Namazda, ayaktayken Kur’ân okuyan kimse, her harti karşılı-
gında yüz sevab alır. Namazm dışında abdestli okuyan yirmi beş, ab-
destsiz okuyan on sevab alır. Gece taai*Ud kasdiyle otaman ise. taM
ki efdaldır. Çünkü kalb daha elverişli olur 0 zamanda...»
Ebû Zer el-Giîarî (R.A.) der ki:
«Gündüz ‫؟‬ok swde yapmah. gece de ‫؟‬ok ayakta (namazda) dur-
mali.»

Yürüyerek okumaması da sünnettendir.


Denildi ki:
«YUriimesi veya y a p t . İŞİ kalbini meşgul e t m ^ takdirde, ge-
rek yürüyen kimsenin, gerekse san’atla İştigâl edai kimsenin 0 halle,
rinde otaimasında bir sakınca yottur.»

Esnerken okumayı bırakır. Çünkü meknıhtur. zira ٥ n ^ k Wşi.


yi tOTiIrelliğe iter. Bıi - l e esnemek şeytana nisbet «lUmişttr ve Pey•
gamber Aleyhlsselâm tarafından şöyle buyurulmuştur:
،،Esnemek şej^andandır.»
108 ŞIH’ATÜ.L ٠
ISLAM (Seyyid Alizâde)

Bir sûreye başladığı zaman, onu 'bitirinceye kadar kesmesin...


Gerek Ku٣ ân okurken, gerek dinlerken rnU’minin etrafı (elleri ve
ayaklan) sâkin olmalı, kunıldamamalı...

Dinleyen veya okuyan-haykırmaz, dövünmez, elbiselerini parala-


maz.
Hisâm bin Hisan’dan:
Hz. Aîşe’ye (K. Anhâ) denildi ki:
«Birtakım insanlar Kur’ân dinlediklerinde haykırıyorlar: ne der-
siniz?»
«Kur'ân kişilerin aklını başından alm aktan beridir! Lâkin gerek
okuyucu ve grekse dinleyici Allah’ın vasfettigi gibi olmalı:
«Ondan, teblerinden korkan'kimselerin derileri ü ^ e rir, sonra de-
rileri ve kalbleri AUah’ın zikrine (dogru) yumusar.» (ZUmer sûresi)
ŞahabiİCT, insanlar arasında .Allah’tan en ‫؟‬ok korkan kişilerdi:
ama Kur'ân dinlerken sadece aglarlardı; aşırı bir harekette bulunm az,
lardı.
Biraz önce serd ^ ile n âyette Cenâb-1 Hak haşyet ve takvâ ehli-
nin dunımunu bizlere açıklamıştır.
Kur’ân okuyan kişi, eger konuşmaya mecbur kalırsa (da konuşur-
sa) ikinci defa okumaya başlarken (eûzü) ‫؟‬eker. Mecburi konuşma
anında Kurtân-1 Kerim’i açık bırakmaz, üstüne de bir şey' k ^ a z .
‫ ؟‬önkö bu hareket tarzmda istihfaf korkusu mevcuddur. O nu hafife
almak ise i r d i i r .
(،l٠^ ٠ ) ’d e n :
« f f ita ^ anmda, gerek kitab ve gerekse m ushaf -üzerine kalere ye
saire k ^ a W a -z a rU re t olduğu İçin— bir satanca yotaur.»
Bazılarma göre bu bile câiz değildir.
Kad. d » W: zarfiret anlarında bu câizdir. Ama ih an et -ve k ü ‫؟‬üm-
. « i r i c kasdiyle olursa CÛİZ olmaz. Umursamaz bir halde dahi böyle bir
h a ^ t mekruh sayılur.
KUR’ÂN'IN iç in d e k il e r l e alay e t m e k KÖFÖRD.R 109

ilim kitablarının üzerine de bir şey koymaz. Hattâ imlan birbir-


lerinin üstüne koyarken tertibe riayet eder... önce nahv ve dil kitebla-
rını koyar. Sonra onlann üstüne sari kitablarım, onlarm üstüne de
kelâm kitablannı, onlann üstüne fıkjL, onlarm üstüne de hadis kitab-
larmı, mev’ıza, İrşad, tarih kitablarını koyar. Onlarm üstüne de tefsir
kitablanm koyar.
İçinde âyotler yazılı olan tefsir kitablanm da kırâat kitablan üs-
tüne koyar.

Dünya İşleri hakkında konuşurken, Kur’ân kelime ve cümleleri ile


konuşmaz.
Meselâ, (lYahyâ» adında bir adama kitab verirken: «Yâ Yahyâ,
huzil kitâbe) demez.
Tetümmetü'1-Fetevâ’da şöyle kayd edilmiştir:
«Her kim kalabalıkta, Allah’m kelâmını kendi sözleri arasına kato-
rak (fe cema’nâhüm cem’an) derse kâfir olur.»
Pevzii’n-Necât’dan;
«Her kim birisine (Vrasemâi vettârikı) diye hitab derse, (bir me-
sel yaparak) kâfir olur.»
«Bir kimse «tencere (kul -hüvallahii ehad) ile pişti» deree kâfir
olur. Çünkü o, Kur’ân’la oynamış olur.»
Zâhiriye’den:
،(Bir adam bir adama hitaben: <،(ey İnnâ a’tajmâke)’den kısa olan
kiçiÎB derse, yahut bir bardağı doldurup (ve.ke’^ dihâka) d !y ^ k ,y a
da (fekânet şerâb) diyerek gelirse, tartarken veya ölçerken (ye izâ kâ-
lühüm ev vezenUhüm yuhsidn) deme - a l a y lı bir t a r z l a - kâfir
olur.»
Çünkü K ur’an içindekilerle amel dilm ek, öğütleriyle ö^itl ٠ mek
İçin inm iştir‫ ؛‬birtatom işlerde ve hadimlerde içindekiİCTİe alay dilm ek
i‫؟‬în değil...

.Ayetlerini tolebbür ve tefekkür rtmek. manalannı gereği gibi a٥.


.lamak İçin, kalbi (hw türlü düşüncden) . a l t m a k da a ü n n e tte n l
11. ÇIR’ATU’L - ISLAM (Seyyid A i d e )

Anlamını tefekkür ve t^ e b b ü r ^ r e k ondan bir âyet okumak, dü ٠


jiınmcden Ku^ân'ı hatmetmekten daha iyidir.
Şunu da iyi bil kij Kur’ân-1 KerJm’in âdâb ve usûUerinden birisi
de kalbin hfiar olmasıdır. Bu da ancak onu okurkOT kalbi ona ver-
mekle, bagka ?ey dü?ünmemekle mümkündür.
BU da kâfi ^ m i o r . Çünkü tedebbür gerek. Zira K ur’ân okuyan
ki?i Ku^ân’dan ba?ka hir ?ey dü?ünmemi? olabilir. Lâkin sadece oku-
du^ı âyeti»! kulağıyla dinlemekle yetinebilir de m ânâsım düşünmez.
.n u n İçin, okumaktan gaye, t«!ebbürdür (yâni anlam ım dü?ün ٠
mek). Bu setebledir ki: Kur'ân'da tartil esas olmuştur. Zira zâhirde
tortil (tane tane, ağır agırotaim ak), bâtında (İçte) tedebbürü (tefek-
tairû) saglar.
İmâm Ali (K.V.) der ki:
«İçinde düşünce olmayan ibâdetle, İçinde tedebbür (anlam ım dü-
?iinmek) o l m a ^ kırâ^ite hajur yoktur.»
A ^tl .tekrar e t m ^ mânasını d ü şün^iyorea, im am m arkasında
olmadıkça, tekrarlayabilir. Çünkü âyeti tetoar a lip (zihninde) anlam ı-
nı -düşünürken imam ba?ka bir âyete g^m l? olabilir ki, bu durum da
0, i bir davranışta olmu? olur. Tıpkı, sözün gerisini dinlemeden,
tendisine fısıldayan kiınsenin stoüne hayranlık duyan kimse gibi...
R i u n teşbihinde, henüz ayattayk»! okuduğu âyeti düşünen
kimse de M yl^lr; Yâni v e s v e s e kapılmış olur 0 ki?i.
Ku^ân . y a n (veya dinley.) w?i, sanki Kur٠ân gökten yeni ini-
^ u ? da mahlUkatları onu Rabbinden d in li- 1 1 ? gibi olmalı.
Jmâm, Hukemâ'dan nakletmlştir:
« i d e n Ku^ân okurtumj hiçbir İMzet alamazdım.
Sonra onu sanki Allah'm Resûlü (sal!âl'lahü aleyhi ve sellem) as-
hâbına . y ٠ nu?'da b»ı onu dinllyOTmuşum gibi bir halde okum aya
başladım
Sonra daha terakki ederek, sanki onu CebraU Aleyhisseiam Pey-
gamber Al^hİMelâm’a vahiy halinde getiriyomuş da ben onu din-
H - u ? u m gibi otaidum: derhal lezzet almajra başladım.
Son» d ü ş ü n e . 0 kadar i l ^ bir merhale kat.rttim- ki, sanki onu,
saWW I Allah'tan dJnllwmu?um gibi kulak vererek olsudum ve
son derece bü^lk bir zevk ve Istigrak duydum.»
KUR'ÂN-I KERİM't ABDESTLİ OKUMAK 111

Kur'^n okuma hususunda ü‫ ؟‬dertle vardır:


1) Sanki Allah huzUrunda okuyonnuş da Allah onu dinllonnuş-
casına okumak. Ki, bu takdirde 0. sanki onu Allah'tan dinliyor, ona
tazarrû ve nlyâzda bulunuyormuş gibi olur.
2) Kalbin huzUru ile okumak... (Ykni sanki Allah ona lUtut ve
ihsânı ile hitab ^ i - u ş da 0 da kemâl-i hudd ve huş٥ !‫؟‬inde onu
dinliyormuş gibi bir hâl almak.
Bu' makam; hayâ, ta.zîm, torlak verme ve okuduğunu anlama ma-
karnidir.
3) Okuduğu kelâm (Allah kelâm) ında mUtekellimi, kelimelerin-
de de sıfatını gOrmetoir; ki. bu takdirde 0, ne kendi nefstoi, ne de oku-
dugunu gOriir...
Kendini Allah'a verir, ondan başkasını göremez bir halde son de-
rece istiğrak İşinde olur. İşte bu, mukarreblerin dedesidir.
ikinci şık ise ashâbı yeminin derecesi; bunun dışına ‫؟‬ıkmak ise,
gafillerin derecesidir.

Kur’ân-ı Kerim’‫ ؛‬abdestli okumak:


K ur’ân okuyacak kimsOTin abdestli olması. su bulamadığı zaman
t^em m iim alması gerekir. Çünkü Cenâb-1 Hak:
،،Ona tam bir sûrette temizlenmiş olanlardan başkası el siire.
mez» (٠) Ijujnırmuştur.
Ezbere okuyan kimsenin de abdest alması (su bulamadıgı zaman)
teyemmüm etmesi lâzımdır. Ama abd^tsiz ezbere okumak meknıh ol-
maz. (El-Bezaziye)
Ganye’de şöyle geçer:
-«Abdratsiz okuyan tomsenin. mushaf-ı şerifin yapraklannı kalran-
le ya da bışakla ‫؟‬evirerek okuması câizdîr.n
TuMe’de şöyle g ^ e r;
«M etoıh olan, yazılmış olan yerİOTİ tutmaktır..Beyaz, (yftni yazd.
manuş olan) yerleri tutm ak m ekrah d٠ ldir.»
Şunu da bilmek gerekir to: Cünüb olan kimsadn, ‫؟؛‬inde Kuriân
bulunan — ta h te veya kâğıt gibi— şeylöe dokunması veya taşıması
haram dır. Çocuklann abdratli'olması gerekmra. M u ^ af anlara abdest-
siz olduM an halde verilebilir. V e r i m i K urito’ın » b a ’lenmesi ön-

1.1 Eİ.Vfikıa sOresl.


112 ŞİR’ATÜ’L ٠
İSLÂM (Seyyid Alizâde)

1‫ و ذ د‬olur. Oalara abdestli olmalarım emretmek onlan yokuşa sür-


mek demektir.
Eb٥ I n i f e ’ye ( r a l e h u l la h ) göre, lıadls ve fıkıh kitablarına ab-
d٥ tsiz el sûriilmföinde bir sakınca yoktur. Sahih olan da budui.. (El-
Bezaziye ve Ed-٠ ürer)

Kor*ân’ı sesi ile güzel okuyarak süsler. Allah’ın Resûlü (sallâllahU


aleyhi ve sellem):
i a ı ’ân’ı seslerinizle süsleyin!» buyurmuştur.
S ü s l e m e l murat: Onu 'tane tane, tecvid' üzere okum aktır. He-
le güzel sesle ve makamla okumak, kalbe te’sir eder, kişiyi hUzünleşti-
rir, kulağa yumuşak gdir. Bu sebebledir ki güzel sesle ziynetlenm ^i
.b ilm iş tir , - gü٠ l ses, hem lâfzı (naan-1 celili) hem de mâ.
nayı süsler.
Bazılarına göre, bu maklUbdur, tıpkı; «Deve havza sunuldu» SÖ-
zünde olduğu gibi. Aslında sunulan deve değil, havuzdur. Bu anlam ve
tutum, KuT’ân-ı Kerim okuyucusuna terbiye ve nezakete daha yakın-
dır.
Banlan hadisi ş ^ f i n zâhiri anlamma aldanarak K ur’â n ’da lahin
ve ^ a n n iy e sapmışlardır ve onu bir şarkı veya tü rk ü gibi okumuş-
İarfır.
T ^annî yaparak, anlamı değiştirecek veya h a rf ve kelimeleri bo-
zacak . i d e sesi oynatarak, hançereyl harekete getirerek okumak
d٠ '٠ ldir.
Kuriân-1 Keriffl’i ilk defa elhanle (makamla) okuyan Ubeydullah'-
tir. ^ r a ٠. u ٠ . u n u n . u , derken Hüseyin, ib an v e ib n i A’ya’yaka-
.dar varaıştır... Kalblere h ü i veren, g ö z lü n yaşarm asını sağlayan
ses ve makamlarla otaımuşlartir.
Bu . t otaımak, töîvid kaidelerini b٠ nadıkça,-kelimelerdeki in-
sicama halel .getimıedikçe, harflerin m ahrM ini ^ m a d ık ç a . câlz, hat.
‫ ئ‬müstehaMır.
Amma s ö y l e m i z bu .şekli aşınca, 0 zaman m U s ^ a b lık ta n kerâ-
hete dtaüşür.
Musiki ilmine uydurarak, nrtalarla K ur’ân-1 K erim 'i .* u m ay ak al-
taşmak - b a a bid'atçilCTin yaptığı g i b i - e n büyük bid'atlerfendirve
en kötü davranışlardandır‫ ؛‬ki, asla câiz degildlr.
- bu taınrla ^ u n d u g u zaman Kuriân âdeta -K uriânliktan‫! ؛‬-
KUH’ÂN İ Ü N L E VE I D İÇİNDE O K U N İ 113

kar. Çünkü nağme ve ses çokluğundan âdeta anlaşılmaz hâle gelir.


Dinleyiciler anlayamaz.
Böyle okuyanlan, okuyucularm (dinlememek sUretiyle) boykot et-
mesi, en uygun bir hareket terzi OİOT.
caiz olmayan, böyle okum adır: -yoksa g ü ^ l sesle makam yapa-
rak, ahdini aşmadan okumakta bir Sakınca yoktur, zira Kur٠&n’ın ‫ﺀة‬-‫ﺀ‬
neti güzel sesdlr,
G ü ^ l sesle Ku٣ân okumak, dinleyicilere. Allah’tan korkuyor h is
sini uyandım aktır. Yâni dinleyenlere, bakiniz (şu hafıza) ne kadar
güzel okuyor, nasıl da Allah’tan korkuyor, dedirtmektir. Nitekim Pey-
gamber ( s a l i i aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
«Kur’ân’ı en güzel sesle okuyan 0 kişidir ki, onu okurken d in in -
ginde Allah’tan k o rlu ğ u n u sanıram. (Yâni bu hissi sana verir.).
Evet, ( g ^ e k mü’min) Kur’ân’ı hüzünle ve vecd İçinde otaır. HÜZ-
nü olmasa bile hüzün İzhâr etmeye çalışsın
H üm ü İzhâr etmeye çalışmak, onda bulunan tehdidleri göz önün-
de bulundurap Kur’ân’m emir, ve jmsaklanna gereği gibi riayet etme-
di٠ n i düşünmekle olurj kl bu, onu üzer ve ağlatır.
Gönül dilinin h a sle tin d e olan hüzün ve ağlamağı - . e z s e ,
bu defa n«len ağlayamadığmı ve niçin mahzıin olamadıgmı döşünsün
de ağlaşın.
Çünkü Kuriân dinİCTke ya da okurken mahram dmamak. v a d
duymamak musibdİCTİn e büjriigüdür.

Kuriân-1 Kcrim’i Arah lahni Ue okumak:


Kur.an’1 Arab lahnl ve S^İCTİ ile otaır. Çünkü R e sû lü i (Mllfti-
lahü aleyhi ve selleı) şöyle bu^ımuslartır:
«Kuriân’1 Arab lahinl^ ile okuyun‫»؛‬
(Lahinler) I ٠hn’m ç٠ üludur. Arab lahni demek, Arab tereonü-
mü d^ektir.
O (Arab lahni). açık ve seçik bir s e . M, harf ve kelimeler OTida
smı derae açık olur, şübheyî mûclb olmaz. İçinde ne İlâve, ne eksiklik
ve ne de tahrif yoktur.
Okuyucu, şarkıcıların ve fâsıklarin ses taraanndan şlddrtlc kaçı,
nır. Çünkü böyle bir ses tam hem .*uyucuyu ve hem de d in le y iıi
fitneye sürükler.
‫ ﺀ‬٠‫« ذ‬
114 ŞİR’ATÜ’L - ÎSLÂM (Seyyid AJizâde)

EI-Havîl-Ku٥sî’de der ki: Def ve benzeri çalgi âletleri karam dir.


Raks da haramdır. Kur’ân .kunurken bile olsa, haykırmak, n a ’ra at-
mak ve yaka paça yırtmak haramdır. Bu gibi hareketlerde bulunan ki-
sinin sehâdeti kab.1 edilmez...
Bil riv&yet:
Bir adam tbni Ömer'e (R. Anhümâ) gelerek dedi ki:
«Seni Ailah İçin seviyorum!»
((Ben de senden Allah İçin nefret ediyorum.))
،Neden?»
«Ezanla teganni yaptığım duydum!»
£]-Bezâziye’de §öyle g^ er:
«Kim teğanni de Kur’ân okuma sevab hak etmez. Çünkü 0, ger-
çek okuyucu d^ildir. Allah Teâlâ Ziimer sûresinde:
«Ono her türlü tenakuz ve ihtilâftan azade, dosdogra, arapça bir
Ku^ân .larak indldik. Tâ ki küfürden sakınsınlar» b u y u r m u ş t u r .

Eûri٤- B ^ e le çekmek:
Kur’ân Okumaya başlarken, Allah’a şej^andan sığınır da şöyle der:
«Eûaü bdlâhi mineş şeytanir racim»
Şe^anm s e n d e n Allah’a sığınır; ki, kırâet (okuma) esnasında
şeytan OTU kötülüğe ve fitneye sürUkleyemesin.
Bu büMa İmâm der ki:
ş ٩١t a ı muhafızlan ve avaneieri vardır; her birini okujnıculan,
Kdâmullah’ın anlamını anlam adan alıkoymak İçin görevlendirir. Ge-
lip OTİam musallat olurlar. Harfleri te k ^ la m a y a ; (olmadı, bir daha
oku, yine olmadı. bir daha oku) diyerek, durm adan iğvâ ve vesvese v ^
ila rla r.
Bu süretle .ly u c u n u n bütün emeli, mahrec-i h u r tf a inhisar eder.
Bfiyle olan otoıyucu, n e ^ e n m ân a ^ düşünecek? Çej^an İçin 'bundan
daha b ü ^ k bir ile n c e olur mu?
Onun İçin, Kur’ân otaımaga başlarken;
billfihis semiy’d alimi mines seytanir racUm Rabbi eâzü bike
nUn İmmezâtiş s ^ t i n . . . ve efizii bike Rabbi en yahdurün...» demesi ge-
reJdr.
O K U IY A BAŞLAEEN EÛZÜ - B E S I L E ÇEKİLİR 115

Sonra (kul eûzü tjirabbinnâsi) sûresiyle (eliramdülillâili) süresini


okur.
Her sûrenin bitiminde: (Sadakallahiil azim. Ve bellega R٥s٥Wihül
kerim) der ve ve §u duâyı okur:
»Allah'ım, bununla bizi faydalandır, hakkımızda onu mUbûrek kil.
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Hayy ve KayyUm olan
Allah'tan günahlanmızm afvını dileriz.»
Sonra Besmele ‫؟‬eker. Kur’ân’ın mânalarım anlamak, hukukuna
riayet etmek, icablannı yerine getiraek İçin onun rahmetini diley^
rek yardim talebinde bulunur.
Burada şunu da İşaret etmeden geçmiyehm:
Kur’ân okumak ist^ ig i zaman. Besmele çekmeden önce Eûzü’^
‫؟‬ekmesi gerekir. Çünkü ister sûrenin evvelinden, İsteı- bir -
başlasın, okltoaya başlayan herkese Eûzü ‫؟‬elnnesl vâcibdir.
Ama kitaba veya derse başlamak isteyen kişi, tıpkı hocadan ders
alan talebe gibi, Eûzü ‫؟‬ekmez; şükretmek isteyen insanin direkt olarak
(elhamdü lillâhi Rabbil âlemin) dejdp Eûzü ‫؟‬ekm«ligi gibi...
Sonra evvelindeki Besmeleyi mutlaka otaimak lâzımdır.
Berâat (Tevbe) sûresinden başka sûreler de bOyledir. Çünkü onun ba-
şında Besmele yoktur.
Diğer sûrelerin bir kısmında Besmele olmaması buna delil gösteri-
lemez. Çünkü Berâat sûresinin eczûsmda (kısımlarında) da B«m ٠le
yoktur.

Besmelenin her sûreden bir parça .la p ohnadı^ baklanda tjtah


Unamlanmn görüşleri:
Çafiilere göre 0, her sûrenin başmdan bir cüz (par‫؟‬a)dır. Ebû
Hanife’ye göre 0, müstakildir, sırf sûreleri ayırmak İçin nâril olmuş-
tur. K ur’ân okurken teberriikm ommla başlanır. Nemi sûresindeki
Besmele de tam bir âyet değildir, bilâkis bir âyetten azdır.
Bunun hikmeti şudur; Gerek cünüb, gerekse hayızh ve lohusa ka-
din, mühim İşlere başlarken - e l e çekebilir (tam bir âyet olmadığı
İçin). Aym sehâdet kelimeleri gibi.
Tam bir âyet olmaması İçin, bu sehâdet kelimeleri Kur’ân’ın her.
hangi bir ywinde bir araya gelmemiştir. Çünkü ‫ ﺋ ﺪ‬cünüb veya h ^
yız ve lohusa olan kadınlara o hallerinde emr-i hak vâki olabilir. Eger
tam âyet olsaydı, okuyamazlardı. Onun İçin böyle nâzil olmuştur.
Burada önemli bir konu daha var; zikretmeden g ^ e m l y ^ . :
Şeyh Muhjdddin tbnil.Arabi Fütühât'ında der ki;
lifi ŞİR’ATÜ’L - ÎSLÂM (Seyyid AJizâde)

«F&tibatö’l.kitabı okuduğun zaman. Besmele ile vasi ederek kes-


meden tek Wr nefesle okul»
Su hususta Allah’a yanln ^ e re k , sahih se n e le rin i de zikrederek
bir kudsi hadis nakletmiştir:
Allah T i şöyle bujmrdu:
«Ey Israfll, izzetim, celâlim, cfidum ve keremim hakla İçin, kim
'(blsmilIâhlrahmâniTOhîm)! (elhamdii lillâhi) ile bitiştirerek bir kere
ekorea, siz §âhW olu^ ben onu afvedecegim, onun tiim hasenâtuu ka-
b٥l edeceğim, giinahlarmdan da ge«Ivejweğim. Dilini ateşde k a t’iyyen
yatoıayacağım. Onu, kabir, a t^ , kıyâmet azablanndan ve feza.i ekber.
den k u r ta r a c a k . Biirtin peygamberler ve velilerden önce bana kavil-
sacaktjr.»

Namazda okurken, SMini ne çok Jdikseltir, ne de alçaltır; o rta bir


yol takib eder.
Cenâb-1 Hak ٤arâ süresinde şöyle buyurmuştur:
«Namazda pek b a ğ ı n ; sesini 0 kadar fasma d ^ ikisinin arası
bir yol tut.»
H jü'1 -I^ s tefsirinde bu (orta bir yol) sesle tefsir edilmiştir.
N am aza alçak ae‫؛‬âe ofejmak, hi‫ ؟‬şübhe yok ki, kalbin huşü ve
hudU d u - t o sır ve aMın bir araya gelmrainde daha te ’sirlidir.
İmâm der w ‫؛‬
«Şurası bir geçektir ki, k i duyabilecek kadar üşikâre okuma-
M g e r â Çllnkii okumak, harfimle s ^ i î» rç a la m a ^ ır. B u da m u t ^
ka sesi gerekUrir. En az haddi, kişinin, okuduğunu kendisine duyunna-
adır. Akö halde namazı sahih olmaz.
Aşikâra ( k n a k ya da yU ks^ sesle <*umak ise, başkasına dujnı-
racak bir t e ^ a d i ı r ; ki. bu bir yönden iyidir, bir yönden mek-
nıhfaır.
Gizil d u m an ın efdal olmasına, gizil amellerin aleni amellerden
y٠ l٠ kat daha swabh ^duguna dair vârid olan hadisler delâlet e b
-' Yine onun şu mliMrek soztt de bunu g ö s te r m e k t e :
. ‫ ئ‬iyi nzık, kftfi g d m nzıktır; en iyi zikir, gizli olandır.»
Âşikâıe ve jrtiksek sesle okumanın m U steab olduğunu göster«!
- gölnce.. Bir defasmda Allah’ın Resölü gece Jdiksek sesle nam az
KUR’ÂN’I GlZLl VE AŞlKARE OKUMAK 117

kılan bir gurup sahâbeyi dinlemiş ve onları tesvlb ederek söyle buyur-
muştur:
«Gece biriniz kalJnp namaz kıldı.'zam an, sraİBi yükselterek oku-
sun: Çünkü melekler ve evin mânevî mJmarlan onun otaımasını din-
lerler ve onunla namaz kılarlar.»
Gerek gizli okumanın, gerekse âşlkâre yüksek s^le okumanın fa-
zileti hakkmda birçok hadis vâıid olmuştur. Bu hadisleri su nottada
birleştirebiliriz:
Gizli okumak, riyâ ve yapmacık hareketleri önler. Kendisinden
emin olup riyâdan kortoayan ve baskasının da saSımasmdan emin
olan kimseler hakkında ise. aleni yüksek sesle okumak daha efdaldır.
Çünkü aleni okumaktaki yorgunluk daha fazladır. Sonra başkası da
onun kıraatından faydalanmaktadır.
Okujdicunun kalbini uyanık tutma, himmetini tefekkünle cem'et
me, uykuyu bertaraf rtme, kıraate şevkini arttırma, temelliğini ve ujnı-
azaltma, ujnıyanı uyandmp onun da geceyi İhyâ etmralne
vesile olma bakımından yüksek sesle okumak daha büyük yarar sağ-
lar...
Belki tembel birisi onu görür, hâline imrmir de 0 da kalkar, gece
nam azıkılar...
Bu gibi niyetleri İçinde bulunduran kisi İçin jriiksek seleokumak
daha evlâdır.
Bu hususta birçok niyyet ve kasıdları bir araya getiren kisi.
hesiz ki birçok sevab elde eder. N ij^ tln çokluğu ile iyilerin ameli ÇO-
galır, dâr-i k a r a ^ «lirleri kat kat olur.»

K ur’â n ’ı ağır ağır, tene tane, t^ a n n i yapmadan, son derwe say-


gı duyar bir eda ve sadâ ile okumak da sünnettendir.
Çünkü böyle bir okuyus. Mşiyi Kitâb -1 Celil’in .ik ilik le rin i idrtk
rtmeye sevk eder.
Çunu'da iyi bilmek ^ reM r ki, tane tane okuteak sadece tectöbbOr
İçin miistehab olmus d e ld ir .
Çünkü. K ur’ân'ın mânasını anlamayan, Arabdan g a ^ i başka mil.
irtler de ağır ağır, tene tane okurlar: ki, Kur٠ân١a olan sevgi ve sayp-
lan artsın. kalblerinde gerekli etkiyi yapsın. Tabii a c . ve süriatli
okumak bu faydayı te’min etmez...
118 ŞÎR.ATÜ.L - iSLAM (Seyyid Alizâde)

Okurken hujmanın âdisini saçar gitoi saçmaz! Gayet dikkatli ve


tane-taneokur...
Tevrat’ta vârid olduğuna göre. Allah (C.C.) şöyle buyurm uştur:
«Ey kulum, benden utanmıyor musun? Arkadaşlarından bil. mek-
tup aldığın zaman yolda yUriimeyi bırakır, bir kenara çekilip otunır.
sun. Bir harfini yitirmemek İçin onu dikkatle okursun.
İşte bu, sana i n d i ğ i m Mtabımdır. Sözü, İçinde açık olarak beyân
ettiuL Enini boyunu iyice düşünüp anlam an İçin ne kadar çok tekrad
ettim. Buna rağmen sen ondan yüz çevirdin:
SSylc kulum, sence ben, bazı arkadaşlarmdan daha ehven miyim?
Bazı arkadaşların yanma geldiği zaman, son derece filere bir yüz.
te katliam ın, bütira kalbinle sözlerini dinlerein. Araya biri bir söz ka-
tacak veya herhangi bir İŞİ-seni meşgul edecek olursa, hem en ona (kes,
komama:) diye isaret edemin.
İşte şimdi, ben sana dönmüş, konuşuyorum., sen ise kalbinle ben-
den yüz çeviriyoraun. B aıi bazı arkadaşlarından daha ehven mi kılı-
yorsun? Allah bu gibi (noksanlıklarjdan âlî ve münezzehtir.» (îhyâ)

Peygamber’in (sallâllahii aleyhi ve sellem) okuyuşu :


Ümmü Seteme (R. AnhA) onıin okuyuşunu şöyle anlatnııştu-:
«O, harf harf (tane tene) gayet ağır ve teenni İçinde okurdu. Okur-
ken aglardL»
Kur٠ân okurken, RföûlüUah (sallâllahii aleyhi ve sellem) bizlere
ağlamağı tavsiye ^ e re k şöyle bu^ırdular:
«Ku^ân’la ağlayın! Şayet ağlayamazsanız, hiç olmazsa aglam akh
ohm!»
S lih El-Mad’den (R.A.) rivâyet edilmiştir:
^ g a m ^ r Al٠ hisselâm'a Kur’ân okudum: bana şöyle lUtab et-
tiler:
«Ey Sahh. bu okumadır... Hani ağlamak nerede?»
^ â b - ı Hak Kur'ân otamurken (veya okurken) ağlayanları öv-
m ö^ûr:
«Czerferine OTiun âyetleri okunduğu zaman im anları artar.» (En-
fâl sûresi)
OKURKEN K E L İ l VE H P L E R İYİCE BEEİRTlLlR 118

،،Onlar, üzerine »abmân’ın âyetleri .tunflu^u zaman, ağlayarak


swdeye kapanırlardı.» (Me^^em sdresl)

Her âyetin sonunda durmak ve nefes almak sUnnrttendlr.

Rahmet âyetlerini okurken Allah’tan dilekte bulunur. Aaab Ayet"


İCTinî okurken ondan Allah’a sıgmır. CelAl ve kibriyası a n ı l d ı ğ a Al-
lah ’1 tesbih eder. Duâ ve istiğfar âyetlerine rastladıgı zaman duk ve
istiğfarda bulunur.
Umid verici âyetlere rastladığı zaman, dilekte bulunur. Korkutu-
cu bir Ayete tesadüf ettiğinde ise, hem kalbi ile hem de llsanı ile, ken-
disinin o âyetin korkuttuğu' §eye uğramasından Allah’a sı^nır.
Çünkü bu saydıklarımızı, p'eygamber Aleyhisselâm yaparlardı. Nl-
tekim Kuzene (R.A.)’den rlvkyet edilmiştir:
،،Resülüllahın (sallâllahti aleyhi ve sellem) arkasında namaz kil-
dım. Bakara sûresini okumaya başladı. Ne zaman azab âyetini okUf
duysa hemen ondan Allah’a sığındı;-ne zaman rahmet Ayeti otoıduysa
lieraen Allah’tan bit i e k t e bulundu. Ne zaman tenzih âyetine rast-
ladıysa hemen tesbih etti.»

, Kelime ve harflerini iyice belirterek otaimak da sünn^tendlr. I


disde vârid olmuştur:
«Kim Kuriân ’1 harf ve kelimelerini telirterek (tane tane) okuraa.
onun İçin her harfine k a illik y ira i swab vardır. Kim de harf ve ke.
limelerini iyice belirtimden .kurea, onun İçin-her harfin kaışdığında
on sCTab varfır.»
MAnalanm iyice düşünüp anlamak, nurlanndan iktibas.amacıyte
kalbi uyannak İçin, otaiyucu âyrtleri tekrar debilir. Ç Û İ Peygam-
ber (saüâllahü aleyhi ve s e l i . ) bir gecede, tek bir â ^ l e , onu tekrar
ederek namaz kılmıştır.
Rivâyet olunduğuna gOre, Alteh’ın elçisi (tallâllahû aleyhi ve sel'
lem) ( B i s m i l H r a h m â n i r r a i ) i okumuş ve onu yirmi defa tekrar-
lamıştır. Gaye, mânasını tedebbür ve tefekkür etmekti...
120 ş m ٠A f L - ISLAM (Seyyid A l i e )

İ Z e r ( R A .) l:
«Bir gece A i ’ın R e s i (saUâllahii aleyhi ve sellem) bize namaz
kıldırdı; dwamlı rtarak §11 âyeti tekrar tekrar .kııdıı:

‫اذﺛﻤﻴﺘﻲ|ﻳﻤﺎﺋﺪﺗﺎي|ةةئ؛ذق؛ﺗﻬﻠﻲ‬
«Eğer kendilratae azab edereen, şüphe yek ki .n te r senin k u llann.
dır. Onlan yarlıgaraan mutlak galib (ve) yegâne hüWim ve hikm et Sil-
hiM elan da h a k ik a t, sensin sen.» (Mâide s û r^ i)
Said Mn C û ^ i r (RA.) bir gece -(namazda) Yâsin s û re n d e k i:

‫ \ ﻳ ﻮ ذ‬١‫ي‬.١‫ ا ﻳ ﺮ‬١‫ ﺛ ﴼ ة‬١‫و‬


Ayetini tekrar etti, durdu.
Eb٥ Süleyman Ed.Dârânî’den (rahımehullah) hikâye, edilmiştir:
« B . bir âyet okunım. o âyrtle d ö ^ b e ş gece namaz i r i m : Ke-
sin blarak . 1 1 anla ‫ ل‬tefekkür etmedikçe başka bir ây‫؟‬te geçmem.»
Sel^ âlimlerinden birinin Hûd sûresinde altı ay kaldığını, devamlı
olarak m u otolduğunu rivâyet ederler. (El-İhyâ)

Kuriân-1 K ^ m ’i unutmamak ve ondan alâkasını kramemek İçin


okuyucu m u her gün otaır. Çünkü Peygamber (sallâllahü aleyhi ve
sellem) şöyle buyurdular:
«Kariân-ı K ^ m ’i ezberden ç ık a ra a ^ n . Zira kişinin. (CTkekİerin)
kalbinden, develerin baglanndan ç&ülüp kaçmasından, daha çabuk
kaçıp ^der.»
Burada e rk e k le n zikredilm e, umumiyetle K ur’ân ’ı ezberleym-
lerin m lar olmasındandır.
Kişinin l ’ân’dan bir âyet raterleyip de sonra onu unutm ası, gü-
nahlann en bû^lgüdür!
E n » (B.A.) PeygambCT’in (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle bu-
j n ı d u ^ u naklrtmi§tir:
« .m m etlm ta'^lnahlan bana sunuldu; kisinin öğrenip de sonra
u n u ttu ^ âyet ve sürenin (günahından) daha büyük bir günah gör-
m ^ I ٠ .s
ARA-SIRA BAŞKASINDAN KUR’ÂNDİOT٠EMELÎ 121

Burada iki anlam da muhtemeldir: Hafızlann unutması da. Kur’-


ân’ı yüzünden okumajn ö ^ n i n kimselerin okumajn unutması da...
Denildi ki:
«Kulun, öğrendiği Kur’ân’dan hir şeyi unutması, mutlaka İşlediği
hir suçtan ötürüdür. Çünkü bu (unutma) bUjrtik musibetlerdendir.
Musibet kiçîye İçiriğ i bir suçtan dolayı gelir...»

Kişinin Kur’ân’dan, CTİnde okuyacagı bir kısım ayıması da sün.


nettendir: Kur’ân’dan bir hizib de evinde okur ki, eıd Kur’ân’sız. kal-
ınasın... Ev de ondan nasibini almış olsun.
Hadisde şöyle vârid olmuştur;
«MiisHimanlann, İçinde Ku۴ân bulunan evlerinde öyle kandiller
vardır ki, a ^ a kadar aydınkk saçarlar ve onu gökteki mukamb (me-
lekler) bUirler (göriip anlarlar)..»
Yedi kat gök ve yerdeki mukanebler şöyle derler;
«Bu nûr, icinde Kur’ân okunan mUslUmanlann evlerinden gelmek,
tedir.»
EbU Hiirej^e (R A ) der ki:
alcinde Allah kitabi . u n a n ev, ehline son d - geniş olur, İşin-
de hayr (ve bereket) c٠ lır. o evde melW er hâzır olur, şeytan cıkar.
İçinde Allah’ın kitabi okunmayan ev ise, ehline dar olur, h a ^ (ve b e
reketi) azalır, melekler oradan çıkar; şeytanlar gelip ^ y a girerler.»

Ara-Sira, başkasından Kur’ân dinlemek de sünnettendir. Çünkü


P ^ g am b er (saliailahü aleyhi ve 8‫ﻣﺢ‬1‫ ) س‬taşkasından Kur’ân dinlrae-
sini severdi.
Abdullah bin M „ ’ûd (R.A.) dedi ki;
Peygamber (sallâüahü aleyhi ve sellem) minberden, bana: «Oku!»
dedi. Dedim ki: «Sana mı okuyayım? Oysa Kur'ân (bana d . ) sana
n â ^ l olmuştur.» Şöyle bujmrdu:
«Çübhesiz ben başkasından dinlemesini severim.»
Hz. Ömer (R.A.) Ebfi MUsa el-Eş’ari’ye (R.A.);
«Haydi, bize Rabbimizi hatırlat!» derdi.
O da namaz vakti gelinceyedek okurdu. (Namaz vaktinin geçece-
ğinden endişe duyup):
122 ŞÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid AlJzâde)

«Ey mii’minlerin emiri, namaz! Namaz!» dediklerinde:


«Ben n a m a z d a ş!» diye cevab verirdi.
Peygamber (sallâUahii aleyhi ve seilem) buyurdu:
«Kim Allah’ın kitabından bir âyet dinlerse, 0, onun İçin kıyâınct
giinânde bir nâr oliir.»
Bir defaanda Allah'ın ResUlU (sallâllahu aleyhi ve sellem) Ebû
MUsa el-Eş’arî’jd (R.A.) dinlediler ve şöyle buyurdular:
«And olsun ki buna Al-İ ٠ a١nıd’un ınizm arlaıından bir ınizıııar (*)
verilmiştir.»
Sonra Ebû Mûse'l-Eş’arî bunu.' duyunca şöyle dedi:
Allah'ın Resûlü, eğer beni dinlediğinizi bilseydim, daha da
^ z e l okunlum.»

Kuriân’a ta ’zUnde bulumnak da sünnettendir. Bu da şu hususla-


ra riayet etmekle mümkündür:
1) ٠nu vasıta edip dilenmemek.
2) Onu geçim vasıtası yapmamak...
Rivâyet edildiğine göre, Im rân bin HUsejdn bir hikayecinin yanın-
dan geçerken, onun okuyup düendiğini görür; buna 0 kadar cani siki-
lir ki, kendini «înnâ liliahi ve innA ileyhi rûclûn». dejnekten alam az ve
şöyle der;
R e s i l a h ’m (sallâllahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğUnu
duydum:
«Kim Kuriân okurea, onunla Allah’ın rızâsını ve Cennetini talelı
etsin, onımla dUnya(lıl٤) istemesin, ‫ ؟‬önkü ileride öyle bil" kavim ler ge.
I«îek ki, Kur’ân otayacaklar ve onunla insanlai’dan (bir şeyler) isteye.
ceMer...»
3) Başkasına karşı böbürlenmemek.
4) Te’vilinde aşın gitmemek.
Ancak te’vilindta b i l k i y e (büsbütün)'uzaklaşm az. Çünkü Tâhâ
süresindeki:
«Çok e sirg e d i (Allalı’ın emr-ü hükmü) arşı İstilâ etmiştir.»
Gibi Ayrtlerin te'vile ihtiyacı vardlr.

(*, MIzmar: 6 ‫ ه‬٤‫ اﺀ‬ses. demektir.


KUR’ÂN’DA KEN.ÎLÎĞİNDEN FİKİR BEYÂN EDİLMEZ 123

Bir de Feth sûr^indeM:


«Allah’ın yed’‫© ؛‬nların yed’leri üstünd^ir.»
Gibi ayetlerin de te’vili gerekmektedir. Birinci ayetteki (istiva)
kelimesinin (İstilâ) ile, iktoci âyetteki (yed) kelimesinin (kudretle)
te’vili icab etmiştir.
Kur’ân-ı Ke^m’i tefsir ederken, kendi İndî fildrlerlyle tefsir edip
mücadeleye girişmek siinnrte aykmdır. Ç Ü İ Allah’ın R « ٥lö (sal-
lailahti aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
«Kim Kur’a٥’da kendilim den fikirler beyân ederee, ateşteki yeri,
ne hazırlansın.»
Hazreti Ebû Bekr’in (R.A.) şu sözü ne kadar düşündüriicüdür:
«Eğer Kur’ân’da kendi fikrimle yonıma kalkışıream, hangi yer be.
ni sırtında tasır, hangi gök beni gölgelendiril^»
«Pekâla, Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem): «.m eklerten
ibret alin!» buyurmadı mı?
Kur’ân, bizzat kendisi Haşr süitinde:
«İşte ey afal ve İMsiret sahihleri, siz (bımdan) ibret ahnJ» buyur-
madı mı?
ibret almak, re’y ile degil midir? Şu halde, Allah’m Besûlü birieri
niçin tehdid etti?»
Diye bir itiraz vArid olursa, cevabimiz şudur:
«Kim Kur’ön’da kendi fikri ile derse» sözü, iki görüşe muhtemel.
dir:
1) Bundan Kur’An’ın lafzı kasdedilir. Yâni Kur’An’m lafzı öyle
degil, (hâşâ) bOyledir, diyerek fikir yUriitmek... Yahut «bu kelimenin
okunuşu şöyledîr» demek.
2) Anlamım kasdetmek... Bu da iki kısımdır:
a) K ur’ân’ın tefsiri (açıklaması) ki, ashâbdan ibnl Abbas ve di-
ger mUfrasirlerden rivâyet edilen tefsirler, nüz٥l sebhleri ve kıs»lan-
dır bunlar.
Buna göre, bu adi geçen mUfessirlerden bir şey duymadan âyeti
tefsir eden ve nüzûl sebeblerini (kendi re’yi ile) zlkr^en kafir olur.
Katade’den (R.A.) ;
«Hiçbir âyet yoktur ki hakkmda ashâbdan bir şey duymuş olma-
y a p .»
124 ŞIR’ATU’L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

b) Te’vüi...
Bu da t o nevi (akil yorarak) onun açıklamasıdır. Meselâ^ «La
rayte’nin anlami' nedir?» diye sorulduğunda: «Lâ ‫؟‬ekke fiyhi: Hak.
kmda hiç şübhe yoktur, demektir,, diye cevab verilir. İçte bu da rivâ-
yet i e n bir açıklamadır.
«Kuriân'âa hiçbir çübhe yoktur, deniliyor. Oysa kâfirler onun hak-
kında şUbheye düştüler.»
Wye yapılacak bir itiraza verilecek cevab şudur:
Kur'ân’m bizatihi kendinde çübhe yoktur. Yâni o Allah kelâmıdır.
Kafirlerin şlibheye düşmesinin bununla ilgisi yoktur.
Dikkatle diiçünülöiek ve incC en^ek olursa K ur’â n ’ın bu mahi-
yette oldu^ı anlaşılır ki, İçte buna te ’vil derler.
Huiasa; tefsir, rivâyetle ilgili olana: te’vil ise dirayetle ilgili olana
dmilir. (Kevâ§î)’de bu ikisinin farkı böyle anlatılır. Ancak kabûle şâ-
٠ olan gerçek, imamlarm İmamının fikridir;
Bundan murat, kimsenin Kuriân hakkında, duyduğundan başka
hCThangi b‫ ئ‬göriiç beyân etmemrai, değildir.
Çünkü bu sari olsaydı, Ibni Abbas, ibni Mes’ud (R. Anhümâ) ve
digerl^nin kavlini (görilçünü) red ederdi ve onun hakında da çöyle
d ^ i;
«Bu, rCy ile tefsirdir: Çünkü siz bunu ResûlUllah’dan (saliailahU
aleyhi ve sellem) du^adınız.»
Srara mUfrasirler bazı âyetlerde çeşitli gOriişler serdetmezlerdi. 0
halde hepsi (0 çeçitü fikirlerin tümü) nasıl mesmU (duyulmuş) olabi-
lir?
Eğer d e ğ in iz gibi olsaydı. Peygamber E to d im iz ’in Ibni Abbas’a
(R.A.) yaptığı:
«Allah’ım, onu dinde fakih kil, ona te’vUi öğretî»
Dufisımn anlamı kalm arfı. Zira, eğer te ’vil, tenzil gibi m esıpû (du-
yulmuş), m a H (raterİOTmiç) olsaydı, bunun.OTia tahsis edilmesinin
anlamı kalır mıydı hiç?
Yine bu. ^ â h ı Hakkm Nisâ sûrfâindeki:
- « E - ٠ (haberi), onu istinbat edenler- bilir(Ier)di.»
Kavline de ayfan dUçerdi. Çünkü Allah, ilim ehline istinbatı (ara-
yjp bulmayı) isbat etmiçtir.
Irtinbatın, s«n’in itesinde bir kavram olduğu m a’lUmdur. Şu hal-
de herkes KuriAn’dan İdrâki ve aMının CTdlgi nlsbetinde anlam çıkar-
tabihr.
KUR’ÂN H E I N TEFSİRE KALKIŞILMAZ 125

Öyleyse hadisdeki yasak iki zAviyden düşünülebilir:


1) Kişinin muayyen bir şey hakkında bir göriişü olur. ٠ şeye
meyli ve hevesi olur da sırf bu jrtizden kendi arzu ve teA yülüne göre
Kur'ân’ı tefsir etmeye kalkışır, Eger onun bu meyli ,olmasaydı Ku۴&n’-
dan delil bulmaya, yahut 0 mânâyı istihra‫ ؟‬etmeye mahal kalmaya-
caktı.
Bu bâzen, âyetin anlamı dedigl gibi olmadığım bildi^ halde, sırf
bid’atını tervi‫ ؟‬ve tashih etmek İçin bazı Kur’ân Ajretmnl delil gös-
teren kişi gibi hasmını maglUb etmek gayesine mAtuftur.
Bâzen de bilmeyerek olur bu. LAkin, Ayet muhtemel olup anlayışı
gayesine uygun düşünce, 0 yönü tercih eder, ki böyl«e 0, Kur'ân’ı
kendi görüsü ve arausu üzerine tefsir etmiş olur. Çünkü onun bu gö-
rüsü olmasaydı (ar^ su n a uygun düsen) yönü tercih etmeyecekti.
Bâzen de k i ş i gayesi doğl’u ve yerinde olur da, buna gerek
Kur’An’dan ve gerekse hadisden delil arar, ^ i g i mâna kasd edilme-
digi ve bunu da bildigi halde, kalkar, o âyet veya hadisi delil g&terir,
Bıma bir misal verelim:
Seherde IstigfAra dAvet eden kisl, Peygaml^rimizin: «،Sahura kal-
km, ‫؟‬iinkii sahurda bereket vardır!» hadisini delil gösterir.
Tesahhur (sahurlanmak veya sahura kalkmakjdan gayenin zikir
ve istigfAr 0İdu٠ ınu iddia ^ e r . Halbuki bdir ki, bununla murat, sa-
hurda yemek yemettir.
Bir örnek daha verelim;
MeselA, kati kalble miicAhede eden kisi, TAhA söresind^i; «Firi-
avn’e git, sUphesiz o taskınhtta hulunmusture Aynini delil gösterir ve
onun kalbine İşaret edCT...
Bu cins delilleri, bazı vaizler gayet mâkul dûsiinderle, hûm-û
nij^ete mAtuf olarak, sırf «Jinlejricilerin dikkatini ‫؟‬ekmek, anlan teş-
vik etmek amaci ile serd edeler; ki, bu memnddur.
BAtıniler de sırf kmidi bAtil inançlannı y a - halkı idlAl -
İçin bu tip d a i ^ ı s l a d a bulunabilirle. KuriAn-ı K - ٠i kendi ^ t ı l
taançlan d٠ ıltusunda tefsir etmeye — d٠ mun٠ d e l e r i gibi (A-
madiğini b i l l e r i halde — yeltenebilirler. Onun İçin OTİara kUlakas^
mam ak lAamdır.
2) Biraz A ra ^ a bilmekle, i^ n derinliğine vAkıf Om ada^ Kur’An-1
Kerim 'in aklilara hayranlık ve durgunluk veren hususlarla İl^li A ^
leri hakkm da vArid Olan nakillere kulak Vermeden hem eı tefsire kal-
kışmak...
Oysa KuriAn-ı K ^ m .d e mühhem lAfızlar, ihtisar, hafe, lOTar. tok-
126 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizade)

.Um, te’h r gibi hususlar vardır; ki, bunlar belâgati iyi bilmeği gerek-
tirir.
Bunlan bilmeden tefsire ve K ur’ân ’dan m ânalar istinbat etmeye
kalkışan kimseler yanılabilir, Kur٠ân'ı kendi re’yi ile tefsir edenlerin
‫؛‬UmUlUne - U ir iC T .
Onun İçin, gerek nakil ve gerekse sima’ (0 hususda ashâb (R. An-
hUm) ve tabiinden bilgiler dujraak) tefsir ederken m ıitlaka lâzımdır.
önce bunlan bilMek, ki, yanılmaktan kurtulabilsin.
Ancak ondan sonradır ki, derinliğini anlam ağa ve m eydana ‫ ؟‬ıkar-
mağa çalışılır. Herkesin anlayış derecesi bir değildir. Yetenekler bu hu-
susta farklıdır. Ama Kur’ân’ın zâhirî tefsirinde anlayışlan arasında
Wr fark olmaz. İç mânalarım anlam ak İçin zâhirî tefsir ^ e k m e k te d ir.
Kur’ân’d an mânalar çıkartmak isteyen âlim, zâhirî tefsire aykırı dav-
ranmamış olur. Zira Ahirinden İçine ve özüne ulaşm ağa çalışmıştır.
İşte K ııfân’m batini anlamlarından kasdımız budur; yoksa zâhirî an-
lamını nakz eden hususları asla kasd etmejdz!

KUR’âN H U D A İC A D E L E

Hadisde: «Kur’ân hakkmda miicadele etmek köfürdör» diye vkrid


olmuştur.
B aalan bu mücadeleyi «şöbhe» ile yorumlamıştır. (Yâni, onun Al-
lah kelâmı olduğuna dair şübhe etmek küfürdür...)
Bazılanna göre Irandan m urat, Mşinin kırâet-i seb’adan birini in-
kâr e t m e s i . Meselâ 0 der M: «Bu kırâet K ur’ân’dan debidir.» Böy-
Idikle o, Kur’ân’ı İnkâr etmiş oluyor, ki bu, kiifrii mUcibdir.
B aalanna göre bundan m urat: Sırf K ur’ün’da şübhe uyandırm ak
İçin Kurtân k y e tl^ n i birbirine zıt göstermeye yeltenmektir. Bu hadis
( d - M e s i ) ’in ş ^ n d e böyle incelenmiştir.
Lâkin bu babda ö l doğnı olan görüş — siyâk ve sibâk bakimin-
dan - musannifin ^ rtişüdür: Kişinin, K ur’ân anlam ında başkasiyle
münakaşa ve- mücadeleye kalkışıp, kendi kafasına göre birçok d e lille
a ra to ^ p «ille de tenim d ^ lğ im d٠ udur!» diyerek kitâb -1 cehli ken-
di indi gOriisOne göre, o te M a vârid olan hadis ve h a te le r e kulak ver-
meden. ^ u n la m a s ıd ır.
l ‫ ؛‬te OTun bu tutum u, kendisini küfre sürüMöHgi İçin küfü r ve sa-
KUR’ÂN AYETLERİ ABASINDA ÇELİŞKİ A R A N iZ 127

pıklık addedilmiştir. Çünkü mücadele eden iki kişiden biri Allah’a ya-
lan isnad e tm e tt^ ir.
Allah kitabinin âyetleri birbiriyle karşılaştınlıp aralarında tezad
aranmaz. Yâni ((âyetler birbirleri ile ‫؟‬elişki halind^ir» denemez. Böy-
le bir gayret İçinde olmak yasaktır. Bunu bir örnek gOstererk i ede-
lim:
Meselâ, bir S ü n n î kalkıp; ((şer de hayır da, hepsi Allah’ın takdiri
iledir» der ve b u n a Nisâ sûresindeki: «De ki hepsi Allah indindendir».
âyetini delil gösterir.
Buna karşılık kaderiyalen biri kalkar. ((٠ , öyle değildir. Çünkü
Allah Nisâ sûresinde: «iyilikten sana isabet ^ e n Allah’tandır. Ve kö-
tüliilrten sana isabet eden kendindendir!» buyurmuştur» der.
Şimdi bunlardan her birerleri, arkadaşmın getirdiği âyeti mün’a-
kız bir tutum takınmıştır. İşte bu yasaktır. Böyle münakaşa ve ihtilaf-
lara kalkışmak d٠ u değildir.
Böyle olan âyetİCTde yegâne kurtarıcı ‫؟‬are ve us٥l٠hajmn da şer-
rin de Allah’tan oldugu husUsundaki icmai (ittifaka) başimrmaktır.
Öbür âyet ise bu takdirde şöyle yorumlanır: ((Ey Muhammed (veya ey
insan), iyilikten sana isabet eden, Allah’ın fazl-11 ihsAnmdandır; kötü-
lükten başına gelen ise, işl«hğin günâhın cezası (karşılıgı)dır...»
Kur’ân âyetleri arasında ‫؟‬elişki aranmaz, dedik. Neden mi? Çün-
kü âyetler birbirlerini tasdik eder ( d .u l a r ) .
((Bu nasıl olur? Kur’ân’da birçok nâsih-mensUh âyetler vardır?»
Diye yapılacak bir itiraza ce'vabımız şudur:
— Nesh, kulların 0 zamanki maslahat ve menfaati son bulduğu
İçin, sAbık hükmün nihayete ermesi demektir ki, bu tenâkuz sayılmaz.
Doktorun hastasına önce et yemeyi yasak edip de sonra iyileşince ona:
((haydi, şimdi eti yiyebilirsin!» demesi gibi... (et-Tenvir)
Evet!. Kur’ân’da ‫؟‬elişki aramasın, anlayabildiğine uysun, anlama-
dıgını da bir âlimine (bilicisine) havale etsin.
Bazılanna göre, bu biliciden murat, Allah’tır. Kimisine göre Resû-
lüdür, kimisine göre de ilim ehlidir.

Her gün K ur'ân’dan beş âyet ezberlemek sünnettendir. Beş âyet-


ten fazla ezberlemez. Çünkü 0, ona (peygambere) böyle nâzil olmuş-
tur.. (Yâni beş beş...)
Ebü Hüreyre (R.A.) Resûlüllâh’m (sallâllahü aleyhi ve sellem)
Söyle b u l d u ğ u n u rivâyet etmiştir;
128 ŞİR’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

hatjm

Her tork gecede bir K u^ân b a tm ^ ilir. M U st^ab .l a n budur.


B urtaki g«jed٠ m urat, gündüzü tera b er olan g e ç ti r . G r e n in
z l ^ ü m ^ l . Kur٠&n-1 Kerim devamlı gündüz okunmayıp bir kısmının
da g « e okunmasına İşaret etmek içindir.
N«lea kırk da, başka sayı d٠ l‫ ؟‬Çünkü bir §ey kırk günde kemâ-
lini bulur.
N l ^ m Allah Kföülü (saliailahü aleyhi ve sellem) Rabbinden hl-
kâye ederek gSyle bu^ım ıuştur:
«Adem’in çamurunu-yed’-i taıdrethnle fark sabah yoğurdum.»
P^ga,mber Aleyhissel&m bujnırdu:
«Annesinin kanunda birinizin yaradılışı tark günde cem’edilir: ön-
ce nutte, sonra onun gibi alaka (kan pıhtısı), sonra onun gibi müdğa
(et parçası) olur.»
Yine şöyle b u y u ıla r :
«Kim fark sabah İhlâs İçinde Allah’a İbâdet ederae, kalbinden di.
line (d٠^ ı ) hikmet pınarlan İışlanr.»'
K itâ^ ı i , tüm hikhıetlerin k ay n ak old u ^ı İçin, onu' ağır ağır
okumak sûretiyle tam fark günde hatm etm elidir ki, okuyucusunun
k a lb in d . | | e dogru hikmet pınarlan fışkırsın....
Peygamter ( s a l l a l l i aleyhi ve sellem) s e n tle bir h a tim yapardı.
« P ^ a m b e r Al^hisseiam s e n . bir hatim y a p tı^ n a göre, bag
kası İçin kırk günde bir hatim yapmak nasıl mUstehab olur?»
K ye vârid olacak itiraza verilecek cevab:
« y g a m b e r kalbinde Kurikn, başkasından daha güzel bir tarzda
, O nuntrfekfairiivetedebbürü bu bakımdan herkesinkinden
daha fazla ve daha mükemmeldir! Kimse onunla mukayese edüemM...ı»
- KERÎM’İ HATİM SÜRESİ 1‫وه‬

Z a h ir u d l el-M erg in an il fetvâlannda şöyle ^ e r :


«Kim Kur’ân’ı bîr senede hatmederse, hacir (Kur’an’1 terketmis)
sayılmaz.»
Ebû H a i e ’den ( r a l e h i h ) :
«Kim Kur’ân’ı sen ^e iki kere hatmederee, hakkim vermiş OİES
Peygamber Aleyhisselam’ın, vefat ettiği sene, iki kere hatm etti,
rivâyet edilmiştir.
Resdlullah Efendimiz üç günden aşağı (bir süre İçinde) Ku^ân’ın
hatm . m e s i n i yasaklamış ve şöyle buyunnuştur:
«Kur’ânü ü‫ ؟‬günden aşağı bir siire !‫؟‬inde hatm^en kişi dinde fa-
kih olamaz.»
(Yâni, bir veya iki gecede kişi Kur’ün’ı düşünerek ve manasım an-
layarak okuyamaz. N ^ ’e ve canlılık İçinde düşünerek ve mânasını an-
layarak hatmetmesi İçin, en azından ü‫ ؟‬gün gerekir, demektir.)
Basiret ehlinden bazılarının, haftada bir, ayda bir, senede bir hatm
ettikleri vakidir. Bazan da aradan otuz sene geçerdi de, haia h atm ^ e
medikleri göriilür'dü.
Sahabeden; Hz. Osman, Zeyd bin sabit, ibni Mes’ud ve u ^ y y bin
Kâ’b (R. Anhüm)’den teşekkül eden bir gurup, haftada bir h a tm ^ r-
lerdl.
Demek ki, hatim İŞİ mânâsım düşünmek v e anlamak hasebiyle
şahıslann durumuna göre d^işlr. Mesela, haftada bir, senede bir, hat-
ta otuz sen«îe bir hatmed^, 0 basiret ehlinden olan zat, 5٥yle demek-
tedlr:
،(Ben kendimi İşçiler yerine koyanm; . l ü k İşçisi-olur, aylık İş-
‫؟‬isi olur, yılhk işçisi oluT...«
Jmâm Gazâlî Ihyâ’smda der ki:
،،Bu hususta tafsü vardır: Eğer amel yolunu tutmuş âbidlerden
ise, haftada mutlaka iki hatim yapması lazımdır. Eger kalb ve fikir İş-
leri ile ya da ilim neşriyle meşgul ise, haftada bir hathn yapar. Kur’an
mânalarım araştu ٦yorsa, ‫؟‬ok tekrar etmesi ve düşünm e gerektiği
İçim ayda bir hatim yapar.
Haftada bir hathn yapanlar Kur’ân-1 K ^ m 'l yedi hizbe ayuırlar.
Rivâyet olunduğuna göre Hz. Osman (R.A.) Cuma gecrel Bakara 8 ٥-
resinden baslayıp Mâide süresinin sonuna kadar, sonra Yûsuf süresin-
p. : ٥
13. ŞIR.ATÜ’L - tSLAM (Seyyid Alîzâöe)

dea Merym sûresini, sm una kadar, sonre T h â sûresinden (Tâ Sin


Mm) sûresinin s٠ una kadar, ^ n r a Ankebdt süresinden sâd sûresinin
^ u n a kadar, sonra Tenril sûresinden RaJunûn sûresinin sonuna ka-
dar okurdu. Sonra Rahnıân sûresinden başlayıp Cuma gecesi hatme,
d ^ i.
Bazılarına göre Kur’ân hizibleri yedidir: Birinci hizib üç sûre:
ikinci hizib beş sûre: üçüncü hizib yedi sûre; dördüncü hizib dokuz sû.
re; b^inci hizib onbir sûre; altıncı hizlb onüç sûre; yedinci hizib de:
(Kaf) sûrreinden sonuna kadar olan sûrelerdir.
İşte i b e (R. AnhUm) Kuı.’ân-ı Kerim’i böyle hiziblere ajnrıp
' Bu hususta PeygambCTin (sallâllahü aleyhi ve sellem) habe-
ri (hadisi) vardır.»>

Mevsib kış ise,. Kur'ân'ın hatmi akşam vakti; yaz ise sabah veya
akşam vakti yapılmasi raüstehabdır.
Aile efradını toplayıp onlarla birlikte hatim duâsmı yapmak da
m ûst^aM ır.
Kur’ân-ı K n m ’in hatminin s a i namazının iki rek'at sünnetine
rastiatılmaa miisi^haMır (!»Zilanpa göre).

Kur’ân h a to ^ ild ik tn o n ra duasında bulunm a^ bir fırsat bil-


mdi. Ç Û İ ٠ anda yapılan duâ müstMÛbdır.
Hadisde şöyle buyurulmuştur:
■Kim Ko^ân’m h atim en d e bulunuraa, ganimetler paylaşılırken
orada bulunan Wmse gibi olur. Kim de K u^ân’a başlanırken bulunur,
sa, Allah yolunda yapılan bir letlhde bulunmuş gibi olur.»

Kuriftn-I Kertm’I h a tm e ttik t. sonra h«nen (yine) başlar. Ç Ü İ


bu, seytanm burnunu tarar.
vftrid olmuştur;
tsa f i^ n û , hatmi bitirir Mtinnra hemen tekrar hati"
me
KUR.ÂN’DAKİ a kla d u rg u n lu k v er ec ek İLİMLER 131

K adıban’ın fetvalarında zikredilmiştir:


«Ramazan ayında hatim yapılması ‫؟‬ok sCTahhdır. Cemaatle ya.
pılmasmdaki ecir de büyüktür. Bu mea’e d le z . Hatim yapılırken Ih-
lâs-ı şerifi ü‫ ؟‬kere okumayı. Irak alimleri güzel ve uygun buldular. An-
cak hatim, farz namazların İçinde yapılırsa Ihlâs tekrarlanmaz.»
Şunu da'iyi bil ki, Mekke ehlinin kırâeti arasında, . s ٥-
resinin başından başlayarak Kur’an-1 Kerim bitinceyedek her sürenin
sonunda tekbir almak vardır. Yâni okuyan kişi (Allahü ekber) der.
Bunun sebebi şudur;
Bir ara vahy kesüdi. Mekke müşrikleri hemen yaygarayı bastılar:
«Muhammed’i şeytânı terketti, yalnız başına bıraktıl» dediler. Res٥-
lüllah (sallâllahli aleyhi ve sellem) buna ‫؟‬ok üzüldü. Nihayet «Ved-
duhâ» sûresi inince sevincinden «AUahti ekber!» diye haykırdı. Ondan
sonra ashâb-1 kirâm ve bütün mUslümanlar bunu bir sünnet olarak
aldılar ve kendilerine âdet edindiler.

KUR’AN-1 KERİM’.EN akla DUBGL^UK verecek


İLt l E R ELDE EDER

Çünkü istediği bilgileri onda rahatlıkla bulabilir. Abdullah bJn


Mes'ûd (R.A.) şöyle demiştir:
«ilim isterseniz, Kur’ân’ı tercih edin, zira onda evvelkilerin de
sonrakilerin de ümi vardır.»
Ariflerden biri: «Kur’ân-ıKerim’de, Peygamterin (sallâllahli aleyhi
ve sellem): «Mii’minin rfihu, cesedinden, falın hamurdan ‫؟‬.kmas، gibi
(rahat) ‫؟‬ıkar» sözünü destekleyecek bir delil var mıdır‫ ))؟‬diye düşün-
dü. Dikkatle Kur’ân-1 Kerim'i hatmetti. Araştırdı; fakat bu babda
hiçbir sey bulamadı.
Sonra rü’yâsmda Resûlüllahı (saliailahü a le h i ve sellem) g ö l
ce ona sordu:
«Ey Allah’ın Resûlü! Allah Kur'ân’da:
،،Ne yaş ne kuru hiçbir şey yoktur ki a tâ b ٠ı miibinde olm asın.‫؛‬
٠) ) buyurdu. Ben bu hadisin anlamını onda bulamadım!»

‫ﺀ‬٠‫ل‬ En'.m' saresinden.


182 ŞİB.ATÜ’L - ISLAM (Sey^d Aüzade)

«Bnnu seo, Yûsuf 3 ^‫ ء ﻫ ﺲ‬ata!» emrini verdi.


U ^nınca d»hal Yûsuf 8 ‫ ﺳ ﺴﺔ‬okudu ve aradığını orada buldu:
«§lm٥٤ .ular bunu (Yflsufu) görür görmez kendisini büyük bir
varlık elatak tamdılar, (hayranlıklanndan kendilerinden geçtiler), el.
lerini kestiler ve d ille r ki‫« ؛‬Allab'j tenzih ederiz, bu bir beşer değildir.
Bu, p i k s e l i bir meleWen başka (bir şey) değildir.» (Yûsuf sûresi)
Ytol Yûsuf Aleyhisselûm’ın cemâlini gOriince, ona haj^an kaldı.
lar. K m d il^ n d ^ g r ile r , ellerini kestiler de bunun farkına bile va-
ramadılar.
٠
İşte mü’min de tıpkı bunım gibidir: nrai’ hâlinde rahm et melek,
lerini, cennetti! yerini ve kMidisI İçin h a z ır la n , ni’metleri görünce
kendinden geçMek, rth u bedeninden gıkacak da farkına varamayacak,
en ufak bir acı ve sızı hile duymayacak.
Ebü TaUb oğlu AU (K.V.) der ki:
«Kur'ân’ı anlayan, bütün ilimleri rahatlıkla tefsir edebilir (açık-
liyabair).»

Rur'ân okurken riayet edilmesi g rek en hususlardan birisi de Pey.


AlWsselftm ٠ın §u miibârek hadisine dikkat Em ektir:
.،çJnlzden her kim « v ^ in i w zeytüni» s ü ^ n î sonuna kadar
(yâni:

٠ ‫ﻶ ﺀ‬ ‫ﺸ ﺎ ﺛ‬ ‫آ ﻛ‬

( - U a h f i M ahkemil hûkhnîn)'in sonuna kadar) ٠- ٠ şöyle


desin:

٠ \ ١ ‫ق‬ ‫ﺑ ﺬ‬ !‫ﺔﻟﺜﺜﻴﺘﺎ‬ ‫ﻋ‬ ‫و د‬

((Belft ve Innâ alû zâllke min^şâhîdîn


٥٠
Kim de 8 re l'kjyâm ^ okuyup da sonu olan ‫؛‬

(F i f - W- alA en yuhyiyel mevtA) ،yetin i okuna ‫؛‬


BAZI Ay e t l e r i O K U Y İC A NE DEMELtDiB? 183

٠¥ ‫ﻞ ﺀ‬ ‫ ﻗ‬٠ ‫ة ﺋ ﺰ ي‬\:
(B«lâ innCjfi afâ köJJJ şey’in kadJr) desin.

Kim de Miimelât sfirtelni oknyup da:

‫ ؤ ﻏ ﺔ‬, ٠‫ﺊ‬ ‫ ﺛ‬٠‫ى ى ة د ث‬

(Fe bi eyyi hadisin ba.dehd yji’ndndne) âyetinin sonuna gelirae‫؛‬

٠‫ا'ﺗ ﺊ اﻟﺴﺬ‬
(Amennâ biHâhî) desinJ.

Hz. Ali’den (K.V.) :

‫ ة د ﺋ ﺞ | ﻟ ﺊ‬٠‫'أاﻗﺬل‬٠ ‫?ﻳﻰﺗﻴﺖ‬
Ayetini .tojyunca üç defa: «Sensln (yaratan) ey rabl» dedi. Yine:
«Em nahnüz zâriüj» ile, «Em nahnSl mihjzn،.» Ayetini cikşınca
da ajmen ٠ sözü söyl«h.

ibni ^ e r (RA.) :

‫ش‬١|‫ ؤ ﻫ ﻤ ﺆ‬٠‫ﺗﺔو^ﻟﻤﺤﺦ‬١‫ ىذؤاز‬٢


Âyetini .u y u n c a , ağladı e : «Ewt y٥rabWî٠ dedi.
§unu iyi bil ki‫ ؛‬Kur’ân’ın diğ«: Ayetleri gibi, bu Ayet de apa dens
ce mûbArek bir Ayrttir. iç lin d e Fudayi bin JyAd’ın da bıdunduğu Ur<
‫؟‬ok Mşllerin tevbe rtm el^n e vesile olmuştur.
13. ŞÎR ٠ATÜ’L ٠ i s i (Seyyid Aüzâde)

I ٤yet .lunduguna göre, 0‫ ا‬yol kesen bir cemâatin başkam idi. Yi.
ne bir gün yol krameye g itm iş le ^ . Gelen kafile !‫؟‬inde bir kişi mezkûr
âyeti .l y u n c a , Fudayi onu dinledi ve !‫؟‬inden: «Evet, tevbe etme za-
mani geldi» dlyeek atından indi. Şekavet elbisesini çıkartıp vefa elbl-
. i n i giydi. Tevbfri nasUh üzere Allah’a tevbe etti. (RavnakU’l-Mecâ.
Us)

^ g a m ^ (sallâllahü aleyhi ve sellem) :

| ‫ة ئ‬ | ١‫ث‬ ‫ﺟﻴﺎ ﻻ ﯪ‬

A ^tin i o k u l c a » şöyle buyurmuştur:


«CebM . . . aldatmıştır.»
Yine P ^ g a m ^ r Aleyhisselâm:

‫ق\ﻻئﺀع©ﺋﻰﻋﺬاغ؛و;ه؟أﻷ‬٠‫اةﻟﺬﺟﴼي‬
Ayetini okuyunca, kendinden geçti.

Hz. .m e r (R.A), hlr adam (El-Insan. Ed-Dehr) süresindeki:


*insan teerine uzun devirten Syle bir zaman gel(ip ge‫) ؟‬d i ki, ٠
vaWt ٠, anılmaya deger bir sey degadl.».
MeâUndta âyeti okuyunca, k e d in i alamadı, söyle haykırdı;
«Evet yâmbbi‫ ؛‬onu duyucu, görtcü falan, yasatan ve öldüren s n -
sin.»
Evrt, bir zamanlar vardı kl, insanin ne ismi ne de esamesi yoJstu.
Allah’tan başka n u hl‫ ؟‬kimse bilemezdi. BUnu şöyle açıklayalım:
Allah A d ^ Aleyhisseiâm’ı ^ r a tm a k is trtig i zaman, Cebrail Aley-
h i a s e l ’a y e ı y ü i d e n t<٠ rak ..la r n a y ı e m ^ t i . Cebrail bunu ya-
^ m a * . Sonra ferafll’e e m ^ ü . o da buna m u k trtir olamayınca, bU
i . Azrail’e emretti. Azrail yeddiğinden toprak cem’etti. o toprak
BAZI Ay e t l e r ، okuyunca ne DEMELİDİR? 135

çamur oldu. Sonra 0 çamur kurujnıp karabalçık halin, geldi. Ruh İçine
ü f ü r û l m ^ ı , tam kırk gün o halde öyle kaldı...

İmâm Muhammed bin Ali E t - T i r i der ki:


«(Kul hUvellahU ehad)i okuduğun zaman: ،(Sen Allah’sın... Allah
birdir, sam ^dir» de! (Kul e٥zü bi rabbil-feiak)’! okUdugun zaman
«eûzü birabbll-feiakı» de, (kul eûzû bi rabbinnâs)’i okuduğun zaman
«eüzü birabbinnas» de.»
Vasie bin Eîm der ki:
«Rahmân süresindeki:

‫ﻲ‬ ‫ ﺋ‬٠ | ‫ل‬ ٠‫ﻗ ﻔ ﺔ ا ﺟ ﺔ ذ‬

Ayetine gelince dur ve Rabbinden hâcetini dilel»


Bazılarına göre, Kur’ân okuyan kişinin:

Ayetine gelince, ^ n i yükseltmesi mUstehab olur.


(s٥bhân٠ ٥ beJ lehû mâ ٠issemâ٢âtî ٣ej.a٠ İ O n le b . k an tt..)
Kavl-İ c i ile:
(Ve m â yenbagi U m hm âni en yettetazc veledâ. Jn kulta men fis-
semâvâ،‫ ؛‬v d ٠a rfi)
Kavl.i celJlini okurken de sesini kaldınna« mtistehaWır.

Yasin süresindeki (men !»asenâ min m «kadJnâ)٠da vakfetmesi


de müstehabdır.
TCsir ve diğer kırdat kitablannda der ki: Burasını imam Hafa â
te ile otaımuştur. El-Batam ‫ئ‬e sektesiz v a s l e t m ^ t ^ . H e bunuie
v^fetlnem iştlr. Onun İçin vakfın yerine sekte kullanılma» yeıind،
136 ŞÎR٠ATÜ’L-İSLÂ M (Sej^d Alizâde)

olur. Ama musannif (vakıftan) löğavî anlam ı olan sekteyi kasdetmiş.


M ba§ka!
Sonra , mâ veader-Rahmân.ü) kavl-i cellli ile başlar.
Böyle okunması müstehab olmuştur. Çünkü böyle okunmazsa an-
lam söyle olur: ...,-٠٩٩٠. , ٠٠

- ki: E ^ a h î Bizi b . kabrimizden kim (to ld ın p ) diriltti?»


Halbuki anlam: «Bizi kabrim i^en kim diriltti?» seklindedir. îsm ٠i isâ.
ret olan ( l i ) kelimrai (m â.vfâder rahm ânû)nün basi olur ki, bOyl^
ce bu. o kısmın başlangıcı olmus olur.
Allah kâfirlerden iki nefha arasında azâbı kaldınnca, sanki onlar
u^ım us oldular. Sonra dirildiklerinde: « E ^ a h : Bizi bu uykumuzdan
kim uyandırfı?» diyojekler. Melekler de onlara su mukabelede buluna-
cak:
«15te bu Rahmân’m peygamberler vasıtasıyla sizlere v a d ettiği
gerçektir. Dirilmenin hak olduğunu söyleyen peygamberler doğru sOy-
le m i^ e ij.

iste bu anlattıklanmız Kur’ân okuma âdabıdır kl, K u r’â n mânası-


na biraz olsun vâkıf olanlann buna riayet etmeleri gerekir. B u zikret.
«Merimizi ٠ö m ^ alarak d l g r âyetlerde de ayni usûl ve âdâba riayet
edebUhler.

KırteW Mb'adan birini Ihtlykr etmekte bir sakınca yoktur. Çün.


‫ ئ‬P e y g ib e r A l e y i e l :
«Kuriân yedi harf (vwih) üzerine indirilmiştir»» bujnum ustur.
Bazılar ına göre gaye yedi .adedine hasretm ek d e lid ir . Belki bu
Jfad^en m urat okuyuculara kolaylık ve genisllk sağlam aktır. Fakat
uirfnanın ٠ nluğu «yedi»ye h asn m uvafık-görm üştür.
arara bu babda Besülüllah Efendimiz’den iki çeşit rivayet .vardır:
1) Yedi harf (vwlh) üzödne indirilmiştir. Hemen hepsi şâfi ve

a) Yedi harf (vecih) üzerine indirilmiştir. Ondan kolayınıza ge.


KIRAET-I SEB’A 131

Musannifin naklettiği rivâyetin, konumuzla ilgili oldu^ı İçin, bu-


rada nakl^ilm rai çok miinasib olmuştur. Çünkü Ku^ân’ın y ^ i tartat
(vecih ve lügat) üzere İnmiş olmasındaki gaye ve hikmet okuyucuya
kolaylık sağlamaktır.
Onların, okurken herhangi bir güçlükle k a rş ıla ş m a s ı istenmiş,
tir. Zira Arab kabileleri ‫؟‬eşitli şive ve agız üzereydiler. Tek kıraat (oku-
yuş ve agız)la jrtiWlmlü tutulsaydılar, tabii ki onlara bu gü‫ ؟‬gelirtl.
Onun İ‫؟‬in, her birerlerinin kendi kuAetl (lehçe ve agzı) üzerine
okuması tecviz edildi. Nitekim bu yorumumuza, musannifin aşağıda
gelecek olan: '،(Allah kullarına genişletip kolaylık sağlamıştır» sözü şâ-
hiddlr.
Hadisin metninde g ^ e n (elmifin) kelimesine gelince.. (Ehnıf).
, (harf) kelimMİnin ‫؟‬o^ıludur. Bir şeyin harfi: 0 şeyin tarafı ve yani"
dır. Hece h a rfm n e (harf) denmesinin sebebi, (kelime)'nin etıafı ol.
malanndandır. Buradaki (huruf)dan, (kıraet) kasdedllmiştir.
(Yâni yedi torâet üzere indirilmiştir, demektir.) Bu yedi k ir til
fesahatleri ile ün yapan su kabilelerin dili (agzı)dır:
1) Kureys.
2) Huzeyl.
3) Hevâzin.
4) Yemen.
5) Beni Temim.
6) Tay.
7) Sakif...
Ne var ki, bunlar umumiyetle bir kelimede birl^memislerdlr. Blia.
.kis, ayn okumuşlardır. (Yftni kırftet bakımından). Jfeseia, (tefhim
(kalın okumak), terkik (ince okumak), hemze, telyin (jnımusak oku-
m ak), m ^ kasır, İmaie gibi.
Yâni musannif bu sözü ile, bu yedi lügatin her birerleri, 0 kabile
lerden bir taifeye mahsustur, demek istememiştir. Onun demek ist^
dlgi sudur:
Onlara mensub olan kisller, bu lügati kullanmaktan hali değildir,
ler. Nitekim su sözü buna delâlet rtmektedlr; «Yedi kabile arasmda
m eshur olan kiTÜetl gördüğü zaman hl‫ ؟‬Mmsenin ona itiraz etmeye
hakki yoktur.»
Ç Ü İ Allah, her sınıfın lisanına uygun olanı alması ve ^ ç l ٥k
çekmemesi l‫؟‬ln٠ kuUanna genisirtjp kolaylık sağlamıştır. Şu halde her
138 ÇIR’ATU’L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

biri lisanına uygun .la n şekliyle okuyabilir. Ancak Peygamber’den ay-


nı şekli d u b a s ı ve dinlemesi şariiyla...
Eğer tek kırâetle yükümlü kılınsaydılar, güçlükle karşılaşırlardı.
Çünkü her zaman alıştıkları şive ve agızdan ayrılmak onlara güç ge-
lir. M ^ lâ K ü r d iy i «hemze» ile okumaya zorlamak, Teymi’yi de onun
tCTtane TOrlamak gibi...
Onun İçin Allah ^ygam berine K ur’ân٠ı bütün dilleriyle o k m n a .
- ki. zahmet çekmesinler, her kabile rahatlıkla okuyabilsim
Bunda yine her şeyde oldugu gibi ümmete kolaylık m u rat edilmiştir.

^ h a v i der ki:
«ilk zamanlar bu bOyleydi... Lâkin sonra zarUret ortadan kalkın-
ca, tek k ı r â ^ avdet edildi'.»
Lâkin sahih olan, y ^ i kırâettir ki, hepsi Peygamber (sallâllahU
aleyhi ve sellem) tarafm dan okunmuştur ve üm met bunu ezberlemiş-
tir.
Smra, ondan her harfi kırâet, sahâbeden onu çok okuyan kimse-
lere İzâle . m i ş t i r . Sonra ondan her bir kırâat, yedi kırâat imamla-
nndan birine İzâle edilmiştir.
Hulâsa; ulemânm bu hadisde çeşitli görüşleri ve yorum larj v a rh r.
tolar.dan banlan «yedi harf»! yedi dil ile yonımlarken, bir kısm ı da
(y ^ i kırâat) ile yorumlamıştır. Musannif birinci şıkkı s^ m iştir. N ito
kim bunu', « y ^ i lüğat» diyerek yorumlamıştır.

Z e ^ î- A r a b der ki:
«Eger onu (yedi kırâat) diye tefsir etseydi, sözünde külfetsiz tak-
rib' tamam olurdu.»
Banlan, kişinin «sûretü’!-Bakara, sûre-i Âl-i Imrân» demesini hoş
karçılamamışlarâır. Onlara göre, söyle denmesi gerekir: (İçinde Baka-
r a z i k r i e n s û r e ...)
lAkin en dogru göriis, ،،Sürrtü'1-Bakara» demenin cAiz olduğunu
dngoren ^ rts tU r. p ‫ ؟‬gaml»rito (saliailahü aleyhi ve selem ) hadisle-
^ nde »Sâ^ü'l-Bakara, süre-i Âl-i tm rân, Süretü’n-Nisâ» diye vârid
olmu^ur.
KUR’ÂN-I KERÎM ÖPÜLÜR MÜ? 13‫ه‬

^JSH A T.I ŞERÎFİ YAZMA ÂDÂSI

Mushal-I şerifi gayet ince ve kesintili yazılarla yazmamak، ona


olan saygı b a k ın d a n , sünnettendir, Ç Ü İ öyle ince yazmak, Eb٥ I
nife ve Ebû Yusuf’a (rabımehUmallah) göre meknjhtur. E l-H a s. d®
ajmı kanaattedir. Fetva olarak bunu kabUl Sebilimin. Herhalde bu
kerahetle, kerahet-i tenzihiyeyi m urat etmiştir.
Hz. ٥mer (R.A.) beraberinde son derece ince kalemle ve küçük
harflerle yazılmış bir m ıh a f bulunan bir adamı göriince ona şöyle
dedi:
«Bu ne^r?»
«Kur’ân’m tümü!»
Diye cevab verince, ona kamçı Ue hücum etti. (Yünl onu dövm ^
İçin hücum etti.) Lâkin meşhur olan rivâyete göre onu dövm^l. Ne
var ki, sahih olan r iv a e t bumm aksidir. Çünkü Nihâye’de buna, «anim
başına vurdu» diye mana vermiştir. (Al^hl b iss^ i) danek, kılıçla
ona vurdu, d e m d ir .
Hz. Ömer (R.A.) şöyle dedi:
«Allah'ın kitabına saygı gösterin!»
Onun İçin, Kur'Ân y a ı a k i s t e ^ M m rein <mu en güzel bir h a t
la, en açık bir şekilde, gayet otaınakh kaim harflerle, teyaz bir k a ^ t
üzerine yazması gerekir. Satırlann arası — Mrbirlerine kanşmamaa
İçin — açılır. Harfler kalın yazıhr.

KÜR'AN.I KE»‫؛‬M ÖP.LÜR MÜ7

^ lâ m e Carullah der ki;


«Mekke’liler bunu kabUl etmezler.))
caml.1 Sa^riin şerhinden:
«Saygı İçin Hkcer-i Esved öpülür, M ushatı Şerif de öpüleblUr.»
Hazreti Ömer (R.A.)’in her sabah Mushafı alıp öptüğü ve:
«iste bu Rabbimln kelâmı ve onun fermanıdıra d e d i, rivayrtrtll-
mistir.-
140 ŞİR’ATÜ’L - JSLAM (SeyyJd Alizâde)

Kur'ân-ı Kerim’،. Kur’ân’dan olmayan her şeyden tecrid etmek ge.


rekJr.
Ayetleri s a ^ a k ve vakf alâmetler، gibi hususlardan tecrid etmek
laamdır. Çönkü ana mushaf olan Osman btn Affan’ın m ushafında
bunlar y ^ u .
JbBi Mes’ûd (R.A.) da: «Kur’ân’ı, K ur’ân’dan olmayandan tecrid
alim) demiştir.
Bundan dolajn. bazılan a’şar ve ehması kerih gOrmüştür. Bazı kı-
raat ve tefsir kitablan da kerih göm üştür. Meselâ, bunlardan (yâni
ilMn kltablanndan) C âm il Saglride şöyle geçm ededir:
«Ta’şir ve noktalama ve bMizeri şeyler mekruhtur.»
Galiba bunlar, Kuriân’a bazı ziyadellkler ve ilâ v e le yapılmasın,
dan, v٠ h u t lWyle şeylere yol açılmasından korkarak böyle demişler-
dir. Gayeleri Kuriân -1 Kerim’! her' türlü tagylrâttan korum aktır.
Bazılan da, nodalam ak, ta ’şir etmekte bir beis gOrinemişlerdir.
Çünkü Arab olmayan milletler böyle olmazsa okum akta rorluk ‫ ؟‬eker-
ler. Onlara göre bu, zamanımızda iyi bir davranıştır. M utlaka lâzım-
dır. .f in d i ta’şirle âyetler ezl^rlenir, n o d a la rla da kelimeler...
Sûre isimlerini ve âyet adrtlerini yazmak ise, ’biâ’at-i hasenedir.
Ancak. Kur’ân’dan temyiz edilm ^i i‫ ؟‬in> kırm ızı.ile yazmak g ered r.
EI-Evzai der ki:
.Kuriân, mushaflarda mUcCTred idi. ilk defa (b) ve (t) lere n o d a
kodular. «Bunım bir sakmcası y o d u r, ‫؟‬ünkü hu onun n û n i d D de.
dilCT. Sonra A f e r i n sonımda büyük noktalar ihdas ettiler ve bunun
İçin de: «Bunda da sakınca yodur. Çünkü bu sayale Ayetlerin başı an-
laşılıyOT» ‫ا‬1 ‫ﻣﺢ‬.‫ﺀ‬
^ ild ik i:
«Bunu ihdas ^ e n I c c â c ’dır. Kendi zam anında k u „ â (lan) top.
tadı. Onlar KuriAn’ın kelimelerini, harflerini, sürelerini saydılar. ‫ا ا ى‬
otuz cü^e taksim ettiler.» (el-îhyâ)
Bazılan Kuriân .1 Kerim’in altın ve ^ im ü ş sujnı ile y a z ış a s ım
mekruh görmüşlerdir. Çünkü bu, hıreıriıklara ve gasba yol açar...
KuriAn’ın duvarlar û ^ i n e yaalm ası da m ekruhtur.

« ^ v a rla ra ve mihrablara KuriAn âyetlerinin yazılması iyi bir'sey


d elid ir. Çünkü zamanla yere dökülüp ‫؟‬ig n ^ b illr .»
KUR’ÂN’A A Y O I G Ö S T E R tlI S t GEREKİR .141

Yatak ve yastıklaa, i d e r ve tenzeri ‫؟‬e y l ^ de yaalması dogru


degUdir. Çünkü bunlar, üzerine basılan ve yatılan nanelerdir.
Yere, süs yapılan yerlere yazılması, duvarların, agaçlann, elblsele-
rin Kur’ân’la veya Allah’ın isimleri ile işle n e si de mekruhtur. Çünkü
böyle bir davranış Kuı^ân’a beslraımrai gereken saygı - - bir
nevi umursamazlık ve lâkaydlıktır.

Kur’&n’a kafiyyMi ayak basılmaz‫ ؛‬o, alçak yertere kmmaz.


El-Bezâzlye’de der ki:
«Üzerinde Allah’ın ismi yazıh bir kagıdı yastıgm altına k o ^ k t a
bir beis yoMUr. Çünkü, İçinde mushaflarm bulunduğu bir evin damın-
da otunnak veya uyumak câizdir.»
El-Kadı: «Bu mekruhtur. Ancak zarûret İcabı İçinde m u ^ a t bulu-
nan çuvallara oturmak, zarfirete blnften m٠ uh d .l d lr . Birincisi da-
h a geniş bir anlam taşımaktadır.»
Başka bir y e ^ e şöyle g^CT:
«Eğer heyl^ye konup da yolculukta ü ^ n e binairse bunda bir te .
is yoktur. Tıpkı korumak amaciyle mushafın baş altına k ı n a s ı gl-
bl... B unun gayrisi m touhtur.»

K ur’ân hafife alınmaz. Yân! ayaklan Ckıa d٠ ı uzatıp ona saygı-


sizlik gösterilmez. Bu C&İZ değildir. Ancak, Kurian ajraklann hizaan.
da olursa bu tekdirde mekruh delidir.
Yukanya asılı ise, yine mes’ele böylediı'. Çünkü Kurian üste düş.
m ettedir, a ^ k la rm hizasında değildir. (el.BraâzIye)

KIşl K ur’&n’la düşman ülkelerine yolculuk yapmaz. Beltt onun


e lin d n ahp Kuriün'a hakaret edebilirler.
142 ŞiR’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid Âli^âde)

Ancak, İçinde b a a ayetler bulunan bir mektu۶ beisyok-


‫سﺀ‬. Çünkü Resdlüü^ı.uı (saliaiMıU aleyhi ve sellem) H uukl'e y a z d ı.
melrtutun İçinde su ayet de yazılmıştı:

٠
‫ ﺋﻨﺔﺗﺎاﻻؤﺗﺞﺀ';ةل'ج‬٠‫•■>؟اﺛﻼة‬

‫ئﺀدوا؛ﻛﺎ‬١'‫دؤز‬١‫ﻣﺢ'ةراﻣﺆ‬،‫ﺀﻫﻮئ‬٢‫أي‬0‫؟ث‬
.‫ﻧﻴﺰة‬
(Çerhu’l-Mföâbih)

Kur’an-1 Kerim’in en gü « l, en açık ve .toınaklı yazı ile y٠ lması


müstehabdır. Resûllillah (saliailahU aleyhi ve sellem) b u - u ki:
.Kim (BismiUâhirahmânirrahtoJi gayet glizel ve okunakh y -
» ٠ABah ٠nu mağfiret buyurur.)
Yine Rföûlüllah (saliailahU aleyhi ve sellem) vahiy katiblerindöl
‫د‬ HZ. M u a v in e (R.A.), önünde yazarken söyle hltab etanistir:
.Hekkay*‫( ا د‬mürekkeple) duldur, kalemi (iyice) aç. (.).y e
nasb et, uzunca dik ver. (Sin)’i (n dişlerini) iyice belirt, (Mim).i kof
reltme. (Allah) laizını güzel yaz (Errahmân)'ı uzat, (Errahim)’! gü-
zrt yaz.»
D iğ^ bir rivayrtte, HMûlUllah (saliailahû aleyhi ve sellem) kati-
Wn١ (sin) harfini yazmadan (b).jd yukanya d٠ u resm edip yazması-
m nöıyetmistlr.' Bundan a n la sıllo r ki, (Sin) harfinin dişlerini, dikil-
mis seMIde olan (b)nin yanm da yazmak gerekir. Ancak ondan sonre
(b) jmkanya doğra çekihp yazılmaİL
Bazılan (Sin) harfini yazmadan Brem el^d yazdı da, Hz. ٥ mer
(R ^.) OTİann kamçılanmasım emrettk
KUR’ÂN’A SAYGI GÖSTERİLMESİ GEREKİR 143

Kur’ân’dan hiçbir şeyi (âyetini veya harfini) kaybolacak bir yere


tan ım a z . Yerde bulursa hemen onu toldınr...
Hadisde varid olmuştur:
«Her tam İçinde (BisnUUâhirrahmânirraMm) yazılı bıılıınan bir
kâğıdı, A llahla ismine hitonet ederek, ‫؛‬iğnenm^ind“ (endîşe duya-
rak) yerden kaldınrsa, Allah katmda Siddiklartan yazılır, anuMİnden
ve tobasından — müşrik olsalar dahi— arab hafliletiBr...»
lokm an Hekim, İçinde (Bismillâhirrahmânirahlm) yazılı bir ‫ ئ‬-
ğıt parçasını yerden kaldım ış ve (»lu yemi?. Bu sebeble Allah ona hIfc.
meti ve mev’iza-i hasenejd lütfetmiş. (Zuhretü’r-Riykd)
Bazı garip haberlerde vArid olmuştur:
Peygamber (sallâllahii aleyhi ve sellem) ^ n a k İçin eline bir ka-
1 .1 aldı. Allah’ın ismini yazdı. Kalemin üstünden n a k ş a lil. ismin üs.
tUne bir şey düştü. Bundan hoşlanmayarak yazıyı bırataı.
PeygambCT’in bu kadar az y a ğ a s ı Orfen yazı sayılmayaca. İçin,
bu, Resûliillah Elendimiz’in ümmî olmasına münâfi d٠ ildlr.
HmmJ, bazı tefsirlerde g ^ ig ln e göre, okuryazar olmayana d .1 -
lir.
Şöyle de cevab verilebilir: Peygamber Aleyhlsselftm’ın ümmîliği,
tendisine vahiy g e lm ra d . önceydi. Vahiy geldikten sonra okuryazar
olmuştur.
Abdullah bin Mervan’m k u ^ y a bir felsi (d^eri ^ k az olan para)
düştü. On üç dinara bir adam tutup raıu çıkarttL Kendisine; «Bu ka-
dar şey İçin on üç dinar verilir miydi?» diye soralunca şu cevabi verdi:
«H erinde Allah Azze ve CeUe’nin ismi yazılıydı.»

Allah’ın ismini tükürükle sUmek, bir hakaret sayılacak içl^ m A -


rahtur.
Peygamber (sallâllahü aleyhi ve s^ em ) bunu yasaklamıştır: üze-
rinde Allah’ın'ism i yazılan tahtanın veya herhan^ bir şeyin, ih tl^ ç
duyulduğu zaman, tertemiz bir su ile yıkanmasını ü r e t m i ş l e r i
Ama herhangi bîr yazıyı tükürükle silmek câizdir.

Allah’ın ismi bir tahtaya yazılsa, 8 . r a ^kanıp suyu .w ، n l ^


tiyle İçlise, bunda bir satanca yoktur. M ^ u r haberlerde bu i t ‫ﻻ‬
m uştur. Kimse buna itiraz e t m i ş t i r .
144 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Aüzâde)

(K«٥ye)’nln yazan, M uhitten naklederek der kl:


« ^ ih a , kan ve bevil ile yazılmaz. ،(Bunda beis y o k tu n diyenler
hata etmiştir. Çünkü Allah haram larda şifâ kılm am gtır. Allah’ın kita-
bı pis ve nMİslerle yazılmaz. Temiz olmayan şeyler üzerine de yazıl-
maz.»
İmâm e l ' B e i fCvâlannda der ki:
R ^ a m h kanayan ve bir türlü iyileşmeyen bir yaranın, ölü hay-
vanın cildi ü ^ n d e yamlacak bazı şifâ âyetleri ile m utlaka ijdleşecegi
anlaşılma, ٥ âyetleri hayvanm derisi üzOTine yazmakta herhangi bir
satanca yoktur.
ftAllah, size haram taldı^'şeyleı^en bir şifâ kıhnam ıştır» hadisi,
şifâsı bülnm ^iği zaman içindir. Yoksa şifâsı kesin olarak bilinen şey-
lerde ' . . d i r .
Meselâ, fazla susayan, su bulamayan kişi, susuzluğunu gidermek
İçin l ‫ ؟‬yecek kadar haram olan İçkiyi içebilir, haram lokma da yiy^
bilir. Buna cevâz vaıdır.»

Kur٠ân’m b u lu n d u ^ yere saygı göstermek de sünnettendir. Ha-

.^*escidleriu bulunduğu yerden senra. Allah kafanda en sevhnll


yer, Kitab (Kuriân)١n bulunduğu yenlir» buyuralınuştur.
Kuriân ^ i y l p !«ralanıp otaınmaz hale geldiği zam an, tertem iz
bir beze sanhr, temiz bir yerden çukur açılıp lahd yapılarak oraya gö-
mülür.
Kabir gibi açılmaz. Çünkü bu takdirde üzerine toprak atm ak g e
rekir; ki bu, Kuriân -1 Kerim’e bir nevi hakaret sayılır.
Ama, ü ^ n e tavan yapılacaksa, o zam an kabir gibi açıp d e fn ^ ü .
mminde bir ratanca ^ u r . . .

Ona temiz . l a y a n bir şey bulaştırılm az... Kimse o n a ayak basa-


mazi
(eoı>Nİye‫ )؛‬l şerhinde şöyle: geçer:
a ü s s r i Allah'm IsmI ya da ^ g a m to rİC T ln v e ^ m eleklerin ad.
la n y u ılı ‫د‬ k٥٠t paıgaıı ya akarauya atıhr, y a da tOTtemIz b ir y«..
de .m ü lü r . A t . atılıp yakılmaz.«
K I A N I E T I KARŞILIĞIMA UCRET ALINMASI 145

imam M uham m ^ buna Siyer-i Kebîr’öe . r e t e،mİ5،Jr. ^-Z ahi-


re de Muhammed'in fetvâsını almıştır.
E-SirâcJyeye göre, gömülür, ya da yatolır. l^ ta rh ٥٠٤ye fetvAla.
rında da böyle yazılıdır. Akarsuda yıkanıp da kAgıtlan suya salmadan
alırea bu davranıg daha yerinde olur.
(El-Könye)’de der ki:
«Yırtılmış ve okunmaya elverişh otaayan mushaflann Kur’ân cil-
dinde kullanılması câiz olmaz.»

K ur'ân ögretme karşıhgmda pazarlık usûlü ücret alınmaz. Çünkü


E g a m b e r (sallâllahü aleyhi ve sellem) Kur٠ân parasından nehyet.
miştir. Öğretilen ilim kadılığında alman paradan da n^yrtm l^lr.
Mııâz bin CeEl’e (R.A.) (٠) dediler ki:
«Birtakım insanlar mushaflan yazıp sa tıh la r!»
«Onlar ancak kâgıtlan ve. el mneklerini satıyorlar. Yasak olan.
Kur’ân’dan herhangi bir s٥re veya âyeti pazarlıkla ve belirli bir ücret
kadihgında öğretmedir» diye cwab vCTdL
Meşayıh ve ulemâdan bâzdan dedd« kf:
Bâzı mes’elelerde cevâz değişmiştir, zamanımıza... ftmin sönme
mesi, dini hizmetlerin akamete uğramaması İçin bunların k a rş ıh ^ d a
ücret alm anın câiz olduğunu söyl«mşlerdlr. o mes’eleirain bir kısmı
şu n la ^ ır:
Alimlerin, suttanların kapılaıma devam etmrai, malş^‫ ؛‬gayesiyle
köylere gitmeleri... Kur’ân öğretme karşılığında ücret alınması... Ezan
ve imamlık gibi dini görevler karşdıgmda ücret alınması... Kişinin,
- - izni olmadan azl (**) fiiline baş vurması... ^ l ^ n d ٠ kOT.
kuldugu İçin şarap içenlere selâm v ^ lm r a ...
İşte bütün bunlara, daha kötü a t o l l e r e mâruz kahnmaması İçin
fetvâ vmilmiştir. (Şerhu’n-Nikajıe)

-
1.1 On sekiz yaşında mOslOmanlı. ‫ ا ل‬, eden V. ‫ا‬ t٠٠٠٠٠teW ٠iey٠١
ve seîem l 1 1 «‫ ا‬Mes’ûd (RA.) ile k a ^ ş yapttOl bir salubidlr.
(٣.٠‫ ا‬Çocuk olmaması ،‫؟‬Jn erke٥l . korunması.
F... 1،
T a h â re t

D i e r ki; abdest îmanın yarısıdır. Yâni nam azın yansı, hatta


hepsi...
Çünkü Ailah (C.C.) §öyle buyurmuştur:
«Allah îmanınızı (namazınızı) zâyI edecek değildir.» ( ٠)
Ö nc^en beyt-i mukaddese degru kılmış olduğunuz nam azları Al-
lah zâjd edM k değildir; onların da sevab ve m ükâfatını alacaksınız,
demektir bu... (el.aiise)
AMest a ^ ı zamanda namazın bir anahtandır. Namaz da cenne
tinan ah tan ... Ebû Saîd el-Hudri, Peygamber’den (saliailahU aleyhi ve
sellem) böyle rivayet etmiştir.

Abdest b ^ e n i tüm kirliliklerden arındınr. Ebû üm âm e’den (R.A.);


Rrafllüllah (saliailahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki:
«MfisJfiman Mşi abdest aldığı zaman, tailağından, giteiinden, elle,
rinden, ayablanndan günahlar çıkar (dötaüür). o tn rfu g u n d a , günah-
lan a ^ ^ m i ş bJr halde .tnrur.»

Abdesi& ölen kişi, şehid olarak ölür...


Kû٠hJn Vcbre’nin, aM esth olarak ölmek arzusu ile, öldüğü gece
tam - defa i e s t aldıgı anlatıhr.
Pey٠ mber (saliailahü aleyhi ve sellem) Enes bin Bdâlik’e (R.A.)
şöyle d ş t i r :
«Sana ölüm m ele^ g٠ ٤ ^ n d e, şayet ahdestu .inm an, sehld olarak
öIO٥û a ٠(el-Hatoe ve ٥ -Bu8tan)

، ٠) Batara aOresl, a y e t : 145.


G E İ K İSLÂM Â D Â B I I A H İ İ 14f

Abdestli yatan kimsenin kıllan arasında bir melek sabaha kadar


onun İçin Allah’tan mağfiret dileyerek gMeler ve şöyle der:
«Allah’ım, falan kulunu bağışla; ‫؟‬ûnkü o, abdestli olarak yatmış-
tir.»، (ibni Ömer P e y g a m ^ (sallâllahil aleyhi ve sellem) den.)

Abdestli gezmek İslâm âdâbındandır.


(Bustânü’l٠Ârif‫؛‬n )’den:
،،Allah Hz. MUsa’ya buyurdu ki:
،،Ey Mûsa, sen abdratsiz iken başına bir l«lâ geliree. kendinde
başkam

I r i f e t ehlinden biri şöyle der:


«Abdrate devam edene Allah y ^ i haslet ikram «ler;
1) Melekler yanından aynimaz.
2) Sevabını yazmaktan kalem daima taze ve yaş kalır.
3) Bütün âzâlan tesbih «ler.
4) iftita h tekbirini kaçırmaz.
5) Ujnıdugu zaman, onu ins ve cinnin şerrinden korumak İçin
Allah ona melekler göndür.
6) Allah ona s ^ e r â t -1 mCTti âsân eder.
7) Abdestli olduğu sür«îe Allah’ın hıfz-u himkyrainde olur.» (‫ ة‬-
Hâlise)

Her namaz İçin abdest almak P e y g ıb e r Al^hlsselftm’ın sünneti-


dir.
Mü’min olan kimsOTİn, abdestli olsa dahi, her namaz İçin abdest
alması son derece uygun ve yerinde bir hareket olur. Peygamber Aley-
hisselâm bujnım uştur;
،،Kim abdrat iizere aMest ahrea, ona on sevab yazıhr.»
(Çerhu’l.MraâbihJ’den:
،،Her vatat İçin abdest almak, eger birinci abdest ile namaz kılmış,
sa müstehab olur, aksi halde müstehab olmaz.»

o fo
Ab٥ estB ٠ zma Âdâbı
He٥ y٠ - e k Jstedlgl besmele ‫؟‬e ta n e k :

Helâya gJmek İçin üst elbiselerini ‫؟‬ıkarırken Besmele ‫؟‬ekmek,


‫آﺀ‬٠‫ ﺳ ﻞ‬٠ k e n â istai.sej^ m ٠ ine en güzel bir hicâb ve engeldir. (Yâni,
insan hdâya g i ^ ğ i zaman, cin ve g e j^ n la r onu seyrederler.)
Daba .m e d e n önce eğer B r a e le çekmemişse, belki de ona zarar
vee^yet verebUirler. A m a g ire A n Besmele çekerse, o zam an Allah bu-
nu g e d cin ve gerekse insanlar arasında bir hicâb kılar ve bu sUretle
ne OTU s e k e b ilir le r (Bfâmelenin bereketiyle), ne de ona bir zarar
T ^ irle r.
‫ ﺳ ﺎ د‬İçin. a b d « t (Kiçük olsun. bUjdik olsun) bozm adan önce
Bamele ç*m ek gerekir.

Abdest b a r k e n , yere iyice yaklaşmadıkça elbisesini kaldırmama-


lı...
Abdest b o ı a İçini bitirdikten sonra, miimtain m ertebe tesettüre
riayrt etmeli, avret mahallinin g ö rü lm e m i İçin azami dikkati göster-
meh.
. â d a olsun, sahrada olsun, avret m ahallini göstermek haram -
dır... Zarûret anlan müstesna tabii...

Çıplak olarak bevl etm٠ rii... Bevll (idran) e m « 5 ^ 'bir yer ara-
mah ve orada ^ 1 etm di...
ABDEST BOZMA Ad ABI 148

Çünkü âe٤٠-i hâc«t esnasında avret mahallini açarak tab ib e dön-


mek mekruhtur. Sayısızlık olacagndan kıbleye arka vermek de mek-
rah tu r (bir rivAyete göre)...
D ger bir rivAyete göre, meknıh d . d i r . Çünkü fer0 ‫ ؟‬takdirte
kıbleye karşı olmamış oluyor. Ama kıljleye karşı def’-i hAcet y a ^ d ı.
gında fer‫( ؟‬avdet mahalli) tamamen kıbleye karşı oluy».
Ebû Hanife’ye (rahim٠ ullah) göre ^ e r eteği düşük ise, def’-l bA-
cet esnasmda kıbleye arkasmı dönebilir. Eger (etek) yukanya îlik s e ,
bu cAiz olmaz. Onun İ‫؟‬in, musannif kıbl٠ e arka dönme tahsine degin-
medi. Çünkü bu ihtilAflıdır.
Yalnız şunu da bilmek g e r . ki, bu mes’ele Ebü Hanife’ye göre
sahra olsun - bina olsun, fark etmez, aynidir, hüküm d ı l a e z ...
Şafiilere ve JMilara tAbi olanlara göre d٠ r.
YAni bu. yalnız sahrada abdest ^ n l a r e mahOT^ur. Binalarfa
abdest bozarken kıbleye karşı olmak veya kıbleye arka v e T O . hl‫؟‬-
bir sakınca yoktur...
(En-NihAye)’den:
«Kadının, ‫;«؟‬uguna abdest b u r a r k e n , onu kıbl^e karşı tut-
ması meknıhtur.»
Bütün bunlar, abdest .braan kimsenin kıbleyi hatırdan g^lrdlgi
zaman bahis konusudur. Ama hatınnda kıble yoksa (A ni o anda omı
düşünmüyorsa) sakıncası yoktur.

Küçük ve büyük abdest bozarken Güneş’e ve Aya karşı da duıroaz.


Onlara saygılı olur, zira Allah’onlara. d . r verip Ku^An’âa üzerleri-
ne kasem etmiştir:
«And ^ e rim Güneş’e ve onun aydmiıgına. (Isık olmakta) ona tâ-
bi oldugu zaman Ay’a.» (Şems sûresi)
Musannifin yalnız onlara k a^ ı bevl v ^ a deP-i hAcet etmenin dağ-
ru olmadığmdan söz etmesi. ( İ r a arka çevirerek bu İ^eri yapmakta
bir sakınca olmadığına İşaret e t m e k t i . Çünkü a ^ a e d i ğ i n d e av-
ret mahalli onların hizasına d liş m a n e k ti.

Üzerinde Allah ismi yazılı hCThangi bîr şey v a ^ . ona hdAyaglt■


m ^ e n önce çıkarması g ^ k ir .
15. - İSLÂM (Seyj^d Aüzâde)

(Şerbn’l>Mesâbih)’den;
«Peygamber (sallâüahû aieyhi ve sellem) helâya girerken üstünde
«Muhamm^ün Resûlüllah» kelimMi nakşedilen m ühürünü ‫ ؟‬ıkanr-
lardı.»
Bundan anlaşılıyor ki. Allah ismini, Resûlünün ismini ve K ur’ân’ı
belâdan uzak tutmak vâcibdlr.
Şurası da bir geçektir ki; Besmele henüz helâya girm eden önce,
i y a haarlanırken ç ^ ilir. Helâya girdikten sonra Eûzü ‫ ؟‬ekilir. (Yâ-
ni kişi i y a g i ı n i i s t e d i ğ e Istlâz ^ e bulunur.) Çünkü R ^ û lü lla h
(saUftJJahö aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır:
.H e ttla rc i. ve ‫د‬ 8‫ ﻫ ﻶ‬yatağıdır. O u ı ı îçhı sizden biriniz he.
lâya gddiğinde şöyle desin‫؛‬
«Eriyet veren eAek ve disi elnlerfeu ve sem anlardan Allah.a S I.

B aalan hadisdeki «huhs» kelimwini «küfür»; «habâis» kelim٠ ini


de « f a n l a r » ile t e s i r ettiİOT...
HKuny^den..

٠
«Def-İ hâcet Mnasında duâ etmez. Ondan önce duâ eder. DuA:
(E٥zû billâhi m in ^ Ş ^ İ racim ennecisi)'dir.»

idrannı y a p tıra n sonra, gücü yettigi kadar zekerini tem izler ve


idrar bulaşmasından koranur.
DöT-i hacetten sonra, basını utanarak asagı eger. Sonra İdrarını
veya dışkısını gömer...

Zararlı yaratıklann kaçmasını sağlamak İçin sag ayağını şiddetle


ş vurar. HW s«ini yukanya ç t , scd tara fın a egilir. sag ayağını
dik», ‫ ؟‬riayhkla ^ p - i h a ^ yapabilmesi İçin böyle yapar.

Jdrannın üstünde teneffüs rtmez, vücudundan ‫ ؟‬ikana d a tekm az.


Avret - bakmam dıçkısı ve idranm n üstüne sUmkürmez ve tüWir٠
AYAKTA KÜÇÜK ABDBST B.21K.MAZ 151

Kazâ-i hâcetten sonra hemen kalkmaz, tçlndeklni tomamen bOi


şalttıktan sonra kalkar. Fakat ‫؟‬ok da fazla toekiranez. Çünkü helâda
‫؟‬ok oturmak basur hastaligma yol a‫؟‬ar.

Helâda kOTUşulmaz.
Kişi, def’-i hâcet yaparken konuşmaz... Çünkü bu, şiddetli bir ce-
zâyı gerektiren gazüb-1 İlâhîyi mUciMir.
Bu hususda Allah.m Resûlü (sallAllahü aleyhi ve sellem) şöyle bu-
^ ım u şla rd ır:
«ifa faşi karşılıklı avretlerini açarak def’-i hâcete otunıp kenu-
şurlarea, Allah ( . l a n n hu hallerine) gazâb eder.» (§»hu’l- Mesftblh)

Ayakta fai‫؟‬ük aMest tozulmaz.


Kişi idrannı ayakta yapmaz. Hz. Omer (R.A.) anlatıyor:
Allah’ın Resûlü, beni ayakta tovl alerken gördü ve şöyle buyurfu:
«Ey .m e r, ayakta bevl etme‫»؛‬
Hz. Huzeyfe (R.A.)’den:
«Allah’ın Resûlü (sallâllahU aleyhi ve sellem) bir kaıraln sttpriin-
tüsüne gelip ayafaa küçük, abdest bozdu.» (El-Mes&bih)
Şu halde Hz. Peygam to’in (sallâllahU a l^ h l ve sellem) Hz.
Ömer’i (R.A.) ayakta bevletm raindenn^etm esl‫ ؛‬uzaktan insanlar ta-
rafından avret mahallinin görülmemesi ign, sadMe m un ^ d t t b et-
mesi !‫؟‬indir. Bu sebebltoir ki, İmâm GazâlJ (rahımehuUah) thyâ’sın-
da bunda n ıh sat olduğunu söylemiştir.
Bazılanna göre Peygamberimizin nehyetmesl (tenzih i‫؟‬în d . 1
de) tahrim içindir. Yâni onun Hz. Ömer’i (R.A.) ayakta bevirtmrain-
den alıkoyması o hareketin yasak olmasını ifade eder. Amel ^ lle n ( f ^
vâ) da budur.
Hz. Aişe’den (R. AnhA):
«Kim size Resûlüllah’ın (sallâîahü aleyhi ve seUem) ayakta tov-
lettigini anlatırsa onu doğrulamaym!»
Çünkü R e s i l a h ’dan toyle bir h a r ^ sudfir etmişse mutlaka
bir özre binâen, ‫؟‬ökecek temiz bir yer bulamadı٠ ndandır. N i ^ t o i
H ü r e re ’den (R.A.) şöyle rivAjet edilmiştir:
152 ŞÎR’ATÜ’L ٠Js A M (Seyyid Aüzâde)

«Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) dizlerinde yarası oldugu


İçin ayakta ile tm iş tir.»
( . z r e t i .m e r (R.A.) gibi büyük bir sahabJden böyle bir fiil nasıl
zuhûr eder?»
Gibi bir soruya VCTİlecek cevab, yine Hazreti Omer’in (R.A.) ağzın-
dan sudâr etmiştir:
«Mösliiman ٠ldu^»m ^ n d e a beri ayaWa bevl etm edim ‫»؛‬
P e y i m i ( s a lia h ü a le ^ i ve sellem ) buyurm uşlardır:
« I şey cefâdrndır:
1) Kişinin ayakta ü e t m « i .
2) Namazı b i t i m i ® almm silmesi.
3) Ezam duyup da .ma İcâbet etmemesi.
4) Yanmda Peygamber am ldı^nda ona safât-٥ selâm getinne.
mrai.» (BMtan)
ElGazneviyye’nin Mukaddime'sinden:
«Kişi, ayaMa ve yatarak bevl etm ez. Çıplak olarak da bevl etm ez.
Ç Ü İ ^ u d i ve nasraniİCTin am elidir bu.»

Puta (^stem al)ın altından da bevl tm e z . Çünkü Allah’ın Resûlü


(sallâllahü aleyhi ve sellem) bu hususda ‫؟‬ok ağır konuşm uşlardır:
«Kim ayakta bevl ederee, sanki Kâbe'nin üstüne bevl etm iş gibi
olur. Kim. de futa (bele sanlan pestemal)m altından dogru bevl ederee,
sanki kabrin üstüne bevl etmiş ^ b i oluı..»

Yüksek bir yerden aşağıya d o ^ i'b e v l etmez. Çünkü aşağıya doğ-


ru inen idrar her tarafa saçılır ve bulaştınr,٠dolayısıyla da-isahet etti-
ği yad klrlrtir, «Yukandan aşağıya d ^ ru » sözünden-anlaşıldığına gö-
re, üst katta bir kap,İşine bevletmekte bir. sakınca yoktur...
İDRAR YARIDA BIRAKILMAZ, BIRAKTIRILMAZ '153

Hatta, su ile (zekerini yıkamadan) birkaç adim yürür. Çünkü yü-


riimeden yıkarsa, belki idrardan geride kalan şey .ıkablllr de tekrar
taharete ihtiyaç gerelrtlrir...

Tenâsü! uzvunu sag eliyle silmez.


Bilâkis zekerini S٠1 eliyle tutar, onu d.uvara (*) veya bmzeri sey-
lere, mümkün ise sürter. Aksi takdirde, sag eline bir ta§ alır, sol eliyle
de zekeini tutar; sol elini harekete geçirerek taharetini .
yapar. (El-Kunye)

Def’-i hacetten fâriğ olduktan sonra Allah’tan gUnahlannın afvını


diler ve ni’metİMine hamd ^ e r. Bu hususda vârid olan şu duAyı okur:
«Hamd, bizden ezâyı’ gideren Allah’a mahsustur.»
Def’-i hacetten fâriğ olduktan sonra abdes't alır. Su bulamazsa te-
yemmüm eder.
Istibrâ anında abdMtll olması İçin böyle yapar.
P eg am b er (sallâllahü aleyhi ve sellem) helâdan çıkar ‫؟‬ıkmaz h e
men teyemmüm edCTİerdi; abd®t almadan önce belki ölüm gelir, endi-
‫؟‬esiyle...

Kimsenin İdrarını yanda bıraktımaz.


Hz. ^ e s (R.A.)’den rivâyet bilm iştir:
«Bir bedevi gelip mescidin bir köşesine i l e t t i . Sahâte: «Agır ol,
ağır ol!» diye bagırmca P g a m b e r Al^hisselâm şöyle buyurdu;
«Bıratan onu, idrannı yanda bıraktırmayın‫»؛‬
Nihayet bedevi bevlinden fâriğ olunca 'Allah’ın Resûlü (sallâllahü
aleyhi ve sellem) onu çağırdı. Ona m^cidlerde böyle bir şeyin yapıl-
, mescidlerin ancak İbâdet edilmeİCTi İçin yapıldığını ö g r ^
ti. Sonra ResUlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) bir kova (su) getiril-
m Kini emretti, alıp onun (adanan) idranna döktü.»
Hz. Peygambertin sahabeyi bundan i ş a s u u n sebebi ,udur;
Eğer onlar adamın idrannı yanda bıraktırsaydılar; bu, adama za-

( ٠) Umöma mahsus yerlerde bu hareket 8ak١


ncel١٥ır,
154 ŞİR’ATÜ’L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

rar verecekti. s<mr٥ , mescidin bir yeri kirlenmişti, ?ayet onlar adamı
durtursaydılar,٠hem adamın elbisesi, hem de mescidin birçok yerleri
bulaşacaktı.
iste bu sebeble AUah’ın Resûlü sahâbeyi, onu durdurm alarından
alıkoydu. (Çerhu’l-Meşârik)

Bwllni sa^a sola saçmaz. Bilhassa geceleyin buna dikkat eder. Ge-
celejdn suya da dalmaz.

Yerde açılan delikİCTe i le t m e z ! Çünkü OTası haşarâtın ve zarar-


lı a ra tıM a n n barınağıdır. Onlardan bir zarar gOrebUir...
-N a k l^ d ig in e göre, Sa.d bin Ubâde (R.A.). yer deliğine bevl et-
miş ve onu bu yiialen cinler öldürmüş... H atta dehkten şöyle bir ses
dujmimuş:
- i n reisi Sa’d bin u te d e ’yi biz öldürdük! Ona iki ok attık,
tam kalbine isabet etti!»

Durgun suya da 1 .1 etmez.


Çünkü Allah'ın Resûlü (saliailahü aleyhi ve sellem):
«Biriniz kat’iyyen durgun suya bevl etmesin» buyurm uştur.
Câbir (R.A) der ki:
،(Biri bilmeden belki 0 suda a b d ^ t alır veya yıkanır G iş e s iy le
Peygaml»r (s.^v.) bunu yasaklamıştır.»

Yolun oriasına da bevl rtilm ez (küçük abdest bMulmaz.)

tornam yapılan yere de bevl etmez. Çünkü Peygamber Aleyhlsse.


lam şöyle b u lm u ş la r d ır :
«Biriniz katiyyen hamam yapılan yere bevl etmesin! Sonra orada
yıkanamaz veya abdest alamaz. Çünkü ekseri vesveseler ondan ileri şe-
Ur.»
DEF.-1 HAc ETTEN S.NRA T A H Â R .E N M E K 155

Mecrâsı bulunmayan hamamlara bevl edilmemesinin sim şudur:


Belki etrafı bevil seltebiyle kirlenir. Ve orada yıkanan veya abdest
alan kişi, bu sebeble; (GuslUm olmadı, abdestim olmadı) diye vesvese
ve evhama kapılır. Onun İçin Peygamber (saliailahû aleyhi ve sellem):
«GenelliMe vesvâs (vesvese) bu jdizdendir.»
Buyurdular ve müsliimanlan bu babda kesin şekilde uyardılar.

Meyva veren agacuı altında abdest bozulmjus. Gölge olarak kul-


lanılan agacın altında da, akar suyu olan nehirinkenanndadaabdMt
tozulmaz.
Ama insanlann gölge olarak kullanmadıklan ağaçların altında
abdest bram akta bir sakmca yoktur.
Peygamber Aleyhisselâm buyuiTOUştur;
«Kim hâcetini, meyveli a ^ c m altında, yahut umumi yalda, yahut
nehrin kenannda yaparsa, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanlann 1‫ ﺀ‬٠
neti onun b e rin e nİMin « (Bostan‫؛‬

Kimsenin kapışında, umumi yollanla, mescidin arkasında hâc^l-


nl yapmaz.
H ajn^nlann otladığı merada da h â c tta i yapmaz, tesanlann otur-
dugu çimenlerde de abdestinl yapmaz.

IS T J N C A (٠)

Def‘-i hâcetten srnıra üç veya daha fazla .taşla tahüretlenir.


Gaye taharetlenmektir. E ğ r temizlik bir taşla da ifa ^ lir e e Eb٥
Hanife’ye göre caizdir, üç taştan az taşlarla Istinca edilemejfaeglhak.
kındaki hadis ona (Ebû Hanife’ye) göre, galib-i ehvala hami «lilml^
tir. Umumiyetle üç taştan az bir mikdarla temizimme mümkün obna-
dıgı İçin böyle buyurmuşlardır, drfl...
Çâfiî’ye göre, nehiy tahrime hami edilmiştir. Yâni tma gore temiz,
ilk hasıl olsa bile üç tastan az ile taharetlenmek câlz d e ld ir . Onun
İçin İm âm Çâfil şöyle dralstlr:
،*, Bu bahsi .kurken şu huaBsun göz OnOnde bukındiffulması gereMr: B in iz ,
bu eser senelerce V. senelerce evvel kalem, almmı. oldu٥undw ٠ g٥n٥n irakln ٠
şartlarına gSre yazılmıştır. 0 tarihlerin en ilmi, en aıhhf. en ileri eevlyede ve en rtıl،
temizlik yöntemleri bu kitapta anlatıldığı şekildeydi. GOnOmOze göre katall tatbik ٠û
olmadığını daş.nmek yanlış değerİOTdImelere aabeblyet verebilir. (Yayınevi].
156 Ş I E ' A İ - ISLAM (Seyyid Alizâde)

«Mutlaka ٥‫ ؟‬taş veya üç.-yanı olan bUjriik bir taş gereklidir. Hatta
M r-tan^lni terk edCTek taharetleniKe namazı câiz olmaz.»
(Tahâret yaparken) taşlan tekler. Çünkü Peygamber Aleyhisse-
lâm söyle buyurmuştur:
«ffim taşla taharetlenirse teklesin.»
Şu halde iki. tasla temizlenen klsi, bir üçüncüsünü. dörtle tem ide.
nen kişi de bir ^ in c is in i kullanması gerekir.

Kemik ve hayvan tezeği ile taharetlenmez,


ibni Abbas’dan '(R.A.):'.
«Cin gecesi, cinlerden bir topluluk Peygamber’e:
«Ey Allah’ın Resûlü, senin ümmetin kemik, tezek ve kuyruk ya-
ğmm kıkırdağı üe taharetleniyor. Oysa Allah onları bize rızık olarak
v raiştir.»
Ihye şikâyette bulundulai'. Bunun üzerine Allah’ın Resûlü (saliai-
lahU aleyhi ve sellem) bundan ümmetini nehyetmistir.

Kömür, kuru ot, çanak-çömlek kıngı ve sis (parçası) ile de tahâ-


J^lenmra.
(El-Hânîye’de) der ki;
«M unla taharetlenmek de mekruhdur.»
^ m u k ye bez parçaları üe de taharetlenmez. Çünkü bu, fa k irli^
yol açar. Kamısla.da taharetlenmez. Zira bu da basura yol açar.

Ta^an sonra hemen su kullanır. Yani istincâ yerinden yana çeki-


lir, suyu da kullanır.
Ondan sonra Besmele çeker, elini yıkar, sonra sağ eliyle m ak’adı-
na su ^ ı akıtır. Sol -elin parm aklan ile iyice OTar. N ^ â s e tte n hiçbir
eser kalm a^ncaya kadar, tertem iz oluncaya kadar, yıkar.
Kimisine göre, İçinde vesvese kalmayıncaya kadar yıkar ve ovalar.
KimiH «ûç kere jnkar» dedi. Kimisine göre de 'yedi kere yıkar.-NIka-
ye’de b^de anlatıhr.
DEF'-İ HÂGETTEN SONRA TAHARETLENMEK 15‫؟‬

Şunu da iy٤ bil ki: Ta§ ve benzeri şeylerle istincâ etmek sünnet,
tir. Ondan sonra necâset mahi’eçden dışarıya bir dirhm.'mikdannı. aş-
mamışsa, su kullanmak mendubdur. Bazılarına göre, a v ^ mahallini
göstermeden aşrımızda su ile istincâ etmek sünnettir.
Nehir kenarında dahi olsa, kendisini örtecek, kapataCak bir sey
bulamayan kimse, su ile istincâ etmejd terk edCT. Hatta avret mahalli-
ni göstere göstere taharetlenirse (kişi) fâsık olur.
Mak'adını su ile yıkadıktan sonra tahâret bezi ile silmek mendub.
dur, Eger tahâret bezi yoksa 0 zaman eli ile kumlanır. Hi‫ ؟‬damla kal-
mayıncaya kadar eli ile kumlanır.
Oruçlu kişi, taharet bezi ile kurulanmadıkça kalkmaz. Aksi halde
omcu bozulur. Bu sebebledir ki, taharetlenirken teneffüste bulunmaz.
Su ile istincâ ettikten sonra, henüz istinca yCTi kummadan ۴ ile٠
nirse, sahih ‫ ؟‬lan rivâyete göre, istincâ yeri necislenmez. Islak şalvarlar-
da da duruni ajmıdır.
Kim de, ta h â re tle n irk . parmağını dübürüne sokarsa, h a n abdes-
ti bozulur hem de omcu. Çünkü parmagı akıcı su damlalarmdan hail
olmaz. Çmnga yapıldıgmda oldugu gibi, gusül (yıkanmak) lâzım gel-
mez. (en-Nlkaye,- el-Braâziye, e d - l e r )
Ev^, taştan sonra su imllanmak basur hastahgına karşı olumlu
bir tedbirdir.
Tevbe sûresindeki:
،.Temizlenmeyi seven kişiler (dir onlar). Allah zlyad«iyle temizle-
nenleri sever.»
Ayeti nâzil olunca Peygamber Aieyhisselâm Kuba ehline sordu:
،،Allah’ın hakkınızda sena ettiği temizlik nedir?»
Cevab verdiler:
«Biz taharetlenirken hem taş hem de su kullanınzl!»

Taharetlenip giylndiktm sonra fercini hayâsızlıklardan, kalbini d


nifaktan beri kılm asliçin Cenahı Hakka duâ aler ve şöyle der;
،،Allah’ım, fercimi hayasızlıklardan, kalbimi de nifaktan sen koru!
158 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Aüzâde)

EUndeM k o k u ^ bertaraf etmek İçin elini yerdeki veya duvardaki


tOTlar İçinde iyice .valar.
El٠Kunye٠de der ki:
»Bu ovalama İŞ İ mendubdur. Elini yol veya kiralık duvarlarda da
sUebiUr.»

■ o|o ■
Namaz ve Boy (GusU!) Abdesti
Abdest alırken kimseden yardim bekleme.
Acizlik ve hastabk .imadan, abdest alırken kimsenin yalım ına
başvurmaz.
Çünkü kimseden yardim b e k le m en kmdi kendine aMwt almak-
ta büyük sevab vardır.
Hz. Peygamber’in (sallâllabii aleyhi've sellem) MugJre (R.A.)’dan
yardim taleb etmesi, bunun cAiz olduğunu bizlere ta’lim buyurması
içindir. (el-Bezaziye)

Elbisesinin İçine, vesvraeyi bertaraf etmek İçin su s e ^ .


Çünkü su serpmezse, sonra da bir yaşlık gOriirse, kendisinden Id-
rar ç ı^ ı^ n ı zanneder.
Ama daha önce su se^m lsse duram d٠ şir. Çünkü bUir kl. o yaş-
ilk sudandır, idrardan değildir. BOyleCe v ^ v ^ e n de kurtulmuş olur.
(Haberde vârid olduğuna göre) Allah’ın Resûlü (saliailahii aleyhi
ve s^lem) bunu yapmışlardır, istlbrâ bakımından b erk iten daha an-
lajnşh ve daha bilgin idi... öyleyse bu husustaki vesvese anlayışm az-
l ı ^ a n ileri g e lm e k tir.

Abdesttaı sonra zekerindai akan bir yaşlık gOriirae a M ^ in ٤ iade


eder.
Ama bu hal kendisinde çok olursa da, o yaşlık, bir su eseri midir,
yoksa idrardan mıdır, diye kestiremezse, ٠ zaman aldıraa^
Ama aM estten çok sonra (dursa, bilir ki o İdra^ır.

Abdest alırkra k ıb le e karşı döner ve dünya MAmını Çûn-


kü a b d « t alırken konuSmak m٠ nıhtur.
160 ŞİR’ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Sonra Ailah’ın ismini anar ve şöyle der: (Bism lllâhlrrahraânlrra.


hîm).
Eger Besmele ‫ ؛‬ekmeyip de (Lâ İlâhe illallah) yahut (elhamdiilil-
lâh) ya da (eşhedü en la İlâhe iliailah) derse sünneti yerine getirmiş
olur. (El-Kunye)
Hz. Peygam ^r (saliaiahU aleyhi ve sellem) buyurmuşlardır:
«Allah’ın adını anmayanın abdesti olmaz.»،
yâni, abdesti tam ve mükemmel olmaz, demektir.
Yalnız, Besmeleyi ne zaman ‫؟‬ekeceği hakkında ihtilâf etmişlerdir:
Bazılanna göte, istincâdan (ta h a re tle n m e n önce). Çünkü tahâ-
retlenme de taharetten (yani ab d e sttn )d ir...
Bazılarina göre ise, i s t i n c â l sonra... Çünkü istincâ anında avret
mahalli aşılır; o haldeyken Allah’ı zikretmek lâzım olmayacağı i‫؟‬in٠
d٠ ı olmaz.
Sahih olan: ihtiyaten 0 anda da Bramele şeker.
Peygamber Aleyhisselâm buyurmuştur:
«Kim ahdest alırken Allah’ın adını anaraa tiim lad en in i temizle-
miş olur. Kim de aMest alıp da Allah’ın adini anm azsa ancak aM est
âzâlanm temizlemiş olur.»»
‫ ﻻ د‬buradaki temizlikten m urat, abdestsizlikten tem izlik değilde
. a h l a r d a n temizlittir. Ç Ü İ Bramele ‫؟‬.ekmeden abdfât almak, a h
dratsizligi giderir. (Şerhu’l-Mesabih)

Önce bileklerine kadar (bilekler dahil) ellerini ü‫ ؟‬kere jnkar. Maz-


maza anmda, el-irak veya-dişin sanlığını- İzâle edecek herhangi bir
ağaçtan yapüan misvak kullanır, ihyk ve diğer -kiteblarda- böyle geçer.
EM Hanife (rahimehullah)’m fik rid e bOyledir. Ancak el-Irak ağacın,
dan ^ p ıla n misvakı taillanmak efdaldır. çü n k ü bu, kelâm ın fK âhati-
ni, lisanın talâkatini Intâc eder. Diş etlerini-gU zell^irir, ağızda koku
bırafanaz. İştah açar, dimağı anndınr. (Gül suyu ile ıslatarak k u l -
'm ak d ah aljd d lr.)
(Sadru’ş٠§ ^ îd ) ’in kitkbında şöyle .geçer;-
«Acı ağaçla yapılan misvak kullanmak: balgamı daha iyi.kesmffii,
göğsü temIzlemKi, y e m . hazmetmesi bakım ından daha Ijddlr.،،
Misvak‫ ؛‬Küçük parmak kalınlığmda, bir karış uzunluğunda, yaş
v e l o l ı n a h . B i l i n m e bir ağaçtan olmamalı. Çünkü zehirli olabUir.
MİSVAK KULLANMAK 181

Mlsvakmı kokutmaz ve esytmez... Daima yeni ve taze kullanır.


Misvak kullandıktan sonra, ağzını yazın soğuk su ile yıkar, kışın
S ic a k su ile yıkar.

Şu da tabiblerin fikridir:
Misvak, dile talâkat verir, sOze feskhat verir, göz bebeklerini gü-
zell^tirir, kalbe ferahlık verir. Nezleli ve kusmuğu olan kimse -de kul-
lanır. Salyası olan da kullanır. Agzı kurujren. göz ağrısı bulunan ve
‫؟‬a k ın tısı olan da kullanır (ki şifâyâb olur). (W“ meu’l-Fetâva)
kfisvak. abdestin önemli sUnnetlerindendir... Bu göröş. (zadü’l-
Fukahâ) ve Şeyhül İslâm’ın MeteUfun da anlatılanlara uygun dûğ
inektedir. Ağzı ijdce t^izleyebU m ^ ^İ‫؟‬in misvak tolllanmak (mazma-
za anında) sünnettir-.
İmâm Gazâlîîıin Ibyâ’da yaptığı şu tatoir. mlsvakm mazmazadan
(ağız jnkamasından) önce J^pılmasını icab ettiriyor. Çünkü mlsvatan
nasıl kullanılacağım beyan ettikten stmra şöyle demiştir:
«Misvakı kullandıMan sonm abdest almak İçin ^ u n ır. Bramele
‫؟‬eker, sonra eltai ü‫ ؟‬kere yıkar. sonra avucuna su alıp onunla ağanı yı-
kar.»
Yahut misvak bulamadığı mman ,pannakla(rla) a ^ ın ı tön!zl۴
Bu takdirde misvak kullanmış gibi sevab alır. Bu babda köylü-ş^ılrli
b i^ ir... (el-Hâüse)

Misvakı, dişlerin boyuna dogru d ^ ll de OTine d ^ r u kullanır. Da-


mak ve dili de iyice temizler. Jhyâ'da; ،،hem raine h ^ de boyuna doğ-
m kullamr» -der. Eger kısa ise enine d٠ ı kullanır. Enine d٠ ı kul-
lanmak efdaidır. Musannif (rahtoehullah) burada ‫ ﺟ ﺊ‬olarak rikrtt-
raiştlr.
Dfirer ve dlger kitablarda söyle geçer:
«Nasıl isterse öyle tolllanır: ister üst diçİCTden, isterse alt dişler-
den başlasın: ister rainden, ister boyundan, ister sagdan, I s - sol-
dan baslasın, fark etmra»
(Cami’ul-Fıkh)’da söyle geçer:
«Sünnrt olan: önce sağ taraftan, üst dişlerdra taşlamasıdır. Bon-
ra sol taraftan, alt dlslralra taslar. Srara sag taraftan, alt d l s l ^ r a
devam aler. Sonra agzın içIndeM damaga sürer. Sonra dilin dış kısmı-
nı ü s ttra ve aitten misvaklar.
F.: 11
162 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Kim sadwe dişlerin dj§ kısmım misvaklarsa tek sünneti yerine g e


tirmiş <dur.B

Uykudan uyandıkça dişlerini misvaklar. Çünkü Hz. PeygambCT


( s a i a h û aleyhi ve sellem) gece uykusu .Isu n gündüz uykusu olsun,
l a l d a n ş n d ı ğ ı zaman, mutlaka abdestten önce agzını misvaklardı.
Sonra, ^ a n ^ u k su ile, kışm dasıcak su ilejukardı. Misvakı, kulla-
nıldıttan sonra yıkamak sünnettir. (M«:mau’l-Fetevâ)
-Namaz ve k ırto t vaktinin dışında, açlık, uyku, ya da kokulu bir
şey ^ e k setebiyle a^zda- bir koku hâsıl- olurea, insanlara eza etme-
mek İçin ^ n e miCTak kullanılır. Agzmda m eydana gelen kokuyu par-
mak veya bir brale ^ d - bu da misvak yerine g ^ e r... (İm âra N eve
vi)
Namaza durarken misvak kullanmak d a (İm âm Gazâli’n in İhyâ’-
anda anlatıldıgına göre) müs٠ abdır. Çünkü R٠ ûlüllah (sallâllahü
aleyhi ve sellan):
«Misrak akabinde kılınan namaz, misvaksız klim an yetm iş beş na-
mazdan cidaldin» buyurm uşladır.
Yine söyle buyurmuşlardır:
«Ümmetime güç olacagmı bUm^eydim, onlara her nam azda mis-
vak kullanmalanm em ^ertim .»»
^ ٠ ٥ )'m 'serhinde'bu hadisi açıklarken şöyle demiştir:
Namaz kılan kimsmin ağız kokusımdan meleklerin rahatsız olma-
m alan İçin misvak' M lan m ak mUstehab olmuştur. Çünkü, rivâyet
rtundu^ıha göre, yazıcı .melek namaz' kılana yaklasır, ağzını a ğ a n a
k٠ ar...
Yalm٩ OTiçlunun zevalden sonra misvak kullanm ası m ^ n ı h olur,
‫ ؟‬önkü F٩٢g ı b e r Aleyhisseiam:
- ^ o n u n ağız kokusu Allah katinda misk kokusundan 'daha hoS.
tu n büyüm üştür.
Bizce ve m ailkattce kaböl edilen ve m ^ u r olan b'udur. B anlan-
na gare, mMcidde kullanılması m eknıhtur. Teştih’de . r ^ i l d l ğ t a e g -
le, bu b o y l i : Namaza kalkarkm misvak kullam im asım n m ٠ ıh ol-
m aa, kanama ihtimali oldu. 1 içindir. Brfki dişler kanayabilir ve kan-
la namaz kılmak câiz değildir.
dzhnda Peygamber Al٠ iss^âm ’ın nam az k ıla ık a ı (yâni namaza
ABDEST VE .U S Ü L .E KULLANIUCAK SUYUN İ T A R I 1.3

ballarken) misvak kuJlandıği naUedllmemlştir. Onun IçJn (her namaz


anında onlara misvakı rar^ e rd im ) sözü, her abdest anında, anlamına
hamledllmiştlr. Nitekim Ahmed ve Tab'eranl'nin: «Her abd»، tasmda
onlara misvakı e m ^ e rfim » rivâjretlwl bunu te.jdd e tm e k tir. ( M ^
bih’In b a ^ şerhlerinden)

San ve bakir çanağa abdest almaz. Çünkü melekler onlann k ^


kuşundan nefret edOT.
A bd^t snyımun mikdan:
b 'ît mud su ile abdest ahr.
Mnd: iki ntıldır. Her ntd: Bir (Men)in ^ n s d ır . Mm : yüz I
sen miskaldir. Bir mfekal: Yirmi tarattır. Bir ta ^ t: Beş a ş (a^rlı*
gı)dır.
Tabii bu, eğer tahâretlenmeye İhtiyâcı olmadığı ve m٠ t glym^l-
ğinde olur. Eger tahâretlenmeye muhtaç ise, ٠ zaman ona bir mud k4-
fi gelmez. Bir n td su ile h c k ^ e r , bir mud su ile de a b d ^ alır: o
(Mud)un bir n tlı Ue ayaklarım ^kM , kalanı ile de diger azMannı...
Şâyet mest gljdyorsa, o zaman bir n tıl su kâfi gelir...
(el-Huiasa)'da böyle geçer ve def ta' (ajmca): S u , mUstehabolan
husustur. Yoksa ille de bu kadar su ile abdest alacak d e m . d٠ dir.
Bundan fazla su kullanırsa tabii ki câizdlr.»

NE KADAR su tLE YKANIUB?

Bir sa’ su ile ^kandır...


Sa’ : Sdriz ntıldır... Peygamber Aleyhisseiam’ın bir mud su Ue a ^
dest aldığı, bir sa. su ile de jnkandığı Ilvâyet olunmuştur. lAkln rfdal
olan bir sa' sudan fazla su kullanmataır (gusülde). Ama yıkanan kim-
se vesveseye topdıyorea, o a m a n İhtiyâcı kadar su kullanır. (el٠H ul^
sa). Nitekim bu husûsu, Çerhü'l-M ^blh.de g ş n H٤ B n a'ln (R.A.)
şu rivâyeti te’yld rtm ek t^ lr:
a l P e y g ib e r (sallMahU a l . 1 ve sdlem) bir sa'dan 1 ^ ‫ﺣﺼﺎه‬
kadar (su ile) yıkanırlanlı^
104 ŞÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

öyleyse, m u k a d d im e anlatılan : «Bir sa’dan fazla su kullanmak


haramdır ve israftır, avret mahallini açmak gibidir!» sözüne itibar edil-
mez.

ihtiyaçtan fazla su kullanarak^sııyu israf etmez. Meselâ, abdestte


bir Âzâjn dört kere yıkamaz. Çünkü bu, şeytan aleyhillâne.nin iğvâ ve
v٥ v ^ in d e n d lr. Su kenarında .Isa dahi israf haram dır. Allah îsrâ
süresinde:
«israf te n le r şeytanların kardeşleridir!» bujnırmuçtur.

Güneşte ısıtılmış su ile, ne a b d ^ t a lırv en e d e y ık a n ır. Çünkü bu,


baalanna göre mekruhtur.
Hz. Peygamber (saüâllahü aleyhi ve sellem) Hz. Âi§e (R. Anhâ)
validemize ^ In ^ te su ısıttıgmda şöyle hitab etm iştir;
«Ey Humeyra. yapma bunu! Çünkü bu, baras h a s ta lı^ n a yel
açar.»
Hz. ^ e r (B.A.)'den de aynısı naklalilm iştir.
Dnret.de açıklandığına göre ittisad lı d ad an m ad an , biraz fazla su
kullanırsa m k ru h elmaz

Âzâlar (a b d ^ te ) üçer kere yıkanır.


Bu söz, üç kCTe yıkamanm sünnet olduğuna İşaret e t m e k t e
Ama başı mMh ederken bir kere m ^ h eder. Çünkü m eshi yeni bir su
üe üçlemek, (Tuhfe)’de anlatıldığm a göre, biree m ekruhtur.
ÇeAü'l-MKâbUı’de Ibni Abbas'm (R.A.) şöyle d«Jiği n a k l^ ü m iş-
tir;
« ^ g - r (salldllahU aleyhi ve abdest aldı: A zâiannı bi.
rer kere yıkadı. Başını da bir kere mesh e tti»
TaWI bu asgari haddir... iki kere yıkam ak efdaldır. Hele üç kere
jn k a m a k to e ld lr...
P e g a m te r (saliailahü aleyhi ve sellem) b i r e kere yıkam am n câiz
( d â u ğ ıu , iki kere yıkamanm efdal olduğunu, üç kere yıkam am n ek-
m el oldu^ınu ümmetine b ild irm e İçin, b u n lan n h ٠ ini yapmışlardır.
AĞZA VE BURNA s u VERMEK 1.5

(Yâni âzâlannı bir kere de yıkamıştır, iki kere de yıkamıştır, üç kere


de yıkamıştır...)
el-Kunye’den:
«Abdestte bir kere yıkamak rükün (farz)dır, iki kere ve üç kere yı-
kamak ise sünnettir.))
Bazılarına göre İkincisi sünnettir, üçüncüsü n a ille r . Bazılanna
göre bunun aksidir. Eger suyu israi etmemek İçin, yahut da seguMan
dolajn, ya da suya ihtiyacı oldugu İçin eger âzâlannı birer kere yıka.
yarak abdest alırsa mekruh olmaz; günaha da girmez. Ama dunun
böyle degilse günaha girer.
Bazılarına göre birer kere jnkamagı âdet haline getirmek mekruh-
tur. Aksi halde meknıh değildir.

MAZMAZA

Abdest alırken, ellerini Jdkadıktan sonra ağzına su vererek üç k ^


re yıkar.
Sonra burnuna su çeker (üç kere). Burnuna su çektikten saıua
-- ve burnunun içindekileri dışarıya çıkartır. Gerek mazmaza
ve gerekse istinşakda rıfk ile mübalâğa eder. (Yâni g e r^ burnunu ve
gerekse ağzını gereği gibi yıkar.)
Agıza su verirken suyu boğazına kadar ulaştırarak gargara yapar•
istinşakın (burna su çekmraıin) tarifi de şö y l^ r; Bunına 8U ^n
ijdce ‫؟‬ekilmrai ve sujmn (marine) kadar, yâni bunınun ^ım uşak y ^
rine kadar- ulaşması gerektir. Bundaki mübalâğa ire, suyun genire ka-
dar ulaşmasından ibarettir.
(Takriro’t'TcshM)٠de şöyle anlatılır:
«Mazmazada mübalâğa gargaradır; Istinşatta ise, buranda olan
n ^ nejd sUm kürm ^ tariki Ue dışarıya Çikaraaktır.»
Şemsü’l-Eünme’den: /
«Jtozmazada mübalâğa: Suyu bir yerden diğer ywe ‫؟‬ıkarmaktır.
Sonra, gerek mazmazada gerekse istintakta mübalâğa ise. her iki tahâ>
rette de (abdestte de, gusülde de) sünnettir.»
(Saat ٥ î-Katal‫)؛‬٠dm:
«Abdestte sûnnrttir,-gusülde — oraçlu olmadığı z a m a n - v٠٠l ^
dir.» Kunye’de l٠ le ç a lıd ır ...
166 §IR’ATÜ٠L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

«Bütün bunlarda.sagdan başlar... Ancak belâda değil... Helâyasol


ayağı ile girer, sağ ayağı ile çıkar.» (El-Mukaüdimetü vel-Bustan)
Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem.) bütün işlerinde sağ-
dan başlamayı severİCTdi. H attâ bir yerden bir yere giderken ve saçla-
nnı tararken bile...

.CTek abdestte, gerekse gusülde mafsallara da dikkat eder. Par-


maklardaki yüzüğü de kımıldatır, ki, su altına ulaşabilsin.

Başı mesh etmek:


Başınm hepsini tek bir su ile bir kere mesh eder. Bizde sünnet olan
budur.
' H a ^ normalken, s ^ u k yokkm, . r ülkemizde başı m esh etmek-
te istiabı terk edCTse ve buna öyle devam ederse günahkâr olur. Kun-
J^de de böyle geçer.
fattab: Her iki elini p a ra a k la n ile birlikte başın önüne kojnıp bil-
tün başı kavrayarak, kafaya doğru ç e k e k tir .
Sonra her iki parmağı ile kulaklarım mesh eder. Su mUsta'mel ol-
maz. ÇünWi tek su üe istiab ancak bu şekilde yapılabihr. Zeylei Wyle
d ^ i. Kolay olan da budur.
Kulaklan.da hemen aym su ile mesh eder. Yeni bir su almaz' on-
lan mesh ^ » k e n Bu husus gayet açıktır: Küçük parm aklarım ku-
laklann deliklerine k ^ ı p baş parm aklan da ü stten geçirir. Sonra avu-
cunu her iki kulağm üstüne sürer ki m eshin bittiği anlaşılsın
Boyan meshi:
Boyun mrahinde ihtilâf vardır:
B aalanna göre bu sünnet d e lid ir ‫ ؛‬m radub da değildir. Bazılanna
göre sünnettir. Kimisine göre ise m endubdur. Her iki elinin arkasıyla
kafanın bittiği yerden başlayarak hulkum a kadar (boynunu) mesh
^ e r . Hulkumu mesh rtm ek ise m etouhdur. (En.Nikaye, Tuhfetü'1-Pu-
kahA Öunyetü’l-Fetevâ)
ABDESTTE PAKMAK ARALARINI tYlCB OÖMAK 1.7

Gurre’yi ve tahcili uzatır. (٠)


BunJan uzatmak demek, suyu farz mahallinden daha lazla yerleı
re ulaştırmak demektir.
Alnının üstüne, pazımn ve baldırların yarışına kadar suyu ulaştır-
m akta beis ynktur.
Bu, mUsebbebi zikredip sebebi murad etme kabilinden mecâzdır.
Çünkü suyu farz yerinden yukanya ulaştıroıak (gune ve tahclle) se-
beb olmaktadır. Zira kıyâmette aMestin bir eseri olarak, müslfimanlar
ak alınlı (sakarlı) ve alaca ayakh (yani ayaklan nurlu) olarak haşr
edileceklerdir. Haber böyle vârid olmuştur.
Hz. Peygm ber (saliailahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurauşlar-
dır:
«Kim sakarini uzatmaya gücü yeteree, ya^ın.»
«Abdest suyunun ulaştığı yeriere hilye (ziynet) ulaşacaktnr.» (el-
îhyâ)
Ebû Ubeydc der ki:
«Hilye kıyamet gününde abdratten lötürü) meydana gelen g rla k -
ilktir, ‫ ؟‬ûnkü diğer ümmetlerden Muhammed (Aleyhisseia.m٠m) (imme-
tini ayıracak olan y eg n e fârika budur. Nitekim P e y g a m ^ A le y h le
lâ m :
«Size, başkasında bulunmayacak olan bambaşka bir sima olacak.
bujmrmuşlardır.
Bazılarına göre hilye: Cennett٠ i biirak-ve halhal (ayak bilezlgl)
dir.

Parm aklan hilâllamak (aralannı iyice o ^ k ) :


Abdest alırken parmaklan hilâllamak (aralannı iyice ogmak) da
sünnettir.
Bazılanpa göre ayak parmaklanm hilâllamak f a ^ ı r . (Et-Terşöı)
Parmak aralannı oğmanm süpnet oluşu, ^ a d a n s u p İçine
ulaşmasından sonradır. Yoksa ayaklan p am ak lan ve t^ u k la n ile Wr.
likte yıkamak faradır.
(El-Hulâ8a)٠dan:
«Elleri ve ayaklan yıkamakta sünnet olan, parmaklanlan -
ik t ır ...u

(.1 .u r r e ; Ssksr. Alin ‫ ﺀ‬٠‫ "اﺀ‬٠‫ ﺀ‬bı٥UM„ beyazlık. TahcH: A - - ‫د‬


168 ŞÎB'ATÜ’L ٠ ÎSIıÂM (Seyyid Alizade)

Hüâüamaga (yâni pemnak aralannı .ğmağa) gelince: Sol elinin


k ü ç i parmağiyla sağ ayagındaki küçük parmaktan banlayarak sol
a ^ n ı n küçük ^rm agm da bitirir.

Sakah ٠ğmak:
Saka٠٥ ğmak da sünnettir. Jmâm ESaracj der ki:
«Ba, I Yûsufa (rahimehuUah) g ö ^ i r . İmâm Muhammed’e
gare, bunu ister yapar, i s t e ^ yapmaz; abdföt alan kişi m u h a ^ ertir.
Üçüncü . a n i n arfmdan parmaklanm sakalm altından sokup üs-
tünden çıkarır. (el-Hulksa ve M - ٠ ürer)
(e».٠ kkaM)’den:
«Bıjnk fasa ise tahlili gerekmez; uzun ise tahlili ve sujnm dudak-
lara ulaştıniması vâcib olur.»
( . ٠NCTâza)’den:
«Uzun olsa bile vâcib olmaz.»
Hadis-i şerifde vârld olmuştur:
«AMe^ln ardından sakah taramak iaMrligi giderir.»
I ٠ mâme (R.A.)’den:
HZ. P eygam ^ (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
«Kim devamlı olarak sakalım tarakla tararea bütün musibet ve
belâla^an beti olur.»
Yine şöyle buyurdular:
«Kim ayafaa taranm a l»rea boğulur.»
Bir hadis daha;
«Kim her gece sakalınt tararaa, çeşitli imlâlardan muaf olur ve
Omril artar.»

Bütün bunlarda Allah’ın adını anarak ( B is iâ h irra h m â n in a -


him) der, aM tat bittifaen sOTra tevbe ve istiğfarda bulunur. Hz. Pey-
gamber A l e y h i s i n b u y u rm u ş la ^ :
«Kim güzel bir ab d « t ahp da: (Eşhedü en lâ İlâhe illâllah, vahde-
h ٥ 14 şmtke leh . ve eçhedü CTine Muhammeden abdühâ ve Resâlühö...
ABDESTTEN SONRA HAVLU İLE KURULANMAK 169

A l l i m m e d i minet٠tewâbîn... Vec’aini m inel'inûtetahtai) ‫د‬


se ona Cennetin sekiz kapısı açılır, dilediğinden girer.»

Abdest suyundan artan kjsımdan ayakta İçer. Çünkü onda muh-


telif hastalıklara şifa vardır...
Bu hususta ne güzel demişler:
«Ey gen‫ ! ؟‬E h lilik yurdunda Allah.a kavuşmak istiyOTsan abdrat
al ve abd^tten sonra ibrikte kalan sudan i‫ ! ؟‬Çünkü abdest suyunun
artı٠ ndan içmekte yrtmiş (türlü) hastalığa şifa vadır. Bu baMa şüb-
hen olmasın hl‫>>! ؟‬
(d.Haüse)’de bu babda Peygamber’in hadisi naki bilmiştir, o ha.
dise gCre, en küçüğü nefes darlığı olan yetmiş (türlü) hastalığa ‫ و‬fa
olduğu beyan edilmektdir.
Hz. Ali (K.V.) ayakta abdest artığım İçti; sonra dedi ki:
«insanlar a y a ^ su İçmejd h ^ k a la m a z la r. Halbuki (şu) yap-
tığımı Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem) (de) yapmıştır.» (el-
Buhari)

Havlu ile kU TU İanık:


Abdestten sonra kurulanmak da sünnettir.
Hz. Peygamberin (sallâllahu aleyhi ve seliraı) a b d e s tt. sonra ku-
rulandı^ bir havlusu bulunduğu rivAyet edilmiştir.
ResUlüllah (sallAlIahU aleyhi ve sellem) b u lm u şla rd ır:
«Kıyâmet günü kişi getirilir, a l i l e r i tartılır. Günahlan sevaWa.
n n ı tartar. Sonra yüzünü ve âzâlannı kunıladı^ huka (^ sk ir veya
bavlu) getirilir, sevab k e fe n e konur.»
Bu sebebidir ki, EbU Hanife (rahımehullah) gerek abdest. ve ge-
rekse gusiil ( b ^ abdesti)den sonra kurulanm a^ mekruh saymamıştır.
(HâlisatUl-Hakayık)

Abdestten sorira (abdesti İçin şükretmek amacıyla) iki ^ . a t (na


file) namazı kılar. Bu da abdratin AdAbındandır.
170 ŞİR’ATÜ’L - İSLAM (Seyyid A i d e )

Enes bin Mâlik (R.A.) der ki:


ResûlüUah (sallâllahti aleyhi ve sellem) Rabbii’l-izzet (Celle Ce-
lâlüh٥)d ra naklederek şöyle buyurmuştur:
«Abdesti bozup da a b d ^ ، almayan kişi bana ce£â etm iştir. Abdes-
ti - sonra aM est abp iki rek'at nam az kılmayan kişi de bana
cefâ rtmiştir.
AMesti ^ z d u k te n sonra abdest alıp iki rek’a t nam az kıldıMan
so n » benden bir dilekte bulunmayan bana cefâ etm iştir. Abdesti ‫ئ‬
duttan sonra abdfât abp i tt rek’a t namaz kılarak hem dini ve lıem
diinyası İçin benden nlyâzda bulunan kimsenin duâsını kabUI etmez,
sem, ben ona i etmişimdir. Oysa ben cefâ eden Rab değilim!» (el-
Mukaddimrtü’l-Gaznevlj^e vel-Hâüsa)

Uykudan kalkan ve e k e rin e dokunan kimsenin abdest alması


mUstehab olur. ResUlUllah ( s a U â i ü aleyhi ve sellem) bujmrmuştur;
«Sizden biriniz şayet zekerine (kamışına) dottınursa abdest akın.»
İmâm Şafiî der kl:
«Kisi avucunun İÇİ ve parm aklan ile zekerini (kamışını) tutarsa
abdesti bâtıl olur (b^ulur). Bir kadın da kendi veya baska bir kadının
fMcine dottmursa abdesti bozulur.»,
Ahmed bin'Hanbel der ki:
«P٠ gamberimiz’in (abdest alsın!) emri istihbab içindir, vücûb
İçin değil.»
Jmâmımız Ebû Hanife: ،،Abdesti bozulmaz!» dedi. Hadisdeki (ab-
dest) kelim^ini elleri yıkamak anlam ında kullandı. Peygamberimiz’in:
«Yemetten önce abdest ahnak fakirBği liertaraf eder» kavlinde olduğu
gibi... Yâni, yemekten önce el jnkamak, d em ettir buradaki aniam ı...
(Şerhûa-Mesâbüı)

Kadına dottınmak:
i Hanife’ye göre, kadına dokunmak abdesti - a z . Delil, Haz-
reti A le n in (R. AnhA) su rivâyrti;
«ResdlUllah (sallkUahU aleyhi ve sellem) bazı h an u n laru u öperdi,
sm ra namaz kılardı: abdest abnazdı.»
İmâm §afü ve A h m ^ dediler t t:
«Yabancı kadınlara dokunmakla abdest bozulur.»
GUSLÜN VE TEYEMMUm UN sün n etleri 171

Ateşin dokunduğu şeyden dolaj^ ahd«t alm ak:


üm mü Seleme’den (R. Anha):
«Peygamtoer (sallâllahü aleyhi ve sellem) kızartılmış kab u sa
(eti) yedi: sonra namaza kalktı: ahdest almadı.»
(el"Mesâl»ih)’in şârihı der ki: «Bu, her ateşin dokunduğu şeyden
dolayı ahdest almanın nesh edildiğini gösteren delildir.))

Yaglı şey yediğinde ağzını ,‫؟‬alkalar.


thni Abtes’dan (R.A.):
« P ^ g a m ^ r (saliailahil aleyhi ve sellem) süt i‫؟‬kl٠ sonra ağzını
‫؟‬alkaladı ve şöyle buyurdu:
« to u n yağı vaıdır.»
Bundan anlaşılıyor ki, her yaglı olan şey yendikten sonra agız yı.
kamak veya çalkalamak müstehabdır. Zira böyle yapmakla agızda ve
dişlerin arasında kalan y ^ k tanntılan bertaraf çilm iş olur... (Şer.
hu’U ş ü r i k )

‫ ؟‬irkin kokulanan ötürü elİCTi yıkar. (Yâni e i m yıkamaa da müs.


tehaM ır.)

GUSLCN (BOY ABDESTlNİN) VE TEYEMMÜMÜN


SÜNNETOER،

Cum’a günü, bayram günleri, arefe günü yıkanmak İslâm’da riin-


nettir. M ^âm e (kan aidım ak) dan .r a j n k a n m a k m ü sttoM ır.
Cünüb olmayan herhangi bir kâfirin de müslUman . u k t a n sonra yı-
kanması mUstehaMır. Şâyet cünüb ise yıkanması fardır, en sahih ri-
v â ^ göre...
Diğ٥ bir rivâyete göre, ihram İçin yıkanmak da müstehabdır. Müa-
delife ve Arafat١a vakf rtmek İçin, Mekke^e ^rildignde y ık a n ^ k
da m O ^ ıa b d ır.
Teşrik günlerinin üç gününde jukanraak, bir rivâyrte g ^ v ^ â tür
vâfı İçin yıkanmak, ayıldığı . m a n ddinin yıkanma« da m flat^aM ır.
٥ 1Ü yıkayıcısının yıkanmaa, erginlik çağma gelto çocuğun yıkan-
172 ÇÎR’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

ması. R . i b ٠Berâat, Kadr ve Arefe. gecCerinde yıkanmak, nahr (kur-


'ban) günü Mina’ya girildiğinde yıkanmak müsteliabdır.

Kişi nasıl yıkanır?


Besmele ‫؟‬e l i t t e n sonra guslün sünnetleri şunlardır:
Üç kere ellerini yıkamak... Sonra fercini (avret m ahallini) yıkayıp
üstündeki necâseti gidermek... Bedeninde (meni ve sair) bulaşmış şey-
leri - Siiretiyle İzâle etmek.,.. Namaz abdesti alil- gibi abdest al-
mak.. (Yalnız bu abdestte ayaklan yıkamayı erteler.)
i n i l d i ki; Bu, M'ûsa’nın Bbû Hanife’den yaptığı şu sözden bir ih-
tira ^ ır;
«Namaz abdesti alır gibi abdest alır; ancak başını mesh etmez.»
Y ^ e k İçin alman abdestten de bununla ihtiraz etmesi pek uzak
ihtimal d٠ ldir. Çünkü 0, elleri ve ağzı yıkam aktan ibarettir...
Sonra sujm başına ve sair cesedine, cesedinin sağından başlayarak
üç kere, sonra da solundan başlayarak üç kere aktarm ak...
Bazı fukahânın görüşü budur. (H ulâsa)’da ve diğer kitablardaiti-
mada şâyân, meşhur olan görüş ise., şudur:
Sağ omuzundan başlayıp suyu üç kere ak tan n ak ... Sonra sol omu-
zundan başlamak sUretiyle suyu üç kere aktarm ak.. Sonra da başına
ve sair c e s i e üçer kere su aktarm ak...
Şöyle de denilmiştir;
Yıkanırken sağdan başlar... Sonra başını jnkar, sonra sol tarafı-
nı... (Ez-Zâhidî)’de b ^ le kayd edilmiştir.
C ra^ini deride kir bırakmayacak şekilde ogm ak... Bu oğma İŞİ
b i^ e şart değildir‫ ؛‬mUstehabdır.
Kadm taşına üç kere suyu aktarır. Saç örgülerini çözmesine İÜ.
Z I kalmadan bununla yetinir. Saç diplerine su ulaşm ası şarttır.
ümmû Seleme (R. AnhA) Hz. Peygamber’e (sallâllahü aleyhi ve
sellan):
‫ ئ ء‬, saç örgüsü fazla olan bir kadınım. Cünüblükden yıkanırken
anlan - miyim?»
D ye b u ğ u n d a , Allah’ın Resûlü (sallâllahü aleyhi VİB sellem) şu
cevabi v e i :
*Başıoa ٥ ‫ ؟‬kere su aklarman kâfi gelir.... Sonra sair viicuduna su
~~ ▼e bOylece temizlenmiş oluj^un.»
SU BULAMAYAN KİMSE NE YAPAR? 173

Ama erkeğin sa‫ ؟‬örgüsü varsa, onun mutlaka ‫؛‬Ozmesi gerekmek-


tedir. Sa‫ ؟‬aralanna suyun ulaşması lâzundır.
Sonra yıkandığı yerden ‫؟‬ekilip ayaklarım yıkar. Eger bir tahta
veya bir taş üzerinde yıkanıyorsa 0 zaman bir kenara ‫؟‬ekilmesine İÜ-
zum yoktur. Çünkü tahta veya bir taş üstünde yıkanan kimsenin, ab-
d ^ t alırken ayaklannı gusülden sonraya bırakması câiz degldir. (Hu-
lâsa) 'da böyle geçer.
N ^ J ‫’؛‬nin fetvâlanndan şöyle naki bilmiştir:
Cünüblüküen jnkandıktan sonra namaz kılmak isteyen kimsenin
mutlaka abdest alması gerekir. Çünkü gusülden önce abdest almak
sünnettir: oysa ondan sonra abdest almak farzdır. Sünnet hiçbir za-
man farz y rin i tutmaz.
İşte bu iki kitabdan böyle nakl edilmiştir. Lâkin bu Şâyân-I kabûl
bir fetvA degil. Ç Ü İ Buhârt.nin şerhi ve diger mdteber kitablarda
açıklandığına göre; yıkanmadan önce abdest alan kimse. aMestinI boz-
madıkça, yıkandıktan sonra aMest alınasuıa lüzum kalmaz, o abdest-
le ist^igi namazı kılar.
Yıkandıktan sonra kurulanmak gerekir.

Su bulamayan kimseye gelince...


Gerçekten veya hükmen su bulamayan kimreye teyemmüm et-
mek mübah olur.
G erçekte su bulamamak nasıl olur? Yanında suyun bulunmajnşı
ve ondan bir mil (üçbin beşyüz arşın) m e s a fe oluşu ile olur...
Hükmen bulunmaması da şöyle oiur:
Su var; amma bir jnrtıcı hayvan raıa kendisini'^klaştımıjfor...
Yahut bir yere habs^ilmiş; çıkmasına İmkân o k ... Yahut elde rtebll-
mesi l‫؟‬in gerekli âletten yoksun...
Yahut .bütün bu imkânlar var (amma) kmdiSnin ya da arkadaşı-
nm susuzluğunu gidermeleri İ‫؟‬in 0 suyu kullanmalan gerekiyor... Ya-
hut su başkasının mUlMinde... Mislinden fazla bir f l ^ t i l m e k t e ...
Ya da onu almağa gücü yememekte...
Yahut yarah, ya da hasta oldugu.için suyu kullanmasına İmkân
yoktur... Kullandıgı takdirte helâk olmasından ya da hastalığı artma-
^ndan korkmaktadır...
Yahut hava ‫؟‬ok soguk... Cünüblüktöi o su ile yıkandığı takdirte
sogugun onu OldüTO^inden korkmaktadır...
174 ŞÎR.ATÜ.L - ISIAM (Seyyid Alizade)

Yahut haj^anın yanmda su var; arama ٠nu unutm uş...


Yahut bJr jro l^u ktadır; kar vaya buz bulunm akta yaranda... Ya-
hut suyu dm muş bir nehJrin yarandan geçmektedir... Yanjnda buzu
. taracak veyfL CTitebil«k bir aieti dahi olsa, o suyu bulmamış sayıl.
maWadJT (bir rivây^e göre).
Yahut uzun bir yolculuktan gelmiş ve kendisine suyun olmadığı
h a ^ rerilmiş...
Yahut yaranda bir emanet vardır; sujnın ardından k ^ a c a k olurea
٠ ٥man٠ ı z a y ld e n kOTkmaktadır...
İşte bu gibi hailenle 0 kişi hükm en su bulam am aktadır. Bu tak-
dirfe tejremmüme baş vurabilir...
Teyemmüm:
Biri yüz İçin, diğeri eller İçin olmak üzere iki d a rb ta n ib a ^ tir .
Bu, eğer yere vunılan eller, sürülmföi gereken yCTİeri istiab ^ebUIyOTi
laraa to y l^ ir... Aksi halde bir üçüncü darb (elleri topraga veya duva-
ra vurmak) gerekir, ki s ü riilm ^ gereken yerleri ijdce kaplayabilsin...
Yahıız. tey٠ müm edeblmesi İçin faraın vakti gim ırfidir. Ancak
bu takdirde temiz bir toprak, yah u t (tozsuz olsa dahi) b ir taş, ya da
toprak cinsinden olan tuğla, kiremit, saksı, dağ tuzu, tem iz bir şeyden
yükselen toz, kireç, kırmızı çamur ve b m ı r i şeylerle teyem m üm eder.
Bunlaım ü z ^ n e pam ıaklannı jram arak iki elini ıranır. Sonra hw
iki eilnl Jriizünün tümüne iyice bir sürer (bir kere).
T^emmıim yaparken namaz İçin yah u t tem iriik İçin n i ^ e t eder.
Cûnflblflk ve abdMt İçin diye ajnrmaz (teh âret d a li m i hepsi girer).
Kıllar çok <üsun-az olsun, onlarm diplerine tra u ulaştırm ak İçin
- sarf etm «... Yataız jdizünün derisini t<»la iyice istiab e t m .
çalışır.
Hkttk gözlerinin üstündeki kaşlarm altın-ı m esh etmezse, zâhirî ri-
vâyete göre, istiab şart olduğu İ‫ ؛‬ln, câlz olmaZ.
^ ^ m ü m edMken; yüzüğü, bileziği (varaa) m utlaka Çikannak
gerekir.
îstiab babında zannım n çoklugu- (artık oldu,^ tam am d ır kanaati)
kafi gelir.
Birinci vuruşla yüzünü mesh eder, d٠ iştik... Şimdi ikinci bir ١ra-
ruş ^ p a r , - a M a n n ı aralar...
Sonra sağ d in parm aklanm n aA alarim sol d i n parm aM annın lçi-
neyfffMftınr - h ^ iki cihetten de ^ m a k uçlarını aşm am ak s û ^ i
U e - öylece mrah eder.
SELAM VE BENZERİ miSUSLARDA TEYEMMÜM 175

Sonra sol elini, koyduğu yerden sağ elinin arkası lİMrinden l e .


ğe kadar u la ta ra k ‫؟‬eker.
Sonra sol elinin avucunun İçini-sağ kolunun İçine ‫؟‬evirir, onu bl-
lek kemiğine kadar uğratarak ‫؟‬eker. Sol baş paraiağmın İçini sağ baş
parm a.nın dışma uğratarak ‫؟‬eker; sag eliyle de. aynısını ya^r.
Sonra ellerini mesh eder (siler), parmaklannın aralarım OTBİar.
(Bundan maksad, tek vuruşla ber iki dirsege kadar istlabı başarabilir.
Eğer tek vuruşla bunu başaranazsa, yân! gii‫ ؟‬gelirae. 0 zaman iki ve-
ya daha fazla vuruşla başarmaya ‫؟‬alışır.) Nitekim imim GazAll Jhya’-
Sinda bunu açıklamıştır.

Allah’ı zikretmek, selâm .almak ve diğer hayırlı ve sevablı husus-


lar İçin de kişi teyemmüm edebilir.
ftn i .m er (R.A.) dedi ki:
PeygambCT Aleyhisselâm k ü ç i abdratini braarkra, muhacirle-
den bir adam yanından geçti ve kendisine selâm venli. Peygamb«
Aleyhisselâm selâmı aldı. 'Tam adamın uzaklaşacağı arada R esû ltu i
(saüâllahü aleyhi ve s e l l ı ) h ı « ı teyemmüm yaptı ve adamın s٠lâ-
mını aldı. Sonra şöyle buyurdu;
«Selâmınız, tahâret tendeyken almak istedi٠ m i . Myle yaptım»
Bu hadis gösteriyor, ki, selâm almadan konuşmak mekrahtur. Se-
lâm vemeden de konuşmak d ^ ru değildir.
Sdâm Allah’ın isim linden biri oldugu !‫؟‬in, verirken de alırken
de abdestli bulunmak mUstehabdır. Bu sebeblttllr ki, selâm vennek ve
almak bir nevi zikirdir.

Selâm ve benzeri hususlarda teyemmüm «lUir. Mushafa dokun-


mak, yüzünden veya ezbere Kur’ân otaimak, kabir ziyaret etmek, ölü.
lerl defn etmek, ‫ س ﺀ‬, kamet, camiye girmek, cam idn ‫؟‬ıkmak gibi hu-
suslarda da — su bulunsa bile— teyemmüm etmek câizdir. (El-Mu-
h it)’den naklen (En.Nikaye)’nin şahinde bu husus açıklanmıştır.
(El٠B»âziye)’de der ki:
«Su bulunduğu zaman bu dokuzdan herhangi biri İçin teyemmüm
câiz debidir. Şayet su yoksa bu maksadla yapılan teyramûmle namai
tolmak câlz olmaz. Ulemânın ç .ın lu g u n u n fikri budur..
176 ÇİR’ATÜ’L - ISLAM ( S e j^ d Alizâde)

Stt varken teyemmüm etmi§e. zaten tüm ajiraleı٠in ittifakıyla bu


maksadla yapılan teyemmümle namaz kılınmaz. Ama yukarıda saydık-
İanmız icra ^ e b ilir . (su olmasa dahi). Zevk-1 selimin gerektirdiği de
budur.
Aüâme’ye sordular:
»Muallim, mUcellid, tefsir yazıcısı, mushaftan (yüzünden) Kur'ân
okumak istey e ki§i> su olduğu zaman teyemmüm edebilirler mi?))
Şöyle cwab verdi:
«Ellerini jnkasınlar, sonra teyemmüm etsinler...»
(el-Ekr٠ î fetvalarından güvenilir kişilerden biri naki etmiştir).
Ben bunu mUcelledinde (şahsen) görmedim.

- O .
Namaz Hakanda
önce şu husus ‫؛‬J^ce bilinmelidir ki: tevhidden sonra en üstün ibâ-
det namazdır. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) sOyle bujmrmus-.
İardır:
«Allah, tevhidden sonra mahlükatına, namazdan daha üstün, daha
sevhnli bir İbâdet farz'kılmamıştır.«
Evet, namazdan daira sevimli bir İbâdet Olsaydı, melekler O İbâdet-
leri kafiyyen bırakmazlardı. Görmüyor musunuz, meleklerden bazıları.
riikUda, bamları siicUdda, bazıları kıyâmda, bazdan kuüdda (devamh
olarak) İbâdet etm ektirler.

Namaz îmanın alâmetidir. Kişinin mü'min oldugu bımunla anla-


şılır. Bir kâfir münferiden veya cemaatle namaz kıldığı zaman - o n -
dan tevhid kelimesi duyulmamış dahi o ls a - bize göre (mezhebimize
göre) onun mUslüman olduğuna hükmtllir. (el-Esrâr)

Namaz, mü’minin niirudur. Zira Peygamter Aleyhlsselftm şöyle bu-


yurmuştur:
«Kisinin namazı kalbinde nürudur; için iten dileyen kimse nur-
İansın.»

Namaz cennet anahtarıdır. Pegam ber Aleyhlsselâm b u lm u ş tu r:


«Namaz cennetin anahtarıdır.»

Namaz, dini yaşatandır. Namazın- ikamraiyle din ayaWa dtmır,


t e r k ile yıkılır. N itekm Peygamber Aleyhisselâm şöyle buyuımnşbur;
«Namaz dinin d ir e n ir ; ٠nn kim ikame te rs e , dini ikame etmi.
olur; kim de terk ederse, dini yıkmış olur..
178 ŞİR.ATÜ’L - İSLÂM ( S e j^ d Alizâde)

Namaz Allah’a olan İnancı ve yaklnl sağlam laştırır...

Bu hüjdik farizanın sünnetlerine gelince...


Namaan sünnetleri çoktur.
Birincisi: namazın ilk vakti ile son vakti arasında bir vakit ara-
maktır.
Meselâ, sabah nam aanı gales (gecenin son karanlığı) ile isfar (g&
cenin sabah aydınhğı) arasında talar.
Çimdi bunlann hangisinin efdal olduğu hususunu açıklayalım:
gafillere göre, tağlis (gecenin sabaha doğru olan karanlıgıjnda
talmak efdaldır. Yâni sabah namazı 0 vakit kılmır.
HaneflİCT de dahil olmak üzere, bazı bilginler, isfarın (gecenin sa-
baha karşı olan aydınlığı) efdal olduğuna kail olmuşlardır. Delil ola-
rak da Peygamber Efendimiz’in şu hadisini göstermişlerdir:
*Sabahı aydmlatınj Ç Ü İ bu, sevab batam ından daha büyüktür.»
İmâm Tahavi’nin tercihi:
Sabah namazına galeste (karanlıkta) baslar, isfar da (aydınlıkta)
bitirir. Metinde M latılşn da budur ki, Hasan bunu ih tiy ar etmiştir.
Çünkü bu görüş, hem tağlis h ^ de isfarm faa ietin e d air vârid olam
sahih hadislere uygun dÜ5m٠ tö lir. (Çerhü’I-Mesâbih)’de de bu mes’ele
böyle anlatılır.
Her iki § 1 1 ‫ ه‬te’yid eden hadisimin telfiki m üm kün olduğu icin,
m٠ yıh her i n i de zikretmiştir ve onlarm birine şöylece Isaret et-
mişftir.
Eğer d â a t i n toplanmasmı umujraraa ü e r . «Yahut kisinin. in.
sanlann göç gireb ilm ek leri n iste tte erken kılar» sözü ile de diğerine
işarrtebnistir.
Yazm ^ l e r kısa olduğu İçin g ^ (hava aydınlanınca) kılar. (Ta-
i güneş doğmadan.)
Musannifin bu tafrill, a r f h er ita hususda vârid olan hadisleri
cem’etmek, m ümkân oldugu kadar çeşith ^ rU sleri, adeti vm hile bir-
içindir.
a c a k gönlerde {^leni geç talar. Yân! yazın Sicak gUnlmde, ister
yalmz talsm, isterse ^ a a t l e talanlar, öğlen nam azını te ’h ir etmek
m f i s ^ M ı r . Zira p ^ g a m b e r Aleyhisselâm söyle buyurm uşlardır:
.ö ğ len i s o f t u n (yâni a c a ^ n te ’slri Ijdce sAkin olduğu zam an kı-
İKtNDt VE AKŞAM NAMAZLARI 179

lın). Zira sıcağın .iddeti cehennem kaynamasından (Ueri) gelmekte,


dir.»
Tabiî bu durum ülkelere göre deglşir.
(Sıcak günlerde) kaydı, tabii ki kış günlerini istisna etmek İçin-
dir. Zira kış günlerinde öğleni erken (yâni tam zamanında) .kılmak
mUstehabdır.

ikindi nam azı:


ikindiyi vakti g d ik te n sonra, henüz gün^ beyazhgını korurkm
falar.
Güneşin sararmasına kadar bfaemez. Çünkü ikindiyi g l e ^ ijd.
ce sararaıasına kadar tekletmek mekruhtur. Hem de keröhet-1 tahri"
miye ile mekruhtur.
Bu meknıh vakitte faldıgı zaman, farâeti (namazda okumagı) yi-
ne tam yapar. Çünkü kerâhet te’hirdaJir, vakitte d٠ l... (el.Kunye’de
böyle g^er.)
Ebfi Hanife»ye göre öğlen namazuun son vakti: ZevAl fey.1 (gölg^
si) müstesna olmak üzere, her şeyin gölgrai ifa misli oldugu zamandır.
İmâm Ebâ Yusufla İmâm Mııhammed’e göre, her şeyin gölgesi bir
misli oluncadır.
ikindinin ilk vakti: iki İmâma göre, öğlen vakti ‫؛‬Ikar ‫؟‬ıkmaz baş.
lar. Ebû Hanife’ye göre, gölge, z e â l gölgesi han‫ ؟‬, bir midi olduğu za-
man, öğlen (vakti) ‫؟‬ıkar: fakat henüz, iki misli oluncayadek ikindi
vafai ^ m e z .
Aralarında, sabahla öğlen arasmda oldugu gibi bir mühmel vakit
vardır: ki, bu vakte (her iki namaz arası) denir... (Tuhftü'1-^ıka-
hâ)
Lakin (eI"tnAye)’de der fa:
kBu (her ikisi arasında mühmel bir vakit vardır görüşü) sahih de.
gildir.»

Akşam nam azı:


Akşam namamnı ^ i n ^ battıktan sonra, hemen, vakit kayb٠ e.
den falar.
Çünfai o nama® gM ifaimek m ^ h t u r . . . Hem de k e l f t - i tah-
rimiye ile mekruhtur, (sahih olan rivâyrte göre). Ama yrtculuk V.
benzeri bir mazeretten dolajn oluraa başka.. ٠ zaman rndcruh 0‫ﺳ ﻞ‬
180 ŞİR’ATÜ٠L - ÎSLÂM (Seyyid Alizâde)

Namazda uzun okumak sUretiyle te ’hir etm ekte ihtilâf vardır. (el.
Kunye)

Yatsj namazı ‫؛‬


Yatsı namazuu gecenin üçte birine kadar erteler. EI-KudurJ’de
şöyle geçer:
Miistehab olan, onu gecenin üçte birinin öncesine kadar te’hir et-
m ettir.
Bu itt görüşü şöylece birleştirebiliriz: Birinci görüş kış gecelerin-
de bahis konusu olur: ikinci gOriis diger gecelerde...
(el-H١ılâsa)٠dan:
«Yatsı v a tti üç m erteb^ir:
1) Gecenin üçte birine ertöem ek miistehabdır.
2) Gecenin yansına kadar te’hir etmek m übahtır.
3) Gece yansmdan sabah v a tti girinceye kadar te ’h ir etmek
meknıhtur.»
Yalnız zajuf. yaşlı veya hasta kişilere bu durum ( g r e n in üçte bi-
rine kadar ertelemek) ağır gelirae, 0 zaman y a t s u i vakti girer girmez
h e m . (namazmı) kılar.

Şu üç vatttte namaz ttim am aya g a jre t eder :


1) G fin^ doğarken:
G û n ^ i t t mızrak boyu yükselinceye kadar (namaz) kılmaz.
Muhammed bin el.FadI (rahimehullah) d . ki:
«Kişi, güneşe bakabildiği ve gözleri kam aşm adığı müddetçe, 0 va-
tttte namaz kılmak onun İçin mUbah olmaz. Ama güneşe bakam az ha-
le geliree, 0 zaman namaz kılabilir.» (e!-Hulâsa’d a da bOyledir bu
mes’ele.)
2) Zevâl v atti; tt, bu gündüzün yansıdır.
Şunu da iyi bil t t ; gündüzün yansından güneş zAil oluncaya ka-
dar kerâhet vaktidir. Hz. Peygam ter (sallkllahü aleyhi ve sellem) gün-
düzün yansmda, gU n^ z ttl oluncaya kadar (göğün ortasından kaym-
caya kadar) namazdan n ^ y e tm iştir. Bu, o n lan n şu sözünden efdal-
dır:
NAMAZ k h jn m a s i m ek r u h olan vakI ^ r 181

«Zevâl vaktinde namaz caiz değildir... îstivâ veya tayam zama.


mnda da namaz câiz değildir.»
Çünkü namazm, İçinde düşünülebÜKegl bir zaman gereklidir. Oy-
sa zevai ve benzeri ‫؛‬eyler ani bir husustur; İçinde namaz düşünülebi-
lecek bir zamana kadar uzamaz ki onda namaz nehy^llsin. (el-Kun-
ye)

8) Güneş batarken‫؛‬
Bununla g ü n ^ ufuktan kaytolacagı zaman aldığı sekil (kimi-
zıİJk) kasd edilmetaiedir. ,
H ulâsa bu üç vakitte, ne fam namazlar, ne nafile namariar. -ne
de c e n a . namazı ve tilâvet secdesi câiz değildir. Ancak gü n ^ batar-
ken o günün itandi namazı kılınabillr. Hulâsa», diğer muteter fetvftr
lar, metinler ve şerhlerde bu husus böyle anlatılmı^ır.
Sâbibü’l-Kâfî söyle der:
«Bu üç vakitte nâfile namazı talınır; fakat mekroh olur.»
Sâlübü’n.NJkaye (Hldâye’nin sraünü serh ederken) demlsrir kl:
«Bu üç vatatte namaz câiz olmaz» sözü Ue sunu kasd etoistir:
' Faraların edası, tilâvrt sTCdesl gibi vaktinde ^ p ıla m a ^ n vkclbİCT,
vadinden fevt eden vitir namazı. Mekruh olmayan bir zamanda h a a r
olup da mekruh olan zamana kadar ertelenen cenaze namazı. Bunu,
Kâfî’nin sözü ve bazı (Vikaye)'nin şerhleri te’yld ^ e r.

Cemâatle namaz klimaya da dikkat ^eder.

0 .0
Eza n

E zani, sünnetleri:
Şunu iyi bilmelisin ki, ezan, (en-Nikaye) yazarjnın tercih ettiğine
^ r e , sünnetle (hadisle) sâbit-olmuştur.
Hz. PeygambOT (saliailahU aleyhi ve sellem) b u ^ d u :
rfsra - Bey« Makdise yüriitüldü^n» zam an C ebrâa AleyhlS"
selâm raan .ta d a , kamet gerirfl. Peygamber de Sne geçip meleklere
ve ‫ ﻷ ئ‬- ‫ ا‬enbiyâya namaz kıldırfı.»
n f f i w:
^ a n ٠ ma'rûf rû'yâ ile sâbit olmuştur. B ir gün Hz. Peygamber
(sallâllahü a l^ h i ve sellem) ashâbını topladı ve onlarla ezan husU-
sunda istisârede bulundu.
içlerin d e te a l a n ‫؟‬an tavsiye etti. Peygamber Aleyhlsselâm: «٠ ,
nasranflerindirl» bu٠j nırd^
M g . ‫ ﻓ ﻴ ﺊ‬namaz vaktinin «def. ile. İlân ^ m e s i n i söylaü. Pey-
gamber Al^hlSKiam ona da: «Bu yahudaerindirJ» buyurdu.
m ğer biri de: «Boru çalarak İlân edelim» dedi. B ir başkası « a t .
yakalım» dejdnce, ona da: «Ates m ecasiltain tapına ٠ dır» buyurdu.
Hulâsa, 0 gün bir karara varam adılar. Nihayet Peygamber Aley.
hlSselâm üzgün olarak döndü.
Sabah olunca AMullah bin Zeyd (R.A.) dedi kl;
« ^ Allah'm Resûlü! Rü’yâmda bir zât, gökten harem -i serifin du.
van üzerine indi; kıbleye karşı dönerek: ( i h ü ekber...) — ezanin
^ u n a k a d a r - dedi. Sonra biraz oturduj ayaga kalkarak ajmı seyi
otaidu. Yalnız bu def'a ita kere (kad kam etis salâtü) yü İlâve etti.»
Bunun f l ^ n e Peygamber A l^hisselâm ona:
«Sen bunu Biiaie öğret; zira 0 senden daha 'gür seslidir!» buyur­
du...
Hemen HZ. .m e r (R.A.) ayağa kalktı: «Ben de ajmısını gördüm.
EZAN VE ‫ﺪ‬ ‫ﺳ‬ 1‫لﺀ‬

Ne var ki, 0 bendrai önce anlatırken 8‫ ة ﺋ ﺂ ﺋ ﻲ‬kesmek ‫ * ﺳ ﻨ ﻼ د ئ‬dedi.


(Şerhü’t-Tahâvî)
B aalanna göre, ezani Cebrâll Al^hisselâm Hz. Peygambere getir-
di... Hatta Kesir bin MuCTe der kî: «Gökte Cebrail Aleyhlseiam ezani
.kudu, Hz. Ömer (R.A.) büe onu y e rd ^ duydu.»
Sâhlbü’n-Nikâye der ki:
«Bu rivayetlerin hepsi de dogru olabilir: zira aralarında herhangi
bir çatışma yoktur.»
Ezan:
Lügat anlamı, Jiam (bildirmek, iian etmek)tlr. c ٠ âb٠ı ‫ ر س‬Tev.
be sûresinde:
«Allah'tan ve KesûlUndcn insanlam (şöyle) bir Plâmdır...» bu^ır-
muştur.
Şer’î anlamı: Belirli bir ll&mdan ibarettir.
Bu kelime (te’zîn) k ö l d e n (fe’ûl) v e z n in d i, ^pfa, (teslim)
kökünden gelen (selâm) gibi...

Ezanin hfikmli ‫؛‬


Farz namazları ve Cum’a namam İçin ezan i n a k 8٥nn٠ lr.
(MUekked sünnet).
Bazılanna göre vâcibdir...
Evet, ezan faik bir sünnettir... Onu ancak ha^ rlı insanİM okur,
lar...
E l - Ü ’de şöyle geçer;
«Evlâ olan bu ezan İşini âlimlerin gönnestdir.» (Yâni e z ı OTilar
okumalıdırlar...)
El-Câml'de şöyle g ^ :
«Ebû Hanife’yi (rahimehullah) gördüm; hem akşam »anını oku-
yOTİardı, hem de oturmadan k ı e t getiriyorlardı... Bu, şunu göster*
mektedir: En dogru hareket, kameti de » a n otoıyan klm snin getir*
mesldlrl»

Ezan; okuyanım ve dinleyip de aynısını tekrar eden kimseyi ateş-


ten kurtanr.
‫ئ‬ ŞÎR’ATÜ’L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

Okuyan kimseyi kurtanr. Çünkü Peygamber Aleyhisselâm şöyle


b u y u ıa ş tu r:
٠Mûe٠ ln٠s e s i u s a d . y « e kadar, her yaş ve k u ran u n kendisi,
ne şâhitök y a p . msbetince m agftret olunur.»
D i n l e , ajmısını t k r a r d e n in ateşten kurtulduğuna gelince...
Bu babda birçok h a te r vârid olmuştur.
SalihİKden biri, Ziibeyde’yl (vefat ettiketn sonra) rü ’yâsm da gö-
rflr ve ona:
«Nasılsm?» diye sorar.
ZUbeyde cevab verir:
«Allah beni bağışladı.»
«Mekke ile M ^ e arasında su İçin kazdırdığın çukurlardan ötü-
ra mü?»
«Hajnr; onlar sahiblerinden zorla alınmış m allardı. Sevabı onlara
aittir...»
«^?leyse Rabbin seni ne sebeble afvetti?»
«İçki mMlisIndeydIm. Müezzinin ezan okuduğunu dujnınca, onu
dinlemeye ve söylediklerini söylemeye koyuldum. Bu sebeble Allah me-
!eklerine buyurdu kl:
«Ona azab vem eğl bırakınj Eğer şehâdet kelimeleri kalbinde yer
rtm ra^di, seklr anmda (bile) beni hatırlamaaJı.»
Igte böylece Allah beni teğısladı ve.arabdan k u r t i ...»
Eb l Fadl dan, bazı emirler hakkında buna benzer hikâyeler naki
٥ ٠ ٠

edilmiştir.
teman.dan da; saiim bin Ubâde hakkmda (B. Anhüm) bu nevi
hikâyeler livâyet «hlmlstir... (BavdatUl-ülemA)

Yfl^k bir r a e .ım a k ta . n ı n sünnetleOndendir. Çünkü


- erden okunduğu zaman ses daha uzak yerlere gidebilir.
Aksam e z ı hakkmda mesâyıh beyninde ihtilâf vardır. (el.Kun-
ye)

Parmaklannı kulakların deliğine koyar. Peygamber Aleyhisselâm,


B liai'ehlta^:
٠ Mâl. pramaklanm kulaklanna sok; çünkü bu, sesin daha
yûfaek i a a m saglar» buyurau.
EZAN KARÇILI&INDA ÜCRET ALINMASI 1‫ ه‬5

Kendini ( ^ a n .toırken) sıkıp yerma^ Ezandan âhirette m i f a t


alacağını hesaplar, dünyada peşin ecir düşünmez. Yâni kendi h ş u t p
lugıı ile okuyup Allah’ın rızâsını tahsil etmeye çalışır. (Çerhü’l-Mesâ-
bih)

Ezandan kasdı ve niyeti, sad^e halkı Hâkk’a dâvet etmek olur.


Kendisine tevdi edilen bu emaneti hakkıyle yerine getirir. Çünkü mü-
ezzin insanlann güvenini sağlayan kişidir. Onun ezaniyle namaz kı-
larlar, onun ezani ile oru‫ ؟‬bozarlar (akşamleyin), onım ezani ile oruç
tutarlar.
Onun l‫؟‬in٠insanlar bütün bu ibâdetlerini icra etm٠ te sadMeona
güvenirler. 0 da bu güveni kötüye kullanmamalıdır. Emaneti yerine
getimelidir.
Allah Nisâ sûresinde:
«Şiibhesiz Allab size, emaneti ehline veraenizi emrediyor» buyur,
muştur.

Vakitlerde müezzin muhajver kılınır.


Mticened’de der ki:
Ebü Hanife (rahimehullah) dedi ki;
«Sabah namazını, sabah vakti girdigi zaman: öğlen namazınn to-
şm güneş zâil olduğunda okur. Yazın biraz g ^ okur, ikindiyi (^inesta
tagayyürUnden korkmadıkça) biraz ge‫ ؟‬okur. Yatsıyı da (gökteki) b ^
yazlık gittikten sonra, biraz te’hir ederek okur.» (Ez-Zâhldi)

Ezan İçin bir ücret .şart koşulmaz.


Çünkü, gerek müezzinin ve gerekse İmamın yaptıkları bu dinJ hiZ"
met karşılıgmda ü c ^ almalan helâl değildir. Onun İçin bu şartı k ^
maz.
Ama onlar (yâni halk) onun İhtiyâcını b ild ik li İçin ona pare
toplajnp verirlerse, 0 da bunu alır. Bu, (önceden pazarlığı yapılmadığı
İçin) bir ücret sayılmaz; hediye sayılır. KadJhan’ın letvâlarmda böyle,
dir. Selef âlimlerinin asrında bilinen de bu idi.
Lâfan m üteahhirin âlimleri, İmâmet, ezan ve Kur’ân ögrrtmek gl.
bi hlanetlerin .ka^ılıgmda Ucrrt alınmasına cevâz v ^ iş le r tlr . Za٢
186 ŞIR'ATÜ’L - ISLAM (Seyyid AUzâde)

man inaanlan O ld u ğ u n d a n bu dinî görevler atalete uğrayabilir, en-


dişesiyle bu fetvayı vermişlerdir.

« H a ^ ales saîâtÎJ, derken, boynunu ve yüzünü saga ‫؟‬evirir.


«Hayye alel felâh» derken, sola ?evirir. Bunlar insanlara hitab oldugu
İçin, onlara d ^ r u dönerek okur (bunlan).
^ i l d l ‫ ئ‬: «Tek başına oldugu zaman boynunu ve yüzünü ‫؟‬evir.
m‫؟‬ye lüOTm kalmaz.»
Sahih olan rivâyete gOre, tek başına olsa dahi bu kelimeleri okur-
k ı sa ^ n a soluna dön». Çünkü bu, artık ezanm b ir sünneti olmuş-
tur. Hattâ ‫؟‬ocuğa isim koyarken okunan ezanda bUe böyle y a p ^ .

bir yerde sâbit tu tar, dönmez. Ancak m inarede oluma


başka
Sam sasında da durum a d id ir : AyaMarmı sâbit b ir yerde kıldı.
gı takdirde ezan duyulamayacagı İçin, döner ve I » n c e ^ n d e n başını
‫؟‬ıkanp (hayye ales salâh) der; sonra sol penceresinden başını ‫؟‬ıkanp
(hayye alel felâh) der.
r
Ezani agır agır okur, kameti süriatll okuyarak getirir.
Ezanla kamet arasında, yeme - i‫؟‬m ^ fârig oluncaya kad ar olan
zaman süresi bekler. Buna abdest almak da dahil olur.
El.Hulâsa'da şöyle geçer:
Müezzin ezanla kamet arasında b ütün nam azlarda, hattA akşam
namazmda dahi oturur. Çünkü bir uzım Ayet ya da ü‫ ؟‬kısa Ayet oku-
ma mfiddetl kadar, yahut ü ‫ ؟‬adim atm caya kadar durur. Bu, Ebû Ha-
nlfe’ye göredir. İmAm Ebû Yûsuf’la İm âm M uhamm ed'e göre (rahme-
tullahi aleyhim ecmain) hatibin iki hutbe arasında oturduğu kadar,
hafif bir celse ile oturar...
Yolculukta da, münferid olsun - cem âat !‫ ؟‬inde olsun (farketmez),
hem e ı okur, hem de kamet getirir. Çünkü Allah’ın Resûlü (SallAlla-
hü aleyhi ve selim ) şöyle buyurmuşlardır:
- çorak bir yerde ezan okuyup kam et g i r e r e k nam az lalarsa.
EZAN VE ik a m e t 187

m e le tir âe (ona) uyarat namaz kılarlar. Kim de r a n s « ٢٠ kametaJa


namaz talama, onunla beraber sadece iM melek namaz talar.»
Eger misafir her itasinl de terk ^erse m etolh olur, y a l ş kamet-
le yetinirse mekruh olmaz.
Mescidi bulunmayan köyde kim evinde namaz kılaraa onun hük.
mü tıpkı misafirin hükmü gibidir.
Ezana ve ikamete birer kişi görevlendirebilir. Biri ezan okur, dlgfr
ri imamlık yapar. Birincisinin izni olmadan diger biri kamet g e t l ^ r .
H attâ birincisi razı olmazsa mekruh olur. Hanerakde’nln tercihi
budur.
El-Brâzîye’nin fetvAlannda şöyle geçer:
«Kametin sevabı ezanmkinden fazladır. Onun İçin ezan ^uyan
kimse başkasının kamet getirmesine râzı olmadığı zaman, onun ka.
met getirmesi mekmh olmaktadır.»

Çamijd yaptıran, eger ehli ise, hem raana hem de İmamlığa hrar-
kesten evlâdırl.
§unu da iyi bil ki: camii yaptıran, ezanla imamlık arasında mu.
hayyenUr.
Her Ikl vazlfed toirden yapmaz. Musannifin sözündü de Wylean-
!aşılmaktadır. Ancak zarfiret hasıl olursa başka. 0 raman her iki ٢^
zifejd de birden yapabilir.
İmâm Gazâlî tbyâ’âa der ta:
«Ezan ve İmâmet baninde taş! muha^CT bırakilusa, İmamlığı
tercih etmelidir. Çünkü itastaln de fazileti vardır. lAtan h « ita varif^
yi birden yiiriitmek m٠ ıhtur. Mutlaka imam, müezzin o lm ^ a lı;
başkası yapmalı müezzinliği... Her ita v ie r jr i birden yapmak imkânı
bulunmadığı zaman, kişi imamhgı tercih etoelil Çünkü R s ٥«îllah
(sallâllahü aleyhi ve seltam) Bbd Bekr. ٥ mer (R AnhOm) ve diger
imamlar buna devam etmişledir.»
Ne var ki, imamlık daha mes’ullyetll bir g e v d ir. Manevi »ram -
lulugu büyüktür. Nitetam Allah’ın Resûlû (saUâîahû aleyhi ve sellem):
«imam damindlr, mörazin mû’temen (kendisine gfivenil٠n )dlı.
buyurmuslarthr. Şu halde fazilet sorumlulukla orantıhdır. d k â t ö l -
EnvAr’da da bu bahis böyle anlatılmıstır.)
188 ŞIR.ATÜ’L ٠ JSLAM (Seyyîd ^İzâde)

S a h a d a yolunu şaşıran kimsenin ezan okuması mUstehabdu’.

Ujnıyan H m sn in uyanması, teheccUd nam azm a kalkanın da uyu-


ması İçin, müezzin sabah ezanim ‫؛‬ok erken okur. Çünkü Hz. Bilâl (R.
‫ ) د‬Wyle yaparla^
Oruç tu ta n kimsenin de sahura kalkm asmı saglar bu...
ibni l ’ûd (R.A.) Hz. Peygaml»r٠in (saüâllahü aleyhi ve seUem)
söyle b u y u ^ g u n u rivâyet etmlstir:
«Birinizi, 8 ‫ ﻗﻶ‬1٠‫ ئ‬ezani satan saburandan alıkoymasın: Çünkü ٠,
ayataa olanınızı (İbâdet edeninizi) uytaiya döndürmek, uyuyanınızı da
uyandım ak İçin ezani ^ e okumaktadır.»
Buradaki ResUlUlIah Efendimiz٠in «uytaiya dOndiinnek l‫ ؛‬in» SÖ-
zUnden sunu anlıyoraz:
Gece teheccUde kalkan tamse biraz uyum ak ister... Y ahut gece vi-
tir nam aana kalkan tamse biraz-uyku kfötirm ek ister. O nun İşin oku.
nan ezan ona biraz olsun ujmmajn sağlar... Sırf bunım İşin o ezan ge-
ce otaınur.
Diger bir hadisde söyle buyurulm ustur:
«ibni Ümmi Metaûm ezan okuyuncaya kadar yeyin, işinî Çünkü
0, sabah vatai girdikten sonra, onu bildiım ek İçin (ezani) ofaır.»
Bu sebebledir ki, İmâm Ebû Yûsuf’la İm âm Şâfii sabah n a m a a
İçin otaman e z a ı , gMenin son y a rıs m d a -o k u n a b il^ in e kail olmus.
İardır.
Cevabimiz sudur: Hz. Bilâl (R.A.) onu, ancak vaktin girdiğini bil.
d irm k İçin degll de, uyuyanı uyandırm ak İçin yapm ıştır.

Ezana ve kamete İcâbet e tm e k :


Kamete de İcâbet e d e . Yâni, müezzinin d e d i , gibi der. Çünkü
h e ikisine İcâbet, h e duyan Mms٠ e vâcibdir. H a ttâ cünüb ve aybası
olanlara da. Ancak helâda ve cimâ’da olmamak sartı ile. o hallerde
I İcâbet e tm e ...
l ü ’ş-Şerîa d e ki:
«MûMzine İcâbet rtmek sünnrttir.»
EZAN VE K A S ^ ICABCT E - 188

İmâm'NCTevi’ye göre ise mUstehaMır.


Demek ki, kişinin, müezzinin dediklerinin aynısını tekrarlayarak
İcâbet e tm ^ i e k m e k te d ir ...
«Ajmısını tekrarlamak» tan murad, onun gibi bagırarak otaımak
demek değildir: sad«;e ezan okurken sOyl^klerinl tekrarlamaktan
ibarettir. Ancak rauezzin (haj^e ales salâh... hayye alel felâh...) der.
ken, dinleyen:
«Lâ havle velâ talvvete İllâ billâhı» der.
Çünkü müezzin, «haydin namara, haydin felâhaj» diye ba&np in-
sanlan cennrt yoluna ? a ğ lık ta d ır . «Çabuk felâh yoluna gelin» de-
mek istemektedir. Ona VKilecek en g ü d cevab, İşte, (lâ havle velâ
taıw ete i billâh) dır...
Bunun anlamı: Allah'm ma’siyrtindra ancak Allah’m izni ve mü-
saadesiyle kurtulabilir kişi... Allah’m tâat ve ladetine de ancak onun
tevflkı ile varabUir insan...
Bazılarma göre her ikisinin mânası da birdir. Çünkü istisna edatı
her ikisi İçin birden vârid olmuştur.
Tuhletü’l-Mülûk’de şöyle geçer:
Müezzin «hayye alel telâh» dediği zaman, dinleyen;
«Mâşâallahii kâne vemâ lem yeşe٠ lem yekSn = Allah’ın dilediği
olur, dilemediği olmaz», d » .
(Esselâtii hajmın minen .CTm) d ^ iğ i zaman, (d٠ ı sö^edüı.
gerçeği haykırdm) der.
(Kad kametis salâtü) dediğinde ise: «Allah onu (namaa) ayakta
tutup ve devam ettirsin» der.
Tâcü’ş-Şerîa’da der kl:
«Kamette de ajmısını yapar... Yalnız mü٠ in (kad kametis salft.
tü) dediği zaman, buna sözle değil de fiil ile CCTab VCTİr. (Yâni kalkıp
h ^ e n namaza durur.)

Ezani dinleyen kimse, meşgul oldugu İçin, ezan ve kamet emasitt


da konuşmaz, selâm verm ez selâm almaz, Ku^ân o k u y d . k ^ , (ca
mide . y o r s a kesmM) yiirayOTsa durur, fıkıh o k u t u - keser... i l
lâ s a müezzinin delklerine cevab verm ^ten başka Wr ite -
maz.
180 ŞİR.ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Hz. Aige’den (R. Anhâ):


«Kişi, e z i duyduğu zaman, o esnada yaptığı İş haramdır.)) (Ken.
disi bizzat yün . n e s i n i - r a a n ı duyduğu zaman — bırakırdı.)
m ^ â d a n Halef (rahımehuUah), bir kişinin şaJıidligini, ezan ٠ku-
nurken dotaima isi ile mesgul olduğu i‫؟‬in٠ r^ d e tm istir.
Zabiraddin’den sordular:
،(Bir kimse birkaç mescidden birden ezan duyarsa ne yapar?»
Cevap verdi:
«Yalnız namaz kıldığı mescidinkine İcâbet eder.»
Denildi ki;
«Her miiezzinlnkine u j^ a s ı ve onlarm dedlgini demesi vâcib
olur...» göre, yalnız ilk duyduğu müezzine İcâbet eder.)
İmâm El-Hdvani’nin görüsü;
« îcâ ^ t ayaMa olur, dille olmaz. (Yâni, ezani duyduğu zaman mes.
Cide gitmezse, dil ile İcâbet etse bile, İcâbet etm is sajnimaz. Mescidde
olan kimse, dil ile i c â ^ t etmezse gUn.aha girmiş olmaz!)»

Ezanla kamet arasında, rabbinden d i l e y e c . ! duâ etm ek sUretiy.


le ^ e r .
HZ. Peygambere (sallâllahil aleyhi ve sellem) salât ü selâra g ^
tirir ve 0 v i ile dua ^ e r .
Ç ü ezan bittikten sonra, henüz Hz. Peygam bere duâ yapma-
dan, d ilc in i Allah'tan istemesi sırasıdır 0 an. . n d a n sonra R ^ û lü llah
Efradimiz İçin şöyle,der:

٠
ABah'»m٠M٠ ٥»am nı^'e ve M nhammed.in âlîne .salât e ti Ey şu
I ٥
levletin
w leön ve tahnacak
kjlınacak elan nnam
a mazın
a a n sahibi bulunan ^AJlah’ımJ
l a h ’m î
l’e. ^ f l e ^ , farflett ve yüksek dereceyi ver, 0*na va’d i
.‫ ا‬Mahmuda kendisini vardu‫ !؛‬Çünkii sen - : d«tt٠
nM،Mİn١
E ZA N U K A ^ T ARASINDA NAMAZ KILMAK 191

Hz. Peygambe (saüâllahü aleyhi ve sellem) Kiyle duA edene §u


mübArek sözü ile büyük bJı vaadde bulunmuşlardır:
«KıyAmet günü ona (bu duâyı yapana) şetâatim vAcib olacaktır.»
BuhArl de bunu zikretmiştir...
Ezana dâvet denmiştir. Çünkü m ü^zin onunia halkı ibâdete dAvet
ediyor (‫؟‬agmyor).
(Tastamam) diye vasıflanması, efrAdını cAmI . A n n ı mAnI bu-
lunmasmdandır.
«Ayakta duran namaz» diye vasi bilmesi, kıyamete -kadar, her
türlü nesih, tebdil ve tağyirden korunarak dimdik kalacagındandır.
DuAda geçen (Ati) kelimesinin anlamı:. (ver) d ^ e ^ r . . .
DuAda geçen (el-Veslle) kelimesini, Resûlüüah '(sallAllahU aleyhi
ve sellem) Efendimiz‫؛‬.
«Cennette ٠, öyle bir mevkidir ki, ona ancak Allah’ın kullarından
bir kul nAil olacaktır. 0 tojlun ben olmasını isterimi»
Diye tefsir etmişlerdir.
Makam-I Mahmûd: Son derece övülmüş bir makam (mevki) d ^
mektir. Nitekim IsrA sûresindeki;
«ümid .b ilir e in j Rabbin seni bir makam.ı mahmUda gönderecek-
tir.»
Ayetinde'buna isaret edilmiştir.
(YAni bu makam öyle bir makamdır ki‫ ؛‬seni, bütün ^ e Jk ller ve
sonrakiler bundan dolayı, Oveceklerdir. Bütün yaratıklara bakıp şefftat
edeceksin. Allah'tan sefAat yetkisini d i l e y e l i ‫ ؛‬٥ da bu yetkiyi sana
verecek... Hemen herkes senin sancağm alfanda toplanacak...) tbni Ab.
bas (B.A.) bunu böyle tefsir rtmistir...

Her iki ezan arasında namaz kılar. (YAni raanla kamet amanda
demektir.)
Peygamberimlz'in bu baMaki bir hadisine s a ^ ı gösterarek kam ^
te de ezan tabir etmiştir. Nitekim R٠ ٥ lüllah ( s a ilA lli aleyhi ve sel.
lem) söyle buyurmuşlardır:
«Her iki ezan arasında namaz varfır. Her iki «an amamda namaz
varfır.»
Sonra üçüncüsünde: a l y e n kimse İçini. Irayunbı.
192 ŞjR'ATÜ’I. - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

E l l e s a i i n şerhinde der w:
«Bil hadis, ^ n l a kamet arasında nafile nam azı klimaya t^vJk
e t m e k t i r . , vatat sok değerli bir vakit olduğu isin, o vakitte yapıla-
cak duâlar, kılmacak namaz reddedilmez.»
Akşam nam aandan önce nafile nam azının kılınmasını, Ebü Ha-
nife (rahim ^ullah) su hadise istinaden m eknıh saymıştır:
Bureydetai-fclemi, R û lû U a h ’m (sallâllahU aleyhi ve sellem)
şöyle bujaırtuğunu nakletmiştir:
«Akşam namazmdan baska, her ezan (a d ın d a ) iia rek’a t namaz
TOrfır.»

Müslüman ezani duyar duymaz hem en kaltap abdest a lırv e


cemâate gider.
Bir rivâyet:
Kıyâmet gününde, yüzleri yıldızlar gibi parlayan bir güruh insan-
lar hasrolunacaklar. Melekler onlara:
«Sizin amelleriniz n ^ ir? »
Diye sorduklarmda, şu cevabi vermekler:
«Biz ezani duyduğumuz zam an h ş e n abdeste kalkıp nam aza ha-
arlanırdıki»
Sonra yüzleri ay gibi olan bir kavim h a ro lu n a c a k . O nlara da ay-
m s o n ı^ soracaklar, d r su cevabi veraıekler:
«Biz henüz namaz vakti gelmedOT abdest alırdık!»
Yüzleri güneş .gibi olan bir .taife hasrolunacak. Kendilerine som-
lan soruya su cevabi verecekler:
«Biz ezam mKcidde duyardıkl»
Selef âlimleri ve insanlan. b irin d tekbiri (iftitah tekbirini) kaçır-
- a m a n üç gün‫ ؛‬cemâati kaçırfıklarm daiseyaM gU n yas tutaT
İarfı...

BîrJükâyc ‫؛‬
EZAN BİTİNCE IffiMEN NAMAZA G İT İL İD İR 183

cemâate gitmemiş. Ertesi gün aym esnal birisinin hakkmda sahldlik


etmeye gelince. Hâkim şöyle diyerek sehâdetini reddetmiş:
«Sen ezan bittikten sonra hemen namaza gitmeyip kendi işlerin,
le meşgul oldun. Bir an İçin olsım, İŞİ namaza tercih etmiş oldun!» (el.
Ihyâ)

Y al^ , eger abdestli ise, hemen ezani duyar duymaz kalkar na-
maza...
-
Mescidlerin Faziletleri

Allah katinda en sevimli yer, mescidlerdir. Mescidlerin de en el-


daM, (0 m ^ i d l r e ) fable .la n Beytullah’tır.
(El-K٠٠c ) ٠den:
«Hiiraet bakımından en üstün m ^ c id ‫ ؛‬Mföcid-1 H aram ’dır. Senra
. i n e ’deki mescid, senra Beyt-İ Makdis’deki mescid... Sonra büjdik
camiİCT... S rara mahalle m ^cidleri.. Sonra daha küçük sokak mescid-
leri..
Sokak başındaki küçük mescidler derece bakım ından otekilerdöi
hafiftir.. Hattâ, eğer 0 mescidlerin hnam ve müezzinleri yoksa, onlarda
İ’tikâfa irilm ez.
B unla^an sonra evlerde edinilen mescidlerdir, ki, onlarda ancak
kadınlar 1’tlkâfa girebilir...»

MMCİdlerin stis ve nakışlarfan. re s im lid e n hâli olup sade olması


sünnettedir.

Jtecidin sal٠ u olmaz...


Güzler kamaştıracak büjdiklütte ve genişlikte mescidler yapıp
ü ^ ln m * kıyamet alâmetlerindendir.
Hz. Peygamber (sallâllahü a l c h i ve sellem), m escidlerin altın ve
diğer ş ^ l i l e süslenmesini ve m inarelerinin jdiksek yapılm asın, kıyft.
met alâmetleri arasmda saymışlardır.
ElHasen (rahımehııllah) d i ki:
«Pcgam ber Aleyhlsselâm Medine’deki m ic id i yapm ak istediğin,
fcj Cdnıdı Aleyhisseiam geldi ve ona: «Onu yedi arşın yükseklikte
yap; ٠ ٥ ٠ alfanla s i l s i l e , İçinde nakışlar yapma», dedi... (el-Ihyk)
ISCİDLERİN T E ILİN İ GÜZEL VE M I H YAPMALI 1.5

I s c i l r i beyaz toprak veya kireçlerle badana yapmakta bir SSI


kurca yoktur.

Musannifin anlattıkları, vCTâ (takva) bakımından rfdal olan hu-


sustur.
Şayet onun anlattıklarmdan başka bir tarzda, eyet bû^k ve son
derece SİİSİÜ ve ^izel yapılırsa, bu da câizdir, bizce bir sakıncası yok-
tur.
Zira Davud AleyhissClâm B٠ t-i Makdisi yaptı. Sonra onu saiey-
man A leyielâm tamamladı: gayet gUzel tezjdnat yaptı. Hatta kub.
benin üstüne Kibrlt-i Ahmeri (kımuzı kibriti) dikiverdi.
٠ zaman bu, son derece kıymetli bir şey idi: Uzak mesafeleri ra^
hatlıkla aydınlatabiliyordu. Yün e٠ ren kadınlar onlki millik m«al^
den onun ışıgmda rahatlıkla yün eğirebiliyorlardı.
Onun zikrettiği hadise gelince.. Onda §u ziyadelik de vardır:
«Minareleri uzun olacak, lâkin kalbleri imandan boş olarak.»
Kalbleri boş oldugu İçin ResûlUllah Efendimiz mtaareleri hoş gör-
memiştir. Yoksa bu, bizatihi minarelerin yapılması İçin d^ll.'..

Mescidi, kilitlerden (yâni kilitlenmelerinden) korur, - i d l e r kl-


htlenmez. Çünkü bu, bir nevi İçinde namaz kılınmasını önlem^tîr.

Mücessem resimlerden ve şekillerden, İşinmiş rnkll işlemelerdn


de mescldleri kOTur.

Temeltoi güzel ve muhkem yapar. Yapımında k ^ i ç kuUanır. K‫؛‬e-


rrate ve kalaslar kullanır.
Hz. Peygamber (.saliailahU aleyhi ve sellem) Talf’te (٠) putlann
bulunduğu yerde — 0 yer su üe yıkanıp tert٠ iz edlldl^n sonra —
mescid yapılmasını emretti

Yapılan camiye taş dilenir, yahut hasır döşenir. Sonra oradan ne


taş ne de hasır Çikanlmaz. Bir n ^ s i z toprak örerinde namaz kılmak.
J*J Trtf; SaMf kabilesinin yaşadığı yardir.
196 ŞIR’ATU'L - İSLÂM (Seyyid Allzade)

basiT ve benzeri şeyler üzerinde kılmaktan daha efdaldlr. Tıpkı kimse


nin yanlımmı i^emekslzin kendi kendine abdest almak gibi...

‫ ه‬AJl (K.v.)nin . 1 1 Hz. Hasan, hasır bulsa dahi toprak üzerin,


de namaz kıladı. ٠ na:
«‫ ئ‬. ^ y ٠ m ^ r (saliailahu aleyhi ve sellem) kamıştan yapılmış
hasır û ^ n d e namaz kılardıj sen neden kılmıyursun?»
Diye aırduklarmda §11 cevabi verirdi:
٠Hz٠^ ^ b e r i n §âhide ihtiyacı y٠w«r: benim ihtiyacım vardır.»

Ebû Talib’in oğlu Hazreti Ah (K.V.) yer üzerinde iki rek’a t namaz
kılıp şöyle derti:
«Eyyer.sâhld ol!»

Mfâcidin banisi veya mütevellisi devamlı olarak oraya kandil, ge-


tirip aydınlatır. Her gün temiz bir süpürge ile süpürür veya süpürttü-
rilr.
Ellasen d . kl:
« I c i d i süpüriip imar etmenin karşılığı, Hûr-i în'dir!»
Enes bin Mâlik (R.A.) dedi kl;
«Kim camiye bir kandil ko^m a, 0 kandil orada yandığı ve aydm.
!attığı mliddrtçe» meleMer ve arşm hâmilleri onıın İçin Allah’ta n mağ"
flret dilerler.» (gerhu’l-Huteb)

Sallhlerin ve peygamterlerin yattaklan yCTİer (türlüler), İçinde


1 - e iec e k cfimller olarak ittihaz alilmez. Çünkü bu' (usfli). yahu-
dilerin İş ve davranışlanndandır.
HZ. k (R. Anhâ)’dan:
R » ٥ lüllah (sallkllahü a l^ h i ve sellem) şöyle buyurdu:
«Allah, yahudi ve nasranilere lan et etm iştir. Ç ünkü onlar pey•
gam bedeıinin k a b l ^ n l - d ^tadiİCT. K abirleri m escld edlnmfr
yiD. B mi ‫سﺀ‬tam dan nehy^iyorom .»
SALIHLERIN türbeleri d KABUL edilemez ign
Hz. Peygamber bundan nehyetmişttr. Çünkü Ulah’a olan saygı 11.
birlikte ondan gaj^sine de saygı ve hürmet vardJT bund^. Bu ise gizil
şirktir. Çünkü Allah’tan başkasına İbâdet edileme. Allah’a yapılan
ibâdetlerde (gOsteris yaparak) 'başkası da ortak «lilemez. Bu sebeblfr
dlr ki. Peygamber Aleyhisselâm duâsında Allah’a şöyle yalvardı:
«Allah’ım, kabrimi, tapılacak put yapma!»
Ama salih kimselerin kabri yanında mescid yapmakta beis y ^ u r.
Hattâ onım türbesi yanında namaz kılmakta da bir satanca oktur,
.rad a yaptığı ibâdetieri Allah İçin yapar. Elde edeceği sevablarfan
bir kısmını da orada medfun bulunanlara bağışlayabilir. Ismall Al^-
hisselâm’m kabri. Mracid-i Haram’ın yanındaki (Hatim)drtlr. Soma
bu yer, İçinde namaz kılınan yerlerin en östünüdürl (§OThû’l - ^ ^ -
bih)

- -
Câm!ye Gitmenin Âdâb ٧ e UsUIIi

Evinden çıJap camiye gidinceye kadar attığı bütün adımiarın seva-


bı httaplanıp yaalır.
Kim daha uzaktan gelip uzun mesafe yürürse,' fazla adim atarsa,
sevabı da ona göre (böyle yapmayanınkinden) daha ‫ ؟‬ok olur.

Camiye namaza giderken gayet s ü n n e t ve vakar İçinde gider.


Bu hususta Allah’ın R e s i ( s a ü â l i ü aleyhi ve sellem) şöyle bu-
Olmuşlardır:
«Kameti duyduğunuz zaman namaza yüröyön ve s i n e t ve va-
kan muhafaza edJnJ K^maymJ Yetişebildiğinizi fahn, y e tiş e m e d i^ ,
ri (imam selâm p i k t e n sonra) ta m am a o n :» (e!-Meşârik)

Namaza gidmkm pannaklanm birbirlerine geçirmez.


Yani, namaza giderkra parmaklanm birbirine g ^ irm ek mekruh
Bajnhr. ٠ flnkü bu, namazda gerekli olan huşUyla bağdaşmaz. N am aa
çıkan am se sanki namazda İmiş gibidir.
Namaan dışmda pam ıaklan birbirine geçilmeğe gelince:
I bu, sırf oyun İçin olursa, jdne mekruhtur. Ama sırf dinlenmek
0‫لﺀا‬٠yahut bazı so file n yaptıklan gibi, jrtizU ve başı dizlere doğru eğ-
mek IçJn y a^raa, bunda bir beis ve ker&het yoktur. Yahut elleri otur-
mak mümkün olsun İçin dizleri üzerine kt^^arken bunu yaparsa jdne
U r s a k m c a s ıjiu r . (Çerhü’l-Mesübîh)
C İ Y İ K İR L E H M E Y E DKKAT ETMELtotR 199

önünden, arkasından, ûstünâen, altından, sagınâ‫؛‬m> scdıdan (bol


1»1) nür yedmnasjnı dilar.

Pabuçlannı caminin kapısjnda çıkarır. Altını iyice sUlp cami ka.


pisinin eşiğini todatmaz. k lr ir a ...
Camiye asla pabuçlarla girmez. Çünkü bu, terbiye ve sayp dı.1 bir
harekettir.

Bedenire ve elbise٠ l son derece t ^ z tutar.


Ebü’l-Yüsr der ki:
«Cünüb olan kime, namaz k ^ ttm ^ e n , camiye girebilir..
MUstahaze olan kadın camiye giremez. Çünkü caml^ klrleteWllr.

Camiye giderken sUslmlr, kokulanır. Cenâb.1 i :


،،Ey âdem oğullan! Her mescid 'huzdrunda riyntanizl abn (gl.
yin» bujmmıuştur. (El-A’râf sfiresi)

Abdestini alıp İçini temizler ve Mylece istiğfar ve tevbe İçin hazır-


lığını yapar.
Camiye girerken zikir ve dudda bulunmak İçin 1’tlkâfa niyet ^er.
«Cnıçsuz İ’tikâf olur mu?)١ demeyin. Çünkü nafile i’tlkA flarta^ç
yoktur.
Oruç ancak vâcib olan i’tikâflarfa olur: daha Once âdânmış l٠ti٠
kâflar gibi.
(En-Nikaye)’nin şerhinde d r ki:
«Nafile İ’tlkâf, kisinin camiye —daha önce adamadan- ItakAf
maksadiyle gimesidir: Camide kaldığı sürece m H 't^f olur. Camide
beklttJiği müddetçe itikâfa girenİCTİn revabı gibi ‫ ﻷ د‬ahr. Camiden
çıkınca i’tikAfı son bulmuş olur.»
Câmîn’l-Fetevâ'daM şu söz tamu t^yid eder:
«Camide yem*, uyumak m*nıhtur. Bunlarfan birini iatedlgl » -
man, î٠tikâf niyet eder. Niyet . i ğ i ramana kadar zikirle, namaal. me|i
gul olur, sonra isteğini y a ^ .»
I ş m .A f L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

Bu hususta âümler arasında fikir aynlıklan .!muştur. Asimda


u le m â n lhtuafı-da ümmet İçin bir vüs’at (genişlik, ferahlık) ve rah-
mettir..

Allahla-Res٥ lü (sallâUahii aleyhi ve sellem) bujmrdu:


.Cennet bahçelerinde (telca) yeyin, İçin.»
«Cennet bahçeleri nedir, ey Allah’ın Resûlü?»
Diye sorduklarında:
«M«adlerî» b u - u .
«Peki, ya yemek, İçmek?»
.OradaM yemek, İçmek; «sfibhânellahi velhamdfi lillâhi velâ İlâhe
îBâBahâ vallahû e k ^ ) ’dir»’ buyurdu.

Bvet, camiye giderken, Allah’ın yasakladığı şeylerden tamamen


elini çri‫»؛‬ek, son derece v r â ve takvâ İçinde olur.
,Camiye h u ^ İçinde, korkarak, Allah’a hamd ederek. Peygamberi-
ne saiatu selftm getiTCTek, Allah’ın 'fazl-u ihsânını umarak girer.
Peygamber Aleyhisselâm bujmrdu:
.Sizden biriniz mescide girdiği zaman şöyle desin:

‫اﻟﺜﻬﻢ ا ﻧ ﻎ ال آﺑﺮاب ﺛ ﻨ ﺒ ﻚ‬
«ABah’ım, bana rahmetinin kapılarını aç!»
Çıkarken de şöyle desin:

‫ﺀ‬ ‫ﻒ‬ ‫ﻴ‬ ‫ﺌ‬ ‫ﻛ‬ ' ‫ى‬ ‫ﺎ‬ ‫ﻗ‬ ‫ﺎ‬ ‫ﺷ‬ ‫آ‬

« A i ’ım; .flbhraiz ben senin I٥ tfü Ihsânından diliyonum»


Ztolriytfnin fetvâlarmda şöyle geçer:
Camiye veya eve girerken Söyle der:
«Rabbim, beni bereketti bir menzile kondur. Sen konuklayanlann
n h a y ırlısııa (El-Mü’minûn s٥ r«I)
HZ. ‫ ^ ؟‬g a m ^ ( s a i a h ü aleyhi ve sellem) kraıakladıgı bütün
erlerde bunu okurlardı.
CAMİDE LÜZUMSUZ D İ A KELAM K O N U Ş U IIZ 201

Kadı, imam, Sadra’l-lslâm Eb٥ Yüsr dedi td:


«Bunu çok defa dnedim ve birçok faydasını görd'öDi» (٠J-Cct، .
hir)

Camiye girdikten sonra, kerâhet vakti ise zikir yapmadan. degUse


namaz klimadan ajmimaz. Çünkü tehıyyettt٠l-mfâcld (camiye sayp
nama.) sünnettir.
Bu namaz, henüz oturmadan kılınacak olan iki rek’at namazdır.
İmâm Nevevi der ki:
«Bu namaza niyet etmesi §art deldir. Farz olsun, sünnet olsun,
iki rek’at namaz kıldı mı kâfi gelir.»
Musannifin ifadKinde buna İşaret edilmektedir. Onun a n l a t ,
daha efdal ve elâdır. Fürû kitablannda antetılanlar ise şöyl^lr:
«KİŞİ her gün mutlaka bir kere tehıyyetül-mracid namazını tal.
malidir...»

Camide konuşmaz... Hele camide dünya üe ilgili olan lüzumsuz


şeyleri hiç konuşmaz.
Hz. Peygam ^ (saliailahü aleyhi ve sellem) bildirtil:
«Ahir zam ana ümmetimden j^le insanlar olacak M, m««٤dlew
gelip, halka olup oturacaklar. Zikirleri dünyadan itaret olacakj salan
onlarla oriırmaymi Çünkü Allah'm onlam İhtiyâç yoktur!.
Eserde,, «mföcidde sevablar, hayvanların otu y«likl^ gibi, yene•
cektir» diye vârid olmuştur. Bu, takvâ yolunu tercih edenlere verilen
hükümdür.
Amma, isin fetvâ cihetine gelince...
(el-Hazane)’de söyle der:
«Mescldlerde dünya kelâmı edilebilir‫ ؛‬her ne kadar evlâ olan Al.
lah’ın zikri ile mesgul olmak ise de...»

- i d d e diinya san’atlanndan hiçbiri icra edilmez.


(enNIkaye’de) der ki:
«».C idde kitab (Kuriân) ö r t m e k câizdir.»
2.2 ŞIR.ATÜ.L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

BJr-mualUmmescldde . t u n p Allah rızâsı İçin öğretirse, bunda bir


safanca y b k t ı Ç Ü İ bu, seab ı.m û cib bir İştir. Kendi istifadesi İçin
- hüküm yine böyledir. Amma ücretle öğretirse, ya da başkası
İçin yarama (ücret karşılığında) m ekruhtur: zarUret halleri miistra-
na...
T e i ğ e gelince.. Bunu mescidde kafiy y en kimse yapamaz. Jbni
Sdeme der ki;
« ^ e r kendisini, hayvanların ve çaıu k lan n şerrinden korumak
İçin bu İŞİ m ^ i d d e yapama sakıncası yoktur.»

‫ ؟‬TCuklan ve delileri-camiden !ıraklaştırır.. Camide ahş-veriş yap-


maz. ; ) ، ٠:
(el٠Hazane)'den:
«Camilide nîkâh kıjraak müstehabdır.»
Z a h i r a d l bunun aksini iddia etti.
Camide yemek, İçmek ve ujnımak c â i^ ir. Bu, yalnız 1’tikâfa giren-
lere mahsus değildir.

Selef âlimleri camide yellenen kişi hakkında ih tilâf ettüer.


٠ B aalan ((bunda bir sakınca yoktur)) derlerken, diğer bir kısım
ailmİCT de söyle dediler:
«Camide yellenmez! Böyle bir seye ihtiyacı olduğu zam an dısanya
çıkar.»
Sahih olan da budur...

Caminin İçinde kimseye kılıç çekmez, Jdiksek sesle bagırmaz, kim-


ra ile mtinakasa ve mücadeleye kalkısmaz.
H٥dd-i kazf ve hadd-i surb, haddi ham r gibi cinayetlerin ceralan
(mracidde) tatbik edilmez. Çünkü 0, Allah’ın e٦ddir. B u .gibi seyler İçin
insa e l e m i ş t i r . 0 , ancak zikir ve tâ a t İçin yapılm ıştır.

Camiler her Cum’a günü ud ağacı yakılarak kokulandırılır, kapı-


la n t e i e n i r . İçinde ticaretle uğraşanlara: «tAllah ticaretin i kazançlı
tataasınî»; jritl^ni arayanlara da: «Allah yitiğini sana buldu٠ ^ın!»
diye b ^ d u a e l .
Bunlar hakkında hadis vârid olm uştur.
ÇİRKİN KOKU İLE MESCtDE G İ D İ I I Z 203

Mescldde tükürmez; hasırlarma. kilime ve (varaa hablatma da)


tüküraez.
Şayet tüküriik görürse elbisMiyle (mendili ile) alır,
Hasırlann altına da t ü k l e z . y i t da ( b u l d . tükürük ve
ealreyi) gömûverir.
Zarûret hâlinde mecbur kaldığı zaman, hasınn üstüne iü rm e s l,
altına tükürmföinden e v H . Çünkü hasır mracidden sayılmaz, (el.
Kunye)

Caminin İçine sümküroez... Başının !‫؟‬inden ^ le n ş٠ leri camljre


saygı göstermek İçin yutar. Ya da dışan ‫؟‬ . ıkıp atar
Taş veya ot gibi seylerl,camiden ‫ ؟‬ıkarmaz. Ama süpüTCTek toz ve
benzeri seylerl' dışarı ‫ ؟‬ıkanr. Kişileri rahateiz edecek şeyler de ‫ ؟‬- ikan
.lıp atılır
Mescid yatmak İ‫ ؟‬in karargâh yapılmaz.

S<^an - sarmısak gibi seylerl jdyip ‫؟‬Irkin kotal ile mMcide gelmez.
Çünkü onlara ‫؟‬irkin ağa‫ ؟‬tesmiye . m i s t i r . HZ. Peygamber (sallW-
lahU aleyhi ve sellem);
«Kim onlan (soğan ve »rmısağı) yeree, asla mescidimize ^klaS"
masın» bujnırmustur.
Yine söyle buyunır:
«Mutlaka bunlan yemeniz, geretayorsa, iyice pişirerek ٥ld٥ril٠ ve
onlara pıresa da katıverin.»
Birtakım insanlar, insanlarm toplantı yerlerine de s^ a n , saraı-
sak kokan ağızlarla glinmemesini uygun gördüler. Bu hususta ٠ ٠ ٠
İantı yerlerini camilere kıyas rttiler. Koltuk vesair ‫؟‬irkin kokulan
olanlar da böyledir. (§erhu’l-Mesâr!k)

Cami toz ve Oriimcek aglanndan temizlenir. Her zaman temiz V.


pâk tutulur.
204 ŞtR.ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid ^ i a d e )

Cami «V olarak, kabJr'oIarak, yol olarak kullanılmaz. Çünkü ora-


da ikamet etmek (gece yatmak), içinden geçmek mekruhtur. Mutlaka
g^mek icab diyorsa 0 aaman ba§ka.
Mecmau’I.Fetevfi’da der kl^
«Fazla Sicak havalarda caminin dammda namaz kılmak da mek"
ruhtur. Bu çok-defa vâki olmaktadır. Maalesef insanlar bu hususta
gaflet içlndallrler.»
Cemâate Namaz K ١
!manm FazHeti

Müslüman, cemâatle namaz kılmajn bJr fırsat ve ganimet bilir.


Çünkü cemâatle namaz kılmak, kat kat sevab ve mükâfatlar kazandı-
nr. AjTica Allah’ın nzâsım mücIb .lur.

Bu hususta en b ü y i ve kalabalık camileri seçer. Bu husus, eğer


yatonlık ve uzaMık bakımından birbirine eslt c a m ilin bulundu^! ye-
rin ^ a a n d a ise, bOyledir...
(Mö٥yet٥٠l-Mi«t‫ )؛‬der kl:
«KİŞİ eğer Ikl mescide komşu ise, hangisi daha ‫ا‬
^der. Eger aym tarihte yapılmışlaraa, evine hangisi daha
gider. Bu hususta da eşit isel», ٠ zaman avam halk m u h a b i r , Isr
te ^ ^ n e gidebilir. Fakat fakih (bilgin), cemâati az olana gldw; kl, sa-
yesinde oranın da c ^ â a t i sualsin.»
(e!-Ku٥ye)’den;
«KİŞİ, k n d i mahallesinin m u id in d e namaz kılar.»
Cemâati az olsun-çok olsun, fark etmez, .s e l d i n ü ^ n d e hak.
kl bulunduğu İçin orada namaz kılması efdaldır. Başka caminin ce-
m tetinin .oklugu ve llml buna . g e l olmamahdır...

Ezani d u y a b il, kimsenin c٠ ftati terk . « i n e i verilmez.


Cemaatle namaz kılmak sünnet-1 m O - ^ l r . öylesine - r t l l
w r sünnettir ki, eğer bir nahiye ehli onu t » k ederse, . l a m k a ş al.
lahla çakışılır. Zira o, İslâm ş e â lr ln d ^ r . Onlardan (insanlartan) W-
ri bunu özürsüz terk edere^ ta ’rfr (bir nevi ceza) g ^ k lr . şahldligi ka-
i olunmaz. Ona karşı iftkayd kalan komşular, imam ve m ü «rin g٥٠
naha glmılş olur.
Bu hususta verilmek c«anın . a a ٥‫ ؛‬kamçıdır...
208 ŞÎR.ATÜ’L İSLÂM (Seyyid A i d e )
٠

t m ı önce saflan düzelttirir, ondan sonra namaza girer.


Nu'man bin Beşîr («‫ د‬.) der k i :
«Namaza kalktığımız zaman, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sel-
k ) saflanmızı düzötirdi. Saflarımız iyice düzeldikten sonra tekbir
alırfı.»
imam İçin sünnet olan, önce cemâatin saflannı düzelttirmek, son-
ra tekbir almaktır. (Çerhul-MesAbih)

Cemâate ^ e n klgl, önce Idrinci safi doldunır. Yalnız birinci safa


^ m e k l٠In cemfiatin boyunlarını adımlamaz. (Cemâati yararak ileri-
ye gltm«.) ٠ safta açıklık bulurea baçka. (Yukarıda geçmişti...)

^ f i a t b o p ve l u z d a n hiza alarak saflarım iyice Siklaştınr.


lar, ^ in le ş tlrirl« . Hz. Peygamber (saliailahU aleyhi ve sellem) bu-
^ rtu :
.Saflranızı perçlnleylnl Edenlerinizi birbirine"iyice yaklaştırm.
B ^ jnlarfan hiza alini Nefelm y ^ ’-l taidretnde elan (Allah) a kasem
ederim M, s ^ a n saf arasından siyah küçük koynn gibi girer.» (§er-
hul-Mesâbİh)

Tek ^arak safin arkasında dum az. Rükû’u bekler. Eger biri g ^
Itae ne âlâ; grimezse birini yanma çeker, p u t safa girer... Hlşâm,
Muhamm^’den böyle naki etti.
( K u n y e ) ! yaran der kl:
d olan da" budur.»
Smra p u s٠ ne İlâve etmiştir:
«Yalnız basma durması zamanımızda daha evlftdır. Çünkü avam
bu hususta câhildir. Onu p ı n a çekerae namazmı İfsâd edebilir.»
E . ٠ !dl’den:
«Saf ^ u p a biri girerken, orada namaz kılan irisi ona yer
ajaraa. nama, ttald o l ı ^ n k û o anda Allah'tan baskasma b a p

Bu, saf bltlslk halinde oluna b ö y l i . Safta bos yet ve açıklık


varken, yalnıa basma duraası mekruhtur!
İMAMLIĞI. S ü n n e t i e n i y i b il e n y a pa r 209

Safta boş yer varken, kendisi o saftan a ^ bir C«J ٥ dııımas.


Yukarıda Peygamberimizin: «Şallarınızı perçtoleyin!» hadisi g^-
misti. Bu hadisin hükmüne riayet etmesi gerekir.

tmamlık yapmağa kim daha lâyıttır?


Cemâate İmamhğı, içlerinden sünneti (hadisi) en iyi bilen yapar.
Çünkü sahâbe (R. Anhüm) devrinde hadisi en iyi bUen, en âlim kisi
sayılırdı. (Burada hadisi en ijd bilenden murat, fıkhı en iyi bilendir.)
«Sünneti en iyi bilen» sözü, hadiseolansaygıyıifadeetmek İçin-
dir. Fıkıhta eşit olurlarsa, o zaman Kur’ân’ı en iyi .*uyanlar imam-
ilk a p a r.
Yâni, cemâat arasında bir fakih var; Kür’ân’dan ancak namaz câ-
iz olacak kadar bir sey biliyor... Bir de güzel ezan okuyan var. o da.
namazı sahih olacak kadar fıkhi ma’lûmata sahib... Çimdi hangisi
imamlık yapacak?
Ebû Hanife ve Muhammed’e (rahımehullah) göre; fakih olan...
Çünkü namazın bütün hususlannda fıkha ihtiyaç vardır. Kırfiet
ise namazın yalnız bir rüknünde gerekmektel.
Ebû Yûsuf bunun aksini iddia etti. Bu hususta vArid olan bir ha-
disi delil gösterdi...
Ancak onlar su cevabi verdiler:.
Sahâbe asrmda herkes faklhdi... Fıkıhda eşit olduklan takdirde,
tabii ki en iyi.okuyanları öne g^ip imamlık yapar. Fıkıhta fittiler:
Çünkü umumiyetle yaşlarını almıs bir halde miislüman oluyorlardı.
Kur’ân okumasını öğrenmeden önce fıkhı (yâni nasıl namaz kıİMak-
İannı) öğreniyorlardı. Çimdikl zamanda durum tamamen tersine...
٥ nce küçükken Kuriân okumasını öğreniyorlar; sonra dini m ^'el^
leri...

Sonra, en ilk kim hicret etmişse 0 imamlık yapar... Yâni fıkıh ve


kırâette esit iseler, o zaman kimin Once hicret ettiğine bakarız ve onu
İmamlığa g^iririz.
H icret:
Mekke’nin fethinden önce, Mekke'den Medintfye geçmektir... Kim
daha önce hicret etmisse, tabii kiserefçe ve degerce o daha yüksektir.
a ı. ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Mkke’nin !.in d e n sonra hicret İnkıta’ ettigi İçin biz buradaki


(hicret) kelimesini manevi alanda yorumluyoruz: Nefs&ni arzu ve he-
V&Î tem&yûllerindOT kurtulmuş kimse demektir. Onun İçin birçok fa-
Mbl« bu kelimrain yCTine «el-evre = takvâca en ileri olanp terimini
kullanmışlarfır.
Musannifin böyle zikretmesi, hadisin lâfzma riayet etmek, birde
tthicrrt» kelimraini mânaca daha da çUmUllendirmek içindir...

^ r a , yaşça bû^ik olan...


Eğer bu hususta da eşit iseler, o zaman ahlâkça rai güzel ve üstün
olan...
Bu hususto da eşit isrfer, s^ ca en üeri olan...
Bunda da esit iseler, yüzce en güzel olan... (Yâni, gece namazını en
çok talan...)
Eğer bunda da eşit olurlarsa, elbisesi en temiz olan... (Çünkü bu
nitelikle c٠ âatin ^.almaşını sağlar...)
Eğer bütün bu vasıflar iki adamda eşit ş^ilde ise, 0 zaman ara-
lannda kuria çeküir. Yahut craâat ikisindn birisini tercih eder...
(Mi’racü’d-Mrâye ÇCThü’l-ffidâye)

Şunu da i^ bilmek . g ^ i r kl, bütün' bu vamflar iM kişide cem’


olduğu zaman,-İmâmet İçin çetasmeleri d٠ ru olmaz.
Ebü’d -^ rtâ (R.A.) Resûlflilah’ın (sallâllahU aleyhi ve sellem)
söyle bujnırduğunu nakletıniştir:
«Cemâatin, kendilerine namaz . kıldıracak bir imam bulamaması
yüzünden birbirlerine girmeleri kıyamet alâmetlerindendir.»

Kisi, hâkim durumda olan klsiye imamlık edemez. Ancak mUsaa-


de «lerse baska... (Yâni bir vali, yahut vekili, ya da ev saliibi eğer na-
maz sahih olacak kadar bilgisi varsa, başkası ondan daha bilgili olsa
bile, İmamlığa 0 geçer.)
E ^ kendisi buna ehil değilse, 0 zaman müsaade ettigi kimse g ^
İ M İ CEMÂATE NAMAZI HAFÎF VE TAM KILDIRIR 211

çer. Çünkü izin almadan İmamlığa geçmek d a^nlık ve küskünlüklere


y٠l açar. Oysa cemâatin g a y ^ dağıtmak d . , birleştirmektir.
Ne var ki, İmamlığa takvâca üstün olan g irilir.

imam cemâate namazı hafif ve tam kıldmr.


Namazı hafif kıldırmak, kısa ve orta sûreleri okumakla ve me’sûr
olan duâlar sûretiyle kırâeti uzatmamakla mümkündür. Cemâati bez-
dlnnemek ve kaçırmamak İçin bu hususa d i^ a t edilmelidir.
«Tam kıldırır» demek, «ta’dîl-i erkânına riayet ^er» demektir.
Ta’d‫؛‬l-i erkân ma’lfimdıır: Namazın rükünlerine ve sünnetlerine
riayet etmek, rükû’u ve secdeyi hakkiyle'yapmak, gerek rükâda ve ge-
rekse secdede üç kere mâhut olan teşbihleri otaiyuncaya kadar bekifr
mektir.
Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) herkesten daha hafif
namaz kıldırırdı. Lâkin riikünlerini ve sünnetlerini tam yapardı.

imam cemâatte bulunan en zayıf, hasta ve ihtiyarlannduromunn


da nazar-ı dikkate alır.
‫ ؟‬nükü Allah’ın Resûlü ( s a l i a h ü aleyhi ve selira) g٠ le bu^ır.
muştur:
oBiriniz cemâate namaz kıldırfığı zaman, h i e i . Çünkü İç.
lerinde hasta, güçsüz, yaşlı ve ihtiyaç sahibi - f e r vaıüır (imluna.
bilir). Ama biriniz kCTdi başına talaraa istediği kadar nzatsuL»
Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem) bir çocuğun ağlama,
sını dujdu ve namazı hafifletti.
Yine ResUlüllah (sallâllahU aleyhi ve sellem) buyurtu:
«Kim cemaate namaz taldınrea hafit namaz kddıremj çünkü ar.
kasında hasta, yaşh-ve ihöyaç sahibi vardır^
(B u ra ^ kadar Şerhü’l-Bfeşârik’tan alınarak nakl٠ lmistir.)

imam, Sğjmde cemâati Wraz bekler.


Çünkü o vatat İş vaktidir.
212 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

(El.Kunye)’den:
«imam ve müezzin, mahalle halkı toplandıktan senra muayyen
bir şahsı (kim oluma olsun) beklemez.»
.® ildi kl:
«Müezzin, şeninden emin olmak İçin huysuz olan kişiyi bekler.»
Tabii vakit müsaade ediyorsa..,.
«Mahalle halfa to p la n ia n sonra)) sofinde, cemâatin toplanması
İçin müezzinin kameti biraz geç yapmasımn câiz olduğuna İşaret var-
dır. Nitefam bu husus (El-Hu!âsa)’da açık olarak ifade edilmiştir.
Ne var kl, bu beklejdş, müstehab olan vaktin geçmesine yol açma-
mahdır. Nitefam musannifin (biraz) sOriinde buna İşaret edilmekte
dir.
İmâm GazâM !hyâ'da der' M:
«Canâati beklemek amaciyle namazı son vaktine kadar bekletme
mell. Bilâkis vafaln evvelinin fazilettai elde etmek İçin hemen kılmak
lâamdır. Bu. çok c ^ a t t e n de uzun okumaktan da efdaldır.))
^ i l d l M:
«Onlar (ashâb) Ikl faşı hazır olduğu vakit bir üçüncüsünü tekle-
mezlerdi. Çünkü müstehab vaktin fevtinden korkariardı.»
Bir yolculuk ranasında (h a^ y o lc iğ u olabihr), R^ûlüllah (sal-
lâUahû aleyhi ve sellem) sabah namazına, ta h â e t maksadijde gojik-
mistt Onu beklemeden, Abdullah bin Avf’i (R.A.) fine geçirdilr ve on-
lara namaz kıldırdı. Hattâ', Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sel-
lem) birinci rek’ata yetişemedi, c ^ â a t selâm verdifaen sonra 0 rek’atı
eda etti. Ashab:
«Vaktin geçmesinden korktuk, ey Allah'ın R^ûlü!»
Diye özür beyân edince'Resfilüllah (sallâllahü aleyhi ve sell®ı):
«tyi yaptınız: tste (böyle d u a la r d a ) .böyle yapnuz!» buyurdu‫؛‬

Namazdan sonra imafa cemâate h a ^ r duâ eder.


Yân! imamlar arasmda bilin® me’sûr evrâd ve duâlan ofaiduk-
ton sonra bu duAjn yapar.
imam yalnız kendi nefsi icin duâ etmemesi İçin, « c ^ â a te duâ
eder» demiştir. Çünkü İmamın yalnız kendi nefsi İçin duâ tm esi mek-
nıhtur.
Onun İçin, duft )»parken, «Allah'ım, bizi bağışla!» diyerek cemi
faillanmah: «teni tegışla» diyerek duAyı yalnız k®di nefsine
SIKIŞIK VAZİYETTE İKEN NAMAZA DURt^MAZ 213

«Kanyetti’I-Fetevân’da der ki:


«Ardında sünnet ( n a - ) olmayan namaa k ı l d . zaman, imam
yüzünü cemâate döner. Sünnet olan budur. Ama hizasında kendisini
ge‫؟‬mi§ bir vaziyette namaz tolan biri varsa 0 zaman dönmez..
El-Hnlâsa'dan:
«Sabah ve ikindi nam aanı kıldırdıktan srara. kıbleye kar‫ !؛‬otura.
rak bekler.»
Hz. Peygamber (saüâllahü al^h i ve sellan) buna Md’at .tramljie
etmiştir. Lâkin zâhir olan bu, mutlak değildir. Zira imam iT -L e y s
(El-Mukaddime)’nin şerhinde Eb٥ Hanile’den (rahimehullah) naklen
şöyle demiştir:
«imam namazdan sonra cemâate dönüp duâ eder. Eger cemâat er-
kekse... Eger cemâat kadın ise, kıbleye karşı oturarak dua eder..
Eb٥ ümâme (R.A.) anlatıyor:
Denildi ki:
»Hangi duâ daha makbuldür?»
Cevab verdiler;
«Gecenin SCKI kısmında, namazlann ardmda yapılan duai» (Çer.
hü’l-Mesâbih)

Abdest bozma İhtiyâcını hissedenin cemâat namaa:


Küçük abdesti (bozmajn hissedip)' sıkışan, def’-i hâcetl (şiddetle
hissedip) sıkışan, ayaklarım mest sıkmıs kimse, (hiss^tikleri) ezâ zâ٠
ü olup rahatlanıncaya kadar namaz talmazoar).
HZ. Peygamber (saUâllahü alch i ve sellem) buyurmuştur;
،،Namaza haşlandığında, biriniz de،’-I hkcete sıkısıraa, Oncc del’.i
hdcetini yapsım»
El-Hulâsa’dan:
«Küçük abdest I z ^ a y ı hissed«!, ya da del’.l hâcetl gelra kişinin
o halde namaza dunnası mekruhtur. Şayet durorsa ve 0 hdll namaz,
dan meşgul ederse, namazı keser. E ^ o hâliyle namaa kılaraa ekiz
olur, fakat kötü davranmış sayılır. Bu hai kendisine ister namaza naş-
larken ânz olsun, ister namaz dahilinde,, fark etmez.»
214 ŞÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyj^d Aiizâde)

Öğle zamanı çok acıkmışsa ve açlığa tahammülü yoksa, önce öğ-


le y^eğln! yer, sonra namaz falar,
Çünkü aç aç namaz kıldığı zaman namazdan huzursuz olur ve ma-
nevi zeykl alamaz. Nitekim Peygamherimiz bu hususta şöyle buyurmuş-
tur:
«Namaz başladığı zaman, birinizin sofrası kurulmuşsa, Once yeme,
ğîni yMİn: yeme, bitirinceye kadar acele etmesin.»
İşte bu gibi ahvalde, namazın vakti geçmemek şartıyla, cemâati
t»k etmek CÂİZ olmaktadır. Bir şartla: Eger bu durum kerâhete yol
a ç m ıy ^ ogle, ikindi ve yatsı namazlan gibi... Ama. kerâhete yol açı-
o r s a . 0 zaman önce namaz falar, sonra yemeğini yer: Akşam namazı
giM...
Ama açlığa tahammülü varsa, o zaman önce namaz falar, sonra
y i v i n i yer. Namazı, y ^ e k veya herhangi bir şey İçin geciktirmez...
Nitfam câbir (R.A.) Hz. Peygamber’den (sallâllahU aleyhi ve sel-
lem) şöyle rivâyrt tmiştir:
«Yemek veya herhangi bir şey İçin namazı te’hir etmeyin.»
Bfiylece bu ifa hadisin arasını bulmuş oluTOz. Şöyle ki:
Eğer açh ^ tahammül Mlemiyorea, birinci hadisle amel ederek,
once yem٠ i yrar, sonra namazmı falar, ?ayet açlığa tahammülü var-
sa ve vafat de daralmışsa, 0 zaman önce namazmı falar, sonra yeme-
ğîni yer.
Böyl^e, birinci hadis açlığa tahammül «lemeyenler hakkında:
ifancisi de açlığa tahammül .b ile n le r hakfanda vârid .olmuş olur.
Namaza başlamadan önce dişlerini (parmaklan ile) ovalar.

‫ب‬ ٠-
Namaz K١!ma Âdâbı
Namaz kıldığı elbisesini iyice (setr-1 avrete riayet ^ei'ek) giyer.
Hz. Peygamber (saliailahû al^h i ve selira) buj٠ du kl:
«Kim yakalan kapalı olarak namaz kılarsa, bu, yakalan açık ola-
rak yetmiş namaz talandan daba hayırlıdır.»
Böyle iyice gijnnmenin namazm âdâbından olmasının sırrı şudur:
Kendi avretini başkalarına gOsetrmek yasaklar. Açık olarak na-
maz talarsa, belki başkalan avretine muttali olabilir ve bu yüzden de
namazı bozulabilir.
Ama kişi kendi avretini kendinden gizlemek m^buriyetlnde d ^
gildir. .n u n İçin, namaz falarken önü açık olup da kendi awetînl gö-
riirse namazı fâsid olmaz, (sahih rivkyete göre). (EtTebjrtn)

Elbisesini gurarlanarak 'tam mânasiyle yerierte suranecek şefal"


de sartatmaz.
Hz. Peygamber (saiiaiahU al^ h i ve sellem) bujmmuştur:
«Allah İzannı yerlere siiriindüıen kişinin namannı kab٥l etmeze
Yâni, tam kabUl etmra, demektir. Çönkû etekleri sarkık bir Ş İ -
de namaz kılmak kibre delâlet edCT. Kibir ve guTur İçinde talınan n ^
mazm ne SCTabı olur ve ne de fariletl...
İmâm Şâtiî, namaz dışında rtdu^ı gibi, namazda da etegin uzun
tutulmasını mekruh sajmustır. İmâm Wâlik ise, namazda bıma cevâz
verais ve şöyle d٠ i^ir:
«Çünfai namaz falan kimse bir yerfe duraaWadır. E t ^ i uzun
olmasında kibir olmaz. Ama yUriiyen kimse böyle d٠ üdlr. o , et٠ i
3 û٠ rek yürüdüğü İçin, o ^iriiyUşünde kibir olabilir...*
216 ‫ ؟‬IR.AT0L-ISI.AM (Seyyid Alizâde)

Rişanı .tan TC t a ı y ı i elbise İçinde namaz falmaz.


Çünkü HZ. Peygamber (saUâllahü aleyhi ve sellem) nişanlan olan
Wr d b l» İçinde namaz tolmjstır. Bayraklarına gözü ilişmiştir. Namaz-
dan fâıiğ olunca‫؛‬
oBu dbiseml i Cebm’e gOtüriin Zira biraz önce o, beni namaz,
da meşgul etti, tajyurtu.
Diger bir rivAyette şöyle g ^ r :
«Ben namazda iken onun toyra^na bakıyordum Bmii yanıltaca.
^ d a n korktum.»

Uslur (bir nevi t ş ) Ue boyanmış elbise !‫؟‬inde^de namaz falmaz.


Çünkü usfurla, yemen ‫؟‬içeginden yapılan boya üe ve za’feranla boya-
nan dblse İçinde namaz kılmak mekruhtur. Bu hususda hadis vârid
olmuçtur.

Namaz falan kimsenin !»ynunda bir şey takılı olmasında bir beis
yofaur.
El-Hulâsadan:
«Burnunda kCpek dişi veya altın k o ly ^ oldugu halde namaz kil-
mafaa Wr safanca yoktur.»

Küçük ve büjrtJk seccadede namaz kılmaz cAlzdlr.


Tert٠ lz, bir t٠ rak üzerinde, üstünde bir şey serilmiş olmayarak
namaz falmafa sCTab ve tevAzu batamından daha efdaldir.
a ı mra٠ete yukanda ^ m lş tl... ö n e i e b i n k musamıif aym
m « ٠d ^ Wr k r e daha de^nmiştlr.
y ^ n MtMlgi .rttanJan yapılan her türlü seccadede de namaz fa-
lınır. ^ u k t a n yapdan s ^ a d e ile h a a r gibi...

Namaz falan Mmse. önüne (kalabalık bir yerde) bir sUtre koyar.
O sütreye bir koyunun geçebUec^i yer kadar yaklaşm. ‫ ؟‬ayet siitre bu-
lamama, önüne Wr çizgi çizer. Bazı iistadlanmıZla İmâm ‫ ؟‬âfiî’nin gö-
rtşü budnr.
^h ü L İS tam 'ın Mebsut'unda der kl:
٠ ٠ » yar kati olursa da bir şey d ik m ^ imkânı bulunmazsa, ya-
hut ditecek bir şey bulamazsa, ٠ zaman uzunlamasına bir çizgi çizer.»
NAMAZ KILAN KİMSENlN O N t i i g e ç il m e z '0.1

Bazılanna göre mibrab ‫؛‬eklinde çizer. ( E l- C e ü r ) ٠de de bu mes٠e٠


le b o y l i .
sutrejd bir arşın uzunlukta, bir p a n k kalınlıkta yapar, imam
Serabsi böyle zikretti.
Şayet uzunlugı bir arşından aşağı olursa, bunun bir sUtre olup
olamayacağı hakkında meşayih arasında fikir a ^ ğ ı vardır.
Eğer önüne kalpak veya iki mest k o p a ve bunlann uzunluğu
bir arşını bulursa, siitre olabUlr. Bunda l a k vardır. Ama bundan az
olursa, b aalan «sUtre olabilir) d e rk ., bir tasımlan da «olamaz» de.
millerdir. (El-Kunye). Yahut e le c e ğ i siitre'bir semer arkası kadar
olmalı. (El-Magrib)
Bunu sağ veya sol kaşının hizasına k(‫ ؟‬rar. Çünkü HZ. ^ g a m b e r
(sallâllafili aleyhi ve sellem) tam yüzünün önüne k ^ a ^ ı , kaşlan.
nın birinin hizasına koyardı. Putlara tapaıüara E m m ekten şiddetle
kaçındığı İçin böyle yaparlardı. Bu s e b e b l i ki, tnr adamın yüzüne
d o ^ ı namaz kılmak meknıhtur.
^ ü n e bu sUtreyi (önünü ka^tacak şejrt) koydutaan «mra, artık
sütrenin arkasından herhangi bir şeyin g - ona bir zarar V . -
mez.

Namaz talanm -önünden ge^lmez!


Şunu da iyi bil ki‫ ؛‬namaz kılan kimse' Ue ö n ü n d . g ^ . M m ^ in
arasında namaz talınacak kadar bir yerin olması gereklidir, zira bu
k a d a r.e r. namaz kılamn- haktadır..
Bazılanna göre bu beş arşın olmalıdır. Fakilı Ebû Ca’ter der ki:
«Namaz talan kimsenin geçen idmseyi, geçen kimsenin de namaz
talan kimsenin secde yaptığı yeri görebilecek kadar mesale yatan olur,
sam ekruhtur‫ ؛‬oradan g e ç . . a h a girmiş olur. Bundanurak o l u .
metauh olmaz.»
Tabii bu mes’eleler'sahrada OİU.P da önünde sUtre olmayanlar hak-
tandadır. Ç a e t sUtre OİU.P da sütrenin ardmdan degll de siitre «e n ^
maz talanın arasından geçerae bu da metoulitur.
Şayet namazı mracidde k ı l ı ç s a ve önünde direk, ya da a e k ta
veya b u rm ak ta olan bir insan varsa meknıh olm ai
Eğer geçmıle namaz taian araanda bir perde yoksa ve cami de kd-
çük ise önünden ^ m e k mekruh oiur.
Cami büyük oluraa, bazıianna göre o da küçük cami ^bidlr (bu
218 ÇIR.AT.'L - İSLÂM (Seyyid AJJzâde)

babda) B a i n n a göre 0, sahra nıenzJlesinde٥ r. Esalılı olan da bu-


dur.
Meşâvihdan bâzdan da şöyle der:
«Camide bunun haddi üç arşındır, üç arşını geçerse, önünden ge-
çUebllir.» (El-Fetevaz-Zâhiriyye)
EJ-Kunye’den:
«Kim mesCdin son saftnda durıirsa, diğer saflarla arasmda mesa-
fe varea, camiye giren, önünden geçip o saflarda durabilir. Çünkü 0
^ d e saf ^ i l etmekle zaten kendisine verilecek değeri yitirmiştir.
Onun İçin önündn geçen günâha gimez.»
feflndra g e ç . kimseyi gögsü .ile önIrain. (Göğüsle önlemek; «kal-
ben İnkâr etmek, bunu tasrib etmemek» d e - i r . )
.Baa kitablada anlatıldığına göre, bu büe kâfi gelmez. Başla, gö^
le, ya da «sübhftnellah!» diyerek geçen kimseye İşaret edip mâni olma-
ildir!
Çünkü 0 g e ç . kişi, (Hz. Peygamber’in (saliailahü aleyhi ve sel-
‫ )ﺳﻤﺎ‬s ^ ite) bir sultandır. Her ne kadar bir şeyin önünden geçmei
namazı kramezse de bu bOyledlr...
Bu babda Ebd Said (R.A.) Hz. Peygamber’in (sallÂllahü aleyhi ve
sellem) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
«Namazı bir şey k«emez! Sîz gücünüz yettiğince (önünüzden ge-
çm Mmsejd) önleyin!' o ancak bir şeytândır!»
Yâni, siz namazdayken önünüzden bir şey geçerse, namazınız fâsid
olmaz Ne var w, siz yine de önünüzden geçene mâni olun. Çünkü 0
Sultandır.
٥ n ü n ü z d . geçmeğe onu başkası değil, şeytan teşvik etmiştir.
Şeytan âsî ve serkeş olduğu İçin kendisine bu ad verilmiştir.
Namaz kılan kimsenin önünden geçen de bir nevi âsi ve serkeş
sayılacak İçin Hz. Peygamber tarafından 0' şeytana benzetilmiştir.
Hz. Peygamber’in (sallâllahü aleyhi ve sellem): «Kadın, merkep
ve köpek (namaz kılanın önünden geçerse) namazı kesero sözü, «na-
mazm k٠ âl ve fariletini keser» demettir.
Çünkü bunlar namaz kılanın ö n ü n d . geçtigl zaman kalbi kari-
şır, hu^TO kaçar ve namazda gerekli olan huşû ve hudUu bulamaz.
Hud٥ ve huşfisuz namaz da, tabii t t (sevab bakımından) tam namaz
delidir... (Şerhü’l.Mteâbih)
NAMAZDA TA'DlDİ ERKANA K İ A ^ ETMEU 21‫ه‬

Namazın riitainJerini, tam mânaSyle hakkim ve^«k, aode etme-


٥ en, fâyık 0،‫ ل^ااه‬şekilde ila eder.
Musannif bu sözü ile fürû kitablannda ve namazm vAclh
lerinden olan ta ’dîl-i erkanı kasdetmiştir. Bilâkis bundan daha gûmûl-
İÜ ve geniş bir anlam kasdetmiştir. Nitekim bunun ardından ^yle d&
miştir:
Namazm vâciblerini ve sünnetlerini de lâyık-1 vwhile yerine getiri.
Muaz bin Cel»l (RA.).d®:
Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) bu^ırtu:
N am az bir ölçektir. Kim tem tartarea, .m m İçin de tam tartda.
rak verilir. Kim de eksik tartarsa, c«ıâb-ı Hakkin i f süresindeki:
«Vay dısik tertanlann haline‫ »؛‬havlini dnymnŞsnnnzdnr...»
ftrahim E -N ehâî der'ki:
«Rükû ve sücûda, âdâba r ia y t etm eye kim iyi ^rUreeniz. çoluk
ç^uğuna acıyın. Çünkü g ^ im sıkmtısı ile karşı k a ^ y a olacaMartır.»
(E R av d a)

Jftlteh tekbiri alırken dimdik duror.


Çünkü bu tekbirin ayakta alınması fak iri. Onun İçin Oyle dralş-
lerdir:
«Rükûda imama yetişen kimse, acele ederek rükü’a yakın bir va-
ziyette tekbir.alırsa onun nam aa fâsid olur. Şayet kıykma (ayakta
duımaga) daha yakm ise nam aa sahih olur.»
(Hezânetü'1-Fetevâ) ve diğer kitablarda bu husus açıklanmıştır.

Tekbir alırken kalbini son derece büyük bir say^ ve ta ’zîm İçinde
Allah zikrine hazırlar. Amelinin sad«:e Allah İçin oldu^ınn İçinde his-
srfer. Bütün günahlarfan elini çekerek Allah’a riicU eder. Kalbini S irt
farizayı ikame etmek İçin her iki cihanın işinden boşaltır ve kendini
tem anlamıyla Allah’a TOrir.
t o t e b tek b iri:
iltlta h tekbirinin fazileti ne zaman hasıl olur? Bu hususta Alimler
çeşitu görüşler serd etmişlerdir;
im am t ٠ bir alırkm kişi safda oldu&ı teman...
220 ÇÎR’ATÜ’L - İSLÂM (SeyyJd A!izâ٥e)

Niyyetlemeşgııl .lurken imamdan az s٠nra tekbir alıma yine onun


faziletin, nâil olur. Müezzin de öyle...
Baalan biraz daha fazla imkan tamyarak şöyle dediler:
«Eger birinci rek'ata y tişto e, iftitah tekbirine yetişemezse bile
bu sevabı alır.»
imam, ajmı zamanda kaadı olan büyük âlimin temâjdüü bu mer-
k e d ^ ir. (Mftmeu’I-Feteva’da da böyle geçer.)
Münyetül-Müftî’de der kl:
«imam Fâtiha sûresini okumaju bitirmeden önce yetişen kişi, if-
titah tekbirine yetismiş kişi ^b i sevafe ahr.»

Evet, sanki kıldığı namaz son namazı İmiş gibi bir duygu ile karşı
katiya olması gereJrir. Bu da ancak korkan bir kalb, hudU İşinde olan
bir bed٠ le namaza başlamakla mümkündür.
. . e k kl huş٥, İşten Hakka İnkıyâd etmektir... HudU ise dıştan
(yân! .balenle) olan İnkıyâddır.
Ciineyd der kl:
«Husâ٠allSmül-guyûba karşı kalblerin son derece zillet ve eziklik
İçinde olmasıdır; M, bunun e^ ri âzâlarda zâhir olur...»
Yukanda dediğimiz ^bi, kendini tam anlamıyla Allah’a vererek
namaza

kılarken, saga sola bakmaz:


Bu husus. Peygamberimirin su kavline isarrttir:
«Hus٥, saguda ve selunda olan kimseyi gSnnemektir. Çünkü na-
maz talan tamse sadece secde mahalline .bakar, başka yere degil.» (El-
.I s a )
Namaz talan kims٩ ranta g i Allah’ı göriiyorrnus gibi olmah...
Bu mfimtain d٠ lse, Allah’ın kendisini gördüğünü,, tavır ve hareket
lerini bildiğini, İçinde Ç e d iğ i iyi veya k ^ ü duygulann .tümüne mut-
tali 0İdu٠ mu b l e s i ve bu duygu İşinde olması geretar.
Kul kOTdl yaratılısmı nutfe iken nasıl kan pıhtısı olduğunu, kan
pıhtısı iken na»! et parçası ^ u p insan seklini aldığını düşünürse. Al-
lah’a karşı olan kOTku ve ta ’zJml daha da artar...
NAMAZDA SAKAL ONANMAZ

Namazda zikir ve Kur’âü’dan okuduklarım da bilmesi gerekir,


(Yâni ne okuduğuna, nasıl okudu^ına dikkat etmesi lâzımdır.)
Şerbü’l-Mesâbib’de der ki:
Peygamber (sallâllabii aleyhi ve sellem) bir namaz kıldırdı ve 0
namazda (bir sûre) okudu. Selâm verdikten sonra arkasındaki sahâ-
bilere;
،،Ne okuduğumu biliyor musunuz?» diye sordu.
Ubeyy bin Kâ’b (R.A.)'den başkası cevab veremdi. 0, «falan sûreyi
okudunuz, ey Allah'ın resûlih) dedi.
Bunım üzerine Peygamber Aleyhisselâm ona ،،aferin!» dedi ve teb-
rik etti. Diğerlerini de uyardı...

Allah Teâlâ MUsa (Aleyhisselâm)'a vahyetti:


،،Ey MUsa, bMii zikrettiğin zaman, bütün âzâlann dökülüyomuş-
çasına zikret; beni anarken huşû ve itmi’nan İçinde ol; beni andı^n
zaman, dilin kalbinin arkasmda (iistiinde) olsun. Huzdrumda du^U"
ğun zaman zelil (ezik) bir kul gibi dur. Korkan bir kalb, sâdık bir 11.
san ile yalvar bana!»

Elleri ve ayaklan kumldatmamabdır.


Resûlüüah (salldllahü aleyhi ve sellem) namazda sakalı Ue oyna-
yan birini görünce şöyle demistir:
،،Eğer bu adamm kalbi korksaydı âzâlan da korkardı.»

Yahudiler gibi
El-M ubifte şöyle der:
«Namaz kılan kimsenin kâh sa٠ na kâh soluna sallanması mek-
nıhtur.»
Hz. Ebû Bekr (R.A.)’den:
Resülüllah’ın (saliailahû aleyhi ve sellem) söyle buyurduğunu
duydum :
«Biriniz namaz taldı^ zaman, etralı (âzâlan) sâkin risom Ya-
hudilerin temâyülü gibi temâyü! etmMin ( s a ^ sola
222 ÇjR’ATÜ’I, - İSLÂM (Seyyld Alizâde)

Üzerinde sfikdnet ve vakar hâMm olsun, huzUr ve inkisar İçinde


bulunsun.
Hulâsa, namaz kılan kimsenin Allah’a karşı kemâl-1 ta'zlmde .1-
ması .re k ir. Bu da kalbin durumuna bağlıdır.
Kalbde iki durum mevcuddur:
1) Allah’ın celâl ve azametini bilmesi...
Çünkü onun azametine inanmayan kimse ona ta ’zîm etmez...
2) Kend nefsinin hakir, zelil ve emre âmâde bir kul olduğunu
bilmral.:.
İşte huzur ve intasar bu iki ilim dalmdan tevellUd eder, ki. tümü-
ne ta’rim ve huşû denilir.
Allah’ın azametini ve kendi hiçliğini anlamayan insanda ta ’zîm ve
huş٥ rtmaz... İmâm Gazâlî îhyâ’da böyle demiştir.
tosanm kalbinde bulunan yakîne göre kalb huşû duyar. Nice na-
maz kılanlar var ki. namazdan başka gayKi olmaz; namaz bitinceye
kadar h ^ hudü ve huşû İçinde olur ve namazı biter de farkında ol-
mazi
Tesir oğlu MUsBm gibi: Mescidin duvan yıkılmış, insanlar başı-
na üşüşmüş de o hâlâ farfanda olmamış....
Bazı kmıseler de varfır ki, y ı l l - camiye cemâate gider de sa-
ğmda ve solunda namaz kılan kimselerin farkında olmaz...
İbrahim Aleyhisselâm’ın (Allah korkusundan) kalbinin atışı tam
iki millik ^ d e n dum urdu... Nice insanların da renkleri atardı, âzâla-
n titrerdi...
Bunlar lâ‫؛‬-ı ^İzâf değUdir... Dünyada basit menfaatler uğrunda,
g^ici mal u ğ ı d a , fâni kırallaruı huzurunda tir tir titreyen nice in-
sanlar da müşâhede bilmiştir!
Biri meilk (‫ ئ‬8‫ ) ا‬yahut vezirin yanma girip çıkar da, etrafında
. a n a n halka hey«anından gOrdükİCTİni anlatamaz...
«Kralın elbisesi nasıldı? Yanındakiler ne âlemdeydi?»
Diye soranlara bir cevab veremez... Çünkü kendini tüm ü ile krala
ve yanındakilere vermiş, içeride korku ve dehşet İçinde bulunmuştur
da ne km uştu^ınun ve ne gördüğünün farkında olmamiştır.
tüleyse hCTkes y a ^ ğ ı amel, duyduğu his ve heyecana göre dere-
ce alır: Nama^aykm kim fazla korkmuş da Allah'a gereği gibi ta ’zîm
ve husdda bulunmuşsa. 0 h e rk k e n fazla sw ab alır... Demek kl, her-
kes korku, h u s. ve ta’zîmine göre dermeler elde eder...
ÎNSAN ÖLDÜĞÜ HAL ÜZERE DİRtLECEKTİR 223

Şurası da bir gerçektir ki, Allah’ın nazar eyledi^ yer kalblerdir.


