Professional Documents
Culture Documents
1،،„،اإ٠
ا1
،«٠
ا،،،،٠
٠،،؛ا٠
1٠
،اا٠
أاأ٠
ا ا أ اا٠
,اا,,٠
,,إ,.
Bir mUsIömen l ؛ln ؛ok zaruri olan bu bilgiİBrie amel ediliree, insan
elgunlajır. Kul Dimanm zevkini tadar. İmân ve ibadeti kulluğun borcu, vazifesi,
battâ b i l k a i İcabı bilir. Kalben, rthen olgunlaşır. Hayata bakışı, davra-
» ؛lari değişir. Nefls ve şeytânın zararlarım, aldatma ve hile yollartnı sezer
K ^ n ı I I *iresinin t ؛lnd٠ btılur.
Bunu, Molla Ya'taıb bin Sej^rld Ali .ok güzel, pek faideli bir şekilde
şerh etmiştir, (şarih) hicri S31’de (milâdî 152.J vefat etmiştir. Bu şerhin
ismini. .M e fa i.ıu ؛lı٠n ve Mesaftu'lCenân. [yani Cennetterin Anahtar-
lan, Gdnülterin KandlleriJ koymuşftır.
ااا٠
اا٠
اا٠
اا٠
اا٠
اا٠
ا٠
٠ا»ااا٠
اا٠
اا٠
«اﺀ٠
W agi. Basta: OTAĞ İT B A A SI. Tel; 76 44 11
Haaran 1881/JSTANBÜL.
1. ޱR’ATÜ’L - ÎSLÂM (Seyyid Alizâde)
ﺀ„هﺀدGONONON 81ع0ع................................................................................................407
A; ٥re gOnOne say.i ger.kir.................................................................................. 408
Cabrâll, Mîkâfl, (srtfll w Ar? (la KOrs 0 gün yaratı,mı?fır.............................. 405
٥ g٥n om. tutma(( sönnett(r....................................................... ... ... ... ... 410
٥ g٥n hsaımlannm gSnJflnü aJıp onfarı rfcı eder....................................................411
AjOre g٥n٥ اﺀ(ااrahim yapar ............................................................ ... ... ...
412
0 gOn dfcir maellslerinda hazır bulunur ........................................................... 412
٥ ٥٥n mOslümanlardan en ez on fclşiye selâm verir ... ... ............................. 413
0 gfln insanlara sakalık yapar, yemek yedirir ................................... ... ... 413
0 gOn aplara yemek yedirir, çıplaklan giyindirir ... ... ... .............................. 413
٥ g٥n mOslOmanlann yolımdan eziyet verecek şeyleri kaldırır . . . . . . . . . ... ... 413
٠81AM٠AW ٠B ،A N .......................................................................................................... 414
Hz. lamall Aleyhisselâm'ın kıssası ...................................................................... 415
Bayramın birinci g٥n٥ namazdan sonra kurfanı keser ..................................... 419
Koyun sinsinden ko؟u tercih ed er....................................................................... 420
Semiz ve herkes Jarafindan beğenileni tercih eder .......................................... 4«ا
Kurbandan et verirften gönül hoşluğu ile, içtenlikle verir. I ^ k eder ... ... 420
KUrhan kesme âdabı .......................................................................................... 421
Çarşıya g!rerken oranın fitne ve kötülüklerinden Allah'a sığınır ... ... ... ... ... « 7
Ekin ekerken ve ağaç dikerken umumî menfaati gözetmelidir............................. 448
.y e m e ve İÇMENİN ADAB ve USOktI ... ... ... ... ... ... ........................................ 457
Yenen ؟ey helal ve ho? olmalıdır......................................................................... 457
Helal lokmay، kim iste r?.............................. ............................ ... ... ... ... 459
Sofrada bakliyat, yeşillik, sebze bulundurur......................................................... 463
Kötü kimselerle yemez-İçmez, İçki İçilen sofraya oturmaz .............................. 467
Yemsirten önce ve sonra elleri yıkamalıdır ......................................................... 470
Yemek yerken Besmele çekmeye dair .............................................................. 471
Ekmeğe son derece saygı göstermelidir............................................................... 475
Yemeği koklamaz, başkalarım tiksindirecek İşleri yapmaz.................................... 477
Yemek yemekle sağlıklı ve güçlü olmağı kasteder . . . . . . . . . . . . . . . . ................. 479
Dâvete gittiğinde gösterilen yere oturur.............................................................. 480
Sofrada arkadaşının kendisinden daha çok yemesini iste r................................... 481
Yemek İçin kimseyi Israrla davet etmez .............................................................. 484
Sofradaki misafirler kalkmadan kendisi kalkmaz................................................... 486
Birinci lolonayı yutmadan !.kinci lokmaya başlamaz 487
Yolda, ayakta ve yürüyerek yemez........................................................................ 488
Tıkabasa yemek her 'çeşit hastalığın anasıdır....................................................... 490
Yemekten sonra dişlerini fırçalar ................................................................ ...4 9 6
Yemelrtsn sonra ellerini yıkar, ev sahibine bereket, rahmet ve mağfiret diler 498
Midesindeki yemekleri namaz ve zikirle hazmettirir, yemekten sonra hemen
yatıp uyumaz..................................................................................................... 500
Sildiğini Allah İçin sevmek, yerdiğini ٨ا1؟ ﻟﺨﺈخ yermek ... ... ... ... ... ... 7
^evgi V ؛nefrette mOtedlI olmak, aşırı g l t m r k — ... ... ... ... ... ... :
j^rdeş edindiği kimseye güler yüz, tatil dil gOsterir . . . . . . . . . ... ... س
Karteşlnl ziyaret eder ... ... ... ... ... ... ..^٠..................................................
Sevgiyi k o n a k , dortların sımnı lf٠ 8؟tm٥m٥k ... ... ... ... --- ;
KStOiaklerl iyiliklerini geçinceye kadar karfeşlne Itab etmez ... ... ...
14 tÇİNDEKtLER
- -
t a k d I m
Yüce اsl8m fsriatlne sahlb ٥,mak!a biz tniislümanlar ne kadar SvOnsek azdır. An.
ggk hic de memnun olmayarak belirtmeliyiz -ki. bu husOsa rağmen biz müslümanlar
lalSm .erlatının en önemli hUkUmlerlnl dahi bilememekteyiz, v ^ a öğrenmemek husC-
Bunda direnmekteyiz.
İslâm şeriatı Cenâ^ı Allah'ın peygamberleri a c ılığ ı ile göndenJiği mukaddes Kur’-
اﺑﻪ K e lin d e belleği hukamlerin t٥m٥d٥r. Buna göre ŞERlAT. ISlAM'ın ortaya
koyduğu lbWN ؟, (BAOET ve AHtAK’tan ibaret bir sistemdir.
İslâm şeriat, sadece emirterinin taftik edilmesi, hüküm ve prensiplerinin uygulan-
mas. İçin gelmiştir. «KİM ا8? „ﺀﻻERİATININ EMİRLERİNE UYMAZSA. ٠NU İHMAL EDER-
SE, ALLAHIN YOLUNDAN AYRILMIŞ SAYILIR..
İslâm şeriat, sadece mirlerinin tatbik edilmesi, hüküm ve prensiplerinin uygulan,
k a lk hem de kumandanlık sistemidir. Nasıl dini emirler Islâmın bir parpası ise
d^et ida-dsl de diğer parpasıdır. Hattâ en mühim esasidir.
Allah'ın nizami olan ISLAM'ın gayesi dOnya ve ahirette insanları mes'ud etmek
olduğuna gSre. onu birbirinden ayrılmaz bir.bütün olarak kabOl etmek mecburiyetindeyiz.
Bu - M isiam, bütün hayattmızda-tatbik etmek zonındayız.
٠٠ halde,ab taşanlardan knriıro٠ym. benden korkun. Betam ajretlerimî az bir bn.
â - satmayın. Ktaı Altahln ؛ndiriiği i m l e r l e hükmetmezse İşte onlar
kaHriarin ta kriteridir؛... (Maide sOresI. âyet: 44}.
Bb müslUmanlar aslında taklld ettiğimiz Avtupa’nın taklide değer hlpblr kıymeti
bulunmadığım meydana ؟ıkaracak kadar sağlat kanımlara (şeriata! sahibiz. Q halde
haifl nlpln dışarıdan kurtaneı kanunlar aramaktayız?
Hakimiyet teyıtaız şartsız Allah'ındır. Yânı yaratıkları araaında 'kendi kanunlarının
uygulanmasını emrediyor. Cönkü bir makinanın en lyl tamircisi ve bakımcısı yine o
matananın yapıldığı fabrikadır. Bu vücûtları Cenâb.1 Allah yaratmıştır. Onun bakımı,
idaresi VB Iştetaıe kaideleri yine Allah'ın emirleri iledir.
MOslOmanlar kanuni hakimiyeti yalnız Allah'ta görerek bütün İhtiyâçlarını V . ya.
.ayışlarını onun emir 've yasaklarına gSre tanzim etmek mecburiyetindedirler.
ointmizin tavhld İnancı da İşte Aîah'ı tıer şeyde tek kudret tanımak olarak ma-
nalmdınlır.
UzOtarek belirtelim kl. bugün. Kelimsi Şehadet getirilen ISLAM Olkelerl -Allah’ın
kanunları tatbik edilmediği ipin- birçok cOTİyet hastalıklarına ugremakladır.
TAKDtM (İbrahim H alil Can) 17
Naim Erdoğan
M Ü ELLİFİN Ö N S Ö Z Ü
! ٥j;،slâ)tı ni’metini kullarına thsân edip, onu (mukaddes) bir yol ve sistem fc!,
'اﺀ، ﺀه،،« Sünneti ﺀه önlerini aydınldtacak bir kandil hâlinde dikip onları imana
!أ،( لﺀﺀfevc fevc Allah'ın dinine gir• Allahya hamd olsun fc،', bil sayede ^.;?٠۶
.m illerdir
Saldtni selâm birer îman meş’ülesi ve irfan güneşi olaıı ٥؛ ve ashabına
klorda ve mSnbit yerlerde of b •؛، ؛...p yeşerdikçe- olsun
5 ü r:
MÜELLİFİN ÖNSÖZÜ 21
Must^fl son derece ince ve laril ncbeVt ibore (itadc)terle d^udnr. Onda .0 ؛ya
٠le (sallâUdhü ؟ail i?aretter de vardtr. 0, rtth ve kalbin islirabatini w ve seilem ١
ede,.. Gönüllere ferahlık ﻫﻪ,اﺀىﺀﺀا..»
— Lâfzı ﺀأآg 1،&، ٠ إ٠ ٥e،er... Saifriar، â l a yazılmaya ...m i r bir fc،،a٥
Yüceliği, bütün yücelikleri ay,wy؛،٥afc،w،w٥a,، uzun r... Yaran, değer ٥،r zaman
!gibi, büyüktür
M،„ güzelliklerini i f â ,0 ﺀ، ﺳﺎ:،، „ﺀ٥،،،,„ âcizdir... Bir ömür tUketsem ٥،،,e
!omı geregı' g،b،' sena edemem
O, &؛,- as،,, boyu elde edilen inci dizilerinde ،efc itici; zamanın sefdfnifjeri
arasında göze çarpan bir ışıktır ...
;İÇ İ pırıl pırıl (imanla) yanıp tutuşan güzel kadınların elinde taşınmaya lâyık
٩evkaldde gü;el gelinlerin gSzbabeklerinde taşwsa de litttta ؛...er
Ancak yaygtn pervâneler, atılmış renkli yünler hâlinde olduğu İçin, Mi،z٠
lartndaki mâna düğümlerini çözmek, birer yönellici değer lajıyan onlamlarM daba
.:.güzel açıklamak istedim
;Sonra iyarelini (bile) farzn ayn leldkki ciligim bir zdl bunu bana emretti
.hemen «baftm ve gözüm üstüne» diyerek kabdl eltim
Geregi gibi, ona Idyıfc bir şekilde iye başladım. Mu'teber hadis ve tefsir kitabi
•larıntn sahifelerini bir bir açlım. Meybur kilablarm çeşitlerinden ona uypın olan
,ları araşUrdtm
٠ı-،rt ruh kail■، „Çünkü k kitab, haber cennetlerinin anahtarlarım, seçkin ،’«s٠
I n m ﻻ؛ﻻاآ٠ etmektejdi... Ve ge٣؟ccm'eden.«tarikat perdelerini ara? „ ek s١Tt٠
٠l١nı، ş١M... la^an mtAikte bir k it.d t... O n b0ktı|tmtıda, bariretlerimii nftra gark
..,VeKvasında itfadesmde) ktdaktamt^ ddcta raks eder .lw w 5tw
Otıutt ؟İçekti bahçeleri vord».,. ٤«ci٥i aııdıran Wt«lartwdo ö٥le puıarlar vardı
ki. aynel• ! ؟..!onMiı bir menbaı idi... Haberinin lib&sı ttfltma: ilın.i ilahiden
Geee karaıdtğm and„ ٠٥orda٠ lâkin iln i itâhidar fışkıran ة؟ق٠ oıııt a ؟dw l ٠، t٠
...pordu
eserde vdKi ofan hala .Tasnif ve telifle me;g، a olan âli«dl«r١deA dile٤i١n ٠
ve jarolndardan dolağı b w i wâiar gdrweleridir. ؟:ilnkii bilinen bir gerçektir
Beşer wksan işlerden âri değildir. ه ﺀ، هve nisydn intan،« levkm ındandtr . 5 ««.
„ﻫﻰı„dolayıdtr ki, îhni Abbas (RA.) şöyle de٠'?«'!؛.r.- «ilk unutan, ilk insandır
Tefsirlerden:
Tefsîr-1 Vaslt, Tefsîr-1 Kebîr, Keşşâf, Tefsir-! .Ködî, Teysîr. Tetsir-I
Ebü'1-Leys, MeöHmü't-Tenzîl, Tefsîr-1 ?eyh, Revnaku't-Tefâsir, Keşfû‘l"Ha-
kâik, Kevâşî, Tefsîr-1 Sa'lebî.
Hadîs kitablarından:
Meşânk, ibni Melek'in Meşânk Şerhi, Tuhfetü'1-Ebrâr, M^âbîh,
dâvî'nin Mesâbîh ?erhi, Muzhir, Tenvir, Halhâlî. Zeynü'1-Arab. Turpüştî.
Buhârî, Kermönî'nin yazdığı Buhörî Şerhi, Nevevî'nin Müslim Şerhi. Şerh-i
Mişkât, T a ^ lb î, Terğîb ve Terhîb.
Fıkıh kitablarından:
Hiddye, Nihâye, Kifâye, Inâye, Mi.râcü'd-Dirâye, Ğâyetü'l-Beyân. Sad-
ru'ş-Şerîa, Terşîh, ibnl Melek'in Vikâye şerhi, Buğyetü!-Münye, el-Mukad-
dime'nin Şerhi, Nikâye ve el-٧ âhidî'nin yazdığı Şerhi, !bni Melek'in M » ,
ma' Şerhi, Kâdîhân, Muhit, Mebsât.' Kunye. Öunyetü’l-Fet٥v٥. Hulâsatû‘1.
Ey kardeşim, şunu iyi bil ki, bu bâbda en bâriz delil şu iki âyet-i
k e r im i:
ل ا ئ ؤ ي ز ذ ا ت ل 4 ٠; ق ء
٠ ﻋﻴ ﺬ ىﺋ ﯫﻳ ﺔ۶
«öyle de٠ l٠ rabbine andolsun Id, onlar aralarında kimi oraya ki.
mi buraya .ektikleri (kavga ettikleri) şeylerden seni hakem yapıp
sonra da verdi^n biiMimlerden jdirekleri hiçbir Sikmtj dujunadantam
bir teslimiyetle t«Bm ohnadjkça hnan etmiş olmazlar.»
ri alır. ؟٥ ٠٤٥ o tehlikeli anlarda onun sünnetine sarılınası eline kıvıl-
cim alması gihidir. KİŞİ kıvılcımı ne eline alabilir ve ne de terk edebi-
lir. R«ûlöllah’dan ( s a l l â l i aleyhi ve sellem) rivâyet S iliniştir:
«insanlar özerine Syle bir zaman gelecek kJ, onda sünnetim eski-
yeoek (kimse.itibar etmey«ek),١ bid’at (devamlı olarak) yenileşecek; ٥
zaman sünnetiıne sardan garip olacak, yalnız kalacak. Bunun aksine
bid’ate sanlan kişi eiu (kişi) hattâ daha da fazla arkadaş bulabilecek.»
Sahâbe sordu:
«Ey Allah’ın Resûlü, bizden sonra bizden daha üsti^n kimse var
mıdır?»
«Evet va^ırî»
«Ey Allah’ın R ^ ٥ lü, onlar seni göı٠wekler mi?»
«Hayır ' »؛١
«Peki orada onlar nasıl olacaklar?»
. p k ı sudaki tuz gibi. Kalbleri suda tuzun e r id i, gibi eriyecek-
tir.»
Iipew onlar 0 z a n ı nasıl yaşayacaklar?»
«SirkMİeki kurt gibi...»
«Ey Allah'ın B e s i , onlar dinlerini nasıl koruyacaklar?»
«Tıpkı kömür kora (közü) gibi. Biralarsa 8٥ n«jek, bırakmazsa eli-
ni yakacak» bujnırdn (Ravdatû’l-ülemâ)
Candan t ٠ essükö gereken sünnetten m urat, ilk asır insanlarının
y ü r - sanidıkları sünnrttir. Ilk'asır insanları: k e d ile rin e hayr, sa-
Ikh ve d٠ lukla şehââet e l e n saâdrt çağı insanlandır ki, onlar da
Hulrtâ-1 Râşidîn, kâihatm A d i s in e mUasır olan kişiler, stmra tabiin
(mlara uyanlar) ile onlardan sonra gelenlerdir. (Yâni teba-i .
Dinde (ihdas edilecek) her bid’a t dalâlettir. Çünkü Peygamberi-
miz şöyle buyurmuşlardır:
«Kim dinimizde, ondan olmayan bir şey Uıdas ederse o reddedilir
( k a t T p kabûl «iilmea).»
Dindeki bidatten murat, "programlaıına ve usûllerine uymayan
veyâır; ﻷ٠bu bir sapıklık (yâni İslam'ın ana hatlarmdan sapma) olur,
incak aumler, tahkik ve t^W k neticesinde şu husüsda îikir birliğine
a M iş la r t ır :
ş » ٠î ilimİCTİe m٠ ul olmak, onları yazıp tedvin etmek ve yaymak
،Wmakbül ve gfizel olan Wd’at vardır. Bir de Islkma uymayan, isia^.
« g i t e i ı dı^Dda ve karşısında kalan kötü bid'at v ^d ır kii ulem،
lU gördüğü raman hemen itiraz ederİCT.
S İ ^ E T - İ SENİYYBYE TÂBİ OLMALIYIZ 31
sinde herhangi bir gün, Aliah’ı hatırlayan. hAlisAne bir niyetle Allah.-
ta n korkarak kendini İlâhî yasaklardan bir an olsun uzaklaştuan gü-
nahkâr mUslümanın ateşten çıkacağı beyân edilmiştir.
Nitekim Nâziât sûresindeki:
«.Amma Rabbinin makamından korkup neJsini hevâdan (kötü ar.
zu ve temâyttllerfen) alıkoyan kimse (var yaî) J t e Cennet (onun)
me’vâs! (varacağı yerjdir.»
Ayeti, Allah’tan korkanların Cennete gireceklerini g f e t e ^ e k t ^ r .
٠ ;ﻵاي\;دﻷ٠ﺗﻶذش
«Yaş ve kum (hiçbir şey) müstesna olmamak üzere hepsi apaçık
bir kitaptadiTO bujnırmuştur.
ةﻟﻸ٠ Ebü’l.I^ys dedi ki:
Buradaki «yaş))tan murad sudur; -.<(kuni))dan maksad ise taştır.
E m im de yaşı, imar edilmiş yerler, şehirler, köylerle; kuruyu da 01 ؟-
ler ve harab olmus yerlerle tefsir etmistir. Kimisi de yas ve kuru d&
m ^ az ve ؟ok dm ektir, diye tefsir etmistir.
Apaçık kitabdan, Kur’ân kasd edilmiştir. Ç Ü İ onda her sey a ؟ık٠
lanmıstır. Bir kısım âyetlerini dlger kısmı açıMar. Bazılan da, istin-
bat ve Istidifti yoluyla bilinir (anlaşılır).
Kimi âlimler «apaçık kitab» 1 lwh-ı mahfuzla tefsir etmişlerdir.
ÇünM 0, Allah katinda şeytandan uzak tutularak m uhafaza ^ i l -
mistir, ki, Kur’ân onda yazıhdır. ٥ , Arsın sagında bembeyaz inciden
^ h u t yakuttan yapılmış bir seydir.
.Ez-Zohren’de söyle g ؟er:
I ٠ h؛
ئyam ta r a ıa yakuttan olan,- bası altın bir zincirle arsa bagla-
nan bir nranedir. Eyâm ete kadar bütün insanlann, ondan bildiği tek
Wr hattır. Diğer hatlarm (yâhi yazıh olanlann) ilmi ise Allah katin-
dadır; mıdan baska onlan hi ؟kimse bilemez.
Arş’a gUnce:
ibni Abbas (RA.) mıun İçin şu açıklamajn yapmıştır:
0, meleklerin taşıyıp etrafında tavâf atik le ri bir tah ttır. Allah
I n٥r olarak yaratmıstır. Ondan, yuvarlak, her seyden yüksek bU-
y l Wr Arş yaratmıstır. Klirai, onun altındadır. 0 da Arsın nûrundan-
dır,. ( B l t u ' l ' H İ k ١
in s a n in IT L U ya da bedbaht OLMASI 39
M e ş â y I fik r i:
Cüoşyd’in görü§٥:
«ZUhd: dUnyadan ؛ اﺀekmek, kaJten onu istememektir.))
^ t ! S a h â ^ kirâm hidâyet üzere idiler. Hem kendileri doğru
J^daydı, hem b a ş k a la m İrşadına ؛alışırlardı.
.h lU k a tın efendisinin sohbetinde bulunmaları hasebiyle, Allah
onlann bazı hatelannı afvedeceğine dair va’dde bulunmuştur, ؟ün-
kü OTİar Allah sevgilisinin hem soh^tlnde hem de hizmetinde bulun-
muglartır. Bu cihetle onlara kafiyym dil uzatılmaz. H aklannda dai-
ma güKl söz . i r .
ftrahim E٥-Nahaî’ye sordular:
«Sahâbe arasmda vâki olan savasa ne dersiniz?))
Şu cevabi verdi:
«Himizin sâlim olduğu bir ise dilimirf bUlastırmayahm!»
ffir insan, yer dolusu altın Infak etse bile, onlardan birinin bir
mud veya bir mud’un yansını Infak ettigi zaman alacağı sevaba ula-
samaz. Bu, Peygamterimizin su mübârek hadisine isaret etm ektedir:
EW Hiireyre’den (R.A.):
Allah’ın Resûlü ( S a l l a l l i aleyhi ve sellem) söyle bujnırmuslar-
dır:
«Ashâbıma sövme^n, ashâbıma sövmeyin! Nefsim yed٠٠i kudretin-
de olan’a yemin ederim ki, sizden biriniz Uhud (dağı) büyüklüğünde
altm infak etse bUe, yine onlardan birinin mud’una ve yansm a ulaşa-
mazi»
Yâni, tasanlarfan herhangi bir kimse Uhud kadar altın infak et-
se. ralann bir ölçek, hattâ onun yansı kadar Infak ettiği seyden elde
- ^ a b ı elde edemez, demektir.
Çünkü sahâbiler m ertek, derece ve mevki bakımından herkesten
firtündürler. Kâinatın ef٠ disi Hazreti M u h ım e d Aleyhisselâmın
s ^ ^ l n d e bulunmuşlar, o n ı feyzinden kana kana İçmişler ve bu v e
sile ile güzel hasleti», üstün mMij^etler elde etmişlerdir. Vahy’in za-
manına da tesadüf etmeleri onlara apayn bir deger kazandırm ıştır.
to la n n yaptiklan harcamalar (Allah yolunda) baska bir harca-
m a ^ ^ zem ez.
'Allah yolundaki harcamaları, son derece samimi ve Ihias ! ؟inde
yapmışlardır.
Fakr-Ü zaıûret İçinde olmalanna rağmen infaktan hiçbir zam an
٠ nm٠ isl»dîr. Dinin İhyâsı, JslAmın zaferi İçin ellerinden geleni
ifa rtmislerdir.
GEÇMİŞLERİN K O T U L Ü K L E R İIE N s ö z E D İ L İ Z 43
(mâ) Ruh sahibi tasanlar ve d؛،e r varhfclar İçin değil, eşya İçin kui.
lanıhr» buyunauştur.
Cevaben deriz ki:
I İçin mücadele, doğruyu isbat etmek İçin yapılan tartışm a
miistenadır. Yasak olan, bâtıl fikirlerle gerçek İnançları bertaraf et-
mek İçin yapılan münakaşa ve mücadelelerdir. Bu tip mücadeleler Al-
lah’ın kelâmında yerilmiştir:
.tasanlar İçin öylesi de vardır ki, ne bir bilgisi, «e de isttaad ede.
ce^ bir sen^i, ne de aydmlatıcı bir kitabi olmaksızın, Allah yolundan
saptırmak İçin, yanını egip biikerek Allah haktanda kavga eder duı-ur.
Dünyada riisrayhk onundur. Biz ona kıyâmet pintinde de yangın (Ce.
hennem) azâbını tattıracağız.» ( ٠)
Lâkin hakki meydana çıkarmak İçin bâtıl ile savaşmakta hiçbir
sakınca yoktur. Hattâ Allah bunu Kur’ânda emretmiştir:
«Onlarla mücadeleni en giizel (usûl) Iıangisi ise onunla yap.»
(NahlSöTMİ)
Yine Ankebût suresinde şöyle buyul’ulmustur:
«içlerinde zulm ^ n ler m iist^na olmak iizere, ehl-i kitabla en gü ٠
«1 (saraştanj başka bir sUretle mücadele etmeyin.»
Kur٠ân’daki müteşâbih âyetler hakkında kimse ile m ünakaşa et.
me. Çünkü bu, sapıkilk kapısını çalar. Mutlaka münâkaşa yapm ası ve
~ - d i le r in i çürütmfâi gerekirse, o zam an daim a
sorucu durumunda olsun, karşısındakine sorma ve ilzam etm e fırsatı
bırakmasım ^ p k ı Itoahim Aleyhisselâraın Nemrut (aleyhillâ’ne) ile
yaptığı münakaşada olduğu gibi...
Âl.l îmrân sûresinde Allah şöyle bujmrmuştur:
«§übh«iz Allah g ü n . doğudan getiriyor (doğduruytft); lıaydi
sen de onu batidan getir, dedi. Bunun özerine küfreden (kâfir olan
Nemnıd) apışıp kaldı.»
Etai’l-tays'ta tefsirinden;
Ken’an ي1 اأNemrud (büyük bir melik idi) kavml ile birlikte bay-
ram yerine çıkmıştı, tarahim Al^hisselâm hemen gidip, ohların putla-
nnı parçaladı, B a ^ m yerinden döndüklerinde, İbrahim, Aleyhisselâm
onlara:
.Elinizle yaptıklarınıza mı tapıyorsunuz?»
«Sen kime tapıyorsun?»
«Ben. hem dirilten hem de öldüren Rabbime İbâdet ediyorum ..»
İS T ÜZERİNE i S H E T i K HAKTIR 45
KABİB AZABI
KİŞİ din konusunda kendi indi fikirleri ile konuşmaz; kitab (Kur’-
ân) ve sünnete uyar, onunla amel eder, onunla hUkm^OT. Ancak ki-
tab v e K ur’ân’a uygun düşen bir görüşü serd edebilir kl, bu da kradi
indi fikri sajnimaz...
Kim, bütün davranış ve işlerinde kendi fikri ile hareket edMse, o,
hüsrana uğrayanlardandır. Peygamber Aleyhisseiam b u y u r m u ^ :
«Kişiyi, inad ve kendi fikrini beğenmîş olarak gSriiraen, (bil ) ئ
son derMe hüsrandadır.»
Dinin bütün mes’ele ve hükümlerinde kıyasa ujnıJmaz. Çünkü ilk
kıyas yapan kişi iblis Aleyhillâ’nedir. Allah'a karçı g e le r.: «Beni ateş-
ten, onu (Âdem'i) çamurdan yarattın» demiştir.
Lüzumsuz kıyas, şüphe yok ki sapıklığa yol açar, iblis Aleyhillâ'.
nenin başına gelenleri biliyorsun...
Kişi, akla gelen her türlü düşünce tarzmdan, kıyasdan١eşbâh'dan
münezzeh ve m überrâ olan C enâ^ı Hakkin zâtı ve sıfatlan hakkmda
kimse ile mücadele etmez. Ancak CenAbı Hakkin k ra â l sıfatlarla m u t
tasıf; noksan sıfatlardan münezreh ve m übenâ olduğunu söyler.
Hadisde vârid olduğuna göre, bu ümmetin helâki, Rablerinin (Celi«
Celâlühü) hakkında tartıştıkları zamah rtacaktır. Bunun fay to et aiA-
ttrtle rin d e n olduğu da (hadisde) b e l l r l i ş t i r .
48 §İR ٠AT٠ ’L - İSLÂM (Seyyid Aüzâde)
İTtDÂL
Bir rivâyet:
- Ehl-İ Suffa’dan olan Osman bin Mez’un’u Peygamber’e, kendileri-
ni iğdiş yapmalarına izin vemıesi İçin yolladılar. Gayeleri kadına kar-
şı duyduklan şehvetten kurtulmaktı.
Bunun üzerine;
«Kendini iğdiş yapan veya yaptırmak isteyen kisi bizden d e b id ir؛
Ümmetim bakfanda bunun faresi oruçtur »؛bujhirdu.
E E - Î HEVA ve E E - İ BtD’ATİN YANINDA D İ L M A Z 53
ﻳﺒﻸة؛اﻻﺧﺰﻟﻬﻬﻬﻴﻄﺚ
ا ؤ ث٠؛اﻳﻘ;ﺚ,اﺗﺔ '
ةﺛﺘﺠﺴﻤﻢ٠|ﺗ ﺔ ل
56 ŞİR’ATÜ’L - ISLAM (Seyyid A lM de)
Bîr h i ;
ıHerasırda, ٥٠ınj٠ünıd٠n iyi İşlere, AUalı’ın a a tin e koşacak kim.
seJer bnlnnacaWır.»
^ d îs în A ra^a metninde geçen (el-Karn) kelimesi, M eşârîk'jn
^ h to d e seksti yıUık ya da otuz yıllık bir müddet olarak tefsir edil-
miştîr. . ؟öyle geçer: Kam bir çağdır.
ب ٠ -
Ame!!erde Nlyyet
N ij^ ts iz amel .imaz: her amelde niyyet gerektir. N i^ rtî Allah’a
halis kılmak lâzım: yâni yapılan amelin Allah nzâsj İçin olması İçin
gereken nim eti yapmak lâzımdır. Yalnız nlyyette Ihlâs şarttır. Çünkü
Peygamber Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:
«Allah Teâlâ buyurdu ki: Jhlâs, Sirlanmdan öyle-bir-sırdır kl,kul.
la n m d a . sevdiğim kişiniu kalbine keyanm.»
Onun hakikati: riyâyı (gösterişi) terk etmektir.
Nij^etslz amel .iraaz... Peygamber Aleyhisselâm buyurmuştur;
«Allah, sözü, ancak amelle kabUl edei". Niyj’et olmadıkça, ne sözü
ve ne de ameli kat’iyyen kabUl etm «.»
«Ameller ancak niyyetlerledh'... Hei’ kişi İçin, ne niyyet etmişse
ancak 0 vardır...»
Bu, Hz. .m e r (R.A.)’in rivâyet ettiği bir hadisdir. Musannit, bunu
anlamıyla nakletmistir. Yâni, ibâdetler ancak nimetlerle kaimdir...
Her kişi İçin amelden ne niyyet etmişse ancak o vardır. Nimeti
dünya ise, elde edecegi sey ondan baskası deglldir... Nimeti âhiret s ^
vabı, ya da Rabbinin rızâsı ise, şüphe yok ki elde Geçeği sey de ancak
bunlardır.
Öyleyse kul’un bütün islerinde nim eti; Hayır, i y e t ve Rabbi*
nin rızâsı olmalı. Dogruluk've ihlâstan k afim en aynimamah. Çünkü
--- - - amelden hali olan nim eti, nim etten hali olan i d i n d e n
daha hajnrhdır. Çünkü amele riyA kanşabllir. ^ k a t n l j ^ t h i riyâ-
dan, hem de nifaktan salimdir.
Şöyle de izah edilebilir:
Kisi niyyete m akrun salih bir amel, isiliğinde, fazilet bakunm-
dan n im et, o niyyete mı هarin olan i d i n kendisinden daha serefli.
dir. Çünkü amel bir cisimse, nim et onım rUhudur. Çünkü mû’min,
nim etsiz amelde sebat edemw, karsıhğında da sevab alamaz. Çünkü
P e y g i b e r (A.S.) şöyle buyurmuştur:
«Niyyeti olmayanın ecri de yoktur»؛
B azılanna göre, nim et amelden hayırh olmuştur. Çünkü tek am d-
de birçok n im e t bir araya gelebilir. 0 amel, içindeki n l ^ i n sa^Mn-
ş tR ٠ATÜ٠L - İSLÂM (Seyyid Aiizâde)
ca kat kat sevabı m٥c٤b olabilir. Halbuki araelde Wiyle bir §ey bahis
kaıusu d . d i r . M ^ lâ mecidde, kişi i’tikâî niyyetiyle, namazı bek.
lemek n i ş i y l e , dünyevi işlerden kalbi uzak tutm ak niyyetiyle. Al-
lah'ın b ^ i n i ziyaret etmek niyyetiyle, K ur’ân okumak nlj^etiyle, ku-
lagı, gözü, dili mâlâyâ'nîden uzak tutm ak niyyetiyle, zikirle mescidi
imar etmek n ij^ tiy le oturduğu zaman, bu yedi ؟eşit n im etten sade,
ce biri üe oturen kişiden tabii ki faziletçe ve sevabça daha üstündür.
Bazjlanna göre, niyyetin amelden hayulı olmasının sC'bebi, niyye-
tin tSkat ve tahammülle mukayyed olmasmdandm. Meselâ kişi, mâlik
olmadığı halde bir köle azat etmeyi veya birçok tasaddukta bulunma-
yı n i ^ r t ^ebilir ve bu nlyyetinden ötürü de sevab alabilir.
Bir rivâyet؛
Sahâ!»dn biri, mühim ve gerekli bir yerde bir köprü yapmaya
- - Fakat bir yahudi ondan önce davranıp 0 yere kOprüjhi
kondıverm iş.
içlerinde Hazreti .m e r’in de bulunduğu bir topluluk İçinde, bunu
duyunca adam ؟ok üzülmüş...
Hazreti Ömer onun üzülmesini görünce,teselli etmek İçin şöyle de.
miş:
*Mü'minin n î ^ t l amelinden daha hayırlıdır!» (Yâni o kâfirin
amelindm daha iyidir...)
Lâkin Bustan’da yazıldığına göre, bu sözün sadr-1 nübüvvetten
؟ıktığı, sMra diğer darb-1 meseller.gibi bir mesel olduğu anlaşılm ak-
tedır.
Kişi, yüreğüıde taşıdığı dogru ve samimi niyyetinden ötürü sada-
ka, namaz, hac ve umre sevabını alabilir. Tabii bu, sâdık bir niyyetve
- bir ^dişatta bulunduğu takdirde söz konUsudur.
Cfin^d (K.S.) der ki:
a ؟y fakirler (deıvlşler) topluluğu! Siz AUah.1 biliyorsunuz. Allah
İçin Itoamda bulunuyOTSunuz. Yalnız başınıza kaldığınızda Allah’a
ka^ı dunımunuz n i ve nasıldır? Buna dikkat . i n i z n d h i>»? ؟
K١٥un bütün vakitleri ve ?alışmalan tâatlere sarf edilebilir. Ye-
inek. İçmek, yatmak, uyumak, kadınla cinsi m ünasebette bulunm ak
gibi İşleri, kul isterse tâate çevirebilir. Çünkü ameller nij^ etlere bağ-
ildir.
Eğer yOTekle, lWdete karşı daha güçlü olmayı n lj^ e t ederse...
Su - c de ajmı şeyi n l^ e t ederse... Uyku île de uyuşukluğu, yor,
gunittga g i d e m ^ iMdet İçin daha canlı olmayı kasd ederse ؛hanım ı
*٠- - - ط- - دا- - اhanımının . r i l hakkini veTOeyl kasd ederse, cinsi m üı
A IL L E R D E NİYYET 61
İşte Diyyet ؛ok enendi bir şeydir. Kulların durum ları ona göre
tanzim «ölmektedir: Kıyâmet günü yaptıkları niyyete göre hasredilip
h٥ 8ba çekö^eklenör.
Bu ceza, tabii bütün islerde değil: bazı hususlardadır. Musanni-
fin mutlak olarak z i^ tm ra i, nim etin ehemmiyetine binâendir...
israiliyktta söyle bir hikaye vardır:
Bir adam bir açlık yılında bir kum yığını yanından geçer. i ؟în-
den: «Bunlar hep un olsa ve bana verilse, hepsini insanlar arasında
taksim ederim» diye geçirir.
l e n Allah I^gam berlerine 5 ﻻﻟﻬﺎvahyeder:
«Falan adama de ki; Allah sadakam kabUl etti, güral niyyetini
hopıutlukla karşıladı ve sana 0 kum yıgım kadar sevab verdi...
sailm bin AMullah, Ömer bin AMüI'a^z’e söyle yazdı:
«Allah’ın falla karsı olan yardımı, nim eti ölçüsündedir. N im eti
tem olan failuna Allah'ın yardımı tem olur. Nim eti sağlam olmayıp
d i olursa Allah'ın yardımı da n<*san olur.»
Ebû HUrej^e (R.A.) der ki;
«Kısmet önünde insanlar niyyetlerlne göre hasrolunurlar.»
PB ygıber (sallâllahu aleylıi ve sellem) buyurmuştur:
«Kim Allah ijin kotaı sürünürse, fayâmet pintinde m istte n daha
h.5 Wr koku Ue huzUra ؛ıkar. Kim de Allah'tan başkası İçin koku sii.
ninnısev kıykmet ö n ü n d e lesten daha fena kokan bir koku ile gelir.»
ﻷ ﻻ دkl: Seleften bazıları, aynen ameli öğrendikleri gibi niyye-
ti de .mIyOTlardı.
Yine söyle denilmiştir; Bir adam âlimleri dolasıp onlardan sunu
rica ederdi;
«Itevamlı Allah İçin yapabileceğim bir isi bana tavsiye edecek
kimse yok mu içinizde? ^ i m a Allah İçin yapılan bir amelle mesgul
olmak İ r t i ^ m .»
Şu cevabi vCTdiler:
«Dileğin kab٥l e i d i . Gücün yetrigi kadar iyi islerde bulun. Güç.
süz kaldı٠ n ya da usandığın zaman 0 iyi isleri (tâat, İbâdet ve hajnrh
isleri) yapmaya n l^ e t et, kalbindmı bunu geçir. Çünkü hayır yapm a.
^ n i^ ^ JMIU y a ^ ı s gibi «dur.»
ئbin Kesir’den;
« . m u n bin Mihran'la yürüyordum. Evinin kapışına gelince, ben
a y n l l Oğlu a ıa , «yanındakine aksam y e m . teklif etm iyor m u-
sun?* diye soranca su cevabi venii:
A İL L E R D S N İ Y İ es
ب ٠ ه -
ilim Öğrenme ve Ogretme ٧ sölü
I iJmi, kişinin elde edeceği mertebelerin, menkıbelerin en şeref-
llsl ve en efdalıdjr. Hadisi s ^ fd e vârid olmuştur :ئ
٠| ﻣ ﺎ ^pıton az amd çekî .bilmeden yapılan çok amelse az-
٥٠...»
Yine Peygamber Aleyldsselâm b u l m u ş t u r :
*Alimin, câbil âbide olan ü s tü n lü ^ l^nim derece bakımından en
aşa^ olammza olan üstönlâgöm glbidiri»
Bu m ûbâre ٠ inü, kendisine bir âlimle câhil bir âbid hakkında
o l d u ğ u zaman söylemiştir. Yine şöyle buyurmuşlardır:
*fasanlara faideli ilimleri ödetene Allah rahm et eder, melekler
afv bilmesi İçin Allah’a yalvanrlar, yer ٠ gök ehli ve yuvalarındaki ka.
٠س da m un kpn duâda bulunurlar.»
Eb٥ H i ^ r e (RA.)’d ^ :
Rrafililllah ( i l l i aleyhi ve sellem) buyurmuşlardır:
*Mn husfisunda bil^ binm ekten daha üstün bir şeyle Allah’a
İbâdet edilmemiştir.»
.P ey g am ^ Al^hisselâm buyurm uşladır;
*Tek bir fokih, ^ y tan a kaişı bin cahil âbidden daha göçlUdör.
Her şeyin bir d î ^ i vardırj dinin diregi de İlkıhtır»؛
El٠8«âziye’nln fetvâlarmdan;
،،Bilgin arkadaşlanmmn kitablarını m ütalâa t o e s i gece ibâdetin-
den daha ijddir. I h . . m e y e çalışmak da Kur’ân okum aktan daha
i y i . Alim de kbidden üstündür. Çünkü Alimin -hem kendine, hem
de taşkasına yaran v a i ؛âbidin yaran ise sadece k en d ln ^ ir.»
İslâm farzlanndan (iarz -1 ayınlardan birisi de) kişinin din husd.
sunda muhtaç olduğu bilgileri öğrenmesidir. Çünkü, Peygamber Aley.
hİBsdftm şöyle bujmrmuştur:
l i d ، - kadm her mUslUmana lllm taleb etm ek iaradır.»
Ö Ğ R E N İL E S İ FARZ OLAN İLİM tİÇTÜR 6ة
Şunu da iyi bil klj ^renilm rai farz olan ilim ûçtör:
1) Allah’ın zâtı ve Sifatlannı, Peygamber (A.S.) hakkmda lazım
gelen b ü k e r i ödenecek kadar tevhid ilmini ödenmek.
2) Kalb ilmi.. دBuna bazılan a r ilmi demişlerdir. Allah’a olan
ta ’zîm ve amellerdeki İhlâisı sağlayacak kadar kalbe taallûk eden Ulm
dalıdır bu.
3) Tahâret, oru؟, zekât, hac ve sair ibâdetler gibi mutlaka bUin-
mesi lâzım olan şeriat ilmi...
İşte kişinin dininin icablarını yerine getirebilmesi İçin, Allah’a ge-
rektlgi gibi kulluk yapabilmfâl İçin bunlan öğrenm«l gerekmektedir.
Bütün bunlar ma’rifetullaha dayamr. Ma’rifetullah ise. 0 ’nun vâzıh
Ayetleri ve konusan delilleri ile elde «lilir. Bunların baklan lisân.1
kaal’dir; bir ؟ogu da lisân -1 hâldir.
Sonra, Allah’ın farz ve vâciblerden kullanna emrettiği husustan
bilmektir.
Bunlar, namaz ve oru ؟gibi bKİenl, zekât ve öşür gibi mail, hac
gibi hem bedeni, hem mail ibâdetlertir. Gece ve gündüz, bu ibâdetleri
yerine gethir. Tabii bütün bunlann yanmda, Allah’ın yasak kıldığı hu-
suslardan ؟ekinir. ئ؟لİçmez, kumar oynamaz, domuz eti yemez. Mtis-
liiman kard^lerine karşı kin ve h a s ^ gütmez. İçini ve dışını geregi
gibi t i i z tutar.
Müslüman bu ilimleri b i le ğ e muhtaç oldugu. glM, Allah’m * ﺀ ي
bilmrai g - r .
Bu da ancşk, Allah’ın, yetiştidlgl, ahlâkça en mükemmel kıldığı
Hesölünûn teyân bujnırdugu kavAid (pr٠ sipİCT)dir ki. bımdan daha
ü stü n prensip, daha d٠ ı ve sağlam bir yol o l^ a z I
B e i y e ’den;
«Biraz K uriân okumasını bilen Mmse. boş vakitlerinde fıkıhla m ^ .
gul oimrsa daha iyi olur. Çünkü Kuriân ezbe١٢l ؟n٠k fan،: k i f â y i ;
oysa fıkjhtan m utlaka gereken bilgileri (yftnl llmlhftli)
ögrenmdc f a ^ ı a ^ n d lr .0
m .Hazane’den."
«Bütün fıkhı öğrenmek gerekir.’Helâl ve haram hususunda. Mu-
hamm ed bin el-Hasan ik iliz bin mes’ele halletmiştir. Jn a n la n n bun-
la n ezberlemesi (ögre^C si) gerekire
- iSLAM (Seyyid Alizâde)
El-Bezâzlye’den:
Niyet samimi ve sağlam olarak ilim ve fıtoh tahsil etoek, bütür
ijdlik işlerinden efdaldır. üm l ç^altm ağ a çalışmak da b ö y H Yeta
ki niyet halis olsun. Çünkü ilmin coklugunda daha fakla yarar vardır
Ne var ki. ilim tahsü ederken İlâhi farzlan ihmal etmemek gerekir.
ŞÎR.ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid Altzâde)
Birhlkfiye:
Ş a l'1 -B e lh l vefat ettiği zaman halk, öğrencisi Hâtemü’l-Esam’m
etafmda toplanıp şöyle dedi:
« Ş e r h i n i i e s i sensinj artık bizi sen irşâd edeceksin!»
«Bana bir sene mühlet verhı de işlerimi ynluna koyayım!»
D i y ^ ralan evlerine yolladı. Onlar gittikten sonra evine gidip
ibâdete koyuldu. Aradan bir yıl geçtikten sonra evinden ؟ıkıp, evine
yafan bir yerde bulunan bir a|acm yanma gitti. Ağacın üzerindeki
kuşlar onu görünce korkudan uçuverdi. Derhal evine döndü, tekrar
ibâdete ko^ıldu. Aradan bir yıl i ç t i ğ i İçin halk tekrar kapışına geldi
re;
«^ydi, bir yıl doldu; g ^ başımıza da bizi irşâd et» dediler.
«Evet, b ilic im , bir yıl doldu; lâkin bir sene daha bana m ühlet
v e r m e i rica e d iy o ş » d ^ i.
Bunun üzerine bir yıl daha mühlet verdiler.
ikinci yıl dolunca Hâtem tekrar 0 agacın yanma gitti. K uşların
yanma ^klaştı. Kuşlar ondan kaçmadılar; elini onlara uzatınca kaç-
tdar.
Bunu gOriince tekrar evine döndü ve ibâdete koyuldu.
H k geldi, başlanna ^ m « i İçin ondan ricâda bulundu, o ajmi
minval iizere (mlardan bir S I daha mühlet İst^i, onlardan bir sene
daha mfihlrt aldı
.çöncö - doldurfufaan ﻷ دyine ayni ağacın yanma gitti.
A ^ı faişlann.yanma yaklaştı. 'Kaçmadılar. Eliyle onlan okşadı; yine
kaçmadılar. Bundan büyük bir sevinç duydu ve evine dOndii. insanlar
geldiler ve raa:
«VOTİigimlz müddet drtdu; haydi başımıza geç ve bizi irşâd et»
deier.
«Evet, süre doldu; artık taşınıza geçip size ders verebilirim» dedi.
«Bizden bu kadar mühlet neden ist«Jin; sebebini bize izah eder
mirin?»
« ita -e n :
1) Kradimi kumarla dra^im ...
2) i d e n ! e n i r i m i önce k٠ di nefsime tatbik etmesini
KENDİ YAKMADIĞINI BAŞKASINA TAV S^E ETME 71
İhnil-Miibârek'e sordular:
«Ne zamana kadar sen böyle ilmin ve hadisin ardından koşacak-
sin?»
Cevab ver^:
«Bilmiyorum. Kimbilir. kurtuluşumu kendinde bulunduran keli-
meyi henüz duymanuşundır!»
CevBb verdi:
«Kalkar, ilim teleb «İCTim. Çünkü Allah peygam ^rlerine her şeyi
v ^ Ve verdiği bütün şeylere fazlasını istemesini emretmedi. F akat
ona ilim verd i, zaman, onun fazlasını da tetemesini ona m nretti ve
5&yle buyurdu: «cOe M: »abbim, ilmimi ^ g alt.» (٠)
Smi’den:
«JUm, bütün dünya hâzinelerinden efdaldır. Çûnkii dünya hazine,
teri hareamakte biter, ilim ise tefine, hareamakla artar. Din», ehlini
Mittin fifetlerten korar,. mal ise kişiyi l»Iâya sürükler.
fliHi yolan ortasına konan' kandil ،ibidir; .d e n , gelen ziyasından
faydalanır. Kradisi tee asla eksilmez...»
1*1 £I-U١ya.
p.: ٥
82 ŞÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizade)
Ne gözei Eylemişler:
«Mfittaki olmayan kisi, insanlara takvâyj emrediyor. Kendine
ilâç bulamayan doktor (da kalkmış) baskalannı tedavi etmeye çalışı-
yor*؛
(Bavda).dan:
Emirler araamda t^vâsıyla tanınan HOTasan yaUsi Abbas
^ v u d bir ^ in ava çıkmıştı...
Ulemâdan - b oğlu Halef’le karşılaşınca derhal atından indi ve
OTa Elfim - e k 1 د ئ.
Halef onu görünce kaçtı, yüzünü duvara yapıştırdı. Vali:
«Selâmmı almadın, bari dön de' yüzünü göreyim.. Çünkü ecdadım
Peygamber Al^hlsselAm'ın söyle bujnırdugunu naklettiler: «Alimin
yüıttae bafanak ibadettir.»
(Ben de habCTİerte, «emirlerle konuşmak haramdın» kaydını gör-
düm. Onlara bakmanın haram veya helâl olup olmadığına dair bir
E^ÖRLERLE (SULTANLA) KONUŞMAKTAN SAKINMAK 85.
Bir âlimin, her anıfa. kendi anlayacağı ,dilden .konıjşmasj ,ye akil-
nm k i «Jebila^ini anlatması gerekir.
Şöjde denUmiştir:
Çünkü ilmiyle amel edenin sözü, hedefini bulan (delip geçen) bir
ok gibidir.
Bunun aksine, ilmiyle âmil olmayan vaizin sözleri yitiktir,, hede-
fini bulup isabet edemez.
E!٠B«âziye’den:
«Miinâzarada eger bir kimsenin dognı yola ginnesini istejdp de
taannüde kapılmadan hüe yaparea, bu meknıh sajnimaz Eger insaf
sahibi olursa yine bOyledir. Şayet miinâzara ile inad ^ e n kimsenin
sırtını y»e getimek istediği İçin türlü hilelere başvunıTsa yine mek-
ruh olmai
'inad ve teanniide kradini kaptıran kimseyi bertaraf etmek me§٠
rtdur.»
Soara ona g ٥ ne§ gibi bîr nûr verilir. Yetmiş bin melek onu Cen-
nete u^ırtor. Rab onlara şöyle hltab eder:
«Haydi ﻻل«اCennete götürün ve okudugu her harfe karşılık bil. se.
vab verin. Her bir sevaba ka^ıhk da bir derece vei’inj ki, lıeı. iki dere,
cenin arası yüz yıllık mesafedir.»
Sonra Kur’ân sahibine: «Haydi, oku ve yüksel! Dünyada okudu-
gun gibi oku! Senin menzilin, .okuyacagın son' âyetin .yanındadır» de.
nir.
Bunun üzeHne .k u r ve yUksehr.
Nihayet Kuriân onu tociden yapılmış bil. gurfeye (odaya) götürür.
.0 odanın, alfanda yetrais bin kapısı vardır. Ağaca ؟ıkmadan, raliatlık-
la kopanlarak kadar a şa ^ şarkmış meyvalan vanhr... Nehirleri dUm.
düz, gayet yetoesak... t .inde hizmetçiler, hanımlaı. vardıı..
Hulâsa; gözlerin g ö m e d i., kulaklann duymadığı, beşerin akil ve
hayâline gelmeyen (daha nice ni’raetlçr) m evcuttur oı.ada.
