You are on page 1of 281

EBUBEKİR ERASLAN

İstanbul’da doğan Ebubekir Eraslan, İstanbul Üniversitesi Edebiyat


Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü 2009 yılında dereceyle
bitirdi. Öğrenciliği sırasında sırasıyla İstanbul Üniversitesi’nin Genel
Kitaplığı, Eserler Bölümü, Türk Dili ve Edebiyatı Seminer Kitaplığı
ve de Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Kütüphanesi’nde çalıştı.
2010 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde
Tezsiz Yüksek Lisansını, 2013 yılında İstanbul Üniversitesi Ede-
biyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü Yeni Türk Dili
Anabilim dalında Tezli Yüksek Lisansını tamamladı. Vatani gö-
revini asteğmen rütbesiyle Ağrı Doğubeyazıt 1. Mekanize Pi-
yade Tugayı’nda ifa etti. 2010 yılında Milli Eğitim Bakanlığına
Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak atandı. Beşiktaş ve Şişli
gibi ileçelerde öğretmenlik yaptıktan sonra en son üstün zekalı
ve özel yetenekli öğrencilerin eğitim-öğretim gördüğü Kadıköy
Bilim ve Sanat Merkezi’ne atanmaya hak kazanan en genç öğ-
retmen unvanını aldı. Kadıköy Bilim ve Sanat Merkezi’nde “üs-
tün zekalı ve özel yetenekli öğrencilere “Dil Sanatları” derslerini
verdi. Bursa Uludağ Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Türk
Dili ve Edebiyatı Bölümü Yeni Türk Dili Anabilim dalında dokto-
rasına 2015 yılında başlayan yazar, 2019 yılında “Türk dili” dok-
toru oldu. 2017 yılından beri Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde
öğretim görevlisi sıfatıyla çalışmakta olan Eraslan; “Yabancılara
Türkçe Öğretimi, Türk Dili I-II, Ses ve Cümle Bilgisi, Diksiyon-
Hitabet” derslerini vermektedir.
ISBN 978-605-9786-32-4
Sertifika No 13423
Yayın Sıra No 132
Yazar Ebubekir Eraslan
Yayın Yönetmeni Fatih Atak
Kapak Tasarımı Sercan Arslan
Sayfa Düzeni DBY Ajans
Baskı Tarihi İstanbul, 2019
Baskı / Cilt Çalış Ofset Matbaacılık Ltd. Şti.
Davutpaşa Cad. Yılanlı Ayazma Sok.
Örme İş Merkezi No: 8 Topkapı / İst.
Tel. 0212 482 11 04 (Sertifika No: 12107)

Elektronik ortam ve tüm baskı hakları


Akademik Kitaplar’a aittir. © 2019

Alemdar Mah. Taşsavaklar Sokak No: 10 Kat: 3 D: 201


Karar Han - Cağaloğlu, Fatih / İstanbul
Tel: +90 532 576 54 30
www.akademikkitaplar.com • akademikkitaplar@gmail.com
Dr. Ebubekir ERASLAN

İstanbul, 2019
Eşsiz ve benzersiz
Türkçeye….
İçindekiler

Ön Söz ....................................................................................................13

Özel İşaretler ........................................................................................15

I. Bölüm
Diksiyon ................................................................................................17
Konuşma ..........................................................................................18
Konuşmayı Bozan Etkenler........................................................... 18
Konuşmada Bulunması Gereken Özellikler ............................. 19
Konuşmacıda Bulunması Gereken Özellikler .......................... 20
Dil.......................................................................................................22
Konuşma Dili - Yazı Dili ................................................................ 22
Ses ......................................................................................................24
Sesin Oluşumu ................................................................................. 24
Ses Organlarının Egzersizleri .................................................... 25
Dil Egzersizleri ..........................................................................25
Diş Egzersizleri ..........................................................................25
Dudak Egzersizleri ...................................................................25
Çene Egzersizleri.......................................................................25
Sesin Nitelikleri ................................................................................ 26
1. Şiddet .......................................................................................26
2. Yükseklik ................................................................................27
3. Tını ...........................................................................................28
Ses Kusurları ...................................................................................29
1. Kuvvetsizlik .................................................................................. 29
2. Ses Titrekliği ................................................................................. 29
3. Tiz ve Keskin Ses......................................................................... 30
Gevşeme ..........................................................................................30
Gevşeme Egzersizleri...................................................................... 30
Nefes .................................................................................................31
Nefes Alma........................................................................................ 32
Nefes Verme...................................................................................... 32
Diyafram ..........................................................................................33
Diyafram Nefesi Alırken Dikkat Edilmesi Gereken
Noktalar ............................................................................................. 33
Diyafram Alıştırmaları ................................................................... 34
Telaffuz (Söyleyiş) ..........................................................................37
II. Bölüm
Türkçenin Genel Özellikleri ...........................................................39
Ses ve Harf ........................................................................................ 42
Ünlü Harfler...................................................................................... 42
Ünlü Harflerle İlgili Ses Olayları ................................................. 44
Kalınlık-İncelik Uyumu (Büyük Ünlü Uyumu)................44
Düzlük-Yuvarlaklık Uyumu (Küçük Ünlü Uyumu) .......45
Ünlü Düşmesi ............................................................................45
Ünlü Türemesi...........................................................................46
Ünlü Daralması .........................................................................46
Ünlü Değişmesi .........................................................................47
A (a) Ünlüsü : Düz, Geniş, Kalın Ünlü ...................................... 47
A Ünlüsü İle İlgili Alıştırmalar..............................................49
E (e) Ünlüsü : Düz, Geniş, İnce Ünlü ......................................... 52
E Ünlüsü İle İlgili Alıştırmalar ..............................................53
I (ı) Ünlüsü : Düz, Dar, Kalın Ünlü ............................................ 55
I Ünlüsü İle İlgili Alıştırmalar................................................55
İ (i) Ünlüsü : Düz, Dar, İnce Ünlü............................................... 56
İ Ünlüsü İle İlgili Alıştırmalar.....................................................57
O (o) Ünlüsü : Yuvarlak, Geniş, Kalın Ünlü............................. 58
O Ünlüsü İle İlgili Alıştırmalar..............................................59
Ö (ö) Ünlüsü : Yuvarlak, Geniş, İnce Ünlü ............................... 60
Ö Ünlüsü İle İlgili Alıştırmalar..............................................61
U (u) Ünlüsü : Yuvarlak, Dar, Kalın Ünlü ................................ 62
U Ünlüsü İle İlgili Alıştırmalar..............................................62
Ü (ü) Ünlüsü : Yuvarlak, Dar, İnce Ünlü .................................. 63
Ü Ünlüsü İle İlgili Alıştırmalar..............................................64
Ünsüz Harfler .................................................................................65
I. Ses Tellerinin Durumuna (Titreşimine) Göre Ünsüzler : ... 65
II. Çıkış Biçimlerine Göre Ünsüzler : .......................................... 66
III. Çıkış Yerlerine Göre Ünsüzler : ............................................. 66
IV. Duyulurluklarına Göre Ünsüzler : ....................................... 67
Ünsüz Harflerle İlgili Ses Olayları.............................................68
Ünsüz Sertleşmesi (Benzeşmesi).................................................. 68
Ünsüz Yumuşaması ........................................................................ 68
Ünsüz Düşmesi ................................................................................ 69
Ünsüz Türemesi ............................................................................... 69
Göçüşme ............................................................................................ 70
Gerileyici Benzeşme (N-M Çatışması) ...................................... 70
Kaynaştırma Harfleri ...................................................................... 70
B (b) Ünsüzü : Yumuşak, Patlayıcı, Dudak, Katı...................71
B Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar .................................................... 71
C (c) Ünsüzü : Yumuşak, Patlayıcı, Diş, Katı .........................74
C Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar.................................................... 75
Ç (ç) Ünsüzü : Sert, Patlayıcı, Diş, Katı ....................................77
Ç (ç) Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar .............................................. 77
D (d) Ünsüzü : Yumuşak, Patlayıcı, Diş, Katı ........................79
D Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar ................................................... 80
F (f) Ünsüzü : Sert, Sızıcı, Dudak, Katı ....................................82
F Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar .................................................... 82
G (g) Ünsüzü : Yumuşak, Patlayıcı, Damak, Katı .................83
G Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar.................................................... 84
Ğ (ğ) Ünsüzü : Yumuşak, Sızıcı, Damak, Katı .......................86
Ğ Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar.................................................... 87
H (h) Ünsüzü : Sert, Sızıcı, Gırtlak, Katı ..................................87
H Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar ................................................... 87
J (j) Ünsüzü : Yumuşak, Sızıcı, Diş, Katı ..................................89
J Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar ..................................................... 90
K (k) Ünsüzü : Sert, Patlatıcı, Damak, Katı .............................90
K Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar.................................................... 91
L (l) Ünsüzü : Yumuşak, Sızıcı, Diş, Akıcı ..............................95
L Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar .................................................... 96
M (m) Ünsüzü : Yumuşak, Sızıcı, Dudak, Akıcı....................97
M Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar................................................... 98
N (n) Ünsüzü : Yumuşak, Sürekli, Diş, Akıcı.........................99
N Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar .................................................100
P (p) Ünsüzü : Sert, Patlayıcı, Dudak, Katı ...........................101
P Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar ..................................................102
R (r) Ünsüzü : Yumuşak, Sızıcı, Diş, Akıcı ...........................104
R Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar ..................................................104
S (s) Ünsüzü : Sert, Sızıcı, Diş, Katı .........................................105
S Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar...................................................106
Ş (ş) Ünsüzü : Sert, Sızıcı, Diş, Katı .........................................108
Ş Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar...................................................109
T (t) Ünsüzü : Sert, Patlayıcı, Diş, Katı ...................................111
T Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar ..................................................111
V (v) Ünsüzü : Yumuşak, Sızıcı, Dudak, Katı ......................113
V Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar..................................................113
Y (y) Ünsüzü : Yumuşak, Sızıcı, Damak, Akıcı....................114
Y Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar ..................................................115
Z (z) Ünsüzü : Yumuşak, Sızıcı, Diş, Katı .............................116
Z Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar ..................................................117
Boğumlanma (Artikülasyon ) ..................................................118
Boğumlanma Kusurları ..............................................................119
1. Boğumlanmanın gecikmesi: ...................................................120
2. Ağır boğumlanma: ....................................................................120
3. Hızlı boğumlanma: ...................................................................120
4. Kekemelik:...................................................................................120
5. Tutukluk: .....................................................................................121
6.Ekleme: ..........................................................................................122
7. Atlama: .........................................................................................122
8. Gığılama: .....................................................................................122
9. Pelteklik:.......................................................................................123
10. Islıklama: ...................................................................................123
11. Gevşeklik: ..................................................................................123
12. Yutma: ........................................................................................124
Tonlama / Ton ..............................................................................124
Tonlama İle İlgili Alıştırmalar ....................................................125
Vurgu ..............................................................................................130
Vurgu Çeşitleri ...............................................................................132
Sözcükte Vurgu .......................................................................132
Cümlede Vurgu ......................................................................134
Ulama..............................................................................................135
Duraklama / Durak .....................................................................136
Beden Dili, Jest ve Mimik ..........................................................138
Beden Dili ........................................................................................139
Beden Dili Alıştırmaları.........................................................139
Mimik ...............................................................................................139
Mimik Alıştırmaları ................................................................140
Jest .....................................................................................................140
Jestlerin Anlamları .................................................................141
Jest Alıştırmaları ......................................................................143

III. Bölüm
Listeler ..................................................................................................145
Anlamca Birbirine Karıştırılan Sözcüklerin Listesi .............145
Türkçedeki Ayınlı Sözcüklerin Listesi ....................................151
Türkçedeki Hemzeli Sözcüklerin Listesi................................152
Ek Aldığında Son Hecedeki Ünlüsü Uzayan
Sözcüklerin Listesi .......................................................................153
Yanlış Kullanılan Bazı Sözcük ve Sözcük Gruplarının
Listesi ..............................................................................................157
Yanlış Telaffuz Edilen Sözcüklerin Listesi .............................158
Türkçede Ek Alınca İki Ünsüzlü Olan Sözcüklerin
Listesi ..............................................................................................172
Ek Aldığında Orta veya Son Hecedeki Ünlüsü Düşen
Sözcüklerin Listesi .......................................................................173
Sözcüğün Sonunda Uzun î (Nispet î’si) Bulunan
Sözcüklerin Listesi .......................................................................179
Sonu “k” ile Bitmesine Rağmen Ek Aldığında “ğ”ye
Dönüşmeyen Sözcüklerin Listesi .............................................182
Sonu “g” ile Bitmesine Rağmen Ek Aldığında “ğ”
Dönüşmeyen Sözcüklerin Listesi .............................................184
Türkçedeki İnce L’li Sözcüklerin Listesi .................................185
Sözcük Başında Çift Ünsüz Bulunan (Diftong)
Sözcüklerin Listesi .......................................................................190
Kapalı E Ünlüsü Bulunan Sözcüklerin Listesi......................193
Gerileyici Benzeşmeye (N-M Çatışması) Uğrayan
Sözcüklerin Listesi .......................................................................196
Türkçede Ulama Yapılan Sözcüklerin Listesi ......................198
IV. Bölüm
Ekler ......................................................................................................205
Şiirler (Manzum Eserler)............................................................205
Düz Yazılar ( Mensur Eserler ) .................................................228
Güzel, Doğru, Düzgün ve Etkili Konuşmayla İlgili
Güzel ve Özlü Sözler ..................................................................271
Kaynakça .............................................................................................277
Ön Söz

Diksiyon; duygu ve düşünceleri güzel, doğru, düzgün


ve etkili bir şekilde uslubuna uygun olarak ifade etmek için
sesin uyumunu, söylenişini, hecelerin uzunluğunu, kısalığını
ve vurgularını bilerek konuşmak ve konuşmaya da jesti, mi-
miği ve beden dilini katmaktır.
“Diksiyon”umuzda ses, nefes, harfler, tonlama, vurgu,
beden dili, jest, mimik gibi diksiyonun en temel ögelerine ait
kavramlarla ilgili bilgiler verildikten sonra bunlarla ilgili ola-
rak pek çok kaynakta bulamayacağız kadar alıştırmalar, çalış-
malar ve uygulamalar yer almaktadır. Ayrıca kitaba “Anlamca
Karıştırılan Sözcüklerin Listesi, Türkçedeki Ayınlı Sözcüklerin Lis-
tesi, Türkçede Hemzeli Sözcüklerin Listesi, Ek Aldığında Son He-
cedeki Ünlüsü Uzayan Sözcüklerin Listesi, Yanlış Kullanılan Bazı
Sözcük ve Sözcük Gruplarının Listesi, Yanlış Telaffuz Edilen Söz-
cüklerin Listesi, Türkçede Ek Alınca İki Ünsüzlü Olan Sözcüklerin
Listesi, Ek Aldığında Orta veya Son Hecedeki Ünlüsü Düşen Söz-
cüklerin Listesi, Sözcük Sonunda Uzun î (Nispet î’si) Bulunan Söz-
cüklerin Listesi, Sonu “k” ile Bitmesine Rağmen Ek Aldığında “ğ”ye
Dönüşmeyen Sözcüklerin Listesi, Sonu “g” ile Bitmesine Rağmen
Ek Aldığında “ğ”ye Dönüşmeyen Sözcüklerin Listesi, Türkçedeki
İnce L’li Sözcüklerin Listesi, Sözcük Başında Çift Ünsüz Bulunan
(Diftong) Sözcüklerin Listesi, Kapalı E Ünlüsü Bulunan Sözcük-
lerin Listesi, Gerileyici Benzeşmeye (N-M Çatışması) Uğrayan

13
DİKSİYON

Sözcüklerin Listesi, Türkçede Ulama Yapılan Sözcükleri Listesi”ni


ekleyerek konuşurların en çok yaptıkları hataları derli toplu
olarak sunmak istedik.
“Diksiyon”un ilk baskısının üzerinden beş yıl geçti. Ge-
nişletilmiş dördüncü basımla sizlerleyiz. Geçen bu sürede ek-
siğimizi, tamamlamanması, genişletilmesi, değiştirilmesi ge-
reken yerleri gördük ve onları tamamlamaya, düzeltmeye,
değiştirmeye çalıştık. Elbette hala eksik olan tamamlanmayı,
genişletilmeyi, belki de düzeltilmeyi bekleyen pek çok baş-
lık ve konu var. Gelecek zamanın onları telafi ettirmesini te-
menni ediyorum.
Türkçeye aşık, ona tapar derecesine sadece ruhen değil
kalben bağlı bir kişinin hayali elinizdeki kitapla ete kemiğe
bürünmüştür. Diksiyonu okurken tıpkı kitap yazarının ana
diline duyduğu aşkla Türkçeye bağlanmanızı, onu çok sev-
menizi, onunla gurur duymanızı ve Türkçe konuşmayı çok
sevmenizi diliyorum.

Ebubekir ERASLAN
Muğla, 2019
ebubekireraslan@gmail.com

14
Özel İşaretler

/ Durak
- Vurgu
: Uzunluk
↑ Tonlama
+ Ek
vb. ve benzeri
â aa
î ii
ô ince o
û uu
l ince l
e kapalı e

15
I. Bölüm
Diksiyon

Sözcüklerin, vurguların, anlam ve heyecan durakları-


nın hakkını vererek söylemeye; veyahut insanın ortaya çıkar-
dığı seslerin, vurguların, tonlamaların ve özellikle de bunları
doğru ifade edebilmenin vücut diliyle birleşerek ortaya çıka-
rılmasına diksiyon denir.
Diksiyon; güzel, doğru, düzgün ve etkili konuşmak üzere
kullanılacak dil malzemesinin doğru seçilmesi ve bunların ko-
nuşmaya yardımcı diğer unsurlarla uyumlu bir biçimde kul-
lanılabilme sanatıdır; anlamlı ve alımlı söz söyleme sanatıdır;
dilin seslerini doğru telaffuz edebilme sanatıdır.
Diksiyon eğitimi, bütün konuşma organlarının doğru kul-
lanılmasıyla birlikte; dilin ve dilin yapısal özelliklerinin sanatsal
konuşma biçimine dönüştürülmesidir. Bu sanatsal eğitim ön-
celikle temel bir ses-nefes eğitimi ile gerçekleşir. Doğru, güzel,
düzgün ve etkili konuşmak için ses, tonlama, vurgu, beden dili,
jest ve mimik gibi unsurları yerli yerinde kullanmak gerekir.
Kendi toplumunun dilini, o toplumda yaşayan herkes
doğru kullanmalıdır. Diksiyonu güzel, doğru, düzgün ve et-
kili olan kişi, günlük sohbetlerde, topluluk karşısında yaptığı
konuşmalarda hem karşısındaki insanların kendisini dikkatli
bir şekilde dinlemesini sağlar hem de kendisini rahat bir şe-
kilde ifade eder.

17
DİKSİYON

Konuşma
İnsanı diğer canlılardan ayıran düşünmenin sesler yardı-
mıyla dışa vurulmasına “konuşma” denir. Konuşma, vücu-
dumuzdaki birtakım organların işbirliği sonucunda gerçek-
leşen mucizevi bir işlemdir. Konuşma işleminde dudaklar,
dişler, damak, dil, ağız, gırtlak, sestelleri, nefes borusu, akci-
ğerler ve beyin görev almaktadır. Öğrenmek, öğretebilmek,
toplum içinde yaşabilmek, çevremizdekilerle doğru iletişim
kurabilmek, aramızdaki bağları güçlendirebilmek, kazanılan
bilgi ve deneyimlerin geçmişten bugüne kadar taşıyabilmek
için konuşmaya ihtiyaç vardır.

Konuşmayı Bozan Etkenler


 Sözcük hazinesinin yetersizliği,
 Söyleyiş (telaffuz) hataları,
 Yabancı sözcük kullanma alışkanlığı,
 Öz güven eksikliği,
 Bencillik,
 Çok konuşmak, gevezelik,
 Acelecilik,
 Kırıcılık,
 Söz kesmek,
 Yapmacıklık,
 Tehdit eder gibi konuşmak,
 Sözcükleri uzatmak,
 Sözcükleri tekrarlamak,
 Kaba, argo sözler söylemek,
 Planlı konuşmayı bilmemek,
 Sesleri değiştirmek, pelteklik,
 Bazı ses ve sözcükleri atlamak,
 Vurgu ve tonlama bozuklukları,

18
I. BÖLÜM: DİKSİYON

 Bazı seslerin yutulması,


 Çok hızlı ya da yavaş konuşmak,
 Tekdüze konuşmak,
 Nefesin yeterli olmaması,
 Sesi titretmek,
 Jest ve mimiği abartılı bir şekilde konuşmak,

Konuşmada Bulunması Gereken Özellikler


 Konuşma, konuya yeni ve özgün bir yaklaşım getir-
melidir.
 Konu, belirli bir ana düşünce çevresinde toplanmalıdır.
 Neden-sonuç, soru-yanıt, iddia-kanıt ilişkisi gözetil-
melidir.
 Konuşmaya yapıcı, güvenilir bir hava hakim olmalıdır.
 Soyut ifadeler, aşırı teknik terimler kullanılmamalıdır.
 Kitap ifadelerinden, yapmacıklıktan “edebiyat parça-
lamaktan” uzak durulmalıdır.
 Topluluğu galeyana getirecek, çatışma ve kargaşa ya-
ratacak üsluptan kaçınılmalıdır.
 Tekdüzelikten kaçınılmalı, konu ilginç Örneklerle renk-
lendirilmelidir.
 Konuşma sırasında görsel, işitsel, yazılı araçlar etkin
ve işlevsel bir şekilde kullanılmalı, dinleyicilerin dik-
kati uyanık tutulmalıdır.
 Ne tür bir konuşma yapılacağına bağlı olarak konuşma
süresi 15 dakika ile 60 dakika arasında tutulmalı, süre
aşılmamalıdır.
 Dinleyicilere soru sorma fırsatı ve zamanı tanınmalıdır.
 Yazım ve noktalama kurallarına uygun bir konuşma
metni hazırlanmalıdır.

19
DİKSİYON

 Aşırılığa kaçmadan jest ve mimikler yerinde kullanıl-


malıdır.
 Hitap edilen topluluğun seviyesi iyi bilinmelidir.
 Kullanılan dil sade ve anlaşılır olmalıdır.
 Konuşmaya atasözü, deyim, fıkra, özdeyiş ve nükte
gibi yardımcı ögeler katılmalıdır.
 Konuşmayı bitirirken ses tonuyla bitiş hissettirilmelidir.
 Konuşma bittiğinde dinleyenlere teşekkür edilmeli,
saygı ve sevgiler sunulmalıdır.

Konuşmacıda Bulunması Gereken Özellikler


 Konuşmacı; konusuna hakim, alanına vakıf, geniş bir
kültüre sahip olduğunu karşısındakilere hissettirmelidir.
 Konuşmacı; açık, düzgün, sağlam bir Türkçeyle toplu-
luğa hitap etmelidir.
 Konuşmacı, konuşmasını yaparken, söz arasında an-
lamsız “yani, şey, tamam mı, hım…” gibi sözleri söy-
lemekten kaçınmalıdır.
 Konuşmacının dış görünüşü, kılık kıyafeti, davranışları
söyleyecekleri kadar önemlidir. Bu nedenle konuşma
yerine gitmeden önce bir ayna karşısında saçlar, yüz,
gömlek, kravat, ceket, pantolon ve ayakkabılar iyice
kontrol edilmeli; dinleyici karşısına muhcup olunacak
bir durumda çıkılmamalıdır.
 Konuşmanın kulağa nasıl geldiği nasıl okunduğundan
daha önemlidir. Bu nedenle konuşmacı, kendisini daha
önce dinlemelidir. Konuşma yapacak yerde önceden bir
deneme yapmak, sesin her noktaya ulaşıp ulaşmadığını
bir kimse yardımıyla kontrol etmek faydalı olacaktır.
 Konuşmacı, dinleyiciyi konuşmasının içine almalıdır.
 Konuşmacının yüzünü, dinleyiciler rahatlıkla görmelidir.

20
I. BÖLÜM: DİKSİYON

 Konuşmacı, konuşmasının tamamını kağıttan okuma-


malıdır.
 Konuşmacının topluluk karşısında heyecan duyması
normaldir. Bunu tamamen yok etmek de herkes için
mümkün olmayabilir. Konuşmanın ilk dakikalarında,
konuşan gözlerini, topluluk içinden uygun göreceği bir
kişiye çevirip sanki sadece ona söylüyormuş gibi dav-
ranarak kalabalığı unutulabilir. Böylece kısa bir süre
sonra konuşmacının heyecanı büyük ölçüde azalacaktır.
 Konuşmacının yüz hali çok önemlidir. Yüz hali, konuş-
manın içeriğine göre bir hal almalıdır.
 Gözler, samimiyetle dinleyiciye çevrilmelidir. Gözleri yu-
marak konuşmak yahut sık sık kıpırdatmak doğru değildir.
 Mikrofon kullanarak yapılan konuşmada, konuşmacı
başını sağa sola çevirirken sesin kaybolmamasına dik-
kat etmelidir.
 Konuşmacı, ses yapısını iyi ayarlamalıdır. İsteksiz, can-
sız, cılız, bir sesle konuşmak ne kadar yanlışsa avaz avaz
bağırıp çağırmakla da iyi bir konuşma olmaz.
 Konuşmacı, heyecan üretmeli ve karşısındakilere he-
yecan vermelidir.
 Konuşmacı, zamanı planlamalı ve zamanı iyi kullan-
malıdır.
 Konuşmacı, kendisi hakkında az konuşmalıdır.
 Konuşmacının mizah duygusu olmalıdır.
 Konuşmacı dinleyiciyle iletişim halinde olan onun nab-
zını tutabilen biri olmalıdır.
 Konuşmacı jest ve mimiklerini, vücut dilini etkin bir
şekilde kullanabilmelidir.
 Konuşmacı argoya ve aşırı teknik terimlere konuşma-
sında yer vermemelidir.

21
DİKSİYON

 Konuşmacı vurgu ve tonlamaları yerinde kullanmalı,


duygusal tonlamalara dikkat etmelidir.
 Konuşmacı, sorulara saygıyla ve dikkatle yanıt vermelidir.
 Konuşmacı, istenmediği sürece öğüt vermemelidir.
 Konuşmacı, yeri geldikçe nezaket sözcükleri kullanmalı,
“sen dili” yerine “siz dili”ni tercih etmelidir.
 Konuşmacı ne zaman ve ne söylediğini iyi bilmelidir.
 Konuşmacı, konuşurken delil ve açıklamalara yer ver-
melidir.
 Konuşmacı, dinleyicilere değer verdiğini hissettirmelidir.
 Konuşmacı, dinleyenlerin sosyal ve psikolojik durum-
larını dikkate alarak konuşmasına yön vermelidir.

Dil
Konuşma süreci düşünmeyle başlar. Sonra bu düşünce
her dilin kendine özgü kalıplarına dökülerek dil dediğimiz
öge seslendirilir. Kültürün temel ögesi olan dil; insanları bir-
birine bağlayan, yaklaştıran, aralarında iletişimi sağlayan en
güçlü araçtır ve kendini sembollerle ifade eder. Bu yönüyle
dil bir sistemdir.

Konuşma Dili - Yazı Dili


Standart dil, yazı ve konuşma dili olmak üzere ikiye ay-
rılır. Konuşma dili evde, sokakta, okulda ve günlük hayatta
kullanılan dildir.
Yazı dili yazıda kullanılan dildir. Her yazı dili bir ko-
nuşma diline dayanır. Yazı dili dayandığı konuşma diline
yüzde yüz uymaz.
Ülkemizde yazı dilinde temel alınan, standart olarak ko-
nuşulan dil İstanbul Türkçesidir.
Konuşma dilinin iyice kavranabilmesi için konuşulan di-
lin belli başlı kurallarının iyice bilinmesi gerekir.

22
I. BÖLÜM: DİKSİYON

Konuşma Dili Yazı Dili


Doğaldır. Yapaydır.
Sese dayanır. Harfe dayanır.
Aracı; ağız, dil ve diğer ses or- Aracı; kalem, bilgisayar ve
ganlarıdır. benzerleridir.
Samimiyet vardır. Resmiyet vardır.
Günlük hayatta kullanılan dil
Kitap dili, edebi dil esastır.
esastır.
Konuşulan özeldir. Yazılan resmidir.
Öznellik ağır basar. Nesnellik ağır basar.
İşitme esastır. Görme esastır.
Erken unutulur. Geç unutulur.
Etkileyiciliği kısa sürelidir. Etkileyiciliği uzun sürelidir.
Düşünülmede, planlanmadan Düşünülerek, planlanarak or-
ortaya çıkar. taya çıkar.
Anında cevap verilebilir. Anında cevap verilemez.
Çoğunlukla sonradan düzel-
Anında düzeltilebilir.
tilebilir.
Kuralsızlık söz konusudur. Kurallılık söz konusudur.
Nispeten kontrolsüzlük vardır. Tam bir kontrol vardır.
Kuralları delmeye çalışır. Kuralları korumaya çalışır.
Değişim hızlıdır. Değişim yavaştır.
Düzeltmede sınırlılık vardır. Düzeltmede sınırlılık yoktur.
Söz dizimi gelişigüzeldir. Söz dizimi kurallıdır.
Sınırlı sayıda insana ulaşır. Sınırsız sayıda insan ulaşır.
Yayılım alanı dardır. Yayılım alanı geniştir.
Dışa dönüktür. İçe dönüktür.
Canlıdır. Cansızdır.
Erken etkilenir. Geç etkilenir.
Kolay değişir. Zor değişir.

23
DİKSİYON

Ses
Hava titreşimlerinin kulakta duyulan şekline “ses” de-
nir. Ses, akciğerlerimizdeki havanın nefes verme sırasında
gırtlağımızdaki ses tellerini titretmesiyle oluşur. Sesin olu-
şumuna katkıda bulunan organlarımızın çoğu (diyafram
kası, akciğer, ağız ve burun) aynı zamanda solunumda da
görev almaktadır.

Sesin Oluşumu
İnsan, doğuştan var olan konuşma özelliği ile doğar. Be-
beğin duyduklarını konuşma becerisine dönüştürebilmesi za-
mana, konuşma organlarının gelişmesine ve konuştuğu dilin
kalıplarını öğrenebilmesine bağlıdır.
Beyindeki konuşma merkezinden gelen emirle diyafram
kasımız yavaşça gevşer, karın kaslarımız da buna bağlı olarak
uygun ve düzenli bir şekilde yavaşça kasılır. Akciğerlerden
pompalanan nefes, solunum yolundan geçerek gırtlağa gelir
ve ses tellerine çarpar. Çarpma sonucunda gırtlakta ham ses
oluşur. Ham sesler genzin ve burnun, dişlerin, dilin, damağın,
diş etlerinin ve çenenin işbirliğiyle söze dönüşür.
Ses telleri; gırtlağımızın ön kısmını oluşturan halka bi-
çiminde ve genellikle erkeklerde belirgin olan “kalkansı kı-
kırdakların” arkasındadır. Halk arasında“ adem elması” de-
nilen bu kıkırdakların görevi ses tellerini korumaktır. Ses
tellerinin uzunluğu, erkeklerde 20-25 milimetre, kadınlar-
daysa 16-20 milimetredir. Erkek sesinin kadın sesinden kalın
olmasının nedeni de budur. Erkek ve kadınların sesi kendi
tınlatıcı bölgelerinin ve ses tellerinin boyut farklılığına göre
renklere ayrılır. İnceden kalına doğru kadın sesi soprano,
mezzosoprano ve alto; erkek sesiyse tenor, bariton ve bas
olarak isimlendirilir.

24
I. BÖLÜM: DİKSİYON

Ses Organlarının Egzersizleri


Dil, diş, dudak ve çene egzersizleri ses/konuşma organ-
larınızı rahatlatacak, bu organların gevşemesini sağlayacaktır.
Böylece sesler kolaylıkla seslendirilecektir.

Dil Egzersizleri
 Dili sakız çiğner gibi çiğneyiniz.
 Ağız içinde dili hızlıca sağa, sola, aşağıya ve yukarıya
doğru hareket ettiriniz.
 Ayna karşısında dilinizi dışarı çıkarma, içeriye sokma
yuvarlama vb. değişik şekillere sokunuz.
 Uzun süreli “rrrrrrr” sesini çıkarınız.

Diş Egzersizleri
 Dudaklarınızı açarak dişlerinizi birbirine vurunuz.
 Ağzınızı sakız çiğnermiş gibi hareket ettiriniz.
 Dudaklarınızı açarak dişlerinizi birbirine vurunuz.
 Üst, alt ve tüm dişlerinizi dudaklarınızı geriye çeke-
rek gösteriniz.

Dudak Egzersizleri
 Dudaklarınızı açıp kapayınız.
 Dudaklarınızı kapatıp kuvvetlice sıkınız. Öpücük atı-
yormuşcasına dudaklarınızı büzünüz.
 Islık çalar gibi dudaklarınızı büzünüz.
 Dudaklarınızı önce büzünüz, sonra gülümseyiniz.

Çene Egzersizleri
 Çenenizi hızla açıp kapayınız.
 Çenenizi dairesel hareketlerle döndürmeye çalışınız.

25
DİKSİYON

 Elinizle çenenize bastırarak çenenizi açıp kapamaya


çalışınız.
 Parmaklarınızla çene kaslarınızı ovunuz.

Sesin Nitelikleri
Ses doğal bir oluşumdur. Sesin oluşabilmesi için belirli
oranda havanın istemli olarak dışarı bırakılması gerekir. Hava
gırtlaktan sonra ağız boşluğunda biçimlenmezse konuşmayı
sağlayan seslerden söz edilemez. Bu biçimlendirme ağız için-
deki organların, kimi zaman birlikte kimi zamanda tek ba-
şına hareket ederek havaya engel çıkarması şeklinde görülür.
Beyin; konuşmayı sağlayan organlar arasındaki bağlan-
tıyı, seslerin çıkarılışı sırasında konuştuğumuz dilin bilinen,
düşünülen ses kümelerinin seslenme organımızdan çıkarıl-
masını sağlar. Bizi dinleyen kişi, kulağı aracılığıyla algılaya-
rak sesleri beyninde şekillere dönüştürür ve çözümler, böy-
lece söyleneni anlamaya çalışır.
Sesin niteliğini belirleyen ve etkileyen fizyolojik etmen-
lerle birlikte başka etmenlerde vardır. Varolan sesin yanlış kul-
lanılması, yanlış konuşma alışkanlıkları, psikolojik ve yanlış
beslenme alışkanlıkları; fazla asitli, sıcak ve soğuk besinlerle
birlikte sigara kullanımı gibi birçok neden sese zarar vererek
sesin kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir.
Sesin nitelikleri üçe ayrılır.
1. Şiddet
2. Yükseklik
3. Tını

1. Şiddet
Şiddet; sesin kulağa yaptığı etkinin büyüklüğüyle, ses
tellerinin titreşimindeki enerji ile ilgilidir. Akciğerlerimiz ne
kadar çok hava biriktirilebiliyor ve bu havayı kaslarımızı da

26
I. BÖLÜM: DİKSİYON

kullanarak ne kadar fazla basınçla dışarıya verebiliyorsa ses


de o kadar şiddetli olacaktır. Normal şartlar altında sesin şid-
detinin rahatlıkla işitilebilir seviyede olması yeterlidir. Ancak
bulunulan ortama göre (açık hava, konferans salonu, küçük
bir oda) ses perdesinde ve nefes baskısında yapılacak değişik-
liklerle sesin ayarlanması mümkündür. Ses şiddetini ayarla-
yabilmek için şu alıştırma yapılabilir.
Alıştırma : Önce derin bir nefes alınır. Her nefes alışve-
rişte “a” ünlüsü sırayla;
Hafiften şiddetliye doğru : aaaaaaaaaaaaaaaaa
Şiddetliden hafife doğru : aaaaaaaaaaaaaaaaaa
Birdenbire ve tek seferde : aaaaaaaaaaaaaaaa
söylenir.

2. Yükseklik
Ses yüksekliği, kalın sesleri ince seslerden ayırt etmemizi
sağlar. Kadınların ses telleri erkeklerin ses tellerinden kısa ol-
duğundan daha çok titreşir ve sesleri tiz çıkar.
I. Tiz Bölge : Kafa sesi olarak adlandırılır. Gırtlağın önünde
oluşur. Ses telleri bu bölgede gergindir ve titremeleri için fazla
soluğa gereksinim duyarlar. Baş yukarıya kaldırıldığında tiz
sesler daha kolay çıkarılır.
II. Orta Bölge: Sesin çıkarılmasında en uygun bölgedir.
Ses “maske” denilen yüzün ön tarafından yanak ve dudaklar
bölgesinden çıkar. Sesi orta bölgeden çıkarmak için ayakta dik
durulmaldır. Herhangi bir metin kuvvetli ve yüksek bir sesle
okunur. Dikkat tamamen dudak ve ağız hareketinde toplanır.
Eğer çıkarılan sesin titreşimleri yanak ve dudaklarda hissedi-
liyorsa doğru yapılıyor demektir.
III. Pes Bölge : Göğüs sesi olarak da adlandırılır. Ses sanki
göğsün altından çıkıyor gibidir.

27
DİKSİYON

3. Tını
Yüksekliği ve şiddeti aynı olan sesleri, birbirinden ayıran
niteliktir. Yani sesin rengidir. Sesin hoşa giderliği tınısı ile ilgili-
dir. Bazı sesler tını bakımından kulağa hoş gelir. Bazılarıysa ku-
lağı adeta tırmalar. Sesin tınısı doğal olarak oluşup yerleşmekle
birlikte, bu özelliği çalışmayla güçlendirmek de mümkündür.
Tınlayıcılar sese çeşitli özellikler kazandırarak farklı duy-
guları kolaylıkla anlamlandırabilmeyi kolaylaştırır. Başlıca
tınlatıcı organlar gırtlak, ağız ve burun boşluklarıdır. Kısık,
pürüzlü, hırıltılı sesler, bu organların görevlerini yapamama-
sının ya da gerektiği biçimde kullanılmamasının sonucudur.
Sese nitelik kazandırmak için sesin tınısını kuvvetlendir-
mek gerekir. İyi ve doğru kullanılan bir sesin tını özelliği güç-
lüdür. Tınısı hafif veya zayıf olan bir sesin dinleyiciye anlaşı-
lır olması zordur.
Alıştırma : “f, v, s, d, b, m, r, l” ünsüzleri çok tınılarlar.
Önce rahat ve derin bir nefes alınmalı ve bu ünsüzler her bir
ünlüyle birleştirilerek söylenir.
Alıştırma : hım sesi oturulan yerde, gırtlağı zorlamadan
ve m ünsüzüne basarak söylenir..
HIMM…HIMM…HIMM…HIMM…HIMM…HIMM…
Alıştırma : İnsan vücudunda seslerin doğru yerden tınla-
masını sağlayan başlıca harfler “m-n” harfleridir. Sesi açmak
için aşağıdaki yazılar okunmalıdır.
“mammammammammammammammammammam-
mammammammammammam”
“memmemmemmemmemmemmemmemmem mem-
memmemmemmemmemmem”
“mimmimmimmimmimmimmimmimmimmimmimmim-
mimmimmimmimmim”
“mommommommommommommommommommom-
mommommommommommom”

28
I. BÖLÜM: DİKSİYON

“mummummummummummummummummummum-
mummummummummummum”
“mımmımmımmımmımmım mımmımmımmımmım-
mımmımmımmımmımmım”
“mümmümmümmümmümmümmümmümmümmüm-
mümmümmümmümmümmüm”
“mömmömmömmömmömmömmömmömmömmöm-
mömmömmömmömmömmöm”

Ses Kusurları
Bu kusurların nedeni bazı sağlık bozuklukları, küçük yaş-
larda edinilen hatalı davranışlar, birtakım kazalar sonucunda
oluşan dil, diş, dudak, burun bozukluklar, akciğerlerde bulu-
nan bronşlardaki solunum ve ses yolundaki birtakım rahat-
sızlıklardır. Bunlar güzel, doğru, düzgün ve etkili ses çıkar-
mamızı etkileyebilmektedir.

1. Kuvvetsizlik
Sesin kuvvetsiz, yeterince çıkmadığı durumdur. Bazı ki-
şilerin sesleri yakından bile az duyulur. Bu kusurun önemli
sebeplerinden biri öz güven eksikliğidir.
Alıştırma : Fazla uzun olmayan ve hoşa giden okuma par-
çaları belirleyerek sesin kuvvetinde oynamalar yaparak (alçak,
yüksek, normal tonlar) metinler seslendirilmelidir. Metin ses-
lendirilmesi yapılırken sesler kaydedilmeli, aynanın karşısında
metinler okunmalıdır.

2. Ses Titrekliği
Pürüzlü bir ses oluşmasına neden olan bu durum, kişiyi
ve dinleyenleri rahatsız eder. Kişilerin birbirleriyle dalga geç-
mesine bile neden olabilir. Genelde kısık kısık nefes almak-
tan kaynaklanır.

29
DİKSİYON

Alıştırma : Derin bir nefes alınmalıdır. Sırasıyla bütün


ünlüler, birden çok yüksek olmayan bir sesle çıkarılmalıdır
: a-e-ı-i-o-ö-u-ü

3. Tiz ve Keskin Ses


Ses tellerini geren fazla nefes harcayan kulakları tırmala-
yan ve gırtlağı zorlayarak çıkan sestir.

Gevşeme
Konuşma tümüyle kaslara dayalı bir faaliyettir. Kasların
gergin olması, sesimize gerginlik ve keskinlik olarak yansı-
yacaktır. Güzel, doğru, düzgün ve etkili bir ses için vücudun
gevşemesi gerekmektedir.

Gevşeme Egzersizleri
1. Egzersiz : Ayakta dik durunuz. Omuzlarınızı önden ar-
kaya, arkadan öne dairesel hareketlerle beş altı kez çeviriniz.
2. Egzersiz : Ayakta dik vaziyetteyken omuzlarınızı yu-
karı kaldırdıktan sonra kürek kemiklerinizi birbirine yaklaş-
tırmaya çalışınız, bu haldeyken derin nefes alınız. Nefes alır-
ken kaburgalarınızın ve karnınızın alt kısmının genişlemesine
dikkat ediniz.
3. Egzersiz : Ayakta dik durunuz, kollarınızı yana açınız.
Kollarınızı öne ve arkaya doğru hareket ettirerek önde ve ar-
kada birleştiriniz. Bu hareketi 3-5 kez yapınız.
4. Egzersiz : Burnunuzdan derin nefes alınız, ağzınızdan
veriniz. Birkaç kez nefes verdikten sonra esnemeye başlayı-
nız ve gerinme hareketi yapınız.
5. Egzersiz : Başınızı sabir tututunuz, ağzınızı açıp kapatınız.
6. Egzersiz : Başparmağınızı katlayıp ağzınıza sokunuz,
bu esnada çenenizi mümkün olduğu kadar açıp esnetiniz.

30
I. BÖLÜM: DİKSİYON

7. Egzersiz : Dilin ucu ile ağız içinde daireler çiziniz, bu


hareketi ters yönde de yapınız.
8. Egzersiz : Dilinizi kıvırıp üst dişlerinizle bastırarak dı-
şarı doğru çıkartınız.
9. Egzersiz : Dilin ucu ile alt ve üst çenedeki bütün dişle-
rinizi ön yüzeylerine dokunuz.
10. Egzersiz : Dilinizi çiğneyiniz.

Nefes
Doğru nefes almak, konuşmanın başlangıç kuralıdır. Doğru
alınan bir nefes konuşmanın bir ahenk içinde ve dinamik ol-
masını sağlar. Doğru solunum uzun, yavaş, derin, düzenli ve
sessiz olmalıdır. Güzel, doğru, düzgün, etkili ve tekniğine uy-
gun bir nefes elde etmek için doğal nefesten yola çıkılmalıdır.
Nefes alırken dikkat edilmesi gereken iki kural vardır. Bun-
lardan ilki omuzlar ve göğsün üst kısmının hareket etmemesi;
ikincisiyse karın kaslarıyla karnı dışa doğru biraz iterek alçalan
ve genişleyen diyafram kasında yeterli boşluğu sağlamaktır.
Doğru nefes alma şekli diyafram kası yardımıyla alınan ne-
festir. Yanlış nefes alma şekli, diyaframın yeterince kullanılma-
masıyla alınan göğüs nefesidir. Diyafram nefesi; canlı ve güçlü
bir sesin çıkmasını sağlar, konuşurken yorulmayı, tıkanmayı
önler, heyecan ve sinir sistemimizi kontrol etmemizi sağlar.
Bilim adamlarına göre nefes alıp verme alışkanlığı do-
ğuştan kazanılan bir özelliktir. Bu nedenle en doğru nefesi
bebekler almaktadır. Bebeklere dikkatli bir şekilde bakıldı-
ğında karınlarından derin ama yavaş bir şekilde nefes aldık-
larını görürüz. Yeni doğmuş bir bebeğin ilk kez akciğerlerini
doldurmak için yarattığı hava emişi, sağlıklı bir yetişkinin nor-
mal bir nefes almada yarattığı emişin elli katıdır. Bu sebeple
ağladıkları zaman çıkardıkları ses çok uzak noktalara kadar
ulaşır. Bu yüzden uzun bir süre durmadan ses çıkarabilirler.

31
DİKSİYON

Bebeklerde sonradan bu unutulur veya geliştirilmez, yaşam


rastgele solunumla sürdürülmeye çalışılır.
Diyafram nefesi, yatmakta olan bir insanın doğal nefes alış
biçimidir. Sırtüstü yatarken elimizi karnımızın üzerine koyar-
sak bu hareketi rahatlıkla izleyebiliriz. Yatarken çok doğal olan
bu nefes, ayaktayken zorlukla ve belirli bir teknikle elde edilir.
Diyafram nefesinde, diyafram kubbelenip düzleşerek
havayı düzenli bir şekilde boşaltır. Bu ritmik hareketi kont-
rol etmek için ayaktayken bir elin avucunu göğsün üst kıs-
mına, diğerini de alt tarafına koymak gerekir. Böylece, diyaf-
ram bölgesindeki avucun hava basıncı ile dışarı doğru itildiği
hissedilecektir. Diyafram nefesi alınırken omuzlar yukarı kal-
dırılmamalı ve göğüste gözle görülür bir hareket olmamalı-
dır. Egzersizler başlangıçta baş dönmesi ve yorgunluk yapa-
bilir. Bunda çekinilecek bir şey yoktur. Fazla oksijen almak,
insanda sersemlik yapar. Nefes alma-verme süreci sona er-
diği zaman, çok kısa bir an bütün kasları gevşeterek daha ve-
rimli yeni bir nefese hazırlanılmalıdır. Fazla hava kullanmak
yüzünden, ses tellerinin kasılmaları ile ses tizleşmeleri ve ses
kısılmaları meydana gelebilir.

Nefes Alma Nefes Verme


1. Diyafram kası kasılır ve düzleşir. 1. Diyafram kası gevşer ve kub-
beleşir.
2. Kaburgalar arası kaslar kasılır. 2. Kaburgalar arası kaslar gevşer.
3. Göğüs boşluğu genişler. Göğüs 3. Göğüs boşluğunun hacmi küçülür.
boşluğunun hacmi azalır. Göğüs boşluğunun hacmi artar.
4. Akciğerler genişler ve akciğer- 4. Akciğerler daralır ve akciğerler-
deki iç basınç azalır. deki iç basınç artar.
5. Dış basınç, iç basınçtan fazla ol- 5. İç basınç, dış basınçtan fazla
duğu için hava akciğere dolar. olduğu için hava akciğerlerden
dışarı atılı

32
I. BÖLÜM: DİKSİYON

Nefes almayı, bu nefesi gerektirdiğince akciğerlerimizde


tutabilmeyi ve konuşurken doğru nefes verebilmeyi öğrenmek,
diksiyon eğitiminde önemli bir süreçtir. Güzel, doğru, düz-
gün ve etkili nefes de ancak diyafram aracılığıyla gerçekleşir.

Diyafram
Bir sesin güzel, doğru, düzgün ve etkili olabilmesi ve de
akıcı bir konuşma yapılabilmesi için diyafram nefesi alınmalıdır.
Diyafram nefesini kullanmayı bilmeyen bir kişiye ilk başta
yapılması gereken burnundan nefes alıp ağzından nefes ver-
meyi öğretmektir.

Diyafram Nefesi Alırken Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar


 Derin, sık, çabuk, düzenli, gerilmeden, gürültüsüz ne-
fes alınıp verilmelidir.
 Nefes alışverişinde kişi kendini kasmadan rahat bir şe-
kilde burundan nefes alıp ağızdan nefesini vermelidir.
 Nefes alış, tutuş ve veriş zamanlaması 1-4-2 formülüne
uygun olmalıdır. Yani nefes 2 saniyede alınmışsa 8 sa-
niye tutulmalı ve 4 saniyede nefes verilmelidir.
 Nefes alırken akciğerler zorlanmalı, uzun sureli nefes
alıp tutma öğrenilmelidir.
 Konuşmaya başlanıldığında alınan hava bir çırpıda bo-
şaltılmalı, yok edilmemelidir.
 Nefes alışverişinde ortamın bol oksijenli olması gerekir.
 Yapılan her egzersizde nefes daha çok tutulmalıdır. İlk
baştaki nefes alışverişlerinde başın dönmesi doğru ne-
fes alınıp verildiğinin göstergesidir.
 Doğru nefes alışverişi heyecanın da doğru kullanılma-
sını sağlar. Doğru alınmayan bir nefeste aksilikler baş-
larsa otomatik olarak heyecan da başlayacaktır.

33
DİKSİYON

 Nefes burundan sürekli ve yavaşça ama çok miktarda


alınmalıdır.
 Burundan alınan nefesin diyaframı hareketlendirme-
sine özellikle dikkat edilmelidir.
 Göğsün hareketi hava basan bir körük gibi hızlı ve me-
kanik olmalıdır.
 Nefes vermek, nefes almaktan daha yavaş yapılmadır.
 Nefes verirken kasların rahatladığı ve gevşediği his-
sedilmelidir.
 Alıştırmalar yapılırken yakınınızda su bulundurmalısınız.
 Alıştırmalar yemekten hemen sonra yapılmamalı, ara-
dan mutlaka bir iki saat geçmelidir.
Alıştırmalarda amaç diyafram kasını, aktif hale getirip
nefesin doğru bir şekilde kullanabilmesidir. Aşağıdaki alıştır-
malar bahsettiğimiz şekilde düzenli olarak yapılırsa diyafram
nefesi alışkanlığı kazanılacak ve nefesiniz düzene girecektir.
Alıştırmalar sayesinde akciğerlerin kapasitesi artacak ve böy-
lece nefes denetiminin yapılabilmesi kolaylaşacaktır. Sonuç
olarak da doğru nefes alındığı için uzun cümleler kesilmeden
rahat bir şekilde ifade edilebilecek ve gereksiz yere nefes alış-
verişi yapılmadığı için de yorulma olmayacaktır.

Diyafram Alıştırmaları
 Yere sırtüstü uzanılmalı ve el göbeğin üzerine konul-
malıdır. Derin nefes alınıp verilmeli ve göbeğin inip
kalktığı hissedilmelidir.
 Burundan derin bir nefes alınmalı, nefes tutulduktan
sonra üçe kadar sayılmadır. Sonra alınan nefes ağızdan
çok yavaş bir biçimde verilmelidir.
 İçten altıya kadar sayılarak burundan nefes alınmalıdır.
Nefesi burundan alma sayısı sabit tutularak verme sa-
yısı iki iki artırılıp yirmi sayısına ulaşılmalıdır.

34
I. BÖLÜM: DİKSİYON

 Ayakta dik durulmalı, derin bir nefes alınmalı (omuz-


ların yükselmemesine dikkat edilmeli) akciğerlerin alt
kısmına kadar dolan nefese odaklanılmalı ve “çıh, çıh,
çıh” sesiyle nefes boşaltılırken diyaframın “çıh” hece-
siyle kasılıp gevşediği hissedilmelidir.
 Ağızdan nefes alınmalıdır, sonra alınan nefes kesintiye
uğratılmadan söyleniş süreleri eşit tutularak “a, e, ı, i, o,
ö, u, ü” sesli harfleri söylenmelidir. “Ü” sesinden sonra
ses kesintiye uğratılmadan bu sekiz ünlü geriye doğru
sayılarak alıştırma tekrar edilmelidir.
 Sırtüstü yatılarak eller karnın üzerine konulup burun-
dan alınan nefesle karın boşluğu doldurulup nefes tu-
tulmalıdır. Sonra nefes ağızdan verilerek karın kasları
çalıştırılmalıdır.
 Burundan nefes alınmalı ve o nefesle karın davul gibi
şişene kadar nefesle doldurulmalıdır. Beş saniye nefes
tutulmalı ve yavaşça ağzından nefes verilmelidir, karın
içine geçene kadar içerideki tüm hava boşaltılmalıdır.
 İki elde karnın üzerindeyken burundan nefes alınmalı,
nefes birkaç saniye tutulmalı ve hava ağızdan “füüü”
diye verilmelidir.
 Burundan alınan nefes ağızdan AAAAAA diye yük-
sekten alçağa, sonra alçaktan yükseğe doğru kontrol
edilerek çıkarılmalıdır.
 Nefes alındıktan sonra “m-n” sessizleri kullanılarak
ağız kapalı bir şekilde nefes boşaltılmalıdır.
 “Hop” hecesi tek nefeste yavaşça, gür bir sesle kızarak,
sevinerek, gülerek, acı çekerek, şaşırarak veya ifadesiz
bir şekilde tekrarlanmalıdır.
 Derin derin nefes alınmalı, alınan nefes itilebilecek en
uzun noktaya fırlatılarak “bob” denilmelidir.