٠ !§ hareketler degil...
Bu sebebledir ki, sahabilerden (R. AnhUm) biri şöyle demiştir:
،.insanlar kıyâmette, namazda takındıklan tavırlarına, namazdan
aldıklan lezzet ve heyecanlarma göre haşredlUrler.»
‫ ؟‬ok doğru söylemiştir. Hakikaten de, kişi hangi hal iizere ölmüşse
0 hal üzere dirilmektedir... Nasıl yaşamışsa öyle ölmektedir... Kişinin
bu hususta dış görünüşü değil de kalb durumu nazar-ı dikkate alin-
maktadır.
Ahirette şekillerin önemi yoktur. Kalblerin önm i vartır:
،،Meğer ki, Allah’a (küfür ve nifaWan) tamamen salim lıir kalb ile
gelenleden ola.» (*)
Allah’a karşı dujnılması gereken ta ’zîmin önemi pek büyük oldugu
İçin bu hususta sözü biraz uzattık. Şevkle okuyanlann '
racagını umuytmız... Tabii ki, gafillere bu usan, verir...

Namazda durarken, kişi omuzlannı dik tutmayıp alçak tutmalıdır.


Bu durum tevâzuunu daha ^izel gösterir.
Özürsüz öksürmesin, ‫ ؟‬ünkü öriirsUz öksürüp de kelimeler m ^da-
na gelirse, Ebû Hanife ile Muhammed’e (rahımehullah) göre namazı
bâtıl olur. Ebü Yusuf’a (rehımehullah) göre bâtıl (dmaz.
LAkin bir özründen ötürü öksiiriirse. 0 zaman bil’ittifak namazı
b u lm a z , ‫ ؟‬ünkü (aksırmak ve geğimek gibi) ondan kurtulmakmüm-
kün debidir. Bilindiği gibi, aksırmak ve geğinaek (kelimeler vücuda
getirse bile) namazı b ^ a z . Serhü’tTuM e’de de bu mes’ele toyl^ir.
Tebyin’de şöyle geçer:
«Namazını iyi talmak ve ^relleştirm ekiçinO ksürii^ s a h i h . »
kavle göre namazı bozulmaz.
Yanılan İmamı uyarmak İçin muktedinin öksürmesi de nam aa
bozmaz. Namazda olduğunu anlatmak amaciyle OksUmek de nam aa
bozmaz.
Duyulacak kadar hırlarsa namaz i l olur, bu nitelikte d ^ ilre ol.
maz.».

(*) Şuarâ sfiresJ. ayet89 ‫؛‬.


22. ‫ ؟‬İR’AT 'I - te I AM (SeyyidAlizâde)
٥ ٠ ٠

s i i ı i m e z . sağa-sola bakmaz.
Namaza, yüzü kıble yönünden aj^ılıncaya kadar, boynımu sağa-
sola geviıirse mekruh olur.
Namazayken göz ucu ile bakarsa mekruh olmaz.
| r göğsünü kıble yönünden ‫ ؛‬evirirse namazı bâtıl olur.

Namazda M nem^ek:
Bu husus namam l â ^ olmajran ‫ ؛‬irkin bir haldir. ResUlüllah (sal-
lâUahü a lc h i ve sellem) buyurmuştur ki:
«fenemck şeytandandır.»
Yukanda bu hususta bilgi Vttilmistlr...
Mutlaka m em esi gerekiyoraa ve bundan kurtulamıyorsa, o zaman
ağanı kapamak sUretiyle yine de önlemeye ‫ ؛‬alıssın. Zira Hz. Peygam-
bar (sallMlahU aleyhi ve sellem) söyle buyurmuştur:
.Biriniz esnerse gücü yettiğince (ağzını) kapayarak onu önlesin^

Gözünü göğe kaldırmaz ve isaret etmez. Gözü ile secde mahalline


bakar.
»Elini ağzma koysun!»
Seklinde de rivayet Zllmlstir.,..

Sağ elini sol elinin üstüne koyar. Çünkü bu hal, elleri salmaktan'
-d ik k a ti ^ la m a k batommdan— daha iyidir. Huzur ve tevâzuu da-
ha güzel ifade eder.
El٠H٠fâsa٠da der ki:
«Tutmak, k o n a k ta n daha iyidir.»
. s â n d a n b l r ^ a n k ^ a k l a tutmam bir arada yapar:
Sag elinin İçini sol elinin Usttlne koyar. Sol elin bileğini Wi‫ ؛‬ük ve
bas paTma^ tuter, diger parmaklan kolon üstüne k ş r .
El toglamak toyâm s l e t i midir, kırâet sünneti' midir?
İmâm I l i f e ile Ebfi YusûPa (raJumehullah) .göre, kıyâm
(namazda ayakta dum ak) sünnetidir. Muhammed’e (rahımehullah)
R A H İ T ÂYETLERİNDE ALLAH’DAN n İSTEKİR m

göre kırâet sünnetidir: Namazda okurken sağ ellnt sol ‫ﺳ ﻪ اا ﺀ‬ to.


yar.

Namazda kâh bil. ayağı, kfih d î ^ r ayağı «serinde dunnas.


‫ﺀ‬ A y i n pek fazla açmaz. Birbirlerine de b itiş tim .
Namazda dururken ayaklanm n amsı dört ‫ ﻫ ﺺ‬id a n a p k o i•
®abdır.
Ayaklanmn birini diğerinden önde tutmaz.

Kıyâmda başını eğmez, bağırarak okumaz. FazJa alçak scsk de oka-


maz.
Kırâette o rta bir yol takib eder.
^ â b - ı Hak Isrâ sûresinde şöyle bujnımuştur:
«Namazda pek bağırm a; s . i n i 0 kadar kısma da. Jtosinin aran
Mr yol tut.»

Rahm rt âyetlerinde d u n ır ve Allah'tan cennet ister. A;;il١ ‫ف‬


rinde de durur ve ateşten Allah’a sığınır.
Cenâhı Hakkin ismi geldi^nde hemen Allah’ı tesbilı «İK‫■؛‬ve ‫'ل؛>ﺀم‬
n ^ san S i f a t l a ^ n t ٠ zih eder.
E lM uhifde der ki:
،<Te٠ b veya terh ib âyetlerinde dumıak, raünferid i‫؛‬irı
file kılıyOTsa, ijri bir şeydir...
Farz nam azı olursa m ekruh olur. Çünkü ne ResUliıl,»,١'';.
lâUahü aleyhi ve sellem) ve ne de fıkıh imamlarından ‫ﻟﻤﺎﴽأ‬
şey naklrfUmemlştir. Ç ünkü bu, namazın uzamasına ^ ‫ا‬.‫آ آ‬
1 ’m m na gelince durum yine ajmıdır;
«Kur’â n o k u n d u ^ zam an derhal onu dinlejin, susun ]' ‫؛‬-:
genmiş olasınız» (A’râ f sûresi) bujmrulmuştur.
.k u n a n K ur’â n ’ı dinlemeyip de duâ ve saire ile ‫ذﺀ‬.‫إ‬.١
âyrtte emredilmı sükûte m uhalefet olur.
224 ŞÎR’A t L - İSLÂM (Seyyid A l i e )

Namazda sûmtaimez, sağa*s٠,a batmaz.


Namazda» ^ ٥ fcıbJe yOnUnden aj^ılıncaya kadar, boynunu saga-
sola çevirirae raekrob olur.
Namazayken göz ucu ile bakaca mefauh olmaz.
٠ r gögünü kıble yönünden çevirirse namazı bâtıl olur.

N٠ azda esnememek:
Bu husus namaza lâyık olmayan çirkin bir haldir. ResûlUllah (sal-
İftUahtl aleyhi ve sellem) bujmrmustur kl:
«Esnemek şeytandandır.»
Yukanda bu hususta bilgi verilmiştir...
Mutlaka esnânesi ^ k iy o r e a ve bundan kurtulamıyorea, o zaman
agzını kapamak sdretlyle yine de önlemeye çalışsın, zira Hz. Peygam-
ber (salldUahU aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
«Biriniz esnerse gücü yettiğince (ağzını) kapayarak onu ‫» د ئ « ﺳ ﺂ‬

Gözünü göge kaldırmaz ve isaret etmez. Gözü ile secde mahalline


bakar.
«Elini ağzına k٩y s ı! »
p l in d e de rivâyet .m is tir .,..

Sag i sol dinin üstüne kayar. Çünkü bu hal, elleri salmaktan


-d ik k ati t(‫> ؟‬lamak tokımmdan— daha lyldir. Huzur ve tCTâzuu da-
ha guzd «ade edet
H-HuKsa'daderkl:
«Sıtmak, tom aktan daha iyidir.»
- ^ h d a n M r ^ a n koymakla tutmayı bir arada yapar:
Sag dinin İçini sol elinin ü s l e k ^ r . Sol d in bBegini k û ç i ve
tas paımağı tutar, diğer p a ^ k l a n kolim üstüne k ^ .
El taglamak kıyâm sünneti midir, kırâet sünneti midir‫؟‬
imkm Ebtt Hanlfe ile Ebû YusUfa (rahUnehuHah) g ö re kıyâm
( n a m ^ a ' - dumak) sünnetidir. Muhammed’e (rahım ullah) ٠
R A H E T ÂYETLERİNDE AU٠AH’٥AN c - ISTENiR 225

göre kırâet sünnetidir: Namazda okurken sağ elini sol eli iiKrine k ^
yar.

Namazda kâh bir ayağı, kâh diger iyağı .zerinde durmaz.


Ayaklarım pek fazla açmaz. Birbirlerine de bitiştirmez.
Namazda dururken ayaklannm arası dört pannak mikdan açık ol-
malidir.
Ayaklarının birini diğerinden önde tutmaz.

Kıyâmda başını eğmez, bağırarak okumaz. Fazla alçak sMİe de okU"


maz.

Kırâette orta bir yol takib ^ e r.


Cenâb-1 Hak Isrâ sûresinde şöyle bujmmıuştur:
،،Namazda pek bagırma; SMİnl 0 kadar kısma da. Jkfalnin araa
bir yol tut.»

Rahmet ayetlerinde durur ve Allah'tan cmnet ister. Arab a ^ l e


rinde de durur ve ateşten Allah’a sı^nır.
C enabı Hakkin ismi geldiğinde h ^ e n ' Allah'ı trabih e d ^ ve mıu
n ^ s a n sıfatlanan t ^ z i h eder.
El-Muhit'de der w:
«Te٠ b veya terhib ayetİCTİnde duraak, mllnferid İçin . r n ^
file kıhyOTsa, iyi bir şeydir...
Fara namazı olursa meknıh olur. ٠ûnWl ne R ^ lû lâ h 'd a n (sal-
lauahii aleyhi ve selimi) ve ne de fıkıh imamlarından bu h u s u ^ bir
şey nakimimemlştir. Çünkü bu, nam aan uzamaana sebeb rtur.»
1 ’m u n gelince duram yine a b ıd ır:
K u F fin otamduğu zaman derhal onu dinleyip susun. T . M cdr*
gmımiş olasınız» (A'rğf sfiresi) buyurulmuştur.
Otaman Kuriftn'ı d i n ! ^ ٠ ip de duA ve saire ile m٠ ul olmak, bu
âyrtte emredilen süköte muhalefet olur.
226 ŞİR.ATÜ’L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

Namazda okuma ile İ Û arasım hafif bir sükûtla (sübhânel-


lah!» diyecek kadar bir sessizlikle ayınr ki, rükûa varma ve iyice du-
rabilme İmkânım bulabilsin.

Bükûda gayet ^izel ve dümdüz durur.


Başım ne yukanya doğru kaldınr, ne de fazla eğer.
Sırtını ٥ kadar güzel tutar ki, üstüne su dolu bir bardak koysa ra-
hatlıkla durabilir...

- kıyam ve gerekse kuUdu (namazdaki oturuşu) haddinden


fazla uzatmaz‫ ؛‬ki, g ö ç le r kibir ve gurur zannedebilirler.
Bu, ayaWa durmajn uzatmaz ka'deyi uzatmaz demek d٠ dir...

HUküdan başını kaldırarak kalkar, her azası yerli yerinde istikrar


‫ ﻵ د ﻳ ﻪ‬durar.
Secdrainde de öyle, ta'dîl-i erkân üzere ellerini yere koyarak, dir-
seklerini yerden uzak tutarak, kamını da uyluklarından uzak tutarak
yapar. (Şerhü'l-Mesâbih)

Secde yaparken kendini yere yapıştırıp salıvermez. Yerden uzak


dunıp kollanm yanlam a bitiştirmez. Yanlarından biraz uzak tutar.
El-ffidâye’nin rivâyeti buna İşaret etmektedir:
Yanındakine eziyet etm m ek İçin kollannı yana doğru pek açmaz.
Kamını da uyluklarma yapıştımaz.»
Tabii bu, eğer namaz lalan erkek oluraa. Ama namaz tolan kadm
oluraa, kamını uyluklarına yapıştırır.

Secdesi y ^ i âzâ üzerinde olmalı. Alnı. iki eli, iki ayagı, iki ayagınm
pam aklan...
Alnı bırakıp da yalnız buran üzerinde swde ederse, Ebû Hanife'ye
göre câlz olur.
EN Ö N E M İ hacetler İÇİN SECDEDE ALLAH'A YALVARILIR 227

İmâm Eb۵ yUsuI ile M uhamm^ (rahjm٠ uUab) doJilCT ٥٤:


«Bu, özürsüz câiz değildir.»
Yalmz alm üzerinde swde ^erse, özürsüz olsun rtmasın, A lim li-
mirin ittifakı ile caizdir.
Fetvâlarda rikredllmiştlr: Alnında ve burnunda bJr ‫ ئ‬varaa ima
ile namaz kılar.
Söîdede ellerini ve dizlerini yere koymazsa caiz olur. Çünkü bun-
lan yere ko^nak sünnettir.
Ayaklannm birini koyup da OteMni k ^ a ^ a yine cAlz olur. LA-
kin meknıh olur. Kaadıban böyle d ^ .
H r ikisini de kaldınraa (sTOdede) namazı bAtıI rtur. İmAm K»ht
Myle dedi...
Çünkü secdede ayaklan yere k o ^ a k farzdır. Kuduri'nln rivAy^
budur.
İmâm El-Tünurtaşî der ki:
«Farz olmamakta eller ve ayaklar birdir.»
Şeyhü’l-lslâm’ın Mebsutundaki s i bunu ifade etmeW^lr ki, en
gerçek olan da budur. (el-înAye)’de de bu bOyl^ir.

Toz ve topraktan sakınmak İçin elbisesini de saçını da çekmez. BU-


tün AzAları ile secde eder.
Bazılan saçım yere değmesin diye (secde aİCTken) ^ a z l a ^ p to-
puz yapar (İşte bu d٠ u delid ir): HZ. p ^ a m b e r (şallAllahU aleyhi
ve sellem) bunu nehyetreiştir.

Namaz falan Mşî. secd٠٠e en Snemli hAcetleri İçin Allah’a yalvanr.


Çünfai o, makam-ı kurbrt, mikat-ı rahmet ve keramrttir.
Resûliillah (sallAllahü aleyhi ve s r i l ^ ) b u ^ ı^ u :
.،Kulun Rabbine en yatan oldugu yer: s«rie hAlidir‫؛‬ Onun İçin
srodede d u â ^ çoğaltım»
MJkat: Bir İş İçin aynlan .zaman... (Yer anlamında da gelir.)
MesriA: «Burası Çam öılinln mlkatıdır» dCTİ» ve ba sözd«t tttran
giydikirad yeri kasdederler.
228 ŞİR'ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Aüzâde)

Sevban (R.A) Hz. Peygamber’« (saîâllahü aleyhi ve sellem) ken-


dlslnl cennete sekacak amelden serdugu zaman, ona şöyle hitab etml§-
tir:
.ÂUah'a ٢ok secde etmelisin: Allah’a secde ettl^n zaman mutlaka
Mr dedeni artırarak seni yükseltir, o secde sayesinde senden bir gü ٠
nah da dfisüriir.»
Selef klimleri sevindirici bir şey ile karşılaştıklarında şükren lülâh
secdeye kajanırladı.
Kıblejre karşı durup A liiiek b e r diyerek scdeye kapanırlardı.
Allah’a hamd ve ş ü k re ttik ^ sonra (sUbhâne rabbiyel a’lâ) dejdp
jdne A lla h U ^ r demek sUretiyle başlarını kaldınrlardı.
Ş Ü İ S M desi hakkmda Ebû Hanife’nln f i k r i:
Ebû Hanife (rahımehullah) der ki:
«Şükür derecesi kurbet (sevabı mUcib bir hareket) değildir; büâ-
Ms metouhtur, sevahı yoktur.»
l٥ âm i Yûsuf ile İmâm Muhammöl’e (rahunehümallah) göre,
0 bir - (sevâbı mUcib bir hareket)tir. Bunu yapan kişi sevab
alır.
Onlara göre, ٠ ü r secdesi İçin teyemmüm eden kimse ayni te-
^ m iim le namaz fatoMir. Ebû Hanife’ye (rahımehullah) göre kıla.
maa. (Şerhü٠I-M ^ ıa ’)
İmâm Sâfiî der M:
*Allah bir kuluna bir nl’met ihsan ettiği ya da ondan bir belâ gi-
derdiği zaman. 0 kul secde yaparsa, bu iyi ve sevimli bîr davranıştır.
MUcerr^ takarriib amaciyle yaparsa, bu kurbet sajnimaz. Ama bu-
nunla teraber mübahdır.
Baa Uısanlann h . nam aan arkasmda yaptıklan SMdeye gelince,
bu metoıhtur. Çünkü câhiller onu yaparken göriirleree, sünnet veya
vkcib olduğunu sanırlar.
Bu gibi s ile re saik .olan her mübah m٠ ruhtur: Namaz İçin b ^
lirii bir süreyi ta ^ n rtmek, telirli bir vakitte okumajn tahsis etmek
^bi...» (el-Kunye)
Bu husumı biraz daha açıklayalım:
I v e t ve şükür secdeleri dışında yapılan tek secde hakkmda
ftM e r Ihtuaf r tm iş l^ ir : Bazıları bunun (tek rükû gibi secde yapıl-
haram oldurm a kail olmuşlardır. (Şerhü’l-Mesâblh)
Bazıları da bunun miibah olduğuna kail o lm u ş la ^ . (el.Kunye)
ŞEYHİN Ö N t^D E SECDEM KAPANMAK HARAMDIR 228

Ravda'dan naklederek TenvJr’de der ki:


(ıBazı cahillerin şeyhleri önünde secdeye kapanması bu nevi sai-
deden değildir. Onların yaptıklan secde, kıbleye karşı olsun^jlmasın,
s ^ e y i Allah İçin yapmayı kasd etsin, ya da gaflti İçinde .Isun (fark
etmez), kesinlikle haramdır.)
Kunyetü'1-Fet.evâ da bunun haram olduğunu sai'ahatle ifade etti
ve hattA dedi ki:
('Ne şekilde olursa olsun, kişi böyle bir secde yaparsa, dinden çıkıp
kâfir olur.»
Sultana ve başka büyüklere inhina (eğilerek saygı lfadwlnde bu-
lunmak) mekruhtur. Çünkü bu, mecûsilerin fiiline tenzemett^ir. Dtt-
rer’de böyle geçer. Bu da önemli bir husustur. Birçok insanlar bunun
farkında debilerdir.

Kişi ikinci rek’atta sol ayağının üstüne oturur, sag ayağım dik»,
rükûda olduğu gibi ellerini dizlertoe koyar.
İmâm Muhammed’den (rahımehullah):
«Ellerini uyluklannın üstüne, parmaklarmı dize d . u bir vaziyet-
tç koyar. Tabii elleri kıbleye karşı olur.
Ellerini yummuş bir şekilde değil de yaymış bir vasiyette k ^ r . »
İmâm. §â«î d » 'k i:
«Sağ elinin küçük parmagmı, onun yanındakini ve orta parmagı-
m jnımar. şehâdet parmağını salar.»
Allah’m birhgine isaret ederek «iliailah» derken, sağ elinin şehâ-
det parmağmı kaldınr. D ğer !»m aklannı sAbit kıhpyalnı* ş^A âet
^ m a g ın ı kaldırır. Hldâye’nln fikri budur.
İmâm eI-HeJvâ٥‫ ؛‬der td:
«(LA ilAhe) dediği zaman, parmagım yukanya doğru dik», (lllAl-
lah) dediği zaman indirir: ki, diktiği zaman nefy, i n d g l « m a n is-
bat tahakkuk etsin.»
Bazılanna göre WJyle bir h a ^ r t t e bulunmaz. ^ v A da bu gârOşe
göröîlr. Çünkü namaz sükûnet ve huzûr (irerinde kunılmuştur. (el-
VAkiat)
230 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

T ^ h U d ü hafif yapar. Kıyâma. sanki kızgın bir taşUzerindejraiş


gibi acele ^ e r. (Yani, üçüncü rek’ata kalkmak İçin birinci te h ı^ a tı
fazla uzatmaz.)
KE،،٠ j ^ t ü lillâhi...»’den başka bir §ey .kurnaz. Çünkü Ebû Ha-
ntteye (rahımehullah) gore; «ettehıyyâtü llliahi»’yi okuduktan sonra,
bir kelime şöyle duraun, bir harf büe okuyan sehv secdesi yapar.

^ J ^ k t t a n sonra h ^ e n , ellerini yere dayamadan ayaklannm


özünde kalkar. ÇünKi ellerini yere dayamak mekruhtur.
Bunu, El-MuMt de zikretmiş ve söyle demiştir:
«Güvenilir kajmaktan duyduğuma göre, kim ellerini yere daya-
madan kalkm a, Allah ona, çok geniş ve büyük bir ölçek (dolusu), yer
ile gök arası gnisli^nde sevab verir. Ama ihtiyar, güçsüz ve hasta
oluma, 0 raman durum d . s i r : Ellerini yere dayamak sUretiyle kalka-
Mllr.»

SiHi - f l d d r a sonra Hz. p٠ amber٠in (saüâllahü aleyhi ve sel-


lan) ü ^ n e salât-ü selâm okur.
I Ali ^.V .), Abd٠ h bin Abtes, Ibni Mes'ûd. CAbir (R. An-
hüm) HZ. P^gamher’e ( s a l l â l l i aleyhi ve sellem):
«Biz,-sana nasıl selâm vereceğimizi bihyoruz. Senin üzerine getire
cek olduğumuz salAtın ne seMl o l d u ğ u bize öğreto misiniz?»
DediMerlnde, Allah’m Resûlü (sallâllahtt aleyhi ve sellem) su c e
rabi verfi:
«Söyle deyiniz;

(ABahfimme salli alâ Mahammedin ve ald âli - - - Ve bâ-


rik alâ M uham m en TC alA âli Muhammed. Verhanl M U h a n n n ^ ve
SALAT ü SE L A İA N SONRA UMÛMÎ DUÂ EDİLİR .231

aJâ Muhammed- Kemâ salleyte ve ١>ârd،te ve terahhamt« aJâ t b i y •


me ve alA âli İbrabJm, Fil-âlemiyae rabbenâ inneke lıamî٥٥٠ mecid)
(el-Kunye vel-Cevâhir)
«(Kemâ salleyte alâ Ibrahijme) sözü. İbrahim Aleyhlsselâm’jn
Peygamberimiz'e üstünlüğünü ifade etmiyor mu? Ç Ü İ müşebbehUn
minh (kendisine ^nzetilen) benzeyenden daha üstündür!»
Diye bir itiraz vârid olursa, cevabumz §udur:
imam §âfiî der ki:
«Ailahümme salli aiâ Muhammedm»’de cümle bitiyor‫* ؛‬ve âli Mu-
hammedin» cümlesi ondan sonra ba§hyor. Muhamm^’in âli, İbrahim
Aleyhisselâm’m ve onun âli gibidir. Muhammd’in âli. Muhammed’in
kendisi demek değildir kl, İbrahim Aleyhisselâm’m Peygamb٠ Imlz’e
ü s tü n lü ^ bahis konusu olsun.»
Yahut şöyle de diyeblhriz:
— Bundan murat, cümlenin cümleye mukatelfâidlr.
İbrahim’in âli denildiği zaman birçok peygıb«rleri ve insanlan
İçine alır.
Muhammed’in âli dendigi zaman İçinde hiçbir p e y g ib e r dahil
olmaz. Çünkü Peygamberimiz’den-ajnra hiçbir peygamber ^imemlştir.
İçinde tek peygamber taşıyan bir cümle karçıhğında. İçinde bir-
çok peygamber ve insanlar bulunan bir cümle vârid olmuştur; kl, bu
da (jdne) bizim Peygamberimiz’in üstünlüğünü gösterir.
Hz. Peygamber’e (saliailahü aleyhi ve sellem) (rahmrt) ile, yfini
(verham Muhammeden = Muhammed’e rahmrt et) demek sflrrtiyle
duâ yapıhp yapılamayacağı husûsunda ihtilâf Emişlerdir. Muhtar olan
görüş, böyle dudnın yapılamıyacagı seklindedir. (Miskâtü’l-Envâr)

Hz. Peygamber’e salât-ü selâm gEirdIkten sonra, kendisini ve bü-


tün miislümanlan İçine alacak bir duâ yapar ve şöyle der;

‫ؤﺟﻲ‬٤‫ ﺋ ﻐ ﻠ ﻰ ! ! ! و | ج ; ا‬١
‫ﺑﺎ‬
«Babbim, brai, anne-babam., erkek-kadm bütün mü’mtaJeri bağış.
la!»
Buduâdan amra. a t^ azâbmdan, kabir azâbındaa, hayat ve ölü-
mün fitnesindmı, deccalin --- Allah’a sığınır
»2 şm.A'rO'L - İSLÂM (Seyyid Aüzâde)

H k.r-N ekir.10 ağır ve a ltıd a n kalkılmayacak sualler sormasın-


dan da ADah’a sı٠ nır.
Kıyatm ‫؛‬itnesl: Baga gelen belâlara sabır ve tahammül göstere-
‫ ه‬١‫ ﺀ ﻫ ﺎ‬٠. n a h ve fesad bataklığma düğmek gibi hususlardır.

Yalancı btijdlcülerin fitnesinden de Allah’a sığınır,


ibni Abbas (RA.)٠den:
«HZ. PegambCT (saUâllahii aleyhi ve sellem) Kil öğ-
i gibi ga duâyı.٠ etirdi ve «gOyle deyin» d erdi:

« A İ ’i , kabir azâbmdan sana S ig u u n m . Mesihid deccâlin fitne-


‫د ذ‬ de sana sığ ın ın . Hayat ve ölümün fitnesinden de sana s . n ı ٠
٠» ، - M ^m n٠

Namasdan fârlğ olurken, her iki yahina da, yanağının beyazını g ^


raek geMIde selkm verir. Abdullah bin Mes’ûd ve Sa’d bin Vakkas (R.
Anhûmâ), R ^lüllah'dan (sallkUahü aleyhi ve sellem) böyle rivkyet
^ e r.
Jmamın Kâm ını kalbi ile alır.

imam nam a^an fkrig olduktan sonra sol taraftan aynlıp gider.
Çünkü P e y g i b e r i i (sallâllahll aleyhi ve sellem) ‫؟‬ogu kez böy-
te yaparlardı.
(Yâni ‫ ا ﺳ ﻪ‬Aige validemizin odasının kapısı sol, tarafta olduğu
1٠‫ ئ‬, Raülüllah (saliailahü aleyhi ve sellem) Efendimiz, namazdan
ftrig olunca d . sol tarafa gidCTİerdi.)
٥ dunım her ne kadar mihrabın soluna dUgüyorsa da, kıbleye
aisbetle sağa dügmettedlr.
FARZDAN SONRA S İ E T İÇÎN YER DEĞİŞTİRİR 233

Hz. Peygamber (saîâllahü aleyhi ve sellem) her şeyde sağdan toş-


lamaj^ severlerdi.

imam farzı kıldıktan sOTra tetavvu' (yâni sünnet kılınak) İçin


yer değiştirir.
Muğîre hin Şu’be (R.A.)’den:
Resûlüllah (saliailahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
«Jnıaııı namaz kıldı^ (farzı faldıgı) yerde, yer de^lm edJkçe
(başka bir) namaz talamaz.»
Bu, onun heniiz farz namazda olduğunu zannettlmemek içindir.
Kıyamette ona iki yerin sâhidlik yapması içindir. Sonra, çeşltu yerİCT-
de ibâd^i çoğaltmak miistehaMır.
Lâkin yer değiştirirken tabimin sağını tercih eder, ‫ ؟‬ûnkü sağm
her zaman İçin sola ü s tü n lü ^ vaıdır.
Kıblenin sağı, kıbleye duranın soluna, solu da kıbleye duranın sa-
gına diiser...
imam Serahsi’den:
«imam biraz geri çekilir, cemâat da ileri gelir; kl, muhaleiet ger-
çekleşsin, sUphe bertaraf edilsin,« (Fetevâ-İ Kaadıhan ve'§CThü'n-Ni-
kaye)

Namaz talan taşi, sabah namazmdan sonra namazgâhında giln^


d٠ ncaya kadar Allah’ın zikrine k ^ ılu r . (Ytol g â n ^ bir ınızrak b<>•
yu yükselinceye kadar).
Sonra kalkar, ita rek’a t namaz kılar. Bu namaza «Jsrak namazjB
dmilir: ki, 'vatani duhâya girer girmez başlar. (^hü'l-M «âblh)
Hz. Enes (RA.)’dm:
Resûlüllah (sallâllahU aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
«Kim sabah namazım cemâatle kılıp da güneş bil mızrak boyu
yüksdinceye kadar AUah’ı zikrederse, sonra kalkıp iki rek’a t namaz kl-
laraa, omm İçin tam bir bac, tam bir umre sCTabı olur.» (ŞeThü’l - l
sAbih)
Peygamber Efendimiz’in: «Allah’ı zikredem sözünden anlaşıldığı-
na göre, o vakitte mUstehab olan, Kur’ân okumak degll de - â•
retmektir.
234 ŞÎR ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Ç Ü İ bu, ‫ ﻵ‬٠‫ ﺀ‬bir saattir... o saatte zikre devam etmek ruhlar-


da bUjdik bîr t^sir bıratar. (Şeyh, bunu «Avârifü’l-Maârif» kitabında
açıkça ifade etmiştir.)
Ei-Kuoye’de «Cem’n’l-UI٥m»»’den naklen:
«Sabah namazmm vaktinden göneş dogup bir mızrak boyu yükse-
iinceye kadar akretmek kırâetten evlâdır.»
Nitekim (el-Kunye)’deki şu ibare de bunu te’yid eder:
«Namaz kılınması mekruh olan vakitlerde, Hz. Peygamber’e (sal-
lailahU aleyhi ve sellem) salât-ü selâm getirmek, duâ okumak, tesbih
çelmek Kur’ân okumaktan' ‫؟‬fdaldır.»
El-Muhiften:
«Sabah' namazı girdikten İşrak namazı kılıncaya dek konuşmak
mekruhtur.»
Bazılanna göre, sabah namazı kılındıktan sonra güneş doğuncaya
kadar konuşmak meknıhtur.
Kimisine göre, bir mızrak boyu ^ikselinceye dek konuşmak mek-
nıhtur.
Namazdan sonra hemen isine gider...

Fara namazlanndaa sonra hemen duâ yapmagı bir fıreat ve gani-


met bilir.
El-Bakkali der ki:
«Fara kıldıktan Mnra sünnete başlamadan duâ etmek efdaldır.»
Diger âlimlerin fikri:
«Duâ^ sUnnrtleden ve gerekli evrâdı okuduktan sonra yapmah-
dır.»
Zamanırmzda meshur olan gOriis budur.
٠ zaman yapılan duft müstW:abdır. Bu. hadisle sâbit olmuştur,
ibnl Abtos'm (R.A.) n a k le tti. biT hadisde ResûlUllah (sallâllahü
aleyhi ve sUem) söyje bujhirmustur:
«Kim bunn yapmazsa, namazı noksandır.»
(yftnl, kim namazdan Simra ellerini kaldırıp (ey Rab, ey Rab) dl-
ye yalvararak duâ etmezse, n am aa Hak Sübhânehû ve Teâlâ’nın nez-
dinde noksandır.) (Et-Tenvir)
FARZ NAMAZLARDAN SONRA HEMEN DUA E T İ H R 235

Hasan El-Basri’nln (rahımehul!ah), Sirtında o d ı taşıyan bJr


komşusu varmış, ünam selâm verdltten sonra hemen kaltop camiden
çıkarmış...
Bir gün Hasan el-Basi’1 (rahımehullah) OTa:
«Biraz neden oturmuyorsun? Çâyet âhiretin I‫؟‬în duAya muhtaç
değilsen, h i. olmazsa dünyan İçin duâ et. Rabbinden bir raerkeb iste
de Sirtında ^ u n taşımaktan kurtul!)) demi?... (el-Hâü'sa)
Buhâıi’nln şerhinden:
((Kim yorulmadan gUnahlarınm afvınıisterse,namazdan sonrana-
mazgâhmda oturmajn âdet edinsin.
Çünkü 0 anda melekİCT onun afv edUm^ İçin Allah’a yalvanrlar.
Onlarm duAlan kabdldür.
Nitekim Allah onlarm hakkında. Enbiyâ s â rin d e ^ l e buyur-
mustur:
..Bunlar, onun nzâsına CTini? olanlardan başkasına şefâat edemez-
ler.»
«Kimin âmîni meleklerinkine tevâfuk ederse, . a h l a n bağı?la٠
nır» diye rivâyet edilmiştir.
Onlann (âmin) demesi, İmamın (âmin) d ^ g i zaman, bir kere vâ-
ki olmaktadır.
Oysa' n a m a z d n sonra nama٠ âhında otunıp duâ eden kim » İçin
devamlı olarak duâ e tm e k te le r.
Bir kere (âmin) d ^ e le ri bir k i ş i a f v e m H sağladıktan
srmra, yapacaklan birçok duâ, k i ş i haydi haydi mağfdriyetlnl te’-
min eder.

Gece uyanmaya gllvenl olan kişi vitir namazım gece sonuna doğ.
nı talar.
Uyanmaya güveni olmayan ise, vitir namazım yatsıdan sonra kı.
lar. Nitekim Hz. Peygamber (sallâllahil aleyhi ve sellem) bizlere bunu
açıklamışlardır:
«Kim g e d sonuna d o ^ ı kalkmataan korkara^ geenln evveı
linde (yatmadan) .vitrini tabim. Kim gecenin sonuna dognı uyanmaya
güvenirse, vitrini gecenin sonunda kılsın. Bu daha efdaldır.» (Şerhü’l-
Vikaye)
236 ÇIR'ATÜ'I, - ISLAM (Seyyid Alizâde)

Vitir namazını evinde kıJar.


Vitir namazını evinde kılması daha iyidir.
Fakat ramazanda vitri cemâatle kıJması, evinde münferiden kil-
masından efdaldır. (Fetevâyı Kaadıhan)

Akşamla yatsı arasında namaz kılmak Allah indinde övülen bir


sünnettir.
Eb٥ Hüreyre (R.A.)’den:
Allah’ın Resülü (saîâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyunnuştur:
«Kim aksam namazından sonra - aralarında kötü bir söz etme-
den - altj rek’at namaz kdarea, bu, onun İçin on iki senelik ibâdete
dmWlr.»
İmâm Cazâlî üıyâ’da der ki:
«Bu altı rek’at namazın ‫؟‬ok büyük fazileti vardır.»
in ild i ki:
«Cn&b-1 Hakkin: «Yanlan, yataklanndan uzaklaşır: korku ve
iimid Ue Bablerine duâ ederleri» kavlinden murad budur.
Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem) buyum ustur:
«Kim cemâat mracidinde akşamla yatsı arası kendini hapsederee,
namaz veya Kuridn’dan baska hiçbir seyle mesgul olmazsa (konuşmaz,
sa). mutlaka Allah OTa cennette iki köşk yapar. - K i buikiköskarası
. y j l h k m « a , . . — A ralanndadaO ylebir ağa‫ ؟‬diker ki, bütün
dünya dili onu dolaşmaya kalkışsa onları kolaylıkla kanayabilir...
Bu namaz, «ewâbin» namazıdır...
RMÜlûllah (sallAllahü aleyhi ve sellem) böyle demişlerdir.
El-Evvkbln demek, Allah’ın tâatine çokça, kt^anlar, demektir.

Kisinin devam edeceği diger bir namaz da, seyh-i kâmil, mUrSd
ve muhakkik ^ ^ e i-M ille ti ve'd.DJn adi ile tanınmış şahsm, d ^ e rli
vasIyrtlerinde taıreiye ettlgi nam adır;
Aksam namaanın iki rek’a t sünnetinden scmra b i r e kere Ayetel
Kü»l, «kul büvallahü ehad» ve birer kere de «kul euzO hi rabbil-lelâkı..
ile «kul i bl rabbinnâslayi okur.
<(EVVÂBÎN» N A i Z I ‫ ؟‬OK FAZİLETLİDİR 23‫؟‬

Selâm verdikten sonra Hz. Peygamber’e (sallâllaltû aleyhi ve sel-


lem) on kere salât-ü selâm getirir. Sonra da şu duâyı okur:

‫ق‬١
‫ ﻗﻮﺀةورا‬١
\‫ﻗﻲ‬١
‫دﺟﻔﺔﺧﺌﺔل ﻣﺨﺂ‬٤‫ﺛﺜﺆدﺀة‬34‫ﴽﻟﺪإﺗﺨﻞ‬
٠‫ ذ‬١
‫ ﻟ ﺪ ﻣﺘﺘﻜﺎ‬٠‫ول‬
«Allah’ım! Dinimi sana emanet ettim. Benim İçin enn, hayatımda,
vetatımda, vefatımdan sonra (da) kora.»
Kim bu duâyı okursa Allah onun ûnanmı sabit kılar. O l t o - d a
onu (yine) korur ve ^ iş a n lık ta n kurtarır...

o |o
Nafi!e lbâdet!erln Fazlleöerl
ve Bazı Çeşitleri
Nafile ibâdetlere ,de devam eder. Rahat İçin onlan terk etmez. On-
lan da kılmaga c^ışır.
Ç Ü İ nafile ibâdetler Allah sevgisinin ve ٠na takarnibiin anah-
tandır, Siddlklerin göz ndrudur.
Şüphesiz onlar, farzlardan eksik kalnuşlann telâfi ^İCİİCTİ ve ta-
m a iy ıc ıla n i
^ (R.A.)’den:
R ^IüH ah’m ( s i l l i aleyhi ve seUem) şöyle buyurduğunu
duj^um:
■Kıyâmet gfiniinde knJ. ilk ddiR namazmdan hesaba ‫؟‬ekUeeektir.
Eğer namaa d٠^ ı kdmışsa feJâha kavuşup ' E^r
namazdan hesab v e r e m - perişan olup hüsranda kalacaktır.
Eger fara ibâdetlerinden bir eksiği varaa, Kab Tebâreke ve Teâfâ
şöyle buyuracak:
«Bakm hele, failumun nafile ibâdeti var mıdır; faralardan eksik,
ilklerini onunla tamamlaym.»
Sonra bütün amelleri de böyle (namaz) gibi olacak.»

Kul, bilhassa gece namazına devam eder.


Ç Ü İ gece namazı s a i e r i n §ian, giinahlarm örtücüsü, beden-
den her türlü hastalıkların gidericisidir.
Bu İbâdet ajmı zamanda kişiyi menhiyyâttan da ahkoyar. Nitekim
ttn â b -1 Hak:
B^nW l namaz, hayâsızlıktan ve akil ve seriate u l a y a n her şey-
den alıkoyara bu^ırauştur. (AnkebUt sûresi)
BIKKINLK İ ‫ ^ ؟‬٠ E NAFft^ İBÂDETİ YAPILMAZ 23٥

Selmân-1 Fârisî. R û lü ü a h 'd a n (sallâüahü aleyhi ve sellem) nald


etm iştir:
«Gece namazj kjlmaJjsmız! ‫ ؟‬ö٥Wi hu, salihleıia kândır. Sizi Rah.
binize yaklaştırır, giinahlan örter, gttnahJardan alıkor; cesedde. de
hastaJıklan bertaral eder.»» (Et-Terğîb)
Hz. Ömer (R.A.)’den:
AUah’m Resûlü (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
.،Kim gece namazını ta ’dîlî erkânına riayet ederek kılarea, Allah
ona dnkıız şey ikram eder. Bu dokuzun beşi dünyada, döriü dhlrette-
dir.
Onu dünya âletinden konır ve bu yUziinde belirir. Salih kullann
kalbine onu sevdiril.. Bütün .insanlara da sevdirir.
Lisanına hitaıet bahş eder. (Yâni Allah onu tıkıhla rızıklandı-
n r).

Kıyâmet günü Allah onu kabrinden ak alınlı olarak h a ş ^ e r.


Hesabi kolayca verir. Sırat kOpriisiinden şimşek gibi geçer.
Kitabi (amel defteri) sag tarafından verlhr.» (RavdatüT-Ulemft)

Nafile ibâdetleri İçin din‫ ؟‬ve n ^ ’eli zamamm aramalıdır.


Çünkü bıkkınlık İçinde nafile ibâdeti yapılmaz. Aksi halde bunun
zaran. kânndan fazla olur. Çünkü böyle yapmakla Rrafllüllah’ın em■
rine muhalefet etmiş olur.
Hz. Enes (R.A.)’den:
Allah'ın Resûlü (sallâllahü aleyhi ve sellem) bujmrmuştur:
،،Biriniz, dinç V. araulu iken kılsın, tfikatsiz kahnea oturana.»
Hz. Âişe'den (R. AnhA):
ResûliUlah (sallâllahü a l^ h i ve sellem) b u l d u l a r ki;
«Biriniz namaz kılariıraı nynklarea, uykusu g id in c e kadar y a t i .
Ç İ İ İ biriniz uyuklarken namaz kıldığı raman, i s t i ^ r f . talnnaea^
ğ ı d e k e n k e d in e söver de ،a ta n a varamaz.»
«istiğfarda bulunacağım derkenn kavlini izah belim i Yâni. .Al-
lahümmagfir lî = Allah’ım ten i mağfiret et» d i y - yerde: A lla,
hiimma’fir li = Allah’ım teni t٠ rak ^ p !» der de farkına varmaz.
(Duâsı kabdl «lilir de zaran kârdan fazla olur.)
240 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid A!‫؛‬zâde)

NafUe ibâdeti İçin belirli bir vakit tâyin etmez. ٠ vakitte ٥ ibâdeti
yapmasını kendi nefsine vâcib kılmaz. Altmdan kalkamayacağı şayi
kendi nefsine yüklemez.
Çünkü altından .kalkamayacağı şeyi kendi nefsine Jdikledigi za-
man, yapamaz, bırakmak zorunda kalır: ki, bu pek ‫؟‬irkin bir davranış
olur.
, RMÛlUllah (sallâllahU aleylıi ve sellem) buyurmuştur:
«Allah katinda en sevimli aHel, az olsa da en devamlı olandır.»
Yine şöyle buyurmuşlardır:
«Kim Allah’a karşı bir İbâdet yapıp da sonra bıkarak onu terk
ederse, Allah’ın gazabını mficib olur.»
Onun İçin sakin böyle bir tehdid altına girmeyesin, iel-îhyâ)

Ramazan gMelerInde vitir'namazı hariç jdrmi rek'at namaz kılar.


Musannif bununla teravih namazını ka,‫؟‬detmiştir.
Bir adam, ramazan gecesinde tetavvu’ niyeti ile yirmi rek’at na-
maz tolarsa, imamla teravihi kılmamışsa, bu namaz teravih yerine ge-
‫ „؟‬mi?
Eger onu yatsıdan sonra kılmışsa, evet, teravih yerine g ^ e r ve
onun sevabını aliT. §âyet yatsıdan önce kılmışsa, imamlar arasında
ihtilâf vardır. Bazılanna göre geçer, bazılanna göre tCTavih yerine
^ m ^ . (Er-Ravda)

Terarih namaanda Kur’ân’ı hato ı^ er.


, Terarih namaanda stinnet olan, bir k ^ Kur’ân .1 hatmetmektir.
Her rek’atta on ayet okursa bir hatim yapmış olur.
tki kere hatm rtm ^te, tabii ki daha ‫؟‬ok fazil^ v a ^ r . (Şerhü’l-
Vlkâye)
Sahâbe-İ ü n (R. Anhiim) bunu yaparlaMh. (YAni tCTavihte
Kuriân’ı hatm^CTİerfi.) Onlar (bu yüzden) sabaha karşı- t ^ v i h t .
‫؟‬ıkarlardı.
H-MuhM’în yazan der kl:
«Zamanımıza efdal olan. İmamın cemAati nefret ettiraeyM ek
kadar (yAni kaçırmaymaya kadar) okumaadır. Fazla cranAat topla-
mak ve dağıtmamak, uzun okumaktan-efdaldır.
DUHA N i A Z I GtİNAmARIN APVINA SEBEBDIR 241

El-Kuaye’nin yazan, «Zâdü’l-Eimme» adil kitabında der M:


«imam el-Vebrî’ye> teravih namazmda Fâtiha’dan sonra iki âyet
okuyan hakkmda sual sordular, «bir beis yoktur» diye cevablandırfı.»
Ebü'1-Fadl el-Kermani el-Fetvâ’da şöyle yazdı:
«Teraidhte Fâtiha’dan sonra bir.veya iki âyet okursa mekruh ol-
maz.»

Teravih namazındaM cemâat:


Bunun hükmü; stinnet-i kiîây^ir. Mescid ehlinin hepsi bunu bı-
rakırlarsa günaha girerler. Bazıları kılarlarsa, cemâatle kılmayan ‫اوﻻ‬
sevata ve fazileti kaçamış olur, günahkâr olmaz. (El-Cevâhir ve §er-
hU’t-Tuhfe)

Nafile olarak duhâ vaM nde iki rek'at yahut dört rek’at veyahut
daha fazla — on iki rek’ata kadar— namaz kılar. (Yâni ister selfimlı.
isterse altı selâmh on iki rek’at falar.) Demek oluyor ki, bu namaz as-
gari iki, azami on ifa rek’attır. On ifa r ^ ’attan fazla nakledllmrai^
tir.
Ebû H üre^e (R.A.)’den:
ResUlUllah (S.A.V.) şöyle-bujmmuşlardır:
«Kim, iki rek’at duhâ namazına devam ederee, giinahlan deniz
köpü^i kadar olsa dahi afvedllir.»
DlEer bir rlvâyette:
«flatafan bağışlanır, annesinin, doğurduğu findeki gibi olura di.
ye vfirtd olmuştur.
Yine Peygamber (S.A.V.) vuyumuştur:
«Allah Azze ve Celle buyurdu ki: «Ey Adem oğlu, ^ n ü n ilk fas-
romda to n a kullufaa bulun fa, seni aksama kadar korktuklarından
emin fala^m.»
Ebü’d-Derfâ (R.A.)’den:
Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyucular:
«Kim ifa rek’a t (ydni duhâ namaanı) kılarea ~ :
242 şm.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizade)

Kim dört kılarsa abidlerden yazıIır.


Kim altı kılarsa o ‫ ﻟﻪﺀ‬١ ©na kâfi gelir.
KJm sekiz kjlarea Allalı ©nu kani tinden (‫©؟‬k ç٠k İbâdet yapanlar-
dan) talar.
Kim ©n iki rek'at talaraa Allah ©nun İçin Cennette her tarafi al-
tmdan ©lan bir ev yapar.» (Et-Terğîb)

Duhâ namazında iki dulıâ sûresini (yâni, «veşşemsi ve duhaha»


٠
Jle «v^duhâ velleyli iza se a» sûrelerini .kur. (El-Mukaddimetü’l-
GaznCTlj^e)
Bu namaz i‫؟‬în en uygun vakit, öğlenden önce, deve yavrulan Sica-
gın şiddetinden annelerinden ayrıldığı zamandır. Nitekim Allah’ın R e
Sûlü (S.A.V.):
«E„âbin’în namazı, deve yavınlarının sıcaktan kavrulduğu za-
mandım buyurauşlardır.
«Şerhü’l-Meşârikn’da şöyle ğ ^er:
«Bu hadis-i şerif duha namazını 0 vasf alilen vakitte kılanları öv-
m eta^ir. Çünkü güneş iyice yükselip Sicak bastığı zaman insanlar is-
tirahate çeldimek isterler, .y s a Allah’ın zikrine alışkın .la n el-Evva-
bin’in kalbİKİ kat’iyym Allah’ın zikrinden kesilmek istemezler. Onlar
her şeyden ellerini ‫؟‬ekerler, ama ondan, asla!»
((Deve yavrulan kavrulduğu zaman)) sözüyle Hz. Peygamber (S.A.
V.) 0 vakte İşaret etmek istemiştir. Çünkü derileri ince oldugu i‫؟‬in٠
pinesin sıcağına dayanamayıp annelerinden aynhrlar.

Nafile namazını evde kılmak daha efdaldır. Çünkü Hz, Peygamber


(saliailahtl aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
« F a ^ a rta n maada kisinin kılaca^ en üstün namaz, e١dndeki na-

Yine söyle buyurmuşlardır;


«Kim sabah namazının sünnetini evde talarea bol rtzka kavusur.
Kendisiyle hanımı arasında münakaşa azalır. Ve son nefeste imanla
gid » ..
EN SAHİH NAFlLE «TESBffi NAMAZImDIR 243

kim lere göre «et-Teta١^ u ’„ farz olmayan ibâdetlere denir. S iinnt


ve nafile ibâdetlere şâmildir.
Bunun içindir ki, «kişinin tetavvu’u» demiştir ve bundan bu keli.
menin kapsamlı anlamun kasdetmiştir.
Ancak bundan, bazılannm yaptıkları gibi, teravih namazım istisna
etmek gerekir.
Çünkü bu namaz husUsunda efdal olan, onu mescldde kılmaktır.
Birçok kitaplarda bu tashih edilmiştir.
Ancak, aşrımızda sünnetleri camide kılmatta fayda vardır. Zira
avam halk camide farzlardan başka namaz kılınmaz kanaatine vara-
bilir.
Bu bakımdan’şOyle denmiştir:
((Sünneti camide kılmak güzel bir şeydir. Lâkin eVde kılmak efdal-
dır.»
E l-B a^ali’den:
((Efdal olan (farz namazından sonra) duâ ile meşgul olup sünneti
sonra kılmaktır. Farzdan sonra konuşursa, sünnet sâkıt olur mu, ol-
maz mı? Bazılanna göre, sâkıt olur; bazılanna göre, olmaz, lâkin seva-
bı, konuşmadan önce kılmacak sünnetin sevabından eksik olur.

Sabah namazının sünnetini, yahut öğlen namazının farb an önce


kliman sünnetini kıhp (farza başlamadan önce) alış-verişle, ya da y ^
mek - içmekle meşgul olursa, sünneti iade eder.
Ama bir lokma yemek, ya da bir yudum İçmek, veyahut bir keli-
me konuşmakla (sünnet) bâtıl olmaz. (§CThü٠l-M«âblh) vel-Ha^ne)

Nafile namazlardan vArid olanlann ö l sahihi «tesbih namazj"dır.


Musannifin bu sözünden anlaşıldığına göre, kıldıklan « - I b » .
«Berâet» ve «Kadir» gecföinin namazı esah değildir.
Ne var ki, biz bazı isteklilerin araisuna uyarak onlardm da söz
edelim.
el.MnkaddIme’de der ki:
«Regaib namazı on iki rek’attır. Her iki rek'atta bir selAm v e r i .
Müslümanlar, Receb'in ilk - m l » gününü oruçla g^lrirJer‫ ؛‬cum٠a
244 ŞÎR’ATÜ'L - İSLÂM (Sej^‫؛‬d Alizâde)

gecesi ٠ ‫ ﻫ ﻸ‬naıoazmı i،،ar etmeden önce, akşam namanndan sonra,


^ ts ıd a . önce kılarlar.»
Bazılarına göre, bir veya iki lokmadan sonra kılarlar. Lâkin tahrl-
me (Ittltah tekbiri) aksam vaktinden mlin’akid olur. Muhtaı- olan bu-
dur.
Bu namazda Fâtiha’dan sonra üç kere «İnnâ enzelnâhü...ıı, on iki
kere de öılâs süresini okur. Her iki rek’atta da bir selâm verir. Sonra,
yetmls kere:

«AUahümme saJK alâ MuhammedinJn nebiyyll ümaıiyyi ve alâ âU٠


hj ve sahbihi ve selllm»

«Sübtaanel mellka kuddûsl. SubbUhun, kuddûslin ra'bbünâ ve rab-


MJ m e i e t t v e r i »
^ n r a sadeden başını kaldınp yetmls kere:

‫ ة آ ئ ء ﻷ ؤ ا ﻟ ﻪ‬٤‫رإ‬۶ ‫ث‬١‫ ﺷﺨﻮىﻟﻠﻀﻚ‬٠‫ر ﺑﺄ‬


«Rabbl^lr ve tecâvez ammâ ta ’lemü, Inneke entel eazzlil ekremU»

Der. S o ı IkJncI sadeye vanr. Birincisinde okuduğunu okur.


Smıra din ve dilnyası İçin ne gibi istekleri varsa onlan Allah’tan
nlyâz eda.
- b a p kaldınr ve böylae namazı tamamlanır.
BERAET G E E S tN l İBÂDETLE İHYÂ E T ^ l D İ R 245

Receto ayı cum’a gecesi görülürse, 0 zaman bu namaz ne .lur?


Bazılanna göre, diğer cum’aya erteler. Çünkü Hz. Peygamte (sal-
lâHahü aleyhi ve sellem) şöyle buyumuşlardur:
«Kim Receb’in Uk pe^embesJnl ٠ru‫؟‬la ^ i r i p cun.a g - n ٥e en
iki rek’a t namaz kjlarea, her bir rek’ahna ka٠hk ABah . . a yâz köşk
İlrsân eder ve ٠, hak meclisinde olur. Bunda asla 5ek٩٥bhe ^ktur."
Bazılanna göre, bu namazı o gece kılarlar ve te٠hir rtmezler, o per-
şembe Receb.den olmasa bile...
Çünkü Hz. Peygamber (sallftllahü aleyhi ve «ilan) şöyle buyur,
muşlardır:
«Beceb’in ilk cum’a - i n d e k i namazdan sakin gafil olma^nl
Kim o gece 0 namazı kılarsa, gelecek jula kadar Allah ona r a h m e tiz .
Melekler de onun İçin Allah’tan mağfiret dilerler. Kime de arşın RabW
rahmet ederee, artık dünyadan imansız göçmez. TOnyada Jsiamla ya.
çar. kıyamet gününde de ebrâr (iyiler) ile haşredllir.»
Draildi ki:
Receb cranette bir nehrin adıdır, .n u n on iki dalı vardır. Re-

٠
ceb’in ilk cum’a ^ e s in d e on iki rek’at namaz kılan klmreye Allah,
her bir rek’atına karşılık bir sûbe verir. namazın on iki rek’at obna-
Sindaki hikmet budur. Muhtar olan gOriis budur.

Berâat gecesi namazı;


Bu namazın en azı iki rek'attır. Her bir rek’atında Ikiytiz kyet oku-
maksüretiyle bu namazda dOrtyUz ayet okur, üörtyüz ayetten az olur-
sa ekiz olur.
Bu namaz azami bin rek’attir. Kur’ân’dan diledlgl kadar ^ujm bl.
lir.
Bu namazın evsatı (orta haddi) ulema ve suleha ç o ğ u n lu ğ u gö-
re, yüz rek’attır: Her rek’atında birer kerre «ayrtel-küre‫ *؛‬ile «Inna
enzelnahU» sûresini okur. Hangisi ile baslarsa câizdir, güzeldir. ٥٠ ke.
re de <(kul hüvallahti ehad» sûresini otaır. Her iki rek’atta bir seiam
verir. Bu mikdardan az okursa yine ekiz olur.
246 ŞİR.ATÜ’L-İSLÂ M (Seyyid Alizâde)

Ka٥٤r gecesi oamazı:


Kadir gecesi tolınacak n a m a ^ gelince..
Bu namaan en azı iki, en 5٥gu bin, vasati yüz rek’attır. Ondaki
kırâat ayni ^ r ، a t namazındaki ku-âat gibidir.
Ancak vasati (orta haddl)nde Fâtiha’dan sonra bir kere (İnnâ en-
~ - üç kere (kul hüvallahu ehad) sûrelerini okur. Her iki rek'-
atta bir selâm verir. Selâmdan sonra hemen Hz. Peygamber’e salût-ü
selâm getirir ve kalkar.
Böyl^e dünya kelâmını yapmadan namazı (yüz rek’atlık nama-

Şayet arasını keSerse (yâni salât-ü selâmı okumazsa) câiz olur.


Buraya kadar .(el-Mukaddime) ’nin ibaresini naklettik. Şimdi bu-
rada bir önemli konu daha kaldı:
«Bu namazlar acaba cemâatle falmabilir mi?»
Alimler bu konuda ‫؟‬eşitli fikirler serd etmişlerdir.
HMfinetti'l-Fetevâ:
«Ramazandan başka cemâatle nafile namazı kılmak mekruhtur.»
Şerhüî-Kftfîde gördüm:
«‫ ئ‬kişilik cemâatle kılınırsa mekruh olmaz.»
Fevâidii gemsil Elmmetil üelvânî’de gördüm;
«imamdan başka ü‫ ؟‬kişi olursa hil’ittifak mekruh olmaz, ^ r t ki-
side fikir ajmiıklan vardır. Mescidin bir köşesinde ezan ve kametsiz
cemâatle kılaraa'mekruh olmaz.»
Asnmızda bazı insanlann cemâatle b u r n a z l a n klimaları herhal-
de bu rlvâyete mebnidir. Yahut da «el-Muhlt»'de zikrediln rivAyete
m anidir.
(٠ Nlkâye)٠nln sarihi der ki:
«Kadir. Reğâib ve Berat namazları gibi nafUe namazlarında ima-
ma uynukta bir satanca yoktur. Çünkü mii’minlerin giizel gördükleri-
nl Allah da ^ z e l g ^ ir.»
(‫ﻣﺢ‬-1 ‫ ) ﻻا‬٦‫ص‬de bu mes٠ele böyle anlatıIır.

Bunamazı (tesblh namazmı) kul. günde yahut haftada bir kerekı-


lar. Yahut her ay, her sene, ya da ömründe bir kere talar. Hulâsa, be-
llrll bir ^ in e tahsis etmemek İ‫؟‬in, musannif bu ifadeyi kullanmıştır.
TESBİH NAMAZI KILMAK ÇOK FAZÎLBTLİDÎR 247

Jkrime ibni Abbas (R.A.)’den:


Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) AbdUlmuttaUb oglu
Abbas’a'dedi ki:
«Dikkat et, sana bir §ey veriyorum!
Dikkat et, sana bir ikramda bulunuyoram!
Dikkat et, sana bir şey bildiriyorum!
?ayet sen onu yapaman, Allah senin ilk gUnahmı, son - n j ,
eski günahını, yeni günâhım, hatalı günâhım, kasıdlı yaptıgm glİMhi"
m, küçük günahını, büyük günahını, gizli günahını, aleni ^nahını ba.
ğışlar.
Dört rek’a t namaz talareın, her rek’atmda Fatiha ve bir de (cd•
Duhâ sûresi gibi) bir sûre okuKuıı.
Birinci rek’atta oknmayı bitirfikten sonra, henüz ayaktaykOT on
bes kere:
«Sübhânellalıi velhamdü hiahiveia ilâheillâllahü vallahtt eklere
demin.
Sonı٠a rükûa vanrsuı. üç kere «Siibbâne rabblyel-azim» d i t e n
sonra onu on kere söylemin.
Sonra riikûdan başını kaldınrsın, yine onu on kere söylemin. (Yâ.
ni, semiallahü Ihnen hamideh, ralibenâ lekri liarad d ^ i - sonra.)
Sonra secdeye varırsın, üç kere BsUbbâne rabbiyel.a’ia» delkten
sonra onu on kere dersin.
Sonı-a secdeden başını kaldırtı^nda yine on kere söylersin.
Sonra jdne secdeye vanrsın, on kere söylemin.
Sonra secdedn başını kaldııriıgmda on kere söylemin.
Hepsi, her rek’atta yetmişbes kere y a ^ r.
Bunu her gün yapabilirsen yap. Her ^ iu yapamaman haftada bir,
haftada bir yapamazsan ayda bir, ayda bir yapamaman senede bir,
SOTede bir yapamazsan Omriinde bir yap.»

Diger bir rivâyette söyle anlatılır:


Namaza girdikten sonra sübhân٠ llahümmeyi srauna kadar
okur.
Sonra kırâate başlamadan t»be§ kere okur, kırâattan sOTra oo ke-
re okur.
^ n r a diğerlerini yukanda anlatıldığı gibi O l kere okur.
san secd^en sonra oturduğunda ohımaz. En iyisi budur.
248 ŞİB’ATÜ’L - i s i (Seyyid Alizede)

tbnî’l-Mübârek lle sahJbül-Kunye’nin tercihi budur. Her iki rivâ-


yette de bu teşbihlerin teplanu üçyüzdür. Gündüz kılarsa bir seiam
Jle, gMekılaısa iki selâm ile kjlar. Teşbihten senra, yâni «sübhânellahi
velhamdii llllâhi ve lâ İlâhe ülâllahü vallahii ekber)) dedikten sonra
«velâ havle velâ kuvvete İllâ billâhil alij^il azîm»’i de İlâve ederse iyi
yapar. N i t e l bazı rivayetlerde ^ l e vârid olmuştur.
AMfilazlz d«li ki:
«AMullah bin el-Mübârek’e SOTdum: «Şâyet namazda sehv ederse
sehv secdelerinde de onar tesbih «ler mi?» «Hayırl o ancak üçyüztes-
bihdlr» diye cevap verdi.» (Kitâbü’t-Terğîb vet-Terhib)
El٠Knnytfde şöyle geçer.'
«Paımaklanm s a b a d a n kavrayabilirse ne âlâl Şâyet parmaklan-
ra saymadan ^ m a z s a , o zaman amel-i k e â r olmamak kaydı ile par-
maklan ile hafif olarak İşaret eder.»
Ebû Ynsnf ile Mubammed (rahımehullah)’dan:
r r z olsun'nafile olsun, âyetleri okuduktan sonra teşbihleri par-
makla s a ^ a K a bir beis yokiur. (El٠Cevâhlr de, El-Kâfî’den böyle nak-
irtmişar.)

Tevbe ve istihâre namazlan;


Bu namazlar da slinnrttlr.
I Eb٥ Bekr (R.A.)’den:
R « ٥lüll8h’ın (sallâllahti al^^hi ve sellem) şöyle buyurduğunu
duydum:
aHerhangi bJr adam bir ^ n a h isledikten sonra kaikıp abdest alır-
sa, sonra namaz fahp tevbe-istigfarda hulunuısa, mutlaka Allah onu
bağışlar.»
Sonra ‫؛‬u âyeti okudular:
*Ve ‫؟‬Irkin bir günah isledikleri, yahut nefislerine zulm ettikleri va.
kit‫ ؛‬Allah.» hatırlayarak ,hemen günâhlarının yarhganmasuuisteyen,
ierfir. Gtoahtan Allah*dan'ta5to'M m yariıgayablKr? Bir de onlar is.
l^iM eri ( . a h ) ürerinde bilip durul'larken ısrar etmeyenlerdir.» (٠)
Bu namaz ( . e r i rlvAyrte göre) iki rek’attır...
toncisine gelince...
1.1 Al، b rin ، ٥f٠s٥ ,٠y٠t : ١35.
Ö N E g İŞLER HAKKINDA ISTIh ARE YAPILIR M.

Bir kimse, bir işe teşebbüs edeceği zaman, ٠ İşin (hakkında) h a ^


lı olup o - ğ ı n ı öğrenmek isterse, istihkre yapar. Ona da Res٥lül٠
Jah (sallâllahü aleyhi ve sellem) iki rek’at namaz kılmasmı emretmiş,
tir.
Birinci rek'atta FâtJha ve »kul yâ ey٠ el-kâfirûn)>’u okur. Ikin-
ci rek’atta da Fâtiha ile «kul hUvallahü ehad))’ı okur.
Namazdan fâriğ olduktan sonra şu duâyı okur:

(AUahiimme inni estehıyrake bi jlmJke ve «takdtaruke w kudtc-


tike ve es’eliike min ladlikel azim. Fclnneke takdir« ve١â akdJnı ve ta’,
lemtt veia a.Iemü ve-ente aUâmül ğu^b.
AMahöınme in kUnte ta’lemii enne hfizel emrehayrun ‫ ﻻ‬K dlynive
dfinyâye ve âfabeti emri ve âciUhî Ik addirtd ‫ ﻻ‬siimme yessirbtt u ve
in kiinte ta ’JemU enne hâzel emre serrun Ji ft diyni ve diinyâye ve âkıbe*
ti emri ve âcili emri ve âciUhî tasritbii anni vasriini a n h . ve kaddir
li elhayre haysö kâne sömme raddıni bibi.)
Anlam،:
«Senin itoinle send», hayırlı olmasını dllioram . Senin kudre.
tinle kudret (ve kuvvet) istiywım. s ^ n büyük ititlundan dlllyOTim.
Çünkü senin gücün yeter, benim yetmez: sen bilirsin, ben bilmem. Ga-
iblerin tam bilicisi sensin.
AU۵ 'ım, eğer hu İş benim İ‫؟‬in, dinim, dünyam ve İşimin sonu ve
önü İçin hayırlı ise onu bana takdir et ve benim İçin onu kolaylaştır.
Şayet bu İş hakkımda, dinim, dünyam ve İşimin sonu ve önü ve aoD-
25. §IR ٠AT٠ I< ٠ISLAM (Seyyid A lizde)

rası IçJn kötü ise, beni ondan, onu da irenden uzaklaştır. Benim İçin
nerfe olurea (olsun) hayrı takdir et. Çünkü sen, her şey’ekaadirsin...»
Cabir bin Abdullah (R.A.)'den:
HZ Peygamter (sallâîahü aleyhi ve sellem) bize bütün işlerde is-
İ ı e y i , Kur’ân'dan bir sûre ö d etir gibi öğretirdi. Şöyle buyururdu:
*Biriniz bir İ5İ kasd (ve n i^ e t) e t t . zaman, iki rek’a t namaz lal-
smj senra ٠ İşin adini k٠۶ ın ٠»
Jstihae yaptıktan sonre, yukanda zikrettiğimiz duâyı yapar, (el-
ihya)
M ^a^hdan duyduğumuz:
Yukanda adi g çen duâjh okuduktan sonra abdestli olarak kıble-
ye ka^ı ujhir. Eğer uykusunda beyaz ya da yeşil bir şey görürse, 0 İş-
te hayır vartır. Eger siyah yahut kırmızı bir şey görürse; 0 İşte hajnr
y ^ u r , kaçınması gerekir.

- rahu İçin kılınacak namaz :


Bu namaz da sünnettir. (Yâni selef-i sallhinin sünnet ve usûllerin-
dmdir.)
Bu kitabi tahkik edenlerin birçoğundan duydum ki. b an lan bu k ^
nuda mevzu hadisler bulunduğunu iddia etmişler.
Bu hususta mevnı hadislerden biri de, ana-babam n ruhu içinkı-
lınacak iki rek’at nafile nam aa hakkmda vârid olan hadisdir.
Onlarm yanıldıklan nokta, musannifin kitabmdaki HsOz» değil,
şimdi z i k r e d e c ^ i hadistir.
Hz. P ey g am ^ (saliailahU aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular;
«Kim cum.a gecesi akşam ile yatsı n a i z ı arasında iki rek’a t na-
maz kılıp, her ^ ’atta bir Fatiha, onheşer kere âyetel-kürsî ile kul hii-
rallahli . a d i okurea, sonra da jdnni kere salât-ü selâm getirip seva-
tanı ana ٠ tobasımn nıhuna bağışlarsa, ana.babasmın hakkini, ödemiş,
anlata k a^ı mattub olan saygı, sevgi ve iyiliği de ifa etmiş olur.
Allah ona şehidlere verdiğini verir.
Sırat topriisiinden geçerken Cebrail Aleyhisselâm sağmda, tsrafli
Al٠ «elâ ٠n da solunda olur.
٠ ٥ nde tekbir, tehlU, tahmld, temcid getirei’ek onun İçin
İstiğfâr ederler.
YAGMUR YAGARKEN İKİ REK’AT NAMA2 KIUNIR 251

İsm ail ile ishak’m (aleybimesselâm) toJilunduklan beyaz kubbenin


aJtında olm ak iizere, dogru cennete ^rer.»
î§te biz bu hadisi gördük. Sonra bizce mu’teber olan hadis kitabla-
rm da aradık, taradık, fakat rastlayamadık,.
Bu. m usannifi suçlayamaz. Çünkü musannif (Şi^atü'l-lsl&m'da)
bu hususta hadis vârid olmuştur d em ^i ki. «bu hadis mevzudur, sa.
hih hadis kitablannda yoktur!» demek sûretiyle musannif kınansm.
Bilâkis o şöyle demiştir:
Bu nam az sünnettir. (Yâni selef-i salibinin âdet ve usûllerinden.
dir.)
Bu kitabda zikredilen sünnetler yalnız Hz. P eygam teln (sallklla
hü aleyhi ve sellem) sünnetine münhasır değildir; diger sünnetlere (M"
lef-i salibinin yol ve âdetlerine) de şâmil olarak daha genis anlamda-
dır.
Şurası da bir gerçektir ki. bu hadisin sahih kitablarda bulunma-
jn§ı, onun yokluğuna delâlet etmez. Belki bu hadisin asil vardır. Yerin-
de tesbit b ilm iş tir de musannif onu görmüştür. Bu takdirde sözü ve
gayesi dognı olur.
Kendisine güvendiğim bir zât, burada, jnıkarıda naklettiğimiz ha-
dise m ânaca yakm bir hadis nakletmlştir:
،،Kim, Cum’a gecesi akşam ile yatsı arasmda ita rek’a t namaz ta-
larsa, her rek’atmda bir kere Fâtiba, beş kere âyetel k fi^ . ١^ r k ^
tali biivallahii ebad. kul eûzü bi rabbil Jelâk,taıl e٥z٥ bi rabbin nâsi ‫ض‬-
relerini okurea, namazi'bitirfitaen sonra daonbeşkere ««tagfiirallah»
derae ve sevabun anne-babasma bagjşlaraa. ame-babasının baktanı
-sa g h k la rm d a onlara âsi olsa b i l e - vennîş olur. Allah da ona bn.
nun ka^ ıbgm da Siddiklara ve sehidlere verdiğini verir.»
İşte bunu (M uhtasaru’l-îhyâ)’dan nakletmiştlr. Ciltlisinde g b -
dim, lâkin bir müddet sonra Ebû TâIib-1 Mekki’nin (Kûtu'l-Kulüb)
kitabında ajmısmı yazılmış olarak buldum.

Yagmur yağarken iki rek’at namaZ kılar. Yolculuğa Çikarkm de


iki rek’at namaz talar. MUnafıklıtaan kurtulmak, İslâm’da sebat et"
raek niyyetiyle de iki rek'at namaz kılar.
252 §IR ٠ATÜ٠L - İSLÂM (SeyyJd Alizâde)

Eve girdiği zaraan, evden ‫؟‬ıktıgı zaman, giriş ve ‫؟‬ıkışın fltn « ^ -


den kOTinmak İçin de iki rek’a t namaz kılar.
I Ebû HUreyre (R.A.) rivâyet etmiştir:
Hz. Peygam^r (saUâUahii aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır:
« .n d e n çıktığın zaman seni kötü bir çıkıştan ahkoyacak (kıırta-
racak) iki rekat namaz kil. Evtae gjrfiğin zaman seni kötü girişten
kenıyaeak (uzak tatacak) iki rek'at namaz kıl.„ (El-îhyâ.da böyle an-
!atılmıştır.)

A ^ ı anlamda olan İşlere başladığı zaman iki rek’a t namaz kılar.


Bu - - - - - ki. ihram giyerken, yolculuğa ‫؟‬ıkarken. o lcu lu k tan dö-
neıten ita rekat namaz kılınmaktadır.
Bütün bunlar F^rgamberimiz ( s a i l a h ü a lc h i ve ellem ) tara-
fından yapılmıştır. Hattâ bazı sallh kişiler yemek yediklerinde ve su
IçüM ^nde ita rek’a t namaz talarlardı.

KİŞİ, naflie namazı kılarken annesi çağırdığı zaman «buyur!» der.


Babssı çağırdığı zaman cevap vermez.
Jmtan 'Tahavi der ta:
«Nafile namazını talan kişi, ebevejminden biri kendisini çağırdığı
zaman, namazda olduğu ebevejmi tarafından bilindiğini hissederse ce-
vap yememesinde sakınca yoktur.. Eğer hissetmezse cevap verir.))
Musannifin (nafile namazı) demesi, fetvalarda bulunan şu yazı-
dandır:
«Fare kılan kimseyi biri çağırdığı zaman, namazını bitirmedikçe
tma cevap vermez. Ancak bir şey İçin «imdat!» diye bağırılırsa başka.
Çünkü z a r u ^ olmadan namazı kesmek câiz değildir. Misafir de böyle-,
dir. Damdan düşeceğini, yahut ateşin kendisini yakacağım, ya da su-
da ^ u la c a ğ ın ı bilip korkarsa, o zaman farz namazmın İçinde dahi ol-
sa namazı kesOT.» (Bütün bunların hepsi (Ğunyetü’!-Fetevâ) ’dan alin-
mıştır.)

■!■ I o fo i■ — H
Cum’ anın SSnnetve Adabı
Ahireti İçin dünya işlerinden elini ‫؛‬ekerek kendisini günlerin uln.
su Cum’a gününe vakfetmek süretiyle ٠ güne a ^ ı bir saygı du^r.
Çünkü o, büjdik bir gündür. Allah 0 günle Isl&mı jdiceltmiş ve onu
müslümanlara farz Almıştır.
Allah Teâlâ buyurdu ki:
«Ey iman edenleri Cum’a günü namaz İçin ezan ekundu^» vakit
Allah’m zikrine koşun.» (Cum’a sür^i)
.öriilUyor ki, Cenâb-1 Hak 0 saatte ‫؛‬alışmayı ve Cum’aya koşmak-
tan alıkoyacak her ‫ ؛‬eşit davranışı yasaklamıştır.
Hz. Peygamirer (saüâllahü aleyhi ve selİMn) buyurdu:
««Şüphesiz Cum’a ^inii gttnlerin efendisi ve en bû^i^idür. o Al-
lah katinda kurban bayranu pintinden de, ramazan b a ^ u g ü n l
den de büyüktür.»
Yine şöyle buyurdular:
«Güneşin üzerine dogdugu en Ijd gttn ,Cum’a günüdür, Adem Aley-
hisselüm 0 gün yaratılmıştır. 0 gün cennete girdi, o gün yeryüzüne
indi. Kıydmet 0 gün kopacak. Allah indinde 0 «yevmü’l-mMİd٠dlr. I
lekler gökte ona bu ismi verirler. 0| cennrtte mü’m in l^ n Allah’ı g»-
recekİCTi gündür.»
Hz. P egam ber (saüâllahü aleyhi ve sellem) şöyle b u ^ ım u ٠ rdır:
«Kim öriİKÜz ü‫ ؛‬kere Cum’ayı te r k l e r e Altah onun kalbini mtt.
hürler.»
Diğer bir rivAyette şöyle g^er:
«İslâmî arkasına atmıs olur.»
«٠ gün yerjdizUne inmiştir» demek, ye^lztinde halife olmak, bir.
‫ ؛‬ok milletlCTin ve büyük f«ygaml٠ lerin neslinde zuhür - ve I
lara mukaddes kitablann göndCTİlmesl !‫؛‬indir: kl, bütün bunlar -
pa hayırdır.
Yoksa yeryüzüne inmesinden, cennetten ‫ ؛‬ıkanlmam kartedllm..
mistir. Zira bu hayır olmaz.
254 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

«Kıyâmet 0 gün k ٠pacaktır>) sözü hayra delâlet eder. Çünkü bize


göre kem&l erbabı (olgun kişiler) kendilerine vaad edilen mertebeye
ancak 0 zaman ererler. (Mesâblh şerhleri)

Cuma günü erkenden, sabah nam azından evvel kalkar ve jnkanır.


Yâni sabah namazından sonra yıkanır. (Eger erken kalkmışsa.)
Eger erken kalkamazsa Cum'aya gideceğine yakın yıkanır. Çünkü
Cum’a vaMii temiz olması bakımından bu daha u y ^ d u r .
Cum'a günü jnkanmanm hükmü :
Cum’a günü jnkanmak to ı^ e tli müstehabdır. Bazı âlim lere göre
vâciMIr.
M ^ineliler aralannda birbirlerine şöyle diyerek çıkışırlardı:
«Sen, Cum'a günü yıkanmıyanlardan betersin!))

Ciinüblükten yıkanan kimse, bir kere daha Cum’a guslti İçin be-
denine su döksün
Tek bir jnkamsla yetinirse, her ikisini (hem cenabetten temizlen-
mek, hem de cum'a İçin jnkanmayı) niyyet ederse câiz olur; hem cü-
n i i b l l l ^ çıkmış olur, hem de Cum'a İçin jnkanmış sayılır.
Bugusül (boy abdesti) hem cünüblük İçin farz olan yıkanma, hem
de Cum'a ‫ ا‬5‫ ئ‬sünnet olan boy aMesti yerini tutm uş olur. Cum'a ve
b a ^ m günlelnde y ık a ıa n m her iki sünnet yerine kaim oldugu gibi.
Hem aybaşı, hem de cünüb olan kadm bir kere yıkanır. . n u n bir
kere yıkanması her iki farzı yerine getirmesine kâfi gelir. (el-Kunye)
Sahabherd^ biri, yeni b ş o d a n çıkmış olan ç o c u ğ u m yanma
g i ve ona:
«Cum'a İçin ml Ç andın?» diye sordu.
«Hayır, cüniiblUkten temizlenmek İçin yıkandım.»
«Kalk, ikinci defa, yıkan!»
Yıkandıktan sonra abdestini bozan kimse, tekrar abdest alırsa, yı.
kanması bMulmaz. Lâkin ^ y le davramşlardan kaçınması iyi olur, (el-
Ihyâ)
M ü ٠i CUM’A G İ N İ K IY IT İN İ B İ I I L Î D İ R 255

Kişi Cum’a günü bir hafta boyu irtikab ettlgl gUnahJanna tevbe
eder.
Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) üzerine 1»1 bol sal&t-ü
selâm getirir.
Enes (R.A.)’d n :
AUah’m Resûlü (sallâllahü aleytıi ve sellenı) söyle buyurdular:
«Kim Cum’a günü bana yüz kere salât-ü selâm getiriree, Allah
onun tam yüz hâcctini verir.
Allah onun getirdiği salât-ü selâmı kabrime ulaştırması İçin bir
melek görevlendirir; tıpkı hediyelerinizi bana ulaştırdığmız gibi, 0 da
0 salât-ü selâmlan bana ulastınr, adim da bana bildirir.
Ben onun adim beyaz bir kâğıt İçinde tesbit ederim ve kıyfimct
günü mutlaka kaı^üı^nı verilim.»
El-،hyâ’da d r ki:
Hz. Peygamberden (sallâllahü aleyhi ve sellem) rivAyet edildiğine
göre, söyle bujuımuşlardır:
«Kim Cnm’a günü bana seksen kere salât-ü selftm getirirae, Allah
onun seksen senelik ^Inahlannı afveder.»
((Ey Allah’ın Resûlü, sana getirmeğimiz salât-ü selAm naaildır‫»؟‬
«Şöyle derelniz» buyurdu:

«Allhümme salU alâ Muhamm^in abdike ve n e b i c e ve ^ ٥٠


ilke ve alâ âlî Mnhammedin salâten tekûnû leke ridâra ve 11 haktahi
edâen ve fitihll vesiylete vel makamelmahmudellezivaadtehü ve e n i
annâ mâ hlive ehBihU rfdale mâ cMeyte nebiyyen an ü m m e ti ve sal.
a alâ cemiy»» ihvânlhi minen nebiyyine vmsâllhin.. Yâ eAamer rthi*
mln.»
(Bunu yedi kere B ö y l ^ i )
25. ŞIR'ATU'L İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Cum’a günü kü‫؟‬ük-büjrtik her türlü günahlardan kaçınır.


Çünkü, ayni sevab gibi, ٠ gün günahlar da kat kat olur. Onun İçin,
0 raübârek günde günah işlemekten şiddetle kaçınmalıdır.
Allah bir kulunu sevdi mi, mUbârek günlerde ona bol bol sevab İş-
letir. Bir kuhınu da sevmedi mi, faziletli vakitlerde onu kötü işlerde is-
tl’mâl eder kl ıkabını artımın, 0 vaktin bereketinden onu mahrum et-
sim

Cuma günü camiye erken gider.


Camiye Cum’a günü erken gitmekte büyük sevab vardır. Çünkü
Kur’to ’da: «Haydi, AHah’ın zikrine koşun!» emri vardır. Camiye erken
kırnakla bu emir yerine getirilmiş olur.

Erkeden camiye giderken, namaz vaktine kadar orada beklemeyi


kasd^erek son d ^ e huşû İçinde olması ve Allah’ın «kf^un!» emrini
de y ^ n e getirdiğinin sevinci ve mUtlulugu İçinde olması gerekir. An-
cak bu sflretle Allah’ın mağfiretine ve nzasına koşmuş olur.
Hs. Peygamber (saliailahü aleyhi ve sellem) buyurmuştur:
«Kim Cum’aya birinci saatte giderse, bir deve kurban etmiş gibi
olur. Kim ondan sonra gideree h٤r sıgır, kim ondan sonra gideree bid
koç, fam ondan sonra giderse bir tavuk kesmiş gibi sevai» abr. Kim de
ondan sonra gideree bir jmmurta hediye etmiş gibi olur.
imam hutteye) çıktjgı zaman sahifeler döriiliir, kalemler kaldı-
nhr. Mdefaer hu««nin yamnda toplamp hutteyi dinlemeğe koyulur,
lar.
Kim bnsaatten sonra gelire, 0. namaz İçin gelmiş olur; Cum’amn
laziletinden hiçbir şey elde edemez..»
(lh ^ )'d a bu saatler şöyle anlatılır:
Blrind saat:
Güneş d٠ mcaya kadar olan zaman.
Jfanci saat:
oanes d٠ uktan iyice yükselinceye kadar g ^ e n zaman.
Oçiinctt saat;
O ün^ iyice etrafa ışığını saçıp, ayaklar yerde yanacak duruma
gddiği ramam
CUM.A.٥ t ^ Ü GÜZEL KOKOT.AK S<toÜNMELt 257

^irdiittcü ve beşinci saat:


Büyük kuşluktan zevâle kadar olan zaman.
Bunun fazileti azdır. Zevâl vakti ise namaz vaktidir, rada pek fa-
zilet yoktur.
«Erken gitmek» derece derec^ir... Mutlaka Mv&lden önce olmalı-
dır. Onun İçin musannif (rahımehullah) «zevalden önce e rk » .der»
dedi... Çünkü Ku٣ ân’da emredilen sa'y budur.
îsîâmın ilk ‫؟‬aglannda, insanların sabaljlqdn erk٠ den evlerlnd®
‫؟‬ıkıp camiye gittikleri ve yollan doldurdukİMi, bu ylMen yoUann in-
san almaz hale geldiği anlatıiır. Sonradan bu göz kamaştırıcı dunım
sönmüştür.
Bu yüzden denildi kl:
«îsîâmda ilk ihdas ^ ile n bid’at: camiye erken gltmraln terk i
mesidir.»
'Hadisde şöyle buyunılmuştur:
«Cıun’a .i p l i kim erken (camiye) .derae, ٠ , kıyâmette Allah’ını
daha yakından görecektir.» (yani .bu husus camiye'erken.gitmekteki
derecesine gör‫ ؟‬Olacaktır.)

Cum’a günü misvak kullanır, güzel kokular sürünür. Kl, yanmda^


ki bütün ‫؟‬Irkin kokulan yensin, herkes onun kokusu Ue k a d a n a n ,
rtrafa m ‫ ئ‬gibi kokular dağılmış olsun.
E rk elerin en giiwl kokusu:
Kokusu meydana ‫؟‬ikan, fakat kmdisi g ö r ii n m ^ kokudur.
Kadınlann en güzel kotajsu:
Rengi meydanda, kotaısu gizli olandır.
t mâm Şâfii der ki:
«Khn elbisesini tem izl.se himmeti, hemmi az olur. Kimin güz٥
kokusu etrafa saçıhrsa, akh ?Ok olur.» (el-îhyâ)

Bıyık ve tırnaklar
tbni Mes’ud (R.A.) dedi ki:
«Kim Cum’a günü t u n a k l a n kesene, ımdan Wr h a z t a . gUetlr
ve yerine bir şifâ getirir.»
25‫ﺀ‬ ŞİR’ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

1‫ و‬elbisesinden ba§ka٠ bahara ve Cum’a i‫ ؟‬in٠ biri dış. biri i‫ ؟‬elbise-


s٤ olmak ‫ د آ‬iki elbise edinir.
Cum’ada bu e l l e r i giyer.
Çûnkö toyle yapmak İmkânları olanlar İçin mUstehabdır.
- Elbise hususunda en makbul olan beyaz rraklileridir.
Fazla lükse kaçmaz...
Cum’a g l i i özel olarak siyah elbiseleri gijroek hususunda ise;
arab hatibleri şöyle dediler:
*Bu, siinnet d٠ üdir ve fazileti de yoktur. Bilâkis cemâatin buna
ta to a s ı m to ih tu r. Zira bu, Resöluilah’dan (sallâllahU aleyhi ve sel-
l ı ) scHua ihdas ‫ ا » س‬Mr bid’attır.»
O gön sank giymek ise mUstehabdır.
Vasile bin Eska.' ( B i.) ’den:
ResûlUllah ( s a l ia h û aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
*Cnm’a gUnii sankhlara Allah rahmet eder, melekleri de magliret
daer.»
Yin. hir hadlsde:
«Sankla talman bir Cum’a, sanksız kıhnan yetmiş Cum’adan ef-
daldır!» bujmrulmuştur.
Eger Sicak onu rahateiz ederae, namazdan Once ve sonra onu ba-
şından .ıkamasmda bir sakmca yoktur.
Lâkin evden camiye giderkaı (sa’y .la s m d a ) , namaz kılarken,
imam m in tee c ık a rk ., hutbe d k m ı Çitormaz.

Cum’a ^ n ö veya gecesi hanimi fle cinsi tm nasta bulunur.


Çönkö bu, g٠ nü haramdan daha iyi satondınr, ru h a da .daha
güzel faahlık ve rahatlık sağlar. A ^ c a h ^ kradi v e . h ^ de .hanımı-
nın yıkanması sCTabını elde eder.
Ulemâdan Mr kısmı bunu mUstehab gördüler ve Peygamberimizin:
.Kim Cum٠a g i etken davranıraa, yahut davranmaya çalışma,
yıkarsa. y٥ an ı» a ٠...
- 8 İ Ö bana hami . i e r . (Yâni, ^kanm asına sel»b olurea, d e
m ^ r bu..)
*Erken davranırsa, dernek camiye vaktinden evv^ giderse, d e
m i.'
DECCAL’İN ş e r r in d e n ALLAH’A SIĞINILIR 258

«Erken davranmaya çalışırsaj, demek, hutbeye zamanında y etg r.


se, demektir. (Çerhü’l-Mesâbih ve el.IhyA)

Cum’a gecesi Duhân sûresini .kur.


Eb٥ Hiirej^e (R.A.)’d n :
Hz. Peygamber (saliauahü aleyhi ve selira) buyurdu kl:
«Kim Cum’a gecesi (Hâ mim, ^duhan)، (Duh^n 8‫ ) أ ﻋ ﺴ ﻢ‬d k ı
sa alvedUir.»
Diğer rivAyette Oyle buyuralur:
«Kim gecenin ilk kısmında (Hâ mim, ^.Duhân)’، ckurea, yetoi,
Wn melek sabaha kadar onun İçin Isti^firda bulımurlar.»
Diğer bir rivâyet:
«Kim, Hâ mim ed٠٠ uhân’ı cum’a gecwi, yahut cum’a glinU ctaraa,
Allah onun İçin cennette bir k٥5k yapar.»

Zevâlden önce de, Deccal’ın şertnden kurtulmak İçin Kehf sûreei•


nl okur.
Deccal’a bu isim verilmiştir, çûnkû ٠ , y e r y i ü t t u fla m a s ın a
s e a h a t eder. Yahut gözleri kör olduğu İçin bu ismi almıştır. Fakat bu.
nu (yalancı, .bü^icü) olarak yoramlamak en ^izel yoromdur.
Ibni Abbas ve Eb٥ Hilreyre (R. Anhümâ)’dan:
«Kim Kebl sûresini Cum’a greesi veya g٥n ٥ otama, okuduk y » .
den Mekke’ye kadar aydınidt saçan bir nUr (kendisine) verilir ve diğer
Cum’aya kadar afv^ilir. üç giiniin fazileti de kendisine verilir.
Sabaha kadar yetini, bin melek, onun îçin'istiğlâr ed».
Hastalıktan, zâtülçenb, baras, ciizzam ve Drecal’ın ،Itnrelnd»
beri kılınır.» (el-IhyA)

Caminin kapışına geldiği zaman, Allah’a» kendisine


dan talması İçin duâ ^ e r . H u t b . dinlemek İçin de imama î^ce yik.
laşır.
Camiye girdiği zaman, otum adan dört rek’at namaz klima« mlls.
tehab olur.
‫ ه‬60 ŞİR.ATÜ l - ISLAM (Seyyid Alizâde)

Her rek'atında 6‫ ﻟﻼ‬kere okumaWa tam ikiyUz kere ((kul hUvallahU


h ad » sûresini okur.
Hz. Peygamberden (saliailahü. aleyhi ve sellem) nakledilmiştir:
«Bunu yapan kişi, cennetteki yerini görünceye (veya kendisine
gfisterilinceye) kadar Blmez.» (el-lhyâ)

Mümkün rtdugu kadar imama yakın bir yerde oturur. Ne var ki.
- d d e kendisine her zaman tın acağ ı bir yer ayırması mekruh olur.
Nithim telirh bir ibriMe aMest ahnasj da mekruhtur. (en-Nâfiziyye).
0‫ ﺋ ﺊ‬v٥rid rtmuştur:
«Kim yıkarea, yıkanıma, eAen davranırsa, erkenden camiye gider,
se, imama yakın otumrea. (hutbeyi) dikkatle dinleme, İşte o davramş.
lan omm i^n her iki Cum’a arasında ( g e ^ gfinahlarma) üç gün faz-
Jasıyta, bir ketoret oJurs
Diger bir rivâyrtte şöyle buyurulmuştur:
«IMger Cum'aya kadar Allah onu mağfiret eder.»
Bu sebebledlr ki, şöyle demlşlrdlr:
« C i ’anm âdâbmdan birisi de birinci saffı istemektir.»
Ç Ü İ bunun fazilrti ?oktur. Nitddm biz bunu rivAyet etmiştik...
L l şu ü? husUsu miişAhede ederse, o zaman imama yakm <^ur-
maz‫؛‬
!)' Eger İmamın yakınında eliyle, dili ile giderem iyec., dine ay-
tan bir husus göriiree..
Hatibin veya başka birinin ipek elbise g i p i ş olması gibi.
Yahut agjT bir silAh kuşanmış birinin imama yakm yerde oturdu-
gunu görüne.
Yahut tehlikeli silâh kuşanmış olan kimsenin rturdugunu görür-
se...
Omm İçin, gride veya uzak Wr yerde otunnak, dikkatini t^ la -
mak ve kendisini i e t e v m n h batammdan daha sâlim ve emindir.
Emniyet ve huzOra bulmak İçin ulemâdan bir topluluk böyle yap-
mışhr.
BJr rivâyet:
S٥,y ٥٠ - m ln d ^n yanmda, Ebû Ca٠ferln hutbesini dinl^
cem Aat In omuzlakini yararak ٥ kr ٤ G E ç n ız 261

mek İçin oturan Çuayb bin Harb*، gördü. Namazdan fArig olunca 5Öyl٠
dedi:
.(Senin ona yakın otunnan, benim kalbimi me§٠ ıl etti; itiraz et•
men gereken bir sözü ondan İşittiğin zaman, onu uj,araan senin İçin
mümkün oldu mu?»
«Ey Abdullah, hadisde: «Yaklaş ve dinle» diye' vârid oimadı mı?»
«Vay haline! Bu HulefA.i Râşidine-mehdl^nler içindir. Amma
bunlara geltace. onlardan uzaklaştığın ve kendilerine bakmadıgm sü-
rece Allah’a daha yakın olursun.»
2) Mescidde sultanlara ajrtilmış özel bir yer yoksa, birinci saf
mahbubdur. Aksi halde bazı âlimler özel yere girmejrt m٠ uh saymış-
lardır. Çünkü o yerler, padişahlar İçin ihdas edilmiş bir bid'attır. Ba-
ZI Alimler, eger Sirt İmamı yakından dinlemek amacı ile i l ^ giderae,
bu takdirde kerih gömediler.
3) i n b e r bazı saflan keser. Birinci saf, minterin önüne bitişik
olan saftır. Her ifa tarafa düşen saflar ise kesifair. aın u Seıni açıkça
ifade etmiştir, fa, Şâyân-I kabUl rtan görüş budur. Ç Ü İ 0 saf mutto-
sildir. Ve orada trturan, hatibto karşısmda oturap ve rahatlıkla hut.
bejrt dinlemiş olmafaadır. (rf-îhyâ)

Cemâatin omuzlannı yara yara ileri g^me^


Zira bu hususta ağır bir tehdid vârid olmuştur: Böyle yapan kişi,
kıyâmet gününde cehenneme köprü yapılacafaır ve herkes bir c ^
olarak üzerinden geçecektir.
Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) bir adama şöyle hltab
etti: ١
«Ey «İlân, bizimle n ^ e n Cum’a kılmadın?»
«Ey Allah’ın nebisi, kıldım ya?»
«Jnsanlann boyunlarını yara yara ileri geçen sen de^l miydin?»
Bujmrdu ve onun amelinin b | gittigine İşaret ctl.
Diger bir hadisinde şöyle bu^ırdular:
«Kim l e ^ ederse, yahut insanlann bııjmunu y a » yara ileri ge^r ٠
se, o Cum.a, onun İçin Cum’a degiI, öğlen namazı olur.» (Et-TCTgib)
Fakat birinci safta boş ve açık yer bırakarak yol üzerinde o t u ı -
larsa, o am an anlan yara yaraiİCTİ geçebilir. Çünkü anlar farilefclt ye•
re o t a n g ı terk ettikleri İçin zaten bunu hak rtml٠l»dir.
262 ŞÎE.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

El-Hasen dedi ki:


«Cum’a günü caminto kapılarında oturaniann omuzlarına basa
basa geçin, .‫ ؟‬ünkü onlara saygı yoktur!))

Camide namaz kılandan başkası yoksa, 0 zaman şöyle selâm ver-


mdidlr:
«Esselâmü aleynâ ve alâ ıbâdiUübis salihin.»
Başka türlü selâm vermez. Çünkü selâmını alacak kimse yoktur
OTda.

Ya namaz talana sCJâm veriree?


i Haniic’ye (rahmehullah) göre, kalbinden selâmını alır.
İmâm M uhamm ^e (rahımehuUah) göre, namazı bitince alır se-
İ f tı. T b ü adam oradaysa..
İmâm Ebû Yûsuf’a (rahımehullah) göre, böyle kimsenin selâmını
namazı bitirm ^en önce de, bitirdikten sonra da almaz! Sahih olan
da budur. (el-Kunye)

Camide yan yana oturan iki kişinin arasını aralamaz. Çünkü bu,
onlara ^ y e t sajnlır.

Oturduğu jrerde kendisini uyuklama basarsa, oradan kalkıp baska


bir yerde rturur. Bu hususta hadis vardır.
Başının sağ tarafına parmaklan ile üç kere vunır. Sonra otunıp
dinler.

Jmato (mlnl»re) çıkmak İçin ayaga kalktığı zaman, ne .konuşur,


n. * - talar.
- ta h a t t b m l n ^ çıkmaya hazırlandığı zaman cemâatin sû-
HATİB HUTBE OKURKEN K O İ Ş U L I Z 283

kûtu muhafaza etmesi, konuşmaması, hattâ namaz kılmaması gerek-


m ekt^ir. Zira bunlar o anda haramdır.
Ebû Hanife’ye (rahımehullah) göre bu bSyledir. Eb۵ Yûsuf ile Mu.
hammed’e göre, hutbeye başlamadan önce k o n ş a k ta bir sakınca
yoktur.
«Konuşmakta beis yoktur» d^iler. Çünkü onlara göre Cum’a sön-
netini viya başka bir nafile namazım kılmak 0 iM vatatte de mekruh-
tur. (el-Cevâhir)
Demek ki namaz bâbında Îmamîa aralannda ihtilâf yoktur.
Imam’la (yâni Ebû Hanife (rahımehullah) ile) aralarmdaki anlaşmaz-
ilk, konuşma hususundadır.
Yukanda beyân edildiği gibi, hutbeye başlamadan önce, ikisine
göre konuşmakta bir sakmca yoktur: tmam'a göre sakınca vardır. Ama
hutbe okunurken konuşmak ise, bil’ittifak cAiz değildir.
Aralarında İhtilâflı olan bu (konuşmak)tan, tesbih ve b e n ^
virdler degil, insanların konuşması kasd bilmiştir.
Bazılarına göre bundan murat, müezzine icAbet (yâni onun de-
diklerini tekrarlamak)tır. Bunun dışındaki konuşmalar ise bil'ittifak
câiz değildir.
- - göre bundan murat mutlak konuşmaktır. Birinci göröş
daha sahihdir. (ŞerhU’l-Mecma’)
Şerhü’I-Vikaye’de, el-Haniye’den naklen şöyle zikrdllmlştlr:
«Bu ihtilâf, hatibin sesi d u y u lid ıg ı ramanda bahis P u s u d u r.
Yoksa hatibe yakın olan kimsenin asla konuşmaması ve dinlemral g ^
reklidir.»

Hatib hutbe okurken konuşan arkadaşına ((sus, konuşma!» diy^


mez. Zira Ebû HUreyre (R.A.), Hz. Peygamher’in (sallâllahil aleyhi ve
sellem) şöyle buyurduğunu nakletıniştir:
«Cum’a günö imam hutbe otaırken arkadaşına (sus) dereen, lâğ-
vetmis olursun!»
Bir diğer lâfızda (onun Cum’ası.olmamıştır) bujmnılmuştur.
«Lâğvetmiş olureun!» kavlinin anlamı, «ecri ^tlrdin» d e lk t ir .
Bazılanna göre «hata ettim», tamisine göre de «kıldığın Cnm’anın ta-
zileti gitti», bazılanna göre «Cum'a namazın öğlen nama» oldu, de-
m ettir. (Et-Terğîb vet-TOThib)
264 ŞJR'ATÜ’L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

Konuşan arkadaşına susması i‫؟‬Jn de İşaret etmez. İşaret etmemek


miistehab ve liıti^ tlı dayanıştır.
H-HuKsa'dan:
«BirmUnkeri (dine aykın bir hareketi) gördüğünde, konuşmadan
el veya göz Ue İşaret ederse, sahih olan rivâyete göre, bunda bJr sakin-
c a y ir .»
ra.Jhy&'dan:
«Halktan bazı kimseler, müezzinler kalktığında secde etmeyi ken-
dilerine bir âdet edinmişlerdir. Gerek eser ve gerekse haberde bunun
bir asli yoktur.
lAtan tilâvet secdesine rastârsa, o zaman bunu yapmakta bir sa-
tonca jmktur.
Fazilrtli bir vakit olduğu İçin duâyı uzatmaktadır. Onun İçin bu
secdenin haram olduğuna hiikmedihnez. Zira haram olmasına bir se-
beb Dtour.»

Cemâat nam a^an önce halka şeklinde oturmaz. Kıbleye karşı saf
hftlinde oturur!
Çünkü onlar hükmen namazda sayılırlar.
Allah’ın Resülü (saüâllahü aleyhi ve sdlem) şöyle buyurmuştur:
«Sizden Nriniz namazı beklediği s i i - namazda sayılır.»
Onıln İçin, vaziyetleri namaz İçin toplanmış kimselerin durumu gi-
bi olmahdır.
Halka . l i n d e otumaları. tıpkı, namaza giderken parmaklannı
birblrl^ne g e ç ir m e n men’ edildiği gibi men’ ediUr...
«Namarfan önce» sözü, n a m a ^ a n sonra halka şeklinde otum ala-
nnda bir satanca olmadığma delâlet e t m e k t e .

H utte . n u r k e n , kişi, arkası ürerinde, ayaklarım yCTe dikerek


oturmaa
.antai Allah’ın Reaûlû ( i â U a h ü aleyhi ve sellem) böyle otur.
- men' etmiştir. ٠ le oturuş, uytal g e t i ğ i İçin yasaklanmış,
br.
CUMA GÜNÜ SEFERE ÇIKMAMALIDIR 2.5

Mak’adını da yere Ijdce yapıştırmaz.


Çünkü 0 halde yellenebilir.
Eğ;er utancından dolayı dışarıya ‫؟‬ıkamazsa fitneye sürüklenmiş
olur; ‫؛‬ıkarsa hutbeyi kaçırır.
Bu sebeble, feOyle otumştan alıkonmuştur.
Bazılarına göre, bu oturuş, gafillerin oturuşu oldugu İçin ^sak-
lanmıştır. Kimisine göre, kibir ve büyüklük taslayanlarm oturuşu ol-
dugu İçin men’ edilmiştir. Şerhü’l-Mesâbih’de de böyle, geçer.
Sonra, bu yasak yalnız hutbe vaktine mahsus değildir, öyleyse
musannifin » h u t^ anmda« sözü, ihtirazi kayıt olamaz.

Cum’a namazından az önce sefere çıkılmaz.


İmâm Gazâlî Ilıyâ’^a der ki:
«Cum’a gecesi yolculuğa çıkan kimseye melekler beddua eder.
Onun İçin sabah vakti girdikten sonra sefere çıkmak haramdır. Ancak
arkadaşları ile birlikte çıkmak isterse başka...»
Bu hüküm takvâca verilen bir hükümdür... Fetva hükmüne ge-
toce..
İmâm Kaadıhan dedi ki;
«Cum’a ^ in ü yolculuk yapmak isteyen kimse, öğlen vakti glm .1
den önce şehrin evlerinden dışan çıkmışsa, bunda bir beta y o k t ı
ÇünWi Cum’a, vaktin sonunda vlcib oluyor. Halbuki çıkan kişi 0 vakit-
te yoldadır.»
(El-Fetevaz-Zâhirij^e)’de der ki:
«Ö^en vakti girm ^en şehir dışına çıkmış ise, bunda bir sakınca
yoktur.»
Zaten musannifin sözü de buna uygun düşmektedir.

Jmam h u t^ jıe çıkarken duâ yapmayı bir fıraat sayar. Çünkü o


an - bâzı hadîslerde de vârid olduğu gibi — duAlann kabülü i ç i n ı u -
lan bir andır.
?unu da iyi bü ki, m ^h u r hadisde vârid olmuştur:
«Cum’ada Sylc bir saat vardır ki, mfislfiman kul, (dulaıııı ٠ saate)
'266 ŞİR’ATÜ’L - ISLAM (Sej^rtd Alizâde)

rastlatır da A.Jah’tan bir dUekt« baliMHirsa, iHMttaka Allah dileğini V،.


rir.»
Dlger bir haterde:
«Namaz falan kul, ona rastlarsa» diye vârid olmuştur.
O saat hangisidir?
Bu hususda birka‫ ؟‬görüş vardır:
a) Cum’a günü g ü n ^ dinarken...
b) Zevki zamanı...
c) Müezzinlerin Cum’a namazı İçin ezan okudukları an...
d) Hatib hutbeye ‫؟‬ıktıgı andan ininceye dek, arada geçe‫ ؟‬za-
man...
e) cemâat namaza durup selâm verinceye kadar, arada geçen za-
man...
f) ifandinin son vakti...
g) Güneş batmadan önce....
Hz. Fâtıma (R. Anhâ) bu vakte dikkat ederfi.
Hizmetçilerine, bu vakti gözetip kendisine haber vermelerini em.
rederdi.
Ondan sonra, güneş batana kadar duâ ve istigfâra dalardı.
Cum’a günü beklenen saatin 0 saat olduğunu söylerdi ve babasın-
dan (böyle) nakledCTdi.
Bâzı âlimlere göre, 0, Cum’a gününün içindedir, fakat bilinme-
mettedir. Tıpkı Ramazandaki Kadir gecesi gibi...
İmâm Gazâlî (rahımehullah) der kl:
»Ku^ Cum’a günü çok temkinli ve dikkatli olmalıdır. Bütün kal-
bi ile duk ve zittrlerinin 0 saate rastlamasını dilemelidir.»
AMuIlah bin Selâm (yahut bir rivâyette Kâ’b bin el-Ahbar) dedi
fa:
»Bunun, Cum’anın son saati (yâni gUne^ batacağı zaman) olduğu-
nu ö ğ r e n l.»
»Bu, Cum’a gününün son saati nasıl olabilir? ResUlüllah’m (sal-
lâUahü aleyhi ve sellem): «Kul, namaz falarken o saate rastlarea» bu-
yurduğuna duydum. 0 saatte namaz ^lınm az fa!»
CUM'ADAN SONRA ÎKÎNDÎYİ BEKLEMELİDİR 26‫؟‬

O şu cevabi verdi:
- «Oturup uamazı bekleyen namazda sayılır,) demedi mi, Peygam-
ber Aleyhisselâm?
«Evet, öyle dedi.»
»İşte bu, ٠ vakittir. (Yâni Cum’a gününün sen vakti.,.)
Hulasa, İmamın minbere ‫؟‬ıktıgı vakitle birlikte 0 (Cum'a gününün
sonu) şerefli ve fazilet yüklü bir vakittir. Kişi bu her iki vakitte de
‫؟‬okça duâ yapmalı, (el-îhyâ vel-Mesâbih)
(Hısnu’l-HasinJ’in müellifi dedi ki: ‫ر‬
«Benim kanaatime göre 0, İmamın Fâtiha’yı okudugu zamandır.
Cum’a günü, Fâtiha’yı okumağa başladığı andan «âmin)> deyinceye ka-
dar.. Böylece bu hususda vârid olan hadîslerin arasındaki tezat berta
raf edilmiş olur.»
(E!-Ezkâr) kitabinin yazan der ki:
((Bu hususta en sahih olan Sahîh-1 Müslim'in Ebû Mfisa el-Eş'ari'-
den naklettiği hadisde beyân edilen husustur.
Bu hadise göre, İmamın minberde oturduğu andan selâm verince
ye kadar olan zamandır.
Özellikle 0 gün ‫؟‬ok zikir yapar, Hz. Peygamber’e (sallâllahU aley-
hi ve sellem) de sok salâat-1 şerîfe getirir.
Çünkü Cum’a gecKİ ve gününde, ‫؟‬ok zikretmek ve sok salât-ü 8‫ء‬
lâm getim ek m û s t^ b d ır.

Cum’a namazını kıldıktan sonra, bir hac ve umre sevabı elde et-
mek isin ikindiye kadar bekler ve ikindiden sonra ‫؟‬ıkar.
Bazı selef-i sâlihindm nakledilmiştir:
((Kim Cum’a namazından sonra y^lşer kere «elhamdü lillâhi»
((kul htivallahü ehad», «muavvezateyn» (yâni: kul eûzü ^bi r a b b m
lekı ile kul eûzü bi rabbin nâsi) sûrelerini okursa, geİMck C um 'a^
kadar (her türlü fenalık ve belâlardan) korunmuş olur. Bunlar, keti-
dlsi !‫؟‬in, şe3٢tana karşı da bir siper olmuş o l ı .
Cum'adan sonra şu duâyı okur:

‫ ﻣ ﺊ ; ! ; ﺟ ﻎ ؛ و ا ﻳ ﺂ ﯪ‬٠‫ ﻛ ﺔ م ; ﺑ ﺔ؛؛‬٠‫ ق‬٠١‫ﻲ‬ ‫ ؛ ﻳ‬٠‫ ة‬٤ ‫ ة‬١

. s — ‫ ﻟ ﺚ‬١‫ؤ‬ ٠‫ ة ﺀ ﻣ ﺮ ا‬: ‫ ﺀ ر ا > ر\ ﻣ ﻶ و ﻫ ﺆ‬٤ ‫ﺧ ﻬﺎد ع‬

‫ع‬ ٠‫ﻓﺢ‬.‫ﺛﺔﻋﺞ‬:‫ق؛ةي‬،،?‫ةﻫﺚ‬٠‫ةﻻﺛﻠﻪ‬٠‫ﺷﺖ‬
0‫ ه ة؟ﺀ ﺋ ﻞ‬٠‫س‬٤‫ ’إ‬٠y Hamid. ey MUbdi. ey Muid, ey esirgeyen, ey VedUd

‫ ﻫﺴﻸﻏﻞﺀة !ﻟﻞ?ع‬-haramından müstağnî kil, fadlınla senden başkası


§na muhta? a
Denildi ki :
! ‫ ™ ؟‬bu d«âya devam ederse, Allah onu kimseye ınuhta ‫ ؟‬etmez
١n ıu n a d i yentoı r m k l ^ r ır .» (e۴ lhy ve onu‫؟ ؛‬

- ۶٠‫جﺀﺳﺎﻟﻪ آﻳ ﻶ ج ﺀ'ﻫﻞ‬. ۴ ‫ب‬٤‫ﻷ‬٠‫ ى‬٠camiye öyle gider. Az olsun ‫ ؟‬ok olsun


sadaka vCTir. ‫ ﺗ ﺬ ة‬klldıguıda:

iAnahûmme inni es’elâke Msmike EJ.


‫فﺀا‬J â ‫ﺀﻷؤﻻ‬İllâ Jı٥. AfimUl gaybi veşşehdefc. Hiiver rahm ânör lahim.
Ve es.eJfike bismlke bîsmiHShto٥hn٠ toabîm. EU ezi ja ilahe iua
CUM'ADAN SONRA ٥ ٧ Â STMSLİDİR 269

JjöveJ lıayyiil k a y y û ı Lâ te'huzühû sinetöa vela nevm. Ellezi I l e e t


a z a m e t i s semâvâti vel’art.
V. es’.JÜke hism ikg bismillâhirrahmânirfithîm■ Ellezi lâ Uâ٥ e İllâ
hû. Ve anet lehiil vücûhü ve haşeat lehûl ebsâro ve vecIletJl tmiAhfi min
haşyetlhi en tüsalliye alâ mnhammedin ve en tu’tıyeni hâcetî.) (kezâ
ve kezâ)
Derse, duâsı Allah’ın izni ile kabUl edilir.
Ve §öyle diyOTdu:
«Bunu a lık la ra öğretmeyin ki, blAirlerine beddua derler de son-
ra bedduaları Allah’ın izni ile kab٥ l edihr.»
Allah'ın Resûlü (sallâllahU aleyhi ve sellem) şöyle bujaırdu:
«Kim, Cnm’a namazından snma sağ ehyle sakahnı tutup 8.1 elini
semâya kaldırarak üç kere,:

(yâ zel’ceiau vel’Jkrdmi, ecimi ‘


Yâ azîzü, yâ kerimli, yâ rahmânli, yâ rahiml Neccinlmtael٠zftMl
elim)
«Ey celâl ve İkrâra sahibi olan Allah’ımı Beni pek ٥ lm olan azab.
dan kurtar!»
Diye duk ederse, Allah, onu bağışlar ve onun dünya ve âhiret İşle-
rinde bütün ihtiyaşlannı verir. (MIşkâtü’l-Envar ve’t-TenvJr)
Bâzılan, uykuları olmasa dahi, öğlen vakti (istirahat amaclyle)
dinlenirİCTdi.
Cennet ehlinin vasıflan hakkında Allah T ^ lâ şöyle buyurmuştur:
«DtaleneTOMeri yer çok .e l d i r .» (٠) Halbuki Cennete uyku yok-
tur.

، ٠! Furtan sOresl. Syet: 24.


270 ŞİR’ATÜ’L - ISLAM (Seyyid A!izâde)

Kişi g Je yemcini Cum’adan sonra yemelidir.


Sehl bin Sa’d’m (R.A.) şu sözü buna bir delil teşkil eder:
ttBiz ancak. Cum’adan sonra yemek yer, (öyle) istirahat ederdik.»
Bu da gösteriyor ki. onlar Cum’a günü öğleye kadar gusUi (yıkan-
ma), mescide gitme, taat ve zikr ile meşguldüler.
BazJarı da günün ilk vaktinde istirahat ederlerdi.
Huiasa, Cum’a gününde kişi istediği zaman dinlenmekte serbest-
tir, dilediği zaman dinlenebilir.

Ramazan ve Kurban bayramlarmın siinnet ve âdâbı:


Bu iki bayramın sünnetlerinden birisi de gecelerini İhyâ etmektir.
Alimler o.gMelerin İhyâ müddetinde ihtilâf ettiler. Bâzıları, ((mu-
azzam kısmını İhyâ etmek gerekir)) derken, bir kısmı da ((yalnız bir
saatini İhyâ etmekle maksad hâsıl olur)) demişlerdir. (El-Ezkâr)

٥ mübarek bayramlarm gecelerini İhyâ etmek kalbe canlılık v e


rir. Nitekim hadisde:
«Kim bayram gecesini İhyâ ^erae, kalMerin ٥l«:egi zaman onun
kalhi ölmez!» buyurulmuştur.
«Kalbi ölmez» kelim enin anlamında ihtilâl etmişlerdir:
Bazılanna göre ((küfretmez» demektir bunun mânası.
Buna A’râf, sûresindeki şu âyeti delil göstermişlerdir;
«Biz ölü iken kendisini dirilttiğimiz, ona insanlann arasında yiira.
yecgi bir nUru verdiğimiz kimse, içinden çıkamayacak bir halde ka-
ranlıkta kalan kişi gibi olur mu, hiç?»
Bu ayette kâfir ve sapık olan kimsenin imana kavuşturularak kal-
ben nasıl din kılındığı beyân bilm ektedir.
Baalanna göre bunun anlamı, ((O kalb dünyâyı s e ı e z ve âhirete
OTU tercih etmez» demekth.
Hz. Peygamber (saliailahil aleyhi ve sellem):
«.Kilerin yanmda oturan» (yâni, zenginlerin yanında Oturan) bu-
yurmuştur.
G A Y R L A R D A YIKANILIR. T E JD Z l^N R R 271

Bâzılarına göre «kalbi ölmez», demek, ne n،zi hâlinde, ne kabirde


ve ne de kıyâmette ona bir ‫؛‬ey olmaz, demktir. (Er-Ravda)

Her iki bayramda da erkenden IrayaMestI alır (yıkanır). En gü-


zel ve en yeni elbiselerini giyer ve temizliğini yapar. Tırnaklarım keser,
bıyıklarını düzeltir. Eger gerekse etek traşım olur...

Ramazan bayramında, camiye ‫؟‬ıkmadan önce biraz bir ‫؛‬ey yer.


Namazdan önce bir ‫؛‬ey yemezse günaha girmez. Namazdan sonra ak-
‫؛‬ama kadar yemezse, bu takdirde belki azarlanabilir, (El-Kunye)
Tek olarak birka? huTOa yer.
Enes (R.A.)’den:
«Peygamberimiz (saliailahu aleyhi ve sellem) ramazan babamın,
da birka? hurma yemeden mescide gitmezdi..».
Bunu bir önceki güne muhalefet etmek İçin yapardı. Çünkü bir
önceki gün Ramazandı.
Ama kurban b a y rım d a , m a z d a n önce bir şey yemege acele et-
mezdi. Çünkü Kurban bajn-amı mâna bakımından Ramazan b a ^ m ı.
nın aynısı d e ld ir .
,Hurmalan tek olarak yer. Çünkü Allah tektir, teki sever.

Kurban bayrammda. camiden dOnünCeye kadar y ı e z .


Çünkü f a k irle n bir şeyi yottur. Zenginler onlara etlerinden v ^
rirler de ancak 0 zaman yemek .yiyebilirler. Onlara ujmak İçin, sabah
yemegi, namazdan sonraya bırakılır.
Ama Ramazan b a j^ m ı böyle değildir. Çünkü fakirlre nam a^an
önce verilir.
Ashâbı kirâm namaz klimadan önce ’ştKuklannı yemekten, «n ٥ ı
yavmlan da emmekten alıkoarlardı..

Namazdan sonra, kestigi taırbanm etinden yer. Zira, rivâyrt olun-


duguna göre, Hz. P e y g a m ^ (sallâllahU aleyhi ve s e l l ı j Kurtan
bayramında camiden âönünceye kadar bir gey yemezlerfl. Döndükten
SOTira k ^ tiğ i kurban etinden yerlenli.
272 ŞIR’ATÜ’L - İSLAM (Sej^id Aüzâde)

N am a^aa İnıce yemek, bazılarına göre mekruh olur, bazılanna


göre olmaz. Muhtar olan da budur..

Baj^amlarda camiye giderken, bir h a k a n a binerek gitmK! ‫ ؟‬ün-


kû, b a ^ m namazlanna yürüyerek gitmek, her iki bayramın da müs-
tehablarındandır.
- El-Kunye’den:
«Cum’a ve bayram namazlarına gid^ken süvari olarak gitmekte
bir sakmca yottur. Fakat ^ iriim ^ e gücü yetenler İçin, jhirümek daha
efdaldır.!.

Tekbir gettan ^ :
Kurban bayrammda camiye yürüyerek gider. Evlerde, mescidler-
de, sokaklanla, camide jdJksek sesle tekbir getirir. Hutbejd dinlemek
İçin de m in b ^ n yanında oturur.

tmam İçin rfdal olan: kurban bayramı namazını tem zamanmda


kıldımaktır. ‫ ؟‬ünkü. namazdan srara halk kurban kesmekle meşgul
olacaktır.
Ama Ramazan bayrammda efdal olan, namazı biraz geciktiraek-
tir. Zira namazdan önce halk fakirlere fitre dağıtmakla meşgul olurlar..

tmam, h u t t^ e vaaz ve. nasihatte bulunur, insanlan sadaka ver-


meye, faklrİCTİ doyurmaya teşvik eder, fakirlerin de 0 gün a s la -d il.-
m ^ ö l n i saglar.

?ehrin (ve köyün) her iki yakasmda bulunan herkes camiye gider.
Hatta ‫;«؛‬uklar, köleler, kadınlar bile giderler.
Hz. P^gam ber (saliailahu aleyhi ve sellem) kız-dul ayırt etraeksl.
zin bütün kadınlann babam a ‫ ؛‬Ikmalarını emrederlerdi, ‫ ؟‬ünkü gaye
bayramın kalabalık bir c ^ a a tle karşılanmasıdır.
Ancak, aybaşılı olan kadınlar, namazgâhdan biraz ,uzak dururlar.
Namaz kılmayan namaz kılanla kanşmasın diye...
H u t ^ e hkzır bulunurlar (yâni Ilutbeyi dinleri»), dilâda da hâ ٠
BAYRAMLARDA S E V İN IL İ, NEŞ’E L E ^ Ü 273

Zir bulunurlar; ki, gerek hutbe ve gerekse ٥ uânın bereket ve feyzi on-
lara da ulaşsın. HadJsde böyle vârid olmuştur.
Lâkin aşrımızda kadınlann camiye gelmeleri, zaman değiştiği İçin,
mUstehab değil, bilâkis mekruhtur. Cemâat faslında bunu izah etmiş-
tik...

Evine dönerken, gittiği yoldan değil de başka yoldan döner.


Çünkü değişik yoldan dönmesi (babamlarda) müstehabdır. Hz.
Peygamber (saüâllahü aleyhi ve sellem, böyle yaparlardı.
Er.Ravda'dan:
«Efdal olan, camiye giderkn, daha ‫؟‬ok sevab olmasi İçin yolun en
uzununu, dönerken, bir an önce evine varabilmesi i‫؟‬in٠yolun en kısa-
sını tercih etmesidir.»

Bayramda, silâh ve cirit ojmnlarına müsaade bilire. Çünkü dini"


mizde vüs’at (yâni genişlik) vardır.
Onun İçin babam da herkes sevinmeli, sevincini m ^ r t olan oyun-
larla İzhâr etmelidir. Hatta bunlar, dinin sairinden sayılmıştır.
Rivâyet olunduğuna göre, Hz. Eb٥ Bekir (R.A.) teşrik günlerinde
Hz. Alşe'nin (R. Anhâ) evine gitti.
Yanında def ‫؟‬alan iki cariye vardı. (Diger bİT'rivkyrtte) raks eden
iki cariye vardı.
(Diger bir rivâyete göre de) ensann şecâat ve kahramanlıklarım
dUe getiren türkülerini sOylUyOTİardı.
Hz. Peygamter (saüâllahü a li ll i ve sellem) bir elbise ile örtün-
müş idi.
Ebû Bekir (R.A.) onları b a y r a k m m ’etü.
Tam 0 anda ResUlUllah (sallâüahü aleyhi ve sellem) yürtinû açtı
ve şöyle buyurdu:
«Bırak ey Eb٥ Bekir! Çünkü bu günler babam günleridir, aydm.
ilk ve sevin‫^ ؟‬inleridir.»
DigCT bir rivâyrtte şöyle geçCT:
«Ey Ebd Bekir! Her milletin bir bayıaim vardır. İşte bu da bizim
‫ ة‬74 ŞİR’ATÜ’L - ISLAm (Seyyid ^İzâde)

Bundan anlaşılıyor M. bayram ^inleri muhtelif vesilelerle sevin‫؟‬


b e l e r i n d e bulunmakda bir satonca yoktur. Çünkü bunlar dinin
seâirindendir.
Teşrik gönlerinde bu adin verilmesinin sırrı şudur:
O gönlerde ora‫ ؟‬tutulmaması bakımından, o günler bayramın bi-
rinci gönö gibi sayılmaktadırlar. Yâni o gönler Allah’ın ziyafet gönle-
ridir. ( ^ l ö ’l - ^ â b ih )
Bu hadfe aynca bazı anlarta deflerin çalınması ve dinlenmesinde
bir to s 0İmadı٠ na İşaret etmektedir.
Ama hrar . i bırakıp da devamlı olarak def ve benzeri şeyleri ‫؟‬al-
mak TC d in le m . d٠ ı d٠ ildlr.

Camlye-gidCTİerken halk çeşitli v a riy e t alır: Sanki kabirlerinden


fevc fevc çıkıyorlarmış gibi düşönörler.
Mnâz bin C eto (RA.)’den:
Kfââlöllah’a ( s a l ia h ü aleyhi ve sellem) Cenâb-1 Hakkin (Neto)
sû ^ n d ek î:
«Sûr öfiiröldöğâ gön, fevc ،eve gelirsiniz.»
Ayetlndn sual ettUn. M üterek gözleri yasardı ve:
«Ey Mnâz, bana b ö ^ k bir sey sorduni»
SOTia söyle' devam etti:
«Ey Muâz: Kıyâmet gününde, ümmetimden su on sınıl, diger mii’-
minlerden temyiz edilmis halde hasredileceMir:
Bâzdan ,hınzır seklinde hasredileceklerdir. Bunlar haram yiyen-
lerdir.
Bâzılan maymun seklinde dirileceklerdir. Bunlar da nemmâmlar.
dır (yani lâf taşıyanlardır).
Bâzdan da yüz üstü hasredileceklerdir. Ki bunlar ribâ ehlidir.
Bâzdan kör olarak dirilmeklerdir. Bunlar da hükme aldırmayan-
laıdır.
Bfizılan da deliler gibi dilsiz ve s a ^ r olarak dirilecekledir. Ki bun.
tar da' kendi amellerini beğenenlerdir.
Bâzılan da dillerini agizlannda sataz gibi çiğneyeceklerdir ve agız.
lanndan irin akacaktır. Bunlar da söyledikleri de .amel etmeyen âlim,
ler TC hikâyeyledir.
M zılan da elleri ve ayaklan bagh bir setalde'dirileceklerdir. Ki
tan la r da tomşulanna ezâ edenlerdir.
GÜNEŞ ١ ^ AY TUTOT,MALAEI A liA H ’TANDIR 275

Bâzdan ate? direklerine as٠lm٠5 bir halde diriln^lertir. Bunlar


da şehvetlerine nynp mallanndan zekâtlann. vemeyenfertir.
Bâzjlan da katran elbiseleri İçinde gereklerdir. Ki bunlar da M.
biirlenen kisUertir.
Bâzılannın ise tenleri leşten daha fena kokacakta. Bunlar da ztaâ
yapanlardır.»
Evet, sanki 0 gün, Rahmkn’a sunulmağa hazu: bir vaziyette .ima-
lan gerekir.
Nasıl kıyâmette herkes bir debidir: kimisi makbül. kimisi merdud-
dur. I§te böylece namazdan evlerine dönerlerken herkre ayni deglldir:
Kimisinin ameli Allah katinda kabUl bilmiştir, kimisininki de redde-
dilmiştir. Bunları düşünerek gitmeli (camiye) .ve 0 heyrean İçinde dön-
meU...

Jstiska (yagmur duâsı)nın siinnet ve âdâbı...


Giin^ ve ay tutuldu^ında yapılacak duâ..
M u s a ıif (faydası daha sümûllü olduğu İçin) bas tarafa önceyag-
mur duâsını koyup sonra güneş ve ay tutulması hakkındaki duk (iba-
resini) y a k ış tır.
Güneş tutulduğu zaman cemâatle namaz kılmak sünnettir. Ay tu-
tulması da böyledir.
Kul sunu iyi bilmelidir:
Güneş ve ayin tutulması Allah'ın âyetlerinden bir kyettir. (Yftnl
onun alâmetlerinden bir alâmettir.)
Husûfü’s-Şemsi vel-Kameri ajmı anlamdadır. Hadisde böyle vkrld
olmuştur.
Bâzılan da (küsûf) tabirini güneste, (husUf) tabirini ayda kulla-
mrlar. Musannif de aynısını yapmıştır.
Bâzılan ise demişlerdir ki:
Husûf; Ziyâ’nm hepsinin ^tmrei; küsü، ziyâ’nın ancak bir kıamı-
nm gitmesi demektir. (Şerhü’l-Mesâbih)
Allah bu âyetleri ile kullannı kOTkutup ibret alm atonı i ^ r . Nl-
tekim Isra sUrreinin bir âyetinde meklen:
«Biz âyetleri (mücizeleri) ancak korkutmak İçin göndeririz» hu-
yurmaktadır.
Şu halde, gerek (pinesin gerekse ayin tutulması, herhangi bir kim.
senin d٠ ası veya ölmesinden ileri gelnnektedir. ZelzeJe, kaa ٠ ve
276 ŞIR.ATU.L - ISLAM (Sej^id Aiizade)

kıtlık gibi âfetler de öyle... Ne var ki birtakım insanlar bunun aksini


iddia etmişlerdir.
N i t e l Mngire bin §u’be (R.A.) dedi ki^
HZ. Peygamber’in (sallâllahU aleyhi ve sellem) oglu İbrahim öldü-
ğû gün, gü n ^ tutuldu.
«Güneş, İbrahim öldüğü İçin tutuldu» dediler.
Hemen HZ. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem) şöyle buyur-
du:
«Çûbhcsîz güneş ve ay, Allah’m alâmetlerinden birer alâmetlerdir:
Ne kimsenin Sliimii ve ne de hayati î‫؟‬in tutulmazlar.»»
§erhü٠I-Me5ârik’da der ki:
«(Kötü b i r l s e n i n dünyaya gelmesi ile güneş veya ay tutulması
olur) diyenlere veya böyle zannedenlere cevaben Hz- Peygamber (sal-
lâUahü a l^ h i ve sellem):
*Ne de Mmscnin hayati İçin tutulmazlar»» buyurmuştur.»

G ün^ ve ay tutulması gibi bir hâdise Ue karşılaştıklarında, insan-


lar korku ve dehşet İçinde duâ ve tevbeye, istigfâr ve sadaka vermeye
başvururlar. Namaz kılarlar.
Bir münâdî şöyle nldâ eder:
«Namaz toplajncıdır! (Yâni toplu halde namaz, klimaya hazır
olun,)»
Sonra en büyük mescidlerinin birinde, yahut en kıymetu yerde
toplanırlar. Tutulan güneş veya ay tamamen açılıp 0 büyük korlîu gi-
dinceye kadar, huşû ve hudU İçinde Allah:a yalvanrlar, namaz kılarlar,
ellerinden geldiği kadar duâ ve.niyâzda bulunuılar.

| r imam m la n toplamazsa, 0 zaman evlerinde mOnfCTiden na-


maz kılarlar, duâ ederİCT. Ay tutulmasında oldu^ı gibi. Çünkü gece
la n lig m d a dısan çıkamadıkları İçin ay tutulduğunda herkes nama-
» evde talar, duâsını da evde yapar.

G ü n ^ tutulduğunda efdal olan; en uzun kıyâm, rükû ve sUcUdla


İmamın C lâ a te ita re k a t namaz taldım asıdır.
Bu namazda ne ezan rardır ne de kamet.
GÜNEŞ VE AY TUTULMALARI 277

Hutbe de y.ktur.
Çünkü Hz. Peygamber (sallâ!ahü aleyhi ve sellem) kûs٥ I nama-
an i diger namazlar gibi dört scde, iki rakU’la, iki rek.at olarak kılms-
tir. Kıyâm. riiM ve siicûdunu uzatmıştır...

İmâm Şâfiî'ye göre bu namaz şöyle kılınır:


«Her rek’a tta iki rükû yapar. Birinci kıyâında gizli olarak Fâtiha
ve Bakara sûrelerini okur, sonra rükûa vanr, sonra kıyânı eder, FAtI-
ha'sız Âl-l îm rân sûresini okur.
Sonra ikinci rek’atın birinci kıyâmında NisA süresini, ikinci kıyâ-
mında ise Mâide sûresini okur.»

İmâm GazAli İhyâda der kl:


«Bu kadar uzun namaz, giin^ açılmadığı zaman kılınır. Ama na-
maz kılarken güneş doğarsa, 0 zaman hafif olarak namazı tamamlar.»

Bu namazdaki kırAet gizlidir.


Çünkü Hz. Peygamber (sallâllahii aleyhi ve sellem):
«Gündüz namazı gizli otoınarak talınır» buyurmuştur.
Eğer ay tutulma namazı ise, 0.zaman âşikâre okur. Çünkü 0. gece
namazıdır.

Gerek ^İneş tutulma ve gCTekse ay tutulma namazı olsun, bu na.


mazlardan sonra, güneş ve ay iyice açılıncaya kadar, Allah’a duA ve ta^
zartUda bulunur.

Bu namaza ne zaman baslanır?


Jmâm Gazâlî fiıyâ’da der ki:
،(Ay tutulmaya başladığı zamandan, tamamen açılmcaya kadardıt
Güneş tutulmuş bir halde doğarken onun vaWi çıkar. Ayin tatmasıylı
278 ŞİR’ATÜ٠L - İSLÂM (SeyyJd AJizâde)

değil de güneşin doğmasıyla çıkar onun vakti. Çünkü gecenin sultani


güneş degu, aydır.»

Mşmandan korkmak, şiddetli yağmur, zifiri karanlık, deprem ve


benzeri korkun? şeylerde kılmacak namaz, cemâatle değil, münferiden-
dir. Böyle kortollu olaylarda namaz kılarlar, köleleri azad ederler.

Çiddetu rüzgâr (kasırga) estigi zaman şerrinden Allah’a sığınırlar.


Gök Erlerken Allah’ı tesbih ederler..
İmâm Beğavî:
»Müfessirl^n çoğu «ra’d» kelimesini söyle tefsir etmişlerdir: Bu,
buluttan.sevk edm meleğin adıdır. Duyulan ses ise onun teşbihidir.))
Gök gUrlerkm kim:

‫ﻛﻸؤﻫﻘﺠﻌﺠﺐ;هﺀﺧﺎ‬:١‫و‬5‫ ؤﺋﺬ ﺟﻮ‬١‫ | ى؟ ع‬١0١‫ﺑ ﺔ‬


‫* ﻛ ﺆ ﺧﺘﺄ ؛ ة ه‬
(SûbhâneUezi yiisebbihur ra’dü bihamdihi vel-melâlketii mJn hıyfe-
tibi ve höve alâ kiiiu sey’in kadir) derse, sonra ona jnidınm isabet etse,
Wr sey olmaz.

Şiddetli rüzgârlar eserken, Allah’ın Resûlü (sallâllahU aleyhi ve


»11.1) dizleri üzerine çöküp söyle duâ ederdi:
«Allab’jm, banlan hakkımızda bir rahm et kıl: » u n lan bizim İçin
bir azab talma!»
B ^ le demekle, bu kelime Kuriân-1 Kerim’de mUfred olarak (riyh)
»klinde vârid olduğunda azab, cemi olarak (riyfih) seklinde v i ol-
d u ^ j zaman rahmet kasd ^ d l g i n l ifade r t m . istemişlerdir. (Şerhü’l-
M ^ b lh )
«Oalann fizerine hani biz ٠ kısır riizgân gondenniştik» (Zâriyfit
KURAK HAVALARDA Y A G .JR DUASI YAPILIR 279

sûresi), «Biz riizgârlan müjdeciler .larak gönderdik» gibi âjretleri in-


ceJedigimizde bu gerçeği anlamaMa güçlük çeneyiz.
Yine ^ y le büyümüştür:
«Allah’jm, bizi gazabınla öldürme: Bizi azâbmla helSk etme! Bize
aiiyetler İhsân et!»

Yıldızın düşüp k a y d ı ^ gören kimse de dikkatle onu takip etme-


sin. Bilâkis, gözlerini jmmup şöyle dMin:
1 ( 1 şâeUah, la bavle veia k u ^ t e İllâ billâh!«
ibni Mes'ûd (R.A.) böyle demiştir...

Y a ^ u r namazı ve duâsı:
Hava çok kurak gittiği zaman, yağmur duâsı yapmak İçin, imam
cemâatle bir sahraya gayet ^ rişa n ve miitevâzi bir halde çıkar.
Ailah'a duâ ve tazamıda bulunur, tekbirler getirir.
Cemâate iki rek'at (bayram namazi gibi) bir namaz kıldırır. Ya-
hut bayram tekbirleri gibi tekbir alarak namaz kıldınr.
Bu hüküm İmâm Ebü Yûsuf’la İmâm Mubammed’e (rahımehtt-
mallah) göredir.
İmâm Azam Ebû Hanilc’ye (rahıraehuUah) göre' bu hususda be-
lirli bir namaz yottur. Sadece İstiğfâr ve duâ vardır..
Evet, bu namazda âşikâre okur. Sonra iki hutbe irad ed«. Arala-
nnda hafifçe oturur. Her iki hutbenin kısmı küllisini i ğ f â ı teşkil
eder.
ikinci hutbe esnasında a r k a ı ı cemâate, y i i a kıbleye ^ i r i r .
٠ anda ciibİMsinl ters yüz çevirir. Çünkü ^ . m b e r A l^ h l^ Iâ m
böyle yapmıştır.
C üb^nin.sağ kısmını sol omuzuna, sol kısmmı da sağ l u z u n a
atar (٠ şekilde giyer.)
Çok İçten ve hfilisane bir duâ yapar:
«Allah’ım, sana duâ etmemia .r e t t l m Kabdl teıyuraeağını I
va’d ettin. Bu seteble sana duâ ettifc Ne olur duâmia kabül eylel
Allah'ım, gUnahlanmıa afvrt. Dııâlanttıızı kabûl b u ^ r da I b o l
r a h m t ve bol nzık İhsân et.» (el-îhyâ)
I Ş Î R .A f L - ISLAM (Seyyid AUzâde)

EUerini semâya kaldırarak duâ yapar.


E n « (R.A.)’detı:
*Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) yağmur duâsını yap-
،!. Ellerinin dışını semâya degnı. İçini de yere doğru tuttu. Bununla
durumun d٠ kBğine ig ae t etmek istiyordu..»
*Kim l»lânm defini ve kıtlıgm bertaraf bilm esini isterse, bu hu-
susda d u â ^ ^ r k m elinin dışını semâya, İçini yere d o ^ ı tutsun.. Kim
de Allah’dan bir ni'met taleljinde bulunursa, eUerinin İçini semâya, dı-
şım yere d٠ ı tutsun..» (Çerhü’l-Mesâbih)

Salih ve seçkin insanlarm yüzü suyu hürmeti İçin duâ eder. Zaif
ve fakirlerin hatın İçin Allah'a yalvarır.
Hutbe - conâati tevl»ye, Allah'a baş vurmalanna, geç-
miş günahlarından dolajn Allah'tan mağfiret dilemelerine dâvet eder.

Dere kenarlarmdasubulamayan hayvanlar, kırda otlayan haydan-


lar İçin Allah'a yalvarır. Meme em«ı, gıdasını tam alamayan yawular
İçin de Allah'a yalvanr..
* ly v an la n kendileri ile birlikte sahraya c ık a m ala n da mUst^
habdır». denildi:
Evet, OTİann ve meme e m n çTOuklann h a tın ve yüzü-sujm hür-
meti İçin Allah'tan y a ^ u r ister.
HZ. Feygaml»r (saliauahu aleyhi, ve seUem) buyurmuştur:
i m e emen ^ u k ta r , ot otlayan h a k a n la r, namaz falan kişiler
olmasaydı; fizerlerinlze azâb, dökülürdü de dökülürdü!» (el-îhyâ)

Y a ^ u r gökten b o şa n ırk . başını açmalıdır. Hz. Peygamber (sal-


l â l l i aleyhi ve s e ll^ ) böyle yaparlardı..
zikrin SUnnetveAdâbı
i h ’1 zikretmek, kişiye amellerin en çetinidir. Lâkin ecir baki,
mından da en büyüğüdür.
En çetinidir: Çünkü bunu ancak, rdhunu pâk etmeye, kalbini her
türlü günahdan bert etmeye başlayan, kötü düşünceleri akimdan çıkar-
maya nij^et eden ve kendini tam anlamıyle Allah’a veren kişi bilir.
Sonra, şunu da iyi bil ki: bu tolümde zikirden murad, yalnız ‫ﺀ‬1‫د‬
İlâhe iliailah» kelimesi delidir. Belki bundan daha şümûllüsü kaad
edilmiştir.
Sehl bin Abdullah (K.S.) der ki:
«Hâllsane olarak «la İlâhe lllâllaluj diyen kimsenin alacağı se-
vab, cemAlüllahı m üsâh^e etmekten başka bir şey degildlr.
Çünkü cennet, yapılan amellerin karşılığıdır. Bu hususda delil ola-
rak Bakara sûresindeki:
«Beni anin ki, ben de sizi anayım.»
Kavl-İ celill yeter.

Zikir ajmı zamanda kalblerin cilâsıdırl


Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) bujmrmuştm:
«Her şeyin bir cilâsı vardır. Kalblerin cilâsı ise AUah’ı zikretmek-
tir.»»

Zikir, îmanın alâmetidir.


Onım İçin bir müşrik (lâ Uâhe iIlfiDah) d ^ . mûslûman ldu J ٠ ٠ ٠

na hükmedilir...

Zikir, nlfâktan berâettir.


N i^ m Allah’ın Resûlû (saliailah. aleyhi ve seltem) şöyle buyur•
muşladır:
282 ŞİR’ATÜ’L - ISLAM (Seyyid Aiizâde)

« A İ ’i zUcretmek, İmanın, alâmetidir.. Nifaktan berâattir. §eyta-


na ka^ı bir k a l^ îr ve ateşe k a^ ı da 'bir siperdir...١١ (Tenbîhü’l-٥ â ٠
filin)

ZlMr, bir başan anahtandır ve ibâdetin özüdür.

«Kalbin hu^nı» «Simn .n a hulûsu» zikrin sünnet ve âdâbından-


dır.
ZÜET-İ hafi de bu kabil zikirdendir.. Yetmiş kat zikr-i cehriden üs-
tündür.
Cm٤b-1 Hak A'râf sûrralnde‫؛‬.
«Bakbinize yalvara yakara, gizli olarak duA edin!» bujmrmuştur.
‫ ئ‬. P e y g ib e r Aleyhlsselâm da:
«En i ^ ziMr, hafi olan zikî^îra buyurmuştur.
Ç Ü İ zikr-i hafide İhlâs daha teUrgindir. Kişiyi gösterişten da-
ha ijd alakoyar ve semeresi de tecriibe ile sâbittir!

Eb٥ Mdsa el-Eş'ari (R.A.)٠den:


Hayter ^zvKind'en dönüyOTduk... Bir vâdiye girdiğimizde halk
bir.anda jrtiksek sesle tekbir g e lm e y e başladılar. Bunun üzerine Hz.
Peygamlrer (saliailahü aleyhi ve sellem) onlara şöyle hltab etti:
«Ey insanlar!.Kendinize gellm. Siz ne sagıra, ne de ğâibe ‫ ؟‬a ^ n .
yonunuz. Sizi hakkıyle duyan, size.pek yakın olana çagırıyoraunuz. o,
sizinle berabeıdir.»
Allah’ı glzh olarak zikretmenin müstehab olduğuna dair '
zer birçok'hadis vArid Olmuştur.

Keşşâfm sârihı der ki:


»Bu, durumlara göre d٠ lr. Meselâ, mürşid olan şeyh, henüz rik-
re başlamış olan müridine, zihninde yerlesmis olan düşünceleri rahat-
GlZLİZlKlK, R A VE g ö s t e r iş t e n UZAKTIR 283

lıkla atabilmesi İçin, yüksek sesle zikretmesini emraiebilir.» (Şerhü'l-


Me§ârik)'da da ajmen böyl«ür.

(El٠MuzWr)٠de geçen şu İbâre de buna uymaktadır:


«Yüksek sesle zikir câizdir. Hattâ riyâdan sâlim .lursa, müstehab-
dır. Çünkü zikrin bereketi ve sevabı. evlerden ve dükkânlardan duyan-
lara da erişebilir. Söyleyen kimse İçin kıyâmette ağaçlar, taşlar, insan-
lar, hattâ her yas ve kuru .lan yaratıklar hüsn-ü sehâdette bulunur.»

Mesâyıhdan bâzılan zikrin gizli almaşını tercih etti. Çünkü gizil


zikir riyâ (gOtois)den beri ve uzaWar.
Hulâsa, bu, niyyete bağlı bir seydir. Nimeti saglam alan kisinin
piksek sesle Kur’ân okuması, zikretmesi alçak sesle zikrrtmrainden ev-
ladır.
Amma kim de riyâdaneınln ulamazsa (yâni buhususda kendine
güvenemezse) onun İçin gizli zikir daha CTİftdır.
Çünkü kendinden emin olmayan klçi riyAya sUrilklenebillr.

tlbnl Mes’fid (R.A.) mescidde toplanarak yüksek sesle tehlll geti-


ren bir cemâate:
«Siz bld'atçılarsınızl»
Diyerek onları mescldden çıkadı.
Bu, yüksek sesle zikir yapmanm mekruh oldu^ınu göstermez ml?]
Diye bir itiraz vArid olursa, deriz ki: ٠
«Bu, sad ^e yüksek sesle zikir yaptıMan İçin degildl. Onlann t ş -
lu halde bağmp çagınnalarmdan, maksada u g u n olmayan bir harfr
ket sezmiş olması ihtimalindmdir.»

Zikr-İ haft, ancak etrafa saçılan güzel kokudan belli olur.


Musannif bımdan. lis n m hiçbir rolü bulunmayan kalb zikrin:
kasdetmiştir.
284 Ş m ٠ATÜX ٠ISLAM (Sej^id Alizâde)

Bunun, kalemle ve dille ifade edllemlyecek kadar derûnî bir zevki


varfır.
Yukanda söylediği (،.nlaıdan biri de zikr-1 hafidim sözünden baş-
kadir, bu tâbiri...
Onun İçin, bu Ikl söz arasında herhangi bir tenâkuz yektur.
Şerhü’l-MesâbJh’de der kl:
«Tehlll, tesbih ve benzeri evrâdı, dile yer bırakmadan yalnız kalb-
le s ö y ^ e k ml daha iyidir, yoksa kalbin huzUru ile birlikte dille söy-
Iraek mi?
İşte bu hususda ihtilâf edilmiştir.
Birincisini tercih te n le r diyorlar ki:
Gizli amel, her yönden efdaldır..
toncisini teroih alenler ise söyle diyorlar:
DUle birlikte getirildiği zaman, yalnız kşlble söylenmesinden daha
çok emek sarf edilmiş oluyor. Bu bakımdan, fazla emek fazla ecri m üş
telzimdir.
Sahih olan ikinci göriistUr.»
İmâm Neverf de Müslim'in şerhinde bunu tercih etmiştir.

Etrafa güzel koku nasjl saçılır?


Tam bir İhlâs İçinde zikreden miirid, rikr-i hafiyi tam mânasıyla
basarfı^ zaman, tevhid kelimesini İçten söylerken nefesi misk gibi ko-
kar. Bu koku da bulunduğu mecllsde etrafa yayılır.
Bu, bâzı büyüklerden rivâyet . m i s t i r . Meselâ, zikir husûsunda
hayli mesafe kafetmis olan baa mesâyıh, bir yere gittikleri zaman,
rtUriir oturaaz, yanlannda hiçbir koku olmadığı halde, üzerlerine de
herhangi -bir kokuyu sitonedikleri halde, her tarafı güzel bir koku
kaplamıştır.
Çoğu zaman bSyle vak’alar müsâhede edilmiştir.
Hatta bâzı anlarda aldığı nefesler nû r hâlinde ağzından jrfiksel-
mis, çıkmıştır.
Bu hususda sübheye düşüp de, rth u m gibi sevdiğim, seyhlme ve
mürşidime bu husûsu arz alince, 0 beni bu babda geregi gibi aydınlat*
mistir.
EN ÜSTÜN ZİKlR K E L İ I Î ŞEHÂDETTİR 285

K ^b zikrini melekler yazar nu, yazmaz mı?


Bu babda da ihtilâf ettiler.
Bâzılanna göre yazarlar. Zira 0 zikrin, güzel k٠ku gibi bazı alâ-
metleri vardır. Melekler bundan onu anlarlar ve kayda geçerler.
Bazılarma göre y a la z la r. Çünkü böylesSne gizli olan zikri Al-
lah'tan başkası bilemez!
«Sahih olan birinci görüştür» denUdi. Ekmelüddia’in .
sârik»»’ında bu mes’ele böyle anlatılmıştır.

Kelime-i şehâdeti en üstün zikir olarak kabUl eder.


Nitekim Hz. Peygamter (sallâllahli aleyhi ve sellem) şöyle buyur,
muşlardır:
«Zikrin en efdalı «lâ îâhe İllâllahııdır. Duânın en eJdalı «elhamdü-
IiUâb»٥ır.»
Yine şöyle.buyururlar:
«Benim ve benden Snccki peygamberlerin dedigi en üstün ve iazi-
letli şey; (lâ İlâbe Ulâllab) dır.»
Enes bin Mâlik (R.A.)’den:
Allah’ın Resûlü (salldllahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki:
«Kim sabab-akşam (lâ üâhe iUfiUah) deree, yapta^ hatalara karşı
bir araya gelirler ve ٠ batelan lanp g^tarler. Allab katanda bu sdıeb-
le onun bir ahdi olur; w. bu ahd, tevhiddlr.»
Yine ondan rivAyet edilmiştir:
AllahînKesfilfi (sallâllabüalqfhl ve sellem) şöyle buyurmuşlardır:
«Kim gecenin veya . d ü z ü n bir saatinde «lA UAhe UlAUah» d .
se. sahMesbıde (amel deiterinde) ®lan k ٥٠٥ kleri bit anda sSnüverit.
Yerini sevablar abr.» (Et-Tergib vel-HAlisa)

ÇehAdet kelimesini uzatarak s^ lerj ki. her AzAsı ondan rahatlıkla


nasibini alan..

Gafili» arasında, çarşıda, kalabalık y«l»de de bu ul١d kcUmeyi


söyl^eyl bir ganlmrt bUir.
286 ŞİH’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Belki bu davranışı ile gafilin uyanmasına, veya çarşıdaki bir f a i-


kin o l a geimeSne sebeb olur.
El.Kunye’den:
“(Bak onlar fîsk-u îücûrla meşgul oluyorlar. Ben bari zikirle meş"
gul olajnm) diyerek ve Wj^le niyyet «Jerek, her kim fısk meclistode
Allah’ı zikrederse, bu da, çarşıdaki zikri gibi, diger yerlerdeki zikrin-
den efd^dm.»
Hiç sUbhesiz en-iyi bilen Allah’tır.
Sa!âvat-1 Şerîfe
(K âinatı, efendisine getirecek o ld u ğ ıu z saldtii selâm hakkin-
da..)
Ilâ m î sünnet ve âdâbâan birisi de «mablUkatın efendisine boltol
salâtü selâm gettonek»tir.
Çünkü bu, (bilhassa Cum’a gwesi ve ^Inünde) RföûlüUah EfradI-
miz’in şefaatini gereWirlı.
Söfyân es-Sevri’d u :
- Hacca gittiğimde, bir gencin Kâ’be örtülerine asılarak, Feygam-
ber üzerine candan salât-ü seiam getirmekte .Idugunu göriince:
«Burası bejrt-i haramdır. Her yerin kendine has bir duâ‫؟‬ı vardır.
Sense devamh olarak salât-ü selâm grtiriyoreun. Bunun sim acaba
nedir?»
Diye sordum. Şu cevabi verdi:
«Babamla birlikte hac yoluna koyulmuştuk.. Babam yolda vefkt
etti. Y i simsiyah olmuştu. Başı da adeta hınzır başını andınyordu.
Bir anda ü? belâ ile katılaşmıştım:
Babamın vefatı, yüzünün simsiyah oluşu ve başının hınzır başına
benzeyişi...
insanlara utandığımdan durumu bildiremedim.
٠ anda gözlerime uytol bastı ve uyudunL Rü'yâmda orta boylu, son
derece ^izel ve yakışıklı bir gen‫ ؛‬geldi. Babamın başucuna oturdm Mii-
barek elini y ü i e sünlü. Yüzü derhal bembeyaz oldu. Başı da « k l hâ-
line döndü. Tam dOnaegi Sirada:
«Allah'ın rahmeti ürerinize olsun, acaba siz kimsiniz?» diye sor-
dunr
«Tanımadın nu beni? Ben Ademoğnllannm ulusu, Allah'ın elgls،
Muhammed'im.
Ey gen‫ ؛‬î Babana azal» melekleri gelip, kendlsinî ٠ hâle sottukİB.
nnda, deriıal bana gefarilen .salât٠٥ seldnu h m . - ggıeıdl
288 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

olan melekler gelip bana durumu bildirdiler. Ben de bunun iİMrine he.
men gelip babanm duramunu bir anda düzeltiverdim
Bab‫ ش‬İçkici idi; ama ayni zamanda ‫ ؛‬ok ‫ ؛‬ok salât-ü selâm getirir,
di» bujnırdu...
Uyamr uyanmaz hemen babamın yanma koştum; jdizUnU açtım.
Bir de ne göreyim? Yüzü nûr gibi parhyordu.
İşte o gün - bugün, kendimi salât-ü selâma verdim, devamlı ola.
rak Hz. Peygamber Aleyhisselâm üzerine salâvat getirir duımrum.»
«Doğru söyledin» d ^ i, Süfyân... Sonra talebelerine dönerek:
«Bunu Muhammed Aleyhisselâm’m ümmetine anlatm; ki, babası
gibi 0 sayede onlar da azabdan kurtulsunlar...» (Zuhretü’r.Rîyâd)
Hz. Peygamber’e salât-ü selâm getirmek, ayni zamanda cennette
onunla buluşup sohbet etmeyi sağlar.
Ç Ü İ ibnl Mes’ud’un (R.A.) naklettiği bir hadisde Allah’ın Re-
sûlü (sâUâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur;
«Kıyâmet gününde, katimda insanların en değerlisi, bana en ‫؛‬ok
salât-ü selâm getirenleridir.»
Ebû Ümâme (R-A.)’den:
Hz. Peygamber ( s a l l l i aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular;
«Cum’a günleri bana ‫ ؛‬ok ‫ ؛‬ok salât.ü selâm getirin: Çünkü iimme.
timin g e i ğ i salât-ü selâm bana Cum’a i n l e r i arz edilmededir. !‫؛‬.
lerinden kim bana ‫؛‬ok salât.ü selâm getirime, tabii ki bana en ‫؛‬ok ya-
km olan 0 olur.»
Mişkâtü’l-Envâr’dan;
Peygamlrer Aleyhisselâm buyurdular ki:
a C ı ’a ^in ü kim bana seksen kere salât.ü selâm getiriree seksen
^llık . a h i tegıslanır. Kim de günde beşyüz dela bana salâvât.ı şe-
rite getirime asla muhta‫ ؛‬olmaz.»
Ebüd-Deredfi (R.A.)’den:
PeygamiMr Al^hlsselâm buyurdu;
«Cum’a günü bana ‫ ؛‬ok salât-ü selâm g etirin Ç İ İ İ ٠ meşbudur.
Meleklerin sehâdet dM ckleri (salât-ü se!âm)dır.
Herhangi bir gahıs ta n a salât-ü selâm getirirse, m utlaka 0. anin-
da ta n a a n edilir.»
Dedim ki;
٠٥ldükten sjmra da mı?»
HZ. PEYGA^ffiER’E (S.A.V.) SALAVAT G E T IR .L I 28‫ء‬

«Şfibbcsiz AJlah toprağa, peygam berin cesedlerini ycmMJnJha-


ram etmiştir.» (Et-T٥ ٠ b)
Ebû Saî٥ e!-Hu٥ri (R.A.) dedi ki:
«Bir cemâat bir meclisde R^ûlüllah'a (sallâllahti aleyhi ve sellem)
salât-ü selâm getirmezse, cennete giraeler dahi, yine pigmanlik duya-
caklardır..»

Hz. Peygamberin (S.A.V.) adi anıldı^ zaman hemen ona saJât٠٥


selâm getimıek:
El-Kunye’de der ki:
«Bir kimse, ne zaman Allah’m adini duyaraa, hemen onu (sübhâ-
nellah, tebârekellah!) demek süreriyle ta’rim etmesi ^rekir.»
Hz. Peygamberin ismi geçtiği zaman ise, ona salât-ü relâm getir-
mek vâcib olur mu, olmaz mı?
Tahâvî’ye göre, her defasmda vâcib olur. Kerhî٠ye göre, ömürde
bir kere vâcibdir.
Bazı âlimimde göre, tıpkı tilâvet secdesi giw, meclisde bir kere gfr
tirilmesi vâciMir. Fetva da bunım ürerinedir.
Salât-ü selâm getirmeyenin zimmetinde bu bir borç olarak kalır.
Mutlaka getinnesi geretar.
Allah'm zikri böyle değildir. Çünkü her zaman zikir yapmak müm-
kündür. Onun İçin kazâya mahal kalmaz.
tmam Serahsi dCT ki:
«Her ne zaman peygamberin adi anılırsa h e m . salât-ü selâm gfr
tirmek müstehabdm. Fetvâ bunun üzerine verilmlgtir.»
Hasan elBasri’den:
Rü’yâmda. Ebû ismet’i gönlüm ve k.disine:
«Rabbin sana nasıl muamele eti?»
Diye sordum. Şu COTabı verdi:
«Beni bağışladı...»
«Hangi hasletle?»
((Ne zaman bir hadis zikrettimse mutlaka ^ g a m b e re salât-ü ^
lâm getirdim ve bunun sayfâinde Allah beni . ş l a d ı . . . »
aflo §İR’AT٠٠I ٠ ٠ İSLÂM (Seyyid AUzâde)

T it e t in sünnet ve âdâbı balesinde geçmişti. Orada Peygamber


AJ^bjsseiâm’ın şu hadisini nakletmiştik:
«Doıi ş‫ ؟‬y cefâdandtt:
1) Kişinin ayaWa küçük aMest bozması.
2) Namaz» bitirmeden alnm» silmesi.
3) Ezan dnydu^ zaman, müminin dediklerini t ^ t a r etmemesi
4) Yanında anıldıgıda, bana salât-ü selâm getirmemesi...»

P^gamberi hatırladı^ zaman da saiat ü selâm getirir.


Mesriâ şöyle der:
.ABahömme salli aJâ Muhamm^in TC alâ âlihî ve sahbihi ve sel.
B m .»

Yahut şöyle d»:


«Saliailahü teüJâ aleyhi ve sellenL»
Ya da söyle der:
*Essalâtfi vesselâmii aleyke yâ resûiailah!»
Ya da daha baska bir sekiIde söyİCT.
Cenâb-1 Hak Ahzâb sûresinde:
.Ey iman rfenlerJ Siz ona salât edin, tam bir teslimiyetle selâm
TCrin. buyumıustur.

i - (RÂ)’den:
H t Feygamber (saliailahU a l^ h l ve sellem) buyurmuştur:
«Hcriıangi bir - bana selam veriree, Allah mutlaka ona r٥hu-
ma ٠ ٠ » TC ben de .nun selâjnm» alınniM (et٠Te٠ îb)

:،ftıAblm 01 -N d ıâlı
deme^ 88‫ أﻣﻌﺒﺎ‬s e la m yerine geçer 1.»
D U İ N B A Ş IİA VE SONUNDA SALAVAT g e t ir m e l i 291

Kitabda PeygamJjcr Aleyhlsselâm’ıa JsnUni yazarken «Essaldtii ves-


selâmü Aleyhi» sözünü yazmak:
Ebû Hafs el-KebJr Küfe’öe insanların yazılannı yazan bir kâtib
idi. Hz. Peygamber’in (sallkllahü aleyhi ve sellem) adını yazar yazmaz
hemen: (sallâllahii aleyhi ve sellem) yazardı.
Öldü^i zaman( rü’ykda onu gördüler ve:
((Allah sana ne yaptı?»
Eiye sordular. Şu cevabi verdi:
((Allah beni bağışladı.))
((Ne sebeble?»
((Yazı yazarken peygamber ismi geçtiği zaman, hemen arkasına
(sallâllahU aleyhi ve sellem)! yazmam sebebiyle» diye cevap verdi...

Ebû Hüıeyre (R.A.)’den: '


Peygamber Aleyhisselâm söyle buyurdu:
«Kim kitab yazarken isminin ardmda, bana salâtü selSm getirir
se, ismim 0 kitabda olduğu müddetçe, meleklei' ouun İ‫؟‬ln Allah’tan
m a^iret dilerler.»

Duânın haşmda, ortasında ve sonunda Peygamlıer Aicyhisselâm’a


salât.ü selâm getirmek:
Çünkü salât-ü selâm, duânın kabUl edllra^lnin sartlanndandır..
.n u n İçin, cömert kimse, duksmın bir kısmmın kabfil edilmesini de^l
de, hepsinin kabdi edilmesini ister.
Enes (R.A.) Hz. Peygamber’in (sallkllahü aleyhi ve sellem) şöyle-
buyurduğunu rivkyet etmiştir:
„٠ uâ, bana salât-ü selâm getirilinceye kadar engelİOTİt.»
El-Harts Ali (R.A.)’den, 0 da Peygamber Aleyhisselâm’dan rlvâyrt
ediym.. Allah’ın Resûlü (saüâllahü aleyhi ve »llem) bu^ıyO T ta:
«٠ uâ ile Allah arasmda, Peygaml»r ve ashâhma salât.ü s e l g*.
«rilinceye kadar, bir perde vardır: Salât-ü seiam ggtMlinee hraiMi
perte talkar, duâ kahui edilir. Getirilmezse dUâ g ^ dSner.» (Sr-
Ravda)
292 ŞİB’ATÜ'L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Peygamberimizle birlikte dlger peygamberlere de salâtü selâm ge-


tirirken önce peygamberimize getirilmeli.
Şöyle:

‫ت ﺀاﻟﻢ'اد ﻫﻠ ﺤﺎؤ‬ ‫ﻟﻠﻤﻬﺐ‬


(AUahiimme saJH alâ Muhammedi, ve -alâ cemiy’ı enbiyâike. Sa-
javâtoBahi aleyhim «;mara)
Şunu da iyi bil ki‫ ؛‬bütün âlimler, Peygamberimize, diger peygam-
bCTİere ve meleMere müstakil olarak saiât-ü selâm getirmenin câiz ol-
masmda söz ve fikir b irli, yapmışlardır.
Ama onlann dışında olanlar hakkında, cumhur-u ulemâyâ göre,
bu eliz degUdir. Bazılanna göre meknıhtur. Kimisine göre de h a r ^ .
dır.
Mesdâ şöyle demek câiz değildir: (Allahümme salli alâ Ebû Bek-
rin ).

Bilâkis söyle demelidir:


«Allahümme salll alâ Muhammedin ve Alihi ve sahhihi.»
Böyle dendi, zaman Sira takip edilmis oluyor ve bu sebeble de sa-
fancası olmuyor..

«SalAt lâfa Allah ile istimal edildiği zaman (rahmet) anlammda-


dır. Rahmet ise her mUslUmana okunabilir. Niçin Peygamberden baska.
Sina (Allahümme salli alâ fiilânin) denilmiyor?»
Diye vfirid olacak suâle cevabimiz sudur;
- Çünkü bu . b i duâlarda h e rh a n . bir kimse hakkmda bu te-
rim l^ n kullanıldı. ie d ilm e m iştiT .
N l t e ^ «Kalellahü m e ve celle» diyoruz da; ،«kalen nebiyjdi azze
vecelle» dlyanlyonız. .y s a Peygamberimiz Allah katinda aziz ve yüce-
I ..
«Peki, HZ. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) ««Allahümme
salli alâ eM ü ٠ "diye nasıl duA etti?»
- BU F e y g ıb e re m ahsu^ur. baskası hakkında câiz olmaz. Eger
‫ ﺋ ﻖ‬olsaydı, sdef tü m â s ı bunu kuUanırdL
SAHABE İÇÎN (R A D ^A IİA H . A l ) KULLANILIR 2.3

«Selâm,» lâfzı da, «salât» lâfzı gibidir. Meseli «Eb٥ Bekir Al٠ ٥ is-
selim» diyemeyiz. Ama «radıyallatıii anh» deriz.
İmâm Yâfiî «rahımehuUah» tarihinde der ki:
- Peygamberlerden başkası İçin «aleyhissellm» denir mi. denm«
mi?
Alimlerden bâzıları «denir» dedi: birçoklan da «drailm«» dedi.
«Bunun hükmü de «sallt» gibidir)) dediler.
Kanaatime göre iki kelime arasında fark vardır. Sonra bunlann
«Allah rlzı olsun» kelimesi arasında da fark vardır.
Sahih olan görüşe göre, «salâto kelimrai peygamterier ve melekler
igin kullanılır. Sahibe İçin de «radıyallabii anh» kullanılır. Evliy،. m ^
şâyih ve dlger ilimler İçin de «rahımelıullah» kullanılır.
«Selim» kelimesi bu ikisi arasında bir mevki İşgal ^ e r. Onun İçin
bu kelimeyi peygamberlikleri muhtelefiin fih olanlar hakkında taillan-
mak da eliz olur: lokman, Hızır, ZUlkarneyn gibi...
Bunlar hakkında «aleyhissellm» d ^ z . Ama m e rte b e bunlardan
aşağı olanlar İçin bunu diyemeyiz.
Râğıbü’l-îsfihanî, (el-Mnhldarat)’ta, İmâm ŞftzelI'den naklen
şöyle anlatır:
Bir gece Mescid-l Aksl’da yattım: ril’ylmda, Aksl’nm dışında Ha.
. rem’in tam ortasında bir taht dikilmiştt. Halk, İçine Wlük ‫ ا س‬glrl.
yOTdu.
«Nedir bu toplantı?)) diye'sorduğumda, şu cevabi verdlle:
(‫؛‬Bütün peygam^rler, ResûlUllah'ın nezdinde terbiye dışı harekrt"
te bulunduğu İçin, Hiisejm el-Hallfic İçin şeflat dilywekl«dir.»
Bir de tahta gözüm İlişti kl. Peygamber Alchlssellm OTada otur,
muş.. İbrahim, M٥sa٠ Isa ve Nuh (aleyhimUsselIm) gibi ^gamberİCT
de yere o tu ru ş la r.
Durdum ve onlan dinlemeye k o ld u m . Musa A le y h ^ llm p۴
g ib e rim iz ’e hitaben .dedi ki:
«Sen‫« ؛‬Ümmetimin lUmleri. İsrail . l l a n n ı n ^ a m ^ l e r f glM.
dir» dedin Bana m lardan bir tanesini göster de g a lim i»
«iste bul»
Diymek im im Gazlll’yl g^terdL
Bunun Ozmine Mdsa Aleyhlsselâm Ma bir sora SOTdiL 0 on -
verdi.
294 ÇİK’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid AJizâde)

Müsa Aleyhisselâm ona itirazda bulundu:


«Ben sana bir soruyorum, sen on cevap veriyorsun. Oysa cevabin
suâle uyması gerekir.»
i y i n c e İmâm Gazâlî §u cevabi verdi;
«Sen de ayni şey’i yaptm! Allah sana; «Sağ elindeki ne?» diye sor-
duğu zaman, «âsamdır» demen icab ederken, yaJnız bununla yetinme-
din. 0 âsâya birçok vasıflar saydın, durdun!»
Ben, rü’yâmda bütün bunları (yâni Peygamberin yUceli^ni, onun
tehtın üstünde oturuşunu ve diger peygamberlerin yere çöküşünü) se-
jdr ^ k e n , bir adamın rahatsız edici tekmesiyle uyandun.
Bir de ne göreyim; Mescid-l Aksâ’nın k a ^ m ı mumlar yakıyor...
Ve bana şöyle ‫ ؟‬aykuıyor:
«Ifoyret etme! Bunlaran hepsi onun n û n d a n yaratılmıştır.»
Bunun ürerine düşüp bayıldım.. Namaza kalkarlarken uyandım.
K abım ı aradım, bulamadım Hala bugüne kadar aramaktayım
onul
Bu rebeble, ResUlüllah’ın hakfanda şöyle dedi:
«Zâtına istediğin kadar şeref ver! itibannı dilediğin kadar yü٠
celti» (Yine de bir şey yapmış sayılmazsm!.)

Hz. Pegamber Aleyhisselâm’a salât.-ü selâm g e t i r i r k . ehl-i bey*


tinl,'ashâb ve m â m ı da katıvermek:
HZ. Peygamber (saüâllahü aleyhi ve seleni) şöyle bujhiTOustur:
«Bana salât-ü selâm getirdiğiniz zaman, umumi olarak yapın.»
EbUHâmldEs-Saidl (R.A.)'dan:
^ l e r kl: ،(Sana nasıl salât-ü selâm getirelim, ey Allah'ın Resd-
İÜ?»

.AJJahönune salB alâ Mnhanunedin ve ezvâcJhl ve zürayetihl ve


tarik alâ Mnkammtain ve ٥ vâcihî ve zürriyetihl kemâ tarekte alâ'lb.
rahlyme ve alâ dil Jbrahim Jnneke hamiydUn niTOİd» deyiniz, buyurdu.
KURBAN KESERKEN PEYGAMBERİN ADI AOTLMAZ 295

Afesınldıgı zaman Peygamber AleyWssel&m’a sal‫؛‬،t-ü selâm getiril-


mez.
Çünkü Peygamter Aleyhisselam şöyle bujmrdu:
«Biriniz a k s ır d . zaman: «Elhamdii lillâh!» desin. Kai-deşî ona:
(YebdiMimullabii ve yusUhu bdlekiim) desin.»
Şöyle de denilebilir;
Aksırdı^ zaman, fazlalıklar dimağdan boşandığı İçin, insan hafif-
lik ve rahatlık hisseder. Bu, bir nevi ni’met sayılır. Tabii ni’raete karşı
şükretmek gerekir. Onun İçin ،(elhamdülillah), der. Salât-Ü selâm getir-
me yeri olmadığı İçin salât-ü selâm getimez.

Kurban keserken Peygamberin adi anılmaz.


Hattâ: «Bismillâhi ve ismi Muhammedin» denirse, kellen helâl
olmaz. Çünkü 0 hayvan Allah’m adından başkasının adma kesilmiş
olur. Bu sebeble krailen hayvan murdar olur.
Amma: ،،Bismillâhi ve sallâüahü alâ Muhammedin» deme meknıh
olur.
EğCT: ،،Bismillâhi ve Muhamm^in ResUiillâhl# derse helâl olmaz.
،،Bismillâhi ve Muhamm^Un ResUlüllah» d ^ helâl olur, i n
evlâ olan yalnız Allah’m adını anmaktır. ( .r h û ’n-Nikaye)

Bir şeye hayret e d il.1 zaman da Peygamber anılmaz.


Mn’teb« kitablarfa bunun s e c in e rastlayamadım. Fakat bazı
sahih kitablarfa bunun setebi söyle anlatılıyor:
Bu üç yerte Hz. Peygamter’to (sallâllahU aleyhi ve »11^) anıl-
maması, her biri İçin b e i bir rikrin bulunmaaındandır.
Mraeia, aksmlıgı zaman: «ElhamdUlillâh* der. K u ^ n keserken:
«Bismillâh» der.
Bu ikisi hakfanda Allah’ın Resûlû (sallftllahu a٠ hl ve s^lem);
«iki yerde ben anılmam: Aksıraa anmda, h a - keserken» bu.
yurmustur.
üçüncösüne geline (yânî h a ^ t ve taaccUb d u ^u ^ı zaman,:
«SübhâneBah‫ »؛‬der.
2.6 ÇÎK’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Çünkü sjr ve hikmetini İdrâk etmekten âciz kaldığı bir şeyle kar-
şüaşmıştır.
٠ anda Allah’ın âcizlik gibi noksan sıfatlardan beri olduğunu hay-
kım ası gerekir; ki bu, Zimnen «bunun içyüzünü Allah’tan başkası bi-
lemM» demektir.
İşte bu sebeble. bu gibi yerde de sadece Allah anılır!

— —h |0 '* "■'■■'■‫ا‬
Istlğfârın SUnnet ve Âdâbı
Devamlı .larak tevbe ve isügîârda bulunmak da İslâmın sünnet ve
âdâbındandır.
Ebû Zer (R.A.)’den:
ResûlUllah’m (sallâilahU aleyhi ve sellem) şöyle bujhirdugunu
duydum:
،،Her bastalıgı. bir ilâcı vardır. Giinahlan. ilâcı ise isügfâ^ır.»
Yine Peygamber Aleyhlsselâm buyurmuştur:
«Adem o^ıllanndan hemea herkesin iki sahltesi vardır: Birinci
sinde gündüz islediği ameli yazıbr; iMncistade ise gM. y a p t . ameli
yazılır.
Sonra her iki sahite de diiriiMir. Egcr ikirindc-velev bir ^ n a h
İçin olsun— istigfâr varea, sahifeler nfir halinde parlar: sâyet yoksa,
simsiyah bir halde dürülür.»
Hz. Peygamber (sallâUahü aleyhi ve sellem) büyümüştür:
«Kim günde Ikl kere (olsun) Allah’a istiglâr etmezse, kendi netsi-
ne zulmetmiş olur.» (el-HdUsa)

Istî^ â rm fâldesl:
ist٠ âr bUjdik günahlan kü‫؟‬Uk günaha dSnüstüriir. zira Hz. Pey-
gamber (sallâUahü aleyhi ve sellem) söyle buyurmuştur:
«Küçük günahta ısrar edUirae, taiçtiklükten çıkar. Büyük g ü i -
tan dola^ Allah’dan mağfirrt istenirae, ٠, büyük günahlıktan çıkar.»
Yine P^gam ber Aleyhlsselâm bujhirmustur:
«tstiglâr eden itimse, ^inde yetmis kere ( a ^ ı . a h a ) ddneree
dahi, ısrar etmis sayılmaz.»
EI-Kavâîd’de der ‫ ئ‬:
(tKüçük . a h t a ısrar edllirae büyük . a h a dönüşür. Çünkü Pey.
gamber Aleyhlsselâm söyle buyurmuştur:
298 ŞİR’ATO'L - ISLAM (SeyyJd A lizde)

«Üzerinde jsrar edUen ‫هء‬0‫ص‬küçüklükten «.kar.»


Çûnkû ayni günahta ısrar «Jildig zaman, hundan günahı önemse-
hem şâhldliğ‫ ؛‬hem de rivâyeti reddedilir.»
Birçok küçük ^inâhı irtikâb ^ e n kimse de bOyledir. .n l a r bir ara-
^ ^ d i ^ l zaman büyük günah olurlar.

Jstlgfâr insanin içindeki üzüntüsünü bertaraf eder, rahatlığa ka-


TOştunır.
lbniAbbas(B.A.)٠den:
Peygamber Aleyhlsselam şöyle buyurmuştur:
«Kiıtı js٠ ân kendtae görev ^iniree, Allah onun her darhğınabir
çıfaş yolu İhsân eder, her öriintüsfine bir ferahlık bahş eder ve .no
akla hayâle gelm een bir yerten nzıklandınr.»
Bvrt, Istiglâr mal ve mülkün çoğalmasına da bâis olur. H atta ev-
iftdm çokluğunu da İntâc ^ e r.
El٠K٠ âf Cnüb-ı Hakkm Nuh s û r e d e k i :
«Artık d^im , Babbinizden m a^ iret dileyin ÇünWi ٠ ٠ ‫ ؟‬ok y a rh ^ -
yıcıdır. (0 say^e) gök, bol yağmur'sahverir. üstelik sizin maHannızı
da çocuklannızı da çoğaltır, size baglar-bostanlar verir. SİM Irmaklar
akıtır.»
Ayetlerini böyle tefsir etti.
El-Hasen, kendisine kıtlıktan yakman bir adama d ^ i ki:
«Allah’a Istiğfâr et!»
Başka biri fakirlikten yakındı. ٠ na da ajnıı tavsiyede bulundu.
Bir başkası zUrriyetslzUkten şikâyet etti. Ona da:
«Sen de Allah'a lstig٠ rda bulun)) tavsiyesinde bulundu.
Bir başka adam da topragının verimsizliğinden ş i k ^ t edince, ona
da ajmı tavSy«Je bulundu.
Hulâsa, kim şikâyette bUlunduysa ona aym şeyi söyledi. N ih ay .
S u ^y h oğlu Babl dayanamadı ve ona dedi ki:
«Birçok kimseler geldiler. Hepsi ayn a y n şikâyetlerde bulundular.
Sen ise, h٩ »lne tek bir tavsiyede'bulundunl Bu nasil olur?»
Ona cevâben, az önce arz ettiğimiz âyeti okudn
‫ ؟‬OK ‫ ؟‬OK is t iğ f a r d a bu lu n m a k L A Z IH R 299

er-Risaletii’z-Zevkıyye’d^ı:
Bir adam ashbdan birine:
«Ben zengin bir adamım Ne yazık ki ‫؟‬ocuğum olmuyor. Bana d e
vam ^ b il« :eğ im bir şey öğret de yapajum. Belki Allab bir çocuk ih-
sân eder» d ^ i.
Ona şöyle dedi;
«Sen ‫؟‬ok istiğfarda bulunmabsml»
Bunun üzerine adam istiğîân çoğalttı.. 0 kadar ki, günde yediyUz
kere istigfârda bulunurdu.
Hi‫ ؟‬çocuğu olmayan bu şahsın, istigfAr sayesinde, tam on ç«ugu
oldu.

Peygamber Aleyhisselfimm istîğfârı:


ResUlUllah (sallâllahü aleyhi, ve selira) ^inde yüz kere isticar
ederlerdi.
Huzejde (R .^) anlatıyor:
‫ ؟‬oluk çocuğuma karşı dilim rahat dumazdı. hakarrt ederdim.
Bundan kurtulabilmek İçin ResUlüllah'a (s^lüllahü aleyhi ve sellem)
suâl sordum. Şöyle b u ld u la r ;
~ , neden istiğfârda bulunmuyoraun?
Ey Huzeyfe, bçn günde yüz .kerte îsti^âr ederim.
Ümmetimin seçkinleri 0 kimselerdir ki. iyi bir seyle karşılaştıkla,
nnda sevinirler; kötülükle burun burana geldikleri zaman, h ^ e n is.
tiğîârda bulunurlar .١‫ا‬

Tevbe, istiğfardan önce yapılmabdır.


‫ ؟‬ünkü tevbe, yapılan gUnahlann çirkinUğini gördükten sonra, din-
de övülen bir hus٥sa rücü etmektir.
Istiğfâr ise, «mağfiret taleb etmek» demektir.
Mağfiretin talebi, tabii ki ma’siyetin ‫؟‬irkinhğinl gördü^en ve m-
dan yüz ‫؟‬evirdikten sonra olur.
istiğfar, tevbalen sonra yapılırsa kabdle şâyân olur. Ama tw l »
den önce yapılırsa o kadar kabdl gOmez.
300 ÇİR’ATÜ.1. - İSLÂM (Seyyid Aiizâde)

Rab‫ ؛‬bin Heysem der ki:


— Blıimz, pişmanlık duymadan, İşlediği kötü İşten vaz geçmeden,
s ^ n ««tağtiruUahJ» demesin. Çünkü 0 sözü günah ve y a la n olur..:
Lâkin şöyle desin;

٠
‫ ه‬١
‫ﺐ‬ ‫ﻰوﺛ‬
‫ﻟ‬١
‫ﺚ‬‫ﺰاﺋﺒ‬
‫ﺋ‬٤‫ب‬
‫ﻵ‬
‫آ‬
«AUahümmağfirK ve tiib aleyye»
«Allah’ı , beni ba٠ şla ve tevbemi kaböl et.„

Müslüman bütün işlerinde ve hallerinde istîğfâr etmeye kendini


alıştırır.
Bu bâbda se^ddû’l-istiğfârı (isti^ ârlan n ulusunu) seçer:

٠‫ق‬ ١‫ غ‬، ‫ ﺛ ﻴ ﻘ ﺘ ﺄ ئ‬٠‫ | ﻋ ﻞ؛' ا ﻵ ؛ ؛' ﺻ ﻞ ؛ ذ ا‬١'‫ا ذ ﺛ ﻪ ’ ' غ‬

(Estaglirullahel azim ellezi lâ İlâhe İllâ hû..


Elhayyel kayyûme ve etûbü ileyh)
«Kendisindra başka hiçbir ma’bûd bulunmayan (tek elan), H a ^
ve K a ^ m elan bü^ik Allah’a Istigfâr ederim ve ona tevbe ederim..»

Hz. Feygamber’den (saîâllahü aleyhi ve sellem) rivâyet edilmiş-


tir:
«Kim bu seyyidUl - i s t i l â n söyleme, hariiden kaçmış olsa bile al.
v e l.»
Yalnız, kâfirlerin sayıca mUslümanlarm iki misli olmaması kayd-ü
şartiyle.
Eger toyle olursa, 0 zaman harbden kaçmak b ü ^ ik günahlardan
sayılır.
Bu hadis büjrtik gUnahlann tevbe ve istiğfarla afv edileceğine de-
lâletetmektttUr. (Et-Tenvir).
«SEYYIDÜ'L-İSTİĞPÂK» okuyan c en n ete GİDER 301

Buhârt ( r a h u n e h u i ) , Ş e d i b i. Evs (R.A.)’den:


Resûliillah (saliailahü aleyhi ve sellem) şöyle buyıırmuşlardır:
îSej^idül-isti^fâr sudur:

\‫ ﻵ ت‬٠‫ﺒ ﺎ‬ ‫ﺌ‬ ‫ﺛ‬ :\‫^ ي\ ؤ‬ ‫ ﻏ ﺪ ث\ ذ ك ; ئ‬٢

‫ﻵ \ ﻛ ﻎ‬ \‫ ب‬: ‫\ ة د ث‬
(Allahümme ente Rabh‫ ؛‬lâ İlâbe Uia eute halâWe٥î ve ene abdilke
ve ene ٥a abdite ve va’dike mesteta’tu ve e٥zü bike min serrl mâ sa>
na’tü Eb٥ü leke bl ni’metike aleyye ve ebbU b‫ ؛‬zenbl fağrlirlı le Jnneb.
lâ y a rin iz ziinûbe İllâ ente)
«Allahbm, sen benim Rabbimsin‫؛‬
Senden başka İlâh yoktur.
Sen beni yarattm Ben de senin kulunum
Gücüm yettigi kadar senin va’din ve ahdin üzereyim.
YapfaManmm kötülüğünden sana sjğmjnm.
Bana olan ni’metini sana itirai ederim.
islediğim günahı sana itiraf ederim. ‫ ؟‬iinMi gUnahlan senden baş-
ka hi‫ ؟‬kimse bağışlamaz (ancak sen * ‫ذ‬ :

«Kim bunn inanarak gündüz söylerse ve akşama ulaşmadan ölür-


se. cennet . i n d e n olarak ölür.
Kim bunu geceleyin inanarak sOyledp de sabaha kavuşmadan
ölürse, yine cennet ehlinden olarak ölür.٥ (el.MesAbih)

0#0■- ■ '
Duânın SBnnet٧ eÂdâbı
İ S İ U I sünnet ve âdabından birisi de duâdır. Hz. Peygamber (sal-
lâUahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır:
«Daâ, ibâdetin tâ kendisidir!»
S e ^ der ‫ ئ‬:
«Tam bir inan‫ ؟‬ve yakin üzere yapılan duâ, ibâdettir.))

«Efdal .lan duâ mıdır, yoksa sükût veya nzâ mıdır?)»


Bu hususda. ihtilâf ettiler.
Bkalanna göre, efdal rfan duâdır. Çünkü o bizatihi ibâdettir. Ka-
bUl edilmezse bile, kul, ibâdeti yerine getirmiş olur.
Allah’ın Resülü (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:
«Allah katmda duâdan daha şerefli bir sey yoktur!»
Bâalanna göre, s i t daha efdaldır. Yâni başına gelenleri Al-
lah’ın bir hükmü olarak k a i e n i p sükût etmesi, onların Allah irade,
siyle taelli ettiğine 'inanması ve - eglp ses ‫؟‬ıkartmaması efdaldır.
Ulemâdan bir kısmı da şöyle dediler:
»Kul, kalbiyle h ^ n u t olup Usanı ile duâ etmelidir ki, her iki hu.
s٥su bir arada jdlrütmüş olsun.»
İmâm Kuşeyri der ki:
«Vakitler hep aym değildir. Her zaman insan bir olmaz.
insan ne zaman kalbinde duâ İçin bir İşaret (bir his) bulursa, ٠ za.
man tam arasıdır, hemen duâ ^m eli... Sükûta b ir'İşaret hissederse,
sükût etme sirasidiT, hanen sükût etmeli.
Hulâsa, duâ zamam duâ, s ü ^ t zamanı ise sükût efdal ve evlâdırl»)
(Hadâlku’l-Hakalk)
dua İ M İ N İ N SttA raO lB 303

Duâ. ibâdetin özü, mii’minin silâhıdır.


ibni Abbas (R.A.). Hz. Peygamber’in (sallâilahii aleyhi ve sellem)
şöyle buyurduğunu nakletti:
«Dikkat edin; sizi düşmanınızdan kurtaracak size bol nzıklar cd-
bedecek bir şey gösteriyonım: Greniz ve gündüzünüzde duü edin, ‫ ؟‬ün-
kü duâ mü’minin silâhıdır.»
Selman (R.A.)’den:
. Hz. Peygamber ( s i l l a h ü aleyhi ve sellem) şöyle buyurfular:
«Kazâyı ancak duâ önler.»
Hz. Âişe'den (R. Anhâ):
- Peygamber Aleyhisselâm buyurdular ki:
«Duâ başa gelene de layda verir, başa gelmeyene de tayda verir.
Belâ iner; duâ ona k a^ı ‫؟‬Ikar. Kıyâmete kadar boğuşurlar.»
«inene de fayda verir» demek, «onu kolayiaştınr, ona ka^ı kişiye
sabır ve tahammülü sağlan, demektir..
«Inmeyene karşı da fayda verir» demek, «kişi iKİânın geleceğini
bazı belirtilerinden anlar, duâ eder ve belâ 0 say^e ^ rta ra f edilmiş
olur» demektir. (Et-TenvJr)
to â m Gazâlî ،hyâ’da der ki:
«(insanin başına bir şeyin gelmesi mukadder ise mutlaka gelir.
Buna karşı duânm ne faydası olabilir?) diye bir itiraz vârid olursa, ona
şu cevab v ^ lir :
— Duânm, belânın r^edilm eslne, rahmetin elde edilmesine sebeb
olmşsı da kazâ ve kaderin bazı kısımlanndandır. Tıpkı bir kalkan gi.
bl: Gelecek ok'a veya herhangi bir silâha karşı kullanılması, kazk ve
kadere olan inanca aykın sajnimaz.
Duâ da bOyledir: Allah bir İŞİ tekdir etmistir ve onım setebtai de
takdir etmistir..

D ıâ, ajmı zamanda gök ve yerin nâmdın. Dinin de direndir, m


HUreyre’nln (R.A.) naklrttiği hadisde, l ^ l e vârid olmuştur.
3.4 ÇjR'ATÜL ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Duânın (kabül edilmesi İçin) bir ‫ ؟‬٠k sünnet ve âdâbı vardır.


Bunlardan birisi de helâl lekmadn. (Yâni, insanin y e d i, tokmanın
helfil olması gerekmektedir.)
Sa’d bin Ebî Vakkas, ReşûlüHaİ! Efendimiz’e, duâsının kabul edü-
m^üşlni §lkâe، edince, ona şöyle demiştir:
«Ey Sa.d‫ ؛‬Haramdan uzak dur! Çünkü İçine haram (lokma) gi.
ren her kann (mide) sahibinin dnâsj, tam fark gün kabûl olunmaz!»
Ne güzel demişler:
«Duâ, (hâcetin göriüm ^i İçin) bir a n a h ta d ır.
dişleri ise helâl lokmalardır!»
٠ anahtarların

Helâl fasve:
Duânın kabül şatlarından birisi de helâl elbisedir. (*)
Mansur oglu Ali’ye sordular:
«Bu kadar duâ ediyoruz, acaba neden kabûl edilmiyor?))
CCTap verdi:
ifDuknın kabûlü, duânın tertemiz olmasına m uhtaçtır. Kişinin ye•
d i., giydi, ve İçtiğinin helâl olması gerekir..))
Bir âli٥ e sordular:
«Dukmın kabûl edilmrai İçin nasıl davranmam gerekir?»
Cevap venJi:
« ^ c e helâl l i ı a y e l i s i n , helâl elbise gijnnelisin Sonra duâ
e tm e li.
«Bu zamanda buna İmkân var mıdır?»
«Var tabii! Elbiseni çıkar. Tertemiz suya dal. Ondan bir yudum
İç! O su sana hem elbise olarak, hem de içecek^olarak yetişir» tavsiye
sinde bulundu.
٠٠
(*) Musannif bwada h ai OTİamında Itayylbl kelimesini kullanmıştır. Tayyib ile.
heiai arasındaki fartı ulema şöyle belirtmiştir:
al Helal, tehlikesi olmayan şeydir. Tayyib ise. sakıncası olmayan şey, demektir.
b) Hrta. ulomSnm .helal deflildlr. demediği şey. tayyib ise .helal olmaz, demediği
şeydir.
c) Helal, mOftOnSn heiai olduğuna dair sana fetefi verdiği şeydir; tayyib ise. kalbinin
sakıneası bulunmadığına dair sana fetva verdiği husOsdur.
(?erha’^ikaye)
DUAYI, KABÜL E D İL E C E Ğ İ İNANAKAK YAPMALI 8.5

Adam da dediklerini y ^ n e getadi ve muradına erdi. (El-Hailsa)


Eger y e d i^ İçtiği ve giydiği heiai elmasa, du٥sı ^ d ^ i l i r .

Kalbin huaûru, duânın kabfil edilmeğine inanmak da dutoın ka.


bûl şartlanndandır.
tbni Abbas (R.A.)’den:
Allah’ın Resûlü (saliailahü aleylıi ve mllem) buyurdu:
«Allah’a duâyı, kabUl edme^ne inanarak'yapın! §unu da iyi blhn
ki, gafil bir kalbden söylenen dud^ Allah kabUl etme*.»
Demek oluyor ki, gaflet !‫؟‬inde olan ve dudnın dddb ve şartlanm ye
rine getiTOieyralerin dudsı kabUl edilmemektedir, .h u n İçin dudeden-
lerin önce dudlannın kabdl edilmeğine güvenmeleri Idzımdır.

Dudnın kabul edilmemesi; ya dud Ellenin kabfil etmekten ficia ٠‫ ه‬-


masından, cimrihginden: ya da dud eden k im n in dudsını bilmeme-
sinden ileri gelir.
Dud ^ e n kimse, bu hususlann dud ^ilen varlıkte olmadığını ya.
kinen bilirse, mutlaka dudsının ayni ile kabfil ^ İ l ^ n e İnanır ve
güvenir. Kabûlü, isteğinin,hemen verilmraiyle dünyada, yahut da be-
delinin verilmesi ile dhirette tecelli «ler.

El-Hasan ziyaret maksadiyle Ebfi Osman 01-Nehri’nin yanma gir-


di. Dedi ki:
«Hastanın yaptığı dud hakkında söylenenimi blliyOTsun. Onun
‫ ئ ؟إ‬Allah'a dudlar eti»
Bunun üzerine Allah’a hamdfi sendda bulunduttan sonra Kita-
bullah’dan bir dyet okudu ve Hz. Peygamberie saldtd seldm g e t i
Sonra ellerini kaldırdı. Biz de kendisiyle e l l e r i i kaldırdık. Dud
etti. Dud bitince ellerimizi indirdik.
Bize 0 anda Oyle haykırdı:
«Sevinin! Vallahi Allah dudnıffl kabfil etti!»
«Allah’a yemin ml edlymsun?!»
30. ÇlR’ATÜ'L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

«Evet, ey Hasan! Sen bana bir şey anlatsan seni doğrularım, o,


«bana duâ edin, size İcâbet ^eyim !» bujnırdu. Binaenaleyh onu nasıl
dc^Tulaımyajı!»
Hep berater dıçan çıkınca Hasan şöyle dem etten kendini alamadı:
«§übhesi2. ٥ benden daha fakihdir!» (Tenbîhü’I-Ğâfilîn)

Duânın kabUl şartlarından birisi de, dışının kir ve pastan temiz


lendiği gibi, İçinin de hata ve günahlardan arınması İçin, tevbeyi y e
nüvesidir.
Böyle oluma, duâsı kabûle şâyân olur..

Ml٠ in hemm kabUl edilmesi İçin acele etme. «Duâ ettim ama
kaMI ^ I m ^ i» d rael
Bunu R^ûlûllah (saüâllahü aleyhi ve sellem) böyle tefsir etmişler
ve şöyle b u y u rm u şla^ :
«BJr ^ n a h istemek, ya da akrabadan ilgiyi kesmek husUsundaduâ
etm^îkçe ve duâ da acele olmadıkça, kulun duâsı m utlaka ItabUl edi.
Ur.»
.Acele etmek nasıl olur, ey Allah’ın Resûlü?»
Diyesoriular. §11 açıklamayı yaptılar:
.(Duâ ettim, fakat dudm kabUl edilmedi) d e m lid ir bul»

Duâsınin g ^ kaböl . m e s i n i de istemez!


Sonra, duâdan bMmez! Çünkü duâdan bezen kişinin duâsı kabûl
edllm«.
§unu da lyl bilmek gerekir tt: Allah bir hikmet ve maslahata bi-
nâen birçok şeyleri gizlemiştir.
Bu cllmledn olarak, tâatlerdett nzüsını da gizlemiştir. Kullar g&
rek faralara ve gerekse nâfile ibadetlere rağbet etsinler diye.
Srara, ma’siyrtler yapıldığı zamanda da gazâbını gizlemiştir; ki,
taillar büyük ve küçük . a h l a r d a n kaçmsınlar..
insanlar arasında veli kulunu da gizlemiştir; ki her veUye itaat
rtsinler ve saygı gösteralnler...
DUANIN KABULÜ KOOTSTODA a c ele E T İM E L l 307

Bütün isimlerine karşı saygı gösteı-melei l‫؛‬ln ismi Âzam’ı da


lemistir.
Salât-1 vusta (.rta) namazı da gizli tutmuştur: ki. kullar tüm na-
mazlara dikkatle devam etsin..
Her zaman bütün tevbe ‫؟‬eşitlerine usanmadan devam etsinİCT İçin
tevbenin kabûlünü de .nlara gizlraistJr.
Her vakit ölümden korkmalan ve ona göre t^ b ir almalan i‫؟‬Jn
ölüm zamanını da bildimemistir.
Ramazan’m bütün gecelerini ihya etmeleri İ‫؟‬ln Kadir gecesinin
hangi gecede olduğunu b ild ira^ istir.
Cânü gönülden, bıkmadan, usanmadan duânın her ‫؟‬eşldlnl yap.
malan İçin duânm kabûlünü de g iz l^ stir.

insanlardan b âalan da v a d ır ki. Allah yalvanş ve yakansım ka*


hûl eder, fakat dilegini bilâhare verir.
Bunun sebebi:
Ya takdir edilen vakti gelmemiştir. Çünkü her 5‫د‬ ^ i d e İKİİrli
bir vakti vardır..
Ya da Allah kullarınm ısrarla istemesini sevdlgi !‫؟‬in. devamlı is-
tesinler diye hemen isteklerini vemez..
Yahut da baska bir sebebdendir M. onu ancak Allah bilir.
Kimbilir. belki de ezelde duasınm kabülü ve ahirette mükâfatlan-
dınlması takdir edilmemiştir!
Onun İ‫؟‬in. sabır ve tevekkül İçinde Allah’a y a lv a ^ h !... (et-Ten-
vir)
Et-Tergib’den:
Resülüüah (saliailahU aleyhi ve sellem) buyurdu kl;
«Herhangi bir miislüman duâ ettiği zaman, duasında ^inah »e ak.
rabadan ilgiyi kesmek (gibi hususlar) yoksa, mutlaka Allah ona w ٥ ç
seyden birini verir:
1) Ya onun duasını hemen kab٥ l edip isteğini Vridr.
2) Yahut âhirete erteler.
3) Yahut da OTidan, ^nzeri bh kötülü^ uzakla٠tJnr)
310 ÇÎR.ATÜ.L - ISLAM (Seyyid AJizâde)

Haccâc, Muin adında bir adamı .hpsstti.


Hapse gJrer gimez Jki rek’at namaz kildi. Sonra «‫؟‬ıkar beni ha-
Idsten. diye yalvarfı
‫ ؟‬ok Kemeden hapishane kapısı çalındı: ‫؟‬ıkanlıp dogru Haccâ.’ın
yanma getirildi. Haccâc ona:
i y d i şimdi gidebilirain» dedi.
«iminizle mahkûmlara bir tek söz söyleyeceğim» deyince:
«Git, söyle!» d^l.
Bunun yanlanna gitti ve şöyle dedi:
«Ey mahkûmlar! Allah’ı refah halindeyken zikredin. ٠ da sıkıntı
anınızda sizleri yâd etsin.»

- ş l e r i n birinden nakledilmiştir:
‫ ؟‬orak bir yerde dolaşırken bir adamla karşılaştım. Dikenli bir ağa‫؟‬-
tan yaş hurma yiyordu.
Kmdlsine selâm verdim. Selâmımı aldı ve bana «haydi gel. sen de
^!» d^l.
A ^ a yaklaştım, meyvesini toplamağa başladım. Bir de baktım
ki, t٠ ladığım me^ıeler dikenden ibaret d ^ u mi?
Hayretler İçişinde kıvranırken adam te b ^ ü m etti ve şöyle ses-
imdi:
«Eger sm yalnız oldugun zamanlarda . ’na İtâat etseydin. sana
şimdi kırlarfa böyle bol bol yedirirdi..»

Duâya başlamadan önce Allah’a hamd edip, r^ û lü I Muham-


m ^ ’e (sallâllahû aleyhi ve sellem) de salâtü selâm getirmeli.
F a i e l l y d ( R i.)’den:
Biz P e - Al^rhisselânun yanında otururkmı bir adam İçeri
Jjrfl. Namaz kıldı ve şöyle duâ etti:
«Allah’ım, beni bağışla, beni Mlrge.»
F | m b e r Aieyhlsseiâm ona:
٠٠namaz talan, aede etttn. Namaz talip otaıdugan zaman, önce
Ulah’a hamd et. Sonra bana salât^ö selâm getir. Ondan sonra duâ ^!»
‫اﺳﻢ‬
BÜTÜN MÜSLÜMANLAR Î‫ ؟‬JN DUA ETJffiLIDIR 311

.n d a n sonra başka bir adam namaz kıldı. Allah’a hamd etti. Re-
sülûUah’a da salâtü selâm getirdi. Ona şöyle bujmrdn:
«Ey namaz kıIan ‫ اذوئ‬Duâ eti Allah d٠âm kab٥l eder.» (Et-Ter-
ğîb)
seleme hin el-E^e (R.A.)’den:
Peygamber Aleyhisselam duâya başlarken mutlaka:
«Silbhâne rabbiyel ahyyil a’lel vehhâb» denli.

Duâ derken kendi nefsine zulmettiğini itiraf eder. Sonra İhlâs


İçinde 0 zulmü İçin tevbe eder.
Yalnız kendisi İçin degil, bütün müslümanlar İçin duâ eder.
Duâsmda bütün isteklerini dile getirir.
Hâcetinin görülmesi İçin büyük bir rağbet ve a l .İçinde duâ
edCT.

Tam bir İnanç İçinde duâ eder, istediği geyin büjrtiklügtine bak-
maz. «Allah’tan böyle bir dilekte bulunulur mu?» dem«.
Çünkü Allah’a hiçbir §ey büyük ve güç gelmez. Her şeyi verebilir.
Çünkü kâinat y ^ ’-i k u d r e t i n d i Ona bütün kâinat basit ve pek
. kOlay bir şeydir.

Duâda edebiyyat yapılmaz: Acâlb dileklerde bulunulmazî


Çünkü duâ yaparken edebiyat yapmak, haddi aşmak P ey g am ^
Aleyhisselâmm h a i ile yasaklannuştu:.
Sonra, duâ eden, yalvancı ٠ yakana Wr durumdadır, .s tte n ko-
nugması, yüksek sesle ba٠ n p haddi aşmaaı doğnı olmaa.
Meselâ: «Allah’ım, bana cennette . 1 ‫ ﺀ‬bir kâşk V ttl. d«m «.
Çünkü bu, âdâba aykındır...
Abdullah bin Mugaffel (R.A.)’dra rivâyet i m i . :
oglu, cennrtte teyaz bir ki^kûn bulunduğunu d u ^ c a şöyle duA
etmiş:
312 ŞÎR’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

«Allah’ım( ^nnetJn sağ tarafında bulunan beyaz köşkü Istiyoram


senden‫»؛‬
AMullab bin Mugaffel (RA.) bunu dujnınca ogluna şöyle sıkış-
mış‫؛‬
٠»glum٠Allah’tan cenneti iste: cehennemden de ona sığın. Ç Ü İ
R^ülûlteh’m (salJâllah. aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim:
*Bn iimmrt ‫ﺊﺀل‬ ‫ﺀﻫ‬öyleleri .lacak ki, tahfiret ve duada haddi aşa-
cakjar...»
«EtTnvir) adi ile biltoen ( E l-M ^ ih )’in şerhinde der ki:
Tahârette haddi aşmak sOyledir; MeselA. abdrat alırken, şeriatın
ç i g i k a i d i dışına sıkarak M larını Ü5 defadan fazla yıkamak..
٠ ıâda haddi aşmak ise; İhtiyâcı Olmayan şeyi istemek, amel ve
davranış bakımından lâyık olmadığı mevkiyi taleb etmek, edeb s i . -
sinin dışına sıkmaktır.
AMullah bin Mugaffel (RA.)’ln . u n u n , peygamberlere has olan
mertebeyi ve cennrtte belirli bir yeri istemesi gibi...
Çünkü 0 mevki belki duâ eden isin değil de başkası isin takdir ‫ س‬٠
mişör.

Allah'a, talbine ilham bildiği gibi.duA eder. Duâyı kalbinde en


ufak bir rikkat ve hudU duymadan eztere yapmaz!

Amel ve tâate sanimadan, csbâbına tevessül etmeden kura temen-


nilerfe bulanmaz.
Yâni M^bına tevMsiil etmeden, sahşmadan, didinmeden, gerekm
amel ve harekrtİCTde bulunmadan kura kura toıruntu ve temenniler
Istade duâ yapmamah.
Musannif bunu su sOzO ile asıkliga kavuşturmuştur:
«Taftana sülük etmeden A i l tm a istenmez...»
Bao âllmlain'fikri:
Yedi var .w. yedi sey^olmadsn y a l sağlamaz:
1) ÇeMnmrara korku,
2) Taleb etmraen umUt,
3) Rasd etm«Jen niyyet,
4) . a o h k d u a d a n yapılan tevl» ve istiğfar.
duadan önce ABDEST ALIP ~ 313

5) İçte istikrar etmeyen §eyi dışa vurmak,


6) SonUcu olmayan yorgunluk,
7) ‫ ؟‬alışmaksızm yapılan duâ... (el.Hulâsa)

Önemli bir duâ y ap aca. zaman, abdest ahp yıkanır.


AbduUah bin Ebi Evta (R.A.)(d^:
Hz, Peygamber (sallâilahu aleyhi ve sellem) buyurmuştur:
«Kimin Allah’a veya_Adcm oguUanndan birine toemli bir hâceti
varaa, güzelce bir abdest alsm. ifa rek’at namaz kılsm. - ' a
‫ﺀ‬1»‫ ا ﻷ‬Hz. Peygambere (sallâllahii aleyhi ve sellem) salât-ö s - gfr
tiKin.

Sanra Syle desin:

(‫ ﺧﻞ‬İlâhe ülâllahül halimiil kerimli.


SöbhânellahI rabbil arail azim- Velhamdil lillfthi rabbll ftlemln.
Es’elUke mdcibAti rahmetlke ve azâlme magliretike, velganimete
min failh birrin, vesselâmete min kiilll ismin.
La teda’ 11 zenben İllâ gafertehâ, veia hemmen llia ierrectehu. ve.
la hkceten hiye leke ridâen İllâ kadej٠ ha yA eham er lâhımto..)

«Allah’dan bagka İlâh yoktur! Halimdir, kerimdir..


Böyök ar^m sahibi olan Rabbi (noksanhkla٠ n) tenzih ederim.
Hamd, alemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur.
Ey erhamer râhunln, . i d e n rahmetini gerelrtlren hususları, m ^ .
312 ŞİR’ATÜ٠L - ISLAM (Seyyid A lizd e)

«Allah’un! Cöinetin sag tarafında bulunan beyaz köşkü istiyorum


sendeni»
AMullah bin Mugaffel (R.A.) bunu duyunca ogluna şöyle ‫؟‬ıkı?-
mış:
«^lum , Allah’tan cenneti iste; cehennemden de ona sığın. Çünkü
RKÜlilllah’ın (sallâUahU aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim:
«Ba ümmet İçinde öyleleri olacak kî, tahâret ve duâda haddi aşa.
çaklar...»
«E tT^vlr) adi üe bilinen (El-Mesâbîh)’in şerhinde der ki:
Tahârette haddi aşmak şöyledir: Meselâ, abdrat alırken, şeriatın
ç i ğ i kaidrain dışına ‫؟‬ıkarak azâlarım ü‫ ؟‬defadan fazla jnkamak..
Duâda haddi aşmak ise: İhtiyâcı olmayan şeyi istemek, amel ve
davramş bakımmdan lâyık olmadığı mevkijd taleb etmek, edeb ?iz^-
sinin dısına çıkmaktır.
Abdullah bin Mugaffel (BA.)'in oglunım, ^ y g a m ^ l e r e has olan
a e r t e ^ ve cennette belirli bir yeri istemesi gibi...
Çünkü 0 mevki belki duâ eden İçin değil de başkası İçin t a k d i r . ! -
mistir.

Allah’a, kalbine ilham edildiği gibi.duâ aler. Duâyı kalbinde en


ufak bir r i ^ a t ve hudU duymadan eztere yapmazJ

Amel ve taate sanimadan, « b â ta n a tevessül e t m . e ٠ k uru temen-

Tâni esbahma tevKsUl etmöJen, ‫؟‬ahsmadan, didinmeden, gerek®


amel ve h a ^ ^ d e bulunmadan kum kum kuruntu ve temenniler
İçinde duâ yapmamalı.
l a n n i f bunu su sözü ile açıklığa kavuşturmuştur:
rt^ k ın a sülük etmed® .Allah'tan istenmez...»
B a n ftlim ü :
Tedi say var ki, y . şej olmadan yarar-sağlamaz:
1) ‫ﺪ‬ ‫ﺳ‬ kOTku,
2) ^ le b - um١٥٠
3) Kasd - nij٠٢et,
4) . a n l ı k buymadan yapılan tevlte ve Istlgf^,
D U Â D İ ÖNCE ABDBST ALIP ^ K A N M ^ I 313

5) İçte istikrar etmeyea 5٠yi dışa vurmak,


6) SonUcu olmayan yorgunluk,
7) Çalışmaksızın yapılan duA... (el-HulAsa)

Onemll bir duâ yapacağı zaman, abdest alıp ^kanır.


Abdullah bin Ebi Evta (R.A.)'den:
Hz. Peygamber (saliailahu aleyhi ve sellem) buyurmuştm:
«Kimin Allah’a veya-Adem oğullanndan birine bnemli bir hâceü
va„a, güzelce bir abdest alsın. Jki rek’a t namaz kılsın. Allah’a hamd
etsin. Hz. Peygamber’e (sallâîahü aleyhi ve sellem) salât-ü selâm ge.
timin.

Sonra şöyle desin:

(Lâ İlâhe aailahül halimUl kerimU.


Sübhânellahi rabbil amil azlim Vdhamdfi BMâW tabbll aiemlm
Es’elüke mücîbâti rahmettke ve' azâhne maglitetik^ vel^lmete
mln küm biran, vess^âmete mîn küm ismin.
Lâ teda’ li zenben İllâ gafertehu, velâ hemmen İllâ - v^
lâ hâceten hiye leke' ridâen İllâ kadeytehd yâ eAamer rahıminj)
«Allah’dan baska İlâh ynkturl Halimdir, kerimdir..
Büyük 8 'sahibi elan Babbi (noksanlıklardan) tenzih ederint
‫ﺳﻮل‬

Hamd. âlemlerin rabbi olan Allah’a mahaiKtnr.


Ey rahamer Ahimin smıden rahmetini gereWlren hnzoslarb
314 ŞIR’ATU’L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

Jiretini icab .tü ren ?eyleri, her iylIJk bâbmda tam bir ganim et‫؛‬, her
J^mdc selameti diliyorom.
Benim İçin b٥٠ 5İamadjğm bir günah, gidermediğin bir kedei-, gör-
m ^ ğ în - s e n i n nzâna u y g u n - bir hâcet bırakma!»

Abdest alıp yıkandıktan sonra kıbleye karşı oturur, önce kendi-


ne, sonra anne-babasına, sonra kadın-erkek bütün mü'niinJere duâ
^ e r.
Anne-babasına duâ etmeyi kafiyyen İhmâl etmez. Çünkü onlara
duâ rtmemek fakirliğe yol açar.
ElİOTini omuzlanna kadar kaldınr. ٥ derece ki, koltuklarının beyaz
tosmı göriinlir.
ATOçİMinm İçini ımzüne d٠ u tutar. Sanki Allah’a şöyle diyor-
mug gibi:
«Sen öyle bir Allah’sın ki, iki kudret elin açıktır, isteyene bolca
veriKin. Ne olur bize rahmetinle ver. LUtfunla bizi esirge.»
Elini aşağı doğnı tutmaz. Çünkü bu def’e işarettir. Y a ^ u r duâsm-
da; kıtlığı bertaraf etmek, togulmak. çökmek, gelen azâbı gidermek
amacıyla yapılan duâlarda olduğu gibi...
Mzleri üstüne çöker, dileğini üç kere tekrarlar. Çünkü Allahın Re-
sûlü (saüâllahü aleyhi ve sellem) duâ ettiği vakit, üç kere duâ ederdi,
bir şey istediğinde de üç kere isterdi.
«Yukarda, y ^ i k ^ e tekrar aler, denilmişti» diye bir itirazda bu-
lunan olursa, cevabi gudur:
Ya bu bâWa musannif başka bir rivâyete m u ttali olmuştur. Y ada
«yedi a ^ ı zamanda y ^ i kere duâ ^ e r» anlam ı k ast edilmiştir. Akla
uygun düşen de budur.
Bu tıpkı, R^ûlüllah Efendimiz’in Enes (R.A.)’e söylediği su s i
g ib i:
«Bir işe nîj^et edip, kasd ettiğin zaman, Rabbine yedi kere İstihâ-
rede hwiw"»
E H n i g . ü n e dayar; nebiler ve kullanndan sâlih olanlar hür-
metine Allah’tan isteyeceğini ister. (Elhusnü’l-Hasin)
duadan sonra «a m i n » d e m l id ir 315

Duâda sesini alçaltır. Edeb, huşû !‫؟‬inde duâ eder. Gözünü semâ-
ya dikmez.

Duâ bittikten s .n ra ellerini yüzüne sürer. Bu hareketiyle sanki


Resûlullah’ın şu i z lin e İşaret ediyormuş gibi olur:
«Duâyı bitirdiğiniz zaman (ellerinizi) yüzünüze siiriin. Onda b e
reket vardır. Çünkü her iki eli de artık S i a v i bereketlerle dolmuştur.
Ondan 0 bereketleri âzâlarm en değerlisi olan jdizüne atatnuş olur.»،
ResUlUllah (sallâllahii aleyhi ve sellem) bujmiTOUştur:
<،§übhe yok Id, Rabbiniz diridir! Cömerttir! Kulu taralından ken-
disine kaldınlan elleri boş ‫؟‬evirmekten hayâ eder.»»

Duâ eden kimsenin, Hz. Peygamberiin (sallâüahü aleyhi ve sellem)


dogru söylediğine inanm ası gerekir.
Ne var ki, hadis, duânın kabUl edileceğini kesin olarak itade etmi-
yor.
0 ’nun ifade ettigi, ellerinin boş ‫ ؟‬evrilmemiş olmasıdır.
Yâni, ya hâceti ğöriilür, ya da sevâba nâil olur..
Bu hususda da duâ eden kimsenin uyanık olması g e re k m e k te ...
Mecmeu’l-Fetevâ’dan:
«Duânın sonunda: (Siibhâne rabbinâ rabbll izzeti ammâ yasifün)
Yahut:
(Sübhâne rabbike rabbiJ ızzrti ammâ yas«٥n) der.»
Evlâ olan birincisidir. Çünkü onun kasdı senâdır, okumak d . l . . .

Yaptığı duâya bir dinleyici gibi «âmim» der.


Çünkü hem duâ yapanm, hem de dinleyicinin «âmîn» demesi, duâ
âdâbındandır.
ResUlüllah’m (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğu rivâ-
yet edilir:
316 ŞİB.ATÜ’L - Js l Am (Seyyid AUzâde)

fNasâtfi, size, âmîn ‫ ﺳ ﺴ ﻪ‬hased ettigi gibi, hiçbir şeyde hased


etmemiştir.»
(Yân! N - âmin demekteki fazileti bilmektedirler.)
ffii'bû’I-Ahbâr dedi w:
*Amin. Babbü’l-Âlemîn’in mühürüdür. ^ u n l a m ü ’m in kulunun
duftsmı möhörlw٠»
H afcai
*Bu, duA İçin bir kuvvettir, rahm etin inmesini istemektir.»
(toâm a a ’l- I « ^ ln tefsirinde de toyle anlatılm ıştır).

Kigi dnfianm kabûl e d i ğ i n i hisMtti٠ de. Allah’a ham d eder.


Rföûlüllah’m şöyle buyurfuğu rivâyet . i r :
«Mrinî٩ hastalıMan i y i l ^ . . ya da bir yolculuktan döndüğünde,
dufisnun tobûlünû hissedmse, ٠ le demelidir:
^IhamdU l î l l â h l ü M i ^ i h î ve d â l i h î tetim m iis sâühât).
(Hamd 0 Allah’a mahsustnr ki, ijcreti ve celâli sayesindebütiiniyi

.lâ a ın ın kabûlü geciMrse yine ham d eder ve söyle der:

liliahi aia kum hâl..»

DuA y‫؛‬q » i isteyen kimse, en giizel vakitleri ve esref saatleri

٠Cum’a günü ezan vaktini...


i b a M٠ nnif bu sözü Ile cum’a gönü okunan 'dıs eranı k a a le t.
niştir. Bu WWaki rivAyeUeri arastıran bunu anlar.
Yatait İç ‫ ﻟ ﺪ‬kasd rtm istir... Çünkü o an, 'bamlarına göre’dufiJa.
ın kaM l٥ İçin en rfdal andır...
DUÂ İÇİN ŞEREFLİ VAKİTM Rİ G Ö Z E T İL İ 317

Cum.a ^ in ö n ü n g l e ş batm adan öncekî son vakti de bâzılanna


gOre duâlann kabûlü iim id ^ l e n bir vakittir...
Hatib minijenle oturduğu zaman, müezzinlerin okuduğu son ezan
(yâni i‫ ؟‬ezan) vaM i...
Ezan ile kam et arasm daki vakit...
Namaza başlarken... (üzüntüsü olan kimseler i‫؟‬ln٠bu t^rabeedil-
mîştir.)
Çarşamba günü . e n l e ikindi arası...
Her günün zevâl vakti...
G r e n in son kısmınm o rta a ...
eI-Hıs٥’m ibâr^i^
«Gecenin İÇİ, y an sı ve son üçte biri...»
Seher v a tti...
Cum’a gecesi ve günü...
Receb ajnnın ilk gajw l...
Şa’banın onbeşincl gecesi... (Yâni b d a t gjesl.)
Ramazan ayındaki K adir gecföi...
Arefe günü...
Baj^ara geceleri...
Hiçbir gün ve g e c ^ duâsJZ bırakmaz, ifte r z a m a i d a düâ^etme.
yi de bir fırsat ve g a n im , sayar. Tuttuğu oruç IstCT fara olsun. İst«
nâfile...
insanin kalbi yumuşadığı ram an... (Çüntai bu. Allah'ın kullanna
b ahs^llm ls bir rahm etidir.)
Bir def’asm da Ubeyy bin Kâ'b (RA.) HZ. Pqrgam b«'ln huzûnmda
Kuriân o^ıdm
Ashâbm ( R AnhUm) kalbleri yumusadL Aglamakh . u l a r .
Tam 0 Sirada Allah'ın B « û lü (saliailahü aleyhi ve seUem) ^ y le
buyurtu:
«Kalbler yum uşadığı zaman. duAyı bir fıraat b l Çünkü kalb yu-
musaması bir l a b m e i j »
Allah’ın celâl ve kibriyâsını hatırlayıp l ^ k k u z halinde olan I n ^
nın, bu hâlini de duA yapm ak İçin bir g a n im , tollmral gerekir.
318 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid AJizâde)

Hastalann du&sı...
Ömer bia Hattab (R-A.)'dsn:
- AUah٠ın R e s i (saüâUahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:
«Hastam.-yanma girdiğin zaman, sana duâ yapmasm . ricâ et. Zi.
» .nnn dnSa meleklerin duâsı gibidir.» (el-Ezkâr)

Aile ve vatandan uzak kalındığı zaman (yân! gurbette)...


Farz namazlann ardında...
Ku^ân hatim edildiğinde...
îhlâs sûresini okuduktan sonra...
Yüz kişilik mûslUman cemâati !‫ ؛‬inde...
El"Hjsn’da şöyle g^er:
«Secde anmda...
Ku^ân okuduktan sonra...
Cenazeye gidildi, zaman...
Horozlor öterken...
Zildr meclislerinde...
J f e ^ tln defni anında....
imam «dâlJîn» dediği zaman...
Duâ yapmak İçin en efdal yerlerdir.»
Allah yolunda düşman ordusu ile k a ^ ı karşıya gelindiği zamanda
da duâ etmeli...
Yagmur yağarken....
)mâm §âfij rivAyet etmiştir. Dedi ki:
،Bi٠ klanndan dininim : Ezan ve kam et anm da yapılan duâlar
mâstecabdır....

- 1 Şerîf’i gördüğü zaman...


Kapı ile makam arasmda...
R ü l ite makam.arasında... yapılacak duâ m iist^ â b d ır.
ALLAH’DAN «AFV» VE «APIYET» ist e m el i 319

Dileklerin en önemlisini seçmeli; «afv», «mnâlât* ve «afiyet» dile-


melidir.
Muâlât:
Allah’m seni insanlardan, insanlan da senden muaf tutması (te-
mektir.
Afiyet h i m d a ise birka‫ ؟‬görüş vardır:
Çiblî (rahımehullah) der ki:
«Dinin bid'atten, amelin âfetten, nefsin şehvetten, kalbin kuran-
tudan kurtulm ası demektir.
Bu da dinde istikam et etmekle mümkün .lur.
saiihlerin snhbetinde bulunmak, her gün biraz daha Itâatî artır-
mak da afiyet sayılır.»
Bâzılarma göre afiyet, kalbin her anda dahi Allah’la beraber olma-
si dem ettir.
Kimisi de bu kelimejd şöyle açıttadı:
«Belâsız bir nefes, cefâsız bir arkadaş, yorulmaksızm nzka kavuş-
mak ve riyâsız amel birer afiyettir...»
Bâzı m a’rifet ehlinin göriişü:
((٥٠ Allah’m seni, kendisinden başkasına muhta‫ ؟‬etm em edir.»
Hekim.e (rahımehullah) ،(afiyet nedir?» diye sordular. Şu cevabi
verdi:
«Yıpranmayan bir din, selamet bulmuş kalb, hasta olmayan bir
b ^ en , kerim olan Rabbe' tevekkül; bunlann h e ^ i a f if tir .»
Ebû B e tt el-Verrak bu hususda şöyle cevab verdi;
،،Afiyet; kulun im anla ölmesi, velâyet ehli ile haşr edllm٠ I, seia-
metle Sirat köprilsUnden geçmesi, sonra da cennete girmMidir...»
Ma’rifet ehlinden bir zatin fikri:
،،Afiyet, on haslettir; teşi.dünyada, beşi de âhirett٠ r.
Dünyada olanlar:
1) nim.
2) Amel.
3) Ihias.
4) Şüttir.
5) Kaza ve kadere razı olmak...
320 Ş I R 'A f L - iSLAM (Seyyid Alizâde)

Âbijrette veriJecek beş haslet:


1) Yüz aydınlığı.
2) Terazinin ağır tesması.
3) Kelay bir hesab.
4) Sırattan - e k .
5) Cehennemden kurtulup cranete gimıek...»
Hz. Peygamber’In (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle bujnırduğu
nakledilmiştir:
«Dünyada da^ âhirette de Rabbinden afv ve âfiyet iste: B unlar sa.
na v i r s e p M) İflâh eJdun, demektir.»
Bunu bir adama, «dualarm hangisi daha efdaldır?» diye sorduğu
zaman söylemiştir:
٠AUah’dan.âfiy٠ iste. ÇünWi yakinden sonra herhangi bir kimse,
ye fifiyetten daha iyi bir sey verilmemiştir.» (El-Hâüsa,

I ^ â b ٠ı Hak٠dan «yakJn» ve «rahmet»! de diler.


D u l d a n eJrâdını cami, ağyânm m ânî olanlan seçer.
HZ. A isden (R. AnhA):
«R esûllah (sallâllahü a l^ h i ve sellem) dalm a duâlardan efrâdı-
m câmî, a ^ n n ı mâni olanlan s^CTdi.»
^ â n l, kelime bakınundan az, fakat m ân a cihetinden ‫؟‬ok.olan
duâlan swCTdi, demektir.)
Meselâ, Kuriân'daki Bakara sûresinde g ^ e n şu âyetteki gibi:

‫د ﺗ ﻠ ﺌ ﺌ ﺒ ﺄ‬ ‫؛‬ ‫ﻻ‬ ‫ﻼ‬ ‫ت \ ﺋ ﺘ‬٠‫ﻻ ذ‬ ‫ئ‬ ‫ا‬

«Ey BalAimJz: Sen bize dünyada da iyilik, âh iratte de iyilik ver.


*izi ate. azâbmdan koru‫»؛‬
Hz. Enes (R.A.)'d٠ :
H z Feygm ber’in (sallâllahü aleyhi ve sellem) um um iyetle dufisı
m idi...
Ç ü « hasene^» k i e s i n d e k i tenvin, teksiri ifade eder. Böy-
K O T U L İ E R D E N ALLAH’A SIĞINMALIDIR ‫ا و‬1

lece 0, Rabbinden dünyada da âhlrette de bütün i y i V.


n d‫ل‬lem‫ §ل‬oluyor.
HZ. Peygamber٠in (sall&Uahü aleyhi ve sellem) gu kavil de bu ka,
blldendir:
«Allah’ım: Bana bütün hay n ver; her kötüden de beni koru’.»

Abdullah bin Büreyde (R.A.)’den:


Hz. Peygamber (sallAllahü aleyhi ve sellem) bir adamın ٠ le duA
e ttl^ n i duydu:
«Allah’ım! Ben senden §u niyAzımla diliyorum:
Şehâdetlik ederim ki. gUbheslz sen AUah’sm-1 Send«ı bagka -hiçbir
İlâh yoktur! Birsin, Samed’sin, d ^ u ^ y a n , d٠ ulmayan, kendisinin
hiçbir İ ’ü (menendi) olmayansın!»
Peygamber Aleyhisselâm bumm üzerine şöyle dedi:
،،And olsun, sen Allah’tan öyle bir isimle n id ad a bulundun Id. bu
isimle istendiğinde m utlaka verir ve. duA edi-ldi٠ n٥e m utlak, kabfll
eder.»

MuAz bin Cebel (R.A.)’den;


H e s û l ü l (sallAllahü aleyhi ve sellem) bir adamın:
«YA zel-Cel^î vel-ikrAm!»
D iy»ek duA l i g i n i İşitti ve ona h itaten şöyle buyurdu:
«DuAn kabdl edilmiştir, istediğini iste!»

Ebü .m A m e (R.A.)’dmı:
Hz. Peygam ter (sallAllahü a l^ h i ve sellem) buyurdu kl:.
«Allah’ın bir meleği varfjT ki, aırf «yA edrnmer rAhJmta. d i y »
kimse İçin görevlendirilmigör.
Kim onu üç kere sSyleree melek ona: (Efhamer i m i n HIM t►
celli etm lstir. . ’n d an isteyM٠ i IsteJ) dfye •ertenir.ii
323 ŞÎB٠ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid A!‫؛‬zâde)

Hip AJ^den (R. AnhA):


Hz. P e y g a i r (saUfilIahU aleyhi ve sellem) buyurmuşlardır:
«Kol: «Y، Babbij Yâ Babbi» dedlgi zaman, Allah: «Buyur kulum,
Jstel istediği, sana mutlaka verilmektir» der.»

Eb٥'d٠٥erfâ üe ibni Abbas (R. Anhümâ) şöyle dediler:


A l i ’m ‫ ا ه‬b i i y i i l e i e n l : «Rab, Rabl»

Hz. Enes (R.A.)’de٥:


HZ. Pej^amber (saüâllahü aleyhi-ve sellem) Ebü Ayyâş’m yamn-
dan g^tl.
Adam namaz k ılıo r ve şöyle diyordu:
«Allah’ımı Şu duâmla senden niyaz ediyorum:
«Hamd sana mahsustur. Senden başka hiçbir m a‫؛‬b٥d yoktur... Yâ
^ n ^ ! Y‫ ؛‬٠Hayyû, yâ KayyUm,--‫" ء‬Bediy’as
- ‫' “ د‬-- sem
—— ‫ه‬--‫ﻌﻪ‬
âvâti‫— ﻟ‬ ‫ د— ا‬-yâ٠
vel-ardı,
Zel’celâü velitoam.»
Hemen A l i ’m Res٥lü (sallâllahu aleyhi ve sCUem) şöyle buyur-
du..
.And .b u n ki, bn adam Allah’la ismi âzam i ile duâ etm iştir‫ ؛‬o
isim ki, onunla Allah’a duâ edildiği zaman kabUl eder, k e d is in d e n is-
tendik zaman da mutlaka verir...

EM’d٠ rdâ (R.A.)’d e :


Allahm R a ٥lü ( s a l l â ü ü aleyhi ve sellem) bize ikindi namazı
a l d i e n ö n ü n d e bir k ö ^ k ^ ‫؟‬tl.
adımını atar atmaz öldü.
Peygamber Aleyhisselftm:
«Bn k٠ e ^ Um beddua etti?»
٠ soriinca, bir adam:
«Ben, ey AUah’ın B^âltt», dedi.
«tSMİ ÂZAM» ÎLE YAPILAN DUA KABÛL EDÎLÎR 323

«And oJsnn ki, sen Allah’a îsm.i âaanu ile (en büyük ismi ile)- ٥u٥
ettinj O isim ki, onunla Allah’a başvurulduğunda kabûl eder, istendi,
.inde de verir. Söyle bakahm, nasıl dedin?» diye sordu:
«Şöyle dedim:

(Allahiimme inni es’elttke bi enne lekel hamd. Lâ Uâhe Uia ente.


El-mennânU, bedîus’semâvdti vel’ardı. Ya zel-ceiaii vBİ.îfc^m EMlnA
hazel.kelbe bimâ şi’te)
(Allah’ımı Senden şununla diliyorum. Hamd sana mahsustur. Sen-
den başka İlâh yoktur. M ennân’sm, göklerin ve yerin yaratıcısısm. Ey
ceiai ve İtoâm sahibi, bu köpeğe diledi^n gibi yap ve bizi kurtar.»

Yahya oglu Sırri’den. (٠ da hayr ile yâd e t t . Tay kabUeslndmı


olan bir adamdan nakletml§tir)..
Allah’ta n bana lsm-1 a’zanu göstermesini diliyordum.
Hemen 0 anda gökteki yıldızlarda §u duftnın yazılı olduğunu gör­
düm:

‫ ي؛ﺗﺎﻵةﻫﺘﺎذاﺋﺪﻫﺘﺎﻻﻳﻠﻬﺘﺎ ي‬٠‫؛ﺧﺎﻟﺔه‬،
«Yd bediy’as semAvAti vel٠a ٠ . YA zel٠ elAK vel lkrtm..
٠

Sa’d bin Ebi Vakkas (R.A.)٠den:


Hz. Peygamber (sallAllahü a l^ h l ve^llOTi) buyurdu:
«Zin.nün’m (Yûnus A ley ielA m ) ballan k a r a c a yaptığı du.
dir:
(LA ilAhe illA ente sübhan ٠ e inni Wint٥ mine*
32. ŞİR.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid AlizÂde)

J H ü m a ü m bir kimse herhangi bir hâceti İçin bu duâyı .kur-


m Altah mntJaka duksjm kabul eder» (Et-Terğîb)

El.Hadâik’dan:
Eoes bin Mâlik (R.A.)’den rivâyet edilmiştir:
ResûlUllah’ın ( s a llla h a aleyhi ve sellem) zamanında, Şam ile Me-
dine amanda ticaret yapan bir zat vardı.
Hi. kafileye katılmazdı. Allah’a tevekkül ederek, ticaret seyahatini
hep yalnız yapardı.
B& def’asında Şam’dan gelirken önüne, atin üzerinde bir hıraızçı-
f a v ^ ve ona: «Dur!» d ^ i.
Tâcîr durdu:
ttJste malimi Al da beni sertest bırakl)) dedi...
«Mal zaten benim olmuştur, artıkl Ben asil rû h u n u alm ak ‫ئ‬tiyo-
mm!» diye çıkıştı.
*Bana biraz müsaade et de, bir abdtet alayım; nam az kılıp Eabbi-
me duâ ed^ün!» demraine k a illik :
«Müsaade senin!» cevabini aldi-
Tacir hemen aMest alıp namaza durdu. Namazı b itir d ik te sonra
ellerini kaldınp şu duâyı yaptı:

‫ ﺀﻫﻬﻬﺲﺀ‬t a ‫ اا‬٩‫أﺀ‬ melce ‫ ؟‬rkâne arşike ve ^ ’eMike bi


‫ص‬ --- - ludderte ta،ta taukike ve ta rahtafitikelletJ
kaddaıtebl.
ÖNCE KENDİSİ t‫ ؟‬İN DUÂ ETMELİDÎR 325

Lâ üâhe iia ente.


Yâ Muğîs! Eğısnî! Yâ Mugis! Egısni! Yâ Muğîs! Egısoi!)
Bu duâyı bitirir bitirmez orada hemen tor a t üstünde bir adam be-
lirdi.
Hırsız onu görünce, adamı bırakıp 0 süvarinin ÜMrine saldmh. Sü"
vari ona bir darbe vurdu ve a tta n düşürdü. Tâcire:
«Haydi, öldür onu!» dedi.
«Hayatımda kimsejd öldürm ^im . Bunu da öldürmek iste m c i»
Sonra onu kendisi öldürdü. Tâcir ona:
((Sen ^ s i n ? »
((Ben üçüncü kat gökte duran bir meleğim. Bu adamı öldümek
şerefini Hak bana nasib etti.
Sen birinci def’a duâ e tti^ n zaman,'gök kapılan öylesine çalındı
kij ((galiba m ühim bir şeyler oluyor» diye haykırdık.
ikinci def’a duâ ettigin zaman, gök kapılan açıldı, a te ş tn sanki
alev alev olmuştu...
Aym duâyı üçüncü kere okuduğun zaman, Allah tarafından Ceb-
rail Aleyhisselâm indi. Ve:
«§u adamı kurtaracak kimse yok mu?» diye seslendi.
Bunun ürerine, hırsızı Oldürilp adamı (reni) kurtam am İçin Al-
lah’a yalvardım.
Duâmı kabül edip beni gönderdi.
Ey Allah'ın kulu, şunu da ijd bil kl, kim senin yaptıgm bu duâyı
yaparea, Allah ona yardim eder, İzâle etmKİik hiçbir üzüntüsünü bı-
rakmaz.»
Sonra bu tâcir, Medine’ye sağ-sâlim avdet etti. Başından geçenle
ri R ^ûlüllah’a (sallâllahil aleyhi ve sellem) anlatınca, HZ. Peygamber
şu m ukabel^e bulundu: ,
«And olsun ki, Allah sana Esmâ٠i h ü sn â ^ telkin etmiş... ٠ isim,
ler ki, kim onlarla Allah’a yalvanma, duâsım kabûl edip, iateklemive*
nr.»

En efdal duâ, kişinin kendi nefsine duâ etmesidir. Bunu !,ir fjraat
ve ganimet bilmelidir.
Sonra babanın ç ^ ık J a rın a yaptığı duâ da efdal duMardandtf.
»M ŞIR’ATO’L - İSLÂM (Sej^d Alizâde)

Ana • babanm bedduası: ‫ء‬


Ş u u da b ilin m e li w: aıe-babanın ‫«؟‬:uklara kargı yaptıkları
beddaalan da kabdl edilir.
Ç ü onlar, ancak s^uklan kendilerine isyan ettikleri, hak ve
hntaıManna ria e t e tm e le r i zaman b ^ d u a yaparlar.
Nit^im onlar kedilerine Itâat edildiği zaman, tam bir merhamet
V. - İçinde yavrulanna duâ derler de yaptıklan bu duâlan müs-
te c a b d ı
- göre, annein b^duası tutmaz.. Çünkü anne ‫؟‬ok mer-
h a m . o l d . İçin ^ u k la n n a İ ç te beddua apam az! Babanınkitu-
tor. p e n v i r )

^ u g u n da ana-tobasına yaptığı duâ m akbU ve m ahbubdur.


Bu hususda hadisler vârid olmuştur.

Kardeşine, gıyâbmda J^ptıgı duâlar da makbUl ve mUstecâMır.


Buradaki k ardeşte murad, hem kendi öz kardesi ve hem de din
kari٠ dlr.
Kendi öz veya din k a r d ^ e yaptığı duAlar en kısa zam anda ka-
W les٥y٥n rtu r.

AMnJIah bin .m e r (R.A.)’den:


Rredlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurm uşlardır:
lEn çabuk kabdl edilen duÂ, gâibin gdibe, (yâni Wr arada olma,
yanlaım birbirlerine) yaptığı duddır.»
Ç٥nMi bunlar birbirlerini göm edikleri İçin her tü rlü riyâ ve 1‫؟‬.
karfan u»ktır.
Ama bir arada olanlann duâsında h e ı riyâ, hem de karşılıklı
menfaat gözetmrieri hususlan bulunabilir.
Bir arada rtmayanlar, y e k ^ l^ rln e duâlanm , k a ı^ ılı^ n d a hiç.
bir ¥ Ş gözetmeden, sadece Allah rızksı İçin yaparlar.
.RUÇLUNUN, MİSAFİRİN VE HASTANIN DUASI MAKBÖl^ÜR 327.

Yine Peygamber Aleyhisselâm buyurmuştur:


«Müslüman kişinin, kardeşine gıyâbında y aptı^ duâ müs،ecâbd٠r.
Başmda bir melek dikilir; duâ ettikçe ona: «Sana da aymsjî» der.
Çünkü o melek bununla görevlendirilmiştir.»»

Allah’ın en ‫ ؟‬ok sevdigi duâ:


«Allah’ımî Muhammed ümmetini, hepsini şâmil bir caizeme ile
mağfiret buyurt».

H astalann d u âlanna da ragbet edilir.


Y ukanda geçmiş«; onlann duklan meleklerin d u ^ gitoldir..

Adil bir hUkUmdann duâ5i da merğüb ve mahbübdur. ÇünkU ri.


vâyetler arasin d a'v ârid olmuştur:
،«Bir .saatlik adalet, aJtnus sendik İbâdde d٠ kttt.»'

٠ ru‫!؟‬unun iftar zamanı yaptığı duâ da b ö ^ r .


Çünkü OTU‫؟‬İU Allah katinda, en makbâl olan (Orii‫ )؟‬iw d etin d .
sonra yapar bu duâyı...
Nitekim Cenâb-1 Hak kudsi hadime:
«Ora‫ ؟‬b e n im ‫ أﺀﺳﺎأ؟أ‬.mun miikâfatmı bizrat k e n l v e re c e ğ iı
bU3imuştur.

Misafirin (yolcunun duâa) da evine d٠ ü n ^ kadar mahMbve


makbüldür.
Çünkü eıdnden ve çoluk ‫؟‬MugundanuMk d d n g u . ^ a t û r i .
türlü müsMiat ile karşılaştığı İçin kalbi yumusar, mahzun ve mdûl
olur.
3» ŞİR.ATÜ.L ٠ İSLÂM (Seyyid A i d e )

Bökelerin duSa tabii ki makböl .lur. Çünkü .nların duâ5i İçten


(dur ٢٠ Aliah'ın 1.0-û keremiyle kabUle gâyân olur.

M٠ ! ^ l n e dOnUnceye kadar gazinin yaptığı duâ da makbâl ve


mabMMur.

Madömuu âbını almaktan şiddetle kaçınmalıdır.


^İnK l zulüm ateşiyle burun burana gelen kişi, İÇİ yanar tutuşur
da duâ ^ p m ak mMburiyetInde kalır.
H ı e ı ı duâsı makbül olur.
Mt٥ lm’ A i bu bâbda sSyle buyurm uştur:
aTokza bunaJmıs،, keniine duâ (ve iltica) ettiği zaman İcâbet
eden, ienal. ^ d ^ n , slri ye^izUniin hiikiimdan falan mi? Allah ile
beraber bir I ha? Siz ne kıt düşlüyorsunuz!» (*)
Bk. Feygainber ( s a u â lli aleyhi ve sellem) buyurmuştur:
■Üç klmze varfır ki, duâlan geri çevrilmez:
. r a a m a n ı duâ eden onıçlUj â d ilh iik iim d a n u duâsı, mazldmun
duâ« '(âbı),'
Diğer bir r i v â ^ söyledir:
■Babanın tu ğ u n a yaptığı duâ, misafirin duâsı, mariûmun duds
(â b ı),
İ ’d-Dadâ (RA.) d«h fa:
■ M im .hiBdan, p im le r in gozyaşlarm dan cefaninl Çünkü
iiiiifti• u - d ^rarİOT.»

‫د‬ ‫د‬ ٠ aUrain. ve çocuklanna bedduA etmesin.


. ‫ ﺳ ﻌﻪ‬- saatine ra fla r da kendisinin basma gelir ve pisman
(dur. ٠ raman . a n h k iayda vennez.
KENDİNE VE ‫ ؟‬OCUKLARINA BEDDUA ETMEMELİ 328

Bu, Câbir (R.A.)’m Hz. Peygamber’den (saU^UahU aleyhi ve ‫ ﻫﺔ‬٠


lem) naklettiği hadisin anlamıdır...
insanlardan öyleleri de vardır ki, kendisine z u lm ü n e b^duA
yapmaktan çekinir...
İşte onun bu davranışı, kıyâmet günü, kendisine z u l denince-
zâsını hafifletir...
z٥kât ve Sadaka Vermenin
٥٠
Us veAdâb ٠
Zefeât mail koror.
Allahın Resûlü (saüâllahü aleyhi ve sellem) buyurâu ki:
zekâtla koruyun‫ ؛‬H astalannızı sadaka ile tedavi edin.
Belâ dalgalannı - d i ^ r bir rivayette, duâ ‫؟‬eşitlerini - duâ ile karşı,
la^n.n (Hasan (rahım ^ullah) rivkyet etm iştir).

Şöyle rivAy^ «lilmiştir:


I Peygamber (saUâlIahii aleyhi ve sellem) bu hadisi ashâbına
söylerken, oradan bir nasrani geçmiş ve bu sözü duymuş.
^rha.1 gidip malinin zekâtını vernıis. Ve, demiş ki:
«Eger doğru söylüyorsa, dedlgl çıkar; ortagım da olan param a bir
şey olmaz.»
Ortağı, ticaret maksadiyle Mısır’a gitmişti. Yine içinden şöyle ge-
‫؟‬irdi:
«Muhammed (A.S.) eger doğru söylerse ve param a bir şey olmaz-
sa miislüman olurum ve ona da im an ederim. Yalan söylemişse, o za-
man gider falıcımla onu öldürürüm.»
^ r k e n kafileden bir mektub alır:
« . i y a olum uzu kesdi; malımızı zorla elimizden aldı; bizl s ^ -
du; derelerimize vanncaya kadar he^eyim izi aldı!>)
DlOidu gelen m٠ ub٠..
.(Zekâtla malınızı konıyun!) diyen M uhamm ed (A.S.) demek ki
ralan ٠ 1^İJ»
D İ ^ H z. Muhammed (S.AV.)٠İ öldürmek niyyetiyle kıhcım ku-
andı. Derken OTtagından bir m ettub:
SADAKASI VE ZEKÂTI VERtT.MTîiYEN MAL MAHVOLUR 331

((Üzülme! Ben kafilenin önündeydim. Devemin ayağı incindi, geri


kaldım. Falan handa kaldım.
O nlan eşkiya soydu, bana bir §ey olmadı. Mallarımız selâmet ve
emniyette: sen hi‫ ؟‬m erak etm e!...)١
Bu satırları okujmnca:
((Demek ki, Muhammed (S.A.V.) dogru söyledi, .0 gerçekten bir
peygamberdir.»
Diyerek doğru Resûlüllah'ın yanma geldi ve ona:
((Bana islâmiyeti arz et, müslüman olacağım!» dedi.
Peygamber Aleyhisselâm ona İslâmî arz etti ve 0 da müslüman ol-
du...» (Er-Ravda)

Zekât namazla birlikte zikredilmiştir. Bakara sûresinden bir âyet


meâli:
«Namaz kılın ve zekât verin...»
Namaz kılan kişi, m utlaka (hali vakti yerindeyse) zekât da veme-
lidir. Çünkü biri, diğeri olmadan kabUl edilmra.
Allah Mûsa Aleyhisselâma buyurdu ki:
«Ey M û a ! Namazla zekat ikizdirier‫ ؛‬biri olmadan dî^rin، de ka-
bûl etmem.»

Sadakanm karıştığı para mutiaka heJâk oiur.


Hz. Aîşe’den (R. A n h â):
«Sadaka veya zekâtın karıştığı mal, mutlaka helâk olur.»
Bu söz iki şekilde tefsir edilir;
S a d a k a veya zekâtı verilmeyen mal mutlaka mahv olur...
Nitekim bu mânayı Hz. Ömer (R.A.}’in rivâyet ettiği hadis des-
teklemektedir:
.،Karada ve denizde malin batmasına ^sel«b, mutlaka zekatnunve-
rilmemJş olmasındandır.»
B ird e bir insan, m uhta‫ ؟‬olmadığı halde rekât alır ve MU malına
kanştınraa, sonradan k anştınlan zekât mal, kendi öz malinin da bat-
masına sebeb olur...
332 ŞİR’ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Abıned ( r a h ım e h ih ) bunu böyle yorum lam ıştır... (Et-Terğîb)


Te٥b٥JÖ٠l٠fiâfilîn’de şöyle yazar:
«Kim malinin zekâtını vennezse, Allah 0 m alin korunm asını kal.
dınr.
Kim sadaka vemıezse Allah onun afiyetini önler.
Kim u§ur vermezse, Allah yerinin bereketini kaldırır.
Kim duâ yapmazsa, Allah icâbeti men’^ e r .
Kim namazı umursamazsa Allah onu ölürken (lâ İlâhe illâllah
muhamm^un ^ûlüU ah» demesinden alıkor.))
(Böyle bir âkıbetten Allah’a sığınırız.)

H ü n d a n n , zekatı zenginlerden toplajup fakirlere tlagıiacak bir


Jdmseyi tâyin etmesi sünnettendir.
Bunun i‫؛‬în çalışan Mşi, Allah yolunda savaşan gazi gibi sevab
alır.
i bin Mudeyc (B,A.)’den:
R e s û l ü i ’m ( s a l l â l l i aleyhi ve sellem) şöyle bujmrduğunu
duydum;
*Hakta Ue AUah nzâ İçin zekât islerinde çalışan evine dSniin-
٥

tey t kadar Allah yolınıda sarasan gazi gibidir.»

Mkfimdarm tâyin ettiği z^ât -memuru, zekâtı orta degerii mal.


tarfan ahr.
Ne fada - l i ve ne de d٠ siz olan m allan almaz.

i sahibi zekâtı İçin bir ay tâyin eder. B ir ayı asmaz.- Çünkü


junda gMİkme olur.
. k â t vkclb oldutaan- sonra, kim d i k t i r ir s e günaha.girer- ve
:serian aranan doğruluğu kalmadığı İçin de) sâhldligi kab.1 «hlmez.
'Ş ^ ٥٠n٠Nikaye٠de der kl:
«Bta - ٠^ ‫ ﻟ ﺪ‬...»
ZEKÂTI GÖNÜL HOŞLUĞU İLE VERMELİDİR 333

Zekât vereu ki§٤٠ zekâtını gönül hoşluğu ile verirj ki, lWyİM. aşın
cimriliği bertaraf etmiş olur.
Peygamber Aleyhisselâm buyunuuştur:
«Aşın cim rilikten kaçınm: Zira sizden öncekileri asin clm riia
mahvetmiştir.»

Zekât isleri ile görevli kisij hu is‫ ؛‬gönül h٠^Iuğu ile-yapar.


Zekât verecek kimselerin zekâtlanm evlelne gidip alır. Onlan
kendi ayagına ‫ ؛‬a^rm az.
O nlann z ^ â tla n n ı aldığı zaman, onlar hakkında hayr ile duâ
eder.
Bu, farz olan zekât hakkmdadır. Ama nâtfile Sadakalara gelince...
Nâfile sadaka gUnahlan söndürür. Tıpkı sildin ateşi söndürdü^i
gibi....
Yetmis tane de kötü sonucu önler...
Peygamber Aleyhisselâm bujnırmustur:
«Sadaka Rahhin gazâhmı söndürür. KJMÜ hir halde ölmeyi ODİm:.»
Hadisde söyle buyurulm ustur:
«(Geçmiş) kederleri, (gelmesi beM en») üzüntüleri aadakalaria t e
lâfi edin; ki, Allah kötü durumunuzu izfile etsin. D ü ş m a n l a n laaw
SI size yardnn etein. giddet ve Sikmtıh anlarta ayaklannı. sftMt fal"
sim»
Mâlik bin D înâr anlatıyor:
Yırtıcı hayvan bir ^ u g u Annesi Wr fakire sadaka olarak
bir ekmek verdL Yırtıcı hayvan derhal çocuğa agzmdan b ıra fa v ^ L
K adına Söyle çagınldı:
«Bir la m a y a karşılık bir IcftmaU
Dlger bir hadisde şöyle buyunılmu٠ r:
«§« üç hasleti Mm bulund,«!» •fin k r
tular:
1) Gönül boştaki ile ma

3) Ortunun t e c i İçin ١ ‫ه‬ - ‫د‬ ٠


334 ÇiR’ATÜ’L - ISLAM (Seyyid A i d e )

-Ordunun techîzi İçin, yahut esir m üslüm anlann kurtarılm ası İşin
v e i e s i gereken mali M lfete «Nâibe» denir; ki, hüküm dara ita a t et^
mek için bunu vermek mutlaka gereklidir. (El-Kunye)

Zçkât veren kimse, bununla âcizlere yardim etmeyi kasd eder ve


bunun İçin malınm en h ^ u n a giden kısmını verir.
Vereceği kimselerde de takvâ, vera ve iffet gibi ehliyet arar.
(Yâni mUminlerden t a ^ a ve iffet ehli .!an la ra verir.)
Buradata iffetten murat, ((dilenmeden çekinmek» demektir.
Bir rivâyet:
Hz. Osman (R.A.) mescid duvarmın dibinde uyuyan Ebû Zer (R.
A.)٠in yanından geçer.
Kblrainin eline birkaç dinar vererek şöyle der:
«Sen burada .tu r; bu adam uyam nca bu p a ra la n ona ver. Eger 0
k a i ederse sen hürsün!»
Köle otunıp adamm (Ebû Zer (R.A.)’in) uyanm asını ^ k le r . Uya-
nınca para^ ona verir. Fakat 0 kabûl etmez. Köle:
«Ne olur, alin bunuJ Zira bunda, benim a ^ t edilmem bahis konu-
sudur.»
«A lam ıl Çünkü bunu almam seni azat eder, am a beni köle ya-
par!»
Wye cevap verir... (El-Bustan)

. 1 kimse aradıktan sonra, 'kim olursa olsun » k âtın ı verebilir.


Zira, at ü ^ n d e gelse .bile süilin (Istejdcinin) hakki v a^ır.
Bu bâbda aıes bin Mâlik (R.A.)'in rivâyet ettigi bir hadis vardır.
(H a d i t a m u «Bav٥a»٠’da mevcuttur.)
O hadisin bir kısmmda der ki:
- A li'm tonundur... Ona kim verirae, Allah'a vermls «tor.
Kim vemene AHah’a (Allah İşin) veraıemiş olur.»
A d a m m M r i^ M u avi^ ye (B.A.):
«Biz istemeden ver. Eger biz i s t e k t e n sonra verirsen, döktüğümüz
j l u ş u z u n ka guu ٠ bursun» d^i.
‫ ؟‬.L U K - Ç٠ ٠ ٧ G ٧ N NAFAKASI FAKlRE 335

Bu sebeble şöyle denilmiştir:


((Dilenmek, verilen şeyin — az elsun. ‫؟‬ok olsun- parasıdır!»

Dilenciyi k at’iyyen boş'‫؟‬evirmez.


Hiçbir şeyi yoksa, ona hoş ve nazik bir söz söyler. Yahut gayet az
bir şey verir de 'gönlünü hoş eder.
Hazreti Ömer (R.A.)’in azadlı kölesi Abdurrahmân es-Sölemî’d ^ :
ResUlûllah (saliailahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
(،Dilenci bir dilekte bulunduğu zaman, sözünü bitirinceye kadar,
kesmeyin.
BitirdiWen sonra, ona vakar İçinde ve yumuşak Inr halde cevap
verin. Ya da az bir şey verin (fazla bir şeyiniz yoksa), yahut kendisine
^izel davranm.
Çünkü insan ve cin cinsinden olmayan biri gelip, Allah٠m s i » ^
ca ihsan e tti^ mal-miilk husdsunda nasıl davrandığınızı s e y ^ c r du.
rar.»
،(insan ve cin cinsinden olmayan» sözündü «melek»٠î kasdetmi^
tir.
Bir rivüyet:
Isa Aleyhisselüm şöyle demiştir:
،(Kim kapısından dilencijd boş ‫؟‬evirirse, evinin önünden tam y ^ l
gün melek geçmez.
Allah’ta n gelen fakirliğe râzı olmuş bir halde ölen kimseden daha
zengin olarak kimse cennete giremez.» (El-Hâüsa)

Birine sadakayı, ancak kendi nefsi ve çoluk çocukludan artamn-


dan verebilir.
Kendine yetecek ve ehlinin açlı^m giderecek bir ınikdara sahib
ise (haddi aşıp) b u n lan fakirlere vermez.
Tenviride der ki:
«FaWr olsun, zengin olsun, kimse çoluk çoîuğunun nafakasını
(izinleri olmadan) baska fakirlCTe v e ra e z .
Amma izin verirlerae, - « i n e r&a olurlarsa, o a m a n v e ^ llh .»
336 ŞIR.ATÜ.L - ISLAM (Seyyid A l i e )

Et-Tergib’den;
HZ. Peygamber (saUâüahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
«Ey ömme«: Nefsim yed’.i kudretinde oJana yemin
ededm ta. AUah, muhtaç akrabası durarken bagkasma sadaka veren
tam s^in sadakasmı kabUl etmezi
N٠ im y ^ ٠٠i tardretinde olana yemin olsun ki, kıyâm et gUniinde
de onun . ö n e batanaz.»

Sadatayı çabuk w rir ve .munla telây ı acele Snler.


Hz. Peygamber (saUâUahU aleyhi ve sellem) buyurm uştur:
«Sadatayı çabuk ve erken TCrin. ‫ ؟‬iinkii belâ sadakanın ardmda
*ıramaz.»
Leys bin Sa'd hCT gün. üçyiiz altm ış yoksula sadaka verip doyur-
madan k o n u şm a k Son derree c r a e r t kimse idi.
H . gün bin dinar geliri olduğu halde, ona zekât farz olmamıştı.
Ç f i i zekâ't farz olmasına fn sa t bnakm adan gelirini dağıtırdı.
Bir def’asmda «Haran er-Reşîd», Mâlik bin Enes’e beşyüz dinar
. d ^ teys bunu duyunca ona bin dinar gönderdi.
Haran R ^îd buna içerledi ve dedi ki:
«Ben beşyüz veriyOTim Sen benim emrimde olan bir ferdsim Na-
a l olur da bin dinar verehllirein?»
«Ey mfi'minlerin emiri.f Benim her gün bin d in ar gelirim var. ٠n-
dan aşağı vCTmekten hayft «lerim!» dedi, (d-ih y â)

Sadaka^ gizli verir.


M ı d ı i b . Mes’ûd (R.A.)’den:
P e y g ıb e r Aleyhisselâm b ü y ü m ü ştü r:
. . . tamaeyi Allah w er:
Gece kalkıp Allah'ın tatabmı oku^n.
8 elindm
‫س‬ ‫ﺲ‬
‫ﻟ‬٠ ) gizleyerek sağ eByle sadaka v ^ n .
B S r atufnae - savaşukai. mUfreaesi mağlûb olduğu halde
yatatt haşına düşmana h i i ^ edip s a v a ....»
C i r e . . dör‫؛‬yüz tagilik ordu, dmektlr..)
DİLENCİ KAFIDAN K ٥١^ M A Z 337

i Hüreyre (R.A.)’den:
Hz. Peygamber (saUâüahü aleyhi ve sellem) şöyle buyuımuşlardır:
«Yedi kimse vardır ki; Allah ©nlan, başka gö^e elma,
dıgı bir g ii.d e gölgelendirir: ١

Adil hiikiim dar...


AUah’m ibâdetinde gelişmiş bir. delikanh....
Tenha bir yerde Allah’ı z ik r^ ip gözleri dolu dolu olan bir adam...
Kalbi daima camiye bağlı olan kişi...
Allah ugnında bil'birlerini seven iki şahıs...
Son derece giizel ve mevki sahibi bir kadın kendisini nelsine çağır-
dıgı halde: «Ben Allah’ta n korkarım!» diyebilen adam...
Sag eliyle sadaka verdiği zaman, bundan sol elinin haberi olmayan
kişi...»
Hz. Allah B akara sU r^inde şöyle büyüm üştür;
«Sadakalan açık olarak verirseniz, 0 ne giizel! E ^ r onlan gizi»,
onlan (bu sâretle) fakirlere v ^reen iz, İşte bu, rizin İçin daha hayır-
ildir...
'B u sebebledir ki, selef müslümanları bu husûsda pek titiz davran-
dılar:
Bazılan, sadaka verenin kim olduğunu bilm m esi İçin ftniA araıdı,
Kimi'si de, u j n ıy n fakirin elbisesine baglaıdı v e r « : , sadaka^...
Kimisi de sadakajn fakirin yoluna koyardı; g ^ e rk m alsm diye...

Verdiği sadakanın sevabını g ^ m iş ve vefat etmiş olan anne-baba-


Sinm rfihuna bağışlar.
Kapıdan dilenciyi kovmaz; M, bin sene at٠ te yanar. Haberde böy-
le vârid olmuştur.
HZ. Peygamber’den ( s a U â i û aleyhi ve sellem) rivâyet «lllm l^
tir:
«Dilenciyi nâzikane üç kere reddettiğin zaman, .tm m s e ) yinede
onu azarlayamazsui... (El-Keşsâf)
asa ŞİR’ATÜ’L - ÎSliÂM (Seyyid Alizâde)

Dilenciye verecek bir şey b u la m a d . zaman şöyle der:


d a h bizi de seni de rızıklandjreın.»
R ^d-i c ^ î l ’in anlamı budur...

Dilencinin, isterkra sözünü kesmez. Yukarıda ٥ m er (R.A.)’m azat-


İI kölföi .lan Abdurrahman es-Selmanl’nin Resûlüllah’dan (sallâllahü
aleyhi ve sellem) bu konuda n a k le tti, hadis geçmiştir. Onu hatırlaya-
bilirsin.. Ya az bir şey verir, (yoksa), O’nu .güzel ve hoş sözle savar.
Hasen b. Salih’in kapışında gece yarısı bir düenci durdu. Elinde
bir çırağla çıktı ve 0 ’na: ((Sana verilmek bir şeyimiz yok‫ ؛‬al bu çırağı
da, sana bir şeyler verebileck Mmsenin evine kadar seni ulaştırsın»
dedi..:
,Îbnil-Mûbarek anlatıyor: .Habib el-Aceml’n in kendisine gelmesinin
sebebi:
Bir gün pazardan balık almış. Evine gelip ten cerale pişirmiş. Tam
0 Sirada bir dilenci gelmiş... Ona hiç bir şey v e r m e n kapısından kov-
muş... Bir de tenceresinin k a p a .n i açmış ki ne görsün: Tencere
adamatolh kan ile dolmus... Bundan büyük bir ders ve öğüt almış. BÜ-
tün malını verip, fakirliği tercih etm iş...

Kişi kapısmda dilencinin dilenmesini bir ftrsa t bilir.


Eir dilenci, bir misafir ya da bir ziyaretçinin kapısını ç a lm ad ı.n ı
göriince; »acaba benim ne suçum vardır?» diye kendisini kınayan kim.
seİCT bulunurdu (selef miislümanlarınm a ra sın d a)...
- in ild i ‫ ئ‬:
Hz. Ali (K.V.) ağladı.
((Neden aglıyOTsun ey Ali?»
Mye s ^ u k la n n d a , su cevabi verdi:
«Tam yıedi gün oldu: bir m isafir gelip' kapım ı çalmadı. Allah’ın
beni kötü görmesinden korkuyorum!» (El-îhyâ)

H c i y e verdi^ni, basma kakarak, saymaz.


‫ ؟‬ünJrii onu temizleyecek ve SOTaba gark edecek bir seyi ondan al-
dığı İçin, faslet ve övünme hakki fakirindir, onun değil...
SADAKA YALNIZ ALLAH RIZASI İÇÎN VERİLIR 338

Onu rahatsız edecek bir kani, kacamatçı gelip ondan alırsa teiTitr
mi?
Onun yaptığı bu ijdlige karşı tabii ki ona minnettor kalır.
İşte 1‫ ؟‬temizliğine sebeb olup da ahirette kurtulmasına vesile ola-
cak fakire de. böyle kızmamalı, ona minnettar kalmalı. Çünkü' aslında
o, kendisine ijdlik yapmış oluyor...

Sadaka verdiği khnseden bir karşOık beklemez!


Bir teşekkür ve övgü de beklememelidir. Verdiğini Allah İçin vw-
melidir: nam İçin değil. Ya da verdiği kim s^en bir fayda beklemek
İçin değil...
Hz. Âişe’den (R. A nhâ):
Bir dilenci geldi...
H i^ e tç isin e : «Haydi ona bir şey ver)> diye emretti. Hizmetçisi dl.
lenciye bir şey v erd im d e:
‫؛؛‬Allah b e re k e tin i artırsm!))
Deyip gitti. Hz. Âişe (R. Anha) hizmetçisine:
«Ne dedi 0?» diye sordu.
‫؛؛‬Allah bereketinizi artırsmİB dedi, diye cevab verdi.
«Koş ve yetiş ona. Sana s ö y l^ ğ in în aynısını iade et w, verdigi-
miz sadakanın sevabı bize kalan,» dedi.

§erh٥’l٠H at٤b’den;
«Allah rızası İçin vermek şöyle olur:
Verdiği sadakayı, arkadaşı olmayan, kimsesi bulunmayan, çarşı-
la rta dilenmek İçin dolaşmayan, sokaklarda avuç açmayan, son dere-
ce ç ^ in g e n bir fakire vermelidir.»)
Kendisini övecek, bir gün kendisine f a ç a s ı olacak fakire V -
melidir.
Km disine l ı i e t etmrai, kendisine Wr duâ ile k a illik v e r m ^
İçin de vermmneli.
Uzun uzun kendisini - k l m s ^ de v e m e ^ Nam İçin, darity
ler İçin de vermez.
540 ÇÎR.ATÜ’L - is n (Seyyid Alizâde)

K ü ziyaret. etm«üği, hastaliğında gelip hatınnı- sormadığı,


yahut tendlsine hiçbir iyilikte bulunmadığı İçin de vennemezlik yap-
maz
Ancak vereceği parayı günah yollarmda harcayacağını kesinlikle
bhlrae, 0 zaman vermez.

Kişi yoksula bizzat kendi ehyle verir, vasıta ile vermez.


Çünkü Hz. Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem) iki hasleti khn-
seye havale etmradi. Bizzat kendisi görürdü:
Yotoula sadaka ve«:eği zaman bizzat kendi ehyle verirdi.
Bir de, akşamdan abdest suyunu kendi eliyle hazırlajnp üstünü ör-
terdi...

Açj٥ı٠ kimseye sadaka vermeği bir ganim et bilir.


I P ^ a m ^ ’e ( s a l l â l l i aleyhi v.e sellem) biri sordu:
«Dilraci ‫؟‬ok olunca hangisine vereyim?»
Cevab verdiler:
«Kime acıyorean, ona: Çünkü .bu, dilencinin gerçekten dilenci . 1-
duguna alamettir.»

Sonra, malından sadaka İçin ayırdığını verir..


‫ ﻫ ﻞ‬1‫ ا‬İçinde onu hapsedemez...
Çünkü unutur, veya sonradan kendisini hırs ve ta m a ’ sarar da 1‫؟‬-
kanp I verem»!

Mü'minlerfen kanaatkar'olana verir.


Kanaatkar, kendisine verilenden fazlasını iste m e y n d ir.
Ebû SaJd elHudri' (R.A:)٠den:
.٥ . F e y g ib e r (saliailahü aleyhi ve sellem) a ltın ı (sadaka veya
!Ck٥t olarak) dağıtırken, bir adam geldi: ü ‫ ؟‬kere:
VERİLEN. FAKtRİN HAÇINA KAKILMAZ 3.1

«Bana biraz daha veP) dedi.


Sonra da arkasını çevirip gfci.
B unun üzerine Peygamber Aleyhisselâm gOyle buyucu:
«Adam geliyor, kradisinc ٥ ‫ ؟‬kere veriyorum; o n ra da arkasım çe٠
virip gidiyor. Ailesine dSndiignde eteğinde o (allan değil) atcg tag .
nuş olacaMır.» (EtTergib)

insan kendisinin bagkasmdan alamayacağa (kerih g ö i ğ i i ) geyi


vem ez.
Allah Nahi sûresinde:
«Onlar Allah’a kendilerinin Wle olduktan şeyi is-
nad ederlere b u y u c u .
Peygamber Aleyhisselâm da gOylC buyurdu:
«gübheslz Altah hogtur. Ancak ho§ olam kabdl eder.» (Mlşkâtü'l.
Envâr)
Onun İçin, kendi nefsi İçin ile n d iğ in i verir....
Ebû Talib oğlu Ali (K.V.) sadaka verfiğinde. kesesindeki dirhem-
lerin en güzelini seçerdi.
Bulamadığı zaman, elbiselerinden engûzeline bakardı da onu ta.
^ u k ederdi.
Şöyle derdi:
«Amel defterimde; (sen iyilerini -kendine sakladm da kötülerini
vedin) gibi bir yazı görmekten hayâ ederim.»

Sadaka olarak verdiğini, herhangi bir karşılık v - k , v ^ a ken.


disine satılmasını veya bağışlanmasını 1‫س‬ feri almağa kalkış,
maz.

Vergini fakirin bagma kakmaz.


Allah TeAlA. B akara sû rainde:
«Baga kakmak ve eziyet - ٠ - 1 - ‫ﺀ ه‬ in
fâk eden gibi, sadakalannızı ibfâlotmeyiıı. bayunmıştıır.
342 ŞİR’ATÜ’L - JSLAM (Seyyid Alizâde)

Yukanda anlatmıştık:
Asil minnet ve şükran duymak, fakire degil, sana düşer...

Vereceği şeyi küçümsemez.


Gücü neye yeterse ٠nu verir...
Pe^am ber Aleyhlsselâm bujm m uştur:
«Yanık bir koyun tırnağı dabi oJsa verin de dilenciyi boş ‫؟‬evirme"
y in .
Yine şöyle bujnınnuşlardır:
«Yapaca^n iyiliği küçümseme: K a rd ^ in i güler jdizle karşılayabi"
lİKen, bu bile yeter:)»
Jyilik: Allah’ın nzâsına uygun söz, fiil, güleryiiz ve foenzeri davra-
Dışlardır.
Karılaştığı mUslUmanlara somurtmadan, gülerdiz göstermek, iyi
dadanmak, kalblerine sürür vennek de bir sadaka sayılır.
Onun İçin, verecek bir şey bulam ayanlar, hiç olmazsa giileryUz
göstOTinler. Tatil söz söylesinler... (Şerhü’l-Mesâbih)

Sadaka çeşitleri:
Her çeşit sadakayı fırsat bilir. Çünkü sadaka ‫؟‬eşitleri bir değildir:
Yolunu şaşıran kimseye yol göstermek sadakadır.
Eziyet verm şeyi yoldan kaldırmak sadakadır.
Kekeme olan kimseye, — başkasına bir şey a n la tırk e n — sözü an-
!aşılsın maksadiyle yardim etmek de sadakadır.
BUinen bir husustur: MUsa Aleyhisselâmın dilinde rekâket vardL
Tâhâ sûresinde bu açıklanmıştır:
«tisanımdaki u k d y i ‫؟‬özüven» diye dua edince Allah ona:
«And olsun, dileğin sana verilmiştik» buyurdu.
Mlinde rekâket, R r ’a١m’in evinde agzına aldığı ateşten kalmıştı...
Hazreti Ali'nin ^ l u Hz. H i i s e (R.A.)’de de rekâket vardı. Hattâ
bir gün Peygamber Aleyhisselâm şöyle buyurdu:
«Bana, amcası Mûsa'âan tevâriis etti.»
Baa tefsirlerte bu husus Wiyle anlatılmıştır...
MİSAFİRE YAPILAN HARCAMA. SADAKADIR 343

Sadaka olarak içinden geçirdiği her niyyeti bile sadaka sayıhr:


Tesbih. tehlil. tekbir gibi ١drdler...
Harama düşmemek amaciyle hammı ile yaptığı cinsi temas bile sa-
daka yerine geçer.
iki kişinin arasını adaletle bulan kimsenin bu davranışı da sada-
kadir.
Hayvamna yük yüklemekte olan birine ya^ım etmek veya yük
indirirken yardim etmek de bir sadakadır.
Güzel söz de bir sadakadır.
Adiy bin Hatem (R.A.)’den:
Hz. Peygamber (saliailahü aleyhi ve sellem) atesi (cehenn.!)
zikretti. Sonra yüzünü çevirip ondan üç kere sığmdı ye şöyle d ^ :
«Yanm hurm a ile dahi olsa cehennemden korannn. Şayet bula,
mazsanız hos bir sözle korunun!)» (El-Hâlîsa)

Müslüman kardeşinin yüzüne teb^siim etmesi sadakadır.


Namaza attığı her adim bir sadaka sa^lır.
Kendine ve aUesine yaptığı harcamalar da - t a ^ d d u k nimeti ile
yaptığı t a k d i r d e - bir sadaka sayılır.
Misafirine yaptığı harcam a da١ hayvanlanna yaptığı m a ^ f la r d a
öyle...
B unlarla tâ a t niyyet ederse.-sadaka y a in e g ^ w . Etmezse geç-
mez.
(Kennâni’nin B uhârî şerhinde böyle ^ e r . . . J
Hz. Peygam ter (saliauahil aleyhi ve 8‫ﻟﺦ‬1‫ ) س‬buyurdu:
<،Bir mUsMiman, sevabını A llahtan isteyeıvk ehline bir h a ta m a
yaparsa, bu onun İçin bir sadaka olur.»
Demek ki, nij^etle, m übah olan sey tâate dönösebiliof.
Ama, çM uğuna karsı olan sWgisi, ya da ı c e s i n e karşı olan ar-
^ s u İçin İnfâk ederee, tabii ki sCTab elde edemez.

Bir ağaç diker, bir ekin e k » de, ondan insan, h a ^ a n , kus ve dl.
ğer - I k l a r yerse, bu da onun İçin bir sadaka sa^lır.
8 .4 ŞtB.ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

İmâm Nevevi der ki:


«Bir hayvanin veya kuşun telef ettiği geyden de ecir alır. Fakat
taı, müsIUmanlara mahsustur.»
B a i e : «Kendisinden çalmanda da) nâm ına bir sadaka vardm»
denilznektel.
Yâni, n e s e p l e ^ u r a a olsun, bir adam ın m alından yendiği raman.
٠ raman 0 adam sw ab alır. (Et-Tenvir)

Yararlı ilim öğretmek de sadakadır.


Bir su yolu açmak) insanlann su içebileceği bir kujnı kazmakta da
sadaka varfır.
Sa’d hin Cbâde (RA.)’dm :
«Ey Allah’m ResfilU, Sa’d’m annesi öldü, . n u n İçin acaba hangi
h a ^ daha iyidir?»
Diye s o l RföûlüUah (saüâllahü aleyhi ve sellem) §u cevabi v e r
di:
«SnJ Bir kuyu kaz!»
Sonra dedi M:
«J^te bu, Sa’d’m a n n « i içindir.»

Bir mescid ya^ım ıak. bir m ushaf vakfetmek de h a j^ ve sadaka.


dır.

.iflm findm sonra km disi İçin Allah’ta n m ağ firrt dileyecek bir v ^

El٠٥ Hfireyrc (R.A.)’den:


«fasan raman, ameli kendisinden krailir. Ancak şa üçten

1) C â rfW rra d a k a (h a y tât).

dal Cdecek sâlih bir eviat.»


M Ü S L Ü M İL A R A DUA ETMEK SADAKADIR MS

Cârî sadaka: Vakıf gibi meselâ...


«Kendisinden yararlanılan ilim»den, umumi mânâ kasd edilmiştir.
Yararlı olmayan bir ilim biralarsa tabii ecir alamaz.
Salih evlâd değil de jraramaz. serkeş bir evlât bırakmışsa, jdne ecir
alamaz.
Öldükten sonra ‫؟‬ocuğun yapacağı ^inalıtan da baba sorumlu d ^
^Idir.
«Kendisine dnâ edecek salih evlât» i , evlâtlan t e ş i etmdr
içindir. Yoksa, baba, salih evlâdın yapacağı bütün hayırh işlerden ya-
rarlam r: yalnız yapacağı dufidan degil...
Kişi duâ etsin veya e tm ^ n j iyi bir Iş yaptığı zaman, ölmüşleri tam-
dan istifade eder: Ağa‫ ؟‬diken kisi gibi ki; diWigi m egadan ^yen ‫ ئ‬-
si ona ister duâ etsin, ister etmesin, m e'câr olur. (Şerhû’l-Mesârik)

'Miislümanlara duâ etmek de bir sadaka sayıhr.


Peygamber Aleyhisselâma salât-ü selâm getirmek de, kisiye sada-
ka sevabını saglar.
Disi hayvanin üstüne ta٠ ayı ‫؟‬ekmek İçin boğasmı veTOiek de sa-
dakadır.
Kova ye benzeri esyayı, kullanmak İçin vermek de sadaka sayılır.
Allah yolunda bir hayvana yük yüklemek, de sadakadır.

Jki hasm m arasını düzeltmek de sadaka sayılır.


Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem) buyuTOUstur:
«&İ kişi aıasını bulm an sadakadır.»
Zalimi, z H e n alıkoyman da sadakadır.
Yine Allah’ın Hesûlû (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyum ustur:
«En üstün sadaka, ita Msinin arasmı bUlmaktır.» (Et-Tenvir)

Alimlerdm biri söyle d ^ i s t i r :


Kim setaz şeyi yapamazsa, diğer sekiz s . y a ^ m w , sevataıa ٠
il oltam:
34. ŞİR'AT.’I. - İSLAM (Seyyid AJiade)

Kim gece k i p namaz kıJamazsa, bâri gündüz Ailah’a isyan et-


mesin...
Kim nâfile ora‫ ؟‬tutam azsa gündüz dilini korumakla- onun sCTa-
buu alan...
Alimlerin faziletine erişmek isteyen kimse, tefekkür etmelidir...
Mücâhidlerin sevabım elde etmek isteyen kimse, cihad yapmak-
tan Aciz kalırsa, ^ y ta n la savaşıp cihad sevabı alsm ...
Kim hac farilrtini elde etmek isteyip de hacca gidemezse, cum’aya
dwam «llp bu sevabı almalıdır.
Kim «ebdal» (Allah’a kendilerini adayan) kimselerin sevabına na-
11 olmak I r de bunu yapam asa, bâri elini göğsüne kojnıp da kendisi
1‫ ئ ؟‬arauladıgım mUslUman k a rd e le n İçin de arzulasın.
Kim sadakanın faziletini elde etm ek isteyip de bunu yapamazsa.
Uimden öğrendiklerini insanlara ig retip bu sevabı alsm.
Kendisini itedete veren kimsenin sevabını elde etm ek isteyip de
bunu J^pamazsa, bâri insanların arasını bulm aya ‫ ؟‬alışsın, aralanna
fitne sokmasın.