Krinci kapıdan (kendisini ziyaret maksadiyle) 0 güne kadai. gör.
m e l e r i , gizleri son.derece, güzel olan ve fevkalâde güzel kokan tam
yetmiş bin melek girer. Her birerlerinin elinde'Bab’dan getirm ekte ol.
dufclan bir hediye ojacak ve şöyle .diyecekleı.:
«Sabrettiğinize karşılık size selâm (ve selâmet) olsun. D âr.ı (dün-
yânın) ne güzel akıbetidir bu» ( ٠)
JgteRabMnin sana hediyesi. Aynca sana selâmı da v a r o n u n ...»
Sonra yamna ikinci kapıdan,-ellcrinde Kab’dan bir Rediye bulun.
d u |u halde yfizkıA bin melek girer. Onlar da ayni bi^ncilerin dedigi.
«< د
Üçüncü kapıdan ikiyiiz seksen bin melek girer. Melekler böyle git.
tik ^ sayılan ^ ^ l a r a k onun yanma f e r l e r .
Sonra, yamna ana-babası gettrilir. K u^ân ehli olan Çocuklarma
yapılan bütün ikramlarla teltif edilirler.. Şaşkın bir halde:
«Neıden bütün bu ikramlar bize?»
Diye sorarlar. K edilerine şöyle denir:
«Bütün bunlar, gocu^ınuza K ur ٠â n öğretmenizin karşılı^dır.»
KUR’ÂN’I AĞIR AĞIR VE TANE TANE OKUMALI 1 .1
Şeâdâd’dan:
Rü’yüsmda gördüğü bir arkadaşına sordu:
'(Ameller İçinde en yararlı olarak hangisini buldun?»
106 ŞİB’ATÜ’L - ISLAM (Seyyid Alizâde)
JtoJ M e ^ û n ’dan:
«Sabah namazını kılarken kim mushaf _a؟ıp yüz âyet okursa. Al-
lah onu, tüm dünya ehlinin araeh gibi kabUl eder.»
i n i l d i ki:
«Hatim yedi günde yapılır. Çünkü yüzünden okumak da İbâdet-
tir.)>
؟ok otoımaktan Hz. Osman’ın (R.A.) mushafı yıpranm ıştı. Birçok
Sahabi mushaftan okurlardı. Mushafa bakmadan (evden dışarı) adim
atmayı h ^ katılamazlardı.
Eûri٤- B ^ e le çekmek:
Kur’ân Okumaya başlarken, Allah’a şej^andan sığınır da şöyle der:
«Eûaü bdlâhi mineş şeytanir racim»
Şe^anm s e n d e n Allah’a sığınır; ki, kırâet (okuma) esnasında
şeytan OTU kötülüğe ve fitneye sürUkleyemesin.
Bu büMa İmâm der ki:
ş ٩١t a ı muhafızlan ve avaneieri vardır; her birini okujnıculan,
Kdâmullah’ın anlamını anlam adan alıkoymak İçin görevlendirir. Ge-
lip OTİam musallat olurlar. Harfleri te k ^ la m a y a ; (olmadı, bir daha
oku, yine olmadı. bir daha oku) diyerek, durm adan iğvâ ve vesvese v ^
ila rla r.
Bu süretle .ly u c u n u n bütün emeli, mahrec-i h u r tf a inhisar eder.
Bfiyle olan otoıyucu, n e ^ e n m ân a ^ düşünecek? Çej^an İçin 'bundan
daha b ü ^ k bir ile n c e olur mu?
Onun İçin, Kur’ân otaımaga başlarken;
billfihis semiy’d alimi mines seytanir racUm Rabbi eâzü bike
nUn İmmezâtiş s ^ t i n . . . ve efizii bike Rabbi en yahdurün...» demesi ge-
reJdr.
O K U IY A BAŞLAEEN EÛZÜ - B E S I L E ÇEKİLİR 115
kılan bir gurup sahâbeyi dinlemiş ve onları tesvlb ederek söyle buyur-
muştur:
«Gece biriniz kalJnp namaz kıldı.'zam an, sraİBi yükselterek oku-
sun: Çünkü melekler ve evin mânevî mJmarlan onun otaımasını din-
lerler ve onunla namaz kılarlar.»
Gerek gizli okumanın, gerekse âşlkâre yüksek s^le okumanın fa-
zileti hakkmda birçok hadis vâıid olmuştur. Bu hadisleri su nottada
birleştirebiliriz:
Gizli okumak, riyâ ve yapmacık hareketleri önler. Kendisinden
emin olup riyâdan kortoayan ve baskasının da saSımasmdan emin
olan kimseler hakkında ise. aleni yüksek sesle okumak daha efdaldır.
Çünkü aleni okumaktaki yorgunluk daha fazladır. Sonra başkası da
onun kıraatından faydalanmaktadır.
Okujdicunun kalbini uyanık tutma, himmetini tefekkünle cem'et
me, uykuyu bertaraf rtme, kıraate şevkini arttırma, temelliğini ve ujnı-
azaltma, ujnıyanı uyandmp onun da geceyi İhyâ etmralne
vesile olma bakımından yüksek sesle okumak daha büyük yarar sağ-
lar...
Belki tembel birisi onu görür, hâline imrmir de 0 da kalkar, gece
nam azıkılar...
Bu gibi niyetleri İçinde bulunduran kisi İçin jriiksek seleokumak
daha evlâdır.
Bu hususta birçok niyyet ve kasıdları bir araya getiren kisi.
hesiz ki birçok sevab elde eder. N ij^ tln çokluğu ile iyilerin ameli ÇO-
galır, dâr-i k a r a ^ «lirleri kat kat olur.»
İ Z e r ( R A .) l:
«Bir gece A i ’ın R e s i (saUâllahii aleyhi ve sellem) bize namaz
kıldırdı; dwamlı rtarak §11 âyeti tekrar tekrar .kııdıı:
اذﺛﻤﻴﺘﻲ|ﻳﻤﺎﺋﺪﺗﺎي|ةةئ؛ذق؛ﺗﻬﻠﻲ
«Eğer kendilratae azab edereen, şüphe yek ki .n te r senin k u llann.
dır. Onlan yarlıgaraan mutlak galib (ve) yegâne hüWim ve hikm et Sil-
hiM elan da h a k ik a t, sensin sen.» (Mâide s û r^ i)
Said Mn C û ^ i r (RA.) bir gece -(namazda) Yâsin s û re n d e k i:
b) Te’vüi...
Bu da t o nevi (akil yorarak) onun açıklamasıdır. Meselâ^ «La
rayte’nin anlami' nedir?» diye sorulduğunda: «Lâ ؟ekke fiyhi: Hak.
kmda hiç şübhe yoktur, demektir,, diye cevab verilir. İçte bu da rivâ-
yet i e n bir açıklamadır.
«Kuriân'âa hiçbir çübhe yoktur, deniliyor. Oysa kâfirler onun hak-
kında şUbheye düştüler.»
Wye yapılacak bir itiraza verilecek cevab şudur:
Kur'ân’m bizatihi kendinde çübhe yoktur. Yâni o Allah kelâmıdır.
Kafirlerin şlibheye düşmesinin bununla ilgisi yoktur.
Dikkatle diiçünülöiek ve incC en^ek olursa K ur’â n ’ın bu mahi-
yette oldu^ı anlaşılır ki, İçte buna te ’vil derler.
Huiasa; tefsir, rivâyetle ilgili olana: te’vil ise dirayetle ilgili olana
dmilir. (Kevâ§î)’de bu ikisinin farkı böyle anlatılır. Ancak kabûle şâ-
٠ olan gerçek, imamlarm İmamının fikridir;
Bundan murat, kimsenin Kuriân hakkında, duyduğundan başka
hCThangi b ئgöriiç beyân etmemrai, değildir.
Çünkü bu sari olsaydı, Ibni Abbas, ibni Mes’ud (R. Anhümâ) ve
digerl^nin kavlini (görilçünü) red ederdi ve onun hakında da çöyle
d ^ i;
«Bu, rCy ile tefsirdir: Çünkü siz bunu ResûlUllah’dan (saliailahU
aleyhi ve sellem) du^adınız.»
Srara mUfrasirler bazı âyetlerde çeşitli gOriişler serdetmezlerdi. 0
halde hepsi (0 çeçitü fikirlerin tümü) nasıl mesmU (duyulmuş) olabi-
lir?
Eğer d e ğ in iz gibi olsaydı. Peygamber E to d im iz ’in Ibni Abbas’a
(R.A.) yaptığı:
«Allah’ım, onu dinde fakih kil, ona te’vUi öğretî»
Dufisımn anlamı kalm arfı. Zira, eğer te ’vil, tenzil gibi m esıpû (du-
yulmuş), m a H (raterİOTmiç) olsaydı, bunun.OTia tahsis edilmesinin
anlamı kalır mıydı hiç?
Yine bu. ^ â h ı Hakkm Nisâ sûrfâindeki:
- « E - ٠ (haberi), onu istinbat edenler- bilir(Ier)di.»
Kavline de ayfan dUçerdi. Çünkü Allah, ilim ehline istinbatı (ara-
yjp bulmayı) isbat etmiçtir.
Irtinbatın, s«n’in itesinde bir kavram olduğu m a’lUmdur. Şu hal-
de herkes KuriAn’dan İdrâki ve aMının CTdlgi nlsbetinde anlam çıkar-
tabihr.
KUR’ÂN H E I N TEFSİRE KALKIŞILMAZ 125
.Um, te’h r gibi hususlar vardır; ki, bunlar belâgati iyi bilmeği gerek-
tirir.
Bunlan bilmeden tefsire ve K ur’ân ’dan m ânalar istinbat etmeye
kalkışan kimseler yanılabilir, Kur٠ân'ı kendi re’yi ile tefsir edenlerin
؛UmUlUne - U ir iC T .
Onun İçin, gerek nakil ve gerekse sima’ (0 hususda ashâb (R. An-
hUm) ve tabiinden bilgiler dujraak) tefsir ederken m ıitlaka lâzımdır.
önce bunlan bilMek, ki, yanılmaktan kurtulabilsin.
Ancak ondan sonradır ki, derinliğini anlam ağa ve m eydana ؟ıkar-
mağa çalışılır. Herkesin anlayış derecesi bir değildir. Yetenekler bu hu-
susta farklıdır. Ama Kur’ân’ın zâhirî tefsirinde anlayışlan arasında
Wr fark olmaz. İç mânalarım anlam ak İçin zâhirî tefsir ^ e k m e k te d ir.
Kur’ân’d an mânalar çıkartmak isteyen âlim, zâhirî tefsire aykırı dav-
ranmamış olur. Zira Ahirinden İçine ve özüne ulaşm ağa çalışmıştır.
İşte K ııfân’m batini anlamlarından kasdımız budur; yoksa zâhirî an-
lamını nakz eden hususları asla kasd etmejdz!
KUR’âN H U D A İC A D E L E
pıklık addedilmiştir. Çünkü mücadele eden iki kişiden biri Allah’a ya-
lan isnad e tm e tt^ ir.
Allah kitabinin âyetleri birbiriyle karşılaştınlıp aralarında tezad
aranmaz. Yâni ((âyetler birbirleri ile ؟elişki halind^ir» denemez. Böy-
le bir gayret İçinde olmak yasaktır. Bunu bir örnek gOstererk i ede-
lim:
Meselâ, bir S ü n n î kalkıp; ((şer de hayır da, hepsi Allah’ın takdiri
iledir» der ve b u n a Nisâ sûresindeki: «De ki hepsi Allah indindendir».
âyetini delil gösterir.
Buna karşılık kaderiyalen biri kalkar. ((٠ , öyle değildir. Çünkü
Allah Nisâ sûresinde: «iyilikten sana isabet ^ e n Allah’tandır. Ve kö-
tüliilrten sana isabet eden kendindendir!» buyurmuştur» der.
Şimdi bunlardan her birerleri, arkadaşmın getirdiği âyeti mün’a-
kız bir tutum takınmıştır. İşte bu yasaktır. Böyle münakaşa ve ihtilaf-
lara kalkışmak d٠ u değildir.
Böyle olan âyetİCTde yegâne kurtarıcı ؟are ve us٥l٠hajmn da şer-
rin de Allah’tan oldugu husUsundaki icmai (ittifaka) başimrmaktır.
Öbür âyet ise bu takdirde şöyle yorumlanır: ((Ey Muhammed (veya ey
insan), iyilikten sana isabet eden, Allah’ın fazl-11 ihsAnmdandır; kötü-
lükten başına gelen ise, işl«hğin günâhın cezası (karşılıgı)dır...»
Kur’ân âyetleri arasında ؟elişki aranmaz, dedik. Neden mi? Çün-
kü âyetler birbirlerini tasdik eder ( d .u l a r ) .
((Bu nasıl olur? Kur’ân’da birçok nâsih-mensUh âyetler vardır?»
Diye yapılacak bir itiraza ce'vabımız şudur:
— Nesh, kulların 0 zamanki maslahat ve menfaati son bulduğu
İçin, sAbık hükmün nihayete ermesi demektir ki, bu tenâkuz sayılmaz.
Doktorun hastasına önce et yemeyi yasak edip de sonra iyileşince ona:
((haydi, şimdi eti yiyebilirsin!» demesi gibi... (et-Tenvir)
Evet!. Kur’ân’da ؟elişki aramasın, anlayabildiğine uysun, anlama-
dıgını da bir âlimine (bilicisine) havale etsin.
Bazılanna göre, bu biliciden murat, Allah’tır. Kimisine göre Resû-
lüdür, kimisine göre de ilim ehlidir.
hatjm
Mevsib kış ise,. Kur'ân'ın hatmi akşam vakti; yaz ise sabah veya
akşam vakti yapılmasi raüstehabdır.
Aile efradını toplayıp onlarla birlikte hatim duâsmı yapmak da
m ûst^aM ır.
Kur’ân-ı K n m ’in hatminin s a i namazının iki rek'at sünnetine
rastiatılmaa miisi^haMır (!»Zilanpa göre).
٠ ﻶ ﺀ ﺸ ﺎ ﺛ آ ﻛ
٠¥ ﻞ ﺀ ﻗ٠ ة ﺋ ﺰ ي\:
(B«lâ innCjfi afâ köJJJ şey’in kadJr) desin.
٠ا'ﺗ ﺊ اﻟﺴﺬ
(Amennâ biHâhî) desinJ.
ة د ﺋ ﺞ | ﻟ ﺊ٠'أاﻗﺬل٠ ?ﻳﻰﺗﻴﺖ
Ayetini .tojyunca üç defa: «Sensln (yaratan) ey rabl» dedi. Yine:
«Em nahnüz zâriüj» ile, «Em nahnSl mihjzn،.» Ayetini cikşınca
da ajmen ٠ sözü söyl«h.
ibni ^ e r (RA.) :
I ٤yet .lunduguna göre, 0 اyol kesen bir cemâatin başkam idi. Yi.
ne bir gün yol krameye g itm iş le ^ . Gelen kafile !؟inde bir kişi mezkûr
âyeti .l y u n c a , Fudayi onu dinledi ve !؟inden: «Evet, tevbe etme za-
mani geldi» dlyeek atından indi. Şekavet elbisesini çıkartıp vefa elbl-
. i n i giydi. Tevbfri nasUh üzere Allah’a tevbe etti. (RavnakU’l-Mecâ.
Us)
| ة ئ | ١ث ﺟﻴﺎ ﻻ ﯪ
ق\ﻻئﺀع©ﺋﻰﻋﺬاغ؛و;ه؟أﻷ٠اةﻟﺬﺟﴼي
Ayetini okuyunca, kendinden geçti.
çamur oldu. Sonra 0 çamur kurujnıp karabalçık halin, geldi. Ruh İçine
ü f ü r û l m ^ ı , tam kırk gün o halde öyle kaldı...
^ h a v i der ki:
«ilk zamanlar bu bOyleydi... Lâkin sonra zarUret ortadan kalkın-
ca, tek k ı r â ^ avdet edildi'.»
Lâkin sahih olan, y ^ i kırâettir ki, hepsi Peygamber (sallâllahU
aleyhi ve sellem) tarafm dan okunmuştur ve üm met bunu ezberlemiş-
tir.
Smra, ondan her harfi kırâet, sahâbeden onu çok okuyan kimse-
lere İzâle . m i ş t i r . Sonra ondan her bir kırâat, yedi kırâat imamla-
nndan birine İzâle edilmiştir.
Hulâsa; ulemânm bu hadisde çeşitli görüşleri ve yorum larj v a rh r.
tolar.dan banlan «yedi harf»! yedi dil ile yonımlarken, bir kısm ı da
(y ^ i kırâat) ile yorumlamıştır. Musannif birinci şıkkı s^ m iştir. N ito
kim bunu', « y ^ i lüğat» diyerek yorumlamıştır.
Z e ^ î- A r a b der ki:
«Eger onu (yedi kırâat) diye tefsir etseydi, sözünde külfetsiz tak-
rib' tamam olurdu.»
Banlan, kişinin «sûretü’!-Bakara, sûre-i Âl-i Imrân» demesini hoş
karçılamamışlarâır. Onlara göre, söyle denmesi gerekir: (İçinde Baka-
r a z i k r i e n s û r e ...)
lAkin en dogru göriis, ،،Sürrtü'1-Bakara» demenin cAiz olduğunu
dngoren ^ rts tU r. p ؟gaml»rito (saliailahü aleyhi ve selem ) hadisle-
^ nde »Sâ^ü'l-Bakara, süre-i Âl-i tm rân, Süretü’n-Nisâ» diye vârid
olmu^ur.
KUR’ÂN-I KERÎM ÖPÜLÜR MÜ? 13ه
٠
ﺋﻨﺔﺗﺎاﻻؤﺗﺞﺀ';ةل'ج٠•■>؟اﺛﻼة
ئﺀدوا؛ﻛﺎ١'دؤز١ﻣﺢ'ةراﻣﺆ،ﺀﻫﻮئ٢أي0؟ث
.ﻧﻴﺰة
(Çerhu’l-Mföâbih)
-
1.1 On sekiz yaşında mOslOmanlı. ا ل, eden V. ا t٠٠٠٠٠teW ٠iey٠١
ve seîem l 1 1 « اMes’ûd (RA.) ile k a ^ ş yapttOl bir salubidlr.
(٣.٠ اÇocuk olmaması ،؟Jn erke٥l . korunması.
F... 1،
T a h â re t
o fo
Ab٥ estB ٠ zma Âdâbı
He٥ y٠ - e k Jstedlgl besmele ؟e ta n e k :
Çıplak olarak bevl etm٠ rii... Bevll (idran) e m « 5 ^ 'bir yer ara-
mah ve orada ^ 1 etm di...
ABDEST BOZMA Ad ABI 148
(Şerbn’l>Mesâbih)’den;
«Peygamber (sallâüahû aieyhi ve sellem) helâya girerken üstünde
«Muhamm^ün Resûlüllah» kelimMi nakşedilen m ühürünü ؟ıkanr-
lardı.»
Bundan anlaşılıyor ki. Allah ismini, Resûlünün ismini ve K ur’ân’ı
belâdan uzak tutmak vâcibdlr.
Şurası da bir geçektir ki; Besmele henüz helâya girm eden önce,
i y a haarlanırken ç ^ ilir. Helâya girdikten sonra Eûzü ؟ekilir. (Yâ-
ni kişi i y a g i ı n i i s t e d i ğ e Istlâz ^ e bulunur.) Çünkü R ^ û lü lla h
(saUftJJahö aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır:
.H e ttla rc i. ve د 8 ﻫ ﻶyatağıdır. O u ı ı îçhı sizden biriniz he.
lâya gddiğinde şöyle desin؛
«Eriyet veren eAek ve disi elnlerfeu ve sem anlardan Allah.a S I.
٠
«Def-İ hâcet Mnasında duâ etmez. Ondan önce duâ eder. DuA:
(E٥zû billâhi m in ^ Ş ^ İ racim ennecisi)'dir.»
Helâda kOTUşulmaz.
Kişi, def’-i hâcet yaparken konuşmaz... Çünkü bu, şiddetli bir ce-
zâyı gerektiren gazüb-1 İlâhîyi mUciMir.
Bu hususda Allah.m Resûlü (sallAllahü aleyhi ve sellem) şöyle bu-
^ ım u şla rd ır:
«ifa faşi karşılıklı avretlerini açarak def’-i hâcete otunıp kenu-
şurlarea, Allah ( . l a n n hu hallerine) gazâb eder.» (§»hu’l- Mesftblh)
rar verecekti. s<mr٥ , mescidin bir yeri kirlenmişti, ?ayet onlar adamı
durtursaydılar,٠hem adamın elbisesi, hem de mescidin birçok yerleri
bulaşacaktı.
iste bu sebeble AUah’ın Resûlü sahâbeyi, onu durdurm alarından
alıkoydu. (Çerhu’l-Meşârik)
Bwllni sa^a sola saçmaz. Bilhassa geceleyin buna dikkat eder. Ge-
celejdn suya da dalmaz.
IS T J N C A (٠)
«Mutlaka ٥ ؟taş veya üç.-yanı olan bUjriik bir taş gereklidir. Hatta
M r-tan^lni terk edCTek taharetleniKe namazı câiz olmaz.»
(Tahâret yaparken) taşlan tekler. Çünkü Peygamber Aleyhisse-
lâm söyle buyurmuştur:
«ffim taşla taharetlenirse teklesin.»
Şu halde iki. tasla temizlenen klsi, bir üçüncüsünü. dörtle tem ide.
nen kişi de bir ^ in c is in i kullanması gerekir.
Şunu da iy٤ bil ki: Ta§ ve benzeri şeylerle istincâ etmek sünnet,
tir. Ondan sonra necâset mahi’eçden dışarıya bir dirhm.'mikdannı. aş-
mamışsa, su kullanmak mendubdur. Bazılarına göre, a v ^ mahallini
göstermeden aşrımızda su ile istincâ etmek sünnettir.
Nehir kenarında dahi olsa, kendisini örtecek, kapataCak bir sey
bulamayan kimse, su ile istincâ etmejd terk edCT. Hatta avret mahalli-
ni göstere göstere taharetlenirse (kişi) fâsık olur.
Mak'adını su ile yıkadıktan sonra tahâret bezi ile silmek mendub.
dur, Eger tahâret bezi yoksa 0 zaman eli ile kumlanır. Hi ؟damla kal-
mayıncaya kadar eli ile kumlanır.
Oruçlu kişi, taharet bezi ile kurulanmadıkça kalkmaz. Aksi halde
omcu bozulur. Bu sebebledir ki, taharetlenirken teneffüste bulunmaz.
Su ile istincâ ettikten sonra, henüz istinca yCTi kummadan ۴ ile٠
nirse, sahih ؟lan rivâyete göre, istincâ yeri necislenmez. Islak şalvarlar-
da da duruni ajmıdır.
Kim de, ta h â re tle n irk . parmağını dübürüne sokarsa, h a n abdes-
ti bozulur hem de omcu. Çünkü parmagı akıcı su damlalarmdan hail
olmaz. Çmnga yapıldıgmda oldugu gibi, gusül (yıkanmak) lâzım gel-
mez. (en-Nlkaye,- el-Braâziye, e d - l e r )
Ev^, taştan sonra su imllanmak basur hastahgına karşı olumlu
bir tedbirdir.
Tevbe sûresindeki:
،.Temizlenmeyi seven kişiler (dir onlar). Allah zlyad«iyle temizle-
nenleri sever.»
Ayeti nâzil olunca Peygamber Aieyhisselâm Kuba ehline sordu:
،،Allah’ın hakkınızda sena ettiği temizlik nedir?»
Cevab verdiler:
«Biz taharetlenirken hem taş hem de su kullanınzl!»
■ o|o ■
Namaz ve Boy (GusU!) Abdesti
Abdest alırken kimseden yardim bekleme.
Acizlik ve hastabk .imadan, abdest alırken kimsenin yalım ına
başvurmaz.
Çünkü kimseden yardim b e k le m en kmdi kendine aMwt almak-
ta büyük sevab vardır.
Hz. Peygamber’in (sallâllabii aleyhi've sellem) MugJre (R.A.)’dan
yardim taleb etmesi, bunun cAiz olduğunu bizlere ta’lim buyurması
içindir. (el-Bezaziye)
Şu da tabiblerin fikridir:
Misvak, dile talâkat verir, sOze feskhat verir, göz bebeklerini gü-
zell^tirir, kalbe ferahlık verir. Nezleli ve kusmuğu olan kimse -de kul-
lanır. Salyası olan da kullanır. Agzı kurujren. göz ağrısı bulunan ve
؟a k ın tısı olan da kullanır (ki şifâyâb olur). (W“ meu’l-Fetâva)
kfisvak. abdestin önemli sUnnetlerindendir... Bu göröş. (zadü’l-
Fukahâ) ve Şeyhül İslâm’ın MeteUfun da anlatılanlara uygun dûğ
inektedir. Ağzı ijdce t^izleyebU m ^ ^İ؟in misvak tolllanmak (mazma-
za anında) sünnettir-.
İmâm Gazâlîîıin Ibyâ’da yaptığı şu tatoir. mlsvakm mazmazadan
(ağız jnkamasından) önce J^pılmasını icab ettiriyor. Çünkü mlsvatan
nasıl kullanılacağım beyan ettikten stmra şöyle demiştir:
«Misvakı kullandıMan sonm abdest almak İçin ^ u n ır. Bramele
؟eker, sonra eltai ü ؟kere yıkar. sonra avucuna su alıp onunla ağanı yı-
kar.»
Yahut misvak bulamadığı mman ,pannakla(rla) a ^ ın ı tön!zl۴
Bu takdirde misvak kullanmış gibi sevab alır. Bu babda köylü-ş^ılrli
b i^ ir... (el-Hâüse)
MAZMAZA
Sakah ٠ğmak:
Saka٠٥ ğmak da sünnettir. Jmâm ESaracj der ki:
«Ba, I Yûsufa (rahimehuUah) g ö ^ i r . İmâm Muhammed’e
gare, bunu ister yapar, i s t e ^ yapmaz; abdföt alan kişi m u h a ^ ertir.
Üçüncü . a n i n arfmdan parmaklanm sakalm altından sokup üs-
tünden çıkarır. (el-Hulksa ve M - ٠ ürer)
(e».٠ kkaM)’den:
«Bıjnk fasa ise tahlili gerekmez; uzun ise tahlili ve sujnm dudak-
lara ulaştıniması vâcib olur.»
( . ٠NCTâza)’den:
«Uzun olsa bile vâcib olmaz.»
Hadis-i şerifde vârld olmuştur:
«AMe^ln ardından sakah taramak iaMrligi giderir.»
I ٠ mâme (R.A.)’den:
HZ. P eygam ^ (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
«Kim devamlı olarak sakalım tarakla tararea bütün musibet ve
belâla^an beti olur.»
Yine şöyle buyurdular:
«Kim ayafaa taranm a l»rea boğulur.»
Bir hadis daha;
«Kim her gece sakalınt tararaa, çeşitli imlâlardan muaf olur ve
Omril artar.»
Kadına dottınmak:
i Hanife’ye göre, kadına dokunmak abdesti - a z . Delil, Haz-
reti A le n in (R. AnhA) su rivâyrti;
«ResdlUllah (sallkUahU aleyhi ve sellem) bazı h an u n laru u öperdi,
sm ra namaz kılardı: abdest abnazdı.»
İmâm §afü ve A h m ^ dediler t t:
«Yabancı kadınlara dokunmakla abdest bozulur.»
GUSLÜN VE TEYEMMUm UN sün n etleri 171
- O .
Namaz Hakanda
önce şu husus ؛J^ce bilinmelidir ki: tevhidden sonra en üstün ibâ-
det namazdır. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) sOyle bujmrmus-.
İardır:
«Allah, tevhidden sonra mahlükatına, namazdan daha üstün, daha
sevhnli bir İbâdet farz'kılmamıştır.«
Evet, namazdan daira sevimli bir İbâdet Olsaydı, melekler O İbâdet-
leri kafiyyen bırakmazlardı. Görmüyor musunuz, meleklerden bazıları.
riikUda, bamları siicUdda, bazıları kıyâmda, bazdan kuüdda (devamh
olarak) İbâdet etm ektirler.
Namazda uzun okumak sUretiyle te ’hir etm ekte ihtilâf vardır. (el.
Kunye)
8) Güneş batarken؛
Bununla g ü n ^ ufuktan kaytolacagı zaman aldığı sekil (kimi-
zıİJk) kasd edilmetaiedir. ,
H ulâsa bu üç vakitte, ne fam namazlar, ne nafile namariar. -ne
de c e n a . namazı ve tilâvet secdesi câiz değildir. Ancak gü n ^ batar-
ken o günün itandi namazı kılınabillr. Hulâsa», diğer muteter fetvftr
lar, metinler ve şerhlerde bu husus böyle anlatılmı^ır.
Sâbibü’l-Kâfî söyle der:
«Bu üç vakitte nâfile namazı talınır; fakat mekroh olur.»
Sâlübü’n.NJkaye (Hldâye’nin sraünü serh ederken) demlsrir kl:
«Bu üç vatatte namaz câiz olmaz» sözü Ue sunu kasd etoistir:
' Faraların edası, tilâvrt sTCdesl gibi vaktinde ^ p ıla m a ^ n vkclbİCT,
vadinden fevt eden vitir namazı. Mekruh olmayan bir zamanda h a a r
olup da mekruh olan zamana kadar ertelenen cenaze namazı. Bunu,
Kâfî’nin sözü ve bazı (Vikaye)'nin şerhleri te’yld ^ e r.
0 .0
Eza n
E zani, sünnetleri:
Şunu iyi bilmelisin ki, ezan, (en-Nikaye) yazarjnın tercih ettiğine
^ r e , sünnetle (hadisle) sâbit-olmuştur.
Hz. PeygambOT (saliailahU aleyhi ve sellem) b u ^ d u :
rfsra - Bey« Makdise yüriitüldü^n» zam an C ebrâa AleyhlS"
selâm raan .ta d a , kamet gerirfl. Peygamber de Sne geçip meleklere
ve ﻷ ئ- اenbiyâya namaz kıldırfı.»
n f f i w:
^ a n ٠ ma'rûf rû'yâ ile sâbit olmuştur. B ir gün Hz. Peygamber
(sallâllahü a l^ h i ve sellem) ashâbını topladı ve onlarla ezan husU-
sunda istisârede bulundu.
içlerin d e te a l a n ؟an tavsiye etti. Peygamber Aleyhlsselâm: «٠ ,
nasranflerindirl» bu٠j nırd^
M g . ﻓ ﻴ ﺊnamaz vaktinin «def. ile. İlân ^ m e s i n i söylaü. Pey-
gamber Al^hlSKiam ona da: «Bu yahudaerindirJ» buyurdu.
m ğer biri de: «Boru çalarak İlân edelim» dedi. B ir başkası « a t .
yakalım» dejdnce, ona da: «Ates m ecasiltain tapına ٠ dır» buyurdu.
Hulâsa, 0 gün bir karara varam adılar. Nihayet Peygamber Aley.
hlSselâm üzgün olarak döndü.
Sabah olunca AMullah bin Zeyd (R.A.) dedi kl;
« ^ Allah'm Resûlü! Rü’yâmda bir zât, gökten harem -i serifin du.
van üzerine indi; kıbleye karşı dönerek: ( i h ü ekber...) — ezanin
^ u n a k a d a r - dedi. Sonra biraz oturduj ayaga kalkarak ajmı seyi
otaidu. Yalnız bu def'a ita kere (kad kam etis salâtü) yü İlâve etti.»
Bunun f l ^ n e Peygamber A l^hisselâm ona:
«Sen bunu Biiaie öğret; zira 0 senden daha 'gür seslidir!» buyur
du...
Hemen HZ. .m e r (R.A.) ayağa kalktı: «Ben de ajmısını gördüm.
EZAN VE ﺪ ﺳ 1لﺀ
edilmiştir.
teman.dan da; saiim bin Ubâde hakkmda (B. Anhüm) bu nevi
hikâyeler livâyet «hlmlstir... (BavdatUl-ülemA)
Çamijd yaptıran, eger ehli ise, hem raana hem de İmamlığa hrar-
kesten evlâdırl.
§unu da iyi bil ki: camii yaptıran, ezanla imamlık arasında mu.
hayyenUr.
Her Ikl vazlfed toirden yapmaz. Musannifin sözündü de Wylean-
!aşılmaktadır. Ancak zarfiret hasıl olursa başka. 0 raman her iki ٢^
zifejd de birden yapabilir.
İmâm Gazâlî tbyâ’âa der ta:
«Ezan ve İmâmet baninde taş! muha^CT bırakilusa, İmamlığı
tercih etmelidir. Çünkü itastaln de fazileti vardır. lAtan h « ita varif^
yi birden yiiriitmek m٠ ıhtur. Mutlaka imam, müezzin o lm ^ a lı;
başkası yapmalı müezzinliği... Her ita v ie r jr i birden yapmak imkânı
bulunmadığı zaman, kişi imamhgı tercih etoelil Çünkü R s ٥«îllah
(sallâllahü aleyhi ve seltam) Bbd Bekr. ٥ mer (R AnhOm) ve diger
imamlar buna devam etmişledir.»
Ne var ki, imamlık daha mes’ullyetll bir g e v d ir. Manevi »ram -
lulugu büyüktür. Nitetam Allah’ın Resûlû (saUâîahû aleyhi ve sellem):
«imam damindlr, mörazin mû’temen (kendisine gfivenil٠n )dlı.
buyurmuslarthr. Şu halde fazilet sorumlulukla orantıhdır. d k â t ö l -
EnvAr’da da bu bahis böyle anlatılmıstır.)
188 ŞIR.ATÜ’L ٠ JSLAM (Seyyîd ^İzâde)
٠
ABah'»m٠M٠ ٥»am nı^'e ve M nhammed.in âlîne .salât e ti Ey şu
I ٥
levletin
w leön ve tahnacak
kjlınacak elan nnam
a mazın
a a n sahibi bulunan ^AJlah’ımJ
l a h ’m î
l’e. ^ f l e ^ , farflett ve yüksek dereceyi ver, 0*na va’d i
. اMahmuda kendisini vardu !؛Çünkii sen - : d«tt٠
nM،Mİn١
E ZA N U K A ^ T ARASINDA NAMAZ KILMAK 191
Her iki ezan arasında namaz kılar. (YAni raanla kamet amanda
demektir.)
Peygamberimlz'in bu baMaki bir hadisine s a ^ ı gösterarek kam ^
te de ezan tabir etmiştir. Nitekim R٠ ٥ lüllah ( s a ilA lli aleyhi ve sel.
lem) söyle buyurmuşlardır:
«Her iki ezan arasında namaz varfır. Her iki «an amamda namaz
varfır.»
Sonra üçüncüsünde: a l y e n kimse İçini. Irayunbı.
192 ŞjR'ATÜ’I. - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
E l l e s a i i n şerhinde der w:
«Bil hadis, ^ n l a kamet arasında nafile nam azı klimaya t^vJk
e t m e k t i r . , vatat sok değerli bir vakit olduğu isin, o vakitte yapıla-
cak duâlar, kılmacak namaz reddedilmez.»
Akşam nam aandan önce nafile nam azının kılınmasını, Ebü Ha-
nife (rahim ^ullah) su hadise istinaden m eknıh saymıştır:
Bureydetai-fclemi, R û lû U a h ’m (sallâllahU aleyhi ve sellem)
şöyle bujaırtuğunu nakletmiştir:
«Akşam namazmdan baska, her ezan (a d ın d a ) iia rek’a t namaz
TOrfır.»
BîrJükâyc ؛
EZAN BİTİNCE IffiMEN NAMAZA G İT İL İD İR 183
Y al^ , eger abdestli ise, hemen ezani duyar duymaz kalkar na-
maza...
-
Mescidlerin Faziletleri
Ebû Talib’in oğlu Hazreti Ah (K.V.) yer üzerinde iki rek’a t namaz
kılıp şöyle derti:
«Eyyer.sâhld ol!»
- -
Câm!ye Gitmenin Âdâb ٧ e UsUIIi
اﻟﺜﻬﻢ ا ﻧ ﻎ ال آﺑﺮاب ﺛ ﻨ ﺒ ﻚ
«ABah’ım, bana rahmetinin kapılarını aç!»
Çıkarken de şöyle desin:
ﺀ ﻒ ﻴ ﺌ ﻛ ' ى ﺎ ﻗ ﺎ ﺷ آ
S<^an - sarmısak gibi seylerl jdyip ؟Irkin kotal ile mMcide gelmez.
Çünkü onlara ؟irkin ağa ؟tesmiye . m i s t i r . HZ. Peygamber (sallW-
lahU aleyhi ve sellem);
«Kim onlan (soğan ve »rmısağı) yeree, asla mescidimize ^klaS"
masın» bujnırmustur.
Yine söyle buyunır:
«Mutlaka bunlan yemeniz, geretayorsa, iyice pişirerek ٥ld٥ril٠ ve
onlara pıresa da katıverin.»
Birtakım insanlar, insanlarm toplantı yerlerine de s^ a n , saraı-
sak kokan ağızlarla glinmemesini uygun gördüler. Bu hususta ٠ ٠ ٠
İantı yerlerini camilere kıyas rttiler. Koltuk vesair ؟irkin kokulan
olanlar da böyledir. (§erhu’l-Mesâr!k)
Tek ^arak safin arkasında dum az. Rükû’u bekler. Eger biri g ^
Itae ne âlâ; grimezse birini yanma çeker, p u t safa girer... Hlşâm,
Muhamm^’den böyle naki etti.
( K u n y e ) ! yaran der kl:
d olan da" budur.»
Smra p u s٠ ne İlâve etmiştir:
«Yalnız basma durması zamanımızda daha evlftdır. Çünkü avam
bu hususta câhildir. Onu p ı n a çekerae namazmı İfsâd edebilir.»
E . ٠ !dl’den:
«Saf ^ u p a biri girerken, orada namaz kılan irisi ona yer
ajaraa. nama, ttald o l ı ^ n k û o anda Allah'tan baskasma b a p
(El.Kunye)’den:
«imam ve müezzin, mahalle halkı toplandıktan senra muayyen
bir şahsı (kim oluma olsun) beklemez.»
.® ildi kl:
«Müezzin, şeninden emin olmak İçin huysuz olan kişiyi bekler.»
Tabii vakit müsaade ediyorsa..,.
«Mahalle halfa to p la n ia n sonra)) sofinde, cemâatin toplanması
İçin müezzinin kameti biraz geç yapmasımn câiz olduğuna İşaret var-
dır. Nitefam bu husus (El-Hu!âsa)’da açık olarak ifade edilmiştir.
Ne var kl, bu beklejdş, müstehab olan vaktin geçmesine yol açma-
mahdır. Nitefam musannifin (biraz) sOriinde buna İşaret edilmekte
dir.
İmâm GazâM !hyâ'da der' M:
«Canâati beklemek amaciyle namazı son vaktine kadar bekletme
mell. Bilâkis vafaln evvelinin fazilettai elde etmek İçin hemen kılmak
lâamdır. Bu. çok c ^ a t t e n de uzun okumaktan da efdaldır.))
^ i l d l M:
«Onlar (ashâb) Ikl faşı hazır olduğu vakit bir üçüncüsünü tekle-
mezlerdi. Çünkü müstehab vaktin fevtinden korkariardı.»
Bir yolculuk ranasında (h a^ y o lc iğ u olabihr), R^ûlüllah (sal-
lâUahû aleyhi ve sellem) sabah namazına, ta h â e t maksadijde gojik-
mistt Onu beklemeden, Abdullah bin Avf’i (R.A.) fine geçirdilr ve on-
lara namaz kıldırdı. Hattâ', Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sel-
lem) birinci rek’ata yetişemedi, c ^ â a t selâm verdifaen sonra 0 rek’atı
eda etti. Ashab:
«Vaktin geçmesinden korktuk, ey Allah'ın R^ûlü!»
Diye özür beyân edince'Resfilüllah (sallâllahü aleyhi ve sell®ı):
«tyi yaptınız: tste (böyle d u a la r d a ) .böyle yapnuz!» buyurdu؛
ب ٠-
Namaz K١!ma Âdâbı
Namaz kıldığı elbisesini iyice (setr-1 avrete riayet ^ei'ek) giyer.
Hz. Peygamber (saliailahû al^h i ve selira) buj٠ du kl:
«Kim yakalan kapalı olarak namaz kılarsa, bu, yakalan açık ola-
rak yetmiş namaz talandan daba hayırlıdır.»
Böyle iyice gijnnmenin namazm âdâbından olmasının sırrı şudur:
Kendi avretini başkalarına gOsetrmek yasaklar. Açık olarak na-
maz talarsa, belki başkalan avretine muttali olabilir ve bu yüzden de
namazı bozulabilir.
Ama kişi kendi avretini kendinden gizlemek m^buriyetlnde d ^
gildir. .n u n İçin, namaz falarken önü açık olup da kendi awetînl gö-
riirse namazı fâsid olmaz, (sahih rivkyete göre). (EtTebjrtn)
Namaz falan kimsenin !»ynunda bir şey takılı olmasında bir beis
yofaur.
El-Hulâsadan:
«Burnunda kCpek dişi veya altın k o ly ^ oldugu halde namaz kil-
mafaa Wr safanca yoktur.»
Namaz falan Mmse. önüne (kalabalık bir yerde) bir sUtre koyar.
O sütreye bir koyunun geçebUec^i yer kadar yaklaşm. ؟ayet siitre bu-
lamama, önüne Wr çizgi çizer. Bazı iistadlanmıZla İmâm ؟âfiî’nin gö-
rtşü budnr.
^h ü L İS tam 'ın Mebsut'unda der kl:
٠ ٠ » yar kati olursa da bir şey d ik m ^ imkânı bulunmazsa, ya-
hut ditecek bir şey bulamazsa, ٠ zaman uzunlamasına bir çizgi çizer.»
NAMAZ KILAN KİMSENlN O N t i i g e ç il m e z '0.1
Tekbir alırken kalbini son derece büyük bir say^ ve ta ’zîm İçinde
Allah zikrine hazırlar. Amelinin sad«:e Allah İçin oldu^ınn İçinde his-
srfer. Bütün günahlarfan elini çekerek Allah’a riicU eder. Kalbini S irt
farizayı ikame etmek İçin her iki cihanın işinden boşaltır ve kendini
tem anlamıyla Allah’a TOrir.
t o t e b tek b iri:
iltlta h tekbirinin fazileti ne zaman hasıl olur? Bu hususta Alimler
çeşitu görüşler serd etmişlerdir;
im am t ٠ bir alırkm kişi safda oldu&ı teman...
220 ÇÎR’ATÜ’L - İSLÂM (SeyyJd A!izâ٥e)
Evet, sanki kıldığı namaz son namazı İmiş gibi bir duygu ile karşı
katiya olması gereJrir. Bu da ancak korkan bir kalb, hudU İşinde olan
bir bed٠ le namaza başlamakla mümkündür.
. . e k kl huş٥, İşten Hakka İnkıyâd etmektir... HudU ise dıştan
(yân! .balenle) olan İnkıyâddır.
Ciineyd der kl:
«Husâ٠allSmül-guyûba karşı kalblerin son derece zillet ve eziklik
İçinde olmasıdır; M, bunun e^ ri âzâlarda zâhir olur...»
Yukanda dediğimiz ^bi, kendini tam anlamıyla Allah’a vererek
namaza
Yahudiler gibi
El-M ubifte şöyle der:
«Namaz kılan kimsenin kâh sa٠ na kâh soluna sallanması mek-
nıhtur.»
Hz. Ebû Bekr (R.A.)’den:
Resülüllah’ın (saliailahû aleyhi ve sellem) söyle buyurduğunu
duydum :
«Biriniz namaz taldı^ zaman, etralı (âzâlan) sâkin risom Ya-
hudilerin temâyülü gibi temâyü! etmMin ( s a ^ sola
222 ÇjR’ATÜ’I, - İSLÂM (Seyyld Alizâde)
s i i ı i m e z . sağa-sola bakmaz.
Namaza, yüzü kıble yönünden aj^ılıncaya kadar, boynımu sağa-
sola geviıirse mekruh olur.
Namazayken göz ucu ile bakarsa mekruh olmaz.
| r göğsünü kıble yönünden ؛evirirse namazı bâtıl olur.
Namazda M nem^ek:
Bu husus namam l â ^ olmajran ؛irkin bir haldir. ResUlüllah (sal-
lâUahü a lc h i ve sellem) buyurmuştur ki:
«fenemck şeytandandır.»
Yukanda bu hususta bilgi Vttilmistlr...
Mutlaka m em esi gerekiyoraa ve bundan kurtulamıyorsa, o zaman
ağanı kapamak sUretiyle yine de önlemeye ؛alıssın. Zira Hz. Peygam-
bar (sallMlahU aleyhi ve sellem) söyle buyurmuştur:
.Biriniz esnerse gücü yettiğince (ağzını) kapayarak onu önlesin^
Sağ elini sol elinin üstüne koyar. Çünkü bu hal, elleri salmaktan'
-d ik k a ti ^ la m a k batommdan— daha iyidir. Huzur ve tevâzuu da-
ha güzel ifade eder.
El٠H٠fâsa٠da der ki:
«Tutmak, k o n a k ta n daha iyidir.»
. s â n d a n b l r ^ a n k ^ a k l a tutmam bir arada yapar:
Sag elinin İçini sol elinin Usttlne koyar. Sol elin bileğini Wi ؛ük ve
bas paTma^ tuter, diger parmaklan kolon üstüne k ş r .
El toglamak toyâm s l e t i midir, kırâet sünneti' midir?
İmâm I l i f e ile Ebfi YusûPa (raJumehullah) .göre, kıyâm
(namazda ayakta dum ak) sünnetidir. Muhammed’e (rahımehullah)
R A H İ T ÂYETLERİNDE ALLAH’DAN n İSTEKİR m
N٠ azda esnememek:
Bu husus namaza lâyık olmayan çirkin bir haldir. ResûlUllah (sal-
İftUahtl aleyhi ve sellem) bujmrmustur kl:
«Esnemek şeytandandır.»
Yukanda bu hususta bilgi verilmiştir...
Mutlaka esnânesi ^ k iy o r e a ve bundan kurtulamıyorea, o zaman
agzını kapamak sdretlyle yine de önlemeye çalışsın, zira Hz. Peygam-
ber (salldUahU aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
«Biriniz esnerse gücü yettiğince (ağzını) kapayarak onu » د ئ « ﺳ ﺂ
göre kırâet sünnetidir: Namazda okurken sağ elini sol eli iiKrine k ^
yar.
Secdesi y ^ i âzâ üzerinde olmalı. Alnı. iki eli, iki ayagı, iki ayagınm
pam aklan...
Alnı bırakıp da yalnız buran üzerinde swde ederse, Ebû Hanife'ye
göre câlz olur.
EN Ö N E M İ hacetler İÇİN SECDEDE ALLAH'A YALVARILIR 227
Kişi ikinci rek’atta sol ayağının üstüne oturur, sag ayağım dik»,
rükûda olduğu gibi ellerini dizlertoe koyar.
İmâm Muhammed’den (rahımehullah):
«Ellerini uyluklannın üstüne, parmaklarmı dize d . u bir vaziyet-
tç koyar. Tabii elleri kıbleye karşı olur.
Ellerini yummuş bir şekilde değil de yaymış bir vasiyette k ^ r . »
İmâm. §â«î d » 'k i:
«Sağ elinin küçük parmagmı, onun yanındakini ve orta parmagı-
m jnımar. şehâdet parmağını salar.»
Allah’m birhgine isaret ederek «iliailah» derken, sağ elinin şehâ-
det parmağmı kaldınr. D ğer !»m aklannı sAbit kıhpyalnı* ş^A âet
^ m a g ın ı kaldırır. Hldâye’nln fikri budur.
İmâm eI-HeJvâ٥ ؛der td:
«(LA ilAhe) dediği zaman, parmagım yukanya doğru dik», (lllAl-
lah) dediği zaman indirir: ki, diktiği zaman nefy, i n d g l « m a n is-
bat tahakkuk etsin.»
Bazılanna göre WJyle bir h a ^ r t t e bulunmaz. ^ v A da bu gârOşe
göröîlr. Çünkü namaz sükûnet ve huzûr (irerinde kunılmuştur. (el-
VAkiat)
230 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
ؤﺟﻲ٤ ﺋ ﻐ ﻠ ﻰ ! ! ! و | ج ; ا١
ﺑﺎ
«Babbim, brai, anne-babam., erkek-kadm bütün mü’mtaJeri bağış.
la!»
Buduâdan amra. a t^ azâbmdan, kabir azâbındaa, hayat ve ölü-
mün fitnesindmı, deccalin --- Allah’a sığınır
»2 şm.A'rO'L - İSLÂM (Seyyid Aüzâde)
imam nam a^an fkrig olduktan sonra sol taraftan aynlıp gider.
Çünkü P e y g i b e r i i (sallâllahll aleyhi ve sellem) ؟ogu kez böy-
te yaparlardı.
(Yâni ا ﺳ ﻪAige validemizin odasının kapısı sol, tarafta olduğu
1٠ ئ, Raülüllah (saliailahü aleyhi ve sellem) Efendimiz, namazdan
ftrig olunca d . sol tarafa gidCTİerdi.)
٥ dunım her ne kadar mihrabın soluna dUgüyorsa da, kıbleye
aisbetle sağa dügmettedlr.
FARZDAN SONRA S İ E T İÇÎN YER DEĞİŞTİRİR 233
Gece uyanmaya gllvenl olan kişi vitir namazım gece sonuna doğ.
nı talar.
Uyanmaya güveni olmayan ise, vitir namazım yatsıdan sonra kı.
lar. Nitekim Hz. Peygamber (sallâllahil aleyhi ve sellem) bizlere bunu
açıklamışlardır:
«Kim g e d sonuna d o ^ ı kalkmataan korkara^ geenln evveı
linde (yatmadan) .vitrini tabim. Kim gecenin sonuna dognı uyanmaya
güvenirse, vitrini gecenin sonunda kılsın. Bu daha efdaldır.» (Şerhü’l-
Vikaye)
236 ÇIR'ATÜ'I, - ISLAM (Seyyid Alizâde)
Kisinin devam edeceği diger bir namaz da, seyh-i kâmil, mUrSd
ve muhakkik ^ ^ e i-M ille ti ve'd.DJn adi ile tanınmış şahsm, d ^ e rli
vasIyrtlerinde taıreiye ettlgi nam adır;
Aksam namaanın iki rek’a t sünnetinden scmra b i r e kere Ayetel
Kü»l, «kul büvallahü ehad» ve birer kere de «kul euzO hi rabbil-lelâkı..
ile «kul i bl rabbinnâslayi okur.
<(EVVÂBÎN» N A i Z I ؟OK FAZİLETLİDİR 23؟
ق١
ﻗﻮﺀةورا١
\ﻗﻲ١
دﺟﻔﺔﺧﺌﺔل ﻣﺨﺂ٤ﺛﺜﺆدﺀة34ﴽﻟﺪإﺗﺨﻞ
٠ ذ١
ﻟ ﺪ ﻣﺘﺘﻜﺎ٠ول
«Allah’ım! Dinimi sana emanet ettim. Benim İçin enn, hayatımda,
vetatımda, vefatımdan sonra (da) kora.»
Kim bu duâyı okursa Allah onun ûnanmı sabit kılar. O l t o - d a
onu (yine) korur ve ^ iş a n lık ta n kurtarır...
o |o
Nafi!e lbâdet!erln Fazlleöerl
ve Bazı Çeşitleri
Nafile ibâdetlere ,de devam eder. Rahat İçin onlan terk etmez. On-
lan da kılmaga c^ışır.
Ç Ü İ nafile ibâdetler Allah sevgisinin ve ٠na takarnibiin anah-
tandır, Siddlklerin göz ndrudur.
Şüphesiz onlar, farzlardan eksik kalnuşlann telâfi ^İCİİCTİ ve ta-
m a iy ıc ıla n i
^ (R.A.)’den:
R ^IüH ah’m ( s i l l i aleyhi ve seUem) şöyle buyurduğunu
duj^um:
■Kıyâmet gfiniinde knJ. ilk ddiR namazmdan hesaba ؟ekUeeektir.
Eğer namaa d٠^ ı kdmışsa feJâha kavuşup ' E^r
namazdan hesab v e r e m - perişan olup hüsranda kalacaktır.
Eger fara ibâdetlerinden bir eksiği varaa, Kab Tebâreke ve Teâfâ
şöyle buyuracak:
«Bakm hele, failumun nafile ibâdeti var mıdır; faralardan eksik,
ilklerini onunla tamamlaym.»
Sonra bütün amelleri de böyle (namaz) gibi olacak.»