35
DİKSİYON

 Derin derin nefes alındıktan sonra ”ah” hecesini fısıl-


tıyla başlayarak çıkarılabilecek en üst sese kadar çıka-
rılmalıdır. Aynı çalışma daha sonra en üst noktadan en
kalın noktaya kadar yapılmalıdır.
 Derin nefes alındıktan sonra “h” sessizi kullanılarak
“ha, -ha, -ha, -ha, -ha -ha” tek nefesle kısık sesten yük-
sek sese kadar okunmalıdır.
 Nefes burundan derin bir şekilde alınmalı ve bir saniye
sonra nefes seri bir şekilde verilmelidir. “SSSSSSsssssss
sssssssssssssssssssss”
 Burundan nefes alınmalı ve “s” sessizi kesik kesik çı-
kartılmalıdır.
“sıs-sıs-sıs-sıs-sıs-sıs-sıs-sıs-sıs-sıs-sıs-sıs-sıs”
 Burundan derin bir nefes alınmalıdır. Yine kesik kesik
ama “sıslama” biraz daha uzun tutulmalıdır.
 Derin bir nefes alınmalı ve nefes dalgalı bir şekilde ve-
rilmelidir.
“ssssssız, - ssssssız, -ssssssız, -ssssssız”
 Sandalyenin en ucuna oturup bacaklar açılmalıdır. Ba-
cakların arasına doğru tüm vücutla eğildikten sonra
nefes alınmalıdır.
 Ciğerlerdeki hava 5-10 saniye tutulup gürültüsüz ve
yavaş bir şekilde boşaltılmalıdır. Sonra bu hareket hız-
landırılıp tekrar edilmelidir.
 Bir sandalyeye dik oturulmalı, başparmaklar alt kaburga
kemiklerine, diğer parmaklar da karın boşluğuna gele-
cek şekilde her iki yana yerleştirip nefes mümkün ol-
duğunca boşaltılmalıdır. Eller kaburga kemiklerine ve
karın boşluğuna bastıralarak derin nefes alınmalıdır.
 Kollar yukarıdayken gövde belden bükülerek öne doğru
yatay şekilde eğilip nefes boşaltılmalıdır, doğrulduktan

36
I. BÖLÜM: DİKSİYON

sonra dik duruma geçerken nefes alınmaldır. Tamamen


dik duruma gelince yine ağızdan nefes verilmelidir.
 “b, p, d, t, g, k” patlayıcı ünsüzleri çok nefes harcatır.
Bu ünsüzleri olabildiğince az nefesle “a” ünlüsü ile bir-
leştirerek birer, ikişer, üçer, dörder, beşer tane bir ne-
feste söylenmeye çalışılmalıdır.
• ba
• bapa
• bapada
• bapada ta
• bapada taga
• bapada taga ka
 Ağız açık bir şekilde köpek gibi (yorgun insan sesi) ke-
sik ve hızlı hızlı nefes alınıp verilmelidir.
 Omurga olabildiğince düz tutulmalı, burnun bir deliği
kapatılarak yalnızca açık kalan deliği ile nefes alınmalı
ve ağızdan yavaşça nefes verilmelidir. Daha sonra açık
olan burun kapatılıp öteki burun deliğiyle aynı hare-
ket yinelenmelidir.
 Alınan nefes içten sekiz sayılıncaya kadar tutulduktan
sonra verilmedir.

Telaffuz (Söyleyiş)
Telaffuz diksiyonun belkemiğidir. Uzun harfleri ve he-
celeri, ince ve kalın sesleri, aslına uygun olmayan biçimlerde
telaffuz etmek, konuşmayı batırabilir. Söyleyişte kimi sesler
yutulur ya da belirgin bir biçimde söylenmezse konuşulan-
lar kolayca anlaşılmaz. Bu nedenle, halk arasındaki deyişle,
“tane tane” konuşmak gerekir.
İyi bir enstrüman çalmak, güzel futbol oynamak, uzun
yürüyebilmek, çalışma sonrası edinilen becerilerdir. Konuşma

37
DİKSİYON

tekniği de sistematik çalışmalarla gelişir. Konuşmacı sürekli


kendi güçlüklerini arayıp güç telaffuz ettiği sözcükleri birbiri
ardına dizip çabuk çabuk fakat anlaşılır bir şekilde telaffuz et-
melidir. Bunu yaparken de söyleyiş biçiminden emin olmalıdır.
Telaffuzda en büyük görev dudaklara düşmektedir. Bu se-
beple dudak egzersizlerinin sabırlı bir şekilde yapılması gere-
kir. Mesela; bütün sessiz harflerin önüne, sıra ile seslileri geti-
rerek ve bazen aynı seslilerle tekrarlayarak bazen de sıra akışı
ile seslendirerek çalışma yapılabilir.
Örnek : ba ba ba ba …. be be be be be …. bı bı bı bı…..
ya da ba be bı bi bo bö bu bü…

38
II. Bölüm
Türkçenin Genel Özellikleri

Doğru, güzel, düzgün ve etkili konuşma; bir dilin tarihi


gelişimi sonucu yapı bakımında kazandığı durum ve dilbilgisi
kurallarına uygunluğunun yanı sıra, ses ve sözlerin bağlı ol-
duğu ahenk, sözün ezgisiyle doğrudan ilgilidir. Güzel, doğru,
düzgün ve etkili konuşmada seslerin doğru çıkarılması, ko-
nuşulan dilin genel özelliklerinin bilinmesi bu açıdan önem
arz etmektedir.
Türkçenin genel özellikleri şunlardır :
 Türkçe, köken bakımından Ural-Altay dil ailesinin Al-
tay koluna mensuptur. Yapı bakımından sondan ekle-
meli bir dildir.
 Türkçe sözcüklerde uzun ünlü yoktur. Uzun ünlü an-
cak Türkçeye girmiş yabancı sözcüklerde vardır.
Örnek : dünyâ, âlem, âlim.
 Türkçede, özellikle konuşma dilinde, açık “e”nin ya-
nında bir de kapalı “e” ünlüsü vardır.
Örnek : beş, el, zengin.
 Türkçede orta hece vurgusuzdur. Bu nedenle ikinci he-
cedeki ünlü harfler, özellikle de dar ünlüler “ı, i, u, ü”
düşme eğilimindedir.

39
DİKSİYON

Örnek : oyun / oyna, gönül / gönle.


 Türkçede “h” sesi yoktur. Hatun, hangi, hani gibi söz-
cükler “k” ünsüzünden “h” ünsüzüne dönüştüğü için
“h” ile başlar ve bu sözcükler Türkçedir.
Örnek : katun / hatun, kalı / halı.
 Türkçede sözcük başında genelde “c, f, ğ, h, j, l, m, n,
p, r, ş, v, z” sesleri bulunmaz. Yalnızca ses taklidi söz-
cüklerin başında bu ünsüzler yer alır.
Örnek : cıvıl cıvıl, löp löp, miyavlamak, rap rap, vızıl-
damak, zonklamak.
 Türkçede “b, c, d, g, ğ” sesleri sözcük ve hece sonunda
bulunmaz. Yabancı kökenli sözcüklerin sonundaki bu
ünsüzler Türkçede “p, ç, t, k” ünsüzlerine dönüşür.
Örnek : ilaç+ı / ilacı, dert+i / derdi, ahenk+i / ahengi.
 Türkçede sözcük sonunda bulunan “p, ç, t, k” ünsüz-
leri iki ünlü arasında kalırsa yumuşar.
Örnek : ağaç+ı / ağacı, dip+e / dibe, geçit+i / geçidi,
ayak+a / ayağa.
 “ğ” harfi, tek heceli sözcükler dışında sözcük sonla-
rında bulunmaz. Sözcük sonunda bulunduğu Örnek-
ler de genelde yabancı kökenlidir.
Örnek : dağ, çağ, sağ, yağ, bağ, dimağ, beliğ, çerağ.
 Türkçede bir hecede veya bir sözcükte iki ünlü yan yana
gelmez. Bu sözcükler köken bakımından Türkçe değildir.
Örnek : saat, maaş, şair, faiz, şiir, kaide.
 Türkçede sözcük ve hece başında çift ünsüz bulun-
maz. Türkçeye geçmiş bulunan ve başında çift ünsüz
olan yabancı sözcüklerin ilk ünsüzlerinin başına veya
sonuna ünlü eklenerek söylenir.
Örnek : istasyon, plan, program, spor, gram, kreş, tren,
kredi.

40
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 Türkçede sözcük ve hece sonunda ancak şu çift ün-


süzler bulunur.
Örnek :
lç, lk, lp, lt (ölç, silk, kalk, alt, ilk, altı, altın, alp, ülkü, kulp)
nç, nk, nt (sevinç, denk, ant, dinç, güvenç, kıvanç,
zonklamak)
rç, rk, rp, rs (sürç, ürk, sarp, pars, kork, Türk, kurt,
turp, borç)
st (üst, ast, dost)
şt (hişt)
yt (heyt)
 Türkçede sözcük ve hece sonunda üç ünsüz bir arada
bulunmaz. Ancak sözcük içinde ve iki heceye ait olmak
şartıyla üç ünsüz bir arada bulunabilir.
Örnek : Türklük, sevinçli, yırtmış.
 Türkçede “ç, ş, y” ünsüzleri içinde bulundukları kalın
sözcükleri zamanla inceltir.
Örnek : yana / yine, bıçmak / biçmek, şış / şiş.
 Türkçede “r” sesi yeri en zayıf olan ses durumunda-
dır. Özellikle konuşma dilinde düşme eğilimi gösterir.
Örnek : bi defa, geliyo.
 Türkçede kesmeli (ayınlı ve hemzeli) hece ve sözcük
yoktur.
Örnek : te’sir, mes’ele.
 Sayı sıfatlarından sonraki isimlerde tekillik vardır.
Örnek : iki kişi, dört elma .
 Cümlede özne başta ve yüklemden önce yer alır.
Örnek : Mustafa dün bize geldi.

41
DİKSİYON

Ses ve Harf
Akciğerlerden gelen havanın ses yolunda meydana getir-
diği titreşime ses; sesin yazıdaki karşılığınaysa harf denir. Bir
dildeki harflerin belirli bir sıraya göre dizilmiş bütününeyse
abece (alfabe) denir.
Türk alfabesi Latin harfleri esas alınarak 1928’de 1353 sa-
yılı “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun” ile
kabul edilmiştir. Bu kanuna göre Türk alfabesinde 29 harf bu-
lunmaktadır. Bu hafler şunlardır :
Aa, Bb, Cc, Çç, Dd, Ee, Ff, Gg, Ğğ, Hh, Iı, İi, Jj, Kk, Ll,
Mm, Nn, Oo, Öö, Pp, Rr, Ss, Şş, Tt, Uu, Üü, Vv, Yy, Zz
Türkçede sesler ünlüler ve ünsüzler olmak üzere iki
gruba ayrılır.

Ünlü Harfler
Ünlüler, akciğerden gelen havanın hiçbir sürtünme ve en-
gele uğramadan dilin üstünden geçerken çıkardığı seslerdir.
Alfabemizde bulunan sekiz ünlünün çıkışında en önemli gö-
revi dil, dudaklar ve çene üstlenir. Türkçede sekiz ünlü vardır
: “a, e, ı, i, o, ö, u, ü” Bunlara dokuzuncu ünlü olarak yazı di-
linde gösterilmeyip konuşma dilinde kendine yer bulan “ka-
palı e” ünlüsünü ekleyebiliriz.

42
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Dilin Durumuna Göre

İnce Kalın
Ağız Açıklığına Göre
(Ön Ünlüler) (Art Ünlüler)
(Çene Açısına Göre)
Dar Geniş Dar Geniş
(Kapalı) (Açık) (Kapalı) (Açık)
Durumuna Göre

Düz i e ı a
Dudakların

Yuvarlak ü ö u o

Düz Yuvarlak

Geniş Dar Geniş Dar

Kalın a ı o u
İnce e i ö ü

Ünlüler şu biçimde sınıflandırılır :


Çıkış yeri ve dilin durumuna göre :
kalın ünlüler : a, ı, o, u
ince ünlüler : e, i, ö, ü
Dudakların durumuna göre :
düz ünlüler : a, e, ı, i
yuvarlak ünlüler : o, ö, u, ü
Ağzın açıklığına göre :
geniş ünlüler : a, e, o, ö
dar ünlüler : ı, i, u, ü

43
DİKSİYON

A – kalın, geniş, düz


E – ince, geniş, düz
I – kalın, dar, düz
İ – ince, dar, düz
O – kalın, geniş, yuvarlak
Ö – ince, geniş, yuvarlak
U – kalın, dar, yuvarlak
Ü – ince, dar, yuvarlak

Ünlü Harflerle İlgili Ses Olayları

Kalınlık-İncelik Uyumu (Büyük Ünlü Uyumu)


 Bir sözcüknin birinci hecesinde kalın bir ünlü “a, ı, o,
u” bulunuyorsa diğer hecelerdeki ünlüler de kalın; ince
bir ünlü “e, i, ö, ü” bulunuyorsa diğer hecelerdeki ün-
lüler de ince olur.
Örnek : adım, burun, dudak, ince, derin, bilmece.
 Büyük ünlü uyumuna aykırı bazı Türkçe sözcükler var-
dır. Bu sözcükler zamanla ince şekilli söylenişleri sebe-
biyle uyumdan çıkmıştır.
Örnek : anne, dahi, elma, hangi, hani, inanmak, kar-
deş, şişman.
 Büyük ünlü uyumu alıntı ve birleşik sözcüklerde ve
aranmaz.
Örnek : ahenk, badem, ceylan, çiroz, dükkan, fidan,
gazete, hamsi, limon, model, açıkgöz, bilgisa-
yar, hanımeli.
 “-gil, -ken, -leyin, -mtrak, -yor, -daş, -ki” ekleri bu
uyuma uymaz:
Örnek : akşamleyin, baklagiller, ekşimtrak, çalışırken, yü-
rüyor, gönüldaş, ülküdaş, akşamki, duvardaki.

44
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Düzlük-Yuvarlaklık Uyumu (Küçük Ünlü Uyumu)


Küçük ünlü uyumu kuralı iki yönlüdür.
 Bir sözcüğün ilk hecesinde düz ünlü “a, e, ı, i” varsa
sonraki hecelerde de düz ünlü bulunur.
Örnek : anlaşmak, yanaşmak, kayıkçı, ısırmak, yelek,
bilek.
 Bir sözcüğün ilk hecesinde yuvarlak ünlü “o, ö, u, ü”
varsa bunu izleyen ilk hecede geniş düz “a, e” veya dar
yuvarlak “u, ü” ünlü bulunmalıdır.
Örnek : vurmak, yumurta, özlemek, sürmek.
 Bu uyuma aykırı bazı Türkçe sözcükler de vardır.
Örnek : avuç, çamur, kavun, yağmur.
 Bu uyum alıntı sözcüklerde aranmaz.
Örnek : aktör, alkol, bandrol, kabul, kitap
 “-ki” eki yalnızca birkaç Örnekte uyuma uyar.
Örnek : bugünkü, dünkü.

Ünlü Düşmesi
 Türkçede orta hece çoğunlukla vurgusuzdur. Sözcük
ünlü ile başlayan ek alınca vurgu iyice zayıfladığı için
ünlü harf (genelde dar ünlü) düşer.
Örnek : akıl+ı / aklı, alın+ı / alnı, omuz+ı / omzu.
 Yapım eki alan sözcüklerde de ünlü düşmesi görülebilir.
Örnek : ileri+le+mek / ilerlemek, koku+la+mak / kokla-
mak, ayır+ıntı / ayrıntı, yumurta+la+mak / yu-
murtlamak, çevir+e / çevre, ayır+ım / ayrım.
 Arapça ya da Farsçadan Türkçeye geçmiş sözcükler “et-,
ol-“ yardımcı fiilleriyle birleştiğinde sözcüğün ikinci he-
cesindeki ünlü (genelde dar ünlüler) düşer.
Örnek : sabır+etmek / sabretmek, hapis+olmak / hapsolmak.

45
DİKSİYON

 Kimi sözcüklerin iç seslerinde ünlü düşmesi olur. Bu


durum, sözcükler ek aldıklarında ortaya çıkar.
Örnek : bura+da / burda, şura+da / şurada, ora+da / orda,
nere+de / nerde, içeri+de / içerde, yukarı+dan
/ yukardan.
 Türkçede ünlü ile biten bir sözcük, ünlü ile başlayan
bir sözcükle yan yana gelirse iki ünlüden birisi düşer.
Örnek : cuma+ertesi / cumartesi, kahve+altı / kahvaltı,
sütlü+aş / sütlaç, ne+için / niçin, ne + asıl / na-
sıl, ne +olur / nolur, yalın+öz / yalnız, kuru +
ak / kurak.

Ünlü Türemesi
 Bazı sözcükler “-cık, -cik” küçültme ekini aldıklarında
bu ekten önce ünlü türemesi görülür.
Örnek : az+cık / azıcık, bir+cik / biricik.
 Anlamı pekiştirmek için sözcük başına benzer hece getiri-
lerek yapılan bazı sözcüklerde de ünlü türemesi görülür.
Örnek : sap+a+sağlam / sapasağlam, çep+e+çevre / çe-
peçevre, güp+e+gündüz / güpegündüz.

Ünlü Daralması
 Türkçede “a, e” ünlüleriyle biten fiillerin şimdiki za-
man çekiminde söyleyiş ve yazılışta da “a” ünlüsü “ı,
u”ya; e ünlüsü “i, ü”ye dönüşür.
Örnek : başla+yor / başlıyor, kana+yor / kanıyor,
oyna+yor / oynuyor, doyma+yor / doymuyor,
izle+yor / izliyor.
 “ye-, de-” sözcüklerine gelecek zaman, istek kipi, sıfat-
fiil ve zarf-fiil eki getirildiğinde veya başka bir ek ge-
tirilip de araya “-y-” kaynaştırma harfi girdiğinde, bu
sesler daralarak “ı, i, u,ü” ye döner.

46
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Örnek : ye+y+ecek / yiyecek, de+y+en / diyen, ye+y+en /


yiyen, ye+y+ince / yiyince, de+y+elim / diyelim.
 Daralma olumsuzluk ekinin ünlüsü için de geçerlidir.
Örnek : kork+ma+yor / korkmuyor, gel+me+yor / gel-
miyor.

Ünlü Değişmesi
 Yönelme durum eki olan “a, e” eki “ben, sen” kişi za-
mirlerine getirildiğinde bu sözcüklerin kökündeki ünlü
değişir.
Örnek : ben+e / bana, sen+e / sana.

A (a) Ünlüsü : Düz, Geniş, Kalın Ünlü


 Alfabemizin ilk harfidir. Dilin orta kısmında ortaya çı-
kar. Konuşma dilimizde birbirinden ayrı söylenen üç
a vardır.
Kalın a : Dil doğal duruşunu değiştirerek ortaya doğru
biraz yükselir, dudaklar hareketsiz, yanaklar gevşek ve çene-
ler açıktır.
Örnek : adam, ocak, ak, ay, çaba, can, çam, kaya, ada, ata,
aday, damak, amaç, atlas.
İnce a : Dilin ön kısmı alt dişlerin ardına dokunur, sırtı
ağız boşluğunda yaygın biçimdedir. Ağız başparmak kalınlı-
ğında açıktır. Dilimize yabancı sözcüklerden geçmiştir. Söz-
cüklerin başında, ortasında ve sonunda bulunur. Kalın a’ya
oranla ağzın daha ön bölgesinde oluşan bir sestir. İnce a sesi
“k, g, l” ünsüzlerinden sonra görülür ve bu sesleri inceltir.
Örnek : lâle, kâfi, günahkâr, zekâ, yadigâr, lâf, hâl, sıhhât,
nasihât, lâstik, dikkât, lâvanta, kâhya, iskân,
karargâh, kâr, lâla, hâlbuki, lâkırdı, lâl, kâse, lânet,
lâzım, kâtip.

47
DİKSİYON

Uzun â : Üçüncü “a” sesiyse yabancı kökenli sözcükle-


rin etkisiyle oluşan uzun â sesidir. Ünlü uzunluğu kısa ünlü-
nün iki katıdır.
Örnek : nâne, nâdir, nâme, câhil, seyahât, sâdık, sâbit, kâtil,
nâzik, târih, mâvi, kabahât, sıhhât, nâmus, nâsihat.
 Bazı sözcüklerde bulunan “a” sesi hem ince hem de
süre olarak biraz uzundur.
Örnek : Kâbe, kâfi, kâr, lütufkâr.
NOT : Düzeltme İşareti : TDK’nın Yazım Kılavuzu’na göre
düzeltme işaretinin kullanılacağı yerler aşağıda gösterilmiştir.
1. Yazılışları bir, anlamları ve okunuşları ayrı olan söz-
cükleri ayırt etmek için okunuşları uzun olan ünlülerin üze-
rini konur: adem (yokluk), âdem (insan); adet (sayı) âdet (gele-
nek, alışkanlık); alem (bayrak) âlem (dünya, evren); alim (her
şeyi bilen) âlim (bilgin); aşık (eklem kemiği), âşık (vurgun, tut-
kun); hakim (hikmet sahibi), hâkim (yargıç); hal (pazar yeri), hâl
(durum, vaziyet); hala (babanın kız kardeşi), hâlâ (henüz); şura
(şu yer), şûra (danışma kurulu).
UYARI : Katil (<katl = öldürme ) ve kadir (<kadr = değer)
sözcükleriyle karışma olasılığı olduğu halde katil (ka:til = öl-
düren) ve kadir (ka:dir = güçlü) sözcüklerinin düzeltme işareti
konmadan yazılması yaygınlaşmıştır.
2. Arapça ve Farsçadan dilimize giren birtakım sözcük ve
eklerle özel adlarda bulunan ince “g, k” ünsüzlerinden sonra
gelen a ve u ünlüleri üzerine konur: dergâh, gâvur, ordugâh,
tezgâh, yadiğâr, Nigâr, dükkân, hikâye, kâfir, kâğıt, Hakkâri, Kâzım,
mahkûm, mekân, mezkûr, sükûn, sükût.
Kişi ve yer adlarında ince l ünsüzünden sonra gelen a ve
u ünlüleri de düzeltme işareti ile yazılır: Halûk, Lâle, Nalân;
Balâ, Elâzığ, İslâhiye, Lâdik, Lâpseki.
3. Nispet i’sini belirtme durumu ve iyelik ekiyle karış-
masını önlemek için kullanılır. Böylece (Türk) askeri ve askerî

48
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

(okul), (İslam) dini ve dinî (bilgiler), (fizik) ilmi ve ilmî (tartışma-


lar), (Atatürk’ün) resmi ve resmî (kuruluşlar) gibi anlamları farklı
sözcüklerin karıştırılması da önlenmiş olur.
Nispet i’si alan sözcüklere Türkçe ekler getirildiğinde
düzeltme işareti olduğu gibi kalır: millîleştirmek, millîlik,
resmîleştirmek, resmîlik.

A Ünlüsü İle İlgili Alıştırmalar


 Aç at yol almaz aç it av almaz.
 Akrabanın akrabaya akrep etmez ettiğini.
 Elalem bir ala dana aldı ala danalandı da biz bir ala
dana alıp ala danalanamadık.
 Ağlarsa anam ağlar kalanı yalan ağlar.
 Lala Latif laleli lambasını lacivert lake lavabodan na-
zik nadide şefkate verdi.
 Sular çağlar buzağı ağlar bu sevdalar yürek dağlar.
 Hakim hakem yarın rakiplerimizle demokrasi ve laik-
lik dersine devam edecek.
 Nalan nahoş nanesiyle gah rüzgara gah laleye nane-
ler verdi.
 Cahit’in kasesine Nadir’in katibi kağıt koydu.
 Zarif Halit zamkçı zavallı Sait’e Hakkari’de zalimlik etti.
 Al bu takatukaları takatukacıya takatukalatmaya gö-
tür takatukacı takatukaları takatukalamam derse ta-
katukaları takatukacıdan takatukalatmadan al da gel.
 Adalardan adalara adanan Adanalı abroşun abarta
abarta Ahlatlı ağdacının avutucu avuntucu ahmak ap-
tal Abdurrahman’ın apraşı ağır ağır gidiyordu.
 Abana’dan Adana’ya abarta abarta apar topar ahlatla
ağdalı avuntucu ahmak Ahmet’in avandanlıklarını

49
DİKSİYON

aparanlardan Acar Abdullah ile Aptal Abdi akşam ak-


şam bize geldi.
 A be kuru dayı ne kuru sarı darı bu darı a be kuru dayı!
 Amerikalı aktör Anthur Arnold ağustosta Afrikalı akt-
rist arkadaşı Anna Alise Amsterdam’dan avdetinde aynı
akşam ağaçlar altında aşkını anlatırken avlu aydınlandı.
 Ağustos ayında Ankara’dan aldığım ayvaların arasından
ayırıp arabadan ambara attığım armutları avludaki ağ-
yarların arasındaki ayağı ayyaş adam aşırınca afalladım.
 Arkadaşım Ayten’in akşam anlattıklarından anlaşılan
antik ahbaplarımızla aramız adamakıllı açılmış ama
ablam arkadaşımızı arayarak aralık ayının altısında
Ankara’da anlaşmazlıkları aydınlatacağını anlatmış.
 Bu yoğurdu sarımsaklasak da mı saklasak sarımsakla-
masak da mı saklasak?
 Bu yoğurdu mayalamalımı da mı saklamalı mayala-
mamalı da mı saklamalı?
 Acem acuzesi Alime abla adavetini ağyara aguşunu
asla açmayacağını amiyane aksanıyla anlatınca ahmak
adam afallayıp “ahir zaman allameleri aşıkıyla aşık atar
mıymış aman aman!” anlamında aşina adları aynelya-
kin aklına almış.
 Alkollü lala kabahatli Lale’ye namus tahtından nasihat etti.
 Adem’e adem gerekir adem anlar ademi adem adem
olmayınca nitsin adem ademi.
 Abalı Acar aç adalı afacan ağrılı aşçının ailesiyle ajansta
akıllı alışkan amelenin anasına apansız armutçu asalak
aşırı atak avare Ayaşlıyla azizlik etti.
 Amcam bir aba alıp alacalattıracaktı acaba abayı alıp
da mı alacalattırdı alacalattırmadan aldı da daha sonra
mı alacalattırdı?

50
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 At almalı nallamalı da mı üstüne atmaca elde atmalı


avlanmalı nallamamalı da mı atmaca elde üstüne atla-
malı avlanmalı?
 Almanya’dan avdet eden Akşehirli Abdullah Alaeddin’in
atölyesindeki altı adet aleti aptal Abdi ile ağabeyi mi
birlikte aşırıp aldılar da askıya astılar yoksa Alaiyeli
Adalet Adile‘nin oğlu ak suratlı ahmak Ahmet ile Aba-
danlı Abidin’in akrabası Arap Asaf mı birlikte aşırıp al-
dılar askıya astılar?
 Arabaya arkadan atlayan arkadaşını azarlayarak araç-
tan arsaya adım adım ilerleyip ayaydınlığında akba-
balar gibi arkasına aldığı avadanlıkları Ahmak Ala’nın
armut ağaçlarının arasında atlaya atlaya amcasının ahı-
rını altmış adım aralığında akşamın açlığını anasının
ak ayranıyla giderdi.
 Babam Halep’e gidecekti bir deste kaşık alacaktı ucunu
alacalatacaktı bilmem aldı alacalattı bilmem aldı ala-
calatacak.
 Afyonlu Arabacı Ali Adanalı aptal Afvan’ın av atkısını
arabanın altına aldı.
 Aptallar abdalın ibadethanesinde aptallıklarını abdal-
lardan ayrımlaştırırlarken adların anlamlandıramadılar.
 Altmışar altmışar aldandırılan alttan alta alınmış ay-
dınlatmacılar alışkanlıklarını anlamsızlaştırırlarken alt-
tan alta alınmışlarının anlamsızlaştırılmasını anlamlan-
dıramadılar.
 Birbirlerini anlamayan insanlar en azından birbirle-
rini anlayamadıklarını anlasalardı birbirlerini anlaya-
madıklarını anlamadıkları andan daha iyi anladıkla-
rını anlarlardı.

51
DİKSİYON

E (e) Ünlüsü : Düz, Geniş, İnce Ünlü


 Alfabenin altıncı harfidir. Konuşma dilimizde birbirin-
den farklı söylenen iki e vardır. Bunlardan biri ”açık e”
diğeri de “kapalı e”dir.
Açık e : Çene açılır. Dil ileri doğru uzanır. Ucu alt diş-
lere dokunur. Dil önü sert damağa yükselir. İki yanıyla üst
sıra dişlerin kıyısına değecek kadar yaklaşır. Kapalı e’ye göre
Türkçede açık e’ye daha sık rastlanılır. Sözcüklerin başında,
ortasında ve sonunda bulunur.
Örnek : sen, sene, her, ben, berber, yer, sel, kel, mermer,
terbiye, sersem, pervaz, sermaye.
 ş ünsüzü ile başlayan sözcüklerde bu ünsüzden sonra
gelen e, açık e’dir.
Örnek : şeker, şerbet, şen, şeftali.
 Açık e sesi “l, n, r” ünsüzlerinden önce gelip ünlüyle
başlayan ek aldığında kapalı e’ye dönüşür.
Örnek : sen / seninle, tel / telinle.
 Bu kurala aykırı olarak e sesinden sonra gelen ünsüz
g veya y olduğunda ilk e açıktır.
Örnek : eğe, eğer, eğilim, eğilmek, eğrelti, eğri, eğirmek,
eğlence, eylem, eyvah.
Kapalı e : Açık e’ye oranla ağız daha kapalı, dudaklar
daha gergin ve söyleyiş noktası daha ileridedir. Kapalı e, e / i
arası bir sestir. Dudak kenarları kulaklara doğru biraz yakla-
şıp çeneler hafifçe sıkılır. Sözcük başında ve ilk hecede bulu-
nan e sesi çoğunlukla kapalıdır.
Örnek : engin, zengin, tencere, pencere, senfoni, ceren, zer-
rin, zemin, el, rengarenk, sendika, zenci, önemli,
bengü, yemi, lemi, dedi, eski, kedi, temsil, yen-
geç, zenci, şemsiye, benzer, yenge, eldiven, el-
bise, elçilik, ense, engel, denk, renk.

52
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

E Ünlüsü İle İlgili Alıştırmalar


 Edepli edebi edepsizden edinmiş.
 Evlinin bir evi evsizin bin evi var.
 Bir elin nesi var iki elin sesi var.
 Sen dede ben dede bu atı kim tımar ede.
 Ekmeği ekmekçiye ver bir ekmek de üstüne ver.
 Erkek mekteplerinde elemeler gelecek sene beşer ders-
tenmiş.
 Mermerciler berbere erken geldiler.
 Zengin Erdem sendikada eldiven elbise mendil ve şem-
siyenin önemli olduğuna değinecek.
 Beni en beğenen hep benim beni en beğenen kendi
kendimim.
 Gece penceredeki benekli tekir kedi tenceredeki eti
kendi kendine yedi.
 Kenya Büyükelçiliği genç hakemlere renkli kalem verdi
 Eğer Eleşkirtli eleştirmen Eşref ile Edremitli Bedri’yi
Ege’nin en iyi eyercisi biliyorlarsa ben de en iyi Erme-
nekli Erdem Ergene’nin en iyi elektrikçisidir derim.
 Ertenekli Örtenekli Ergene’nin ecesi Esentepe’nin eğ-
lencesi Erdenler erkete Erdem’le bize geldiler.
 Ezineli emin Emin’in kızı ellilik Emine bir eli ile men-
dilini salladı bir eli ile elli bine el eyleyip zengin oldu.
 Erzurumlu Efruz Efendi’nin evde kalmış evlenme-
miş ebesi Edirne emini İskender Efendi’ye “evet” de-
yip evlenmeli de mi ev edinmeli yoksa evlenmemeli
de mi ev edinmeli.
 Ebe Ecel edepli Efe egemen eğitimde ejderli ehliyetini
ekleyerek ellerini emeklinin entrikacı spekürcü erkek
esmer eşine etejerli evinde eyvah diyerek ezberletti.

53
DİKSİYON

 Değirmene girdi köpek değirmenci çaldı kötek hem


kepek yedi köpek hem kötek yedi köpek.
 Pendik’in belli renklerdeki çiçeklerle elvan elvan şen-
lenmesi hepimizi sevindirdi.
 Benzin alırken zengin renklerle uygun çizgilerin denk
getirildiği elbiseyi beğenince erkek kardeşim elli liraya
bu elbiseyi aldı.
 Edirneli entelektüel Emine Eskişehirli erdemli Emin
Eser Efendi’yle eylülde Edremit’teki eski esercide ek-
seriyetle eğitimci efsaneleri emperyalist ecnebileri eg-
zersizle ehemmiyetle eğitti.
 Evvelki gün Emel’in ebeveynlerinin Eflatun Efendi’deki
eskimiş eşyalarını eşimle epeyce eleştirerek etrafı esp-
rilerinizle eğlendirmiş evlerindeki eski eserlerin evsaf-
larının ehemmiyetsizliğini evelemişsiniz.
 Evvelemirde eskimiş elbiselerini Eyüp’teki evkafın
emirini emanet edip Eminönü’ndeki edipler edebiya-
tevine efkarını eşle dostla eksiltmeye evhamlanınca ev-
vela Eriki Emin Emmi’nin eteğindeki ekşi eriklerin es-
masını edebiyle esrarlı esrarlı ezberlemiş.
 Edremitli ela gözlü esmer eylülde el altından Elmacı
Efe’nin eşi Eşref’le emanetçinin eşeğine bindiler.
 Elimizdeki edebiyat dergisinde Elif Naci’nin eleştiri-
leri ekinimizdeki eksikleri evrensel emellere eriştir-
mektedir.
 Kendirliden Kemençeci Kekeme Kerim kentlerin keş-
mekeşliğine kesinkes karşı çıkıyor ve ”Keşke Keşan’da
keşkeşçilikle kesme şekercilik yaparak kereste kere-
vet kereviz keten helva kendir kenevir kemençe ke-
kik keklik satıp kelepircilik ederek rahatına baksay-
dım.” diyor.

54
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

I (ı) Ünlüsü : Düz, Dar, Kalın Ünlü


 Alfabemizin on birinci harfidir. Çıkış noktası damağın
arka kısmındadır. Dudakların köşesi kulaklara doğru
açılır. Dil damağın arkasına doğru toplanarak dar bir
geçitten havayı bırakır. Dilimizde, her zaman her söz-
cükte değişmeden söylenen harflerdendir. Dilimizde “ı”
ünlüsü sözcük başında, ortasında ve sonunda bulunur.
Örnek : ısı, ışık, ıslık, ılıcalı ılık, ırak, ıslak, ılımlı, ıssız,
sır, ırmak, bıkkın, Kırgız, tıkır tıkır, mırıl mırıl,
şıkır şıkır, yığın yığın, kıpır kıpır, gıcır gıcır, pı-
rıl pırıl, fırıl fırıl.

I Ünlüsü İle İlgili Alıştırmalar


 Ilgazlı ışık ılıcalarda ıslıkla ısına ısına ılık ıhlamur ısıttı.
 Irgat Kızılırmak Irmağı’nda ıslak ıvır zıvırını ısıta
ısıta ısındı.
 Yığınaklara çığ gibi sığınaklar yığıldı.
 Yakındaki kaplıcada sığırcıklar çatılara yığılmış.
 Bıyıklı bıkkın pısırık ılık ırmağın akışını ırgatlara anlattı.
 Isıtıp ısıtıp ırmak gibi ıhlamur içtik.
 Ismarlama ırgat ışıklının ıssız ırmağında ıslak ıvır zı-
vırını ısıta ısıta ısındı.
 Iğdır’ın ığıl ığıl akan ılıman ırmağının kıyıları ıklım
tıklım ılgın kaplıdır.
 Ilım ılınan ılıcalı akan ılık Iğdır Irmağı’nın kıyıları ıkır
tıkır ığrıp ağaçlarıyla kaplıdır.
 Işık ırmağı ışıldatarak ılık ılık ığıl ığıl ıssız ışıksız ıl-
gınların ırgılanmasını ırak ışıkların ışıması ışıksız ır-
mak ırgalanarak ırgat ırmalarını ısırgan ısırmaları ız-
dıraplıydı.

55
DİKSİYON

 Itrı Şevki bıyıklı bıkkın pısırık ılık ırmağın akışını ır-


layan ırlayıcı ırgatlara ırlattı.
 Iraklı ırgatlarla ılgarcılar Isfahanlı ızbandut ırgatbaş-
larının Iğdır’dan İstanbul’a ısrarla ısmarladığı ıhla-
murlar ıspanaklar ısırganlar Ihlara’da ığıl ığıl Işıklı
Irmağı’nda ıslanınca ısmarlananlar ızdırapla ızdı-
raplandı.

İ (i) Ünlüsü : Düz, Dar, İnce Ünlü


 Alfabenin on ikinci harfidir. Çıkış noktası damağın ön
kısmındadır. Dudakların köşesi kulaklara doğru açılır,
dil damağın iki yanına dayanarak dar bir geçitten ha-
vayı bırakır. Sözcüğün her yerinde bulunur.
Örnek : ihtiyar, iki, iz, dil, izci, iyilik, içişleri, incir, ip-
likçi, iskambil, aile, kilim, bilim, lise, bilinç-
sizlik, il.
Uzun i : Dilimizde süresi uzun olan i de bulunmaktadır.
Örnek : îcât, îdam, îman, bîçâre, bîtap, bîtaraf, bîgane.
 Türkçeye Arapçadan geçmiş “i nispet eki” dediği-
miz bir î sesi daha vardır. Bu eki, iyelik eki ve be-
lirtme durum ekinden ayırmak için uzun okumak
gerekmektedir. Düzeltme işareti yerinde kullanıl-
madığı için aslında “uzun i”(î) sesi olmadığı halde
bazı sözcükler bugün “uzun i”ye sahipmiş gibi uzun
okunmaktadır.

Doğru Yanlış
ihale îhale
hibe hîbe
nisan nîsan

56
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

İ Ünlüsü İle İlgili Alıştırmalar


 İki el bir baş içindir.
 İş ister işten kaçar.
 İki emini bir yemin aralar.
 İstasyonda içilsin diye iki imbik ilaçlandı.
 İki hakiki tilki Miki’nin biricik pilicini yiyip bitirdi.
 İstediğini söyleyen istemediğini işitir.
 İpeği imal eden imparator İsmail’i izledi.
 İçişleri Bakanı ivedilikle istifasını ileteceğine yemin etti.
 İbibiklerin ibibiklerini iyice iyileştirmek için İstinyeli
istifçi İbiş’in istif istiridyeleri mi yoksa İskilipli İspi-
noz işportacı İshak’ın işliğindeki ibrişimler mi daha
iyi bilemiyorum.
 İbrikleri icat eden içli idealist İffet ihtiyar ikiz ilerici
imparatoru İncirlili ipekçi iri İspanyol’un işaretçi iti
ile iz sürüp iyice izledi.
 İbiş’le Memiş iş miş dememiş itişmiş kavga etmiş mah-
kemeye düşmüşler mahkemeleşmişler iş miş dememiş
itişmiş kavga etmişler de mi mahkemeye düşmüşler
iş miş demiş itişmemiş kavga etmemişler de mi mah-
kemeye düşmüşler?
 Keyfi bir şekilde konuşurken hırpani kılıklı bir külhani
lahuti şalına sarınmış olarak zifiri karanlıktan çıkageldi
tatbiki tecrübelerini tesadüfi hikayelerini şeytani bakış-
larla laubali hissi ve kasti olarak anlattı.
 İtilmiş ilgi isteyen ihtiyar insanların ihtiyaçlarını izole
için iyilikseverlerin işlerini içtenlikle istikrar içinde ila-
veten ihtimamı isteyerek insaniyet ile ifaları idealdir.
 İyi ilişkiler içindeki insanlar ince iyimser iddiasız iti-
katlı iradeli izanlı ilginç inatlaşmayan idareci itaatkar

57
DİKSİYON

ihtiyatlı iltifatkar idealist izzet-i nefisli inandırıcı iti-


barlıdır.
 Gül dibi gibi bülbül dili gibi gül dibi bülbül dili.
 İki binlerdeki İstanbul’un idarecileri için için inleyen
bu inci için ihmal ve ihtiraslara ilişmeyip iletişime iliş-
kin işlere inatçı bir inançla inansınlar.
 İzmaritçi İzzet izbe istasyonlarda işportasına ilişkin
işkilli işkilli izinsiz iki bin iki yüz istavriti istiflerken
inekçi İhsan inatçı İrfan’ın ispirto imbiğini ilaçladı.
 İki incinin içindeki inilti gibi iğneli gözleri içinin inil-
tisini dindirdi.
 İçkici çeşniciler içkilerini işliklerinin içlerinde açıp açıp
içtikçe için için içlenerek içkiciliğin içtenlikçiliğini içe-
ren ilginçliklerle iyice içlendiler.
 İzmirli iki ihtiyar incili incili ince incinin incisiz ince
inciyi birincisinde itip itip ikincisinde inci ince iğnele-
yip tiksinmiş gibi pintisin pinti diyip incittiğini işitmiş.

O (o) Ünlüsü : Yuvarlak, Geniş, Kalın Ünlü


 Alfabemizin on sekizinci harfidir. Konuşma dilimizde
kalın ve ince olmak üzere iki ayrı o vardır.
Kalın o : Çeneler açık, dudaklar birbirine yakındır ve ağız
içi yuvarlaktır. Sözcük başlarında sık rastlanır.
Örnek : ot, ova, ocak, ordu, oda, orman, ortak.
 Kalın o’ya sözcük sonunda çoğunlukla dilimize yabancı
dillerden geçmiş sözcüklerde rastlanır.
Örnek : bando, banyo, biblo, bono, fiyasko, tango, solo,
foto, radyo, stüdyo, şato, tempo, vazo, ortopedi.
İnce o : Kalın o’ya göre ağzın ön kısmından boğumlan-
maktadır. Dilimizde yabancı dillerden geçmiş sözcüklerde

58
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

bulunur. Çoğunlukla l’nin inceltici etkisi dolayısıyla l’den


sonra gelen o sesleri incedir.
Örnek : loş, loca, lodos, lokanta, lokomotif, lokum, eti-
moloji, biblo, Londra, psikolog, sosyolog, lokal,
alkol, mentol, solfej, losyon, meteoroloji, lokma,
kontrol, gol.

O Ünlüsü İle İlgili Alıştırmalar


 Olmaz olmaz deme olmaz olmaz.
 Oğlum oldu oydu beni kızım oldu soydu beni.
 Stüdyonun foto banyosunda sopranonun fiyaskosu
ovada ormanda duyuldu.
 Obur ormancı ovanın ortasından oluk oluk akan su-
dan odunları omuzlayıp obasına götürdü.
 Lokantadaki locada lokum gibi nohut yedik.
 Oruçlu oduncu oluklu okunu oflaya oflaya orduya
doğrulttu.
 Londra yolundaki loş evlerde nohut noksan lokmadır.
 Alkolik lort lokantanın locasında lokumları lokma
lokma yuttu.
 Psikolog Türkolog Etimolog ve antropologlar meteoro-
loji tahmininden dolayı Hollanda’da toplandı.
 Okmeydanı’ndan Oğuzeli’ne otostop yap Oltu’da volta
at olta al Orhangazi’de Orhanelili Orhan’a otostopçu-
luk öğret sonra da Osmancıklı Osman’a otoydu fo-
toydu lotoydu say dök.
 Oluklu’dan Kozlu’ya Kozlu’dan Oğuzeli’nin Otçuk
Otogarı’na oba oba ot toplaya toplaya Posoflu Osman’ın
ocağına vardı.
 Lobutları loş locasında notalıyan normal lort losyon-
cusunun lokantasında nohutları lokumlarla karıştırdı.

59
DİKSİYON

 Loş Lonca’da lokma lokum yiyen lord lodostan kaçıp lo-


kantaya lokomotifle gidip olaya normal nokta koyacak.
 Ordu’nun ortasında Osman’ın oğlu olmuş onu okut-
muş okulda olağanüstü oturaklı olan Orhan otomatik
olarak oyun oynamayı ormanları Osmanlı’yı orduyu
onurlu otoriteyi okumuş on birinde ortaokulluymuş.
 Ovanın ortasındaki ormanda obaları olan ormancılar
oradaki odunları omuzlarıyla o okulun odunluğunun
orta noktasına taşıyor.
 Obanın ocakçısı odacı Oflu Oğuz “oh” diyen ojeli ok-
lavacı olgun omuzlu Onat’la operada orkestradaki
Osman’ı otel ve ovada oynayarak Ozan’a yakalattılar.
 Osmaniyeli okuryazar olmayan oduncu Osman orduda
on ocakta onbaşı olan ortanca oğlu obur Orhan’ın or-
tağıyla ormanın ortasında oturup Oğuzeli Onbaşı Os-
man Orhan oğlum okul odun otomotiv otopsi otorite
oktav oryantal otantik otokrat otomasyon sözcüklerin-
den oluşan olumlama oyalama oyunu oynadı.
 Oldum olası onca olanakları olmasına oralı olmayan
Ordulu Orhan’ın ortağının ortaokulda okuyan ortanca
oğlu Oğuz odalığıyla odasında oflayarak oyuncakla-
rıyla oynayıp oyalanır.

Ö (ö) Ünlüsü : Yuvarlak, Geniş, İnce Ünlü


 Alfabemizin on dokuzuncu harfidir. Dudaklar öne
doğru uzar. Yuvarlak bir biçim alır. Küçük bir yuvar-
lak gibi olur. Dil öne doğru kalkıktır. Ö ünlüsü çoğun-
lukla sözcük başında bulunur.
Örnek : öğretmen, öbek, öç, ödenek, ödünç, ödev, öfke,
öğrenim, öğretim, öğüt, ökçe, öksürük, örs, söz,
örtü, öykü.

60
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Ö Ünlüsü İle İlgili Alıştırmalar


 Ölenle ölünmez.
 Önce düşün sonra söyle.
 Öküz ölür gönü kalır yiğit ölür ünü kalır.
 Önce öfkeyle öttüğünden Ökkeş’i görmedi.
 Ödünç ödeyerek öğünmek ödevi önergeyle öğretil-
melidir.
 Öğretmen öğleyin öğrencilere dört ögeden oluşan öğüt-
leri söylemiş.
 Öğretmen özerk öğretimde Örnek alıştırmalara des-
tek oldu.
 Ödemişli ödlek Ömer öksürüklü Özdemir’in öküzüyle
ördeğini öldürmüş.
 Özbekçi Öcalan ödevli öfkeli öğleyin öksürüklü ölgün
ömürsüz önemli el öpen örümcek öşürcüye öteden beri
öylece özleyiş duydu.
 Ödemiş’in öğünen öğretmeni Ökkeş’in özgürlüğe iliş-
kin öngörülerine göre özerk öğretimde önemli olan
öğretim görevlisinin özverili ve övülecek örgütlerinin
olmamasıdır.
 Öbür yörenin ötesinde ölgün gölde öten ördek gören
Ömer önündeki ördeğin öttüğünü Ökkeş’e göstererek
“ölen ördeğinle ölünmez.” öğüdü ile özetlemiş.
 Özbeöz’ün özbeöz Ödemişli öngörülü öğretmeni Öz-
güraslan ile Özgülaslan özellikle özerk ön öğretimde
öylesine özverili övünç verici ve övgüye değer kişiler
ki hani tüm öğretim örgütleri içinde en özgün Örnek
onlardır diyebilirim.
 Özüne özgü özverili Özgür’ün özellikli özerk öğreti-
minde ödenekli Örnek alıştırmalarına Ozan Özakman
da ortak oldu.

61
DİKSİYON

 Özlem’in özverili özel öğretmeni Ömür’ün önemli özel-


liği öğrencilerine öncelikle özeni öğütlemesi önerilerini
öfkesizce özetlemesi örtülü örümceği öylece Örnekle-
mesi ödevlerini önyargısızca ödüllendirmesi özgürlü-
ğün önemini öğretmesidir.
 Örnek öğretmen Ömer öğleyin öğlenci özürlü öğrenci-
lerine öncelikle ödevlerini öğrenmelerini öğretici öğüt-
leri önemsemelerini Örnek önder ölçülü özenli öğren-
cileriyle övüneceğini özetledi.

U (u) Ünlüsü : Yuvarlak, Dar, Kalın Ünlü


 Alfabenin yirmi beşinci harfidir. Konuşma dilimizde
birbirinden ayrı söylenen iki “u” vardır. Bunlardan biri
“kalın u” diğeri de “ince u”dur.
Kalın u : Çeneler açık, dudaklar birbirine iyice yaklaşık
ve ağız tam bir küçük yuvarlak olur. Kalın “u”ya sözcüğün
her yerinde rastlanır.
Örnek : uzun, kuru, uç, ucuz, uçak, uçurum, uykucu, ulu,
kulak, uzak, ulaştırma, umutsuzluk, ulusçuluk,
unutkan, uyumsuzluk.
İnce u : Kalın “u”ya oranla daha ileriden söylenir. İnce
“u” söyleyişte biraz uzun seslendirilir. Yabancı asıllı sözcük-
lerle dilimize girmiştir.
Örnek : bûse, numûne, nûr, nüzûl, sûre, nufûz, Nûri.

U Ünlüsü İle İlgili Alıştırmalar


 Uyku uyku getirir uyku et bitirir.
 Unkapanı uğradığı uğursuzluktan upuzun uzandı.
 Uma uma döndük muma.
 Umdum umdum geri yumdum.
 Ulusunun sözünü dinlemeyen uluyu uluyu gider.

62
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 Turu turlayıp turpu tuzlayıp turuncu tuğlayı tuz buz


ettim.
 Ulaştırmacı uçak uçurumda uçurtma gibi uyudu.
 Bu mumcunun mumu umumuzun mumudur.
 Uluborlu Utangaç Ulviye ile Urlalı Uğursuz Ulvi uğ-
raşa uğraşa Urfa’daki urgancılara uzun uzun ulam ur-
gan sattılar.
 Ucuz uçurtmacı Udi Ufuk Uğurlu’nun uhdesinden ge-
lerek ukalalıkla Ulus’ta ummadık unutkanlıkla upu-
zun urganları usta uşaklara utangaç üvertürcü ili uyu-
madan uzattı.
 Urfalı Utangaç Uğur’un uçakla uzaklara uyuyarak uç-
ması uyumlu uzmanların uygarlık uğruna uzun uza-
dıya uyguladığı uzayda uyanmanın utkusuymuş.
 Ulubatlı uydurucu Uyurgezer Ulvi ile Uluborlulu uyu-
şuk Ulaş Urfa’da uzun uzun tartıştılar.
 Uluorta utanmazlıklarla umumu usandıranlar uslandılar.
 Uzun burunlu umutsuz kulun mumunu mumsuz kuy-
tuda kurutup tutuşturdunuz mu?
 Ufukta uçan uçakların uzadıkça uzayan uğursuz uğul-
tularından uzun uykusundan uyanan ufak Uğur’u uyut-
mak uğruna umutsuzca uğraşmaktan usanan Ulviye
usulca uyuya kaldı.
 Uyanık Uğur ustanın ucuz ucuz ufacık uyduruk uçurt-
malarını ufuklarında uçurmaya uğraşıp uçuramamak-
tan usanan Urfalı ufaklıklar da umutsuzca usulca uzak-
laşarak umursamaz uçurtmacıyı utandırdılar.

Ü (ü) Ünlüsü : Yuvarlak, Dar, İnce Ünlü


 Alfabemizin yirmi altıncı harfidir. Dudaklar öne doğru
uzar, yuvarlak bir biçim alır ve büzülür. Dilin ön sırtı

63
DİKSİYON

sert damağa doğru yükselir. “Ü” ünlüsüne Türkçede


sözcüğün her yerinde bulunabilir.
Örnek : üç, üçgen, üçlü, üçüz, ülkü, ün, ünlem, ünlü,
üreme, ürkek, ürpermek, üzüm, üstün, ütü,
ümit, ücret, üniversite, üye, ürün, ünsüz, üzüntü.