Hadisde vArid olmuştur:


«Kim, Allah’a güvenerek, sevabım da yalnız ondan umarak, şuü‫؟‬
S . yaparsa, Allah m uhattak ona yaıdım eder ve o İşleri onun hak.
tanda mübArk talar:
1) K01«toto arad ^îlm raî İçin didinmek.
2) iffetini' korumak amaciyle evlenmek.
3) ^»rak yeri mfinbit hale siAmak...»
‫ ؟‬orak toprakj suyu olmayan, ya d a suya to g u lan to ıra k tır. Ya.
hut da İ s l A n mülküdür de sahibi b ilin m e m e k tir. A m ir (ma'müre)
yerlerden uzak düşm eM ^ir). ٠ derece ki, g ö r seSh b ir insan m a’mû-
re olan yerin en urak yCTinde durap var gücü ile bağırdığında 0 yer-
den duyulmaz...
Böyle bir toprağın ihyAsı, hem kazılması ve hem de sulanm ası ile
olur.
Sulamadan kazılsa, yahut da k aalm ad an sulansa, bu ihyA sayıl-
m az Onu suyun tosmayacagı hAie sokmak, aray a bir ş٠ ler ekmek de
«٠١٠٠٥ ........
EN ÜSTÜN SADAKA. AKRABAYA ^ i L E N D l R 347

Bu, Muhammed’e (ralumehuUah) g o r e l . Ama Ebû Yûsuf’a (ra-


lumehuUah) göre, yerin ihyâsı, İçine ağaç ye saire dikmek, yahut su.
lamakla ulur.
Muhammed’den yapılan diğer bir rivayete göre, .raya asma dik.
mek de İhyâ saj^lır. (el-Fürû)

En östön sadaka, akrabaya verilen sadakadır.


Bu akraba ister neseb’den (soyca olan) akraba olsun, is te hanim
tarafından akraba olsun, (fark etmez).
Allah’ın Resûlü (sallâllahU aleyhi ve sellem) bujmrmuştur:
«Yoksula verilen sadaka, sadaka yerine geçer. Akrabaya veritensa.
daka ise iki (şey) yeyine geçer: o, hem sadakadır, hem de sıla.i rahim,
dir.»
Z e ^ e b ’den (R. Anhâ):
Hz. Peygamber’® (sallâllahü aleyhi ve sellem) gittim. Ensardanbir
hanim in kapıda beklediğini gördüm, ikimizin ihtiyacı da birti...
ResûlUllah (sallâllahU aleyhi ve sellem) öfkelenmişti. Kimse İçeri
glm eye cesaret edemiyordu.
Bize Hz. Büâl çıktı ve km disine dedik ki:
«Rfâûlüllah’a haber ver ve de ki; Kapıda ita kadın tekliyOT ve â -
ze, kocalarına ve evlerindeki yetimlere verecekleri sadakalann kab.1
olup olmayacağım soruyorlar. Kim olduğumuzu da söyleme!»
Hz. Bilâl (R.A.) İçeri girdi. ResûlUllah (sallâllahU aleyhi ve » l-
,lem):
..Onlar kimdir?.» diye sordu.
Hz. Bilâl: «Zeyneb ile bir kadınl». dedi.
«Hangi Z e ^ e b ?» buyurdu.
«Abdullah bin Mes’ud’un hanımı» diye cevap verdi.
Ondan sonra Peygamber Aleyhisselâm şöyle bujmrdu:
«Evet, onlar iki ecir alırlar: A k b a lık ecri, sadaka ecri..."
E t٠Tenvîride dedi ki:
«Bu, nafile sadakalar İçin bahis konusudur.
Zekâta gelince... Bir kadm k a s ı n a zekât VOTemez.
(Bu hüküm, Eb٥ Hanife’ye (rahımehullah) g o r l Dlger ikista
göre, bir kadın kocasına zekât verebilir...)»
348 ŞIB ’ATÜ٠L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

Hz. B i l ’e (R.A.) tenbih ettiWeri halde, Bilâl .n la rın adını söyle-


miştir. Çünkü Peygamber Aleyhisselam sorunca cevap vermek zonın-
da kalmıştır. Zira, başkasına değil de, O’n a cevap vermek farzdır.
Bundan da üstün sadaka, kendisine gizh düşmanlık besleyen ve
kendisi ile ilgisini kesen akrabasına verdiği sadakadır. (Et-Terğîb)

Saçıldı iken verilen sadaka, ha'sta iken verilen sadakadan efdaldır.


Allahın Resûlü (sallâllahU aleyhi ve sellem) buyurmuştur^
«Sen sıhhatte iken, aşın cimri iken, fafarliM en korkup zenginli^
umarken verfigin sadaka, en iyi sadakadır.
Sanki can b o ^ z a geldiği zam ana erteleyip de, ..lalana şunu bırak.
tim, falana şunu verdUn, filâna da bunu verfim » deme‫ ؛‬onlar zaten ٠
falan Mmselerin olmuştul. artık.»
Bunu, kmdisine:
KSevap bakımından hangi sadaka daha, üstündür?»
Diye sorana söylemişlerdir.

Birkaç hadis meâli daha:


«insanin, saghgmda bir dirhem vermesi, ölürken yüz dirhCm
meşinden hayırhdır.
Çünkü nefse ağır ve şiddetli gelen her İşin sevaljı büyüttür.»
«.lürken sadaka veren kimsenin hâli, doyduğu zam an hediye ve.
ren kimsenin İ1Ü1İ gibidir.»
Çünkü kişi doyduğu zaman hediye verebihr; ona bu pek o r gel-
Ama açken hediye vermesi pek zordur.
Onun İçin, sıhhatte iken verilen'sadaka ile h a sta 'iken verilen sa-
daka arasında fark vardır.
Eb٥ Hiireyre (R.A.).den:
0 ٠na en üstün sadakadan sorduğu zam an şu cevabi verdiler:
«Sabırlı fakirin sıkıntı İçinde gOnfil hoşluğu ile v e ^ ğ i sadaka!»
’Yâni, kendi aç ve m uhtaç o l d u ^ halde‫ ؛‬y a yiyeceğinden, ya da
fazlasından diğer m uhtaçlara .1 u ^ ta b ile n f a ttr in -eld. edeceği SCTab
:idden büvt١H<ir
ZENGİNE ÖDÜNÇ PARA V E R . I '^ I R 34‫ﺀ‬

Çünkü onun verdiği sadaka en efdal sadakadır.'..


Hâkim bin Hizam (R.A.) ayni soruyu sordu٠ ında:
«Zenginin, gönül hoşluğu ile değil dC, İÇİ yana yana verdik sada.
kadir» buyurdu.
Yukarda «gönül hoşluğu ile)> buyurulmuştu.
- Şimdi bu iki hadis nasıl uzlaştırılacaktır? (Yâni zâMren arala-
nnda görülen tezat nasıl bertaraf edilecektir?)
Diyenlere cevab şudur:
Hâkim bin Hizam (R.A.)’in rivayetindeki z e n g i i , genel anlam-
daki zenginliktir: Gönül zenginliği, mal zenginliği gibi...
Sıkmtı İçinde kıvranan kimsenin sadakası da hayırlı olabilir. Ç I -
kü o, gönül zenginhğinden dolajn vermiştir...
Binaen’aleyh, her ikisi de serâpâ haj^ olur...
İm âm et-Tayyibi der ki:
«Fazilet, şahıslar ve tevekkülün kuvvetliUgine göre farklı olur;
Ebû Hiireyre (R.A.) fakir ve son derece mütevekkil idi. Hâkim bin
a z a m ise, c a h ih y t devrinde de, miislüman olduktan sonra.da zengin
ve itibarlı idi.
Binaen’aleyh, Peygamber ( s a l i i aleyhi ve sellem)'her ikisinin
de durum una uygun bir cevab vermişlerdir.

insan, zenginin İhtiyâcını bir fıreat bilmelidir.


Ona bir dirhem sadaka vermek, başkasına yetmiş dirhem sadaka
vem ek yerine g ^ r .
Ödünç vermek sadakadan daha faziletlidir. Karşıhgında . s e k l i
sevab v a ^ ı r . ,
Ç Ü İ ödünç verilen para, m uhtaç z .g ln ln eline geçmiş olur. Sa-
daka ise m uhtaç olmayan zenginin eline geçebilir.
H ^ Peygam ter (saüâllahü aleyhi ve sellra) buyurmuştur;
«Mî’ra‫ ؟‬gecesi Cennetal kapışında sn y a .^ gördüm:
V eril, sadakan», karşılığı on misBdlrl ö d ü n ç i taiıylığı ise,o " ٠

s i misBdir.»
350 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Yine 5٥yle buyuTOuşJadır:


٠‫ ﻏ ﺴ ﻬ ﻪ‬bir m iislüm a. diğer bir m ûslüm ana bir kere ٠5‫ ﻷ‬1‫ ة‬v e
riree ita kere sadaka rerm is gibi sevab abr.» (Et-Terğîb)

İşÂret ehlinden biri der ki:


- Allah serablan ٠n misli ile belirledi. Oysa ödün‫ ؟‬verilen mal
veysi paıalann karşıl٠ m ! » ü r l ^ ^ e n «birçok,» kaydmı koydm Şöyle
bJi^jrfn:
- d i r ٠ ta, ABah’a güzel bir ö d ü .‫ ؟‬v e re i. de Allah da . . . . mii-
ktaatmı kat kat a rtt٠r e ^ » (Sakara sûresi, âyet: 245.)
Allah’m (çok) dediği şeyin haddi hesabı.olur m u hl‫? ؟‬..
Yine ne güzel söylemiştir:
«Mal, elinde balondu^ siirece vârislerinindirj tasadduk edersraı
senin .Inr.»
Yine Bakara sûresinden bir âyet meâli:
«Kediniz İçin hayırdan önceden yollam anızı Allah katinda bnla.

Yine, ölmeden önce elinde sakladıgm p a ra ve m ülkün fânidir. Oy.


sa m u tasadduk e d e r . e ^ ile ştlre b ilirS n . Allah buyım nuştur:
*Sizin yanınızdata biter. Allah'ın katandaki ise hâkidir (bitanez).»
(Nahi sûresi)
i , dinde durfukça ‫؟‬ogalmaz. daim a azahr. Ama- tasadduk «ler.
sen karçılığmda kat kat sevab ahram ... (El-Hâlisa)

KİŞİ, oro‫؟‬, sadaka ve tenzeri Itödetleri adam asın: ki, belta adağı-
nı ^ n e getiranez ve zimmetinde bu, borç olarak k alır ve ahirette
m١ ٥ h a » ٠ lir.
Onun İçin, en Ihtiyath h a re k ^ adairta bulunmamasıdır.
Dilenme Âdâbı

Dilenmenin âdâbı, taaffüftür. (Yâni, dilenmemektir. Kimseden


bir §ey istememektir.)
Mulıta‫ ؟‬olan kimselerin ilk yapacakları görev ve hattâ üzerlerine
vâcib olan, budur!
Bunun tafsilâtı ileride gelecektir... Çünkü dilenmek en son karan‫؟‬
çarelerindendir. Bilhassa yanında bir gecelik azıgı ve gıdası (sabah
yeme^ veya akşam yemeği) oluma...
HZ. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem) bujnımuşlardır:
«Kim m uhtaç olmadığı halde dileniree, (ühirette) ‫؟‬ok a ^ iste"
miş olur.»
a d i l e r ki:
«Ey Allah’ın Resûlü‫ ؛‬Muhta? olmamasının ölçüsü nedir?)»
«Sabah ve akşam yiyeceği!» bujnırdu. ( E t - ) .
Diğer bir rivâyette;
،،Bir gün, bir gece doyacak kadar bir ş e p olarak vkrid olmuştur.
O kadar bir y iy ec ^ i bulunan kimsenin dilramrai caiz olmaz, p .
.gamter Aleyhisselâm jdne şöyle buyurmuştur:
, «Bir günlük yiyeceği yoksa, dilenir. Ç Ü İ İdamdı hayat e t t i ı e k
İçin buna m ecburtur.»
Nâfile sadakalardan, böyle olan kimse isteyebilir. Yer, fakat birik-
tirmez.
Zekâta gelince... Zekâta mUstehak olan kişi: kendisine, 50luk 5te
cuğuna yemek, gijnnek cihetinden bir sene küf! gel«jek mikdan iste-
Jfebilir. Çünkü zekât dağıtımı senede bir kere olmaktadır. ( Ş e r h u l- 1
sablh)

GÜ5IÜ ve k u w eth olan kişi dilenraıez. Azâlan tamam olan, yfinj


sakat olmayan kimse de d llen em ^
352 ŞİR.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid AJizade)

Muhtaç olduğu halde durum unu gizlerse, yalnız Allah’a açarsa,


Allah ona helAlinden bir senelik nzık k a p sı a ‫؟‬ar. Nitekim Ebû Htlrey-
re’nin (R.A.) rivâyet ettiği hadisde Allah’ın Resûlü (sallâllahU aleyhi
ve sdlem) çöyle buyurmuşlardır:
«A‫ ؟‬veya muhtaç elan kisi, durum unu gizleyip, Allah’tan başka
hiç Mmseye açmazsa, Allah ona bir yıllık azık Itapısı açar.»

Ancak şu insanlar dilenebilirler:


Bir musibet ve Afet edasında, evi. - bahçesi yanmış, m ali - mülkü
helAk olmuş kimse...
iki kabUe arasmda.çıkan bir harbd'e sulh sağlam ak İçin bazımak-
tulİOTİn diyetini ile rin e ahp da ödeyemez hale gelen borçlu...
Yahut son derece muhtaç olan kişi... (Yâni bu, «yiyecek - giyecek
hiçbir şeyi kalmamış, yerde, to zto p rak İçinde y a ta r vaziyete gelmiş in-
san» demettir.)
Ya da acı veren bir diyeti üzerine alm ış da, ne kendisi ve ne de v ^
111‫ ك‬alfandan kaltaam ış olan Beytülmâl’den de ödenmemiş o diyet...
٤şte bu dunımda olan kişi, durum unu h a lk a arz eder, para ister
ve üzerine aldı^ .diyeti m aktdlün velilerine verir.
Kaatil ile m attülün velileri arasında diyet yüzünden bir fitne Ç1-
kacagından kOTkan ttşi, yanmda para yoksa, S i r i onlarm arasını bul-
mak ra gürfltülferinl'kesmek İçin halktan p a ra isteyebilir...
Anca^ onlara vereceği kadar p ara toplayabilir. Z ekâttan olsun,
veya başka bir hayırfan olSun, fazla bir Sey 'aiması (toplaması) câiz'
olmaz. (§rhûî-Mwâtoih)

t i T i hâeetini ancak sultena, salih b ir'a d a m a , hâm îl-i KUr’ân’a,


yahut IhsAn sahibi zraginlere arz eder.
Her zengin bir d e l d i r ... S n derece' cim ri zenginler vardır. Du-
ramunu . l a r a ara ^ e ra e belki kapılarından koyulabilir.
O nm İçin, ranginllginden gönül hoşluğu ile veren, verdiğinde gO
zü olmayan zenginden ister...
FAKtR- İS T K M E M II. ‫ ﺀة‬٤٠‫ ا«ﺀ‬A L M A İ R ٠‫لﺀ‬
îstenıeden ve ‫ ا‬١-‫ااا‬--،‫ا‬٠‫ اا‬pam v ş ‫„ﺀ‬،‫رئ‬ - - h l
sine verilen ‫ ؟‬eyl J١١٠ r .
٠ ٤ ٥ ١ b in ‫اا‬،»‫ااذ‬١ ‫( ا‬:R.A.) d ^ l ki
isledim; VOTdl, Sir - AMal١٠١n Kes١١١ i١ nde١١ ‫ ا س‬U n a ‫ ؛‬-yioe ver
di. Sonra bir kere d ‫؛‬l١.١« laleyi .ICO ,GyJe bu۴ tf٥١٠‫؛‬
««E^
Ey Hdtam.
Hâ»m. b un ‫ ا‬١ ‫ ا أ ا‬yye,
e ,î٠ı ve tttti,
«« ٠٠٠١
d١ r٠ Kbn
»M ‫ئ‬ - . ٠. ٠. Wf
wr Kanaat
kanaat
İçinde
ide abrea. onun ١ ç٤١١ bw a،,
lçl tlercce mUbdrek
٠١ derece
،,٠ mbbdrek ((ve
١ - ) elur. Kta
de
١k gölünü
bll.ncycn bir h ٥ldoy
dikerek bll.ncycn
- ١،،،١kahraa, hayjTbir
ve be،،،de
h٥l - gölünü
ahraa,dikerek doy
hayjT ve ١-
be-
reketini ^ ren ıea. Yeyip de d٠ y١nayan Inaan *»M ٠ ‫ﺀ‬٠(8‫ﺳ ﻪ ) س‬
el ( - el) alttaki eldcji (alan elden, h a y » . . )
K e d ile rin e şu m ukabelede bulundum‫؛‬
«Ey A llab'm Resûlü! Seni gerçekle gdndereae y٠ in rtertm w ,
artık s٠ de٥ sonra kim seden bir şey almayaea&ml.
TTâkim bin Hizam dediğini y a p m ı ^ . Ondan - ‫ ﺋ ﺂا ة‬٠٠‫ ﺀ‬k ^
dar kim seden bir şey ^ ^ ^ İ ş t i r . . .

‫ئ‬ ٠ verileni abr.


- o, Allab.jn kendisine sevk ettiği bir naMjr. Allah'ın gOn-
detdiği Tivkr geri ç^mıemebdlr.
Afâ ten Y«âr (‫ ء‬.‫ ) د‬.den:
Bz. Peygamber (sallAllahû aleyhi va .8 1^ , ‫س‬ (IU.)' blr
‫م‬ ‫ئ‬ ٠‫ﺀ‬ ٠

bağış gdndetdi,
Ömer (IkA.) onu geri ‫؛‬CTİtrll.
R e s i i isalIAHahti alq,hl V. aeîem) l a o n l u ‫؛‬
«Niçin geri çevirdin ey Öm«r7s
«Kmaeden bir şey abnamatntki ■öylıadlA ml bMiınf■
«E v e . ٠‫ ﻻ؟ ﺳﺎا‬، yalnyln ٥bn ٠y ٠tt٠driUm . ü -
‫ ﺑ ﻸ‬٠‫ ااﺀم‬M , .e y ‫ ﻫﺄاااس ا«ااه‬٠٠A lte h 'ın .... .. ٠‫ع‬٠‫ ا‬w , f l i
Ondan aoarat, «*. - (R .A ., şöyle d ^ l :
٠ » - yed'-ı kudrrtlnd. olana ywıltt ederim M. k u d m Mtm
Istanan. Ama ‫ ا « ﺻ ﺴ ﺎ‬galira. rautlah. ،lintel.
354 ŞIR’ATÜ’L ٠ İSLÂM (S e j^ d Alizâde)

Kişi bir şey isterken ısrar etmez, bıktırmaz.


Çünkü hem Israr etmek, hem de bıktırm ak yasaktır.
Allah’ın R ^ûlü (sallâllahü aleylıi ve sellem) şöyle bujmrmuştur:
«Bir .ey isterken tazla ısrar etmeyin. Allah’a kasem olsun ki, bi-
riniz benden bir şey ister de, ben de onu ona istemeyerek verirsem, 0
sey onun hakkında k a f id e n mUbârek ve bereketli olmaz.»

insan isterken yumuşak bir taınrla ister. Sert sözler sarf etmez ve
tamseden (li vechillâhl : Allah nzâ^ı İçin) diyerek bir şey istemez.
Çünkü Cfibir (R.A.)’in rivâyet ettiği hadisde Allah’ın Resûlü (sal-
lâUahü aleyhi ve sellem) şöyle buyui’m uştur:
«Cennetten başkasını, Allah’ın vecliiyle istemeyin...
(Yâni, insanlardan, Allah'ın vechl hürm etine bana şunu verin, d ^
meyin.)
Ç Ü İ Allah’ın ismi yücedir. Yüce .la n bir isim dilenmek igin is-
tismar vesiİMi yapılamaz. Hele -basit dünyalık İçin, asla!
Ama: «Ey Rab, vech-i kerimin hürm etine senden C enneti isteriz))
demek sûretiyle Ondan Cennet istenebüir. (Tenviru’l-Mesübih)
Musannifin: «Kimseden Allah’ın vech-i kerimi hUraıeti İçin bir
şey istemez)) i umumi anlam ifade ettiği İçin Cenneti istisna et.
mege gerek yoktu» da draıilebilir.
Hz. PeygambCT’In (saüâllahü aleyhi ve sellem) şöyle bujnırdugu
nakl^ilmistir:
«Allah’ın vechl ile isteyen melundur. Allah’m vechl ile isteyen
mel'undur.»
Sonra, k e n d isin d . kötü bir şeyi istem edi^ zam an bile, bu tarzda
dilencilik yapanı men’etmiştir.

Eb٥ ümâme (B.A.)’den:


Hz. Peygam ^ (sallâllahü aleyhi ve sellem) huyurdu ki:
«Size Haladan söz edeyim mi?»
«Evetl» dfidifc
Şöyle buyurdu:
FUKARAYA IHSANDA BULUNMALI 3Ş5

«Beni İsrâil’in çarşısında yürürken bir yoksul ona dedi ki:


«Senin yüzünde hoşgörü gOriiyorum; yanında bereket l u y o n .
Ne olur vechullah hürm eti İçin bana bir şeyler ver.»
Hızır şu cevabi verdi:
«Allah’a iman ettim. Sana verecek bir şeyim yok. Bâıi lıeni al ve
sat.»
«Olur mu bu?»
«Niçin olmasın? Sen benden biijdik bir şey İst^in. Allah’ın admı
ortaya koydun. Ben o isine ihanet edemem, al beni!..»
Bunun üzerine onu alıp çarşıya gö tü d ü ve dOrtyiiz dirheme sattı.
Onu satın alan kimsenin yanında epey bekledi. Alıcısı ona bir İş
buyulmayınca dayanamadı ve şöyle dedi:
«Benden yararlanm ak İçin beni satın aidin. Bir İş göster de yapa-
yım!»
«Sana acıyoi-um! Çünkü sen güçsüz bir ihtiyareın.»
«Ben güçlüyüm, em rhıi' rahatlıkla yerine getirebilirim.»
«Öyleyse şu taşı al da şuraya götül'!»
Dedi ve oradan hazı işlerini görmek iizere ayrıldı...
Bir günde altı kişinin zor taşıyabileceği bir taştı.
Anında onu kaldırıp . m a i l e n yere götürdü.
Alıcısı geri gelip onu görünce şaşırdı ve ona:
،،Aferin, ben ona tak atin yetmez sanmıştım» dedi..
Sonra bir yolculuğa çıkması icalj etti. Yolculu-ga çıkarken dedi ki:
،،Ben, seni çok emin bir adam olarak -gödüm. Ben gelinceye ka.
dar evimde benim yerimde kal!»
،،Ama böyle boş oturm ak plmaz: bana bir İş buyur'da yapayım‫»؛‬
«Sana acıyorum; nasıl İş bujnırayım?»
«Acıma bana! Ben d e lk le rin i yaparım»
«öyleyse evim İçin biraz k e ^ iç yap!»
D e i ve gitti.
Gelince evin yapıldığım gördü ve kendini şöyle demekten atama,
dı:
«Söyle Allah aşkına! Sen kimsin; ne is yapareın?»
«(Allah askm a!) dedin. Beni bu kOlriiğe sevk eden ٠ kelime . 1 .
Çimdi sana kim oldu^ım u anlatayım:
Ben H ıa r’ım! Bir yoksul, (Allah- askına!) diyerek benden b i r i
35. ŞİR’ATÜ٠L - İSLÂM ( S e j^ d AUzâde)

istedi. Ona verecek bir ‫؛‬eyim yoktu. Kendimi verdim. Beni bir köle ola-
Fak sana satt^ Onun İçin sana şunu tenbih ediyorum:
- Kim muhta‫ ؟‬olm adı^ halde (Allah aşkm aî) diyerek bir şey is.
terse. ٠٠ kıyâmet ^iniinde vücûdunda hi‫ ؟‬et bulunm ayarak gelecek.
tir.a
«Allah'a iman ettim. Ey Allah’m nebisi, kusura batana: Bilmeye-
rek seni çok iisdiim!»
«Beis yok. Sen en dograsunu yaptm.»»
«Anam ٠ babam sana feda olsun. Kal burada‫ ؛‬Her şey senin ol.
sun. Dilediğin gibi hiikmet., istersen seni serbest bırakayım ‫»»؛‬
«Brai s e r ^ t bırak da bol bol Rabbime İbâdet e d e ^ m ‫»»؛‬
^ d i ve onu ahcısı serbest bırataı.
Sonra Hızır şöyle dedi‫؛‬
«Hamd. önce beni köle yapıp da sonra ondan taırtaran Allah’a
mahsustur^ (et-Tergib vet.Terhlb)

Bir kaduun, kwasınm evinden ve m alından (ifsad ve israf etmek,


şirin) sadaka vem rainde hiçbir sakm ca yotaur.
Et٠Te٥yî^de ٠ le geçer.
F | j n b e r Al^lUsseiam şöyle buyurm uştur:
«Kadın, CTİndeki yiywekten -(israf ve İfsâda kaçm adan) infSfc
^em e, k n d isi İnfâk sebebiyle, kocası kazanm a sebebiyle ecir alır. Onu
muhaftza ^ de l٠ le-«îir alır.»
«Böyle ecir alin» d ^ ^ l e , Mirde mUmasele kasdedilmiştir, mik.
d a r d . 1...-
5 ٥nM ;malı kazanan kimse, hem İnfâk «Jenden, hem de o m ail k ^
r a m d a n faria Mir alır.
§erh٥ ’l٠Meskbaı'den:
Bu h a d ^ aiimİM n ^ i n d e Hicazlılann âdeti n a z a n itibara alma-
rak tefsir edilmiştir.
- OTİar hanım lanna da, hizm etçilerine de, m isafirlere yedir-
mek, ‫ ﻻ ﻟ ﺪ‬٠‫ ﻻ‬d p ı n a k İçin izin verirlerdi. B u bakım dan Peygam.
ber A ^ m dnunetini buna teşrik etm iştir.
Ama sahibinin izni olmadan inffik ederlerae, kadın da, brilçi de
hakariık y ş ı ş ve gitaaha girm iş olurlar.
m u t t a k i; ZEKAT, FİTRE VE ADAK ALMAZ 357

Kadm, kocasının küçük ‫؟‬aıuklanna, kwanın İ Ü almadan har-


cama yaparsa câiz olur.

M üttaki olan kimse, zekât, fitre ve adak gibi fara ve i b olansa,


dakalan alm aktan şiddetle ‫ ^؟‬in ir .
Çünkü onlar insanlann kirleridir. Zira her teki (bu yöndM) Pey-
gamber âlinden sayılır.
Nitekim Allah’ın R ^ û lü (sallâîahü aleyhi ve sell®ı) şöyle bildir-
muştur:
«Her taki ve naki (İÇİ pm l pınl olan tertemiz insan) ^ n im ailmr
d e n .»
Peygamber’in âline (biliyorsunuz ki) sadaka ve zekât verilmet
M usannifin beyân ettiği bu sebeb pek makul değildir. Çünkü ffl.
rû ve.hadis kitablannda anlatılan şudur:
«Al» den m urat, yalnız Beni Hâşim’d n olan akrabalarıdır: Ali.
Abbas, Ca’fer, Ukayi, Haris bin AMülmuttalib (B- Anhiim) ve mevk-
lileri (yâni azatlı köleleri) gibi...
Bunlar ve bunlann nesli Peygaml»r Aleyhisseiam'm akratasıdır.
Bunlar kasdedllmiştir; yoksa mutlak akrabası değil. Şu halde, üm-
metinden, akrabası olmayanlar nasıl kasdedilebillr?
Beni Hâçim’den yalnız yukanda saydıklarımız açıklanmıştır. Ebü
Leheb’in oğullan olan bazı Hâşim oğullarına zekât verilebilir.
Zekât ve sadakanın onlara verilm ed i kerametlerindendir. Onlar
bu keramete cahiliyyette Hz. Peygamber’e yardim ettikleri İçin maz.
har olmuşlardır. Sonra bu keramet çMuklanna da sirayet etti.
Ebö Leheb ise Hz. Peygam ter’e eziyet etmiştir. 0 bu k٠ metl na^
sil ve nereden elde edecektir?
Şunu da iyi bil kl: bu bâbda, fara olan zekâtla nafile olan sadaka
araanda hiçbir fark yoktur. Onlara nafile olan sadakajn vermek de
helâl olmaz.
Kati keffaretl, yemin keffareti ve uçur da böyİKJlr; tmlara veril,
mez.
Vakfm geliri de verilmez. Ancak, vâkıf: «Yalnız Hâşim .ıH a n n a
rerilecefc» diye şart koçarsa başka. 0 zaman onlara v e m ^ ٠٥ia olur,
vakıfm zen^nlere verilmesi İçin şart koştuğu zaman olduğu giU...
358 ŞÎR’A f L - I S I (Seyyid Alizâde)

Ban âlimlerin fitoi:


«Onlara nalUe sadaka verilebilir. Çünkü mânevi kir ancak fara
olan »kâtın, ^ h u t vâcib olan fitrenin verilmesi ile zâil olur.»
M usannifin sOrii buna biraz yakındır.
eI٠Asfifın şerblnd«ı:
«٠ û Hanife'den (rahımehullah) mervidlr: Her çeşit sadaka Hâ-
şim . l a n n a verü^îlir. P e y g a m te Aleyhisselam’m zam anında Vfr
r i l m ^ ^ ‫ ^ ؛‬t e birinin beşte biri onlara u la ş tıg İçindi. ResUlüllah
(sallâllahü aleybi ve sellem) öldükten sonra tabii ki o b ak düştü vesa-
dakamn (hCT. türlüsü) onlara helâl oldu.»
.H v i:
«Biz CCTâz fiM ni kabUl aJeriz.‫؟‬
§e٠ « l ٠Meema’da da fiyledir.
Musannif’in . ü n ü sOylce de izah d eb lliriz:
O d e m . istiyor ki; takvâya eren kimse zekât alm aktan kaçınır.
Ç Ü İ 0. ^ t veren kimsenin, kirlerindendir. Böyle bir kimse m ânra
RK٥!üllah١n a to b a a n d a n sajnbr. Her n e kadar zekât alm ası câiz ise
de yine de bundan uzak durar. Takvaya yakışan budur. Takvâ her
türlü sübhell şeylerdai kaçınmayı, helâl ve hoş nzkın peşinden k ^ a -
yi g e r e i r .
,.Ama İşin fetvâ cihrti böyle değildir. F etvâya göre, her m uhteç
olan kişi » k â t alabilir; ister mUtteki olsun, ister olmasın...

Fakire verilen sadaka fakir tarafından kendine hediye edilirse I


dan yemesinde bir sakınca o k tu r .
Bir rivâyet:,
R«âlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) eidne girdiğinde, bir ten.
cerenin İçinde et kaynadığını görür. Ekmek alıp onu yemek isteyince:
.Bu et. Berire’ye toir sadaka olarak veribniştir, yeme!»
i l k l e r i n d e şu cevabi veralşierdlr:
«٠٠ . r i r e ٠ye, sadakadır; fakat bizim İçin ,ise bir hediyedir.»
Yâni, el değiştirmekle » k â t m ail hediyeye dönüşebilir.
d ۶H٥tta M d e rk i:
« ^ . m b e r A l e y b i s » ! hediye yerlerdi. Sadaka yemezlerdi, ‫ ؟‬ün-
kû h ^ O « e dünya m ükâfatı k a s d i i r
GELEN HEDİYEYt K A B .L E T I L t 359

Hz. Peygamber (sallâllahii aleyhi ve sellem) hediyeyi kabûl eder,


di ve kadılığını v e ric i... Böylece kimsenin minneti altında kalmazdı...
Sadaka ile yalnız âhiret sevabı kasdedildigi İçin, R « ٥lüllah (sal-
lâllahii aleyhi ve sellem) bunu kabdi etmezdi. Zira âhiret işlerinde
kimsenin elinin kendi eli üstünde olmasını istemezlerdi...
Orucun Fazilet ve Sünnetleri

Oruç Allah,içJudir.
Cehmnem ateşine t a ^ ı bir a ^ r d i r , kalkandır.
Onıclu ununla dünyada kendini m a’siyetlerden korur.
Ç Ü İ oruç şehveti keser, kişinin m a’siyetlere sürüklenmesini ön.
ler.
Böylae oruç, nefs ve iblis tarafından yagdırılan oklara karşı en
güzel bir kalkan olur. Ahirette de onu Cehennem ateşinin hücumuna
ka٠ kOTur.
Kalkan saglam olurea işe yarar... Oru‫ ؟‬da bOyledir. Her türlü gü-
nahton annarak tntuldugu zaman fayda verir ve onu ateşe karşı k ^
nır. Ama şartlanna ve âdâbm a riayet edilmeyerek tutulum a, sevabı
noksan olur.
Musannif'ln bu s i , «oruç ancak benim içindir, onun mükâfatı-
m da bizzat te n wrlrlm» m alin d ek i hadis-i kudsiye İşaret etmektedir.
Ohicun Allah’a has bir İbâdet olmasınm sebeblerini şöyle açıkla-
dılar:
1) Omç, sâhiblni riyâdan uzaklaştınr.
Çünkü ٠٠ kul ile Rabbi arasında khnsenin m u ttali olam ayacak bir
sırdır.
O, serâpâ n l ^ e t ve orucu bozan şeylerden uzak durm aktır. ( I
lekler k e i e ı i n l n rolü bulunmadıgı şeye m u tta h olmazlar.)
2) Onunla, Allah’tan başkasına İbâdet edilmemiştir.
Sadaka, hac, kurban ve benzeri ibâdetler böyle d ek id ir. Zira miis-
riklw bunlarla putlarına tapmışlardır..
S) Kişiyi maleklestirmektedlr.
Zira sabahın belirli bir zam anından (yâni sah u r vaktinden) iftar
vaktine kadar kişi, yemek. İçmek ve cinsi illşkldOT uzak durmaktadır.
Bu J ^ d e n meleklere benzenektedlr.
ORU‫ ؟‬, ALLAH’IN DÜŞMANINI KAHREDER 3.1

4) (Allab’m n i s i ) gibi, bir şeref i e t i vardır ٥٠٥٥...


Yâni, «benim içindir», bu^ırarak kendi nefsine İzâfe etmiştir oru.
cu da, ona ayrı bir şeref kazandım ıştır.
«Onnn miikAfatmı bizzat ben vereee^m» demiştir.
Oysa diger amellerin m ükâfatını da 0 v e m ٠ tedlr.
Bu da gösteriyor ki, orucun s e a b ı F k büyüttür.
'Zira Kerim, bizâtihi kendisi verince. ve٠ i şeyin haddi .h raatt
olmaz.
«Allah İçin olan» oruç da kasdaJilir MusannH’in sozündea 0 tak-
dirde (riyâsız olan halis oruç) mânası verilebilir. N ita m Ebû H ü ^ .
re (R.A.)’ln rivâyet ettiği hadis bunu te’yid e t m H :
«İçinde riyd olmayan oruç hakkında Allah buyaraıuştur ‫( ذ ﻻ‬٠ ,
b n im içindir; onun m iikâfatm ı bizzat ben vereceğim Y ^ « l n l ٠İçme-
sini (baska bir maksad İçin degiI) sadece braim İçta'terk etmiştir.).

Oru‫؟‬, ibâdete açılan bir kapıdır.


Allah’m Resûlü (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurmuştur:
«Onıçlu âbidin uykusu ibâdettir, nefesi tesbihdir, dufia m٥s -
dır, ameli k a t kattır.
Her şeyin bir kapısı vardır; ibâdettn kapısı ise ٠n ٠ ır*
Çüİ oru‫ ؟‬, nefsâni arzu ve hevâî tanâyülleri bertaraf eder, kal.
bl nurlandınr.
ibâdete yönelmeyi, h a ttâ ibâdetin İçine girmeyi sağlar.
Bu bakım dan o, ibâdetin bir kapısı m ^ ^ l n ^ olmu^ur.

İm âm Gazâ«٠n in (rahımehullah) ihyâ’ı d a n :


«Om‫ ؟‬, Allah’ın düşm anını k a h ^ e r .
Şeytan Aleyhilla’ntfnin vasıta . n d l g i şey «۴ hwtler*dlr.
SehvetİCT. y a n e k - içm٠ e gü‫ ؟‬kazanır. Bir mflddet l ^ n yemde ٠
İçmek bertaraf edilirae, şehvetler de tertara f e i ve bu vraile Ue şey-
tan da ‫؟‬arw iz kalır.
Bu s ^ b l e Allah’ın elçisi (sallâllahU al٠ J ve sellem) s ^ le bu•
yunnustur:
362 ŞÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

«§ûbh٠ yok kî şeytan, Adem oklunun kaninin dolaştığı yerde do-


ta^r. Açlıkla onun mecrâsını daraltın (ki dolamamasın).»
Allah’ın düşmanını kahretmekte Allah’a îtâ a t vardır.
Kim de Allah’a yardim alerse (yâni . ’n u n buj^uklarm a .toyun
^erse) Allalı da ona yardim eder. Nitekim Âl-i îm rân süresinde:
«Allah’a y a ^ m edereeniz (emrine sanhreanız) o da size yartım
eder ve a y i n ı ı sâbît falara bujm nnuştur.
Çalışmağa başlamak faildan... Hidâyet ve başarı ile onu mükâfatı
landırmak ise İ h ’dandır...
Allah buyurauştur:
«Birim uğrumuzda miicadele edenler (e gelince...) biz onlara el-
bette yollanmın gösteririz.» (AnkebUt sûresi)
Allah, yine şöyle buyurmuştur:
«Bir karim, özlerindefa (giizel hâl ve ahlâkı) ni değiştirip tozun,
caya kadar Allah ştibhesiz ki onıln (hâlini) değiştirip bozmaz.» (Ra’d
‫) ﺳﻪ‬
T a ^ (değiştirmek), tabiî .ki şehvetleri kırm akla olur.
Çünkü şehvetler seytanlann m er’asıdır. Ne kadar m ünbit olursa,
semanlar 0 nisbetle oraya ^ d ip yerleşirler. B ir tü rlü dojnnak, kanmak
bilmeler.
Böyle olunca da, kula « c e l â l i h » m ünkeşiî olmaz. ٠ n a mülâki
olmaktan alıkonur.
Besfllüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) bujnırm uştur: «Eger sey.
tanlar Adem ogullanıun kalblerine glrm ^eydller, sem âvâtm melekû.
tüne bakabilirierfi.»
iste bu sebebledir ki, oruç, ibâdete açılan bir kapı, sehvet kamçı-
lanna ve cetonnem a t^ l٠e karsi da bir kalkan olmuştur.»

Oruç a ^ ı m m anda bedeni temizler.


Ebû Sald (R .^ )’in rlvâyet ettigl hadJsde söyle buyurulm ustur:
«Her s^ ٥ bir tcm lz l^ cisi vardır. Bedenin m a n w î tem izl^ cirf
de ٠m ‫ ؛‬tur.»
ORUÇ KALBI m L A l I R I R , A i A Y D l A l 363

O ra‫؟‬, böbürlenmej^ ve k a d ıla r a k a ^ ı ağır olan şehevi Uglyi gi-


derir. Ha١r i î İlâhîyi artm r, mizam ağır ^ le r. Kişinin birçok h٥r٠i în’le
toirette evlenmesini sağlar. (*)
Ora‫ ؟‬, Sırat köprüsünden geçmeyi sağlar.
(Bütün bunlar hakkında hadis vârid olmuştur.)

Ora‫ ؟‬bedeni sağhklı lalar.


ResUlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyumıuştur:
«Namaz burhandır... Zekât temizleyicidir... Oru‫ ؟‬ise, beden sağ.
hgıdır...» -
ibni Mes’ud (R.A.) O'ndan rivâyet ^ e re k şöyle demiştir:
«Her h a sta lı^ n asli, oburluktur.»
Muhammed bin el-Yemânî (rahımehullah) der kl:
«Altı kişiye altı şey sordulh. Hepsi tek ve ajmı cevabi verdiler. Bu
yüzden devamlı olarak ora‫ ؟‬tutmayı benimsedim.
Dolrtorlara en ijri ilâcın ne öldüğünü sordum. «Açlık ve az yemek.»
diye cevab verdiler.
Hukemâ’ya «Hikmeti öğrenmek İçin en güzel yardımcı nedir?» dl-
ye sordum. «Açlık ve az yemek...» dediİCT.
Abidlereı «Rahraân’a ibâdette kişiye en yararlı’şey n^îr?» dedim.
«Açlık ve az yemek‫ »؛‬dediler.
Zâhidlere: «Zühdü takvâyı elde etmek 1‫ ؟‬1‫ ال‬ne lâzımdır?،» diye sor.
dum. «Açlık ve az yemek‫ »؛‬diye e v a p verdiler.
A ltalera: «ilmi ezberiranek İçin en g ü « l haslet n^ ir?» diye SOT.
dum. «Açlık ve az y e m ^ ‫ »؛‬buyurdUlar.
kfellkiere: «En güzel gıda nedir?» diye sordunL «Açlık ve az ye.
mek‫ »؛‬diller.»» (e!-Hâlisa)

Oru‫ ؟‬kalbi nurlandınr, akh aydınlatır.


Çünkü oruç, m idenin y e m e k le ^ n b o ş a ln ın ı. neisin şehCTâniar-
ralaidan annm asm ı, i‫»( ؟‬ganlarm iflaımsuz işg a lte rd . kurtulmaaim
te’m în rfe r.

t.J HOri înj bOyOk ve gGzel gözlü kaAn. deıkM r.


364 ŞÎR’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

H bütün b u ^ ar, basiretlerin ve gözlerin aydınlanmasını saglar.


N i ^ m Allab, Yûnus sûrrainde:
riyâlı kıIan O’duü» bujnırmuştur. (el-Hâüsa)

Onıcun US٥1 ve (prensiplerinden) birisi de, gecelejdn niyyet et.


alabildiğine kötülüğü emreden nefsi kahretmejd kasdetmek, ‫؟‬eh-
a n i arau ve istekleri kesmektir.
‫ ؟‬Irkin sözler söylememek, gündüzleri kadınlarla cinsi münasebet
-- - - ١- tCTbiyesiz ve kaba sözler etmemek de orucun prensiplerin-
dendir.
Yfinl. .ı ç l u n u n dilini hezeyan, yalan, gıybet, nemime, terbiyejre
aytan - eziyet, cefâ, husûmet, riyâ, m ücadele ve münakaşa-
dan kiffuması gerekir.
Daima sükût etm ^i, yahut zikrallahla ve K ur’â n okum akla m ^-
gol olması icab ^ e r ‫ ؛‬ki, dil oracu budur.
Mücâhîd۶den (rahımehullah):
CIİMhaslet vardır ki O lu (n faziletini) İfsâd eder:
1) G ıy^t.
2) Yalan...»
Resûlüüah (sallûUahU a l^ h i ve sellem) buyunnuştur:
«Ora. bir kalkandır. Biriniz oruç tu ttu g u zam an, hayâsızlık etm e
sin.»
Haberde vârid olmuştur:
«Peygamber Aleyhisselâm’m zam anında oruçlu iki kadın fena hal-
de acıtoışlar, açlıktan tel'ef olacak durum a gelmişler.
B«ûlüllah’a (sallâllahu aleyhi ve sellem) oru‫ ؟‬bozmalarına irin
vermesi İçin haber şalmışlar.
I P eygam te OTİara bir bardak gönderm iş ve İçine kusmalaruu
raretm iş.
Biri kustuğu zaman yarısı kan, y ansı e t olarak kusm uş. Diğeri de
ayni kusmuğu J^pmış.
^ a m ^ getirildiği zaman herkes hajn-et etm iş.
R٥ ۵lûllah (saliailahü aleyhi ve sellem) şu açıklam ayı yapmış:
«Bn iW kadın - helâl olan s y le r i yemem ek süreriyle oro‫؛‬
tttttolar. Fakat haram olan şey Ue ora« O d u l a r :
ORUÇLU, KİMSEYE SÖVMEZ 385

ikisi karşı karşıya .،u ru p gelen g ^ e n i durmadan gıybet ettiler.


İşte şu gördüğünüz, .n la n n gıyl^t etmek sfiretiyle Ç ik le ti in.
san etleridir... (El-ihyk)

Oruçlu, k e d is in i ilgilendirmeyen söz ve hareketi bıratar.


G ö ^ i i haram a bakmaktan, kulagmı harami ve mâl&ya'nî^ dtal^
m k te n ahkoymalıdır.
Peygamber Aleyhisselâm b u ^ d u : -
«Harama batanak, ftılis’in zehirh .klarm dan bir oktur. Kim Al•
lah’ta n korkarak bunu terk ederse, Allah ona. kalbinde tadını bulaca.
ğı bir iman lütfeder.»

Kulağını kötUjrti d in lem ek te de uzak tutar.


Çünkü söylem esi yasak olan her şeyin dinlem esi de yasaktır.
O nun l‫ ؟‬in ١ c « ıâ b ٠ı Hak Mâide sûresindeki:
«Alabildiğine yalan dinleyenler ve alabildi^ne liaram yiyenler....
Ayetinde yalan dinleyenle haram yiyeni aym saymıştır.
Hz. Peygamber (saüâllahü aleyhi ve s e ll^ ) buyurmuştur.
«Gıybet eden ve dinleyen ^ in a h ta ortaktırlar...

Eltal ve ayaklarım da kötü hareketlerden alıkor.


Midesini de iftar zamanında haram yemekten uzaklaştınr. (thyk)

Kimseye sövmez, k im » ile çakışmaz...-


Biri tma sataşırsa;
- oruçluyunU» der.
(Hadisde böyle vûrid 0lmı٠ tur.)
366 ŞIR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

K e d isi ü^rinde, sükûnet, vakar, hu§û ve sükût hâkim .Isun...


Biri h ^anm adıgı bir hareketle veya sözle karşısına ‫؟‬ıkarsa:
،Allah'ın selâmı üzerinize olsun: ben oruçluyum!» desin.
BSylece hasmının sataşmasını önlemiş olur.
Bu şu demettir:
« .d e m ‫ ئ‬ben onıçluyum; senin sövmene ve sataşm ana karşılık
veremem; ne olur bırak yakamı!»
B a z ı l a n göre; bunu dili ile söylemez, içinden düşünerek, öfkesi-
ne hâkim olup hasmına cevab v ^ e z . (et-Tenvir)

Hamam, kan aldımıak, kadim öpmek ve dokunmak, ya da ona


bakmak gibi orucunun te u lm a sm d a n k o rttu g u nesnelerden uzakdu-
rur.
Ebû Hanife’den (rahımehullah) rivâyet edildiğine göre; kadınla
ttıcaklaşmajn da mekruh s a p ış t ır .
Ona göre, oruçlunun sujnı agzıpa alması, serinlemek maksadiyle
ağzında dolaştranaa, elbisesini ıslatıp cesedine sarm ası gibi...
Onun İçin, bu hareketler de m ekruhtur. Ç ünkü bu hareketleriyle
Allah’ın ibâdetindm bittiğini İzhâr etm iş olur.
Ebfl Yûsuf’a (rahımehullah) göre, bu. tıp tt gölgelenmek gibidir;
onun İçin mekruh olmaz. (en-Nikaye)

RAMAZAN ORUCUNUN ANA PRENSİPLERI

Daha Ça’ban aymdayken tevbe ve istigfâr ederek, günahlardan


u a k durarak, basımlarla banşarak, üzerinde h a k la n olanlara haklan-
nı verip helâllaşarak Ramazana tam anlam ı ile hazırlanm ak...
Kendisini hayırh işlerden uzaklaştıracak h er tü rlü engelleri aş-
mak...
Tâat ve ibadtte ve tüm hayırlı İşlere yönelmek İçin niyyetl so n d ^
rece sağlam ve Ihlâah yapmak...
HİLÂLİ GÖRİ^CE t e k b îr GEÇRİLİR 387

Şa’ban’m son günü, güneş battıktan . r a biiaii arar...


Zikir ve tâate bir an önce k o y l a k İçin bunu İhmâl etmez...
Hilâli gördüğü zaman üç kere tekbir, üç kere de tehlil getirir.
Tekbirden sonra:
«Hayırlı ve u ğ u rlu aydır tol!»
Der. Sonra, üç kere de;

‫د‬ ‫ﻰ‬ ‫ﻤ‬ ‫ ﻟ‬١, ‫ ة‬.‫ ﻧ ﻤ ﺌ ﺊ‬١

(Amentii billâhillezi halekake)


«Seni yaratan Allah’a iman ettim» der.
Sonra;

‫ﻳﺂﻏﻖ‬٠‫ ﻳﻜ ﻶﻗﺎ آﻟﻞ‬٤‫ا|ىة*ﺑﻴﺔﻳﺬا\وﺟﺎ‬۵ ‫ئ‬٠‫ﻟﺖ‬

(Elhamdii hllâhillezi zehebe bi şehrin kezâ ve câc bi şehrin kezâ.


Aliahümme ehhlhii aleynâ bU.cmni vel’.îmâni vesseJâmetl ve’l.fe
lâm٤)

«Hamd, Ça’ban ayini gStlirilp Ramazan ayini getiren Allah’a mah.


susdurJ
Allah’ımı Bize bu ajn, emniyet, iman, selâmet ve İslâm Ue ‫ ﺀ ﺳ ﻮ‬et»
der.

Yevm-İ sekte de tesbih «ler.


Ywm ٠٤ şek. Şa’ban’m oturodur.
Çünkö, Ça’ban’ın yim ii yedisinde ay görünmezse, o t u z l U ^ ü ,
Ça’ban’âan m idir. Ramazan’dan midir ~ şek-şöbhe vâki
olur.
İşte şek günü huaii bekleyer^. ne bir sey yer ve ne de o ^ a ı ü y -
yet edCT.
368 Ş İE ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyj^d Alizâde)

Öyl«:e sükût İçinde tesbih eder.


O . n ü n Ramazan’dan oidugu aniaşıbrsa hemen oru‫ ؟‬tutm aya az-
medw.
Zira Ramazan .racunda büyük kuşluktan evvel niyyet etmek câ-
izdir.
Eger Ramazan oidugu anlaşılmazsa yemeğini yer. .r u c a niyyet-
lenmez.
Çünkü Allah’ın Resûlü (saliaUahü aleyhi ve sellem ):
*§ek gününe metinm (lıekleyiri) olarak ve ifta r ederek girim» bu-
yum uştur.
İmâm Iscibayi der ki:
«Fetvâ bu kavil üzeredir.»
Yahut 0 günü (sek günü) nafile olarak oru? tu tar.
.§unu iyi bil ki; sek günü nafile oruca niyyet etm ek m ekruh de-
g i . ister ondan OnceM gün oruçlu olsun, ister o gün oraca başlamış
olsum..
' Sm ra bu, ora‫ ؟‬tuttuğu güne rastlarsa, tabii ki ora‫ ؟‬efdaldır.
Sonunda tek gün olarak tutoraa, bazılarm a göre tutm am ası, bazı-
lanna gSre ise tutması efdaldır.
Musannif «nafile olarak» demiştir. Ç ünkü Ram azan orucuna niy-
^ m n e s i m k rah tu r.
Buna r a ^ e n tutup da sonra o günün R am azan’dan oidugu anla-
Silıraa, Ramazan oracu yerine geçer.
Şayet Şa’ban’âan olduğu anlasıhrsa, tu ttu g u oraç nâfile olur. Şa.
yet bozarsa, kazftsı lâzım gelmez.
Baska bir vâcib (oraca) niyyet etmesi de (o gün) m ekruhtur.
Sonra 0 günün Ramazan oidugu anlasılırsa, tu ttu g u oraç Rama,
zan orucu yCTine geçer.
Kimiirane göre de niyyet ettlgi ora‫ ؟‬olur. E n dogru olan da bu-
dur.
Bu, azmederek niyyet ettigi takdirde bOyledir.
Ama t e ^ d ü d ^ e rae, tereddüdü: «Eger y a n n R am aransa-oru‫ ؟‬tu-
tanm . d . 1» tutmam» diyerek n ij^ e tte olursa, a sla oraçlu sajnimaa
Ama teraJdUd n i ^ I n asim da degil de. «eger y a n n Ramazansa
« u c u n u tutanm ; d٠ se başka bir i b (dan oracu tutarım » Ş İ İ -
de o lu n a ‫ ؛‬bu, m ekruh olur, i d olm a^
RAMAZAN.DA İŞÇİLERİ FAZLA SIKWAMALI I

Sonra Ramazan oldu^ı belli olursa kâfi ^ r . Şa’ban'da. ٠d٥ugu


meydana ‫ ؟‬.karsa kâfi ^im ez.
Şayet: «Eger yarm Ramazansa orucum Ramazan orucu olur. De.
gUse orucum nâfile olur» diye n i ^ e t ederse, bu da mekruh olur.
Şayet o gün Ramazan oldugu anla§dırsa. OTOCU Ramazan orucu
yerine g ^ e r. Şa’ban’dan oldugu meydana ‫؟‬Jkama OTUCU nâfile olur.
Orucunu bozarsa kazası la a m gelmez... (ŞerlıU’n-Nlka^)
im an ehhne karşı hoş davranır ve kimsenin malını kıskanmaa
insanlarm bütününe ihsanda bulunur, l^llk yapmaya «alışır.
Evetl Ram azan ayında esiri serbest bırator, kOlderi azad « !» , çOi
luk ‫ ؟ ﺀ‬aıuguna 1»1 harcam alar y a ^ .

Ramazan’da l» r ‫؟‬luyu Sitoaz, ana krtaylık g o s i .


Emrinde bulunanların İşini ve hizm٠ « in l hafifletir
Bol bol K elim ei ş ^ a d e t (lâ İlâhe iliailah) söyler...
Istigfân ‫؟‬okça yapar.
Allah’ta n cenneti ister.
Cehennem ateşinden de Allah’a sığınır.

Sahurda y ^ k yer.
Sahurda y e m .1 kafiyyen ihmal etmez.
Zira Allah’ın Resülü (saliailahU aleyhi ve sellem) bu h u s u fa şöy.
le buyunnuştur:
«Klteb ehli ile bizim oTOCumuz arasındata iark. sahur yem ezdir*
Yani, OTU‫ ؟‬gecesi İsrail ogulları uyuduktan s i a yemek - İç.
mek ve hanım lan ile cinsi m iln a s e ^ te bulunmak gibi ,eylOTİ yapa-
maZlardı. Çünkü bunlar onlara haramdL
İslâm ’da da hidâyette bu toyle idi. Sonra Allah bunlara irin v ^ .
imsak vaktine k a d a r' y n - İçmrir, cinsi IBşMde bulunmak gibi şey-
٥ ٠

lOTl m übah kıldı.


B una sebeb şu vftkıa olmuştur:
Kays bin Sıroıa bir gün OTO‫ ؟‬tuttu. A k p a iftar - Hr w
tadamadı.
37. ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Hanımı yiyecek aram aga gitti.


٠ gelinceye kadar uyuya kaldı. Bil. §ey yemeden sabahladı. Böy.
lece .nıcunu devam ettirdi.
Fakat açlıktan tahammül edemeyip bayıldı...

Sahur yemeğini gecenin son kısm m a kadai. te ’hir eder.


Bu peygamberlerin ( a le y liis s e lâ m ) sUnnetlerindendir.
R e s û l i i i (saliaiahu aleyhi ve sellem) buyurm uştur:
«§u û٠ husus peygamberlerin ahlâkındandır:
1 ) iftarda arale etmek.
2) Sahura te’hir etmek.
3) Misvâk kullanmak...»
Hîdây^nin şehinde Kifâye’nin yazarı der ki:
‫ ﻗ ﺊ ﺀ‬m Bedriiddin en-Nevevi (rahımehuUah) şeyhime sordu;
«Eski dinlerde, bidâyet-i İslâm ’da olduğu gibi, sa h u r yemeği helâl
de٠ Idi. Binaen'aleyh peygamberlerin sah u ru te ’h ir etmeleri nasjl
olur?»
«Bununla murad, iftardan sonra yenilen ikinci yemektir, .n la rın
haklannda bu, bizdeki sahur gibidir. ,İşte onlar bu-yem eği ge‫ ؟‬yerler-
di» diye cevab verdi.»

iftarda acele eder...


Bu da p ^ a m b e rle rin (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) sünnet-
!erindendir.
ibni Abbas (R.A.)’den:
Allah’ın Resülü ( s a l l â l l i aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
«Biz peygamberler toplulu^!, sahurlarım ızı te ’h ir etmek, iftan
acele etmek, namazlanmızdaM vaziyetlerimizde îm anım ıza sanimak
ile emrolundut» (el-Hâüsa)
Ş^rhü’lle s â b ih ’de bunun sebebi şöyle açıklandı:
Ç Ü İ sahura gadktlrmeW e ehl.i k itab a m uhalefet vardır. Zira
M lar M hura ^Idızlann istltekına kadar te ’h ir ederlerdi.
if t a r E T ID E N akşa m NAMAZINI KIIMAMALI 371

Bir de namazın edasına hazır .labilmesl İçin, ' -“ din. ،ut-


mak gayesi de tounun sebeblerinden olabilir.

Oruçlu, iftar etm ede, akşam namazuu kdmaz.


Bir tatil ile ora‫ ؟‬t»zar...
Hurma ile ifta r etmesi efdaldır.
Şayet bulamazsa temiz bir su ile iftar eder...
Çünkü Hz. Peygamber (saliailahu aleyhi ve sellem) <1‫ ؟‬hum alle,
yahut ate§ dokunmamış bir şey İle-İftar ederlerdi.
Bâzılarına göre: yazın su ile, kışm huTOa ile iftar eder...

iftar zamanı en tnemli isteklerini Allah’a sunarak du& eder.


Çünkü duâlann kaböl zamanıdır...
tik lokmasında:
«Ey bağışlaması bol olanl Beni bağışla‫»؛‬, der.

Sonra şöyle der:

‫ ﺋ ﻰةﺋ ﺨ ﻎ؛ واﺑ ﻊ‬3;‫أ"أﺗﺘﻤﺬﻏﺎ|ىاﺀاﻓﺴﻐﻮ‬


‫ا ﻋ ﺪ ﻧﺎ ﻓ ﻨ ﻮ ء‬

(Elhamdû lillâhiUezî eânent fesumtu ve razekant feeftarttl yâ vft•


Bial mağfireti İğfir K)

« H ^ d ٠ AUah’a mahsustur ki, bana yardim etti d® ٠ ruç ٠‫ﻫ ﻶ س‬


Bana nzık verdi de iftar ettim.
Ey bağışı geniş olan (Babbbn), b«u affetl»
372 ŞÎR.ATirL - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Hz. P e y g ıb e r 'in (saU&llahü aleyhi ve selJem) ifta r ederken şöyle


dediği rivâyet e d i ş t i r :

\£‫ ﺑﺬةةﺻﺌﺖ ؤ >ا دزﺋﻎ اﺋﻸ‬٢


(AUabiimme leke sıım t. ve alâ nzkıke eftartö)
«Allah'ımı Senin rızân İçin . r a ‫ ؟‬tuttum . Senin nzkınla . r a ‫ ؟‬boz-
d u ^ ..» (el-Jfesâblh)

Onıçluya iftar verir: ki, tm un ecri gibi bir ecre nail .Isun...
Nitekim Allah’m Resülû (sallâllabii aleyhi 've sellem) şöyle b u^tt.
muştur:
«Kim .r a ‫ ؟‬tu tm a iite r verirse, y a h u t harbe gidecek birini teçhiz
ederse, (.ntonn aldığı) m û k â fa tın a y “ 8m ٠ alır.»

iftar zamanı, satah ve akşam yranegini b ir aray a getirip yememe,


lidir.
Yâni iftar zamanında karnini tıka-basa d.ldurm az.
Çüİ bu, onıcun sevabından m ah ram Cder. Orucun faydasını da
lx ^ a ‫؟‬ıkanr.
Onıcun faydası: nrfsi körletm ettir.
Bir insan . d ü z jdyemKİikİBrini akşam a b irittirip çeşit çeşit ye.
m ^ jrerse, Allah'ın en büyük düşm anı olan nefsi nasıl terbiye «lebi-
Url
Hele ateanım ızda bunlara çok önem veriliyor.
Ramazan’da iftar sofrasında ‫؟‬eşitli yemekler hazırlamyor'...
Hattâ, Ramazan İ‫؟‬ln yemek hazırlıklan yapılıyor...
Diğra aylarda yaım eyen yemekler-o ayda yeniyor.
Oysa OTi^an maksad; nefsin kötü tem ayüllerini bm^araf etmek,
tlrja, kişi kradini daha m üttaki yapabilsin.
Gündüz mideni boş tutup, akşam yemek y e r k n gündüzden kalan,
biriken İştahını iftar A ra s ın a saklam an ve dojmıak bUmIyen bir tan .
da y e m ^ gündüz kOrlettlğin nefs daha, d a güçlenecek, daha
da taşına felâkrtler açacaktır.
NAFlLE .R U Ç A B IN EPDALI «SAVM.1 DAV٠D»٠UR 373

Oysa .ru c u n ruhu ve Sirn. sey ta. ve nefse karşı gereken mtoevJ
gUcU saglamaktırj ki, şeytan, kişiyi d ile d i, yere sürökl٠ ٠ esi^
Bu, ancak az yemekle (yâni Rareaaan dışında mu’tâd .Idugu ١ ٠ .
hile yranekle) m üm kün .lu r.
İmâm Gazâlî (rahunehullah) der ki:
«Hatta, daha çok acıtaıası ve susaması İçin kişi Ramazan'da gün-
dUrfJn az u^jm ahdır.
Ancak hu süretle nefis zajuflar, ruh güçlenir, kalh yumuşar.
Aym durum unu gece de dw am ettirir; ki, tehwcûdünde zahmet
çetoı^în, evrâdına tam bir huzurla devam Sebilsin.
İşte böyle oluraa, şeytan kalbine girem « ve rahatça semâ melekû.
tünü s e y ^ e b ilir.
Kadir g٠ esi, kişiye melekûttan bir şeylerin miinkeşif oldu. 1 gece-
dir...
Kim midesini doldurup melekût âlemiyle kendi amamda bir en-
gel vücuda g e rim e , tabii kl 0, bundan m ahram olur.
Allah’ta n başkasından düşünce ve himmetini kesm^ikçe, midfr
nin b ^ kalması da hlcâbın kalkması İçin kkfi d٠ ldlr...
İşte asil gaye buduri»
Bütün bunlarm başı da; az em ek tir...

Oruçlunun lezzeth ve mükraunel y e m . yem ende bir sakınca


yoktur.
Hadisde vârid olmuştur:'
«Üç Mmse bol yemek, bol içmekden (tabii, su ve helkl 0‫ ﺳ ﺎ‬m ^
rabatı İçmek kasdedihyor bundan) soralup h ^ b a ^kilm w :
1) Akşam ifta r zamam oraç b٠®an...
2) S a h u r a yemek yiyra...
3) Misafiri olan...

Nafile oruç tutan, oruçlann en efdalı olan ^ v u d Al٠ «elâm ’ın


oracunu tutar:
Bir gün tutar,^bir gün tutm az...
Çünkü; 0, b ir gün tu ta rtı, bir gün tutmaadL
374 ŞIR’ATU’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Bu, yanm sene oruç tutm ak demektir.


Nefsi tab iy e etmek, rUhu takviye etmek bakınundan, bu, en iyi
o n ifta ra d ır...
Onun fazileti hakkında birçok haberler vârid olmuştur.
٠ûnkü kul, bir g v i n i sabırla, bir gününü de şükürle geçimiş
Olur.
Hz. P ej,gam '^ (saüâllahü aleyhi ve sellem) şöyle bujnırmuştur:
«Bana diinya hazîneleriyle yerin definelerinin anahtarları verildi
٥٩ ‫د‬ hepsini geri çevirdim. ١
Şöyle dedhn:
Bir gân a . kahnm, bir giin tok olurum.
٠ y d u ^ m zaman (yâni tok olduğum zam an) sana haind ederim.
A‫ ؛‬kaldı^m zaman sana duâ edip yalvaruun...»
Yine şöyle buyurdu:
vOruçlaım en faziletlisi, kardeşim Dâvud’u n orucudur:
O, bir gün ora‫ ؟‬tutardı, bir gün tutm azdı.»
AMulIah bin Omer (R. Anhümâ) dedi ki:
(tEy Allah'ın Raûlü! Ben şahsen bundan d ah a efdal olanı İsti۶
n »
«Ondan daha efdal ora‫ ؟‬yoW ur!»-buyurdu. (M işkâtü’l-Envâr)

«İmâma der ki:


«Senenin yarısını oruçla geçirmeye gücü yetm iyen kişi, bâri üçte
birini oruçla geçirain: Bir gün oruç tu ta r, iki gün tutm az...
Üç gün ayin başından, üç gün ortasından, üç gün de sonundan
hitana, bu. yılm üçte Ijirine tekabül eder.
Bu oruçlar fazileth vaatlerd e tutulm uş olur.
P a a ^ l , Perşembe ve Cum’a günlerini oruçla geçirdiği takdirde
Ü0 e birine yakm olur. ‫ر‬
Yahut h a aydan üç gün oruç tu ta r; ki, 0 günler «eyyâm -1 beydi)
. ( - .la ) d ir .
Ytol, Arabi aym onüçü, ondOrdii ve onbeşidir...
P e y g ı b e r i i (saüâllahü aleyhi ve. sellem) nâfile oHıçlarındabu
g û n l ^ tercih aİCTlcrdl.
HER AYDAN ü ‫ ؟‬GÜN ORU‫ ؟‬TUTMALI 375

Hadisde vârid olmuştur:


«Her aydaa üç gün oruç tutmak, senenin tümünü oraçla geçirmek
gibidir, ‫ ؟‬iintai hasenenin ka٠ hgmda verilen en az sevab en mislidir.»
Hz. Ali (K .v.)’den:
Allah'ın R e û lü (saliailahti alejfhi ve allem) buyurdu:
،،Cennete girdim. Ehlinin ç٠ nu eyyâm-1 ^ d ı (Arabi aym en-
üçü, .ndördü, onbeşini) oraçla geçir٠ !er t^ k il e d i y e .; (lWyle) gör-
düm.»
Abdullah bin MesUd (R.A.) dedi ki;
R esûlU llh’a eyyâm -1 beyd hakkında sual sordum. «Neden ^ â m - ı
b ^ d e bu isim verildi?» dedim.
Şöyle buyurdular:
«Adem (aleyhisselâm) ٠ ma’h ut a ^ ç ta n yedim de Altah ena göy.
le vahyetti:
— Ey Ademi Civanmda kalma, y e ^ zU n e in: Çünkü sözümü din-
lemeyen eivanm da kalamaz.
Bunun üzertae simsiyah bir halde y e ^ r a n e indi.
MeleMer onun hu hâline agladılar. Kiyiik bir üzüntü ile Cen&b.،
H a tta §u niyâzda bulundular:
،،Bir yaratık yarattın. Sonra da beyaz vücûdunu siyaha dönügtür-
dün.»
Ondan sonra Allah Adem Aleyhisselâm’a vahyetti:
«Ey Ademi Rabbin İçin oruç tu t ve aym onüçüne rastlat!»
Ayin onüçünde oruç tu ttu ; riicudundaki siyahh^m üçte biri gitti.
Sonra yine vahyetti:
«Ey 'Ademi §u ondördiincii ^iniinii de tut!»
Onu da tu ttu ; cisminin üçte itasi beyaz oldu.
Sonra yine valıyetti:
«Su onbeginci gönünü de tutl»
O nb^inci gününü de tu ttu ve clsrainin tümü ^ m l٠ az oldu. (Yâ-
ni eski halini aidi.)
Bu ^ z d e n bu üç giine «eyyâm -1 beyd» (beyaz günlet) adi verildi.
Sonra Adem'e gOyle nidâ edildi:
،«Ev Adem! tste bu riinleri sana ve senden sw raki inanan nrallue
tahsis ettim . Kim her aydan ٠ üç günü tutaraa, ^ n fiiıniinii -
geçirmig gibi olur.»
37. ŞİR.ATÜ1 - ISLAM (Seyyid Alizâde)

dSiıasiyah k^Jdl» demek, «tırnağı hari‫ ؟‬bütün vücûdu simsiyah


oldu» d e m ^ r .
‫ ' ئ‬halini hatarlaması İçin tıraağı !»yaz bırakılmıştır.
Bu ^ b l e . Wgl tım ağ^m b a k t . zam an i lm e s in i k e ^ r... (er-
Bavda)
C i (RA.) d ^ i kl:
R e s û l ü ’m (saliailahü a l . h i ve sellem) yanında idik. Bize §öy.
le hltab etti:
*Size c
٠ ٠ et ^ırfelerini anlatayım mı?»
i t . ey Allah٠ın E k û Iü I» dedik.
Şöyle bujmrdu:
«Cennette öyle bir ^ ırfeler (kögkler) vardır ki, hepsi cevherden,
dir. .151 isinden, isi de dışından göriilebihr.
‫؛‬sinde öyle bir. lezzet ve ni’m etler vardır ki, (0 giine kadar) ne hIS"
Ur ^ z göm âstör ve ne de hisbir kulak duymuştur;»
« t a i n d lr Uittin bunlar?»
Wye s ^ u ^ ım d a , şöyle buyurdu:
i selâm v٠ n, yemek yediren, devam lı'O ras tu ta n , herkes uy.
tadaykra gree kalkıp namaz talan Mnıre isindir.»
«Buna kimin gücü yeter?»
«Size bu sözümü izah edeyim:
Müslüman karfeşine rastladığı zam an ona selâm veren veya alan
Mşl 1»1 selâm veraiştir.
^ u k ^ n ^ m u iyice - ta m s e y e m u h tas etm eden— doyuran, ye.
mek yediraılştlr.
Bamazan ayını ve her aydan da ü s .gün orus tu ta n , oruca deltam
etmiş sayılır.
Yatsı nam aa ile sabah nam azım cem âatle kılan, gecenin tümünü
—herkes uyhıda ikeu— namazla gesirmiş gibi oluTO buyurdu...
«insanlar uytaidayken» sözündeki «insanlar» dan m urat; yahudl,
n a ra n i ve mecusilerdir. (El-İhyâ) '

Pasartesi ile Perşembe günü oru‫ ؟‬tutmak mUstehabdır.


٠ A l^d ® (R A n h ü ):
«MfibftıUt ^nler oldugu İçin, Allahın Resûlü (sallâllahU aleyhi ve
- ) PazaıteU ve Pe^m te günleri oruç tutardı.»
ZtLHÎCCE’NİN ٠ N GÜNÜNÜ ORUÇLA GEÇtRMKLt 377

Bir hadisde:
«Cennet kapdarı. Pazartesi ile Perşembe günleri açılır.»
Diye vârid olmuştur.
Ebû Hiireyre (R.A.)’den:
Allah’ın Resûlü (sallâllahU alCylıi ve sellem) şöyle buyurdum
«Ameller Pazartesi ile Perşembe günü sunulur. Amelimin, ben
»ruçlu iken sunulmasını severim.» (et-TenvJr)

Zllhicce’nin on gününü oruçla geçirmek müstehabdır.


K itablann çoğunda bu ibare geçmektedir.
Buna söyle itiraz ediIebUir:
(<Bu aym onuncu günü, bayramdır. Bayramda ise oruç haramdır.
Öyleyse 0 günün orucu nasıl müste'hab olur? Eğer «Zllhiccmln ilk d ^
kuz ^inü>) dese idl, daha iyi ve isabetli olurdu.»
Bu itiraza söyle cevab vermek mümkündür:
«Ons’dan m urat, Zilhicce’nin ilk dokuz günü ile birlikte Zllka’de'.
nin son günüdür. Zilhicce’ye izâfesi ise tağlîb kabiUndendlr...
Şöyle de denilebilir:
Bundan murat, Zilhicce’nin on günüdür: ilk dokuz ^ n ü , bir de
tesrik in le rin d e n ^ n r a gelen i n . . . Y e in ü on gün yapar. (Fakat M.
rinC İ r ö s , daha d٠ ı ve daha, sağlamdır.)
Hz. Pey^mber (sallâllahü aleyhi ve sellem) bu^ıraustur*.
«Jçindeiiadet edilen in le rin Allah katinda en serimllri i d e c e ’•
nln on infidfir.
o 'o n i n d e n her bir İ n û n orucu bir senenin Olucuna denktir.
Her gecesinin kıyâmı da Kadir g r i n i n toyâjm (ib&detl. İhyâs») na
denktir.»
Diğer bir hadisde:
«O i n l e r f e yaprian ameller yediyiiz mlsUne kadar ‫؟‬.kar.»
Mye vârid olmuştur.
1 ’d - D e i (R.A.)’den:
« Z ic c e ’nin on in ü n ü oruçla, çok duâ yapmakla, çok İ B t .
etmekle ve çok sadaka vermkle -
378 ÇİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Çünkü Peygamberimiz Hz. M uhammed’in (saîâllahü aleyhi ve


sellem) şöyle buyurduğunu duydum:
،،On günün hayr-ü bereketinden m ahrum oJamn vay haline!»
Bilhassa dokuCTmcu gününü oruçla geçirmelisiniz, Çünkü ondaki
faziletler sayılmayacak kadar çottur.)) (el-Mesâbih)
e^Ravda’da söyle geçer;
«Kim bu on ^ n ü n oracunu tutarsa, Allalı ona on keram et İhsân
eder.
Ömrüne bereket verir, malını artırır.
‫ ؟‬oluk çoîugunu korur, kötülüklerini örter ve sevablarını kat kat
yapar.
Sekerât-1 m ertini kolaylaştırır, karanlıklarım aydınlatır ve miza-
mndaki sevablarını agır eyler.
Azabladan ^ ırtarır, derecelerini jdikseltir.»

M u h a r r . ayınm ilk on gününde oruç tu tm a k d a mUstehabdır.


‫ ؟‬ünWi bunlar da faziletli-vakitlerdendir. El-îhyâ'da böyle geçer.
Hz. Pegam ber (saliailahU aleyhi ve sellem) söyle buyum uslardır:
nKim Zflhicce’nin son ^iniinU ve M uharrem ’in ilk gününü oruçla
g ^ i r i ^ , ^ den ydı oraçla b itim is, gelecek yılı da oruçla ka^Jİamıs
olur.
Allah bunu, onun elli s ^ e lik giinahına keffaret yapar... (el-Ha-
lisa)

En d٠ u rivâyete göre, M uharrem ’in onuncu günü olan AsöregU-


nü tutulan oruç bir s^ıelik günaha keffarettir.
A b d u l bin Amr (R.A.)’den:
«Asflre ^ n ü oruç tu tan kisi, sene İçinde tutam adıgı orucu İdrâk
etmis olur.
O gün taaadduk eden kisi, sene İçinde kaçırdığı’ sadakaları telâfi
etmls olur.»
KatAde (R.A.)’dm :
Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki;
«Asfire gününün oracu bir yıllık (günaha) keffarettir...
»RAMAZAN» D E I İ L İ ; ..RAMAZAN AYI» dem eli 378

Jbni Abbas (R.A.) dedi ki:


«R^ûlüUah’ın (saUâUahii aleyhi ٢٠ sellem) Ramazan’dan s ı a
en üstün saydığı om ‫ ؟‬, Aşûre günü tutulan oruçtur.»

Hz. Peygamber’in (saliailahü aleyhi ٢e sellem) - I -


ra en ‫؟‬ok ora‫ ؟‬tu ttu ^ ı ay, Ça’ban ajn idi...
Hz. Âi§e (R. Anhâ) böyle demiştir.
Yine şöyle dedi:
«Resûlüllah’ın (sallâllahU aleyhi ٢e sellem) Ramazan’dan başka,
bir ay tam ora‫ ؟‬tu ttu ğ u n u görmedim.))
Ramazan’dan bir veya iki gün önce oru‫ ؟‬tutm acı.
Ama vird edindiği oraca tesadüf ^ erae başka...
Her h a fta birkaç gün oru‫ ؟‬tutan kisi, öbür hafta ajmı günlerde
ora‫ ؟‬tutm az, değîşik günlerde tutar.

Sonra, h i‫ ؟‬Mmse:
«Ramazan geldi. Ramazan gitti...» demdin.
Bazılanna göre, bu gibi sözler ağır ve kaba siteleri andınr.
Bazılan da şöyle dediler:
«Çünkü Ram azan Allah’ın isimlerinden biridir. O a hürmet etoek
gCTkir.»
Böyle diyeceğine şöyle desin:
«Ramazan ayı geldi.»
Çünkü bazi im am lara göre, «ay» lâfını zikretmeden «Ramazann’ı
zikretmek m ekruhtur.
Ama, «Ramazan’ı tuttum » kavlinde olduğu gibi, baska bir Ihtima.
li önleyecek karine varsa, başka. ٥ zaman mekrah olmaz.
İm âm Mâlik’în (rahımehullah) arkadaşları; .'karine bulunsun v ^
ya bulunmasın, bunun bu seMIde söyl٠ mesî mutlak sürette mekrah-
tur» dediler. (Çerhü’l-Meşârik)
38. ŞİB.ATÜ’L - İSLÂM (Sej^ d Alizâde)

Kimse .rucu vasletmez.


Ytoi, iW ^ ö n arasını iftarla a j ^ a d a n orucuna devam etmez.
Hz. P g a m b e r (sallâllahU aleyhi ve sellem) savm -1 vlsaii (hiç
bozmadan dwamlı oruç tutm ayı) nehy etm iştir.
Ç Ü İ bu. .s ö z l ü ğ e , bıkkınlığa ve diger tâ a t ve vecîbelere kar-
51 t a l ü ü l ü ğ e yol açar.
Et٠Ten٠ ’d٥ der kl^
«Alimler .bunda ihtilâf etmişlerdir.
B٥alarm a göre bu kesinlikle yasaktm.
B âalanna göre, nehy-i tenzih ile nehyedilmiştir.
Birinci göriiş d٠ ıdur.
Hattâ, g e c e le n aacık bir şey yerse, kerahet olm aktan çıkar.»

Emse aralıksız devamlı olarak oruç tutmaz.


Yâni, bayram ve teşrik günlerinden hâli olarak b ütün seneyi oruç-
la geçimez. Ç Ü İ bu da m etouhtur.
a z re t- i .m e r (R.A.). ResülUllah’a (saliailahU aleyhi ve sellem)
iu :
«Bütün yıh oruçla geçiren hakkında ne .buyurursunuz?»
٠0 ٠ne oruç tuttu ve ne de oruç bozdu» diye izah etti.
Yâni OTUÇ t u t m u ş gibi oldu.
Ç Ü İ tuttugu oruç Çari’in izni ile olmamıştır.
Böyle bir OTuçtan dolayı sCTab alamaz. (Şerhü’I-Mesâblh)
«Çcriıü’n.Nikaye»» de, (e!-Vâkiat)٠dan naklen der kl:
Kim. yasak günlerin haricinde hiç bozm adan oruca devam ederse,
baa h o c a la ıız a göre, m ^ ru h tu r.
Ç Ü İ P^gam ber AleyhisselAm visâl o n c u n u nehyetm iştir.
Bu husûsda şöyle bujuım uştur:
٠8 a ı- i ttsaiden (akşam iftar etmeden bir günü diger güne kata,
rak OTUÇtutmaMan) uzak durunl»
übû l i f e , i i k , Şâfii (rahım ehüm ullah) katm da m u h tar olan,
rnekrub olmamasıdır.
Onlara . e yukanda geçen iki hadisin te ’vüi şöyledir:
aYânî .yasak olan günlw Je de hiç I r a d a n tu tarsa...»
Y.LCULUKTA MEŞAKKATLE ORU‫ ؟‬TUTULMAZ 381

-- (rahımehullah) sözünde^ ( e d - ^ r ) sözüj yasak


günleri de İçine alarak senenin tüm günlerine hamJ^Urae, (tutmaz)
sözünün anlam ı açıktır.

Klgi, !«mazan ve kurban bayramlaruun birinci gönlerinde oruç


tutmaz.
Teşrik ^inlerinde de oruç tutmaz.
T ^ rik günleri. Kurban bayramının, birinci pintinden sonraki üç
gündür.
et-Teşrik: Eti kesip kurutm ak anlamına gelir.
Fakirler bu günlerde etleri kesip kuruttuklan İçin, bu günlere bu
isim verilmiştir.
Bu beş günde oruç tutm anm haram oldu^ında bütün lukah، ittt-
fak etmiştir.
Çünkü insanlar bu g ü n l^ .A U a h ’m misafiridirler.
Allah fatarlerin bu günlerde kurban etlerinden bol bol y e m d e n !
m urat etmiştir.
Sadaka-i fıtır (fitre) den fakirlerin b a ^ m g ö ^ ^ n d e iyi bir ha.
yat geçim elerini m urat etmişrir.
Oruç tutm am aktan (o gUnİCTde) zenginlere eşit o lm a l.n i da mu-
rat etmiştir.
Bu bakımdan, zengin - fakir bütün insanlara, 0 g ü n l^ e oruçtuk
mak yasaklanmıştır. (Hadis ş e r h L )

Yolculukta zahm et ve meşakkat İçinde oruç tutmaz.


Ancak, tSkat getirebilirse -ve a r k a d a ş la r ı da yük olmama. ٠ ra.
m an tutm asında bir sakınca y ^ u r .
HZ. Peygamber ( s a i i aleyhi ve sellem) seferde p a i p d u p
herkesin başına üşüştüğü bir adam görfü ve S(»du:
«Ne bu?»
«Oruçludur, ey Allah'm Rraûlü* d l e r .
«Böyl٩ rahm et ve nıeşakkatİCT ٠ ‫ ﺀ ى‬aeferte oruç - Mr A
takvüdan d٠ din٠ buyurtu.
382 ŞÎR 'A T^’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Hattâ.bazılan bu hadîsi delil gösterip, seferde ٠ru‫ ؟‬tutm anul câ-


iz .İmadıgını iddia ettiler.
Fakat ulemâ çoğunluğu seferde de oru‫ ؟‬tutm anın câiz olduğuna
kail olmuşladır.
. i s d e n m urat şudur:
Yasak olan zar - zor, zahmet ve m eşakkat İçinde, tâ k a t getiremez
bir halde orag tutm aktır.
Onun İçin Musannif (ttâkat getirebilirse ve arkadaşlarm a da Jrtik
olmazsa» 0 zaman tutar» dedi.
Arkadaşlarına y i olmak şöyle olur:
Kmdisi oraç tuter, arkadaşları tu tm a z : jdy ^ek leri m üşterek olur
ve ^ ı ^ i ğ i takdirde arkadaşları giig durum da kalırlar.
İşte böyle hallerde misafirin (yolcunun) orug tutm am ası efdaldır.
(Hulâsa)

Cum’a gönü tek olarak, ondan önce veya sonra, bir gün katmadan
oruç tutmaz.
Hadisde böyle varid olmuştur.
Yatoız c ı ^ 'a gününde orug tu tm an ın yasak olması, yahudilere

Bilindiği gibi, onlar tek olarak cum artesi gününe itib ar etmişİCT.
dir.
O ^ ü , fa٥ let ve ibftdettekım m dan diger günlerden ü stü n tut-
muşlarfı...
M irii bir göne îbâdeö haOT^erek yahudilere benzemememiz İçin,
özel olarak yalnız cum’a g i orug tutm am ız m ekruh olmuştur.
- et-Tayyibl bunun sebebini söyle agıklar:
Allah Cum’a ^ n ü n ü m ukaddre bir 'gün kılm ıştır. O rada yapılan
ibfidrtlerin fartleti tabii ki pek b ü y ü ttü r.
Allah’m kendi l ^ l i r l ^ ğ i ibâdetten baska herhangi b ir ibâdetin,
kullan tarafından !»lirlenmesi, katanda makbUl ve m ahböb sayılmaz.
Ama . r adak onıglanna veya virdine rastla rsa baska...
N i t ü m Peygamter A l e y h is s e l söyle buyurm uştur:
«Diğer geMleri bırafap da yalnız cum’a f e s i n i ihyAya
CUM'A GÜNÜ TEK OLARAK ORU‫ ؟‬TUTMAMALI 383

Diger g i e r d e oru‫ ؟‬tutmayıp da yalmz cum’a gönü ora‫ ؟‬tutma,


yı âdet edinmeyin.
Ancak kirinizin âdeti üzere tuttuğu oruca rastlama kagka...»
Meselâ, arkadaşıma kavuştuğum gün oru? tutacağım, diye bir
adakta bulunursa ve o gün de cum’aya rastlarsa, o zaman cum’a ^ tek
olarak geçirmesinde bir sakınca yoktur. (Çerhû’l-M^ârik)

Kimse, farz olan oruçtan başkasını, cumartesi günü tutmasın.


Yahudilere benzememek İçin, o gün oru? tutmak d٠ u sayılma-
mıçtır.
Çünkü, yukarıda da belirttiğimiz gibi, yahudiler 0 günü mukad-
des sayarlar.
Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem) buyurmuştur:
،،Allah'ın size fai'z kıldığından başka olan orucu cumartesi g i
Szel olarak tutm ayın.
Üzüm kabuğundan veya ağaç kökünden başka bir sey bulamazsa,
nız bunları ç i ^ y i n de yine o gün onıçlu o lm a n .»
[(Allah’ın size farz kıldığı...» kavli, farzoruçlan, adakoru 5İan٠kef-
faret oruçlan ve kazâsı lâzım gelen oruçlan da İçine alır.
Virde veya m ü e ^ e d sünnete rastlayan onıçlar da ayni anlamda,
dır.
Arefe günü cumartesiye rastlaması gibi.'
Aşüre günü veya Dâvud Aleyhisselâm’m orucunun cumartesiye
rastlaması gibi...
İşte bu oraçları da o gün tutm ak mekruh değildir.
Sonra ulem â çoğunluğu «yalnız cum'a günü tek olarak oruç tut-
m anin nehyedilmesi, tenzihi nehiydir, tahrimi nehiy d e ld ir» d i y ^
bunda fikir tairli٠ ne varm ı^ardır.

Ram azan'dan kalm a orucun Zilhicce'nin on günlerinde kazft edil-


mesi mUstehah olmaz.
(e t.^ ıh fe )’nin şerhinden:
M U st^ab olan. Ramazan onıcunun kazâsını f i , -
tir.
384 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM ( S e j^ d AlizÂde)

Ç İ Ü Ramazan .rucunu' kazâ eden, ister ardı ardm a tutar, Is.


terse peyde^ey tutar.
Hepsini b ir d ^ tutarak kazâ etmesi gerekmez.
L&kin bir a . önce to rç tan kurtulm ak İçin fasılasız tutm ak efdal-
dır.

Nafile O lc u n u tu ta n kimse, başka biri tara fın d a n yemege davet


^ d . zaman, OTUçlu olduğunu kendisine bildinlikten sonra, İcâbet
eder.
Stmra m lara duâ eder.
B i d e toyle vfirid olmuştur.
Tabii ev sahibi onun y e m e m ^ d r a rahatsız olmaz da, yalmzonun
da b a a r bulunmasından hoşlamraa bu m ^ .e le böj^l^ir.
Ev sahibi y ı e s i İçin ısrar ^ e rs e , b u takdirde, eger kendisine ka-
zâ r tm ^ İçin ^ivenl varta, OTUCU toKar ve onlarla birlikte yemek yer.
Şâyet kazâ etmeye güveni yoksa bozmaz. (Şerhü'1-Vikaye)
Nafile orucunu bMan kimse, yerine bir g ü n kazâ eder.
Zira Pey^m ber Aleyhisselâm şöyle hujm rm uştur:
oKim kardeşinin hakfa (b atin ) İçin (nAtile) orucunu l w z a ^
kendisi ifin bin günlük oruç'sevabı yazıbr.
Kim de o'l»zdu^ı ^ in ü başka bir g ö n kazâ ederae, kendisi içinlki
bin ^inliik sevab yaalır.» (el-Vâklât)
Bîr kavml ziyarrt «lerse, yahut kendisi onları m isafir «lerse.
lann izni olmadan nâüle Orilcu tutm asm .
Çünkü tmlarm, kendi, ü z e n d e h a k la n vardır.
Eger nafile orilcu kendisini yOrup bitab' düşürürse jdne onıcunu
^ r . günü ^ n ü n e kazâ eder.
Ama i^üraüz biKmak câiz d e l d i r .
(Arkadaşlarımızdan Ebû Bekr er-Rüzî böyle dedi.)
İmâm Ebû HanUe 6‫ اإ‬Ebü Yusuf’a (rahım ehum ellah) göre, özür-
8ÛZ dahi olsa ^ b l l i r ; nasılsa geride kazâsı vardır.
« . Z a h i d e der kl:
«Bu, eger ^ i d e n önce olursa, câiz olur. Zevâlden sonra ise, boz-
maz.
KADtR GECESİ ÇOK K lY I T L t VE DEÖBRLtDİR 388

Ancak !»zm am akta anne-babanın veya oyardan birinin hakki ba-


his konusu ise başka...» ( ^ h ii'tT u h f e vel-VIkaye)

Ramazanın son on gününde i’i â f a giımd، de s O ı e t t e i .


O on giinde kişi nefsi ile mücadele ^ e r...
Kadir gecesinin ihyâsı da o san on güne 1‫ب ﺀ أ آ س‬ 1‫ل‬.
Bu geceye Kadir gecesi d e n m e lin »bebl. çok l a p e t li ve
11 bir gece oluşandandır.
Yahut bütün muhkem işlerin 0 gece takdir ve tâ ^ n rtlUşlnden-
dir.
Çünkü gelmek seneye kadar neler olacagmı Allah meleklere geı ٠
cede bildimCktedlr.
Nitekim Duhan sûresinde bu husus söyle telirtllmistir:

/ ٠..‫ رم‬٠
٠
>‫ا‬ ‫ا‬ ;‫ا ي‬
،،(٠ bir gecedir kl) her hitoetB İş. - a ^ l r..
٠ ٠

Kadir gecesi, Bamazan’m jdrmiyedincl gününün g^mral ile


Birçok hadîslerde böyle vArid olmuştur.
Onun İçin, (yirmi aitıjn jdrmi yediye b a ^ la a . gecede) kişi dik.
'katil ve uyanık olmalıdır.
O gece yapacağı duânın ç^ünluğunu afv-ve mağfiret dilemek teş•
kil etoelidir.
Hz. Âişe’den (R. AnhA):
— D e l ki.-
«Ey Allah'ın R^ülü! Kadir gecesini İdrâk edersem, ne d l ^ m ٠
gw«le?»

٠‫\ﻛﻌﺖ ﻗﺎﺋﻔ ﺺ‬
(AllahUmme Innete afilvvün, tühıbM l afv٩fa’ttt annJ)
386 ŞIR’ATU’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

« ( A İ ’m ! Sen ‫؟‬ok allodicîsin, K eıim ’sin, atfetm ey‫ ؛‬severein; 1‫ﺧﻞ‬


ni attetî) de» bu^jrdu...
Denildi ki:
«Kadir gecesi. Ramazan ayının son günündeki tek günlerde ara-
nır.»
٠ günleri şöyle sıralayabiliriz:
21, 23, 25, 27, 29.
Bu, ‫؟‬o g u n l u ^ göriişüdür.
İmâm §âliî (rabımehullah) der ki:
«Bence en kuvvetli rivayetler. K adir gecesinin yirm i birinci gece
olduğunu göstermektedir.» (Şerhü'l-Mesâbih)
Ebû H ^ e ’den:
«Kadir gMesi her Ramazan’da yer değiştirir. Bâzen öne geçer‫ ؛‬bâ-
zen sona kalır.»
Ebû Yûsuf ve Mubammed’den:
«٠ , muajven gecededir. Fakat hangi gece oldugu bilinmemekte-
dir.»
i Hanife’den (rahimehullah) yapılan diger rivâyete göre: Kadir
gecesi yer d e ş tirir ; Bazen Ram azan'da olur, bâzen de Ramazan di-
Şindaki. aylarda olur.
ÇerbUn-Nikaye’de bu mes’ele böyle anlatılm ıştır.
Mişkâtü’M â r ’dan:
§eyb Ebü’!-Hasen el-Horasani dedi ki:
«Âkıl.bâliğ olduğum günden beri K adir gecesini k a t’iyyen geçir-
m ^im :
Ramazan’m ilk günü Pazar’a rastladıgm da K adir gecesi yirmi d ^
kuzuncu gMeye rastlamıştır.
Pazartesi gönüne rastladıgı zaman. K adir gecesi yirm i birinci ge-
cesine‫؛‬
Salı’ya t^ a d ü f ettigi zam an K adir gttiesi yirm i yedinci gecesine:
Ç a ^ m b a ^ n ü n e rastladıgı zam an ondokuzuncu gecesine;
P a p b e gönüne rastladığında yirm i teşin c i gecraine;
Cum’aya rastladığında ise K adir gecesi onyedinci gecesine;
Cumartesi gönüne traadüf ettigi zam an K adir g«îesi Ramazan’m
yinoi üçöncü gecesine t« a d ü f etm iştir...»
RAMAZANIN SONUNDA I.TIKAFA G i l I D I R 38T

Ki§î Ramazan dışmda — nalJIe olsun, vâcîb o J s u n - ‫ ئ‬،‫ﺀ ^ ﻻ‬٠ ü


J٤âfa girmez.
Ancak oru? tu tarsa ba§ka...
Bu görü§ Eb۵ Hanife’ye (raüımehullah) gör^lr.
Çünkü ٠٠ nâtfile olsun vAcib olsun, 1’tikâfta orucu ,a rt k ^ u , -
tur...
Ebû Hanife (ralumehullaJı) §u hadîs-1 ,erili delil gW teml^ir:
«Oruçsuz 1’tikâJ olmaz!»
Ebû Yûsuf ile Muhammed şöyle dediler:
«Oru‫ ؟‬ancak vâcib olan 1’tikâfta ^ rttır . Yâni İtlkâfı adarsa
yahut şöyle diyerek şarta bağlarsa: «Aybaşı gelince birkaç gön l’ükâfa
^ r e c e ^ » İşte o zam an toyle bir 1’tikâf İçin omç ,arttır.
Nâfile itik â fa gelince.. Onda oruç şart d٠ dlr٠»
Bu sebebledir ki, Eb٥ Hanife (rahımehullah) ,uiddiadabulunmu,.
tur:
«Mutlak i’tlk âftan rai az müddeü: bir gündür. ٠ünWi b lrg ü n d .
az bir zaman İçin oru? düşünülranra.»
^ â m Muhammed:
((Bir saat bile 1’tlkâfa girilebilir...»
Ebû Yûsuf’a (rahımehullah) göre, bir saatten fazla bir sûre kâö
gelir...
FUru’ kitablannda böylece anlatılmıştır.
1’tikâfın ,eMlni '((Mescide Gidişin Âdâbı» bahsinde anlatmıştık.
Oraya bakılmalıdır.
Musannif (rahımehullah) ((Ramazan ayının dışında» kaydınık‫ ؟‬.
muştur: Çünkü Ramazan’da l’tikftf ancak oruç tutulduğu zaman d٥-
,üntileblllr. Bu gayet açıttır.
Erkekler İçin, 1’tikûf - İ ç i n d e birkaç v attt cemftatle namaz talin-
sa bile— c٠ û at mescidinde olur.
Ebfi Hanife’ye (rahımehullah) göre, mutlaka, beş v a t t t :
mâatle talınan mescid olmalıdır.
Draildi t t:
«Ebû Hanife bununla küçük mrecidleri k a a d r t m . . rjMniiftft ٠
ğll...
388 ŞIR ATÜX - İSLÂM (Seyj^d Alizâde)
٠

- büyük camilerde (be§ vakit nam az cemâatle kılınmazsa bi-


le) i'tîkâf etmek câizdir.»
I d ı İmâm der ki:
«Beş vaMt cemâatle namaz klim an camide i’tîkâfa giraıek efdal.
dır. .B٠ le .toazsa, -kendi mescidinde İ’tlküfa girmesi, d ışan ‫ ؟‬ıkmaya
muhtaç .imaması İçin, daha efdaldır.»
Ebû Tâsul’un (rahım٠ ullah) fikri:
«Vâcib olan i'tikâflarda camiden başkasında CÜİZ olmaz. Ama nafi-
le İtikâf raminin ^ ^ is i n d e c âl^ ir.» ( ^ h ü ’!-Vikaye)

c ٠ âati kalabalık olan camide itlk â f a ginnek efdaldır. Z â h l ^ ü k


akla gelen budur.
Sonra, efdaliyet v‫ ؟‬büyüklük, rütbe bakım ından da olabilir.
NiteMm (Hulâsatü’l-Fetevâ)’٠da söyle kaydedilmiştir:
«!.tikâf bakımmdan en efdal olan, Mescid-i H aram ’dır.
Sonra Resûlüllah’ın (sallâllahü. aleyhi ve sellem) M aline'dekimes-
cidi..
^ a da Bej^-i Makdis..
Daha.sonra, c ş â a t i kalabalık olan cam iler...»

Zikir etmek ve h a ra m la n a n kendini çökmek i m d a , İ’tikâfa gl-


ren kimse meleklere benzemeye niyyet eder.
Ramazan b a y ta ı ıd a , nam aza çıkm adan önce fitreyi verir.
Çünkü Ramazan bayramında m üstehab olan: nam azdan önce ye-
mek y ^ ^ r .
Onun İçin, faMre fitrejd nam azdan önce verir; ki, venJigi fitreden
ra h a ia fa y d a la ib i.
Bayram g l t o d r a önce f itre -v e rire e , n e sU rrtle oluraa olsun, câ-
İz ^ ut.
Ram aran ayı çıktıktan «m ra, itk a t ve ibfidet lAbında, müsbet an-
lamda k e ü n d e Wr değişme tdmuş m u, olmamış m ı bir baksm:
٠ » kendisinde bir degişme varsa, ibâdete ve ta a te şevki artmış.
F Î T R E İ BAYRAM NAMAZINDAN ÖNCE YBR٠ I٠٤ 88.

saj bilkin ki, ibâdetleri kabul edilmiş ve rahmete nail olmuştur. Buna
sevinsin.
Yok, böyle bir sey hissetnUorsa; bUsin ki, yaptığı ibâdetler, t u t
tuğu Olu‫ ؟‬kabUIe şâyân o lm u ş tır . ^ılm ustur ama, gereken awabı
alamamıstır.
Haberlerde böyle vârid olmuştur.

o|o■■ — ~
Hac
t«l&wî vazifelerden birisi de, m ali ve bedeni cihetten, Beyt-1 Şerife
yol bulabilen Mmsrain, Beyt-İ Haram ’ı ziyaret etmesidir.
, ،،Beyti Haram» denm esinin sebebi şudur:
Orada savaşmak, orada vuruşm ak haram dır.
Bu b e^ e Kâ’be denmrainin sebebi ise şudur:
K&’be k e l e s i «küûb» kökünden türem edir. Bu, nüşûz anlamın-
dadır.'
Nüşûz, . s e k demektir. Y e d e n ırak ve yüksek o ld u ^ ı İşin bu adi
a l m ı . . «Biraz da m urabba’ (dörtgen) olduğu İşin bu adi almıştır))
dlyraler de var... (Çerhü’l-Kermanî)
Evet, hac ancak: CTinden ç i l ğ ı andan itibaren, dönUnceye kadar,
50)uk٠şwugunun ve hizm rtşilerinin nafakasını te ’m in ettikten ve her
türlû !»rçlannı da verdikten sonra, kendisini B e y ti Ş e l ’e ulaştırıp
geri kadar y e te e k bir m ebiaga sahib ve m âlik olanlara
f a ^ ı r . Yrtun da güven İşinde olması lâzımdır.
İşte ây^ı-i k ^ ^ e g ^ e n (İstitâat)’m anlam ı budur.

Haccm fazileti:
Bir kerre hacca gitmek, Allah yolunda jdrmi kere savaşmaktan
afdaldır.
Hadisde vârid olmuştur:
- 1 S ^ f ’i ziyaret edin. Çünkü hac, suyun kirleri yıkayıp gi^
d i ğ i gibi, günahları yıkayıp giderir.»
thyâ’da zifaülmiştir:
«Allah’ın Rw٥ lü (sallAllahU aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar-
dır‫؛‬
«Kim b e ^ z iy a ^ edip cima’ etmez ve fısk u fiicArda bulunmazsa,
٠ ‫ ﺳ ﻌ ﻪ‬٠ ,kendini d o ^ u d u ^ günde oldugu gibi günahlarından şikar.»
AREFE GÜNÜ ŞEYTAN ‫ ؟‬. K OFKElSNIR 331

Yine şöyle bujnırmuştur:


«Arefe günü kadar, hiçbir şey şeytânı küçük düşürmemiştir, onu
ftfkelendirmemiştir.»
Çünkü ٠ gün rahm etin indiğini, herkesin bagışlandıgmı görünce
ne yapacağım şaşırır.
Günahlar İçinde öyle günahlar vardır ki, Arafat’taki vakfe ile ba.
gışlanır.
Hadisde vârid .Im uştur:
«Arafat’ta vakfeye durup, köldisini Allah’ın b ağ ışlam adı^ sanan
kimseden daha günahkâr kimse olamaz!»

Hac’da sünnet (usûl) olan; yola riyâsız çıkmak, (yüni tem bir ih.
lâs İçinde çıkmaya niyyet etmek), her türlü riyâdan uzak dumak,yol-
da ve orada heiai para harcamaktır.
Hz. Peygamber (saüâllahü aleyhi ve sellem) bujmmuştur:
.«Kim helalinden kazandığı bir para Ue hacca giderae, a t t . her
adim kaı^ıliğında Allah ona yetmiş sevab yazar, yetmiş giinahmı ٥٥٠
şer ve yetmiş derecesini de yükseltir.» (el-Hülisa)

Son derece heiai bir para ile hac .yapmak istediği zaman (ge^O T
meblâğı bulamazsa) ödünç alır.
Sonra borcunu m alından öder. (âunyetü’l-Fetevâ)
B d h ’li Ebü’l-Kasım el-Hâkîm hakkmda anlatttlar:
O, sultanin v erd ig hibejd alınlı.
ihtiyaçlarım karşılam ak İçin radan ^ ü n ‫ ؟‬pate a^lırdı.
Aldığı b a ğ ışla d an da borçlannı Merdi.
Ebû Yûsuf’dan (rahım ehullah):
«İşte bu gibi mes’elelede Ebû Hanife’nin (rahımehullah) cevabi
budur...» (HezânetU’l-Fetevâ)

^ c a r e t yapmak v ^ a dUnyahk elde etmek İçin oraya gitmea. Bu


gibi şeyleri o m u k a d d ra .ib ü d . kanştırmaz.
3.2 ŞIR’ATÜ'L - İSLÂM (S ey ^ d Alizâde)

B٠r٠Iarı varsa öder. Haksızlıklar -yapmışsa helâllaşır. Hasımlan-


mn gönlünü alır.... G ü n c e y e kadar, üzerine nafakası lâzım gelenle-
rin nafakasını t ^ n eder. Yanında em anetler varsa .n la n da verir
(de öyle Hac yolculuğıma çıkar.)

Bütün g ü n a h l a r ı İhlâs İçinde tevbe eder, sanki dünyadan âhire-


te ^ ü y ٠rmu§ gibi bir halde güzel güzel amellere sarılır.
N ^ e ^ tig in i, muazzam bir yeri ziyaret ettiğini, bu ziyareti ve
amöi ile kimi kasdettigini de iyiden iyiye düşünür.
Tabii ki ٠, bütün gizli hallere kemaliyle vukufu .la n Allah’m n.
m ıtu î ^ r . Buna göre, yapacak oldugu amellerde m uhlis olur.
Bir adam Fudayl’e (rahımehullah) dedi ki:
- Ben Mekke’ye gitmeğe niyetlendim. B ana bazı tavsiyelerde bu.
lunur musun?
«Kollarmı Siva! Nereye ve kime gittiğine dikkat et» dedi ve ba-
J^ldı... Onu gören adam, hemen yere yığıldı ve öldü... (Halisâtu’I-Ha-
kalk)

Eğer 0‫ ﺀس‬yeteree, kölesine ve ‫؟‬w u k lan n a_ d a hac y a p tın r ve se-


vatani yalnız A lla h ta , ^ e r .
I yolcu lu ğ ıd a arkadaşları ve b ü tü n m ü ’m inlerle iyi geçinir,
kavga etmez ve güriütü ‫؟‬ıkarnıaz.
Kardeşleri ile v^ alaşır. Hanım m dan, çocuğundan ve vatanmdan
^ o ra d a bulundu^! sürece— k a lte n ilgisini keser.
Hz. P e y ^ m ^ n (saliailahU aleyhi ve sellem) hadislerinden birin-
de a r i d olmuştur:
«Hac i ki, m uhtaç olmayasınız. Yolculuk yapın ki, sıhhate ka.
TOsasmızJ Ben diğer miBetlere k a ^ ı sizinle iftih a r ederim.»
Hazıet*i Ömer’den (R.A.):
«Hac ile umre arasına dikkat edin. H er ikisi de ateşin demirin pa-
sını yak ettiği gM , fakirliği ve . a h l a n yok d e rle r.»
- H d l a h (saltallahü aleyhi ve sellem) bujnırdu:
«Hae, «nginBkieî rina da tokirllkle m uahede etti.»
HAC Y.LCULUÖUNDA MÜTEVAZİ GİYİNMELtDİR 393

Devesinin üzerine mahmil koyup süslemez.


Çünkü haccın âdabından biri de nom al yük devesiyle yola çık-
maktır. Malunile gelince, ondan kaçınmalıdır.
Devesindeki bir özürden korkarsa. 0 zaman başka.',.
İmâm (rahımehullalı) der ki:
((Bunda iki anlam vardır;
Biri devenin jmkünü hafifletmektir. Çünkü mahmil deveye eriyet
verir. İkincisi ise, gösterişten kaçınmaktır.
HZ. Peygam ter (sallâllahU aleyhi ve sellem) üstünde dört I h ı
değerinde bir kadif'e bulunan bir devenin üstüne b ln ^ k hac etmiştir.
Herkesin hedjdni (kurbânını) ve şemailini rahatça görebilmMl
İçin devesinin üstünde tavâf etmiş, şöyle buyurmuştur:
«Hac menâsikinizi, benden alıp öğrenin!»
Bazılarına göre, bu mahmilleri Yusuf e!-Haccâc ihdas etti. ٠ za-
manin alimleri bunu h ^ karşılamıyorlardı.
Sttfyan es-Sevri anlatıyor:
«F arstan KUfe’ye d ^ r u hacca gitmek üzere yola koyuldum; yol.
da rastladığım insanlarm hemen h e ^ i süslü h akanlara binmiş gidi,
yorlardı.»
Deve semeri üzerinde kubbe yapılmaz. Bu da mütekebbir olan
kimselerin t a k m i a n tavırlandır.

Hacca giderken son derece miitevazi giyinir. Zengin ve reJah İçin,


de ya‫ف‬ıyan‫ل‬ar gibi giyinin«.
Çünkü yukanda ztoetmiştik; Allah'ın Resûlû (Mliauahtt aleyhi
ve sellem) son derMe mutevazi bir kıyafetle hacca gitmiştir...
fimi Ömer (R.A.) hacılann ihdas ettikleri lüks blneklCTi ve
fetleri gOriince şöyle derdi:
«Hacılar az, kafileler çok!»
Sonra bir ara gözleri muteva^ bir . i d e , çul u d in d e .urm uş
g ld ^ bir fakir hacı adayına ilişince şöyle d ^ l:
«٤ 5te hacılann en iyisi!»
394 ŞİR’ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Hayvanin üzerinde uyumaz; zikir ve teşbihle m eşgul olur.


Çünkü haj^anın üstünde uyumak, hem h a k a n a ağırlık Verir,
hem de gaflettir.

Hayvanin sür’aü i gitmesi, sırtındaki yaradan olabilir. Onun İçin,


ona l ü m ı d a n fazla yüklem «. Arada Sirada üstünden iner. BOylece
kiraladığı Kmseleri sevindirir. (Eğer onu bazı kimselerden kiralamış-
sa.) Kendi mülkü ise, bu takdirde hayvanini ra h a ta kavuşturm uş olur.

Günah işlerden, bilhassa terbiyesiz söz ve davranışlardan şiddetle


uzakdunır...
Tttbiyesiz söz ve davramslar İçinde kadınlardan bahsetmez, cima’-
dan söz etmez.
Ç Ü İ bu gibi söz ve davranışlar, insani sakıncalı olan İşlere iter;
sakmcalı şeylere iten s٥y de m ahzurludur...
S ü^ân (rahımehullah) d ^ i kl:
«Kim citea. ederse, haccı fâsid olur.»
e l l i ’ten:
«Cima’ ederse haccı fâsid olur. M ünakaşa ve m ücâdele ederae fâ-
sid olmaz. Çünkü cima’,,ihram a bürünenlere yasaktır.»

Hac yeJunda üstüne başına dikkat etmez, saçlan dağınık ve k٠-


- .hır.
Yâni (jmkanda da anlattığımız gibi) fazla süslenmeye itibar et.
mez. Dağınık ve p e r ip halde olmajn, süslü-püslü olmaya tercih eder.
Ç Ü İ fazla süslenmek övünmeye, böbürl٠ ıeye yol açar. Kendi-
‫ س‬i « , miskinfer ve bilhassa salihler jsaffmdan çıkarır.
Hz. P eygıb ar (saliailahû aleyhi ve sellem) Pudüle bin Ubeyd (R.
A٠) ’in rivâyrt ettiği hadisde, hac. bojnınca traş olmamayı, kılıkta da-
ğınık olmayı emretmiştir.
Yine hatode vârid olmuştur:
٠ ٥ cı٠ i başı perisan olan Wms«Jirî»
Allah buyurar:
«Ziya^ilerime bakınızj uzak yollardan, saçlan birtirine karışmış
vaziyette bana ^taislerl»
HAC YOLUNDA O L ^ K BIR g a n im e t t ir 3‫ه‬5

Yine Allah Hac sûresinde bujnjrmuştur:


«Son kirlerini gidereinler.»
Buradaki «kirler»den murat, saçların birbirine karışması, vücü-
dun kirlenmesi, tırnakların uzaması gibi ‫؟‬eylerdir.
İşte, sonra bunlar giderilir.
Hidâye’nin şerhi olan Kitâye’de şöyle der:
«eş-§ais: Uzun zaman saçlarm taranmaması ve yağlanmaması,
dır...»

Hac yolunda ölmeyi bir ganimet bilir.


Çünkü kıyâmete kadar bunun sevabı ona yazılır...
Hz. P e y g a m te d ra (sallâllahU aleyhi ve s e ll^ ) rivAyet edilmiştir:
«Kim Mekke yolnnda (giderken veya gelirken) ölüise, Allah t٥m
geçmiş ^ in a b la n n ı a ^ ^ c r .
Ona amel defteri sunulmaz.
Ona mfean kuralmaz.
Hesaba ‫؟‬ekilmeden ve azâb yiizfi görmeden doğro cennete girer.»
Bir gazi ve bir um re y a p kişi yolda vefAt ederse, onlarm da se.
vabı kıyAmete kadar yazılır...

Evinden çıkıp m ikata (ihram ^jdlen yere) gelince, kadar, ranki


ihram iç in d e ^ iş gibi davranır.
Mikat, ResülUllah’ın (sallAllahti aleyhi ve sellem) (her ülkeden
gelenler İçin) tAyin ettiği b ^ yerdir. (O yerlere geldiklerinde ihrama
biirilnürler).
Bu husustaki tafsilAt fıkıh kitablarmdadır...

Evet, evinden çılap ihram giymeği yere varıncaya kadar sanki Ih-
ramdajmns gibi davranır.
Dinin haram kıldığı şeylerden, münakaşa ve mücadeleden kaçınır.
Husûm et ve dargınhğa -sebebict verMek her türlü davranıştan
uzak durur.
R٠ ûlüllah (sallAllahü aleyhi ve sellem) hac yolunda ve - jrU'
3 .6 ŞÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

muşak ve güzel konuşmayı‫ ؛‬yemek yedirmekle birlikte m ebrûr olan


haccm şianndan kılmıştır...
ikide bir m ünakaşa ve mücadeleye kalkışmak, tabii ki güTOİ ko.
nuşma &dâbma aykındır.

Arkadaşlarına fazla itiraz etmez, onlarla yol boyunca ijd geçinir..


Hüsn-ü a h la tta n ajnnlmaz.
Hüsn-ü ahlâk, yalnız eziyet etm ekten kaçınm ak demek değildir.
A ^ zamanda başkalannın ezâsına da sabır ve taham m ül göster-
mettir..,.
Sefere «sefer» denilmesi, yolda kimin ne olduğunu m eydana çıkar-
masındandır.
Bir kimse, HZ. Ömer (R.A.)'e bir adam ı över. Hz. Ömer (R.A.) ona:
«Onunla yolculuk yaptm mı?» diye aırar.
«Hajnr!» deyince‫؛‬
«O zaman sen onu tanımıyorsun!» der-

Bâtıl ve boş bir işe dalmaz.


Kötü harekette bulunmaz.
HZ. M uham m ^ M ustafa'nm (sallâllahü aleyhi ve sellem) kabrini
ziyaret etmeyi nijyet eder.
Çünkü onun kabrini ziyaret etmek, onu sağlığında ziyaret e tm ^
^bidir.
Aynca, kıyâmette onun sefâatine nail olm asını saglar.
Allah'ın R ^ l ü (sallâllahU aleyhi ve sellem) buyurm uştur:
«ffim' b a ıi vefatımdan sonra ziyaret cderee, sanki beni hayatımda
ziyaret etmiş gibi olur.»
Yine şöyle buyunnuştur;
«Bütün gayesi beni ziyaret etm ek olan-kîşi, r i y a l i m e geldiği za١
man mutlaka Allah'beni ona şefâatçi yapar.»
Enes Wn Mâlik (R.A.)'den:
Bz. P e y g ı b e r (saliailahü aleyhi ve sellem) buyurdular., ki:
«Kim beni Medine'de, sevab fimid ederek ziyaret ederse, kıyamet
^ ö n d e dvanm da olur. Ona şefaatçi olurum ‫؛‬
ŞEYTAN, HZ. PEYGAJffiERTN KILIĞINA GffiEMEZ 3.7

Kim ‫ ﺀه‬haremeynde ölürse, fayâmet gfittünde emniyet İçinde olan,


lardan olur.» (el-Hâüsa)
Bir b ^ e v î ResûlUllah.m (saliailahû aleyhi ve sellem) kabrine ge.
lir ve şöyle duâ -eder:
«Allah’ımı Sen cvgilllerin kabri başında köleİCTin ‫ ﺳ ﺔ‬edilmesini
emrettin.
İşte burada yatan senin sevgilin!
Ben de s n i n kOleniml
§11 halde, sevgilinin kabri başmda ne olur beni at^ ten i eti...»
Kendisine şöyle nida edildi:
«Seni mi yalnız?
Sevgilimin kabri başmda tüm ^hlûkala âzâd etmemi dUemdiy•
din:
Haydi git bedevi, âaâd ettik (Cehenn^’dm) saıi!.
Ebû Abdullah et-TerâiIi’nin şöyle d ^ ğ i nakledilir:
- Medine’ye girdim, ‫ ؟‬ok acık٠ tım.
ResûlUllah’ın kabrini ziyaret ettim.
Ona ve şeyheynine (EbUbekir ile Ömer’e) (R. AnhOmk) selim var*
dim. Dedim ki:
«Ey A llah'm Resûlü! Sana geldim; sok açım. Allah’ın blldl٠ nl ne
saklayajnm, yiyecek hiçbir şeyim yok. BU gece senin konuğunum.»
Tam 0 anda uykum geldi, uyudum.
Rü’yâm da Allah’ın Resûlü ( s a l l l l i aleyhi ve sellem) bana bir
ekmek verdi; yansm ı yedim.'
Uyanınca diğer yarısını elimde gördüm.
O anda R ^ û lü llah ’ın (salllliahü aleyhi ve sdlem) şu m üblr^، 8Ö٠
zünün tahakkukuna inandım:
«Rü’yâda beni gören, beni gerçekten görmüştür, zira ‫ص‬- be.
nim kıhgıma giremez. Yanımda da bnlımmnaz.»
Sonra kulağım a gelen şu sesle irkildim:
«Ey Ebû Abdullah! Kabrimi ziya^ ed«i mutlaka Allah b ı la . ٠٥ ٠ ٠

Y ann kıyamette de şrfâatlme nlll' olur.» (CT.Ravda)


388 ŞtR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid AJizâde)

Y٠lda çok teJbiye getirir.


«Telbiye» şudur:

«Buyur AUab’un, buyur, buyurl


٠ rta m yuktur, buyur:
٤

Şiibbesiz hamd. n ‫؛‬٠met söUndir. MiiJk de senJndir.


Senin seriMn y٠ttu r.٠>
vadilere indikçe, tepelere çıktıkça hep bunu söyler. B u n ^ la . Al-
lah in h i İbrahim'in dilindeki çağrısına icabet etUıiş olur.
ftırahim Aleyhisselam Kâbe'yi yaptığı zam an şöyle nida etnUşti:
a D Ş ، k a t Ü Kabbiniz sizin İçin bir beyt yapm ıştır; h a y . onu a .
yaret fin iz i»
ibni Abbas (R.A.)’in şöyle d«Jiği rivayet edilm iştir:
Nuh Aleyhisseiam’m tufanından sonra, kavm i batm ıştı.
Mgeklerin yaptıklan .beyt-i m a’m û r kaldırılm ıştı.
Adem Aleyhisseiam-da (bir rivayete göre) altıncı k a t gökteydi,
ftrahim Al٠ hisseiâm’a gelip Beyt-i Ma’m ü r'u n tem elleri üzerine
bir bina insa. etmesi em r^ilm i’ş ti.
- A le y h is s e l oraya gidince bir şey göremedi.
Onun yeri telli değildi.
S o ı Allah, (raa) Beyt-i H i n ’m büyüklüğünce bir bulut gön-
d ^ .
O bulutun başı ve dili vaıdı. Şöyle konuştu:
«İşte tenim seklimde, sn bulunduğum yerde b ir bina kur!»
İbrahim Aleyhisselam ona bakarak onun şeklinde Kabe'yi yaptı:
bir hafta rtrafında döndükten sonra Allah ona su n u vahyetti:
«insanlara haccı İlân et:» (Hac süresi)
Bu emri alınca Cebeli Ebî Kubeys’in tepesine çıkıp ^y le. seslendi:
«Mkkat edinl Allah slrin. İçin bir ev insa etmiştir. Sire onu riya*
ret etmenizi Murediyur, (haydi gelin) onu ziyaret edin:»
AUfth onun sesini her ta ra fa ulaştırdı: b ısa n , cin, dağ, tas, kara
ve deniz hiçbir şey kalmadı. H ^ s ln e Allah onun ‫ ؟‬ağrısını u la s tır ..
İC YOLUNDA Y Ü R Ü IK , BİNMEKTEN FAZİLETLİPtR 399

.n u n bu ‫؟‬ağrısına, daha babalarının sulblerinde iken, hac yapma-


lan takdir edilmiş .la n kişiler, yapacakları hac a d lin c e , (bir, iki
ya birka‫ ؟‬kere) «buyur, buyur!» diye cevab verdiler.
Rivâyet olunduğuna göre, İbrahim Aleyhisselâm bu çağrının so-
nunda (lebbeyk, a l l i m m e lebbeyk!)’! 0 kadar ^ k duydu w, kalbi hfr
yecanlandı, akil haj^etler İçinde kaldı ve nihayet şu n iy â ^ a bulundu:
«İlâhî, şu seslerini duyduklarım kim lerfir acaba?»
Allah bujnırdu:
،،Onlar, üm m etlerin en hayırlısı olan Muhammed üm m etidir‫»؛‬
«Nasıl, acaba ben onlara ziyafet verebUir miyim?»
«Bir avu‫ ؟‬k âîu r al ve onlan ağırla‫»؛‬
Bunun üzerine İbrahim Aleyhisselâm bir avuç kâfur aldr
Onu ijdce inceltip yum uşattı.
Sonra Cebel-i Ebî Kubeys’e çıkıp attı.
Allah bir rüzgâr gönderdi.
O rüzgâr onu alıp doğu ve batiya taşıdı.
Ondan nereye bir zerre düştü ise, Allah o yeri tuzluk yaptı.
İşte yemeklerimizdeki tuz İbrahim A l e y i e l â m ’m o z iy a fe tin d e
kalmadır. (Mişkâtü’l-Envâr)

Hac yolunda yürümek, binm ekten daha faziletlidir. E crin k a t k a t


olmasını m û c i r .
Ebü Hanife’den (rahım ehullah):
«Binerek gitm ek daha efdaldır: Çünkü onda daha fazla in fa k var-
dır. Sonra, yürüm ek insani yOTar, bıkkınlık verir. Binerek gitm ek ise
kişiye bıkkmiık vem ez, selâm etini sağlar ve I c ı n ı n tam a m olması-
m te’min eder.»
Lâkin bu hususta deriz ki, yürüm ek kendisine kolay g e l e ve bun-
dan bıkmayan kimse İçin, yürüyerek gitmeJs evlâdır. F a k a t y ü r ü m . -
ten usanan ve bunun yapacağı amel ve ibâdetlerine h alelllkverm ٠ in-
den korkan kimse İçin binerek gitm ek efdaldır.
Za’fiyet ve zorluğa sebebiyet v erm ^ik çe, orucun, m isafir v e h a a ta
olan kimseler İçin efdal oldu . 1 gibi. (El-öıyâ)
400 ŞÎR.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Hacer-i E s v ^ ’i öpmefe de sünnettendir.


Hacer.J Esved‫؛‬
Haberde vârid .Iduguna göre. Cennet yakutlarından bir yakuttur.
Kıyâmet ^ in ü iki gözü, bir dili .Idugu halde dirilecektir.
Hakfayla kendisine saygı duyup ö ^ n kimsenin lehine şehâdeted^
c ^ tlr. K edisini istihfafla veya nifâkla öpen kim senin de aleyhinde
ş&hldlik edecektir.
‫ ا ه‬٠‫ ل‬Abbas (R.A.)’den:
Allah’ın H ^ûlü (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
«Hacer-i Esved Cennetten inmedir. S ütten d ah a beyazdı. Adem.^-
lunun hatalan onu siyahlaştımuştır.«
Evet, onu ta ’zîmle, bir hizmetçinin m elikin elini öptüğü gibi öper.
Ancak, diger ziyaretçi m üslüm anlara eziyet edeceğinden korkarsa,
0 zaman uzaktan İşaret etmekle yetinir, öpmesine hâcet kalmaz.
.Onun yanma vardıgmda ağlar ve Allah’a:
«Dedi ki, «ben sizin rabbiniz d e ^ l miyim? Evet! (Sen bizhn rab.
bimizsin) dediler.» (A’râf sûresi)
A d in d e t e y â n .^ ü d i . şekilde, verdiği sözü hatırlar.
Evet, Allah 0 âyetinde bejran ettiği gibi, B n î Adem’den söz ^mış-

Hacer-i Esved’i öperken şöyle der:

( A J t a h - ‫؛‬manen bike ve tasdiken bi kitâbike ve vejfien bl ahf


dike)

«Allah’ım! Sana im an ederek, kitabini tasdik ederek ve sana ver-


dl٠ . i yeHne getirerek (bunu yapıyorum ).»

- t - 1 Ömer, hahfe seçildikten sonra yaptığı ilk hacda Ifecer-i


Esvrf’I öpmüş ve şöyle demiştir:
a Ş i e s i z b a ı MMrim ki, 1 bir ta s a m Ne z a ra n n dokunur, nede
Wr faydan... Hesdlüllah’m (sallâllahü aleyhi ve sellem) seni öjtügüno
- . - - - ‫’ د‬- seni ^ ^ m . »
HAREM-İ ŞERİFE SAYGI G ‫ ة‬STER ‫ ه‬٠ L ‫ل‬DJR 401

Sonra ‫؟‬ok ağladı ve arkasına dönünce Hz. Ali’yi (K.V.) g ö i . Ona


dedi ki:
«İşte yaşlar burada dökülür‫»؛‬
Hz. Ali (K.V.) şu cevabi verdi:
«Ey m ü’m inlerin em iri‫ ؛‬B ilakis bu taş hem fayda verir, hem de
zarar verir.»
«Nasıl?»
«Allah, Adem Aleybisselâm’ın zürriyetinden söz a id ı tt a . sonra,
baldan tatil, kaym aktan yum uşak bir n h i r akıttı.
Sonra kaleme bu nehirden alıp bir kağıt üzerine onların bu ikrar.
İannı y a v a ş ın ı emretti.
Sonre bu taşı ‫ ؟‬agınp. bu yazıyı onun İçine bıraktı.
iste bu sebeble o, rnU’minlere. sözünde d u ^ u k la n n a dair g i d e t -
te bulunacak, kafirlerin de inkara saptıklanna dair aleyhinde gahidllk
edecek.»
^ l l e r kl:
« A l l ^ ü ^ e îm ânen bike ve t a s i e n bi i b i k e ve vefâen M a h '
dike’nin manası budur.»

Harem-i Çerîl’e de saygı göstermehdir.


Onun büyüklüğü; d٠ dan altı, yandan onIki, üçüncü yanm dan
onseMz, dördüncü canibden yirmidOrt; m ildir...
FakJh Ebü’l-Ca’fer böyle dedi.
Haceri Esved’in, C ennetten çıkarıldığında zlyaaı vardı. ( h ı ziyfir
S in m ulaştığı y e kadar Harem sayılır.
?unu da iyi bil ki; Resfilüllah’ın (saliailahü ale^i ve sellem) Jh-
ram İçin tây in ettiği beş yer. Harem in avlusudur. H a re n de M escidi
Harem'in avlusudur, o da A llah'ın m ü ş e r t kıldığı l ^ n a ^ u a ıd u r .
Ziyaret veya h e h a n g i bir m aksadia M e te 'y e g l e k ta ife n
kimsenin, ihram sız olarak bu avlulardan g ^ m ^ i caiz d ^ d l r .
Bu, Siri 0 beyt-i şerife t a ’zîm etm ek içindir.

28
402 ŞİR'ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Orada sîlâb taşımaz.


Çünkü orada sliah taşımak câiz değildir.
، t ٠Tenvîr’de der ki:
«Buradaki siiahdan m urat, m üslüm anlara karşı savaşmak İçin edi-
i h saahtır:
Ama kâfirlerle muharebe etmek amacıyla satışa arz etmek İçin si-
lâh taşımak ise câizdir. Hz. Peygamber'in (sallâllahU aleyhi ve sellem)
fetih İçin yaptığı gibi...

Orada cinayet işlemez. M üslüm anlara eziyet etmez.


Yemek istedi^ zaman, ya da herhangi bir İhtiyâcını görmek iste-
diginde, Mikat 'ile Harem arasındaki yere gider. Tabii bu mümMin
ise...
^ e r bin AMiil’aziz ve benzeri emirler iki çadır kurarlardı: Biri
H a ^ ’de, digerl Harem’in dışında...
Namaz falmak, ya da tâatten herhangi bir şey istediği zaman. Ha-
r ^ ’deki çadınna giderdi.
Çünkü Mescid-i Harem’in ü s tü n lü .! vardır...
Konuşmak, yemek, İçmek veya başka bir İhtiyâcını görmek iste-
digi zaman Harem’in dışmdaki çadıra giderdi.

CİTOnnda oturmaktan bıkmamak, ya da ona saygısmı yitirmemek


İçin, Mekke^de 'fazla- ikamet' etmez;
Bunun içindir ki, Hazret-i Ömer (R.A.) diğer ülkelerden gelen ha-
Cilara söyle çıkışırdı:
«Ey Yemen’lilerl Haydi Ymnen’inizei
Ey Şam’hlarl Haydi dt٠ ru Şam’ınıza!
Ey irak’hlar! Haydi d٠ ı Irak’ınıza!»
Baa alimler, sırf bu maksadla, Mtekke evlerini k ira lia k ta n
m ^ ’^ e rle ^ .
Orada fazla ikamet rtmenin h ^ karşılanmaması, o yerin fazilrfi-
nl i etm^.
Bu, sırf oradan usanmamak içindir.
RÜKN’E VE İ K A M ’A SAYGI G 0 8 T E R . L i . t R 403

Çünkü .ra d a n usanmak, ona olan saygıyı azaltır...


Ama saygı ve benzeri hususları hakkıyla ifa edenler, devamh onu
sevenler ve ondan hi‫ ؟‬bıkmayanlar İçin, bu tabii kl bahis konusu 0‫ ا‬8‫م‬
mazi
Çünkü Allah’ın beytine b a to a k bile ibadettir.
Orada yapılan ib â d e tir k at k at sevabı müclbdlr.
İmâm Gazâlî (rahımehullah) der ki:
«ResUlüllah (saliailahü aleyhi ve sellem) Mekke’ye avdet ettigl
zaman, Kâbe’y! istikbâl edip şöyle buyurdu:
«Şütohesîz sen Allah’ın en hayırh yerîsînî Allah’. , en sevimli bel-
deskin:
Eger ben. senden çıkmak zorunlugunda .im asaydım , asla ‫؟‬ıkmaz-
dimi»

Rüfaıe ve M akam’a da saygı göstermeMdlr.


Allah Teaia buyurdu:
aSlz de İbrahim ’in m akam ından bil’ namazgfih edinim» (B akara
süresi)
Hz. Ömer (R.A.)’den:
. ResUlüllah’ın (sallâllahU aleyhi ve sellem) sırtını K â ^ ’ye da-
yayarak şöyle buyurduğunu duydum:
«KüWin ile Makam, Cennet yak n tlan n d an birer yataittarlar.
Eğer Allah, o n lan n nûrlarını söndûrmreeydi, do^ı ile bati arasını
aydınlatarlarfı.‫»؛‬

O nlan öper: yanlarında nam aa k ılar ve en önemli hacetlerini dl-


le getirip dua eder, zemrem suyundan d a İçer. -
Zraızeme, ،.zemzem» denilmesinin sebebi şudur:
Hacer (validemiz) ^ u n tsm ail Aleyhisseiâm'ın a y a k la n n ın altın-
d ^ fışfardıgını ve akıp gitm ekte olduğunu göriince, K ıbtİ dilinde,
.(zem, zem! = dur, dur!) d ^ i ...
Evet! Zemzem suyundan şifâ ttmid ederek İçer, b aşına ve s a ü rc ^
sedine üç kere döker...
404 ŞÎR'ATÜ’L - ÎSLÂM (Seyyid Alizâde)

Bütün İhtiyâçlarının görülmesi İçin Allah’a duâ eder.


Hadisde vârid olmuştur:
،.Zemzem suyunu ne niyetle içeraen 0 niyetin görülür» buyurul-
muştur.
Yâni, eğer §ifâ maksadiyle içersen, Allah sana şifâ verir.
Bir şeyden korunmak ve sığınmak İçin içersen, Allah seni korur.
İmâm Cezeri (rahımehullah) rivâyet ediyor:
. Abdullah bin MUbârek Zemzem’den İçtiğinde kıbleye karşı dö-
niip şöyle dKİi:
«Babam, bana Hz. Peygamber’in (sallâllahU aleyhi ve sellem) şöy-
le buyurduğunu anlattı:
«Zemzem suyu, ne niyetle içilirse onun içindir.»
İşte şimdi ben bunu kıyâm ette susam am ak İçin içiyorum!»
Hadisde:
«Zemzem suyuna kanmak (yâni, k an a k an a İçip doymak) ıU،âk٠
dan b e t t i n » bujmrulmuştur.
Allah’ın Resûlü (saüâllahü aleyhi ve sellem) bujmrdu:
«Bir kulun karamda kafiyyen Zemzem suyu Ue Cehennem bir
araya gelemez!»
O n ı suyunu istediği yere taşıyabihr (götürebilir).

M ^ id i Harem’in d ik n in i k ın a m a k , avını kaçırm am ak ve İçine


düjeni alm ama^ ona olan saygıdandır.
Anca^ düşürülen- şeyi, sahibini bulup veım ek İçin alabilir.
HZ. P ^ g a m te r (sallâllahû aleyhi ve sellem) buyurdular kl:
-«Msiiraien bir sey alıhmaz. Ancak b ir sene sahibini arajnp ^bul-
mak- İçin abnaMhr.»
faıâm Şafiî’nin de ifade . i ğ i gibi, bulduğu şeye m aiik olmak İçin
almaz. Fakat u le n a ç^unlU ğu dediler ki:
«1-‫ ﺳ ﻪ‬g ^ ’in İçinde bulunanla dışında bulu n an arasında, sa-
i buhmmadıgı takdirde, bulanın ona sahip olması İçin b ir fark yok-
tur.
Ç Ö İ H e. P - (sallâllahû ateyhi ve sellem ):
«Bir sene s a h a in i arar, sonra harcayabilir» b u y u n n u ٠ ur.
İ D Î N E ’Yİ s e v m e l i, o n a SAYGI GÖSTERMELİDİR 405.

Bunu derlerken, Harem-i Şerîf’de bulunanla, dışında bulunanı


ajnrmanuştır.»
((O zaman Harem lâfzmı zikretmekte bir fayda yoktur» denilemez.
Çünkü biz deriz ki; Harem’de düşüriüen §ey) diğer yerlerde oldu-,
ğu gibi, ancak bir sene sahibini arajnp bulmak İçin alımr.
Harem’de bulunanm , sahibini bir sene aram adan, bulan kimse-
nin mali olacagı sanılmasın.
Çünkü, umUmiyetle oraya para ve salreyi düşürenler yabancılar-
dır.
Onlar da gitmiş olabUirler.
Onun İçin, yitik bir şey hakkında, Harem-i Şerîf’in de diğer ülke-
ler gibi olduğunu açıklamıştır. (Şerhü’l-Mesübih)

Harem.i Şerîf’in İçinde av avlamaz, içindeM yaş otlannı kopar­


maz.
H aj^anlara yedirmek İ‫ ؛‬in kunıyan otlarını koparm akta bir beis
yoktur.

Me٠ e.i Münevvere‫؛‬


Medine’yi de sevmek ve ona saygı duym ak sünnettendir.
Ç Ü İ orası, vahjdn indigi ve ResûlUUah’m (saliauahü aleyhi ve
sellem) hicret ettigi m ukaddes bir yerdir.
el-Bezâziye’de der ki:
،(Efdal olan, önce Mekke’ye gidip Beyt-1 Şerîf’i tavâf etm ek, stm ra
Medine’ye gidip Ravza-i M utahhara’yı z iy a e t etm ektir.
Bunun aksi olursa da câiz olur.,»

Mekke’nin Harem ’inden a l m a d ı ^ oradan da almaz,


yani, oranın da otunu kesmez, avını öldürmez.
Çünkü HZ. Peygamber (saliailahü aleyhi ve sellem) şöyle buyur-
muştur:
406 ÇIR'ATU’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

«Ben M i e ’nin Jk‫ ؛‬taşlık arasını yasaklıyarum. Kimse Oiadan


. t ve ağa? kesmesİD, a v ı da öldörm esî..»
imâm.ı Mâlik ile İmâm §alü bu hadisi delil göstererek, Medine’-
nla de tıpkı Mekke’ninki gibi bir Harem ’i bulunduğunu ileri sürmüş-
lerfir.
Onun hareminde aga? kesilmez, av öldürülmez.
Şayet biri av öldUriirse, Şafiî’nin yeni görüşüne göre ceza görmez.
i görüşüne göre, av öldürenin, ya da ağacını kesenin elbisesi
alınır.
Sonra bu elbise, alan kimsenin olur.
Baalanna göre, Beytü'1-Mâlin olur.
Baalanna göre, Medine’nin evleri arasm da ayırım yapılmaz. Mes-
eldin yanında olanlara da, dışında olanlara d a dağıtılır.
i Hanife’ye (rahımehullah) göre, onun diger şehirler gibi Ha-
rem’1 yoktur.
Bu hususdaki hadise gelince... 0 , şu anlam a ham ledilm iştir:
Yâni Hz. Pegam ber 0 iki taşlık arasını H iüslüm anlann askeleri-
ne tahsis Ç i ş t i r . Agaçlannda gölgelenmek, hayvanlarım da otların-
dan rtlatmak amaciyle böyle yapmıştır.
Ebâ Hiireyre’nin (B.A.) o naklettiği hadisde bu m âna an-

.Besâlûllah ( s a i i Jdeyhi ve seJlem) M e l e çevresinde .niki


mflHk Mr hudud yaptj.»
Böyle hudud seklinde yapılan yerlerin ilel’ebed y a s a k h ^ devam
etmez. Bazan jrasaaanır (baskalarm a), hazan d a m üsaade verilir.
I Peygamber (saüâllahü aleyhi ve sellem) M edin^yi uzam an
^ r d ü ^ zaman, haj^anını hızlandırırdı.

H a d serincle karşılamak, onlara (m erhaba!) demek, teberrii-


ken mnsafeha etmek sünnettendir.
Ü Ü İ ( s a l l â l l i aleyhi ve sellem) buyurdu:
- Inr hacıyı veya bir gaziyi kucaklaraa, bin p c g a m h e ri kucak-
lanus gibi olnr.» (en-Nlskb)
Evine girmeden dnee. kendisine duA -etmesini ondan istirham
eder...
KÂ’BE’DE KILINAN NAMAZ ‫ ؟‬OK FAZlLETLlDlR 407

‫ ؟‬ünkü o, afvedilmiştir.
HadJsde böyle vârid olmuştur...

Beyt-1 Makdis’e «Beyt-1 Makdis» denilnresinin sebebi şudur:


Orada İbâdet edip istiğfarda bulunanlar günahlardan temizlenir-
ler.
Yahut orası putlardan arm dığı (yâni orada putlar bulunmadığı)
İçin bu adi almıştır.
«BeytU’I-Mukaddes» olarak da rivâyet edilmiştir.
«El-BeytU'l-Mukaddes» olarak da rivâyet edilmiştir.
Fakat sahih olan, İzâfet şeklidir...
Hadisde şöyle vârid olmuştur:
«Bejd-İ Makdis m ahşer yeridir.
Oraya gelin. İçinde namaz kılın.
‫ ؟‬ünldi oradaki tek namaz, diğerinde kliman bin nam aza denktir...
Mahşer:
insanların toplanacağı yerdir.
«Hasr ve neşr günü.» terim indeki «Haşr» kelimesi de a ^ ı . k ö -
gelmedir.
Yâni, insan lan n öldükten sonra dirilip bir arada toplanacaklan
gün, demektir...
Aşûre Gününün Âdabı
t i n i n âdabından bJriS de A§٥re gününe hürm et etm ektir.
‫ ئ’ ﺳ ﻌ ﻸ ا ا ئ‬onuncu g ü n l e Aşûre g l ü denir.
Bazılanna göre Aşûre, g l ü M l a r r e m ’in dokuzudur.
. k a t evla ve sahih olan görüş, birincisidir.
Et-Ten۶îr’de böyle an latılm ıştı.
İmâm Ebü’l-I^ys der ki:
«Baalanna göre Aşûre g l ü M uharrem ’in onbirinci günüdür.»

Aşûre g lU n e saygı gerek...


Ç Ü İ Arşın hâmîll bulunan m elekler onun değerini biliyorlar.
P ey g ib erleıin (Allah’ın selâmı üzerlerine olsun) kurtuluşları 0
gfln ü d u ş tu r.
Efe Pg^gamber’in (saliailahii aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğu

ffibıabiıu Aleyhisselâm Aşûre g l û dogm ustur.


AUah 0 'nu Nemrad’un ateşinden Aşûre g ö n ü kurtarm ıştır.
ADab O n a yellin doğrusunu Aşûre g l i i göstennistir.w
Yftnl, ^ Id ıd a n gSriip de: (Bu benim r a b b l d l r ) dedlgi zaman. Al.
lah m u h l d û ^ e ertim iiStir ve ondan sonra şöyle dem iştir:
*Babbim Altah’dır. B M ir.
.g m a m ış tır, d٠ n ı la m ı s tı r .
Hiç kinıse de onun İ Ü olmamıstır.»
Allah, Müsa Al٠ hisselâm’ı R r ’aim ’den 0 gün kurtarm ıştır.
Düşmanlan deniate 0 g l m g u l u s t u r .
‫ ﻗ ﻸ‬A l ^ ü e l yüksek bir yere 0 g l re f’edllm istlr.
- b A l^ b l^ lâ m ’ın hastalıktan ijü l ^ m ^ i de 0 güne rastlar,
tsa A l ^ h i ^ û m da göğe Asüre günü ref’edUmlstir.
AŞÛRE GÜNÜ ‫ ؟‬OK ŞEREFLİ VE FAZİLETLİDİR 4 .9

Bazılarına göre 0 ^ in e Aşûre denilmesinin sebebi şudur:


(lO gün Allah ٠n tane peygamberine on keram et ihsan etm iştir.
Beşi yukarıda geçti. Diğerleri şunlardır:
Allah. Adem Aleyhisselâm’ın tevbesini 0 gün kabul etmiştir.
Nuh Aleyhisselâm’m gemisi Cudi dagında 0 gün yerleşmiştir.
Stilejm an Aleyhisselâm’a hâkimiyet 0 gün verilmiştir.
Yûnus Aleyhisselâm balığın kanundan 0 gün çıkmıştır.
Yûsuf Aleyhisselâm babasına 0 gün kavuşturulmuştur.» (Rav-
datü'1-Ulema)

Evet! O gün, Cebrâil, Mikâil, İsrafil’in (aleyhimesseiam). Arş ve.


Kürs’ün yaratıldığı gündür.
H a ^ n el-Basri der ki:
«KUrs, Arş’dan başkadır.»
Jbni Abbas (R.A.)’den rivâyet edilen şu hadis onu te’jdd eder:‫؛‬
«Güneş Arş’ın nûrundandır. Ay (Kamer) ise K ürsî’nin nÛTundan*
dır.
Kıyâmet gününde Allah onlan halk olundukları şeye iade eder.
Güneşin A ^ ’a dönüp ona kanşm ası, Kameriin de Köreî٠yc dönüp
onunla birleşmesi emredihr.»
Abdullah bin Mes’ûd (R.A.)’d n :
«Her iki semâ arasm da beşyüz yıllık mesale vardır.
Yedinci k a t gökle K ürsî arasm da da beş^iz yıllık m ^ e vardır.
Kürsî ile su arasm da da beşyüz yılhk mesafe v a rfır.
Arş suyun üstündedir.
Allah da b ü tü n azam et ve şânı ile b ü ta n bunlardan ü sta n d ü r.
Ne yaptıM annızı ve ne halde olduğunuzu bflnıektedir.»
İmâm Ebü’l-l«ys’in ( ra h ım .u lla h ) tefsirinde böyle anlatılm ıştır.
Mevâkıl’da şu görüşler de bunu te ’yid eder:
Çer’in dilindeki Arş- 1 MecJd, fiİOTOfların FelekU’l-Atlas (Felekü’1-
Eflâk) dedikleri s e d ir . Ki bu, onlara göre, dokuzuncu felektir.
Onlar KUrsiye de (Pelekü’s٠Sevâbit) diyorlar: kl, onlara göre bu,
dokuzuncu feleğin altında bulunan sekizinci felektir.
410 ÇIR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

« K a l .» de Aşüre günü yaratıinnştır.


Gökler, yer ve cennet de 0 gün yaratılm ıştır.
Adem Al^hisselâm. Havva vâlidemiz de Aşûre günü yaratılmıştır.
Tûbâ agacı Aşûre günü dikilmiştir.
Süleyman Aleyhisselâma, hâkim iyeti Allah Aşûre günü vermiştir.
Kıyâmet de Aşûre günü kopacak.
O ^inde kemâl erbâbının kendilerine vaad edilen mertebeye ulaş-
nuş olmalan. bugünün hayırlı, uğurlu ve bereketli bir gün olduğuna
açık bir delildir.

0 gün oru‫ ؟‬tutm ak s iin n ttir.


Bu hususu geçmiş sahifelerimizde izah etm iştik.
. l e f (rahımehümullah) ‫ ؟‬Oluklara o gün akşam a kadar bir şey
y ^ ir a ^ e n ü .
F e y g ıb e r Aleyhisselâm miibârek tü k ürüğü ile hurm ayı yumuşa-
tir, gocuklara Aşüre günü ‫؟‬iğnetirdi. Ve ‫ ^ ؟‬u k la r akşam a kad ar bir şey
yemMİerfl.
Denildi kl:
»Vahşî hajn^anlar (bile) Aşûre günü ot yemezler.»
I b e r d e vlrid olmuştur:
Bir avcı bir gejdk yakalamış. G ünlerden Aşûre günü İmiş.
Geyik Resûlü!lah’a başvurmuş ve şöyle demiş:
»Avcı beni bıraksm, güneş b atar batm az yine dönerim.))
Avcı:
«Neden ^ n d ü z dönmüyorsun?»
^ k cevap vermiş:
»Çünkfl bugün Aşûre’dir. 'Biz bu mUbârek günde yavrularımızı
aksama kadar emzirmeyiz.»
Avcının bu söz pek hoşuna gitm iş olacak ki) Peygam ber Aleyhis-
selfima:
Allah'ın R ^ülü! Bu sw lm li geyiği san a bağışladım!)) demis.
P ^ a m b e r A l^hlsselâm da onu alıp hem en salıvermis. (Zuhre-
t ٠٠r-Myad)
AŞÜRE GÜNÜ KASIMLARIN GÖNLÜNÜ ALMALI 411

YahudiJere m uhalefet etmek İçin, M uharremin dokuzuncu, (Agdre


günü olan) onuncu günü ve onhirinci günü OTO? tutar.
Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
«Bu günün fâzlını ai'ayın.
Ç Ü İ O, Allah’ın giinleı- arasında seçtigi mübârek bir ^ d ü r .
Kim bu günü 0!٠u‫؟‬la geçirirse, Allalı (C.C.), nezdinde bulunan m e.
tekler, nebiler, peygaml»rler, gehidler ve salihlerin e c ri^ verir.»
Bu oru? hakkında 0 gün kılınacak namaza gelince...
Hz. Aige (R. Anhâ) Hz. Peygamber’in (sallâllahü aleyhi ve sellem)
şöyle buyurduğunu nakletm iştir:
«Kim Aşüre geceşi ve A§ûre günü yüz rek’a t kılıp, her bir rek’a.
tında bir Fâtilıa, ü ‫ ؟‬İhlâs okursa ve namazdan fâriğ olduktan sonra
da:

‫ ﺷﻖ‬٠ ‫س> ا‬١‫ه\ ﺳ ﻮد‬:‫ ﻟ ﻼا ف‬٠‫ ﺋ ﺬ ف‬٠‫ﺛ ﺌ ﻨ ﺎ ﺷ ﻼ‬


‫و ﻻ ﻋﺔ‬
(Sübhânellahi velhamdü liîâ h î veia İlâhe illdllahU vallahii ekber.
Veia havle veia .kuvvete İllâ billâhil aliyyi!'azîm )’i yetmig kerre
ofaiMa, yetmiş keiTe de Allah’a istigfâr ederse, yetmiş k e n e de b an a
salât-ü selâm getirirse, .öldü^i zam an Allah onun kahirini misk ve an-
berle doldurar.»
Sonra sözlerine gunu İlâve etti:
،،Kabre konan herkesin saçlan d a ^ lır. Bu namaz» kılan lan n sa‫ ؟‬-
lan k a f i d e n dağılmaz.
Kabrinden dirildi٠ »ıde, yüzü ayin ondOrdii gibi panidar.
Kocasuun evine grtiriİMi bir gelin gibi (gayet süslü olarak) süriat-
le dognı cennete götüriilür.j» (Ravdatü’l.Ulemk)

O gün hasım lannm gönlünü alıp râzı eder.


۶unu h۶m ek gerekir ‫ ; ئ‬kim Aşûre günü, Siri k ıy lm e t g t o ü düş-
m anlarm ı r â a d ‫؛‬m ek nij٢yetiyle dört rek’a t m a g iriler da..
Birinci rek’a tta P âtiha.dan sOTira onhir k e n e thiflg süresini..
412 ŞÎR.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Aüzâde)

ikinci re k a tta F&tiha'dan sonra üç keree (kul yâ eyyUhelkâfirUn)


süresi ile onbir kerre Ihlfts sûresini okursa..
Üçüncü rek'atta F a tih a d a n sonra bir kerre (el hâküınüt tekâsü.
rii) sûresi ile, onbir kerre yine Ihlâs sûresini..
Dördüncü rek’a tta üç keree âyetel-kürsî ve yirm i beş kerre de Ih-
ifis sûrralni. okursa..
Allah onu kabrin bütün korkunç hallerinden kurtarıp kıyâmette
de hasunlannı tendinden rAzı eder.
er-Risâle«i’z٠^ k » y y e ’de der ki:
»Bu namaz, ResûlUllah’dan (sallâllahü aleyhi ve sellem) n a k i l i ,
miştir.
Bu namazın fazileti pek büyüktür. B u nam azı §u a ltı günde kılar:
Aşûre günü, Terviye ^ in ü , Arefe günü. K urban baj^am ı günü,
Şa’ban’ın onbegi. Ramazan ajnnın son cum ’a günü...»

Aşûre günü «Sila-irahim» yapar.


Yâni akrabalarını ziyaret edip onlara ikram ve i’zazda bulunur.
Hz. ,Peygamber ( s a U â i ü aleyhi ve sellem) buyurm uştur:
«Akratadan ilgiyi k - birisi» eğer A§٥re gönü onn riyarep edip
g n lü n ü alm a, ABah ena ^ e r i y a oğlu Y ahyâ ile Jsâ’n m (Aleyhisse.
tam) sCTahı kadar bir n a . - v e r i r ve cm m ette o iMsi fle §u iki panna.
gım gibi yan yana olurlar. - O rta parm ağı ile gebâdet pannağm ı bir.
I ^ t i r f i.- »

imkânı nisbetinde 0 gün fakirlere tasa d d u k ta bulunur.


R e s i a h (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu:
«Kim aşûre günü zerre kadar b ir §ey sad ak a veriree, Allah ona
Uhnd dağı kadar ^ a p verir, o sevap fayâm et gününde mizanında yM
ahr.»

I zikir mwlislminde hazır bulım ur.


Allah'ın R e i (sallâllahü a l ^ h i ve sellem) b u jm m u ştu r:
«K ta A ^ r e - bir üHmîn m rolişine geBree, y a h u t Allah'ın 1 ■
AŞÜRE GÜNÜ AÇLARI DOYURMAUDIR 413

!■edildiği yere gelip onlaı٠la beraber bir saat oturap (zikirle) meşgul
elurea, AlJalı onu m utlaka cennete koyar.»

O gün mUsHimanlardan en az on kişiye selâm verir.


Allah’ın Resûlü (sallâllahU aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
«Kim Aşûre günü on müsliimana selâm verime, b ü « n mii'minle.
re selâm vermiş gibi sevab ahr.»

O gün insanlara sakalık yapar, yemek yedirir.


Allah’ın Resûlü (saliailahU aleyhi ve sellem) şöyle b u y u c u :
«Kim bil- şeyi cani ‫؟‬ekip de onu yemeden miislüman komşusuna
yediriree, Allah ona cennet taam ından yedirinceye ve cennet şarabin,
dan içirinceye kadai" dünyadan ‫؟‬ıkmaz (yâni Olınez).»

O gün açlara yemek y ^ ir ir, ‫؟‬ıplaklan giyindirir.


O gün yetim lerin lıaşını okşar...
Tenbihü’l-Ğâfilîn’de şöyle anlatılır:
- Allah’m Resülü (sallâUahii aleyhi ve sellem) bujnırdular ki;
«Kim Aşûre günü bir yetimin başını okşarsa, Allah onun h e r ta .
lına karşılık cennette bir derecesini yükseltir.»

O gün m iislüm anların yolundan eziyet verecek şeyleri kaldınr.


D a ^ n mUsIümanlarm arasını bulur.
Cenazeye gider ve hastajn riyaret ^ e r .
M üslüman kardeşlerine karşı olan sevgi ve say p sın ı belirtm ek ve
onlara deger vermek amacıyla onlarla m usalaha eder.
Y ukanda geçen bu bes hadisi, Jm âm ez-Zmdûsî Ravda’d a naklet-
mistir. Sonra b a a la n n a m uttasıl olarak sunu z i k r e t m i . :
«Kim Aşûre günü yıkanırea, Allah indinde, annesinin d oğu rd u .»
^ d e oldugu gibi, bütün günahlardan tem iziram is olur.»
H aterde vârid olm uştur:
«Kim Aşûre günü iki - yıkanıraa, iks gözü k a t’iyycn h a a ta h k
görmez.»
slam'da 'Kurban

Allah’a yakınlaşmak am aciyle kesilen k u rb a n a «el-Udhiyye» ya


da «el.Idhiyye» d n ilir.
günü kurban kuşluk vakitlerine doğru kesildiği İçin bu İS"
mi almıştır.
Bu kelimenin 5. 1ü «dahâyâ»’dır. (H aliyyenin cem’i hedâyâ ol-
du^ıgib l).
Yahut bu kelimenin çoğulu «٠ â»dır; e rta gibi...

iislâmm ulvi prensiplerinden birisi de. K urban bayram ında, Allah


nzası İçin, dört ayaMı hayvanlardan birini k u rb an etm ektir.
Bu h a k a n la r şunlardır:
K ^ n , keçi, sığır, deve...
Camus (manda) da kurban olur.

K ^ m cinsinden olanının, en az a ltı aylık Olması ge٠ r. (Baa-


lanna göre yedi aylık olması lazımdır.)
Sığır cinsinden olanın en az iki senelik olması gerekir. .Daha kü-
çü ^ n d en faırton olmaz.
Devenin de" en az beş yaşmda olması lazımdır.
Bu hayvanlatm d işis in d e de erkeğinden de k u rb a n olur.

Bu kurbanı, yalnız Allah İçin kesmeği niyyet edCTek keser.


K e s ! hayvani, kendi canınm karşıhgı (yâni b ir fidyMİ) olarak
■٠“' ٠ kasd rtmelidir. K ^ ’u n Ismail A l e y h i s s e l a feda olması gi.
bl...
HZ. İSMAİL'İN KISSASINI OKIIYUl. OORRNMRLI 4 ‫ ا‬٠

Nitekim Cenâb -1 H akk’ın S a fia t ‫؛‬.lUrcsInJeki:


«Ona b ü y ü t b il kurb an lık lidyc verdik.»
Kavl-1 celilinde b u n a İşaret buyurulmu.ştur.

Hz. tsraail (A leyhisselâm ) kıssasının «Keşşaf» ve « R a v ıb ’i


‫ د‬:
İsmail A leyhisselâm babasına yardim edebilmek bir yaşa geUnc.
İbrahim Aleyhisselâm K â’be’y i yaptı. tsm ail Aleyhisselâm da OTia yar.
dıra etti.
Bina tam am lanınca. B ey ti haccetti, menâsik-i h aca ta m a m la t
Tenliye gecesi rü’y âsm d a kendisine biri şöyle dlyOTdu:
«Allah sana .g lu n u kurban etmeni emrediyer.»
Sabah olunca rü .yâ’y ı düşünm eye başladı.
Akşama kadar: «Acaba b u hüküm şeytandan mıdır, yoksa Allah’-
dan mıdır?» diye d üşü n üp durdu.
Bu sebebdendir ki, o g ü n e (et-T endye) günü d e n i l m . . . .
Akşam olup yatınca, y in e ayn i rü’yâjn gördü.
Bu emrin Allah’dan olduğunu bildi.
Onun İçin, 0 gü nü n ad ın a da, bUmek kOtainden t ü ^ ^ (aiffe)
denilmiştir.
Üçüncü gece de a y n i rü’yâjn görünce, oğlunu b٠ adamaya n l ^
etmiştir.
Onun İçin, 0 g ü n ü n adi da «Yevmü’n.Nehr = Kurban !f a z la m a
^inii)) olmuştur.
Sonra annesi I ^ c e r ’e:
«Haydi, b un u n başın ı yıka, güzel kokular sür; ben tmu k o p ot-
latmağa götüreceğim i» d ^ i .
Hacer, kM asının em rini yerin e g ^ îr d l...
Sonra ogluna:
«Haydi ip ve b a lta al d a şu dağa o lu n a gidelim» dedi.
Derhal odun k e s m ^ İçin d ağa d٠ u yola Çitonca, !‫ ؟‬indm
dedi ‫ذئ‬
«BunlaTı b en şim d i yOldan çıkaramazsam, başka 'Zaman hiç çjk ^
ramam»
Önce gidip H acer’e sa ta sti v e ona İ ^ â vOTdI.
416 - İSLÂM (Seyyid AJizâde)

Fakat Hacert kandıramadı. Hacer onu:


«Bu, Allah’ın bir emri ise, başım üstüne!» diyerek kovdu.
Sonra onların - koştu‫ ؛‬her ikisine ayrı ayrı vesveseler ver-
٥٠
^ a t başaramadı.
me’yûs Mr halde yanlarından ayrıldıktan sonra, İbrahim
, oğlu ile yalnız kaldı.
Elinden h ıtarak onunla istişâreye başladı.
Bu emir kesin olduğu halde onunla m üşâvere etti: Çünkü oglu-
na Allah’ın i r i n i bildiraek ve onu ona göre hazırlam ak istiyordu...
Baslanna gelen telâya (im tihana) k arşı nasıl sabretm eleri gerek-
tiğini. Allah’m emrine nasıl te y u n eğmek icab ettiğini anlatm ak iste-
mîş ve h ^ Hdri ‫ م‬feuna göre satarlı, azimli, m etanetli olmaya hazırlan-

Ajmca. mflsâverenin sünnet olnıası İçin böyle yapmış olabilir...


- «munla istJsâre etm ek am acıyla şöyle dedi:
cTavnm^ riiyâm da göriiyoram ‫ ؛‬seni t e p i y o r u m : Acaba buna
sen ne derain?» dedi. (Saffât s û r e n d e n )
.g lu su cevabi v e d i:
«Rabbin sana teni boğazlamam em retti mi?»
aEvetr» d ^ l ٠...
«öyleyse, emrolnnduğunu yap. ,insâallah beni sabredenleırien bu.
laeaksm» (SaffAt sûresinden)
Oğlunu ^ a z la y a c a ^ yere gelince — ki, bu M ina’da, bir kayamn
y a n ı n d a ^ - « ^ d i ki: Ey oğlumî Çübhesîz te n rii’yAmda görüye-
rom: Sm i te ٠ zlıyorom.» (Saffât sûresinden)
Çocuğun cevabi.:
« S e v g i ile llgilenmejdp uyuyanm cezası budur. Keske e m r ^ .
d l^ n hususda uj٩ımasaydm...»
« V i k i teslim oldular...» (Aym- s û r « i n bir Ayet başıdır bu.)
YAnI ftrahim . u n u , . u da kendini (AUah’ın b u jT u ^ın a) tes-
lim rtti.
.V e - alm üzerine y ıktt» (Ayetin devam ı).
Y tol k a m ^ üz«re atol üzerine yatırdı.
Hemm . u ‫ﺳ ﺪ‬ y^inden çıkarıp babasına 'uzattı ve .şöyle de.
٥‫؛‬
«Batemğım, teni - k istiyoraan ٥ l ^ m i b o p ı bağla.
HZ. İ S İ İ L 'İ N KISSASINI O&RElVİrfLt I 417

ipi de iyice sik ki. benden sana bil- ‫؟‬ey isabet etm esin ve benim de
ondan ötürü ecrim eksilm em -
Çünkü ölüm kolay değildir.
Sonra, bıçağım iyice keskin yap.
Yüzümü yere ‫ ؟‬evir. Çünkü kmııldayabillrim: senin de bu yOzden
babalık ‫؟‬efkatin galebe ‫؟‬alar. İlâhî emri yerine getir«nezsinl
Annem belki beni sorabilir. Gömleğimi de ona ver. Gnu m üm kün
olduğu kadar da teselli e t!٠١
İbrahim Aleyhisselâm:
،(Sen g e rç e k tn , Allah’ın emrini yerine getiım em !‫؟‬in bana son d ^
rece yardımcı oldun!» dedi-
O’nun ellerini bağladı.
Fakat bu d e fa da oğlu şöyle haykırdı:
«Babacığım, ellerimi ‫؟‬öz! Allah’ın emrini istemeyerek y e l g٠ -
riyomruşum gibi bir halde olmayayım.
Sonı-a, bıçağı boynuma ‫؟‬al!
Çal da görsün Allah’ın melekleri. Halil’i n ‫ ﻳ ﺎ‬1‫ ﻻ‬Allah’a nasıl boyuj٢ı
eğiyor, emrini nasıl jdirekten yerine g e t i r i r ! »
Ondan sonra ellerini ve ayaklarım bağlatm adan öylece serbestçe
uzattı ve Allah’ın emrine teslim oldu... ''
İbrahim Aleyhisselâm bı‫ ؟‬ağı bütün gücü ile . a z m a ‫؟‬aldı.
Çaldı am a ne gezer!
Allah’in izni ile bıçak kesmedi...-
E٤^ llü p nerdeyse kırılacak gibi ‫ ؟‬Idu...

«iyice keskin olması _i‫؟‬in yenid۴ ;’٧lİeyle! 0 6 ‫ ة‬٩ ‫ ام‬ki ra£iat‫؟‬a ke


sin ve sen d e h u z u ra kavuşas^î» . . ’---‫؛ا‬
‫'ا‬-' .İbrahim Aleyhisselâm tjnu yeniden b ir ta ş ta IHleyledi. ■■‫م‬
‫؛‬ ‫ﺟﺎ‬8‫ إﺀس‬ateŞ parçası gibi keskin oldu- bıçak. ١‫؛‬..-
‫؛ ر‬Onu ikinCi d e fa çaldı . u n u n bogazma.
Yine k e s m ^ ...
Oglu:
(،N«Jen kraraniyorsun?»
«Allah’m emri ile bıçak k٠ niyor. B «ı ne "yapabilirim Ki?. ..
Der demez bir sesi
«Ey İbrahim! »ü'yâna radükat gfeterdin!» (Saff&t s TMtaden...)
٥

p .: 27
418 ŞÎR.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid A lizd e)

(Haydi serbest bırak . u n u ! Onun yerine, şu dagdan aşağıya


d o ^ gelen k٠^ u al!)
İbrahim başını kaldınp dağa d . u baktı. B ir de ne görsün: Ga-
yet temiz ve se^iz bîr k ^ yukarıdan aşağıya süzülüp geliyor...
Ona denildi ki:
((İşte bunu al'; oğlunun fidyesidir. Onun yerine kes!,)
İşte Saffât sûresindeki:
«Ona büyük bir kurbanlık fidye verdik.)»
Ayetinin anlamı budur!

Evet! O, Adem A l e y h is s e l ’m oğlu Kabil’in kurban ettiği koçtu...


Cennette otluyordu...
İsmail Aleyhisselâma fidye olarak geldi.
'Bunun üzerine-İbrahim Aleyhisselâm oğlunu serbest bıraktı.
İbrahim koçu tutm ak i s t e ğ in d e koç k açtı...
Çemre-1 ülâ’ya çıktı. Eline yedi taş alıp ona a ttı...
Sonra oradan çıkıp, doğru Cemre-l V ustâ'ya 'geldi. O rada da ona
yedi taş attı.
BOylaıe oradan onu çıkarıp yakaladı.
Onun kaçmasındaki maksad. k urbanm (hacda) nerede kesilmeği-
ni göstermek idi. Mînâ idi, 0 yer...
Bu hususta başka bir rivâyet vardır;
Oğlu.İsmail'i k e s e c . zaman, önüne şeytan çıktığında, İbrahim
Aleyhisseiara 0 yerde şej^am taşlam ıştı...
iste hacdaki taşlama ondan kalm adır.
Diğer bir rivâyet:
İbrahim kt^u yakalayıp . u n a doğru gelirken, koç kendisini Mi-
nâ’daM 0 iki taş arasına fırlatıp attı.
İbrahim AleyhisKiam ne kadar u ğraştı ise, koçu yerinden kipır.
datamadı ve orada kesIvCTdI.
İşte . d a n sonra orada kurban kesmek sünnet (adet ve usûl) ol.
du...
KURBAN KESERKEN KOÇU TERCİH ETMELİ 419

Bayramm birinci günü nam azdan'sonra kurbanı keser.


Çünkü bu, bayram günlerinin en iyi ve faziletli vaktidir.
Şurası da bilinmelidir ki: H a ra m in birinci günü nam azdan çık-
tıktan sonra kurban kesme vakti başlar. Bu vakit, üçüncü günü güneş
batıncaya kadar devam eder.

Koyun cinsinden koçu tercih eder...


Dişisinden de, keçiden de kurban olur.
Fakat koç daha evlâdır.
(Koç) her ne kadar bürülmemişe denihyorsa da, bazılarına göre
m uhtar olan, büriilm üş k ^ u kurban etmektir.
Çünkü Eb٥ Hanife’den (rahımehullah) yapılan bir rivâyete göre,
bürülmüş koçun eti daha lezzetli oldugu İçin onu kurban etmek daha
evH .
Koçun bembeyaz, kıllı, ya da kırçal olmasi, boynuzlu, ön ve arka
ayaklarının da her türlü hastalık ve sakatlıktan sâlim olması, kör ol-
maması, §a§ı olmaması, kulakları sağlam olması lazımdır.
Çünkü Hz. Ali’den (K.V.) nakledilen bir rivayette, 0, şöyle demiş-
tir:
«Peygamber (saiailahii aleyhi ve sellem) kulağının ü stü kesilmiş
ve kulagnun a ltı kesilmiş, kulağı yanlm ıs ve kulağı delinmiş ( h a ^ a n -
lan) kurban yapmamamızı emretti.»
Fıkıh im am larınm görüşleri:
İm âm Şafiî’ye göre, d ıla ğ ın ın bir kısmı kesilmiş olan koyundan
kurban olmaz.
İm âm Ebû Hanife’ye göre, kesilen kısım, uzvun üçte birinden az
ise, kurban yapılabilir.
YlneHazretiAB (K.v.)’den:
«P ^gam ber (sallâllahü a l ^ l ı î ve sellem) boynuzu t a n k hayvani
taırban etoem izl nebyetm lstir.»
Jhrfihim eu.Nehüî bu hadisle am el etm iştir.
B o p u z la ım d an biri k ın k olan hayvana (ad b i) derler...
42. ŞİB‫؛‬A TÜ’L .‘j; İSLÂM (Seyyid Alizâds)
-
Diğer mUctehidler, boynuzu kırık hayvanin kurban olmasına ce.
vâz v e rm iş le ^ .
e،-Ten٣îr'de bu mes’ele böyle anlatılır...

- TC herkes taraJuıdan teğenileni tercilı etler.


Çünkü Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellenı) şöyle buyur-
mu§tur:
«Kurbanlannızj büyük (ve semiz) olanından ya٤ıın:»
Hz. Peygamter (sallâllahu aleyhi ve sellem) siyaha bakan, siyah
yiyen, siyahta yürüyen koçu kurban ederdi:
Yâni «ayaklan, karni ve gözleri siyah olup kalan kısnıı beyaz olan
koça k o rte n teerdi» demektir bu!
Kradi kurbanım bizzat kendi.eliyle keserdi.
Hz. PeygambCT (sallâilahU aleyhi ve sellem) bizzat kendi ehyle
kratigi İçin, bu gibi ibâdetlerde vekâlet câiz ise de, herkesin bizzat ken-
di eliyle, kesmrai sünnettir.
Eger kendt'k٠ miyorsa başkasına k estirir‫ ؛‬fa k a t yine kendisi ora-
da hazır bulunur. ‫؛‬.

Kurbanı namazgâhda kesmek daha evlâ ve seva.blıdır.


ibni dl٥er (R‫ ؛ ؛‬.) d ^ i ki:
«HZ. p f e y g ite i‫( ؛‬sallâllahU aleyhi ve sellem) k urbam n nasıl iresi-
lecegini öğretıüesî, görenlerin de (hu baW a) kendisine iktida etmföi
İçin, kurbanı namazgâhda keserlerdi.»

Kariıandan et verirken, gOnüI hoşluğu ile içtenlikle verir, İnlâk


eder.
'(H. A i ) :
Allah'ın R e s i (sallâllahu aleyhi ve.sellem) şöyle bujmrmUştur:
.Kurban bayramında Ademoglunun yaptıklan İş aras'ında Allah'ın
en çok sevdiği amelj.kM atatmasıdır (yâni kurban kesniMidir).
KURBANLIK HAYVANA Y U İŞ A J £ D A f N M A L I 421

Çünkü kuıbanlar, kıyâmet günü, b o i z l a t ı , l l l ı ve tırn a k la n


Jle geleceklertU r...
Kan, yere akmadan, Allalı’ın indinde' pek önemli bir yere akar.
Onun İçin, gönül hoşluğu ile kesin (kurbanlarınızı) .١٠

Zengin ve hâli - vakti yerinde ise, kendisi vâcib olarak, ‫؟‬ocukla-


rının nâmına da müstelıab olarak kurban keser.
El-Hasan’ın EbU Hanife'den yaptığı rivâyete göre, küçük çocuğu
İçin de kesmesi lâzım gelir.
Ama zâlıir-1 rivâyete göre vâcib olmaz.

Hz. Peyganıber’in (sallâllahü aleylıi ve sellem) ı٠ûhu I‫؟‬in de, sırf


onun şefâatine ve yapacağı manevi iyiliğine m azhar o lm ^ İçin, kur^
ban keser.
Bulabilirse ko‫ ؟‬keser...

KURBAN KESBIE ADABI

'Kurban keserken, kurbana yum uşak davranır, kesece^ yere onu


sürükleme^.
Gayet keskta bir bıçakla keser. Bıçağı hayvana göstermez. Hay-
vanı tableye karşı, y a tın r. Kraerken": ;

‫؛ ﺷﻲ\ﻏﺖ\ذ>\؛ي‬
(Bismillâhi vallahtt ekber) der.
Çemsü’l.Eimmetü.l-Helvânî. dedi kl:
«MUstehab olan (vav)’sız olarak (Bismillâhi Allahu ekber) d ^ e -
sidir. (Vav) ile (Bismillâhi vallahU ekber) demesi m ek ru h tu r. (Bl-Kun-
ye’de böyle g ^ )
.2 2
ŞÎR’ATÜ’İI - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

‫ ة ة ﻻ إ د ص‬٤ M ü ekber) dedikten som a okuyacağı ‫ ﻻ ؤ ى ﺑﴼ ل ﺀ‬٣:

‫ا\> ا‬ ‫ك‬ ; ‫ﻖ‬ ‫ﺗ‬ ‫ﺪ‬ ‫ﻐ‬ ‫ﻠ‬ ‫ﺘ‬ ‫ﻠ‬ ‫ﻟ‬ [

...‫اﻧﻘﻦ )ﺋﺔدﺋﺔ؛ﻟﻬﺘﻦ ﺀﻷﺗﻨﻴﻨﻘﻸ؟ن‬،‫ﻻﺑﺆ‬


( A İ ü n e hâzâ minke ve leke.
tnnesalâti ve nüsükî ve m ehvâve ve m em âtî liUâhi Rabbü âlemîn.
Allabünune tekabbel m in fülân b٥ı fUIânin).

6o ٥ ye«i١l-FetCTâ’da dedi kil


«Besmele e t e k t e n sonra, henüz kesmedenı «Allah’ını, kurbânımı
kabûl et» diye dua etmek rneJamh olur.
A l bu sözü kurban kesildikten sonra söylerse beis yoktur.
B^mele ‫ ؛‬t e k t e n sonra henüz bıçağı bogazına ‫ ؟‬almadan konu-
§ U I ٠i‫ ؟‬erK> yahut eline bıçağı alırken biraz zam an geçirirse, bunlar
‫؟‬ok bir İş olmadığı i‫؟‬in,:câiz olur.
Çünkü daha önce Besmele ‫ ؟‬ekmiştir.
Sonra, bu az bir İş, büyük bir fasıla sayılm az...
Konuşmayı veya İŞ İ uzatırsa câiz olmaz.
Kurban keserken. Besmele ‫ ؟‬ektikten sonra uzun zam an bıçak bi-
leyİMe, yeniden Besmele ‫ ؟‬ekmesi gerekir.

Kurbanı kestikten sonra soguyuncaya kadar, yAni ızdırabı dinin-


c ^ e d . bekİCT. Sonra ^üzmeğe başlar.
Fakat yüzerken de Rikkatli y ü ^ r. H aj^ana elem vermez.

BajTMn gün‫ ؛‬M‫ ! ؛ ؟‬: ‫ ^ ؛‬neden, ken ‫ ؛ ؟‬.u r ^ ı n etinden yer


Sürmet olan, ilk önce f e r i n d e n kavuTma yapıp yem esidir .
KURBAN ETİNİN BİR KISMI DAĞITILIR 423

Abdullah hiu BUieyde (R.A.) babasından nakletm iştir:


«Hz. Peygam ber (sallâllahü aleyin ve sellem) R am azan bayram ın-
da b ir §ey yem eden nam aza çıkmazdı.
K u rb an b ajn am ın d a da, nam azdan dönünce, kestiği k u rb a n ın ci-
gerinden (kavurm a yapıp) yerdi.» (H âlisatü'l.H akaik)

K urb an etin in suyundan İçer. B ütün kestigi kurban ların d an Jdye.


bilir.
‫ ؟‬ocukları İçin, veya ResûlüHa.h’m rUhu İçin kestigi kurb an lard an
da yer.
O nların etinden yedikten sonra, fakire de - zengine de verir (da-
gıtır).
Sonra, k alan ın ı da yoksullara İnfâk eder.

K urban kesen kişi, etin üçte birini tasadduk eder.


Eger orta halli birisi ise ve ç o lu k -ç ^ u g u da kalabalıksa, o zam an
etten hiçbir şey tasadduk etmez, ‫ ؟‬oluk çocuğu ile birlikte yer...
MUstehab olan budur. (Şerhü'1-Vikaye)

K urban kesme günü, kurban k r a e k isteyen kimse. Zilhicce'nin


ilk on gününde hajn^anm bedeninden kıllarm ı ve tm a k la rm ı kesmez.
Kendisini ihram lı hacıya benzetir (bu hususda).
‫ ؟‬ü n k ü k ıy âm ette k u rb an , sah ib in e fidye olacak, o m m h e r kjlı, h e r
âzâsı ve tırn a g ın d a n fay d alan acak ...

K urban kesme günü hayvani tıras etmez, tırn a k la n n ı d a kesmez.


Bu tıpkı, ResUlüllah'm (sallâllahü aleyhi ve sellem) secdeye va-
rırken elbisesini salm ajn e m r e tm e gibidir.
Çünkü elbise de ٩n u n la beraber secde yejrine degerae, ondan sevab
alır. (Şerhü’l - l â b i h ) - ٤p ‫ﺀ‬
‫ئ‬ ŞİR.ATÜ’^,
ŞİR’ATÜ’jU - İSLÂM
-tŞ L A M 1 (Seyyid Alizade)

‫ ﻟ ﺬ‬- ، ‫(^( ﻋﺒﺰإ؛ب؛ز‬R.;Anhâ


Rs^ûlûllâh
ResûlüHâhfsailâllahü alevh
(sailâüahü - ve sellem) şöyle buyurdu;
aleyhi
«‫ﻟﻸﻻﺀ‬٠٠٠‫ ﺀ ذه‬ilk on günü girdiği zanran biriniz k n rb a n kesm ek mu-
rad w l - kül ve derisine dokunm asın...»
Ebü Hanife (ralum ehullah), Ş â « î ٠M âük’e (rahımehUmallah) gö.
re, böyle yapm ası m endubdur; Alımed ve Ish a k 'a göre ise, m utlaka bu
tav siy e^ uymalıdır. (et-Tenvir)

■■ ■■ ' "Of o

'‫'اا؛‬
Helal Rızık

insanlara m uhtaç olmayacak kadar helâl ve hoş rızık taleb etmek,


bu sUretle kimseden bir şey dilenmemek, iffet^ ve ismet İçinde yaşa-
mak, farzlardan sonra bir farz (İslâmî bir görev)'dir.
Y ukanda (Helâl) ile (tayyib). arasındaki farkı belirtmiştik.
«Helâl» hakkında telılike olmayan şey demektir. «Tayyib» ise lıak-
tanda sakınca olmayan şey demektir.
Bazılarına göre, helâl; âlimlerin «lıelâldır» dedikleri: tayyib; he-
kimlerin «helâldır» dedikleri şeydir.
- göre, helâl, mUftinin helâl olduğuna aair fetvâ verdigi-
dir. ,Tayyib ise kalbinin sana helâl olduğuna dair fetvâ verdiği şeydir.
(Yâni, hakkında günah olmayan şeydir...)
Bu iki kelimenin arasındaki farkı belirttikten sonra yine- konuya
dönelim:
Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi, ve sellem) ^ y le buyurmuşlardır:
«Kim iffet İçinde (kimseden bir şey d llenm ^en) h e i n d m ddn-
yahk taleb,ederse, o, şehidlerin dereCesinde olur.»
Yukarıda, böyle bir rızık "istenıerıin farzlardan bir farz olduğunu
açıklamıştık.
Çünkü ResUlüllah (sallâllahU aleyhi-Ve s'ellem) bu bâbda şöyle bu-
jmrmuştur:
«Helâl rizık peşinde koşmak, her müsliimana farzdır.»
El-îhyâ’da şöyle geçer:
— Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem ):
«Jlim taleb etm ek heı. müsMimana faradırJ»
Buyurduğu ram an, âlimler, Hz. Peygamber’in (sallâllahU aleyhi ve
sellem) bundan, helâl ve haram ilim lerinin g re n llm e sin i ~
b e le r tm iş le rd ir:
426 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

HelâJ nzık istemenin birçok yolu vardır. Lâkin en güzeli, meşrû


kazançtır. Nitekim bu, jreygamberlerin ve selef-i sâlihinin sünneti (yo-
lu) dur.
Helâl yoldan rızık k a z a n m m n ‫ ؟‬ok fâideleri vardır.
Her şeydai önce, sermayeyi artırır.
Kullanılan para (ister ticarette olsun, ister tarımda,, fark etmez)
yolu ve yordamı dairesinde çalıştırıldığında m utlaka ana parayı artı-
nr.

Sonra, ağaç d ikm ece de çok y arar vardır.


Çünkü, onun m eyvalarından kuşlar ve diğer y aratık lar yerler de
bu sûretle sahibinin amel defterine sevab yazılır.
Bu a ra rla rd a n birisi de, kişi çalıştığı İçin, kendini boş ve aylâk
gezmektn kurtarm ış olur.
Tuğyân ve İsyân yollarından da bu sayede kendisini alıkoymus
dur.

H ia i kazan‫ ؟‬, ajmıca. kişinin h er iki.cih an d a da Jdiz akıdır.


Zira» her iki dhanda yüz karasına yol açacak fak irlitten kurtul-
maktadır.
Ne var ki, kesbin nzıkta herhangi bir etkisi yoktur. Bunu da boy-
le bilmelidir.
Çünkü asil nzkı veren Allah’tar.
^ n a k da Syle d . mi? AJlah insan in karninin doymasını ya-
ratıp takdir etmedikçe, dünyâyı yese yine doymaz.

- Kişinin yediği en heiai ve h ^ şey, kMidi k a z a n c m d ^ ‫( ؟‬em ٠ n-


dm ) ^ ğ i ş^ d ir. H azreti A işen in (R. Anhâ) n aklettiği h a d i s d e .
levârid olmuştur.
ilm i Mes’ûd (R.A.)’den:
Allah'ın Resûlü (sallâllahü'aleyhi ve sellem ) şöyle buyurmuştur:
«Kim kırk gün helâl lokma yeree, A llah onun kalbini ^ıriandınp
‫ﺊ‬ ‫ﺳ‬ ‫د‬ diltae doğro hikmrt pınarlari afatır.»
HELALİNDEN KAZANAN ŞEHİDLER MERTEBESİNDEDİR 427

BJr rivâyette de:


«Allah onu dünyada zâhid kılar,» şeklindedir. (El-Hâüsa)
Peygamber AleyhiMelâm bujnırmuştur:
«Kim heiai rızık kazanmak yüzünden yorgun ve bitkin bir halde
geceleree. Cennet ona vâcib olur; Allah’ın nzâsını kazanmış bir halde
gecelemiş olur.«
Yalnız, rızık peşinde koşarken aşırı hırs ve taina’dan kaçınmak ge-
rekir.
Bu lıususda Peygamber Aleyhisselâının tavsiyesi vardır.
Yâni, kişinin kendisini Iraraına sürükleyecek olan Inrs ve tam a’-
dan kaçınması gerektiğini Peygamber Aleyhisselâm açık ve seçik ola-
rak ifade buyurmuşlardır:
«Rûhu’l-Kudüs (Cebi'âü Aleyhisselâm) kalbhne üfledi:
Hiç kimse nzkını testam am almadıkça, ölmez.
Allalı’ta n korkun, lizkı giizel araym.
R ızıktan.bir şeyin gecikmesi, sakin sizi onu m a’siyrtlearam anıza
sevk etmesin.
Çünkü, Allah’ın nzkm ı ne harisin hırsı çekebilir, ne de istemeye*
nin istemeyişi onu geri çevirebiiir.»

Peygamberler (Allah’ın selâmı ürerlerine olsun) k âh san’atkârlık


yaparak, kâh ticaret yaparak onu te ’m in d e rle rd i.
Dâvud Peygamber silâh yapıp satm ak sUretiyle elinin em٠ n i
yerdi.
Ticaret yolu ile kazanm ak d a ^ g a m b e r le r in usdl ve p ren sip le
riydi.
Amir bin Kays dedi ki:
((Her peygam berin san’a tı ve kazanm a prensibi var. Bizim pey-
gambCTimfein san’a tı ve kazanm a usûlü de gaza ve ganim ettir.»
Hadisde böyle anlatılm ıştır. (Ravda ve el-Hâllsa’da d a böyle açık-
lanmıştır.)‫؛‬

H e l ^ ^ z a n ç ! ^ tam seden dilenmemegi ve h a lk a m u h taç olm am a.


y ık a s d e .^ ^ ^ 5
428 ÇİR'ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid A!izade)

P e y g ib e r Aleyhisselâmın bu hususda söyle bir müjdesi vardır:


«Kim helalinden, kimseden dilenmemek, çoluk-çocuğuna bakmak,
komşularına da şefkat ve m erham et etm ek gayesiyle kazan‫ ؟‬elde ^ e r .
se, Allah'a kavuştuğu gön, yUzU aym ©ndördâ gibi ٠lur.„
D enm enin kötülüğünü de söyle ifade etm işlerdir:
..Kim de kendisine dilenme kapısı açarsa, Allalı ona yetnıis tane
fakirlik kapısı açar.»

Hz. Lokman’ın oğluna öğüdü:


-- Fakirlikten helâl kazançla kurtul! Çünkü m uhta‫ ؟‬du-
ruma düsen kisi m utlaka su üç hususla karşılaşır:
1) Dininde incelme.
2) Aklinda güçsüzlük.
3) Kimliğinden bir seyler jdtirm esi...
Bunlardan daha büyüğü" de, insanlar tarafından-Ilor görülüp^ ha-
file a l i a s ı . . . »

Hz. ٥ mer (‫ ) د ء‬bu^ım ustur:


،(Kimse ‫؟‬ahsmadan oturup da: «Allah’ım, bana rızık ver!» diye
yalvamasın. Biliyoreunuz ki, gök ne a ltu n ve n e de güm üş yagdınr.»

Yezid bin Seleme (R.A.) ağaç dikiyordu. Hz. Ömer (R.A.) ona soy-
Je hitab . 1 : :
«Çok isabetli bir is yapıyorsun‫؛‬
insanlara m uhtaç olma! Bu sUretle dinini daha ^ z e l korursun‫؛‬
millrtlne karsı da daha serefll oluraun.»

Birrivâyet:
D t t i mû،Ms bîr kasırga hasgOsterir. Halk tblâş ve h ٠ ecan
İçinde İbrahim bin Edhem’e:
RIZIK İÇİN SABAH ERKENDEN KALKMALI 429

«Bu ne şiddet?,)
Diye yakınınca, 0 büyük zât şu cevabi verdi:
«Bu şiddet değildir; asil şiddet insanlara n ıu h ta ‫ ؟‬olm aktır!«
Bil- rivâyet tlalıa:
Isa Aleyhisselâm bir adam la karşılaştı ve ona sordu:
(ıNe İş yaparsm ?»
Adam cevap verdi;
«ibâdetle vak it geçiririm ; hiçbir İş yapmam!»
«Pekâlâ, sen in geçim ini kim saglar?»
«Kardeşim!»
«Öyleyse kardeşin senden daha-iyi ve makbUl İbâdet e t m e k t i r ! »
’(el-îhyâ)

Kendisini Allah’ın zikrinden edecek, âhiret amelinden uzaklaştıra-


cak olan şeylerin ardından koşarak nzık te ’m in etmeye çalışmaz.
En güzel kazanç, Allah yolunda i’lâ-i kelimetullah İçin savaşmak
sûrrtiyle elde edilen kazançtm.

Sonra, rızık elde etm ek İçin sabahleyin erken kalkm ak sûretiyle


işe k a l m a k da sünnettir..
Çünkü ResUlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) ş ö y le .b u y u r m .
tur:
.,.«Rjzjk peşine erkenden koşun! Ç ünkü sabahta bereket ve başatı
vardır.»

Cihad yolu ile n zık te ’m in.etm ekten sonra, fazilet bâbında ikinci
olarak tic ^ e t gelir.
Ama bunda em anete riayet etmek, doğruluk ve n a sih a tte n aytıl-
m am ak’şa rttn . ٠ ||
- -El-lhyâ٠da der ki: ‫ ااا‬٠
٠'■ «Nasihat, kendisi İçin hoşlanm adığından başkaları İçin .de hoşl٥n ٠
m a ik tır.
430 ŞİR.ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid AiizÂde)

Kendisinin beş p a ıa verip de alm adığı bir şeyi, müslUman karde-


şin . bir dirhem karşıhğmda satersa, n asihati terk etm iş .lu r.
M u a m e le (ticari aJış-verişlerde) emredildigi n asihati terk etmek-
1. de, kendisi İçin sevip hoşlandığım kardeşi İçin sevmemiş olur; id,
ona hıytoet sayılır.»

Ticarette dogroluttan aynlm am alı.


fflra Rraûlüüah Efendimizin d٠ u tacirleri sevindirecek bir müj.
d٥ l varfır:
« ^ ^ l u k t o n akılm ayan tâcir, kıyâm et g ö n ü Siddiklar ve şehid.
lerle h a ş^ İM e k tir.»
Ticaretin ana prensipleri bunlardır.
Onun birçok hususlan da vardır. M usannif bazılarm ı açıklayacak-
tir...

Ticaret babında, tacirin cesâr ohnası d a sünnettendir.


Bir İşte muvaffak olup da r ıa k elde «Jebilirse ona devam etsin. 0
İŞİ bırakmasın
Çünkü Peygamter Aleyhisselâm şöyle buyurm uştur:
«Kişi, kendisine !«reketli olan bir işe devam etm C ldir (onu bırak-
mamabdır).»

K c a ^ amaciyle bir işe öç kere t^rf»büs edip de başaraıhazsa, ٠


İŞİ taraksın.
Ticaıette kişi, Allah’a itim ad eder, n z k ı ve ih sân ı ancak ondan
tekler. Kaltanin nûranu s ö n d ü ^ e k tarz d a h a ris olmaz.
Yukanda da geçm işi:
Allah’ın welde kullanna ta k d ir ettig i n z k ı kim se önleyemez.
Ne aşın haris olanın hırsı onu çekebilir ve ne de istemeyen kim-
Söiln tatememesl onu önleyebilir.
Onun ٠ ٠ taciri dünyâsı a h ire tin d ra a i y m ı a l ı ki. tanra zkyi
(dur, alış-vaiş! de zlyknda olur.
SATILAN MAUN Ö Z E L L İK ^R İ AOT^ATII.MAI'IDIR 431

Ahiret kazancından yitirdiğini kat’iyyen dünya kazancı teiail e d ^


mez.
BOylece o, âhiret hayati karşılığında dünya hayatini satın almış
olur. (Yâni ahireti dünyaya değişmiş olur.)

Müslüman, satın alacağı ş e ^ kötülemez, satacağmı da övmez.


Çünkü anlattıkları, sattığı şeyde yoksa, yalan söylemiş olur.
Hele onu o hâli ile m üşteri bilmeden alıp kabUl ederse, hem onu
zulüm ile birlikte aldatm ış olui", hem de ona yalan söylemiş olur.
Şayet m üşteri onu almazsa, sadece yalan söylemiş ve bu yüzden de
kişiü^ni yitirm iş olur.
Eğer övdüğü gibi ise, zaten övdüğü vasıflar o şeyde vardır. Bu
defa bosuna konusmus olur.
Kisi, bos konuşm alardan da sorumlu tutulacaktır.- Çünkü her ağ-
zmdan çıkan sözden sorumludur. Nitekim Kaf sûresinde bu husus b e

‫ه‬٠‫ا‬
lirtilmlştir;

dır.»
,bir söz atm aya dursun; m utlak yanında hazır bir gözcü var.

Fakat sadece m üşterinin m enfaatini sağlam ak İçin, m üşterinin


bilmediği hususlan söylemek, m aldaki bazı meziyetleri anlatm akta bir
sakınca yoktur.
Meselâ, sattığı köle (zam an ım ıza yoktur) ve hayvanlarm bazı
gizli huylan anlatılır; ki, m üşteri ohu bilsin ve ona göre davransm .
Bunları anlatırken m übalâğaya kaçmaz, sözü de uzun etmM. Kı-
sa olarak vasıflannı aniatır.
Çünkü gayesi m üşterinin İhtiyâcını görmektir, onu aldatm ak d ^
gil...

Çakıda, ancak ilimde fıkıh sahibi olan ahş ٠v n s yapabilir.


Çünkü çarşı-pazarda here^an, terbiye dışı sözler, y a la n y e m in i»
şok olur.
Alış-veris esnasm da insanlar Allah’ın zikrinden gafil - - - - - -
. 1 ‫ ةل‬bilm eyra kisllerin oralarda ahş-veriş yapması, o çirkin hu y .
lara sürüklenmesine yol açabilir.
ŞÎR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyicl Alizâde)

BU bakım dan çarşıda alıÇ'Vei'lş y apacak ‫ ؤﻷل‬1‫اى‬1‫ ال‬İliç okliazsa ken-


dilerini kurtaracak kadar bilgiye sallip .Inıalaı-ı gerekir.
(Musannifin de kasdı budur. Y .ksa, m utlaka alış - verişi çarşı-
larda alimler yapacaktır, demek istem em iştir.)

Yemin ederek malını satm aga çalışmaz:


S ö y l^ ğ i sOz d٠ u .Isun. yalan .Isun. karşısındakini inandırmak
İçin yemin yapmaz.
Çünkü . r söylaüği söz yalan ise, bu yem in gamUs yemini olur
ki, başına büyük şeyler getireoilir. Çünkü 0 tip yemin büyük günah-
lardandır.
Eger söyl^igi söz d ^ i ’u ise, bu sefer dünya m enfaati İçin Allah'ın
yüce ismini âlet etmiş olur.
Allah’ın zikri yanm da dünyalık pek aşağı kalır. B unu düşünmek
lâzımdır.
Zaruret olmadan yemin etmemeli.
Allah Bakara, sûresinde şöyle buyurm uştur:
«Allah’ı, yeminlerinizden dolayı 'engel y ap m a^ n .»
Haberde vârid olmuştur:
« ( i vallahi. lâ vaUahi) diyen tac irle rin v ah haline!»' ‫؛‬
Sırf km dlni'sofu göstramek İçin, alış-verîş yaparken ne ’güzeldir'
bul

.‫« ؛‬SallâUahii Aleyhi ve Sellem» diyerek Resû^ülişiı’a (şÂllâliahü


aleyhi ve sellem).. saiatu .selâm getirm esi de, m alını satarken- mekrah-
‫•ئ‬ :. :‫ﺀ‬
Arkadaşmaı‫؛‬ferşı kendisine kazan‫ ؟‬sağlam az. MÂlının ajnbım. da
pm ez.
‫؛‬.bu,.;feüriivvet. (ins’a ^ lık ). ten,değildir.

#}), '٤ ‫اةﺀ‬٠٤١


“ ‫حﺀ ؛ ﺀﺀ‬. b ü tü n ayıp ve kusurlarım izhfr
‫ ﻫ ﺪ‬٠ ‫ﺀﺀا‬. Bu vaclbdlr. ٥٠١' ٥ :٠ ‫;آ ا‬
aElbisenin
w s ® in gti»
Eti»!! tarafım gösterip de çirkin
cirkin ve ktisurlu tarafını giz.
leree, zalim ve hilebaz olur.
TİCARETTE HIYANETLİK DÜŞÜNMEMELİ 433

Karanlık yerlerde elbiseyi müşteriye göstermek, p ab u çtın n -


tekini gösterip güzel olmayanı gizlemek de böyledir.

Ab§-verişlerde hıyânet J'oluna sapmaz.


Böyle yapmakla rızık artmaz. Bilâkis bereketi .d e r .
Kim hile yoluyla birei. bireı- kazamp mal ve mülk elde ederse. Al-
lah onu bir anda tümüyle birlikte helâk eder.
Yanında yalnız irtikâb ettiği giinalı kâr kalır. H » n de o ffiMtnhiTi
zerresinden bile hesap vermek ^ -u n lu ğ u n d a olur.
Adamın biri süte su karıştırıp satarm ış... Sonra sel gelmiş, sağdığı
i n . alıp g ö tü m ü ş...
Küçük ‫ ^؟‬u ğ u şöyle konuşmuş:
«Süte kattığın sular birleşti: sel olup hayvanini alıp götürerek öl-
dürdü...»

Müsliimana, sattığı m alin ajnp ve knsurlannı örterek Jıile yapmaz.


M üslüm anlardan kimseyi aldatmaz.
Kârını koyar; am a norm al olarak...
Böyle, a şın kâra ve aldatm acaya kaçmadan kâr yapm akta b ir sa-
kınca yoktur.
Zaten ahş-veriş, kazanm ak ve kâr yapmak işindir...
Alırken ve sa ta rk m bunlara bilhassa dikkat .eder, k i l e y i . d a t -
maz.

tJd kişi alıs-veris yaparken, gelip, alm ak iste m e d i, halde, Sirlmttş.


teriyi tesvik etm ek İçin, «ben bu a d a m d a , daha fazla - ^^m »
diyerek’öne atılmaz.
-İmâm GazâM !hyâ’da an lattıgına göre, Resfilttilah (sallAllahû aley-
hi ve seBem) bu gibi davranıştan m en’etmişt’ir.
Böyle yapılan a lış -v ^ ş in hütonü:
Eğer daha Onee satıcı ile bu hususda m u tab ak ata varm am ış ise,
F.: 28
434 ÇİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

bö٢le y a p m h a i l d i r . M üşterinin satıcı ile yaptığı a!ış-veriş tamam-


dır.
Evlâ .la n gOriise göre, m üşterinin m uhayyer olma lıakkı vardır.

- alış " veriş bittikten sonra gelip fazla para ödemek sû-
retiyle müşterinin elindMi 0 m ail koparm aya çalışmaz.
Bu gibi alış ٠ veriş m ekruhtur.
Şayet yapıhrea sahih olur.

Ahş٠verişte٠ yemin etme veya boş konuşm a sebebiyle meydana ge-


lecek günahlara keffaıet olması İçin kazancından tasaddukta bulunur,
bâzı sadakalar'verir.

Alim - satımda kolaylık gösterir.


Hz. Peygamber ( s a l l l h ü aleyhi ve sellem) buyurm uştur:
.S a ta rk .» satm alırken, alacagım tabsU ederken kolaylık giisteraı
W . Allah « i^ ^ in .»

Alıs - veriş W - n . r a - s a t ı c i y a : «Muhayyerein. i le r s e n malını


geıi al!» d e m ^ sfiretiyle satıcıyı m uhayyer yapar.
Alış - v ^ ş i feshetmek i s i ğ i n d e de onun teklifini kabûl. eder.
Ç ü n ^ caymasının m utlaka biT sebelji vamlır: Z a rar ettiğinin far.
tana vam uştır da onım İçin b u t e l i f i yapm ıştır.
Müslüman k a ^ ٠ in zaran h a. kendisinin k ârlı .İm asını arzula-'
ması yakışık almaz.
Aliah'm R a ü lü n ü n m üjdesi v a ^ :
■toem eyaek s a t . bir s٠y٥e٠ «aym ak isteyen m iislüm an k a rf ^
şînta - kab.1 eden kisinin h a te la n n j kıyâm et gününde Allah
bertaraf e d » ^
FAKİR .L A N ALACAKLJYI SIKMAMALI .435

Veresiye de satabilir.
Müşteri fakir ise. alacağını tahsil ederken onun durum una son de-
r « e dikkat eder.
Ö d e m e imkânı yoksa b e k l e r , S i k m a z .. .

Bir şey satarken şöyle der:


«Aldatmaca yoktur!))
Şerhü’l-Mesâbîlı’de şöyle yazar:
Hebban bin Müııldz adında bir adamın. yaşı ilerlediği İçin, alış ٠ ve.
rişte aldanabileceğdni ileri sürerek, alim - satımdan men’edilmesl İçin
ailesi tarafından Allalı'ın Resûliine başvurulur.
Allah’ın Resûlü ailesinin dileğini kabûl edip adamı alış - verişten
men’eder.
Adam şöyle yakmu’:
«Ey Allahın Resûlü! Ben bu işe alışmışım; yapmadan taham m ül
edemem?»
B unun üzerine Peygamberimiz' ondan bu yasağı kaldınr ve şöyle
tavsiyede bulunur;
.،Bir şeyi s a ttı^ n zaman (aldatm aca yok!) de!...»
Yâni, aldanm adığım m eydana çıkarsa, parayı geri verir,, malım ı
alınm, demektir bu.
Böyle bir alış - veriş husUsunda alimler a y n gOriişlCTde bulunmuş-
İardır;
Bazılarına göre bu şart yalnız o adam a aittir. Ba٥ la n n a göre ise
bu husus bütün m iislüm anlara şâmildir. (Yâni, ald atıld ı^ m eydana çı٠
karsa parasım geri vCTip m ahnı geri alabilir, bu şartı ileri süren her-
kes..)
Bu, İm âm Alımed'in görüşüdür. Ona göre bu, hıyftr-ı şa rt gibidir.
Ulemfinm çoğunluğu, Şâfiî ve Ebû Hanite'ye (R. Anhüm) göre,
eger aiış-veriş m ahcur ohnayan ehil kişiden sâdır olmuşsa, a!٠ verişe
de zorlanmamışsa, o şa rtı ileri sürsün-sürm »in, a l d a n d . m o d a n a 1‫ ؟‬-
karsa, geri v ^ m e k hakki y o ^ u r.
Bu hadlsden m urat, arkadaşına durum unu anlatm aktır. Alış - v ^
riş hakfanda gerekli bilgisi bulunmadığım , aldanm a ihtim ali olduğu-
nu . l e m e k ve ona göre davranm ası husüsunda onu uyarm aktır..
Ayrıc^ Öyle olan kişi, «hıyânet yoMurl» der.
436 ŞİR’ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde.)

Paıası varken Memeyi uzatmaz.


Ç ü ü paıası .lu p da vem eyen, sa ta n kişiyi oyalayan kimsenin
bu davranışı, (alaaklıya eziyet olduğu İçin) zulüm sayılır.
Yapılan havaleyi de kabUl eder.
Çönkü bu da bir nevi iyiliktir.

Borçluya m ühlet verir, güç durum dayken onu zorlamaz.


Hz. P e y g a m ^ 'in (saliailahu aleyhi ve sellem) bu bâbda da müj-
dKi varfır:
oKim güç dnnım da olana m ühlet verirse, yah u t hiç almazsa. Al-
lah onu son derece kolay bir hesabla geç٠ tîrir.»
Diğer lâfıma:
.Allah onu, k٠ di gölgesinden başka gölgenin bulunm adığı günde,
g ö ^ n d e gölgelendirin, diye geçmektedir.
Yme şöyle buyurmuşlardır:
a d i r l i Wr müddete kad ar ödünç p a ra veren kişi, ٠ m üddet d o
luncaya kadar, her gün bir sadaka sevabı ah r.
Günü g e ld i, halde yine bir siire tan ırsa , b u dePa verdiği ödün,
para tutennda (her gün) sadaka verm iş gibi sevab ahr.»
Sırf bu .h a ^ s d . dola^, selef m üslUm anları verdikleri ödün‫ ؟‬pa-
ranın.m üddrti geçmeden ödenmesini istem ezlerdi: ki, h e r gün bütü-
nünü tasadduk etmiş gibi sevab alabilsinler... (el-îhyâ)

. i n i n ücretini alm m n teri kurum adan öder.


Borou ödCTken f z d ! ٠ H a tta alacakhnm k o ş t u k şartlardan

K a p m ı .Jd ırm a d a n bizzat ‫؛‬alacaklm ın evine gidip borcUnu öder.


Onu yormaz ve üzmez.
HZ. P ş m b e r (saüâllahü aleyhi ve sellem) buyum ıuştur:
I borennu en gürel şekilde ö d e y « Jn iM îrî Vakti ^ m e .
den o d e ı İmkânım bulan, hem en ödesînî»
A L D A T M IA L I; FAKAT ALDANMAMA1.I DA 437

Güç duram da .،an d an alacağını almaz; veyahut biraz eksik alır.


Hz. Peygamber (saîlâUahü aleyhi ve sellem) b u ^ n u ç t u r :
«Bir adam insanlara ödünç para veripj alacaklannı toplamakla ÇÖ-
،'evlendirdiği İşçisine de «güç durum da olandan alm a; belki Allah da
bizlerin giinalılaıından geçiverir» diyordu.
Sonra adam ölüp Allalı’a kavuşunca, Allah onun ^ in a h la n n d an
geçiverdi.»

Eğe،' taı^ı ile bir borç almışsa (ribevi olmayan şeylerde) tart، ile
verirken fazla tartjp verein.
- lıakkını kendine geçirmemek İçin böyle yapması Ihti-
yati bir davranıştır.

Alış-verişte fazla mücadele ve m ünakaşa etmez.


Yâni, fiyat ve hesab bâbmda hataya düşmemek İçin üzerinde ‫؟‬ok
durmaz.
Gubn-İ fâhJş (aldatma) ile satmaz.
Alırken de aldanmaz.
Çünkü aldanan kimse (ahm ak olduğu İçin) dünyada insanlar ta-
rafından Ovülmeyecegi gibi, âhirette de Allah indinde me’cûr olmaz.
Hem dünyada hem de âhirette ziyanlı ‫؟‬ıkar.
Yalnız burada İm âm Gazâli’nin (rahımehullah) önemli bir görii-
şünü arz edelhn:
«Bir kimse bir m isafirden veya fakirden bir şey sa tm alıp da
— sırf ona yardim ve iyilik etm ek İ ç i n - aldanm ajn kabfil ederae,bun-
da bir sakınca yoktur.
Üstelik. Peygamber Aleyhisselâmın şu hadisi gereğince se v a te d a
g irm . olur:
..Allah satm akta da alm akta da koâylık gösteren kisiyi esirge-
sin.»
Lâkin ‫؟‬ok kazanm ak İ s t ^ m zengin bir t â c i r ^ b ir şey satın'alır-
ken, aldanm ajn asla kabUl etmez.
Çünkü o zam an Wıdan sâdır olacak böyle bir h a ^ ^ n övülmesi
şöyle dursun, bilâkis beyhude yCTe parasının kaybına yol açm ış tf a r .
438 ÇÎB.AT..I. - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

HadJsde vâıid ٠Iınu§،ur:


« A l i l a n tim se ne övö.ür ve ne de sevab alabilir.»
Şu halde olgunluk, aldanm am ak ve aldatm am akta tecelli eder.
Biri Haareti Ömer’i (R.A.) §öyle vasfetti:
«O, ‫؛‬ok şerefli ve akıllı bir zât idi: Ne aldatırdı ve ne de aldanırdı.»
Hz. Hasan, Hz. Hüseyin (R. Anhümâ) ve seleften diğerleri, bir şey
satın alırlark n , dikkat edip, ucuza inal etmeye çalışırlardı.
Fakat b a ^ şta bulunurlarken bUjdik m eblâğlar bağışlarlardı.
Bir zat onlardan birine:
^ a s i t bir şey alırken a şın titizlik gösteriyorsun. F akat Veı-İrken
hi‫ ؛‬düşünmeden veriyorsun!»
^ d i ٠ nde,- şu cevabi aldı:
«Ba٠ s yapan, ancak Allah igin, Allahın fazlından bağış yapar.
Fakat bir şey satın alırken aldanan, akılsızlığı ve basiretsizliğin,
den aldannuştır.»

Jhflya‫ ؛‬amuda, başkasından ödün‫ ؛‬istediği zaman, ödemek niyeti


üe ister.
Allah’ın R e s i (sallâllahU aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
*Kim ödemek niyetiyle bir bor‫ ؛‬ahrsa, :Allah onun İçin melekler
gSwleıdirirî torcunu ödeyinceye kadar hem onu korurlar, hem de
ederler.»
Selef mUslümanlan sırf bu hadisin verdiği müjdeyi elde etmek
ifin, i h t i d a n olmadığı halde ödünç para ahrlardı. (el-îhyâ)

Mıhtaç olanlara da ödün‫ ؛‬para verir. Çünkü ö d l ç vermek dini


vedbedraıl
Ancak şu üç hususda ödünç ister:
1) Allah ytdunda daha güçlü rtm aa için.
2) Yokralluk İçinde ölen fakiri kefenlemek İçin.
3) ^kârhğm d٠ umbilMegl fitneden korunup if f ^ sahibi ol.
mak amaciyle, evlramek İçin...
f a iz d e n KAÇINMALI, SAKINMALI 439

Bu husus^aıda ödünç para alırken Allah’a g ü v e n e rk alırsa, m uti


laka Allah ona ödemekte kolaylık saglar ve ödeme - açar.

‫ ؟‬ok ödün‫ ؟‬alm az; ki, sıkıntıya düşer ve ödemelrte . l ü k ‫؟‬eker.

Ticaret yaparken ıdlıâ (faiz) den son d e r ^ satamr.


Faize benzer m enfaat sağlayacak bil' karz (ödün‫ ؟‬venne)den sa-
kınır.
Ebü'1-Hasen ez-Zencâni dedi ki:
«Kimin sermayesi takva olursa, onun kazancım diller vasfedfr
mez.»
Hz. Ebû Bekiı- (ralıımehullah) anlatıyor:
— Ebû Hanife’ye rastladım. Birisinin kapısını ‫؟‬aldı; sonra ?ekilip
. e ş i n altında bekledi.
Sebebini sorunca şu cevabi verdi:
«Bu adam dan benim alacagım vardır. Biliyorsun ki, m enfaat cel-
beden alacak nehyedilmiştir. Bu jdizden duvarının gölgesinden ،ayda-
lanmak istemedim.»

Alacagı karşısında aldığı rehinden de f a y d a l a ı a k ta n kaçınır.


Rlbâya sUrUkleyecek olan hususlardan da çekinir. Çünkü Tibknın
en az günahı, kişinin annesiyle cinsi tem ası gibidir.
Abdullah bin Selâm’dan rivâyet edilmiştir:
«Ribanın yetm iş iki 'günahı vardır: En aşağı derecesi, annesi ile
cinsi tem as k u ran kim senin günahı gibidir.»
EI-Bezâziye’de der ki:
((Birisi bir adam dan ödünç p ara istCTse, sonra ona on (dirhem )٠e
bir yer satsa, sonra ona teslim etse, bilahare ö d l ç veren kişi a n a o
yeri iki (dirhMne) satıp teshm ederse, bu ekiz olur. Ç ünkü b u n d a rib â
yoktur, kazanç vardır.».
Galiba m usM nif bunu, ihtiyacı olm adan sırf p arasın ı ‫^{ ؟‬altm ak
440 Ş İR 'A T Ü l - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

iç in b u g M a b ş - verişleri a p a n l a r hakkında söylemiştir; ki bu, fetvâ-


ca d e ^ l de, takvâca bir davranıştır.
Ea.Nitaye.de der ki:
«Sıri ribâdan kurtulm ak İşin yapılan lıer lıile, eger hi‫ ؟‬kimsenin
‫ ﺀ ئ‬olmuyurea, câizdir. B unu yapm akla kişi günaha girmez.
Ancak o p tiğ i hile eger başkasına, zarar veriyorsa, fetvâca câiz ise
d e takvâca câiz d٠ ildir.»
N it^ im toyle bir husUsa İşaret edilen bir hadis m evcuttur.
^ û lü U a h ( a İ H i aleyhi ve sellem) iki ölçek âdi hurm a kar-
gjhgjnda bir 0‫ ﺀﻛﺒﻢ‬iyi h u r a a alan adam a şöyle h ita b etm iştir;
« H n m an j b a sta bir ta ^ d ıg ın d a satıp, sonra o seylc (yine)
b n m a a t e a ^ n olmaz mıydı?»

Faiz yemez; h a ttın d a sâhidlik de-yapm az.


Ç 8 İ câb ir (RiA.)٠den şöyle nakledilm iştir:
«AHah'ln Resûlü (salianahû aleyhi ve sellem ) rib â yiymıc. yedire-
ne, katibine, şâhldîne lânet etm iştir.» (el-Mesâbih)
K i i i , tiımeye, ka٠ ıhgında menfaat te’min etmek s٥ rtıyla.Münç
vefıcıiiL
Meselâ, bir bakkalm yanında biraz p a ra bırakarak, «ben bumm
ka^üı^nda bir parça‫ ؛‬bir sey alırım)) derse, câiz olmaz. (§erhü^-N i٠
kaye)

Kişinin fazla para veren kimseye satm asın d a bir sakınca y<*tur.
ödünç venligi adamdan (az bir sey dairi olsa) karsıh ٠ n d a hiçbir
şey kab.1 etmez.
Bu h u ^ a son dnrece şekin«en davranır.
Ama bilirse ki 0 ona ödünç p a ra vCTdi^ lşin -d .1 1 de. bir yakmiık
veya dMtluk İcabı hediye olarak verm iştir; y a h u t o hediyeyi veren ki.
§1 cömertlikle ün yapmıştır; İşte 0 zam an alır, şekinmM .'
Ç ü , verilen b r e n i n kab.1 edilmesi lâzımdır.
S u . v e r i l e n kişi u ^ rln d e k i hakkidir; özürsüz kabUl etme•
m i yapmaz. (K T rtfim m e)
ZALİM, HIRSIZ VE H A İN E İ ş YAPMAMALI 441

Müslüman, zalim, hırsız ve hainden, hile hile-hir şey satan, atoaz.


Çirkin ve âdi kazançlardan kaçınır.
Bu âdi kazançların hâzıları mekruh, bazıları da haramdır.
Musannif onun İçin burada lıer ikisine de şâmil olan bir ifade kul-
lanmıştır. Pazarlık karşılığında yapılan hacam at (kan alma) İŞİ gibi.
Mulıeysa (R.A.), Hz. Peygamber’den (sallâllahü aleyhi ve sellem)
kan alma İŞİ İçin ücret alm asına müsaade etmesini istedi.
Hz. Peygamber (sallâllahü aleylıi ve sellem) «olmaz!» dedi.
Fakat adam müsaade istemekte ısrar edince, nihayet ^ g a m t e r
Aleyhisselâm ona şöyle buyurdu:
«Onun parasıyla su çeken devene alaf al ve (yine onun parasıyla)
kölene (bir şeyler alıp) yedir.»
Elü-i zâhire göre buradaki nehy tahrim ifade etmektedir. Bi-
- böyle bir İşten kazanç sağlamak haramdır.
- göre, eğer hü r olsa lıai’am olur: köle olursa heiai olur.
Çünkü Hz. Peygamber Aleyhisselâm: «KSlene yedira d ^ i.
Dört im am dahil, ekseri âlimler ve fakihler bunun heiai olduğunu
söylemektedirler.
Buradaki nelryl de nehy-i tenzihe hanılaliyorlar.
Yâni, âdi İşleri bırakıp da daha hayırlı ve güzel kazançlarla uğ-
raşması İçin söylemiştir.
Nitekim adam ısrar edince, ona karşılığında alacagı ücreti hay-
- ve kölesine harcam asını emretmişlerdir.
Ayrıca, Hz. Peygamber Aleyhisselâra Ebû T a j^ b e 'y e kendisinden
kan almaşını em retm iştir ve ona ücret vermiştir.
Eger kazancı haram olsaydı ona ücret vermradi. Şerhü'l-M raâbih'-
de ziliredilen husUs budur.
M usannif’in (rahım ehullah) de (şart) diye k a y d r t m - , ilk
akla gelen budur.
Yâni, kazancı — eger şartla (pazarlıkla) a lırsa — pis olur. Ama
karşılığında, ücreti pazarhk olmadan, kendiliğinden verse,, o z a m ^ p i s
olmaz.
Ne var ki, bu İş kerahetten hâli değildir. Çünkü bu İŞİ yaparkOT
s ü ^ r g e ve derijd de bağlam akta kullandıklan (temiz olm ayan) aiet-
leri kullanm aktadırlar.
Onun İçin, (bu İŞİ pazarlıkla yapsm - pazarhksız yapsın, fa rk e t.
mez) h ^ bir şey d . d i r .
442 ŞIR ’ATÜ’L - ISLAM (Seyyid A lid d e )

I k kaışıüğiüda alm an ü c r e t:
Bu çirkin, hem de bi’l-lcma’ zinâ gibi haram dır.

Kâhinin aldjgj iicret de haram dır.


Kâhin:
i k b â l d e veya geçmişte vukua gelen olayları haber veren, insa-
nm mutlu veya mutsuz olaca^ndan bahseden kigiye derler.
Falcı ile arasmdaki fark:
Falcı, çalman §ey veya yitik olan şeyi alıp verir.
Bunlann hepsi haramdır. Çünkü b unlar gaybden hab'er vermek-
b ir le r , ^ s a Allah bilinmeyen gizli şeylere ancak keıdisinden râzı ol-
dugu elçisini m uttali kılar. Başkalarım asla!
B aa avam halktan ve m üneccim lerden öyleleri vardır ki, Allah'ın,
her yıldıza. doğarken ve batarken bazı özellikler verdiğini iddia eder-
ler.
Bunlara bakarak kişinin m u tlu veya m utsuz olacağını, fakir veya
zengin, hasta veya, sağlıklı olacaklannı iddia ederler.
Derler ki: «Allah bazı ilâç 've otlard a fayda veya za ra r verecek
d i k l e r ^ r a t m ^ ı r . Bu da h u n u n gibi b ir şeydir...»
Onlara verilecek cevah:
Bu kıyas ^ n lış tır.
‫ ؟‬Unkfi I P ^ g ı b e r ( s a l l a l l i aleyhi ve sellem) bâzı ilâç ve ot.
larla tedavi .I m e m iz i em retti. O nlarm hasselerini anlattı.
Onlarla Idzzat hem kendisi tedavi oldu, hem de .ailesini tedavi
etti.
Q n ı fhli ve kavli ile de ilâç ve şifalı bitkilerle tedavi olm akta İJİT
-atanca bulunmadığı anlaşıldı.
Ama yıldızlarla bir şeyler öğrenmek, onlara bakıp in sanlarm m ut-
lu ve mutsuz olacaklannı söylemek gibi şeyleri P eygam terim iz ne söy-
lemiştir ve ne de yapmıştır. Büâkis a n la n yasaklam ıştır.
BATIL ALIŞVERİŞLERDEN UZAK DURMALI 443

Köpek p a ra s ı:
Hz. Peygamber (sallâUahU aleyhi ve sellem) b u y u r l a r ki:
«Köpek parası pistir.»
Hanelilere göre köpek satm akta bir sakmca yektur. K ö ^ k aljş -
verişi sahihdir.
(<Hadîs-i şerifden m urat, k ö ^ k satm anın kötü bir İş. karşılığında
ücret alm anm da kerih bir davranış olduğunu beyân etmektir» d ^ i-
ler.
Şâflîlere göre k ö ^ k satm ak haramdır. Hadis-i şerifi bu anlam da
yorumladılar.
.n u n İçin. H a n e le r e göre, köpeği öldüren kişi sahibine bedelini
öder. Şâfiî’ye göre ödemez. (Şerhü’l-Mesâbih)

Msi hayvanin üzerine ‫ ؟‬ekilm boğa iicreti:


Bunun karşılığında da' ücret almajn Peygamber A l^ s s e lfim neh-
yetmiştir.
Sırf bu İş İçin b ^ a l a n kiralam aktan. R ^ûlüllah (saliailahü aleyhi
ve sellem) nehyetm iştir.
Çünkü, belki sahibi boğayı dişinin üstüne tam anlam ıyla ‫؟‬ekemw.
Çektiği zam an (kimbilir) bt^adan meni gelmez. Y ahut gelir de
tutmaz. Onun İçin karşı tarafı m ağdur durum a sokmus olur.
îşte Ijunlar. böyle bir alış - verişin bâtıl olduğunu g ^ t e m e - t .

٠١.

Ş rfâat (iltim as) k a rş ılım d a alm an h ^ ly e :


Bu da doğru debidir.
Fakat hediye, iltim as karşılığı olmadığı takdirde. En-N&t«i٠ye gö-
re hüWim ş ö y l^ r :
Eğer hediye -eden kim senin verdiği paranın ç ^ u h aram d an kaza,
nılmış ise. hediyeyi kabUl etmemek, y e m e n i de y e m e m i gCTekir.
lai 0İdu٠ m u bildirirse başka...
Eğer parasının ç٠ heiai kazançtan ise, onun h a ra m olduğu k .
disine t e b e - etmedikçe, hediyesini kabül etmek, yemeğinden de ye-
mekte hiçbir sakınca yoktur.
444 § ٤R'ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

- ogunun m alla n haram dan hâli .im az. Mutla


. inde biraz .Isun haram bulunur
- indeki haram nisbeti nazar-ı itibâre alınır, (el
Kunye)

Heniiz e r in lik çağına ermeyen ‫ ؟‬ocn ^ jn k a z a n c ı:


El.isar’da, Zahire’den naklen der ki:
. «Eger bir sabi veya bir köle havuzun suyundan destiyi doldunıp
sonra birazını havuza dökerse. İliç kim senin 0 havuzdan su İçmesi he-
lâl olmaz.
Çünkü o. mübah olan m ülkünü karıştırm ıştır. Onun karıştırdığını
ayırmaya da imk.ân yoktur.»
Mes’ele yine bOyledir:
Eger bir ‫؟‬ocuk intibah olan sudan bir. desti su getirmişse, ebevey-
ninin — şâyet zengin iseler — ondan içm eleri helâl olmaz.
Ç Ü İ su onun mülkü olmuştur.
ihtiyaglan olm adan,onun m alından yemeleri (ve içmeleri) onla-
ra 'helâl olmaz.

Gasb . h « i n i bertaraf etm ek İçin, kim senin m ah n ı (para vere-


r٥ -gtolünü almadıkça) almaz.

insanlara merhamet ▼e nasihatle m uaniele etm ek te siiımettendir.


Buradaki nasihatm anlam ı: Kendisi igin b u la n d ığ ın d a n kanleşi
İçin de h٠ nmasıdır.

Halkın ve hajhfanlarm m uhtaç olduğu gıda-m addelerini alıp da


pahalanmasını bddemez.
HKnen satar.
Çünkü mail satmayıp'bekletmek ihtikardır.
(,MALIN f İ a TI ARTSIN.) DİYE BEKLE ٥ffiMELİ 445

ihtikâr:
Gıda maddesini biriktirip, fiyatın artm asını bekleyerek, satma-
maktır.
Böyle yapana «muhtekir» derler.
Muhtekir ise mel'undur.
Yâni «iyiler saffından tard edilmiştir» demektir!
Yoksa, G affâr (olan Allah)’ın rahmetinden tard edümiş demek de^
gildir. (et-Tenvir)
Selef hallundan biri lıakkında şöyle aıılatılır:
V âsıftan bir gemi yükleyerek Basra’ya buğday gtaidenniş.
Oradaki vekiline; «bu buğday Basra’ya girer ^ n n e z -!»k letm ^ en
sat» demiş.
Fakat 0, bazı kimselerin tavsiyelerine uyarak bir h afta bekletoıiş
ve fazla fiyatla satmış.
Sonra duriimu bir ınektubla m alin sahibine bildirmiş.
O da ona şu cevabi yazmış:
«BiliyOTsun ki, biz sırf mUslümanlıgımızı .korumak İçin az bir kâ-
ra kanaat eden k im s e l^ e n iz .
Sen bizim dediğimizi yapmadın.
Kazan‫ ؟‬sağlam akla dinimizden bir şeyler götürdün.
B i^ karşı-bUjdik bir cinâyrt İşimin.
Bu m ektubum u alır almaz, sattığm buğday kar ‫ ؛‬٥ !ğmda a JA ^ n
paranın hepsini Basra fukarasına (sadaka olarak) dağıt ‫ ئ ؛‬٠:‫ ى ﻷ‬iki-
i de vebalden kurtulalım.» (el-îhyâ)

Sadece ^ d a üzerinde ticaret yapmaz. K im billr,'W ki ih tik are SÜ-


rüklenebilir.
Onun İçin, birçok ticaret ‫؟‬eşitlerini öğrenmelidir.

H ü a r gıda m addeleıine n arh kuytunaz.


Ama tüccar fâhiş fiyatla ^satm aya başlarsa, (yani elli k u ru şa al-
dıgı şeyi yüz kuruşa satarsa) 0 zaman, bazı i l i gört‫|؛‬i ü ve b a İşler-
den anlayan kişilerle i s t i ş a r e . ^ e k n a rb koyabilir.
446 § İR ٠ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

§٠‫ ةﺀﻻلﺀﻟﻸ‬mahrum ederek, sırf fazla fiatla satmak ve k ^ saglaı


mağa dair...
Ş iirlile ri m ahrum etmemek ve fazla k â r sağlam am ak İçin şehir
dışmda yaşayanlara yiy«:ek m addelerini satm az.
Çünkü bu hem m ekruhtur, hem de yasaklanmıştm.
Çehire mal getiren kafileleri yolda- karşılayıp da, henüz onlar şe
h i r d ü fiatı ö ğ ^ m i e n onlardan ucuza alm ağa kalkışmaz.
El٠٤hyâ’da der ki:
«Kim lWyle yaparsa, esas m al sahibi şehire gelip fiatm ı öğrendik-
ten sonra m u h a j^ e ^ r .
٠ ahş-veriş bitm iştir amma, eğer fia tta yalanı m eydana ‫؟‬ıkarea.
0 zaman satıcı, b a a la n n a göre m uhayyerdir. (Malını, isterse parasını
geri vererek alabilir.)
Bu ^ rilş te olanlardan birisi de İm âm Şâfiî (rahım ehullah)’dır.

Ticaret maksadiyle gittiği yerden v a te n m a dönmeden, büyük bir


ihtiras İçinde, 0 beldeden 0 beldeye koşmaz.
Çünkü bu dinde mezmum olan a ş ın h ırsa delâlet eder.
Yahut bu, «kara tic a r e tin d e deniz ticaretin e girişmez» demektir.
Çünkü bu da.aşm hırsa bir İşaret sayılu".
İmâm der ki:
«Denize ticaret. İçin açılan, ta ra anlam ıyla rızık peşinde koşmuş
riur.»
Oysa - e vârid «dmuştur:
٠ ٥ İ- «IMMİT, hac. umre veya hart» yapmak amacı ile açıbrjı

ss

- y a - e n ^ m e z . Çıkarkmı de .nlarfan ‫ص‬ kal.

- vârid olmuştur:
I, i l y»ler çarşılardu‫؛‬. Oradakilerin en kötüsü de; oraya ilk
٠ ٤

gjripsTO.ka.dir.»
‫ ؟‬ARŞININ FİTNESİNDEN ADLAH.A SIĞINMADI 447

Muaz bili Cebel (R.A.)’den:


iblis (aleyhillâ’ne) ‫؟‬ocuguna birçok kötülüğü vasijvet ettikten
sonra şöyle demiş:
«Çarşıya ilk girip son ‫؟‬ikan ile ol!» (el-îhyâ)

Çarşıya girerken oranın fitne ve kötülüklerinden Allah’a sıgımr.


«Allah’ım! Şu ‫؟‬a b ın ın i ü r , fısk gibi kötülüklerinden sana şığı-
nmm» der.
Tehlil, tem cid ve tahm id ^ t i r e r . Allah’ı çok anar.
Çünkü bunlarda sayılmayacak kadar çok sevab varfır.
Çünkü Allah’ın Resûlü (sallâllahu aleyhi ve sellem) şöyle buym .
muştur:
«Gafiller İçinde Allah’ı zitodenj gaziler arasında saraşan, ölüler
arasmda diri kalan tamseler ldlr »
٠ ٠

Diger bir lâfım a:


«... İşe yaram ayan çürük odunlar arasm da yemy^M a ^ 5 glbldlra
bujmrulmuştur.
«Çarşıya giren Mmse:

‫ ي‬.‫’ ذ'ذا ﻛﺬ‬۵ '‫ ﻻﺑ ﻼ ذ'ا‬٤‫ﻷ؛ذآﻵاذ’ ئ‬


٠‫ﻟﺊ‬,‫ﻗﺜﺘﺼﺆ|ىق‬:‫ ا؛'ث;ﺗﺘﻴﻴﺎ‬٤‫ ذﺀ‬٤‫وﻣﺚ ذ‬
(Lâ İlâhe ülâllahü vahdehU lâ şeriyke leh... I« h ü l mUltai ve tehlil
hamdü yuhyl ve yüm îtü ve hiive hayylitt lâ yem ûtû hi y ^ ih l l h a y r ve
hiive alâ kiilli şey’in kadir)
Deree, Allah ona milyonlarca sevab yazar.»
ibni Ömer. Salih bin AM ullah. Muhammed bin Vasi. sjrl:h u seva٢
bı elde etm ek İçin ç a k ıy a g i tm k isterlerdi.
El-Hasen d ^ l ki: ,٠;
«Çarşıda Allah’ı zikreden, k q ٢âm ette ay ışığı gibi b ir - “
riyâsı gibi bir ziyAya sahlb olarak gelir.
44S ŞİB ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyj^d Alizâde)

Kim de çarşıda Allah'a İst^ fâ rd a bulunursa, oradaki halkııı sa-


y ı ı c a Allah onu m ağfiret buyurul-.» (Ğİ-Ihyâ)

Kazanç saklamak İçin aldığı taanıı (yiyecek şeyi), başka ilil- yere
nakletmeden ayni yerde satamaz.
‫ ؟‬iinMi Hz. ٥ mei" (R.A.) şöyle dem iştir:
«Bir yerffi buğday satın alıyorlaıdı. Dalıa ele alm adan Iiemcn ay-
nı yerde satıyorlardı.
R e s û l i i l ( s a i l a h i l aleyhi ve sellem) onu yerinden ahp başka
bir yere nakletmeden ayni yerde satm ak tan o n la n alıkoymuştur.»
ibni. Abbas (R.A.) dedi ki;
(‫؛‬Peygamberin nehyettigi, henüz alıp başka yere nakledilmeden sa-
t٠ ٥ bııgday .(veya unu) idi.
Ama sanmam ki diğer şeyler de bil h ü k m e 'dahil olmasın.
Taşman her şey hakkında ajm ı hü k ü m câridir.
Ama g a ^ -i m m kul olursa başka, o zam an onu yerinde satm ak câ-
‫ ئ‬Dlur a
imam Muhammed buna m uhalefet etm iştir.
Akann alınması, satıcının onu tahliye edip m üşteriye: «Onu sa-
na tKİim ettim!» demesidir.
Ama t ٠ n٥n şeylerde ise, alm ak, ancak ohu başka bir yere nak-
l ^ r a ^ e olur. (Şerhü’l-Mesâbih)

Y e n m i taama, Sitf b e r e ^ n i a rtırm a k am aciyle fak ir müslü-


٠‫س‬ etmek sünnettendir.
HZ. Peygamberiin (saüâllahü aleyhi ve sellem) bu bâbda duası
vardır. ( e l- M e s li)

FM llrt ve üstünlükte, ticaretten sonra m eşrû s ٠ a tla r gehr.


İ B Ü onlardan her 'biri tie P i a n ı b e r l e i n b iri'm u tla k a meşgul
olmuştur.
SAN’ATKÂRIN EL E İ Ğ İ Y L E KAZANDIĞI İ L Â L D İ R 4 .8

M^e^â, ٤drîs A‫ل‬eyh‫إ‬ss‫ﺀ‬l‫ ة‬m elbise dikertJ.


Davud Aleyhisselâm demliden silâh ve zırhlar yapan bir - a m .
herdi. Allah ona deniili bir lıam ur gibi yumuşatmıştı.
Ateşsiz ve topuzsuz (balytKsuz) İ s t e ğ i gibi tmu eıdrlp çetrlrirdi
ve rahatça yoğurup istediğini yapardı.
Bâzılanna göre, çok güçlü olduğu İçin, demir elindra Wr ham ur
haline gelmiştir.
ilk defa o silâhlan edinen Davud (A.S.) olmuştur.
Bâzılarına göre, Davud Aleyhisselâm d e m i^ e n yaptığı silâhlan
dört bine satardı.
Faraşını kendine've çocuklarına liarcardı. Geride kalam da fakir-
lere tasadduk ederdi.
Kimi bilginler de şöyle demişlerdir:
Davud Aleyhisselâm israh p u lla rın a hükmederken tebdil g ^ r -
di. Halktan kendini sorardı' ve derdi ki:
«Dainıd baklandaki fikriniz nedir?»
Oıdar da onu överlerdi...
Bir defasında Allah ona insan şeklinde iki melek gönderfi ve on-
lara ayni suali sonınca şu cevabi aldı:
«‫ ؟‬oluk-çocugunu devlet m alından beslemezse, gerçekten çok iyi
adam olacaki»
B unun üzerin‫ ؟‬devlet m alına m uhtaç olmadan a lic in i g ^ I n d i ^
cek bir şejd Cenâb -1 Hak’dan-tazarrû ve n iy â ^ a bulundu ve Allfdı da
ona bu san.atı ö٠ etti. (El.Keşşâf)

, Jbıuhim Aleyhisselâm çiftçilik y a p i ve y a p t m . . ' - ^ ttoaıeti ..


de yaparfı.
Said I elliiseyyeb ( ‫ئ‬ ) der ki:
«Bence bez ticaretinden d ah a sevimli bir tdcaret knlu - u r . Ama
,ticareti yemin ederek yajslm am ahdır.» '
Bir rivkyette şöyle vkrid olmuştur:
«En iyi ticaretiniz bez (kumaş ve glyec^c ‫ ؟‬1 ‫ﺑ ﻢ‬٢‫ﻳﻤ ﺢ‬ tfcaret ٠ r. En
iyi san’at daimiz da diMştir.»
Bir hadlsde de:
...Eğer cemıet ehli ticaret- yapsaydı, bez ticareti yapardıj nâr i
٠
fSO § ٤R ٠ATÖ ٠I, - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

ticaret yapsaydı, sarf (faı^ım cnluk) ticareti yapardı»


(el٠î ٠ )
ilk dokuma İşini yapan atam ız Adem Aleyhisselâmdır. . n u n İçin,
kim anlara (yâni dokuma İŞİ ^ p a n la r a ) sataşırsa Adem A le y h is s e la
sata۴ ış Olur.
Isa Aleyhisselfim ayakkabıcdık yap aı^ ı ve pabuçlan ta ^ T ' edip
yamartı.
Nuh Aleyhlsselâm marangozdu.
Salih Aleyhisselâm eli' ile kilim dokurdu.

Hz. Pey^m ber (saliailahü aleyhi ve sellem) kişinin kefen satıcı-


SI olmasmı hoş karşılamadı.
Bu İŞİ . u n a ö d e te n bir adam , oglu ile ResdlUIlah’ın huzuruna
gelip bunu (övünerek) söylediğinde Hz. Peygam ber onun bu davranışı-
nı h ^ karşılamamıştır...
‫ ﺍ‬٠‫ﱆ‬

H a Peygamberin (saüâllahû aleyhi ve sellem) h^ görmediği


^ . a t t ü r ^ a n to zd a n sunlanlır:
d i a n n a . t o ^ n b u ^ y satıcısL
Hayvan - ve derisini 3İ n kasap:..
Bunlar, tolbin k a ra m a sın a ve katılaşm asın a yol açtığı İçin, Pey.
gambor Efradimiz h ^ ka^ d am ajn p k erih görm üştür.
Âlimlerden bâzdan, bunun m ek rö h olm asına ra g m e n yine de şür
sOylanetten evlâ olduğuna kail oldular.
§air ve ^iblerden biri Mekke’de kasaplık y ap ıy o m u ş. .ik k â B in m
önünde biriken - ^ ' k m i k ve e t k p t d a n a tı y o ^ u ş . K edisine:
«Şür ve ^ebiyata tarakıp kasaplığa başladmi.»
D‫ ؟‬d e su cevabi verii:
٢

.Bu ikisi (sür ve ^ b i y a t ) üe k ö p ek lerd e bir soy to k liy W ım ‫؛‬


simdi ise k - e r baıden bekliyorlar...» -
K u ^ m cu lu k diinya s ü s le r in d . olduğu İçin b u n u da hı^.g ö m ez.
le ri
M nalar . ı r m a k , Mreçle b ad an a y a p tın n a k gibi ,ber sû.
sfli i - de ayni anlam ı ta s u .
ZİRAAT DE TİCARET DE F A Z Ö ^T IJD JR 481

Köle ve cariye alıp satm ak:


Bunlar da iyi karşılanmamıştır.
Y ukanda e m i ş t i : Kan alıcılık, debbaglık ^ p m a k da d ^ l d ^
ğildir. . : , • 1 ‫ أ‬. ‫ ﻳ ﺎ‬:٠
Ç İ Ü bunlan yapan kişi kendisini temiz tutam az‫ ؛‬tlzerine n ^ s
bulaşabilir.
Jbni Sirin ile Katâde, deliaiın ücretini de hoş saymamışlardır.
Çünkü, başkasm ın m alını reklâm eden kişi yalan söyleyebilir. I
lı satm ak İçin a ş ın övebilir ve o m alda bulunmayan vasıflan yalan-
dan dile getirebilir. Sonra, ondaki emek takdir «lllemez: Az olur, çok
da olabilir.
Ücretin takdirinde, d ah a ‫ ؟‬ok emek nazar-ı itibare alınmalıdır. Bu
olmazsa z u l sajnlır.

seef insanlarınm en şok yaptıldarı İş şunlardı:


Ticaret, dikiş, hamallık, terzilik, kâğıtçılık, ayakkabıcılık, demir İş.
leri, jdin eğirme ve örme İşleri, tam ircilik... (B unlann hepsi îh y â kita-
bından alınm ıştır).
.Koyun U latm ak da peygamberlerin adetlerindendl.
Peygamberimiz, Mekke’lilere henüz vahiy gelmeden önce, k ıra tla r
karşılığmda koyun otlatırdı.
K ırat: B ir dinarın onda birinin y an ad ır. (Birçok yerde b ö y ü .
§am ehline göre, d in a n n yirm i dört parçaan d an bir parçaadır.)

Faziletli İş olma bakım m dan bunlanlan a ra ra çiftçilik g l


Bezfizlye fetvalarında # e geçer:
«B aalanna göre ticaret, ziraatten efdaldır.
Fakat u la n â ç ^ u n lu ğ u n a gOre ziraat t i c a ^ e n efdaldır. Ç Ü İ
Hz. P eygam b^ (sallâllahü a l ^ h i ve seliran).:
«Rızkı toprağm derinBMerinde araym l* b u jn im u stu r.
Sonra» ondan b ü tü n hayvanlar faydalanır. ٥ 1Ü y » l ٠r ٠ çorak top-
raklar o sayede verim li hate g e t i i .
ZlTaatte t i c a r e t t e fazla v a rtır. Bu bakımdan m d a a I
tiJn olmuştur.
45a ŞİR'ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

el.Muhtor’dan;
«En üstün kaaan‫ ؟‬, cihad ynlu ile elde edüen kazançtır. Sonra, mu-
bafızlık y a - (veya n ö t^ t.tu ta ra k ) -elde edilen kazanç, sonra da
san'at ^ u y l a elde ^ il e n kazan‫ ؟‬..» (Tuhfe'de bu bOyledir.)
Musannifin, çiftçiliği sa n 'ata takdim etm esi, ya bu hususda bir
rivâyete m uttali oluçundandır, y a h u t da Ebû H anife’ye göre MUzâraa’-
nm (mahsûlünün bir kısmı karşıhgm da yer kiralaınanm ) fâsid olu-
şundandır. Ya da şirk-i hafiden (gizli şirkten) k u rtu lm a güçlüğünden-
dfr. - ’
Sahabderin ganim etten elde ettikleri ta rla la rı vardı. Orada ekip
biçerlerdi ve üriinlerinden yerlerdi.

M nin icablannı yerine getirdikten sonra, çiftlik ve tarm ı İşleri ile


u ^ m a k en iyi şeydir. Ondan elde edilen kazan‫ ؟‬d a öyle...
M nin icab larm i-erin e getirm ek şöyle olur:
Tanm İşleri ile u g r a ş ı r k . ibâdetinden ohnayacak.. Dini vecibele-
rine karşı son derece titiz olacafc
Dünyalık elde etmek İçin dini görevleri feda etmeyecek.
Tıpkı bir cimrinin eldeki parayı tu tu p d a bir tü rlü bırakmadığı
gibi, dini gOrCTİerlni asla'elinden terketm eyecek.
. r a , ettiği ekin, diktiği ağa‫ ؟‬vesaireden-dolayı R abbine karşı son
d ^ e mütevekkil olacak.

lunmuş olur.
Eğer şirk-i hafiden arınm ış bir halde ‫ ؟‬alışırsa ve tevekküiU de tam
olurea, tanm İşleri ile uğraşm ak en ü s tü n kaz'ançtan olur.
Çüntti ziraat Ademoğlunun geçim 'vâsıtasıdır, in sa n ja rın ‫؟‬oğu on-
d m e e ç le r.

U n u topıağa atarken — iki rek’at namaz kılıp— sonra şöyle I


‫ د‬-
ben ‫ﺴ ﺎ‬ ‫ﻫ‬ - ‫ﻷ‬٤‫ﺀ‬ knlunuın! B u.a cak; sana tcsto .et-
٠٠ ٠

٥ ٠ . Ona ‫ ا‬- . - ‫ا‬- - ‫ د‬- m übârek (ve berekttii) eylel»


ZİRAATTE A M İ İN F A A T İ N İ GÖZETMELİDİR 453

Sonra da Hz. Peygamber'e , aleyhi ve sellem) s a lâ tü Sfr-


lanı getirir.
Böyle yaparsa. Allah o yeri ve ekini her türlü atet ve fel^retten
korur. İmâm Z âîidi böyle demiştir.

Ekin ekerken, ağaç dikerken, umumi m cniaati, h a ttâ hayvan ve


kuşların "da yararlanm asını kasdedcr.
Mahsûlünden bir parça fakirlere tasadduk eder. (Tabii bunu mah-
sûlü kaldırırken yapar.)
Kimseye bir şey vermemek İçin tarladan mahsûlünü gece kaldır.
mağa kalkışmaz. Ki, Allah bereketini yahut o m ahsûlün tüm ünü h ^
lâk etmesin.
Nitekhn Allalı bir bahçe sahihlerine böyle yapnhştır:
«Biz 0 bahçe sahihlerini lıelâya u g r a tt.m ız gibi, m uhakkak bun.
lara'.-da belâ v e d ik .
Hani (bahçe sahihleri) sabah olunca onu m utlaka dev^recekleıi;
ne, biçeceklerine yemin etnıişlerfi.
(Bu lıâbda) istisna da yapmıyorlardı.
Halbuki onlai' uyurlai'ken hemen Rabbindeu (gönderilen) dolaşıcı
bir belâ onu sai'dı da, (o bahçe) simsiyah kesiliverdi.
İşte sabalıa karşı birbirlerini çağırdılar, «devşİTTOekseniz e rk m c .
mahsûlümüzü (devşirmeye) çıkın», diye.
Derken, aralarında fısıldaşarak gittilei':
«Sakin bugün karşumZa hiçbir yoksul (çıkıp)' oraya g i ı e s i n » di.
ye. . ’ -
(Fakirleri) uıen’e (sanki) güçleri yetmek .adamlar ta v n ile erken,
den gittiler.
. F akat onu. (bu halde) göriiverince tlediler ki‫؛‬
«Herhalde biz yanlış gelenleriz.»»
(Sonra hakikati anlaym ca da) «hayır, biz m ah ram (kalmıg) lanz.n
(eIrKalem sûresi)
Kaadı Beyzâvi der ki:'
— kBiz bım lara da m uhakkak'belâ ve^ih»»
Kavl-İ cehlinden m urat, M ekkelilerdir. Allah, onlara k ıtlık ver.
mişti.
454 ŞIR.ATÜ.L - ISLAM (S e j^ ٤d Alizâde)

i o bahçe s a h îM ^ n î ^ J â y a uğrattığım ız glb‫ »؛‬kavl-i celiUnde-


ki bahçe sahiblerindm m u rat sudur:
S a .’a ’ya iki f» s a h UMkhkta bir b ^ t a n vardı. O nun sahibi salih
bir adamdL
Devşirme zamanı fakirleri ç a ^ ı p onlara ta rla d a kalan ve biriken
m ^ e ve b in le ri vmirdi.
Kradisi ölünce ‫؟‬M uklan: «Biz babanuz gibi yaparsak, sıkıntıda
kabnz» d ^ ilff. Ve ^ ik a n d a k i âyetlerde açıklandığı seklide davrandı,
lar...
Allah tarafından (yine Ayettarde belirtildiği gibi) bUjdik bir feia.
kete uğratıldılar.»

S ı^ra binmez. Eşek ile çift sürmez.


Öküzle çift sürer ve m erkete biner...
Çünkü her hayvan kendisine h as bir is İçin yaratılm ıs ve 0 isi gör-
meğe hanrlanmıstır.
Omm İçin, Allah’m emrini bozmaz. E m rettiği sekilde harekrt
eder.

T arla^ gübrelemek sfiretiyle k o ru r ve onu bitkili ve verimli-hale


^ tirir.
Ağaçlan da asılamak süratiyle m u h a f a . eder.
Agaçlarm aşılanması bilinen seydir.
D ktaharta, m ^ e v em ey en veya u z u n zam an bakılm am ası sebe-
W Ile meyve v e m e istidadım kaybeden ağacı y arar.
İçine gfizel m ej^eli agacın ‫ ؟‬allarm d an b ir çubuk sokar ve onu ça-
mittla güzel Bivar. ü s tü n ü de bir bezle bağlar.
H ı r a a açılaması İra b ih n a i ş e y i iz a h a lüzum yok...
Musannifin s i tam a ham l٠ mez. Ç ünkü o n u n ifadesinden an-
la٠ lanj umumi W kih ( a s ı l a m a ) l . B elirh ağ acı asılam ak değil.
Yalmz. a ^ c m aşlan m ası m û i olan şeylerle olur: insanlarm
adrt rflndigl s^lwl٠...
K .Y U N VE TAVUK BESLEMEK DE H E L Â p iR ,455

Müslüman suyun fazlasım komşusundan men’etmez; ki, sonr'a Al-


lah da her iki cihanda lûtfunu ondan men'eder.

Süt ve yün üretm ek İçin koyun beslemek; ürettp faydalanmak


İçin ta ١ mk beslemek de helâl kazançlardandır.
Arablar umumiyetle süt içtikleri İçin, her h a jn n kajmagınm süt
oldug’u na inanırlardı.
Onun, İçin, bir kimseyi zemmederlerken «la derre derruhü .= hay-
.rı çok olmasın!»; b h kimseyi de överken Klillâhi demıhU = hajm Al.
lah içindir!» derlerdi.
Rızkm onda dokuzu, saima ya§ıyan hayvanlardadır. Kaz, tavuk,
kojmn, sığır gibi hayvanlar...
Musannif salma hayvanlan, «neslü'1-en'am» diye tefsir etoiş.
En'am, malUm olduğu vecirile, dört ayaklı hayvanlara derler. Tavuk-
lan ve ayni cinsten olan hayvanlan da İçine alması İçin biz bu kelim e
yi daha da şUmUllendirdik.

Beyaz-siyah, hayvanların her çeşidinden edinmek de siinne٠ ndîr.


Deveyi, üretip ‫ ^ ؟‬a ltm a k İçin edinmez.
Çünkü Hz. Peygamber (saUâllahü aleyhi ve sellem) onun ş e ^ n
huyunda.olduğunu te y â n etm iştir.
Şeytan hujranda olan bir yaratigm fazlasını istemek.' tabii ki d .
ru olmaz;
Çünkü ona sol ta ra fta n binilir ▼e o sol ta ra fta n sağılır.
Hz. Peygamber ( s a J l â i ü aleyhi ve sellem) koyun çobanlarım de-
ve çobanlaım dan ü stü n tutm uştur.
Bazı hadislerfe bu husUs açıklanmıştır.

Ç obanı, develeri ve koyunlan kata yerierde otiatm ası da sfinnet•


tendir.
ÇünWi böyle y e rlw le otlatırsa hayvanların a y a k la n batm az, toa
kalfanaz. G elaı g ^ e n yolcular da yolda rah atlık la y o r a b i l i r l e r .
456 ŞİB ’ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Yıuunşak, taşlık veya kum luk yerlerde otlatm az.


Zira böyle yCTİerde .tla tırs a hayvanların ay ak lan batar ve iz bı-
rakır. Bu da yoldan ^ ‫؛‬enlerin tozlanm asına sebebiyet verir.
A c i z le r i n i n l»lirmemesi ve tozun kalkm am ası İçin böyle yapar.
Sıoak bastığı zam anda da hayvanlarım otlatm az.
Zira bundan h a j^ a n la r da kendisi de m uzdarib olur.

ilk b a h a ra yera bakıp onun yeşilliğini göl-ünce, dökülen yaprakla-


n n yCTini yeni ve taze yaprakların aldığını ınüşâhede edince, herksin
evinden ‫؟‬ıkıp 0 yeşillikler arasında sevinç İçinde dolaştığını teıttaşa
i o e , hanen, kabirfen dirilip m ahşere gitm esini Iratırlamalı.
Zira 0 zaman, böyle düşünm ek ve ıııalışeri h atırlam ak da sünnet-
tendir.
K a b lo n insanların dirilip m alişere doğru toplu lıalde gitmeleri
ile, ilkbaharda insanların evlerinden, köşklerinden, h a k a n la rın inler-
dm ve k ٢ alanndan çıkmaları arasın d a bir -benzerlik vardır.
Kunıyan yerlerin tekrar tap ta ze oluşunda, y ap rak lan dökülen
ağaçların tekrar yapraklanm ası ve'yeşerm esinde, yerlerin çimenlerle
A m m esinde hiç şübhe yok ki B ârî T eâlâ ve Tekaddes hazretlerinin,
i o s a ı l i k t e n sonra v a 'd edilen gUn İçin diriltm eye kaadir tddugu-
na canh ve bâriz bir delil vardır.
O, giiael kokulu çiçekleri ve yeşilliği göi'ünce söyle dm:
«Kudret ve beka ile, k u lla n ölüme ve yokluğa m ahkûm etmekle
â ve gahb ota. AUah noksan Sifariardan m ünezzehtin»
Yeme ٧ e !.menin Âdâbve Usûlü

٠
Yenen şeyin heiai ve ho§ olııası, insani d yuracak kadar olması,
hiç şübhe yok ki yemenin farzındandır.
Heiaidan sonra ((hoş.) olarak vasfedilın‫؟‬sindeki hikmet:
Bir yemek helâl olduktan soni'a, tablJ kl hoştur.
Çünkü 0 şer'an ıneşrû olan yoldan kazanılmıştır.
Sünnete m uvâilk bir tarzda elde edilınişth’.
Şer'an sevilmeyen bir sebeble, ya da nefsinin ve kötü tem ây iill^ -
nin emrettiği yoldan kazanılmamıştır.
İşte:
((Helâl, mUftlnin sana helâl olduğunu bildirdiği ve fetvâ. verdiği
şeydir. T a j^ b ise, kalbinin, sakıncası bulunmadıgm a dair sana fetvâ
verdiği nesnedir.»
Sözünün anlam ı budur.
Bir insanin doyacak ve kendisine yetecek kadar hel&linden bir şey
kazanması ve yemesi 'farzların en büyüğüdür.
Çünkü bütün iyiliklerin ve insanin yaşamasının' yegân, k ı v a ı bu.
dur. . ،;
Sonra, heiai ve h ^ bir nzık elde etm ek kolay değildir‫ ؛‬bilâkis en
gü? olan husûslardandır.
Zira, bir şeyin heiai ve h ^ oluşunu, helâl olmayan «1 ufak tor-nes.
nenin ona karışm ası İhlâl eder.
Bunım içindir ki, selef m i l a n l a n , haram ihtim alice y rt aça-
cak en ufak bir ş٩٢den bile ‫ ؟‬ekinirİCTdi.
Ne var ki, m üftî, bu gibi gıdalann yenmesine, zâhire bakarak fet-
vâ verir.

Jbui Sîrin (rahım ebullah) kırk küp yağ almı‫ ؛‬..


KOlrai o kırk küpün birinden bir fare . .
458 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Sonra kölesine^
«Onu hangi küpten çıkardın?)) diye sorınuç..
«B ilem iyon!))
Mye cevab verince, takvâca hareket ederek küplerin içindeki yağ-
lann h٠ ini â ^ v e n n i ş ...

Bâzılan da, m ahzuru olmayan hususlardan, m ahzuru olan husUsa


yol açar. OTdişesiyle vazgeçerlerdi.
N it^ im bu husfisda çok alâk a çekici bir rivâyet vardır:
Hz. Ömer’in (R.A.) gayet güzel ve çok sevdiği b ir hanım ı varmış..
Bdki b ^ d e n m ^ r a olmayan ve b âtıl olan bir §ey ister de, Siri
kffidisini sevdi٠ m İçin arzusunu yerine getirebilirim , diyerek onu b ^
p iş ...

B aa Siddiklar bu husUsda çok titiz davranırlardı.


Yedikleri yem kleri sadece Allah’a İbâdet etm ek İçin yerlerdL
Allah İçin olmayan veya Allah’a İbâdet etm eye kendilCTini muka-
vim kılmayan yançkltti yem ekten ç e k i n i r l e ^
Delil olarak da, En’am sU reandeki şu âyeti göstrirİCTdi:
rtila h de (geç) ve sonra o n la n b ırak; ki, d a ld ık la n batakta, oyna•
ya dnreunlar.»

fflnn٥n٠i Mısri aç ve ^ a h b u s idi.


Kmdisine sâliha bir kadın, zalim b ir a d a m ile biT J ^ e k ^ n d ^ i .
Yemedi ve şöyle özür b ^ â h etti:-
«Zalimin eliyle sunulan b ir y ^ e ğ i yiyemem!»
Yâni, «bu y ^ e ğ i' bana u laştıra n kuvvet, helâl ve hoş b ir kuvvet
d٠ ir٥ dMnek IstaJl.

I l l e ı i de, köl«înin sevmediği kimsenin malından bll’istifade


yattığı ifimbayı slWdü٠ üştiir.
A L A Y İŞ L İ VE AKILLI OLAN, HELÂL .İSTER 458

Kimisi de pabucunun bağlarını sultanin yaktığı ışığm altında bağ-


lamamıştır.
Mekruh bir ‫صﺀ‬undan kalan bir sıcaklıktan faydalanmamak İçin
ekmek fınnını da yakmayanlar olmuştur işlerinde...

HELÂL LOKMAYI KtM tSTER?

Helâl lokmayı; ancak anlayışlı, uyamk ve bütün g a j^ tiy le aklını


kullanan kişi ister.
Yeme-İşme ilmi, İbâdet ilminden önce gelir.
Çünkü İbâdet yemek-işmekle kaimdir. Oru‫ ؟‬ve namazın taharetle
kaim olması gibi...

Bir adam Jbni Sirin’e gelerek:


«Bana ib&deti nasıl yapacagımı Ogretir misiniz?» diye - ١1§...
ftıai Sirin ona:
«Yranegi nasıl yersin?»
«Dojhincaya kadar yerim!»
«Sen henüz hayvanlar gibi yiyorsun, . i t , önce yeme٠i‫؟‬jneslnl öğ-
ren; sOTira-lbâdeti nasıl eda edeceğini ogrenlraln!» diye ç ı k p ş . . . (el-
Hâlisa)

A٠ a ta n e g l yemek. Peygamberlerin (Allah’ın seiamı li^ rlM ln e


olsun) sOnnetlerindradir.
O nlann en ‫؟‬ok i ^ l ğ l şey, bu idi.
P٠ ambCTimiz’in (saliailahU aleyhi ve sellem) ardı ard ın a ü ç g ü n
andan d ^ u ğ u vâki d e lid ir.
B u sözden m urat, «tam d٠ ıadan k a lk a ^ » dem ettir. Y ^ s a «üç
gün aç kalırfı» dernek d٠ dir.
Zira H ^ û lü lla h ( s a H â i ü a l ^ h l ve s e l l ^ d ü n j^ jn te rk e d in c e
ye kadar arp a ekmeğim i d e y a ş y a n e m i s le r l . ,
Wyle açıklanmıştır.)
460 ŞIR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

«İmâm» dedi kl:


- H z . Âişe (R. Anhâ) şöyle'dem iştir:
» R ^H illah (sallâllahU aleyhi ve sellenı) hiç doyasıya yemek ye-
medi.
Bâzen ben, ona acjrdım ve elUni sürerek derdim ki:
«Canim sana f«Jâ olsun! Seni aç bırakm ayacak kadar şu dünya
ni’metlerinden birazcık bir şeyler yesen olmaz mı?«
Şöyle cevab verirlerdi:
«ÜlüJ’azm peygamberlerden oJaıı kardeşlerim Ilundan dalıa ‫؟‬etini-
ne sabredip .tabammül gifetermişlerdir.
Bablerine 0 halleri ile göçüp gitmişlerdir".
Bableri katinda b u n a -k a illik ‫ ؟‬ok b ü ^ k m ü k âfatlar elde etmiş-
icrfir.
Kendimi onlarfan daha m iireffelı y a şatm ak tan utomyorum.
Bi٢kaç ^ n sabretmem, bence y a rin â h ire tte k i hazzım dan eksiltil-
meşinden daha iyidir.
(Allah’a) b o m ^ bir mideyle kaınışm aktan daha sevimli bir şey
yoWnr beneel»
- K z . Âışe (R.'Anhâ) Sözlerine ^u n u İlâve'etti:
«Vallahi, ondan sonra ara d a n bir h a fta geçm eden Allah’a kavuş-
tiL»

Mü’nün olan yalnız arp a etanegi yer. Y a h u t ona b u ^ a y katarak


yer.
Yâni, buğday ve a ^ a ununu, k arıştırıp ekm ek yapar ve ondan
yer... Boyle yapmakla ResûlUllah’ın ’ sünnetine uym uş olur.
Hadisde vârid olmuştur:
«٠ ‫ ؟‬şeyde bereket v a rfır:
Veresiye satış, mudkrebe u s û lü ahş-vens - y â n i .parasım biri ve.
rir, diğeri çahştınr ve k â r o rta k o l u r - sa tm a k î‫ ؟‬in degil de, ,ev İçin
bUğdayı a ^ y a kanştararak ekmek, yapm ak.»

Ynika sekBnde, son derççe ince ekm eği yemez.


Ç öaM bu, - ٤٠٤٠٥٠ yaşayanların y٠ ağîdir.
Elenmiş undan yapılma ekmeği de yemez.
FAZLA YEMEK YEMEKDEN SAKINMALI 461

îsîâmda ilk İlıdas edileı) bid’at: tıka basa doymak ve un eleyen


elek...d!r. (‫)ب‬
ResUlüllah’ın (sallâllahii aleyhi ve sellem) ayıklanmış ve elen-
mi? undan ekmek yedigi görülmemiştir.

Bugday jnkanmaz...
Çünkü yıkamak onun bereketini giderir.
A ^ a y ı da bugdayı da kendi eliyle öğütür. Hayvanlarla öğütmez.

Bir günde iki kere yemek yem ^.


Çünkü bu, israftandır.
ResUlüllah (saliailahü aleyhi ve sellem) Hz. Âi?e vâlldemlze hita-
ben'şöyle bujnırmuşlardır:
«،Sakin ha, israfa kaçına: ‫ ؟‬ünlrii bir gihıde iki kere y ^ e k iMttf‘
tandır.»
«Jmâm» (rahım ehullah) d e r ki:
Her gün iki kere yemek yemek israftır.•
iki ^ in d e bir yemek ik tar (israfın tersi) dir.
Günde bir kere yemek k ıv âm ٠(en dogru usûl) dür. K itabullahda
övülen de budur.
Bir d'eî’a yemek yiyen kimsenln,’bu'yeöıegl, sahur vakti t ٠ Mcüd-
den . r a yemeSl mUstehabdır.
,Böylece-tutulanOTu‫ ؟‬a ‫؟‬h ğ m ı-v e g e c e d e -k ıy to (‫ ه « ج‬İ b â ^ i , İçin
matlüb olan açlığı, sağlam ış olur. .
Mide boş olduğu İçin kalb yurhuşar, fikir k e s k i n - v e r a h mut^
m ainolur. ...
Gnu ancak ifta r zam anı j d y - J ^ e k m e p i eder.
٥ yle ise, evlâ‫ ؛‬olan, yemeği ikiye b O lm .: B ir k ı s ı m ifta r zam anı.

،’ ) .8 ‫سﺀاااﻻ‬8١ ‫ذ‬٠‫ﻫﻬﻴﻬﺐ‬، ‫ ' ﺀ‬- ‫ ل‬yerrienİR haram oMuğu 8nta٠٠lm«m. M . I para île
٠e٠t<tt■ M âl. Sflyetfe y e n e l . -a'ahn afınan-ekmeğin tıer
Bunlardan 'mdksad‫'؛‬-'-HikS« k a - a n , - m r f aMret e ^ l - n. ‫ﻻ‬٠‫ﺀا‬
manevî .alışma ve riyazettir. (M.)
462 ŞİK'ATÜ’L ٠ ÎŞLAM (Seyyid Alizâde)

diğer l a s n ı da saiiur vakti .yemeli; ki, birincisiyle tehecciide, ikinci.


Syl® de OTUca karşı dayanıklı .Isu n ...

٠١

O v an d ı et ve ‫؟‬.r b a yemez.
Çünkü bunlar meleklerin nefretine ve kalbin kararm asına yol
açar.
Et de İçki gibi m alin israf edilmesine yol açabilir.
(Yâni ete kendisini alıştıran kimse, İçkiye kendisini alıştıran kim-
se giM olur. Bir türlü onu y e m d e n vazg^em ez. Bu da parasının israf

Bu yüzd^ı, HZ." Ömer (R.A.) kasaba çok giden birini gördü mü,
ona sapA ile hücüm «lenli. (el-Hâüsa)

Etli çorbayı ve yağlı gıdalan kırk gün teık etmez; kl, tablatı bo-
zulur ve ahlfikı k ötül..-
٥ . A li( ٤ V.)'dMi:
«Kim fark ^in et yemrase, ahlâkı kötüleşir (huysuz olur); Km de
hiç fâsıla v ^ ^ e n tam kırk gün et yeree kalbi- karanr.» (el-Jhyâ)

Ekm.» unu iyice yoğurur da öyle yapar.


Sanıa, onu yufka- gibi ince yapar. Çünkü bu bereketi artmr.
Sama, sofraya 3^ e k yiyen. Mmsderin d^acağ! kadar - r .
ÇünKî fada k٠ nak hem israftır,- hem de yemeği kû-çüm^mA.
tir. Anrak hüm ٠f l . n ^ t l e olursa-başka...
. s a n âlimlerindmı biri, arkadaşlarma' yiyemiyecddmi kator.
çok iKam ederti w ٠ le derdi:
٠‫ئ‬ ٠‫( » ﺀ ﻣ ﻪ‬saliailahü a l ^ h i v e sellem ) şöyle buyurtugu bize
nakMIldl:
. t l a r . kendilefine ikram edilen yem eği yeyip doyduktan sonra;
- ylym K şi hesaİK» ^ K k n ^ . İşte b en de s i » . . k y e n .
M, —z d . a rta n i'r a h a th k la 'yly٠ l٠ m ٠
B unu «Iraftmada z lk ^ m ls tlr .
BAKLİYAT (SEBZE) VE YEŞİLLİK Y B ^ İ 463

Sofradan ekmegi eksik etmemek de gerekir, ‫ ؟‬ünkü.bu. kikinin §ah٠


siyetini zayıflatır.
Musannif buna da İşaret etm‫ ؛‬iydl..

Yer üstüne kurulan sofraya yemek konmasından Hz. PeygambCT


(saliailahU aleyhi ve sellem) son d e r^ e hoşlamniı.
Yüksek sofralarda yemek yemek, krallann İşidir. Çünkü OTİar (pek
kibirli olduklanndan) yerken eğilmek istemraler.
Mendil İçinde yemek yemek acemlerin adetidir. Sofra üstünde ye-
mek yemek ise arabların âdetidir.
Katâde’ye (R.A.) ne üzerinde yemek yedikleri sorulduğunda:
«Sofra üstünde!»
Diye cevap verdi.

Safrada bakliyat, yeşillik, setee bulundun». Ç Ü İ o, ş ^ ta n m


kamçısıdır،
İbrahim en-Nehâi’den (rahım ehullah):
«Baklasız sofra, atolsiz şeyhe ben^r.»
Ca’fer es-Sadık (R.A.) dedi ‫ ئ‬:
«Kim m alınm ve evlâdının çok olmasını I s - bakliyat y٠ ^ e
devam etsin.»
Rivayet olundu^ına' göre, melekler bakliyatın ( s e b z e l i ) bulun,
duğu sofrada hazır bulunurlar. Bu sebeble sofrada sebze bulundurm ak
müstehabdır.
Haberde varid ohnııştur: ‫ا‬
«İsrail o ^ ılla n n a indirilen sofrada, pırasa hariç her tü rlü s e ^
vardı.
O sofrada, başucunda sirke, kuyruğunun yanında d‫ خ‬tu z bulunan
bir de balık vardı.
Y ali ekmek, her ekmeğin üstünde de z e ^ ln ve n a r tan eleri bu-
lunmaWaydı.»
Bunlar bir arada yendiğinde vücuda zarar vermez, (el-lhya)

Yemek tabağı, sam urdan yapılmış k a p k u l (yfini ٠ ‫ﻣ ﺪ ﺀ ﺀ ل‬


den) ya da o lu n d an olsun.
464 ŞİR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

( Ç İ Ü a t i n ve gümüş tabaklarda yemek yemek haramdır.)


0 tab a k lad a n su İçmek de liaram dır.
. Allah'ın Resûlü (sallâllahU aleylıi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
'«Kim, altm ve gümüş tabaklarda sil İçerse, karnında celıennem
ateşi ^ irlem ^ olıır.M
San madenlerden yapılmış kaplarda ve bakir kaplarda da yemek
yemek mekruhtur. (Yâni, kurşunla kaplanm am ış (kalaylanmamış)
kaplarda, d e k t i r . )

insanlaım bir tabaktan yemeleri Allah k a tin d a pek sevimlidir. Sfr


vab bakımından da ‫؟‬ok m ükâfatı vardır. K albleri birleştirm ek cilietin-.
den de pek elvnşlidir.
Ç Ü İ Câbtfden (R.A.) Hz. Peygam ber’in (saliailahü aleyhi ve
selİOTi) şöyle buyurduğu.nakledilm iştir:
*Altab’m en sevdiği yemek (şekli), birçok elin bir a ra y a gddiği ye.
m ^ r . » (et-AvSrif)
el-Mesâbih’de şöyle geçer:
- Hz. Peygauıber’in ( s a l l a l l i aleyhi ve sellem) ashkbı dediİCT
ki:
aYIyom, fakat doymuyoruz!))
Şöyle bu^jıdu:
٠H - e a ^ ayn'yiyoreunuz:»
«Evet!»
‫اﺀ؛ ا'ﻻ‬,; « Y e m . baaberce yiyiniz ve A llah’ın ad ın ı,an u u z. (Blsmlllâh‫؛‬.d^
yinla) Böyle ^ p arean ız sizin İçin o yem ek liereketli olur...»

Küçük kaplarta bereket yoktur.


Bk. nygaınber’in (saüâllahü aleyhi ve ^ le m .) d o it adanan taşı-
^ b fld l^ « e l ^ ^ ١> adm da 'bir 'kabı vardı.
I .
٥ ٥ es en(R.A.):
٠٥

‫ ئ ﺀ‬. . - ^ r ( s a l i i aleyhi ve sellem). Jdiksek.sofrada‫؛‬ve


küçük ..(sflsl. U d a yem ek'yem em lş^r«
ACIKMADAN YEMEK, MELEKLERİN NEFRfiTİNl MÛCİBDİR 4ââ

Yemeğe kendi yanaşır, onu önüne getirmekle e m m le n .


Çünkü aksini yapmaMa büyüklük taslam ak ve y e m . köçâm s^
mek gibi haram olan davranışlar mevcuddur.

Yemek yerkm pabuçlarım ‫؟‬ıkanr.


Sofrada ۴ ygamberlerden bir peygamberin ismini ta ٠ ya٥ birinin
bulunması mUstehab olur.
Yemege. mütevazi olan kişilerin oturuşu gibi oturur.
Bir şeye yaslanmaz, yaterak yemez, arkasmı da bir yere dayamaz.
Yemeğe m ütem âyü bir şekilde oturar. (Mesâbih sahibi e!-Hattâ-
bî’den böyle nakletmiştir.)
Hz. Peygamber’in ( s a l l a l l i aleylıi ve seltem) oturduğu gibi sol
a y a ^ üzerine sağ ayağım dikerek oturar.
Dizleri üstüne otunırsa (da) olur. Çünkü bu da a ^ lf llla h .m (sal-
^llah ii aleyhi ve sellem) oturuşlarındandır.
Peygamber Aleyhisselâm yemek yerken dizleri ^u^uğu
da olurdu.

Allah’ın Resülü (saliaiahü aleyhi ve »llern) y e m ^ yerken şöyle


derdi:
«Ben Allah’m knl١ ٠ um: Kulun y i ğ i ^fcllde yerim, kuldiı oteW.
dugu gibi de oturanım.‫؟‬
Kişiyi — seiam verm edikçe— y e m e ^ çagırmazdı.
Acıkmadan yemek yemezdi. Çünkü acıkmadan yemek. ı k t ı (me.
leklerin nrfretini) mUcib olur.
Yemek, hiç şübhe yok ki, Allah’ın t&atine karşı ,daha gSçIü olm ak
İçin y٠ ir. Lezzet ve zevk İçin değil..
ibadete karşı d ah a dinç olmak isteyen kişi, eğer b u ^ a aamtmi ise.
acıkmadan y e m . elini uzatmaz-. Hrnıüz - - zofradan kalkar.
Kim de bunu yaparsa kafiyyen doktorlara m uhtaç 0‫ ﺳ ﻼ‬Ç Ü İ
daima sağlıklı olur.
466 ŞÎR ’ATÜ’L - İSLÂM ( S e j ^ d AlIzâtJe)

Haj^et etmeden g l e z . .
Gece uykusuz k a lm a d a, da gündüz uyumaz.
Sofrada tıkabasa yemek yemez. Çünkü Peygam beıim iz (salJâllahü
aleyhi ve sellem) şöyle buyurm uştur:
«insanlar İçinde, dünyada en ‫؟‬ok doyan, kıyiim ette en uzun açlık
‫؟‬ek«ıektir.»
Yukarda Hazret-i Âişe’nin (R. Anhâ) >(Resûlüllah (sallâllahü aley-
hi ve sellem) kat'iyyen yemek yerken ta m anlam ıyla dojmıamıştır« SÖ-
İ Ü nakletmiştik.
R e s û lia h (sallâllahü aleyhi ve sellem) de bu bâbda şöyle bujmr-
muştur:
«Midfâini dolduran sem âvât m elekfitüne giremez.»
Hz. ^ k m a n ’m . u n a öğüdü:
«Yavrum, mide dolduğu zam an düşünce uyur, hikm et susar, â z a
lar ibâdetten geri kalır.»
^ d is d e vârid olmuştur:
«Yer ile gök arasm dafa her iyiliğin başı açlık, yer ile gök arasmda
bulıman her köttilüğün başı ise tokluM ur.» (el-îhyâ)

Gücü yetti٠ nce kendini acıktırır.


Lâkin bu acıkma sağlam bir n ij^ e t İçinde olmalı. ResUlüllah Efen-
dimiz’in şu miibârek sözünü h a tırla y a ra k olm ah:
«DSnyada a‫ ؟‬kalanlar, â h ire tte to k olacaklardır.»
Evet, Firdw s cennetinin ziyafeti, dünyada ‫ ؟‬ekilen acıkm akla oran-
tılıdır.
Bu sözü ilk söyleyen, Yahyâ bin Mııâz (R.A.)’dir:
«Ey Siddiklar! Firdevs ziyafeti igin nefsinizi aç bırakın! Çünkü ye-
m . olan İştah, acıkmağa göredir.»
el-Hâlisa’da böyle anlatılnustir.
Şurası da m uhakkaktır ki, az yem enin biinyevi faydası da vardır.
N lt^ im musannif:
«insan ne kadar acıkırsa o k a d a r işta h la yem ek yer.»
Sözü ile buna 1‫ص‬ etm iştir.
Ahiret İçin de pek yararlıdır.
Şu halde yemek, iki fazileti bir a ra y a getirm ektedir.
KÖTÜ KİMSELERLE YEYİP i ç ü l i t 467

Bu, açları unutmamak, akil armdırmak gibi yararlan da sağlar.


GOğsün genişliğe kavuşması, kalbin nurlanm ası da az y e m e n in i^
bir sunucudur.
«Açlan unutmamak)) dedik. Evet, Peygamber Yûsuf’a (aleybissfr
lâm) surdular:
((Elinde bu kadar ‫؟‬ok servet varken ne diye a‫ ؟‬kalıyorsun?»
Cevap verdi:
«Doyup da açları unutm aktan korkuyorum da ondan.»
Açlık akli nasıl arındırır?
Cevap verelim:
insan tıka-basa yedlgi zaman unutkanlık hâsıl olur. Kalbi köre-
lir. Dimağda sarhoşluğu andıran bir buhar meydana getiril..
BOylece düşünme ve muhakeme yeteneğini yitirir.
Bu sebeble kalb de gerekli görevini yapamaz, ağırlaşır.
‫ ؟‬abuk İdrâk etme istidadım jdtirir.
Obur olan bir çocuğu düşünün: ‫ ؟‬Ok yediği zaman kavrama kabi-
liyeti dum ura u ^ a r . Zihni yeteneğini kaybeder, anlayışı ağır olur...