NafUe ibâdeti İçin belirli bir vakit tâyin etmez. ٠ vakitte ٥ ibâdeti
yapmasını kendi nefsine vâcib kılmaz. Altmdan kalkamayacağı şayi
kendi nefsine yüklemez.
Çünkü altından .kalkamayacağı şeyi kendi nefsine Jdikledigi za-
man, yapamaz, bırakmak zorunda kalır: ki, bu pek ؟irkin bir davranış
olur.
, RMÛlUllah (sallâllahU aleylıi ve sellem) buyurmuştur:
«Allah katinda en sevimli aHel, az olsa da en devamlı olandır.»
Yine şöyle buyurmuşlardır:
«Kim Allah’a karşı bir İbâdet yapıp da sonra bıkarak onu terk
ederse, Allah’ın gazabını mficib olur.»
Onun İçin sakin böyle bir tehdid altına girmeyesin, iel-îhyâ)
Nafile olarak duhâ vaM nde iki rek'at yahut dört rek’at veyahut
daha fazla — on iki rek’ata kadar— namaz kılar. (Yâni ister selfimlı.
isterse altı selâmh on iki rek’at falar.) Demek oluyor ki, bu namaz as-
gari iki, azami on ifa rek’attır. On ifa r ^ ’attan fazla nakledllmrai^
tir.
Ebû H üre^e (R.A.)’den:
ResUlUllah (S.A.V.) şöyle-bujmmuşlardır:
«Kim, iki rek’at duhâ namazına devam ederee, giinahlan deniz
köpü^i kadar olsa dahi afvedllir.»
DlEer bir rlvâyette:
«flatafan bağışlanır, annesinin, doğurduğu findeki gibi olura di.
ye vfirtd olmuştur.
Yine Peygamber (S.A.V.) vuyumuştur:
«Allah Azze ve Celle buyurdu ki: «Ey Adem oğlu, ^ n ü n ilk fas-
romda to n a kullufaa bulun fa, seni aksama kadar korktuklarından
emin fala^m.»
Ebü’d-Derfâ (R.A.)’den:
Hz. Peygamber (S.A.V.) şöyle buyucular:
«Kim ifa rek’a t (ydni duhâ namaanı) kılarea ~ :
242 şm.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizade)
٠
ceb’in ilk cum’a ^ e s in d e on iki rek’at namaz kılan klmreye Allah,
her bir rek’atına karşılık bir sûbe verir. namazın on iki rek’at obna-
Sindaki hikmet budur. Muhtar olan gOriis budur.
rası IçJn kötü ise, beni ondan, onu da irenden uzaklaştır. Benim İçin
nerfe olurea (olsun) hayrı takdir et. Çünkü sen, her şey’ekaadirsin...»
Cabir bin Abdullah (R.A.)'den:
HZ Peygamter (sallâîahü aleyhi ve sellem) bize bütün işlerde is-
İ ı e y i , Kur’ân'dan bir sûre ö d etir gibi öğretirdi. Şöyle buyururdu:
*Biriniz bir İ5İ kasd (ve n i^ e t) e t t . zaman, iki rek’a t namaz lal-
smj senra ٠ İşin adini k٠۶ ın ٠»
Jstihae yaptıktan sonre, yukanda zikrettiğimiz duâyı yapar, (el-
ihya)
M ^a^hdan duyduğumuz:
Yukanda adi g çen duâjh okuduktan sonra abdestli olarak kıble-
ye ka^ı ujhir. Eğer uykusunda beyaz ya da yeşil bir şey görürse, 0 İş-
te hayır vartır. Eger siyah yahut kırmızı bir şey görürse; 0 İşte hajnr
y ^ u r , kaçınması gerekir.
■!■ I o fo i■ — H
Cum’ anın SSnnetve Adabı
Ahireti İçin dünya işlerinden elini ؛ekerek kendisini günlerin uln.
su Cum’a gününe vakfetmek süretiyle ٠ güne a ^ ı bir saygı du^r.
Çünkü o, büjdik bir gündür. Allah 0 günle Isl&mı jdiceltmiş ve onu
müslümanlara farz Almıştır.
Allah Teâlâ buyurdu ki:
«Ey iman edenleri Cum’a günü namaz İçin ezan ekundu^» vakit
Allah’m zikrine koşun.» (Cum’a sür^i)
.öriilUyor ki, Cenâb-1 Hak 0 saatte ؛alışmayı ve Cum’aya koşmak-
tan alıkoyacak her ؛eşit davranışı yasaklamıştır.
Hz. Peygamirer (saüâllahü aleyhi ve selİMn) buyurdu:
««Şüphesiz Cum’a ^inii gttnlerin efendisi ve en bû^i^idür. o Al-
lah katinda kurban bayranu pintinden de, ramazan b a ^ u g ü n l
den de büyüktür.»
Yine şöyle buyurdular:
«Güneşin üzerine dogdugu en Ijd gttn ,Cum’a günüdür, Adem Aley-
hisselüm 0 gün yaratılmıştır. 0 gün cennete girdi, o gün yeryüzüne
indi. Kıydmet 0 gün kopacak. Allah indinde 0 «yevmü’l-mMİd٠dlr. I
lekler gökte ona bu ismi verirler. 0| cennrtte mü’m in l^ n Allah’ı g»-
recekİCTi gündür.»
Hz. P egam ber (saüâllahü aleyhi ve sellem) şöyle b u ^ ım u ٠ rdır:
«Kim öriİKÜz ü ؛kere Cum’ayı te r k l e r e Altah onun kalbini mtt.
hürler.»
Diğer bir rivAyette şöyle g^er:
«İslâmî arkasına atmıs olur.»
«٠ gün yerjdizUne inmiştir» demek, ye^lztinde halife olmak, bir.
؛ok milletlCTin ve büyük f«ygaml٠ lerin neslinde zuhür - ve I
lara mukaddes kitablann göndCTİlmesl !؛indir: kl, bütün bunlar -
pa hayırdır.
Yoksa yeryüzüne inmesinden, cennetten ؛ıkanlmam kartedllm..
mistir. Zira bu hayır olmaz.
254 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
Ciinüblükten yıkanan kimse, bir kere daha Cum’a guslti İçin be-
denine su döksün
Tek bir jnkamsla yetinirse, her ikisini (hem cenabetten temizlen-
mek, hem de cum'a İçin jnkanmayı) niyyet ederse câiz olur; hem cü-
n i i b l l l ^ çıkmış olur, hem de Cum'a İçin jnkanmış sayılır.
Bugusül (boy abdesti) hem cünüblük İçin farz olan yıkanma, hem
de Cum'a ا5 ئsünnet olan boy aMesti yerini tutm uş olur. Cum'a ve
b a ^ m günlelnde y ık a ıa n m her iki sünnet yerine kaim oldugu gibi.
Hem aybaşı, hem de cünüb olan kadm bir kere yıkanır. . n u n bir
kere yıkanması her iki farzı yerine getirmesine kâfi gelir. (el-Kunye)
Sahabherd^ biri, yeni b ş o d a n çıkmış olan ç o c u ğ u m yanma
g i ve ona:
«Cum'a İçin ml Ç andın?» diye sordu.
«Hayır, cüniiblUkten temizlenmek İçin yıkandım.»
«Kalk, ikinci defa, yıkan!»
Yıkandıktan sonra abdestini bozan kimse, tekrar abdest alırsa, yı.
kanması bMulmaz. Lâkin ^ y le davramşlardan kaçınması iyi olur, (el-
Ihyâ)
M ü ٠i CUM’A G İ N İ K IY IT İN İ B İ I I L Î D İ R 255
Kişi Cum’a günü bir hafta boyu irtikab ettlgl gUnahJanna tevbe
eder.
Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) üzerine 1»1 bol sal&t-ü
selâm getirir.
Enes (R.A.)’d n :
AUah’m Resûlü (sallâllahü aleytıi ve sellenı) söyle buyurdular:
«Kim Cum’a günü bana yüz kere salât-ü selâm getiriree, Allah
onun tam yüz hâcctini verir.
Allah onun getirdiği salât-ü selâmı kabrime ulaştırması İçin bir
melek görevlendirir; tıpkı hediyelerinizi bana ulaştırdığmız gibi, 0 da
0 salât-ü selâmlan bana ulastınr, adim da bana bildirir.
Ben onun adim beyaz bir kâğıt İçinde tesbit ederim ve kıyfimct
günü mutlaka kaı^üı^nı verilim.»
El-،hyâ’da d r ki:
Hz. Peygamberden (sallâllahü aleyhi ve sellem) rivAyet edildiğine
göre, söyle bujuımuşlardır:
«Kim Cnm’a günü bana seksen kere salât-ü selftm getirirae, Allah
onun seksen senelik ^Inahlannı afveder.»
((Ey Allah’ın Resûlü, sana getirmeğimiz salât-ü selAm naaildır»؟
«Şöyle derelniz» buyurdu:
Bıyık ve tırnaklar
tbni Mes’ud (R.A.) dedi ki:
«Kim Cum’a günü t u n a k l a n kesene, ımdan Wr h a z t a . gUetlr
ve yerine bir şifâ getirir.»
25ﺀ ŞİR’ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)
Mümkün rtdugu kadar imama yakın bir yerde oturur. Ne var ki.
- d d e kendisine her zaman tın acağ ı bir yer ayırması mekruh olur.
Nithim telirh bir ibriMe aMest ahnasj da mekruhtur. (en-Nâfiziyye).
0 ﺋ ﺊv٥rid rtmuştur:
«Kim yıkarea, yıkanıma, eAen davranırsa, erkenden camiye gider,
se, imama yakın otumrea. (hutbeyi) dikkatle dinleme, İşte o davramş.
lan omm i^n her iki Cum’a arasında ( g e ^ gfinahlarma) üç gün faz-
Jasıyta, bir ketoret oJurs
Diger bir rivâyrtte şöyle buyurulmuştur:
«IMger Cum'aya kadar Allah onu mağfiret eder.»
Bu sebebledlr ki, şöyle demlşlrdlr:
« C i ’anm âdâbmdan birisi de birinci saffı istemektir.»
Ç Ü İ bunun fazilrti ?oktur. Nitddm biz bunu rivAyet etmiştik...
L l şu ü? husUsu miişAhede ederse, o zaman imama yakm <^ur-
maz؛
!)' Eger İmamın yakınında eliyle, dili ile giderem iyec., dine ay-
tan bir husus göriiree..
Hatibin veya başka birinin ipek elbise g i p i ş olması gibi.
Yahut agjT bir silAh kuşanmış birinin imama yakm yerde oturdu-
gunu görüne.
Yahut tehlikeli silâh kuşanmış olan kimsenin rturdugunu görür-
se...
Omm İçin, gride veya uzak Wr yerde otunnak, dikkatini t^ la -
mak ve kendisini i e t e v m n h batammdan daha sâlim ve emindir.
Emniyet ve huzOra bulmak İçin ulemâdan bir topluluk böyle yap-
mışhr.
BJr rivâyet:
S٥,y ٥٠ - m ln d ^n yanmda, Ebû Ca٠ferln hutbesini dinl^
cem Aat In omuzlakini yararak ٥ kr ٤ G E ç n ız 261
mek İçin oturan Çuayb bin Harb*، gördü. Namazdan fArig olunca 5Öyl٠
dedi:
.(Senin ona yakın otunnan, benim kalbimi me§٠ ıl etti; itiraz et•
men gereken bir sözü ondan İşittiğin zaman, onu uj,araan senin İçin
mümkün oldu mu?»
«Ey Abdullah, hadisde: «Yaklaş ve dinle» diye' vârid oimadı mı?»
«Vay haline! Bu HulefA.i Râşidine-mehdl^nler içindir. Amma
bunlara geltace. onlardan uzaklaştığın ve kendilerine bakmadıgm sü-
rece Allah’a daha yakın olursun.»
2) Mescidde sultanlara ajrtilmış özel bir yer yoksa, birinci saf
mahbubdur. Aksi halde bazı âlimler özel yere girmejrt m٠ uh saymış-
lardır. Çünkü o yerler, padişahlar İçin ihdas edilmiş bir bid'attır. Ba-
ZI Alimler, eger Sirt İmamı yakından dinlemek amacı ile i l ^ giderae,
bu takdirde kerih gömediler.
3) i n b e r bazı saflan keser. Birinci saf, minterin önüne bitişik
olan saftır. Her ifa tarafa düşen saflar ise kesifair. aın u Seıni açıkça
ifade etmiştir, fa, Şâyân-I kabUl rtan görüş budur. Ç Ü İ 0 saf mutto-
sildir. Ve orada trturan, hatibto karşısmda oturap ve rahatlıkla hut.
bejrt dinlemiş olmafaadır. (rf-îhyâ)
Camide yan yana oturan iki kişinin arasını aralamaz. Çünkü bu,
onlara ^ y e t sajnlır.
Cemâat nam a^an önce halka şeklinde oturmaz. Kıbleye karşı saf
hftlinde oturur!
Çünkü onlar hükmen namazda sayılırlar.
Allah’ın Resülü (saüâllahü aleyhi ve sdlem) şöyle buyurmuştur:
«Sizden Nriniz namazı beklediği s i i - namazda sayılır.»
Onıln İçin, vaziyetleri namaz İçin toplanmış kimselerin durumu gi-
bi olmahdır.
Halka . l i n d e otumaları. tıpkı, namaza giderken parmaklannı
birblrl^ne g e ç ir m e n men’ edildiği gibi men’ ediUr...
«Namarfan önce» sözü, n a m a ^ a n sonra halka şeklinde otum ala-
nnda bir satanca olmadığma delâlet e t m e k t e .
O şu cevabi verdi:
- «Oturup uamazı bekleyen namazda sayılır,) demedi mi, Peygam-
ber Aleyhisselâm?
«Evet, öyle dedi.»
»İşte bu, ٠ vakittir. (Yâni Cum’a gününün sen vakti.,.)
Hulasa, İmamın minbere ؟ıktıgı vakitle birlikte 0 (Cum'a gününün
sonu) şerefli ve fazilet yüklü bir vakittir. Kişi bu her iki vakitte de
؟okça duâ yapmalı, (el-îhyâ vel-Mesâbih)
(Hısnu’l-HasinJ’in müellifi dedi ki: ر
«Benim kanaatime göre 0, İmamın Fâtiha’yı okudugu zamandır.
Cum’a günü, Fâtiha’yı okumağa başladığı andan «âmin)> deyinceye ka-
dar.. Böylece bu hususda vârid olan hadîslerin arasındaki tezat berta
raf edilmiş olur.»
(E!-Ezkâr) kitabinin yazan der ki:
((Bu hususta en sahih olan Sahîh-1 Müslim'in Ebû Mfisa el-Eş'ari'-
den naklettiği hadisde beyân edilen husustur.
Bu hadise göre, İmamın minberde oturduğu andan selâm verince
ye kadar olan zamandır.
Özellikle 0 gün ؟ok zikir yapar, Hz. Peygamber’e (sallâllahU aley-
hi ve sellem) de sok salâat-1 şerîfe getirir.
Çünkü Cum’a gecKİ ve gününde, ؟ok zikretmek ve sok salât-ü 8ء
lâm getim ek m û s t^ b d ır.
Cum’a namazını kıldıktan sonra, bir hac ve umre sevabı elde et-
mek isin ikindiye kadar bekler ve ikindiden sonra ؟ıkar.
Bazı selef-i sâlihindm nakledilmiştir:
((Kim Cum’a namazından sonra y^lşer kere «elhamdü lillâhi»
((kul htivallahü ehad», «muavvezateyn» (yâni: kul eûzü ^bi r a b b m
lekı ile kul eûzü bi rabbin nâsi) sûrelerini okursa, geİMck C um 'a^
kadar (her türlü fenalık ve belâlardan) korunmuş olur. Bunlar, keti-
dlsi !؟in, şe3٢tana karşı da bir siper olmuş o l ı .
Cum'adan sonra şu duâyı okur:
ع ٠ﻓﺢ.ﺛﺔﻋﺞ:ق؛ةي،،?ةﻫﺚ٠ةﻻﺛﻠﻪ٠ﺷﺖ
0 ه ة؟ﺀ ﺋ ﻞ٠س٤ ’إ٠y Hamid. ey MUbdi. ey Muid, ey esirgeyen, ey VedUd
Tekbir gettan ^ :
Kurban bayrammda camiye yürüyerek gider. Evlerde, mescidler-
de, sokaklanla, camide jdJksek sesle tekbir getirir. Hutbejd dinlemek
İçin de m in b ^ n yanında oturur.
?ehrin (ve köyün) her iki yakasmda bulunan herkes camiye gider.
Hatta ;«؛uklar, köleler, kadınlar bile giderler.
Hz. P^gam ber (saliailahu aleyhi ve sellem) kız-dul ayırt etraeksl.
zin bütün kadınlann babam a ؛Ikmalarını emrederlerdi, ؟ünkü gaye
bayramın kalabalık bir c ^ a a tle karşılanmasıdır.
Ancak, aybaşılı olan kadınlar, namazgâhdan biraz ,uzak dururlar.
Namaz kılmayan namaz kılanla kanşmasın diye...
H u t ^ e hkzır bulunurlar (yâni Ilutbeyi dinleri»), dilâda da hâ ٠
BAYRAMLARDA S E V İN IL İ, NEŞ’E L E ^ Ü 273
Zir bulunurlar; ki, gerek hutbe ve gerekse ٥ uânın bereket ve feyzi on-
lara da ulaşsın. HadJsde böyle vârid olmuştur.
Lâkin aşrımızda kadınlann camiye gelmeleri, zaman değiştiği İçin,
mUstehab değil, bilâkis mekruhtur. Cemâat faslında bunu izah etmiş-
tik...
Hutbe de y.ktur.
Çünkü Hz. Peygamber (sallâ!ahü aleyhi ve sellem) kûs٥ I nama-
an i diger namazlar gibi dört scde, iki rakU’la, iki rek.at olarak kılms-
tir. Kıyâm. riiM ve siicûdunu uzatmıştır...
Y a ^ u r namazı ve duâsı:
Hava çok kurak gittiği zaman, yağmur duâsı yapmak İçin, imam
cemâatle bir sahraya gayet ^ rişa n ve miitevâzi bir halde çıkar.
Ailah'a duâ ve tazamıda bulunur, tekbirler getirir.
Cemâate iki rek'at (bayram namazi gibi) bir namaz kıldırır. Ya-
hut bayram tekbirleri gibi tekbir alarak namaz kıldınr.
Bu hüküm İmâm Ebü Yûsuf’la İmâm Mubammed’e (rahımehtt-
mallah) göredir.
İmâm Azam Ebû Hanilc’ye (rahıraehuUah) göre' bu hususda be-
lirli bir namaz yottur. Sadece İstiğfâr ve duâ vardır..
Evet, bu namazda âşikâre okur. Sonra iki hutbe irad ed«. Arala-
nnda hafifçe oturur. Her iki hutbenin kısmı küllisini i ğ f â ı teşkil
eder.
ikinci hutbe esnasında a r k a ı ı cemâate, y i i a kıbleye ^ i r i r .
٠ anda ciibİMsinl ters yüz çevirir. Çünkü ^ . m b e r A l^ h l^ Iâ m
böyle yapmıştır.
C üb^nin.sağ kısmını sol omuzuna, sol kısmmı da sağ l u z u n a
atar (٠ şekilde giyer.)
Çok İçten ve hfilisane bir duâ yapar:
«Allah’ım, sana duâ etmemia .r e t t l m Kabdl teıyuraeağını I
va’d ettin. Bu seteble sana duâ ettifc Ne olur duâmia kabül eylel
Allah'ım, gUnahlanmıa afvrt. Dııâlanttıızı kabûl b u ^ r da I b o l
r a h m t ve bol nzık İhsân et.» (el-îhyâ)
I Ş Î R .A f L - ISLAM (Seyyid AUzâde)
Salih ve seçkin insanlarm yüzü suyu hürmeti İçin duâ eder. Zaif
ve fakirlerin hatın İçin Allah'a yalvarır.
Hutbe - conâati tevl»ye, Allah'a baş vurmalanna, geç-
miş günahlarından dolajn Allah'tan mağfiret dilemelerine dâvet eder.
na hükmedilir...
olan melekler gelip bana durumu bildirdiler. Ben de bunun iİMrine he.
men gelip babanm duramunu bir anda düzeltiverdim
Bab شİçkici idi; ama ayni zamanda ؛ok ؛ok salât-ü selâm getirir,
di» bujnırdu...
Uyamr uyanmaz hemen babamın yanma koştum; jdizUnU açtım.
Bir de ne göreyim? Yüzü nûr gibi parhyordu.
İşte o gün - bugün, kendimi salât-ü selâma verdim, devamlı ola.
rak Hz. Peygamber Aleyhisselâm üzerine salâvat getirir duımrum.»
«Doğru söyledin» d ^ i, Süfyân... Sonra talebelerine dönerek:
«Bunu Muhammed Aleyhisselâm’m ümmetine anlatm; ki, babası
gibi 0 sayede onlar da azabdan kurtulsunlar...» (Zuhretü’r.Rîyâd)
Hz. Peygamber’e salât-ü selâm getirmek, ayni zamanda cennette
onunla buluşup sohbet etmeyi sağlar.
Ç Ü İ ibnl Mes’ud’un (R.A.) naklettiği bir hadisde Allah’ın Re-
sûlü (sâUâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur;
«Kıyâmet gününde, katimda insanların en değerlisi, bana en ؛ok
salât-ü selâm getirenleridir.»
Ebû Ümâme (R-A.)’den:
Hz. Peygamber ( s a l l l i aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular;
«Cum’a günleri bana ؛ok ؛ok salât.ü selâm getirin: Çünkü iimme.
timin g e i ğ i salât-ü selâm bana Cum’a i n l e r i arz edilmededir. !؛.
lerinden kim bana ؛ok salât.ü selâm getirime, tabii ki bana en ؛ok ya-
km olan 0 olur.»
Mişkâtü’l-Envâr’dan;
Peygamlrer Aleyhisselâm buyurdular ki:
a C ı ’a ^in ü kim bana seksen kere salât.ü selâm getiriree seksen
^llık . a h i tegıslanır. Kim de günde beşyüz dela bana salâvât.ı şe-
rite getirime asla muhta ؛olmaz.»
Ebüd-Deredfi (R.A.)’den:
PeygamiMr Al^hlsselâm buyurdu;
«Cum’a günü bana ؛ok salât-ü selâm g etirin Ç İ İ İ ٠ meşbudur.
Meleklerin sehâdet dM ckleri (salât-ü se!âm)dır.
Herhangi bir gahıs ta n a salât-ü selâm getirirse, m utlaka 0. anin-
da ta n a a n edilir.»
Dedim ki;
٠٥ldükten sjmra da mı?»
HZ. PEYGA^ffiER’E (S.A.V.) SALAVAT G E T IR .L I 28ء
i - (RÂ)’den:
H t Feygamber (saliailahU a l^ h l ve sellem) buyurmuştur:
«Hcriıangi bir - bana selam veriree, Allah mutlaka ona r٥hu-
ma ٠ ٠ » TC ben de .nun selâjnm» alınniM (et٠Te٠ îb)
:،ftıAblm 01 -N d ıâlı
deme^ 88 أﻣﻌﺒﺎs e la m yerine geçer 1.»
D U İ N B A Ş IİA VE SONUNDA SALAVAT g e t ir m e l i 291
«Selâm,» lâfzı da, «salât» lâfzı gibidir. Meseli «Eb٥ Bekir Al٠ ٥ is-
selim» diyemeyiz. Ama «radıyallatıii anh» deriz.
İmâm Yâfiî «rahımehuUah» tarihinde der ki:
- Peygamberlerden başkası İçin «aleyhissellm» denir mi. denm«
mi?
Alimlerden bâzıları «denir» dedi: birçoklan da «drailm«» dedi.
«Bunun hükmü de «sallt» gibidir)) dediler.
Kanaatime göre iki kelime arasında fark vardır. Sonra bunlann
«Allah rlzı olsun» kelimesi arasında da fark vardır.
Sahih olan görüşe göre, «salâto kelimrai peygamterier ve melekler
igin kullanılır. Sahibe İçin de «radıyallabii anh» kullanılır. Evliy،. m ^
şâyih ve dlger ilimler İçin de «rahımelıullah» kullanılır.
«Selim» kelimesi bu ikisi arasında bir mevki İşgal ^ e r. Onun İçin
bu kelimeyi peygamberlikleri muhtelefiin fih olanlar hakkında taillan-
mak da eliz olur: lokman, Hızır, ZUlkarneyn gibi...
Bunlar hakkında «aleyhissellm» d ^ z . Ama m e rte b e bunlardan
aşağı olanlar İçin bunu diyemeyiz.
Râğıbü’l-îsfihanî, (el-Mnhldarat)’ta, İmâm ŞftzelI'den naklen
şöyle anlatır:
Bir gece Mescid-l Aksl’da yattım: ril’ylmda, Aksl’nm dışında Ha.
. rem’in tam ortasında bir taht dikilmiştt. Halk, İçine Wlük ا سglrl.
yOTdu.
«Nedir bu toplantı?)) diye'sorduğumda, şu cevabi verdlle:
(؛Bütün peygam^rler, ResûlUllah'ın nezdinde terbiye dışı harekrt"
te bulunduğu İçin, Hiisejm el-Hallfic İçin şeflat dilywekl«dir.»
Bir de tahta gözüm İlişti kl. Peygamber Alchlssellm OTada otur,
muş.. İbrahim, M٥sa٠ Isa ve Nuh (aleyhimUsselIm) gibi ^gamberİCT
de yere o tu ru ş la r.
Durdum ve onlan dinlemeye k o ld u m . Musa A le y h ^ llm p۴
g ib e rim iz ’e hitaben .dedi ki:
«Sen« ؛Ümmetimin lUmleri. İsrail . l l a n n ı n ^ a m ^ l e r f glM.
dir» dedin Bana m lardan bir tanesini göster de g a lim i»
«iste bul»
Diymek im im Gazlll’yl g^terdL
Bunun Ozmine Mdsa Aleyhlsselâm Ma bir sora SOTdiL 0 on -
verdi.
294 ÇİK’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid AJizâde)
Çünkü sjr ve hikmetini İdrâk etmekten âciz kaldığı bir şeyle kar-
şüaşmıştır.
٠ anda Allah’ın âcizlik gibi noksan sıfatlardan beri olduğunu hay-
kım ası gerekir; ki bu, Zimnen «bunun içyüzünü Allah’tan başkası bi-
lemM» demektir.
İşte bu sebeble. bu gibi yerde de sadece Allah anılır!
— —h |0 '* "■'■■'■ا
Istlğfârın SUnnet ve Âdâbı
Devamlı .larak tevbe ve isügîârda bulunmak da İslâmın sünnet ve
âdâbındandır.
Ebû Zer (R.A.)’den:
ResûlUllah’m (sallâilahU aleyhi ve sellem) şöyle bujhirdugunu
duydum:
،،Her bastalıgı. bir ilâcı vardır. Giinahlan. ilâcı ise isügfâ^ır.»
Yine Peygamber Aleyhlsselâm buyurmuştur:
«Adem o^ıllanndan hemea herkesin iki sahltesi vardır: Birinci
sinde gündüz islediği ameli yazıbr; iMncistade ise gM. y a p t . ameli
yazılır.
Sonra her iki sahite de diiriiMir. Egcr ikirindc-velev bir ^ n a h
İçin olsun— istigfâr varea, sahifeler nfir halinde parlar: sâyet yoksa,
simsiyah bir halde dürülür.»
Hz. Peygamber (sallâUahü aleyhi ve sellem) büyümüştür:
«Kim günde Ikl kere (olsun) Allah’a istiglâr etmezse, kendi netsi-
ne zulmetmiş olur.» (el-HdUsa)
Istî^ â rm fâldesl:
ist٠ âr bUjdik günahlan kü؟Uk günaha dSnüstüriir. zira Hz. Pey-
gamber (sallâUahü aleyhi ve sellem) söyle buyurmuştur:
«Küçük günahta ısrar edUirae, taiçtiklükten çıkar. Büyük g ü i -
tan dola^ Allah’dan mağfirrt istenirae, ٠, büyük günahlıktan çıkar.»
Yine P^gam ber Aleyhlsselâm bujhirmustur:
«tstiglâr eden itimse, ^inde yetmis kere ( a ^ ı . a h a ) ddneree
dahi, ısrar etmis sayılmaz.»
EI-Kavâîd’de der ئ:
(tKüçük . a h t a ısrar edllirae büyük . a h a dönüşür. Çünkü Pey.
gamber Aleyhlsselâm söyle buyurmuştur:
298 ŞİR’ATO'L - ISLAM (SeyyJd A lizde)
er-Risaletii’z-Zevkıyye’d^ı:
Bir adam ashbdan birine:
«Ben zengin bir adamım Ne yazık ki ؟ocuğum olmuyor. Bana d e
vam ^ b il« :eğ im bir şey öğret de yapajum. Belki Allab bir çocuk ih-
sân eder» d ^ i.
Ona şöyle dedi;
«Sen ؟ok istiğfarda bulunmabsml»
Bunun üzerine adam istiğîân çoğalttı.. 0 kadar ki, günde yediyUz
kere istigfârda bulunurdu.
Hi ؟çocuğu olmayan bu şahsın, istigfAr sayesinde, tam on ç«ugu
oldu.
٠
ه١
ﺐ ﻰوﺛ
ﻟ١
ﺚﺰاﺋﺒ
ﺋ٤ب
ﻵ
آ
«AUahümmağfirK ve tiib aleyye»
«Allah’ı , beni ba٠ şla ve tevbemi kaböl et.„
ﻵ \ ﻛ ﻎ \ ب: \ ة د ث
(Allahümme ente Rabh ؛lâ İlâbe Uia eute halâWe٥î ve ene abdilke
ve ene ٥a abdite ve va’dike mesteta’tu ve e٥zü bike min serrl mâ sa>
na’tü Eb٥ü leke bl ni’metike aleyye ve ebbU b ؛zenbl fağrlirlı le Jnneb.
lâ y a rin iz ziinûbe İllâ ente)
«Allahbm, sen benim Rabbimsin؛
Senden başka İlâh yoktur.
Sen beni yarattm Ben de senin kulunum
Gücüm yettigi kadar senin va’din ve ahdin üzereyim.
YapfaManmm kötülüğünden sana sjğmjnm.
Bana olan ni’metini sana itirai ederim.
islediğim günahı sana itiraf ederim. ؟iinMi gUnahlan senden baş-
ka hi ؟kimse bağışlamaz (ancak sen * ذ :
0#0■- ■ '
Duânın SBnnet٧ eÂdâbı
İ S İ U I sünnet ve âdabından birisi de duâdır. Hz. Peygamber (sal-
lâUahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır:
«Daâ, ibâdetin tâ kendisidir!»
S e ^ der ئ:
«Tam bir inan ؟ve yakin üzere yapılan duâ, ibâdettir.))
Helâl fasve:
Duânın kabül şatlarından birisi de helâl elbisedir. (*)
Mansur oglu Ali’ye sordular:
«Bu kadar duâ ediyoruz, acaba neden kabûl edilmiyor?))
CCTap verdi:
ifDuknın kabûlü, duânın tertemiz olmasına m uhtaçtır. Kişinin ye•
d i., giydi, ve İçtiğinin helâl olması gerekir..))
Bir âli٥ e sordular:
«Dukmın kabûl edilmrai İçin nasıl davranmam gerekir?»
Cevap venJi:
« ^ c e helâl l i ı a y e l i s i n , helâl elbise gijnnelisin Sonra duâ
e tm e li.
«Bu zamanda buna İmkân var mıdır?»
«Var tabii! Elbiseni çıkar. Tertemiz suya dal. Ondan bir yudum
İç! O su sana hem elbise olarak, hem de içecek^olarak yetişir» tavsiye
sinde bulundu.
٠٠
(*) Musannif bwada h ai OTİamında Itayylbl kelimesini kullanmıştır. Tayyib ile.
heiai arasındaki fartı ulema şöyle belirtmiştir:
al Helal, tehlikesi olmayan şeydir. Tayyib ise. sakıncası olmayan şey, demektir.
b) Hrta. ulomSnm .helal deflildlr. demediği şey. tayyib ise .helal olmaz, demediği
şeydir.
c) Helal, mOftOnSn heiai olduğuna dair sana fetefi verdiği şeydir; tayyib ise. kalbinin
sakıneası bulunmadığına dair sana fetva verdiği husOsdur.
(?erha’^ikaye)
DUAYI, KABÜL E D İL E C E Ğ İ İNANAKAK YAPMALI 8.5
Ml٠ in hemm kabUl edilmesi İçin acele etme. «Duâ ettim ama
kaMI ^ I m ^ i» d rael
Bunu R^ûlûllah (saüâllahü aleyhi ve sellem) böyle tefsir etmişler
ve şöyle b u y u rm u şla^ :
«BJr ^ n a h istemek, ya da akrabadan ilgiyi kesmek husUsundaduâ
etm^îkçe ve duâ da acele olmadıkça, kulun duâsı m utlaka ItabUl edi.
Ur.»
.Acele etmek nasıl olur, ey Allah’ın Resûlü?»
Diyesoriular. §11 açıklamayı yaptılar:
.(Duâ ettim, fakat dudm kabUl edilmedi) d e m lid ir bul»
- ş l e r i n birinden nakledilmiştir:
؟orak bir yerde dolaşırken bir adamla karşılaştım. Dikenli bir ağa؟-
tan yaş hurma yiyordu.
Kmdlsine selâm verdim. Selâmımı aldı ve bana «haydi gel. sen de
^!» d^l.
A ^ a yaklaştım, meyvesini toplamağa başladım. Bir de baktım
ki, t٠ ladığım me^ıeler dikenden ibaret d ^ u mi?
Hayretler İçişinde kıvranırken adam te b ^ ü m etti ve şöyle ses-
imdi:
«Eger sm yalnız oldugun zamanlarda . ’na İtâat etseydin. sana
şimdi kırlarfa böyle bol bol yedirirdi..»
.n d a n sonra başka bir adam namaz kıldı. Allah’a hamd etti. Re-
sülûUah’a da salâtü selâm getirdi. Ona şöyle bujmrdn:
«Ey namaz kıIan اذوئDuâ eti Allah d٠âm kab٥l eder.» (Et-Ter-
ğîb)
seleme hin el-E^e (R.A.)’den:
Peygamber Aleyhisselam duâya başlarken mutlaka:
«Silbhâne rabbiyel ahyyil a’lel vehhâb» denli.
Tam bir İnanç İçinde duâ eder, istediği geyin büjrtiklügtine bak-
maz. «Allah’tan böyle bir dilekte bulunulur mu?» dem«.
Çünkü Allah’a hiçbir §ey büyük ve güç gelmez. Her şeyi verebilir.
Çünkü kâinat y ^ ’-i k u d r e t i n d i Ona bütün kâinat basit ve pek
. kOlay bir şeydir.
Jiretini icab .tü ren ?eyleri, her iylIJk bâbmda tam bir ganim et؛, her
J^mdc selameti diliyorom.
Benim İçin b٥٠ 5İamadjğm bir günah, gidermediğin bir kedei-, gör-
m ^ ğ în - s e n i n nzâna u y g u n - bir hâcet bırakma!»
Duâda sesini alçaltır. Edeb, huşû !؟inde duâ eder. Gözünü semâ-
ya dikmez.
Hastalann du&sı...
Ömer bia Hattab (R-A.)'dsn:
- AUah٠ın R e s i (saüâUahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:
«Hastam.-yanma girdiğin zaman, sana duâ yapmasm . ricâ et. Zi.
» .nnn dnSa meleklerin duâsı gibidir.» (el-Ezkâr)
Ebü .m A m e (R.A.)’dmı:
Hz. Peygam ter (sallAllahü a l^ h i ve sellem) buyurdu kl:.
«Allah’ın bir meleği varfjT ki, aırf «yA edrnmer rAhJmta. d i y »
kimse İçin görevlendirilmigör.
Kim onu üç kere sSyleree melek ona: (Efhamer i m i n HIM t►
celli etm lstir. . ’n d an isteyM٠ i IsteJ) dfye •ertenir.ii
323 ŞÎB٠ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid A!؛zâde)
«And oJsnn ki, sen Allah’a îsm.i âaanu ile (en büyük ismi ile)- ٥u٥
ettinj O isim ki, onunla Allah’a başvurulduğunda kabûl eder, istendi,
.inde de verir. Söyle bakahm, nasıl dedin?» diye sordu:
«Şöyle dedim:
ي؛ﺗﺎﻵةﻫﺘﺎذاﺋﺪﻫﺘﺎﻻﻳﻠﻬﺘﺎ ي٠؛ﺧﺎﻟﺔه،
«Yd bediy’as semAvAti vel٠a ٠ . YA zel٠ elAK vel lkrtm..
٠
El.Hadâik’dan:
Eoes bin Mâlik (R.A.)’den rivâyet edilmiştir:
ResûlUllah’ın ( s a llla h a aleyhi ve sellem) zamanında, Şam ile Me-
dine amanda ticaret yapan bir zat vardı.
Hi. kafileye katılmazdı. Allah’a tevekkül ederek, ticaret seyahatini
hep yalnız yapardı.
B& def’asında Şam’dan gelirken önüne, atin üzerinde bir hıraızçı-
f a v ^ ve ona: «Dur!» d ^ i.
Tâcîr durdu:
ttJste malimi Al da beni sertest bırakl)) dedi...
«Mal zaten benim olmuştur, artıkl Ben asil rû h u n u alm ak ئtiyo-
mm!» diye çıkıştı.
*Bana biraz müsaade et de, bir abdtet alayım; nam az kılıp Eabbi-
me duâ ed^ün!» demraine k a illik :
«Müsaade senin!» cevabini aldi-
Tacir hemen aMest alıp namaza durdu. Namazı b itir d ik te sonra
ellerini kaldınp şu duâyı yaptı:
En efdal duâ, kişinin kendi nefsine duâ etmesidir. Bunu !,ir fjraat
ve ganimet bilmelidir.
Sonra babanın ç ^ ık J a rın a yaptığı duâ da efdal duMardandtf.
»M ŞIR’ATO’L - İSLÂM (Sej^d Alizâde)
Zekât vereu ki§٤٠ zekâtını gönül hoşluğu ile verirj ki, lWyİM. aşın
cimriliği bertaraf etmiş olur.
Peygamber Aleyhisselâm buyunuuştur:
«Aşın cim rilikten kaçınm: Zira sizden öncekileri asin clm riia
mahvetmiştir.»
-Ordunun techîzi İçin, yahut esir m üslüm anlann kurtarılm ası İşin
v e i e s i gereken mali M lfete «Nâibe» denir; ki, hüküm dara ita a t et^
mek için bunu vermek mutlaka gereklidir. (El-Kunye)
Et-Tergib’den;
HZ. Peygamber (saUâüahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
«Ey ömme«: Nefsim yed’.i kudretinde oJana yemin
ededm ta. AUah, muhtaç akrabası durarken bagkasma sadaka veren
tam s^in sadakasmı kabUl etmezi
N٠ im y ^ ٠٠i tardretinde olana yemin olsun ki, kıyâm et gUniinde
de onun . ö n e batanaz.»
i Hüreyre (R.A.)’den:
Hz. Peygamber (saUâüahü aleyhi ve sellem) şöyle buyuımuşlardır:
«Yedi kimse vardır ki; Allah ©nlan, başka gö^e elma,
dıgı bir g ii.d e gölgelendirir: ١
Onu rahatsız edecek bir kani, kacamatçı gelip ondan alırsa teiTitr
mi?
Onun yaptığı bu ijdlige karşı tabii ki ona minnettor kalır.
İşte 1 ؟temizliğine sebeb olup da ahirette kurtulmasına vesile ola-
cak fakire de. böyle kızmamalı, ona minnettar kalmalı. Çünkü' aslında
o, kendisine ijdlik yapmış oluyor...
§erh٥’l٠H at٤b’den;
«Allah rızası İçin vermek şöyle olur:
Verdiği sadakayı, arkadaşı olmayan, kimsesi bulunmayan, çarşı-
la rta dilenmek İçin dolaşmayan, sokaklarda avuç açmayan, son dere-
ce ç ^ in g e n bir fakire vermelidir.»)
Kendisini övecek, bir gün kendisine f a ç a s ı olacak fakire V -
melidir.
Km disine l ı i e t etmrai, kendisine Wr duâ ile k a illik v e r m ^
İçin de vermmneli.
Uzun uzun kendisini - k l m s ^ de v e m e ^ Nam İçin, darity
ler İçin de vermez.
540 ÇÎR.ATÜ’L - is n (Seyyid Alizâde)
Yukanda anlatmıştık:
Asil minnet ve şükran duymak, fakire degil, sana düşer...
Sadaka çeşitleri:
Her çeşit sadakayı fırsat bilir. Çünkü sadaka ؟eşitleri bir değildir:
Yolunu şaşıran kimseye yol göstermek sadakadır.
Eziyet verm şeyi yoldan kaldırmak sadakadır.
Kekeme olan kimseye, — başkasına bir şey a n la tırk e n — sözü an-
!aşılsın maksadiyle yardim etmek de sadakadır.
BUinen bir husustur: MUsa Aleyhisselâmın dilinde rekâket vardL
Tâhâ sûresinde bu açıklanmıştır:
«tisanımdaki u k d y i ؟özüven» diye dua edince Allah ona:
«And olsun, dileğin sana verilmiştik» buyurdu.
Mlinde rekâket, R r ’a١m’in evinde agzına aldığı ateşten kalmıştı...
Hazreti Ali'nin ^ l u Hz. H i i s e (R.A.)’de de rekâket vardı. Hattâ
bir gün Peygamber Aleyhisselâm şöyle buyurdu:
«Bana, amcası Mûsa'âan tevâriis etti.»
Baa tefsirlerte bu husus Wiyle anlatılmıştır...
MİSAFİRE YAPILAN HARCAMA. SADAKADIR 343
Bir ağaç diker, bir ekin e k » de, ondan insan, h a ^ a n , kus ve dl.
ğer - I k l a r yerse, bu da onun İçin bir sadaka sa^lır.
8 .4 ŞtB.ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
s i misBdir.»
350 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
KİŞİ, oro؟, sadaka ve tenzeri Itödetleri adam asın: ki, belta adağı-
nı ^ n e getiranez ve zimmetinde bu, borç olarak k alır ve ahirette
m١ ٥ h a » ٠ lir.
Onun İçin, en Ihtiyath h a re k ^ adairta bulunmamasıdır.
Dilenme Âdâbı
bağış gdndetdi,
Ömer (IkA.) onu geri ؛CTİtrll.
R e s i i isalIAHahti alq,hl V. aeîem) l a o n l u ؛
«Niçin geri çevirdin ey Öm«r7s
«Kmaeden bir şey abnamatntki ■öylıadlA ml bMiınf■
«E v e . ٠ ﻻ؟ ﺳﺎا، yalnyln ٥bn ٠y ٠tt٠driUm . ü -
ﺑ ﻸ٠ ااﺀمM , .e y ﻫﺄاااس ا«ااه٠٠A lte h 'ın .... .. ٠ع٠ اw , f l i
Ondan aoarat, «*. - (R .A ., şöyle d ^ l :
٠ » - yed'-ı kudrrtlnd. olana ywıltt ederim M. k u d m Mtm
Istanan. Ama ا « ﺻ ﺴ ﺎgalira. rautlah. ،lintel.
354 ŞIR’ATÜ’L ٠ İSLÂM (S e j^ d Alizâde)
insan isterken yumuşak bir taınrla ister. Sert sözler sarf etmez ve
tamseden (li vechillâhl : Allah nzâ^ı İçin) diyerek bir şey istemez.
Çünkü Cfibir (R.A.)’in rivâyet ettiği hadisde Allah’ın Resûlü (sal-
lâUahü aleyhi ve sellem) şöyle buyui’m uştur:
«Cennetten başkasını, Allah’ın vecliiyle istemeyin...
(Yâni, insanlardan, Allah'ın vechl hürm etine bana şunu verin, d ^
meyin.)
Ç Ü İ Allah’ın ismi yücedir. Yüce .la n bir isim dilenmek igin is-
tismar vesiİMi yapılamaz. Hele -basit dünyalık İçin, asla!
Ama: «Ey Rab, vech-i kerimin hürm etine senden C enneti isteriz))
demek sûretiyle Ondan Cennet istenebüir. (Tenviru’l-Mesübih)
Musannifin: «Kimseden Allah’ın vech-i kerimi hUraıeti İçin bir
şey istemez)) i umumi anlam ifade ettiği İçin Cenneti istisna et.
mege gerek yoktu» da draıilebilir.
Hz. PeygambCT’In (saüâllahü aleyhi ve sellem) şöyle bujnırdugu
nakl^ilmistir:
«Allah’ın vechl ile isteyen melundur. Allah’m vechl ile isteyen
mel'undur.»
Sonra, k e n d isin d . kötü bir şeyi istem edi^ zam an bile, bu tarzda
dilencilik yapanı men’etmiştir.
istedi. Ona verecek bir ؛eyim yoktu. Kendimi verdim. Beni bir köle ola-
Fak sana satt^ Onun İçin sana şunu tenbih ediyorum:
- Kim muhta ؟olm adı^ halde (Allah aşkm aî) diyerek bir şey is.
terse. ٠٠ kıyâmet ^iniinde vücûdunda hi ؟et bulunm ayarak gelecek.
tir.a
«Allah'a iman ettim. Ey Allah’m nebisi, kusura batana: Bilmeye-
rek seni çok iisdiim!»
«Beis yok. Sen en dograsunu yaptm.»»
«Anam ٠ babam sana feda olsun. Kal burada ؛Her şey senin ol.
sun. Dilediğin gibi hiikmet., istersen seni serbest bırakayım »»؛
«Brai s e r ^ t bırak da bol bol Rabbime İbâdet e d e ^ m »»؛
^ d i ve onu ahcısı serbest bırataı.
Sonra Hızır şöyle dedi؛
«Hamd. önce beni köle yapıp da sonra ondan taırtaran Allah’a
mahsustur^ (et-Tergib vet.Terhlb)
Oruç Allah,içJudir.
Cehmnem ateşine t a ^ ı bir a ^ r d i r , kalkandır.
Onıclu ununla dünyada kendini m a’siyetlerden korur.
Ç Ü İ oruç şehveti keser, kişinin m a’siyetlere sürüklenmesini ön.
ler.
Böylae oruç, nefs ve iblis tarafından yagdırılan oklara karşı en
güzel bir kalkan olur. Ahirette de onu Cehennem ateşinin hücumuna
ka٠ kOTur.
Kalkan saglam olurea işe yarar... Oru ؟da bOyledir. Her türlü gü-
nahton annarak tntuldugu zaman fayda verir ve onu ateşe karşı k ^
nır. Ama şartlanna ve âdâbm a riayet edilmeyerek tutulum a, sevabı
noksan olur.
Musannif'ln bu s i , «oruç ancak benim içindir, onun mükâfatı-
m da bizzat te n wrlrlm» m alin d ek i hadis-i kudsiye İşaret etmektedir.
Ohicun Allah’a has bir İbâdet olmasınm sebeblerini şöyle açıkla-
dılar:
1) Omç, sâhiblni riyâdan uzaklaştınr.
Çünkü ٠٠ kul ile Rabbi arasında khnsenin m u ttali olam ayacak bir
sırdır.
O, serâpâ n l ^ e t ve orucu bozan şeylerden uzak durm aktır. ( I
lekler k e i e ı i n l n rolü bulunmadıgı şeye m u tta h olmazlar.)
2) Onunla, Allah’tan başkasına İbâdet edilmemiştir.
Sadaka, hac, kurban ve benzeri ibâdetler böyle d ek id ir. Zira miis-
riklw bunlarla putlarına tapmışlardır..
S) Kişiyi maleklestirmektedlr.
Zira sabahın belirli bir zam anından (yâni sah u r vaktinden) iftar
vaktine kadar kişi, yemek. İçmek ve cinsi illşkldOT uzak durmaktadır.
Bu J ^ d e n meleklere benzenektedlr.
ORU ؟, ALLAH’IN DÜŞMANINI KAHREDER 3.1
Sahurda y ^ k yer.
Sahurda y e m .1 kafiyyen ihmal etmez.
Zira Allah’ın Resülü (saliailahU aleyhi ve sellem) bu h u s u fa şöy.
le buyunnuştur:
«Klteb ehli ile bizim oTOCumuz arasındata iark. sahur yem ezdir*
Yani, OTU ؟gecesi İsrail ogulları uyuduktan s i a yemek - İç.
mek ve hanım lan ile cinsi m iln a s e ^ te bulunmak gibi ,eylOTİ yapa-
maZlardı. Çünkü bunlar onlara haramdL
İslâm ’da da hidâyette bu toyle idi. Sonra Allah bunlara irin v ^ .
imsak vaktine k a d a r' y n - İçmrir, cinsi IBşMde bulunmak gibi şey-
٥ ٠
Onıçluya iftar verir: ki, tm un ecri gibi bir ecre nail .Isun...
Nitekim Allah’m Resülû (sallâllabii aleyhi 've sellem) şöyle b u^tt.
muştur:
«Kim .r a ؟tu tm a iite r verirse, y a h u t harbe gidecek birini teçhiz
ederse, (.ntonn aldığı) m û k â fa tın a y “ 8m ٠ alır.»
Oysa .ru c u n ruhu ve Sirn. sey ta. ve nefse karşı gereken mtoevJ
gUcU saglamaktırj ki, şeytan, kişiyi d ile d i, yere sürökl٠ ٠ esi^
Bu, ancak az yemekle (yâni Rareaaan dışında mu’tâd .Idugu ١ ٠ .
hile yranekle) m üm kün .lu r.
İmâm Gazâlî (rahunehullah) der ki:
«Hatta, daha çok acıtaıası ve susaması İçin kişi Ramazan'da gün-
dUrfJn az u^jm ahdır.
Ancak hu süretle nefis zajuflar, ruh güçlenir, kalh yumuşar.
Aym durum unu gece de dw am ettirir; ki, tehwcûdünde zahmet
çetoı^în, evrâdına tam bir huzurla devam Sebilsin.
İşte böyle oluraa, şeytan kalbine girem « ve rahatça semâ melekû.
tünü s e y ^ e b ilir.
Kadir g٠ esi, kişiye melekûttan bir şeylerin miinkeşif oldu. 1 gece-
dir...
Kim midesini doldurup melekût âlemiyle kendi amamda bir en-
gel vücuda g e rim e , tabii kl 0, bundan m ahram olur.
Allah’ta n başkasından düşünce ve himmetini kesm^ikçe, midfr
nin b ^ kalması da hlcâbın kalkması İçin kkfi d٠ ldlr...
İşte asil gaye buduri»
Bütün bunlarm başı da; az em ek tir...
Bir hadisde:
«Cennet kapdarı. Pazartesi ile Perşembe günleri açılır.»
Diye vârid olmuştur.
Ebû Hiireyre (R.A.)’den:
Allah’ın Resûlü (sallâllahU alCylıi ve sellem) şöyle buyurdum
«Ameller Pazartesi ile Perşembe günü sunulur. Amelimin, ben
»ruçlu iken sunulmasını severim.» (et-TenvJr)
Sonra, h i ؟Mmse:
«Ramazan geldi. Ramazan gitti...» demdin.
Bazılanna göre, bu gibi sözler ağır ve kaba siteleri andınr.
Bazılan da şöyle dediler:
«Çünkü Ram azan Allah’ın isimlerinden biridir. O a hürmet etoek
gCTkir.»
Böyle diyeceğine şöyle desin:
«Ramazan ayı geldi.»
Çünkü bazi im am lara göre, «ay» lâfını zikretmeden «Ramazann’ı
zikretmek m ekruhtur.
Ama, «Ramazan’ı tuttum » kavlinde olduğu gibi, baska bir Ihtima.
li önleyecek karine varsa, başka. ٥ zaman mekrah olmaz.
İm âm Mâlik’în (rahımehullah) arkadaşları; .'karine bulunsun v ^
ya bulunmasın, bunun bu seMIde söyl٠ mesî mutlak sürette mekrah-
tur» dediler. (Çerhü’l-Meşârik)
38. ŞİB.ATÜ’L - İSLÂM (Sej^ d Alizâde)
Cum’a gönü tek olarak, ondan önce veya sonra, bir gün katmadan
oruç tutmaz.
Hadisde böyle varid olmuştur.
Yatoız c ı ^ 'a gününde orug tu tm an ın yasak olması, yahudilere
Bilindiği gibi, onlar tek olarak cum artesi gününe itib ar etmişİCT.
dir.
O ^ ü , fa٥ let ve ibftdettekım m dan diger günlerden ü stü n tut-
muşlarfı...