Ü Ünlüsü İle İlgili Alıştırmalar


 Ünlü üç üçlü üniversiteli üçgen üslubu üretti.
 Götür küpü dök küpü getir küpü.
 Ülker’le Ülfet üslupsuz üstad ülviyet ümidiyle üstübeç
üstüvanesinden ücret almalıdır.
 Ücretli üçlü üdeba ülkücü Ümit ünlü ürkek üstün üşü-
mez ütücü ile üveye üveye üzüldüler.
 Ülker üzüntüsünden üzüm üzüm üzüldü başını büz-
gülü yastığa koyup süzüldü.
 Ünlü ülgen düzgün üreticiye ünleyip üşüdüğünü ür-
perdiğini üleştirdiği üzümlerin güğümlerde güzel gün-
lerin güleç yüzlü ince tüylü üstü boyalı tüllü müllü kü-
tükleri olduğunu söyledi.
 Üzüntüden üşüdüğünün ürediğini ürpererek ünlü ün-
lemesiyle ünledi.
 Uykucu Ülkü ucu Ümit Ünlü’nün üç gün üç gece
üzüm üzüm üzülmesi üstüne ümidi kalmayan an-
nesi umursamaz Ümmü Gülsüm ürküp de oğlu için
mi üzüm üzüm üzülsün yoksa kendi ümitsiz ürkek
haline mi gülsün?
 Ümraniyeli Ümmü’nün Ürgüp’teki üzümlerinden
ünlü ünsüz ürün alamaması Üsküp’teki ürkünç ülkü-
cüleri de üzdü.
 Ürdünlü ünlü üfürükçü Üryani Ünye Ürgüp üzerinden
ülküdeşlerine üstüpü üstübez üvez üzüm üzengitaşı

64
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

ve üzünç götürürken Üveyik’ten ürüyerek üvendirle-


rini sürüyerek yürüyen üçkağıtçıların ürküntü üreten
ünü batasıca ünlemleriyle ürküverdi.
 Ümraniye’de üretilen üzümlerin üstünde üstün ücretle
üleştirildiğinden ülkü üreticileri ülkede ünlendiklerin-
den ümitle üzüntüsüz ürpertisiz üstün ürün üreterek
ünlü ülkücü üreticiliği üstlendiler.
 Üsküdar’daki Ülkü Üniversitesinin ünlü üçüzlerinden
Ümit’le Ülker üst üste üşüttüklerinden üçüncü üçüz
Ümran’la üvey analarının üzümden ürettikleri usa-
releri ürpertilerinin ürtikerlerinin üstesinden geldiler.

Ünsüz Harfler
Ses yolunda bir engele çarparak çıkan seslere ünsüz harf-
ler denir. Türkçede 21 ünsüz harf vardır : “b, c, ç, d, f, g, ğ, h,
j, k, l, m, n, p, r, s, ş, t, v, y, z”

I. Ses Tellerinin Durumuna (Titreşimine) Göre Ünsüzler :


1. Yumuşak ünsüzler : Ses tellerinin titreşmesiyle oluşan
ünsüzlere yumuşak (sedalı, ötümlü, tonlu) ünsüzler denir. Yu-
muşak ünsüzler şunlardır : “b, c, d, g, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z”
2. Sert ünsüzler : Ses tellerinin titreşmeden oluşturduğu
ünsüzlere sert (sedasız, ötümsüz, tonsuz) ünsüzler denir. Sert
ünsüzler şunlardır : “ç, f, h, k, p, s, ş, t”

Sert Yumuşak
(Sedasız, Ötümsüz, (Sedalı, Ötümlü, Tonlu)
Tonsuz)

Süreksiz (Patlayıcı) p, ç, t, k b, c, d, g

Sürekli (Sızıcı) f, s, ş, h ğ, j, l, m, n, r, v, y, z

65
DİKSİYON

II. Çıkış Biçimlerine Göre Ünsüzler :


1. Sürekli (Sızıcı) ünsüzler : Ses yolunda herhangi bir en-
gele takılmadan çıkan ünsüzlerdir. Bu ünsüzlerin başlarına bir
ünlü getirildiğinde söylenişleri uzar. Sürekli ünsüzler şunlar-
dır : “f, ğ, h, j, l, m, n, r, s, ş, v, y, z”
2. Süreksiz (Patlayıcı) ünsüzler : Ses yolunda bir engelle
karşılaşarak çıkan ünsüzlerdir. Bu ünsüzlerin başlarına bir
ünlü geldiğinde söylenişleri uzamaz. Süreksiz ünsüzler şun-
lardır : “b, c, ç, d, g, k, p, t”

III. Çıkış Yerlerine Göre Ünsüzler :


1) Dudak ünsüzleri : İki dudağın birbirine veya alt du-
dağın üst dişlere dokunması ya da yaklaşmasıyla oluşurlar.
Dudak ünsüzleri şunlardır : “b, m, p, v, f”
• Çift-dudak ünsüzleri : “b, m, p”
• Diş-dudak ünsüzleri : “f, v”
2) Diş ünsüzleri : Dil ucunun üst dişlere veya üst diş etle-
rine değmesi yahut yaklaşması sonucunda oluşurlar. Diş ün-
süzleri şunlardır : “c, ç, d, j, l, n, r, s, ş, t, z”
• Diş ünsüzleri : “d, l, n, r, s, t, z”
• Diş-damak ünsüzleri : “c, ç, j, ş”
3) Damak ünsüzleri : Dil sırtının yükselip ön / arka da-
mağa dokunması veya yaklaşmasıyla oluşan ünsüzlerdir. Da-
mak ünsüzleri şunlardır : “k, g, ğ, y”
• Ön damak ünsüzü : “k, g, y”
• Art damak ünsüzü : “ğ”
4) Gırtlak ünsüzü : “h”

66
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

SERT YUMUŞAK
Çıkış Yerlerine
(Sedasız, Ötümsüz, Tonsuz) (Sedalı, Ötümlü, Tonlu)
Göre Ünlüler
Sürekli Süreksiz Sürekli Süreksiz

Dudak f p m, v b

Diş s, ş ç, t j, l, n, r, z c, b

Damak - k ğ, y g

Gırtlak h - - -

IV. Duyulurluklarına Göre Ünsüzler :


1) Akıcı ünsüzler : Ciğerlerine gelen havanın ağız boşlu-
ğunun daralan noktalarından veya geniz yolundan akarak çı-
karılmasıyla oluşan bol sesli ünsüzlerdir. Akıcı ünsüzler şun-
lardır : “l, r, m, n, y”
2) Katı ünsüzler : Boğumlanmalarında daha az daralma
ve kapanma olan ünsüzlerdir. Katı ünsüzler şunlardır : “b, c,
ç, d, f, g, ğ, h, j, k, p, s, ş, t, v, z”

Katı Ünsüzler Akıcı Ünsüzler

Patlayıcı Sızıcı Patlayıcı Sızıcı

Yumuşak Sert Yumuşak Sert Yumuşak

Çift Dudak b p _ _ m _

Diş Dudak _ _ v f _ _

Diş d t z s n r

Diş Damak c ç j ş _ l

Ön Damak g k - _ _ y

Art Damak _ _ ğ _ _ _

Gıtlak _ _ _ h _ _

67
DİKSİYON

Ünsüz Harflerle İlgili Ses Olayları


Ünsüz Sertleşmesi (Benzeşmesi)
 Sert ünsüzlerle “f, s, t, k, ç, ş, h, p” biten sözcüklere “c,
d, g” yumuşak ünsüzleriyle başlayan bir ek getirildi-
ğinde bu ünsüzler sertleşerek “ç, t, k”ye dönüşür.
Örnek : aç+dı / açtı, aş+cı / aşçı, bas+gı / baskı, çiçek+den
/ çiçekten, düş+gün / düşkün, geç+di / geçti,
seç+gin / seçkin.

Ünsüz Yumuşaması
 Sert ünsüzle biten bir sözcük ünlüyle başlayan bir ek
aldığında sözcük sonundaki sert ünsüz “p, ç, t, k” yu-
muşayarak “b, c, d, g”ye dönüşür.
Örnek : ekmek+im / ekmeğim, kitap+ın / kitabın, söğüt+üm
/ söğüdüm, denk +im / dengim, senet+im / se-
nedim, kaldık+ım / kaldığım, vücut+u / vücudu.
 Bazı yabancı kökenli sözcüklerin ünsüz yumuşaması
kuralına uymadığı görülür.

Yazılış Yanlış Okunuş Doğru Okunuş


ahlakım ahlağım ahlakım
anketin ankedin ahketin
aşkım aşgım aşkım
devlete devlede devlete
evrakı evrağı evrakı
konuta konuda konuta
merak merağı merakı
millete millede millete
olimpiyatı olimpiyadı olimpiyatı
sanatı sanadı sanatı
sepeti sepedi sepeti
sürati süradi sürati
şiddeti şiddedi şiddeti
taksit taksidi taksiti
yakıtı yakıdı yakıtı

68
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 Özel isimlerin sonunda bulunan sert ünsüzler “p, ç, t,


k” söyleyişte yumuşatılırken yazıda karışıklığa sebep
olmaması için korunmaktadır.
Söyleyişte Yazıda
Uşağ’ı / a Uşak’ı / a
Zonguldağ’ı/ a Zonguldak’ı/a.
 Sert ünsüz yumuşaması kuralına uymayan tek heceli
sözcükler olduğu gibi uyan sözcükler de görülür.
Örnek : yap+ı / yapı, et+i / eti, ört+ü / örtü, ip+e / ipe,
ak+ı / akı cep +i / cebi, kap+ı / kabı, çok+u /
çoğu, taç+ı / tacı, yurt+u / yurdu.

Ünsüz Düşmesi
 “k” ile biten bazı sözcüklere “-cik, -cek, -l” yapım ekleri
getirildiğinde sözcüğün sonundaki “k” ünsüzü düşer.
Örnek : minik+cik / minicik, küçük+cük / küçücük,
sıcak+cık / sıcacık, ufak+cık / ufacık, çabuk+cak
/ çabucak, ufak+rak / ufak, yüksek+l / yüksel,
alçak+l / alçal, yeşil+er / yeşer, kızıl+ar / kızar,
seyrek+l / seyrel.

Ünsüz Türemesi
 İki ünlünün yan yana bulunduğu bazı alıntı sözcük-
lerde ünlüler arasında y ve v harfleri gelir.
Örnek : fiat / fiyat, zaif / zayıf, tual / tuval, tualet / tuvalet.
 Türkçe sözcüklerde aynı kökte aynı ünsüz yan yana
bulunmaz. “Af, his, zan, ret, hal, şık, hak” gibi Arapça
asıllarında çift ünsüz barındıran ve Türkçede tek ün-
süzle kullanılan sözcükler ünlüyle başlayan ek aldı-
ğında veya yardımcı fiil alarak kullanıldığında asılla-
rındaki ikincil sessiz harf ortaya çıkar.
Örnek : his+s+etmek / hissetmek, zan+n+etmek / zan+n+etmek,
hak+a / hakka, şık+ı / şıkkı, af+ı / affı.

69
DİKSİYON

Göçüşme
 Göçüşme çoğu zaman, açıklığı daha yüksek olan bir
harfin sözcük başına daha düşük olan harfin sözcük
sonuna doğru kayması şeklinde olur.

Yanlış Doğru
baryam bayram
burgur bulgur
eşki ekşi
kirbit kibrit
körpü köprü

Gerileyici Benzeşme (N-M Çatışması)


 Türkçede sözcük içinde “b” sesinden önce “n” sesi bu-
lunmaz. N sesi b’nin etkisi ile m’ye dönüşür. Gerileyici
benzeşme denilen bu ses olayı daha çok yabancı kö-
kenli sözcüklerde görülür.
Örnek : anbar / ambar, canbaz / cambaz, cınbız / cımbız,
sümbül, tenbih / tembih, zanbak / zambak.

Kaynaştırma Harfleri
 Kök ve eklerin birleşme sırasında arasına giren sesler-
dir. Ünlüyle biten bir sözcüğe, ünlüyle başlayan bir ek
getirildiğinde araya “-y, -n” sesleri girer.
Örnek : eliyle, annesini, ikişer, satıcısı, listeyi, parası,
suyunun.
 Kimi zaman bir ünsüzle bir ünlü arasına girdiği de
görülür.
Örnek : üstünde, onda.

70
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

B (b) Ünsüzü : Yumuşak, Patlayıcı, Dudak, Katı


 Alfabemizin ikinci harfidir. Dudakların birleşip açılma-
sıyla oluşur. Sözcüklerin başında veya ortasında bulunur.
Örnek : baş, boş, bıçak, biber, berber.
 Sözcük sonunda ünlüyle başlayan bir ek aldığında eski
konumuna geri döner.
Örnek : kitabı, kabı, hesabı, mektubu, çorabı.
 Gerçekte “p” ile biten sözcüklerse değişmezler.
Örnek : sap / sapı, çöp / çöpü, top / topu, tüp / tüpü,
küp / küpü, kulp / kulpu, hap / hapı.

BA BE BI Bİ BO BÖ BU BÜ
BAP BEP BIP BİP BOP BÖP BUP BÜP
BAR BER BIR BİR BOR BÖR BUR BÜR
BAT BET BIT BİT BOT BÖT BUT BÜT
BAY BEY BIY BİY BUY BÜY

B Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Başın kaşı kaşın da başı var.
 Bol bol yiyen bel bel bakar.
 Baba bas paspasa bas baba paspasa.
 Baba Baki Bandırmalı bacının basmalarını Balıkesirli
bakkal Basri’ye bağlattı.
 Becerikli Bedri bebekli beyzadelerle belediyeden be-
dava beyaz bez beğendi.
 Bıyıklı bıçkın bıldırcınları bırakmak için bıçak aradı.
 Bilgili bir bildik bilgisiz bir bildikten bin bir kere daha
iyidir.
 Bostanda boğazlaşan Bodrumlu boksör bol bol boyalı
boruları boylu boyunca boşalttı.

71
DİKSİYON

 Böceklenen börekleri bölük bölük bölenler böbürlendiler.


 Buruşuk Bulgar bulgur bularak bunak budalayı bu-
ram buram bunalttı.
 Büyük büstü büklüm büklüm büken Bünyalı bücür
büyücü bütün bütün büzüldü.
 Barakada bıraktığı bardaklara böceklerin bulaştığını
bildiren barbutçu barmen büyük barın bitişiğinde bü-
yük bardakla biraya başladı.
 Babasının benekli bıldırcını bitişik bostanda böcekler-
den bunalarak büzüldü.
 Babaeskili babacan Bahri Beberuhi Bedri ile bıyıksız
bıçkıcı bıngıldak Bigalı Bikes Bahri’nin Bigadiç’teki
bonbon banmarşesine varmışlar oradakilerin yüzle-
rine bön bön bakarak büyülü büyük buhurdanlığı
buğulu buğulu boşaltıp bomboş bırakmışlar sonra da
Bodrum’da gözden kaybolmuşlar.
 Bir pirinci birinci buluşta bir inci gibi birbirine bağla-
yıp perlepe berberi bastıbacak Bedri ile beraber Bursa
barına parasız giden bu paytak budala babası topal
Badi’den biberli bir papara yedi.
 Babası beyaz bıldırcın besleyen bunak Berrin’in biti-
şik bostandan beyaz badanalı benekli bademe benze-
terek bağırdı.
 Buca Belediye Başkanı Bay Bekir Bal toprak başkan-
lığına başlar başlamaz bahçede bekleyen bekçiye be-
lediyeye bağışlanmış bir buldozerin bulunduğu bara-
kayla bitişindeki binanın beyaza boyanmasını buyurdu.
 Babamızın Beykoz Büyük Bulvar’daki bahçesinde bolca
beyaz begonya bulunduğundan bahçıvanı bej bereli
Behçet Bey Bakırköy’deki Bakımevleri Başkanlığına
bazılarını bağışlayacağını bildirdi.

72
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 Bre birader buraya bak başı bereli burma bıyıklı beti


benzi bembeyaz Beberuhi boylu Bilal’in burnuna bi-
ber kaçırıp bir bebek gibi barbar bağırması bir bakıma
hoş bir bakıma boş ve berbat bir hal değil midir?
 Bizim bebek babamın pembe piposunu birden bire
bibere batırdı.
 Bir berber bir berbere bre berber beri gel diye bar bar
bağırmış.
 Büyük büstü büklüm büklüm büken Bünyanlı bücür
büyücü bütün bütün üzüldü.
 Büyük büyük büyülteçli babacan Babaeskili Bonboncu
Bilal’le Bigalı Bıngıldak Bahir’in bön bön bakışlarına
bomboş büyülü büyük büyük laflarına kızıyordu.
 Balıkesirli Babacan Berber Bekir Bey büyük büyük ba-
vulları bidonları alıp çevreye bön bön bakarak bod-
ruma indi.
 Sizin bacaya konmuş allı ballı kabaklı baykuşa bizim
bacaya konmuş allı ballı kabaklı baykuş demiş ki : ”Na-
sılsın allı ballı kabaklı baykuş?”
 Bozkırlı Bilah Bozdoğan’ın beyaz badanalı bol balkonlu
boş binasının batısından bayır aşağı boylamasına ba-
kınca beni bir başıma bir bozkır buhurumun bile bu-
lunmadığı bahtsız baba bileceksiniz.
 Ben bademe baktım badem bana baktı ben bademden
bıktım badem benden bıktı.
 Bilgili bir bildik bilgisiz bir bildikten bin bir kere iyidir.
 Bilmeyenler bilmediklerini bilseler bilirlerdi.
 Babam bahçıvanı Burhan’ın Bursa’daki balıkçıdan bar-
bunya balığı bulup beraber Bestami’nin berisindeki
Büryancı Beyazıt’ta beklediğini bilmemi belirtti.

73
DİKSİYON

 Barakalarda bıraktığı bardaklara böceklerin bir bir bu-


laştığını bildiren bizim barbutçu baba barmen büyük
bardağın bitişiğindeki boş bardakları buraya böylece
boş boş bıraktı.
 Bahtiyar Bey’in büyükbabası Bakiban Bey Beyoğlu’nda
Böbrekçi Bekir’e böbür böbür böbürlenirken becerik-
siz Bilal biberli bumbarı börekçinin başına boca etmiş.
 Bilinçsizleştirilmiş bezgin beylerbeyi beyzadesi birey-
selleştirilmiş bilinçlilerin bütünleştirilmesini bireyci-
likle bellettirdi.
 Balıkesirli balıkçı Bilal’in balıklı köyün bıldırcınlarının
belini kırıp barbar barın barmeni barbunyacı Bülent
ile büktüre bilir bilmez büyük mü büsbüyük barbe-
külerde kızartıp barbunya ile yediğini baylar bayan-
lar birer birer gördü.

C (c) Ünsüzü : Yumuşak, Patlayıcı, Diş, Katı


 Alfabemizin üçüncü harfidir. Dişler birbirine yakın, dil
ucu dişlerin ön kenarına yayılmış, alt çene aşağı düşerek
çıkar. Dilimizde sözcük başında ve ortasında bulunur.
Örnek : cam, cacık, coşkun, cömert, cüce, cümle.
 Sözcük sonunda ç olur. Yalnız, anlamları ayrı olup söy-
lenişleri benzeyen sözcükleri birbirinden ayırmak için
de kullanılır.
Örnek : haç (Hristiyanların remzi) / hac (Kabe’yi ziyaret)
sac (demir levha) / saç (baştaki kıllar).
CA CE CI Cİ CO CÖ CU CÜ
CAÇ CEÇ CIÇ CIÇ COÇ CÖÇ CUÇ CÜÇ
CAF CEF CIF CİF COF CÖF CUF CÜF
CAR CER CIR CİR COR CÖR CUR CÜR
CAV CEV CIV CİV COV CÖV CUV CÜV

74
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

C Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Can benim canım çıkan elin canı.
 Cins cinsine çeker.
 Ceylan Cemil cevizlikte cezveli Cemal’in cezvesini ce-
bine indirdi.
 Cıvık cıvanın cılız cırcırları cıyak cıyak cırlarken cız-
bızlar cızlandılar.
 Cihangir cihetindeki cibiliyetsiz cimri ciğerci cins cins
civcivleri cibinliklerinin cila sepetine koydu.
 Coğrafyacı Coşkun’u coşturdu.
 Cömertlerin cömerdi cömertlikten çöktü.
 Cumbada cuma ve cumartesi cura ile curcuna çaldılar.
 Cüce cüsseli cümbüşçülerin cümlesi cürümlere cüret
ettiler.
 Cikcikleyen civciv cıvık cıvık camcının cebinden
Cemil’in ucuz gocuğuna cüretli cikciklemesiyle cup-
padak uçuverdi.
 Cambaz Cevat cılız cimri Çoşkun’la cömertliğe cum-
bada cüret ettiler.
 Cemil Cemile Cemal cumaları cilacı cüce Canip’in ci-
cili bicili cumbalı ciltevinde cümbür cemaat cacıklı civ-
civle cücüklü cacık yerler sonra da Cebecili cingöz coğ-
rafyacının cinci ciciannesinin cırcırböceğini dinlerler.
 Cumaları cumadan cümbür cemaat cicili bicili cücüklü
cacıklı cingöz candan ciltçi Cemal’in cumbalı evine ko-
şardık.
 Cabbar Cavi’dan cevizleri cumbada cücüklerken civ-
civli cacıkla cücüklü cacık yedi.
 Cihangirli cesur Cafer’le Ceyhanlı cefakar canlı Cev-
riye caminin civarında cıvıl cıvıl cıvıldayarak cüceleri

75
DİKSİYON

cilalayan ciyaklatan civelek cazip Candan’la cahil cü-


hela cani Cengiz’i cezalandırdılar.
 Cefakar cümbüşlü Cafer’le cefakeş Cevriye Cizre ce-
zaevinde canlılarıyla cebelleşirken Civangate camiası-
nın cesur cömert centilmenleri ceplerindeki cevahirle
cemaziyülevvellerini cem edip cenup cenahına cehen-
nem oldular.
 Cici çinici Celali hoca Cabi geceleri içki içince gizlice
marpucçular içindeki zücaciyecilere gidip içi Çince ya-
zılı cevizcikleri ciro için iç içe geçmiş cicili bicili üç çeşit
biçimsiz civalı cam çubuğu çepceğinize indirdi.
 Cambaz Cevat cılız cimri Çoşkun ile cömertliğe cum-
bada cüret ettiler.
 Caddedeki Canfesci Canan’ın camındaki canfeslerin
cazibeleri cariyelerin canını cayır cayır yaktı.
 Cumaları Cilacı Cebecili Cüce Cenani çiftçi Cingöz Ce-
mal Cibali’den ince Cumali cicili bicili cumbalı evlerin-
den çıkarlar cemaatle camiye giderler.
 Caz cazgırın cazırdatıcı cızbızında cazır cazır cazır-
datılanlardan mısınız? Yoksa cazgırın cazırdatıcı cız-
bızında cayır cayır cayırdatılanlardan mısınız? Biz de
cazgırın cazırdatıcı cızbızında cazır cazır cazırdatılan-
lardanız ne de cazgırın cazırdatıcı cızbızında cayır ca-
yır cayırdatılanlardanız.
 Cik cik cikcikleyen cimcime civcivleri cırtlatan Cüneyt
cesikanın ceketinden çekinmeden cortlattığı çekilme-
miş çekle Küçükçekmece’deki çamlı çiçekli çukur çem-
berli çorbacının camından çilli çocukla çekine çekine
çorba çalmış.

76
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Ç (ç) Ünsüzü : Sert, Patlayıcı, Diş, Katı


 Alfabenin dördüncü harfidir. C harfinden biraz daha
sert olarak çıkar. Çıkış biçimi “c” ile aynıdır. Türkçede
sözcüğün her yerinde bulunabilir.
Örnek : çam, çan, çal, çap, çakı, çadır, çavdar, çalı, taç,
ölçüm, çarşı.

ÇA ÇE ÇI Çİ ÇO ÇÖ ÇU ÇÜ
ÇAÇ ÇEÇ ÇIÇ ÇİÇ ÇOÇ ÇÖÇ ÇUÇ ÇÜÇ
ÇAF ÇEF ÇIF ÇİF ÇOF ÇÖF ÇUF ÇÜF
ÇAR ÇER ÇIR ÇİR ÇOR ÇÖR ÇUR ÇÜR
ÇAV ÇEV ÇIV ÇİV ÇOV ÇÖV ÇUV ÇÜV

Ç (ç) Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Çat burada çat kapı arkasında.
 Çul ardından çomak çeken çok olur.
 Çankırılı çarıkçı Çakır çardakta çalgı çalınırken çapul-
cularla çan çan etti.
 Çekirge’de çelimsiz çetin çelik çekiççinin çek çek ara-
basını çekti.
 Çımacının çıplak çırağı Çıkrık’taki çıkınını bir çırpıda
çınara çıkardı.
 Çimentodan çirkin çini çipil çiçekçi çilli çilekar çinge-
neye çifte attı.
 Çolak çobanın çorapsız çopur çocuğu Çomar’dan ço-
luk çocuğunu çorak yerlere kaçırdı.
 Çömelen çömez çörekleri çöplenirken çöküntü oldu.
 Çubuk’taki çukura çuvaldızlı çuvalcıya çubuk çuhacı
düştüler.
 Çünkü çürükçü çürüksüz dedi.

77
DİKSİYON

 Çilli çekici çılgın çocuk çökük çardağın çam çerçevele-


rini çekçek içinde çiviledi.
 Çardaklı çeşmedeki çırak çiçekleri çobanın çöreğini ve
çuvalları çürüttü.
 Çapakçurlu çapaçul çarkçıbaşı çaylak Zülküf Çatalcalı
çakmakçı çivit Cahit’e : “Behey çaçabalığı çepiç çerçi
çakaloz çayırhorozu çöpçatan çurçur çirişotu.” demiş.
 Çatalağzı’nda çatalsız Çatalcalı çatalcının çarpık çurpuk
çançiçeğine çalçene Çoruhluya çarptırmasına ne dersin?
 Çarık çorap dolak ben sana çarık çorap dolak mı dedim?
 Çatalca’da topal çoban çatal yapar çatal satar nesi için
Çatalca’da topal çoban çatal yapar çatal satar karı için
Çatalca’da topal çoban çatal yapar çatal satar.
 Çapakçurlu çipil Çatal’ın çar çur ettiği çil çil liraları çöp-
çatan çakmakçının çivitçi kızı iç etmiş.
 Çalçene çalgıcı çingene çarşıda çerçi cincinin çaldığı üç
çift çerçeveyi camcı Celalettin’e önce çıtalattı da mı çi-
viletti önce çiviletti de mi çıtalattı.
 Çatallı çeşmenin çardağındaki çırak çatalı çöreği çoba-
nın çuvalını çürüttü.
 Çaycumalı Çakır Çetin Çamlıktaki çalı çırpılarla çorak
çayırları çapalarken çamura çakılan çarığını çakma-
ğını çakısını çakşırını çıkarmaya çalışırken çok çabala-
yıp çantasından çabucak çakmağıyla çorabını çıkardı.
 Çukurcuma’nın çayırlı çarşısında Çobançeşme çevre-
sindeki çamur çukurunda çimmeye çalışan çelimsiz ço-
cukların çığlıkları çırpınmaları çabalamaları çoğumuzu
çileden çıkardı.
 Cırcır böceği çeneli ciciannenin çıtı pıtı kızının çıtı pıtı
çıtkırıldım çocuğu için çıtı pıtı hanım ciciannesine çat-
mış çıkışmış.

78
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 Çorum’da çorak tarlalarını çoluğunu çocuğunu çok-


tan bırakmış bu çoban Çatalca’da çorbacılar çarşısında
çok çalışır.
 Çımacının çıplak çırağı çıkrıktaki çıkının bir çırpıda çı-
narı çıkardı.
 Cüca çinici Celali Hoca Cabi geceleri içki içince gizlice
Marpuççular içindeki zücaciyecilere gidip içi Çince ya-
zılı cevizcikleri ciro için içi içe geçmiş cicili bicili üç çe-
şit biçimsiz civalı cam çubuğu cepceğizinize indirdi.
 Ekranlardaki çılgınlaştırılmış çırılçıplakçılık çap-
kınlaştırılmışlıkla çarpıtılarak açıklandı.

D (d) Ünsüzü : Yumuşak, Patlayıcı, Diş, Katı


 Alfabenin beşinci harfidir. Dilin damağın ön kısmına
üst diş köklerine dokunmasıyla çıkarılır. Dilimizde söz-
cük başında ve ortasında bulunur.
Örnek : dam, dal, dar, dış, dip, diş, dadı, dede, deney,
demir.
 Arapçadan dilimize geçmiş sözcüklerin sonunda t olur.
Örnek : Ahmet, tehdit.
 Anlamlan ayrı olup söylenişleri benzeyen birkaç söz-
cüğü birbirinden ayırmak için bazı sözcükler “d” ola-
rak yazılır.
Örnek : ad (isim) / at (hayvan), od (ateş) / ot (bitki), had
(derece) / hat (çizgi).
DA DE DI Dİ DO DÖ DU DÜ
DAP DEP DIP DİP DOP DÖP DUP DÜP
DAR DER DIR DİR DOR DÖR DUR DÜR
DAT DET DIT DİT DOT DÖT DUT DÜT
DAZ DEZ DIZ DİZ DOZ DÖZ DUZ DÜZ

79
DİKSİYON

D Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Damla damla göl olur damlacıktan sel olur.
 Derviş Dede destanlarını derlemekten dertlerine de-
vam edemedi.
 Dilber Dilbaz dindar Dilaver’e dilbaz diyerek dikişle-
rini dikti.
 Doksan dokuz dolaplı doktor dolandırıcı dondurma-
cıdan dopdolu dondurma dolabı aldı.
 Dörtyollu döşemeci döşemelerin döşüntülerini dört
köşe döşeklere döndüre döndüre döktü.
 Duvarcı dursun dutluğun duvarındaki durakta durdu.
 Düdüklü düğmeci dünden beri düşüne düşüne düğme
düzinelerini düzgün düzeltmedi.
 Davulcu dede dışarlıklı dikişçiyi dolandırırken döne-
mecin duvarından düştü.
 Dadaylı dayımın Dodurgalı düdük deli dedesi diline
doladığı debdebeli dedim dedisiyle dırdırını dilinden
düşürüp de bir kez olsun doya doya düden diyeme-
den düdenin dallara doldurduğu doyumlu yemişler-
den doyasıya yiyemeden dar-ı dünyadan göçüp gitti.
 Dilenci dalları dama düşürdüğü için mi dövüldü dama
düşen dalları diline doladığı için mi dövüldü?
 Dım dım da dım dım dım dım da dım dım dım dım
da dım dım ben bu dımdımdan bıktım.
 Dombaylı dümbül düdük dümbelekçi düdükçünün
debdebe delisi dadaylı dedikoducu didaktik dedesi Do-
durgalı didikçi dudu dadısı ile dudaksıllaştırmadıkları
için durup dinlenmeden “da da di di dö dö du du dü
dü do do dı dı” dedi durdu.
 Dört deryanın deresini dört dergahın derbendine dev-
rederlerse dört deryadan dört dert dört dergahtan dört
dev çıkar.

80
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 Davudi Dilaver Didim’de dişçiye dolandırırken duvar-


dan düşünce dişi düştü.
 Darendeli dertli derviş Davut Dede dergahında dizüstü
düşüp dünyanın düzenini derin derin düşünerek dilin-
den düşürmediği dedim dedi dedim dedilerle dualarla
dertli dindar dostlarına deruni devalar dermanlar diledi.
 Dün Didem’in dedesinin Divanyolu dergahındaki da-
vetinde davetlilerle dertleşirken dünyadaki dedikodu-
ların devam edeceğini dırdırların dinmeyeceğini dar
düşüncelerin diğerlerini destekleyeceğini düşündükçe
doğrusu dertlendim.
 Vedad’ı caddede durdurdum da dedim ki : “Şu dar-ı
dünyada delilerle dertli dedeler içinde didindin dur-
dunda kendi derdini döküp dereden tepeden dört çift
lakırdı edecek bir hemderdi neden bulamadın?”
 Değirmenci Davud’un dedesi Derviş dalyan direğinde
dalyan bekliyor.
 Şu dibi dar-ı dünyada derdime derman deli dolu de-
diği dedik çaldığı düdük demir gibi dedem vardı da-
levaracı dayımın dilinde dünyanın düzenine dayana-
mayıp damda düşünürken düştü.
 Dırdır dırdır dırlanan deli kız daldan dala takılarak
dün de dırlandı.
 Dazlak dişlek davulcu Dilaver’in dünürü Daver Di-
narlı Davut’un damadını dürüm dürüm dürmüş döv-
müş de mi Dinarlının dünürü Daver’den davacı olmuş
yoksa Dinarlı Davud’un damadı mı dazlak dişlek da-
vulcu Dilaver’in dünürü Daver’i dürüm dürüm dür-
müş dövmüş davacı olmuş?
 Dizini dişine değdirerek dışarıdaki dırdırları dinleme-
den düşündüklerini duyan dümdüz döşü desen de-
sen düğmeli Davut düş düşlerken düşüp tekrar dü-
şünceye dalmış.

81
DİKSİYON

F (f) Ünsüzü : Sert, Sızıcı, Dudak, Katı


 Alfabemizin yedinci harfidir. Üst kesici dişlerin alt du-
dağın üstüne dokunup açılmasıyla çıkar. Dilimizde ço-
ğunlukla sözcük başında, pek seyrek olarak da orta-
sında ve sonunda bulunur.
Örnek : fındık, fal, fil, fakat, falaka, falanca, faraş, fe-
lek, ferman, federasyon, felaket, felç, fevkalade,
fitre, film, fayans, fötr, fonojenik, futbol, füze.
FA FE FI Fİ FO FÖ FU FÜ
FAF FEF FIF FİF FOF FÖF FUF FÜF
FAL FEL FIL FİL FOL FÖL FUL FÜL
FAR FER FIR FİR FOR FÖR FUR FÜR
FAT FET FIT FİT FOT FÖT FUT FÜT

F Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Felemenk’te Felemenkler Felemenkçe konuşurlar.
 Falcı falcıya fal bakmaz.
 Fettan fırsat fevt etmez.
 Farfara Fatma falcı Filiz’le fanila fabrikasında fasulye
falına baktılar.
 Feraceli Fethi’ye Fener yolunda Fenerli Ferit’e feryat et-
mekle fenalaştı.
 Fındıklı’da fırçaları fırçalayan fıçıcı fırçaları fırıl fırıl
fırlattı.
 Fitneci Fikret Firketeli Filiz’le fidanlıktan fiskoslaşa-
rak firar etti.
 Fondacı fondaları fokur fokur fokurdattı.
 Fötrcü fötrlenen fötrleri fötrlere kattı.
 Futbolcular fundalıkta futbol oynadılar.
 Flütçü Füsun füzeni füzeyle karaladı.

82
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 Fingir fingir fingirdeyen fıkırdak fare Ferhat’ın fokur-


dayan kafasına kafesinden ufak ufak fındıkları fırlattı.
 Farfara felfelek fırıl fırıl fileli folluğu fötr fuarına fü-
zelendi.
 Farfaracı Fikriye ile favorili faso fiso Fahri Fatsalı
Fatma’yı görünce fesleğenci feylesoy Feyyaz’ı fındıkçı
Ferhunde’yi anımsatarak feveran ettiler Felemenk’te
Felemenklerin Felemenkçe mi konuştuklarını düşüne
düşüne fertliğe çektiler.
 Fermanlı fabrikatör farmason Fuat filden fiilden fısıl-
tıdan fosilden flütten filitten fötrden fellik fellik kaçar.
 Fakir fukaraya faydalı Fatsalı fındık fıstık fabrikatörü
fedakar Fahri’nin fakültedeyken felsefesi Fransızcası
fotoğrafçılık faaliyeti figüranlığı figüratif faaliyetleri
fevkaladeydi fakat fiziği fiziko kimyası fizyoloji fe-
laketti.
 Fener’de faal ferah francala fabrikasının fabrikatörü
fırsatçı Faik fırlayan fahiş fiyatları frenleyeceğine fü-
tursuzca faturalayarak fakir fukara familyalarını fii-
len feryat ettirdi.
 Vefalı vefasız Fevziye vefa feyziyle Fevzipaşa’nın fi-
yonklu favorilerini fevkaladenin fevkinde fark edip
vezire iletti.

G (g) Ünsüzü : Yumuşak, Patlayıcı, Damak, Katı


 Alfabenin sekizinci harfidir. Dil sırtının damağın ge-
risini, bir de damağın daha ön kısmını kapatmasıyla
meydana gelir.
Örnek : gaga, gam, galiba, gar, garaj, gargara, gazete,
gelincik, göçmen, gölge, gönye, görev, güzellik.

83
DİKSİYON

 G sesinin önünde kalın ünlü varsa dil kökü yumuşak


damağı kapatarak damağın gerisinde bu sesi mey-
dana getirir.
Örnek : gar, gıcık, gazi, gaz, gocuk, guguk.
 G sesinin önünde ince ünlü bulunuyorsa dil kökü sert
damağı kapatır. Damağın ön kısmından çıkar. Dilimizde
çoğunlukla sözcük başında bulunur. Sözcük ortasında
ve sonunda seyrek bulunur.
Örnek : gah, gel, gör, git, güç.
GA GE GI Gİ GO GÖ GU GÜ
GAÇ GEÇ GIÇ GİÇ GOÇ GÖÇ GUÇ GÜÇ
GAF GEF GIF GİF GOF GÖF GUF GÜF
GAK GEK GIK GİK GOK GÖK GUK GÜK
GAR GER GIR GİR GOR GÖR GUR GÜR

G Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Geldin geldin gelme geldin geri dönme.
 Getirince el getirir yel getirir sel getirir götürünce el gö-
türür yel götürür sel götürür.
 Galatalı Gamsız Galip gammazlıktan suçlanıp gazete-
cilikten gazlandı.
 Geçimsiz gelin Gebze’den gelinliğindeki gerdanlığı
getirdi.
 Gıdasızlıktan gıcır gıcır gıcırdayanlara gıdıklanmak-
tan gına geldi.
 Gizlice gizlenen Giritli gibi giyinen Giresunlu girdaba
girdi.
 Goriller gonklarla golf sahasına girdiler.
 Gözleri görmeyen Gölcüklü Gönül gölgesinden göv-
desini gönülsüz gönülsüz göz etti.

84
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 Gulyabaniler gurbette gurul gurul gururlandılar.


 Güzel günlere güvenen Gürbüz Gürcü gürül gürül
gürledi.
 Gizil gerçeklerini gır gır gargara gizleyen garip gurul-
tulu gürültülü döngülere gonk gonklamadan güzel
günler görme gayretini rüzgara söylemiş.
 Galip Geyve’de gır gır giden gocuklu göçmen gurur-
luya güldü.
 Güneyli girgin gammaz Galip Gavurdağı’nda güpegün-
düz galeyana gelmiş de Gülgiloğlu Gaziantepli Gazup
gazinocuyu Gölköylü gitaristle birlikte Gümüşhane’ye
göndermiş.
 Gece gündüz gemilerde gezen geveze garip Gürkan ge-
çen gece geminin güvertesinde geri geri giderken gök-
yüzünde gördüğü garip göktaşlarını güçlükle görüntüle-
yip gündüz gemicilere gece görüntülediklerini gösterdi.
 Gabardin gelinliğini giyeceği gün gencecik Güllü ge-
line gamsız görümcesi Gülşen gelecek günlerin güzel
geçmeyeceğini güçlükler getireceğini geveleyerek gizli
gizli gülümsedi.
 Geceleri geçerken geç vakit gördüğüm geniş geminin
Gelibolu’dan geldiğini duydum.
 Gündüz Gülveren minibüsüyle Gülveren’e gidip
Gülveren’de gül bahçesinden bir gül kopardım.
 Güreşte galip gelen Gelibolulu güreşçi Ganalı güreşçi
Gonzales’e güreşmiş de mi galip gelmiş yoksa Ganalı
güreşçi Gonzales hükmen yenilmiş güreşememiş de
güreşmeden mi galip gelmiş?
 Gerekli gereksiz ve gereğine inanmadan gayretkeşlik
edip iki günde bin genel kurula gensoru veren Gire-
sunlu Gıyasettin Güner için genel kurula gensoru ver-
mek gerçekten de gerekmekte midir?

85
DİKSİYON

 Garzanlı Gamsız Galip gammazlıktan gazetecilikten


gayretle garkedildi.
 Geçen gece Gemerek’ten Gediz’e gelen Gebzeli gez-
ginci gizemcilerden gitarist Genzel gençlere gerçek dı-
şılıkla gerçeklik dışı ilişkiler arasında ne gibi geçerlilik
gerçekliği olduğunu sordu?
 Gözlükçünün gözü gözlemcinin gözlemelerinde mi
gözlemcinin gözü gözlükçünün gözünde mi?
 Galiba gırgırıc Galip’in gıdası Gravyer peyniriyle Gas-
konya galonu ve gevreğiymiş
 Gongu gonglatan güzel görünümlü gayretli garga-
racı gırgır gacı ger ger gerinip ganinin gırnatasına giz-
lice güklemiş.

Ğ (ğ) Ünsüzü : Yumuşak, Sızıcı, Damak, Katı


 Alfabenin dokuzuncu harfidir. Damak ünsüzü olup ses
değeri diğer ünlüler arasında azalan ve konuşma di-
linde iki ünlü arasında ikili ünlü oluşumuna yatkın bir
ünsüzdür. Kalın ünsüzlerin arasındayken düşer, ken-
dinden önceki ünlüyü uzatır.
Örnek : mağara / mâra, bağımsız / bâmsız.
 Sözcük başında bulunmaz, iki ünlü arasındaysa ikili
ünlü meydana getirir.
Örnek : boğaz / boaz, doğal / doal, yoğurt / yourt.
 Konuşma dilimizde bazen y ve v seslerine döner.
Örnek : eğer / eyer, diğer / diyer, soğuk / sovuk, eğlence
/ eylence, koğmak / kovmak, teğmen / teymen.
ĞA ĞE ĞI Ğİ ĞO ĞÖ ĞU ĞÜ
ĞAL ĞEL ĞIL ĞİL ĞOL ĞÖL ĞUL ĞÜL
ĞAP ĞEP ĞIP ĞİP ĞOP ĞÖP ĞUP ĞÜP
ĞAR ĞER ĞIR ĞİR ĞOR ĞÖR ĞUR ĞÜR
ĞAZ ĞEZ ĞIZ ĞİZ ĞOZ ĞÖZ ĞUZ ĞÜZ

86
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Ğ Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Dağı dağı sağlar bağı bağlar bağlar yağı yağlar dağlar
soğan soğana ağlar.
 Sen ağa ben ağa bu ineği kim sağa?
 Ciğerleri çiğ çiğ boğazlayan çığırtkan düğümlenen bo-
ğazını öğütçü papağana soğuk yoğurtla ağlaya ağlaya
bağlaya bağlaya dağlaya dağlaya açtırdı.
 Kuğuları çiğ çiğ boğazlayan Boğaziçili bağcı düğümle-
nen ağını kazağının boğazına bağlarken yağmur yağı-
yordu. İğ gibi tığ gibi soğuk yoğurdun buğusu da sö-
ğüşlü dağın uğultulu ağıtlarıyla bağdaşıyordu.

H (h) Ünsüzü : Sert, Sızıcı, Gırtlak, Katı


 Alfabenin onuncu harfidir. Bir nefes harfi olup ağzın
kalın a ünlüsünü çıkardığı durumda meydana gelir.
H sesi ünsüzlerin en arkada meydana gelenidir. Dili-
mizde çoğunlukla sözcük başında bulunur.
Örnek : haber, hafta, hacı, hademe, hafız, hafif, hakiki,
hakir, halbuki, hallaç, hassas, hece, hipnotizma,
hokkabaz, hüner, hücum, hücre, hüviyet.

HA HE HI Hİ HO HÖ HU HÜ
HAÇ HEÇ HIÇ HİÇ HOÇ HÖÇ HUÇ HÜÇ
HAH HEH HIH HİH HOH HÖH HUH HÜH
HAL HEL HIL HİL HOL HÖL HUL HÜL
HAR HER HIR HAR HÜR HÖR HUR HOR

H Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Hakime hakem hakeme hakim gerek.
 Her kadın hanesinin hem hanımı hem halayığıdır.
 Halam halhallarla halkaları halatları hallaçlara verdi.

87
DİKSİYON

 Havzalı Haydar hancı Haydar’ın hasretinden hastane-


deki haşhaşçı halka haykırarak havalandırdı.
 Heceye hevesli heykeltıraş heybetli heybesini hemşi-
resi Hendekli Esma’ya hediye etti.
 Hım hım hırçın Hristiyan hırsızlıkla hıyarları hızlı
hızlı hıfzetti.
 Hilebaz Hilmi Hindistan’dan hizmetçi Hintli Hikmet’i
hile ile himayesine getirdi.
 Horasanlı hoppa hoca hokkabaz hoyrat Hozatlı’nın ho-
rozuna hoyratlıkla hoşafları döktü.
 Hödük Höyük’te höykürerek hörgücünü höpürdetti.
 Hulusi Huriye’nin huzuruna hükmetti.
 Hükümlü Hüseyin hünerine hürmetsizlikten hüzünlü
hüzünlü Hüsnü’yle hüngür hüngür ağladı.
 Hiçlik herkesi hastalık hastası halinde hırpalayan na-
hoşça hırpalayabilen hain hislerdendir.
 Habeş hemşire hırkalı hizmetçi hoppa hödüğe hurma-
ları hürmetle sundu.
 Hahamhanede hahambaşı hahamı homur homur ho-
murdanır görünce hemencecik heyecanlandı hızlandı
hoşnutsuz hırçın hırçın giderken birdenbire karşısında
beliriveren Hollandalı Helga’ya : “Hah tamam! Haydi
hohla hemen hoh de bakayım!” dedi.
 Hayrabolulu hamamzade Hamit’le Hayrettin’in hanımı
Halide Harputlu has undan hamur açıp Halaskargazi’de
hassa alayından müteakkit hamurkar Hüsnü Hayret-
tin ile halası Hayrünisa Hanım’ın hem hayretine sebep
oldu hem de hayranlığını kazanıp hayır duasını aldı.
 Hasta Hasan’ın hıçkırık hastası hanım ninesi hani Hak-
kari’deki hasatın harmanın hasılatı dedi.
 Haseki Hastanesi’nin hayırsever hemşiresi Handan’ın Ha-
nımefendi hatırşinas halası Hayriye Hanım hastalanınca

88
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Handancık hemen heyecanla hastanenin hatırlı hekimi


Hüseyin Hamdi ile haberleşti.
 Haydarpaşa Hekimoğlu Hastanesi’nin huysuz hade-
mesi Hafız Hasan hariciyedeki hastalarına her zaman
hüsnüniyetle hassasiyetle hizmet ettiğinden hastane-
deki her hekimin hemşirenin hastabakıcının hoşgörü-
sünü hak etti.
 Halıcı Halim hala halamın has halısını Hallaç Halis’ten
alıp Halime’ye vermemiş.
 Hafız hacıyatmazın hürmetli hurmalarıyla haberleşen
hüviyetsiz haberci hademe hacamat her hafta hastaha-
nedeki hakiki hacı hallaç hakir hasanın hassas hecele-
rini hipnozla hımhımlayıp hokkabaz Hülya’nın hünerli
hücresine hafif hafif hücumluyordu.

J (j) Ünsüzü : Yumuşak, Sızıcı, Diş, Katı


 Alfabenin on üçüncü harfidir. Dişler birbirine, dil sırtı
da katı damağa yaklaşır, havanın dil ortasından sızma-
sından j sesi meydana gelir. J ünsüzü dilimize Farsça
ve Fransızcadan geçen sözcüklerle gelmiştir. Konuşma
dilini güzelleştiren seslerden biridir.
Örnek : Jale, Japon, jandarma, jambon, jelatin, jeoloji, je-
olog, jest, jilet, jübile, jüri.
 Halk dilinde “j” ünsüzünün “c” olduğu görülür.
Örnek : Japon / Capon, jandarma / candarma, panjur /
pancur, jurnalci / curnalci.

JA JE JI Jİ JO JÖ JU JÜ
JAÇ JEÇ JIÇ JİÇ JOÇ JÖÇ JUÇ JÜÇ
JAF JEF JIF JİF JOF JÖF JUF JÜF
JAR JER JIR JİR JOR JÖR JUR JÜR
JAT JET JIT JİT JOT JÖT JUT JÜT

89
DİKSİYON

J Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Jale Japonyalı jandarmadan Japonca öğrendi.
 Jarseli jeolog jestini jeolojide yaptı.
 Jiletçi jileti jiletçiden aldı.
 Jülide jübilesinde jüriyle Jüpiter’e yalvardı.
 Jimnastikçi Japon jeolog jübiledeki jüriye jurnal satıp
jiletini jurnaliyle jüriye verdi.
 Jurnalci Jale ile jeneratör Müjgan Japonya’dan jilet jant
jet jambon jelatin jartiyer jeton jarse Japongülü getirdiler.
 Jamaika’dan jetle gelen judocu Necdet’in getirdiği Ja-
pon jandarmanın kızı Fuji’nin pijamasıyla janjanlı
jarse jüponuna jambon yağı döküldü de ne karısı Jale
de jeton düştü ne Japon gülü Fuji aldırdı ciklet çiğne-
yip jimnastik yaptılar.
 Jimnastikçi Japon Jeolog jiletle jaluzileri açıp jübilesin-
deki jüriyi jandarmaya jurnal etmiş.
 Janjanlı jurnalist jeofizikçinin jetonunu cikletciyle jela-
tinli jaguar şokomiko Julyanna’yı da Jülide’nin jürici
camiasından jübileciyle şaşırtmış.

K (k) Ünsüzü : Sert, Patlatıcı, Damak, Katı


 Alfabenin on dördüncü harfidir. Dil sırtının damağın
gerisini, bir de damağın daha ön kısmını kapatma-
sıyla meydana gelir. İnce ünlülerle damağın ön kıs-
mından çıkar.
Örnek : kedi, kül, kel, kir, kör, katip, kafir, kahya.
 Kalın ünlülerle damağın gerisinden çıkar.
Örnek : kale, kaleci, kol, kar, kaz, kafa, karga, kalın, kaba,
kaya, kaçak, kadastro, kadın, kadife, kalp, kal.

90
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

NOT : Türk Dil Kurumunun 10 Nisan 2007 tarih 1312 sayılı


“k” harfinin okunuşu ile ilgili kararı şöyledir : Güncel
Türkçe Sözlük ve Yazım Kılavuzu Çalışma Grubu, kı-
saltmaların okunuşu üzerinde bir değerlendirme yap-
mıştır. “SSK”, “KTV”, “PKK”, “FKB”, “KPDS” kısalt-
maları toplumumuzda “seseka”, “kadeve”, “pekaka”,
fekabe”, “kapedese” şeklinde kuraldışı gelişmiş ve yay-
gınlaşmıştır. Bu durumu dikkate alan çalışma grubu,
bu beş kısaltmanın yukarıda yazılı biçimde, diğer kı-
saltmalarda adı geçen ünsüzlerin de daima “e” ünlüsü
ile birlikte kullanılmasına karar vermiştir.
Örneğin: te de ke (TDK), o ke se (OKS) (www.tdk.gov.
tr 02-04-2012)

KA KE KI Kİ KO KÖ KU KÜ
KAÇ KEÇ KIÇ KİÇ KOÇ KÖÇ KUÇ KÜÇ
KAF KEF KIF KİF KOF KÖF KUF KÜF
KAK KEK KIK KİK KOK KÖK KUK KÜK
KAR KER KIR KİR KOR KÖR KUR KÜR

K Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Kaynayan kazan kapak tutmaz
 Keskin kılıç kınını kesmez.
 Kırk kantar kırkar kırkar kırkık kuzu pustu tartar.
 Karayağız kahraman kirli kalpakla kelepçeyi karşı ka-
nepeye koydu.
 Kamil’in katibi Kamuran kağıtçıdan kağıt almış.
 Kırk kartal kırkı da kanadı kırık kartal kırkı konar
kırkı kalkar kırkının da kanadı kırık kartal.
 Karabüklü kabadayı kafakağıdını Kalecikli Kazım’a
kaptırdı.

91
DİKSİYON

 Kekeme Kerim kemençeci Kemal’le kerestecilik yaptı.