Sabah yemeğini erken yer. Mümkün olduğu kadar e r k n kahvaltı


yapar.
‫ ؟‬ünkü bunun vücuda ve ru h a çok faydası vardır.
PiİOToflardan biri oğluna şöyle dedi:
«Yavrum, evinden hihnini (mülâyeraet ve jnımuşakhk) alm adan
çıkma!»
Sabah erkenden kahvalti yapmak, ayrıca insanm çarşılarda gördü-
ğü şeylere gözünün kaçmamasını sağlar.
«İmâm» der ki:
((Kim dinç kalm ak isteme, sabah yemeğini kuşluk vakti gelmeden
erken yesin.»

Kötü kimselerle yemek yemez. Onlarla su da İçmez.


Takvâ ve üim ehil ile yer-içer.
‫ ؟‬ünkü bu davramçı h ik m rt kazanm asını te ’m in eder.
468 ŞIR ’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid Ali‫؛؛‬âcle)

îçki İçilen sofraya oturmaz.


Çüİ Peygam ter Aleyhisselâm şöyle buyurm uştur:
«Kim Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa, üzerinde İçki dolaştın-
lan sofraya o tu m a s ın ‫( »؛‬el-MesAblh)
Kötü kimselerle oturm am alıdır.
Çünkü Allah En'am sü ra h id e :
«O halde, hatırladıW an sonra, a rtık o zalim ler gürûhn ile beraber
o tam a» b u ^ ım u ^ u r .
«ZCTâhiri kurtarm ak, arkadaşlarım m em nun etm ek İçin, içmemek
şartıyla d u m a n ın bir sakıncası yoktur» denilemez.
Her ne kadar ameller niyyete bağlı ise de, böyle bir davranış yan-
lışbr.
Ç Ü İ n i ^ r t , ancak tâ a t ve m ü b ah lard a te ’sirini İcrâ eder, men-
h i^ tta d .
Mesââ, harM en p ara kazanm ayı kasdederse, asil gayeden çıkmış
olur.
^ i t l i lyillklera sebeb olan mUbah işlerde de böyle.
Demek ki, m enhiyyâtta yardım laşm ak yoktur. G önlünü aayım di.
ye, hatır İçin de dinen yasak olan şeyler irtik â b edilemez.
Peygamberimizin (sallâllahü aleyhi ve sellem ):
«Kim bir mii'mini sertndiriree A llah'ın 1'izâsına nâil olur.»
Söriine-imtisaien, tu tu p da bir m ii’m ine h a ra m yOlunda yardim
rtmekle gönlünü kazanmak doğru Olmaz.
Ç ü İ böyle bir niyyet b astan y a ra rlı değildir.
Sonra, bu gibi hususlarda ((ancak niyyetlere bağlıdır‫ )؛‬da dene
mez.
^ e k ki, n i ^ e t ancak hajnriı ve y ararlı işlerdedir; zararlı veko
tü işlerde d٠ l... (el-feyâ)

^ i m a d a n yemeği yemez.
Çünkü. Sicak yemek mideye, bağırsaklara ve dislere zararlıdır. Tip
kltablannda da böyle anlatılır.
Hz. P ^ a jn b e r 'I n (saüâllahü aleyhi ve sellem) söyle buyurduğu
nakJ^lllr:
«Üç seydn b ^ k e t kaldırılmıştır:
AKŞAM Y E İ Ğ İ N İ İ T L A K A Y E İ L İ D İ R 468

S o ^ y u n a y a k d a r Sicak yemekten.
U cuzlayınaya kadar pahalı oJan şeyden.
Üzerine Allah’ın adi anılmayan nesneden...»
Yemek soguyuncaya kadar üstünü kapalı tutar. Çünkü bu, bere-
ketini artırır.

Akşam yemeğini terk etmez. Az olsa da muhakkak yer.


Çünkü akşam yemeğini yememek kişijd çökertir.
Haberde vârid olmuştur':
«Damarları kesmek kiginin hastalanmasma sebebiyet verir. Ak"
şanı yemeğini terk etmek de çökmesine yol açar.»»
«Damarlan kesmek))ten, lüzumsuz yere kan aldırmayr kasdetmlş-
tir.
,Arablar derler ki: ((Yemek yememek kuyruğun yağını giderir.»

Sıcak yemeğe düşen sineği iyice İçine batın p da ‫؟‬ıkardıktan son-


ra (yem cini') yer.
Musannif h er ne kadar ،(Sicak yemek» demişse de, bu husûsda 80•
ğuk yemek de aynidir.
Çünkü bu husfisda vârid olan hadis hepsine şâmildir. Soğuk yeme-
ği de sicak yemegi de İşine almaktadu".
Sineği batırm akla yemek m urdar olmaz. Bu bkbda vfirid olan har
dis sudur:
«Yemeğe sinek düstüğü z a ^ a n , onu iyice İşine b a tm n ; çünkü ka-
natlannm birinde zehir, d îğ ^ n d e şifâ vardu.»
Sinek önce rehirini akıtır, s m ra da d l ^ kanadındaki sifk ile onu
b e r t a ^ eder.
el.H attâbi bu hadisi te ’vil etmeyip hakiki anlam ına ham letm iştir.
M i s t i r ki;
«Allah’ın hikm eti bu. Akrep gibi bir ha٣ anm iki ^ ş a ş ı n d a hem
zehir y a » tm ıstır, hem de onun Şifâsını, . e r i y l e scdEup z e h ifk r. cür-
mü ile de 0 sOktugu yer tedavi edilir.»
l â z i anlam da da olabilir.
470 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Aiizâde)

(Yâni, sinek yemeğe düştüğii zam an, ilk önce insana bil’ tiksinti
v a ir; ^ r a onu tam anlam ıyla İçine batırınca, insana ârız olan bu
tiksinti gide.)
Tiksinti, bir nevi hastalık ^ b id ir. iyice batırılarak tiksintinin
bertaraf edilmesi de §ifâ gibidir... (Çerhü’l-Meşârik)

Yem٠ en önce elleri jnkam ak da yemek yem enin âdâb ve sünnet-


!erindendir.
Çünkü bu, fakirliği önler.
Sonra, i e t y a p m a c a d ah a din‫ ؟‬olm ak m aksadiyle yemek ye-
mek bir n ^ ibâdettir.
Onun İçin, ondan önce de tıpkı nam az İçin alm an abdest gibi, bir
temizUk yajm ak gerekir; ki, İşte o da yemeğe başlam adan önce elleri

F a k i r , bertaraf etmesi şu sebebdendir:


Yemekten önce el yıkam ak demek, n i’m eti edeble karşılam ak de
meWlr. Bu da ni’mete karşı bir nevi şükürdür. N i'm ete ş tire tm e k de
(hl‫ ؟‬şübhe yok ‫ ) ئ‬mal ve m ülkü artırır. M al ve m ülk artınca da fa-
Mrlik kalmaz.

Küçük . a h l a n bertaraf etm ek ve gözlerin sağlığını sağlamak


İçin de yemek bittlMen sonra ellerini yıkar.
Yemetten önce eller y ı k a i k e n , evvelâ gençler yıkar, sonm yaş-
lılar. Çünkü önce yaşlılar yıkarsa, sofrada gençleri beklemeleri gerekir
W, bu âdâba aykırıdır.
Y ^ ^ y e n i e n sonra ise ilk defa ih tiy a rla r yıkarlar. Sonra genç-
ler.
Yemekten önce eller yıkandığında kurulanm az. Bu, yıkam a eseri-
nln yemek yOTken de g ö r ü lm ^ içindir.
Lâkin yemekten sonra eller jnkandığı z am an İıavlu ile kuriilanır.
Ellerdeki ıslaklığı gözlere s ü m e k te fayda vardır. M usannifin «göz
sağlığı» sözünde buna İşaret vardır.
i Hür^re (R.A.)'dMi:
Allah’ın Resülü ( s a j i i aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:
«Abdest aldığınız zaman, gfelerinize su İçirin, elidinizi siikmeyin.
Çİü bil, şeytanm yelpazesidir.»
YEMEK YERKEN B E S . L E Ç E K ^ L ÎD lR 471

Ebû Hiireyıe’ye (R.A.) s.rdular:


«Bu, hem abdestte. hem a.bd^t dışında da böyle midir?»
«Evet!»
Diye cevap verdi.
Tek eli veya yalnız parıuaklan yıkamak kâfi gebhez. zira sünnet
olan, ellei'i bileklere kadar yıkamaktır, (el-öunye)

Yemek yerken Besmele çekmek, hayır ve bereket İçin duâ etmek


de sünnettendir.
ibni Abbas’dan (R.A.):
Hz. Peygambei’ (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
«Biriniz yemek yemeğe başlayacağı zaman:
:- - - " bârik leııâ fiyhi ve et’ımnâ hayren minhU)
(Allah’ım, bu y e m e , bize bereketli kil ve ondan daha iyisini bize
yedir!) desin.»
Sütten başka yemek yediği zaman böyle duâ eder.
Yediği eğer sü t olursa Allah’tan sütün çoğalmasını ister. Çünkü
Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) «Ondan daha hayırlısmı
bize yedİK, kavlinden sonra şöyle buyurmuştur:
«Süt içtiği valdt şöyle desin: (Allalı’ım, bize rızık olarak v e r d ip ı
şeyi bereketli eyle ve onu a rtır bize.)»
Süt çok yararlı bir gıda olduğu İçin Hz. PeygambOT (saliailahü
.aleyhi ve sellem) ona çok önem vermiştir. Diğer yemekler arasında «mu
zikretmiştir.
Gerçekten de sü tü n y a ra n çoktur, o, hem a ç l ı , ve hem de susuz-
lugu giderir.

Besmelejh yemeğe başlarken çeker, yanındakilere de telkin e b n d t


İçin sesli «Ikur.
Eğer yemeğe başlarken Besmele ç e f a n ^ i u n u tu rsa şöyle der:
«Bismillâhi e١^elehû ve âh ireh ^ »
Böylece kaçırdığı sünneti telâH etm iş «dur.
Amma abdest böyle d٠ ldir- Çünkü - e l e aW estten önce çeki■
Ur, -Ç ö
«2 ŞÎR.ATÜ’L - İ s l â m (Seyyid Alizâde)

Eğer abdestten önce unutulma da ortasında hatırlarsa Besmele ‫؟‬ek-


mez.
Çönk٥ bu, kaçırdığı sünneti telâfi etm esiın sağlamaz. Zira abdföt
tek amel sayjlır.
Ama ^ e k öyle değil. Çünkü 0, lokma- lokma yenir. Her lokma
bir yemek sayılır.
Onun İçin, hatırladığında, yukarda arz ettiğim iz şekilde Besmele

(§erhfl’l-Vikaye٠de böyle geçer.)


ümeyye (RA.)'den:
—: Bir fiilftin yemek yiyordu. Yemeğinden tek lokma kalmcayaka-
dar Bramele ?etanedi..
0 tek lokmajn da a ğ an a k a Jd ın n c a :,
٥B ^ l I â h i e ^ l e h û ve âhirehU» dedi.
Peygamber Aleybisselâm bunu gOrtince güldü ve şöyle buyurdu:
«Şeytan devamlı olarak onunla birlikte yiyordu, o Bestuele’yi çe٠
kin« kamındafani kustu.»

Yemek hitinee. «Ihlâs sûresi» ile «liiylâfî»’yi okusun, (el.îhyâ)


Ebfi Said (RA.)'den:
I P e y g ib e r (sallâllahü aleyhi ve sellem) yem ek yedigi zaman
şöyle deıdl:

. ^ m d , bize yediren, İçiren ve bizi m öslU m anlardan lalan A llata


BjabMjstur.»
(‫ س ]أ ةأ ﻟ ﻬ ﺔ‬aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğu

«Yemek yiyen kimse: «0 A llah'a ham d olsun ki, b a n a bunu yedir-


miş ve bu nzkı benim M .İT dahlim ve k u ş e t i m o l u d a n vermiştir»
dene, ouun Wi٠٥n geçmiş g iin ah lan a fv ^ lU r.»
B aaları, yem٠ n ilk lokmasında; (B lsm illâhi), ikinci lokmMinda
Y E i K D E N SONRA ALLAH’A ÇUKRETM ELlDlR 473

(BismiUâhirrahmân‫)؛‬, üçüncü !.k n asın d a (Bism iHâhirrahm ânirra-


blm) derdi.
(El-Hasen haram olan yemekte Besmele ‫؟‬ekilmemraini ve sonun-
da da «Elhamdülillah» denilmemesi gerektiğini bildirdi.
Çünkü bu lânete yol açar.
Musannif «el-Hasen böyle teklif etti» d ^ i.
Çünkü, bâzılanna göre yemek heiai olursa Besmele çekilir, haram
olursa çekilmez.
Ama Elhamdühllâh’a gelince...
Bu, yemek heiai olsun - olmasm, sonunda m utlaka söylenmelidir.
(elKunye)
El-Feteva’l-Bezâziye’de şöyle kaydedilnriştir:
«îçki içerken, zina ederken, yahut haram olduğu kesinlikle b ilin e
bir §ey yerken, ya da zar atarken Besmele çekmek, insani küfre süriik-
ler.
Çünkü bu, Allah'ın adını hafife almaktır.»
Bu sebeble Havarzem ulemâsı şöyle demiştir:
«Bir şey ta rta n ve ölçen kimse, sayarken şöyle ş a m a lıd ır:
«Bismillâhi, bir...»
Çöyle saym am alıdır:
«Bir... BîsmiMâhî.»
Böyle sayı kasdedip de (Bism illâhi bir... demeyip de) yainız (B l^
mlllâhi) ile yetinirse, k ü frü mUcib olur.
Çünkü, niyyeti A llah'ın ism ini an m ak değil, sayı saym aW ır‫ ؛‬kl, h u
da bir nevi istihfaf sa^lır.»
Ama bitirdikten so n ra (elham dülillkhi) derse, bazı Alimlere göre
i e girmez.
Çünkü ham d, h a ra m sona e d ik t e n sonra vâki olm uştur.
Bazılanna göre küfre girer.
Çünkü ham d’1, h a ra m edinm iş olduğu şey ü ^ l n e vâki o l u ^ .
^ e k ki, kişi niyyetine göre m uam ele g örm eW ^!r.
Eğer hiçbir şeye n i ^ e t etm ezse o zam an k ü fre girm ez.
Çünkü bu tak d ird e istihfaıf söz k٠m usu d e l d i r .
474 ÇjR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Yemek yerken Sdfrada tuz bulundurur ve ‫؛‬Ik def’a tuza banar.


Zira bu birçok hastalıklara şifâdır.
Nitekim Allahsın Resûlü’nün (sallâllahü aleylıi ve sellera١) Hz.
Ali’ye (K.V.) şöyle dedigi rivâyet edilm iştir:
.،Ey AU. yemeğine tuzla başla! Çünkü o, İçinde - c ü z z a n ı, baras,
kann agnsı, dis agıısı, c i n n e t - lıastalıklai'iııın tla bulunduğu yetmiş
(çeşit) bastahga şifâdır.»

Sag eliyle yer, sağ eliyle İşer. Sol eliyle degil...


Çünkü Ebû Hüreyre'nin (R.A.) rivâyet ettiği hadisde Allah'ın Re-
sûlü (sallâîahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurm uşlardır:
«BiriniZj sag ehyle yesin, sag eliy-le İçsin: sağ eliyle alsın, sag eliy.
le versin.
Ç ü şeytan sol eliyle yer, sol eliyle İçer, sol eliyle verir.»

Müslüman yemegi ü٠ parm akla yer:


Başpamak, şehâdet parm ağı vs o rta p arm ak ...
Musannifin (üç p a ^ a k ) SÖZÜ, elle yemek yemenin sünnet oldu-
gunu gösterir, kaşıkla degil.
Bir hikâye:
Ebû Yûsuf’un da hâzır bulımdugu Hârun er-Reşîd’in sofrasında
kasıklar ^tirildi.
Hârun «r-Res‫؛‬d’e de fildişinden yapılm ış gayet güzel bir kasık ge-
tirildi.
I Yûsuf dayanamadı, söyle konustu:
— Cenâbi Hakkin: «And olsun ki biz Ademoguliaruu mükerrem
taldık» kavH celilinin tefsirinde şöyle vârid olmuştur;
«Biz onlara yemek yiyecek parmaklar v e r i . »
Haıûn .R e s ld bunu duyunca hemen elindeki kasıgı fırlatıp elle
yemeğe bafladı.

Yalnız başparmakla ve sehâdet paımagı ile yemez. Ba.sparmagıyla


la yemez.
EKM EĞE S . N DERECE SAYGI g ö s t e r m e l id ir 475

Herhalde hu, İm âm Şâfiî’n in (rahım ehullah) şu sözünden alin-


mıştır:
«Tek parm akla yenrek gazâbı, iki parm akla yemek kibri icab etti-
ren husustur.
Üç parm akia yemek ise sünnettir.
Dört veya be§ p arm ak la yemek, gOzdoymazlık ve hırstandır.» (el-
îhyâ)
Hz. Peygamber'iıı (sallâllahU aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğu
nakledilnUştir:
«Kim ekmekle karpuzu yeree, Allalı .n tla n yetmiş çeşit b a sta lı^
bertaraf eder.»
Lüzumu amnda,. yemek yerken sol elden istifade etm ekte de bir
sakınca yoktur.

Ekmeğe son derece saygı gösterir.


(Ekmeğe saygı gösterm ek h a c ı n d a em ir vardır- Heride gelecek-
tir.)
Çünkü in sanin yedlgi h e r lokma, tam ü ç y ü i m ı ş İ Ş Ç İ e m . -
1‫ ء‬meydana gelm iştir.
B unlann ilM, ra h m e t deposundan su ta rta n Mîkâil Aleyhisselkm-
dır.
Sonra, b u lu tlan yürütm ek, ay, güneş ve diğer gezegenleri mihve-ri
etrafında s ^ e t t i r i p döndürm ek ile görevli olan melekler.
Sonra, hava m elekleri ve yerdeki hayvanlar gelir (bu İşçiler ara-
Sinda).
Bu İşçilerin sonuncusu ise ekmekçidir.
İşte tek bir lokm ada bu k a d a r y aratığ ın emeği vardır.
Onun İçin İbrahim sûresinde Cenâb -1 Hak:
«Allah'ın ni'm etin i b ir bir sayacak olureanız (im kânı yok) saya-
m im iz ! » buyurm uştur.
H a ^ d e böyle vârid olm uştur.
Bir hikâye :
Bir âbid dM tlarm dan birini yemeğe çağırır.
Sofraya oturup ekmek getirildiğinde, kardeşi, içinden e n g ü ^ l ek
megi seçmek İçin ekm ekleri evirip ‫ ؛‬evirm eğe kalkışır.
476 ŞjtB’ATÜ’L ٠ İSLÂM (S e j^ id Alizâde)

Ona şöyle çıkışır:


- Yavaş 01! Sen ne yapıyorsun öyle?..
§11 beğenmediğin ekmekte ka‫ ؟‬yaratığın emegl vardır, biliyor mu­
sun?
Yağmur yağdıran bulutlann... Yeri sulayan suların... Hayvanla­
rın..
İşte bu ekmek sana gelinceye kad ar bu kadar m ahlûkun em ^i
geçmiştir.
Şimdi sen kalkıyorsun, 0 ekmeği evirip-çeviriyorsun. Olur muböy-
le şey? (el-îhyâ)

Yere dilsen etoıek kırıntılarını (‫ ؟‬ok az olsa bile) alıp, Allalı’ın ni’-
mrtine büyük bir saygı duyarak yemek, iste ekm eğe duyulması gere-
ken saygılardandır.
(6‫ ا‬- ¥ ’‫ ) ة ه‬İmâm Gazâlî bu husUsda bir h ad is nakletm istir:
«s٠i « ٥an dilsen lokmayı kim alıp d a yerse, refah İçinde yasar ve
^ n k ^ . sıkıntı ‫؟‬ekm ^en. afiyet İçinde olur.»
Bâzılarına göre, yere dilsen k ırm tıla n toplam anm karşıhğı, cen•
hurilerin . » 1 gözlüleridir.

Ekmegi iki eliyle kırar, tek eliyle kırmaz.


Kınlmıs (veya kesilmis) ekmek varsa, kesilınemis ekmege ilismez.
i s r a l kaçınmak amaciyle önce o kailm iş ekmekleri yer.
^ te k , tMcere v ş baska bir şeyi ekm٠ in üstüne koymaz. An-
cak, üstüne katık olarak yediği seyleri koyabilir.
Hz. ^ a m b C T (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurmuştur:
*Ekme^ saygı duyun‫ ؛‬Çünkü onu Allah göğün b e re k e tü d e n ln -
diımtştir..
Bıçağını ve p a ıa k la rm ı efanekle silmez. Ancak, s ild ik t. sonra
I yeree, 0 zaman baska.
Ekmek daima tencere veya tabağın hizasına d . de'biraz üst ta-
rafa ^ ^ a b d ır .
Ekmeğin kabuğunu (yahut İçini) yiyip de gerisini atmak, öane-
ge »ygısızlık olacağmdan ötürü mekruhtur.
Bu gibi haller pahaJılıga ve k ıth g a yol açar. ( ^ h ü ٠
n-Nika۴)
S .F R A D A BAŞKALARINI TİK SİN D ٤RME ٠ L lD te 477

Gözü önünde, yediği yem ekte .İm aiı, sağa sola b a k m ı a l ı .


!.k m a y ı iyice küçültm en ve mükemmel bir şekilde ‫؟‬i g n ^ « . .
iyice ‫ ؟‬igneyip y u tm adan diğer lokmaya elini uzatm am alı.
Çünkü bu, hoş karşılanm ayan aceleciliktir.

Yemek yerken başını kaldırm az, ağzını da haddinden fazla açmaz.


B a^ alan n ı tiksindirm em ek İçin, kendi cesedine ve elbiselerine doku-
nup oynamaz.
öksürürken y a h u t aksırırken yüzünü çevirir..
Arkadaşlarırun lokm asına bakmaz.
Ekmeği bıçakla kesmez. Ç ünkü bıçakla ekmek kesmek m eknıh-
tur. (Bazı âlimlere göre m ek ru h değildir.)
Eti (yerken) de bıçakla kesip yemez. Ç ünkü bu, kibirli yabancıla-
nn dayanışıdır..
Eti yemekte m Ustehab olan: Onu dişlerle ısırıp yemektir.
Böyle yeyiş d a h a âfiyetli ve hazm ettiricidir. Bu husûsda hadis vâ-
rid olmuştur. M usannif b u n u ilerde zikredecektir.
Yukarda geçmişti: Elini ekmekle silmez. Ancak o s i l d i , h an eğ i
y^se başka..
Soğutmak İçin Sicak yem ege üflemez. Bu y a s a d ır. Bilâkis . 1-
yuncaya kadar sabreder. -Çünkü s٠ k yem eğin yenmesi kolayıhr.
Hz. Âişe)nin (R. Anhâ) ResülUllah’dan naklettiği h a i l e # e b u .
yurulmuştur:
« Y e m e , üflem ek, bereketini giderir.»
Abdullah bin Abbas (R.A.) d ^ i ki:
«Resûltillah (sallAllahU aleyhi ve selleın) y e m . d e suya d a i r -
mezdi. Bir kabin İçinde de. nefes almazdL»
Çünkü bu, edeb dışı b ir h a re k e ttir. (d-A vârif)

Y^neği koklam az.'


B aşkalannı tiksindirecek İşleri y a ^ a z .
Tabagm İçine eh n l silkmez.
! .to ıa s ın ı agzına g r i i r i r k n başını ta b a ğ a d ^ ı - .
478 §İR ’ATÜ ٠L - ISLAM (Seyyid Alizade)

‫ ؟‬ekilerek ve kemik gibi bir nesneyi ağzından çıkardığı zaman, ye-


m - yüriinii ‫؟‬evirip sol eliyle ağzından alır.
Yağlı !.*mayi sirkeye, sirkeyi de yağlı lokm aya katmaz.
٠ İ§İ ile kestiği lokmanın a rta n kısm ını ‫؟‬orbaya ve sirkeye daldır-
maz.

Tiksinti verici sözler etmez.


Yerken sükût da etmez, (‫ ؟‬önkü bu acem lerin davranışıdır.) Biia.
kis salih kişilerin hikâyelerini anlatır.
Bu s e ^ l e denilmiştir ki:
«Y٠ ekte susmak, kötü ve cahillerin â d e tid ir‫ ؛‬şerefli bilginlerin
âdeti dep ...»

E toekten hiçbir şey m ekruh olmaz.


Ancak, yanık, kokmus, n ^ u n i ş ekm ek gibi z a ra r veren hususlar
olursa, başka...

Ondan hi‫ ؟‬bir şey atmaz. Zayi de etmez,


l e k ; ‫؟‬ok yemekle, karin şişirm ekle zayi edilir.
Hz. Peygamter (sallâllahii aleyhi ve sellem) buyurm uştur:
«Allah’ın en sevm ^igi insanlar, göbek şişirenlerdir.»
Yine şöyle buyururlar;
«Dünyada a‫ ؟‬olanlar, âh irette to k olacaklardır,
fasanlar arasında Allah’ın en sevmediği kişiler, geğirti getirenler-
le 5٠k em ekle kan n şişirenlerfir.»
el-Hasen’den;
«Yer, sarhostan şikâyet ettigi gibi, ‫؟‬ok yiyen kimseden de Allah’a
Jrtiksek bir ‫؟‬ıglıkla şikâyet eder.» (el-Hâüsa)
Samure bin Cündeb’in (B.A.) oğlu, k a m ı şîşinceye k ad ar yemiş ve
sonra iatifrag etmis.
Bunun üzerine, Samure (B.A.) . u n a şöyle ‫! ؟‬kışmış:
«.teldin, namazmı kılmazdım!» (el-B ustan)
NORMALDEN 'FAZILA YEMEK VÜCUDA Z A R R L ID IR 479

Çok yemenin zaıai'Jaıındaıı:


Çok yemek, kişiyi ibâdetten geri bırakır. RUhunu bJtab eder. Kal-
bini karartır:
Çünkü ‫؟‬ok yemek ‫ ؟‬ok su İçirir, ‫ ؟‬ok su İçmek ‫؟‬ok uyku getirir, ‫ ؟‬ok
uyumaksa, öm rün beyhUde geçmesine yol açar. Kişiyi teheccUd nam a-
ZI gibi güzel bir nam azdan m ahrum bırakır.

Sonra, ömür, insanoğlunun en k ı j^ e tl i sermayraidir. A hirette ka-


zançlı ‫؟‬ıkması İ‫ ؟‬in o serm ayeyi çalıştırır.
Çok yem ekten ih tilâm olur ve ham am yapm ası gerekir.. Gece ha-
mam yapamazsa, (Vitir nam azını şâyet tehecciide bırakmış ise) kaçı-
nr.
Şu halde, uyku birçok âfet ve felâketlerin başı ise, ‫؟‬ok yemek de
ondan aşağı değildir.
Çünkü uykuya sebeb olan, asil odur!

K aim doyduktan sonra, hem en AMah’a isyam g e r e k t i k Islereko.


yıılmak, yemeğe o lan saygısızhktandır.
Yemek yemekle A llah'ın em irlerine sarılm ayı kasdetmek, yemeğe
olan saygınm m tisbet bir neticesidir.
Nitekim Hz. Allah (C.C.) B ak ara sûresinde:
«Ey im an edenleri Size n z ık olarak verdiğimiz şeylerin en tem iz
olanlanndan yeyin..» buyurm uştur.

Yemek yemekle sağlıklı ve gfiçlû olm ağı kasdeder.


Ç Ü İ insanin bed-eni, üzerine bindiği merkebidir.
Meşâyıh büyükleri d erler ki:
- Allah Ademoglunu cism âni cevherlerin en güzeli ile donatm ıştır.
Ona beden, kalb ve r u h ih sa n etm iştir.
Kalıbı, kalbinin m alıfazasıdır.
Bu kalıbın a y a k ta d urm ası İçin, m uhakkak yemek yem esi i m *
dır. Çünkü sü n n etu llah ın gereği budur..
Azmi ve kasdı b u olan kî^i, ta b ii ki doyuncaya k a d a r yem elidir.
Doymadan da ,sofradan kalkabilir. (M ühim olan yem esidir).
480 ŞÎR’ATÜ ٠L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Yemek J^rken zikir yapılmaz. Ham d ve senâda bulunulmaz.


Çükür de yapılmaz.

YoMan ^ .e n le rfe n , ancak selAm verenleri yemeğe buyur eder.


Selâm vermeden önce kimsejd dâvet etmez.
ilâ m d a n sm ra dâvet etmesi, bir nevi arzusunu yerine getirmek,
tir. NlteMm «Selâmi rustâyi bi garaz n ist = K işinin selâmı maksadsız
değildir» d i ş l e r d i r .
Onun İçin selâm veren kimsenin, m u tlak a yemeğe dâvet edilmMi
araisu bulunur.
Bezâziye'de şöyle geçer:
٥Y ^ e k jdyen topluluğun y an ın d an geçen bir a ‫؟‬, selâm-verdiği za.
m a n k e n i dâvet Geçeklerini, selâm verm ediği ta k d iG e ise dâvet e t
r a l l i l e r i n i bilir de ona göre davranır.»
^Musannifln sözü, yoldan g ^ e n olsun veya olmasın, «kim٠ "s^
I v ^ G e n yemeğe çağırmaz»‫ ؛‬anlam ındadır.
Çünkü h ^ e n çağım sa, dâvet ettiğ i kUnsejri m innet altm da bira-.
kaW'llr, Onun İçin Wyle bir ihtim ali b e rta ra f etm ek gerelrir.
Bu s^ble, y e m . çağırmakta acele etmez..

Baştası tarafından yemeğe çağrüdığmda, gösterdiği yere ,oturur.


Çünkü ev sahibi misafirini nereye oturtacağım berkiten dabalyi
bilir. Bilhassa evinin kusurlarını yabancılardan daha iyi bilir.
Ne var w, yemek zamanı kimsGln evine ghrhez. Çünkü habeGe
söyle vtod 0 ‫ئ‬ ‫ﻼ‬ ‫ﺳ‬:
.Kim çağınlmadan bir y e m . g ^ ree , ffiak Gaınk gitmiş olur.
!fiğinde ise hnram yemls olur.»
el A ^ ’ln yazan söyle der:
٠

.ttn ız olarak girmis, perisan bir halde ‫؟‬ıknns olur» silinde de


n a ü a d ş U r b u h i..
Ama kGdlatoden hoşlanacaklannı b ilir . 0 raman başka...
İmâm G i iün fikri:
٠

«Y em . rastlayan kisl, kendisine izin verilmeden sofraya otur,


maz. Ona: «Haydi bujmrl« dendiği raman, düşünür:
YEDİĞİ Y E İ K L E R İNSANİ AZDIRMAMALI 481

Eger bunu İçten demişlerse, .tu ru r . Kendisinden u ta n a ra k söyle-


mişlerse, bir bahane uydurup oturmaz.»

Sofrada arkadagının kendisinden daha çok yemesini istCT. (Ytol,


yemek husUsunda dost ve arkadaşlarım kendi nefsine tercih eder.)
Onlardan ‫ ؛‬ok yemez.
Hattâ, her ne k ad ar yem ek araların d a m üşterek olsa bile, y a p tı^
hareket arkadaşının rızâsına uygun değilse, yasaktır.
Başkasıyla yediği zam an böyle daınanır.
Kendi başına yalnız olarak yediği zam an (kendi nefsine tem ih
eder) ’‫ ئ‬anlam ı: a rta n yemegi yetim lere, yoksullara yöhrm ek İ‫ ؛‬l n a ^ -
nr, demektir.
Çünkü, böyle yap an kişi, kıyâm et günü verdigi sadakanın gblgMİn-
de olacaktır. Haberde böyle vârid olmuştur.
Hulâsa, ya - - ‫ز‬ kendinden ‫ ؛‬ok yemesini arzular, yahut
da — yalnız başına yediğinde - fakirlere ikram etmek l‫ ؛‬ln yemegin-
den biraz artırır.

Sofradan kalkarken korku ile Iralkar...


--- üm m etinden olan a ç la n doyuramadım» d i ^ kcnıkar.
Ç Ü İ bu yüzden Cenâb -1 H akkin kehdlsini sorum lu tu ta c ağ ım
düşünür.
Yahut da yediği yem eğin kendisine güç kazandiTMak g^Onahasevk
edaegini düşünür de, korkar.
Yahut b u yüzden kıy am ette ağ ır b ir sorguya ve hesaba ç i e c ٠ı
ginden endişe eder.
Bir hikâye:
Dâvud et.T âi bir-fels k arşıh ٠ n d a sirke, yarim feisie de sebze aldı.
Sonra, k e d is in e şöyle-hitab e tti:
«Vay haline ey Dâvud! K ıykm ette bunun hesabim n asıl verecdr-
sin?»
Bu sebebledlr ki. Hz. ٥ m er (R.A.)', kendisine soğuk bal şerbeti ge-
tirildigi zam an; onu içm ekten;
482 ŞÎR'ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

«Ne olur.bunun hesabini verm ekten beni kurtarın!))


Diyerek kaçınmıştır.

Yemenin sonunun, tuvalete gidip (verdiği eziyetten) kurtulmak


olduğunu da düşünür ve bunu kendi nefsine bir belâ addeder.

Kişinin kendi önünden ye.mesi de sünnettendir.


Peygamber Aleyhisselâm şöyle, buyurm uştur:
«öniindetoden yel»
Ondan sonra elini meyvalar üzerinde dolaştırınca, kendisine, niçin
böyle yaptığım sordular; şöyle buyurdu:
«Hepsi ayni değildir ki!» (Tenviru’l-Mesâbih)
Yanında oturan arkadaşının önünden yemez.
Yeraeğin eczası.farklı olursa: elUri örtünden başka yere uzatmapln
doğru olup olmadığı husUsunda ih tilâ f vardır.
Yukanda, meyva husUsunda .buna cevâz verildiği anlaşılmıştır.
Diğer şeylerde ise sunu delil gösterebiliriz:
Hz.٠Enes (R.A.) dedi ki:
ttBir terzi Resûlüllah’1 ^(sallâllahU aleyhi ve sellent) yemeğe çağırdı.
Ben de bemterinde gittim.
^fraya a ^ a ekmeği ile kabaklı ve etli ‫؟‬orba geldi.
^ . m b e r Aleyhisselâm’ın.. tabak İçinde kabaklan, araştırdığını,
.gönlöm.» (el-Mesâbih)

Tabağın zi^csbıden (yânî ortasından) da yemez.


Çünkü berek‫؟‬t. üstünden'iner.
lbnlAbbas(R.A.)’den:
- R«ülüllah’a (sallâllahü aleyh'i ve sellem) İçinde tirid (etek
mek k a ı ı p yemek) bulunan, bir tabak getirdiler,, .^iyle .buyurdu:
«Etrafmdan yeyin, ortasından yemeyin. Çünkü bereket ortasından
doğra iner.»
YEM EK YERKEN İSRAFDAN KAÇINMALI 483

Çünkü tabağın 01'tasınüan yediği zaman, etrafına inecek bereket


kalmaz, . n u n İçin, etrafından yemeli; ki, ortasından bereket insin..

Yemek yerken in san ların yüzüne bakmaz ve yemelerini de m u ta,


kabe etmez.
Çünkü onun kendilerine dilikatle baktığını görünce, ut'anırlar da
yemekten el ‫ ؟‬ekerler.

Her istediğini bir anda, bir lıamlede yeyip bitirmez.


Çünkü bu davranışı israf olur.
Denildi ki:
((Allah İçin olursa, ne k ad ar ‫؟‬ok olursa olsun, israf olmaz.))

Bir .hikâye:
Bir adam birini ziyafete çağırır. Bin tan e lâm ba yakar. Misafirine:
((İçeri gir, Allah rızâsı İçin yakılm ayan bir lâm ba varsa, söndür!))
der.
Adam İçeri girince Allalr rızâsı İçin yakılm ayan tek bir lâm ba göre-
mez.
Ebû Ali er.R udbâri birkaç ‫ ؟‬uval şeker aldı. Şekercilere ondan bir
a p ı yapmasım rica etti.
Mihrabh V‫ ؟‬balkonlu gayet güzel bir yapı yaptılar.
Sonra sofileri çağırdı; sofiler gelip onu jnktılar ve kapıştılar, (el-
îhyâ)
TefsJr-i K ebir’den:
((Bir adam h a y ra çok p a ra verdi. Diğer biri ona; (uayır d a olsa,
israfta fayda yoktur!) diye çıkıştı.»
Allah’ta n başkası İçin kasd edilirse, az olsa bile israf sayılır.
Osman b in Esved dedi ki:
- Bir m ücâhidle B e y ti Şerîf’in etrafında dönüyordum . B aşını E bû
Kubeys dağına k a ld m p şöyle konuştu:
«Eğer bir adam A llah rızâsı İçin bu dağ k a d a r m a l İn fâk etse, m ü s
rif sayılamaz.
484 ÇÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

lAkin, AUaha m a’sıyetJ gerektiren husûsda bir dirhem bile har.


carea, miisri، sayıhr‫»؛‬

Hiçbir geyi agın istekle yenıeZ; ki, h ik m etten m ahrum kalmasm.


Yâni, ‫ ﺀ ي‬Allah’m rızâsını kasdetm eyip de sırf kendi nefsini t a t
m i. etmek ve karnim d o ^ ı ^ a k İçin yeree ve doyduktan sonra yine ye١
m‫ ي‬e dCTam «ierse h lto ıetten m ah n ım olur.
Çünkü büyükler şöyle demişlerdir:
«İÇİ yemeMe dolu olan m id ^ e hifanet durm azj»
HZ. l^km an’ın . u n a ögüdü:
a O g l ı ! Mide dolduğu zam an düşünce uyur, lıito ıe t susar ve âzâ.
lar ibâdetten g«rî kaliTJ»
Isa Al^hisselfim altm ış sabah agzm a bir lokm a alm adan Rabbine
münficaatda bulımdu. Aklina ekmek geldi ve ibâdeti b ir a n İçin bırak-
ta.
Bir de ne görsün? Yanma konm uş bir ekm ek beliriverdi.
Isa (A.S.) bu hâli görünce ibâdeti b ir a n bırak tığ ı İçin oturup ağ-
lamaya başladı.
Bir de baktı ki, yaşlı bir adam gelmiş!
Isa A !^his«lâm ona şöyle dedi:
«Ey Allah'ın velisi! Allah’a benim İçin d u â et. Ç ünkü ben perişan
bir h a ld im . ٠ nu bir a n İçin b ır a k ıv ^ im .»
Şeyh şöyle daii:
«Allah'ımı Seni tam dıgım günden bu yana,, eger aklim a bir ekmek
gaimj|B٩ beni

Ne kadar aç oluma olsun, yemek yerken edeb dıgma çıkmasın. Ya-


vaş ve vakar İçinde yK in‫ ؛‬acele etm esin.
Y٠ . ilk önce yaşh olan, y a h u t ilim , am el ve takvAca en üs.
tün olan Mgi başlar. S ultan ve em irler b u lu n u rsa başka.

Yrasek yemek İçin kimseyi ısra rla dâvet etm ez.


Üç kere «buyurun* der.'
M İSAFİRİN ‫ ؟‬OK Y E İ S İ N İ İ S T E I L İ D İ R 485

Ama ille de ((yiyeceksin!)) diye, bâzı kimselerin yaptıklan gibi ye.


min 'etmek ise yasaktır, ‫ ؟‬ünkü bu, ifra t ve devamlı Israr sayılır.
İbni'1-Mübârek'in, arkadaşlarına en güzel m e^e^d .takdim edip de:
((Kim fazla yerse meyvelerde bulunan çekirdek adedince dirhem
vereceğim.))
Demesi; Ebû Ca'fcr bin M ulıammed’in:
((Kim fazla yerse onu çok severim, ‫؟‬ok özlerim ve yanım da daha
mahbdb oluı'.))
Demesi, yasak olan ısrard an sayılmaz.
Sırf utanga‫ ؟‬arkadaşlarım yemeğe ikna etmek İçin söylenmiş söz-
ler olarak kabdl edilir bunlar... (el-îhyâ)
,İbrahim Aleyhisselamın kıssasında olduğu gibi, ev sahibinin ye-
nıeğe oturm ayıp m isafirlere yeme izni vermesinde de bir sakınca yok-
tur.
Hani m elekler m isafir kılığında gelmişlerdi de İbrahim Aleyhime-
lâm onlara bUjdik bir ziyafet çekmek İçin dana kesmiş ve y e m e ^ bu-
yur etmişti.
Bu kıssaya z â riy â t sûresinin şu âyetinde İşaret edilmektedir:
«İbrahim (Allalı indin.de) şerefli m isafirlerinin haberi sana geldi
mi?
Hani bunlar onun y an m a gelm işlerdi de «selâmı» demişlerdi. (Jb-
rahim de) selâm (ile m ukabele etm iş), «(bunlar) tanm m am jş b ir zfim.
re» demişti.
Hemen (gizlice) ailesine gidip semiz b ir d an a getirdi de, bunn on.
lara yaklaştırdı. «Yemez m isiniz?» dedi.
lir k e n , İçine o n lard a n gizli bir korku çöktü.
«KorkmaJ» dedileı. ve onu çok âlim bir o ^ ılla m iijd e l^ e r .»
Ibahim Aleyhisselâm a gelen m elek m isafirlerin sayısı oniki idi.
( B â z ı l a n göre ise Cebrail, M îkâil ve isra fii ( A le y h im iis s e l) tlçlü-
sû idi.
Onlara «misafir», denilmesi, m isafir kılığında olduklanndandır.
«Şerefli» sözüne gelince...
Onlar Allah k a tin d a ‫ ؟‬ok şerefli olduklan İçin böyle d m ilm lçtir. '
Yahut. İbrahim Aleyhisselâm ın n ٠ Jinde pek büyük d e g e r l ^ ‫م‬
du^ı İçin bu vasfı alm ışlardır.
Nitekim onlara bizzat İb rah im Aleyhisselâm la h a n ım ı h i ı ı A et'
mistir.
486 ŞÎR'ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

« T a n ıla m ış bir ziimre» kavline gelince...


İbrahim (A.S.) onları insan zannedip tanım am ıştı. Bu sebeble oy.
le s O y l.
S . İ Z bir dana getirmesinin sebebi şudur:
Çünkü İbrahim Aleyhisselâmın m alinin çoğunluğunu sıgır teşkil
diyordu.
.n la r yemeği yemeyince, (kötü bir şey yapm ak İşin geldiklerini)
zannederek, İşin İşin korkmağa başlamıştı.
B&zılanna göre, azâb İşin gönderilmiş meleklei' olduğunu öğrenin-
ce korkmaya başladı ve onlar da;
«Korkma, biz Allah ’111 elcileriyiz» dediler.
Bânlanna göre, Cebrail Aleyhisselâm kanadını danaya sürdü ve
0 heniOT ayağa kalkıp annesine kavuştu. BOylece kendini ve arkadaş-,
İannı tanıtıp onları huzur ve em niyete kavuşturdu.
Onlarm müjdeledikleri «şok âlim» ŞOCUİÎ, Ishak Aleyhisselâm idi...

Sofradaki misafirler doym adan (kendisi doysa bile) sofradan kalIt-

^ ^ u k t a n sonra yemek h a ra m olduğu İşin, kendisini yiyormus


^ b i göstermek yine de sofradan kalkm az.
Ç Ü İ onun kalkm asından m isafirler sıkılır ve doym adan yemek-
ten kalkarlar.
Hz. P e^ am b er (sallâllahU aleyhi ve selleın) toplulukla yemek ye-
dlginde sarad an en son kalkarlardı.
Hulâsa‫ ؛‬arkadaşlarım utandırm am ak İşin, onlardan önce sofradan
elini çekmez, agır agır küçük lokm alar alır.
Onlar doyuncaya kadar böyle yapar.
Eğer yemek az ise, kendisi bekler, yeınegin o rta la rın a doğru yane.
ge başlar.
Nitekim Peygam ter A leyhlss^âm ve b ir çok sahâbî böyle yapar-
İardı.
. h a n g i bir sebebden dolayı im tin a etm esi gerekiyorea, onlardan
i d i l i e U ‫ ؛‬ki, sıkılmasınlar.
Y E l K BİTİRİLM ED EN SOFRADAN KALKILMAZ 487

Sofıada korkunç şeylerden bahsetmez, « k s in ti veren husU sladan


da hi‫ ؟‬söz açmaz.
Meselâ ölümden, h a sta lık tan ve ateşten söz etmez..

Yemegin getirildiği yöne doğru bakmaz. Çünkü bu. gözü a‫ ؟‬oldu-


gunu zannettirir.

Bii'inci lokınayı y u tm ad an ikinci lokmaya başlamaz.


Kendisi ile )jirlikte yerler endişesiyle, kulağını kapıya.-vsrip dinle.
mez.
Başkalarım o rtak etm em ek amaciyle yemeği tek lokma halhıe sok­
maz.

Yemek yemeği bitirm eyince, herhangi bir İşini görmek üzere sof-
,radan kalkmaz.
Fakat cem âate düşkün olup da cem âatin kaçmasından, ya d a vak-
tin darlığından endişe ederse, o zam an önce nam az kılar.
İmâm Gazâlî (rahım ehullah) der ki:
«Eğer cam yemek ‫ ؟‬ekm iyorsa,-ya da yemegl ertelem ekte bir sa-
kınca bulunmazsa, 0 zam an çvlâ olan, nam azı yemekten önce kılm ak-
tir.
. Fakat, sofra kurulm uş da yem eğin sogumasm dan, y a h u t d a na-
mazda 0 yemeğin kendisini m eşgûl edeceğinden korkarsa, 0 zam an y ^
meği önce yer.
Madem ki nam az vakti geçmiyor, böyle yapar.
Çünkü bu husUsda hadis vârid olm uştur:' Kişi aç olm asa dahi,
kalb, kurulan sofraya meyyaldir.»

Yemekten sonra, önünden sofra kaldırılm adıkça so frad an kalkm a*


ve uzaklaşmaz. Sofra k aldırıldıktan sonra kalkar.
Sofrada yemek yerken kimseye ayaga kalkm az.
488 ÇjR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Aiizâde)

Başkasının sofrasından (yahut tabağından), sahibinin izni olma-


dık٠a, kimseye 'yemek yedirmez.
Me٠ ٠ u’l.Fetcvâ٠da der kil
»Msafirler birbirlerine lokma verirlerse, bu bâbda istihsânen in-
sanların âdet ve teamülleri nazar-ı itibâre alınır.
Sofrada duran hizmetçiye, yah u t kediye bir şey yedirirse câiz olur.
KÖ^ğe yanık ekmekten başkasını (sofrada iken) atınası câiz de.
ğildir,j>

Yolda yemek yemez.


Ayakta ve yürüyerek de yemez.
Çünkü bu, pespayeliktir.
Resülüllah’dan (saliailahü aleyhi ve sellem) böyle rivâyet edilmiş-
tir. ibnl Ömer (R.A.)’den de bunUn tersi nakledilm iştir:
a P e y g ib e r Aleyhisselâmın zam anında biz yürürken yemek yer.
dik, oturarken su !?erdik.»
- y ı h d n birini gaı^ıda yem ek yerken gOriirler ve onu:
«Vay haline‫ ؛‬D e m ^ ki çarşıda yem ek yiyorsun ha!»
Diye tonamak isterler.
sÇarşıda acıkjp da evde m i yiyecektun?»
«Bari m ^cide gir de ye!»
« y ^ e k İşin Allah’ın evine girm ekten h a y â ederimi.»
B unlada görünürde bir tez a t göze çarpm aktadır, ‫ ؟‬öylece uzlaştı-
rabiliriz:
Çarşıda yemek yemek tevâzua alâ^nettir. S ıkıntı ve utangaçlığı
t e * etoıek sajnlırj ki, bâzı insanlar b u n d an hoşlanır..
Kimisine göre de bu, kişüik y itiren b ir husUsdur.
O tip kimseler hakkm da İşte, çarşıda yem ek yem ek m ekruh olur.
Hulâsa; duraro. ülkeler ve in sa n la n n âdetlerine, şâhısların halleri-
٠٠güre d . s ‫؛‬r:
Yaptığı işlerdMi şahsiyet sahibi olduğu a n la şıla n kimse hakkında
ÇOK YEMEKLE KAIiBLERİMİZİ Ö L D Ü R İY E L ÎM 489

Yaptığı işlerden bu niteliği taşım adığı belli olan kimsenin çarşıda


yemesi ise tevâzuun ifadesidir.
İmâm Gazâlî İh y â’da bunu bOylece incelemiştir.

Yukarda geçmişti: E t yerken bıçakla kesmez) dişleri ile


rak yer.
Çünkü bu daha y ararlı ve daha âfiyetlidir. Hazım İçin de daha el-
verişli bir harekettir.
Sonra, yeıhek yerken eti bışakla kesip yemek, g u ru rlu . acemlerin
adetidir.

Ekmeğin de o rtasın d an koparıp yemez. Etrafından yer.


Çünkü yiyecek şeylerde bereket ortad an dogru-inlp gelir.

Tek bir yemekle yetinir. Birçok lezzetli yemekleri bulundurm az.


Çünkü bunlar nefsi azdırır.
Tabaklarda ‫ ؟‬eşitli yem ekler edinmez. Çeşitli m eşrubat da bulun,
dumiaz.
Çünkü ‫ ؟‬eşitli yem ekler fâ sık la n n yiyeceğidir. (*)
Yemek ve m eşrubatın ‫ ؟‬ok olm asm ı araulam az.
Çünkü bu, israf ve lü k stü r: K albin ölüm üne (kararm asına) yol
açar- Allah k atm d a da şiddetli buğza sebebiyet verir.
I Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurm uştur:
«Kalblerinizi çok yemek, ‫ ؟‬ok içmekle öldünncyînî».
Yine şöyle b u yurm uştur:
«Î^nîzde Allah’ın «1 n e fre t e t t . kisiler: Çok uyuyan, ‫ ؟‬ok y i n ,
çok İçen khnselerfir.»
Çünkü ‫؟‬ok yemek, İns'an or٠ ٠ !a n n m aam asm a, ta şm a sın a -
olur.

(*) Musannif yeme ve içmenin adabından bahsed٠


yw. Sakm bu sözlerinden .......
yemekterin haram ٠l* ٠٥u anlaşılmasın. fm١
‫ ى‬0 ÇİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Kişi doyduğu zaman kabına sığmaz:


Gözü kendisini ilgilendirmeyen haram a bakar, kulağı kötüyü din-
ler, dili mâlâya’nî konuşur.
Tenâsü! uzvu rah at durmaz, ayak m enhiyyâta koşar.
Ama a? olursa, organlar sâkin olur; hiçbir şeyde gözü kalmaz, kö-
tü bir şey yapmak istemez.
üstâd Ebû Ca'îeı. (rahım ehullah) ne güzel demiş;
((Karin iki ‫ ؟‬eşittir:
Açtır.'.
Bu takdirde âzâlan toktul-, sâkindir, bir şey arzulam azlar.
Toktur...
Bu takdirde âzâlan aç olur: Taşkınlık yapıp her şeye istek gOste-
rirler..»
el-îhyâ'da da bu ınes'ele.böyle anlatılır.
Hulâsa; kişinin söz ve davranışları yeme ve içmesiyle orantılıdır,
!‫؛‬ine haram girerse haram ‫؟‬ıkar. Fuzuli şeyler girerse fuzuli şeyler 1‫؟‬-
kar. Y ^ e k , insanin d allan ışlarım m eydana getirip yetiştiren bir to
humdur.

Evet, fazla yemek yemek kıyam ette de. açlığa yol açar.
Nitekim Allah’ın ResUlU (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyur-
muşlardır:
«KıySmette en uzun açlığı, dünyada en çok doyanlar ‫؟‬ekecektir.»

Tıkabasa yemek, her çeşit hastalığın anasıdır. Az yenmekse her ‫؟‬e-


şit şifânın kajmagıdır..
Birçok hastalıkların sebebi, fazla yem ek .ve m idejd lUzumsUZ şey-
lerle doldurmaktır.
‫ ؟‬ok jdyen kişi hasta olunca, tabii ki ib âd e tte n geri kalır. ‫ ؟‬ok ye-
mek kalbi meşgul eder, kişiyi hem zikirden hem de fikirden'alıkor. Ha-
yatı taşına zehir eder. K an aldırm aya zorlar. D oktora ve İlâca muhtaç
vaziyette bırakır.
Bütün bunlar, çok yemenin sebeb oldugu yorgunluklar ve bitkin-
A C IK .D A N y e m e m e l i, DOYMADAN KALKMALIDIR .491

‫ ؟‬eşitli günahlara, şübheh İşlere ve karanlık davranışlara koyulma-


SI da tabii bunun cabası! ‫؛‬.
Oysa az yemek, b ü tü n bu felâket ve âfetleri önler..
Denildi ki - d i y e n ibııi Sâlinı’d i r - :
«Kim âdâbm a riayet ederek yalnız ekmek yerse, ölümden başka
hiçbir hastalık görmez..،
Onun âdâbı:
«Acıktıktan sonra yemek, doym adan el çekıııekadir.
Bâzı doktorların görüşü:
«Kişinin yedigi en faydalı şey, nardır. E n zararhsı da tuz..
Buna ragnıen, az tuz yemek, ‫ ؟‬ok nai‘ yemekten hayırlıdır.»

Hârun er-Reşîd, biri Hindli, biri Rum,' biri İraklı, biri de Sevâdî
olan dört.doktoru bir ara y a getirip sormuş:
«Her biriniz b an a öyle bir ilâ‫ ؟‬söylesin ki, onu yedigm zaman
kafiyyen hastalık yüzü görmiyeyim!»
Hindli olan şöyle demiş:
«Siyah ilılili‫ ؟‬:,»
Rum:
،(Beyaz reşat tanesi.)»
IraklI olan:
،,Bence Sicak su.)>
içlerinde hepsinden d ah a liilgin olan Sevâdi ise şöyle konuşmuş:
(tlhlili‫ ؟‬midejd Sikar. o , .ilâç değ.il, hastalıktır.
Reşat tanesi ise m idejd inceltir. Bu da hastalıktır.
Sıcak su da m ideyi sark ıtır: .ki, bu da hastalıgın tâ kendisidir.»
«§u halde sence, o ilâç nedir?» diye sordular.
Şu cevabi yerdi;
«Bence 0 , acıkmadan yemek yememen; yediğinde de dojnnadan
wfradan kalkmandır...
«Dogru dedin!» dediler- (el-îhyâ)
492 ÇİR'ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid AJizâde)

Az,yemenin derecesi:
Midenin üçte birini yemege, ü‫ ؟‬te birini suya ve üçte birini de ne-
fes almaya ayırmaktır.
Orta derecesi:
Midenin yarısını yemekle doldurm aktır..
En iist derecesi:
Yemeği bir hastanıri (oburun) yemesi, uykusu da suda boğulanın
uykusu gibi olmaktır.

imam Gazâlî anlatıyor:


- MUridlerin bâzılan otuz gün, bâzıları da ta m kırk .gün riyâzet
yapıp yemek yemediler.
Birçok kimseler de kırk gün aç yaşam asını başardılar. Ve dediler
ki:
«Kim fark gün aç kalm asını başarabilirse, ona İlâhî sırlardan bir
‫؛‬eyler görünmeye başlar.»
Bu bâbda İlginç bir kıssa a n la tırla r:
- Bu fark gün aç kalm asını b a şara n la rd an biri bir rahibe rastlar.
Aralarında u aın bir tariaşm a geçtikten sonra n ih ay e t rahib şöyle der;
«Isa, fark gön aç durabiliyodu. Bu. a n cak gerçek peygamher olan
faşinin bâriz w r mucizesidir!»
SUfl:
«Eğer ben elli gün aç kalm ayı başarabilirsem , sen Hristiyanliğıbı-
rakip İslâm dinine girer misiri?»
«Evet!»
Bunun ürerine SUfi onun gözü önünde ta m elli g ü n aç kaldı. Bu
sUre dolduktan renra:
«İstCKen daha da fazla aç kalabilirim !»
Dedi ve altmış günü tam am ladı.
Rahib çok hayret e tti ve şöyle dem ekten kendini alam adı:
«Ben, bu husUsda şahsen H azreti İsa'y ı kim senin geçebileceğini
aanmıy^uml»
Ondan sonra verdigi sözü yerine getirdi ve derhal miislûman ol.
BİR KİŞİLİK YEMEK İKİ KİŞİYE DE YETER 49 ‫' ﺀ‬

Doyduktan sonia yem ekten kaçınır;


Çünkü- doyduktan sonra yemek haram dır, baras (frengi) hastalı-
gına yol açar. Peygam ber Aleyhisselâm böyle açıklamıştır.

K e n .i n e takdim edilen yemegin ve suyun kusurlannı araştıraa* .


Cani ‫؟‬ekerae yer: ‫ ؟‬ekmezse bırakır. Hz. Peygaraber (saliailahü aleyhi
ve sellem) böyle yaparlardı.

Bir kisilik yemegi, iki kisiye yedirm ekten ‫؟‬ekinmez.


Çünkü 0, her ikisine de yeter.
Nitekim ResUlüllah (sallâllahü aleylıi ve sellem) ‫؛‬
،(Bir kişilik yemek, iki k iş i^ doyurul’», bujmrmuşlardır.
iki kişilik yemegi dört kişiye yedirm ekten çekinmemeli. Dört ki-
şilik yemek de rah a tça sekiz kişiye yedirilebilir.
Bir kişinin doyabileceği yemek iki kişiyi doyunır.
Çünldi kişi doyacagı yem eğin yarısını yerse açlıktan ölmez. Gaye,
doyabilecek oldugu y e m c i n y a n sın ı yeyip a rta n kısmım da m uhtaç-
lara yedirmektir.
iki kişilik yem egin dört kişiye; dört kişilik yemegin sekiz kişiye
yetmesi de bOyledir...

Misafir ev sahibinden yalnız tuz ile su isteyebilir.


Dediler ki:
«Belirli bir şey istem em ek, veya belirli bir yemek husûsunda fikir
beyân etmemek ziyaretçinin adâbındandır.»
Çünkü teklif ettigi şey, belki ev sahibinde bulunm az da bu sebeb-
le hane sahibi m üşkül du ru m d a kalır.
Tabii .bu husds, sö y led i^ şeyin ev sahibi İçin im kansız .Id u g u n u
veya hoş karşılanm ayacağım bildigi zam an bahis k ^ u s u .labillr.'
Ama١ eger ev sahibi m isafirin m u a j^ e n y ^ e k h u sû su n d a fik ir be-
yân etmesinden b u la n ıy o rsa , o a m a n istediği yemeği istem ek te t e
sakınca yoktur.
494 ŞIR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid AJizâde)

Nitekim İmâm Şâfiî (rahım ehullah) ayni şeyi yapmıştır:


Za’ferâni her gün yemek listesini yapıp bir cai'iye ile İmâm Şâfiî’-
ye (ra h ım e h u li) gönderirdi.
İmâm Şâfiî gönderilen listeye sevdig'i bil" yemek ismini de İlâye
^ i p cariye île Za’ferânî’ye yollamıştu-.
Za’ferânî, İmâm şâ fiî’nin (rahım ehullah) yazdığı yemek ismini
görünce hoş karşılamadılar.
Fakat dikkat edip yazınm İm âm Ş âfiî’n in yazısı olduğunu anla-
yınca hir anda üzüntüsünü un u tu p sevinm eye başlam ıştır.
Şâfiî’nin istediği yemegi listeye İlâve etm esinden o kadar sevinmiş-
tir ki, sevincinden, cariyesini 0 anda azad etm iştir.
Ebû Bekii" d-K ettânî dedi ki:
- Sırri'nin -yanma girdim; m eyva suyu getirip yarısm ı bardağa
k o ^ ğ a ko^ıldu. Ben kendisine:
«Nedir 0, ne yapıyorsun? Ben onun hepsini bir yudum da İçerim»
d^im .
Güldü ve şöyle dedi;
«Bu bir hac’dan efdaldır!» (el-îhyâ)

Hâne sahibi misafirine kendi eliyle yedirir.


Bu, güzel muâşeret ve m isafire gereği gibi ikram dan sajnhr.
- Ev sahibinin misafirin .eline su dökm esi de m isafire ikram dan sa-
yılır.
İmâm Mâük’den M uvatta’ı öğrem neğe gelen İm âm şâ fiî’ye, İmâm
Mâlik’in ilk yaptığı şey. bu oldu, ç â fiî’ye:
«Bu hareketim seni dehşete ve lıayrete düşürm esin. Zira misafi-
.re hizmet etmek farzdır.» -d ^ i.
Hânın er-Reşîd, ulem âdan Ebû M uaviye ed-٠ a rîr’i dâvet etti.
Hârun er-R^îd bir lekende elini jn k atırk en su döktü. Ona;
. «Eline suyu döken kimdi, bilir misin?» diye sordular.
'«Hayır!» dedi.
KEU‫ ؟‬e suyu emîrü’l-ınü’m inîn döktü.»
Bunun, ü ^ rin e Em îrü’l.M ü’n ü n în ’e dönerek şöyle dedi;-
٥ ٠ mii’minlerin emiri! Sen ilm e ik ram edip yücelttin. Allah' 'da
seni jrticeltsin. ilme ikram ettiğ in gibi san a ikram da bulunsun!)» (el.
TEMİZ EK^lEK KIRINTILARINI T.PL A Y IP YEMELİDİR 485

Ev sahib‫ ؛‬hoşlandığı şeyi kendi yemez, ba‫؛‬kasına yedirir. Onu en


sevdiği kimselerin yem esinden hoslanır.

Sofradan dökülen lokm a veya kırıntıları alıp yemeli.


Ama temiz olm ayan bir şeye düşmüşse yenmez.
Şeytânın yememesi İçin onu kediye ya da köpeğe yedirmelidir.
Çerhü’l-Mesâbih’de böyle geçer.
Yere düşeni kaldırıp yemeden m eydana gelecek bereketi, kendi
görmezse bile .nesli gOriir. Eğer yere, düşenleri o hâliyle bırakırsa, şey-
tan gelip yei..
Hadis böyle izah etm iştir:
îmâm Kelâbâdî der ki:
«Şeytan bir cisimdir, . n u n İçin yeme fiüini ona isnad etmek ha-
kiki anlamda olabilir. Şöyle de denilebilir:
— Şeytana yemek isnad etmek, kibrinden dolayı ni’meti yitirmeJs
anlamında kullanılarak mecâzdır.
Çünkü yere düşen lokm ayı a lm ak ten kişiyi koruyan kibirdir.»

Kişi, yem ekten sonra üç parm agm ı yalar.


Allah’m Resûlü (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurm uştur:
«Biriniz yemek.yediğinde, parmağını kendi yalamadıkça, ya da
başkasına yalatmadıkça, elini silmesin.»
((Üç parmak» dem iştir.
Çünkü sünnet olan, ü ç p arm ak la yemektir.
Kimbilir, belki bereket o yaladığı şeydedir.
İşte parm aklarım öyle yaladıktan sonra mendil ile siler, veyahut
yıkar.
Dili ile de tab ağ ın ı yalar. Z ira tabak, yalayıcısm a A lla h ta n m ag-
firet diler.
ResUlüllah (sallâllahü- aleyhi, ve sellem) buyurmuştUr:
«Kim bir ta b a ca yemek yeyip de sonra onu yalama, ٠ tabak onun
‫؛؛‬in Allah’tan mağfiret diler.،»
496 §JR>AT٥ ٠ L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Bu h a i tefsir eden m uhaddisler dediler ki:


- B ü^ik bJr tevâzu İçinde t a b k t a kalm ış yemek artıklannı yala-
, ması. AUah'ın r ıa k olarak İhsân ettlgi şeye saygısındandır.
Çönkû böyle yapmakla artık yem eklerin telef olmasını istememek-
t^ l r .
İşte onun bu haii m ağfiret edilmesini gerektirir. Buna sebeb oldu-
ğu İçin:
« - onun İşin m a ^ iret diler» denilm iştir.

Çüİ mağfiret edilmeSine sebeb olan husûs, o adam ın tabağı ya.


lamasıdır..

Eğer yalamazsa, bir mendil ile silmesi gerekir. Çünkü Enes (R.
A.) şöyle demiştir:
«Allah’ın B esûlü.(sallâllahü aleyhi ve sellem) tab ag ın silinip pak
edilmesini emretti.»
Sraıra 0 yemek kabı su ile y ık an ır ve 0 su İşilir.

Şöyle denilmiştir:

«Kim tabak yalayıp suyunu İçerse b ir köle azad etm iş gibi olur.»
(el-ihya)

' M٥^ i ٠ mö’min yeyicinin artıgından iğrenmez.


Çünkü HZ. Peygamber ( s a l l a l l i aleyhi ve. sellem) artık yemegl
severdi. Iğrenmezlerdi.
Mü’m in mü’m inin artığından, tiksinm ez.

Yemdrten sonra dişlerini parmaklan ile ovalar (fırçalar).


Zire Allah'ın Resûlü (sallAllahü aleyhi ve sellem );
«Ovalayın. Çünkü bil bir nMÜfettir. NMÜfet imana ça^nr. J.man
b . sâhlbl ile Mrhkte cennette olur.» (el-AvArif)
DİŞLERİ FIRÇALAMAK KİŞİYİ SAĞLIKLI KILAR 497

Dişleri ovalam anın (fırçalam anın) faydalan:


Evvelâ, dişleri sağlıklı kılar.
Ibni Ömer (R.A.) de ayni şeyi emrederdi ve derdi ki:
«Kişi dişlerini hilâllam ayı (fırçalam ajn) terk ederae. dişler güçsüz
kalır.»
Rızkı celb eder.

Dişlerinden çıkanı yutm az.


Ancak diş köklerinde birikenleri dili ile çıkanp ^ a r s a bunda bir
sakınca yoktur, (el-îhyâ vel-Avürü)
- Şu çöplerle dişler karıştırılm az:
Kamış çöpü, m ersin ağacının çöpü, n a r ağacı çöpü, kılru yonca,
ılgın ağacı çöpü, süpürge çöpü, kokulu ot çöpü, hasır yapılan ot çöpü...
«Fedâilü’l"A'mâl»’de, H azreti Âişe’den (R. Anhâ) rivâyet edildiği-
ne göre Hz. Peygam ber (saliail.ahü aleyhi ve -sellem) şöyle buyurmuş-
tur:
«Dişlerini kim nai" ağacı ile karıştırıısa, üzerine yetm îş g ö n rah*
met inmez.
Kim kam ış ağacı ile k arıştırırsa, kendi eUyle kendisini öldüren gi-
bi olur.
Jncir ağacı çöpü ile dişlerini k a n ş tıra n kim senin ta m yetm iş g ü n
dufisı kabUl edilmez.
Köksüz güzel kokulu o t çöpü ile disini kim k a n ştın ra a , üzeri٥٥
bir günah yazılır.
Gül ağacı çöpü ile dişini k a n ş tıra n kimse ciizzam ve h a ra s h a s ta ‫؟‬

Mersin ağacı Ue dişini k a n ş tıra n ise üç şeyle karşılaşır:


Kötü ahlâk, sû-i zan ve diş a ğ n s ı...
Kim de ılğm ağacı ile dişini kanştiM Ma, akil, bozulur, u n u tk a n h k
gelir.
Afs ağacı ile diş k a n şta ra n kim senin d lg k u rtlan ır.
S ü p ü g e çöpü ile karıştıralı, failunca yakalanır.
K um yonca çöpü ile k a n ş tıra n ise. u ^ ız olur.
4‫ﻫﻮ‬ ŞİR’ATÜ٠L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Keşeç otunun ‫ ؟‬öpü iJe karıştıran ise deliJik veya unutkanJıga ya٠
kaJanır.
Ey Aişe. kim bunlardan kaçınm azsa kötü bir durum a düşer. 0 za-
man kendinden başkasını kınamasın.» (M işkâtü’l-Envâr)
Ebû Hüreyre’nin (R.A.) vasiyyetinde şöyle geçer:
«Resûlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) agu agacı ‫؟‬öpü ile diş
' yasaklamıştır. Çünkü 0, rengin sararm asına ve unutkan-
lığa yol açar.
Boya otu ‫؟‬öpü ile de diş karıştırm ayı yasaklam ıştır. Çünkü 0, Sirt
ağrısma sebeb olur.
Böğürtlen ‫؟‬öpü ile de diş karıştırm ayı yasaklam ıştır. Çünkü buda
fel‫ ؟‬yapar.
Hasır kamışı ‫؟‬öpü ile de diş k arıştırm ağı yasaklam ıştır. Çünkü bu
ağız kokusu yapar.
D iknll ağacın ‫ ؟‬öpü 6‫ اا‬de diş karıştırılm az, dem iştir. Çünkü buâni
ölümlere yol a‫؟‬ar.»
Sâhibü’I-Bustân, el-Evzâî’d en nakletm iştir:
((Mersin ağacı ile diş kanştırm ayın. Ç ünkü bu, k ad ın lan terletir.
Cüzzam damarlarım tahrik eder.»

‫ﻻط‬

Yemekten sonra ellerini yıkar.


Çünkü bu, küçük g ü n a h la n yok eder.
(Bunu, musannif, ‫؟‬ok önemli olduğu İçin bir kerre daha tekrarla-
nuştır. Yukarda bu sözü izah etm iştik.)

Kişi yemek yedi٠ ıde, ev sahibine bereket, ra h m e t ve m a ^ r e t diJ


ler ve şiirle söyler;

«Allah'ım, «ma verdiğin n z k a bereket ver. D ah a iyiyi başarması


İçin ona kolaylıklar ihsan et. ٠ n u bağışla, onu esirge. B ia 'v e onu şük-
nedenlerden kil.»
Y E lK D E N SONRA ALLAH’A Ş İ R E T İ L I D İ R 499

YemeJrten sonia m ünasip bir lisanla m üsaade ister ve hane sahi-


binin evinden çıkar.
Fakih Ebü’!-Leys der ki:
((Misafire dört şey vâcibdir:
1) Buyur edildiği yere oturm ak.
2) Kendisine su n u lan a râzı olmak.
3) Ev sahibi izin verm eden kalkm amak.
4) Çıkarken ev sahibine^duâ etmek.»

Kişi, agzında e t kokusn, elinde et, bahk koknsn ve y a ^ o l d n ^


halde uyumaz; ki. kendisine şeytan âfeti isabet etmföin.
Ebû Hiii'eyre (R.A.)’den:
- Allah’ın Resûlü (sallâllahii aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
«Kim elinde et veya balık kokusu ve yağı ile uyum a da kendisine
musibet geliree, kendi nefsinden başkasını tanam asıni» (el-Avâriî)
Yemekten sonra ‫ ؟‬o cu k lan n ellerini de, et-balık ve benzeri kokula-
rın izâlesi İçin yıkam alı.
Yağlı şeyler İçtiğinde de elini, ağzım ve dudaklarım yıkam ak İÜ-
zımdır.
Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem) ellerini, yüzünü, kolla,
nnı yıkar ve ıslatırdı. B aşını d a m esh ederdi. Ayaklarmı n e yıkardı ve
ne de silerdi. Derdi kl:
«iste, ateşin dotaınduğu şey yendiğinde abdest böyle alınır.»

،(Allah’ın Resûlü , aleyhi v.e sellem) kendisine yedirene,


içirene ve kendisini m üslU m anlardan kılana ve yedlginl kendisine ‫؟‬İğ-
netene, afiyetle yedirip def’-i h âcette kendisine kolaylık sağlayana (yâ-
ni Allah’a) ham d ^ e rd i.»
Bu hadisi Ebû HUreyre (R.A.) r i v ^ e t etm iştir.
Görüldüğü gibi, b u hadisde dört n i’m ete .h a m d ^ ilm iştir:
1) Yemek.
2) İçmek.
3) Çiğneyip lokm ayı afiyetle yutm ak.
soo ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

4) Yemek yedikten sonra yemeğin bir süre midede kalıp yararlı


k ı s ı m l a n ı kana karışmasıyla beslenmesi, yaram ayanların da def’-i
hlcet yapmak sUretiyle dışarı atılm ası.
İşte bunlarm hepsi, AUah’ın m ahlU katına verdiği acâib ve baş dön-
düröcü lütuf ve ihsânındandır.
En güzel yaratan Allah yücedir!

Kişi m id e n d e k i yemekleri, zikir ve nam azla hazm ettirir. Yemek"


ten sonra hemen yatıp uyum az; ki, kalbi kararm asın.
Hadlsde vârid olm uştur ki:
«Yemeğinizi nam'az ve zikirle eritin!»
Bunun asgarisi; dört rek’a t nam az kılm aktır, yahut yüz tesbihdir,
yahut da bir cüz K ur’â n okum aktır. îm â m Gazâlî (rahmrehullah) böy-
le dedi.
L l musannif İŞİ biraz d a h a genişletip kolaylık tanıdı:
«Yemetten sonra Allah’ın verdiği n i’m etlere şükretm ek İçin iki
rekat falar. Yâni kıyfimette o n i’m etlerin hesabini nasıl vereceğini dii-
ş ü n ^ böyle yapar» .dedi.
Çünkü Allah fayâm ette, vOTdiği ni'm etlerd en suâl edecektir.
Yemek, gölg^e uyum ak, ta til su İçmek, sağlıklı olmak, emniyette
(ykni ^ v e n ve huzflr İçinde) olm ak A llah’ın ku llarm a bahşettiği ni’-
m e tle i،
Daha nice böyle ni’m etler v a rd ır ki, saym akla bitmez. Bunlar, hak-
la r ın ^ hadfe vârid olduğu İçin, bilhassa a n la tılm s tır.
KaadJ BeydâvJ Tekâsiir sûresindeki:
.Som a, and olsun ki, o g ö n elbet ve elbe،.ni’m et(ler)d en sorulacak.

Ayrtini söyle yorumladı:


.(Soralacaksmız) hitabı, kisiyi dininden m esgul eden h er sey hak-
fandaAr. NYuKtler de kisiyi m esgul etm ektedir. B azılarına göre her
İMsine de Ş İ İ Ç Ü İ h e r n l’m e tin karsılıgm da şü k ü r vardır. §ük-
^ m ^ g i zaman m utlaka hesabi sorulur.»
Yemeği, y a ra n n a saM amah.
Çünkü bu, y a n n a k ad ar sa ğ kalacağım kesin olarak biliyormuş gi-
bi bir anlam tasır.
BÎR ŞEY ALIP VERİRKEN TARTMALIDIR 501

Başkasından taam ı (buğday veya b e n e rlerin i) aJıp verirken tor-


tar. Torbaya u n u koyarken ta rtm a d a n vemıez.
Çünkü aksi harek et bereketi giderir.
Hz. Peygamber (sallâilahU aleyhi ve sellem) buyurm uşlardır ki:
«Hakkınızda bereketli olm ası İçin, buğdayı (ve diğer y iy ^ k le rin i.
zi) tartın.»
Tartm aktaki m aksad, kendisine ve ‫؟‬ocuklarına yetw ek kadar al-
mak, israfa kaçm am aktır. S atın alırken, satarken, i n ç alırken hep
bOyle yapar.
insanların ne yaptıklarım bilmeleri İçin ResülUllah (sallkllahU
aleyhi ve sellem) Efendim iz böyle emretmişlerdir.
Kim Peygamberin sünnetine riayet ederse, dünyada bereketini
görür, âhirette de sonsuz sevab ve m ükâfatlar elde eder. (elM uzhlr)

BÂZI YERiEKLERiN, MEYVE VE İ ç e c e k l e r in FAZlLETl

Hadîsde vârid olduğuna 'göre, Cebrâil Aleyhisselkm Peygamberimi-


ze, belinin kuvvetli olup gece nam azını rah atlık la kılabilmesi İçin «keş•
kek» yemesini em retm iştir.
Bunun üzerine onu yedi: B ir şey y a k a la m k ve hanım ları ile cin-
si temasda bulunm ak bâbında, kendisine tam kırk kişilik güç verildi...

Hz. Peygamber’in (sallâllahU aleylıi ve sellem) en çok sevdigl ye-


meklerden birisi de «kabak» idi.
Çünkü kabak kalbi yum uşatır. Allah’ı z lk r^ e rk e n in san in kalbi
yumuşak olunca d a h a başka zevk alır.
Enes (R.A.)’den:
((Hz. Peygamber (sall^lahU aleyhi ve sellem ).kabağı çok s te r l e r -
di. Bize geldiği zam an kendisine onu ikram ederdik.»
Meroimek çorbası:
P g a m b e r Aleyhisselâm o n u n haktonda söyle b u yurm uştur:
«،Mercimek yemehsiniz: Ç ünkü 0, çok m übârek b ir yem eW ir.'K al.
bi inceltir, gözyaşını çoğaltır, .yetmis p e y g a m ^ re onun bereketi v ^ l .
miştir.»
502 ÇİR’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

l i ı fazla yendiğinde, (her yem ekte olduğu gibi) onun da VÜCÛ-


da zaran olur. (el.Bustan)
M uhtasara’l-K anun’da der ki:
«Onu ‫؟‬ok yemek cUzzam h astah ğ ın a sebebiyet verir. Damarlara
zarar verir, kişiyi kara sevdalı yapar..)
Bu h i d a k i hadJsden m urat, onu kâfi m iktarda yemektir. Yok.
sa tıkabasa yemek d . l d i r . Zaten diğer yem eklerin de fazla yenmesi
yasaklanmıştır.
«Arpa ekme^» de peygam berlerin lokm asıdır, o da mUbârektir.

«K...»
Et, dujm a ve görmeğî artırır, dim ağa fayda saglar. Onda diğer
gıdalardan tam yetmiş misli fazla gü‫ ؟‬vardır. B u sebeple ona, «katık.
lann en iyisi» denilmiştir.
Hz. P ^ a m b e r (sallâllahü aleyhi ve sellem) av etini pek severler,
dl. Kendisi avlamazdı ama, başkaları kendisi İçin avlarlardı. Bunu Ebû
l y m «et-Tıbbii’nıNebevin’sinde an latm ıştır.
I en güzel yeri hayvanin a rk a kısm ıdır.
el٠CeJâJ der ki..
«Büriilmüş hayvanların eti,, boğa ve dişi hayvanlarınkinden daha
hafif, inSan mizacma daha uygundur.
Erkek ha^^anın eti dişi hajn^anm etinden, 'siyah hayvanin eti be.
- r a daha hafif ve d a h a le z ^ h d ir.»
Her ^ım uşak eti d o la m a k m iinasibdir. Ancak tuzlanırsa daha
fazla dayanır.
KiOTia et gıda bakım m dan d a h a iyidir. Kişiyi de fazla şişmanlat,
maz. H a ^ ı kolay olur.
But ve kol rtleri hum m alara, tan siy o n lu h a sta la ra ve koliti bulu,
nanlara iyi gelir.
Baş etleri (‫؟‬ok gıdası olduğu halde) m ideye z a ra r verir. Fakat me.
niyi ^altır.
lUkler de mizacı jnım uşatır, bol gıda verir. Meniyi çoğaltır. Mide-
yi i ş l e t i r . .
Meoıe kısmı soğuktur, yaştır, gıdası boldur. Hazm ı agır ve gü‫؛؟‬ür.
H a y l da böyle.. (Ancak, m eniyi ‫ ؟‬ogaltır.)
1 m ü ^ ü d i r . hazmı ‫ ؟‬abuk yaptırır.
ET il e s u t en FAYDALI GIDALARDANDIR 503

işkembe ve barsakların gıdası azdır. insanda balgamı çoğaltır.


Ciğerleri bol gıda. sağlar, in san in kam na kan katar.
Dalak iyi değildir. S afra kesesi de öyle..
Böbrek soğuk, k uru ve galizdir.
Hayvanin yağı ve kuyruk yağı (bilhassa) Sicak ve yaştu^. K am i
yumuşatır, m enijd çoğaltır. Lâkin pek iyi değildir. Balgamı 5٠ ltır.
1‫ ؟‬yağı daha az yaştır. Mideyi genişletir.
Sonra, hayvanlar İçinde koyun eti, hararet ve yaşlık bakımından
mutedildir. Menijd çoğaltır, k a m ı yum uşatır.
Kuzu eti daha güzel ve d ah a tazedir. D aha çok yararhdır. Çokça
yemek fazla balgam yapar.
Oğlak eti herkese iyi gelir.
Keçi eti ijd et değildir. Sevdayı çoğaltır.
Sığır eti kuru ve soğuktur, fak a t gıdası boldur. Katidir. Sevdajn
tevlid eder.
Bunun içindir ki îm ânı G azâlî (rahım ehullah) !hyâ’da şöyle de-
miştir:
((Sığır eti hastalıktır. S ütü şifâdır, yağı devâdır.»
Dana eti Sicak ve tazedir. M ütedil bir gıdaya sahibdir.
Deve eti, a t eti hoş değildir. Sevdayı tevlid d e rle r.
Gejdk eti av etlerinin e n ijdsidir. Ancak, kaim ve siyah k an yapar.
Tavşan eti kişiyi bol id ra ra çıkartır. K alın ve siyah kan yapar. Uy-
kuyu kaçırır.
Kuş etleri arasın d a piliç etleri gıda bakım m dan h e r k l e uygun-
dur.' Şehevî arzu ve kuvveti çoğaltır. Mide iltih ab lan n a iyi gelir.
Tavuk eti de en iyilerindendir: Y um urtlam adıkça, zihni açar, a k .
la güç kazandırır ve m eniyi ç ^ a t ı r (yâni cinsi tem as arzusunu a rttı-
nr). Rengi güzelleştirir.
Horoz eti de iyi etlerdendir.
Terac kuşu da vahşî k u şlarm en iyilerindendir. Akli geliştirir ve
anlama gücünü a rttırır.
Keklik en iyi kuşlardandır. Gıdası boldur, gönlü açar ve kalbe fe-
rahlık verir. Meniyi ç ^ a l t ır .
Güvercin eti sıcaktır. O ndan hum m aya hazırlayan k a n tevellüd
eder. ÖTOİlikle evde yetiştirirler. O nun İçin otlu ve s ^ u k yerİCTde
tiştirilmelidirler. Eti hoş değildir. Dimağa, göze z a ra r vCTir.
Uveyik kusu iyi d e b id ir. K atidir, hazm ı g ü ç tü r ve dim ag a s a n ır
verir. Kişiyi uykusuz bırakır.
504 Ş İR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Tvurna kuşunun eti de kuru, Sicak ve katidir. Hazmı güçtür. Siyah


kan yapar.
Kaz ve Wdek eti sesi ve rengi güzelleştirir. Gıdası boldur. Hazmı
agırfır. Devamlı y e m k balgam a yol açar.

« i n yemek» m ahzünun üzü n tü sü n ü gideril". H astanın gönlünü


rahatlatır.
Hz. Â i^ ’den (R. A nhâ):
- R K lflllah 'ın (sallâllahii aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu
duydum:
«Süt ycmegi (yâni m uhallebi) h a sta n ın gönlünü ferahlatır.»

«Sirke» de en yararlı katıklardandır.


Hz. Peygam br (salllllahü aleyhi ve sellem) şöyle derlerdi:
«Sirke ne güzel k a i r ! »
Sirke balgamı keser, safrayı b e rta ra f eder ve şehveti keser. Onun
İçin ! Peygamber»in (saliailahü aleyhi ve sellem) hanım lan, katık
o l i en çok sirkeye rşg b et gösterirlerdi.
Câbir (R.A.) de şöyle diyoniu:
«Bu sözü Allah’ın Resûlü’nden duy d iık tan sonra, devamlı olarak
sirkeyi sevdim.»
Nahi sÜTMindeki:
«Humia agaçlannm ınej^esinden ve üzüm lerden de İçki (*) ve gü٠
ael Wr nzık edinirainiz.»
Ayrtlndeki «güzel nzıkadan m u ra t, bâzı âlim ler «sirkedir» demiş-
lerdir.
G ü « l nzıktır," çünkü 0. sehvâni arzula‫ ! ؟‬b e rta ra f e ttiğ i İçin, kiçiye
h . dünyada hem khlrette fayda saglıyor. (Ş erhü’l-Meşârık)
HURMA VE ÜZÜM, b e r e k e t l id ir 5 .5

«Hurma» :
Hurma da d .jm ru cu bir katıktır. Yusul bin Abdullah anlattı:
- Resûlüllah ’1 (sallâllahu aleyhi ve sellem) gördüm. Eline biraz
a ^ a ekmeği aldı, ü stü n e h u rm a koyup şöyle buyurdu:
«İşte bu güzel bir katıktır.»
Sonra ekmekle birlikte üzerine koyduğu hurm ayı yedi.
Bu husUsda fıkılı im am larının görüşleri:
Ebû Hanife’ye (rahım ehullah) göre, m âyiâttan olmayan hurm a, et
ve ekmek katık değildir. Ç ünkü bunlar ekmeği boyamamaktadır (y&ni
ıslatm amaktadır). K atık ise ekmeği boyayana (ıslatana) denir.
İmâm M uhaınıned’e göre, b unlar da katıktır. Çünkü «idam» keli-
mesi, m uvâfakat anlam ında olan (muvâdeme) kökünden gelmedir.
Bunların hepsi ekm eğe uygun olarak yenmektedir. Böylece katık olma
vâsfını haiz olurlar.

«Üzüm» :
Üzüm hem k atıktır, hem de m ej^edir...
«Murâmeze» sü nnettir.
Murâmeze, üzüm ü ekmekle yemeğe denir.
M uhtârü’s-Sabah’da m urâzem e şöyle açıklanır:
(،Yemeği ezip karıştırm ak.»
Hadisde şöyle vârid olm uştur:
«Yemek yediğiniz zam an m urâzem e edin.» (Yâni, Allah'a ham d
edin.)
el-Esmâî)ye göre yem ekte murâzem e, devamlı bir şey yemem ektir.
Meselâ, bir gün et bir gün bal yem ektir. Başka bir gün de sü t içm ektir.
tbni'l.Arabi der ki:
«Bunlm m ânası: ،،Yemeği şükürle kanştırm » dem ektir. (Yâni, lok.
ma arasında ،،elhamdülillah» d e y in anlam ındadır.)))
Bâmlarına göre b u n u n anlam ı:
»Yumuşak, kuru, ta til, ekşi vs. yemektir.»
506 ŞIR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Hz. Peygamber’e (sallâllahU aleyhi ve sellem) ta til ve kokulu ‫؟!؟‬ek


veya gül, hediye olarak getirildiğinde, geri çevirmezlerdi. Tatlıdan yer-
lerdi, ‫؟‬i‫؟‬eği de koklarlardı.
Kim müslUman kardeşine ta til yedil'irse, kıyâınetin acısını tatmaz.

Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi-ve sellem) şöyle buyurmuşlarda:


«Kim sabahleyin en iyi hu rm ad an yedi tan e yerse, 0 gün ona ne
sihir ve ne de zehir kat’iyyen te ’sir etmez.»
Kim huraıayı (ü‫ ؟‬, beş, yedi) olarak tek yerse ona zarar vermez vs
0 gün onun İ‫؟‬ln bu. güzel bir gıda olur.
Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem) h u rm a yerken ‫؟‬ekir-
değini şehâdet parmagı ile orta parm agı arasın a alıp atardı.
Hz. Peygamber bunu niçin yapardı?
Herhalde peygamberliğin kendisine bahşettiği bir n û r vasıtasiyle
bir şey bildiği İçin...
Yahut melek ona böyle yapm asını telk in etm iştir.
P^gamberin yaptığı şeylerin hik m etten h â li olm adığına inanma-
mız gerekir.
Allah’ın işlerindeki hikm ete aklim iz em ıedigi gibi, ResUlüllah’ın
(saüâllahü aleyhi ve sellem) davranışlarındaki hikm eti de görmeyebi-
liriz. /
Bize düşen görev‫ ؛‬Resûlüllah’ın (sallâllahU aleyhi ve sellem) her
davranışmda m utlaka bir hikm et bulu n d u ğ u n a in an m ak tır.

Henüz yeni olmuş hurm ayı, k u ru h u rm a ile yem ek de sünnettir.


Kuru ürtimü yemek sünnettendir.
Taze cevizi kuru cevizle, taze badem i k u ru badem le yemek de sün-
nrttir. Çünkü bu, şeytânı öfkelendirir.
T ^İU halde yemek yendiği zam an, kişi iki h u rm ay ı bir arada ye
mez. Bwaber yedigi kimseden m üsaade a ld ık ta n so n ra yiyebilir...
el-Hattabi:
«Bu, ancak kıtlık zam anı câiz olmaz. Y a h u t yem ek az olduğunda,
ya da y ^ e k yiyenler kalabalık olduğunda câiz olmaz. F a k a t yemek
çok olursa, herkes rahatlıkla doyabiliyorsa, o zam an iki hurm ayı bir-
BAL, BÜTÜN H A S T A L IK L A R KARŞI ŞİFÂDIR 507

den yemesinde, y ah u t lokmayı büyültm ekte bir sakmca yoktur» de.


mektedir.
Bir m isafirlikte olduğu zam an bu mes’ele bOyledir.
Eger bir g ürûh in san lar yemeklerini karıştırm ışlarsa, bu câiz mi-
dir, degil m idir?
tşte bu bâbda Şenısü’l.Eiınıııe şöyle demiştir:
«Bir cem âat yem eklerini k arıştın p beraberce yiyebilirler. Toplu
halde yerlerken biri diğerlerinden fazla yiyebilirse - k a s ı d s ı z - ekiz
olur.» (el-Muzhir’de de bu mes'ele bOyledir.)

B ütün h astalıklara karşı «bal» bir şifâ olarak kullanılabilir.


Çünkü 0, m übarektir. Yetmiş peygamber (alchim üsselâm ) onu
mübârek saym ışlardır.
M ^elâ (Bârekellahü leke ve fiyke ve aleyke ve bârekeke)nin hep-
si ayni 'anlam a gelir.
Bâzılarma göre, balın bereketli olması İçin tam yetmiş peygamber
duâ etmiştir.
Ebû Salih’den (ra h ım e h u lla h ):
((Humma h astasın a üçte biri yağ, üçte biri bal, üçte biri de sü t ka.
yoğrulup içirilirse şifâ bulur.» (el-Bustân)

Hz. Peygam ber’in (sallâUahii aleyhi ve sellem) en çok sevdiği mey-


va «yaş hunna» idi.
Rabi bin Haysem:
(dıOhusa k a d ın la r İçin bence en güzel ilâç taze hurm adır. H asta
İçin de en şifâlı şey baldır.»
Aym şeyi B u stân d a zikretm iş ve k a p u z u da İlâve etm iştir.
Hz. Aişe’den (R. A n h â ):
Hz. P e y g a m h r (saliailahü aleyhi ve sellem) k a p u z u taze h u rm a
ile y e rim i. Ve derdi ki:
«Bunun sıcağını şu n u n soğuğu ve şunun sogugunu da b u n u n Sica-
‫ ة‬kırar. Ç ünkü h u rm a Sicak ve tazedir, karpuz ise soğuktur.» (Şer-
hül-Mesübih)
5 .8 Ş ÎR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Koyun etinden Peygamber Aleyhisselâm’ın en ‫؟‬ok sevdiği yeri, ön


kısmı — ba§a kadar - dır.
Ç Ü İ 0, bütün İlâçlara en yakın ve kişinin tiksindiği şeylerden de
en uzaktır.
E t l ^ n İçinde en ‫؟‬ok sevdiği onruz ve ön ayak kısmıdır.
Sular İçinde en ‫؟‬ok sevdiği sade ve soğuk olan sudur.

Kim senenin bil’ ayında ü ‫ ؟‬sabah bal yalarsa ona 0 ay belâ isabet
etmez.
(tO jnl belâ gelmez), de denilebilir.
Hz. Ali’den (K.V.):
«Birinizin bir yeri ağrırsa, h an ım ın ın ınehrinden ü ‫ ؟‬dirhem iste-
sin, onunla bal alsın ve 0 balı yağm ur suyuna k arıştırarak İçsin. Biiz-
nillâh şifâyâb olur.))
Çünkü Allah, kadinın m ehrini (henien ınerien) diye vasfetmiştir.
Balda da şifâ olduğunu beyân etm iştir. A ynca, gökten indirdiği suyun
da mübârek bir su olduğunu açıklam ıştır.

Püâv yiyen de Hz. Peygamber’in (sallâllahü aleyhi ve sellem) üze-


rine çok salât-ü selâm getirir.
Çünkü 0 (pirin‫)؟‬, İçinde Peygam berim izin nUru bulu n an bir cev-
herdendir.
Adem Aleyhisselâm’m alnına gitm ek İçin, nUr ayrıldığı zaman, iki-
ye ayrılmış ve tane.haline gelm iştir.
İşte biz 0 taneye pirinç diyoruz.
Hz. Peygamber (salIâllahU aleyhi ve sellem) buyurm uştur:
«Ben a ^ ı tavâf eden lâtif bir cevher id im ... Allah, b an a nazar tal"
٥ . Utandım, terledim ve benden ta m yedi dam ia yere diiştö.
Birinei damlasından Ebû Bekr’i, ikinci damlasmdan Ömer’i» ü‫؟‬iin-
‫؛‬٥ damlamıdan Osman’ı, dördüncü damlasmdan Ali’yi (R. Anhiim),
Mfincl damlasından da gülü, altıncı damlasmdan pirinci, yedinci dam.
asından kabağı halk etmiştir.»
el٠C'elâM’de şöyle geçer:
«Pirinç, mideyi gerer, k a m ı bağlar ve bağ ırsak lara fayda verir. Yii.
((ÇÖREK OTU.. P E K ‫ ؟‬OK HASTALIĞA ŞİFÂDIR 50‫ه‬

zü parlatır, m eniyi çoğaltır ve bedene sağlık verir, ‫ ؟‬ok güzel rü ’yâlar


görmeye vesile olur.))
Bazı bilginlerden duydum :
«Pilâv kişiyi m u tlu kılar ve öm rü çoğaltır» sözünü, bâzılan söyle
yorumlamışlardır:
Yâni onu yiyen kimse güzel r ü ’yâlar görür ve daim a sevinçler İçin-
de olur. Geçen geceler ona göre gündüzler gibi olur.), ‫ا‬

HadJsde vârid olm uştur:


«Kim baklayı kabuğu ile birlikte yeise, Allah ٠ oranda h a s t a l .
ondan İzâle eder.»
Bu çok doğru ve açık bil’ sözdür.
Dediler ki; bundaki Sir, kabuğunun İçinde elif seklinde bir parça-
, nın bulunmasıdır. O nun İçin, tip kitablarm daki:
((Bakla ağır bir yem ektir. Vereceği zarar, kabuğunu s ^ a k (yâni
içinden tanelerini çıkarm ak) ile b ertaraf edilir» sörtine iltifat edilmez.

«Çörek otu» d a ölüm hariç, h e r h astah g a şifâdır...


Bu husûsdaki h ad isin lâfzı söyledir:
«Çörek otunda, ölüm h ariç b ü tü n l ı a s t a h ^ karşı miiraste b ir şifâ
vai’dır.»
((Ölüm hariç» denildi. Ç ünkü ölüm e çare yoktur. Ecel geldiği za-
man, insan nerede ve han g i sa rtla r a ltın d a olursa olsun, h ^ e n ölür.
tm âın M arzi der ki:
((Bu, soğuktan m ütevellid hastalık lara iyi gelir. Ç Ü İ çörek o tu
zaten kendisi Sicaktır.»
el-Kaadi:
((Bu hadis h er h a sta lig a şâm ildir. Yalnız s ^ u k t a n m iit٠ ellid o lan
hastalıklara m ahsus değildir.
Çünkü ondaki h a ssa ile sıcak tan gelen bir hastalığı tedavi etm ek
uzak bir ih tim al değildir. Sıcak ilâçla sıcaktan gelen hastalığı tedavi
etmek m üm kündür.
Y ahut çörek .otu h e r hastalığa, baska bir İlâçla terkip ediİCTek, ya-
hut da basil basm a k u llan ılarak fayda verebilir.»
510 ÇÎR’ATÜ’L - ÎSLÂM (Seyyid Alizâde)

CaJJnos der ki:


«Çörek otunun birçok faydası vardır:
Bağırsakları ‫؟‬özer, karındaki k u rtla n öldürür ve göz sulanmasına
iyi gelir.
iyice kavrulup yeşil bir beze sai'ilarak birka‫ ؟‬defa koklandığında,
zükkâm hastalığına da ijd gelir.
Sancılan dindirir, basunı b ertaraf eder ve balgam lı hastalan da
iyi «Jer (sirke ile kanştırıldıgında).
Diş agrılanna karşı ‫؟‬iğnenin, İdrarı sökeı-, kadınların sütünün 0‫؟‬-
galmasını sağlar.
Yağı İhtij^rlıgı önler, sakalın bitm esini ‫؟‬abuklaştırır.
.n d a n bir miskal kadar İçmek, zehirli süriingenlerin sokmasına
karşı iyi gelir.
T ı^ a onun daha başka birçok fay d a lan da anlatılm ıştır.» (Şerhü’l-
Meşânk)
§eyh Muhyiddîn el-A’râbî (Vesâyâ’l-F iitu h â t)’da der ki:
«insanlann ileri gelenlerinden biri cüzzam h astalığ ın a yakalandı.
Onu gören doktorların tü m ü ،،bu h astalığ ın devâsı yoktur!» der-,
ler.
،،Sa’dü's-Süöd» adında hadis ricalinden bir ad am onu gördü. Onun
hadise karşı olan İnancı pek büyüktü. ٠ h a sta y a sordu:
،(Niçin kendini tedaimi ettirmiyorsun?))
Adam cevab verdi:
« ^ k to rlar bu hastalıgın ç a r ^ i yoktur, dediler.»
«Onlar yalan söylemişlerdir. ResUlUllah (sallâllahU aleyhi ve sel-
İMn) onlardan daha hâzıktır! Çörek o tu n d a h e r h a sta lığ a karşı bir Şİ-
fâ bulunduğunu söylemiştir. Başına gelen bu h a sta lık da 0 hastalıklar-
dan bir tahMİdir» dedi.
Sonra çörek otu ile bal getirtti. Çörek o tu n u bala karıştırdı. Onun-
la adamın bütün bedenini b a şta n a y ağ a k a d a r - baş ve ayaklar da da-
hil olmak ü z e r e - sıvadı. Bir s a a t öyle b ıraktı.
Bir saatten sonra adam yıkandı, h içbir şeyi kalm adı. Derisini 'attı.
Yerine bambaşka, sapasağlam bir deri geldi.
Başından dökülen saçlarm yerine d a h a güzel saçlar bitiverdi.
Hulfisa; İ y il^ p eski h&lini aldı.
Doktorlar hayrete düçtüler. Hadis eh lin in ’ hadise ve peygambere
٤arşı olan İnanç ve güvenine karşı donakaldılar.
KURU UZUM Y E İ K ÇOK FAYDALIDIR 511

Ondan o n r a çörek otu her hastalığa karşı ilâç olarak kullanılır


oldu. H atta kör olan gözlerde dahi...
O, gözlere sürüldüğünde hem en iyileşirdi...»
Tıbbü’n.Nebevi’de şöyle geçer:
(tO ekmekle yendiğinde, sancılan dindirir, unutkanlığı bertaraf
eder, karam sarlığı, bedbinliği giderir. Hulâsa, her çeşit hastahga iyi g ^
lir...»

«Asef otu» da çok m übarektir. Hz. Peygamber (saüâllahü aleyhi ve


sellem) Mi’râc’a çıktığı gece, yeryüzü (bir a n İçin dahi olsa) ondan
mahrum olduğu İçin ağlam ıştır. Bu ot İşte o zam an bitmiştir.

Pejmirle ceviz yemek de devâdır. Ayrı a j ^ yenmelerinde pek fay-


da sağlamazlar.

K ura üzüm:
K ura üzüm d am arları kuvvetlendirir, hastalığı bertaraf eder. Ağız
kokusunu güzelleştirir. B algam ı keser ve rengi güzell^tirir.
T!bbü’n-Nebev٤٠de geçer:
«Hz. Ali (R.A.) dedi ki:
(Kim h e g ü n yirm ibir ta n e kırm ızı üzüm yerse, cesedinde kerih
gireceği bir şeyle karşılaşm az).»
İmâm Zuhri:
«Hadis ezberlemek isteyen kim se k u ru üzüm yesin!»
İmâm Tirm izi k u ra üzüm yerdi. Ekşi elm ayı ise k a fiy y e n y ı e z d i .
O, ,şöyle derdi:
«Kim k u ra üzüm ü fıstıM a k arıştırıp yerse zihni açılır ve kavram a
gücü artar.»
K ura üzüm yiyen kişi, içindeki çe k ird e^ n l atsın. Ç ünkü 0 yara-
maz.
el٠Cefâlî٠de d er ki:
,«Kura üzüm çiğnenip ç e k id e ğ i ile birlikte yraidiğinde bağırsakla­
512 ÇÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

ra iyi gelir. Böbreklere ve mesaneye de iyi gelir. Çekirdeği çıkarıldı,


gında k a n n serbest bırakılır.).

Üzümü tane tan e yer...


Bu daha âfiyetli ve sıhhatlidir.
Hz. Âişe’den (R. A n h â):
((Allah’ın Resûlü’n ü (saüâllahü aleyhi ve sellem) gördüm, üzümün
salkımını sol eliyle tutm uş, sağ ehyle de b ire r birer (tane tane) kopa-
n p yiyordu.» (et-T!bbü’n-Nebevî)
Yine orada geçmiştir ki:
— Hz. Peygamber ( s a l l â l l i aleyhi ve sellem) Selmân el-Farlsi
ile birlikte üzüm jrtyordu. Selm ân’a dedi ki:
«Ey Selmân, du, dul = iki, iki!»
Bundan, ResûlUllah Efendim iz’in F a rsç a bildiğini istidiai etmiş,
lerdir. Lâkin musannifin n azarında b u n u n gerçek yönü yoktur.

«Ayva» da kalbdeki üzüntüyü b e rta ra f eder.


Kalbi tertemiz yapar, korkaklara cesaret verir, mideyi ve karni
kuı^etlendiıir, ^ h v e ti ta h rik eder ve b u lan tıy ı keser.
Dişlere zarar verir, İdrarı bol y a p tırır ve susuzluğu giderir.
Za’fiyeti bertaraf eder.
Tazlası kulunca yol açar, d am arları a c ıtır ve bagırsaklann sancı.
lanmasına yol açar.
Onun tanesi karni yum uşatır ve su y u öksürüğe iyi gelir. Akciğere
de faydası vardır. (el-Celâlî)
Hâmile kadın ayva yerse, çocuğu sağlıklı ve güzel dogar.

Bir rivâyet:

Bir cemâat, peygam berlerine çocuklarının ‫ ؟‬irk in dogdugunu slkâ٠


yet etmişler.
Bunun ü z e l Allah ^ n n pqrgam berlerine, hâm ile kadınlanna
ayva yrfirm elerini vahyetm is...
CaıUga kaldığı gU ndaı ta m ü ‫ ؟‬veya d ö rt ay sonra ayva yeme^
NAE, İN C İR VE 2EY TİN ‫ ؟‬OK FAYDALIDIR 513

başlar, ‫ ؟‬ünkü ‫؟‬ocuk ü‫ ؟‬- dört ay sonra ana karnında şekillenmeye baş-
lar.
Bu sebelıle eskiler hâm ile kadınlara ayva yedirirlerdi, lohusatorada
taze Ijurma... (d-ihyâ)
Peygamber Aleyhisselâm buyurm uştur:
«HâmUelerinize siit i‫ ؟‬ir‫؛‬n. Eger karnındaki ‫؟‬ocuk erkek ise zeki
olur. Dişi ise güzel, entlamlı ve nıalıâretu olur.» (Ebû NUajra)

Nar:
Narı da içindeki zari ile yemek mUstelıabdır. ‫ ؟‬ünkü bu, mideyi ge­
rer.
eI"Celâlî;
«Nar kalb çarpıntısına iyi gelir, mideyi takviye eder, harareti gide-
rir ve safrayı b ertaraf eder.
Ekşi n a r safraya iyi gelir. Bogazı, göğsü yum uşatacak hasseleri
vardır.
Jdrarı söker, öksürüğe de cidden iyi gelir. Mide iltihablanna ve
ateşli hastalara da iyi gelir.»
،(Nar kabuk bağladığında, kabuğu ile beraber elle sıkılıp suyu 1‫؟‬.
kanlıp içilirse safraya iyi gelir)! diye vârid olmuştur.
Harareti söndürm ek İçin, ekşisi ve tatlısı beraber sıkılmalıdır.
Hadisde: «Onu a ta n . C ennet suyundan bir dam la atm ış elur» bu*
yurulmuştur.
Onun İçin, yerken kimseyi kendine ortak etmez, yalnız başına y er‫؛‬
ki. Cennet suyundan m ah ru m olmasın.
Tanelerini dökm eden y e le lid ir.

hıcir ve zeytin:
incir yemek kalbi inceltir (yum usatır). Kİdunç h astalığ ın a k a rşı
şifâdır.
el.Beydâvİ der ki:
«Cenâb.1 Hakkin incirle zejrtine y ^ î n etmesinin Sir ve hikmeti
şudur:
514 ŞÎR.ATü’L ٠ ÎSLÂM (Seyyid AUzâde)

incir son derece güzel bir meyvedir. Hi‫ ؟‬fuzuli ta ra fı yoktur. La.
tif bir gıdası vardır. Hazmı çabuk yaptırır. Birçok y a ra n olan devâdır:
Karni yumuşatır, balgamı söker; böbrekleri tem izler, mesanedeki
kumu düşüriir.
Ciğerlerin g ü ^ l çalışmasmı sağlar, zayıflan şişm anlatır.
Hadisde onun basurları da iyi ettiği anlatılm ıştır.

Zeytin:
Zeytine gelince... ٠ da güzel bir m eyvedir, ü ste lik doyurucu bir
katıkfar.
‫ ؟‬ok faydalı yağı vardır. Yağsız dağlarda lıitm esine rağm en güzel
bir yağa sahibdir.»

Karpuz:
K a iliz da çok faydalı b ir yiyecektir. O nun da m iibârek bir gıda
olduğu bilinmelidir.
‫ ؟‬ünkü onda. Cennet s u p d a n bir dam la vardır.
Eger bir insan, ondan h içbir şey atm ay arak , s u p u d a d O k m ^
rek, -k a b u ğ u İç kabugu ve çekirdekleri ile b i r l i k t e - yiyebilirse, bu-
nu ^ p sın .
Cennette hiçbir yiyecek y oktur ki, k arp u zu n tad ın d a n İçinde bu-
lunmaan!
Hadisde:
«O Wr yem ettir, sudur, güzel kokudur, çogandır...
Diye vârid olmuştur.
Kami temizlediği İçin bu v a sıfla n alm ıştır...

'Kapuzun faydalan:
Mideyi ve raManeyi yıkar, bel su y u n u (m eniyi) çoğaltır ve cinsi
münasebet gücünü a rttın r. Kişiyi cim a’d an eden soğuk algınhgına da
lyl gelir.
Deriyi güzelleştirir, insana güzel b ir agız kokusu sağ lar ve ağnlan
dindirir.
G a le rin görme yeteneğini a rtırır ve susuzluğu giderir.
Ymlrken Allah'ın ismi anıldığı zam an, in sa n in kam ında âdeta
t« b lh ^ e r .
KARPUZ YEM EK HAZMI KOLAYLASTIRm SIS

î§tah açar, karında bu lu n an k u rtla n öldürür ve insanin karnin-


dan tam yetmiş çeşit hastalığı çıkanp yerine şifâ k ^ a r ...
Kaı٠puz sa tın alırken. Besmele çekerek şunu okur:

‫ﻗﺂذ' س'ﻵﻻغ‬:‫ذأﺗﺆةﺛﺔةك|اذ‬:'‫^غ‬
«Bisınillâhi, innel b ak ara teşâbehe aleynA ve İnnâ inşâaUahü le-
miihtedûn...»
Keserken de şöyle desin:

<‫؛‬Fezebehûhâ vemâ kâdû yef’alûn.»


Cenâb-1 Hak bu âyetin yüzü suyu hürm etine onu güzel ve h ^ kı-
lar.
Eç"§eyh el-Gassâni:
((Babam k a ^ u z sa tın aiırken şöyle derdi: Oğlum, üstündeki ‫ ؟‬İ٠ .
leri say! (Çizgiler) te k olursa, bil ki ta til çıkar.»
Bazı m uhakkik selef tabiblerinden nakledilmiştir:
«Bazı doktorlar k a p u z d a b ir y a ra r olmadığını iddia edOTİer. İ -
tâ ((birçok etıbbAya göre onun zararı vardır» derler.
Onun İçin, ،(bu bâbda vârid olan hadisin akli ve m antıkj yönü yok-
tur)) iddiaanda bulunurlar.
Halbuki, iddia ettikleri doğru değildir. Hadisin akü ve m antıki bir
degil, birçok yönü vardır:
insan k a ^ u z yedigi zam an, hazım sızhgı bir anda yok olur... Kişi
rahatlar.
Bâzen bunun aksi görüldüğünde, bu k a p u z d a n d . , k a r p u n
haddinden fazla yenm esinden ileri g e l m e k t i .
Yatoız kaı^juz değil, h e r şeyin fazlası: h a ttâ b ü tü n tabiblerin ş٤-
fâsında ittifak ettikleri balın ve s ü tü n fazlasında bile in san vücûduna
zararı vardır.
Onun İçin, yem ekte ölçüjdi kaybetm em ek lâzımdır.»
Bundan d a anlaşıhyor ki, f٠ se ti ta m olan hâzık b ir mUslûman
doktor, Wyle yorum da k a t’iyyen bulunm az.
51« ŞİR'ATÜ’L ٠ Is A M (Seyyid Alizâde)

K aıpuzan insan saglıgm a s٠n derece yararlı o ld u g u ıa İnanır ve


te lk in le r .
Hele tek m id ^ i (3râni ölçüjdi elden bırakm adan) yiyen bir mü’,
min İçin, onun y a ra n sayılam ayacak k a d a r çoktur.
I t t â P e y F b e ı im iz (S.A.V.) yem ekleri ve meyveleri ölçülü yiyen
k ig ll^ te k a r da şöyle derdi:
§u yediMerinizde k a tiy y e n h astalık yoktur.»
^ e k ki, ݧ k a p u z d a d ^ l , b ir şeyin çok veya az yenmesindedir:
^ ‫ ﺳ ﻠ ﺲ‬zararlı ، d i Az yenirse (veya norm al yenirse) faydab olur.
Bize göre, k a p u z u n ve diger m eyvelerin faydab olduğuna, hadis-
de a n la tıld ı, şekilde itik a d eden kimseye, (norm al tarzd a yediğinde)
Allah’ın im i ile asla ra ra r verm ez...

tty a r (salatalık) :
Hıyan tuzla yemek, cevizi h u rm a ile yem ek sü n n ettir,
a y a n alttan başlayarak yem elidir.
et-T!hbü’n-Nehevî’de der ki:
،a y a r, kıssâ (hıyara benzer bîr-şey) den d ah a soğuk ve kaimdir.
Balla jrenmesi iyi olur. ٥ zü d a h a yararlidır.»
Bundan da anlaglıyor ki, h ıy a r ile kıssa ay m şey değildir... .ysa
sahih lügatlerde anlaşılan, ikisinin de ayni şey olduğudur!

Kişi henüz yeni olmuş (tu rfa n d a ) m eyvayı veya sebzeyi aldığı za-
man, agzına ve gözlerine sürer, bereketli olm ası İçin niyâzda bulunur,
- yanındaki en küçük olan çTOuklara ik ra m eder.
B ^ le y a ^ a k sünnettir.
ilk çıktığı zam an çok yer, sona k a lın c a çok yemez.
- «mlann zam anı geçmiş olur artık.... B u sebeble tadı ve lez-

‫ﺿ ﻤﺎ‬ (zaran dokunm am ası İçin) te k tek y er...

٥ . (sallâllahü aleyhi ve sellem ) «patlıcan»! yerdi ve


tmun y aran m anlatırdı.
PATLICAN FAYDALI B ÎR GIDADIR 517

Şöyle buyururlardı:
«Kim onu hastalık niyyetiyle yerse,' Iıastalık yapar. Kim de onu
ilâ‫ ؟‬niyyeti ile yeree, ilâ‫ ؟‬olur.»
Tıt)bü’n-Nebevî ve diger kitablarda bu şöyle izah edilmiştir:
Abdullah bin Abbas (R.A.) dedi ki:
- ResUlUllah (sallâllahU aleyhi ve sellem) ile beraber bir Ensarh.
nın verdigi ziyafete gitm iştik.
Sofraya, İçinde patlıcan ve kabak (yemegi) bulunan bir sahan ge-
tirildi. Bir adam Peygam ber Aleyhisselâm’a:
«Ey Allah’ın ResUlU, patlıcani yeme! Agız kokusu yapar, hastaliga
yol açar ve agızdaki acılığı artınr.»
Dejdnce. ‫ ؟‬eygamber Aleyhisselâm şöyle buyurdu:
«Yavaş ol, yavaş ol, yavaş ol!
Mi’râca çıktığım gece C ennetü’l-Me’vâ’ya gii’dim. Sîdretü’l-Münte-
hâ’yı gördüm. A ltında p a tlıc a n lan dallanndan şarkmış bir halde gör.
diim. Dedim ki:
- Ey Cebrâil! B unlar patlıcan degil midir?
Cebrâil Aleyhisselâm şu cevabi v e d i:
- Evet ey M uhamıned! Allah’ın birliğini ik ra r eden, senin de pey.
g ıb e rlig in e şehâdet eden, Ali’n in velayetini (vd iJi^n i) kabfil eden
ilk bitki budur!
Kim onu h astalık niyyetine yeree, 0 hastalık yapar. K im de onu
ilâ‫ ؟‬niyyetine yeree, 0 o n u n İçin bir ilâç ve şifâ olur.)»
Kaadı Yalıyâ b in Eksum ’d an (rahım ehullah) :
«Halife Me’m ün, kişinin akılh olduğunu patlıcani sevmesinden I
İardı.))
Ca’fer-İ Sâdık’dan (R.A.);
«Eger merkep, üstünde taşıdığı patlıcanin n e olduğunu b i y d i .
bununla dlger m erkeblere karşı övünürdü.»
Onu ne güzel övm üşlerdir;
«O, kabuklu susam m iskinden elde edilmiş tertem iz b ir m isk t o ^ >
dur!
Hakikatleri al, tezvirleri bırak! Ç ünkü gerçeğe Ujhjlur, y a la n söz-
den uzaklaşılır...
Dış göriinüşü k ö tü d ü r diye sakm onu yeme zevkinden gert kalm ai
Ölüm geldigi zam an, ne bir s a a t ileri alınır, n e de geri b ırak ılır..
518 §İR'ATÜ ٠L - ÎSLÂM (Seyyid Alizâde)

Evet, P e y g a m ^ Aleyhlsselâm onu yerdi ve şöyle buyurdu:


«Onu kaynatm ak sûretJyle jm m ugatın ve i‫؛؟‬nc zeytinyağı koyun.
Ondan yeyin, bem de ‫؟‬ok yejdn: ‫ ؟‬iinWi A llah’a im an eden ilkaga‫؟‬
.dur!
hikmetli yapar, dimagı taze tu taı. ve mesaneyi sağlıklı ya-
par. C i (cinsi m ünasebet gücünü) artırır.»
Allah’ın Resûlü, sevgilisi, peygam berlerinin en güzeli ve seçkini
doğru söylemiştir. Onun sözüne sarılm alısın. Sözlerinin m âna ve muh-
tevasını iyice kavramabsm.
Çünkü onun doktorluk bilgisi Hak S übhânehû ve'T eâlâ’nın hazine-
sindendir.
0 , doktorların sultanidir!
Sakin onun sözlerini bırakıp da kendilerini bile tedavi etmekten
âciz kalan birtakım doktorlarm sözlerine kulak asma!

Bakliykttan, P e y g ıb e ıim iz ’in (sallâllahU aleyhi ve sellem) en


çok sevdiği şey «badrac bitkisi» idi. Güzel kokulu sebzelerdendir.
Sedidi’nln (§erhü'l-Mu’cez)’in d en ... D er ki:
G üm e gücünü azaltır. B ilhassa tu zlu K âm u h ’larla yendiği zaman,
sirke ve hıyarla y e d iğ in d e fay d ah olur.»
S u^ı burun kanını dindirir. Hele sirke ve k â fu r karıştırılıp İçilir-
se daha da faydalı olur.
A k s in . kesCT, nes’eyi a rtırır ve nefes dariiğı. ile tansiyona da iyi
gdir.
^ fld ik i:
«Onu f i t t e n sonra akrep sokarsa b ir z a ra r vermez.»
^ l e ^ R «ölüIIah’ın (sallAllahû aleyhi ve sellem) sevdiğini her
mfi’minto sevmesi gerekir.

i Yâsnf (rahım ehullah) H â ru n er٠Re§îd’ln yanında oturuyodu.


O a id e d ik i:
« P ^ g am ter Aleyhisseiam k a b a , pek severlerdi.»
Orada b u ra n la rd a n biri o rta y a atılıp:
« L l ben onu s e v m ^ ! » dedi.
K E R V lZ VE KABAK V Ü C .D A FAYDALIDIR ‫ و‬1‫ه‬

Bunun üzerine Ebû Yûsuf:


«Nerede kılı‫ ? ؟‬G etirin bakalım!»
Diye haykırınca, adam :
«Söylediğim söz h e r kü frü mUcib .la n davranıştan dolayı Allah.a
tevbe ve istigfârda bulunurum .»
Diyerek tevbe etti.
(Eşhedü e n lâ a â h e iliailah ve eşhedii enne Mnhammeden abdüh٥
ve Besûlühü..) dedi.
Ondan sonra Ebû Y ûsuf onun yakasım bıraktı... (Öunyetti’l-P rt^
vâ)

K ^eviz:
a z ı r Aleyhisselâm’m yemeğidir.
Yâni M usa Aleyhissçiam 'ın arkadaşı olan Hizır... (Jlyas diye de
adi geçer.)
Büyük bilginler şöyle d ^ l e r :
«Dört peygam ber h â lâ yaşam aktadırlar. Hızır de ilyas y٠ iainde,
tdris ile Isa (Allah’ın selâm ı ürerlerine olsun) g ^ y -a ^ d n -
lar.»

Kereviz’in fay d alan :


Unutkanlığı giderip k avram a gücünü arttırır.
Kalbi tem izler, cinneti ve ciizzamı İzâle eder.
İdrarı söker, m ideye iyi gelir ve gazi giderir.
Ciğere ve dalağa d a iyi gelir.
Cinsi tem as gücünü a r t t ın r ve öksüriiğe ijd gelir.
Lâkin sa ra h a s ta la rın a hâm ile kadınlara ve . a k l i l e r e za ra r verir.
(dC elâd)

Kabak:
Bazı doktorlar diyOTİar k i‫ ؛‬b u rad a bu k e lim d e n m urad, kabağın
agacı değil de, s . e ٠ idir.
Kabağın d a faydası çoktur:
Höt reyden önce ah n i açar. Akil kuvvetlendirir.
52. ŞIR ’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyitl Alizâtle)

Zehirli olm aya, «m antar» da A llah'ın kullarına ihsan ettigi ni’-


-metlerindendir.
Kullar m eşakkat ‫؟‬ekmeden onu elde ederler. Ç ünkü yerden kendi
kradine biter.
Bu bakımdan gökten inen M enn’e benzetilm iştir: Nasıl ki. 0 yonıl-
madan elde edilmiştir, m an tar da öyle yorulm adan elde edilir.
Hz. Peygamber’e (sallâllahU aleylıi ve sellem ):
«Mantar, yerin üstünden koparılan ag a‫ ؟‬mıdır?')
Diye s ^ u k la rm d a , şu cevabi verm iştir;
a l y ı r ; m antar bilâkis aien.dendir. Suyu göz ağrısına şiiâdır.j»
B â z ı l a n göre, bu eger ilâçla karışık olursa gOze şilâ olur.
Eger göz agnsı a c a k ta n mUtevellid ise onun suyu şifâ olur.
Eger s٠ k tan mUtevellid ise, 0 zam an m u tlak a bir İlâca karıştırıl"
malidir.
Fakat mUcerred m an tar şifâdır... K arışık olması ş a rt değildir.
En isabetli görüş de budur. Ç ünkü Peygam ber Aleylıisselâm bunu
m ıtlak olarak zifeetmişlerdir. K arışık olm asını ş a rt koşmamıstır.
Eh٥ Htireyre ‫؛‬R.A.)'den;
— ٧ ‫ ؟‬tane m antar sıktım. B ir b ard ağ a koydum . Sonra ondan ca-
riy٠ in gözlerine süriiverdim. B i i z i a h iyileşti.
Musannif şu sözü ile buna İşaret etti:
«Ebü HUreyre (R.A.) suyunu Sikar, a g rıy a n göze sürerdi ve Al-
lah’ın izni ile sürülen yer. iyileşirdi.»
İm âm N evm :
«Asnmızda birçok âm ânın onun suyu iyi iyileştiğini gördük.» (Şer-
hüî-Me٠ ik)
. n t a n n siyahini alm am ak gerekir. M u b ta sa ru ’l.K anun’da geçen
şudur‫؛‬
«Bunun en iyi çeşidi kokusuz ve beyaz olandır. Yeşil, kum ızı ve si-
yahı iyi değildir.»
Calinos:
« O u n h a z ı ağırdır. K abugu soyulm alı, su d a kajm atılm alı ve son-
ra tuzlanıp, M ytin yağı ve fülfül ile pişirilm elidir» der.
ebCefâM'de:
«Bu, kulunç hastalığına yol açar, İdrarı- zorlaştırır ve nefesi de
M riaştınr. Biher gibi acı İlâçlar nev٠ine g ire r... ١١ der.
SOGAN VE SARIMSAGI PİŞİR ER EK YEMELİDİR 521

Peygamber Aleyhisselâm 'dan m erfu' olarak nakledilmiştir:


،،Mantar yer kabarcığıdır‫»؛‬
Gök gürültüsünün kızları da denir ona... Çünkü 0, gök gürültüsü-
nün ‫؟‬ok olmasıyla çoğalır.
Bazılarına göre, Tilr’de Israilogullarınm yemeği m antar idi. ‫ ؟‬ün-
kü bâzen o, ekmeğin yerini tu ta r.

Bir yere giren kimseye - sırf 0 yerin lıastalığını kokusu ile gider-
mesi i‫؟‬i n _ soğan yemeğe m üsaade edilmiştir.
Denildi ki:
«Sogan yiyen kişi, üstüne kereviz yesin, ‫ ؟‬ünkü kereviz onun ko-
kusunu giderir. Sedef otu da onun kokusunu giderir.«
Soğanla sarım sagı pişm iş olarak yemekte bir sakınca yoktur.
H z.A li(R .A .)'den:
«Allah’ın Resûlü (sallâllahü aleylıi ve sellem) sarmısak yemesini
nehyetti. Ancak pişm iş olursa başka...))
Hz. Âişe’den (R. Anhâ) soğan hakkında sordular. Şöyle dedi:
((Onun haram olm adığını insanlara açıklam ak i‫؟‬in٠ Resûlüllah.ın
en son yediği şey 0 idi.»
Onun nehyi, tah rim i değil., tenzihidir. (Yâni kerâhet-i tenzihiyeile
mekruhtur.)
Peygamber Aleyhisselâın’ın: ،،Sannısak ve soğan yiyen, mescidimi,
ze asla yaklaşm asın‫»؛‬
Sözü, pişmiş olmayan" san m sak lara ve so ğ a ıa hamledilm iştir.
Şu halde pişm iş sarım sakları ve soğanları yemekte bir satanca
yoktur.
Onun İçin, m usannif buna şöyle İşaret etm iştir:
Sarımsak ve soğanı ‫ ؟‬İğ olarak yememeli, ‫ ؟‬ünkü kokula'rı m elekle,
ri rahatsız eder.
ibni Ömer (R.A.) sarım sagı bir İpliğe dizip tencereye k<qıardı. iyi-
ce piştikten sonra ‫ ؟‬ıkarıp yerdi.

Tu^:
Turp yerken sü n n e t olan, ilk ısınsm da. Peygam ber ,
hatırlamasıdır. Böyle y aparsa kokusu hissedilmez.
522 ŞİR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Faydalan:
e l - C e İ d ^ ki;
. Turp id ra n Söker. O nun acı ta ra fı yemeği hazm ettirir.
Onun yapragı ve yaprağının suyu ciğer ve dalak sarkm asını önler.
S a n lığ ı'iy il^ irir. Görmejd keskinleştirir.
Cörmû, hazmı e ‫؟‬le§tirir. B unda a ra n a n onun yapraklandır.
Onun İçin derler ki:
«Hamamdan gaye terlemektil., tu rp d a n gaye ise yapraklandır.»

^ r a k ^m em elidir.
ÇünM toprak yemek k a m ı §i§irir> rengi s a ra rtır ve cinsi İlişki gü-
ciinU azaltır.
Hz. A ü (K .V .)d e d ik i:
«Üç şeyde delilik alâm eti vardır; .İ ş l e tım a k kırm ak, sakal kıllan-
nı k٠ nnak, bir de toprak yemek.»
Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
«Teprak yemek, kadın - erkek h e r m ösliinm na haram dır...
Bu hadisi Ebû N üajra, et-Tıbbii’n-Nebevi'de zikretm iştir.
Gunyetü’I.Fetevâ’da şöyle kaydedilm iştir:
((‫ ؟‬amur yemek m eknıhtur. Zira Peygam ber Aleyhisselâm:
«Allah bir kuluna kötülük ın u ra d e tti m i, onu sakal kıllanpı ko-
p a m a k ve çamur yemeMe m übteia k ılan . bujnınnuştur.»
' ‫ ؟‬amur yiyen, kendinin öldürülm esinde yardım cı olmuş olur.

Hadisde:
«Kendisine güzel kokulu çiçek su n u la n kJsi, onu sakin reddetme,
sin. ‫ ؟‬önWi TOun taşm m ası liolay olduğu İçin kişiyi m in n et altmda bi"
rakmaz. Giizel kotaisunu koklayarak ondan faydalansın» buyurulmuS"
tur.
Sebebi:
Bazjlanna göre, gül R e sû lü llah in (sallAllahU aleylıi ve sellem) te
H ndai yaratıldığı İçin, yahut güzellikte ona benzediği İçin, kişiye Al.
Y U ^ R T A FAYDALI VE b e r e k e t l id ir 523

lah’ın nebisini (salJâllahii aleyJli ve selisin.) hatırlatır. Onu hatırlayın-


ca da salât-ü selâm getirm esi gerekir.
H atırlam asına ragm en salât-ü selâm getirmezse tabii ki Peygam-
ber Aleyhisselâm’a eziyet etmi§ .lu r. Nitekim bu husUsda hadis vârid
olmuştur.
Diger bir lıadisde şöyle buyurulm uştur:
«٧ ‫ ؟‬sey cesedi sevindirir ve gelişmesine sebeb olur:
1) Giizel koku.
2) Yumuşal، elijise giymek.
3) Bai İçmek.»

Bu bahiste anlatılm ası gereken bir şey dalla kalmıştır, o daj yu-
murta!
Halk İçinde y u m u rtan ın ‫ ؟‬ok yenildiğini bilmeyen yoktur. B irazda
ondan söz etmemiz yerinde olur.
Hz. Peygam ber’in (sallâllahli aleyhi ve s'ellem) yum urta y ^ ip şöy-
le buyurduğu nakledilm ektedir:
«Peygamberlerden biri. Allah’a güçsüzlüğünden yakındı. Allah da
ona yumulma yem esini em retti.»
Hz. Ali’den (K.V.):
«Bir adam) A.‫؛‬lah ’ın ResUlUne (sallâllahU aleyhi ve sellem) nesli-
nin - ‫' ذ‬ yakındı. O na y u m u rta yemesini emretti.»
Tıb kitablarında şöyle g ^ e r :
((Onun sarısı h ararete, beyazi da bUrUdete daha meyillidir. E ldal
olan, tavuk y u m urtasının sa n sın d a n faydalanmaktır.»
Y um urta ‫ ؟‬ok iyi bir gıdadır. B arsak k u rtlarım eritip etkisiz hale
getirir.
Teneffüsü kolaylaştırır. Cinsi m ünasebet gücünü artırır.
Yagda pişirilen y u m u rta n ın hazm ı agır olur. Sis renkli olm asına
yol açar.
Sarısını bal ile pişirm ek, insani ‫ ؟‬igid renginde yapar.
Beyazı yüze sürü ld ü ğ ü zam an, güneş yakm asına karşı onu koru-
mus olur. Ateş yan ık ların a fayda verir, göz ağ nsını dindirir.
Rafadan yapılan y u m u rta öksüriiğü giderir, g ö ^ ü a ç a r ve boğaza
iyi gelir. Ayrıca sesi de güzelleştirir. Nefes darlığına, tansiyona d a iyi
griir. Bilhassa sarısı bu hu su slard a ‫ ؟‬ok faydalıdır.
‫ب‬ . -
Su İçme Âdâbı ve
Dnunla ‫ ا ا‬8‫ آ‬1‫ آ‬Konular
Su fcablan i ‫ ؟‬٤nde en güzeli, pişm iş çam u rd an ve b u n d a n olan
kaplardır. ‫ ؟‬UnWi bunlar tev٤zu a e n u y g u n olam dır.
Hz. Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem) buyurm uştur:
..Kaplan topraktan olan ev h a lk m a A llah ralım et eder. Meleklerde
onlar. İçin Allah’dan m ağfiret dilerler...
es-Sıra, Cüneyâ’e hitaben dedi ki:
« E v i kabı, ancak senin cinsinden (yâni to praktan) olsun.».
(RavdatU’n-NSaıhln)
İçinde su İçilen kaplar arasında ib n i A bbas'ın (R.A.) en ‫؟‬ok sev-
digi cam sürahlİMİ idi. Çünkü ib n i Abbas (R.A.) evvelâ kabin İçinde-
Wne bakardı, sonra İçerdi.

Mü’min altın ve gümüş k ap lard an kaçınm alıdır.


Bunlar hem erkeklere, hem de k a d ın la ra yasak b ilm iş tir. (Ka.
dıniaraltm zljm eti edinebilirle.) (el-Fürû)
Bakir ve kımıızı m aden k ap lard an d a su İçm ek m ekruhtur.

K aplann ü ^ ü kapanm ası d a sü n n e tte n d ir.


Allah٠m R i ü (sallâllahü a l^ h l ve sellem) bu husUsda şöyle bu-
n ıu ş ir :
« K a p la n a n üstünü örtün ve ürerine AJJah.ın adını anini»
‫ ؟‬ayet üzerini - k bir şey bulunmazsa, o a m a n tahta ve olun-
lan ele ne - «munla örtmeli ve ( . m i l j ٠ ^hınanirrahîm» de■
ndidir.
SUYU B İR D EF’ADA İ Ç İ M E L Î D Î R 525

Böyle yapm akla Allah’ın ResUlUne İtâat edersek, itaatim iz niste-


tinde beia ve m usibetten kurunm uş oluruz.

Hi‫ ؟‬kimse nehir veya havuza eğilerek — v a s ıt a s ı z , agzı


Ue, hayvanlar gibi su !‫ ؟‬memelidir. (Yâni ellerini ve ayaklannı suya da.
yayarak ağzı ile içmernehdir.)
Ağzını su kabına dayam ak s u n iy l e de Içmemelidir.
Çünkü su kabı !‫ ؟‬inde bulunan mikrop Yeya herhangi bir M rarh
gey karnına girebilir.
Bir adam ağzını dayayarak su içmiş de, kaM a bulunan bir ^ la n
boğazından ,kanuna iniverm is...
Sonra, bir def'ada sujnı mideye indirm ek ‫؟‬ok zararhdır.

Su kabinin kırık yerindraı de İçmez.


Çünkü 0 k ın k yer tem iz olmayabilir.
Sonra, su İçen kim senin ü stüne oradan su dOkülebllir.

.K ulpundan da İ‫ ؟‬mra.
Ç Ü İ orası geytanın oturduğu yerdir.
Hadis kitablarında m eshur olan; sej^anın oturduğu yerin, dertinin
kınk yeri olmasıdır.
el.H attâbi der ki:
«Bunun sebeW sudur:
, Desti veya h e rh a n g i bir su kabı A n d ı ğ ı n d a , 0 k ın k yer hakkıy.
la yıkanmaz ve b u sUretle pis kalır, tam anlam ıyla ^ i z l e n m e ٤ T abii
bu, seytanın f i i l d e n olur...
K ınk yerinden sujnın akıp kiginin ü stü n ü basını ıslatm ası d a şey-
tanın kisiye verdlgi eza ve cefadandır.»
Eğer m usannif: «Destinin ne kulpundan ve n e 'd e k ın k yerinden
!‫؟‬m in e li; çünfal oraları, k i r l e n biriktiği ve s e ^ a n m rtu rd u ğ u y » le ^
dîr» deseydi d a h a lyl o lu riu .
526 ŞİR ’ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Gece, kapların (yemek kaplarının) ü stü n ü örtm e.‫ ؛‬ve su kapJaıının


da başını iyice başlamalıdır.
Câbir’den (R.A.):
— ResUlüllah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu
doydum:
.ıKapIann üstünü örtün, kırba ve d am acanaların da ağzını iyice
٠
bağlayuL Sene İçinde öyle gece vardır kî, gecede veba İneı-. ü stü açık
.lan yemek kabı ve başı bağlanm ayan kırba ve dam acanalarm yanın-
dan geçerken o veba içlerine giriverir.»
Yâni, kim 0 kaplardan yerse veya İçerse, helâk olur.
Sene İçinde hangi gece olduğunu belirtm em esi, bu i§e verilen öne-
mi gösterm ekten. Tıpkı K adir gecesi gibi...
Bu demektir ki, her gece yemek ve su kâplarınızın ağzını açık bı-
rakmaym...
Acemler bundan, K ânunı Evvel ay ın d a korunurlar.
Veba: Meşhur bir h astalık tır... B azılarına göre «helâk» anlamın-
dadır.

Gwe yatarken kapılan kap atıp lâ m b a la n söndürm elidir.


Kişi küçük ÇM ukları-(korumak-İçin) y a n ın d a ve himayesinde bu-
lunduriir. G w e l^ onlari-sokakta bırakm az ve hepsini evde toplar.
HZ. Feygamber'in (sallâllahu aleyhi ve sellem) bu husUsda kesin
. i r l e r i varfır:
«Kapilan-kapatın, çocuklannızı him aye edin. Ç ünkü cinler (gece-
Jeri) yaygın halde olurlar.
Yaterken lâm balannızı d a söndürün. FarTOik gelir, lâm ta y ı deri,
rebilir de evi içindekilerle b irh k te yakabUir.»

Kişi İçecek bir bardak veya h e rh a n g i b ir k a p bulam azsa, eli ile İÇCT.
Çünkü el, kap lan n en iyiSdIr.

Su İçmek istediği zaman, destiyi veya b a rd a g ı sa ğ eline alıp Al-


ah’ın A٠râ l sûresindeki:
SUYU ÜÇ NEFESDE İ Ç I L Î D Î R 527

«Yeyin. İçin!»
Emrine im tisâlen İçsin..

Su içerken Besmele çeker ve suyun temiz ٠lm a ı٠hayat ve ^ ^ e t


kaynag olması İçin de Allah’a duâ «ler.
Su içerken, üzerine dam lam am asına da dikkat eder.
içmeden önce destinin İçine bakar, ibni Abbas’ın (R.A.) yaptığı
gibi.

Üç nefeste İçer. (Yalnız, nefes alırken ağzını b a rd a d a n çeker.)


Çünkü Peygamber Aleyhisselâm su içerken böyle yaparlardı.
Birinci nefeste, Rabbine, verdiği n i’m etten dolayı ş ü k r ^ e .
R e i s in d e , İçmede kendisine ortak olmaması amacıyla Allah'a,
şeytan-1 racim ’den s ı^ n ır.
üçüncüsünde, suyun kendisi İçin bir §ifâ olmaSi İçin Allah’a niyaz
eder.
Her üç nefesin ardında (Elhamdii lillâh) diyerek Allah’a hamde.
d^
Kim su içerken böyle yaparsa, itanci su içinceye dek. 0 şu kam m -
da tesbih eder.
el-Ihya’da şöyle geçer:
«Suyu üç nefeste İçmeli, h e r nefrain M dında Allah’a ham d etmeli-
dir. B aşlannda d a Besmele çekip, birinci nefesta sonunda ( e l h ^ d ü lü -
iah)’ı, İkincisinde (rabbü-âlem în) ’i ve üçüncüsünde de (errahm toiTO -
hîm)’l eklemelidir.
Bu, yemek - İçm ek babm daki k ırk edebe ve usûle yakın bir h are,
krttir. O kırk edeb h ak k m d a şübhesîz eser ve haber vârid olm uştur.
Ulemânın seçip beğendiği göriiş budur...

Nitekim Yezid b in E rkam ’dan (R.A.) r iv â y t edilmiştir. Şöyle de.


miştir:
((Allah’ın Resâlü (sallâllahU aleyhi ve sellem) tek bir nefeste su
lçti.٠>
Bu, Tıbbü’n.Nebevi ve diğer M tablarda z lk r^ ilm iştlr.
528 ŞİR'ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid AJIzâde)

Susuzluğa gidermek İçin e . soğuk o l a . suyu te llili eder.


Ç G İ bu, susuzluğu giderm e bakım ından en yararlı ve ki§‫؛‬yl şük.
re ö k e d e n husUslarm da en ijdsidir.
Hz. P6٠ m ber’în (saliailahü aleyhi ve sellem) en sevdiği su, tatil
ve soğuk olan su idi.

Ayakta su !‫ ؟‬memelidir
Bir kimse şâyet ayakta su İçerse, k u sa ra k onu midesinden çıkar-
malidir.
Ebû H ö ^ e ’den (R.A.):
-A lla h 'm R e s û lü (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle b u lm u ş tu r :
. ‫ س ﺀ و‬biri, sakm a y ak ta su içm esin! E ğer ım utup da. İçerse
(onu) kussun.»
e lle s â b ih ’in şerhlerinde geçm iştir:
.Kusma emri, şiddetle m en’etm ek içindir.»
Birçoklan, bu nehyin tenzihi nehly olduğunu, tah rim i nehly olma-
âığım söylemişlerdir.
Ayakta su İçmeyi m en’etmesi, o h ald e İçilen suyun zarar verme
slndmdir.
Çünkü, ayakta vücudun org an ları sâ k in ve m u tm ain olmaz. Bu
se^ble. 0 halde !‫؟‬ilen su z a ra r verebilir.
Çünkü, su o la n la rd a h a re k e t halindedir. Midedeki belirli yerine
gim eyip m ara sın ı d e ^ tire b ilir. B u n d a n da, ta b ii ki eza meydana ge-
lir.
Zemzmı suyunU ayakta içm ekte b ir sak ın ca yoktur.
jtbni Abbas (B.A.) anlatıyor:
«Allah'ın Resülü’ne (saliailahU aleyhi ve sellem ) kova ile Zemzem
BU^ g e t i n ; ayakta içtiler.»
Bu, bazı alimlerin göriisUdUr.
Buna müsaade etm eyen alim lerden birisi de İm âm Gazail’dlr (ra.
hımehullah).
Mflaaade etmeyenler diyorlar kl:
«Peygamber (saliailahU aleyhi ve seUem) o n u b ir özre binken ayak,
ta İçmiştir. Zemzem’in başına .üşüşen k alab alık veya yerin ıslaklığı da
،una sebeb olabilir...»
AÇ KARNINA s u İÇMEMELJ d JR 52‫ه‬

D e^ldl ki:
«AMestten a rta n su ve ilâç alındıktan senra !‫؟‬lira su, ayakta ٤çl.
lir.»
Abdest artığ ı olan suya gelince...
Bu husUsda ta h â re t bahsinde ^krettigim iz hadfc v an d rtm u ^ u r.
ilâç alındıktan sonra ay akta içU m ^inîn s e ^ i de şudur:
Çünkü sujuın hem en inip İlâca karışm ası ve ‫؛‬o n u d e r h i eritmMİ
.g e ^ î r . B u d a ancak a y ak ta İçildiği zam an m üm kün olur.
e l . M ^ ı ’de der ki;
«İm âm Ali (K.V.) ve s a h â l» (R. A nhüm )'den bir topluluk, özürsüz
olarak da a y ak ta su İ ç m e c I verm işledir.
H asan B asri (rahım ehuU ah) d a yolcunun a ^ a yemesine cwftz
vermiştir.
Huzejde (R.A.) hayvanin üzerine binmiş ^ d erk en yemek yerdi.
F akat fıkıh im am ları indinde m U teter ve m uhtM olan görüş, yü-
rüyerek, binerek ve ay ak ta suyun içilmemesi ve-yemeğin yenmemesi,
dir.

Aç k a m m a su içmemeli.
ÇünWi aç k a rn m a su İçmek kişiyi güçsüz bırakır. Bedeni ra y ıfl^
tir. ٠

Ki^i suyu yudum yudum İçer. (Yfini azar azar y u tarak İçer.)
Hiç aralık v e rm d e n , h a y v a n la n n İÇ İŞİ gibi birden m i d e n e indi-
rerek İçmez.
Çünkü bu ciger ağ rısın a yol açar.
Nitekim A llah'ın Resölü, ( s a i a h ü aleyhi ve ^ e m ) şöyle bu^JT-
muşlardır:
Ciğer ağns», aralık verm em i biden-SU içmektendirjı
630 ŞİR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Su kabinin ag٥nıa lifürmez. İçinde de nefes almaz.


Eğer nefes alm ak İhtiyâcını hissederse, ağzını kabdan ‫ ؟‬eker, on.
dan sonra nefes alır.
Çünkü Resûliillah (sallallahü aleyhi ve sellem) su kabinin İçine
üfüm ek ve nefes alm aktan nehyetm iştir.
Belki tü k ü rö ^ in d en suya b ir şeyler düşebilir. Y ahut teneffüsün
meydana getirmeği koku ile su bozulabilir de in sanların nefretini mû"
clb olur.
Sonra, üfürme İhtiyâcı eğ-er suyım Sicak olm asından ileri geliyor-
sa. s٠ uyuncaya kadar sabretsin.
YOk, İçinde bulunan bir şeyi b e rta ra f etm ek İçinse, onu klimanla
Çikarem. (Sakin paım agı ya da ağzı ile çıkartm ay a kalkışmasın.)
Çâyet kürdanla b ertaraf edemezse, 0 düşen şeyin çıkması İçin su-
yun .bir kısmım akıtıverein.
,Bunlarm hepsi hadisde anlatılm ıştır.

Suyu bir defada, tek nefesle İçmez.


Ç Ü İ bu, hayvanlarm âdetidir.
Bilâkis onu, her.def’asının başında Besmele çekerek, sonunda da
(rihamdülillâhi) diyerek iki veya Üç nefesde İçer.
Bu, daha âfiyetli ve sağlıklıdır. Şifâ ve hazım yönünden de daha
iyidir..Susuzluğu daha iyi giderir, bedçn sağlığım d a h a güzel te’mto
eder.
Çünkü mideyi birden soğutm az ve d a m a rla n güçsüz bımkmaz.
B aa hadîslerde: «Suya k a rşı isteğini d a h a d a a rtın r» şeklinde
^ le k te d ir.

Möslünıa٩ teberriiken ‫ أا ﻵا‬8‫ل‬0 ‫ ا ا ذ‬k a rd e şin in a rtığ m ı İçer.


Hele m ^âjdh, ulem a ve zühidlerden o lan büyüklerin artığım i‫؟‬-
mekte hiçbir sakınca görmez.

Bir topluluk kendisinden su i s t e d i .' zam an, Snee' b u y ie r d e n


!».tor, sonra gençlere verir...
Ama İçİMinde-bilgin g e n . varaa, ta b ii ki onu cahil ih tiy ara tercih
eder. ٠ na öM e verir.
KALABALIKTA SUYU SIRA İLE ÎÇ M ELtoÎR 531

Yeme, İçme, otunııa, yürüm e gibi hususlarda hep ^ l e yapar.


Yahut, gen‫ ؟‬kendisine uyulan kişi ise, yine una önce ikram eder.

Destiyi önce sagda bulunanlara dolaştım....


Sağdakiler bittik ten sonra solda oturanlara dolaştınp su İçirir...
Bubârî, Enes (R.A.)’den böyle nakletm iştir. Enes (R.A.) dedi ki:
«Allah'ın ResUlUne evimde süt verdim. î ‫؟‬ti.
Ebû Bekir solunda idi, bir bedevi de sagındaydı.
Kendisi içtikten sonra Ömer dedi ki;
<(î§te Ebû Bekir!))
Peygamber, artığını (sagında oturan) bedeviye verdi ve şöyle bu-
yurdu:
«Sağdakiler! Sağdakiler! Sağdakiler!»
(yâni, sağda oturanlai’ önce ikram edilmeğe daha layıktırlar, de-
mektir.)
Bu hadis, rtitbece solda oturan lard an daha aşağı olsalar dahi, sağ.
dakilere önce ikram etm enin sünnet oldUgunu g i r m e k t i .

Sağdakinin izni olm adan soldakine vermez.


NitekUn Sahîh-î M üslim ’de zikredilmiştir:
«Peygamber’e (sallâllahU aleyhi ve sellem) su getirildi. ٤‫ ؟‬ti. s .
ğında küçük bir çocuk (İbn-1 Abbas) vardı. Solunda da yaşlılar otu-
nıyordu. ‫ ؟‬aıu g a:
«Müsaade eder m isin, önce suyu büyüMere vereyim?» dedi.
‫ ؟‬ocuk: (Lâ vallahi = Hayır, vallahi) deyince, suyu önce çoîuğa
vrdi.»

Kendisine güzel koku ikram i d i ğ i n d e geri çevîrm'es! nasıl dogru


değilse, kendisine Zemzem İta ^ m «Hldiginde de geri çevirmesi öyle
doğru olmaz.
m ’ATİj»Ii . t s ı A ı (Seyyid AUzade^ ^53)

. ٥ ٠ SuV‫ ؟‬tM e ٥ s o m P e y g ı b e T ٠m (S.A.V.) deĞiği gibi. ‫ و‬٠ ‫ ا ﻵ‬duâ 6

;5‫ؤب;ﺣﻴﺐ وﻣﺤﺔث‬١> ١‫ﻣﺨﻤﺪﻏﺎﻛﻰﺟﻰذﺀاب‬١


‫'ر‬ ‫ﻰ‬ ‫ ﺋ ﺮ ﻧ ﺌ ﻴ‬١‫ ج‬١ 0 ‫ؤ‬
(Elhamdu l ilh iU e z i cealehu azben füı-âten bi rahmetihi velem
yec’i D i a n ücâcen bizünûbî)
Mânası:
«Boa« rahm etiyle pek t a th b ir s . yapan, g n a h la n m ın yiJzândea
ap-am Mr tn٥ hâline getirm eyen Allah’a h a m d olsunî»

o fo ١
Elbise Giymenin Âdâbı

Hadis kitablarında zikredilmiştir:


Elbiseler İçiırde Hz. Peygam ber’in (sallâllahü aleyhi ve sellem) en
5٠k sevdiği elbise gömlek idi...
Başka bir elbiseye ih tiy a‫ ؟‬duym adan bütün avretini örttüğü İçin
gömleği ‫؟‬ok severlerdi.
Gömleğinin yeni bileklere kadardı...
Resûlüüah (sallâllahü aleyhi ve sellem) bazen yeni bileklere kadar
olan gömlek giyerdi, bâzen eteği ökçelerin üstüne kadar uzanan göm-
lek giyerlerdi. Yenler p a ^ a k l a n n ı n u ç la n seviyesinde olurdu. (Buna
göre, gömleği a ltta n ve yenlerden kısaltm ak sünnettir.)
EmJrü’l-m ü’m inîn Ali bin Ebû Talib (R.A.) ü‫ ؟‬dirheme bir gömlek
satın aldı. Sonra parm ak u ç la n n d a n yenini kesip kısalttı. Hariciler bu
yüzden kendisini ayıplayınca, şöyle dedi:
(tKibirden en uzak olan, m üslüm anlann bana u c a s ı n a daha uy-
gun düşen bir elbiseden dolayı m i beni ajnplıyorsunuz?» (el-Avâriî)

Entari ve gömleği yerde süıünlceye dek uzatmak kötü bid.attir.


Çüİ böyle yapmak kibir ve iürlenm e ye alâm^tir.
Peygamber Aleyhisselâm.buyurmuştur:
«Entari, gömlek ve sangm uzun olmasına gelincfc. Kim» ‫ﻣ ﺪ‬
nerek onlan ye^e süriikleree, Allah kjyâmet gfiniinde «mim y f i i e

le şöyle buyururlar:
«Bir adam e٠ ni süriiklerkmı e r i . bir .Imuştur, kıyâmete kadar
yerin İçinde öyle batıp g itm e k tir.»
534 ŞÎR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Şalvar giymek peygamberlerin sünnetidir. Gerek erkekleri gerek,


se kadınlan örtüp kapam a bakım ından en iyi elbise budur.
i u t uzvu ile yer arasında b ir ın ân ia olsun İçin onu ilk defa,
Allah'm dostu İbrahim (A.S.) giym iştir.
Ebfi S i y ı n ’dan (raln m eh u llah ):
«Allah İbrahim Aleyhisselâın’ı dost -edindiği zam an, ona, yere kar-
§1 avretini kapatmasmı vahyetti.«
Allah'ın Nebisi (sallâllahü aleyili ve seilem ) h er çeşit elbiseden bir
tane Sinirdi.
L l , salvan (donu) iki olarak edinirdi. B irini yıkayınca diğerini
giyerlerdi.
Öldüğü zaman, şalvarın İçinde yıkanm asını, o n u n üstünde kefen-
immesini emretti.
Hasan, Hüseyin ve Abdullah bin Ca’fer (R. Anlıiim) suda yaşayan
yaratıklardan (bile) hayâ ederek, donları ile suya dalıp y ık a ila rd ı.
Ahmed bin Hanbel’den (ra h ım e h u lla h ):
«Bir gün bir cemaat içindeydim. Hepsi soyunup çıplak olarak su-
ya giriyorlardı. Ben de Peygam berim izin:
«Allah٠a ve âhiret gününe îm an ı o lan kim se, p ^ te m a lsız hamama
^ m w in .»
i ile amel edip I ^ te m a lla suya girip yıkandım .
^ e n 0 gece ra y â m d a biri bana:
«٠ A h m ^ SCTin! Çünkü sü n n e ti yerine getirmenle- Allah seniba-
gışladıj» dttii.
«Sen Mmsin?»
Diye sorunca, şu revabı verdi:
«Ben Cebrailim. Allah seni, kendisine u y u in bir im am yapacak-
tırJ»

Sank giymek bir ilim ve v a k a r alâm etidir.


Sank Arahlarm tâcıdır...
Hz. P ^ g a m b e r (saüâllahü aleyhi ve sellem ) siyah sank giyip
ra u z la n n ın arasından sarkıtırdı. Böyle y ap m ak sevilen bir sünnettir.
Hezânetü’l-Fetevâ’dan;
«Müstehab olan, sa n g m k u y n ru g ıu iki om uz arasın d an tele ka-
dar sarfetm aktır.
İNCE DE&İL DE KALIN ELBİSE G İ Y İ L İ D İ R 535

Kinlisine göre oturduğu yere kadar, kimisine göre de bir karış sar-
kıtmaktır.
Diğer başa giyilen şeyleri giymekte de bir sakınca yoktur. Siyah
giymek mUstehabdır.»
Sangı saraıadan başa koyup ‫ ؟‬enenin altına bağlamağı Peygamber
Aleyhisselâm yasak etm iştir. Başa sarm ayı emretmiştir.

Yamalı veya kalın elbiseleri giymek de -Sünnettedir.


«İmâm» (rahım ehullah) der ki:
«MUbah olan şeylerden yasak olan şeylere arzu ve isteklerta kam-
‫؟‬ılanmaması İçte, selef insanları ince elbiseleri g i ^ . h ^ göm edî-
ler.»
Hadisde:
«Elbisesi Ittce olaıun dini de ince .Inr». buyurulmuştur.
Hz. Omer (R.A.). bir adam m sırtında iki ince elbise gOrdd^inde
ona bastonu ile hiicum ederdi ve:
«Bunları k ad ın lara bırakın, onlar giysinler» derdi.
Zühd-ü takvâyı kendine şiar edinmeyenlerin ince elbiseler giyme-
lerinde bir sakm ca yoktur. Şeriatın buna ruhsatı (izni)’ vardır. (el-
Avârif)
Abdullalı bin Anır bir cübbe giyerek Ebû Ze۴in (R.A.) yanm a g ^
ite Ona zühd-ü tak v âd an sual eder.
Ebû Zer (R.A.) avucunu oguştunıp ona hi‫ ؟‬cevab vermez.
Onım bu hâline içerleyen Jbni Amr gelip İbn-i ömCT’e (R.A.)- <mu
şikayet eder.
îbn-i Ömer (-R.A.) ona şöyle h ita b eder:
«Böyle elbiseler İçinde Ebû Zer٠e ^diyoraun. Sonra da zöhd-û tek -
vâdan soruyorsun. O lur m u böyle- şey?»
Jşte onlaT:
«ince elbiseler, fâsıkların giydiği elbiselerdir.» d e le rd i...
K ati ve kaba elbise, te re karşı ‫؟‬ok elverişlidir. Teri h ^ O T k u ru tu r.
Kalbte havfini d a h a giizel sağlar. K ulu d ah a iyi s^âm et® ‫ ؟‬ı k a n r ve
âfetlerden uzak tu ta r.
H a b e r e v ârid olm uştur:
«iyi elbise giymeğe gücü yettiği halde onu giymeye» kişiye -
Cennet elbiselerinden giydirir.»
S36 ŞÎR ’ATÜ’L ، İSLÂM (Seyyid A liS d e )

Şeyh (eI٠A٢â rif)’de şöyle der:


.Yumuşak e lb iselrc gelince...
,'Ancak km dini ve durum unu bilen, nefsin gizli şehvetlerine vâkıf
olup da onu frenleyebilen kişiler giyebilirler.
‫ ؟‬ttâ bu nim etle giyen kişi hüsn-ü niyyetle A llah’a kavuşmuş
dur.
Bu bâM a güzel n i ^ e t ‫؟‬ok çeşitlidir. H epsini an latm ak mümkün
٥. d i r . Çünkü ‫؟‬ok uzundur...»
Şeyhimiz ^ n ٠Ne«‫؛‬b es-Sfihreverdi belirli elbiselerle mukaj^ed
d«Udi.
Hbise husfisunda kendini h i‫ ؟‬yorm azdı. Ne bulursa onu giyerdi.
Bâzen on dinar değerinde' s a n k giyerdi. Bâzen de bir danık kıyme-
tinde sank'giyerdi.
Şeyh Ebnssnûd n»ni’ş٠ŞibI de pek kıym et verm ezdi...
Elbise se‫؟‬m » d i...
Kendisine bâzen yumUşak elbise getirilird i d e tereddütsüz giyerdi.
B âalan ona şöyle derdi:
،Senin böyle giyinmeni belki bâzı in s a n la r içlerinden yadırgarlar.»
^ a r a cCTabı şu o lu rtu:
،Kişiler iki .eşittir:
Biri b i z d . Şeriatın zâhiri h ü k m ü n ü bekler... Biz ona: «Şu kıya-
fette şeriin kerih gördüğü ve yasakladığı b ir şey v a r mıdır?» diye sora-
nz. «Hayır!» diye cevab verir.
.te k i de erbâhı azim etten olan gerçek in sa n la rın hâlinden sorar.
Ona da deriz k^:
«Bu elbise^ s^ erek mi aldık? Y ah u t bir şehvet vesilesi o k u n diye
mialdık?»
O da:« H ay ır!» d er.
^ â y ı h d a n birinden duydum :
- San derece güzel ve pahalı, yeşil bir cübbe g l ^ l ş . O na bâzılan
itirazda bulununca şu cevabi verm iş:
«Mühim olan bir s ^ l n h a ra m olup olm am ası... Yoksa cübbenin
gürelligi d . . »

Kil ve yünd٠ yapılma elbiseleri g i j ^ e k de !»ygam berlerin (Al-


toh 'ın 'sd âm ı üzerlerine olsun) sünnetindendlr.
BEYAZ RENK p e y g a m b e r l e r in 537

Eııes (R-A.)'den:
- Allah’ın Resûlü (sallâllahU aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuş-
tur:
«Yön elbiseler giyin, kolunuzu Sivayıp midelerinizi rahatsız etme-
yecek derecede yeyin.. Çünkü bu, nübüvvetten (peygamberlik ahlâtan-
dan) bir parçadır.»
Yine hadlsde vârid olm uştur:
«ilk yün giyen Adem ile H a ^ a (aleyhimesselâm) 'dır. Onu c « m e t-
ten çıktıkları zam an giymişlerdir.»
Onda şu kajnd da vardır:
«Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem) yün giyerdi ve merkebe
binerdi.,)
Yine Peygamber Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğu nakledilir:
«Yün elbisesi giymelisiniz; ki, îm anın tadını bulaşınız.»
ibni Mes’ud (R.A.)’den:
«Allah MUsa Aleyhisselâm’a konuştuğu zaman, MUsa Aleyhiss^
lâm'ın üstünde yünden bir cübbe, yünden bir entari ve yünden bir şal-
var (don) vardı.»
el.Hasan dedi ki:
«Isa Aleyhisselâm kıldan yapılm ış elbiseleri giyerdi. Ağaç yaprak-
İannı yerdi ve akşam leyin bulduğu yerde gecelerdi.» (el-Hâlîsa)
Yün giymek tevâzu’ alâm etidir.

Aba giymek de mUstehabdır.


Onu ilk giyen Süleym an Aleyhisselâm’dır. Miskinlere (yoksullara)
benzemek İçin onu gijnniştir.

En sevimli renk; beyaz re n k tir...


Çünkü beyaz peygam berlerin kılığıdır. Sahhlerinkl de beyazdır.
Samure’n in (R.A.) yaptığı bir rivâyette Allah’ın Resülü (sallâüahü
aleyhi ve sellem) şöyle buyuTOiustur:
« - z elbiseler giyin. Ç ünkü o d ah a temiz, d ah a hoştur. ٥ löl٠ri-
nia.de heyaz elbise İçinde kefenleyin.»
538 Ş İR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Daha temiz olması, b٠yacının eli ona degm sm esindendir...


Daha ho§ ve güzel ohnası. A llah’ın y a ra ttığ ı şekilde olup renginin
degişmemesindendir.
Allah’ın yarattığı şekli bozmam ak tabii ki d a h a güzel bir davranış
olur.
Ancak, kadının eline kına koym ası gibi Ilususlar bundan istisna
^ ilir. Çünkü bunun m üstehab olduğuna d a ir hadisleı. vârid olmuştur.
Saçlan ^lyam ak da öyledir.

el-MuzhT de böyle dedi.


Tabii bu husUs m estin dışındaki giyeceklerde m ülâhaza edilmeli-
dir. Ç Ü İ mestte sevimli olan beyaz değil, beyazın dışındaki renkler-
dir...
Nitekim el-Kunye’de şöyle denilm iştir:
«Kırmızı mest, F ir’avn’in m estidir. Beyaz m est, H âm ân'm mesti-
dir. Siyah mest de ulem ânın m estidir.»
Rivâyet edildiğine göre, ResûlUllah’ın (sallâllahU aleyhi ve sellem)
giydiği mest de siyahtı...

Yeşile bakmak gözdeki görm e g ü cü n ü a rtırır.


Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) yeşil h ırka giymişir-
dir. Onun İçin yeş‫ ﻻ‬gijroek sü n n e ttir.
Erkekler kırmızı renk giym ekten kagınırlar.
Allah’ın Resûlü (sallâllahü aleyhi ve sellem ) şöyle bujmrdu:
«Saton kırmızı elbiseler giym eyin. Ç ünkü 0, şey tan kılığıdır!»
San elbiseyi giy m ed en -de (erkekler) uzak du ru rlar.
Yeni evlenen kişinin elbisesinde biraz za’fe ra n bulunm asında bir
sakınca yoktur. Çünkü 0, evlenm e işa re tid ir...
Hulâsa, kadınlar b ütün renkleri giyebilirler. E rkekler de (kımızı
üe sa n renk hari‫ ) ؟‬y ^ l , siyah, m avi ve diğer b ü tü n renkleri giy^ilir-
ler...
Şunu da iyi bil ki, mecUsilere uy m am ak İçin, kişi a ra S ira boyalı
elbise de giyebilir...
(Çünkü mecûsüer a r a .s ı r a d e ^ l, h e r zam an boyalı elbisela: giy-
m ek ted irl..)
D ı i l d i ki:
KİRLENEN ELB İSELER İ YIKAYIP TEMİZLEMELİDİR 539

«Bâzı mecûsiler devamdı beyaz giyindikleri İçin onlar'a (Sepid Câ-


me : beyaz elbiseli insanlar)) ' ,

ince veya kalın ipek elbise giyınemeli.


Ceplerine, eteğine ve yenlerine ipek dikilmiş elbiseyi de giym em e
lidir.
Çünkü Hz. Peygamber (sallâllahii aleyhi ve selleın):
«ipekle İçlenmiş elljise giymem!» demiştir.
Hz. Ebû Bekr’in (R.A.) kızı Esmâ’dan (R. Anhâ) nakledilen:
«Peygamber Aleyliisselânı ipekli cübbe giyiniştir...
Hadisine gelince...
Bu, ru h sat m ikdarına mahmUldür. Bu da dört parmaktır.
Y ahut Peygam berim izin onu giymesi, ipek işlemeli (Sirt ipek de-
ğil) elbiseyi ^ y n re n in câiz olduğuna işarettir.
Onım: ((Ben -giymem!» sözü, İşin takvâ cihetine İşaret de olabilir.
Yahut bu sözü, ipek Elemeli cübbeyi giydikten sonra söylemiş ola-
bilir... (Mesâbih şerhleri)

Kirlenen elbiseleri yıkam ak sUretiyle temizlemek sünnettir.


Çünkü bu, hem üzüntüjdi hem de kederi ^ d e rh .
Câbir (R.A.)’den:
— Peygamber Aleyhisseiara bize ziyaret maksadiyle geldi. -Kirli el-
biseli bir adam ı göriince şöyle dedi:
«Bu adam , elbisesini yıkayacak bir şey bulamıyor mu?»
Evet, RraUllillah (saliailahü aleyhi ve sellem) bununla, kişinin,
k e d in i hayvanlara benzetm em raini, yıkanıp temizlenmesini, üstünde-
ki elbiseleri de yıkayıp tem izlemesini m urad etmişlerdir.

Hadisde:
«Siibhe yok ki Allah, kulu n u n üzerinde " eserini görmek
ister.»
540 V ÇÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid AJizade)

Diye vârid olmuştur.


Yâni Allah, kuluna dünya n i’ınetlerinden bir şey İhsân ettiği za-
man, onu meydana çıkarsın, tertem iz giysin.
Gayesi de, zekât istemek i‫ ؟‬in٠ fak irlerin kendisine başvurmaaı ol-
sun...
Sırf bu maksadla, Allah'm kendisine İhsân ettiği ni'm eti İzhâr et.
sin.
Alimlerin de ilimlerini İzhâr etm eleri gerekil-; ki, herkes gelip ken-
dileinden fetvâ istesin ve ilim lerinden fay d alan sın ... (Mesâbih şerh-
leri)

İmkânı olduğu halde eski elbiseyi giynresi tevâzu’ ifadesidir.


Ömer bin Abdiil’aziz’in Salim ad ın d a bir kölesi vardı. Ömer, sır-
tmdaki dört dirhem değerinde olan göm leğini çıkardı ve elini üzerine
sürerek dedi ki:
((Ben bunun y ı u ş a k olm asm dan belki kıy âm ette hesaba Ç İ -
r i m .»
Bunu gören Salim agladı ve şöyle k o n u ştu : ‫؛‬
((Efendim, halife olmadan önce k ırk d in arlık elbise giydin've bunu
kendi nefsine güzel gördün!))
»Ey Salim! Ben ne istedim se on d an fazlasını elde ettim ...
ffilâfeti elde edince, artık o n u n fevkında .C e n n e tte n başka bir şss
olmadığını anladım.
Şimdi ben onu, nefsin isteklerini terk etm ek sUretiyle taleb et-
meMieyim!» dedi. (el-MUhkdarât)
KÎmkâm olduğu halde eski elbiseyi giym esi tevâzûdandıT» dedik.
Ç Ü İ Peygamber A leyhisselâm 'ın elbisesi, zeytinyağı satan kim-
senin elbisMine benzerdi. Ç ünkü çok yağlı idi.
(Bu e l b i s e n m urat, sa n g ım n kirlenm esini önlem ek İçin üstüne
geçirdiği bez parçasıdır.)
el-Mesâblh’de geçiyor;
Enes (R.A.)٠den:
«Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem ) sarığını kirlenmek,
ten konımak İçin üstüne çok defa k ın a (bir bez parçası) giyerdi. Bu
y i e n elbistei (yâni s a n ğ ın ü stü n e giydigi 0 bez parçası) zeytinyağı
satan kimselerin elblsMinI andınrdı.))
‫ ؟‬. K LÜKS VE ÇOK ÂDİ G İ Y İ N İ İ L İ 541

Başkalaıını hor gömlek ve çalım satm ak İçin güzel giyinmek mek-


ruhtur.
Onun İçin, kişinin giyeceği elbise akranlarım nkine uygun olmalı.
Ne çok lüks ve ne de çok âdi giyimnemeli.
Çünkü böyle yaptığ '1 takdirde insanların diline düşer, herkesin
kendisini g'iybet etm elerine sebeb olur. Böylelikle yasak olan bir şeyi
irtikâb etmiş olur.
Ün yapm ak İçin elbise giyenlerin hâlini Efendimiz şöyle anlatmış-
tir:
«Kim, dünyada §öhi"et İçin elbise giyeme, Allah ona kıyâmet gii-
niinde zillet elbisesi giydirir.»
Tenvir’de zikredilm iştir:
«Şöhret İçin giyilen elbisede, (ipek gibi) erkeklere haram olan
maddeler bulunabilir.
Sonra, fakirlere karşı kendisini büyük göstermek, böbürlenmek
İçin de 0 tip elbiseleri giymiş olabilir; ki, bu gibi davranışların İslam’da
yeri yoktur...»
Onun İçin, herkese gülünç olacak elbiseleri giymediği gibi, h e rk ^
sin dikkatini ve kıskançlığını çekecek elbiseleri de giymez.
Kendisini, m u tta k i gösterm ek İçin d'e p ^ p ü y e giyinmek doğru d ^
ğildir. Nitekim m usannif bunu yukardaki sözü ile İşaret etm iştir.
Bu, İşin takvâcasıdır. Fetvâya gelince... Kibre ve zorbalığa kaçma-
mak şartı ile pahalı elbiseleri g iy m e c e hiçbir sakınca yoktur. M ühim
olan bObUrlenmemektir. Çünkü böbürlenmek yasaktır.
GunyetU’l-Fetevâ der ki:
«iyi giyinm ek kişijd değiştirmem eh. Eskiden ne ise yine 0 o lm a .»
Çâm iu'l-Fetevâ’da zikredilm iştir:
- Hz. Peygam ber (saliailahU aleyhi ve sellem) h er iki şöhreti
.- l ü k s şöhreti ve pe-JmUrde k ı y a f e t i - yasaklamıştır.
K n d is in e denildi ki:
« E ^ r d ^ r u yoldan ayrılm ışlarsa, halka kOtUlUkl^ dokunm am a-
SI İçin, U lk e d n sürülürler mi?»
«Ezayı b e rta ra f etm ek, korum a bâbında daha te ’sirlidir. D iyânet
İçin de daha yararlıdır. Çirkini iyiden a y ım a k da (hiç şübhe yok ‫) ئ‬,
evlâdır...»
542 ŞÎR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizade)

Giyinmekten kasdı, avret m ahallini ve bedenindeki kusurları ört-


m ^ ve ehli Islâma giizel görünm ek ve onların sevgisini kazanmak ol-
malidir.
ÇûnkU bu nim etle giyinmek akil tül'lü kirliliklerdan arındırır, nef-
sin şaibesinde kurtarıp aydınlatır.
Sonra, avret yerini örtm ek nam azın Sihhat ve ?artlarındandır.
Mii’minlere kendini sevdirmek (yâni karşılıklı sevgi tezahüründe
bulunmak) İsiam dinihin icablarındandır.
Onun i‫؟‬in١ bu iki niyyetle giyinm ek, A llah İçin giyim nek olur.
Nefsinin ?irkin arzularım kam çılam ak İçin degil: ilmi ve akil ayak-
ta tutm ak İ?in bir gijdnm e ta r z d ır b u ...

Sonra, kendisini sıcaktan veya so ğ u k tan korum ak am acıyla da gi-


yinmek, hl? şübhe yok ‫ ) ﻟ ﺪ‬m eşrû giyinm ektir.
Bu n i^ r tle gijdndiğinde sevab bile alır.

Kişi g iy ik e n sağdan başlar, soyunurken soldan soyunur.


Çünkü HZ. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem) böyle yapanlı.
Kedisini .^ndirene hamdederek şöyle derlerdi:

‫ي‬ ‫و‬ ‫ﻲ‬ ‫ﺨ‬ ‫ﻤ‬ ‫ﻌ‬ ‫ﻃ‬ ‫ﺮ ا‬ ‫ﺗ‬ ‫ﺪ‬ ‫ﻐ‬ ‫ﻗ‬ ‫ﻷ‬ ٠\ ٠
‫د‬ ‫ﺎ‬ ‫ﻛ‬ ‫ا‬ ‫\'ﻟﺬﺛﻤﺊ ﻗ ﺬ‬
٠‫ق‬٠
‫ﺛﺆاﺀ رﺋﺮﻣﺎﺛﺒﻊ‬.‫ذﺷﻮذ ﻷئ‬١
‫ﺣﺨﺂ‬١
‫ت‬
(Altabümme lekel hamdü. Ente kesevteniyhi es’elüke-mîn hayrihi
ve h a ^ mâ sania lehU ve eürii bike min serrihi ve sera m â sunia lehû)
«AMah٠ım, bamd sana mahsusdur. Beni gijdndiren sensin. Senden,
onnn baynm ve ne İçin yapdnus ise ٠ nesnenb» de haynm isterim.
SMden, ©nnn s e r a n d . ve ne İçin yapdnus' ise ٠ nesnenin de şerrinden
s ığ ın ın »
Yine rivâyet olunduğuna göre ResUlüllah (SallâllahU aleyhi ve sel-
lem) Efendimiz şöyle buyurmuşladır:
YENİ ALINAN ELBİSEYİ CUM’A GÜNÜ GİYMELİ .543

«Kim, b،i' elbise giyip de: ١

‫ ﺳ ﻔﺎﻟ ﺬ ىﺋ ﺬﺧﺖ و;ري ي ﺀ ر ﺀ ر س‬، ‫ل‬

(Elhamdii liliaiıillezi kesâni hâzâ ve razekaniyld m in gayri havira


minni veia k u w etin )
«Deree, ge‫؟‬mi§ ve gelecek ^ in a h la n kendisine b a lla n ır .» (el-
Mesâbih)

A l l h ’d n takvâ elbisesi niyâz eder...


0 ham di ve 0 dileği icra ettikten sonra, giymeğe ballarken (Bis-
m illâhirrabm ânirrahim ) diyerek Allah’ın adını anar.
Hadisde şöyle vârid olm uştur:
«Cinler, in san ların elbiselerinden faydalanm ak isterler. Onun İçin,
içinizden kim elbisesini yenilerse. (Bismillâhi) desim Çûnkii Allah is.
minin m iihülli vardır...»

Peygamber Aleyhisselâm yeni elbise aldığı zaman, onu — giinle.


rin e f^ d is i o la n — Cum ’a g ü n ü giyerdi.
Bir evden ayrıldığında d a Cum ’a gecesi ayrılırdı.
Başkasının Sirtında yeni elbise gördüğünde şöyle derdi:
،.Yeni giy, övücü veya övü,lmüş olarak yaşa, şehid olarak da Öİλ

Kişi, ev elbisesini g iy d i^ n d e F â tih a s û r^ în i okur. EntM isInl gi-


y»ken de, fercini h a ra m d a n k o ru m a ^ n ij^ e t eder. 0 anda F etih sûre-
sini okur... Yâni, (İn n â feta h n â leke...) sûresini.
،(Bundan m urad; (İzâ câe nasrullahi velfeth...) sûresidir» de de.
nil^ ilir... -Akla yakın olan d a budur.
544 ŞİR ’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid Alizade)

Gömleğini fazla uzun yapm az: ökçelerin in üstüne (yâni baldırla-


n m n ^ n s ı n a ) kadar-uzatır. Ç ünkü m ü ’m inin giyeceği kıyafet budur!
(etTenvİr)
En dc^ru ve güzel olan gömlek, topuklarda olan (yâni oraya ka-
dar uzanan) gömlektir.
Şımararak ve böbürlenerek elbisesini çekmez. Çünkü bu hareket
Mbir alâmetidir.
E b ü S a id e lH u d ri (R.A.)’den;
- Rfâülüllah’m (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu
duydum:
oMUminin kıyafeti b ald ırlaru u n y a n sın a k ad ar uzanan kıyafettir.
, baldır arası husûsunda ona bJr vebal tere ttü b etmez. Bun.
dan aşağı olan (kısım) ateştedir.
Allah, entarisini şım ararak çeken (sürükleyen) kişiye kıyâmet gü٠
٥ü bakmaz.» (el-Mesâblh)

Şalvar (don) giymeden önce gömleği gijraek peygamberlerin (Al-


lah’ın selâmı üzerlerine olsun) s l e t i n d e n d i r .
fesanlann kinini üzerine çekmemek, yahut da bir Afetle karşılaş-
mamak İçin, şalvan (donu) b u ra ra k giyer.
Afetle karılaşmak, onun donu ayakta giymesinin icablanndan-
dır...
^ e ^ e n birine komşu olan bir adamm mâlı çalınır. Sofi:
«Onu ben Meyeceğim. Çünkü benim suçum yüzünden çalınmış
onun mali. Zira dûn ben şalvan a y a « » giymiştim» der. (el.v^ayâ d-
Kudsiyye)
Hazret-i AB. (R.A.) bAzı olaylarla karşılaştığı zamanı hajrete düşe
ve şöyle derdi:
،(Ayakta şalvar g îj^ ^ Im . Kimsenin k ^ m sürüsünü kesmedim
Kalemin yazdı^ beraati çimemedim. Peki şu halde bu elem bana
reden geldi?»

Yamamadan elbiseyi — « e s i » diye — çıkanp atmamalıdır.


.ünK iH z. Peygamber (sallAllahü aleyhi ve sellem) Hz. Âlşe’ye (R.
Anhâ) 8٥yle dem let:
e s k iy e n ELBİSEYİ B İR FA K lRE v e r d id ir 545

«Ey ÂLşe! Elbîscyi yam am ada, - e s k j d i - diye atmaj


Yamarsın; sonra onu giyerein.»

Çıkardığı (eskidiği İçin) elbiseyi satmamalı, bir fakire vermelidir.


Çünkü kişi böyle yapmakla, sağlığında da, öldükten sonra da Al-
lah’ın hıfz٠u himayesinde olur. \

Yalnız tel‫ ؛‬elbise ediıUr. iki elbisesi olursa birini f^ lre hibe edOT.
Bir hikâye:
Hariri anlatmıştır:
— Bağdad câmiinde bir adann devamh olarak t^ ‫ ؛‬elbise ile görür,
dük. Kış - yaz hep ajmı elbiseyi giyerdi.
Sebebini kendisine sorduğumuzda şöyle konuştu:
- Ben eskiden güzel giyime- ‫؟‬ok düşkündüm... Çeşit ‫ ^؟‬it elbiseler
giyerdim.
Bir gece rü’yâmda Cennete girdim. Fakirlerin oturtugu m u h -
bîr sofraya oturdum.
Melekler gelip elimden tuttular. Beni sofradan kaldınp şöyle ses-
lendiler:
((Bunların tek elbisesi vardır! Senin iki e l b i ^ var! Onlarla bera.
b » Uramazsın!»
Dehşet İçinde uyandım.
İşte o gün-bugün tek elbise ile dolaşırım. Allah.a kavuşuncaya ka-
dar tek elbKeden fazla elbise giymeyeceğimi adadım» (el.Avfirif)

Şeytan giymemföi İçin, çıkardığı elbiseyi katlar.


Bımun hakiki anlamda talUanılması da, mecâzi anlamda kullanıl,
masi da muhtemddir.
(Yâni, katlanmayan elbisenin değeri ve canlılığı gider, d e m .-
tir...)
Elbisenin şöyle konuştuğu hikâye . i h r :
((S. beni gece siislel Ben de seni . d ü z sUsle^m ...»
546 ŞİR.ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Kişi, iki veya daha fazla renkli ipliklerle dokunmuş elbiseyi giy-
meikten kajımr.
Hele üzerinde ha3Tvan timsâli (resmi) nakşedilmiş elbiseleri giy.
m ^ e n kaçınır.
Ne ipek giyer, ne de ibrişimle dikilmiş elbiseyi giyer...
Onu dünyada giyen, âhirette giyemez! Hadisde böyle açıklanmış-
tir. ٢0 hadisi ftml'zZübeyr (R.A.) Peygamber Aleyhisselüm’dan naklet-
miştîr.
Se^bi su:
H m onun (İpeğin) erkeklere helâl olduğuna inanarak giyerse kâ-
fir olur. Kâfir olunca da Cennet'e giremez. Cennete giremeyince de
ipek elbisesi giyemez.
Haram olduğunu bilerek giyerse, o zaman bu hadis hakkında şöy-
le tefsir edilir:
(،Ya tevbe ile, ya da Allah’ın afvına mazhar olmakla temizlenme
dikçe âhirette ipek elbisesini giyemez» demektir.
Ya da . a h i kadar Cehennem’de yandıttan sonra, çıkar, Cen-
nete girer de ancak ipek elbisesini öyle giyer... (el-Muzhir)

Kadınlar, İÇİ göriinen çok ince (şeffaf) elbiseleri giyemezler.


Çünkü bu, lâneti mdcibdir...

Ayağmm üstünü de örtmesi İçin, kadın entariyi erkekten daha


U I - b i r kans u z u n - giyer.
Bir dikenle dahi Olsa entarisini baglar...

E r k . usfurla b ş n m ı ş elbiseyi, za’feranla boyanmıs elbiseyi giy.

San l e i çiçekten i e n kokulu elbise de giymez. (Seb’atü Eb"


hur)
EbüHanJte (rahımehullah) d ^ i ki:
«Vere (Yemen’de biten san ot) b ^ s ı ile boyanmıs olan elbiseyi
degiym em ..»
DÖŞEK Ç . K SERT VE Y U İ Ş A K OLMAMALI 547

Bâzılarına göre, bu yalnız san renklere mahsusdur. Dlger k u m


ve benzeri renkler buna dahil değildir. Çünkü san renklerde erkeklere
yakışmayan bir çeşit koku vardır... (Şerhü'l-Mesâblh)

Üç döşekten fazla döşek edinmez.


Üç döşeğin birini kendisi İçin, İkincisini kadın İçin, üçüncüsünü de
misafir İçin edinir.
Hadisde anlatıldığına göre‫« ؛‬dördüncüsü şeytan içindir.»
Bundan anlaşılıyor ki. kişi ancak ihtiyacına göre yatak ٠ döşek
edinir, ihtiyaçtan fazlası israftır, israf ise şeytan İşidir.
Kişinin birden fazla m i^firleri geliyorsa, o zaman misafir İçin
i d i g l döşeklerin sayısını artınr...

Edineceği döşek ne çok sert olsun, ne de çok yumuşak... ikisi or.


tası bir biçimde olsun.
Çünkü bu. Peygamberimizin (aleyhissaiatü vesselâm) sünnetine
daha yakındır.
ResUlüllah’m (sallâllahU alyehi ve sellem) döşegl İÇİ lif dolu deri
idi... Yastığı da İÇİ lif dolu deriden yapılmıştı.

Papuçları çok edinmekte beis yoktur. Çünkü pabuçlar erkeklerin


binekleridir.
Peygamber Aleyhisselâm büyüm üştür:
«Çok pabu‫ ؟‬edlninj Çünkü klşlj pabu‫ ؟‬giydikçe süvari sayılır.»
Sünnetle skbit olmuştur ki, R^ûlüllah (sallfiilahü aleyhi ve TOİ.
lem) Efendimiz, mesti harbde de, harbin dışında da giymişlerdir.
Y ^e had^de‫؛‬
«Kim san pabuç ۶ yeree, onu giydiği müddetçe sevinç İçinde otom
buyurulmuştur.

Pabuç ve m esti f e r k e n sağdan g iy e , Çikanrkm soldan ‫ ؟‬ıkanr.


HayâtUl-Hayevân’da J b n il ٠CeTOİ٠den ( r a h u n e h ı i ı ) n aklen ٠ ٠
le anlatılır:
S48 ŞIR'ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid Alizacle)

«Kim pabucunu sağdan giyip soldan çıkai'،i'sa ve buna devam


^erse, dalak açısından kurtulur.
MUmtelune sûresi yazılıp, suyu d a la k tan ruuzdarib olan hastaya
!.irilirse, biiroillâh iyileşir.))

‫ءﺑﻢء‬8،‫ إ‬de pabucu da oturarak giyer...


(el-M«âbih)’in şârihları derler ki:
- Hz. Peygamber’in ( s a l l a l l i aleyhi ve sellem) ayakta mest ve
a ^ k a b ıy ı giymeği nehyetmesi, bağlarını bağlamak zorunda olduğu
mfet ve aya^abı gibi güç giyilen eşyaya mahsusdur. Çünkü onlan
o tm rak ^ ^ e k daha kolaydır.
Ama, asimda ayakta gijdimesinde zorluk olmayan eşya buna dahil
değildir.
Odundan yapılan Türk tipi ayakkabılar bu nevidendir. (Lâkin
Kunye’de anlatıldığına göre, wJundan ayakkabı yapmak mekruhtur...)

Tek ayakkabı, veya ,tek mest ile yürUmemeh. Hz. Peygamber (sal-
lâhahü aleyhi ve sellem) bundan:
«Tek pabuçla ^iriime: Arka üstü ya،tı ٠ ٥ da bir ayağını diğerinin
iisriine koyma!'»
Diyerek nehyetmiştir.
Çünkü tek ayakkabı ile y ü rü m e hem güç olur, hem de yUriiyen
kimse insanlar tarafmdan ayıplanır.
Onun 0 hâlini ya topallığına, yahut aptalhgına, ya da akılsızhğı-
na hamlederler. Zira akıllılar toyle a p m az la r.
Sırt Ustti yattığı zaman, bir ayağını diğeri üzerine koyduğunda,
avrrti görülebilir de farkına varmaz.
I Peygamber’in ( s a U â i ü aleyhi ve sellem) mescidde arka iis-
tü uzanıp da bir ayağını diğeri üzerine koyması ise, ya bir zarflret ica-
bı olmuştur, yahut da bunun da câiz olduğunu açıklamak istemiştir.
Yoksa ResûlUllah'ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) ınhumi yerlerde-
‫ ئ‬haii taınun tamamen aksi olmuştur.
Eyyûb Jbni Sirin’den:
«Eteğin kamı üstüne yatması, kadının da kafası üstüne yatması
m^ıhtur.»
İ S T L E R İ G İ Ş E D E N ÖNCE S İI^M E L lD İR 549

YeıVden iki eli birden ‫؟‬ıkarmak, dış elbiseyi .muzlann birine atıp
yiiriimek de mekruhtur. İmâm B e ğ a v ü fikri de budur.
Bâaları da elleri yenden ‫؟‬ıkannayı, dış elbiseyi omuzlann birine
atıp yürümeği kerâlıette tek pabu‫ ؟‬veya mest ile jdirUmekle ayni say-
iniştir. (Tuhfetü’!-Ebrâr)

Mestleri giyerken silker; ki, akrep veya yılan gibi yer h a ş e ^ rin -
den eziyet veren bir şey varsa, düşsün...

Allah'a karşı (hiçliğini ifade etmek İçin) tevâzü' göst«erek bâzen


yalın ayak yürümesi de İslâm’ın sünnet ve adâbındandır.
Bâzen Allah’ın Resûlü (sallâllahü aleyhi ve sellem) bunu emreder,
lerdi.
Pabucun kıymetini bilip şükretmeleri ve tevâzü’ gSstemeleri İçin
bunu emretmiştir.
Hulâsa, yalın ayak yürüyen kişi üç şey elde eder:
1) Tevâzü'.
2) Verilen pabuç ni’metine şükür.
3) Emredileni yerine getirmek sUretiyJe sünnetle amel etmeki..

Müslüman kardeşini mest veya pabuçla taşıması (yâni onlara bun-


lan veraesi) de İslâm’ın sünnet ve âdâbındandır.
Çüİ bunun sevabı, tıpkı 'Allah yolunda kişiyi ata bindirm^inde
elde edilen sevab .b id ir.

Oturduğu zaman pabuçlarım çıkarıp yanma k o ş a s ı da İslâm'ın


B l e t ve âdâbındandır.
Mescidde olursa bunu huzurlu ve emniyet İçinde (dması İçin ya٢
par.
550 ŞÎR'ATÜ’L ، İSLÂM (Seyyid Alizâde)

O l ü ş yüzüğü takmak ve Yemen ta§ından yapılan yüzüğü tak-


mak da sünnettir.
Câml.i Sağü^den:
«Başka şeyi d ^ il ancak gümüş yüzüğünü takar.))
Bundan anlaşılıyor ki, (yeşim) denilen taşı yüzük olarak kullan-
mak haramdır. i
Sahih olan kavle göre bunda da bir sakınca yoktur. el٠Hu،âsa’da
da böyledir.
Yine bundan anlaşılıyor ki, akik taşını (Yemen’de bulunan bir ne-
vi fa ^ e tli taş) ^İzük olarak kullanmak da haramdır. Taş oldugu İçin.
Eb ü e ’ye göre muhter olan göriiş budur.
٥

B â z d a n göre aklk’1 yüzük edinmek de câizdir. Çünkü Hz. Pey-


gambCT (saüâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır':
jAkiH ^İzük olarak kullanın. Çünkü o mübarektir, taş değildir.»
(§»hü l vikaj
٠ ٠

Musannifin sözü de bu merkezdedir.


Ne var ‫ ئ‬٠ mühim olan y ü ^ k halkasıdır, taşı degil. Onun İçin,
halkamn ölmüşten, taşının da taştan olması câizdir.
I I lWyle ^jmıetli taşlardan yüzük edinmek, hüküm ve galebe
sahibi olan sultanlar içindir, kadılar içindir.
MUcerred ziynet olduğu İçin, onlardan başkasının bunu kullanma-
maa daha İ^dir.
Ama hâkimler böyle değü. Çünkü onlann belki yüzüğe (veya mü-
hüre) ihtiyaçları olur. Onun İçin, onlar hakkmda bunun bir sakıncası
yottur...

Y üzü^ sol elin küçük pam ag ın a takar. Bilhassa zamanımızda...


Hz. P^gam ter’ln ( s i l l i aleyhi ve sellem):
«Onu sağ eBne tak!»
i , İslâm'ın ilk zuhUrunda idl... Sonra bu, fesad ehlinin helir-
tilerinde oldu. (elHulâsa)
Hz. E n«’draı (RA.):
I ^ g a m b e r’in ( s i l l a h ü aleyhi ve sellem) yüzüğü - s o l
dînîn küçük parmağını göstererek— hundaydı.»
Yüzüğün ona takılması, sol elin .fadirtli İşleri yapmaktan mah-
rom olmasından, bir de, kibir ve gururu bertaraf etmesindendir.
YÜZÜĞÜN HAl^ASI VE KAÇI GÜMÜŞTEN OLMALI 551

Hz. Ali’den (K.V.):


«(Orta ve şehââet parmağını göstererek) ResûlüUalı ( s ü ü
aeyhi ve sellem) yüzüğü bunlara takmamızı yasaklamıştır.» (el-٠ sâ-
bUı)

Yüzük üMrine hikmetli sözlerde bir şeyi y a la k t a hiçbir sakin-


ca yektur.
Jbni Ome۴ den (R.A.):
HZ. Peygamber (saiiailahü aleyhi ve sellem) erkeklere haram kı-
Iramadan önce altın yüzüğü edindi. )
Sonra, onu satıp gümüş y ü z ü ^ edindi ve üstüne de: «M uhane-
dün ResûlUllah» nakşettirdi.
Sonra şöyle bujmrdu:
«Bu yüzüğümün nakşı üzerine kimse bir şey naksettirmesim»
(YAnl. benim yüzüğüm gibi kimse yüzük E m e s in , demektir.)
Çünkü ondan sonra başka bir peygamber yoktur. Ifer ne kadar (Mu-
hammed) isminde insanlar olursa da... Fakat kimse peygamber ola.
maz (ondan sonra)...

Yüzük hususunda evlâ olan; yüzüğün halkası ve kaşı gümüştm ol-


maşıdır.
Çünkü Hz. Peygamber (saliailahü aleyhi ve sellem) böyle yaparfı.
Aynca, R٠ ülüllah (saliailahü aleyhi ve selim ) kibir ve z l ^ i
göstemekten endişe duyduğu İçin, jrtizük taşını avucunun İçine d٠ ı
kılardı.
Ne var ki, bir miskalden az yapılmalıdır, israftan beri ve tevâ-
zu’a daha yakın olması İçin bir d irh m mikdan olabilir'. (Şerhü’t-Tar
havi)
Hadisde:
«Afaki yüzük edinin. O sizde bulundukça size hiçbir gam isabet et-
mez» buyuralmuştur.
Diğer bir hadfede de:
«Zümriit yüzüğü faillanmak tafarliği yok edem» *
552 ŞÎR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Aristoteles der ki:


«Taun (veba hastalığı) bulunan bir yerde, kim yakut cinsinden bir
yiiriJk kullanırea,.. hastalıktan emin olur.
insanlar nazarında itibarlı olur, büyülî ihtiyaçları gömlekte zor-
luk ?ekmra ve tattığı 0 yüzük ayrıca kalb çarpıntısına iyi gelir.
V٠ ^eseyi ^ rta ra f eder ve aynca kanin pıhtılaşmasını önler.
Onun ü^rine jnldınm düşmez.
Sansından yüzük yapan kimse, kat’iyyen ihtilâm olmaz.» (et-Tıb-
bü’n-Nebevî)
Hadisde:
ttAlfan, müşritterin süsüdür; gümüş ise müslümanlarm süsüdür;
demir de nâr ehlinin süsüdür»» diye buyuruhnuştur.
(Yâni, demir kâfirlerin kılığıdır, o kâfirler ki, Cehennem’e gire,
c e k le i. At^, zincir ve bukağılarına vurulacaklardır. Zincir ve buka.
gıkr örfümüzde genellikle, demirden yapılmaktadır.) (Şerhü’l-M ^-
bih)
Şunu da iyi bilmeli ki; erkeklerin sadece gümüş yüzüğü edinmele-
ri lâamdır. Altın yüzük onlar İçin melrruhtur.
elHulâsa’ya göre haramdır. D d i ki:
«Allmlad^ büzılan bunda da bir sakınca görmüyorlar. Fakat bu
görüş d٠ ı d . d l r .
Altın ve gümüşten maada, demir, bakir ve benzeri şeylerden yapıl.
mış yüriikl^ ttıllanmak hem erkeklere, hem de kadınlara mekruhtur.
Çünkü bunlar, ateş ehlinin süsü ve kılığıdır.» (Şerhü’n-Nikaye’de de.'
bu mte’ele Wyledlr.)
B٥r e ٥e (B.A.)٠den:
- Hz. p ٠ gamber (sallâllahti aleyhi ve sellem) parmağında demir
^izüğü bulunan bir adama:
«Neden sen put kokuyoreun?»»
Wye ‫؟‬ıkışmca. adam hemen 0 yüzüğünü çıkarıp attı.
Putlar umdmiyetle demirden yapıldıkları İçin peygamberimiz de-
mir ^ ü g ü n ü kerih görmüştür.
M^âbih’m şerhleinde der ki:
«Galiba demirden mekruh olan şeyler sadece, yüzüklerdir. Diğer
kaplar d . . Çünkü yüzük dahna yüzük takanla beraber bulunur.
Müşrikler de umdmiyetle putlarım demirden yaparlardı. Bir benzrtme
M İSK İLE K O K U L A N I R SÜNNETTİR 5S3

Olduğu İçin demir yüzüğü doğru görülmemiştir. San madenleri de İJU-


na kıyas et.
Yüzük an cak sultanlar İçin câiz olur. Ebû Reyhanc .
naklettiği hadisde böyle vârid olmuştur.
Lâkin ne var ki, oradaki nehiy tenzihi nehiydir. Çünkü Peygam-
ber Aleyhisselâm’ın asrında da, Hulefâ-İ Râşidîn’in asnnda da sahâbî-
ler parmaklarına Jüizük takmışlardır ve hiç kimse onların 0 tutumunu
yadırgiam ıştır. Onun İçin, (câiz d .l d i r ) hükmü ~
(kaldırılmıştır).» (Tenvîru'1-kîesâbih)

Misk ile kokulanmak da’ sünnettendir.


Kadınların evlerinde koku kullamnaları mUbahtır. Hele kocalan,
na güzel ve câzib gOriinmek İçin koku siiriinmeleri müstehabdır.
Evinden çıkarken, insanlann, süriindüğü kokuyu koklamasmı mu-
rat ederse, o zaman evind’en çıkarken koku sürünmesi bir kadm İçin
haramdır.
Eğer böyle bir nlyyeti yoksa haram değildir. (Çerhü’l-Meşârık)
Şunu da iyi bil ki, miskte kendirin (buhar) gibi vebaya iyi gdecek
bir hassa vardır.
Misk (bilindiği gibi) ceylânın belirli yerinden edinilir.
Miskin en iyisi Horasan'da yapılan, sonra Çin'de, sonra Hindistan'-
da yapılan misktir.
Faydası pek çoktur: Dimağı açar, gazlan giderir ve kişiye lerahlık
verir. (et-Tıbbü’n-Nebevi)

Kendisine sunulan ’güzel kokuyu geri çevirmez‫ ؛‬alır, koklanır.


Erkekle, rengi gOriinmeden kokusu dujmlan esans kullanırlar.
Kadınlar ise kokusu hissedilmeden rengi görünen esans kullanırlar.
(Hadis böyle vârid olmuştur.)
Bu sözden, .erkeklerin misk kullanmaması anlaşılıyor. Fakat as-
imda erkeklere .yasak olan, kadınlara benMmelerinI sağlayacak olan
nesnelerdir. (Süs İçin kullandıkları kırmızı ve san kokular gibi..‫ت‬)
Çünkü bu kokularm rengi meydanda olduğu gibi, ajmı zamanda
kadınlar kullanmaktadırlar.
554 ÇÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Ama misk, anber ve kâfur böyle değil. Bunları erkekler de kulla.


nabllirİCT. (el-Muzhir)

Köhül (sürme) kullanmak da sünnettir.


Hadîs-1 Çerlfde:
«Sırma taşı ile faihiillenin. Çünkü o, gözdeki görme gücünü arth.
n r ve sa‫ ؟‬bltiriro buyurulmuştur.
(Yâni, insanlar İçin bir ziynet .la n kirpikleri bitirir, demektir.)
Her göze üçer kere sürmelidir.
Hadisde şöyle buyurulmuştur:
.«Kim Aşûre günü siirmelenirse, kafiyyen gOzlei'i lıastalık gSrmra.»

ss

Kokulanmak, saçlan taramak, süslenmek de sünnettir.


Hadisde vârid olmuştur:
«Ktain saçı varsa, ona ikram etsin.»
(Yâni, saçına; taramak, yağlamak, yıkamak sUretiyle baksm, de
meKir.)
Diger hadisde şöyle buyurulur:
«Biriniz yaglaniMa önce kaşlarmdan başlasın. Çünkü bu, agnlan
giderir.»
Bazı hadislerde de şöyle anlatılmıştır:
«Hz. Peygamter (sallâllahU 'aleyhi ve sellem) yağı sol avucuna dö-
kerdl; sonra onu ka^lanna, bıjnklanna ve sakalına sürerdi. Sonra ba-
Sina sürerdi.»

Saçlan gün aşırı taramalıdır.


Hadisde buyurulmuştur ki:
«Kim saçlanm tararsa veba görmez.»
Hz. P e y g ib e r (saüâllahü aleyhi ve sellem) saçlarını -
çozerken (elem neşrah leke) s û ^ i n l okurdu.
SAÇ VE SAKAL İÇİN B .Y A KULLANILIR 555

Sa‫؟‬, sakal İçin boya kullanmak kavlen ve fiilraı sünnettir.


Kavlen sünnettir: Çünkü Ebû Hüreyre’nin (R.A.) yaptığı rivâyet-
te Allah’ın Resûlü (saliailalıü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
«Yahudi ve Nasraniler (saçlarını) boyamazlar. Onlara muhalelet
edin!»
Fiilen sünnettir: ibni Ömer (R.A.) şöyle demiştir:
«Peygamber Aleyhisselâm sakalını vers ve za’feranla boyardı.»
Mecmeu’l-Fetevâ’da der ki:
«Hz. Peygamber’in (sallâllahU aleyhi ve sellem) ömründe boya
kullanıp kullannıadıgı bâbındaki rivâyetler çeşitlidir.
Sahih olan rivâyete göre, ihityaç duymadığı İçin sakalını hiç boya-
mamıştır.
Saçına kına yakması ise meşhurdur. Bazı rivayetlere göre bunu
birkaç kere yapmıştır.
Baştaki a ^ ve ateşi İzâle etmek İçin, saçlarına kına yakardı.»
Musannifin: «Fiilen sâbit olmuştur» sözünden bunu kasdetmiştir.
(Yâni, Peygamber Aleyhisseiam’ın saçlarma kına yaktığını kasdetmiş-
tir...)
Bir şeyin fiilen sabit olması İçin, başta kına yakması bile kâfi ge-
Ur. Her ne kadar diğer âzâlanna yakmamış ise de...
Yine bir hadisde şöyle açıklanmıştır:
«Boya kullanın. Çünkü melekler mü’mînin boya kullanmasına se-
«inirler.»
Diger bir hadis mekli:
«Ak saçı, en güzel tana ve ketin (yeşil boya) deştirir.»
Yâni beyaz saç, bâzen kına ile boyanır, bâzen da mersin y a -
l^zeyen bir otla boyanır. Kına ile boyandığmda kırmızı, 0 ^ l a bo-
yandığmda ise yeşil olur. Onun İçin, o ot ve kına ayn a ^ kullanılma-
ildir.
ikisi birden kanştırılarak kullanıhma, renk siyah olur, ki, beya^
değiştirmek İçin bu yasataır. (el-Muzhir)
et-Tıbbü’n.Nebevi’de der ki:
E l-K ^m : Bildre benreyen bir tanedir. Kopdc ısıngına karşı tali-
İanılır ve iyi gelir. Kına ile kanştırıhp başa sürülüre, saçı ^ l e r ve
kiniklendirir.»
»»٠ Ebû Betar (R.A.) toya olarak her ikisini de k ullanışı. (Yâni,
556 ÇIR'ATU'L - İSLÂM (Seyyid Alizade)

bâzen kınayı, bâzen de Mersin yaprağına benzeyen 0 K etin otundan


J^püan boyajn kuUanırdı.)
ikisini ayni anda kuiJanınazdı. Çünkü ikisini karıştırıp birden kul-
lanmak siyah bir renk meydana getirir ve sakalı diken ve alev gibi ki-
Zillaştınr. (Gunyetü’l-Fetevâ)
Siyah boya kullanmaz.
‫ ؟‬Unkû Hz. Peygamber (sallâllalıü alsylıi ve selleınj:
«Saç atom değiştirin. Fakat siyalı boyadan uzak dulun» buyur-
muştur,
İmâra Nevevi’ye göre, boya sürme husUsunda birkaç görüş vardır.
.«tahih olan göriişe göre, gerek erkeklerin, gerekse kadınların beyaz sa‫؟‬-
larım k i i z ı ve san renkte boyamaları mtistehabdır. Siyah ile boya-
malan ise haramdır.
el.Muhit'te der ki:
— Bu, gazi olmayanlara mahsûsdur.
Zijmet maksadiyle değil de, snf düşmana heybetli görUmneleri
İçin, garilerin saçlarını siyaha boyamaları haram değildir.
Buna göre, Hz. Osman, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in saçlarını ve
sakallanm siyaha boyamaları, herhalde süs İçin değil de, sırf düşman-
lara kaısı heybetli olmak içindir. (Şerhü’l-Meşârık)
Mecmeu’I.Fetevâ’dan:
»Kadınlann sırf süs olsun İçin boyaırmalanıu bazı âlimler men’et-
mişlerse de, esabh olan rivâyete göre bunda da bir sakınca yoktur.»
NiteMm. Ebû Yûsuf’un (ralıımehullah) şöyle dediği nakledilmiştir:
((Karimin bana karşı süslenmesinden ben nasil hoşlamyorsam, 0 .
da benim kendisine karşı öyle süslenmemden hoşlamr.»
Siyaha boyanmak hakkında büyük bir tehdid vardır. Hz. Peygam-
ber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır:
«Ahir zamanda su siyah renkle boyanan bil’ kavim olacalrtır ki,
onlar Cennet’in kokusunu duyamayacaklardır.»
Jste bu, aklığı gidermek İçin (başka rengi değil de) siyahi tercih
edenler hakkında ağır bir tehdiddir. ,Peygamber buyur-
mustur:
«O (siyah renk) Cehennem ehlinin boyasıdır...»
Diğer bir l â f i :
«Siyahla boyanmak, kâfirlerin boyanmasıdır,»
AK KILLAR IVIÜ’MİNİN NURUDUR 557

Şeklinde vârid o lm uştur.


S açlarm m ve sak a lm ın ak im giderm ek i‫ ؟‬٤n ilk def’a siyah boya
kullanan F ir'av n o lm uştur, (el-îhyâ)
Sari ve kıım ızıya İ3 0 yar. Fakat, ak saçlarından ve sakalından da
nefret etmez. B ilâkis onlara karşı da saygı duyar.
Saçına veya sak a lın a düşen aklai'i koparıp, yolmaz. Nitekim za-
inam ınızda bazıları hoş ve gen‫ ؟‬gOrUnınek l‫؟‬in ٠ dünyânın boş emelle-
rine kapılarak, saç la rın d ak i a k la n koparıp atarlar. Bu doğru değildir.
Ama böyle bil- niyyet taşımadan aklannı koparıp atarsa, bunda
bir sakınca yoktur, dediler. (Hezânetii’l-Fetevâ)
Âklarını k oparıp atm az, dedik. Ç ünkü bu, m ü'm inîn nünıdur.
Hz- Peygam ber (sallâllah ü aleylıi ve sellem) şöyle bujnırmuşlardır:
«Ak kılları kopaıanayın. ‫ ؟‬ilnkii 0 , müsliimanın nünıdur.
Kim İslâm’da İlıtiyaı-İarsa, Allalı, karşılığında bir sevab yazar. Bir
hatasını örter. Bir de derecesini jdiilseltir.»
Çünkü bu, akıllı kimsejd gururdan alıkor. Sürür (sevin‫ )؟‬yurdu-
na dâvet eder. Şehvetleri kırar. Tâate meylettirir. Bunların İ Ü kl^-
yi aiıirette nUra kavuşturacak sevaba götiirtir.
Yine Peygamber Aleyhisselâm buyurmuştur:
«İslâm’da saçına ak düşen kUnse İçin, bu aklık, kıyâmette bit n ٥ r
olur.» (el-Mesâbih)
Evet, 0 aklık mü’minin hem nUrtldur, hem de vakan. el.MuzhiPde
anlatılıyor:
Adem oğullarından sakalına ilk ak düşen Allah’m d o tu İbrahim
Aleyhisselâm’dır. Sakalında ak gOriince dedi ki:
«Yâ Rabbi, bu nedir?»
Allah ona şöyle, hitab etti:
،(Bu v a k a H »
«Vakanmı arttır!»
Diye yalvardı.
Denildi ki:
- Zülüflerdeki akbk, verâ (takvâ) i ş a r e t l i Çünkü insan, h d e
miislUman olan kişi onu gOriince k e d in e gelir, «ihtiyarhk b a . - .
di» diyM^k ibret alır ve takvâ yoluna koyulur.
Başın ön tarafmda ve arka tarafında görüldüğü zaman bir kerem
iş a re til...
558 ÇİR’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Kafada görünen aklığı ise yaramaz (sayarlar).


BıyıMaki aklığı da göze hoş görünmez (derler).

Saçı ikiye ayınp-taramak, zülüfleri taram ak da sünnettir.


ibni Abtas’dan ( R i ) :
I p ٠ amber (saüâllahü aleyhi ve sellem) kendisine, hakkında
bir hüMm i n m . . husUslarda ehli kitâba muvâfakatı severdi. Onu,
mügriklre muvâfakattan evlâ sayardı.
Çünkü onlann, kitablarmda anlatılanlarla amel ettikleri muhte
mel oldu^ı İçin, böyle davranırdı.
Kitab ehh saçlarını ikiye ayımiadan aşağı sarkıtırlardı. Müşrikler
ise ayınp öyle salarlardı.
Peygamber Aleyhisselâm ve bütün mü’minler de (önceleri) saçla-
nnı aymnadan salıverdiler.
Sonra Cebrâil Aleyhisselâm indi, ona saçlarını ikiye ayırmasını em-
retti
Ondan sonra hem kendisi, hem de müslümanlar saçlarım tarar-
larken ikiye a^rdılar...»
Cmmii H â n ü (R. A nhâ):
»P٠ ^ b e r Aleyhisselâm M e te 'y e geldiğinde saçında dört örgü
vardJ.»
Resûlüüah (sallâüahü aleyhi ve sellem) saçlannı bâzen bükülmüş,
bâzen de bükülmemiş olarak salıverirdi. Bu bâbdaki rivâyetlerin çeşit-
11 olmasmm sebebi bu olsa gerek... (Şerhü.l-Mesâbih)

E rte^n başını tamamen,traş etmesi de sünnettendir.


Kadma gelince...
Eğer saçını bir yara veya herhangi bir özürden dolayı tra§ «Jerse,
bunda bir sakmca yoktur... Aksi halde, erkeklere benzeyeceği İçin
mekruh olur.
Ama kadının sakalı biterse, onlan tras etmesi müstehab olur.

ra
BIYIKLARI KIRPM AK SÜNNETTİR 55‫ه‬

Sa‫؟‬î u ti'aş ederken etrafında bir parça bırakmaz, hepsini trag


eder.
Çünkü Peygamber Aleyhisselâm bunu nehyetmiştir.
Hulâsa, eger tra§ ederse tümünü traş eder...
Temizlik maksadıyla veya yağlamak maksadıyla tra§ eder.
Çayet sa‫ ؟‬bırakırsa temiz tutar, arada bir tarar...
Bir kısmmı traç edip bir kısmını bırakmaz. (Çünkü bu küffünn
adetidir.)
Kradisini büyük gOstemıek maksadiyle de saçlannı örmez. Bu da
günah sayılır...
«Etrafuıda» sözünden anlaşılıyor ki, iki tarafta sa‫ ؟‬kalmasında
bir sakmca yoktur.
Lâkin mutlak olarak bu da dogru değildir. Bazı kayıdlara baglı.
dır.
Nitekim Kunye’de şöyle anlatılmıştır:
«iki yandaki örgüleri salıv ere r. başı traş etmek caizdir. Ama on-
lan başın üstüne bağlamak ise câiz olmaz.»

Bı^Man kırpmak miiekked sUnnetledendir.


Bundan, sünnetin İk,i kısım oldu^ı anlaşılıyor:
Miiekked sünnet: öğle naraazınm sünneti gibi.
Gayri miiekked sünnet: feindi nam aanın sünneti gibi: ki, bu sün.
neti kâh dört kılar, kâh iki falar. Kah da hi‫ ؟‬kılmaz. (et-Tenvir)
İmâm Nevevi der fa:
«Dudaklann etrafı görünmek İçin, evlâ olan, bıjnklan alttan kes-
mefair. Kaş gibi olsun İçin farımaktır.»
el"îhyâ’dan:
«Bıyıklarm iki tarafını uzatmafaa bir sakınca yofaur. ömCr (R.
A.) ile d i k e r i bunu yapmışlarihr. Çünkü bu .ağa örtm ^ektedlr, ya-
ni agıza g i m ^ k t e d i r ki. 3٢emek bulaşsım»
elM uhitde der fa:
«Tımafaan kesmek her ne kadar fıtm ttan ise de, dâr.i harbde mtt-
cahid olan Mmsraıin uzatması maidubdur. Tıpkı b ı^ k gibi.
560 Ş IR ’ATÜ’L - İSLÂM (Ssyyid AJizâde)

Bıyıkları kırpıp kısaltmak sünnettir. Fakat dâr-i liarüde düşm^-


lara heybetli göriinmek İçin mücâhidlerin uzatması mendubdur.»

Etek traşı olmak da sünnettir. (§erhü’l-Me§ârık)


§unu .da bilmek lazımdır ki, cünüb iken etek tı٠a§ı olmak dogru
değildir.
Meaneul-Fetevâ'dan^
،tCünüb iken etek tra§ı İçin göz tagı kullanmak mekruhtur.»
Hâlid (R.A.)’den:
- Allah’ın Resûlü (sallâllahU aleyhi ve seliem) şöyle bujmrmuş-
tur:
«Kim yıkanmadan önce göz taşı kullanırsa (etek traşı oluma), her
fal gelip: «Yârabbij ona sor bakalım, neden beni zayi edip
diye şikâyette bulunur.»

Göğüs ve Sirt kıllarını traş etmek terbiye dışı Iıir harekettir, (el-
Kunye)
el.Muhit:
«KİŞİ b^azındaki kılları tra§ etmez.»
Ebû îûsui’a (rahunehullah) göre bunda bil. sakınca yoktur.
Hünsalara benzemedikçe, kaşlarmm ve yüzünün kıllanm almakta
hiçbir sakınca, yoktur...
Eb٥ Hanife’ye göre, hacamat (kan aldırma) ani mü5t٠ na, diğ®r
vakitlerde kafanın (başın arka kısmı) tra§ edilmesi mekruhtur.
ÇerhU’n-Nikaye’de de bu mes’ele bOyledir.

Koltuk altını yolmak da sünnettir.


Şerhü’l-Meşârik’da der kî:
«Ebû Hüreyre٠nln rivâyet ettiği h a l d m ı anlaşıldığına göre, kol.
tuk altını tra‫ ؛‬etmek sünnet değildir. Sünnet, olan, yolmalar. Çünkü
oradata kılları tra§ rtmekle kerih bir koku m o d a n a gelir.»
BAZI TEM İZLİKLER SIK S IK YAPILMALIDIR sal

İmâm Nevevi:
«Yapabilenler İçin koltuk altını yolmak daha iyidir. Nitekim İmâm
Şâllî (rahımehullah) koltuk altını tı-aş ediyordu. Bu husdsda kendisi-
ne sual sorulunca:
«Biliyorum, sünnet olan yolmaktır. Ama ne yapayım ki acıya ta.
h im iilü m yok!» derdi.))
Firdevs’de Abdullah bin Bekir’den (R.A.) rivâyet edilmiştir. Al.
lah’ın Resûlü (sallâllahU aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır:
«Burandaki kıllan yolmayın. Çünkü bu akile (bir nevi hastalık)
ye sebeb olur. Onun İçin kesim»

Kırk gün geçmeden etek traşı olmalıdıi". Zira kırk günü geçirmesi
doğru değildir.
Enes bin M l ’den (R.A.):
«Bize: bıyık kırpmakta, tırnak kesmede, koltuk altı yolmada, etek
traşı olmakta kırk gecejd (^inü) geçirmememiz telkin edilmiştir.»
elKunye’den:
aTıraak kesmek, bıyıklan k ılm a k , etek traşı olmak ve yıkanmak-
ta efdal olan, haftada bir yapmaktır (bunlan)‫ ؛‬eger haftada bir yapa-
mazsa onbeş günde bir yapmalı. Kırk günü geçirmekte insan kat'iy-
yen mâzur goraiemez.
- e k ki, haftada bir olmak efdaldır. O nb^ günde bir olmak or-
taşıdır. Kırk gün ise en son haddidirj ki, onu aşmak tehdidi mUcib-
dir.»

B ı ^ a n 'alttan almak da sünnettir.


İmâm Gazâlî der kl;
«Bıyıklan alttan ve üstten almak traşa yatan bir şeydir. Bıyıklan
traş etmege gelince: Bu husüsda bir şey varid olmamıştır. Ancak bazı
Alimler mekruh, .bazdan da bid’at saymışlar.»

p.: 38
.3.2 ŞÎR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Sakal tı-a§ı:
Sakal bırakmak sünnettir,
Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellemj sakalınm, kabzeyl
(bir tutamı) geçince, bojnmdan ve eninden biraz alırdı.
Bunu Perşembe veya Cum'a günü yapardı. Bir haftayı geçirmezdi.
Şunu iyi bil ki. Peygamber Aleyhisselâm:
«Sakallan bırakın, bıyıklaıı laj-puı‫ »؛‬buyunnuştur.
Bu SÖZÜ ile. Acemlere benzememeyi kasdetnıiştir. Çünkü onlar bı-
yıklan büyültüp, sakalı traş ederlerdi.
Bu, meknıhtur. Zejmü)I-Aı-ab ve diğerleri bunu açıkça ifade etmiş-
lerdir.
Sonra bu, Amr bin Şuayb’ın (R.A.):
«Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem). sakalı bir kabzayı
gotiğinde, bojrandan ve eninden alırdı.»
Rivayetine de aykırı düşmez. (et-TenvJr)
el-^yâ’da der ki:
- Uzayan sakal husUsunda ihtilâf etmişlerdir, sazılanna göre kl.
si sakalını tutar, kabzasını aşan kısmı keser. Bunda hiçbir sakınca y*-
tur. ibni .m er (R.A.) ve tabiinden bir topluluk bunu yapmışlardır.
İmâm Şa’bî ile Jbni Şîrîn de bunu iyi görmüşlerdir.
EI.HaMn ile Katade ve onların fikrinde olanlar bunu h ^ .k a ^ a .
mamıslardır. ٠ I
Dediler ki:
«Salıverip altlanndan almamak daha seıdmlldir. Çünkü bu R٠s۵٠
lUllah'ın (sallâllahü aleyhi ve sellem):
(Sakabnızı bırakm:)
Emrine daha uygundur.»
Ne var kl. birinci görüş dalla kuvvetlidir...
.Asin uzunluk insani çirkîn gösterir ve gıybetçilerin dillerini uza.
tip satasmasına vesile olur. Onlarm dilinden kurtulmak nlj^etlylebSy-
le ^ ۴ akta sakınca yoktur.
N a h â îd ^ k l:
«Atolh bir adamın, sakalıru fazla uzatıp altından almak'süretiyis
orta bir sakal yapmamasına hayret ederim. Çünkü her.seyln ortaSı iyi-

TEM İZLtK İÇİN CUM’AYI TERCtH E T İ L İ D İ R 563

Demldi ki:
،،işlerin en hayırlısı ortasıdır.»
Bu sebeble:
،،Sakalı uzun olanın akil kısa olur» demişlerdir.
Musannifin (rahım ehullah) sOzU, bu bâbda İmâm Ga^lî'ninkJne
u^aktedır.
JLakin (§erh ٥ ’l ٠M esâbih)’de mezkdr olan şudur:
«Muhtar olan, birincisi değil, ikinci görüştür...»
Yukarda saydıklanm ızı her h afta yapmak en iyi davranıştır. Az
CTvel Kunye’den naklettiğim iz gibi...

El-Muzhir’de der ki:


- B un lan n n e zam an yapılacağına dair hadisler vârid olmuştur:
ki, bu hadisler Mesabih’de mevcud değildir:
tbni .m e r (R .A .):
bH z . Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem) her Cum’a‫ ؛‬namaza

‫ ؛‬ıkmadan önce bıyıklarını alırdı, tım aklarm ı keserdL»


Bâzılanna göre her kırk günde bir e t ^ trası olur ve koltuk altını
aiırdı.
Bâzılarma göre bunları her ayda bir yapardı
Hadiste:
.،Kim Cum.a gön ü faraaManm keserae, pamak «‫؟‬lan dağılmaz»
buyurulmuştur.
İmâm K aadıhan der ki:
«Kisi gerek traş olm ak İçin ve gerekse tırnaMarmı kesmek İçin
Cum’a ^ n ü n ü tâ y in etsin »
D ed il» ki:
- .rım akları uzadığı halde, başka gO nlede tım afc kesm rain câiz
olduğunu da bildiği halde, o gü ne e ^ l ^ , mekruh olur.
Ama sırf, «Cum’a günü k r a e k t e farâlet v a ^ » d i y ^ . u ^ y a n
tırnaklarım Cum’a gön ü n e ertelerse, n zfa daralmaz, ü stelik o davra.
mşi.da müstehab .olur.
'Ç ünkü-H azretl A lşe ( R Anhk) R esiilöllah'm (saüâllahü aleyh i VB
s e l i . ) söyle buyurduğunu nakletm iştir:
564, ŞÎR.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâtle)

«Kim Cum’a günü tjm aklarınj k cseıse, öüiir Cnm’aya katiar ~ ، ‫؛‬ç
giin de fa z la s j y la - onıı belâlardan koıur.»

Ki§i٠feestigi tırnaklan ve saçlan , büyücülerin oynam am ası ve ?ey-


tanlann dü^imlemmnesi İçin, yere gömer.
Bundan anlagılıyor ki, insanların sihirbazları olduğu gibi, cinlerin
de sihirbazları vardır.
Birçok nüshalarda ise: (Li elia yak ’udeş şey ta n i‫ ؛‬: ü stü n e şeytânın
oturaıaınası İçin) şeklinde vâki olm uştur.
Bu takdirde bu, tırnaklan göm m enin değil de, kesm enin illeti olur.
O zaman ondaki zamir de diı.ekt olarak tırnaklara râci olur, (yani,
«şejdanın uzanan tırnaklara oturm am ası İçin)) şeklinde mâna verilir
buna.)
Bu, 'mâna bakımından d oğn .1 olm akla beratıer, ilk yorumdan da
iyi ve daha doğrudur. Bu itibarla hem Hz. Peygam ber'in (sallâllaM
aleyhi ve sdlem):
«Ey Eb٥ Hiireyre, tırnaklarını kes. Çünkü ş e ^ a n 0 tırnaklardaiı
uzanan kısmın üzerine oturur.»
SOriine de uygun d iişm e k t^ ir.
Ne var ki, nazmın dizisi bakım ından bozuktur. Çünkü (‫ ﻻ‬elik
yak'ude) kavli, (li elik yel’abe) k avlin e m ktuftur. BOylece bu, defn’e
de llirt olabUir. Bu görüşün b u tlan ı zâhirdir.
Gunyetti’l-F te v â ’dan:
«Kestiği tırnaklan ve saçları d efn etm ek lâzım dır. Şayet atarsa sa-
kıncası yottur.
Kenefe ya da banyoya atarsa m ekruh olur. Çünkü bu, bir hastalı-
ğa yol açabilir.»

TımaMannı dişi Ue kesmez.


Çünkü bu, baras ve cününa yol açar.
Makasla keser.
HadJsde vârid olmuştur:
«Kim güa hııtalığmaaıı, baras ve cfinûn (delilik) den emta etaıak
teterse, maWanm Perçembe gânfi ikindiden sonra kessin.»
٥
TIRNAKLARI USULUNE uygun KESMELId JR 565

el.Cevâhir’d« der kl:


«Fakirlik ve göz hastalığından emin olmak isteyen, tım aklanıu
Perşembe günü ikindiden sonra kessin.»

Tırnak kesmeğe sol elin küçük parmağından başlar.


'Tırnak kesm ekte tertibe riayet etmek husûsuna gelince... Bunda
iki görüş vardıi':
1) EI٠Cevâhir'de anlatılan görüş.
Dediler kl:
«Sağ elinin küçük parmağından başlar. Sonra orta parmağın, son-
ra baş parmağın, sonra küçük parmagın yanındaki parma٠ n, en I -
ra da şehâdet parm ağının tırnaklarım keser.
Sonra sol eline geçer:
Orta parmağının, küçük parmagınm, şehâdet panna^m n, sonra
da küçük pann ağının yanındaki 'parmağının tırnaklarım keser.
Ayaklarımn tırnaklarm i'da bu tertip ve minval üzere keser.»
Bu görüşü nazım olarak ifade etmişlerdir:
(Men kallemel-ezfare M ssünneti veled eb i... Yemiyniibâ havâblsön
yesâriihâ ev hesebu)
Bu beyitteki (hı) ile küçük parmağa, (OT) ile orta pamıağa, (elli)
ile baş pam iağa, (be) ile küçük parm ağın yanındaki pannaga ve (se)
ile sebbabe p arm a^ n a (yâni tırnaklanna) İşaret etmek istemiştir.
2) Jmam NctcvJ (rahımehullah) dedi ki:
«Müstehab olan ayak tım aklanndan önce el tıraaMannı k ^ e k -
dir.
sağ elin şehâdet parmağıyir başlar, sonra orta parmağm. .«ıd an
stmra da k ü ç l parm ağın yanım iaki parmağın, ondan sonra da kttçOk
^ l a ğ m , en TOnunda. da baş ۴ rmağın ٠ OTdan som a da k ü ^ k par-
mağm, en sonunda da baş !«rrnağm tım ak lan n ı ١
Sonra sol ele geçer:
Onun küçük p aım ağıyla başlar, sonra yanındaki parm ağın tım a ,
ğım keser. Baş parm ağa kadar öyle devam eder.
Sonra sa ğ ayaga geçer. O nun küçük parmağından başlar. 8 .1 aya-
ğın küçük parm ağında bltirtr.
İmâm Gazâlî îh yâ.d a b٠ le tarif etm l^ir.»
566 ÇİR.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Parmak boğumlarım ve m afsallarım , diş etrafım , diş aralanm,


kulak d e l e r i n i ve ağız yanlarım iyice tem izler.
Çünkü buradaki kirler m eleklerin n efretin i mUclb olur.
e، ٠^ b b ü ’n ٠Nebevî٠de geçm iştir‫ ؛‬A llah'ın R esûlü . aleylıi
ve sellem) şöyle buyuraıuşlardm:
uBaşj yıkamak akil geliştirir. Kir ise u n u tk an lığa yol açar.»

Sânnrt olmak‫؛‬
Sünnet olmak da sünnettendir. EbU H an ife (rahım ehullah) böyle
d٠ lstir.
îçİCTînde lm âm -1 Şafiî'nin de bulunduğu ekseri âlim ler sünnet'în
vâdb olduğuna kaü olmuşlardır: Çünkü o. İslâm şeârindendlr.
Jlmi Abbas (R.A.) bu husUsda ‫ ؟‬ok titiz v e şiddetli davranmıştır.
O, söyle demiştir:
«Kabuklunun (sUnnetsizin) n e seh âd eti. n e nam azı, n e de kestiği
kurbam kabUl edilmez.»

ibni Sureyh der ki:


»A v ^ yerini kapamak vâclbdir. E ger sü n n et olm ak vâclp olma-
saydı, (sünnd olmak) !‫؟‬in a ^ e t i açm ak câiz olm azdı. Demek ki, avre-
tin onun l‫؟‬ln açılması, vâcib oldu ğu na taârlz bir delil tesk il eder.»

ErkeMerin sünnet olm ası, (eger ‫ ؟‬ocu k ta m sü nn etli d٠ amıs


ise) sünnettir.
«Tam sünnetli» kaydını koyduk. Ç ünkü H ulâsa’da ve Me.meu’1-
R to a 'd a d e r k l:
. n n e t l l d٠ an çocuğun tekrar sü n n e t edl-Im esinde f e v k i e
^ ‫ ؛‬iflk vardır. ileri görilşlû k an alıcılar b ile 'b u n u kabdl etmişlerdir de
sünnetli d ^ a n çocuklan t ^ r a r sü n n e t etm em işled ir.»
Z^ü'l-Arab’da söyle ^ r :
«Şu ondori p٩٢g i b e r riinnetli olarak d ^ m u şlad ır;
Adem, Şit, Lût. Hûd, Salih, Şuayb, Y û suf, M ûsa, Süleyman: Zeke-
riya, fea, Hanrale bin Sefvân - A shâb -1 R e's'în peygam beridir — ve W-
rim p e y g i e i z HZ. M uham m ed (sallâllah ü aleyh i ve sellem).»
sriam olsun).
ERK EK ‫ ؟‬OCUKLARINI SUNNET E 'r r ٤R ٠ Iİ D ٤R 5.7

Elimim geçen nüshalarda onlardan iki tanesinin ismine rastlana-


mamıçtjr.
üerde m usannif bütün peygamberlerin sünnetli olarak ve götek-
leri de kesilmiş d ^ u g u n u anlatacaktır.
Yalmz o peygamberlerden, İbrahim Aleylıisseiam’ı ayımuştır.
O, sünnetli olarak doğmamıştır..
Kendisinden sonra ajmı İşlemi yapmaları İçin. 0, bizzat kendini
kendi sünnet etmiştir.
Onun İçin, on dört olarak tahsis ^ ilm ^ in in g e r e , yoktur.

K adınlann da sünnet olması iyi bir şeydir...


H azânetiil-Fetevâ’da der ki:
»Erkeklerin sünnet olması sünnettir. Fakat kadınların sünnet ol-
masında âlimler görüş ayrıhgmda bulunmuşlardır:
EdebUl.Kaadı’da bunun mekrulı oldugu açıklanır. Dlger bir yerde
ise sünnet oldugu söylenir. Bazı Alimler de «onlann da sünnet olmafii
vâclbdir» derleı.. H atta bAzılan «farzdır» demişlerdir.»

Trasta. su karıştırılarak kils ve Zimıhtan yapılan Nure (göz t®5i)


kullanmağa gelince..
BAzı hadîslerde bu. sAbit olmuştur. Bazılarmdaysa HZ. p ٠ gam ٠
1^'in (sallAllahü aleyhi v e sellem) bunu kullanmadığı, d ^ l r d . ya.
pılma bir Aletle tras e t t i , anlatılmaktadır.
KatAde’den (R.A.) rivAyet olunduğuna göre, ne 0 ve n e de Hule-
fA-i RAsidin onu hiç kullanmamışlardır. Ondan galiba, cildi son d«re-
ce yumuşattığı İçin kaçınmışlardır, ‫ ؟‬ünkü 0, kadmlara m ahsus b l r ^ .
dir.
I MUsa’dan (R.A.);
«tik ham am a giren ve kendisine su kanstırılarak kils ve Zimıhdan
yapılmış ٥ mAhut nesneyi kullanan, DAvud oğlu SUlejmıan (aleyh iss^
lAm) olmuştur.» (Et-Tıbbü’n-Nebevi'de böyle anlatılm ıştır.)
588 Ş tR ’ATÜ.L - İSLÂM (S eyyid Allzâde)

Kadınların fana yakması sünnettir.


özür .İmadıkça, erkefaerin kına kullanması mekruhtur. Çünkü
böyle yapmakla kadınlara benzemiş olurlar.
Kadınlarm da kendilerini erkekiere benzetmeleri mekruhtur, ‫ ؟‬ün-
kü Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem) kendilerini erkeklere
i l e t e n kadınlara lânet etmiştir.

Bir kadın saçını başka kadınm saçı ile birleştiremez. Zira Hz. Pey-
gamber (sallâllahil aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
«Saçını yabancı bir kadının saçı ile birieştirene, veyahut başka bir
kadından bıınıı taleb edene Allah m e t etshı.»

. Kadın, yüzündeki k ılla n iplik v e benzeri âletlerle almaz. Başkası-


na da aldırmaz. Hadisde:
oAllah, yüzü nd ü ! fa lla n alan ،reya b aşkasın a aldıran kadına ٠lânet
etsinı» buyurulmuştur.

Kadın, dişlerinin etrafm ı alarak törpüleyenim . B aşkasına da bunu


ya٠ ٥ maz٠
BMÜlüllah (sallâllahü aley h i v e sellem ) Efendim iz:
٠W ٠l ^ n etrahnı tö ^ ü le y e n v e y a t ö ^ ü le t e n kadına Allah lânet
٠ ٥ ٠ b u y m u ş tu r .

Kadm âövme yapam az ve yaptıram az.


Ibııl Ömer’den (R .^ ):
Allah٠ın Resûlû (sallâUahü aley h i v e sellem ) buyurmuştur:
- ٠ yapan v e ^ k endisine yap til’a n kadın a A llah lânet etsfa.»

^ tm e k ‫؛‬
‫ه‬ Peygam ter (saüâllahü a ley h i v e sellem ) ham am ı kadınlara
٥. d . yalnız CTkeMere ta h sis etm iştir. (B u h ah is ilerde gelecektir).
H A M A L A CEHENNEM ATEŞİNİ HATIR1 ‫ ﻟ ﻤ ﺲ‬I 563

İmâm Gazali (rahımehullah) îhyâ’da der ki:


aHz. Peygamber’in (sallâllahU aleyhi ve sellem) sahâbileri Şam
hamamlarına girdiler. Bâzıları şöyle dedi:
- Hamam evi ne giizel evdir: hem ^ e n i temizliyor, hem de kişi,
ye ateşi hatırlatıyor.
(Bu, Ebü’d-Derdâ ve EbU Ej^üb el.Ensâri'den (R. Anhümâ) rivâ-
yet edildi.)
Diğer bir kısmı da şöyle dedi:
- Ne kötü evdii. hamam evi. Orada insanin avreti meydana ‫؟‬ıkı-
yor ve hayası gidiyor.
Bu, hamamın âfetini, ötekisi ise haaletini anlatmaktadır.
Afetinden kaçınmak şartıyla hamamdan faydalanmakta hiçbir sa-
kınca yoktur.»
Erkeklere müsaade edildi; ama, izarla (yâni çıplak de&il, peşte,
malla) jnkanmalan gerekir. Izarsız (peştemalsız) kimse hamama gi.
rip jnkanamaz. Nitekim suda da çırılçıplak yıkamimaz.
Câhilden (R.A.):
Allah’ın Resûlü (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
«Kim Allah’a ve âhiret gününe İnıan ediyorsa izarsız (peştemal-.
siz) lıamama ginnesin.»
(el-Muzhir’de bu mes'ele böyle anlatılır.)
İbrahim el-Hârisî’ye (rahım ^ullah) sordular:
«Ekşi hunna suyu İçen sarht^ olm aca arkasında namaz kılınır
mi?»
«Evet, fahnır.»
« P ^ ^ a ls ız hamama girenin arkasında namaz kılımr mı?»
«Hayır! Çünkü ekşimiş hum ia s u - ihtilâf vardır. Ama, ^ ٠
temalsız hamama girmek, bil.ittifak haramdır.* t ^ h u ’l - H u ^

Erkeklere hamam müsaade edilmiştir. Çünkü hamam. k ¥ y e Ce•


hennem a t^ to i hatırlatır.
Hamamda sıcaktan k a n - t » İçinde kaldığı zaman Allah’a sı٠ nır.
Üstüne Sicak Bujm d ö iğ ü n d e de, CehOTnem’ta kajmar suyundan
Allah’a sıgımr.
570 Ş ÎB ’ATÜ’L - İSLÂM (S eyyid Alizade)

Cenâbî Hakk’m Hac sûresindeki:


«BaşJannm üzerine de kaynai. su dökülecektir onlann.»
KavI-1 celâlini hatırlar...
Uyunurken, kıjramet günündeki çıplaklığından da Allalı’a. 3iğı٠
nır...

Hamamda jÂizünü duvara. doğr٠u ‫ ؟‬evirir.


Gözlerini (başkalarının avretini veya Allalı'ın liaram kıldığı hu.
5٥slan görmemek İçin) yumar.

Nitekim sah&teden ib n i Ömer (R.A.) böyle yapardı. Kendilerini


hamamda bu vaziyette görmüşlerdir.
İşte bu sebebledir ki, bazı aiUnler h am am a gin n ek te bir sakınca
göımemişlerdir.
lAkin iki izan ( ^ t e m a lı ) şart keşm uşlardır:
P^temalın birini beline sarar. D iğerin i de başına örter. Ki, kimse
kendi avretini görmez ve kendisi de bir başkasın ın avretine muttali’
olamaz.

Jhyâ ve d ig r kitablarda an latıld ıgın a göre, ham am da riayet edil,


mesi g ^ e n bazı vaclb v e sü n n et olan h u sü sla r vardır.
G ö i ö haramdan k a ç m d ım a k . avret m ah allin i kapamak, başka,
lannı da avrtt yerlerini açm aktan m en ’etm ek vâcib olan husUsladan.
dır..١
^ y e m e k t e n ve sOvülmekten korkm adıkça, hu husâsda, hamam-
da olanlan u y a m a a d a vâcibdir.
lAfan, eğer dOvülmekten, y a da sO vülm ekten korkarsa ١ İşte, 0 -٠za.
man susar.
Çünkü, daha büyük haram a yo l açacak şeyler hakkında susmak,
to u şm a k ta n efdaldır..
Hamama girmeıün sü nn etlerine g e lin ce...
a m a m a dünyalık veya n efsin ta tm in i İçin d eğil de, namaz ve sa.
Ir ibâdetler İçin t ٠ lzlenm ek am acıyla girm ek..
^ m a m sahibine girm eden ön ce ücr ٠ n l verhıek..
G iz k e n sol ayakla glraıek..
HAMAMA TENHA ZAMANINDA GİT^ffiLtDlR 571

Besmele ‫ ؟‬ektikten sonra:

(Eûz٥ biUâhi nUaer recisin necisil habiysil muhbiSi jnîne5 ş e y ü


ffcim)

Hamama girm enin siinnet ve adâbmdandır.


Hamam ücretinin ne olduğunu anlaması İçin ücretini !‫ ؟‬eriye ver-
melidir.
W
Tenha bir zam anda girmek de sünnettir.
Çünkü, ham am da olanlar (ne kadar dindar olurlarsa olsunlar) yi-
ne de açık bedenlerine bakıp seyretmek dogru olmaz.
. Çünkü, 0 açık bedene bakarken, kişi, başka şeyleri düşünmeğe
- i s t e r i s t e m e z , itilir. Bu da hayâsızhga yol açar.

G irerk n el yıkam ak da sünnettir.


Girerken seiam verilmez. Verilse bile alınmaz. Başkaları selâm
alırsa k n d is i sükût ede۴ . Ses ‫ ؟‬ıkaımaz.
Mutlaka cevab veım esi (yân! verilen seiamı alması) gCT^iyorsa, 0
zaman: «Aiakellahü» der.
G i r . kim senin oradakilere «AfakellahU» demesinde bir sakınca
yoktur.

Hamamda Kur’ân okunmaz. Okumak isteyen ancak içinden okur.

Birinci «Jada ijdce terlem edikçe Sicak a la y a g im em ek , m u’tâd


zamandan fazla beklememek, suyu ihtiyaçtan fazla harcam am ak da
haramda riayet edilm esi gereken sünnetlerdendir.
ÇünWi fazla su harcam ak israf olur, israf ise haramdiT.
572 ŞtR.ATÜ'L - İSLÂM (Seyyici Alizâde)

Akşamla yatsı arasında, yahut da akşama yakm bir zaman Jıama-


ma girmek mekruhtur.
Çünkü 0 zamanlar, şej^anların yayılma vakitleridir.
Sateh erkenden de hamaına gitmez.
Çünkü bu, cemâatle namaz kılmamasına sebeb olur. Ayni zanıan-
da, gizlenmesi gereken lıusUsu açığa vurmasına yol açmış olur.

Avret mahalli hariç, tellâka bütün vücudunu ovdurmasında bir


sakmca y٠ Wur.
Çünkü, bakılması câiz olmayan yerin ovulması ve dokunulması da
caiz değildir.
Baalanna göre, tellâka vücudunu ovdurmaz.
Çünkü bu, kendini beğenmiş mütekebbir zenginlerin şiarıdır. Hiz-
raetçi çok def’a bunu bir arzudan ötürü yapar.
Ama bir hastalık veya başka bir özürden dolajn vücudunu ovdur,
ması gCTekiyorsa, 0 zaman Idicudunu ovdurmasında bir beis yoktur.
(Mecmeu’l-Fetevâ ve. Şerhü’n-Nikaye)

Bir hastahk v٠ a özür olm adan h am am a gitm em ek, daha evlâdır.


Ç Ü İ , n e kadar d i ^ a t i l e r s e etsin ler, y in e d e insan lar avretlerini
tam mânaayla kapayam azlar...
Onun İçin, Jbni . m e r (R .A .), yukarıda da arz ettiğim iz gibi, ha-
mama girdiğinde gözlerini b ağlam ıştır...

Kadınlar hamama gitm ek ten m en ed ilirler.


Ç Ü İ onlarm ham am a gitm eleri fitn e ve fesad a yol aç'abiür.
Bu sebeble Allah’ın R esûlü (sallâU ahû a ley h i v e selİMn) şöyle bu.
yurmuşlardır:
«AHah.a ve âhJret gü n ü n e îm an ı .la n , h a n ım ın ı ham am a
Sinj»
Görilldöğü giw , bu hadlsde, k ad ın ların h am am a gitmelerine mü-
saade edilmemiştir.
KADINLAJR H A M A İ GİTMEYlP EVDE YIKANMALIDIR 573

Sebeb şu:
Çünkü, kadınların bütün âzâlan avrettir. Avret mahallini açmak,
ancak cünüblükâen yıkanmak, veya def’-i hâcette bulunmak gibi za-
ruri hallerde haram d egldir. B unlann dışında ise haramdır.
Kadınların ham am a gitmelerinde hiçbir zar üret yoktur, zira evle,
rinde yıkanabilirler.
Fakat hasta- olup tedavi maksadıyla, yahut lohusa olup tenliden,
me ^ r a i y le , veyallut cünüb ya da hajnzdan t e m i z l ^ l ş olup yı-
kanma . y e s i y l e — eger evinde yıkanmaktan s٠ uk hava dolayısıyla
hastalanaca ٠ ndan k o r k a m a - hamama gitmesinde bir sakınca yok.
tur. Bu gibi meşrû özürlerden dolajn kadınlar da hamama gidebilirler,
(el.Muzhir)
d.Jhyâ’da der ki:
«Kötü bir m eslege teşvik olacağından, hamam salılbine ücret ver-
mek mekruhtur.»

Musannif şer’J yönden ham anıın âdâbmdan bahsettikten sonra tıb-


bi yönüne başladı ve şöyle dedi: ١
H a i m d a n çıktıktan sonra soguk suyla ayaklannı jnkamak agn-
lan önler. Ayak agrılarına da iyi gelir.
Hamamdan çıktıktan sonra s ^ u k su ile başını yıkaması m eknıh.
tur. İçmesi de öyle...
،(Etek yerini traş etm ek am aciyle göz taşını kullandıktan siMira ٠
yerlere kına yakm ak da cUzzama karşı iyi Wr talblrdlr» d w iilm l.tr.
Bunu İ le ^ e m usannif anlatacaktır.
'Her ay bir kerre göz ta şı kullanmak, lıararrti !»rtaraf ^ e r ,r e n g i
^ e lle ş tir ir ve cim a gücünü artınr.
B azılanna göre, kışın.ham am da ayakta su-dökm ٠ . i l . ‫ ؟‬i ç m ^ e n
daha faydalıdır. K im isine göre, yazın hamamdan sonra uyumak. İİÜÇ
içmekten iyidir. (el.Jhya)
Ebü’l.Fere€« « el-E ganil-K d adil eserinde der 'kl:
،.Kim ham am a g irfig in d e bir yudum aoguk su içeıse. hiçbir a ^
ve sızı görmez. B unda H in d Rum, Fara doktorlan söz v e fikir biriigl
etmiştir.
Kim de hamama girdiğinde başına beş avuç Sicak su d - , san-
Cilardan ve göz agnsmdan emin olur.»
574 ŞÎR'ATÜ’L - İSLÂM (S eyyid A lizâde)

Üstünü başını düzeitip gü zelleştiıın ek ‫؟؛‬in ‫؛‬lynaya bakmak, ya da


temiz bir suya bakmak sünnettir.
Aynaya veya yüzünü gösteren başka şeye baktığında şöyle der:

1‫ﺶ‬ ‫ ﻟ ﻬ ﺆ ل ﺀ ﺷ ﺎ ﺗ ﺘ ﻨ ﻨ ﺌ ﻴ ﺮ ﻗ ﻴ ﺬ ﺧ ﺘ‬1‫ﻳﻨﻪ آ‬ ^ ;‫ ا‬1 ‫ا‬

(ElbamdüJUlâh, AHahiUnnıe keınıi lıa ssen te h a ‫؛‬kî febassin baJUti)


«Elhamdüiillâb. (İlâhîm, yaratılışım ı gü zel yap tığın gibi ahlâkımı
da güzel yap Allah’ım!»
Mesken ve Bina Edinmenin
Siinnetve Sdâbı

Bu husUsda sUıınet olan, kâfi mikdardır. o da altı arşındır.


Bu, binanın yüksekliğine aittir.
Bâzılarına göre yedi arşındır. (Lâkin birinci görüş daha ihtiyath-
dır.)
G enişliğine gelince..
Ev halkının ‫ ؛‬okluğuna v ^ a azlığına göre degişir. Bu bâbda esas
olan Ihtiya‫ ؛‬mikdandır.
Eu ölçüjdi geçen kimse, tayâmet günü binasını taşıyarak huzOra
gelmektir.
Eserde vârid olmuştur:
»Kim binasım a ltı a ş ın d a n yüksek yaparsa, bir münâdî şöyle ses-
lenlr:
- Ey fâsıklar fasıkıl Nereye böyle?»

Binaj^, İçinde İb â d ^ etanCk ve Sicak ile soğuktan koranmak mak-


sadıyla yapar.
Bu nfyyetle yapmazsa, kıyam ette bu, kendisi İçin hesaba çekilme,
sine sebeb olacak bir veM l olur.

Kişi ev yaparken çok para harcamaz. Suya ve çam ura para harca-
makta bir fâide ve h ayır ^ k tu r .
Hz. Peygam ter ( s a U â ü ü şleyh l ve sellem) buyunnuştur:
«Mü.min bütün, harcam alannda sevab kazanjT. Ancak toprck ve
binaya yaptığı harcam ada sevab alamaz.»
576 ŞİR’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Diğer bir hadis:


«AJtah bil. kuluna §er ınurad etti m i, onun parasını tuğla 11. kala,
sa bareatır.» (e-K ifâye)
Muhammed bin es-Simak, Harfin er-Re§îd’in saray yaptırdığını ‫ةج‬٠
nince şöyle demiştir:
«‫ ؟‬amuru yücelttin. D ine önem vernredin.
Şu yaptığın bina eger. sen in paran ile yap ılm ış ise, sen müsrifler,
densin. Allah müsrifleri sevm ez...
Başkasının m alından ise, zalUnlerden sayılırsın. Allah zalimleri
de sevmez.»
Veya:
«Sen bir hainsin. Allah h ain leri de sevmez.«
Şeklinde de rivâyet b ilm iş tir .
Dmer bin Abâül’azîz’den (r a h ım e h u lla h ):
« K r a ld a n biri bir bina yaptırır. B in a tam am lanınpa da ziyafet
verir, insanlar bölük bölük gelip yem ek yerler, .n l a r a sorar:
«Nasıl, bu evimde bir eksik var. .mı‫« ؟‬
»Hajdrla.derler.
Sonra !‫ ؛‬C y e iki âbîd girer, . n l a r a d a a y n i soruyu tevcih'edince:
«Evet, bu evde 0 kadar b üyü k ayıp v e kusurlar vardır ki -(bir an.
da) hem evi, hem de i ç i n d e l e r i h arab edecektir.»
Diye cevab verirler. (el-H âüsa)

Btaay» yava‫ ؟‬yavaş yapar:


Her gün bir kısm ını yapar. B ird çn yapm az.
N it^ lm forahim iie ٠ u fem ail. (a ley h ü m ^ se ia m ) K â ' ^ ’yi öyl.
bina etmişlerdir.

Ev yaparken haram para harcamaz.


Ç f i i bu, evin’ harab olm asına bir tem el olur.
EVJNI TEMİZ TUTANIN RIZKI BOL OLUR 57,

Evini nakşetmez ve İçinde resimler yapmaz.


Çünkü bu nakış ve ilim le r meleklerin nefretini mdclb Olur da
OTaya girmelerini önler.
Câbl^âen (R.A.):
Hz. Peygamber (saliailabü aleyhi ve s^lem) şöyle büyümüştür:
«İçinde resim bulıman eve melekler girmez."
Buradaki m e le k le^ n m u r a t , . v e rahmetle görevli olan mfr
leklerle kullan ziyaret etmek, yapılan zikiriCTi dinimek İçin gel٠ m٠ .
idlerdir. Klrâmen Kâtibin melekleri değildir. Zira bunlar kuldan hl‫؟‬
acım azlar. (Şerhü'l-Meşânk)
Rföimlerin bo^ınlannı kffimek sflretiyle başlanm !»rtaraf ed«.
se, 0 zaman bir sakıncası kalmaz.

Kiçi, evin avlusunu temiz tutar. Çünkü nezâfet (temizlik) iman*


dandiT..
Sonra, «avluyu temiz tutan, kişinin nZkı 1»1 olur ve rengin olma.
S in a se^b olur» demişlerdir.

Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem) üstüne resim n a k ^


dilen örtülerin bulunduğu eve girmezdi.
Hz. P g a m b e r (saliailahü aleyhi ve sellem) duvarlannı perdelOT-
le s ü sl^ p örtmezdi. Evine vahşî hayvanlann derilerini s e r m e k

Evine giren kimse ev halkına — şayet orada klmre v a r a a - selâm


verir. Kimse yoksa, biT veya üç kere (kul hüvallahü- . a d ) s û r e i
okur.
Çünkü, gerek selâm vermek ve gerekse okumak, nzkın bollanmaai.
na ve kiçinin ihtiyaçtan kurtulmasına vMİle olur,
e l l i d a ı â ı t ’ta d . l r kl:
،(?u husdslar nzkın bol olmasına vesile olur:
Erin ftnünü sfipürilp temlzl٠ ek..
Çanak ve çömlekleri jnkamak..
578 ŞÎR.ATÜ’L . İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Güzel yazı yazmak..


Güzel kenusmak..
G üleciz göstermek..
Seh«* vakti İbâdet etmek..
Sabah namazı kılmdıktan sonra mescidde uzunca oturmak..
(Elem, neşrah leke) sûresi ile (izâ vekaatil vâkıa) sûresini çokça
in a k ..
Ta’dîl-i erkânla huşû İçinde namaz kılmak da rızkı celb eden pek
kuvvetli sebeblerfendir...»

Eve girerken de, ‫؟‬ıkarken de (B ism illri'ahm âuiri'ahim ) d iy e ^


Allah’ın adını anar.
Câbir’den (R.A.):
- Ki§i evine giıerken ve yemeğini yerken Allah’ın adını anarea.
şeytan, avanesine:
«Burada sizin İçin ne yatacak bir yer ve ne de yiyecek bir şey var-
iri» der.
GirerkM Allah’ın ismini anmazsa, şeytan a v a n i e :
«İşte burada yatabilirsiniz!» der.
Yemek y e r k . Allah’ın ismini anmadığı takdirde şeytan:
«İşte siz burada yatabilirsiniz ve istediğinizi de jdyebihrsiniz» der.
(elMeşank).

KİŞİ, gMelejdn kapılan Besmele çekerek iyice kapatırl


Perdeleri çek», lAmbayı ve ateşi söndürür.
Uyuduğu yerde et kokusu bırakmaz.
Evde yalnız yatmaz ve üstü açık damda uyumaz. Kapışız evde ge.
celemez.
Bunlann h٠ i hakkmda eser vârid olmuştur.
Evi, süriljdi, tarlajn koruyan köpeklerle av köpeğinden başka hiç.
bir ş^llde köpek il e m e z .
Yalnız bu maksadlarla b»ledlgi köpeği kapının önünde tutar, içe*
ri almaz.
Bundan anlaşılıyor kl, canını canilerden, malını hırsızlardan koro*
K ö ü EVtN İÇİNE ALMAMALIDIR 579

mak l‫؟‬ln ٠ ya da avlanmak İçin köpek edinebilir. Başka maksadlarlaas-


la!
((Köpeği eve almaz») dedik. Çünkü Allah’ın Resûlü (sallAllahüal‫؟‬
hi ve sellem):
«‫؟؛‬inde köpek bulunan eve melekler girmez» buyurmuştur.
İçinde arslan, kaplan ve diğer vahşî haj^anlar bulunan eve dem ^
lekler girmez. Ebû Yûsuf’un (rahımehullah) görüşü budur. ٠ , bunları
köpeğe kıyas yapmıştır. (el-Mecmeu’l-Fetevâ)
el.Bustân’da der ki:
- Vehb bin Miinebbih’den rivâyet edildiğine göre, Adem Aleyhis.
selâm yeryüzüne İndiği zaman, iblis vahşî hayvanlara şöyle dedi;
«İşte düşmanınız! Onu öldürün!»
Hemen toplandılar ve köpeğe:
((Sen içimizde en cesur .lan bir yaratıksın. Bu İŞİ ancak sen ya-
parsın!»
Diyerek onu emir tâyin ettiler.
Adem Aleyhisselâm onu görünce hayret etti. Cebrail Aleyhlsselftm
gelip ona;
((Haydi, ne duruyorsun, elinle köpeğin başını okşasanal» dedi.
Adem Aleyhisselâm da Cebrail Aleyhisselâm’ın emrini.yerine g ^
tirdi ve köpek ehlileşti. Hemen ona kuyruk sallamağa başladı. Diğer
vahşî hayvanlar bunu göriince dağıhp gittiler.
Adem Aleyhisselâm, kö۴ ği yanma ahkoydu. İşte o gün-bu gün,
köpek insanoğlu ile birlikte yaşamaktadır...

Peygamber Aleyhisselâm, Ali’ye (K.V.) hitaben şöyle b u lm u ş -


tur;
«Güneşe karşı durm a, ona arkam ‫؟‬evir! Çünkü OTia k a „ ı durm ak
hastalık, ona S irt ‫ ؟‬evirm ek ise sağlığa vesile olur.»
Bu hadisin bu bölümde ziİCTedilmMi pek münasebet almamıştır.
Ama musannif bina husUsunu kasdetmişse, ٠ zaman başka.
(Yâni, ،(binanın k a p ıa g ü n . k a ^ ı yapılmaz. Çünkü b u hastalı•
ga yol açar. Am a a r k a a güneşe k a ^ ı yapılıraa bu d a saghga vesile
(dur» diye yOTumlanablllr.)
68. ŞİR.ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizade)

B aa eserlerde §öyle vârid olmuştur:


airJnlz gece duyduğu bir na'râdan dolayı sakin evinden dışarı çık;
masınJ»

Evde tuvaletin yapılması da sünnettendir.


Yıkanmak İşin banyo ve abdest almak İçin de bir yer yapılmalı-
dır.
^ d e bir de misafir alası bulunmalıdır.
Hadlsde:'
«Her s e ^ bir zekâtı vaıdır. Evlerin zekâtı da İşinde bir misafir
.dasi yapılmasıdır.»

Evi güzel kokması İçin kendir ve l^nzerl şeylerle butıurlandınr.


Bfiyle yapmaaı mUstehabdır.

D f i ş m topra^nda-yerleşm ez.
H i d e söyle v H d olm uştur:
«Mdsrikler arasm da y asay an h e r m iisliim andan ben beriybal،
(Yâni, kâfirler arasında ik am et edenlerden, dem ektir...) Bu tabir
i ' l - h â s s , irtdetü'1-âm m kabilind en m ecüz -Olur. Yâni, mtisrlkl^
d t o ^ l p bütün kâfirleri m urat e t m i ş i d i r , dem ektir.)
Yürüme ‫اﻷةااة‬
KİŞİ, evinden çıktığı zainan şöyle demeli:

‫وؤﻟﺚ^إﻓﻮﻳﺐ;ل;ؤدؤ;ﻻاف‬:‫ﺷﻤﻴﻠﻠﻪ‬
‫ب‬ ‫ص‬ ‫ا ﻳ ﺈ‬ '

( B i s i l ve tevekkeltü alâUahI veia havle veli k ı^ e te ‫ﻻ‬1‫ ء‬MI.


lâhîl a t t ^ l azim)
Enes bin MâMk’den (R.A.):
Allah'ın Resülü (saliailahü aleyhi ve sellem) söyle buyurmuştur:
«Kisi evinden ‫؟‬ıkarken: (BismIUâhi ve tevekkeltti alMlahl veli
havle veia kuvvete UlA bllMh) dense, ona bir melek söyle der‫؛‬
«Jste bu, sana kâfidir. Doğru yolu buldun ve koradunl»
§ ^ a n da ‫؟‬ekilir ve rastladığı diğer seytana:
.،Yetinen, doğra yolu bulan ve koranan adama sen n* yapaMllr-
sin kl!» der.» (Hailsatli’l-Hakalk)
Yanılmak, sapmak, zulüm ve cehaletten de Allah'a sığınır.

^ e n ‫ ؟‬ıkarken de, girerken de Ayete٠


l« ٥^ y l .okur.

Mtttevfta, başı öne egik bir tarzda, ytiksek bir y e rd a ı iner glM hıa.
lı adım tarla y ü r tr .
Çünkü tai, kibir y ü r û y ü s ü n d . pek uzak bir yürûyûs t a ^ ı r .
Sahana sallana. ^ ü rİO T e re k y ü r ü n .
Zira bu kib ir alfim rtldlr.
582 ŞIR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Y i k e n ellerini ‫؟‬ekmez,
iki kadın arasında yürümez.
Çünkü bu. fitneyi zannettiren husûsdur.
Yolun yanlannı kadınlara terk eder.
Müslümanlann yolundan ezâ verecek nesneleri giderir.
Çünkü bu davram? sevablan artırır.
Yiiksk binalann altından geçerken - başına bir şey düşmemesi
İçin— sür’atü yürür.

İhtiyâcı olmadan çarşılarda oturmaz.


Çünkü OTalarda oturması onu mühim işlerden alıkor. Salih amel,
leri i eder.
Onun İçin, ihtiyacı olmadığı zaman çarşıya gitmemeği başarabilir,
se ne âlâ‫؛‬
Affliı cin ve şeytanlann oralarda .dolaştığı da söylenebilir. (el-Bus.
tân)

Eğer çarşıda insanlarla konuşmak amacıyla oturursa, hakkimi Vfr


rir:
Gözlerini haramdan sakındırır.
Yoldan ezayı kaldınr.
V e l i n seiam ı a iır.
I ’i emreder ve münkerden nehyeder.
imdad isteyene yardim eder.
Yolunu şaşırana yol gösterir ve buldugu şeyin sahibini: «Kim bir
şey yltimlşse bana, gelsin» diyerek arar..
M küriiklei ve necâseti gömer. Ne önüne, ne de'sağına tükürmez.
Mutlaka tüMrmesI geekirse soluna veya-ayaklarınm altına tükürür.
H i d e söyle vârid olmuştur:
«Kim kabir azâbından kurtulm ak isterae, sakin mescidin etrafma
tükürmesin.»

Artasında yayalar olduğu zaman, kendisi süvari olarak yürümez.


Çünkü bu, tekebbür belirtisidir. Selef m üslüm anlan bu gibi hal-
terden son derece kaçınırlardı.
Y .LD A KlBlRLE S Ü M E K T E N KAÇINMALI 583

ibni Hanzele dedi ki:


- Biz, atma binmiş giden u ^ y y bin Kâ’b'm adm da y ö r ö y ^
giderken .m e r (R.A.) onu göj^ü ve bastonu ile hUcum etti.
Ubej^ bin Kâ'b ona:
«Ne yapıyorsmr ey mii’minlerin emîriî»
^Jdnce, şu cevabi aldı:
«Senin bu hâlin, ardında yiiriiyen İçin bir zillet, senin Ijln de bir
fitnedir!»
Jbni Mes’ûd (R.A.) bir gün evinden ‫؟‬ıkıp giderken birkaç kimse
arkasma takılmış gidiyordu. Onlan görünce:
«Vallahi, siz benlin durumumu bilseydiniz, içinizden iki kişi bile
ardımdan gelmezdil» diye hitab etti.
Bir adam, bir yolculukta Jbn.i sirin’e arkadaşlık etti. Ayrılırken
ona;
«Bana biraz öğüt verir misin?»
Diye ricAda bulundu.
ftn i Sîi’în ona şöyle ögüt verdi:
«BU, fakat kimse seni bilmesin!
Yürü, fakat kimse sana dognı yürümesin!
Sor, fakat kimse sana sormasm...»
Hz. EyyUb bir yolculuğa çıkarken birtakım insanlar onu uğurladı.
Onlara şöyle dedi:
«Sizin bu davranısmızdan hoşlanmadığımı şübhe-yok ki Allah bi-
liyor. Eğer ben bunu bilmeseydim, Allah’ın gazAbına uğramaktan kor.
kardım.» (el-îhyâ)

Yaşlıların bastonla yürümesi, müslUmanlarm alâmeti ve peygam•


herlerin sünntidir.
el.Hasan (rahımehullah) dedi ki;
«Baston tasımakta altı haslet vardır;
1) Peygam berim sünnetidir.
2) Sallhlerin süsüdür.
3) Köpek, yılan ve. benzeri hajn^anlara karşı silâh olmaai.
4) Güçsüzlere yardımdır.
5) Münâfıkları kızdırır.
6) Sevablann artm asına seheb olur.»
584 Ş ٤B٠AT0 ٠L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

§ ٥yl٠ de d l e b l : (
i l âsâ I dolaştığında, şeytan .n d a n kaçar. MiinâfıMMkett.
dinden ?ekJnIr. Kötü insanlar ٠ na sataşamaz. Namaz kıldığında 0 tob-
lesi I . (Yâni, önüne diker ٠ nu.) Yorulduğu zaman da kendisined»
tek dur. N lt^lm T i süresinde Allah (C.C.):
٠٠ - ) dedi: «O benim âsâmdır. Ona dayanmm. Onunla hay-
..atanm a yaprak s ilk im ve onda bana mahsus başka hâcetler de
din taı^ımuştur.*
(d -B u i)

Ydda bir âmâya rastladığı zaman, sağ eli ile onun sol elinden tu.
tup ü l ğ l y ^ kadar götürür. Her arşın karşılığında bir'köle ‫س‬
dmİşcKine sevab alır.
Kâöri ancak klllSKine kadar götürür.

Mümkün oldugu kadar kftflrle tokalaşmaz.


BJrmOTİaatl İçin onunla tokalaşırsa, abdesti iade e tm ^
dur.
el-Kunye'den:
«Bir m l i s l a ı nasrâni olan komşusuyla musâfaha etmesin*
bir beis ^Wur.»

Mlslflmanlara bolca seiam verir. Onlan tanışın ٠ tanımasın selâ٠

Bâalanna g ٥re, .Muklara selâm vermek .gerekmez. Bâzılarma gö-


» 1 » . anlara selâm vermek, vermemekten, efdaldir. Bu görüşü daha se
rimll kaWl ederiz. (d.Bustan)
Bdca âdâm veraıek, karşılıklı sevgi ve muhabbeti artınr.
٥ , k a m b e r (sallftllahü aleyhi v e sellem ) buyurmuştur w:
a t o a . e t m l ç e C e n n e te glrem w sln lz. B irbirinizi sevmedikçe
tam toan dm l. sayıtamazsuıa
!٠٠٠ alze bir g o steıiy o m Onu yapiağmız takdime blrtılrinld
a e r e ı i : l l r l n i e bolea aelftm verini»
KADINLAR TOPLULUGUNA SELAM V E R İL İZ 585

Gündüzün kendisine birka? kere rastlasa bile, müslüman ka^eşl-


ne her def’asında selâm vermegl İhmâl etmez.
Aralarına bir ağa‫ ؟‬veya bir duvar vâki olurea, yine böyle y a p ..
(Yâni selâmı yniler.)
Çünkü bu. ona karşı olan merhametini - '

Kadınlar topluluğuna selâm vermez.


Gerimden (R.A.):
«Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) kadınlam rastladı ve
onlara selâm verdi.»
Bu, ona mahsûs bir kej?fiy^tir. Çünkü, fitneden emindir.
.-Ama başkaları fitneden emin olmaz. Bu seljeble, yabaneı bir adam,
yabancı bir kadına selâm vermez: mekruhdur. Aksi de böyle...
Çünkü birbirlerine selâm vermelrten tanışma hftsıl olur. Bu da bel-
ki fitneye sürüklenmelerine sebebiyet verir.
Fakat âlimlerden birçoğu, yabancı erkeklerle kadınlann blrblrle-
rine selâm vermesinde bir sakmca görmemişlerdir. «Her birt diğerin,
selâm verebilir» demişlerdir. (el.Muzhlr)
Onlardan bir kısmı:
« G ü le re degil de yaşlı kadınlara selâm vermekte bir sakine، ‫د‬
t'ur. ‫ ؟‬ayet onlar kendisine selâm verirlerae (Aleykünnasdâm) diyerd،
selâmlarım alır» demişlerdir.

Meclisde oturan kimselerin duyabileceği kadar yüksek bir 6‫ ا د‬se-


I verir. Selâm alırken de bunu karsı tarafa duyurur.
Bilmelisin ki, selâm sünnettir. Onu dujnırmak ise mUstehabdır.
Selâmı almak farz-1 klfâyedir. Duyulacak kadar yüksek sesle al-
mak ise vâcIMir. Hattâ, eger d u - z s a bu fara ü ^ n d . düşmez.
Eger selâm veren sagır ise, selâm alan kimseln dudaklannı kıpır-
datarak isaret etmesi ve selâmını aldığım belirtmes‫ ﻟﻢ‬gereWr.
Ne var ki, bu husUs .kekİOTe ve yaslı kadınlara verilen selâmda
bahis konusudur. Gen‫ ؟‬kadınlar hakkında degil! el-Kunye.de Wyle
açıklanmıştır. el-HâvJ eI-Kndrf.de de böyledir.
Yaslı bir kadın selâm verfigi veyallut aksırdığı zaman, kişl ana
aleni bir sesle duyurarak cevap verir.
586 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

| r genç ise jdJksek sesle cevap vermez. Fakihler mutlaka cevap


- gerekm^lginl tasrih etmişlerdir.

Şu husöslarda selâm alma mecbUriyyeti y.ktur:


Dâvacılar tarafmdan kadıya verilen selâm.
Ders esnasında hocaya verilen selâm.
D i l i l tarafından sadakayı veren şahsa vei'ilen selâm.
Kur'&n okunurken verilen selâm.
Duâ yapılırken verilen, selâm.
Tesbih veyahut okumak, ya da namazı beklemek maksadıyla mes-
Cidde buranlara verilen selâm.
iste förû kitablannda anlatıldıgma göre bu selâmlan almak mec.
bûriyyeti yoktur. Hattâ, el.Hazâne’de der ki:
« D illin in selâmmı almak câiz değildir. Mahkemede kadı da se.
lam almaz.»
et-Tezkir’de de mezkûr olan husûs budur.

S e l vemıekle İslâm birUgini, kardesUginî ve vecibelerini kasde


d». (Yâni, mösIUman kardeşinin ırzına, malma göz dlkmemegi kendi-
ne slar edinir.)
Çünkü müslûman kardeşine selâm v e r d . zaman, eskiden oldugu
gibi 0 anda da ıraına ve malına göz dikmesi yasaktır. Bu yasağı s e l
vemekle kendisine bir kere daha yenilemiş olur...

Rastladıgı klm s^e ilk selâmı kendisi verir.


Bunu böyle yapması kendisine kibirden berâati sağlar.

Eve girdlglnde ev halkına selâm verir.


İçinde kimse bulunmayan 'eve girdiğinde söyle demelidir:
« E s s e lii aleynâ ve alâ ı b â d i l İ i s sâUhîn.»
Çünkü mdekler onun selâmını alır.
SELAMI İLAVELÎ alm ak daha S E V İS İD İR 587

Bir topluluğun yanına girdiğinde selâm verir. Onlardan ayrılır-


ken de selâm verir. Kim bunu yaparsa onlarm yaptıklan (ondan son-
ra) bütün hayra ortak olmuş olur.
Allah’ın peygamberi (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyu^uşlardır
M-
«Bir ınüslüınan meclis tamamlandığı zaman selâm verime, mutla,
ka Allah onun bedenindeki her klima kaillik bin sevap yarar, bin de.
recesini yükseltir ve ٠ mecMs, onun İçin kıyâmete kadar Allah’dan
mağfiret diler.» (e!-Fetevâ etTatarhâniye)

Selam’m t ı a m ı şoyledir:
«Esselâmii aleykiim ve rahmetullahi ve berekatUhû.»
Selâmı alan ki§l de böyle s^âm alır. Kendisine, v erile selâmdan
ne eksik, ne de fazla alır. Çünkü böyle yaparsa verilen ve alman selkm
birbirlerine mutâbık olmuş olur.
Ama eğer selâm veren:
«Esselâmii aleykiim»
Derse, selâm alan:
،،Ve aleyktimüs selâm ve rahmetullah»
Diyerek karşılık verir. Eger:
«Esselâmü aleykiim ve rahmetullah»
Derse, selâm alan:
«Ve aleykiimiis selfim ve rahmetullah‫ ؛‬ve berekâtiih» diye karşı-
lar.
Şayet her iki s tild e de selâm veren kimsenlnki gibi selftm alırsa,
câlzdlr. Lâkin üâveli selâm alması daha sevimlidir. Nitekim N i^ -
sindeki:
«Bir selâm «e selâmlandıgmız vakit siz ondan daha g٥« l l Be se.
lâmı alim Veya onu ayniyle (karşılaym).»
Ayetinde Allah buna İşaret etmiştir.
Bu â y ^ e , vCTilen selâmdan daha gürahyle selâm almak, a d iy le
karşılık v e . - önce zikredilmiştir.

Müslüman, parmakla İşaret v c e k süretiyle selâm v e ra « . ç ٥n-


kil bu yahudilerin âdetidir.
588 ŞIR’ATÜ’L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

EUn İÇİ ile de Igaret ^ e k seiam vermez. Çünktt bu da hrIstIyan.


lann ftdetidir.
Kitab ehline seiamı n;üslüman başlatmaz. Ama mutlaka önce se
I verme ihtiyacında ٠ Iur٤.٦١ 0 zaman bunda bir sakınca' yoktur. (٠!٠
H uia»)
.n la ra ikram ediyormuş gibi görünmemesi ve sırf onlara Ihanrt
İçin, yolun en dar yCTİnden jnirümelerine zorlar.
Jbni Ömer ( R i ) bilmeyerek bir yahudiye seiam verdi. Sonra
o a ı yahudl olduğunu anlayınca geri dönüp şöyle seslendi:
«Ey ^h u d i, seiamımı geri veri»
Yahudi:-«Emrini yCTine getirdim» diye cevab verdi.

Zimmet ehlinin kendisine selâm verdiği kimse: (Ve aleyköm)


m ^leyrtinsin.
tolarda bir yarar gördü^i zaman, selâm veren mlisltoıan şöyle
dwin:
(Esselâmü aia menittebe'al.htidâ): «Selâm hidâyete uyanai»

Selamda fark gözetmez:


Küçüğe - büyü^, aza - kalabalığa, yüriiyene ve süvari Olana se-
lam v^r.
Çünkfl seiam ziyaretçilerin saygısıdır. Ziyaretçinin durumuna la-
yık olan, tevazu.dur.
. f a n i n üstündeki ziyaretçi durum undadır — yürüyene göre٠ .
Bu sebeble tevâzu'u İzhâr etmek ona yara§ır.
Yaya da.otunnakta olana nisbetle ziyaretçi mevkiindedir.-
Sayıca az olanlar, kendilerinden kalabalık- olanlara seiara-verirlw:
ki. ^kluklanna karşı bir tevazu ve-saygı ifadesinde bulunmuş olsun,
lar.
Küçük de büyüğe karşı saygı göstermek İçin önce selâm verir, (el-
ve diğer kltablarda zikredilen hadisde böyle vfirid ohnu^ur.

ÖMrinde birinin selâmını taşıyan kimse) gelir gelmez hemen 0 Sfr


T A N IİD IK KİMSELERE DE SELÂM V E R İL İD İR 589

Çünkü bu, verilmesi gerekli .lan bir emanettir. Allak, Nisâ sûr&i
sinde:
«Şübhesîz Allah size, emanet‫ ؛‬ehline vermenizi em^lyon» bujmr-
muştur.
e!-Fetevâ et-Tatorhâniye’den;
«Önce, kendisine birinin selâmını getiren kimseye karçılık v ^ r ,
sonra 0 selâmı gönderene.»

Kişi, yalnız tanıdıklarma selâm vermez. Tanımadıklanna da selAm


verir. (Yâni selâmda adam seçmez. Tanıdıklanna da, tanımadıklanna
da selâm VOTir.)
Çünkü selâmda adam s^m ek kıyâmet belirtilerindendir..,

Selâm verdilrten sonra mtisitiman kardeleni ile el sıkışır.


Çünkü musafaha, selâm ve saygının tamamıdır ve ayncB muhab-
beti de artırm.
Arkadaşı kendisinden elini çekinene kadar, elini onun elin d e
çekmez.
Çünkü P^gam ber Aleyhisselâm Wyle yaparlardı.
Elbisesinin dışından musafaha etraez.
Çünkü bu karşı tarafa cefâ verir.

Bir yolculuktan dönen kişiyi bagnna basar. Onu öpmez. O n ab il-


mez. Çünkü bu ikisi meknıhtur.
Bâzılanna göre, kişi, takvâsı ve yaşlılığı İçin öpülebülr. ^ k in ,
ö p kimse elini, alnını veya başını öper: agzmdan öpmez.
Hz. peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) vefftt ettiği zaman,
Ebü Bekir (R.A.) gözlerini öpmüştür.
Adil bir sultanin veya Alim bir kişinin elini öpmekte hl‫؟‬Wr sakin,
ca yoktur. (et.TenvJr)

Ytirilrken yaşça -b fiaılan n a göre llimee ve a m . e - ‫ ﻫ ﺴ ﺪ‬-


den büyük olan kimsmln önüne ge‫؟‬me٤
590 ŞÎR'ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Çünkü bu, fakJrlige yol a ‫ ؟‬ar.


Yürün ١ ekt ٠ olsun, otu ru rk en olsun, daim a Kureyş kabilesine men-
sub olanlar önde yürür.
Ne yolda, n e de evde m ü slm n an lard an h i‫ ؟‬kim se sıkıştınlmaz.

Müslüman kardeşleriyle karşılaştığ ı zam an:


« K ^ e e s i t i i m = Nasıl sabahladuuz?»»
« M e r h a ^ biWim = ' M erhaba size!»
DenKSi de sünnettir.
Bu k d im e ^ A rablar ‫؟‬ok k u llan ırlar. A nlam ı: «Geldiğiniz bu yer
gralstlr, dar değildir. R ahatça, sık m tı d u y m ad a n oturabilirsiniz» de-
mekUr.
F | u n b e r Aleyhisselâm.a İk tid â etm ek İçin böyle söylemek sün-
nettir. Kendisine ü m m ü h â n î geldiği zam an. Peygam berim iz (sallâlla-
hü aleyhi ve sellem) Wia hitaben:,
«Merbaben bi üm m ühânîj» dem iştir.