M irii bir göne îbâdeö haOT^erek yahudilere benzemememiz İçin,
özel olarak yalnız cum’a g i orug tutm am ız m ekruh olmuştur.
- et-Tayyibl bunun sebebini söyle agıklar:
Allah Cum’a ^ n ü n ü m ukaddre bir 'gün kılm ıştır. O rada yapılan
ibfidrtlerin fartleti tabii ki pek b ü y ü ttü r.
Allah’m kendi l ^ l i r l ^ ğ i ibâdetten baska herhangi b ir ibâdetin,
kullan tarafından !»lirlenmesi, katanda makbUl ve m ahböb sayılmaz.
Ama . r adak onıglanna veya virdine rastla rsa baska...
N i t ü m Peygamter A l e y h is s e l söyle buyurm uştur:
«Diğer geMleri bırafap da yalnız cum’a f e s i n i ihyAya
CUM'A GÜNÜ TEK OLARAK ORU ؟TUTMAMALI 383
/ ٠.. رم٠
٠
>ا ا ;ا ي
،،(٠ bir gecedir kl) her hitoetB İş. - a ^ l r..
٠ ٠
٠\ﻛﻌﺖ ﻗﺎﺋﻔ ﺺ
(AllahUmme Innete afilvvün, tühıbM l afv٩fa’ttt annJ)
386 ŞIR’ATU’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
saj bilkin ki, ibâdetleri kabul edilmiş ve rahmete nail olmuştur. Buna
sevinsin.
Yok, böyle bir sey hissetnUorsa; bUsin ki, yaptığı ibâdetler, t u t
tuğu Olu ؟kabUIe şâyân o lm u ş tır . ^ılm ustur ama, gereken awabı
alamamıstır.
Haberlerde böyle vârid olmuştur.
o|o■■ — ~
Hac
t«l&wî vazifelerden birisi de, m ali ve bedeni cihetten, Beyt-1 Şerife
yol bulabilen Mmsrain, Beyt-İ Haram ’ı ziyaret etmesidir.
, ،،Beyti Haram» denm esinin sebebi şudur:
Orada savaşmak, orada vuruşm ak haram dır.
Bu b e^ e Kâ’be denmrainin sebebi ise şudur:
K&’be k e l e s i «küûb» kökünden türem edir. Bu, nüşûz anlamın-
dadır.'
Nüşûz, . s e k demektir. Y e d e n ırak ve yüksek o ld u ^ ı İşin bu adi
a l m ı . . «Biraz da m urabba’ (dörtgen) olduğu İşin bu adi almıştır))
dlyraler de var... (Çerhü’l-Kermanî)
Evet, hac ancak: CTinden ç i l ğ ı andan itibaren, dönUnceye kadar,
50)uk٠şwugunun ve hizm rtşilerinin nafakasını te ’m in ettikten ve her
türlû !»rçlannı da verdikten sonra, kendisini B e y ti Ş e l ’e ulaştırıp
geri kadar y e te e k bir m ebiaga sahib ve m âlik olanlara
f a ^ ı r . Yrtun da güven İşinde olması lâzımdır.
İşte ây^ı-i k ^ ^ e g ^ e n (İstitâat)’m anlam ı budur.
Haccm fazileti:
Bir kerre hacca gitmek, Allah yolunda jdrmi kere savaşmaktan
afdaldır.
Hadisde vârid olmuştur:
- 1 S ^ f ’i ziyaret edin. Çünkü hac, suyun kirleri yıkayıp gi^
d i ğ i gibi, günahları yıkayıp giderir.»
thyâ’da zifaülmiştir:
«Allah’ın Rw٥ lü (sallAllahU aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar-
dır؛
«Kim b e ^ z iy a ^ edip cima’ etmez ve fısk u fiicArda bulunmazsa,
٠ ﺳ ﻌ ﻪ٠ ,kendini d o ^ u d u ^ günde oldugu gibi günahlarından şikar.»
AREFE GÜNÜ ŞEYTAN ؟. K OFKElSNIR 331
Hac’da sünnet (usûl) olan; yola riyâsız çıkmak, (yüni tem bir ih.
lâs İçinde çıkmaya niyyet etmek), her türlü riyâdan uzak dumak,yol-
da ve orada heiai para harcamaktır.
Hz. Peygamber (saüâllahü aleyhi ve sellem) bujmmuştur:
.«Kim helalinden kazandığı bir para Ue hacca giderae, a t t . her
adim kaı^ıliğında Allah ona yetmiş sevab yazar, yetmiş giinahmı ٥٥٠
şer ve yetmiş derecesini de yükseltir.» (el-Hülisa)
Son derece heiai bir para ile hac .yapmak istediği zaman (ge^O T
meblâğı bulamazsa) ödünç alır.
Sonra borcunu m alından öder. (âunyetü’l-Fetevâ)
B d h ’li Ebü’l-Kasım el-Hâkîm hakkmda anlatttlar:
O, sultanin v erd ig hibejd alınlı.
ihtiyaçlarım karşılam ak İçin radan ^ ü n ؟pate a^lırdı.
Aldığı b a ğ ışla d an da borçlannı Merdi.
Ebû Yûsuf’dan (rahım ehullah):
«İşte bu gibi mes’elelede Ebû Hanife’nin (rahımehullah) cevabi
budur...» (HezânetU’l-Fetevâ)
Evet, evinden çılap ihram giymeği yere varıncaya kadar sanki Ih-
ramdajmns gibi davranır.
Dinin haram kıldığı şeylerden, münakaşa ve mücadeleden kaçınır.
Husûm et ve dargınhğa -sebebict verMek her türlü davranıştan
uzak durur.
R٠ ûlüllah (sallAllahü aleyhi ve sellem) hac yolunda ve - jrU'
3 .6 ŞÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
28
402 ŞİR'ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
؟ünkü o, afvedilmiştir.
HadJsde böyle vârid olmuştur...
!■edildiği yere gelip onlaı٠la beraber bir saat oturap (zikirle) meşgul
elurea, AlJalı onu m utlaka cennete koyar.»
ipi de iyice sik ki. benden sana bil- ؟ey isabet etm esin ve benim de
ondan ötürü ecrim eksilm em -
Çünkü ölüm kolay değildir.
Sonra, bıçağım iyice keskin yap.
Yüzümü yere ؟evir. Çünkü kmııldayabillrim: senin de bu yOzden
babalık ؟efkatin galebe ؟alar. İlâhî emri yerine getir«nezsinl
Annem belki beni sorabilir. Gömleğimi de ona ver. Gnu m üm kün
olduğu kadar da teselli e t!٠١
İbrahim Aleyhisselâm:
،(Sen g e rç e k tn , Allah’ın emrini yerine getiım em !؟in bana son d ^
rece yardımcı oldun!» dedi-
O’nun ellerini bağladı.
Fakat bu d e fa da oğlu şöyle haykırdı:
«Babacığım, ellerimi ؟öz! Allah’ın emrini istemeyerek y e l g٠ -
riyomruşum gibi bir halde olmayayım.
Sonı-a, bıçağı boynuma ؟al!
Çal da görsün Allah’ın melekleri. Halil’i n ﻳ ﺎ1 ﻻAllah’a nasıl boyuj٢ı
eğiyor, emrini nasıl jdirekten yerine g e t i r i r ! »
Ondan sonra ellerini ve ayaklarım bağlatm adan öylece serbestçe
uzattı ve Allah’ın emrine teslim oldu... ''
İbrahim Aleyhisselâm bı ؟ağı bütün gücü ile . a z m a ؟aldı.
Çaldı am a ne gezer!
Allah’in izni ile bıçak kesmedi...-
E٤^ llü p nerdeyse kırılacak gibi ؟Idu...
p .: 27
418 ŞÎR.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid A lizd e)
؛ ﺷﻲ\ﻏﺖ\ذ>\؛ي
(Bismillâhi vallahtt ekber) der.
Çemsü’l.Eimmetü.l-Helvânî. dedi kl:
«MUstehab olan (vav)’sız olarak (Bismillâhi Allahu ekber) d ^ e -
sidir. (Vav) ile (Bismillâhi vallahU ekber) demesi m ek ru h tu r. (Bl-Kun-
ye’de böyle g ^ )
.2 2
ŞÎR’ATÜ’İI - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
ا\> ا ك ; ﻖ ﺗ ﺪ ﻐ ﻠ ﺘ ﻠ ﻟ [
■■ ■■ ' "Of o
''اا؛
Helal Rızık
Yezid bin Seleme (R.A.) ağaç dikiyordu. Hz. Ömer (R.A.) ona soy-
Je hitab . 1 : :
«Çok isabetli bir is yapıyorsun؛
insanlara m uhtaç olma! Bu sUretle dinini daha ^ z e l korursun؛
millrtlne karsı da daha serefll oluraun.»
Birrivâyet:
D t t i mû،Ms bîr kasırga hasgOsterir. Halk tblâş ve h ٠ ecan
İçinde İbrahim bin Edhem’e:
RIZIK İÇİN SABAH ERKENDEN KALKMALI 429
«Bu ne şiddet?,)
Diye yakınınca, 0 büyük zât şu cevabi verdi:
«Bu şiddet değildir; asil şiddet insanlara n ıu h ta ؟olm aktır!«
Bil- rivâyet tlalıa:
Isa Aleyhisselâm bir adam la karşılaştı ve ona sordu:
(ıNe İş yaparsm ?»
Adam cevap verdi;
«ibâdetle vak it geçiririm ; hiçbir İş yapmam!»
«Pekâlâ, sen in geçim ini kim saglar?»
«Kardeşim!»
«Öyleyse kardeşin senden daha-iyi ve makbUl İbâdet e t m e k t i r ! »
’(el-îhyâ)
Cihad yolu ile n zık te ’m in.etm ekten sonra, fazilet bâbında ikinci
olarak tic ^ e t gelir.
Ama bunda em anete riayet etmek, doğruluk ve n a sih a tte n aytıl-
m am ak’şa rttn . ٠ ||
- -El-lhyâ٠da der ki: ااا٠
٠'■ «Nasihat, kendisi İçin hoşlanm adığından başkaları İçin .de hoşl٥n ٠
m a ik tır.
430 ŞİR.ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid AiizÂde)
ه٠ا
lirtilmlştir;
dır.»
,bir söz atm aya dursun; m utlak yanında hazır bir gözcü var.
- alış " veriş bittikten sonra gelip fazla para ödemek sû-
retiyle müşterinin elindMi 0 m ail koparm aya çalışmaz.
Bu gibi alış ٠ veriş m ekruhtur.
Şayet yapıhrea sahih olur.
Veresiye de satabilir.
Müşteri fakir ise. alacağını tahsil ederken onun durum una son de-
r « e dikkat eder.
Ö d e m e imkânı yoksa b e k l e r , S i k m a z .. .
Eğe،' taı^ı ile bir borç almışsa (ribevi olmayan şeylerde) tart، ile
verirken fazla tartjp verein.
- lıakkını kendine geçirmemek İçin böyle yapması Ihti-
yati bir davranıştır.
Kişinin fazla para veren kimseye satm asın d a bir sakınca y<*tur.
ödünç venligi adamdan (az bir sey dairi olsa) karsıh ٠ n d a hiçbir
şey kab.1 etmez.
Bu h u ^ a son dnrece şekin«en davranır.
Ama bilirse ki 0 ona ödünç p a ra vCTdi^ lşin -d .1 1 de. bir yakmiık
veya dMtluk İcabı hediye olarak verm iştir; y a h u t o hediyeyi veren ki.
§1 cömertlikle ün yapmıştır; İşte 0 zam an alır, şekinmM .'
Ç ü , verilen b r e n i n kab.1 edilmesi lâzımdır.
S u . v e r i l e n kişi u ^ rln d e k i hakkidir; özürsüz kabUl etme•
m i yapmaz. (K T rtfim m e)
ZALİM, HIRSIZ VE H A İN E İ ş YAPMAMALI 441
I k kaışıüğiüda alm an ü c r e t:
Bu çirkin, hem de bi’l-lcma’ zinâ gibi haram dır.
Köpek p a ra s ı:
Hz. Peygamber (sallâUahU aleyhi ve sellem) b u y u r l a r ki:
«Köpek parası pistir.»
Hanelilere göre köpek satm akta bir sakmca yektur. K ö ^ k aljş -
verişi sahihdir.
(<Hadîs-i şerifden m urat, k ö ^ k satm anın kötü bir İş. karşılığında
ücret alm anm da kerih bir davranış olduğunu beyân etmektir» d ^ i-
ler.
Şâflîlere göre k ö ^ k satm ak haramdır. Hadis-i şerifi bu anlam da
yorumladılar.
.n u n İçin. H a n e le r e göre, köpeği öldüren kişi sahibine bedelini
öder. Şâfiî’ye göre ödemez. (Şerhü’l-Mesâbih)
٠١.
ihtikâr:
Gıda maddesini biriktirip, fiyatın artm asını bekleyerek, satma-
maktır.
Böyle yapana «muhtekir» derler.
Muhtekir ise mel'undur.
Yâni «iyiler saffından tard edilmiştir» demektir!
Yoksa, G affâr (olan Allah)’ın rahmetinden tard edümiş demek de^
gildir. (et-Tenvir)
Selef hallundan biri lıakkında şöyle aıılatılır:
V âsıftan bir gemi yükleyerek Basra’ya buğday gtaidenniş.
Oradaki vekiline; «bu buğday Basra’ya girer ^ n n e z -!»k letm ^ en
sat» demiş.
Fakat 0, bazı kimselerin tavsiyelerine uyarak bir h afta bekletoıiş
ve fazla fiyatla satmış.
Sonra duriimu bir ınektubla m alin sahibine bildirmiş.
O da ona şu cevabi yazmış:
«BiliyOTsun ki, biz sırf mUslümanlıgımızı .korumak İçin az bir kâ-
ra kanaat eden k im s e l^ e n iz .
Sen bizim dediğimizi yapmadın.
Kazan ؟sağlam akla dinimizden bir şeyler götürdün.
B i^ karşı-bUjdik bir cinâyrt İşimin.
Bu m ektubum u alır almaz, sattığm buğday kar ؛٥ !ğmda a JA ^ n
paranın hepsini Basra fukarasına (sadaka olarak) dağıt ئ ؛٠: ى ﻷiki-
i de vebalden kurtulalım.» (el-îhyâ)
ss
- vârid olmuştur:
I, i l y»ler çarşılardu؛. Oradakilerin en kötüsü de; oraya ilk
٠ ٤
gjripsTO.ka.dir.»
؟ARŞININ FİTNESİNDEN ADLAH.A SIĞINMADI 447
Kazanç saklamak İçin aldığı taanıı (yiyecek şeyi), başka ilil- yere
nakletmeden ayni yerde satamaz.
؟iinMi Hz. ٥ mei" (R.A.) şöyle dem iştir:
«Bir yerffi buğday satın alıyorlaıdı. Dalıa ele alm adan Iiemcn ay-
nı yerde satıyorlardı.
R e s û l i i l ( s a i l a h i l aleyhi ve sellem) onu yerinden ahp başka
bir yere nakletmeden ayni yerde satm ak tan o n la n alıkoymuştur.»
ibni. Abbas (R.A.) dedi ki;
(؛Peygamberin nehyettigi, henüz alıp başka yere nakledilmeden sa-
t٠ ٥ bııgday .(veya unu) idi.
Ama sanmam ki diğer şeyler de bil h ü k m e 'dahil olmasın.
Taşman her şey hakkında ajm ı hü k ü m câridir.
Ama g a ^ -i m m kul olursa başka, o zam an onu yerinde satm ak câ-
ئDlur a
imam Muhammed buna m uhalefet etm iştir.
Akann alınması, satıcının onu tahliye edip m üşteriye: «Onu sa-
na tKİim ettim!» demesidir.
Ama t ٠ n٥n şeylerde ise, alm ak, ancak ohu başka bir yere nak-
l ^ r a ^ e olur. (Şerhü’l-Mesâbih)
el.Muhtor’dan;
«En üstün kaaan ؟, cihad ynlu ile elde edüen kazançtır. Sonra, mu-
bafızlık y a - (veya n ö t^ t.tu ta ra k ) -elde edilen kazanç, sonra da
san'at ^ u y l a elde ^ il e n kazan ؟..» (Tuhfe'de bu bOyledir.)
Musannifin, çiftçiliği sa n 'ata takdim etm esi, ya bu hususda bir
rivâyete m uttali oluçundandır, y a h u t da Ebû H anife’ye göre MUzâraa’-
nm (mahsûlünün bir kısmı karşıhgm da yer kiralaınanm ) fâsid olu-
şundandır. Ya da şirk-i hafiden (gizli şirkten) k u rtu lm a güçlüğünden-
dfr. - ’
Sahabderin ganim etten elde ettikleri ta rla la rı vardı. Orada ekip
biçerlerdi ve üriinlerinden yerlerdi.
lunmuş olur.
Eğer şirk-i hafiden arınm ış bir halde ؟alışırsa ve tevekküiU de tam
olurea, tanm İşleri ile uğraşm ak en ü s tü n kaz'ançtan olur.
Çüntti ziraat Ademoğlunun geçim 'vâsıtasıdır, in sa n ja rın ؟oğu on-
d m e e ç le r.
٠
Yenen şeyin heiai ve ho§ olııası, insani d yuracak kadar olması,
hiç şübhe yok ki yemenin farzındandır.
Heiaidan sonra ((hoş.) olarak vasfedilın؟sindeki hikmet:
Bir yemek helâl olduktan soni'a, tablJ kl hoştur.
Çünkü 0 şer'an ıneşrû olan yoldan kazanılmıştır.
Sünnete m uvâilk bir tarzda elde edilınişth’.
Şer'an sevilmeyen bir sebeble, ya da nefsinin ve kötü tem ây iill^ -
nin emrettiği yoldan kazanılmamıştır.
İşte:
((Helâl, mUftlnin sana helâl olduğunu bildirdiği ve fetvâ. verdiği
şeydir. T a j^ b ise, kalbinin, sakıncası bulunmadıgm a dair sana fetvâ
verdiği nesnedir.»
Sözünün anlam ı budur.
Bir insanin doyacak ve kendisine yetecek kadar hel&linden bir şey
kazanması ve yemesi 'farzların en büyüğüdür.
Çünkü bütün iyiliklerin ve insanin yaşamasının' yegân, k ı v a ı bu.
dur. . ،;
Sonra, heiai ve h ^ bir nzık elde etm ek kolay değildir ؛bilâkis en
gü? olan husûslardandır.
Zira, bir şeyin heiai ve h ^ oluşunu, helâl olmayan «1 ufak tor-nes.
nenin ona karışm ası İhlâl eder.
Bunım içindir ki, selef m i l a n l a n , haram ihtim alice y rt aça-
cak en ufak bir ş٩٢den bile ؟ekinirİCTdi.
Ne var ki, m üftî, bu gibi gıdalann yenmesine, zâhire bakarak fet-
vâ verir.
Sonra kölesine^
«Onu hangi küpten çıkardın?)) diye sorınuç..
«B ilem iyon!))
Mye cevab verince, takvâca hareket ederek küplerin içindeki yağ-
lann h٠ ini â ^ v e n n i ş ...
Bugday jnkanmaz...
Çünkü yıkamak onun bereketini giderir.
A ^ a y ı da bugdayı da kendi eliyle öğütür. Hayvanlarla öğütmez.
،’ ) .8 سﺀاااﻻ8١ ذ٠ﻫﻬﻴﻬﺐ، ' ﺀ- لyerrienİR haram oMuğu 8nta٠٠lm«m. M . I para île
٠e٠t<tt■ M âl. Sflyetfe y e n e l . -a'ahn afınan-ekmeğin tıer
Bunlardan 'mdksad'؛-'-HikS« k a - a n , - m r f aMret e ^ l - n. ﻻ٠ﺀا
manevî .alışma ve riyazettir. (M.)
462 ŞİK'ATÜ’L ٠ ÎŞLAM (Seyyid Alizâde)
٠١
O v an d ı et ve ؟.r b a yemez.
Çünkü bunlar meleklerin nefretine ve kalbin kararm asına yol
açar.
Et de İçki gibi m alin israf edilmesine yol açabilir.
(Yâni ete kendisini alıştıran kimse, İçkiye kendisini alıştıran kim-
se giM olur. Bir türlü onu y e m d e n vazg^em ez. Bu da parasının israf
Bu yüzd^ı, HZ." Ömer (R.A.) kasaba çok giden birini gördü mü,
ona sapA ile hücüm «lenli. (el-Hâüsa)
Etli çorbayı ve yağlı gıdalan kırk gün teık etmez; kl, tablatı bo-
zulur ve ahlfikı k ötül..-
٥ . A li( ٤ V.)'dMi:
«Kim fark ^in et yemrase, ahlâkı kötüleşir (huysuz olur); Km de
hiç fâsıla v ^ ^ e n tam kırk gün et yeree kalbi- karanr.» (el-Jhyâ)
Haj^et etmeden g l e z . .
Gece uykusuz k a lm a d a, da gündüz uyumaz.
Sofrada tıkabasa yemek yemez. Çünkü Peygam beıim iz (salJâllahü
aleyhi ve sellem) şöyle buyurm uştur:
«insanlar İçinde, dünyada en ؟ok doyan, kıyiim ette en uzun açlık
؟ek«ıektir.»
Yukarda Hazret-i Âişe’nin (R. Anhâ) >(Resûlüllah (sallâllahü aley-
hi ve sellem) kat'iyyen yemek yerken ta m anlam ıyla dojmıamıştır« SÖ-
İ Ü nakletmiştik.
R e s û lia h (sallâllahü aleyhi ve sellem) de bu bâbda şöyle bujmr-
muştur:
«Midfâini dolduran sem âvât m elekfitüne giremez.»
Hz. ^ k m a n ’m . u n a öğüdü:
«Yavrum, mide dolduğu zam an düşünce uyur, hikm et susar, â z a
lar ibâdetten geri kalır.»
^ d is d e vârid olmuştur:
«Yer ile gök arasm dafa her iyiliğin başı açlık, yer ile gök arasmda
bulıman her köttilüğün başı ise tokluM ur.» (el-îhyâ)
^ i m a d a n yemeği yemez.
Çünkü. Sicak yemek mideye, bağırsaklara ve dislere zararlıdır. Tip
kltablannda da böyle anlatılır.
Hz. P ^ a jn b e r 'I n (saüâllahü aleyhi ve sellem) söyle buyurduğu
nakJ^lllr:
«Üç seydn b ^ k e t kaldırılmıştır:
AKŞAM Y E İ Ğ İ N İ İ T L A K A Y E İ L İ D İ R 468
S o ^ y u n a y a k d a r Sicak yemekten.
U cuzlayınaya kadar pahalı oJan şeyden.
Üzerine Allah’ın adi anılmayan nesneden...»
Yemek soguyuncaya kadar üstünü kapalı tutar. Çünkü bu, bere-
ketini artırır.
(Yâni, sinek yemeğe düştüğii zam an, ilk önce insana bil’ tiksinti
v a ir; ^ r a onu tam anlam ıyla İçine batırınca, insana ârız olan bu
tiksinti gide.)
Tiksinti, bir nevi hastalık ^ b id ir. iyice batırılarak tiksintinin
bertaraf edilmesi de §ifâ gibidir... (Çerhü’l-Meşârik)
Yere dilsen etoıek kırıntılarını ( ؟ok az olsa bile) alıp, Allalı’ın ni’-
mrtine büyük bir saygı duyarak yemek, iste ekm eğe duyulması gere-
ken saygılardandır.
(6 ا- ¥ ’ ) ة هİmâm Gazâlî bu husUsda bir h ad is nakletm istir:
«s٠i « ٥an dilsen lokmayı kim alıp d a yerse, refah İçinde yasar ve
^ n k ^ . sıkıntı ؟ekm ^en. afiyet İçinde olur.»
Bâzılarına göre, yere dilsen k ırm tıla n toplam anm karşıhğı, cen•
hurilerin . » 1 gözlüleridir.
Bir .hikâye:
Bir adam birini ziyafete çağırır. Bin tan e lâm ba yakar. Misafirine:
((İçeri gir, Allah rızâsı İçin yakılm ayan bir lâm ba varsa, söndür!))
der.
Adam İçeri girince Allalr rızâsı İçin yakılm ayan tek bir lâm ba göre-
mez.
Ebû Ali er.R udbâri birkaç ؟uval şeker aldı. Şekercilere ondan bir
a p ı yapmasım rica etti.
Mihrabh V ؟balkonlu gayet güzel bir yapı yaptılar.
Sonra sofileri çağırdı; sofiler gelip onu jnktılar ve kapıştılar, (el-
îhyâ)
TefsJr-i K ebir’den:
((Bir adam h a y ra çok p a ra verdi. Diğer biri ona; (uayır d a olsa,
israfta fayda yoktur!) diye çıkıştı.»
Allah’ta n başkası İçin kasd edilirse, az olsa bile israf sayılır.
Osman b in Esved dedi ki:
- Bir m ücâhidle B e y ti Şerîf’in etrafında dönüyordum . B aşını E bû
Kubeys dağına k a ld m p şöyle konuştu:
«Eğer bir adam A llah rızâsı İçin bu dağ k a d a r m a l İn fâk etse, m ü s
rif sayılamaz.
484 ÇÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
Yemek yemeği bitirm eyince, herhangi bir İşini görmek üzere sof-
,radan kalkmaz.
Fakat cem âate düşkün olup da cem âatin kaçmasından, ya d a vak-
tin darlığından endişe ederse, o zam an önce nam az kılar.
İmâm Gazâlî (rahım ehullah) der ki:
«Eğer cam yemek ؟ekm iyorsa,-ya da yemegl ertelem ekte bir sa-
kınca bulunmazsa, 0 zam an çvlâ olan, nam azı yemekten önce kılm ak-
tir.
. Fakat, sofra kurulm uş da yem eğin sogumasm dan, y a h u t d a na-
mazda 0 yemeğin kendisini m eşgûl edeceğinden korkarsa, 0 zam an y ^
meği önce yer.
Madem ki nam az vakti geçmiyor, böyle yapar.
Çünkü bu husUsda hadis vârid olm uştur:' Kişi aç olm asa dahi,
kalb, kurulan sofraya meyyaldir.»
Evet, fazla yemek yemek kıyam ette de. açlığa yol açar.
Nitekim Allah’ın ResUlU (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle buyur-
muşlardır:
«KıySmette en uzun açlığı, dünyada en çok doyanlar ؟ekecektir.»
Hârun er-Reşîd, biri Hindli, biri Rum,' biri İraklı, biri de Sevâdî
olan dört.doktoru bir ara y a getirip sormuş:
«Her biriniz b an a öyle bir ilâ ؟söylesin ki, onu yedigm zaman
kafiyyen hastalık yüzü görmiyeyim!»
Hindli olan şöyle demiş:
«Siyah ilılili ؟:,»
Rum:
،(Beyaz reşat tanesi.)»
IraklI olan:
،,Bence Sicak su.)>
içlerinde hepsinden d ah a liilgin olan Sevâdi ise şöyle konuşmuş:
(tlhlili ؟midejd Sikar. o , .ilâç değ.il, hastalıktır.
Reşat tanesi ise m idejd inceltir. Bu da hastalıktır.
Sıcak su da m ideyi sark ıtır: .ki, bu da hastalıgın tâ kendisidir.»
«§u halde sence, o ilâç nedir?» diye sordular.
Şu cevabi yerdi;
«Bence 0 , acıkmadan yemek yememen; yediğinde de dojnnadan
wfradan kalkmandır...
«Dogru dedin!» dediler- (el-îhyâ)
492 ÇİR'ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid AJizâde)
Az,yemenin derecesi:
Midenin üçte birini yemege, ü ؟te birini suya ve üçte birini de ne-
fes almaya ayırmaktır.
Orta derecesi:
Midenin yarısını yemekle doldurm aktır..
En iist derecesi:
Yemeği bir hastanıri (oburun) yemesi, uykusu da suda boğulanın
uykusu gibi olmaktır.
Eğer yalamazsa, bir mendil ile silmesi gerekir. Çünkü Enes (R.
A.) şöyle demiştir:
«Allah’ın B esûlü.(sallâllahü aleyhi ve sellem) tab ag ın silinip pak
edilmesini emretti.»
Sraıra 0 yemek kabı su ile y ık an ır ve 0 su İşilir.
Şöyle denilmiştir:
«Kim tabak yalayıp suyunu İçerse b ir köle azad etm iş gibi olur.»
(el-ihya)
Keşeç otunun ؟öpü iJe karıştıran ise deliJik veya unutkanJıga ya٠
kaJanır.
Ey Aişe. kim bunlardan kaçınm azsa kötü bir durum a düşer. 0 za-
man kendinden başkasını kınamasın.» (M işkâtü’l-Envâr)
Ebû Hüreyre’nin (R.A.) vasiyyetinde şöyle geçer:
«Resûlüllah (sallâllahü aleyhi ve sellem) agu agacı ؟öpü ile diş
' yasaklamıştır. Çünkü 0, rengin sararm asına ve unutkan-
lığa yol açar.
Boya otu ؟öpü ile de diş karıştırm ayı yasaklam ıştır. Çünkü 0, Sirt
ağrısma sebeb olur.
Böğürtlen ؟öpü ile de diş karıştırm ayı yasaklam ıştır. Çünkü buda
fel ؟yapar.
Hasır kamışı ؟öpü ile de diş k arıştırm ağı yasaklam ıştır. Çünkü bu
ağız kokusu yapar.
D iknll ağacın ؟öpü 6 ااde diş karıştırılm az, dem iştir. Çünkü buâni
ölümlere yol a؟ar.»
Sâhibü’I-Bustân, el-Evzâî’d en nakletm iştir:
((Mersin ağacı ile diş kanştırm ayın. Ç ünkü bu, k ad ın lan terletir.
Cüzzam damarlarım tahrik eder.»
ﻻط
«K...»
Et, dujm a ve görmeğî artırır, dim ağa fayda saglar. Onda diğer
gıdalardan tam yetmiş misli fazla gü ؟vardır. B u sebeple ona, «katık.
lann en iyisi» denilmiştir.
Hz. P ^ a m b e r (sallâllahü aleyhi ve sellem) av etini pek severler,
dl. Kendisi avlamazdı ama, başkaları kendisi İçin avlarlardı. Bunu Ebû
l y m «et-Tıbbii’nıNebevin’sinde an latm ıştır.
I en güzel yeri hayvanin a rk a kısm ıdır.
el٠CeJâJ der ki..
«Büriilmüş hayvanların eti,, boğa ve dişi hayvanlarınkinden daha
hafif, inSan mizacma daha uygundur.
Erkek ha^^anın eti dişi hajn^anm etinden, 'siyah hayvanin eti be.
- r a daha hafif ve d a h a le z ^ h d ir.»
Her ^ım uşak eti d o la m a k m iinasibdir. Ancak tuzlanırsa daha
fazla dayanır.
KiOTia et gıda bakım m dan d a h a iyidir. Kişiyi de fazla şişmanlat,
maz. H a ^ ı kolay olur.
But ve kol rtleri hum m alara, tan siy o n lu h a sta la ra ve koliti bulu,
nanlara iyi gelir.
Baş etleri (؟ok gıdası olduğu halde) m ideye z a ra r verir. Fakat me.
niyi ^altır.
lUkler de mizacı jnım uşatır, bol gıda verir. Meniyi çoğaltır. Mide-
yi i ş l e t i r . .
Meoıe kısmı soğuktur, yaştır, gıdası boldur. Hazm ı agır ve gü؛؟ür.
H a y l da böyle.. (Ancak, m eniyi ؟ogaltır.)
1 m ü ^ ü d i r . hazmı ؟abuk yaptırır.
ET il e s u t en FAYDALI GIDALARDANDIR 503
«Hurma» :
Hurma da d .jm ru cu bir katıktır. Yusul bin Abdullah anlattı:
- Resûlüllah ’1 (sallâllahu aleyhi ve sellem) gördüm. Eline biraz
a ^ a ekmeği aldı, ü stü n e h u rm a koyup şöyle buyurdu:
«İşte bu güzel bir katıktır.»
Sonra ekmekle birlikte üzerine koyduğu hurm ayı yedi.
Bu husUsda fıkılı im am larının görüşleri:
Ebû Hanife’ye (rahım ehullah) göre, m âyiâttan olmayan hurm a, et
ve ekmek katık değildir. Ç ünkü bunlar ekmeği boyamamaktadır (y&ni
ıslatm amaktadır). K atık ise ekmeği boyayana (ıslatana) denir.
İmâm M uhaınıned’e göre, b unlar da katıktır. Çünkü «idam» keli-
mesi, m uvâfakat anlam ında olan (muvâdeme) kökünden gelmedir.
Bunların hepsi ekm eğe uygun olarak yenmektedir. Böylece katık olma
vâsfını haiz olurlar.
«Üzüm» :
Üzüm hem k atıktır, hem de m ej^edir...
«Murâmeze» sü nnettir.
Murâmeze, üzüm ü ekmekle yemeğe denir.
M uhtârü’s-Sabah’da m urâzem e şöyle açıklanır:
(،Yemeği ezip karıştırm ak.»
Hadisde şöyle vârid olm uştur:
«Yemek yediğiniz zam an m urâzem e edin.» (Yâni, Allah'a ham d
edin.)
el-Esmâî)ye göre yem ekte murâzem e, devamlı bir şey yemem ektir.
Meselâ, bir gün et bir gün bal yem ektir. Başka bir gün de sü t içm ektir.
tbni'l.Arabi der ki:
«Bunlm m ânası: ،،Yemeği şükürle kanştırm » dem ektir. (Yâni, lok.
ma arasında ،،elhamdülillah» d e y in anlam ındadır.)))
Bâmlarına göre b u n u n anlam ı:
»Yumuşak, kuru, ta til, ekşi vs. yemektir.»
506 ŞIR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
Kim senenin bil’ ayında ü ؟sabah bal yalarsa ona 0 ay belâ isabet
etmez.
(tO jnl belâ gelmez), de denilebilir.
Hz. Ali’den (K.V.):
«Birinizin bir yeri ağrırsa, h an ım ın ın ınehrinden ü ؟dirhem iste-
sin, onunla bal alsın ve 0 balı yağm ur suyuna k arıştırarak İçsin. Biiz-
nillâh şifâyâb olur.))
Çünkü Allah, kadinın m ehrini (henien ınerien) diye vasfetmiştir.
Balda da şifâ olduğunu beyân etm iştir. A ynca, gökten indirdiği suyun
da mübârek bir su olduğunu açıklam ıştır.
K ura üzüm:
K ura üzüm d am arları kuvvetlendirir, hastalığı bertaraf eder. Ağız
kokusunu güzelleştirir. B algam ı keser ve rengi güzell^tirir.
T!bbü’n-Nebev٤٠de geçer:
«Hz. Ali (R.A.) dedi ki:
(Kim h e g ü n yirm ibir ta n e kırm ızı üzüm yerse, cesedinde kerih
gireceği bir şeyle karşılaşm az).»
İmâm Zuhri:
«Hadis ezberlemek isteyen kim se k u ru üzüm yesin!»
İmâm Tirm izi k u ra üzüm yerdi. Ekşi elm ayı ise k a fiy y e n y ı e z d i .
O, ,şöyle derdi:
«Kim k u ra üzüm ü fıstıM a k arıştırıp yerse zihni açılır ve kavram a
gücü artar.»
K ura üzüm yiyen kişi, içindeki çe k ird e^ n l atsın. Ç ünkü 0 yara-
maz.
el٠Cefâlî٠de d er ki:
,«Kura üzüm çiğnenip ç e k id e ğ i ile birlikte yraidiğinde bağırsakla
512 ÇÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
Bir rivâyet:
başlar, ؟ünkü ؟ocuk ü ؟- dört ay sonra ana karnında şekillenmeye baş-
lar.
Bu sebelıle eskiler hâm ile kadınlara ayva yedirirlerdi, lohusatorada
taze Ijurma... (d-ihyâ)
Peygamber Aleyhisselâm buyurm uştur:
«HâmUelerinize siit i ؟ir؛n. Eger karnındaki ؟ocuk erkek ise zeki
olur. Dişi ise güzel, entlamlı ve nıalıâretu olur.» (Ebû NUajra)
Nar:
Narı da içindeki zari ile yemek mUstelıabdır. ؟ünkü bu, mideyi ge
rer.
eI"Celâlî;
«Nar kalb çarpıntısına iyi gelir, mideyi takviye eder, harareti gide-
rir ve safrayı b ertaraf eder.
Ekşi n a r safraya iyi gelir. Bogazı, göğsü yum uşatacak hasseleri
vardır.
Jdrarı söker, öksürüğe de cidden iyi gelir. Mide iltihablanna ve
ateşli hastalara da iyi gelir.»
،(Nar kabuk bağladığında, kabuğu ile beraber elle sıkılıp suyu 1؟.
kanlıp içilirse safraya iyi gelir)! diye vârid olmuştur.
Harareti söndürm ek İçin, ekşisi ve tatlısı beraber sıkılmalıdır.
Hadisde: «Onu a ta n . C ennet suyundan bir dam la atm ış elur» bu*
yurulmuştur.
Onun İçin, yerken kimseyi kendine ortak etmez, yalnız başına y er؛
ki. Cennet suyundan m ah ru m olmasın.
Tanelerini dökm eden y e le lid ir.
hıcir ve zeytin:
incir yemek kalbi inceltir (yum usatır). Kİdunç h astalığ ın a k a rşı
şifâdır.
el.Beydâvİ der ki:
«Cenâb.1 Hakkin incirle zejrtine y ^ î n etmesinin Sir ve hikmeti
şudur:
514 ŞÎR.ATü’L ٠ ÎSLÂM (Seyyid AUzâde)
incir son derece güzel bir meyvedir. Hi ؟fuzuli ta ra fı yoktur. La.
tif bir gıdası vardır. Hazmı çabuk yaptırır. Birçok y a ra n olan devâdır:
Karni yumuşatır, balgamı söker; böbrekleri tem izler, mesanedeki
kumu düşüriir.
Ciğerlerin g ü ^ l çalışmasmı sağlar, zayıflan şişm anlatır.
Hadisde onun basurları da iyi ettiği anlatılm ıştır.
Zeytin:
Zeytine gelince... ٠ da güzel bir m eyvedir, ü ste lik doyurucu bir
katıkfar.
؟ok faydalı yağı vardır. Yağsız dağlarda lıitm esine rağm en güzel
bir yağa sahibdir.»
Karpuz:
K a iliz da çok faydalı b ir yiyecektir. O nun da m iibârek bir gıda
olduğu bilinmelidir.
؟ünkü onda. Cennet s u p d a n bir dam la vardır.
Eger bir insan, ondan h içbir şey atm ay arak , s u p u d a d O k m ^
rek, -k a b u ğ u İç kabugu ve çekirdekleri ile b i r l i k t e - yiyebilirse, bu-
nu ^ p sın .
Cennette hiçbir yiyecek y oktur ki, k arp u zu n tad ın d a n İçinde bu-
lunmaan!
Hadisde:
«O Wr yem ettir, sudur, güzel kokudur, çogandır...
Diye vârid olmuştur.
Kami temizlediği İçin bu v a sıfla n alm ıştır...
'Kapuzun faydalan:
Mideyi ve raManeyi yıkar, bel su y u n u (m eniyi) çoğaltır ve cinsi
münasebet gücünü a rttın r. Kişiyi cim a’d an eden soğuk algınhgına da
lyl gelir.
Deriyi güzelleştirir, insana güzel b ir agız kokusu sağ lar ve ağnlan
dindirir.
G a le rin görme yeteneğini a rtırır ve susuzluğu giderir.
Ymlrken Allah'ın ismi anıldığı zam an, in sa n in kam ında âdeta
t« b lh ^ e r .
KARPUZ YEM EK HAZMI KOLAYLASTIRm SIS
ﻗﺂذ' س'ﻵﻻغ:ذأﺗﺆةﺛﺔةك|اذ:'^غ
«Bisınillâhi, innel b ak ara teşâbehe aleynA ve İnnâ inşâaUahü le-
miihtedûn...»
Keserken de şöyle desin:
tty a r (salatalık) :
Hıyan tuzla yemek, cevizi h u rm a ile yem ek sü n n ettir,
a y a n alttan başlayarak yem elidir.
et-T!hbü’n-Nehevî’de der ki:
،a y a r, kıssâ (hıyara benzer bîr-şey) den d ah a soğuk ve kaimdir.
Balla jrenmesi iyi olur. ٥ zü d a h a yararlidır.»
Bundan da anlaglıyor ki, h ıy a r ile kıssa ay m şey değildir... .ysa
sahih lügatlerde anlaşılan, ikisinin de ayni şey olduğudur!
Kişi henüz yeni olmuş (tu rfa n d a ) m eyvayı veya sebzeyi aldığı za-
man, agzına ve gözlerine sürer, bereketli olm ası İçin niyâzda bulunur,
- yanındaki en küçük olan çTOuklara ik ra m eder.
B ^ le y a ^ a k sünnettir.
ilk çıktığı zam an çok yer, sona k a lın c a çok yemez.
- «mlann zam anı geçmiş olur artık.... B u sebeble tadı ve lez-
Şöyle buyururlardı:
«Kim onu hastalık niyyetiyle yerse,' Iıastalık yapar. Kim de onu
ilâ ؟niyyeti ile yeree, ilâ ؟olur.»
Tıt)bü’n-Nebevî ve diger kitablarda bu şöyle izah edilmiştir:
Abdullah bin Abbas (R.A.) dedi ki:
- ResUlUllah (sallâllahU aleyhi ve sellem) ile beraber bir Ensarh.
nın verdigi ziyafete gitm iştik.
Sofraya, İçinde patlıcan ve kabak (yemegi) bulunan bir sahan ge-
tirildi. Bir adam Peygam ber Aleyhisselâm’a:
«Ey Allah’ın ResUlU, patlıcani yeme! Agız kokusu yapar, hastaliga
yol açar ve agızdaki acılığı artınr.»
Dejdnce. ؟eygamber Aleyhisselâm şöyle buyurdu:
«Yavaş ol, yavaş ol, yavaş ol!
Mi’râca çıktığım gece C ennetü’l-Me’vâ’ya gii’dim. Sîdretü’l-Münte-
hâ’yı gördüm. A ltında p a tlıc a n lan dallanndan şarkmış bir halde gör.
diim. Dedim ki:
- Ey Cebrâil! B unlar patlıcan degil midir?
Cebrâil Aleyhisselâm şu cevabi v e d i:
- Evet ey M uhamıned! Allah’ın birliğini ik ra r eden, senin de pey.
g ıb e rlig in e şehâdet eden, Ali’n in velayetini (vd iJi^n i) kabfil eden
ilk bitki budur!
Kim onu h astalık niyyetine yeree, 0 hastalık yapar. K im de onu
ilâ ؟niyyetine yeree, 0 o n u n İçin bir ilâç ve şifâ olur.)»
Kaadı Yalıyâ b in Eksum ’d an (rahım ehullah) :
«Halife Me’m ün, kişinin akılh olduğunu patlıcani sevmesinden I
İardı.))
Ca’fer-İ Sâdık’dan (R.A.);
«Eger merkep, üstünde taşıdığı patlıcanin n e olduğunu b i y d i .
bununla dlger m erkeblere karşı övünürdü.»
Onu ne güzel övm üşlerdir;
«O, kabuklu susam m iskinden elde edilmiş tertem iz b ir m isk t o ^ >
dur!
Hakikatleri al, tezvirleri bırak! Ç ünkü gerçeğe Ujhjlur, y a la n söz-
den uzaklaşılır...
Dış göriinüşü k ö tü d ü r diye sakm onu yeme zevkinden gert kalm ai
Ölüm geldigi zam an, ne bir s a a t ileri alınır, n e de geri b ırak ılır..
518 §İR'ATÜ ٠L - ÎSLÂM (Seyyid Alizâde)
K ^eviz:
a z ı r Aleyhisselâm’m yemeğidir.
Yâni M usa Aleyhissçiam 'ın arkadaşı olan Hizır... (Jlyas diye de
adi geçer.)
Büyük bilginler şöyle d ^ l e r :
«Dört peygam ber h â lâ yaşam aktadırlar. Hızır de ilyas y٠ iainde,
tdris ile Isa (Allah’ın selâm ı ürerlerine olsun) g ^ y -a ^ d n -
lar.»
Kabak:
Bazı doktorlar diyOTİar k i ؛b u rad a bu k e lim d e n m urad, kabağın
agacı değil de, s . e ٠ idir.
Kabağın d a faydası çoktur:
Höt reyden önce ah n i açar. Akil kuvvetlendirir.
52. ŞIR ’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyitl Alizâtle)
Bir yere giren kimseye - sırf 0 yerin lıastalığını kokusu ile gider-
mesi i؟i n _ soğan yemeğe m üsaade edilmiştir.
Denildi ki:
«Sogan yiyen kişi, üstüne kereviz yesin, ؟ünkü kereviz onun ko-
kusunu giderir. Sedef otu da onun kokusunu giderir.«
Soğanla sarım sagı pişm iş olarak yemekte bir sakınca yoktur.
H z.A li(R .A .)'den:
«Allah’ın Resûlü (sallâllahü aleylıi ve sellem) sarmısak yemesini
nehyetti. Ancak pişm iş olursa başka...))
Hz. Âişe’den (R. Anhâ) soğan hakkında sordular. Şöyle dedi:
((Onun haram olm adığını insanlara açıklam ak i؟in٠ Resûlüllah.ın
en son yediği şey 0 idi.»
Onun nehyi, tah rim i değil., tenzihidir. (Yâni kerâhet-i tenzihiyeile
mekruhtur.)
Peygamber Aleyhisselâın’ın: ،،Sannısak ve soğan yiyen, mescidimi,
ze asla yaklaşm asın»؛
Sözü, pişmiş olmayan" san m sak lara ve so ğ a ıa hamledilm iştir.
Şu halde pişm iş sarım sakları ve soğanları yemekte bir satanca
yoktur.
Onun İçin, m usannif buna şöyle İşaret etm iştir:
Sarımsak ve soğanı ؟İğ olarak yememeli, ؟ünkü kokula'rı m elekle,
ri rahatsız eder.
ibni Ömer (R.A.) sarım sagı bir İpliğe dizip tencereye k<qıardı. iyi-
ce piştikten sonra ؟ıkarıp yerdi.
Tu^:
Turp yerken sü n n e t olan, ilk ısınsm da. Peygam ber ,
hatırlamasıdır. Böyle y aparsa kokusu hissedilmez.
522 ŞİR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
Faydalan:
e l - C e İ d ^ ki;
. Turp id ra n Söker. O nun acı ta ra fı yemeği hazm ettirir.
Onun yapragı ve yaprağının suyu ciğer ve dalak sarkm asını önler.
S a n lığ ı'iy il^ irir. Görmejd keskinleştirir.
Cörmû, hazmı e ؟le§tirir. B unda a ra n a n onun yapraklandır.
Onun İçin derler ki:
«Hamamdan gaye terlemektil., tu rp d a n gaye ise yapraklandır.»
^ r a k ^m em elidir.
ÇünM toprak yemek k a m ı §i§irir> rengi s a ra rtır ve cinsi İlişki gü-
ciinU azaltır.
Hz. A ü (K .V .)d e d ik i:
«Üç şeyde delilik alâm eti vardır; .İ ş l e tım a k kırm ak, sakal kıllan-
nı k٠ nnak, bir de toprak yemek.»
Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
«Teprak yemek, kadın - erkek h e r m ösliinm na haram dır...
Bu hadisi Ebû N üajra, et-Tıbbii’n-Nebevi'de zikretm iştir.
Gunyetü’I.Fetevâ’da şöyle kaydedilm iştir:
(( ؟amur yemek m eknıhtur. Zira Peygam ber Aleyhisselâm:
«Allah bir kuluna kötülük ın u ra d e tti m i, onu sakal kıllanpı ko-
p a m a k ve çamur yemeMe m übteia k ılan . bujnınnuştur.»
' ؟amur yiyen, kendinin öldürülm esinde yardım cı olmuş olur.
Hadisde:
«Kendisine güzel kokulu çiçek su n u la n kJsi, onu sakin reddetme,
sin. ؟önWi TOun taşm m ası liolay olduğu İçin kişiyi m in n et altmda bi"
rakmaz. Giizel kotaisunu koklayarak ondan faydalansın» buyurulmuS"
tur.
Sebebi:
Bazjlanna göre, gül R e sû lü llah in (sallAllahU aleylıi ve sellem) te
H ndai yaratıldığı İçin, yahut güzellikte ona benzediği İçin, kişiye Al.
Y U ^ R T A FAYDALI VE b e r e k e t l id ir 523
Bu bahiste anlatılm ası gereken bir şey dalla kalmıştır, o daj yu-
murta!
Halk İçinde y u m u rtan ın ؟ok yenildiğini bilmeyen yoktur. B irazda
ondan söz etmemiz yerinde olur.
Hz. Peygam ber’in (sallâllahli aleyhi ve s'ellem) yum urta y ^ ip şöy-
le buyurduğu nakledilm ektedir:
«Peygamberlerden biri. Allah’a güçsüzlüğünden yakındı. Allah da
ona yumulma yem esini em retti.»
Hz. Ali’den (K.V.):
«Bir adam) A.؛lah ’ın ResUlUne (sallâllahU aleyhi ve sellem) nesli-
nin - ' ذ yakındı. O na y u m u rta yemesini emretti.»
Tıb kitablarında şöyle g ^ e r :
((Onun sarısı h ararete, beyazi da bUrUdete daha meyillidir. E ldal
olan, tavuk y u m urtasının sa n sın d a n faydalanmaktır.»
Y um urta ؟ok iyi bir gıdadır. B arsak k u rtlarım eritip etkisiz hale
getirir.
Teneffüsü kolaylaştırır. Cinsi m ünasebet gücünü artırır.
Yagda pişirilen y u m u rta n ın hazm ı agır olur. Sis renkli olm asına
yol açar.
Sarısını bal ile pişirm ek, insani ؟igid renginde yapar.
Beyazı yüze sürü ld ü ğ ü zam an, güneş yakm asına karşı onu koru-
mus olur. Ateş yan ık ların a fayda verir, göz ağ nsını dindirir.
Rafadan yapılan y u m u rta öksüriiğü giderir, g ö ^ ü a ç a r ve boğaza
iyi gelir. Ayrıca sesi de güzelleştirir. Nefes darlığına, tansiyona d a iyi
griir. Bilhassa sarısı bu hu su slard a ؟ok faydalıdır.
ب . -
Su İçme Âdâbı ve
Dnunla ا ا8 آ1 آKonular
Su fcablan i ؟٤nde en güzeli, pişm iş çam u rd an ve b u n d a n olan
kaplardır. ؟UnWi bunlar tev٤zu a e n u y g u n olam dır.
Hz. Peygamber (sallâllahu aleyhi ve sellem) buyurm uştur:
..Kaplan topraktan olan ev h a lk m a A llah ralım et eder. Meleklerde
onlar. İçin Allah’dan m ağfiret dilerler...
es-Sıra, Cüneyâ’e hitaben dedi ki:
« E v i kabı, ancak senin cinsinden (yâni to praktan) olsun.».
(RavdatU’n-NSaıhln)
İçinde su İçilen kaplar arasında ib n i A bbas'ın (R.A.) en ؟ok sev-
digi cam sürahlİMİ idi. Çünkü ib n i Abbas (R.A.) evvelâ kabin İçinde-
Wne bakardı, sonra İçerdi.
.K ulpundan da İ ؟mra.
Ç Ü İ orası geytanın oturduğu yerdir.
Hadis kitablarında m eshur olan; sej^anın oturduğu yerin, dertinin
kınk yeri olmasıdır.
el.H attâbi der ki:
«Bunun sebeW sudur:
, Desti veya h e rh a n g i bir su kabı A n d ı ğ ı n d a , 0 k ın k yer hakkıy.
la yıkanmaz ve b u sUretle pis kalır, tam anlam ıyla ^ i z l e n m e ٤ T abii
bu, seytanın f i i l d e n olur...
K ınk yerinden sujnın akıp kiginin ü stü n ü basını ıslatm ası d a şey-
tanın kisiye verdlgi eza ve cefadandır.»
Eğer m usannif: «Destinin ne kulpundan ve n e 'd e k ın k yerinden
!؟m in e li; çünfal oraları, k i r l e n biriktiği ve s e ^ a n m rtu rd u ğ u y » le ^
dîr» deseydi d a h a lyl o lu riu .
526 ŞİR ’ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
Kişi İçecek bir bardak veya h e rh a n g i b ir k a p bulam azsa, eli ile İÇCT.
Çünkü el, kap lan n en iyiSdIr.
«Yeyin. İçin!»