 Kırgızlı kıkır kıkır kıkırdayan kıkırdakçı kızıl kırlan-
gıç beslemiş.
 Kilisli Kemalettin kişiliksizlere kilim satıyor.
 Kara kaküllü ketenli kız kibar komşusuna köprülü
kuyuda küstü.
 Kimi kere kısık kandil karanlıkta küçük küpe köpük
köpük konan keskin sirkeyi ışıklandırırdı.
 Bir tarlaya bir şinik kekere mekere ekmişler bu tarlaya
da bir şinik kekere mekere ekmişler bu tarlaya ekilen
bir şinik kekere mekereye dadanan boz ala boz baş-
lıklı pis porsuk diğer tarlaya ekilen bir şinik kekere
mekereye dadanan boz ala boz başlıklı pis porsuğa de-
miş ki sen ne zamandan beni bu tarlaya ekilen bir şi-
nik kekere mekereye dadanan boz ala boz başlıklı pis
porsuksun o da ona cevaben sen ne zamandan beri bu
tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz
ala başlıklı pis porsuksan ben de o zamandan beri bu
tarlaya ekilen bir şinik kekere mekereye dadanan boz
ala başlıklı pis porsukum demiş.
 Keşmekeşli kekeme Kerim Kendirlili keten helvacısına
kemik kekik kendir kenevir sattı.
 Karaburunlu kabadayı Kadir kafa kağıdını Kadirlili
kadir bilmez kapkaççı Kasım’la Kahire’deki Kalecikli-
ler kahvehanesinde kalamarla kafuru satan kaparozcu
Kuzguncuklu Kozmonot Kazım’a kaptırmış.
 Karakış karlıdağı karla kavururken kaşı kırkık kırk
kulaklı Kasım kırk kırık küp ve kırkık kırk kuzu ile
tokmaklı Kırkız Kalesi kapısında karkasının gerilerini
kızgın kargılarla dağladı.
 Kilisli kikirik kilimci Kilizman’daki kilitli kilisede kim-
liğini kimseye sezdirmeden kucak kucak kuskuslu

92
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

kuşkonmazı kukumav kuşuna kişiliksiz kulağa kaçan


kirli kirloz kirpiye de Kuşadası’nın kuşhanesindeki kuş-
başlı kuşbazla birlikte önce kişnişli kuşüzümünü sonra
da Kumla’nın kumlu kumlu kuş kirazını yutturmuş.
 Kınıklı kılıbık kırpıntı Kıyasettin Kırımlı kıl kuyruk
kıtmiri kıkır kıkır kıkırdatarak küskütük küçümen
küfeci külhaniyle külüstür Kürşat’ı külünklü küngür
üstüne küttedek devirdi.
 Kırıkhan’daki kırıkçı kırçıl Kıvanç’ın kırgın kırıkçısı
kırmızı kırda kıkır kıkır kıkırdayarak Kırımlı kıkır-
dakçının kızıl kırlangıçlarını besliyormuş.
 Kıyma kıyamayan kırık kollu kasap Keramettin kar-
şıda körkütük kıyma kıyan kasap Kamil’den kokmuş
kokoreç aldı.
 Koca kokoz kokainman kokorozlana kokorozlana
Kazablankalı kozmonot Köstler’e kök kok köken ko-
kot kök sökmek kokoreç kökmantar köknar köçekçe
körkandil krematoryum kösnüklük ne diye sormuş.
 Kani’nin kafası Kabil’i kabil değil kabul etmez.
 Kendirli kemençeci kekeme Kerim kentlerin keşmekeş-
liğine kesin kes karşı çıkıyor ve keşke Keşan’da keşkek-
çilikle kesmeşekercilik yaparak kereste kerevet kere-
viz keten helva kendir kenevir kemençe kalem kekik
satıp kelepircilik ederek rahatıma baksaydım diyor.
 Kapı komşusunun küçük kızı Kadriye’nin kahverengi
kelebek kumbarasının kilidi kazayla kırılınca kapıcı-
nın karısı Kezban koşarak karşı köşedeki kaba kilitçi
Kazım’a kızarak kilidi kestirdi.
 Kimsesiz Kamil’le karısı Kezban Kars’ın Kağızman ka-
sabasının Kağnı köyündeki küçük kasvetli kulübele-
rinden kaçan keçilerine koyunlarına kahrolarak kötü
kaderleriyle karşı karşıya kaldılar.

93
DİKSİYON

 Kara kış karlı dağları kasıp kavururken günlerden bir


gün kırık tokmaklı Kırkıs kalesi kapısında kırk kongu
kargasının kuyruk gerileri kızgın kargılarla dağlandı.
 Kara kızın kısa kayışını kasışına şaşmamışsın da kuru
kazın kızışıp kayısı kazışına şaşmış kalmışsın.
 Kıvrımın kıvrımının kıvrımdaki kıvrımdan kıvrılıp
küpe küpe deyince küp kükreyip düp der.
 Kaledeki kalafatçılar kalfasına kalp para süren kalyopi
kalyoncu kulluğunda yakalandı.
 Kadırgalı Kabadayı Kasım Kuzguncuk’ta da Kırıkka-
leliler Kahvesi’nde kalamarla kafuru satarken Kaba-
taşlı kadir bilmez kapkaççı Kozmonot Kaya’ya kale-
mini kaptırmış.
 Kağıthane’de kule kapısındaki kuru kahveci Kahtalı
Kasım Kazım’ın karnı çıkık kaşı kalkık kurbağa gözlü
kızı Kemter ile kolu hem kırık hem çıkık kalkafalı kal-
fası Kavrul Hakkı karışıklığa getirip kavrulmuş kah-
veye kakule kırığı kattı.
 Kilisli kinci kilitçi kiralık kilere kilit vurmuş ki kucak
kucak kişnişli kuş üzümünü Kula’nın kumlu kuş ki-
razını kimse yemesin.
 Kendimi kendim kaybettim kendim ister kendimi ken-
dime kendim gerekse bula kendim kendimi.
 Kıymacının kıymetli kıymalarını kıyan Kıymet Hanım’ın
kolunu kıymık kanatmış.
 Kangallı kaltabanlardan kakavan Kahraman’la kele-
pirci keleş kekeme Kerim Kemahlı Kerkenez Kasım’a
kasımda Kerkük’ün kekikli kekiğiyle kabataslak ka-
bak ikram etmiş.
 Kürekçi küsküyle değil kürekle kürür karı kürkü ise
kürke kürkçü ular.

94
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 Şu karşıdaki kara kuvuk kavak karardın mı ey kara


kuru kavak sarardın mı ey kuru kavak?
 Karayağız kahraman kirli kalpakla kelepçeyi karşı ka-
nepeye koydu.
 Kara ketenlik külahlı kuş kara kediyi yedi kaçarken
kanadı kırık kara kargaya kızdı.
 Kimi kere kasık kimi kere kısık kaldırımlarda küçük
kelebekler kirlenirken Konyalı küpelimi küpeli kilo-
lumu kilolu kirli kara kuru külotsuz Kirkor koşarken
kartal konar karga kaçar kara kalpaklı külahlı kus kus
kara kedi de kemirgenleri kovalarmış.

L (l) Ünsüzü : Yumuşak, Sızıcı, Diş, Akıcı


 Alfabenin on beşinci harfidir. l ünsüzü ince ünlülerin
arasındaysa dil ucu yukarı doğru kıvrılır, sert damakla
üst diş etlerinin birleştiği noktaya dayanır. Bu sırada
ağızdan çıkan hava dilin iki yanını titreterek sızar ve
tonlu olarak meydana gelir.
Örnek : kal, gel, göl.
 L sesi kalın ve ince olmak üzere iki şekilde boğumla-
nır. Kalın ünlüler arasındaki l boğumlanırken dil ucu
sert damağın gerisine doğru kayar.
Örnek : labirent, laboratuvar, lacivert, laçka, lades, laf, la-
kap, lahana, leylak, leziz, limon, lise, litografya,
liyakat, loca, lodos, lokanta, lokma, losyon, loş.
 L ünsüzü bazı sözcüklerin ortalarında ve sonlarında
konuşmada kaybolur.
Örnek : nası şey / nasıl şey, kak ordan / kalk ordan.
 Bazı konuşmalarda r ünsüzünün l olduğuna sık rast-
lanır. Buna “leleşme” denir.

95
DİKSİYON

Örnek : birader / bilader, servi / selvi, serbest / selbes,


bâri / bâli, diyerek / diyelek, kerli ferli / kelli
felli, zemberek / zembelek, merhem / melhem,
terlik / tellik, Amerikan / Amelikan.
 Türkçede sözcük başında “l” bulunmaz. Yabancı dil-
lerden gelen sözcüklerle dilimize geçmiştir. Bu nedenle
ağızlarda l ünsüzü ile başlayan yabancı sözcüklerin ba-
şına bir de i ünlüsünün eklendiği görülür.
Örnek : İrecep ilimonlu al irafa koy iramazanda ila-
zım olur.

LA LE LI Lİ LO LÖ LU LÜ
LAÇ LEÇ LIÇ LİÇ LOÇ LÖÇ LUÇ LÜÇ
LAL LEL LIL LİL LOL LÖL LUL LÜL
LAR LER LIR LİR LOR LÖR LUR LÜR
LAV LEV LIV LİV LOV LÖV LUV LÜV

L Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Laf lafı açar laf da kutuyu
 Leyleğin ömrü laklakla geçer.
 Laboratuvarda leblebici limonlu lokumu lugatçiye lüpetti.
 Latifeci ladenci Lamia latif lambasını laboratuvarda la-
kırdıcı halanın lacivert lake lavabosuna hala koyamadı.
 Lavantacı lekeli Leyla leblebici leylek Lemi’ye letafetli
leylakları gösterdi.
 Liseli lirik limonatacı limancılara limonlu likörler aldı.
 Losyoncu Lort lokomotifin loş lokantasında lokumcu-
nun lokmalarını lokma lokma yuttu.
 Lugatli Lütfü lütfen lugatini lütfetti.
 Langır lungur laflamadan leblebiye lafebeliği lüpçü-
lüğü lüplemeden Leyla’dan Lale’yi sorun.

96
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 Lüleburgazlı Latif Lalapaşagillerden Leyla ile Lalelili


lüzuci leylak lakaplı Leman lüzumsuz lakırdılarla laf-
larla Leblebicilerden lacivert limuzinli lütufkar Lütfi Li-
man lokantasında lezzetli lakerdaları limonluyor löp
löp lüplüyorlardı.
 Lapseki’den liseli Latif’le Ledafez laklakçı lakaplı la-
lalarının Laleli’deki Lezzet lokantasında leziz limonlu
levrek lüfer lakerdaları lokmalayarak laubaliyane lü-
zumsuz laflar ettiler.
 Lüleburgazlı langur lungur Lemi Leyla’nın likör leb-
lebi ikramından sonra Lalelim Laleli’de lale satar şii-
rini okumuş.
 Larendeli Lala Lütfi Paşa’nın lalik karısı Lamia Laleli’de
lavantacı Latif’e uğrayıp lavanta esası aldı limanda li-
monata içip laterna dinleyip Landon’la Lido’ya gitti.
 Limoncu Lemi Lami’nin Laleli’deki lüks lokantasına
lüzumlu malzemeyi nakletti ve lıngır lıngır lıngırda-
yan dolu çaydanlığın kulpundan kaldırıp aldı laflaya
laflaya kaldı.
 Labadanların labadalıkları labadalılarla labadalalaş-
mışlardan sorulmalı çünkü labadaların labadalılıkla-
rının lahanaların lahanalaşmış lahanalılıklarıyla alaka-
larının bulunmadığı anlaşılıyor.
 Lacivertli lafta ladesçi lakapsız laborant liseli lahana
Leyla ile leziz limonlu laleyi lokomotifin lokantasında
laçka leylekle laflarken leğeni langır lungur lıngırdattı.

M (m) Ünsüzü : Yumuşak, Sızıcı, Dudak, Akıcı


 Alfabemizin on altıncı harfidir. Dudakların birleşip açıl-
ması ve damağın hafif alçalmasıyla meydana gelir. Di-
limizde, sözcüklerin her yerinde görülebilir.
Örnek : maalesef, macera, maç, madalya, minnoş, mo-
dern, mücevher, madeni, manzume, müzakere.

97
DİKSİYON

MA ME MI Mİ MO MÖ MU MÜ
MAP MEP MIP MİP MOP MÖP MUP MÜP
MAR MER MIR MİR MOR MÖR MUR MÜR
MAM MEM MIM MİM MOM MÖM MUM MÜM
MAY MEY MIY MİY MOY MÖY MUY MÜY

M Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Müflisten medet münafıktan nasihat beklenmez.
 Mağaralı Mehmet mağazada magazinleri makbuzla
satmış.
 Manken muhtarın Muşlu Muzaffer’le yaptığı muka-
vele mutlu sona erdi.
 Mehtapta melekleri mest eden meczup Mecdi mezar-
lıktaki mezarcıları Mevlevi’nin mevlidinde methetti.
 Merdivenci Mercan mermer merdivenden düştü.
 Mısırlı mızıkacı mırıl mırıl mırıldanarak mızrağını mız-
rakla mıymıntıya mıhlattı.
 Midesiz miskin minik misafir Miço’nun mikroplu mini
mini mika minkalesini yaladı.
 Moskovalı model mosmor morararak modern moza-
iklerde mola verdi.
 Möbleci mösyö möbleleri möbleciye satmış.
 Müessese müdürü Müştak mühim mücadelelerle mü-
badil Mükerrem’i mükemmel müdafaa etti.
 Mimik merakını marifetli Müjgan’a mır mır mırıldanan
Mediha mosmor morarıp monolog söyledi.
 Marmara’daki Karmarişli mermerciler mermerciliği
meslek edinmişler ama Mamak’taki mamacılar man-
yetizmacılıkla marmelatçılığı meslek edinememişler
 Marmaris’ten Marmara’ya maviş maviş menevişli mer-
merlerle mermerciler mamacılar ve marmelatçılar mı-
rın kırın mışıl mışıl gittiler.

98
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 Manisa’da Mersinli Memiş merkezdeki mor murtları


morgdaki Musa’ya memişlemiş.
 Marmara’daki Manisalı mermerciler manifatura mar-
melat mikser muşamba musluk motivasyon mit mü-
essese hakkında mecazen tartıştılar.
 Mehmet mercan tesbihini imamelemeli mi imamele-
memeli mi?
 Melankolik meftune muhallebicide mahallesini Mısırlı
modern Mahinur’la müzik meşketti.
 Malulen emekli muhtar Mahmut Mithat Merzifon mer-
kezdeki Melahat’in mutfaktaki makarnasını Mardinli
Morgçu Murtaza’ya mosmor mendille mavi mevkide
menşeletmiş.
 Macar Mülkiye mektebi mezunu müdürlükle meşgul
mağrur mahir Mahmut mavi mobilyalı manzaralı muh-
teşem malikanesinde mavi ile memnun mesut musiki-
sinin melodileriyle mahrur muğlak mağrip musikimsi
melodileri mırıl mırıl manileri mırıldanıyordu.
 Mal mülk mevki maliki merhum müteakit Maraşlı ma-
den mühendisi Mehmet mahdumu maliye memuru
miskin Musa’yı milyarlık mirasından mahrum ederek
mukadderatını mahvetti.
 Menemenli Naime nine ne benim mini minime ninni
söylememe ne Naminin nağmeli mani mırıldanma ma-
nisine ne de Mehmene Banu namına nane mane em-
mene mani olur.

N (n) Ünsüzü : Yumuşak, Sürekli, Diş, Akıcı


 Alfabemizin on yedinci harfidir. Dilin damağın ön kıs-
mına, diş köklerine dayanıp açılmasıyla meydana gelir.
Dilimizde sözcüklerin her yerinde bulunabilir. Özellikle

99
DİKSİYON

sözcük sonlarında iyi ve dengeli bir vurgulamayla söy-


leyiş daha da güzelleşir.
Örnek : can, naklen, nadan, nadide, nafaka, nafile, naf-
talin, nakil, nakit, nal, nalbant, namaz, namus,
nankör, narin, narkoz, nasihat, nazım, nazik,
nesir, nezaket, nilüfer, nisan.

NA NE NI Nİ NO NÖ NU NÜ
NAL NEL NIL NİL NOL NÖL NUL NÜL
NAM NEM NIM NİM NOM NÖM NUM NÜM
NAP NEP NIP NİP NOP NÖP NUP NÜP
NAR NER NIR NİR NOR NÖR NUR NÜR

N Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Nankör nalbant nalları nallamalı mı nallamamalı mı?
 Nöbetçi Nedim nalbant Nail’i narkozla nakletti.
 Nazik nadide narinlikten namelerini Nallıhanlı nakli-
yatçı Nazif’e nankör Naci’yle nakletti.
 Niğdeli Nihat’la nişanlı Nigar nispetsiz Nilüfer’le niha-
yetsiz nikah ninnisi söyledi.
 Nobran noter noktadaki nohutları normalden nok-
san buldu.
 Nöbetçi nöbetinde nöbetini bekledi.
 Nuhkuyulu Nuri’nin nutku numaracıyı nurlandırdı.
 Nezaketli Nekre Nedim nevrastenik neşesiz Nekes
Necmi’ye nefesini nezleli neşretti.
 Niğdeli Nimet’in nankör nidalar nereden nereye nak-
lolmuşsa Namlı Nergiz’in namusuna dokunmuş.
 Nuh’un nargilesiyle naneli nar şerbetini ne yapalım?
 Namlı nane ninni ninni naneleri nazlı nazlı numara-
landırdı.

100
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 Nüfuslu nükteden nümayişcinin nümunelik nükte-


leri nüksetti.
 Niyazi’nin Nüvit’le nöbetleşe normal naklettiği naren-
ciye naklini nöron Nuri’yle numaracı Numan kapmışlar.
 Nakkaş nekre nışadırcı Niyazi noktadaki nöbetçiyle
nutukta nükte yaptı.
 Nobran Nadir’in Nallıhan’da nane ruhu nalın naren-
ciye nergis alıp sattığı namlı Nesrin’e de nazikane na-
zım nesir nesep nesiç nemelazımcılık nezaket nikelaj
nüans nümayiş nukut noel nöbet şekeri üzerine nu-
tuk attığı söyleniyor.
 Namlı Nallıhanlı Nesrin’in nalınlarını nazikane nergis
satan nöbetşekeri alan Nezaket’e vermesine ne dersin?
 Nargileli Nuri nameci Nilüfer’e nargilesinden ne na-
meler dinletmiş.
 Niyazi Nakkaş noktasındaki nöbetçiye nüzul nutku-
suyla nükte yaptı.
 Niğdeli nazik narin nazlı Neriman nefsi nükseden ni-
nesinin neredesin nankör namert nadan nidalarından
kaçar nişanlı namzedi namlı nakliyeci nakkaş Nedim’e
nazlandı.
 Nevşehirli nazenin Nihal’le namlı nakkaşçı Niğdeli
Nedim nisanda nihayet nişanlanarak nakledildikleri
Nazilli’nin Nurlu nahiyesinin Narlı nehri nihayetin-
deki narenciyeliklerde neşeyle nikahlandılar.

P (p) Ünsüzü : Sert, Patlayıcı, Dudak, Katı


 Alfabenin yirminci harfidir. Dudakların birleşip açıl-
masıyla ve de açılma sırasında dışarıya havanın çık-
masıyla meydana gelir. Dilimizde sözcük başında, or-
tasında ve sonunda kendine yer bulur.

101
DİKSİYON

Örnek : paça, paçavra, paket, pala, palamut, panorama,


pansiyon, pantolon, pedagoji, plak, plaka, plan,
politika, porselen, porsiyon, program, projeksi-
yon, protesto, psikoloji.

PA PE PI Pİ PO PÖ PU PÜ
PAP PEF PIF PİF POF PÖF PUF PÜF
PAR PER PIR PİR POR PÖR PUR PÜR
PAT PET PIT PİT POT PÖT PUT PÜT
PAY PEY PIY PİY POY PÖY PUY PÜY

P Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Pasaklı pinpon pislikten paklandı.
 Peltek Pertev peltek peltek konuşan peltek torununu
pelteklilikten kurtulabilir mi?
 Paşaeli’deki panayırda pırlanta parçalar parçacı Pakize’nin
palabıyıklı paçalı pantolonlu kocasındadır.
 Paşanın papağanı paparasını pepeme Peyker’in peşte-
malına püskürttü.
 Pülümür’ün pimpirikli pompacısı palabıyık Pervin’e
pes etti.
 Palavracı peltek pısırık pişkin poturlu porsuk pulcu
pervasız palavracı parasız pısırık pinponun potikare
paltosuna pompayı püskürttü.
 Paçavracı paskal patronun paspasını paytak palavracı
Pakize’nin paspal pabucunu patlattı.
 Peltek pehlivan peçeli perişan Perizat’ın pervazı perde-
siz peykede pestenkerani pembe pedagogla pençelendi.
 Posbıyıklı bıkkın pısırık pıtırcık pazarına pılısını pır-
tısını bıraktı.
 Pinti pideci pişkin pideleri pijamalı pisboğaz piyade-
lere piliçli pilavla pişirdi.

102
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 Polatlılı poturlu pokerci polis pokerde Portekizli pos-


bıyık politikacıyı pohpohlayarak portföyünü boşalttı.
 Pösteki pörsük pörsük pörsüdü.
 Pulcu pulları puflayarak pusulu pusulanın putuna
pulladı.
 Pürüzsüz püsküllü pülverizatörü püskürte püfleye-
rek püreyi yedi.
 Pervasız palavracı parasız pinponun pötikare palto-
suna pompayı püskürttü.
 Pınarbaşı’nın pimpirik pompacısı Pötürgeli pazvan-
toğlu pusatçı paskalyadan palaskasız pis bıyık paskal
Pasin Pülümürlülere pülverizatörün Türkçesini satmış
pülverizatörün Türkçesi mi ne püskürteçmiş.
 Pohpohçu pinti profesör pofur pofur pofurdayarak
hınçla tunç çanak içinde punç içip pülverizatör pros-
pektüsünü papazbalığı biblosunun berisindeki papatya
buketinin bu yanına bıraktı.
 Pireli peynirle perhizli pireler tepelerse pireli peynirler
de pır pır pervaz ederler.
 Pötürgeli pompacı pimpirik Pusat’ın posbıyık mı pis-
bıyık mı oğlu Pülümürlü Pınar’la Pasin’e gitmiş.
 Palavracı Perihan pısırık pişkin pasaklı palasını palav-
radan parlattı.
 Pazertesi perşembe Perihan’la Paşabahçe’den pırıltılı pa-
patyalı puanlı prizmatik persolenleri peştahtayı peşte-
malı petunyayı peşin parayla peyleyerek paylaşırken
pembe patiskadan perişan paramparça pijama ile pa-
saklı Pomak patronun pörsük poplin pantolonu pis-
likten pakladı.
 Paskalyada para piyasalarındaki plansız patlamayla Pa-
risli Prenses Pervin’in Pembe Palas’taki papelleri pul

103
DİKSİYON

olunca parasızlıktan psikiyatr olarak Perili Park Pasa-


jında Palmiye polikliniğine postalandı.

R (r) Ünsüzü : Yumuşak, Sızıcı, Diş, Akıcı


 Alfabenin yirmi birinci harfidir. Dil ucunun yukarıdaki
kesici dişlere yakın noktasıyla meydana getirdiği yerin
birçok defa açılıp kapanmasıyla meydana gelir. Önemli
olan dil ucunun hızlı titreyebilmesidir. Sözcük başında
bulunan “r” kolay söylenir ve bu sözcükler yabancı kö-
kenlidir. Fakat sözcük sonlarındaki r ünsüzlerine önem
verilmezse anlaşılması güç olur.
Örnek : radyo, rabıta, radyatör, radyografi, rahat, roket,
raket, ramazan, randevu, raptiye, rol, reçete,
rehber, rezonans, riyakar, romatizma, rota, ro-
zet, röportaj, rüya, rüzgar.

RA RE RI Rİ RO RÖ RU RÜ
RAK REK RIK RİK ROK RÖK RUK RÜK
RAL REL RIL RİL ROL RÖL RUL RÜL
RAR RER RIR RİR ROR RÖR RUR RÜR
RAZ REZ RIZ RİZ ROZ RÖZ RUZ RÜZ

R Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Ramazanda Razzakizade rastıklı Rasim raftaki radyo-
nun rabıtasını kesti.
 Reşit’le Reşat reklamda rekabeti refakatten rezalet mer-
tebemize çıkardılar.
 Rıfkı’yla Rıza rıhtımda rızklarını aradılar.
 Riyaziyeci Rıfat ricaen riyasetini rica etti.
 Romanyalı romantik romancı Roza Roma’da roman-
tik rol oynadı.

104
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 Rönesans römorkörü battı.


 Rüzgarcı Ruşen rüzgarda duruldu.
 Rüşvetçiler rütbe rütbe rüşvet aldılar.
 Resimli romanlarda dikkatle roman ruhları gören Raziye
arabesk mikrobundan rahatsızlık kaparak verem oldu.
 Radyolu ressam Rıfkı rint romancıyla röportajcı robot-
tan rüşvet aldı.
 Ramazanda Rizeli Remzi rüküş Rümeysa’ya rastlamış
da römorkör riziko rokoko Ruhülkudüs rüzgargülü rıh-
zır rehabilitasyon rızk rot rop rint ring ray ve radyoak-
tivite nedir diye sormuş.
 Repertuvardaki rengarenk resimleri ile rakipsiz Rizeli
realist ressam Ramiz rahatsızlığına rağmen ruhsatlı
Roza restoranda rakısıyla rahatlarken radyo reklam-
cısı romatizmalı refikası rakik rüküş Reyhan’a rastladı.
 Rize’de rahatsızlanan Ramazan’ın rizikolu referansı
Recep’in oğlu Remzi’nin rızkını rezil etti.
 Romanya reisicumhurunun Rusçuk’taki resepsiyonunu
renklendiren rahmetli Rasim’in refikasının resimlerini
realist ressam Remzi Rize rıhtımında rastladığı rakibi
romantik Rıza’ya rica ederek rötuşlatmıştı.
 Radyatörcü roketçi rahimle raketçi reçeteci ramazan ra-
hat randevularında raptiye rap rap rolündeki rehberle
romatizmalı reklam rejisörünün rakip repertuarındaki
rekorcu riyakar romantiğin rüzgarlı rüyalarını rozetlerdi.

S (s) Ünsüzü : Sert, Sızıcı, Diş, Katı


 Alfabenin yirmi ikinci harfidir. Dudaklar açıktır, dilin
ucu alt diş köklerine yaklaşır ve hava dilin arasından
tonsuz olarak sızar. Dilimizde sözcük başında, orta-
sında ve sonunda bulunur.

105
DİKSİYON

Örnek : ses, üst, stat, sap, saat, sabah, sabotaj, saman,


servis sıska, seksek, senaryo, stüdyo, spiker,
hassas, kasa.

SA SE SI Sİ SO SÖ SU SÜ
SAR SER SIR SİR SOR SÖR SUR SÜR
SAS SES SIS SİS SOS SÖS SUS SÜS
SAT SET SIT SİT SOT SÖT SUT SÜT
SAZ SEZ SIZ SİZ SOZ SÖZ SUZ SÜZ

S Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Saza sazla söze sözle karşılık vermek gerekir.
 Sağlam inek sağdan sağar sağır Salih onu sağar.
 Serçe ile söyleşenin sesi semadan gelir.
 Salepçi saf Sadık sahtekar sabuncu Salih’e salyalar sa-
çarak sağlam saplı sopayla saldırdı.
 Selimiye’de sekiz bin sekiz yük seksen sekiz semerci
seçkin semerlerini sedefçi Sefer’e senetsiz sepetsiz verdi.
 Siyah sineklerle sivrisinekler sihirli sinemada sivilceli
sivil sipahileri sinirlendirdiler.
 Sokaklarda soluyan solucan soytarı somurtkan sopalı
sobacıya sonsuz sorularını sordu.
 Sözlükten sözlerini söyleyen Söğütlü Sökmen söyle-
vindeki sözleri sönük sönük söyledi.
 Sungurlulu suçsuz subay suçlu Suriyeliyi su başında
susuzluktan susturdu.
 Süslü sütçü süzgeçten süzülmüş sütünü sürtük sünepe
süt nineye süzme sütlaç yaptırdı.
 Sinsi Selim’in senelerdir sarsıldığını söyleyen sümsük
Sabiha sahnede de sonuna kadar susmayacağını söyledi.

106
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 Sandıklı’da sepetleri sıralı simitçi sofrada sökülen su-


cukları süpürdü.
 Sazende Şazi ile zifos Zihni zaman zaman sizin soka-
ğın sağ köşesinde sinsi sinsi fiskoslaşarak sizi zibidi
Suzi’ye sonsuz ve sorumsuz bir hayasızlıkla iki de bir
şikayet ederler.
 Sason’un susuz sazlıklarında sadece soğanla sarım-
sak yetişebileceğini söyleyen Samsunlu sebzecilerin sö-
züne sizler de sessizce ve sezgilerinize sığınarak ina-
nabilirsiniz.
 Safranbolulu Safinaz’la Salihlili Salih Sivrihisar’da so-
ğuk almışlar sinüzit olmuşlar sonra sımsıkı sarınarak
söylenmesiz Seyitgazi’ye varıp sarımsaklı suteresini su-
sarımsağı ile karıştırarak suyunu süzmüşler.
 Sen seni bil sen seni sen seni bilmezsen sen seni pat-
latırlar enseni.
 Sazsız sözsüz sarsıntısız bir yaz meşesi için işsiz ses-
siz serseri bir Sivrihisarlı isteyişimizin sızısını size ser-
zenişlerle anlatamam ki.
 Sedat Tınaz’ın bütün tasası suratsız teyzesine rastla-
madan önce set üstünde sırtını zerzevat sepetinin pis
tepesine sürten sıska sülük tazısını tuz tortusu tütsü-
süne tutmasıydı.
 Sandıkta sepette sadece sıcak simit sakladıklarını sa-
nan saçaklı Saliha sofrada saçılan sucuk salam sosisi
süpürdü.
 Samsunlu sandalcı sarhoş Sait sabahleyin sütçü Salih’in
sevgilisi saraylı Serap’la sevimsiz sarhoş Sedat’ın sev-
diği sakar sıska Süheyla’sını sevindirdi sonra sulu süt-
leri sarı sair sürahiyle sattı.
 Sızım sızım sızlandırdığı sefaletle sürüklediği sevme-
diği sebatkar sülalesinden sınırsız servetini saklayan

107
DİKSİYON

saygısız Sami sevgilileriyle saltanat sürerken sonunda


sevdalanıp sürüm sürüm sürünerek sır oldu.
 Sivrihisarlı simitçi Salim’le simitleri susamlasak da mı
satsak susamlamadan mı satsak yoksa susamlamadan
satsak da satın alanlara mı susamlatsak?
 Sivrihisarlı sazsız sözsüz sıhhatsiz sihirbaz sineksiz bir
yaz köşesi seçip şu şovu yaparken işsiz sezişi güçsüz
Sabih’i serzenişsizce susuyordu.
 Sağmancının sepetini sıska sülük tatsız tuzsuz sert sırtlı
biri taşırken sinsi sinsi sırıtıyordu.
 Salih’in Samatya’daki salepçisi Savruk Salim sakanın
sakin sakin sürtünen sıpasına sopa çekti.
 Süleyman’ın Salkımsöğüt’teki süt kardeşi süslü Saniye’ye
Samsun’daki Suavi’nin sınıf arkadaşı Suat’la söz kesildi.
 Selahiyetli sosyolog Sarı Serap sizi salonunda siber-
netik siyaset sofizm sosyalizasyon sembolizm söyle-
şisine çağırdı.
 Sesim sesine seslendiğinde sesim dinlenmişse eğer
sessizlik sona ermiştir sessizlik çekip gitmişse sesler
içinde ses sese seslenenler sessizliği sesi sesleterek süs-
lemişlerdir.
 Süheyla sabah sabah saat sekizde seksek seken saplı
samanlı sıska servisçi sözlüsünün sandığını Sandıklı’da
sucuklu simit satan simitçiyle sabotaj senaryosunu ses-
lendiren smokinli sunucunun stüdyosuna sakladı.

Ş (ş) Ünsüzü : Sert, Sızıcı, Diş, Katı


 Alfabenin yirmi üçüncü harfidir. Dişler birbirine, dil
sırtı da katı damağa yaklaşır, hava dilin ortasından çı-
kar. Türkçede sözcük başında, ortasında ve sonunda
bulunur.

108
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Örnek : şimşek, beleş, şantaj, şantiye, şahin, şakşakçı, şimen-


difer, şimşek, şarapnel, şarjör, şifre, şüphe, şölen.

ŞA ŞE ŞI Şİ ŞO ŞÖ ŞU ŞÜ
ŞAF ŞEF ŞIF ŞİF ŞOF ŞÖF ŞUF ŞÜF
ŞAL ŞEL ŞIL ŞİL ŞOL ŞÖL ŞUL ŞÜL
ŞAŞ ŞEŞ ŞIŞ ŞİŞ ŞOŞ ŞÖŞ ŞUŞ ŞÜŞ
ŞAT ŞET ŞIT ŞİT ŞOT ŞÖT ŞUT ŞÜT

Ş Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Şaklaban şamdancı Şaban şatafatlı şatosunda şaşmaz
şakrak şairleri şanlı şakrak şapkacısının şarabıyla şaşırttı.
 Şemsiyeli şerbetçi Şefik şehirli şekercinin şebboylarını
şezlongunun şeritlerine astı.
 Şıkırtıcı şımarık şıkır şıkır oynadı.
 Şom ağızlı şoför şosede şoförlük yapıyor.
 Şöhretli şövalye şölende şövalyesini şöminede yaktı.
 Şurupçu Şule’nin şubesi şubatta şurupları şubelendirdi.
 Şüpheli Şükrü şürekasını şüphelendirdi.
 Şöhretsiz Şefik şimdi şekilsiz şık şaşkın şapsal şurup-
çuyu ve şosenin yokuşundaki şişko şıracıyı şıra şöle-
nine çağıracak.
 Şamlı şemsiyeli şıracı şişko şoför Şakir şölende şurup-
çuları şüphelendirdi.
 Şiş şişesi şişlemiş şişe keşişe şiş demiş.
 Şavşatlı Şaban Şarkışlalı şipşakçı Şekip bir de şıpsevdi
Şehime Şişhane’den şeytankuşu mu şömine masası mı
masa şemsiyesi mi şoşon mu şezlong mu ne bir şey-
ler almaya gittiler.
 Şu köşe yaz köşesi şu köşe kış köşesi ortada soğuk
su şişesi.

109
DİKSİYON

 Şemsipaşa Pasajı'nda sesi büzüşesiceler sizi.


 Şu şosenin serili serseri resimleri şasisinin şoşonsuz ta-
şımasına şaşarsınız da şosenin sansarlaşmış suratlı diş-
siz şaşı anası onun şu son şansına şaşmaz mı sanırsınız?
 Şanlıurfalı Şükrü Şeker şekerlemelerini şahane şarkılarla
şekillendirirken şaraplar şuruplar şerbetler Şanzelize’de
şakır şakır şakırdıyordu ve şekerlemeci şen şıkırdak
Şermin Şanoğlu şeşbeşe şeşcihara şeşüdüde şeşperde
şeşyekte şaşılacak şekilde şanslıydı.
 Şarklı Şevket’in şölenindeki şanoda şahane şarkılarıyla
şakrak şakrak şakıyan şanlı şiveli şuh Şantöz Şeyda şa-
şaalı şöhretine şükretmeyip şuursuzca şımardıkça şı-
mararak şahsiyetini şaibelendirdi.
 Şişli’den Şişhane’ye şirin Şemsi şemsiyesiyle şaşkın şaş-
kın şakırdayarak şımarık Şevki’nin şişesini götürdü.
 Şişeci şirin şişko Şinasi şişmanlığından şirketteki şe-
riklere şikayet etti.
 Şamlı şemşek şişik şimşir şahane şafakta şakşaklandı
aşka meşkle çoştu şişti şalgam gibi düştü şaşırdı.
 Şekilsiz Şevki şaklaban Şevket’e şişkin şişkin şaşkoloz
şaşkoloz bakıp şirin Şermin’i şaşırtma dedi.
 Şaşılası şaşkalozlar şahıslarında şartlandırılan şaşkın-
lıklarına şaşarlarken şaşısıllar şahıslarının şaşısıllıkla-
rıyla şakalaşıp şaşkalozların şahsi şaşkınlıklarına takı-
lıp taşkın şaşkaloz şakalarıyla şakalaştılar.
 Şerbetçinin şerbet şişelerinden şikayetinin sebebi şa-
yet şişelerin içlerinin şerbetlendirilmesiyse şerbetçinin
silme şerbetlendirilmiş şişeleri senin neyine a be şişe-
cilerin paşazadesi Şeyh Şemsettin Sami Paşa.
 Şampanya şişesini şapırdatıp şampuanı şap şap şupur-
datan Şaşkınbakkallı Jülide Şule çilli Çinlinin şilebinde
çis çis çiseleyen keçeci kekemeye şak şuka şey etmiş.

110
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

T (t) Ünsüzü : Sert, Patlayıcı, Diş, Katı


 Alfabenin yirmi dördüncü harfidir. Dilin damağın ön
kısmına diş köklerine dayanıp açılmasıyla meydana
gelir. Dilimizde sözcük başında, ortasında ve sonunda
bulunur.
Örnek : alt, tabak, taban, tabela, tablet, tablo, talih, tarih,
tapu, tatil, teklif, tekzip, telefon, teleskop, tele-
vizyon, temenni, tiyatro, tribün, turnike, tünel.

TA TE TI Tİ TO TÖ TU TÜ
TAK TEK TIK TİK TOK TÖK TUK TÜK
TAR TER TIR TİR TOR TÖR TUR TÜR
TAŞ TEŞ TIŞ TİŞ TOŞ TÖŞ TUŞ TÜŞ
TAT TET TIT TİT TOT TÖT TUT TÜT

T Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Taçlı taze tahtında tahtadan tavandaki tahtaları takır
takır takırdatan Talip’i taklit etti.
 Tembel tefeci teyze terliklerini teker teker terli Tekin’in
tepesinden Temiz Tekir’e fırlattı.
 Tıraşlı tırtıl tıpacı tıknaz tırnaklarını tıkır tıkır tıkırdattı.
 Tokatlı tombalacı tombala torbasını toplarken tomba-
lak torununu tokacı torbasına koydu.
 Tövbekar tömbekici tövbe töreninde tömbekiye tövbe
ederek tökezledi.
 Tuzsuz Tulumbacı Turgut turnaları tutarak tunç tu-
lumbasına tutkalladı.
 Tümenin tüfekçisi tüneldeki tütüncüye tütün tüttürdü.
 Tütün tüttürmez tatlı yattırmaz.
 Ter ter tepinip tir tir titreyen Tokatlı Talihli Tahir Tur-
hallı Tombul Turgut’u tıpış tıpış tıpışlattı.

111
DİKSİYON

 Topçular’daki tanınmış tarihçiler televizyondaki tükaka


tahlileri terletseler Türkiye’deki tarihi tahrifleri tek tek
toparlayıp tertibiyle terbiyesiyle topluma tanıtmalılar.
 Tarlada taş toplayarak tıkanan tembel taşçı tarhana ten-
ceresini tekmeledi.
 Tilki Tınaz tekir tavşanı taşlı topraklı tıkanmış tüneli
turuncu tuğlalarla tutturdu.
 Tahrilli talihli tentürdiyotçu tetik Tahir’le tahterevallici
tekinsiz Tevfik’in talimhanede ters türs konuşarak ter
ter tepinip tir tir titremeleri Turhallı tombul Turgut’u
tıpış tıpış tosbağa sokaktaki tömbekçiye doğru yürüttü.
 Tokmakçı tokmağını tokmaklattırıyor mu tokmaklat-
tıramayıp topuzcudan topuz yiyor mu?
 Topal Talip’le Tophaneli Tahsin tahterevalli tahtasın-
dan tepetaklak tortop taşların ortasına düştüler de ne
tahterevalli tahtasını tazmin ettiler ne de tahterevalli
tahtasını tamir ettiler.
 Taşlı tarladaki terasta talaşlar tutuşunca başlayan te-
laş talaşların tamamıyla ve büsbütün tutuşmasıyla art-
mış tutuşan talaşları görüp tellaklar telaş ettikçe talaş-
lar tutuşmuş talaşlar tutuştukça tellaklar telaş etmiş ve
terasın trabzanına tutunmuş Trabzonlu teşrifatçı titiz
Tahsin Tevfik talaşlar tutuştukça telaş eden tellaklara
boşuna telaş ediyorsunuz demiş.
 Takatsiz Tatar Tosun tulumba tatlısı tadarken tabak-
taki taze temiz tütünü tüttürdü.
 Tam tesirli telkinleriyle tanınan taşralı taktirnameli torna
tesviyeci Temiz Tacettin tamirhanesini terk ederek top-
raktaki taşları toplayıp tarladan türlü türlü taze tere-
leri tahsilatla tahta tepsilerle tahtelbahir tepesine taşıdı.
 Tamahkar tütün tüccarı Türkmen Talat tarlasından top-
ladığı tonlarca taze tömbekinin tamamını taammüden

112
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

tutuşturmaya teşebbüs eden Tatarları taaccüple temaşa


edip tümünü teker teker tutuklattırdı.
 Taşlı toprak traktörün tekerleklerini tak tak tartarlarken
taksimli takatukacı taksicinin takunyasını takatukalar-
ken Trabzonlu Temel Tarabya’daki takasında tavana
tos tos toslarken tak tak Tülay’ın tırnakları Taylandlı
Tarkan’ın tortusunu tırtıkladı.

V (v) Ünsüzü : Yumuşak, Sızıcı, Dudak, Katı


 Alfabenin yirmi yedinci harfidir. Üst kesici dişler alt
dudağın üstüne dokunur. Dilimizde sözcük başında,
ortasında ve sonunda bulunur.
Örnek : vuruş, duvar, vade, vadi, vagon, vahşi, vakit,
vapur, varil, varis, vasiyet, velvele, vergi, ves-
tiyer, vesvese.

VA VE VI Vİ VO VÖ VU VÜ
VAL VEL VIL VİL VOL VÖL VUL VÜL
VAR VER VIR VİR VOR VÖR VUR VÜR
VAS VES VIS VİS VOS VÖS VUS VÜS
VAV VEV VIV VİV VOV VÖV VUV VÜV

V Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Vere vere verem verdi.
 Vanlı vali valizini vazolarla vantuzları vahşi vatman
vapura koydu.
 Venedik’te vebadan vefat eden Vedat’ın veresesi ve-
kaleti velveleye verdi.
 Vicdansız Vildan villasının viraneliğinde vicdansızca
vikontesi öldürdü.
 Viranede vıcık vıcık vişne suyunu vurur vurmaz dövü-
nen Vedat avuçlarını ova ova vücuduna vurdu.

113
DİKSİYON

 Varlıklı Veli vırvırcı Vikont’la voyvoda vuruşunda vü-


cutlandılar.
 Vırvırcı Vedia ile vıdı vıdıcı Veli velinimeti vatman
Vahit’e vilayette veda edip Vefa’ya doğru vaveylasız
velespitle volta vururlarken voleybolcu Vatran vir-
tüöz Vicdani ve Viranşehirli vatansever viyolonselist
Vecibe ile karşılaştılar.
 Vıdıvıdıcı ve Vırvırcı Vanlı Veli’nin Vefalı vatandaşı
Vahit vatanseverine veda edip vilayette vola vura vura
vayvaycı Vicdani ve Viranköylü Vahap’la karşılaştı.
 Vefasız Vahap farfara fırıldayışlı vefalı fırıldağını vın-
layan yele fırlatan Veli’nin de vaktiyle vefalısıymış.
 Vilayetimizin velinimeti vefalı valisi Viranşehirli Vedat
vuslatlı bir veda ile vatansever vatandaşlara vesvese-
siz voleybolcu Vildan’ın velesbitiyle Van’a gönderildi.
 Velveleli vasi vesveseli Veysel ile Vahid vadideki va-
gonda vatmana verdi veriştirdi.
 Van vilayetinin vakur vatanperver vazifeşinas vicdanlı
vali vekili vatanın vaziyetini vesilelere varmadan ve-
cizce vurgulayıp velinimeti vefalı Vanlı vatandaşla-
rına varlık vaat etti.
 Vesveseli valideleriyle vedalaşan vatanın vazgeçilmez
vefakar Veyselleri Velileri varlıklarını vatani vazifelerine
vakfederek Van vilayetinin Vaşaklı vadisindeki virane-
liklerinde vuruşup vatanperverliklerini vurguladılar.

Y (y) Ünsüzü : Yumuşak, Sızıcı, Damak, Akıcı


 Alfabenin yirmi sekizinci harfidir. Dilin ortasıyla ön da-
mak arasından çıkar. Sözcüklerin her tarafında yer alır.
Örnek : ay, eylem, yıldız, yaban, yağmur, yalan, yam-
yam, yankı, yan, yarış, yaz, yaş, yangın, yayan,
toy, çay.

114
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

YA YE YI Yİ YO YÖ YU YÜ
YAF YEF YIF YİF YOF YÖF YUF YÜF
YAL YEL YIL YİL YOL YÖL YUL YÜL
YAR YER YIR YİR YOR YÖR YUR YÜR
YAY YEY YIY YİY YOY YÖY YUY YÜY

Y Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Yaramaz yarasız yapamaz.
 Yel yelpelek yelken kürek.
 Yirmi yiğit yine yiğitlendi.
 Yalan bu yalan fili yuttu bir yılan.
 Yakası yağlı Yaşar yağcının yanındaki yağdan yalnız
yaldızlı yaş yazısını çıkardı.
 Yeni yelpazeli Yekta yerli yekpare yeleğine yedi yeni
yemeni yerleştirdi.
 Yıldırım Yılmaz yıkadığı yılanlarıyla yıldırım yıkıcı-
ları yıldırdı.
 Yoksul yoğurtçu yol bilir Yozgatlı yoksulluktan yobaz
yolcuya yolunmuş yorganını sattı.
 Yöndeş yöresel yönde yörünge yöresi yönergeyle yö-
netildi.
 Yuvarlak Yusuf yumurtalı yusufçukları yukarı yurttaki
yuvalarında yumruklarıyla yumrukladı.
 Yüce yürekli yüzbaşı yüzüklüğe yürüyüşte yünlü yü-
reğe yüz vermedi.
 Yitik yerleri yollarda yorgunluktan uykusuzluktan yı-
kıla yıkıla yürüyerek yangın yörelerinden sonra yaka-
layabildiler.
 Yalvaçlı yelpazeli Yıldız yirmi yoksul Yörüklü yumur-
talarını yükledi.

115
DİKSİYON

 Yavuzelili yalancı yaramaz yobaz Yahya yaylanın yus-


yumru yumurtalarını yoğurtçunun yoğurduna yahut
yeni yiyintilere yeğleyip yiyememiş.
 Yalancıoğlu yalıncık Yayla Dağı’nın yahnisini yağ-
sız yiyebilirse de Yayla Dağı’nın yağlı yoğurdundan
Yüksekova’nın yusyumru yumurta yumurtlayan ta-
vuklarından bir de yörük ayranıyla yufkasından asla
vazgeçemez.
 Yaylanın yağsız yoğurduyla yoğrulan yolcu azığı yas
yavandı yandı yiyeni yaktı.
 Yetimler yurdunda yaşayan yoksul yavru yorgun yü-
reği yana yana yad ellerde yitirdiği yakınlarını yad
ederken yanaklarından yağmur yağmur yaşlar yuvar-
lanarak yaradana yalvarıyordu.
 Yaralı yüreğimdeki yeknesaklığa yahşi yarim yabancı
yaprak yaprak yeşeren yalnızlığıma yarenliği yalancı yad
ellerde yeisliyim yorgunum yıpranmış yıkılmışım yal-
varışlarıma yakarışlarıma yazık ki yabancıyım yabancı.
 Yeninin yeniliği eskinin yeniliği yeğlemesi ve yenilen-
mesiyle yerleşir.
 Yan yana yankılanan yaları yeleri yıları yileri yolara
yölere yulara yülere yollayan yalancı yamyam yesleri
yisleri yangın yerindeki yabancılara yasları yısları yol-
lara yayları yoyları yaylalara yuylaya yöyleri yaz yarış-
larına yüyleri yiyleri yemekçiye yızları yezleri yazlığa
yozları yuzları yüzücüye yözleri yizleri yelciye yolları
yerleri yarları yorlarıysa yoğurtçu yollayıp yalanı ya-
ğan yağmura yükledi.

Z (z) Ünsüzü : Yumuşak, Sızıcı, Diş, Katı


 Alfabenin yirmi dokuzuncu harfidir. Dilin ucu alt diş
köklerine yaklaşır, hava dilin arasından tonlu olarak çı-
kar. Sözcüklerin başında, ortasında ve sonunda bulunur.

116
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Örnek : zor, yaz, zafer, zahire, zahmet, zakkum, zalim,


zaman, zambak, zar, zarar, zarf, zemzem, zenci,
zerdali.

ZA ZE ZI Zİ ZO ZÖ ZU ZÜ
ZAS ZES ZIS ZİS ZOS ZÖS ZUS ZÜS
ZAL ZEL ZIL ZİL ZOL ZÖL ZUL ZÜL
ZAR ZER ZIR ZİR ZOR ZÖR ZUR ZÜR
ZAZ ZEZ ZIZ ZİZ ZOZ ZÖZ ZUZ ZÜZ

Z Ünsüzü İle İlgili Alıştırmalar


 Zır deli zır zır deli hınzır deli.
 Zalim zulmünü zulmette zulm için yapar.
 Zemzemedeki zemzem zelzelede zemzemliden çıktı.
 Zevzek Zeki zeminlikteki zehir zerrelerini Zerrin’in
zevci zeybek zenciye zeytinlikte verdi.
 Zıpır zıpzıpçı zımbacı zıvanasız zirzopla zırıl zırıl zır-
layarak zırvaladılar.
 Ziyankar Ziya zibidi Zihni’yle Zincirlikuyu’da Zileli
Ziba’nın ziyafetine kondular.
 Zonguldaklı zorba zorlukla zorladı.
 Zurnacı Zuhal zulümden zurnasıyla zuhur etti.
 Züğürt züppe zülüflü Zühre’yle züğürtlendi.
 Zihni zihnini Zeki’nin zikzak çizen zevzek züğürt söz-
leriyle uzun uzun zorladı.
 Zamkçı zevzek zirzop zilli zorba zurnacıyla züğürtledi.
 Zonguldaklı Zaloğlu Zöhre’nin kızı Zuhal zibidi Zeki’yi
ziyafette zil zurna görünce zıvanadan çıkmış ve beri bak
zibidi Zeki sen zevç değil zahiren zahireci zalim zev-
zek zikzaklı ziğirt züppe zırtapozun ve de zerzevatın
zırzopun tekisin demiş.

117
DİKSİYON

 Zor zanaat zannedilen zurnacılığı Zonguldaklı Zeki zev-


cesinin zaman zaman zırvaladığı ziyafetlerde öğrenmiş.
 Zararlı zarif Zahit zamkçı zavallı Zamire zambaklarda
zalimlik etti.
 Zeyrek’teki zelzeleden sonraki zelzeleler de zarara se-
bep oldu.
 Zararlı Zavit zarlık kilidi zarcı Zarife’ye verdi.
 Zakirzade Zati Bey o zatı tanır.
 Zamanı gelsin diye samanı saklayan Zihni saatinin
zembereğinden saman sarısı seslerin serpildiğini his-
sedince zır zır ağladı.
Zıtlaştığı Zonguldaklı zengin ziraatçı Zühtü’nün za-
mansız ziyaretinden ziyadesiyle zorlanan zayıf Zekeriya zih-
ninde zonklamalarla ziyaretçisinin zaman zaman zalimleşe-
rek zatına zulmetmesiyle zorbalaştı.
 Züppe zenginlerimizin zevkli zahmetli ziyafetlerin-
deki zararlar zaiyatlar zannımca ziyaretlerim ziyade-
siyle ziyankarlıklardan zuhur ederken zavallı zebun
züğürtler zümresi zaruretlerini zaman zaman zar zor
zikredebilirler.
 Zahireci zafer zahmetli zalimle zaman zaman zak-
kum zaman zaman zambak zaman zaman zerdali
zaman zaman zemzem zaman zaman zıkkım satar
zamklı zerzavatçı zombi zenciyse zarfları sarıp za-
rar yazarmış.

Boğumlanma (Artikülasyon )
Akciğerlerden dışarıya atılmak üzere hareket eden ha-
vanın ağız ve burundaki çeşitli nokta ve bölgelerde engel-
lemelere uğrayarak seslerin dışa yansımalarına boğum-
lanma denir.

118
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Konuşmanın anlaşılırlığı ve netliği “boğumlanma” ile or-


taya çıkar. Güzel, doğru ve etkili konuşmak için seslerin düz-
gün boğumlanması gerekir.
Boğumlanma alıştırmaları(tekerlemeler) bütünüyle an-
lamlı olmamakla birlikte dile, dudaklara ve çeneye esneklik
kazandıracak söyleyişi zor harflerin bir arada kullanılmasıyla
oluşturulmuştur.
Boğumlanma yeteneğini geliştirmek için söylenmesi güç
tekerlemeler yüksek sesle, önce yavaş sonra da hızlı tekrar
edilmelidir. Bu alıştırmalar yapılırken öncelikle bütün seslerin
hakkını vererek tane tane söylemeye çalışmak sonra da hızlı
bir şekilde, yine tane tane bütün sesler çıkarılarak alıştırma-
lara devam edilmelidir. Ayrıca, bu alıştırmalar yapılırken du-
dak ve çene kaslarının güçlenmesi için dişlerin arasına yatay
olarak bir kalem de yerleştirebilir. Boğumlanma alıştırmaları
bu şekilde, anlaşılır olunmasına dikkat edilerek seslendirilme-
lidir. Bu çalışmalar ses odacıklarının bilhassa ağız bölgesinde
bulunan ses organlarının (dil, çene, dudak) hareketlenmesini,
enerjik hale gelmesini sağlar.
Tekerlemeler, alıştırmalar metin okumaya ve konuşmaya
açıklık, anlaşılırlık kazandırırlar. Çok hızlı konuşanlar için de
iyi birer frenleyicidirler.