Yahut: (Ehlen ve, sehlen!» der.


Bunun da anlam ı şudur:
«(YSni) bilinen bir yere geldin. Sıkılm a ve yabancılık ‫ ؟‬ekme. Ko.
lay bir yere geldin, rah atlık la oturab ilirsin !»
Arkadaşı da ona su karsıh ğ ı verir:
«Fi bayrin ve afiyetin ahm edU llahe aley h i = B en iyi ve aflyrtte-
yim. Bu durum (um dan) dolayı A llah’a h a m d olsun.»»

Yorulduğu zam an sünnet, olan. P eygam ber Aleyhisseiam 'ın su taV"


siyesine uymaktır:
«Biriniz yorulduğu zam an, hızlan sın j»
Kim in de ayağı uyusursa, in sa n la rın en sevim lisini hatırlasın.
B٠ le yaparsa, uyuşm adan m ey d an a gelen acı durm az ve h e m .

- -
Konuşma Âdâbı
Mü’n ünin en güzel hasleti sükûttur.
Çünkü âflyet ve m utluluğun onda dokuzu ondadır. (Yani a t l e t
ve selametin onda biri konuşmaktadır, onda dokuzu ise sükûttadır.)
İşte sükûtun konuşm a üzerindeki üstünlüğü bU' d e re c e d ir.

Isa Aleyhisselam’a sordular:


«Bize, cennete girmemizi sağlayacak bir amel gösterir misiniz?»
Cevap verdi:
«K afiyyen konuşmaymız!»
«Ama konuşm adan yapamayız kil»
«Yapamazsanız, o zam an, konuşmalarınız hayra dair olsun» dedi.
Hz. Süleym an dedi ki:
«Konuşmak güm üş ise, sükût altındır.»

insanin başına n e geliree, dilinden ve konuşmasından geUr.


Ebû Bekir es-Sıddik (R.A.) şu kadar jn l kendini k o n u ^ m ^ ta n a h .
koymak İçin agzına taş koym uştur.
Sâhibü’l-Hadâik rivâyet etti, dedi ki:
«Şeyhim, m ürşidim , bedenimdeki rdhum yerinde olan 0 büyük zat.
tan duydum:
٠ , tam on iki sene, konuşm am ak İçin ağzına taş koymuş.» (Yal•
nız yemek yerken, nam az kılarken ve uyurken ağzım s - t b ıra k ıd ı.)
^ kv& ya erenlerden biri şöyle derdi:
«Lüzumsuz konuştuğum sözlerin her kelimesine karşı kradlm elkl
re k a t nam az cezası verdim. B ana bu kolay geldi.
Sonra, bir g ü n oruç cezası verdim. B unu da yaptım . F a k a t yjn.
k u s m a k t a n kendim i alam adım .
5»2 ŞÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Sonra, lüzumsuz olarak konuştuğum h e r kelim eye karşı bir dirhem


sadaka vermek cezasmı kendim e verdim .
İşte bu bana güç geldi. Ancak o sayede kendim i lüzumsuz konuş,
m aktan alabildim.» (Şerhu’l-Huteb)
. n u n İçin, kim konuşm ak isterse, İçinde A llah’ın zikri yahut Mnr-1
bilma’r t f veya nehy -1 anil’m iinker b u lu n a n sözleri söylesin. Mülâya’nl.
yi km usm aktan kaçınsın. (Y âni k endisini ilgilendirm eyen sozlerdaı
kaçınmalıdır.)

İmâm G a i d ^ i ki:
« M â lâ ^ n î: ö y le s ö z le d ir ki, konuşm asını te rk e ttiğ in zaman gü٠
naha giraiMSin, m alca d a b ir z a ra r görm ezsin.
Meseia, bir toplulukta o tu ru r, yo lcu lu k ta başın d an geçenleri anla,
tiran. Yolda gördüğün güzel n e h irleri ve ağaçları, d a ğ la n , yaliğin çe.
sitil yranekleri ve beğendiğin elbiseleri, g e ç tiğ in ülkelerdeki büyükler,
den duyduklannı ve h ^ la n d ıg m v ak ’a la n n ı a n la tırsm .
iste bunlar, hakkm da s ü k û t e ttiğ in z a m a n sa n a z a ra r vermeyra
hususlardır.
Anlattığın hikayelere h içb ir şey iia v e 'e tm e d e n veya ekslltm daı,
k e d in i ö ı e â e n , Allah’ın -y a ra ttığ ı In s a n la n ve eşyayı da zemmetme
den, ktaseyl g ıy ^ t yapm aksızın a n la tırsa n , bir z a ra ra giraezsin. Gll-
naha da ^ m e z s l^
Fakat vakit zayi ettiğinden dolayı m âia y a'n id e bulunm uş olursun.
Bu hailnle söyle, bakalım , sen a fe tle rd e n n a sıl kurtulabilirsin?..
Lokman Aleyhlsselâm D âvud A leyhlsseiam ’ın y an m a girdi. Onu
sliah yaparken görünce hajn-et etti.
O zamana kadar öyle b ir sey 'görm em işti.
Ona bir seyler soraıak istedi. F a k a t h ik m e t onu alıkoydu. Kendini
tu ttu ve som adı.
Dâvud A l^ I s s e ia m 0 İŞİ bitirinc'e a y ağ a kalktı. ve yaptığı zırhı gl.

«Eu, h arb İçin n e güzel zırhtır!» dedi.


B a a la n n a göre lo k m a n o n a b ir sene gidip geldi ve hiçbir şey sor.
madı.
î ٠te bu ve benzeri şeylerde eger bir z a ra r yoksa, y a la n ve riykya
das«riJkl ٠ ly٠OTa m âlâya’nJ n iteliğ in d e olu rj ki, terki, İslâm î gtizelBk.
le٠ . . . »
LİSANINI KORUYAN AYIPLARINI KAPAMŞ .L T O S9S

Ebû Hüreyre’den (R A ):
— Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem) bujmrdu:
«Kisinin, kendisini ilgilendirmeyen ?eyleri terk etmesi, JsltoU gil•
zelligindendir.»
(Yani, insan kendisine ne bir faydası ve ne de bir ^ a ra n olmayan,
daha doğrusu kendisini ilg ile n d i^ e y e n husUsları terk ^ e ra e , IslAmı
daha mükemmel olur, daha da güzelleşir, demektir.) ( ^ ‫آﻻ‬1’1-‫ئ‬ -
bih)

HZ. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) sükûtu uzun y a p a ı i


Konuşmak istediği zam an biraz beklerdi ve düşünürdü:
Eğer k o n u şacak seyde bir s a b 'v a r a a , konuşurdu. Yoksa, sükûtu
tWcih ederdi.
J?te ileri görüşlü basiret sahihlerinin insanlan ikaz ٥dâbı budurl

Bir rivûyet:
«Babi’ bin HaysMn sabah kalktığı zaman, eline bir kalem bir de
kâğıt alıp b ü tü n konuştuklarım not ederdi.
Sonra, okuyup kendini hesaba ‫؟‬ekerdi. (Yâni, konuştuğu sözlerin
bir m uhasebesini y a ^ rd ı.)
(D inya kelâm ını ta m yirm i sene konuşmamıştır.» (§erhu'l ٠Hu_
teb)

Denildi ki:
«Kim lisânını korursa, b ü tü n ajnp ve kusurlanm kapamıs olur.»
PeygambCT Aleyhisselâm buyunlular:
<٠Kim dilini m uhafaza ederse, Allah onun ayıp ve k a sttila n n ı diter.
Kim de öfkesini yeneree, Allah onu azâhm dan k o rar.^

Az Olsa dahi, konustugu . 1^ dikkat eder ve


m a^ Çünkü, sahibinin, um ursam adığı, hakkm da hiçbir —VITU» « ‫ض‬
594 ŞİR’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

m e | nice mahvedici kelimeler vard ır ki, ٠n u yetm i‫ ؟‬yıl cehennemin


E n lik le r in e a te r da. farkına varam az.
Eb٥ Hiireyre (R.A.) Peygam ber Aleyhisselâın’daıı naklediyor:
«Kul (bâzen) ehem m iyet vem ıedigi, A llah’ın ıızâsuu mhclb bir ke.
lime söyler de, Allah bu sebeblc onu derecelere yükseltir.
Yine kul (bâzen) dikkat etm eden (önem sem eden) Allah’ın gazâbı.
m mficib bir söz söyleyebilir de, o n u n yiiziinden cehennem in derinhk-
lerine atdıverir.»
(Yâni, bâzen ki§i konuştuğu söze aldırm az. B asit bir şey zanne-
der. Aslında 0 Allah k atin d a ehem m iyetli ve . ’n u n rızâsını gerektiren
bir sözdür.
Bâzen de kötü bir şey söyler, . n u n g iin a h olduğunu bilmez. Oysa
0, Allah katinda gayet büyük b ir g ü n a h olur.
Bu jd i^ e n cehennem in derinliklerine atılıverir. Ç ünkü o, Allah’ın
gazAbına uğram ıştır.) (Çerhü’l-M esâbih)

Denildi ki:
.،Kötülük ne kadar küçük o lu rsa olsun, sen sak in onu küçümseme!
Çünkü onun tam on- ayıp ve k u su ru v ard ır:
1) Kisi onu söylemek veya y a p m a k la y aratıcısın ı k ızdım ış olur.
Yamtıcısı onu her zam an ^ r i ş a n edebilir.
2) Hem Allah'ın hem de k e n d in in d ü şm a n ı o lan şeytânı sevin-
dirmlş olur.
3) En güzel yer olan cennetten uzaklaşmı. olur.
4) En kötü yer olan cehennem’e yaklaşmış olur.
5) En s e v i varlığı olan kendi ١ dicûduna cefâ etmis olur.
8) Allah’ın t&cteâ olarak r a t t ı g m ı kirletmiş olur (yâni kendi
nrfstal).
7) Kendine eriyrt rtmeyen arkadaşlarım rahatsız etmis olur. KI.
. l a r kOTiyucu m e l ^ ^ i r .
8) Peygamber Alq^hlsseIAmı üzmüş olur.
٥ ) Yeri, göğü, gOîeyi ve gündiirii, aleyhinde şâhid .yapmıs olur.
1.) Jnsan^luna ve bütün y a r a tıla r a hıyAnet etmis olur.
٤n 8 a n .u n a hıyftn^ etmesi söyle olur:
Kendisini sfthid g - e n kimseye yapacağı şehâdeti kabûl edil,
mes. ^y lM e «ma hıyftnet etmis olur.
DÜZGÜN KONUŞMAYA DİKKAT ETMELİDİR 595

Bütün y aıatık lara hıyânet etmesi ise.. İşlediği suçtan ötürü yağ-
mur azalır ve bu yüzden bütün yaratıklar zarar görebilirle. Bu sûret-
le de onlara ih an et etm iş sayılır.
İşte onun i‫ ؟‬in ٠ sakin günah İşleme!
Çünkü, tek bir günah, gördün ya, nöere sebeb oluyor!..» (Ç ehü'l-
Huteb)

Söze başlarken, Allah’a ham dedeek, Hz. Peygamber’e sal،t-ü se.


l&m getirerek, Edzü.Besmele ‫ ؟‬ekerek başlar..
Kendisinden yaşça büyük, ilimce üstün b a n la ra öncelik .tanır, on.
l e konuşmadan konuşmaz.
Konuşurken y a n l a m a y a , kelimeleri yanlış te ia fu z etmemeye,
kelimelerin yerlerini ya da harflerini degştlrmemeye dikkat eder.

Lügatların en ü stü n ü olan A r^ j 'dilini tercih eder.


Çünkü 0 cennet ehlinin konuşacağı dildir. İmâm Zuhri böyle d ^
mistir...
Süfyân (R.A.) d ^ i ki:
،(Duyduğumuza göre, kıyâm et gününde İnSanlar, cennete ^ m ^
den önce S ü ^ â n îc e , girdikten sonra da Arapça kraruşac^lardır.» (el-
Bustân)

Arapçanm dışındaki dilleri ve Farsçayı konuşmaktan uzak du.


rur. (*)
Arapça dışındaki dillerden bilhassa Pareçayı ayınp z ik re tm .!, ٠
dile karsı dikkati ‫ ؟‬ekm ek ve ondan sak m d ıraak içindir.
Bazılarma göre, F ars, F âris biU' Aylem bin Sam bin Nûh Aleyhiâ
selâma mensub olan bir kavm in adidir.. (Ş â rih u .H ş â n k ),
M usannifin m aksadı, hiçbir zarUret ve hikm et yokken, sırf ‫ ؟‬alim
İçin Farsça öğrenm enin d٠ u olmadığını açıklamaktır.

٥٠ ٠٠
(*) Her millet kendi dilini knnuşobillr. mda dJnon bir salanca y ka r. M u a a ı i
٠٥
kasdı ,udiff: YSnl birka. dil bilen ki?l. konu.ac^ı zaman. er muhatabı Arapça a r f -
٥
Arapça konuçmalıdır. demek istemidir. Yoksa dlOer dlllari konu?mal a satanca vanbr
demek Istomemljtlr. tm)
596 ŞİR.ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Y٠ ksa> 0 ülkede d ٥ ğup büyüm üş olan halk, tabii ki 0 dili konuşa,


caktır. . n d a bir beis yoktur.
^ n r a , bilgisini artırm ak isteyenlerin de Farsça öğrenmelerinde ve
k ^ ş m a l a n n d a bir sakm ca yoktur-.
el-Brjsten.da der ki;
«Arapçanın dışındaki dillerle konuşm ak caizdir. ٠ dilleri konuş-
makla kişi günahkar olmaz.
Hz. Peygamber’in (saliailalıU aleylıi ve sellem) Farsça da konuş-
tugu rivâyet edilmiştir:
((Zekât huı-ınası getirilm işti. H asan ile H üseyin (R. Anhümâ) da
yanındaydı. O nlardan bir bir lıu m ia alıp ağzına koydu. Resûlüllah
( s a l i a i l i aleyhi ve sellem) ınübârek p arm ağ ın ı onun ağzına soka-
rak:
(Kıh, kıh!) dedi ve h u m a y ı ağzın d an çıkarttı.»
Ebû H U rere (R.A.) k a rin ağ rım asın d an yakındığı zaman, Hz. Pey-
gamber (sailâllahu aleyhi ve selleın) ona:
«Ey Ebû Hüı-eyre: Bir dei’tlin m i var?« dem iştir.
. Yukardakl (Kıh, kıh)' kelimesi, b u rad a k i (derd) kelimesi Arapça
değil, Farsgadu:,
Çünkü gaîukları b'ir şeyden k o rk u tm a k ve sakm dırm ak Igin kul-
lanılan kelimenin A ra b a s ı (kıh kıh) değil (fazu’)d u r.

Alçak 8«le konuşur.


Çünkü, en girkin ses, en tiz sesdir.
Cenûb-1 Hak I ٠ kmûn süresinde:
-«Yüriiyüşünde mu’tedil ol. Sesini alçalt. Seslerin en glAini, haki,
kat, eşeklerin anınşıdın» buyurmuştur.
^ e k kl, alçak sesle konuşmak, m u’tedil yürümek tevâzuun ‫ةﻟﻪ‬٠
metl oluyor. tmâm.Ebü’I-Leys de bu Ayeti böyle tefsir etmiştir.

Çok k o n u ş ik ta n geWnir.
Çünkü gok kaıuşm ak gok yanılmaya yol agar. Çok yanılgı i«e ç٠٠٤
günâha, gok günah da kişinin cehennem ateşine - e s i n e vesile 0‫'ءﻻا‬
(e it» )
H٠ r duî^ ١ ٠ nu anlatmaz: kl, günaha girebilir.
TANE TANE VE AÇIK SEÇİK K .N U ŞM A U D IR 597

Gayet fas‫؛‬h ve son derece anlaşılır bir dil ile konusnr. Aata٠ılma*
sfeler etmez.
Sözde tefeyhuk, t e § ^ u k ve taam m uktan kaçınır.
Mesâbih’in şerhinde zikredilmiştir:
Peygamber Aleyhisselâm söyle buyurmuştur:
«içinizden en çok nefret c tt ٠ m ve benden eniızak oturacak olan-
lar; ‫؟‬ok konusan. böbürlenen, (edebiyat yapacağım diye) a^ını yaya
yaya konusan kişilerdir.»
Aslıkbı surdu:
«Ey Allah’ın elçisi, «el-mUtefeyhık» ne demektir‫)! ؟‬
Cevap verdiler:
«O, m iitekebbir dernektir!»
iste, in san lan n kalbini ve dikkatini ‫؟‬ekmek !‫؟‬in bu tunu konus-
malar gurur ve böbürlenmeye vesile oldugu i‫؟‬in ٠ Allah’ın nebisi (sal-
lâUahü aleyhi ve sellem) mUslümanlan bundan alıkoymuştur.

Tane tan e konusur.


Sözlerini serdederek, gayet açık bir ifade ile k .u s u r .
P ^ a m b e r im iz ’in (sallâllahii aleyhi ve seUem) kımuşmaaı son de-
rece açık ve seçik idi. H er duyan (mu rahatça anlayabilirdi. SöKİerinl
sajnnaga kalkısacak olan da kolaylıkla sayabilirdi, DinleyTO, 8 Ö 2 İ
rahatça anlardı. - .
Selâm verdiği zam an ü‫ ؟‬d e fa selâm verirdi. Konustugu M m anda
iyice anlasılm ası İçin üç kere tekrarlardı.
Kolaylıkla anlaşılacak tarzda kmıusurlardı. Manzum ve seci (ka-
fiyeli) konuşm ak külfetinde bulunmazlardı.
Şunu bilmelisin ki: sed, diğer fıkranın son kelimesine uyması iti.
ban ile f i k r i n son kelhnesine .denir. Birbirlerine uym a hesabiyle ‫ د‬٠
tar anlam ı ile de kullanılabilir. Hulâsa, burada her iki anlam da da ih.
timali vardır.
Hz. Peygamber (saUâllahU aleyhi ve sellem) 0 tö r kOTUsmaiardan
nehyederek söyle buyurm uştur:
«Ben ve û m e t i n ı i n takileri. tc k e llU fd . ^ riy fe ‫»؛‬
TekellUf dej^ince, g U e l konu ٠ ajn J^aak e ttig l’a n l^ t o M im Ç to -
kü yukarda g ^ m is ti:
598 Ş ÎR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizade)

ifra t ve tefrite kaçm adan, güzel h ita b ederek cem âati lyllige ve
dindarlı٤ a teşvik etm ekte hiçbir sakınca y .k tu r.
Hatib bu m aksadla m üm kün olduğu k a d a r ^ iz e l konuşmaya gay-
ret etmCidir.
Çünkü güzel sözler, te ’sirli a n la tış la r dinleyicileri büyüler ve dine
karşı olan alâka ve isteklerini d ah a d a a rttırır.
Lâkin alışveriş veya h e rh a n g i b ir husUsda karşılıklı konuşurken
^ e b iy a ta kaçmak, m anzum veya edebi konuşm a yapm ak bir nevi te
kellüftür; ki, mezmUmdur.
Kişiyi 0 hallerde bu tü r k o n u şm alara iten, gösterişten başka bir
şey değildir.
٥ tip konuşmayı Ş eriat k erih g ö rü r ve m en ’eder. el-îhyâ’da bu hu-
süs böyle anlatılır.

Sıgırlann otu gevelediği gibi, sözü agzında gevelememelidir.


Abdullah bin Ömer’den (R .A .):
Allahın Resûlü (saüâllahü aleyhi ve sellem ) buyurmuşlardır:
«Sı^rlann dilleri ile (otu ve saireyi) gevelediği gilıi, erkeklerdeb,
i dilinde gCTcIiyen belagat düşkünü kimseye Allah buğz eder.»
İmâm GazâM dedi kl
Amr bin Sa’d bir dilekte b u lu n m a k İçin b a b a sın a geldi. HuzUnın-
da hdcettai uzun uzun k o n u şa ra k a rz edince, b abası Sa’d şu cevabi
verdi:
- S a i hiçbir zam an b u g ü n k ü gibi h a c e tin d e n uzak olmadın.
sülûHah'm (sallâllahU aleyhi ve sellem ) şöyle buyurd u ğ u n u duydum;
«insanlara Syle bir zamah gelecek ki, konusurkm, sözleri ağızla,
nnda, h a ^ n la n n otlan geveledikleri gibi geveleyecekler.»
Bu sSrii ile uzun uzadıya h â c e t a rz e tm e n in doğru olmadığını ona
izah etmek istediler.
.n u n , hfiOTtInl öyle edebiyat y a p a ra k arzetm esini hoş karşılama-
dıgını ifade ettUer.
İşte böyle yapm acık sözlerle ko n u y u u z a tm a k dilin âfetlerinden-
dir.
Karşılıklı konuşm alarda b aşv u ru lan h e r k ü lfe tli söz, m u'tâd olma-
yan h e r tü rlü fesâhat ve b elâgat özentileri de bOyledir.
^ u n İçin, m ü'm ln Olan kişinin az fakat ö z 'konuşarak lfâde -1 me-
D 0 RU SÖZDEN HİÇ AYRILMAMALI
٥ 5W

ram etmesi lâzmıdır. Bunun dışında kalan sözler birer yapm acıttan
öteye gidemez...»

Konuşurken dahi çokça Peygamber Aleyhisselâm'a salât ٠ü selâm


getirir.
Bol istiğfarda bulunur. Tevhid kelimesini de agzından düşürmez.
Hele, söylemek istediği sözü unuttuğu zaman, hemen P e y g a m ^
Aleyhisselâm’a salât.ü selâm getirir.
Böyle yaparsa, ya söyleyeceği sözü lıatırlar, yahut da getirdiği sa-
lât-ü selâm 0 sözün yerini almış olur. Böylece söyleyeceği sözden daha
büjdik bir sevab elde etm iş olur.
Söyleyeceği sözü unutm ak istemiyorsa, şöyle dwln:
«iyiyi h a tırla ta n ve y aratan Allah’a hamd olsun.»
Bir şeyi yapacağına söz verirken:
«§u İŞİ şöyle yapacağım, böyle yapacağım İnşâallah» desin.
Yahut:
(،Palana şunu vereceğim İnşâallah» desin.

M ümkün olduğu kadar doğru konuşur. Tclılike göree bile doğ™


sOzdeıı aynim az.
Çünkü kurtuluş bundariır.
Ömer bin Ubeyd deı. ki:
«Kişinin dindeki kemâli dört hasletle elde edilir:
in sanların elindekine tam a’ etmez. İşittiği eziyete taham m ül gOs-
terir. Kendi nefsi İçin sevdiğini insanlar İçin de sever. Dt٠ udan k a tiy .
yen aynimaz.» (el-Hâüsa)
Bu sebeble şöyle demişlerdir:
«Kurtuluş d o ğ u lu c a d ır. Helâk ise yalandadır.»
Bir hikâye:
«Haccâc’a, el-Eş’as’m arkadaşlarından iki esir getirdiler. B irinin
bojmunu vuracağı Sirada, adam şöyle dedi:
«Beni bırak. Çünkü benim sana iyiliğim var.»
Ona sordu:
«Nedir ٠ iyiliğin, sOyle tekalım i»
600 ş JB٠AT٠ ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Allzade)

«el.Eş’as’m oğlu senin soyuna dil uzattıj ben müdafaa ettim.»


«Peki bunu bilen var mı?»
Arkadaşım göstererek:
«İşte bu biliyor» dedi.
Bu- de،٠& ona sordu‫؛‬
«Doğru mu söylüyor bu adam?»
«Evetl»
« P i â , smı de onun glbi'yaptın mı ?٥
« ly ır?»
«Neden?»
«ÇOnkü s٠ den ve senin kavminden nefret ettiğim İçin.»
«Vallahi, her ikinizi de sertest bmakıyorum! Arkadaşım beni sa-
vundugu İçin, seni de d٠ u söylediğin İçin s e rh a t bırakıyorum Hay-
di gidebiliKiniz!» dedi.»

Şunu da iyi bil M; yalan, gUnahlarm en ‫؟‬Irkini, ayıp ve kusurlann


en hayâsızıdır, Kalbleri karartan her kötülüğün başında gelir.
R e s û lü i’m (sallâUahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğu rivâ٠
yet edilir:
«Sakm yalan söylemeyin! fUcUrla birlikte olur; ki, her ikisi d.
reheonemllktir.»
I ûmâme’den (R.A.):
Hz. P^gamber -(saliailahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
«Yalan, münMıkhk kapılarından bir kapıdır.»
el-HasM (rahımehullah) dedi ki:
«insanin gizil halinin aleni hâline uymaması, sözünün yaptıgıl^e
uygun olmaması, münafıklık sajulır. M ünâfıkhgın temeli alandır.»
Bir adam Hz. Peygamber’e (saliailahü aleyhi ve sellem) -gelerek
dedi kl:
«Çu ü‫ ؟‬şeye karşı tahammülüm yok: Zina, yalan,'İ‫؟‬ki.»
RasûlüUşh (saliailahü aleyhi ve sellem) şöyle bujmrdu:
.YaJana ^lince, onu ^ n im hatırun İçin terk et!»
- hu ٠ undan aynlıp gitti. Zina yapmak istedi, içinden d^l
td:
«Ben bunu irtikkb edCTsem. soma da ResUlüllah (saliailahU aley.
YALAN BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİN ANASIDIR 801

hl ve sellem ): «Sen zinâ ettin mi?» diye sorduğunda; eğer «evet» der-
sem, beni hadd-i zinâyı ikame ederek cezalandırır. «Hayır!» denem,
bu d e fa ona verdiğim sözü bozmuş olurum.))
Bu sUretle zinâdan vazgeçti.
Sonra, şarap İçmek istedi. Ayni'düşünce ile karşılaşınca ondan da
vazgeçti. (Gerek el.Hâlisa’da ve gerekse elthyft'da böyle anlatılmış-
tir.)
Demek ki, yalan bütün kötülüklerin anasıdır. Bu sebeble, yalan
Peygaınberimiz’in (saliailahü aleyhi ve sellem) en nefret ettigi bir huy
idi.
Ashab katinda da huyların en kötüsü yalandı. Hz. Âişe.den (R.
Anhâ):
-«ResUlüllah’ın (saliailahü aleyhi ve sellem) .ashabının en nefret
ettiği huy, yalandı..»
Bu nasıl olmasın ki, bu çirkin lıuy İmanın karşısında durmaktadır.
(Yâni, im an bir yanda, yalan ise diğer yandadır, ikisi de bir arada
kafiyyen bağdaşamaz, demektir.)
Yalanın bulunduğu yerde iman; îmanın bulunduğu yerde yalan
olmaz.
AbduUalı bin Cerrad'dan (R.A.) nakledilen su hadis bunu te'yid
etmektedir.
O, Allah’ın Resûlü’ne sordu:
«Ey Allah’ın Nebisi! Mü’m in zinâ eder mi?»
«Ondan belki bu zullûr edebilir.»
«Pekâlâ, m ü ’m in yalan söyler mi?»
« a c n ,»
B unun ardından- hem en söyle buyurdular:
«Yalan, ancak im an etmeyenler uydururlar.»
Bir yere yaşlanm ış olarak söyle dedi:
..Dikkat edin; size giinahlarm en büyâğönii söylüyorum: ABah’.
ortak kosm ak... Ana-babaya âsi gelmek....»
Sonra doğrulup oturdu ve söyle buyurdu:
«Dikkat edin; Yalan söz!»
İşte görüldüğü, gibi, d ٠ ulup oturduktan sonra bunu Eylem ek
süretiyle, yalanı d a günahların en b ü y ü ^ alarak sirke katıverdi.
Yalancıdan - y a l a n söylediği zaman çok çirkin koktuğu İçin —
melekler tam bir mil uzaklaşır.
602 ŞIR’ATÜ'L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Yalan, n ^ n eksUmeslne de sebeb oluı. N itekim Allah’m Resûlü


(saflâllahU aleyhi ve sellOTi):
«Yalan, nzkı eksiltir» b uyurm uştur, (el-îhyâ)

Bir çocuğu susturm ak İçin: «Sus, sa n a §unu alacağım !» demesin:


ki, bu kadarcık - s ı r f çocuğu oyalam ak İçin söylenm iş o l a n - söz bile
aleyhinde yalan olarak kaydedilir.
Şayet va’d ^ tiğ i şeyi sa tın alm azsa, b u n u n jnizUnden kıyâraette ce.
zalahdınlır.
Abdullah b. Amr (R.A.)’den:
«Allah'ın ResUIU (sallâllahii aleyhi ve sellem) evimize geldi. Ben
henüz küçük idim. Ojm am ak İçin o rad an ayrılm ıştım .
(Bir ara) annem dedi ki;
«Ey Abdullah! Gel, san a b ir şey vereceğim !»
Allah'ın Resûlü (sallâllahU aleyhi ve sellem ) şöyle buyurdu:
«Ona ne v e m e k istedin?»»
Annem cevab verdi:
«Hurma v em ek İst^im.»»
R ^ ü H a h (sallâllahU aleyhi ve sellem ) şöyle buyurdu:
« E ^ r va’dini yerine g e tirm e z se n ,'b u söz, h a ^ n d a b ir yalan ela.
rak kayda geçer.»

Bir §eyl anlatırken aksırm ayı b ir f ır s a t ve g an im et Ijilir.


Hadisde;
«Kişinin konuşurken aksırm ası, lehine âd îl b ir sâhiddlr». buyurul-
muştur.
Yâni, söylediği şeyin d o g ru lu g u n a şe h â d e t eden doğru bir sâhid-
dir, d e m * i ş t e ş l e r d i r .

Şu üç husûsda yalan konuşm aya ru h s a t v erilm iştir:


1) HarW...
Çünkü h arb bir aldatm acadır.
٧ ‫ ؟‬ÖZEL DURUMDA YALAN s ö y l e n e b il ir 803

2) Ikl kişinin arasını bulmak İçin yalan söylemek...


3 ) Kişinin hanım ını hoşnut etmek İçin yalan söylemesi..
Evet, hanım larından her birine, kendisini hepsinden fazla sevdl^-
ni söyler.
Yine k ansının bütün tekliflerine, Siri 0 anda gönlünü almak İçin,
-y a p a m a y a e a k sa b ile— ،،evet» der.
Çünkü, ،،evet» demezse, belki ona âsi gelir de günaha girer.
d-Jhyâ’da şöyle geçer:
en.N uı^âs bin Sem’ân ’dan (R.A.):
— Allah’ın Resûlü (sallâllahü.aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
«Ne diye sizin, kelebeğin ateşin etrafında dönüp durdu ٤ u ^ b i, ya.
lan İçinde dönüp durduğunuzu göriiyorum?
Hei' yalan söz kayda geçmektedir. Ancak şu husUsdakl yalan kay.
da gelmez:
Kişinin harbde yalan söylemesi. (Çünkü harp aldatmacadır.) Dar.
gm olan Mşiyi banştıım ak, ara lan m Inılmak niyyctiyle söylenen yalan.
Kişinin hanım ının gönlünü alması İçin söyl^iği yalan..»
İşte bu ü ‫ ؟‬husUsda yalana r u h a t verilmiştir.

Eğer sam im i bir niyyet ve gayeye ma’tûf olursa, bu üçün dışındaki


yalan da ajmı anlam a gelebilir.
Meselâ, bir zalim, birini yakalamış ve onu du m ad an : ،،Nerede pa-
ran, haydi çıkar bakalım!» 'diye tehdit ediyor. İşte 0 zaman adam pa-
ranın yerini İnkâr edebilir.
Bir kral kendisini yakalamış, İşlediği zinâ suçundan dolayı Mrgu-
ya çekiyor. Ona da ،،zina yapmadım!» der.
Şarap İçen adam da; ،،içmedim!»' diye İnkâr .edebilir.
Allah’ın Resûlü (sallâllahü aleyhi ve sellem) bujuım uştur:
«Kim bu k a zu rattan bir şeyi irtikâb edene, Allah’ın setri (perfe.
sl) Be örtünsün.»
ç ü n k ü fâhiseyi (hayâsızlığı) İzhâr etmek de hayâsızlıktır.
Mecmeu’l.Fetâvâ’da anlatılan şu husüs da bu kabildendir.
،،Kisi, kendi hakkini alabilmesi veya kendine gelecek zulm ü ‫ء س‬
yebilmesl İçin yalan sOyleyebillr.H
604 §JR٠ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Şuf’a hakkına sahJp .l a n biri, gecenin karanlığında komşusunun


mali sa tılığ ın d a n haberdar edilirse, dâvacı olmaz, sabahı bekler. Ve:
«Şimdi habOTİm oldu» der. Bu, y a la n sayılm az. Ç ünkü gece vakti şâ-
hid bulmak m rtu r.
Gece e g in llk ‫؟‬ağına eren küçük kız d a bOyledir. ،(Falan kims٠ le
seni dendireceğiz, ne dersin?» diye fikri sorulunca: «Ben henüz, ergin-
ilk ‫؟‬a ^ n a em edim » diyebilir. H akkında bu y a la n sayılmaz.
Başkası hakkında da d u ru m aynidir: M üslüm an kardeşinin sırrı
kmdlsinden SOTulunca «bilmiyorum» diyebilir.
özür dilediği kimseyi ancak irtik â b e ttiğ i su ‫ ؟‬u İnkâr etmek sa-
yKİnde h ş u t edeceğini bilirse, o ta k d ird e de irtik â b ettiği su‫؟‬u in.
kâr . b i l i r .
Hulâsa, bu n ıh sa tın haddi şudur:
Yalan m ahzurlu bir seydir. F a k a t d o ğ ru su n u söylediği zaman da-
ha başka m ahzurlu bir şeye sebeb olacaksa, 0 zam an iki m ahzuru kar.
ulaştırıp d o ^ ılu k terazisine koyar:
Eger müsavi gelirlerse, dogruyu söylem ek ,evlâdır.
Eger dogru söylediğinden dolajn m ey d an a gelecek m ahzur yalan-
dan ehvense, d٠ u -söylemesi a rtık vâcib olur.
Eger bunun aksi olursa, o z a m a n y a la n söylemesi, durumla-ra gö-
re, ya vâcib olur, ya da.m U bah olur.
Meselâ, relimin elinden k a ç an b ir k im se n in ölüm ü ballis konusu
olup, da d٠ ı söyi^iği tak d ird e m u tla k a öldürülecekse, o zaman ya-
lan söylemesi vâcib olur.
Buna ^ n z e r durum larda da h ü k ü m ajm ıdır.
I b i n gayesi'veya iki kişinin b arıştırılm a sı y a da haksızliga ug-
rayan kimsenin gönlünün alınm ası a n c a k y a la n söylem ek ile mümkün
o l u , - , İşte 0 zam an y alan söylem ek m U bahdır.
Ne var ki, bütün bu n lara rag m e n m ü m k ü n m erteb e yalandan uzak
durmalJ.
‫ ؟‬ünkü, kendisine bir def’a y a la n k a p ısın ı a ç tı mı, artık'önünüa!a-
maz. Z a rtret haddi ile z arü ret olm ayan, şey a ra sın ı seçemez lıale ge-
lir.»

Ta’cfz ve kinayeli ko n u şm ak ta - i y i n iy y et taşım a k ş a rtıy la -


bir sakınca yoktur.
Kinkye ile ta'rîz aresındaki fark:
TA’RİZ ve KİNÂYELİ KONUŞULABİLİR 6.5

Ta’riz: Delâlet yoluyla c ü m l^ e bulunmayan bir şeyi m uhataba


anlatm aktadır.
Meselâ: ،.Bahillik ne kadar ‫ ؟‬irkin bir şeydir» diyerek m uhatabm
bahu olduğunu ona hissettirm ektir.
Kinâye ise; Redifi anlatıp merdufu m urad etmektir. Demin ki‫؛‬
«falan kim senin evinde ‫؟‬ok kül vardır.» Bu sözünle onun ‫؟‬ok misafir
sevdiğini anlatm ak istersin.
İşte gerek kinâye ve gerekse ta ’rîz yoluyla m uhataba bir şeyler an-
latm akta hiçbir satanca yoktur.
Nitekim Allah’ın Resûlü (sallâllahü aleyhi ve sellem) Sirtında us-
fur ile boyanmış bir elbise gördüğü kimseye:
«Bu, fırında olsaydı, senin İçin daha ‫؛‬yi olurdu.»
Demiş ve bu sözü ile şunu kasdetmiştir;
«Buna vOTdiğin p a ra ile u n alıp ftnnda ekmek J^apsaydın senin
hakkında d ah a iyi olurdu.»

Hazretl Ali (K.V.), Hz. .m e r ’ (R.A.) ile tazını evlendirm e 1 1 ‫ س‬٠


ginde, kızını ona gönderir ve Ömer’e (R.A.) şöyle demesini tenblh eder:
((Ey ٥ m er ٠ sen hülle (elbise) ..ister misin?»
Bu anlam ı. B akara sûresindeki:
.،Onlar sizin İçin siz de onlar !‫ ؟‬in birer libassınız.^
Ayetinden istinbat ederek böyle davranmıştır.
Hazretl Ömer de: «Kabdl ettim , rfizı oldum») diye cevab rerm lştlr.

Biri bir saire; «Dilini kes, sana sunu vereceglma diye - t t l ^


zaman, sair de ona: B§u dilimi kMtim» diye cevab vermls. yâni sllrle
onu ta ’n etmeyeceğini belirtmek istemiştir.

٥۶

Hz. Peygamberiln (sallâllahü aleyhi ve sellem) sözlerinde bunun


ö m ^ le rin e ?ok rastlanz:
P'^gam ber' AieyhisselAm -ganlmrti taksim ettiği Zaman -
oglu Abbas’a dört dlsl deve verm iş...
6.6 ŞİR'ATÜ’L - İ s l â m (S eyyid A lizâde)

Buna râzı olmayan M irdas gidip söylediği bir şiirle durum dan ya١
kımr.
> RefilUllah (sallâllahU aleyhi ve sellem ):
«Gidin şu adanun dilini benden kesiverin!»
Emrini verir. Eb ٥ Bekir İR.A.) ile giderek ona yüz deve daha ve
rir ve adam susar ve Peygam ber A leyhisselâm 'dan özür dileı-.
'O d a n sonra, R raûlüllah'dan (sallâllahü aleyhi ve selem) en hoş-
nut olan kimselerden olur.

el-Hasan'dan (ra h ım e h u lla h ):


Yaşlı bir kadm Peygam ber A leyhisselâm ’ın huzU runa gelir. Pey-
gamter ona:
«ihtiyar kadın cennete E l e y e c e k t i r .»
Diye hitab edince, kadın ağ la m ay a başlar. B u n u n üzerine onu şöy-
le teselli eder;
«Sen 0 zaman ihtiyaı. ,olm ayacaksın k i: Allalı şöyle duyurmuştur:
«Hakikat biz onlan yepyeni b ir y a ra tılışla y a ra ttık da, faz, oğlan,
fazlar...» (el-Vkkıa süresi)

Bir kadın Peygamber AleyhisselSm a gelerek:


« K o c i sizi çağırıyor.» der-
P ^gam ber Aleyhisselâm ona:
«Hani şu E n d e beyaz b u ln n a n a d a m m ı?»
« V a l i , tmun gözünde beyaz yofaur!»
«G&öndc beyaz v a rfırl»
«Hayır, vallahi‫»»؛‬
« H a le sin g ^ n d e !»yaz v a rfır.»
Demiş ve gO bebeğinin e tra fın d a k i beyazlığı kasdetm iştir.

E nes'daı (R A .):
- Bir adam ResdlUllah.dan (sa llâ lla h ü a l . h i ve sellem ) bir b in *
istedi. P e g a m b e r Aleyhlsselftm ona:
TA’R İZ v e k in Ay e s ik s ik . lm am ali 6.7

«Seni bir ÖİŞİ devenin veledine bindiceğJm .» dedi.


Adam bundan, insan taşım ağa gücü yetmeyen yavm sandı. Ve
böyle iddia etti. Dedi ki:
«Ben onu ne yapayım?»
Peygamber Aleyhisselâm izah etti:
«،.inilecek tleveleri dişi develer doğurmuyor mu?»

Ne var ki. böyle ta'rîz ve kinâyeli konuşmak lıer zaman h ^ olmaz.


Arasıra ve nadiren olmalıdır.
Çünkü, aym §eye devam edilirse eğlence ve alay kanosu olur: ki,
bu m ^m U m dur ve ayni zam anda kalbi karartan ?ok i lm e y e yol
a‫؟‬ar.
Mesâbih’ın şerhleri ile Jhyâ.da böyle geçer. Nitekim musannifin
(rahımehullah) «bunda bir sakınca yoktur» sözünde de buna İşaret
vardır.

Ta’rîz ve kinâyeli konuşm ak kişiyi yalan söylemekten k u rten r.


Bu, selef âlim lerinden nakledilen' bir sö ^ ü r. Aynısı, Ömer, Jbni
Abbas (R. Anhüm â) ve diğerlerinden rivâyet edilmiştir.
Jmâm Gazâlî (rahım ehullah) der ki:
- B unım la şunu kasdetmişlerdir:
in san yalan söylemeğe m ecbur kaldığı zaman buna (kinâye ve
ta'rizli konuşmaya) başvurur.
.r t a d a böyle bir zarUret ve ihtiya‫ ؟‬yoksa, 0 zaman câiz olmaz.
Çünkü 0 takdirde bu, yalanı anlatm ak yerine g ^ e r.
Söylediği söz şâyet yalan degi.lşe, jdne de kerahetten hâli değil,
dir.
Abdullah bin u tb e ’den (R.A.) rivayet bilm iştir. Dedi kl;
— Babam la birlUrte Omer bin Abdül’aziz’in huzönına girdik. ü&<
tümde bir elbise ile ‫؟‬i t t i m insanlar: «Emîrü'l-Mü’m lnîn bunu m u sa*
na giydirdi?» demeğe başladılar. Ben de: «CezellahU emirel m ü’miniy-
ne haj^en = Allah mii’m inlerin . i r i n i bımdan daha iyisi ile m i *
fatlandırsın» dedim.
«Oglum, yalan söyleme!» diye, babası onu n ^ y rtm lş tlr. Çünkü
.0 8 ŞİR’ATÜ’L ٠ İSLÂM (S،‫؛‬yyid A!!zâde)

bunda, o n lan n yalan sözünü, böbürlenm ek gibi bâtıl bir gaye ve mak-
sad İçin, ikrar vardır.
Oysa bunun hi‫ ؟‬de faydası y .k tu r.

Evet, m ü’m inlerln gölüünü alm ak İçin bazı ta'rjzlerde bulunmak


mUbâhdır: Peygamber Aleyhisselâan'ın yaşlı kadına: «Yaşlı kadın cea-
nete giremez» dedlgi gibi. Y ine b ir k a d ın a : ،.Senin kocanın gözünde
beyaz ٢ ardm> demesi ^ b i. B ir a d a m a da: ،،Seni devenin ‫ ؟‬ocuguna bin-
d i ^ ğ i z » demesi gibi.
Böyle, ağır .im ayan, son derece h a fif o lan sözlerle kinâye ve ta’rîz
yapılabilir.
،(Sana şunu belki yüz kere söyledim» gibi sözler de yalan sajulmaz.
O hakikaten yüz kere söylem em iştir. F a k a t bu sözü ile mübâiagayı
anlatmak istemiştir.

tstiâre de buna yakın bir şeydir. Yâni bundan da miibaiaga kasde.


d llm ^ rtlr, yalan d . i .
B^rân âlimleri bunu incelediler ve dediler ki:
— Isöâre yalandan iki yönden aynlır: Birhıcisi te’vil üzerine bi.
na edilmekle. İkincisi ise, zâhirî ifadenin hilâfını kasdettiglne dair bir
- ‫ إﻣﻮ‬ortaya dikmekle. «Hamamda arslan gördüm» gibi...
,.Ama yalan böyle, değildir. Onda zâhirin hilâfını m urat ettiğine da.
ir bir karine ortaya dikmez. Bilâkis zâhirî ifâdejd tervi? etmek ‫ا‬5‫ﻫﺎ‬
tam bir gaj^et sarf .eder. Bu husûsda daha tafsilâtlı bilgi,istersen be-
yfin kitablanna başvurmalısm.

‫»؛‬

Adrt haline gelen yalanlardandır:


.. Biri (yemege buyur) .der. Oteki (isteıniyorumı ylyesim yoktur)
diye cevab verir.
^ s a 0 istiyordur, fakat böyle söylemiştir.
İşte bu da haramdır. (Ama gerçekten Ist٠ ılyörsa 0 zaman '٣
ka...)
Vwa. ehil btı gibi yalana'^nrilsamaha göstermekten kaçınırlardı.
LÜZUMSUZ MÜNAKAŞA VE MÜCADELEDEN KAÇINMALI 609

IIuatut-Tcyyim î’den (rahım ehullah):


. Rabi bin Haysem’in kızkardeşi oğlumun yanma geldi ve ona:
«Oğlum nasılsın?)) diye sordu.
Rabi' dedi ki:
(ıSen onu em zirdin mi?ı>
«Hayır!»
Diye cevab verince, şöyle ikazda bulundu:
«Böyle diyemezsin! (Kardeşimin oğlu nasılsm?) deseydin. d٠ ı
söylemiş olurdun.»

Konuşurken birkaç şeyden kaçınır:


Muâraza, mücâdele.
Allah'ın nebisi (sallâllahii aleyhi ve sellem) buyurdu:
«Kim, hakli olduğu lıalde mücâdeleyi terk ederee, cennet’Jn en
iist köşesinde kendisine bir köşk yapılır.
Kim, lıaltsız olduğunda mücâdeleyi terk ederae, cennetin içindeki
etrafında kendisi İçin b ir köşk yapılır.»
Yine şöyle buyurdu:
«Hakli olsa da mücâdeleyi terk etmeyen kişi, îm anın hakikatine
tam eremez..»
Çünkü, lüzumsuz m ünakaşa ve mücâdele sapıklık ve düşmanlık
anahtandır.
M uâraza nedir?
Muâraza, başkasının yanlışını ç ı k a c a k İçin soaine itiraz etmek-
tir.
Bu, ya doğrudan d ٠ uya olur. Y ahut kasden olur. Meselâ der ki:
«Bu söz dc^rudur. -Lâkin m aksadın baskadır.»
İşte bU ve buna benzer şeylere m uâraza derler.
Mücâdele ise, sırf başkasm ı âciz bırakmak, kötülemek, yemek ve
cehaletini ortaya serm ek İçin gayret g ^ te m e k tir.
Birincisinde kendini . t e r m e k ve ö rtü n t u to a k gibi davranış
vardm. to n cisin d e de başkasını yıpratm ak ve perişan r t m ^ gibi
âdi bir huy tezâhUr etm ٠ ^ i r .
İkincisinde yırtıcılık, birincisinde ise kibirlilik k ^ m a W a d ır.

F.: 3٥
610 ŞİR 'A TÜ ’L - İSLÂM (S eyyid A lizâde)

I v :
Bu da k p n fealbini m iisltim an k ardeşinden soğutur. Aralannda
bulunan, Allah’ın Ihsân ettiği kardeşlik perdesini bir an d a yu"tıpatar.

M û s l ü ^ - k a r f ^ i n i , h oşlanm adığı b ir şeyle an m ak (yâni gıyâbın.


da» duyduğu zam an hoşlanm ayacağı ve öfkelenm eği bir vasıfla onu
vasfetmek) demektir. .
Ebû HSreyre’den (R .A .):
- Allah’ın Resûlû (saliailahü aley h i ve selleın) b u jm ^ u :
،،Siz gıybet n ^ i r bilir m isiniz?»
«Allah ve Resölü d a h a iyi bilir» dediler.
«Bil ki, gıybet, k a rfe şin i h o şlan m ad ığ ı b ir şeyle anm andır.»
^ İ ld iü .:
«Ya kM d^im de dediğim şey m ev c u t ise?»
«Eğer onda d ^ iğ in şey m ev c u t ise, o n u ffıybet etm iş oIuKim. Mcv.
cut değil ise, ona iftira etm iş oluraun!» bujm rdu.

Bir k i m s ^ » bir mUslUman k a r d ^ n i a rk a sm d an ; ya açık bir ifa.


de, ^ h u t kinâye veya İşaret ile, y a d a b a şk a b irin i OTiun ajnplannı sa-
yıp dökmeğe t^ v ik etm ekle, y a h u t .d a b ir in sa n i çekiştiren kimsejw
mUslUman kardeşine sa ta şm a cU rietini a rtırm a k İçin hayranlık duy.
mak ile çekiştim m lne «gıybet» derler.
D ^nek ki. gıybet yalm z a ç ık ifa d e ile söylem ek değil.. îşaret've yu-
karda saydıklanm ız fiil ve h a re k e tle r d e b u n a d a h il olm akla gıybet sa-
yılmaktadır‫ ؛‬ki, hepsi h a ra m d ır.
Bu saydıklanm ıza ışık tu tm a k İçin b ir rivA yet arz e d e l
HZ. Aise (R. AnhA) d « Ji ki:
«Bira bir kadın geldi. S ırtın ı d ö n ü p d ışa rıy a çıkarken» elimle ‫ﻫ ﻸ‬
d d u ^ m a İşaret e tm â t istedim . A llah’ı n R e s i (sallAllahU aleyhi ve
sellOTi): aOna, g ıy l» t e ttin i» buyurdu.»
GIYBETTEN SON DERECE KAÇINMALI 611

T٠ palı, yürüyerek taklid etmek, yahut bir adam gibi yiiriimek de


gıybet sayılır. H atta gıybetten daha şiddetlidir. Çünkü tasvir ve tef-
himde bu davranış daha büyük anlam taşım ağadır.

Şunu da iyi bil ki; m usannifin (rahımehullah) «kardeşini anma-


siiJ sözü, gıybetin belirli bir kimseye sataşmak olduğunu belirtmekte-
dir.
Ama, bir adam (tfalan kimseler şöyle dediler)) derse, bu gıybet sa-
yılmaz.
(،Bize biri uğradı.» Yahut: «Birini gördük» gibi sözlerden, eğer be-
lirli bir kimseyi kasd ettiğ'i ortaya çıkıyorsa, 0 zaman bu tü r sözler de
gıybete girer.
Yalnız ،،bize uğradı, biz gördük)) gibi sözler gıybet olmaz, o sözle-
re onu kötüleyen bir vasıf eklenirse, gıybet olur.
Fakat belirli bir kimseyi kasdettigi meydana ‫؟‬ıkmıyorsa, o zammı
câiz olur.
Nitekim Hz. Peygamber (saliailahü aleyhi ve sellem) bir insanda
hoşlanmadığı bir şey gördüğü zaman:
،،Ne oluyor insanlara da böyle yaparlar!»
Derdi ve şahıs göstermezdi.

Belirli bir şahsı kasdederek şöyle demKİ de gıybet sajnlır:


،،Bizi p ad işah lan n yanm a girmekle mübteia kılmayan Allah’a '
hamd olsun. H a y â s i i d a n Allah’a sıgmırız. Bizi ondan konım asınıdi-
leriz.»

Bir de şöyle demek gıybet olur;


«Falan kimse n e iyi adamdı. Hiç ibadeti ihmAl etmezdi. Ama bu-
günlenle zavallı tembelleşti. Bizim gibi dünyahklara k a ^ ı sabredemra
hale geldi.»
Kendini z to e tm e k le bşakasını y m n ek istiyor, sâlihlerln k e n d ili
rtai kınam alanna, kendisini teşbih rtm ekle övünmek istiyor bu sözü
ile.
012 ŞÎB 'A TÜ ٠L - İSLÂM (S eyyid Alizâde)

O n u . İçin, bu tip ifadeler de gıybete girer. Ayni zam anda mürâî


ve kendini te m i» çıkarıcı d a .lu v e rir. ü ç k ötü h u y a da kendinde cera’-
etmiş .lu r.
Zavallı, câhil oldugu İçin, kendini gıybetle alâkası olmayan sâlih
ki§ü٠ len sanıyor.
(rahım ehullah) bu k ısım ları böyle izah ettikten sonra
dOTta:
«Çej^an da câhillerle ojm ar. O n lar ilim siz ibâdetle meşgul olduk-
larmda, onlan yorar. Am ellerini boşa ç ık a rm a k İçin çeşitli hile ve de.
siseler kurar. Sonra k arşıların a geçip gülm eye ve alay etm ege başlar.»

«Şu arkadaşım ızın b a şın a gelen şeyden dolayı çok üzüldüm.’ Al.'
lah’dan, onu sevindirm esini dileriz» dem esi de g ı y ^ t sajnlır.
Çünkü, m aksadı ona iizUlmek degil, o n u n k ö tü durum unu dileg^
tim e d ir . Zira m ate ad ı b u olsaydı, n a m a z p ^ t e d e ona için d a i gizlice
duâ ederdi.

«Zavalh‫ ؛‬Kötü bir âfetle k a rş ı k a rşıy a kaldii A llah onu da, bizi de
aff٠ inJ» d ^ e k de g ıy b etten sayılır.
Dıştan duâ J i y o r göZüküyor; a m a A llah o n u n İçini biliyor...
Ama bunlan gK çekten İçten söylerse, o z a m a n gıybet sayılmaz,
BUfikis ona üzülmesi ve acım ası iy i b ir şey olur.
H٥^ i de böyle. Ne v a r ki, b u gibi husU slara d ik k at etmesi gere-
kir. Ç Ü İ böyle söylemekle d a h a k ö tü b ir sonuca itilebilir.
Onun İçin, ism ini ve d um ım unu z ik re tm e d en üzülm ek ve acıma^
hattâ duâ etm rir m ü m l d i i r .
Üzülme ve acım adan elde- edecegi.sevabı h ^ e r.e tm e m e s i İçin böy.
le yapması d a h a İ^dir.»

G ^bet d a h a k ö « id ü r.
Hz. Feygambm: (sallâllahü a l ^ h i ve sellfem). buyurm uştur:
a G ^ l ^ t e n sa ta n ın ‫ ؛‬Ç ünkü g ıy b et z in â d a n d a h a kötüdür,
çankü. taşi zînâ edw . S o n ra tevbe edip, A llah da .«mu-bağışlar.
Ama p y b c t eden kimaeyj, gıybet e ttig i k im se atvrtm ez.»
GIYBETÇİNİN DUASI K A B .L EDİLMEZ 613

Ebû Hüreyre’den (R.A.):


«Allah’ın Resûlü (sallâllahü aleyhi ve sellem) b u ^ rm u şlarfır:
«Kim dünyada kardeşinin etini (gıybet etmek süetiyle) yemişse,
tayâmet gününde .n u n eti ününe getirilecettir.
Ona: (Haydi, simdi ülüsünü yel Tjpkı dünyada dirisini yediğin fi>
bil) denilecektii".
Ağzına alacak, yemeğe başlayacak. Fakat yüzünü buroşturarak
îe ^ â d edecek‫»؛‬
Sonra (H ucürât sûresindeki): «Biriniz kardeşinin ölü haldeki eti.
ni yemesini sever mi?» âyetini okudu.)»

Hz. Ali’den (K.V.):


«Sakin gıybet etm eyin. Çünkü onda ü‫ ؟‬âfet vardır:
1) Duâsi kabUl edilmez.
2 ) Yaptığı iyilikleri kabUl bilm ez.
3 ) K ötülüklerini artınr.»

Yezid er-Rekkasi anlatıyor:


((Bana iki adam geldi. Yanımda birini çekiştirdiler, ikisini de bun.
dan m en’ettim .
E r t^ i ^ i n onlardan biri b an a geldi ve dedi kl:
- R ü’yâm da bir zenci gördüm. Bana İçinde domuz eti bulunan
bir tabak getirdi, o etten daha yağlı bir et görmedim, o - y«nem l
emretti.
«Domuz-etini m i jdyecegim?» diye cevab verdim.
Pakat.beni tehdid «lerek zOTİa 0 eti y-^irdi. A gam in tad ı b o i u .
Sonra adam yem in etti;
«iki ay 0 çirkin koku ag am d an gitmedi!» diye...»

Câlür bin Abdullah (R.A.) daJi ki:


«Allah’ın Resûlü (sallâllahü aleyhi ve s e l l ı ) ile ^ a - Qr•
tabgı bir leş kokusu sardı. Peygam h» A l ^ h ls ^ ^ m soıtiu:
614 ŞÎR.ATÜ’L - İSLÂM (S eyyid Alizâde)

«Nedir ٥ « koku» WMr misiniz?»


«İşte bu koku, tasanlar» ve m ii’m inleri ‫ ؟‬ekiştirenlerta kokusudun»
buyurdu.

Bazı kltablarda gördüm :


»Peygamber Aleyhisselâm’m z a m a n ın d a gıybet kukusu her tara-
fa.y^jnhyordu d a zam anım ızda ned en b u k .k u hissedilmiyor. Bundaki
hikmet nedir?»
Diye sOTan bir ad am a §u cevabi v e r i ş l e r d i r :
«Gıybet zam anım ızda o k a d a r ‫ ؟‬ogaldı ki, b urnum uz doldu. Artık
k ٠ sunu hissedem iyoraz
g iren b ir a d a m p is k o k u d a n o rad a duram az, ‫؟‬ıkar...
Ama İçinde uzun z a m a n -‫ ؟‬a lış a n la r-o ra d a ra h a tlık ta yem ek yerler.
İşte zamanımızdaki in sa n la r da-bO yledir: G ıybet İçinde yüzdükle
ri İçin, artık onım kokusunu hissetm ez h a le gelm işlerdir.» (Ravdatû'1-
Ulemâ)

Gıybet t a b l a n , a te şin o d u n u yeyip b itird iğ i gibi, yeyip bitirir.


DenUdiki;
- fesanlan gıybet eden k işi,.se v a b la n n ı s a g a - sola,' doguya-batı.
ya tırlatıp atan in san gibidir.
Kişiye kıyâmet g ü n ü defter-i â m â li g etirilir, için d e n ‫ ؟‬ıkanlıpatıl.
mış olan sevablan görür. H a j^ e t e ttiğ i z a m a n ona:
»İşte dünyada ta s a n la n gıybet e tm e n sebebiyle amel' defterinde
çıkarılan sevablannJ» denilir.
Jbni ٠l ٠M ü b ârek ln y a n ın d a 'g ıy b e t anıldı, o dedi ki:
«Eğer gıybet etseydim, a n n e - b a b a m ın gıybetini yapardım. Çün■
kü sevablanmı alm ağa o n la r h e rk e s te n d a h a h a k sahibidir.»

H aran d -B asii’ye (rah ım eh u llah ) d ed iler ki:


» i n kim se seni çekiştirdi.»
Gna bir tatek s e k » göndererek söyle dedi:
GIYBET EDENİ D İN L E M E lL ÎD tR 615

«Bana sevablannı bağışladığını duydum. Ben de sana karşılık VCT-


mek istedim. L ütfen kabUl edin .١١

Sülyân es-Se١ ^ ’ye (rahıınehullah) Peygamber AIeyhissel&m’m:


«Allah et‫؟‬i o a . ev haJkına buğz ede.» kavlinden sual ettiler.
Cevab'verdi:
«Bunlardan m urat, insanlan gıybet edip de onlarm etlerini y iy ^ -
lerdir.»

Ey insan! - B i z de b u hitâba dâhiliz— Eğer sen gıybet etmekle,


revablannın gıybet ettiğin insana intikal ettiğini, onun da günahla-
rım n sana intikal ettiğini ve bütün bunlann ötesinde Allah’ın gazAbı-
na ugradığm ı bilirsen, tüylerin ü ^ e rir, korkudan kimseyi pybet e d e
m ^ ın .

Gıybet edeni de dinlemez.


Çünkü, gıybeti dinleyen günahda gıyl^t . n e ortaktır.
Oru? bölüm ünde anlatm ıştık: Söylenmesi haram olan şeyin din-
lenmesi de haram dır. O u n İçin Allah, haram dinleyicisi ile haram yi-
yeni Mâlde sûresindeki:
٠٥
«Ziyadesiyle y alan d ln l^ e n le r, ziyadesiyle haram y l y e n l e i -
lar.»
Kavl-İ cehlinde eşit tu tm u tu r .
Peygamber Aleyhisselâm buyurm uştur:
«Dinleyici, iki gıybct edenlerin birisidir!»
B ir rivâyet:
Eb ٥ Bekir h e fe n e r (R. Anhümâ) hakkında anlatırlar.
Biri ötekine (falan adam leimdlr) d . . Sonra P e y g a m to A l^ h is-
selâm’d an k a tık istrahler. p ^ g a m b e r Aleyhlsseiam. i t a : « K a t -
ra r yal» dedi. «Hani nerede?» d ü C T in d e :
«Falan kimseyi g ı y l ^ ettiniz yal İşte omm etini y - rfd n n u a î.
bujnırdu.
616 Ş ÎR ’ATÜ’L - İSLÂM (S eyyid A lizâde)

Görüyorsun ya, Allalr’ın Resûlü söyleyen ile dinleyeni nasıl bir tut-
muştur. Çünkü 0 sözü birisi söylenrişti, diğeri de dinlemişti.
Şu haJde, dinleyici de g ü n a h ta n kurtu lam ıy o r! Ancak dili ile giy-
b e tfi^ m m 'ederse 'O başka! o zam an g ü n a h a girmez.
Şâyet dili ile m en'etm ekten korkai'sa, kalbi ile ona iştirak etmek-
ten ?etanir.
şâyet 0 meclisden kalkm aya veya sözünü başka bir sözle kesmeye
^ ic ü yetip de bunu yapm azsa, yine g ü n a h a iştira k etm iş olur. İmâm
Gazâlî de & yâ)sında böyle dem iştir.

Şunu da i ^ bil k i‫ ؛‬b a şk ala rın ın k ö tü lü k lerin i an latm ak samimi ve


gerçek birgâyeye m a tU f ise, o gayeyi ta h a k ta ik ettinn.ek İçin mutlaka
ana t a n ı m a k gerekiyorsa, o z a m a n gıybet g ü n a h ı !‫؟‬alkar. «İmâm,)
bunu alfa husUsda z ab ta alm ıştır.
Bu altıdan birincisi şudur:
Miislümanlan o n u n y a p t ı . k ö tü lü k lerd e n sakm dınnak.
Dindar bir adam ın, bid’a te l veya fâsık ile d ü şü p kalktığım görür,
sen, ona onun bid’a tın d a n b ir şeylerin sirâ y e t etm esinden korkaman.
onun 0 hâlini ona açm anda b ir beis y o k tu r. Ç ünkü, seni onun dunımu-
nu açıklamaya iten, o m ezkûr k o rk u o lm uştur.
Ancak buna d a .d ik k a t etm ek lâzım . Ç ünkü, seni buna iten, kıs-
kançbk da olabilir. Ş ej^an s a n a b u n u süsleyebilir.
Onun İçin, dikkat etm ek lâzım d ır ve titiz lik İçinde halka şefkat ve
merhamette bulunm an gerekm ektedir. M us'annif b u husUsa İşaret ede
rck şöyle demiştir:
Insanlan kötülüğünden sa k ın d ırm a k İçin, fâ c ir kim senin dunı-
mımu anlatırsa baska. N itekim d u â d a : ،(Sana isy a n edeni terk ederiz»
denilmektedir.
Hz, P ^ g a m b e r (saliailahü aley h i ve sellem ) buyurm uştur:
«Fâciri a n la tm a k tan vaz n u geçiyoreunuz? A n latın ki, herkes ue
.Idugunu Misin ve on d an k açrasm l» (e!-thyâ)
H imjz veya fâsık b ir kölenin d u ru m u d a a n la tılır; kı, müşterisi
bundan bir z a ra r gOrmrain.
p d de doğrusunu a n la tır.
Evlenme husösunda kendisi ile istîşâ re ed ilen 'k im se de d٠ usunu
s ^ le r . K usuru varsa dile getirir.
HAYÂSIZLARIN KÖTÜ DURUMLARINI SÖYLEMELİDİR 617

İkincisi:
Zulme ugrayan kimse.
0 da doğrusunu kadıya anlatır‫ ؛‬kl. zalimden lıakkım alabilsin.
Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem):
،(Hak sâlıibinin söz lıakkı vardın» buyurmuştur.
Musannif de buna: «Zulme uğradığında.» sözü ile İşaret etmiştir.

. ‫؟‬üncüsü:
Şer’a karşı olan durum u değiştirmek ve âsiyi doğru yola sevk et-
mek İçin, kötülüklerini anlatm akta fayda ummak.
Hz- Ömer (R.A.), Hz. Osman’ın (R.A.) yanından - y a h u t Hz.
Talhâ’nm (R.A.) y an ın d a n — geçerken selâm verdi- o , selâmını al-
madı.
Gidip Hz. Ebû Bekir’e (R.A.) durum u anlattı. Bunu EbU Bekir
(R.A.)’în durum u düzeltmesi İçin anlatm ıştır; ki. bu gıybet sayılmaz.
İşte m usannif bu lıusUsa da; «Adamı ıslah etmek İçin dunım unu
anlatm akta fayda görüp bu bâbda başkasından -yardim Isteree» sözü
ile İşaret etm istir.

Dördüncüsü:
Kendi yaptığı günahından perva etmeyen, herkese yaptığını utan-
madan açıklayan kim senin k.ötülü^inü anlatmak.
B unun da kötü durum unu anlatm ak gıybet sayılmaz. Çünkü p ^ -
gamber Aleyhisselâm:
«Yüzünden hayâ perdesini bırakan kimse hakkında söyİOTİlensO
gıyl^t sayılmaz» demiştir.
Şöyle d e rle d i:
«Üç tam senin gıybeti olmaz:
1) Z âlbn hüküm dar,
2) Bîd’atçi,
3) K endi gûnahm ı herkese söyleyen kişi...»
'Musannif (rahım ehullah) buna da:
«Hak yolundan aynlan. günâhım İlân e d ^ . ayıp ve -
duyulmasmdan ‫؟‬ekinmeyOT...»
Sözü ile İşaret rtraişttr.
618 ŞİR.ATÜ.L - İSLÂ M (S eyyid A lizâde)

Beşincisi‫؛‬
A’me§ (gözü devamlı a k a n kim se), A.rec (topal) gibi bir kusur
ifade eden lâkabla m a’r ü f .l a n in sa n ...
İşte ٥ kişiyi bu lâkabı ile a m n a k d a gıybet sayılmaz.
ATec A’m eş'den şöyle riv ây et e tm iştir, diyen kim se günâha gir-
mez. Alimler bildirm e ve İfâde edebilm e z a ru re tin e binâen bunu yap-
mıştır.
Sonra, 0 lâkabla m eşhur olan in sa n i böyle a n m a k ta kendisi de biz.
zat beis görmez. Çünkü, bilir ki, a rtık b u lâk ab la kendisi meşhur ol-
muştur, herkes ta ra fm d a n a n ılm a k ta d ır.
Bütün bunlara - e n , eg er b a şk a bir İm kân bulup da onu baş-
ka bir ibare ve İfâde ile ta r if edebilirse, ta b ii ki, bu evlâ olur.
Onun İçin, a'm âya, onun k u s u ru n u ifa d e etm em ek İçin (Basir: GÖ-
ren kimse) diye ‫ ؟‬ag ın lm a k ta d ır. B u n u m u sa n n if zikretm emiştir.

Altmcısı:
Petvâ istemekte söylenen k u s u r ve a y ıp la r...
Mraeia bir mü’m in m ü ftü y e:
«Babam veya hanım ım b a n a z u lm e tti. B u n d a n k u rtu lm a çaresine
olabUir?»
K ye SOTdugunda, g ü n a h a girm ez.
Fakat bu bâbda d a h a sâlim ve d oğru b ir soru şekli t a ’rîz (der ki:)
şeklinde:
«Babası v ^ a hanım ı ta ra fın d a n zulm e u ğ ra y a n kimsOTİn ne yap-
ması lâzımdır?» diye sorm asıdır.
K usurun bu kad arın ı a n la tm a k m U bahdır. M usannif bunu da
başlı başına bir kısım k ılm am ıştır. Ç ü n k ü y u k a rd a geçen: ((Zulme uğ-
radığında ve yardim istem e b â b ın d a k u s u rla rım söylemişse başka» SÖ-
zü bu kısmı da İçine alabüir.

‫ ؛ ؟‬ybrtin keffaretl, gıyb et e ttiğ i k im se İçin A llah’dan-m ağfiret di-


GIYBET EDİLENİN GÖNLÜNÜ
619

Daha oturduğu yerden kalkmadan şu d u â ^ okur;

(A U ahiim m a^ir lehû verhanrhii ve tecSwz anhö vec’aJ mâ Itıılnâ


fiyhi keffâreten Ji zünûbihî ve k u r k e n ve ziUfâbi rahmetike yâ ‫ ﺳﺎءء‬.
mer râ ta m î.)
«AUah’ımî Onu ١ ağı§la, onu esirge, ondan geçiver, haManda ٠ ٠
!ediklerimizi g iin ahlanna bir keflaret, kurbet ve zöllâ lal - -
ey erham er râlum in.»
el-Hasen’in dediğine göre, ondan helâllik istemeğe l U z ^ yoktur,
hakkm dakl bu îstiğfâr kâfi gelir. Galiba bu bkbdaki delili şudur^
Enes (R.A.) Hz. Peygamber’in (sallâllahU aleyhi ve sellem) şöyle
buyurduğunu nakletm iştir:
«Gıybetinde bulunduğun kimsenin kcttaretl, onun ı ğ f û r .İm ası
(atvı) İçin d u â etmendir.»
İm âm Miicâbid:
«Kardeşinin etini yemenin keffareti, onu övmen ve ona hayırduâ
etmendir.»
ŞerhU’l.M eşârik'da anlatıldığına göre el.Kclâbâdî şöyle demiştir:
«Peygamber Aleyhisselam’ın;
(Biriniz, k arfeşin i gıybet ettiği zaman, onun İçin m ağfiret dilesin‫؛‬
bu onun kellaretidir)
K avlinin anlam ı:
«Gıybet h a ^ r i ona ulaşmadığı zaman» demettir.
Gıybet haberi ona ulaşınca, m utlaka gidip gönlünü alm ası -
kir.»
SâhlbuT-Ravda (ra h ^ e h u lla h ) dedi ki:
«Ebû M u h a m m ^ e sordum:
«Gıybet h a te r i heniiz gıybeti yapılan k im s ^ e ulaşm adan ö n e ya-
pılan tevbe fayda verir mi?»
«Evet, çünkü ona ulaştığı zaman 0 bir günah halini almıştır» dedi.
«Pekâla, tevbe yaptıktan sonra haberi olursa?» diye s ^ u m .
«Tevlıei bâtıl olmaz. AUah her ikisini de a fv ^ e r ; G ı y ^ -
620 ÇÎR'ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid A lizâde)

yaptığı tevbe ile, gıybet edileni de üzücü b il şeyle kaışılagması sebe-


biyle...» diye cevabi verdi.»
İmâm Gazâlî der kl:
' «Helâllaşmak en doğru h a re k e ttir. M üm kün ise gider, özür beyân
ederek heiailaşır.
Eğer adam yoksa (veya ölm üşse), 0 z am an şokça İstiğfâr ve duâ-
da bulunur, çokça sevab İşler.»
Özür beyân etm e usûlü:
Gnu över, ona karşı sevgisini izh ar eder, gönlünü ahncaya kadar
çalışır.
Bütün bunlara r a h l e n yine de gönlü olm azsa, o zam an bu'hu-
sûsdaki çabalan kendi n a m m a b ir sevab o lara k kaydedihr. Ahirette
yaptığı 0 gıybeti b erta ra f etm esine vesile olur.»

N٠ îme:
Bu. bir kimsenin sırrını, istem ediği kim seye a k ta rm a k tır. Yahut
aktarılan kimsenin h ^ la n m a d ıg ı sözün kendisine getirilm esidir.
Her ne ise, bir üçüncüsüne s i m ifşâ etm ek de b u n a dahil olur.
H akikilen (taşman) sözü, is te r k en d isin d en nakledilen, ister ken-
disine nakl^ilen, isterse b ir ü ç ü n c ü şah ıs olsun, duyduğu zalnan, on-
dan nefret ederse, duymak istem ezse, İşte b u nem im edir.
Sonra, ifşâ edilen sır veya ta ş m a n söz, İst.er sözle ifşâ edilsin, ister
yazı ile, isterse ima yoluyla ifşâ edilsin, fa rk etm ez.
Söylediği ayıp ve kusur, iste r o .ş a h ıs ta .b u lu n s u n , ister hUlunma-
sin, yine farketmez.
Şâyet 0 ayıp ve kusur onda m ev cu t .ise, h e m gıybet, hem de nemi-
me suçunp bir arada irtik â b etm iş olursun..
Hulâsa, insanlarda g ördüğün ay ıp ve k u su rla rı ifşâ etmemekle
yükümlüsün. Dinen susm ak a jru n d a sm .
Ancak, onu a n latm ak ta dine b ir fayda, y a h u t m ü slü m an a bir ya-
ra r varsa, ya da 0, h e rh an g i b ir m a ’siy e tin önlenm esine bâis olacaksa,
0 zaman baska... (el-Ihyâ)
Itodisde:
d taşıyan <»nnet’e girmez» b u y u ru lm u ştu r.
Eiaes ve 11‫ اا‬2‫ﻣﺒﻢ‬6‫ا‬ (R. A nhüm â) riv a y e tin d e ise. Peygamber
SÖZ TAŞIYAN K İŞİ CENNETE GİREMEZ 621

«Söz teşım aya düşkün olan ve habire söz taşıyan kî‫؛‬i Cennete gir.
nıez.»
Bâzıları (söz taşıyan) ile, (habire söz taşıyan) kelimesinde fark
görmüşlerdir.
Biri, nisanlarla konuşurken onlara başkalarının sözünü aktaran,
dır; diğeri ise, insanları - h a b e r le r i olmadan - gizilce dinleyendir.
(Şerhü’l-Mesâbih)
Resûlüllah’m (saliailalıü aleylıi ve sellem)in bu tehdidi söz taşı-
yan kimseye yeter!

K abir azâbının üçte biri nemime yUzUndendir.


Küleyb (R.A.) rivâyet etmiştir:
«israiloğulları bir kıtlıkla karşılaştılar. MUsa Aleyhisselâm birka‫؟‬
defa yağm ur duâsı yaptı. Fakat duâsi kabul edilmedi.
Sonra Allah ona şunu vahyetti:
«Ben, aranızda söz taşıyan ve. bu huyundan vazgeçmeyen biri var-
ken, ne senin, n e de beraberindekilerin duâsını kab.1 etmem.، b u ^ r -
du.
«Yâ Rabbi, kim dir 0 insan? Bilelim de aramızdan onu çıkaralım!»
Deyince Cenâb-1 Hak:
«Ey MUsa, nemîmeden nehyediyorum،» buyurdu.
B unun üzerine hep birlikte tevbe ettiler, .n d a n sonra bolca yağ-
m ur yağdı.»
Muâz (R.A.) Hz. Peygamber’den (saliailahü aleyhi ve s e l l ^ ) :
«Nemmâmlaı., kıyâm et gününde maymun seklinde hasredilecek"
lerdir...
١ Eb ٥ H üreyre (R.A.) Hz. Peygamber’den (sallâllahti aleyhi ve sel-
lem):
«Kim iki kişi arasında şöz taşıraa, Allah, ona kabirde bir ateş gön.
derecedir. Kıyâm ete kadar 0 ateş İçinde yanacaktır.،،
H asan el"Basri:
«Söz taşıyan, em aneti terketm iştir. Hıyüneti m eydana ‫ ؟‬ıkmiştır.
E rkek-diş! b ü tü n kardeşleri ayınnıştır. Bu yönden 0, zehirden dahs
te’sirll, b ü y ü d e d a h a etkin olmuştur. Dünyada iki yüzlüdür. Kıyâmel
gününde dili ateşten olacattır.»
622 ÇİB.ATÜ'L - İSLÂM (S eyyid A liz d e )

Ne güzel söylemişler:
«Sana birinia SÖZÜBÜ g etlrea, a ıa tla k a s e a la SÖZÜBİİ de oaa gSttJ.
riir. . a a a ‫؟؛‬la, sakJB göveaaıeî»
Bîr rivâyet:
H asaa el.Basri’ye b ir ad am geldi. Ve:
« S e l İÇİB falan adam k ö tü konuştu!» dedi.
«Ne zam an dali?»
«Bugün!»
«Nerale gördün?)}
«Evinde!..»
((Ne İşin vardı e ١ dnde?»
»Ziyafeti vardı; beni de dâvet etm işti.»
«Ne yaiin?»
. «Şunu, bunu...» diyerek sekiz yem ek çeşidini söyledi.
.Hasaa elB asri, ona şöyle Ç i^ştı:
«Bu kadar y e m . m idene sığ d ırd ın da, h a k k ım d a söylenen tek
sözü nasıl sıy ıram ad ın ? K alk y a n ım d a n ey fâsık- B en ona karşılık
venniyeceğim. S ra onun h a k k m d a d e g il,'b e n im h ak k ım d a . l e m i s . 1-
dum Vallahi ona sefâat e to n ^ e n C e n n e te girm em , o d a benim le c«ı-
n e te girecddir. Sen kalk git! Ç ü n k ü b a n a o n u n sözünü getiren, m u t
laka benimkini de ona götürür!»
Bundan anlasılıyOT ki, söz ta s ıy a n kim seye in an m a m a k lâzımdır.
Hukemâdan biri arkadasm ı z iy a re t eder. O na baskasından söz
eder.
Ev sahibi duram unda o la n d er ki:
«Ziyareti geciktirdin. Sonra, b a n a ü ‫ ؟‬cinA yeti b ird e n getirdin: Ev-
velA beni kardeşime karşı O fk e l^ d in Jin , kalbim i' m e p l ettin, sana
k a ^ ı olan y v e n im i de sarstın!»- (el-öıyâ)

«Jnsanlan birbirine katmak İçin 'söz tasıyan, ancak zinA çocuğa,


,eya kenlinde ondan bir şey olan kisidir» buyurulmustur.
a d i s d ^ (riAye) kelimwinden murat, m e m im .. Ancak sultan
‫؛‬ibi ctoibind. korkulan kimseye olursa, buna siAye denilir.
‫ه‬ - r (aallAllahû aleyhi ve sellem) buyurmuştur:
lâf toslan, helAl mahsAMi debidir.»
ZİNÂ MAHSÛLÜ .L A N söz AKLAYAMAZ 623

Abdullah bin el-Mübâr٠ k der ki:


«Veled-i 2inâ söz saklayaraaz.»
«İmâm» (rahım ehullah) der ki:
«Bununla şuna İşaret etmiştir:
Kiln sözü gizleyemezse ve devamlı sağa sola söz taşıraa. bil ki 0
zinâ m ahsûlüdür.
Bunu Cenâb-ı H akk'ın Kalem sûresindeki:
«Daima ajnplayan (gammazlıkla) lâf getirip götürmeye koşan,
(insanları) h ay n d a n durmayıp ınen’eden, aşın .zalim, ‫؟‬ok ~ ,
kaba, haşîn, b ü tü n bunlaı-dan başka da kulağı kesik (damgalı, soysuz)
olan...»
Kavl-İ cehlinden istinbah etmiştir.

‫ ؟‬irkin söz söylemek ve söımıek:


Terbiyesizlik, hayâsızlık, ‫ ؟‬irkin söz söylemek gita şeyler de tslâml.
yette yasaktır, mramUmdur.
Allah’u ı Resûlü (saliailahü aleyhi ve sellem) buyurmı٠ ur:
«Saton hayâsızlıkta bulunmayın, ‫ ؟‬ünkü Allah, h a y fisız l. ve te.
fahhuşu sevmez.»
ibni Mes’ûd (R.A.) Peygamber Aleyhisselfim’dan:
«Mü’m in k a fiy y e n insanlan kötüleyen, lanetleyen, söven, hayfi
perdesi y ırtılan kişi olamaz!»
Hz. Peygam ber (sallâllahü aleyhi ve sellem) B ^ lr savaşında öldü,
riilen m üşriklere hile sövülmraini yasaklamıstır.
İbrahim bin Meysere (rahımehullah) der ki:
«Sövücü kisi, kıyâm ette köpek seklinde 0İacaWır.»

Jyâd b in H am m âde (R.A.) dwli ki:


— R esülüllah'a (sallâllahü aleyhi ve sellem) sordum: '
،(K a d im in içinden büzılan yanım da bana sölrtiyOTİar. Ne dersin,
tmlardan in tik am alayım mı?»
Cevap VCTdiler:
«K aillikli sövüşen, birbirlerine — yekdiğeıinîn
624 ŞİR.ATÜ’L - İSLÂM (S eyyid Allzâcle)

J e y e re k - h ak aret edeu, — bu bâbda b a ş k a l a r ı u d a n - yardim isteyeu


iki kîşi iki şeytândır.»
Nitekim Isa Aleyhlsselâm y an ın d an geçen bir d .n ıu z a hitaben:
«Haydi, selâm etle g ^ , git» dem iştir..
Biri ٠ na: «Dumuza böyle d e n ir rai?» dediğinde şu cevabi verdi:
«Dilimi kötüye alıştırm ak istem iyorum !»

Mâhk hin D inar anlatıyor:


«Isa Aleyhisselâm ölü bil. kOpegin y a ra n d a n havarilerden bir top.
lulukla geçerken. köp ٠ in leş k o k u su n d an şikâyet ederek:
«Amma da fena kokuyor ha!» dediler.
Isa Aleyhisselâm şöyle konuştu:
«Ne beyaz dişleri var!))
Isa Aleyhisselâm o n la n ölm üş köpeği gıybet e tm ek ten bile n e h y t-
m ^ İçin böyle konuşm uştur.
Allah'ın yarattığı m ah lU k attan söz b i l i r k e n an cak iyi yönlerini
anlatmak gerettiğini açıklam ak iste m iştir.

»İmâm» (rahımehullah) h ay âsız k o n u şm a n ın çok kötü bir şey ol-


dugunu anlattıktan sonra şöyle d em iştir;
— Hayâsız sözler, açık ib ârelerie ‫ ؟‬irk in İşleri dile getirm ekten iba-
rettir. Bunım ‫ ؟‬٠ cim a’ ve o n u n la ilgili o lan lâfızlard a göriüür.
Ehl-İ salâh bu gibi sözleri k a t’iyyen kullan m azlar. M utlaka söyle-
meleri gerekirse, o zam an işa re tlerle veya kinâyeli sO'zlerle ifade etm ^
ye çalışırlar.
Meselâ, cima’d a n .bahsederlerken (m es = dokunm a) ve (edduhûl)
tabirini kullanırlar.
Küçük veya büyük abdest bozm ak İçin de kazâ-i h a c e t tabirini kul-
lanırlar.
Sonra: «Haramim şöyle dedi» dem ezler, şöyle derler: «Odadan
böyle denildi» y ah u t: «Perde a rk a s ın d a n şöyle denildi», ya da: «Ço-
cuklann anası söyle dedi.»
B ir hastalığı veya k u su m olan kim se !‫ ؟‬in d e onu kü çü k düsürücfi
sözler kullanm azlar. M utlaka güzel tâ b ir ve i f a d e l» b u lu rla r...
lanet E T ^ ^ i I VE ALIŞMAMALIDIR 825

Kişi Allah'ın yaratıklarından hiçbir şeyi l â n e t l i . Ne insani, n .


hajn۶anı ve ne de diger cansızlan lanetleme.
Çünkü Hz. Peygamber (sallâllahil aleyhi ve selira) şöyle b u ^ r-
muştur:
«Kul. (Allah dünyaya lânet etslnJ) dedigl zaman, dünya şöyle
der: (Allah, Rabblne baş kaldırana lânet etsin!)» (Çerhu’l.Huteb)
.m e rb Jn H ü se jd n ’den (R.A.):
- Peygamber Aleyhisselam yolculuklarından birinde e n s a ^ n b lr
kadının isyan eden devesini lanetlediğini gOriir ve şöyle der:
«Ustündekinl alin ve enn soyun. Çünkü ٠, m d ٠«ndurî»
Dedi ki: «Sanki ben 0 deveyi gördüm, insanlar arasında drtaşı.
yordu da kimse ona ilişmiyordu...»
E e s (R.A.) dedi kl:
«Bir adam Hz. Peygamberle'beraterdl. Devesine binmişti. Ona de-
di ki:
«Abdullah, lanetlenmiş ,bir deve üstünde bizimle seyretme (yürü,
me)!»
.Bunu ancak başka .bir maksadla d e g i l , " . . ' h . ^ karşılamadığı
İçin demiştir. - ‫د‬
‫د‬- '" - '" ’

Lâhete kendini alıştırmaz.


Bir günaha alışmak, başka bir gUnahdır.
«Küçük günahlar devamh olarak yapılırsa büyük gûn^ja dönüşür,
ler» demelerinin sebebi budur.
Bir mUmini lanetlemek, onu öldürmek gibidir.
Eb٥ Katâde’den (R.A.) nakledildiğine göre, Pegam ber Aleyhiss٠ ı
lam şöyie b u lm u ştu r:
«Khn, bir mü’mini ianetlerae, <mu öldüraıüş glM olur^ Bu, merftt.
olarak nakledilen bir hadJsdIr. (el.îhyâ)
Lanet: M üslümanların Allah’ın rahmetinden uzaklaşması içinbed.
du، rtmektlr.
Çokça lânet yapan kişi, mahşerde . k a l b i m e r h ie tte n yoksun
o ld u ğ u n d a n - diğer kardeşİCTine şefâatçi olamayacaktır. Onlar hak.
tanda şâhidük de yapamayacaMır.
.-Halbuki iftnet e tm « ^ d l ٠ fthirrtte mû ٠m ta kajcdeşlerla.
‫ أ‬٠٠٠ ‫م‬
626 ÇÎR.ATÜ’L - ÎSLÂM (S eyj^d A lizâde)

yapab‫ﻻ؛‬rd ‫ل‬ . Çünkü Cenâb-1 A!،ah B akara süresinde şöyle buyurmıış-


tur;
«İşte JW yJ^ sizi vasat bir iimmet taldık: ki, insanlara bil'er şâbid
olasunz diye.»
Bu ümmete mahsus .la n bu r i i t ^ e n ne yazık ki mahrum kala-
caktır.
E b ü .d -^ j^ â’m n (R.A.) Peygamber Aleyhisselâm’dan naklettiği
hadis-i ?eıJIde böyle telirtilm iştir.
«Çokça lânet eden» tâbirinden de anlaşıldığı vechile, bir veya iki
itere lânet eden kimse bu kadar acı tehdide m âruz Italmaz. (İmâm Ne-
vevi)

Çt^u defa lânet, döner dolaşır, yine gelip lânet okuyanın bo^u-
na sanlır.
Ebü’d .^ r d â (R.A.) ResUlüllah'dan (sallâllahü aleyhi vesellem):
«Kul bir şeyi, lanetlediği zam an, lân et göğe çıkar. Gök kapılan yli.
züne kapatılır. Tekrar yere iner. Yerin de k ap ılan ona kapatıhr. Sağa,
sola gitmeğe çalışıl". Gidecek b ir yer bıılanıajnnca, lânetlenen kimseye
gelir; şâyet buna ehil ise. Değilse, onu söyleyene döner.»
ibni Abbâs’dan (R.A.);
Rüzgâr bir adamın hırkasım ü stü n d en ‫ ؟‬ı k a r r gibi oldu. Adam
kızarak rüzgâra lânet etti. Hz. P c g a m b e r (sallâllahü aleyhi ve sellem)
şöyle buyunlu:
«Ona lânet etme. Çünkü 0 b u n a em redilm iştir. Kim bir şeye lâ٠
net ederee, ٠ şey şâyet lânete ehil değilse, lân et ona geri döner.» (el-
MMkblh)
. l ı n a lânet a le r de, (farkına vaı٠maz) bereketi gider. Bu çok
kere vâM olur.-

Kişi, günahkâra. AUah'ın cezalarından birine ‫ ؟‬arptırıhm s olan


kimseye lânet otaimaz. Bilâkis m ağ firet dilem ek g a y riy le Allah’a yal-
vanr.
Bir rlvâyet:
Bir adam şarap İçti...
Ajmı suçu tekrar tekrar yap tığı i‫ ؟‬ln ٠ h er seferin de şer'î cezaya
GÜNAHKÂRIN L A N E T L E N E S İ DOGRU DEGlLDlR 827

((Allah ianet etsin ona; ayni §eyi devamlı olarak yapıyor!»


Deyince, Peygambei. Aleyhisselâm:
«Kardeşine karşı, şeytana yardımCı olma!» bu^irdu.
Diger bir rivâyette;
«Deme bunu! Çünkü o bem Allah’ı, hem de onun Resûlünü seW.
yor!»
Diye vârid olmuştur.
Bu, günahkâr kimsenin lanetlenmesinin câiz olmadığını göster-
mektedir.
Bu husUsda İmâm Gazâlî şu açıklamayı yaptı:
— Lânetl gerektiren vasiilar üçtür:
Küfür, bid’at, fısk.
Her birerleri İçin üç mertebe vardır:
1) ((Allah kâfirlere, bid'atçilere, fâsıklara lânet etsinlı)
Şeklinde umumi bir tarzda yapılan lânet.
2 ) Bundan daha hususilik ifade eden bir tarzda yapılan lânet;
((Allah Yahudilere, Nasranilere — yahut— Kadradyyeye, - y a -
h u t— Haricilere, Râfızilere. zânilere lâhet etelnl» gibi...
Bunların her birerleri câizdir.
Ancak, bid’ati anlamak zor olduğu İçin, hakkında açık o la r^ bu
vasıf görülmeyen tamselere lânet bilmemelidir.
Çünkü bu, karşılıklı lânetleşmeye, kavga ve çarpışmağa ^ b i y .
e t v ^ b illr.
3 ) Belirli şahsa lânet etmek..
Bu da ancak şer'an lanetlenmesi sâbit ve i olanlar hakkında y ^
pılır. Firtavn, Ebû Cehil gibi..
Kişi: (Lâ’netullahi alâ Fir’avne ve Ebl Cehlin): «Allah’m lânetl
Plr٠avn’e ve Ebû Cehl’e olsunijj diyebilir.
Çünkü bunlann küfürle öldükleri sâbit olmuştur. Şer'an da bu bl-
!inmektedir.
Nasıl öleceği bilinmeyen, Zeyd admdaki bir yahudi veya bir naa.
rânî’ye de lânet okumak teh lik b d ir.
Kimbüir, ölmeden önce belki o müslUman olacaktır, ‫ ؟‬u halde
onun mel’u n olduğuna nasıl hükmbileblllr?
«Hâl-i hfizırda 'kftflr olduğu İçin lanetlenebilir. Hâl-1 hâgiTdft mıitt.
lüman olan Mmseye rahm et okunduğu gibi!»
628 ŞIR.ATÜ’L ٠ İ S I İ A I (Seyyicl A lizâds)

Deraen., şöyle cevab veririz:


- Hâl-l hâzırda m üsltoıaııa rahm et .k u m ak demek, onun Isianı
dininde sebat etmesi l‫؟‬hî Allah.a yalvarm ak demektir.
Çünkü merhamete m azhar olm asına sebeb ancak sâlİkl bulundu,
ğu Islftmiyettlr.
Oysa kâfir hakkında: '،،Allah onu küfriinde sâbit kılsmi» dene
mez.
Çünkü bu lânetlenmesine bir vesiledir. O nun lıakkında bu, küfür
Ist^ektlr.
O kendi nefsinde k ü fü d ü r. Ama eğer küfür üzere ölürse .،،Allah
OTia iknet etsini» denilebilir.
Fakat bir m üslüman İçin. «٠ r Jslâın üzere ölürse Allah ona lân٥t
rtslnl» dOTİlemM.
^ e k W, bir yahudinin veya h ıristiy an ın nasıl ö le c ^ l b l l i n n ı .
‫ اج‬İçin, «ma l e t okumak tehlikeli olm aktadır.

Ama iftnet okunmadığı zam an, kişiye «niye lânet okumadın?، dl.
ye sonnazlar.
^ l ^ s e bunu terk edip, sevabh olan zikir, tesbih gibi virdids
meşgul oJmak daha e v id ir.
Oysa, lânete m üstehak olan kimse hakkında lânet okumak bile se-
vabı mûclb değildir.
insanlar lânetl ‫؟‬ok yaptıkları l‫ ؟‬ln ٠ ehem miyetine b l n ^ konujnı
blmz uzattık..

i*

KİŞİ, Allah'ın yarattığı herhangi bir şeye l â n ^ okuduğu zaman,


m u h ^ m m a hayır ve rahm etle d u â ederek telâfî eder. Şöyle der:
«Allah'ımı O yaptığım iftnetl ra h m e t ve kurbet eyle!»
.Nitekim Resdlûllalı (sallâllahil aleyhi ve selim i) şöjrle demiştir:
«Allah'ımı Ben bir in san im öfkelenebilirim . M ü 'm in led m her td*
me l e t etmişsem, y a h u t ١m rm uşsam ; onu. onun I‫ ؟‬ln tayfim et günün.
٥٠Wr keffâtet ve k u r ^ t kil.» (Şerhü'l.M eşânk)

٠
Jbnl ^ e r (R.A.) b ir köleye lân t ettiği a m a n mutlaka
edadl.
KtM SEYİ KÜFÜRLE İ'I'HAM E T I M E L İ 629

Hz. Alşe’den (R. AnhA):


— ResüliUlah (saliauahü aleyhi ve sellem) Eb۵ Bekir’in (R.A.) kö٠
lesine ianet e tile n i duyunca şöyle huy u d u :
«Ey Eb ٥ Bekir, lânetleylclJcrie Siddjklar, K&’be’nta Rabbinc kasem
oJsun kl, hajur (bir arada olamaz): Lânetleylcllerle Siddlklar Kâ’be’-
nln Rabbine yemin olsun ki, h a ^ r (bir a r a ^ olamaz)!»
Bunu iki kere veya ü‫ ؟‬kere tekrarladı.
B unun üzerine Ebû Bekir (R.A.) kölesini kzâd etti ve Res٥ !üllah’a
(sall&llahü aleyhi ve sellem) gelerek;
«Bir dalla yapm am bunu!»
Diye söz verdi, (el-îhyâ)
*

Bir adam a «kâfir» veya Hfâsık» demezi


Çünkü söylediği vasıf eğer 0 adamda yok ise kendisine döner.
«İmâm» (rahunelıullah) der ki:
- Biri, «Hüseyin’in (R.A.) katiline veya katlini emredm Yezid’o
lânet okunur mu?» diye sorarsa, şu cevabi vCTlriz:
— Bu, sâbit değildir. Sâbit olmadıkça, Yezid’in onu öldû^ttğûno
v ^ a öld ü rü lm ^ in i em rettiğine kail olamayız.
٠ n u lanetlem ek hiç câiz olteaz. Çünkü sâbit olmayan büyük bir
^İn ah ı hir m Uslüm ana izafe e t m ^ d٠ ı d ٠ d!r.'
E v ^ , ib n i MUlcem’ln Hz. Ali’ye (K.V.), EbU Eulua’nın da Hz.
Ömer’i (R.A.) öldürdüğünü söyleyebiliriz. Çünkü bu twatüren sabit-
tir.
Tahkik ve tesblt etmeden kimseyi küfür ve fısıkla itham edeme-
yiz.
Hz. Peygam ber (saliailahü aleyhi ve sellem) buyuTOUştur;
«Bir adam b ir adam a kâfir veya fâsık dene, e ğ « ٠ adam da bu va.
Sif mevcut değilse, bu söz k e d in e riic ٥ eder.»
Bu iftirayı yapan kimse, n i r ehlinin I r i n lt ti n d . m o d a n a gele-
cek ?am urluga atılıp hapsedilecktir.
Bu husûsda hadis varid olmuştur. Hadisin l ، f a .öyledir:
«Kim m ü’m înde olmayan kötü bir vasfı ena , ' Allab
onu İrinlerden m eydana gelen çam urlukta h a ^ e e e M J r .»
630 Ş ÎR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Kendi öz oğluna ،(haramzade)) diyerek' iftira d a bulunm az.


Böyle yaparsa gökteki yıldızlar, ağaçlardaki y a p ra k lar sayısınca
günâha girer.

Kendisine bir §ey yedirm esi veya giydirm esi İçin, kişinin yanında
düşm anına atıp tutm az.
‫ ؟‬ünkû onun yedirecek yemek, giydireceği elbise ateştendir.
B unlann hepsi hakkında eser vârid olm uştur.

KİŞİ, diğerini İşlediği g iinahdan ö tü rü ayıplam az. O na serzenişte


bulunmaz.
Hadis-i serifde vârid olm uştur:
«Kim, ,yapıp da sonradan tevbe ettiği
e ttiğ i giin alıın d an ötürii birini
ajnplarea, ayni giinahı .işlemedikçe ölmez.»

Kişi, ia d e bir Allah’ın ism in i anarak y em in etm ez.


Ç Ü İ bu. Allah’ın adını âd etâ k ü çü m sem ek ,'h içe saym ak gilji bir
şey olur. Oysa Allah bu gibi n ok san sıfatlan Jan m ünezzeh ve mûber-
rtdır.
Bu tetam dan, iMde bir Allah’ın ad ın ı an arak yem in etm ek mek-
rohtur. Bu, m ü’m in olan M slye yaraşm az.
Yalan y ٠ ln e g e lin e : Bu, ü lkeleri in sa n sız bırakır.. H adlsde Wiy.
le açıklanmıştır.
I P e y g i b e r ( s a U â i û aleyh i v e sellem ) 3^1an-yem ini, ,keffâ.
retl o l m a ^ büyük g ü ı u i r d a n saym ıştır.
l i e vârid rtm ustur:
- - ‫ — ﺀ ﻫ ﺪ‬bir sivrisinek k an ad ı kadar - y a l a n ve ş ü h
ha ihtimali— dahi o b a , yem in etm ez. E dem e, m u tla k a bu, kalbinde
(fcıyâmete kadar) s l^ h bir n ok ta olur.»
HadJBİn lâfzı ş ^ y l i :
- Allah’a y ^ l n edip d e bir s i v r i s e k k anad ı kadar — yalan
re şfip h e — sokaraaona; m uttaka bu, k ıy â m etc kadar kalbinde (siyah)
bir nokta .dur.• (el4 h y â )

HAKLI DA OLSA YE^HNDEN KAÇINMALI 631

«Vallahi, Allah mutlaka bunu yapacaktır» diye yemin etm ^.


Ama Allah’ın velîsi bu tür bir yeminde bulunuraa, Allah ٠nu ٠ ye-
mininde dng^lar: yenUnini !»Zinaktan onu korur... Bu d .u la m a , ve-
linin kerametinden sayılır.
Bunu bir Omekle izah edelim:
Enes bin Mâük’den (R.A.) rivâyet edilmiştir;
Teyzesi Rabi, ensai'dan bir kızın dişini kırdı. Afv dilaliler. RAzı
olmadı.
DAvajn Hz. Peygamber’e (saliailahU aleyhi ve sellem) arz ettiler.
Hemen kısas yapılmasmı emretti.
Enes (R.A.) dedi ki:
«Yâni, şimdi Rabi’nin dişi mi kınlacak? Seni gerçekle gönderene
yemin olsun ki, hajnr!»
«Ne yapalnn, AlJalı’ın, kitabındaki, emir bu!» buyuldu.
Sonra taraflar diyete râzı olup uyuştular.
Bunu mUteâklben Allah’ın Resûlü (sallâllahü aleylıl ve sellem)
şöyle buyurdu:
«Allah’ın Syle kullan var ki, Allah’a yemin e t . vakit, mutlaka
Allah onu-yemininde sâd»k falar.»
«Hz. P ey g a m te (sallâllahü aleyhi ve sellem) kısasa hütanrttik-
ten sonra böyle bir sahâbmin ona itiraz etmesinin hitaneti nedir?»
Diye sorulacak sOTuya cevaben deriz ki:
— Sahâbinin kasdı hükmü r^detm ek degil, bil’akis diyete t e ş i
rtmektir. Yahut Allah’ın lûtfuna, onu mahcup etmeyec^rine güveni
tam oldugu İçin bUnu sO yl^iştir.
Nitekim de yemini yerini buldu: Allah karşı tara®n kalbine ilham
verdi, ondan sonra da diyete râzı oldu.
İşte bu gibi haller evhyânm k ^ m etl^ n d en d ir.
Ebû HaJs (rahıınehullalı) dehşete kapılmış bir k ö y lü c rartladıve
ona sOTdu:
«Başına bir şey mi geldi?»
«Eşeğim kayboldu. Başka bir ٠eşek alacak gücüm de yoktur.»
Bunım üzerine ellerini açıp şöyle duâ etti:
«izzetin hakki İçin bu adamın eşeğini vem ezsen bir adim dahi at.
mam...»
Hemen anında esek meydana çıkıverdi..
632 ŞİE ٠ATÜ’L - İs l â m (Sej^ d Alizâde)

§erIıii'I٠M٠ §ânk ve Ravâatü’n-Nâsıhîn’de böyle kaydedilmiştir.


V elil^ n yemininde vâki olana güvenerek, kimse bu gibi yemine
tevessül rtmeye emaret etmemeli. Çünkü, çoğu def’a yemini onaylan-
maz da bu yüzden günaha girmiş olur.

Kim gerçek bir yendn-yapmak isterse Allah’a yemin etsin, yahut


s i t etsin.
Çünkü Allah.m isminden başka bir şey ile yemin etmek gizli şirk-
tendir.
ibni .m cr (R.A.) dedi ki:
RKÛlüllah’ın ( s a i i aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu
duydum:
«Kim Allah’tan başkası ile yemin edeme, şirk etmiş olur...
el-Mmâbîh’m şerhinde bu şöyle tefsir ^ ild i:
- Bunun anlamı, kim Allahdan başkasıyla — ta’zîraine inana-
r a k - yemin ederse, 0 yemin e t t i , şeyi (ta’zîm bâbında) Allah’a or-
tak etnds ^ur.
Ta’zîm kasdı yoksa bunda bir sakınca yoktur.
MeselA (lâ ve ebi = hayır, babam hakki İçin) dedikleri gibi..
Bu ve benzeri y٠ lnler yapılmaktadır. Adet, haline gelmiştir. İşte
bu sebeble hadisdekl sirki, şlrk-i hafi (gizli sirk) ile yorumladık.
ftol M^’ûd’dan (R.A.J;
»Allah'ın adi, ile yalan yere yemin etmem, Allah’dan başkasıyla
doğru yemin etmemden benim İçin daha sevimlidir.» (el-Bezâzî)

adi ile. hiçWr kim s«dn hayati .ile ve Kâ’be ile yemin
itmez.

Allah’ın Nebisi (sallMlahü aleyhi ve sellem) buyurmuştur:


«Aneak ABah’m ad» ile yemin edin! Başkasıyla değil‫؛‬.. Allah’a ye-
nin ederken de mutlaka 'doğra olun!»
e r i l (rahunehullah) dedi ki:
- (Hayatim hakki İçin, hayatin hakki İçin) diye yemin edenler
«kkmda küfürden korkanm.
HAYIRLIYSA. YE^IİN BOZULUP KEFFARET VERİLtR 633

Halk bu yemini bilmeyerek yapıyor. Eğer böyle olmasaydı, 0 bir


‫؛‬irktir, derdim. Çünkü Allah’dan ba§kasıyle yemin yapılmaz.
El-Fetâvâ el-Bezâziye'de de ayni şeyi zikretti.

İslâm’dan beri olduğuna da yemin etmez. Yâni: «eğer ten şunu


yaparsam Jslâmdan beri olayım!» demez.
Kim İçten inanarak böyle bir yemto yaparsa, sâlimen isl&nia dö٠
nemez. Yalan olarak yaparsa, hakkında küîürdn korkulur.
BUreyde’den (R.A.):
Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle bujmrnıuştur:
’«Kim (ben İslâm'dan beriyim) derse, eğer yalan söylüyorsa, 0 de.
diği gibidii.. Şaj>et doğru söylüyorea, İslâm’a kat’Iyyen sâUm olarak
dönemez.»
Denildi kl:
«Peygamber Aleyhisselâm böyle demiştir. Çünkü bu tip sözler kl-
tab ehlinin âdetindendir.))
’D enildi ki:
«Gerçekte d٠ u olmadığı halde, doğru olduğunu iddia etmiş ol-
ması mümkün olduğu İçin, böyle demiştir.» Şerhu’l-M^âblh'de bubOy-
ledir.
el.Bezâziye’nin fetvAlarma göre, bu, kelfârati lâaun gelraı bir ye-
mindir.

Eğer bir .şeye yemin edip de gayrisini daba hayırb g ö r ü ^ j ‫ﻣ ﺊ‬ ٠


yırlı g ö ıd ü ^ şeyî yapar, yeminine keKâret verir.
Bu da gösteriyor ki, yemin, ancak daha iyi ve hayırlı gördüğü hu.
süslar İçin bOTulup keffâreti verilir,
f٠r f ;٠:٠٠7٠١٠٠٢٠٠٠f ٠٠ ٠١‫ذت‬-١ ‫ ب‬..--.- ٠‫ي‬٠..- ٩٥٠ '"٠٠٠' : ٠‫ ؟‬."‫ىع‬٠ ‫* أب‬
Aksi halde, i d e sûresindeki:
(Yemininizi muhafaza edin:.) kavl-i.celiUne riayet ederek yemini
- a m a k evlâdır.
Hajurlı göldüğü şey İçin önce yeminini btear, ٠TOnra keffâretinive-
rir. Ebû Hanife’nin (rahımehullah)'görüşü budur.
634 Ş IR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid A lizâde)

Kişi> ٤y٤ce düşünmeden, ölçüp tartmadan, akil ve ınantık süzgç


cinden geçirmeden söz söylemesin.
Lüzumsuz konuşmalarda .da bulunmasın.
Çünkü, bu, onun akli yeteneklerinden bir şeyler eksiltir. Konuş-
tuğu sözle çoğu defa başına İş açabilir.
((Bizden bir köle Uhud mulıarebesinde şellid düştü. Açlıktan kamı.
na bir taş bağlanmış olarak bulundu. Annesi yüzündeki tozlan sildi
ve:
،(Ne mutlu sana ^lum , cennete gireceksin!),
Dejdnce, Allah’ın Resûlü (sallâllahü aleyhi ve sellem):
«Ne biliyoreun, b e l 0 kendisini iJgU endim ıeyen h u sû sd a k ٠ nuş ٠
muştur» bu^ırdu.
- ‫ذ‬ dtgruya cennete girecek insan, hesaba çekihneyecek
olan kişidir. Halbuki bu, lüzumsuz yere konuşan, ınalaya’mden kurtu-
lamayan kişiler de hesaba çekilmektir, demektir.
SOyl^ikleri sözler mübah olsa dahi, yine de temiM çıkması İçin
hesab vereceklerdir.
H ^ ba çekilen kimse, az da oisa zahmet ve meşakkatten uzak de.
^idlr.
Muhammed bin Kâ’b’den (R.A.):
Allah’ın RmûIü (sallâllahü aleyhi ve sellem) bujnırdu:
«Bu tep ıd an ilk ^ r e n . C ennet fehlindendir.»
Bir de baktılar (biraz sonra) Abdullah bin Sellem '(R.A.) girdi.
Ashâbdan bazılan ayaga kalkıp dunımu ona bildirdiler. D iller
ki:
«.mldvar olduğun en güvenilir amelini bize bildirir misin?).
Şu cevabi verdi:
«Ben güçsüzüm! En güvendiğim şey, kalb selâmeti ile beni ilgi-
lendimeyen husUsu terk etmemdir.»
M u ^ u ’l-Amlc (rahımehullah) dedi ki: ,
«Bir şey var‫ ؛‬tem jdrmi yıldır ardındayım. Bir türlü yapamadmı.
EUâ da ardında k^maktoyı'm.»
« N i o şey?»
Mye sortular. Cevab verdi:
«Beni ilgilendirmeyen husâslarda susmak!,» (İmâm Gazâlî)
K EN D İSİN İ İLG İLEN D İRM EY EN HUSUSLARDA SUSMALIDIR 635

Kişi, biraz laanzUm söz lıaıl‫ ؟‬, bütün şiirlerden uzak duniT.
Ebû Hüreyre (R.A.). Peygamber Aleyhisselâm’dan:
«Birinizin İçine irin dolup bulandırması, şiir dolmasından daha
iyidir...
Şerhü'l-Meşârik'da der ki:
- Bâzılan bu hadisi delil gösterip şiir söylemenin m e k i oldu-
guna kail oldular.
Lâkin ulema çoğunluğu bumin mUbah oldug'unu söylemişlerdir.
MezmUm olan, şiire yalan ve ‫؟‬irkilt (edeb dışı) sözlerin kanşmas^-
dır. Böyle olmayan şiirde bir sakınca yoktur.
Eğer kişiyi zikirden ve Kur'ân okumaktan alıkoyuyorsa yinemM-
mUmdur.
(Nitekinr «İçine şiir dolması» sözü, buna İşaret etmektedir.
Şayet bütün derdi şiir degilse, ara-sıra söylüyor ve ezberliyorsa, 0
zaman onda bir sakınca yoktur. Onun İçin musannif (rahımehullah):
((Biraz manzum kelâmdan başka...» demiştir.
Yalnız, manzUm kelâmın da hikmete, yahut İslâm nusretlne, ya
da Allah’ı övmeye ma’tûf olması gerekm ektir.

UbejT bin Kâ’b, Peygamber Aleyhisselâm'dan:


«Bâzı şiir hilanettir.»
Yâni, kişiyi cehaletten ve bejdnsizlikten alıkoyacak yararlı anlam-
laıa ve öğütleri haizdir.
Manzum mev’ızalar, yararlı misâller, Allah ve Resûlünü öven şiir,
ler, müslümanlara öğüt taşıyan manzum yazılar gibi.
Bu tür şiir ve manzum yazıları okumak iyi bir şeydir.-Hattâ müs-
t٠ abdır da.
cs-Sureyd bin Suveyd’den-(R.A.) nakledilen şu hadis bunu te’yid
Emektedir:
«Resûlüllah (saüâllahü aleyhi ve sellem) bir gün beni (devenin
üstünde) arkasına-aldı. Buyurdu ki:
«Cmeyye bin Ubeyy es.Salt’uı-şiirlerinden ezberinde bir şeyler var
mı?»
«Evet.» d« ٥ m.
«Haydi b ira z söyle‫ »؛‬b u y u ^ .
636 ŞÎR'ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid A lizâde)

Bunun üzerine ٠na bir beyit .kudum.


« l e söyle» dedi.
Bir ^ t daha .kudun). Biraz, biraz derken tam yüz bejdt ٥ku٠
dum.»

Göriüüyor kl, cÂhlliye şairlerinden olan ümeyye'nin şiirini p^-


gamber Aleyhisselâm hos karşılamıştır.
Çünkü onda vahdanlyyetl ve ölümden sonra dirilmeği ikrar eden
nitelikler vadi.
Ne var ki, bu husüs takvâ ve dindarlığın hâkim oldugu zamanlar-
da söz konusu olabilir.
Ama birim zamanımızda şiir en ‫؟‬irkin bir şey olmuştur.
Çün^i, asnn şairlerinin ‫؟‬ogu fâsıkların nedimleridir, fâcirlerledU.
şûp kalkarlar, fâşıklardan ayrılmazlar. Nifâka devam ederler. Yalan
yete yemin derler. Talâk 've Itaka yemin ederler.
Yalan, âdetleridir. Maskaralık maddeleridir. Efendileri ise fâşıklar-
dır. Büyük günah sahihleri de öncüleridir.
San'atlan kötülemek, hünerleri herkesin şeref ve haysiyetiyle oy-
namaktır.
Yanlannda devamlı olarak şeytan oturaktadır. Çocuklar arka,
daşlandır. Bütün araulan ve yegâne gayeleri de kadınlardır.
Hatta çoğu Cenâb-1 Hakkin Şuarâ süresindeki;
«Şâirlere (gelince), .n la r a da sapıM ar uyarlar.»
Kavl-İ Cehlinde vasfettigi kimseler gibidir. (Şerhul-Huteb)

Hz. P ^ a m b e r (saliailahü a l c h l ve sellem ) ŞÜTİ iz in le r in d e n 1‫ ؟‬-


kararak ^ r d L
MMeia Eb ٥ K ays bin ^ r t e ’n in :
(SetüM î lekel eyyâmü m â W inte . câhilen, ve ye ٠tiy k e bll’ah b ari
m en lem .tüzevvid)
Şiirinde (bil’a h b ü ri) kelim esini «1 sonuna alarak , ' ‫ ~ ' ذ‬- '
m ı^ r.
YÂni, bu şiiri şu şekilde s ^ le m iş tlr ;
(Sctebdi lekel eyyâmü mâ kfintc cfihilen, ve y e . t l . men lem «i.
BOŞ SÖZLERDEN UZAK DURM ALIDIR 637

Şiirin anlam ı:
«Günler sa n a (ilerde) bilm ediklerini anlatacak. Azık v e m e d lg ln
kimse (ler) bile san a hab er getirmek.»
Hz. Peygam ber (sallâllahü aleyhi ve sellem) bu şiiri vezninden 1‫ ؟‬-
kartm ak İşin böyle yapm ıştır.
e ٤-B ustân’da an latılm ıştır:
«Hz. Peygam ber (sallâllahü aleyhi ve sellem) bu şiirde bu değişik,
ilgi yapınca, Hz. E bû B ekir (R.A .):
«Ey A llah’ın Resûlü. o şiir böyle değiW ir‫ >»؛‬d ^ i .
«Ben şa ir değilim ! B ana şiir söylemek de gerekm ra (yaraşm az).
Allah ta ra fın d a n tebliğ' ettiğim , a d e c e apaçık bir K u r ٠٥n ٠djr!» buyur,
du.»
‫ ؟‬ok az n ü sh a la rd a şu göriilm üştür:
(Ve ye’tiyke b ü ’a h b â ri m en l ı tüzevvid)
Bu ta k d ird e nazm ı değiştirm em iş oluyor.
B u n a göre, denilebilir kl, şiirden kaçınırdı. Ancak şu y u k aıd a ge-
‫؟‬en ü çü n birin d ek i az b ir m anzum dan Ictinab etm em iştir. B u n a göre,
0 kad arın d an kaşınılm az.
«Hz. Peygam ber (saliailabii aleyhi ve 56‫ ) ﯪ‬değiştirirdi» d ^ e k ,
y&nl «şiiri b ü s b ü tü n inkAr e tm « le n bazı yollannı d ah a açık b ir ifade
kazandırarak değiştiriyordu» dem ektir.
Meselâ, b u b e y itte şöyle derdi:
(S etutliukel eyyâm ü mA a n h ü tağfülü, ve setükalllbtI lleyke m en
kAne lem tüzevvid.
Setilbdi lekel eyyâm ü m â k ü n te cAlıilen, ve ye’tly k e bil’ahbftri m en
lem tüzevvid.)
L âkin gerçek o la n ilk n ü sh ad ır. B unu el.B u stân 'd a ،m âm ٠ın M ia t,
toklan d ^ te le m e k te d ir . P eygam ber Aleyhisselâm ’ın kavil de m a.lüm -
dur:
«B irinizin İçine, bulandıracak, k a d a r irin dolması, şiir dolm M m dan
daha iyidir.»

۶
٨٠

Peygam berim iz (sallAUahü aleyhi ve sellem) şok az kafiyeli v ^


kısa m ısra ’b sözler söylem iştir:
(E neb nebiyytt lâ kezib... E ne٠
b n ü A i m a tta llb ..)
ık peygam berim . Y alan yok! B en AbdiUranttaMb oğluyum !»
638 Ş ÎR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid AJizâde)

Bâzılarına göre. Peygamber Aleyhlsselâm b u n u n la övünm eği kas-


detmemiştir.
Çünkü baba ve d ^ e le rle , s٠ y-s ٠ pla övünm eği bizzat kendisi ya-
saklamıştır.
Gayesi Abdül-M uttalib’in gördüğü r ü ’yâyı .n l a r a h atırlatm ak tı..
Abdül-Muttalib Hazreti M uhm am ed'in (sallâllalıU aleyhi ve sel-
lem) peygamber olarak zuhUr edeceğini r ü ’y âsm d a görm üştü, o, on-
lara da bunu anlatm ıştı. A ra la n n d a bu r ü ’y â m eşhurdu. İşte onlara
bunu hatırlatm ak İçin söylem iştir bu sözünü...
Yâni; «Ben, Abdül-M uttalib’in rii’y âsın d a görüp de size tebşir et-
tigi peygamberim, yalan yok! M utlaka d ü ş m a n la n m a galil) gelece-
ğim!» demek istMniştir.
Bu hadisin tetUmmesi şudpr:
«Allah’ım, yardım ını indir!»
Bunu .ashâbının Hunejm g ü n ü m ağlûbiyete u ğ rad ığ ı z a m a n söyl^
mlştir.
i n i l d i ki; 0 gün ordusunun sayısı onikibin kişi idi.. H epsi Sirt ‫؟‬e-
virmişlerdi..
Peygamber AleyhisselAnı b ^ a z bir a tin ü stü n d e , d ü şm an a s ırt çe ٠
v i r - i ş , bilâkis ( K i l i d ^ r u h ü c û m etm işti..

BaZı y e l e r d e Jdiriirken ayağı kayıp d üşm üş v e m übârek parma-


ğı t ş ç a ^ ıp kanamıştı.
Gnu gOriince şöyle d«M:
٠8« ‫ ال‬kanayan bir pannaksm! Hem baska yolda değil, sadece Al.
lah yolunda başına gelmiştir bu!»
«Sevgili, 'sw gilisinin uğrunda keder veren bir şey ile karşılaştığı
zaman ü z ü lm e a k jn m a z . S en de yakınm a, acım a ey parraagım!,» de-
mek istemiştir.
e l-M a z ^ (rahım ehullah) der ki:
- (e٣ R « e)’Insiir olm adığım söyleyenler bu h a d isle Istidiai etm ls-
i r . «İşte P ^ ı b e r A leyhisselâm .m ifad esin d e bu görülm üştür» de.
m ls I r .
Ktodistae su cevahı verdiler;
« Ş İ k afiye ka«Jedlllr. B öyle k a f l c l l i e r PeygambCT A leyhis.
s d ٥m ٠d an sâdır rtmustur. B una rağm en m evzu n olsa d ah i şiir olmaz.»
DOĞRULUĞU B İLIN M EY EN KISSALARI ANLATMAMALIDIR 63 ٥

Seb’a t: E bhm Jde denir ki:


- Peygam ber Aleyhisselâm her iki sözündö de Çİİİ’İ kastetm ediği
İçin, Halil b u n la rı şiir olarak saym am ıştır.
Ne var ki, ResUlUllah (sallallahü aleylıi ve selleın) son derece be-
1‫ ﺟﺖ‬ve fasih k o n u ştu ğ u İçin bâzen sözleri vezinli şiirleri andırm ıştır.
Bâzı âlim ler (lâ kezib) kelimesini (b) harfini ü stü n okuyarak (lâ
kezibe) şeklinde okum akla gaflet etm işlerdir.
E n d ^ i 'u rivâyet, (b) h a rfin i ü stü n okuyarak degil, sâkin okuya-
rak (lâ kezib) şeklinde olan rivâyettir. (Şerhü’l-Meşârık ve’l-M ^âbih)

Kişi evvel zam an hikâyelerini iyice tedkik edip doğruluğuna gü-


v e n m ^ n , ib re t ve ögüt verici niteliğini anlam adan, a n latm ak tan ka-
‫؟‬ınır.
Ç ünkü bu gibi öğüt ve ibret verici nitelikten ârl olan hikâyeleri
anlatm ak fitn e günlerin d e kötü bir b id a ttir . K ötü bid.atten kaçınm ak,
en isabetli bir h a re k e ttir.

Kigl, y ü züne k r ç ı kim seyi övmez.


Çünkü, söz â fe tin d e n kurtulam az, övgüde ifra ta k açar ve bu onu
ister istem ez y a la n a itiverir.
Çünkü, m ^ h e tm e k le , İçten sevmediği halde, b ü tü n s ö y l e d i k l e -
de sam im i olm adığı halde, o n u seviyor ve dogru söylüyor g ö rü n ü m ü n ü
vermege çalışır: ki, b u o n u n m ü râî ve m ünâfık olm asına yol açar.
A ynca, ö v d ü ^ i k işin in k ibre ve g u ru ra kapılm asm a sebeb olur.
Kibir ve g u ru r ise in sa n i m a ’n e n helâk eder.
Övülen kişi, ken d in i m ütekâm il bir insan sam r da am elden vaz-
geçer.
H albuki hen ü z olgunlaşm adığına in a n a n kışl, olgunlaşm ak İçin
dalm a ‫ ؟‬alışm ağ a ve gajh^et etm ege koyulur.
Ama y ü z ü n e k a rşı översen, o «artık ben olgunlaştım » der, d a h a '
d . u s u böyle zanneder.
Bu sebeble, a rk a d a şm ı aşırı öven birine P ey g am l» r Aleyhisselâm :
aA rkadaşm m -boynunu kestin. D u y a m a .b lr'd a h a i d e t m « . b u .
yurm uştur. (el.îh y â)
640 Ş IR ’ATU.L - İSLÂM -(Seyyid Alizâde)

D n ild l ki:
«övmek b ir nsvi kişiyi, boğazlam aktır. Ç ünkü bu insana kibir,
ten d in i b ٠ ٠ mi§lik ٠ am elden el ?ekm e h asleti verir; ki, bu n ların tü-
m ü insani kesmek gibi öldürücüdür.)) (E u n u Hz. . m e r (R.A.) demiş,
tir.)
.M kdad (R.A.), Peygam ber A leyhisselâm 'dan:
«M eddahlan gördüğünüz zam an, yüzlerine to p ra k sa?ın!»
Yani, (،meddahlık yaparak gecim sağlayan kişilere to p ra k ta n baş-
ka bir şey vermeyin ki, bu ?irkin âdetlerini- bu'aksınlar» dem ektir.
Bazılarına göre, onlara p a ra verm ek to p ra k verm ek gibi şeydir.
«Biraz para verin de dillerini kessinler» dem ek tir b u n u n anlaını..
Bazılanna göre ise, ،،övüldüğünüz zam an to p ra k ta n yaratıldığını-
٥ hatırlajnn da kibir ve gurii'ra.kapılm ayın» dem ektir.
Fakat iyilik yapan kimsejd, sırf iyiliğini a rtırm ası, bu husüşda
herkese örnek olması İ?in översen, 0 başka..
٥ zaman bu gibileri m edhetınelrte b ir sakınca yoktur. H a tta afet-
İCTden s l olursa, m endubdul’..
Bu sebebledlr ki Peygamber A leyhisseiam sah ab ileri övm üştür. Hz.
Eb٥ Bekir hakkında:
«Eğer E M ‫أﺳﻤﻼئ‬٠ îm anı -ile b ü ttîn âle m le rin îm a n ı tertılac a k
elurea. E M Bekiriin îm anı a ğ ır ta s a r » b u y u rm u ştu r.
HZ. öm er ٠e h ita ta n de şöyle dem iştir;
«Ey .m e r i ٠ r ben peygam ber -gSnderilm eseydIm, m u tla k a sen
günderilM inî»
B undan daha MyUk bir övgü o lu r m u? E lb e tte olmaz.
Ama ResülUUah (saliailahli aleyhi ve sellem ) b u n u İ?ten ve yU-
lek ten O ylenüşü.. O nları son derece ta k d ir ediyordu.
O nlar d a .ru h ? a 0 d e ^ e tek a m ü l etm işlerd i ki, b u öt'güler kendi,
lerinl asla kibir ve g u ru ra sevketm em iştir. A m elden d e geri bırakm a-
su ftır. (d ٠&yft)
‫ ؟‬OK GÜLEN KİMSENİN HEYBETİ KALMAZ ‫ﺀﺀ‬1

el.H asan der ki^


«Zalime u z u n yaşam ası İçin duâ eden, Allah’a asi o lm a ^ p e ş i n e
kabullenm iş olur.»
tm â m GazâK dedi M;
،(Zalim fâsık yerilm elidir: ki, üzülsün. Sevimnesi iç in .k a fi^ O T
övülmemelidir.»

Hz. Peygam ber (saliailahU aleyhi ve sellem) kendisini övmelerini


yasaklardı.. K endisi de k a t'ijv e n Ovünmezdi.. O nun İçin:
،،Ben Adem ogullannın efendisijdmJ.»
. Dediği zam an, hem en ardından:
( ö ^ n m e yok!)
Yâni, b u n u övünm ek İçin demedim, buyurm uşlardır.
،(Ben A llah’d a n k orkm a ve ona boyun eğme bakım ından herkes-
ten ileriyim» dem ek isterdi. Yoksa bunu, in san lar tara fın d a n saygı
görmek ve h erkesi kendine boyun eğmeğe m ecbur etm ek İçin d e m ^
m istir.
«Ben A îa h ’m !،uluym n. O ndan um arım , ondan korkanm .. N asrâ.
'nilerin M elcem oğlu Isâ ’yı a s m bJr tara d a övdükleri gibi beni ü ı e -
ym.»
Biri kendilerini yüzüne karsı övdüğünde söyle derlerdi:
«Allah’ını, beni zann ettik lerin d en d ah a iyi yap! (Hakkımda) bil.
m ediklerini de benim İçin h a r s la ! »
tmAm Ali (K.V.) övüldüğü zam an söyle derdi:
«Allah’ım , h a k k ım d a söylediklerinden dolajn beni sorum lu tu tm a .
Çünkü sen,İçim i bilirsin. O n la r bilmezler.»
H azreti Öm er, kendisini öven adam a söyle h lta b 'e tti:
،،Beni de, kendini de lıelâk m ı edweksln?»

K işi çok-saka yapm az. Ç ünkü b u m ehabeti düşü rü r.


N itekim Hz. O m er (R.A.) söyle dem istir:
«‫ ؟‬ok g ü len in heybeti kalm az. Ş ım aranı kim se sa jro a z. ‫ ؟‬ok konu
h a ta ‫ ؟‬ço‫ ؟ ؛‬lur. H a t ^ çok 0 ‫ ﺟﺎﺑﺎ‬h ay âsı aaalır. HayâSı aaalaou
t a ^ ü s ı azalır. T akvâsı az ala n ın d a kalbi OlUverir.»
F .: 4
642 ŞÎR 'A TÜ 'L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Evet, ‫؟‬ok şaka yapanın m ehâbeti g'ider; a id ın d a n bllyUk bir piş-


m anlık gelir.
Omer bin Abdiil’aziz (R.A.) der ki:
«AUah’dan korkun, şak alaşm ak tan uzak durun. Ç ünkü bu kini
dogurur.»
Bu seteble şöyle denilm iştir:
«Hçr şeyin b ir ‫ ؟‬ekirdegi vardır. D üşm anlığın ‫ ؟‬ekirdegi ise saka
yapm adır.»
Bâzılan da şöyle der:
«Çaka yapm ak değeri giderir. D o stla n soğutur, kalbleri karartır.
Onda, arkadaşa hıyânet, a k ıllılan zem m etm ek, akılsızlarla alay etm ek
gibi şeyler vardır. Y apılan sak alara iştira k eden de ay n i vebâli kabUl-
lenmiş olur.» (el-Bustan)

Her türlü lâğviyâttan arın m ış s a k a la rd a 'bir sak ın ca yoktur.


NiteMm Hz. Peygamber (sallâllah ü aleyhi ve sellem ), kendisinden
binmek İçin deve isteyen kişiye: ,«Seni disi devenin y av ru su n a bindire-
cegim» diyerek sakalasmıstır.
Adam, gerçekten yavru sa n ara k ; ،،ben o n u n e yapayım ?» dediğin-
de. Peygamber Aleyhisselâm d u n ım u k en d isin e iz a h etaniştir:
«Bütün develeri disi develer d o ^ ı m a z m ı?»
Musannif de 0 ،،yavru deve» sözünü, (y ân i b ir deve üzerine btadi-
rec٠ m) diyerek tefsir etm iştir..
Yine bir yaslı kadm la şak alaşm ıştır:
Bir yaşlı kadın gelip Allah’m R esdlüne:
،،Allah’a duâ e t de beni cen n ete koysun!»
D ^ ig i zaman. Peygam ber A leyhisselâm ona:
«Cennete yaşlı kadın girmez!»» buyurdu.
B unun üzerine kadın ağlam ağa basladı.
Hazreti Aise:
،،Ey Allah’ın elçisi, kadıncağızı üzdün!»
Deyince, P e y g a m ^ rim iz Aleyhisselâm , V âkıa sûresindeki;
«H atika، biz u n la n yep yen i bir y a ra tılıste y a ra ttık d a, kız oglan
fazlar..»
A yrtinl okudu. 0 k a d ın h em en sevinm eye basladı. ١
ŞAKA YALAKKEN K İM SEY İ KIRM AM ALIDIR 643

Yine A llaiı '111 Nebisi (sallâllahü aleyhi ve sellem) bir g ü n Hz.


Enes’e (R .A .):
«Ey iki kulakh!» diye seslendi.
Böyle dem ekle onun zekâsm ı ve söylenenleri güzel
kasdetti ve onu böylelikle övmüş oldu.
Şaka ve latife olarak böyle seslenm iştir ona..

tb n i Abbas (R.A.) düşünceli ve üzgün gördüğü kim seler İçin:


«Haydi, ta til .sözlerle o nların kalbine ferahlık verin!» derdi.
Hz. Ali’n in (K.V.) sözü:
((Bu kalbleri sevindirin. O nlar da bedenler gibi yorulup usanırlar.,»
tbni Uyeyne:
«Şakalaşm ak sü n n e ttir. L âkîn şaka yapm asını bilen ve yeril yeri,
ne yapan kişi İçin...»
İm âm G azâli’n in fikri:
((Hz. Peygam ber ve ash âb ı şaka yaparlardı. Bize bu n a M ^ ü m lş.
tir. Şu hald e şa k a n asıl yasaklam r?
Ne v a r ki b u nu, ResülUllah’m (sallâllahü aleyhi ve sellem) yaptı-
ğı gibi, kim sejd k ırm ad an , üzm eden yapm ak gerekir.
F a k a t in s a n la n n b u n u bir sa n ’a t edinm eleri, devamlı olarak şak a
yapıp da ،(Hz. Peygam ber de b u n u yapardı» demeleri, b ü y ü k b ir gaf-
let ve h a ta d ır.
B u tıp k ıj zencilerin rak sm ı devam lı olarak s e y r ^ lp de:
«ResûlUllah (sallâllah ü aleyhi ve sellem) b ir bay ram g ü n ü Hz.
Âişe’ye (R. A nhâ) onların, rak sın ı seyretm esine izin verm iştir.»
Diyen kim se gibi olur.
Böyle b ir istid lâ l h a ta d ır. Ç ünkü bazı küçük g ü n a h la r, devam
edildiği z a m a n bü y ü k g ü n a h la ra ‫ ؛‬bazı m iibahlar d a devam h o la ra k ir-
tikâb edildiği zam an, kü çü k g ü n a h la ra dönüşebilir. O n u n İçin b u h u -
sUsda çok u y a n ık olm ak lâzımdır.»

K onuşurken sözün n e ^ e gldec٠ i - ve so n derece


ince ve edebli konuşm ası gerekir.
B ir ad am p ٠ gam b er A l e y h i s s e l . m y a n m d a :
e44 ÇİR’ATÜ’L - ISLAM (S eyyid A lizâde)

'، K m AUah’a' ve R es^U ne İtâ a t ederse d٠ğ ru yolda olur. Kim de


onlara âsi gelirse sapm ış olur), d ^ l .
Fakat Peygam ber Aleyhisselam:
«(Kim 0٠‫ ا‬8‫ خ‬âsi geliree)nin yerine: (K im A llah’a ve onun Be-
sülüne âsi geliree) tâb irin i kullan..» diye em retti.
el-Kaadi der', ki:
((Peygamber Aleyhisselâm’m böyle u y arm asın ın sebebi, e ş itlig ge.
reWlren zamirde bir ara d a kullanılm asının dogru olm adığını anlat-
m aktır.
onun İçin, önce (Allah) ‫ ال‬zikretm esini, so n ra h a rf-i â tıfla Resûlü-
n ü ztoetm esini em retm iştir.»
Nevevi:
ttBu. zail bir yonım dur. Ç ü n k ü y u k a rd a k i o rta k zam ir SUnen-i
Ebû Dâvud’da kullanılm ıştır. An .ibnl M es'ûd (R.A.), aninnebiyyi
(sallâllahü aleyhi ve sellem) (diyerek) b a şla y a n b ir h ad isde... Çer-
h ü ’l-Meş&rik’da da böyle anlatılm ıştır..»
Bu itiraza şöyle cevab verilir:
- Peygamber A leyhisK âm ’d a n böyle sudUr etm esi, v a k tin darlı-
gmdan i’câzı kasdederek, gerçek b ir -sebebe m ebnîdir.
Kaldı ki. Peygamber Aleyhissel&m h a k k ın d a câiz o lan birçok şey-
ler, bizUn hakkımızda câiz olmaz.
Meselâ, bazı m ü st٠ ab olan şeylerden ü m m e tin i m en ’eder, fakat ‫ا‬
km disi ^ p a r ..

I Befar es-Sıddik ( R ^ .) , bir a d a m d a n b ir şey istedi. Adam:


(Lâ a f â k e i ) dedi.
i Bekir (R.A.) onu: «Böyle' delne, ((afâkellahü lâ» de!» diye
ayarfı.
SJmak bin Harb, Ebû L etafe d -B edvi'den. o, dedi ki:
- Bir dana aidim, Mfedine’y e geldim . Eb ٥ B ek ir y an ım d an geçer-
iren:
«Ey AraM, bu satılık mıdır?»-.; :‫؛‬
IMye sordu. (،Evet» dedim.
«Kaça satıyorsun?» d ^ i . ،(Yüz elliye» d ^ im -.
-« Y a » olm az mı?» d iye sorunca; «Lâ, a fâ k ella h = 'Hayır, Allah
ALLAH H E R K E S ٤‫ ؟‬İN K O R U C U - V E G ٥ ZETlC İ ٠ JR MS

B ana dedi kl: (LA afâkellah!) deme‫( ؛‬-AJâkellahti lâ) de!»


«Allah sa n a afiyet vermesin» gibi b ir anlam çıkm aması İçin, olum -
suz edatı olan (L â)'y ı kelim enin sonunda kullanm asını ten b ih etti.
|.‫؛ ؛‬
B una benzer bir §ey de şudur:
B ir def’asm da H a ru n Reşîd kâtibinden bir şey istedi. Zeki olan
kâtib:
(Lâ ve eyyedekellahU: Hayır! Ve Allah seni te ’yld etsin) (ledi.
Birçok kim selerin fa rk ın a v a m a d ı ^ b u ince ve zarif tabiri du-
yunca h oşuna g itti ve hem en ona güzel bir elbise hediye etti.
Ç ünkü (ve)’siz kullansaydı, anlam : ((Allah seni te'yid etm.esln!»
şeklinde o lu rd u ...
Hadisde şöyle bu y u ru lm u ştu r:
’«KİŞİ söyle dem esin‫( ؛‬M âşâaUahü ve sâe fü lân û n ); sSyle. d ^ îa :
(MâsaallahU vahdehA Jâ şeriyke leh)..»

«Falan kim se a ra la rın d a b u lu n d u ğ u sürece M lM a bir kötülük


gelmez!» dem esin.
Ölen kim se h a c ı n d a da: «Geberdi gitti.) dem K in...
Ancak, ölen in sa n , eger b ir m üşrik, y a d a birini haksiz yere öldü,
ren. y a d a a n a *bab ay a baş k a ld ıran b ir kim se olursa, 0 zam an böyle
diyebihr.
ö le n b ir kim se İçin, (0, .serâpa h ay ır idi) demesin. Ç ünkü bu, an-
cak R esölüllah (saliailahU aleyhi ve sellem) h akkm da kullam lır.
B ir.a d a m a -d a : ((Senden sonra çoluk çocuğunu koruyup, gözetecek
kto se yoktur» d e m d in .
'Ç ünkü h erk es İçin A llah kOTUjnıcu ve gözeticidir...
«Sen a ra la n n d a b u lu n d u g ım sürece- onlar daim a m u tlu olurlar»
d adem esin.
((E la n kim se a ra la n n d a b u lu n d u g u m ü d d e tç e in sa n la r h e r z am an
m utlu olurlar» d a d e m d im .
Ç ünkü b u h u sA slan n tü m ü h ak k ın d a h ad îs v â rid o lm uştur.
B ir a d a m a d a: «Allah’a ve s a n a sıgınınm » dem rein.
B u .sözde b a şk a b irin i A llah’a eş tu tm a k olduğu.İçin, i b n b i o ، ea-
Nehâî böyle SÖZİCTİ k e rih görm üştür.
646 ŞÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyj^d Alizâde)

F a k a t şöyle diyebilir:
»Önce Allah’a sığınırım . s ٠n ra da san a sığınırını.'

Bir belâ veya istem ediği b ir husUsla karşılaştığ ı zam an, kişi zanıa.
na s o ıe z .
Çünkü, telây ı veren, halleri evil’ip ?eviren yalnız A hah'dır.. Baş.
kası d e ^ .
Zam anlan da y a ra ta n A llah’dır. isted iğ i gibi 0 zam an lard a tasar,
ra f eden jdne 0 ’dur. Z am anın h i?bir şeyde rolü y o k tu r...

Birisine duâ ederken: «Allah d ü n y ad a kalışını u z u n etsin)) deme-


Bin.
Çünkü bu, m üşriklerin esenlik, tem ennileridir.
Onlar şöyle derlerdi:
«Bin yıl yaşa!».
Denildi ki: kim zalime: «Allah sen in d ü n y a d a k alışın ı uzun yap-
Sina deme, Allah’a peşinen b a ş k a ld ırm a ğ a râ z ı olıhuş olur.

Sözünde, kötülük ve kötüm serlik k o k an sözleri söylem ekten ka‫؟‬ı٠


nır. Meselâ, göğün kavsine «kazah kavsi» demez. Ç ü n k ü «Kezeh» şey-
ta n iSim Irinden bir tanesidir.
Baş p an n ağ ın yanındaM p a rm a ğ a d a «sebbâbe» dem em elidir. 0
parm ağa «müsebbibe» dem elidir.
Denildi ki: «Bu p a rm a ğ a b a a la n (sebbâbe) dem iştir. Ç ünkü in-
sanlar I r l e r k e n b u p a rm a k la İşaret ederler.))
Üzüme de (el-Kerem) dem raıeli. Şöyle d em eli‫ ؛‬،(üzüm bah?eleri.»
HZ. P ^ g a m te r (sallâllahü aleyhi ve sellem ) b u y u ra ıu ş tu r:
«Üzüme kerem d ed ey im Ç ünkü ke.rem a n c a k m ü slü m an adam-
dır.»
Aslında üZüme kw em denilm esinin sebebi şudur:
O ndan yapılan şarap in sa n la r ta ra fın d a n ik ra m edildiği zaman
- ve cöm ertliklerine alam et oluyordu.
v e c iz v e n ü k t e l i KONUŞMALIDIR 647

Peygam ber Aleyhisselâm haram olan şarabin asil olan üzüm e bu


ismin verilm esini bu yönden ho§ k a r ş ı la m ıı ş tı r . Bu ism in m ü'm îne
verilmesini teklif etm iştir.
Çerhu’l-M esâbih’de ise şöyle denir:
«Onunla şarabı h atırlay ıp güzel bir ishnle onu İçmeye dâvet et-
meleri sebebiyle Hz. Peygam ber bunu hoş görmemiştir.»

B ıkkm iık a n ın d a «rUhum habis oldu» demesin: ((tabiatım, mizacım


tozuldu)» desin.
Hz. Ö m er (R.A.) ateş yak an bir topluluğun yanından geçerken:
«Ey aydm iık ehli, selâm size!» dedi de, «ey ateş ehil, selâm SİK!»
demedi.
H â n ın er.R eşîd oglu Me’m u n ’a m isvaklardan sorduğu zaman, ٠
lu: (Min m ehâsinike: Senin güzelliklerinden) dedi ve (senin misvak-
İarın) demedi.
Çünkü, bu m isvakın çoğulu, «kötülükler» anlam ına gelen ( m ^ â .
vik)tir.
îşte böyle inceliklere son derece d ik k at gO stodlgl İçin onu veliahd
yaptı. -Hilâfet b â b ın d a diğer oğlu M uham m ed el’Em in ü K rin e tercih
etti.
Oysa o, in sa n la rm örf ve ,adetinde Me'mUn’d an önce gelm ekteydi.
B u bâbda bir riv ây et daha:
،(Emirlerden .biri e tra f şehirleri, köyleri görm ek İçin d o ! a ^ a ٠a
çıkmış...-
G iderken u z a k ta n bir kav g a sesi gelm iş...
Y anındaki k âtib e: ،(Bu n e d ir acaba?)» diye sorduğunda, k â tib şu
cevabi v e ^ i ş :
،(Efendimiz, bu, an laşm a m ünâkaşasıdır» dem iş: «an laşm ad ık mU-
nakaşasıdır») d ^ e m i ş . . .
B u sözünden h o şla n a n .emir ona güzel bir elbise hediye etm iş.»
(el-Miftâh)

HZ. P eygam ber (saliailahU aleyhi ve se lla n ) Hz. E b ü B ekir'i


(R.A.):
،،Ben m i büyüğüm , yoksa sen mi?» diye s o rtu .
ŞÎR.ATÜ.L - İ s l â m (Seyyid Alizâde)

Hz. Ebû Bekir- (R.A.) şu cevabi verdi:


«Sen,, benden da.ha hayırlı ve büyüksün. Ben senden sadece y a ş ç a '
öndeyim!»

Salih halifeler ve hidâyete erm iş lidei'lerden olan Ö m er bin Ab-


dîü’aziz (rahım ehullah) konuşm asına son d'erece d ik k at ederdi. Terse
anesfil» der٥ .
B u kehm e h er n e k a d a r h a j^ a n tersin e Itlak edilirse de, i û r n i -
yetle 0, faiyudaki suyun a ltın d a b u lu n an b a ta ğ a denir.
«Neseltuibi're» derlerj yâni, kuyudaki ‫ ؟‬a m u ru çıkardım . (el-Lü-
bâb)
ilk görönüşte tCTS k ad ar çirkin ve habis görünm ediği İçin, halife
tere kelimesinin yerine b u n u tercih edip kullanırdı.

El٠AIâ bin H anm (ra h ım h u lla h ) d er ki:


«Ömer bin Abdül’a z i z l (rahım ehuU ah) k o ltu k a ltın d a b ir ‫؟‬ıban
‫ ﺋ ﻞ ﺀ‬٠ ‫ا‬.
« S o r a lı bakalım, bu n a n e diyecek» dedik, ve g ittik , o yaranm^
n e r^ e n çı^ ığ m ı sorduk.
Şu cevabi verdi:
«Elin içinden ‫ ؟‬ıktı.»
Koltuk a ltı d ^ e k t e n h a y â etti.
O, Veöd٠ e bir sey h ak k ın d a konuştu. VeBd,.ona:
«Yalan . 1 ^ ! » dqdnce, şu cevabi verdi:
«Yalanın i n s i karaladığını bildiğim ' g ü n d e n b eri y a la n söyleme,
dimi» (e llh y â )

K ur٠
â n ve hadisi dinlem ekte sü n n e t olan , k işin in so n .d e re c e dik.
katil ‫ ﺟﺎى‬hiç k r a u ş m i a s ı d ı r . . .
K ur٠â n . n u r k e n su sarak d ik k atli dinleyenlere A llah ra h m e t va’-
d rt^ ^ r:
‫ ﻫ ﺴ ﺎ ى‬٠ okunduğu zam an, onu dinleyiniz ve sfikUt ediniz. -Umu..
lu rlâ ırfB e s i r g e n i r s i . » (A 'râf süresi)
d in l e r k e n k . n u ş a n in s o z u n u k e s i l m e l i d i r 649

Bu sebeble bâzıları dediler ki:


«Kur’â n dinlem ek ve susm ak m ecburiyeti olduğu İçin, a ra verme-
den b ü tü n K u r’^ ’ı okum ak m ekruhtur.»
B âzıları d a «bunda sakınca yoktur» deliler. Çünkü bu. insanlar
arasında bir te â m ü ld ü r... (el-Kunye)
.Ravdatft’n-N âsıhin’den:
،.Haberde v â rid olm uştur:
،،Kim AUah’m k itâ b m d a n bir âyet dinlerse, bu onun İçin kıyâ ٠
m ette b ir nUr olur. O nun n a ın ın a on e v a b kaydedilir.»
U lem âdan bâzıların a göre; okuyan bir, dinleyen iJsi ecir ahr.
Çünkü, dinleyen hem dinliyor, hem de sükût ediyor. Çünkü 0 Ikl
kulağ'1 ile dinliyor, okuyansa yalm z tek lisanla okuyor...
Allah T eâlâ b u y u rd u :.
.،،Kendisi.-yahut huz٥ r(u kalb) İçinde kulak veren...» (Kaf sûresi)
Demek ki, K u r’â n ’ı kalb huzUru ile dinlemek gerekmektedir.
K u r'â n dinlerken, â z âla rın kım ıldanm am ası, gözlerin haram a bak-
maması, kalbi, içindeki ile am el etm eye baglam ası, gereğini yerine ge-
tirmesi dinlem enin sü n n e t ve âdâbm dandır.
K im böyle İhlâs İçinde dinlerse, onunla amel etm ege ve gereğini
yerine getirm eğe m u v affak olur.

K onuşanı ijdce dinlem eden, y a h u t konuşan sözünü b itim e d e n s ö -


zH kesmemek, bir şey so n n am ak konuşm a ve dinlem e âdâbındandır.
K onuşm acı sözünü b itird ik ten sonra anlam adıklarm ı sorup anla-
m akta h içb ir sak m ca yoktur.
K onuşm a a ra sın d a araştırm am ak, sorm am ak s a y p y a d a h a y a k ın
bir davranıştır.
Sahâbe (R. -Anhüm) dinlerlerken b ir şey sorm azlardı.
H a ttâ , m ed en iy etten uzak b ir bedevi gelip Peygam ber A leyhiss^
lâm ’a so ru sorardı. O n la r hiç ses.çıkarm azlardı. Oylece d in le r le r i.
Peygamber A leyhisselâm ’m v e r e c . cCTabdan i a d ٩٢ e ç a lış ır la r ı...

M utlaka sorm ası icab ederse, garip ve fuzUli şeyler sorm az. M -
şeyler sorar. C ebrail Aieyhisselâm ’ın (d in in alâm etlerin d en ) s o -
gibi... ile rd e bu b ah is gelecek...
65Ö ÇÎR’ATÜ’L - ÎSLÂM (Seyyid Alizâde)

Sotucu diz üstüne oturup sorar.


Sahâbe (R. Anhüm) Peygam ber A leyhisselâm ’a bil' §ey soracakları
zaman, dizleri üstüne oturup:
»Ey Allah’ın elçisi, anam -babam sa n a feda olsun, acaba bu ne d ^
m ^ tir? » ş k lin d e sorarlardı.

B ü k e r d e n bir §ey soracagı zam an, evia olan, yaklaşıp, oturm ak


İçin irin istem ektir.
Ondan sonra, sorm ak İçin irin ister.
Nitekim Cebrâü Aleyhisselâm o tu ru p sorm ak 'İçin Peygamber
Al٠ hisselâm’dan irin istem iştir. (Hadis şerhleri)

Büyüklerle konuşurken alçak sesle konuşur.


,Çünkü Ebû Bekr-İ Sıddik (R.A.), H u c ü râ t sûresindeki:
«Ona sözle birbirinize bağırdığınız gibi la ğ ır m a jın .»
Ayeti nâril o ld u ra n sonra, P eygam ber A leyhisselâm ’a iki sırdaş
k a rd ^ e rin birbirleri ile k o n u ştu k lan gibi son derece a lç a k b ir sesle ko-
nuşuıdu.

H w a im tihan maksadijrle b ir şey sorarsa, o n a verilecek cevab.tıp.


kı sahkbento Hz. Peygam ber’e (sallâllahU aleyhi ve sellem ) verdikleri
cevab şeklinde olmahdır.
Onlar: «Allahû ve R esûlühû a ’le m ...) d e rle rd i...
Sorulan ş ^ iste r bilsinler, iste r .bilm esinler, d a im a böyle derler-
di...

Alim., soracu n e k a d a r ç e tin so rarsa so lsu n , k ızm az‫؛‬


Bedevi, Hz. P ey g am ter ٠e (sallüllahü aleyhi ve sellem ) öğrettiği
tslâmî esaslar h u süsunda yem in e ttirin Ji.
^ g a m b e r Aleyhisselâm onu p aylam azdı ve k ız m a d a n yem in
Jdeıdi.
SIRLARI MUHAFAZA E T İ L t , SÖYLEİM ELİDİR 651

M üslüm an, kardeşinin kendisine sSyledigl sözü em anet .la r a k k a .


bûl ede-r.
Ç ünkü P eygam ber Aleyhisselâm şöyle buyorm uştur:
«Söz, aran ızd a bir em anettir.»
el-Hasan (ra h ım e h u lla h ):
«M üslüm an kardeşinin sırrını ifşâ etmen, hıyânettir.»
K endisine söylenen söz bir em anet o ld u ^ ı İçin de, izni olm adan
onu kimseye ifşâ etmez.
Söylemesine izin verdiği zam an, en güzel şekilde, ta m dinlediği
gibi söyler...
el ٠‫ ؛‬h y â ’d a der ki:
«Eger b ir z a ra r veriyorsa, Sirn İfşa etm ek haram dır. §âyet zarar
v e r iy o r s a , sırrı ifşâ etm ek kötülüktür.»»

Kişi, b aşk asm ın s ır n n ı İnkkı. eder, söylemez. Bu babda yalan söy-


lemesine bâis olsa d ah i yine söylemez. Ç ünkü her.yerde kişinin d ٠ ı
olması gerekm ez.
Kişi, ken d i ayıp ve taisu rlarım yalan söyleyerek örttüğü.(gizledi-
ği) gibi, b aşk asın ın ayıp ve k u su ru n u da gizleyebih‫ ؟‬.
Ç ünkü b aşkasını da kendi yerine tu tm ası lazımdır.

E diblerden b irin e sordular:


«Sırn n a sıl m u h afa za debiliyorsun?»
Cevab verdi:
(،Ben o n u n İçin b ir kabirim!»»
i n i l d i ki:
«tjdlerin göğüsleri, sırların kabirleridir.)»
B iri m ü slü m an kardeşine bir sır söyledi.'Sonra ona:
«Nasıl, o sözü konıyabildin mi?))
Diye sorunca, o şöyle cevab v e d i:
،(Ben o n u ım u ttu m bile!»»
652 §IR‫؛‬ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

HUkemâdan biri:
«öfke ve h ^ u tlu k anında-karakter değiştirenle arkadaşlık yap.
ma!
Çünkü, öfke an٠ında sırrı ifşâ eden, leiniin (kötü kimsenin) ta
k e n d ii.
Zira, sâkin hallerde S irn hei’kes k.ruyabilir.»
Bu sebeble şöyle denilmiştir:
»1^ insan, kendisi ile alâkam kestiğin zaman bile senin ‫؟‬irkin-
ilklerini gizler. iyilMerinden söz eder.
-Kötü insandan ilgini kesmezsen dahi, yine de 0 kötülüğünü yayar,
iyiliklerinden bahsetmez.»

Hz. Abbas,‫ ﻳ ﺎ‬1‫ ا ا‬AMnUah’a (R. Anhümâ):


«Bu adam (HZ. ömer.1 (R.A.) kasd^yor) seni yaşlılara tercih
ediyor. Onun !‫؟‬in. sana bir şey belleteyim ve onları iyice ezberle:
1) -Onun sırnnı kimseye söyleme.
2) Onım yamnda kimseyi gıybet etme.
3) K a tlim yalanım yakalamasın.
4) Ona hiçbir husûsda baş kaldırma.
5) Ona kara kafiyyen hiyânette bulunma!»

'Kimsenin sözüne karşı — onu iyiye yormak- mümkün oldukça—


kStti zan d em esin .
Çünkü Allah: «Zannının bâzısı günâhtır!» buyurdu. (Hucürât sû.
rezind.)
Kötü zan. kalbin gıybetidir. Bu da yasaktır.
Dilinle nasıl ki m ü s l a n kardeşinin kötülüklerinden bahsKİemi.
- kalbinle de .se d e m e z sin .
Bu da, her ne sfiretle olursa olsun, hakkında s٥ -i zan yapmamak,
la olur.
Mûsüh^e ettiğin hOThangI bir davranışını kötüye, hamletmemen
lâzımdır.
Ami yakinen gönlüğün kötü bir hâlinden kaçman gerekir. Onu
٤ ‫ج‬٠ (ya ha٤a etımştir. .ya da unutmuştur) diyerek iyiye yorarsm. Çün.
ÇOK GÜLMEK KALBİ ÖLDÜRÜR -653

«Z andan uzak duruu. Ç ünkü zan, sözün en y a la n ıd ır!» b u y u m u ‫ ؛‬-


tur.
S n r a , k ö tü zan tecessüse götürür. Peygamber Aleyhisselâm, .n u n
hakkında da:
«Tecessüs etm eyin, ayıpları gözle .görmeye çahşmaym. —
den ilgijd kM nıeyin, bUbirinize- Sirt ‫ ؛‬eviımeyin. Ey Allah’ın kullan,
kardeş olunJ» buyurm uştur.

K işi ‫ ؟‬ok güImemeU. Ç ünkü bu, kalbi öldürür.


Allah T eâlâ Tevbe sûresinde:
«Az gülsünler, ‫ ؟‬ok aglasınlarl» b u ^ ^ u ş t u r .
ftjni Ö m er (R.A.) dedi ki:
،(Bir g ü n Peygam ber Aleyhisselâm dışarı çıkm ıştı... in san lar ko.
nuşup g ü lü şü y o rlard ı... O nlara şöyle h itab e tti:
،،Lezzet ve zevkleri m ahveden şeyi h atırlay ın ki, sizi m a’siiyetten
uzaklaştıi'sın.»
،(Lezzet ve zevkleri m ahveden şey nedir?» dediler.
«Ölüm :» buyurdu.

1‫ ئ‬. Peygam ber Aleyhisselâm buyurdu:


«Çok gülm ek kalbi öldürür. Mü’m în in kıym etini (kişiliğini) gide.
rir.»
Hz. O m er (R.A.) dedi ki:
،،Çok g ü len in heybeti azalır. Çok şaka yapanm k iş ili^ sarsılır.»
AvPden ( R .^ ) :
،،Hz. P eygam ber’in (sallâllahU aleyhi ve sellem) gülüşü sadece t ^
bessUmdü. Y alnız m ü b arek disleri görünürdü. G ü lü şü n ü n sesi duyul"
mazdı.»

el-H asan el.B asri (rahım ehullah) gülen b ir gencin y a l d a n g ^ .


3^ rd u . O na:
«oglum , S ıra t köprüsünden geçtin m i?٥
654 ŞİR’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

«Hayır‫»؛‬
«Cennetlik misin, yoksa cehennemlik misin? Bunu biliyor mu-
sun?»
«Hayır!»
«§u halde neden gülüyorsun?))
Ondan sonra ٠ gen‫ ؟‬bir daha gülmedi...

«Ardında at^ !ekleyen kişinin gülmesine şaşarunî


Ölümü düşünmeyip, devamlı sevin‫ ؟‬ve neş’e İçinde olan kişiye de
şaşan !» denilmiştir.
«Kinyada çok gülen, âhirette ‫؟‬ok aglar. Dünyada ‫؟‬ok ağlayan,
ahî^ te çok güler» demişlerdir.
Denildiğine göre, Hasan el.Basri (rahımehullah) otuz sene Basra’,
da ikamet etti. Bu müddet zarfında güldüğü hi‫ ؟‬görülmedi.
AtA es-Sülemî (rahımehullah) tam kırk sene gülmedi.
Vehb bin Verd bajn^am günü neş'e İçinde gülen insanlan gSrfince
şöyle konuştu:
«Eğer bunlar afv ve mağfirete mazhar olmuşlarsa, bu tutumlan
SUk^enlerin İŞİ değildir.
§âyet mağfiret ve afva uğramamışlarsa, korkanların durumıma
da uymıaktadır bu hareketleri...»

AMullab bin Ya’lâ dedi ki:


«GülüyOTsun ha! Belki kefenin hazırlanmıştır da haberin yok.
tur!» (Ravdatü’n-Nasıhin)

^ d a gülm^, ayni zamanda yüz nUrunu giderir.


Hayret v e ^ e k bir şeyle karşılaşmadan gülmek, deliliktir.
Sülyfin bin Uyeyne (rahımehullah) der ki:
'' - tsa AlyhisselAm Havarilere ş ^ le hlteb etmiştir:
«Ey Bahriler topluluğu! Şunu iyi bilin kij sizde cehaletten Ikl
i t vardır. Biri hayret veren bir şey duymadan gülmek, ötekisi ise
üç uyanmadan sabaha kadar uyumak.»
AKSIRANA «YERHAİKELLAH» D E İ L Î D Î R es5

Denildi ki:
«Mfisa Aleyhisselâm Hızır’dan ayrılırken, Hızır ٠ n a şöyle dedi:
«Kötü ko n u şm ak tan sakini ihtiyaç olm adan gezme! H ayret veri-
ci hir şey duy m ad an gülm e...
Ey Im ra n oğlu, h a ta la rın a ağla!»

M uham m ed bin Evsa’ (rahım ehullah) dedi ki:


((Cennette ağlayan bir adam göriince hayret etmez misin?»
((Evet» dedi.
((Sonunu düşünm eden dünyada gülen k i m s e i h â li d a h a hayret
verici değil midir?)) dedi. (Serhu’l-Huteb: el-lhyA)

A ksıran bir kimseye: (Y erham ukellahî) d ^ k , İslâm î haklardan-


dır...
Ebû H tireyre (R.A.) Hz. Peygam ber'den (sallftUahU aleyhi ve sel-
lem):
«Biriniz a k s ın p (eUıamdii laiâh) dediği zam an, duyan h e r mösMi.
m anin «yerham ukellahî» demesi, sâ b it ( ٠ hnuş) bir hakkidir.»
el-M esâhih.ın şerhinde d er ki:
- ((Hak» kelim esi, ((Yerhamukellah!» dem enin farz -1 a ^ old ١ ٠ -
n a İşaret etm ektedir. B azı âlim ler b u göriiştedir.
B irço k lan da, selâm alm ak gibi b u d a farz-1 k ifâ y ^ îr , dem işler,
dir.
İm âm § âfiî (ra h ım e h u lla h ): «Bu sünnettir», deyip, hadis-i ş e rlfd ^
ki eh ırin nedbe (yâni mendUb) ifade ettiğ in e ham letm iştir. « I mü&-
lüm anın h e r h a f ta y ıto n m a s ı sâ h it .Im u ştu ra hadisinde olduğu g ib i...
A ksıran m U m in in ((elhamdülillah» d e ğ i n i i ş i t i ş , «yerham ukel-
lah» d e r...
Şâyet duym azsa, karşısındakinden «yerhamukellah.» d e m l i n i brft.
lemege h a k k i yo k tu r.
M usannifin: «Aksırm ağı d u y an kim senin a n a « y erham ukdlah!»
d«nesi lâzım gelir» sözü, b irinci ^ r ü g ü bildirm ektoJir.
Ne v a r ki, b u s ö l z â h i r i n d . .m usannifin ham d i ş a r t kn^m adıgı,
yalnız aksırm ası k â fi ^ d i ğ i anlaşılm aktadır.
656 ŞIR.ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid AlJzâde)

Aksırdığı zam an m utlaka- «eUıamdüliUâh« diyeceği zaten bilin-


m ^ e d l r j «dbamdUlillâh» dediğini duym ak ş a rt değildir, diyor. İmâm
Şa’bi’n in (rahım ehullah) görüşü de b u m erkezdedir.
Hulâsa, aksıran ad am «elham dülillâh!» der. B u n u du y an kimse
- a r a l a n n d a yedi deniz olsa b i l e - (yerham ukellah!) diye mukabele
eder.
B unun y a ra n m A llah'ın elçisi (saliailah ü aleyhi ve sellem) şöyle
açıklamıştır:
«Aksıran kişiye «yerham ukellah» dem ek, kişiyi diş ağ n sm d an . fal.
lak a k s ın d a n ve sişm an h k tan k u rta n r.»
H a ie :
«Aksımn famse, «yerham ukellah» d u â sııu a n c a k «elham dülillâh»
d ^ iğ i zam an h a k eder.
Arkadaşı (yCThamukellah) dediği z a m a n kendisi de ş u karşıhğı
verain:
^ ehdifaim ullahü ve y u slih u bdlefaim ): «A llah sizi hidâyet- cisin
ve kalbinizi doğrultsun»
Diye vârid olmuştur.
Diğer bir rivâyette:
«Yağ^înıllahü 11 ve lefaim = A llah beni de, sizi de b a ٠ şlasın ١١ dl-
ye geçer.
Hazret"! Ömer ak sırdıktan so n ra d u d a k la rım k ım ıld a ta n adaiiia:
«YerhamUkellahü In h am id te lillâhi : E ğer A llah'a h a m d .'،tinse,
Allah seni esirgesin!» d m iş tir .
Yine hadJsde vÂrid olm uştur:
- üç kere a rd ı a rd ın a a k s ın m a im a n k albinde sâ b it olur. Ak.
» ra n a iki kere «yerha^ükellaİB» denilir. Ş â y e t ü ç ü n c ü defa aksınrsa,
ona şöyle desin: «Sen zükkâm üsınî»
Zükkâm, nezle dedikleri h a s ta lık tır...
Bam hadisİMde ü çüncü ak sırışın d a da: «Y erham ukellah» demek
icab ettiği a i t ı l m a k t a d ı r .
Aynca, ü çü ^çCTse, 0 z am an d u y a n kim se iste rse ««yerhamukel-
lahs der, isterse d ^ e Z f d e n i l m e k t i r . (el-Kâfî)-
Hadis kitablarında E bü M üsa’d a n (R.A.) riv a y e t edilerek şöyle
geçmektedir;
- Yahudller, F ٠ gam ber ■Aleyhisselâm’ı n k en d ilerin e ,'Uyerhamu
kellah» demMi İçin, y a n ın d a a k sın rla rd ı.
AKSIRAN, BAŞINI EGER VE AGZINI KAPATIR «57

Allah’ın R esûlü ( s a l i a h i i aleyhi ve sellem) de onlara şu ‫ ﺻ ﺊ‬-


ğı v e ric i:
«Allah sizi h idâyete erdirein ve kalbinizi de d o ^ u ltsu n .»
el-M esâbih’ın şârih ı der ki:
.،Galiba o yahudiler, Hz. Peygam ber’i tam anlam ı ile '
Lâkin m iislUm an olm alarım y a taklid. ya da riyâset arzusu OnlUyOT-
du. B u d u y g u la n n m ezm ûm olduğunu da bildikleri İçin Peygam ter
Aleyhisselâm’ın duâsım beklerlerdi; ki, onun duâsı bereketiyle belki
bu duyg u lard an k u rtu lu p hidayete ereler...
B ir d e fa s ın d a A llah’ın Resûlü (sallâllahU aleyhi ve s e l i . ) aksır.
dı. Yahudi:
،،Allah onu esirgesin!» d‫ ؟‬di.
Peygam ber Aleyhisselâm da şu karşılığı verdi:
،،Allah sa n a h id ây et etsin!»
B u n u n ü ^ r i n e yahudi, mUslUman oldu.

A ğzından çıkacak salyanın kimseye bulaşm am ası İçin, aksınrken


başını eğer. Eli veya elbisesi ile ağzım kapatu*.
L okm an s d r ^ in d e Cenâb-1 H ak:
«Sesini alçalt!»
E m rini verdiği İçin, ak sın rk e n yüksek sesle aksırmaz. Çünkü, ak-
Sinrken a şırı ses ç ık artm ak a h m a k i ı r .
Hadisde:
«K onuşurken ak sırm ak - s O z iin d e doğru olduğuna d a i r - s o n d ^
rece âdil b ir sâhiddir» buyurulm uştur.
,'B u bölüm ün ilk k ısım la n n d a m usannif bu hadisi serdetm iştl.
n u n u n ehem m iyetine binâen tek rarlam asın d a .hiçbir sakınca g ö m e ٠
m iştir.

sn‫؛‬
A ksınrken kişi ،،eb!» dem ez... Y ahut: «Eşheb!» .de ‫ئ‬ ‫ د‬. Ç ünkî
bu, şey tân ın adıdır.
UykuveAdâbı

Döşeğin yum uşak olm am ası, kendi b â b ın d a a n latıld ığ ı vechlle.


uyuma sünnet ve âdab ın d an d ır F a sla k a lın da olm am ası m atlübdur.
Nitekim Resûliillah’m (saliailahü aleyhi ve sellem ) y a ttık la n ya-
tak gayet hafif idi...

Yatacağı zaman a M e st alıp abdestli y a tm a sı da sü n n etten d ir.


Çünkü yatsı nam azından s o n ra a b d ^ t i tazeleyip yatm ak, gece
kalkmaya yardım cı olur.
Şeyh SUherverdi dedi ki:
«Bana bir derviş, H orasan’d ak i şeyhinin; bir d e f a y a tsıd a n son.
ra, bir kere gece uykudan u y a n d ık ta n sonra, b ir kere de sa b a h nam a-
an d an önce olmak üzere ta m ü ç k e re y ık an d ıg m ı a n la ttı.
?u halde gece nam azm a k a lk m a k İçin a b d e stin b ü y ü k b ir te'slri
varfır...»
Yine hadisde anlatıldığına göre, ab d estli u y u y a n kim se, âbld ola.
rak u ^ r ; gece, rUhu ü e sem âya ç ık a r ve A llah’a s« ıd e y ap m asın a Izto
verilir. Abdratli olmazsa b u n a n â il olam az.

S ^ r a , abdtetli uyuyan kim senin g ö r d ü ^ r ü ’y â d a sâd ık olur. ,Eş.


şeyh (rahım ehullah) b u n u el-Avârîf’de rlv â y e t e tm iştir:
«Kul abdestli uyuduğu zam an, rU hu ile a r ş a ç ık a r ve gö rd ü ğ ü rii’.
yâ sâdık olur. Abdestsiz y a ttığ ı zaraan, r t h u b u m ertebeye ulaşam az
ve gördüğü rü 'y â d a k a rm a k a n şık olur. K a t'iy y e n d o g ru olmaz.»
Sonra Şeyh d ^ l kl:
«Gerçek rü ’yâ görm ek İçin verim li olan tem izlik, İç tem izliğidir.
K i arzu٠'hased, kin, a rd düşünce gibi İç h a s ta lık la rd a n te m iz le n e s i
UYKUYA DALINCAYA KADAR ALLAH’I z ik r e t m e l i 65.

K işinin İÇİ bOyle alçak duygulardan arındığı zam an, a rtık kalb ay-
nası parlar. U ykuda levh-i mahlUzu görür ve ٠ kimse insanlar tarafın -
dan bilinm eyen birçok acâib ve garâib h a b e r l e m u ttali olur.»
M usannif’in (rahım ehullah) sözü de buna m ahm didür. Yfinl, 1‫؟‬
(m n e v i) h a sta lık lard a n a n n m ış bir halde abdest ahp yatersa, d e m ^ -
tir...

U yurken ve uyandığı zam an m isvâk kullanm ak d a sünnettendir.


Rivayet olu n d u ğ u n a göre Hz. Peygam ber (saliailahil aleyhi ve sellem)
Wiyle yaparlardı.
Sağ y a n i üzerine fableye karşı y atm ak da m listehabdır.
D iger y a n i üzerine dönm ek icab ederse, sanki ölüme hazırlanm ış
^bir duygu ve h â l üzerinde döner.
el-Kııhye’de an latılm ıştır:
«Sağ y a n i üzerin e y a tm a k m ü’m inlerin yatışıdır. Sol yan ü ^ r in e
yatm ak k ra lla n n yatışıdır. Göğe karşı (yâni S i r t ü ^ rin e ) yatm ak pey.
gam berlerin yatışıdır. Y üzü kap ak y atm ak kâfirlerin yatışıdır.»
B u h u sû sd a en doğrusu, önce sağ ta ra f üzere yatıp, sonra sola dön.
mektir. Tıb o to ritelerinin görüşü de budur.

Kişi y an ağ ın ı sağ elinin avucu İçine, koyup, uykuya dalıncaya ka-


dar Allah'ı zikreder.
Şeyhlerden b irinden nakledilm iştir:
«Kim kederli olu rsa'.y atark en abdest tazelesin.
Sonra abdestli olarak y a ta k üzerine oturup üç kere sa lâ t.ü selâm
getirdikten sonra on kere P â tih a , on bir kere de îhia^-ı şerif okusun.
Sonra üç kere d a h a sa lâ t-ü selâm getirsin.
O jn ık ard a a rz edilen şekilde (yâni sağ yani üzerine y an ağını sağ
avucunun İçine ala rak ) yatsın.
BOyle y a p a rsa A lla h ın izni ile islerinden neyi nlyyet. etm lsse o n u
göriir.
Bu, bas d ö n d ü rü cü h a v a s’dandır. B irçoklan b u n u tec rü b e etm is-
tir. Bu fak ir de birk aç kere t e c r i i ^ e ttim ve d e lk l e r i gibi b u ldum ...»
6.0 ŞÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid A l i d e )

Elbisesmin İÇİ ile y atağ ın ı silker: ki, t ٠z veya z a ra r veren bir ‫ ؟‬ey
vawa çıksın,..
Elbisesinin İÇİ ile silkm ekteki fay d a şu d u r:
Böyle ya^aı^a dışı tem iz kalır, y a h u t a v re t m ah allin in açılması
böylelikle d ah a kolay önlenm iş olur.
Arablar gece - gündüz ya-ttıkları y a ta k la rı k a ld ırm a d ık la n İçin m u.
sannlf bühassa bunu tavsiye etm iştir. (Ş e rh ü ’l-M esâbih)

Yatarken, ajm en ölürken yap tığ ı gibi, vasiyyet yapar, insanlarla


beiauaşır, zulüm ve cina.yet gibi dı‫ ؟‬g ü n a h la rd a n , k in ve hased gibi İç
günahlardan da tevbe eder.
Khnbilir, belki uykudan bir d a h a .u y a n a m a z ...
îşte bu ihtim ali gözönünde t u ta r a k y u k a rd a arzettigim iz ted b irle
ri alır.
Şunu iyi bil ki; öfkelenen kim se, â n ın d a in tik a m ım alam adığı za.
man, bu, kine dönüşür.
Bu kin birçok kötü h u y la ra yol açaı٠. B u n la rd a n biri de haseddir.
Hased: B a ş k a s u i elindeki n i’m e tin g itm esin i iste m e k ü r. Bu ni’-
met ister kendine gelsin, is te r gelm esin, fa rk e tm ez... (el-٤hyâ)

Üç ayet m ikdaıı dahi olsa, h er g ece K ur’â n ok u r...


e i - ^ a ٠٠dan:
Y a ta ra :

^‫ اق‬٠‫ ﻓﺎﻻ ﺷﻜ ﻶ ف‬٠ ‫ل؛ﻳﺪأ ﻏﺎ| ى‬

(BJsnUJfâhffleaî Jâ .y sd u rru m easm to î şey’â n ،fl.a rd ı v e lâ flssemd)


scaıra d i l e ğ i d u â y ı y a p m a k m U stehaM ır.»

Uykuya dahucaya k a d a r t c s h i h t e h i a . ta h a a id i eJden b ırakm az...


Ç İ İ k u l han g i h â l ‫ ﺳﻨﺂ‬u y u m u s ise, (ölürse) ٠ h â l üzere ölür.
0 ‫ ه‬de h a n g i h â l üzere u y u m u ç 1 » , o hfil ü z m e k a lk a r.
ü sûresi ile M uavvizeteyn’i o k u r, e lim in e üfler. S tm ıa rflerini
a p a , ^ n e ve b ü tü n v ü c û d u n a sü rer.
y a ta r k en nam az ABDESTİ ALMALIDIR 661

Bâzı b ü k l e r i » tavsiyesi:
K im in Onemli b ir İŞİ olursa, ujnırken abdest alsın. . y e t abdMtU
ise yenilesin.)
Sonra y a ta g ı üzerine U r u p îhlâs, Veşşemsi, Velleyll, V ettiyni sû.
relerini — h e r sû re n in başında — B ^ m e le ‫؟‬e k e r , okusun:
Yedi böyle devam etsin.
Allah m u tla k a dileğini verir. Y ahut, birinci, üçüncü veya ^ i n c l
gecede rii٠y â d a İçini nasıl h a ll e d « :.! kendisine g ^ te rilir.

Y atarken n am az abdesti gibi abdest alil". Yemek abdesti gibi d e


g l...

Bâzı kim selerin yaptığı gibi, â z âla n n ın bir kısmını su ile silmekle
yetinm ez...
Bu. a n cak z a rd re t an m d a ve hallerinde olur...
«Şeyh», el-A vârü’de der ki:
«Kişi, eğer y a ta c a ğ ı zam an bitkinlik ve yorgunluk hissederse ve
abdest tazelem eğe güç yetiremezse, o zammı, gafiller züm resinden ol
m am ak İçin, â z a la n m h i‫ ؟‬olm azsa su ile siliverir de öyle yatar.»
ilenirken kişin in e n son sözü çu o i m a l . ;
«Rabbim, k ullarım d irilttiğ in g l , beni azâbm dan korui»
Y ine el.A vâıiFden:

: ‫ﺞ‬ ‫ﻘ‬ ‫ﺣ‬ ‫ﺔ‬ ‫ﺟ‬ “‫ﺊ‬ ‫ﺀﻗ‬ : : : ‫س‬


O ndan so n ra şöyle der..

‫س ﺀ ﺳﺪ‬ ٠ ‫ﻷ‬٠« ‫ „ ﻻ د‬٠ ‫ﺀ‬٠-‫ﺀ‬٠٠‫خ‬


.62 ŞİR.ATÜ.L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

emsekte nefsi fa^ fir lehâ, verlıam hâ ve in erselteh â bim â t a h f a z u ‫ﻟﻸ؛ﻻ‬


İb â d e t« sâJihin...
AMahlimme Inni eslem ttt nefsi.iJeyke ve veccelıtii vechi ileyke ve
fa w a d tu emri Ueyke ve elce’tii zab ri ileyke rağ b e ten ve rehbeten ileyke
lâ melcM veia m encee m inke İllâ ileyke.
AlJahümme â m e n tü bi kitâbikellezi enzelte ve n e b ij^ k e lle z i ersel"
te) ='«AU abım î Senin ism inle yan ım ı koydum . S enin yardım ınla kal"
dıracagım onu...
Allah’ım, eger rû h ıım n a lıre a n .m a ğ fire t e t ve esirge onul Şâyet
almayıp salıverireen onu sâlih k u lla n m k o r u d u ^ ın husfisla koru:
Allah’ım, nefsimi sa n a teslim ettim , yü zü m ü sa n a yönelttim , İŞİ-
mi sana havale ettim , rah m e tin i u m ara k , a z âb ın d a n k o rk arak sırtımı
ancak sana dayadım.
Senden başka sığm ak yoktur!
-Azâbından ancak sa n a gönül verm ekle k u rtu lu n u r.
Allah’ım, indirdiğin K itâ b ’a da, gönderdiğin P eygaınber’e de iman
ettinr»
Medârik'de der ki:
— YatMken kim:

A y n in i okuraa, A llah ondan, k ıyâm ete k a d a r o n ıin İçin m ağfiret


dileyecek olan y ^ m iş b in yaratık yaratır. B u â y e ti ok uduktan sonra
...
«ABah’m sâhldlik y a p tı^ n a gâhidlik ^ e r im . B u şeh â d et benim
İçin bir em anrttir.*

Allah faydm ette şöyle buyurur:


.K atim d a taılnm a veril(»! soziim vardır. H aydi on u C ennete s®.
geceleri «Am ener Resûlü« yii .KUMALIDIR 6.3

El-M işkât’ta şöyle geçmektedir:


- A llah’ın Resûlü (saliailahü aleyhi ve sellem) buj^ırm uştur:
«Y ataga y attıg ın d a kim Âyetü’l-K ürsi’^ sonuna kadar okurea. Al-
lah ta ra fın d a n ona b ir koruyucu gönderilir ve 'sabaha kad ar §٠^ a n
ona yaklaşam az.
Y attıgında kim (K ul yâ e j^ ih e l-k â fiîû n ...) sûresini okurea. şirk,
d n beri olur.
K im de (E lh âk ü m ü t tekâsüı٠u) sûresini okuma, bin âyet otaimuş
olur. Geceleyin b u n u otaiyan kimse o g e c e^ tâ a t ve ibâdetle geçirmiş
^ b i .addedilir.»
Yiıre Peygam ber Aleyhisselkm’dan:
«Kini, geceleyin B akai'a sûresinin son iki âyetini (yâni, °
sûlü’yii so n u n a k a d a r) okum a, bu iki âyet ona h er şey bakım ından
kâfi gelir...»
Yine R ah m et Peygam beri’nden (saliailahü aleyhi ve sellem ):
٠،Allah, C ennet hâzinelerinden iki âyet indim iiştir. R ahm ân o iki
âyeti bizzat kendi yed’.i kudretiyle m ahlükatı y aratm adan tam iki bin
yıl önce yazm ıştır. K im yatsıdan sonra bu iki âyeti okuma gece nama-
ZI yerine k aim oluı..» (Tefsir-i-Kaadi)

Kim , gece r ü ’yAsında Peygam ber Aleyhisselâm.m cem âlini görmek


isterse O 'n a çokça s a l a t u selâm getim in...
Ş u duAya devam etsin:

(AUahiimme rabbel beledil haram i v٠ ehril hartmi vel hıBi


nıkni v elm ak am ...
Ikca’ a lâ ra h i M uhamm edin minnes-selâm)
«Ey şu saygıdeger beldenin, d . r ! i a y la n n , M lto t Be - an•
Sinda b u lu n a n y ^ n , R ü k n ’ü n ve M akam -I ' R j |!
B izden M uham m ed’in rû h u n a selâm oku (söyle)‫و‬ ‫ﺀ‬
664 ŞiR ’ATÜ’L - İSLÂM (S e j^ d Alizâde)

H as« . el.Basri’den (rahım ehullah) :


( d yatsı n am azından sonra d ö rt re k ’a t n am az kılıp h e r rek.a-
tında FâtJha’dan sonra birer k e n e (V edduhâ, elem n e şra h leke, în n â
» ı z e i ü ve İzâ zülzllet...) sûrelerini okursa, on d an so n ra yüz kere
Allah’a IstlgfArda bulım ursa, yüz kere Peygam ber AleyhisselAm’a sa-
l،t-ü selâm getirirse ve yüz kere de (la havle veia kuvvete İllâ billâhil-
a ll^ l٠ arim ) derae, rii’yâsında Hz. P eygam ber’! (saliailahü aleyhi ve
s e l i . ) görür.»
Eb٥ Httreyre (R.A.) Peygam ber A leyhisselâm ’dan :
«KJm Cum’a gecesi iki re k ’a t n a m a z kılıp, h e r r e k a tın d a b ir kere
Fâtiha, bir kere Ayetü’l-Küreî, onbeş d e fa k u l hUvalIalıii e h a d ... okur,
sa, relâm verdikten sonra d a b in k e re d a h a sa lâ t-ü selâm getiriK C
öbür Cum’aya kalm az, m u tla k a ben i r ö ’y â sm d a gOriir.» (Ehdaku’l-
Ahbâr),
H z A li’d ra (K.V.):
«Ben P ^ a m b e r A leyhlsselâm ’ı özlediğim zam an, sa!ât-i ebhur
.namazı falardım. M utlaka d a r ü ’y â m d a O’n u g ö rürdüm . Böylçce İşti-
^ fa m ı gid erd im .»
٠ .m e r (R.A.) dedi kl:
«Kim eI٠ Ebhur nam azını k ılıp d a P ey g am b er A leyhisselâm i rüyâ-
Sinda gömezse, ben Gmer degilim !'
Ömer’in cam y ^ ’.l faid retin d e o lan a yem in ed erim ki, fa m b u na^
m a a falarsa Allah hftcetini verir. Y er dolusu k a d a r d a h i olsa g ünahla,
n m siler.
Bu namaz şöyle falınır:
Tek » lâ m la dört re k 'a t n a m a z ...
Bu nam azın h er re k ’a tın d a b ir k e rre F a tih a , (m k e rr e .In n â enzel-
n٥ h û süresini okur.
Sonra i a v a m a d a n önce onbeş kere: «S übhânellahi velham dü
lllltoJ velA ٠ ٠ i i v a lla h ü e k te r» der, s o n ra r ü k û ’a v a n r.
Riikû٠Unda osttbhane R abblyel azim si ü ç k e re söyledikten sonra
üç kere 0 adi geçen tesb ih l (yani, S ü b h a n e lla h i v e lh a m d ü lillahi veia
ü٠ h e lllAllahü va٠ ٥ ekber) der.
Sonra d٠ u lu r ve k ıyam da üç k e re 0 a d i geçen tesb ih i sOyier.
S o i swdeye vanr. ٠ ç kere '«sübhane rabblyel a’ia» dedikten
Bonraybıt kere yine ٠ adi g ^ e n tesbihi söyler.
Sonra b a p Btededen k a ld ın r. ik in c i def’a secdeye V anr. tk i sec.
YATSIDAN S O N R DÜNYA İÇLERJK.NUÇMAMALIDIR 665

Diğer ü ‫ ؟‬rek ’a tı d a b u çeküde tam am lar...


Selâm v erdikten so n ra kim se ile konuşm adan on kere (İnnâ enzel.
nâhü) sûresini okur.
Sonra adi geçen tesbilıi otuzüç kere okur. Sonra şöyle der:

١‫ﺟ ﺬ ى ا ذ و ﺗ ﺊ‬

(Cezellabii a n n â M ubam m eden m â hiive ehlübû)


«Allah bizden, M uham m ed’e ehil olduğu m iikaiatJ vereta.»
Hz. Ö m er (R.A.) dedi kl:
«Kim bu n am azı kılarsa, can çekişirken k a fij^ e n susamaz. K abri
gül ve yasem in ile süslenir. E trafın d a nergis çiçeği 'biter. K a b r i n d .
kalkarken k e ra m et tâ c ı giydirilir. H alâs ve ikram bereketiyle tem <H1 '
iki bin m elek onu karşılar. Melekler, p e y g a m b e r ve elçiler safm da
olur. O na istediği k a d a r şefâat (et٩ e) yetMsi verilir...»
İm âm Nesefi’n in (rahunehullah) «FedâilUî-A’mâl» k ite b m d a to y -
le kaydedilm iştir.
Bazı k ita b la rd a şöyle gördüm :
،(Kim, C um ’a gecesi b in kere K ureyş sûresini okuyup abdestli ya-
taraa. Peygam ber Aleyhisselâm ’ı r ü ’yâsm da görür ve b ü tü n dileklerin,
nâll olur.).
D enildiğine göre, bu, tecrübe edilm iştir. V allahü.a'lem ...

Y atsıdan so n ra dflnya İşleri h a k te n d a konuşm am ak da sü n n e tte n ,


d lr... )
el-B ustân’dan;
«Bazı âlim ler y a tsıd a n sonra gece geç vakitlere k a d a r o tu ru p ko-
nuşm ayı hoş karşilam am ışlardu:.
Ç ünkü P e y g a m te r Aleyhisselâm yatsıd an önce uyum ayı ve yatsı-
dan so n ra d a konuşm ayı yasak etmisİOTdir.
Hz. Ö m er (R.A.) y a tsıd a n s<mra tam sejd o tu n ıp k m u şm a y a bırak-
mazdı. Şöyle derdi;
«Haydi, evinize dönün! Belki Allah sizi bir n am az v e y a teheccüd
üe n zık lan d ın r.»
B azı âlim ler de y a tsıd a n sonm o tu ru p konuşm ayı m Ubah s a ^ ı ş .
lardır.
668 ŞÎR.ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid AUzâde)

BuiJİar, P e y g m b « . Aieyhisselâm ’ın E bû B ekir’in (R.A.) evinde


m üsllim anlann o n e i b ir igl !‫ ؟‬in gece o tu ru p k o n u ştu ğ u n u delil gO-
temlşİOTdir.^
Nitekim m usannif de b u n a İşaret e tm iştir: ،‫ء‬A ncak d in husUsunda
ön٠ li bir İş İçin o tu ru rsa başka.»
. M m a n o ön em li'İş İ‫ ؟‬ln o tu ru p k o n u şm asın d a b ir sakm ca yok'
tur.
Hulâsa: gece o tu m p sohbet etm ek ü ‫ ؟ ؟‬e ş it olur:
a) ilim m üzakere etm ek !‫ ؟‬in o tu rm a k ...
Bu, u y u m a d a n efdaldır...
b) Eski m asallan a n la tıp 'm â lâ y a 'n î k o n u şm a la r y a p m a k
Bu ise m ekruhtur.
c) Yalandan ve b o ş'sö z ve d a v ra m şla rd a n k a ‫ ؟‬ın a ra k ahbablık
te’sis rtm ek İçin sohbet etm ek...
Bunda bir satanca yoktur. A m a y in e de b u n d a n k a ç ın m ak efdaldır.
Ç Ü İ bu husüsda nehiy v ârid o lm u ştu r.
Şâryet yaparsa, sonunda 'yine z ik ir ve tesb ih e d ö n e r‫ ؛‬ki, s o h ^ ttn
srau, teşlangıcı ^ b l ibâdetle so n a ersin.
Hz. Âişe’den (R. A n h â ):
،Ancak m isafir veya n a m a z k ıla n k im se gece ge‫ ؟‬yatar.»
Çünkü m isafirin gece y a p a ca k İşleri olabilir. H e rh a n g i b ir İbâdrt
ve ta a t maksadiyle olm asa bile gece g e ‫ ؟‬y a ta b ilir.
Namaz talan da böyledir.' A m a gece so h b et e ttik te n so n ra nam az
talip yatam a efdaidır.
Böylwe, gece so h l^ tin in so n u n d a n a m a z kılm ış ve u y k u y a ancak
OTdan . r a dalm ış olur.
Hz. P ^ g a m b e r (sallâllahU aley h i ve sellem ) b u y u rm u ştu r:
«Kim dört scyi elden bırakm azsa, n e kendi ve n e de çoluk •çocağu
muhlaç dunım da olmaz:
1 ) Sabah nam azı vaW i g im e d e n (k a lta p ) n a m a z talm ak .
2 ) V atat girm eden önce a b d e st a lm a ta
3 ) Ezan otam m adan cam iye girm ek.
4) Y itir nam azından so n ra s ü k û t edip k o n u şm am ak ...» (Hailsa.
‫ا ﻓ ﺸﺎ ل ؛ ﻫ ﻢ‬ S' \ ٠‫ﻻﺀو‬:‫ئﺀةؤﺛﺆ‬٠/ f :،‫؛‬. ,
‫ﻢ‬
‫ﺛ‬ ‫ص‬'
(Lâ Uâhe illâllah u valıdehû lâ şeriyke leh..
Lehtil m ü lk ü ve Ichül h am d ü ve hüve alâ külü ‫ ﻫﺈ ﻟ ﺰ ؤ‬kadir.
Ve sübhânellahi velham dfi lülâhi velâ üâhe illâliahfi „«ıı«hH ek•
ber.
Veia havle veia kuvvete iUâ blllâhil â l J ^ azim. AllahümmagtirU)
Y ah u t h e rh a n g i b ir duâyı yaparea kabUl edilir.
(El.aJiyjdil-azhn) kavli hadisde vârld olmamıştır. M usannif tara-
fından ilâvedir.
B u h u sü sd a h a d is v ard ır... Şöyle bujm rulm uştur:
«Kim, geceleyin b ir sesle veya konuşm a ile uyamrea.»
S onra ra h m e t ve m ağ firet dileyerek Cenab-I H akk’a yalvarır. M u t
laka dilegi k ab ü l olunur.
« U y a n d ıra n so n ra abdest abp, nam a* kılaraa...»
B u n am az is te r farz olsun, iste r nâflle olsun, fark e t m . . . . M utla-
k a dileği k a b ü l edilir.

K isi evde yalm z yatm az; kapm m eşiğinde de y a t ^ z .


E t ve y ağ kokan elle uyum az.
Ü stü ö rtü lü olan d am d a yatm az.
Kim ' bu d ö rt şeye ria y e t e t m e , y a ta rsa ve b a şın a b ir belâ g ٥ ٤ r ٠
se, kendinden başk asm ı km am asm .
668 ŞIR’ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid AlJzâde)

Sabah olm adan kalkm aya çalışır.


^ünkü, yer ü ‫ ؟‬ş e y d n A llah’a y akınır:
1) Zânî’nln üzerinde yıkanm ası.
2) Ürerinde ak ıtılan h a ra m k a n (adam öldürm ek).
3) S a te h vakti g ird ik ten sonra â lîm in uyum ası...»
Hadlsde:
« s t a h vakti k alkm adan u y u m ak n z k a nıAni o!uı٦» buyurulm uş-
tur.
ibni Abbas (R.A.) ‫ ؟‬k u k l a m d a n b irin i sabahleyin u y u rk en gö٠
riince şöyle haykırdı:
«Kalk. Allah gözlerini u y u tm asın . R ız ık la n n dağıtıldığı zam an,
larda ujranur m u hi‫? ؟‬
BUmiyOT m usun, sa b ah u y k u su kişijü ‫ ؟‬ok m e k m h olan şeylere,
çok ten tel olmağa, ‫؟‬ok güçsüz kalm aya, h â c e tin i Çök u n u tm a y a iter.)»

Uyandığı zaman, Allah’ı zilreederek u y a n ır... (Y âni u y a n ır uyan,


maz. hiçbir şey düşünm alen A llah 'ı d ü ş ü n ü r. D ilini O’n u n zikri ile
m٠ ul ‫ﺀ ض‬.)
el-Avâıif’de der ki:
«Allah’a - k en d in i v e re n kişi, d w a m lı o la ra k b ir şey ile
‫ ﻟ ﻠ ﺪ‬olan çocuğa benzer:
Uyuduğu zaman-OTiun sevgisiyle u y u r. U yandığı z a m a n o m eşgul
rfdugu şeyi ister.
İşte kişi, ayni ölüm z a m a n ın d a d a böyledir. M eşgul old u ğ u şeyle
ölür. M rilirken de, h a şro lu rk e n de m eşgul o ld u g u şeyle haşro lu r.
^ u n !‫؟‬in, en kıym etli şeylerle u y a n m a ğ a b a k m a lıd ır insam
K aM rdm kalkarken de, h a n g i h â l u z e re ölm üş ise o h a ld e kalkar,
. h a y a t t a bütün' g a y ^ i A llah olm uş ise 6 ١‫ ر‬k e n d in i'ta m m â n ^
siyle Allah’a v ^ i ş ise o h â l ü re re k a lk a r.
Allah’d a n başkasiyle m ^ g u l (dm uş ise, A llah’ı n b a şk asm ı gOriir
to z a n d a ...
Şu luüde. kişi u ^ ır k e n İÇİ a rın m ış b ir h a ld e u y u m u ş ise, uyandığı
»m an - Allah’ı h a tırla r.
Sonra, uyanırken l i r i n d e b u lu d a n o f ıt r a t n d r u b ir d a h a kendi.
■ %1
‫اا‬ ‫ع ا‬٠
‫م‬ -
٠٠٠٠٠-٠
UYANINCA ABDEST ALIP NAMAZ KILMALIDIR 669

Allalı’d a n başkasına gönül vermez. Kendisini Adeta Allah’a adar.


K işinin i‫ ؟‬âlem i bu durum u m uhafaza ettikçe, her zam an n urlu
y٠lu bulur. İlâh î n e fh alara m azhar olur.
Öyleyse gecenin saatlerini iyi taksim ^ i p ayarlam alıdır; ki. Al-
lah’a olan yakınlığını h e r zam an - d ü n y a d a da, Ahirette d e — k o ^ -
yabiisln.»

U yanır uyanm az, A llah’ı zikrettikten sonra hem en abdrat alıp n a.


maz falar; ki, b ü tü n günü din ve m anevi haz İçinde geçsin.
B ü tü n azm i ve gayesi takvA olm ah...
Allah’ın h a ra m kıldığı hu su slard an b ü tü n gücü ile kaçınm ah...
G ündüze i r e r k e n h a y ır ile ginneli: bitirirken hayırh am ellerlebi-
tik e li...
el.BustAn’d a der ki:
«Sabah olunca:

‫ق\ﺗﺜﺪاﻗﺮث‬١
‫ةث‬0 ‫ﻟﻜﻘﻠﻐﺎ|ىﻟﻰ^ﺗﺘﺘﻆ‬
(Eİham dii lillAhillezî ehyânâ ba’de m â em atenâ ve Meyhinniişâr)
demesi m U stehabdır.
B u n u dediği zam an 0 gecenin şükrünü ifa etm iş olur.
B ü tü n işlerinde Besmele çefaneye, işlerin bitim inde de (elham dü
liUAh) dem eye ken d in i a lış tın r; kl, İm anın tadı kalbine girsin.

S abah kalkınca kim seye zulm etm eği akim in köşrainden b î le g ^ îr .


mez. ilk başlayacağı şey zikir olur.
H adisde vArid oidugu şekilde der:
«Yine sabahleyin sağ-sâlim kalfaik.
M dlk A llah’ın, azam et Allah’ın,., kibriyâ Allah’ın, y a ra tm a k Al'
lah’ın, e m ir A llah’m , gece - g ü n d ü z '،e İçinde y aşay an lar A llah’ın, hep
si te k olan, sciriki b u lu n m ay an A llah’ın d ır...
Jslâm fıtrata, ihlfis kelim esi, Peygam l»rim lz M uham m ed A l e y h te
670 Ş ÎR ’ATÜ’L - İSLÂM (S eyyid A lizâde)

lâm ’ın ‫ ا ﺳ ﻪ‬babamız İbrahim A‫ل‬eyhisseIâm ’ın m illeti üzerine tertem iz


kaiWık.»
«JbraMm»’! . anlam ı:
«Ebiin rah im ü n ‫ ت‬M erham etli baha» dem ektir. (A rablar (h) har-
finin yerine k ara tHâ)-'yı kullanırlar.)

Tfefslrierin birinde şu bilgi verilir:


(Hazret-i M uham m ed A leyhisseiam ü m m e tin e k a rşı d a h a şefkat-
li .Idugu halde n ^ e n ona b u ü m m e tin babası denm edi de, İbrahim
Aleyhisselâm.a dendi?)
Diye bir sual vârid olursa, şu cevabi veririz:
- iki robebden denm em iştir:
1) Çünkü babanın . u n a y a p a ca g ı şe h âd e t kabUl değildir.
F g a m b e r Aleyhisselâm (m a’lû m o ld u g u vechile) b u üm m ete h a.
yır ile sehüdet b e k t i r . N itekim H ac süresinde:
«Teygamber size şâhid olsu n İçin...» b u y u ru lm u ştu r.
2) Eğer Hz. Peygam ber'e (،bu ü m m e tin babası» denilseydi, bu
ümmetin kadınlarından h içbiri ile evlenm esi h e ia i olm azdı.
G öm üyor musun, C enâb -1 A llah, h a k k ın d a A hzâb sûresinde ne
buyurdu:
ttMuhammed, erkeklerinizden h iç b irin in b a b a sı değildir.«

« T ^ m l z kalktık» dem ek, ،،bütün k ö tü ve b â tıl d in le rd en an n ıp ,


gerçek dine gönül vererek» -
Bâzılarm a göre‫« ؛‬el-Hanif» doğru, ih lâ s ta n a y n im a y a n m üslü-
mam, .temektir.
Ondan sonra §u duAyı okur:
vADah’un! KaJunetinJe, b u g iin iin ilk in i bize sa lâ h , o rta s m ı lelâ h ,
. u n u d a b a şa n kil. yA » h a m e r râ h jm in !»

K alkarkm . M nki h e sap verm ek İçin k a b ird e n kalkıyorm uş gitoi.


G Ü İÜ Z Ü N İLK VE S .N KISMINDA UYUMAMALIDIR 671

Ç ünkü uyu y an kişi ölü gibidir. Uykudan kalkm ak ise kabirdCn


kalkm ak gibi bir şeydir.
. n u n İçin b u n u düşünerek kalkar, ib ret alır; kl, belki Allah’m ya-
saklarına d a lm a k ta n bu sayede kurtulur.

is tira h a t m aksadjyla gündüz uyum ak sünnettir. (Tabii gece na-


raaza kalkm ak isteyenler işin d ir b u ...)
Bu istira h a t uy k u su n u n vakti: Güneş zev&le yaklaştığı zaman,
g ü n d ü ^ in y a n s ı...
H adisde buyu ru lm u ştu r:
«G ündüzün ilk fasnım da u ^ ım a k ahm akhk. ertasm da uyum ak
(peygam berlerin) a h lâ ta, sonunda uyum ak ise yıpranm aktır.»

Demek ki, sa b ah n am azın d an sonra kuşluga kadar yatm ak bir ha-


m ak attlr. (Y âni in sa n la rı ap tallaştırır, vaktin boş g şm e sin e yol açar,
demektir.)
el-B ustdn’dan:
«Uyku üç kısım dır:
B iri bildiğim iz n orm al uyku. İkincisi: Ahmak, s a r h ^ veya hasta-
' ‫ ذ‬uyku. K i, akşam a dogru uyu n an uykudur bu.' üçüncü-
sil: K uşluk uykusuj ki, b u n u d a ancak ahm aklar u^r.)>
K işi ikindiden sonra ujnım az.
Gece n am a z ın d a ve ibâdetinde Hz. Peygam ber (sallkllahü aleyhi
ve sell«n) y o rg u n d ü ştü g ü zam an, sa b a h ta n az önce bilekİCTİni dike,
rek, J^ re d a y a y ara k ve başını d a av ucunun İçine koyarak biraz uyu r-
lardı. S onra (abdest alıp) sab ah nam azına çıkarlardı. ٠

E b râ n n (ijd kim selerin) sü n n etin d en (âdet ve usûlünden) Wriai

Gece ^ a n s ın d a kalk m ağ a teheccüd denir. Teheccüd an cak uy k u ,


dan so n ra olur.
Gece n a m a z a k a lk a n la rın k ^ tlrd lk le ri a a c ık uytaid an SOTra İ -
m aga tehM ciid denir.
672 § ٤R'ATÜ ٠L - İSLÂ M (S eyyid A lizade)

N itekim gece k a lk a n ların u y u d u k ları u y k u y u c&nâb٠ı H ak Zârîyât


s â rin d e :
«Onlar, g«jenin (ancak) az b ir k ısn u n d a uyurlardı»» diye v a s fe t
mi§tir.
^ m e k ki h u c û ١ uykudur. TeheccUd ise k a lk m a k tır. (Yâni, g ^ e
ibadet etm ek m aksadiyle kalkm ak.)

H٥^ e şöyle geçer:


- I ^ v u d Aleyhisselâm A llah 'a §u n iy azd a bulu n d u :
«Yâ Rabbi, ben sa n a İbâdet e tm e k istiyorum . H an g i v a k it daha
l^dir?»
Allah şöyle vahyetti:
«Ey D v u d , gecenin ilk v e so n k ısm m d a kalkm a!
Çönkft g ecelin ak fa sn u n d a k a lk a n , gecen in hem ö n ü n ü hem de
Simonu nyku ile g ^ im iş .I n r..
Son fasnunda (tehw cüd am aciy le) k a lk a n ise, gecenin ilk fasmını
uyku ile g ^ irm is olur.
Lâkin gMenin ortasında kalk! K i, b en im le başh aşa kaliK in. Dilek,
le in i de bana 0 zam an arzet!»» (Ç erhu’l-H uteb) ١

Peygamber Aleyhisselâm b u y u rd u :
«Gök yolculusuna ‫ ؟‬ıktıS ım gece, R ab b im b a n a be§ şey tavsiye et.
ti ve söyle buyurdu:
. i b i n l dö٠ aya to g la m a . Ç ü n k ü o n u b e n sen in İçin yaratm a-
dutt.
Teheccüd nam azına devam et. Ç ü n k ü z a fe r gece, ib â d e ti ile miim.
köndür.
C ennrti istem ekte g a y re t g fo te r...
H alka a a ! Ç Ü İ b u O Tİann elin d e d e b id ir..» (el.H âüsa)

Gece kalfanca h e m . a b d « t a h p ik i r e k a t nftfile n a m a z ı lalar.


G O R İ N R Ü ' Y Â Y I B İ R Â L İ I A N L A İA L I 673'

١‫ ﻗﻸﺋﺌ ﺲ‬1‫ آىﺗﺠﺎ‬١‫ﻫﺄﻫﺜﺈذش‬


‫ﺀرىذؤىد''ﻵ‬٤‫اذراﺷﺊ‬
AyetJni‫ ؛‬ikinci rek’a tta da. Pâtiha’dan sonra;

١
‫ ﺳ ﻲ‬# ‫ﺗﻴﺒﺴﻪ ق‬:‫ﺳﻔﺘﺰﻣﺠﺔاآذ‬
Ayetini okur. Bu namazdan sonra birka‫ ؟‬kere istiğfarda bulunur.
Sonra, iki rek’a t da gayet hafif bir kılar.
isteree bu rek’atlarda Âyetel-Kürsî ile ÂmeneTOs٥ lü ٠jdi .okur. Di-
lerse ba§ka âyetler okur..
Sonra iki rek’at uzun bir namaz kılar.
Hz. Peygamberden (saliailahfi a l i l l i ve selİOTi) böyle n a k l.1 -
mişttr.
٠ , tehecciid namazım WJyle kılardı. Oniki veya sekiz re k a t talin,
caya kadar böyle tedrici ak ilde — yâni taraeti tedricen u ratarak —
İkişer re k a t namaz kılardı. Bâzen oniki rek'attan fazla kıldığı da
olurtu.
Tabii ne kadar ?ok kılınırsa, sevabı da o kadar ?ok olur.. (ri-Avâ.
rif) ~
Tehecciid namazım, böyle, def'alarca talar.
(yani her akşam kılaraazsa, hl? rfmazsa haftada birka? gece; bil
da miimkiin olmazsa, ayda birka? gece; bu da miimtain olmazsa; Sd-
nede birka? gw:e; bu da miimkiin olmazsa örariinde birka? gece klima-
hdır.)

Gece gördüğü rü ’yâyı b ir âlime veya b ir nâsıha (öğüt v ^ ı e ) an-


latm ası sü n n rttir.
eJ-M«âbih’m şCThinde der kl:
«Kalkar kalkmaz, başka şey ile m ^g u l olmadan, rii'yftdan anla­
674 Ş ÎE ’ATÜ’L - İSLÂ M (S ey y id A lizâde)

yan bir âlime veya bir öğüt verene rü'yâsını ta ’bir ettinnek İçin anlat-
ması müstehabd^.»
Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) rü ’yâyı kime anlata-
cağımızı bizlere açıklamışlardır:
«Bü’yânı ancak bir sevdiğine, ya da bir afallıya anlat.»
Diğer rivâyet:
«Onu, ancak bir muhibbe, ya da bir ileri göriişliiye anlat.»
Çünkü bımlardan başkalarına rü'yâ anlatıldığı zaman kötü yorum
g a r l a r ve müş‫ ئ‬l dımıma düşürürler.
Allah Trâlâ Ya'kub Aleyhisselâm’dan hikâye ederek şöyle buyur-
muştur:
« Y a ^ m , rii'yânı sakin kardeşlerine anlatm a; ki, sana bir tuzak
kurarlar‫( »؛‬Yûsuf sûresi)

Şunu iyi bil! Alimler şöyle demişlerdir:


«Âlem-i misâlde levh -i m ah f û z İçin v a r lık la n n sû retleri görünen
bir a ^ a gibidir.
Eğer başka bir a ^ a konup da aradaki perde kalduilırsa. 0 ayna-
daMlerin ayma anda görünür.»
Bizim d e d i ğ i de aşağı yukan bunu anlatmaktadır:
Kalb bir aynadır. D in ilerin sü ratlerin i kabUl eder.
Kulun şehvetinin ardına kam ası ve hislerinin doğrultusunda ha-
reket etmeâ, kendisi ile âlem-i melekUtten olan levh-i mahfUzun ara-
am pandeler.
Eahmet r ü ^ n estiği zaman bu perdeyi kımıldatır ve kaldınrda
kalb aynaanda meleküt âlem indn şimşek gibi bir şey parlar.
Bu sabit olup devam . b i l i r de.. Amma dünya İşleri ile meşgul
oldu^ı raman bundan mahrum olur.
Allah in d in d . yarfım görmüş olanlar müstesna..
KİŞİ uyurkaı o kötü duygular hareketsiz hâle gelip kalb de her
törlü meşgale ve hayalden kurtuluraa tertemiz olur-ve aradaki perde

Durumuna göre, levh'de bulunanlardan bir şey ona vaki olur.


Ne var ki, uyku hayaie mâni’ olmaz. Levh’d . kalbe düşenleri ha-
٠ k a p l a r ve bir misalle ( ^ r a r i ile) ona anlatmaya çalışır. Hafi.
R Ü ’YÂYI DİNLEYEN, FERÂSETLİ OLMALIDIR 675

zasmda yalnız gördüklerinin hayâlı kalır. Bu sebeble uyandığı zaman


hayâlden başkasını hatırlayanıaz.
Bu bakımdan, rü’yâ gören kişi ferasetli birine rü ٠yâsını anlatmak
İhtiyâcını duyar: ki, ona gerçek tâbiri yapsın.
Bu aırdan dolayıdır ki, rü’yâ gören kimse rü’yâsım âlim veya nâ-
Siha (öğüt verne) anlatır.
Bunu daha iyi ve kolay anlaman İçin sana hir misâl verelim:
Bir adam Jbni Sîrîn’e (rahımehullah) der. ki:
((Rü’yâmda elimde bir mühür vardı. Onunla erkeklerin agızlannı,
kadınlarm da lerçlerini mühürlüyordum!» d ^ l.
((Ramazanda sabah girmeden önce ezan okuyan bir müezzinsin!»
diye yoıaım yaptı.
((Dogru söyledin» dedi.
Dikkat et! Mühürün rUhu ve ziib'desi men’etmektir. Bu sebeble,'-
mühüre İhtiyâç görülür.
Bir şahsın durumu levh-i mahfUzda nasıl ise, öyle göriintir.
Insanlan yemek, İçmek ve cinsi münâsebet gibi hususlardan
men’etmesi, imsak ezanından ötürüdür..
Ne var ki, ortaya hayâl girmiştir ve bu bir mühür seklinde can-
lanmıştır.
Hatırada da ancak onun hayali şekli kalmıştır.
Ama men'etme bâbındaki .anlamı ihtiva ettiği l‫؟‬in ٠ 0 büyük zât,
rii’yâsını böyle yorumlamıştır. Herde sana anlatacağımız örnekleri, de
'buna kıyas et.

Bir adam Said bin el.M üse^b.e:


((Rü’yâmda bir yola koyuldum: oturduğum zaman m ^afe kat’edi-
yonium. Yürüdüğüm zaman, bir adim dahi ilerliyemiyordum‫ »؛‬dedi.
Yorumu şu oldu:
،(Sen bir öriicû olacaksın! oturduğun zaman kazan.li ‫ ؟‬ıkacak-
a n ‫ ؛‬aydğa kalkıp yürüdüğünde elin boş olacattır..»
Nitekim daJigi gibi oldu.
676. ŞİR.ATÜ.L - İSLÂ M (S eyyid AUzâde)

Bir adam rü ’j٠ nda Peygamber Aleyhisselâm’ı gördü ve hastalı-


^mdan yakmdı.
Peygamber Aleyhisselâm ٠ na: «Lâ ve Lâ‫؛‬yı elinden bırakma!»
dedi.
Uyanmca hayret etti ve- tbni Sîrîn’den rü ’yâsmın tâbirini istedi,
ibni şîrîn ona;
ttZe^inya٠ nı İç. Zira Allah, onun hakkında: (Lâ gartayyetin ve-
lâ garbiyyetin) bujmrmuştur.»

Abdullah ftjnil Yezdî (rahımehUhah) dedi ki;


- Bana bir adam gelip şöyle dedi:
«Rü’yâmda, Allah’ın gökleri ve yerleri yarattıgm ı gördüm.»
«Belki başkaaı görmüştür de SOTden yorumunu istemiştir» d^im .
«HajhT, bilâkis bu riî’yâyı feen gördüm!))
'Diye ısrar edince, kolundan tu tu p kadıya getirdhn. Kadı onun ar-
kadaşı idi. ^ i m kl;
«Ey, kadıl Bu adam bir rii’yâ anlatıyor. Ben pek ihtim âl vermiyo-
rem. Bdki 0 rii’y â ^ başkası g ö m ü ştü r. Lütfen bir sorar mısınız ken-
dlainel...»
Kadı adama soreu. Yine ٠ : «Rü’yüyı ben gördüm» diye ısrar etti.
Hemen şöyle haykırdım;
'«Bu adam yalan söylüyor! Çünkü Allah Kehf sûresinde:
■Ben ne gSMerin ve yerin yaretıhşm da, ne kendilerinin yamtıhşın"
da .n lan şâhid tutmadınn» buyurmuştur.»
Bunun ürerine kadı durum u araştırdı ve dedigim ‫؟‬ıktı..

Hz. Ai e (R. Anhâ), Hz. Eb ٥ ‫ ا ء ﺋ ﺬ‬٠ (R.A.);


٠

«Rü’yamâa evime üç ay düştü» dedi.


Eb٥ Bekir (R.A.):
«Evini üç iyi kisi ziyaret b e k t i r » diye yOTum yaptı.

Bir kadın Sald Mn el-Miiseyyeb’e:


«Paraıagımda rii’ykmda bir basak bltmlsti» deyince:
« ^ i m t o ^ n « im e s ln d e n olacakj» diye yoremladı.
R Ü ’YÂYI DİNLEYEN, FERASETLİ OLMALIDIR 677

Bir adam rü ’yâsmda başını kesip iki ayagi arasına aidi.


Rü’yâyı anlattığı kimse şu yorumu yaptı:
«Sarığın vardı. K ^ tin ve onu şalvar yaptmi»
‫ ا د ( ا‬söyledin!» dedi.

Abdullah bin Ca’fer rü ’yâsmda Peygamber A le y le lâ m m mina.


resine bir karganm düştüğünü gördü.
Said bin el-Miiseyyeb şu yoramu yaptı:
«Haccâc, kızını alacak!)»
Nitekim dediği ‫؟‬ıktı.
Sonra, ((sen bunu nasıl bildin?» diye sorduklannda şu cevabi ver-
di:
((Çünkü minare Medine’de olan şeyleri‫ ؟‬en şereflisidir. Karga ise
fâsıkdır...»

Bir adam ibni SJrin’e dedi ki:


((Rü’yâmda bir zeytin ağacının köküne zeytinyağı d o k üyordı.»
Ibni Şîrîn şöyle dedi:
،(Sen, anneni nikâhının altmda bulunduruyOTsun.»
Araştırdılar: bir de baktılar M, nikâhının altında bulundurduğu
kadın, bir zamanlar babasının cinsî münasebette bulunduğu cariye dfr
ğil mi?

Bir tanesi ona şöyle dedi:


((Ben rü'yâm da susuz yenle yüzüyordum.»
Şu cevabi verdi;
aSenin bt^ kuruntuların ‫؟‬oktur.»
Bir d ig d :
«Rü'yâmda tilki avhyordum» dedi.
Ona cevabi şu .oldu:
«Sen hile peşindesin!»
678 Ş ÎR ’A TtJ ٠L - İSLÂ M (S eyyid A lizâde)

Başka bir adam:


٠١B ü’yâm da k٠ §um un gü vercin in i alıp k anad ını kırdım . Bir siyah
k aıg a da evim in dam m a düşüverdi» dedi.
Şu cevabi verdi:
. «Sen k o ş u n u n zevcesine gid ip geliyersu n . S iyah bir köle de se-
nin evine m u sallat ٠lmu§.»
A r a ştd ıla r , dedigi gib i çıktı.

Bir başka adam «rü'yâsmda namazda helva yediğini» söyleyince,


ona da §11 cevabi verfi:
^ d v a heiaidır. Amma nam azda y n m ez. Şu lıalde, sen oruçlu
I hanımmı öpUytraun.»
Nitekim daJigi çıktı.

Bir adam:
«Rü’yâmda eıdmde bir hurm a agacı gördüm. Ona üzüm ağacı Jdik.
lenmlş, taşıyordu.»
»Hanımm başkasından hâmiledir!» d ^ i.

Başka bîr adam:


«Rü’yâmda mushafı çiğniyordum» deyince, §u cevabi verdi:
«Mestinde, İçine âyet nakşedilmiş bir dirhem vardır.))
incelediler ve onu buldular.

Ebû MUsa rü ’yâsmda arşı başının üstünde taşıdığını gördü.


Sabah olunca, rü ’yâyi'töbir edemedi. Hemen rü ’yâsını anlatmak
lizere BayMid'e kt^tu.
Gitti, bir de ne gömün: B a y ^ d ölmüş, halk cena.zesini taşıyor...
Halk pek kalabalıktı. Tabutu tutm aya fırsat bulamadı. Insanlann
lyaklan araandan tabutun altına girdi. Cenaze tam başının üstüne
i olunca, cenazeden bir sek dujnıldu:
«Ey Bb٥ M٥ sa ١ İşte rü'yânın tâbiri buduri»
RÜ'YÂ YI DİNLEYEN, FERÂ SETLt O lM A LID IR 679

Bu husUsda güzel örneklerden bir tanesi de el٠YâIlî٠n ln tarih in -


deki şu kıssadır:
«H asa. el.Basri rü’yâsmda kendini yön elbise, ilin d e MtousîI^
rin giydiği kuşak giymiş, ayagına zincir takılmış, üstüne de bal r«ı-
ginde taylaşan .Idugu halde bir çöplükte durup, sırtını da Kâ'be’ye
doğru yaslanarak, elinde bir davula vurduğunu g ö i .
Bu rü ’yâsını Hini Sîrîn.e anlattı. Jbni Sîrîtt rü'yâsını # e y d n -
İadı:
— Yün elbisesi g ij^ e n zühdüne, kuşak azığına, bal r a g i Kur٠ân ٠ı
sevip insanlara tefsir etmene, ayağmdaki zincirler tatorâna, çöplüğe
durman ayaklannm altındaki dUnyalıgma, davula v u ^ n h i -
yajnnana, Kâ’be’ye sırtını dayaman Allah’a karşı sığınmana alâmrtve
işarettir.»

Bir adam Hini Sîrîn’e dedi ki:


«Rü’yümda bir kuş gelip mesci'ddeki taşı alıp g ö t ü . »
ibni Sîrra-şu cevabi verdi:
«Rü’yân sâdık bir rü'yâ ise Hasan ölecek...»
٠ Hakikaten aradan ‫؟‬ok geçmeden Hasan öldü; insanlar cenazesine
gitti. Mescidde kimse kalmadı. H atta ikindi namazını câmide kılama.
dılar. ٠ güne kadar mescid öylesine b o şalım ıştı.

Yine bir adam tbni Sîrîn’e dedi ki:


«Rû’yâmda ayağıma çok kıllı bir adamın yapıştığını gördüm.»
Ona şöyle dedi:
«‫ ؟‬ok torçlanıp hapiste öleceksin!»
Adam: «Bu rü ’yüyı ٩ in İçin gördüm» dedi ve d l d a . Stmra bin
d irh ra to rcu bulunduğu halde hapiste öldü.
Bâzı sâlih kişiler torcunu toediktOT sonra cenaze n am aa kılına-
rak k a ld ın id ı

Rızâ dtoi ‫ ئ‬:


«Lübnan dagına çıkmıştım. Orada bir derviş gördüm. ٥ ٥ ٠ ٥ M;
.8 0 Ş İR ’A TÜ 'L - I s l AM (S ey y id A lizâde)

«Rü'yâmda bili şöyle diyordu:


«Ey wzirligi bilerek terk eden Talha oglu! Bir dirhem karşısında
i d - ü ta ^ â y ı seçene hayret etmeyin. Birçok İmkân ve zenginlikleri
ayağının ucu ile itene hayret edin!»
Sabah olunca hemen zühdü vs bilgisi ile meşhur ve ma'rûf olan
Talha ^ l u M u h a m e d ’e koştum.
Bu zât önceleri vezirdi. Sonra vezirliği bırakıp zühd-ü takvâ yolu-
nu seçip kibâr-1 meşâjnhdan olmuştu..
Bir de baMım ki, padişah, kapışında oturap İçeri girmek İçin on-
dan izin istiyor..
Nihayet padişah İçeri girip çıktıktan sonra, İçeri girip demişin
g ö i ğ ü rii’yâyı kendisine anlattım.
^ y le konuştu:
«Eğe rü’yâsı sâdık ise, on bir gün sonra öleceğim.»
İ ğ i çıktı.
İmâm TâJiî diyor ki;
«On bir gün sonra ölmesini bilmesi, yahut rü'yâyı böyle yorumla-
ması kişiye hayret vereljilir. Anlaşılan 0 bunu «esabel ma.denâ» kav-
lindeki hari sayısmdan çıkarmıştır.-
Bu mâna yönünden ölüme münasibdir. Çünkü «ma.den» ölümden
sonra dde edilen mutlak zenginlik ve ebedi saadettir.»

G ö i ğ û riiyâyı bir câhile veya kadına anlatmaz.


Hadisde buyurulmuştur:
«Kû’yâ, tâbir edilmedikçe bir kuşun ayağında olur. Tâbir edildi,
mman vâM olur.»
Ytol rû'yâ, bir şey n a rin d e istikrar -etmez, o, tıpkı bir kuşun
ayağına tak ılan neSne gibi olur: Nereye düşeceği büinmez. Sence du-
n ım u i d e l d i r . Tâbir edilmalikçe anlaşılm ٠az.. Tâbir edildiMen
.sonra M şi neUceyi

Her g o i ğ f i düşfi anlatmaz..


Çünkü şeytan bunu tutuşturm uş olabilir. (Yâni birçok rii’yâ şey-
R Ü ’YÂYI CAHILE - KADINA ANLATMAMALIDIR 681

K atâde (R.A.) Hz. Peygam ber’den (sallâllahU a l^ h i ve seUem):


«Saiih r ö ’yâ A llah’tandır,. Hiilm (kötü rii’yâ) ise sem andandır.
O nun İçin, biriniz se v d i^ bir rii’yâ göriirse sevdi^ bas‫؟‬
kasm a anlatm asm .
Sevmediği bir rii’yâ göriirse, onun ve seytanm se rtn d e n Allah’a
sj٠ nsm . ü ‫ ؟‬kere tiikiireiin. Kimseye anlatm asm . 0 ril’yâ ona asla za-
rar veremez.,.
BOylece r ü ’yâ ile hiilm arasındaki farta anlam ış olduk: Rii’yâ, ki-
sinin gördüğü sevhnli rii'yâ: hülm ise sevmediği rü'yâdır..
Hiilm k a rm ak arışık r ü ’yâ olduğu İçin seytana İzâfe edilmiştir.
Giizel rii’yâ da, sevin? ve ferahlık taşıdığı İçin Allah’a İzâfe edilmiştir.
Oysa hepsi A llah’ın kazâ ve takdiriyledlr..
E bû Seleme (R.A.) dedi ki:
«Ben d ağdan d ah a ağ ır r ü ’yâlar gördüm. Bu hadisi duyduktan
sonra 0 tip rü 'y â la ra aldım ıaz oldum.,)
D iğer riv ây ette söyle dem iştir:
«Ben öyle a ğ ır rii'y â la r göriirdiim ki, üzüntüden hastalam rdım .
Sonra Peygam ber ,Aleyhisselâm’dan 0 hadisi duyunca rahatladım .»
(Şerhu’l-MesAblh)

Hoşlanmadığı bir rii’yâ gSriirse soluna töküreön. Yahut, ü? kere


soluna hafif olarak tüküreün. (Bâzı hadîslerde böyle vârid olduğu İçin
bunu zikretmiştir.)
Tükürmekle bir de üfüriîk seklinde tükürmek arasm da.fark vmr-
dır. Birisi bayagı tükürmek, b ir ia de üfü‫؟‬erek hafifçe tükU m ektr.. ,
Anlamı‫ ؛‬sej^anı ta rd etmek ve gördüğü kötü rüyânm te’sirinden
kurtulmak İçin soluna üç kere hafifçe tütaîreün. d e k t i r .

Tükürdükten ^ r a üç kere göKİüğû seyih serrind«! Allah’a ığ ı ٥ ٠

nır ve öbür ^ m n a döner.


Sonra kaltap a M ^ t alır ve iki rCk’a t namaz kılar: o g ö i ğ ü rii’-
yâyj da kim ٠ e anlatmaz. Ebâ H٥ ٩ re’nin (R.A.) rivAyet ettigi ha-
disde böyle bujmrulmustur.
Bâzılarma göre bu, Muhammed bin Sirin’ln su sözünden alınmış-
tir:
682 Ş İR ’ATÜ’L - İSLÂ M (S eyyid A lizâde)

«Rü'yâ ü ç tü r:
Birincisi, devam lı dü şü n d ü ğ ü şeyin r ü ’y â sın a girm esi.. Âşıkın m a’-
şûkunu görmesi gibi..
tMncisi, şeytânın kişi ile oynayıp ona k o rkacak şeyleri gösterme-
Si...
NiteMra Cenâb -1 H ak M ücâdele sû resin d e şöyle b u y u rm u ştu r:
« O le fısırtı, sırf şey tan d an d ır, im a n edenleri tasa y a düşürm ek
içindir.»
G uslü.icab e ttire n ih tilâ m d a bu kabil rU’y âlard an d ır. Her ikisi-
n in de tabiri yoktur..
Üçüncüsü, rah m â n i olan r ü ’yâdır.
B ir melek onu levh-i m ahfU zun 'n ü s h a sın d a n s a n a g etirip gOste.
r ir ..
İşte sahih olan rü 'y â b u d u r. D iğerleri edğâs-ü a h lâ m d a n ibaret-
tir."
^ d i ki:
- Kim se v m ^ iğ i bir. rü 'y â görürce, kim seye a n la tm a s ın ‫ ؛‬kalkıp
(abdest aldıktan sonra) n a m a z kılsın.
el-Mesâbih’ın yazan dedi ki;
«Rü'yâ üçtür sözü de P ey g am b er A leyhisseiam ’ın h a d ise d e n d ir.
Ibnl Sîrîn'in sözünden değil..)) (Şerhu'1-M esâbih)

G ördü^i kötü r ü ’y âd an ö tü rii sa d a k a verir. Şübhesiz A llah 0 r ü ’yâ-


nın şerrinden onu .kurtarır.
Gördüğü rii'y ü ^ olduğu gibi a n la tu .. H i? y a la n söylemez.

Çünkü Peygam ber A leyhisselâm şöyle b u y u rm u ş tu r:


«Bü'yâda gözünün g ö rd ü ğ ü n ü a n la tm a m a k en b ü y ü k iftiradır!»
Isa Aleyhisselâm:
«Rü'yâsm da y a la n söyleyen kim seyi A llah k ıy â m e tte a rp a bağla-
m akla yüK im lü .küacaktu..» (çl-ihyâ)
Belki yoriim undan h t^ la n m a d ığ ı şeyi İlâve etm iş d lab ih r (de far-
kına varm az).
Sonra da alim in y a p t . y o ru m ta h a k k u k eder. Y ûsuf Aleyhisse.
ISm'ın hapis ark ad aşın a old u ğ u g ib i...
K Ö TÜ R Ü ’YÂLAR ŞEYTANDANDIR 683

Hikâye şu:
Yûsuf Aleyhisselâm ’la birlikte hapise‫ ؛‬M elikin iki kölesi d e gir-
miş idi. Biri ekn٦ek‫ ؟‬i idi, diğeri ise sâki...
sâk i, Y ûsuf Aleyhisselâm’a:
«Rü’yâm da bir üzüm bağına girdim. O rada güzel bir üzüm ‫ ؟‬ubu-
ğu gördüm , ü ‫ ؟‬dalı vardı. Her dalında ü ‫ ؟‬salkım bulunmaktaydı, üzüm -
ler olm uştu.. K opardım , sujm nu bir kâseye sıktım. Sonra krala geti-
rip verdim» dedi.
Diğeri de şöyle konuştu;
.،Rü’y âm d a başım da ü ‫ ؟‬ta n e ekm ek sepeti vardı. Kuş gelip 0 ek-
m ekten didikliyordu.»
Ş u âyet.i kerim e b u n u şöyle anlatır:
«O nunla b e r a ^ r (zindana) iki de delikanlı girdi. Biri: «Ben rii».
yâda kendim i şa ra p (üzüm ) sikiyor gördüm», dedi, öbürii de: «Ben de
rö ’yâm da kendim i, başım da ekm ek gStUriiyor, kuşlar da ondan (kek-
meleyip) yiyor gördüm», dedi. «Bize bunun tâbirini haber ver. Ç Ü İ
seni biz iyilik ed en lerfen gOriiyoruz.»» (Yûsuf sûresi)
R ü’y â la n m tâ b ir ederken dedi ki:
«Ey h a p ^ te k i iki arkadaşım , birinize geltace: o , efendistae şarap
‫؛؛‬irecektir.))
Y ûsuf Aleyhlsselâm sâkîye dedi ki:
،،Sen h a p iste üç gün kalacaksın. Sonra çıkıp eskisi gibi efendine
şarap içireceksin.»
،،Ey ekmekçi, sa n a gelince.. Sen de üç gUn sonra ‫ ؛‬ıkacaksın v e '
asılacaksın.))
Y ûsuf Aleyhisselâm r ü ’y â la n m böyle yorıunlaymca: «Biz bir şey
g ö r m e k » dediler..
B u n u n üzerine Y ûsuf Aleyhisselâm:
،،İşte h a k k ın d a fetvâ i s t e k t e olduğunuz mes’ele Wiyle olup b i t
m iştir» dedi.
(Yâni, sordunuz, tjen de size cevab verdim, iste r rii’y â d a o n u gör-
m üş olunuz, iste r gOrraemiş olunuz, fa rk etm ez; a rtık hUkUm y erini
bulacaktır.)
Jbrahim -en-N abâî, Hkıme’d ^ o d a Jbni M esU d.dan (R.A.):
— O n lar Y ûsuf A l^ h isse lâ m ’ı tecrübe etm ek İçin ittifa k e tm iş i» ,
di. O n lara r ü ’y â la n m tâ b ir edince b u d efa da: «Biz şak a y a p tık l. de-
diler.
684 ŞİR .A TÜ ’L - İSLÂ M (S ey y id A lizâde)

F a k a t YUsuf Aleyhisselâm o n la ra §0yle dedi:


«İçte hakkında fetvâ istem ekte -olduğunuz ınes'ele bOyle olup bit-
miçtir.» ( E ü ’l-I«ys'in tefsirinden)

Hz. E nes'in ( R i ) P eygam ber A llyhisselâm ’d a n riv ây et ettig i ha-


disde ^ y le buyurulm uçtur:
«SâJih kişinin g ördüğü güzel r ü ’yâ. n iib ü ١٢e t (ilm inin) fark a ltı
۴ ٠ ٥ n d an b ir parçadır.»
«Güzel r ü ’yâ» dem ek, « rah m ân i o lan sâlilı r ü ’yâ» dem ektir. Y ahut
da g i n ü ş itibari ile güzel o lan rü 'y â d ır.
Nitekim Peygam ber A leyhisselâm :
«Kim ^ iz e l b ir r ü ’y â göriiree sevinsin.. O n n a n c a k sevdiklerine an .
,atsım Kim de kötü b ir rii’y â görfiree o n u kim seye an la tm a sın » buyur-
m uştur.
«sailh kiçi» demek, ta b ia tı m u te d il, vehm i zevk ve üzü cü içlerden
Ijeri olan kiçi demektir.
«N übü^et ilmi)) demek, gay b i h a ^ r l e r i h â v î'b u lu n m a s ı bafam ın-
dan kendisine bu isim verilm iş d e m e k tir.
Bilindiği gibi n ü b ü ^ e t b â k i değildir. F a k a t ilm i diin y a durdukça
bâkidir.
Bu tıpkı Peygamber A leyhisselâm 'ın:
.،N übü^et gider, fa k a t verdiği m ü jd e c i b e y â n la rı kalırJj»
Kavli gibidir.
Bâzılarma göre bu, r ü ’yâ tâ b ir e tm e ü m i dem ektir. Y ûsuf Aleyhis-
selâm 'a n î t^ i m bu ilim v erilm iştir..
«Kırk a ltı parça» sözü ise.. Biz b u n u old u ğ u gibi kabUl ederiz ve
k ^ i ^ t î n l b ilm ^ e ‫ ؟‬a lışm a k tan k a ç m ın z ... (Ç erhü’l-M eşânk)

E d Jsd e :
«En gerçek rii’yâ, se h er v a k tin d e g ö rü le n r ü ’yâdır» bujm rulm uç‫؟‬
tur.
Hadisde:
«En gerçek r û ’yâ göreniniz en güzel k ‫ ؟‬nu§٠nııuzdır»» b u y u r u lm u ş.
>11.
GÜZEL B İR R Ü ’YÂ GÖRÜNCE SEVİNMELİDİR 68S

Bâzıları bu hadise şöyle m âna vermişlerdir:


.،En giizej konuşanınız en gerçek rii’yâ göreninizdir.»
el-Kaaâî, bâzı âlim lerden nakletm iştir:
— Bu, â h ir zam anda .lac a k : çünkü 0 zaman âlimler kalm ayacak-
tir.
Nevevi d e ^ ki:
«Bu, m u tla k olarak zikredilm iştir. Kayi olan görüş de budur. ‫ ؟‬ün-
kü yalancı olan kişin in bu d urum u rü ’yâsm da da tezâhür eder,. Ha-
yâli, âlem -i hasene (^ iz e l aieme) uygun olmayan şeyleri ve şekilleri
icad eder ve rü 'y âsı yalan oluverir.)) (Şerhü’l-M ^ânk)

ib n i SJrin ve diğerleri gibi r ü ’yâ tab ir a i n l e r derler ki:


«Rü’y â tabir etm ek İçin e n uygun vakit, ilk b a h a an Uk v i l » !
ile m em e le rin olgunlaştığı zam andır.
Ç ünkü o z am an lard a gece ile gündüz eşit olurlar.
Yâni, gece ile gündüZ taki'iben senede iki kere eşit olurlar: Ilkba-
h a rın ilk günleri ile sonbaharın -ilk günleri..
Z am anın m u 'ted il olduğu vakitlerde m izaçlar da uygun ve m ü t^
dil olur.
B u sû retle rü 'y â k a rm a k an şık olm aktan k u rtulur ve görillen rii’-
yaiar doğru ‫ ؟‬ıkar.
E bû H ü r e ^ e (R.A.) Hz. Peygam ber’den (saliailahü aleyhi ve sel.
lem ):
،،Zaman ik tira b e ttig i (yâni gece Jle gündüz bîr o ld u ^ ı) v ak l^
m ü’m în in rü 'y â sı y a la n olmaz.»
B â z ıla n n a göre, b u rad ak i zam anın İttıra b ı demek, tay âm etin yak-
!aşm asıdır.
K im ileri dej b u n d a n m u ra d vakitlerin kısalm asıdır. Yani bir sene
bir a y gibi, b ir a y b ir h a fta gibi, b ir h a fta b ir g ü n gibi olacaktır. B ir
g ü n de b ir s a a t gibi olacaktır. B u d a Hz. M ehdi'nin zam anında vuku
bulacaktır.
K im isine göre, b u n d a n w e lin kişi ihtiyarladığında yaklaşm asını
kasdetm lştir.
K ötü ve ^ u k z a n la rd a n ve b ^ r î se h v rtle rd ra a n n d ıg ı İçin. ٠
yastaW in s a n la n n riî'yüsı d٠ ı çıkar.
686 ŞİR.ATÜ .L - İSI.A M (S ey y id AUzâde)

B a ş la rın a göre, g ^ e görülen rü'a,


g ü n d ü z görülenden d a h a k u v .
vetlldir.
Rü’yânın en güzel ‫ ؟‬am am da, seheı. v ak tid ir. (Ş erhu’l-Mesabih)

(soriilen rii’yâ korkun‫ ؟‬dahi olsa, rü ’yâ tâbircisi onu en güzel şe٠
kdde yoramlamahdır.
Şöyle demelidir:
( d y n m göresin! Ş errin d en korunasın!»
Yânı, g ö r g ü n r ü ’y â iyi b ir r ü ’y â ise h a y rım göresin; k ö tü ise
g e n d e n konm asın, dem ektir.
ŞOTinden korunasın, dem ek de: «Allah seni o n u n kötülüğünden
k٠ ısun!» dem ettir.
Hz. Ömer (R.A.) dedi ki:
«Biriniz rii’yâ görüp d e d in k a rd e şin e a n la ttığ ı zam an , o, bizim
İçin hayırlı ve düşm anlanm ız İçin d e ş e r o lsun, dföin.»
Bir kadın, P e y g ı b e r A leyhisselâm ’a dedi ki:
«Rü’yâmda evimin ta v a m çö k m ü ştü sa n k i...»
P ^ g a m ^ A le y ie lâ m şöyle buyurdu:
«H a^rtır insâallahl^ Allah sana yitiğini döndürecek...»
1‫ ﻹ‬٠ çıktı; kojası seferden d ö n d ü ...
Sonra kw ası yine g itti...
Kadm aym rii’y â ^ g ördü ve gelince P e y g a m b e r A leyhisselâm ’ıb u -
lamadı.
Ebû Bekir' ile Öm er’i (R. A n h ü m â) b u ld u ve o n la ra r ü ’y âsım an-
latb.
d r : «K aıan OİMektir!» d iy erek y o ru m lad ılar.
Çok ^ m ^ O T kocası öldü v e y o ru m la n d o g n ı çıktı.

« l - B ü l ’dan:
«Kadm, p ^ ^ m ^ r A leyhisselâm ’a geldi ve P e y g a m l^ r Aleyhissfr
lâm, (ma:
.Bö’yâm kimseye anlattm mı?»
Wye sordu. Kadm:
«Evet» dedi.
٠ ٠ , sana ^ m ıla n d ığ ı gibi olacaktır» bujmrdu.
ŞEYTAN HZ. PEYGAJffiERIN, KILIĞINA G I R E İ Z 687

Hz. Peygam ber (saUâUahü aleyhi ve sellem:


«Rii’yâ yorum landığı şekilde ‫؟‬ıkaı» derlerfi.
Bazı tâb irciler bu hadisle istidlâl ederek «rü’yâ, benim te ’vil etti-
gim gibidir» dem işlerdir. F a k a t tahkik ehli der ki:
«Câhillerin yorum u ile r ü ’yânm hükm ü degişraez. Tıpkı bir cfihi-
lin verdigi fetvâsıyla m es’elenin fıkıhtaki hükm ü degişmKİigi gibi.
Ama ResûlUllah’ın tâ b iri başkadır, o nasıl yorumlama rii’yâ öyle 1‫ ؟‬.
kar. Ç ünkü Allah, onu k a fiy y e n yalancı ‫ ؟‬ıkannaz...»

Rü’yâsmda Peygambei. Aleyhisselfim’ı gördüğünü söyleyen kişi


d o ^ ıla n ır .
Çünkü, bu bir gerçektir. Bid’atçiden başkası İnkâr etmez.
Hadisde buyurulmuştUr ki:
،،Kim beni rü’yâda gOriime gerçekten beni gömüş olur. Çünkü
se^an ne benim, ne Kâbe’nîn kıhğma girem«.»
Kaadi (rahımehullah) dedi ,ki:
«Bu, Peygamber Aleyhisselâm’ı hayatındaki ma’r ٥ f seklinde gör.
dügü zaman bahis konusu olur.
Peygamber Aleyhisselâm tam bir bünyeye sahip idi. Y i ay gibi
p a r la k . O rta toylu idi.
Kırmızı ٠ beyaz kansım ı bir renge sahih idi. Genis almlı idi. Kas-
lan ince idi. iki kaş arasında bir damar vardı ki öfkelendiği zaman gö-
riin iiü .
B um u güzel bir sekilde -kalkık idi. Gözleri sUrmeh idi. S k a lı gür
idi. Yanaldan düz ve gayet güzeldi. Dudaklan büyük idi. w s ٠ ri s ^ -
rek idi.
Boynu, m afsallan ve parmaklan uzundu, iki omura arasında nü.
büvvet mührii vardı. Ayaklan fazla tombul de^ldi
Bu hilye٠i saâdete muhalif bir tarzda göriirse, yorumu OTia göre
yapılır: Meselâ O'nu köse veya kısa olarak görüme, bu, s ^ a t hus ٥ -
sunda o kisinin eksik davrandığına delâlet aler.»
Fakat Kaadi’nin bu yOTumuna su cwab vCTiür:
<،§eyh Muhyiddin ibnll A'rahî, HZ. ^ g a m b e r t (sallâllahü aleıyb]
ve sellran) rü ’yâsmda Arap mescidlennden bir mrecidto ,
^ a ra k g ö m ü ş ve 5‫ب‬ ‫ ا‬.
^ i p o yerin saiihlCTtoe rü'yâsını anlatınca Ollar -
688 ŞİR’ATÜ^ - İSLÂM (Seyj^d Alizâde)

- Bu mescidi yapan sultan, mescidin ٠ kısnunı - nzâsı


im a d a n gasbetmişti.
İşte ٠ kışımda Hz. Peygam berin şeriatı tetbik edilmediği İşin h l
m ^ öldürülmüştür.
Bu »teble, R ^ûlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) orada ölü ola-
rak rii^âna girmiştir.» (İmâm Yâfîî)
İmâm Mazeri:
«Rü'ySda Hz. p ^ g a ra b er (sallâJlahü aleyhi ve sellem) kendi asil
kılığında da, başka bir şekilde de görülebilir.
M e i onu teyaz sakallı olarak görmek de mümkündür.
R ü ^ y ı gören kişi HZ. P eygam teri beyaz sakallı zannettiği İş in ,
şetalde rii'yâsma girmiş olabihr...» (ŞerhUl-Meşânk)
Hz. Peygamirer (saliailahü a l e h i ve sellem) buyurmuştur:
«Kim, beni rü'yâda göriiree, uyanıklık hâlinde de göreceWir.»
Ytoi. bu kendi aOTnda olur. Bu takdirde anlam ı şöyle olur:
«Henüz hicret etmeyen kîşi beni rü ’yâsm da göriiree, Allah, ona
hicreti nasih eder. Gelir ve uyanık hâlinde de beni görür.»
Bâzılarma göre: ((Beni uyanıklıkta görür» demek, yâni, hâlet-1 n ^
ri’de, henüz cani ‫؟‬ıkmadan göriirj) dem ektir‫ ؛‬ki, bu ehlince ma’lûm-
dur.
Musannif bu (yakaza) kelimesini şöyle tefsir etmiştir:
Yâni: «Beni tanıdığı şekilde, veya ondan daha güzel bir halde gö٠
rüTD demektir.
^ m e k kl, bâzılannm da dedigi gibi, buradaki' uyanıklıktan mu-
rad khlretteki uyanıklıktır.
Nitekim Peygamber Aleyhisselâm bunu'ŞU mübürek hadisi ile aşık,
lamışlardır:
«insanlar uykudadıriar. öldükleri zaman uyanırlar.»
- a 0'nu göm ek demek, O’n u n yanında olarak O’n u görmek
demektir.
îmâm Mareri (rahım ٠ ullah) der ki:
«Bmıi gören, b« ıi gerçekten görmüş olur.» demekj ،(Beni, şekil ve
atotım hakkında nasıl İnancı varsa öyle görüp) demektir.
«Şeytan, tenim kılığıma giremez.»
Bu yalnız P e y g m b e i z ’e (aleyhisselkm) .m ahsûs değildir. ,Şey.
ı n diğer p e y g ib e rle rin kılığına da glranez.
ALLAH'DAN KORKANLAR KOTU RU’YA GÇRBffiZLER ess

Ne rü ’yâda, ne de rü’yâ dışında, şeytan peygamberimin ‫؟‬ekline


kat'ij^en bürünemez.
Çünkü, girdiği takdirde,.Hak ile bâtıl birbirine kanşır, ayırdedi-
lemez hâle gelir.
H attâ ‫؟‬eytan, melek, Kâ’be, gün^, ay ve beyaz bulut şekline bl.
le giremez. Mushaf ‫؟‬eklinde de görUnemra.
Çünkü bunlar birer hidâyet meş.aleleridir...
Me‫؟‬ân k ile Mesâbih’m şerhlerinde bu mm'ele lWyle anlatılmıştır.

Korkun‫ ؟‬rü ’yâları önlemek İçin en uygun ve eivmişli ‫؟‬are. Mu-


hammed bin Sîrin’in-(rahımehullah) ‫؟‬U 'tavsiyesidir:
«Uyamkhk halindeyken Allah’tan kork! Gündüz gördüklerine de
ald ım a ljj

ibni Sirin kimdir?


Hazret-i Osman halife olduktan iki yıl sonra doğmuştur. Haaan el-
Basri’den yüz gün sonra ölmüştür. Vefât tarihi: H. 110.
Ona bi'r kadın geldi ve dedi ki:
- Rü’yâmda ay inip yere girdi. Biri arkamdan seslendi:
،،Git bunu ibni S'îrin'e anlat!»
Bir ses daha duydum:
«ibni Sirin eli karnında öldü» diye,
ibni Sirin, kadına:
،،Vay haline! Nasıl gördün, bir daha anlat!.) dedi.
Kadın tekrar anlatınca yüzü sarardı, elini kanuna-tutarak k alktı
Kızkardeşi:
،،Ne’n var?»
،،Bu kadın yedi güne kadar ölmeğimi iddia etti... Bugünden iti-
baren sayın!» dedi.
Hakikaten de yedinci günü d e fn ^ ld l. (Tftrih-i Yâiiî)
Y٠!cu!uk ÂtJâbı

HadJsde..
«Setere çıkın da sıhhatli ve kaaançh olun‫ »؛‬buyurulmuştur.
Bir rivâyette:
«Sefere ‫؟‬ıkareanız nakınız bol olurJ» bujnırulmuştur.
id ild i ‫ ئ‬:
. «Hareket etmekle vücûdunuz sıhhate kavuşur, ibret dersi almak
ile din ve inan‫ ؟‬bakımından gelişirsiniz. .Ö rdüğünüz âlimlerden de.
ilim elde etmekle de kazançlı çıkarsınız.»
Biger bir hadisde şöyle bujnırulm uştur;
«Setere ‫؟‬Itoahsınız. Çünkü m isafir (yolculuk yapan), ister bin^
rek, isteme yUriiyerek ‫؟‬ıksın, Allah’ın yardımındadır.»
Bu. dini bilgileri taleb edip nefsini terbiye etmek ugrunda..sadw
Allah İçin sefere ‫؟‬ıkanlara mahsUsdur.
Çünkü yolculuk aırdur. Kişinin sevdiklerinden, y u ^ u n d a n veva-
tenından a^lm ası, gurbete çıkıp gurbet k a h n çeikmesi kolay is degil-
dir. Alıştığı hayata veda etmçk hiç de yüz gUldûriicU bir hal d ٠ ildir.
Bu tekımdan, nefis terbiye olur, ru h kemâl bulur. Hele ana - b ^
ba ve yâr hasreti kisijd bambaşka bir durum a getirir.

Yolculuğun O zçlhklerind. birisi de sudur:


H a k ik a tli ve İçyüzleri bllinm ^M i insanların İçini yolculUk âde.
ta m o d an a çıkanr.
Seterte tasanın ne olduğu, nasıl bir karakter tasıdıgı m o d a n a 1‫؟‬.
kar.
Zaten (set») bunun İçin denilmiştir. Sır pM-delerini ara.
ladığıiçta... Kişilerin hakiki içyüzlerini OTtaya serdigi İçta...
YOLCULUK İNSANIN İÇYÜZÜNÜ ORTAYA KOYAK 881

«§٠ yh», (el.Avârif).(ie Nevevı’den naklen der kl:


.،Tasavvuf, nefsin her hoşlandığı şeyi terk etmedir.
Bil. mübtedi, nefsin bütün arzulannı terk ed er^ yolculuğa çıktığı
zaman, ruh yatışn. kalb yumuşar.
Yolculuk onda.ki bütün haşinliği, kabahgı ve terbiye dışı hareket-
lerl bertaraf edip, olgunlaştmr.
Tıpkı deriler gibi... Onlar işlenmedikleri zaman kati ve sevimsiz
olurlar. Fakat işlenip birer elbise hâline sokuldukları zaman sevimli
hâle dönüşürler.
İşte insanoğlu da bOyledir. Seferde de bağlanınca yumuşar, nefsâ.
nî arzulan bir tarafa itip rUhen tekâmül eder, isyan eden huyu, iman
eden tabiat haline dönüşür.
Bu müjde, dini uğTunda. yâni dinini kurtarmak İçin, inançlaruu
muhafaza edebilmek içindir.,)

،،İmâm» (rahımehullah) der ki:


،،Mühim mevkileri almamak, insam meşgul edecek, iman ve amel-
de güçsüZ kılacak İşleri almamak İçin, kişi bulunduğu yerten başka
yere göç edebdir.
Çünkü bunlar kalbi meşgul eder, . i n ise Allah’dan başkasından
‫؛‬âriğ olmuş kalb ile tamamlanır.
Eger kalb Allah’dan h a r s ın d a n boşalmamış ise, bir şeye yara-
maz.
- Kalbin mâsivâdan ^ a lm a s ı nisbetinde kişi din ile meşgul- olabi-
lir... EvYeia bunu sağlamak lâzımdır.»

Fitneye sürüklenmemek İçin, vatandan aynlmak selefto âdeti idi.


Süfyân es-Sevıi der ki:
«Bu, kötülerin d e rid ir. Kabuğuna çek ilm işle güvenilmiyor;
meşhurlara nasıl güvenihr?.. Bu, bîr yerd«! bir yere g ^ n ‫ ﻫ ﺴﻬ ﺊ‬asr
ndır.»

Bir yerde tanınır tonmmaz hfflnm taşka yere - r . . .


İbrahim el٠ vas bir yerde tark gOnden fada ikamet
692 Ş ÎR ’ATÜ’L - İSLÂ M (S eyyid A lizâde)

Kırk günden fazla kaldığı zainan tevekkülünde bozulma ve gerile-


me lUssederdi.
Şöyle daligi anlatılır:
- Bâdiyede (kırda) hiçbir §ey y e m d en tam onbir gün kaldım-.
Nefsim bugday otunu yemek istedi.
Tam 0 Sirada Hızır Aleyhisselâm'ın bana karşı geldiğini gördüm
ve k e n d i d e n kaçtım.
Sonra, bir baktıra ki, bana arkasını ‫ ؟‬evinniş gidiyor.
Ona so fu la r:
«Neden ondan kaçtın böyle?»
§u cevabi verfi:
«Nefsimin beni aldatacağım hissettim!»
Şeyh (rahım ٠ ullah), Hz. Peygamber’den (sallâllahü aleyhi ve
sdlem):
«Allah’ın en çok sevdiği §ey; gaıdblerdir.»
«Garibler kimlerdh?» diye sordular.
«Dinleri uğrunda firar edenler (yurtlarım terk edenler)...» bu.
yurdu.
Diğer bir hadlsde de şöyle buyürulm uştur:
- dini . n d a — İHT k an şh k m esaje dahi o l s a - bir yerden
Mr yere k a ^ a , ona Cennet vâcib .lu r.»
A ^ ramanda hem İbrahim Aleyhisselâm’ın, hem de Peygamberi-
miz HZ. M uham m edi (sallâllahü a l^ h i.v e sdlem ) refiki olur.

Y olculu^ın sü n n et v e â d âb m a g d in c e ...

&fere çıkmak İçin Pazartesi ile'Perşem be gününü s ^ e r.


e!٠MMâba’de der ki:
« I p^rgamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) sefere Perşembe gü-
tfi fikm a^ SCTenli. T ^ ü k G a z v e d e o günü seçmiştir.-
Çünkü ٠ m übârek b ir g ü n d ü r ... o g ü n d e am eller g ö ğ e ^yükselir.
s p ı bir am elin in 0 g ü n d e g ö ğ e ^ k s e l m ^ i n i istem işlerdir. Çün-
‫ه‬ R r a filU lla h l (sa llâ lla h ü a le y h i v e ^ lle m ) b ü tü n seferleri sadaje
dlah İçindi...»
HZ Ali (R.A.) ayin son üç.g«ırainde sefere çıkmayı ve.evlenmeyi
^ ‫ د ة ﺀ‬1«< ‫إل‬...
YOLCULUĞA, SABAHLEYİN ERKENDEN ‫؟‬ ik m a l id ir 893

Ay Akreb burcunda oldugu zaman da, yola ‫؟‬ikan kişinin yolculu-


ğu agır geçer...

Sabahleyin erkenden yola ‫ ؟‬ıkar.


‫ ؟‬ünkü, sabahleyin erkenden yola ‫ ؟‬ıkm akta bereket ve bagan var-
dır...
Ebû H iireyre (R.A.) Peygamber Aleyhisselâm’ın şöyle buyurduğu-
nu rivâyet eder:
«Allah’ını: ü m m etim in Perşembe gününde erkendeU yolculuğa
çılunasını m übârek (ve bereketli) kil!»
E nes'in (R.A.) rivayetinde (Cumartesi) geçmektedir...
Abdullalı b in Abbas (R.A.) der ki:
- B ir ad am d an bir gey isteyeceğin zaman, gündüz iste; gece ‫ئ‬-
teme.
E rkenden iste... Ç ünkü beir ResUlüllah'ın (saliailahü aleyhi ve
sellem) şöyle b u y u rd u ğ u n u duydum :
«Allah’ım : ü m m e tim in sabah erken (davram şm j) m übârd[ (ve b e
reketli) eyle!»
S a h ru ’I-G am idi .bir tâ c ir idi. Seferleri daim a erken yapardı. 1 1 -
la n n i da sabahleyin erkenden gOnderirfi...
S ü n n e te ria y e t e ttig i İçin ‫ ؟‬ok p a ra kazandı.
‫ ؟‬ünkü. Peygam ber Aleyhisselâm’ın bu husUsda yaptığı duâ. İliç
şübhe yok ki m ak b d ld ü r....
C um ’a g ü n ü sabahlejdn, Cpm ’ayı kaçırm ak korkusu vârid olduğu
İçin, yola ‫ ؟‬ıkm az.
‫ ؟‬ünkü, yola ‫ ؟‬ıkarsa C um ’ajn kaçırır ve bu sebeble de âsi olur, (el-
îhyâ)
Bu, ta k v â h ü k m ü d ü r... A m a fetva hükm üne gelince... Cum ’a fas-
lında b u husUsu m ufassal olarak izah ettik.

Yolcuyu u ğ u rla m ak da s i i n n ^ i r .
Hz. P c g a m b e r (sallâllahU a l ^ h i ve sellem) ş ^ l e b u y u ım u ş ta r
«Allah yolundaM m ücâhidî — yola e A e n - geç - - 1.1
684 ÇÎR.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

derken uğurlayıp bağruna basm am , benim İçin diinya ve - - - - - -


den daha sevimhdirî»

Hadisde §öyle buyuralm uştur:


«Biriniz setere çıkm ak istediğinde, evinde iki rek’a t nam az lulsın.
Döndüğü zaman da iki rek’a t nam az kılsın.
^ d e n çıkarken §öyle desin:

i . / / / .‫رﻣﻴﺮر‬,

«Allah’ın ismi ile (çıkıyorum ); A llah’a im a n e ttim , A llah’m emri-


ne sanldım, Allah’a tevekkül ettim .
Havi ve taıw et ancak yüce ve. büyük olan A llah’ın yardım ı ile
mümkündür.»
Yüriime âdâbı bölümünde a n latm ıştık :
E n « bin Mâlik (R.A.) Peygam ber Aleyhisselâm ’ın şöyle bujmrdu-
ğımu rivâyet etti:
«Kişi, evinden çıkarken (B ism illâhi) derse, m elek ona: «Hi.
dâyete erdin.' der; (tevekkeltü a lâ lla h i) dediği zam an, «Bu sa n a yeteri»
der; (Lâ havle ve lâ kuvvete İllâ b illâ h ...) dediği zam an, «korandunl»
der.
Şeytan yanm dau çekilip gider. G iderken bagka b ir şey tan a rastlar,
0 şeytan ona sorar:
«Ne var, ne yok? Nasıl, b ir şeyler elde edebddin mi?»
Cerap verir:
«Yetindi, hidâyete erdi ve k o ru n d u ... Ben 0‫ ﻫﻼ‬n e yapabiK rim kil?»
KİŞİ şu duAjn okur:
«Allah’ım, ben, sa n a yolculuğun m eşak k atin d en ve dönüşün ve.
recegi d ^ n ü ^ in tü sü n d en , aile ve m ald a g ö rü lm « l m uhtem el olan
kötü m anzaradan sığm ınm .
Allah’ım, seferde y ^ â n e sahibim (koruyucum ) sensin. Çoluk- 5^
cugumu- sana bıraktım .
.Allah’ım, bite UCTin' m teafeleri yak ın et.
EVDEN ‫ ؟‬IRAKKEN ‫ ؟‬OLUK ٠ ‫ ؟‬AJURLA VEDALAŞMADI 6.5

Allah’ını, azığımı takvâ kil, ^İnahım ı bağışla, hangi yöne yön٠ı


lirsem beni h a j^ a yönelt!»
Sonra her birinin evvelinde Besmele ‫؟‬e k re k §11 b ^ sûreyi d :
..Kul yâ eyyUhel kâfîrûne, izA câe nasrullahi, Jhlâs sûresi, kul
eûzü bi rabbil-felâk, kul eUrii bi rabbin nâsi...»
ez-Zâhiâ Ebii’I.Hasen el-GaOTİni der M:
«Kim bir yolculuğa ‫ ؟‬ıkarken (liiylâfi kureyşin.,.) s û ^ i n i okursa,
her tü rlü kötülükten em in olur.» I

Sahih bir tarik la şöyle rivâyet edilir:


..Evden ‫ ؟‬ıkm adan Once kim Âyetü’l-Kürsl’yi okursa, d ö n ü n e ,
kadar hiçbir §ey isabet etmez. Yanında bir §ey varea. ‫؟‬ıkmadan önce
fakirlere tasadduk eder.»
el-Kerm ani (rahım ehullah) der ki:
«Tasadduk edeceği -fakirlerin en az sayısı yedi olmahdır. ‫ ؟‬ünkü
yolun selâm et sebebi budur!» (gerhu’l-Lam'a)

Din kardeşlerine veda etjnesi de sünnettendir.'


Çünkü o n lan n duâsı setebiyle Allah misafirin kazancım artın r.
Zeyd b in Erkam. (R.A.), Resülüllah’dan (sallâllahü aleyhi ve sel-
lem) şöyle rivâyet etm iştir;
..Biriniz sefere ‫؟‬ıkm ak Iste.diğinde (din) k a r d e ş le n , veda etsim
Çünkü Allah, o n la n n duâsında onun İçin bereket kılar.»

Evden ‫ ؟‬ıkarken ‫ ؟‬oluk ‫«؟‬îuğuna şöyle diyerek veda ^ e r :


«Sizi A üah’a em anet ediyorum. ٠ Allah kl, kendisine yapılan ema-
netler k a fiy y ra zâyi olmaz.»
E bû Hüreyre, M ûsa b. Verdan’a (R. Anhümâ) böyle |e t m i § t i r .
«Allah’ın R ^ û lü bunu bana böyle t a ’lim buyurdu» demiştir,
el-îhyâ b u n u z ik r^ tik te n sm ıra ^Jfle devam eder:
«B ıraktıklanm n tü m ü n ü - h i ‫ ؟‬a y ır m a d a n - Allah’a em anet et
mesi gerekir.»
696 ÇjR’ATÜ’L - ÎSLÂM (Seyyid Alizâde)

Bir hikâye:
Hz. Ömer (R.A.) h a lk a bağışlarını dağıtırken, bir adam oğlu ile
birlikte geldi. ٥ m er (R.A.) ona:
«Sizin kad ar birbirlerine benzeyen h i‫ ؟‬kimse görmedim bu ana
kadarl»
^ ^ n c e , adam §u m ukabelede im lundu:
— Size bu İŞİ anlatayım ... Ben sefere ‫ ؟‬Ikıyordum. Annesi' buna-
hâmile idi...
Annesi d ^ i ki:
«Sen gidiyoraun. Beni bu hâlim de bırakıyorsun. D urum um ne
^aeak?»
^ m e s in e karşılık;
(tKamındakini Allah’a em anet bırakıyorum !»
^ d i m ve ‫؟‬ıktım, g itth n ...
Seferden dönünce annesi ö lm ü ştü ... Çocuk da m eydanda yoktu...
- - - - oturup sohbet ederken, bak tım ki annesinin kabrin-
den bir a t ^ pikseldi... Y anım dakilere:
«Bu ne?» dedim.
«Bu falan kadmın kabridir. H er gece ay n i şeyi görüyoruz» dedi-
ler.
«Vallahi 0 ‫ ؛‬ok oru‫ ؛‬tu ta rd ı. Pek ‫ ؛‬ok n am az kılardı. ibâdetten
kafiyyaı geri kalmazdı!» dedim.
K a ı a y ı aldığım gibi doğru kabrine g ittim ve k abri açtım .
Bir de ne g ö r ^ m ? K abirde b ir kandil! B u gördüğüm çocuk da
^ d a dönüp duruyM ....
^ k e n bir ses:
«İşte bize b u t i ğ i n em anetin! E ğer an n esin i de bize em anet bı-
raksaydm, onu da sağ ٠ sâlîm bu lu rd u n !»

Mukim m isafire şöyle der:


« i n i ve l a n e t i n i (çoluk ç ^ u ğ u n u ) ve am elinin 'sonuçların‫؛‬
Allah’a . a n e t ^ e rlm . A llah azığını ta k v â kılsın, nereye yönelirsm,.
sezd hajTO.yöneltsin. (Yâni A llah’ın' onu korum asını dilerim.)))'
Böyle d u â eder. Ç ünkü yolculukta kişi birçok zahm etli ve mesak-,
k ü 9ler]e taıcak k ucağa g e l e b l ve bazı dini vecibeleri ih m al ^ e b i-
lir.
KORKULACAK ŞEYLERE KARŞI «İm,ÂS» Q K I U R 697

Böyle bir ihm alle karşı karşıya kalmaması İçin onun n ı ı Al-
lah’ta n yardim ve tevfik niyâz edilir.

Şu duâ, Anır bin Şuayb'ın (R.A.) babasından, dedesinden, 0 da Re-


sûiuilalı'dan (sallâllahü aleyhi ve sellem) naklettiği hadisden alınmış-
tir.
O, bir adam ı yolcu yaptığı zaman şöyle derdi:
«Allalı, seni azıklandırsın. Günahını bağışlasın. Yöneldiğin zaman
seni hayra yöneltsin.»

M isafir beraberinde su esyayı getirmelidir:


Yağdanlık, tarak, ‫؟‬uvaldız, kühül kabı, misvak, makas, ajma, ok,
kılı‫ ؟‬, bıçak, sarık, ayakkabı, bez, mest tam ir aieti, büyük İğne, dikis
İğnesi, ‫ ؟‬esitli kaim lik ve incelikte olan iplikler...

K orkulacak şeylere karsı îhlâs sûresini okur. Her konakta bunu


on bir kerre ve Âyetü’l-Kürsî’yi de bir kere okur.
(Vemâ kaderullahe hakka kadrihi) âyrtini - (AmmA yüsrikUn)e
k a d a r— okur.
Eb٥ MUsa’dan (R.A.):
. Hz. Peygam ber (sallâllahü aleyhi ve sellem) düşmandan ‫؟‬ekin-
diği zam an şöyle duâ ederdi:
«Allah’ım ı Senin heybetini, onların kalblerinde kılan*. Sana, on-
la n n serlerinden sığım nz.» ,
İm âm Gazâlî, d -lh y â ’da der ki;
،(Yolculuktaki yalnızlıktan korktuğu zaman söyle derdi:

‫ | و ﺛ ﺎ ﻳ ﺸ ﺎ ﻟ ﺘ ﺆ ﻳ ﺖ‬٠‫ ﻵو‬٠‫ ﺑ ﺚ\ﻧﺎﻳﻔﻴﺄد‬٠

,(Sübhânel melika kud^si, rabbü^ m d l u verriau, C C İİB ٠٠


mâvâti blllzzeti vel’- t ! )
698 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

«M clA Ieri. ٣‫ ؟‬rû h u tt rabbj. Melik ve KuddUs ola» (Yttce Allah):


Seni t a b ili ederim. Sem âvâtj izzet ve ceberutla jdikselten SCTisinî»
Kavdatti’l-MUttokin’den:
«Kim, ( .- N â r iâ t) sûresini d üşm ana karşı .k u rsa , ona bir zararla-
n dokunmaz, hem en kaşıverirler.»

Kişi ha۴ a » a binerken ve inerken A llah.ın ism ini an ar. (Besme-


le ‫؟‬eker).
Kim, binerken B٠ nele'yi u n u tu rs a a rk a sın a şeytan biner ve ona:
«Haydi şarkı söyle!» der.
Şayet şarkı ve tü rk ü bilm iyorsa, o zam an ona:
«Haydi, boş ve m ânâsız şeyleri d ü şü n ü p k u rım tu kur!» der.
‫ ؛‬Evet, hayvana binerken (b ism illâh irrah m ân irrah im ) der. H a a -
nın üzerine yerleştiği zam an, (elham dü lillâh) der.
Hayvan yürüdüğü zam an:

‫ !ﻟ ﻰﺗ ﺆاﻟ ﻰﻟ ﻦ‬: ‫ ﻗ ﻮ ﺷ ﺮا وا غ‬٠‫ ﻫﺪ\ ﺀ ﻋﴼ ى‬٧ ‫\ا ىﺗ ﻤ ﺆ‬

(Sübhânellfâî sehhara len â h â z â ve m â k ü n n â lehU m ukrinin. Ve


İnnâ flâ Rabbinâ le m unkalibUn) der.

. v a n a zahm et vereceğinden, fazla yüklemez. H ayvanin yüzüne


^ ım a z .
Üç kişi birden bir h a k a n a binmez. Zira, bu ü? kişiden en'Onde bi-
nen mel'findur. Hadisde böyle v ârid olm uştur.
Hayvana binen bu üç kişi büyük olu rlarsa h ü k ü m bOyledir. Şayet
içlerinden biri küçük olurea, o tak d ird e b ir sak ın ca yoktur.
Çünkü M٠ 4bih'de A bdullah b in C f e r ’in (R.A.) şöyle b ir riv â y ^ i
v a d ır:
«RaUlüUah (sallâllahü aleyhi ve sellem ) b ir seferden geldi. Beni
alıp to ü n e bindirdi. SOTra P ltu n a 'n m oğ u lların d an da b irin i arkasına
ttn d ird i ve h a j^ a n ü stünde böylece üç kişi o larak M edine’ye girtik.»
HAYVANA AŞIRI DERECEDE YUK YUKLENB^Z -

H ayvan üç kişiyi taşıyamayafiak kadar güçsüz ise, yahut da me-


safe uzak ise ٠ zam an yine câiz .Iraaz.

Hayvan kürsî edinilmez.


Çünkü Allah’m Resûlü (sallâllalıü aleyhi ve sellem):
« H a ^ a n la n n ız ın sjrtlarını kÜKÜ yapm a^nl» büyüm üştür, (el-
İhyA)
H alka h itab etm ek veya biri ile konuşmak İçin minber de edinil-
mez. ١
Ç ünkü Hz. Peyganiber (sallAllahü aleyhi ve selim ) şöyle buyur-
m uştur:
« H a F a n la n n ız m Sirtlannı m lnterler edinmeyiniz‫»؛‬
Yalnız fevkalâde bir hâcet İçin ve zarUret İçin oluma, başka.
N itekim Hz. Peygam ber (sallâllahU aleyhi ve sellem) devesi üs^
tünde d u ra p h ita b etm iştir. BU, hâcet ve zarflret anlannda cevâzına
delâlet etm ektedir.
H erhangi b ir şey teklem ek İçin de, hayvan, bek lem e yeri edinil.
mez.
B âzılarına göre. Peygamber AleyhisselAm’ın:'
« H a a n l a n m z m sn٠tlarm ı minberler binm eyin!»
K avlinin anlam ı şudur:
- ih tiy aç duym adan, yürürken, yorulmadan ,onlara binmeyiniz!
Ç ünkü «minberler» sözünden sonraki hadisin devamı olan:
«ÇünWi (Allah) onlan, sizi zor.zahmet ulaşacağınız beldelere ulaş,
tım a s j İçin emrinize verm iştir.
Ym İ de emrinize verm iştir, üzerinde İhtiyaçlarınızı göriinüzî»
Kavli bu anlam a münasibdir.
YAni, yerde dilediğiniz gibi Ihtiyaçlannızı görebilirsiniz: am a hay.
vanlara ancak ihtiyaç hissedilmeden binmeniz d٠ u olmaz.
(PealeyhA = üzerinde) sözünün anlam ı şudur:
Yâni, yolculukta binm ek suretiyle hayvanm üstünde, yürüm e ve
ulaşım İhtiyâcını görebillrainiz, dem ettir. (MMâb١h٠m sArihi)
700 §ÎR ٠ATÜ’L --ÎS A M (Seyyid Alizâde)

B ir kimse ile k٠nu§m ak veya b ir kim seyi beklem ek gerekiree, he-


men hayvandan iner.
Ç Û İ Allah .n la r ı binm ek ve yük taşım ak İçin" yaratm ıştır. Baş-
'ka bir şey İçin değil...

H a k a n ın ayağı kaydığı veya bu rk u ld u ğ u zam an: «Tâiseşşeytanü»


d ^ s in .
Çünkü bu, hayvanin helâki İçin b ir beddua sayıhr...
S o ^ , şeytan bu sOzden ö tü rü kendisini büyük s a n ır ve der ki:
«Onu gücümle yere serdim.»
Onun İçin böyle hallerde: (Bism illah) desin.
Bunu du^ınca, 0 m el’ün, sinekten d a h a küçük oluncaya kadar kü٠
çülür...
Onun şerrinden Allah’a sığınır d a şöyle der;

(Lâ havle veia kuvvete İllâ hiUâhil aliyyil azim)


e! Ezkâ^da söyle g^er;
٠

- PeygambCT A lş h k la m Hz. Ali’ye (K.V.) h ita b a söyle demis-


tir:
«Ey Ali, basın darda kaldığında söyleyec^ olduğun birkaç kelime
öğreteyim mi sana?»
« E et! Allah, beni sa n a feda kılsın!))
«Başm darfa kaldı^ zaman:

(BiamafâhİTOhmânireahUn. Lâ bavle veia kuwete aiâ biBaha


a
٠ a azim) de:
‫ ؟‬önkü Allah bununla, çeşitli belâlardan dilediğini bertaraf edere
Y O L C U L l İÇİN GÜVENİLİR B İR ARKADAŞ BULMALI 7.1

H a d îs e :
«Hayvan sahibi, o hayvanin'sırtına binmekte h e rk e s te daha hak
sahibidir. Onun İçin, izni olmadan kimse din k a rf^ ln in hayvanına
binm ^in» buyurulm uştur.
Büreyde’den (R.A.):
— R esûlüllah (sallâllahU aleyhi ve sellem) ile teral«rdik. Bir
adam eşeği ile geldi ve Peygamber Aleyhisselâm’a:
«Buyurun, binin!»
Dedi ve kendisi geri ‫ ؟‬ekildi.
Peygam ber Aleyhisselâra, ٠na:
«H aj^anınm Sirtına b in m ette sen dalla hak sâhibista! Ama gönül
rızâsı ile binm em e izin verireen, başka!» buyurdu.
Peygam ber Aleyhisselâm; adamın, büyüklerin başkalarımn hay-
vanm a binm ek hakki olduğunu zannetmemesi İçin bu açıklamayı ٣ p-
mıştır.
Herkes kendi hayvanına binmekte, karşısındaki Mşi kim oluraa
olsun, başkalarından daha hak sahibidir.
Ama yaşça veya ilimce kendinden büyük ve ü ^ ü n olana karşı bir
saygı duyarak gönül hoşluğu ile buyur edebilir. Bunda bir mahfflir
yoktur.
ik i veya ü ‫ ؟‬kişinin münâvebe ile bir hayvana binmelerinde de bir
sakınca yoktur.

Yolculuğa ‫ ؟‬ıkarken sâlih, kendisine güvenilir bir arkadaş arar.


Şöyle derler:
٥٥nce arkadaş, sonra yol!»
Lâkin bu arkadaş, din husUsunda kendisine yardımcı olan kişiler,
den olmalı; ki, u n u ttu ğ u zam an ona hatırlatsm , hatırladığı zam an
da ona y a r d ı c ı olsun.
Çünkü, kişi dost ve arkadaşınm yolu ve huyu üzer«Jir. in sa n an-
cak arkadaşı ile .tanınır.
Peygam ber Aleyhisselâm kişinin yalnız yola çıkmasını yasakla,
iniştir.
D eni ‫ئ‬:
- E n iyi arkadaş adedi, dörttür.
7.2 Ş ÎR .A T Ü l، - İSLÂM (S eyyid A lizâde)

Çünkü yolda birbirleri ile dostluk ve sam im iyet kurarlar. Birbir-


lerine yardım cı olurlar. A ralan n d an biri a y n ld ı mı, öteki gelir ve onun
yerini alır.
Sonra, yolculukta ‫؟‬ok sayıda olm ak iyi bir şeydir. Belki içlerin-
den biri ölür. Ötekiler hem en işe sa n lırla r. O nu jnkarlar, kabrini ka-
zarlar, nam aam ı kıhp defnederler...
Hele, birisi diğerine üzerindeki em anetleri ailesine verm esini va-
siyet etmişse, diğer ikisi b u n a şâh id olur.

Toplu halde yola çıktıkları zam an, içlerinden birini em ir tâ ^ n


ederler.
Çünkü Allah’m .Resûlü (sallâllahU aleyhi ve sellem) şöyle buyur,
muştur:
oYolculuWa ü‫ ؟‬kişi oldtınuz m u hem en birinizi em ir yapm J» (el-
Avarif)
Yalmz,, aralanndan tâ y in ettiM eri em ir’in âlim ve. akıllı olm asılâ-
nmdır.
Bunu bir kere tâyin e ttile r ini, b ir d a h a o n u n em irlerine k arşı gel-
mezler. Herhangi bir husUsda o n a m u h ale fe t etm ezler. —
i d i l d i ki:
«Emirin, hepsinden d a h a zâhid, d a h a m u tta k i, d ah a m ürüvvetü,
daha cömert ve şefkatli olm ası gerekir.
Abdullah bin Om er (R.A.), Hz. P eygam ber’den (sallâllahU aleyhi
ve sellem) rivâyet etm iştir;
«Allah katinda a rk ad aşların en iyisi, a rk a d a şa k a rsı en iyi olan,
dır!»
Abdultah e l . M e ^ î ٠den:
- Ebû Ali kendisi ile ark ad aşlık etm iş. Ali, ona:
uSen mi, yoksa ben m i, hangim iz b a şk an olalım?»
«Sem» demiş.
B unun üzerine hem kendi, hem de E bû Ali’n in yiyeceğini Sirtmda
taşımış.
Bir gece yağm ur yağm ış... A bdullah b ü tü n gece ark ad aşın ın baş-
ucunda durup ü rtü n ü örtm üş (y ağ m u rd an ko ru m ak İçin).
TOPLU Y.LCIU.UKDA BIR BAŞKAN s e ç m e l id ir 703

Ona, «yapma!» dedikçe, şu cevabi vermiş:'


«Ben em ir d . miyim? Verilen emirlere itaat etmen gerekir!»