Emrine im tisâlen İçsin..
Ayakta su ! ؟memelidir
Bir kimse şâyet ayakta su İçerse, k u sa ra k onu midesinden çıkar-
malidir.
Ebû H ö ^ e ’den (R.A.):
-A lla h 'm R e s û lü (sallâllahü aleyhi ve sellem) şöyle b u lm u ş tu r :
. س ﺀ وbiri, sakm a y ak ta su içm esin! E ğer ım utup da. İçerse
(onu) kussun.»
e lle s â b ih ’in şerhlerinde geçm iştir:
.Kusma emri, şiddetle m en’etm ek içindir.»
Birçoklan, bu nehyin tenzihi nehly olduğunu, tah rim i nehly olma-
âığım söylemişlerdir.
Ayakta su İçmeyi m en’etmesi, o h ald e İçilen suyun zarar verme
slndmdir.
Çünkü, ayakta vücudun org an ları sâ k in ve m u tm ain olmaz. Bu
se^ble. 0 halde !؟ilen su z a ra r verebilir.
Çünkü, su o la n la rd a h a re k e t halindedir. Midedeki belirli yerine
gim eyip m ara sın ı d e ^ tire b ilir. B u n d a n da, ta b ii ki eza meydana ge-
lir.
Zemzmı suyunU ayakta içm ekte b ir sak ın ca yoktur.
jtbni Abbas (B.A.) anlatıyor:
«Allah'ın Resülü’ne (saliailahU aleyhi ve sellem ) kova ile Zemzem
BU^ g e t i n ; ayakta içtiler.»
Bu, bazı alimlerin göriisUdUr.
Buna müsaade etm eyen alim lerden birisi de İm âm Gazail’dlr (ra.
hımehullah).
Mflaaade etmeyenler diyorlar kl:
«Peygamber (saliailahU aleyhi ve seUem) o n u b ir özre binken ayak,
ta İçmiştir. Zemzem’in başına .üşüşen k alab alık veya yerin ıslaklığı da
،una sebeb olabilir...»
AÇ KARNINA s u İÇMEMELJ d JR 52ه
D e^ldl ki:
«AMestten a rta n su ve ilâç alındıktan senra !؟lira su, ayakta ٤çl.
lir.»
Abdest artığ ı olan suya gelince...
Bu husUsda ta h â re t bahsinde ^krettigim iz hadfc v an d rtm u ^ u r.
ilâç alındıktan sonra ay akta içU m ^inîn s e ^ i de şudur:
Çünkü sujuın hem en inip İlâca karışm ası ve ؛o n u d e r h i eritmMİ
.g e ^ î r . B u d a ancak a y ak ta İçildiği zam an m üm kün olur.
e l . M ^ ı ’de der ki;
«İm âm Ali (K.V.) ve s a h â l» (R. A nhüm )'den bir topluluk, özürsüz
olarak da a y ak ta su İ ç m e c I verm işledir.
H asan B asri (rahım ehuU ah) d a yolcunun a ^ a yemesine cwftz
vermiştir.
Huzejde (R.A.) hayvanin üzerine binmiş ^ d erk en yemek yerdi.
F akat fıkıh im am ları indinde m U teter ve m uhtM olan görüş, yü-
rüyerek, binerek ve ay ak ta suyun içilmemesi ve-yemeğin yenmemesi,
dir.
Aç k a m m a su içmemeli.
ÇünWi aç k a rn m a su İçmek kişiyi güçsüz bırakır. Bedeni ra y ıfl^
tir. ٠
Ki^i suyu yudum yudum İçer. (Yfini azar azar y u tarak İçer.)
Hiç aralık v e rm d e n , h a y v a n la n n İÇ İŞİ gibi birden m i d e n e indi-
rerek İçmez.
Çünkü bu ciger ağ rısın a yol açar.
Nitekim A llah'ın Resölü, ( s a i a h ü aleyhi ve ^ e m ) şöyle bu^JT-
muşlardır:
Ciğer ağns», aralık verm em i biden-SU içmektendirjı
630 ŞİR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
o fo ١
Elbise Giymenin Âdâbı
le şöyle buyururlar:
«Bir adam e٠ ni süriiklerkmı e r i . bir .Imuştur, kıyâmete kadar
yerin İçinde öyle batıp g itm e k tir.»
534 ŞÎR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
Kinlisine göre oturduğu yere kadar, kimisine göre de bir karış sar-
kıtmaktır.
Diğer başa giyilen şeyleri giymekte de bir sakınca yoktur. Siyah
giymek mUstehabdır.»
Sangı saraıadan başa koyup ؟enenin altına bağlamağı Peygamber
Aleyhisselâm yasak etm iştir. Başa sarm ayı emretmiştir.
Eııes (R-A.)'den:
- Allah’ın Resûlü (sallâllahU aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuş-
tur:
«Yön elbiseler giyin, kolunuzu Sivayıp midelerinizi rahatsız etme-
yecek derecede yeyin.. Çünkü bu, nübüvvetten (peygamberlik ahlâtan-
dan) bir parçadır.»
Yine hadlsde vârid olm uştur:
«ilk yün giyen Adem ile H a ^ a (aleyhimesselâm) 'dır. Onu c « m e t-
ten çıktıkları zam an giymişlerdir.»
Onda şu kajnd da vardır:
«Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem) yün giyerdi ve merkebe
binerdi.,)
Yine Peygamber Aleyhisselâm'ın şöyle buyurduğu nakledilir:
«Yün elbisesi giymelisiniz; ki, îm anın tadını bulaşınız.»
ibni Mes’ud (R.A.)’den:
«Allah MUsa Aleyhisselâm’a konuştuğu zaman, MUsa Aleyhiss^
lâm'ın üstünde yünden bir cübbe, yünden bir entari ve yünden bir şal-
var (don) vardı.»
el.Hasan dedi ki:
«Isa Aleyhisselâm kıldan yapılm ış elbiseleri giyerdi. Ağaç yaprak-
İannı yerdi ve akşam leyin bulduğu yerde gecelerdi.» (el-Hâlîsa)
Yün giymek tevâzu’ alâm etidir.
Hadisde:
«Siibhe yok ki Allah, kulu n u n üzerinde " eserini görmek
ister.»
540 V ÇÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid AJizade)
ي و ﻲ ﺨ ﻤ ﻌ ﻃ ﺮ ا ﺗ ﺪ ﻐ ﻗ ﻷ ٠\ ٠
د ﺎ ﻛ ا \'ﻟﺬﺛﻤﺊ ﻗ ﺬ
٠ق٠
ﺛﺆاﺀ رﺋﺮﻣﺎﺛﺒﻊ.ذﺷﻮذ ﻷئ١
ﺣﺨﺂ١
ت
(Altabümme lekel hamdü. Ente kesevteniyhi es’elüke-mîn hayrihi
ve h a ^ mâ sania lehU ve eürii bike min serrihi ve sera m â sunia lehû)
«AMah٠ım, bamd sana mahsusdur. Beni gijdndiren sensin. Senden,
onnn baynm ve ne İçin yapdnus ise ٠ nesnenb» de haynm isterim.
SMden, ©nnn s e r a n d . ve ne İçin yapdnus' ise ٠ nesnenin de şerrinden
s ığ ın ın »
Yine rivâyet olunduğuna göre ResUlüllah (SallâllahU aleyhi ve sel-
lem) Efendimiz şöyle buyurmuşladır:
YENİ ALINAN ELBİSEYİ CUM’A GÜNÜ GİYMELİ .543
Yalnız tel ؛elbise ediıUr. iki elbisesi olursa birini f^ lre hibe edOT.
Bir hikâye:
Hariri anlatmıştır:
— Bağdad câmiinde bir adann devamh olarak t^ ؛elbise ile görür,
dük. Kış - yaz hep ajmı elbiseyi giyerdi.
Sebebini kendisine sorduğumuzda şöyle konuştu:
- Ben eskiden güzel giyime- ؟ok düşkündüm... Çeşit ^؟it elbiseler
giyerdim.
Bir gece rü’yâmda Cennete girdim. Fakirlerin oturtugu m u h -
bîr sofraya oturdum.
Melekler gelip elimden tuttular. Beni sofradan kaldınp şöyle ses-
lendiler:
((Bunların tek elbisesi vardır! Senin iki e l b i ^ var! Onlarla bera.
b » Uramazsın!»
Dehşet İçinde uyandım.
İşte o gün-bugün tek elbise ile dolaşırım. Allah.a kavuşuncaya ka-
dar tek elbKeden fazla elbise giymeyeceğimi adadım» (el.Avfirif)
Kişi, iki veya daha fazla renkli ipliklerle dokunmuş elbiseyi giy-
meikten kajımr.
Hele üzerinde ha3Tvan timsâli (resmi) nakşedilmiş elbiseleri giy.
m ^ e n kaçınır.
Ne ipek giyer, ne de ibrişimle dikilmiş elbiseyi giyer...
Onu dünyada giyen, âhirette giyemez! Hadisde böyle açıklanmış-
tir. ٢0 hadisi ftml'zZübeyr (R.A.) Peygamber Aleyhisselüm’dan naklet-
miştîr.
Se^bi su:
H m onun (İpeğin) erkeklere helâl olduğuna inanarak giyerse kâ-
fir olur. Kâfir olunca da Cennet'e giremez. Cennete giremeyince de
ipek elbisesi giyemez.
Haram olduğunu bilerek giyerse, o zaman bu hadis hakkında şöy-
le tefsir edilir:
(،Ya tevbe ile, ya da Allah’ın afvına mazhar olmakla temizlenme
dikçe âhirette ipek elbisesini giyemez» demektir.
Ya da . a h i kadar Cehennem’de yandıttan sonra, çıkar, Cen-
nete girer de ancak ipek elbisesini öyle giyer... (el-Muzhir)
Tek ayakkabı, veya ,tek mest ile yürUmemeh. Hz. Peygamber (sal-
lâhahü aleyhi ve sellem) bundan:
«Tek pabuçla ^iriime: Arka üstü ya،tı ٠ ٥ da bir ayağını diğerinin
iisriine koyma!'»
Diyerek nehyetmiştir.
Çünkü tek ayakkabı ile y ü rü m e hem güç olur, hem de yUriiyen
kimse insanlar tarafmdan ayıplanır.
Onun 0 hâlini ya topallığına, yahut aptalhgına, ya da akılsızhğı-
na hamlederler. Zira akıllılar toyle a p m az la r.
Sırt Ustti yattığı zaman, bir ayağını diğeri üzerine koyduğunda,
avrrti görülebilir de farkına varmaz.
I Peygamber’in ( s a U â i ü aleyhi ve sellem) mescidde arka iis-
tü uzanıp da bir ayağını diğeri üzerine koyması ise, ya bir zarflret ica-
bı olmuştur, yahut da bunun da câiz olduğunu açıklamak istemiştir.
Yoksa ResûlUllah'ın (sallâllahü aleyhi ve sellem) ınhumi yerlerde-
ئhaii taınun tamamen aksi olmuştur.
Eyyûb Jbni Sirin’den:
«Eteğin kamı üstüne yatması, kadının da kafası üstüne yatması
m^ıhtur.»
İ S T L E R İ G İ Ş E D E N ÖNCE S İI^M E L lD İR 549
YeıVden iki eli birden ؟ıkarmak, dış elbiseyi .muzlann birine atıp
yiiriimek de mekruhtur. İmâm B e ğ a v ü fikri de budur.
Bâaları da elleri yenden ؟ıkannayı, dış elbiseyi omuzlann birine
atıp yürümeği kerâlıette tek pabu ؟veya mest ile jdirUmekle ayni say-
iniştir. (Tuhfetü’!-Ebrâr)
Mestleri giyerken silker; ki, akrep veya yılan gibi yer h a ş e ^ rin -
den eziyet veren bir şey varsa, düşsün...
ss
ra
BIYIKLARI KIRPM AK SÜNNETTİR 55ه
Göğüs ve Sirt kıllarını traş etmek terbiye dışı Iıir harekettir, (el-
Kunye)
el.Muhit:
«KİŞİ b^azındaki kılları tra§ etmez.»
Ebû îûsui’a (rahunehullah) göre bunda bil. sakınca yoktur.
Hünsalara benzemedikçe, kaşlarmm ve yüzünün kıllanm almakta
hiçbir sakınca, yoktur...
Eb٥ Hanife’ye göre, hacamat (kan aldırma) ani mü5t٠ na, diğ®r
vakitlerde kafanın (başın arka kısmı) tra§ edilmesi mekruhtur.
ÇerhU’n-Nikaye’de de bu mes’ele bOyledir.
İmâm Nevevi:
«Yapabilenler İçin koltuk altını yolmak daha iyidir. Nitekim İmâm
Şâllî (rahımehullah) koltuk altını tı-aş ediyordu. Bu husdsda kendisi-
ne sual sorulunca:
«Biliyorum, sünnet olan yolmaktır. Ama ne yapayım ki acıya ta.
h im iilü m yok!» derdi.))
Firdevs’de Abdullah bin Bekir’den (R.A.) rivâyet edilmiştir. Al.
lah’ın Resûlü (sallâllahU aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlardır:
«Burandaki kıllan yolmayın. Çünkü bu akile (bir nevi hastalık)
ye sebeb olur. Onun İçin kesim»
Kırk gün geçmeden etek traşı olmalıdıi". Zira kırk günü geçirmesi
doğru değildir.
Enes bin M l ’den (R.A.):
«Bize: bıyık kırpmakta, tırnak kesmede, koltuk altı yolmada, etek
traşı olmakta kırk gecejd (^inü) geçirmememiz telkin edilmiştir.»
elKunye’den:
aTıraak kesmek, bıyıklan k ılm a k , etek traşı olmak ve yıkanmak-
ta efdal olan, haftada bir yapmaktır (bunlan) ؛eger haftada bir yapa-
mazsa onbeş günde bir yapmalı. Kırk günü geçirmekte insan kat'iy-
yen mâzur goraiemez.
- e k ki, haftada bir olmak efdaldır. O nb^ günde bir olmak or-
taşıdır. Kırk gün ise en son haddidirj ki, onu aşmak tehdidi mUcib-
dir.»
p.: 38
.3.2 ŞÎR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
Sakal tı-a§ı:
Sakal bırakmak sünnettir,
Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellemj sakalınm, kabzeyl
(bir tutamı) geçince, bojnmdan ve eninden biraz alırdı.
Bunu Perşembe veya Cum'a günü yapardı. Bir haftayı geçirmezdi.
Şunu iyi bil ki. Peygamber Aleyhisselâm:
«Sakallan bırakın, bıyıklaıı laj-puı »؛buyunnuştur.
Bu SÖZÜ ile. Acemlere benzememeyi kasdetnıiştir. Çünkü onlar bı-
yıklan büyültüp, sakalı traş ederlerdi.
Bu, meknıhtur. Zejmü)I-Aı-ab ve diğerleri bunu açıkça ifade etmiş-
lerdir.
Sonra bu, Amr bin Şuayb’ın (R.A.):
«Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem). sakalı bir kabzayı
gotiğinde, bojrandan ve eninden alırdı.»
Rivayetine de aykırı düşmez. (et-TenvJr)
el-^yâ’da der ki:
- Uzayan sakal husUsunda ihtilâf etmişlerdir, sazılanna göre kl.
si sakalını tutar, kabzasını aşan kısmı keser. Bunda hiçbir sakınca y*-
tur. ibni .m er (R.A.) ve tabiinden bir topluluk bunu yapmışlardır.
İmâm Şa’bî ile Jbni Şîrîn de bunu iyi görmüşlerdir.
EI.HaMn ile Katade ve onların fikrinde olanlar bunu h ^ .k a ^ a .
mamıslardır. ٠ I
Dediler ki:
«Salıverip altlanndan almamak daha seıdmlldir. Çünkü bu R٠s۵٠
lUllah'ın (sallâllahü aleyhi ve sellem):
(Sakabnızı bırakm:)
Emrine daha uygundur.»
Ne var kl. birinci görüş dalla kuvvetlidir...
.Asin uzunluk insani çirkîn gösterir ve gıybetçilerin dillerini uza.
tip satasmasına vesile olur. Onlarm dilinden kurtulmak nlj^etlylebSy-
le ^ ۴ akta sakınca yoktur.
N a h â îd ^ k l:
«Atolh bir adamın, sakalıru fazla uzatıp altından almak'süretiyis
orta bir sakal yapmamasına hayret ederim. Çünkü her.seyln ortaSı iyi-
I»
TEM İZLtK İÇİN CUM’AYI TERCtH E T İ L İ D İ R 563
Demldi ki:
،،işlerin en hayırlısı ortasıdır.»
Bu sebeble:
،،Sakalı uzun olanın akil kısa olur» demişlerdir.
Musannifin (rahım ehullah) sOzU, bu bâbda İmâm Ga^lî'ninkJne
u^aktedır.
JLakin (§erh ٥ ’l ٠M esâbih)’de mezkdr olan şudur:
«Muhtar olan, birincisi değil, ikinci görüştür...»
Yukarda saydıklanm ızı her h afta yapmak en iyi davranıştır. Az
CTvel Kunye’den naklettiğim iz gibi...
«Kim Cum’a günü tjm aklarınj k cseıse, öüiir Cnm’aya katiar ~ ، ؛ç
giin de fa z la s j y la - onıı belâlardan koıur.»
Sânnrt olmak؛
Sünnet olmak da sünnettendir. EbU H an ife (rahım ehullah) böyle
d٠ lstir.
îçİCTînde lm âm -1 Şafiî'nin de bulunduğu ekseri âlim ler sünnet'în
vâdb olduğuna kaü olmuşlardır: Çünkü o. İslâm şeârindendlr.
Jlmi Abbas (R.A.) bu husUsda ؟ok titiz v e şiddetli davranmıştır.
O, söyle demiştir:
«Kabuklunun (sUnnetsizin) n e seh âd eti. n e nam azı, n e de kestiği
kurbam kabUl edilmez.»
Bir kadın saçını başka kadınm saçı ile birleştiremez. Zira Hz. Pey-
gamber (sallâllahil aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
«Saçını yabancı bir kadının saçı ile birieştirene, veyahut başka bir
kadından bıınıı taleb edene Allah m e t etshı.»
^ tm e k ؛
ه Peygam ter (saüâllahü a ley h i v e sellem ) ham am ı kadınlara
٥. d . yalnız CTkeMere ta h sis etm iştir. (B u h ah is ilerde gelecektir).
H A M A L A CEHENNEM ATEŞİNİ HATIR1 ﻟ ﻤ ﺲI 563
Sebeb şu:
Çünkü, kadınların bütün âzâlan avrettir. Avret mahallini açmak,
ancak cünüblükâen yıkanmak, veya def’-i hâcette bulunmak gibi za-
ruri hallerde haram d egldir. B unlann dışında ise haramdır.
Kadınların ham am a gitmelerinde hiçbir zar üret yoktur, zira evle,
rinde yıkanabilirler.
Fakat hasta- olup tedavi maksadıyla, yahut lohusa olup tenliden,
me ^ r a i y le , veyallut cünüb ya da hajnzdan t e m i z l ^ l ş olup yı-
kanma . y e s i y l e — eger evinde yıkanmaktan s٠ uk hava dolayısıyla
hastalanaca ٠ ndan k o r k a m a - hamama gitmesinde bir sakınca yok.
tur. Bu gibi meşrû özürlerden dolajn kadınlar da hamama gidebilirler,
(el.Muzhir)
d.Jhyâ’da der ki:
«Kötü bir m eslege teşvik olacağından, hamam salılbine ücret ver-
mek mekruhtur.»
Kişi ev yaparken çok para harcamaz. Suya ve çam ura para harca-
makta bir fâide ve h ayır ^ k tu r .
Hz. Peygam ter ( s a U â ü ü şleyh l ve sellem) buyunnuştur:
«Mü.min bütün, harcam alannda sevab kazanjT. Ancak toprck ve
binaya yaptığı harcam ada sevab alamaz.»
576 ŞİR’ATÜ'L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
D f i ş m topra^nda-yerleşm ez.
H i d e söyle v H d olm uştur:
«Mdsrikler arasm da y asay an h e r m iisliim andan ben beriybal،
(Yâni, kâfirler arasında ik am et edenlerden, dem ektir...) Bu tabir
i ' l - h â s s , irtdetü'1-âm m kabilind en m ecüz -Olur. Yâni, mtisrlkl^
d t o ^ l p bütün kâfirleri m urat e t m i ş i d i r , dem ektir.)
Yürüme اﻷةااة
KİŞİ, evinden çıktığı zainan şöyle demeli:
وؤﻟﺚ^إﻓﻮﻳﺐ;ل;ؤدؤ;ﻻاف:ﺷﻤﻴﻠﻠﻪ
ب ص ا ﻳ ﺈ '
Mtttevfta, başı öne egik bir tarzda, ytiksek bir y e rd a ı iner glM hıa.
lı adım tarla y ü r tr .
Çünkü tai, kibir y ü r û y ü s ü n d . pek uzak bir yürûyûs t a ^ ı r .
Sahana sallana. ^ ü rİO T e re k y ü r ü n .
Zira bu kib ir alfim rtldlr.
582 ŞIR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
Y i k e n ellerini ؟ekmez,
iki kadın arasında yürümez.
Çünkü bu. fitneyi zannettiren husûsdur.
Yolun yanlannı kadınlara terk eder.
Müslümanlann yolundan ezâ verecek nesneleri giderir.
Çünkü bu davram? sevablan artırır.
Yiiksk binalann altından geçerken - başına bir şey düşmemesi
İçin— sür’atü yürür.
§ ٥yl٠ de d l e b l : (
i l âsâ I dolaştığında, şeytan .n d a n kaçar. MiinâfıMMkett.
dinden ?ekJnIr. Kötü insanlar ٠ na sataşamaz. Namaz kıldığında 0 tob-
lesi I . (Yâni, önüne diker ٠ nu.) Yorulduğu zaman da kendisined»
tek dur. N lt^lm T i süresinde Allah (C.C.):
٠٠ - ) dedi: «O benim âsâmdır. Ona dayanmm. Onunla hay-
..atanm a yaprak s ilk im ve onda bana mahsus başka hâcetler de
din taı^ımuştur.*
(d -B u i)
Ydda bir âmâya rastladığı zaman, sağ eli ile onun sol elinden tu.
tup ü l ğ l y ^ kadar götürür. Her arşın karşılığında bir'köle س
dmİşcKine sevab alır.
Kâöri ancak klllSKine kadar götürür.
Selam’m t ı a m ı şoyledir:
«Esselâmii aleykiim ve rahmetullahi ve berekatUhû.»
Selâmı alan ki§l de böyle s^âm alır. Kendisine, v erile selâmdan
ne eksik, ne de fazla alır. Çünkü böyle yaparsa verilen ve alman selkm
birbirlerine mutâbık olmuş olur.
Ama eğer selâm veren:
«Esselâmii aleykiim»
Derse, selâm alan:
،،Ve aleyktimüs selâm ve rahmetullah»
Diyerek karşılık verir. Eger:
«Esselâmü aleykiim ve rahmetullah»
Derse, selâm alan:
«Ve aleykiimiis selfim ve rahmetullah ؛ve berekâtiih» diye karşı-
lar.
Şayet her iki s tild e de selâm veren kimsenlnki gibi selftm alırsa,
câlzdlr. Lâkin üâveli selâm alması daha sevimlidir. Nitekim N i^ -
sindeki:
«Bir selâm «e selâmlandıgmız vakit siz ondan daha g٥« l l Be se.
lâmı alim Veya onu ayniyle (karşılaym).»
Ayetinde Allah buna İşaret etmiştir.
Bu â y ^ e , vCTilen selâmdan daha gürahyle selâm almak, a d iy le
karşılık v e . - önce zikredilmiştir.
Çünkü bu, verilmesi gerekli .lan bir emanettir. Allak, Nisâ sûr&i
sinde:
«Şübhesîz Allah size, emanet ؛ehline vermenizi em^lyon» bujmr-
muştur.
e!-Fetevâ et-Tatorhâniye’den;
«Önce, kendisine birinin selâmını getiren kimseye karçılık v ^ r ,
sonra 0 selâmı gönderene.»
- -
Konuşma Âdâbı
Mü’n ünin en güzel hasleti sükûttur.
Çünkü âflyet ve m utluluğun onda dokuzu ondadır. (Yani a t l e t
ve selametin onda biri konuşmaktadır, onda dokuzu ise sükûttadır.)
İşte sükûtun konuşm a üzerindeki üstünlüğü bU' d e re c e d ir.
İmâm G a i d ^ i ki:
« M â lâ ^ n î: ö y le s ö z le d ir ki, konuşm asını te rk e ttiğ in zaman gü٠
naha giraiMSin, m alca d a b ir z a ra r görm ezsin.
Meseia, bir toplulukta o tu ru r, yo lcu lu k ta başın d an geçenleri anla,
tiran. Yolda gördüğün güzel n e h irleri ve ağaçları, d a ğ la n , yaliğin çe.
sitil yranekleri ve beğendiğin elbiseleri, g e ç tiğ in ülkelerdeki büyükler,
den duyduklannı ve h ^ la n d ıg m v ak ’a la n n ı a n la tırsm .
iste bunlar, hakkm da s ü k û t e ttiğ in z a m a n sa n a z a ra r vermeyra
hususlardır.
Anlattığın hikayelere h içb ir şey iia v e 'e tm e d e n veya ekslltm daı,
k e d in i ö ı e â e n , Allah’ın -y a ra ttığ ı In s a n la n ve eşyayı da zemmetme
den, ktaseyl g ıy ^ t yapm aksızın a n la tırsa n , bir z a ra ra giraezsin. Gll-
naha da ^ m e z s l^
Fakat vakit zayi ettiğinden dolayı m âia y a'n id e bulunm uş olursun.
Bu hailnle söyle, bakalım , sen a fe tle rd e n n a sıl kurtulabilirsin?..
Lokman Aleyhlsselâm D âvud A leyhlsseiam ’ın y an m a girdi. Onu
sliah yaparken görünce hajn-et etti.
O zamana kadar öyle b ir sey 'görm em işti.
Ona bir seyler soraıak istedi. F a k a t h ik m e t onu alıkoydu. Kendini
tu ttu ve som adı.
Dâvud A l^ I s s e ia m 0 İŞİ bitirinc'e a y ağ a kalktı. ve yaptığı zırhı gl.
Ebû Hüreyre’den (R A ):
— Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem) bujmrdu:
«Kisinin, kendisini ilgilendirmeyen ?eyleri terk etmesi, JsltoU gil•
zelligindendir.»
(Yani, insan kendisine ne bir faydası ve ne de bir ^ a ra n olmayan,
daha doğrusu kendisini ilg ile n d i^ e y e n husUsları terk ^ e ra e , IslAmı
daha mükemmel olur, daha da güzelleşir, demektir.) ( ^ آﻻ1’1-ئ -
bih)
Bir rivûyet:
«Babi’ bin HaysMn sabah kalktığı zaman, eline bir kalem bir de
kâğıt alıp b ü tü n konuştuklarım not ederdi.
Sonra, okuyup kendini hesaba ؟ekerdi. (Yâni, konuştuğu sözlerin
bir m uhasebesini y a ^ rd ı.)
(D inya kelâm ını ta m yirm i sene konuşmamıştır.» (§erhu'l ٠Hu_
teb)
Denildi ki:
«Kim lisânını korursa, b ü tü n ajnp ve kusurlanm kapamıs olur.»
PeygambCT Aleyhisselâm buyunlular:
<٠Kim dilini m uhafaza ederse, Allah onun ayıp ve k a sttila n n ı diter.
Kim de öfkesini yeneree, Allah onu azâhm dan k o rar.^
Denildi ki:
.،Kötülük ne kadar küçük o lu rsa olsun, sen sak in onu küçümseme!
Çünkü onun tam on- ayıp ve k u su ru v ard ır:
1) Kisi onu söylemek veya y a p m a k la y aratıcısın ı k ızdım ış olur.
Yamtıcısı onu her zam an ^ r i ş a n edebilir.
2) Hem Allah'ın hem de k e n d in in d ü şm a n ı o lan şeytânı sevin-
dirmlş olur.
3) En güzel yer olan cennetten uzaklaşmı. olur.
4) En kötü yer olan cehennem’e yaklaşmış olur.
5) En s e v i varlığı olan kendi ١ dicûduna cefâ etmis olur.
8) Allah’ın t&cteâ olarak r a t t ı g m ı kirletmiş olur (yâni kendi
nrfstal).
7) Kendine eriyrt rtmeyen arkadaşlarım rahatsız etmis olur. KI.
. l a r kOTiyucu m e l ^ ^ i r .
8) Peygamber Alq^hlsseIAmı üzmüş olur.
٥ ) Yeri, göğü, gOîeyi ve gündiirii, aleyhinde şâhid .yapmıs olur.
1.) Jnsan^luna ve bütün y a r a tıla r a hıyAnet etmis olur.
٤n 8 a n .u n a hıyftn^ etmesi söyle olur:
Kendisini sfthid g - e n kimseye yapacağı şehâdeti kabûl edil,
mes. ^y lM e «ma hıyftnet etmis olur.
DÜZGÜN KONUŞMAYA DİKKAT ETMELİDİR 595
Bütün y aıatık lara hıyânet etmesi ise.. İşlediği suçtan ötürü yağ-
mur azalır ve bu yüzden bütün yaratıklar zarar görebilirle. Bu sûret-
le de onlara ih an et etm iş sayılır.
İşte onun i ؟in ٠ sakin günah İşleme!
Çünkü, tek bir günah, gördün ya, nöere sebeb oluyor!..» (Ç ehü'l-
Huteb)
٥٠ ٠٠
(*) Her millet kendi dilini knnuşobillr. mda dJnon bir salanca y ka r. M u a a ı i
٠٥
kasdı ,udiff: YSnl birka. dil bilen ki?l. konu.ac^ı zaman. er muhatabı Arapça a r f -
٥
Arapça konuçmalıdır. demek istemidir. Yoksa dlOer dlllari konu?mal a satanca vanbr
demek Istomemljtlr. tm)
596 ŞİR.ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
Çok k o n u ş ik ta n geWnir.
Çünkü gok kaıuşm ak gok yanılmaya yol agar. Çok yanılgı i«e ç٠٠٤
günâha, gok günah da kişinin cehennem ateşine - e s i n e vesile 0'ءﻻا
(e it» )
H٠ r duî^ ١ ٠ nu anlatmaz: kl, günaha girebilir.
TANE TANE VE AÇIK SEÇİK K .N U ŞM A U D IR 597
Gayet fas؛h ve son derece anlaşılır bir dil ile konusnr. Aata٠ılma*
sfeler etmez.
Sözde tefeyhuk, t e § ^ u k ve taam m uktan kaçınır.
Mesâbih’in şerhinde zikredilmiştir:
Peygamber Aleyhisselâm söyle buyurmuştur:
«içinizden en çok nefret c tt ٠ m ve benden eniızak oturacak olan-
lar; ؟ok konusan. böbürlenen, (edebiyat yapacağım diye) a^ını yaya
yaya konusan kişilerdir.»
Aslıkbı surdu:
«Ey Allah’ın elçisi, «el-mUtefeyhık» ne demektir)! ؟
Cevap verdiler:
«O, m iitekebbir dernektir!»
iste, in san lan n kalbini ve dikkatini ؟ekmek !؟in bu tunu konus-
malar gurur ve böbürlenmeye vesile oldugu i؟in ٠ Allah’ın nebisi (sal-
lâUahü aleyhi ve sellem) mUslümanlan bundan alıkoymuştur.
ifra t ve tefrite kaçm adan, güzel h ita b ederek cem âati lyllige ve
dindarlı٤ a teşvik etm ekte hiçbir sakınca y .k tu r.
Hatib bu m aksadla m üm kün olduğu k a d a r ^ iz e l konuşmaya gay-
ret etmCidir.
Çünkü güzel sözler, te ’sirli a n la tış la r dinleyicileri büyüler ve dine
karşı olan alâka ve isteklerini d ah a d a a rttırır.
Lâkin alışveriş veya h e rh a n g i b ir husUsda karşılıklı konuşurken
^ e b iy a ta kaçmak, m anzum veya edebi konuşm a yapm ak bir nevi te
kellüftür; ki, mezmUmdur.
Kişiyi 0 hallerde bu tü r k o n u şm alara iten, gösterişten başka bir
şey değildir.
٥ tip konuşmayı Ş eriat k erih g ö rü r ve m en ’eder. el-îhyâ’da bu hu-
süs böyle anlatılır.
ram etmesi lâzmıdır. Bunun dışında kalan sözler birer yapm acıttan
öteye gidemez...»
hl ve sellem ): «Sen zinâ ettin mi?» diye sorduğunda; eğer «evet» der-
sem, beni hadd-i zinâyı ikame ederek cezalandırır. «Hayır!» denem,
bu d e fa ona verdiğim sözü bozmuş olurum.))
Bu sUretle zinâdan vazgeçti.
Sonra, şarap İçmek istedi. Ayni'düşünce ile karşılaşınca ondan da
vazgeçti. (Gerek el.Hâlisa’da ve gerekse elthyft'da böyle anlatılmış-
tir.)
Demek ki, yalan bütün kötülüklerin anasıdır. Bu sebeble, yalan
Peygaınberimiz’in (saliailahü aleyhi ve sellem) en nefret ettigi bir huy
idi.
Ashab katinda da huyların en kötüsü yalandı. Hz. Âişe.den (R.
Anhâ):
-«ResUlüllah’ın (saliailahü aleyhi ve sellem) .ashabının en nefret
ettiği huy, yalandı..»
Bu nasıl olmasın ki, bu çirkin lıuy İmanın karşısında durmaktadır.
(Yâni, im an bir yanda, yalan ise diğer yandadır, ikisi de bir arada
kafiyyen bağdaşamaz, demektir.)
Yalanın bulunduğu yerde iman; îmanın bulunduğu yerde yalan
olmaz.
AbduUalı bin Cerrad'dan (R.A.) nakledilen su hadis bunu te'yid
etmektedir.
O, Allah’ın Resûlü’ne sordu:
«Ey Allah’ın Nebisi! Mü’m in zinâ eder mi?»
«Ondan belki bu zullûr edebilir.»
«Pekâlâ, m ü ’m in yalan söyler mi?»
« a c n ,»
B unun ardından- hem en söyle buyurdular:
«Yalan, ancak im an etmeyenler uydururlar.»
Bir yere yaşlanm ış olarak söyle dedi:
..Dikkat edin; size giinahlarm en büyâğönii söylüyorum: ABah’.
ortak kosm ak... Ana-babaya âsi gelmek....»
Sonra doğrulup oturdu ve söyle buyurdu:
«Dikkat edin; Yalan söz!»
İşte görüldüğü, gibi, d ٠ ulup oturduktan sonra bunu Eylem ek
süretiyle, yalanı d a günahların en b ü y ü ^ alarak sirke katıverdi.
Yalancıdan - y a l a n söylediği zaman çok çirkin koktuğu İçin —
melekler tam bir mil uzaklaşır.
602 ŞIR’ATÜ'L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizâde)
٥۶
Buna râzı olmayan M irdas gidip söylediği bir şiirle durum dan ya١
kımr.
> RefilUllah (sallâllahU aleyhi ve sellem ):
«Gidin şu adanun dilini benden kesiverin!»
Emrini verir. Eb ٥ Bekir İR.A.) ile giderek ona yüz deve daha ve
rir ve adam susar ve Peygam ber A leyhisselâm 'dan özür dileı-.
'O d a n sonra, R raûlüllah'dan (sallâllahü aleyhi ve selem) en hoş-
nut olan kimselerden olur.
E nes'daı (R A .):
- Bir adam ResdlUllah.dan (sa llâ lla h ü a l . h i ve sellem ) bir b in *
istedi. P e g a m b e r Aleyhlsselftm ona:
TA’R İZ v e k in Ay e s ik s ik . lm am ali 6.7
bunda, o n lan n yalan sözünü, böbürlenm ek gibi bâtıl bir gaye ve mak-
sad İçin, ikrar vardır.
Oysa bunun hi ؟de faydası y .k tu r.
»؛
F.: 3٥
610 ŞİR 'A TÜ ’L - İSLÂM (S eyyid A lizâde)
I v :
Bu da k p n fealbini m iisltim an k ardeşinden soğutur. Aralannda
bulunan, Allah’ın Ihsân ettiği kardeşlik perdesini bir an d a yu"tıpatar.
«Şu arkadaşım ızın b a şın a gelen şeyden dolayı çok üzüldüm.’ Al.'
lah’dan, onu sevindirm esini dileriz» dem esi de g ı y ^ t sajnlır.
Çünkü, m aksadı ona iizUlmek degil, o n u n k ö tü durum unu dileg^
tim e d ir . Zira m ate ad ı b u olsaydı, n a m a z p ^ t e d e ona için d a i gizlice
duâ ederdi.
«Zavalh ؛Kötü bir âfetle k a rş ı k a rşıy a kaldii A llah onu da, bizi de
aff٠ inJ» d ^ e k de g ıy b etten sayılır.
Dıştan duâ J i y o r göZüküyor; a m a A llah o n u n İçini biliyor...
Ama bunlan gK çekten İçten söylerse, o z a m a n gıybet sayılmaz,
BUfikis ona üzülmesi ve acım ası iy i b ir şey olur.
H٥^ i de böyle. Ne v a r ki, b u gibi husU slara d ik k at etmesi gere-
kir. Ç Ü İ böyle söylemekle d a h a k ö tü b ir sonuca itilebilir.
Onun İçin, ism ini ve d um ım unu z ik re tm e d en üzülm ek ve acıma^
hattâ duâ etm rir m ü m l d i i r .
Üzülme ve acım adan elde- edecegi.sevabı h ^ e r.e tm e m e s i İçin böy.
le yapması d a h a İ^dir.»
G ^bet d a h a k ö « id ü r.
Hz. Feygambm: (sallâllahü a l ^ h i ve sellfem). buyurm uştur:
a G ^ l ^ t e n sa ta n ın ؛Ç ünkü g ıy b et z in â d a n d a h a kötüdür,
çankü. taşi zînâ edw . S o n ra tevbe edip, A llah da .«mu-bağışlar.
Ama p y b c t eden kimaeyj, gıybet e ttig i k im se atvrtm ez.»
GIYBETÇİNİN DUASI K A B .L EDİLMEZ 613
Görüyorsun ya, Allalr’ın Resûlü söyleyen ile dinleyeni nasıl bir tut-
muştur. Çünkü 0 sözü birisi söylenrişti, diğeri de dinlemişti.
Şu haJde, dinleyici de g ü n a h ta n kurtu lam ıy o r! Ancak dili ile giy-
b e tfi^ m m 'ederse 'O başka! o zam an g ü n a h a girmez.
Şâyet dili ile m en'etm ekten korkai'sa, kalbi ile ona iştirak etmek-
ten ?etanir.
şâyet 0 meclisden kalkm aya veya sözünü başka bir sözle kesmeye
^ ic ü yetip de bunu yapm azsa, yine g ü n a h a iştira k etm iş olur. İmâm
Gazâlî de & yâ)sında böyle dem iştir.
İkincisi:
Zulme ugrayan kimse.
0 da doğrusunu kadıya anlatır ؛kl. zalimden lıakkım alabilsin.
Hz. Peygamber (sallâllahU aleyhi ve sellem):
،(Hak sâlıibinin söz lıakkı vardın» buyurmuştur.
Musannif de buna: «Zulme uğradığında.» sözü ile İşaret etmiştir.
. ؟üncüsü:
Şer’a karşı olan durum u değiştirmek ve âsiyi doğru yola sevk et-
mek İçin, kötülüklerini anlatm akta fayda ummak.
Hz- Ömer (R.A.), Hz. Osman’ın (R.A.) yanından - y a h u t Hz.
Talhâ’nm (R.A.) y an ın d a n — geçerken selâm verdi- o , selâmını al-
madı.
Gidip Hz. Ebû Bekir’e (R.A.) durum u anlattı. Bunu EbU Bekir
(R.A.)’în durum u düzeltmesi İçin anlatm ıştır; ki. bu gıybet sayılmaz.
İşte m usannif bu lıusUsa da; «Adamı ıslah etmek İçin dunım unu
anlatm akta fayda görüp bu bâbda başkasından -yardim Isteree» sözü
ile İşaret etm istir.
Dördüncüsü:
Kendi yaptığı günahından perva etmeyen, herkese yaptığını utan-
madan açıklayan kim senin k.ötülü^inü anlatmak.
B unun da kötü durum unu anlatm ak gıybet sayılmaz. Çünkü p ^ -
gamber Aleyhisselâm:
«Yüzünden hayâ perdesini bırakan kimse hakkında söyİOTİlensO
gıyl^t sayılmaz» demiştir.
Şöyle d e rle d i:
«Üç tam senin gıybeti olmaz:
1) Z âlbn hüküm dar,
2) Bîd’atçi,
3) K endi gûnahm ı herkese söyleyen kişi...»
'Musannif (rahım ehullah) buna da:
«Hak yolundan aynlan. günâhım İlân e d ^ . ayıp ve -
duyulmasmdan ؟ekinmeyOT...»
Sözü ile İşaret rtraişttr.
618 ŞİR.ATÜ.L - İSLÂ M (S eyyid A lizâde)
Beşincisi؛
A’me§ (gözü devamlı a k a n kim se), A.rec (topal) gibi bir kusur
ifade eden lâkabla m a’r ü f .l a n in sa n ...
İşte ٥ kişiyi bu lâkabı ile a m n a k d a gıybet sayılmaz.
ATec A’m eş'den şöyle riv ây et e tm iştir, diyen kim se günâha gir-
mez. Alimler bildirm e ve İfâde edebilm e z a ru re tin e binâen bunu yap-
mıştır.
Sonra, 0 lâkabla m eşhur olan in sa n i böyle a n m a k ta kendisi de biz.
zat beis görmez. Çünkü, bilir ki, a rtık b u lâk ab la kendisi meşhur ol-
muştur, herkes ta ra fm d a n a n ılm a k ta d ır.
Bütün bunlara - e n , eg er b a şk a bir İm kân bulup da onu baş-
ka bir ibare ve İfâde ile ta r if edebilirse, ta b ii ki, bu evlâ olur.
Onun İçin, a'm âya, onun k u s u ru n u ifa d e etm em ek İçin (Basir: GÖ-
ren kimse) diye ؟ag ın lm a k ta d ır. B u n u m u sa n n if zikretm emiştir.
Altmcısı:
Petvâ istemekte söylenen k u s u r ve a y ıp la r...
Mraeia bir mü’m in m ü ftü y e:
«Babam veya hanım ım b a n a z u lm e tti. B u n d a n k u rtu lm a çaresine
olabUir?»
K ye SOTdugunda, g ü n a h a girm ez.
Fakat bu bâbda d a h a sâlim ve d oğru b ir soru şekli t a ’rîz (der ki:)
şeklinde:
«Babası v ^ a hanım ı ta ra fın d a n zulm e u ğ ra y a n kimsOTİn ne yap-
ması lâzımdır?» diye sorm asıdır.
K usurun bu kad arın ı a n la tm a k m U bahdır. M usannif bunu da
başlı başına bir kısım k ılm am ıştır. Ç ü n k ü y u k a rd a geçen: ((Zulme uğ-
radığında ve yardim istem e b â b ın d a k u s u rla rım söylemişse başka» SÖ-
zü bu kısmı da İçine alabüir.
N٠ îme:
Bu. bir kimsenin sırrını, istem ediği kim seye a k ta rm a k tır. Yahut
aktarılan kimsenin h ^ la n m a d ıg ı sözün kendisine getirilm esidir.
Her ne ise, bir üçüncüsüne s i m ifşâ etm ek de b u n a dahil olur.
H akikilen (taşman) sözü, is te r k en d isin d en nakledilen, ister ken-
disine nakl^ilen, isterse b ir ü ç ü n c ü şah ıs olsun, duyduğu zalnan, on-
dan nefret ederse, duymak istem ezse, İşte b u nem im edir.
Sonra, ifşâ edilen sır veya ta ş m a n söz, İst.er sözle ifşâ edilsin, ister
yazı ile, isterse ima yoluyla ifşâ edilsin, fa rk etm ez.
Söylediği ayıp ve kusur, iste r o .ş a h ıs ta .b u lu n s u n , ister hUlunma-
sin, yine farketmez.
Şâyet 0 ayıp ve kusur onda m ev cu t .ise, h e m gıybet, hem de nemi-
me suçunp bir arada irtik â b etm iş olursun..
Hulâsa, insanlarda g ördüğün ay ıp ve k u su rla rı ifşâ etmemekle
yükümlüsün. Dinen susm ak a jru n d a sm .
Ancak, onu a n latm ak ta dine b ir fayda, y a h u t m ü slü m an a bir ya-
ra r varsa, ya da 0, h e rh an g i b ir m a ’siy e tin önlenm esine bâis olacaksa,
0 zaman baska... (el-Ihyâ)
Itodisde:
d taşıyan <»nnet’e girmez» b u y u ru lm u ştu r.
Eiaes ve 11 اا2ﻣﺒﻢ6ا (R. A nhüm â) riv a y e tin d e ise. Peygamber
SÖZ TAŞIYAN K İŞİ CENNETE GİREMEZ 621
«Söz teşım aya düşkün olan ve habire söz taşıyan kî؛i Cennete gir.
nıez.»
Bâzıları (söz taşıyan) ile, (habire söz taşıyan) kelimesinde fark
görmüşlerdir.
Biri, nisanlarla konuşurken onlara başkalarının sözünü aktaran,
dır; diğeri ise, insanları - h a b e r le r i olmadan - gizilce dinleyendir.
(Şerhü’l-Mesâbih)
Resûlüllah’m (saliailalıü aleylıi ve sellem)in bu tehdidi söz taşı-
yan kimseye yeter!
Ne güzel söylemişler:
«Sana birinia SÖZÜBÜ g etlrea, a ıa tla k a s e a la SÖZÜBİİ de oaa gSttJ.
riir. . a a a ؟؛la, sakJB göveaaıeî»
Bîr rivâyet:
H asaa el.Basri’ye b ir ad am geldi. Ve:
« S e l İÇİB falan adam k ö tü konuştu!» dedi.
«Ne zam an dali?»
«Bugün!»
«Nerale gördün?)}
«Evinde!..»
((Ne İşin vardı e ١ dnde?»
»Ziyafeti vardı; beni de dâvet etm işti.»
«Ne yaiin?»
. «Şunu, bunu...» diyerek sekiz yem ek çeşidini söyledi.
.Hasaa elB asri, ona şöyle Ç i^ştı:
«Bu kadar y e m . m idene sığ d ırd ın da, h a k k ım d a söylenen tek
sözü nasıl sıy ıram ad ın ? K alk y a n ım d a n ey fâsık- B en ona karşılık
venniyeceğim. S ra onun h a k k m d a d e g il,'b e n im h ak k ım d a . l e m i s . 1-
dum Vallahi ona sefâat e to n ^ e n C e n n e te girm em , o d a benim le c«ı-
n e te girecddir. Sen kalk git! Ç ü n k ü b a n a o n u n sözünü getiren, m u t
laka benimkini de ona götürür!»
Bundan anlasılıyOT ki, söz ta s ıy a n kim seye in an m a m a k lâzımdır.
Hukemâdan biri arkadasm ı z iy a re t eder. O na baskasından söz
eder.
Ev sahibi duram unda o la n d er ki:
«Ziyareti geciktirdin. Sonra, b a n a ü ؟cinA yeti b ird e n getirdin: Ev-
velA beni kardeşime karşı O fk e l^ d in Jin , kalbim i' m e p l ettin, sana
k a ^ ı olan y v e n im i de sarstın!»- (el-öıyâ)
Çt^u defa lânet, döner dolaşır, yine gelip lânet okuyanın bo^u-
na sanlır.
Ebü’d .^ r d â (R.A.) ResUlüllah'dan (sallâllahü aleyhi vesellem):
«Kul bir şeyi, lanetlediği zam an, lân et göğe çıkar. Gök kapılan yli.
züne kapatılır. Tekrar yere iner. Yerin de k ap ılan ona kapatıhr. Sağa,
sola gitmeğe çalışıl". Gidecek b ir yer bıılanıajnnca, lânetlenen kimseye
gelir; şâyet buna ehil ise. Değilse, onu söyleyene döner.»
ibni Abbâs’dan (R.A.);
Rüzgâr bir adamın hırkasım ü stü n d en ؟ı k a r r gibi oldu. Adam
kızarak rüzgâra lânet etti. Hz. P c g a m b e r (sallâllahü aleyhi ve sellem)
şöyle buyunlu:
«Ona lânet etme. Çünkü 0 b u n a em redilm iştir. Kim bir şeye lâ٠
net ederee, ٠ şey şâyet lânete ehil değilse, lân et ona geri döner.» (el-
MMkblh)
. l ı n a lânet a le r de, (farkına vaı٠maz) bereketi gider. Bu çok
kere vâM olur.-
Ama iftnet okunmadığı zam an, kişiye «niye lânet okumadın?، dl.
ye sonnazlar.
^ l ^ s e bunu terk edip, sevabh olan zikir, tesbih gibi virdids
meşgul oJmak daha e v id ir.
Oysa, lânete m üstehak olan kimse hakkında lânet okumak bile se-
vabı mûclb değildir.
insanlar lânetl ؟ok yaptıkları l ؟ln ٠ ehem miyetine b l n ^ konujnı
blmz uzattık..
i*
٠
Jbnl ^ e r (R.A.) b ir köleye lân t ettiği a m a n mutlaka
edadl.
KtM SEYİ KÜFÜRLE İ'I'HAM E T I M E L İ 629
Kendisine bir §ey yedirm esi veya giydirm esi İçin, kişinin yanında
düşm anına atıp tutm az.
؟ünkû onun yedirecek yemek, giydireceği elbise ateştendir.
B unlann hepsi hakkında eser vârid olm uştur.
adi ile. hiçWr kim s«dn hayati .ile ve Kâ’be ile yemin
itmez.
Kişi, biraz laanzUm söz lıaıl ؟, bütün şiirlerden uzak duniT.
Ebû Hüreyre (R.A.). Peygamber Aleyhisselâm’dan:
«Birinizin İçine irin dolup bulandırması, şiir dolmasından daha
iyidir...
Şerhü'l-Meşârik'da der ki:
- Bâzılan bu hadisi delil gösterip şiir söylemenin m e k i oldu-
guna kail oldular.
Lâkin ulema çoğunluğu bumin mUbah oldug'unu söylemişlerdir.
MezmUm olan, şiire yalan ve ؟irkilt (edeb dışı) sözlerin kanşmas^-
dır. Böyle olmayan şiirde bir sakınca yoktur.
Eğer kişiyi zikirden ve Kur'ân okumaktan alıkoyuyorsa yinemM-
mUmdur.
(Nitekinr «İçine şiir dolması» sözü, buna İşaret etmektedir.
Şayet bütün derdi şiir degilse, ara-sıra söylüyor ve ezberliyorsa, 0
zaman onda bir sakınca yoktur. Onun İçin musannif (rahımehullah):
((Biraz manzum kelâmdan başka...» demiştir.
Yalnız, manzUm kelâmın da hikmete, yahut İslâm nusretlne, ya
da Allah’ı övmeye ma’tûf olması gerekm ektir.
Şiirin anlam ı:
«Günler sa n a (ilerde) bilm ediklerini anlatacak. Azık v e m e d lg ln
kimse (ler) bile san a hab er getirmek.»
Hz. Peygam ber (sallâllahü aleyhi ve sellem) bu şiiri vezninden 1 ؟-
kartm ak İşin böyle yapm ıştır.
e ٤-B ustân’da an latılm ıştır:
«Hz. Peygam ber (sallâllahü aleyhi ve sellem) bu şiirde bu değişik,
ilgi yapınca, Hz. E bû B ekir (R.A .):
«Ey A llah’ın Resûlü. o şiir böyle değiW ir >»؛d ^ i .
«Ben şa ir değilim ! B ana şiir söylemek de gerekm ra (yaraşm az).
Allah ta ra fın d a n tebliğ' ettiğim , a d e c e apaçık bir K u r ٠٥n ٠djr!» buyur,
du.»
؟ok az n ü sh a la rd a şu göriilm üştür:
(Ve ye’tiyke b ü ’a h b â ri m en l ı tüzevvid)
Bu ta k d ird e nazm ı değiştirm em iş oluyor.
B u n a göre, denilebilir kl, şiirden kaçınırdı. Ancak şu y u k aıd a ge-
؟en ü çü n birin d ek i az b ir m anzum dan Ictinab etm em iştir. B u n a göre,
0 kad arın d an kaşınılm az.