Boğumlanma Kusurları
Boğumlanma; sözcükleri oluşturan hecelerin, heceleri
oluşturan seslerin tam, yerinden ve süresine uygun olarak söy-
lenmesidir. Harflerin, hecelerin ve sözcüklerin, doğru, güzel,
düzgün ve etkili bir şekilde boğumlandırılması konuşmayı gü-
zelleştirdiği gibi konuşmanın etkisini de artırır. Boğumlanma
tam olduğu zaman doğru bir konuşma elde edilir. Heceleri,
sesleri, sözcükleri yuvarlayarak, atlayarak yapılan yarım ya-
malak konuşmalar beğenilmemektedir.

119
DİKSİYON

Konuşma eyleminde amacımız anlatmaktır, anlaşılabil-


mektir. Bir yazı okunurken anlaşılmayan bölüm dönülüp bir
ya da birkaç kez okunabilir. Ama dinleme eylemi sırasında ge-
riye dönülüp bir kez daha dinleme olanağı bulunmamaktadır.
Herhangi bir sesin yanlış seslendirilmesi, çıkarılması, ses
kusurlarını meydana getirmektedir. Günlük konuşmalarda za-
ten boğumlanmaya dikkat edilmemektedir. Bu kusurlar çalışı-
larak ve devam ettirilerek büyük oranda düzeltilebilecek sorun-
lardır. Sıklıkla karşılaşılan boğumlanma kusurları şunlardır :

1. Boğumlanmanın gecikmesi:
Kişinin, sesleri yaşının gerektirdiği dil olgunluğu içeri-
sinde boğumlama yapamamasına “boğumlanmanın gecik-
mesi” denir.

2. Ağır boğumlanma:
Bu tip boğumlanma bozukluğu olanlar, heceleri gereğin-
den fazla uzatarak konuşurlar. Uzatma çoğunlukla bir söz-
cüğün bütün hecelerinde, cümlenin de bütün sözcüklerinde
görülür. Konuşmalar sıkıcı, bıktırıcı, anlaşılmaz durumlar bü-
rünür. Meydana sözcüğünün ikinci hecesindeki "a" harfinin
uzatılması buna Örnek olarak verilebilir.

3. Hızlı boğumlanma:
Konuşmada hızdan ötürü ne söylediği belli olmayan bir
geveleme havası yaratır.

4. Kekemelik:
Konuşurken bocalama, çekinme, kaygı izlenimi verebi-
lecek biçimde duraklama; yüzde gerilme, buruşma, kızarma,
ağzın başın, elin istem dışı hareketleriyle hecelerin tekrarlan-
ması anında ses, hece ve sözcüklerin patlamalı ve abartılı bi-
çimde boğumlanmasıdır.

120
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Kekemelik çok önemli bir konuşma bozukluğudur. Bu


rahatsızlık genelde çocuk yaşta görülür ve yetişkin yaşlara
gelindiğinde alışkanlık haline gelir. Düzeltilemeyecek bir ra-
hatsızlık değildir.
Her şeyden önce kekemeye, normale döndüğü zamanki
konuşmaları kaydedilerek dinletilmeli ve böylece kendi-
sinde bir organ bozukluğunun olmadığının farkına vardı-
rılmalıdır. Kişi kekemeliği konusunda bilgilendirilmeli, bu
kusurun hastalık ya da sakatlık olmadığı ve bunun gideri-
lebildiğini bilgisi kişiye verilmelidir. Bu rahatsızlığın önüne
geçilebilmesi için bir metnin yavaş, yumuşak ve sesli bir şe-
kilde okunması ve sözcüklerin tane tane söylenmesi gerekir.
Okunulan cümlelerden bazıları ezberletilerek cümleler tek-
rar tekrar söylenir. Kekemelik başladığında ayak yere vuru-
luyorsa tempo tutulmalı, “…uuu…aaaa….” gibi sesler ye-
rine nefes vermeye çalışılmalı, söylenilmesinde sıkıntılı olan
sözcüklerden önce durulup derin bir nefes alınmalı, el ya
da ayakla tempo tutularak okuma çalışmaları yapılmadır.
Boğumlama çalışmaları da sürekli yapılırsa bu sorundan iyi
sonuçlar alınabilir.

5. Tutukluk:
Söz söylerken bir hece üzerinde takılıp birkaç defa hece-
nin tekrarlanması durumudur. Bu kusur, düşüncede karar-
sızlık, herhangi bir heyecan, sıkılganlık veya bir sinir bozuk-
luğundan da kaynaklanabilir. Bu kusurun önüne geçebilmek
için söylenmeye çalışılan cümle doğru olarak boğumlanma-
lıdır. Boğumlanma çalışmalarının ağız açılarak doğru bir şe-
kilde yapılması, herhangi bir metnin önce yavaşça ve sonra
hızlı bir şekilde okunması gerekir. Şiirleri ölçülerine dikkat
ederek okumak, ardından düşüncelerini belirterek yeniden
okumak yarar sağlamaktadır.

121
DİKSİYON

6.Ekleme:
Dikkatsizlik, kolaylık ya da dile yabancı gelen sözcükleri
daha rahat söyleyebilme, eğitim yetersizliği gibi sebeplerle
sözcüklere yeni ses ve hecelerin eklenmesidir. Sözcüklerin
hangi ses ve hecelerden oluştuğunu bilip ona göre boğum-
landırma yapılmalıdır.

7. Atlama:
Bazı hece ve seslerin sesletilmeye katılmamasıdır. Sesli ve
sessiz harfler doğru boğumlanırsa bu kusuru rahatça düzelti-
lebilir. "Kilitlemek" sözcüğünü "kitlemek", "dakika" sözcüğünü
"dakka" şeklinde söylemek bu kusura Örnek olarak verilebilir.

8. Gığılama:
"r" ünsüzünün küçük dilin titremesiyle boğazda meydana
gelmesidir. En belirgin konuşma kusurlarından “gığı”lama
dediğimiz “r” sesinin söylenememesi ile ilgili problemi gider-
mek için aşağıdaki alıştırmalar yapılabilir.
Alıştırmalar :
1. Derin nefes alınıp dil ucu damağa değdirilip soluğu
boşaltırken dil titretilmelidir.
2. Yüksek bir sesle, aynı noktadan dilin titretilmesine di-
kat edilerek aşağıdakiler okunmalıdır.
ra, re, rı, ri, ro, rö, ru, rü
ar, er, ır, ir, or, ör, ur, ür
rar, rer, rır, rir, ror, rur, rür
tar, ter, tır, tir, tor, tör, tur, tür
far, fer, fır, fir, for, fur, für
gar, ger, gır, gir, gor, gör, gur, gür
gra, gre, grı, gri, gro, grö, gru, grü
3. “R” ünsüzünün olduğu tekerleme ve metinler yüksek
sesle okunmalıdır.

122
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

9. Pelteklik:
Yeterli ses eğitimi almama, konuşmaya özen göstermeme,
kötü konuşanlara imrenme ya da konuşma organlarındaki
kimi bozukluklar sebebiyle seslerin birbirinin yerine çıkma-
sıdır. Bu kusurda dil ucu ile konuşma egemendir.
Peltekliğin düzeltilmesi, seslerin çıkış yer ve özellikle-
rine, sözcüğün hangi seslerden oluştuğuna dikkat etmek ve
bu yolda ısrarlı boğumlanma çalışmaları yapmak gerekir. Sert
ünsüzlerle olanına çok sık rastlanır : "j" yerine "z" söylemek,
"ş" yerine "s", "c" yerine "j", "s" yerine "ş" söylemek . "Şarj" ye-
rine" şarz", "kucak" yerine" kujak", “takım” yerine “dakım”
söylenmesi bu kusura Örnek olarak verilebilir. Bu değiştirme-
ler, değiştirilen seslerle de anılırlar : “seleştirme, leleştirme, je-
leştirme, yeleştirme” gibi.

10. Islıklama:
"S" ünsüzünün şiddetini abartmaktan ve “r” ünsüzünün
çıkarılışında havanın dişlerin arasına doğru itilmesinden olu-
şur. “S” ünsüzünün doğru boğumlanması ve “s” ve “r”nin
çıkarılışında havayı öne itmeye dikkat ederek bu alışkanlık-
tan kurtulunabilir.
11. Gevşeklik:
Dil, dudaklar ve yanakların boğumlanmaya yeterince ka-
tılamamasından ötürü boğumlanma özelliklerinin yeterince
belirginleşmemesidir. Dudak tembelliğini ve gevşek konuş-
mayı gidermek için bir kurşun kalem yatay şekilde dişlerin
arasına sıkıştırılmalıdır. Boğumlanma alıştırmaları önce ya-
vaş yavaş, tane tane seslerin hakkı verilerek okunmalıdır. Bu
sırada dil kalemin üstünden altına hareket ettirilmelidir. Du-
daklar abartılı bir şekilde hareket ettirilmelidir. Kalemle on da-
kika çalıştıktan sonra ağız bölgesinin yorulduğu hissedilecek,
kalem ağızdan çekildikten sonra ağzın rahatladığı, konuşma-
nın, dudakların ve dilin daha hareketli olduğu, konuşmanın
daha anlaşılır hale geldiği görülecektir.

123
DİKSİYON

12. Yutma:
Çoğunlukla içinde "h" ünsüzü bulunan sözcükler de sık
görülür. "Ayhan" yerine "ayan" söylenmesi bu kusura Örnek
verilebilir.

Tonlama / Ton
Yazılı metinlerde, konuşma metinlerinde, kurulan her
cümlenin bir amacı ve duygusu vardır. Bu yazılar, konuş-
maya geçtiğinde doğru tonlamayla tekdüzeliği önler, söyle-
yişe ahenk katar. Böylece karşı tarafın, seyircinin sıkılmadan
ve zevkle bizi dinlemesi sağlanır. Tekdüze konuşan, aynı tonda
konuşmaya devam eden bir konuşmacı, karşısındaki dinle-
yiciyi, seyirciyi sıkar ve kendinden uzaklaştırır. Tonlamayla,
konuşma sırasında yapacağımız ton değişikliği anlatımın te-
melini oluşturur.
Tonlama, sese dayanan bir söyleyiş kuralı olması sebe-
biyle kendisine konuşma dilinde yer bulduğundan gereğin-
den hızlı veya yavaş bir tempo, tonlamanın anlamını yitirt-
mekle kalmayacak; anlaşılamama, yanlış anlaşılma, dikkat
dağılması gibi sebeplere de neden olacaktır. Cümleleri sürekli
yükselen tonda bitirmek ne kadar hataysa düşücü tonda bitir-
mek de hatadır. Yapılacak seslendirmelerde ya da metin oku-
malarında genel bir ton yakalanmaya çalışılmalıdır.
Konunun niteliğine göre ses tiz perdeden çıkarken sevinç,
şaşkınlık, hiddet ifadelerini; pes perdeden çıkarken karamsar-
lık, acı, inanç gibi ifadeleri belirtir. Orta perde daha çok rahat-
lık ve durgunluk ifade etmektedir.
Örnek : “anlaştık mı?” sözcüğü alçak, yüksek veya alaylı
tonla söylenmesine göre memnuniyetten tehdide
kadar çeşitli anlamlar kazanır.
Tonlama, özellikle şu cümlelerde kendini daha çok be-
lirginleştirir:

124
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

• Emir cümlelerinde
"Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, atıl, bağır”
• Soru cümlelerinde
"Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım?"
• Ünlem cümlelerinde
"Ordular, ilk hedefiniz Akteniz'dir. İleri!"
Her sözcüğün kendine özgü farklı bir tonu vardır. Kulla-
nıma gore aynı sözcük farklı tonlarda söylendiği vakit farklı
anlamlara bürünebilir.
Örnek :
- Üniversiteyi kazandım!–İnanmıyorum! (Sevinç, coşku,
heyecan)
- Kaza yaptım. –İnanmıyorum! (Karamsarlık, endişe)
- Seni döverim. –İnanmıyorum! (Küçümseme)
- Mahkumlar kaçtı. –İnanmıyorum! (Öfke)

Tonlama İle İlgili Alıştırmalar


1. Alıştırma :
Anne, ben ömrümde bir kere ağladım.Hiçten bir şey
için doya doya kana kana ağladım.Bilmem hatırında mı?
Ben bir asker mektebinde okuyordum. Haftada bir dışarı çı-
kıyorduk.Sen mektebe geldin. Kapıda beni görmeye mü-
saade etsin diye bir zabitle konuşuyordun.Bense bahçeye
çıkmış, bir ağacın arkasında sizi ta uzaktan gözetliyordum.
Sen benim orada olduğumu bilmiyordun.Yağmur yağı-
yordu.Seni uzaktan bir çarşaf içinde, incecik hayalinle gö-
rüyordum.Zabit sana birtakım işaretler yaptı.Galiba gö-
rüşmemizin mümkün olmadığını söyledi.Sen de döndün.
Yağmur altında evimize saatlerce uzak o yerde, tek başına
boynu bükük, uzaklaştın gittin. 

125
DİKSİYON

Kimbilir nereye gittin?Geceyi nerede geçirdin?Sen


giderken ben de saklandığım ağaca başımı dayadım.Belki
bir ömür ağladım.
2. Alıştırma :
Sözcük Tonlaması (Evet)
Evet: Kabul ediyorum.
Evet: Öyle diyelim.
Evet: Olsa da olur, olmasa da.
Evet: Kesinlikle öyle!
Evet: Vay canına!
Evet: Çok iyi anlıyorum.
Evet: Burama geldi!
Evet: Anlat hele, sonra ne oldu?
Evet: Kaç defa söyleyeceğim?
Evet: Ama, başka türlü de düşünebiliriz.
Evet: Gerçekten ne sevimli çocuk!
Evet: Peki efendim, hay hay.

3. Alıştırma :
Sözcük Tonlaması (Hayır)
Hayır: Kabul etmiyorum (Doğal).
Hayır: Öyle demedim. (Öfkeyle)
Hayır: Bir şey değil, başımıza dert açar. (Kaygılı)
Hayır: Yanılıyorsunuz, işin aslı şu… (Karşı çıkarak)
Hayır: İzin vermiyorum. (Çok kızgın)
Hayır: Sana hiç gücenir miyim? (Sevgiyle, sevecenlikle)

4. Alıştırma :

126
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Sözcük : EVET
Evet güzel olmuş. (Beğeniyle)
Sen evet dedin, ben de yaptım. (Doğal)
Evet mi hayır mı? (Soru)
Hadi ne olur evet de. (Rica etme)
Evet desen ne olur sanki, lütfen evet de. (Yalvarma)
Evet dedi, evet dedi… (Büyük sevinç)
Evet diyeli üç gün oldu, hani nerede istedikleri? (Kızgın)
Aaa! Deli bu! Baksana evet diyor. (Küçümseme)
Sen bir kere de bana evet demiştin. (Kıskanç)
Aman evetse evet, kendi bilir. (İlgisiz)
Evet, anlat bakayım anlat… (Merak)
Evet dediği için mi öldürmüşler? (Büyük hayret)
Bütün bunlar sen evet dediğin için başımıza geldi. (Suçlama)
Evet demeseydin ölür müydün? (Ağır suçlama)
Bir kere düşün sonra evet de. (Uyarı)
Evet, evet, evet. (Coşku)
Bana hiç kimse evet dedirtemez. Hiç kimse. (Karşı çıkarak)
Ölümü, demek benim ağzımdan çıkacak sözcüğe bağlı. Öy-
leyse evet. (Zalim)
Budala! Evet deyince kurtulacak mı sanki? (Küçümseyerek tehdit)
Gözlerini kapadı ve gülümseyerek evet dedi. (Mutlu)
Evet demeden önce şöyle bir çevresine bakındı. Sonra evet dedi.
(Dedikodu)

5. Alıştırma :
Sözcük : HAYIR
Tamam, olur. (Kabul)

127
DİKSİYON

Tamam mı? (Uyarı)


Hayır değil hayır. (İki anlamlı)
Sordum hayır dedi. (Cevap)
Hayır, hayır, hayır … (Kesin reddetme)
Tamam. (Sevgi)
Hayır de, güne hayırla başlama (Nasihat)
Her sözüme hayır deme. (Kızgın)
Bu hayır, bin evete bedel. (Coşku)
Demek her şey bir hayıra bağlı. (Karardan önce)
Duymadım hayır, burada değildim. (Üzüntü belirtme)
İsterim ki beni hayırla ansın. (Dilek)
İster evet ister hayır benim için fark etmez. (Çok sert bir şekilde)
Hayır, benim için söylenenlerin hepsi yanlış aktarılmış efen-
dim. (Kibar)
Yeter sorma artık, hayır benim için fark etmez. (Çok sert bir
şekilde)
Neden o kadar zor mu hayır demek? (Küçümseme)
Herkes evet demesini bekliyordu, durup dururken hayır dedi.
(Hayret)
Hayırdır inşallah. Hayır demek evet demektir. (İyiliğe yorma)
Hayırlı mı hayırsız mı zaman gösterecek. (Umutsuz)
En sevdiğim sözcük nedir biliyor musun, hayır. (Zalim)
Pis cadı! Ağzını büze büze : “Hayır efendim ben bilmiyorum.”
dedi. (Dedikoducu)

6. Alıştırma :
Sözcük : TAMAM
Tamam mı? (Uyarı)

128
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Tamam. (Çok sert bir şekilde)


Tamam. (Çok sert bir şekilde)
Tamam. (Korkmuş bir şekilde)
Tamam. (Mutlu)
Tamam, tamam, tamam. (Bezmiş)
Tamamdır. (Sevinçle)
Tamam mı? (Tehdit)
Tamam. (Acıyla)
Tamam. (Cevap)
Tamam, tamam, tamam.... (Kesin reddetme)
Tamam. (Umutsuz)

7. Alıştırma :
Gelin  buraya.
Kaçpara?
O musaçma.
Çarpın  ellerinizi.
Kaldırabilirsinizfakat dikkatle.
Heyecanını sevdimama çok yoruldum.
Yapılan saldırı planı  madenlerin varlığı yüzünden 
son anda değiştirildi.
İçinizde herhangi birinizin kuşkusu varsaki bazılarını-
zın var sanıyorum  işte kanıt.
Güzelbir görünüm, değil mi?
Ahlakın  ne demek olduğunu bilmez o.
Heryolu denedim.
Onumu demek istiyorsun?
Bir anbile kuşkulanmadım ondan.

129
DİKSİYON

Peki  buna ne diyorsun?


Peki bunane diyorsun?
Nasıl  yaparsınız bunu?
Nasılyaparsınız bunu?
Arabayı tepenin doruknoktasına kadar sür.
O buna  inanmaz.
Ona aslaizin vermem.

Vurgu
Bir sözcük veya sözcük grubunda, bir hecenin; bir cüm-
ledeyse bir sözcüğün diğerlerine göre daha kuvvetli söylen-
mesine “vurgu” denir. Vurguya, sözcükler içinde gezinen ve
hecelerden bazıları üzerinde belirlenen “ses şiddeti” de de-
nir. Vurgu konuşma ve yazı dilinde “özellikle ve öncelikle
belirtme, dikkati çekme ve yoğunlaştırma, altını çizme” anla-
mında bir kavram olarak da kullanılmaktadır. “Özellikle şunu
vurgulamak istiyorum.”, “Burada vurgulanmak istenen” gibi
ifadelerle de konuşulanların ya da anlatılanların daha iyi an-
laşılması kastedilmektedir.
Çoğu kez, tonlama ile vurgu birbirine karıştırılır. Tonlama,
söze ruh verirken vurgu konuşmaya değer katar.
Türkçenin kendine has bir vurgusu vardır. Bu vurgu ko-
nuşmacıya ya da kullanıma göre değişmeyen bir vurgudur.
Dilin kendisinde var olan bu vurgu, yanlış yapıldığında he-
men hissedilir. Bu vurgunun yanlış yapılması zaman zaman
anlam değişimine de yol açmaktadır. Bu bakımdan doğru gü-
zel, düzgün ve etkili konuşmada vurgu çok önemlidir. Gü-
zel, doğru, düzgün ve etkili bir şekilde amaca uygun yapılan
vurgu, söze anlam katar ve söz bambaşka bir zenginlik kazanır.
Kısaca vurgu;
 Söze duygu değeri katar.

130
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 Konuşmayı etkili ve dinlenir kılar.


 Konuşmayı güzelleştirir.
 Dinleyicinin dikkatini, ilgisini konuşmacı üzerine çe-
kilmesini sağlar.
 Anlamın kavranmasını kolaylaştırır.
 Yazım benzerliği olan sözcüklerin anlamını ayırt eder.
 Sesi, söyleyişi, sözdeki ezgiyi canlandırır.
Vurgunun, dilin doğru kullanımında iki ayırt edici özel-
liği vardır:
1. Sesin şiddetini ayırt edici vurgu : Sözcüğün söylenişi
sırasında heceler üzerinde değişik nefes baskısı vardır. Söz-
cükteki bir hece diğerlerine göre daha şiddetli nefesle söy-
lenmektedir.
Örnek : okul, kalem, defter
Sesin şiddetini ayırt edici vurgu, müzikteki notalara ben-
zetilebilir. Nasıl ki her sesin notada bir başlayışı bir bitişi varsa
vurgunun da söyleyişte böyle bir özelliği vardır.
2. Anlamı ayırt edici vurgu : Yazılışları aynı anlamları
farklı olan sözcükleri, sesteşleri, birbirinden ayırt etmede
vurgu belirleyici olur. Vurgunun yapıldığı hece, anlamı be-
lirleyici özelliğe sahiptir.
Örnek : Epeyce parası varmış. (Sahip olmak)
Eve varmış. (Ulaşmak)
Örnek : “Ben senden çok sıkıldım.” cümlesine bakılacak
olursa konuşma ve yazı dilinde vurgunun önemi
daha iyi anlaşılmış olacaktır.
• Ben, senden çok sıkıldım. (Ben senden daha fazla sıkıl-
dım; çok sıkılan sen değilsin, benim)
• Ben, senden çok sıkıldım. (Ben başkasından değil, sen-
den çok sıkıldım)

131
DİKSİYON

• Ben, senden çok sıkıldım. (Ben senin sıkıldığından daha


çok sıkıldım)
• Ben, senden çok sıkıldım. (Ben senden çok sıkıldım,
bıktım, usandım)
• Ben, senden çok sıkıldım. (Ben artık seni çekemez, sana
katlanmaz, seninle yaşayamaz hale geldim.)

Vurgu Çeşitleri
Türkçede vurgu “sözcükte ve cümlede” olmak üzere iki
ana gruba ayrılır.

Sözcükte Vurgu
Türkçede birkaç istisna dışında vurgu sözcüğün son he-
cesindedir.
 Sözcük ek aldıkça, vurgu son eke doğru kayar.
Örnek : söz, sözlük, sözlükçü, sözlükçülük,
 Çağrılarda, seslenmelerde şahıs adlarında vurgu ilk
hecededir.
Örnek : Özge, Büşra, Beyza
 Şahıs adlarına başka bir söz eklenecek olursa vurgu
yine son hecededir.
Örnek : Fatih Bey, Özge Hanım
 Zarfların çoğunda vurgu ilk hecededir.
Örnek : yarın, sonra, şimdi
 Bağlaçlarda vurgu çoğunlukla ilk hecededir.
Örnek : çünkü, yahut, yalnız
 Ünlemlerde vurgu ilk hecededir.
Örnek : Eyvah! Haydi!
 Soru sözcüklerinde vurgu ilk hecededir.
Örnek : Nerede? Nasıl? Niçin? Hangi? Kimde?

132
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

 Eğer sözcük olumsuz soruysa olumsuzluk ekinden önce


gelen hece vurguyu kendi üzerine çeker.
Örnek : Sizde bizimle gelmez misiniz?
 Sözcüklerin yer ismi ve de cins isim olarak kullanıl-
dığı durumlarda vurgu yer isimlerinde ilk hecede, cins
isimse genelde son hecede olur.
Örnek : Ayrancı, Ayrancı’da bir dükkan daha açtı.
 Özel yer isimlerinde (şehir, semt vb.) vurgu, birkaç is-
tisna dışında, ilk hecededir.
Örnek : Konya, Bursa Muğla, Ordu.
 İlk iki veya üç hecesi açık yer isimlerinde vurgu ka-
palı ilk hecededir.
Örnek : Giresun, Horasan, Babaeski, Dedeağaç, Ma-
kedonya.
 Bütün heceleri açık yer isimlerinde vurgu ilk veya ikinci
hecededir.
Örnek : Anadolu, Rumeli, Manisa Yalova, Kocaeli.
 İlk hecesi açık, ikinci hecesi kapalı üç heceli yer isimle-
rinde vurgu kapalı olan ikinci hecededir.
Örnek : Kütahya, Amasya, Malatya, Mudanya, Edirne,
Denizli.
 İlk iki hecesi kapalı, diğer hecesi açık yer isimlerinde
vurgu ikinci hecededir.
Örnek : Antalya, Antakya, Almanya.
 Üç hecesi de kapalı yer isimlerinde vurgu son hecededir.
Örnek : Erzincan, Zonguldak.
 Çift ünsüzle başlayan yer isimlerinde vurgu ilk hecededir.
Örnek : Trabzon, Fransa.
 “İstan” ile biten yer isimlerinde vurgu son hecededir.

133
DİKSİYON

Örnek : Türkistan, Özbekistan, Kazakistan, Türkme-


nistan, Pakistan.
 Dil isimlerinde vurgu kapalı olan ilk ya da üçüncü he-
cede olur.
Örnek : Türkçe, Farsça, Arapça, Fransızca, İngilizce.

Cümlede Vurgu
Cümle içinde anlamca önem taşıyan sözcüğün daha belir-
gin bir hale getirilmesi veya baskılı söylenmesi veyahut cümle
içindeki sözcüğün yerinin değiştirilerek vurgulanmasıdır. Söz-
cükte vurgu hecelerde önem kazanırken cümlede vurgu söz-
cüklere odaklanır.
Cümlede vurgulanmak istenen öge yükleme yakındır.
Devrik, emir ve ki’li birleşik cümlelerde vurgu baştadır.
Örnek :
Dün uçakla Ankara’dan İzmir’e Ahmet gitti.
Ahmet uçakla Ankara’dan İzmir’e dün gitti.
Ahmet dün Ankara’dan İzmir’e uçakla gitti.
Ahmet dün uçakla İzmir’e Ankara’dan gitti.
Ahmet dün uçakla Ankara’dan İzmir’e gitti.
Cümle vurguları konuşmadaki derinliği ortaya çıkarır ve
yapılan konuşmanın amacının dinleyenler tarafından daha ra-
hat anlaşabilirliğini sağlar.
1. Alıştırma :
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları;

134
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.


İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı
Kuşlar geçiyor, derken
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;


Serin serin Kapalıçarşı;
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa;
Güvercin dolu avlular.
Çekiç sesleri geliyor doklardan,
Güzelim bahar rüzgarlarında ter kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;


Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

Ulama
Konuşmada art arda gelen sözcüklerden birincisinin so-
nundaki ünsüzün, ikincisinin başındaki ünlüye ses bakımın-
dan bağlanarak söylenmesidir.
Örnek : sabah^oldu, yüz^altın, kayığın^içinde.
 Sözcükler arasında herhangi bir noktalama işareti varsa
ulama yapılmaz.
Örnek : İnsan, anlaşılmaz bir varlıktır.

135
DİKSİYON

 Anlamı bozulan sözcükler arasında ulama olmaz.


Örnek : Güzel bir ev satın aldık.
 Ulama bazen art arda gelen iki ünlüden birinin düş-
mesi şeklinde de gerçekleşebilir.
Örnek : Karacaoğlan / Karac’oğlan, ne oldu? / n’oldu.
 Farklı anlaşılmaların önüne geçmek için bazen ulama-
dan vazgeçilir.
Örnek : Top aldı. (topaldı)
Yunus Un Fabrikası (Yunus’un fabrikası)
Borç, aldı. (Bor çaldı)
 Birleşik sözcüklerin hecelere ayrılmasında ulama ku-
ralına uyulur.
Örnek : başöğretmen / ba-şöğ-ret-men, hanımeli / ha-
nı-me-li.
 “p, ç, t, k” harfleriyle biten sözcükler, ulama yapıldı-
ğında “b, c, d, g” ye dönüşürler. Bu değişim ulamanın
önemli noktalarından biridir ve konuşmada cümlenin
akıcılığına çok büyük fayda sağlar.
Örnek : harp okulu / harb^okulu, mesut olmak /
mesud^olmak.
 Cümlede kesinlik ve vurgu belirtildiği zaman ulama
yapılmaz.
Örnek : Hayatta en büyük isteğim, aktör olmaktı.
Dikkat etmiyorsun, onun için yanılıyorsun.

Duraklama / Durak
Konuşmada, anlamın gerektirdiği biçimde sözcükler ara-
sındaki ses kesintisi olan duraklama, yazıda noktalama işaret-
leriyle belirtilirken konuşmalarda nefesle kendini belli eder.
Dinleyenlere anlama fırsatı vermek, söyleneni vurgulamak,
dinleyicilerden tepki beklemek amacıyla duraklama yapılır.
Bu duraklamalar, normal olarak sözcük aralarında ve cümle

136
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

sonlarında yapılan duraklardan daha uzun sürelidir. Bütün


bunlar da konuşma hızını etkiler. Gereksiz yapılan durakla-
malar konuşmayı yavaşlatır, hiç susmadan yapılan konuşma-
larsa söylenenleri anlaşılmaz kılar. Yazıdaki noktalama işaret-
leri duraklamalar için birer yol göstericidir.
 Cümlede noktadan sonar durulur.
Örnek : Haberleri veriyoruz.
 Paragraf değişimlerinde durmak gerekir.
Örnek : “Diksiyon” ise çalışa çabalaya dilini düzeltmek,
dil yatırmak, dil düzgünlüğü, iyi heceleme, iyi
telaffuz, yani sese iyi eda vermek manasındadır.
Bu dersler gerçekten lüzumludur.
 Virgüller kısa duraklamalar için iyidir.
Örnek : Ben, senden ayrıldıktan sonra ne merhaleler
katetmiştim.
 Başkalarına ait sözlere başlarken ve bitirirken durak-
lama yapılır.
Örnek : Ulu önder : “Bağımsızlık benim karakterim-
dir.” diyordu.

1. Alıştırma :
Yorgun gözümün halkarında /
Güller gibi fecr oldu nümayan //
Güller gibi... // sonsuz, iri güller, /
Güller ki kamıştan daha nalan //
Gün doğdu yazık arkalarında! ///

Altın kulelerden yine kuşlar /


Tekrarını ömrün eder ilan //
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam, /
Alemlerimizden sefer eyler? ///

137
DİKSİYON

Akşam, yine akşam, yine akşam, /


Bir sırma kemerdir suya baksam; /
Üstümde sema kavs-i mutalsam, //
Akşam, yine akşam, yine akşam, /
Göllerde bu dem bir kamış olsam!
Ahmet Haşim

2. Alıştırma :
Yüzün / aya benziyor. // Kaşın / yaya benziyor. // Gözle-
rin / yeşil alası. // Saçların / aslan yelesi. // Yürüyüşün / turna
gibi. // Salınışın / suna gibi. // Hangi yerden, / kaynaktansın?
// Hangi boydan, / oymaktansın? //
Bakışların / ışık mı? // Saçların / sarmaşık mı? // Yıldız
mısın / güneş mi? // Alev misin, / ateş mi? // Neden sessiz ba-
kıyorsun? // Beni niçin yakıyorsun? // Çiçek gibi her yanın. //
Söyle, / nedir adın, / sanın? //
Beni niçin üzüyorsun? // Gözlerinin süzüyorsun? // Kir-
piklerin parlıyor. // Bakışların yaralıyor. // Rengin sanki çiçek-
ten. // Bilmem hangi çiçekten? // İster darıl / ister kız. // Tek /
adını söyle kız! //
Nihal Atsız

Beden Dili, Jest ve Mimik


Konuşmanın giysisi bedendir. Beden konuşmayı, konuşma
da bedeni düzenler. Böylece söylenen duygu, düşünceye uy-
gun bir biçim alır, beden de o duygu ve düşünceyi yansıtır.
Yapaylığa ya da zorlamaya düşüldüğü zaman, konuşma et-
kisini yitireceği için konuşmaya katılacak hareketlerin duygu
ve düşüncelerle bağdaşması, karşımızdakilere hiçbir fazlalık
etkisi bırakmaması gerekir. Özellikle şiir okurken, tek dayana-
ğın sesletme olduğu, şiirin etkisinin sesletim sağlanabileceği,

138
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

diğer hareketlerin çok az veya çok dikkatle kullanılması ge-


rektiği bilinmelidir. Hiçbir harekette bulunmadan çok güzel
şiir okunabilir. Ama sesletim yeterli olmadığı zaman hiçbir
hareket şiiri kurtarmayacaktır.
Jest ve mimikler konuşmaya yardımcı olurken konuşma
da jest ve mimiklerin algılanmasını sağlar, böylece sözcükleri
renklendirir. Bu sebeple; beden dili, jest ve mimik yerine göre
az veya çok kullanılmalıdır.

Beden Dili
Sözsüz iletişimin büyük bölümünün beden dili oluştu-
rur. Beden dilimiz, sözcük dilimizden altı kat daha etkilidir.
Sözcükleri kullanmadan göz, kaş, el, kol, bacak gibi or-
ganlarımızla gerçekleştirilen iletişim biçimine beden dili de-
nir. Yapılan araştırmaya göre iletişimde beden dili %55, ses
tonu ve sesin biçimi %38, sözcükler %7 etkilidir.

Beden Dili Alıştırmaları


 Beceri kazanmak için öncelikle sinsi, kibar, vurdum-
duymaz, kaba, açık, sabırlı, aceleci ve benzeri türden
değişik tavır ve kişilikteki insanlar üstünden gözlem-
ler yapmak yararlı olacaktır.
 Göğüs kabartma, vücuda çeşitli duruşlar kazandırma,
değişik biçimlerde yürüme, kalkma, oturma gibi hare-
ketler üstünde çalışılarak kolaylık sağlama alıştırmaları
ve bu hareketlerin kişilik özellikleriyle birleştirilmesiyle
çeşitli çalışmalar yapılabilir.

Mimik
Yüz, el, kol hareketleriyle düşünceyi anlatma sanatına mi-
mik denir. Bu anlamda mimiklerin sözle uyumlu, ölçülü ve
düzgün olması gerekir.

139
DİKSİYON

Mimik becerisi kazanabilmek için gözler, kaşlar, alın, bu-


run dudaklar, ağız ve yanaklar yapılabilecek bütün biçimle-
riyle hareket ettirilmelidir. Sonra bu hareketler; rahatlık, haz,
üzüntü, sevinç, öfke, kin gibi duygularlaa uygun biçimde kul-
lanılmalıdır.

Mimik Alıştırmaları
 Göz kapakları iyice açılıp yavaş yavaş kapatılmalı, göz
bebekleri yukarı aşağı, sağa sola çevirilmeli; sanki çok
sevinçli ve heyecanlıymış gibi gözler parlatılmalıdır.
Yavaş yavaş gözlerdeki bu heyecan anlatımı kaybet-
tirilmelidir.
 Kaşlar çatılmalı, iki kaş arasındaki çizgi derinleştiril-
meli, kaşlar yukarı doğru kaldırılmalı, alındaki kırışık-
lıklar meydana çıkarılmalıdır.
 Burun delikleri açılmalıdır.
 Örneğin gözleri kötülük düşünür gibi yarı kapanması,
küçümser gibi aralarken yüze hafif bir gülümseme ve-
rilmesi; gözlere öfke, kızgınlık, şaşkınlık, dehşet duy-
gularının verilmesi; kaşların çatılması, ağzın yarım ya
da çok açılması, dudakların büzülmesi, gerilmesi gibi
hareketler yapılabilir.
 Dudak köşeleri kaldırılıp indirildikten sonra birbirinden
uzaklaştırıp yaklaştırılmalı ve ağız açıp kapatılmalıdır.

Jest
Duygu ve düşüncelere el ve kol hareketlerinin katılmasına
jest denir. Jestler, açık ve belirgin olmalıdır. Jestler anlatılmak
istenen neyse ona yönlendirilmeli; gösterilmek, hissettirilmek
ve verilmek istenen duygular bütün açıklığıyla verilmelidir.
Jestler için başın, kolların, ellerin, parmakların çeşitli biçim-
lerde hareketlerini kolaylaştırıcı çalışmalar yapılmalıdır.

140
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Jestlerin Anlamları
Baş : Baş öne doğru sallanıyorsa onay, geriye doğru ya-
hut iki yana çevriliyorsa reddetme, iki yana yatıp kaldırılı-
yorsa da eh işte ya da şöyle böyle anlamlarına gelir. Baş ha-
fifçe yana eğilmiş şekilde duruyorsa konuya ilgi duyulduğunu
gösterir. Başı yana eğip dikkatli dinleme hareketini yapan ko-
nuşmacı; dinleyiciyi dikkate aldığını, dinleyici de konuşmayı
dikkatle ve ilgiyle dinlediğini ifade eder. Baş öne eğikse bu ki-
şinin utanmışlığını ya da pişmalığını gösterir.
Göz : Kişinin sol ya da sağ üste bakan gözleri bir şeyi ha-
tırlamaya çalıştığını, gözlerini kocaman açtığında şaşırdığını,
dalgın gözleri ya da boş bakışı hayal kurduğunu, göz ucuyla
bakışı karşısındakini süzdüğünü, gözlerini kısarak bakışı sin-
siliğini, gözlerini kısarak gülüşü içtenliğini, kaşların çatılma-
sıyla birlikte yapılan bakışı kızgınlığını ve aşağı doğru yöne-
len bakışıysa üzgünlüğünü ve suçluluğunu ifade etmektedir.
Kaşlar : Kaşları çatmak kızgınlığı, kaşın tekinin yukarı
kaldırılması kafa karışıklığını, iki kaşın birden kalkması hay-
reti, kaşların kaldırılıp indirilmesi olumsuzluğu ifade eder.
Ağız : Dudakların yarı açık duruşu hayret ve sevinci, çok
açılması şaşkınlığı anlatır. Dudak kenarlarının aşağıya inmesi
üzüntüyü, dudaklarn büzülerek öne doğru uzaması susmayı
ve somurtmayı belirtir. Alt çenenin biraz öne çıkması gaddar-
lığı, dişlerin birbirine vurması çılgın bir hiddeti anlatır.
Dudak : Alt dudağın dışarı doğru kıvrılması bilmemeyi,
iki dudağın öne doğru çıkması öpücüğü, alt dudağın ısırıl-
ması korkuyu, dudağın yanının ısırılması endişe ve kaygıyı,
dudakların yana doğru çekilmesi boş vermişliği, dudakların
aşağı sarkıtılması ise ağlamak üzere olunduğunu ifade eder.
Ağzın içine hava doldurulup yanakların şişirilip havanın geri
verilmesiyse sıkılmışlığın göstegesidir.

141
DİKSİYON

Baş : Başın öne doğru duruşu merak ve gaddarlığı, ge-


riye çekilmesi saygısızlığı; yana doğru hafifçe eğilmesi kayıt-
sızlığı, acımayı, öne eğilmesi utanç ve korkuyu belirtir. Başı
yukarıdan aşağı sallamak doğrulama, önden arkaya kaldır-
mak inkar etme anlamı verir.
Eller ve kollar : Konuşurken kolların önde kavuşturul-
ması kişinin iletişime kapalı olduğunu ifade eder. Eller ağzın
üzerindeyse korku ya da endişe; çenedeyse düşünme, karar
verme, tasarlama; yukarı doğru açılmışsa dua ya da yakarış;
ovuşturuluyorsa memnuniyet; yumruk halde yukarıdaysa
başarı ve zaferi anlatır. Elin biri alındaysa yorgunluğu, hal-
sizliği ve üzgünlüğü; baş iki el arasındaysa sıkıntıyı ve dert-
liliği ifade eder. Eller avuçları açacak biçimde aşağı doğru ve
iki yandaysa cevabın bilinmediğini; ellerle ağız hafifçe kapa-
tılıyorsa yalan ya da dedikodunun gizlenmeye çalışıldığını
anlatır. Ense kaşınıyorsa tereddütlerin olduğu; burna ve ya-
naklara dokunuyorsa kontrol edilemeyen heyecanı; tek elin
üzerine baş konuyorsa can sıkıntısını gösterir. El sıkışırken
üstte olan el üstünlüğü, altta olan el teslimiyeti, eşit hizada
else eşitliği simgeler. Tokalaşırken kişilerin karşıdaki kişinin
bileğini, dirseğini, kolunu ve omzunu tutması da bazı durum-
larda üstünlük anlamına gelirken bazı durumlarda samimi-
yet göstergesidir. Ellerin aşağıda kenetlenmesi verilecek emre
hazır olma, tek elin bağlanması kendini kapama, masada ke-
netlenmesi olumsuz tavrı önleme amaçlıdır. Ellerin olmayan
tozu temizlemesi ya da kıyafet üzerinden iplik toplaması ki-
şinin konuşulan konu hakkında düşündüğünün ifade eder.
Parmaklar : Başparmak havadaysa ya da baş ve işaret par-
mak havada birleşiyorsa işlerin yolunda olduğunu, işaret par-
mağı havadaysa ikaz, tehdit ya da önemli noktanın vurgulan-
dığını; orta parmak havadaysa küfür edildiğini; serçe parmak
havadaysa iddiaya girileceğini belirtir. Parmağın yanakta tutul-
ması iyi bir dinleme yapıldığını, baş ve işaret parmağın çeneyi

142
II. BÖLÜM: TÜRKÇENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

kavraması kendine güveni, çenenin okşanmasıysa şüpheyi


gösterir. İki elin parmaklarının ucunun masa üzerinde birleş-
tirilmesi konuşmacının güvenini, vücudun önünde birleşme-
siyle yapılan çatı hareketi konuşmacının heyecanını ifade eder.
Omuz : Omuzlar havaya hızlıca kaldırıldığında şaşkın-
lık, birkaç kez kaldırılıp indirildiğinde olumsuzluk, aşağı dü-
şürüldüğündeyse bezgin, yorgun ve üzgünlük ifadesini ve-
rirler. Omuzları dik tutmaksa kendine güvenin sembolüdür.
Ayakları ve bacaklar : Bacak bacak üzerine atmak ken-
dine güveni, bacak bacak üzerine atıp üstteki bacağı hızlı hızlı
sallamak asabiyeti ya da sabırsızlığı, bacakları yan yana birle-
şik tutup çökmüş bir duruş sergilemek zayıflığı ve korkuyu,
bacakların birleştirilip öne doğru uzatılması yahut tek bacağın
kaldırılması rahatlığı ve vurdumduymazlığı anlatır.
Vücut : Vücudun büzülmesi, sırtın kamburlaşması, kol-
ların gövdeye yapıştırılması yılgınlık ve utanma belirtisidir.
Bunun aksi hayranlık, zaferi anlatır. İğrenmede vücut geriye
doğru; istek, merak, ataklıkta ileriye doğru gider. Yan veya ge-
riye doğru uzanarak oturmak ahlak zayıflığını ve fizik yeter-
sizliğini anlatır. Vücudun öne doğru eğilmesi saygı belirtisidir.

Jest Alıştırmaları
 İki kol yukarı doğru kaldırılarak hayranlık anlamıyla
birleştirilmeli, yanlara doğru bırakılarak umutsuzluk
belirtilmeli, kararlı bir bekleyişle kollar önde birleşti-
rilmelidir.
 Kollar öne, yana, arkaya doğru uzatılıp indirilmeli;
yana açıp kavuşturulmalı, yukarı kaldırılıp serbestçe
aşağıya bırakılmalıdır.
 Eller birleştirip sarkıtılmalı; önce bir elle, sonra öbür elle
havada çeşitli şekillerde (yatay, dikey, eğri, dalgalı) çiz-
giler çizilmeye çalışılmalıdır.

143
DİKSİYON

 İşaret parmağı uzatılıp diğer parmaklar kıvırılmalı, böy-


lece kol ileriye doğru uzatılmadır. El yumruk yapıldık-
tan sonra parmaklar açılarak avuç yukarı ve aşağı çev-
rilmelidir.

144
III. Bölüm
Listeler

Anlamca Birbirine Karıştırılan Sözcüklerin Listesi

Sözcüğün Sözcüğün Sözcüğün Sözcüğün


Yazımı Anlamı Yazımı Anlamı

ad isim at binek hayvanı, at


adam, ilk peygam-
âdem adem yokluk, bulunmama
ber
âdet görenek adet tane

âlâ pekiyi ala karışık renkli

âlem dünya, cihan alem bayrak, sancak

âli yüce, ulu Ali isim


Bilen, Allah’ın sıfat-
âlim okumuş Alim
larından
âmâ gözleri görmeyen ama fakat

ân güzellik an az, bir zaman

145
DİKSİYON

baston, değnek,
âsâ gibi asâ
sopa
bir kişiyi seven
âşık aşık eklem kemiği
kimse
ataç atalarla ilgili ataç kağıt tutacağı

bekâr hiç evlenmemiş bekar müzik terimi

berat patent beraat temize çıkmak

bizzat kendisi bizatihi kendiliğinden

cefâkâr eziyet eden cefakeş eziyet çeken


bitkilerdeki küçük su
çiğ pişmemiş çiğ
damlası
dâhi son derece zeki dahi bile
yol gösterme, kanıt
dalâlet doğru yoldan şaşma delâlet
olma
direk uzun ve kalın destek direkt doğrudan
sorgulanmadan ina-
dogma doğma doğma
nılan fikir
şekiller, tipler, görü-
eşgal işler, meşguliyetler eşkal
nüşler
etken faktör etkin hareketli, işleyen
ana meslek dışında
fobi korku hobi
meraklar
gayrı artık gayri başka, diğer

grup öbek gurup gün batımı

146
III. BÖLÜM: LİSTELER

Hristiyanlığın sem-
hac dini ibadet haç
bolü
had sınır hat bağlantı, çizgi

hak etmek kişinin payı hakketme kakma (sedef, altın)

hâkim yargıç hakim bilge

hâl durum, vaziyet hal pazar yeri

hâlâ şimdi, henüz hala babanın kız kardeşi

hal etmek tahttan indirmek halletmek çözüm bulmak

hayır olmaz hayır iyilik, yardım

hazine büyük servet hazne depo

herkes her kişi her kez her defa

heyecan çoşma helecan çarpıntı

Huda Allah hüda hidayet, doğru yol

iltica sığınma irtica gericilik

intizar bekletmek inkisar kırılma

işgal meşgul etmek işkal zorlaştırma

kâbil olabilir, mümkün kabîl soy, sınıf, rütbe


Afganistan’ın baş-
Kâbil Kabîl Hz. Adem’in oğlu
kenti
kalp organ kalp sahte, düzme

147
DİKSİYON

Şamanlıkta din dileğin, isteğin ye-


Kâm kâm
adamı rine gelmesi
kamera kamera kamara gemilerdeki oda

kampanya etkinlik dönemi kumpanya tiyatro topluluğu

kâr para kazancı kar kar

katl öldürme işi kâtil öldüren kişi

keyfiyet durum, nitelik keyfîlik keyif alma işi

kod şifre kot bir tür kumaş

komita silahlı gizli topluluk komite alt kurul


haber vermek, bil-
ilân duyuru, açıklama ilâm
dirmek
irtica gericilik iltica sığınma

lal dilsiz lâl değerli, kıymetli taş

mahsur kapalı kalmış mahzur sakınca

mahiyet nitelik, içerik maiyet altında çalışanlar

mâil olmak meyilli olmak mail atmak e-posta göndermek

menşur yayılmış meşhur ünlü

meşruiyet yasallık meşrutiyet yönetim şekli

muhabere haberleşme muharebe harp

muhasebe hesaplaşma musahabe sohbet etmek

148
III. BÖLÜM: LİSTELER

mürteci gerici mülteci sığınmacı

müşîr mareşal müşir yazı ile haber veren

mütehassis duygulanma mütehassıs uzman


birbirine parallel
mütevazi mütevazı alçakgönüllü
olan
nahif zayıf, çelimsiz naif çocuksu

nâr ateş nar meyve

nâzım düzenleyen nazım vezinli söz


pek hoş, istek uyan-
nefis öz varlık, kişilik nefîs
dıran
nüfus kişi nüfuz sözü geçme, itibar

od ateş ot bitki

olanak imkan olasılık ihtimal

öğrenim bilgi alma işi öğretim bilgi verme işi


kişinin kendini met-
öğün yemek vakti övün
hetmesi
benzersiz, taklidi ol-
özgü has, mahsus özgün
mayan
perestiş taparcasına sevme prestij nüfuz, şan

portre vücudun resmi porte yük, değer, kapsam

rahîm esirgeyen, koruyan rahim döl yatağı

râkip binici rakip karşı taraf

149
DİKSİYON

rivayet söylenti riayet uyma


yassı demir çelik baş derisini kapla-
sac saç
ürünü yan kıllar
sadet asıl konu saadet mutluluk

safahat aşamalar sefahat zevke düşkünlük

salık tavsiye sağlık sıhhat

seri hızlı serî birbirini takip eden

sukût kırılma sükût susma

şâhıs ölçek, işaretli sıfat şahıs kişi

şifâi iyileşmekle ilgili şifahi ağızdan, sözlü

tabii doğayla ilgili tâbi bağlı, bağımlı

tahribat harap etme tahrifat bozma, değiştirme

taktir damıtma taktir değer biçme

tayın asker ekmeği tâyin atama

teamül alışılmış uygulama temayül eğilim

tefriş döşeme teşrif şereflendirme

tehdit gözdağı vermek tahdit sınırlama


askerlik kağıdı, pu- dört kollu tahta
tezkere teskere
sula aracı
vakıf bir malı bağışlamak vâkıf haberli olan

150
III. BÖLÜM: LİSTELER

mirastan pay ala-


varis damar hastalığı vâris
cak olan
vâsi gezi vasi kanuni temsilci

yad yabancı yâd hatırlama

yakın uzak olmayan yakîn kesin

yar uçurum yâr sevgili


eserin basılıp dağı-
yayım yayın basımı yapılan eser
tılması
edebiyat, mevsim
yazım imla yazın
adı
zarar gören, zarara
zâde soyundan zede
uğramış
zâtî kişisel zâti zaten

zürâfâ hayvan adı zürefa zarifler

Türkçedeki Ayınlı Sözcüklerin Listesi


Türkçede, söyleyişte sıkıntılı olabilen Arap kökenli ayınlı
sözükler bulunmaktadır. Yazı dilinde gösterilmeyen ayınlı söz-
cükler, sözcüklerin ilk ve son heceleri dışında, kendilerini ko-
nuşma dilinde asli şekilleriyle gösterebilmektedir. Süreksiz bo-
ğaz sessizi olan bu ses Arap ses bilgisine özgüdür. Ayın, en
derin boğaz sesidir ve gırtlağın derinliğinden çıkar.
Sağa doğru kesme işaretiyle aşağıda listelenen sözcükler
konuşma dilinde kendilerine yer bulmaktadır. 1

1
Arapça asli şekillerindeki ilk ve son hecesinde ayın bulunduran
sözcüklerle, özellikle konuşma dilinde fonetik değişikliklere uğrayan

151
DİKSİYON

aʻla kıtʻa nuʻman


anʻane kurʻa sunʻi
anʻanevi Kurʻan sürʻat
bidʻat laʻnet şaʻşaʻa
daʻva maʻna şerʻi
defʻa melʻanet şerʻiye
hilʻat melʻun şuʻbe
iʻlan meşʻale telʻin
istiʻfa miʻde vakʻa
iʻtibar miʻmar vakʻanüvis
Kaʻbe müsaʻade

Türkçedeki Hemzeli Sözcüklerin Listesi


Türkçenin ses bilgisine aykırı olan hemze, küçük dilin ka-
patılması ile gırtlağın üst kısmından hasıl olan kuvvetsiz bir
patlayışıyla ortaya çıkar. Yazı dilinde gösterilmeyen hemzeli
sözcükler, sözcüklerin çoğunlukla orta hecesindedir.
Sola doğru kesme işaretiyle aşağıda listelenen sözcükler
konuşma dilinde kendilerini göstermektedir. 2

cürʼet mesʼul
cürʼetkar mesʼuliyet
heyʼet mesʼele
katʼi meşʼum
neşʼe meʼzun
rüʼya müʼmin
meʼmur teʼlif
mesʼele teʼsis

sözcükler listeye alınmamıştır.


2
Arapça asli şekillerindeki son hecesinde hemze bulunduran sözcüklerle,
özellikle konuşma dilinde fonetik değişikliklere uğrayan sözcükler
listeye alınmamıştır.