Yemeklerini birinin yanında toplamalan, ona teslim etmeleri


miistehabdır.
Bu, o n lan n gönlünü daha huzUrlu ve rahat kılar.

Hadisde:
«Yavag jdiriiyen hayvam n sahibi, kafilenin emirldir!» buyuriil-
m uştur.
işlerinden en güssüz olanm yanında jnirümelidir.
Hz. Peygamber (saliailahU aleyhi ve sellem) çoğu d efa arkadaşla-
rından ayrılıp güçsüz olam n yanm a gelirdi ve ona yardim ederdi. (Ay.
rica) ^ l a r İçin duâ ederdi.
Bol azık vermek, bol binek sağlamak gibi İşleri görmek sOretlyle
gücü yettiği kad ar yoldaki arkadaşlanna yanlım edeıdl.

H ayvani yüklemekte, binip inmekte yardim etmek ve hayvanlan


otu bol olan yerlere salm ak da m ü ^ e h a ^ .
Y ürüdüğü -yer otlu bir yer ise, orta bir yürüyüşle yürilr. a z i l git-
mez. A ra sıra hayvanm ı kendi hâlinde bırakıp rtlatır.
A llah ın Resûlü (sallâllahü aleyhi ve seJlem) buyurm uştur:
«Otlak bir yerde yolculuk y a p tı^ n ız zaman, devenin 0 o tla rta n
hakkuu verin.» (Şerhü’l-MCsâbih)
Eğer yürüdüğü yer çorak bir yerae, hayvanmı dehler ve hıZh ^ ٠
riir.
Çünkü,, birincisinde o rta yürüyüş, İkincisinde sUriatli gitm ek 'blı
n f k ve m erham et g r i d i r .
Birincisi açık... İkincisi ise, hayvanm acıkm adan bir an önce ye-
rine ulaşıp orada, k a m ın ı d ^ u rm a s ım sağlam aktır.
704 Ş İB ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Yol arkadaşlarına iyi davranır.


. n l a » neş'e verm ek İçin a r a - s ı r a - m a .s i y e t olm am ak ‫؟‬artıy.
l a - ş a k a yapar.
Arkadaşları ile, yolculukta k arşılaşacakları işlerde sik sik îstişâre-
de bulunur.
. l a n n yüzüne devamlı o larak tebessüm eder, öfkelenip-tersle-
mez.
Yolculuk m eşakkat ve üzü n tü y e pek elverişli o ld u ^ ı İçin, mlim-
kiin olduğu kadar hoş geçinir ve a rk a d a şla rım neş’elendirir.
Yanında azığı ve suyu fazla ise‫ ؛‬a rk a d a ş la rım , onlai’dan yararlan-
dm r.
.n la r la mUbah olan h er İşte ujmşım.
. r a n m çağrışım kabUl eder. Im d a d isteyenin yardım ına yetişir,
^ d i s i n d m bir şey isteyene: «Hayır!» demez.
Bilakis, h ^ bir sözle bile olsa, «evet!» der. (Yâni, verecek bir şey
hiç olmazsa gUzel b ir kelim e il‫ ؟‬savar, gönlünü kırmaz.)

Yolu saşınrlarsa, hayvanlarından in ip İstişâre ederler... Gördük-


leri tam s^e: ((Yol hangi taraftad ır?» diye sorariar.
SOTduklan adamı kılavuz yapm azlar. Belki eşkiyam n ve hırsızla-
nn namma çalışan bir casus olabilir. Ya da, kendilerini şaşırtan, |şey-
tan olabilir.
Rlvâyet olunduğuna göre, b a k ır la r d a in sa n la rı ş a şırta n ve helâk
eden (Ğavi) adında bir çeşit c in vardır.
Peygamber A l e y h i s s e l b u y u rm u ştu r:
«G avller önünüzü kestiği zam an, e z an okum absım z‫؛‬,»-
«önceleri bu, böyle idi. A m a s o n m la n A llah .k u lla rm d a n bu belâyı
tef'etmiştiT» denilebilir.
Nitekim P eygam ter Aleyhisselâm:
«Ne kötümaerilk v a d ır , .ne de G avll»
Kavli ile b u n a İşaret buyurm uşlardır.
Hz. P e y g i b e r (sallkllahü a l ^ h l ve sellem }: (G avl yoktur!» de-
nekle tm un varlığını nefyetm iş degU dir...
' ٠٠ çeşitli şekillere g l r ^ ve istediği gibi ta s a rru f ede-
YOLCULUKTA DA NAMAZ VAKTİNİ O EÇ İR iM ELt 708

b l e ğ e gücü y e tr» gibi taşıdıkları bâtıl İnancı y٠k etmek istemiştir.


(Çerhü'l-Meşânk)

Namazı vaktinden gecittirmezler, vakfa gelince hemen kılarlar.


Onu falarken hem de dinlenmiş olurlar...
Çünkü nam az kullardan mükellel (âfal-banğ) . n l a n n yerine ge.
tiraek le yükümlü olduklan pek önemli bir ibadettir.
Bir miCTağm alt kısmı kadar dar bir yerde dahi olsalar bile I
mazi cemâatle kılarlar.

Kimse hayvanin Sirtında uyumamahdır. ‫ ؟‬önkü bu hayvamn su.


tının yaralanmasını ‫ ؟‬abuklaştmr.
Hajn^anmdan lndi ^٩ zaman, kendi yemek yemeden önce, onu d ^
y u ı.
Otu bol ve jmmuşak bir yerde in m e , tercih ^ e r . .zerindeki yor*
günlüğün gitmesi İçin iki rek’a t namaz falar ve şöyle der:

(Enzllni miinzelen. mübfirelien ve ertte haynd mlInzHîn. ‫ ﺻﻪ ﺀ‬hMia.


h i m inel ٠ edi v elesv ed i ve m in serri eledde ve m â velede E٥a٥ M k*.
.limâfallâhlttâmmâti küUihâ m in ^ r c i m â halâfc)
Manası:^
«Beni bereketli bir menzile kondur. Sen konuklayanlann en ha.
^rİB isın. Allah’a arslandan ve Wiy٥ k yılandan s ı ğ ı n ı r ı E n bfiyUk
düşm an ve onnn ‫ ؟‬ocnklannın şcrrfndraı (Cin ve çocuklan ‫س‬şeytan V.
avanesl de bu n a d a h ild ir—) AUah’a sığm ınm . Allah’m t o - ‫ئ‬.
lim elerinin ttim ii ile yarattıklarının - n d e n ‫ذ‬
706 ŞİR.ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Muhtaca yedlmı«lik‫ ؟‬e kendi yemez.


Hayvanin Sirtındayken Ahah’ın kitabini okur. Keı٦di ve ^ y v an -
l a m ihtiyaçlarım tem in etmek İçin çalışırken de - tesbUl
eder. Boş zamanlarında da bol bol dua eder.

Konakladığı yerden göçmek istediği zaman, iki rek’a t namaz k ıl^


rak ve 0 yerin halkına:

(Esselânıii alejmâ ve aia ıbâdillâhis-sâlihin)


Demek sUretiyle seiam vererek veda eder.
Erine girdiği zaman kimse bulam adığında da böyle der. Yukanda
geçmişti...
Çünkü her yerin meleklerden sahihleri vardır. . n l a r 0 yeri korur-
lar.

Tolcalar gece ^ ra m ezler. Ç ünkü cin ç a ^ m a te h lik e ! vardır. Bi-


latas inip, istlrahate ç e k i l e r .
Gece y an sın d an sonra sabahleyin er-
tenden yola çıkarlar.
HZ. Pe3^am ber ( s a l i a h ü aleyhi ve sellem) buyurm uştur:
«S^Meyin gecenin karanbgmda yola çıkmalısınız. Çünkü yerge.
celeyin dürülür.»
Ysni. . k r a çıkmak mesafeyi azaltır. Yolcıl birçok mesafe k afet.
tigi halde sanfa hiç yürüm ٠ is gibi kendinde bir rah atlık h iss^er.
(^ lü l-M ^ a b ih )

Yelda giderlerken pik sek sesle konuşmazlar.


Çünkü hıraızlar ve jnrtıcı vahsi hayvanlar yerlerinden haberdar
Y O LW .RTASINDA KONAKIiAMAMALI 707

Her yüksek yerden geçerken: (AlJahtt ekber kebire) diyerek çokça


tekbir getirirler.
el"Jhyâ’da der ki:
«Allah’ım! Sen yücelerden yücesin! Her hkl-ü karda hamd ancak
sana mahsustur!» d٠ ıesi gerekir.
Alçak yerlerden geçerken de çok tesbih eder. Yani, küçük - b ü ^ r
vadilerden geçerken tesbihl dilden düşürmez.
Hadlsde buyurulmuştur:
«Kim, deniz sahilinde güneş batarken yüksek sesle tekbir getirir
se, Allah ٠ denizin her katresine kaıgılik bir sevab yazjtf.»
Gemiye binerken:

0 ‫ا\ﻧﺮذ؛ﺗﻐﻮررىﻻ‬١‫ و>ﺛﺚ‬١‫إث‬:‫زل^ؤﻣﺞ‬

‫ ﺿ ﺒ ﺪ ﻋ ﺮ ﻳ ﺜ ﺄ‬, ‫ ﻛ ﺎ ﻵ‬٠‫ ﺳ ﺆ ﺛ ﺮ‬١١‫ ﻻرو‬١‫ة‬


‫ ﻟ ﺔة ث ﺀﺑﻴ ﺸ ﺰﻳﺌﺜﺒ ﺠ ﻎ‬١‫ ﻳﺔذد‬١‫؛ذر‬
®‫^ ة‬ ‫ﺗ ﻰ ذ ﺗ ﺜﺄ‬

(Bismillâhi mecrâhâ ve mureâhâ. inne Babbi le ğ i ı ı m lahJmöm


VemA kadm ilahe hakka kadrihi velartu cemian kabdatUhd yevmel
tayâmeti v ^e m â v âtü matviyyâtün biyemlynihi, sübhâuehn ve İ â
amma yüşrikûn) der.

Kişi yolun ortasında konaklamaz.


Çünkü orası ydanlarm barınağı‫ ؛‬cinlerin g M el^ lk l^ y « . vahş
hayvanların uğrağıdır...
Topluluklar bir y»de İç içe konaMar.
٠
alır...
- i‫ ؟‬içe olurİM kl, ‫ ا ئ‬- b ^ yaygı atılsa ‫ ﻷ‬٠ ‫ ﺳﻞ‬IHJI
708 Ş İR ’ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid AUzâcle)

£ 1)Û Sa’lebe’den (R.A.):


«insanlar .bir yerde konakladıkları zam an aynlıp her biri bir vâ٠
dide ve yolda konaklardı. Sonra Pej^gaınber Aleyhisselara, onlara çöy-
le buyu«lu:
«Bu ,yol ve v a d U e ı. böyle bölünüp parçalanmanız, ‫؟‬ezandandır.»
.n d a n M nra nereye konakladılarsa m utlaka ‫ ؟؛‬içe (birbirlerine
pek yatan olarak) konakladılar.
٠kadar İç İçe ta, üzerlerine bir yaygı atılsa hepsini rahatlıkla İÇİ-
ne alır, denilebilir.)! (el-M «âbih)

Akşam karanlığı iyice basınca yolcu yere şöyle sesl‫؟‬nii':


«Ey y®r, senin Rabbin de, benim Labbim de Allah’tır! Senin şer-
rindöi, içindetanln şerrinden, üzerinde yürüyenlerin şerrinden, herbü-
yük yılan, aralan, akrebin şerrinden, şellirde oturanların, baba ve Ç0 -
euğunun şerrinden Allah’a sığınırım.)!
Srara:

‫ ك ؛ ﺑ ﻢ‬٠‫ل‬١‫ؤ ؤ ذ ا ﺀ ﺋﻘﻠ ﺆاﻟﺒ ﺆا ر و ص\ﻟ ﺔ غ‬


Kavltai otaır. (imâmı Gazâlî böj l€. dedi.)
۶

QweleZn gOriinen karartıdan korkmam


Çünkü 0 gördük şey, kendisinin korkmasından daha çdc k o r ^
(insandan).
^ ‫ ﻫﻠ ﻸ ذأأ‬:
«Geçmeyin bir karartı gördüğün raman, en çok korkan sen olmal
Çünkü o gördüğün şey, senden, kendisinden korktuğundan daha çok
kOTkar.
D e v e le ri - ı m d a çan bulunan kimselerle arkadaş olma. Bir
Wr slhlrtara, Wr kâhine, bir münwclme de arkadaş olma‫ ؛‬Hay-
vanlann iht^yan ile de yola çıkma‫»؛‬
Kimse yitigl i d i n e mal rtmesin. (Ban nUshalarfa bu mwcud
d .d ! r .)
KADIN UZUN Y.LCULUGA YALNIZ ÇIKAMAZ m

Hadisde:
«Melekler, İçinde köpek ve çan bulnnan kallleye relakat etmez»
bujmralmuştur.
Denildi ki:
«Meleklerin ?andan nefret etmelerinin sebeJji, Natoıs’a. benzeme-
sindendir.» (Bâzılanna göre, sesi tiksinti verdiği İçin...)
Hajn,anlara takılan ?an veya ziller hakkında, t e a ftlimi», sırf
neç’elenmek ve eğlenmek İçin takılırsa, meknıh saymı§la^r. Ama bir
yarar .elde etmek İ?in takarlarsa bunda bir sakınca yoktur, demişler-
dir.
M ğer hadisde:
«‫ ؟‬an (zil) şeytânın neleridir,» buyurulmuştur.
‫ ؟‬an sesi kişiyi zikir ve «kirden ahkoydugu i?ln٠ş e j^ n a izafe edil-
mIştIr. Çünkü şeytan da ajmı görevi yapar. (Şerhü’l-M٠ abih)

Para elde etmek İçin ?ok uzaklara gitmez.


Bu, mekriihtur. Zira bu, dünyaya karşı olan aşırı hıraına İşaret-
tir.
Miicâhid:
«GazA. lıac, umre lıari?, diğer h u s U s la . d«üz yolculuğu yapmak
m ^ h t u r .»
Deniz seyahatine ?ikan kimsenin Allah.m m bildik ، y c t l ^ n d .
olan o muhteşem denizİCTe ibret n aran ile bakması ve derin bir d m
alması m üstehaM ır. Bu duygu İçinde yolculuk y a^ raa. Cennette ona
0 kadar 5٠ açılır.

Kadm, jramnda mahremi bulunmadan, ü? . l ü k ve daha fazla


(mesafeli) yola yalmz başına ?ıkamaz.
Bâzı hadisde: «Bir giin bir gecelik mesafe» olarak geçmektedir.

Kafile yolda, h a n ^ yoldan gldecekl^ni k٠ t i ^ ^ p de ٠aph ٠ı


ye düşerse, nasıl davranacaklarım şu hadis ,
710 ŞİH.ATÜ’L - JSLA m (S eyyid A liz d e )

.« E ^r yolların hanglsindm gideceğinizi kestiremezseniz, 0 zaman


sağ taraftaM ni teroih etmelisiniz. Çünkü orada (Hâdi) adında bir me-
lek bulunur.»

Y üriim ^ten bıkarlarsa hızlanmalıdırlar. Çünkü bu, tıkanmajnön-


ler, uzağı yakın eder.
H a^rd e varid olmuştur:
«Hz. Peygamter (sallâllafeü aleyhi ve sellem) sabalı namazını fal.
dığı zaman, devesinin yularından tu ta r, sonra biraz yürürdü.»

KİŞİ sultam veya başkam bulunm ayan beldeye girmez. Taun has-
talıgı bulunan yere de girmez.
(Y&nl, vebadan ölmek anlam ındadır bu ta u n ...) Muhtâru's-Sı-
hah’da b ö y H AralanndaM fark meydandadm.
B âalanna göre bu, koltuk altlarm da, p a p a k la r d a ve bedenin di-
ğer kısımlarmda ‫؟‬ikan iltihablı y aralard ır‫ ؛‬ki, etrafını siyah, y ^ il, ya-
hut da kım ızı yapar...
V etoca gelince... sazılan n a göre bu, taundur.
Sahih olan,'bunun ‫؟‬ogu kez insanlarda çokça göriinen bir neıd
hastalık .İmasıdır. (Çerhü’l-Mesâbih)
L٥kln doğnıya en yakın ve m akbdl olan görüş, §ârihu'l-Ew âd ٠ın
ortaya attığı göriiştür:
^ u n , Khirli maddelerden m eydana gelen ve âzâlarda görünen bir
v٠ mdlr.
Etıbbânın görüşü de budur. Tedavi şekillerindeki tavsiyeleri bu
görilşü te'jdd etmektedir.
Yemek ve ilâçlardan ta u n mizacının kabülünü ö n le y n birçok nes-
n e l ^ açıklamalan, bu hastalığa sebeb olacak hava ve mizac bozuklu-
ğu h u s û s u n i fikirleri de bunu' destekler.
Yahut da bu, zinâ sebebiyle Allah’ın insanlara m usallat k ıld ı.
Wr cin ç a r p m a s i
Allah (C.C.) şöyle b u jn ıp u ş tu r:
«Bir de fiyle bir fitneden kaçının ki, o, içinizden yalnız zulmeden-
iere çatmaz, âmmeye de sirâyet edip hepsini pori۶a n eder.» (Enfâl
sûresi)
HASTALIKLI YERLERE ' 711

Bu hastalığın ismi de hunu te’yld eder. Bazı hastalarda ٢e.‫؟‬oîUk-


larda görünmesi de hunu te ٠yid edw.
Bâzılan da uykuda gOriirler ve derler ki:
~ Kötü insanlar kılığında bir şahıs falan kimseyi çarptıl Yahut
toynuna, koltuk altlanna ya da kulağının arkasına vurdu... Sonra
gerçekten dedikleri ‫ ؟‬ıkar.
Bu tip hastalara cinlerden sığınma ve kOTinma h ak kındakl،et.
ler okunduğu zaman hemen te’sirini gösterir.
et-Telfik’da der ki:
،(Cinnin şaşm ası, yerin istidadı ve hastenın durumu ile olan mil"
nasebetine bağlıdır.»
Cin öyle bir yaratıktır ki, kısm-1 Millisi ateştir. Rahmân s k i n d e
bu açık olarak ifade edilmiştir.
Alman gıda veya teneffiS edilen hava set»biyle bedende ateş faz-
la ise münasebet hâsıl olur.
Veba’ya gelince... Havanın cevherine semâvî ve aradi sebeblerle
ânz olan bir bozukluktur. Pis S U , leş, taaffiin etmiş çamur ve benzeri
şeyİCT buna yol açabilir...
Yahut, rüzgâr vasıtasıyla uzak yerlerden sCTk i e n pis duman,
lardan da meydana gelebilir.
İşte bu Mrli hava kalbe girdigi zaman ruh yapısı ^ I l u r . ettin
bir ateşle b ^ n d e ta h rite t a p a r .

Kişi bir fitne ve azâb bulunan yere de gimiM...


Eger olduğu yerde taun (veba) salgını bas gSstcriree ondan firar
ederek çıkmaz.
üsam e (R.A.) Peygamber Aleyhisselâm’dan;
،،Taun, tsrâilo^ıH anndan bir taife ürerine göndwien b ir f i G Ü .
Bir yenle bu salgınm Ijulundu^ınu d u b a n ı z oraya gitmeyin.
Şayet siz orda iken bu salgın zuhfir edcrae, o azâMan firer ederek sa.
tan O'yerfen çıkmayın.»
Beni îsrâU’den olan o taife 0 kimreİCTdlr kl, Allah onlara kamdan
secde ederek girmelerini en re tti de onlar bu emri .‫ «اﺿﺴﻠﺊ‬.
Bunun üzerine Allah onlara taun hastahgmı g ö n d ^ i. t ç t o i n d .
g٠ ç, ihtiyar tam yiimiMn kişi bir anda ölüverdi.
712 Ş iR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

BuradaM (kapı)dan m urat, BeytU'I-Mukaddes’deki k u b b e n i ka-


pisidir. Kî, Mûsa Aleyhisselânı ٠na doğru nam az kılmıştır.
Şöyle de denilebilir:
،Beni Isrfill'de görülen bu ta u n u n sebebi Zeınra bin Çelûm'un
Kra.anflerfen bir k a i a zinâ etmesidii-. Sonra, Fenhas bin Ayzar bin
H a ^ , ٠ M te n le r i mızrağına saplajnp yukarı doğnı kaldırdı ve
her ikisini de öldüdü.
Bunlardan dolajn tau n hastalığı bir anda yajnidı ve yetmişbin ki.
§1 bir saat (an) İçinde helâk oldu gitti.»

«Onton kaçarak ‫؟‬Itoıayuuz» kavline gelince...


MüslUmanlann tam bir tevekkülde bulunup Allah'ın kaza ve ka.
derine teslim olmaları İçin böyle söylenmiştir.
Ç Ü İ kaçmakla azkb önlenemez. Azâb ancak tevbe ve is tic a r ile
önlenir.
Ama kaçmak kasdı ile değil de b aşk a'b ir ihtiyacı İçin 0 beldeden
çıkarsa caiz olur. (ÇOThü’l-M 'eâbih)
TahavJ ( r a h ı m d ı u i ) bu lıadisi söyle yommladı:
«Eğer «girersem m utlaka o h astalig a y a k a la n a c a k » deyip g i ^ .
se, yahut eğer «Çikaraam m utlaka b u h astalık tan kurtulacağım» d ^
yIp Çikaraa, doğru olmaz.
iste böyle inançta olan ‫ئ‬5‫ ا‬İ’tikadını korum ak İçin ne (dışarda
ise) girer, ne de (İçerde ise) çıkar.
Fakat her seyin Allah’ın kazâ ve kaderi üe m eydana geldiğini k ^
dnllkle bilen ve buna böyle in a n an kimse İçin girm ekte de Çitonakia
da bir sakınca o k tu r.
Ç Ü İ 0, ancak Allah’ın haktonda tak d ir ettlgi sey ile karsılasaca.
&٠ a'lnan ٠ tff. (Mecmeu’l-Petavâ)
Bir hikâye:
A - l l k bin - a n ta u n hastalığından firar etti.. Bir gece be.
‫ﺪ‬ ‫ﺳ‬ köle olarak 0 yerden a o ıld ı.
H a y v a n ıı ü ^ n d » uyuyordu. S ra ra köleye:
«HAydl bir ş^ler anlatl»
،Ben Mmlm ki sana anlatm aya gücüm yetsin?»
،٠ ٠ ٠ ٠ bir s i anlatl»
Köl. anlstmaga başlar:
— B ir I varmış. Aralana. .mu âfetlerden korumak İçin hizmet-
BJR beldeye G ^ C E DÜÂ ETMELtoJR 113

Bir gün tilki kendisine dogra hızla saldıran bir şey


men gidip arslana sığınmış.
Arslan, ٠ na: ((Korkma!» dedi ise de, tilki korkusıdan titremeye
başlamış.
Arslan onun 0 feci korkusunu gOrilnce tutup onu Sirtma alıp oturt-
muş.
Bu sefer 0 korktuğu nesne üstten gelip onu kapıveralş.
l i , arslana:
«Beni kurtar! sofinde neye durmuyorsun?»
Arslanın cevabi:
،(Ne yapayım? Benim yerdekllere gücüm yrter. Seni yakalayan
semâ ehllndendir. Ona bir şey yapamam kil»
Bu hikâyeyi dujmnca Abdülmelik şöyle konuşmuş:
،(Ey köle٠,bana güzel bir ögüt verdin. Geri dönüyorum...»
Ondan sonra geri dönüp kazâya râzı olmuş. Ve söyle demis:
«Hakkında mukadder olan bir seyden kaçarsan, ona â # yol al.
mis olursun.» (el-Muhâdarât) -

Bir köye veya bir sehlre girdiği zaman söyle duâ eder:
«Allah’ım! Senden, bu ülkenin ve içindekinin haynnı niyte «le.
riz. onun ve !‫؟‬indekinin sertinden sana sınırız.»

G itti, yerin Pah’ını (*) yem^i miistehabdır.


Ifedisde:
«Kim bir yerin fah’ını (soğanını) yeree, suyu ona zarar vermez»
bujmrulmustur.
Musannif bu kelimeyi söyle açıklamıştır:
Yâni ٠ yerin sarmısak. . m bakla ve her türlü -
.yem^l mUstehaMır. iste 0 zaman 0 y ^ n .n e s u ^ ve ne de vebto za-
rar vermez.

،٠١ Çorbaya kattıklaf, bir nevi ot.


714 Ş IR ’ATÜ’L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

Jgini g o i k t e n .sonra aHesJne hemen dWıer.


Çünkü, yolculuk ve gurbetlik ateşten bir parçadır.
«Yolculuk ateşten bir parçadır» diye rivâyet edilir.

Yolculudan döndüğü zaman çoluk çt^uğuna taş dahi olsa bir h ^


diye getirir.
Kolyeye t ٠ vlk etmek İçin böyle söylenmiştir.
Çünkü gözler, seferden dönen kimselerin eline bakar... Kalblerde
serinir onunla
Hediye getirildiği zaman, karşılıklı muhabbet daha da artar...

Kötü bir manzara ile karılaşm am ak İçin evine g'ece girmez.


Kadın sabah olunca onun geldiğini duyar, üst^başma ‫؟‬eki d ü ^
v ^ r, ^kanır, temizlenir, saçlarını ta ra r da kaıasını öyle karşılar.
Ona bu fiKatı vermek İ‫؟‬in eıdne gündüz girmesi yerinde ve uygun
^ur.
Onun i‫؟‬in٠ gurtette olan kimsenin, gurbet dönüşünde evhıe, ya
sa b a h la n ya da akşam henüz hava kararm adan girmesi mUstehab
olur..
önce mescide girip orada namaz kılar.
Evia olan, erine kuşluk vakti girmesidir...
Kâ’b bin 'Mâük.den (R.A.):
«HZ. P e y ^ ! » r (sallâllahü aleyhi ve sellem) seferden dönüşünü
^ d ü z i e duhâ (toışluk) v ad in e rastlatırdı.
Geldiğinde önce mescide girerdi, orada iki rek’a t namaz kılardı.
Sonra, kendisinin dönüşüne sevinsinler ve ziyaret etsinler l‫؟‬in, orada
kurarlardı.». (el-MKÜbîh)

Evine dön d ü ^ zaman ‫؟‬ok‫؟‬a tekbir getirir.


‫ﺍ‬

Ha Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) harbden yahut da


hacdan döndükl^nâe her i ç t i ğ i t e ^ e ü‫ ؟‬k e K tekbir getirinll.
YOLCULUK DÖNÜŞÜ KURBAN k e s ik J^STEH A B D IR 715

Şehre girdiğinde şöyle derdi:

| ١٠‫ ادﺛﻪﺀدرة ﺷﺎﺑ ﻮﻟ ﺚ‬٠‫ ﺋﺰاﺗﺬﻫﺮدؤ‬٠


١‫ ﺋﺂ ﻳ ﺪ ر و خ‬٠ Ş .
(Lâ îlâhe iîâllahü vahdehU lâ gerike leh. Lehiil mülkö ve lehttl
hamdii ve hiive alâ kiilh §ey’in kadir. Ayibûne, tâlbdne. âbidû‫ ؟‬e, 8۵‫ﻟﻼق‬٠
oe, lirabbinâ hâmîdûne)
Mânası:
«Allah’tan bagka Allah yoktur, o birdir. Şeriki yoktur. Miilk
O’nundur, hauıd O’na malısUsdur. 0 ‫ ا‬her geye giictt yetendir.
Dönücüler, tevbe ediciler, İbâdet ediciler, seyahat edicii^s. Rab.
blmize de hamd edicileriz.»

Hz. Peygamber (sallâüahü'aleyhi ve sellem) seferden döndüklerin-


de, ehli beytinden küçük ‫؟‬tanklar .ona sunuludıı.
Onlan severdi. Çoğu kez onlann bâzılannı ha۴ anın üstünde ar-
kasma bindirirdL
Nitekim Resdlüllah’ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) amcazdd^
Abdullah bin Ca’fer’den rivâyet edilmiştir;
« I peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) seferden dtodUkleri
zaman, ehli beytinden olan ‫؟‬Oîuklar onu karşılarlardı.
Bir defı’asmda bir sefe^en gelmişti. Beni kendisine koşturdular.
B n i önüne aldı.
Sonra, Fâtıma’mn ,(R. Anhâ) iki oğlundan biri grtirildl, onu da
arkasına aldı.
Böylece üçümüz Medine'ye giröik.» (el-Mesâblh)

Hz. Peygamber (sallâllahü a l^ h i ve sellem)' Medine’ye geldiği va-


kit deve veya s ı^ r kurban ederdi.
Yolculuktan sonra vatanda istikrar «len kimselerin de b ^ le kur-
ban kramdCTini meşâyıh müstehab sayar...
ı |u
Adabı Muâ§er٠ t

Halka k a^ı iyi ٢ ٠ şefkatli davranmak sünnettir.


‫ ر‬Kraar ve köşeye ‫؟‬ekilip nâfile ibâdeti yapmalrtan daha iyidir.

Şunu ijd bil ki; bâaılan inzivâya ‫؟‬ekilmeyi tercilı ettiler. Halkla
Ihtilât ve sohbet etmegi benimsemediler. Bunterdan bâzı isimler vere
Um:
forahim bin Edhem, Fudayi bin lykd, D v u d et-Tâî, Süleyman el-
Ha١ ^&a
Bunlar Muaz bin Ce!»l'in (R.A.) şu sö^inü delil, g ö s ^ île r :
« R e s i i ’m (saüâllahû a l^ h i ve sellem): (Beş kişiye garanti
ve٠ Krim) drfiğini ve inzivâya ‫ ؟‬ekileni bu beşten biri addettiğini
-duydum»
Aynca bu zâtlar, insanladan uzak dunnajn; kişiyi daha sâdık, da-
ha İhlâsh yapbğı, nefsi daha gürel terbiye ettigi ve i e n geliştirfigi
İçin tercih, etmişlerdir.

Jnzlvânın sağladığı güzel hasletlerden bfizılan:


Halvet, insana Allah ile Unsiyet kesbettirir. Verilen'sözden cajmak
^ h l k i huylardan kurtanr.
Ö fk^e hâkim olma gücü verir. Kanaat, tevekkül sahlbi yapar.
K edisine J^tecek kadan ile y ^în m e yeteneğini verir. Erar.î bi’1-
ma'rtf-nehy-i anl’l.münker y ü k lü lü ğ ü n d e n kurtarır.
.insanlara müdâhane e tm e k t.» rlyâkarlık yapmaMan ve insanlar,
la ihtüât ettiği reman ^ıcak kucağa olması muhtemel olan diğer bü ٠
tiln mâsiyrtİCTden kurtanr.
I v e t (İnzivâ) ânzîdîr. Asil olan ihtilâttır. Onun İ‫ ؟‬in ihtilâttan
a ^ t o a . Ama İhtiyâç mlkdannı da aşmal
Ihtuât r ttl^ zaman eundt bir delilin bulunsun.
^JV A Y I ve İHTİLATI USÛLÜYLE BİLMELlOte 717

ih tü ât ettiğin zaman devamlı s i t et. Çünkü aslolan bodur.


nuşmak ise anzidir. Selıebsiz ve gerekçesiz konuşulmaz.
D ille r ki:
«insanlarla ihtiiat edip sohbet etmenin ‫؟‬ok teh lik e vartır. "Su
husUsda, kişi ‫؟‬ok şeyler bilmelidir. Kişileri ihtliatten s a k ın d ıra n ,^
ve ha^rİCTİe dolu olan kitablar mevciiddur.»
B&zılan ihtiiat edip sohtet etmeyi, Allah ila m d a insanladan
kardeş ^inm ejd tercih ettiler. Halkı ilıtuata, Allah l‫؟‬in k a rt^ olma-
ya teşvik ettiler. Şöyle dediler:
. Cenüb-ı Hak iman ehline Âl.i Imrân sûresindeki:
aAllah'ın ni’meü sayesinde kardeşler oldunuz» buyurarak nl'met
vmniştir.
Yine Enfâl süresinde:
«Seni, yar dimi ile ve mü’ndnIerle destekley«! ve onlann g٥n٥ lle٠
rine sevgi verip birleştiren ' . ’dur. Yeryüzünde olan her şeyi toptan
hareanuş olsan yine onlann gönüllerini bSyle blrleştlremezdln» bujmr.
muştur.
H a ^ d e vârld olra٠ ur:
«!‫ ؟‬inizde Allah’ın ı ç o k s e v d i. WşUer٠ sevenlerle sevilenledir^
Eb٥ Ya’kub es-Sûsî der ki:
«inzivaya ancak d h e n ‫؟‬ok sağlam olan kişiler dayanabilir. Birim
giblİCT'ise ihtliat rtmelidir. Çünkü bu daha faydalıdır: B lrbirl^nl gö٠
rerek daha iyi amri ve taatte bulunurlar.»
Nitekim Mağri^h Ebfi Osman da ayni fikri ileri sünnüştür:
«Halvet, ancak kedisini Rabbe adayan aiim İçin mümkün olaW.
lir.»
Selef bUjdiklerinden Said bin el-Müseyyeb ile Abdullah ibn el"M٥٠
bdrrik ihtliat edip sohbet etmeyi tercih rimişlerdlr. Onlara bâzı Mm-
selm* de katılmıştır.
D d ile r W‫؛‬
- 8(dıbe‫؛‬y n fa d a sı: insan İçinin ükanmış olan menfM İ^nl açar,
taşiye havâdis ve avâriri Ogretlr.
Afet riizgarlanna karşı kişiyi koruyacak hale sokar, iman kılım
ite o âletlerdmı kurtulmasam başarır.
Sohltet ve.kard ٠ llk kunnak s ü ^ y t e karşılıklı dayanısma, yar-
dımlaşma elde e d l .
718 ŞIR.ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid Alizede)

KaJb askerleri zinde olur. Ruhlar şahlanır. Refîk-1 a’lâya yönelir‫؛‬


Bunun şühûd âlemindeki misâli tıpkı sesler gibi olur:
B iricikleri vakitte ecrâmı yırtar geçer. Tek başına kaldıkları za-
man mCTam ve ^ e y e ulaşamaz.
el.Avârif, el-îhyâ, el.Hâüsa ve Şerhu’l-Huteb kit ٠ lannda böyle
g^er...
Bu kitabdaki musannifin sözü de bu son fıkranın sözüne uymak-
tadır.. Dikkat edilirse anlaşılır.

^ t . m ilislerin ve sohbet yerlerinin hakkini vermek, âfetlerin-


den kurtulmak kolay olmadığı İçin, karşılığında alınacak ecir de epey,
ce bû^ittür.
Bunun haklan sayılmayacak kadar ‫؟‬oktur.
Bunlarfan birisi de «kalıbı ile u l a r l a berater olmak, kalb ve di-
İÜ yönden onlarda. aynlmak»tır. (Şayet dini husûslara aykın davra‫آ‬
nıyorlaraa!)
Ebû Ali ^-Dekkak der ki:
«insanların giydiklerini giy, yediklerini ye. Fakat i‫ ؟‬aleminde tek
başına yaşa!»
Bu sebeble söyl٥ dnllm iştir:
«Arif, kâindir, bâindir.»'
(Yâni, insanlar İçinde yaşar amma, onun kalb aiemi ‫؟‬ok daha
başka oldu^ı İçin onlardan ayn sajnlır.»

Kendisi İçin sevdiğini onlar İçin de sever..


to la ra her husûsda öğüt verir. Çünkü öğüt dinin direğidir.
îçten de d C an da ijd d a ^ n ı r .
^ l a n n dış âlemine ve işlerine zarar vermek seyleri bertaraf et-
nqıe ‫؟‬alışır.
Onlara 1^ amelde bulunmalannı ö^itler,"kötü husûslardan alıkOT.
Onlara m «ham et ve ^ fk a tle muamele eder. Kimseyi haslanma-
lığı ş ^ ile anmaz. ^ İn k ü kul üzerinde'görevli olan melek, arkadaşına
in s a n l a r a SEVGİ VE ŞEFKAT G .ST E R JffiL i 719

Ebû Hiirej^e’den (R.A.):


«Hz. Ebû Bekir (R.A.) Peygamber Aleyhisselâm’la bJr m^Usde
oturuyordu.
Bir adam gelip Ebû Bekr’e sataştı. Ebû Bekir susuyor. Peygamber
Aleyhisselâm da tebessüm ediyordu.
Sonra Ebû Bekir dayanamadı, adama karşılık v e i
Peygamber Aleyhisselâm öfkelenip kalktı.
Ebû Bekir arkasından yetişip sordu:
«Adam bana sövdü. S n tebessüm «Jiyordun. S n ra dediklerinin
bir kısmına cevab verince, Ofkelndin ve kalktın.. Bunun hikmeti ne.
dir?»
aSen susarken melek yanmda seninle birlikteydi, o adama karşı
durmadan seni savunuyordu. Sen o adamm ‫؟‬irkin sözlerine kaillik
verince şeytan gelip oraya oturdu.. Ben şeytânın oturtu^ı y ^ e otur,
mam!» (el-AvArif)

Karşısındaki kim olursa olsun, başına bir hal geldlgl zaman, se-
Vinmez.
Peygamber Aleyhisselâm şöyle buyurdu;
«Mii’minler, birbiilerini sevmelerinde, yekdl^rine merhamet et.
ipekte, âzâsmm biri rahatsızlanınca diğerleri de uykusuz kalıp hasta
olan cesed gibidirler.»
YAni, vücudun bir parçası rahatsızlaşmca nasıl kl bütün vücud
aym acıjn, ayni İ r a b ı paylaşırlarsa, mü'minler de tıpkı onun gibidir-
ler:
Birisinin başına bir belâ geldigi. zaman açısına hemen ortak olup
paylaşırlar., ^ r h a l o acıjn gidermeğe ‫؟‬alışırlar.

Jyi - kötü demez, herkrae Ihsân ve ikramda bulunur.


Ehil olana da olmayana da verir ve bu sûretle herkesin kalbini ka-
zarar..

tosanlarm -«aSına tahammül eder٢ Kendisine söven, ezâ ve ce,،


^ e n kişiyi atved^ tagıslar. Hakkim helftl
720 ŞİR 'A TÜ 'L - İSLÂM (S eyyid Alizâde)

insanların eziyetlerinden kurtulmaya çalışmaz. Çalışsa da kurtu-


Jamaz kil
Ç Ü İ Allah mahlUkatm dilini kendi zât -1 ülOJiiyystine sataşmak-
tan ktemedi: insanlara sataşmasından mı kesecek?
' Mfisa Aleyhisselâm Allah’a niyâz etti:
«Rabbim, ne .lu r insanlar, hakkımda bende .im ayan vasıflan di-
le getirip konuşmasınlar!»
Cenâb-1 Hak şöyle vahyeliti:
«Bunu kendim İçin yapmadım; senin İçin nasıl yaparım?»

fasanlann zahmetine katlanır. Hem isteyerek ve hem de Allah’ın


ni’metlerine şito ^ re k ...

'‫ل'ل‬ W

Jnsanlann işlerini ve İhtiyâçlarını gör r...


٥

Hadisde vkrid olmuştur:


«Kim, bir mösldman kardeşinin - h e r iki tarafın da rızâsı ve
menfaati bulım an- bir İhtiyâcuıı, sırf Allah rızâsı İçin gSriirse, Al.
lah’a bin sene hizmet etm iş.- siire İçinde bir göz ucu kadar bile gtt.
٥

nah işlemeyen— gibi olur.»


Bir hadis meâü daha:
«Crecenin veya giindSziin bir saatinde her kiın mUsMiınan kafesi"
nln İşine k Ka — 0 Is olsun veya olmasın — .onun İçin bir aylık 'İ’ti-
٠

Mfdan daha haçlıdır.» (imâmı Gazâlî)

‫؛‬ W

Güç durumda olana kolaylık gösterir. Sıkıntıda olanın sıkmtısını


giderir. K e l i n i n k e d ^ l bertaraf etmeye ‫ ؟‬alısır.
Çünkü. mUalüman kard ^in in yardımında olduğu stirece. Allah da
mun yardımında olur.
ItodJsde:
'.M ٥ sMlnıan kaidesinin kalbine sevin‫ ؟‬k o ^ a n , mağfireti gerekti,
«n hustolariandıra buyurulmuştur.
DARGINLARI BARIÇTIRMALI. ARALARIN‫ ؛‬-

Jbni Ömer (R.A.), Hz. Ali’den (K.V.); ٠ da AUah’m Resûlû'nden


(sallAllahü aleyhi ve sellem). o da Cebrta A leyhis^m ’d a ^ o da Al.
lahii Teâlâ’dan:
«Faralarm edâsmdan sonra en iyi amel, müslihnamn kalbine se-
vin‫ ؟‬k٠ ^ a k t ı r î ٠»
Peygamber Aleyhisselâm’ın iki hadisidaha:
«Allah’m en sevdigi amclle^en biri de mii’minl sevindirme
üzüntüsünü gidennek, borcnnn «demek, açhkta doyaraıaktır.»
«Kim mii’minin gözünü aydm talarea. Allah da onun gözünü kıyâ-
mette aydmlatır.» (el-HaUsa, el.îhyâ)

Suçunu, hakli tarafa afvettirmeye şalıdır.


Bu husUsda yardımcı olmak, müslümaıun mUslUman üMrindeW
İslâmî haklarındandır.
Hatırı ve n a a g ^ ti^ , sözünü k ım adı^ kimsejre ^der, onun taı-
surunu bağışlamasım rica eder, böylece onun İşini gOrilvennlş olur.
Muaviye (R.A.), Peygamber Ateyhisselâm’dan:
«Bana gelip bir kaıdeşinizin îşini görmemi dileyiniz; ecir -
olasmız. Ben bâzı İŞİ geciktiririm ki. gelip benden ricftda bulunasmız
ve bu yüzden swaba giresiniz» diye buyurur.
Peygamber Aleyhisselâm bujnırfu:
«Dil zekâtından daha iyi bir zekftt ^,ttur!»
«Bu n a a l olurt»
Diye so rd u k . Şöyle buyudu:
«Şefâat sayesinde han akmaz, başka biri yarart٠ jr,Mr -
^ e c e k kötülük önlenmiş olur.»» (İmâm)
‫ء‬٠

K ig ٠İM kişM n arasını bulur. Daıgmlan benşhıır.


Bir kdime üâv ٥ iyle dahi olsa» buhu y p . . . çtuıkü bu. sadaka*
nm efdalmdandır.
Aleyhiss٩ ftm bujmnnuştur‫؛‬
722 ŞİR.ATÜ’L - ÎSLÂM (Seyyid A iizâde)

Yine şöyle buyurmuşlardır:


«Allahtan kortoın. Da٠ nlam uzı banştm nj Çünkü AJJah toyâ-
mette mü’minlerin arasını bulacaktır.»
I hadis m i daha:
«iki M٠ ln arasını bulmak İçin hayır söyleyen kimse yalancı sa-
yılmazjı
İmâm Gazâlî der kl: «Bu hadis, dargınlan banştırm anm vâcib .1-
du^ına delâlet e t m e k t i . Çünkü yalan söylememek vâcib (farz)dır.
Vâcib, kmdisindra daha kuvvetli oian bir vâcib ile sâkıt olur.»

Müslüman. mUslüman k arâ ^ in în ırz ve namusunu korur.


Onun gaybütetinde ona yanhm eder. Şerefinin çiğnenmesine as-
la müsaade etmez.
Hz. Po^gamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
«Bir mUslüman kişi, müsliiman k a d r i n i n ırzını savunuma mut^
laka ABah da onu kıyâmet gününde cehennem ateşine karşı savunur.»
Hz. Enes (R.A.) Hz. Peygamter'den (sallâllahü aleyhi ve seUem):
«Kim, yanında bir müsliiman zelil falınır da, ona yardim etmeye
muktedir oldııgu halde yardim edeme, Allahii Teâlâ da ona hem dün-
yada, hem de âhirette y a d ım ^ e r.»
Cdbir ve Talha (R. Anhümâ) dediler ki:
- Biz Allah'ın R ^ûlü'nün (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle bu-
y u r f u ^ u duyduk:
«Kim, ıra ‫؟‬iğnmıirken ve şerefi pfiyimfil olurken bir mUslümana
y a r d i ed٠ ٩ Allah da ona, yardim edUm٠ ini istediği bir yerde F "
d ı eder.
E m de bir mUslfimanm ı r a çiğnenirken ona oyım oynama, Allah
da yanhm edilmesini istediği yerde, onu perisan eder.»
Yine P ^ a m b e r Aleyhisselâm b u jn ıru o r:
«Em , yanında bir mUslüman zelil kılınır da, ona yarfım etmeye
mnttedir ٠ ldu٠ ı halde etmezse, kıyUmet gününde Allah, onu bütün
۶ mhWann önünde zelil kılar.»
e!٠ ٥ yfi'da der kl:
Dinlqren d e g ı y ^ n vebâl ve günahından kurtulamaz. Ancak di"
‫ئ‬ ile itiraz «ierse başka.
GIYBETTEN VE GIYBETÇİDEN UZAKLAŞMALI 723

Eger dili ile gıybetçiye itiraz etmeJrten kerkarsa, kalbi ile itiraz
eder.
Meclisten kalkmaya gücü yeterse kalkar, gıybetçiyi susturmaya
^icü varsa sushmır.
Eger dili ile: «Sus!» deyip de kalbinden halanıma, bu bir nllak
alameti .lur.
Hulûsa, kalbi ile kerih görmedikçe günahtan çıkamaz.
Sonra, el, göz ve kaçla susturm a^ kalkıgma^ Çünkü bu, g ı y ^
«hlen kimseye bir nevi hakaret sayılır. Açık olarak dili ile: «Sus, giy.
bet etme‫ »؛‬der.
Ifedisde:
«insanlar arasında AUah’ın a ı sevdiği kiınse. insanlara en yarar«
lı elanla, zulme uğradığı zaman afvetmesini bilen Mms.edir» b u ^ ı l .
muçtur.
Hz. Enes’den (R.A.):
«Allah’ın Resûlü (saliauahii aleyhi ve sellem) ile birlikte Idik. ffir
ara o kadar güldüler ki azı dişleri göründü.
Hz. Ömer (R.A.) dedi kl:
((Anam - babam sana feda olsun ey Allah’m Rraülü! Sizi g ü ld ü r,
şey n i ? »
Şöyle b u y u r d ir :
«Ümmetimden iki adam Rabbti’ltzzet’in önünde diz çökmüş Biri
şöyle diyor;
«Yfirabbi: Bu adamdan hakkimi alî».
AUah ö b i^ n e :

‫ئ‬ ‫ { ذ‬verince, ٠ şöyle dedi‫؛‬


«Y& RabM, ne vereyim? SevaManmdan bi* şey kalmadı k lj.
Bu dera hak sahibi hayfartı:
«Yârabbi, emret de gUnahlanmı ahp Sirtlasm.»
Smıra mUbürek gözleri dolu dolu oldu ve şöyle bujnırftt:
«O g l cidden lıü^ik bir gündür, insanlann, blrtılrierinln g O i .
İannı yüklenmek zoronda kalacaMan bir gün! Allah ~ uğm-
yana dm* w‫؛‬
«Haydi, gfelerini yukan kaldır da ^ n e tle r e baki.
Adam f e r i n i kaldırdığı zaman:
724 Ş ÎR ’ATÜ ٠L ٠ ÎSLÂM (Seyy‫؛‬d Alizâde)

«Yâ Rabbi, gümüşten şehirler, altundan köşkler, inci ile süslenmiş


bir halde göriiyoram. Acaba bu hangi ^y g am b er, yahut hangi Siddik,
ya da hangi veli içindir?»
Allah:
«Parayı kim verirse ٠ ٥ «٥ î»
«Kimin parası var ki?»
«SeninJ»
«Yâ Rabbi, nasıl?»
<cŞa din karfeglni afvedersin. Ben de sana 0 gördüğün nıuhtesem
köşkü veririm...»
«Yâ Rabbi, ٠ nu bağışladım.»
«Haydi simdi onun da elinden tut, doğru beraberce Cennete giri.
- i » h r ^ c a k tır ...» (el-îmâm)
Hz. Ali’den (K.V.):
«^kazlıga uğrayan kimse kıyâmet gününde hakkini almağa kal-
tasınca, Allah ona söyle hitab edecek:
«Sen, onu banlam am ış miydin?»
«Hangisini yârabbi?»
«Sen benden, kadın. erkek bütün mü’minlcri ba ٠ slamamı dileme-
mis miydin?
istemen ٠ dnfini'kabUl edeyim, o adam da onların arasında ba-
.slansm gitsin...
Jsteraen ٠ duânı r^dedeyim . Sen de afvolunmamıslarm arasında
ol!»
«Yârabbi. ne olur 0 yaptığım duâyı'kabUl et!»
Nlyânnda bulunur. Allah da fazlı ve keremi ile hepsini afveder.»
(Mişkâtü’l-Envâr) ٠

A d is in e kötülük yapana iyilik yapar.


Bir köle, bir kojmnun ayağım farmış bir halde Ebü Zer’e (R.A.)
^ d l.
I Z er ( R ^ ) scatlu:
«B u ‫ ﺳ ﺎ ﺳ ﺪ‬ayağını kim kırdı?»
«Ben kırfım...»
«Niçin fartın?»
raîR K E S E KARŞI ÎYİ ZAN B E S L E .U .725

«Kasden kı^ım ...»


«Neden‫«؟‬
«Seni kızdırmak i‫ ؟‬٤n. Çünkü seni kızdırırsam toeni dö١dip günaha
girersin.«
«Beni kızdırmak istediğin İçin sana kat’ij^en kızmayaeağım.»
Dedi ve hemen enu âzâd etti...
Siifyân (R.A.) d ^ i ki:
«îhsân, sana kötülük yapana iyilik yapmandır. Ç Ö İ sana İ^hk
yapana iyilik yapman bir nevi alış-veriştir. Çarşıda para verip bir şey
satın almaya benzer.»
el-Hasan dedi ki:
«iyiliğin, güneş, ay. rüzgâr .ve yağmur gibi herkesin, yararlandı^
şekilde .imali. Belirli kimselere değil.» (el-Avârlf)

Müslüman, kendisinden ilgisini keseni ziyaret eder, kendisine ver-


meyene verir.
Halka karşı iyi zan tesler.
Çünirii'kötü zan, s ö i en yalanıdır.
Bu husûsda Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle bu-
5mrmu§tur:
«Satan randa bnJunmaymî Ç Ü İ ran, s ^ n ‫ س‬yalanıdır!*
ResUlüllah Efendimiz bununla kötü zannı murat etmişlerdir. Nl.
tekim Allah .Teâlâ Hucürât sûresinde:
«Çiibhesiz zannın bâzısı (kötü zan) ^inahtiCT buyurmuştur.
İmâm Nevevi Müslim’in şârihında der ki:
.،Bundan m urat insanin İçine yerl٠ n kötü zandır. Yoksa hatıra
gelip geçen d ٠ .n
İsa Aleyhisselâm- birini hırsıdık yaparken gördü ve ona d ^ l ki;
«Çaldın mı?»’
Adam cevab veydi:
«Kendisindm başka ildh tdmayaıun hakki İçin, h a ^ rl.
«Allah’a iman ettin, (fakat) gözlerimi yalanladın» busrurdu.
728 ŞJR’ATÜ’L - İSLÂM (Sej^ld AJizâde)

Müslüman, Mmsey. hased etmez. Allah'ın ona verdiği ni’metin


dinden gitm ^ini istemez. Yahut elinden gitmesi İçin türlü hile ve d e
siseler peşinde kurnaz.
Selef âlimlerinden biri.der ki:
«ilk günah hased olmuştur, iblis’in (aleyhillâ’ne) Adem Aleyhisse
lâm١ kıskanmasından baslar...
Sade ile emralildiğinde hased yüzünden ona secde etmemiştir ١٢e
Allah'a karsı gelmiştir.»
Allah'm R ^ l ü (sallâllahü aleyhi ve sellem) sOyle buyum ustur:
«ADah’ın nimetlerinin de düşmanlan vardır.»
H e rk i:
«Nedir 0 ?»
Çöyle buyurfu:
«Allah'ın verdiği ni’metleri, verilenlere taskananlar‫»؛‬
^keriyya A le y ie lâ m ’dan:
- Allah buyurfu ‫ ئ‬:
«Hasedçi, ni'metimin düşmanıdır‫ ؛‬hükmüme kızar, knllanm ara.
anda yaptığım taksimata râzı olmaz.»
R e s û l ü i ( s a l a h a al٠ h i ve sellem) buyurdu:
«Altı Mmse, hesaba çefairaeden d o ^ Cehenneme giracektir.»
«Kimdir (Kilar ey Allah'ın Resûlü?» diye sordular.
«Oniar p i a r d ı r : Zâlim hükümdarlar, hain tUecarlar...»
(Kıskanç âlimler deyinceye kadar saydı.),
Bddr Wn AMuBah dedi ki:
«Biri, krahn iltifat ettiği kimseyi kıskanır. ٠ nu yanmdan uzaklas-
tnq>, y - k e d isi g ^ e k ister.
Bu - bir tuzak düşünür. Gelir Melik'e der ki:
«O yanınızdaki zât ağzınızm koktuğunu söylüyor.»
^ k : «Bunu nasıl isbat Sebilimin?» deyince:
«Bundan M a y ne var? Onu ?ağınrsm. Yanma yaklaştığı zaman,
dini agzına kıqmcaktır.»
Der ve d e i ٠ a d ^ fcen* eraıe dâvet eder.
- gdir. Ona ^ a n l ı ve sarmısakh p e k l e r yedirir.
- adam m i n yanm a gelince, ağzmdaki s ^ a n ve sarmısak
. s u n d a n ı n i i n rahateız olmaması İçin d in i agzına kor.
H A S E D İN Z A R A R I, 8A ٠ ^ D tR 727

Melik içinden, «demek ki bunu bana Oyleyen kişi d o ^ s٠ ۶lemİ5»


der.
Tutar, bir d ik te k i valisine:
«Hâmîl-i mektub sana gelir gelmez öldür, derisini Jrtiz, İçine sa.
man koyup bana gönder!»
Emrini hâvi bulunan bir mektup yazar, adamm eline e rir.
«Haydi, bu mektubu falan valiye götün) der.
Adam mektubu alıp yola kojmIur.
Yolda kendisini melike gammazlayan adama rastlar. Adam I
sorar; ٠
« N e l o elindeM?»
(،Falan valiye giden mektub. Mükâfat mettubu. Bunu ona verin,
ce bana mükâfat verecektir.»
«Ne olur, bana ver de ben götüreyim!» diye yalvanr.
Adam omm yalvarmasma dayanamaz, m atuhu ona verir.
Vali mektubu açıp durumu ödenir ve onu öldürür. Derisini yü٠
züp İçine de saman doldurur ve melike gönderir.
Öbür adam yine rakisi gibi melikin yanma geldi^nde melik gagar
ve sorar:
«Ne yaptın mektubu?»
«Falan adam rastladı. Benden rica etti ve. A disine verflm...»
،،.na ağzımın koktuğunu sSylemigsih, doğru mu?»
،،Hajur! o size yalan sOylemigtir...»
،،Peki öyleyse, neden yanıma geldiğin zaman elini ağana koy.
dun?»
«Bana sarmısaklı y e m ^ yedirmişti. Yanınıza gelince ağzımdaki
çirkin kokudan rahatsız olmamanız İçin eBml k^dum »
«‫د‬ ‫ ا‬söyl٠ ı. Haydi yerine ^ t. Kötülük yapan craasını gör-
müştür!» dedi
BUginİMd^ biri der ki:
’ ،،Hasedçi, mMİislerie kötü VB hor tekıgla» - (dur. Çkdc k ^ ü
can verir. M a h g ^ e rezil ve rüsvay olur.»
el٠Jhyâ ٠da der M:
- 1‫ ه‬8‫ ﻟ ﺲ‬düşmanına değil, sana zarar rerir. Hattâ, uyku veya
uyanıklıkta kegif f b i 0 ‫ ﺣ ﻬ ﻶ ء ! ﺋ ﻌ ﺠﺎ‬5‫اﻟﻶﻟﻪ؟ئ ﻹ‬. b f m m -
çıkarmak İlçin attığı tagın geri ^ i p kendi sağ gözüne isabtt eden
H i n d e gOriiraUn.
728' ŞtR’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid ^İzâde)

٠ kişi sağ g ö i ü n ‫؟‬Ilığ ın ı görüne© daha da öfkelenir. BJr taş


daha bütün hızı ve şiddetiyle fırlatır. Taş geri gelir, bu sefer S٠1 gözü-
nüde, çıkarır.
Adam daha da öfkelenir ve üçüncü bir taşı bütün hızı ve gücü ile
atar.
Fakat taş yine geri gelip başını yarar.
Oysa düşmanı, karşısında sapasağlam dunnaktadır... Kendisi ise
hem kör olmuştur, hem de başı yarılmıştır.
Etraitaki düşmanlan da habire onun hâline gülmektedirler. Onu
alaya almaktadırlar.
iste h a ^ ç în in tebl^uJ Şeytanlarm maskarası!
I t t â has٠ nin hâli ondan da perişandır. Çünkü tas onun sa-
dece gö^nü ‫؟‬ıkamıstır. Basını yannıştır... Çok çok ölümüne sebeb
Olmuştur.
Fakat hasedçi 6‫ ا ﻵ‬mi -ya! Hased karsı taraftan döndüğü zaman
. a h l a döner. Günah ölümle düşmez. Bilâkis Allah'ın gazâbını mû-
cib olur. Allah’ın gazâbı ise onu cehenneme fırlatır.
Bu dunımda insan, tek gözlü kalmayı, âhirette cehenneme girip
alevler İçinde yanmaya eltette ‫ ئ‬tercih eder.

Cömert olan k i ş i suçunu hemen bağışlar. Şahsiyet sahibi insan,


larm suçunu da bağışlar.
Ş a ^ bu, had cezası (ser'î ceza) d .l s e ! ..
A llm l- biri der ki:
- AMullah Mn Me»’٥ d (R.A.) üe otuımyordum. iki adam geldi.
Biri, diğeri İçin:
e u adam sarh^turln dedi.
AMullah Wn MesUd (R.A.): «Muayene edip durıjmu . n i n » de-
dL
Muayene ettiİOT. Sarht^ olduğU anlaşılınca onu derhal hapsetti-
lOT.
Sonra, sarh ٠ uğu gitti, .a g ın p ona-ser'î cezayı tatbik ettiler.
AMultah bin M٥ *٥ d, kmıdislne getîrilmı kamçı üe had cezasını
adama vuzdum ken ^ y le dMi:
«Elini kaMır. her ٥ zânın hakkini vererek vur‫»؛‬
A ^ P VE KUSURLARI ARAŞTIRMAMALI 728

A d a m sırtında kaftan vardı. Şer’î ceanın tatbiki sona erince


onu getiren adama:
«Sen bunun nesi oluyorsun?» diye sordu.^
«Amcasıyım!»
«iyi davranmadın. Onu da iyi terbiye etmemişsin.. Yaptığı suçuda
örtmedin! îmâmm (hükümdarın) huzUruna bir suçlu getirilince, hü٠
kUmdar şer’î cezayı uygulamakla ^ikümlüdür. L^kin Allah afvedlci-
dir. Aivetmeyi sever.‫)؛‬
Sonra NUr sûresindeki:
«Afvetsinler, aldınş etmesinler. Allah’m sizi yarhgamasioı sev.
mez misiniz? Allah ‫؟‬ok yarhgayıcı, ‫؟‬ok esirgeyicidir.,.
Mealindeki Ayeti okudu.
Hadisde;
«Saiah ve takvâ ehlinin hatolarmdan ge^verin» buyurulmuştur.

Kişi, verdi^ s i mntlaka yerine grtirir.


Çünkü, verilen söz bir bağış, hatta bağıştan öte, bir borçtur. Hz.
Peygamber (saliailahU aleyhi ve sellem) böyle büyümüştür, ^ e n
caymak ise mUnâfıklık alametidir.
Allah’ın Resülü (saliailahü a lilli ve sellem) şöyle buyurmuştur:
«Münâfık’m alâmeti üçtür:
1) K o n u ştu ^ zaman yalan söyler.
2) ' Söz verdiği zaman cayar.
3) Kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyânct eder.»
Yine şöyle buyurmuştur;
«§٠ ü‫ ؟‬haslet kimde bulunursa, namaz kılsa da, ٠ ™ ‫ ؟‬tutea dama.
n â fir...)>
Bir önceki hadisde zikredilenimi saydı... (Bu hadisi K،m٥m» ve
diğerleri rivâyet rtmişlerfir.

Kimsenin ayıp ve kusunmu araştırmaz.


Bilakis, gördüğü zaman görm em ezien gelip .rtöverir...
730 ŞÎR.ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Aüüâde)

AUah.ın Resûlü (saliauahü aleyhi ve sellem) buyurdu."


«Kim mfislSmanm a h i n i örteree, Allah da hem dünyada, hem'
Shirett» onun ayıp (ve kusurlarım) örter.,»
Ylhe b u j^ıy u rlar:
«Din kaTd^inin ayıp (ve ^ısur)toruu görüp de örten kimse, mut.
laka . . n e t e girer.»
‫ ؟‬ok yerinde söylemişler:
«K .dileri g i z i , durdukça ayıplarını ifşâ etme ki, Allah da
ajuplanm öri»n ^ r d e ^ aralayıverir...
Mutiaka anman gerekiorea, onların iyiliklerini dile getir. Kimse,
yi s . d e bulunan (bir kusur)la ayıplamaya kalkışma!»
P ş m b e r Aleyhisselâm buyurmuştur:
«Kim, arlannın dinlenmesinden hoşlanmayahlann gizliliklerine
talak rerip dinleree, Allah her iki talag m a da kıyâmette k u ^u n ata.
tir.»
Abdurrahman bin Avf’den (R.A.):
«Ömer’le birlikte gece Medine’de dolaşıyorduk... Bir evde ışık yan-
dıgını görünce aklaştık... İçerde ses ve gürültü vardı.
Ömer elimden tutarak dedi ki:
«Bu kimin evidir, biliyor musun?»
«Hayırl» dedim.
«Bu, Rabia bin Umeyye bin Halef’in evidir. Galiba İçip s a rh ^ ol.
muşlar. Ne drein, İçeri girip yakalayalım mı?»
«Olmaz! Allah b i^ bunu yasak etmiş ve HucUrât sür^înde:
« T - ü s etmeyin!»
Buyurmuştur!» dedim.
Ve bunun ürerine Omer, onları o durum lan ile başbaşa bırakıp
g ^ döndü.»
İşte bu, ayıp ve kusurlann açığa vurulmamasırun gereklihgine,.
tecessüsün de terkine delâlet . e k t e d i r . İmâm rahımehullah d ٠Jh٠
yâ’da şöyle rivâyet etmiştir:
«‫( « ئ‬R.A.) gece Medine’nin etrafında dolaşırken, kulagına bir
evden şarkı sesi gelmis...
Hemen duvanndan t ı r m ı p içeriye girmiş ve bir de ne g o r s l:
Adamın jmnında bir kadm ve şarap şişesi dunıyor!...
TOCESSUSDEN ş id d e t l e KAÇINMALI 731

«Ey AUah düşmanı! utanmıyor musun bu ma’siyetleri JrtikAb et-


meye?»
Adam §u karşılığı vermiş:
«Aşıl utanması gereken biri varsa, 0 da sensin!»
«Neden?»
«Çünkü, ben bir ^ i n h İşlednı. Sen ise ü‫ ؟‬h u ^ ^ a 'Allah'a âsi
geldin:
Allah: «T essU s etm ٠ in!» bujmrdu: sen teessüs ettin.
Allah: «Evlere arkalaımdan g e l m . iyi bir davramş de^dira
hujmrdu. Sen ise duvanma tırmanarak evime girdin...
Allah: «Evlerinizin dışındaki evlere izin almak İçin kapılannı çal-
madan, ehline selâm vermeden ginneyin!» buyurfu. Sen ise izinsiz ve
selâmsız evime daldm!»
Ömer (RA.) başını eğdi ve sonra şöyle konuştu:
«Seni bağışlarsam. dUrelir misin?»
«Evet, ey mû’minlerin emiri! Eğer b»ü tm ğ ışla rı bir daha bu.
nu y a p - ! »
Bunun ürerine adamı afvetti ve eyinden a^ldı...>»

Müslüman kimsqd kusurundan ve hatasından dolajn ayıplamaz.


Ki, k n d is l de aym kusuru işleyebilir.
Din kardeşinin hatasına yelmiş m areet arar. Hiçbir mareret bu-
lamazsa kendini körlükle itham eder. ٠ din kard^lnin 0 kusurunu
ijdye hamletmeğe çalışır.
İşte bizden önce gelip geçen' sâlihlerin şiarı budur.

Mü’min kardeşine veya başka birine bir şey va'd edeken mutla,
ka (İnşâallah) veyahut (telki) demelidir; içinden de ٠ inü n n e
getirmeğe niyyet etoelidir.
Böyle dedikten sonra herhangi bir sebeble s^ünü y ^ n e g r t i ^
mezse günâha gimez.
732 ŞÎR 'A TÜ ’L - İSLÂM (Seyyid A^izâde)

Mü'min kardeşinin tahakkümünü hüsn-ü ka-bûl ile karşılar ve ih-


tiyacını göriir.
Buradaki tahakkümden murat, bir şeye hüküm vererek istemek-
tir...
Bir adam. Peygamber Aleyhisselâm’dan, çobanı ile birlikte seksen
ko^m — vreceksiniz! - diyerek istedi.
PeygambCT Aleyhisselâm, ona:
«Tamam, olurJ Veririm» bujmrdu.
Bir kadm MUsa Aleyhisselâm'a, Yûsuf Aleyhisselârn'm kabrini
g ö s t^ i ve karşıhgmda ona gen‫ ؟‬bir (hizmetçi) kız vermesini ve ken-
diriyle birlikte cennete g id e s i İçin de duâ etmesini istedi.
MUsa Aleyhisselâm da bunu kabUl edip Allah’a onun İçin niyâzda
bulundu.

Kimsenin cKndeMni faskanmamak ve ona göz dikmemek de sün-


ne٠ ndir.
Böyle yaparaa herkes tarafmdan sevilir ve sajnlır.

Kendine yapılan kötülüğe misli ile mukalıele etmez,


Şayet nefsi kendini buna iterse, mâni olur.
Hadisde;
«Jnsanlan öfkelenmeden idare etmek bir sadakadıra bujnirulmuş-
tur.
Peygamber Aleyhisselâm bujmrmuştur:
«Farzlan yerine getinnekle emrolundugum gibi, insanları idare
etmekle de emrelundum.»
Buradaki (mudârât) kelimesini, Ebü’d-Derdâ (R.A.) şöyle diyerek
yorumlamıştır:
(‫؛‬k n l a n n yüzüne, kalten istemediğimiz halde güleriz. Allah
Teâlâ Ra’d süresinde:
« K ö ttili. iyiliMe savarlar» buyurmuştur.
Yâni, karşı taraftan geİMek olan beia ve eziyeti, yüzlerine karşı
—İçten swmraeler bile— selâm verip savarlar, demektir. Bâzı tefsir-
lerde bu ayet böyle açıklanmıştır.
İNSANLARA SAYGILI VE Y U İŞA K DAVRANMALI 733

Hoca Ilâfız der ki:


(،Huzur ve âsâyiş şu iki kelimenin anlamında tezahür eder;
— A stlara karşı lUtufda bulunmak, düşmanlan da zahiren ida-
re etraeki»

insanlarm şerrinden kurtulmak İçin yumuşak konuşur ve onlara


karşı saygı İzhâr eder.
Hz. Âişe (R. Anhâ) dedi ki:
- Bir adam İçeri girmek İçin Peygamber Aleyhisseiam’dan- irin
istedi.
«Aşiretin, o ‫؟‬ok kOtii kardeşine izin verin, gelsin‫ »؛‬buyu^iL
Adam içeriye girince Peygamber Aleyhisselâm, ona yumuşak dav'
randı. Ben de onun İnd-i B e sû ia h ’da bir degeri oldugunlı sahdım.
Adam çıkınca dedim ki:
،،Az önce adam hakkmda söylediğini söyledin. Sonra !‫؟‬eri girince
ona iyi daldandın. Bunun hikmeti ne ola ki?»
Cevab verdiler:
«Kıyâmet giiniinde AUah katmda en k«tü duramda olarak Uşi ٠
Mmsedir ki, kötülüğündmı korkuterak, insanlar taralından t e ^ i -
lir.»
Yâni Peygamber Aleyhisselâm o adamı bu feci durumdan kurtar,
mak İçin böyle d a lm ış la r d ır .
Haberde:
«Mii’mlnin, sayrainde ırzını koruduğu şey, sadakadır» diye vârid
olmuştur.

Muhammed bin el-Haneflyye’den (R.A.):


«Düşüp kalkmağa mecbur (dduğu, beraber y a n ığ ı kimse Ue lyl
g^inmeyen, alaUl d^ildlr.»

Musannif (rahımehullah) «mudârât»٠m anlammı ştiyle açıkladı:


«Düşmanlann zararım, adarla iyi ^ İ n m ^ le ö n l - n d â •
rât» denir.»
734 Ş İB ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Isa A le y h isse l:
«Beyinizin bir ezâsına katlanın ki, kazancınız on olsun.»

Ş ö ^ e k , «âsına karşılık vermek ve bedduâ etmek sUretiyle zâli-


min cezâsım âbirette hafifletmez.
Incil’de şöyle yazıldığı anlatılır:
«Ey Ademoğlu! Öfkelendi٠ n -an be.ni hatırla ki, gazâhım anında
ben de seni anayım!
Benim sana yapacağım yarfım a razı ol! Zira bu, senin kendine
yapaca^n ya٠ ımndan daha iyidir.»
Bu, Şerhu’l-Huteb’de zikr^ilm iştir.
Yâni, kişi, raiime b«lduâ etmekle intikam almaga kalkışmaz.
Onun ‫ ا‬8‫ ح‬İçin Allah’a duâ eder.
Bir adam Eb٥ HUreyre^e (R.A.):
«Sen Ebû H U re e misin?» diye sordu.
«Eveti» dedi.
«Hani 0 , boya otunu çalan!»
Ebû H ü ^ e şöyle duÂda bulundu:
«Allah’ını, eğer bu adam d٠ u söylüyorsa beni, yalan söylüyorsa
onu ٠ şla!»
Sözüne şunu da İlâve etti:
«İşte R e s û lia h (saliailahü aleyhi ve seliem) bize zulmedenler
İçin böyle m a^lret dilememizi emretti.» (el-Hâllsa)

Kişi, insanlarm yaptıklannı yumuşak karşılar.


Hz. Lokman (al^ülss^âm ) dedi;
«Uç şey ancak üç şeyle karçılaşıldı٠ nda anlaşılır:
a) MUldjdm kişi, öfkelendiği.zaman.
b) CesUr ve kahraman kişi, h a ^ zam anında.'
c) - d » t, ihtiyaç anında...»
A s a n l a r SAYGILI ١ ^ YUMUŞAK DAVRANMALI 735

Mülayim bir adamı dövdüler. ٥ fkelenm«li.


«Neden ölkelenm«lin?»'diye sordular. Cevap verdi:
«Onu, aya٠ m çarpıp düştüğüm taşın yerine koydum‫»؛‬

Mahmııd el-Varrak (rahımehullah) d ^i:


،(Her suçluya karşı ijd davranmayı kendime bor‫ ؟‬bddim. Çünkü
insanlar şu üçten biridir: Şerefli, bayağı, normal...
iarece bakımından trenden üstün olanı görünce, omm degerini
itiraf ederim. Suçuna göz yumanm.
Bayağı kişiye gelince, ona ka^ı susmakla ırz ve namusumu kora-
ram.
Her bakımdan benim gibi olan normal kişiye gelince, onun daku-
suruna bakmam, bağışlarım'Çünkü-bağışlayan daima hakim, duram-
dadır...»

Hz. Jsa (a le y h iss e l) bir grup yahudinin yanından g^tl. Ona sa-
taştılar, o, onlara gü»l-konuştm
Neden öyle davrandığım sordular. Şu manidar cevabi verdi:
«Herk^ kendinde bulımanı harcar.»

ftrahim bin Edhem’e s ^ u la r :


،،Dünyada hi‫ ؟‬serindiğin oldu mu?»
«Evet, iki kere s in d im : Birincisi, bir gün oturuyortum: biri gel-
di üzerime bevletti. İkincisi ise, jdne trturoyorfum: biri gddi, brad to-
katladı...»

Ma’rûf d-KerhJ abd«te hazırlanmıştı, üstündeki cübbesini çıkar,


dı, yanındaki mushafı da yüksek bir yere to d u .
Bir kadın gelip bunları aldı.
I ’rûf el-Kerhı kadının peşine düştü ve şöyle s e s la i:
«Senin bu Kur.an .1 okuyacak oğlun var mı?»
736 Ş IR 'A T ü ٠L - İSLÂM (Seyyid A l i e )

İy ırl»
«Ka:an var mi?»
«Kocam da yok !٥
٢^ ٥l٠ yse elbiseyi götür. Kur ١â n î ver!» dedi.

Bir drf'asmda bir kadm S i k b i. Dinar’a şöyle bağırdı:


. . . riySkârl»
Şu cevabi venll:
« B a ^ ’lılarm yitinli^ ismimi bulan kadm!»

t b i i n bin Edbem bir bozkırda dolaşıyordu. Bir askerle karçüaş.


‫ا‬ ti A ! : !
‫ا‬ «Acaba ‫ ط‬٠ nerdedir, bana gösterir misiniz? JJ
Diye sorunca, ona kabristanı gösterdi. Buna ökelenen asker, onun
başına vurup yaraladı. Biraz, ilerlejdnce bir adama rastladı. Adam,
ona;
«Ne yaptın sen? 0, Horasan zâhidi Edhem oğlu İbrahim idi» d ^ i.
Asker dehşet İçinde geri döndü ve ondan ö ^ r diledi.
Ona söyle konustu:
«Sen, bana vurduğun zaman,. Allah’tan senin İçin Cenneti iste
. dim»
«Neden?»
»Bana' vurduğun zaman, sevaba gireceğimi anladım. Bu yüzden
smden, tan a bir menfaat.gelm-eslni, tanden de, sana bir kötülü.k gel.
mralni istemedim!..»

Teni I Abdurrahmân’m mecûsî olan bir müşterisi, vardı. Ona


elbise d l ^ l . Her def’asmda cma geçm eye para v e r i^ .
Bir def’asında parayı çırağına vermek îst«li. Çırak kabdl etmedi,
^ r a ustası gelince durum u ona an lattı.'T en i Eb ٥ ~ Çî
r ٣ a:
«.ok k i Is yaotm! Ne zamandan beri bana aynısını yapardk
Ö FKE ANINDA t'T to A llN İ K A Y B E T I I L İ D İ R I

Ben sabredip, aldığım o geçmez paralan, «bakalarım da i t m a s m .


diye, doğru gidip kuyuya atardım!)) (Çerhu'l-Huteb)

Öfke anm da kendini tu tar. Çünkü bu, güçlülerîn kândır.


e İjûHiirejne’den (R.A.):
Peygamber Aleyhisselâın şöyle buyurmuştur:
«Güçlü, düşm anlaruun sırtını yere getiren d e^l ٠ Sfke anmda nef'
sine hâkim olan kişidir!»
Enes (R.A.), Resûliillah’dan (sallâllahii aleyhi ve sellem):
«Cennette hazır köşkler gördüm. Cebrail Aleyhisselâm’a ‫؛‬
«Bu köşkler kimlerin?»
Diye sordum. Şöyle buyurdu‫^؛‬
«Ofke anında sinirlerine hâkim olan ve insanları b a n la y a n kişi"
lerin!» (e!-Avârif)
Feysagors bir Jsısım insanlan .yedeğe davet etti. Evin hizmetçisi
gerekil, ilgijd göstermedi. Gerekli ‫ت‬٢‫ أ ﻛ ﺎ ا ة‬1‫ س‬hazırlam adt ‫ا‬
H âne sahibi buna hiç öfkelenmeli.
M isafirler epey oturup sohtet ettiler. Bulduklarım yedikten sonra
hâne sahibinin sab n n a şaştılar. Sebebini sordular. Cevap verdi:
«Bugün, son derece güzel ve feyizh bir gün g^irdik... Sabrrttik,
taham m ül gösterdik. M utlaka bunun büyük kadılığım göriiriiz.» (el-
M uhâdarât) /

K işinin öfke ateşi iyice yükselince liemen abdest almalıdır.


Aliah’ın Resûlü (sallâllahU aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur;
«Ofke ş e ^ n d a n d ır....
Çej^an a t ٠ te n yaratılm ıştır.
Atesi su söndiiriir.
O nun İçin, biriniz öfkelenirse h ٠ en al»d«t alsın»
738 ŞÎR'ATÜ'L - ÎSLÂM (Seyyid Alizâde)

öfkelendiği zam an ayakta ise o turur, o turm akla öfkesi yatışm az,
sa hemen yatar.
Ebû Zer’ü ı (R.A.) naklettiği hadisde A llah’ın Resûlü (sallâllahu
aleyhi ve seUem) böyle buyuı ٠m u§tı ٥ -.
Ç İ Ü bu h a ll e r e insan genellikle hareketsiz kaldığı İçin, sonra-
dan pişm anlık duyacağı harek ette bulunm az.

kardeşinin eziyetine tah a m m ü l gösterir. Kendisinl-terk


etmesini de, yaptığı bir s ı^ a ham leder.
Herkese hakettiği değeri verir.
H attâ giyim kuşam ından, davranış ve konuşm asından büyük bir
zât olduğu anlaşılan kimselere gereken saygıyı gösterir.
Hz. Âişe (R. Anhâ) bir seferde idi. B ir yerde konakladı. O na y ^
raek hazırladılar.
Tam yiyecekleri zaman, bir dilenci geldi. «Buna b ir ekm ek verin!،»-
d ^ i. Verdiler. Dilenci gitti.
Ondan sonra a t üstünde bir adam belirdi. «Bunu sofraya çağırın!،)
dedi.
«Yoksulu bir ekmekle savdınj' zengini görünce sofraya davet edi.
‫)? ﺳﺎ ص‬،
D elklerinde şu cevabi verdi:
'KAlIah herkesi derece derece y a ra tm ıştır. Biz de herkese, derece-
sine göre muam ele etmeliyiz.
O yoksul bir ekmeğe râzı olur... A m a bu zengin ad am ı b ir ekmek-
le saim am ız yakışık almaz.» (İm âm ı Gazâlî)
Nitekim herkese anlayış ve ka ١ h ٠ayışına göre h ita b eder.
«JnsanJara afallarına göre k .n u ş !» denm iştir.

Kişi,, kişiye dinine göre m uam ele ^ e r .


E ^ r gayet dindar ise, ona son derece saygıda b u lu n u r. Eger dlnj
y ü n zayıfsa, ona k a ^ ı sevgi ve saygıjn azaltır.
B â a la n n a göre, kim bir in sa n a h a k e tm a Jig i degeri verirse, onu
azdırmış olur. O na kendini u n u ttu T O u ş olur.
K im de bir in sa n a lâyık oldugu degeri vermezse, o n u n düşm anlı,
gm ı ü stüne ‫؟‬ekmiş olur.
ÎNSANLABA ADÎL ve Y U İŞ A K D A V R A N U roiR 73٥

M üslüm an herkese karşı âdil davranır.


Kimseye zulmetmez‫ ؛‬ki. zalimlerden sayılır.
Hz. Peygam ber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle - ,
«Kul, şu ü‫ ؟‬hasleti kendisinde bulunduranca^ kadar tam bir
imana a h ib olamaz: Darlıkta Jnfak etmek, herkese âdil davranmak▼,
selâmı yaymak.»
MUsa Aleyhisselâm, Rabbına niyâzda bulundu:
«Yârab, kullanndan hangisi daha üdüdlr?»
Cenâb-1 Hak şöyle buyurdu:
«Zorlanm adan, kendiliğinden âdil olabilen:»
el-Huteb’in çârihı ne güzel demiş:
،(insaf en güzel haslettir. Başkasmdan insaf beklememek ise insaf,
tan d ah a ijddir.»
Eb ٥ Osm an el-Hayri der kl:
،،Din kardeşine param esirgememen, parasına göz dikmemen, ken-
din fedakârlık yapıp, ondan fedakârlık beklememen, ona u ^ a n ve
sana ujnnasını istememen, dMtlugun gereğidir.» (İmâmı GazâlJ)

Dünya ve âhîret ehlindeu herkese güzel ahlâkla muamele eder.


Ç ünkü fâcir, kişinin güzel ahlâkından hışlanır.
O nun İçin, fâciri içinden sevmese bile, ona zâhiren gü ٠ l davra-
m r.
M ü’m in in bir m ü’m ine karşı iyi davranması vâcibdlr.
Ne v ar ki, fâsık ve fâcirlere karşı d i^ a tli olur. Onlara iyi davran-
m akla beraber yollarından gitmez. Cahile ilmi ile, ümmîye fıkıhla, an-
layışsız olana anlayışla muamele etmek, tabh ki insana eziyet VMip
yorar.

KİŞİ h e r kavm in kerim ine (serefll olanına) İftyık o ld u ^ı -


em elidir.
HZ. P ey g am ter (saliailahU a l^ d ü ve s^lem ) kendi evlerlnd«! M-
rin e g i ^ l ş ü . A rkasından c ^ a a t de g i 0 kadar kalatohk olda M »
evde tAuracak yer kalmadı.
740 §İR(ATÜ ٠L - ISLAM (Seyyid Alizacle)

Aradan çok geçm «îen C erir bin A bdullah (R.A.) geldi, o tu ra c ak


yer bulmayınca kapınm yan m d a b ir yere oturdu.
Peygamber Aleyhisselâm bunu görünce üstü n d ek i hırkasını çıkar-
dı, katlayıp ona a ttı: .،Bunun üzerine otur!» buyurdu.
Cerir 0 hırkajn aldı ve yüzüne sü rü p öptü. A ğlayarak onu kat-
İadı ve Peygamber Aleyhisselâm.a geri a ta ra k şöyle dedi:
«Ben. senin elbisene o tu ru r m uyum İliç? B an a ik ram ettiğ in gibi
Allah da sana ikram etsin.»
Sonra Allah’ın Resûlü (sallâllahü aleyhi vs sellem) şöyle sağa so-
la baktı ve bUjmrdu:
«Size, bir kavm in büjdiğü geltliği zam an, ona ik ram d a bulunun!»
Müslüman olmayan kavm in büyüklerine de raU slüınan olm alanm
um arak ito m d a bulunur.
Hadlsde:
«Kim müsiiiman k a i d e n e ila n ın d a bulunıjrsa R abbine ikram da
bulunmuş olura buyum lm uştur.

Halktan mütevazi olanlara karşı m tttevazi. m iltekebblr olanlara


da mUtekebbir olarak davranm alıdır.
Bu anlam da şöyle demişlerdir:.-
«Kendisinde b ü ^ k lü k ve ü s tü n lü k görm eyene karşı alçakgönü!-
lülük yap. Kendisini ark a d a şla rın d a n ü s tü n gören kim seden de uzak
dur!»
Bavdata'o-N âsıhto’den:
— Abdultah Mn e!-M übârek d e r ki;
«Z m ^nlere karşı tekebbür, fak irlere k a rşı t e v a ^ . tevazudandır.»«
ibni Ömer (R.A.), Peygam ber A lcyhisselâm ’dan:
*.m m etU nden m U tevarileri gördüğünüzde o n la ra tevazuu gSste*
tin. M ü d e b b irle rin i gördüğünüz zam an ise (siz de) 'Onlara k a ^ ı te-
،ebbfirte bulunun. Ç ünkü bu d a v ra n ışta o n la n k ü çü k ve zelil yapacak
ınlam varfır.»
İm âm Gazâlî bunu (cl-Jhyâ)’d a 'z ik re tti. L âk in h a d isin lâfzını;

(Fe inne z â l m raelIetUn lehUın ve s ı ç r a n ) şeklinde nakletti.


KİBİRLİYE KARŞI K teİR L İ DAVRANMALIDIR 741

İm âm Şât'Jî’den (ralumehullah):
«Kendisine ikram da bulunmayan kişiye teva.1 gösteren, bir fay-
dası olm ayan kişijd seven insandan - k e n d i nefsine k a r ş ı - daha za.
lim kim se yoMur!»
«Tanunadığı, içyüzünü bilmediği kimseyi övmek de Myledir» de.
nlldi.
H ukem âdan bâzüan derler ki:
((Kibirliye kibirli davran; ki, kibrini anlajnp terk etsin.»
Ancak her bakım dan kendiiden üstün olursa, o zaman ona karşı
m ütekebbir davranm az...

Ki§i> kentli İçini'iyi biidi^ İçin, lıalk tarafından iyilik ve takvâ ile
anılm asından hoşlanmaz. (Hoşlanmamalıdır.)
Yusuf bin R abat der ki:
«Tevazu, evinden ‫ ؟‬ıkıp yolda giderken, rastladıgın herke^n 7‫ج ء‬
den d a h a ü stü n oldugıinu gOrmendir.»
H asan el-Basri’nin (rahımehullah) şu i ne kadar j ^ d e d J r :
«Evinden çıktığın zaman, kendinden daha yaşlı birini gördürün
zam an de ki;
— ٠ B u adam te n d e n daha- -iyidir. Çünkü. 0,. Allah'a tenden önce
İbâdet etm iştir.
K ^ d i n d ^ küçük birine rastladığın zaman da de ki:
. B u adam benden daha iyidir. Çünkü ten , Midan önce Allah'a
isyan etm işinıdir.
K endi yaçında olana rastladığm zaman da ^iyle de:
— B u adam , benden ijddir. Çünkü .ben kendimi t ı y o r u m . Fakat
m i l İ ç 3 m i û bilmiyoram!»: (el-Hâlisa)..

E bû Yezid.e sorfular;
«Kişi n e zam an mUtevazi.olur‫» ؟‬
Cevab verdi:
((K ıd in e d ^ e r tanımadığı, halk İçinde kendisinden daha i
k i m s e n bulunm adığı inancım taşıdığı zaman...»
742 ŞİR.ATÜ.L - ISLÂJVI (SeyyJd Alizâde)

Hukemada. birine s o d u la r:
- «K ıskanılm ayan n i’m eti, k en d isin d en ö tü rü sa h ib in e acınm ayan
belâyı b ilir m isin?»
G v a b verdi:
«Evet! K ısk an ılm ayan n i'm e t, tev az u d u r. S ah ib in e ac ın m a y an be-
lâ ise, ^ b ird ir!»
«geyh» b u n u el-A vârü’de r ik r e tti v e dedi ki:
— T evazuda i'tid al: k işin in h a k e t t i ^ m ev k id en aşa ğ ı b ir m evkiye
râzı olmasıdır.
Ç ünkü kişi nefsine h â k im o lm asın ı becerebilse, o n u fre n le r vek en -
disini n e fazla, n e eksik m evkide d u rd u ra b ilir.
L âkin y aratılışın d a biraz da a te ş b u lu n d u ğ u İçin, h e r za m a n par-
lamağa, alevlenm eye h azır b ir v az iy e tte o lu r. O n u n ,İçin, n efsi tevazu
ile tedavi etm ek gerekm ektedir.
Bu da ancak, lâyık oldugU' mertebeden kendisini aşa^ tutmakla
mümkün olur. Ç Ü İ aym merteb^e kendisini tutarsa, bu kibre yol
açabilir.
Kibir, kendini h erk esten d a h a ü s tü n s a ^ a h a s ta lığ ıd ır. B unu
bilfiil belirtm ektir.
Oysa böyle bir Sifat ancak A llah.a m ahsU sdur. M ahlûklardan her
Mm bunu iddia «Jerse, y a la n a sayıhr.
COTâb.1 Hakk’ın kudsi hadîsde şöyle b u jnırduğu nakledilm iştir:
«ffibriyâ benim ridfim (dış elbisem )dir. A zam et de izârım (i‫ ؟‬elbi.
sem) dir. Bu b âM a Mm benim le ‫ ؟‬eklşm eye^kaltaşırea, <mu Cehenneme
atanm‫؛‬.
Am ٥ insana haddini bildirm ek İçin, Cenâb.1 H ak şöyle bujmrmuş-
tur:
«Teıyüzünde kibir ve azam etle jdiriim e. Ç ünkü (ne k a d a r bassan)
i e n y ^ y a ra m a d ın . Boyca d a a sla d a ğ la ra erem ezsin!» (el-îhyâ)

«Şimdi in san h a n g i seyden y aratıld ı? (ib re tle bir) baksm . 0 , a ti.


‫ ﺀﻷ‬d ٠ len b ir su d an y aratılm ıştır.» (e t-T â rık )
« 0 kahredilesi insan, ne n a n k ö rd ü r o! O nu (y a ra ta n ) han g i şey.
den B ir dam la su d an y a ra ttı d a onu biçim ine koydu.» (Abese
- )
KİBRİ TERKET^ffiLl VE ALÇAKGÖNÜLLÜ OLMALIDIR 743

Bâzıları, kibirli .!anlardan birine şöyle hltab ettiler:


<(Sen nesin? öncen bir M çücük meni... Sonun ise bir lâşedir. Sen
bu ikisi arasında pislik taşımaktasın. (Yâni, bagırsaklann da temiz d ^
gildir...)»
Bir hikâye:
Haccac’ın ordusunda söz sahibi olan Muhelleb i ^ k bir cübbe ile
kibirli olarak geçerken, M utarrel (rahımehullah) ona şöyle der:
«Ey Allah’ın kulu! Bu, Allah’ı ve Resûlünü öfkelendiren bîr yürü,
yüştür!»
«Beni tanım adın mı?)> diye mukabele eder.
«Seni çok iyi tanıyoımm; E١ n?elin’bîr damla menidir. Sonun, da bir
1^ parçası, ü stelik barsaklannda da pislik taşımaktasınl»
Diye dersini verir.
O ndan sonra Muhelleb 0 yürüîhişünden vazgeçer. (‫ ؟‬erhu'l.Huteb)

Miitevazi olan kin^enhı nitelikleri‫؛‬


Alçakgönüllü olan kimsenin nitelikleri sayılmayacak kadar çok.
tur. Biz birkaç tanesine İşaret edelim;
ihtiyarlarm baston taşıması...
Hizmetçilerle yemek yemek...
Hâhsatii’l-Hakayık’da şöyle geçer;
üm m ü Seleme (R. Anhâ) d ^ i ki;
- Allah’ın Resûlü (sallâllahU aleyhi ve sellem) şöyle buyumıuş.
tur:
«Hizmetçi ile birlikte yemek yemek tevâzudandır. Kim onunla 1‫م‬
raber yemek yeree, artık Cennet ona müştak olur.»
Yoldan ezâyı kaldırmak...
‫ ؟‬ojuklara selâm vemek...
Fakirlerle oturaak..
K ^ ı n u ayaklarınm arasına alarak sağmak...
Eşeğe binmek...
Enes (R.A.) dedi ki:
«Hayber günü Resûlüllah’1 (sallkllahü aleyhi ve Kilem) IIJ yu
larh bir eşeğe binmis olarak gdüm .»
144 ŞÎR.ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Yukarda geçen bütün vasıflann Peygamber Aleyhisselâm’da bu-


lıduğunu Eylemişlerdir
Çünkü bütün bunlar güzel ahlâktandır. Hz. Allah, Kaiem sûresin-
de ..nu n hakkında:
« § ü - sen, büyük bir ahlâk üzeresin» büyümüştür.

Pazardan satm i ğ i yiyMckleri taşımak..


Pazadan - şaşıdan aldığı şeyleri taşımak da tevâzudan sayılmış-
tir.
Caler b. Muhammed, babasınm şöyle dediğini nakletmiştir:
Allah’ın R.Û1Ü çarşıya çıkıp çoluk-çocuğunün ihtiyacmı satın
alırdı.
Kmdisine-bunU nEen yaptıklan sorulunca şu cevabi verdi:
«Cebrail bana bildirdi: Kim 5oluk-ç٠cuğunıı kimseye muhtaç et.
manek İçin koşarea, Allah yolunda sayılır.» (Mişkâtü’l-Envâr)
Şerhu'I-Huteb’de şöyle yazar:
«Po^gamber Aleyhisselâm deveye ot verirdi. Evi süpürürdü. Pa-
buçlannı tamir ederdi. Elbise yamardı.
K ^ ın sağardı ve hizmetçi ile yemek yerdi. Köle ile beraber değir
mene gidip un öğütürdü.
Çarşıdan aldıklannı Sirtında tasımakta bir sakınca görmezdi.
Fakirin de, zenginin de elini Sikardı. önce selâmı kendi ,verirdi.
SadEe bir hurma yemege çağırılırsa, böyle dâvete İcâbet ederdi.
KImMye zahmet vemMdi. Yumusak huylu, güzel tabiatlı idi. Her-
kesle iyi geçinirtl. G ü l e ı y ü i idi ve zillete kaçmaksızın son derece
mütevâzi idi.
israfa kaçmaksızın cömert idi.
Kalbi ^ımusaktı, bütün müslümanlara acırdı.
Kafiyyen tıkabasa kamını dojmrmamıstır.
ttm a h k a r.d .ld l.
İşte bütün bu 'Vasıflar onun tevÂzuunu gösterir.
Urve bin Züber (R.A.) dedi ki:
- MUnUnlerin e n iri Ömer’i -(R.A.) gördüm. Boynunda su dama-
 L Î İ E R E KARŞI HÜRMET -- 745

Ona: «Bu sana yakışmaz!)) dedim.


Şu cevabi verdi:
(‫؛‬E tra fta n halk gelip bana boyun egdi ve beni dinledi. BunlangOi
riince İçimde bir şey hissettim. İşte onu kırmak İçin Sirtımda su dolu
dam acan taşıyorum.»
Sonra 0 dam acanı ensardan bir ihtiyar kadının evine götürüp bo-
?aitti.

M üslüm an kimsenin önünden yiiriimenıek..

Peygam ber Aleyhisselâm -yüriiyen iki kişinin önüne (bile) ge‫ ؛‬-
mezlerdi. Ashâbını önüne alırdı, kendisi arkalarından y ü i ü . ■
Çünkü, öne geçme swdaşı kişiyi fitneye süriikleyebillr.
Selim bin Hanzele (R.A.) dedi ki:
«Biz Ubeyy bin K â’b'ın ardmdan jdiriirken Omer g ö l ve m a
bastonla hücum etti. Ubej^ bin Kâ’b hemen:
((Ne yapıyorsun, ey mii’minlerin emiri? Dikkat bu^tt!»
Dejdnce, şu cevabi verdi:
((Bu durum , arkandan yürüyenler İçin bir illettir. Senin İçin de
fitneye süriikleyen bir husûsdur.»
B unu, jhiriime âdâbı bölümünde zikretmiştik.

M üslüm an, büyüklere saygı gösterir.


Alimlere hü rm et eder... Güçsüzlere yardim eder. Resülüllah'm
(sallAllahü aleyhi ve sellem) evlâdına hürmet eder.
Denildi ki:
— Zeyd bin Sâbit (R.A.) süvari idi. ibni Abbas (R.A.) gelip nkâ-
bm dan tu tm a k İ s t^ i. Ona:
،(Ne yapıyorsun ey ResUlülIah'm amcası oğlu?)i
Diye sordu, o da cevab verii:
((Büyüklerimize karşı bpyle davranmakla emredildik.»
«Elini' göster bakalıml» dedi.
O d a elini ç ık a rtı ve onu İ^tükten sm ra ^yle drti:
74. ÇiR.ATÜ’l. - İSLÂM (Seyyid Mizâde)

«Biz de R e s i l l a h ’m ehl-i beytine karşı böyle davranm am ızda


, . ^ i l d i k J » (R avdatû ٠n-Nâ 5ihîn)

Onların ihtiyaçlanuı göriir.


Kalbi ile ve dili ile de .n la r ı sever. H er husUsda onları kendi nef-
sine takdim ve tercih eder.
Bîşra’l.Hafî (rahım ehullah) dedi ki:
«Rü’yâm da Peygamber A leyhisselâm ’ı gördüm . B ana dedi ki:
«Allah, ak ran lan n ın -arasında seni niye yükseltti, bilir misin?»
«Ey Allah’ın Resülû, bilm iyorum !» dedim .
«Sünnetime uym an, salihlere saygı duym an, kardeşlerine nasihat
etmen, ashâbımı ve ehli beytimi se v m « ı ile...» buyurdu. (M işkâtü’l-En*
var)

Yaşlı müslUmanlara karşı h a y â eder.


Hz. P e g a m b e r (S.A.V.) zam an ın a o n lar d a h a yak ın oldugu İçin,
railara karşı saygı duyar.
Allah’a (yaslı olm alan sebebiyle) d a h a önce im an edip, d a h a çok
itaatte bulunduklan İçin de hU n n et gösterir.
M iis lla n la r d a n biri E bû A hdullalı b in H afif’e geldi. B eraterce
yUriimeye başladılar. O na E bû A hdullalı dedi ki:
«Haydi, sen öne geç!»
«Sebeb?»
«Sen CUneyd’i gördün, ben görmedim.».

Hz. P eygam ter (saliailahü aleylıl ve sellem ) b u y u rm u ştu r:


«Yaşlılara h iin n e t etm ek, kişin in A llah’a olan saygısındandır.»

Yaslılarm h u iü ru n d a izinsiz ko n u şm am ak d a o n lara d u y u lan say-


p d a n d ır.
H ai»rde vârid olm uştur:
«Bir genç, bir ih tiy ara yaşlılığından dolajn h ü rm e t edCTse, kendi"
GÜÇSÜZLERE VE KÜÇÜKLERE M E R H A ^T ETMELtDİR 747

si 0 yaşa girdiği zanran m utlaka Cenâb-1 Allah) insanlara ona hürmet


ettirir.»
îşte bu, kişi İçin hayat boyu bir müjdedir, insan bu husüsdadik-
katli olmalıdır, ihtiyarlara ancak uzun ömürlüler saygı duyabilir.
(§eyh ve İmâm)

«Ü‫ ؟‬kişi v a ^ ı r ki, h ak lan kat’iyyen haliie ahnmazl.


Bu ü ‫ ؟‬kimse şunlardır:
Önce aziz olup da sonı٠a zelil olan kişi.
^ c e zengin olup da sonra fakirleşen kişi.
Cahiller arasındaki ^ im — ki cahiller onun bir türlü kadrini bil.
m ez—.»
B u söz, (§erhu’l-Huteb) ’de, Fudayl’den (rahımehullah) nakledile-
rek zikredilmiştir. M usannifin buradaki sözü buna haml^ilmelldlr.
Bu haberdeki m ânada vârid olan (diğer) bir hadisde:
«Güçsüzlere ve küçüklere merhamet ederiz» diye buyrulmuştur.
Câbiriden (R.A.):
A llah'ın Resûlü (saliailahU aleyhi vC sellem) bujhirdular:
«Büyüklerimize Iıürmet, küçüklerimize merhamet etmeyen bizden
değildir.»

ib ra h h n bin Edlıem rençberlitte çalışırdı. Arkadaşlarına yedirlrdi.


Hep beraber gece bir araya gelip yemek yerlerdi. Gündüz oruç tutar-
lardL
Bâzan İşten geç dönerdi. Bir gün arkadaşları d i l l e r ki:
«Gelin yemeğimizi erkenden yiyelim. Ona bir ders olsun da bir
daha gecikmesin.))
Erkenden yemeklerini yeyip yattılar. İbrahim döndüğü zaman on-
la n uykuda buldu:
«Zavallılar, jdyecek bir şey bulamadılar da uyuyakaldılari»
Dedi ve ekmek yapmak İçin un yt^urm aya başladı.
O nlar uyandılar ve durumu İbrahim'e anlattılar, o, şu k a ^ ı l .
verdi:
،(Yiyecek bir şey bulamadınız da yattınız sanmıştım!»
748 ÇJR’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid AiJzâde)

S o n b irtirlerin e şöyle dediler: .


«Bakin, biz kendisine ne yaptık: o bize nasıl davrandı?))

Müslüman, ziyarete ilk defa yaşça büyük olandan başlar.


Çünkü, saygı bakım ından en yaşlı olan, h erkesten ileri gelir.
B ir şey verirken, sabredem eyip feıyâdı bastığı İçin, en küçük ola-
na verir.'

Yetimi to n n d ırır...
P e g a m b e r Aleyhisselâm buyurdu:
«Kim elini acıyarek yetim ta b aşın a koyarsa (okşarsa) elini s ü r
düğü her tüy karşdıgm da Allah ona lıir sevab verir.»»
Yine şöyle b u y u r l a r :
«Müsliimanlann en hayıi’lı evi, İçinde b u lm ıan yetim e iyilik yapı.
lan evdir. M üsliim anlann en k ö tü evi, İçinde b u lu n a n yetime, kötülük
yapılan evdir.» (el-îhyâ)

Müslüman, yoksula m erh am et .eder.


Yoksul: Hiçbir şejü Olmayan kim sedir.
FaMr: Biraz bir şejü olana derler.
B âzılanna göre‫ ؛‬yoksul biraz b ir şeyi olana; fak ir, h içbir şeyi ol-
m ayana derler. F a k a t birinci göriiş d a h a doğrudur.
Bu. İhtilâfın Semeresi, 'v a s iy y tle rd e z â h ir olur. (Şerhu'l-V ikaye)

Müslüman, köleye k a ^ ı rrfk ile m uam ele .eder.


§am yolculuğunda Hz. ö m ^ i n (R A .) d e v ^ e kölesi ile n ö b e t i .
M ndikleri bilinen bir husUsdur.
Ş ı . a yaklaştıkları zam an, Sira köleye gelm işti. Hz. O m er (R.A.)
devenin y u lan n d a n tu tm u ş gidiyorlardı.
ZENGİNE «PARASI VAR» DİYE E Ğ İL İN İZ 749

Önlerine su çıkmıştı, sudan öyle g^tller.


Şam ’ın enUri olan Ebû Ubeyde bin c ٠rrâl١ onu katşılayıp d ^ i kl:
«Ey mU’m inlerin emlri, ülkenin ileri ile n le ri seni karşılamaya‫!؟‬,
kacaklar; seni bu dunım da görmeleri iyi olmaz!»
Ömer (R.A.) şu cevabi verdi:
«Allah bi^i Islâm la güçlü kılmıştır, insanlarm sözlCTine aldıraa.
JUZ!»
Diğer bir rivâyette şöyle d ed i^ anlatılır:
،(Emir buradan! - E l i ile göğü g ^ t e r f i - .» (RavdatUn-Nftsıhîn)

Zengine zenginliği İçin saygı gösterip tevâzuda,bulunmaz; ki, dl-


n in üçte ilrisi gidiverir.
Allah’ın Resûlü (sallâllahu aleyhi ve sCilem) buyurmuştur:
«Kim zengine eğilime, dininin üçte iMs‫ ؛‬gider.» (el-Bust&n)
Yine ResUlüllah (saliailahü aleyhi ve sell^ )- buyum ı ٠ ur:
«Kim zenginin eiindekini elde etmek İçin egiMree, Allah amelinin
ü‫؟‬te ikisini ibtai eder.» .(Şerhu’l-Huteb)
§eyh Ebd Ali er-Bevadbari bu hadisi şöyle yorumladı:
«Kişi üç şeyle insandır: Kalbi, dili ve bedent.
Tevâzu g ö sterd i^ zaman, dil ve bedeni ile tevâzu gösterir.
Zengine karşı - S ir i zengin çIduğu İ ç i n - hem dili, hem de ^
deni ile eğilirse, dininin üçte ikisi gider.
Dil ve bedenini harekete geçirdikten sonra kalben de buna İnanır,
sa, d ininin tü m ü gider.». (HüUsatü’l.Hkkayık)

.Mii’m in ,'elin d e bir şeyi yok diye bir mii'mini hakir görmw
:Bâm eserlerde şöyle vSrid olmuştur
laklri de ، a k i r . yû ،،Kim zengine zenginliği İçin ikram ed«se ٠
ziinden h a k ir gOriirse, zalime sırf kendisine ilişmediği İçin y a l
ederae ve mazlUma d a sırf kendine arka ‫ ؟‬ıktıgı !‫؟‬in yardımda bulu
nuraa m el’u n d u r .»
750 ŞİR.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Hz. P e y g a m ^ r (sauailahü a l ^ h i ve seUem) şöyle buyurdular:


،،(Wn) ’karfeşine, (zalim olsun, m azlum olsun) yardim etî»
^ i l e r M:
،.Zalime nasıl yardim edelim?»
Cevab verdiler:
«٠ n u zulüm den alıkoymakla...»»
Bir hadis daha:
«Kim. t i r kederlinin ü zü n tü sü n ü gideriree, y a h u t bir mazlUma
yarfım edeme, Allah onu yetm işü‫ ؟‬m ağfiretle m ağ firet bujmrur.»» (el-
îhyâ)

MUmin, bir hediye verilince kabUl eder. M eclisde b u lu n an la ra on.


dan biraz sunar.
Çünkü HZ. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) aldıgı hediye,
yi orda bulunanlara pay ederdi ve:
«Hediye müşterektir.»» derdi. (et-Tıbbü'11-Nebevî)
Müslüman, kendisine verilen hediyeden d a h a fazla verm ekle mu-
katele eder. Hediye bakım ından kendisinden önce d a v ra n a n la rı takdir
eder.
Mü’min. kendisine ikram eden şa h sa teşek k ü r eder. H erkesin ya-
nında onu över ve yaptığı iyilikleri a n la tır.

KİŞİ, h a s ta la n ziyaret eder-


«îraâm»» (rahım ehullah) der ki:
- İslâm dinini kabUl edip kalbine m a ’rife tu lla h ı yerleştiren kişi,
m üslüm ah kardeşine bu hak k i ‫ ؟‬ok. görm ez ve h e r vesile ile b u n u isbat-
lar.

M üslüm an k a ^ ^ l n l n c e n u b i n d e h azır bulu n u r.


Sonra, cenaze n am azını kılınca, kab re k a d a r onu teşyî edip, d e fn ^
ZENGİNLERDEN VE ZALl٥a.ERDEN UZAK DURMALIDIR 751

Peygamber Aleyhlsselâm buyurmuştur ki:


«Kim cenazeyi teşyî ^ e m e . bir kırat (sevab) alır. Kim delneâl-.
linceye k a â ar duram a, iki tarat (sevab) alır.»
Haberde: ،،Bir tarat, Uhud gibidin» diye vârid olmuştur.
EbU Hiireyre (R.A.) bu hadisi rivâyet edip de ibni .m e r (R.A.)
d u ^ n c a , ‫؛‬öyle dedi:
«Desene, bugüne kadai" birçok taratlan elde edemedik.،»

M üslüm an kardeşine başsağlığı diler. MU’minin yltlgini buldunır.


Zenginlerin ve. zalimlerin meclisinden uzak durur. Çünkü 0 raec-
lisler fitne ve b-elâ meclisidir.
Ebü’d . r d â ’dan (R.A.):
— B ir köşkün üstünden aşağı düşüp parçalanmam, zenginin ya-
nında oturm am dan daha ijddir. Çünkü Peygamber Aleyhlssel&m’ın
şöyle bujm rdugunu duydum:
«Satan ölülerle otunnaym !»
Dediler ki:
،(Ey A llah'ın Resülü, kimdir 0 ölüler?»
Cevab verdiler:
.،Zenginleri»
Sehl bin A M ullah e t-^ iste ri (rahımehullah) dedi kl:
«insanlardan şu üç Sinıfla arkadaşhk yapma:
1 ) Gafil zorbalar.
2 ) M üdâheneci okuyucular.
3 ) Câhil sofular.،، (Mişkâtü’l-Envâr)

K ral çtKukları ile, zengin çalıkları ile oturap k alm az. Onlara
uzun uzun da bakmaz.
Ç ünkü bu, fitn ‫ ؟‬yi mhciM ir.
Zenginlere sadece acır. Gözlerini onlara ve süslerine dikmw.
Ç ünkü bu, zillete sürüklenmesine yol açar.
752 § JR ٠ATÜ’L - İ s l â m (Seyyid Alizâde)

Fısk ve bid.at ^ l i n i giileryüzle k a tıla m a z . K âfir ve bid’atçıya


k a ^ ı suratını asar.
Fâsıkı kalbinden siler ve onu A llah’a h avale eder. ٠ n a beddua et-
mez, Ito e t de okumam B ir m ü d d et so n ra d a h i olsa Allah’a dönmesini
le r.

Zalime b ir adim (yürüm ekle) d a h i olsa, y ardim etmez.


Çünkü bu, zulm e o rta k olm asına sebeb olur.
Ebül-K asım el-Hakim'e (rah ım eh u liah ) sordular:
oKulun k a lb in d n îm anı söküp çık aracak bir g ü n a h v ar m ıdır‫)) ؟‬
« . e t , şu ü ‫ ؟‬sey:
a) İslâm nl’m etine şükretm em ek.
b) Islfimın gitm esindai endişe ,duym am ak.
c) M üslüm anlara zulmetmek.»
Diye cevab verdi.

Müslüman do^ru yoldan a ^ l a n zalim E m irin kapısm a yaklaş-


maz.
Cenâb-1 Hak, Cin süresinde:
aZ alm ^enlere gelince‫ ؛‬O n la r d a C ehennem e odun oldulan, buyur-
muştur.
Ona d ٠ u, selâm verm ek igin yürüm ez. O nunla ih tilâ t etmez: kl,
m u n la ^ b e r C e h e n n ^ e yu v arlan ır. Eserde böyle v ârld Olmuştur.

- -
Kardeşlik ve Dostluk Kurma Âdâbı
M ü’n ü n in en ü stü n vasıflarından' birisi de‫ ؛‬sevdiğini AJlab ‫ا؟ا‬٠
se١ n٥ ek, yerdiğini d® sırf AMah î ‫؟‬İ٠ yenneM r.
Jbni Abbas.dan (R .^ ):
Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) Ebü Ze٣ e hitabende,
di ki;
«Ey E bû Zer, îma ٥ kalplannm hangisi daha saglamdJt?»
E bû Zer:
«Allah ve R ^ û lü daha iyi bilir» dedi.
«Allah yolunda karşıhkh dosttuk te’sis etjuefc SCTdi^nl Allah
için se١ nnek, sevmediğini de Allah l‫ ؛‬in sevmemek!» tonyurdu.
B ir rlvâyet:
Allah Teâlâ, Mûsa A l^hisseiam ’a vahyetti:
«Ey Mfisa» benim İçin bir amelde bulundun mu?»
.«Senin İçin nam az kıldım, .ora‫ ؟‬tuttum , zekât verdim...»
«Namaz senin İçin bir burhandır. Otu‫ ؟‬fee bir kalkandır. Sadata
da b ir gölge. Zekât ise bir nUrdur. Benim İçin (sdyle bakahm) hangi
ameli yaptın?»
،(Ey İ ’bûdum , senin !‫ ؟‬in olan ameli bana g&tCTİ»
«،Ey Müsa) benim dostumu sevdin mi, diişmamma düşm m oldun
m u hi‫? ؟‬w
M ûsa Aleyhlsselânı, bundan anladı ki, Allah l‫؟‬ln sevmek, Allah
İ‫؟‬ln y e m e k amellerin en üstünüdür...

‫ر‬،

Hz. Peygam ber (sallâllahü al^rhi ve sellem) buyurdu:


،،Allah İçin sevişMler, kımızı yakuttan olan sütunlar ttsttode bn-
٠
Iunacaklaft.،»)s nlann tepesinde yetmis bin oda olacak ٢٠
omdai
٠٥
C^n^' Aline kus'batagı bakacaklar. Cennet ehil yle dlycadk:
‫ ء‬...
754 ŞiR 'A T Ü ’L - İSLÂM (Seyyid Alizade)

«Haydi, AUah İçin sevi§eniere gidip bakalun.»


BSyl«» . . l a d a k i aydınkk, g ü n ^ in diin y alılan a y d m la tt.، gibi
aydınlatacak...
Üstlerinde sttndiisten elbiseler bulunacak, a lın la n n d a su yazjlacak.

(Jşte Allah İçin sevisenlerJ)» (Ş erhu’l-M esâbih ve ih ya)


Bu haslet, İm anın kem alini ve m u h ab h etu llah ı te'm in eder. Mü’,
m in ancak bu sayede îm anın ta d ın ı duyar. B u ajm ı zam anda Allah
-İçin yapılan am elin en hâlisidir.

Ömer bin H attab’d a n (R.A.):


«Bir adam, gece n ş a z ı kılsa, gün d ü z o ru ‫ ؟‬tu tsa , ta sa d d u k ta bu-
lunsa ve clhad' etse; fakat sevdiğini A llah İçin seımıezse, sevmediğini
de Allah İçin yOTnezse, b unlar o n a bir fay d a verm ez.. (el.Avârif)

Hadlsde buyurulmuştur:
tt^ k ç a dost edinin... Ç Ü İ B abbiniz'Son derece h ay âlı olan Mm-
se gibi muamele eder ve k e rim d ir... .Bu s e b e b i, kıydm et gönünde d ٠» t ٠
lan arasında Mıluna azâb etm eM en h a y â eder.»
Peygamber Aleyhisselâm b u y u rm u ştu r:
« ^ k tonıdıklannız olsum ÇünM i k ı a m e t g ü n ü n d e h e r biri İçin
seffiat (hakfa) vardır.»
Yine,.şöyle buyuruyOTİar:
«Kul, Allah uğrunda bir kades e d in ip , mutlaka Allah ona ‫سﺀ‬٠
nette bh-derece ihdas eder.»
Yin. buyurarlar M:
«Mfi’m lnln mUmine karşı ilgisi; d h u n cesede olan ilgisi gibidir.»

Ancak dinine, emanetine, saiah've takvftsma gUvendigl M m sel^


lost edinmeM sünnettendir. Çünkü kişi sevdiği kimse iledir. Ne var
ri, iyi amellede de onun gibi rtm ası gerekir.
00‫( ﺍ ﺹ‬rahım ^ullah) d « M:
- (K şi SCTdIğl kim s. U d ir) sözü sizleri aldatmasm. Çünkü iyile.
« ancak Ş ı k l a n a m d l ^ y a p a k l a ulaşılabilir.
DİN K A D E Ş İN E , KENDİSİNİ SEVDİĞİNİ Bfe٠ - t D t R 155

Y ahudi ve Nasrâniler de p e y g ib e rle rin i severi». Fakat otılaıla


beraber olmayacaklardır, ‫ ؟‬önkü onlar o ^ . m b e r l e r i n t a l ettikle-
ri hususlardan ayrılmışlardır.
Demek ki, mUcerred sözlerle, onların yaptıklarım yapmadıkça,
insanlar sevdikleri ile olamamaktadırlar.
c ^ â b - ı H ak ‫؟‬ok kere velisinin kalbinde bir insan muhabtetl gö٠
rü r de bu sayede ona merhamet eder.
Yâni 0 velisinin hürm etine 0 İnsam esirger. Onu da ona katar da
velisinin am elinden hiçbir sey kesilmez. Çocukları babalarına kattığı
gibi.
T ür sûresinde Cenâb-1 Hak şöyle buyurur:
«Biz o n lan n nesillerini de kendilerine kattık. Kendilerinin amel-
lerinden bir şey de eksiltmedik.»

Edindiği arkadaşm sayısı dört olsun, s ^ e r i de bir olsun.


(Yâni herhangi bir husdsda ihtilâf etmesinler. Söz ve fikirde bir.
leşslnler.)'

Allah’ın kull’a rından sevdiği kimseye bu s e v g in i bildirir. Çünkü


kalbler birbirlerini tanır, yekdiğerine tanıklık ed»,
P eygam ter Aleyhlsselâra büyüm üştür:
«Kişi (din) karfesini sevdiği zaman, ona kendisini M vdl^ni WJ.
direin.»
B unu yapm akla, eğer sevdiği kişi dostu ise d . u yolu görtermlş
ve n a sih a tte -bulunmuş olur. Düşmam ise onun kalbindeki düşmanhği
ÎZâle etm iş olur.
a ı e s ’den (R.A.):
- Peygam ber Aleyhisselâm'ın yanında birkaç kimse vardL 0 mec-
H sd n b ir adam geçti, o turanlardan biri:
»Ben bu adam ı Allah İçin seviyorum.»
P ey g am ter Aleyhisselâm:
« O u . bundan haberi var mı?»
.H a ^ r la
«٥ y l ^ e kalk, ona bildiri»
75. ŞIR'ATÜ'L ٠ İSLÂM (Seyyid A i d e )

Bunun üzerine adam kalkıp ٠ adama sevgisini bildirdi. Adam da


şu karşılımı verdi:
«Beni kim İçin sevdin ise, ٠ da (AUah’1 kasdediyor) seni sevsin...»
I dedi ki:
— Sonra adam dönünce Peygamber Aleyhlsselânr ona sordu- 0
ne . l i g i n i bildirdi. Bunun üzerine Peygamber Alej^lrlsselâm şöyle
buyurdu:
٠ 8 ‫ ﻟﺊ‬sevdiğinle birliktesin. Elde ettigin sevab şenindir.» (Çerhu’1.
٠ âblh)

Sevdi^ Mmsenin ismini, babasının ismini, nereli ve lıangi kabile-


. den oldu^ınu sorar.
Çünkü bu, aradaki muhabbeti pekiştirir.
B ı ı ^ d bin Nuame’nin (R.A.) rivâyet ettigi hadisde böyle geçer.
Hz. Peygamber (saüâllahü aleyhi ve sellem) ib n i öm eriln (R.A.)
saga ve sola baktığım gönlü ve ona bunun wbebini sordu.
tbni Ömer şu cevabi' verdi:'
«Ey Allah’ın Res٥ lü, bir adam sevdim. Onu anyorum , fakat göre-
miyonım.»
«Ey Abdullah, bir adamı sev d i^ n zam an, ona ismini, baJrasmın
ismini ve evini sor. Hasta olnrea ziyaret edereUl, meşgul olursa yar-
dun . r a i n ! » buyurtu.

MUsHiman sevgi ve'nefrette hiçbir zam an a ş ın olmaz.


Çünkü aşın sevgi kelef (yük) olur. A şın n e fre t de telef (helâk)
olur. Yâni, sevgisi artık kmıdi ih tiy an dısına çıkar: kl, bu m u te te d e -
gudlr.
Çünkü. Allah İçin olan sevgiden dolayı, kişi Allah katinda bir 5‫ء‬
vab umar. Bu swgl ser'in gerektirfigi gibi olmalıdır.
insanlardaki özelliklere göre bu s'evgl derece derecedir. M eseü,blr
insani. Allah’a itAat ediyor diye s te r s in . Sonra tm un Allah’a isyan
ettigini görünce, m utlaka ona bugretm en gerekir. Ç ünkü o a rtık Al-
!ah’a ^ ^ m lş tlr .
Sonra Wr layanı daha ^ rillfira^ bu d ^ 'a ana nefretin bir k at da.
s e v g id e d e n efrette de A ŞIR I G İ T M E Ğ İ D İ R 757

Sevdirin kim senin İsyanı ile.bir anda ona k a ^ ı olan' sevgin n e f r e


te dönüşmektedir.
Ama onun A llah'a karşı İtâati artarsa, bu deî’a ona olan m u h a ^
betin de ona göre a rta r.
^ m e k ki İş, sevgide i’ü d â li elden k a ç u m ı a k t ı r .
Kin ve nefretin telef (helâk) olm asına gelince..
Allah indinde m e’cû r olan nafret, Allah !‫؟‬in nefrettir. Bu da in-
sanlann duCTimuna göre değişir. Fazla n efret belki kişiyi g a ^ - i m ^ -
r t daın^nışlara itebilir de o n e fre t heiak, h&line dönüşür.
Demek ki, ne sevgide ve ne de n efrette a şın gitm ek ijd değildir.
Çünkü Allah M üm tehına sûresinde şöyle b u y u rm u ş tu r:.
«Olur ki Allah, sizinle, içlerinden birbirinize düşm an .Id u ^ ın u z
(kâfirler) a ra sın d a y atan d a b ir dostluk peydah edçr.»
Peygam ber A leyhisselâm -da bu konuda şöyle b u y u ^ u s tu r :
«Sevdiğini a ş ın sevme. B ir g ü n b akarsın ki. o, sevm ediğin kimse
oluverir. N efret e t t i ^ n tam seden de fazla n efret etm e. B ir g ü n -ta k a r,
sin ta, 0, sevdiğin kim se oluverir.»
Hz. Gm er (R.A.) dedi ki:
((Sevgin kelef (ağır b ir yük) olm asın. N efretin de telef, (helkk) ol-
masın.»
Aşın m u h ab b et in san yüreğinde bir ^ k t ü r . . . A şın n e fre t de in-
sanı kötüye itebilir, n e fre t e ttiğ i tam senin helakine se ta b iy et vereM-
lir. Onun !‫؟‬in, h e r iki husU sda da- İ’t i d â l d ^ ayrılm am ab.

M üslüm an .sw glde de n e fre tte de m u'tedil obnah.


M üslüm an haddi aşm az. Sevgi ve n efreti ifra t derecteine v a rd ır.
maz.
Din kardeşinin yürtine sevgi ve m u h a b i r dolu n a z a rla b ak ar. H a
dis^lserifde:
«M ii.minln m ü ’m lne (m uhabbetle) b a ğ a s ı i ta d r ttir . 'M ü’m in ta .
sinin miisKiman k a f e s i n in ^ İz ü n e tebessüm etm esi, h e r Itatanin h a .
telanndan diism esini sağlar» buyurulm aktadır.
Cüneyd (ra h u n eh u llah ) bu hadisden istin b a t ^ M e k şöyle d ^ l ş -
tir:
nBirbirlerini seven iki kişi, biri ^ in a h !şle m ^ ik ç e k a t’iyyen a y .
nlmazlar.»
‫ ؟‬58 ŞİR’ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Hz. P e y g ib e r ٠ln (sallâllahü aleyhi ve sellem) uzunca bir hadi-


sinde, birbirini s e e n iki kişi OvUlmekte ve âhirette Allah’ın gölgelen-
dldigi y ^ i sınıf insanin arasında bulunacakları mUJdelenmektedir.
Ne var ki. uhuvvet ve sohbetin şartından birisi de «hüs ٥ -٠ hâti ٠
mendir.
Her ikisi de iyi bir halde Allah’a kavuşurlarsa m u âh ât (kardeşlik)
SCTabına nail olurlar.
Ama, yekdigerlerinln hukukunu zâyi etmekle bu kardeşhgi boz.
muşlarsa, 0 zaman sevab alamazlar.
M-
B§e^an٠ Allah yolunda birbirlerini seven iki kişiyi kıskandığı ka-
dar hiçbir şeyi kıskanmaz. Devamlı 'olarak, o n lan n arasını !»zm aga
çalışır.»
elAvfirifde böyle geçer.

Sevide samimi Olmaya çalışır.


Çünkü Allah yolundaki sevginin sudan d a h a saf ve berrak olması
gerekir.
Alla^ kendisi İçin olan sevgide ^ s ld e n sam im iyet ister.
Sevgi ne kadar samimi ve tem iz olursa o kadar devam eder.
Böyle bir sevgtain devamını sağlam ak İçin onun sam im iyet ve te.
mizllk deraiKİni İhlâl etmemek gerekir.
P e y g a m l. Aleyhlsselâm böyle bir sevginin devamı İçin şöyle tav-
s l ^ bulunmuştur:
«Üç haslet h a r f lin e olan sevgide seni m unis lalar:
a) Görür gSnnM ona selâm v e ra e n .
b) Meclisde ona yer vermen.
c) Ona sevdiği Ismi ile çağırman.»
B١ı hadisi, Jrnam Gazali, Omer bin H attab ’dan. (R.A.) nakletm iş.
tir‫؛‬
Dostluk şu üç şeyle kaimdir:
Sözde birlik, İşte birlik, şefkatte birlik,
i . m a n el-Hayri der ki:
. . m a uygun h a r k r t etmek, onlara karşı duyduğun ş e f k a tte
k a r d e ş in in SEVİNCİNİ VE ÜZÜNTÜSÜNÜ PAYLAŞMALIDIR 759

Mü’min, şeriatın m iibah k ı l d . husûslarda k a rd ^ ln e uyar.


Çünkü bu, una .l a n şefkatinden daha Ijddfr.
Ama dine a y k ın olan h u sû slard a ona u j ^ a k ise, ona karşı g S s t^
rilm ^ i gereken vefa ve sam im iyet gereğinden değildir.
Bilâkis 0 zam an, o n a m uhalefet ^ I p dogrujm ona gösterm ek ve
düştüğü kötü yoldan onu k u rta rm a k gerçek arkadaşlık ve samimiye•
tin icablanndandır.
Çünkü kardeşlik ihtiyacı d ar zam anlarında belli olur. İşte a s ı l n a
y a ^ ım etm e, ona el u zatm a zam anı 0 zam andır, o ,zaman ona iyilik
yapmazsan başka ne zam an yapacaksın?

Amel bakım ından kendisine jrardım cı olamazsa. d,a hüsn-i n im e tin i


göz önünde tu ta r a k o n a teşekW ir eder. Çünkü, m ii’m lnin n im e ti a m ^
linden d ah a hajnrhdır.
İmâm. Gazâlî de ayni tavsiyede bulunm uştur:
«SMiin h a k k ın d a düşünüp yaptığı lyilige karşı (ma t e ş i ü r e t.
nıen, kardeşlik h a k ve vecibelerindendir. Ç ünkü b u tUr davranışlar
aradaki sevgijd a rttirir.»
Hz. Ali (K.V.) d er ki:
«Din kard eşin in hüsn-i niyyetine teşekkür eto ey en ,. iyiliğine h iç
teşekkür etmez.»

Mflsltiman, kardeşini sevinirken g ö r d ü k zam an kendisi de sevi,


nir; lin in tlilii h â lin i g ö rd ii^ in d e kend ‫ ئ‬l de üzülür.
Hemen ü z ü n tü sü n ü giderm ege çahşır..
Çünkü dost ve k a r d ^ ü ğ in geregi budur.' Y anında olsun ٠ olmasın,.
I h e r zam an m ü d a fa a edecektir. O nun..zor d u m m d a n k u rtu lm am
İçin A llah’a 'yalvaracaktır.
Allah yolunda sevişen ‫ إ‬k ‫ إ‬. ‫ ئ‬şiden biri k a ra sOTdaya tu tu lm u ş. Ar-'
kadaşına:
(،Ben k a ra sevdaya tu tu ld u m , istersen arkadaşlığı I k z s a l ı ı d e .
Adam:
«Olmaz, biz birbirim izi m addi m e n fa a t sağlam ak İçin degll, Aİlah
İçin sw dik!» diye c e a b vermiş.
760 ŞİR ٠A T0'L - ISLAM ( S e j^ d İ â d e )

AUah lle k i arasında, arkadaşı lyUeşinceye kadar yemek yemi-


yecegine ve su içmiyeceğine söz vermiş.
Kırk ^ in böyle devam etmis. Nihayet fark g l sonra arkadaşına;
.Naalan, hastalığm geçti m i?.
Wye sraruiica, arkadaşı:
«Eviet. l^ l^ ü m » demiş.
Ondan scHira y e t â ve içmeğe başlamış... (el-Avârü)

Kardeş edindiği kimseye karşı gUIer yüz, ta til dil gösterir.


Kalbinde onun hareketlerine karşı hiçbir Sifantı hissetm ez.
Ona cömert davranır.
^ r a l n e hakim olur. K ibirte blilunmaz.
Ona s a y . göstralr. & rö n ü — yalan olsun. d ٠ u o l s ı m - kabûl
eder.
Hemen h » ^ n OTunla görüşmeğe çalışır.
Onu sevgi ve saygı ile karşılar ve sorar; '«Benden sonraki saatim
rin nasıl geçti?» diye
F ٠ gam!»r Aleyhisselam’m s a h â b K birbirlerini gördükleri zam an
k u c a k la ş id ı. Aynlırken de m usafaha ü e r d i .
Böyle yaparkra Allah'a ham dederlerdl ve birbirlerinin afvı 'İçin
Allah'a n iy a z a bulunurlardı.
Günde birkaç kez karşılaşsalar dahi böyle yaparlardı.

n din kardeşine, onun kendlşlne v e d lg l d ^ e rd e n d ah a ‫ء‬8 ‫ء‬


a 'd ٠ . verir...
n oldugu kadar k a b i n e g n f ll 'h ^ ü ğ u y la h aliy e verir.
Jtanarak v q . külfete g l ^ ^ d . . .
KffldlaJne VMİlen İ y ٩ d az olsa dahi kabUl eder. Azı çok olarak
ayar ve m a d a n m uhabbeti artar.
B m m hediyesiııe k a ç l ı k olarak d ah a iyisini verir. Tabii bulabi-
EN İYI ^ D ^ E , h ik m e t l i sö z d ü r 7 .1

K ardeşinin kendisine yaptığı lyilige karşı teşeJ^ ü r eder. O n u ٥١٢»


ve ona hayır ile d u â edip şöyle der:.
«Cezâkellahii h a j ^ n : A llah seni h ay ır ile m iikâfetlandiM i^»
Gerek sena ١٢e gerekse d u â husdsunda bu pek etMlldlr. Hadlsde
böyle açıklanm ıştır.
M üslüm an k e d is in e yapılan 'iyiliği gizlemez, bilâkis herkese ya-
yar...

K işinin mUslUman kardeşine en iyi h e d ly ^ l: hikm et sözüdür.


Çünkü, hik m et m ü ’m inin jdtigidlr. Kişi İçin bu, ne kad ar çok
oluma olsun, dü n y a m alların d an d ah a iyidir‫؛‬

Güzel yem ek ve' elbiselerden eline geçeni Allah yolundaki kardeşi-


ne vererek onu kendi nefsine terc ih eder.
Sahabeden (R .'A nhüm ) biri b ir k a rd ^ in e kojmn başını h ٠ e
ti. O ta m y ^ i evi d o laştık ta n so n ra yine sahibine geldi.
Ibni Om er (R.A.) dedi ki:
« R » û lü lla h ’ın (saliailah ü al ٠ h i ve sellem) ashfibm dan biri, b ir
adama bir koyun h a c e tti.'
O, «falan kardeşim benden d a h a m uhtaçtır» diyerek o n a g S n d » -
di. O o n a... ^ r k e n , te m yedi k işin in eline p i k t e n sonra te k ra r sahi-
bini buldu...»

K endisine ik ra m d a b n lım a . k im se n in ^ d n â M n ı a l ı m a ğ a gay-


ret eder. 4
'Ç ünkü, ik ra m ed en in d uası 'kabül olunur. B u h u sü sd a h a d is v â rid
lu ş tu r.

. s l i i m a n , k a r d ^ in l giin a ş m ziyaret eder.


d*H asen d er ki:
- (Bl-gibb) d ı ^ ‫؛‬. h a fta d a b ir ‫ئ‬ r iy a r r t ^ n » k -
762 ŞIR’ATÜ’L - İSLÂM ( S e j^ d Alizâde)

Buna göre, m i i s l a n , kardeşini haftada bir riyaret eder.


Her giin ziyaretinden kardeşinin sıkılacağından korkarsa böyle
ya^.
Eger bıktanlık veraeginden endişesi olmazsa, o zam an her gün
ziyaret ^ e r.
Bil ziyaretinde Cenâb'-ı Hak’dan bol sevab um ar.

- kard^lnin kapışına geldiği zaman, içeriye girm ek İçin


Izin ister.
Kapının önünde durmaz. Biraz kenarında durur.
Kapı aralı^ndan içeriye bakmaz.
Üç kere izin istCT. Her seferinde hane halfana:
«Selâm ürerinize olsun.» Sonra:' «tfalan kimse içeriye girsin mi?»
der.
Her kapı çalışından sonra, y ^ e k ..yiyen kişinin j r e m .n l , abdest
alan insanin abdestini ve .namaZ'kılan. kişinin de n a m a a n ı b ltim ra ln e
kadar bekler.
Ifene sahibi izin verirse girer: verm ezse geri döner.
Geri dönerken kalbi fan, hased ve düşm anlık (gibi) duygulardan
tamamen arınmış olur...
Ev sahibi kapıya birisfai onu içeriye bujnır etm ek İçin gondenniş
ise, irin almak gerekmez.
Şayet göndemeyip de iç e rid e : «Kim ٠ ?)) diye sesim m iş ise, 0 z a t i
man; «Ben.1» demez.
Çünkü, bu tem bir cevab değildir.
Tam CCTab: «Falan kimse içeriye girebilir mi?» dir.
Eğer: «Hayır!» diye bir ses gelirse, İçinde kin,,, hased, husûm et
d u a d a n hemen döner.
İşte bu davranış güzel ahlâk ve tevâzu işaretidir.
Hz. P ^ g a m ^ r (sallâllahü alej^hi ve sellem) bujmrdu:
«Kis‫؛‬, güzel ahlâkı sayrainde oruçlunun derecesine ulaşabUir.»
Selef insanlarından biri dâvet'yapar. Kendisine gelen elçi onu g ^
leaıez. Bir de bakar w, herkes y ^ e k yemiş ve - ‫ ذ‬- Adam
srasiree ajmiır.
Ev sahibi onları uğurlarken:
aH^Mdni yediniz d ^ ll mi? Bir şey kalm am ıştr İnşâallah» der.
MtSAFjRE tZZET VE JKRAMDA BULUNMALIDIR 76 ‫ة‬

Adam a yiyecek b ir şey kalm az. Tencereleri yıkam ışçasm a sUlpsû*


pürmüşler. S c n ra adam a:
«Kusura bakm a, böyle .Idu!» denilince şu cevabi v ^ :
«Adamın k a b a h a ti yok, hüsn-ü n im e tle çağırdı, biz de h ü sn .ü nly-
yetle geldik.»»
İşte te v â ^ ı ve güzel a h lâ k in anlam ı budur.
E büJ.K asım el-Cüneyd der ki:
«Beni b ir çocuk gelip babasm m dâvetine ta m d ö rt .kere çağırdı.
Her gidişim de babası b n l kap ıd an geri çevirdi. -İçimde hiçbir kin ve
ta r^ n lık duymadım.,»
Çocuğu k ı l m a k İçin gitm iştir, .babasmı kırm am ak İçin de geri
dönm üştür. B u n d an d a h a tab ii bir da ١ ^ a n ış ne olabilir kl!?
İşte A llah’a gönül verm işlerin ah lâk ı böyledir: H er kabûl ve red.
de m u tlak a b ir ib re t dersi m üşâhede eder. Geri çevrilm esinden fani-
maz, üzülmez. B u n u n b ir tezellül olduğunu aklinin k en a n n d an dahi
geçim ez.
N itekim y ap ılan ik ra m la ra da a ş ın b ir sevinç İzhâr etmez. BUir
ki, h er şey A llah’ın em ri ve tak d iri ile cereyan e t m e k t i r .

M isafire ik ra m etm ek, a ltın a m inder k o ^ a k ; kısacası, b i l e t i n -


de bulunm ak İslâm î âdâbdandır.
Z iyaretçinin de, kendisine yapılan ikram ve i’zâzı r^ d e tm e m e ş i
gerekm ektedir.
Çünkü, yapılan' İkrem ı geri çevirmek, m üsItim an kardeşini hiçe
saymak olur.
Hadisde v ârid olm uştur:
«Uç şey geri"çevrilm ez: M inder (veya y astık), güzel koku, sttt...»
B u n la n kab ü l etm esi gerekir. S ü tü İçer, Güzel kokujnı sü riln ttr.
M inderin 'üstünde de o tu ru r.
Am a ziyaretçi sırf A llah’a karşı tevâzu gösterm ek İçin yerde o tu r-
mayi te rc ih ^ e r s e b a şk a... o zam an m inderi alır, b ir k e n a ra k ^ a r ve
kendisi yere o tu n ır.

Sonra, biri diğerine:


« K ^ e Mbahte?»»
764 şm .A T Ü ’L ٠ ISLAM (Seyyid A l i e )

V ^:
«Keyfe h l e ? »
«Sa٥ aWeyta nasıl kalktın?»
Veya:
«Nasılsın?»
. ‫؛‬ye sorar.
.te k i şu cCTabı verir;
«Mü’mtn olarak...»
«Alemlerin Rabbi olan Allah’a ham d olsun, ‫؟‬ok iyiyim ve a fiy e t
tejdm!»
Ihye cwab verir.

Sonra, yerine oturup yerleşince, evde yiyecek ne varsa onu ikram


eder. M٠ ıbattan da bulduğunu ikram eder.
Fazla Wllfete girmez. Çürikü kardeşliğin geregi budur.
I k a r d .n l ayni kendisi gibi tu ta r. O ndan ‫ ؟‬ekinmez. Bu sebeb-
le de fazla külfete ve zahmrte girmez.
٠ A U (K .V .)derki:
«Seni külfete rokan, seni kendisini idare e tm ^ e m ecbur eden, se-
ni & ö r ‫ا‬1‫ﻵ‬- rorlayıcı İşlere iten kişi, arkadaşların en kötüsüdür.»
^ d a y j (rahımehullah) der ki;
«insanlann birbirinden uzaklaşması, birbirlerine verdikleri ^klilfet
ve akmhdandır: Biri, din k a d . n i riyaret eder, o d a ona karşı ta-
hammfil e l e z külfrte k a t l a ı ve bu yüzden aralarındaki dostluk
bagı kopuverir.»
Sahâbllertmı biri şöyle der;
«Allah külfrt çıkaranlara lânet eder.»
- A!٠ İ8selüm şöyle buyuTOUştur:
«Ben TC fimmetimte takvaya em işleri tekcllüften ^ y l z l »
l ı n Al^hlssel&m’ı dostlarından biri ziyaret eder.
Onlara bir parça arpa ekmeğiyle sebze yemegi ikram eder. SOnra
şöyle der; : ‫ ؛‬. ; ; ‫؟ ا ا ؛ ! ا ا م‬.‫ا‬
«Eger Allah, misafire ikram etm ek İçin fazla külfette bulunanla-
» lânet e tm ra .d l, size daha fazla şeyler hazırlayabilirdim.» (el-öıyâ)
D.STLARIN SIRLARINI .H A R A Z A E T İ L İ D İ R 7Ö5

D ostlarını karşılam ak İçin hazırlanm ası, en iyi elbiselerini giyme-


sl, kokulanm ası, tara n m a sı, kısaca elinden geldiği kadar tertem iz -bir
halde çıkm ası IslAml adâbdandır.

S elefin sohbet ve k a rd ^ lik âdâbından birisi de, «eski sevgiyi ko-


nunak», « d o s tla n , s ı r l a ı ı « § â etm emk»»tir.
Onım !‫ ؟‬in, din kardeşinin san a açtığı bir s im başkasına aktarm a-
malisin.
E n yakın a rk a d a şla rın a bile sbylememellsln.
Aranız açılm ış dahi olsa, yine 0 sırrı m uhafaza etmelisin.
Çünkü, a ra açıld ık tan s ^ r a sırrı ifşâ, etm ek ‫؟‬ok kötü bir. huydur.
Bâzı ediblere sordular:
«Sim n asıl korursun?»
(.Ben o n u n kabriyim . İçim de a rtık o göm ülmüştür.»
Bu sebeble, şöyle dem işlerdir:
«iyi kim selerin' göğüsleri, Sirların kabirleridir.).
Bâzıları d er ki;
«Sim sa k la m a k ,l‫ ؟‬ln göğsüm kabirden de ötedir. Çünktt, kabirde-
kiler bir g ü n k a b ird e n ’ çıkacaklarım d e m e k te d ir le r .»
' ss

K ardeşi u ^ m d a m a lu u ve cam n ı v e r m e n çekinm ez...


EbU Yezid el-B estâm i anlatıyor:
- Belh .11 b ir gen‫ ؟‬gibi 'kimse b a n a gallb gelmM niştir, Bizi
rete gelm işti. A ram ızda su konusm a geçti:
« S i . göre z ü h d ü n ta r ifi n^ir?)> diye sorfu.
«Bulduğum uz z a m a n yeriz, bulm adığım ız zam an sabrederiz» d ^
dim.
«Bizde. B elh köpekleri W y l ^ » d e d i
«Peld, siz söyleyin, sizce zü h d nedir?» dedim .
«Bulm adığım ız z a m a n s a b ^ e r i z , bu lu n ca d a b a s k a la n m k en d i,
mize te rc ih ederiz» dedi.
A ntakya ٠lı E bii’l-H asea anlatıyor:
«R٩٢ y a k u ı d a k i köyUme rtu z b lr ad am geldi. Y a n d a b e. kisiyl
d ^ ı r a c a k k a d a r ekm ek bulunm aktaydı.
766 ŞİR'ATÜ’L - ISLAM (Seyyid Aiizâde)

Ekmeği kırddar, y e m . keyuldular. Lâmbayı söndürdüler.


Sofra kaldırıldığı zaman, ekmekler öyl^e durayordu. Birbirlerine
bujmr derken hiç yememişlerdi. (Yfini, herkte kardeşini kendi nefsi-
ne tereih etmişti.)
Ebû'HUreyre’ye (R.A.) bir adam geldi. «Seninle Allah İçin kardeş
olmak istiyon^» d^i.
Ebü Hiireyre (R.A.):
«Bunun ne olduğunu biliyor musun?)) diye ona sordu.
«Hayır. bana tarif et!)> dedi.
«Beni dlnanndan da, dirheminden de ileri tutacaksın!))
Demlice, adam:
«Ben bunu yapamam» dedi.
Eb٥ Hüreyre (R.A.):
«٥ y l^ e baydi gidebilirsin şimdi)) dedi.
Eb٥ S i p n e٥ -Dârân٤ der ki:
«Bütün dünya benim olsa, hepsini kardeşime yedirsem, yine de
anmsanm.»
ss

I s lf im a n g ^ i ğ i zaman kardeşi İçin canını da vermeğe hazır


rimahdır» tenistifc ■;‫ء‬
Bo da selef m ü s l l a n l a r u ı adetindradl.
- m bir taife yakalanıp h ie le r d e n blTinîn .b u h ra n a gOtii-
rtldöto. Aralannda Eb٥٠،٠Hasen en-N٥ ri, ^-Sahham ve Er-Rakkam
davardı.
Tam öldürecekleri an, en.NUri ortaya atılıp cellâda:
.»m lan bırak, önce teni öldür!» dedi.
«Neden bu fedakârbkta bulunuyorsun?»
Diye sorduklarında, su cevabi verdi:
«tolann, bir saat Wle olsa, tenden fazla yasamasını isterim!»
Haiifaıin bu söz hosuna gitti ve hepsini o anda te ^ la d ı.
Huseyfetu'l-Adevi anlatıyor:
«Yermflk günü amcamın . u n u any ٠ lum. Yanımda biraz su
vaidL Ona bu suyu l^ririm, y ü n ü s e r i n l e i n , diye düşündük
ttm yanma varfı&mda m a suyu u٥ ttım. Tam 0 anda ö t ^ b l ı
KARDEŞİNİ KENDİ NEFSİNE TERCİH ETMELİDİH 767

Amcamın oğlu: «Suyu ona götür!» dedi.


B aktım ki, inleyen kişi H işam bin el-Âs degil mi? H a j ^ t e ttim .
Hemen suyu ona uzattım . F a k a t öbür ta ra fta n bir «Ahi. sesi d a h a
dujdildu.
((Ben istem em , s u p o n a götür!» dedi.
Koştum, fa k a t a d a m ölm üşt ٤
Döndüm, HisAm’a gelince o n u d a ölm üş bu ld u m
Sonra, «am cam m . u n a s u p yetiştireyim i » d ^ im j geldim
kl, 0 da ölmüş!» I
İşte m usan n if - d a geçen sözü ile buna İşaret etm ek istemiş^
tir.
YAnl, hem dünya, h e m de Ahiret zevk ve isteklerinde m üslüm an
kardeşini k ^ d i n efsin e te rc ih r a m i d i r .
BAa m üdakkikler şöyle dKİiİOT:
«Gerçek te rc ih Ahiret hazlarm d a olur. Ç ünkü dünya h a z la n kay-
da d . r b ir şey d ٠ d lr ٠»
A p ı an lam ı te 'y id eden b ir rivAyet:
Biri kardeşini gOriir, p ek sevinm ra. K ardeşi bunu h ^ ka^ılaraa*.
Setebini şöyle izah eder:
— R esdlüllah'm (sallAllahü aleyhi ve seUem) şöyle b u p r d u ٠ m u
duydum:
«tki miislUman karşılaştık ları zam an, gökten yüz rah m et iner.
Bundan doksanım en ‫ ؟‬ok sev in en 'ad am alır. Onım u da en az sevinen
k ^ i alır.» ‫ا‬
D aha fazlasını sen alasın diye, ‫ ؟‬ok serinm eyi sana bıraktım .
g erhu’l.H uteh’de, CenAb-ı H akk’ın din kardeşlerini kendi nefisle-
rine tercih eden kişileri H aşr sûresindeki:
«Kendilerinde fak r-ü ih tiy a ‫ ؟‬olsa bile o n lan öz can la rın d a n d a h a
üstü n tu ta rla r.»
Kavl -1 cehli h e övdüğünü an latırk en sunu da zikretm iştir:
M dsa AleyhisselAm, R abbinden, M uham m ed A l^hlsselA m ile tim .
m etinin bAzı derecelerini kendisine gösterm esini nlyAz etti.
Allah o n a söyle vahiy b u p r d u :
«Ey Mfisa! Sen b u n a tA kat getiremezsiiL LAkIn sa n a o n u n d e -
lerinden b irin i göstereyim ; ki, o d e ^ ; » y e s i n . 0 ’n u sa n a ve b ü tü n
y arahim ıslara ü s tü n faldım.»
Sonra o n a Mfelekût Aimninl açıp g O s t ^ .
7.8 ŞİB’ATÜ’L - İSLÂM ( S e j^ d AlJzade)

Onun oradata mevkJUd görünce şaşırdı kaidı. Neredeyse ölüp gide-


c ^ ti. H raen şöyle 80‫ ا ا ﻳ ﺎ‬:
aYâ Rabbi, bu dereceye 0 ’nu nasıl jdikselttin?»
«Ona feel olarak verdiğim «baskalarun kendi nefsine tercih et.
,.e k » vasfı ilel» b u j ^ u .

Utanmaya^ ve çekinmeyen kişilerle arkadaşlık yapm am ak d a on ٦


lann âdetindendl.
،Hayfisız kimselerle arkadaşlık yapan kim senin düştüğü beia ka ١
dar b û ^ k bir belkya hl? kimse uğram amıştır» derlerdi.
Yine şöyle derlerdi:
- -- iman ettikleri sürece kabül ^ I n : küfrederlerse, ٠ za-
man bırakın!»
Allah’Nlsk sü ren d e:
«Onun (sirkin) mAdflnunu dilediği kimse ,!‫؟‬in b a l l a r » bujnır-
mustur.
Eb٥ 'd -^rtA ve sahabeden (R. Anhilm) bir topluluğun görüşü bu.
dur. U l a r d a n biri diğerinden llgijd 'kesecek .bir s ^ e şâhid olduğu za-
man, m un kendisIndMi değil de yaptığı İşten n e fre t e tm ^ i gerefar.
Ç Ü İ AUah, peygamterine hitaben §u arâ sûresinde‫؛‬
«Bunun üzerine sana îsyân ederleree de ki: (Ben sizin yapagel-
dlkterinizd«» çok u z a ğ ı)»
B u l u ş t u r da:
«Ben, sizden ^ r i^ m » d ra e sin l em retm em iştir.
٠ e٠r ki:
«Din kadesinln eski h&il d ^ lşlrse , hem en ondan alûkajn kesmel
Bdll olmaz Beikl aradan bir zam an geçtikten sonra ylne^ düzelir
,.eaklhA llnegdlr.»
Ebfi.d.Derfâ’nın (R.A.) m tolisine devam eden bir gen‫ ؟‬vatol.
Ü - D e ı d â (R.A.) onu başkalarm dan ttstü n .tu tard ı.
Sonra genç, bir bildik . a h İ Ş İ ^ .
Odlp hemen Ebû’٠٠ D e i j r a (R.A.) anlattılar. O nu yanından urak"
aştumaamı i s l e r .
HATA Y A P T IĞ I ZAMAN ARKADAŞINI T E R K etm em eli 7 .9

«SübhâneUah! Hi‫ ؟‬ark a d a ‫ ؛‬, yaptığı bîr suçtan dolayı te rk I r


m l? »

Arkada? b ir h a ta y a dü?tüğü zaman,-' ٥ h a ta d a n kurtarılm ası İçin


arkada?ına d ah a d a İhtiyâcı olur.
. n u n İçin, 0 m ü?kül durum larm da onu ihm al etmemek, elinden
tutup kaldırm ak gerekir. ٠ k ö tü huy d an vaz g ö m e si İçin de duA dabu.
lunmak lân m d ır.
Eb٥ Zer’in (R.A.) görü?ü:-
«Arkadaşın yoldan ‫ ؟‬ıkarsa, hem en ondan llgiyl kes! Ç önkd sen
tmu Allah İçin sevm iştin, yine A llah İçin ondan n efret etm en gerek-
m٠ ^ ir .»
Galiba «hubbfi ö llâ h . b u ^ - fillâh»:. (Allah İçin seınnek, Allah İçin
yOTnek) esasini göz önünde tu ta r a k bu fik re sahlb olmuştur.
M usannif bu iki görtişe de kitabında, yer v e m lştlr. Yalnız ilgljd
kesmemeği d a h a çok te rc ih ettikleri İçin önce ona yer verm iştir. Son-
ra, da (el-MUcâlese (o tu rm a adâbı) bölüm ünde) Ebü z«c’ln ( R A ) göl
rüşüne yer verm iştir.

Arkadaşlık yap m ağ a eIvCTişU birin l gördükleri zam an hem en ya-


pışırlardı, ^ i n i b ırak m aZ la^L
BilirlenJl ki. so n derece sâd ık b ir dost kibrît-1 a h m e rfe n (halis a l.
tım dan) d a h a kıym ethdir.

D » tlu k ta şu n a b ilhassa d ik k at ^ e r l e r f l :
^ t b in d ik le r i k im sen in iy i h âlin d e d e k ötü halinde d e yardım ı-
na k^arlardı. F a k a t A d i l e r i kötti hallerinde ondan y ^ ı m istem ez•
le b i.
K ardeşine y a p tığ ı iyiliği küçiim serdL F a k a t k a r d ^ in ln k e n d i e
y a n ığ ı Ijdlik az' olsa d ah i. OTU b ü y ö k b ir i y i o larak kaWl berdl.
__ da. sOTra da. OTa karşı gösterdiği v e f â l
lıktan k at.lyyen v a z g ^ ٠ a.
^ i l e r ki:
V e l m an lam ı. sevginin se b at ve d w am ıd ır. ö le n e kadar d o st
b in d iğ in k im s ^ e . ö ld fik to ı SOTra d a çoluk ٠çajuguna ٠
t«m ek, veffikârlık İcabıdır.
1 ŞÎR ٠ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Ölmeden önce arkadaşlık bağlaı.1 koparea, amel heder olur.


.n u n İçin, ölünceye kadar dostlukları devam -eden .iki kişinin ki"
yâmet gününde Allah'ın gölgesinde olacaklarım Peygamber Aleyhisse-
lâm müjdelerken (0 halde yaşayıp, o halde ölen iki kişi) kaydım ve
şartını kojmıuştur.

Bütün arkadaşlarım ve onların akraba-i- taallûkatını gözetmek de


vefâdandır.
Çflnkü kişi, kedisinden ?ok akrabasına ilgi gösterilmesinden hoş-
lanır.
^ t t â , arkadaşınm kapısmda bulunan köpeği diğer köpeklere ter-
d h r t t . zaman bile, arkadaşım ne k ad ar sevdiğinin canlı bir İsbatı
olur.
Zira dost edindiği arkadaşımn akraba-i taallU katına saygı ve sev-
^ . - e ^ ona olan sonsuz m uhabbetin canlı bir ifadesidir.
Selefden biri, kardeşinin kom şusunun evine gelip sorardı:
«Yağınız, tuzunuz veya herhangi bir İhtiyâcınız var mı?» diye.
Kardeşinin haberi olmadan onun ihtiyacım gOrüverirdi...

Arkadaşının düşmanı ile arkadaş olm am ak da vefâdandır.


İmâm §âfiî (rahımehullah) der ki:
»Arkadaşm, düşmanınla arkadaş olursa, sana olan düşm anlıkta
ortak olmuş olurlar.»
Bâzüan şöyle der:
«Olflmden sonra gösterilen az vefâ, saghğm da gösterilen ?ok vefâ-
dan h açlıdır.»
Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) evine gelen bir yaşh
kadına hürmet etmiş ve şöyle deraiştir:
«Bu kadm Hadice’nin sağlığında bize gehrdi.»
Ahde vefâ dindendir.
Selrfden, arkadaşı öldükten s٠ ra. tam kırk yıl onun ?oluk٠?a:u٠
^ ın a bakanlar olmuştur. H ^ , babalannı aratm ayacak şekilde, (el-
îhy٥)
،(BEN ÜSTÜNÜM« DİYENLE ARKADAŞLIK YAPMAMALI 771'

A ralarında kaybolan §eyi o rm a m a k da vefadandır. Ç ünkü bSyle


bir soru onun çaldığı vehraini verir.
Ahmed e lK a la n is (rahım ehullah) der ki:
«Bir g ü n B a sra ’da dervişlerden bir topluluğun arasına girdim. Ba-
na saygı gösterdiler, ik ram ettiler. Sonra bir g ü n düşüp kaybolan düğ.
memi bulm ak İçin: «Düğmem acaba nerede?» diye sorunca, bir anda
gözlerinden düşüverdim.»

Şöyle de dememeli:
،،Bu benim dir, b u e n in d ir , bu d a falamndır.»
Çünkü bu söz, m ü lk ü n bir kişiye tahsis edilm teini iş’a r ^ e r . Oysa
uhuvvet â d âb m d an biri de m ü lk ü n kendisine aidiyyetinj dile, g e tirm e
mektir.

Ibm him b in Şiban (rahım ehullah) der ki:


،،(Biz ü stü n ü z) diyenlerle a rk ad as olmazdık.»
Sonra ikide bir:
،،Ben senin İçin h e r şeyi yaptım ; am a sen benim İçin hiçbir ş ^
yapmadın!)) d a dem em elidir.
Ç ünkü bu, bıkkınlık( veren b ir ra in n e ttir ki, d٠ ı d e b id ir.
Şöyle de dem em eli:
،،Bunu y a p a n m am a belki 'd e olmaz. O nu yapm am a m a kim biUr
belki oluverir.))
،،Şu İş öyle olsaydı, böyle olmazdi)) da denmez.
Ç ünkü b u gibi sözler kesin ifadeler değildir...

Kardeşi ona:
،،Kalk gidelim!))
Dedigl zam an:
،،Nereye?»
Diye sorm az.
،،Niçin veya n e sebefeden dolayı?»
nn I ’ATÜ'L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

Diye de s a m
H ^ e n kalkar.
Birini dkvet ettiğin zaman sana:
oNer^e?»
» rarsa, a ıu n la arkada§lık yapmal

Kendisinden para istediği zaman;


((Ne kadar'istiyarsün?»
Yahut:
aParayı ne yapacaksın?»
Diye sraam alıd ır.
D e le r ‫ ئ‬:
((Kim hSyle derse I v v e t hakkini te rk etm iş ve yitirm iş alur.»
I S iile ^ a n ed-Dârânî (rahım ehullah) der ki:
(drak’ta bir arkadaşım vardı. B&Z1 sıkm tılı durum da gelip ondan
para isterdim Kesesini-Jikanp; ((Buradan dlIedlgin k a d a r al!» derdi.
Bir def’asında yine sıkıntılı durum a düşm üştüm . P a ra istemeye
gittim Bana: ((Ne kadar istiyorsun?» deyince, ona olan m uhabbetim in
hiçbir tadı kalmadı»

Birbirlerini k a rd ^ e d in ^ iki kişi o k ad ar .samimi olm alıdır ki. kar-


d٠ in yediği yemeğin Irazetini k a ıd isl bile hissedebilmell. B u derece
miraçlan uygun ve sevgileri tem .İm alıdır.
M٠ m ٠ ٥ S â l e y m «J-D ârânî şöyle dem iştir‫؛‬
«IMn k a fe sim in a ğ a n a a t t . lokm aların tad ın ı kendi.boğazım da
h iss e d e ri»
Bir adam din kardeşine:
« a a b ie y in nasıl kalktm?»
IMye sorup da, onun İhtiyâcını ve isini görmediği zam an, sözü kaa-
‫ ؛‬ve istihza sayılırdı.
Tine: • I h a b a l geldinl» d ^ p de, ona kMidl n rfsin e göster.
I ihtimamı g - e d ! ٠ nde, onun bu davranışını b ir ^ t e r i ş ve ni-
KARDEŞİNİN KÖTÜ DAVRANIŞLARINA S A B R ^ E L İ D İ R 773

Yâni, Selef insanlarınca, söylenen SÖZİ^ ve gösterilen iltifat-v e 11-


giler fiiliyatla kendini göstermeliydi.

M üslüm an, kötülükleri iyiliklerini geçinceye k a d a r din kardeşine


itab etmez.
Çünkü h erkesin bir k u su ru olur. K usursuz kimse olmaz. O nun
İçin, Fndayi şöyle dem iştir:
«Büyüklük, kardeşlerin h a te la n n ı afvetmektir.»
B âzılannın fikri:
«K ardeşinin k ö tü d a v ra n ışla n n a k arşı sab ır g ö s te rm e , onu azar-
lam aktan ijddir.
Onu a h l a m a k , o n d an ilgiyi k e s m e ^ n iyidir.
O ndan ilgiyi kesm ek, ona saldırm aktan iyidir.»
İm âm G azâlî (rahım ehullah) der ki:
«Eger sen hi? k u su r görm ek istemezsen, insanlardan ayrı yaşam an
lâzımdır.' Ç ünkü, kusurauz kim seyi b u la m a z ın .
Herkesin iyilikleri de vardır, kötülükleri de. Eger iyilikleri kötü-
lüklerine ü s tü n ^ li r s e , bil ki, 0, i ^ kişidir. O nunla arkadaşlık yapabi-
lirsin.))
İm âm Şâfiî (ra h ım e h u lla h ):
(،Allah’a İtâ a t eden kim seler, bâzan gü n ah d a işleyebilirler. A llah’a
âsî olan lar d a b âzan sevab işlerler.
Onım İçin, k im in İ tâ a t yönü fazla ise, 0, şehâdeti kabül e d ^ kisi-
dir.
Böyle olAn kim se A llah h a ^ m d a m akbul olduktan sonTa sen in na-
zannda da m akbul olm ası gerekir. O nım la a rtık arkadaşlık te ’sîs edebi-
lirsin.»

Kişi, açık bir delil görmedikçe, birisini kOtüleyra k im sen in s i -


nü kabdl etm ez.
B irinin sözü ve tavsiyesiyle h iç k i m s . n e sever, n e de ^ e r . . .
A ncak Ikl âd il sâh id olursa, veya ٠ kim se h ak k ın d a sâ d ık b ir tec-
r ü ^ i varea. 0 z am an b ask a...
774 ŞJR.ATÜ.L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

Kötiüük yaptığı kimseye gidip özür diler, .n u n la h elâîaşır.

y ٠lda rastladığı kimseye:


«Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?))
.iy e sormaz.
B i adam yaian söylemek zorunda kalır da gü naha girebilir.

K e i e kardeş b in d iğ i kimse ile yolculuk, alış - veriş ve evlen-


m . gibi dünyaya mUt٠ llik olan İşler yapmaz.
Meselâ, kınnı, Allah İçin kardeş olduğu kimseye veraez.
Ç Ü İ bu gibi İşleri zam anla kötü sonuçlar doğurabilir de kardeş-
lik bagını bir anda kopanverh".
00‫ س‬İşin, evlâ olan, ihvanla bu gibi m uam elelerden uzak dur-
maktır.
H e r ki:
«Bu. kardeşlik husUsunda henüz, kemâl m ertebesine ulaşm ayan-
lar hakkındadır.
Ama, k i 'mertebMine ulaşanlar hakkında bu m ekruh olmaz.
Allah §٥râ sûTKinde:.
«Onlann İşleri daima a ra lan n d a m üşâvere (ae)di»». buyurm uştur..
B e s û l l h (saüâllahü aleyhi ve sejlem) ile ashâbm .(R. Anhiim)
h a c ı n ı inceldiğimizde, bu lıusU dann a ra la n n d a cereyan ettiğini gö-
riirdz.
oturma Âdâbı

.t u r m a âdâbı sayılm ayacak kadar ‫؟‬oktur. Bunlardan birka‫ ؟‬ta-


nesine değinelim ...
Dost ve kardeşlerinin yanında otururken temizlenir, en güzel el-
biselerini giyip öyle o turur.
Yaşça büyük, ilimce ü stü n olanlara en iyi yeri gösterir.
Yalnız lıurada şuna İşaret edelim ki, eger yaşça kü‫؟‬Uk olanlar ilim
ve fazilet bâbında da geri iseler bu n a böyle riayet edilir.
Ama cahil bir ih tiy a ri aiinı bir gence gerek yürüm ekte, gerek k ^
nuşm akta ve gerekse o tu rm a k ta tercih etmek, ona ondan önce yer
g f i s t ^ e k dogru olmaz. el-Cevâhir’de böyle geçer.
el-H âüsatü’l-H akaj'ik’d a ' şöyle geçer:
İsrail ogulları zam anında yaşlıyı bırakıp gence yer verildiği, âlim i
bırakıp cahile örıeın verildiği zam an, yer yanlıp, geırci de câhili de yu-
tardı.»
Hadisde:
..Meclislerin en hayırhs», kıbleye karşı oturulan, otumak i‫؟‬în ge.
len kişiye yer açılan meclisdir». b u y u r u lm u ^ r .

Kişi iki kişi arasında oturmaz. Onlann izni olmadan aralanna gi.
rip çöreklenmez.
Çünkü 0 iki kişi arasında bir muhabbet ve Sir olabilir. Birbirlerin-
den ayrılmaları kendilerine güç ge-lir. Bu’sebebledir ki, Allah.ın Resûlû
(sallâllahU aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
«Kişiye, iki kişinin arasına -izin leri olm adan- otumasj h i
olmaz.» (el.M^bih)'
776 ÇIR.ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

ortasında da o tu m az.
H u ^ e ٠d ^ (R.A.):
- AUah'ın Resûlü (saUâl!ahü aleyhi ve seJIem) şOyle buyurmuş-
tur:
ıGdIp ortasında oturan, M uham m edln diBnde mel’un-
dur.»
Bundan, insanları yara yara gelip halkanın ortasında oturup mec-
lisin bittiği p (yâni boş bulduğu yere) oturm am ak kasdedilmiştir.
Yahut. OTtaya oturup meclisdekllerin birbirlerini görmesine mân! ol-
mak, draektir.
Bu kimseler lanetle anılmıştır.
Ç Ü İ bu tip kimseye onlar lân et edip zeınmederlerdi. Hele Pey-
g a m ^ n dilinde lân etlm m ^ i isin eh en m iy et ve ciddiyetini daha da
artım aktadır. (Çerhû’l-MMÂbih)

Kimse ona yanında yer vermezse, bulduğu en geniş yerde otunır.


Kendisi otum ak İçin MmMyi yerinden kaldırmaz.
tmAm Neveri (rahımehullah) der ki:
. rk a d a şla n ı, bu hükümden, okutm ak veya fetvâ verm ek İçin
m ^Idde i l i yerleri olan k i s l l ^ istisna etmişlerdir.» (el-Mesâblh)
Biri ona kendihğinden kalkıp'yer verae yine trturm asm.
Çünkü Said bin EbU’l-Hasen.den. söyle dediği nakledilm iştir:
- Bize s â h l i sapm ak İçin EbU Bekir.geldi. Biri kalkıp ona yer
v ^ l . O, oraya ^ u n n a d ı ve söyle dedi:
I P^gam ber (sallâllahU aleyhi ve sellem) b u n u yasaWamıs-
far.»

Kişi meclisin basma geçip o tu m a z .


B i l bittiği y ^ oturtir.
Yataız, m «lle i veya ev sahIM onu One ^ r i p o tu rtu rla rsa bas-
ka. ٠ , rturabUir.

K i^ gfflge iie giines arUsında oturmaz.


Çünkü scytanm «rturdiıgu yer orasıdır.
ÎL ÎM VE TAKVA E ia İY L E .T U R M A L ID IR ٦٦٦

Ebû Hiireyre’den (R.A.):


«Biriniz gölgede otururken, gölgenin bir kjsnu gidip de vücudunun
bir kısnu güneşe karşı, diger insnu da gölgeye k a ş olursa, hemen ٠
yerden kalksın. Çünkü o yer ş e ^ n ı n oturdu^ı yedir.»
B u yerin şejrtana izâ>fe edilmesi, şeytam n orada oturup haştelan-
ması İçin ona İ ^ â verm esindendir.
Çünkü iki zıt arasın d a oturm ak kişijd h a sta yapar. Moral ve miza-
cını braar. Tabii b u d a şej^anın hoşuna gider.

Bir yerde o tu ru rk e n ih v an lar (din kardeşleri) sik otururlar. Ayn


ayn (yâni birbirinden uzak) otuım azlar. ٠ da gelip o n lan n arasına SI-
kışız.
Böyle sik o tu rm a la rı kalblerinin birleşmesine vraile olur.
Câbîr bin Sam ure.den (R.A.):
‫ ذ‬Ashâb o tu ru rk e n Peygam ber .Aleyhisselâm yanlarm a geldi. O n.
lan n seyrek o tu ru şu n u görtince şöyle bujmrdtt:
«Neden böyle flagınık oturuyoreunuz?»

iman, takvâ ve ilim ehli ile oturmayı terCh eder.


EMrlerle oturmaktan da kaçınmam
PeygamJ^r Aleyhisselâm'buyunnuştur:
«Büyüklerie otur, âfimJeden sor, hikmet ertabı ile tonus.*

Gördüğü zaman, kendisine Allah'ı hatırlatan» konuştuğu zaman


amelini artıran, khiret amelini sevdiren ve tama t ^ . eden kimre ile
o t u ı n ş tercih etmelijJir.
İmâm Gazâh (rahımAuliah) der kl:
«Günahkâr bir Mmse» tak v â^ ermiş biri ile oturduğu am an, » u n
hkline ve davranışlarına -tokar. ibret alır ve yakm zamanda k i du.
romunu terkeder.
Hattâ amel cihetinden tembel olan insan, çalışkan arkada.ni g a
riince, » d a n utanır. t o n b i g i bir tarafa bıratap - kufulurj
778' ŞİR’ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Ca٠fer bin Süleyman (rahımehullah) der ki:


«Amel bafamından kendimde bir bıkkınlık hissettiğim zam an. Mu-
hammed bin Vâsi'nin taatteki canlılığına bakardım ve derhal üzerim-
deki tembelliğim giderdi.»

Malisde konuşulanları bir em anet olarak m uhafaza eder, o mec-


lisin sım nı kimseye açmaz.
Hadisde:
utlri kişi bir arada Allah’m em aneti ile otururlar. B irisinin diğe^
- istemedi^ husUsunu «§â etmesi helâl olmaz.»
Din kardeşinin sırrını ifşâ e tm ^ . Çünkü bu bir hıyânet sayılır.

Bir m^lisde iki kişi fısıldaşarak konuşmazlar.


Çünkü bu durum ötekilerin raliateiz olm alarına ve haklanndakO -
tii bir zanda bulunmalanna yol aşar.

Kalkarken arkadaşından izin ister.


Sonra, onun kaldığı yere kimse oturm az. Zira geri, döndüğünde
oraya oturmağa 0 Jierkesten daha h a k sahibidir.

Birbirlerine ayağa kalkmazlar. B u Acem adetidir,


el-îhyâ.da der ki:
«Bir kimseye ayağa kalkm ak mekruhtur.))
Enes (R.A.) d ^ i ki:
«N e^lm i^e Peygamber Aleyhisselam’dan d ah a kıym etli .kimse
^ u . Buna rağmen onu gördüğümüzde (hoşlanm adığını bildiğimiz
İşin) ayağa kalkmazdık»
P ^ m b e r Aleyhisselâm’m şöyle buyurduğu rivâyet edilir:
‫ ^ ﻟ ﺪ‬rtü ğ ü n ü z zaman. Acemlerin yaptıklan gibi, ayağa kalk.
ma^n>» («l.MMâbîh)
BÜYÜK LERE İKRAM İÇ İN AYAÖA’K A LK ILIR 779

B âzılanna göre, a iin le re ve salih kişilere saygı göstermek İçin


ayağa kalkm ak caizdir.
Çünkü Peygam ber Aleyhisselâm, Sa’d bin M«âz (R.A.) geldlgl za-
m an ensara:
«Haydi, b ü y ü ^ in ü z c ayağa kalkın^» buyurm uştur.
İşte bu, ona saygı gösterilm esi içindir.
Eğer yardim İçin olsaydı, bir veya iki kişinin kalkm ası ile yetini-
lirdi.
et.Tayyibi der ki:
«Bu, saygı İçin değildi... Ç ünkü Peygamber Aleyhisselâm: «Acem-
lerin birbirlerine ay ağ a kalk tık ları gibi, ayağa kalkm ayın!» bujmr-
m uştur.
B inâen’aleyh) ona yardim etm eleri İçin ayağa kalkm asinı emret-
miştir. Başka bir sebeb İçin degil.
Z ira-S a'd bin M uâz (R.A.) sancılı idi. inm esine yardım '-etm eleri
İçin ayağa k alk m aların ! em retm iştir.
Eğer saygı İçin k alk m alarım emretseydi, onlara: K ûm û liseyyidi.
kiim: (Ulunuz İçin ayağa kalfan)» derdi.»
Ikrim e ve Hini H atem h ak k ın d a — eğer sah ih is e — rivâyet edilen
hadis o n l a n m üslU m an olm alarım sağlam ak i ^ n vârid olduğuna
ham ledilm iştir.
Ç ünkü o n lar iki kabile reisi idi... (Yahut, durum un gerektirdiği
başka bir m ân a y a d a ham letm ek m üm kündür.)
Şeyh EbU H am id (rahım ehullah) der ki:
«Ta'zîm .m aksadiyle kalkm ak m ekruhtur, ik ram gayesiyle kalk-
m ak m ekruh değildir. «Ulunuz!» sözü, onun şerefli bir i n s ^ oldugu
İçin ikram a lâyık b ir kişi-olduğuna işarettir.» (Şerhü’l - l ş â r ı k )
Şunu d a iyi bil ki, ay ağ a kalkm ak nefsâni a rz u la n kam çılam ak
İçin değil de, sırf ik ra m veya i ’zâm m aksadiyle olursa c â i ^ i r , m ek ru h
değildir. H a tta bazı yerlerde güzel bir dav ran ıştır da.
Zeynü)l"Aı٠a b ٠m şerhinde a n la tıla n da b u n u te ’yid etm ektedir.
Peygam berim izin: «Acem lerin birbirlerine k a lk tık la n gibi a y a ğ a
kalkm ayın!» h ad isinin a n lam ın d an kasdedilOT, m al veya m ansıb am a-
Ciyla ayağa k a lk m a d ır .
Ç ünkü o n lar ay ağ a Siri bu m aksadlarla kalkarlardı. P ^ g a m b e r
Aleyhisselâm b u n u k asd rtm iştir.
Ama gelen fam se böyle b ir şey taleb etm iyorsa, ona
780 ŞİB’ATÜ'L . İSLÂM (Seyyid Alizâde)

p» sjrf Uml V. doğruluğu İçin ise, bu takdirde ayağa kalkış onun l‫؛؟‬n
degil de Allah İçin olmu? olur ki, bu da güzel bir şeydir.

MeeBSlerin zikir ve mev’ıza meclisi ©İması d a sünnettendir.


Ç Ü İ böyle bir meclis, ondan önce toplanan kötü meclis İçin bir
keffaret (dur.
I،ağv (boş ve lUaımsuz) meclisler kıyâm et gününde bir pişm anlık
meclisi olacaktır. Hal»rde bu açık olarak ifade edilmiştir.

Kardeşinde gördüğü ijrt d a y a n ış ı ona, iyilik ve h ayrm ı d ah a da


a ^ r o a s ı İçin bildirir.

, elbisesinde, yüzünde gördüğü herhangi bir ezâyı eli ile


kaldmp ona g e r d ik t e n sonra atar.
O da OTia şu m u k a b e le bulunur:
ElİKin dwt görmesin! Daima hayırh İçleri yapsın!»
Ya da çöyle der:
« ^ u k la n n ve kızının çocukları da san a tıpto bana hizm et -etti^n
giw hizmet etsin!»
٠ da 11‫ ؟‬ka٠ gı verir:
«Senin de ellerin dert g ö r m e n . Dalm a hayırh İçleri yapsın!».
Bu i öteki şöyle karşılar: -
.^ u k la n n m ve toranlarının sana baş kaldırm asm dan (Allah)
seni muhatoza e l »
I . . ‫ﺳ ﻞ‬ ^ l ı M ı 'to J e duâda b u lu n ^ afen , aralanndata
giyl artınr, karieçllk baglanm daha da saglaraiaştınr.

l l i s dagıIırken herkes şöyle söylemelidir:

٠ ‫آ ذ ةآ ت‬٠ ‫آ ﻫ ﺔآ ذ ﻻ ذ ف‬ 2‫ز‬ ‫ ؤ ذﺑ ﺬ‬۵ ‫ﺀا ﻛ ﺔا‬

٠‫ﺛ ﺂ ﺋ ﻬ ﻘ ﺔ‬
ve M hamdike. £‫ ﻫﻪﺀﺍﻡ‬e . ٠٥ .‫ ﺀﻷﻫﻼ‬fl٠٥ ente
İ L Ü M A N A ÜÇ GÜNDEN FAZLA DARGIN D U R I^M A Z 781

Anlamı:
«Allah’ım, seni ham d ile tesbih ederim. Senden başka m a’bûd (d-
madı^ma şehAdet ederim . S ana istlgfâr ederim. S ana tevbe ^ e rim .»

İşte bu söz ve d u â zikir m eclisinin m ühüriiâür. Lağv ve lehv mec-


lisi İçin de bir k e ffâ re t sayılır. Haberde:
(Amin, Babbiil-Alem in’In m ühiiriidür) diye vArld .!m uştur.

Bir m üsliim an, diger m iishim an k a rd ^ ln e ٥ ‫ ؟‬günden ،azla dar-


gm olmaz.
Bu aju^lıktan sonra ilk kim selâm verirse 0 d ah a iyi kimse olam k
kabül edilir.
Eb٥ E y j^ b el.E nsari’den (R.A .):
Allah’ın R esûlü (sallAllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
.،Bir m iislüm am n kardeşini ü ‫ ؟‬günden ،azla te rk etm esi helAl ol"
maz. O nlar karşılaşınca bu yüz ‫ ؟‬evirir, o yüz ‫ ؟‬evirir. F a k a t h a n ^ i
ilk selâm verip de (barışı saglaraa) daha hayırhdır.»
Yine şöyle bujm rm uşlardır:
«Kim, m lislüm an kard eşin in h a ta sın ı kaldırm ak sûretlyle b e rta ra .
ederse, Allah ta y â m e t g ü n ü n d e onu kaldınr.»
Jkrim e’d en (R .A .):
Allah, Y ûsuf Aleyhisselâm ’a şöyle vahyetti:
«K ardeşlerini b a n l a m a n sayesinde seni yüteelttim .» (e!"lhyâ)
GUnah irtik â b eden kardeşini - n a s U h bir tevbe ile 0 g ü i t a n
vazgeçinceye k a d a r - te rk etm M İnde hiçbir satan ca yoktur.
N asdh tevbe:
B âzılan n a göre, «gerçek tevlw» dem ektir.
K im isine göre, « h âlis tevbe» dem ektir.
el.fö m âî d er ta :
«Her şeyin sAfisine «naslh» derler. Safi b a la d a (nasih) derİCT.»
M üslüm an k a rfe ş in d e n a y i k t a n - ona h a y . ve -
duA eder.
Ona. km di ve ?ocuklannm durumunu Mldlrir Wr m ^ u p
da sü n n etten d ir.
-782 ŞIR'ATÜ'L ٠ ÎSLÂM (Seyyid Alizâde)

Mektuba şöyle başlar:


— Falan oğlu talandan falan Oğlu falana.

٠‫ﴽةا؛ذل?!ﻗﻠﻘﺚ'ﻏﺎا|ىﻻاد'ﻫﺒﻮا>اﺟﻮدﻟﻠﺬةﻟﺊ‬
(Emmâ ba.dü, fe Jnni alunedullalıellezî lâ İlâhe İllâ hiive ve üsallî
aJâ ^âM ham ustafâ).
Anlam:
«Kendislndm başka m a’bûd olm ayan Allah’a hamdederJm. Elçîsi
Mustofaya da salât-ü selâm getiririm.»
Cenâb-1 Hakk'a dilediği gibi ham d-ü senâda bulunduktan sonra
aklina gelen önemli İşleri ve h a te rle ri yazar.
Yanığı mektuba şUbbeden hâli ve beri olan topraktan biraz eker.
«Helâl toprak» kaydmı koymasımn sebebi şudur: B ir adam otur-
dugu evde bir m W up yazmış. S n r a onun duvarından biraz toprak
alarak üzerine se^ivermiş. ! ‫؟‬inden; «Bu kadarcık' toprağı se^iv er-
mekle ne olur?» diye geçim îş...
i a t şöyle bir sesle irkUivermiş:
« T o p r . hafife alan kişi, ileride uzun bir hesab verm ek zorunda
kalmca durumun önemini m utlaka anlayacaktır.»
Yahut mektubu önce yere koyar, sonra gönderir...
Bunlan sırf tevazuu belirtmek İşin yapar, başka bir m aksadla de-
ğil...
Ashâb-1 kirâmın m ektubları daim a nasihat, u y a n ve mUslUmanla-
nn işlerine yanyacak husUsları hâvi olurdu.
ve gereksiz söz ve ifadelerden ârî bulunurdu. Yalan ve süslü
sözleden de beri olurdu.
Din ve mUslümanların önemli işlerinden bahsederdi: T a’ziye ve
tehnie, tçsekkür, kınama, i’tîzâr,'şefâat, îstişâre ve düşm anlardan ko-
ranmak ^ In yardim istemek gibi husUslan havi olurdu.

1 1 ‫ « ﺀ‬٠ .nemlerine göre a ra y a koyar. Hangisi d ah a önemli ise' önce


(Kiu ^ p a r .
Nitekim Hz. Kygam ber (sallâllahU aleyhi ve sellem) şöyle buyur-
İŞ L E R İ ÖNEM İNE GÖRE SIRAYA KOYMALIDIR 783

«Uğrunda yiUarca yolculuk yapmak zorunda katean bUe aouc-


babana iyJHk yap; ucunda bir sene yolculuk yapman gerekirae dahi
akrabayı ziyaret et (ve ondan ilgiyi kesme)‫ ؛‬Birmil'jdirümek zorunda
kalsan dahi hastayj ziyaret et. IhJrt mil yUriimek mwburiyetinde kal-
san dahi cenaze namazuu kdj»
Demek kl. ana-babaya iyilik yapmak Sda-İ rahimden daha önemli-
dir. Cenaze namazı kılmak, m iis la n m (farzlar hari‫ )؟‬diğer ibâdetin-
den efdaldır.
DHekt. Bulunma  ٥âbı

Ulıftdan bâzılan dediler Jd:


«Kim, hâcetjni insanlara d e ^ l de, yalnız Allah’a arzederse, Cenâb-1
Hak batan mahiakatı ona m uhta? talar.»
Takvâya em i§ bîr m ü’m inin ba§،a gelen vazifesi, İhtiyâcını Al-
lah١an başka kimseye arzetmemesi, insanlara avuç açm aktan son de-
rw e 5 ^ n m « id lr.
çantai, insanlara avu? açmak bUyük bir fitne, bUyUk bir beiadır.
٠ , hürler İçin, kım ızı (şiddetli) ölümden de beterdir.
Hadisde:
uKim iHet Isteree, Allah onu afif talar. Kim insanlara mulıta‫ ؟‬ol.
mak Istemrase (onlarfan m üstafi olurea), Allah onu zengin talan»
buyruirauştur.
Hadisin aal lâfzı şöyl^ir:
.Allahtan iffet d ile ^ Idnıseyi Allah afif Mar. AUahdan başka
kiıııseye İhtiyâcını arotmeyenl de ABah zengin ,kılar. Sabretmeye ça ٠

hjana da Allah sabır ihsan - ‫ص‬

Yâni, az bir azığa kanaat edip kimsey avuç açmayan kimseye Al.
lah kanaat ihsan eder.
Muhtaç o lm adi.ni dile getiren kimseyi, de zengin eder.
^bretm^e çalışana da sabırlar ihskn eder. (Tenvlru’-Mesabih)
teni .menden (B.A.):
^ - r Al^hisselâm, minterde sadakadan ve kimseye avuç
ıçmamataan tahs^erken şöyle h u - u :
. . s t el (vemı el), alt elden (alan elden) daha hayjTİıdır.»
B alanna göre üstün elden murad, dilOTmek İçin açılmayan (y
٥ &٠

Jİ iffrtll olan) i . elHatai Wyle demistlr.


Mani bakımından bu daha kuvvrtll bir görilstUr. Çünkü Peygam-
٠٠ A! I ^ i m bunu m inede sadakadan ve iffetten bahs^erk.!
٠
hacetleri YALNIZ ALLAHA ARZETBffiLiDiR 785

Dilenmemek ruh jAiceligine deiaet «ler. Onun İçin buradaki - ‫ﺋ ﺂ‬

tünlük ruh ü stü n lü ^ ü r. Verirken elin kalkımş .imasındaki göze çar-


pan hissi üstünlük değildir.
NiteMm bâzdan üstün elden (veren el), alçak elden de (alan el)
anlamım vehmetmelerdir. et-Ter^b ve et-Terhib adil kitabta BeyhaM
bu görüşü zikretmiştir.
Peygamber Aleyhisselâm’m şöyle buyuıdugu rivâyet edilmiştir:
«Kıyâmet glinii olunca Allalı. ümmetimden bir taiteye kanatlar
verecek, Kabirlerhıden ^nnetlere uçacaklar. Orada dilekleri gibi ya.
sayacaklar. MelcMer onlara şöyle lıitab edecek: ١

«Siz Cehennemi görfünüz mü?»


«Hayırl»
«Sırat kOpriisünden geçtiniz mi?»
«Hayırl»
« P ^ a , siz kimin timmetindensiniz?»
«O’nun (S.A.V.) iimmetindeniz.»»
.،Bize anlatın, dünyada siz ne yapardınız?»
،،iki hasletimiz vardı. o iki haslet sayrainde Allah bizi bu derece-
ye erdirdi.»
«Nedir o hasletler?»
«Biz yalııız kaldığımız zamanda dahi O’na âsi çimekten haya
edertik... Bir de bize verdiği rızka râzı olup yetinidik.»
«Oyleyse siz bunu hak etmişsiniz!» (RavdatUn-Nâsıhln)
ResülUllah (sallâllahu aleyhi ve sellem) Sevban’a kimseden bir ‫د‬

istememMini tavsiye etmiştir. Peygamber Aleyhisselftm:


«Kim halktan bir şey istem eyecek tekettiil c d ^ . ben de ona
Cenneti tekrffiil ederim» buyurunca, Sevban:
«Ben. ey Allah'm Resülü!» d^i.
Sevban (R.A.) bu sözü verdikten sonra çok Sitantılara girmiştir.
Fakat k ile y e el açmamıştır. Elinden değnek veya kamçı düştiiğû za-
man atından inip alırdı. Kimseye: «Şunu bana verir misin?» demezdi.
(Tuhfrtü'1-Ebrâr)

Kişi hâcetini k i ı ^ arzetmeden önce, ancak Allah'a -


Bunu yapmak İçin sünnet olan husüs şudur:
786 ŞÎR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Önce bir abdest alır. Snnra iki rek’at namaz kliıp Allah’a, kimseye
dileğini sunmadan önce mUnâcatta bulunur.
Sonra Perşembe günü erkenden ‫؟‬ıkar ve Âl-i îmrân süresinin so-
nunu. Âyetü’l-Küreîyi, tnnâ Enzelnâhü sûresini ve Fâtiha sûresini'
Okur.
Sonra Allah’a hamd-ü senûda bulunur. (Kul hüvallahii ehad)ı
okur. Sonra HZ. Peygamber’e (saliailahü aleyhi ve sellem) salât-ü se-
lam gtirir.
İşte ondan sonra insanlar İçinde ,en muttaki olan kimseye ba§ nı-
١

rur.
Şayet böyle kimse bulamazsa soyca en asil olana başvurur.
Böyle bir kimseyi de bulamazsa,, en cömert ve en yakışıklı ve gü-
leryüzlü. merhametçe de en üstün olan kişiye başvurur.
Çünkü bu nitelikte olan kişi, onun İşini gördüğü zaman, güler-
yüzle muamele eder. Şayet İşini görmezse bile yine güleciz gösterir ve
tatli-SOz söyler...
Evet, ona dileğini gizlice söyler, herkesin yanında söylemez.
Yalandan —yapmacık olarak— onu öraıez. Ona karşı gösterdiği
saygıda da ifrata kaçmaz.
^cetlni isterken bir ma’siyet irtikâb etmez. Bu husûsda herhan-
gi bir miislümana da eziyet etmez.
Şayet İşini görüraç şeriki ve naziri olmayan Allah’a hamd eder.
Sonra isini gören kimseye de hajnrh duâlar ^parak döner.
Allah İçin insanlan memnun ^ e n Mmseyi Allah da memnun «lip
h er^i ona tesekkUr ettirir.
- Gittiği yerdaı eli boş dönerse, yine Allah’a hamd eder. Başvurdu,
ğu Mmsgd (y aıd ı etmedi diye) kınamaz. «Ne yapalım, kader bOyley-
miş» der.

isini başarmak İçin, giderken gayet yavaş ve vakarlı jriirür.


Haris ^ r iin m ^ k İçin hızlı adımlarla jdiriimez.
fetiyacım arzettiği kimse de bunu bir fırsat ve ganimet bilir. D r-
hal onun İhtiyâcım karşılar. Verilği kimsenin yürüdü^ mesafe kadar
sevab alır. Yine 0 nist^te d er^ ^ l yUksehr. Yaptığı yardımdan dolayı
getİTM. atontalara da katlanır. Kmdini üzmez. Çünkü bunun ar-
dmdan mutlaka Wr çıkış ve kuriiuluş yolu vardır. Ferahlık ve sevince
ç d k geçmeden tovusur. ara her güçlüğün kargısmda bir kolayhkvar.
dtf. Krtaylıklar dalma güçlükleri kwalamaktadır.
S IK IN T IL A R SABIRLA ORTADAN KALKAR 78‫؟‬

Şair; «Sıkıntıya girdiğin zaman) ferahlı^ bekle! Çünkü ferahlık


hemen onun ardındadır!» demiştir.
Meşhur darbı mesellerdendir;.
«Sabır, sıkıntının bir an önce kalkması İçin yegâne anahtarfır.
Sıkıntının gitmesi İçin sabırla beklemek ise bir ibâdettir.»
Bâzı hadîslerde;
«Güçlükle karşılaşıp da borç alan kimse, bin kere (lâ havle velâ
k we،e İllâ b.aiâhi’l-ali^l*a 2îm) deree, Allah onun İşini
٠

borcunu bir an önce Memesini sağlar» '


Ah bin Ebû Talib’e (R.A.) bir mükkteb gehr ve ona. kedini efen-
disine azad ettirecek bir para bulmaktan ,âciz kaldığını söyler.
Hz. Ah (K.V.) ona;
«Sana, Allah elçisinin bana öğrettiği birkaç kelimeyi öğreteceğim
Eğer bunları söylersen, dağ gibi borcun olsa bile rahatlıkla Merelm
İşte ,.o kelimeler şunlardır:

٠‫ ذﻓﺆﺑﻶةﺛﻴﺘﺎﻟﺊ‬٦‫ؤ\ﻳﻶت‬.‫ا'ﺟﺊ(ﺗﻤﻔﺆااةﻷﺋﺖ‬
( A l l a h - e eklini bi haiaiike an harftnhke. Ve a ^ ln l bi fadhke
ammen sivfike)

Anlamı:
«Allah’ı , beni haramından uzaklaştırarak helâhnla yetindir.
F‫؛‬azl*ü İn’amınla beni senden başkasına muhtaç I Wa kurtar!»
٠ ٠ ٠

(el-E^âr)

Hîdâye’nîn şerhi Nikaytfde şöyle geçer;


bn MM’ud (R.A.). Peygamber AleyhlsMİâm.ın şöyle buyurdu^.,
٤ ٤

nu rivkyet etmistir:
«On iki rek’athk bir namaz vMdır. Gece veya gündü, bunu fcim,
her rek’atında bir Fâtiha ve bir de sûre .torsa, her iki r i n t t e bir te.
sAhhde oturan s i l verirae ve son iki rek’atte s i - - «am
‫ئ‬ ‫د‬
j M A i U L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

r : ٥de: . ٠‫ﺀاا‬٠‫عﺀﺀلﺀ‬٠ yedişer defa Fâtiha ile Ayetül-Küreî’j^ okursa.

‫ ﺋ ﺆ ﺧ ﻮ‬: ‫ ا ﻏ ﻮ و ^ و ﻷ ا ز ا ﻏ ﺬ د ﺗ ﻮ ا ذ ل > ا‬٠‫ﻵ ﻟ ﻔ ﺎ ؤ‬

٠ ‫ > ؤ‬.‫ﺀﻟ ﺤ ﻐﻠﺜﻴﺜ ﺐ‬

hH İTi i٠ ahiivahdehfi la gerike lehU lehlil mülkü ve letıiU


‫ ا ﺳ ﻞ‬٠‫ ه‬٢٠ ٥٥٢٠ alâ ktiili şey'în kadir) derse, sonra;

Sonra gOyle
Bunu art ٥٥§ü٠celi !»yinsizleıc öğretmeyin. Çiüıkü bu, miistecâb
olan bir ٥«â٥ır.»
Bunu iraam Cezeri de (Bısnii’l-Hasin) adil kitâbında zikretti. De^
di M:
- ( c t . ^ . vetT erbib) adli kitab in sahibi Beyhaki bunU- anlat-
b ve 1‫ﺊ‬ ‫ ﺋ‬yajrtığını söyledi:
Dedim ta:
«Biz bunu el-Vâbıdi’nin «Kitâbü’d.Duâi, adil eserinde rivâyet et-
tik. Sraı٠ de birçok aiim mevcuddur.
.n u n da bunu te r tib e ettiğini ve hâcetin görülm esinde son derfr
٠٠ makbül bir dua olduğunu anlattı.
Ben. de sahsen tMrilbe ettim . Aynısı ile karşılaştım .»
Ceaeffnbı sözü burada bitiyor.
ffIS T E C Â B DUALAR» İLE NİYAZDA Bü L İ İ T .T 789

İm âm G azali (rahım ehullah) el.îhyâ’da der ki:

‫ﺀ ه‬ ‫ﺊ‬ ‫ﺣ‬ ‫ ﻳ ﺔ‬: : ‫ﺀ‬ ‫ﺖ‬ ‫ﺷ‬ ٠‫ا‬ ٠‫ ﻫ ﺎ ﺀ ﺀ ﻷ ﺳ ﻬ ﻞ ﺀ ﺀ ﺀ‬. ‫ا‬

‫ئ‬;;‫ﺾ‬‫ﺤ‬‫ﻰﺛﺜﺒ‬‫ﺷﻠ‬‫ة‬‫!ا‬ ‫ﺐ‬
‫ﺼ‬‫ﺸ‬‫ﻫ‬
3 ‫اﻫﻪ‬

‫ﳏﻨ ﻮ‬ ‫ﺍ ﺩ‬

(SUbhâtteUahiUea leysel-Jzzii İllâ bihk


s ٥bhâ٠٠llezî te a tta ie bil.m ecdi ve - - bîhî.
Sûbbânellezi a h s â faille şey’i . bi
Sfibbânellezi lâ y e a b e ^ tesbiyhtt İllâ l٠b ٥.
Siibbâne zil m en n i veM adh.
Siibbâne Zİ1.1ZZİ velkeram i.
S ubM ne f t w l i vel-câdî venniam i. ‫ﺛﻢ‬
ESCliikCbi m ekaidı ızzike m m ; ; ve ^ a te b e r a a h m e f im t a M .
tâbîk« ve bism ikel-a’zam i ve c e d d i k e l t a ve k e lto â ttk e t - t t ‫أ د ﻻ ﺀ‬
lâ yiicâviziihönne bcCTun ve lâ İâcinm . E . tf is a lli^ a ld ---
ve a lâ âli M uham m editı)
7.0 ŞİR ’ATÜ’L - İSLÂM (S ej^id Alizâde)

Sonra ma'sJyet olmayan bütün dileklerini dile getirip istesin. Mu.


h a t o k d u âa kabül . i r . »
Dedikl:
Bu namam ibnl Mes’ud (R.A.) ResUlülIah’dan (sallâllahü aleyhi
ve sdİMJi) rivkjret etmiştir.

ibndıim bin el٠HaUad٠dan (rahım ehullah):


- c ٠ rail Al^hisselâm. Yakub Peygamber’e (Aleyhisselâm) dedi
ta:
sSana bir duk ö r te c e ğ im ‫ ؛‬onu söylersen Allah kederini giderir.
Şöyle de:
iNaal olduğunu kendisinden baskası bilemeyen ey Ulu Allah!
Kudretinin KinhUnU kndisinden baskası bilemeyen ey Ulu Allah! Ne
(dur, üaintüm ü gideri»
Yakub A le y h i^ â m bu duâyı yaptı ve derhal m üjdeci geldi, . g l u
Yûauî Aleybisselkm.dan haber getirdi...

İmâm §‫( ﻻﺀه‬rahımehullah) der ki:


«Bir isle karşılaştım. İçimi yaktı. Hem öylesine üzüldüm ki. onun
d ^ e s t o i ADah’tan başkası b i l m ^ E rtesi gece biri rü.yâm da bana
.O y l e h i t a b .:

— Ey idris oğlu Muhammed, su duâjn oku:

l a ı ‫ﻷ ﺳﺎ‬٠‫ه‬٠
‫ ﻷ ا‬٠ ‫ ل‬٠٥

. WJ4 nâşûtâ.
‫ء‬٠‫ا‬٩‫أ‬٠ ‫ﻻ‬netsS darrcn v iâ ne
٠ ٣ an ve lâ mev.

Ve Mtetı^u en ecide «٠٥mâ a’torieni veJâ etteki İllâ m ٥ vekayteıU.


«MUSTECAB DUALAR» İLE NİYÂZDA BULUNMALI 701

Allahüm me v e lfıto î Jimâ tuhibbii ve terdâ m mel kavli vel٠ameB ٤î


afiy eti.).
Sabah olunca b u n u tekrarladım . Akşama doğru Allah 1 . 1 kolay,
aştırd ı. S ıkıntıdan beni k u rta rıp dilediğimi verdi.
Gafil olmayın. Siz de bu duajn yapın.» (RavdatUn-Nasıhin)

«H ayâtü’lH ay ev ân » adil kitabin y azan dedi ki:


- Allâme E bû Bekir M u h a ^ ^ e d bin el-Velid et-Tartûşî’nin (Ki.
tâbii’d.Duâ) adil eserinde gördüm :
M utarraf bin A bdullah diyor ki:
- M a n s ı^ u n y a n m a girdiğim de onu son derece üzgün g ö ^ ü m .
Bazı dostlarım kaybettiği İçin konuşm ak istemiyordu. B ana dedi ki:
«Ey M utarraf, b a n a öyle bir ü zü n tü hâsıl oldu ki, onu Allah’ta n
başkası gideremez. B u husUsda bildiğin bir duâ var m i? Belki Allah 0
djıâ. sayesinde bu ü z ü n tü m ü giderir.,»
Cevab verdim :
«Ey m ü ’m in lerin em iri! M u h a m m ^ b in sa b it, Basro’lı Öm er bin
s a b itte n naklediyor:
- B asra’lı b ir ad am ın kulağına bir sivrisinek kaçtı. Sabaha k ad ar
onu ujnıtm adı. el-Hasen’in ark ad aşlarm d an biri ona şu tavsiyede bu-
lundu:"
- ResUlüllah’ın (saliailahü aleyhi ve sellem) dîKtu el.Alâ el-Had-
remi’n in yaptığı duâyı yap. ٠ d u a sayesinde denizde, k arad a karşılaş-
tıgl b ü tü n sık ın tılard a n kuriiulm uştur.
«N «ür o' dua 'bana ta r it edebilir misin?» dedi.
Şöyle konuştu:
«Aia el-H adrcm i b ir OTduyla B ahreyn’e .gönderildi. Yolda giderken
çok susadılar. S u su zlu k ten nerde ise helâk olacaklardı. H em en hayva-
nından indi, ik i re k ’a t n am az kıldı ve şöyle dedi:
«Yâ Hafim, ya Afim, yâ Aliyy, yâ Azin. eskınâ! (Bize su verj»
Hranen b ir k u şu n k a n a d ın ı a n d ıra n b ir b u lu t b e l ve . d a n yağ-
m ur ^ a n d ı . Bol bol içtilra:. H a y v a i n ı u d a suladılar. K a p la n m dtd:
d u rtu lar.
S onra h alice geldi. D n i z oldukça dalg ah idi. Binecek b ir gemi bu.
lamadı. ik i re k ’a t n a m a z kıldı. Yine;
«Yâ Hafim, yâ. Afim, yâ Afiyy, ya Azim, ecimâ! ( I kurtar)■
792 ŞIR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Dedi. Atınm yulanndan tu tu p (Bismillah) diyerek yürüdü ve:


i y d i , siz de (Bismillah) diyerek ardım dan gelin!» dedi.
Ebû H ü - (R.A.) dedi kî:
- Suda y i d l ; vallahi ne ayağımız, ne mestimiz ve ne de hay.
v a n la n n u ı ayaklan ıslanmadı, o g ü n .rd u , dört bin neferden iba-
retti.
Vallahi yanından çıkmadan kulagına kaçan sivrisinek ‫ ؟‬ıktı ve du-
vara kondu.
Adam da biiznillâh iyileşti.»
Bunu dlnl^ikten sonra M ansur kıbleye karşı yöneldi. Bu duâyı
okudu. Sonra yüzünü dönüp şöyle dedi:
«Ya Mutareef, İçimde hiçbir üzüntü kalm adı. Tam am en İyileş-
tim.«
Rnnrft y ^ e k emretti, beni de yam nda o tu rttu . Beraberce yemek
y ^ it

Ca.fer elHnldi’den ( r a h ı m H a h ) :
— Ebül-uasen’e veda ederken dedim ki:
.Bana hir azık ver!»
«Bir şey kaybettiğin zaman, yahut birisiyle buluşm ak istediğinde
şöyle duâ et:

‫ ا ﺷ ﺒ ﺎ ﺑ ﺆ ا‬- ‫ ﻟ ﺔ ﻵ م‬١‫ﺞ\ خ‬ ‫ا ﺛ‬

(Tâ câmiân nâsi Myevnün lâ raybe fiyhi)


«Ey haktanda şübhe olmayan bir günde in sa n la n b ir a ra y a topla'-
yacak olan.ulu AMahîş (Beni falan şeyle y a h u t falan kim se ile.bulus.
tur!)
Bu duâyı y a p a rk ^ m utlaka Allah seni onunla buluşturur.
Ben sahsen bu duâyı ne zam an yaptım sa m iistecâb olmuştur.»
I da şahsen bunu d e n d im . Umduğuma -nail oldum ...
kMÜSTECA b DUALAR» İLE NİYAZDA BULUNMALI 793

e r.R â ^ b ii’l-IsIihânî (rahım ehullah), c H u İ a r â t ’m da der ki;


- in sa n la rd a n bir grup denize açıldı. Şöyle bir ses duydular;
«Kim, bana on dirhem verirse, ona bir kelime öğretirim. ٠ kelime
sayesinde karşılaşacağı herhangi bir gam ve kederden rahatlıkla kur-
tulur.»
içlerinden biri; ،(ben veririm» dedi.
«Haydi suya atıv er onu!» dedi.
B unun üzerine ad am on dil’hem i suya attı. ٠ s ^ şöyle konuştu;
— B aşına bir felâket gelip de geçim sıkıntısına uğradığında şu
âyeti oku:

A rkadaşları ona «paran boşa gittli» dediler.


Sonra öyle oldu ki, fırtın a d an gemi parçalandı ve ondan başkası
kurtulam adı..

M işkâtti’l.E n v â ^ d a şöyle geçer:


— B ir a d a m dedi kl:
،،Dünya benden yüz çevirdi, elimde hiçbir sey kalmadı.»
B u n u n üzerine Peygainber Aleyhisselam, ona:
«M eleklerin duâsı ve y a ra d ıla n lan n teşbihini bilm iyor m usun, ki,
onlar 0 teşb ih in sayesinde nzıktam rlarli) dedi.
«Ey A llah’ın Resülü, 0 duâ ve tesbih nedir acaba?»
Şöyle b u y u rd u lar;
«Şöyle de‫؛‬

‫ةر‬١‫ ذ ﻛﺌ ﻆ‬٠١‫ ﻣ ﻢ‬١‫ﺷﺬ‬١‫ ﺛﺐﺀة‬٠١‫ﻟﺆﺗﺔﺗﻮ‬١‫ ة‬١‫ﺛﻴﺖ‬


(S übhânellahi ve hi hamdihL Sübhânellalril.aahm ‫) ﺳ ﺲ ﺀ ﻫ ﺠ ﺌ ﻒ ﺀ‬
- ‫ ا ﻋ ﺴ ﻲ‬٧'‫ ﻟﻞ‬- iaiıAM (S ej^ld ,

Bunu sabah vakti s i k t e n namaz kıJmcaya kadar oJan zaman


arasmda .I c r s e n , dünya sana ister-istemez gelir. Ve Allah onun her
kclim«lndCT. tayâmete kadar (sübhânellah) diyecek olan b ir melek
ü e â e r . S e i seran olur.»

elHJsn’da ^ y le geçer:
- Kim bir üzüntü ile karşılaşır veya borçlanırsa şu duâyı oku-
sun:

inni eûzü bike mlnel liemmi vel-haZmı. Ve eûzü bike


ıninel-aczi vel.krael. Ve eûzü bike raineJ-cübni vel-huM. Ve eûzü bike
min galebetid deyni ve kahrir ricâJ)
Anlamı:
«Allah’ım: Sana hemm ve üzüntüden Sigımrun. S an a acizlik ve
tembellitten de Sigmmm. Sana korku ve cimrihkten de sjgnum m Sa.
na gırtlaga kadar b o k la n m a d a n ve insanların k a h n n d a n d a Sigun*
n m ."

d erlerde şöyle vârid olmuştur:


«Başi-drae girip üzülen kişi, beş kerre: «Ey Rabbim iz‫ »؛‬derse. Al-
.ah «mu kOTktu^ından « n in kılar.» (Tefsir-i KaadJ BeydAvi)

I Zeyd Abdurrahman M-Süheylî der ki:


- Kim şu ^ t l w i okuma m utlaka d i l . n l Allah verir:
«٠ göniUdeklnl gören ve d u n ! H er beklenen şeyin -
1 ‫ ! ﻫ ﺪ‬٠ , Mittin siddet ve dehşet 'anlannda yegâne ü m it k a y n a ,
lanl
«İSTÎŞÂRE» BİLHASSA ÖNEMLİ İŞLERDE ŞARTTIR 795

Ey şikâyetler ve b ü tü n m a’rÛ2â tla r kendisine 'sunulani -Ey nzkı•


nın hâzineleri «ol» kavlinde olan!
Lütfet! B ü tü n lü tu fla r Sen.dedir. Sana olan ihtiyacım dan başka
elimde b ir şeyim yoktur! S ana olan İhtiyâcım ı del'et!
Senin kapını ç a lm ak ta n başka ‫ ؟‬arem yok! o kapıdan da geri ‫ ؟‬ev.
rillrsem han g i kapıyı ‫ ؟‬alajnm ? Kime yalvarajnm? Kim in adını ana-
yım? E ger lü tfü n bu fakirden esirgenirse.
Hâşâ! H içbir âsî lü tfu n d a n ü m it kesemez! Onun İ‫ ؟‬in İhsânm pek
toldur. B ag ışlan n sonsuzdur!»

ö n em li işlerde akilli kim selerle istişare etm ek sünnettir.


Ç ünkü kişi m üşâvere e ttik te n sonra ne ş a şın r ve n e de helâk olur.
Peygam ber Aleyhisselâm ashâbı ile ‫ ؟‬ok müşâırere y a p a d ı.
Tek b ir İş İçin bile: akil, hikm et, tak v â Sahibi ve tecrübeli kişiler-
den ta m o n in sa n la îstişâ re ederlerdi.
Y ahut, b u n itelik lere sahip olan ,on kişiden biri ile te m on d rfa
müsâvere ederdi.

îstîsâre edecek kim seyi bulam azsa'-hanım m a başvursun.


Y ahut, konuşm asında, şer’a n sakm ca bulunm ayan başka bir kadın-
la îstişâre 'etsin.
K adınla m üşâvere e ttik te n sonra onun sözlerini tutm asın.
Ç ünkü ^ u n aksine daın-anm akta hem bereket, hem de h a y ır var-
dır.
P e y g i b e r A l ^ s s e l â m buyurm uştur:
« tto la r (k a d ın la r)Ia m ü şâ re re edin, fa k a t aksini yapın.»
R t n e z u h d r e t t i ^ zam an, Ş i ' l ı b ir ad am k a n sı ile d a m d a n aşa-
ğı atlayıp a tla m a m ası İçin îstişâre etti.
K adın: «Sakin ken d in i aşağı atm ayasm !» dedi.
S ırf ResUlüllah’m sözünü tu tm a k İçte, tu ttu , kendini d a m d a n a şa .
gıya a tt i ve ayağı te n id ı.
S abah olunca Y erid 'in a v a n ^ i, onu H z H üseyin (R.A.) ile çarpış-
m ak İçin g ö t ü ı e ğ e geldiİCT. Ayağı ta n k ^ d u g u İçte o n u
ler.
796 ŞİR.ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Boylece 0, fitneye iştirak etm ekten -m e z k ıiı- hadisle amel ede-


r e k - kadına yaptığı m uhalefet sayesinde kurtulm uş oldu.

Para harcarken cimri ile İstişâre etmez.


Harbe ^derken korkakla îstişâıc etmez.
Kıskançtan öğüt istemez.
Çünkü bunların hiçbiri müşâvere ehli değildir.

bilgisi bulundaki bil" husûsda kimse ile iştişâre etmez.


Çünkü böyle bir ‫إ‬st‫ؤإ‬ârenin zararı faydasından ‫؟‬ok olur.
Meselâ. Küfe yolunun-tehllkesini bildiğin halde, tu tu p başkasıyla
İ ş â r e y e kalkışırsan ve 0 sana 0 yoldan gitm eni teklif ^ e r s e ‫ ؛‬sen de
-b U ip d u n ırk e n - 0 yoldan ^ d ersen, tabii ki zarara ginniş ve tehli-
ke ile burun buruna gelmiş olursun.

îstişâıe yapmadan önce. A llah ta n İşin hayırlısını dilem ek İçin i s


t i h ^ yapar. ‫ ئ‬. ’a t namaz kılar, sonra Allah’ta n en hayırlı olanı
IstCT.
Y a l a ğ ı İş husUsunda yapması mı. yoksa yapm am ası m ı evia ol-
duğunu anlamak İçin kur’a ‫؟‬eker. Sonra kalbinin aktıgı husUsu ter-
ciheder.
^ ı m u iyice inceler:
Eger yapmasında isabet görürse, bilfiil te§ebbÜ5 eder. Görmezs.e.
vazgeçer.
Sonra, teşebbüs ettigi İşte acele etmez. Tedbiri ve tevekkülü elden
tarakmaz. Gayet dikkatli ve vakur davranır. G rta bir yol ve usdl ta-
kip ^ e r . Taşkınlık- göstem ez.
1‫ ئ‬١İşle birden karşılaşırsa, hangisi d ah a kolay ise onu alır. .Böy-
leliMe m u h t^ e l tehlike ve fitneİCTden kurtulm uş o lu r
A llahtan hajnr ve âfiyet diler.
Söylediği her sözde, yaptığı her iste ve düşündüğü h e r husûsda di-
nto icablanndan a c ım a m a k İçin Allah’ta n yardim irter. Nlyâzda bu-
ALLAH.DAN HER ŞEYiN İ Y I R L I S I N l DİLEMELİDİR 797

Her İşin şerrinden de Allah’a sığınır.


«B Jsm illâhirrahm ânirrahîm » der.
Çünkü h er hayırlı İş İçin bunda elle tu tu lu r, gözle görülür yardim
-vardır.
«EÛZİİ billâhi m ineş şeytânîr racim» der.
Her beia ve fitneyi önlem ek İçin de bunda ayrı bir hassa vardır.

Teşebbüs e ttiğ i İŞİ başarıp m uradına nail olduğu zaman:

٠ ‫ﻟ ﺘﺎ ﻣ ﺶ‬: ‫ ا‬۵ ‫ ﺛﺘ ﺦ \د‬٠‫آ ﻛ ﺔ ؤ \|ى ﺗ ﺖ‬

(Elhamdii liUâhiUezî bi nî’metihî tetlmmils sâUhât)


Anlamı:
«Hamd o Allah’a mahsusdur ki. ni’meti sayesinde bütün güzel İş*
ler tamamlanır.»
İşinde m uvaffak olam adığı zam anda da (yakınm asın), şöyle d ^
sin:
(Elham dü lillâh i aia külli hâlin)
Anlamı:
«Her h a l üzere A llah’a h a m d olsun.» .
Üzülmesin. B d sin ki h e r İşte b ir hikm et vardır. Belki h ak k m d a
hayırhsı budur. Ç ünkü hayır, şübhesîz Allah’ın ihtiykr ettiği husdsda-
dır...

‫ اا‬0 ‫ ا‬0
Misafir Ağırlama Adâbı
M isafir ağırlamak Jslâmın sünnet ve âdAbındandır.
Hadlsde:
«Misafir nafa Ue gelir. A ynlırken ev saJUbi m a h ire ، edilmiş olur»
buyurolmuştur.
Bir hadM e de^
«Kişinin sofrası taırulu bulunduğu m üddetçe m elekler onun icin
mağfiret dilalraN denUmi^ir.
w ger bir hadlsde ise:
«Avlusunda sahahiasa bile, m isafir hakki sâbit olm uş b ir haktir.
Ev sahibinin ona olan bir boroudur. is te r o borcunu bu dünyada ahr,
ister dhirete terk edip orada alır» bujnırulm ustur.
Bu, ev sahilrinin bu torcu m isafire bir a n evvel ödeyip, zim metini
temise ‫؛‬ıkam asım teşvik rtm ekttoir.
I bir badis meâli:
«Misafirin girmediği eve melekler de girmez.»

ilk misafir ağırlayan, Allah’ın dostu İbrahim Aleyhisselâm’dır.


Ona misafir babası adi verilmiştir. M isafirleri ‫؟‬ok sevdigl İçin bu
Mİı almıştır. Nitekim hayır jmpmasını ?ok sevenlere (Ebülhayr) der.

Yerin dört yönüne (doğuya, batiya, cenüba ve şlm&le) açılan dört'


a p m rtan Wr ev y a p m ı^ .
Temek y i - zaman a tm a biner, m isafir aram ag a ‫ ؟‬ıkardı. Mil-
‫؛‬IC. yürürdü Im makMdla. Misafirelz ifta r ettig i vâki deglldir.
Onun bu g ü » l ve samimi n ij^ e tln d e n olacak ki, m eşhedinde bu.
üne kadar riyalet devam r t m ^ e d l r . ü ç kişiden alin da, yüz k ¥ y ٠
adar h w gfln Wr tı^ lu lu k OTada y٠ ek ym nektafir.
m is a f ir e n e k a d a r ik r a m EDJLSE AZDIR 799

M isafirinin elinden tu tu p gU le^iale, ta til sfele, büyük b ir sevinıç


İzhâr ederek evine getirm ek sünnettir.
el-Evzâî’ye sordular:
«Misafir nasıl ağırlanır?».
Cevab verdi:
«GUleryUzle ta til sözle...١١
Hz. Öm er’e (R.A.) bir m isafir geldi.
O na ik ra m etm ek ve ağırlam ak İçin önünde durup bizzat kendi
h i ^ e t etti.
Neden böyle yaptığ ı sorulunca §u cevabi verdi:
،،Misafir b u lu n a n evde meleklei’ a y ak ta dururlar. Melekler' ayak,
tayken o tu rm a k ta n h a y â ederim.»»

Evde bulduğu §ejd, bolca .ikram eder. K endine saklamaz. B unun


faziletli bir davranış olduğunu bilir.
B u hu sü sd a m isafirin m in n et ve teşekkür ifade « le n sözlwini ka-
bûl eder. B una gUzel sözle karşılık verir.
O na k a rşı son derece yum uşak ve nazik konuşur.

Y e m . acele hazm latır. Hem en sofrayı kurar.


Ç ünkü yem eği acele h azırlatm ak mi'safire yapılan en ijd ikram dır.
«İmâm», (rahım ehullah) der ki:
- Z âriy ât sûresindeki:
«n»rahîm ’in (A llah indinde) şerefli m isafirlerinin l ı a ^ r i sa n a gel-
di mi?»»
A yetinin b ir m an â sı d a budur. Ç ünkü İbrahim Aleyhisselftm on la.
n fazla bekletm edi. H em en o n lara İ k r ı etti. Niteldm :
«Hem en (gizhce) a lic in e gidip s r a i z b ir d a n a g ^ ir d i de, b u n a
onlara y a k la ştjrfı. (Yemez m isiniz?) dedi.»»
Ayeti b u n u isb a t e tm e k td lr.
I Hâtfemül-٠ a m d e r ki:
«Acele şey tan d an d ır. A ncak beş y a : m üstesna, o b ^ - aode
etm ek B ^ û lü lla h 'm (sallAllahü aleyhi ve Sellem) --
800 ŞIR.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Misafire beraea yemek yedilmek, ölüyü deinetmek, kızı evlendi‫؛‬


mek, borcu ödemek,^yajnlan günâha tevbe etm ek...»
Dâvet ettiği misafirlerin çoğu gelmiş ise, bir veya iki kişi verilen
saatte gelmemişlerse, 0 zaman gelenlere hemen yemek verm ek gerekir.
Ancak, vaktinde gelmeyenler faki'r ise, yah u t yemeğe yetişmemek-
ten üzüntü duyacak karakterde ise. ٠ zam an onları beklem ekte bir sa-
tanca ^ ta u r .

Y e m . misafirin önüne koyar, kendi oturm az.


thrahitn Aleyhisselam da öyle yapardı. (Bu husUsu yeme - İçme
bölümünde umnca anlatmıştık, isteyen oraya başvurabilir.)
Misafire ikram ^ ile n bol yemeği" israf saymaz.
Çünkü Allah İçin yapılan harcam alarda israf bahis konusu degil.
dir.
Ama Allah’tan baŞkası İçin yapılan harcam alar (az dahi olsa, yi.
ne de) israftan sayılır.
İmâm l i (rahımehullah) anlatıyor:
— Hayırseverlerden biri Ahah yolunda çokça harcam a yapmış.
Ona şöyle itiraz etmişler:
»israfta h a ^ r yok!))
Hemen cevab vermiş:
(،Hayırda israfın sözü olmaz!))
Msafire yaptığı masrafı hraablamaz.
' Çünkü bu, cimrilik alâmetidir. Yapılan harcam alara üzülmek, esef
etmek cimrilerin kündır.

Misafire en güzel yemekleri seçip en tem iz tab a k lard a ik ram eder.


Ç ^itll yemeklerden en güzel, en yum uşak olanını ikram eder, is-
terse OTdan ^yiyebilsln diye.
Müsriflerin ve Zffliginlerin âdeti ise, en güzel yemekleri, sırf yiyen
kimemtn isteğini ve iştahını tah rik etm ek İçin, s o n r a ^ bırakm aktır:
ki, bu sünnete aykırıdır, insana çok yemek yedirm ek İçin başvurulan
MİSÂFİRE FAZLA ISRAR E T İM E L tD İR MI

M isafiri kızdu-m am ak İçin, ta k a ti dışında K ilfe tl» . k


H a tta m isafir kendisine üç kere «yeİB denmesini bile istemez,
şa y et m isafir sıkılgansa, yem ekten çekiniyorsa, 0 zam an gayet na-
a k bir eda ile yem esini tek lif eder.
' Öyle, «m utlaka yiyeceksin!» ،،Allah aşkına ye!» demek, kaşığı ag-
zina götüi'm ek gibi husüslara, din k a fly y en m üsaade e tm e t
s a z ı kim seler b u n u — n e yazık k l — yapm aktadırlar. ‫ ا د‬bir
şey degll! Ç ünkü bu tü r davranış m isafire eziyet verir, onu kızdırır.
Kim m isafiri kızdırırsa Aliah'ı 'kızdırmış olur. Kim de Allah’ın
bugzıma u ğ ra rsa Cehennem e girer.
H ukem âdan birl, b ir eve davet edilir. Ev sahibine der kl:
«Dâvetine üç ş a rtla İcâbet ediyorum:
1) B ana zehir yedirm eyeceksin.'
2) Çok sevdiğin — fa k a t benim sevm ediğim — kimseyi yanım da
oturtm ayacaksın.
3) Beni h apis gibi yerde oturtm ayacaksm .»
N ihayet bu ş a r tla n koşarak eve girince, ev sahibi küçük çocuğu-
nu getirip m isafirin y a n m a oturtm uş.
'Yemek getirip ısra rla yem esini teklif edince, m isafir hemraı çık.
m aya koyulmuş.
Ev sahibi: «Biraz bekle..» diye ısra r edince, m isafh haktoı:
«Bütün ş a r tla n İhlâl ettin!» diye çıkışmış... (el-Bustân)

T akvâya erm iş i s h kimseİCTl m isafir edip, ikram eder.


F S sıklan d av et etm ez.
F âsık a yem ek yedirm ek demek, fışkını artırm ak İçin o n u besle*
m ek d e m e ttir.
.M Uttakiye yem ek yedirm ek ise, onu ibâdette d a h a dayanıklı k il.
m ak dem ektir.
Hz. Peygam ber (saliailahü aleyhi ve sellem) b ü y ü m ü ş tü r:
«Yemeğinizi iyiler yesin!»
K endisini ç a ğ ın p yem ek yediren kimseye W yle d u â e tm lşle rflr.
Y ine g ittiğ i ziyafette ev sahibine şu duâyı ya٠ ı ^ ı r :
«Yemeğinizi a n c a k t a t t â y a m m işler y e â *

٠٠ *
802 ŞIR.ATÜ.L - ISLAM (Seyyid AJizâde)

M i r i kendine ve ‫؟‬oluk ‫;«؟‬uguna tercih eder. Bir günlük jdye^


‫ ا ي ﺀ‬varsa bile ona yedirir.
Hukemâdan biri dâvet edilir, Şöyle der:
«Üç şartla dâvetine İcâbet ediyoı٦rnı:
1) Fazla Kilfette bulunmayacaksın.
2) Zulmetmeyeceksin.
3) - a y â n e tte bulunmayacaksın.»
Külfet etmek demek, evinde olmayan §eyi bulm ak ve tedarik et-
mek İçin zahmete girmek demektir.
Hıyânet etmek ise, evinde olan şeyi m isafire ikram etmeye kıya-
mamak demektir.
Zulüm demek, çoluk ‫«؟‬:ugunu a ‫ ؟‬bırakıp, varını yoğunu misafire
harcamak draektir.
Bir adam Hz. Ali’yi (K.V.) davet etti. Hz. AH (K.V.) ona şöyle ko-
nuştu;
«Üç şartla dâvetine İcâbet ediyorum;
Çarşıdan sırf benim' İçin bir şey satın alm ayacaksın. Evde olanı
kıyamamazlık etmiyeceksin. Çoluk - ‫ ؟‬ocuğunu a‫ ؟‬b ıra k ^ y a ca k sm l.»
(el-Bustan, el-üıyâ)

Kişi. miMfirlerine kendi eli ile hizm et eder. Çoluk-‫ ^؟‬u ğ u n a bırak-
m at
Evinde bulunan en kıymetli yemeği takdim, ^ e r . Tıpkı t b r a l
Aleyhisselam’m yaptığı gibi...

«Size ne pişirtehm ? Ne arzu edersiniz?»


D iy w k e m e k husflsunda m isafirlerin fikrini alm a k ta ve ona
göre ^ e k hazırlatm akta bir sakınca yoktur.
Çünkü, herkes istediği yemeği dile getirir. 0 da h e r k s i n arzusu,
na göre yemek hazırlatm ış olur...
M a a fl^ e rv e rle rd . biri m isafirim e yemek listesini gönderirdi ve
m ların Iştegine göre y e m ., hazırlatırdı.
ilim ehlinden biri ٠‫ ﻫﺎ ؤآ‬dCr:
a - , a ç ^ ltli yemek k - g e r ^ r . Ç ünkü herkesin yem ekle
» ka . 1 areusu . a d ı r . »
S.FR A D A SEBZE (YEŞİLLİK) B U LİD U H M A LID IE 803

٠n .eglt şe- Nitekim Cenâb -1 Hak, C ennet ehlinin arzulanna gOre


:yi zikretm iştir. Şöyle b u y u rm u ştu r
«.A ltlarından nellirler a k a n Cennetler »
««.OradaM elbiseleri ip ektir »
«.O rada a ltın bilezikleri ta k a rla r »،
«.isteyeceklerinden kuş etleri ،،
«.O rada o n lara katkısı zencefil olan (dolu) k a d e h te Jçlrilir »
٠W . » ' ، ، ( O r a d a ) şah
E tra fla rın d a şaklanm ış inci gibi ،، ‫؟‬ « . ocuklar dolanır
«.Sizi, sizi bağışlam ak İçin çagınyor »
«.Allah’ın n z â sı e n b ü y ü k tü r ،،
iyi İş, güzel am el y a p a n la ra d ah a güzeli, iyilik, İHT de ziyadesi»
vardır .»

Evindeki güzel jhyecek ve m eşrubattan, sebze ve diğer y e m e le r-


den bol bol ikram eder.
Sebze ik ra m etm ek raUstehabdır.
Yeşillik bU lunan sofrada m eleklerin de harar bulunduğu rivayet
«11'lmlştir.
Sofrada kırılm ış ekmek, kem iklerden s ı r ı m ı ş et, ince tuz, tabak-
lara konm uş güzel yem ekler bulundurur.
el-lhya’d a d er kl:
. Eskiler, h erkes is te d iğ in d e yfâin. !‫ ؟‬sin diye sofrada h e r ٠ lt
yanekler b u lu n d u ru rlard ı.
Çeşitli yem ekleri olm ayan kim seden m isafirler fazla şey is te m « -
ler, bir yem ekle yetinirler, ev sahibini sıkmazlar.
E ir adam şöyle a n la ttı:
. B ir ziyafette idik. Yem eklerden h er çeşidi getirildi. Biz d a h a
‫؟‬eşitlilerini beklerken b ir de bak tık ki sofra kaldınldi, el jnkam am ız
İçin ibrikle legen getirildi. B irb irim iz bakakaldik. ! ‫ ؟‬imizde b u lu n a n
şakaci b ir ih tiy a r d ^ i ki:
«Allah bedraısiz o larak yalnız b a şla n yaratm aya kaadirdir.»
O gece aç y a ttık .
O nun İçin, h e r çeşit y e m e k l i s rfra y a getirm ek m ilstehab -rtm uş.
tur. — Tabii v a r s a - .
8.4 ŞÎH'ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid A i d e )

Sofradaki tertibe gelince..


٥nce mej^eler getirilir. Tıbbın tavsiyesi de bııdiir. Çünkü yemek-
lerin hazmında bu son derece yararlı ve elverişlidir. Onun I‫ ؟‬ln meyve,
ler m id ^ e em eklerin altında yer alm alıdır.
İmâm Gazâh der ki^
- Kur'ân’da buna İşaret vardır:
«BegeneceMerinden türlü n ıe e c lc r, isteyeceklerinden ku.‫ ؟‬etleri»
buenılm uştur. el-Vâkıa 'Sûresinde...

Misafiri istihdam etmek İnsanlığa yaraşm az. Ona hiç hizm et gör-
düraemelidir.
Ömer bh» Abdül’azîz’e bir m isafir gelraiş.-
Halife mektup yazarken ikide bir lâm ba sönüy٥ı٠mu,ş. i a f i r de-
ml‫ ؛‬ki:
“Ben şunu bir.iyi tam ir edejdm!))
«Misafiri çalıştırmak kerem Sayılmaz!«
“^lej,se gidip hlzmetçlyû u y a n d ı r a ^ ! «
«Olmaz, 0 henüz yeni uyum uştur.»
Demiş. Kalkmıs. lamhasını ta m ir edip yağ doldurm uş kendi eliyle.
«Ey mû’rainlaln.em îri! Siz kendiniz b u n u nasıl yaparsınız?»
«Ne fark eder? Lâmbayı doldurm ak İçin kalktığım zam an Omer
idim, dönüp yerime oturunca da Ömer'im. bir sey yokl insan-
lann en hayırlısı. Allah katinda mUtevâzl olandırl» dedi, (tm âm Oa-
i )

Sofraya e k m eleri tek tek olarak koyar. Çünkü: «Allah tek tir, te-
ki swer» dmllmistir.

. a f l r l t t l e ^ b e r Kjfraya oturm uş is e ilk lokmajn ev sahibinin


a l 0 | k a H de en son kalkm ası sünnettir.
I f i r l e r ٠ ıp kalkm adan h an e sahibi elini yem ekten ‫ ؟‬ekmez.
^Onkfi misafirler ondan sonra y e m ^ yem ekten çekinirler.
DAVETTEN H O Ş L A N I Y A N L İ Ç A Ğ m iM A L ID IR 805

M isafirlerden isteksizlik gOriirse, .n l a n yemeğe tegvlk eder.


B a a m i s a f i ^ ^ e r l e r bOyle yaparlardı. Sefraya ‫ ؟‬eşitli yemekler
keyup, m isafirler yemegi bitirm ekleri Sirada. dlziistu çökün, ellerini
Sivayıp:
((B ism illh! H aydi bakalım , bana yardim edin, Allah terekrtlnizi
artırsm , d e le r d i ve bu m isafirlerin p e k hoşuna giderdi.

M isafire y aptığı hizm etteki zahm etin karşılığım Allah’ta n l»Mer.


B irini yem ege an cak Allah nzAsı işin-çağırır. -QWteriş. öldinmek
ve h e k e s e karşı böbürlenm ek İçin degil.

M isafirin h o ş l a n n i ğ ı veya rUhen bağdaşam adığı k i m s . eve


^m az.

Fakirleri m ahrum ederek) .ziyafeti yalnız zenginlere vermez.

Bir m^den yalnız babayı çağınp da oglunuçagırm am azlık yapm a،,


iki kardeşten b irin i ç a ğ ın p da ötekini te rk etmez,
Ç ünkü bu, dâvet edilm eyen kimseyi üzer.
A s tla r ım , akrabasını ve tan ıd ık la n n ı davet ^CTken t e r t i p ria-
yet eder. B ir kısm ını çağırıp da ötekileri bırakmaz.
Ç ünkü böyle b ir da١^anı§, dâvet edilmeyenlerin canını Sikar.

D âvetten h o şlan m ay an lan çağırmaz.


Süfyân (rahım ehullah) dedi ki:
«Kim dAvete g itm ek ten h o ş l a m y a n k i m . cagınrsa, bir gUnat
kazanır. Şayet istem eye is te m c e dâvetine İcâbet ed en e, Ik l'g fln a h ir.
ükâb etm i? olur. Ç ünkü onu (istem ediği halde) 5٠ ege ZOTİamıştır..
808 ŞÎR’ATÜ’L - ISLAM .(Seyyid Alizâde)'

filmce üstün, yaşça büyük olanları Once dâvet eder.

Sünnete aykın olan s e le r l ikram etmez.


M saflrln istemediği veya h ^ lan m ad ıg ı nesnejd de ikram etmez.

M safir yanında kaldığı m üddetçe nam az vakitlerine dikkat eder.


Ç Ü İ misafir, vakitleri bilmekte - b i l i r , ya da gaflete düşebilir.
Lâmba, yakacak, misvak, terlik ve abdest suyu gibi m isafirin g ^
ce muhtaç olduğu şeyleri hazular, yanm a koyar.

Msafire: «Falan şeyi ister misin?» diye sormaz. Y ahut: «Sana şu-
QU ifaam e - olur mu? Miinasib mi?» demez.
Çünkü böyle bir davranış'terbiye ve nezâket kaidelerine ters dü-
şer.
cs.Se٢Tî der ki:
«Din karfeşln ziyaretine geldiğinde: «Bir şey yer m isin, b ir şey
teMIm edeyim mi?» demej Sen ona ikram da bulun, önüne koyl Yer-
» yer, y e m ^ kaldırırsın.»

Eger ev sahibi ziyaretçisine yemek yedirm ek istemezse ona yemek


‫؛‬ıkarması gerekmez.
Sufilerfen biri:
«Evinize fakirter gelirse, onlara yemek verin: fakihler gelirse, ona
mw٠ele soriin. K urrâ (güzel K ur’ân okuyanlar) gelirse, onlara da mih-
rabı gteterin.»

M saflre yemek ikram E d i ğ i n d e m u tlak a su da getirilir.


Y ı â d e n fince el yıkamak İçin suyu, fik def’a sağm dakine ikram
eder. K ü ç ie r d e n başlar. Yemek bittikten sonra ilk d e f a büyüklerden
KALABALIKTA BÎRİNİN KIK-A.INA FISIL.ANILMAZ 807

Çünkü, birincisinde yaşlıları bekletmemek, ikinciande de ^ ş lıla -


ra h ürm et gösterm ek am acı güdülmektedir.

»®safirlerin y an ın d a n b ir lâhza dahi .ayrılmaz,


ik ram d a bulu n u rk en birtae verip de diğerini terk etmez.

M isafirlerin birine gizli b ir şey söylemez. Kulağına fısıldayarak


konuşmaz.
Ç Ü İ ötekiler b u n d an alınabiliı..
^ v a m l ı olarak d a sü k û t etmez. M isafirlerle k . u ş u r , ki, yabancı-
lıklannı giderein.
Ne v a r ki, konuşurken hem kendine, hem de onlara yarayacak söz.
leri konusur.

M isafirlerin y a n ın d a hizm etçisine bagır٠ az. Ev halkından h l‫؟‬


kimsejd de azarlam az.
Y üzünü k a t’iyyen eksitm ra.
Ö lüsü d ah i olsa, nes’eli ve güleryUzlU olmaya ‫ ؟‬alıçır.
Ev h a lk ın d a n h iç kimsejd. dövmez ve azarlamaz. Çünkü Allah . 11- '
h â sûresinden
«Sâile gelince, onu azarlam a‫ »؛‬buyurm uştur.

K arpuz veya kavun kestiği zam an, ilk d e fa kendi tad ar. Sonra
,onlara ik ram eder..
Yernek h azırlan d ığ ı zam an o n lan beklethiM. Bir a n ^ e l y e d irm ^
ge çalışır.
Sofrada m isafiri bekletm ek çok kötü bir davranıstır.
el-Bustfin.da söyle geçer:
«Üç şey v a r ki, cigerde y a ra peydah eder:
1) Tem bel elçi.
2) Isık v e m e y e n l ı b a .
3) Z am anm da k urulm ayan sofra.»
8 .8 ŞIR ATÜ’L
٠ ٠ İSLÂM (Seyj^d Alizâde)

Yemd، y e l e r i zaman, evlerine dönmeleri İçin izin verir. Geç va-


kitleıe kadar misafirleri alık cp ıaz. Çünkü Ahzâb süresinde:
«Yemek d i ^ n î z zaman dağlın!» bujm nılm uştur.

Çıkış kapışına kadar onlan narlar.


‫ ؟‬ünkü bu da misafire ikram dan sayılmıştır.
Allah'ın Resülü (saliailahU aleyhi ve sellem) şöyle buyurm uşlar-
dır:
«Misafiri kapıya kadar uğurlamak usûldendir.»
el-Hasen:
*Hm, Allah uğrunda k a d e ş edindiği kimseyi uğurlarsa, kıyâm et
^Inünde Arşının altından onu Cennete uğurlam aları İçin, melekler
göndür.» ‫ي‬

Ulemâdan biri şöyle demi'ştir:


— Yer yaratılmazdan önce, kapladığı yer su idi. Arş d a suyun üze-
rinde kurulmuştu.
Allah; Arşın, göğün üstüne çıkmasını em retti.
A ^ göğe ^ikselirken su da peşinden onu teşyi etm ek İçin göğe
3İ e l m ٩٢e başladı.
٠ ce yükseldikten SOTira Allah ona geri dönm esini em retti.
Su. arşa d ^ l ki:
*Eger Allah geri dönmemi emretmeseydl, seni yerine k ad ar uğur-
laiktim ...»
Bunun flzeıine A llah'suya şöyle vahyrtti:
. «Sırf benim İçin sen a^a saygı gifeterip uğurladın. Ben de, senin
bulunduğu yeri (Kâ e’yi) en üstün bir yer kıldım. Bütün yamtıkla.
٦٠

nn k H y a p tı HAcetl^n göriildûğü yer kıldım.»


Bu - 1 . F ç y g ı b e r A l^hisselâm şöyle buyurm uştur:
- misafirini yedi adim u f la m a Allah unun İçin yedi Cehen.
m k p u u kaçtır.
K to m U z adim uğurlam a Allah ona Cennetm sekiz kapısını' da
açar, i s t e d . ^ r f c n ^ n r t e girer.» (HAllsatü’l-Hakajnk)
YAPILAN IYİLJ&I BA§A KAKMAMALIDIR 8Û0

M isafirleri eve b u j^ r ederken önden, umurlarken arkadan gIdeK


Birincisinde onlara yol göstenn!§, İkincisinde ise onlara hU nnet
etmi§ olur.

B ir garibi ve fakiri üç gün m isafir etm ek süB iettendlr. ‫ ؟ ﻻ‬gün-


d ^ fazlası ise sad ak a sajnlır.
Yani, g arib veya fakire üç gün ikram etmesi, yedirip içinnesi mü-
ekked sünnetlerdendir. ٧ ‫ ؟‬,gün geçtikten sonra, yalirdikleri, içirdikifr
ri birer sad ak a o lu r‫ ؛‬ki, ev sahibi bunda m uhayyerdir: iste r yapar, is.
ter yapmaz. (Şerhu.l-M esablh)
Sonra o garibe veya fakire bir gün jdyecek kadar bir a a k verip
selâmet d i l e y e n ^ I c u ^ e r ،

M isafirleri u gurlayıp aynim ken göyle der:


«Bana geref verdiniz. A llah b u iyiliğinize kargjlık sizi m ükâfatlan,
d ır e ın l»

Hadis-i ^ r if d e :
«M isafirin (dıg) kapıya k ad ar uğurlanm ası UsUIdendiTO buyurul-
mugtur.

B ü tü n d ü n y a n i'm e tle ri 'kendisine yağm ur b ^ a n ır gibi ^ a n ı p


verilse dahi, yine; «Bir gey yapm adım !» der.'
(Yâni b u in a n ‫ ؟‬ve k a n a a tte olur.)

Y aptığı ijdliği o n la ıın bagına kakm az. Kargılığmda d a bir gey Is.
temez. Tegektair d a h i beklem ez...

İslâm î vecibelerden biri de dâvete icabet etm ektir.


H adisde göyle buyurulm ugtur:
«Kim dAvete İ c â l ^ etmezse, Allah’a âsi o lm u . olur.*
‫ﻵ‬ 0 ÇÎR'ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

'‫ ■؛‬Din kardeşinin davetini r^d etm esin .


Din kardeşine söyle desin:
((Allah bize ve size helâl rızık yedirsin.»
(Henien leke) «âfiyet olsun!)) demesin. Çünkü bu. Cennet ehline
mahsüsdur.

Cimrinin sofrasına oturmaz. Çünkü hadisde:


yemedi ilâç, cim ıhıinki ise hastalıktım» bujnırulm ustur.
GSsteris ve nam İçin yapılmış olan yemeğe de otunnasın.
Bu gibi niyyet ve maksadlarla yapılan yemege İcâbet etmemek
daha ijddir. Yalan olmayan bir özür ileri sürerek gitmez.

Müslüman, İçkili sofralara oturmaz.


Y ^ e k ten sonra İçki İçilen sofraya da oturam az.
Fâsıkm yemeglni de yemesi bir m ü'm fn İçin hos değildir.

Yem٠ e İcâbet ederken daim a Allah’m rızâsını kasdetm eli.


Mü'min kardeşini sevindirmek İçin dâvete İc â te t etmeli. Sırf köl-
dl - araisunu .d e rm e k İçin degil.
Böyle yaparsa hem dünyada, hem ahirette. m u tlu olur. Çünkü
Po^gam ^r Alchisselâm .ın:
٠Mû٠mini Mvindiren Allalı’ı sw îndim ıis olur.»
Sözü ile amel edip sünnetini yerine getirm iş olur.
«Ben köy halkınca davet edilSem de İcâbet ederim» sözü ile ds
amel etmiş olur-
SOTra, jnıkanda geçen:
aDâvete İcâbet etmeyen kigi Allah’a âsî olmuş olur.»
Hadisini de gözönünde tu tarak , d â v ^ e İcâbet etm ediği takdirde
günaha g i r g i n d e n korkar.
Müslüman k a r d ^ i n dâvetini kabU l'ederek, onu sevindirm ek,
ana saygıda bulunmak gibi husOslan ö z ü n ü n d e tu ta r ve Bırf bu nly-
M İSA PİR EV SAHİBİNİ AYIPLAMAMALIDIR 811

M üslüm an kardeşine ikram etm w i demek, Allah’ın nzâsını kazan,


m ak dem ektir.
B ü tü n b u n lar h akkm da ehâdîs-i n e te iy y e vârid olmuştur, İhyA’.
da da zikredilm işlerdir.

M isafir, ev sahibinin gösterdiği yere oturur.


Ç ünkü ev sahibi, evinin gizli ta ra fla n n ı ondan daha iyi b ilm k te .
dir.
H ane sahibini h içb ir husUsda ayıplamaz. Evin husUslyetindOT de
sonnaz. Belki bildirm em esi ^ e k e n şeyleri sOyleyebihr de gü‫ ؟‬ve u tan ‫؟‬
verici d urum a iste r istem ez itilebilir.
Gözünü a y ıra ra k saga-sola bakmaz.
Ev sahibini fazla külfete sokm ağa kalkışmaz.
Cam ‫ ؟‬ekse bile, su ve tu zd an başka bir şey istemez.
Ebû Vail a n l a t ı o r :
- B ir arkadaşım la Süleym an’ı ziyaret ettik. Bize ekmek ve biraz
da iri dövülm üş tu z getirdi. Arkadaşım :
. ،(Ah bir de kekik o tu olsaydı ne iyi olurdu!»
^ jd n c e , Süleym an havlusunu r d iin bırakıp kekik ‫ ااض‬getirdi.
Sonra arkadaşım :
«Bize ikram edilene k a r‫؛‬ı bizi k a n a at sahibi kılan Allah’a ham d ol.
sun!»
i y i n c e , Süleym an şu cevabi verdi:
«Eger sana' n z ık olarak verilene k a n a at etseydin, bizim havlum uz
rehin olm ayacaktı.»
Tabii b u gibi şeyler ev.sahibine agırgeldigi ve kerih gördüğü hu-
sûslarda olursa, bahis konusudur.
B u h u sû sd a açık bilgiyi - y e m e -iç m e b ö lü m ü n d e ., geniş olarak
VCTdik. O rada İm â m Za’ferânî ile İm âra §âfiî arasm da cereyan eden
h â d l s ^ d e a n la ttık . D ileym 0 bölüme m üracaat etsin.

^ ü n e g etirilen y e m e ^ : «Tuzu azdır ve ‫؟‬o ttu r» diyerek ayıplar


maz. G etirilen yem ek b a sit olsa bile yine de sesini ‫ ؟‬ıkarm az.
E v sahibi- d e evinde tolidugu şeyi g rtirir. «Bu. m isafire i t t a m ^ i l .
mez, ayıptır» demez.
812 ŞIR'ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Ç ü , misafire ikram etm ek İçin zahm etlere girip külfetlere k a t'


lanmak yasaktır.
E n « bin Mâlik (R.A.) ve d i g e l ^ evlerinde bulduktan k u ru ek-
mek ve kura hurmaju ikram etm ekten çekinmezlerdi. B ^ d e b u ld u k -
nu basit gOriip ikram etmeyen ml, yeksa ٠basit g ü rd ü ^ i şeyi ikram
eden mi daha günahkârdır, bllem eiz« derlerdi. (İm âm Gazâlî)

Getirilen sütü, kekuyu ve minderi geri çevinnez. Ama m inder ipek,


ten olurea başka.
Zemzem sujmnu da İçer, geri çevirmez.
Ev sahibine:
»Çunu getir, bunu götür!»
Diye emirler yağdırmaz.
Ev sahibinin yamnda ,fazla beklemez. Çıkıp gitm ek İçin izin ister.
Opunla veya başka biri ile m uhabbet‫ ؟‬dalmaz. Belki ev sahibinin
bir İŞİ vardır da muhabbet ve kenuşm a sebebiyle o. İŞİ yapam ıyerdur.
Ama ev sahibi alıkorsa baska. ٠ zam an o tu ra p OTada bol bol soh-
l»t . b i l i r .

' . n d e biraz y ^ . ٠ le gitm esi d a h a g ü w n v«dcidir. Ç Ü İ Ç(rfc


aç olan - y۴ ek ^ r k e n y ö n e adâbına r ia c t . m e z .
Ev sahibinin izni veya m üsaadesi olm adan (yâni, buyur d e m e
.ten) elini tabaga uzatmaz.
Kimsenin sofrasından da izinsiz bir başkasına' yedlr«nez.
- i ^ d e:
•Temeğe gidip de yem e^-yem eden çıkan 'kimse, hıreiz olarak gir.
‫ اا‬1‫ ا‬, bozgunca olarak çıkmış olura .buyurulm uştur.

Ev sahibinin izni olmadan yemege kimsejd gOtünnez. Sofradan da


rfr ş٩ r kaldınp cebine veya çantasına k٠ maz. Ç ünkü-o iddihar (sak.
a M k ) l^ n d . . y٠ ek İçin hazırlanm ıştır.
d.Jhy٥٠da der kî:
İ Y .A m isafirlerin o a rta n y e m . alm alan d ^ r a ol-
oas. Bdyle bir davranışa «aşagıhk» derler.
M İSA FİR L İĞ E GİD ERK EN YAVAŞ Y Ü R Ü İ L İD İR 815

Ama ev sahibi buna izin verirse, veya kalben h ^ n ١jt ٠ldu&u ko.
nuşm alarm dan anlaşılırsa, o zam an yemekleri, alm akta m ahzur yok-
tur.
Şayet ev sahibinden böyle bir teklif g lirs e , alırken yine adalete
riayet «ler. D iger arkadaşlarından fazla almaz.»

M isafirliğe giderken gayet yavaş ve vakur jrtirdr. Hırs İçinde ace­


le yüriimez.

iki kişi dAvet etm iş ise, evi kendisine daha yakm olana gider, ‫ ؟‬ün-
kü hadisde şöyle buyurulm uştur:
«ild kişi birden çağırırsa, lıanglsinin kapısı (evi) daha yakın ise
V ona icAbet et. ‫ ؟‬ü n k ü Itapı (ev) bakımından, daha yakın olan, buna da.
ha hak sahibidir.»
Kom şuluk h u süsunda m ertebeleri bir olursa, 0 zam an m uhabbet
ve sevgi bak ım ın d an hangisini fazla seviyorsa ona gider.

M isafir a y n e n evinde yediği gibi yer. Çünkü insaf bunu gerekti-

Y ah u t evindekinden fazla yer. Bu davranışı ev sahibine karşı bir


iltifa t sajnhr.
L âkin evindetandraı az yemez, z ira bu nifâk ve hıyânet alAıuetl.
dir.
Eserde bOylece v â rid olm uştur.
ZAhldlerden b iri b ir d â v rtte n dönm üş ve evde ywnek istemiş. Oğ-
lu:
«K ralın zij٠ f r tln d e d ln l Niçin bol bol yemedin?»
«Yanında k ay d a deger b ir şey yiyem ^im !»
«Babacığım, öyl٠ se nam azm ı d a 'iade et. Ç ünkü an im yanınds
- k a tin d a kayda deger b ir n am az k ı l a ı m p ı d ı r l u (§eyh Sa'dî)
(rahım ehullah)
814 ŞİR.ATÜ'L ٠ISLAM (Seyyid Alizâde)

Yemek yedikten sonra ev sahibine duâ e tm ^ i sünnettir.


.Duftsjnı şöyle yapar:
«Evinizde onıçlular ifta r etsin. Y em cinizi iyiler yesin. Melekler
sizleri rahmetle ziyaret etsin.))
Yahut onun yerine:
«Y ^ekler size rahm etle insin.»
Rivâyet olunduğuna göre. Peygamber Aleyhlsselam Sa’d bin Ubâ-
d e l (R A ) evine g l e k İçin m üsaade istedi ve: (Essetemu aleyküm
ve r a b m e t u l i ve ،erekâtühü) dedi.
Sa’d (R.A.);
(Ve aleykUmüsseldmü ve rahm etüllahi ve berekâtUhU) diye karşı,
ilk vCTdi.
^ k a t. Peygamber Aleyhlsselâm bunu dujraadı.
Tam ü‫ ؟‬kere selâm verdi.
Sa'd (R.A) da ü‫ ؟‬kere selâm ını aldı.
Fakat Peygamber Aleyhisselâm yine dııjm adı ve geri döndü.
Hemen Sa’d (RA.) ardından koştu ve yetişti:
«Anam babam sana feda olsun. Verdiğin selâm lann hepsini duy--
dum, hepsine de karşılık v e ^ ım F a k a t smiin seldm ve bereketini duy-
maktan !inandığım İçin gayet ha;fif selâm aldım l» d « ü .
Sonra hep beraber eve girdiler.
Sa’d kuru üzüm grtirdl. Peygam ber Aleyhlsseiam yedi ve yemek
blttiktm sonra söyle dua etti:
«Yemenizi iyiler yesin! M C l^ e r sizin İçin Allah’ta n m ağ firet dl-
l٠ ln... Onıçlular ,sizde ifta r rtslnler...» (el-Mesâblh)
Komşu Hakki

E n önemli işlerden birisi de iyi komşu edinmektir.


Hadisde^
«Ev alm ad an kom şu alm ; yola ‫؟‬Ikm adan arkadaş araym!» buyu-
rulm uştur.
Kom şuya saygılı olmak İ s l â m âdâb ve sUnnetindendir,..
Hadis-i şerifde:
«Komşuya gösterilecek hürm et, anjıeye gösterilen hUmıet gibidir»
buyurulm uştur.
Hz. Aişe’den (R. Anha):
Hz, Peygam ber (saliailahU aleyhi ve sellem) şöyle buyurm uştur:
«CebMİl, b an a.k o m şu y u öyİMİne tavsiye etti ki, (nerdeyM) onu
bana vâris kılacak sandun.»
M üm kün olduğu k a d a r ona iyilik etmek, ona gösterilmesi gere-
ken saygı ve sevgidendir.

K om şusu açken, kendi to k yatm az.


A llah.ın k ra d isin e n z ık olarak İhsân ettiği nesnelerine, ih tiy a ç ta n
fazla olan k ısım lard a o n u o rta k eder.

O na e r i y ^ e t m e k t . kaçınır. O m m hoş g ö rm ^ iğ l şeyleri d e y ap .


maz.
Hadis-l - d e :
«K om susunu k ö t u l i e r i n d e n em in kdam ayan - AJtah’. ‫ﻫﻸ‬٠
tayla im a n etm iş sayılam az» buyurulm uştur.
81. ŞİR'ATÜ’L - ISLAM (Seyyid Alizade)

B u ld u .! §ey٤ — az olsun, çok olsun — ,komşusuna hediye eder.


Komşusu zinıml (*) olsa dahi ona hediye etm ekten geri durmaz.
‫ ؟‬Unkii tma. sadree komşu olm ası.hile bir iteellik -
kl, komşu olmayanda bu özellik yoktur.
A | ’m Resûlû ( s a i a h i i aleyhi ve sellem) bujm rm uştur:
.Komşu ٥5t٥r:
Bir hakki olan komşu...
iki bakkı bulunan komşu...
Üç hakka sahih olan komsu...
Birincisi, zimmi komşu gibi...
İkincisi, miisliiman komşu gibi...
Uşûncüsü, hem miisMiman hem de ak rab a olan kom şu gibi.
(Çünkü onun henı komşuluk, hem İslâm iyet, lıem de akrabahk
hakta vardır.)])

Komşusunun evine izni olm adan -bakmaz...


Bâzı büyükler, erinin sacında bulunan ta rk kom şuya, solunda bu-
lunan tark komşuya, önünde bulunan kırk kom şuya, arkasında bulu-
nan kırk komşuya intak «lerİOTdl.
İmâm Zuhri (rahımehullab) anlatıyor:
- Bir adam Hz. Peygam bere (saU'üHahü aleyhi ve sellem) kom .
sudan şikayet etti. Bunım üzerine Peygam ber Aleyhisselâm, m u i d i n
kapısının üstüne çıkılıp şöyle n id a edilm esini em ir b u ^ ırd u :
« ia t ü Şübhesiz kırk ev komşuduı٩»
Zuhri, dört yönü göstererek: «Kırk şöyle, k ırk böyle, k ırk da böy-
le, tark da söyle!» dedi, (d-lhyâ)
I jmnında bulunan kırk e e . b a b a m la rd a g l y ^ k ve kesmek
İçin taırban yollarfı. Şöyle derdi:
.içinizden e v l ı n e k isteyen olurea b a n a h a b e r versin, ben onun
‫د‬ ihtiyaçlanm ka٠ anm.»

Komşusunun duvanna küçük abdest ^ m a k , k î^p ^ in e ta ş veya


odun tttnak, t o i y t o aran d a kapıjn yüzüne ç a p a k , kom şuya' olan
E Z İy eH .
،*! «.،lOmOTtann himayesin., .lan .ayri masllm.
K O M Ş ^ A KAT’İYYEN EZİYET ETM EM ELt.tR 817

İmâm. G azâlî (rahım ehullah) der ki:


«Şunu ijd bil ki, kom şu hakki yalnız ona eziyet etınemek değil,
ondan gelecek eziyete de katlanm aktır.
Çünkü, cansız varlık lar da ona eziyet etmemektwUrler. O nun l‫ ؟‬ln٠
ona eziyet etm em ekle h ak k i edenm iş sayılmaz.
O nun ezâ ve cefâsına k atlanm ak da .kâfi gelmez. Ona, bir şeyler
vermek gerek...
Bilinen husU sdur: K ıyâm et g ü n ü fakir komşu zengin k ı ş u n u n
eteğinden yapışacak ve A llah’a şöyle diyecek.:
«Yârabbi! Sor bakalım b u komşuma. Neden bana bir şey v w m ^
di? K apısıhı jdlzUme kapajnverdi?»

K om şusunun ‫ « ؟‬îu g u n u Sevmek, y ü l ü yıkamak, g ü ^ l koku üe


kokulam ak ve başım okşam ak d a kom şuya d u ^ lm a s ı - e n s a y . ve
sevgi geregidir.
K om şusunun kendisine takdim ettigi hediyeyi kat'iyyen küçümse-
mez.
K om şusunu d aim a gUle^dizle, te tlı i e karsılar.
K sirdigi ‫؟‬orbadan ona b ir tab a k veya lüzum u anında daha f a d a
gönderir.
Ebû Zer (R.A.) dedi ki:
‫(؛‬Bana dostum Hz. Peygam ber (sallâllahU aleyhi ve sdİMn) s u tav-
siyede bulundu:
١«Yemek pişirdiğin zam an, suyunu çok kat. Sonra kom şularından
birine bak, a r a ve o n a pişirdiğinden bîr kepçe (tobak) verj»

Mü’m in, kom şusu bor‫ ؟‬p a ra istediğinde tereddüt gOstertnez, h e .


men v ^ r .
H astalandıgm da ziyaretine gider.
Y ardim i s t d i ^ n d e yardım ına. k٠ r ٠
B a s m a 'b ir sey ^ d l g i n d e t a ’ziyede bulunur.
Bir seye sevindiğinde teb rik ^ e r .
P e y g ı b « . Aleyhisseiam ’d a n rivâyet edilm iştir:
«H erhangi b ir m ö ’m in, k a b i n e gelen b ir m u s l^ tte n dolayı . . . .
818 ŞÎR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

ziyede bulunursa, Allah, o n a .ta y â m e t çününde Cennet elbiselerinden


giydirir.»
T ’riye: ftAlIah -sabırlar verain. Acınızı tah fif eylesin!» diyerek
başsağlığı dilemektir.
Böylelikle cenaze sahibinin acısını hiç olmazsa biraz dindirm iş ve
üriintüsünün biraz olsun gitmestoe vesile olmuş olur.
Bunu yapmak mUstehabdır. Aynca, em r-i b il-m a ’rûf, nehy-i
ani’lmUnker şümûlöne-girer.
. i d e sûresindeki: «BİCT.Ü t a ^ â iizerine yardunJaşun» âyetinin
gereği de budur... (elEzkâr)

Mû’min k a r d e ş i , kom şusunun cenazesinde bulunur.


K.ŞUSU sefere çıktığı zam an - v a s i y e t etm ese b ile — o n u n evi-
ne, çrtuk-çoîuğuna göz-kulak olur.
O yokken e v i halkına hıyanet etmez. Hizmetçisine de kötü göz-
le bakmaz.
P i ş i ğ i etten verir. Onun kokusunu d u p a k ve koklam akla baş-
basa bırakmaz.

Rü^ar. ve pinesten m ahrum etfnemesi İçin, binasını komsusUnun-


Mnden yüksek yapmaz.
Ama gtolUnü ahraa veya ses ‫!؟‬karm azsa başka.,..

Turfanda satılan m e g a d a n aldığı zkman, kom şusuna -da ikram


‫؛‬der. Yahut evine gizlice, 0 görmeden sokar.
(Y٥ni komşusunun ‫؟‬M uklarm dan gizleyerek evine g ötürür. Ço٠
:udimin eline verip de dışan ‫؟‬ıkarm az ki, kom şusu ‫ ^ ؟‬u g u n u n gözü
talır ve üzUImMine sebeb olur.^

Daima içinden:’ «Kamşumun hakkini geregi gibi veremiyorum»


üye i t t r .
DİNDAR KOMŞUYU ARAYIP B lR M A iroiR 81 ‫و‬
Evini satacag ı zam an, komşusu ordaysa, önce ona arzeder.
G urbette ise bekletir. K om şusunun g elm ^ in i bekler.
K om şusunun izini olm adan yabancıya satmaz.

K om şusunun, « lu n la rın ı d u v an n a yaslam asına ragel olmaz.


Su, tuz, m ay a ve benzeri şeyleri istediği zaman verir. B unlardan
onu m ah ru m etm ez.

D indar b irine kom şu olmayı fırsat bihr.


H adisde şöyle v â rid olm uştur:
aiyi bir miisKiman'sayesinde, Allah tam yfizbln komşu evden be-
lâ ^ Snler.»

B aşkasından k a tla n a m a y a c a . eziyete, kom şusundan gelirse k at-


İanır.

K endisine n asıl m uam ele edilm ekten, hoşlanırsa, kom şusuna da


öyle m uam ele eder.
Biri, evindeki .farelerin ‫ ؟‬okluğundan yakınırdı. Bir dM tu ona:
«öyleyse evinde kedi besle! >, der.
, Şu cevabi verir:
«Evimde kedi bulu n d u rarsam , fareler korkar, ^ ş u m u n evine
kaçıp onu ra h a ts ız ederler. BOylece ken٥ m İçin araulam adığım ı kom-
sum İçin araulam ış olurum .» (e!-Öıya)

I ٥ m er (B.A.) der kl:


«Komşusunu, akrab asın ı ve arkadasını m em nun edip,,övgülerini
Jtazanan ^ m ^ n l n d o ^ ı l u ٠ ında şUbhenlz olmasın!» '/
82. ŞÎB’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid AJizâde)

f t n i M » ٠ûd’d an (R .A .):
Bir adam, Aliah’m ejşisine:
«Komşuma ijdilk veya kötülük yaptığım ı ben nasıl anlayayım?«
Diye sorduğunda. ٠٠ şu cevabi verir:
«Komşulann sana, '«Jjd yaptın!» derlerse, iyilik yapnuşsmdır.'
«Kötü yaptın!» derieree, kötülük yapmışsındır.‫( ؟‬Tuhfetü'1-Ebrâr)
£٧‫ «آؤ!ااا‬SannetveSdâb,,
Faziletleri ve Hukuku

Şunu iyi bilm elisin ki; evlenmek) taşınm ası pek agır .la n bir yük,
h ak lan ■güç ödenen bir husUsdur.
Ç ünkü evliliğin öyle zor ta r a fla n vardır kl, altından kalkm ak ‫؟‬ok
az kişiye n asib olur:
Evvelâ m aişet derdi.
Hele b u z am an lard a geçim zorlaşmıştır. E v l ^ e k isteyen kişinin
‫؟‬ok çalışması, fazla kazanm ası gerekecek, ‫ ؟‬ok p a ra kazanayım derken
belki helâl-haram demeyecek, heiaie haram da ,katabilecektir. Böyle-'
ilkle hem kendisini, hem de a la c a .'k ız ı m a’nen.helâk etm iş ,olur.
H albuki bekârlığı terc ih eden kişi bu gibi te h lik e le rd e tam a m m
uzak bir halde, güven içindedir...
Sonra, k a d m la rın h ak k m ı verm ek de pek kolay değüJ
. n l a r ı n h u y larm a, d ırd ırla n n a sabretm ek gerekir. O nlardan g ^
lecek eziyete de- k a tla n m a sı lâzım gelir.
Bu ise pek kolay değildir. Ç Ü İ o. mes٠ul olan b ir idareci mev-
klindedir. H anım ından, ‫ ؟‬oluk --çocuğundan hesaba ‫؟‬ekilece٣ ...
Hz. Peygam ber (saüâU ahü aleyhi ve- sellem) b ü y ü m ü ştü r:
«Kocalık hak k in i yerine g e tiran iy e n kişiye, k a z a n a c a . b n g ü n a h
yeter!»
R ivâyet edilm iştir;
((‫ ؟‬oluk - ‫ ؟‬t u ğ u n d a n kaçan, kaçak köle gibidir. O nlam d ö n m e k -
‫؟‬e ne nam azı ve n e de orucu kaböl ^ llir.»
«٤m âm » (rahım ehullah) der ki:
،(Kaçmazsa bile, h a k la n n ı gereği giw vennezBe, kaçm ış a d d ^ lllr .
‫ ؟‬ünkü A llah T eâlâ T ahrim sûresinde:
«Kendinizi de, çoluk - çocuğunuzu da a - koruyun!» b u ^
m uştur.
822 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (S ej^ id Alizâde)

Görülüyor ki, hem kendimizi, hem de onları ateşten korum akla


e m i l
Bu ^ M e n d ir ki, bâzıları evlenmemekte şu özrü ileri sürmüşler-
dJr:
«Ben km di nefsimle uğraşıyorum, . n u n lıakkından gelemiyorum.
Gna baska bir nefsi nasıl katabilirim?),
‫^ ! ا د‬len m eM e başka bir belâ ve âfet gizlidir. M eydana g e le
cek ‫ ؛‬rfu k ٠ea:ukla ugraşırkaı, kişi Allah’ın zikrinden gafil olabilir.
Daha dognısu, «‫؟‬M uklarım a iyi bir geçim sağlayacağım, onlara mal-
mülk yapacağım» derken, âh iret işlerini ihm al edebilir.
‫ ؟‬ok e v l l l Oıdinme hastalığı, onu, kadını ile çok cinsi miinasebfr
te itebilir.
to u n la eğlenirken, hoş vakit geçirirken, kalbi daim a onunla ve
istikbali ile meşgul'olur. Ahireti düşünemez hâle -gelir. K endisini g ^
regl gibi âhiret hayatına hazırlayamaz.
Bu yüzâ^ı İbrahim bin Edhem şöyle konuşm uştur:
«Kadınlannbaldırlanna kendini alıştıran kişi hiçbir işe yaramaz!»
Allah T ^ lâ, YahyA Aleyhisselâm’ı - k a d m l a r a k a rşı ik tid a n ol-
du^ı h a ld e - onlara kıjraet vermeyen, cinsi tem a sta n uzak duran
bir ^gambCT olduğu İçin, « S e j^ d ve HasUr» Unvanını vererek öv-
müştür. İşte bu sebeble Peygamber Aleyhlsselâm şöyle buyurm uştur:
.İkiyüz ^lından sonra in sa n la n n en iyisi, H afîfü’l-Hâz olandırl»
« (^ fîfü ’l-Hâz) ne demektir, ey Allah’ın Resûlü?»' diye sordular.
Şu ^ a b ı verdi:
«Hamnu ve çocuğu olmayan kişidir!»
Yine Peygamber AleyhisselAm buyurm uştur:
.insanlar üzerine öyle bir zam an gelecek ki, kisinin m ahvı, hani"
'mmm, ana-babasm m ve çocuklarm m elinde olacak. O nu yoksullukla
ayıplayacaklar. Onu tâk a ti dışında k alan seylere itecekler, o d a bu
seteble öyle bir yollara girecek ki, dini gidecek, ve kendisi-helâk olacak
(0 yollarfa).»

TeTi^‫؛‬de, e v le ı e k t e n a v u ta n birçok eser vArid olm uştur. Onun


İçin, Musannif (rahımehullah) b u n a kısaca tem as e ttik te n sonra, ev-
lenmenin fazU^dne ^ m i ş ve şiîyle dem iştir:
Evlilik en yararlı ^ d i r . ^ ١۶abça da en ü stü n b ir fazilettir. On'un
EVLlLİK, K İŞİY İ ÂFETLERDEN K O R U Y U C U D İ 823

hüküm lerine ria y e t etm ekle din k e ra n u r ve ahlâk . e l l e ş J r . K âlna-


tm Efendisinin iftih a r e t t i g hustisa m a ^ a r ve -nail olmuş olur.
Şöyle buyurm uşlardır:
«Evlenin, ‫ ؟‬opalini ‫ ؟‬iinWi layâm ette ben. sizinle - d ü ş ü k l e r de
d a h il— diger m illetlere karşı Svünecegm!»
Evet, evlilik kişinin, âfetlere sevkeden avretini korur. Aynca zen.
g n lik ve n z k m câlibi olur. Allah N âr sûresinde:
«Eğer fa k ir iseler, Allah fazi (-Ü İhsânın)dan onlan zengin kil ar»
buyurm uştur.
Tevhid eh lin in kalabalık olm asını sağlar.
H d is d e :
«Kim bil’ m ü slü m an kişinin nikâhında hazır bulunnraa. ABah
yolunda b ir g ü n o m ‫ ؟‬tu tm u s gibi olur. Halbuki (Allah katinda) bir
gün, (sizin î‫ ؟‬in ) yediyiiz gündüm buyurulm uştur. ’
Y ine şöyle buyurulm uştur:
«En ijd se fâ a t (çalışm a), iki kişiyi eylendim ek İçin'yapıtan çalış,
madır.»»
Allah T eâlâ N ûr sûresinde şöyle buyurm uştur:
«içinizden b e k â rla n evlendirin.»
Peygam berleri vasfederken de şöyle bujm rm uştur:
،،And olsun ki, biz,' senden önce de peygamberler göndermişiz, on‫؛‬,
lara da zevcelei’ ve evlfidlar vermişizdir.» (Ra’d sdresi)
B unu, o n lara yaptığı lü tu f ve ihsânı açıklam ak s a d e d e buyur-
m uştur.
Hz. Peygam ber (sallâllahU aleyhi ve sel.lem) bujmrmuştUr':
،،Kim ^ n i m siinnethnden yüz ‫؟‬cviriree, benden deglldir. N ikâh
da sllnnetlm dendir.»

EVLENMENİN HÜKM Ü:
el-Kifâye.de der ki;
،،ZâhiriİCTe göre evlenm ek f a r a ı ajmdır. Bâzı Alimler, göre de,
cihAd g b i farz -1 kifâyedir.١>
Y u k a n d a e v lilig n h er iki yönünü de anlatm ıştık. Bu, şahsa göre,
yâni şahsın d u m m u n a göre d٠ ir:
824 ŞÎR.ATÜ1 - föLÂM (Seyyld Alizâde)

1 1 ! duram u iyi ise. kradisini haram dan korum ak İçin, evlenme,


si g e r i .
Evlenme imkânı y t e a . kendisini de haram dan koruyabiliyorsa, 0
zaman b ^ ftrh k <mun İçin cidaldir.
iki TOSİİ da kendisinde b u l.d u ru y o r s a , o zam an adalet mî-
mmnda dımımu t o p r a k inceler:
Eger evlilik onu felakete sürükleyecekse, yâni bu k a n a atte ise be.
kfirlıfo aksi halde e v lili, tercih eder.
‫ ه‬١‫ ﺳ ﻼ‬mail ve m addi d unım u iyi olan ve evlenmekle de bir za.
raıa giımej٢e c # ı i , evhliğin kendini A llah'ın em irlerinden .alıkoyamı-
yacagım inlen ve bununla birlikte nefsini ve şehvetini teskin etmeye
muhtaç olan, yalnızhttan b u lan m a y an , ev işlerinde k d i s i n e yardim -
Ci olacak bir eşe ihtiyacı olan bir gmıç ise, d u m a s ın , hem en evlensin.
Böyle bir kiçinin e v le ıe s in d e b ir 'sakmca yoktur. Bilâkis evlen-
m - e fazilet ve’ bİT^k y ararlar vanlır.
İmâm Gazâh ve diger im am lar, kttablarm da bu meselejd böyle in-
c e le m iş le i.

Evliliğin birçok faziletleri) sünnetleri, yâcibleri ve h a k la n vardır:


^ ! . m e k İçin para haream alı. P a ra h arcam ak tan kaçm am alı
Çünkü Allah onun karşıhğını verir.
Evlenen kişi, güç duruma düşeceğinden yılmamalı!
Eger evlenmekten kasdı ve niyyeti iffetli yaşam ak, .haram dan
kffldini korumak ise, ömür boyu nam uslu ve. şerefli, iffetli yaşam ak
a m in d e ^ , fakirlikten ve yoksulluktan asla korkmasın.
P ^ g ı b e r AleyhisselAm buyunnuştur:
.Kim, (fakir’ olunun) .endişesiyle evlenmCTse, bizden değildir.»

٠ ENECE ٥٤ KADIN‫؛‬
Evlenirken dindar, olan kadını tercih etm ehdir.
Ç ü . sAIlha bir hanim , dünyada kişiye saâdet sağlayan yegâne
msuıdur.
Bir laaanın cinsi ^ c i i fazla olm asa bile, yine de bir eşe İhtiyâcı
'ardır:
EVLEN İRKEN ASİL VE DİNDARI SEÇMELİDİR 825

Ç ünkü yemek pişirmek, ‫ ؟‬am açır yıkamak, evi temizlemek, y a te k


sermek, bulaşık jnkam ak gibi ev işlerinde m utlaka bitine ihtiyacı var-
dır.
Çünkü, böyle bir kadınla evlenmeyip de ev İşleri ile bizzat kendi
meşgul olursa, ne dışarda çalışmaya ve ne de ilim tahsil e tm e e vakit
bulamaz.
Demek ki sâliha bir hanim ; lıeın onun din işlerine, hem de dünya
işlerine yaram aktadır.
Z ira 0 olm azsa kalbi ve zilmi ev İşleri ile meşgul olacaktır.
B u sebebledir ki, Ebû Süleym an ed-Dürânî şöyle demiştir:
(tsaiiha bir kadın dünyalık sayılmamalıdır. Zira 0. senin âhiret
İçin çalışm ana yardım cı olmaktadır.))
. Süfyân bin Uyeyne der ki:
«Birka‫ ؟‬kadınla evlenmek dünyalık sayılmamalıdır. Çünkü Haz-
ret-i Ali, R esûlüllah’ın (sallâllahU aleylıi ve selleın) ashâbı İçinde en
zâhld olm asına ragm en, .dört kadın alm ıştır, .n d o k u z da cariyesi var-
dı.»
geyh’in tefsirinde şöyle der:
«Kim -daha ta k v a ise şehveti de 0 nisbette şiddetli olur.»
E bû' B ekir el.V arrak:
«Helâl cim a, h ariç, b ü tü n şehvçt kalbi karartır. Helâl cima, (yfini
ctosi m ü n a se l^ t) ise'.kalhi temizler.
O n u n için d ir ki, zühd ile helâl cima., hariç, bütün şehvetleri azalt,
m ak ile em rolunduk.»
Y ine b u S'ebebledir ki, peygam berler çok evlenmişlerdir. Ç ocuklan
da çok olm uştur.
D aınjd Alejrhisselâm.ın yüz nikâhlı zevcesi, üçyüz-de cariyesi oldu.,
ğfu riv ây et ^ i h r .
O glu Süleym an.ın üçyüz nikâhlı zevcesi, ^ ^ İy ü z c a r i y i oldugu
mertlidir.
? . a m b e r Aleyhisselâm٠a gelince... O nun da dokuz zevcesi vardı.
K ırk - a m b e r d e , b u lım an b ir cinsi güce sahibdi. Bu k ırk p e y g a m ^
rin h e r b-irinde k ırk kişilik cinsi güç vardı. ( i ş k â t û ’l - l â r )

^ c a e n asil ve d in d ar rta n ı tCTCih ^ e r . . .