«Hz. Peygam ber (saliailabii aleyhi ve 56 ) ﯪdeğiştirirdi» d ^ e k ,
y&nl «şiiri b ü s b ü tü n inkAr e tm « le n bazı yollannı d ah a açık b ir ifade
kazandırarak değiştiriyordu» dem ektir.
Meselâ, b u b e y itte şöyle derdi:
(S etutliukel eyyâm ü mA a n h ü tağfülü, ve setükalllbtI lleyke m en
kAne lem tüzevvid.
Setilbdi lekel eyyâm ü m â k ü n te cAlıilen, ve ye’tly k e bil’ahbftri m en
lem tüzevvid.)
L âkin gerçek o la n ilk n ü sh ad ır. B unu el.B u stân 'd a ،m âm ٠ın M ia t,
toklan d ^ te le m e k te d ir . P eygam ber Aleyhisselâm ’ın kavil de m a.lüm -
dur:
«B irinizin İçine, bulandıracak, k a d a r irin dolması, şiir dolm M m dan
daha iyidir.»
۶
٨٠
D n ild l ki:
«övmek b ir nsvi kişiyi, boğazlam aktır. Ç ünkü bu insana kibir,
ten d in i b ٠ ٠ mi§lik ٠ am elden el ?ekm e h asleti verir; ki, bu n ların tü-
m ü insani kesmek gibi öldürücüdür.)) (E u n u Hz. . m e r (R.A.) demiş,
tir.)
.M kdad (R.A.), Peygam ber A leyhisselâm 'dan:
«M eddahlan gördüğünüz zam an, yüzlerine to p ra k sa?ın!»
Yani, (،meddahlık yaparak gecim sağlayan kişilere to p ra k ta n baş-
ka bir şey vermeyin ki, bu ?irkin âdetlerini- bu'aksınlar» dem ektir.
Bazılarına göre, onlara p a ra verm ek to p ra k verm ek gibi şeydir.
«Biraz para verin de dillerini kessinler» dem ek tir b u n u n anlaını..
Bazılanna göre ise, ،،övüldüğünüz zam an to p ra k ta n yaratıldığını-
٥ hatırlajnn da kibir ve gurii'ra.kapılm ayın» dem ektir.
Fakat iyilik yapan kimsejd, sırf iyiliğini a rtırm ası, bu husüşda
herkese örnek olması İ?in översen, 0 başka..
٥ zaman bu gibileri m edhetınelrte b ir sakınca yoktur. H a tta afet-
İCTden s l olursa, m endubdul’..
Bu sebebledlr ki Peygamber A leyhisseiam sah ab ileri övm üştür. Hz.
Eb٥ Bekir hakkında:
«Eğer E M أﺳﻤﻼئ٠ îm anı -ile b ü ttîn âle m le rin îm a n ı tertılac a k
elurea. E M Bekiriin îm anı a ğ ır ta s a r » b u y u rm u ştu r.
HZ. öm er ٠e h ita ta n de şöyle dem iştir;
«Ey .m e r i ٠ r ben peygam ber -gSnderilm eseydIm, m u tla k a sen
günderilM inî»
B undan daha MyUk bir övgü o lu r m u? E lb e tte olmaz.
Ama ResülUUah (saliailahli aleyhi ve sellem ) b u n u İ?ten ve yU-
lek ten O ylenüşü.. O nları son derece ta k d ir ediyordu.
O nlar d a .ru h ? a 0 d e ^ e tek a m ü l etm işlerd i ki, b u öt'güler kendi,
lerinl asla kibir ve g u ru ra sevketm em iştir. A m elden d e geri bırakm a-
su ftır. (d ٠&yft)
؟OK GÜLEN KİMSENİN HEYBETİ KALMAZ ﺀﺀ1
F a k a t şöyle diyebilir:
»Önce Allah’a sığınırım . s ٠n ra da san a sığınırını.'
Bir belâ veya istem ediği b ir husUsla karşılaştığ ı zam an, kişi zanıa.
na s o ıe z .
Çünkü, telây ı veren, halleri evil’ip ?eviren yalnız A hah'dır.. Baş.
kası d e ^ .
Zam anlan da y a ra ta n A llah’dır. isted iğ i gibi 0 zam an lard a tasar,
ra f eden jdne 0 ’dur. Z am anın h i?bir şeyde rolü y o k tu r...
K ur٠
â n ve hadisi dinlem ekte sü n n e t olan , k işin in so n .d e re c e dik.
katil ﺟﺎىhiç k r a u ş m i a s ı d ı r . . .
K ur٠â n . n u r k e n su sarak d ik k atli dinleyenlere A llah ra h m e t va’-
d rt^ ^ r:
ﻫ ﺴ ﺎ ى٠ okunduğu zam an, onu dinleyiniz ve sfikUt ediniz. -Umu..
lu rlâ ırfB e s i r g e n i r s i . » (A 'râf süresi)
d in l e r k e n k . n u ş a n in s o z u n u k e s i l m e l i d i r 649
M utlaka sorm ası icab ederse, garip ve fuzUli şeyler sorm az. M -
şeyler sorar. C ebrail Aieyhisselâm ’ın (d in in alâm etlerin d en ) s o -
gibi... ile rd e bu b ah is gelecek...
65Ö ÇÎR’ATÜ’L - ÎSLÂM (Seyyid Alizâde)
HUkemâdan biri:
«öfke ve h ^ u tlu k anında-karakter değiştirenle arkadaşlık yap.
ma!
Çünkü, öfke an٠ında sırrı ifşâ eden, leiniin (kötü kimsenin) ta
k e n d ii.
Zira, sâkin hallerde S irn hei’kes k.ruyabilir.»
Bu sebeble şöyle denilmiştir:
»1^ insan, kendisi ile alâkam kestiğin zaman bile senin ؟irkin-
ilklerini gizler. iyilMerinden söz eder.
-Kötü insandan ilgini kesmezsen dahi, yine de 0 kötülüğünü yayar,
iyiliklerinden bahsetmez.»
«Hayır»؛
«Cennetlik misin, yoksa cehennemlik misin? Bunu biliyor mu-
sun?»
«Hayır!»
«§u halde neden gülüyorsun?))
Ondan sonra ٠ gen ؟bir daha gülmedi...
Denildi ki:
«Mfisa Aleyhisselâm Hızır’dan ayrılırken, Hızır ٠ n a şöyle dedi:
«Kötü ko n u şm ak tan sakini ihtiyaç olm adan gezme! H ayret veri-
ci hir şey duy m ad an gülm e...
Ey Im ra n oğlu, h a ta la rın a ağla!»
sn؛
A ksınrken kişi ،،eb!» dem ez... Y ahut: «Eşheb!» .de ئ د. Ç ünkî
bu, şey tân ın adıdır.
UykuveAdâbı
K işinin İÇİ bOyle alçak duygulardan arındığı zam an, a rtık kalb ay-
nası parlar. U ykuda levh-i mahlUzu görür ve ٠ kimse insanlar tarafın -
dan bilinm eyen birçok acâib ve garâib h a b e r l e m u ttali olur.»
M usannif’in (rahım ehullah) sözü de buna m ahm didür. Yfinl, 1؟
(m n e v i) h a sta lık lard a n a n n m ış bir halde abdest ahp yatersa, d e m ^ -
tir...
Elbisesmin İÇİ ile y atağ ın ı silker: ki, t ٠z veya z a ra r veren bir ؟ey
vawa çıksın,..
Elbisesinin İÇİ ile silkm ekteki fay d a şu d u r:
Böyle ya^aı^a dışı tem iz kalır, y a h u t a v re t m ah allin in açılması
böylelikle d ah a kolay önlenm iş olur.
Arablar gece - gündüz ya-ttıkları y a ta k la rı k a ld ırm a d ık la n İçin m u.
sannlf bühassa bunu tavsiye etm iştir. (Ş e rh ü ’l-M esâbih)
Bâzı b ü k l e r i » tavsiyesi:
K im in Onemli b ir İŞİ olursa, ujnırken abdest alsın. . y e t abdMtU
ise yenilesin.)
Sonra y a ta g ı üzerine U r u p îhlâs, Veşşemsi, Velleyll, V ettiyni sû.
relerini — h e r sû re n in başında — B ^ m e le ؟e k e r , okusun:
Yedi böyle devam etsin.
Allah m u tla k a dileğini verir. Y ahut, birinci, üçüncü veya ^ i n c l
gecede rii٠y â d a İçini nasıl h a ll e d « :.! kendisine g ^ te rilir.
Bâzı kim selerin yaptığı gibi, â z âla n n ın bir kısmını su ile silmekle
yetinm ez...
Bu. a n cak z a rd re t an m d a ve hallerinde olur...
«Şeyh», el-A vârü’de der ki:
«Kişi, eğer y a ta c a ğ ı zam an bitkinlik ve yorgunluk hissederse ve
abdest tazelem eğe güç yetiremezse, o zammı, gafiller züm resinden ol
m am ak İçin, â z a la n m h i ؟olm azsa su ile siliverir de öyle yatar.»
ilenirken kişin in e n son sözü çu o i m a l . ;
«Rabbim, k ullarım d irilttiğ in g l , beni azâbm dan korui»
Y ine el.A vâıiFden:
١ﺟ ﺬ ى ا ذ و ﺗ ﺊ
ق\ﺗﺜﺪاﻗﺮث١
ةث0 ﻟﻜﻘﻠﻐﺎ|ىﻟﻰ^ﺗﺘﺘﻆ
(Eİham dii lillAhillezî ehyânâ ba’de m â em atenâ ve Meyhinniişâr)
demesi m U stehabdır.
B u n u dediği zam an 0 gecenin şükrünü ifa etm iş olur.
B ü tü n işlerinde Besmele çefaneye, işlerin bitim inde de (elham dü
liUAh) dem eye ken d in i a lış tın r; kl, İm anın tadı kalbine girsin.
Peygamber Aleyhisselâm b u y u rd u :
«Gök yolculusuna ؟ıktıS ım gece, R ab b im b a n a be§ şey tavsiye et.
ti ve söyle buyurdu:
. i b i n l dö٠ aya to g la m a . Ç ü n k ü o n u b e n sen in İçin yaratm a-
dutt.
Teheccüd nam azına devam et. Ç ü n k ü z a fe r gece, ib â d e ti ile miim.
köndür.
C ennrti istem ekte g a y re t g fo te r...
H alka a a ! Ç Ü İ b u O Tİann elin d e d e b id ir..» (el.H âüsa)
١
ﺳ ﻲ# ﺗﻴﺒﺴﻪ ق:ﺳﻔﺘﺰﻣﺠﺔاآذ
Ayetini okur. Bu namazdan sonra birka ؟kere istiğfarda bulunur.
Sonra, iki rek’a t da gayet hafif bir kılar.
isteree bu rek’atlarda Âyetel-Kürsî ile ÂmeneTOs٥ lü ٠jdi .okur. Di-
lerse ba§ka âyetler okur..
Sonra iki rek’at uzun bir namaz kılar.
Hz. Peygamberden (saliailahfi a l i l l i ve selİOTi) böyle n a k l.1 -
mişttr.
٠ , tehecciid namazım WJyle kılardı. Oniki veya sekiz re k a t talin,
caya kadar böyle tedrici ak ilde — yâni taraeti tedricen u ratarak —
İkişer re k a t namaz kılardı. Bâzen oniki rek'attan fazla kıldığı da
olurtu.
Tabii ne kadar ?ok kılınırsa, sevabı da o kadar ?ok olur.. (ri-Avâ.
rif) ~
Tehecciid namazım, böyle, def'alarca talar.
(yani her akşam kılaraazsa, hl? rfmazsa haftada birka? gece; bil
da miimkiin olmazsa, ayda birka? gece; bu da miimtain olmazsa; Sd-
nede birka? gw:e; bu da miimkiin olmazsa örariinde birka? gece klima-
hdır.)
yan bir âlime veya bir öğüt verene rü'yâsını ta ’bir ettinnek İçin anlat-
ması müstehabd^.»
Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) rü ’yâyı kime anlata-
cağımızı bizlere açıklamışlardır:
«Bü’yânı ancak bir sevdiğine, ya da bir afallıya anlat.»
Diğer rivâyet:
«Onu, ancak bir muhibbe, ya da bir ileri göriişliiye anlat.»
Çünkü bımlardan başkalarına rü'yâ anlatıldığı zaman kötü yorum
g a r l a r ve müş ئl dımıma düşürürler.
Allah Trâlâ Ya'kub Aleyhisselâm’dan hikâye ederek şöyle buyur-
muştur:
« Y a ^ m , rii'yânı sakin kardeşlerine anlatm a; ki, sana bir tuzak
kurarlar( »؛Yûsuf sûresi)
Bir adam:
«Rü’yâmda eıdmde bir hurm a agacı gördüm. Ona üzüm ağacı Jdik.
lenmlş, taşıyordu.»
»Hanımm başkasından hâmiledir!» d ^ i.
«Rü'yâ ü ç tü r:
Birincisi, devam lı dü şü n d ü ğ ü şeyin r ü ’y â sın a girm esi.. Âşıkın m a’-
şûkunu görmesi gibi..
tMncisi, şeytânın kişi ile oynayıp ona k o rkacak şeyleri gösterme-
Si...
NiteMra Cenâb -1 H ak M ücâdele sû resin d e şöyle b u y u rm u ştu r:
« O le fısırtı, sırf şey tan d an d ır, im a n edenleri tasa y a düşürm ek
içindir.»
G uslü.icab e ttire n ih tilâ m d a bu kabil rU’y âlard an d ır. Her ikisi-
n in de tabiri yoktur..
Üçüncüsü, rah m â n i olan r ü ’yâdır.
B ir melek onu levh-i m ahfU zun 'n ü s h a sın d a n s a n a g etirip gOste.
r ir ..
İşte sahih olan rü 'y â b u d u r. D iğerleri edğâs-ü a h lâ m d a n ibaret-
tir."
^ d i ki:
- Kim se v m ^ iğ i bir. rü 'y â görürce, kim seye a n la tm a s ın ؛kalkıp
(abdest aldıktan sonra) n a m a z kılsın.
el-Mesâbih’ın yazan dedi ki;
«Rü'yâ üçtür sözü de P ey g am b er A leyhisseiam ’ın h a d ise d e n d ir.
Ibnl Sîrîn'in sözünden değil..)) (Şerhu'1-M esâbih)
Hikâye şu:
Yûsuf Aleyhisselâm ’la birlikte hapise ؛M elikin iki kölesi d e gir-
miş idi. Biri ekn٦ek ؟i idi, diğeri ise sâki...
sâk i, Y ûsuf Aleyhisselâm’a:
«Rü’yâm da bir üzüm bağına girdim. O rada güzel bir üzüm ؟ubu-
ğu gördüm , ü ؟dalı vardı. Her dalında ü ؟salkım bulunmaktaydı, üzüm -
ler olm uştu.. K opardım , sujm nu bir kâseye sıktım. Sonra krala geti-
rip verdim» dedi.
Diğeri de şöyle konuştu;
.،Rü’y âm d a başım da ü ؟ta n e ekm ek sepeti vardı. Kuş gelip 0 ek-
m ekten didikliyordu.»
Ş u âyet.i kerim e b u n u şöyle anlatır:
«O nunla b e r a ^ r (zindana) iki de delikanlı girdi. Biri: «Ben rii».
yâda kendim i şa ra p (üzüm ) sikiyor gördüm», dedi, öbürii de: «Ben de
rö ’yâm da kendim i, başım da ekm ek gStUriiyor, kuşlar da ondan (kek-
meleyip) yiyor gördüm», dedi. «Bize bunun tâbirini haber ver. Ç Ü İ
seni biz iyilik ed en lerfen gOriiyoruz.»» (Yûsuf sûresi)
R ü’y â la n m tâ b ir ederken dedi ki:
«Ey h a p ^ te k i iki arkadaşım , birinize geltace: o , efendistae şarap
؛؛irecektir.))
Y ûsuf Aleyhlsselâm sâkîye dedi ki:
،،Sen h a p iste üç gün kalacaksın. Sonra çıkıp eskisi gibi efendine
şarap içireceksin.»
،،Ey ekmekçi, sa n a gelince.. Sen de üç gUn sonra ؛ıkacaksın v e '
asılacaksın.))
Y ûsuf Aleyhisselâm r ü ’y â la n m böyle yorıunlaymca: «Biz bir şey
g ö r m e k » dediler..
B u n u n üzerine Y ûsuf Aleyhisselâm:
،،İşte h a k k ın d a fetvâ i s t e k t e olduğunuz mes’ele Wiyle olup b i t
m iştir» dedi.
(Yâni, sordunuz, tjen de size cevab verdim, iste r rii’y â d a o n u gör-
m üş olunuz, iste r gOrraemiş olunuz, fa rk etm ez; a rtık hUkUm y erini
bulacaktır.)
Jbrahim -en-N abâî, Hkıme’d ^ o d a Jbni M esU d.dan (R.A.):
— O n lar Y ûsuf A l^ h isse lâ m ’ı tecrübe etm ek İçin ittifa k e tm iş i» ,
di. O n lara r ü ’y â la n m tâ b ir edince b u d efa da: «Biz şak a y a p tık l. de-
diler.
684 ŞİR .A TÜ ’L - İSLÂ M (S ey y id A lizâde)
E d Jsd e :
«En gerçek rii’yâ, se h er v a k tin d e g ö rü le n r ü ’yâdır» bujm rulm uç؟
tur.
Hadisde:
«En gerçek r û ’yâ göreniniz en güzel k ؟nu§٠nııuzdır»» b u y u r u lm u ş.
>11.
GÜZEL B İR R Ü ’YÂ GÖRÜNCE SEVİNMELİDİR 68S
(soriilen rii’yâ korkun ؟dahi olsa, rü ’yâ tâbircisi onu en güzel şe٠
kdde yoramlamahdır.
Şöyle demelidir:
( d y n m göresin! Ş errin d en korunasın!»
Yânı, g ö r g ü n r ü ’y â iyi b ir r ü ’y â ise h a y rım göresin; k ö tü ise
g e n d e n konm asın, dem ektir.
ŞOTinden korunasın, dem ek de: «Allah seni o n u n kötülüğünden
k٠ ısun!» dem ettir.
Hz. Ömer (R.A.) dedi ki:
«Biriniz rii’yâ görüp d e d in k a rd e şin e a n la ttığ ı zam an , o, bizim
İçin hayırlı ve düşm anlanm ız İçin d e ş e r o lsun, dföin.»
Bir kadın, P e y g ı b e r A leyhisselâm ’a dedi ki:
«Rü’yâmda evimin ta v a m çö k m ü ştü sa n k i...»
P ^ g a m ^ A le y ie lâ m şöyle buyurdu:
«H a^rtır insâallahl^ Allah sana yitiğini döndürecek...»
1 ﻹ٠ çıktı; kojası seferden d ö n d ü ...
Sonra kw ası yine g itti...
Kadm aym rii’y â ^ g ördü ve gelince P e y g a m b e r A leyhisselâm ’ıb u -
lamadı.
Ebû Bekir' ile Öm er’i (R. A n h ü m â) b u ld u ve o n la ra r ü ’y âsım an-
latb.
d r : «K aıan OİMektir!» d iy erek y o ru m lad ılar.
Çok ^ m ^ O T kocası öldü v e y o ru m la n d o g n ı çıktı.
« l - B ü l ’dan:
«Kadm, p ^ ^ m ^ r A leyhisselâm ’a geldi ve P e y g a m l^ r Aleyhissfr
lâm, (ma:
.Bö’yâm kimseye anlattm mı?»
Wye sordu. Kadm:
«Evet» dedi.
٠ ٠ , sana ^ m ıla n d ığ ı gibi olacaktır» bujmrdu.
ŞEYTAN HZ. PEYGAJffiERIN, KILIĞINA G I R E İ Z 687
HadJsde..
«Setere çıkın da sıhhatli ve kaaançh olun »؛buyurulmuştur.
Bir rivâyette:
«Sefere ؟ıkareanız nakınız bol olurJ» bujnırulmuştur.
id ild i ئ:
. «Hareket etmekle vücûdunuz sıhhate kavuşur, ibret dersi almak
ile din ve inan ؟bakımından gelişirsiniz. .Ö rdüğünüz âlimlerden de.
ilim elde etmekle de kazançlı çıkarsınız.»
Biger bir hadisde şöyle bujnırulm uştur;
«Setere ؟Itoahsınız. Çünkü m isafir (yolculuk yapan), ister bin^
rek, isteme yUriiyerek ؟ıksın, Allah’ın yardımındadır.»
Bu. dini bilgileri taleb edip nefsini terbiye etmek ugrunda..sadw
Allah İçin sefere ؟ıkanlara mahsUsdur.
Çünkü yolculuk aırdur. Kişinin sevdiklerinden, y u ^ u n d a n veva-
tenından a^lm ası, gurbete çıkıp gurbet k a h n çeikmesi kolay is degil-
dir. Alıştığı hayata veda etmçk hiç de yüz gUldûriicU bir hal d ٠ ildir.
Bu tekımdan, nefis terbiye olur, ru h kemâl bulur. Hele ana - b ^
ba ve yâr hasreti kisijd bambaşka bir durum a getirir.
Y olculu^ın sü n n et v e â d âb m a g d in c e ...
Yolcuyu u ğ u rla m ak da s i i n n ^ i r .
Hz. P c g a m b e r (sallâllahU a l ^ h i ve sellem) ş ^ l e b u y u ım u ş ta r
«Allah yolundaM m ücâhidî — yola e A e n - geç - - 1.1
684 ÇÎR.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
i . / / / .رﻣﻴﺮر,
Bir hikâye:
Hz. Ömer (R.A.) h a lk a bağışlarını dağıtırken, bir adam oğlu ile
birlikte geldi. ٥ m er (R.A.) ona:
«Sizin kad ar birbirlerine benzeyen h i ؟kimse görmedim bu ana
kadarl»
^ ^ n c e , adam §u m ukabelede im lundu:
— Size bu İŞİ anlatayım ... Ben sefere ؟Ikıyordum. Annesi' buna-
hâmile idi...
Annesi d ^ i ki:
«Sen gidiyoraun. Beni bu hâlim de bırakıyorsun. D urum um ne
^aeak?»
^ m e s in e karşılık;
(tKamındakini Allah’a em anet bırakıyorum !»
^ d i m ve ؟ıktım, g itth n ...
Seferden dönünce annesi ö lm ü ştü ... Çocuk da m eydanda yoktu...
- - - - oturup sohbet ederken, bak tım ki annesinin kabrin-
den bir a t ^ pikseldi... Y anım dakilere:
«Bu ne?» dedim.
«Bu falan kadmın kabridir. H er gece ay n i şeyi görüyoruz» dedi-
ler.
«Vallahi 0 ؛ok oru ؛tu ta rd ı. Pek ؛ok n am az kılardı. ibâdetten
kafiyyaı geri kalmazdı!» dedim.
K a ı a y ı aldığım gibi doğru kabrine g ittim ve k abri açtım .
Bir de ne g ö r ^ m ? K abirde b ir kandil! B u gördüğüm çocuk da
^ d a dönüp duruyM ....
^ k e n bir ses:
«İşte bize b u t i ğ i n em anetin! E ğer an n esin i de bize em anet bı-
raksaydm, onu da sağ ٠ sâlîm bu lu rd u n !»
Böyle bir ihm alle karşı karşıya kalmaması İçin onun n ı ı Al-
lah’ta n yardim ve tevfik niyâz edilir.
H a d îs e :
«Hayvan sahibi, o hayvanin'sırtına binmekte h e rk e s te daha hak
sahibidir. Onun İçin, izni olmadan kimse din k a rf^ ln in hayvanına
binm ^in» buyurulm uştur.
Büreyde’den (R.A.):
— R esûlüllah (sallâllahU aleyhi ve sellem) ile teral«rdik. Bir
adam eşeği ile geldi ve Peygamber Aleyhisselâm’a:
«Buyurun, binin!»
Dedi ve kendisi geri ؟ekildi.
Peygam ber Aleyhisselâra, ٠na:
«H aj^anınm Sirtına b in m ette sen dalla hak sâhibista! Ama gönül
rızâsı ile binm em e izin verireen, başka!» buyurdu.
Peygam ber Aleyhisselâm; adamın, büyüklerin başkalarımn hay-
vanm a binm ek hakki olduğunu zannetmemesi İçin bu açıklamayı ٣ p-
mıştır.
Herkes kendi hayvanına binmekte, karşısındaki Mşi kim oluraa
olsun, başkalarından daha hak sahibidir.
Ama yaşça veya ilimce kendinden büyük ve ü ^ ü n olana karşı bir
saygı duyarak gönül hoşluğu ile buyur edebilir. Bunda bir mahfflir
yoktur.
ik i veya ü ؟kişinin münâvebe ile bir hayvana binmelerinde de bir
sakınca yoktur.
Hadisde:
«Yavag jdiriiyen hayvam n sahibi, kafilenin emirldir!» buyuriil-
m uştur.
işlerinden en güssüz olanm yanında jnirümelidir.
Hz. Peygamber (saliailahU aleyhi ve sellem) çoğu d efa arkadaşla-
rından ayrılıp güçsüz olam n yanm a gelirdi ve ona yardim ederdi. (Ay.
rica) ^ l a r İçin duâ ederdi.
Bol azık vermek, bol binek sağlamak gibi İşleri görmek sOretlyle
gücü yettiği kad ar yoldaki arkadaşlanna yanlım edeıdl.
0 ا\ﻧﺮذ؛ﺗﻐﻮررىﻻ١ و>ﺛﺚ١إث:زل^ؤﻣﺞ
Hadisde:
«Melekler, İçinde köpek ve çan bulnnan kallleye relakat etmez»
bujmralmuştur.
Denildi ki:
«Meleklerin ?andan nefret etmelerinin sebeJji, Natoıs’a. benzeme-
sindendir.» (Bâzılanna göre, sesi tiksinti verdiği İçin...)
Hajn,anlara takılan ?an veya ziller hakkında, t e a ftlimi», sırf
neç’elenmek ve eğlenmek İçin takılırsa, meknıh saymı§la^r. Ama bir
yarar .elde etmek İ?in takarlarsa bunda bir sakınca yoktur, demişler-
dir.
M ğer hadisde:
« ؟an (zil) şeytânın neleridir,» buyurulmuştur.
؟an sesi kişiyi zikir ve «kirden ahkoydugu i?ln٠ş e j^ n a izafe edil-
mIştIr. Çünkü şeytan da ajmı görevi yapar. (Şerhü’l-M٠ abih)
KİŞİ sultam veya başkam bulunm ayan beldeye girmez. Taun has-
talıgı bulunan yere de girmez.
(Y&nl, vebadan ölmek anlam ındadır bu ta u n ...) Muhtâru's-Sı-
hah’da b ö y H AralanndaM fark meydandadm.
B âalanna göre bu, koltuk altlarm da, p a p a k la r d a ve bedenin di-
ğer kısımlarmda ؟ikan iltihablı y aralard ır ؛ki, etrafını siyah, y ^ il, ya-
hut da kım ızı yapar...
V etoca gelince... sazılan n a göre bu, taundur.
Sahih olan,'bunun ؟ogu kez insanlarda çokça göriinen bir neıd
hastalık .İmasıdır. (Çerhü’l-Mesâbih)
L٥kln doğnıya en yakın ve m akbdl olan görüş, §ârihu'l-Ew âd ٠ın
ortaya attığı göriiştür:
^ u n , Khirli maddelerden m eydana gelen ve âzâlarda görünen bir
v٠ mdlr.
Etıbbânın görüşü de budur. Tedavi şekillerindeki tavsiyeleri bu
görilşü te'jdd etmektedir.
Yemek ve ilâçlardan ta u n mizacının kabülünü ö n le y n birçok nes-
n e l ^ açıklamalan, bu hastalığa sebeb olacak hava ve mizac bozuklu-
ğu h u s û s u n i fikirleri de bunu' destekler.
Yahut da bu, zinâ sebebiyle Allah’ın insanlara m usallat k ıld ı.
Wr cin ç a r p m a s i
Allah (C.C.) şöyle b u jn ıp u ş tu r:
«Bir de fiyle bir fitneden kaçının ki, o, içinizden yalnız zulmeden-
iere çatmaz, âmmeye de sirâyet edip hepsini pori۶a n eder.» (Enfâl
sûresi)
HASTALIKLI YERLERE ' 711
Bir köye veya bir sehlre girdiği zaman söyle duâ eder:
«Allah’ım! Senden, bu ülkenin ve içindekinin haynnı niyte «le.
riz. onun ve !؟indekinin sertinden sana sınırız.»
Şunu ijd bil ki; bâaılan inzivâya ؟ekilmeyi tercilı ettiler. Halkla
Ihtilât ve sohbet etmegi benimsemediler. Bunterdan bâzı isimler vere
Um:
forahim bin Edhem, Fudayi bin lykd, D v u d et-Tâî, Süleyman el-
Ha١ ^&a
Bunlar Muaz bin Ce!»l'in (R.A.) şu sö^inü delil, g ö s ^ île r :
« R e s i i ’m (saüâllahû a l^ h i ve sellem): (Beş kişiye garanti
ve٠ Krim) drfiğini ve inzivâya ؟ekileni bu beşten biri addettiğini
-duydum»
Aynca bu zâtlar, insanladan uzak dunnajn; kişiyi daha sâdık, da-
ha İhlâsh yapbğı, nefsi daha gürel terbiye ettigi ve i e n geliştirfigi
İçin tercih, etmişlerdir.
Karşısındaki kim olursa olsun, başına bir hal geldlgl zaman, se-
Vinmez.
Peygamber Aleyhisselâm şöyle buyurdu;
«Mii’minler, birbiilerini sevmelerinde, yekdl^rine merhamet et.
ipekte, âzâsmm biri rahatsızlanınca diğerleri de uykusuz kalıp hasta
olan cesed gibidirler.»
YAni, vücudun bir parçası rahatsızlaşmca nasıl kl bütün vücud
aym acıjn, ayni İ r a b ı paylaşırlarsa, mü'minler de tıpkı onun gibidir-
ler:
Birisinin başına bir belâ geldigi. zaman açısına hemen ortak olup
paylaşırlar., ^ r h a l o acıjn gidermeğe ؟alışırlar.
'ل'ل W
؛ W
Eger dili ile gıybetçiye itiraz etmeJrten kerkarsa, kalbi ile itiraz
eder.
Meclisten kalkmaya gücü yeterse kalkar, gıybetçiyi susturmaya
^icü varsa sushmır.
Eger dili ile: «Sus!» deyip de kalbinden halanıma, bu bir nllak
alameti .lur.
Hulûsa, kalbi ile kerih görmedikçe günahtan çıkamaz.
Sonra, el, göz ve kaçla susturm a^ kalkıgma^ Çünkü bu, g ı y ^
«hlen kimseye bir nevi hakaret sayılır. Açık olarak dili ile: «Sus, giy.
bet etme »؛der.
Ifedisde:
«insanlar arasında AUah’ın a ı sevdiği kiınse. insanlara en yarar«
lı elanla, zulme uğradığı zaman afvetmesini bilen Mms.edir» b u ^ ı l .
muçtur.
Hz. Enes’den (R.A.):
«Allah’ın Resûlü (saliauahii aleyhi ve sellem) ile birlikte Idik. ffir
ara o kadar güldüler ki azı dişleri göründü.
Hz. Ömer (R.A.) dedi kl:
((Anam - babam sana feda olsun ey Allah’m Rraülü! Sizi g ü ld ü r,
şey n i ? »
Şöyle b u y u r d ir :
«Ümmetimden iki adam Rabbti’ltzzet’in önünde diz çökmüş Biri
şöyle diyor;
«Yfirabbi: Bu adamdan hakkimi alî».
AUah ö b i^ n e :
Mü’min kardeşine veya başka birine bir şey va'd edeken mutla,
ka (İnşâallah) veyahut (telki) demelidir; içinden de ٠ inü n n e
getirmeğe niyyet etoelidir.
Böyle dedikten sonra herhangi bir sebeble s^ünü y ^ n e g r t i ^
mezse günâha gimez.
732 ŞÎR 'A TÜ ’L - İSLÂM (Seyyid A^izâde)
Isa A le y h isse l:
«Beyinizin bir ezâsına katlanın ki, kazancınız on olsun.»
Hz. Jsa (a le y h iss e l) bir grup yahudinin yanından g^tl. Ona sa-
taştılar, o, onlara gü»l-konuştm
Neden öyle davrandığım sordular. Şu manidar cevabi verdi:
«Herk^ kendinde bulımanı harcar.»
İy ırl»
«Ka:an var mi?»
«Kocam da yok !٥
٢^ ٥l٠ yse elbiseyi götür. Kur ١â n î ver!» dedi.
öfkelendiği zam an ayakta ise o turur, o turm akla öfkesi yatışm az,
sa hemen yatar.
Ebû Zer’ü ı (R.A.) naklettiği hadisde A llah’ın Resûlü (sallâllahu
aleyhi ve seUem) böyle buyuı ٠m u§tı ٥ -.
Ç İ Ü bu h a ll e r e insan genellikle hareketsiz kaldığı İçin, sonra-
dan pişm anlık duyacağı harek ette bulunm az.
İm âm Şât'Jî’den (ralumehullah):
«Kendisine ikram da bulunmayan kişiye teva.1 gösteren, bir fay-
dası olm ayan kişijd seven insandan - k e n d i nefsine k a r ş ı - daha za.
lim kim se yoMur!»
«Tanunadığı, içyüzünü bilmediği kimseyi övmek de Myledir» de.
nlldi.
H ukem âdan bâzüan derler ki:
((Kibirliye kibirli davran; ki, kibrini anlajnp terk etsin.»
Ancak her bakım dan kendiiden üstün olursa, o zaman ona karşı
m ütekebbir davranm az...
Ki§i> kentli İçini'iyi biidi^ İçin, lıalk tarafından iyilik ve takvâ ile
anılm asından hoşlanmaz. (Hoşlanmamalıdır.)
Yusuf bin R abat der ki:
«Tevazu, evinden ؟ıkıp yolda giderken, rastladıgın herke^n 7ج ء
den d a h a ü stü n oldugıinu gOrmendir.»
H asan el-Basri’nin (rahımehullah) şu i ne kadar j ^ d e d J r :
«Evinden çıktığın zaman, kendinden daha yaşlı birini gördürün
zam an de ki;
— ٠ B u adam te n d e n daha- -iyidir. Çünkü. 0,. Allah'a tenden önce
İbâdet etm iştir.
K ^ d i n d ^ küçük birine rastladığın zaman da de ki:
. B u adam benden daha iyidir. Çünkü ten , Midan önce Allah'a
isyan etm işinıdir.
K endi yaçında olana rastladığm zaman da ^iyle de:
— B u adam , benden ijddir. Çünkü .ben kendimi t ı y o r u m . Fakat
m i l İ ç 3 m i û bilmiyoram!»: (el-Hâlisa)..
E bû Yezid.e sorfular;
«Kişi n e zam an mUtevazi.olur» ؟
Cevab verdi:
((K ıd in e d ^ e r tanımadığı, halk İçinde kendisinden daha i
k i m s e n bulunm adığı inancım taşıdığı zaman...»
742 ŞİR.ATÜ.L - ISLÂJVI (SeyyJd Alizâde)
Hukemada. birine s o d u la r:
- «K ıskanılm ayan n i’m eti, k en d isin d en ö tü rü sa h ib in e acınm ayan
belâyı b ilir m isin?»
G v a b verdi:
«Evet! K ısk an ılm ayan n i'm e t, tev az u d u r. S ah ib in e ac ın m a y an be-
lâ ise, ^ b ird ir!»
«geyh» b u n u el-A vârü’de r ik r e tti v e dedi ki:
— T evazuda i'tid al: k işin in h a k e t t i ^ m ev k id en aşa ğ ı b ir m evkiye
râzı olmasıdır.
Ç ünkü kişi nefsine h â k im o lm asın ı becerebilse, o n u fre n le r vek en -
disini n e fazla, n e eksik m evkide d u rd u ra b ilir.
L âkin y aratılışın d a biraz da a te ş b u lu n d u ğ u İçin, h e r za m a n par-
lamağa, alevlenm eye h azır b ir v az iy e tte o lu r. O n u n ,İçin, n efsi tevazu
ile tedavi etm ek gerekm ektedir.
Bu da ancak, lâyık oldugU' mertebeden kendisini aşa^ tutmakla
mümkün olur. Ç Ü İ aym merteb^e kendisini tutarsa, bu kibre yol
açabilir.
Kibir, kendini h erk esten d a h a ü s tü n s a ^ a h a s ta lığ ıd ır. B unu
bilfiil belirtm ektir.
Oysa böyle bir Sifat ancak A llah.a m ahsU sdur. M ahlûklardan her
Mm bunu iddia «Jerse, y a la n a sayıhr.
COTâb.1 Hakk’ın kudsi hadîsde şöyle b u jnırduğu nakledilm iştir:
«ffibriyâ benim ridfim (dış elbisem )dir. A zam et de izârım (i ؟elbi.
sem) dir. Bu b âM a Mm benim le ؟eklşm eye^kaltaşırea, <mu Cehenneme
atanm؛.
Am ٥ insana haddini bildirm ek İçin, Cenâb.1 H ak şöyle bujmrmuş-
tur:
«Teıyüzünde kibir ve azam etle jdiriim e. Ç ünkü (ne k a d a r bassan)
i e n y ^ y a ra m a d ın . Boyca d a a sla d a ğ la ra erem ezsin!» (el-îhyâ)
Peygam ber Aleyhisselâm -yüriiyen iki kişinin önüne (bile) ge ؛-
mezlerdi. Ashâbını önüne alırdı, kendisi arkalarından y ü i ü . ■
Çünkü, öne geçme swdaşı kişiyi fitneye süriikleyebillr.
Selim bin Hanzele (R.A.) dedi ki:
«Biz Ubeyy bin K â’b'ın ardmdan jdiriirken Omer g ö l ve m a
bastonla hücum etti. Ubej^ bin Kâ’b hemen:
((Ne yapıyorsun, ey mii’minlerin emiri? Dikkat bu^tt!»
Dejdnce, şu cevabi verdi:
((Bu durum , arkandan yürüyenler İçin bir illettir. Senin İçin de
fitneye süriikleyen bir husûsdur.»
B unu, jhiriime âdâbı bölümünde zikretmiştik.
Yetimi to n n d ırır...
P e g a m b e r Aleyhisselâm buyurdu:
«Kim elini acıyarek yetim ta b aşın a koyarsa (okşarsa) elini s ü r
düğü her tüy karşdıgm da Allah ona lıir sevab verir.»»
Yine şöyle b u y u r l a r :
«Müsliimanlann en hayıi’lı evi, İçinde b u lm ıan yetim e iyilik yapı.
lan evdir. M üsliim anlann en k ö tü evi, İçinde b u lu n a n yetime, kötülük
yapılan evdir.» (el-îhyâ)
.Mii’m in ,'elin d e bir şeyi yok diye bir mii'mini hakir görmw
:Bâm eserlerde şöyle vSrid olmuştur
laklri de ، a k i r . yû ،،Kim zengine zenginliği İçin ikram ed«se ٠
ziinden h a k ir gOriirse, zalime sırf kendisine ilişmediği İçin y a l
ederae ve mazlUma d a sırf kendine arka ؟ıktıgı !؟in yardımda bulu
nuraa m el’u n d u r .»
750 ŞİR.ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
K ral çtKukları ile, zengin çalıkları ile oturap k alm az. Onlara
uzun uzun da bakmaz.
Ç ünkü bu, fitn ؟yi mhciM ir.
Zenginlere sadece acır. Gözlerini onlara ve süslerine dikmw.
Ç ünkü bu, zillete sürüklenmesine yol açar.
752 § JR ٠ATÜ’L - İ s l â m (Seyyid Alizâde)
- -
Kardeşlik ve Dostluk Kurma Âdâbı
M ü’n ü n in en ü stü n vasıflarından' birisi de ؛sevdiğini AJlab ا؟ا٠
se١ n٥ ek, yerdiğini d® sırf AMah î ؟İ٠ yenneM r.
Jbni Abbas.dan (R .^ ):
Hz. Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) Ebü Ze٣ e hitabende,
di ki;
«Ey E bû Zer, îma ٥ kalplannm hangisi daha saglamdJt?»
E bû Zer:
«Allah ve R ^ û lü daha iyi bilir» dedi.
«Allah yolunda karşıhkh dosttuk te’sis etjuefc SCTdi^nl Allah
için se١ nnek, sevmediğini de Allah l ؛in sevmemek!» tonyurdu.
B ir rlvâyet:
Allah Teâlâ, Mûsa A l^hisseiam ’a vahyetti:
«Ey Mfisa» benim İçin bir amelde bulundun mu?»
.«Senin İçin nam az kıldım, .ora ؟tuttum , zekât verdim...»
«Namaz senin İçin bir burhandır. Otu ؟fee bir kalkandır. Sadata
da b ir gölge. Zekât ise bir nUrdur. Benim İçin (sdyle bakahm) hangi
ameli yaptın?»
،(Ey İ ’bûdum , senin ! ؟in olan ameli bana g&tCTİ»
«،Ey Müsa) benim dostumu sevdin mi, diişmamma düşm m oldun
m u hi? ؟w
M ûsa Aleyhlsselânı, bundan anladı ki, Allah l؟ln sevmek, Allah
İ؟ln y e m e k amellerin en üstünüdür...
ر،
Hadlsde buyurulmuştur:
tt^ k ç a dost edinin... Ç Ü İ B abbiniz'Son derece h ay âlı olan Mm-
se gibi muamele eder ve k e rim d ir... .Bu s e b e b i, kıydm et gönünde d ٠» t ٠
lan arasında Mıluna azâb etm eM en h a y â eder.»
Peygamber Aleyhisselâm b u y u rm u ştu r:
« ^ k tonıdıklannız olsum ÇünM i k ı a m e t g ü n ü n d e h e r biri İçin
seffiat (hakfa) vardır.»
Yine,.şöyle buyuruyOTİar:
«Kul, Allah uğrunda bir kades e d in ip , mutlaka Allah ona سﺀ٠
nette bh-derece ihdas eder.»
Yin. buyurarlar M:
«Mfi’m lnln mUmine karşı ilgisi; d h u n cesede olan ilgisi gibidir.»
V ^:
«Keyfe h l e ? »
«Sa٥ aWeyta nasıl kalktın?»
Veya:
«Nasılsın?»
. ؛ye sorar.
.te k i şu cCTabı verir;
«Mü’mtn olarak...»
«Alemlerin Rabbi olan Allah’a ham d olsun, ؟ok iyiyim ve a fiy e t
tejdm!»
Ihye cwab verir.
D » tlu k ta şu n a b ilhassa d ik k at ^ e r l e r f l :
^ t b in d ik le r i k im sen in iy i h âlin d e d e k ötü halinde d e yardım ı-
na k^arlardı. F a k a t A d i l e r i kötti hallerinde ondan y ^ ı m istem ez•
le b i.
K ardeşine y a p tığ ı iyiliği küçiim serdL F a k a t k a r d ^ in ln k e n d i e
y a n ığ ı Ijdlik az' olsa d ah i. OTU b ü y ö k b ir i y i o larak kaWl berdl.
__ da. sOTra da. OTa karşı gösterdiği v e f â l
lıktan k at.lyyen v a z g ^ ٠ a.
^ i l e r ki:
V e l m an lam ı. sevginin se b at ve d w am ıd ır. ö le n e kadar d o st
b in d iğ in k im s ^ e . ö ld fik to ı SOTra d a çoluk ٠çajuguna ٠
t«m ek, veffikârlık İcabıdır.
1 ŞÎR ٠ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
Şöyle de dememeli:
،،Bu benim dir, b u e n in d ir , bu d a falamndır.»
Çünkü bu söz, m ü lk ü n bir kişiye tahsis edilm teini iş’a r ^ e r . Oysa
uhuvvet â d âb m d an biri de m ü lk ü n kendisine aidiyyetinj dile, g e tirm e
mektir.
Kardeşi ona:
،،Kalk gidelim!))
Dedigl zam an:
،،Nereye?»
Diye sorm az.
،،Niçin veya n e sebefeden dolayı?»
nn I ’ATÜ'L - ISLAM (Seyyid Alizâde)
Diye de s a m
H ^ e n kalkar.
Birini dkvet ettiğin zaman sana:
oNer^e?»
» rarsa, a ıu n la arkada§lık yapmal
Kişi iki kişi arasında oturmaz. Onlann izni olmadan aralanna gi.
rip çöreklenmez.
Çünkü 0 iki kişi arasında bir muhabbet ve Sir olabilir. Birbirlerin-
den ayrılmaları kendilerine güç ge-lir. Bu’sebebledir ki, Allah.ın Resûlû
(sallâllahU aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
«Kişiye, iki kişinin arasına -izin leri olm adan- otumasj h i
olmaz.» (el.M^bih)'
776 ÇIR.ATÜ.L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
ortasında da o tu m az.
H u ^ e ٠d ^ (R.A.):
- AUah'ın Resûlü (saUâl!ahü aleyhi ve seJIem) şOyle buyurmuş-
tur:
ıGdIp ortasında oturan, M uham m edln diBnde mel’un-
dur.»
Bundan, insanları yara yara gelip halkanın ortasında oturup mec-
lisin bittiği p (yâni boş bulduğu yere) oturm am ak kasdedilmiştir.
Yahut. OTtaya oturup meclisdekllerin birbirlerini görmesine mân! ol-
mak, draektir.
Bu kimseler lanetle anılmıştır.
Ç Ü İ bu tip kimseye onlar lân et edip zeınmederlerdi. Hele Pey-
g a m ^ n dilinde lân etlm m ^ i isin eh en m iy et ve ciddiyetini daha da
artım aktadır. (Çerhû’l-MMÂbih)
p» sjrf Uml V. doğruluğu İçin ise, bu takdirde ayağa kalkış onun l؛؟n
degil de Allah İçin olmu? olur ki, bu da güzel bir şeydir.
٠ﺛ ﺂ ﺋ ﻬ ﻘ ﺔ
ve M hamdike. £ ﻫﻪﺀﺍﻡe . ٠٥ . ﺀﻷﻫﻼfl٠٥ ente
İ L Ü M A N A ÜÇ GÜNDEN FAZLA DARGIN D U R I^M A Z 781
Anlamı:
«Allah’ım, seni ham d ile tesbih ederim. Senden başka m a’bûd (d-
madı^ma şehAdet ederim . S ana istlgfâr ederim. S ana tevbe ^ e rim .»
٠ﴽةا؛ذل?!ﻗﻠﻘﺚ'ﻏﺎا|ىﻻاد'ﻫﺒﻮا>اﺟﻮدﻟﻠﺬةﻟﺊ
(Emmâ ba.dü, fe Jnni alunedullalıellezî lâ İlâhe İllâ hiive ve üsallî
aJâ ^âM ham ustafâ).
Anlam:
«Kendislndm başka m a’bûd olm ayan Allah’a hamdederJm. Elçîsi
Mustofaya da salât-ü selâm getiririm.»
Cenâb-1 Hakk'a dilediği gibi ham d-ü senâda bulunduktan sonra
aklina gelen önemli İşleri ve h a te rle ri yazar.
Yanığı mektuba şUbbeden hâli ve beri olan topraktan biraz eker.
«Helâl toprak» kaydmı koymasımn sebebi şudur: B ir adam otur-
dugu evde bir m W up yazmış. S n r a onun duvarından biraz toprak
alarak üzerine se^ivermiş. ! ؟inden; «Bu kadarcık' toprağı se^iv er-
mekle ne olur?» diye geçim îş...
i a t şöyle bir sesle irkUivermiş:
« T o p r . hafife alan kişi, ileride uzun bir hesab verm ek zorunda
kalmca durumun önemini m utlaka anlayacaktır.»
Yahut mektubu önce yere koyar, sonra gönderir...
Bunlan sırf tevazuu belirtmek İşin yapar, başka bir m aksadla de-
ğil...
Ashâb-1 kirâmın m ektubları daim a nasihat, u y a n ve mUslUmanla-
nn işlerine yanyacak husUsları hâvi olurdu.
ve gereksiz söz ve ifadelerden ârî bulunurdu. Yalan ve süslü
sözleden de beri olurdu.
Din ve mUslümanların önemli işlerinden bahsederdi: T a’ziye ve
tehnie, tçsekkür, kınama, i’tîzâr,'şefâat, îstişâre ve düşm anlardan ko-
ranmak ^ In yardim istemek gibi husUslan havi olurdu.
Yâni, az bir azığa kanaat edip kimsey avuç açmayan kimseye Al.
lah kanaat ihsan eder.
Muhtaç o lm adi.ni dile getiren kimseyi, de zengin eder.
^bretm^e çalışana da sabırlar ihskn eder. (Tenvlru’-Mesabih)
teni .menden (B.A.):
^ - r Al^hisselâm, minterde sadakadan ve kimseye avuç
ıçmamataan tahs^erken şöyle h u - u :
. . s t el (vemı el), alt elden (alan elden) daha hayjTİıdır.»
B alanna göre üstün elden murad, dilOTmek İçin açılmayan (y
٥ &٠
Önce bir abdest alır. Snnra iki rek’at namaz kliıp Allah’a, kimseye
dileğini sunmadan önce mUnâcatta bulunur.
Sonra Perşembe günü erkenden ؟ıkar ve Âl-i îmrân süresinin so-
nunu. Âyetü’l-Küreîyi, tnnâ Enzelnâhü sûresini ve Fâtiha sûresini'
Okur.
Sonra Allah’a hamd-ü senûda bulunur. (Kul hüvallahii ehad)ı
okur. Sonra HZ. Peygamber’e (saliailahü aleyhi ve sellem) salât-ü se-
lam gtirir.
İşte ondan sonra insanlar İçinde ,en muttaki olan kimseye ba§ nı-
١
rur.
Şayet böyle kimse bulamazsa soyca en asil olana başvurur.
Böyle bir kimseyi de bulamazsa,, en cömert ve en yakışıklı ve gü-
leryüzlü. merhametçe de en üstün olan kişiye başvurur.
Çünkü bu nitelikte olan kişi, onun İşini gördüğü zaman, güler-
yüzle muamele eder. Şayet İşini görmezse bile yine güleciz gösterir ve
tatli-SOz söyler...
Evet, ona dileğini gizlice söyler, herkesin yanında söylemez.
Yalandan —yapmacık olarak— onu öraıez. Ona karşı gösterdiği
saygıda da ifrata kaçmaz.
^cetlni isterken bir ma’siyet irtikâb etmez. Bu husûsda herhan-
gi bir miislümana da eziyet etmez.
Şayet İşini görüraç şeriki ve naziri olmayan Allah’a hamd eder.
Sonra isini gören kimseye de hajnrh duâlar ^parak döner.
Allah İçin insanlan memnun ^ e n Mmseyi Allah da memnun «lip
h er^i ona tesekkUr ettirir.
- Gittiği yerdaı eli boş dönerse, yine Allah’a hamd eder. Başvurdu,
ğu Mmsgd (y aıd ı etmedi diye) kınamaz. «Ne yapalım, kader bOyley-
miş» der.
٠ ذﻓﺆﺑﻶةﺛﻴﺘﺎﻟﺊ٦ؤ\ﻳﻶت.ا'ﺟﺊ(ﺗﻤﻔﺆااةﻷﺋﺖ
( A l l a h - e eklini bi haiaiike an harftnhke. Ve a ^ ln l bi fadhke
ammen sivfike)
Anlamı:
«Allah’ı , beni haramından uzaklaştırarak helâhnla yetindir.
F؛azl*ü İn’amınla beni senden başkasına muhtaç I Wa kurtar!»
٠ ٠ ٠
(el-E^âr)
nu rivkyet etmistir:
«On iki rek’athk bir namaz vMdır. Gece veya gündü, bunu fcim,
her rek’atında bir Fâtiha ve bir de sûre .torsa, her iki r i n t t e bir te.
sAhhde oturan s i l verirae ve son iki rek’atte s i - - «am
ئ د
j M A i U L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
Sonra gOyle
Bunu art ٥٥§ü٠celi !»yinsizleıc öğretmeyin. Çiüıkü bu, miistecâb
olan bir ٥«â٥ır.»
Bunu iraam Cezeri de (Bısnii’l-Hasin) adil kitâbında zikretti. De^
di M:
- ( c t . ^ . vetT erbib) adli kitab in sahibi Beyhaki bunU- anlat-
b ve 1ﺊ ﺋyajrtığını söyledi:
Dedim ta:
«Biz bunu el-Vâbıdi’nin «Kitâbü’d.Duâi, adil eserinde rivâyet et-
tik. Sraı٠ de birçok aiim mevcuddur.