152
III. BÖLÜM: LİSTELER

Ek Aldığında Son Hecedeki Ünlüsü Uzayan Sözcüklerin Listesi

sözcük sözcük sözcük kökü +


kökü kökü+e/a ı, i, u, ü
ahlak ahlâka ahlâkı
ahval ahvâle ahvâli
aksam aksâma aksâmı
akvam akvâma akvâmı
Allah Allâh’a Allâh’ı
an âna ânı
azap azâba azâbı
aziz azîze azîzi
bahar bahâra bahârı
buhran buhrâna buhrânı
cenup cenûba cenûbi
cevap cevâba cevâbı
devam devâma devâmı
edebiyat edebiyâta edebiyâtı
erzak erzâka erzâkı
esas esâsa esâsı
eşkal eşkâle eşkâli
etraf etrâfa etrâfı
evrak evrâka evrâkı
gıyap gıyâba gıyâbı
hal hâle hâli
hasar hasâra hasârı
hasbihal hasbihâle hasbihâli
hayal hayâle hayâli

153
DİKSİYON

heyelan heyelâna heyelânı


hicap hicâba hicâbı
hudut hudûda hudûdu
hukuk hukûka hukûku
hüsran hüsrâna hüsrânı
içtihat içtihâda içtihâdı
ihtar ihtâra ihtârı
ihtilaf ihtilâfa ihtilâfı
ihtimal ihtimâle ihtimâli
ihtimam ihtimâma ihtimâmı
ihtiras ihtirâsa ihtirâsı
ihtiyat ihtiyâta ihtiyâtı
ilmihal ilmihâle ilmihâli
iltihap iltihâba iltihâbı
imsak imsâka imsâkı
inkılap inkılâba inkılâbı
intak intâka intâkı
isnat isnâda isnâdı
istibdat istibdâta istibdâtı
istikbal istikbâle istikbâli
istinsah istinsâha istinsâhı
ithaf ithâfa ithâfı
ithal ithâle ithâli
itham ithâma ithâmı
ittifak ittifâka ittifâkı
izdivaç izdivâca izdivâcı
karar karâra karârı
kimya kimyâya kimyâyı
küsurat küsurâta küsurâtı

154
III. BÖLÜM: LİSTELER

lakap lakâba lakâbı


lisan lisâna lisânı
mahcup mahcûba mahcûbu
mahluk mahlûka mahlûku
makam makâma makâmı
mecal mecâle mecâli
meczup meczûba meczûbu
mefhum mefhûma mefhûmu
meftun meftûna meftûnu
mehtap mehtâba mehtâbı
mekruh mekrûha mekrûhu
melik melîke melîki
merak merâka merâkı
merhum merhûma merhûmu
mevcut mevcûda mevcûdu
mihrak mihrâka mihrâkı
mihrap mihrâba mihrâbı
mimar mimâra mimârı
misal misâle misâli
mizaç mizâca mizâcı
müfredat müfredâta müfredâtı
mürit mürîde mürîdi
nikah nikâha nikâhı
resul resûle resûlü
rical ricâle ricâli
sakatat sakatâta sakatâtı
sefir sefîre sefîri
sevap sevâba sevâbı
silah silâha silâhı

155
DİKSİYON

şimal şimâle şimâli


tahrik tahrîke tahrîki
tahrip tahrîbe tahrîbi
taklit taklîde taklîdi
tasvir tasvîre tasvîri
tatbik tatbîke tatbîki
tavaf tavâfa tavâfı
tebdil tebdîle tebdîli
tecvit tecvîde tecvîdi
tehdit tehdîde tehdîdi
teksir teksîre teksîri
tekzip tekzîbe tekzîbi
telkin telkîne telkîni
telmih telmîhe telmîhi
temas temâsa temâsı
tercih tercîhe tercîhi
teşbih teşbîhe teşbîhi
teşhir teşhîre teşhîri
teşhis teşhîse teşhîsi
teşkil teşkîle teşkîli
tezat tezâda tezâdı
tezhip tezhîbe tezhîbi
tezyin tezyîne tezyîni
üstat üstâda üstâdı
vücut vücûda vücûdu
zaman zamâna zamânı
zevat zevâta zevâtı

156
III. BÖLÜM: LİSTELER

Yanlış Kullanılan Bazı Sözcük ve Sözcük Gruplarının Listesi

Yanlış Doğru
alkış almak alkışlanmak
baştan almak baştan söylemek
beğeni almak beğenilmek
bekleme yapmak beklemek
böbrek yetersizliği böbrek yetmezliği
çek etmek kontrol etmek
duş almak yıkanmak
ekonomi yapmak tasarruf etmek
elimine etmek elemek
empoze etmek dayatmak
etki yapmak etkilemek
geçtiğimiz gün geçen gün
girişim yapmak girişimde bulunmak
heyecan yapmak heyecanlanmak
istek almak istenmek
kahve/çay alır mısınız kahve/çay içer misiniz
kapı çaldı kapı çalındı
katkı yapmak katkıda bulunmak
kendine iyi bak kendine dikkat et
konfirme etmek doğrulamak
konuşma yapmak konuşmak
müzik yapmak müzik bestelemek
panik olmak paniğe kapılmak
panik yapmak paniğe kapılmak
saat üç gibi saat üç civarında
sahne almak sahneye çıkmak
şaka yapmak şaka etmek
start almak başlamak
start vermek başlatmak
stres olmak strese girmek
tepki almak tepki çekmek
üniversite adayı üniversiteli adayı

157
DİKSİYON

Yanlış Telaffuz Edilen Sözcüklerin Listesi

Yanlış Doğru
abacur abajur
abidin âbidin
abonoz abanoz
acaib acayip
acenta acente
adap âdâp
adâle adale
adem Âdem
Âdem adem
adet âdet
adile âdile
afaki âfâkî
afaroz aforoz
âferim âferin
afilli afili
ahçı aşçı
ahçıbaşı aşçıbaşı
âhî ahi
âhit ahit
ahîze âhize
ahlâğı ahlâkı
ailevi âilevî
akâbinde akabinde
akapunktur akupunktur
akrâba akrabâ
akibet âkıbet
âlâ ala
ala âlâ
alaka alâka
alfâbe alfabe
alicenap âlicenâp
aliminyum alüminyum

158
III. BÖLÜM: LİSTELER

alivyon alüvyon
allerji alerji
alüfte âlüfte
anfi amfi
antreman antrenman
aperitif aperitif
arabeks arabesk
Arâbî Arabî
arefe arife
âsâbi asabî
asdar astar
askari asgarî
asvalt asfalt
aşık âşık
aşifte aşüfte
aşiret âşîret
ateşe ataşe
atıl âtıl
avere âvâre
avîze avize
avkat avukat
âyân ayan
âyân beyan ayan beyan
âyâr ayar
ayrıyeten ayrıca
azat âzât
azâmet azamet
azami âzamî
Azerbeycan Âzerbaycan
Azeri Âzerî
badinaj patinaj
bağamlı bağımlı
bağarsak bağırsak
bahane bahâne

159
DİKSİYON

bala bâlâ
bandaş bandaj
barsak bağırsak
baryam bayram
basikül baskül
bazı bâzı
beraat barâat
beynelminel beynelmilel
biçare bîçâre
bilahare bilâhare
biopsi biyopsi
birhaber bîhaber
birmukabele bilmukabele
biryantin briyantin
bitgin bitkin
boylu poslu boylu boslu
böğrek börek
bujiteri bijuteri
burhan buhran
buluğ büluğ
canbaz cambaz
ceryan cereyan
cınbız cımbız
civa cıva
cumurbaşkanı cumhurbaşkanı
çamır çamur
çarşanba çarşamba
çeket ceket
çinakop çinekop
çiyneme çiğneme
çukulata çikolata
çupra çipura
çünki çünkü
dâhi dahî

160
III. BÖLÜM: LİSTELER

dahil dâhil
dalalet delalet
darülacize dârülaceze
davudî dâvûdî
defâten defaten
defîle defile
demokrâsi demokrasi
deodorant deodorant
deşarz deşarj
develüasyon devalüasyon
devir daim devridâim
deynek değnek
dialog diyalog
dinazor dinozor
dibloma diploma
dispiratör distribütör
döküman doküman
dövüz döviz
dünki dünkü
dürzi dürzü
düzüne düzine
egzantrik eksantrik
egsotermik ekzotermik
eksoz egzoz
elaman eleman
Endenozya Endonezya
enkaz altında enkâz altında
enstürman enstrüman
entellektüel entelektüel
erezyon erozyon
erkan erkân
eskaza ezkaza
eşgâl eşkâl
eşki ekşi

161
DİKSİYON

eşkiya eşkıyâ
eşşek eşek
eşortman eşofman
faide fayda
faliyet faaliyet
fantazi fantezi
faranjit farenjit
fasülye fasulye
fayiş fahiş
fazilet fazîlet
fedorasyon federasyon
felfecir velfecir
fesetmek feshetmek
fıkrâ fıkra
fiat fiyat
fukârâ fukarâ
galabe galebe
gâliz galiz
ganimet ganîmet
garabet garâbet
gardolap gardırop
gaste gazete
gayle gaile
gâzap gazap
güya gûyâ
güzide güzîde
haberdar haberdâr
Hacettepe Hâcettepe
hâdîs hadîs
hâkem hakem
hakiki hakîkî
hakim hâkim
hakkaten hakîkaten
Halide Hâlide

162
III. BÖLÜM: LİSTELER

Halife halîfe
hâlim selim halîm selim
halis hâlis
halisane hâlisâne
Halit Hâlit
Hâlûk Halûk
hammal hamal
hamasi hamâsî
Hamit Hâmit
harfiyat hafriyat
harükülade hârikulâde
haşiye hâşiye
hâtırâ hâtıra
havari havâri
hayin haîn
hâyır hayır
hayrat hayrât
hazîne hazine
helal helâl
herkez herkes
hibe hîbe
hidiv hidîv
hile hîle
hukuğa hukûka
ıstırap ızdırap
iddaname iddianame
imtahan imtihan
inkilap inkılâp
insiyatif inisiyatif
insulin insülin
isbat ispat
iskâmbil iskambil
istarahat istirahat
istifa istîfa

163
DİKSİYON

istihare istihâre
istîlâ istilâ
itibar îtibâr
itidal îtidâl
itikat îtikât
itimat îtîmât
ittahat ittihat
izah îzâh
ızbandut izbandut
kâbile kabîle
kâbine kabîne
Kâdirî Kadirî
kagir kâgir
kakafonik kakofonik
kakoğo kakao
kale almak kâle almak
kalolifer kalorifer
kanape kanepe
kânunen kânûnen
kapazite kapasite
karekter karakter
karemela karamela
karete karate
kaside kasîde
katil kâtil
kâtil zanlısı katil zanlısı
kâve kahve
kaysı kayısı
kereta kerata
keşvetmek keşfetmek
kısadan hisse kıssadan hisse
kilot külot
kimyasal kimyâsal
koğuk kovuk

164
III. BÖLÜM: LİSTELER

kolanya kolonya
kolleksiyon koleksiyon
kollektif kolektif
kominist komünist
kominizm kominizm
komser komiser
komite komita
Konfiçyüs Konfüçyüs
kontür kontör
kooparatif kooperatif
kontrolu kontrolü
kornej korniş
kosmos kozmos
Kosava Kosova
körpü köprü
kurba kurbağa
kurdela kurdele
kuvöz küvöz
küsür küsur
laabo lavabo
labaratuar laboratuvar
lahika lâhika
lâkâp lakap
lakayt lâkayt
lakin lâkin
lal lâl
lanet lânet
lavubali lâubâli
layık laik
layik lâyık
lakayt lâkayt
lakin lâkin
levhâ levha
lime lime lîme lîme

165
DİKSİYON

lîsan lisân
liyakat liyâkat
loğusa lohusa
mabeyin mâbeyin
macera mâcera
mafiret mâğfiret
mağma magma
mahâret maharet
mahçup mahcup
mahfolmak mahvolmak
mahsül mahsul
mâkam makam
makina makine
maktül maktûl
makus mâkûs
malesef maalesef
mal olmak mâl olmak
malik mâlik
malul mâmûl
mana mânâ
mandelina mandalina
manidar mânîdâr
maraşal mareşal
mârul marul
matamatik matematik
mazi mâzî
mefta mevta
mehîl mehil
melhem merhem
menapoz menopoz
menba memba
menejer menajer
meraba merhaba
mesayi mesâî

166
III. BÖLÜM: LİSTELER

meşâle meşale
meşru meşrû
metaryel materyal
metoroloji meteoroloji
mevhum mefhum
mevtun meftun
miğde mide
meydânâ gelmek meydana gelmek
meyil mehil
Meyrem Meryem
meyva meyve
motorsiklet motosiklet
mozayik mozaik
mozale mozole
mönü menü
muafakat muvâfakat
muaffak muvaffak
muasır muâsır
muazaf muvazzaf
muazam muazzam
mubarek mübârek
muhafaza muhâfaza
muhalif muhâlif
muharebe muhârebe
muhatap muhâtap
mustarip muzdarip
muzip mûzip
müdüre müdire
münferît münferit
müracat mürâcaat
müsade müsaade
müsayit müsâit
müsbet müspet
müsvette müsvedde

167
DİKSİYON

müşvik müşfik
müşkil müşkül
mütahit müteahhit
mütala mütalaa
mütakip müteakip
mütevazi mütevazı
naciz naçiz
nadide nâdîde
nîda nidâ
nisbet nispet
nisbî nispî
nödül nodül
numunelik numûnelik
okaliptüs okaliptus
oparasyon operasyon
operator operatör
orjinal orijinal
orotoryo oratoryo
Ortadoks Ortodoks
öğe öge
öğmek övmek
pantalon pantolon
pesküvit bisküvi
parelel paralel
parlemento parlamento
patalojik patolojik
peştemal peştamal
pinpirik pimpirik
piskolog psikolog
piskopat psikopat
pisküvi bisküvi
pohaça poğaça
polyester poliyester
profesyönel profesyonel

168
III. BÖLÜM: LİSTELER

provakasyon provokasyon
püro puro
rabet rağbet
râhim rahim
râkım rakım
râkip rakip
rakkam rakam
rasgele rastgele
restorant restoran
revaş revaç
romörkör römorkör
ropörtaj röportaj
rütüş rötuş
sâğnak sağanak
sâhâ sâha
sâhife sahîfe
Sâit Sait
saksafon saksofon
samimi samîmî
sandalya sandalye
sandöviç sandviç
sarmısak sarımsak
santranç satranç
seltifika sertifika
senbol sembol
seramoni seremoni
sezeryan sezaryen
similasyon simülasyon
sinameki sinâmeki
sinüzüt sinüzit
sipor spor
stajer stajyer
suvari süvâri
süflör suflör
süpriz sürpriz

169
DİKSİYON

sutyen sütyen
şahâne şâhâne
şarz şarj
şevkat şefkat
şohben şofben
şovalye şövalye
şöför şoför
şüheda şühedâ
taahüt taahhüt
tabiyat tabiat
tahret tahâret
tâhin tahin
taife tâife
taktim taktîm
taktir taktîr
Taliban Tâliban
tamamiyle tamamıyla
tanbur tambur
taşaron taşeron
tatanos tetanos
tatbikat tatbîkat
taziye tâziye
telafuz telâffuz
tenbel tembel
tenbih tembih
tenefüs teneffüs
tenezül tenezzül
terrorist terörist
teship tezhip
teyyare tayyâre
tiynet tıynet
tiyo tüyo
turbuşon tirbuşon
tualet tuvalet
türübün tribün
ultimatum ültimatom

170
III. BÖLÜM: LİSTELER

ulvi ulvî
uslup üslup
ünüforma üniforma
ünvan unvan
ünverste üniversite
vâhâ vâha
vâkâ vaka
vakur vakûr
vaveyla vâveylâ
vehamet vahâmet
velhasıl velhâsıl
veliaht velîaht
vijdan vicdan
yalnış yanlış
yanlız yalnız
yârın yarın
yarpak yaprak
yesyeni yepyeni
yeyince yiyince
yiyiyor yiyor
yövmiye yevmiye
zâfer zafer
zahire zâhire
zaiyat zaiyat
zalım zâlim
zârîf zarif
zaruret zarûret
zeka zekâ
Zellânda Zelânda
zerzavat zerzevat
zınba zımba
zından zindan
zücaciye züccaciye

171
DİKSİYON

Türkçede Ek Alınca İki Ünsüzlü Olan Sözcüklerin Listesi

Kök Ek Alınca
ad addetmek
af affı
bel bellemek
cer cerri
ced ceddi
cüz cüzzü
fen fenni
hac haccı
had haddi
hak hakkı
has hassı
hat hattı
haz hazzı
his hissi
kül küllü
med meddi
Rab Rabbi
ret reddi
saf saffı
set seddi
sır sırrı
şer şerri
şık şıkkı
tıp tıbbı
üs üssü
zam zammı
zan zannı

172
III. BÖLÜM: LİSTELER

Ek Aldığında Orta veya Son Hecedeki Ünlüsü Düşen Sözcüklerin Listesi

Sözcük Kökü + Ek Son Hali


aciz + i aczi
adil + i adli
ağız + ı ağzı
ahit + i ahdi
akıl + ı aklı
akis + i aksi
akit + i akti
alın +ı alnı
asıl + ı aslı
asır + ı asrı
atıf + ı atfı
ayıp + ı aybı
ayır + aç ayraç
ayır + ım ayrım
ayır + ıntı ayrıntı
azil + i azli
azim + i azmi
bağır + ı bağrı
bahir + i bahri
bahis + i bahsi
başşehir + i başşehri
bedir + i bedri
beis + i besi
beniz + i benzi
beyin + i beyni
beyit + i beyti
boyun + u boynu
böğür + ü böğrü
burun + u burnu
buyur + uk buyruk
cebir + i cebri

173
DİKSİYON

cehil + i cehli
cehit + i cehdi
cevir + i cevri
cezir + i cezri
cezb + i cezbi
cisim + i cismi
cürüm + ü cürmü
çağır + ı çağrı
çağır + ış çağrış
çevir + e çevre
dahil + i dahli
defin + i defni
derin + ek dernek
devir + i devri
devir +ik devrik
devir +im devrim
diri + lik dirlik
doğur + u doğru
ecir + i ecri
ehil + i ehli
emir + i emir
fasıl + ı faslı
fecir + i fecri
fesih + i feshi
fetih + i fethi
fıkıh + ı fıkhı
fikir + ı fikri
fuhuş + u fuhşu
gasil + i gasli
gayır + i gayri
geniz + i genzi
göğüs + ü göğsü
gönül + ü gönlü
gusül + ü guslü

174
III. BÖLÜM: LİSTELER

hacim + i hacmi
haciz + i haczi
hapis + i hapsi
hasım + ı hasmı
hatim + i hatmi
hayıf + ı hayfı
hayır + ı hayrı
hayız + ı hayzı
hazım + ı hazmı
hemfikir + i hemfikri
hıfız + ı hıfzı
hışım + ı hışmı
hiciv + i hicvi
hizip + i hizbi
hüküm + ü hükmü
hüsün + ü hüsnü
hüzün + ü hüznü
ısı + cak sıcak
ileri + lemek ilerlemek
ilim + i ilmi
isim + i ismi
izin + i izni
izzet-i nefis + i izzet-i nefsi
kabir + i kabri
kadir + i kadri
kahır + ı kahrı
karın + ı karnı
kasır + ı kasrı
kasıt + ı kastı
katil + i katli
kavil + i kavli
kavim + i kavmi
kavis + i kavsi
kavuş + ak kavşak

175
DİKSİYON

kayın + ı kaynı
kayıp + ı kaybı
kayıt + ı kaydı
kesir + i kesri
keşif + i keşfi
keyif + i keyfi
kısım + ı kısmı
kıvır + ık kıvrık
kıvır + ım kıvrım
koku + lamak koklamak
koyun + u koynu
kuru + ak kurak
kutup + u kutbu
küfür + ü küfrü
lafız + ı lafzı
lağv + ı lağvı
lahit + i lahdi
lütuf + u lütfu
mabeyin + i mabeyni
mahıv + ı mahvı
metih + i methi
metin + i metni
mevit + i mevti
meyil + i meyli
misil + i misli
mühür + ü mührü
nabız + ı nabzı
nahiv + i nahvi
nakış + ı nakşı
nakil + i nakli
nakit + i nakdi
nasıp + ı nasbı
nazım + ı nazmı
nefis + i nefsi

176
III. BÖLÜM: LİSTELER

nehir + i nehri
nehiy + i nehyi
nesih + i neshi
nesil + i nesli
nesir + i nesri
neşir + i neşri
nevir + i nevri
nezir + i nezri
nısıf + ı nısfı
nutuk + u nutku
oğul + u oğlu
omuz + u omzu
ömür + ü ömrü
öşür + ü öşrü
özür + ü özrü
rabıt + ı rabtı
rahim + i rahmi
raks + ı raksı
recim + i recmi
remil + i remli
remiz + i remzi
resim + i resmi
rızık + ı rızkı
ritim + i ritmi
rükün + ü rüknü
sabır + ı sabrı
sadır + ı sadrı
sahın + ı sahnı
sarı + armak sararmak
satıh + ı sathı
savur + uk savruk
sehiv + i sehvi
seyir + i seyri
sızı + lamak sızlamak

177
DİKSİYON

sihir + i sihri
süpür + üntü süprüntü
şahıs + ı şahsı
şehir + i şehri
şekil + i şekli
şetim + i şetmi
şükür + ü şükrü
taçbeyit + i taçbeyti
tavır + ı tavrı
tıfıl + ı tıflı
ufuk + u ufku
uğur + u uğru
uyu + ku uyku
uzuv + u uzvu
vahiy + i vahyi
vakıf + ı vakfı
vecit + i vecdi
vakit + i vakti
vasıf + ı vasfı
vecih + i veçhi
vehim + i vehmi
velfecir + i velfecri
vezin + i vezni
yalın + öz yalnız
yanıl + ış yanlış
yumurta + lamak yumurtlamak
zabıt + ı zaptı
zehir + i zehri
zeyil + i zeyli
zihin + i zihni
zikir + i zikri
zulüm + ü zulmü
zulüf + ü zülfü

178
III. BÖLÜM: LİSTELER

Sözcüğün Sonunda Uzun î (Nispet î’si) Bulunan Sözcüklerin Listesi

Abbasî Babaî Davudî ferdî


abidevî Bağdadî derunî ferî
adedî Bahaî destanî fevrî
adî bahrî devrî fıtrî
adlî Batınî Dımışkî fiilî
afakî bayatî divanî fikrî
ahdî bedenî dünyevî firarî
ahlakî bedevî Dürzî fizikî
ailevî bediî ebedî gıyabî
aklî Bektaşî ebrulî gulyabanî
alenî Berberî edebî Habeşî
Alevî beşerî Eflâtunî hakî
amelî Celâlî efsanevî hakikî
ananevî cebrî ehlî Halvetî
anî cenubî elastikî hamasî
Arabî cerrahî erguvanî Hamî
arızî cevabî esasî harabatî
arî cezaî ezelî harbî
asabî ciddî fağfurî Harezmî
asgarî cinsî fahrî haricî
askerî cismanî Farisî havaî
aslî coğrafî Fatımî Havarî
asrî cüzî fedaî hayalî
Avrupaî dahilî felsefî hayatî
azamî daimî fennî haydarî

179
DİKSİYON

helalî Kalenderî Mağribî nazarî


hicrî Kadirî mahallî nebatî
hikemî kamerî mahşerî nebevî
Hindî kanunî maî Nesturî
hukukî kanun-i esasî malî Nevyunanî
hurufî kastî Malikî nihaî
hususî katî mantıkî nisbî
hükmî kavmî marazî nizamî
hüseynî kemanî maşerî nuranî
ırkî keyfî mecazî Nusayrî
Itrî kısmî mecburî Osmanî
ibdaî kıyasî Mecusî örfî
İbranî kimyevî medenî padişahî
içtimaî kitabî mehdî Rabbanî
idarakî kûfî Melamî rahmanî
ihtimalî kutsî merkezî resmî
ihtiyarî külhanî meslekî rubaî
insanî küllî mesnevî Rufaî
iptidaî Kürdî meşrutî Ruhanî
iradî ladinî Mevlevî ruhî
irsî lafzî mevziî Rumî
irticaî leylî meydanî Samî
İsevî limonî mirî samimî
İslamî lisanî naktî sahî
itibarî maddî naklî Sebk-i Hindî
izafî madenî Nakşibendî seferî
kalbî maderşahî Nasranî Selçukî

180
III. BÖLÜM: LİSTELER

semaî şerî tenkidî viladî


semavî şeytanî terbiyevî yabanî
sermestî şifaî terkibî yevmî
sıhhî Şiî tesadüfî Yezidî
sınaî Şimalî tıbbî zahirî
siyahî tabiî ticarî zarurî
siyasî tahminî Turanî zatî
sofî tahrirî Türkî zebanî
sunî taktir-i ilahî udî Zerdüştî
sükûtî taklidî ufkî zımnî
Sünnî takribî uhrevî zifirî
Süryanî tamburî ulvî zimmî
Şafiî tarihî umumî ziraî
şahsî tasavvufî ümmî zuhurî
şarkî tasvirî üryanî zührevî
sükûtî tatbikî vasatî
şeklî tecrübî vatanî
şemsî tedricî vicdanî

181
DİKSİYON

Sonu “k” ile Bitmesine Rağmen Ek Aldığında “ğ”ye Dönüşmeyen


Sözcüklerin Listesi

ahlak faik istintak


ak fark iştikak
arşidük firak iştirak
aşk fok iştiyak
ayyuk frak ittifak
bank frank kak
berk fresk katafalk
blok görk kek
bok grandük kırk
börk hak kok
bük halik kök
cılk halk köşkü
conk helak kürk
çark hukuk link
çek ırk mahluk
disk idrak malik
dok ilhak mark
dük ilk maşuk
ek iltihak merak
elektroşok imsak melik
emlak infilak meşk
emr-i hak intak metruk
erk intibak mihrak
erzak istihkak misk
evrak istimlak misvak

182
III. BÖLÜM: LİSTELER

muhakkak rızk tatbik


muhakkik risk tazyik
muhrik romanesk tebrik
mutabık römork tedarik
mülk sabık tefrik
müstehak saik tek
müsteşrik sevk temellük
muallak sirk temlik
muğlak stok terfik
müşfik şakayık terk
müştak şek teşrik
müşterek şerik teşvik
müteallik şevk tetkik
müteharrik şık tevafuk
müttefik şipşak tik
nifak şirk tok
ok şok ufuk
pak tahakkuk vesaik
park tahkik viyadük
pek tahrik yük
peyk tak zamk
pitoresk talak zerk
ramak tank zevk
refik tarik
revak tasdik

183
DİKSİYON

Sonu “g” ile Bitmesine Rağmen Ek Aldığında “ğ” Dönüşmeyen Söz-


cüklerin Listesi

antropolog katalog

arkeolog kriminolog

astrolog katalog

aysberg kriminolog

biyolog monolog

brifing müzikolog

boomerang nörolog

demagog patalog

dermatolog pedagog

diyalog psikolog

endokriknolog radyolog

etimolog sinagog

etnolog Sinolog

filolog sismolog

fizyolog sosyolog

gastroentolog Sümerolog

hematolog teolog

Hindolog Türkolog

Hititolog ürolog

Homolog zoolog

jeokolog
jinekolog
kardiyolog

184
III. BÖLÜM: LİSTELER

Türkçedeki İnce L’li Sözcüklerin Listesi

ahlâk bloknot Elâzığ


aksülâmel bluz emsâl
akümülâtör büluğ faâl
alâka celâl faâliyet
alâmet cellât federâl
alârm cemâl felâket
alelâde cevvâl filân
alkôl cidâl filânca
allâme cilâ filârmoni
alô cülûs filo
âlyans çağlâyan filozof
ambalaj çaylâk Finlandiya
ampûl Dağ lâlesi flaman
anormâl daktilo flamingo
ansiklôpedi dalya Floransa
antilôp dalyan Florida
balâd deklanşör floresan
balalâyka deklarasyon flört
balâns deklare etmek galaksi
bâlyoz dekolte gerilla
bandrôl delâlet gladyatör
basketbôl diyalekt Glasgov
başrôl diyalog glokom
bela eflâk gôl
belâgat eflâtun gôlf
bilâhare ekalliyet gusûl
bilâkis ekselans güllâç
bilânço ekvatoral hâl
bilardo el âlem hâlâ
blok elân halâs
bloke elastiki halây

185
DİKSİYON

hâle hülâsa istilâ


hâlhâl ıslâh istimlâk
hâlik ıslâhat iştigâl
hâlis ıslâhevi İtâlya
hallâç iflâh ithâl
hâlsiz iflâs itidâl
hâlter ihlâl izolâsyon
Halûk ihmâl jâle
hâlvet ihtilâf jaluzi
hasbıhâl ihtilâl jelâtin
hayâl ihtilât jeoloji
hayâlet ihtimâl jeotermal
hayâl meyâl ikmâl jurnâl
haylâz ilâç kabûl
helâ ilâh kâle
helâk olmak ilâhe kallâvi
hentbôl ilâhiyat kalôri
heyelân ilâm kalôrifer
heyulâ ilân kalp
hilâf ilâve kâlsiyum
hilâfet illâllah kalyon
hilâl ilmihâl kapitâl
hôl imalât kapitülâsyon
Hollânda imlâ karamelâ
holôgram infiâl katedrâl
hormonal infilâk kavâlye
husûl intihâl kefâl

186
III. BÖLÜM: LİSTELER

kilo lâdes Lâtin


klâkson lâdin lâubali
klân lâf lâv
klârnet lâğım lâvabo
klâsik lâğv etmek lâvanta
klâsör lâhana lâyık
klâvye lâhavle lâyiha
klôr lâhit Lâz
klorofil lâhmacun lâzer
kloroplast Lâhor lâzım
kolay lâhza leylâk
kollokyum lâik lobi
Kolombiya lâkap loca
Kolombo lâke lodos
Kolorado lâkırdı lohusa
koloni lâkin lojistik
kolonya lâl lojman
kolye lâle lokal
kontrol lâm lokanta
kontrplâk lâmba lokma
kristâl lânet lokomotif
lâ lânse lokum
lâbirent lâpa lonca
lâborant lâstik Londra
lâboratuvar lâterna Los Angeles
lâcivert lâtif losyon
lâçka lâtife loş

187
DİKSİYON

Lozan mesûl oryantal


mağlûp metâl otoplastik
mahâl metâlurji palas
mahâlle Mevlâ parabol
mahâlli milâdi paskalya
mahlâs Milâno pastoral
mahlûk Milâs patalog
mahsûl milât pentatlon
makbûl minerâl pilaki
malûm minvâl plaj
malûmat monopol plak
mamûl morâl plaka
manôlya muallâk plan
mareşâl muğlâk plase
materyâl mülâkat plaster
meblâğ mülâki plastik
mecâl münhâl platform
meçhûl müzikâl platin
melâike müzikhol plato
melâl nasyonel platonik
melânet nasyonalizm plazma
melânkoli Nepâl Polonezköy
melûl onkoloji Polonya
menkûl ontoloji polyester
mentôl opal radikal
merâl oramiral reklâm
meselâ orijinal resitâl

188
III. BÖLÜM: LİSTELER

revolver Sri Lânka timsâl


ricâl sterol tolerâns
riyâl Stokhôlm trôl
rol suâl tropikâl
rölanti sûlh turnusôl
rulo şablôn tuvâl
salâh şâlter ukalâ
salâhiyet şarampôl usûl
sâlya şelâle ürolôg
santimentâl şevvâl vâls
santrâl şezlông vandâlizm
selâm şimâl vanilyâ
selâmet şümûl vantilâtör
Selânik taallûk vâveyla
sembôl taallûkât vebâl
Senegâl tabelâ velâyet
seyyâl tâbldot vilâdet
sinyâl talâk villâ
Sivastopôl Taylând vokâl
skandâl telâffuz voleybôl
skolâstik telâfi yalâk
slogan telâkki yaylâ
Slovak telâş yeşilây
sôlfej tellâk zevâl
sosyâl tellâl
sosyâlizm tenzilât
spekülâsyon terminâl

189
DİKSİYON

Sözcük Başında Çift Ünsüz Bulunan (Diftong) Sözcüklerin Listesi

blok dramatize gladyatör klavye


bloke dramaturji Glasgov klima
bloknot drenaj glikojen klinik
blöf flama glikol klişe
bluz flamingo glikoz klor
Brahmi flaş gliserin klorofil
brakisefal flor globülin kloroplast
branda flora glokom kral
branş Floransa gram kraliçe
bravo floresan gramaj kraliyet
bre floresans gramer kramp
Brezilya flört gramafon krater
briç flüorür grandük kravat
brifing flüt granit kreasyon
briket fragman gravür kredi
Britanya frak gravyer krem
briyantin frank Grek krema
bronş Frankfurt grev kremator-
bronşit Fransa greyder yum
bronz Fransız greyfurt krep
broş frekans gri kreş
broşür fren grip kreşendo
bröve frengi Gröland kriminoloji
Brüksel Frengistan grup kristal
Brut Frenk klakson kriter
dragon fresk klan kritik
draje frikik klarnet kriz
dram fritöz klasik kroki
dramatik frûktoz klasör krom
kromozom

190
III. BÖLÜM: LİSTELER

kronik prestij psikiyatri statik


kronoloji prezervatif psikolog statü
kronometre prim psikoloji statüko
kruvaze priz psikolojik stenograf
kruvazör prizma psikopat step
plaj problem skeç stereografi
plak prodüksiyon skolastik streoskop
plaka prodüktör slayt steril
plaket profesör slogan sterlin
plan profesyonel Slovak sterol
plase profil Sloven strateji
plasman program smokin stratigrafi
plaster proje spazm stratosfer
platin projeksiyon spekülasyon stres
plato projektör spekülatif striptiz
platonik proleterya spekülatör stüdyo
plazma propaganda sperm Trablus
plebisit prospektüs spesifik Trabzon
Plüton prostat spiker trafik
Prag protein spiral trafo
pragmatizm Protestan spiritüalizm trajedi
pranga protesto spor trajik
pratik protez sportif trajikomik
pratisyen protokol sportmen traktör
prefabrik prototi sprey trampet
prematüre provizyon Sri Lanka tramvay
prens prova stadyum transatlantik
prenses provokasyon staj transfer
prensip provokatör stajyer transit
plastik prozodi standart transkripsi-
platform Prusya star yon
pres psikanaliz stat transliteras-
yon

191
DİKSİYON

trapez troleybüs trikotaj trigonomet-


travma trompet trilyon rik
tren tropikal trityum triko
treyler trigonomet- trol trikosefal
tribün rik troleybüs trikotaj
trigonometri triko trompet trilyon
trol trikosefal tropikal trityum

192
III. BÖLÜM: LİSTELER

Kapalı E Ünlüsü Bulunan Sözcüklerin Listesi

bebek bezmek deney


beklemek cebir deniz
bel cehennem denk
belâ cellat deri
belim cennet derlemek
belirgin ceren dernek
bel küreği cerrah deşmek
benek ceylan dev
bengü çekici devirmek
benim çekiç ebe
benzer çekingen ebedi
benzin çekmek ebru
besi çelik ebedi
besicilik çene edebiyat
beslenmek çenebaz Ege
besni çeri ek
beş çeşit ekin
beşgen çevirmek eklem
beşik dede ekmek
beşli defa el
bet defter elbet
beton deh elbise
beter dehlemek elçilik
betonarme dekan elçin
bey dem eldiven
beyincik demek elek
bez dene elli
bezek denek elti
bezemek deneme emin
bezgin denemek emir

193
DİKSİYON

emniyet ey leylak
en eylemek leylek
ender eziyet lezzet
engel feminist mehil
engin fena mendil
enli fer meslek
ense feribot meşe
ensiz gazete metre
enstitü gebe mey
epey gece meydan
epeyce geç meyve
er geçersiz meyyit
erkek geçim milenyum
erken geçiş mühendis
ermek geçmek nere
ermiş gelin ney
erte gem neyzen
esas gemi önemli
esinti genç peçe
esir geniş pek
eski geri pencere
eş geyik Pendik
eşik hem peri
eşit İkitelli perihan
eşkenar İzzet perişan
eşli keçi perşembe
eşlik kedi peşin
eşsiz kendi peşinen
et kesmek peşkir
etmek keşiş peştamal
evcil keyif petek
evet küheylan peyda
evmek lemi peygamber
evvel leyla peyk

194
III. BÖLÜM: LİSTELER

peymane şey yemin


peynir şeyda yen
rehin şeyh yenge
reis tek yengeç
rengarenk tekir yeni
renk tel yenile
rey telli yer
reyhan temsil yer yer
seçme ten yerinmek
seçil tencere yerli
seçim tepmek yermek
seçiş tez yersiz
seçmek ver yeşil
sefil veri yeşim
sel verim yeter
selim verimli yeti
selin verimsiz yetik
sendika vermek yetim
senfoni ye yetki
sermek yedek yetkin
ses yedi yetmek
seyahat yeğen yetmiş
seyir yek yezit
seyirci yeknesak zemin
seyis yekpare zencefil
seyretmek yekun zenci
seyyah yel zengin
sezen yelda zerrin
sezer yelek zeyrek
sezgin yelleme zeytin
sezmek yelloz
şemsiye yelpaze
şen yem
şenlik yemek

195
DİKSİYON

Gerileyici Benzeşmeye (N-M Çatışması) Uğrayan Sözcüklerin Listesi

Yanlış Doğru
anber ambar
anber amber
anbalaj ambalaj
anbus ambus
canbaz cambaz
cınbız cımbız
cunba cumba
cünbüş cümbüş
çarşanba çarşamba
çenber çember
çitlenbik çitlembik
dolanbaç dolambaç
enbriyo embriyo
hunbara humbara
inbat imbat
inbik imbik
inbisat imbisat
istinbat istimbat
istinbot istimbot
iskanbil iskambil
işkenbe işkembe
janbon jambon
kanbiyo kambiyo
kunbara kumbara

196
III. BÖLÜM: LİSTELER

künbet kümbet
lanba lamba
menba memba
minber mimber
muşanba muşamba
münbit mümbit
perşenbe perşembe
pinpirik pimbirik
onbudsman ombudsman
senbol sembol
sünbül sümbül
şenber şember
şanpanya şampanya
tanbur tambur
tenbih tembih
tonbak tombak
tonbala tombala
tonbul tombul
tranvay tramvay
tulunba tulumba
zanbak zambak
zanpara zampara
zenberek zemberek
zenbil zembil
zınba zımba

197
DİKSİYON

Türkçede Ulama Yapılan Sözcüklerin Listesi

acımasız olmak arz etmek cüretkar olmak


acil olarak aşık olmak çabuk ol
açık artırma atom enerjisi çağdaş olmak
açık oturum avuç içi çalışkan olmak
açık oy ayıp etmek çanak anten
açık öğretim bağış olarak çapraşık olmak
açıktan açığa baltalamak için çarçur etmek
adalet için basın açıklaması çark etmek
aday adayı baskın olan çok uluslu
adet edinmek baş aşağı dağlık alan
adil olmak belirgin olmak dahil olmak
afiş asmak beraat etmek dakik olmak
ahenk içinde bertaraf etmek dans etmek
ait olmak bertaraf olmak davet etmek
akıl almak birleşik eylem delalet etmek
aktif olmak bir an demokratik olmak
alacak olan bir ara denk olmak
alakadar olmak bitaraf olmak derman aramak
alt alta borç almak ders almak
altüst etmek boyun eğmek dert ortağı
amaç edinmek Büyük Okyanus destek olmak
ameliyat olmak celp etmek desarj olmak
ant içmek cesaret etmek devam etmek
araştırmak için cesur olmak dış alım

198
III. BÖLÜM: LİSTELER

dikkat etmek eşlik etmek göz alıcı


direktif almak eşsiz olmak göz atmak
diyanet işleri etap etap haber almak
dostluk etmek etkin olmak haberdar olmak
duygusal olmak faal olmak hain olmak
ebeveyn olmak fark etmek hak etmek
egemen olmak farz etmek hakim olmak
egoist olmak fedakar olmak hak iş
ehliyet almak felç etmek halk oylaması
ek olarak fikir almak halt etmek
ekabir olmak fikir işçisi hapis olmak
ekonomik olmak firar etmek harap olmak
eksik olmak flört etmek hasıl olmak
el alem galip olmak hatır almak
el atmak gasp etmek hayal etmek
el ele genç olmak hayır işi
el emeği genel af hayran olmak
emir eri genel idare hayret etmek
emsal olmak genel olarak hazır ol
en iyi gergin olmak haziran ayı
en iyisi gider ayak hedef almak
enkaz altında gizlilik içinde helak olmak
enkaz edebiyatı gol atmak helal olmak
esaret altında gol olmak hemfikir olmak
esas olarak göç etmek her alanda
esef etmek gönül almak her an
esnek olmak görüş almak her iki

199
DİKSİYON

hesap açmak içten içe istihdam etmek


hesap etmek iflas etmek istimlak etmek
heves etmek ikram etmek istirham etmek
hezeyan içinde iktidar için istismar etmek
hissedar olmak iktisap etmek isyan etmek
hitap etmek iktidar için iş açmak
ırk ayrımı iktidar olmak iş adamı
ıslah olmaz iktidar ortağı işgal altında
ibaret olmak iktisap etmek işgal etmek
ibret almak ilhak etmek iştirak etmek
icat etmek ilk iş itaat etmek
icazet almak ihraç emri ithaf etmek
icbar etmek iktidar için itham etmek
içler acısı ilk önce itibar etmek
içten içe inat etmek itimat etmek
iflas etmek infaz etmek itiraf etmek
iftihar etmek infilak etmek itiraz etmek
iğfal etmek inkar etmek itiyat edinmek
ihlal etmek inkişaf etmek izan etmek
ihmal etmek intihar etmek izhar etmek
ihraç emri intikam almak izin almak
ihraç etmek ipotek altında iz üstünde
ihsas etmek iskan etmek kabil olmak
ihtar etmek isnat etmek kabul etmek
ikamet etmek ispat etmek kabul oyu
ikram etmek israf etmek kaçak olmak
iktidar için ister istemez kahin olmak

200
III. BÖLÜM: LİSTELER

kaim olmak lazım olmak merak etmek


kalkan olmak maden ocağı merhamet etmek
kam olmak mağdur olmak mesaj almak
kamil olmak mağlup etmek mesaj atmak
kan ağlamak mağlup olmak meskun olmak
kan akıtmak mağrur olmak mesnet olmak
kar altında mahcup olmak mesul olmak
kar etmek mahkum olmak meşgul olmak
karar almak mahrum olmak meşhur olmak
karar aşaması mahsup etmek metin olmak
karar için mahzun olmak mevcut olmak
karar organı makam aracı meydan okumak
kararsız olmak mal etmek mimarlar odası
kazık atmak malik olmak minnettar olmak
kefil olmak malum olmak muaf olmak
kesin olarak malumat almak muasır olmak
kırgın olmak manidar olmak muhalif olmak
kıtlık içinde maruf olmak muhatap olmak
kitap evi masraf etmek muhtaç olmak
komik olan masun olmak muktedir olmak
kulak asmak mecbur olmak mutedil olmak
kurmay albay medet ummak muzaffer olmak
kutsal olan mekan içinde muzdarip olmak
kül olmak memnun olmak müdavim olmak
laf atmak memur olmak müessir olmak
laf etmek men etmek müşfik olmak
layık olmak mensup olmak müteessir olmak

201
DİKSİYON

müttefik olmak savaş alanı tanzim etmek


namert olmak sebep olmak taraf olmak
nasihat almak sefil olmak tasdik etmek
nasip etmek sınıf atlamak tasnif etmek
neden olmak sitem etmek tasvip etmek
nutuk atmak sohbet etmek tasvir etmek
nüfus artışı son olarak tatbik etmek
olur olmaz sorun olmak tavaf etmek
omuz omuzu söz almak tayin etmek
oyun oynamak suç işlemek tanzim etmek
önder olmak surat asmak tebrik etmek
önlem almak şahit olmak tecavüz etmek
Örnek olmak şikayet etmek tedarik etmek
özerk olmak şöhret olmak tefsir etmek
özgün olmak taarruz etmek tehdit etmek
park etmek tabiat olayı teklif etmek
pasif olmak tahammül etmek tekrar etmek
pratik olmak tahlil etmek tekzip etmek
refah için tahmin etmek telaffuz etmek
refakat etmek tahrip eden telin etmek
rehber olmak tahrip olan temin etmek
rehin almak tahsis eden tenezzül etmek
reklam arası takdim etmek tenzih etmek
rezil etmek taktir etmek tercih etmek
sahip olmak talip olmak tercüman olmak
sahtekar olmak tam üyelik tereddüt etmek
sarf etmek tanık olmak terhis olmak

202
III. BÖLÜM: LİSTELER

terk etmek ulaşım aracı yataklık etmek


terör örgütü uygar olmak yatkın olmak
tesadüf etmek uyum içinde yazıklar olsun
teslim olmak ücret artışı yedek olarak
tespit etmek üretim artışı yemin etmek
teşebbüs etmek üstün olmak yer almak
teşhis etmek vaat etmek yer altı
teşrif etmek vakıf olmak yok etmek
teşvik etmek var olmak yol açmak
tetkik etmek yad etmek yüksek atlama
tevkif etmek yakın olmak zalim olmak
ticaret erbabı yar olmak zarar etmek
ticaret odası yasal olan zevk almak
uğraş edinmek yastık altı zulüm etmek

203
IV. Bölüm
Ekler

Şiirler (Manzum Eserler)

İstiklal Marşı
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!


Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal,
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.


Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım;
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,


Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar.
“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?

205
DİKSİYON

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın!


Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana vaadettiği günler Hakk’ın;
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı!


Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?


Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden ilahi, şudur ancak emeli;


Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli!
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli

O zaman vecd ile bin secde eder varsa taşım;


Her cerihamdan ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden naşım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal;


Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal!
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hak’ka tapan milletimin istiklal!

Mehmet Akif ERSOY

206
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Zulmü Alkışlayamam
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı hatta boğarım!...
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticanın şu sizin lehçede manası bu mu?
Mehmet Akif ERSOY

Vuslat
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,
Ömrün bütün ikbalini vuslatta duyanlar,
Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamanı,
Görmezler ufuklarda şafak söktüğü anı.
Gördükleri rüya, ezeli bahçedir aşka;
Her mevsimi bir yaz ve esen rüzgarı başka,
Bülbülden o eğlencede feryat işitilmez,
Gül solmayı, mehtap azalıp bitmeyi bilmez;
Gök kubbesi her lahza bütün gözlere mavi,
Zenginler o cennette fakirlerle müsavi;
Sevdaları hülyalı havuzlarda serinler,
Sonsuz gibi bir fıskıye ahengini dinler.

207
DİKSİYON

Bir ruh o derin bahçede bir defa yaşarsa


Boynunda onun kolları, koynunda o varsa
Dalmışsa onun saçlarının rayihasıyla.
Sevmekteki efsunu duyar her nefesiyle;
Yıldızları boydan boya doğmuş gibi varlık,
Bir mucize halinde, o gözlerdedir artık;
Kanmaz en uzun buseye, öptükçe susuzdur.
Zira susatan zevk o dudaklardaki tuzdur;
İnsan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan,
Bir sır gibidir az çok ilah olduğumuzdan.

Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler.


Bir gün, nereden, hangi tesadüfle gelirler?
Aşk onları sevk ettiği günlerde, kaderden,
Rüzgar gibi bir şevk alır oldukları yerden;
Geldikleri yol... Ömrün ışıktan yoludur o:
Alemde bir akşam ne semavi koşudur o!
Dört atlı o gerdune gelirken dolu dizgin,
Sevmiş iki ruh ufku görürler daha engin.
Simaları gittikçe parıldar bu zaferle,
Gök her tarafından donanır meşalelerle.
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,
Varlıkta bütün zevki o cennette duyanlar,
Dünyayı unutmuş bulunurken o sularda,
-Zalim saat ihmal edilen vakti çalar da-
Bir an uyanırlarsa leziz uykularından,
Baştan başa, her yer kesilir kapkara zindan.
Bir faciadır böyle bir alemde uyanmak,
Günden güne hicranla bunalmış gibi yanmak.
Ey talih! Ölümden de beterdir bu karanlık;
Ey aşk! O gönüller sana mal oldular artık;
Ey vuslat! O aşıkları efsununa ram et!
Ey tatlı ve ulvi gece! Yıllarca devam et!
Yahya Kemal BEYATLI

208
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Endülüs’te Raks
Zil, şal ve gül bu bahçede raksın bütün hızı
Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı

Aşkın sihirli şarkısı yüzlerce dildedir.


İspanya neşesiyle bu akşam bu zildedir.

Yelpaze çevrilir gibi birden dönüşleri,


İşveyle devriliş, saçılış, örtünüşleri...

Her rengi istemez gözümüz şimdi aldadır;


İspanya dalga dalga bu akşam bu şaldadır.

Alnında halka halkadır aşüfte kakülü,


Göğsünde yosma Gırnata’nın en güzel gülü...

Altın kadeh her elde, güneş her gönüldedir


İspanya varlığıyla bu akşam bu güldedir.

Raks ortasında bir durup oynar, yürür gibi;


Bir baş çevirmesiyle bakar öldürür gibi...

Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli...


Şeytan diyor ki sarmalı, yüz kerre öpmeli...

Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle,


Her kalbi dolduran zile, her sineden: “Ole!”
Yahya Kemal BEYATLI

Akıncı
Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik;
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!

Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı : İlerle!


Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle…

209
DİKSİYON

Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan


Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan

Bir gün dolu dizgin atlarımızla


Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla…

Cennette bu gün gülleri açmış görürüz de


Hala o kızıl hatıra gitmez gözümüzde!

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik,


Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!
Yahya Kemal BEYATLI

Han Duvarları
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyordum, gurbeti gönlümde duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu’ya.
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
Arkadan zincirlenen yüksek Toros Dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen dönerken inleyen tekerlekler...
Ellerim takılırken rüzgarların saçına
Asıldı arabamız bir dağın yamacına.
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
Bu ıslıkla uzayan, dönen, kıvrılan yollar,
Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
Gökler bulutlanıyor, rüzgar serinliyordu.

210
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince,


Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi,
Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine,
Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine.
Ne civarda bir köy var ne bir evin hayali,
Sonun ademdir diyor insana yolun hali,
Ara sıra geçiyor bir atlı, iki yayan,
Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
Uzanmışım, kalmışım yaylının şiltesine.

Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan;


Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,
Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
Bir parıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
Her yüze çiziyordu bir hüzün kırışığı.
Gitgide birer ayet gibi derinleştiler
Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki çizgiler...
Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;

211
DİKSİYON

Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,


Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...

Uykuya varmak için bu hazin günde erken,


Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı,
Bu dört mısra değildi, sanki dört damla kandı.
Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa
Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;

“On yıl var ayrıyım Kınadağı’ndan


Baba ocağından yar kucağından
Bir çiçek dermeden sevgi bağından
Huduttan hududa atılmışım ben”

Altında da bir tarih : Sekiz mart otuz yedi...


Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
Ne hudut kaldı bugün ne askerlik ne savaş;
Araya gitti diye içlenme baharına,
Huduttan götürdüğün şan yetişir yarına!...
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk.
Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
İki dağ ortasında boğulan bir geçide.
Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,

212
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Burada son fırtına son dalı kırıyordu...


Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla
Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü,
Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
Gönlümde can verirken köye varmak emeli
Arabacı haykırdı :”İşte Araplıbeli!”
Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana,
Biz menzile vararak atları çektik hana.

Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş


Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
Kimi haydut kimi kurt masalı anlatıyor...
Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri
Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor :

“Gönlümü çekse de yarin hayali


Aşmaya kudretim yetmez cibali
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Rüzgarın önüne katılmışım ben”

Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,


Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
Uzun bir yolculuktan sonra İncesu’daydık,
Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.

Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım!


Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!

“Garibim, namıma Kerem diyorlar


Aslı’mı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ım ben”

213
DİKSİYON

Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,


Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
Post verenler yabanın hayduduna kurduna!
Arabamız tutarken Erciyes’in yolunu:
“Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu’nu?”
Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi:
“Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!”

Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,


Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti…
Gönlümü Maraşlı’nın yaktı kara haberi.

Aradan yıllar geçti, işte o günden beri


Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim.
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
Ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..
Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

Beşikten Mezara Kadar


Seni istikbal için önce gelmek cihana,
Ve başkasından almak sonra geliş müjdeni.
Bir nefes dinlemeden yıllarca koşmak sana,
Aramak her tarafta… Bulmamak asla seni

Suda, rüzgarda kuşta senin sedanı duyup


Seni beyaz çiçekli dallar içinde sanmak,
Vuslatın rüyasında görmek üzre uyuyup

214
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Hasretin azabına ermek için uyanmak

Başka bir şekle koymak her gün güzel yüzünü


Boyamak gözlerini bir siyah, bir maviye.
Tek seni hayal için süzerek batan günü,
Gece mehtaba dalmak, sen de dalmışsın diye

Seni anlatmak üzere yazıp her gün bir gazel


Geçirmek ömrü yalnız sana dair eserle.
Saçlarını çözerek hülya dizinde, tel tel,
Bugün güllerle örmek, yarın menekşelerle…

Tesadüf ümidinin bittiği müthiş anda


Dudağa yeniden çizmek yeniden tebbessümü:
Seni istikbal için artık öbür cihanda,
Dost el sallar gibi davet etmek ölümü.
Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

Anlatamıyorum
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,


Sözcüklerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;


Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
Orhan Veli KANIK

215
DİKSİYON

Bedava
Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.
Orhan Veli KANIK

Ben Orhan Veli


Ben Orhan Veli,
“Yazık oldu Süleyman Efendi’ye”
Mısra-ı meşhurunun mübdii...
Duydum ki merak ediyormuşsunuz
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela adamım, yani
Sirk hayvanı falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.