«IMndar olan» dedik.
826 ŞÎR ’ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Çünkü, kadın d‫ل‬ndar .lunca, kw asına iyi İtâ a t eder, sözünden dı-
şan çıkmaz.
Kanaatkâr .lu r. Sabırlı olur. Yoka da, vara da katlanır.
îsîâmın erkân ve 'emirlerini harfiyyen yerine getiril.. Tıpkı Hâtem
el-^am ’ın hanımı gibi. Hâtem, hanım ına:
«Ben yolculuğa çıkıyorum, sana ne kadar p ara bırakayım?» der.
«Ne kadar yaşayacaksam, 0 kadar?»
«Ne kadar yaşayacağını bilemezsin ki!»
«Öyleyse .bunu bilene bırak!»
'Diye cerab verdi.
Hâtem çıkıp gidince, kadm lar başına üşüştüler. Harçlıksız bırakıl-
dıgı İçin ona son derece ehemmiyet vermeye başladılar.
«Nasıl oldu da seni böyle harçlıksız bıraktı?» dem elerine kalma-
dan 0 şöyle konuştu:
«O, sadece verilen, rızkı yediriyordu; rızık veren degildi ki!»
Bu kıssa Ravdatü’n-Nâs!hîn’de anlatılm ıştır.
Asil kadınla e v le ıe k te n bahsetm iştik. Ç ünkü asil kadınlardan
asil ç«uk doğar. Yâni doğacak çocuk asalette ona çeker.
Ha.dlsde buyurulmuştur:
«Jnanan kadmın kocasına karşı itâ a tli oJması, yetm iş S i d d i k ı n
ameline b e d e l i isyankâr kadının İsyanı ise, bin isy a n k â n n İsyanı gi-
b i l .»

Huyu kötü, kendi güzel olan kadın tıpkı mezbelelikte biten çiçek
g ib il. ١'
M ü s lü m , onun İçin böyle bir kadınla evlenm ekten kaçınır.
Bir todınla sjrf m ah, güzelliği ve asaleti İçin e v le n m e m i.
Çünkü bu davranış âdîliğe ve fakirliğe yol açar.
I Peygamber (sallftllahü'aleyhi ve sellem) b u y u r m u ş ^ :
• i n , Mr kadını maJı ve güzelliği İçin alırea, onun h e m m alından,
h٠ ı de g û ^ îğ in d e n yoksun bırakıhr.
Kim de onunla dini İçin evleniree, Allah ona hem m alim , hem de
g ü i g i n i Ihsân ederek nzıklandınr.»
HUYU KÖTÜ OLAN KAUINLA E ١^E N M E ٠ LÎD ÎR 827

Servetçe, stjyca, itibarca kendisinden a§ağı .la n kadınla evlenir.


Çünkü bu, fitn e ve ileride geçimsizliğe yol açacak hususlardan k lş i^
m uhafaza eder.

M üslüm an u zu n ve zayıf kadınla evlenmez.


‫ ؟‬irkin ve kısa kadınla da evlenmez.
Yaşlı kadını da almaz.
‫ ؟‬ok konuşan ve başka kocadan çocuğu olan kadim da almamalı-
dır.
H aberde vârid olm uştur ki; İsrail oğullarından bir adam: «Yüz ki-
Şİ ile îstişâre etm eden evlenmem») dedi ve doksan dokuz k i ş i ileîstlşâ-
re etti, bir kişi kaldı.
«Yarin kim e rastla rsam onunla müşâvere ederim» diye azmetti.
Ertesi g ü n olunca sokağa çıktı. Kendisine ilk rastlayan, bir deli ol-
du. B una çok üzüldü.
F a k a t ah d in i yerine, getirm ek istediği İçin onunla müşâvere et-
m ek zorunda kaldı.
Süvar‫ ؛‬olan deli ile arasm da'şöyle bir konuşma geçti:
«Şu a tım a karşı dikkatli ol, seni - e l e m r a i »
«Atını durdur, san a b ir şey soracağım. Ben bir kadınla e v le n m .
istiyorum : acaba b a n a nasıl b ir kadm tavsiye edersin?» d ^ i .
،tKadın ü ç tü r: B iri lehine, biri aleyhine. Uçüncüsii lehine v ^ a
aleyhine! Y alnız a tım d a n uzak dur. Sana çifte 'atmasm!» dedi.
T am uzaklaşacağı zam an d a arkasından adam şöyle seslendi:
«Atını d u rd u r ve sözünü açıkla!.»
«'Senin lehine olan kadm kız olandır. A hrsan kız al. ‫ ؟‬iinkii onun
kalbi ve sevgisi yalnız sanadır! Senden başkasını k at’lj^ e n sw m ez. .
Senin, aleyhine o lan -k a d ın a gelince., o da başkasindan ayrılm ış
ç ^ u k lu kadındır. M alını yer, eski kM asına ağlar.
.ü ç ü n c ü sü n e gelince., o d a başkasm dan ayrılan çM uksuz kadm -
dır: E ğer sen, on d an iyi çıkarsan, seni sever, sayar. Aksi halde s ra i n e
say ar ve n e de s e e r . B u tü r kadm senin durum una "göre, lehte y ş
aleyhte olur.»
«Deliler gibi davranıyoraun: am a sözlerin f i l ^ f l a n n s i gibi-
dir!»
«Beni k ad ı yapm ak istedlİCT; kadı olm am ak İçin böyle deli num a-
rası yapıyonım , a n lad ın mı?» diye çıkıştı. .
828 ŞÎR ’ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Kötü huylu kadını da almaz.


Peygamber Aleyhisselân) buyurm uştur:
«Doğuran siyah kadın, fasır olan güzel kadından iyidir:»»
Sırf çocuk sahibi olmak İçin 'evlenmeye, bu hadis ne güzel ve ne
yerinde bir teşvik etmektedir!
el-îhyâda der ki:
«Çocuk d ^ u m ıa y a n kadınla evlenınektense, evin bir tara fın d a lıa-
SIT-bulundurmak daha iyidir.»
Resülüllah (sailâllahU aleylıi ve sellem) bujnırm uştur:
«Kızlarla evlenmelisiniz: O nların ağızları daha tatlıdu... Rallimle-
ri de daha do^ırgandır. Aza da herkesten d ah a ‫؟‬ok râzı olurlar.»»
Yâni az y e m . ve az -gijroeğe k a n a a t ederler. (B âzılarına göre, az
cima’a râzı olurlar, demektir bu.)
Bir hikâye:
Bir graı‫ ؟‬vardı. Güzel bir kızla nişanlanm ıştı. Sonra nişanlısını bir
^ e v i kaçırdı. Çok çirkin ve hayâsız bir bedevi idi. Kızla zinâ etti. Son-
ra b i l .
Aridan bir müddet geçtikten sonra 0 gençle evlendi. Genç son de.
^ e yakışıklı idi. Ona çok güzel davrandı.
Tam yirmi veya otuz yıl m esU d b ir h a y a t yaşadılar.
^ n ra k a d ın hastalandı, ölmeden birkaç s a a t önce k ira s ın a şu tav-
siyttie bulundu:
« | r evlrairsen kız al! Kim senin eli degmem is olsun. Benim le zi.
nâ eden 0 ‫؟‬irkin adamın m uhabbeti, a ra d a n b u k a d a r zam an geçme,
sine r a ^ ^ hâlâ kalbimden çıkmadı. Oysa 0 pek çirkin b ir adam dı.
Ben oridşn daha güzelsin. B una ragm en onu bir tü rlü unutam adım .»
(d-Mcnha.)

KADINA g e l in c e ...

Kadın, dindar, cömert ve h â h vakti iyi olan kimse', ile evlenmeyi


tercih eder.
Kadın fâsık ile evlenmemelidir.
Hz. P eygam ^r (sailâllahU aleyhi ve' sellem) b u y u rm u ştu r ki:
«HeAangi bir kadın lâsık b ir adam la e v le n m ^ e râzı olurea, Jsa.
Mrfen kalkarken alnında şöyle bir yaz» bulunur:
K IZ I F A SIK B İR KİMSEYE V E R ^ M E L ID İR ' 829

«Allah’ın lah m etin d en üm idini k ^m iş:»


Ancak henim şelâatinü isteyenler hari‫ ؟‬.«
I
İm âm §a’hî:
«Kim, terbiyeli ve mUeddebe kızını fâsık biri ile elendirirse, OTiun
rahm ini kesmiş olur.))
O nun İçin kişi kızını verirken, dindar ve temiz soylu kimseyi ara-
ması lâzım dır.
Huysuz, dini yönden zayıf, y ah u t hanım ının hakkm a gereği gibi
riayet etm eyecek olan kimseye vemiemelidir.
Ç ünkü Peygam ber Aleyhisselâm şöyle buyurm uştur:
«Kız evlendirm ek, onu ta m anlam ıyla elden ‫؟‬ıkarm ak demektir.
Onun İçin, kişi, kızını nereye ve kime yerdiğine dikkat etmelidir!» '
B u sebeble kızı verirken dikkat etm elidir. Onun hakkim koruya,
cak kim seye verm elidir.
Kocası b ^ a m a d ık ç a , onu bir daha geri alam ayacagm a göre, artık
kızmı ona ebediyyen veriyor dem ektir. D ikkat gerekir!

H ukem â der ki:


«Kişi d ört yönden kendisinden aşağı olan kadını almalı:
1) Yaş:
2) Boy;
3) Servet;
4) Soy ve asalet.
Aksi' halde kendisi, ile alay eder, küçüm ser ve b٠ enmez. B u d a
g^lm sizlige yol açar.
Şu dört h u sd sd a kendisinden -üstün olmalı:
1) Güzellik;
2) Edeb ve terbiye;
3) Ahlâk;
4) Takva..»

Kişi, kızını yaşlı b ir adam la V . çirkin biri ile evlendirmez!


Ç ünkü ileride faz yoldan s a ^ b ilir .
830 ŞÎR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid AJizâde)

Kİşİj hür kadınla evlenmeye gücü yettiği zam an, cariye ile evlen-
mez.
Ev, nafaka, giyecek ve m ehir bakım ından h ü r kadınla evlenmeye
takati olan kimse cartye ile -evlenmez. H a ttâ bâzı âlimlerce bu câiz de-
.Id ir.
١ İmâm Ş İ (rahım ehullah), buna cevâz verm em iştir. Delil olarak
da Nisa sUresindeM^
«Sizden kim, hü r ve m üslüm an k a d ın la n nikâhla alacak b ir bol-
luga güç yeti^iremrasej o halde sag elinizin m âlik oldngu m ü’m in ca-
ri^erinizden (alsm)» âyetini gösterm iştir.
Burada görüldüğü gibi cariye üe evlenmeyi ş a rta bağlam ıştır.
«Hür kadınla evlenmeye gücü yetmezse» denilm iştir. ;
Bunun mânası, şâyet gücü yeterse 0 zam an cariye ile evlenemez,
demettir.
I Hanife (rahımehullah) böyle bir hü k ü m verm em ektedir, ‫ ؟‬ün-
kü âyet cariye ile evlenmeyi sa ra h a te n yasaklaraam aktadır.
Hür kadınla evlenmeye gücü-yetse bile, cariye alm asında bir sa.
kınca yoktur.

Zinâ ^ p a n günahkâr bir kadınla da evlenmez.


ibni Mes’ud (R.A.) dedi ki:
،Bir insan, i yaptığı kadınla evlenirse, i l e l e ^ zinâ yapmış
rturlar.»
Bu, I filimlerin görüşüdür. M usannif (rahım ehullah) burada
bunu ih tiy a ta zikretmiştir.
İmâm Ebülleys (rahım ehullah) der ki:
«Zinâ ^ n bir kadınla evlenme husUsunda âlhnler ih tilâ f etmiş-
l e i . Bâzdan «ekiz değildir» derken, .ulema ‫ « ؟‬. n l u g u «ekizdir» de-
mişlndir.
Biz de bu görüşle amel .ederiz.
‫ ؟‬ünkü, bir kadınla zink edip de sonra onu n ik âh ın a a la n b ir a d a ^
İbni Ahbaba ^ A . ) Imnun hükm ünü sordugu zam an, ٠, o n a şu ceva.
bı vennişUr:
،Evveli zinâdır, Mnu nik âh tır... H aram , hiçbir zam an helklı ya.
K î ş i . N İ Ş Â N L İ A C A Ğ I KIZA BAKMALIDIR 831

Ibni M es'ud'un (R.A.) yukardaki «ebedî zina yapmış «hurlar» SÖ-


zii. yani zinâdan m eydana gelen b ir aşk üzerine evlendikleri İçin, ٥
hal üzere olurlar, dem ektir.
«Menba’u ٠l٠Â dâb»da der ki^
- Dem ek ki bu söz, Ibni Mes'ud’d an (R.A.J tehdid yollu sAdu^ ol-
m uştur. Yoksa evlenm enin câiz olmadığım kasdetmemiştir.
Zinâ y a p a n ‫ ؟‬iftler, evlendiklerinde cima’ yaptıkları zam an 0 eski
zinâyı h a tırla rla r ve onun lezzetini bulurlar.
O halde, 0 zevk ve lezzete r&zı olmUş olurlar, ki. bu.da. ta m tevbe
yapm adıklarına delâlet eder.
Sanki o eski zinâya râzı olmuş ve ondan pişmanlık duyrnamış gl-
bi'olurlar.
M alûm dur: G ü nâha rızâ günâhtır. Tıpkı kiifre rızâ küfür oldugu
gibi. İşte Ibni Mes’ud (R.A.) hunu demek istemiştir.
Aksi halde, onlar tevbelerinin kabUl edilmediğini bile bile n asılb ir
araya gelebilirler?
Bir a ra y a n ik âh la gelmeleri, eski hallerine tevbe ettiklerine bâriz
bir işarettir. H a ttâ işaretten öte kuvvetli bir delildir‫؛‬
Ç ünkü g ü n âh ın a tevbe etm eyen kim senin her an günâhına tevbe
etmesi gerekm ektedir.

n iş a n l a n m a k :

Müslûmanın, evlenmeden önce, nişanlanacağı kıza ve kadınabak-


ması sünnettendir.
Çünkü henüz evlenmeden önceki bakış, karşılıklı sevgi ve saygı
bakımından daha elverişlidir.
Nitekim AUah’ın Resülü (sallAllahU aleyhi ve 86‫ا‬1‫ ) س‬bir kadınla
e v le n m . istediğinde, süt halası olan ümm-i Selim’e.gidip o kadının
yanaklannı koMamasını, ökçelerine bakmasını em ^m iştir.
Kadının ağzı kokup kofanadığım anlamak İçin t٠ le d a v ra n ın ,
lanhr.
Hadisin metainde g ^ e n (ei-Avârid) kelim esinde d i ş l ^ ‫ ﺳ ﻸ‬٠
tik ie n i sOylemi^dr. (Musannif)
832 ŞİR ’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Kişi gerek nişan ve gerekse m ehir bakım ından d a h a az külfetli


olan kadını tercih etmelidir.
HadJsde:
«Kadının iyisi bayırlı ve bereketli olanı, nişanı, m ehri ve ralim i ko-
lay .Jandır.»
(Rahmi kolay olan) .demek, ‫ ؟‬abuk ve ra h a t çocuk dogui'an, de-
mettir.
d .fcyâ’da der ki:
- E b e rd e vârid olm uştur ki;
«.abuk evlenmesi, erken dogurmasj, m ehrinin az olması kadınm
iyi bir kadm olmasına delâlet eder.»
Yine şöyle demiştir:
«En mübaıeklm , en az m rfıirli olanıdır.»

Nişanlandıktan sonra kadına koku gönderir. O nunla zifafa g irec^


gl zaman temizliğini yapar, pâk olarak y an m a girer.

Katlin ancak ttifUv (dengi) ile evlenir., (Yâni dengi olm ayanla ev.
le ıe z .)
^ k l i k : din, s ^ y e servette olur. B u n u n tafsilâ tı fUru’ kitab lan n -
da verilmiştir.
Dengi istedlgl zaman, kızım vermezlik yapmaz.
*ille de zengine ve tanınm ış kimseye vereceğim!» diyerek kirini
kimseye vermemesi, büyük, fitnelerin ve geniş' fesadın- çıkm asına yol
açabilir. Kimbilir, belki kız Jkjidan ‫؟‬ıkar da, velileri b u n d an büyük bir
v i ve üzüntü İçine sürüklenebilirler.
K i v «d٠ k» kimdir?
Allah'tan korkan her müslUman denk sayıhr: Ç Ü İ OTIU sevdi.
٠ ٥ , . a ikram (sa^)d a bulunur. fkel dlginde de zulmttmez. Kı.
٥ ٠

za - yapmaz.

Küçük Olsun ٠ büjdik olsun k m velisi evlendirir. B u h a k veliye ve.


rUmiştir.
KADIN ANCAK DENGİ İLE EVLENİR 833

Büyük ve akıllı dul .Isa dahi, velisinden izinsiz evlendiği takdirde,


Hz, P e y ^ m b e r (saliailahü aleyhi ve sellem) onun evliliğini hüküm süz
sayar.
Hz. Âl^e’den (R. A n h â ):
Hz. Peygami«!. (sallâllahü aleyhi ve sellem) bUyurmuştur:
« H e rh a n ^ b îr k ad m velisinin izni .im ad an evleniree ‫ ﻻ ﻧ ﻪ‬bdtjl.
dır. nikâhı bâtıldır, n ik âh ı bâtıldır.»
îş te Jm am Şâfiî (rahunehullah) bu hadisle ‫ ^ ﻛ ﺎ‬e re k , izinsiz
evlraen kadının evlill٠ n i - d e n g i ile evlense b i l e - hüküm süz say.
m ıştır.
Ç ünkü o n a göre, n ik â h kadınların sözleri ve H a d w l y t e , - n e -
le olum a o l s u n , m ü n ’akid olmaz.
H an ^ H erin g ö r ü ş ü :
M ükellef olan h ü r kadının nikâhı, velisiz olsa dahi yürürlüğe gi.
rebdir.
Evlendiği kim se iste r d engi'olsun,.ister olmasın, fark etm « .
L âkin dengi olm ayan birl ile evlendiği takdirde velisinin bu nlkâ٠
hı feshetm eğe hak k i vardır.
el.H asen, E bû H anife’den:
— Böyle bir n ik âh ekiz değildir.
M eşâyihnnızdan b l r ç ^ u bu görüşü tenim sedder. K aadıhân’ı n f ^
vâsi d a bu görüş ü z e r d ir . Böyle bir nikâhın ekiz olm am asuun tercihi
husUsunda sanki b ir ittifa k hâsıl olm uştur.
B u n u n !‫ ؟‬in d ir ki,. M usannif (rahım ehullah) da bu fikre m e y t e
m lştir.

Mehirde sünnet olan; dörtjdiz miskal gümüştür.


Hz. Peygamber (sallkllahU aleyhi ve sellem) kızı Hz. F â tım a ^
Hazret! Ali’ye (K.V.) tezvl‫ ؟‬ederken mChlr otarak dörtyttz miskal gtt.
müş istemiştir.
Kendisi de evlenirken on iki buçuk ukiye verirlerdi kl, bunun ye►
kûnu beşyüz dirhem yapar.
«Pekklk, Ebû Süfyan’m kızı ümmû Hablbe ile evlenirken dört-W٥
d i r i n (yahut dörtyüz dinar) mehir - e s i n e ne b u ^ m ılu rt.
I«ye bir sual vkrld olursa, deriz kl:
834 ÇjR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

- .Bu mikdarı Necâşî kendi m alından sırf Peygamber Aleyhisse-


lam'a sa٠ smdan dolayı teberru etm iştir.
Ha. Ömer’in (R.A.):
«Kadmlann mehrinde fazla pahalıya kagmayuı. Eğer bu iyi bir
§ey .Isaydı, hepinizden daha evia olan Allah’ın nebisi bunu yapardı.
Kendisi evlenirken de, kızlarmı evlendirirken de on iki ukiyeden fazla
m ^ ir takdir ettiğini görmedim» sözüne gelince..
O bundan (ukije) sayısmı .kasdetmiştir, küsûra iltifa t etm em iştir.
'(Çerhü’l - ^ â b i h )
Peygamber Aleyhisselâm’ın bu ınehir m ikdarını boylece öğrenip
anladıktan sonra eşlerin bu mikdarı aşm am aları gerekir.

Eşinin mehrini tem verir. Yahut tam veremezse, ileride tam am la-
yacagmı söyler (yürekten).
I içinden hiç vermemeyi kasdederse, kıyâm et gününde zânî
(fuhuş irtikab İ ş ) olarak, gelir.
Kadmın mehrini uzatmaz.
Fakir olursa, yahut kadm rızâ gösterirse başka, o zam an uzatm a,
smda bir satanca yoktur.

Başkasını, istediği taza talib olmaz.


Bir mUslüman diger bir din kardeşinin IstMJiği-kızı istemez, (yfinl
üstüne varmaz).
Bu bir cefâ ve hıyânet sayılır.
B âalarına göre; bu, tarafeyn karşıhklı olarak .belirli bir m ehlrde
Mutabakata vardıklan ve akidden başka hiçbir anlaşm azlık kalm adığı
takdirde bahis konusu olabilir.
Ama henüz bir ')anlaşma olmamışsa, 0 kızı istem esinde herhangi
lir satanca jroktur.
Sonra, din k a rd ^ in in ‫؛‬üzerine vararak 0 taza talib olup evlenirae,
i l sahflı olur, fesh«Jilmw. (MAllkl âlim lerinden b â z d an «feshedl.
ir . d i r . )
ik i ba y ra m ARASINDA NİKÂH KIYILABİLİR 835

R ağbet gOrmeleri İçin, kızlann altın ve güzel elbiselerle süslenm e


lerl de sünnettendir.
Ki§i٠ m ehrin tü m ü n ü peşin .la ra k v e ^ « s e de bir kısmmı pe-
şin verir.

iK t BAYRAM ARASINDA NİKÂH KIYMA MESELESİ;

Evlenmek İçin, H azreti Âlşe’n in (R. Anhâ) rivkyet ettiği zaman


seçilmelidir.
Hz, Âişe (R. Anhâ) § 6 ‫ ة‬١‫ اﻟﻢ‬demiştir:
«(Hz. Peygam ber) benim le Şevval aymda evlendi, zifafa Şevval
a y m d a .^ rd i.»
Hz. Ebû Bekir (R.A.) dedi ki:
((Kimse iki bayram araam da nikâh .im az dememiştir.»
B âzıları iki bayram arasında zifafı m ekruh sajTOişlardır.
i n i l d i ki:
«P^i., kerahetin anlamı n^ir?»
Ce٧ab verildi:
- ib n i Ö m er’den (R.A.) böyle nakledilm iştir: iki baj^am arasm .
da evlenen çiftlerin arasın d a gereken m uhabbet ve-sevgi hâsıl olmaz,
demiştir.
F a k ih E bü’!-Leys (rahım ehıillah) dedi ki;
— Hz. Âişe’n in (R. A n h â ):
«Resûlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) Şeı^âl'de benimle evim -
miştir. Ş e ^ a i ’de zifafa girm iştir. O nun hangi hanıım OTia benden da-
ha şefkatli idi?)» ١
Sözü, iki bayram arasm d a n ik âh yapm anın caiz olduğunu göster-
m e k ti. I
Şu halde: «iki bayram arasm da nikâh olmaz» sözündm m urad
şudur:
B ir def’asın d a bayram nam azı Cum’a gününe tesadüf etmişti
Mevsim kış idi. Peygam ber Aleyhisseiam bayram n a m a a n ı kıldırfj.
Sonra Cum’a nam azın ı kıldım ıak İçin de te k ra r döndü. Bir adam 0 ‫ا‬٠ ‫ء‬
rastladı ve:
«Ey A llah’ın Resülü, n ik âh vardır!»
836 ÇIR'ATU'L - ISLAM (Seyyid AJizâde)

IteyJnce, ona şöyle hitab etti:


alki l»yram a ıa a n d a nikâh olmazJ»
Yâni mevsim kış olması hasebiyle, yakit dar olduğu İçin, bajnam
namaZı ile Cum’a namazı arasında nikâh kıyılmaz, demek istem iştir.
(^rh u ’n-Nlkaye)

Nikâhta sünnet olan, İlân etm ektir,


Çünkü siiah (zinâ) ile gerçek evlilik böyle belli olur.
Peygamber Aleyhlssslâm b u ^ rm u ş tu r:
çalmak ve sesle İlân etmek, evlenm elcıde helâl ile haram i
a^rfederler...
Bu, nikâhta bımdan başka ayu^acak şey yoktur demek delildir.
Ikl şâhidin hazır bulunması da pekâlâ evlenm elerini hslli eder.
Bundan murad, nikâh İşini herkese İlân etm ek ve uzaklardakilere
duyurmak İçin insanlan teşvik etm ektir.
Def ‫؟‬a taak ve mübah olan şiirleri d estan halinde m akam la oku-
yarak, nikâhı,'düğün yapmak suretiyle hCT ta ra fa duyurm ak sünnet-
tir.'
el-Mesabih’in yazan diyor ki:
Nikâh İçin mescldlerde yüksek sesle şiir söylemenin câiz olduğuna
bu bir delildir.»
Hz. Aişe’nin (R. Anhâ) rivâyet ettig i hadîsde:
.Bu nikâhı Hân edin v e -c a m ile re yapınl Deflere vurun!» b u ^ .
rulmaktadır.
‫ ؟‬erhu.l-MMâbih’de der ki:
«Bu hadis, camilerde nikâh İçin def çalınm asının cevâzına deia-
،st e tm e k te ..»
Lâkin bunda biraz düşünmek gerekir. «Dışarda çalm akla nikâh
iuyurulması m üm M ndür. Jçerde ‫ ؟‬alm aga lüzUm yoktur» denilebilir:
d.B ustan’da der ki:
- B u am m ızda .a lın a n deflerin m ekruh olduğunda ittifa k var-
Jjr. j t h i u olan eskilerin defleridir.
^ t a ٦»٠l-A٥٥b٠da der w:
— Oniann drfleri gırtal gibi (kalbur gibi) idi. Bâzıları, l»yram.
JK İ A d J L Ş Â H ÎD S İZ N İK Â H K IY IL A M A Z 837

sünnet ve seferdraı dünüldüğü g ü n l e , yapılan genlikle, de buna ü-


hak ettiler. B u n lard a da defler ‫ ؟‬alınabilir, 'd ille r.
Ania zam anım ıza gelince, bu zamanda düğünleri zikirle yapmak.
Iiievlid o k u tarak yapm ak efdaldir.

Evlem ne esnasm da ne kadar insan bulunacağım yine hadis açık-


lamıgtır:
«Şu d ört kişinin bulunm adığı lıer nikâh slfâh sayılır:
^ m a t veya vekili, katlinin velisi, iki âdü erkek, yahut bir erkek ‫ب‬
iki kadın şâhid.»
Ş âhidlerin âdil olması. .nikâhın sahih olması İ‫ ؟‬ln çâliüerde gart.
tir.
EbU H anife’ye göre, n ik âh ta bu, ınüstehab olnia gartıdır.

E v i r e n kim se veya vekili İçin sünnet olan, Allah’a ham d ü senâ٠


dan٠,R esülülIah’a (sallâllahu aleyhi ve sellem) s a lâ tû selâm g tlrd lk -
ten sonra, K u r’â n ’d a n biraz b ir gey okumasıdır.' Sonra m ehrin aduu
k o ^ r a k w le n m e akdini icra . r .
E bü’l.H avs, A bdullah b in M ^ ’ud’dan (R .A ):
A llah’ın nebisi (saliailahu a l ^ h i ve sellön) tehıyyâttaki tcgeh-
hUd gibi, hftcet a n la n n d a bi٠ -ham di Oğretmigtir. o ham d gudur^

٠‫ﺧ ﻰ ﺗ ﻤ ﻐ ﻴ ﯯ ﻻ‬
lillald. nahmeduhu ve ‫ ﺻ ﻼ ﻟ ﺪ ﺏ‬- ' ve
n f j b i U f i p ü n ! ‫ ﻟ ﺲ‬l : ^ ***!*: *q?totî a . - **nıyci*“ ^***® 1:
‫ش ﻫﻴﺬ ﺗ ﺔ ئ‬،‫ ئ ;ﺀ(ﻵة‬Ve ‫ ي‬ymUfl ،dâ ‫ ; ق‬leh... Ve . ٠‫ﺛ ﻰ‬
٥ ‫ذذﻫﻼةﻟﺔ ﻫﻸﺋﻞ‬. Ve ‫ ة ة‬6‫ ة ذ‬enne Mulumımedcn ‫ب ؟‬
838 1 'A t I ■ ■ 1 3 1 (Seroid

Sonra su üç âyeti .kur:

٠ 6‫ د ﻻ‬başma ‫ﻷﺀ ؛‬6‫ ئ‬٣ şeker ve badem s e rilm e s i ve oradaki-


lerin de h ^ e n t^ la m a s ı sünnettendir.
- ve haberlerle sâbittir.
el.Bustan’da Hasan ve ikrim e.den yapılan rivâyete göre. Oidar
banda bir sakınca olmadıgına kail olm uşlardır.
İmâm ‫ؤ‬ ٦‫ذا‬ :
«Eger sahibi râzı olmazsa, bu m ^ r u h olur. Râzı olursa beis yok-
tur» demlstir. /
Mnaz bin e c e ld e n (R.A.):
Hz. ^ g a m b e r (‫د‬ 1‫ ة‬1‫ ة ا‬aleyhi ve sellem) ensârdan b ir gencin
nikâhmda bulundm
Nikah kıyıldıktan sonra cariyeler tabaklarla badem ve şeker ge-
tlrfller. Emse ymali.
Hz. PeygibOT (sallfillahü a l^ h i ve sellem):
.Haydi kapış kapış yeseniz ya!» buyurdu.
،8« ‫ ا‬kapış kapış y e m e k te bizİOTi alıkoym adm mı?» dediler.
■O. a a k ^ ^ n y a ^ a yapması idi.. Ama gelinlerin üzerin, serpi'.
hâl ^ r ▼e bademin kapısıbnasında bn yasak y o ttu rl» buyurdm
Jmdm İ ’l-Leys der ki:
- Biz bu görüşü alınz. Bunda bir safanca bulunmadığım söyle-
Emirler ve askerler flzerine secilen seker ve badem i kapışm ak ise
düğünde ^ M E K YEDİRMELÎDIR 839

Sonra, bu yem eğin n e zam an yapılacağı husûsunda ihtilâf etmiş•


lerdir.
B âzılarm a göre zifaftan sonra, kimilerine göre ise akid am ndaya.
pılmalıdır.
D üğün dâvetine İcâbet husûsunda da fikir aynhgı vardır:
B âzılarına göre İcâbet etm ek miistehabdır. Bir kısım âlimlere gö-
re ise, vâcibdir. Bizim göriişümüz de bu .merkezdedir.
Özürsüz İcâbet e'tmeyen kişi günâha girmi? olur. Oruçlu olmazsa
dahi yem ek yemesi şa rt değildir. (el-Menha’ ve Şerhu’l-Meşârık)
M üslüm an: bir' koyun kesmek, h u m a ikram etmek, kavrulmuş
un ikram etm ek, ya da bunların yerine pişirmek, ekmek ikram etmek
ile dalıi olsa, düğünde m u tlak a yemek verir.
Hz. Peygam ber (sallallahü aleyhi ve sellem) Zejmeb ile w lenlr.
ken ekmek ve et. Safiye ile evlenirken hurm a ve kavrulmuş un - et
olm aksızın— y b i l i ş l e r d i r .
İm âm M âlik’in arkadaşları, düğünün .yedi gün d e a m etmesini
m üstehab saym ışlardır.
Ama m u h ta r olan görüş, bu lıusUsda evlenen kimsenin durumu-
, n u n nazar-ı itib are alınm asıdır.
B âzılan n a göre, ziyafet, sekiz şeyde verilir:
1) D üğünde;
2) I^ j^ ım d a ;
3) S ü n n e te ;
4) Ev yaparken;
5) G u r ^ dönüşünde;
6) ' Y b in c i ç o c u ğ ı doğum unda;
7) ٠ M usibet an ın d a;
8) Sebebsiz ziyâfet. '(Normal y e m . v e r n â . )
KİŞİ d ü ğ ü n yem eğini yem eği bir lıre at ve g a n im , bilmelidir. Çü٥٠
kü bu yem ekte C ennet yem ٠ in d « ı bir m iskal (yinni ta re t) vardır.
(Her k ıra t beş a ^ a agırlığm dadır).
G erek İb ra h im P eygam ter, gerekse bizim peygamberim iz (aiey-
hisselâm ) b u y m ıe g in m übârek ve b e r . e t l i o lm aa İçin duâ buyur
m uşlardır.
M. ŞİB’ATÜ’L ٠ ISLAM (Seyyid A M d e)

Ihm adın ay a tlan n ı yıkayıp suyunu bereket girm esi İçin evin du.
varlanoa s e ş e s i sünnettendir.

Gelin l^ c e süslenir. ٠ na en güzel elbiseler giydirilir. Sürm e sürü-


lûr. Saçlan taranır. E llein e kına yakılır. Güzel esanslar sü rü lü r de
daffiadın evine öyle gönderilir.

‫ اؤه‬ritaia girdili zaman, her ikisi de iki rek’at namaz kılarlar.

(Allahümme bârîk 11 « ebll ve bârik u ehli f î ^ e .


A lla b ü m m ^ k n l minhâ, venukhA m innl.
Allahfinun e c i * beynenâ mâ cema٠te fi h a y rin ve f e n . beynenâ
‫ ﺻﺎ‬fe m k te fi hayrinl)
Onunla dn sî m f in a ^ e tte bulunacağı zam an, şöyle d e r .

‫ خ‬, ‫ج ﺀ ﺣﻠ ﺤ ﺠ ﻲ‬
^ l E ١ ^ E N E N İ T E B R j K V E ٠ N A D ٧ A E T M E L tD te MI

Kişi, evlenen m iislüm an kardeşini tebrik edip ٠na şu duâda bulu.


nur:
«Bârekellahfi leke ve bâreke alcykc ve cema’a beynckfimâ ö bay-
riu»
«İmâm » dedi ki:
٠Eb٥ HU rej^e'den (R.A.) yapılan bir rivâyete gOre Peygamber
A l e y h i s s e l b u n u em retm işlerdir.
.ty l geçinm eler ve bol ‫ ^ ؟‬u k la r!» gibi câhiliyet âdeti olan sözler
söylem e.
Ç ünkü A llah’ın Resûlü (saliailahü aleyhi ve sellem) bu gibi sözle,
ri yasaklam ıştır.

Cinsi m ü n a s e ^ tin âdâbı:


CinsJ m ü n aseb etin de birçok usûl ve âdâbı vardır.
B u n la rd a n biri, cinsi m ünasebete başlarkaı fercini (tenâsü! uzvu-
nu) h a ra m d a n sakındırm ajn, nefsini helâlinde tatm in ^ i p haram a
karşı m ukavim olm ayı niyyet ve kasd etmesidir.
B u n lard an birisi de, k a rı-k ^ a n ın her biri, m eni ve saire bulaşığı-
nı tem izlem ek İçin ellerinde birer bez parçası bulundurm alarıdır.

Ç ej^andan, A llah’a Si٠ nmak:


C im a’ d e rk e n , şeytandan A llah'a sığınm ak İçin şöyle der:

‫ ًذ ﻷ ا‬: ‫ ه' ئ‬0 ‫ش >ا‬ ‫ أ ة ة ﻳ ﺌ ﺔ \ ﻳ ﺤ ﺎ ة‬,‫ﻟﺖﺀااغ‬

(Blsm lllâhi. A llahüm m e cennibneş şeytane ve ccnnîbîş şeyta٥e m â


razaktenâ)
B u te m a s ta n eğer bir ç ^ u k oluma, ş ^ a n ona bir şey yapamam
B u d u â n m başında «Bismülâhia der, dalik. Çünkü Ca’f ^ bin Mu-
ham m ed'den şöyle rivAyet b ilm iş tir:
aŞeytan, .erk٠ in z e c r in i n tepesine «Aurur. B a m e le -
r a u n la te rlik te h a n ım ın a tem as eder. Ayni erkek gibi «®da da (٥ ٠
nada) İnzâl vuku bulur.» (MeAlimU’t-T m rfl)
842 ÇIR'ATU.L - İSLÂM (S ej^ld Alizâde)

Ebû Hüreyre'den (R.A.):


— Peygamber Aleyhlsselâm ona §öyle bujm rm uşlardır:
«Cima* d e rk e n (bismillSIıirrahmân٤rra٥îm) de.
Çünkü sevab yazan meleklerin eünüblükâen yıkaıuncaya k ad ar is-
ttrahat etmezler, sana devamlı olarak sevab yararlar.
Sn cinsi ilişkiden eger ‫؟‬ocuğun olurea, 0 ‫ ؟‬ocuğun ve onun nesli-
nîn nefesi adedince sana sevab yazdu..» (M işkâtül’-Envâr)

îhlâs sûresini okuyarak şöyle der:


«Allah’ım, eğer bu cinsi iligMden b a n a bir ‫؟‬Ocuk İhsân e d e r e ,
onun adını M uharnm ^ koyacağım.»
Böyle duâ ^ e rs e Allah ona — dilerse — erkek çocuğu İhsûn ^ e r .
^ygam ber Aleyhisseiam buyurm uştur:
«Kim, e§i hâmile ikCn elini onun k a m ın a koyup da: (Bismfllâh.
El-ehad. AllahUssamed. Lem yelid velem yûled. Allah’ım ı §11 k a n n d a
olan çocuğa Muhammed’in (sallâîah ö aleyhi ve sellem) adm ı k٠^ ı ٠
yorum) deree, ‫؟‬ocuk erkek olur.»
Bâzılan derler ki:
‫؛؛‬Eğer erkek kadının sağ tarafında, kadın da erkeğin sol tarafın-
da u ^ s a ve bu renada cinsi İlişki kurarlarsa, Allah’ın izni ile çocuk
CTkek olur. Bu, def’alarca tecrübe edihniştir.))
Hacı P a ^ ’nm (rahımehullah) §ifâ kitabında şöyle g ^ e r :
«EğCT meni, erkeğin sağından kadının sağına akarsa, ç ^ u l ‫ ؛‬bilz-
niliah erkek olur. Eğer solundan, kadının soluna akarsa, ‫ ؟‬ocuk kız
olarak d .r .) >
Bâzılanna göre, eger hayızdan tem izlendikten sonra akabinde
cinsi temas kurarlarsa, ‫؟‬a ıu k biiznillâh erkek olur.
^ İ z İ M d i g i günden beş ^ in e kadar durum deglşmez. Eeşinci
g U n d . s^ lzin ci güne kadar '— tem as ettiği z a m a n — kız olur.
Şurası da iyi bilinmelidir ki, bu bâbda iki husUs vardır: Gebe kal-
mak. Bir de gebe kaldığı ‫؟‬M ugun erkek olması.
f^ b e kalmak: Kadının gebe kalm ası İçin, devamlı olarak fercini.
İçinde hanzel otunun yağı bulunan bir su ile yıkam ası gerekm ektedir.
E r k l i n de cinsi Ihşkijd hayızdan tem izlenip jnkandıktan sonra
CİNSÎ Mü n a s e b e t in cnce KADINLA OYNAŞMALIDIR 843

Cinsi İlişki esnasında sinirleri gayet sâkin olması, öfkeli ve hırçın


olmaması gerekir.
H üzünlü ve kederli de olmaması lâzımdır.
în zâ l vuku, bulurken son derece güzel bir çocuğu t a h a j . etmesi
de gerekm ektedir.
Yine gebe kalm a sartlarm d an birisi de; her ikisinin birden, ya-
h u t çok az bir a ra ile ta tm in olmasıdır.
Erkeğin m enisi rahim de iyice istikrar ettikten bir müddet sonra
kadının boşalm ası (ta tm in olması) yerinde o'lur.
Ç ^ ğ u n erkek olm asına gelince..
B unun İçin de eşlei'in buhur ve ıtırla iyice ısınmaları, güzel gıda
alm alan, m en in in kalın gelmesi İçin cimâ’a birkaç gün ara vermeleri
gerekm ektedir.
Sonra, cima) esnasında güçlü ve cüsseli adam lan ta h a j^ il edip
gözönüne getirm esi lâzımdır.

Cinsi ilişkiden önce m iilâate (kadınla oynaşmak) :


.B u d a cinsi m ünasebetin' âdâbındandır.
Ç ünkü, oynaşm adan OnCe cim a’ etmek, kadına yapılan bir cefa،
dır.
M enba’u ’l.Âdâb’d a deniV ki.:
«K adm m gözünde istek bellrinceye kadar k ^ a s ı onunla oynaşır.
Bu, h em r u h sağlığını ve hem de çocuğun kusursuz d٠ asını te ’m in
eder.»

Cinsi m ünasebeti ‫ ؟‬abuk bitirm em ek :


Hz. Peygam ber (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurm uştur:
«Kişi, eşi de cins$ İlişki kurarken, horoz gibi h e m . binip inm e,
sin. K endisi ta tm in olduğu gibi, hanınn da tatm in oluncaya kad ar kar-
m nın iistiinde kalsm .»
D iğer bir hadisde şöyle buyurulm uştur:
«Eğer k a d m ta tm in olm adan sen tatm in olurean, kadının 0 ^ n .
d e n geriye k a la n kısmı, uyuşuk ve hareketsiz g e ^ . *
844 ŞİR ’ATÜ'L - İSLÂM (Seyy‫؛‬d Alizâde)

Cîma’ esnisında fazla konuşm am ak :


Böyle bir şey çocuğun dikiz olm asına yol açabilir.

Kadının fercine bakmaz; ki, ‫؟‬crcugun kör dogmasına sebeb olur.


Bunun unutkanlık m eydana getirdiği de rivâyet edilm iştir. (Şer-
hu’n-Nlkaye)
Hz. Âişe (R. Anna) dedi ki:
aBen onun avretini hiş görmedim, o da benim avretim i kaflyyen
görmedi.»
Bânlarma göre, şehveti artırm ak İçin ferce bakm akta bir beis
yW ur.
n.N lkaye’yi şerheden zât dedi ki:
fflbni .m e r (R.A.) 'böyle diyordu.))
٠ hald^ken kadını öpmez.
Çünkü bu da çMuğun sağır olm asına yol açabilir.

٠'
Jte ^ e li agacın altında’ cima.' etmez.
Çünkü d ^ a ea k çocuk zâlim olabilir.
Ezan ile kamrt arasında cima. etmw:. ki, çocuk gösterişçi olur.
T e i d٠ ilk٠ de cima, etmez; ki, çocuk cimri olur.,
Şa.ban.m yansında- da cima’ etmez; ki, çojukta hajnrsız alâm et
İCT Wirir.
Yddızlarm altmda da cima, etmez. (Ama yıldıZlann altında cima'
ederken yo٠ n altmda olurlarea başka.) Aksi halde ^ u k m l â f ı k
olur.
Yolculuk yapacagı gwe w ya gün de cima, etmez; ki, p araan ı Al-
tah.m nehyettigi y e r id e hareayabUir.

Midesi ^ k e n elma’ eder.


Çünkü tel daha az zarar verir ve ^ u k da a ra m a z olmaz.
Ama bunun aksi olursa, hem kendi zarar görür, h em d e ^ u k y a -
- olur. - ’٠ 1 ٠Ad٥b'da bu m es ٠ele W yle anlatılm ıştır.
AYBAŞI HÂİLİNDEKİ KADINA YANAŞMAMALIDIB 845

D ört şey var ki öm rü harab eder:


1) H am am a tok girmek.
2) K u ru e t yemek,
3) Tok halindeyken cim a’ etmek, I

4) Yaşlı kadınla cim a’ etmek. (el-Bustan)

DOTamlı olarak meniye bakmaz.


Ç ünkü bu, aklin gitm esine sebeb olur.

K adın aybaşı iken ona k a fiy y en yanaşmaz.


Ç ünkü bu haram dır. Cenâb -1 Hak B akara süresinde:
«O nun ،‫؟‬in, hayız zam anında kadınJar (ınız)la cinsi miinasebetd^ı
aynim » buyurm uştur.
O haldeyken k ad ın larla cinsi tem asda bulunmayı yasak kılmıştır.

K adının 1‫ ؟‬çam aşırı a ltın d an vücudunu tutm ak süreliyle ondan


fay d alan m ak tan d a uzak durur.
'E b ٥ H anlfe ile Eb٥ Yûsuf’a göre (Allah’m rahm eti üzerlerine ol-
sun) b u d a h aram d ır. M uham m ed’e göre, yalnız fere m ahallinden ko-
n ın u r.

«fanâm» der ki:


«K adm a hayız halindeyken yaklaşmadığı gibi, hayız k M İ ld ik ^
sonra d a (yıkanm eaya kadar) yaklaşmaz. Çünkü bu da K ur’â n ’ın nas-
SI ile sa b ittir.
B â z ıla n n a göre, hayız h a lin d .k e n kadınla cinsi m ünasebette bu.
lu n m ak çocuğun ciizzam d٠ asına yol açar.
E ğer h a ta y a p a ra k veya b l e y w e k kadm la 0 haldeykm cins! 111^
ki kuraraa, k a n . r kırm ızı ise, bir dinar tesadduk eder. Ş a y ^ s a n ise
y a n m d in a r tasa d d u k eder. BOylece bu, 0 yaptığı günaha keffüret ol.
m uş olur. B u husüsda soru soran.' bir adam a, Allah’ın nebisi bunu « n -
retm lştir.
846 ŞÎR'ATÜ'L - ÎSIiÂM (Seyyid Alizâde)

Kadm aybaşı iken, kM asının kendisine olan rağbetini azaltm ak


İçin en eski elbiselerini giyer.
Namaz vakti geldiği zaman, kadm m abdest alıp.. evinin mescidi
yanmda, namaz bitinceye kadar öyle oturm ası m dstehab oluı-. Tesbih
ve tehlll getirmesinde bir sakınca yoktur.
Fetâvâ el-Hucce.de şöyle geçer:
- Allah’ın Resûlü (sallAllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyulm uş-
tur:
«Eğer hayızlı kadın h er nam az vaktinde Istiğîâr ederee, ona bin
r e 'a t namaz sevabı yazıhr. Yetmiş günâhı d a m ağfiret edilir. B ir d ^
- i yükseltilir. Istiğtânnın h er h arfine karşılık bir n ٥r verilir. Ce-
- - - - - her dam anna k a illik bir hac ve um re sevabı verilir.» (et-
Tatarhâniye)
- mMûsilere benzememek İşin, aybaşı olan kadınla
yer, İçer, yatar.
Çünkü yasak olan cinsi m ünasebrttir, onunla yatm ak d e ^ l.

Yanında çocuk veya hayvan varken kadını ile cinsi m iin ase tette
bulunmaz.
Üstü ö ^ l m ^ i ş mushafm bulunduğu ^ a d a da b u n d an kaçınır.
Her ayin on tesinci gecesinde ve h ü â l gecesinde de cinsi mUnase-
.e b u l u n m a z .
Çünkü cinler o iki vakitte de birbirleri ile cinai İlişki k u rarlar.
ri-Jhyâ’d a d e r ta :
٠üç gecede cima’ m٠ uhtur:
Ifer aym birinci gecesi, son gecKi ve b ir de onb٠ ci gMesi.
Ç ıd an ın bu gecelerte chna'da, hazır bulunduğu söylenir. Şeytan-
ar 0 gecrieıde birbirleri ile cinsi m ü n a se b e te b u lunurlar, denilrtillr.»
d ٠M٠ ha٠da d rair ki:
.Çünkü bu gecelerde cinsi t ^ s d a bulunursa, çocuk m ecnun d ^
»r.»
AB, M uariye ve Ebû H ûreyrenin (R. Anhüm ) bunu k erih gördük-
KADINA ARKADAN TEMAS EDİLMEZ Ö47

Alim lerden bâzıları, Cum .a günü yıkanm a hakkmdaki hadisi yo-


rum larken, o gece (yâni Cum’a gwesi) cinsi m ü n a ^ t t e bulunm anın
m üstehab .Id u g u n u söylemişlerdir.
B u husUsdaki inceleme Cum.a bölümünde g^m lştir.
C ünüb yatm am ak İçin, daha gece olur olmaz cinsi m ünasetette
bulunm ak m ek ru h tu r.

Ş eytânın o rta k olm am ası İçin, ihtilâm dan sonra, e k e rin i yıkama-
dıkça ve bevletm edikçe — İm âra Gazâlî bunu açık olarak zikretmiş-
t i r — cinsi m ü n aseb ette bulumnaz.
ftm ü l-M u k affa’ der ki:
«Böyle yap arsa çocuk ya mecnUn ya da hayalperest dogar.» (el-
B ustan)'

K adına a rk asın d an tem as etmez.


Ç ünkü bu, küçük livâta sayılır.
Hz. Peygam ber (saüâllahü aleyhi ve sellem) şöyle b üyüm üştür:
«Allah gerçeği açıklam aktan çekinmez. Kadınlara arkadan temas
etm eyiniz!»
EbU H iireyre’den (R.A .):
— Peygam ber Aleyhisseiam buyurm uştur:
«K adına a rk a d a n tem as eden mel’undur.»
Y ine o n d an riv ay et edilm iştir;
«K adına a rk a d a n tem as eden kişinin ^ izttne Allah kıyâm ettebak.
maz!»
Jbni Abbas’ın .(R.A.) rivayetinde şöyle geç«:
« E r k . veya k a d ın a ark a d a n tem as eden kişinin'yiizöne A llah ta,
yâm ette bakm az!»
«Küçük llvâta» dedik. Z ira erkegin arkasından temas, etmek, bti-
yük livatadır.
c a b ir ’d e n (R .A .):
P ^ g a m b e r A l^ h isse lâ m şöyle buyurm uştur:
«Ü m m etim h ak k m d a en çok korktuğum ; L ût - a m e B . ‫؛‬.
848 ŞİR'ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Aüzâde)

Bu İşin o kavme İzâjfe ^ il m ^ i n i n sebebi şudur: Ç ünkü bu İŞİ Uk


٩‫ﺀ‬٤٠‫ ﺀ‬onlar a p m ı ş l a ^ r . Nitekim Cenâb -1 H ak şöyle buyurm uştur:
«Si* hakikat öyle bir kötülük irtikâb ediy.reunuz ki, sizden ew el
im le r d e n hiçbiri bunu yapmanuştır.»» (AnkebUt süresi)
Jbni Sirin der ki:
«Hajn^anlar İçinde bunu, eşek ile dom uzdan başkası yapmaz.» (el-
l â b i l ı , el.Meşânk)
.^ e t , llvâta ‫؟‬ok büyük bir günâhtır. O ndan kaşınm ak ve onu cel-
bedecek, dokunmak ve takbil etm ek gibi hususlardan da uzak duraıak
gerekir.
Pereamber Aleyhisselâm buyurm uştur;
b‫؛‬r ‫ ؟‬۶٠‫ ؟ ﻻ أ م‬hvetle.öperee, sanki onun annesiyle yetm iş ke^
re *‫ ا ﻟ ﻶ ﺀ ﻟ ﯫ ا‬gibi olur.
Kim annesiyle bir kere zinâ ^ e re e , yetm iş kızla zinâ etm iş gibi
olur.
Kim bir kızla zinâ ^ e re e , yetm iş kadınla zina etm iş gibi olur.»
Bunu, el-Menba’ın yazan M üşkîiatü’l-K udûrl’den nakletm iştlr.

Lütî'nin hü k m ü :
Böyle bir şey yapan kim senin cezası nedir?
Jmam Şâfiî (rahım ehullah):'
«öldllriilürJ*
Ahmed bin Hanbel‫؛‬
«Aynen zinâ yapan evli erkekle kadın ^ b l r^ m ^ H ir.ı)
§erhu’l٠Vlkaye'de der ki:
«Bir insan, bir yabancınm , y ah u t da kadının ark asın d an tem as
sdersa, I H anii^ye (rahım ehullah) göre ne haddedilir ve n e de ta'-
٥ . Tw be edinceye kadar habse atılır.
‫ ﻫ ﻠ ﻌ ﻸ‬Ebfi Yûsuf'la, M uhamıned’e göre, zâninin,cezasına ç a k tı n -
lir. Eger evli d e lis e kam çılanır. Evli ise rojm edillr.»
«Yabancmm arkasından...» d ^ l k ... Ç ünkü kendi kölesi, carlyesl
ş nikâhlısı ile arkadan tem as kuraraa, bil'ittifak haddedilmez. Bîlâ.
ds ta ’, ^ lllr . (٠)

٠ ٠ ٠٥l cazadır.
( , T« rîr: Suçlunun durucuna gSre. hakimin «yln ed«c
KİŞİ HANIMINI DAHA SAĞKEN O G i M E H R 849

Ebft Y ûsuf’la. M ulıammcd dediler ki:


(،Sahâbiler böyle bir kimsenin şer’î craaya ‫ ؟‬arptınlm asında ittifak
etnüşlerdir. Ancak şeklinde ihtllM etm işlerdir.».‫؛‬
B âzılarına göre, en pis ve kokulu yerlerde ölünceye kadar h a ^
dilir.
Kim i âlim lere göre, üzerine duvar yıktırılır.
Ebû Beldi. el-V anak:
«Ateşte yakılır!»
«M inare gibi yüksek bir yerden .atılır» 'da^denilmiştir.

Kişi cinsi m ünasebet esnasında üstünü ö rte .


‫ ؟‬ok cim a’ yapm akla övünmez.
‫ ؟‬ü n k ü bu, hayâ ve edeb dışı bir davranıştır.
((Ne güzel hanım ım vardırl)) diyerek hanımını'Ovmezl
el-B ustan’da şöyle geçer:
((DOrt şey, nih ay et bulm adıkça övülmez:
1) Hazm edilm eden yemek.
2) H enüz harbden dönmemiş .Olan mücûlüd..
3) H enüz yetişm eyen ekin.
4) H enüz vefât e tm e y ra kadın!»

Cinsi m ünasebeti -uzun zam an terk etmez.


‫ ؟‬ünkü. suyu ‫ ؟‬ekilm eyen kujnı. kunırl
U zun zam an cinsi, ilişkide: bulunm ayan in sa n a baş d ö n m ^l. gör-
m e za’fiyeti, vücûd ağırlığı, hayâ hastalığı arız olabilir.
K ad ın ın d a m em esi hastalanabilir.
Tıb k ita b la rın d a da böyle anlatılm ıştır.
el-!hyâ’da der ki:
«Eşi ile h e r dört ^ in d e bir kM٠e tem as etmelidir.»
B u daha, u y g u ndur..Ç ünkü kadınların sayısı d ^ t ü r . (Yûni ‫ﺑ ﺊ‬
d ö rt kadınla, evlenebilmektedir.)

‫ﺀ‬.‫ ة‬84
'850 ŞÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Cinsi temasdan s٠nra küçük abdest bozar.


Ç Ü İ böyle yapmazsa zekerinde m eni kalabilir. B u da ‫ ؟‬aresizbir
h a s ta b ^ yol açabilir. Ç Ü İ zekerin İçinde kalan meni, kalıntısı İdrarı
daraltabilir. (el-Menba’)
lbuü’l٠M٠ ^ a ’ dCTW.
»Kim eşi ile temas ettikten sonra zekerini su ile yıkam az ve sonra
da hayâ hastaligm a yakalanırsa, kendisinden başkasını kınam asın.
(Ben bunu yaptım, am a bana bir şey olmadı) demesin, 0 câhil!
Hırsız ilk seferinde yakalanmaz, ,ama hırsızhga devam ^ e r s e m utlaka
bir gün yakayı ele verir. (el-Bustfin)

Cinsi temasdan sonra biraz ujmr. Ç Ü İ bu, rUhu dinlendirir.


Lâkin sünnet olan, namaz abdesti gibi abdM t alıp u y u m a ttır.
Ciinübken yemek yemek'istedlgl zam an da böyle yapar.
B âalanna göre, cinsi .temasdan sonra ^ l e r sag y an larm a dönüp
biraz uyurlarsa cisimleri sıhhatli ve saglam olur, . ^ a c a k çocuk d a in -١
şâaUah erkek dogar. (Menba’ul-Adüb)
Tekrar cinsi temasda bulunmağı arzu- ^ e r s e , yine abdest alsım
(Yâni, tenâsü! UZVIU ve ellerini jnkasm , dem ektir. Y oksa bundan
murat şer’i abdest degiIdir.)
Bâzı . k i l e r i n görüşü budur. § erh u ٠l٠M٩ a n k 'ta d a böyle geçer.
T e n i uzvunu ve ellerini jnkam ası kişiyi d a h a dinç k ıla r ve me-
ninto . m a s ı n ı saglar.

Kadmla, b i e d i g l haMe zorla «însî t r n a s k u r u l « .- , doğacak ço٠


cuk geri z e i ٠l«r.
öğleden az önce ve ayin ilk günü sab ah a karşı kad ın la cinsi tem as
kurulursa, doğacak çocuk gayet zrici ve'yakısıkh olur. el-M van.da da
böyle geçer.
Me٠ba٠u٠l٠A٠ b٠da der ki:
- Pazar ve C arşam ta - e r i cinsi m U nasetette bulunm az‫ ؛‬ki,
d « a ٠ak ç « u g u n g ^ i şaşı olur.
B ajrom ınm gMesi de cinsi tem as yapm az‫ ؛‬M. çocuk .fisi
K IZ ÇOCUĞU OLTOCA DA SEVİNMELİDİR SSl

K u rb an B a jra m ın ın gecesinde de yapmaz‫ ؛‬kl, çocuk ya altı p ar.


makJı, y a da dOrt p arm aklı d٠ r.
G üneşte de yapm az‫ ؛‬ki, çocuk pis d o ^ r .
A yakta yapm az‫ ؛‬ki, çocuk yatağa bevleder.
K ızkardeşinin sevgisini taşıyarak da yapmaz: ki, çocuk kız olur.
P azartesi gecesi yapar. Böyle yaparsa ç ^ u k okuyucu olur.
Salı gecesi yap arsa çocuk cömert olur.
Perşem be gecesi yaparsa çw uk âlim ve m uttaki olur.
Perşem be g ü n ü öğleden önce yaparsa çocuk akıllı ve bilgili tdur.
§ ej^an y a n ın d a tu tu n am az, kaçar.
Cum ’a gecesi yaparsa, çoîuk abid ve m uhlis Olur.
C um ’a ^ n ü nam azdan önce yapam a çocuk m utlu olur, ^ h i d ola.
rak ölür.
B u n larm tü m ü n ü n s e r l e r ve haberler ile sâbit olduğunu söyledi*
ler.

Çocuğu oldu, diye kendisine m üjde verilen kişi buna çok sevinir
ve A llah'ın verdiği bu n im e tin eseri hemen yüzünde teliriverir.
Hadisde: «Çocuğun kokusu. Cennet kotaısundandiTO buyurulmuş,
tur.
Yine Peygam ber Aleyhlsselâm buyurm uştur:
٥
«Çocuk, dünyada n r, âh irette ise sürür (SCTİnç)dlr.»
B u anlamda,- sa sım a y a c a k k ad ar hadis vftrid . l u ş t u r .

Kİ çİ‫ ؛‬kendi y a tağ ın d a dünyaya gelra ^ u g u kabUl etmezlik yap*


maz. «Bu çocuk ^ i m değildir» d e m ^
Böyle y ap arsa, A llah kıyâm et gününde onu rezil v . p e r i p eder.
G ö k t ^ i yıldızlar, d e n l ^ k i kum lar ve a ğ a ç i y a p M a r -
^ in a h yazıhr.

S ırf caJılliyet ehline m u h a l^ r t olsun diye, kız y o k l a n d t o ^


g i ğ i z am an s e v i .
852 ŞİR ٠ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Çünkü c a i y e t ehli çocukların kız doğmasını istemezlerdi ve on-


la n diri diri topraga Am erlerdi.
Hadisde.. oKaduun ilk ^ u g u n u kız d٠ rmasj, bereketindendin.
lju^iriilmu§tur.
Cenâb-1 ^ k k ’ın:
ııDiledîğulie fazlar İbsân ederj ve dilediğine erkekler İhsân eder.»
(Şûr& sûresi)
Buyurduğunu duymadm mı?
ya, ilk def’a: «Dilediğine fazlaı- İhsân eder» buyur-
mugtur. Ondan sonra: «Dilediğine erkekler i’h sân eder», buyurm uştur.
Hadime:
«Kiıtı bn fazlarla im tihana ‫؟‬ekilip de onlara iyilik yapıp evlendi-
- yeılcştiriıse. bütünü onun İçin Cehenneriıe k arşı b ir p e rfe olur.»
buyurulmuştur.
K ırian öven ve raılara lâyık oldugu m evki ve değeri veren birçok
hadJs vârid olmuştur.
- m t e r Aleyhisselâm onlara: «‫ ؟‬ehizlenmişler. güzel arkadaş
ve '^lera adını vermiştir.
R e s û i a h (sallâllahU aleyhi, ve sellem). bujm rm uştur:
«Allah'tan, failfetsiz olarak bana erkek ‫؟‬ocuk ‫ ى ﻻ‬3 ‫ ال‬etm esini dile,
dim. O, bana fazlar İhsân etti...
Yine ş ^ le buyurdular:
«Kızlarian netret etmeyin. Zira ben kız babasıyınıi»
Yine bujmruyorlar:
«Bir tane olsa dahi, fazlara acıym ‫»؛‬
Çocuğun babaya benzemesi Allah’ın bir n i’m etidlr.

RaJUm nedir?
Rahim, sinir ve dam arlardan m eydana gelen, b ir kese seklini an-
dıran bir adaledir. Sinirinin bası dim ağdadır. Ağzı k ad ın ın tercine doğ-
riidur. tfa kanada benzey«! iki boynuzu v a rfır. O nlarla m enijd İ‫ ؟‬ine
. e r . MMinin dısanya dOkiilmMlni önlemek İçin.onda em m e ve tu t-
ma ğUcü vardiT. Allah erkeğin m enisine fiil, kadının m enisine de infial
^Icünü İhsân E m iştir. Birbirlerine kanstıginda, erkeğin m enisi, sütle
‫ ؟‬OCUGUN KULAĞINA EZAN VE KA^ffiT .KUNUR 853

N٤§âbur’Iu Kaadi der kl:


«Eşlerden gelen meni, bedenin tümünden eriyerek gelir. Onun
İçin, tem as halindeki eşler cima’ zevkini bütün bedende hissederler.
Her iki suda da (menide de) sahihlerine benzeyen parçalar vardır.'Fa-
kat bu benzeyiş tam bir benzeyiş değildir. Kad‫ل‬n ve erkek naenisinden
hangisi galebe ‫ ؟‬alarsa ‫؟‬ocuk ona benzer.)) (Menba’u’l-Âdâb)

D٥gan ‫ ؟‬ocuk, tertemiz beyaz bir beze sanlır.


Sari paçavralara sarılmaz.
Lohusa kadınlara lıer şejün ilkini yediririz. Yaş veya kuru hurm a
yediririz. -
Sonra ‫ ؟‬ocuğun sağ' kulağına ezan okunur, sol kulağına, da k a m t
okunur.
Hz. Peygamber (saliailahü aleyhi ve sellem) bujmrmu^tur:
«Kim in b ir ‫ ؟‬ocuğu olursa sağ kulağına ezan, sol kulağına da ka.
m et okuı. ve ‫ ؟‬ocukların 'annesi kaldınim.»
Sonra hurm a çiğnenip ağ'Zma verilir.
Peygam ber Aleyhisselâm'a, d ^ a n - b îr ‫؟‬ocuk getirildiği z a ı n şöy-
le d u â ederdi:
«Allah’ını, b u çocuğu salih eylel MUsMiman^ olarak böy٩yfip yetiş*
-mesini İh sân et.»

Yedinci g ü n ü k u rb an kesilir. Bu kurbana «Akika.» kurbanı derİOT.


Akika k u rb an ın ın h ü k m ü ‫؛‬
Ahm ed b in H anbel’e göre vâcibdlr. Şâtü’ye göre sünnettir. Hane*
filere göre ise m üstehabdır. (el-Mmba’)
Hadisde: «Akika;. oglana IW, kıza bîr t o ^ m kurtlan etmeM im bu.
jnırulm uştur:
K esilen koyun erkek olsun, dişi olsun fark etmez. Alimlerin bir‫ ؟‬,
ğu M yle dem iştir. Şâfii de btınlara dahildir.
Bazı âlim ler erkek İçin de. faz İ‫ ؟‬ln de sadece bir kurban k « ia r , d .
diler. O ğlanla kız arasın d a fark g - r t l l e r .
İm âm M âllk’în görilsU btıdur.
H asan ile K atade: «Kıza kurban - r a » dwlllra.
854 ŞİR.ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

S ı a t e ’den (R.A.):
r P e y g ı b e r Al‫ ؟‬yhisselâm §Oyl٠ b u j^ rd u :
ıO lan, akikası karşıhğında
٤ bir rebiadirl»
Yâni, her türlü afet ve belalardan sâllm olması i‫ ؟‬in ٠ k u rb an ı kesil,
mesi gereMr, d e m i r .
Yânı a n i seiam rti kesilecek kurban karşılığında m ahbusdur.
Kurban kesilirse kurtulur. Kesilmezse beladan kurtulam az.
Yahut r i ı e vMilmiş hir şey 'gibidir: Akika kesilm eden undan
fayda tem in Ellem ez, d ü e t t i r .
- göre, onun ebeveynine karşı olan şefâatî m u ğ lâ k tır.
Eğer kurbam kesilm ^en sabi olarak ölürse kıyâm ette a n a - babasına
sefâat etmez.
Akika kurbam aym K urban baylanım daki k u rb an gibidir. K urban
kKilen kurbanlarda ara n a n vasıflar n e ise, b u n d a d a o
vasıflar aranır.
BaWa ve Muhammed bin İbrahim e t - T ^ ı î diyorlar ki:
،‫ ؟‬ir serçe kuşu dahi ^ s a Akika k u rb am olabilir.» (M esâbih'ln
ş e r h l i)
HZ. P^gam ber’to (saüâllahü a l ^ h i ve sellem) Peygam ber olarak
gönderildikte s e r a kendi akİkasını kestigi rlvüyet edilm iştir.
Bundan da anlasıhyor ki, yasm ilerlemesi ile bu borg düşm em ek
t^ lr. -

Akika kurbânını k٠ rken söyle der:


«Allah’ım! Şu, falan kim senin akikasıdır. B u k u rb an ın k a n i om m
kanma, eti etine, k e m i , kemiğine, derisi derisine, k ıh k ılın a karşılık
olsum A i ’ıml ٠ n u falan M m s e in . u n u n a te sten k u rtu lm a sı igin
fe d a k ıll.

Akika toırbanının hlgblr kemlgi kınim az, m afsallanndari kesilir.


O n ı butu, ebesine plslrilmemls b ir h ald e verilir. G eriye k a la n fa.
٠ ٠ ٥٥ ftklrlere p l s m ^ is halde dağıtılır.
K t o d l l ^ de pisirip de ^ l e r . Y ahut b ü tü n p a rç a la n pişirilip on-
dan hlgblr sey kesilmeden öylece fakirlere dağıtılır.
Bu k u rta n , yedinci . i n l i kMİlir. Yedinci günde k e s m « e im kkn
‫ ؟‬OCUĞUN EN İYt GIDASI ANNE SÜTÜD.R 855

bulam azsa ondOrdiincU günü, .ndördüncü gününde de i m i bula,


m azsa j d ^ d ö r d ü n c ü günü keser.

Yedinci g ü n ü ‫ ؟‬W üğun saçı traç edilir, o saçın ağırlığınca ^Im üş


veya a ltın p a ra verilir. B u sünnettendir.
Hz. Peygam ber (sallâllahU aleyhi ve sellem) Hz. Hüseyin d g d u g u
zam an y ^ i n c i g ü n saçı tra§ edilip ağırlıgmca gûmüç pam vermMini
(kızı) F â tım a ’y a (R. AnJıA) emretm iştir.

Islâmın başlangıcmdaki müslümanlar çwuklarını J^^ind günü


sünnet ettirirlerdi.
‫ ؟‬ünkü bu, daha temiz ve etlerta bitmesinde ve büyüm tade da-
ha hız verici olur.

‫{ ؟‬jcuk sü n n e tli degarsa, b u n a sevinir.


B ü tü n peygam berler, kimse avretlerini g ö r m t a diye, sünnrtll
olarak doğm uşlardır. Yalnız İbrahim Aleyhlsselâm hariç.
O, seksen yaşm dayken kendini sünnet etmiştir. ( e l- M ^ a .) Bâzı
tefsirlerde ise İkiyüz yaşındayken kendisini keserle s ü n n d ettigi geç-
m e k t^ ir .
K e d ile r in e güvendiğim bazı fazileth kişiler böyle nakletmişlerdir.
M .ücell^inde ben şahsen b u n u g o r e m e l .
-K e d is in d e n so n ra gelecek olan üm m etlerin ayni iri takip e tm ^
leri İçin İb ra h im AleyhiSselAm böyle yapmıştır.

K a d ın m çM ugunu emzirmMİ de sü n n rttir.


H adisde vArid olm uştur:
«Çocuğa, annesinin sütünden daha yararlı ve ha^riı Mr s&t yok.
tur.»
Y a h u t sAliha bir kad ın . r i r i r .
‫ ؟‬ünkü. ahmak kadınlann .sütü, ç^ukta «erini bir gün oluf ٥
mutlaka. gö6t«ir.
، 656 ŞIR.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

E m i i hanım ı üe cinsi m ünasebette bulunmaz. Ç ünkü bu ÇOCU-


zararlı olabilir.
P ^gam ber Aleyhisselâm buyurm uştur:
«‫^{ ؟‬uklarınızı gizKce öldürmeyin. Çünkü cim a’ süvârîye erişir ve
onn yuvari٠ p helâk ^ e r.»
Yâni k a n n emzikli iken onunla cinsi tem as kurulursa, sü tü bozu-
lur. Bozulan bu sütü ‫««؟‬uğa.verdigi zam an m utlaka kötü eseri bedenin-
de veya rth ım d a göriüür.
Büyü^ip adam olduğu zaman a ta biner. Süvari olur. Ati deliler.
Ama 0 rth u n d a veya bedenindeki eser gelip ‫ ؟‬a ta r ve onu a tin Sir-
tmdan. aşağı yuvarlar.
İşte bu, onu gizlice Oldüraek gibi bir şey olur. (Mesâbih şerhleri)

KİŞİ g o c u g ıu n .ağlamasından rahatsız ohnaz. Cani Sikılmaz.


Ç Ü İ çocuğun aglaması bir zikh.. tehlil, ham ddir.' Anne - babası
igin de bir dua ve Allah’tan m ağfiret dilemedir. N itekim hadisde bu
husüs agıkga ifade e d i ş t i r :
*Mü'mtain 50c . , dört ay «Lâ İlâhe illâllah»;' d ö rt ay «MuJıam-.
medfin Res٥!üllah»j dört ay d a «Allahım, beni ve a n a -b a b a m ı bağış-
la!» der. Kâfirin çocuğu da böyle der. Yalnız a n n e - babası İçin «Al-
tah in lâneti ana - batam ın-üstU ne olsun!» diye b ^ d u a . ^ r . » ( I -
ba’u’!-Adab)

Çocuğa isim koym ak:


' ^ g a güzel b iris im k ^ .
Çünkü kıyamette ‫«؟‬juk. kendi ve babasının ism i ile çağırılacak-
tir.
Ona verwegi adi, peygamber isim lerinden olur.
^ u g a koyacak oldugu en güzel isim: Abdullah, A bdurrahm anve
benzeri i s i m l e r i
tbnl . m e r i d e (R.A.):
— P^gambCT Aleyhisselâm söyle buyurdu:
'«JsJmlertnlz İçinde Allalı’ın en çok sev d i^ Isim; A bdullah ve Ab.
‫ ؟‬.C U G A Gü z e l BİR İSİM KOYMALIDIR 857

B u n lar en gUzel isim ler .im uşlardır. Zira birinde, Allah'ın en gü-
zel isim lerinden olan (Allah) ismine izâîe edilmekte, yâni Allah'ın ku.
lu denm ektedir.
Ö tekinde ise «ziyadesiyle esirgeyen)) anlamındaki er-Rahınân ismi
şerifine İzâfe edilm ektedir. Yâni «Rahmân’m kuliD) denmektedir.
Peygam ber Aleyhisselâm çirkin bir isim gördüğü zaman, onu he-
men iyi b ir isim ile değiştirirdi.
B ir def’asm da kendisine bir adam geldi vs ona sordu:
, ،(Adin n e senin?)) diye. Adam:
((Esraın!)) deyince, bu isimden hoşlanmadı ve ona:
«Z uî’a ’sm :» dedi.
B iriic i ism in anlam ı kesmektir. İkincisinin anlamı ise, e k in d e
bir parçadır.
ism in i değiştirm ekle son derece isabet buyurm uşladır. Sanki ona
şöyle dem ek istem iştir:
،،Sen kesilm iş bir şey değilsin. Sen yerle bitişik halde olan ekinden
bir parçasın!))
O na (el-M udtaci.) adında bir adam geldi, ona da e l - i n l ı a j s adi.
nı verdi.
Hz. Ö m er’in (R.A.) «Asiye» adm da bir k ıa vardı. Onu da «Cemi,
le» ile değiştirdi.

Şu i s l ın le r i'k o ^ a z :
Y esâr (kolay), Rebbân (çok kazanan), N«;ih (basaran), Ya’lü
(jdiksellr), eflâ h (kurtulm uş), berekrt...
Ç İ Ü in sa n la r bu a d la n koyarak k e n ie r in e şans t a m la r . Oysa
belki te rs i olur. M usannif ( r a h ı m e h i h ) feuna İ ^ r e t etm iştir.
B ir in sa n in san a: «Bereket admdaki- kişi yanında mıdır?» diye
sorduğunda, «hayırj» dem en d t . r u olmaz.
-O n u n İçin b u t ü r a d la n takm ak dogru d e lid ir.
B iri sa n a: «Yesür (kolay) yanında mıdır?» dediği M m an. ٠h a ^ r l ٠
d iy e z s in .
O na .« .k i m » Ve ،،Hakem» adını d a takmaz.
Ç Ü İ b u isim ler ancak A llahla m a h c u r . Mutlak b ü H ٠٥٠
re n ve b ü k ü m sah ib i olan 0 ٠dur. Başkası bayie ta r isim a l m a ğ u t t r
y ık tır ve n e de y rtk ilid ir...
858 ŞİR.ATÜ.L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

tsa A‫ل‬eyh‫ل‬S5el‫ ة‬m ٠‫ ﻟﻼ‬batası varm ış gibi bir zan V. zehâba sUrükte-
yeceği iSn, kişiye E û Jsa adi da verilmez.
Bir adama Ebû Jsa adi vermişler. Peygamber Aleyhisselâm bunu
duyunca:
*JSa AleyMsselâm’m babası yokturj» buyurdu.
Bundan h ^ a n m a d ıg ı, ifadesinden-belli idi.
٠E lâ n m kulu» da denmez.
Çünkü insan ancak Allah’ın kulu olur. B askasına kul olamaz!
iste bu bâM a E û Höreyre'den (R .^ ) rivâyet edilen bir hadis:
aRiriııiz asla٠'(kuhım, e m - ) demesin! Hepiniz A llah'ın ku llan .
Simz! Hanımlannızm hepsi Allah'ın kadın ku llan d ır. (Kölem, cariyem,
letam, ،etatim) desin.»
Bûzılanna göre, köle ve ca^yeleri te h k ir etm ek İçin söylerse, bu
tekdirde yasak olur. Yi*sa N ür'sûresinde Allah:
«Köle TC cariyelerinM en sSlih olanlan da evlendirin!» buyurm uş,
tur. ( ^ u 'l.M ra â b ih )
٥vgü v e .t^ i y e bulunan ad lan 'da takm az: Rasld, E m in ve benze,
ri İsimlCT gibi..
P ^ a m ^ A le y le lâ m ’m IsIm ve M inyesinl b ir a ra y a getirerek
de isim takmaz. Yâni (Muhammed Ebii’l-K asım ) diye isim takm az.
Ç Ü İ Peygamber Aleyhisselâm b u n u yasak etm iştir:
«ismimle künyemi cem'etmeyin!» buyurm uştur.
Enm'den (R.A.):
- . a m t e r Aleyhisselâm çarşıdaydı. B ir-adam . u n u k asd ed ^
rek:
«Yâ Ete'l-Kasım‫ »؟‬diye ‫؟‬ağırdı.
H ı e n HZ. Peygamber y t i i a o n a d٠ ı ‫؟‬mdrdi.
Adam: «Ben SOTİ degll, . u m u çağudım!» dqdnce ٠ , söyl bu.
٥

^ ırfu :
«Adımı tekin. tany i takm adı»
٠

tmAm §‫ﺳ ﻪ‬(rahımehullah):


« K im » .u n u - a d i Muhammed olsun' veya olm asın- Ebü'l.Ka.

irini Wuhammed veya Ahmed olmadığı takdirde bâzı âlimlere gö.


re (..l.KaBim) diye ad venneikte bir satanca yoktur.
- . m ahinde to le anlatılmıstır. Musannifin görüşü son
‫ ﺳ ﺲ‬٠‫ س‬.. ٠‫ع‬٠ ٠ ‫ ﺀ ﻻ ع‬-
ÇOCUĞA P E Y G A lE R İM İZ İN KUNYESI TAKILMAZ 85٥

،I-Jhyâ’d a der M:
- Bu. Peygam ber Aleyhisselâm.ın asnndaydı. Ç Ü İ 0 zaman
Peygam ber Aleyhisselâm’m ismi ,ve i y e s i ile karışırdı. Ama M manı.
‫؛‬m ızda böyle b ir ihtim al olmadığı İçin bunda bir bras yoktur. AUmler
böyle dem işlerdir.

Peygam ljer veya m eleklerin isim le rin d e birini taktığı zaman tas-
gir slgası ile ira d etm ek d٠ ı olmaz. Çönkü bunda hakaret ve ihanet
kokusu hissedilebilir. Ama sahsı kasdederek: « S n Söyleşini Sen Wiy-
lesinJ» diyebihr. ism ini söylemeden...

M uham m ed ism indeki ‫«؟‬:u g a saygı duyulur.


H adisde:
«Çocuğa M uhanuned adını verdiğiniz zaman, ona k a ^ ı sa y p h
olunj O n a y er verin. O na karşı somurtmaymî» buyurulmustur.
P eygam ber Aleyhisselâm kendi adına h ü ^ri;.d u y u lm ası l‫؟‬lnlW y-
le b u y u m u s tu r.
Peygam ber Aleyhlsselâm, bir ‫؟‬ocuga" Muhammed adi verilip d e
sonra ona lâ n e t edilip sövülmesini yasaklamıştır.

B ir em ire «M ellkttl-Em lâk = K rallar Kralı). diye ad tekılmaz.


Eb٥ H iireyre (R.A.) Hz. Peygamber’den (saliailahU aleyhi ve sei.
lem ):
«K ıyâm ette A llah k a tin d a en ‫؟‬irkin isim, kişiye v٠ en M e i '1 •
E m lâk ismidir.».
،،Ulular ulusul» gibi ayni m ânada olan isimler de b ü y ü .
S üfyân b in Uyeyne, bu «W likü’l-Emlâk٠» s ö i û « Ş i ş a h =
K rallar kralı» o larak açıklam ıştır.
B âzılarına göre ،،er-Rahman, el-Cebbâr, el-Ariz» ^ b l anlam taşı-
m ak ta d ır b u kelime. O nun İçin böyle bir irim v w ilm ^
F a k a t ib n i U yeynC nin açıklam ası daha u g u n d u r .
860 ÇİR’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid A lizde)

Kişi en b ü ^ k ç o c u g ın n adi ile kUnyelenir.


M kdad bin gnteyh, babasından, 0 da babası H ânî’den nakletti:
. Bana EbUl’-Hakem diyen bir cem âatle R esûlüllah’ın (sallâlla-
hii aleyhi ve sellem) huzûruna geldhn.
Resâllillah (sallâllahU aleyhi ve sellem) dedi ki:
«Hakem, yalhız Allah’tır. Hüküm O’nundur. Bil isim O’n d a n başka.
Sina yaraşmaz»
U n Jd: «Kavmim bir şeyde anlaşam adıklarında beni ‫ ؟‬agınrlar-
dı. Aralannda beni hakem kılarlardı. Ben de- bir şeye hü k m ettim mi
artık rkzı olurlardı.»
Bunun üzerine şöyle buyurdular;
«fasanlar arasmdaki bu hüküm ne güzel şeydirl Söyle bakalım,
senin h ^ çocuğun yok mudur?»
B§ureyh, Müslim ve-Abdullah adında ‫؟‬TOuklarım vardır» dedim.
«Bunlann en büyüğü hangisidir?»
«Şureyh!»
«Öyleyse sen şimdiden sonra' EbU Şureyh’sinJ» buyurdu. (Yâni
I bu Ikkabla künyelemegi m urad-etm iştir).
Sâhlbü٠I٠ ٠ sâbîh der ki;
- Bu hadis, kadın olsun . erkek olsun, en büyük oğlunun İ’s mi ile
kiinyelenmesl gerektiğini g ö s te rm e k te !.
Şayet oğlu yoksa 0 zaman en büyük k ıa n ın adi ile kUnyelenlr...

Kişi, henüz çocuğu olmadan kUnyelenmez! Çünkü bu, bir nevi ya-
lan rtur..
Me٠ ma١ i٠l-Fetâvü’da der ki:
«Bir adam <٠ luna «Eb٥ Bekir» diye ad koyarsa bâzı meşkyıha gö-
re bu m^riihtur. Çünkü «Bekir» admda ^ l u yoktur ki Ebü Bekir ol-
sun.»
Sahih olan kavle göre bunda'bir sakınca yoktur. Çünkü insanlar,
bu gibi isimleri takm atta hayır umarlar. (Nasılsa ilerde baba'olacak,
tir) d٠ ٠ te٥Irl٠r.

Çocuğu olur olmaz hemen onunla kUnyelenlr. Musannif buna Isa.


.... »٠٠♦٠٠« . ٠
Ç٠ C U & A T ^ D ^ B İ B E R İ N İ ÖĞRETMELİDİR 861

Hadîsde:
«‫ ؟‬o cuklannıza birçok lâkablai‘ verilmeden hemen onlftrift Wtaye١
lenin» buyurulm uştur.

L âkab Ue kiinye a ra a n d a k i ،a rk ‫؛‬


B ir ism in önüne: «Eb, üm m , ibn, Bint» gibi isimler getirilirse
«künye»; övgü ve zem (yerme) ifade eden isimler getirilirae «idkab»
denir.
Bu ikisinin haricinde kalanlara da «isim» 'denir.
A rab lan n ıstılahı böylaJir. B unu iyi beliemek ^ re k ir.

Çocuğun baba üzerindeki haklarm dan birisi de: ona en güMİ bir
isim tak m ak tır.
B u ism i yedinci g ü n ü takar, .n d a n önce değil. Bunu Meadblh
açık olarak ifade etm iştir.
D o ğ a d a n önce çocuk düşerse; bu düşüğe de bir ad vermek yerin,
de olur.
A b d u rrah m an b in Yezid bin Muaviye dedi ki:
- D uydum kl, kıyam et gününde düşük, babasının ardından ge.
iip şöyle diyecek: «Sen, beni yitirdin! Sen,'beni'isim siz bıraktınl». (el-
ihya)

Ona; K itab i (Kur٠ân ٠ı)'öğretmesi, muhtaç olduğu dinin ،aralan,


m, sünnetlerini- ve adabını .e tm e s i, yüzme .retm esi, ok almayı öğ٠
retanesi de bahanın vazifelerinden ve eviadm t a t o l ilg in d ek i hakla-
nndandır.
Kadının da kızına'yUn ve pamuk eğirme ve örm^ln! öğretmesi
kıana karşı, olan hak ve gÖrevlerlndOTdlr.

Cojuguna heiai rızık yedirmesi, c i n l i k çağma erişinoe ona ٠


lendirmesi de eviadın baba tlMrindekl haklarmdandır.
862 ٤٠
Ş R'AT 'I٠ ٠ İSLÂM (Seyyid AlizÂde)

Şayet evlendirmezse ve bu y ü ^ e n çocuk günah işlerse g ü n a h a ba-


ba da ortak olmuş olur.
Hulâsa‫ ؛‬çocuk, Allah’ın, kendisine tertem iz İslâm fıtra tı üzerine
v e rd i, bir emanettir. Bu emfineti Allah’a bOylece tertem iz olarak eda
etmesi g ^ i r .
.n u n ıra n ı ve dinini koruması İçin a ’zam î gayret sarfetm esi lâ١
am dır ki Allah katinda m a’zur sajnlabilsin.

Allah’ın adabı ile onu te b iy e edip yetiştirir.


*Allah’ın âdâbı» d e m ^ , «tmun tü m b u y ru k la n ve yasaklan.» de.
m ir.
(hıa bım lan . r t m e k l e . ü m l û d ü r bir b a b a ‫؛‬
. u n a dini ilimleri ٠ etm^i, yapacagı birçok nafile ibadetin-
d ^ daha ha^rlıdır.
MöcaWd dedi ta:
٠Kişi, CTİâdının güzel hareketine kabirdeyken sevinir.» (§erhu’l٠
H u t^ )
«NMlle ibâdetlerinden hayırhdır» dedik. Ç ünkü kıyam et gününde
‫ ا و ﻻ‬ç^uğuna v e rw e . terbiye ve ögreteeegl ilim ler h a k k m d a sorguya
CekiİMetair. Ama nafile ibâdetleri böyle d٠ dir.
Onun İçin, çocuğa dinini - diyanrtini öğretm ek, ondan çok daha
h a y ırl.

^ u k k r a u ^ y a başlar başlamaz ona ilk def’a: (Lâ iiahe Miai.


I٥hî) keimMİni öğretir. ٠ nu yedi kere telkin eder.
Sonra şu a ^ - i kerimeyi 'telkin eder:

(F e te A H ıf il mrilMM haktal la aahe aia hiive rahh.1 arsil ke.


riyml)
Sonra A ^ ’l-Kürsî’yi ve Hasr süresinin (Hüvellahiaiczl l l e
UlA ha) ile !«.layan son üç ayetini telkin edip öğretir.
I bımu yaparea. Allah I kıyamet .In ü n d e hesaba çekmez.
Ç O C U E A R A B A S IiA A Y I M YAPMAMALIDIR 863

Çocuğa b ü tü n dinî vecîbelerini Ogretir ve tatbik e t m . alıştırır.


Sonra ‫ ؟‬ocuk sagını-solunu bilecek duruma geldi ml. çocuğun ya-
pacağı sevab, onu yetiştiren babanın olur. Fakat yaptığı -g ü n ah ta n d ı
laju baba sorum lu tutulm az. Çünkü Allah îsrâ sûresinde:
«Hiçbir g ü n a h k â r başkasının günah ^ W in ü yüklenm «» bu٠^ır-
m uştur.

Yedi y a şın a girince, nam az kılm asını e n ı ^ e r . On yaşına girince,


kılm azsa döver.
Peygam ber Aleyhlsselâm b u y u rm u ^ u r kl:
«Çocuklarınız yedi yaşına girince onlara namazı emredin. On ya.
Ş İ İ g i z l e r i n d e (kılm azlaraa) d ö ü » (Sadru’ş -^ ria )

Evhıdeki yetim le, ayni kendi ‫ ؟‬Oîuğu gibi ilgilenir. Çünkü . d a n


‫ م‬٠٠‫ اا‬1‫م‬4٠١?
o mM’uldür.

Ç ocuklar on yaşına ayak basmca, yataklarım ayınr.


E rkek ‫ ؟‬. u k l a r l a kız ‫؟‬aıu k ları ayrı ^ a d a yatırır.
Ç ocuklarla büyük adam ları da a y n b a la r d a yatınr. Çünkü bu,
zam anla fitneye sürükleyebilir...

H ediyelerde O cu k larım 'esit tu ta r. Fark gözetmra.


en-N ikaye’de der ki:
« ç « :u k la ra eşit davranm ak vâcIMIr. Ancak biri, ilim i d in d e olur,
sa ona biraz fazla verm ekte bir sakınca yoktur.»
VOTdiği şeylerde eşitlik, E bd Y ûsul’a (rahım٠ ullah) göre m utla,
ka yapılm alıdır. M u h ta r olan görüş de budur. Ç Ü İ bu huaûsda_ha.
disler vArid olm uştur.
M uham m ed.e (rahımehullah)- görei erkege iki v ^ r . t a » W r...
B ü tü n m alın ı yalnız ogluna i ederse d ü r - h ü k ü m hata-
m ın d a n — f a k a t g ü n a h k â r olur. M uham‫س‬ (rahım A ullah) b u n u ko
Hn o larak belirtm iştir.
864 ÇIR'ATU'L . ISLAM (Seyyid AJizâde)

Eğer çocuk söz dinlemeyen bir fâsık ise, ona günlük yiyeceğinden
' ‫؛‬azla vermez. Çünkü fazla verirse, isyanında ona yardım cı olmuş olur.
.riıu 'n -N ik a y e )
V e ^ e ğ i hediye, lütuf ve tüm iyiliklerde. çTOukların arasında fark
gözetmez.

Kızlam biraz daha yum uşak davranu..


‫ ؟‬٩nkü onlann kalbi çok ince ve -son derece lıassastır.
Çarşıdan gelirken kızlarına hediye getirir ve sevindirir.
Enes'den (R.A.):
-H Z . Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurm uştur:
«Kim, miislümaniarın çarşısma çıkıp bir şey sa tın alıi'sa ve onu
yalnız kızlanna getirime, AJJah ona .nazar eyler. Kim e de Allah nazar
rferae onu k a t l a n azâba uğratmaz.»
Yine E٠ » ٠den (R.A.),:
- Allah٠m R ö û lü (sallâllahü aleyhi ve sellem) bujnırm uştur:
"«Kim çarşıdan çoluk ٠ çocuğuna bir şey getirim e, ağzına ko^ınca-
ya kadar, onlara tasadduk etmiş sayılır.
Onu yedirirken (ve ikram ederkm ), erkeklerden önce kızlardan
başlasın,
Çfinkö, kim fazını sevindilirae, Allalı korkusundan ağlam ış gibi
olur. Kim de Allah korkıisundan ağlarsa, onun cesedini ateşe yasak
eder.»
Bir hadis m ٠ li daha:
«Kimin üç tazı olup da, evleninceye kadar, onlara in fak vç Ihsdn.
da bulunuraa. Allah ona cenneti vacib kılar.
Ancak bağışlam ayacak bir suçu İşleme başka...»
ibnl Abtes (RA.) bu hadisi rivkyet e ttiğ i zam an:
«Vallahi bu garâlbül.hadis’dendir!» derdi-. (elJhyü)

■; Ç o c a k l a ı ı m erham et v٥ liitufla muamele, eder.


P^rgam ber Aleyhisselâm- şöyle buyurdu:
« ^ in k ٠ çocuğa hizm et etmek, Rabbln gazabun söndüriiî. Sevab.
lan artınr. Dereceleri de a ^ ın r. Şahin gözlü h ürilere kavuştım ır.b
‫ ؟‬.C U K L A R I ŞEFKATLE OPUP s e v m e l id ir ses

iki hadis m eâli daha:-


«Kim evde ‫؟‬alışıp usanmazsa, Allah onun ismini gehidler defteri,
ne kaydeder. Ona h er giin bin §ehid ecri verir. Her a ^ ^ adim başm-
da ona h ir hac ve um re sevabı İhsân eder. Vücûdunda bulunan her da.
m a n n a b ir şeh ir lütfeder.»
«H erhangi b ir erkek evinde hanım ına yarfım edcKe, Allah ona
EyyUh, Dâvud, Y a'kuh ve İsa’ya (aleyhimUsselSra) verdiği sevabı v ^
rir.»
A bdullah tim i MUbârek bir gazvede b e r a h r bulunduğu kavme d ^
di ki:
«§u a n d a İçinde bulunduğum uzdan daha-üstün hir amel b U i ^
musunuz?»
«Hayır!»
«Ben biliyorum : ‫ ؟‬oluk - çM uğu bulunan iffeth ve namuslu bir
adam gece kalkar, uyuyan ‫؟‬ocuklarına bakar, .üstleri açılmış olarak
görünce hem en örter. Allah’a tevbe ^ e r . İşte bu adaraın ameU, İçinde
bulunduğum uz şöyden dahaefdaldiTM'dKİi.
el-Âdâb ve el.th y â’da böyle g ^ e r.

‫ ؟‬TCuklarını şefkat ve m erhametle, bUjdik bir sevgi .‫؛‬İçinde öper ve


sever...
Hz. Öm er (R.A.) bâzı işlerini gördürmek İçin bir adam çalıştın-
yordu..'. Adam, Hz.' Öm er’in (R.A.) evine girince, onun ç ^ u ğ u n u ku-
cağına alıp sevdiğini ve ö p tü ^ in ü gOriir ve.-şöyle kOTUşur:
((Benim birçok ç o c u ğ i vardır: onlardan hiçbirini b u ^ n e kadar
h i‫ ؟‬ö p m ^im .» /
((Senin küçüklere m erham etin yok! Büyüklere mi olacak? Al par
ra n ı d a git!»
Der ve onu İşten tardeder. (el'Büstân)
Hz. Peygam ber (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurur:
«‫ ؟‬o c u k la n sevm ek ateşe k a jşı bir kalkandır! Onlara i y i etmdE
kişiyî s ır a tta n ^ r i r . o n la rla beraber yemek, ateşten ^ e t ö r Î B
Y ine şöyle b u y u n ırla r:
«‫ ؟‬ocuM annızı ‫ ؟‬ok öpün! H » öpücük karadlğm da C e n n e te ‫ئ‬
derece alajcatem ız!»
‫ ﺀ‬.:
866 ŞIR'ATÜ’L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

A k», bin Hâbis, Peygamber Aleyhisselâm’ın," to ru n u H asan’ı öp.


töğünû görûncc'der ki:
«Benim on çocuğum var. Şimdiye kadar onlardan hiçbirini öpme-
dim...»
Peygamber Aleyhisselâm şöyle buyurur:
«Merhamet e tm e y le m erham et olunmaz!» (el-îhyâ ve el-Menba.) ,

Kişi, çocuklarına yum uşak davranır. O nlarla güzel ve hoş konu-


§ur. Oyunlanna m ani olmaz. Oynadıkları oyun mUbah olduğu zam an
müsaade eder. Ses çıkarmaz.
Peygamber Aleyhisselâm agzını açıp m übârek dilini H üseyin bin
Ali'ye (R. AnhUm) g&terirdl. O nunla şa k a la ş ı^ ı. ‫ ؟‬tx:uk onun m übâ-
rek dilinin kım ızıhğm ı göriince h o şla n ıd ı.
d.Mağrib’âe Hz. O m e d e n (R.A.):
«Ben onıçlu iken çocuklarıma yum uşak davranıp ö ^ rd im ...»

Çoîuklanna terzilik ve dikiş gibi güzel s a n 'a tla r öğretir.


Ç Ü İ san'at, fakirliğe karşı en. güzel tedbirdir.' Bu, Selef âdetin-
dendir. h
»Güzel san'at)) dedik, ç'ünkü bazı sa h 'atları Peygam ber Aleyhisse-
lâm hoş karşılamamıştır. Boyacılık gibi.
Tâbiîn âlimlerinden biri, bir adam a şu tavsiyede b ulunm uştur:
B‫« ؟‬:uğunu iki alış-verişe ve iki san ’a ta teslim etm e; B uğday sa-
tışı. Bir de kefen satışı.
Çünkü, birincisinde d u b a d a n pahalılaşm asını, ister. İkincisinde
de insanlarm ölmesini...
iki san’ata-geUnce..
Bunlardan biri kasaplık, İkincisi kujm m culuk...
Birincisi kalbi katılaştırır, İkincisi de altın ve güm üşle dünyâyı
olur, (el-îhyâ)

.o cu ğ u n a hayırlı.duâda bulunur.
Hadisde:
İ S L O i N , Ç.CUÖUNA BEDDUA , 867

duâ g٤Wd‫؛‬-rî» buyurulm uştur. (Yâni, ayni onun gibi miistecâbdır, de


(.m ektir .
O nun i ‫ ؟‬d aim a.o n a beddua değil de, muvaffak olması, h a f i l i in ٠
ve y ararlı İşleri başarm ası !‫؟‬.in iyi dua etmeli
:A nnenin d uâsı
:O nun h ak kında d a şöyie buyurm uşlardır
A nnenin duâsı d ah a ،، ‫« ؟‬abuk kabUl ediliri
.Neden ey Allah’ın Resûlü?» diye sordular )،
Ç ünkü ،، ٠, babadan daha merhametlidir: Merhametlinin duâsı ‫ا ق‬
.tat olmaz» b u y u rd u lar
B unu im â m .ı GazâlJ zikretm iştir .

Kişi, ‫ ؟‬o c u ^ ın yaram azlığına üzülmez ve aldırmaz.


Ç ünkü bu, büyüdüğü zam an akıllı olacağını gösterir.

Çocuğa beddua etmez.


Ç ünkü, belki İcâbet saatine rastlar da, onun ifsadına seteb olmuş
olur.
B ir ad am A bdullah el-Mübâmk'e gelip çocuğundan yakmır. Ona:
،،Ona beddua e ttin mi?» diye sorar.
،،Evet!» deyince:
ttOnu ifsad e ttin (bozdun!)١) der.

M üslüm an, kim senin ?«:uguna kötülük yapmak istemez.


Ç ünkü bu, b ir m üddet g o tik te n sonra dahi olsa, k e i ‫( ؟‬Kuğunun
başına gelir. '
Denildi ki:
— K ardeşleri Y ûsuf Aleyhisseiâm.a k i ü k yaptıklan İçin, M la.
n n ‫ ؟‬Ocukları F ir'a v n 'in eline esir d ü ^ ü .
iy i b ir b a b a n m iyiliği ç ^ u k la rm a fayda verir.
N itekim b u n a K ehf s u n in d e k i: *Babalan s i îdh» ،yetizıd. ‫ﺀﻫﻮا‬
ret b ilm iş tir .
868 ŞÎR’ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Kjssa §öyle:
Allah Teâlâ Mûsa Aleyhisselâm’a Hızır’dan bir şeyler öğrenın^i-
nl emrettiği zaman, Hz. Mûsa ona iki denizin kavşağında rastladı.
a z ı r Aleyhisseâm ona, anlayam adığı bir husûsda hem en sual sor-
m am aanı tra b ih etti. Ve ondan bu bâbda söz aldı.
Beraberce yüTijdip gittiler. N ihayet bir gemiye bindiler.
Hızır-Aleyhisselâm gemijd deldi.
Mflsa Aleyhisselâm dayanam adı ve sebebini sordu. Hızır Aleyhis-
selâm ona:
.^ m e d im mi ben sana, sen benimle sabredeınrasin!» dedi.
Mûsa Aleyhisselâm:
«Unuttuğum şeyden dolayı ne olur beni m uâhaze etme!» diyerek
‫ ﺋ ﺂ ق‬diledi.
Yine yUriidüler... Nihayet H uşnûz adında bir çocuğa rastladılar.
Hızu: Aleyhisselâm tutup onu öldürdü.
Mûsa Al^hlsselâm yine dayanam adı.
»Tertemiz bir cani, (diğer) b ir can karşılığı olmaksızın öldürdün
ha!» dedi.
Hızır Aleyhisselâm, ona:
«Ben sana (beraberimde asla s a b ^ e m e z s in !) dem edim mi?» dedi:
Mûsa Aleyhişselâm yine özür beyân etti:
«Eğer bundan sonra sana, bir şey'sorarsam , benim le arkadaşlık et.
me!»
Yİne yürüdüler. Nihayet bir k a l e y e (A ntakya’ya) vardılar. Ora
halkından kendilerini m isafir etm elerini ricA ettüer. F a k a t onları mi-
safir etm etten kaçındılar.
Orada yıkılmaya yüz tu tm u ş bir duvar buldular. Hızır Aleyhisse-
lâm OTIU dc^rulttu. . '
Müsa Aleyhisselâm dedi ki:
« lstw ^ d in buna karşılık bir ü c re t alabilirdin!»
Hızır Aleyhisselâm dedi ki:
«İşte bu, benimle senin ayrıhşımızdır!»
(Hızır AleyhisselAm’m d٠ u lttu ğ u duvai’in yüksekliği y ü z arşındı)
denilmiştir.
D d ik i:
- Mûsa A l ^ r h i s s e l : «isteseydin bu n a karşılık b ir ü cret alabi­
KlMSENİN ÇOCUĞUNA KÖTÜ DAVRANMAMALIDIR 86٥

lirdin)) demek sUretiyle bir tam a’ İzhâr edince, bir g e^ k gelip Mûsa
Aleyhisselâm ile Hızır Aleyhisselâra’ın arasm da durdu.
Geyigin MUsa Aleyhisselâm’a dogru .la n .kısmı çiğdi. Hızır Aley-
hisselâm ’a doğru olan kısmı ise kızartılmıştı. ,
Sonra Hızır Aleyhisselâm ona:
«O sabredem edigin husUsların yorumunu sana bildirM egi^»
Dedi ve konuşm ağa başladı:
- O deldiğim gemi, denizde çalışan yoksulların idi. Ardlarm daher
gemiyi zorla alan bir melik vardı. Bu sebeble g em i^ ( . u n alm am aa
İçin) ku su rlu yapm ak istedim!
Ö ldürdüğüm çocuğa gelince.. Onun ana-babası iman etmiş kişi-
lerdi. B u n u n İçin, onları bir azgınlık ve kâfirlik bUriimesinden endişe
ettik de, istedik ki onların Rabbi bunun yerine kendilerine temizlikçe
daha hajnrlısını, m erham etçe daha yakınını versin.
el-Kelbi (rahunehullah) dedi ki:
«Onun h an ım ı b ir kız dünyaya getirdi. Onu peygaml^rlerden biri
aldı ve o da onun elinde bir peygamber d٠ rdu. Allah b ir ^ k ilmmeti
hidâyete erdirdi.»»
D uvara gelince ise... Şehirde bıdunan iki yetim çocuğun idi. Biri,
n in adi Ahrem, diğerinin, adi ise Harhem idi. o duvann altında . l a r
İçin (göm ülm üş) bir define vardn
KelbJ diyor ki:
«O nlann orada göm ülü p a ra la n vardı.»»
M ukatil’e .göre, orada İçinde ilim bulunan suhûf gömülü idi.
Enes’den (R.A.):
A llah’ın R esûlü (sallâllahü aleyhi ve sellem) b u y u d u M:
«Cenâb-1 Hakk’ın: (Onun altında onlar iki y c t^ çocuk)
(٠ İçin
bir define var idi) dediği duvann altında, altından Wr levh bulımdu.
Altın paslanmaz ve yerfe de çürümez, eksilm«.
٠ levh’in İçine şu ^zılı idi: (BfemillâhirahmâniTOhim... Iûm ٠ ٠

inanan kişinin.nasıl sevinip neş’el.di^ne şaşanmî


Kadere inanan insanm nasd i dü ne şaşanm!
٠ ٠

DUnyanm, içindtolCTİe birlikte gidici ve g ^ d oldu^M inanan


kişinin ona nasıl mutmain olduğuna sasanm!
Lâ İlâhe iliailah, MuhammedUn B^dlûBahî).
O yetim çocuklarm babası sâlih bir kişi idi. ism i Kâşıh idi. Baba•
870 ŞtR.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

l a n ı d û i l ü p sayesinde koranm uşlardır. . y s a .n l a n n dürüstlüğü


h a to n d a açık bir bilgi verilmemiştir.
p ٩ rgamber Aleyhisselam’dan rivâyet edilmiştir:
«Kişinin döriistlii ٠ i sayesinde, ailesi ve ‫ ؟‬ocuklan, etrafındaki in-
sanlar ve onların etrafındaki insanlar da diiriist olur.»
HiTnr Aleyhisselâm devam ediyor:
- İşte Rabbin onlann büjdimesini ve 0 d u v an n altın d a kendileri
l^ n bulunan defineyi ‫؟‬ıkannalarm ı m urad etm iştir.
E n yaptıMarımı kendiliğimden yapm adım . Allah’ın em ri ile yap-
tim.
^ t e bir ttirlü taham m ül gösterem ediğin hâdiselerin yorum u bun-
dan ibarettir. (Kaadi, Ebü'1-Leys tefsirleri ve Şerhu’l-M eşânk)

Kişi, yetimin başını okşar ve yıkayıp yağlar.


Bu davranış, kalb katılığını b e rtaraf eder.

Kişi, yetimin göktaşından şakınır.


Hele mazlUmun âhını hiç alm am ahdır.
Çönkö bunlar, insanlar uykudayken y ü rürler.

ölen kızlarmı defnetmeği fırsat ve iyilik addaJer.


Ç Û İ böyle yapm akla vejtahut böyle niyyet etm ekle, câhiliye
d e m d e k i fa d a n diri diri göm en kim selere m uhalefet etm iş olur.
Nitekim ölen fa d a n n ı d e f n ^ e n ve b u n a Uzülmeyenler h a ^ n d a
P eygm her Algthisselâm söyle bityurm ustur:
«ölen fazlan gömmek ve b u n a fizSImemek b ir iyilik işaratidir.»
Bülnen husûsdur: cahiU ye d e b in d e A rablar f a d a n m d iri diri t f
rağa gömerlerdi.
Bu yasaktır. B unu yapanlar kıyâm ette hesaba ‫ ؟‬ekilecektir. Nite-
fam T ^ v lr süresinde şöyle buyurulm uştur:
«Diri diri toprağa gömiilen faza, han g i su ç ta n dOlayı ö ld ö rö ld ü ^ i
sonılduğunda...»
Y ETİM E B A K ^ I , ONU K ٠ R ٧ ™ O Z E T M K .JD JR 871

Ki‫؛؟‬, ölen ‫« ؟‬:ugunu, kendisi İçin bir farat addöler.


Y âni kendisi İçin önceden gönderilmiş bir hayjT ve ‫ ﻷ‬8‫^ س‬، .Idu-
guna İnanıp böyle kabûl ^ e r .
Önceden gönderilen ‫؟‬eye «fara،» denir. Nitekim hadis-i şerîf’de:
،،Ene faratu k iim alel.havd : D n , havza sizde, önce g ^ w e ^ î »
bujnırulm uştur.
O nun İçin, ölen çocuğunun âhirette kendisi İçin şerâpâ h a ^ r, mi-
zanında a ^ rlık , Allah’ta n tUkenmiyen bir sevab, ^ â a t ç i ve kradisi-
ne şefâat yetkisi verilmiş kimse olarak kabUl e d » ve buna Wyle ina-
nır.

Kîgî, yetim e hakar. en a ikram ve İhsân eder.


Ç ünkü o n a yapacağı iyiliğin karşılığı e s n e t t ir .
Hadis-i ‫؟‬e rifd e - İ ş a r e t ve orta parmağını göstererek— Peygam-
berim iz şöyle buyurm uştur:
،،Ben ve yetim i him aye eden kişi. Cennette bu iki gibiyizj» buyur-
m uştur.
Ydni, ‫؟‬u iki p arm ak gibi yan yana olacağız, demiştir.
B u n u n anlam ı, yetim i him aye eden ki‫؟‬i ile Peygamber Aleyhisse.
lâm C en n ette ay n i mevkide olacaklar demek değildir. Kimse peygam.
herlerin m evkiine erişemez. Nitekim iki parm ak arasını. açması bunu
gösterm ektaJir. Sadece o kişinin Cennete gireceğini m üjddem lştlr, o
k a d a r... ‫ا‬
M ü S ü m an kişi, dul ve yetimtere yardim eder. Yoksullann işlerine
k ^ a r.
Ç ünkü bunlarım İşini görmek İçin k٠ nak, Allah yolunda cihdd et-
m ek, oruç tu tm a k , goje kalkıp nam az kılmak, İbâdet rtm ek gibidir.

K İŞ İ İLE AİLESİ (HANIMI) ABASINDAKİ MUAŞEBET ADABI :

K işi h a n ım ın a ve çTCuklarına iyi ve y ı u ş a k davranır.


Ç ünkü in sa n la rın iyisi, ailKine ve çoluk - çocuğuna karşı e n y if
ra rlı olandır.
872 ŞIR.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

e r k e ğ in , h a n i . z e r in d e k i HAKLARI :
Hadls-i ş e i e :
«Kadrnm cihâdı; kocasıyla iyi geçinmektir», buyurulm uştur.
Kadın kM asının zahm etine katlanır. B unun karşılığını yalnız Al-
lahzan ^ l e r .
İşte bütün bunlar kadının cihâdı sajnlır.
Hz. Peygamber (S.A.V.) zam anındaki kadınlar. kTCalarını karşı-
larlardı.
Kocası eve gelince: «Merhaba 'efendim! Evim in efendisi m erliaba!»
d e rle .
Hemen paltosunu çıkarıp asar,, ayakkabılarım ayağından ‫ ؟‬ıkanr-
İardı.
Onu üzüntülü ve kederli gördüğünde: ،(Seni üzen nedir? Eğer
üzüntün âhiretin İçin ise,Allah artırsm , dü n y an İçin ise Allah gide٣_
sin») derlerdi.
Peygamber Aleyhisselâm bir adam a şöyle h ita b etti:
«Ona, bendai selâm söyle! Ona (kadına) b ir gehid ecrinin y an sm a
sâhib o ld u ^ n n bildir!»
Bu anlattıklarımız, k o c a l hanım ı üzerindeki haklarıdır.

Kadının beş vaWt namaz kılm ası. R am azan ayı orucunu tutm ası,
fercini (zinâdan)'koruması, kt«asına İtâ a t etmesi, ona dağdan ta ş ta-
şımağı emretse bile baş kaldırm am ası ve kTCasının izni olm adan w d en
çıkmaması gerekmekt«hr.
el-Mento’da dOT ki:
— Allah’ın Reşûlü (sallâllahü aleyhi ve s e l i '. ) şöyle buyurm uş-
tur:
«Kadın beş vakit nam azım kıldığı. R am azan o rucunu tu ttu ğ u , fer.
cini to n ıd u ^ ı ve kw asına İtâ a t ettiği tekdirde, R abbinin C ennetine
girer.»

K٠ sının yata ٠ nı te rk etmemesi (yâni onunla a y n y atm am ası),


asının hoşlanmadığı ve is te m ^ ig l Mgiyi ve kadim eıdne alm am ası.
Mart okumaması, k ı s ı n ı n yaptığı iyiliklere karşı nankörlük etm em e.
KADIN, KOCASININ KAKLARINI YERlNE GETİRMELİDİR 873

K ad ın ların lân et okuması ve yapılan iyilikleri toir anda İnkâr et-


meleri ‫ ؟‬ok kötü bir şeydir. Nitekim Peygamber Aleyhisselâm bir d ^ ’a.
Sinda şöyle buyurdular:
«Cehenneme babtıra; elılinin ekserisini kadmter teşkil " ,
B ir kadın:
«Acaba neden?»
Diye sorunca, şu cevabi verdi:
«Ç ünkü siz ‫ ؟‬ok lânet oklusunuz ve yapılan iyilikleri de bir anda
İnkâr edeısiniz!» (el-Menba’)
K adın, kocasına;
«Senden h i‫ ؟‬iyilik görmedim!)» dememelidir.
Ç ünkü bu, k üfıân-ı n i’m et saj'ilır.

K adm , kocasım n evinden başka hiçbir evde soyunmamalıdır; ki


bu, kocasının şübhesîni ve kötü zannını mücIb olmasın.

K ocası onu sevmek veya onunla cinsi temas kurmak istediği za-
m an «hayır!» .dememelidir. '
Ç ünkü bunlar, kw asın ın şer’î baklandır.
O h a k la n vennekte ‫؟‬ok dikkatli olmalıdır. Bu hysûsda kaıasına
İtâ a t etm elidir...

K ad ın evden süslenip piislenip ve esanslar sürülmüş olarak ‫؟‬ıkma-


m alidir.
Y abancı erkeklere karşı iyi ve ^ izel görünmek !‫؟‬in.böyle yapan ve
böyle d a v ra n a n kadın, zina etm iş kadın gibi günaha girer.

Yemek hazırlam ak, ateş yakmak, ellerini silmesi İçin havlu tu t.


m ak, el - ay a k yıkam asm da yardımcı olmak da kadının kM asınakarçj
olan gOıevlerinriradir.
D iger bir hadis meâlî;
«K ocasının hanınu üzerindeki hakki, benim sizin tiz in iz d e . t a
874 ÇİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde^

hakkim g i b i l . Kim kocasının hakkini zâjd’ ederee, A îa h ’m hakkini


*fiyi, etmiş olur.»
en٠N w âril٠den naklen el-Menba’da şöyle kaydedilm iştir:
- Kadının bir rahatsızlığı yoksa ve eşraftan d a değilse, ekmek ve
y ^ e k pişirmek gibi ev. işlerini yapm ağa m ecbur kılınır.
M itlim Peygam ter Aleyhisselâm, F âtım a ile Ali (R. Anhüm â)
arasında:
«Ev işlerini Fâtım a görsön, dışardaki İşleri de Ali görsünî» diye-
rriı h û toetm iştir.

Kocası hanımıyla cinsi tem as -yapmak istediğinde aaybaşıyım!»


gibi yalan tahaneler uydurmaz.
Devenin" Sirtında dahi olsa ini^ onun arzusunu yerine getirir.

٠ na para veya bir şey vermisse, başına kakm az.


Sebebsiz olarak: «Beni b ^a!» 'd a demez.

Somurtarak yüzüne bakmaz‫ ؛‬kl, Allah’ın gazabına ugrar.

Mli ile de ona işkence yapmaz.


Allah'ın R ^ û lü (sallâllahii aleyhi ve sellem) b u yurm uştur:
«Hangi kadm dili ile kocasına eriyet verime, Allah o n u n dilini ‫ﻧ ﻸ‬
'âmet ^İnûnde yetmis a ^ ın uzatır. Sonra da onu boynuna dolayıp
lağlar.
Hangi kadın kocasına kötü nazarla Iıakarsa, A llah onu kıyâm et
ününde ta ş ı ve cesedi kesilmis b ir sehle sokar.» (Ravdatü'1-Ulemâ)

Kadm, kMasmı fazla p ara h arcatıp üzmez. G ücü yetm ediği bir
iy i i f de etmez.
KADIN, KOCASINA KARŞI Y Ü İŞ A K DAVRANMALIDIR 875

K ocasına daim a g e r g i gibi hizmet yapamadığı kanaatinde olur.


K ocasının burnundan akan kan ve irini yalasa, ellerinin birini
kaynar tencereye, diğerini de kavralan bir şey İçine soksa dahi, yine
bir şey yaptUn diyemez!

K adın elinden geldiği kadar k a s ı n a karşı yumuşak davranır ve


sevgi İzhâr eder. ٠

K ad ın rengi m eydanda ve kokusu gizli olan esansİM sürünür.


Bu, k a d ın la n n en güzel kokusudur.
E rkeklerin en güzel kotaisu ise, bunun tersi olandır. (Bu, hadisde
açıklanm ıştır.)

K ocasına karşı süslenir, her gün sürmelenir, eline ve saçına kına


yakar.
' Y enâbl’d a şöyle geçer:
«Erkek ،ocugun eline ve a y g ın a tana yakmak câiz d g ild lr. F a.
k a t kız çM uğa bunu uygulam ak caizdir.»

K ocası izin verse d ah i kadın ham am a gitmez.

İş te b u n la r sâlih a kadının hasletleridir. Gerçek sâliha olan zevc^


ler böyle d avranırlar.
H a k ik a t ehline göre, sâliha e c e n i n alâmeti, Allah korkusu; zen-
ginliği k a n a a t; süsü iH et ve (‫؛‬aralardan S i a , yaptığı) ibâdeti ise ko.
« a ^ k a ^ ı hizm et; hizm eti ise Slfime haz»ri٠Wır....
876 ÇIR’ATÜ'L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

Hazret.‫ ؛‬AM'nin (K.V.) tavsiyesine u y n a sı da m iistehabdır.


H arot-i AH (R.A.) şöyle demiştir:
«Kadınlannızın en iyisi, tercini haram d an k .ru y a n ve kocasma
düşkün .İandır!»

Vazifelerinden biri de; yemek pişirmek, u n öğütmek, ekmek pişir-


m^ ١ çamaşır jukamak, ev temizliği yapm aktır.
Dışarfâ İşleri kaıası nasıl göriiyorsa, ev işlerini de kendisi öyle gö-
rür ve bu husûsda en ufak bir temİMİlik ve İlımal gOstemrez.

Kabre girinceye kadaT gelin g ittiğ i kcwasının evini bırakm az.


yerlere harcayıp kaıasının' p a ra larım ifsad ve israf etmez.
Ondan olan ‫ ؛‬twuğuna cefa etmez. O na k arşı yüksek sesle konuş-
maz.
K aıaana bagırarak tonuşmaz.
Ana - babasını ve diğer akrabalarım k ^ a s ın ın izni olm adan ziya-
ret etmez.
Onlardan biri ölse bile, yine 'de kocas'ının m üsaadesini alıp pena-
zesine öyle gider.
Başsaglığma giderken de kocasından izin alır.
Enesden (RA.):
- ^ r ^ giden bir adam, hanım ına, kendisi dOnünceye kadar, ü st
kattan aşağıya inmemesini tenbih etm işti.
Alt katta babası buru y o rd u . Bab.ası hastalandı.
Bunun üzerine kadın Peygamber A l^ h isse lâ m ’a. bir elçl'gi^dere^
rek aşağı inmesi İçin izin istedi.
Hz. Peygamber, ona şu haberi gönderdi:
«Allah’tan kork, kocana îtâ a t eti»
Babaaı öldüğü zaman, ona §‫ غ‬haberi yolladı:.
٠K «îana gösterdiğin bağlılık sayesinde Allah seni ! » ^ l a ı h ı s t ı r ‫'»؛‬
Diğer bir rivâyette:
«Allah, onun babasııu, kTOasına gösterdiği saygı sebebiyle h a r s la -
m ıştuv p l i n d e g e ç m e k tir . (el-Ihya)
ERKEK, HANIMIYLA'İYİ GEÇINMELIDIK 877

KADININ, KOCASI UZEftİNDEKt HAKLARI:


Ona, yediğinden y ^ irm esi, giydiğinden giydirmesi, onu terketm ^
mesi. dövmemesi, Allah'ın verdiği rızıklardan bel bol harcaması kadı-
n ın kocası üzerindeki haklarındandır.
O nunla iyi geçinmesi de lâzımdır. Peygamber Aleyhisselâm'm şu
tavsiyesine uyar:
«K adınlarla iyi geçîninî»
Kişi, o n la n idare eder. Onlara karşı rıfk ile muamele «İCT.
Ç ünkü o n lar eğri kaburgadan yaratılmışlardır. Tam mânasıyla on-
lardan faydalanm ak imkânsızdn.
Sonra, onlar yam m ızda ve emrimizdedir. Nitekim Peygamber Aley-
hisselâm :
«،Evlenmek, kadını erkeğe bağlamaktır» buyurmuştur.
Allah, o n la n bize, kendilerine iyi davranm ak ve idare e tm ^ İçin
helâl kılm ıştır. Nitekim' Nisâ sûresinde:
«،Erkekler, k ad ın lar üzerinde hâkimdirlere buyurmuştur.
O nun İçin, onla.rla iyi geçinip, yüzsüz olmamaları İçin g a ^ e t sar-
fetm em iz 'gerekir.

İb ra h im oğlu Şakîk’in kötü huylu bir hanımı varmış. Devamlı ola-


ra k dili ve davram şlariyle onu rahatsız edfermiş. Biri, ona:
«B ıraksana 'b u kad ın ı‫))؛‬
Deyince, Ş İİ cevabi vermiş:
«Onun h u y u kOtU 'ise, benimki iyidir. '§ayet onu bırakıream, ben
de o n u n gibi k ö tü huylu olunım . Bununla beraber, kötü bir huya ra-
h ib bulım duğundan, onu kimse almaz, İşte ben de bundan korku۶
rum.» (er-R avda)

Kişi, h an ım ın ı degil, daim a kendi nefsini tanar ve şöyle der;


،،Sen doğru olsan, m utlaka bu kadın da düritat olur‫؛‬.

E şin in d ü r ü s t l ü ğ ü ve iffetini büyük bir n l’m et olarak kabü


eder. Ne k a d a r ş ü ^ e ts e yine de 0 ni’m etin A tından k a lk a m a y a c a k
İ n a n ır ..
878 ŞIR'ATU ٠L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Onun kötü d a v r ^ ıg a n n ı bile iyi .la ra k kabUl ettigini ٠n a hisset-


tirir.
Bâzı alimlerin görüşü:
Kadının bir ezâsına taham m ül etmek, gerçekte yirm i ezAya ta-
hammül etm edir.
M «elâ, 0 sayede çocuk d ö ^ lm e k te n , tencere ve kaplar kırılm ak-
tan, b i ğ ı kovalamp dövülmekten, kedi de azarlanıp ve sofra artıkla-
nndan alıkonm attan kurtulm uş olurlar. Elbise yırtılm aktan, m isafir
de evi terk etmekten kurtulm uş olur.

Kocası, kadınının fazla öfkelendiğini ve çekilmez h â le geldigini


görürse, elini onun iki omuzu arasına koyarak 'şöyle desin:
«Ey murdar, necis, habis ve mUfsid şeytan! ‫ ؟‬ık bu güzel cisim.
d٥ ı!»
Bunu der demez şeytan tutunam az, ondan çıkıp uzaklaşır.
Peygamber Aleyhisselâm buyunnuştur:
«Biriniz, haşanı güg durama sokarea, yahut hanımı huysuzlaşır-
sa, ya da ev halfandan biri lâf dinlemez oluMa, .nun iki kulağına ezan
.faisun.» (el-îhyâ)

Birçok husflslarda onun sözünü dinlemez. Ç ünkü k ad ın sözü dinle-


mek, sOTunda pişmanlık d٠ rur.
Onunla istişareyi, ancak ona m uhalefet e t m ^ İçin yapar.
eI٠J to e n ‫؛‬
«Vallahi, herhangi bir adam hanım ının isteğini y ^ n e getirm ek
İçin sözünü dinlerse, Allah m utlaka onu Cehennem e yüzü ü s tü atıve-
rir.»
Hz.AM nîn(K.V.):
٠

« . m a n m sOrilnü dinlemek k iş l^ m a h v ^ e r,» .


Sözü de bu kabildendir, (M m ba’u ’l.Âdâb)

Kadının hıyanetinden ve hilesinden çekinir v e 'd a im a o n a k arşı


lyanık olur.
K A .IN IN HUYSUZLUKLARINA KARŞI SABRETMELIOlR 879

Atam ı? Adem A‫ل‬ey h ise l ‫ ﺳ ﻪ‬٠dan zelle, sırf hanımı Havva’nın (R.
Anhâ) sözünü dinleyip dâvetini kabûl ettigi İçin sâdır olmuştur.
Tefsir ve hadis kitahlarm da bu tossa şöyle anlatılır:
A llah gökleri ve yeri y arattık tan sonra. Meleklerden bir t a i f . y a -
ra ttı. C inlerden de bir taife yarattı. Onlarm babalan olan ^ n n 'ı da
y arattı.
Adem Aleyhisselâm (bilindiği gibi) ^ r i n babasıdır, «cann» da
cinlerin ataşıdır.
Evet, cinleri dum ansız ateşten yarattı. Bu ateş, gökle yer arasın.
da b u lu n m a k ta ve yıldırım lar ondan kopup in m e k ti r .
M elekleri gökte, cinleri de yeryüzünde yerleştidi.
A llah’a yedi bin sene İbâdet ettikten sonra, ctolerin arasında ha.
s ^ ve tu ğ y ân , adâvet ve h arp belirdi.
B u n u n üzerine Allah dünya semâsının meleklerini iblisle birlikte
onlara gönderdi ve tblis’i onlar üzerine hâkim kıldı.
Hep b irlik te yere indiler. 'Cinlerle harp yaptılar, cinleri mağlüp
«Jip, cinleri denizlerin adalarına, ormanlardaki dar o ll ٥a s û r ö v ^ i-
ler.
Böylece A llah iblis’e, yer ve dünya semâsmmhftklmlyeUnl verfl.
C inlerin elinde b u lu n an hazneleri de ona verdi.
M eleklerin başı ve en bilgini idi. Bâzılanna göre, yetmiş bin me.
lek em rindeydi. Yeşil züm rütten iki tane kanadı vardı. Allah’a, i
yerde k â h gökte ve k â h Cennette İbâdet ederdi.
Denildi ki:
- A llah’a ta m seksen bin yıl İbâdet etti. Altah’a secde -etm ^îk
bir adim yer bile bırakm adı.
B u sebeble İçine bir kibir ve kendini beğenmişlik girivedl. Kendi
kendine dedi ki:
«Allah b a n a b u şerefi, sırf meletoerden üstün 0İdu٠ jm İçin v ^ l . »
B ir m illet kendine veril'en ni’meti ve şerefi bozmadıkça, Allah da
^ m a z . İlâ h î k a n u n u d u r bu.
. n u n İçin ona ve avanesine söyle hltab etti:
. «Ben yejyûzSnde bir halife tobcıyım: Sizin yerinizi ٠ alarak, riz
hepiniz yine ynkan ‫»؟‬kacaksmız.»
B u söz, o n lara ağır geldi.
Y e ^ iz U n d e d urm ak ve yasam ak daha kolay ve ra h a t ٠ ld ٠ İçin,
- - - y a p ıla n b u tek h ften b u lan m a d ıla r ve söyle d l e r :
«Ayni cinlerin y a p tık la n gibi y e r y û i d e fesad çıkaracak w k a i
88.‫؛‬ ÇÎR'ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

dökmek kimseyi mi halife yapacaksın? Biz seni ham dinle teshili ^ i -


y٠ruz ve seni tekdis ediyoruz...‫)؛‬
Allah §0yle buyurdu:
«Şübb^iz ben sizin bilmediklerinizi bilirim. H ikm et ve masIaha-
tm nerde ve nasıl ,olduğunu'ben sizden daha iyi bilirim!»
Onların Allah’a karşı bu tarzda konuşm aları gazab-ı İlâhiyi mûcib
oldu.
Bunun üzerine Arş’a iltica ettiler. B aşlarını kaldırdılar: parm akla-
n üe İşaret ederek, yalvararak ağladılar.
Bu halde Arş’ı y«li kere döndüler ve A llah’ın rızâsını istediler.
Allah, onlardan'razı oldu ve onları bağışladı. B uyurdu ki:
«Ye^iziinde bir beyt (ev) yapm . Y a ra ttık la n m d a n kendilerine
gazab edeceğim Mmseler gelip .orasını, siz Arşı ta v â t ettiğiniz gibi, ta .
vâf etsin 'Sizi b a ğ la d ığ ım gibi, o n la n d a bağışlayajnm.»
Bunun üzerine Kâ’benin bugünkü yerinde bir bejrt (ev) yaptılar.
Mücâhid’e göre, onu k ı ^ z ı yak u ttan , b iri'şark a , diğeri garba ba-
kan iki kapılı olarak İnşa ettiler.
Hini Abbas (R.A.);
«O, Adem Aleyhisselâm yaratılm azdan ikibin sene önce kırm ızı al-
tından yapılmıştır‫ ؛؛‬dedi.
Vaktaki Allah, Adem Aleyhisselâm’ı y a ra tm a k m u ra d etti; Azrail
Aleyhisselâm’ı yCT3rtizünden bir avu^ to p rak alıp gCtirmesi İçin gön-
derfi.
Daha e ^ e l bu İş İçin-Cebrâil, Mîkâii ve tsrâ fil’i (aleyhim U selâm )
göndemUşü.
Fakat hepsi, yerin istiâze ve Allah’a karşı yaptığı' yem inden ‫؟‬eki-
n ^ k geri, elleri b ^ olarak dönmüşlerdi.,
Huiasa, Azrail Aleyhisselâm yerhı h e r tara fın d a n , (yâni tatlıSın-
dan, tuzlusundan, açısından, acı olm ayanından, güzelinden ve ‫؟‬irtanin-
den olmak üzere) bir avu‫ ؟‬toprak alıp göğe ‫ ؟‬ıktı.
Sonra Allah ٠ bir avu‫ ؟‬t(q)rağm yarısını Cennete, y a n sın ı d a Ce-
h٠ ıem’e koydu. D ilaliği zam ana kad ar öylece b ıraktı. Sonra onu 1‫ ؟‬-
kartıp yapışkan ‫؟‬am ur h alin e soktu.
- B i r siire— öyle kaldıktan sonra, onu s ü r’a tlra m iş k a ra balçık,
daha 8‫س‬ da sra ‫؟‬Ikaran k u ru t ^ r a k h alin e soktu.
SMira onu c ^ haline g rtirip C e n n rt’in kap ısm a bırakıverdi.
, göre m eleklerin yoluna bırakıvM di. Yfini T a if-lle Mekke
arasında bulunan- ve OTadan inip çıktıkları yola.)
KADININ HUYSUZLUKLARINA KARŞI SABRETMELİDlR 881

Melekler onun sUretine taaccüb ediyorlardı. Çünkü 0 zamana ka-


dar öyle b ir şey görmemişlerdi.
iblis de onun üstünden geçip:
،،Galiba m ühim bir ݧ İçin yaratıldı bu!» diyordu.
H a ttâ bir gün meleklere:
((Eğer Allah bunu sizden üstün yaparsa ne yaparaınız?»
Dedigi zam an, onlar §11 cevabi verdiler:
،(Rabbimize İtâ a t ederiz, O’na ba§ kaldırmayız.»
M el'un kendi içinden §öyle konuştu:
،(Şayet bu benden ü stü n kılınırsa, G’nu iğvâ edip âsi yapanml
Ben ona ü s tü n kılınırsam , m utlaka onu mahvederim!..»
Adem Aleyhisselâm’ın Cesedi tam kırk yıl öyle kaldıktan sonra
İçine ru h üfürüldü. (Bâzılanna .göre, 0 ’na ruh Cennette üfüriilmüş.
tü r. Cesed şekline gelmesi ise ye^izU nde olmuştur.)
D enildiğine göre, meleklerle Adem Aleyhisselâm’m arasında bin
Allah ona her gün güzelliğini artıran güzel bir elbise giydirdi. ٠
yıl vardır.
a ğ a çta n yedikten sonra onu asil haline döndürmüştür. Yalnız tım ak
uçlarında 0 elbiseden biraz kalm tı kalmıştır. ٠ na bakıp ilk halini ha-
tırlam ası İçin böyle yapılm ıştır. O nun İçin, insan gülerken tım ak ucu-
n a baktığı zam an gülmeyi bırakır.
H ulâsa, Allah, Adem Aleyhisselâm’ın yaratılmasını tamamladık-
ta n sonra onu süsledi ve ona Cennet elbiselerinden bir elbise g iy d ik .
Çeşitli süslerle onu z iy n e tle d ir^ .
D işlerinin arasından güneş ziyâsını andıran bir nUr çıkıyordu. .Mu-
h a ş e d Aleyhissrfâm ’m n û ru da, onun iki kaşı arasmda ayin ondOr-
dii gibi parlıyordu.
M eleklere buyurdu:
«Haydi Âdem’e s e d e edin!»
B u em ri yerine getirm ek İçin (Jblis hâriç) hepsi secde ettiler.
O etm edi, kaçm dı, b O bürledi ve kâfirİCTden oldu.
S onra A llah onu altın d an yapılmış bir Mdlr üzerine k a ld ırfı I
leklerin om uzlarına koyup;
«Haydi, dOrtyüz yıl göklerde dolaşbrm ve her önemli ^ d e dunlu-
r a n d a e tra fa bakıp garâib ve acâibliklerl göreün ve bpylece y atan ve
İnancı arism !» buyurdu.
M e lta e r hem en b u em ri.cânü g ö n ü l , yerine g e t i r d .
882 ŞIR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Âdem A leyhisslâm insan olduğu İçin, arkadaşlık yapacak kimse-


yl bulamadı ve cani sıkılmaya bö.şladı.
Bunun üzerine Allah, Âdem Aleyhisselam uyku ve uyanıklık arası
bir uyku kMtirirken, onun sol kaburgasından da Havva’yı yarattı.
Hiçbir acı duymadı. Uyandığı zam an onu yanında görüverdi. ٠ na
sordu:
((Sen kimsin?»
Ha١^ a cevab verdi:
((Ben, senin eşinim! Seninle kalm ak ve yaşam ak İçin Rabbim be-
nl sana bir zevce olarak yarattı.»
N ltekto bundan. Bakara sûresindeki Çenâb -1 H akk'ın:
«Dedik ki: Ey Adem, sen ve eşin C e n n e tte kalın!»
Kavl-İ cellll haber v e r m e k t e .
Cennrt: ebedilik jmrdudur. B âzılarına göre, 0, yedinci k a t gökte-
dir.
Sonra Cennette yeme ve içm elerini onlara em retti.
(lYalnız falan ağaca yaklaşm ajnn kl zâlim lerden olursunuz!» diye
onlara ihtar etti.
Onlar, Cennette afiyet ve Sevinç İçinde yaşarlarken öbür ta ra fte n
mel’un şeytan onlann 0 yaşayışmı faskandn
Çünkü kendisi lanetlenip huzör-1 ilâhî'den kovulm uştu.
Onlan Cennetten çıkarmak İçin tü rlü hile ve desiseler düşündü.
Görfügü h ^ hayvana;
«Ne olur, senin İçine gireyim!» diye'yalvardı.
Fakat jnlandan başkası teklifini reddetti. Y ılan ise: ((Olur!» dedi.
Gelip yılanm ağzına girdi. Y ahut başının üstünde durdu. 'C ^ .
n etin kapışına gelip onlara şöyle s e s in d i:
»Rabbiniz size bu ağacı, başka bir şey İçin degll, a n cak iki m elek
olacağınız, yahut ebedi kalıcılardan bulunacağınız İçin yasak etti.
İşte bu ağaç huld (ebedilik) ağacıdır. K im bu ağ a çta n y e s e Cen.
n e tte e b ^ i olarak kalır.»
 d m Aleyhisselfim bundan kaçındı.
Bunun ü z e ln e Jblis onlara karşı yem in ^ e r e k :
«Ben, slain iyiliğinizi isteyenİCTdnim» dedi.
^ I ttu , önce Havva alıp yedi.
Adem a ıu çok Mvdlgi İçin, a ı a aykırı davranm ak Istemljmrdu. Fa-
KADININ H U Y SU Z L U K L A E l KARŞI SA B R E T J^ D lR I

«Yapma bunu, ben cezadan kurkuyorum.»


Havva da ٠n a şu karşılığı v e r iy d u :
«Allah'ın rah m eti geniştir. Her ikimizi de kaplar.»
B u n u n üzerine Havva’n ın sunduğu şeyi alıp yedi.
Böylwe şeytan onların ayağını oradan kaydırıp İçinde bulunduk-
la n şeyden h e r ikisini de çıkarttı.
Ni’m etlerden m ahrum oldular, üzerlerindeki 0 g ü z e l elbise»*
ve te k ıla r b ir b ir dOkUlüverdi.
Çıplak kaldılar. ٠ zam ana kadar görmedikleri a ^ l e r i .m ed a n a
çıkıverdi.
U ta n a ra k k ş a ğ a , kaçm aya başladılar.
Allah:
«Ey Adem, benden m i kaçıyorenn?» b u yudu.
Adem Aleyhisselâm:
«H ayırl Y a p tı^ m suçtan utanıyoram l» dedi.
Sonra, hem en incir yapraklannı alıp avret mahallerini ö rtü v e ^ -
ler. A llah buyurdu:
«Rraı, sizi b u ağ a çta n men.etmemiş miydim?»
«Evet! Ancak hiç kim senin senin aduıla yalan yemin yapM a^nı
bilmiyordum!))
.،Haydi, C ennet’١en doğru yeryüzüne iniverin!‫ )ا‬emrini verdi.
C e n n e tte n yere indiler. Adem Aleyhisselâm Hindistan’a düştü,
Havva d a Cidde’ye.
tm ü ın K uşeyri:
،،Âdem’i m elekler taşıyorlardı. O na saygı gösterip secde etm işledl.
B aşında (Vâsıle) tâc ı vardı. C ra ^ in d e ise keram rt libası .ve belinde
kurbet kem eri, boğazında ise zulfa kolyMi vardı. HiÇblr yaratık onun
k a d a r şanlı olm am ıştı... Her zaman kendisine: «Yâ Ademi Yâ Ademi»
diye n ld â edilirdi..
F a k a t 0 a ğ a ç ta n y e d ik tn sonra elbisesi çıkarıldı... H ütün a r k ^
daşlarm dan oldu. Yeri değişti.
T ek b ir m a.sıyet, Allah’ın değer verdigl ve üstün vasıflarda yarat^
tıg ı Âdem’e b u n u yaparsa, ya bizim irtikâb r ttilm iz sayısız günahlar
bize ne yapm az kl'1»
884 ŞIR’ATÜ’L - İs l â m (Sayyid Alizade)

Asil Dievzua dönüyoruz:


Kişi açık ve fâhiş bir günalı olmadıkça, onun (zevcesinin) u fak -
t e f ^ kusurlarına takm az.
insanlar arasında onu m ahcup etmez, .n u n l a (hanım ı ile) dahna
iyi ^ i n l r .

Onunla şakalaşır ve oynaşır.


Günah olmayan sözlerle onun gönlünü alıp, neş’elendirir.
Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) lıanım larına şaka ya-
pıp güldürürdü. Bu hususta ona khnse erişemezdi.
Kadını ile şakalaşıp ojmaşmak, dinde yasak olan leh viyâttan de-
gildir. Büâkis meşrû ve makbuldür.
Peygamber Aleyhisselâm, Hz. Âişe (R. Anhâ) ile yarış yapm ıştır.
Bir keresinde kendi geçmiştir, başka bir seferinde ise Âişe (R. Anhâ)
geçmiştir. Bunun üzerine Peygamber Aleyliisselâm, ona hitaben:
،،Ey Âişe, bir kere ben geçtim, bir kere de sen. Çimdi öde.‫؟‬tik!»
Demiş ve onu teselli etmiştir. (Yâni, üzülme, ikimiz de koşuda ay-
myız, demek istemiştir.)

Evinde gayet agır ve vakur olur.


Çünkü, Myle olursa çocukları ve lıanım ı tm u sayar. O nlara d a gü-
zel ömek olur. Bu sayede ondan terbiyeyi öğrenm iş olurlar.
^ d îs - i ^ d e :
■Bastonunu ehline kaldınna! Kamçını ev halkmın görece, yere
asi*
Diye vârid olmuştur.
Onlan te ’dib «İCTken son derece yum uşak davranır.

Şer’in verdigi izin ve gösterdiği usUl ve prensipler dahilinde h an i,


mim d٠ üğü zaman, o gün bitinceye k ad ar ım unla cinsi m ünasebette
bulunmasın, yüzüne de gülmraln.
Çünkü hemen yüze .ilm e k , terb ly ed m elde ^ lİM e k olan faydajn
b tai eder.
İNSAN HANIMIYLA .YNAR VE ŞAKALAŞIR 885

Kocasj istediği halde süsü bıraktığı zaman, yatagına gelmediği


zam an. cünüb!ükden jnkanm ayı terk atiğinde ve i z i scdıağa ‫؟‬Jktı-
gm da. bir de nam az kılmadığında kw ası taralından -
(Yâni. k w a sı .n u n bu hallerine göz jnımmaz!)

O n la n n yanm da fazla konuşmaz!


Hadîs-1 şerîf’de:
«K adınlar zaj^f yaratılıştadırlar. Bunu s ö ^ t l a yenin‫ ؛‬Evlertekl
kusurlarım gönneyin, örtün» buyurulm uştur.

K adm ı ü s t k attaki, erkeklerin g O re b lle c. jdiksek b a la rd a İskân


ettinnez. O radan başka adam lan g ^ tle y e b ilir.
O na yazı yazm asını da öğretmez. Belki sevdiği'insana m ektup ya.
zar d a fitneye sürUklenebihr. M ektubun öyle gözleri vardır ki. OTunla
m eydanda olanı da. o l a m a y ı da göriir. Dille söylenemiyen husUslar
onunla ra h a tlık la ifade edilebilir. Bu bakımdan 0. dilden (yâni konuş-
m aktan) d a h a te ’sirlidir.

O na y ü n eğirm esini öğretir.


K u r’â n ’d a n ona NUr sûresini Ogretir. Çünkü bu s û r ^ e zinânın. na-
m uslu k a d ın a a tıla n iftiran ın şer’i cM âlan anlatllmraktadır. ÜsteUk
H azret٠i Âişe’n in (R. Anhâ) kıssası da bu,s٥rede yer almaktadır.

‫ ؛‬E vinden ayrılm am ası İ۶in, ona en güzel elbiseleri sunar.


Yine, kendi izni ile kadm . akm basm m evine gideceği zaman, ona
en eski elbiseleri giydirir.

K adm . başkasından olan çajuğu ile birlikte y « l k«a8in»n «rtnde


kalmaz-
Ç ünkü bu durtim ‫ ؟‬M uğa batosını hatırlatır. Adamın da -
ŞIR’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

cani sıkılır. Adam l»lkl: «Param dan bu çocuğa veriyorsun» diyebilir


de bundan b ü ^ ik bir huzursuzluk çıkar.

Kadın. kTCasından, kum aşını boşamasını istemez. Ç ünkü 0 evde


onun kadar raıun da hakki vardır.
Kocasıyla iyi s i n m e y e çalışır. Adam da h an ım ın a karşı güzel
davranır.
Çimkü birkaç def’a evlenen kadın. C e n n e tte hangi kocası ahlâkça
daha üstünse, onunla olacaktır.
B aa alimlerin görüşü budur. Delil olarak d a ü m m ü Habibe’den
(R. Anhâ) nakledilen şu rivâyeti gösterm ektedirler:
PeygambCT Aleyhisselâmln hanım ı ü n ım ü Habibe’den (R. A n h â ):
ResUlüllah’a (saliailahU aleyhi ve sellem) şöyle sorm uş:
«Bir kadının eski ve yeni iki k ^ a s ı olabilir. A hirette hangisinin
olacaktır?»
Cevab verdilr:
«٠ muhayyer M ınacaK ır ve ah lâk ça hangisi ü stü n se onu-seçecek"
tir!»
Bâzı alimler de: «Kadın, en son evlendiği kocanın olacaktır» d ^ i -
ler. Delil olarak şu rivâyeti gösterdiler;
Ebû S U f n (R.A.) Ümmû’d-D erdâ ile evlenm ek istedi, ü m m ü ’d-
^ r d a yapmadı ve şöyle dedi:
- Ebü’d - ^ d â dedi ki:
- Allah’m Resûlü’nden (saliailahu aleyhi ve sellem) duydum :
Kadm ahirette son kw asınm olacaktır, dedi. A hirette de benim zevcem
olmak lstly٠ an, benden sonra kim se ile evlenme!» (el-Bustân)

.Yalan, İsyân, batıla t ^ â j d i ! veya zinâ gibi kötü bir h âlin e şâhld
oJdu^ı zaman onu bt^ayablllr.
Ancak MSUZ yapam ıyacağına kan i ise boşam am asında h içbir sa-
bnca yoktur.
BJr adam, p ^ a m b e r Aleyhisselâm’a gelerek:
.Kendisine dokunan eli boş çevirmeyen b ir h anım ım var!»
Diye ş i y e t t e bulunım ca, A llah'ın Resülü (saliailahU aleyhi ve
GtİZEL KADIN Ç İ 1 İ N KOCASINA KATLANMALIDIR 887

«Ottu boşa‫»؛‬
«Ama ‫؟‬ok seviyorum!»
«öyleyse yam nda tut!» bujmrdu.
O na «yanında tu t, boşama» demiştir.
Ç ünkü boşarsa, dayanamaz, ardına düşer. Nikâhsız olarak onunla
cinsi te m a s 'k u ra r ve o da onun gibi yoldan çıkmış olur.
İşte sırf böyle bir tehlikeyi önlemek İçin ona hanımını b o ş a ı l *
sını tavsiye etm iştir.
el-lhyâ’d a böyle anlatılm ıştır.

Güzel kadın, ‫ ؟‬irkin olan kaıasınm. yanında dum aya katlanır.


K oca da onun b u dallan ışın a teşekkür edip m innettar kalır.
Sabreden de ş ü k r^ e n de Cennete girer.
el"Esmaî dedi ki:
— B îr köye gittim . O rada son derece güz^ bir kadının ‫؟‬Irkin bir
adam la evli olduğunu gördüm ve kadına:
«Nasıl oldu da böyle bir adam la evlendin?»
Diye sordum . Şu cevabi verfi:
«Çüzel söz e tm ^ în î Çünkü belki o, Allah katinda iyi bir kuldur
ve ben o n u n yanında sabretmemle sevaba giriyorumdur. Ben de kötü
bir k ulum herhalde ki, ceza olarak Allah bana bu adamı v ^ i . A llahın
h ^ n u t olduğu ^ y e ben nasıl râzı olmami»
B u n u duyunca sü k û t etm ek Mirunda kaldım. (el-îhyâ)
d.H âJîsa’d a b u kıssa ٠ le anlatılır:
— el-Esm âî dedi ki:
— Bâdiyede çok g ü » l bir kadınla çok ‫ ؟‬irkin bir adamın e v l ^ .
gini' g r d ü m . K adın durm adan ktwasına şöyle sesIniyOTdu:
،،Ne m u ttu sa n a ve banal HCr ikimiz de Cennrte girmeğiz‫»؛‬
Adam sordu;
،،Ne bihyOTsun?»
،،Allah bm ıi senin ‫ ؟‬irkinliğinle m übtelâ kıldı ve ben buna -
tim . SabröJenlCTin yeri, b i l i y ^ u n ki C e n n t o . Seni de benim g û a â
üğlm le m ü b teia kıldı ve sen de bu yüzden A llaha ç ö k ^ i n . Yine bi
IlyOTsun ki şükredenledn yrai de C ranettirl» diye cw ab v ^ i .
888 ŞIR’ATU’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

K an - k o c a ı arasını bulm ak ve onları uzlaştırıp birbirlerine


sed irm ek mUstehabdır.
Bir kadın, kocasmdan nefret ediyordu. D urum u Peygam ber Aley-
b i ^ i a m ’a bildirdiler. Peygamber A l e y i e l a m o n la n n başlarını bir-
birlerine yaklaştırdı‫ ؛‬kadının alnını, kocaaının aln ın a koydurarak şöy.
le duâ e tti‫؛‬
« A İ ’nn, bunJan. kalblerini te lif et, birinin yaptığı İŞİ diğerini
SCTdir!»
Ondan sonra kadm, k ^ a s ın ı dayanılm az bir sevgi üe sevmeye baş-
İadı.

saiiha hanımının üstüne başka kadm ı — sırf m alına ta m a ' e d e


rek— almaz.
Bir kadın, kocasınm kendinden başka üç h an ım la d a h a evlenm e
sine mâni olmaz.
Çüİ onun dört kadınla evlenmesi heiaidır. Allah, kadm ların
arasında her yönden eşitlik sağlamağa gücü yeten kimseye bunu m ü.
bah kılmıştır.
İmâm Ebûl-Leys der ki:
«Bir adam, bir kadm dan başka diğer bir k ad ın la d a evlenm ek is-
tedigii zaman, eğer a ra a rm d a adaleti te ’sis etm ekten endişe duyarsa
vazgeçer. Çünkü Allah Nisâ sûresinde:
«Adalet yapamamanızdan endişe edip kerkareanlz b ir ta n e (ile
^ ‫ ﺀ ) ئ‬b ıp m u ş tu r.
Ama y a to a k , harcam akta ve ev husUSunda esitlik sağlayabilecek,
se, ٥ zaman evlm m K inde bir sakınca yoktur.
Yine de bir kadınla y e t i ı e k - h e r tü rlü huzureuzluğu önlem ek
٤‫ — ئ ؟‬CTİâdır.» (el-Menba.)
٥ k b a s ı y l a C ennette olabilmek İçin, kocası öld ü k ten -so n ra baş-
ka Wr ^ a y a gitmemMi de m UstehaM ır.
Çünkü kadm, Cm uıefte son k w asım n olur. Y u k arıd a b u husUs-
daW çeşîtli gSriişleri zikretmiştik.
B to la n n a göre kadm e n son k w a n m olur. B âzjlarm a göre, ahlâk-
ça h a n . û^O nre tmun olur.
Musannif bu iki görüse de kitabında işâret e tm iştir...
KADINLARA ADALETLE MUAMELE ETMEÜDİR 88‫ه‬
Kişi başka bir kadınla evlendiği yaman, eğer İkincisi kız ise, onun
yanında yedi giin kaİJT. Sonra günlerini aralannda taksim e t m ^
başlar.
Şayet dul ise, yanında ü ‫ ؟‬gün kalır, ondan Sfflira taksime başlar
ve a ra la n n d a eşitlikten ayrılmaz.
Bu, ‫ ؛‬m ân ı Şâfiî’n in (rahımehullah) göriişüdür.
H anelilere göre, kız olsun - dul olsun, fark etmez, h e ^ i birdir.
ile rd e b u bahis, sebebleri ile birlikte zikredilaktir.

K a d ın la n h e r husUsda eşit tu ta r ye adaletten a۴ lmaz.


Ç ü n k ü Hz. Peygam ber (saüâllahü aleyhi ve sellem) kadınlann
arasın d a eşitlik gözetirdi. Günlerini Sira ile eşit olarak ayınrdı.
Şöyle b u y ururdu:
«Allah’ım , İşte yapabildiğim husUsdaM taksimahm budar! ^ n i u
m âlik olup d a benim m âlik olamadıgım husUsdan dolayı beni sorumlu
tutm a!»
B u n u n la kalb m uhabbetini kasdetmişlerdir.
K a d ın la r arasın d a eşitlik gözetmeyenleri şöyle üyarmıştır:
«Her k im in iki karısı olup da birine meylederae, tayâmet gUnUnde
bir ta ra fı düşm üş vaziy ette gelir.»
İşte H anefiler bu hadisi delil göstererek, kız, dul, yeni, eski, mtis-
lUman, gaju'-i mUslim, zeki ve geri zekâlı kadınlann bu bâbda eşit ol-
d u k la n n ı ifade etm işlerdir.
H epsine sırası ile gün ayınnası .gerektiğini, kimsenin hakkini
kimseye verem iyecegini beyân, etmişlerdir. ,
Öyleyse jnıkarda ((kız olursa yedi, dul olursa ü‫ ؟‬gün yanında ka-
lir» sözü, İm âm Ş afiî'nin (rahımehullah) göriişüne g ö r^ ir. Musannif
onun g ö rü şü n ü zikretm iştir.
en-N îhâye’de der ki:
«Y olculuğun dışında, birinin yanmda bir ay kalırsa, sonra i i
dâva açarsa, m üstakbelde (ondan sonraki günlerde) adalrti g&etmMİ
em redilir.
G e ^ n g ü n heder olmuştur. Ne var ki adam günaha girmiştir.
K ad i b u gibi davranışlardan onu men’rttikten sonra yine ayni su-
‫؟‬u işlerse, t a ’r ir edilir.
890 ŞÎR’ATÜ L
٠ ٠ İSLÂM (Seyyid Ailzâde)

Kadın, kum aların kıskançlığına karşı sab r« ler ve b u n u n karşılı-


&ında Allah'tan m ükâfat bekler.
Nitekim P e y g ı b e r Aleyhlsselâm'm hanım ları da ayni şeyi yap-
mışlardır.
Bu seteble de Scvde validemiz nöbetini Âişe vâlidemİTO verm iştir.
Yaşlandı^ zaman R û lü H a h 'm ( s a i l a h ü aleyhi ve sellem) ken-
disini boşayacağından endîşe e t t i . İçin böj^le davranm ıştır, . n u n Hz.
Aise'jd (B. Anhâ) hepsinden daha çok sevdiğini biliyordu.

Bir-hanımı ile cinsi İlişki kuracagı zam an ötekine hissettirm ez.


‫ ؟‬linkli Peygamber Aleyhisselâm böyle bir davranışı yasaklam ıstır.
Yine meninin (rahme degil de) d ısan y a döklihnesini yasaklam ıS'
tir.'
Kadımn hâmile kalmaması İçin, ta tm in an ın d a tenâsiil u ^ ı n u
kadımn tercinden ç ık a ^ a y a «ad» d rair. B unu da P e y g a m ^ r Aleyhis-
» lâ m yasak etmiştir.
İmâm Gazâlî, toyâ.da der M:
« ^ tm ln rtUrken tenâsiil uzıhinu yerinde tu tu p m ^ y i m ahalline
akıtmak âdâbdandır.. Allah’ın yaratılm asını ta k d ir etm is olduğu çM uk
mutlaka yaratılır, ffiçbir süretle önlenemez. Peygam ber Aleyhisselâm
^ y le demiştir.»
«P^i, sayet Mkerini tatm in anında dışarı çıkartıp d a m enijd m a.
halline dökmeyip dısanya akıtırsa caiz olur mu?»
Diye sorulacak somya verilen cevab sudur:
Bu husUsda dört a y n görüş vardır:
1) Kayidsız sartsız m übahdır.
2) Kayidsız şartsız haram dır.
3) Çayrt kadın buna rüzı olursa helâl, aksi halde h aram d ır.
4) C ariyderfe mUbahtır. h ü r k a d ın la m a değil.
B i » göre sahih olan. «mUbahdır!» görüsüdür.
- gelince.. B ir sey y a ta h rim i kerâhetle m ek ru h olur, ya-
h a t t e ı i ü ı e t l e m ekruh olur. Y ah u t d a evlâ olam t e r k e t ı k sû-
^ y l e m ^ ı h olur.
Bu, üçüncü anlamdaki, kerahete girer. (Yâni efdal ve evlâ olanı
KADINI BÎR DEF.ADA ü ç TALAKLA BOÇAMAMALIDIR' 881

B u tıpkı, camide bunıboşutunıp da namaz ve zikirle meşgul ٠lma٠


yan kim se ile Mekke’de devamlı .tu ru p da H a c c e t m e Mşiye benzer.
. n l a r ı n bu davranıslan ne kadar m eknıh ise, bu da 0 kadar mek-
ru h ulur. (Yâni faziletli ve evia olan bir şeyi terketois gibi olur.)

Kişi, eşini bir d e fa d a üç kere (üç talâkla) toşamaz.


O nu bir kere cinsi tem as kurmadığı tuhUr (temizlik zamanın)da
boşar. Sonra diğer bir tuhUrda da bir kere b٠ r. Sonra diger tuhdr-
da da b ir kere boşar. BOylece üç talâkı tamamlamış olur.
İşte evli bulunduğu ve zifafa girdiği kadın hakkındaki stinnet
olan ta lâ k budur.

D uhûlden önce kadını boşamak, duhûlden sonra R a m a k ta n ' daha


az m ekruhtur.
Hz. Peygam ber (sallâllahü aleyhi ve sellem) evlendiği kadında
herh an g i bir kusur bulursa, daha yüzünü açmadan ve ona ei dokun,
m ad an bosarlardı.

E sir olarak a ld ı^ cariye ile, bir kere hayız görmekle gebe olup ol.
m a d ı^ anlaşılm adan cinsi 'm ü n â s e ^ te bulunmaz.
H ayız gören kadm lardan ise bir kere hayız görmesi, değilse aradan
bir ay g ö m e s i lâzımdır.
O nu sa tın ald ık tan veya başka bir yoldan tam mânaslyle m ülküne
geçtikten so n ra hayız görmesi ve ancak ondan sonra cinsi münâsebet,
te bulunm ası g e r e k m e k t i .
H enüz alm ad an v۶ya m ülküne geçmeden önce çocuk doğurması da
bir şey ifad e etmez.
F u zu h ’n in satışı da b O y l i . Henüz sahibi tarafm dan kabul i
m eden önce jrfirürlüge g irm ^ . M üşterinin elinde .Isa dahi.
P â sid b it alış - verişten sonra eline g^ irirse. yeniden sahih bir
alim - satım ı tam am lam adan da hüküm aymdır.
(Yüni 0 h a ld e de hayız görmMi bir şey ifade etmez. Bu m es'de fü>
ru. to ta b la rm d a d ah a m ufassal olarak anlatılmıştır.)
882 ÇİR'ATÜ’L - İSLÂM (s&yyid Alizâde)

i alm an cariye §ayet hâm ile ise, ‫ ؟‬ocuğunu d ^ u ru n c a y a kadar


. u n l a cinsi m ünâsebette bulunmaz.
Satın almak, vasiyet, m iras, hibe, h u l’, cinâyet ve tasad d u k yoluy-
la elde e t t i , cariye de böyledir.
Satm aldığı cariye bir sabinin m ail olup d a babası y a h u t vasisi
satmış ise hüküm aynidir. Me’zun, m ükâteb de ajmıdır. S üt veya m ah-
r ^ i y e t sebebiyle vat’ı helâl olm ayan bir kadının da hükm ü aynidir.
^ e l â cariye, satıcısının s ü t hem şiresi olabilli’. Y ahut cariyenin
annKiyle sa'tıcısı cinsi İlişki kurm uştur. Y ah u t sa ta n kim senin babası
veya oğlu cariye ile cinsi İlişki ku rm u ştu r d a bu yüzden satıcıya o ha-
ram olmuştur.
İşte bütün bu husUslarda, gebe olup olm adığını anlam ası İçin, bir
kere hayız görmesi, ya da aradan bir ay geçmesi - I ı a y ı z görmeyen
cinsden ise . gerekm٠ tedlr.
Cariye el değmemiş kız olursa hüküm yine aynidir, İstibrâsı gere-
kir.
Bu mes’eleyi tam mânâsiyle öğrenm ek istersen, Hidâye’yi, şerhle,
ri ile birlikte m ütalâa etmelisin...

Kari ٠ kwa, ‫؟‬ojuklarının ölümü sebebiyle Allah’d a n büyük sw a b


tekleyebilir!..
Çünkü 0 çocuk ateşe k a ^ ı onlar İçin bir m ân ia o lacaktır...

o |o

I
Yabancı Kadınlara Karşı
Takınılacak Tavır'

Hadis-i şerîf'de;
«K endim den som a (ölümümden sonra) e rk e le r hakkında, kadın.
lard an daha z ararh bir fitne bırakmadım!» buyurulmuştur.
Y ^ e Peygantoer Aleyhisselâm buyuruyor:
«K adınlar ? e z a n in tuzaklandır!»
O nun İşin, erkekler hakkında onlai' birer fitne ve belü arzederler.
O nlara karşı davranırken sünnet olan, birinci bakıştan sonra ba-
‫ اؤ‬yere egip onlara bakm am aktır.
Ç ünkü birinci bakıştan sonraki bakışlar günah ve vebaldir.
K im yabancı kadına bakm aktan kendisini korursa, kendisine, ta-
dini d am ağında bulacağı bir ibadet İhsân edUir.
Evet, yabancı kadına bakmak, kişinin kalbinde şehvet şaşar. Bu
da fitn e bakım ından yeter de a rta r bile.

KİŞİ, esans süriinm üş kadına yaklaşmaz.


Y abancı kadının elini tutm az. Onımla şakalaşmaz. Hadîs-1 şerJfde:
.،Kim kendisine helâl olmayan bir kadınla şakalaşırea. W yledi^
h e r kelime kaı^ılıgında, bin sene ateşte habsediM^ bujmrulmuştur.
Peygam ber A l^ h isse lâ m yine şöyle buyurmuştur:
«K hn yabancı b ir kadim kucaklama, şeytanlaria beraber ‫ﺳ ﺔ‬
^ r u l u r , so n ra atese atılm ası em n^ihr.»
K adına gelince... ,
O d a yabancı erkeklere bakmaz.
Takvkca e n ihtiy atlı hareket budur.
Takvüya uygun olan Şeriat hükm üne gelince...
894 ŞİR.ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Bu mes'ele şöyle açıklanm ıştır:


BJr erkek, bir erkeğin a ^ e t m ahallinden başka h e r ta ra fın a baka-
bilir.
Başkasınm cariyesini, kendi m ahrem lerinin yalnız başını, göğsünü,
bacak ve kollannı görebilir. Ama arkasını, k a m ın ı ve baldırlarım göre-
mez.
Yab'ancı kadım n da ancak yüzünü, ellerini ve a y ak lan n ı görebilir.
el.Hasen'in Eb٥ Hanife’den n aklettiği rivâyete göre, knllarını da
görebilir. Eb٥ Yûsuf’un rivayeti de bu merkezdedir.
Ancak bu gOmeler ve bakışlar şehvetle olm am alıdır. E ğer şehvet
duyacağından emin değilse, Jdizüne dahi, b a k a m a .
Ancak şer’î zarUret halleri hâriç. M eselâ‫ ؛‬şâhidlîk gibi. Evleneceği
kadını gOriip b a to a s ı gibi, ^ k t o r a göriinmesi ve m uayene olm ası gi-
bi.

Bir kadın, bir kadının (avret m ahalli m üstesna) ''b ü tü n yerlerini


görebilir, ^ p k ı erkeklerde oldugu gibi. (Tabii bu da şehvetten em in
olduğu zaman olur.)

Kölrain hanımefMidisine karsı d urum u, sahih' o lan rivayete göre,


bir ^ n c ı e r k . y atancı kadına k a rşı olan d u n im u gibidir.
I l an n a göre ^ u n h f l ^ ü , b ir e r k l i n kendi m ah r٠ lerine kar-
‫ ا ا‬olan durom u gibidir. ٤m âm MâJîk’i n görüşü budur. İm â m Ş â fiîn sn
iM ^ r i i s U n d . biri de bu merkezdedir.
e t-T a W d e der ki:
«k i ، bil’i i a k hanım efendisinin y a n m a irin a lm a d an g l ^ l ٠

Tabancı dahi olsa, b ir kız O l g u n u n ve e r k . av re t m ahalline


- ^ ı v e t çağına ermoM kçe— beis jraktur. (el.Hazfine)
e r k e ğ in AKRABALARI KADININ YANINA G l R i i L l 885

Kişi, yabancı kaâinın kalktığı yere — yer so ğ u m a d ık ç a, .tu ra .


maz.
Ç ünkü 0 yere oturm ak şehvetin uyanmasına yol açabilir.

Y abancı kadına gözü İliştiği zaman, İçinde bir şehvet hissedrae,


hem en gelsin, kendi zevcesiyle cinsi temasda bulunsun.
Bu, şehvetini ve arzusunu teskin edip dindirir.
C âbir'in (R.A.) naklettiği hadisde ‫ﻟﺮ‬öyle tavsiye edilmiştir.

KJ§J, YABANCI KADINLA BA§٠ A§A KALMAZ.


Çünkü, üçüncüleri şej^an olur.
Hz. ٥ m e^In (R.A.) rivAyet t t i ğ i hadisde bSyle anlatılmaktadır.

E r k . n akrabasından hiç kimse kadının yanm a ginnez.


Hz. Peygam ber (saüâllahü aleyhi ve s e l l ^ ) buyurmuştur:
«Saton kadınlarm yanma gbmeyin!»
A s a r d a n b ir adam d ^ i ki:
«Erk٠ n a k ra b a la n girebilirler m i acato?.
«Erkegin akrabalan ٥ l٥ m demeMir‫»؛‬
Y âni bu, ölüm den kaçınır gibi OTilardan kaçınmak g e rd ir, demek-
tir.
B&zılanna göre, buradaki erkek akratasından murad, ^ a a n ı n
babası ve . u n d a n başka akrabalan demektir.
Z ira k a ıa sın m te b a s ı ile . u onun m a h ^ i sayılır.
K alm biraderi veya e rk e ^ n diğer başka akrabası ile kadının baş-
başa k a lm a a zinAya yol açabilir. ZinA da recmi gerektirir ve recim de
ölüm e sebeb olur.
§ ^ b u ’l - - b i b ' d e b u hadis b ^ e ^ I r edilmiştir.
896. ÇÎR’ATU’L - iSLAM (Seyyid Alizâde)

Kocası evde olmayan k i n i n yanm a da girmez. Ç ünkü Peyganı-


ber Aleyhlsselâm şöyle buyurm uştur:
.ıKocaaı evde olmayan kadınların y an m a girm eyin. Ç ünkü şeytan
birinizin (riicudnnda) kanin dolaştığı yerde dolaşır.» (el-Mesâbih)

Öz annesinin b a s ın a veya yanm a gireceği zam an, h ürm et ve say-


gı gOstemek İçin müsaade ister...

Kadın, dıştan İçini gösteren ince elbise giymez. B ir yabancı saçı


kendi saçına iliştirmez. Saçlarını kesmez. D işlerinin etrafın ı kazıt-
maz.

Kadm kendisini erkeklere benzetmez. Erkek de kendisini kadınla-


ra benzetmez!
Çünkü böyle yapan kadın ve erkek, yukarıda da anlatıldığı gibi,
.m elundur.
^ g a m b e r Aleyhisselâm m uhannes (yâni kendini k ad ın a benze-
ta i) erk٠ in evden Çikartilmasmı em retm işlerdir. K adm kıyafetini gi-
yen e r k . de lânet etmişlerdir. E rkek kıyafeti giyen k a d ın la n d a lâ-
nettemlştir.

Kadın başörtüsünü örter ve dış elbiselerini de giyer. M ahrem in-


d ö l başka hiç kimse ile yolculuk yapmaz.
H ür olan kadının, m ahrem i olm adan, yab an cılarla üç gü n lü k m e.
»feye yolculuk yapması m ek n ıh tu r. Cariye ve üm m -i veled İçin bu
tnekrub değildir.
D ^ ile r kl: «Başlangıçta bu böyle idi. Ama sim di o n lar İçin dem ek-
nıhtur.» (H ^ â n etü ’l-Frtâvâ)

Bir kadm, bir kadınm cildine dokunmaz.


‫ ؟‬önkû, S d a ta«asına onu anlatır da kTCası sanki onu göriij^r-
KOCASI OLMAYAN KADININ YANINA .IHMEMELİ 897

Jbni Mes’u d ’d an (R.A.):


٠I٠Me§ârik’ın şerhinde der kl:
- Bu, nehiy (yasak) anlamındadır. (Yâni, hiçbir kadın, yaban»
bir kadm ın vücudunu ellem ^in. anlamındadır.)
Çünkü, k a d ın onun vücttdUnu kaıasm a anlatır. O da k a i n i J»a
bakıyorm uş gibi hisseder ve bu hal de önlenmwi im kânsa fitne ye fe.
sada s ü i l e m n e s i n e sebeb olur...

■ i f o — ■■

‫ي‬ ‫ا‬
Ana.Baba Hakki ve
‫ ﻻه‬hakki Yerine eetirmenin Âdâbı
A l i katinda en üstün davraıuşlardan biri de an n e - babaya iyi.
lik yapmaktır.
Yemen’li bir adam Peygamber Aleyhisselâm’la harb e gitm ek istedi.
HZ. Pey٠ mbCT (sallkUahü aleyhi ve sellem) ٠n a sordu:
«Annenle baban sana i v ^ i ml?»
İy ır!»
«öyleyse, dSn ve onlardan izin al! Eger onlar sana izin v e r i r i -
tae katil, aksi halde elinden geldlgi kadar onlara hizmet et! Çünkü
bu, tevhidden (imandan) sonra kulun Allah'a k a ç a c a ğ ı en giizel bir
husfisdur^
Yine söyle buyurmuşlardır:
«Ana ٠ tabaya İtâat, namaz, oru‫؟‬, hac, umre ve cihaddan eidal-
dır!»
İmâm Gazaii der ki: Yâni bu ibâdetlerin nâfilelerinden efdaldır,
d e m i.
Ana ٠ tabaya hürmet etmek 0 kadar önemli bir husdsdur ki, bu-
nun önemini telirtmek İçin Cenâb-1 Hak Jsrâ sâ rin d e , kmıdisine ya-
pılacak ibâdetten sonra anne-babaya saygı göstermenin lüzumunu
‫ ﻫ ﺪ ﺀ‬bulmuştur:
«Ra
٠ ٩ kendindmı taskasına İbâdet etmemenize, anne ve babaya
da Ihsfinda bulunmanıza hUtotetmlstir.»
Yine Lokman sUrMinde şöyle buyur.mustur:
«Bana ve ana ٠ tabana şükret. Dönüş ancak banadır!»
Süi^n bin Uyeyne der ki:
aKim tıeş vakit namaz kılarsa Allah'a şükretmiş olur..Kim h ^ va.
kit namaan a ^ n d a ana - tatasm a duâ ederse anne - babasına sük-
rftnda bulunmuş olur.» (Meâllmü't-Tenzû)
ANNENİN HAKKINI KORUYUP GÖZMMELİDİR ٥٥٥

Haberde vârid olmuştur:


«Çocuk ftuTO namazdan soı٠ a 5‫ﺀاائﺀ‬. Sonra ana ٠ babasnunii.

Kadm Snce mUnazdam Sonra k mjn üzerindeki hakkından.


٠ ٠

KOle de önce namazdan, sjmra mevlâsmm (sahitanJn) fizerind.


hakkından so ıya çekdir.» (el.Hâlisa)
٠

Peygamber Aleyhisselâm bujmmyor:


«Babalanmza îtâat edin; ki, ‫؟‬ocuklanmz da size Itâat etsin...»
Cenâb-1 Allah, Müsa Aleyhlsselâm’a vahjretti:
«Kim anne - babasma iyilik yaparea, bana âsî grise bde. bal onu
iyi kimse olarak kayd^erim
Kim anne babasma âsî gelirae, bana I t yapsn MIc, yine onn
٠

âsî olarak kaydederim.»


Bu husUsda Allah’m nebisi (sallâllahU aleyhi ve s r il^ de şöyle
bujmrmuştur:
«Anne - babasma âsî gelen tamse,.ne yaparsa; yapsm, k a t . - ’
Cennete giremez‫؛‬
Anne - babaya İtâat eden Wmse, ne yaparaa ya n Crilcnm'e
۴ ٠

girmez.»»
Yine şöyle buyurmuşİardiT:
،«Cennet kokusu beşyüz senelik yoldan duyulur. Anne ٠ !»baya ‫ﻣﺊ‬

yân eden ile akraba ile ilişkisini kesen kimse kokuyu duyamaz.» (ri.
٠

îhyâ)

A nnenin hak k i babanın hakkm dan bUjrtiktör. Bu husûsu ‫ا ؤ ﻫ ﺪ‬


H ak K u r'ân -ı K ^ m 'd e açıklamıştır:
«Beni anneme h U n n ^ r kıldı. 'Beni bir zoAa, Mr bedbaht olarak
yaratmadı.»» (M e ^ m s û ^ i )
،،Biz, inrana ana ve batesmı tavsiye e l Onun anası ‫ﺳ ﺪ‬
zaY UstUne za’، ile taşımıştır.»» (^km an sûresi)
Göriildûğû gibi, h e r iki Ayrite.de yalnız annrfen bahsedilmiştir.

Radaril’l-UlemA’da der kl:


«NriJen anneye babadan daha çok ön٠ n verilmiştir?«
900 Ş İR ’ATÜ ٠L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Diye bir sorulursa, şu cevap verilir:


‫ﺪ‬ ‫ﻟ‬

- ‫ ؟‬önkû annenin şefkati, babanınkinden daha ‫؟‬oktur. Bunun


^ b l şudur..
Batanjn menisi arka, yâni bel kemigindra gelmekt^ir. Annenin-
M ise g slerlnin altından gelmektedir. Bu, kalte daha yakın yerde-
٠

dlr. Onun İçin anne sevgisi babadan daha ‫؟‬oktur.»

adîs-i şerifde:
«c net, am d ain ayaklan altmdadır». buyurulmuştur.
٠

Behz bin Hakem babasından, 0 da dedeshıden rivâyet ediyor:


— RMOlttIlah’a (s a llâ lli aleyhi ve selleın) sordum:
*Önce kime ijdlik edeyim?»
Şöyle bu^ırdu:
«Annene!»
«Sonra kime?»
«Annene!»
«Sonra kime?»
«Annene!»
« ^ r a kime?»
«Babana! Sonra sırasıyla yakınlanna!»
Yine şöyle buyucular:
«Ann^e yapılan iyilik, babaya yapılan İ y i l . . n iki katadır.»

d-JbyA'dan:
- Bir adam d ^ ki:
Allah'ın Resûlü! Annem yanımda hastalandı. KOtüriim oldu.
Ona dimte y^lrip içlriyOTum. Ona bakıyorum. Arkamda taşıy.^ 1^
Acaba hakkim ö d e y ü ml?»
٠ bı^urtular:
٥

«iqnr! Y * e İ Ü Mle M^emedto!»


٥ ٥

«Neden?»
CENNET a n n e l e r in AYAKLARI ALTINDADIR 901

«Çünkü, sen güçsüzken, sana yaşaman JçJn hizmet etti. Fakat SOT
ona, ölüm ünü isteyerek hizm et ediyoreun.
B ununla beraber, yine ona İ^lik yapmış oldunî»

M ûsa Aleyhlsselâm mUnâcatta bulundu:


«Rabbim! B ana C ennetteki arkadaşımı gfeter.»
Allah, ٠n a şöyle vahyetti:
«F alan ttlkeye git, oradaki falan ‫؟‬a ^ ıy a var. Orada bir kasap var«
dır. Yüzü ve boyu şöyle şöyledîr. Iste-Cennet’teki arkadaşın oduT.»
B u n u n üzerine MUsa Aleyhisseiam 0 dUkk&na gitti. Aksama ka-
dar orada d urup bekledi. Kasap bir parça et alıp zembiline koydu. Tam
gideceği Sirada M٥sa Aleyhlsselâm sordu:
«Beni m isafir eder'm isin ey delikanlı?»
«Bujmr!»
B eraberce jdiriijdip eve gittiler. Adam zembilden eti ‫ ؛‬ıkanp onun-
la güzel bir yemek pisirdi.
Sonra, evin bir kösesinde duran baska bir z٠ bîlden yaslı ve güç.
süz bir ih tiy ar kadını çıkardı. Bir dlsl ^lyercin kadar bir seydi.
B ir kaşık aldı ve ona yemek y e d i n n e toasladı. Onun karoını iyi'
ce dojnırdu.-
Elbisesini yıkayıp k u ru ttu . Ona t e r t e l z elblsrfer giydidl.
S onra te k r a r- .m b ilin e koyup y ^ le s tid i.
O y ash k a d ın dudaklannı kımıldattı. o da zembili alıp tekrar ye-
rin e asıverdi.
M dsa Aleyhisselâm sordu:
«Bu y ap tıg m n ^ lr ? »
Adam cevab verdi:
«Bu gördüğün kadın annemdir. Çarşıdan aynhp eve ^ d lg lm d e ,
onu iyice dojm rm adan ağzıma bir lokma bile k ^ a m ! »
«Dudağım kım ıldatırken görfüm . Acaba ne d iw d u ? »
«o, devam lı olarak söyle-diyor: Allah'ım, bu . u m u ^ n e t ٠te I
sa Aleyhisselâm’a arkadas yap.» ،
«Müjde! Ben Mûsa'yım, sen de Cennrt٠de l»nlm arkadasım ٠
caksm !» dedi.
çl.Menba’da bu Mk&ye Wyle anlatalmıstır.
8 .2 ŞIB.ATO’L ٠ iSLAM (Sej^id Alizâde)

Bir adam Peygamber A l e y l e l â m ’a harbe iştirak etm e husdsun-


da damşmaya geldi. Peygamber Aleyhisselâm ٠n a sordu:
«Senin annOT var nu?»
«Evet!»
«Ondan ayrdm a, ona Itâ a t et. C ennet onun iki a y a ^ altjndadırJ»
b u ^ jrfu .
Bu, d.Jhyâ’da zikredilmiştir.
Bir Fam ça kıt’ada bu husUs ne güzel ifade edilm iştir:
«Annelere saray olan Cennet, annelerin ayağı altm dadır! Ey Rab.
blmiz bizleri daim a annelerin rızâsına uygun h a re k e tte bulunm aya
muvaffak kil!»

Anne ٠ babanm hakkına gelince...


Onlara karşı saygılı, hUrm etkâr olmak, yaşadıkları sürece onlara
hizmet rtmek, ne şartlar altında olursa olsun onların arzu ve rızâsına
göre hareket etmektir.
ibni Abbas (R.A.) dedi ki:'
«Kaba ve sert efradlsine karşı, suçlu ve güçsüz olan b ir köle gibi
dayanm alısın anne-babana karşı.»
P ^ g a m ^ Aleyhisselâm bujnırm ustur:
«Burnu yere sörtm öştör. B u rn u yere sürfanüştUrî»'
«Kimin ey ABah'ın Resûlü?» diye sordular.
^ a b verdi:
«Yanmda, an n e., babasm m h e r ikisi, ^ h u d birisi yaşlanıp d a on.
tara - gibi hizm ette m uvaffak olam am ası selrebiyle C e n n e te gire,
m ^ ® kişinin!..»
d-Mmâbîh’de böyle kaydedilm iştir.

^ a r m h ^ a n m a y a c a g ı İŞİ jrapmaz.
Her ikisine birden İtâ a t etm ek m üm kün olmazsa, yâni birisine iyi-
I yaptığı zam an öbürü gücenirse, o zam an saygı gereken yerlerde ba-
b a ^ , ih sIn ve ikram gereken husüslarda da anneyi te rc ih edip Oncdik
tanff.
Meselâ, yanm a her ikisi birden girdiklerinde babasına ayaga kal-
ANNE BABA il e A l^A K SE S I^ KONUŞMALIDIR 903

kar. F a k a t ondan bir şey istediklerinde önce annesine verir.


Âdâb)

O nlara karşı yüksek sesle konuşmaz. Onlara ba^rm az. Onlarla


gayet yavaş ve alçak sesle konuşur.
D inin mUbah saydığı husUslarda her ikisine de İtâat eder. Müşrik
olsalar dahi böyle davranır.
İm âm G azâlî der ki:
- Alim lerin ‫ ^؟‬u n u n görüşü şudur:
Şübhelî şeylerde bile anne - babaya İtâat vâcibdir. Ama kesinlikle
h a ra m olan husUslarda onlara asla İtâat bilm ez.
Ç ünkü şübheh husUslardan uzak durmak takvk gereğidir. Lkkln
an n e - babaya İtâ a t ise telıem ehâl lâzımdır.
Çünkü- Cenâb -1 Allah’ın hoşnutluğu onların hoşnutluğundadır.
R abbin gazabı da o n la n n Ofkesindedir. (Yâni bu, onlan k ^ r a n I
bin gazabına ugrar, dem ettir.)

A nne - ^ b a s ı n ı begenmiyerek, bunlar baıim annera - batom de-


gildir, diyerek kendini onlardan başkasına i e e tm ^
Ç ünkü b u gibi davranış lâneti mUcibdir.
A llah.ın ResUlU (sallAllahü a l i l l i ve sellem) buyurmuştur ki:
«Kim., kendini an n e - babasından başkasına İzâle ederae, Allah'ın,
m eleklerin ve biitiin in san lan n lâneti onun üzerinedir. Allah, . ı n n e
tevlıesini ve n e de f i d y e n i k a f i d e n kab.1 etmez.»

K endi m alından onlara iniak eder.


Ç ünkü a n a - babasm a karşı yaptığı harcam adan doIayı 0 hesaba
çekilmez.

B ü y ü k le rd n biri, (Hüseyin oğlu Ali’dir) (R.A.) terb iy ed ışıM rh .-


rek e tte bulunabilirim , e n d iş e y le anne ٠ b a b a s i i yanında ve OTİarla
b irlikte y ٠ ek y ^ e z d i .
... § m ٠ATO ١L ٠ İSLÂM (Seyyid AlJzâde)

Anne - babanın da kötü m uam ele ederek ‫ ؟‬M uklarm ı isyana zor-
lam am alan g re k ir. Ona, kendilerine saygılı davranm ası husüsunda
yardim etmelidirler.
P ^ g am b er Aleyhlsselam buyurm uştur ki:
«ıÇocugımım itâatli olm asına yardım cı olan baliayı Allalı esirge,
sin!»
Ma'rifet. ehlinden bir adam şöyle konuşm uştur:
«Bir o ğ l i var. Belki bana ba§ kald ın p da Cehennem ’! h ak eder
endişesiyle. OTia ta m otuz yıldır bir sey em retm edim !»

Evlâd, anne - babasına dah n a sefkat. m erh am et ve sevgi ile n azar


edw.
Bu niteliği tasıyan h er bakısı İçin kabül edilm is bir hac sevabı
ahr.
Peygamber Efendimiz (sallâllahu aleyhi ve sel!em ):
«Herhangi bir evlâd, ta b a sın a ve annesine m erh am etle n a z a r etse
Wr ha« ve umre sevabı ahr» buyurm uştur.
»Günde bin kere bakarsa?»
«Günde bin kere takarea da!» buyurdu.

Kişi bir harbe katılm ak, y a h u t H ac’ca gitm ek, y a da ilim ta h sil et-
mek amacıyla anne - tab asın ı tw ketm M nehdir.
el.H a^JC ’de der ki:
«Anne tab asın ın m üsaadesiyle ilim tah sil e t m . gitm esinde h l‫ ؟‬-
bir sakmca yoktur.»
Para kazanm ak amaciyle de o nların izni olm adan bir yere g id ^
nezJ
Çünkü onlann hizm etinde bulunm ak, bu saydıklanm ızm hepsin-
to e f d a ld lr.
A l e y i e l â m b u y u m u s tu r ki: ‫ﺛﻢ‬
ayağım öperse C ennet e s l . n l öpm üş gibi olur.»
Ebû H ü ^ r e ٠n in (R.A.) a n n ^ i ölünceye k a d a r h acca g itm e d i, ri-
‫ﻣ ﺪ د‬ ‫ د‬٠
٠ ‫ﺀد‬
‫ د‬٠٠٠-- ٠ -‫د‬٠
ÎÎB E ^ Y N IN e m ir l e r in e ITAAT ETMELId IR 905

E bû H üreyre her sabah a n n e n in evinin önüne gidip:


«Ey anneciğim , Allah’ın selâmı, rahmeti, bCT^eti ü ^ rin e .Isum
Beni yetiştirdiğin İçin Allah seni mükâfatlandırsın'.»
Derdi. de:
«Bana gösterdiğin itaatinden dolayı Allah sana büyük m ükafatlar
İhsân etsin!» derdi.
Sonra çıkardı, tekrar döndüğünde de ajmısını söylerdi.

M enba’u ’l.Âdâb’da der ki:


«Bilinmemesinde tehlike olan hususlan ögrramek fara -1 ayindir.
B aban seni m en’etse bile m utlaka onu öğrenmen gerekir. Terk edemez-
sin.
î§te b u sayacağım ız husUsları bibnesi ve öğrenmesi kişl ürerine
farz -1 ayindir:
A llah’ı ve Sifatlannı, onun hakkında vâcib, müstahll ve câJz olan
şeyleri. Hz. M uham m ed’in (S.A.V.) de . ’nun kulu ve ^ y g a m ^ ol-
d u ^ ın u bilraek gibi i’tik ad a taallûk eden husûslar. Taharrt, namaz,
٠, oruç ve benrerl ibâdrtlere m üteallik husüslar.
Niyyet, Ihlâs, şükür, tevekkül, sabır gibi husUslar.
Y abancı kadına veya 'gence şehvetle bakmanın hükmünü öğren-
m ek gibi husdslar.
U s a n ia ilgili g ı y ^ , yalan, sövmek gibi yasaklar.-
İçki, zinâ, h a ra m yemek ve rlbâ gibi yasaklar.
iç e ta a llû k eden kıskançlık, kibir, gösteriş ve kötü zanlar gibi h u .
sUslar.
E rginlik çağm a eren her mükellefin bunları ögrenmrel g e - e k -
t i . A n n e -b a b a sı izin ve٠ ezse dahi dinlem e, bunlan ö ğ r e ı e ğ e
gider.
A m a b u n la n n dısm da kalan diger ilimlere gelince.. O nlann izni ol-
m ad a n öğrenm eye gidemez.
K u T ân . n m e k İçin de gidemra.
A ncak n am az câlz olacak kadar kısmı öğrenn^E İçin anne ٠ baba
m üsaade etm ezse bile gidihp ö d en ilir. Çünkü K u^ân’ı
fa rz i e t l e r d e n d . , nAfile İ - İ e r d ^ d l r . »
٥٥٠ ŞİB.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid ^İzâde)

Onların .irlC T İn e ^ J ^ n eğer. Son derece bUjdlk bir saygı ile an-
^ n i n a ^ n ı 0j«r.
B ir adam üstâd E bâ Jshak.a gelerek d ^ i ki:
« ^ i dön gece r ö ’yâm da gördöm. Sakalın m ücevher ve yakutlarla
sösl٠ mi5 idi.»
«‫ ﻟ ﺪ‬s ^ l ^ i n . Çünkü ben d ü n gece u y um adan önce sakalım ı
a n n ^ i n a n ğ ın a - H erhalde o hareketim in karşılığıdır
bu!»

‫ﺀ‬1٠‫ ﺀ‬٠‫ س‬el-Basri (rahım ehullah) der ki:


«Aklili adam, ana-babası h a y a tte iken evlenmez. Ç ünkü k an sın m
y ü zü n d ü OTlan öKbilir. BOylece g ü n ah a girer.»
Enes Wn - (R i.) d ^ i ki:
— Mkame son d e ^ e çalışkan ve çok sad ak a veren bir z â t idi. Ifes-
talandı ve h a s ta h . gittikçe ağırlaştı. Peygam ber Aleyhisselâm. Ali,
Ammâr, Bilâl ve Selman’a (R. AnhUm) hitab en :
«Haydi, ،din. Alkamenin durumunu öğreninî» buyuldu.
H m e n gittiler. Yanma ginliklerinde ona: (Haydi, lâ İlâhe illâllah
del) diye telkin ettiler.
Alkame’nin dili dönmedi.
Peygaraber Aleyhisselâm, durum dan h a b e rd a r b ilin c e , b u y u c u
ki;
«Onun anne-babası var mıdır?»
«Yaşlı bir a n n ^ i var!» diye cevab verdiler.
Nihayet onu çağırdılar. Peygam ber A lqfhisselâm ٠ın y a n m a gelince
I söyle hitab O y u n lu :
B^ğnı soyl^ Alkame dn hâh naSıldı?»
١

«Namaz kılarfı, oruç tu tard ı, çokça sad ak a verinJi. F a k a t ben,


m a. kansını - husUsda to n a te rc ih e ttiğ i İçin tazgınım !»
P ^ ^ t e r Alq٢hisselâm bujnırdu:
«Dmek u AlkamCnin dilini döndfirmeym a n n e n in ö،k«idirî
Ibydi, ne ٥uray٠٠ TOUz٠ ateş yafan» Alkame’yi İçine atahm da cayır

Annrai buna l iz ı olmadı ve s٥yl٠ f e ^ â d e tti:


٠0 ‫ إ ا ا ا س‬ve uğrunda öm rüm ü tü k ettiğ im evlâdım ı n a a l olur
la ^ m ü n toiinde yakabilirsiniz? B ıratan onu, bım km l»
BABAYI k im s e n in e l in e BIRAKMAMAUDIR 907

Peygam ber Aleyhisselâm şöyle buyurdu:


«Allah’ın azâbı Irandan daha ?iddethdir: Dalla süreklidir‫ ؛‬Nelslm
yed’-i kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki, sen ondan h o n « ٥ lma٠٠

dıkça, ne nam azı ve ne de sadakası ona bir fayda saglamaaj»


K adın ellerini kaldırıp şöyle d«li:
«Allah’ım sâhiddir! Ben artık Alkame’den râzıyıml İçimde (ma
karşı e n u fak bir öfkem dahi kalmadı!»
Peygam ber Aleyhisselâm, Büâl’e dönerek:
«Ey Bilâl! Şimdi git bakalım Alkanıe’nin dili d ö n ü o r mu? Belki
bu kadın, İçten i s t e m e ğ i halde dişten Wyle söylemiştin» buyurtu.
B ilâl gidince, onu «lâ İlâhe illâllah.» derken gördü. Gelip duriimu
Peygam ber Aleyhisselâm’a bildirince, Allah’ın Resûlü (sallftllahü aley.
h i ve s e lim ) şöyle buyurdu:
«Ey m uhâcir ve ensar topluluğu! Kim esini a ı e s i n e terolh eden
se, A llah’ın lân e ti onun ürerine olsun. Allah onun ne sarfım w ne de
adlini (ne faraını, n e de nâfflesini) kabül etm «.» (M ü ş k â tü 'lv â r)

O nlara (anne-babasına) kendi eliyle hizmet eder. Kimsenin eline


bırakm az.
B abasından d ah a âlim olsa dahi, namazda yine onu İmamlığa g ^
çirm esi babaya olan saygıdandır.
.Müşrik olsalar dahi anne-babaya itaatten çekhımez.
Vehb bin M ünebbih’den:
— Y ûsuf Aleyhisselâm babasıyla bulustugu zaman, 0 ayaktaydı.
Süvarilerden bir kafile geçti. Yakub Aleyhisselâm, «İşte bu Yusuf'tur.»
dedi. ((Yusuf arkamızdadiT-» diye cevab verdlİCT.
S onra bir kafile daha geçti, yine Yakub Aleyhisselâm Yusuf’u ara-
dı. F a k a t yine onun arkada olduğunu haber verdiler.
Böyle ta m yetm iş kafile geçti. Sonra Yusuf Aleyhisselâm geldi, ba-
b asm a kavuştu. F ak at (babasını küçümsemek İçin değil de) sırf ken-
dlsinl babasına göstermek İçin hayvanin üzerinden İn m ^ l.
Allah, ona şöyle vahyetti;
«B abanın hakkini, hayvanından inerek yerine ~
ona saygı göstererek inseydin, sulbünden tem yetm i, peygam lw ‫ ﺀ‬٠‫ﺀل‬
cektl. B u n u y a p m a d ı .! içi.n bu sefer kaırieşlerinln nefsine verildi..
(R avdatü’l-Ulemâ)
- ŞİR.ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Dünyada ( İ r a Allah’ın em rettiği gibi iyilikte bulunur. Nitekim


I ^ m a n s â r i n d e Hz. Allah:
«K inyada onlara m a'r٥،Ia m uâm ele etî» buyurm uştur.
Yânı, OTİar m üşrik dahi olsalar, yine de dünyada onlara yapaca-
gm iyilikten va^eçm e. Kendilerine karşı nazik ve hU rm etkâr davran.
(Jfcailmü’t ٠T٠ îl’de İm ânı M uhyissünne böyle dedi.)
im am İ ’l-Leys buradaki m a’rü fu «İhsân» ile yorum ladı.
Bİhsânaa m a’raf denm esinin sel^bi, 0 s â y ^ e herkes birbirini ta-
nıdıgı içindir.
F٠ amber A l^hissrfâm ’dan rivâyet edilm iştir:
karşı güzel davranm ak demek, a c ık tık la n zam an
onlara yedirmek, giyttjekleri.olm adıgm da o n la n giydirm ek dem ektir.»

d a r öldUklttinde, kefenleyip defnetm ek sUretiyle ev lâd lar anne


ve batalanm n haklanna riâyet «ler.
Kâfir olurlarsa namazlarım kılmaz. Y alnız h a y a tta sağ oldukları
sürece onlara hajnr.ile dua eder. Sonra, d u ram ların ı A llah’a bırakır. tb-
rahim Halil Aleyhisselâm’m kıssasında olduğu gibi.
İbrahim A l e y ie l a m ’ın babası, mUslUman olacağını kendisine
va’dttmiştir. Bu sebeble «telkl mUslUman olur» diye o n u n İçin Allah’-
tan 'rahmet ve m ağfirrt diliyordu,
ibni Abbas (R.A.) dedi ki:
«İbrahim A l e y ie l â m , babası ölünceye k a d a r o n u n İçin Allah’ta n
mağfiret diledi, ölüp de Allah’ın düşm anı olduğu m eydana çıkınca on-
dan uzaklaştı ve yapm akta oldugu duâyı bıraktı. Ç ünkü babası küfü r
ü ^ n e ölmüştü.» (Ebü’l-Leys’in tefsiri)

A n n eteb asm ın önünden yüriimez.


Hfilfeatû’l.Hakayık’t a der ki:
«Kim anne-babasının önünden yüriirse âsî sayılır. A ncak önlerin-
i « ly e t VOTİCİ s e y l ^ kald٠ a k ve o n la n n rahat jdiriiıpelerinl sag-
‫؛‬am ak İçin oluraa başka.»
Bir meclisde de an lard an önce o tu m a z .
EBEVEYNE KESKiN VE ÖFKELt BAKMAMASIDIR ...

O nları İsıınleri ile çağırmaz; «anneciğim, babacığım!» diye hiteb


eder.
K u r’ân-ı Kerim ’de böyle vArid olmuştur. Allalı, IsmaU ,Aleyhlsse.
lâm ’d an bahis buyurarak SaffAt sûrKinde şöyle buyurmuştur:
«Ey b a b a c .m , emrolunduğunu yapl İnşAallah beni sabmdiciler
den bulacaksın!»

K im senin anne-babasına sövmez; ki 0 ‫ ؛‬da karşılık verip kendi an.


ne-babasına söTOiesin.

A bdullah bin Ömer’den (R.A.):


- Hz. Peygam ber AleyhlsselAm bujnırdu: ٠
«K işinin anne-babasına sövmesi büyük günahlanlandır!»
Dediler k i : ,
((Kişi, hi‫ ؟‬anne-babasına söver ml?»
،،Evet, b irin in babasına söver, ٠ da onun babasına sSver. Annraine
söver, 0 da onun annesine söverî» buyurdu
YAni, başkasının annebabasına sövmesi, kendi anne-labasm a 8Ö-
vUlmesine yol açar; ki, bu da anne-babasına Asi olmasına sebeb olur.
D ^ i ld i ki:
«Eğer b u sövme, zinA, küfür ve bühtan gibi husûslar oluraa, bu,
anne-babasına isyandan sayılır.» (Çerhu’l.MesAbih)

Yemek, İçmek, oturm ak, kalkm ak gibi husfislarda da onlan g ^ -


mez. K eskin ve öfkeli bakışlarla onlara ^tokmaz.
ö ld ü k le ri zam an — m ü٠m inler ise — onlarm nam azlannı talar ve
o n lara duA eder. O nlar İçin Allah'dan rah m rt ve mağfiret d il« .
Hz. Enes’den
- p ٠ gam ber AleyhisselAm şöyle buyurmuştur;
«Kul anne-babasm a daftyı heserse. dünyada nzta kerilir.. (‫د ا ﺀ‬
lisa)
810 Ş IR ’ATÜ’L - İ s l â m (Seyyid Aiizâde)

Onlarm v aiy etlerin i ve andJaşm alarını yerine getirir.


.n la r ın d a tla rın a saygı gösterir, sevdikleri kimseleri ve akrabala-
ru u ziyaret «Jer.
Ebû ^ J ^ i d es-Sa'idî (rahunehullah) der k i‫؛‬
— Biz P e g a m b e r Aleyhisseiam'ın yanında otu ru rk en ona Beni Se-
l ^ ’den bir adam gelip şöyle d ^ i :
((Annem-babam öldükten sonra onlar hakkında yapabileceğim
herhangi bir ijdlik kaldı mı?»
Şöyle buyurdular:
« ^ e tj .n l a n n cenaze nam azını klim an, onlar İçin m ağ firet dile-
men. verfikleri sözleri yerine getinnen, d o stların a saygı gösterm en ve
akrahalanm ziyaret etmen, onlara karçı ölüm lerinden sonra yapacak
olduğun lyilikl٠ iendir.»
Ravdarii’l-Ulemâ’da şöyle geçer:
«Onların akrabalarmı ziyaret etm ek demek, o n la n n sâyesinde sa-
'hib olduğu akrabayı ziyaret etmesi demektir.»
Peygamber Aleyhlsselâm buyurm uştur ki:
«Kişinin, batasuun dostlanndan Ugiyi kesmem esi, o n a karçj yap»,
lacak en büyük iyiliktir‫( »؛‬el-îhyâ)
Bu konuda bir iki hadis meali d a h a zikredelim :
«Batanm arkadaşım ve aA ad aşm m oğlunu ziyaret etm en, bire,
(ona k a ^ ı yaparak olduğun iyilik)dendir.»
«Kim. tabasm ı kabrinde ziyaret etm ek i s - , b ab asm m d o stla n ,
m ziyaret e tsin Sağlıklannda anne-babasm a iyilik y ap am ay an kişi, bâ-
ri öldükten sonra onlar İçin m ağfiret dilesin. O n lar n â m m a h a y ır yap.
sm; ki. onlara k a ^ ı iyilik eden kim seler listesinde yazılabilsin.»
Menba’a ’l-Âdâb’da Enes’in (R.A.)^ Peygam ber A leyhisselâm .dan
i e t t i g i hadJsde böyle varid olm uştur.

i l i n d e n biri söyle dem istir:


«Kim. her gün anne٠te b a s m a bes def’a d u â «lerse, o n ların h akki.
M Ödemiş olur. Çünkü Allah: «Bana ve ana-babana şükret!» bu y u r,
nuştur. G ünde beş vakit 'nam az kılm akla A llah’a şükretm iş olur, §€{‫ا‬
٢İ nam azm a d ın d a anne-babasına duk yapm akla da annfrbabası.
la şükranda bulunm uş olur.»
EBEVEYNİN R٧ HU İÇİN İY İÜ K Y A P I U D I R ‫ ه‬11

M işkâtu’l.E nvâr’da kaydedildiğine göre‫ ؛‬her gün beş d efa kişi an.
ne-babasına d u â etmelidir.
Hadis-i şerîîde:
«Her Cum ’a, kim anne٠babasuun kabrini riyaret edene, onJart
tam anlam ıyla iyilik yapmış olarak kayd^ilin.
Yine şöyle buyurm uşlardır:
«K abirdeki ölü, boğulm akta olup imdat isteyen kişi .b ld ir. Baba-
M, k ard ٠ i veya arkadaşından g e le e ^ duüyı beklemeW^ir. Ona ٠ d u ٥
erişince, bu, kendisi İçin diinya ve içindekllerinden daha sevimli ve 8‫خ‬
vindirici olur...

D irilerin ölülere verecekleri en güzel hallye, dua ve istlğfâıdır.


Asim el-Hacderi ailesinden bir adam d ^ i ki:
- Âsım’ı r ü ’yâm da görtüm ve ona dedim ki;
«Sen nerdesin?»
Cevab verdi:
«Vallahi ben Cennet bahçelerinden birindeylm. Ben ve arkadaşla-
rım h e r cum ’a gecesi Ebü Bekir Abdullah el.MuznJ’nin yanında bulu-
şuyomz.»
«C lsim leiniz mi. yoksa ruhlarınız mı?»
«Cisimlerimiz yıpranıp ‫؟‬öriidü: ruhlanm ız buluşu3W.»
«Peki, yaptığım ız ziyaretleri anlıyOT musunuz?»
(،Cum’a aksam ı, Cum’a günü ve Cumartesi g « esl güneş d٠ nca٠
ya kadar, yaptıklarm ızı anlanz.»
،،Neden başka günler d٠ l?»
،،Cum’a g ü n ü n ü n ‫؟‬ok faziletli olusundan.»
B â z d a n n a göre, ölüler Perş»nbe, Cum’a ve Cumartesi k e n d ilin i
ziyaret edenleri tan ır. (Çerhu’l-Huteb)

Verdigi sadakalarda ve yaptıgı h a y ırlarta a n n to b a s m m r û b ı


diye niy y et « ler. el-îhyâ’d a kaydaJlldiglne göre, Wyle n iy y ^ ٠ ‫ ﺍﺀﻝ‬tak
o n u n ^ n d e n hiçbir sey eksilmM. .s te llk anne-babası da « ١٠
a l d ı . ecir k a d a r ecir alır.
912 Ş İR ’ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Büyüklerden biri (Kabi’ bin Haysenı) yolda halkı rah atsız eden
ta§lan Ih la y ıp birini babasının rUhu İçin sag tara fın a , dlgerini de an-
nföinin i u İçin sol tarafın a atardı.
Yine ayni şahıs,-sırf a ıe - b a b a s ın ın i u n a sevab g itsin diye öf-
kMine hfikim olurdu, kimseye k i r a z d ı .
Bunlarda, kulun yaptığı bütün hajnrlı işlerden anne-babasının da
- , ' - -‫ذ‬ bkriz bir delil vardır. Yeter ki onların rUhu İçin yapsın
V. böyle n l ^ e t etsin. Bu takdirde kendi sevabından da hiçbir şey ek-
le z .

Kuşluk vakti iki rek’a t nam az k ılar ve sevabm ı o n ların rü h u n a ba.


ğışlar. Bunun sevabı da O llara vüsıl olur.

Anne-babaaına karşı dalm a kendisini k u su rlu görür, ،،.n la ra k a r.


Şİ hiç bir şey yapamadım!), der.
Hz. P eg am b er (saüâllahü aleyhi ve sellem) b u y u m ıu ştu r:
■Çocuk babasının h a k k i ancak şöyle MeyebMir: ٠ nw köle olarak
bulur ve sa ta , ahr, âzâd ,^er.»
Çünkü ^ g u n s e t e r i h ay ati babasıdır. Azad E m e k te de b ir ha-
yata kavustumıak vardır.
. l e h k ^ kurtulup hürriyete kavuşm ak başh ta ş ın a bir h a a t t ı r i
Zira kale ölü gibidir, ffiçbir ta s a rru fa sah lb d٠ ldir.
B a ta a n ı satın ahp kölelikten k u rta rd ıg ı zam an, (Hiu mAnen haya-
ta kariişturm uş ( d i BOylaıe kendi sebeb-i h a y a ti .lA n b a b a a y la b u
duram da ٠ lt ta n u s olur.

, ve annesine sa ta şa n bir şairi, y a h u t babasına ve knnesi-


ne söven bir kişiyi gtadüğü zam an, biraz p a ra verip dillerini on lard an
ktaer. Bu da onlara karşı yapılm ası gereken i y i l ve i ta a tte n d i.
Akraba Hakk.

İ s I d a akrabanın da büyük onani vaıdır, hakki büyûMûr,


B ir hadÎ5-i şerif de şöyle b ü r ü m ü ş t ü r :
«A toabaya ilgi, «mrii artırır.»,
Hz. Eaes.den (R.A.):
Hz. Peygam ber (sallâllahü aleyhi ve sellem) bujmrmuştur‫؛‬
«Kıztanın bol olmasından, Smriinün uzatılmasından hoşlanankim.
se,'ak rab asın ı ziyaret ©dip onunla ilgilensin,«
Yine şöyle buyurm uşlardır:
..Ziyaret yapabileceğiniz ve kendilerine k a ^ ı ilgi d a h i l d i n i z
s o y la n n m ö ^ n i n J Çünkü sıla.i rahim ailede muhabbet, malda servet,
öm rün geri k a la n kısm ında gecikme (vesUesi)dlr.» (el.Hailsa)
§ erh u ٠l"Meşârik’da der ki:
- ،(Eceller, rızıklar daha önceden takdir ve tesbit edilmiştir. Ne
uzar, n e de kısalır. B u husüsda nasslar’açık olarak buna deiaiet etmek-
t ^ i r . Öyleyse jm karıda geçen hadisin anlamı ne olabilir?»
Diye sorulacak suale şöyle cevap verilir:
- Levh-İ mahfUzda yazıh olan husûslar şarta bağlı olarak yazıl-
m olahihr.
M ^ e lâ : ،،Palan kimse akrabası ile ilgilenirae, yetmiş sene yasıya-
caktır, ilgilenm ezse d li...» denebilir.
D u â ve kw ib de bu c ü m l^ e n olabilir. C enkbı Hakk’ın Ra.d sûre-
sindeki:
«Allah ne dileree onu yapar. Bazısını mahv eder, vücüda getirmez.
Baasını da vücûda g ö rir . Ana kitab onun nezdindcdirj
K v I-İ erilli b u anlam dadır.
A ncak bu, tab ii ki levh-î m ahfûzda mel٠ r e görünen -
betledir. Yoksa A lla h ın ezeli ilm ine nisbetle degu. Çünkü . d a ٠٠ ٠٤٠
Ito m e o lu r, n e de . i l i n e
F.: 58
914 § IR ’ATÜ ٠I ٠ - İSLÂM .(Seyyid Alizâde)

Yahut bundan m u rat şudur: Rızkındaki bereket a rta r ve adi unu-


tulmaz. Tabh bu da tıpkı h ay at gibidir. Yani ölse dahi yaşıyorm uş gi-
bi olur, diye de yorum lanabilir bu hadis...
Yahut şöyle de denebilir:
— Hadis sırf akrabaya ilgiyi artırm ak' İçin vârid olm uştur. Kişinin
nzkmı ^nisletecek bir şey varsa, bu husûsda en elverişli olan şey, ak-
rabaya duyulan ilgidir, demektir.
Ne var ki, (er-Ravda) yazarının senedleri ile naklettiği:
t tO m i d e n ii‫ ؟‬gün kalan bir kul akrabası ile ilgilenir. B u sebeble
Allah, onun ecelini otuz daha a rtın r; otuz yıUık öm rü kalm ış bir
adam da akrabasiyle ilgisini keser de bu siire üç güne iniverir.»
Hadisi, ilk verdiğimiz cevabi te ’yid eder.
Bu b٤bda birkaç hadis-i şerif m eâli d ah a verelim:
«içlerinde akraba ile ilgisini kesen b ir adam m bulunduğu bir kav-
me meleMer inmez.»
«AUah akrabası ile Ugilenen kimseye rah m e tin i vererek ilgilenir.
Akrabadan ilgisini kesen kimseden İnâyet ve yardım ını keser...»
«Asil ilgi duyan kişi, kendisin'den ilgisini kesen a k rab asın ı ziyarat
^ i p ona y a r d i elini uzaton kişidir: Yoksa a k rab asın ın ilgisine k a ^ ı-
ilk ilgi gfcteren kişi değildir.»
Musannif (rahımehullah) bu h a d isin bir -kısmını zikretm iştir.
Hz. A l i ’den (R. Anhâ) nakletm işlerdir:
— Rü'yâsmda sanki kıyâm et kopup h a lk m ahşerde to p la n m ış.'
Ameller tertılm aga başlanmış. B ir kad ın ın d a amelİCTi t a r t ı l ı r k i
Uhud dagmdan daha ağır olan' b ir am eli görülm üş.
HZ. Âişe o kadını ta n ıy o m u ş. U yanınca kad im h ^ e n çağırtm ış.
Ona: «Senin am elin n e idi?« diye sorunca; am elini söylem ekten
çekinmiş.
Israr rfince, kadın şu açıklam ayı yapm ış:
«Ben şu yaJI husûsa son d e ^ e riây et «JenMm:
1) M ahremlerimden başkasına kendim i gösterm elim .
2) Hiçbir dilenciyi boş ç e v ir m e m .
3) Bir şey yerkMi k a fiy y e n yalnız başım a yem'edim.
4) Ezan okunm adan önce nam aza hazırlanırdım .
5) MüMZİn ezan okuduğunda, onun söylediklerini a rd ın d a n ben
AKRABANIN HAKLARINA r ia y e t e t k i d i r 915

6) istişaresiz hiçbir İş yapmadım.


7) Benimle ilgisini kesen akrabamı ziyaret ettim.»
Hz. Aige (R. A n h a):
«İşte bununla mizanın ağır oldu!» d ^ i. (Ravdatü'1-Ulemâ)

B ir selâm, saygı ve h ^ iy e ile dabi olsa, sıla-i rabim vkcibdlr.


Şerhu’l-Meçârik’da der kl:
«Sılası gereken akraba husûsunda âlimler ihtilâl ettüer. B âalan-
n a göre, bu, m ahrem olan akrabadır; bâzılarına g٥e ise, i h r e m ol-
su n o lm a sm b ü tü n akrabalar buna dahildir.»
Jm âm ı Nevevi der ki^
،(Akraba ile ilgilenmek, ilgilenen kişinin duram una göre değişir.
Haii vakti yerinde olan, im kânm dan onları da faydalandırır; fakir olan
da ta til dil ve güler yüzle onlann gönlünü hoş ٠ r.»
B unun en aşağı mertebesi, akrabadan ilgiyi (sade bir ziyaretle da.
hi olsa) kM memektir.

Bâzı kişiler akraba ile komşu olmajn hoş karşılamazlar. Onlara ^


re hu, araların d a olan sevgi ve saygının (bir gün) krailmesine sebeh
olur.
Hz. Ö m er (R.A.) valilerhıe şöyle yazmıştır:
«A krabaların birbirlerini ziyaret etmeİCTİnl, fakat birbirierin.
kom şu o l m a m a l a r ı em r^iniz.»
Ö m er (R.A.) böyle söylemişti: Çünkü komşu olmak belki aralan ,
n m açılm asına yol açar. Bu da akrabadan tam raânasiyle ilgiyi kesme-
sine sebeb olur.

A k r a b a s ı gün a ş ın ziyarrt eder. Çünkü bu, karşılıklı se v ^ V،


saygının a rtm asm a vesile olur.
B una İm kân bulam azsa haftada bir, buna da fırsat bulama٥ a ay
da b ir ziyaret eder،
916 §±R ٠ATÜ ٠L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Her kabile ve aşiret (hakli .Id u k la rı s ü r ^ e ) kendi akrabasına sa-


hib çıkar, başkalanna karşı yekvücud olur.

Karşılıklı sunulan dilekleri röldetm ezler.


Çünkü bu, ara lan n ın .açılm asına yol açar.

Amcayı, en büyük kardeşi, dayıyı babası gibi sayar. Teyze ve ha-


layı da anne yerinde tu ta r.
Onlara a j^ ı hürm eti, sevgi ve ilgijd gösterir. Tıpkı anne-babası gi.
bi OTİara hizmet ve itaat eder.
Hadîs-1 şerifde:
«Büyük k a r t e l l e r i n küçüklerinden olan hakki, tıpkı b a b a n ın ÇO-
cuk üzerinde olan hakki gibidir» b u yurulm aktadır.

Akrabasuu köle olarak göriirse, hem en onu s a tın a h p azad aJer.


Akrabası mahremi dahi olm asa böyle yapar.
Eger mahremi olursa, tab iî k i b u n u gönül rızâsı ile yapar.
Bütün bunlar k a ç ı k l ı bag ve ilg inin tam a m la n ıp k u v v e tle n m e
sini Saglar. N it^ im geçmiş sahifelerde b u n a isa re t «film lştir.

o fo
Köle ve Hizmetçilerin Hakki

İslâm î âdâb-ı m uaşeretten biri de kölelere ve. h i ^ t ç l l e r e narik


ve m erham etli d allan m ak tır.
Hadîs-î şerifde:
«Kölelere k a ^ ı iyi muamele etmek terekettirJ Onlara karşı kötö
davranm ak ise şeâm et (kötülük) doguruTO buyurulmuştur.
«Em ri a ltm d a bulunanlara kötü davranan kimse Cennete gire-
mezÎJ» bujm rulm uştur.
Hz. Peygam ber'in (saliailahU aleyhi 've sellem) veda huttesinde
tavsiye ettikleri husUslardan biri de — namazdan sonra— bu idi.
Em rim izin altında bulunan kişilere yemek-İçmek ve giymek hu-
sUsunda iyi davranm am ızı emretmişlerdir.
N am azdan sonra bunun anlatılması, köle ve İşçilerin haklan, baş.
ların d a b u lu n an kimselere a it olduğunu ilade etmek içindir.
İm â m G azâlî der ki:
— Peygam ber Aleyhlsselâm'ın en son tavslyeİOTİnd‫؟‬n birisi de bu
idi. N itekim söyle bujmrmuşlardır:
«Elinizin mâlik oldu^ı kimseler baklanda Allah’tan korkun. On.
lara yediklerinizden y ^ rin , giydiklerinizden giydirin, kaldıramadıktan
tekliJ etmeyiiL Hoşunuza giderae yanınızda tutun, gitmezse satıni
AlIahln yarattıktanna iskenec yapmayın. Allah, onlan sizin emrinize
vennSştir, istes^di sizi onlann emrine v e rii»

Kisi bir köle satın aldığı zaman, ana muamelrainde siinnrt .dan
husUs sudur;
Onun alin saçından tutup ona bereketli duâ eder.
Ona önce tath veya evinde bulunan mı gü«l ^ .M m l ‫ﺲ‬ ‫ﺀ ﻳ‬ ٠

Ondan sonra ona, kendi y^îM^nden y^îrir, glydiMerind» gjy،


dirir.
918 Ş IR ’ATÜ’L - ISLAM (Seyyid Alizâde)

Bu husûsda AJIah.ın em rinden d i a n ‫ ؟‬ıkınaz, usûl ve gelenek ne


ise onu yapar.

Ona ^ c ü y e t m e ğ i İŞİ yaptırm az. Çâyet gü‫ ؟‬bir ݧ em retm işse


ona yardim ^ e r .
Ona her iki İŞİ birden emretmez. M esela yem ek pişirm eği ve ‫ ؟‬ama-
gjT yıkamağı bir arada emretmez.
S ü le ^ a n 'm yanm a bir adam girdi. O nu h a m u r yoğururken gö-
riinc^ « n i bu?» diye sordu.
S U le ^ a n su cevabi verdi:
« I n e t ç i y i bir ise gönderdim , ona iki İŞİ birden y a p tırm a k ta n
h٠ nm am ‫؛‬٥

Bir günde onu yetmiş .kere bağışlar:


Abdullah bin Ömer (R.A.) dedi ki:
- Bir adam Peygaml»r A l e y i e l â m ’a gelerek:-
aEy Allah’ın Rföûlü, hizm etçiyi n e k a d a r afvedelim?» diye sordu.
. û l ü U a h s ü ^ t buyurdu. S onra söyle dedi:
«Onu her gön yetm is.kere bagıslaj»
Ona öfkelendiği zam an kendisini düşünsün. A llah’a k a rsı isyan
edip günah islediği zam an A llah onu n asıl afvediyor. b u n a d ik k at et-
SÜL
Ona Iskence etm K in, afvetsin.
Onun, hizmetçisini azarlam aya gücü yetiyorsa, A llah’ın kendisine
daha çok gücü y r tm e tt ^ i r . B unu düşünm elidir.

Jçkici bir adam ark a d a sla n n ı toplam ıs, o n lara ziyafet veriyorm uş.
H n e tç ia in e de dört dirhem vOTip: «Haydi git, b u n larla biraz m e j^ e
al da gel» demis-
Hizm rt‫!؟‬, M ansur bin Amma٣ ın kapısından g ^ e rk e n , onun'.bir fa-
kir İçin Wr sey İ ş l i ğ i n i ve söyle dediğini ğörtir:
- t e n a d ö rt dirhem v erh se ben ona d ö rt d u â y a v r u n .»
H ^ n k a e bir bir d i r l i k l e r i verir.
İŞÇİLER E VE' HİZMETÇİLERE YUMUŞAK DAVRANMAUDIR 919

«Nasıl d u a etm em i istersin?» dedi


«Benim bir efendim var, tmdan kurtulmak istiyorumi»
B u n u n İçin duâda bulunur. Sonra:
«Başka?»
«Şu vCTdi^m dirhem lerin yerine, gelmKini isterim.»
B u n u n İçin de duâ eder.
«Başka?»
«Allah.a, efendimi bağışlaması İçin duâ et!»
B unım İçin de duâ eder.
«Başka?»
«Beni, efendimi, seni ve bütün cemâati m a ğ f i^ etmesi İçin Al.
lah ’a d u â et!»
B u n u n İçin de duâyı y a ^ r .
. n d a n sonra efendisine döner. Efendisi neden gajlktiglnl SOTunca.
başından g eçm kıssayı anlatır. Efradisi ona » r a r :
«Peki, M ansur sana nasıl duâ etti?»
«Azad edilmem İçin duâ etmesini İ ş t i r a , bu h u s U ^ ta n a duâ
etti.»
«Haydi git! Allah İçin hürsün bundan » n r a ‫ »؛‬d«Jl V. sordu:
«Peki, İkincisi ne idi?»
«٠ verdiğim dirhem lerin yerine gelmesi İçin duâ etti.»
B u n u n üzerine ona dört bin dirhem verdi.
«Uçüncüsü n e idi?» diye sordu.
«Allah’ın seni bağışlaması İçin duâ etmesini Isttaim ve yaptı!»
« Ş îm d îd n sonra tevbe rttim . Artık günah i^ e m ly ^ .m ! » dedi
ve sordu:
«Ya dördüncüU ?»
«Beni, seni ve b ü tü n cemâati bağışlaması İçin Allah’a yalvaraa.
sını ric â ettim . B u h u s û ^ a da duâda talundu.»
Efendisi d r f i ki:
«Bu dördtocüsjine karşı yapacak bir şeyim k a l n r ! »
A kşam olunca ^ y â gördü. Rü’yâan d a şöyle Wr ses duydu:
«Sen, sa n a a it olan bir şeyi yaptm. Bm, tana ait rtan ş٩ ri ya۶
m am m ı hiç? Seni, köleni, Mansur’u ve bütün kavml bağış]adıml..ı
(R avdatü’n-Nâsıhin)
820 ŞİR.ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Kızılığı zam an kölesini dögmez!


Tffbiye etmesi gerekiy٠K a öfkesi dindikten sonra döver.
D ö v e r k . m utlaka terbiye etm esi ve ahlâken yetişm esi İçin dö-
ver.
Üç def’adan fazla vurmaz.
ÇOnkü bu, kıyam ette kısas vesilesi olur. (Yâni kıy am ette kölesi
onu aynen öyle döver.)
Mus’ab Inn Z fi^ y ^ in yanm a suç işleyen bir adam getirildi.
٠ nu döğmdc İçin kamçı isteyince, adam şöyle dedi:
«Kıyâmet gönü h u y u n d a benden d a h a zelil bir halde duracak
olduğun Allah’ın aşkm a bana İhşme! Beni bağışla!»
Mus’ab bunu Jİu^ınca, hem en o tu rduğu divandan aşağı indi, yere
oturup şöyte d rfi:
sHaydi, seni tegışladım!» (el-HAlisa)
.s m a n bin Affan (R.A.), 'k ö l^în in kulağını şiddetle çekti.
Fakat stmra pişman oldu ve: «Haydi, sen de l^ n im k u lag u n ı çCk!»
dedi.
Kfile çekm‫؟‬k ist٠ eylnce, onu bu n a zorladı. ‫؛‬
Sahâbilerten bâzılan, eziyet ettikleri kölelerini pişm anlık duy arak
h٠ en azad edwİCTdi.
Hadisde:
« I işlemedi, bir-suçtan dolayı kölesini döyeree veya tokatlama,
bunım keffareta onu hemen azad etmektir» buyurulmuştur.
KOIminin kendisine karşı y a p t ı . ih m a lin sebebini y in e kendisinde
aramalıj «Mutlaka Allah’a karşı b ir ta k sira tım v a r ki, kölem de b a n a
k a ^ ı vazifesini hakkiyle y a p m a ık ta d ır li) d e m e lid ir..
Muhammed bin el٠Miinkrfir kölesine kızdığı zam an:
«Ne kadar da e f . d i n e ^ n z lD K u n ! » derdi.
Avn Wn Abdullah da kölesine kızdığı z a m a n şöyle derdi:
«Ne kadar efm dine b e n z i y a m ! ٠ , MCTİâsına âsi oluyOT. s ٥ ı de
efendine âsi geliyorsun. Seni dövüp de MCvlâmı gazablandırm am ı is-
B y ^ n . ‫ ﺍ ﺻ ﺊ‬git, A ila h -İçin hüreûn.»
İŞ Ç İL E R E V E H t Z lT Ç İ L E R E YU M U ŞAK P A V R A I A I I R 821

KOlesini güzel yetiştirir.


Y âni ona dini bilgileri öğretir. Sûre-i YUsufu da Ogretir. Çünkü ٠
sû r« le kölelerin âdâbm ı beyân eden ibretli bir kıssa vaıdır.

Köleyi terbiye etm ek maksadiyle döverken, köle O l Allah’ı hatır-


l a t t . zam an hem en dövmeyi bıratar.
îbnü.l.M ünkedir der ki:
— Hz. P e y g a m to ’in (S.A.V.) ashâbından bir adam kölfâîni döver-
k en köle ikidebir: «Allah aşkına yapma‫ ؛‬Allah aştana ٠ m a!»٠di٠
yordu.
RföûlüUah (sallâllahil aleyhi ve sellem) kölenin bu i n d i n i du-
y u m onu. k u rta ™ a k İçin oraya kt^hı.
Adam, Hz. Peygamber’i görünce hemen elini ‫؟‬. t i . p ٩٢gamber
Aleyhisselâm adam a:
«(A llah aşkına !»nîdövm eî) diye yalvarfı. Sen enn atvetmedin.
Beni göriince bıraktın. Olur m u -böyle şey?»
Adam şöyle dedi:
«Ey Allah’ın Resûlö, Allah i‫ ؟‬in٠ 0 artık hürdür]»
«Eğer sen bunu yapmasaydın, yiiriinU ateş yakardı‫ »؛‬buyurdu,
(el-îhyâ)

Blvet, köleyi dOvecegl zam an kıyâmet ^inUndekl kısası hatırlar.


A bdullah bin R ufâa (R.A.:1 dedi kl:
— B ir adam ResUlüllah’a isaliauahü aleyhi ve s e l i . ) sordu:
((Kölelerimiz m iislüm andırlar. Bizim gibi I m a z kılıp oru? tutu-
jrorlar. . n l a r ı dövüyoruz.»
« O n lan n günahı' Me sizin Mânız tartılacak; eğer Mânız 5٥k ise siz.
den o n lara sevab TOrilecek!»
B ir adam dedi ki:
((Bana, onlardan daha yakın olan bir düşman g ö n n i i l »

E ^ kOIe I s t ^ i . gibi değilse I işkence yapmaz. ٠ nu -


sa ta r. Z ira ^ g a m ^ r A l^hlsseiam böyle
822 ŞİR.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid ^ İz â d e )

Eğer onun zJnâ yapm asından endişe ^ e rs e . onu hem en bir kadın‫؟‬
la evİOTdWr.
Şer٠î mUcib bir h a re k e te bulunursa, ona h a k ikam e eder.
Buna r a ^ e n gene vazgeçmezse, basit b ir-p a ra .karşılığında dahi olsa
onu satar.
Eb٥ H nıeyr^den (B.A.):
- 'Hz. Peygamber (sallâllahtt aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
«Biriniz cariyesi zinâ ederee ve bu m eydana ‫ ؟‬ıkarsa o n a şer’î ce.
zay» totWk . i n . Ona itob e tm ^ in .
'١ - yine zinâ ederee, yine şer’î cezayı te tb ik etsin. Ite b etm e,
sin.
üçüncü kez zinâ ederse onu faldan yapılm ış bir ip (b asit bir para)
ta ^ ılı^ n d a dahi olsa hemen satsın.»
Buradafa emir istihbâb ifade ^ e r . (Yâni böyle yapm asının m ös.
tehab olduğunu açıklar.)
O cariye kendi nikâhlısı olsun veya olm asın, cezası h ü r k a d ın a ,
v e rile cezanın yansıdır. Çünkü Nisâ sûresinde bu m ü ’m inlere açık
olarak bildirilmiştir; .‫ا‬
«Onlar evlendifaen sonra bir fuhus irtik â b e ttile r m i, 0 vafat iizer.
lerine, hür kadınlar üzerindeki cezanın y a n sı verilir.»»
Köle hakkındaki ceza da bOyledlr. (Yâni b u n lar evli olsalar dahi
kamçılanırlar,, ^ m e d ilm e z lr . Ç ünkü kam çı cezası bölünebilir, fak a t
recm C . S 1 bölünemez. Onun İçin m u san n if (köle) kaydm ı koydu.)
Köle ister erkek olsun ٠ ister dişi, bu h u sd sd a farketm ez. ikisine
de ayni ceza tatbik edilir.
İmâm §âfiî bu hadisle istidiai ’e derek, efendisinin kölesine bu ce-
z a ^ tatbik edebileceğine kail ^ m u ş tü r.
Haneliler diyorlar ki:
- Bu cezayı ancak h üküm darın izni ile ta tb ik edebilir. Ç ünkü
P ^ a m b e r Aleyhisselâm:
f f l İş var ki onları ancak valiler ta tb ik eder.».
Buyurulmuş ve şer'î cezayı d a 0 m eyanda zikretm iştir.
«Vah» kelimesi m utlak olarak zik red ild i^ n d e ،،sultan» y a h u t
onun vefali k a sd ^ llir.
«Ona SCT'Î cezajn tatb ik etein». sözüne gelince.. Y âni, «bunu h ü ٠
kfim dara B ile y ip İcabını y . n e getirrin.» dem ektir.
«Ona itab rtmesin»» demek, zinâ cMası ta tb ik aülm ezden.önce, .bu
İŞÇİLERE VE H İZ İT Ç tL E R E Y U İŞ A K D A V R A IH IR 923

c e z a n hakkında sahit olması bir itab sayjlır, demettir. O un İçin,


ikinci kere, bir daha ona itab edip azarlamasm
«Sonra yine zinâ ederse)» demek, rina ettikçe cezanm da tekrarla-
nacağını ifade etoettir.
«Onu satar» denilmektedir. ..Kendisinin ^enm ^igini nMil olur
da bir miisliiman kardeşine satabilir?» diye bir sual varid olursa, ‫؟‬u
cevab verilir:
Bu, ،،alıcının heybetinden korkarak veyahut ona y a la ğ ı ijrtllk.
ten koşlanarak belki yola gelir kasdı ile satar», demektir. (Şerhu'l.M^
§âMk)

Kölesi veya hizmetçisi yemek hazırlayıp sofraya getirdiği zaman,


onu sofraya oturtur.
Şayet oturtmazsa ona yediğinden bir lokma J^irir. o lokmayı
ona, «haydi ye!» diye gizlice sunar. Bu da siinnet ve adawndır.

Hajn^ana bindiği zaman kölesini arkasına alır.


Kölejd arkasından yUriitmez. Zira bu kibire delâlet eder. Halbuki
bilmez ki, belki köle Allah katinda kendisinden daha degCTİidir.
EbU HUreyre (R.A.) kendisi h٥3h,ana binip de kölesini arkasmdan
yiiriiten bir adamı gördüğünde, ona:
« E Allah’ın kulu, onu da bindir. Çünkü. 0 senin ka^^lndîr. .s -
teiik onun da senin gibi cam vardır!»» der.
Adam' hemen onu da hayvanına bindirir.
Sonra şöyle dedi:
..Arkasında jdirüdüğü sürece, 0, Allah'tan uzaklaşır durur.»
el-îhyâ'da böyle zikralilmiştir.

Kölesini ,önünde el.^nçe durdurmaz. Çünkü böyle bir davranı


kibre alâmettir.
Isa Aleyhisselâm buyurmuştur tt:
«Kim, insanlann, önünde el.pençe dunnasından hoşlanırsa, at^
teki yerine hazırlansml» (İmâm Gaaâlî)
824 ŞIR'ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Tabak kırdığında e y a bilmeyerek 'bir su‫؟‬ işlediğinde ya da bir


şey unuttuğunda onu dOvmez.
Ç Ü İ kıyâmet glinllnde bunun hesabini vermekle yükümlüdür.
Ahnei i Kays’a sordular:
«Hilmi kimden öğrendin?»
«Asim oglu Kays.danl» diye cevab verdi.
'«Anlatır misiniz, bu nasil oldu?»
«&dnde ^ururkra hizmetçi kadm elinde §i§le geldi, üstündeki e t
leri sunacağı arada, ŞİŞ, orada bulunan oğlunun üzerine ehnden düş-
tu. Ç^uk öld٤ Cariye dehşete kapıldı. (Bunun dehşetini ancak serbest
olmasi giderebilir) dedi ve cariyeye şöyle hitab etti:
— Zaran yok, haydi, serbestein, gidebihrsin!»
M ^ û n bin Mihran’a bir misafir gelmişti. Cariyesine, hemen ye-
mek haarlamasını em^tL
Cariye siiriatle yemek hazırladı. Yemeği getirirken ayağı kaydı ve
ka^ar yemek efendisinin üstüne döküldü. Efendisi ba^rdı:
«Ey cariye, yattın bepl!»
«Ey haynn ö^etlcisî. insanların terbiyecisi Allah٠m buyruğuna
dön!»
(tAllah ne buyurmuştur?»
«Allah; «öfkesini yutanlar!» buyurmuştur.»
«öyleyse yuttum öfkemi!»
«(însanlan bağışlayanlar!) buyurmuştur.»
«Bağışladım sral!»
«(Allah İhsân ttlicileri sever) buyurmuştur. Haydi biraz daha lyl-
ilk yapmağa devam ^1»
«Allah İçin, hürsün!» (el-İhyâ)

Elendi, kOİMine: «Kölem ve eme’m!» diye .hitab ^ m e .


E ğ köİMine: «Feta'm», kadın kölföine de «Ptatım!» diye hitab
‫؛‬dar.
Peygamber Al^hisselAm'ın sOyle buyurduğu nakledilmiştir:
alrin iı, (kölem ve emetim!) demesin. Lâkin söyle desin: (Fetam,
IğtĞhm ١٠
İŞÇİLERE VE HİZMETÇİLERE YUİŞAK DAVRANMALIDIR ٥25

Ebû Y٥ su٤ (rahunehuilah) der ki:


— Kim: «Ben falan adamın fetasıyi) derse, bu, oniın kölesi ol.
dugunu itiraf ve ikrar sayılır.
Memlûk (köl.e) de Efendisine: «Rabbimi» diye hitab edem«.
«Efendim!» diye lıitab eder.
Çiinlrii «Rab» yalmz Allal^’a Itlak edilir. Bütün mahlükat 0 ’nun
kullandır. Yâni erkekler de kadınlar da ve tüm yaratıkİM da O’nun
kullandır.

Köle uzun süre yamnda kaldıktan sonra onu âzâd eder. Allah da
onun her âzâsım, kölenin her âzâsma mukabil, ateşten âzâd eder.
Eb٥ Hiireyre (R.A.) Peygamber Aleyhisselâm’dan:
«Kim miisliima. bir köleyi âzâd edeme, Allah onun her âzâsma
mukabil, onun da her.bir âzâsuu aitten âzâd eder. Hattâ toıâsiil uz.
vnnu bile onun tenâsiil uzvunun kaı‫ ؟‬ılığmda ateşten âzâd eder.»
Burada bilhassa tenâsü! uzvunu zikretmrainin sebebi şudur: Çön-
ku şirkten sonra en bUjhik günah olan zinâ o âletle irtikâb edilir.
Bâzılanna göre bu âletin bilhassa zikredilmKi tahkir !‫؟‬indir. Çto.
kü bu âZâ, diger organlara nisbetle hakir ve değersizdir.
Bundan anlaşıhyor ki, karşılığın tam gerçekleşmesi !‫؟‬in, kölenin
bütününü âzâd e t m . müsteabdır.
Bâzılanna göre, erkek erkek köleyi, kadın da cariyeyi âzâd eder;
ki, mukabele tam anlamıyla ger‫ ؟‬٠ eşsin٠
«Müslüman köle» kaydı, kâfir kölenin bu d e r « ^ sağlamadığım
göstermektedir.
Tabii.onu âzâd etmeMe de fazilet ve fayda vartır, ama bu kadar
degil. Şerhu'1-Mesâbih’de böyle ge?«.

Kölesini âzâd eden ٠ki§l, telki bu seteble köl«îne karşı olan hak
ve vTOibelerdn kurtulmuş olur.
Köle de geçirdiği kölelik devrini bir fıraat ve ganim . MUr. Ha.
dJsde:
«Hür, tur SCTaba ka^lik on SCTab ahr. Fakat i e , Mre jiıml ahi•
buyurulmustur.
GörülüyOT ki köle daha çok sevab alıyOT.
S26 Ş tR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Ama bu husUs, A‫ل‬lah’ın ibâdetini yerine getiren ve efendisinin


. i r ve isteklerinden ayrılmayan köle İçin söz konusudur. Hadisin lâf.
ZI ş ö y l ^ l r :
«KSle, e f e n d ie iyi hizmet ^eree, Rabbine de geregi gibi İbâdet
yaparea, iW kere ecir alır.»
Bir rivayet:
Eb٥ Rafi' âzâd bildiğinde ağladı ve şöyle dedi:
«Ikl sevabım vardı. Biri gitti.» (İmâm Gazaii)
Tabii bu ikrama ancak dürüstlük cihetinden ve takvâ bakımından
ilerde olan kOlçler hak kazanırlar.
ibni Omer (R.A.) köleleri arasında güzel İbâdet eden birini gör-
düğünde âzâd berdi ve şöyle derdi:
ttRabbI Azze ve Celle’nin ibâdetini güzel yapan birine hizmet ettir-
metten hayâ berimi»

— hürriyete kavuşturduğu kim sben hizmet beklemM.


Çünkü bu, crfâdandır. Ustelik ht^ olmayan bir hareket tarzıdır.

Köle -k ad ın olsun, erkek olsun- kendisini kıyafette hürlere


benzetmez. Onlar gibi giyinm«.

EfOTdisIndm kaçan köle hakkında da ağır tehdid vardır. Pey-


g a m l. Al^hisselâm onun hakkında şöyle bujnırmuştur:
«Köle rfendisindra kaçtığı zaman namazı kabûl olmaz.»
Yâni, namazı tastamam olmaz, demektir. (§erhu٠l-MMâbih)
Yine şöyle buyurmuşlardır:
«HCThangI bir köle .kaçarea, ondan zimmet beri olmuştur.»
Ytoi, artık mUslüınanlarm sevgisini ve kendisine olan sahihlikle-
rini ve hiraa^erini yitirmi٠ ir, demektir. Efendisinin kendisine ver^
cegi cezayı artık hiç kimse önleyemez. (Şerhu'1-Mesâbih)
İŞÇİLERE VE HİZMETÇİLERE YUMUŞAK DAVRANMALIDIR 8^

KOle husûsunda zencilerden ‫؟‬ok RUnU olanlar (yâni beyaz tenliler)


tercih edilh.
Çünkü zencilerin hem ahlâkı kötüdür, hem de ömürleri kışadır.
Ama bâzan da zOTCileri istihdam ^ebilir. Çünkü tbnl Ömer (R.
A.) Hz. peygam ber’den (sallAllahü a l^ h i ve sellem) şöyle naklrtm l^
tir:
«Kim, evine Habeşî Wr erkeği veya kadmı sokaraa, Allah onım
eıdne bereket sokar.» (el-Hâüsa)

o |o
Diğer insanlara Karşı Vazifeler

Başkalan^ın d u ru m lan üe ilgilenm em ek kalbe ra h a tlık verir, dini


de sdam ete çıkarır.
el٠ zzâ*îye٠de der ki:
«M ralekette vukua gelen h a te rle ri s o k a ğ a i l i n c e .. B âzılan n a
göre m etouh .la n , h a l ^ v e r m ^ d ^ i l de, h a b e r istem ektir. F a k a t
m uhtar olan göriişe göre, n e h a b e r verm ek n e de h a b e r sorm ak mek-
ra h d . d i r .٥
Hadisi § ^ d e :
« in s a n la ı duram lannı b ilra ve içlerinde yaşayan kim senin başı
daima !»ladadır. O nlartan uzak d u rap ilgilenm iyen ise rah attad m .
büyütülmüştür.

İnsanİM haktanda dikkath olm ak sö n n rttraıd ir.


to la ra tem itim at ^ m em ek , o n lara ta m d ire n m e m e k d e siinnrt^
tradir.
Çünkü ten ım a d ı^ k im se'h ak k ın d a dik k atli olm azsa v e o n la ra d -
veolrse başı derde girer. B elâdan ve d e rtte n k urtulam az. Ç ünkü insan-
la n tw rtb e etmek o n lan kız,dınr.
İ Ü davranışlarım gördüğUn zam an, to jrü b ey e kalkışm a. Sadece
m la rta n u a k dur.

‫ء‬٠

Insanlann dış görünüşlerine a l d a ^ a z . O h la n n içyüzlerine vakıl


oluncaya kadar İlişki kurm az.
ttnS# Gezail bu konuya n e d z e l ışık tu tm u ştu r:
ehiilann . ı n d a n kOTdini sakindir. ‫ ؟‬Unlril o n lar y a n ılm a ^
kabûl etmw ve Itusurlan bagıslam azl٩r. G ördükleri a y ıp la n Orttaezler.
İNSANLAEIN DIŞ GÖRÜNÜŞLERİNE ALDANMAMAMDIR 929

B ir h u rm a hfindeu ötürü hile insani sorguya ‫؟‬ekerler. Aza da çoğa da


hased ederler.
B aşk alan n d an insaf beklerler, fakat kOTdilOTl insaf etmezler. Ha.
.ta ve n isyândan dolayı muâhaze ederler, afvetmezler.
Nemime ve b ü h tan yoluyla kardeşleri birbh*ine âüşüriirler.
O nun İçin, ‫؟‬okları ile sohbet etmek hüsrana yol açar. Bu gibilerle
ilgiyi kesm ek tercih edilmelidir.
H oşnut olurlarsa zâhiren tahasbusda bulunurlar, ö f k e l n l r l ^
İçleri kin dolar.
Ne kinlerinden emin olunur, ne de tabasbuslarından bir şey umu-
lur.
Dış görünüşleri güzel bir kılık. Fakat İçleri kurt dolu.
E n u fak b ir zanla alakayı keserler. Arkandan göz i ş a r e t l i ile seni
alaya alırlar, ^ t l a n n a dahi güvenleri olmaz.»
S onra şöyle dedi:
(,Evinde .bir m üddet kalmak, yahut teşk a bir yerae k e d is i ile soh-
bet etm ek sUretiyle hakkm da iyice bir bilgi . i m b i ğ i n kimsenin SCT.
gisine güvenme.
O nu iyice dene!
Yokluğunda, zenginlik ve fakirlik h&linde. ya da yolculuk yapa,
rak, alış veriş yaparak onu iyice denel
M u hta‫ ؟‬oldugun zam an ona başvunnak s u n iy le de (Mm dene,
m ende fayda vardır.
E ğer b ü tü n bu denemelerinde ondan hoşlanırsan,, b ü y l kendi,
ne onu baba edim Küçükse kardeş, akran ise arkadaş edinl»

O n lard an en ufak şey dahi İst٠ ez.


O nlara karşı ‫ ذ‬m uhta‫ ؟‬olsa d a h i - gözü tok davranır.
K ibir ve g u ru ra k n d in i kaptırm adan gayet a ^ r ve vakur bir hal.
de OTİarla ih tü â t etmez. ,
K işi şeref ve d٠ eri uzlette arar. Kendini hakir g ö m « . O nlarfan
h e r şeyi lst٠ p kendini küçük d ü ş ü m » .
Peygam ber A l^rhlsseltoı’ın bu husüsda san d e r« c m anidar bil
tavsiyesi vardır:
«K adrinizi bflmeyenJerin erine eyak b a s m a c ı.
‫م‬
930 ŞÎR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

«Bize iyilik yapana biz de iyilik yaparız. Bize kötülük y apana kö٠
tülük yapanz!» diyenlerden .im az:
Çünkü m üslüm anın vakfesi, kendisine ijdlik yapana da yapma-
yana da. h a tta kendisine kötülük yapana da iyilik yapm aktır.
Zira iyilik yapana iyilik yapm ak, bir nevi «ijdlik alı§-veri§iwdir.
Ma’rifet, kötülük yapana ijdlik etm ektir.
Huzeyie’den (R.A.):
Hz. Peygamber (saüâllahü aleyhi ve sellem) §öyle buyurm uştur:
«cZayıf karakterli olm ayın‫ ؛‬, (in sa n la r bize iyilik y ap arlarsa biz d .
onlara ijdlik yapanz, znlmederleree biz tle kendilerine zulm ederiz) de.
m e^n: Kendinizi şuna liazırlayın ve u ydurun: in sa n la r size iyilik ya-
parlarea siz de onlara iyilik yapın. Size kötülük yap arlarsa zulm etm e,
yin!» (Şerhu’l-Mesâbih)

Her Siniidan ancak verebilecekleri şeyi ister. Ç ünkü in sa n la r altın


ve ^im üş madenleri gibidir. Peygam ber Aleyhisselâm böyle buyurm uş-
tur.
(Yani insanlar amel, ahiak ve söz k a y n a ğ ıd ırla r... Ne v ar ki, a ltın
ve gümüş madenleri gibi farklıdırlar: K im i in sa n v a d ı r kl h e r bakim -
dan d٠ r taşır: kimisi de vardır kl sözü sohbeti dinlenm M .)
Çerhu'1-.abih'de der kl:
«Bu hadis bazı tab iat ve y aradılışlarda güzel a h lâ k bulu n d u ğ u n a
İ ş a ^ etm ektalir. Akıllı olan kişi o m adenlerden b u güzel a h lâ k la n b u .
lup ‫؟‬ıkanr. Tıpkı zahm et ve m ^ a k k a tle güzel m adenlerin elde ^ İld iğ i
gibi. Bu da ancak nrfsi terbiye etm ekle m üm kündür.»

KİŞİ âlimden ilmi, güçlüden de pehlivanlığı Ogrenir.-

insanları sapıkhkla itham, etmez. Onlar hakkında kötü zan öes-


^ ٥ . ttılann dış görilniişlerl He yrtinir, 1‫ ؟‬aiem l^nl Allah'a bırakır.

Onlarla mücadele ve muhasraneye kalkışmaz.


h a r t a n bir lylllk g^dügü zaman bu Ijdilge onlan iten Allah'a
H A L K IN D T O U M U N U A R A Ş T K M A M A U D IR ‫ه‬ 31

şükreder. O n la n n eline düşmekten Allah’a sığınır. Hakkında d ^ l-k ٥-


du veya . y h e t yaptıklarım duyduğu zaman, .m ladan intikam a lm a ^
kalkışm az. D urum lanm Allah’a havale ^ e r .
.n l a r l a lüzumsuz yere çekişmekle ömür tü k e tm e

O nlara k a ^ ı dini, ilmi ve mail ile İ ü r l ^ m e z .


Ç ünkü bu biçim ö b ü rlen m e cahlllyet d ^ n d e yapılan işletden.
dir.

O n la n n yalanım veya m üdüm anüğa aykın bir davranışlarım gör-


dügü zam an, alvedilmeleri İçin Allah’a yalvanr.

Güçsüzlere yakınlık gösterir, teberrUken fakirlerle oturur.


Ç ünkü bu, kendisini hem kibirden hem de nifakta‫ ؟‬kurtanr. Se-
vab bakım ından bu, n üstün bir clhaddır.

Y oksullan sever. Çünkü onlan seımıek Cennet anahtandır.


M eşâyîha saygı gösterir. Zira onlara duyulan saygı Allah'a duyu-
lan saygı eksindendir.

H alkın d unım un u araştırmaz. Halktan bir zarar V. fayda ‫ س‬٠>


mez.
Ç ünkü insanlar, Allah’a m uhtaç olmakta, onlarfan bir zarar V.
kânn-gelm em esi bâbmda, aynen bir taragm dişleri ‫ ا س‬eşittirler.
Kisiye Allah m urad e t m e l ç e kimse zarar verem «..Yln٠ I Al.
la h m u ra d etm alikçe kimse fayda vOTemez.
O nun İçin, b u n lan n ile n in i sahibi olan Allah’tan beUer.

tn s a n la n n gerek dinde ve gerekse dllnya busüaunda farth . . .


İa n n ı bilir ve bunu d^CTİendlrir.
932 ŞÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid AlJzâde)

Hz. Peygamber (sallâlJahü aieyhl ve sellem) bujm rm uştur:


utki haslet vardır ki, b u n lan kim kendinde buiundum rea, Allab
onu şUkredici heni de s a b im i.‫ ؛‬olarak kaydeder. B u n la n kendin-
de bulundurm ayanı ne giikredici ve ne de sabrediei olarak kaydetm ez:
Dinde kendinden ü stü n olana bakıp da ona uyan. Bir de dünyaca
tendindm agağı olana bakıp da A llah'a - verdiği n i’m etten dolayı —
hamdeden.» (Tuhfetü’!٠Ebrâr)
Hadis-i gerifde:
«insanlar farkh oldukça daim a lıayırda olurlar. Eşit old u k lan za-
man heiak olurlhn، bujnırulm ugtur.
Evet, insaniar farklıdırlar. Kimi âlim dir, kim i cahildir. K hni zen-
gindir, kimi fakirdir. Kimi sanatkârdır, kim i değildir. K im i su ltan d ır,
kimi verirdir ve kiml de çiftçidir. Nizâm -1 âlem bOyledir.
Böyle olmazsa insanlar birbirlerine girerler ve dünya a ltü s t olur.
Az önce zikredilen hadlsde buna İşaret vardır. '

Aüah'm hoşnutsuzluğunu gerektiren h u su slard a — a n a-b ab asıd a-


hl olsa— kimseye boyun eğmez. A llah’ın gazâbını gerek tiren husûsda
da kimsenin hoşnutsuzluğunu aram az.
Böyle yaparea insanlardan kendini övenler b ir g ü n o lur y erin dl.
bineg^irirler.
Peygamber Aieyhisselâm' buna da teşhisini k ٠ n u stu r:
«Kün Allah'm gazabı bahasm a halkı hoşn-üd etm eye çalışınsa, Al.
lah onlara suht (gazab) ile m uam ele eder.» '
(el-Hut«b)'in ş â l der ki:
«Burada insanlan Allah’ın gazafeı b a h a sm a hognud yapm ak de-
taek, el, göz işaretleri ile b iris in iı tUklidinl çık a n p in s a n la n güldür-,
mefc d ^ e k tl r . Şairlerin, nedim lerin y a p tık la n gibi. B unlar, a ld ım a .
Jan sAlih kişilerle, âlimlerle alay ederler, o d a ^ n ıg la r ı,. kötüyü em-
reden nefisle şeytanm İşaret ve Iğvâlarmdandu■.«

Bile bile zalimle bir adim dahi a tm a z ‫ ؛‬ki, büyük ^ in a h a girer.


İ ’İ L E R E RIFK ve M İ Y E İ T L E D A V R A H U D IR »33

Pervasızca giuıah işleyenleri kızdırmak ve nefrrtlerini kazanmak


sûretiyle Allah'a kendini sevdirir.
O nları kızdım ıakla Allah’ın rızâsını taleb eder, .n la rd a n uzaklaş•
inakla Allah’a yaklaşır.
O nlara karşı .yüzünü buruşturur. Kâfire karşı son derece somurt,
k a n 'Olur.

Mü’ıninlere iyi davranır, yumuşak söz söylCT ve onlara nfk ile mu.
am ele eder.
O nlara n asih at eder, lütuf da bulunur ve cömert davranır.

H alk tan kimseyi — sCTt bakışla dahi o l s a - korkutmaz. Çünkü


m üslüm anı korkutm ak haram dır. Peygamber Aleyhissciam şöyle bu.
yum uştur:
«Bir m üslüm anuı diğer bir miislâmanı korkutması beiai debidir.
B îr miisMimamn- (din) kaidesine eziyet veren bir bataşin bakması da
helâl değildir.»
Açık olarak «mu tehdid de edrnnez.
B ir.kim seyi ark a edinip güçlü olduğunu s^lem ra; kl, Allah.onu
^ l i l falar.
fanâm G azâlî (rahım ٠ ullah) der fa:
«Kimseye.- «Ben kimim, biliyor musunuz?» dem dim in an ki, sen
bım a m U stehak olsaydın'’ m utlaka Allah sana onlarm kaiblörlnde bir'
y er I h s a , e d e rd t Kişiyi kalblere sevdiren de nefrrt ettiren de şûblıe
yok ki A llah’tır!»

A llah s e v is in i, bütün insanların üstün tutor.

H erkese kendi ismi ile cagınr. iftkab ve ismi ile ç .


m az‫ ؛‬W. m eleklerin lânetine u ^ r .
834 ŞIR.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid A l i e )

M ü s lla n , harbetm ez. Kimseye h a k a re t de etmez.


Birine hakaret ^ e rs e . bunun keffareti iki re k ’a t nam azdır.

Kimseye silâhını gOsterraez (korkutm ak m aksadiyle). Ç ünkü Pey-


gamber Aleyhlsselâm şöyle bujnırm uştur:
«Kim miislüman kardeşine b ir dem ir (diger bir riv ây ette silâh)
ile İşaret ^ e re e , melekler onu lânetler.»
- hükm ün İşine girer. Ç ünkü 0 d a m ü slü m an ların hl-
m ayralnd^ir.
Yukanda ^ m i ş t i : M üslüm an kardeşine k orkutm ak am acıyla si-
lâh gösterilm e. ٥ z k a lle şi dahi olsa böyle bir işe kalkışm az. (Y âni si-
lâh şakası yapmaz.) (Çerhu’l-Jfcşârık)

Bir Zimmiye zulmetmez. ٠ n a g ü ş yetiştirem edigi. isi tek lif etmez.


Çerhu’n-Nikaye’de der ki:
- Bir müsliiman, Zimminin m alın ı gasbttlerse. y a h u t şalarsa, kı.
J^met gününde m utlaka cM asını görür.
Bir .ra m to ln hakki m iislüm an h a k to n d a n d a h a bUjdiktür. Ç ünkü
am m inta yeri e ^ î CdiOTnemdir. A h irette y ak asın a yapıştığı zam an
t o a y krtay bırakm az
Onun 1‫ ا ﻷ ﺀ‬ana yapılan zulüm ve haksizlik, m iislüm anınkinden
daha şiddetli ç a l a r a ş a ş t ı r ı r .
Oysa mflsitiman kardeşi fihirette belki m iislüm an k a d e s in i afve.
d ..

K i m d i n m alını Idnsiz alm az. Bu, dinen y asaktır.

B ir a m m ^ (E bai-B byr) gibi kü n y e ve isim takm az. K itab eh.


- hiçbir kimseye de b u tü r 'lâ k a b ve isim takm az.
Çünkü bu onlara ka٩ ı bir saygı sayılır. ^ s a m ü slü m an la r k â f i r
،ere karsı » y g ı duymazlar.
HAYVANLARIN HAKLARINA RİAYET ETMELtDÎR 935

SJr kâfirle karşılaşırsa, ona îslâmı telkin e tin d ik ., aynlmaa.

MUslümanlann çarşısında yaralayıcı Aletlerle — muhafaza etm e


d e n — dolaşmaz.
Çünkü O, belki birisini yaralayabilir.
K im senin elinden, kınından çıkartılmış kılıcı öyle ‫؟‬ıplak olarak al-
maa.

KUŞLARIN ve DİĞER HAYVANLARIN HAKKI

K uşlara ve diğer hajn^anlara da merhamet edip hakl٩n n a riayet


eder.
K im bunu yaparsa, Allah, onu esirger ve swer.

KİŞİ hayvanin yüzüne vurmaz.


Ç ünkü yüz, Allah'ın yarattığı degerli uzuvlardandır.
H ayvana işkence yapmaz. yere serçe, kuşunu ö ld ü m « . Çün.
k ü kıyâm et gününde: «Niçin l u kesmedin?» diye adamı s o rg u ç ‫ؤ‬
kerler.
A t^ le hiçbir şeyî cezalandım az. Çünkü ateşle ancak Rab c « a
verir. (Yâni ateşle ceza v«m ek yalnız Allah’a mahsûsdur.)
Hl‫ ؟‬Wr hayvanin âZâlannı kMip benzetme yapmaz. I&jn,anın yü-
zUnde d ^ e yapmaz.

E linden geldiği kadar hayvanlara iyi ve ititufkâr davranır, üzerin


deki t o z - te r a ğ ı s il« . H er gün yetnüş kere yem. alaf ve su vCTir.
«Her gün yetm iş kere ona ot verir» demek, yâni sik sik hajwanu
k a m ın ı d o ^ ım r d e m d i r .
936 ŞÎR’ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

H a y v ı nişan alm ak İçin deneme ta h ta sı yapmaz.

Kannca^ öldörm^.
ea-Nikaye’nIn şerhinde der ki:
« K a n n ^ ışınm a ٠n u OldUımekte bir sakınca yoktur. Eğer eziyet
etm eze 0 zaman ö l â l e z . öldürülm esi m ekruh olur. Âlim lerden bâ-
Zilanna göre, ısırsm-ısırmasm, öldürülm esinde sakınca yoktur.))
M uhtar olan birinci görüştür. Suya atılm asının m ekruh olduğunda
ittliak etmişlerdir.

Bit öldüriüür. Ama biti ve akrebi ateste yakm ak m ek ru h tu r.


Biti diri olarak (Oldiimeden) yere a tm a k ınU bahtır. L âkin edeb
ve tertiye kaidelerine aykırıdır. (el-Vâkıat)

Bal a n a ve hüdhüd kusu öldüriilmra.


HUdhfld kusunun adi K u r ٠â n ٠ı K erim 'de S ülejnnan Aleyhisseiam ٠ın
g e Ş igin m uhterem h a ^ a n d m . O na saygı g ö s te r im ‫؟‬
٧ ١ ,.olunduğuna göre, 0 d a m U 'm inlerle b irlik te C n e t e g ir
‫ﺀﺀ‬٠‫س‬
M u ta « (rahımebullah) der ki:
■On hayvan Cennete glrw ektir:,
ta lih Al٠ s ^ m ٠ın d e v e si.'İb ra h im AleyM,sselâm٠ın danası. Is.
m ail A l ^ y h is s e l ’ın k ^ u . M dsa A l^ h lsse lâ m m sığırı. Y to u s Aleyhis.
- I n balığı ü ş A l^ h is ^ lâ m ٠m ٠ ği. Süleym an A leyhisselâm 'ın
t o ın c a s ı Belkıs’m hüdhüdü. A s h â b ı K ehf'in köpeği. M uham m ed
A I f ly h is s iı٠m devesi.
B u h a j^ a n la n n hepsi k ^ s e lin d e C ennete g h 'e c ^ tir.» (Ml§kâ-
tfllto v ta )

aja göçmen k u şu n u d a öldürm ez.


K - ^ ve yer h a şera tm ı d a öldürmez.
ZARARLI HAYVANLAR HER YERDE ÖLDÜRÜLÜR 937

Gece gelip kuşlann yuvalarım basmaz. Çünkü gweleyln kuşlar


sükün ve huzur İçinde jm valannda ujmrlar.

Y erinden aynim am ış .'dl§ .ve tırnakla hajn^an kMemez.


Y erinden a j^ lm ış diş ve tım akla haj^an kesmek helâldır. lAkln
bazı âlim lere göre de m ekruhtur.
§a،i٤’ye göre bu tü r kesilen hayvan murdar sayılır. Çünkü Pey-
gam ber Aleyhisselâm:
«Tırnak .ve dişin kestiği hari‫ ! ؟‬Bu ikisi Habeşenin bjça^diTO bu-
yurm uştur.
Biz bunu yerinden ayrılmamışa hamlederiz. Çünkü Habeşllerböy.
le yaparlar. (Sadru١ş-§erîa)

M üslüm an, hayvanlarm ı iki parçaya bölmez.


H ayvanlan birbirine sUstUmek ve vurdumıak İçin teşvik ve tah-
rik de etmez.

A k r ^ le yılanı'nerede ve ne zaman görürse — namaz dahilinde ve


h aricin d e — öldürür.
G nlardan. intikam alm asm dan çekinmez. M^elâ (Azılan) şöyle
der^
(،Yılanı öldürmeyin. ..n u n k ^ a s i vardır, gelip sizden intikam alır.»
B u gibi hurafelere aldırmaz.
G n la n n intikam alacağından ‫؟‬ekinmek korkaklık alâmetidir. Kor-
kaklık a n cak kadınlara ve kadm kılıklı adamlara yaraşır.
Peygam ber Aleyhisselâm buyurmuştur:
«Kim, onlan (intikam ahr). endişMiyle bırakıp öldürmez ise bizden
debidir.»» (Yâni bizim sünnrtimiM r iâ ^ t etmiş olmaz)
O nların in tik am a l m a l a n ı asil esasi yoktur. Böyle İnanç ve dü-
şUnceler boş ve bâtıl seyleniir. § « ٠h uî- ٠ âblh٠de I geç».
Hadisde: ;
«Yılanlan öldiiriin. Ancak gârnâş kamçıyı andımn beyas. -
jnlanı öldürmeyin» buyurulmuştur.
338 ÇIR.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Bu yıIan TChirsiz olduğu İçin istisna edilm iştir.


Jİh»٤ Abbas’dan (R.A.):
«Jsrafl . . U a r ı n u ı m aym un kılığına girm esi gibi. Cinler de yılan
tabgına girmiştir.» (Çerhu’l-Muzhir)
L l Fıkıh ehlinin çoğunluğu §u görüştedir:
Allah'ın m ajm ıun kılığına çevirdiği in sa n la r ölm üşlerdir. O nların
-hiçbir nesli kalm am ıstır.
‫ ؟‬ünWi ra la r azâba uğratıldılar, ü ç g ü n sonra dünyada k a ra r kil-
ma yeteneğini yitirdiler.
Çimdi gördüğümüz m aym unlar, dom uzlar 0 olaydan önce yaratıl.
İ Ş olan m a j ı u n ve dom uzların neslindendir. (el.B ustân)

ibni ftn e r’den (R.A.) Hvâyet edilen:


«Siibeyl, Yemen’de lişur toplayıcısı idi. Ziibre, H â rû t ile M ârû t’u'
kandınnıştırî»
Sözü, d e d i, gibidir.
Ne var ki 0 bir adamdı. ism i Süheyl idi: B ir de k a d ın vardı. Adi
Zühre idi. Allah OTİarı yıldız haline so k tu ve h elâk ol'dular. D oğru Ce-
h r a n ^ e gittiler. .Hiçbir eserleri kalm adı.
«Bu. ZUhre ile Süheyl'in yerilm esi ve k ınanm ası idi» diyenlerin
sörii de onlann kılığına g i ^ i n k ın an m ası o larak jmCTimlanır. z a h ir
olan- göriiş de budur.
B anlan: «Onlar hâia yıldız kılığına girm iş olarak sem ad a mev-
cuddur» demişlerse de, dognı olan az önce anlattıgım ızdır.

Kişi ihram da olsun olmasın, şu beş hajn^anı öldürebilir:


Fare, akrep, çaylak, alacakarga ve kuduz köpek.
Müslüman, h a a n l a r a 'a y a k l a basıp çiğnemez. B undan bile kıyA-
net g i hesab vermek zorunda kalır.
Büyük keleri-, eşek an sın ı öldürür ve büyük sevaba girer. ٠
Ebû HUrayre'nln (R.A.) n ak lettiğ i rivâyete göre p ^ a m b e r A l ^ .
lisselâm söyle buyurm uştur:
«Kim, k e l ^ bir darbede Sldiiriirse, yüz sevab alır. ik in c i darbede
Vldürürze bundan daha az, üçüncü d a rte d c Sldüriiree ikinci d a r b e n
taha az sevab abr.» (Çerhu'1-Mesâbih)
KOYUNU KULAĞINDAN 'TUTUP SIKIŞTIRMAMALIDIR 93٥

Keler hayvani İbrahim Aleyliissel&m’ı yakmak İçjn tutuşturaJan


ateşe durm adan üîürüyordu. Onun İçin onu öldürmek vâcIMir.
O, ateşe üfürm üştür: Çünkü ‫؟‬irkin yaratılışta olan bu h a ^ a n c ık
durm adan İfsâd etm ekten zevk alır.
Şeytan onu kullanmış ve ibralıim Aleyhisselâm’ı yakmak l‫؟‬ln tu.
tu ttu ru la n ateşe Uflemiştir.
Sonra 0, ajmı zamanda zehirli hayvanlardandır. Yemeği İfsâd et.
m ekten son derece zevk alır. Hele tuza düşmandır. Hiçbir şey yapa,
m azsa, tavana ‫ ؟‬ıkar, oradan yemeğe pisler.
Onu evinde gOren kimsenin şöyle söylemesi sünnettir:
((Nuh ve Süleyman Aleyhisselâm’ın ahdi ile bize eziyet vermemeni
istiyoruz.))
B unu ü ‫ ؟‬kere söyler. Eger dördüncü kere gelirse, 0 zaman öldü-
rür.' Ç ünkü Peygamber Aleyhisselâm:
«Eğer te k ra r gelil’se, onu öldürün. Çünkü 0 kâfidir!» buyurmuş-
tu r.
Yâni (!Cür’et ve saldırganlığında kâfir gibidir» demek istemiştir.
(el-Mesâblh)
B ir rJvâyet:
Y ılanla akreb Nuh Aleyhisselâm'la gemiye binmek l‫؟‬in geldiler.
N uh Aleyhisselâm onlara:
«Siz zararlısınız, in san lan rah at bırakmaZsınız!»
Deyince şu cevabi verdiler:
(،Sana SÖZ veriyoruz, seni anan kimseye zaranmız dokunmayacak.
tir!»
K im bunlardan korktuğu zaman;

‫آق‬١‫ذةﻣﻔﻴﻴﺆإي‬
(SelâmUn alâ NUhın fü-âlemîn..) (Saffât: 79)
A yetini okursa hiçbir M rarları dokunmaz, denilmiştir.

M üslüm an, ktqmnun kulağmdan tutup sUrilklemez de. Onu te l


n e k a tip yürütürken boynunun yanındaki yerind«! tutar.
MO ŞtR ٠
ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid ABzâde)

Sığıra, ٠ ğ٠ binip yük jdikledlgi gibi binmez ve yüklemez.


Çünkü h e r hayvan kendine h a s olan İş İçin î^ ra tü m ış tır. Sığır.
‫ﺀاﺀ‬، s ü m e k İçin jraratılm ıştır. tizerine binilm ek İçin degll. Eşek ise bu-
nun aksidir. O nun İçin sığırla (öküzle) yer sUmıeli, eşeğe de binilme-
lidlr. TctsI olmaz.
Atin alin saçını, yelesini, kuyruklarım tam am en kesmez, ç ü n k ü
bu Allah'ın ^ r a t t ı ğ ı şekli ^ l a y a addedilir.

Kedilere ve ev köpeklerine yedirir, o n la n aç bırakm az.


-Pe^m bO T Aleyhisselâm o n lara çanak tu ta rd ı. Hadîs-î şerifde:
٠ıK«h ^ riin d e n kadın azâba uğ ram ıştır. Ç ünkü o, ona ne yemek
yedim iştir, ne de yerin h aşeratm d an k a m ın ı doyurm ası İçin serbest
bırakmıştın» b ü r ü m ü ş t ü r .

Müslüman, beyaz ho٠ a da sövemez. Ç ünkü o in sa n la rı nam aza


çağ m o r. Çtinkü g re n in mUbârek vak itlerin d e öter.
Bazılarma göre, bu görevi um um iyetle beyaz h o r O T İ a r y a ^ .
(Başka renkteki hort^larm yaptığı d a görülm üştür.)
H r e ^ lanetlO T^. Ç ü n M o , P e y g a m ^ m l z i sa b a h namazınai.
urdım ıştır.
H a c l a r ı n d a n hiçbirine lâ n e t okum az.
Bir hadiale şöyle geçer:
- Bir adam d e v lin e l e t okudu. P u m b e r i m i z (saliailahU
al٠ i ve s i n ) ona şöyle h ita h e tti:
.E y devesiiıi l â n i y e u kişiî O nu bizden uzaklaştır. Ç ünkü h a k .
kmda yaptığın ^ d u a kabfil edihniştirî»

Hiçbir ş ^ ile alay rtm ez. G örü n ü şü çirk in o lan şeyi de


Çünkü kim bir ajnplaraa. . . . y a ra ta n A llah'ı ayıklam ış g l^ i
olur ki, bu, W i j . b ir .ü r 'r t tl r î
Emr-1 Bi’l-Ma’rûf, Nehy-‫؛‬
Ani’l-Miinker Görevi
in sa n la rla ihtilAt e d a i kimsenin en önemli görevlerinde biri de
H u em retm ektir.
A lbnler d e f le r ki^
— M a.rfifu emretmek, emredilen şeye göre deglşlr. Eğer e m r ^ .
len husds vâcib ise. onu . r e t m ^ fare -1 kifâye olur. Mutlaka müslü.
m a n la rd a n birisi bunu yerine getirmelidir. 'Biri v ^ a birkaçı bu göre
vi yerine getirdi ml, diğerlerinden sakıt olur. Allah yolunda savaşmak
gibi..
E ^ r e m r a l l l e husûs mendub ise, ma’rdfu emrrtmek de m e d u b
d u r.
N e h y l anl'l-mUnkere gelince...
B u görevin icra edilmesinde de şartlar vanhr:
1) N e h y e l n şeyin henüz vuku bulmaması.
Ç ünkü m ühim olan henüz vutoıa g e l m ^ . d n l^ d c tir.
2) K ötü h a re k rte hazırlanan kisinin mutlaka 0 kötûlüfeü ^ ٠
cagm a inanm ası. Sofrayı. İçkiyi ve bardaklarmı h a a r la ^ n Uşi gibi.
(B u n lan n 0 seklide bakırlanması 0 kisinin İ ç k i n e ddaiet eder. Bu-
n u n İçin h ^ e n ondan alıkoymalıdır.)
3) ٠ n u alıkoyduğunda, kendisine bir zarar gelmemMindra wnin
olm ası ve y a z g ^ i r m . çalıştığı kisinin inatçı olmamasL
4) K ötüden alıkoyması te ’sirini ^ t e ^ ٠ e inanmaaı.
is te bu gibi hallerde bu görevi yapmak her müsltimanm üzerine
farzdır. (Şerhu*l-Meşünk)
M usannif ilerde clhadm farilrtlnl .a n la tır k . sunu da - ٠
ttr:
Hz. Peygam ber (saliailahü a l . 1 ve rellem) b ı^ ım u s tu r :
«Allah yolunda savaşmanın kaışdığmda bütün lyIBkter dnin k
942 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

nize pösfeürtüle٥ ufak bir tü M rü k gibidir. Emr-İ bi’I.m a’rû f nehy-1


ani’l.miinker k a k ışın d a b ü tü n iyilikler ve h a ttâ Allah y .lu n d a k i ci-
had da, denize püskürtülen ufak bir tükUriik gibidir^»
Allah İçin (kötü hareketleri gördüğü zam an) öfkelenmeden, Allah
İçin yapılan amellerin faydası olmaz!
Câbir (R.A.) Peygam ber Aleyhisselâm .dan:
.،Allah bir melege; (Ealan şehri a ltü s t et!) diye vahyetti. Melek:
- Ama İçinde, sana bir göz ucu. k a d a r bile âsî gelm iyen falan k u .
lun var!
!iy in ce, şöyle buyurdu:
« .n u n üstüne de onlarla bli’likte a ltü s t et bu beldeyi: ÇünMi (on-
laım yaptrklan isyandan ötürii) o n u n yüzü b ir kere olsun değişme-
miştir!..» (Yâni, onlara öfkelenıhem iştir, demektir.»
Hz. Âişe.den (R. A n h â):
— Allah’ın Resâlü ( s a l l â l l i aleyhi ve sellem) b u y u raıu ştu r: ٠
‫»؟؛‬inde peygamberler gibi am el eden ve on setaz b in kişi bu lu n an
bir şehrin ehh azâba uğram ıştır.»
aEy Allah’ın Resûlü, bu nasıl olur?» dediler.
Şöyle bujmrdu;
,«Çünkü onlar Allah İçin öfkelenm ediler. E m ri bi’l-m a’rö f nehy-î
anî’l-münker göre.rinî de yapmadılai'.» (el-İhyA)
Bu görevi anne-babaya karşı y a p a rk e n - e g e r kabUl e d e r l e r s e -
bir kerre telkinde bulunm ak, h ^ la n m a d ıM a rı tak d ird e ise sü k û t edip
haklarmda (yola gelmeleri İçin) duA ve istigfA rda b u lu n m ak sü n n e t ve
âdkbdandır.
.n la r ı kırm am ak İçin böyle duA ve istigfA rda hulım ursa, h iç §üb-
he yok ki, Allah onun dileklerini kabAl edip anne-babasm a salAh ve
felAh ihsAn eder.
ıtEvlAdm an a ٠ babaya, kölenin efendisine, h a n im in kocasına, öğ-
rm cinin hM asına karşı vilA y^leri, tıp k ı b u n la n n tersi h a lle rin d e sA-
bit oldugu gibi sAbittir.»
^ i r s e , şöyle cevab w rlrlz :
- Evet, i y e t usûlü sAbIttIr. F a k a t ta fs il (izah) h u sû su n d a a ra-
lannda fark vardır. M ^ IA : B aba ile evlâdı ele alalım . A ra la n n d a k i
m ünasebetin beş m ertetesi vardır.