.n u n da bunu te r tib e ettiğini ve hâcetin görülm esinde son derfr
٠٠ makbül bir dua olduğunu anlattı.
Ben. de sahsen tMrilbe ettim . Aynısı ile karşılaştım .»
Ceaeffnbı sözü burada bitiyor.
ffIS T E C Â B DUALAR» İLE NİYAZDA Bü L İ İ T .T 789
ئ;;ﺾﺤﻰﺛﺜﺒﺷﻠة!ا ﺐ
ﺼﺸﻫ
3 اﻫﻪ
ﳏﻨ ﻮ ﺍ ﺩ
l a ı ﻷ ﺳﺎ٠ه٠
ﻷ ا٠ ل٠٥
. WJ4 nâşûtâ.
ء٠ا٩أ٠ ﻻnetsS darrcn v iâ ne
٠ ٣ an ve lâ mev.
Ca.fer elHnldi’den ( r a h ı m H a h ) :
— Ebül-uasen’e veda ederken dedim ki:
.Bana hir azık ver!»
«Bir şey kaybettiğin zaman, yahut birisiyle buluşm ak istediğinde
şöyle duâ et:
ا ﺷ ﺒ ﺎ ﺑ ﺆ ا- ﻟ ﺔ ﻵ م١ﺞ\ خ ا ﺛ
elHJsn’da ^ y le geçer:
- Kim bir üzüntü ile karşılaşır veya borçlanırsa şu duâyı oku-
sun:
اا0 ا0
Misafir Ağırlama Adâbı
M isafir ağırlamak Jslâmın sünnet ve âdAbındandır.
Hadlsde:
«Misafir nafa Ue gelir. A ynlırken ev saJUbi m a h ire ، edilmiş olur»
buyurolmuştur.
Bir hadM e de^
«Kişinin sofrası taırulu bulunduğu m üddetçe m elekler onun icin
mağfiret dilalraN denUmi^ir.
w ger bir hadlsde ise:
«Avlusunda sahahiasa bile, m isafir hakki sâbit olm uş b ir haktir.
Ev sahibinin ona olan bir boroudur. is te r o borcunu bu dünyada ahr,
ister dhirete terk edip orada alır» bujnırulm ustur.
Bu, ev sahilrinin bu torcu m isafire bir a n evvel ödeyip, zim metini
temise ؛ıkam asım teşvik rtm ekttoir.
I bir badis meâli:
«Misafirin girmediği eve melekler de girmez.»
٠٠ *
802 ŞIR.ATÜ.L - ISLAM (Seyyid AJizâde)
Kişi. miMfirlerine kendi eli ile hizm et eder. Çoluk- ^؟u ğ u n a bırak-
m at
Evinde bulunan en kıymetli yemeği takdim, ^ e r . Tıpkı t b r a l
Aleyhisselam’m yaptığı gibi...
Misafiri istihdam etmek İnsanlığa yaraşm az. Ona hiç hizm et gör-
düraemelidir.
Ömer bh» Abdül’azîz’e bir m isafir gelraiş.-
Halife mektup yazarken ikide bir lâm ba sönüy٥ı٠mu,ş. i a f i r de-
ml ؛ki:
“Ben şunu bir.iyi tam ir edejdm!))
«Misafiri çalıştırmak kerem Sayılmaz!«
“^lej,se gidip hlzmetçlyû u y a n d ı r a ^ ! «
«Olmaz, 0 henüz yeni uyum uştur.»
Demiş. Kalkmıs. lamhasını ta m ir edip yağ doldurm uş kendi eliyle.
«Ey mû’rainlaln.em îri! Siz kendiniz b u n u nasıl yaparsınız?»
«Ne fark eder? Lâmbayı doldurm ak İçin kalktığım zam an Omer
idim, dönüp yerime oturunca da Ömer'im. bir sey yokl insan-
lann en hayırlısı. Allah katinda mUtevâzl olandırl» dedi, (tm âm Oa-
i )
Sofraya e k m eleri tek tek olarak koyar. Çünkü: «Allah tek tir, te-
ki swer» dmllmistir.
Msafire: «Falan şeyi ister misin?» diye sormaz. Y ahut: «Sana şu-
QU ifaam e - olur mu? Miinasib mi?» demez.
Çünkü böyle bir davranış'terbiye ve nezâket kaidelerine ters dü-
şer.
cs.Se٢Tî der ki:
«Din karfeşln ziyaretine geldiğinde: «Bir şey yer m isin, b ir şey
teMIm edeyim mi?» demej Sen ona ikram da bulun, önüne koyl Yer-
» yer, y e m ^ kaldırırsın.»
K arpuz veya kavun kestiği zam an, ilk d e fa kendi tad ar. Sonra
,onlara ik ram eder..
Yernek h azırlan d ığ ı zam an o n lan beklethiM. Bir a n ^ e l y e d irm ^
ge çalışır.
Sofrada m isafiri bekletm ek çok kötü bir davranıstır.
el-Bustfin.da söyle geçer:
«Üç şey v a r ki, cigerde y a ra peydah eder:
1) Tem bel elçi.
2) Isık v e m e y e n l ı b a .
3) Z am anm da k urulm ayan sofra.»
8 .8 ŞIR ATÜ’L
٠ ٠ İSLÂM (Seyj^d Alizâde)
Hadis-i ^ r if d e :
«M isafirin (dıg) kapıya k ad ar uğurlanm ası UsUIdendiTO buyurul-
mugtur.
Y aptığı ijdliği o n la ıın bagına kakm az. Kargılığmda d a bir gey Is.
temez. Tegektair d a h i beklem ez...
Ama ev sahibi buna izin verirse, veya kalben h ^ n ١jt ٠ldu&u ko.
nuşm alarm dan anlaşılırsa, o zam an yemekleri, alm akta m ahzur yok-
tur.
Şayet ev sahibinden böyle bir teklif g lirs e , alırken yine adalete
riayet «ler. D iger arkadaşlarından fazla almaz.»
iki kişi dAvet etm iş ise, evi kendisine daha yakm olana gider, ؟ün-
kü hadisde şöyle buyurulm uştur:
«ild kişi birden çağırırsa, lıanglsinin kapısı (evi) daha yakın ise
V ona icAbet et. ؟ü n k ü Itapı (ev) bakımından, daha yakın olan, buna da.
ha hak sahibidir.»
Kom şuluk h u süsunda m ertebeleri bir olursa, 0 zam an m uhabbet
ve sevgi bak ım ın d an hangisini fazla seviyorsa ona gider.
f t n i M » ٠ûd’d an (R .A .):
Bir adam, Aliah’m ejşisine:
«Komşuma ijdilk veya kötülük yaptığım ı ben nasıl anlayayım?«
Diye sorduğunda. ٠٠ şu cevabi verir:
«Komşulann sana, '«Jjd yaptın!» derlerse, iyilik yapnuşsmdır.'
«Kötü yaptın!» derieree, kötülük yapmışsındır.( ؟Tuhfetü'1-Ebrâr)
£٧ «آؤ!اااSannetveSdâb,,
Faziletleri ve Hukuku
Şunu iyi bilm elisin ki; evlenmek) taşınm ası pek agır .la n bir yük,
h ak lan ■güç ödenen bir husUsdur.
Ç ünkü evliliğin öyle zor ta r a fla n vardır kl, altından kalkm ak ؟ok
az kişiye n asib olur:
Evvelâ m aişet derdi.
Hele b u z am an lard a geçim zorlaşmıştır. E v l ^ e k isteyen kişinin
؟ok çalışması, fazla kazanm ası gerekecek, ؟ok p a ra kazanayım derken
belki helâl-haram demeyecek, heiaie haram da ,katabilecektir. Böyle-'
ilkle hem kendisini, hem de a la c a .'k ız ı m a’nen.helâk etm iş ,olur.
H albuki bekârlığı terc ih eden kişi bu gibi te h lik e le rd e tam a m m
uzak bir halde, güven içindedir...
Sonra, k a d m la rın h ak k m ı verm ek de pek kolay değüJ
. n l a r ı n h u y larm a, d ırd ırla n n a sabretm ek gerekir. O nlardan g ^
lecek eziyete de- k a tla n m a sı lâzım gelir.
Bu ise pek kolay değildir. Ç Ü İ o. mes٠ul olan b ir idareci mev-
klindedir. H anım ından, ؟oluk --çocuğundan hesaba ؟ekilece٣ ...
Hz. Peygam ber (saüâU ahü aleyhi ve- sellem) b ü y ü m ü ştü r:
«Kocalık hak k in i yerine g e tiran iy e n kişiye, k a z a n a c a . b n g ü n a h
yeter!»
R ivâyet edilm iştir;
(( ؟oluk - ؟t u ğ u n d a n kaçan, kaçak köle gibidir. O nlam d ö n m e k -
؟e ne nam azı ve n e de orucu kaböl ^ llir.»
«٤m âm » (rahım ehullah) der ki:
،(Kaçmazsa bile, h a k la n n ı gereği giw vennezBe, kaçm ış a d d ^ lllr .
؟ünkü A llah T eâlâ T ahrim sûresinde:
«Kendinizi de, çoluk - çocuğunuzu da a - koruyun!» b u ^
m uştur.
822 ŞİR’ATÜ’L - İSLÂM (S ej^ id Alizâde)
EVLENMENİN HÜKM Ü:
el-Kifâye.de der ki;
،،ZâhiriİCTe göre evlenm ek f a r a ı ajmdır. Bâzı Alimler, göre de,
cihAd g b i farz -1 kifâyedir.١>
Y u k a n d a e v lilig n h er iki yönünü de anlatm ıştık. Bu, şahsa göre,
yâni şahsın d u m m u n a göre d٠ ir:
824 ŞÎR.ATÜ1 - föLÂM (Seyyld Alizâde)
٠ ENECE ٥٤ KADIN؛
Evlenirken dindar, olan kadını tercih etm ehdir.
Ç ü . sAIlha bir hanim , dünyada kişiye saâdet sağlayan yegâne
msuıdur.
Bir laaanın cinsi ^ c i i fazla olm asa bile, yine de bir eşe İhtiyâcı
'ardır:
EVLEN İRKEN ASİL VE DİNDARI SEÇMELİDİR 825
Çünkü, kadın dلndar .lunca, kw asına iyi İtâ a t eder, sözünden dı-
şan çıkmaz.
Kanaatkâr .lu r. Sabırlı olur. Yoka da, vara da katlanır.
îsîâmın erkân ve 'emirlerini harfiyyen yerine getiril.. Tıpkı Hâtem
el-^am ’ın hanımı gibi. Hâtem, hanım ına:
«Ben yolculuğa çıkıyorum, sana ne kadar p ara bırakayım?» der.
«Ne kadar yaşayacaksam, 0 kadar?»
«Ne kadar yaşayacağını bilemezsin ki!»
«Öyleyse .bunu bilene bırak!»
'Diye cerab verdi.
Hâtem çıkıp gidince, kadm lar başına üşüştüler. Harçlıksız bırakıl-
dıgı İçin ona son derece ehemmiyet vermeye başladılar.
«Nasıl oldu da seni böyle harçlıksız bıraktı?» dem elerine kalma-
dan 0 şöyle konuştu:
«O, sadece verilen, rızkı yediriyordu; rızık veren degildi ki!»
Bu kıssa Ravdatü’n-Nâs!hîn’de anlatılm ıştır.
Asil kadınla e v le ıe k te n bahsetm iştik. Ç ünkü asil kadınlardan
asil ç«uk doğar. Yâni doğacak çocuk asalette ona çeker.
Ha.dlsde buyurulmuştur:
«Jnanan kadmın kocasına karşı itâ a tli oJması, yetm iş S i d d i k ı n
ameline b e d e l i isyankâr kadının İsyanı ise, bin isy a n k â n n İsyanı gi-
b i l .»
Huyu kötü, kendi güzel olan kadın tıpkı mezbelelikte biten çiçek
g ib il. ١'
M ü s lü m , onun İçin böyle bir kadınla evlenm ekten kaçınır.
Bir todınla sjrf m ah, güzelliği ve asaleti İçin e v le n m e m i.
Çünkü bu davranış âdîliğe ve fakirliğe yol açar.
I Peygamber (sallftllahü'aleyhi ve sellem) b u y u r m u ş ^ :
• i n , Mr kadını maJı ve güzelliği İçin alırea, onun h e m m alından,
h٠ ı de g û ^ îğ in d e n yoksun bırakıhr.
Kim de onunla dini İçin evleniree, Allah ona hem m alim , hem de
g ü i g i n i Ihsân ederek nzıklandınr.»
HUYU KÖTÜ OLAN KAUINLA E ١^E N M E ٠ LÎD ÎR 827
KADINA g e l in c e ...
Kİşİj hür kadınla evlenmeye gücü yettiği zam an, cariye ile evlen-
mez.
Ev, nafaka, giyecek ve m ehir bakım ından h ü r kadınla evlenmeye
takati olan kimse cartye ile -evlenmez. H a ttâ bâzı âlimlerce bu câiz de-
.Id ir.
١ İmâm Ş İ (rahım ehullah), buna cevâz verm em iştir. Delil olarak
da Nisa sUresindeM^
«Sizden kim, hü r ve m üslüm an k a d ın la n nikâhla alacak b ir bol-
luga güç yeti^iremrasej o halde sag elinizin m âlik oldngu m ü’m in ca-
ri^erinizden (alsm)» âyetini gösterm iştir.
Burada görüldüğü gibi cariye üe evlenmeyi ş a rta bağlam ıştır.
«Hür kadınla evlenmeye gücü yetmezse» denilm iştir. ;
Bunun mânası, şâyet gücü yeterse 0 zam an cariye ile evlenemez,
demettir.
I Hanife (rahımehullah) böyle bir hü k ü m verm em ektedir, ؟ün-
kü âyet cariye ile evlenmeyi sa ra h a te n yasaklaraam aktadır.
Hür kadınla evlenmeye gücü-yetse bile, cariye alm asında bir sa.
kınca yoktur.
n iş a n l a n m a k :
Katlin ancak ttifUv (dengi) ile evlenir., (Yâni dengi olm ayanla ev.
le ıe z .)
^ k l i k : din, s ^ y e servette olur. B u n u n tafsilâ tı fUru’ kitab lan n -
da verilmiştir.
Dengi istedlgl zaman, kızım vermezlik yapmaz.
*ille de zengine ve tanınm ış kimseye vereceğim!» diyerek kirini
kimseye vermemesi, büyük, fitnelerin ve geniş' fesadın- çıkm asına yol
açabilir. Kimbilir, belki kız Jkjidan ؟ıkar da, velileri b u n d an büyük bir
v i ve üzüntü İçine sürüklenebilirler.
K i v «d٠ k» kimdir?
Allah'tan korkan her müslUman denk sayıhr: Ç Ü İ OTIU sevdi.
٠ ٥ , . a ikram (sa^)d a bulunur. fkel dlginde de zulmttmez. Kı.
٥ ٠
za - yapmaz.
Eşinin mehrini tem verir. Yahut tam veremezse, ileride tam am la-
yacagmı söyler (yürekten).
I içinden hiç vermemeyi kasdederse, kıyâm et gününde zânî
(fuhuş irtikab İ ş ) olarak, gelir.
Kadmın mehrini uzatmaz.
Fakir olursa, yahut kadm rızâ gösterirse başka, o zam an uzatm a,
smda bir satanca yoktur.
٠ﺧ ﻰ ﺗ ﻤ ﻐ ﻴ ﯯ ﻻ
lillald. nahmeduhu ve ﺻ ﻼ ﻟ ﺪ ﺏ- ' ve
n f j b i U f i p ü n ! ﻟ ﺲl : ^ ***!*: *q?totî a . - **nıyci*“ ^***® 1:
ش ﻫﻴﺬ ﺗ ﺔ ئ، ئ ;ﺀ(ﻵةVe يymUfl ،dâ ; قleh... Ve . ٠ﺛ ﻰ
٥ ذذﻫﻼةﻟﺔ ﻫﻸﺋﻞ. Ve ة ة6 ة ذenne Mulumımedcn ب ؟
838 1 'A t I ■ ■ 1 3 1 (Seroid
Ihm adın ay a tlan n ı yıkayıp suyunu bereket girm esi İçin evin du.
varlanoa s e ş e s i sünnettendir.
خ, ج ﺀ ﺣﻠ ﺤ ﺠ ﻲ
^ l E ١ ^ E N E N İ T E B R j K V E ٠ N A D ٧ A E T M E L tD te MI
٠'
Jte ^ e li agacın altında’ cima.' etmez.
Çünkü d ^ a ea k çocuk zâlim olabilir.
Ezan ile kamrt arasında cima. etmw:. ki, çocuk gösterişçi olur.
T e i d٠ ilk٠ de cima, etmez; ki, çocuk cimri olur.,
Şa.ban.m yansında- da cima’ etmez; ki, çojukta hajnrsız alâm et
İCT Wirir.
Yddızlarm altmda da cima, etmez. (Ama yıldıZlann altında cima'
ederken yo٠ n altmda olurlarea başka.) Aksi halde ^ u k m l â f ı k
olur.
Yolculuk yapacagı gwe w ya gün de cima, etmez; ki, p araan ı Al-
tah.m nehyettigi y e r id e hareayabUir.
Yanında çocuk veya hayvan varken kadını ile cinsi m iin ase tette
bulunmaz.
Üstü ö ^ l m ^ i ş mushafm bulunduğu ^ a d a da b u n d an kaçınır.
Her ayin on tesinci gecesinde ve h ü â l gecesinde de cinsi mUnase-
.e b u l u n m a z .
Çünkü cinler o iki vakitte de birbirleri ile cinai İlişki k u rarlar.
ri-Jhyâ’d a d e r ta :
٠üç gecede cima’ m٠ uhtur:
Ifer aym birinci gecesi, son gecKi ve b ir de onb٠ ci gMesi.
Ç ıd an ın bu gecelerte chna'da, hazır bulunduğu söylenir. Şeytan-
ar 0 gecrieıde birbirleri ile cinsi m ü n a se b e te b u lunurlar, denilrtillr.»
d ٠M٠ ha٠da d rair ki:
.Çünkü bu gecelerde cinsi t ^ s d a bulunursa, çocuk m ecnun d ^
»r.»
AB, M uariye ve Ebû H ûreyrenin (R. Anhüm ) bunu k erih gördük-
KADINA ARKADAN TEMAS EDİLMEZ Ö47
Ş eytânın o rta k olm am ası İçin, ihtilâm dan sonra, e k e rin i yıkama-
dıkça ve bevletm edikçe — İm âra Gazâlî bunu açık olarak zikretmiş-
t i r — cinsi m ü n aseb ette bulumnaz.
ftm ü l-M u k affa’ der ki:
«Böyle yap arsa çocuk ya mecnUn ya da hayalperest dogar.» (el-
B ustan)'
Lütî'nin hü k m ü :
Böyle bir şey yapan kim senin cezası nedir?
Jmam Şâfiî (rahım ehullah):'
«öldllriilürJ*
Ahmed bin Hanbel؛
«Aynen zinâ yapan evli erkekle kadın ^ b l r^ m ^ H ir.ı)
§erhu’l٠Vlkaye'de der ki:
«Bir insan, bir yabancınm , y ah u t da kadının ark asın d an tem as
sdersa, I H anii^ye (rahım ehullah) göre ne haddedilir ve n e de ta'-
٥ . Tw be edinceye kadar habse atılır.
ﻫ ﻠ ﻌ ﻸEbfi Yûsuf'la, M uhamıned’e göre, zâninin,cezasına ç a k tı n -
lir. Eger evli d e lis e kam çılanır. Evli ise rojm edillr.»
«Yabancmm arkasından...» d ^ l k ... Ç ünkü kendi kölesi, carlyesl
ş nikâhlısı ile arkadan tem as kuraraa, bil'ittifak haddedilmez. Bîlâ.
ds ta ’, ^ lllr . (٠)
٠ ٠ ٠٥l cazadır.
( , T« rîr: Suçlunun durucuna gSre. hakimin «yln ed«c
KİŞİ HANIMINI DAHA SAĞKEN O G i M E H R 849
ﺀ. ة84
'850 ŞÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
Çocuğu oldu, diye kendisine m üjde verilen kişi buna çok sevinir
ve A llah'ın verdiği bu n im e tin eseri hemen yüzünde teliriverir.
Hadisde: «Çocuğun kokusu. Cennet kotaısundandiTO buyurulmuş,
tur.
Yine Peygam ber Aleyhlsselâm buyurm uştur:
٥
«Çocuk, dünyada n r, âh irette ise sürür (SCTİnç)dlr.»
B u anlamda,- sa sım a y a c a k k ad ar hadis vftrid . l u ş t u r .
RaJUm nedir?
Rahim, sinir ve dam arlardan m eydana gelen, b ir kese seklini an-
dıran bir adaledir. Sinirinin bası dim ağdadır. Ağzı k ad ın ın tercine doğ-
riidur. tfa kanada benzey«! iki boynuzu v a rfır. O nlarla m enijd İ ؟ine
. e r . MMinin dısanya dOkiilmMlni önlemek İçin.onda em m e ve tu t-
ma ğUcü vardiT. Allah erkeğin m enisine fiil, kadının m enisine de infial
^Icünü İhsân E m iştir. Birbirlerine kanstıginda, erkeğin m enisi, sütle
؟OCUGUN KULAĞINA EZAN VE KA^ffiT .KUNUR 853
S ı a t e ’den (R.A.):
r P e y g ı b e r Al ؟yhisselâm §Oyl٠ b u j^ rd u :
ıO lan, akikası karşıhğında
٤ bir rebiadirl»
Yâni, her türlü afet ve belalardan sâllm olması i ؟in ٠ k u rb an ı kesil,
mesi gereMr, d e m i r .
Yânı a n i seiam rti kesilecek kurban karşılığında m ahbusdur.
Kurban kesilirse kurtulur. Kesilmezse beladan kurtulam az.
Yahut r i ı e vMilmiş hir şey 'gibidir: Akika kesilm eden undan
fayda tem in Ellem ez, d ü e t t i r .
- göre, onun ebeveynine karşı olan şefâatî m u ğ lâ k tır.
Eğer kurbam kesilm ^en sabi olarak ölürse kıyâm ette a n a - babasına
sefâat etmez.
Akika kurbam aym K urban baylanım daki k u rb an gibidir. K urban
kKilen kurbanlarda ara n a n vasıflar n e ise, b u n d a d a o
vasıflar aranır.
BaWa ve Muhammed bin İbrahim e t - T ^ ı î diyorlar ki:
، ؟ir serçe kuşu dahi ^ s a Akika k u rb am olabilir.» (M esâbih'ln
ş e r h l i)
HZ. P^gam ber’to (saüâllahü a l ^ h i ve sellem) Peygam ber olarak
gönderildikte s e r a kendi akİkasını kestigi rlvüyet edilm iştir.
Bundan da anlasıhyor ki, yasm ilerlemesi ile bu borg düşm em ek
t^ lr. -
B u n lar en gUzel isim ler .im uşlardır. Zira birinde, Allah'ın en gü-
zel isim lerinden olan (Allah) ismine izâîe edilmekte, yâni Allah'ın ku.
lu denm ektedir.
Ö tekinde ise «ziyadesiyle esirgeyen)) anlamındaki er-Rahınân ismi
şerifine İzâfe edilm ektedir. Yâni «Rahmân’m kuliD) denmektedir.
Peygam ber Aleyhisselâm çirkin bir isim gördüğü zaman, onu he-
men iyi b ir isim ile değiştirirdi.
B ir def’asm da kendisine bir adam geldi vs ona sordu:
, ،(Adin n e senin?)) diye. Adam:
((Esraın!)) deyince, bu isimden hoşlanmadı ve ona:
«Z uî’a ’sm :» dedi.
B iriic i ism in anlam ı kesmektir. İkincisinin anlamı ise, e k in d e
bir parçadır.
ism in i değiştirm ekle son derece isabet buyurm uşladır. Sanki ona
şöyle dem ek istem iştir:
،،Sen kesilm iş bir şey değilsin. Sen yerle bitişik halde olan ekinden
bir parçasın!))
O na (el-M udtaci.) adında bir adam geldi, ona da e l - i n l ı a j s adi.
nı verdi.
Hz. Ö m er’in (R.A.) «Asiye» adm da bir k ıa vardı. Onu da «Cemi,
le» ile değiştirdi.
Şu i s l ın le r i'k o ^ a z :
Y esâr (kolay), Rebbân (çok kazanan), N«;ih (basaran), Ya’lü
(jdiksellr), eflâ h (kurtulm uş), berekrt...
Ç İ Ü in sa n la r bu a d la n koyarak k e n ie r in e şans t a m la r . Oysa
belki te rs i olur. M usannif ( r a h ı m e h i h ) feuna İ ^ r e t etm iştir.
B ir in sa n in san a: «Bereket admdaki- kişi yanında mıdır?» diye
sorduğunda, «hayırj» dem en d t . r u olmaz.
-O n u n İçin b u t ü r a d la n takm ak dogru d e lid ir.
B iri sa n a: «Yesür (kolay) yanında mıdır?» dediği M m an. ٠h a ^ r l ٠
d iy e z s in .
O na .« .k i m » Ve ،،Hakem» adını d a takmaz.
Ç Ü İ b u isim ler ancak A llahla m a h c u r . Mutlak b ü H ٠٥٠
re n ve b ü k ü m sah ib i olan 0 ٠dur. Başkası bayie ta r isim a l m a ğ u t t r
y ık tır ve n e de y rtk ilid ir...
858 ŞİR.ATÜ.L - ISLAM (Seyyid Alizâde)
tsa AلeyhلS5el ةm ٠ ﻟﻼbatası varm ış gibi bir zan V. zehâba sUrükte-
yeceği iSn, kişiye E û Jsa adi da verilmez.
Bir adama Ebû Jsa adi vermişler. Peygamber Aleyhisselâm bunu
duyunca:
*JSa AleyMsselâm’m babası yokturj» buyurdu.
Bundan h ^ a n m a d ıg ı, ifadesinden-belli idi.
٠E lâ n m kulu» da denmez.
Çünkü insan ancak Allah’ın kulu olur. B askasına kul olamaz!
iste bu bâM a E û Höreyre'den (R .^ ) rivâyet edilen bir hadis:
aRiriııiz asla٠'(kuhım, e m - ) demesin! Hepiniz A llah'ın ku llan .
Simz! Hanımlannızm hepsi Allah'ın kadın ku llan d ır. (Kölem, cariyem,
letam, ،etatim) desin.»
Bûzılanna göre, köle ve ca^yeleri te h k ir etm ek İçin söylerse, bu
tekdirde yasak olur. Yi*sa N ür'sûresinde Allah:
«Köle TC cariyelerinM en sSlih olanlan da evlendirin!» buyurm uş,
tur. ( ^ u 'l.M ra â b ih )
٥vgü v e .t^ i y e bulunan ad lan 'da takm az: Rasld, E m in ve benze,
ri İsimlCT gibi..
P ^ a m ^ A le y le lâ m ’m IsIm ve M inyesinl b ir a ra y a getirerek
de isim takmaz. Yâni (Muhammed Ebii’l-K asım ) diye isim takm az.
Ç Ü İ Peygamber Aleyhisselâm b u n u yasak etm iştir:
«ismimle künyemi cem'etmeyin!» buyurm uştur.
Enm'den (R.A.):
- . a m t e r Aleyhisselâm çarşıdaydı. B ir-adam . u n u k asd ed ^
rek:
«Yâ Ete'l-Kasım »؟diye ؟ağırdı.
H ı e n HZ. Peygamber y t i i a o n a d٠ ı ؟mdrdi.
Adam: «Ben SOTİ degll, . u m u çağudım!» dqdnce ٠ , söyl bu.
٥
^ ırfu :
«Adımı tekin. tany i takm adı»
٠
،I-Jhyâ’d a der M:
- Bu. Peygam ber Aleyhisselâm.ın asnndaydı. Ç Ü İ 0 zaman
Peygam ber Aleyhisselâm’m ismi ,ve i y e s i ile karışırdı. Ama M manı.
؛m ızda böyle b ir ihtim al olmadığı İçin bunda bir bras yoktur. AUmler
böyle dem işlerdir.
Peygam ljer veya m eleklerin isim le rin d e birini taktığı zaman tas-
gir slgası ile ira d etm ek d٠ ı olmaz. Çönkü bunda hakaret ve ihanet
kokusu hissedilebilir. Ama sahsı kasdederek: « S n Söyleşini Sen Wiy-
lesinJ» diyebihr. ism ini söylemeden...
Kişi, henüz çocuğu olmadan kUnyelenmez! Çünkü bu, bir nevi ya-
lan rtur..
Me٠ ma١ i٠l-Fetâvü’da der ki:
«Bir adam <٠ luna «Eb٥ Bekir» diye ad koyarsa bâzı meşkyıha gö-
re bu m^riihtur. Çünkü «Bekir» admda ^ l u yoktur ki Ebü Bekir ol-
sun.»
Sahih olan kavle göre bunda'bir sakınca yoktur. Çünkü insanlar,
bu gibi isimleri takm atta hayır umarlar. (Nasılsa ilerde baba'olacak,
tir) d٠ ٠ te٥Irl٠r.
Hadîsde:
« ؟o cuklannıza birçok lâkablai‘ verilmeden hemen onlftrift Wtaye١
lenin» buyurulm uştur.
Çocuğun baba üzerindeki haklarm dan birisi de: ona en güMİ bir
isim tak m ak tır.
B u ism i yedinci g ü n ü takar, .n d a n önce değil. Bunu Meadblh
açık olarak ifade etm iştir.
D o ğ a d a n önce çocuk düşerse; bu düşüğe de bir ad vermek yerin,
de olur.
A b d u rrah m an b in Yezid bin Muaviye dedi ki:
- D uydum kl, kıyam et gününde düşük, babasının ardından ge.
iip şöyle diyecek: «Sen, beni yitirdin! Sen,'beni'isim siz bıraktınl». (el-
ihya)
Eğer çocuk söz dinlemeyen bir fâsık ise, ona günlük yiyeceğinden
' ؛azla vermez. Çünkü fazla verirse, isyanında ona yardım cı olmuş olur.
.riıu 'n -N ik a y e )
V e ^ e ğ i hediye, lütuf ve tüm iyiliklerde. çTOukların arasında fark
gözetmez.
.o cu ğ u n a hayırlı.duâda bulunur.
Hadisde:
İ S L O i N , Ç.CUÖUNA BEDDUA , 867
Kjssa §öyle:
Allah Teâlâ Mûsa Aleyhisselâm’a Hızır’dan bir şeyler öğrenın^i-
nl emrettiği zaman, Hz. Mûsa ona iki denizin kavşağında rastladı.
a z ı r Aleyhisseâm ona, anlayam adığı bir husûsda hem en sual sor-
m am aanı tra b ih etti. Ve ondan bu bâbda söz aldı.
Beraberce yüTijdip gittiler. N ihayet bir gemiye bindiler.
Hızır-Aleyhisselâm gemijd deldi.
Mflsa Aleyhisselâm dayanam adı ve sebebini sordu. Hızır Aleyhis-
selâm ona:
.^ m e d im mi ben sana, sen benimle sabredeınrasin!» dedi.
Mûsa Aleyhisselâm:
«Unuttuğum şeyden dolayı ne olur beni m uâhaze etme!» diyerek
ﺋ ﺂ قdiledi.
Yine yUriidüler... Nihayet H uşnûz adında bir çocuğa rastladılar.
Hızu: Aleyhisselâm tutup onu öldürdü.
Mûsa Al^hlsselâm yine dayanam adı.
»Tertemiz bir cani, (diğer) b ir can karşılığı olmaksızın öldürdün
ha!» dedi.
Hızır Aleyhisselâm, ona:
«Ben sana (beraberimde asla s a b ^ e m e z s in !) dem edim mi?» dedi:
Mûsa Aleyhişselâm yine özür beyân etti:
«Eğer bundan sonra sana, bir şey'sorarsam , benim le arkadaşlık et.
me!»
Yİne yürüdüler. Nihayet bir k a l e y e (A ntakya’ya) vardılar. Ora
halkından kendilerini m isafir etm elerini ricA ettüer. F a k a t onları mi-
safir etm etten kaçındılar.
Orada yıkılmaya yüz tu tm u ş bir duvar buldular. Hızır Aleyhisse-
lâm OTIU dc^rulttu. . '
Müsa Aleyhisselâm dedi ki:
« lstw ^ d in buna karşılık bir ü c re t alabilirdin!»
Hızır Aleyhisselâm dedi ki:
«İşte bu, benimle senin ayrıhşımızdır!»
(Hızır AleyhisselAm’m d٠ u lttu ğ u duvai’in yüksekliği y ü z arşındı)
denilmiştir.
D d ik i:
- Mûsa A l ^ r h i s s e l : «isteseydin bu n a karşılık b ir ü cret alabi
KlMSENİN ÇOCUĞUNA KÖTÜ DAVRANMAMALIDIR 86٥
lirdin)) demek sUretiyle bir tam a’ İzhâr edince, bir g e^ k gelip Mûsa
Aleyhisselâm ile Hızır Aleyhisselâra’ın arasm da durdu.
Geyigin MUsa Aleyhisselâm’a dogru .la n .kısmı çiğdi. Hızır Aley-
hisselâm ’a doğru olan kısmı ise kızartılmıştı. ,
Sonra Hızır Aleyhisselâm ona:
«O sabredem edigin husUsların yorumunu sana bildirM egi^»
Dedi ve konuşm ağa başladı:
- O deldiğim gemi, denizde çalışan yoksulların idi. Ardlarm daher
gemiyi zorla alan bir melik vardı. Bu sebeble g em i^ ( . u n alm am aa
İçin) ku su rlu yapm ak istedim!
Ö ldürdüğüm çocuğa gelince.. Onun ana-babası iman etmiş kişi-
lerdi. B u n u n İçin, onları bir azgınlık ve kâfirlik bUriimesinden endişe
ettik de, istedik ki onların Rabbi bunun yerine kendilerine temizlikçe
daha hajnrlısını, m erham etçe daha yakınını versin.
el-Kelbi (rahunehullah) dedi ki:
«Onun h an ım ı b ir kız dünyaya getirdi. Onu peygaml^rlerden biri
aldı ve o da onun elinde bir peygamber d٠ rdu. Allah b ir ^ k ilmmeti
hidâyete erdirdi.»»
D uvara gelince ise... Şehirde bıdunan iki yetim çocuğun idi. Biri,
n in adi Ahrem, diğerinin, adi ise Harhem idi. o duvann altında . l a r
İçin (göm ülm üş) bir define vardn
KelbJ diyor ki:
«O nlann orada göm ülü p a ra la n vardı.»»
M ukatil’e .göre, orada İçinde ilim bulunan suhûf gömülü idi.
Enes’den (R.A.):
A llah’ın R esûlü (sallâllahü aleyhi ve sellem) b u y u d u M:
«Cenâb-1 Hakk’ın: (Onun altında onlar iki y c t^ çocuk)
(٠ İçin
bir define var idi) dediği duvann altında, altından Wr levh bulımdu.
Altın paslanmaz ve yerfe de çürümez, eksilm«.
٠ levh’in İçine şu ^zılı idi: (BfemillâhirahmâniTOhim... Iûm ٠ ٠
e r k e ğ in , h a n i . z e r in d e k i HAKLARI :
Hadls-i ş e i e :
«Kadrnm cihâdı; kocasıyla iyi geçinmektir», buyurulm uştur.
Kadın kM asının zahm etine katlanır. B unun karşılığını yalnız Al-
lahzan ^ l e r .
İşte bütün bunlar kadının cihâdı sajnlır.
Hz. Peygamber (S.A.V.) zam anındaki kadınlar. kTCalarını karşı-
larlardı.
Kocası eve gelince: «Merhaba 'efendim! Evim in efendisi m erliaba!»
d e rle .
Hemen paltosunu çıkarıp asar,, ayakkabılarım ayağından ؟ıkanr-
İardı.
Onu üzüntülü ve kederli gördüğünde: ،(Seni üzen nedir? Eğer
üzüntün âhiretin İçin ise,Allah artırsm , dü n y an İçin ise Allah gide٣_
sin») derlerdi.
Peygamber Aleyhisselâm bir adam a şöyle h ita b etti:
«Ona, bendai selâm söyle! Ona (kadına) b ir gehid ecrinin y an sm a
sâhib o ld u ^ n n bildir!»
Bu anlattıklarımız, k o c a l hanım ı üzerindeki haklarıdır.
Kadının beş vaWt namaz kılm ası. R am azan ayı orucunu tutm ası,
fercini (zinâdan)'koruması, kt«asına İtâ a t etmesi, ona dağdan ta ş ta-
şımağı emretse bile baş kaldırm am ası ve kTCasının izni olm adan w d en
çıkmaması gerekmekt«hr.
el-Mento’da dOT ki:
— Allah’ın Reşûlü (sallâllahü aleyhi ve s e l i '. ) şöyle buyurm uş-
tur:
«Kadın beş vakit nam azım kıldığı. R am azan o rucunu tu ttu ğ u , fer.
cini to n ıd u ^ ı ve kw asına İtâ a t ettiği tekdirde, R abbinin C ennetine
girer.»
K ocası onu sevmek veya onunla cinsi temas kurmak istediği za-
m an «hayır!» .dememelidir. '
Ç ünkü bunlar, kw asın ın şer’î baklandır.
O h a k la n vennekte ؟ok dikkatli olmalıdır. Bu hysûsda kaıasına
İtâ a t etm elidir...
Kadm, kMasmı fazla p ara h arcatıp üzmez. G ücü yetm ediği bir
iy i i f de etmez.
KADIN, KOCASINA KARŞI Y Ü İŞ A K DAVRANMALIDIR 875
Atam ı? Adem Aلey h ise l ﺳ ﻪ٠dan zelle, sırf hanımı Havva’nın (R.
Anhâ) sözünü dinleyip dâvetini kabûl ettigi İçin sâdır olmuştur.
Tefsir ve hadis kitahlarm da bu tossa şöyle anlatılır:
A llah gökleri ve yeri y arattık tan sonra. Meleklerden bir t a i f . y a -
ra ttı. C inlerden de bir taife yarattı. Onlarm babalan olan ^ n n 'ı da
y arattı.
Adem Aleyhisselâm (bilindiği gibi) ^ r i n babasıdır, «cann» da
cinlerin ataşıdır.
Evet, cinleri dum ansız ateşten yarattı. Bu ateş, gökle yer arasın.
da b u lu n m a k ta ve yıldırım lar ondan kopup in m e k ti r .
M elekleri gökte, cinleri de yeryüzünde yerleştidi.
A llah’a yedi bin sene İbâdet ettikten sonra, ctolerin arasında ha.
s ^ ve tu ğ y ân , adâvet ve h arp belirdi.
B u n u n üzerine Allah dünya semâsının meleklerini iblisle birlikte
onlara gönderdi ve tblis’i onlar üzerine hâkim kıldı.
Hep b irlik te yere indiler. 'Cinlerle harp yaptılar, cinleri mağlüp
«Jip, cinleri denizlerin adalarına, ormanlardaki dar o ll ٥a s û r ö v ^ i-
ler.
Böylece A llah iblis’e, yer ve dünya semâsmmhftklmlyeUnl verfl.
C inlerin elinde b u lu n an hazneleri de ona verdi.
M eleklerin başı ve en bilgini idi. Bâzılanna göre, yetmiş bin me.
lek em rindeydi. Yeşil züm rütten iki tane kanadı vardı. Allah’a, i
yerde k â h gökte ve k â h Cennette İbâdet ederdi.
Denildi ki:
- A llah’a ta m seksen bin yıl İbâdet etti. Altah’a secde -etm ^îk
bir adim yer bile bırakm adı.
B u sebeble İçine bir kibir ve kendini beğenmişlik girivedl. Kendi
kendine dedi ki:
«Allah b a n a b u şerefi, sırf meletoerden üstün 0İdu٠ jm İçin v ^ l . »
B ir m illet kendine veril'en ni’meti ve şerefi bozmadıkça, Allah da
^ m a z . İlâ h î k a n u n u d u r bu.
. n u n İçin ona ve avanesine söyle hltab etti:
. «Ben yejyûzSnde bir halife tobcıyım: Sizin yerinizi ٠ alarak, riz
hepiniz yine ynkan »؟kacaksmız.»
B u söz, o n lara ağır geldi.
Y e ^ iz U n d e d urm ak ve yasam ak daha kolay ve ra h a t ٠ ld ٠ İçin,
- - - y a p ıla n b u tek h ften b u lan m a d ıla r ve söyle d l e r :
«Ayni cinlerin y a p tık la n gibi y e r y û i d e fesad çıkaracak w k a i
88.؛ ÇÎR'ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
.Yalan, İsyân, batıla t ^ â j d i ! veya zinâ gibi kötü bir h âlin e şâhld
oJdu^ı zaman onu bt^ayablllr.
Ancak MSUZ yapam ıyacağına kan i ise boşam am asında h içbir sa-
bnca yoktur.
BJr adam, p ^ a m b e r Aleyhisselâm’a gelerek:
.Kendisine dokunan eli boş çevirmeyen b ir h anım ım var!»
Diye ş i y e t t e bulunım ca, A llah'ın Resülü (saliailahU aleyhi ve
GtİZEL KADIN Ç İ 1 İ N KOCASINA KATLANMALIDIR 887
«Ottu boşa»؛
«Ama ؟ok seviyorum!»
«öyleyse yam nda tut!» bujmrdu.
O na «yanında tu t, boşama» demiştir.
Ç ünkü boşarsa, dayanamaz, ardına düşer. Nikâhsız olarak onunla
cinsi te m a s 'k u ra r ve o da onun gibi yoldan çıkmış olur.
İşte sırf böyle bir tehlikeyi önlemek İçin ona hanımını b o ş a ı l *
sını tavsiye etm iştir.
el-lhyâ’d a böyle anlatılm ıştır.
E sir olarak a ld ı^ cariye ile, bir kere hayız görmekle gebe olup ol.
m a d ı^ anlaşılm adan cinsi 'm ü n â s e ^ te bulunmaz.
H ayız gören kadm lardan ise bir kere hayız görmesi, değilse aradan
bir ay g ö m e s i lâzımdır.
O nu sa tın ald ık tan veya başka bir yoldan tam mânaslyle m ülküne
geçtikten so n ra hayız görmesi ve ancak ondan sonra cinsi münâsebet,
te bulunm ası g e r e k m e k t i .
H enüz alm ad an v۶ya m ülküne geçmeden önce çocuk doğurması da
bir şey ifad e etmez.
F u zu h ’n in satışı da b O y l i . Henüz sahibi tarafm dan kabul i
m eden önce jrfirürlüge g irm ^ . M üşterinin elinde .Isa dahi.
P â sid b it alış - verişten sonra eline g^ irirse. yeniden sahih bir
alim - satım ı tam am lam adan da hüküm aymdır.
(Yüni 0 h a ld e de hayız görmMi bir şey ifade etmez. Bu m es'de fü>
ru. to ta b la rm d a d ah a m ufassal olarak anlatılmıştır.)
882 ÇİR'ATÜ’L - İSLÂM (s&yyid Alizâde)
o |o
I
Yabancı Kadınlara Karşı
Takınılacak Tavır'
Hadis-i şerîf'de;
«K endim den som a (ölümümden sonra) e rk e le r hakkında, kadın.
lard an daha z ararh bir fitne bırakmadım!» buyurulmuştur.
Y ^ e Peygantoer Aleyhisselâm buyuruyor:
«K adınlar ? e z a n in tuzaklandır!»
O nun İşin, erkekler hakkında onlai' birer fitne ve belü arzederler.
O nlara karşı davranırken sünnet olan, birinci bakıştan sonra ba-
اؤyere egip onlara bakm am aktır.
Ç ünkü birinci bakıştan sonraki bakışlar günah ve vebaldir.
K im yabancı kadına bakm aktan kendisini korursa, kendisine, ta-
dini d am ağında bulacağı bir ibadet İhsân edUir.
Evet, yabancı kadına bakmak, kişinin kalbinde şehvet şaşar. Bu
da fitn e bakım ından yeter de a rta r bile.
■ i f o — ■■
ي ا
Ana.Baba Hakki ve
ﻻهhakki Yerine eetirmenin Âdâbı
A l i katinda en üstün davraıuşlardan biri de an n e - babaya iyi.
lik yapmaktır.
Yemen’li bir adam Peygamber Aleyhisselâm’la harb e gitm ek istedi.
HZ. Pey٠ mbCT (sallkUahü aleyhi ve sellem) ٠n a sordu:
«Annenle baban sana i v ^ i ml?»
İy ır!»
«öyleyse, dSn ve onlardan izin al! Eger onlar sana izin v e r i r i -
tae katil, aksi halde elinden geldlgi kadar onlara hizmet et! Çünkü
bu, tevhidden (imandan) sonra kulun Allah'a k a ç a c a ğ ı en giizel bir
husfisdur^
Yine söyle buyurmuşlardır:
«Ana ٠ tabaya İtâat, namaz, oru؟, hac, umre ve cihaddan eidal-
dır!»
İmâm Gazaii der ki: Yâni bu ibâdetlerin nâfilelerinden efdaldır,
d e m i.
Ana ٠ tabaya hürmet etmek 0 kadar önemli bir husdsdur ki, bu-
nun önemini telirtmek İçin Cenâb-1 Hak Jsrâ sâ rin d e , kmıdisine ya-
pılacak ibâdetten sonra anne-babaya saygı göstermenin lüzumunu
ﻫ ﺪ ﺀbulmuştur:
«Ra
٠ ٩ kendindmı taskasına İbâdet etmemenize, anne ve babaya
da Ihsfinda bulunmanıza hUtotetmlstir.»
Yine Lokman sUrMinde şöyle buyur.mustur:
«Bana ve ana ٠ tabana şükret. Dönüş ancak banadır!»
Süi^n bin Uyeyne der ki:
aKim tıeş vakit namaz kılarsa Allah'a şükretmiş olur..Kim h ^ va.
kit namaan a ^ n d a ana - tatasm a duâ ederse anne - babasına sük-
rftnda bulunmuş olur.» (Meâllmü't-Tenzû)
ANNENİN HAKKINI KORUYUP GÖZMMELİDİR ٥٥٥
girmez.»»
Yine şöyle buyurmuşİardiT:
،«Cennet kokusu beşyüz senelik yoldan duyulur. Anne ٠ !»baya ﻣﺊ
yân eden ile akraba ile ilişkisini kesen kimse kokuyu duyamaz.» (ri.
٠
îhyâ)
adîs-i şerifde:
«c net, am d ain ayaklan altmdadır». buyurulmuştur.
٠
d-JbyA'dan:
- Bir adam d ^ ki:
Allah'ın Resûlü! Annem yanımda hastalandı. KOtüriim oldu.
Ona dimte y^lrip içlriyOTum. Ona bakıyorum. Arkamda taşıy.^ 1^
Acaba hakkim ö d e y ü ml?»
٠ bı^urtular:
٥
«Neden?»
CENNET a n n e l e r in AYAKLARI ALTINDADIR 901
«Çünkü, sen güçsüzken, sana yaşaman JçJn hizmet etti. Fakat SOT
ona, ölüm ünü isteyerek hizm et ediyoreun.
B ununla beraber, yine ona İ^lik yapmış oldunî»
^ a r m h ^ a n m a y a c a g ı İŞİ jrapmaz.
Her ikisine birden İtâ a t etm ek m üm kün olmazsa, yâni birisine iyi-
I yaptığı zam an öbürü gücenirse, o zam an saygı gereken yerlerde ba-
b a ^ , ih sIn ve ikram gereken husüslarda da anneyi te rc ih edip Oncdik
tanff.
Meselâ, yanm a her ikisi birden girdiklerinde babasına ayaga kal-
ANNE BABA il e A l^A K SE S I^ KONUŞMALIDIR 903
Anne - babanın da kötü m uam ele ederek ؟M uklarm ı isyana zor-
lam am alan g re k ir. Ona, kendilerine saygılı davranm ası husüsunda
yardim etmelidirler.
P ^ g am b er Aleyhlsselam buyurm uştur ki:
«ıÇocugımım itâatli olm asına yardım cı olan baliayı Allalı esirge,
sin!»
Ma'rifet. ehlinden bir adam şöyle konuşm uştur:
«Bir o ğ l i var. Belki bana ba§ kald ın p da Cehennem ’! h ak eder
endişesiyle. OTia ta m otuz yıldır bir sey em retm edim !»
Kişi bir harbe katılm ak, y a h u t H ac’ca gitm ek, y a da ilim ta h sil et-
mek amacıyla anne - tab asın ı tw ketm M nehdir.
el.H a^JC ’de der ki:
«Anne tab asın ın m üsaadesiyle ilim tah sil e t m . gitm esinde h l ؟-
bir sakmca yoktur.»
Para kazanm ak amaciyle de o nların izni olm adan bir yere g id ^
nezJ
Çünkü onlann hizm etinde bulunm ak, bu saydıklanm ızm hepsin-
to e f d a ld lr.
A l e y i e l â m b u y u m u s tu r ki: ﺛﻢ
ayağım öperse C ennet e s l . n l öpm üş gibi olur.»
Ebû H ü ^ r e ٠n in (R.A.) a n n ^ i ölünceye k a d a r h acca g itm e d i, ri-
ﻣ ﺪ د د٠
٠ ﺀد
د٠٠٠-- ٠ -د٠
ÎÎB E ^ Y N IN e m ir l e r in e ITAAT ETMELId IR 905
Onların .irlC T İn e ^ J ^ n eğer. Son derece bUjdlk bir saygı ile an-
^ n i n a ^ n ı 0j«r.
B ir adam üstâd E bâ Jshak.a gelerek d ^ i ki:
« ^ i dön gece r ö ’yâm da gördöm. Sakalın m ücevher ve yakutlarla
sösl٠ mi5 idi.»
« ﻟ ﺪs ^ l ^ i n . Çünkü ben d ü n gece u y um adan önce sakalım ı
a n n ^ i n a n ğ ın a - H erhalde o hareketim in karşılığıdır
bu!»
M işkâtu’l.E nvâr’da kaydedildiğine göre ؛her gün beş d efa kişi an.
ne-babasına d u â etmelidir.
Hadis-i şerîîde:
«Her Cum ’a, kim anne٠babasuun kabrini riyaret edene, onJart
tam anlam ıyla iyilik yapmış olarak kayd^ilin.
Yine şöyle buyurm uşlardır:
«K abirdeki ölü, boğulm akta olup imdat isteyen kişi .b ld ir. Baba-
M, k ard ٠ i veya arkadaşından g e le e ^ duüyı beklemeW^ir. Ona ٠ d u ٥
erişince, bu, kendisi İçin diinya ve içindekllerinden daha sevimli ve 8خ
vindirici olur...
Büyüklerden biri (Kabi’ bin Haysenı) yolda halkı rah atsız eden
ta§lan Ih la y ıp birini babasının rUhu İçin sag tara fın a , dlgerini de an-
nföinin i u İçin sol tarafın a atardı.
Yine ayni şahıs,-sırf a ıe - b a b a s ın ın i u n a sevab g itsin diye öf-
kMine hfikim olurdu, kimseye k i r a z d ı .
Bunlarda, kulun yaptığı bütün hajnrlı işlerden anne-babasının da
- , ' - -ذ bkriz bir delil vardır. Yeter ki onların rUhu İçin yapsın
V. böyle n l ^ e t etsin. Bu takdirde kendi sevabından da hiçbir şey ek-
le z .
o fo
Köle ve Hizmetçilerin Hakki
Kisi bir köle satın aldığı zaman, ana muamelrainde siinnrt .dan
husUs sudur;
Onun alin saçından tutup ona bereketli duâ eder.
Ona önce tath veya evinde bulunan mı gü«l ^ .M m l ﺲ ﺀ ﻳ ٠
Jçkici bir adam ark a d a sla n n ı toplam ıs, o n lara ziyafet veriyorm uş.
H n e tç ia in e de dört dirhem vOTip: «Haydi git, b u n larla biraz m e j^ e
al da gel» demis-
Hizm rt!؟, M ansur bin Amma٣ ın kapısından g ^ e rk e n , onun'.bir fa-
kir İçin Wr sey İ ş l i ğ i n i ve söyle dediğini ğörtir:
- t e n a d ö rt dirhem v erh se ben ona d ö rt d u â y a v r u n .»
H ^ n k a e bir bir d i r l i k l e r i verir.
İŞÇİLER E VE' HİZMETÇİLERE YUMUŞAK DAVRANMAUDIR 919
Eğer onun zJnâ yapm asından endişe ^ e rs e . onu hem en bir kadın؟
la evİOTdWr.