Evde otururum,
Masa başında çalışırım.
Bir anne, bir de babadan dünyaya geldim.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Bay Celal Bayar’ın
Ahır uşağı kadar aristokrat.

216
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Ispanağı çok severim.


Puf böreğine hele
Bayılırım.
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.

Yayan dolaşırım,
Mütenekkiren seyahat ederim.
Oktay Rıfat’la Melih Cevdet’tir
En yakın arkadaşlarım.
Bir de sevgilim vardır, pek muteber;
İsmini söyleyemem,
Edebiyat tarihçisi bulsun.

Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,


Meşgul olmadığım ‘ehemmiyetsiz’
Sadece üdeba arasındadır.

Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır...
Amma ne lüzum var
Hepsini sıralamaya?
Onlar da buna benzer.
Orhan Veli KANIK

Güzel Havalar
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Orhan Veli KANIK

217
DİKSİYON

Bugün Hava Güzel


Bugün hava güzel,
Bugün içim içime sığmıyor.
Annemden mektup aldım,
Memlekette gibiyim.
Allah’a çok şükür karnım tok;
Elimi uzatsam kahve fincanı dudaklarımdadır.
Kuşlar kaçmıyor benden;
Bir güvercin kanadında okşuyorum
Göklerin maviliğini.
Serçelerin cıvıltısıyla siniyor içime
Ağaçların yeşilliği.
Bulutların ipek gölgesi
Çocukların yüzünde hışırdıyor.
Çember çeviriyorum çocuklarla beraber
Elime çember almadan.
Düşüncelerimi nura gark eden güneşe sor,
Bu nisan rüzgarı da şahadet eder,
Bütün insanları kardeş biliyorum,
Cümlenin sağlığına duacıyım.
Şayet ölürsem,
Helalleşmeye vakit kalmadan,
Hatırdan çıkarmayın beni;
Dünyaya benden selam olsun,
Her nefes alıp verişiniz.
Cahit Sıtkı TARANCI

Ben Ölecek Adam Değilim


Kapımı çalıp durma ölüm,
Açmam;
Ben ölecek adam değilim.

Alıştım bir kere gökyüzüne;


Bunca yıllık yoldaşımdır bulutlar.

218
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Sıkılırım,
Kuşlar cıvıldamasa dallarında,
Yemişlerine doymadığım ağaçların,
Yağmur mu yağıyor,
Güneş mi var,
Farketmeliyim
Baktığım pencereden.
Deniz görünmeli çıksam balkona.
Tamamlamalı manzarayı
Karlı dağlarla sürülmüş tarlalar.
Ekmekten olamam doğrusu,
Nimet bildiğim;
Sudan geçemem,
Tuzludur teneffüs ettiğim hava.
Ya nasıl dururum olduğum yerde,
Öyle upuzun yatmış,
İki elim yanıma getirilmiş,
Hareketsiz,
Sükuta ramolmuş;
Sanki devrilmiş bir heykel?

Ellerim ne der sonra bana?


Soğumuş kalbime ne cevap veririm?
Utanmaz mıyım ayaklarımdan?

Kalkmalıyım,
Dolaşmalıyım,
Sokaklarda, parklarda.
El sallamalıyım
Giden trenlere,
Kalkan vapurlara.
Bilmeliyim,
Gölgelerin boyundan,
Saatin kaç olduğunu...
Islık çalmalıyım.
Türkü söylemeliyim

219
DİKSİYON

Yol boyunca,
Keyfimden ya hüznümden.
Geçmiş günleri hatırlamalıyım,
Dalıp dalıp akarsuya,
Hayaller kurmalıyım,
Güzel geleceğe dair.
Yanımdan geçenler olmalı,
Selam almalıyım;
Robenson’u düşünmeliyim,
Garipliğini
Şükretmeliyim
İnsanlar arasında olduğuma.
Nedir ki eninde sonunda ölüm?
Ayrı düşmek değil mi aşinalardan?
Kapımı çalıp durma ölüm,
Açmam;
Ben ölecek adam değilim.
Cahit Sıtkı TARANCI

Tereke
Ben ölürsem bir şey değil;
Ne olursa garip eşyama olur,
Bir hayır sahibi çıkar mı dersin,
Mektuplarımı iade edecek?
Ya kitaplarım ya şiir defterlerim?
Yanarım bakkal eline düşerse.
Kim bilir bu döşekte kimler yatar,
Hangi rüyaları örter bu yorgan!
El sırtında böyle zarif duramaz,
Ismarlamadır elbisem, pardösüm;
Her ayağa göre değil kunduram;
Bu kravat ben bağladıkça güzeldir;
Bu şapkayı kimse böyle giyemez.
Cahit Sıtkı TARANCI

220
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Ben Sana Mecburum


ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum.

ağaçlar sonbahara hazırlanıyor


bu şehir o eski İstanbul mudur
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun.

sevmek kimi zaman rezilce korkuludur


insan bir akşamüstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor


eski zamanlardan bir cuma çalıyor
durup köşe başında deliksiz dinlesem
sana kullanılmamış bir gök getirsem
haftalar ellerimde ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun.

belki haziranda mavi benekli çocuksun


ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
kötü rüzgar saçlarını götürüyor

221
DİKSİYON

ne vakit bir yaşamak düşünsem


bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin.
Attila İLHAN

Aysel Git Başımdan


Aysel git başımdan ben sana göre değilim
ölümüm birden olacak seziyorum.
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Aysel git başımdan istemiyorum.
benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
dağıtır gecelerim sarışınlığını
uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
benim için kirletme aydınlığını,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

ıslığımı denesen hemen düşürürsün


gözlerim hızlandırır tenhalığını
yanlış şehirlere götürür trenlerim
ya ölmek ustalığını kazanırsın
ya korku biriktirmek yetisini
acılarım iyice bol gelir sana
sevincim bir türlü tutmaz sevincini
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

222
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

sevindiğim anda sen üzülürsün


sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş
uzak yalnızlık limanlarına
aykırı bir yolcuyum dünya geniş
büyük bir kulak çınlıyor içimdeki
çetrefil yolculuğum kesinleşmiş
sakın başka bir şey getirme aklına
Aysel git başımdan ben sana göre değilim
ölümüm birden olacak seziyorum
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Aysel git başımdan seni seviyorum
Attila İLHAN

Üçüncü Şahsın Şiiri


gözlerin gözlerime değince
felaketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felaketim olurdu ağlardım

ne vakit Maçka’dan geçsem


limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgar aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felaketim olurdu ağlardım

223
DİKSİYON

akşamlar bir roman gibi biterdi


jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felaketim olurdu ağlardım
Attila İLHAN

Şaşırdım Kaldım İşte


Sözde, senden kaçıyorum dolu dizgin atlarla.
Bazen sessiz sedasız ipekten kanatlarla.

Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla,


Karşıma çıkıyorsun, en serin imbatlarla.

Adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla.


Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla.

Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla.


Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla.

Ne olur bir gün beni kapında olsun dinle!


Öldür bendeki beni, sonra dirilt kendinle!

Çarpsan kara sevdayı en azından yüz binle.


Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle.

Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle.


Ama her defasında geri döndüm seninle.

Hangi düğüm çözülür; nazla, sitemle, kinle?


Ne olur bir gün beni, kapında olsun dinle!

224
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki ne’msin?


Bazen kız kardeşimsin, bazen öpöz annemsin.

Sultanımsın susunca, konuşunca kölemsin.


Eksilmeyen çilemsin.

Orada ufuk çizgim, burada yanım yöremsin.


Beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin.

Çaresizim, çaremsin.
Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki ne’msin?
Yavuz Bülent BAKİLER

Beni Güzel Hatırla


Bunlar son satırlar...
Farz et ki bir rüzgardım.
Esip geçtim hayatından.
Ya da bir yağmur
Sel oldum sokağında.
Sonra toprak çekti suyu...
Kaybolup gittim.
Belki de bir rüyaydım senin için
Uyandın ve ben bittim....

Beni güzel hatırla.


Çünkü sevdim seni ben
Her şeyini....
Sana sırdaş oldum.
Dost oldum koynumda ağladın.
Yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini
Beni üzdün kınamadım.
Alışıktım vefasızlığa.
El oldun aldırmadım...

225
DİKSİYON

Beni güzel hatırla.


Sayfalarca mektup bıraktım sana...
Şiirler yazdım her gece.
Çoğunu okutmadım.
Sakladım günahını sevabını içimde.
Sessizce gittim...
Senden öncekiler gibi sen de
Anlamadın.....

Beni güzel hatırla.


Sana unutulmaz geceler bıraktım.
Sana en yorgun sabahlar...
Gülüşümü....
Gözlerimi...
Sonra sesimi bıraktım.
En güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka....
Söylenmemiş merhabalar sakladım her köşeye.
Vedalar bıraktım duraklarda...
Ne ararsan bir sevdanın içinde
Fazlasıyla bıraktım ardımda....

Beni güzel hatırla.


Dizlerimde uyuduğunu düşün
Saçını okşadığımı,
Üşüyen ellerini ısıttığımı,
Mutlu olduğun anları getir gözünün önüne.
Alnından öptüğüm dakikaları......
Birazdan kapını çalan kişi olabileceğimi düşün .
Şaşırtmayı severim biliyorsun?
Bu da sana son sürprizim olsun.
Şimdi seninle yaşan günleri ateşe veriyorum
Beni güzel hatırla
Gidiyorum.....
Okan SAVCI

226
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Sen Gidersen
Sen gidersen sesin gider
Kokun gider yüzün gider
Ay dolanır pusularda
Tenim titrer gecem biter
Sen gidersen yüzün gider
Martı küser baykuş öter
Senden kalan son hatıra
İki damla yaşın gider
Sen gidersen boyun gider
Posun gider sözün gider
Bir şey kopar yüreğimden
Çatılmadık kaşın gider
Sen gidersen kim kıskanır
Kim dolanır pencereme
Kimler gelir kimler geçer
Çift kapılı şu hücrede
Sen gidersen sohbet gider
Tadım gider tuzum gider
Dinlediğim her şarkıda
Tel kırılır sazdan düşer
Sen gidersen başkent gider
İçim üşür ayaz düşer
İzmir’de Konak meydanı
İstanbul’da Taksim düşer
Sen gidersen canım gider
Adın geçer içim titrer
Şu dağlanmış yüreğime
Sevda denen akkor düşer
Sen gidersen her şey gider
Sesin gider, sesim düşer
Sen gidersen ey sevgili
Ben biterim, şiir biter...
Ümit Yaşar OĞUZCAN

227
DİKSİYON

Düz Yazılar ( Mensur Eserler )

Gençliğe Hitabe
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ile-
lebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu
temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu
hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhah-
ların olacaktır. Bir gün, İstiklal ve Cumhuriyet’i müdafaa mec-
buriyetine düşersen vazifeye atılmak için içinde bulunacağın
vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve
şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve
Cumhuriyet’ine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada em-
sali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren
ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün ter-
sanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin
her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha
elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, ik-
tidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde
bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini,
müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr
ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde
dahi, vazifen; Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Mustafa Kemal ATATÜRK

228
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Eskici

Vapur rıhtımdan kalkıp ta Marmara’ya doğru uzaklaş-


maya başlayınca yolcuyu geçirmeye gelenler, üzerlerinden
ağır bir yük kalkmış gibi ferahladılar.
“Çocukcağız Arabistan’da rahat eder.” dediler, hayırlı
bir iş yaptıklarına herkesi inandırmış olanların uydurma ne-
şesiyle, fakat gönülleri isli evlerine döndüler.
Zaten babadan yetim kalan küçük Hasan, anası da ölünce
uzak akrabaları ve konu komşunun yardımıyla halasının ya-
nına, Filistin’in ücra bir kasabasına gönderiliyordu.
Hasan vapurda eğlendi; gırıl gırıl işleyen vinçlere, üstleri
yazılı cankurtaran simitlerine, kurutulacak çamaşırlar gibi ip-
lere asılı sandallara, vardiya değiştirilirken çalınan kampanaya
bakarak çok eğlendi. Beş yaşında idi; peltek, şirin konuşmala-
rıyla da güvertede yolcuları epeyce eğlendirmişti.
Fakat vapur, şuraya buraya uğrayıp bir sürü yolcu bırak-
tıktan sonra sıcak memleketlere yaklaşınca kendisini bir dur-
gunluk aldı: Kalanlar bilmediği bir dilden konuşuyorlardı ve
ona İstanbul’daki gibi:
“Hasan gel!”
“Hasan git!” demiyorlardı; ismi değişir gibi olmuştu. Has-
sen şekline girmişti:
“Taal hun ya Hassen, diyorlardı, yanlarına gidiyordu.
“Ruh ya Hassen...” derlerse uzaklaşıyordu.
Hayfa’ya çıktılar ve onu bir trene koydular.
Artık ana dili büsbütün işitilmez olmuştu. Hasan, köşeye
büzüldü; bir şeyler soran olsa da susuyordu, yanakları pençe
pençe, al al olarak susuyordu. Portakal bahçelerine dalmış,
göğsünde bir katılık, gırtlağında lokmasını yutamamış gibi
bir sert düğüm, daima susuyordu.

229
DİKSİYON

Fakat hem pürnahıl çiçek açmış hem yemişlerle donan-


mış güzel, ıslak bahçeler de tükendi; zeytinlikler de seyrekleşti.
Yamaçlarında keçiler otlayan kuru, yalçın, çatlak dağlar
arasından geçiyorlardı. Bu keçiler kapkara, beneksiz kara idi;
tüyleri yeni otomobil boyası gibi aynamsı bir cila ile kızgın
güneş altında, pırıl pırıl yanıyordu.
Bunlar da bitti; göz alabildiğine uzanan bir düzlüğe çık-
mışlardı; ne ağaç vardı ne dere ne ev! Yalnız ara sıra kocaman
kocaman hayvanlara rast geliyorlardı; çok uzun bacaklı, çok
uzun boylu, sırtları kabarık, kambur hayvanlar trene bakmı-
yorlardı bile... Ağızların beyazımsı bir köpük çiğneyerek dal-
gın ve küskün arka arkaya, ağır ağır; yumuşak yumuşak, iz
bırakmadan ve toz çıkarmadan gidiyorlardı.
Çok sabretti, dayanamadı, yanındaki askere parmağıyla
göstererek sordu; o güldü:
“Gemel! Gemel!” dedi.
Hasan’ı bir istasyonda indirdiler. Gerdanından, alnın-
dan, kollarından ve kulaklarından biçim biçim, sürü sürü al-
tınlar sallanan kara çarşaflı, kara çatık kaşlı, kara iri benli bir
kadın göğsüne bastırdı. Anasınınkine benzemeyen, tuhaf ko-
kulu, fazla yumuşak, içine gömülüveren cansız bir göğüs...
“Ya habibi! Ya ayni!”
Halasının yanındaki kadınlar da sarıldılar, öptüler, söy-
leştiler, gülüştüler. Birçok çocuk da gelmişti; entarilerinin üs-
tüne hırka yerine elbise ceket giymiş, saçları perçemli, başları
takkeli çocuklar...
Hasan durgun, tıkanıktı; susuyor, susuyordu.
Öyle haftalarca sustu.
Anlamaya başladığı Arapçayı, küçücük kafasında beliren
bir inatla konuşmayarak sustu. Daha büyük bir tehlikeden

230
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

korkarak deniz altında nefes almamaya çalışan bir adam gibi


tıkandığını duyuyordu, yine susuyordu.
Hep sustu.
Şimdi onun da kuşaklı entarisi, ceketi, takkesi, kırmızı
merkupları vardı. Saçlarının ortası el ayası kadar sıfır makine
ile kesilmiş, alnına perçemler uzatılmıştı. Deri gibi sert, yay-
van tandır ekmeğine alışmıştı; yer sofrasında bunu hem ka-
şık hem çatal yerine dürümleyerek kullanmayı beceriyordu.
Bir gün halası sokaktan bağırarak geçen bir satıcıyı çağırdı.
Evin avlusuna sırtında çuval kaplı bir yayvan torba, elinde
bir ufacık iskemle ve uzun bir demir parçası, dağınık kıyafetli
bir adam girdi. Torbasından da mukavva gibi bükülmüş bir
tomar duruyordu.
Konuştular, sonra önüne bir sürü patlak, sökük, parça
parça ayakkabı dizdiler.
Satıcı iskemlesine oturdu. Hasan da merakla karşısına
geçti. Bu dört yanı duvarlı, tek kat, basık ve toprak evde öyle
canı sıkılıyodu ki... Şaşarak eğlenerek seyrediyordu: Mukav-
vaya benzettiği kalın deriyi iki tarafı keskin incecik, sapsız
bıçağıyla kesişine, ağzına bir avuç çivi dolduruşuna, sonra
bunları birer birer, İstanbul’da gördüğü maymun gibi avur-
dundan çıkarıp ayakkabıların altına çabuk çabuk mıhlayışına,
deri parçalarını, pis bir suya koyup ıslatışına, mundar çanak-
taki macuna parmağını daldırıp tabanlara sürüşüne, hepsine
bakıyordu. Susuyor ve bakıyordu.
Bir aralık nerede ve kimlerle olduğunu keyfinden unuttu,
dalgınlığından ana diliyle sordu:
“Çiviler ağzına batmaz mı senin?”
Eskici başını hayretle işinden kaldırdı. Uzun uzun Hasan’ın
yüzüne baktı:
“Türk çocuğu musun be”

231
DİKSİYON

“İstanbul’dan geldim.”
“Ben de o taraflardan... İzmit’ten!”
Eskicide saç sakal dağınık, göğüs bağır açık, pantalonu
dizlerinden yamalı, dişleri eksik ve suratı sarı, sapsarıydı; göz-
lerinin akına kadar sarıydı. Türkçe bildiği ve İstanbul tarafla-
rından geldiği için Hasan, şimdi onun sade işine değil, yüzüne
de dikkatle bakmıştı. Göğsünün ortasında, tıpkı çenesindeki
sakalı andıran kırçıl, seyrek bir tutam kıl vardı.
Dişsizlikten peltek çıkan bir sesle tekrar sordu:
“Ne diye düştün bu cehennemin bucağına sen?”
Hasan anladığı kadar anlattı.
Sonra Kanlıca’daki evlerini tarif etti; komşusunun oğlu
Mahmut’la balık tuttuklarını, anası doktora giderken tünele
bindiklerini, bir kere de kapıya beyaz boyalı hasta otomobili
geldiğini, içinde yataklar serili olduğunu söyledi. Bir aralık
da kendisi sordu?
“Sen niye burdasın?”
Öteki başını ve elini şöyle salladı: Uzun iş manasına........
ve mırıldandı:
“Bir kabahat işledik de kaçtık!”

Asıl konuşan Hasan’dı, altı aydan beri susan Hasan... Dur-


madan, dinlenmeden, nefes almadan, yanakları sevincinden
pembe pembe, dudakları taze, gevrek, billur sesiyle biteviye
konuşuyordu. Aklına ne gelirse söylüyordu. Eskici hem çalı-
şıyor hem de ara sıra “Ha! Ya? Öyle mi?” gibi dinlediğini bil-
diren sözlerle onu söyletiyordu; artık erişemeyeceği yurdunun
bir deresini, bir rüzgarını, bir türküsünü dinliyormuş gibi hem
zevkli hem yaslı dinliyordu; geçmiş günleri, kaybettiği yerleri
düşünerek benliği sarsıla sarsıla dinliyordu.
Daha çok dinlemek için de elini ağır tutuyordu.

232
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Fakat, nihayet bütün ayakkabılar tamir edilmiş, iş bitmişti.


Demirini topraktan çekti, köselesini dürdü, çivi kutusunu ka-
padı, çiriş çanağını sarmaladı. Bunları hep aheste aheste yaptı.
Hasan, yüreği burkularak sordu:
“Gidiyor musun?”
“Gidiyorum ya, işimi tükettim.”
O zaman gördü ki küçük çocuk memleketlisi mini mini
yavru ağlıyor... Sessizce, titreye titreye ağlıyor. Yanaklarından
gözyaşları birbiri arkasına, temiz vagon pencerelerindeki yağ-
mur damlaları dışarının rengini geçilen manzaraları içine ala-
rak nasıl acele acele, sarsıla çarpışa dökülürse öyle, bağrının
sarsıntılarıyla yerlerinden oynayarak, vuruşarak içlerinde gü-
neşli mavi gök, pırıl pırıl akıyor.
“Ağlama be! Ağlama be!”
Eskici başka söz bulamamıştı. Bunu işiten çocuk hıçkıra
hıçkıra katıla katıla ağlamaktadır; bir daha Türkçe konuşacak
adam bulamayacağına ağlamaktadır.
“Ağlama diyorum sana! Ağlama.”
Bunları derken onun da katı, nasırlaşmış yüreği yumuşa-
mış, şişmişti. Önüne geçmeye çalıştı ama yapamadı, kendini
tutamadı; gözlerinin dolduğunu ve sakallarından kayan yaş-
ların, Arabistan sıcağıyla yanan kızgın göğsüne bir pınar sı-
zıntısı kadar serin, ürpertici, döküldüğünü duydu.
Refik Halid KARAY

233
DİKSİYON

Üzümcü

Büyükada’da, Temmuz ibtidası. Öğleüstü. Güneşin eriyip


toprakları, yaprakları kavrayıp kavurduğu, yalayıp parlattığı bir
gün. Gökten dökülen sıcak, yanakları yakıyor göğüsleri eziyor
nefesleri tıkıyor. Elle tutulabilir bir alev haline geliyor. Ortalık
gözleri kamaştıracak derece aydınlık... Karşıdaki çamlar yanık,
siyah bir leke gibi duruyor. Bu kadar nura dayanamayan göz-
ler sönüyor ve kapanan göz kapakları altında kımıldanmak is-
temiyordu. Yer, gök bir kor halinde için için yanıyordu.
Baygın, geniş sükutun içinden ta uzaklardan, iskele tara-
fından akisler hasıl ederek korkunç, vakur bir sada kükredi:
Kaaarpuz!... Karpuz!...
Köşklerin camlarına çarparak, çamların tepelerinden aşa-
rak kızgın bir kartal mehabetiyle dağların sırtlarından uçan bu
sesten ürken bir küme güvercin karşıki çamlıktan havalandı.
Kaaaarpuuz!....
Bu sedaya nizam tarafından daha dik, daha iri bir ses aks-i
seda gibi cevap verdi:
Çaaaavuuuş!...
Sükut!.. Sanki bu dik, kalın, büyük sesin azametinden mev-
cudat bir saniye için ürkmüş, titremişti. Sükutun altında sin-
miş duran dağlara, denizlere bu iki sesin yüksekliği hakimdi.
Çaaavuuuş!... Çaaavuuuuuş
Sesi kadar yüksek vücudu, değirmi ve kır sakalı, açık ve
yanık göğsü, kalın tozluklu baldırları, saf çehresi arkasından
seksen okka çeken içice geçmiş iki küfesiyle bu recüliyyet hey-
keli şimdi karşımda duruyordu:
- Baba, sen kumanda eder gibi üzüm satıyorsun. Sesin
gürlüyor!
- Bağırmıyorum ki...
Üzümünü verdi. Yukarıki tepeye tırmanmaya başladı. Et-
rafı çınlatıyordu:

234
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Çaavuuuş!...
Ben bu sese, bu sesi hasıl eden cevhere meftunum.
Şimdi yanımızdaki sokaktan bir satıcı daha geçiyor: Biraz
daha uzaktan “çalı fasulye, kemer patlıcan!” sesleri alçaklarda
paytaklanarak yayılıyor. Bunların üstünde uçan “çaavuuuş!...”
avazının yanında bu yıpranmış, çatlamış sesler ne kadar aciz
ne kadar pest kalıyordu.
Evin arka penceresine koştum. Üzümcü tepeye varmıştı.
Yolun kenarındaki kayanın üstüne küfesini koydu. Ellerini
belindeki kızıl kuşağın ön tarafına soktu. Açık göğsü, çıplak,
sert baldırlarıyla bir kuvvet abidesi vaziyetinde durdu. Müte-
kebbir, kalın kaşları altında mütehakkim ağır dönen iri gözle-
rinden fırlayan nazarlarıyla, Marmara’nın dalgalarına, karşıki
sahile, mavi göğü, lacivert deniziyle, altın köpüğü renginde gü-
neşinin ışığıyla mavi gözlü, sarı saçlı bir kıza benzeyen sevimli,
sevgili yurdunun taşına, toprağına derin derin baktı... Bu ba-
kıştaki esrar, bu bakıştaki feryat, memleketi için:
“Allah! dedim, yatağına dayandım;
Ben seninçin al kanlara boyandım”
beytinin mağrur bir meali idi.
Pencerenin önünde bu canlı kaleyi hayretle, hürmetle seyre-
diyor; bunun kura neferi halinde üstünde mavili kırmızı yemeni
sarılmış kalıpsız, püskülsüz fesi, ayağında yırtık çarığı, sırtında
alaca mintanının üstünde koyun postundan dağarcığı olduğu
halde sırayı bozmamak için bir kuzu gibi seğirte sıçraya Har-
biye Nezareti’nin büyük kapısından içeri girdiğini görüyordum.
Bugün uçuk benzinle, yırtık cepkeninle bir vatan kurbanı
teslimiyetiyle girdiğin devlet kapısından, asker ocağından, ya-
rın yeni libasınla, kızıl fesinle bir amir kurumuyla çıkarsın! O
zaman, bugünkü zayıf, yarın kavi bir kahraman olur; bastığın
yerleri titretirsin!... Atın dizginini kavrayıp, kılıcını çektiğin, tü-
feğini omuzuna vurup süngünü taktığın vakit bugünkü köylü,
yarın korkunç bir asker olur; asileri sindirirsin!... Tarlanı çapa-
lar, davarını güderken hakaret görürsen bugünkü koyun, yarın

235
DİKSİYON

yırtıcı bir kaplan kesilir; yuvanı bozanları ezersin!.... Seni böyle


bir an içinde değişmiş görenler sanırlar ki bu sağlam vücut yal-
nız asker libası giymek, bu sert pençeler yalnız silah kullanmak,
bu kalın ses yalnız siper almak için yaratılmıştır.
Senin o tabur halinde bir pulat kütlesi katılığında yürür-
ken takındığın o salabet, o vakarı görüp de sana güvenmemek,
seni sevmemek kabil değildir.
Sen gürbüz ninenin, gür ve temiz sütünü daha emerken
azamet-i nefs, sebat ve tahammül, itaat ve tahakküm gibi amir
olmak için yaratılmış bir cinsin faziletlerine malik olmuşsun.
Bu hakimiyet esaslarını başka milletler mekteplerde, medrese-
lerde anlarlar. Sana bu meziyetleri ninenin iri siyah bakışı, ba-
banın kükreyen dik sesi, Kuran’ın esrarengiz ahengi öğretmiş.
Yırtık poturunla da vakursun; mahkum olsan da hakimsin;
temellükten ziyade tecebbüre meyyalsin; fikrinde azmin gibi sa-
bitsin; sertsin, sertliğinde kabalıktan, bayağılıktan ziyade ami-
riyet kuvveti, necabet laubaliliği vardır. Hiddetle yıldırım gibi
gürlediğin halde rikkatle bir bulut gibi ağlarsın; safiyette bir
melek, ısrarda bir devsin... Onun için dünyada eşi bulunmaz
bir millet olmuşsun. Düşündüğün zaman bir arslan temkiniyle
ağır ve sakin duruşundan, kızdığın vakitki azim ve şiddetin an-
laşılmaz. Uzun kirpiklerin altında utangaç ve durgun düşünen
iri gözlerin bir kere açılmasın; kalın kaşların bir kere çatılma-
sın; o zaman varlığın, benliğin köpürür, taşar! O zaman cebe-
rutun, haşmetin parlar, yükselir. O zaman cebbar olursun. Bu
acayip sırr-ı hilkatini bilmeyenler, yanılırlar.
Büyüklere karşı saygın bizzat sayılmayı sevdiğindendir;
muti olman, muta olmak istemendendir.
İnce işlere alışmaya vaktin olmasa bile, zor bazuya bağlı
teşebbüslerden lezzet alırsın. Kara topraktan, ak ekmeğini çı-
karırsın.
Fikrinde muannit, muhabbette muannit, muharebede mu-
annitsin. Yeniliğe çabuk alışmazsın fakat bir defa da alışırsan bı-
rakmazsın. Safsın; seni çekemeyenler böbürlenmekle değil ek-
seri sana yaltaklanmakla seni ızrar ederler. Ayakların, kolların

236
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

bir boğa gibi ağır ağır kımıldarken tavrından tükenmeyen bir


tahammül, yılmayan bir azim aşikar olur. O engin denize ben-
zersin ki yavaş yavaş coşar ve coşunca da pek hırçın olursun.
Maddi menfaate ehemmiyet vermezsin. Para denilen ma-
den parçasına itibar etmezsin. Suçun budur. Müsrifliği asalet
icabı sayarsın.
Vakarın benliğine galebe eder. Cananını canına tercih eder-
sin. Ekseri başkaları için yaşar; başkaları için çalışır; başkaları uğ-
runa ölürsün. Başkaları seni beğendiği, halde sen kendini sev-
mezsin. Ne zaman köyünde, önüne bir önlük koyup makine
başına geçecek, ne vakit eline pergel alıp masaya yaslanacak-
sın? Ne zaman dükkanının tezgahında sermayenin faizini he-
sap edeceksin?... Senden bunu bekliyorlar, sana bu kusuru bu-
luyorlar... Fakat vakit kalıyor mu? Keseni doldurmak için değil
karnını doyurmak için kullandığın sapanın demirini tarlanın or-
tasında bırakıp tüfeğin çeliğine sarılıyorsun... O serhadden bu
hududa koşuyorsun... Bulgaristan’da ölüyor, Yunanistan’da ölü-
yor, Acemistan’da ölüyor, Sırbistan’da ölüyor; yalnız yurdunda,
köyünde ölemiyorsun. Sevgili Ayşeciği doya doya öpemiyor,
yavrun Mehmetçiği seve seve büyütemiyorsun...
Bir ulu çınarsın ki kırılır, eğilmezsin; ölür, inlemezsin... Ka-
nınla çorak kumlukları sularken ekmeğini alnının terine batırır
yer, yine düşman karşısına yaralarınla beraber her yerde bir is-
tihkam gibi çıkarsın... Sen zalim heybetinle bir mazlumsun; ni-
nenin, atanın bucağında bir garip; ananın, babanın kucağında
bir yetimsin!...
Dul analarla dolu olan şu Anadolu bir üvey nine kadar
sana cefakardır... Sen şarkın kınına giremeyen bir kılıcısın; dö-
ğüle döğüle tavlanır, vurula vurula kırılırsın. Yine her parçan-
dan bir kıvılcım, her kıvılcımından bir şimşek çıkar. İlahi bir
kuvvetin, ebedi bir feyzin var, ey Türk!...
Ahmet Hikmet MÜFTÜOĞLU

237
DİKSİYON

Yaban

….
Ekinler sararmaya başladı. Zavallı ekinler... En yükseği iki
yaşında bir çocuk boyunu geçmiyor. Orta Anadolu’nun toprak-
larındaki ızdırap sanki bunlarda en açık ifadesini bulmuş gibi-
dir. Akşamüstleri bütün başaklar yetim boyunlarını büküyor-
lar ve hazin köklerine bakıyorlar.
Ben bu manzarayı seyrederken eski Türklerin niçin hep
Rumeli’ye uzanmak istediklerinin manasını anlıyorum. Anadolu’nun
ortası, asıl anavatanın göbeği tuzlu göllerden, kireçli topraklar-
dan ibaret bir çorak ülkedir. Burada, Türk milleti, çölde ben-i
İsrail’i andırır. Şimdiyse bir cehennem çemberi onu, her tarafın-
dan kuşatmıştır. Bütün bereketli ve zengin toprakları çepeçevre
elinden alınmıştır. İstiklal Mücadelesinin ya ölürüz ya kurtulu-
ruz, parolası işte, bundan ileri geliyor.
Gerçekten bunun ikisi ortası olmaz. Türk milleti ya bu
çemberi yarıp geçecektir yahut da burada ölmeye razı olacak-
tır. Ölmeye razı olmak... Şimdiye kadar hangi milletten bu ka-
dar ağır bir şey istenilmiştir? Ama içimizden bunu kabule ha-
zır insanlar çıkıyor. Geçen gün, aldığım İstanbul gazetelerinde
okudum. Sevr muahedesi esas itibarıyla kabul edilmiş. Damat
Ferit hükümeti onu imzaya üç kişi yolluyormuş.
Bu üç kişiden biri de Rıza Tevfik’tir. O Rıza Tevfik ki bize
Türk folklorunun zevkini veren ilk adamdır. Türk halkına bu
hıyaneti reva görmesinin sebebi ne? Niçin, bir yaşlı şaman he-
yetine girip bu arık topraklarda dolaşarak milletin ıztırabını te-
rennüm etmiyor?
Yazıklar olsun, seni sevmesini bilmeyenlere; ey, gamlı
ülke!.. Seni sevip senin sessiz dramın içinde gömülüp gitmekten
korku çekenlere!.. Taşın, toprağın ne bitmez bir sabır ve muka-
vemet hazinesidir! İnsan, senin göğsünde ya destani bir kahra-
manlığa erer ya da en ilahi mizaçlı velilerin feragat ve mahvi-
yet derecesine varır.

238
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Şimdi, şu söğüt dalının altından haykırsam Yunus Emre


bana ses verecektir:
-Derviş gönlü taş gerek,
Gözü dolu yaş gerek,
Koyundan yavaş gerek
Evet, pirim; evet pirim. Ben işte, burada öyle olmaya çalı-
şıyorum. Bu bodur ve seyrek ekinler, bu boynu bükük başak-
lar, bu buğulu söğüt ağacı, bu donuk ve sessiz su, hülasa bü-
tün bu yoksul tabiat parçası neyin sembolüdür?
Bunlar arasında bir ruh, toprağa gömülmüş bir tohum de-
ğil midir? Ben, Yedek Subay Ahmet Celal; Celal Paşa’nın oğlu
Ahmet; Porsuk Çayı’nın kenarında böyle bir tohum haline gir-
dim. Bir kulaç, kara toprak içinde filizimi sürmek, dal ve budak-
larımı aydınlığa doğru uzatmak, meyvemi vermek için Allah’ın
rahmetini bekliyorum. Ve gömülü olduğum toprağın ıztırabını
bedenimde hissediyorum. Her hususta ona karışıyorum.
Ben, Celal Paşa’nın oğlu Ahmet, İstanbul’un en muhteşem
konaklarından birinde doğup ve parıltılı hülya iklimlerine doğru
kanat açıp uçtuktan sonra kanatlarımın biri kırılmış olarak bu-
raya düştüm. Otuz iki yaşında bir emekli asker, bütün geleceği
geride kalmış bir sakat delikanlı, şimdi burada...
-Ne yapıyorsun?
Hah, hah; adam sen de...
Görüyorum ki fikir ve hayal aleminden henüz yere inmiş
değilim. Oysa ben İstanbul’dan çıkarken bütün ızdıraplarımın
kaynağının kafamda olduğuna karar vermiştim. Ve onu orada
bırakmak istemiştim. Burada, hiçbir şeyi düşünmeyecek, me-
tafiziğe tamamıyla veda edecek ve bir köylü nasıl yaşarsa öyle
yaşayacaktım. Tamamıyla onlara karışacaktım.
Lakin işte görüyorum ki bir çanak suda bir damla zeytin-
yağı gibiyim. Ne karışıyorum ne de dibe çökebiliyorum. Bize,
bunun için toplumun kaynağı diyorlar galiba.
Türkiye’nin aydın sınıfı, gerçekten bu toplumun kaynağı
mıdır? Eğer öyleyse bu Salih Ağalardan, Bekir Çavuşlardan, bu
İsmaillerden, bu Zeynep Kadınlardan bende bir şey bulunması

239
DİKSİYON

gerekmez miydi? Oysa ben burada hayvanlara insanlardan daha


yakınım. Onları tiksinmeden, şefkatle sevmesini biliyorum ve
bu sevgim onlara geçebiliyor. Boz eşek bana iyiden iyiye alış-
mış. Zira, onun başını koltuğumun altına alıp saatlerce okşar-
ken o tatlı tatlı bana bakar ve bazen ben yürüyünce kendiliğin-
den arkama takılır.
Oysa küçük İsmail, bana karşı hala ilk geldiğim geceki ya-
bancılığını, uzaklığını muhafaza etmektedir. Ona, dostluk ve
sevgi göstermiyor muyum? Eski çamaşırlarımı hep ona vermi-
yor muyum? Avucuna ikide bir paralar sıkıştırmıyor muyum?
Yaptığım iyiliklerin hiçbiri, hiçbiri onu bana meylettirmiyor!
Geçen gün Zeynep Kadını, sokak kapısının önünde ben-
den yakınırken yakalamıyayım mı? Ben onun bütün işlerini ka-
rıştırmışım. Salih Ağa ile aralarını bozmuşum. Zaten yanlarına
geldiğim günden beri evlerinin beti bereketi kalmamış. Meh-
met Ali askere gitmiş. Başlarına bu arazi davası çıkmış. İsmail
şımarmış, kimseyi dinlemez olmuş.
Ben bunları işitmezlikten geldim. Kapıdan çıkmak üze-
reyken ayaklarımın ucuna basarak ters yüzü odama döndüm.
Şimdi başım iki ellerimin arasında düşünüyorum.
Onlar gibi olmak, onlar gibi giyinmek, onlar gibi yiyip iç-
mek, onlar gibi oturup kalkmak, onların diliyle konuşmak...
Haydi bunların hepsini yapayım. Fakat, onlar gibi nasıl
düşünebilirim? Nasıl onlar gibi hissedebilirim?
Odamı dolduran bütün bu kitapları yakmak... Bu resim-
leri, bu levhaları ayaklarımın altına alıp ezmek. Neye yarar?
Hepsi benim içime girdiler. Bende, silinmez, kaçınılmaz, yıka-
nıp temizlenmez izlerini bıraktılar. Benim iç duvarlarım, bü-
tün bu yabancı nakışlar, çizgiler, işaretler, renkler ve hiyerog-
liflerle doludur. Dış cephem değişmiş neye yarar? Ben, asıl ben,
bu toprağın malı olmayan ve hepsi dışarıdan gelen maddeler
ve unsurlarla yoğrula yoğrula adeta sınai, adeta kimyevi bir
şey halini almışım.
Geçen gün, kırlarda dolaşırken ayağım bir konserve kutu-
suna çarpmıştı. Durup bakmıştım. Bu kutu Amerika’dan gelmiş

240
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

bir kutu idi ve üstünde İngilizce bir şeyin adı yazılı idi. Bu ku-
tuyu buraya hangi yolcular bıraktı? Kim bilir ne zamandan beri
kaldı, bilmiyorum. Fakat tuhaf bir ilgiyle eğildim, elime aldım,
baktım adeta bir eski aşinayı görür gibi oldum.
Ben, bu topraklarda, işte bu teneke kutunun eşiyim. Ben-
zetiş, istiare... Benzetiş, istiare...
Fakat hayatta böyle bir şey yok. Hayat ve gerçek Salih
Ağa’nın ayaklarında; hayat ve gerçek, Zeynep Kadının buru-
şuklarında; hayat ve gerçek muhtarın kırçıl sakalında; hayat ve
gerçek İsmail’in yuvarlak gözlerindedir.
Kadınlı erkekli, çoluklu çocuklu köylüler tarlalarından
evlerine dönerlerken dibine oturduğum söğüt ağacının dalla-
rından bütün hülyalar ürkerek kaçışır. Çetin çalışmaları esna-
sında, balçıklaşan bu insanlar, küme küme, ikişer üçer, teker
teker, kerpiçten yuvalarına dönerlerken, ben kendimi; kendi
köşemde her zamandan daha garip, daha anlayışsız, daha ma-
nasız, daha faydasız bulurum.
Bu balçıktan insanlar, aralarında hiç konuşmadan yürürler.
Kiminin sırtında bir demet çalı, kiminin bir çuval vardır. Kimi,
bir keçi yavrusunu kucağına almıştır. Kimi, bir mandayı dür-
tüşleyerek önüne katmıştır. Boz eşek, İsmail’in ardından başını
önüne eğmiş, küçücük adımlarla yürür. Kadınların pek çoğunun
omuzunda asılı bir torba içinde bir yavnı, başı aşağıya sarkmış,
uyuklamadadır. Yürüyebilenler, hep köyde kalmıştır ve süp-
rüntülüklerin içinden paytak paytak gelenlere doğru yürürler.
Bu manzara, Nuh’tan önceki ilk insan kümelerinin manza-
rasıdır. Lakin, bu akşam gökten, ne ceza ne mükafat şeklinde
hiçbir belirti görünmeyecek. Her geceki mutat karanlık çökecek
ve Zeynep Kadın kızlarıyla gelininin pişirdiği bir kap yemeği,
kirli bir tepsi içinde, benim odamın kapısından içeri bırakacak.

Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU

241
DİKSİYON

Vâlâ Nureddin ile Konuşma

Soru: Roman tezli mi, tezsiz mi olmalıdır?


Karşılık: Her ikisi de olabilir, bence bir mahzur yoktur.
Soru: Roman “entern” mi yani yazanın kendi hayatına
mı ait yoksa objektif mi yani yazanın gördüğü, etrafında
bulunan şeylere mi ait olmalıdır?
Karşılık: Bu da istidat meselesidir. Bazısı kendi haya-
tını yazar bazısı hayatı yazar. Fakat Erenköyü’ndeki köşküne
çekilerek eski aşkını anlatan müellifin eseri ile bir matbaada
zarureti hissederek hayatı yazan müellifin eseri arasında bü-
yük fark vardır. Şüphesiz ki ikincisi bence daha makbuldur.
Soru: Son elli yıllık nesrimiz ve nazmımız hakkındaki
fikriniz nedir?
Karşılık: Türkçe daimi surette değişiyor. Dilimizi akan bir
suya teşbih edelim. Bulanıyor, bataklıklardan geçiyor, man-
zarası her an değişiyor. Bu çırpına çırpına akan su ne zaman
denize dökülürse o zaman istikrar bulacaktır. Edebiyatımız
da tamamıyla böyle. Güzelleşiyor, fenalaşıyor. Mesela Fecr-i
Ati gibi bulanıyor.
Soru: Bugünkü dilin bundan otuz yıl sonra, Edebiyat-ı
Cedide dili gibi bize garip geleceği söyleniyor. Siz ne dü-
şünüyor sunuz?
Karşılık: Dilin değişmesi büyük adımlar ile ilerliyor. Size
bir misal vereyim. Bir buçuk yıl kadar önce “Kaybolar Sev-
gili” diye bir roman yazdım. Sonra bunu “Savaştan Barışa”
diye öz Türkçe ile yazdım. Bugün aynı romanı öz Türkçe ile
yeniden yazabilirim. Ve dil itibarıyla üçü de birbirinden başka
olur. Kısa bir müddet içinde bu kadar değişen dilimiz, eğer bu
hızla devam ederse şüphesiz otuz yıl sonra bambaşka olacaktır.
Soru: Yazıcılık hayatına nasıl atıldınız?

242
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Karşılık: Galatasaray’da iken edebiyatı hiç sevmezdim.


Riyaziyeye istidadım vardı, hatta bir fikramda hocam Bay
Bedros’un hakkındaki kanaatımı söylemiştim.
Edebiyat hocamız B. Şahabettin Süleyman’dı. Mektepte, o
zamana kadar hiç kimsenin sevmediği edebiyatı, bize o sev-
dirdi. Eşkali edebiyi ezberlemekten ibaret ola dersimizi ko-
laylaştırmak, sıkıntısını azaltmak gayesi ile fikir münakaşa-
ları soktu. Ve muhterem üstat muvaffa oldu.
Gazeteciliğe geçinme vasıtası olarak başvurdun. Fakat be-
nim için bu, hoşuma giden bir geçinme vasıtası oldu.
Soru: Bu kadar adapte romanlarınız var, hangilerin en
çok severek yazdınız?
Karşılık: Hiçbirini. Beğendiğim telif 100-150 hikâyem var-
dır. Asıl hoşuma giden gazetecilik çalışmamdır.
Soru: Türk edebiyatını, Divan, Edebiyat-ı Cedide ve bu-
günkü edebiyat diye ayırsak en parlak hangi devreyi bu-
lursunuz?
Karşılık: Divan edebiyatı, Edebiyat-ı Cedide’den şüphe-
siz çok yüksektir. Divan şairleri arasından münakaşa kabul
etmeyecek kadar büyükleri vardır. Bağdatlı Ruhi, Nedim en
kuvvetli misallerdir. Edebiyat-ı Cedide ise ne yapmıştır? Nesir
olarak ne vardır? Halit Ziya’yı bugün okuyan kim var? Ara-
larında bugün de sevilen bir Tevfik Fikret’tir. Bu günkü edip-
ler arasında çok değerliler var. Yahya Kemal, Nazım Hikmet,
Faruk Nafiz artık yazmadığı için eski diyebileceğimiz Orhan
Seyfi, Necip Fazıl, Yaşar Nabi bilhassa nesirde, Halide Edip,
Yakup Kadri, Peyami Safa sevdiklerimdir. O kadar çok var
ki saymakla tükenmez, ihmalden korkuyorum. Asıl muha-
keme onlar öldükten sonra yapılacaktır. Nasıl ki bir sanatka-
rın heykeli o öldükten sonra yapılırsa bir muharririn eserleri
hakkında, o öldükten sonra fikir yürütülmelidir.

243
DİKSİYON

Soru: Avrupa edebiyatı hakkındaki düşüncelerinizden


biraz bahseder misiniz?
Karşılık: Zevkle okuduğum Rus tiyatrosudur. Değişiklik-
ler pek çoktur. Daima gözümüze yeni aramalar çarpar. Rus ti-
yatrosunda ferdi zekanın rolü çok değildir. Ne bir aktörün ne
bir rejisörün şahsi kabiliyeti bütün eseri yükseltmez. Her za-
man topluluğun zekası, kabiliyeti, istidadı gözükür.
Sanat nedir? Aslındaki eskiliği muhafaza ederek yenilik
yapmak değil mi? İşte bu Rus tiyatrosu, en yükseklerinden bi-
ridir. Bu asırda en çok zevkine varabildiğim edebi sını budur.
Soru: Rusya’da iken Rusça hiçbir şey yazmadınız mı?
Karşılık: Hayır, yalnız, Azerbaycan gençleri için Rus-
çadan tercüme ufak eserlerim vardır. Bunlar da Azerbaycan
Türkçesiyledir.
Ferzan A. ARAS

244
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Reşat Nuri Güntekin

Kardeşim Muhsin,
Sana bu mektubumla beraber bir de defter gönderiyorum.
Bu bir piyestir. Yaprak Dökümü adındaki on beş senelik bir ro-
manımdan çıkardım. Romanı belki unutmuşsundur. Fakat ha-
tırlarsan da tanımayacaksın. Çünkü piyes haline geçerken ken-
dimin bile kolayca ta niyamayacağım kadar, kılık değiştirmiştir.
Bizim inkılabımız ikidir: İçtimai müesseselerimizdeki in-
kılap, aile hayatımızdaki inkılap. Yahut istersen eski, kapalı ve
muhafazakar hayattan yeni, hür hayatımıza geçiş de. Birinci-
sinin mucize denecek kadar kolay geçmiş olmasına mukabil,
ikincisi güç olmuştur ve hele büyük şehirlerin aile hayatında
büyük sarsıntılar yapmıştır ki böyle olması zaruriydi de. Üste-
lik bu inkılabın harp sonu adı ve rilen bütün dünya için karma-
karışık devre tesadüf etmesi, vaziyetimizi büsbütün güçleştir-
miştir. Yaprak Dökümü ufak tefek serpintileri hala devam eden
o fırtınanın masalıdır. Bir yabancının hatta bir düşmanın eseri
gibi dikkatle okumanı rica ederim. Sahnede bir şeye benzeye-
ceğini tahmin edersen ne ala. Yoksa bana iade edersin. Bunu
eski arkadaşlığımızın bir vazifesi olarak senden beklerim. Eski
arkadaşlığımız; hem ne kadar eski. Yirmi beş sene, belki hatta
daha fazla. Bir bakıma ne uzal fakat bir bakıma da ne yakın bir
zaman, birbirimize ait bir çok şeyler biliriz. Fakat benim şimdi
bu mektubu yazarken daha dünkü bir vaka gibi hatırladığım
bir tanesi var ki galiba sana anlatmadım. Seni ilk defa nasıl ta-
nıdığım. Bu aynı zamanda tiyatro muharriri olmaya karar ver-
diğin günün de tarihi olduğundan benim için çok ehemmiyet-
lidir. Sana anlatıvereyim.
Çocukluğumda tiyatroya çok düşkündüm. O zamanki
İstanbul’un hemen bütün çocukları gibi. Fakat okuyup yaz-
mayı biraz doğrulttuktan hele roman ve şiir okumaya başla-
dıktan sonra tiyatro bana kaba ve iptidai görünmüşti Bahsetti-
ğim tarihte Bursa Sultanisi’nde Fransızca muallimiydim. Yirmi
bir buçuk yaşında içi içine sığmayan ve hayatta ne yapacağını

245
DİKSİYON

henüz kestiremeyen gepgenç bir çocuk... Ara sıra arkadaşlarla


tiyatroya giderdik. Ahme Vefik Paşa’nın vaktiyle Moliere oynat-
mak için yaptırdığı küçük ve şirin tiyatroya ara sıra tuluat kum-
panyaları ve onlardan daha gülünç dram kumpanyaları uğrardı
ve biz birkaç muallim arkadaş onlarla alay etmeye giderdik.
Bir yaz gecesi yine o niyetle tiyatronun arka sıralarına di-
zilmiştik. Sen rahmetli Celal Sahir’in tercüme ettiği Simone’u
oynuyordun. Daha perde açılmadan başlamış tebessümlerimiz
acayip bir surette dudaklarımıza yapışıp kaldı. Alay etmeye gi-
dip kendisiyle alay edilecek vaziyette geri dönmek hoş bir şey
değildir. Galip, Behzat, Kemal, Emin ve sonradan kaybolmuş
birkaç çehreyle o ne güzel bir gruptu. Ertesi, daha ertesi gece-
ler Courteline’in “Boubouroche”unu, “Fener Bekçileri”ni ve daha
birkaç küçük piyesi ne derin ve temiz bir aşkla oynadığınız bu
günkü gibi gözümün önündedir. Netice o oldu ki tiyatro ile
alaya gelen yirmi bir buçuk yaşındaki sultani muallimi kapı-
dan çıkarken tiyatro muharriri olmaya ve bütün hayatı müdde-
tince ondan başka bir şey olmamaya karar vermiş bulunuyordu.
O gece kendi kendime karşı verdiğim karara ancak sekiz,
on sene sadık kalabildim. Kendindeki hakiki kuvvet ve isti-
dadı ölçmeden istikbal yahut kaderin sürprizlerini hesaba kat-
madan bütün hayat için angaje olmak ancak o yirmi bir buçuk
yaşın sevimli bir vergisi, aynı zamanda da bir ihtiyatsızlığıdır.
Hulasa, sekiz, on senelik bir tecrübeden sonra rotamı başka
bir ufka doğru çevirdim. Sahneyi boşlamış olmakla beraber
bana onu sevdirmiş olan sanatına büyük hürmetimi, şahsına
dostluğumu aynı kuvvetle muhafaza ettiğimi söylemeye bil-
mem lüzum var mı?
Yirmi bir buçuk yaşın sevgileri ve hayranlıkları, zannede-
rim ki hayatımızın birbirine zıt rüzgarlarla her gün silinip süp-
rülen kubbesinde baki kalanlar yalnız onlar oluyor. Gözlerin-
den öperim.

Ankara, 2 Kasım 1943

246
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Aşk Şiiri İsteriz...