1.1 Emrt bI’I٠Ma'r٥f. İ8İ٥ma uygun olanı emretmek: nehyl an!،.MUnke'r. lalama
^kın elan huaöalardan al،kwmakd،r.
İYİLİKLE E M R E T İL İ, KÖTÜLÜKTEN SAKINDIRMAUDIR 843

ilk iki m ertebe evlâû İçin sâbittir: önce ta ’rif (gerçeği bildim ek),
sonra da kırm adan iyilikle telkin etmek.
B abasına sövmek, azarlam ak ve şiddet kullanmak gibi salâhiyeti
yoktur. Hele dövmek kafiyyen söz konusu olamaz.
Pekâlâ, babasım üzecek bir .mertebe sayılan orta bir mertebeye
hakki olabilir mi?
İşte bu husüsda düşünmek gerekir.
Babası ‫ ؟‬algi âleti kuUanıyorea, yahut İçki sofrası kurmuş ise, ya-
h u t ipek elbise dikmiş ise, ya da bir mal çalmışsa, evinin duvarında re-
sim lerle n a k ş ^ ü m iş örtüler asılı ise, İşte çocuğun bunları eliyle boz-
m ası gerekm ektedir.
Babası her n e kadar üzülür ve kızarsa da, dövmek ve h a k a ^ et-
m ek gibi babasının zâtına raci olmadığı İçin, ‫؟‬algi âletini eli ile kir-
m asında, ‫ ؟‬alm an m ail sahibine iade etmesinde, İçkiyi dökmKİnde, ka-
bını kınnasm da, örtüde bulunan resimleri söküp ‫؟‬ıkarmasmda hiçbir
beis yoktur. Bilâkis b u n lan yapması vacibdir.
Bu husüsda da suna dikkat etmek lâzımdır: MUnkerin ‫؟‬Irklnllgine
ve b abanm kızmasmdaki m iktara bakmak da gerekir. Jçkiyi dOkm^
gibi babayı az kızdıran husüslardan ise hl‫ ؟‬tereddütsüz döküvCTİr.
B unda sakınca yoktur.
Am a babanın şiddetli öfkelenmesini ^rektirm ı hıısUsİardan ise, O
zam an düşünm ek gOTekir.
Meselâ, evde bulunan billUrdan yapılmış bir- tabak gibi. Bunu kir-
m ak ta hem m al kaybı vardır, hem de babajh siddetle ö f k e le n .^ ,
( ^ b i i bu İçki kadar sakıncalı değildir.)
»Kitâb ve sünnetle emri bTl-ma’rûf sabittir. Bu husflsda babası-
n a karsı da olsa zor kullanabilir. Kullanamaz nasıl diyebilirsiniz? Bu
bâbdaki h ü k ü m le genel değil midir?»
Diye bir soru soralursa, ceabım ız sudur:
— Baba hakkm da um ûm dan istisnayı gerektiren husüs vârld ol.
m ustur. M ^ e lâ sunda kimsenin Itlrazı yoktur:
B ir cellâd, zinâ cezûsını tatbik ederken babasmı ö l d ü ^ M . Hat.
tâ onun üzerine haddi (ser’î cezâyı) tatbik edemez. Kafir otan baba-
sını öldUremez. H a ttâ elini k ^ e rse tasas lâzım gelm «. Ona ^ y e t et.
meye hiçbir sü re tte hakki yoktur.
B u husUsda hadisler varid olmuştur. Bunlann bir kısmı ittifakla
sâb it olm uştur.
H akkında sâb it olan bir cezayı tatbik rtm ek sUretlyle ona û â e،-
944 ŞÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Aiizâde)

meye hakki .im azsa, henüz m eydana gelmemiş bir suçtan dolayı baba-
sını nasıl üzebilir?
İşte köle ile efendisi, kadın ile kocası h ak kında da bu tertib e ria-
yet edilmelidir. Hakkin sâbit olması bâbında aynıdırlar.
Ne var ki' mülk-i" yem in m ülk-i n ik â h ta n d a h a kuvvetlidir. Sunra.
haberde şöyle vârid .!m u ştu r:
«Bir m ahlûka secde etm ek câiz olsaydı, kocasına secde etm esi İçin
kadma e m r^ e d im .»
Bu da kw anın kadın üzerinde olan h a k k in in kuvvetliliğini gös-
terir.
Ama halk ile vah arasınd.aki m ünasebete gelince, bu husUs evlâ-
dınkinden daha önemlidir.
Halk vahye karşı ancak o j i t t e bulunabilir.
Üçüncü mertebeye .gelince, bunda da düşünm ek gerekir. Babası-
nın kasasma hücûm edip de ordan p a ra la n alıp sahihlerine vermek,
babasının muhabbetini ve saygınlığını jd tirir. B u ise m ahzurludur. Din
bunu yasaklar. MUnkere karşı sü k û tu da yasaklar.
îkl önemli husûs birbiri ile çatışır hâle geldi. B u husUsda İş Ictihû-
da bıratahr.
. e n c i ile hoca arasındaki m ünasebete gelince..
Yabancılar arasında olan m ünasebet gibidir. H w a jıa a n c ak ilm i
ve İrfanı İçin h l e t edihr. ilm i ile am el etm eyen hocaya h ü rm e t edil-
mez.
Şu halde talebe, hocaS'ina karşı, o n d a n öğrendiği ilm i ile m uam e.
le eder. Ondan öğrendiği hm e göre, k im olUrsa olsUn, şer’a m u h alif bir
harekette bulundu mu, onu hem en ik a z eder.
elH asen’e sonlular:
«Bir gocuk babasını nasıl yola getirebhir?»
Cevab verdi:
«Eğer OfkelenıniyOTsa o n a öğ ü tte bUlunur. Ş ayet kızıyorsa ses gı-
k a m a z , s ü ^ t aJer.» (el-lhya)

Kendisine m a'rfif e m r ^ fle n kişi, hem H i o em ri tu ta r . A llah’a kar-


5‫ ل‬tevâzuu bunu g e r ^ c t in n e k te l . ٠ n a : «Allah’t a n korki» .denildiği
. m a n , İslâm dinine h ü rm e t etm ek igin, hem en y ü z ü n ü y ere kOyar.
N ü n I b . .m e rfe (R.A.): «Allah’ta n kork!» dm ıildlgi zam an, hem en
İYİLİKLE E M R E T . 'İ . kötülükten SAKINDIRMAU.IR 945

yanağını Siri AUah’a karşı olan tevâzuundan yere - ١‫ ﺀﻟ ﻬ ﻞ‬. ( M | ı


raü’t-Tenzîl’de böyle anlatılmıştır.)
K endisine ((Allah’ta n kork!» denilen kişinin: « s . k n d in e baki
Sen m i bana emredaıeksin?» demesi, günahların en büyüğüdûrl Tev.
fik ve hidâyet Allah’tan ...

-
Kadilık, Emirlik ve Fetva

. derece zor bir İştir. Bu sebeble MekhUl şöyle dem iştir:


« E ^ kadılıkla boynumu uçurm ak arasın d a serbest bırakılsaydım ,
- u m u n u.UTOİmasını tercih ederdim!» (Şerhu’l-Huteb)
Hadisde söyle buyurulm ustur:
■Kim kadı yapıhrea, 0 adam kendini bıçaksız bogazlam ıs olur..»
oBıçaksız» tabiri, zâhirî anlam dan alıkoym ak İşin kullanılm ıştır.
(Yâni 0 kimse b ile n e n degil de dini yönden h e lâ k olur. A h irette elim
bir azâba u ^ y a c a ^ İçin bıçaksız kesilm is gibi olur. Ç ünkü bıçaksız
kesilmek kişiye daha, çetin ve ağır ,gelir.)
Şu yonımu yapmak da m üm kündür:
- Kadı olan Mmsenin kötü arzu lard an ve çirkin is'teklerden ka-
.ınması gerekir. Bu, insanoğluna çok zor gelir. B u bak ım d an kisi yor-
p ın düşer ve sanki bıçaksız kesilip can vetm is gibi olur. (Ş erhu’!-Me-
sâblh'de W le g ^ . . . )
Şernsfi'lEimme (Edebû’l.K adî) k ita b ın d a zikretm iştir:
«Bir kadı bu hadisi duyunca itira z e tti ve istih fa f ederek: «insan
bıçaksız ^ a z l a h ı r mıymış hlç?»> dedi. S onra s a k a lla n n ı düzelttirm ^ c
İçin bir berber ç a g ı^ L B er!»r geUp sak ah n ı tıra ç etm eğe başladı. K a .
dı i e n aksırınca, lirtu ra te s ın ı ön ü n e bırakıverdi.» (en٠Nik&ye)
Hazreti A l e n in rlvftyet e ttiğ i hadisde söyle b u y u ro lu r:
« A d a l^ e hfiK im v e ^ kadı kıyfim et g ü n ü n d e h w a b a çekilir. ©
ta d a r ç e l Wr hesab v ^ r ki, n ih a y rt su tem en n id e b u lu n u r:
- Ah. - iki h u n n a c ık husU sunda bile h ü k ü m vennw eydlm l»

Bir ria y e t‫؛‬


I Hanlfe, öldûgü zam an rü'yftda görüldü. A llah ona: «Haydi.
- - IslmİCTİnl yaz. O n lar m a ğ fire t edilm işlerdir» diye a n -
i
M Ü FTÎLÎK VE KADIUKDAN tCTİNAB ETMELİDÎR m

L istenin başına — zühdünden d o la y ı- ٠٤٢١٤٥ e^Tâî٠yJ yazdı. En


sonuna da, ilim ve fazilet İlâhında ‫؟‬ok üstün olmasına rağmen, Sirt
kadılıkla İştigâl ^ i g i İçin Ebfi Yûsuf’u yazdı.
M uham m ed bin Vâsi’ der ki:
«Kıyâmet günü ilk hesaba ?ekilmek olanlar, kadılık yapaiılardır.»
‫ ئ‬11‫ إ ه‬ki; Mâlik bin Mfinair onu Basra’ya kadı tftyln etmdr İçin
‫؟‬a g ı^ .
K abül e tm ed i
T e k rar ‫ ؟‬agınnca: ،،.imaz, yapamam!» i .
N ihayet ona: «Ya oturursun, kadılık yapamm; ya da seni kamçı-
latın m !» dedi.
٠ d a şu cevabi verdi:
«Yapabilirsin. Ancak şunu iyi bil ki, dünyada zelil olmak, f th l^ .
te zelil o to a k ta n d ah a iyidir!» ( ^ r h u ’l-Huteb)

K ad ılık tan sonra en tehhkeli g r e v fetvft vermek görevidir.


H adisde buyurulm uştur:
«Ateşe k a ^ en cesaretlini^ fetvâda en citfetu olanınndır!»
Mal, can ve zinâ hakkında: «HelAldır, haramdır...» diye dlkkatelz
fetvA veren m ü ftü n ü n sırtı. Cehennem üzerinde, üstünden İ n s a n lI n
geçmesi İçin bir kOpril olacaktır.

A riflik de (bir kavndn ulusu olmak da) t i k r i l bir m ra l^ ö r.


(Y ani in san lara seyyid olup onlarm İşini ü ^ n e almak son d -
tehlikeli b ir İştir.)
ih s a n la n yönetm ek İçin bu da lazımdır. Çünkü işlerini g -
OTlara n f k ile m uam ele edwek birisine ihtiyaçtan ^ ı r .
B u seteb le m usannif; «insanlara m utlaka liderler ve kendileıtnl
id are edecek kimseler, . g e ^ » demiştir.
Ne v a r ki b u n lan n ٠ ٠ z u l m e t m e n te n d ll^ n l alamadıklan
İçin, C ehennerahktlrl».
A m a adaletle h a ı ^ r t edailer tabii ‫ ئ‬sevaba, girerler v e ‫ ا د‬٠ ‫د‬
karşılığım alırlar.'
948 . Ş İR .A T irL - İSLÂM (Seyyid Alizade)

i M٥sa (R.A.) dedi kl:


‫ ذ‬Amcamın ‫ ؟‬TCuklanndan ikisi ile birlikte ResUlüllah'ın (sa lia -
lahii aleyhi ve sellem) yanm a girdik. ٠ ikisi şöyle dediler:

«Ey Allah٠m elçiS, A llah'm sana v e rd i^ n i bize vererek bizi gö-


levlendiıir misiniz?»
P ^ m t « r Aleyhisselâm şöyle buyurdu;
«Vallahi ben bu ise talihli .la m da h a ris .lan» d a görevlendir-
meml»
Yine şöyle buyurnıuştur:
«Bu isimize talihli olanlar görevlendirilmez!» (el-M esâbih'de böyle
.kayd^llmistlr.)

Ç Ö İ Wyie önemli görevlere kendi istekleri ile ،alib olanlar, mev-


ki hırsını taşıyanlardır.- B unlar ise nefislerine m ahkU m o lm a k ta n kur-
tularaazlar. Bu tip k im se lrc Allah yardim etm ez.
Ama bu vazife kendisine zorla v e r i l e kim se (m elekler ta ra fm .
dan) doğrultulur, p ^ a m b e r Aleyhisselâm b u y u rm u ştu r:
«HâkîmKğe candan ara» ederek talih olan kişi n e fsin e te r k edilir.
Ama huna Mrlanan kişi ise, Allah ona ifa m elek in d irir. O n la r d u rm a ,
dan onu dogralturlar (da yanhs hü k ü m verfirm ezler).»

Kadı ve valilerde şu hasletler bulunm alıdır:


İşini swmesi. Görüşü m uhkem olması. Son derece azim li ve gay-
i bulunması.
Uyanık olması. G aflet .etmemesi.
Adaletten, aynim ayarak ciddi olması.
Yumuşak olması, fa k a t zayıf yaratılışlı olm am ası;
Cömert olması. isra fta n k açın ır olması. LUzUmunda g ü n â h a g ir.
mekslzin bahil olması...
İdarKiiIiğinde k eıd isin e ilim h â fa m olm ail...
M tiyyidi hilim, süsü de takvA. olm alı. G idişâtı güzel, İÇİ tem iz ve
J ^ r a k olmalı.
Halfana elinden geldiği k a d a r yardim- ettneli. E IİC T indfane.tam a.
etmemeli.
Çesitll hile ve desiselerle m alların ı ellerinden alm am alı.
KADILAR ADALETLE HÜKJTOTMELIDİBLER I

G üçsüzün hakkini güçlüden almalı. Araiannda adaiBtIe' hükmet*


meli.
Son derece m üttaki olmah. Ahlâken mükemmel olmaİL (Çünkü
takvâ ve güzel ahlâk halkm doğrulması İçin iki ana riiMndtir!)
in sa n la ra öğüt verici olmah, Onlam acıyıp şefkat g&termell. Uy.
kuda, uyanıklıkta, seferde ve hazerde daima halkm İşini düsünmelL
H alk Sinıflan arasında fark gözetmeden adaletle hükm rtm dt Kim-
seyi kimseye, m ali, şerefi İçin tercih etmemeli.
Sözde ve oturm akta herkesin hakkini vermeli.

Kadı, iki hasm ı oturturken, ifadelerini alırken, konuştururkenson


derece adalete riâyet eder.. Onlara eşit muamele eder.
Afvı çok olur. Suçluyu cezalandırmakta acele etmez. Suçlunun
k u rtu lm ası İçin hukuki çareler arar.
E n u fak bir şiihheden dolayı şer’î cezAyı tatbik etmez. Ona miida.
faa hakki tanır.
Ç ünkü valinin afvetmekte yanılması, cMada yanılmasından daha
iyidir.
Suçluların cezalanması İçin delillerin elde e l e s i n d e n h٠ nmaa.
Z inâ suçunu irtikâb eden kimseye, cezâyı önleyecek bir hüccet
telkin etmedikçe, şer’J cezâyı tatbik etmM. Hırsıza da aym telkinde bu-
lunur.
Ç ünkü Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem) kendisine ge-
tirile n hırsız kadına şöyle buyurmuştur:
«Çaldın mı? (Hayır!) de! Çaldığını sanmıyonım...«
M esâbih’de anlatılan sudur:
- Hz. Peygam ber’e (sallâllahü a l^ h i ve sellem) bir hırsız grtlrll.
di. Çaldığını itira f etti. Fakat çaldığı mal yanmda de^ldl.
Peygam ber Aleyhisselâm ona şöyle hitab etti:
«Çaldığını sanm am j»
Adam : «Evet çaldım ‫ »؟‬dedi.
-ik i veya üç kere d a h a .t٠ a r edince, elinin ^ l l m a l n l emrettL
B u d a gösteriyor ki. hüküm dar, itiraf ve ikrardan sonra dahi ٠ ٠
zin a e s â s ı n ı uygulam akta olduğu gibi, hırsıza .................................
ara ve telk in eder. İM görüşden a ı doğrusu budur.
٠5٥ ŞjR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Hz. Peygamber (saiIâJlahü aleyhi ve sellem) zina y aptığını itiraf


eden adamai
«Belki dokunm ussundur. Belki öpm üşsündür. Sende b ir cin ‫؟‬arp"
ması var m ? Sende delMlk var nu?» derdi..
Kadı İşte böylece 'halka elinden geldiği k a d a r knlaylık gösterir,
^ u k g i r m e z , . n l a n n efret e ttirip kaçırm az..
٠ ٥ MUsa’dan (R.A.):
- HZ. P ^ g a m b e r (saliailahiı aleyhi ve sellem) sahabeden birini
bir 1.® görevlendirdiğinde şöyle derlerdi:
«fasanlaıa müjdeleyin. N efret ettin n ey in î»
‫ ﺳ ﻪ ؟‬٠iyi İş yaptıkları, d ü rü st davrandıkları tak d ird e büyük m iika.
fatlar elde ^ M ^ le r in i müjdelejdn.
Kötü hareketlerde bulunduM arı zam an; «Artık sizden fay d a yok!
Eyvah, mahvoldunuz!» diyerek onları korkutm ajnn, Umi'teizllğe düşür,
m ^ n . Bilakis tevbeye ‫ ؟‬ağınn.
T e v b d U n kabûl edileceğini, yaptıklan. kötü lü k lerd en el ‫ ؟‬ek.
raekle sw aba gireceklerini söyleyin..
Peygamber Aleyhisselam buyurdu:
«Allah nefret ettirip kaçıranlara lâ n e t etsin!»
Dediler Id:
«Kimdir .n la r ey Allah.ın Resülü?»
Cevab VCTdi:
'«Kullare Allah'ın rahm etinden' iim id kestirenler!»
Sonra şöyle buyuniu:
« to la ra işlerini kolaylaştırın! G U ç l^ r m e y in !»
Yâni, «zekat a l ı r k . sühUletle alin, .n l a r ı n ajn p ların ı a ra ştıra ra k ,
f i l l e r i n e vkclb olandan fazla olarak o n la n g ü ‫ ؟‬d u ru m a sokmayın»
d e m d ir .

.‫ﻻ‬

î ^ ^ i k l e r i hususlarda o n la n karşı k arşıya bırakm az.


Verdiği i yerine g e tlrm ^ e re k kim seye ih a n e t etm ez. Ç ünkü
Pqrgam ber.Aleyhlsseiam söyle to y u n n u s tu r:
«Kıyâıııet gününde h e r h a in in poposunun ü stü n e dliaim ls bir san .
EM ÎR SAHİBIiERÎ HALKTAN HEDİYE ALMAMALI SSl

B u sancak sebebiyle hain olduğu bilinecektir ve orada kekesin


h a k a re t dolu gözlerine hedef olacaMiir. Yoksa ^ rc f sancagı insanin ۶
posu ü stü n d e değil, elinde olur!

H âkim iki hasım arasında hükmederken tok olmalı. .fk e li olma-


m ali.
Ç ünkü aç karam da ve kızgınlık hâlinde verilen h ü k ü m l ü Isa-
betsizlik olur.
Ç ünkü 0 hallerde hâkim gerekh İçtihadı yapamaz, tam d ü ,ü n ^
mez. Y anlış hüküm verir de zulme s ü r i i k l ^ l ş olur.

V ali‫ ؛‬ticaret, ziraat, san’a t gibi h i l a r d a h a l a r t a i kurmaz.


Böyle bir teşebbüsü hoş kapılanmaz. Çünkü bunım s e ^ i y e t v e
rw e k oldugu zarar gözle gOriilecek kadar açık ve seçiktir.
Zira' onda gOriilecek aşırı hıra ve tem a’ insanlann g rin d e k i iti.
b a n n ı düşürilr ve rauhabtetini k a y ^ l r l r .

'K im seden bir hediye kabdi etmez.


H alk tan yapılan çağrıya İcâbet etmez.
B u d a itibarim sarsar. Y em cini yedigi, arkadaşlık yaptığı kimse-
n in İşini görürken sıkılır ve yapılmayacak şeyi yaı«r.

,Aralarmda adâleti g e r ç e k l p t l ^ t e ı sonra, gec^güüdüz OTİann


yo llan n ı ve sokaklarım koruyacak bekçiler tâyin eder.

T ık lad ığ ı zekât m allannı ve paralannı i r l e r e , y o k s i r a d . ,


tir.
Valiliği Sirasm da g ö r d ü , fakire bir ^ y le r Ihsfin- eder. Borçlu bu-
lu ra a borcunu da ödeyiverir. G ü ç s i gördüğünde y a r d i edar. İf a ı
lu m u gördüğü zam anda onu k u rtan r, zalimi de zulmünden aljkar. Çıp
lağ ı giydirir.
952 ŞİR’ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid'Aüzâde)

Kimsenin m alına haksiz yere tam a, etmez. Zânilere ve şarab İçici-


lere de haddi (şer’î cezâyı) uygular.’
Hımızlara eşkiya ve y٠l kesenlere, nam uslu in san lara iftira a ta n -
iare da hak a tik le ri cezâlan uygular.
Suçlan isbat edildikten sonra, Allah’ın verdiği cezâları uygulam ak,
ta kimseye m üsam aha etmez.
Hadisde şöyle buyurulm uştur:
«Bir yerfe ikame ^ il e n had (şer’î cezâ) k ırk gün y a ğ m u r y a ğ m a .’"
smdan daha iyidlrJ»
Hz. Ömer (R.A.) bir yere vali tây in ettiğ i z a m a n d ö rt ‫ ؟‬a r t ileri sii-
rerdi:
1) Egerll a ta binmemek.
2) ^ n r e l a ekmek yememek.

4) T i u ş a k elbise giymemek.»
Bu döriöncü husUs bize ulaşan n ü s h a la rın ç o ğ ı d a m evcud d e - ‫؛‬
gUdir.

Kadı v ^ valinin fariletli’ kişileri, âlim leri, a k i ve ileri görüşlü-


leıl. sâlih amelde bulunanları kendisine yaklaştırm ası, o n larla ١haşır-
neşir olması s ü n n e tte d ir.
Alçak ve i l l e r l e düşüp kalkm am ası da sü n n e tte n d ir.

Ahlâkî dunım u b ilin m ^ e n ve em niyet telisin etm eyen kişiler hal-


la kadı yapılamaz.
Gerek vali ve g e e k se hâkim İçin m u tla k a bilgi ve a k il yetenek
rerekir. Eğer ilmi ve görüşü başk aların d an ü s tü n olm azsa k ö tü yargı.
ara m ânız kalır.
On taslye tây in e d i l e kişinin akil ve görüşü, ilnU yeteneği o on
‫ﺍﻩ‬
4 fazla .İm alıdır, denilm iştir.

Khdı . u n , vah . u n vC T dikl^ h ü k ü m le d e , A llah’ın .kitâbınflan,


( ö l ü n ü n sfinnrtinden ve ü m m etin icm a’m d a n k a f i y y e aynlam aa..
A H A L İ V A L İY E IT A A T E T M E L to te 953

Eğ;er b u üçünde aradığı hükmü bulamazsa, yine bu üçe aykın ٠!٠


m am ak şartıyle, ictihad eder ve kendi görüşüne uyar.
Eger isabet ederse, (yâni yaptığı ictihad Allah’ın hükmüne uygun
düşerse) on sevab alır.
isa b e t etmezse bir sevab alır. (Hakki aramakta yorulduğu ve gay.
ret sarfettig l İçin, isabet etmezse dahi bu sevabı almaktadır.)
Amr bin el-Âs’m (R.A.). rivayet ettiği hadisde Allah’ın Resülü (sal.
lailahU aleyhi ve s e l i . ) böyle buyurmuştur.
M esâbih’ın şerhinde der ki:
«Bu, ictihad şartlarım haiz olan kişilerde söz konusudur. Yoksa
içtih ad a ehil olmayan kişilerin bu babdaki t^ebbUsleri bü^lk günaha
girm elerine yol açar.»

K adı, karşılaştığı müşkül hadise ve mes’elelCrde aim a d . l a n ile


İstişâre eder.
K adılık kürsüsünde o tu r d u ^ zaman ^ l e der;
«Allah’ım, ilimle fetvâ vermemi, hilimle hükmetmemi dilerim sen-
den. Öfke anında da sükûnet anında da adalrtle hükmrtmeml dllfr
rim.»

D iğerinin sözünü dinleyip ifadMini almadan basımlardan biri


h ak k ın d a hUklim vennez.
Sonra, verdiği hükmü, jhizüne karşı bildirir: ki, suçlu veya hakli
olan kisi du ru m d an haberdar olsun.

V alinin h alk üzerindeki haklarına g٠ ce...


E n b a sta gelen, dinin m öbah g ö l ğ ü husûslada kayıtsu.şart٠u
^ m n eğip İtâ a t etm ektir. Baslanna l e ş ! bir köle g ^ l r i l l . bite
ona d a İtâ a t ^erİOT.
Kişi, iyi olsun, kötü olsun her valinin arkasında Çum'a w ^
ra m nam azların ı kılar. Onunla beraber düşmanla savaşır.
Ç Ü İ vebâM valiye aittir. Yapılan a o r u i da oditf.
954 ŞÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Hadfede:
«Dort husus var ki - i y i .Isuuiar, kötü olsunlar— su ltan a aittir:
insanlar arasmda hükmetmek. Fey*. Cum’a nam azı kıldınnak ve
cihâd» d l c vârid ٠hnu§‫؛‬ur.
F ^ . ile g n im e t arasındaki fark şudur:
Eb٥ Ubeyd şöyle demiştir;
»Ganimet, harb esnasm da m üşriklerden zorla a lm a n m aldır. F ^ '
ise, harb bittikten, ülke İslâm ülkesi olduktan sonra o n lard a n elde edi.
len maldır.»
AB bin Abbas'dan (rahım ehullah):
«Fey. ganim rtten daha süm ûllüdür. Ç ünkü n e sUretle olursa ol-
sun müşrikİCTden elde e d il n m alin adıdır but»
Ebû Bekr er-Râzî٠den (rahım ehulIah):
((Ganimet, cizve ve barış ehlinin m ail ve h a ra c b ire r fey’dir. Çün.
kü bunlann tüm ü, Allah’ın m üşriklerin m alın d a n m ü ’m inlere İhsân
e t t i , mallardır.»
Müşriklerin m allarından a l p a s ı heiai olan b ü tü n m alla r birer
f ^ d i r . (Magrib’de böyle geçer.)

Hadis-i s ^ f d e ;
*Kim. sultanin hütaim darhgını İn k âr ederee zındıktır!» diye vârid
olmugtur.
«Zındık» kime denir?
F i l e r e göre, korkudan m ü ’m in olduğunu. İzhâr edip fa k a t İçten
.kâfir olan kimSeye «zındık». dOTir.
Böyle bir kim senin tevbesi kabül edilir m i?
Hanefliere göre, sahih olan, z a f e r d n evvel olu rsa tevbesi kabül
e l . Zaferden sonra olursa k a t^ l e d ilm e . B ilâkis sihirbaz, llh a d a ça-
ğıncı ve ibkhl . b i öldürülür. e l- 6 u « r ٠in se rh i D f i ^ d e böyledlr.
B u husûsdaki ta fsilâ t (ilim ve T a’lîm ) bölüm ünde geçm iştir. O ra-
ya takılm ahdır. Ç ünkü bu konu ilginçtir.)
Sultanin çağırm asını kabUl etm ٠ e n kisi m ü s t^ ld ir . K im de ona
ctavetaiz gelirse câhildir.
VALlYE SON DERECE S^YGI G Ö S Ü l t 955

S u lta n h a lk ta n askeri t^ h iz â t İŞİ veya raUslUmanlarm İşlai İçin


zekât t ٠ larsa tereddütsüz verilir. V i i (Kia aittir.
Jbni Öm er (R.A.) dedi ki:
«M âllarınızın M kâtını emirlere veriniz!»

Valiye son derece saygı gösterilir.


Hadis-i şerifde:
«Sultan, Allah’ın gölgesidir. Kim ona ihanet ederse, Allah . . . ze•
111 ta la n , b u y u r l u ş t u r .
D iğer hir hadis-i şerifde:
«Sultan, Allah’ın ye^izU nde gölgesidir.» buyunılmuştur.
Ancak bu (gölge) kelimesinin anlamında ihtilâf etmislertlr,
Bâzısına göre gölgeden murad hıfzu himâyedlr. Bâzılanna göre,
h ^ b e tt ir . Kim isine göre istiaredir.
A ralanndaki vech-1 sebeh şudur:
B ir şeyin gölgesi, kendisine birazcık olsa da mlinaslb olan n « n ^
dir. S u lta n da bOyledir: Onun varhgı ile ülkesinin İŞİ dfiMne girer. Tip-
t a -kAlnatın düzeni Allah’ın varlığı ile düzene girdigl glbL
Yine, gölge k e d isin d e n faydalanılan bir ni’m rttir. Sıcaktan ka.
ç a n h em en o n a sığınır. Sultan da b ö y ü . Güçlükle karşı kaışıya ka.
la n ‫ ئ‬5‫ ا‬ona' başvunıp derdini’ anlatır.
H er haksızliga uğrayan ona başvunır. Felüha kavuşmak ve Mğlık.
lı olm ak İçin duA eder.
Ç Ü İ a li le r in din d e Allah İçin yapılan İŞİ^, «sad e ttik le l İŞİ^
re o ran la d a h a çoktur.
B üyüklerden biri şöyle der:
« B e lm kabdl oMIecek tek duâm olsa Wle e u hükümdara y a ^
n m . Ç ünkü h ütaim dar doğru durea halk da «uniyet ve sükûn İçinde
d u r . O nun adaleti altında haltan her y a p tı. hajurlı işe 0 da ^ k sar
yılır.»

H ü k ü m d arın kötü davranışını, hata ve . a h l a n - Al-


la h tMUfuıdMi kendilerine verilen bir cezA ^ k t e ^ eder.
956 ŞÎR.ATO’L - İSLÂM (S e j^ d Aüzâde)

Hadis-i ş d f d e :
«Si* nasjlsanjz, başınıza öyj® adam lar çeçeı-ler» diye v ârid ٠lmu§-
tur.
Şöyle derİCT:
«Melik din sayteinde ay akta kalır. I de m elik ile kuvvet bulur.»

Valinin dine ay k ın olarak irtik â b ettig i y a sa k la n hoş karşılam az.


Ona . t v e nasihat verm ek im kânını bulam azsa kalbi ile bugzeder.

C e m â a tte bir karış olsun a y n im az‫ ؛‬ki, câhiliyet ö lüm ü ile ölm üş
olur. (Yâni câhilijret devrinde ölen kîşi gibi sapıklık üzere ölm üş olur.)
Câhiliyet ehline b e n z e t le s i n in s ^ b i şu d u r:
Çünkü onlar dağınık idilCT. K endilerini b ir a ra y a to p lay acak bir
liderleri yoktu. A ralannda adaletle hükm edecek bir h ü k ü m d ard a n
yoksun 'idiler. Her .biri bir te ra fa ‫ ؟‬ekmişti.
İşte cemâatten aynlan kişi, 0 dağınık .topluluklara b u yüzden ben.
^ İlm i^ r.
Hz. Peygam be (saliailahü al٩٢h l ve sellem ) b u y u rm u ştu r:
«Kim, emirinden hoşlanmadığı b ir d av ran ışın sâdır, oldu g u n n gS.
riirse, buna katlansm. Çünkü tam to p lu lu k ta n a y n h p d a ölüree, câh i٠
liyet ölümü gibi ölmüş olur.» ( e l M ^ ı k ) '

Onun i‫ ؟‬in٠ ona hakkm ı verir, on d an h a k istem ez. S ırf o n a ta.zîm


etmek İçin lWyle ^ p a r .

Bir kavm in başına kadm g ^ m e z l


H a.s-1 ^ d e ٠ le buyurulm uştur;
«Kadının km ıdilerine h ütaim darlık yap tığ ı kavim , a sla îflâ h ٠!٠

p ٩٢gambmr AleyMşsefâm, Acem lerin, b a şla rm a K îsrâ٠m n kızını ge.


f i l e r i n i duydugu zam an b u s i sOylmniştir.

(‫ ) ﺳ ﺴ ﺺ ﺀ‬ataı ve dini mdcsan oldugu İçin sOylmniştlr b u m ü b âre k


İ ıû .
BİR KAVMİN BA§İNA KADIN G EÇ E İZ 957

Em irlik ve kadılık da bOyledir. Bu gibi görevlere ancak erkekler-


den her bakım dan kâmil olmuş kişiler verilir.
K aldı ki, m iislüm anlarm İşini t ^ v l r etmek l‫؟‬ln zaman zaman
(harbe) çıkması gerekecek. Bu bakımdan bu göreve kat’iyyen yararlı
olamaz, . n u n İçin vali olacak kişide mutlaka bu nitelikler aranmalı,
dır.
Cihâd’m,Usûl ve Âdâbı
t s l i m esaslarından biri de cihaddır: C ihâd m U slüm anlara farz -1
k ifa ^ ir.
Şunu iyi bil ki, farz, ne ziyadelik ve n e de eksiklik k ab û l etm eyen
ve kesin deline sabit olan, n ak lalilen in doğruluğunda en u fa k b ir şüb.
he bulunmayan belirlenmiş bir hüküm dür.

Farz iki nevi'dir:


1) Fara-1 ayn:
H k e s i n yapması lazım gelen, bazı kim selerin yapm ası ile düşme-
y ^ farzdır, im an, aM est, namaz, oru?, zekat, cUnUblUkden, hayz ve
nifâsdan yıkanmak ve seferberlik İlân edildiği zam an h a rb e k atılm ak
gibi. İşte bunlar farz -1 ayn’dır. F'arz-1 in k a r eden k âfir, te r k eden ise,
fasıkolur.

‫)ة‬ Fare.1 Mfaye:


Bu farz, mUslümanlarm bir' kısm ım n edâsı ile diğ erlerin d en sa.
kıt olur. Peygamber Aleyhisselâm’a saiat-ii selâm g rtirm e k , a k sıra n
kimseye «yerhamUkellah!» demek, selâm alm ak, cenaze n am azı kil-
mak, ranr-1 bH-ma’rü f ve nehy -1 a n ll-m iin k e r gibi. .
Cihfid da boyledir. Y âni farz-1 k if â y ^ îr . el-K âfî’de böyle kaydedil,
mlştfr. M usannifin (rahım ehullah) görüşü d e bu d u r.
Tabii bu, seferl^rlik İlân ^ i l m ^ i g i zam an d a söz k o nusu olur.
Yoksa referterlik I edildiğinde b u farz-1 a y n ’d n .
Çünkü İslâm dininde cihAd, deve h ö rg ü c ü n ü n t e ^ i gibidir. Y âni
b u 'farz İslâm dininde en yüksek m evkii İşgal eden farz la rd an d ır.
Hadîs.1 ş ^ fd e :
«Sabah erken veya öğlenden so n ra A llah yolunda h a ^ çıkm ak,
dSnya ve içln fck ilerten d ah a h a y ırh d ıra b u y u ru lm u ştu r.
Y to i bum m sevabı dünyada elde b ile c e k n l’m etlerd en lyldir. Çün-
kü dünyada eide ^ e c e k n l’m et ve s e k l e r daim i d . , gidicidir. Oy^
sa â h iıe t n i'n ırti bftkldir.
İLK ÖNCE KENDİ NEFSİYLE SAVASMALIDIR 959

Diğer bir hadis-i şerjfde:


«Cihâdın yanm da, diğer bütün hayırlı İşler, derin deniae atdan
ufak b ir tü k ü rü k gibidir’.» bu^ım lm uştur.
Bu hadisin son kısmı da şOyledir:
«Emr-İ bl’l-ma’ı-fl‫ ؛‬ve nehy-1 ani’l-miinkerin yanında Allah y٠lun٠
da savaşm ak, derin denize atılan, ufacık bir tüküriik gibidir‫»؛‬
B u bâbda bir - iki hadis daha okuyalım:
«Allah yolunda cihAd edenlerin yanmda, kulların'bütün iyi amel,
leri, k ı r l a n . ‫ ؟‬kuşunun gagasıyla denizden aldığı su gibidir‫»؛‬
Ebfi Htireyre’nin (RA.) rivayetinde:
«K işinin derin denize tükiiıdüğü tek bir tü M irü ^ glbldİTO ş e k .
de v ârid olm uştur.
«Müşriklerle, m allannızla, canlarınızla ve dillerinizle savaşm!»
Dille savaşmak, bedduâ etmek sUretlyle de olur. Mü’minleri, bil.
h assa h arb etm eğe elverişli olan kişileri harbe teşvik etmekle-de olur.
C ihâdda nlyyet;
C ihâdı yalm z Allah’ın dinine yardim etmek ve Hak krilm alnl
Jdikseltm ek İçin yapar. Yâni bu niyyetle harbe ‫؟‬ıkar. Hak kfillmMi
«lA ilAhe illâllah» kelimesidir. (Şerhu’l-MesAblh)
B ir de b âtılı yok etmek 'gayesini güder. Allah’ın rızâsını tahsil et-
m ek İçin, b u ugurda canını fedâ etm etten çekinmez.
Peygam ber Aleyhisselâm’a: «En üstün cihâd n«Ur?» diye w d u k .
larm d a, şu cevabi verm işledir:
«A tm ın yaralannm sı ve senin kaninin akıtılmasıdır.» (Yâni, «Al.
la h yolunda sehid düşmendir» demektir.)

٠١

KİŞİ önce ^ d i nefsij۶le cihâd etmelitlir. t o u ^ I p A ll^ ’m


tAat ve İbAdrtine gereği gibi alıştırmalıdır. Sonra dîğer m ü c â ü e ı
re k o y u l ı h d ı r .

Ok atm ay ı ve siiah kullanmayı, a ta W n m . - de -


tir.
٥60 ٠٠
ŞJR'AT L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Bu bâbda bir - iki hadis .kuyalım .


«Ato.‫ ؛‬ffininî A tm aujs benim nazaıım d a binm enizden d a h a iyi,
. . .
«Atışı S i l d i k t e n sonra kim b n ak ırsa. kendisine verilen n i’m eti
İnkâr etmis olur.»
«Kim atisi ögrenip de sonra u n u tu rsa bizden delildir.»
Yâni bizim sünnetlerim izi yerine getirenlerden değildir, demek-
tir.
Bir rivayette: «tAsi olur.» seklinde g e ç m e k t i r . (Ş erh u ’!-Mesâbih)
Bir hadls-i serifde de söyle,buyum im aktadu.:
«MüslUnj'anm h er oyunu ve, eğlencesi bâtıldır. A ncak ok a t m a s ı a t
~ ailesi ile oynam ası b âtıl değildir. B u n lar m esrUdur.»

H arte Perşembe günü çıkılır. (Yolculuk bölüm ünde b u n u n sebebi


uaınca anlatılmıstır.)
Su tasımak, y aralan sarm ak v e .d lg e r isleri görm ek İçin k a d ın la r
da h art» giderler.
Peygamber Aleyhlsseiâm bir o rduyu y a h u t b ir m üfrezeyi yola koy-
dugu m man, sabah vakti koyardı.
Bir m ü ^ e ^ n ne kad ar oldugu h a k k ın d a k esin b ir delil yoktur.
Bfialanna gOre, en azı dokuzdur.
‫ ا‬Üç ve dört kisiye m üfreze denmez, «ta'lika» dOTir.
D i ^ r bir hadîs-1 serifde:
«Arab kaMlrferiı٠ en M a.dîlere kçndînîzi, benzetin. Y em e.- 1 0 ‫ ؟‬0 ‫س‬
ifikse k a ç m a m , h e r s ^ yemege alışın. Y a n s yapın. Yaya,, pabuçsuz
^ y ö n ; ki, haıblerde k a ^ ş a c a g m ı z S ifehtılara alışm ış olasınızı»
‫ء‬٠
I b yolunda a tta n düstüğü, yılan veya ak reb ta ra fın d a n sokul,
dugu ^ h u t herhangi b ir sıkıntıya u ğ rad ığ ı zam an, k a rsıh g ın ı Al-
ta h ra n b i r . ‫ ؟‬UnWi b u n la n n h e c in d e « Jir ve s w a b vardır.
A ta verdiği alaflar, (m un revsi ve bevli bile m izanına ^ a b l a r - o l a .
rak kımacaktır.
Yâni bu raikdar k a d a r ^ b l a r verilir ve m iz a n ın a k . u r d r a e k -
tir.
٠ rb ^ u n d a uyum ası, uy an ık olm ası d a b i ^ r ü .
GAZİYE YARDIM VE HİZMET ETMELİDİR Wl

H arbe daha ‫؟‬ok hanımı, ‫؟‬OİU&U- çocuğu olmayanlar,, a n a - b a ^


olm ayanlar ‫؟‬ıkar.
Ç ünkü bu n lara hizmet etmek, - y u k a n d a da geçUği g b l - el-
h â d d a n üstündür. Belki de en üstün clhâddır.

‫دء‬

K im olursa olsun, harbe çıkan kişiye saygı gösterilir. ✓


Hizm et edenlere de hürm et ^ lllr. Hattâ köşkleri, k u m la n , at,
k a tır ve eşekler g b l h aj^ an lan n a dahi ilişilmra. Onlara da Siri sah l^
leri yüzünden h ^ davranılır.- Çünkü bunlarm Allah indinde bir
m evkii ve değeri vardır.

Gaziye e lin d n geldiği kadar yardim «ler. Mümkün oldugu kadar


yardim ye hizm et etmek sü‫ ؛‬etiyle çarpışınaaını sağlar.
Hadis-i serifde şöyle g ^ e r:
«Allah tek bir ok sebebiyle ü‫ ؟‬kişiyi Cennete sokar: Onu y a ^ n ,
onu a ta n kimsCTiin eline “ harb esnasında devamh o la r a k - veren,
bir de onu Allah yolunda düşmana aton.».

H arbe g d e n kişiyi hazırlamak, ona âlet ve ^evAtinı te’min etmek,


dOnünceye kadar ailesine ve çoluk ‫ ^؟‬u g ın a bakmak sünnettendir.
H adîs -1 şerjfde:
«Kim AlJah yolunda gazâya ‫ ؛‬ikan kimseyi teciliz edene, h a rta İŞ>
tira k etm iş olur. Kim Allah yolunda gazâya ‫ ؛‬ikan kişinin ç٠ luk * Ç0-
c u g u n a g ta.k u la k o luna, harbe iştirak etm i. gibi o lu n b u ^ d m u s ^
tu r.

Gazi h a rta başlarkOT fakir ve yoksuUann duâ ve himmeti Ue za-


f ^ â b olması ‫ إ‬5 ‫ ئ‬Allah'tan niyâ^a bulunur,
ümeyye bin Hâlid’den (RA.);
-Hz. Peygamber ( s a l l l h ü aleyhi ve selian) h a rte b a ş la rta
muhacir dervişlerinin ismini anarfı ve . 1 ، ‫ ﻣ ﻢ‬.denli:
?..٠ «
962 ŞtR.ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid A üzâde)

«AUah'ıı^ bize, diişm anlanııa karşı nıuhacîı. fakir kııU arın hiirm e-
tine y a ı l etî»
Evet, gazi harbe başlarken tıpkı Peygam ber Aleyhisselâm ’ın yap.
tıgı gibi, böyle fakir ve d e ^ iş kim selerin yüzü suyu hürm etine, diye
duâ

Muharebe m eydanına ancak iyi b ir ati, silâhı ve üstelik de cesare-


ti olan kimseler katılabilir.
Harb atına hürm etle bakar. Ç ünkü hadis-i ?erifde:
aHayır, kıy'âmete kadai. a tla rın alın-saçlaııııa dü§iim lüdür» buyu-
rulmuştur.
Yâni bu, ancak atlarla hayır ve h a se n a t elde edilir, d e m e ttir.
Burada alın ٠sa‫؟‬ları zikredilip .kendileri m u ra d edilm iştir. N itekim
«falan kimse pak nâsiyelidir» derler de o n u n m übarek b ir z â t oldugu.
nu ttsdederler.
Hz. Peygamber (saliailahU aleyhi ve sellem ) b u rad a k i «hayıradan,
i e t sevatım ve dünyadaki ganim etleri kasdetm iştir.
Yani, hem ahiret sevabı hem de dü n y a ganim eti a tla n n sayesinde
elde edilir, demek iş te ş le r d ir .
Bu hadisde sırf h aip yapmak -İşin a t beslem enin iyi b ir şey oldu,
gunu aşıklayan işaretler vardır.
Harbin bihndigi gibi'kıyâm ete k a d a r-d e v a m .edeceğini ve on d an
elde «lilecek kazancın d'a hajnriı b ir k azan ş olduğunu b u h ad is gös-
te rm e d ir.

Harb ati ^arak Peygamber Al i e l â m ’m seştigini seşer.


٩٢

Onun s^üği at şöyle idi:


Kara yağız, alnında !»yazlık bulunan ve üst dudağı (bâzı rivây^
te göre burnu) beyaz olan at.
Yahut, ayaklannda alaca bulunan yagız siyah ati tercih eder.
Yahut da k u j^g u ile yeleri riyah olup kalan kısmı kıraizı olan
ati t e i eder.
İşte evaafda bu tertibe . e t eder.
Kadirin 1 şö y lel: m
‫ ﺀه‬٠

«*n lyl at siyah yağız, beyaz burunu bulunan attjT. Sonra ataca
ATLARA iy i BAKMAUDIR 963

at. Bu da olmazsa siyaJı k u y ru l ve yeleli taınua at! J^te tereJlıtebu


evsala su asıyla riâyet edilir.»
٠

Harbde, d a h a cesur ve güçlü oldugu İçin, aygır atlar t ^ l h ٠ lr.


Hz. Peygam ber (saüâllahü aleyhi ve srilem) üç ayağı alaca olup
da b ir ayagm da alacalık bulunmayan, veyahut bunun t ٠ i olan ati
kerih gOhnüştür.
E bû Ub ٠y d e ’den (B.A.) böyle rlvâyet «Jllmiştir.
K erih görülmesinin sebebini.biz bilemeyiz. «Kendisine mahs٥ sWr
İştir» deriz.
Y ahut, böyle bir a t denenmiştir de harb alanında.başarı g ö s te .
m em iştir, diyebiliriz..

A tm b aşansm ı ve y a r a r l ı l ı ^ denemek İçin- yanşa çıkarmak da


s ü n n e tte n d ir..
Ç ünkü Peygamber Aleyhlsselâm Hafyâ’dan Seniyyetü’l.Yeââ'a ka-
d ar a tla n y a r ı ş ti ii ş tı r . Aralarında ,tam altı mil mesafe vardır.
Peygam ber Aleyhisselâm’m Hafyâ ile S e n iy y etü 'l-V . arasında
y a rıştırd ığ ı,atlar, beli ince atlardı.
M esâblh’ın şerhinde der ki:
— Tadm lr, a ti semiz 've kuvvetli yapmak İçin ot .ve yem y^lrm ek
dem ektir. K ırk gün böyle bakılıp b e s l e n i e n stmra hayvan güçlü
olur.
Hz. Peygam ber (sallâllahU a l^ h i ve seilem) besli atlan yarışa çı-
k a r ıd ı. Ç ünkü besli atlar digerlCTinden daha güçlüdür ve ^ ç l ^ n l b u
yüzden denem ek gerekir. Besli olmayan a tla n pek nadir yanşa çıkar-
nuşlardır.
Peygam ber Aleyhisselâm buyurdu:
«Ancak atış, at, katır, eşek yarışında müsabaka yapıiır..
M usannifin .(rahımehullah) «atış, deve ve .at» da d ^ t t l , buaja^
n n çok vâki obnasmdandır.
B undan, bunların m üsabakalarında ortaya para ٠ ıp kumar ajr-
n a m a n ın caiz olduğu anlaşılmasın.
A yak yarışı da böyledir. Ortaya para koyup yarış yapılhuii ^
h u ٠f-M «aW h’de W yle der.
964 ŞÎR.ATÜ’L - ÎSLÂM.(Seyyid AUzâde)

Mecma’u’l'F etâv â’da der ki:


«Senin İçin bu, ancak karşılığında verilecek .la n p a ra tek tara f-
tan olursa C&İZ olur.
Yâni; «Eğer beni g ^ e rs e n sana bu k ad ar para vereceğim, ben ge-
ç٠ enı bana bir şey y ^ !w derse câiz olur.
Ama karşılıklı ortaya p a ra koyarlarsa, bu k u m ar olduğu İçin ha-
ram ( d i
"Ama bir öçüncü şahıs t a r d ı n d a n m ü k â fa t konursa, ta b ii k i bu
kum ar değildir.«
Bir b ^ e v î Peygamber Aleyhisselam ’m Adbâ "adındaki devesiyle
yarış yaptı ve onu geçti.
٠ dCTeyi 0 güne kadar kim se g ^ ^ e d i ğ i İçin h a lk a bu ag ır geldi.
Bunun üzerine Peygamber Aleyhisselâm şöyle buyurdu:
«Craâb-1 Hak diinya işlerinden h e rh a n g i b ir İŞİ yükselttiğinde,
(bir gün) m utlaka onu alçaltır.»
«Kim tekebbür ^ e r s e Allah onu alçaltır, kim de tevâzu 'gösterir-
se Allah onu ^ikseltir» sözü bu kabildendir...
Harb İçin ata bakmak, b e s im e k de sü n n e tte n d ir.
SahabJler (R. AnhUm) atış ta lim i y a p arlard ı, ib n l Ö m er (R.A.)
attığı oklan hedefe isa te t ettirirdi ve b u n u n la övünürdü.

Harp yapmak İçin haris olmaz. (Yâni içinden h a rb i arzulam az.)


Çünkü harbde btijdik tehlikeler v ardır. .Allah’d an bu bâb d a dalm a
Sihhat ve afiyet dilw.
‘M a t dû‫؛‬m an sald ırtığ ı zam an korkm az, çekinm M , e n kuvveth
silâhı ile ona karşı koyar.
Savaşmak İçin Allah’d a n sabır ve seb at t e m i n i ^ e r . N itekim
K ur ٠â ٥٠ ı Kerim .de-sabır ve sebat üzerinde h a rb eden R i b b i ^ n övül-
m üştür;
«Nice PeygamJ^r (gelip g^mîştir ki) maiyetinde birçok aiimlefl
muharebe etti de Allah yolunda kendilerine gelen (belfilar)dan dolajn
ne - k l ^ ne zaaf göstenttediler, (düşmana) boyun da ‫ذ‬

ABah ‫ﺪ‬ ‫ﺴ‬ ^ s ^ r . İşte onlann i : «E‫؛‬r Babbimiz, birim gü-


‫ﻟ‬

nahtanmızı ▼e işimizdeki taşkınlı nuzı yarhğa. (Harbde) ayaklanmı.


٠

٥ i i e dlzet. Kâfirler güıühuna karşı bize y a ^ ı et!» demelerinden


٠ ٠

başka bir şey d ldi.» (Âl-i îmrân süresi)


٠
D Ü Ş İ N SAİ.DIRDIĞINDA KORKMAMALI, ÇEKİNMEİÜDtR 865

Bu âyeti kerimede geçen (Ribbiyyûn) sayısında mütrasirler ‫ ^؟‬it ,


11 göTüşler ortaya attılar:
ilini Abbas ve Katede: «Büyük kalabalık.»
Rın-i M ^ .u d (R.A.): «Binlerce kişi.»
ed.D ahhâk: ((Tek ribbij^e bin kişidir.»
el-Kelbi: ((Tek .ribbiyye onbin kişiden ibarettir.»
el-Hasen: ((Bunlardan murad, fakihler ve alimlerdir.»
B âzılarına göre, valilere (1 'eb b ân l^n ), halka da ( r ib b i^ n ) der.
ler.
B âzılaıına göre, bu (Rabbe) İzâle ^ d i g i İçin, bundan, Rab T ^ -
lâ ’y a İbâdet edenler kasdedilraiştir.
M iicâhid der ki:
((Bu (RubbiyyUn) ve (RibbiyyUn) şeklinde (yâni her iki şekilde
de) okunm uştur. Birinci kırâate göre birçok topluluklar kasdrtihr.
ik in c i k ırâete göre ise, Allah yolunda ugradıklan beia ve zorluklara
gö&üs gerip sabredenler kasdedilmiştlr.»
Biri şöyle anlatm ıştır:
— H arbde can çekişen H u z ^ e ’nin (R.A.) kölesine su götürdüm.
«Biraz İçmez misin?)) diye sonınca şu cevabi verdi:
«BOTi biraz.düşm ana dogru sürükle. Sujnı kalkanıma koy,' Ben
oruçluyum . Şayet yaşarsam akşam olunca İçerim!»
§erhu'I ٠H uteb ٠de şöyle g ^ e r;
— İşte eskilerin Allah'tan gelene karşı sabırları böyle idi. Çünkü
o nlar â h ire t yolcularıydı..
Hadis-i şerifde şöyle buyurulmuştur:.
«D üşm anla karadaşoıayı temenni etmeyin. Şayet karaıla^raanız
dim dik d u ran : Allah’j çok zikredin, üzerinize saldınp nârâlar atarlar^
sa, sükûnetle karşılayın! Yüma^nî.»
Sahâbiler böyle idiİCT. Çarpışma ânında gürültü çıkamazlardı.
S ü k û tu m uhafaza ederlerdi.
Hadis-i ^ d e :
«Şayet düşman size kara, hazırlanırsa şiaruuz ٠B - ‫ ؛‬- ‫ض‬
Onlar zafetyab olamazlar!» buyuralmuştur.
e l- M « ^ b ’de der W;
— Ş ia r‫ ؛‬bir çağrı işaretidir. Nitekim Peygamber A l e y b i ı a U ı
ŞIR ٠
ATÜ'L ٠ İSLÂM (Seyyid Aüzâde)

dlr günü m uhacirlerin ?İannı «j^-bne A bdirrahm an», H azrec’in ?İannı


«ya Beni AM ellah»‫ ؛‬Evs'in ş ia n n ı «ya Beni Ubeydullah» kılm ıştır.
A h»b ^ n û şla rla n (Ham im la yU nsarûn) idi. Ç ünkü ahzâb ge-
cesi. . . m a n l a k a ^ ıla şa c a ^ n ız zam an (H âm îm la . s a r U n ) deyinJ»
bu^JTOUştur.
tbniA bbas(R İ):
«Bu, Allah’ın isim lerinden bir tanesidir. D ü şm an ların maglUb .la -
caklanna d air sanki W yle dem ekle yem in etm iş oluyor.»»
l Ub^de ( r a h ı e h i h ) d ^ i ki:
- Bunun anlam ı: «Allah’ım, o n lar kazanm asınlar!» dır.
Salebe de ٥ ki:
- Anlamı: «Vallahi o n lar k a z a n a m a y a c a k la ^ » dır.
Bunlar h a to n d a kişi düşünebilir. Ç ü n k ü «Hâmîm» A llah’m ishn-
leri arasında sayılmamıştır. | r b u d a A llah’ın dlger isim leri gibi ol-
,saydı 1’rah «lihrdl. Ç Ü İ m ebnl o lm asına b ir sebeb yoktur.
Şeyhimiz dlyOT kl:
- Biyeline «Htoıim» b u lu n an sû reler v a r ya, b u n la rm şeref ve
k p e t l e r i pek büyüktür. İşte b u kelim enin yüzü sujm h ü rm e tin e Al.
lah müslumanlara zafer v e ^ . K üf‫؛‬â rın şevkCtini kırar.
(‫ ^ ﻫﻞ‬in s a rtn ) sözü yeniden başlanm ış b ir sözdür! (Y âni Peygam -
ber A le y h is s e l (Hâmîm deyin) d ^ i ^ z a m a n b iri o n a san k i: ،،Kar-
şılığmda ne olur?» s ^ u s d a P eygam ber Aleyhiss‫ ؟‬iam : «O nlar m ag.
ifib olup harbi kazanam azlar!» diye cevab v eraıistir.
D m e k ki (lâ yünsarfln) sözü şia rd a n değildir. Am a M usannifin
s i d e n bu da siara dahil olduğu anlasılıyor. F a k a t b u ra d a sah ih
olan I î ^ y d e ’n ln (R.A.) görüsüdür.

Harb eden kişi hanımını, sajuklarmı evini ve yurdunu hatırlamaz,


٠lan’o anda unutmaya ?alısır.
Ç Ü İ bunlan hatırlarsa harb yapamaz, mânen ve rUhen çöker.
Kmdistal harbe tam mânasiyle hazırlar. Dünyadan çıktığı za-
man s*îd olaca^na İnanır. Cenntte sehidlerle birlikte, olacağına Ina-
nır..
Hz. P ^ g - r (sallâllahU al^rhî ve sellem) orduyu harbe igOn-
d a # saman şöyle bu^ını^u:
HARB EDEN. EVlNt VE YURDUNU DÜŞÜN^EMEUDÎR ٥٠٦

«Allah’ın adi ile ve Allah yolunda savaşın. Allah’ı İnkâr te n le rle


savaşın: Mü ٤ ecâ ١ dz olmayın, ihanette hulunmayın.»
Yâni, kâllrleri tslâma.çagırmadan, onlara tslâmı araetmeden sa-
v a ş m a j^ . dem ed ir. (Şerhu’l.M ^âhih)
Hadise devam diy o raz:
«Kadın, ‫؟‬ocuk ve ihtiyarlan Oldiirm ^n. Bir şehir e ü veya ka.
Icdekileri m uhasara ettiğinizde, onlan İslâma dâvet e l i
E ger Allah’ta n başka İlâh olm adı^na ve benim de Allah’ın Braftlii
oldugıuna şehâdet getirirlerse, sizin yararınıza olan husUs onlann da
y a ra n n a ; zaranniza olan husûs onlarm da zaranna olur.
Eger bundan kaçınırlarsa cifey e çağırın. Onu kabül ederek size
versinler.
B una da râzı olınazlai’sa, hâkimlerin en ha^rlısı olan Allah ara.
nızda hükm ünü verene kadar onlarla,savaşın.»
Tevhe sûresinde cizye hakkında şöyle buyurulmuştur: .
«Kendilerine H tab veıilenlerden ne Allah’a ne âhirete inanma-
yan, Allah’ın ve peygamberinin.haram ettiği şeyleri haram tanımayan,
H ak dinini din olarak kabUl etm eyra kimselerle, zelil ve hakir, kendi
elleri ile cizye verecekleri zamana kadai’ muharebe, edin.»
Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) az Snce kaydettiği,
m iz hadis-i şerifdeki «ihtiyarlar»dan, savaşa. ^Icü yetmiyen ve savaş,
m ay an kimseİCTi kasdetmiştir. Bunlar yaşlı olsunlar veya olmasmlar
fa rk etmez.
Dlger bir hadJsde:
«M üşriklerin yaşlılanm öldöri^âz, gen‫!؟‬e٠ c iBşm ^nteJ» buyu.
n ılm u ştu r.
B u hadisde iki görüş vardır:
1 ) Buradaki yaşlılardan, harb yapabilen delikanlılar, gençlerden
de henüz kü‫ ؟‬Uk, olan ‫؟‬w ukiar kasdedllmlstir.
Ç ünkü bu, hadisi ancak böyle yorumladığımızda, bir dncekl hadis,
le a ra sın d a görünen çelişki kalkabilir.
2) Yaşlılardan, artık işe yaramıyan ihtljarlar, gençlerden d .
^İ'ÇİÜ ve işe yarayan kişiler kasdedilmiştir.
M usannifin (rahımehullah) sözü iKncl göriise daha yakındır.
İşte h arb eden kisi Peygamber A l^hls ٠ lâm’m h ad lsl^ n d ^ tav-
siye ve em irlere riayet eder. Ona göre hart, eder.
988 Ş IR ’ATU’L - ISLAM ( S e j ^ d AUzâde)

.ü ş m a n tarafa yazdacak m ektubun âdâbm a gelince...

«BJsmUlâhİTOhmâniCTahim.
H i r i bin Velid.daı F ars t o p l u l u ^ d a b u lu n a n RUstem ile Beh-
ram ’a.
ffidiyrtetabl olana d a m ! B undan s o n ra .
Sizi Islâma dAvet aJiyoraz. E&er kabUl etm ezseniz zelil, ve h a k ir
olarak kendi ellerinizle cl٠ e verin! B u n d a n d a k açm ırsanız, b e ra b e
rimde, Allah yolunda savaşmayı. F ars ehlinin İçkiyi sevdigi gibi seven
bir kavim vardır.
S I hld،y ٠ uyana!»

. m a n l a şu hadisin ışığı a ltın d a savaşm ak sü n n e tte n d ir:


û . Peygamber (sallAllahti aleylıi ve sellem ) sa b a h v a k ti girince
gâneş d٠ uncaya kadar sa v a şm a ğ ı. G ü n eş d o ğ d u k tan sonra’ savaşırdı.
٥ ğlen olunca IMndIye k a d a r savaşınlı. Sonra- bırak ırd ı, ik in d ijd kı-
laidL - yine savaşa b a şla d ı.»
a P | m b e r A l e y h i s s l b ir şehirde b ir m ^ c id g ü r d û ^ n d e , ya-
h u t ٠ ٥ a » l duydu ٠ ın d a kim seyi ö ld ü r m ^ J i ve savaş yapm azdı.»
Bundan d a anlaşılıyor ki. İslAmda h a rb s a d ^ e Î ’IA-İ kelim etu llah
Jçin J٠ lır.

M ^ a n l a h a r t i k e n h a rb in şiddetinden k o rk m ay arak b ü y ü k
bir c a a ^ l e atılm alı ve - n ı n v e r e c ^ iğyâ ve vesvw eden, Tevbe
B Û ld e k l‫؛‬
SAVAŞAN KlM SE DÜŞMANDAN YILMAMAUDIR 969

‫ﻟﺚ‬١‫ ئ ﻫ ﻮ ; ﻛ ﺎ ر ؤ‬۶‫ث‬١‫ ﻛ ﺐ‬٠\;‫ؤ‬١‫ذئ ﺗﻤﺘﺠﺈ‬٠

‫ةﻳﻮف‬١‫ ﺀ ؤ‬٠‫ﻓﺔل‬
Âyet-i k e r îm e s i okuyarak uzak durmalıdır.
H arb eden ki§i şunu iyi bilmelidir: Korkunun «ele faydası yok.
tıır.
H arbe katılan kimsenin de hemen ölmesi gCTekmez. ^ e l i varaa
ona b ir §ey olmaz.
Peygam ber Aleyhisselâm Jbni Abbas’a (R.A.) şöyle buyurtu:
«Ey guJâm, sana birka‫ ؟‬kelime «gretiyonun. Sana bu kdimelar
‫ ؟‬ok fay d a verecektir.
A llah’m buknfam u muhafaza et kl Allah da seni hıfz etein. Al.
la h ’m em irlerini tu tam an her zaman O’nu k a tin d a bulumun.
. t l u ve ra h a t anlannda Allah.a İtâat ededen, siddet ve güç an.
la n n d a 0 da sana y a d ım eder. ‫ر‬
B ir §ey isteyece^n zaman, Allah’tan istel Bir yarfım i s t e y d i n
zam an ondan istel
Ne olacaksa hepsini kalem yamuştır.
B ü tü n in sa n la r sana bir menfaat sağlamak Isterlerae-A llah onu
ta k d ir etm em işse— buna kaadir olamazlar; bütün insanlar sana bir
z a ra r verm ek isterlerse — Allah takdir etmemişse— sana hiçbir şey
yapam azlar.» (Ravdatü’n.Nâs!hîn)

Savaşan kişi arslan yürekli olur. Kat'iyyen korkmaz ve kimseden


yılm az. Tıpkı bîr arslan gihl. Kaplan gibi de gururlu olur. Düşmana
k a t’îj^ e n boyun egmez ve . i m e z j
B ü tü n âz&Ian île ^ ٠ uşur. Azılı domuMn saldırışına bUe karşı k ^
yar.
.ü ş m a n a arkasını dönmez. Bütün gücü ile Mİdınr. Düşmam bir
ta r a f ta n yakalayam adı mı öbür taraftan yakalamaya gayret eder.
A gır s ilâ h la n sanki m u z u n d a bir kannca varau. gibi tap r.
B ir ta ş gibi sâbit dunır. Yerinden kıpırtamaz.
970 Ş İR ’ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

" K ılıçlan ., oMarın ve m ızrakların darbesine m âruz kaldığı zam an.


ye.se kapılmaz, ısrarlı bir inad ve sabırla dim dik d urur.
^ d e r i ateşe dalsa bile onunla dalaı- ve ona son derece vefakâr
da ١ ٠ n ır ٠ ^ p k ı b ir k ö ^ g in sahibine gösterdiği vefakârlık gibi..
H atta düşm anım tırn a k la n ve p a rm a k la n ile p aralar.
Safta hus ٥ İçinde nam az kılan kim se gibi susar. N am azda m u k te
dinin İmâma uyduğu gibi, h a rb safındaki liderine öyle uyar.
Yüzünü, tıpkı bir bakirenin zifafa girdiği g ^ e k w a s ın a karsı yU-
İ Ü eliyle örttüğü gibi, silâhla örter.
ktolım n çokluğu ile övünen ve gösteris y ap an kim se gibi silâhım n
çokluğu üe övünür ve gtfeteriş yapar.
lıile yapar. B u husUsda (yâni hile yapm a konusunda)
hiç şübhe rtmez. Çünkü h arb in esasi aldatm acad'ır.
Bir güve gibi iki saf arasında o n u rlu ve g u ru rlu olur- A skerler bifl
taraftan öbür ta ra fa geçerken tıp k ı b ir sabi lıafifliginde olur.
Düşman saflarına kmrşı n â râ a ttığ ı z a m a n tıp k ı b u lu tla r arasın-
da g ü r l ^ gök gürültüsü gibi olur.
Düşmana k a ı^ t e s l ^ ğ i kötü zan d a tıp k ı ,bir-karga gibi olur.
Zorluklardan kurtulm a bâbında b ir tu r n a gibi olur;
Hz. Peygamber (sallâllahu aleyhi ve, sellem ) h a rb d e yalan a, savas
alanında aldatmacaya m üsaade etm istir. Şöyle b u ^ n n u s t u r :
«Harb bir hud’a (aldatm aca) dır.»
M sm andan elde ettigi ganim etlerde ih an e t etm ez, zulm rtm ez.
serifde:
«Hıyânet cehennem kıvılcım larm dandır!» b u y u ru lm u ştu r.
^ y b « ^ in ü Y ahudilerden aldığı g a n im e tte n iki d irhem tu ta rın -
daki birkaç boncuğu gizleyen ad am - a y m g ü n — öldü. P eygam ber
Aleyhisselâm onun cenaze -nam azını Isıldırmadı.
Peygamber Aleyhisselâm. ganU nete h ıy ân e t e d « ı kim senin dövül-
mesini. m alınm da yakılm asını e m r e tm iş tir .,

İm am ın (hüküm darm ) askeri harb e tesvlk etm esi gerekir. Tıpkı


Peygamber Aleyhisselâm’m yaptığı gibi..
P ^ i b e r Aleyhisselâm ordusunu harbe tesvlk ederdi ve h e r ta i-
feye - bir şey yed lrirfi. Şöyle bu y u ru rd u :
«Hartde birini öldürdü^ zaman onun nesi varaa öldürenin olur.
KUMANDAN ASKERİ HARBE TEŞVİK ETMELİDİR 971

D âr-ı h a re d e n bir ye٥٤ İşgal edenlere 0 yer verilir. Oradaki rairler ve


m alla r onlara verilir. ‫ ؟‬iinWi bu onları b a r ^ teşvik eder, gayretlerini
a rtın r.»
K um andan harbde cesur olanları ön sala alır. H rbden anlayan-
la n yine ön safa alır. Onlardan her birini bir taifeye . i r yapar.
Y ukarıda kaydettiğimiz gibi, harb eden kişi Allah yolunda ^ h id
düşm eyi bir ganim et sayar. Çünkü şehâdet mertebesi en büyük bir
m ertebedir.
Hadis-i şerifde:
«Çehid, Oldiirühnc acısını, ancak birinizin bir ‫؟‬Imdikten duydu^ı
acı k a d a r hisseder» buyurulmuştur.
B ir hadis daha:
«Her ölünün ameli kesilir. Ancak Allah yolunda nöbet bekinen
~~ am eli kesilmez. Onun ameli kıyâmete kadar dCTam edip ar-
ta r. Ü stelik kabir azâbından da kurtulur.»
Y ine hir hadisde şöyle buyurulmuştur:
«ŞehidJerin n ıh ları y ^ il kuşların kursakJanndadir. Cennetten di.
!edikleri yere uçarlar.»
D iğer bir hadis-i şerifde:
« A ^ ta asılı kandiller i‫؛؟‬ndedfa٦٠ şeklindedir.

630 yıhnda §eyh Ömer hin el-Pârid bir gün Mısır’da bulunan med-
m e le rd e n birine,girer. Orada.hakkalhk yapan bir ihtiyarin d ü ^ s i z
abdest aldığım gOrilnce der ki:
«Ey ih tiy ar, sen 'b u beldede bu yaşa geldin de daha abdest alma-
sın ı bilm iyorsun!»
ih tiy a r ona sordu:
«Ey Ömer, n e b i n i görmek .istersin?»
«M ekte'yi!»
«î§te Mekke, haydi oraya gid٠ ilireinj» d««.
O a n d a o Mekke’ye gitti. Orada ooikl seae ikamet etti, - u r
div an in i y a z * . Sonra o ihtiyarin şöyle diyen sesini duydu;
«Gel, ölüm üm de bulunf»
G eldi ve ona:
«Bu d in a n al, beni taşı ve falan yere k٩ y.' Sonra beni - ٠ de-
di.
972 Ş ÎB ’A T (j ٠L ٠ İSLÂM ( S e j ^ d A llzâde)

Onu götürüp tenbih ettiği yere k .y d u m . B ir de n e görejdm : Hava-


dan b ir adam indi, beraberce onun cenazesini kıldık. Şöyle e tra fa ba-
k a r k . gökjdizU bir anda yeşil kuşlarla doluverdi, içlerinden b ü ^ ik bir
kuş gelip onu jn ıttu ve u‫ ؟‬tu.
Buna son derece h y r e t ettim . Y anım daki adam şöyle konuştu:
«Buna hayret etm e ey Ömer! Biliyorsun ki şehidlerin ru h la rı Gen-
nette dolaşan yeşil k u şla n n karnm dadır! H adisde böyle vâ.rid olm uş,
tur. ^ 1« fail‫ ؟‬. i d l e r i ise b u n lar d a m u h ab b et ş e h id in d ir , c ^ l e
ri serüpâ ra h ta n ibarrttir..»

Cennet ehlinden hi‫ ؟‬kimse, n a il o ld u ^ ı b u m ü k â fa tın on m islini


d d e edeceğini dahi bilse, yine de' d ü n y ay a dönm ek istemez. — Çehid
m ustesnâ—
O, dünyaya dönüp ifanci d e fa A llah yolunda şehid olm ak ister.
Çünkü sehidllgin üstün m ertebesini g ö m ü ş ve ta tm ıştır!
Bu husUsda da hadis vürid olm uştur. O n u n İçin bir m ii’m ininhCT
zaman şehââeti temenni etmesi gerekir.
H adisi ş i e ;
- hnlüsî kalb ile Allah’dan sehidllk isteme, d - n d e ölse bi.
le. Allah nu sehidler mertebesine kavuşturur..، buJnırUlmuştur.
٠
Hastalar Hakkında

B u husUsda duâ ٧e tedavi usûlleri vardır.


el-Bustâ ٠ ’da denir ta:
. B û a la rı .kunm ayı ve tedavi olmayı kerih göTOii5İerdlr.
^ l i l olarak d a §u rivâyeti göstermişlerdir:
- P e y g a m ^ Aleyhisselâm buyurdu ta:
«üm m ethndeo yetmiş bin Mşi hesaba çekilmeden d٠٤ra Cennete
girecek tir‫»؛‬
U kkâşe d ^ l ta:
« .n la rd a n olmam î‫؟‬in ne olur Allah’a dua eti»
,P eygam ter ona dua buyurdu.
Sonra diğer bir adam ayağa kalktı: «Bana da dua eder misinl*?»
dedi.
Peygam ber Aleyhisselâm ona:
«Ukkaşe senden önce davrandi!» dedi ve eve girdi.
A ralannda; «Acaba hesabsız Cennete girecek olanlar kimlerdir?»
dediİOT.
i ç l e r i n d e biri şöyle dedi:
«Teda ٦d olmayanlar, okunmayanlar, kötümser olma^p Allah’a te-
vekkül edenlerdir onlarl»
İm rû n bin Hasin’in (R.A.) şöyle dedlgl anlatılır;
«Biz n ü m göriirdttk, melekleri duyarfık. Ne zaman ki damlamak
BÛretiyle t ^ v l göriûm , bu kesildi.»
e l.H a s ^ der ta;
« ^ ^ U l I y Ve ‫ د ﻋ ﺎ ?ا ة ﻟ ﺬ لﺀﺀئﺀ!اه‬haberleri olmayan niee ta.

Lâtan ulemâ ç nlu u hastatonn çeşttu ‫ﻻ‬٠‫ ﺟﺲﺀ‬tedavi -


٠ ٤

rine cevftz vermlşlerflr.


974 Ş ÎR ’ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Delil .la ra k da SüJyân bjn Uyeyne’n in (R.A.) nak lettiğ i şu hadisi


gO tem islerdir:
— Çâhid oldum ki, bedeviler Hz. Peygam ber’e (sallâllahti aleyhi
ve sellem):
،،Biz t-^ av i olursak g ü nâha girer miyiz?» diye sordular.
Şöyle bujmrdu:
«Ey kullan, tedavi olun! Allah, çaresiz hiçbir h a s ta h k ya-

Jbni M ö ’ud.dan (R.A.):


«Ölöm ve ihtiyarhk hariç, Allalı iia « ..im a y a n l١ îçbir h a sta lık in-
- ‘ s . r sü tü İçin. Ç ünkü ona, b ü tü n ağ-açlann y aprakların-
dan kanşm ıştır^
Tedaviyi yasaklayan hadisler ise b u hadislerle neshöU lm iştir. Bi.
٠ ‫ ﺳ ﻊ‬٠ aleyh t« lav i olm akta hiçbir sak ın ca yoktur.

Hastalann ilk yapacağı şey, k arşılaştığı h a s ta lı^ , b ir fırs a t ve ga-


nimet saymasıdır.
Çünkü Allah'ın Resûlü (saliailahü aleyhi ve sellem) şöyle buyur-
muştur:
«Allah bir ‫ ﻻﻟ ﺊ‬s e v d i, zam an, in iltisin i ve yalvarışını d u y m ak is-
t e | İçin, onu hasta yapar.»
Yine şöyle buyurm uşlardır:
«Sıhhatli faşiler, fayâm ette h a s te o lan la ra verilen m ü k â fa tı gö ٠
riince, dünyada m akaslarla cildlerinin doğranm ış olm asını tem e n n i
edMekler.»
Yâni, k ^ k e dünyada cildlerim iz m ak a slarla dograns^ydı d a b izd e '
bu m ükâfatı elde etseydik, diyecekler.
Bu bkbda E n « ’den (R.A.) nakledilen u z u n bir hadis vardır:
«Kıyâmet günü olunca in sa n la r g tirile c e k le r. Nam az, o ra ‫ ؟‬, sa d a.
ka, hac V. zekât ehlinin amelİCTi ta rtıla c a k ve ona gSre m ü k â fa tla r ve.
tflecdı.
Sonra ٠ ‫ ﺋ ﺼ ﻼ‬uğram ış kim seler getirilecek, o n la ra n e te ra z i Inı.
wİBMk w n . ٥ ٠ ra J a ra am el d e fte ri su n u lm a k üzere açılacak, .z e r -
erine m ükâfat ٥ öW l ٥ ü k ^ dökülecek.
HASTALIĞI BİR'FIRSA T VE GANİMET B İ L . L İ 975

D ünyada sıhhatli olan kimseler ‫ؤ‬١ ‫ ا‬temennide hnlnnacak:


<،Ah, keşke cesedleriınia makaslarla doğranmak süreliyle mnsJhete
m âı ١ ız kalsaydık da biz de böyle bir m ükâlatı.düc etseydik‫؛‬.»
İşte bil Cenâb-1 Hakkin Ziimer sûresindeki: «Ancak sabredenlere
ecirleri hesabsız ödeneceMir» kavi.‫ ؛‬celilinin mnktra&sıdır.» (Şerh.u.1-.
H uteh)
Hz. Ali (radıyallahü aoh) dedi ki:
«Allah katin d a m ü’m in İçin beş ceza vardır. Birincisi hastalık ve
m usibetlerdir. Diğer günahları bunlardan ‫؟‬ok ise ölüm anında ağır
m uam ele gdriir.
E ğer günâhları bundan o k ise kabrinde azâb g r ü r. Eger günâh,
l a n b u n d an ‫ ؟‬ok ise sıratta alıkonur. Eğer günâhları bundan ‫؟‬ok ise
,günâhı k a d a r Cehennemde azâba uğratılır. Sonra tevhidi sayesinde
Cehennem den ‫؟‬ıkartıhr.»
Hz. Aişe.den (R. A nhâ):
- Peygam ber Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:
«K ulun giinahlan ‫؟‬ok olup da onlara krflâret olacak bit am di ol.
m azsa, A llah SU '0 ‫ ؛‬günahlarım ondan atvetmek İ‫؟‬ln onu hiiriJn lle
m üM elü kılar.» '
Eb ٥ M dsa’dan (R.A.):
- Hz. Peygamber (salJâîahü aleyhi ve Sellem) söyle buyurmuş.
İardır:
«K ulun basm a gelen sey, küçük - olsun büyük olsun, mutlaka ‫ ا‬5‫ا‬
ledigi g ü n a h yUzündendir.
is te basm a dünyada gelen bu nıusibet, günâhına ketldret olur.
K aldı ki, A llah’m dünyada cezâ vermeden alvettigi günah bundan da-
h a ‫ ؟‬oktur.».
S onra su âyet-i kerimeyi okudu:
«Size - a n her musibet, kendi elleıinlzin işleyip k a z a n . (gü ٠

n a h la r) yUzündendir. Bununla beraber (Allah) birfo^jnu da afveder


'(de m usibete uğratmaz).», (§ûrâ süresi.)
Bu, g ü n a h k â rlar hakkındadır. Günahsız kişilerin hastalanma«!
ise, sırf o n la n n derecelerinin yükseltilmesi !‫؟‬indir. (Şerhu’l-Mesâblh{)
Peygam ber Aleyhisselâm buyurmuşlardır;
«Kim sıkm.1 anmda on kere (HasbJy«ltahfi)yö sonuna kadar o l t ,
sa, Allah onun üriîntüsilnö giderir.»
976 Ş İR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

B â z ı l a n göre sonuna k a d a r sözünden m urad «ve n ‫’ل‬m e ‫ ا‬vekil»


dir.
٥ iğer bir hadis şOyledir:
،.Kim sıkm tı anında on kere (HasbiyaUahii lâ İlâhe îllâliahü aiey-
hi twekkeJtii ve hiive rabbül-arçü-azînı) deree, Allah o n u n ü zü n tü sü n ü
giderir. KJm de on Jdşiye selâm verirse b ir köle âzâd etm iş gibi olui'.»
B â a la n da bu hadisi delil göstererek: «Sonuna k a d a rd a n m urad,
(lâ İlâhe illallahü aleyhi tevekkeltu ve hUve rabbUl arşil azim ) dir)) de-
m elerdir.

U s ta lık ve sair m usibetleri büyük b ir sabır ve m eta n etle karşıla-


ması da siinnettm dir.
Çünkü u l a d ı ğ ı belâ ve m ugibetler, g ü n â h la rın ın keffaretldir.
Ahirrtte ona şeref, değer ve derree k azandırır.
Bunun içindir ki, sâlih kişiler h a s ta o ldukları zam an sevinirlerdi
ve: «Sabır, her işin.başıdırl» derlerdi.
Ebü Bekr K ٠SıddIk (R.A.) dedi ki:
«Kişi vücûdunda açılan ta ş veya ağaç y a ra sı sebebiyle afvedllebl-
lir.»
P ^ a m b e r A l e y i e l â m 'm k a d ın hizm etçisi Selm a’d an :
«Peygamter Aleyhisselâm’ın b ir y a ra sı veya beresi olduğu zam an
ü n e fana - a m ı emrederlerdi..»
Bir kadının ayağı kaydı, d üştü. T ırn a ğ ı k a i l d i ve güldü. O na de-
i e r ki:
«Nasıl gülüyomun, acısım duym uyor m usun?»
Cevab v ^ i :
«Sevabmın lezzeti, içim deki acıyi giderlverdil» (el-öıyâ)
Hz. I B ekr (R.A.) sözüne devam e d ijw :
« P a b u c u n ı bağm ın kesilm esiyle de g ü n a h la n a f v i ^ ı i l i r . Ye-
n i n d ^ s e m a y K in i kay b aier, b u n a ü zü lü r. B u yûzdMi sevaba girOT.
Sonra d a a ı u cebinde buluverir.»
Haberde vârid olm uştur:
— Evvel zahıanda bir m ü ’m in le b ir k â fir b a h k a v la m a ğ a çıkm ış-
lar. K â ö r durm adan p u tu n u an m ıs ve b i r ^ k b alık tu tm u ş . M û .m in de
A llah'ın adını anm ıs: fa k a t h içb ir !» ilk yakalayam am ış.. A ncak akşa-
i S İ B E T L E R İ SABIR VE M E T A N E T KARŞIIAMALIMR 977

m a doği’U bir balık yakalamış. 0 baljk da ‫؟‬atelayıp y«üden suya d٥ 5-


müş.
B u n u n üzerine m ü’m în boynu bükük, ü z ^ n bir halde i ^ d ö n .
m üş. K âfir ise sepet dolusu babkla sevin‫ ؟‬İçinde dönmüş.
MU’m ine mUvekkel olan melek de buna ‫؟‬ok üzülmüş. G . çıktı-
ğı zam an. Allah, 0 m ü’m inin Cennetteki yerini göstemiş. Ç a k a lm ış
ve şöyle d r a iş :
((Onun böyle bir yeri olduktan'sonra. dünyada başına gelenler
ona hiçbir zarar veremez!),
Allah sonra 0 kâfirin Cehennemdeki yerini g&termîş. Yine şaşmış
ve şöyle demiş:
((Onun da yeri bu olduktan sonra, dünyada elde ettiği şeylerin
hiçbiri ona bir fayda sağlayamaz!» (Şerhu’l-Huteb)
D iğer b ir hadisde şöyle b u ^ ü m u ^ u r :
«H astalanan herhangi bir insanin tırnağından en nJak bir p a ^ ,
ya d a ondan ‫ ؟‬ok bir şey eksilirae, Allah mutlaka Cennette ena ka٠ .
h ğını verecektir.
Cesedindeki diğer parçalar da öjrl^îr; ondan eksilen her.geyta
(zerrenin) karşılığını Allah C ennete ona ihsan edecektir. Tıpkı efen,
disi ta ra fın d a n bir parçası âzâd edildiğinde tümü âzâd Çilmiş olankS.
le gibi.»

Hadisde vArld olmuçtur:


«Körlük, g ü n a h la n n m ağfiret seljebidir. Sa^rlık, günahlarm afve-
dilm esine seljeh olur.
CMedden n e kadar eksiklik meydana geline, ‫ ﻻ‬5‫ ا‬٠ kadar mağfl.
re t e d i l »
D lğ e .b îr hadis mekJi;
«Hum m a, m ü'm inin ateşten kurtulması İçin sevindirici bir ha*.
dır.»
‘ ,EbU H üreyre (R.A.) dedi kl:
- R esûlüllah (sallaUahü aleyhi ve sellem) bîr hasta ziyaretine
g itti. B en de beraberindeydim. Bana çöyle d ^ I:
«Ey Ebû Hfireyre, Allah Teâlâ buyurfu M: «Kıyfi^ günü Celiea-
nem at^inden tolrtulması İçin, bu,, dünyada mû’mîn taluma moMİta.
ettiğim atesimdir.»
«
878 ş m .ATÜ'L - İSLÂM (Seyj^d A lizâde)

Bunun ü ^ n e hasta şöyle d ^ i:


«AMah'un, n e .lu r b ö ji yatak tan kaldu'ma!»
Enes’den (R.A.):
- Peygamber Aleyhisselâm şöyle buyurdu:
«Kim üç saat hastalanırea ve bu h a sta lı^ n a , Allah’a lıam d ve şük.
- k katlanjKa, Allah onunla m eleklerine kaı٠şı şöyle iftih ar eder:
«Ey meleklerim, şu kulum a bakin, l ^ i ، n kendisine verdiğim m u-
»b ete karşı nasıl sabrediyor, gOriinJ Haydi on u n a t ^ t e n b eıü etin i ya-
zm!»
Bunun üzerine şu berâet yazılır:
- (Bismillâhirrahmânirrahim.) B u, Aziz v e H akim olan A llah ta-
rafından, falan O^İU falanın a teşten kui"tulmasını sağlayan bir (be-
rftet) - - : :~ Ey fülân, ben sen i ateşim den em in kıldım . Cen-
netimi de sana vâcib (sâbit) kıldım ).»

Allah’ın isimlerinden bir tanesi de «Mü’m in»’dir. Bu isim , k u lla n -


na zulmrtmeyMe^ine tem inat verdiğini belirtir. '
kim lerinden birisi de «el-Müheyminn’d ir ‫ ؛‬ki, b u n u n asil «el-Mu’te ٠
m raa’dlr. Anlamı, kendisine güvenilen dem ektir.

^ b e r f e : «Bir günlük hum m a, b ir yıllık g ü n a h la ra k effârettira'


diye vârid olmuştur.
^ i l d l ki:
«insanin vücûdunda üçyüzaltm ış m afsa l v ardır. H um m a hejK ine
nüfûz eder. Kişi b u n la n n h e r birin d en acı duyar. B u sebeble, h e r biri-
n in verdiği acı, b ir günlük g ü n â h a k e ffâ re t olur.»
Hz. P e y g a m ^ (sallâU ahü aleyhi ve sellem) h u m m a n ın g ü n a h la -
ra keffftret olduğunu an latınca, Zeyd b in S âbit (R.A.) R abbi Azze ve
Celle’den d e v a i h u M n a lı olmasmı- diledi. B u sebeble ölünceye k a d a r
hum m adan kurtulam adı.
‫ﺳ ﺪ‬ bir g u ra b i n s . d a devam lı h u m m a o lm alarım n iy âz e t.
I . Bu - l e hu m m a OTİarm d a yakasım bırakm adı. ( e .I h y â )
IS T A L IK D A N k im s e y e ŞİKÂYET ETJffiMELtoİR 979

-Sabr-1 c e i d e esas olan, İçinde bulunduğu İadırablı h l ، ziya


r e t ç i l e r d . h i ‫ ؟‬.kimseye şikâyet edip yatanmamaktn
Enes (R.A.) dedi k i :
— ‫; ؛‬bni Mes’u d a (R.A.) gittik ve kedisine sorduk
«?Nasılsın »
«.Allah’ın n i’m etl say^inde kardeş oluverdik»
Nasıl hissediyorsun kendini»‫))؟‬
،،«K albim i im anla m utm ain olarak hlssedlyoruml
Şikâyetin nedir »‫»؟‬
«G ttn ah lan m ‫»؛‬
««?istediğin bir sey var mi
«.R abbhnin m a ^ lre t ve ndvanmı isterim »
«?Itoktor. çağıralım mi »
Beni doktor (her şeyin İlâcını ve çâresini veren Rabbim) hasta »
.etti» dedi
Bekr (R.A.) haktanda da anlatılmıştır, hakin B unun aynısı Eb ٥ ٠
:son cevabında şöyle demiştir
(k tor beni görmüştür!» (Ravdatü'l-tnemft^ ، ،
-tb ıa h im es-Sülemî (rahımehullah) babasından, dedesinden nak
-letm iştir. Allah’ın Resûlü (saüâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyur
:m u ş tu r
Kulun Allah katmda a l i ile ulaşamadığı b ir » 8 oluraa
‫د‬ ٠ ‫ﺀا‬ ‫ا‬

Allah onun cesedine veya malına bir belâ verir. « da bu belâya sah
٠

der. Böylece Allah katindaki m e n d ile ulasır.» (d-Meskblh.de börle


z ik ı^ ilm is tlr ..)

Kisi nam azını bırakmaz. Hastalığından da yakınmaz.


K udsi hadisde Allah (C.C.) söyle buyurur:
«K ulum hastalandığında, eğer bunu ٥ ‫؟‬ geçmeden dile - ٠
se, benden yatanm ıs olur.»
. n u n İçin, h e r h a s t a n üç gün katlanması v e :
y et etm em esi lâzımdır.
Peygam ber Aleyhlssddm bu^jrdu:
«Kim dünyada elde edmnediği bir m ÜMöJüm, BubbJn.
980 Ş İR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid AlJzâde)

olur. I ٥
٠başına gelen bir m usibetten yakinjrea, A llah’ı .şikâyet et.
ndş olur.»
HZ. P ^ g a m b e r (sallâllahU aleylii ve sedem ) buyurdu:
«Allah şöyle buyum ıustur: K ulum a bil- m usibet verdiğim zam an,
sabredip benden yakınm azsa, ona etinden d a h a iyi et, k a n ın d a n d a h a
iy ik a n ih s â n ederim. Şayet ijdleştirirsem , g ü n alıların ı bağışlayarak iyi.
ittir ir im ; şayet öldiiriireem, doğru reh m etim e ka ١ nışurî»
Dâvud Aleyliisselâm Rabbinden sual e tti:
«Yârabbi. sOTin rızânı teleb etm ek İçin verdiğin m usibetlere sab-
r ^ e n k i ş i m ükâfatı n ^ ir ? »
Hüdâ’nın buna cevabi;
«Ona iman elbisesini giydiririm ; bir d a h a da onu on d an çıkart"
mam!»
saiiblerin birisi cebinde bir kâğ ıt taşırdı, ik id e b ir çıkarıp okurdu.
O kâğıtta şu âyet yazılı idl:

‫ةﺋﺈﻳﻆ‬4 ‫ﺖ‬‫ﺗﺨﻬ‬. ‫ﺗﺎ‬


Meâll filiS;
« S n R a b b I hUkmUne (rızâ ile) s a b r e t ‫ ؟‬önW i m u h a k k a k s n
bizim goziinniz ( S n f l n J d I .» (T ür .sûresi) (Ş erh u ’l-H uteb)

Elinden geldiği k a d a r hastalıg m ı gizler. H adisde şöyle geçer:


«Üç husfis, iyilik deflnelerindendir: Sadakayı gizli vermek, iyiliği
glzB yapmak, hastalı, gizlemek...»

Devamlı Sihhat ve â h y e tte o lm ak tan ü z ü n tü d u y m ak d a s ü n n ^


t n l

٠M i ü bir aletten ve zaiette٠٠"yahUt zaie^ten ya da kdletten


(mal azhğmdan) hail değadir. Bedenler her lark ^ n d e bir
Mr - mübtelâ ohıılarjı
DEVA M I SfflHAT ^ a f iy e t i UZiaMEUOIR -1

Alimlerden biri dedi ki:


- F ir’avn uzun süre Sihhat ve âfiyet İçinde yaşadığı İçin: «Ben
sizin en jdice Rabbinizim!» dedi.
Ç ünkü o, dörtyUz yıl, başı agnıııadan, vücudu hastolanmadan âtı.
yet İçinde yaşam ıştır. Terlememlştir bile.
H a tta dişleri pek sıkı idi. Aralarına et parçası girip de rahatsızlan-
mazdı.
B u sebeble rubUblyet dâvasında bulunmuştur. Eğer hastalansaydı
fuzuli şeylerle uğraşm ağa vakit bulamayacaktı. Kaldı ki, rubUbiyet id.
d ia e tm ^ in e hi‫ ؟‬vakit ve fıreat bulamazdı..
D ikkat et. musibet, beia ve çile dalma Allah tarafından velilerine
verilen ‫ ؟‬ok kıym etli bir hediye olmuştur. Böyle değerli ve baha biçil,
m ez h ^ iy e jd h i‫ ؟‬dUşmanlanna verir mi?

K t a n m , daha önce yaptığı hata ve günahlara tevbe etm «l de


sü n n etten d ir.
H adisde şöyle buyurulmuştur:
«Kul hastalandıktan sonra iyileşip, de yine yola gelmezse, torayu.
cu m elekler şöyle derler: Biz onu tedavi e tti^ fakat 0 hâlâ ^

^ t a l ı ٠ n d a şu duâyı ‫؟‬ok okur:

-‫ﺗﻢ‬، ‫« ا ﻧ ﺎ ع‬ ‫ ﻟﻤﺔل‬٠ ‫ﻫ ﺮ‬ ‫ ' ﻟ ﯫ ﻛ ﺎ‬. ‫ \ [ ﺳ ﺘ ﺎ ﻟ ﺘ ﺎ ﺳ ﻘ ﻚ'؛!ل‬٠‫؛ ا ﻟ ﺌ ﻎ‬

'‫ﻫﻤﻤﻼﻳﺪ’ﻟﻸﺑﻴﻲ‬:‫ﻳﻠﻰﺗﺄدﺟﺎﯪ‬،‫؛وق‬٠‫ان'ﻛﻘﺒﺌﻲ‬
îllâllahü vahdeh. lâ seriyke leh. L e h i m i ٢٠ i l
ham dii yuhyi ve yiuniytü ve hiive 1‫ف „ذل‬٠la yemdtli ebedUL
I Ş lR ٠A T y 'L ٠ İSLÂM (Seyyid Allzâde)

S ü b h â n â h i rab b a ıbâd ve i^bbîl bîJâd.


Velbamdii ia‫؛‬âbi kesiyren tayyiben m übâreken fjyhi, a lâ ktiia hâ-
lin. VaBabii e k ^ r k e b i ^ .
CelâltiJIahi ve azam e،ühû ve kudretiihö bi kUia m ekânin.
AJIabiimme ٤٥ w ٤٥ te kadaj^e a ٤eyye ٤-mevte fağfii’lî, verham ni ve
ahricni m in riindbî ve ^ k in n i Cennete adnin!»

Hasta dOrt husûsdan kaçınır:


1) Yalan, kfeseia: «Gece hl? uyum adım » demez. «Ağzıma b ir lok-
m a .rm ed i» d e m ^ K im bilir belki biraz u y u m u ştu r d a fa rk ın d a de-
gadir. M utlaka a ğ a n a bir §ey keyup y em iştir ve su d a İçm iştir.
2) Zlyaretç ٥ erine bakıp saymaz.
3) Km disini ziyarete gelen kişiye gösteriş y ap m ak İçin, o tu ru r,
ken yatmaz.
4) Kendisine yem ek'veya su g ö tü rü ld ü ğ ü zam an, öfkelenm ez.
«Ne kötü yapmışsınız!» demez.
Sdefden bâzdan, bu gibi ^ l e r l e k a rşıla şm am a k İçin, h a sta la n -
dıklannda kapıjn iyice kapatırlardı. D ah a d o r u s u , ken d ileri b ir t^ a y a
kapanırlardı.
Bunlardan birkaç isim: ly âd . u Fudayi, H a ris ٠ u Bİsr.
Fadayi d e rfi ki:
« a ^ t ç J s l z hastalık iste lm !»
Yine derdi M:
. r t a l ı k t a n , sırf ziyaretçilerin y ü zünden n e fre t ederim .»

Zikir, dua, nam az ve K u r’ün okum akla şifâyâb olm ayı dilem ek de
haatanın adabındandır.
F a tih a ve ‫ ة‬1‫ ء ع‬sürelerini okuyup tirerin e üfler. Ç ü n k ü Fatihamda,
h » hastalığa sifa vanlır.
B ir h a sta OTU okudugu zam an, y a h u t cebine koyduğunda, y a h u t
â ٠ p p b ü tü n vücûduna b ir kere, a g n y a n yere üç k ere sü rü p :
«Allah'ım. SOT şîfa ver! ş if a veren sensin. A llah'ım , se n b a n a yet!
Ç ünkü y rte n sensin. Allah'ım , afiyet verip beni saglıga k a v u ştu r! ,‫ ؟‬ün-
kü a f l j ^ v ^ p saglıga k a v u ştu ra n sensin.»
ZİKİR VE DUA İLE §İF٠
A D İL E .U D İR 983

Dediği zaman, eceli gelm en.se, Allah’m izni ile İçleşir.


Şeyh Temim‫( ؛‬Havass«’l-Kur’â٥ ) ’da der ki:
— F âtih a, temiz bir çanağa yazılıp hasta onunla y û z i yıkarsa,
biiznillâhi teâlâ iyileşir.
K albinde bir acı, bir sızı veya bir sıkıntı h is s e m kişi 0 sudan İçer-
se ra h a ta kavuşur, acısı diner.
Misk ile cam ta b a ^ n a yazılırsa ve 0 tabak gül suyu ile yıkanıp
bir geri zekâhya içirilirse (yedi gün) — Allah’ın izni ile— geri zek،h-
lıgı gider. Duyduğunu rahatça ezberler.
Temiz bir tabağa yazılıp gül yagı ile yıkanıp, sujnı agnyan kulaga
d am latılırsa iyileşir. Bir daha sancımaz.
Tem iz bir kaba yazılıp hâlis l^ylesan yağı ile yıkandıktan soma
0 yag ihtiyaç anm a kadar saklanırsa her türlü hastahga iyi gelir.
Hulâsa, F âtiha süresinde sayılmayacak kadar hassalar vardır.

H ay âtü ’l-Hayvân’da şöyle geçer:


— îb n i’l-CeTOÎ dedi ki:
«Kim devamlı olarak pabuçlayını sağ ayagından giyip sol ayağın,
d a n çıkarırsa dalak ağrısı görmM.1)
B ir başkası:
«MUmtehıne sdresi yazılıp suyu bir dalak hastasaıa içirilirse bllz-
n illâh i te â lâ i y i l . » demiştir.
Sa’lebi’n in tefsirinden:
،(Kim Yüsîn’i yazıp sujmnu İçerse, İçine bin devft, bin yakin, bin
şefkat, bin rahmet girip, her türlü gaile ve Sitontıdan da kurtulur.»

AbduUah’dan (R.A.):
— Peygamber Aleyhisselâm buyurmuştur:
«Kim (kul hlivaBahu ehad) sûre^iııi okuna TC.
öIÜKe,' to b ir azabı görmez. Kabir Sikmtısından kurtulur. Melekler k r
yâmet günü onu elleri ile taşırlar. Sırat köprüsünden g ^ rip d o ^
Cennete gStüriiricr.»
Yine şöyle buyururlar:
' «Ön şby v a jr |r on şeyi ikiler:.
984 ŞtR.ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Allzade)

Fâtiha RabbJ. g a z â b ı bnler.


Y S a. sûresi kıyûmet susuzluğunu önler,
l â a sûresi tayâmetteta korkun? - önler.
Kevser sûresi düşmanların düşmanlığını önler.
Kûfirtn s û ^ i ölüm anında küfrii önler,
thlâs s û ^ münafıklığı önler.
Fciak s û ^ i kıskançların hasedini önler.
Nas SÛTOİ vesveseleri önler.» (Ravdatü)l-Mü،takîn)

Hadiste şöyle .varid olm uştur:


«Biriniz, dişi a ^ d ı ^ n d a parm ağını 0 a ğ n y a u dişin in üzerine ko.
yup şu âyeti okusun:

‫ﺔاةة‬‫ﻵﻗ‬!‫ﺖ‬‫ﺟﺌﺈﻓﺎﻟ‬‫ﺟﺌﺰ ^ 'ذ‬‫ﺪ‬‫ﺷ‬٠‫ة‬
‫ذ‬٠‫خ ' |ﺀأ‬

'‫; ل‬0

٠I٠
B us«٥»da٥:.
- S a h â b ü (R. Anhflm) biri dedi kl:
«Kim h er aksırdığında (elham dii ‫ ذ ﻷ ﯪ ﻻ‬Bablıi٠

âlenıîn. A lâ k ülli
‫ )ﻫﺴﻸ‬d a se, dis a b a n d a n kurtulur.»
P ^ g a m b e r A leyhlsciam b u y u rm u ştu r:
.A ksıran kisl (elharnddlfllâh) dem e, di§, k u la k ve fc a rm a ğ n s m d a n
kaıtalarj»
F e y g i b e r A l^ h fesriâm h a sta y a sag ta r a fın ı yedi k e re m ^ e d i p
i d e n i l e m r^ d l:

>J‫\ﺑﻴﻠﻢ ؤاﻣﻤﺂذ‬١‫ﻏﻮﻟﺪرﺗﻬﺴﻮت‬١‫ ﺻﺌﻤﻘﺔ‬١‫ ز‬١‫ص‬


‫س‬٠
‫ع‬٠٠٥— bi iM etillâM ve k u d re tih j m in s e tri m â ecidU ve
‫ه‬1‫ا‬، ‫اا‬٠.'
ZİKiR ^ dua tLE ŞÎFA ٠‫ئ‬ ‫ﺋ ﺪا‬ I

Peygam ber Aleybisselam Hz. AU’ye (K.V.) hitaben şöyte b p c â n ;


«Ba§ı٥ ağnâığı zaman elini 0 agnyan yere k٠ ynp Haşr s û ^ n J n
so n n n n .JraJ»
H aşr sûresinin sonu, cam ile re sabah namazjnâan - okun,
(hiivallahüllezî lâ İlâhe Ula hû. ÂUmûl gaybi veşşehâûeh...) ile b a ş ^
y an ü ‫ ؟‬âyettir.
Peygam ber Aleyhisselâm H a ^ sUrednto son üç ûyetini .*uûugu
zam an m iibûrek -elini başına kojmp:
«İşte hu, ölüm h ari‫ ؟‬, tiim hastalıklara şUâûırl» derdi.

Hz. Âişe’den (R. Anhâ):-


- Peygam ber Aleyhisselam’m şöyle buyurduğunu duydum:
«Birinize, gam ya da hastal®k .geldiği zaman ü‫ ؟‬kere‫؛‬

(Siibhâneke inni kiintil minez zâlimin..) desin.!

Hz. Enes’den (R.A.):


- B ir bedevi, p ^ g a m b e r Aleyhisselâm’ın yanma geldi ve:
«Ben hastayunj midemde ne yemek ve ne de su dum uyor. Sağ.
Ilga kavuşm am İçin duâ buyur» dedi.
Peygam ber Aleyhlssglâm şu tavsiyede bulımdu;
«Yemek yediğin, ya da su i ^ i ^ n zaman:

‫ف أ ﻻ زﺑ ﻲ‬ ١‫ﻸ‬ ‫ﺛ‬ ‫ﺑﺎﺳﺎاﻏﺪاﺑﻰ ﻷ ؛ﻧ ﺮ ح ا ش‬


٠ ‫ ﺗﻴ ﻢ‬١ ‫ااةاﻳﻮﺻﺎﻟﺊءح‬٠‫رﻻإ‬
(Bi^MâhiMezi ‫ ى‬yedıUTu measmihi şeyUn ü’I-aıdı yett «*٠‫س‬
٢٠ hnvw semi^nl ) d - hastahğm ne -
‫ﺳﻠ ﺐ‬ b a y i ve ٠

oluraa olsun, sana. Wr.zarar verem«..» (et-Tıbba'n٠Hebevi)


986 ŞİR.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid AiJzâde)

^ g a m b e r Aleyhisseiam ashabına b ü tü n .sancı ve a ğ rd a ra karşı


şu d u a ^ .u m a J a n n ı ögretJrdI:

‫ ا ﻗ ﺠ ﺮ د ﺣ ﻦ‬3‫ي ؤ س ; ؤ ﺀ‬٠ ‫ ا > ا ﴽ ﺛ ﺪ‬١‫ د ؤا ر ت ﺗ ﺰ ﻧ ﺐ‬١‫ا غ‬

. ‫ز ﺧ ﺆ ا ﻟ ﯫ ر‬

(BismüJâhi’l-kebîri ueûzü bUiaiıi’l-azim i m in ş e ırl kûHi ı r k i . n a'-


arin ve mJn şerri h a rrin n â ri).
Anlanıı: / :‫ آ‬. ‫ا ؛‬
«Büjdik olan Allah’ın adi ile. B üyük olan A llah'a, içinden k a n fış.
„ ş ir in d e n . C ehennem a te şin in Sicaklıgından sıgını-
nml»

Ha. PeygambCT (saliailahU aleyhi ve sellem ). h a s ta y ı o k u rd u ve


şöyle dua ^ e rd i:

‫ﻰاأ ' ه‬ ‫ﺷ ﺎ ﺗ ﻨ ﺂ ذ ﻛ ﯫ ﻓ‬ ( 4 ‫ م‬- ‫\ ﻗ ﺌ ﺘ ﺚ \ﻟ ﺘﺎ ىا ذ‬

٠ ‫ ﻳ ﺘﺎأ ﻵ ﻟ ﺠ ﺤ ﻮ ذ ﺗ ﺊ‬٤ ‫ء ﺑ ﺔ ﺛ ﻢ‬

«Ey insaulanu RabbJ. bu hastanul acısını dindir.’ sifa ver. zira


sendai başka .ifâ veren y٠ kî ^ l e bir şifâ İhsân et ki, bunda hiçbir
b a ğ lık ve Izdırab bırakmasın‫»؛‬

AMuIIah bin Mes.ud.un (R.A.) zevcesi Zeyneb’den:


— AMullah bunum daki okunmuş İpliği görünce, sordu:
«Nedir bu?»
«.kunmuş iplik!»
«Çıkar <mu - u n d a n ve ^ rç a la ! AbduUah٠ın allteinln şirke Ih-
iy a a yoktur! p^gam ber A l^hisseiam ’m şöyle buyurduğunu duy.
lum:
- Muska, narar boncuğu ve tılsım İpliği sirktir!»
ZİKİR VE DUA tLE §İF DlLEMELİDlR 987

«Niçin böyle diyersun? Gözüm devamlı akıp sancırdı. Falan yahu-


diye gidip okunurdum ve hemen sancıa dururdu» d٠ ıce şu cevabi
verdi:
«O, şeytânın İŞİ idi.- Şeytan eli ile ona vururdu. Yahudi okuyunca
şej^ an sırf okuma yüzünden iyileştiğine inansın diye elini oradan ‫؟‬e-
kerdi. Sen Hz. Peygamber’in okuduğu şu duâyı okuman, sana yetCTde
a r ta r bile:
«Ey in sa n la n n RabbiJ Sıkıntıyı gider, şifâ verj s«â veren sensİn!
Senin şifân d an başka hiçbir şifâ yoktur‫ ؛‬Biittin dertlere d«m an ve-
re n b ir şifâ îh sân e t‫»؛‬
Peygam ber Aleyhisselâm’ın yasakladığı şeyler put. şeytan isimle-
rin in bulunduğu veya şer’an câiz olmayan nitelikla: taşıyan tılsım ve
n a z a r boncuklandır. Sihirbazhk kokan her türlü takılardır.
M uhabbet icin yazılan muskalar da buna dahildir.

HZ. Peygam ber (sallâllahii aleyhi ve sellem) Hazreti Alî’ye öğret-


m iştir ve şöyle demiştir;
«Ey Ali, yağm ur suyunu al, özerine yelmiş kere Fâtiha’yı oku,
yetm iş kere: (Lâ İlâhe Ulellah, Sübhanellah)’! oku, yetmiş kere de (Al-
lahiim m e salli alâ Muhanunedininnebiyjdl-ümmiyyi ve alâ âllhl) dij%-
rek sa lâ t-ü selâm getir‫ ؛‬sonra Sabahakşam 0 sudan 1‫ا ؟‬.‫اا‬

Hz. Peygam ber (sa‫ ؟‬âllahö aleyhi ve sellem) saralılam ve ça^ıl'


m is kim selere Cenâb-1 Hakkin ş„ fcjiVM cehlini okurdu:
988 ŞIR ٠
ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Aüzâde)

Şeytanların k o rk u ttu ğ u kim selere de şu n u okurdu:

(E٥*ö W kellmâtaiâhit tâmmât» min .şerri mâ haJeka ve zerae ve


berae ve min serri-.mâ yenzilii minessemâi ve min şerri m â ya’m cû fiy.
hfi ve min sera mâ zerae lil.ardı vemâ yahrucU m inhâ ve min sera
WilH tftrifan aiâ târikan yatraku bihayrin ya Rahmân!)
Bu duâdaki ( k e lâ tü lla h it- tâ m m a t...»dan m u rad , b â z ıların a ‫ ةج‬٠
re p e y g ıb e rle re Allah tarafından, in dirilen b ü tü n kelim elerdir.
B&zılarma göre İçinde esmâ-i hUsnAnın b u lu n d u ğ u A llah kitab-
landır. Noksan sıfatlardan beri olduğu İçin (ta sta m am ) o lara k vasfe.
d ü ş le i.
Hayatû’l.H aj^ân.da der ki:
Buradaki Allah'ın kelimelerinde murad, K ur'ân -1 Kerim’dlr. Tas.
tamam rfmaa, b ^ kelimeleri gibi eksik ve noksan olmaması, demek,
tir.
BSalanna göre tastamam demek, her tü rlü hastalıklara ve çarpıl,
matora iyi .l e n , tem yarar sağlayan, demektir.
Ahmra bin I b e l bunu delil gfetererek K ur'ân -1 KCTİm’in mah-
lâk olmadığını söylerdi.»

Bir şeyi uğursuz saymamak da sünnettendir.


JbniMra’nd’un (« ‫ د‬.) yaptığı rlvâyete göre P e y g a m te Aleyhisse-
iftm s ^ le b u ^ ı^ u s tu r :
a U ğ ın z sayma sirktir!»
cahiliyet devri insanları bir işe teşebbüs'ettikleri zaman, sol tara-
fından Wr kuş uçsaydı, bunu- ugursuz sajnp o İşten vaz geçerlerdi.
Hz. p . a m b e r (sallâllahü aleyhi ve sellem) onlann bu adetini üç
HİÇBÎK ŞEYİ UĞURSUZ SAYMAMALIDIR 989

O nlar ugursuz saj^marun bir yarar ağlayacağını veya bJr z ı r


önleyeceğini sanırlardı ‫ ؟‬e buna Wiyle i'tikad edelerdi. Böyle yaprak-
la da sanki Allah'a ortak k o p u ş la r gibi olurlardı.
«içim izden biri m utlaka bunu kendi nefsinde hisseder. Lâkin AJ.
lah o n u tevektail ile giderir» (buyurulnıuştur).
Ş erhu’l-Mesâbih’de der ki:
،, (içim izden biri bunu m utlaka kendi nefsinde h i s ^ e . Lâkin Al.
la h tevekkülle bunu giderir) sözü, tbnl Mes’ud’un (R.A.) ٠ idür‫؛‬
Peygam ber Aleyhisselâm’ın s r a i değil‫»؛‬
AbdnMah-bin ]‫؛‬les’ud (R.A.) dedi w:
«Uğursuzluk, ancak ugureuzlu^ inanana zarar v«r!r. Kira Için-
den böyle bir §ey atm ak isterse:

‫د‬،‫ﯪ‬١
‫ت‬‫ؤ‬‫ؤﺛﺎ‬
‫ؤ‬‫ؤ‬‫ﻷ‬‫؛‬٠
‫ل‬
۶‫ﻻ‬‫ﻷؤﻷ ؛‬‫ﻹإ ؛زذذرﺗﺬ‬‫ﻻ‬‫ًاةأ‬
‫ذإ‬١‫ﻟﺒﺔت'زؤ‬١‫ﻷﻛﻞ‬۶‫ ذ‬١‫ ﺧﺈؤ‬١‫ ؤﻷ(ي؛ﺗﺬ‬١٤ sr
hayrok... Vel. , 1& tayra a iâ ta y ru t. Ve la hayra IB٥
kân. Ve Ifi yeti ba ٠haMnfitt havle veld k u w e te RJâ billâh. Mâ§&ellah٥
ü lâllah î Ve lâ yekıs seyyiâti iîâU ah ‫)؛‬
. Desin, teşebbüs ettiği İŞİ yapsın. korkmasın... CkblUyet devri In
s a n la n gdbi işinden vazgeçnjtein ...»

Güzel bir şeyle ijdmseriikte bulunmakta hiçbir satanca yoktur‫؛‬


«Fal nedir, ey Allah’m R e s i? » diye sorduklannda:
«K işin in din kardeşinden duyacagj gtizei bir kelUn^ir‫ »؛‬diye i i
etm iştir.
Meselâ, bir İşin âsîn d e olan kişiye: «s® bunu başaracakşjn, at»,
dıgmı bulacaksın‫ »؛‬d ^ e k gibi.
Yolculukta plana da: «Sen y<٥ unu - - ı n J » ' d ^ n
890 ÇIR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

ki bu gibi sözlerden ResUIUllah (sallâllahu aleyhi ve sel.


lem) h ^ a m ^ ı . Am a ugureu? saym ayı k erih g ö rü rd ü ...

Said bin CUbeyr Ibni Abbas.dan (R.A.) rivâyefc ediyor:


- ^ r m d a güçlük ‫ ؛‬eken kadına, beyaz bir tab ağ a:

(BismUlâhilİMÎ lâ iiahe a iâ h ٥vel٠


alîm ül-hakîm .
SiibbânrilaM Babbil.Arsil.Azîm.
Elhamdü lillâhi Rabbü-âlemîm -- yevme yeravnehâ lem
y - aiâ asiyyeten ev duhahâ.
K e e n n e h l yevme yeravne mâ yüadUne lem yelbesfi İllâ sâaten
min nehârin bclâğ. Fehel yfihlekii iUel٠kavmü ٠l-،'âsikûn)
Duâsı yazılarak suyu o k ad ın a ‫؟؛‬irilir. ٠
‫ﻻء‬
H a ^ ٠l٠Hayvân’da şöyle der:
- Ibni Abbas (R A ) dedi ki:
— Meryem oglu İsa d . ı m y ap am ay an b ir sığ ırın y a n ın d a n ge.
jO Tk^ sığır şöyle konuşm uş:
«Ey Allah’ın k e l i m i A llah’a d u â e t d e b d k u rta ra ın ‫»؛‬
Bunun ûMrine Jsa A l^hlsseiam şu duâyı yapmış:

‫ ﺋ ﺔا‬.‫ي ا ﻳ ﺴﺎ ؤ ى‬ ‫ ث\ﻗﺬﻧﻮ‬٠‫ا ﻗ ﻨ ﺎ‬
(Yâ hâlikan-nefsi minen neJsl ve rauhricen nefsi minen nefsi hal-
n ٠h ٥١
BOĞULMAK VE Y i i K T A N KORKAN DUA ETSİN 991

،،Ey canlıj^ canlıdan yaratan, ey canlıyı canlıdan ‫؟‬ıkaran, ne olur


bunu kurtar!»
O ndan sonra Sigjr hemen doğumunu yapmış,
tb n i Abbas dedi ki:
— Güç-doğum yapan kadına bu duâ yizılır.

«K artalın tUjdi kadınm altına konursa kolay ve ‫؟‬abuk doğum ya.


par» denilm iştir.
Deniz köpüğünün de buna iyi geldigi söylenmektedir.
Y u m u rta kabuğu yumusatıbp su üe içilirse, bu da dogumu kolay,
la ş tın r, demişlerdir.
Biz b u ikisini birka‫ ؟‬defa tecrübe ettik ve faydasını gördük.

Boğulm ak veya yanm aktan korkan kimse şunu okur:

‫ ا ﻫ ﺪ ر ر ا‬٠‫ؤ‬ © ‫^ا‬ ١‫ ف‬١‫ و ﺑ ﻮ ل‬٠ ‫ ﻹ ﺋ ﺰ ﻗ ﺎ ﻟ ﻐ ﺒ ﻮ‬١‫ﺊ\ ﻏ ﺮ‬ ‫ا ة ﺗ‬

( ٤ ‫ ءﺳﻞ‬vellyyiyeUahöUezi nMzelel.Mtâbe ve hüve ycteveUte


Ve m â kaderuU aJı. hakka kadrihi vel aniu MmJan k a i ü h û y ^ .
٥ ٠٥
k jy âm eö v ٠ em âvâtü m a ^ y y â tü n bJ yenjiynau. s bbâ dı ^ i
am m fi yüşrikûn.'.)
982 ŞÎH’ATO’L - İ s l â m (Seyyid Aüzâde)

hayvanlardan kendi veya ç٠ luk-‫؟‬ocugn k o rk tu ğ u zam an da


şunu okur:

(I^kad . k ü m rasülü. min enfüsiWim aziz... Aleyhi mâ anittüm


‫ﺳﺎ ﺷ ﻬ ﻸ‬aleyfaim bi’l.mü’minîne raûfün rahim... FeJn teveJlev fekul
hasbiydlahii lâ îJâhe İllâ hû, aleyhi tev ٠ kelttt ve hiive rahhü’l ٠a ٩ il ٠
‫ ﺷ ﻪ‬.)

Saniık h a s ^ ığ m a yakalanan kişi İçin tem iz b ir ta b a ğ a Âyete. 1-


Ktirai 3٠ ıhp suyu !‫؟‬irilir.

Azgın hayvanin kulağına..

|‫ﺗﺎ ﻻ‬# ‫ ةﺋ ﺔﻳ ﺔا‬$ ‫ ﻏ ﺬ ﻣﻠ ﺦ' ﻏﻴ ﺚ‬٢


©‫ﺋﺆةواأﺗﻤﻴﺮﺑﺬة‬
،Ete ğayta diynillâhi y٠hğ٥ne ve lehû esleme men ،issemâvâti
vel.arfi tav'an ve kerhen ve ileyhl yürce٥n )’u okur.

KİŞİ ^tJğînl bulmak İçin Ikl rek’at namaz kılar ve bu namazda Yâ-
jJn sûresini okur. SOTra şöyle duâ eder:
«Ey sapmışlara d٠ ı yol g s ، e r « ! l- D ig e r rivayette (ey yitikle-
‫ ع‬geri döndüren) ş e k l i n d i . — Yltigiml geri döndür!»
YATAĞINI ISLATAN ‫ ؟‬OCUK İ‫ ؟‬İN DUA m

CaTer e l - H i ’den:
— Etoü’l-Has'an’a veda ederken: ،،Bana bir şeyler . e t i » d^lm.
Şöyle dedi:,
،،Bir şeyin kaybolduğunda, yahut birisi ile buluşmak ist«llğinde,
şöyle de:
،،Ey vukuunda şübhe olmayan günde insanları bir araya getirici!
F alan kimse ile veya, falan şey ile beni bir araya getiri.»
Bunu dersen mutlaka Allah 0 kimse ile veya 0 şey ile seni bir ara-
ya getirir. ‫ ؟‬UnkU Allah sözünde hulf etmw.»
Ben ne zaman bu duâyı yaptmısa kabül ^lldi.
Biz bunu her ne kadar hAcetler bölümünde nakletmiş isek de, t ^ .
rarm da falde mülâhaza ettiğimiz İçin ikinci defa kaydetmekte bir sa.
kınca görmedik.
, bu kıssa böyle zikredilmiştir.

Kaçan kölenin geri dönm^i için şu âyet okunur:

‫ﻻ‬
‫ق‬ ’€ ‫ ﺑﻠﺬ‬٠‫أﻓﻰت'ا^ﺑﺨﺌﺌﻘﺞﺀذؤة;ﺟﺜﺬؤﻏﺔا‬
‫ ﻻ ى ى‬٠‫ﺛ ﺈ \ م‬ | ( |
‫ة ه ﻗ ﺮ‬ ٠‫ب‬ | ‫ل‬ | ‫ﺷ ﻤﺎ وة ل ﺀ‬ ’
;‫د'ﺀﻷ‬
(Ev kezuifimâtin K bahrin JUccJyyîn yeğşâhü mevcfin mJn tevtohJ
" * mevtahî sehabön, zuJömâtön ba’d i tevka ta ’. , ٥٥
ahrec،‫ ؛‬ye٥٠h ٥ lem yeked yerâhâ, ve men lem y ^ ’aUJKhfi lebû -
femâ lehû min nûrin)

‫ د ل‬1‫ ا ي‬önlemek veya y a t . ıslatan çocukun bundan


si İçin şu âyet okunur;
!ü ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (SeyyidAlizâde)

‫ﻰ‬ ‫ ﻳ‬١‫ ﻻ ﺀ \ ﺀ د‬١;‫ك‬ ‫ \ ﻗ ﻮ ق \ ؟ ﺋ ﺬ ذ ; \ ذ‬١‫ ؤ‬٠‫ي\ ذ ز \\ ﺛ ﺒ ﺮ\ د‬

h . ‫ ؟‬l ’ullahe evid’ur rahmâne, ©yyen mâ ted’û ،elehü’l.esmâül-

sahrada yatarken knrkan kişi şu â y e ti .kur^

( 6 ٤‫ س‬rabbetaimüUaJıiaJezî halekas semâ٦^ ti vel.arda. F i sittetley.


y â | Sömm^teTâ aJel-a^î yuğşil leyira nehâre yatlühühû hasisen,
y ^ ^ s f t vel.kamera ٢‫ ئ ﺀ‬٠‫ ﺀﻟﻠﻠﻪ‬m d ^ h a r â tin bl emrih. EJâ lehdl-
- velemr. Tebârakellahü rabbül.âlemî..)

Yangıhı sOndümek İ‫؟‬ln esas .la n tekbir getirmektir. Çünkü Pey-


g ^ ıb e r A l^hisselâm:
*Yangmj gördüğünüz zaman tekbir getirini Çünkü onu hemen
WndfiriirJ» b u ^ n u ç tu r .

Büyü.‫؛‬
Büyünün, büyü yapılan kimseye te sir edeceğini bilmek ve buna
inanmak da sünnettendir.
Bil ki, Wyü kötü insanların birtakım kötü şeyler icra etmekle
yaptıklan bir İşin ismidir.
NAZAR D E Ğ İ Ş İ HAKTIR, SAKINMAUDIR 9SS

Kötü insanların yaptıklan kötü İşler niteliğini taşıdığı İçin, mil’*,


cize ile kerametten bu iki yönd٠ aynlırlar.
Sonra, bu, tekllfçilerin t ^ i f i ile yapılmaz. Bâzı zaman ve m٠ ân ٠
larda, bâzı şartlar altında yapılır.
Çünkü meydanda herkesin gözü önünde yapılsa herk^ ^ren lrv e
ajmısını yapmaya kalkışır. Yapan kimse de mzll rüsvay olur, herka
tarafından kötü tanınır ve hakir görülür.

Büyünün hükmü 1
Ehl -1 Hakka göre aklen mümkündür, sem’an sâbittir.
Göz değmesi de iWyledir.
Mn’tezile dedi kl^
،،Bu, basit el hareketleri üe, zâhirde hakikati olmayan bir nevi göz
boyamadır.»
Bizim bu husUsda iki delilimiz var: Biri bunun mümkün oldugu.
na, diğeri bizzat Vliku’ bulduğuna delâlet eder.
Birinci delil: Bu İş bizatihi mürakündür. Çünkü bunu her ne ka-
dar sihirbaz yapıyorsa da aslında yaratan Allah’tır. Madem yaratan
Allah’tır, öyleyse bu da onım her şeyi ihata eden kudretinin ka۴ amı.
n a g ire r.
Sonra, bunda bütün fakihlerin ittifakı vardır. Ihtliaflan onun
h ü k m ü n d ^ îr.
to n c i delil: Bakara sûresindeki şu m ildeki Ayettir:
‫د‬ sihri (büyücülüğü) ve Bâbü’deM melege. H â ^ t ve
i r û t ’a indirilen şeyleri oğretiyorlardL
Halbuki onlar (o iki melek): «Biz ancak fltnylz (imtihan İ‫؟‬to
gönderilm işidir), sakm (sihir, büyü yapıp da) kâfir olma» demdik,
çe hiçbir kimseye (sihir) ogretmezlerfi.
İşte o n la d a n (o iki melekten) koca ile kansuun arasuu a ^ c a k
şeyler öğrendiler.
Halbuki ( s i b a z l a r ) Allah’ın izni olmadıkça onunla hi‫ ؛‬k im se ,
zarar verici d e g i lle i .»
Bu âyet, bize sihrin hakikati bulunduğunu, bir nevi göz ^ a m a
Olmadığını açık ve seçik olarak bildirmektdlr. Çünkü gerçek te’sirinl
y aratan yalnız Allah’tır.
،،Peki, MUsa A le y ie lâ m ’ın Kur’ân’da anlatılan kıssasında: ٠Sl٠
hlrieri yUriinden, ked isin e hakikat konuşuyormuş hayâlini ٢‫■!ﺻﻪ‬
Ş ÎR ’ATÜ'L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizade)

buyurulmaktadır; ki, bu bize onun bir hayal ve göz boyam aktan iba-
ret olduğunu göstermez mi?»
Diye bir itiraz vârid olursa.. Deriz ki:
- O nlann büyüleri bu hayali m eydana getirmiş olabilir. Bu tes-
Um edilse bfle, e s e r i o şekilde görülmesi (yâni hayâl olarak gOrtil-
m٠ i), -b ü ^ n ü n h M k a tin in olmadı&na delâlet etmez, asla. (Şerhu’1-

Evet, büyünün gerçekliğine İnanır ve bu inancından dolayı da Al-


laJı'tan sevab bekler..
Bilir ki, beşerin ulusu ve efendisi H azreti M uhanımed Aleyhisse-
lâm’a da sihir yapmışlardır.
Jfizacmda n â h ^ lu k hissediyordu. D ünyaya ait olan İşleri yapmak-
ta tfikatsizlik hissaliyOTdu (kendisine sihir yapıldığı İçin).
Nihayet kendisine MUaınrizetejm (Kul eûzü bi Rabbil.felâkı, Kul
eûzü bi rabbin nâsi sûreleri) inince bundan kurtuldu.
, iki sûreyi okuyan kişi büjdiden ve şeytan çarpm asın-
dan b u lm a k ta d ır .
P e y g i e r Aleyhisselâm da kendisine nâzil olan bu iki sûreyi
(dcudu ve büyüden kurtuldu.
Eivâyet olunduğuna göre, Lebid bin A’sam Hz. Peygam ber’in (sal-
lâUahü aleyhi ve sellem) saç kıllannı aldı ve ona onbir düğüm attı.
Sonra .onu bir kuyuya attı. üzerine de büyük b ir taş koydu.
P ^ g a m te r Aleyhisselâm bu yüzden rahatsızlandı. MUbârek ûzâ-
la n sanki düğümlenmişti.
Nihayrt ^ ü lü U a h (sallâllahu aleyhi ve sellem) uyku ile uyanık-
ilk ^ 1 bir vaziyetteyken iki melek geldi; biri baş ucunda, diğeri
ayak ucunda otunJu. Biri diğerine sordu:
«Nalir acaba bunun 'şikâyeti?»
D iğm cevab verdi:
«BUjdi!»
« P ^i, bunu kim yaptı?))
aA’sam . u L ^ îd adında bir yahudi!»
«Nerde yaptı bu İŞİ?»
«Falan kuyuda..»
«.aresl n ^ ir? »
«Biri o kujnıya gidecek ve suyunu çekecek. O rada büjdik b ir ta ş
razdır. o tasm altında başı düşm üş b ir desti bi]iıınm!>irf٠،٩ı ٢ nnıiTi
NAZAR d e ğ m e s i h a k t ir , SAKINMALIDIR ‫ ه‬97

içindeki onbir düğüm atılmış toir kılı görüp onu alarak ateşte yakacafc
İşte o zaman inşâallaü iyileşir.»
Peygamber Aleyhisselâm uyamr uyanmaz durumu fark etti. On-
İarın dediklerini iyice anladı. Ammâr bin îâ sir ile Hz. Ali’yi (R. 'An-
hümü) bir kısım sahAbileri ile 0 kuyuya yolladı.
Hz. Peygamber’in (sallâllahü aleybi ve selleml anlattığı şekilde
buldular. Bunun üzerine 0 iki sûre ııAzil oldu.
Onlar, onbir âyetten ibarettir.
(Kul eûzü bi Rabbil-felâkı) sûresi beş âyet. (Kul eûzü bi rabbJn.
nâsi) sûresi ile altı âyettir.
O nlardan bir âyet okudukça bir düğüm çözüldü. Sûrelerin hep.
sini bitirince bütün düğümler çözülmüş oldu.
Sonra onu ateşe atıp yaktı. ResUlüllah (S.A.V.) de hemen ij^Heş-
ti. Zincirlere vurulmuş bir adamın çözülüp de rahata kavuşması gibi
bir rahathk hissetti kendinde.
Peygamber Aleyhisselâm buyurdu:
«Kul hUvallahU ehad.. Kul eûzü bir rabbll-fetak... Kul e i w
rabbinuâs... sûreleri var ya? Kimse bunlar kadar güçlü ve tehirli bir
şey ile bir dilelrte bulunamaz ve bir şeye de Sigmamaz!»
EbU Said el-Hudri (R.A.) dedi ki:
«Peygamber Aleyhisselâm "Ciri’den ve nazardan (bazı duAlarla) Js-
tiâze ederdi. Bu iki sûre inince onlarla istiâze etmeğe başladı, digCTl^
rini bıraktı.» (Ebü'l-Leys’în tefsiri, MeaiimUt-Tenzil. el-MesâbIh.)

Nazar:
Kişi n a a rın da gerçek oldugUna İnanır. Bu da sflnnettOTdlr.
Peygamber Aleyhisselâm buyurmuştur:
«GS‫( ؟‬değmesi) haWır.»
Bu nasıl olur? İZah eddim:
Bir şeye ancak kemâle CTdikten sonra göz değer. Her k e m â le ^
şeye kazA ile noksanlık ûnz olur. K ainin zuhfiru göa d i n i d e n son-
ra oldugu İçin buna İzâfe «Jilmiştlr.
Bâzıları bunun sebebini s^Je anlatmışlardır:
— Kİ۶1 bir ş ^ e bakıp beğmıdiği zaman OTa «gitol» der‫ﺀ ؛‬٠‫ س‬ba-
٥٥٥ ŞÎR.ATÜ’L ' İSLÂM (S e j^ id A üzâde)

nu Allah'tan bilmez. B ir an İçin AİIah’ı unutur.-AJIah da onun baktığı


ş , sırf bakıcının gafletinden dolayı bir beia verir.
Garçeği anlayan: «Bu A llah'tandır‫ »؛‬der. Bankası: «Bu, nazardan-
dırj» der ve batacıyı sorumlu tu tar.
Bfialan da şöyle demişlerdir:
«K^kin bakışlarla bakan kimsenin gözünden zehirli bir kuvvet
çıkar. B a k t . insana v ^ a şeye isabet eder. Yapacagını da yapar. ٠
insan veya şey ya helâk olur, y ahut da bozulur, yaram az hale gelir.
Sonra, bu yalnız insanlara m ahsûs değildir. Cinlerde de olur. (Yâ-
nl ‫ذ‬- cinler de nazar dokundurabilirler.) ^ n ild ig in e göre,
onlann g zleri mızraktan daha nüfûz edicidir!»
.m m ii Seleme'den (R. Anhâ):
- P^gam ber Aleyhissdâm evimde yüzü solmuş b ir cariye gör-
dil. Buyurdu ki:
«Bunu , Bunda nazar vardır.»
Yâni bu sözü ile cinlerin ona nazar değdirdiklerini beyân etmek
istemişlerdir.
PcgambCT A l^ s s e lâ m :
«GSz (değm^i) haktir. Eger kader (ve kazâ)yı geçecek bJr şey ٠!-
sayd^ göz ( d ^ e s i ) olurdu bu! Ç Û İ bu, kişiyi kabre, deveyi de kar
zana »kabifir!»-buyurmuştur.

,Nazan ö n l e j . s ile r d e n biri de çocugun çenesinin altın ı siyaha

‫ ؟‬önkû H a z ^ i Osman (R.A.) giizel b ir çocuk gördü ve şöyle tav-


siyede bulundu:
«Bu ^ ı g a n a a r d ٠ memwi İçin- çmıesinin altın ı siyaha boya,
yml»
i l a l a r d a kazıklarm başlarına g e ç i r l i , kem ikler de bu kabilden-
dir.
Ç Ü İ tarlaya ta k a n ve n azar değdirmek isteyen kişinin bakışı 0
kem ikl«^ İlişir de nazar d eg d i™ . gücünü kaybttJer.
Yine Hazreti H a n ’dan (R.A.) n a k l^ ilm iş tir;
- Nazar d e g d i r . k i^ yıkanır v ^ a abdest ah r. Ayni su ile naza-
r a u g r a ^ kisi de yıkanır. hiçbir şey tdmaz.
P e y g ı b e r Aleyhlssdâm'dan da ayni şey nakledilm iştir.
NAZAR DEĞMESİ HAKTIR, SAKINMALIDIR I

Ebû üm âm e bin Sehl bin HanM’d n :


- Amir bin Rabia, Sehl bin Hanifi ^kanjıteen gOrtii. Vucûdunnn
güzelliğini görünce ona nazar değdirdi. Adam hraen yere dü^ü.
Peygamber Aleyhisseiam gelince ona sordular:
«Ey Allah’ın Resûlü, sizde Sehl’i tedavi edecek bir iia‫ ؟‬var mıdır,
Vallahi adamcağız başını kaldhanııyor..»
«Nazarcı olarak tanıdığınız biri var mı?»
«Amir bin Rabia'jn nazarcı olarak bilirizn dediler.
Bunun üzerine Amir bin Rabla’yı yanma çağırttı ve ona;
،«Biriniz neden kardeşine kasdeder? Gördüğün zaman‫( ؛‬Bârekella.
lıii aleyke!) demeliydin!» diye ‫؟‬ıkıştı.
Sonra çöyle, buyurdu:
،،Haydi bunu yıkaym!»
Bunun üzerine Amir yüzünü, ellerini, dirseklerini, ayaklarım ve
İzârının !‫ ؟‬indekini bir kaba yıkadı. Sonra 0 su, yerde yatan Sehl'ln üs-
tü n e döküldü. Hemen ayağa kalkıp arkadaşları Ue yürilmeye başladı.
Izârının içindekinden murad nedir?
B âzılanna göre tenâsü! uzvudur. Kimisine göre uyluklardır. Kl.
m isine göre ise bedenin sağ tarafını saran İzânn altında vükl olan kıs-
mıdır. §erhu’I-M٠ âbih’de bu mes’ele böyle izah bilmiştir.

B ir şeyi göriip beğenen kişi, . r ona nazar dedireceğinden hor-


karsa, şöyle desin:
(MâşaeHahî Lâ kuı^ete İllâ biJJâh.)
Ardmdan da tebrik ifade ١eden şu cümleyi kullanan:
(BârekellahU fiyke ve aleyke..)

Bâzı hastalıklann, sahibinden kendisine gelağ in e inanmanın


doğru olmadığını Peygamterimiz (saüâllahü aleyhi ve sellem) §u mü-
hârek sözü ile açıklamışlardır:
،،Adva, hânune ve safer yoktur!»
M usannif bu kelimeleri çöyle açıklamıştır.
١nnn Ş IR ’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid AlJzâde)

Advâ ‫ ؛‬Ciltte görünen uyuz hastalığıdır. (Yâni, bu hastalık insana


sirayet etmez, denmek istenmiştir.)
el-٠ m m e: öldürölen kişinin başında ‫ ؟‬ıkıp intikam isteyen bir
k u ^ u r (bâtıl bir inanca göre).
İşte Peygamber Aleyhisselâm böyle bir inancın da bâtıl olduğunu
ifade etmişlerdir.
Câhihyrt devri Arabları ölen bir kimsenin rU hunun bir kuş şekli-
ni aldığım ve bunun: «Sulayın beni, sulayın beni!» diye bağırdığını ve
intikamı alındığı zaman u g tu ^ ın u söylerlerdi. Buna böyle inanırlardı.
P ٠ gamber Aleyhisselâm böyle bir şeyin olmadığını açık ve son
derMe s ^ ik olarak beyân .etmişlenJir.
S a f » : ^ a r m bâtıl inancına göre, kişinin İçinde, ciğerini — acık.
tığında— ısıran bir yılandır.
§eriı٠٠،-MesâWh’de. bu, insanin ve hayvanin k am ın d a b u lu n an bir
yılanın adıdır, insan veya hayvan yürüdüğü zam an bu yılan onları so-
k a r-a c ık tığ ın d a —.
§öyle de d e tifib l:
C i y e t devrinde Muharrem aymı Safer’e ertelerlerdi ve onu
ş^ır-i haramdan kılarlardı. BOylece M uharrem aym da savaşıp Safer

igte Peygamher Aleyhisselâm «Safer yok!» sözü ile, onların bu


.Irkin ve bâtıl âdetlerini kasdetmiştir, böyle bir şey olm adığını açık-
lanuştır.
Bâzılanna göre, onlar Saferii uğurauz-sayarlardı. 'Peygamber Aley-
h i s s e l « S fe r yok» sözü ile onların bu İnancını ib tai etm iştir.

l e m W Peygahıber Aleyhisselâm «sirâyet yok!» buyurdu, ö y -


leyse hartahgının g e ç M .n d e n korkm ak ve çekinmek b ir .vehimden
h a k t i r . Vehme kapılmak da ancak cahillerin kândır.
Bununla beraber sflnnet olan h astalard an uzak durm aktır.' Cüz-
samlılardan vs. geçici hastalıklardan 'uzak durmaktm.
Ss. Peygamber (saüâllahü a l e h i ve sellem) sağlam kişilerin has-
»laamasımn. Allah’ın bir em ri ve kaderi olmadıgmı zanneden kimse-
erin bu zan ve vehmini ibtai etm ek Is tra iş tir. Yoksa (h astalara so.
tulun) demek i s t ı i i ş t i r . Nitekim şöyle buyurm uşlardır:
1, aratandan kaçar gibi k açın‫»؛‬
HASTADAN VE HASTALIKDAN UZAK D U R IL ID IR 1001

Yine ciizzamlıların bulunduğu vâdiden geçerken yanındakilere:


«Haydi ‫ ؟‬abuk geçin, lîzlanın ٣١١ büyümüştür.
Demek ki bâzı sâri hastalıklar vardır. Onlardan kaçınmak gerek-
inektedir.
Bir de, hadisdeki (lâ advâ) kelimesinde nıuhaddislerihtilâi etmiş-
lerdir.
Onlardan bâzılarına göre bu, hastalığın sirâyet etmesini nelyet-
inektir. (Yâni hastalık bulaşmak demektir.)
Bâzılarına göre ise bu, onun hastalığa izâlesidir.
Birinci görüş daha külfetlidir. Musannifin göriişü de bu merkez,
dedir. Bâzıları ikinci görüşü kabUl etmişledir.
Müslim’in şerhinde imânı Nevevi der ki:
— Hz. Peygamber’in (sallâllahü aleyhi ve sellem); «Ciiızamlıdan
arslandan kaçar gibi ka‫ »؟‬sözünün hikmeti şudur:
Bilindiği gibi, cüzzam sârî hastalıklardandır. Uyuz, baras ve veba
gibi.
Tıbda anlatıldığına göre, bunlara benzer birçok bulaşıcı hastalık-
lar daha vardır. Bu hastalıklar —-yine. Allah’ın izni ile— baskalanna
geçerler. Kendi tab’ıyla değil. Böyle zarar meydana gelir. Bunun İçin
Peygam ber Aleyhisselâm bu türlü hastalıklardan ve hastaladan uzak
durm ayı emretmişlerdir.
Peygamber Aleyhisselâm’ını «Sirâyet yok!» sözüne gelince.. Bu, câ-
hiliyet devrindeki bâtıl İnançları çürütmek İçin vârid olmuştur.
Çünkü onlar, hastalıkların, Allah'ın iradesiyle degil de kendilikle-
rinden geçtiğine inanırladı.
İşte bu yorumla iki hadis arasında zâhiren gö^ilen tezad bertaraf
edilmiştir.
Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurmuştur:
«Cüzzamiriara dik dik ve devamlı bakmayın: içinizden biri mut*
l a t a bir ciizzamlı ile k٠nuş'a٠aksa, kendisi ile anun araanda bir mız.
rak boyu kadar mesafe bulunsun‫»؛‬
Rivâyet olunduğuna göre. Peygambff Aleyhlssdâm bir cilzzamlı-
nın e lin d n -tutup yanma oturtmuş ve ona:
«Haydi ye‫ ؛‬AMah.a güvenim ve tevekkülüm tamdır‫ »؛‬deyip hitat
etm iştir.
1002 ŞÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid AJizâde)

E ٤r adam Hz. Ömer'e (R.A.) ayagmdafci ağrıdan şikayet edince


HZ. .m e r (R.A.) ona:
«öğlen Sicaklarmda yürürsen bir şeyin kalmaz!» demiştir.
J b n i'ö m ^ în (R.A.) gözü ağrıyordu. Ona acı bir ilâ‫ ؟‬dam lattı:
hiçbir şeyi kalmadı.
Hale، bin HanunAd dedi ki:
— Gözlerim agrıyordu. Beni MUsa er-Râdî bu hâlim le görünce şöy-
le dedi:
«Sana bir ilâç tavsiye edeceğim. Eger onu tatb ik edersen hiçbir
şe^n kalmayacak!»
«Evet, buyurun!» d ^ lm .
«Her Perşembe günü bıyığından biraz al!»
Dediğini yaptım; göz agrılanm dindi.
Göz ağrısı İçin en iyi ilAç: K ur’ân ’a bakm aktır. Ç ünkü Peygam-
ber Aleyhisselâm göZ agnsından Cebrail Aleyhisselâm'a yakınınca,
Mushaf’a bakmasım tavsiye etralştir.

Kan aldım ak da sü n n etted ir.


Çünkü o, her çeşit hastalığa devAdır.
elBustân’da der ki:
— P ^ a m t e r Aleyhisselâm şöyle buyurm uştur:
«Mm, bana başının agnsından. şikâyet ettiyse, ona «kan aldır»
d^im . Kim de ayaklanma ağrısında» şikâyet ettiyse, ona «ayaklan(
W ^ ! » d^im .»
Aç kam ına kan aldırmak şifâdır; to k k arn ın a ise zarardır.
d-Bustân’da der ki:
— Kan aldıraıak İst^ e n kimse, bir gün öncesinden k a n aldınn-
jaya kadar; kan aldırdıktan sonra da bir gün geçinceye dek hanımı
le cinsi münâsebette bulunmamalıdır.
Sabah kan aldıracaksa, akşam yemeğini ikindi vakti yemelidir.
Wyle oluraa kan aldınnak daha yararlı olur.
Safran varsa önce bir şey yemeM, sonra kan aldırmalıdır; kl, aksi
şkdirde muvazenesini kaybeder.
O gün h a m a l girmnnelidir.
KAN ALDIRMAK S t İ N İ T VE VÜC.DA FAYDALIDIR 1003

Doktorlardan birl: «Kim, kan aldırdıktan srara ayni gti٩ cinsl 1‫ؤﻻ‬
kide bulunup kamama gideme ve buna resmen ölmwse hAyret
rim!» demiştir.
K an aldırdıktan sonra ardmdan tuzlu yemelidir‫ ؛‬uyuz olabilir. Ay-
nı gün süt yememesi de miistebabdır.
K an aldırdığı gün, suyu da az İçer.

Çarşamba ve Cumartesi günleri kan aldırmak meknıhtur.


Hz. Peygamber (sallâllahii aleyhi ve sellem) büyümüştün
«Kim, Çarşamba ve Cumartesi günü kan aldırma ve bir ş ı Ue
karılaşırsa,- kendisinden başkasını kınamasm!»
Hadis âlimlerinden bir zAt, Cumartesi günü kan aldırmış. Baras
hastaligm a yakalanmış. Doktorlar buna çâre bulamamışlar.
Allah’a ağlayarak yalvarmış, secde etmiş ve secd^e uyuyakalmış.
Peygam b^m izi. 0 anda rü’yâsmda görmüş, ve hastaligmdan ona ya.
kınmış. P eygam br A le y h is s e l ona:
«Bu husUsdaki benim hadisim sana ulaşmadı mı?"
((Evet, am a d ^ r u olup.olmadıgında şUblıeye düştüm!»
«B ende, nakledilen bir söz hakkında neden ihtiyath davranma-
din?»
Demiş ve m ü b â ^ elini o sancıyan uzvuna sürmüş. Adam uyanın-
ca o hastalıgm kendinden zAil olduğunu görmüş, (el-ihyft)
Hadisde: «Pazar günü kan aldırmak süâdır:» buyunılmustur.
Ayin ondokuzundan sonraki Salı günü kan aldırmak müstehaMır.
Bâzılaruıa göre aym sonuna kadar miistehabdır.
Lâkin ayin son üç gecKinde kan aldırmak mekruhtur. ( e M
tân)

B aştan kan aldumak y rfi hastaliga şifâdır: Cûzzam, cünûn (al-


n ir hastalığı), baras. uyuklama, diş ağnsı, göz kararmaa, aancı...
'Ebh’l . I ^ s dedi ki;
- Ebö Bekr bin A b d u i rivâyet etti. Akra’ bin Peygam
1004 Ş İR ’ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid A lizâde)

ber AJeyhisselâm’ın yanm a ^ rfig in d e onun baştan kan ald ın n ak ta ol-


dudunu gördü ve sordu:
»Başından kan mi aldırıyorsun?»
Cwab verdiler."
«By Hâbis .glu, bu, cüzzama faydahdır..» (Ondan sonra o yedi
hastalığı saydı).-
Fakat devamlı kan aldırmak iyi değildir. Çünkü zararlı olur.
Hadisde; «Kan aldınnak akil a rtın r, hafızayı güçlendirip) bujnı.
rulmuştur.

Kafanın çukurundan kan a l d ı^ a k ta n kaçınır. Hadisde şöyle bu-


yurulmuştur:
«Kafanın ‫ ؛‬ukunından kan aldm nak un u tk an lığ a yol açar, . n u n
İçin bundan uzak durun'.»

Alçı taşmdan sonra kma yakmak kişiyi cüzzama k arşı korur.


Her ay alçı tası sü raek harareti söndürür, rengi güzelleştirir, cinsi
m ûna«tet gücünü artınr.
Hasta Ziyaret Etme Adâbı ve Hasta
Hakları, ölüme Hazırlık, Vasiyyetve
Cenaze Namazı, ölüyü Kefenleme ve
Defnin Edebleri

İslâm dininin âdâbından birisi de hasta riyaretidir.


M iislümanlar hastalanınca din kardeşleri tarafindan ziyaret «li-
lirler. Bu, İslâmın g z e l âdet ve prensiplerindendir.
el-Hazâ»e’de der ki:
«Hasta yahudinto ziyaret edilmesinde bir sakınca yoktur. Takat.
mecUsİnin ziyaret edilip e d ilm e y e , haktanda aumler arasında İhtı,
lâf vukua.gelmiştir. Sahih olan görüşe göre, onım da ziyaret ^ ilm ^
sinde sakınca yoktur.»
ÇUnkü hastayi ziyâret eden kişi OTiun yanında kuruncaya kadar
rahm ete dalar. Yanında oturduğu zaman ise rahmete iyice batar. F a»,
ça vârld olan bir beyitde de bunun fazileti dUe getirilmiştir.

H asta ziyaretinde esas olan, onu günaşırı riyaret etmektir. Ya.


h u t iki giinde bir.
Hadisde: «Hastayı gün aşın ziyâret edin. Jkl gfinde bir ziyAret
edin. Çok a ^ r oluraa başkaJ» bujmrulmuştur.
«Gön a şın ziyâret et ki. çok sevilrelnî» buyurulmu^^.
B unu Peygamber Aleyhisselâm Bbû Hüreyre'ye (RA.) demiştir.
H asta ‫ ؛‬ok a ^ r olurea 0 zaman onu her gOn ziyaret ٥ ٠ ٠ ٥ lr.
1006 Ş İR ’ATÜ’L . İSLÂM (Seyyid A lizâde)

tbni Abbas (R.A.) der ki;


«Hastayı bir kerre ziyaıet etmek sü n n ettir‫ ؛‬birden fazlası nâfüe-
dir.» (el-Jh^)

Ziyaretçinin hastanın ayak ucunda oturm ası, baş ucunda oturm a-


ması m üstdıaW ır.
Ziyaretçi oturduğu yeı^e saga-sola bakmamalı, h astay a d ٠ u
tekmahdır.
Hastaya g ^ i n ü d ik e rk bakmamalı. Hele yüzüne ve gözlerine
k ^ n nazarlarla b a k n u a h d ır .
Şâyet dikkatle bakarsa, hastanın yanından çıktıgı zam an yüzünü
yıkamah.
Böyle yaparea Allah’ın izni ile afet ve m usibetlerden k u rtu lu r.
A lim lin birinden böyle duydum.

a s ta n ı n yanma yeni elbiselerle girmez.


Kirli dbiselerle de girmez.
Hastaya karşı somurtmaz. Ona ^ le ry ü z le b ak ar ve b u la n d ığ ı
şeylerden konuşur.
Ona sağlık ve afiyet diler. Uzun öm ürler tem enni eder. Ç ünkü bu
giw sözla. hastanın gönlüne ferahlık v ^ r .

Hastanm yanmda fazla oturmaz. Çünkü, «ziyaretin en hayırlısı


hafif olanıdu".»
Bu sözü ulemadan T a w s söylemiştir.
Denildi ki: /
«Ziyareti hafif yapm akta ne güzel ibadet kokusu vardır!»
B â z ı l a n göre, ziyaret lahza lahza (az az) .İm alıdır.
Hriil-Abbas bin Mesrük’den:
- es-Sırri’s-Sekatİ’yi ölüm ü hastalığında z ly a r^ ettik. Y anında
hay» r t u r f n t Bir ara ona d ^ i k k l‫؛‬
« .itm ek istiyoruz‫ ؛‬bize dua eti»
HASTA ZİYARETİNDE ÇOK O T U m i D I R m

Bunun üzerine ellerini kaldırarak şu duâyı yaptı:


«Allah’ım, bunlara hastanın nasıl ziyaret e d llw .n l ögr^l»

Bir adam bir h astay ziyaret etmiş. Yanında ١ı»ın burmuş. I


ta d ^ i ş kil
«And olsun ki. ziyaretçilerin ‫؟‬okluğundan rahatsız olduki»
Adam şu cevabi vermiş:
«Kalkıp k ap ıy kapayayım mi?»
«Evet!»
...

Bâzı hastalar ziyaretçinin ‫؟‬ok oturmasından rahatsız olduğunu


a ‫؟‬ık‫؟‬a İfâde etmiştir. Şöyle ki:
NaMI adında bir adam bir hastayı riyaret etmiş. Yanında uaın
süre oturduktan sonra:
«Rahatsızlığın nedir?»
Diye sorunca, hasta şu ilgin‫ ؟‬cevabi vermiş:
«Yanımda oturman!»
Bir rivâyet daha:
Bir grup İnşan bir hasta ziyaretine gitmişler. Yanında hayli rtur.
duktan sonra;
،(Bize vasiyyet et!»
Diye ricâda bulunmuşlar. Hasta şöyle konuşmuş;
«Hasta ziyaret ettiğiniz zaman fazla oturmayın. Size vasiyetim
budur!»
Bunu Bâğıb el-tsfahânî (elMuhadarât) adil kltftbında anlatmış.
tir.

Hadisde: «Birinizin dini hastanın atama veya eUne k o y v naaıl


.Jdugnnu sonnası, tam hasta ziyaretidir!» b u y u n lu ştu r.
i d i s i n dw am ı şöyl^îr:
«Aramadaki s a y . tanennilerinto tam şeldi musatahaAr.»
1008 Ş İR ’ATÜ’L ٠ ÎSLÂM (Seyyid A lizâde)

Sana duâ yapması İçin hastaya taklitte bulunm an da sünnetten-


dJr. Çönkö hastanın duâsı meleklerin duâsı gibidir.

Z i p t ç i , hastanın yanında k o n u ştu g ı zam an m utlak a iyi konu §٠


mali, hayır duâda bulunmahdır. Çünkü melekler .n u n yanında yapı.
lan'duâlara «âmîn» derler.
Ümm-i Seleme’den (R. A n h a):
- Hz. Peygamber (sallâllahii aleyhi ve sellem) buyurm uştur:
«Hastanın yanma, .yahut cenazenin yanına vardığınız zam an h a.
yuh duâda bulımıın: Çünkü melekler yaptığınız dıiâya âm in derler.»
Yâni, hastanın yanm a vardığınız zam an A llah d an âcil şifâlar di-
leyin Cenazmin yanma gittiğinizde de A llah'tan rah m et ve m ağfiret
dileyin. Çünkü meleMer bu dilek ifade eden d u l ı m z a «âmin!» der-
ler de duâlannız müstecâb olur. (§erhu'l-M ٠ âbih)

Kalkarken hastaya şifâ dileyip ,kalkmak da sünnettir.


Peygamber Aleyhisselam şöyle b ü y ü m ü ştü r:
«Bir möslüman bir hasta m u s l a m ziyâıet edip de yedi kere:
« a ’eliillahel asime, rabbel 3 ‫ ﻻأل‬aziml en yeşfiyeke = B üyük a ^ m sa*
hibi bö^ik A llah'tan'sana şifâ vermesini dilerim»- deree, Allah m u tla,
ka ona şifâ ihsân'eder. Eceli gelmis iseh ask a.»

Hastajn ziyaret eden kisi hastaya şunu okur:

٠‫ ﺛﻤﺆﻟﻴﻮؤﻧﺬر‬١‫ﻳﺮة\ﻏﻮﺋﺬوؤه ﻣﻨﻤﺌﺰة‬.‫اﺀود‬
(E ٥zû bUlfthI bi ı z z e t i h i ve kudretihi m in şerri m â ecidU v em in .
«rrl ma ühâzim)

Müslüman kard٠ ni — yakalandığı hastahk ne olursa o lsu n — zl-


aret etmesi m üekk^ sünnettendir.
HASTA, H Â L İN D İ ŞİKÂYET ETMEMELtDİR i

Ancak TegamljerimizJn beyân buyurduğu ١ u üç hastalık mUat»


na: Göz hastalığı, diş ağnsı, büyük Ç İ .
Çünkü şöyle buyurmuşlardır-:
«Üç basta ziyaret e d l e z : Göz hastab^ bulıman kişi, ‫ ﺑﻠ ﻪ‬ağnyaa
kişi ve büyük çıl«nı olan kişi.»
«Müekked sünnettir)) dememizin sebebi şudur..
M usannifin zikrrttigi bu hadisle M«âbih٠de zikredilen Zeyd bin
-- rivâyet ettigi: «Gözüm ağrıyordu, Peygamter Aleyhlsseifim
beni ziyaret ettia hadisi arasındaki çelişkiyi tertaraf etmdr içindir.
Demek ki bu hastalann ziyâret edilmesi asimda yasak d٠ dlr.
Lüzumsuz olduğu İçin, Peygamter Aleyhisselâm (zlyarrt 6 ‫ ا‬6 ‫ه‬6 ‫)ل‬
demiştir.

H astanın hafif hafif inlemesi ‫؛‬


H astanın hâlinden sikâyet etmeden hafif hafif inlemKi de sün-
nettir.
,Çünkü bu acısını veya agnsını nisbeten olsun durdurur.
et-Tıbbtt’n-Nebevi’de der M:
- Hastanın: «Çok sancım var!» demesi câlzdlr. Hz. Peygamber
(sallâllahü aleyhi ve sellem) de: «Basıml» daniŞtJr.
Ne var ki, Allah’a karşı isyan ve slkâyrtte bulunmaz Hele hasta,
hğın başında (eJhamdÜ lillâh) derse, söyley^eği sfelerin hiçbiri şlk^
yetsajnim az!
H asta, başını baglar ve Oyloje yatağına yatar.
Sabır ve m etanet İçinde yatar. Kendisini hastahga karşı kahraman
gOsteraez.
Çünkü Allah’ın ٠ diğl musibete Mmse tâkat g٠ em٥ ! Karşı
٠ hn٣ çalışan mutlaka mağlâb dü۴ .
Hz. Peygamber (sallâllahü alQhl've selİOTi) hastalandığında in.
lerle‫؛‬rdi. K m i n . bunun s^«bl s o lu n c a şüyle b u y u l ü . ‘
.H a ta ta n n a k r f f a ^ ٠٥٠. İçin, mö٠ml٠to - a rtu a b
1010 Ş IR ’ATÜ'L ٠ İSLÂM (Seyj^d A lizede)

ö lü la tırla n a k
٥ Jömü çokça hatırlam ak da sUnnottendir.
Ebû Hüreyre’den (R.A.):
- HZ. Peygam ter (sallâlJahü aleyhi ve sellem) b u ^ rm u ş tu r :
«1 ‫ س‬11‫ﻻء‬٠ yıkıcısını (ölümü) çok hatırlayın!» (el-Mesâbih)
Ölüm nasıl hatırlam r?
K edisinden önce dünyadan göçen ak ran ve arkadaşlarım liatır-
lar.
.n la rın nasıl öldüklerini, toprağın altında ne yaptıklarım , nelerle
karşılaştıklarım durmadan düşünür durur.
Şimdi toprak altında nasıl eriyip gittiklerini, çoluk-çam klarım na-
sil yetim, kadınlarım da nasıl dul bıraktıklarım , inallarından nasıl
mahram olduklarım, mescidlerin, meclislerin o n lardan nasıl h âlî kal-
-dıklarım hatırlar durur ve kafasından durm adan bunlai’i geçirir.
Yanında g ü le , oynayan, neş’elenen ve ölüm ü hiç hatırlam ay an
kişinin nasıl can verdiğini, nasıl kabre girdiğini, etleri nasıl kemikle-
r in d e acıd ığ ın ı, t ^ r a k kurtlanm n hücUmuna nasıl uğradığını, gü-
zel cismi ve dişlerinin nasıl topraga karıştığını ve kendisinin de bir
gün onun gibi ölüp gid^egini, kabre girip t o r a k olacağını, kabirde
ç^îtli işkencelere mâruz kalacagını düşünür.
İşte bunlar hep ölümü düşünme çeşitleridir. Bu husUsda Ebü’d-
Derdâ (R.A.) ne güzel söylemiş:
‫(؛‬Ne mutlu başkasından ibret alan kişiye!»

eJ٠Hu،٠ 'in şârihı, Vehb bin M ünebblh’den:


— .Danyal Aleyhisselam bir sah rad an geçerken şöyle bir..ses duy-
du;
^ n y a l, dur! H a ^ t verici bir §ey göreceksin‫»؛‬
Durdu, fakat bir şey görmedi.
İkinçi def'a nida b ilin c e yine durdu, fak at bu def’A bir şeyler
.göriü; :
G e r i Danyal Aleyhisselâm.dan dinleyehm:
— Durdum, bir de ne g ö r^ im :.B lr ev beni çağırıyor‫؛‬
İçine daldınL inci ve yakut, ile bezenmiş b ir döşek gördüm. Döşek
k a ıu ^ u :
Ö L Ü İ HATIRLAMALI, HAZIRUKU o n u 1011

«Ey Danyal, yukan Çik١»


Çıktım‫ ؛‬bir de ne göreyim: Karcımda 1‫؟‬İ misk.ü amber dolu alto-
dan bir döçek duruyor, üstünde de bir ölü gen‫؟‬. Sanki mışıl mışıl uyu-
yor... Üstünde de güzel bir elbise. Hem anlatılmayacak kadar güz^
Sol elinde altın yüzüğü. Başında altından bir tâc. Kuşağında yeşil aeb-
zeden daha yeşil bir kılıç.
Döşekten bir ses:
«Bu kılıcı al ve üstUndekini oku!»
Bunun üzerine üzerinde yazılmış olan şu yaayı okudum:
«Bu, Samsâm bin Ivec bin Unk bin Ad bin Erm’ın kılıcıdır.
Ben bin yediyUz sene yaşadım. On iki bin cariye ekittim Bin şe-
h ir yaptım. Bin orduyu yendim. Her bir orduda, emrinde oniki bin sa-
vaş‫ ؟‬ı bulunan kırk kumandan vardı.
Akıllı ve bilginden uzak durdum. Beyinsizle arkadaşlık te٠sls et-
tim.
in san ölçülerin! bırakıp haddi tecâvüz ettim. Zulüm ve şiddetle
davrandım.
Hâzinelerimin anahtarlannı dOrtyUz katır taşırdı. Dünya balkın-
dan h i‫ ؟‬kimse bana kafa tutamadı.
Ruböbiyet dâvasında bulundum.
Sonra açlığa yakalandım. Bir ölçek inci karşılığında bir avu‫ ؟‬mı.
Sir bile alamadım. Nihajret açlıMian öldüm!
Ey diinya ehli, ölümünüzü çok h a t ır la ^ ‫ ؛‬Bendcaı ibre، I Sa.
kin dünya sizi de, beni aldattığı gibi aldatmasın!
Ehlimden hi‫ ؟‬kimse benim jrtikümü taşımadı..«

İ١١

Hadis-i şerifde şöyle vârid olmuştur:


«Kim- ölüm ü her gün bir kerre hatırlafta. Allah’tan görmediği
h ald e korkanlardan olur. Kim de hatırlamama ontorfan' olamayaea.
ğ ı n d i endişe ederim.»
Yâni, ölümü hatırlayan, Cenâb-1 Hakk’ın Yâsîn sûresindeki:
«Sen ancak o zikre uyam ve 5٥k m ideyle، (Al!ah)’a g â a ٥ne ٥٥٠
y ü k sa y g ı göstereni luzâr Geçeksin. İşte sen ona hem bir mağfiretle,
h em çok şerefli hir mükâfatla müjdele!»
Kavl-1 celîline m a ^ a r olur.
1012 ŞİR 'A TÜ 'L - İSLÂM (S eyyid Alizede)

ö l ü çokça hatırlam ak zevkleri yıkar, günahları tem izler ve ki-


§ijd dünyada zdhidçe yaşatır.
Çok düşünce ve endişeyi bertaraf eder, az ni'm eti çoğaltır ve dün-
ya.derdini giderir. Dünyada kendisine dar geleni genişletir.
Kim ölümü ^ in d e jdrmi' kere liatırlarsa Allah onun kalbini can-
landınr ve ölümünü ona kolaylaştırır.
Allah'ım, ölümümüzü kolaylaştır! Ey m erlıam et edicilerin en mer-
hamet edicisi olan (Allah'ını)! Rahm etinle raha.t can veı-memizi nasib
eyle!

«Ravdatü’٥٠Nâsıhîn»'de şöyle geçer:


Hz. Âişe (R. Anha) Resdldllah'a (sallâllahii aleyhi ve sellem)
٠ du:

aEy Allah'm Resûlü, hiç kimse şehidlerle birlikte haşı'edllecelf


ml‫ ؟‬١) ‫ﺍ‬

«Evrt: Günde yirmi kerre ölümü hatırlayan 1 ‫ئ‬.‫»!ؤ‬


Diye cevab verdi.

§akîk el-Belhi, üstâdı Ebû H âşim ’i ziyarete gelirk en elb isesin in bir
k n a rm a .b lra i badem 'banladı, ü stâ d ı sordu:
.Orada ‫ ﺟ ﺪ‬1‫ ا‬olan şey nedir?»
»Birkaç b a d ^ .ı Akşam bununla ifta r ederain d iy e getirdim .»
«Ey Şakîk, sen. akşama kadar sag k a la ca g ın ı n a sıl k estirebilirsin?
Sen ölümü böyle m i hatırlıyoraun?»
Diye ‫ ؟‬ıfaştı v e kapıyı yü sü n e k apattı.

K a r şıla ştı, herhangi bir sık ın tıd an k urtu lm ası İçin ,ö lü m ü tdm en-
n i e t m ı ^ de sünnettendir. Ç ünkü P eygam ber A leyh lsselâm şö y le
b u jn i ü ş t tır :
«BJriato ٥١٥٠٥, ٥٥٠٠٥٤٥ 8‫ ﻟ ﻪ‬٠‫ ﺳﻬ ﺊ‬taırtulm ak İçin k at’iyyen te*
m ı ü etme^n!
٥‫؛‬٥m٥ mutlaka temenni etmesi geraktee, . 1 ‫ ﺀ‬desin‫؛‬
A l 'ı m , hayat benim İçin bayulı olduğu siirece beni y a şa t
ÖLÜMÜ T E ^ N N t E T M E lÜ D tR .‫ أ‬01‫ة‬

ö lü m benim İçin h a f ili ise Slâûr'. AUab٠jm, Slömftmli V®Sl٠M٥« s ٠n-


raki bâlîm i miibâıek ve mes’ud taJ.»

etT u h le ’de der w:


«Düştüğü bir sıkmtı veya dolayı ölümü istemek m ^ î h -
tur. F akat zamaıun insanlannm lxwulması. ahlâksıdıgm alıp girilme,
si sebebiyle, kendisinin de ahlâksızlığa s ü r ü k l e n e b i l « . ^ kOTka.
ra k böyle bir temennide bulunursa, sakınca yokter.»
D in ip dımırken ölümü t r a ^ n i etmenin meknıh olmasının, se.
bebi sudur:
Çünkü hayat Allah’ın bir hükmüdür! Hayatin izâlralnl temenni
^ m ek , Allah'ın hükmüne râzı olmamak demektir.

Hazrcti Aise’den (R, Anhâ):


— P eygm ber Aleyhlsselüm buyurdu:
«Kim, her gün yirmi bir kerre: «Allah'ını, ölümümü ve Slfim d.
sonraki hâlimi m ü b â lk ve mes’ud kil:« diye dı,â edeme, h c s . gSnne»■
d ^ (doğru) cennete girer.» (N٠ cü’t ٠Tuka)
Diğ’e r bir hadis meali:
«Biriniz amel.1 sâhhlne güvenmedik^ kat’iyyea ölümü toaennl
etm esin ve: (Allah’ım, canımı alî) diye duâ etmesin.»
Bir hadis daha:
«Biriniz ölümü kat’î ^ n temenni etm«in. Ç Ü İ 0 ya iyi bir in١
sandır, yaşadıkça sevabmı artınrj ya da kötü' bir insanto, yaşadıkça
. a h J a n n d a n tw be etmek sâretiyje kurtulmak İmkâmnı ve ftreatmı
bulur.»
Yine şöyle buyurdular:
«Biriniz kaflyyen ölümle ka ٠ laşma^ i s t e m . . Çünkü gögdczi
ile g ö - sey, pek çetindir!»
Bu sebebledir ki, ibni sirin’in (rahimhuUah) yanında ölüm anıl.
dığı zam an sanki bütün organlan amfiş gJM .Jurdu.
1.14 ŞÎE’ATÜ٠L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

‫ئ‬ bto AbdiU’aziz h er gece âlim leri toplardı, .id m d e n , k ıyâm et.
t o ı ve l e t t e n bahsederlerdi, içlerin d en bir cenaze çık ın caya kadar

Isa Al‫ ؟‬y i e ! â n ı ’m yanında ölüm den söz edildiğinde, cild in d en


âdetâ kan damlardı.
Dâvuâ Aleyhlsselâm’m yÂnında ölüm an ıld ığı zam an, ilik leri bir-
b ir i n d . ayrılıncaya kadar aglardı. A ncak İlâhî rah m eti h atırlad ığı za.
man ^ d i n e gelirtl.

Mutaıref der kl:


«Bu ölüm var ya, kişilerin m u tlu lu ğu n u bir an da y ٠k ediyor.
Onun İçin ölümden sonraki m utluluğu b ekleyin v e o n u elde etm eye
çalışın»
d-Evzai:
«ölü. kabrinden dirihnceye kadar ölüm ün a cısm ı hisseder.«
Bir livâyet:
Allah, Itoahim Aleyhisselâm'a:
•Ey ^ u m . ölümü n a a l buldun?» d iy e sordu.
«Taze yüne şaplanmış bir §İŞ gibri»
i I - to la y kıldık» buyunJu.

ABah, MÛİBa A l ^ r h i s s e l ’a vah yetti:


«ölüm ü n a a l buldun?»
«O vadak i - kuşu gibi. N e ölüp rah âta k avuşab iliyor v e ne- d e
uçup kurtu lab lh or» d iye cevab verdi.
D e lk i:
«Eger ölüm açısından bir k atre d ağlara dUçseydi. d ağlar erirdi.»

<‫ ﻫ ﻼ‬kabre kM d uk tan sonra büyük ve d ö ş e lili h âd iselerle k arşı


karatm■ ‫ ا ئ‬٠‫س‬٠‫• ااﺑ ﻊ‬
- - GEREĞİ GİBİ HAZIRUNMALI 1.15

Kabre kenur konmaz sual melekleri olan Mlinker ile Nödr gele-
çeklerdir, şayet kOtü kişi ise ‫؟‬eşitli azâblara dûçaı olacatttt.
Hele ondan sonra karşılaşacak olduğu dirilmek. Cebbar alan Al-
lah’ın huzUrana sCTkedilmek, İşlediği amellerin azından da ‫؟‬oğundan‫؛‬
da hesab vennek zorunda kalmak, yaptığı günah ve swablann mikda-
n bilinmesi İçin mizan kurulmak, haklarım y^ikİCTi kimsrtran-.hak-
laraıı geri vermek, Sırat köprüsünden geçmek, o n ra muhakeme I -
lemek gibi hâdiseleri düşündükçe bambaşka azâb ve endîşe İçinde tav-
ranır.
Bu husûslar İmâm Gaşâlî’nin thyâ’sında uzun uzun anlatılmıştı‫؛‬.
Bu husUsda bol bol o jitle r vermiştir.,Ne güzel ve yerinde söylemiştir!
İşte bımlar, bilinmesi gerekli olan hâdiselerdir. Onlara inanman
gerekir. Ahirete g e r^ i gibi hazırlanman İçin kalben varii&na inan-
m an icab eder.

Bir çoklan âhirete ^direkten inanmazlar. Kalblerlndeki zulmet


buna i'mkân vennez.
GöraUyor musun, yazın sıcağına, taşın soğuğuna aldırmadan de.
vamlı olarak ‫؟‬alışırlar da âhiretteki cehennemin s ıc a ğ ı bir türlü ha.
'tırlamaziar.
Ahlretten sorulduklannda dilİCTi, ile «evet» derlM, fakat kalblttl
h âlâ gaflet İşinde olur.
Bir adam birine «önündeki yemek zehirlidir!» dCTse, sonra k e r i
yerse, kendisini harek^lyle yalanlamış olur. Hrekettyle yalanlamak
lisan ile yalanlamaktan şübhe yok ki daha etkilidir.

Ömrünün uzunluğu kişinin saadetindendir.


Çünkü bu Uzun; müddet zarfında günahlarına' tevbe ^ Ip kendi-
sini Itâate verebilir. Tâate dönmek .tevb^ra daha efdaldır.
Ebû Osman el-٥Iağribî der ki:
«înâbe (rücû) tevbeden büyüktür, ‫ ؟‬linkti tevbekar belki . a h -
İan n ın bir kısmmdan vazg^mJş olabilir. Fakat riicû edm kişi ise bü-
tUn . a h l a r ı n d a n vazgeçip kendini tara olarak'Allah'a adar.»
1018 ŞJR.ATÜ.L . Î8LÂM (Sej^d Aüzâde)

Yine h asta .la n k işin in h â lin e dönüy ٠ru2:


İ t a n ı n , döşeğe döştu^ü zam an, yap tığı b ütün ^ in a h la r ın a tev .
be e t o w l de sünnettendir. Jjdleştlgi zam aıi: ya d a y .lc u lu k ta n döndü-
p o d e yıkanm ası mUstehab .lu r .
A m de ^ I d . to§lam ı§casına san lır.
İ t - i n « îd e (ölüm ü J»kla§mı§) olan kIçl d alm a A llah ’a karşı
h lü i ^ I e ٥ elldir. A llşh tarafın d an afved ilecegin i lunm alıdır.
B u husOsdakl ölçü:
Saglı ٠ nda kerku (Allah korkusu) galeb e ‫ ؟‬alm alı; kl, d ah a çok
amelde bulunsum Fakat OİMegl ram an u m udu galib gelm elid ir; kl, afv
ve mağfirete mazhar olsun. (Şerhu’l-M esâblh)
İşte M usannif (rahım ehullah) d a b u n a İşaret ederek şöyle k ayd et.
mlşUr:
Müslüman kişi, rahm et-i R ahm ân'a k avuşu rk en so n derece umul^
lu olmalı, Allah’a g ü v e n i p ' m a n t i n i b ü yü k b ir 's e v in ç v e h eyftian
İçinde !» k l^ e lid ir .

Sâbit el ٠ nnân ٤ anlatıyOT:


Son d e r a e sinirli ve öfkeli bir gen ç varm ış. A nnrai d u b a d a n . a
. t vairm iş. Şöyle dermiş:
« ^ lu m . bir gün gelMekJ îş te 0 g ü n ü n ü hatırlaJ»
Oğluna ölüm gelip çatınca ü zerin e k ap an ıp fe ıy a d etln lş:
«îşte yaTOim. sen i bu gtintin İçin u y a n y ^ u m l »
Oğlu cevab vermiş:
«Anneciğim, benim». IhsAnı ve lütfü bol olan Rabbim vanJır. o İÜ*
i r m birind« 0‫ س«ا‬bugün mahrum etm٠ cegîne inancım tem.
dırJ.
i t dedi ki‫؛‬
«Aitah.a olan g i ran n ı dolayısı i l e A llah onu eSirgedi..»

» r - h a k l a n d ı . Ona: «ölw .^slnî» d ille r .


«Pakl, beni nmreye götü^eMCT?» diye sorfu.
‫ اﻷﻫﻠﻠﻪﺀ‬٠ ‫ا إ‬
. n d a n daha büyük Ihazbariyet ne olabilir ki?l»
ALLAH’DAN KORKMALI‫ ؛‬AMA Y U DÜŞMEMELİ 1 ٥1 ,

£ b â Sehl ei-Sa’I٥kî’yi rü'yââa giizel btr k i a g ö r d i ٢٠ ona


sordular:
«Su şerefe nasjl nâü oldun?»
«Rabbbne karşı b٠ l^iğim . e l zannımlel» diye cwab v i

‫ﻻذ‬

Mâlik bin Dînâ۴ı rii’yâda gördüler ve ona s a n la r:


«Rabbin sana nasıl davrandı?»
«Rabbimin h i c r a n a birçok'^inabla gödira‫ ؛‬lâkin kmdisine kar-
şı olan'güzel zannun sayesinde, 0, günahların tümünü afvetti.»

Ebli’l-Abbas Şurayh’a vefât ettiği hastalığında gösterildi:.


— Sanki kıyamet kopmuştu. Cebbâr Sübhânehû ve ^ â lâ :
«Alimler nerde?» diye sordu.
B ütün âlimler ,bir araya geldiler. Onlara sordu:
«ÖgrendikİCTinizl ne yaptınız?»
O nlar korka korka cevab VOTdIler:
«Yârabbi, kusur işledik, kötü davrandıkl»
Suali tekrar etti, o anda ben ortaya âtıldım ve d^im kl:
«Bana gelince, benim amel defterimde şirk y٠*tur. Sen şirktea
a § a g olan günahları b a g ış la y a c a . va'd ettin.»
Allah şöyle buyuldu;
«Haydi gidin, h ainiz! bağışladım-î»
Çureyh bUnu anlattıktan û? gün Simra hayata gMerini yumdu.
(ÇCThuî.Huteb)

Müslüman, rabblndM.kOTkar. ^ a t y ^ » dOşectic sdEild. degil!


I Ali (K.V.) çok korkmaktan umutsuzluk d٥şm Wr -
ş ö y le d ^ :
«Allah’ın rahmetinden umudunu kesmen.‫ا‬5‫ﻻ «ا‬. ^lnahlannda.n
d ah a hüjdiktür‫( »؛‬Ha٢d٥tü ’n ٠N٥sIhIn)
1.18 ŞİR'ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Aüzâde)

Vasjyye،‫؛‬
ö lecâ c Idınsenin vasiyyette bulunm ası da sünnettendir.
Evinde hastalanınca, iki gMejd ff ^ ir m ^ , hem en v a siy y etin i h a.
arlayjp y ı b a ş ı koyar.
Siinnet olan, m alm ın ü çte Ijirini v a s i y e t etm esidir. Hz. P ej^ am -
ber ( s a i l a h i i aleyhi ve sellem ) bunu em ı ٠etmi§tir.

Alacaklılarım r lz ı etmek ve İM rçlannın ödenm esi İçin de vasiyet


eder.
‫( ةﻟ ﺔ § ﺳ ﻔ ﺊ‬rahımehuUah) h astalanın ca:
«Falan kimseye söyleyin,- öldüğüm de gelip beni yıkasın») dedi.
Öldü^i zaman 0 adama hab‫ ؟‬r verdiler. Adam geldi ve:
«NCTde -bunun tezkiresi?» diye sordu.
Tezkireyi getirdiler, .r a d a İm âm Ş afiî'n in b in d irhem borçlu ol-
du^ı ^riilUnce, hemen kendi hraabına y a a p ödedi 've:
«İşte onu yıkamam budur. ٠ benim k en d isin i y ık a m a m la bunu
kasd٠ ni§ idi» dedi, (el-İhyâ)

Namaz ve onıcunun fidyesini de v a sijv e t eder.


E § i, öldükten sonra (nam m a) geçm iş n a m a z la n İçin v elisin in h er
gün bir fakiri doyurmasım v a s i j ^ t ederse, câizdir ve- b u v a siy y e tin in .
fâzı lâzım gelir. Yalnız m alm m ü çte birinde geçerlid ir b u v a siy y eti.
^ r farz namaz İçin y a n m ölçek b u ğd ay verilir. V itir n a m a zı İçin
de bcqrle. Oruç fidyesi İçin de yarim ölçek b u gd ay verilir.

Yoksa, kim se on un n am m a n e n am az kılabilir, h e d e oru ç tu ta h i.


lir. Zira HZ. p ^ g a m b er (sallâJlahU aley h i v e sellem ):
« i s e tam senin nam m a oruç tu tam az; k im se k im sm ıin n a m m a
namaz kdam azl» b u y u ıu ş t u r .
§u da iy i b ilin m e d ir ki. n am az İçin yed irm ek te m û teb er
. . . a e k m i k d a n d ı r . ' y o k s u l l a n n adedi değil. H a tta bir yok su la h ir
gönde y a n m ölçek b u ^ a y d a n fa z la verilirse, caizdir.
Ama bu n e oruç k e ffâ r tin d e v e n e de zih ar k effâretin d e câiz de-
gildir. Ç Ö İ 0 keffâretlerde m ü teb er'olan yoksul sajnsıdır. (Ş e r h u 'n
Nikaj«)
K İŞ t BORÇLARI l ‫ ؟‬ÎN VASİYYET ETMELİDİR 1.18

Şunu da iyi ‫ ﻻﻷ‬ki; musannifin: «Malinin üçte birini vasiyyet et•


mesi sünnettir» sözü, vârislerine mal bırakan kimse hakkındadır.
F akat akıllı kişinin vârislerine mal bırakmaması gerekir. Çünkü
kendisi kötü durumda olur. Vârisi ise, yaşar.
Meşhur halifelerden Ömer bin Abâül’azîz ölürken, yanma Mesleme
bin Abdülmelik girdi ve dedi ki;
«Ey m ü’minlerin emiri‫ ؛‬Sen, s٠ den önce hiç kimsenin yapmadı-
gını yaptın; çMuklarını parasız pulsuz bıraktm.» (Onüç çocuğu var.
dı.)
Halife şöyle konuştu;
«Beni doğrultun, oturtun‫»؛‬
O turttular. Ondan sonra d ^ i ki:
— «Onlara mal bırakmadın!» sözüne gelince.. Braiden «stlara hak
e ttik le r i! verdim. Başkalarının lıakkını v e m ^ m kl‫؛‬.
Sonra ‫؟‬Oluklarım iki nitelikten birini taşımaktan hâü değildirltt:
Ya Allah’a itaatlidirler; ki, bu takdirde Allah onlara yeter. Çünkü o
sâlihlerin dostudur. Yahut da Allalı’a âsî kellerdir. b U ta k d d e ‫ﺟﺪا‬
la n n a ne gelirse gelsin, aldımam!
Eb ٥ Hâzım da Ebû Ca’fer el.Meri’ye şöyle dedi:
«Çocuklannı kendi nefsine tercih etme! Eğer Allah’ın dMtları ise,
korkma! Zaten onlara bir şey olmaz. AUah’ın düşmanlan ise, senden
sonra te şla n n a ne gelirse gelsin, aldırma!»

K â’b oglu M uhanun^ Allah yolunda birçok mal infkk etti. Ona
dediler ki:
«Keşke biraz da senden sonra ‫؟‬aıuklann İçin biriktirip saklasa۶
din!»
«Olmaz, ben onu rabbimi'n katinda kendim İçin biriktirdim; rab-
bim de ‫ ؟‬M uklarım i‫؟‬în onları biriktirip saklar!»

Yahyâ bin Muâz ne gtizel demiş:


«٤kl musSbet v a d ır kl, ne ilk insanlar ve ,ne de sonrakiler onlar
gibisini görmemişlerdir:
K ulun biriktirdi^ mal ve mülk!
Ölürken ona ner ٠ n kazandığım sOTacaklar. .stelik elindOT d .
alacaklar!» (Ravdatü’n-Nâ8 İ )
1020 ŞİR.ATÜ.L ٠ İSLÂ M (s« y y ٤d A lizâde)

Denildi ‫ئ‬.’
- I v a s iy e t -e tm ^ e n ölürse. Berzah aleminde k n d is in e ko-
nupağa i verilmez.
٥ lülw birbirierini ziyaret edip s.h b e t ed ^ek ler: fak at ٠ kıyâm ete
kadar s ü ^ t . e d M ^ H atta ölüler: «İşte bu adam vasiyyet etm eden öl-
m . . ‫؛‬, d l ^ ^ l ^ .
Berralı ‫ ﻟ ﺔ‬٠ ٤ ‫ذ‬
Ki§lnin öldükten sonra, dirilinceye k ad ar dünya ile a h ire t arasin .
da vakit g e d i ğ i alemdir. ٥ len ki§i h e m . B erzah âlem ine girer.

Abdullah bin Amr bin el.Âs’a ^R.A.) sordular:


I m i t t l e ı i n rühu öldükten sonra nerde olur?»
ttB^az kuş . l i n d e , arşın gölgesinde!» diye cevab verdi.
٠‫ ﺳﺎل‬ya kâfirlerin rthu?»
..n la n n reh lan yedinci k at yerde!» dedi.

Abdullah bin el-MUbârek d ^ i ki;


‫ا‬ Kabir eWi y e ^ ölenden habCT so rarlar ve biri ölünce yanm a
gölp: ya
«Falan kimse nasıldır, ne yapıyor?» derler, o da:
«٠ çoktan öldü, hâlâ size gelmedi nU?»

٠‫ﻊ‬ ‫ﺀ ﻟ‬ ‫ﺀ ة أ‬ : ‫ﻫ ﺔ‬ ‫ﺀ‬ : : ‫ئ‬، ٠: ٠: ‫;ﺀﻫ ﺲ‬

٠١
V A S ^T Jn Ş l t :

VaaiyyBön şeklî söyledir:


HASTA, İYİL^INCE d erh a l TEVBE E f J I Ü 1021

«Su. lalan'ın vasiyyetidir, AUah’uı bJıligine ٢٠ Hz. Muhammed’in.


de onun kulu ve ^ g a m b e r i olduğuna 5Öjkd٠t g e tire ^ ١٤٠ inanarak
vasiyet etm gtir.
KıyAmet m utlaka gelicidir. Vukuunda ‫؛‬Ubbe yottur. Allah da ka.
blrdekileri şûbhesiz dirilmektir. ٠
Kendisinden sonrakilere Allah'a tevke etmelraini, dargm d -
yıp h a n ş m a l a n , eger mü'min iseler Allah'a ve Braûliine ItAat e l i
lerini vasiyyet etmiştir.
İbrahim AleyhisselAm ile Ya'kub AleyhissriAm'jn vaslyyetl^ gibi
v a s iy e t etm iştir.‫؛‬
Ey oğullarım, Allah sizin İçin (İslAm) dinini beğenip 3 e‫؟‬u, 0 hal-
de siz de (başka d٠ l) ancak m tis lü m olarak can v ^ n ‫؛‬
Akrabasına V© mUslUman kardeşlerine -ö lö rs e — şunu v a r i ^
etmiştir.»

Kendine g‫ف‬ ir gelmez tevbe ölerek ölmeyi de bir Iırsat bilir, ‫ ؟‬.n-
kü P e y g a m l^ AleyhisselAm:
fcllk kendine geJisInde Olen insana ne muttu‫ »؛‬buyurmushır.
Çünkü halsiz ve bltab iken zaten günah işiraeye gücü yoktur,
tyllesir iyileşmez, ya da kendine gelir gelmM ölürse, bu, k« d l ٥
İçin b ü ^ ik bir kazanç Olur. Çünkü t e v ^ r bir halde can veralş (dur.

٥ lüm le karşı karsıya kalınca, bunu bir fırsat bilir, karkmaz.


Çünkü bu, her m ü s l l a n İçin bir keW٥rettlr.
(Tabii k l h ıradaki ٠müslüman» kelim^inden gerçek müslflmanı,
yâni e l d e n , dilinden herkesin e z le t ^ e y i p k urtuM u. mfittOmanı
kasd ٠ istir. BSyle h a n müslümandan raten büyük günahlar 8 ٥dır
o l a z . Ufak t ü hatalar sadır olurj ki, bunlar da aümle t e i e n i p
gider.) (‫ ؟‬erhul-H uthj)

Evet! ٥ lüm. her mü’min İçin bahâ blçUm« bir h٠ ٠ r. Çak


kıjraetUdlr.
Çünkü ٠٠ Allah'ın v ^ . Wr 5Q٤dlr. Sevgili ancak d٠ u ve pek
taymhili h a n şeyi verir.
Zira .itim, kulun rabbin. vâaü olmaa a e h i r . Bu l e b e b i M
Allah’ın elçisi (saHâüahü a J . 1 ve aeltem);
‫ا‬
1022 ŞIH.ATÜ.L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

l î i ' n û n e verile, baha biçilmez hediye, ölûmdiirî» buyurmuştijr.


(§eg‫؛‬hu'l٠B I Ü h ’de böyle kaydedilmiştir.)
Şöyle de denilebilir:
- Bu. bahâ biçilmez bir hediyedir. Çünkü, bilindiği gibi, dünya,
bir n i e t ve işkence jm rdudur. Kişi bu m ih n et ve işkenceden ancak
ölümle kurtulabilir. H ayata gözünü yum unca ne derdi kalır, ne de k e
deri. Bundan daha ^ z e l bir hediye n e olabilir?
«Müslüman İçin kelfâret‫ ؛‬m ü'm in İçin tu h fe (bahâ biçilmez hedi-
ye) tahsis b ilm iştir. Acaba bunun-sebebi nedir?»
D i^ bir sual vârid olursa, deriz ki:
- İslâm üe im an her n e kad ar ^ r ç e k te m ü tteh ld iseler de, İslâm
zâhiren inkıyaddan ibarettir‫ ؛‬im an ise bâtın en (İçten) yapılan İnkı-
yftddan ibarettir, ^ h i j ki İç İnkıyadı dış İnkıyâdından ü stü n d ü r. Bu
itibarla bahâ biçilmez hediyeyi im ana, k e ffâ re ti'd e tsiaın a talısis et.
mişür.
Çünkü h ^ iy e yalnız akraba ve tan ıd ık lara verilir. K effâret ise bir
ilâçtır. Akraba olana da, olmayana da verilebilir.
Dilersen bu konuya biraz daha açıklık kazandıralım :
Şunu iyi bil ki, ölümün hakikat ve m âhiyeti‫ ؛‬h a y a tin h ak ik a t ve
n i y e t i bilinm ^en anlaşılmaz.
l y a h n haMkatini rUhun hakikatini b ilm ^ e n b i l ^ ^ l n .
K٥h ٠ kradi nefsindir ve hakikatindir. Sraıin nefsinle İşaret ettiğ in
rUhun Allah’a İzâfe edilen emr’den akıp gelen rUlrundur. N itekim ts ra
sû^nde;
ki, i Rabbimin emri cUmlesindendin»’ buyuralmuştur.
Sâd s k i n d e de:
.A rtk .m m (hilkatini) tamamlayıp içerisine de rahum dan öJur ٠
- zaman h ٩ i kMdisi İçin 'derhal 8٠ îdeye kapannl»» huyurijl.
m u^ur.
I ş t e R İ t a n m urad budur. Yoksa in san i h arek et ettiren , h issi güç
v ^ cismani ince yaratık d ٠ d ir ٠
iy o r s a n u z ki bu. kalM en fışkırıp bedanin bü tü n âzâlarm a da*
marlsr vaataayla yayıhr.
٠ vaata ile göz gOriir, kulak duyar ve diger âzâlar d a h a re k e
e d e r . lâmbadan bütün duvarlara yayılan ışık gibi.
Bu tü r r th ta insanlarla hayvanlar müşterektir, in san in veya hay-
r a i la esi Ue ba da ölüp gider.
- 0 bir buhardan ibarettir. Mizacın l’tidall ile m ütedü olur.
ÖLÜM MÜ’MİNE EŞSİZ BİR HEDİYEDİR 1.23

Hastalanma, ^dasız kalma yahut öldürülme gibi herhangi bit aebeble


mizac bozulursa o da bozulur. Ve onunla birlikte ölüp gider. Tıpkı Ito -
hanin sö n m e y le duvarlardaki aydınlığın bir anda y ^ olması gibi. İş-
te doktorların uğraştıkları ve tedavisine ?ahştıklan ruh budur.
Ama insan ogluna en büyük emknet olarak verilen ruh ise bun-
dan değişiktir.
O, ne ölür ve ne de yok olur, ölümden sonra da kalır. Ya cennete
gidip rah at eder, yahut cehenneme gidip işkence ve aaâb görür.
Ma’rifet ve iman mahalli aluri Toprak, bu iman ve ma’rilet ma-
halli olan hu i u yiyip eskitemez.
. n u n bedenle alâkası, sadece havas (beş duyu) vasıtasıyla ma’ri-
fetin başlangıcını elde etmesidir.
İşte b ^ e n onun âleti ve bineği, hattâ tuzağıdır. Aletin, bineğin ve
kurulan tuzağın yok olması ile avcının yok olması gerekmez.
H attâ avdan sonra tuzak yok olursa, onun yokluğu bizAtlhi gani,
m ettir. Çünkü onun ağırlığını talim attan kurtulmuş oluyor. Bu se.
beble Peygamber Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:
«‫ ﺳ ﻸا ه‬bir mii’min İçin İ â biçilmez bir hediy^ir.»
Ama avını almadan tuzak yok olursa bu büyük'bir pişmanlığa yol
açar. Bunun içindir ki kulluk göreıdni hakkıyla ifa ^emlyenler şöyle
haykıracaklar:
«Nibâyet onlardan her birine ö l gelip çatanca, (t^rar -
şöyle diyeceMerfir:
(Babbim, beni (dünyaya) geri gönder. Tâ ki zâyî ettiğim (ömr
riim ) mnkabainde iyi amel (ve h a r e lid e bulunayun.)» (el٠MÜ٠ml-
n û n s ö r^ i)
insanlardan kimi de vardır ki, sırf Allah'a kavuşmak İçin ölüm.
s٠ er. Nitekim Allah'ın Besölü (sallâllahu aleyhi ve tellem) şöyle bu.
}nırmuşlardır:
«Kbn Allah’a k a v n ş iy ı severee, Allah da ona kavuşmayı - ٠
K im de Allah'a k a v u ş . . 1‫س‬ , Allah da .ma kaTOsma^ lft .1
«Allah da ona kavuşmayı isten, demek, yâni ona bol l٥،uf V. Ih.
sânda bulunur, demekör. «Allah om kaçışmak istemes. demrir, I I
rahm rtinden uzaklaştınr ve Sikıntiya s d , d e m e i.
Müslim'in' Ş İ İ İmâm Nevevf (rahım٠ uUah) der ki:
«Şu hadJrin ٠ lamı٠ Altah'a to ^ ı^ a ta n m ‫د د‬ Mlah’j m
la ra m ülâki olmasını istemesine s ^ b e i ; Allah'a k a v u ş m . mme•
1024 ŞIR.ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

m d eıi de A İ ’m onlara kavuşmayı istememesine sebefedir, dem ek de.


glldir.
Tam terai, Allah’m onlara mtiiaki olmasını buyurm ası, onların b ir
an ٥nc ٠ Allah’a kavuşm alarım istem esine sebebdir...
Jrahı:
Çönkü m uhabtet Allah’m sıfatıdır. K ulun rabbini sevmesi ٠ mu-
h a c e te tâbidir. Ondan do٠ nuş, ondan gelmiştir. Sujm n d uvara yan-
sıması gibi. N i t e l F eygam ter Aleyhisselâm’m :
،،Allah, bir kulunu sevdi mi. onU kendisine âşık ^ e r : . . hadisi bu-
nu te’yid etmektalir.
Bir de Mâide sûresindeki:
. 0 , onlan serer; onlar da ©nu sererler» ayeti kerim esi b u n u te ’yid
efan^tedir. Çünkü bu âyette ilk önce Allah’m sevgisi zikredilm ektedir.
öyleyse hadisin anlamı şudur:
— Kim, Allah’a kavuşmayı severae, bu sevgi, A llah’m kraidisine
kaınışması bâbında ona izin verdiğine delâlet etm ٠ t ^ i r . Allah, bize
kendi m u h a b b e t i tadını arttıram . tnAyeti ile bizieri u y aram » (Şer.
hu'l٠ ٠ ٥ nk)
^ e k ki, birincisi muhlblerin sıfatıdır, .ig e r i, gU nahlan y ü l .
den Allah'ın azâbmdan korkanlar üe kâfirlerin sıfatıdır.
Âişe (R. Anhâ) dedi ki:
٠ ٠ Allah’m Resûlü, biz, ölüm den b i n m i y o r u z ‫»؟‬
P e y g ib e r AI٠ h i s i m OTa şu cevabi venJi:
ıSaıin düşündüğün gibi degildirî Mü’m îne ölüm gelip ‫ ؟‬attıgm da
Allah’m nzâ ٥ , ve iy ili, kradisine m üjdelenec^. Bu sebeble önünde
m fiş â h ^ ettiği şeyden d٥h a sevimli Wr şey olmayacak ve.hem en Al...
lah.a bir an once k a v u ş n . ist^recek! Allah da ona kavuşmayı İ s t^ c .
i
- ‫ ﻩ‬ABah’ın azftbı ve cezAsi ile korkutulunca, ö n ü n
de müflhede e t a . ^yden daha kerih ve korkun? bir şey olmayacak‫؟‬
Allah da ona kavuşmaktan hı^anm ayacakl»
‫ ﺋ ﻸ‬bu hadis l u y u daha güzel izah etmiş v . zihinlerdeki istifa
htoa cwab verml. bulunmaktadır.

٥٥ a 5 1 g rtp çattığında, devamlı Allah’ı -- - Allah’tan


meşgûl o l m a m gerekir.
SON SÖZ OLARAK Ü - İ TEVHİD.İ S Ö Y L E İÜ 1.25

Peygamtoe‫ ؟‬M e y h i s s e l ’a sorâ١Üar:


«Amellerin hangisi eldalâır?»
Ce٦,ah verdiler:
« D lin heniiz zikruMahdan kurtulmamış bir halde ölmeuî»
M uâz h in Cehel (R.A.) Peygamber Aleyhisselâm’dan:
«K im in son sözü (lâ iiahe uiailah) olurea, Cenaete girer.» (elMC"
sâbih)
E v et‫ ؛‬Kişi kendisini ölüme hazırlar, bir an önce Rabbine kavuş,
m ajn arzular, kalben dünyadan ve içlndekllerden ilgisini keser.
K endi .gücüne ve kuvvetine güvenmez. Rabbinin lütfü ve ihsknına
itim a d eder. Kendisini' belâ ve kötülük!eden koruyacağına İnanır.
es-Sayâühî anlatıyor:
- i d e h in Sâmet (R.A.) hastalandığında yanma g i i . ölece.
g in i anlayınca ağlamaya başladım. Bana şöyle dedi:
. Yavaş ol, neden ağlıyorsun? ResUlüllah'dan (saüâUahü aleyhi
ve sellem) İçinde iyiliğinizi taşıyalı hangi hadisi duydumsa size nakirt.
tim . T ek b ir hadîs kalmıştı. Onu da şimdi n a k l ^ ^ î m :
- Ölüm le burun buruna geldim. Resûlüllah'ın ( s i l l i aleyhi
ve sellem) şöyle buyurduğunu duydum‫؛‬
«Kim, Allah’ta n haşka hiçbir ilâh'bulunmad٠ a, M u h a m ^ ’ia
de o n u n peygamberi olduğuna şehâdet edene, Allah ona a ^ i haram
Kılar (C ehennem yüzü g٥nnez).١ı (el-ihyi)

D ünyadan ayrılırken, .y U r e tt. Allah’a duâ ed^. Kinyaya gdir-


k en o n a verdiği n i’m ett٠ .'mahrum bırakmaması İçin î٠ anr. (O ni’.
m et, şübhesiz im an ve tevhid rd’metidir.)
iy i veya kötü, yapmış olduğu liareketim hatırlamaya çalışmam
Ç Ü İ bu, Rabbine karşı olan ^ z e l zannından: ^ r - onun
fazl-u Ih sâ n m ı um m aktan aJıkor.
Sahüberdn (R. AnhUm) en büyük yalvarışı 0 anda ( d i . . .

§eyh M uham m ^ bin AB ®mîzî’den:


- R ü ’y âm d a Peygamber Alqfhisselâm’ı birkaç def’a g ö r d l H a
d ef’a sın d a h ö sn -û hAtime ile o l m ı İçin ne . m a m gerdctiğinl BOT■
dum . E n son sefrainde ^ y le taiyurdu‫؛‬
«Afrikalı bir mitezrioi. ezandan « « « akodaS. şu ٥٠٠٥^ buakııı
١ ٠ ”
1026 Ş IR ’A T ü ’L - İ s l â m (S eyyid A lizâde)

Şahidlerle birlikte ben de şeh ad et ederim ! M i i i r l e r i u i n k â r ı


red ^ e rim ^ B unu cezâ ، ü n ü İçin hazırlaıın ı! Peygam ber tıp k ı gönder-
digin gibidir. (B una W yle Kul-’â ıı da in d ird iğ in gibidir.
(Bunda da en ufak bir çübhem yok!) K a z a n d a ta k d ir b u y u rd u ğ u n gi-
bidlr. Söz nasıl b uyurdun ise ö yledir‫ ؛‬K ıyâm et de gelicidir. V u k u u n d a
§öbhe o k t u r . Allah, §übhe yok ki, k a b i^ e k ilc ri de diriltecek tir. E y
e k n e ’l-ekramin, ey erham e’r - i ı m i n o lan (A lla h )! Fazl-Ü kerem in-
le ben bu İnanç üzerine yaşıyorum . B u Uıanç üzerine Olecegiın ve bu
İnanç üzerine dirileceğim ‫»؛‬
Yine ondan n a k l^ ilm iç rir;
— Rabbimi r ü ’yâm da bin kere gördüm , ^ d i m ki:
«Ey Rabblm, îm anım ın gitm esinden korkuyorum !«
Şöyle buyurdu:
«Her gün sabah n a m a a n ın sü n n e ti ile farzı a ra s ın d a §u d u ây ı oku:

(A M iin u n e yâ Kabbi, yâ H ayyii y â K a y y Û E Y â bedias-sem âvâti


vel-artı. yâ w l٠ce!âli vel.îtoâm . Yâ m en lâ İllâ e n te S iibhâneke in n i
es’e l cm tuhyiye kalbi bi nUri m a ’rife tik e !) (M işk âtü ’l-E n v âr)

‫ ئ‬. F | m b e r (sallâüahü aleyhi v e'sellem ) ölm ek ü z e re o la n bir


- ym ına girdi ve sordu:
«Kendini uasıl buluyoKun?»
«A ü^'ten hem umuyoram, hem kOTkuyorum!»
«Olurken bu ifa (haslet) hangi m ii’m inin kalbinde b ir a ra y a ge-
‫ ﺀﻟ ﻬﺎ‬٠ Allah m utlaka ona u m d u ^ m u verir, k o r k tu ^ n d a n d a em in kı-
b ir li h ıı ١
nııw٠
ıı
ÖLÜM DÖŞEĞİNDE OLANA ‫ ؟‬ASİN OKUNUR ım

Ölüm döşeğinde olana Yasin sUıesi okumak da sünnettedir.


ly y i K â’b’dan 1R.A.);
٠ Allah’ın Resülü (saliailahU aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuş-
İardır:
«Her şeyin bir kalbi vaıdır. Kur’ân’ın kalbi ise «Yâsî٥J١dîr٠
H er kim bunu Allah’ın nzâsuu kasd ^ erek okuMa, Allah onu ba-
gışlaj١p٠ on iki kere K u^ân’ı hahnetmişcKine sevab verir.
Ölüm melegi (camnı almak İçin) geldiğinde, bu hangi miisliima-
n ın yanm da okunursa, her hartine karşılık on melek iner; önünde
saf saf dururlar, namazım kılaı-lar ve .mun İçin istiğfara bulunurlar.
DefUı edilirken de hâzır olurlar.
H asta bir mUslUman can çekişirken yanında Yâsîn sûresi otaınur.
sa. C ennet bekçisi.(Rıdvan) cennet şambından ona getirip içinnedik-
çe, Azrail canını almaz.
Y atagında onu İçer. Suya kanmış bir halde Azrail gelip rdhunu
kabzeder. ■ : ١,‫ااا‬
. Hesaba çelrilirken de suya kanmış olur. Cennete Erinceye kadar
Peygam ber havuzlarından hiç birine muhtaç olmaz, ‫ ؟‬iinkii kanmış-
tir.»
E bü’l-Leys tefsirinde ve RavdatU’l-MUttakln’de bOyle.kayd^UnUş.
tir.

H asta can v e rirk ^ yanında sâlih kişiler bulunur.


C an çekişen kimsenin yanmda on şey yapılır:
H er şeyden önce yanmdan aybaşılı ve lohusa kadınlarla cünüb
olan kim seler ‫؟‬ıkartıhr.
S onra sagına veya kafasmm üzerine kıbleye dognı ^ tın lır.
«La İlâhe illâllah» telkin aUlir.
C ani çıkınca elleri ve ayaklan düzeltilir, gozİOT kapatılır, şişme
m esi İçin k a m m a bir kılıç (veya bıçak) konur.
Cenazesi kaldınhncaya kadar yanmda Kuç’dn okunur.
Y anında iyi kimseler bulunur.
(Bâzı alimlere göre, yıkanıncaya kadar yanmda Kur'ûn okunu
m ek n ıh tu r.)
1028 Ş I R 'A fL ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

ö l ü n şiddetinden kim se korkm am alı ve ölüm ü kerih gom ıeın e-


Udir.
Çünkü Hz.'Aişe (R. A nhâ) şöyle dem iştir:
«Hz. PeygambCT vefat e ttik te n sonra, a rtık ölüm ün şiddetinden
kOTkmuyorijm!»
Hazreti Âişe’nin sözü M esâbih’de şu şekilde n akledilm iştir:
«R ^ûlüllah’ın (saliailahü aleyhi ve sellem ) 0 şiddetli ö lü m ü n ü
göröükten sonra, kolay can veren kim seye k a t’iyyen g ıb ta etmem!))

Ölümün şiddetinden korkmaz.


Ç ü Allah k u l ı d a n h a ta ve g ü n a h la rjp ı bedenine 'verdigi has-
tAhir n ^ ı n ı ‫ ب‬-- " dünyasında k o rk u tm a k ve şiddetli ölüm e
m âruz b ıra to a k sebebiyle silip ‫؟‬ik a n r.
Ömer bin Abdfil٠azîz’den (R.A.):
* ö l ü m ü n hafif g r e s i n i istem em ‫ ؛‬Ç ü n k ü m ü ’m in in m ü k a fa t-
landınlacagı en son şey oduri»
Mâlik bin IMnâ^dan ( r a l e h u l l a h ) :
— Hasan el Basri can verirkOT k a h k a h a a ta r a k g ü ldü. S o n ra o n u
gece rü ’yâmda gO rdii^m de bunun sebebini sordum j dedi ki:
«Azrail A l e y i e l â m ’m şöyle ‫ ؟‬agrıldıgını duydum : (O n u n c a n ın ı
çetin al. Çünkü tek bir g ü n a h ı'k a lm ıştır; o n u d a b u n u n la ' g iderm ek
İsüytmız‫»)؛‬

Cmazöibı bulunduğu yer temiz tutulur.


Çünkü melekİCT gelip orada hâzır bulunurlar.

iyi amel üzere ölen kimse İçin hayn umar. Kötü amel üzere ölen
. ı n d a .dişeİOTir, fakat ye'se kapılmaz.
Can verirken alnın terlemesi, gözün yaşarması, burun delikleri-
lin ya^lmMi hayır ve rahmet alâmetidir, ölen kim ş^e bu -
ıü «le ettl^nde sevinir.
٠

ölmekte olan kişide; rragln bir anda değişmesini, - - ‫ذ‬

lan kimsenin hınltısı gibi hırlamasmı, dudaklarmın köpüklenmesini


- de bundan ibret alır.
ÖLÜMÜN ŞİDDETİNDEN KORKMaMALIDIR 1029

Ç ünkü bu bal ona Allah’ın azabını göıâügü İ‫؟‬ln ânz olmattadır.


B unlar birer azâb enimâresidir.

G U nablanna tevbe etmemiş kimse bakkında ani ölüm iyi sa^l-


maz. Ç ünkü Hz. Peygamter (saliailabii aleybi ve sellem) ^yle bu^ır.
m uştur:
«Ani ölüm, mü’m inl.r i‫؟‬în rahmet; mü٥âîıklar ‫؟؛‬in nedâmet; kâ-
tirle r İçin ise azatodır.»
M ünâfıklar İçin nedamettir. Çünkü tevbe etmeye tırsat bulama,
m ıştır. Y ahut hastalanıp günâhlarının kettâretini elde edememiştir.
Ani ölümler haktanda Cenüb-ı Hak En’am sûrende; «Onlan an-
sızın tu tu p yakalayıverdik» buyurmuştur.
K âfirler İçin de bir azâbdır.
Peygam ber .Al^hisselâm.ın: «Ani ölüm Allah’ın gazâbının yaka-
layıgıdın, sözüne gelince.. Bu, mutlak deglldir. Kâfirlere mahsus ve
o n lara aittir.

Mü’minler hakkında veba hastalı^ndan korkulmaz.


' BAzılanna göre veba hastalığı mti’minlerden sâUh kişiler İçin bir
şeh^det vesilesidir, saiih olmayanlar İçin degiI.
Bu görüş zayıftır. Çünkü hadis mutlak olarak vdrid olmu^ur. 8â-
lihlere.de sâlih olmayanlara da şiimûlü vardır. Nit^im bir hadisi şs
rifde şöyle buyurulmuştur:
«T âûn (veba) hastahgı urametinı İçin şebâdet vesüöîdJr ve ٠nla>
ra rahm ettir. Kâfirler İçin de Allah taralından verilen bir azâl^r.
Tâ ٥ n hastahgı görülen yerfen Çifalniaz. I n bulunan yere de
girilm ez.
T âûn hastahgım n b a s^ te rflg l'y erfe kim » b r ٠ rek. taşına yal"
nız ABah’m yazdığı şey geleceğini bilerek t a M e .. Wr ٠ îd -
alır.»
Bu hadis Mesâbih’de ve diğer Mtahlarta da akredUmiştir.
Eb ٥ H ü r a ^ ’den (R.A.):
- Hz. Peygamber ( s a l ih u aleyhi ve seUcm) buyurmuştur:
«Ü m m etim İçin tâünu (vehayı) ^ r i m . a r a .o d a M hasM rar
dır: B irincisi, bu bir sehAdet v e s i l e s î l jMncisi ise, bu l y a d a Uşiy
zAhid falar ve âh ireö s e i r . Ç ü kalbi» ancak «ğtam - V
u zu n em el - y l e - p kahlaşiT.»
1030 Ş Î R ’A T Ü ' L ٠ İS L Â M (Seyj^d Alizâde)

Ölmek üzere .l a n kişiye şehâdet kelim esi olan (lâ İjâhe illâllah,
M nhammedün ^ û l ü l l a h ) ’ı telk in etm ek sü n n e ttir.
Lâkin: «Sen de böyle söyle!» diye ıs ra r etm ez, sadece y a n ın d a yu-
m uşak ve onun işitebileceği k a d a r lıafif bir sesle şehâdet kelim esini ge-
tllfr. -
٠ n u 0 duyar. Ağır h a s ta o ld u ğ u n d an dolayı dili ile söyleyem eye
bile kalbi ile söyler, veya im a etm ek sd retiyle söyler. B u d a k ab û ld ü r.
Ç Ü İ Allah gizliyi de bilir, -gizliden d a h a gizli olanı d a bilir.
Ebû Said’den (R.A.):
— Hz. Peygamber (sallâllahü aley h i ve sellem ) şöyle b u y u rm u ştu r:
«Ölülerinize (lâ İlâhe illâllah )! telW n edinJ»
§erhü’l-M٠ fink’da der ki:
— Alimler, agır h a sta olduğu İçin belki b u n d a n h o şla n m a zla r en-
diskiyle, yanında bunım ‫؟‬ok söylenm esini k e rih görm üşlerdir.
O n ı İçin, hadisteki em ir nedb içindir. (Y âni b u n u n m en d u b ol-
duğunu ifade eder.)
Yalnız tehllll - ' iktifa e tm iştir, im a n İçin h e r ik i şehâde-
tin gerettigi bilindiği i'çin böyle yapm ıştır. N itekim b u h u sü sd a Pey-
gamber Aleyhisselam’m bir hadisini zik re tln iştik :
«Kimin s n i
٠ (Lâ İlâhe illâllah) oluKa cennete girer.»
Q n ı İçin I nefesinde b u n u b ir k e re s ö y le m d i bile k â fi gelir.
-ül٠ âdan Abdullah bhı d -M ü h ârek v e fâ t e d erk en y a n m d a çokça
k l e - i şdıâdet g ir m iş le r , o şöyle dem is:
«Bot bunu bir kerre söylediğim zam an , b ilin ki, h e rh a n g i b ir d ü n -
ya k d â u u n ı kOTUşmadığun sürece b u b e n im kalbim dedlrl»
§e٥ u ’Z"Zfihidî٠de böyle g ^ e r .

I karfeşinin veya başka bir kimsOTin ölüm haberini duyduğu

(tonâ lillâhi ve İnnâ Ueyhi râciün)


Demesi de sü n n e ttir.
Çünkü sahabe (R. AnhUm) böyle y a d la r d ı.

*Bir musaetten senra Mm (înnâ lillahi ve İnnâ ileybi râciü.)


‫ﺳ ﻪ‬ Allah «ma m u S l ^ u g r a d . giindc ٠Mnğ٠ gibi y e ld e n ecir ve.
ÇOCUĞU ÖLEN KiMSE .UA.ETMELtotR 1031

Bu, önemli îayâalarâanâ«. Onun İçin bunu iyi belle. (§erbu٦-Hu-


teb)
Cenab ı Hak Bakam sUresinde bunu kendilerine âdet e l e n in-
s a n la n övmüştür:
«Sabredenlere (1‫ « ة‬- ‫ ة‬keremimi) müjdele‫ ؛‬ta ODİıur, kedilerine
b ir belâ geldigi zaman: «Biz (dünyada) Allab’ın (teslim olmuş) tailla-
njnz ve biz (âbirette de) ona dönücüleriz» diyenlerdir.
O nlar (o teslimiyet gösterenler yok mu) »ablerinden (gelen) mag"
lire tler ve rahm et hep onlann üzerinedir ve onlar d o ^ ı yola e r i i r i l .
lerin t â kendileridir...
M ü'minlerin, sadece ölüm degll, herhangi bir beia ile karşılaştık-
larm d a da ayni geyi söylemeleri sünnettir. Çünkü ResUlüllah (sallâl-
lahU aleyhi ve sellem) şöyle bu^iriirdu;
،،Biriniz pabucunun bagı koptu^ı zaman ،،Innâ lillâhl ve İnnâ il^ .
iri ı-âciûn) desiır. Çünkü bu da musibetler ctimlraindendir.»
Peygam ber Aleyhisselâm’ın lâmbası söndü. Hemen «İnnâ lillfthl ve
İn n â ileyhi râciûn» dedi. Kendisine;
«Bu bir musibet midir?»
Diye sorduklarında, şöyle buyurdular:
،،Evet, m ü’minlcre eziyet veren her şey Inusibetüri»

Çocuğu ölen kimsenin abdest alıp iki rek’at namaz kılması, sonra
da A llah’a ham d ederek:
،،Allah’ım, bize emrettiğini yaptık, Şimdi sen bize yaptığın va’di
yerine getir!»
Diye duâ etmesi, sünnettir. Çünkü Allah yine Bakara sûresinde;
،،Ey im an edenler, sabır ve namazla yarfjm Iste^n!» buyumuş-
tu r.
Jbni Abbas’m (R.A.) kızı öldüğü zaman, bu haberi alır almaz böy.
le yapm ıştır.
Peygam ber A l e y ie l â m şöyle buyuımuştur:
،،Zevcemin bir ola çocuk meydana grtimesJ, Allah yolunda sa« .
şan yfiz süvariyi (öldükten sonra) abamda bırakmamdan daha l^diri.
1032 ŞÎR.ATÜ .L ٠ İSLÂM (S eyyid A!‫؛‬zâde)

E bü’d-Derdâ’d an (R.A.):
- S ü J ^ a n A ley h lselâm oglu öldüğü zam an çok üzüldü, ik i me-
lek huzUrunda birbirlerinden dâvacı olan iki ki§i kılığında gelip dur-
dular. Biri şu şikâyette bulundu:
«Bu adam ekinim i çignedi.»
O lg u n e sordu:
«Doğru m u sOylüyOT?»
Diğeri cevab verdi:
‫(؛‬Yolda yürüyordum , ö n ü m e ekin ta rla s ı çıkıverdi. S a ğ a baktını,
sola baktım, 5i y e c e k yol bulam adım . T a rla sın d a n geçm eye m ecbur
kaldım!»
Süleyman Aleyhisselam, ad am a:
‫د‬ m utlaka yol g erek tiğ in i bilm iyor m u su n ? N için yol
UzCTinde ekin ektin?»
Diye soranca, melek cevab verdi:
« S . n ^ e n ç ^ u ^ ı n a üzülüyorsun? B ilm iyor m u su n , ölüm a b ire-
tin yoludur ve h e r k s in m utfeka b u y o ld an geçm esi gerekm ektedir?»
S ü le ^ a n Aleyhisselâm h r a e n d u ru m u f a r k e tti ve ra b b in e tev-
be etti. Ondan sonra ç o c u ğ ı bir d a h a üzülm edi.

Halid’in oğlu öldüğü zam an b u n a -o k a d a r çok ü z ü ld ü ki, yem ek-


den içmekten kesildi. H a tib lr, şa irle r o n u te s k in e tm e k İç in .n e k a d a r
dil döktuiçrse k â r etmedi.
Nihayet kapısm a bir adam geldi ve içeriye girm ek İçin iz in istedi.
«Ben içeriye girersem em iri teselli ederim » d ^ i .
Kendisine izin verildi ve İçeri g ird iğ i z a m a n şöyle k o n u ştu :
«Bugün veya y a n n kabirde se n de o n a k o m şu olacaksın; üzülm e!»
B unu duyunca t a c i l i buldu, ü z ü n tü jd i b ıra k tı. (Ş e rh u ’'1-Huteb)

B ir adam H m er-R^îd’i şöyle teselli e tti:


«Ey m U m inlerin emiri! A llah ecri s a n a verdi, s‫؛‬e n in sâ y en d e degil.
^Kselliyi san a nasib etti. S enin jdizünden b a şk a sın a degil. S e n in ölü n e
Allah senden d ah a faydalıdırJ ö lü n e k a rş ı göstereceğin s a b rm sevabı,
senin İçin onun yaşam asm dan d a h a iyidir!»
P E Y G A İE R M Z İN VEFATINI H A T IR IIA L I 1033

B ir insanin ölüroünü âuyunca şöyie demek s ü e t t i r .

\'‫ﻦ‬ ‫ ﺳ‬١4 ‫ئﺀ‬:‫ﺣﻚ‬١‫ ;ذ ; ؛ ﺑ ﺎ ا ﻳ ﺪ ة و‬٠‫ ﻟ ﺦ‬١‫ر‬#‫ ا ة‬0 ‫ث‬٠‫اﺻﻮ }ا\ و ذ\ج‬


‫ ﺛ ﺈ ; ى‬١‫ ﺋ ﻘ ﺬ ؤ ﺀ ش ق‬١‫و‬
‫ﺊ‬ » JiUâhi ve innâ'ileybi râciûn. Allab’ım,
‫ﻓﻠﻠ‬ derecesini hi.
٠‫ ﻻ ه‬٠

dâyete eTOişterin arasında yükselt‫ ؛‬na١ illiyyinde (elanİM) arasında


٠

yaz. Bâzı geride kalanları sen gözetip kora. Allatfım, kizi e d e n


m a h ra m etme, ondan sonra biri saprinna‫»؛‬
«el.Illiyyin» nedir?
B âzılanna göre bu. yedinci kat g ^ ü n üstündeki bir yerin adıdır.
el-Ferâ: «Bu, teşkil olmayan (yirmi, otuz) gibi, ç # şeklinde bir
y erin adıdır.»
‫ئ‬ Abbas (R.A):
«Arşın altında asılı, yeşil ^bercetten ma٠mûl bir tahtadır; ki,
İçinde iyi kimselerin amelleri yazılmıştır.»
K â ’b ve Katâde (R. Anhümâ):
«Arşın sağına düşen bir kaimedir.»
A ta Ibni Abbas'dan (R.A.):
،،٠ , cennettir.»
ed-Dahhâk:
«Sidre-i mUntehâdır.»
M a’n â ehlinden olan biri:
،(Derece derece yüksekhktir, şeref üstü şereftir. Bu seteble (y) ve
(n) h arfleri ile 11^ 0‫ ؟‬yapılmıştır.»
(İm âm Ebü'1-Leys'in tefsiri ile İmâm Muhyi’s٠Sünne٠nln İ İ -
m ü ’t ٠T e i ١M e böyle geçer.)'
Peygam ber A l e y h is s e l Ebû Seleme’ye (R.A.) tWyletavBiyeraiş.
tir. S onra d a şöyle buyum ustur:
«Ey âlemlerin rabbJ, onn da biri de bagışlaJ K ab.1 ^niştet ve
nnrlandırî»

Ö lüsünün açısına tahammül . m e y e , kimse, m a b lıltın efendi,


s in in Ölümünü hatırlayarak teselli bulmaya ^ Iı^ ım
Bu, sünnettir. Çünkü tmım ölûmö kadar büyük bir munbet hij
1034 ŞIR'ATU'L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

kimsenin başına gelm em iştir. N itekim Peygambei. Aleyhisselâj.ı ‫؟‬oyle


buyurm uştur:
«Kimin ta ş ın a bir belâ gelirse, ölüm üm ü h atırlasm . Ç ünkü İJU,
m usibetlerin en b ü y ü ğ ü d ü r‫( »؛‬Ş erh u ’l-H uteb)

tbni Abbas’dan (R .A .):


— Hz. Peygam ber (saliâllahü aleyhi ve sellem j b u y u rm u ştu r:
«Ümmetimden h e r kim in iki ‫ ؟‬0‫ أا ﻏﺎا ﺀ‬kendinden önce ölüı-se. on.
lan n sayesinde cennete girer.»
Hz. Âi§e (R Anhâ) sordu:
،،Bir ç ^ u g u ölürse?),
«Bir ‫ ؛‬ocugu ölürse de bOyledir.»
،،Ya kendinden önce hiçbir çocuğu ölmezse?»
١ «§übhe yok ki ben üm m etim in faı٠ a tıy u n . (K endisinden önce öl-
m ü şü y to d ü r). Onun İçin ölüm üm kadai. biijdik b ir m u sib et ta sa v v u r
olunamaz.»
Doğrudur! Çünkü ResUlUllah (sallâllahU aley h i ve sellem ) âlem -
- olarak gönderilmiştir, ü m m e tin in y eg ân e güvencesi o 'd u r .
Onu kaybetmekten biijdik bir m usibet o labilir m i?
§erhu’!-Mesâbih’de şöyle geçeı٠:
- Rivâyet edilmiştir ki:
«Kişi öldüğü zaman, (daha önce ölen) çocuğu o n u k a rşıla r. Tıpkı
yitik babasmı karşılayan çocuk gibi..» (Ş e rh u ’l-H uteb)

RUhu çıktığı zam an, sü n n e t olan y ü z ü n ü örtm ek, gözlerini kapa-


m ak,.çenK ini de bağlam aktır.
üm m .i Seleme (R. A nhâ) dedi ki:
- Hz. Peygam ber (sallâllahU "aleyhi ve sellem ) E b û Selem e'ye gir-,
digi zam an onun gözleri açık kalm ıştı.' H em en onu k a p a ttı ve şöyle bu-
jaırdu‘;.
«Rnh k a ta edildiğinde,- göz o n u t a ’kib eder.»
(Yâni 0, i u kabzeden kim seyi ta k ib edip öylece açık k alır.)
Ölünün çirkin vaziyetini önlem ek İçin gözlerini k a p a m a k gerekir.
(el.M eşânk’d a böyle kaydedilm iştir.)'
Onu bir elbise ile örter. O nu acele o la ra k h a z ırla r ve kefenler.
ÖLÜ BEYAZ BİR BEZLE KEFENLENMELİDİR 1.35

Çünkü Hz. Peygamber (saliaiJahü aleyhi ve sellem) şöyle buyur-


m u ttu r:
«Kişi öğleden önce öldüğü zaman öğlen uykusunu kabrinde u ^
malidir. Akşama doğru öldüğü zaman gece uykusunu kabrinde u ^
malidir!»

Ölüyü kefenlemek de sünnettir.


Bembeyaz bir bezden yapılmalıdır bu kefen, ‫ ؟‬ok fazla pahalı 'ol-
ınamalıdır. Çünkü kabirde 0 kefen çürüyüp yok olacaktır.
Ebû Beki- es-Sıddik (R.A.) üzerindeki yıkanmış temiz iki elbise
İçinde defnedilmesini vasiyyet etmiştir. Şöyle demiştir:
«Nasılsa bu elbiseler kanlanıp irinlenip toprak olacaktır‫»؛‬
Yine şöyle demiştir;
«Yeni elbiseye, dirinin ölüden daha ‫؟‬ok ihtiyacı vardır.»
Büyüklerden biri, namaz kıldığı elbise ile kefenlenm^ni tavsiye
etmiştir.
Buhur ile kefeni kokulandırmak da stonrttir.

Cenazenin yıkanm ası:


Cenazeyi en yakını yıkar.
E ğer c e n a ^ yıkamak bilmiyorsa, emanet ve takvâca en ileri olan
kim se jnkar.

K abirde lâhd yapmak da sünnettir.


Peygam ber A l e y l e l şöyle buyurmuştur:
«K abrin İçinde tableye bakan kJsmında ‫«؟‬kur açmak sUreöyle
göm m ek bize a it (bir USÛJ) dâr. Ortasına ‫؟‬ukur açıp gönunekM,‫ﺧ ﺊ »ا‬
dışım ızdaki (miUetJere) a it (bir i ) dir.»
^ m e k ki, bugUnkU açılan kabirler gibi kabir açıp gömmek sön-
n e ttir.
A m a kabrin İ s ı n d a ‫؟‬ukur açmakta da bir teis o k tu r. Hra. iki.
si de câizdir. Lâkin lâhd yapmak e f d a l l
B unun içindir ki e،-Tebyîn’de şöyle demiştir:
«Eğer t<^,rak yumusak ve kaygan ise, İçinde ‫؟‬ukur açıp tabutk
1036 § İR ’ATÜ ٠I ٠ ٠ ÎSLÂM (S eyyid A lizade)

defnetmekte bir sakınca y.ktur. Lâkin tabutun altına toprak döşe-


nır.»

Kabri derin ve geniş kazar.


BâzıJanna göre bele k adar, b âzılarına gOre de göğüse k a d a r ka-
zılır.
Ne kadar derin k azarlarsa o k a d a r iyidir. Ç ünkü P eygam ber Aley-
hisselâm şöyle buyurm uştur:
«Kabir kazdığınız zam an geniş, d erin Itazın ve k ö tü k o m şu lard an
uzak tutan.!)
Kabir i ^ kim selerin civ arın d a kazılır.
Çünkü tıpkı diriler gibi ölüler de k ö tü ko m şu d an ra lia ts ız o lurlar.

Ölü sabiblerine ta ’riyede b u lu n m ak d a s ü n n e ttir.


Çünkü bu, İslâmî haklardandır.
^ d is d e şöyle buyurulm uştur:
،،Em bir ölü sahibine başsağlığı dilerse o n u n gibi e c ir alır.»
Ta’ziye ‫ ؛‬Güzel öğütlerle cenaze sahibini- te sk in e tm e k ve o n u n
b ü ^ bir sevaba nail olacağım bild irm ek tir.
Şerhu’l-Mesâbüı’de şöyle geçer:
«Ta’z iy e : (Allah ecrini çoğaltsın, sa b ırla r versin, ö lü n ü bağışla-
Sinl) demektir.»
Ta’ziyede bulunan kişi cenaze sa h ib in in elin i Sikar. B u, OTiun kal-
bindeki k ^ ^ dindirir.
C ı z e sahibi (lâ havle veia k u v v ete İllâ b illâ h ll-a liy y il-a z îm .i
çokça söyler.
Çünkü P ey g am ter A leyhisselâm b u n u em retm işlerd ir.
‫ ر ح و ﺟ ﻢ ﺟﺮﺧﺴﺎ‬٢ ; ‫و ﺣﻪ‬ .‫ﻟﻰ أ ج‬١ ‫ ذ ه‬٠‫ ا‬f ١‫ى ﻣﺮور وﺀع‬
‫ ذ‬١‫ وﺀود‬٠‫ﺀب؛ﺗﻚ ﻓﺘﺠﺰ‬٠ ‫ب ﻳ ﻤﻴﺌ ﻚ ﻟﻤﻐﺮت ﺀﺑ ﻚ‬١‫ﺑﻢ ؤآﻛﺜﻒ ﻋﻦ'ﻟﻮ‬١'١‫ﺟﺮذذ ء‬١
٢'‫ ﻟ ﻤ ﺮ د\ا—ر‬١
« B is m iliıra h n ıâ ııin a lû m . Allah’ın ‫ﺀ‬1‫ئ ؟‬ M..&.
b‫؛‬n Cebel’..
B undan sonra, (şunu iyj bil fa) : Mallanmız, ç o c u fa a n ı ٢e aile-
lerim iz AUah’ın bize bahşettiği faymetli - y - bı.
rak tığ ı emanetlerindendir. S a ^ lı gönlere kadar onlarfan
Sonra eceli gelince onlan bizden belirli bir zamana kadar abr.
B u n lar verild٠ de ş ö ^ d ilir , ahndı&nda da sab ^Ilir.
is te senin oglın» da Allah’m sana verdiği ^İMİ ta ^ la r ta n , yanm-
d a b ı r a f a . e m a n e tle ^ n d ir. Sevin‫ ؟‬ve gJbta İçinde seni onunla lay.
d a la n d jm ış tır.
Sonra biiyiik bir ecir ve sevab kaj?jhğjnda onu sendep almıştır.
Safan üzülmeyesin M bu üzüntün ecrini heder eder.
E ğer kaı^ılastığm bu muribetin k a rşılı, sana gösterilse, bu mu.
sib etin gözüne h i‫ ؟‬gelmez (küçümsersin).
O nun İçin,, k a^ıüğm da Alfah’ın sana va’dettiği (sevabı) sabı^
ederek h a k et! V e s s e l^ ..»

Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) vefât ettiği zaman


şöyle b ir ses duydular:
«Allah h e r m usibete yapılan sabnn ka٠ ığmı VCTecektir. Her yc*
o lam n yerine birini var «Jerek dolduracaktır. Her fevt ^ e n l tazmin
edecektir.
SadM e A llah'a güvenin, y a l ı O’ndan umunJ
G erçekten felakete uğrayan, sabnn sev ab ın ın mahram olandjrl«
1038 ŞÎR .A TÜ ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Câhiliyet in sa n la rın ın y a p tık la rı gibi y a n a k la rın a v u rara k , döğü-


nerek. ü st başını y ırta ra k a ğ la m a k ta n k açınm ak da sü n n e tte n d ir.
Yas tu tm a k igin başını d a tra§ etm ez.
Çünkü eski A rablar y ak ın la rın d a n biri öldüğü zam an, saçlarını
tra§ ^ e rd i. Acemler de saçların ın b ir kısm ını tra ? ederlerdi.
Ebû MUsa’d an (R .A .):
— Hz. Peygamber (sallallalıü aleyhi ve sellem ) şöyle b u y u rm u ştu r:
«(Bir yakını öldüğü zam an ) b aşın ı tra ş eden, yttksck sesle ağ lay an
ve yakasını y ırta n M siden lıe rî^ m î»
Çünkü b ütün b u n lar câhilliyet âd etin d en d ir.
HadJsde şöyle b u ^ ıru lm u ş tu r:
.،Musibet anında dizlerine vurm ak, sevabı h e d e r eder.»
Haberde vârid' .!m u ştu r:
«Bağırıp çağırm ak sUretiyle ağ lam ak , c â h ih y e t İşidir. B a g ın p ‫ ؟‬a-
.r a r a k ağlayan kadım n yanında b u lu n m ay ın , o ağ lay ışın ı dinlem eyin,
'çünkü o v e ٥ n le^ c îsi٠Allah’ın lân etin d ed ir. ö lü n ü n iy ilik le rin i a n la t-
mayın. Çünkü melek (bunlar an latılırk en ) k a b ird e o n u k ım ıld a ta ra k
(dUrtCTek);
«Sen onlann a n la ttık ta n gibi m isin?» der.

Ö IÜ ^'acıy arak , ü z ü l e ^ karşılaşacağ ı d u n ım la n h a tırta y a ra k


ag lam atta hiçbir beis yoktur.
Ç Ü İ Hz. Peygam ber (sallâllahu aley h i ve sellem ) o ğ lu İb ra h im
öldüğü zaman, üzülm üştür ve ağlam ıştır.
A M urrahm an bin Avf mıa:
،(Sen aghyorsun, ey A llah’ın e ‫ ؟‬lsi!»
C e v a b n şöyle buyurdular;
،،Göz y aşan r. K alb m ah z u n olur. R abbim izin h o ş n u t o h n a y a c a .
bir şeyi d ı e y i z . Ey İbrahim , biz f lrâ k ın a ‫ ؟‬ok ü zg ü n ü z!»
(Yani, ey A bdurrahm an! B u a ğ la m a k y a s a k d e b i d i r ‫ ؛‬y a k a la n
y ır tm ^ , dövünm ek suretiyle a ğ la m a k k a b il in d n değildir. Y a sa k olan,
0 t ü r a ğ la m a d ır. Yoksa böyle ü zü lü p sessizce a ğ la m a k ta h iç b ir sa-
tonca yoktur, dem ek istem işlerdir.)
CENAZE Y IK A İ Y I BİR FIRSAT BİLİffiEÎ٥ İR 103‫و‬

M üslüm anlardan ölen i s e hakkında md’min .ldu٤una ve iyi


kimse olduğuna şehâdet eder. Belki Allah onlann hüsn-ü şeh&detini
kabUl eder de 0 mevta hakkında hümedikleri (giinahlan da) hagı^'
lar.
B u kelimenin, (nakatullahi) kelimesinde olduğu gibi, Allah’a ‫ ا‬2‫ ة‬-
fe edilmesi teşrif içindir. Yâni, onların yapacakları şehââet Allah In-
dinde m akbuldür, demektir.
B ir mevta. Peygamber AleyhisselAm’ın yanmda övüldü. Cebrail
Aleyhisselâm gelip şöyle buyurdu:
،،Ey Muhammed, arkadaşınız dedikleri gibi değildir.. ٠ alenen şu.
n u yapardı. F akat gizli olarak da bunu ya^ rd ı. Lâkin Allah ^ la rı de-
diklerinde dogruladı ve onun hakkında bilmediklerini de bağışladı."
Hz. Enes.den (R.A.):
،،Bir cenazenin yanından g r i l e r ; hakkında iyi konuştular.. Pey.
gam ber Aleyhisselâm: «Veeebet == sfibit oldu» buyurdu. Hz. .m er
(R.A.):
«Veclb (sdbit) olan nedir‫ «؟‬diye sorunca, şöyle buyurdular:
«Bunun hakkında iyi konuştunuz: Ona Cennet vdcib oldu, öteki-
n in hakkında kötü, konuştunuz, ona da Cehennem ateş، vdcib (sâMt)
oldu. Siz yeı^üzönd. ABah’ın şâhidlerisJniz:»
Diger rivâyet: «Yeryüzünde siz AUah İçin şdhidtereinizî» şeklinde-
dir.
(el-Mesâbih ve' şerhinde zikredilmiştir.)

Kişi, cenaze yıkamayı bir fırsat bilmelidir.


Ç ünkü ruhdan arınmış 1‫ ﺳ ﺔ ﺀ‬görmek kişiye tesirli bir ögüt ve.
rir.
Peygam ber Aleyhisselâm, Ebû Zeıfe (RA.) hitab»! şöyle buyur-
m uşlardır:
«Ey EbU Zer, kabirieri ziyaret et; ki, âhireö hatıriaMO.
.K ileri yıka! Çünkü ölülerin cesedini muaJece etmek Wr ‫ﺋﺠﺔ‬٠،‫ﺀه‬.'
N a m a z l a n ka. Belki bu seni m ahran ^ e r . Mahzunlar AUab’m göl
g e s i n d i . » (§erhu’l-Huteb)
Hadisde şöyle vdrid olmuştur;
«KimAlüyü yıkarea, kefenlerse, tahnit edip namasmı kdaraa. ‫ﺍ ﺩ‬
1040 Ş İR ’ATÜ.L - İSLÂM (S eyyid A lizâde)

riae gömere«, onda gördögü ayıp ve feusurlan M mseye if§â etm ezse,
annMJnin kendisini d o ^ r d u g u günde o ld u ^ ı gibi, g ü n a h la rın d a n siy-
nhr.»
gehid h u süsunda sü n n e t olan, y a ra la n , k a n la n ve ü stü n d e k i elbi-
seleri ile yıkanm adan göm ülm esidir! Y alnız ü stü n d e k i k a b a ve k a im
elbiseler ‫ ؟‬ıkanlır.
Çünkü Hz. Peygam ber (sallâllahü aleyhi ve sellem ) U h u d ’da §ehid
düşenlerin böyle yıkanm adan, 'elbiseleri, k a n ve y a ra la n ile defnedil-
melerini em retm iştir. Diger şehidler h a k k ın d a da ay m em ri v erm iştir.

- n ^ a z ^ kılm ak İçin a rd ın d a n ^ tm e k de s ü n n e ttir.


M M üm anm ^ g e r -- üzerinde b u lu n a n h a k la rın d a n bi-
risi de budur.
^ n a z e n in ardm dan gitm ek kişiye b ü ^ k b ir ö g ü t etk isi y apar.
Cenazmin arkasından gider önünden degil!
Hadisde bujm ralm uştur:
aCenazenin ardından ySrilyenin fazHeti, fara nam azın nâfiJeye
olan üstünlüğü gaddlrl»

^butun dört yanından tutmak da sünnettendir.


(Yâni ara ile tabutun iki önünde, iki de arkasında olan k o lla n ,
dan tutor. Sonra digCT mUsMimanlan da' tutması ve taşıması İşin bı-
rakır.!
Hadimi ?ertfde:
«Kim t a b u t ı dört tarafından, Allah'a iman (gifeteriştmı
uzak durarak) ve sCTabım da yalnız Allah'dan bekl^Tcrek tutup taşır-
sa, Allah onun tark WiyUk ^ n a h m ı düşüverir» buyurulmuştur.
d-Kâfi dederki;
٠

- tark adim cenazeyi taşıraa kırk büyük günahı afvedilir.» bu-


vurulmuştur
CENAZE GEÇERKEN teR E T A L I H D I R I

T abutun İçinde kiıfir olsa dabi cenazeye k a l k i sünnette.


Ç ünkü Hz. Peygamber (saliailahü aleyhi ve sellcm) ?öyle h u ^
m uştur:
«Ölüm b ü y ü k ‫ا‬,‫ ئ‬olaydir: Onun İçin evazeyi g ^ ü ^ n ü z -
aya^a kaltanj Şöyle deyin: igte ba, bize, AUah’jn ve Res٥l٥٠ü٠ vwd
e tti٠ dir. Allah da Resülü de d٠ğrn söylemiştir. A lla h ... t«llmlyettml١
zi a rttırl»
Cenazeyi görüp de kalkmayan kimsenin bu tutumu kalbinin kati,
lıgma delâlet edw.
Şerhu’l-Mesâblh'de an atüdigm a göre, buradaki kalkmaktan mu-
r a t kalbin kımıldaması ve ibret .alıp hâlinin değişmesidir; yoksa ayaga
k a lt o a k d٠ dir.
Hz. Ali’den (K.V.) rivâyet edildiğine göre. Peygamber Aleyhime
lAm ş ö y le 'b u y u r a ş tu r :
«Cenazeyi g ö r tü ^ i zaman kişi kalkar, sonra oturun»
B u n a göre, t a z e y i görünce kalkmak-maidubdur, kalktıktan 8‫ س‬٠
ra o tu m ıak da cAizdlr.
Zeynil'l.Arab:
«Cenazeye kalkm ak cumhur-u ulemâjm göre mekruhtur.»
S u n u n m üstehab olduğunu sadece .«et٠Ttöm m etö IU٠Ehâ٥W’►
s ٥h îh a» ’n ın müellifi söylemiştir.
C um hur.u ulem âya göre bu husûsda vfirid olan hadislerin b٥،tt٠
n ü riıensuhdur.
İm âm Şâfii’ye göre cenazeye kalkmak sfinnettir. B l» (bizim me*.
heblmlze) göre cenazeye kalkılmaz. e b ıT a h â v ü «ŞeA٥'l٠Asâre’»nda
böyle zîkralilm iştir.

Cenazenin arkasmda (giderken) çokça tesbih ve tehlll okur.


Gülmez ve dünya kefenundan hlçbîr ş e y konuşmaz, a . ٠٥

bakmaz.
Ç ünkü bu gibi davram şktf kalbi karertır.
ıw٠٥ g iR ’A TU ’L - ISLAJM (S eyyid A lizade)

§öyl٠ der:

‫ ىؤا يﺀزﻗ ﻺﺋ ﻲ‬4 ‫ت ﺀﻗﻴﺌ ﺆ‬


‫ ؛‬١‫ﰫ;ﻟﻠﺚ‬
( i h i i ekber. i h t i .k b e r. E şhedü e ı e l l a h e J^ıhyî ve 3İ i y t ü
ve hfive hayyüli lâ yem ûtü.
gfihhân. men teazzeze b l d r e t i vel-bekaJ ve k a h ^ ıb âd i bil-mev-
ti v d -fenai )

Cenazenin arfında yüksek sesle konuşmaz.


Çünkü cenaze merasimi haşr gününe benzemektedir. Allah Teülâ
Tâhâ sûresinde:
*‫ ؟‬.k esirgeyici Aüah٠
m heyl٠ t ٥»den a r tjk sesler kJSJİnugtır!» bu-
^ jm u ş tu r.
SKİerin kısılması demek, ses sahiblerinin sükûneti ve tezellülUde-
mektir. zira . a r Rahmân’ın müsaadesi olmadan konuşamıyacaklar-
dır.
Şerbu’l-Vikae’de der kl:
«Cenaze teşyi’ «Jilirken jdiksek sesle zikir yapılmaz. K u r . n okun-
maz. Çünkü bu ^ b i davranışlar kitab ehlinin adetidir. O nlar piksek
sesie okurlar.،

f a r e y i daima g ^ in ü n önünde tutar. Çünkü MI büyük ibret ve


. t levhasıdır 0 .
Bu »beble Ebû Hantfe (rahunehullah) şöyle demiştir:
«caıazehhı ardmdan sessizce ytiriimek daha sMdmll bir davranış.

*‫ ئ‬- y*K (rahunehullah) der kl:


- . ü n d e yürümek efdalAr. Ç ü n k ü . ^ r - ş e f a a t ‫ ؟‬idIrİCT.
5 1 ٠ ‫ ءع‬olan kimsenin önde yürümesi adettir.»
C İA Z E Y t G O T Ü R İE N A C İ S T l t D t R İMa

Bâzı büyük zâtlar ceuaade bulunurlardı ve birkaç gün üzgün dtt.


rurlardı. üzgünlükleri yuzlerindea ^111 0‫ ﺳ ﻠ ﻸ‬.

Cenazeyi gOtüTOrken acde etmek sü n n ^ t^ d îr. Hadisi 5٠ri٤d®


şöyle b ü r ü m ü ş t ü r :
«Craazeyi s ü ra tli gStüriin. hayttJı ١
‫ ﺀه‬ise ٠٥
٠bir an ٠ ٥
٠.
yerine g e t i - e ٠ na lyiUk yapmış ٠ 1٠ »«‫س‬ ٠. Bımmı dışmda Mr ٢ ٠.
Sif taşıyorea, ٠ n n yerine yerieştinnekle bit an ٠ ٥٠
. boyanlanııııt ٠
٥٥
ta ş u n a K a n kurtarm ış .lumunıızî»
Eb٥ S aidden (RA,.):
- Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve ^ le m ) şöyle b u ^ m u .
dır:
«Cenaze k٠ n٥ p da tasanlar taşımak 1‫ اﻷا‬tayıınJanna aldıMan ٠ ٠
m an. e^er iyi kimse ise söyle der:
- Beni ‫ ؟‬abuk götürün‫؛‬
Eger sâlih Msi debise. ٠ le det‫؛‬
‫ و ﻓ ﻞ‬- Beni nereye götüriiyerennuz?
O nun bn fe s a d ım insan bari‫ ؟‬bet sey duyar. E ^ r insan duysay.
dı düşüp baydırdı!»
Ehl-İ kesf der ki:
- B u gerçektir. Cemâdât bile konusur, tesbJh getirir, hakikati
hay k ın r. F akat gözlerinde (gaflet) perde(sl) olanlar bunu göremezler
ve anlayam azlar. (§erhu’l-٠ sânk)

‫ﺀم‬

Ö lünün başında Fktiha sûresini, ayak ucımda ise Bakara 8‫ ﺳ ﻪ‬-


n ln baslangıcı olan (elif lüm mim)’l (el.mufllhûn)’a todar okumak
m üstehabdır.

K âfirin cenazesine karşı bakmak m e i t v ı r . Hadimi şerifde şöyl،


buyurulmuştar;
«K âfirin önünde elinde ateş kirticımı inan bir sqtan « ١

dır.»
‫ح‬
1044 ş ı p ATU L - İSLÂM (Seyyid Alizacle)

Cenaze nam azında Oiiye ö'ze^ olarak d u â etm ek sü n n e tte n d ir.


(Yâni onun azâM an ve â h ire tte karşılaşacak olduğu zor d u ru m la rd a n
kurtulm ası, felaha erm esi İçin d u â etm ek gerekir.)
Ebû Hüı«jn«’den (R .A .):
— I Pey٠ m ber (saliailahu aleylıi ve d l e ı n ) şöyle b u y u rm u ş,
tur:
«Ölünün nam azım kıldığınız z a m a n ona Jh.âs İçinde d u â edinl»
Şerhu’İM esâbih’dC böyle kaydedilm iştir.
Eger ölü âkıl-bâliğ ise şöyle d u â eder:
. onu bağışla, onu esirge, o n a a fiy e t ilısân et, o n u n gLİ-
nalılarından geçiver!»
Şâyet ‫«؟‬:uk ise şöyle duü eder:

‫؛ ﻫ ﻰﺗﺎ;ﻛﺜﺎةا‬:‫ ﺑﻠ ﻲ ﺀاد ﺣﺎااةﴽ\ ب‬١


? ‫ ة‬١‫ ة ﻣ ﴼ ; ة د ﻳ ﺎ ﺋ ﻚ‬١
- , lenâ feratan. A U ahüm m ec’allıtt len â zu h ren .
Allahllmmec’alhü lenâ şâfian m ü ^ 'f la n )
« I h ’im, : t ‫ن ﺗ ﻠ ﻔ ﻪ‬9‫ ه؛‬bizden ‫ ﺀ ﺀ ح‬g itm iş ‫ اع؛ﻣﺈإل‬٠ kılj. Allî١h ’un^

^ f t o t ‫ ^ ^ ؛‬٠e d ^ (‫ ) د ) ﻫ ﺊ‬.» ‫ﻷ’ ئ‬ ‫ئ‬ İç i ٠ ç٠


Olen kimse sâlih kişi ise, kendisinin de sfilih o la ra k ölm esi İçin
duâ eder.
Dâru’!٠Beka’ya cenaKjd tevdi d e rk e n , ona halisane duâ eder ve
iyi kimse ise şefaatini bekler. Hadlsde:
«Kula verilecek ilk m ükâfat, cenazesinde b u lu n a n ta m se n ln a f v ^
dilmesidln» buyurulm uştur.

Craa»-namazını kılacak kimselerin sayısının kırk olması miiste-


haMır.
Çünkü hadîs.1 şerîfâe şöyle buyuruhnuştur:
«Olen herhangi bir mUslümanın cenazMini Allah’a hîçhir şeyi or.
tak tozmayan faA kişl kılarea, Allah oBİarı onun hakkında şefâatçi
tatar.»
elKnnytfde d » ki:
—I cmıAat yedi kişi oluraa, biri im am olur. 0 ‫ ؟‬kişi onun ar-
kasında dunır. iki kişi de 0 ü‫ ؟‬k i ş i arkasında durur. Bir kişi de en
Ö L İ DEFNETIDEN D Ö N ilL t D t R i

ark a d a durur. Böyleca üç saf yapmış olurlar. Çünkü Peygamber Aley-


hisselâm şöyle buyurmuştur:
«Cenazesinde ü ‫ ؟‬saf lıâlinde namaz kliman, m a^lret olunur.»

Ölü defnedilmeden dönmemek sünnettendir.


Hadis-i şerifde şöyle buyurulrauştur;
«Kini cenaze namazı kılaı^a bir knat (dirhemin altoda biri) abr.
K iın de defnedilene kadar ardından giderse iki kırat ahr. tkl kıraton
en küçüğü Uhud gibi.dlr.»
Cenaze namazını kıldıktan sonra, definden önce mutlaka erine git-
mesi gerekiyorsa. ٠ zaman sahibinden izin almalıdır. Zira Peygamto
A l ^ ı i ^ l â m bunu emretmişlerdir.

Ehl-İ kitaba muhalefet etmek İçin, cenaze omuzlardan indirilip


yere konduktan sonra oturmak sünnettendir.
Ç ünkü onlar defnedilinceye dek ayakda dururlar.
Definde sünnet olan kıbleye karşı çevirip yatırftıası ve kabre ta►
yan kişinin şöyle demesidir;

(BismiUdhi ve alâ milleti R^ûhllâh.)


«Allah’ını, bu kulundur, kulunun oğludur. Kadlu tolonan oğlndnr.
S an a nrisafir geldi. Senden daha iyi a^lajncısı yolrtor: IMinyayı ar.
dında bırakm ıştır.
Allah’ım, !«railerinde g e t i r d i - , dünyada bıraktogmdan daha jyl
eyle! Onu, peygamberin Muhammed’e (sallâllahö aleyhi ve «eUen»)
katıvCT!»
Ve jdne şöyle der.-
«Ey âlem lerin rabbi olan Allah’ım! Bunu sana emanet
O nu ateşten feırtar ve uzaklaştır! Yaratmış oldu— şeyin şerrind«
de k u rtar!
A llah’ım, rö h u n a gök kapılannı aç! Soru anında dUlnl Bibit w
(Ş aşırtm a‫ )؛‬Onun h er iki yanından da yeri ١‫ ﺀ س‬tut!»
1046 ŞjR'ATÜ’L - ISLAM (Seyyid AJJzade)

Toprak örtm ek İçin ilk def’a küreği alırken şöyle der: (Bismillâhi),
iktaclsinde: (el-mülkü lillâhi), üçüncüsünde: (el-kudretü lillâhi), dör-
düncüsünde: (elizzetü lillâhi), beşincisinde: (el-afvU vel-ğufrânü lil-
1‫)ﻟ ﻸ ة‬, altıncısm da: (errah m etü lillâhi) der.
Sonra R ah^ân sûTMindeki:

|‫ ﻋﻠﻸأﻳﺞ؛ﻳﺜﻌﺔؤﻳﺎﻏﺪ^ويﺀ‬3.‫ذدةﻻ‬4 ‫دﺑﺔﺀﻋﻞ‬
(Ve yebka vechii B abbike zül-celâü Vel-İkı٠am )
Ayetiyle. Tâhâ sûresindeki:
Minhâ halâknâkiim ve fjy b â n ü ıy d ü ^ im ve m in h â n u h ric tik iim
târaten «hra) âyetini okur.

Kitab ‫؟‬hlinin kabristanından geçerken Cum.a sûresindeki:

‫ﺲ‬ ‫ﺮ د ﻛ ﻴ ﺘ‬ ‫ﺢ ﻧ‬ ‫ﻋ ﺬ ا ﻟ‬ ‫ﺳ ﺎ‬ ‫ﺊ ﺀ‬ ‫ ﻟ‬١\ ‫ى ﻛ ﻰ ر‬ :‫> ا ق‬ ‫ز‬

‫ﯫ‬ ‫ﻘ‬ ‫ﻏ‬ ‫ﺀ ا‬ 4 ‫ذ‬ ‫ﺬ‬ ‫ﻘ‬ ‫ﺑ‬ \‫ﺖ‬ ‫ﺔ ﺋ‬ ‫ﻗ‬ '‫ﺊ‬ ‫ﻳ‬

(ZMmeUedyne ke,er ٥ en len yüb’asû kul belâ ve rabh‫ ؟‬letttb’asun.


ne silinme irtiinebbeönne hîmâ .amiltüm ve zâlike aleilahi yesir...)
aynini okumak müstehabdjT.
S o ı şöyle der:
٠- ederim ki, Allah hem diriltir, hem öldürür, ölüm den
‫ﻻ د‬ k ^ û durtimlaTdan A llaha sıgıranmİ»
Kim, - d a g ^ n âyeti kerime ve d u âlan m ü s l l a n l a n n kab-
‫ ﺀﻫﻌﻠﻞ‬okuraa, y - d e bulunan ölüler sayısınca .Allah ona sevah
‫ ﺳ ﻮ‬. (Vehb bin Münebblh)
Znh»tti»r٠Riyâd٠dan:
- vehb W nM ün٠ jîh şöyle dem iştir:
«Kim, bir kabrin y n m d a :
ÖLÜYÜ D E F N E D E iN DUA ETMELtotR

‫ ﺀآ ذ ح ؛ اا؛ ذ ؟ ؛ إ ؟ إ‬- _‫ﺀﻻﯪ ؟ ﻏﺄع‬٠‫ ﻷ‬Resûlülâh‫ )؛‬oJturaa. AJlah ٠ . kabirde ya


ta n ölüden tam kırk yıj azabı f e d ^ n r ). ^ ٠

K abirde şu duâyı okumak mUstelMbdır^

‫ب‬ ‫ﻷ ﻳ ﺪ‬ ‫ﺰ‬ ‫ﻬ‬ ‫ﺊ ؛ ﺗ ﻴ‬ ‫ﻵ ﺛ‬ ‫و‬ ‫ ى‬١‫ ا ة ذ‬A s j

‫د\ل ﻻاذذاﻻاذه ﻳﺌﻬﻪ ﻻﺷﺮﺑﺘﻚ‬4 ‫ ذ‬1;‫ﺛﺪؤث‬٠‫اق‬


■‫ﺪ‬ ‫ﻴ‬ ‫ﻗ‬ : ‫ة‬ ‫ة‬ ‫ا‬ :‫د‬ ‫ ﺗ ﺎ‬٠‫ﺀ ة ا ا ﻓ ﺎ ذ‬ ‫ي‬ ‫ﻫ ﺘ ﺎ‬

: ‫ل‬ ‫ر‬ . ‫ ر ؛‬. ‫ ر ﻟ ﻢ‬٠ ‫ ا " ا‬٠ ‫ ر ا‬٠‫ى ا ا ﻧ ﻤ ﺂ‬ . .‫ر ﺀ‬ '. ‫ﻧ ﺮ‬

(ElhamdU ‫ أء«ﻻ ﺳﺔاﻻ‬lâ ycbka k i ü şey’ln ٤‫ ﻓﻼ‬vechelı. Veto y٠ m٥


‫ ﺋ ﻶ‬mfilkeh. Ve eşhedü en lâ İlâhe İlfâuahö vahdeh. ٥ - e Jeh.
i l e n vâhiden chaden n e d e n lerfen wtren lem yrt^hl* « a h i -
veia veleden tem yeKd TC lem. yâled TC lem yekfin lehfi kfilfiven dıad.
Cezâllahü M u h a n e d e n ennebiyye annâ mâ hUvc eftlSh)

Ölü d e f n ^ i l l r k . şu yedi sfire ile şu duâyı okumak m٥8t٠haM٠r.


Yedi sure sunlarfır:
(F âü h a, Muavvizeteyn. İblâs, izâ câe nasraJlald, kul yâ c y y H
k â flrtn e , İnnâ en^Inâhö fi leyletil kadri)
(geyyid Alizâde)

Adi geçen duâ d a §udur^

(AMahiimme inni M.eliike b i s i e l - a z î m . Ve es’eJttke bism Jkellezi


fciive fa٢âm üd dîn. Ve es.eliike blsm ikellezi J ^ rz e k u bibil-ibâd. Ve
es’İ e bisnUkeBezi kam et bîhîssOTjâvâtî vel.ard. Ve es’eliike bism îkel.
‫ ﺻ ﺎ‬ta h y ib ih î ve tüm îytü b٠J
hil-me١^ â . Ve es’elUke ' izâ siille
Mhî a’teyte ve izâ diiıyte bibi ecebte.
Rabbe Cebrâile ve Mikâile ve isrâfiy le ve A zrâile y â b ed îas٠se m â ٠
vâti v d -arf. Yâ zel-CeJfili Vel-İkrâm.
Allabiimme salB alâ M uham m edin ve a lâ âK M u h a m m e d i.. V ağ fir
lend ve i verham nâ ve iyyâhü b i rah m e tik e y â e rh a m e r râhım ÎM .'..)

û lü a ü n velisi beniiz birinci gecesi geçm eden önce bir, çey ta sa d -


dok ‫ﺀك‬.
Şâyet verecek bir şey bulam azsa, iki re k ’a t n a m a z kılsın. H er
rek٠
atında rk tib a , bir kere Âyetü’l.K ü rsi ve o n k e re e !h â k ü m ü tte k â s ü r
sûresini ٠ ır. N a m a ^ a n f â n ğ olunca d a ş u duâyı. y a p a r:
oAllab’un، bu nam azı kıldım . O n u n la b e n im n e. iste d iğ im i biliyor*,
son. O nun s a b i n i falan M m senin r t h u n a g ö n d eriy o n ıra, s e n u la §٠
te l»
. . l e y a p a r e a Allah ona,çok sevab v erir. N û r v e rir. D erece, h a s e n e
T O ş ^ â a tv ^ r.
٥1Û toprağa g lrd ik ta ı so n ra y ^ i g û n ta s a d d u k ta b u lu n u r. H er
g ü n m ûm kön olan b ir şey verir. B u d a m iisteh ab d ır.
C E N A Z E E V İN E - G Ö N D E B lİD tB i

Cetiaze evine yemek baarlayıp gönderme de m d s U . Çün:


k ü P e y g a m ^ r Aleyhisseiam, aıncası ‫ ﻟ ﻤ ﺔ‬Hamaa (R,A,) Vhud hasbin*
de şehid düştüğünde, kendi aile efrâdına şöyle buyunnuştur:
«Onnn ehli İçin yemek yajjm '^störfin). çünkü ontar meşguldük
Jcr.»
«Sen bnnu yasak etmemiş miydin ey Aüab’m el‫؟‬lsW» dlye.s<^n٠
lar.
Çöyle buyurdu:
«Ben n y â ve snm.ayı yasak ettünî»^'
AbduUaiı bin C a t c d . (RA.);
- Hz. Peygamber (sallâUahü aleyhi ve sellem) Ebü Calet ibnl I
T â lih 'in vetatını du^jnca şöyle.buyurdu:
« G l e r ’in ev halfana yemek yapml Çünkü başlanna. k e n .J I .1
m eşgul edecek şey ^İm işör.» (el-Mwâbih)

K abirlerin başm a üstü yazılmış tahtaların dlkilmwl meknıhtur.


Ç ünkü b u n la n n ölü l« e hiçbir faydası ybktur.
Belki d e - b u n a r â z ı ٠lm u § 5 a -o n u n y ü z ü n d . a٥ t e uğrar.
Tıpkı fazilet ve m e n â k ı b m l bahs^lldigi zaman-artba uğradığı giU.
Yalnız sagl٠ nda övülm٠ ind٠ hoşlanan k im ^ a e . m ahsü^ur
bu
Y<*sa, a ğ lığ ın d a ö١dUm٠ en h٩ lanmaj«nlann. öldükten . r a
— sırf başkalarına ibret ve nasihat otaası İçin— mrakıWerinIn anla^
tılm asm da hiçhîr satanca, ^ fa u r .

Mezarm çamurla sıvanması ve kl^le s f i s i - mekndıtur.


.zerinde, İşinde namaz kılınacak mesddin İns rfllmral de â
٥

rahtur.
.zerine çadır veya İşind. ikamet edilecek veya kabra gölge .c a J
bir k u b teln yapılmam da metolhtar.
Çünfai ölüyü ancak ameli gülgeleyebl - yajttlacek kubb
٥

türte ve benzeri ş^Ierüı ölüye hiçbir faydam yoktur.


Kahirin hm- ifa ucuna tehta dikm^, taş - ‫ﺪ‬ ‫ﻓ‬ ‫ئ‬

taratacak bir a l e t yapılmasmda h^blr ‫ﻪ‬yokttır.


‫ﺳ‬
.ıo w .. ş m ATt)T L ٠ ISLA M (S eyyid A lizâde)
٠ ٠

Çünkü bunJar k a b ir işaretleridir. B u n la n gören kişi .n u n k ab ir


olduğunu anlar. Ç iğ n e^ ez ve UsteKk içindekine b ir F â tih a okur. d u â .
1 » eder.

ü r 2İ3٢a ı e t i :
H ü m a n l a ı m kabrini ziyaret etm ek sü n n e ttir.
Bundan m aksad. d irin in ib ret alm ak, ö lü n ü n de kendisine yapı-
lacak dukdan yararlanm ak süreriyle h e r iki ta r a f ın elde edeceği m a-
nevi yararfjT.
Ziyaretçi orada y a ta n -kimselerin n asıl to p ra k la b ir old u ğ u n u , na-
a l ç i y ö p eridiğini, b ir gün k en disinin d e öyle o lacağ ın ı d ü şü n e re k
İb ^ a lır.
-B lrfak ih Ömer bin Abdül’azîz’i-ziyaret e tm iş. ٠ n u soluk jdizlü ‫ؤ ة‬
riince şaşırmış. Halife bunun fark m a v a n n c a şöyle ko n u şm u ş:
.B unda şaşılacak ne var ki? ü ç g ü n s o n ra k a b rim e k o n u ld u ğ u m
zaman gorieıim yerinden çıkacak, y a n a k la rım m ü s tü n e ak a ca k , du d ak -
lanm şişecek, a r z d a n irin akacak, a ^ z şişecek, b o ğ a z ım d an k a n la r
gelecek!
.îşte asil şaşılacak ve h a y rrt b ile c e k husU s b u d u rl B u n la n düşü-
nüp I b ^ alm ak lâzım !.
H ،tem el.Esam:
«Kim hir kabristandan geçip de k e n d in i düşünm ez, içindekilere
duâ etm ese, kendi nefsine h ıy ân e t e tm iş sayılır.»
Hz. Osman (HA.) k ab ristan d an g eçtiğ i z a m a n s a k a lı ısla n ın c a y a
kadar ağlardı.
Ona tordular:
«Blto ü e n n e ti ve Cehennem i a n la ttığ ın z a m a n a ğ la m ıy o rsu n d a
kabristandan geçtfken neden d u n ıp ağlıyorsun?»
Cevab verdi:
- Peygam ber A l^ h isse lâ m 'ın şöyle b u y u rd u ğ u n u d u y d u k ;
«Kabir, â h ire ، k o n a k la n n ın ilkidir! K im o n d a n k u rtu lU ra a g e risi
WJa pek kolay gelttîektir. K im o n d a n k u rtu la m a z sa o n d a n s o n ra d a h a
çetini ile karçılaşacaktır.»
Snfyâıı ٠ r ki:
«Kim kabri ,çok h a tırla rsa , o n u C en n et b a h ç ele rin d e n b ir b a h ç e
M Ü S Ü ! K A B tR L E İZ İY A iE T M E II i

olarak bulur. K im onu bi‫ ؟‬â ü ş ü ıe z s e . onu Cehennem çukuriarmdan


b ir ‫؟‬u k u r olarak bulur.» (Şcrhul-Huteb)

MUsHimanlarm kabrini ziyaret eder.


Ç ünkü Hz. Peygamber (sallâllahu a lc h l ve sellem) 5öyle bujw .
m uştur:
«Size kabir ziyaretini yasaklamıştım. Dikkat e i ; Kabirleri liya•
ret edin ve (oraya gittiğinizde) ‫؟‬irkin . d e bnlunma^n‫»؛‬
Bu, erkeklerin hakkındadır. Kadmlann kabir ziyaret etmelerine
gelince..
Hz. Peygambw٠in (sallkllahü aleyhi ve sellem) kabir ziyaret eden
k ad ın lara lan et ettiği rivâıyet bilm iştir.
B âzılan n a göre, bu, kabir ziyaretine müsaade etmezden Snce idl.
A lim le rd e bâzılan da, kadıniann sabır ve tahammülleri az oldu,
gu İçin kabir ziyaret etmelerini mutlak sUrrtte kerih sa٠ §to.
K a d m la n n cmazej^e ‫؟‬ıkmalarma asla müsaade .
(Zeynd’l.Areb’da böyle z ik ^ lim iştlr.)
Hz. Peygam ber (saüâllahü aleyhi ve sellem) akrabası olsun ٠ o l ı
sin. m ü 'm in l^ n kabirlerini riyaret ederdi.

K abir ziyarrtinde sünnet olan abdest alıp iw . . a t - kd•


m ak tır.
K ıldığı hu n ı a z m bir . . a t ı n d a bir PAtIha. Wr Âyeta٠
l-Küıs{ ve
ü ‫ ؟‬Jhlds okur. Stmra sevabını ö lü ^ toğışlar.
SOTra sükûnet ve vakar ürere yUrilr ve şöyle selftm verir:
1.S2 ŞİR ٠ATÜX - İSLÂM (Seyyid Alizâde)

Rahımehullahül-mtis^kdimiyne m ü m vel٠müste ٠h ıriy n . t ı ı i i â .


Entiim lenâ s e l e l ve nahnii leküm teheun. Ve î٠ » â 'in^âeUahü
b i l iahıWn.
Nes’eltUlahe lena ve JekiimüJ afiyete)
«Ey m i i s l û i ı ve mfi’iMialcr diyannul cWi, selâm üstünüze ol.
sunJ Allah sizden olup (bizden) Onee gidenleri ve bizden de (arduuz.
dan) sM en sonra gidenleri «irgesin.
Siz bizden önce gittiniz Biz de size tâbi olup a d m jz d a n geleceğiz.
I ş l e yok K - İ n ş â a l l a h - size katdacagjzl
Allah’tan bize ve size afiyet dileriz».
§ ^ u ’l٠M«âbih ٠de der kl:
«ölüİCTİe dikere birden duâ etmek gerektiği ş a n önce dirilere
duâ edilir, sonra ölülere Az önceki duâ buna delil olarak g t e r l l e b i .
lir.»
Sonra doğru oturup Yâsîn sûresini'veyahut bildiklerini okur.
§unu da iyi bil ki, îmânı Eb٥ Hanlfe (rahımehuUah) kabirlerde
Kur٠ân okumajn kerih örm üştür. İmâm Muhammed' «beis yoktur» de-
m i^ r .
Muhtar olan görii§ budur.Musannifln^de fikri bu m erkezdelir.
İmâm GazâK «ihyâ»'da der ki:
«Kabir ziyaretinde m U steab olan şudur:
Arkasım kıbleye, yüzünü de kabre karşı ‫ ؟‬evirip durur, selâm ve-
rir. K l el sUnn«, onu öpmez ve dokunmaz. Çünkü .bu gibi davra.
nışlar hrirtiyanlarm âdetidir.»
Sonra tesbih okur, ölüye duâ eder. O ndan sonra dönüp gider.

m i şerifde . l e buyuralm uştur:


« . , ‫ ﺳ ﻌ ﻪ‬dünyada ta ra d ı^ insanm kabrine gidip selâm veriree,
- ٠ otan da onn tam r ve selâmını alır.»

Bv l e b d ı i M, ibui Gmer yanm dan geçtiği her 'kabirde durup


i l verirdi
MÜSLÜMANLARIN KABİRI^RÎNÎ Z tY A İ■ E T İ L İ 1.S3

N âli’ aıüatıyor;
«ibni Ömer’i (R.A.) belki yüz deî’a g ö ı ü l Peygamber Aieyhls.
selâm ’ın kabrine gelip durdu ve şöyle selâm v ^ :
(Esselâmii alen aebiyyi, «selâm ü alâ ebî bekrin, e s s l A alâ
ebi) (B ununla babası Hz. Ömer’i (R.A.) kasdetmiştir.)
. n d a n sonra ayrılıp gitti.»
Yine Peygamber Aleyhisselâm b u lm u ş tu r :
«Herhangi bir kimse din kardeşinin kabrini ziyaret edip yanında
o turursa, orada 'yatan m utlaka onu tanır ve oradan kaltap (،1‫ ﺳ ﻸ ه‬, .
k a d a r) onun selâmını alır.» (Ravadatü’n.NâsıbJn)
B undan m urad, selâmını, konuşan dille degll de hâl -dili ile alır,
dem ektir.
Amelleri kesilen kimselerin kendilerine selâm verecek klmsci^n
gelip selâm vermelerini ve’onlarm sevabını'alarak sevaba ginnrierini
özlediklerine dair haterler vârid olmuştur, iste kabinle yatanlann II.
sân-ı h â l ile selâm aldıklanna bu en bUytik delildir.

Diger bir hadis-i serifde şöyle buj^rulmuştur:


«Kim kabristandan geçerken on kere (kul huvallahil ebad) «٥٠
resini olmrsa, sevabım da orada yatanlara bagışlaısa, AUah orada y«p
ta n la r sajusınca ona ecir verir.»

Ahmed bin Hanlrel:


‫(؛‬K abristana girdiğiniz zaman, Fâtiha, Muawize٠ n ve thlâa s٥٠
felerini okuyunuz‫ ؛‬sevabım orada yatanlara bağışlayınız, (telara bu
se^ab m u tlak a ulaşır.» (Şerhu’I.Huteb)

«Yâsln» sûresini kabirlerde t*um ak mÖstehaMır. Bu, meşhur ha.


dJsIe sdbit olmuştur. Bu husdşdakl hadîs.1 şerif:

HZ. E n ^ ’den (R.A.):

«Kim kabristana girip de «y٥sîn٠ sfiresini okuna. ABah ٠ g tâ


oradakilerin '(azfihmı) tahfif eder, obuyaM da - -
lann sa^sm ca sevab verire
1054 §IR ’ATÜ I - İSLÂM (S e j^ d AJizâde)
٠٠

Gene Hz. E n e s .d ^ (R.A.):


«Kim Ay٠ ،٥ J٠
KÖMÎ'yi .k u y n p d a s«١ ۶a b m ٠k a b ir e lılia e b agişlarsa,
.AJtab ،‫ى‬m e v t i n kab rin e n j ^ n k d a n m a^ rib e k a d a r k ırk n û r sokar.
Kabirlerini ^ n iş le tir. H er öiünün d e lm e sin i y ü k s e ltir v e okuyucuya
da altm jş peygam ber se ra b u u verir. A llah h e r h a rfin e k a rşılık bir nıe.
lek ^ ^ l e n d i r i r . (o m e lA ) o n u n i‫؛؟‬n k ıy im e te k a d a r te s b ih eder.»

G » e H*. Enes’den (R.A .):

■Kim m e r f ila n n ziyaretine gidcree, k a b ris to n d a b ir F â tih a , üç


*Mis» bir de e lh ik ü m ü t te k is ü r (sûresini) ofaırea, K u r ’â n ’ı onIkibin
kere otaunuş gibi olur.»
R av d atü l.M ü ttatan d e böyle r ik r ^ ü m iş tlr .

Fabuçlan fle kabri ç lğ n ^ e m e k de sü n n e tte n d ir, ‫ ؟‬ü ^ ü Hz. Pey-


gamber (sallillahü aleyhi ve sellem) b u n u k e rih ' g ö r m ü ş t e .
Mutlaka kabristanda yürüm esi gerekiyorsa, o ta k d ir d e y a lın a y a k
y i . Çünkü kabirde yahnayak yürüm ek m ü ste h a b d ır.
Y ik m onlara dua e d r ve onlar İçin A llah ’t a n m a ğ f ire t diler.
Hz. P e y g ı b e r (saüâllahü aleyhi ve sellem ) h ir a d a m ın k a b ir f e
^ b u ç la n ile yürildü^ünü görünce, , ‫ ؟‬ık a n n a s m ı e m r e tm iş
tir. .
B u da g ö sta iy o r kl, yah n ay ak k a b irle rin ü s tü n d e n geçhıesi câiz-
diri. Yalnız, geçerken onlara d u â «Jer.

H ^n® »de anlatıldıgına göre, b iz ıla r ı şöyle d e n iş tir :


«Kurifin o k u a r a k , tesb ih çekerek v e Ö1ÜİOT6 m a ğ f ire t d iley erek
i r i e r i n ü s ü e n g a m e t t e h iç b ir s a ta n c a y oktur.»
H attâ, K a n i d e k a y d ^ d i g i n e göre, İ m â m el-V eberi şöyle demiş-.
ir :
«KaMr ta v a n la n , tıp ta ev ta v a n la rı g ib id ir; ü ^ ü n e ç ık m a k ta b ir
a ta n c a ^ u r . »
l i ı b u 5٠ aft٠ l٠ E lm m ٠
’n ln : «K abirin - ü s t ü n d ü g eçm ek m e k ru h ^
,im ٠‫اﺳﺺ‬٠‫ ﻣﺎااا‬١٠٠-‫ا‬٠- ١‫ ا‬٠‫ د‬٠-
ÖLtİLERİMİZİ lY I R I A Y Â . E İE Ü Y İZ 1<»‫ه‬

:( tb n i Mes’â a ’dan (R A

Ateş kıvılcımına kasmam, bence» ‫س‬ ‫ ا‬östlinden ‫ ؟«؟‬inekten


« . . d a h a ehven

AJJ etT eroöm & ıîî


K abrin tavam içindeki ölünün hakki oldugtt i»‫ ؟‬ln٠‫ ؟‬- ^ ^ ignmm
n a h tır .»

. l e a m iislüm anlan daima hayır ile yâd etmek sünnetedir.

Ç ünkü Peygamber Aleyhisselkm bunu e t m i ş t i r ;


«ölülere sökmeyin! Çünkü .nlar (eaten) yaptjklannm -
g ö m üşlerdir.»

Ama yukarda geçen:

«Kötü olarak anlattıgmıs kimse î‫؟‬ta âteş vâeib .Imnştere h a i^


ne gelince!.

Bu, sövmek yasak edilmeden (ince idl.


Müslfimanlara sövmek yasaWır. Ama k â flrl^ münMıkJam ve
hayâ etm al«! açıkça kötü bld٠at Izhftr «leolre s٥vn»k ve OTİan i
olarak anmakla hiçbir tels oktur.
B ir görüşe göre: «§u kötü olarak andığınız kimse i ‫ ؟‬٤n ateş aâw،
olm uştur!» sözü buna mahmüldür.

Buradaki sövmekten maksad, kötü anmaktır. Ş cflıa1 'M eiı ٠de


böyle z ik ^ lm lş tir.

P ^ g i b e r Aleylelftm yine ٠ le büyümüştür:


«ölülere sövmeyin; w, dirileri rahatsız ‫ﻪ‬ ‫ﺴ‬ ‫ﻬ‬ ‫ﻬ‬ ‫ ﻟ‬٠

Yâni. ç»uManm y a to n la ı ve- dağım «hatBz -


٠ ٠٠
meKir.
1056 ŞİR.ATÜ.L - ÎSLÂM (Seyyid Alİ5!âde)

Hz. Ai§٠٠d ٠ n (R. A n h â):


- RçsûlüUah.ın (saUâU.ahü aleyhi ve selleitt) şöyle b u y u rd u ğ u n u '
d u llu m :
« .la ie rin iz e sövmeyiiL O n lara sö ١ nnek 1‫ ﻟﺔﻛ ﻞ‬d ٠ ldir. B u size y a s a k .‫؛‬
rfU m iştIr. A llah'tan k o ta m , b u n d a n sakm .nl». (H âlisatU 'l.H akalk) ‫ا‬

You might also like