Şer٠î mUcib bir h a re k e te bulunursa, ona h a k ikam e eder.
Buna r a ^ e n gene vazgeçmezse, basit b ir-p a ra .karşılığında dahi olsa
onu satar.
Eb٥ H nıeyr^den (B.A.):
- 'Hz. Peygamber (sallâllahtt aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
«Biriniz cariyesi zinâ ederee ve bu m eydana ؟ıkarsa o n a şer’î ce.
zay» totWk . i n . Ona itob e tm ^ in .
'١ - yine zinâ ederee, yine şer’î cezayı te tb ik etsin. Ite b etm e,
sin.
üçüncü kez zinâ ederse onu faldan yapılm ış bir ip (b asit bir para)
ta ^ ılı^ n d a dahi olsa hemen satsın.»
Buradafa emir istihbâb ifade ^ e r . (Yâni böyle yapm asının m ös.
tehab olduğunu açıklar.)
O cariye kendi nikâhlısı olsun veya olm asın, cezası h ü r k a d ın a ,
v e rile cezanın yansıdır. Çünkü Nisâ sûresinde bu m ü ’m inlere açık
olarak bildirilmiştir; .ا
«Onlar evlendifaen sonra bir fuhus irtik â b e ttile r m i, 0 vafat iizer.
lerine, hür kadınlar üzerindeki cezanın y a n sı verilir.»»
Köle hakkındaki ceza da bOyledlr. (Yâni b u n lar evli olsalar dahi
kamçılanırlar,, ^ m e d ilm e z lr . Ç ünkü kam çı cezası bölünebilir, fak a t
recm C . S 1 bölünemez. Onun İçin m u san n if (köle) kaydm ı koydu.)
Köle ister erkek olsun ٠ ister dişi, bu h u sd sd a farketm ez. ikisine
de ayni ceza tatbik edilir.
İmâm §âfiî bu hadisle istidiai ’e derek, efendisinin kölesine bu ce-
z a ^ tatbik edebileceğine kail ^ m u ş tü r.
Haneliler diyorlar ki:
- Bu cezayı ancak h üküm darın izni ile ta tb ik edebilir. Ç ünkü
P ^ a m b e r Aleyhisselâm:
f f l İş var ki onları ancak valiler ta tb ik eder.».
Buyurulmuş ve şer'î cezayı d a 0 m eyanda zikretm iştir.
«Vah» kelimesi m utlak olarak zik red ild i^ n d e ،،sultan» y a h u t
onun vefali k a sd ^ llir.
«Ona SCT'Î cezajn tatb ik etein». sözüne gelince.. Y âni, «bunu h ü ٠
kfim dara B ile y ip İcabını y . n e getirrin.» dem ektir.
«Ona itab rtmesin»» demek, zinâ cMası ta tb ik aülm ezden.önce, .bu
İŞÇİLERE VE H İZ İT Ç tL E R E Y U İŞ A K D A V R A IH IR 923
Köle uzun süre yamnda kaldıktan sonra onu âzâd eder. Allah da
onun her âzâsım, kölenin her âzâsma mukabil, ateşten âzâd eder.
Eb٥ Hiireyre (R.A.) Peygamber Aleyhisselâm’dan:
«Kim miisliima. bir köleyi âzâd edeme, Allah onun her âzâsma
mukabil, onun da her.bir âzâsuu aitten âzâd eder. Hattâ toıâsiil uz.
vnnu bile onun tenâsiil uzvunun kaı ؟ılığmda ateşten âzâd eder.»
Burada bilhassa tenâsü! uzvunu zikretmrainin sebebi şudur: Çön-
ku şirkten sonra en bUjhik günah olan zinâ o âletle irtikâb edilir.
Bâzılanna göre bu âletin bilhassa zikredilmKi tahkir !؟indir. Çto.
kü bu âZâ, diger organlara nisbetle hakir ve değersizdir.
Bundan anlaşıhyor ki, karşılığın tam gerçekleşmesi !؟in, kölenin
bütününü âzâd e t m . müsteabdır.
Bâzılanna göre, erkek erkek köleyi, kadın da cariyeyi âzâd eder;
ki, mukabele tam anlamıyla ger ؟٠ eşsin٠
«Müslüman köle» kaydı, kâfir kölenin bu d e r « ^ sağlamadığım
göstermektedir.
Tabii.onu âzâd etmeMe de fazilet ve fayda vartır, ama bu kadar
degil. Şerhu'1-Mesâbih’de böyle ge?«.
Kölesini âzâd eden ٠ki§l, telki bu seteble köl«îne karşı olan hak
ve vTOibelerdn kurtulmuş olur.
Köle de geçirdiği kölelik devrini bir fıraat ve ganim . MUr. Ha.
dJsde:
«Hür, tur SCTaba ka^lik on SCTab ahr. Fakat i e , Mre jiıml ahi•
buyurulmustur.
GörülüyOT ki köle daha çok sevab alıyOT.
S26 Ş tR ’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Alizâde)
o |o
Diğer insanlara Karşı Vazifeler
ء٠
«Bize iyilik yapana biz de iyilik yaparız. Bize kötülük y apana kö٠
tülük yapanz!» diyenlerden .im az:
Çünkü m üslüm anın vakfesi, kendisine ijdlik yapana da yapma-
yana da. h a tta kendisine kötülük yapana da iyilik yapm aktır.
Zira iyilik yapana iyilik yapm ak, bir nevi «ijdlik alı§-veri§iwdir.
Ma’rifet, kötülük yapana ijdlik etm ektir.
Huzeyie’den (R.A.):
Hz. Peygamber (saüâllahü aleyhi ve sellem) §öyle buyurm uştur:
«cZayıf karakterli olm ayın ؛, (in sa n la r bize iyilik y ap arlarsa biz d .
onlara ijdlik yapanz, znlmederleree biz tle kendilerine zulm ederiz) de.
m e^n: Kendinizi şuna liazırlayın ve u ydurun: in sa n la r size iyilik ya-
parlarea siz de onlara iyilik yapın. Size kötülük yap arlarsa zulm etm e,
yin!» (Şerhu’l-Mesâbih)
Mü’ıninlere iyi davranır, yumuşak söz söylCT ve onlara nfk ile mu.
am ele eder.
O nlara n asih at eder, lütuf da bulunur ve cömert davranır.
Kannca^ öldörm^.
ea-Nikaye’nIn şerhinde der ki:
« K a n n ^ ışınm a ٠n u OldUımekte bir sakınca yoktur. Eğer eziyet
etm eze 0 zaman ö l â l e z . öldürülm esi m ekruh olur. Âlim lerden bâ-
Zilanna göre, ısırsm-ısırmasm, öldürülm esinde sakınca yoktur.))
M uhtar olan birinci görüştür. Suya atılm asının m ekruh olduğunda
ittliak etmişlerdir.
آق١ذةﻣﻔﻴﻴﺆإي
(SelâmUn alâ NUhın fü-âlemîn..) (Saffât: 79)
A yetini okursa hiçbir M rarları dokunmaz, denilmiştir.
1.1 Emrt bI’I٠Ma'r٥f. İ8İ٥ma uygun olanı emretmek: nehyl an!،.MUnke'r. lalama
^kın elan huaöalardan al،kwmakd،r.
İYİLİKLE E M R E T İL İ, KÖTÜLÜKTEN SAKINDIRMAUDIR 843
ilk iki m ertebe evlâû İçin sâbittir: önce ta ’rif (gerçeği bildim ek),
sonra da kırm adan iyilikle telkin etmek.
B abasına sövmek, azarlam ak ve şiddet kullanmak gibi salâhiyeti
yoktur. Hele dövmek kafiyyen söz konusu olamaz.
Pekâlâ, babasım üzecek bir .mertebe sayılan orta bir mertebeye
hakki olabilir mi?
İşte bu husüsda düşünmek gerekir.
Babası ؟algi âleti kuUanıyorea, yahut İçki sofrası kurmuş ise, ya-
h u t ipek elbise dikmiş ise, ya da bir mal çalmışsa, evinin duvarında re-
sim lerle n a k ş ^ ü m iş örtüler asılı ise, İşte çocuğun bunları eliyle boz-
m ası gerekm ektedir.
Babası her n e kadar üzülür ve kızarsa da, dövmek ve h a k a ^ et-
m ek gibi babasının zâtına raci olmadığı İçin, ؟algi âletini eli ile kir-
m asında, ؟alm an m ail sahibine iade etmesinde, İçkiyi dökmKİnde, ka-
bını kınnasm da, örtüde bulunan resimleri söküp ؟ıkarmasmda hiçbir
beis yoktur. Bilâkis b u n lan yapması vacibdir.
Bu husüsda da suna dikkat etmek lâzımdır: MUnkerin ؟Irklnllgine
ve b abanm kızmasmdaki m iktara bakmak da gerekir. Jçkiyi dOkm^
gibi babayı az kızdıran husüslardan ise hl ؟tereddütsüz döküvCTİr.
B unda sakınca yoktur.
Am a babanın şiddetli öfkelenmesini ^rektirm ı hıısUsİardan ise, O
zam an düşünm ek gOTekir.
Meselâ, evde bulunan billUrdan yapılmış bir- tabak gibi. Bunu kir-
m ak ta hem m al kaybı vardır, hem de babajh siddetle ö f k e le n .^ ,
( ^ b i i bu İçki kadar sakıncalı değildir.)
»Kitâb ve sünnetle emri bTl-ma’rûf sabittir. Bu husflsda babası-
n a karsı da olsa zor kullanabilir. Kullanamaz nasıl diyebilirsiniz? Bu
bâbdaki h ü k ü m le genel değil midir?»
Diye bir soru soralursa, ceabım ız sudur:
— Baba hakkm da um ûm dan istisnayı gerektiren husüs vârld ol.
m ustur. M ^ e lâ sunda kimsenin Itlrazı yoktur:
B ir cellâd, zinâ cezûsını tatbik ederken babasmı ö l d ü ^ M . Hat.
tâ onun üzerine haddi (ser’î cezâyı) tatbik edemez. Kafir otan baba-
sını öldUremez. H a ttâ elini k ^ e rse tasas lâzım gelm «. Ona ^ y e t et.
meye hiçbir sü re tte hakki yoktur.
B u husUsda hadisler varid olmuştur. Bunlann bir kısmı ittifakla
sâb it olm uştur.
H akkında sâb it olan bir cezayı tatbik rtm ek sUretlyle ona û â e،-
944 ŞÎR’ATÜ’L - İSLÂM (Seyyid Aiizâde)
meye hakki .im azsa, henüz m eydana gelmemiş bir suçtan dolayı baba-
sını nasıl üzebilir?
İşte köle ile efendisi, kadın ile kocası h ak kında da bu tertib e ria-
yet edilmelidir. Hakkin sâbit olması bâbında aynıdırlar.
Ne var ki' mülk-i" yem in m ülk-i n ik â h ta n d a h a kuvvetlidir. Sunra.
haberde şöyle vârid .!m u ştu r:
«Bir m ahlûka secde etm ek câiz olsaydı, kocasına secde etm esi İçin
kadma e m r^ e d im .»
Bu da kw anın kadın üzerinde olan h a k k in in kuvvetliliğini gös-
terir.
Ama halk ile vah arasınd.aki m ünasebete gelince, bu husUs evlâ-
dınkinden daha önemlidir.
Halk vahye karşı ancak o j i t t e bulunabilir.
Üçüncü mertebeye .gelince, bunda da düşünm ek gerekir. Babası-
nın kasasma hücûm edip de ordan p a ra la n alıp sahihlerine vermek,
babasının muhabbetini ve saygınlığını jd tirir. B u ise m ahzurludur. Din
bunu yasaklar. MUnkere karşı sü k û tu da yasaklar.
îkl önemli husûs birbiri ile çatışır hâle geldi. B u husUsda İş Ictihû-
da bıratahr.
. e n c i ile hoca arasındaki m ünasebete gelince..
Yabancılar arasında olan m ünasebet gibidir. H w a jıa a n c ak ilm i
ve İrfanı İçin h l e t edihr. ilm i ile am el etm eyen hocaya h ü rm e t edil-
mez.
Şu halde talebe, hocaS'ina karşı, o n d a n öğrendiği ilm i ile m uam e.
le eder. Ondan öğrendiği hm e göre, k im olUrsa olsUn, şer’a m u h alif bir
harekette bulundu mu, onu hem en ik a z eder.
elH asen’e sonlular:
«Bir gocuk babasını nasıl yola getirebhir?»
Cevab verdi:
«Eğer OfkelenıniyOTsa o n a öğ ü tte bUlunur. Ş ayet kızıyorsa ses gı-
k a m a z , s ü ^ t aJer.» (el-lhya)
-
Kadilık, Emirlik ve Fetva
.ﻻ
4) T i u ş a k elbise giymemek.»
Bu döriöncü husUs bize ulaşan n ü s h a la rın ç o ğ ı d a m evcud d e - ؛
gUdir.
Hadfede:
«Dort husus var ki - i y i .Isuuiar, kötü olsunlar— su ltan a aittir:
insanlar arasmda hükmetmek. Fey*. Cum’a nam azı kıldınnak ve
cihâd» d l c vârid ٠hnu§؛ur.
F ^ . ile g n im e t arasındaki fark şudur:
Eb٥ Ubeyd şöyle demiştir;
»Ganimet, harb esnasm da m üşriklerden zorla a lm a n m aldır. F ^ '
ise, harb bittikten, ülke İslâm ülkesi olduktan sonra o n lard a n elde edi.
len maldır.»
AB bin Abbas'dan (rahım ehullah):
«Fey. ganim rtten daha süm ûllüdür. Ç ünkü n e sUretle olursa ol-
sun müşrikİCTden elde e d il n m alin adıdır but»
Ebû Bekr er-Râzî٠den (rahım ehulIah):
((Ganimet, cizve ve barış ehlinin m ail ve h a ra c b ire r fey’dir. Çün.
kü bunlann tüm ü, Allah’ın m üşriklerin m alın d a n m ü ’m inlere İhsân
e t t i , mallardır.»
Müşriklerin m allarından a l p a s ı heiai olan b ü tü n m alla r birer
f ^ d i r . (Magrib’de böyle geçer.)
Hadis-i s ^ f d e ;
*Kim. sultanin hütaim darhgını İn k âr ederee zındıktır!» diye vârid
olmugtur.
«Zındık» kime denir?
F i l e r e göre, korkudan m ü ’m in olduğunu. İzhâr edip fa k a t İçten
.kâfir olan kimSeye «zındık». dOTir.
Böyle bir kim senin tevbesi kabül edilir m i?
Hanefliere göre, sahih olan, z a f e r d n evvel olu rsa tevbesi kabül
e l . Zaferden sonra olursa k a t^ l e d ilm e . B ilâkis sihirbaz, llh a d a ça-
ğıncı ve ibkhl . b i öldürülür. e l- 6 u « r ٠in se rh i D f i ^ d e böyledlr.
B u husûsdaki ta fsilâ t (ilim ve T a’lîm ) bölüm ünde geçm iştir. O ra-
ya takılm ahdır. Ç ünkü bu konu ilginçtir.)
Sultanin çağırm asını kabUl etm ٠ e n kisi m ü s t^ ld ir . K im de ona
ctavetaiz gelirse câhildir.
VALlYE SON DERECE S^YGI G Ö S Ü l t 955
Hadis-i ş d f d e :
«Si* nasjlsanjz, başınıza öyj® adam lar çeçeı-ler» diye v ârid ٠lmu§-
tur.
Şöyle derİCT:
«Melik din sayteinde ay akta kalır. I de m elik ile kuvvet bulur.»
C e m â a tte bir karış olsun a y n im az ؛ki, câhiliyet ö lüm ü ile ölm üş
olur. (Yâni câhilijret devrinde ölen kîşi gibi sapıklık üzere ölm üş olur.)
Câhiliyet ehline b e n z e t le s i n in s ^ b i şu d u r:
Çünkü onlar dağınık idilCT. K endilerini b ir a ra y a to p lay acak bir
liderleri yoktu. A ralannda adaletle hükm edecek bir h ü k ü m d ard a n
yoksun 'idiler. Her .biri bir te ra fa ؟ekmişti.
İşte cemâatten aynlan kişi, 0 dağınık .topluluklara b u yüzden ben.
^ İlm i^ r.
Hz. Peygam be (saliailahü al٩٢h l ve sellem ) b u y u rm u ştu r:
«Kim, emirinden hoşlanmadığı b ir d av ran ışın sâdır, oldu g u n n gS.
riirse, buna katlansm. Çünkü tam to p lu lu k ta n a y n h p d a ölüree, câh i٠
liyet ölümü gibi ölmüş olur.» ( e l M ^ ı k ) '
٠١
دء
«AUah'ıı^ bize, diişm anlanııa karşı nıuhacîı. fakir kııU arın hiirm e-
tine y a ı l etî»
Evet, gazi harbe başlarken tıpkı Peygam ber Aleyhisselâm ’ın yap.
tıgı gibi, böyle fakir ve d e ^ iş kim selerin yüzü suyu hürm etine, diye
duâ
«*n lyl at siyah yağız, beyaz burunu bulunan attjT. Sonra ataca
ATLARA iy i BAKMAUDIR 963
«BJsmUlâhİTOhmâniCTahim.
H i r i bin Velid.daı F ars t o p l u l u ^ d a b u lu n a n RUstem ile Beh-
ram ’a.
ffidiyrtetabl olana d a m ! B undan s o n ra .
Sizi Islâma dAvet aJiyoraz. E&er kabUl etm ezseniz zelil, ve h a k ir
olarak kendi ellerinizle cl٠ e verin! B u n d a n d a k açm ırsanız, b e ra b e
rimde, Allah yolunda savaşmayı. F ars ehlinin İçkiyi sevdigi gibi seven
bir kavim vardır.
S I hld،y ٠ uyana!»
M ^ a n l a h a r t i k e n h a rb in şiddetinden k o rk m ay arak b ü y ü k
bir c a a ^ l e atılm alı ve - n ı n v e r e c ^ iğyâ ve vesvw eden, Tevbe
B Û ld e k l؛
SAVAŞAN KlM SE DÜŞMANDAN YILMAMAUDIR 969
ةﻳﻮف١ ﺀ ؤ٠ﻓﺔل
Âyet-i k e r îm e s i okuyarak uzak durmalıdır.
H arb eden ki§i şunu iyi bilmelidir: Korkunun «ele faydası yok.
tıır.
H arbe katılan kimsenin de hemen ölmesi gCTekmez. ^ e l i varaa
ona b ir §ey olmaz.
Peygam ber Aleyhisselâm Jbni Abbas’a (R.A.) şöyle buyurtu:
«Ey guJâm, sana birka ؟kelime «gretiyonun. Sana bu kdimelar
؟ok fay d a verecektir.
A llah’m buknfam u muhafaza et kl Allah da seni hıfz etein. Al.
la h ’m em irlerini tu tam an her zaman O’nu k a tin d a bulumun.
. t l u ve ra h a t anlannda Allah.a İtâat ededen, siddet ve güç an.
la n n d a 0 da sana y a d ım eder. ر
B ir §ey isteyece^n zaman, Allah’tan istel Bir yarfım i s t e y d i n
zam an ondan istel
Ne olacaksa hepsini kalem yamuştır.
B ü tü n in sa n la r sana bir menfaat sağlamak Isterlerae-A llah onu
ta k d ir etm em işse— buna kaadir olamazlar; bütün insanlar sana bir
z a ra r verm ek isterlerse — Allah takdir etmemişse— sana hiçbir şey
yapam azlar.» (Ravdatü’n.Nâs!hîn)
630 yıhnda §eyh Ömer hin el-Pârid bir gün Mısır’da bulunan med-
m e le rd e n birine,girer. Orada.hakkalhk yapan bir ihtiyarin d ü ^ s i z
abdest aldığım gOrilnce der ki:
«Ey ih tiy ar, sen 'b u beldede bu yaşa geldin de daha abdest alma-
sın ı bilm iyorsun!»
ih tiy a r ona sordu:
«Ey Ömer, n e b i n i görmek .istersin?»
«M ekte'yi!»
«î§te Mekke, haydi oraya gid٠ ilireinj» d««.
O a n d a o Mekke’ye gitti. Orada ooikl seae ikamet etti, - u r
div an in i y a z * . Sonra o ihtiyarin şöyle diyen sesini duydu;
«Gel, ölüm üm de bulunf»
G eldi ve ona:
«Bu d in a n al, beni taşı ve falan yere k٩ y.' Sonra beni - ٠ de-
di.
972 Ş ÎB ’A T (j ٠L ٠ İSLÂM ( S e j ^ d A llzâde)
Allah onun cesedine veya malına bir belâ verir. « da bu belâya sah
٠
olur. I ٥
٠başına gelen bir m usibetten yakinjrea, A llah’ı .şikâyet et.
ndş olur.»
HZ. P ^ g a m b e r (sallâllahU aleylii ve sedem ) buyurdu:
«Allah şöyle buyum ıustur: K ulum a bil- m usibet verdiğim zam an,
sabredip benden yakınm azsa, ona etinden d a h a iyi et, k a n ın d a n d a h a
iy ik a n ih s â n ederim. Şayet ijdleştirirsem , g ü n alıların ı bağışlayarak iyi.
ittir ir im ; şayet öldiiriireem, doğru reh m etim e ka ١ nışurî»
Dâvud Aleyliisselâm Rabbinden sual e tti:
«Yârabbi. sOTin rızânı teleb etm ek İçin verdiğin m usibetlere sab-
r ^ e n k i ş i m ükâfatı n ^ ir ? »
Hüdâ’nın buna cevabi;
«Ona iman elbisesini giydiririm ; bir d a h a da onu on d an çıkart"
mam!»
saiiblerin birisi cebinde bir kâğ ıt taşırdı, ik id e b ir çıkarıp okurdu.
O kâğıtta şu âyet yazılı idl:
'ﻫﻤﻤﻼﻳﺪ’ﻟﻸﺑﻴﻲ:ﻳﻠﻰﺗﺄدﺟﺎﯪ،؛وق٠ان'ﻛﻘﺒﺌﻲ
îllâllahü vahdeh. lâ seriyke leh. L e h i m i ٢٠ i l
ham dii yuhyi ve yiuniytü ve hiive 1ف „ذل٠la yemdtli ebedUL
I Ş lR ٠A T y 'L ٠ İSLÂM (Seyyid Allzâde)
Zikir, dua, nam az ve K u r’ün okum akla şifâyâb olm ayı dilem ek de
haatanın adabındandır.
F a tih a ve ة1 ء عsürelerini okuyup tirerin e üfler. Ç ü n k ü Fatihamda,
h » hastalığa sifa vanlır.
B ir h a sta OTU okudugu zam an, y a h u t cebine koyduğunda, y a h u t
â ٠ p p b ü tü n vücûduna b ir kere, a g n y a n yere üç k ere sü rü p :
«Allah'ım. SOT şîfa ver! ş if a veren sensin. A llah'ım , se n b a n a yet!
Ç ünkü y rte n sensin. Allah'ım , afiyet verip beni saglıga k a v u ştu r! , ؟ün-
kü a f l j ^ v ^ p saglıga k a v u ştu ra n sensin.»
ZİKİR VE DUA İLE §İF٠
A D İL E .U D İR 983
AbduUah’dan (R.A.):
— Peygamber Aleyhisselâm buyurmuştur:
«Kim (kul hlivaBahu ehad) sûre^iııi okuna TC.
öIÜKe,' to b ir azabı görmez. Kabir Sikmtısından kurtulur. Melekler k r
yâmet günü onu elleri ile taşırlar. Sırat köprüsünden g ^ rip d o ^
Cennete gStüriiricr.»
Yine şöyle buyururlar:
' «Ön şby v a jr |r on şeyi ikiler:.
984 ŞtR.ATÜ’L ٠ İSLÂM (Seyyid Allzade)
ﺔاةةﻵﻗ!ﺖﺟﺌﺈﻓﺎﻟﺟﺌﺰ ^ 'ذﺪﺷ٠ة
ذ٠خ ' |ﺀأ
'; ل0
٠I٠
B us«٥»da٥:.
- S a h â b ü (R. Anhflm) biri dedi kl:
«Kim h er aksırdığında (elham dii ذ ﻷ ﯪ ﻻBablıi٠
l٠
âlenıîn. A lâ k ülli
)ﻫﺴﻸd a se, dis a b a n d a n kurtulur.»
P ^ g a m b e r A leyhlsciam b u y u rm u ştu r:
.A ksıran kisl (elharnddlfllâh) dem e, di§, k u la k ve fc a rm a ğ n s m d a n
kaıtalarj»
F e y g i b e r A l^ h fesriâm h a sta y a sag ta r a fın ı yedi k e re m ^ e d i p
i d e n i l e m r^ d l:
. ز ﺧ ﺆ ا ﻟ ﯫ ر
٠ ﻳ ﺘﺎأ ﻵ ﻟ ﺠ ﺤ ﻮ ذ ﺗ ﺊ٤ ء ﺑ ﺔ ﺛ ﻢ
د،ﯪ١
تؤؤﺛﺎ
ؤؤﻷ؛٠
ل
۶ﻻﻷؤﻷ ؛ﻹإ ؛زذذرﺗﺬﻻًاةأ
ذإ١ﻟﺒﺔت'زؤ١ﻷﻛﻞ۶ ذ١ ﺧﺈؤ١ ؤﻷ(ي؛ﺗﺬ١٤ sr
hayrok... Vel. , 1& tayra a iâ ta y ru t. Ve la hayra IB٥
kân. Ve Ifi yeti ba ٠haMnfitt havle veld k u w e te RJâ billâh. Mâ§&ellah٥
ü lâllah î Ve lâ yekıs seyyiâti iîâU ah )؛
. Desin, teşebbüs ettiği İŞİ yapsın. korkmasın... CkblUyet devri In
s a n la n gdbi işinden vazgeçnjtein ...»
ﺋ ﺔا.ي ا ﻳ ﺴﺎ ؤ ى ث\ﻗﺬﻧﻮ٠ا ﻗ ﻨ ﺎ
(Yâ hâlikan-nefsi minen neJsl ve rauhricen nefsi minen nefsi hal-
n ٠h ٥١
BOĞULMAK VE Y i i K T A N KORKAN DUA ETSİN 991
KİŞİ ^tJğînl bulmak İçin Ikl rek’at namaz kılar ve bu namazda Yâ-
jJn sûresini okur. SOTra şöyle duâ eder:
«Ey sapmışlara d٠ ı yol g s ، e r « ! l- D ig e r rivayette (ey yitikle-
عgeri döndüren) ş e k l i n d i . — Yltigiml geri döndür!»
YATAĞINI ISLATAN ؟OCUK İ ؟İN DUA m
CaTer e l - H i ’den:
— Etoü’l-Has'an’a veda ederken: ،،Bana bir şeyler . e t i » d^lm.
Şöyle dedi:,
،،Bir şeyin kaybolduğunda, yahut birisi ile buluşmak ist«llğinde,
şöyle de:
،،Ey vukuunda şübhe olmayan günde insanları bir araya getirici!
F alan kimse ile veya, falan şey ile beni bir araya getiri.»
Bunu dersen mutlaka Allah 0 kimse ile veya 0 şey ile seni bir ara-
ya getirir. ؟UnkU Allah sözünde hulf etmw.»
Ben ne zaman bu duâyı yaptmısa kabül ^lldi.
Biz bunu her ne kadar hAcetler bölümünde nakletmiş isek de, t ^ .
rarm da falde mülâhaza ettiğimiz İçin ikinci defa kaydetmekte bir sa.
kınca görmedik.
, bu kıssa böyle zikredilmiştir.
ﻻ
ق ’€ ﺑﻠﺬ٠أﻓﻰت'ا^ﺑﺨﺌﺌﻘﺞﺀذؤة;ﺟﺜﺬؤﻏﺔا
ﻻ ى ى٠ﺛ ﺈ \ م | ( |
ة ه ﻗ ﺮ ٠ب | ل | ﺷ ﻤﺎ وة ل ﺀ ’
;د'ﺀﻷ
(Ev kezuifimâtin K bahrin JUccJyyîn yeğşâhü mevcfin mJn tevtohJ
" * mevtahî sehabön, zuJömâtön ba’d i tevka ta ’. , ٥٥
ahrec، ؛ye٥٠h ٥ lem yeked yerâhâ, ve men lem y ^ ’aUJKhfi lebû -
femâ lehû min nûrin)
Büyü.؛
Büyünün, büyü yapılan kimseye te sir edeceğini bilmek ve buna
inanmak da sünnettendir.
Bil ki, Wyü kötü insanların birtakım kötü şeyler icra etmekle
yaptıklan bir İşin ismidir.
NAZAR D E Ğ İ Ş İ HAKTIR, SAKINMAUDIR 9SS
Büyünün hükmü 1
Ehl -1 Hakka göre aklen mümkündür, sem’an sâbittir.
Göz değmesi de iWyledir.
Mn’tezile dedi kl^
،،Bu, basit el hareketleri üe, zâhirde hakikati olmayan bir nevi göz
boyamadır.»
Bizim bu husUsda iki delilimiz var: Biri bunun mümkün oldugu.
na, diğeri bizzat Vliku’ bulduğuna delâlet eder.
Birinci delil: Bu İş bizatihi mürakündür. Çünkü bunu her ne ka-
dar sihirbaz yapıyorsa da aslında yaratan Allah’tır. Madem yaratan
Allah’tır, öyleyse bu da onım her şeyi ihata eden kudretinin ka۴ amı.
n a g ire r.
Sonra, bunda bütün fakihlerin ittifakı vardır. Ihtliaflan onun
h ü k m ü n d ^ îr.
to n c i delil: Bakara sûresindeki şu m ildeki Ayettir:
د sihri (büyücülüğü) ve Bâbü’deM melege. H â ^ t ve
i r û t ’a indirilen şeyleri oğretiyorlardL
Halbuki onlar (o iki melek): «Biz ancak fltnylz (imtihan İ؟to
gönderilm işidir), sakm (sihir, büyü yapıp da) kâfir olma» demdik,
çe hiçbir kimseye (sihir) ogretmezlerfi.
İşte o n la d a n (o iki melekten) koca ile kansuun arasuu a ^ c a k
şeyler öğrendiler.
Halbuki ( s i b a z l a r ) Allah’ın izni olmadıkça onunla hi ؛k im se ,
zarar verici d e g i lle i .»
Bu âyet, bize sihrin hakikati bulunduğunu, bir nevi göz ^ a m a
Olmadığını açık ve seçik olarak bildirmektdlr. Çünkü gerçek te’sirinl
y aratan yalnız Allah’tır.
،،Peki, MUsa A le y ie lâ m ’ın Kur’ân’da anlatılan kıssasında: ٠Sl٠
hlrieri yUriinden, ked isin e hakikat konuşuyormuş hayâlini ٢■!ﺻﻪ
Ş ÎR ’ATÜ'L ٠ İSLÂM (Seyyid Alizade)
buyurulmaktadır; ki, bu bize onun bir hayal ve göz boyam aktan iba-
ret olduğunu göstermez mi?»
Diye bir itiraz vârid olursa.. Deriz ki:
- O nlann büyüleri bu hayali m eydana getirmiş olabilir. Bu tes-
Um edilse bfle, e s e r i o şekilde görülmesi (yâni hayâl olarak gOrtil-
m٠ i), -b ü ^ n ü n h M k a tin in olmadı&na delâlet etmez, asla. (Şerhu’1-
içindeki onbir düğüm atılmış toir kılı görüp onu alarak ateşte yakacafc
İşte o zaman inşâallaü iyileşir.»
Peygamber Aleyhisselâm uyamr uyanmaz durumu fark etti. On-
İarın dediklerini iyice anladı. Ammâr bin îâ sir ile Hz. Ali’yi (R. 'An-
hümü) bir kısım sahAbileri ile 0 kuyuya yolladı.
Hz. Peygamber’in (sallâllahü aleybi ve selleml anlattığı şekilde
buldular. Bunun üzerine 0 iki sûre ııAzil oldu.
Onlar, onbir âyetten ibarettir.
(Kul eûzü bi Rabbil-felâkı) sûresi beş âyet. (Kul eûzü bi rabbJn.
nâsi) sûresi ile altı âyettir.
O nlardan bir âyet okudukça bir düğüm çözüldü. Sûrelerin hep.
sini bitirince bütün düğümler çözülmüş oldu.
Sonra onu ateşe atıp yaktı. ResUlüllah (S.A.V.) de hemen ij^Heş-
ti. Zincirlere vurulmuş bir adamın çözülüp de rahata kavuşması gibi
bir rahathk hissetti kendinde.
Peygamber Aleyhisselâm buyurdu:
«Kul hUvallahU ehad.. Kul eûzü bir rabbll-fetak... Kul e i w
rabbinuâs... sûreleri var ya? Kimse bunlar kadar güçlü ve tehirli bir
şey ile bir dilelrte bulunamaz ve bir şeye de Sigmamaz!»
EbU Said el-Hudri (R.A.) dedi ki:
«Peygamber Aleyhisselâm "Ciri’den ve nazardan (bazı duAlarla) Js-
tiâze ederdi. Bu iki sûre inince onlarla istiâze etmeğe başladı, digCTl^
rini bıraktı.» (Ebü'l-Leys’în tefsiri, MeaiimUt-Tenzil. el-MesâbIh.)
Nazar:
Kişi n a a rın da gerçek oldugUna İnanır. Bu da sflnnettOTdlr.
Peygamber Aleyhisselâm buyurmuştur:
«GS( ؟değmesi) haWır.»
Bu nasıl olur? İZah eddim:
Bir şeye ancak kemâle CTdikten sonra göz değer. Her k e m â le ^
şeye kazA ile noksanlık ûnz olur. K ainin zuhfiru göa d i n i d e n son-
ra oldugu İçin buna İzâfe «Jilmiştlr.
Bâzıları bunun sebebini s^Je anlatmışlardır:
— Kİ۶1 bir ş ^ e bakıp beğmıdiği zaman OTa «gitol» derﺀ ؛٠ سba-
٥٥٥ ŞÎR.ATÜ’L ' İSLÂM (S e j^ id A üzâde)
Doktorlardan birl: «Kim, kan aldırdıktan srara ayni gti٩ cinsl 1ؤﻻ
kide bulunup kamama gideme ve buna resmen ölmwse hAyret
rim!» demiştir.
K an aldırdıktan sonra ardmdan tuzlu yemelidir ؛uyuz olabilir. Ay-
nı gün süt yememesi de miistebabdır.
K an aldırdığı gün, suyu da az İçer.
٠ ﺛﻤﺆﻟﻴﻮؤﻧﺬر١ﻳﺮة\ﻏﻮﺋﺬوؤه ﻣﻨﻤﺌﺰة.اﺀود
(E ٥zû bUlfthI bi ı z z e t i h i ve kudretihi m in şerri m â ecidU v em in .
«rrl ma ühâzim)
ö lü la tırla n a k
٥ Jömü çokça hatırlam ak da sUnnottendir.
Ebû Hüreyre’den (R.A.):
- HZ. Peygam ter (sallâlJahü aleyhi ve sellem) b u ^ rm u ş tu r :
«1 س11ﻻء٠ yıkıcısını (ölümü) çok hatırlayın!» (el-Mesâbih)
Ölüm nasıl hatırlam r?
K edisinden önce dünyadan göçen ak ran ve arkadaşlarım liatır-
lar.
.n la rın nasıl öldüklerini, toprağın altında ne yaptıklarım , nelerle
karşılaştıklarım durmadan düşünür durur.
Şimdi toprak altında nasıl eriyip gittiklerini, çoluk-çam klarım na-
sil yetim, kadınlarım da nasıl dul bıraktıklarım , inallarından nasıl
mahram olduklarım, mescidlerin, meclislerin o n lardan nasıl h âlî kal-
-dıklarım hatırlar durur ve kafasından durm adan bunlai’i geçirir.
Yanında g ü le , oynayan, neş’elenen ve ölüm ü hiç hatırlam ay an
kişinin nasıl can verdiğini, nasıl kabre girdiğini, etleri nasıl kemikle-
r in d e acıd ığ ın ı, t ^ r a k kurtlanm n hücUmuna nasıl uğradığını, gü-
zel cismi ve dişlerinin nasıl topraga karıştığını ve kendisinin de bir
gün onun gibi ölüp gid^egini, kabre girip t o r a k olacağını, kabirde
ç^îtli işkencelere mâruz kalacagını düşünür.
İşte bunlar hep ölümü düşünme çeşitleridir. Bu husUsda Ebü’d-
Derdâ (R.A.) ne güzel söylemiş:
(؛Ne mutlu başkasından ibret alan kişiye!»
İ١١
§akîk el-Belhi, üstâdı Ebû H âşim ’i ziyarete gelirk en elb isesin in bir
k n a rm a .b lra i badem 'banladı, ü stâ d ı sordu:
.Orada ﺟ ﺪ1 اolan şey nedir?»
»Birkaç b a d ^ .ı Akşam bununla ifta r ederain d iy e getirdim .»
«Ey Şakîk, sen. akşama kadar sag k a la ca g ın ı n a sıl k estirebilirsin?
Sen ölümü böyle m i hatırlıyoraun?»
Diye ؟ıfaştı v e kapıyı yü sü n e k apattı.
K a r şıla ştı, herhangi bir sık ın tıd an k urtu lm ası İçin ,ö lü m ü tdm en-
n i e t m ı ^ de sünnettendir. Ç ünkü P eygam ber A leyh lsselâm şö y le
b u jn i ü ş t tır :
«BJriato ٥١٥٠٥, ٥٥٠٠٥٤٥ 8 ﻟ ﻪ٠ ﺳﻬ ﺊtaırtulm ak İçin k at’iyyen te*
m ı ü etme^n!
٥؛٥m٥ mutlaka temenni etmesi geraktee, . 1 ﺀdesin؛
A l 'ı m , hayat benim İçin bayulı olduğu siirece beni y a şa t
ÖLÜMÜ T E ^ N N t E T M E lÜ D tR . أ01ة
ئ bto AbdiU’aziz h er gece âlim leri toplardı, .id m d e n , k ıyâm et.
t o ı ve l e t t e n bahsederlerdi, içlerin d en bir cenaze çık ın caya kadar
Kabre kenur konmaz sual melekleri olan Mlinker ile Nödr gele-
çeklerdir, şayet kOtü kişi ise ؟eşitli azâblara dûçaı olacatttt.
Hele ondan sonra karşılaşacak olduğu dirilmek. Cebbar alan Al-
lah’ın huzUrana sCTkedilmek, İşlediği amellerin azından da ؟oğundan؛
da hesab vennek zorunda kalmak, yaptığı günah ve swablann mikda-
n bilinmesi İçin mizan kurulmak, haklarım y^ikİCTi kimsrtran-.hak-
laraıı geri vermek, Sırat köprüsünden geçmek, o n ra muhakeme I -
lemek gibi hâdiseleri düşündükçe bambaşka azâb ve endîşe İçinde tav-
ranır.
Bu husûslar İmâm Gaşâlî’nin thyâ’sında uzun uzun anlatılmıştı؛.
Bu husUsda bol bol o jitle r vermiştir.,Ne güzel ve yerinde söylemiştir!
İşte bımlar, bilinmesi gerekli olan hâdiselerdir. Onlara inanman
gerekir. Ahirete g e r^ i gibi hazırlanman İçin kalben varii&na inan-
m an icab eder.
ﻻذ
Vasjyye،؛
ö lecâ c Idınsenin vasiyyette bulunm ası da sünnettendir.
Evinde hastalanınca, iki gMejd ff ^ ir m ^ , hem en v a siy y etin i h a.
arlayjp y ı b a ş ı koyar.
Siinnet olan, m alm ın ü çte Ijirini v a s i y e t etm esidir. Hz. P ej^ am -
ber ( s a i l a h i i aleyhi ve sellem ) bunu em ı ٠etmi§tir.
K â’b oglu M uhanun^ Allah yolunda birçok mal infkk etti. Ona
dediler ki:
«Keşke biraz da senden sonra ؟aıuklann İçin biriktirip saklasa۶
din!»
«Olmaz, ben onu rabbimi'n katinda kendim İçin biriktirdim; rab-
bim de ؟M uklarım i؟în onları biriktirip saklar!»
Denildi ئ.’
- I v a s iy e t -e tm ^ e n ölürse. Berzah aleminde k n d is in e ko-
nupağa i verilmez.
٥ lülw birbirierini ziyaret edip s.h b e t ed ^ek ler: fak at ٠ kıyâm ete
kadar s ü ^ t . e d M ^ H atta ölüler: «İşte bu adam vasiyyet etm eden öl-
m . . ؛, d l ^ ^ l ^ .
Berralı ﻟ ﺔ٠ ٤ ذ
Ki§lnin öldükten sonra, dirilinceye k ad ar dünya ile a h ire t arasin .
da vakit g e d i ğ i alemdir. ٥ len ki§i h e m . B erzah âlem ine girer.
٠١
V A S ^T Jn Ş l t :
Kendine gف ir gelmez tevbe ölerek ölmeyi de bir Iırsat bilir, ؟.n-
kü P e y g a m l^ AleyhisselAm:
fcllk kendine geJisInde Olen insana ne muttu »؛buyurmushır.
Çünkü halsiz ve bltab iken zaten günah işiraeye gücü yoktur,
tyllesir iyileşmez, ya da kendine gelir gelmM ölürse, bu, k« d l ٥
İçin b ü ^ ik bir kazanç Olur. Çünkü t e v ^ r bir halde can veralş (dur.
iyi amel üzere ölen kimse İçin hayn umar. Kötü amel üzere ölen
. ı n d a .dişeİOTir, fakat ye'se kapılmaz.
Can verirken alnın terlemesi, gözün yaşarması, burun delikleri-
lin ya^lmMi hayır ve rahmet alâmetidir, ölen kim ş^e bu -
ıü «le ettl^nde sevinir.
٠
Ölmek üzere .l a n kişiye şehâdet kelim esi olan (lâ İjâhe illâllah,
M nhammedün ^ û l ü l l a h ) ’ı telk in etm ek sü n n e ttir.
Lâkin: «Sen de böyle söyle!» diye ıs ra r etm ez, sadece y a n ın d a yu-
m uşak ve onun işitebileceği k a d a r lıafif bir sesle şehâdet kelim esini ge-
tllfr. -
٠ n u 0 duyar. Ağır h a s ta o ld u ğ u n d an dolayı dili ile söyleyem eye
bile kalbi ile söyler, veya im a etm ek sd retiyle söyler. B u d a k ab û ld ü r.
Ç Ü İ Allah gizliyi de bilir, -gizliden d a h a gizli olanı d a bilir.
Ebû Said’den (R.A.):
— Hz. Peygamber (sallâllahü aley h i ve sellem ) şöyle b u y u rm u ştu r:
«Ölülerinize (lâ İlâhe illâllah )! telW n edinJ»
§erhü’l-M٠ fink’da der ki:
— Alimler, agır h a sta olduğu İçin belki b u n d a n h o şla n m a zla r en-
diskiyle, yanında bunım ؟ok söylenm esini k e rih görm üşlerdir.
O n ı İçin, hadisteki em ir nedb içindir. (Y âni b u n u n m en d u b ol-
duğunu ifade eder.)
Yalnız tehllll - ' iktifa e tm iştir, im a n İçin h e r ik i şehâde-
tin gerettigi bilindiği i'çin böyle yapm ıştır. N itekim b u h u sü sd a Pey-
gamber Aleyhisselam’m bir hadisini zik re tln iştik :
«Kimin s n i
٠ (Lâ İlâhe illâllah) oluKa cennete girer.»
Q n ı İçin I nefesinde b u n u b ir k e re s ö y le m d i bile k â fi gelir.
-ül٠ âdan Abdullah bhı d -M ü h ârek v e fâ t e d erk en y a n m d a çokça
k l e - i şdıâdet g ir m iş le r , o şöyle dem is:
«Bot bunu bir kerre söylediğim zam an , b ilin ki, h e rh a n g i b ir d ü n -
ya k d â u u n ı kOTUşmadığun sürece b u b e n im kalbim dedlrl»
§e٥ u ’Z"Zfihidî٠de böyle g ^ e r .
Çocuğu ölen kimsenin abdest alıp iki rek’at namaz kılması, sonra
da A llah’a ham d ederek:
،،Allah’ım, bize emrettiğini yaptık, Şimdi sen bize yaptığın va’di
yerine getir!»
Diye duâ etmesi, sünnettir. Çünkü Allah yine Bakara sûresinde;
،،Ey im an edenler, sabır ve namazla yarfjm Iste^n!» buyumuş-
tu r.
Jbni Abbas’m (R.A.) kızı öldüğü zaman, bu haberi alır almaz böy.
le yapm ıştır.
Peygam ber A l e y ie l â m şöyle buyuımuştur:
،،Zevcemin bir ola çocuk meydana grtimesJ, Allah yolunda sa« .
şan yfiz süvariyi (öldükten sonra) abamda bırakmamdan daha l^diri.
1032 ŞÎR.ATÜ .L ٠ İSLÂM (S eyyid A!؛zâde)
E bü’d-Derdâ’d an (R.A.):
- S ü J ^ a n A ley h lselâm oglu öldüğü zam an çok üzüldü, ik i me-
lek huzUrunda birbirlerinden dâvacı olan iki ki§i kılığında gelip dur-
dular. Biri şu şikâyette bulundu:
«Bu adam ekinim i çignedi.»
O lg u n e sordu:
«Doğru m u sOylüyOT?»
Diğeri cevab verdi:
(؛Yolda yürüyordum , ö n ü m e ekin ta rla s ı çıkıverdi. S a ğ a baktını,
sola baktım, 5i y e c e k yol bulam adım . T a rla sın d a n geçm eye m ecbur
kaldım!»
Süleyman Aleyhisselam, ad am a:
د m utlaka yol g erek tiğ in i bilm iyor m u su n ? N için yol
UzCTinde ekin ektin?»
Diye soranca, melek cevab verdi:
« S . n ^ e n ç ^ u ^ ı n a üzülüyorsun? B ilm iyor m u su n , ölüm a b ire-
tin yoludur ve h e r k s in m utfeka b u y o ld an geçm esi gerekm ektedir?»
S ü le ^ a n Aleyhisselâm h r a e n d u ru m u f a r k e tti ve ra b b in e tev-
be etti. Ondan sonra ç o c u ğ ı bir d a h a üzülm edi.
riae gömere«, onda gördögü ayıp ve feusurlan M mseye if§â etm ezse,
annMJnin kendisini d o ^ r d u g u günde o ld u ^ ı gibi, g ü n a h la rın d a n siy-
nhr.»
gehid h u süsunda sü n n e t olan, y a ra la n , k a n la n ve ü stü n d e k i elbi-
seleri ile yıkanm adan göm ülm esidir! Y alnız ü stü n d e k i k a b a ve k a im
elbiseler ؟ıkanlır.
Çünkü Hz. Peygam ber (sallâllahü aleyhi ve sellem ) U h u d ’da §ehid
düşenlerin böyle yıkanm adan, 'elbiseleri, k a n ve y a ra la n ile defnedil-
melerini em retm iştir. Diger şehidler h a k k ın d a da ay m em ri v erm iştir.
bakmaz.
Ç ünkü bu gibi davram şktf kalbi karertır.
ıw٠٥ g iR ’A TU ’L - ISLAJM (S eyyid A lizade)
§öyl٠ der:
ﺀم
dır.»
ح
1044 ş ı p ATU L - İSLÂM (Seyyid Alizacle)
Toprak örtm ek İçin ilk def’a küreği alırken şöyle der: (Bismillâhi),
iktaclsinde: (el-mülkü lillâhi), üçüncüsünde: (el-kudretü lillâhi), dör-
düncüsünde: (elizzetü lillâhi), beşincisinde: (el-afvU vel-ğufrânü lil-
1)ﻟ ﻸ ة, altıncısm da: (errah m etü lillâhi) der.
Sonra R ah^ân sûTMindeki:
| ﻋﻠﻸأﻳﺞ؛ﻳﺜﻌﺔؤﻳﺎﻏﺪ^ويﺀ3.ذدةﻻ4 دﺑﺔﺀﻋﻞ
(Ve yebka vechii B abbike zül-celâü Vel-İkı٠am )
Ayetiyle. Tâhâ sûresindeki:
Minhâ halâknâkiim ve fjy b â n ü ıy d ü ^ im ve m in h â n u h ric tik iim
târaten «hra) âyetini okur.
ﯫ ﻘ ﻏ ﺀ ا 4 ذ ﺬ ﻘ ﺑ \ﺖ ﺔ ﺋ ﻗ 'ﺊ ﻳ
rahtur.
.zerine çadır veya İşind. ikamet edilecek veya kabra gölge .c a J
bir k u b teln yapılmam da metolhtar.
Çünfai ölüyü ancak ameli gülgeleyebl - yajttlacek kubb
٥
ü r 2İ3٢a ı e t i :
H ü m a n l a ı m kabrini ziyaret etm ek sü n n e ttir.
Bundan m aksad. d irin in ib ret alm ak, ö lü n ü n de kendisine yapı-
lacak dukdan yararlanm ak süreriyle h e r iki ta r a f ın elde edeceği m a-
nevi yararfjT.
Ziyaretçi orada y a ta n -kimselerin n asıl to p ra k la b ir old u ğ u n u , na-
a l ç i y ö p eridiğini, b ir gün k en disinin d e öyle o lacağ ın ı d ü şü n e re k
İb ^ a lır.
-B lrfak ih Ömer bin Abdül’azîz’i-ziyaret e tm iş. ٠ n u soluk jdizlü ؤ ة
riince şaşırmış. Halife bunun fark m a v a n n c a şöyle ko n u şm u ş:
.B unda şaşılacak ne var ki? ü ç g ü n s o n ra k a b rim e k o n u ld u ğ u m
zaman gorieıim yerinden çıkacak, y a n a k la rım m ü s tü n e ak a ca k , du d ak -
lanm şişecek, a r z d a n irin akacak, a ^ z şişecek, b o ğ a z ım d an k a n la r
gelecek!
.îşte asil şaşılacak ve h a y rrt b ile c e k husU s b u d u rl B u n la n düşü-
nüp I b ^ alm ak lâzım !.
H ،tem el.Esam:
«Kim hir kabristandan geçip de k e n d in i düşünm ez, içindekilere
duâ etm ese, kendi nefsine h ıy ân e t e tm iş sayılır.»
Hz. Osman (HA.) k ab ristan d an g eçtiğ i z a m a n s a k a lı ısla n ın c a y a
kadar ağlardı.
Ona tordular:
«Blto ü e n n e ti ve Cehennem i a n la ttığ ın z a m a n a ğ la m ıy o rsu n d a
kabristandan geçtfken neden d u n ıp ağlıyorsun?»
Cevab verdi:
- Peygam ber A l^ h isse lâ m 'ın şöyle b u y u rd u ğ u n u d u y d u k ;
«Kabir, â h ire ، k o n a k la n n ın ilkidir! K im o n d a n k u rtu lU ra a g e risi
WJa pek kolay gelttîektir. K im o n d a n k u rtu la m a z sa o n d a n s o n ra d a h a
çetini ile karçılaşacaktır.»
Snfyâıı ٠ r ki:
«Kim kabri ,çok h a tırla rsa , o n u C en n et b a h ç ele rin d e n b ir b a h ç e
M Ü S Ü ! K A B tR L E İZ İY A iE T M E II i
N âli’ aıüatıyor;
«ibni Ömer’i (R.A.) belki yüz deî’a g ö ı ü l Peygamber Aieyhls.
selâm ’ın kabrine gelip durdu ve şöyle selâm v ^ :
(Esselâmii alen aebiyyi, «selâm ü alâ ebî bekrin, e s s l A alâ
ebi) (B ununla babası Hz. Ömer’i (R.A.) kasdetmiştir.)
. n d a n sonra ayrılıp gitti.»
Yine Peygamber Aleyhisselâm b u lm u ş tu r :
«Herhangi bir kimse din kardeşinin kabrini ziyaret edip yanında
o turursa, orada 'yatan m utlaka onu tanır ve oradan kaltap (،1 ﺳ ﻸ ه, .
k a d a r) onun selâmını alır.» (Ravadatü’n.NâsıbJn)
B undan m urad, selâmını, konuşan dille degll de hâl -dili ile alır,
dem ektir.
Amelleri kesilen kimselerin kendilerine selâm verecek klmsci^n
gelip selâm vermelerini ve’onlarm sevabını'alarak sevaba ginnrierini
özlediklerine dair haterler vârid olmuştur, iste kabinle yatanlann II.
sân-ı h â l ile selâm aldıklanna bu en bUytik delildir.
:( tb n i Mes’â a ’dan (R A