Çok şairimiz var şimdi, dergiler şiirle dolu, hatta birinde,


Kaynak’ta, bundan birkaç ay önceye kadar yalnız şiir çıkıyordu.
Varlık da bize her ay en aşağı on beş, yirmi şiir getiriyor. Bili-
yorum, dudak bükenler oluyor: “Bunlara da şair denir mi? Ne
dediklerini bilmez delikanlılar!” diyorlar. Hangi çağ kendi şair-
lerinin değerini bilmiş, beğenmiş onları? Naci Efendi: “Erbab-i te-
aşur çoğalıp şair azaldı, - Yok, öyle değil, şairin ancak adı kaldı”
diye yakınır. Hiç şüphesiz XVI. yüzyıl okuryazarları da dağ lar
gibi Baki’yi görmez, ondan önceki şairleri arayıp dururlardı.
Günümüz şairlerini yerecek değilim ben, çok olmasına
da seviniyorum, içlerinde iyileri, dünküleri aratmayacak ka-
dar iyileri var. Ötekilere gelince... Onlar da sağ olsun! Yarının
büyük şair diye anacağı mutlu insan belki de onlardan biridir.
Hayır, yerecek değilim günümüzün şairlerini... Ama, nasıl söy-
leyeyim? Bir eksiklik duyuyorum. Aşk şiiri yazmıyorlar. Des-
tanlar düzüyorlar, yurdun köşesini bucağını anlatıyorlar, kimi
de dertlerimizi deşiyor, yoksulların çektiklerini söylüyor. Şai-
rin toplumda bir ödevi varmış, yurttaşları uyandırması, onlara
doğruyu öğretmesi gerekmiş. İyi, karışmıyorum bu işe, gönül-
leri neyi dilerse ondan açsınlar, vezinli kafiyeli yahut vezinsiz
kafiyesiz şiirlerle dünyayı düzelteceklerini sansınlar, kendile-
rini avuturlar, bu arada birkaç da güzel şekil yaratmış olurlar.
“Baki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş...” Hepsi iyi, iyi ya,
ne olur? Biraz da aşktan, sevdadan açsınlar.
Bilirim bugünkü günde aşk şiiri yazmanın kolay olmadı-
ğını. Bir konu ki yüzyıllar boyunca işlenmiş, batılılar onu söy-
lemiş, doğulular onu söylemiş, hangi bahçeye bir bülbül gel-
mişse onu söylemiş. Günümüzün şairleri ise ciddi insanlar...
Biraz da bi raksınlar o ciddiliği, biraz da uysunlar eskilere, bizi
aşk şiirlerinden büsbütün yoksun koymasınlar. Kendileri için
iyi olmuyor. Biz ne de olsa aşkı duyuyoruz, aşık oluyoruz...
Kendim için söylemiyorum, ben o yaşı çoktan geçirdim. Ama
günümüzün de delikanlıları var, onlar seviyorlar, yanıyorlar,

247
DİKSİYON

bu duygularını söyleyen şiirler arıyorlar. Bulamayınca boyun-


ları bükülüyor. Eskilere dönüyorlar diyecektim, yazı ki onları
da anlamıyorlar. Son on beş yirmi yıl içinde en çok satılan şiir
kitabı hangisidir bilir misiniz? Sadettin Nüzhet Ergun’un top-
ladığı Karacaoğlan koşmaları. Onları okuyanlar yalnız halk
edebiyatı meraklıları mı? Elbette değil, o kadar halk edebiyatı
meraklısı olur mu? Bence o şiirleri daha çok gençler, aşkı yeni
tadan delikanlıları okuyor, gönüllerini saran duygunun yankı-
larını buluyorlar o şiirlerde.
Şairlerimiz düşünmeliler bunu, kendilerini okurlara beğen-
dirmek, ün kazanmak istiyorlarsa aşk şiirlerini büsbütün bırak-
masınlar. Yeni bir aşk şiir yazmak zormuş. Zor olsun, işin kola-
yını mı arıyor onlar? Günümüzün aşk şiirini bulmaya çalışsınlar.
Eski şairlerimiz Dede Efendi besteleri arasında okunacak şiir-
ler yazdıkları gibi onlar da Armstrong’un caz musikisi arasında
okunacak şiirleri yazsınlar. Geçenlerde Victor Hugo’nun şiirle-
rini okuyordum. Çok büyük şairdir Hugo, kendisinden önce
se vilene benzemeyen bir şiir yaratmış, sevdirmiş onu, şiirleri-
nin çoğu yaşadığı günlerin olayları üzerinedir; toplum yönetimi
için düşündüklerini de şiirlerinde söylemiş, yaymaya çalışmış.
Ne de yaman yergicidir! Napolyon için yazdığı taşlamalar yüz-
yıllar boyunca okunacaktır. Hepsini okurken yeniden hayran
oldum. Ama, doğrusu, şöyle içimden sarmadı, sarsmadı onlar
beni. Bütün o güzel mısralara bir eskilik çökmüş. İnsana III. Na-
polyon iyi bir hakan değilmiş, kendini beğenmişin biriymiş, ül-
keyi iyi yönetememiş, 1870 felaketine sürüklemiş... Peki ama,
bundan bana ne? Geçmiş şeyler bunlar, pek eski, beni ilgilen-
dirmiyor” dedirtiyor. Victor Hugo’dan sonra daha eski şairle-
rin, örneğin Ronsard’ın, Fuzuli’nin kitabını açıyorsunuz, iş de-
ğişiveriyor, onlar sarıyor, sarsıyor sizi, çünkü aşkı söylüyorlar,
bize insanoğlunun yüzyıllarla değişmez duygusunu söylüyor-
lar. Bizim genç şairlerimiz de bunu biraz düşünseler iyi edecek-
ler. Hani bir şiiri vardır Tevfik Fikret’in, “Zeka, tefelsüfe maildi,
muttasıl düşünür” diye başlar: “... Zekanın da -Günün birinde
bütün sanihatı yoklanacak, - Ve hep o felsefe hülyaları miya-
nında- Hayatının kalacaktır yegane mah asali- Hayal-ü his ile

248
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

mali güzide bir gazeli” diye biter, güzel bir şiir değildir, Tevfik
Fikret iyi söyleyememiş ama doğru söylüyor. Bütün o hikmet-
lerle, büyük büyük düşüncelerle dolu şiirler unutulur, küçük
bir aşk şiiri gönüllerde yer eder.
Yalnız şairler değil, hikayeciler de aşk konusundan çekini-
yorlar. Bayağı oluyormuş, okuyanların duygularını okşuyormuş
da öyle beğeniliyormuş, daha birtakım lakırtılar. Hikaye, roman
bize insanoğlunu anlatır. Geçenlerde Prenss Bilbesco’nun bir
yazsını okudum, edebiyat için “la science des passinos” (tutku-
lar bilimi) diyordu. Bir insanın türlü tutkular etkisindeki duru-
munu, tepkilerini en iyi belirten de aşk değil midir? Kahramanla-
rın aşkı, korkakların aşkı, pintilerin aşkı... Aşk bizim, o tutkular
elindeki insanları daha iyi anlamamıza hizmet eder. Eskilerin
bütün romanlarının, tiyatro eserlerinin hep aşk konusu çevre-
sinde geçmesi de elbette bunun içindir. Harpagon bir hasistir,
hasisliği en çok aşkı arasında belli olur. Julien Sorel gözleri yu-
karıda bir delikanlıdır, bu tutkusu aşk içinde daha iyi gözükür.
Bir de şu var: aşk her insanda bulunan bir duygudur, de-
mek ki bizim başkalarını anlamamıza hizmet eder, herhangi
gerçek bir insanın yahut bir roman, tiyatro kişisinin aşık oldu-
ğunu öğrenince onunla daha çok ilgileniriz, öteki tutkularını da
daha iyi sezer, daha iyi anlarız. Sevmeyen, aşık olmayan insa-
nın bir yani eksiktir, onun için onunla ilgilenemeyiz. Şairlerimiz
gibi hikayecilerimiz, romancılarımız da bunu düşünmelidirler.
Bize toplumun durumunu mu söylemek istiyorlar? Birtakım
insanların sevinçlerini, üzüntülerini mi göstermek istiyorlar?
Bunları bir aşk hikayesi arasında göstersinler. Aşk, yazılarının
başlıca konusu olsun demiyorum ama yazılarında onu büsbü-
tün unutmasınlar yoksa yarattıkları insanların gerçekten yaşa-
dıklarına bizi inandıramıyorlar.

Nurullah ATAÇ

249
DİKSİYON

Şair Dostlarım’dan
Sait Faik Abasıyanık
Sait Faik’le ilk defa tozlu bir okul kitaplığı rafında karşı-
laştım. Henüz ortaokul sıralarındaydım. Her öğle vakti, bu
köhne kitaplığa koşar, elime ne geçerse okurdum. Semaver’i
görür görmez elimi uzatıp aldım. Kim bilir belki de Semaver
diye adı olan bir kitabın nasıl bir şey olabileceğini merak et-
miştim. “Sait Faik” adını ilk defa görüyordum. İki yıl önce
çıkmış bu kitabı oracıkta okumaya başladım. Daha önce oku-
duklarıma, sınıfta bize öğretilenlere hiç benzemeyen şeylerdi
bunlar. Hiç bu kadar önemsiz, basit insanlar ve konular için
hikaye yazılır mıydı? Bir ev içinin mutluluğunu temsil eden
pirinç semaverin ananın ölümünden sonraki hazin hali insanın
içine dokunur bir hüzünle yazılmıştı. Stelyanos Hirisopulos
gemisinin batırılması. Küçük evlatlık kızın kaybolan bohçası.
Uzun yıllardan sonra şehre inen adamın izlenimleri. Hepsi ki-
şinin içine işleyen, yepyeni, değişik, daha.önce bir benzerini
görmediğim, okumadığım şeylerdi. Belki alışılan anlamda hi-
kaye değildi bunlar. Ama ne değeri vardı hikaye olup olma-
masının. Çok üstün, çok değerli, kişiye yeni anlamlar katan
bir şeyler vardı bu yazılarda.
Aradan birkaç yıl geçtikten sonra Sait’le tanıştım. Önte-
leri arkadaşlığımız kolay olmadı. Kimseye güveni yoktu. İçine,
kendi dünyasına kapalı bir insandı. Çevresindekilerle çok sa-
mimi görünmesine, onlarla içli dışlı konuşmasına rağmen hep-
sinden uzaktaydı. O kırıcı, ağır sözleri, küfürleri sanki çevresi-
nin kabalı- ğına, sertliğine, zalimliğine karşı bir çeşit kabuktu.
O küfürlü konuşmaları, kabaca davranışları bir savunma ye-
rine geçiyordu. O, bu savunmanın gerisinde yeryüzünün en
duygulu, en düşünceli, en anlayışlı insanıydı. Ama böyle bi-
linmekten hoşlanmıyordu. Aşırı duyarlığını saklamak, ken-
dini hayatın gündelik akışına, en kaba, en anlamsız bir ya-
şayışa bırakmak istiyordu. Bunun da, sıkıntısını duyuyordu.

250
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Hikayeleri, hayatın bu kaba yönlerinin insanı kendi kişiliğin-


den uzaklaştıran etkilerini açıklayan birer belgedir. Sait Faik’le
konuşmak da zordu. Hele kendisinden daha genç olanlar için.
Kimimiz onunla “onun gibi” ko- nuşmak gerektiğini sanırdık.
Karşılıklı küfürlü konuşmalara başlardık. Oysa ki o bundan
hiç hoşlanmazdı. Anlardım kırıldığını. Kimimiz terbiyeli dav-
ranmaya çalışırdık. Bu defa da o bu efendice hallere kızar, kö-
pürürdü. Çok zordu Sait’le dostluk etmek. Hele dostu olmak,
imkansızdı. Sait’in elli yıl bile sürmeyen ha- yatında gerçekten
dostu olduğunu söyleyebilen bir tek kişi çıka- bilir mi? Sanmı-
yorum. Yaradılışı bakımından o, çevresinde hep aynı insanlar
bulunsun istemezdi. Hatta bazen sokak ortasında doğru-dü-
rüst konuşurken sizi bırakır, giderdi. Sait Faik’in dost yönü
bazı günlerinde belirirdi. Bazı anlarında bir dostluk duygusu
içinde yanardı. Bunlar kendini en güçlü veya en güçsüz duy-
duğu anlardı. O gün size rastlamışsa sizin dostunuzdu. So-
kak sokak gezerdiniz, Gülhane Parkı’nda aşklarını anlatırdı.
Köprü’de çene çalardınız, Yüksek Kaldırım’ın arka sokakla-
rında birlikte dolaşırdınız, gölgeli bir kahvede sarı defterini
açar, yeni yazdığı hikayesini okurdu. Sait Faik’in bana böyle
anlarından bir çoğunda rastladığını sanıyorum. 1945’ten bu
yana, yani dokuz, on yıl Sait’le arkadaşlık ettim. Birçok yönle-
rini, aşklarını, sanatının özelliklerini anlamak fırsatını buldum.
Serüvenlerini kendi ağzından dinledim. Birçok yeni hikaye-
lerini ilk defa oku- masının tadını duydum. Sait’e ait anıları-
mın sayısı birdenbire hatırlanamayacak kadar çok. Bazı gün-
ler öğleden sonra beraber olurduk. Beyoğlu’nda karşılaşırdık.
Bir iki sinemaya girer, çıkardık. Saatlerce bir aşağı, bir yukarı
dolaşırdık. Sonra bir sinema kapısı önünde, bir köşe başında
bir gölge gibi yanımdan silinip gittiğini görürdüm.
Bir bahar günü Sait Faik ve Orhan Veli ile birlikte yaptı-
ğımız bir Boğaz gezintisini hatırlıyorum. O gün Beykoz’a ka-
dar gitmiştik. Vapurumuz küçücük bir şeydi. Üçümüz kenar

251
DİKSİYON

sıralarda oturmuştuk. Bütün Anadolu iskelelerine uğrayanını


aramış, ona binmiştik. Üsküdar’dan Beykoz’a kadar her iske-
lede Sait be- ni sınava çekmişti: “Şu iskeleyi anlatmak gere-
kirse neresinden başlarsın?” Anadoluhisarı iskelesinin yanında
küçük bir kahve vardır. Onun önünde durmuştuk. “Haydi,
dedi, madem ki, hikayecisin, şu kahvede ilk gözüne çarpan
nedir, söyle bakalım?” Baktım üç, dört kişi oturmuş, kağıt oy-
nuyor, kahve içiyor, duvarda bir takım renkli basma resim-
ler... İran Şahı’nın, Atatürk’le resmi falan. Bu resimleri belirti-
rim, dedim. Kızdı birden, “Ulan, dedi, o kenarda tek başına
oturan ihtiyar sakallı var ya? İşte asıl hikaye o be?” Gerçek-
ten denize doğru bir küçük ihtiyar oturmuştu. Yalnız, sıkın-
tılı bir hali vardı. Vapuru da değil, deni- zi de değil, kahvenin
önündeki o pis suları seyrediyordu. Sait, yol boyunca, hep o
ihtiyardan söz açtı, durdu. Daha bunun gibi irili, ufaklı anı-
lar kafamın içinde diriliyor. Ama en unutamayacağım anılar,
onun yeni yazdığı hikayeleri telaşla, sevinçle, endişeyle, oku-
duğu anlar... Sait’in bir çok hikayelerini ilk defa kendi ağzın-
dan dinlemenin tadını duydum. Bu tadı hep saklayacağım.
Havuz Başı’ndan Kalinikhta’ya kadar...
Ölümünden önceki yıl içinde Sait hikayede kuru ger-
çekçiliğin tatsız etkisinden usanmıştı... Yetişen genç hikayeci-
leri bir salgın halini alan “Ulan’lı hikaye anlayışından kurtar-
mak, onlara yeni bir yol açmak istiyordu. Bu istekle, öteden
beri içinde itilişini duyduğu bazı karanlık izlenimleri ışığa çı-
kartmak için Alemdağda Var Bir Yılan kitabında okuduğumuz
o sürrealist denebilecek hikayeleri yazdı. Bu çeşit hikayelerin
çevrede nasıl karşılanacağından endişe duyuyordu. Ben bun-
ları çok beğenmiştim. Sait’in sanatında yeni bir çağın başladı-
ğını sezmiştim. Ama onu fazla övmeye gelmezdi. Alay ediyor-
sun sanırdı. Sanatından bahsederken ölçülü, dikkatli olmak
gerekti. Sonra, Mart içinde bir gün Konak Oteli’nin arka ma-
salarından birinde Kalinikhta’yı okudu. “Nedir bu demişti,

252
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

hikaye mi, şiir mi, deneme mi?” “Ne olursa olsun, önemli
olan güzel olması” diye cevap verdiğimi hatırlıyorum. Kali-
nikhta güzel dünyamıza, her şeye rağmen vazgeçilmez hayatı-
mıza, çevremizdeki insanlara büyük bir duygu ve hayal ada-
mının bir ayrılış bildirisi gibiydi. Büyük bir yazar, şarkılarını
söylediği insanoğullarının yücesine çıkmış, yeryüzü üstünde
parçalanmış, bütün insanlara dağılmıştı. “Benden de bir ka-
linikhta sana Panco” derken sanki hepimize son defa Allaha-
ısmarladık der gibiydi.
Sait’i son olarak 1 Mayıs 1954 günü Maya’da açılan sergide
gördüm. Telif hakkı olarak bir dergi sahibi yazılmadık bir hi-
kayesi için 50 lira vermişti. Çocuk gibi sevinçliydi. Hemen so-
kağa fırladık. Yüksek Kaldırım’dan indik. Karaköy’deki biraha-
nede bana bira ısmarladı. Ertesi gün seçim vardı. “Git oyunu
ver” dedim. Kaç gündür Ada’ya gitmemişti. Gideyim, dedi.
Onu vapura kadar götürdüm. Çok defa onu Ada vapuruna
götürmüştüm böyle. Akşam vaktiydi. Galiba yedi vapuruydu.
O, böyle vapurlarda çok gidip gelmişti. Bir hikayesinde
şöyle yazmamış mıydı? “Vapur, yarı yarıya boş, uzaklaşacak...
Kalkarken camlar titreyecek... Pervanenin her vuruşunu duya-
cağım. Uzakta Anadolu yakasının köylerini, öteki pencereler-
den Bozburunu, açık denizi, birbiri üstüne yığılmış lodos bu-
lutlarını seyredeceğim. Denizde dalgalar vardır. Zaman zaman
çocukluğumun rüyalarındaki gibi bir yere düşecektir gemi.”
Onun yer üstündeki sayılı günlerinden birini yaşadığımızı
nerden bilecektim? Uzun zaman onu sanki o mayıs günü kal-
kan Saat 7 vapuru aldı, bir daha geri getirmedi gibi geldi bana.
Bindiği gemi çocukluğunun rüyalarındaki gibi bir yere düş-
müştü sanki. Bütün camlar titremişti. O belki de kendi içinde,
hayellerinin derinliğindeki bir dünyada hikayelerini doya doya
yaşamıştı. Sait’in bende kalan son anısı da işte böyle şiir, ha-
yal zenginliği, duygu taşkınlığı ile karışık...
Oktay AKBAL

253
DİKSİYON

Yıldızlara Bakmak
Kişiler:
Yolcu
Arabacı
Gözlemevi Müdürü
(Bir süre rahvan giden bir atlı araba sesi.)
Yolcu - Daha hızlı, daha hızlı! Vaktim yok fazla.
Arabacı - At yoruldu. Bey, yol bozuk zaten! (Bir kamçı
sesi.) Dehey Aslan!
(Tekerlek, nal sesleri bir süre çoğalır; at kişner. Yolcu da
arabacı da gürültüden bağırır gibi konuşurlar.)
Yolcu - Bu işi hemen bu gece bitirmem lazım. Gidecek
başka yerler çıkabilir, bakarsın! Ne kadar da uzakmış! Hızlı
sür daha hızlı!
Arabacı – Hem uzak hem de yol yol değil ki! (Kamçı
şaklar); Dehey Aslan! (Hızlanan araba sesleri.) Ne ya- pacak-
sınız rasathanede?
(Bazen sesler kesilir. Uzaktan uğultu halinde, son hecesi
uzatılarak: “Yıldızlara baktın mı” seslenişi du- yulur; ses da-
ğılır. Kısa bir süre yine tekerlek, nal sesleri.)
Arabacı - Bey ne yapacaksın, dedim, rasathanede?
Yolcu - Duymadın mı?
Arabacı - Söylemediniz ki!
Yolcu - Ben söylemedim ama sen sesi duymadın mı?
Arabacı - Hangi sesi?
Yolcu - Bir sesleniş duymadın mı?
Arabacı - Yoo! Bu saatte buralarda kimse yoktur ki ses
olsun!
Yolcu - Ama yol, gündüz gibi aydınlık.

254
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Arabacı - Yıldız ışığından, Bey!


Yolcu - Gökte yıldız var demek?
Arabacı - Var ya, var ya! Görmüyor musun, Bey?
(Sessizlik. Bir süre tekerlek, nal sesleri.)
(Bir kapı tokmağı, bir gong gibi tok ve yankılı üç kere vu-
rulur. Sessizlik. Kapı ağır ve demirden bir sesle açılır. Sessizlik.)
Gözlemevi Müdürü - Fakat azizim, sizi içeriye alamam;
çok geç! Rasathaneyi gezmek istiyorsanız gündüz
gelin. Aslında, öğretmenleriyle toplu halde gelen öğren-
cilere açıktır burası.
Yolcu - Sayın ki ben de bir öğrenciyim, öğrenmek istiyo-
rum, öğrenmek zorundayım. Fakat başka zaman vaktim yok;
geri çevirmeyin beni; yıldızları hemen şimdi görmek istiyorum.
Gözlemevi Müdürü - Yıldızlar rasathaneden görülmez.
Yolcu - Bense en iyi burdan görülür sanıyordum. Öğren-
meye geldim, acaba...
Gözlemevi Müdürü - (Sözünü keser.) Gecenin bu saa-
tinde artık hiçbir şey öğrenemezsiniz.
Yolcu - Öğrenmenin de saati mi var?
Gözlemevi Müdürü - Var ya! Her şeyin bir öğrenme za-
manı var. Bazı şeyler gün doğarken öğrenilir; bazı şeyler de
öğlen saatlerinde. Sonra her şeyin bir öğrenme yeri var. Yal-
nızlıkları öğrenmek için soğuk, taş odalarda gece yarılarını
beklemek gerekir. Dereleri, gölleri bahar şafaklarında kır-
larda; denizleri, çölleri yaz ayları kızgın öğle üzerleri evlerde,
basık odalarda öğrenirsiniz. Ayrı şeyler bunlar. Mesela sokak-
ları öğrenmek için...
Yolcu - Sokakları öğrendim az çok.
Gözlemevi Müdürü - Nesini öğrendiniz bakalım?

255
DİKSİYON

Yolcu - Nesini mi? Bakkallarını, kasaplarını, çarşılarını,


fırınlamı...
Gözlemevi Müdürü - (Sözünü keser.) Durun, durun!
Hangi saatlerde?
Yolcu - İş dönüşü, akşam saatlerinde.
Gözlemevi Müdürü - Öğrenmek dediğiniz bu mu sizin?
Yolcu - Ya ne olsun?
Gözlemevi Müdürü - Azizim! Sokakları öğrenmek için
uzunca bir süre, gün doğmadan yollara düşmek gerekir. Sütçü
beygirleri, sebze arabaları geçerken. Erkenci kahvelerde çay-
lar yeni demlenirken. Sokak, bu vakitlerde sokaktır. Sokakla-
rın da bir kişiliği olduğunu unutmayın!
Yolcu - Yahut gece yarısından sonra, in cin top oynar-
ken, öyle mi?
Gözlemevi Müdürü - (Şaşırmış.) Yok canım, nerden bi-
liyorsunuz?
Yolcu - Bir kere eve çok geç dönmüştüm de ondan. Uza-
dıkça uzamıştı yol. Bütün ışıklar sönmüştü.
Gözlemevi Müdürü - Yanan lambaları görmediniz mi?
Yolcu - Hangi lambaları? Bütün ışıklar sönmüştü.
Gözlemevi Müdürü - (güler) Yaa, görmemişsiniz! Uyku
tutmayan hastaların, aşıkların lambaları söner mi hiç?
Yolcu - Camlarda kalın perdeler vardı, dışarıya ışık fa-
lan sızmıyordu.
Gözlemevi Müdürü - Işık kadar ses de önemlidir; ses, ses!
Yolcu - Evet, öyle! (birden hatırlamış gibi çabuk çabuk.)
Nitekim ben de size bir ses yüzünden geldim!
Gözlemevi Müdürü - Ne sesi?
Yolcu - Ama önce şunu öğrenmeliyim. Beni dinlemeye
vaktiniz var mı?

256
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Gözlemevi Müdürü - Vaktim mi? (güler.) Vaktim olma-


saydı böyle uzun zaman konuşur muydum sizinle? Bende va-
kitten bol ne var? Bu teleskopların, sismografların ortasında,
gezegenlerin, durağan yıldızların vakti içinde, dünyanın vakti
bana öyle uzun geliyor ki!
Yolcu - Ben çok kısa bilirdim.
Gözlemevi Müdürü - Az çoğa karışınca çok olur.
Yolcu - Filozof musunuz siz?
Gözlemevi Müdürü - Hayır, sıradan bir adam! Neyse,
devam edin siz. Bir sesten bahsediyordunuz; ne nesi bu?
Yolcu - Son günlerde kulağıma uzaktan sesler gelmeye
başladı.
Gözlemevi Müdürü - Ne gibi?
Yolcu - Çok sıcak, buram buram buğular içinde bir ha-
mamın uğultuları gibi. Bir soru ama her kelimesi açık belli
bir soru. Yayılan duman duman yaklaşan, sonra eriyip dağı-
lan bir soru.
Gözlemevi Müdürü - Hangi saatlerde soruluyor?
Yolcu - Değişik saatlerde,ama en çok...
Bir Kadın Sesi - (Uzaktan.) Ocağa yemek koydum, ara
sıra bakmayı unutma, indirirken biraz tuz at! Ben gidiyorum.
Hoşça kal.
Bir Erkek Sesi - (Uzaktan) Hesaplara baktın mı? Yan-
lış bir iş yaparız da başımız derde girer, bir de sen kontrol et!
Ama biraz çabuk ol, çabuk, çabuk!
Bir Kadın Sesi - (Uzaktan) Hayatım! Elko’nun vitrinin-
deki kumaşları gördün mü? Öyle hoş desenler ki çok da ucuz.
Yarın gidelim de bir mantoluk alalım, olmaz mı?
Bir Erkek Sesi - (Uzaktan) Kaç gündür bakamadın mı?
Eee, birader, biliyorsun, acele bu iş! Bırak elindekini de, önce
buna bak! Buna, buna, buna!

257
DİKSİYON

Gözlemevi Müdürü - (Yüksek sesle.) Evet, en çok?


Bir Kadın Sesi - (Uzaktan, uykulu) Yatıyor musun? Öyle
yorgunum ki! Üstleri açık olmasın, çocuklara baktın mı?
Yolcu - (Dalgınlığından sıyrılır, çabuk çabuk) Hayır, belli
olmuyor, geceleri de duyuyorum. Çalıştığım yerde, evde, her
vakit. Bazen uykumun arasında. Hemen uyanıyorum.
Gözlemevi Müdürü - Hep aynı soru mu?
Yolcu - Hep aynı soru.
Gözlemevi Müdürü - Nedir sorulan?
Yolcu – Sorulan... (Çok uzakta, girişteki uğultu halinde
“yıldızlara baktın mı?” seslenişi, sonra sessizlik) Yıldızlara ba-
kıp bakmadığımı soruyorlar.
Gözlemevi Müdürü - Garip şey.
Yolcu - Çok garip.
Gözlemevi Müdürü - Demek yıldızları gmrmüyorsunuz?
Yolcu - Görmüyorum. Çok şeyi görüyorum, gözleri sağ-
lam ama yıldızlara bakıyorum, onları görmüyorum. Göz dok-
torlarına gittim faydasız
Gözlemevi Müdürü - Doktor işi değil bu.
Yolcu - Sinir doktorlarına da gittim.
Gözlemevi Müdürü - Doktor işi değil bu!
Yolcu - Şimdi size geldim.
Gözlemevi Müdürü - Benim işim de değil bu!
Yolcu - Nasıl olur? Teleskopunuz var, aletleriniz var; on-
larla görebilirim her halde.
Gözlemevi Müdürü - Neye ille de görmek istiyorsunuz
anlamıyorum? Yıldızlar da kalıversin canım!
Yolcu – Olmaz! Yakında gideceğim buralardan; hatırla-
tıyorlar, sorarlar; ayıp olur cevap veremezsem. Bak- tım ama
göremedim demek ayıp düşer... (sessizlik)

258
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Gözlemevi Müdürü - Azizim, siz görmüş olmak için bak-


mışsınız, ondan göremediniz. Duymak için baksaydınız gö-
rürdünüz. Hem sonra... (Durur)
Yolcu - (Merak etmiş.) Evet?
Gözlemevi Müdürü - Fakat... Sizi bir noktada teselli ede-
bilirim. (Durur, içini çeker.) Üzülmeyin, bir siz değilsiniz yıl-
dızları görmeyen. Şaşacaksınız ama artık ben de görmüyorum,
Yolcu - Siz de mi? Nasıl olur? Bir rasathane müdürü!
Gözlemevi Müdürü - (Hemen.) Yoo, yanlış anlamayın!
Rasathane müdürü olarak görüyorum da insan olarak çok-
tandır göremiyorum.
Yolcu - Peki, bu sizi hiç telaşlandırmıyor mu?
Gözlemevi Müdürü - (Rahat.) Hayır! Çünkü benim du-
rumum sizinkinden farklı. İnsan, yıldızları ne zaman görmez,
biliyor musunuz?
Yolcu - Ne zaman görmez?
Gözlemevi Müdürü - Ya hiç bakmamışsa ya da çok bak-
mışsa! Ya açlığındandır görmeyişi ya da artık doy- muş, ka-
nıksamış olmasından!
Yolcu - Demek doydunuz siz?
Gözlemevi Müdürü - Gençliğimde çok baktım, gördüm
çünkü! Şimdi artık gözlerimi kapayınca, onları içimde bu-
luyorum. Dışımda gördüklerim, yalnız astronomi, kozmog-
rafya, yıldızları.
Yolcu - (İçini çeker.) Ben o kadarını olsun görsem razıyım.
Gözlemevi Müdürü - (Küçümser.) Püh! Yıldızları yakın-
dan göremeyen uzaktan hiç göremez. Size bir soru!
Yolcu - Buyurun!
Gözlemevi Müdürü - Yıldızlara değil de çiçeklere bak-
tın mı deseler ne yapardınız?

259
DİKSİYON

Yolcu - (Düşünür.) Ne mi yapardım? Şey... Botanik ens-


ttüsüne giderdim.
Gözlemevi Müdürü - (Kahkahayla güler.) Botanik ens-
titüsüne mi? İlahi dostum, siz çok komiksiniz, çok! (Seslenir.)
Hey Arabacı!
Arabacı - (Girer.) Buyur, Müdür Bey!
Gözlemevi Müdürü - Bak, ne diyor senin yolcu! Çiçek
görmek için botanik enstitüsüne gidermiş!
Arabacı - (Güler.) Daha neler, Bey! Parklar, bahçeler varken?
Yolcu - (İçerlemiş.) Bahçeyle bir mi orası?
Gözlemevi Müdürü - Bahçeyi göremeyen enstitüde neyi
görür?
Arabacı - Yolumuzun başında bir bahçenin önünden geç-
tik; orda en az elli çeşit çiçek vardı. Ama siz, başınızı çevirip
bakmadınız!
Yolcu - Dikkat etmedim.
Arabacı - Nasıl etmezsin, Bey? Hani atın dizgininde bir
bozukluk var dedim de durdurdum arabayı. Yere indim ne
yaptım ben?
Yolcu - Dizgini düzelttin.
Arabacı - (Alaylı.) Hangi dizgini, Bey? Çiçekleri seyret-
tim, çiçekleri. Akşam saatinde mor, kırmızı, sarı, pembe, ışıl
ışıl parıldayan o güzellikleri seyretmeden geçip gitmeye gön-
lüm razı olmadı. (sessizlik.)
Gözlemevi Müdürü - Gördünüz mü azizim, bir ara-
bacı bile...
Arabacı - (Alınmış.) Ayıp ediyorsun, Müdür Bey, ara-
bacı olduksa...
Gözlemevi Müdürü - (sözünü keser) Yooo, yoo, gücenme!
Demem o deme değil; hani bu beyin dünyadan haberi yok da!

260
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Arabacı - Bilinir mi, Müdür Bey? Kim bilir ne derdi var bu


yolcunun? İnsan acılı, kahırlı oldu mu gözü dün- yayı görmez.
Yolcu - (üzgün) Herkesin dünyası kendine!
Gözlemevi Müdürü - Öyle, tabii! Fakat sizin dünyanızda
bakmak diye bir şey yok mu bilmek isterdim. Yıldızlara hiç
bakmadınız mı mesela?
Yolcu - Bakmışımdır, çok eskiden bakmışımdır ama pek
hatırlamıyorum. Daha doğrusu vaktim olmadı bakmaya. Size
bir itirafta bulunayım mı?
Gözlemevi Müdürü - Bekliyorum.
Arabacı - Müdür Bey! Hayvana yem vermiştim, gidip
bakayım, yemiş mi?
Gözlemevi Müdürü - Git, git ama sonra hemen gel. (Bir
kapı kapanır. Arabacı çıkar.) Sizi dinliyorum.
Yolcu - (Sıkılarak.) Ben bugüne kadar hep önüme baktım.
Gözlemevi Müdürü - Bir suç mu işlemiştiniz?
Yolcu - (Önler.) Rica ederim, dürüst bir vatandaşım ben.
Dürüst olduğum için de yıldızlara bakmak istiyorum ya! Bak-
tın mı diye soruyorlar, sanki cevap bekliyorlar. İyice görme-
den bir şey diyemem, yalancı çıkarım sonra. Eskiden baktım
her halde ama unutmuşum.
Gözlemevi Müdürü - Öyleyse iyi bakmaniışsınız. Eh, in-
san hep önüne bakarsa başka şeyleri ya hiç görmez ya da pek
üstünkörü görür.
Yolcu - Ne yapayım, mecburdum. Yani ben hep önüm-
deki işime baktım.
Gözlemevi Müdürü - Çocukluğunuzda?
Yolcu - Çocukluğumda babamın eline bakıyordum. Genç-
liğimde uzun bir zaman, bu sefer anne eline bak- tım. Yoksul-
luktan başka bir şey görmedim. Elim ekmek tutunca da önüm-
deki işime, yani hep kendi ellerime baktım.

261
DİKSİYON

Gözlemevi Müdürü - Başka eller görmediniz mi?


Yolcu - Gördüm. Bakkalın, kasabın, esnafın ellerini gör-
düm. Gözlerimi satıcıların ellerinden ayırmadım.
Gözlemevi Müdürü - Niçin?
Yolcu - Yanlış tartmasınlar, eksik vermesinler diye.
Gözlemevi Müdürü - Güzel ya hanım elleri?
Yolcu - Bahçem yok benim. (sessizlik)
Gözlemevi Müdürü - Anlaşılan siz hep yere bakmışsınız.
Yolcu - Ekmek yerde idi. Çocukluğum yerde emekle-
mekle geçti. Gençliğim, orta yaşlılığım.. (Birden kızar. ) Siz ne
diyorsunuz kuzum, yıldızlara baksaydım hava alırdım, haval!
Gözlemevi Müdürü - Gökte bir yıldız seçip arada yalnız
ona bakabilirdiniz; sönüyor mu parlıyor mu diye.
Yolcu - Ben yıldızı sönük doğmuşum, Müdür Bey!
Gözlemevi Müdürü - Bir yıldızın ışığı sönmeye başlasa;
sönse bile, dünyamız yıllar, yüzyıllar sonra bunun farkına va-
rır. Yıllarca, yüzyıllarca o ışık, yıldızı yaşıyormuş gibi gelmekte
devam eder bize. Sanatçıları düşünün! Bir siz misiniz yıldızı
sönük, bu dünyada? Sonra kanguru, beyaz ayı, zürafa bazı
memleketlerde görülmez ama yıldızlar her yerden görülür.
Yolcu - Gökyüzüne bakacak ne vaktim ne de halim vardı
benim. Toprak bırakmıyordu.
Gözlemevi Müdürü - (Şiir okur.)
“Ne uçmayı bilirim, ne gökten haberdarım,
Bir karış bile fazla yükselemem yerimden:
Toprağa basmak için yapılmış ayaklarım...
Yolcu - Nedir bu?
Gözlemevi Müdürü - Bir şiir! (Okumaya devam eder.)
“Toprak beni daima çeker eteklerimden...” Şiirlere bak-
tığınız oldu mu?

262
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Yolcu - Şiirlere bakamadım.


Gözlemevi Müdürü - Öyle ya yıldızlara bakamadınız.
Yolcu - Ben hep önüme baktım derken bunu anlatmak
istemiştim.
Gözlemevi Müdürü - Anlıyorum, hep yere bağlı kaldı-
nız, havalanamadınız.
Yolcu - Uçmasını bilmem ki?..
Gözlemevi Müdürü - Uçmak şart değil.
Yolcu - Fakat...
Gözlemevi Müdürü - Başınızı kaldırıp da yukarıya bak-
saydınız, bir yaz gecesi mesela, havalanırdınız.
Yolcu - Düşmekten korktum.
Gözlemevi Müdürü - Göze alacaksınız.
Yolcu - Göze batmaktan korktum.
Gözlemevi Müdürü - Göze alacaksınız.
Yolcu - Herkes bana dikerdi gözlerini.
Gözlemevi Müdürü - Göze alacaksınız. (sessizlik)
Yolcu - Yıldızlara bakmadım ama başka şeylere baktım,
söz gelişi..
Gözlemevi Müdürü - (Tamamlar.) Dişlerinize, gıdanıza,
hasta olmamaya baktınız.
Yolcu - Bunlara bakmasaydım çoluk çocuğuma bakamaz-
dım ki! Sonra bunları karım istedi.
Gözlemevi Müdürü - Dişleriniz sağlam mı bari?
Yolcu - Ne gezer, hepsi çürük! Yaptıramıyorum da!
Gözlemevi Müdürü - Sağlık durumunuz nasıl?
Yolcu - Haftanın iki günü iyiceyim, beş günü hasta.
Gözlemevi Müdürü - Yıldızlara bakmamaktan, hava al-
mamaktan!

263
DİKSİYON

Yolcu - Ne ilgisi var, Beyim?


Gözlemevi Müdürü - Çook! Her neyse! Demek mide-
nize, karaciğerinize baktınız, korudunuz onları ama yine de
iç organlarınız bozuk değil mi?
Yolcu - Bozuk!
Gözlemevi Müdürü - Yıldızlara bakmamaktan, hava al-
mamaktan! Başka nelere baktınız?
Yolcu - Başka? Başka? Sonra bana bakmışlar diye aileme
baktım, onlar gibi ev bark sahibi oldum; demin de dedim ya;
karıma, çocuklarıma...
Gözlemevi Müdürü -... bakıyorsunuz. Biz de bakıyoruz,
önemli değil bu; ödevimiz!
Yolcu - (Hafif güler.) Üzüntüyü bırakıp yaşamaya da baktım.
Gözlemevi Müdürü - Tamam! Demek yaşamaya da bak-
tınız? Bu iyi, bakın, bu çok iyi! Yaşayabildiniz mi bari? Yıldız-
lara bakmadan insan nasıl yaşar?
Yolcu - Ben yaşadım!
Gözlemevi Müdürü - Bravo! Fakat görmediğiniz şeyler var
Yolcu - Pek yok canım. Yıldızları . göremedim, bir! Başka?
Evet, kıtlara, denizlere, derelere uzak kaldım ama dereotla-
rını gördüm.
Gözlemevi Müdürü - Nerde gördünüz?
Yolcu - Karım zeytinyağlı bakla pişirdikçe, baklanın üze-
rinde.
Gözlemevi Müdürü - Ya bakla çiçekleri?
Yolcu - Bakla çiçekleri? Baklayı biliyorum ya! Bak- lagil-
leri de biliyorum. (Bir kitaptan okur gibi) “Bak- lagiller; içine
bakla, fasulye, akasya, keçiboynuzu gibi badıçlı pek çok sebze
ve ağaçları alan ve ikiçenekli aynı taçyapraklılardan olan bü-
yük bir bitki familyasıdır.” Tabiat bilgisi dersinde ezberletmiş-
lerdi. (Bir zafer kazanmış gibi) Nasıl da unutmamışım!

264
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Gözlemevi Müdürü - Hayret doğrusu! Fakat bakla çiçe-


ğini toprakta iken daha bakla değilken görmeli!
Yolcu - (Düşünür.) Bakla çiçeği mi? Hatırlamıyorum hiç
görmedim.
Gözlemevi Müdürü - Onun o sarımtırak eflatuna çalan
beyaz rengini hiç görmediniz demek? O harika rengi bilmi-
yorsunuz.
Yolcu - Ama toprağı gördüm. (Kızar.) Hem canım, bakla
çiçeği gördün mü diye sormuyorlar ki bana!
Gözlemevi Müdürü - Orası öyle! Bakla çiçeğini görme-
seniz de olabilir. Peki, ya nar çiçeği?
Yolcu - Alay mı ediyorsunuz benimle?
Gözlemevi Müdürü - (Çıkışır gibi.) Nar çiçeği gördü-
nüz mü diyorum!
Yolcu - (Siner. ) Görmedim. Botanik enstitüsünde var-
dır her halde.
Gözlemevi Müdürü - Bırakın şu enstitüyü! Nar çiçeğini
bilim kurumlarında değil; rastgele bir bahçede, ağaçtaki ha-
liyle görmeli!
Yolcu - Ağaç gördüm.
Gözlemevi Müdürü - Nerde?
Yolcu - (Kızmış.) Çocuk değilim ya ağaç da mı görme-
dim artık.
Gözlemevi Müdürü - Kızmayın, kızmayın! Olur a, ola-
maz mi?
(Bir sandalye çekilişi.)
Yolcu - Neyse, vaktim yok benim. Biraz acele etsek. Şu
yıldızları gösterin de gideyim artık.
Gözlemevi Müdürü - Gidersiniz, gidersiniz; ne güzel
dertleşiyoruz!

265
DİKSİYON

Yolcu - Yarın burda olmam belki!


Gözlemevi Müdürü - (İçini çeker.) Ne fena! Hiç dönme-
yecek misiniz?
Yolcu - (Üzgün.) Kim bilir? Hem giderken daha bir sürü
şeye bakmam gerek. Sorarlar, olur al
Gözlemevi Müdürü - Sorarlar; ne kadar çok şeye bakar-
sınız o kadar iyi tabii! Ne olur ne olmaz! Çoluk çocuğu ne ya-
pacaksınız, peki?
Yolcu - Onları burada bırakacağım, ister istemez! Ya-nımda
götüremem ki! Hem araba tek kişilik, hem de...
Sonra şimdiye kadar hep ben baktım onlara; artık başla-
rının çaresine baksınlar
Arabacı - (Girer.) Bey, gecikiyoruz, başka yerlere de uğ-
rayacaksak çabuk olalım.
Yolcu - (telaşlı) Uğrayacağız, uğrayacağız tabil! O yıldız-
lara bakayım hele...
Gözlemevi Müdürü - Arabacı! Otur da, bekle biraz! İşi-
miz bitmedi henüz. (Bir sandalye çekilir. Arabacı oturur.) Eve-
eet; yıldızlara bakmak! (Ağır ağır.) Dostum, ne yazık ki bu ko-
lay bir iş değil hiç de kolay değil!
Yolcu - Teleskop mu bozuk?
Gözlemevi Müdürü - Teleskop mükemmel işliyor fakat...
Yolcu - (Öfkeli) Vaktimi boşa harcıyorsunuz. Konuşma-
mızın başında kesip atsaydınız ya! Sizden olmayacak şey mi
istiyorum? Bir izin, sadece teleskopla bakma izni!
Gözlemevi Müdürü - (Teker Taker.) Benim teleskopuma
ihtiyacınız yok sizin.
Yolcu - Teleskopum olsaydı buralara kadar yorulmaz-
dım her halde!
Gözlemevi Müdürü - Sizin teleskopunuz vardı, bakma-
sını bilmediniz.

266
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Yolcu - Gözlerim mi demek istiyorsunuz? Kaç kere söy-


ledim. Bakıyorum ama göremiyorum.
Gözlemevi Müdürü - Vardı, bakmasını bilmediniz. Bu
gün, yarin bakarım diye bu geceye kadar sav- sakladınız bu
işi! Bakmaya bakmaya gözleriniz görmez oldu. Demin ne de-
dim ben size?
Yolcu - O kadar çok şey söylediniz ki hangisi, unuttum.
Gözlemevi Müdürü - İnsan, yıldızları ne zaman görmezdi?
Yolcu - (Hatırlar.) Şey.. Ya hiç bakmamışsa ya da çok
bakmışsa!
Gözlemevi Müdürü - Tamam! (Kendi kendine konuşur
gibi yavaş yavaş.) İnsan, aylı gecelerde bir ağaç altında hiç otur-
mamışsa samanyollarından gökyüzü kırlarına hiç tırmanma-
mışsa kayan yıldızlara karşı bir dilekte bulunmamışsa arada
bir olsun başını göklere kaldırmamışsa teleskoplarla bakmış,
ne görebilir ki?
Yolcu - Yıldızları.
Gözlemevi Müdürü - Karanlığı! Siz yıldızların altında sı-
cak aşk geceleri yaşamadınız mı hiç?
Yolcu - Aşka vaktim olmadı.
Gözlemevi Müdürü - Nasıl evlendiniz?
Yolcu - İşte günün birinde, kader, tesadüf.
Gözlemevi Müdürü - Severek değil yani!
Yolcu - Değil, geleneğe uyarak.
Gözlemevi Müdürü - Madem öyle. (Birdenbire sert.) Be-
nim de size gösterecek yıldızım yok!
Yolcu - (Yalvarır.) Yapmayın, n’olursunuz! Yıldızları gör-
mem lazım; bir tanesini olsun gösterin!
Gözlemevi Müdürü - Ateş böceklerini görebiliyor mu-
sunuz?

267
DİKSİYON

Yolcu - Adını duydum ama görmedim, çok küçükmüş.


Gözlemevi Müdürü - Çok mu küçükmüş? Emin misiniz?
Yolcu - Küçükmüş. Oğlum söyledi. Ama çok güzelmiş.
Gözlemevi Müdürü - Oğlunuz kaç yaşında?
Yolcu - Beş yaşında. Daha geçen gece bir tane yakalamış.
Avucunda gösterdi, pek hoşlanmıştı, gülüyordu ama ben gö-
remedim, çok küçüktü.
Gözlemevi Müdürü - Ateşböceği çook, çok büyüktür.
Ancak çocuk ellerine sığar. Ateşböceklerini göremeyen yıl-
dızları hiç göremez.
Yolcu - Teleskopla da mı?
Gözlemevi Müdürü - Onunla da! (Kesin.) Hayır! Geç-
miş! Artık göremezsiniz: (Kısa bir sessizlik.)
Arabacı - Bey, siz buraya yıldız mı görmeye geldiniz? Ne
diye yolda söylemediniz bana? Hiç değilse kutup yıldızını gös-
terirdim. Madeın bir tanesi de yetiyormuş!
Gözlemevi Müdürü - Yeterdi! (Sessizlik.) Hem siz bu-
raya böyle bir iş için gelen ilk adam da değilsiniz. Bu arabacı
sizden önce buraya sizin gibi çoklarını getirdi.
Yolcu - Ama bana söylemedi.
Gözlemevi Müdürü - Söyler mi ne diye söylesin? Anla-
malıydınız; halinden, davranışlarından görmüş, geçirmiş ol-
duğunu anlamalıydıniz. Ona bile bakmamışşsınız.
Yolcu - Kendi derdim bana yetiyordu.
Gözlemevi Müdürü - Derdinizin çaresi, ne yazık ki ar-
tık, yok!
Yolcu - Peki, benden önce gelenler, yıldızları göremeden
mi döndüler?
Gözlemevi Müdürü - Göremeden döndüler.
Yolcu - (Ümitsiz.) Hiçbir şey yapamaz mısınız?

268
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Gözlemevi Müdürü - (Sert.) Hayır! Hem rasathaneye ge-


celeyin her türlü ziyaret yasaktır.
Yolcu - (kızmış.) Şikayet edeceğim! Bir vatandaşın haklı di-
leğini yerine getirmeye mecbursunuz! İşinizden attıracağım sizi!
Gözlemevi Müdürü - (Güler.) Vaktiniz varsa hay hay!
Yolcu - (ağlamaklı.) Yok, ne yazık ki, vaktim yok, çok
geç kaldım.
Gözlemevi Müdürü - Çok geç kaldınız!
Arabacı - Bey, hemen gidelim! Ben yıldız da gösteririm size!
Yolcu - (Azarlar.) Görmüyorum dedim yahu göz dok-
toru musun sen?
Gözlemevi Müdürü - Bu iş doktor işi değil, yaşamak
işi. Arabacı! Nasıl senin beygir! Yemini yedi, suyunu içti mi?
Arabacı - Yedi, içti, Beyim!
Gözlemevi Müdürü - Ne yapıyor şimdi?
Arabacı - (Gülerek.) Yıldızları seyrediyor, Müdür Bey!
Gözlemevi Müdürü - (Güler.) Bravo beygirel Yaşama-
sını biliyor desene!
Yolcu - (Kızmış.) Aptal yerine koydunuz beni; düpedüz
aptal! Alacağınız olsun, gösteririm ben size!
Gözlemevi Müdürü - (Güler.) Görmüyorsunuz ki gös-
teresiniz, dostum!
Yolcu - Yürü gidelim, Arabacı! Deliler evine gelmişiz; du-
rulmaz burada!
(Hızla uzaklaşan ayak sesleri. Müdürün. kahkahası. Ka-
panan bir kapı. Sessizlik. Az sonra dört nala giden atın nal
sesleri, tekerlek sesleri. Sesler birden kesilir. Uzaktan uğultu
halinde, son hecesi uzatılarak, “Çi- çeklere baktın mıı?” sesle-
nişi duyulur, ses erir dağılır. At kişmer. Yolcu da, arabacı da
gürültüden biraz ba- Şırır gibi konuşturlar.) |

269
DİKSİYON

Yolcu - Arabacı, çabuk beni o söylediğin bahçeye götür,


çiçekleri göster bana; önce çiçekleri!
Arabacı - Geç oldu Bey, çiçekler uykuya yattı, hiçbiri gö-
rülmez şimdi.
Yolcu - Hay Allah! Yahu, bunun da mı zamanı var?
Arabacı - Var ya, tabii var! Çiçekler sabahın erken saatle-
rinde, bir de gün batarken görülür, Bey! Acele et- meyin, ya-
rın sabah ben size bütün çiçekleri gösteririm, bütün çiçekleri!
Yolcu - (İçini çeker.) Ah, ben yarın belki buralarda olmam.
Arabacı! Şimdi göster, şimdi. Hiç değilse bir yıl- dız göster bana.
Arabacı - Bunlar birbirlerine bağlı şeyler. Bey! Çiçekleri
gördünüz mü gökyüzüne bakmadan yıldızları da görürsünüz.
Yolcu - Geç kaldım, çok geç kaldım!
Arabacı - Geç kaldınız, Bey!
(Bir süre nal, tekerlek sesleri. At kişner.)

A. Turan OFLAZOĞLU

270
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Güzel, Doğru, Düzgün ve Etkili Konuşmayla İlgili Güzel ve Özlü Sözler

Her zaman doğruyu söyle; ne dediğini hatırlamak zorunda kal-


mazsın.
Mark Twain

Ne olduğunuzu o kadar yüksek sesle konuşuyorsunuz ki ne de-


diğinizi duyamıyorum.
Ralph Waldo Emenson

Dilini terbiye etmeden önce yüreğini terbiye et. Çünkü söz yü-
rekten gelir, dilden çıkar.
Mevlana

Önemli düşünceleri herkesin anlayabileceği biçimde ifade ede-


bilmekten daha zor bir şey yoktur.
Schopenhauer

İnsanın süsü yüz, yüzün süsü göz, aklın süsü dil, dilin süsü
sözdür.
Yusuf Has Hacip

İnsandan insana miras olarak söz kalır. Vücudun nasibi hep


ağızdan girer; ruhun nasibi ise sözdür ve kulaktan girer.
Yusuf Has Hacip

Kalpten çıkan söz kalbe gider, ağızdan çıkan söz kulağa gider.
Arap Atasözü

Her insanın eğitim hayatında kazanması gereken meziyet, ana


dilini doğru ve güzel konuşmaktır.
Charles Elliot

271
DİKSİYON

Konuş, kim olduğunu söyleyeyim.


Sokrates

Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayacağı


kadardır.
Mevlana

Kulağımızla işitir, zihnimizle dinleriz.


İtalyan Atasözü

Çok konuşma, yerinde ve özlü konuş. Kıymet ve tesir çok sözle


değil, yerinde ve özlü sözdedir.
Ali Fuat Başgil

Dil ile düğümlenen diş ile çözülmez.


Kaşgarlı Mahmut

Sözcükler insanların kullandığı en güçlü haplardır.


R. Kipling

Kalem, aklın dilidir.


Cervantes

Gözlerinin, yanaklarının, dudaklarının bir dili var.


Shakespeare

İnsan kıyafeti ile karşılanır, konuşması ve davranışıyla uğurlanır.


El-Cahiz

Her şey sözün avucunda muma döner.


Feridüddin-i Attar

272
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Ne söyleyeyim diye baştan düşünmek niçin söyledim diye so-


nunda pişman olmaktan iyidir.
Sadi-i Şirazi

Sözünü tesir edeceğini bildiğin zaman söyle.


Sadi-i Şirazi

Kuru kaşık ağza, kuru söz kulağa yakışmaz.


Kaşgarlı Mahmut

Düşünmeden konuşmak, nişan almadan ateş etmeye benzer.


İngiliz Atasözü

Güzel konuşmak için tek bir yol vardır, dinlemeyi öğrenmek.


Christopher Morley

Konuşma sanatını bilen adam, düşündüklerinin hepsini söyle-


yemez fakat söylediklerini düşünür de söyler.
Aristo

Düşünce dilden, dil düşünceden doğar.


Platon

İnsanın sözü aklının terazidir.


Hz. Ali

İnsanın gerçek yurdu ana dilidir. Ben ana dilimin sınırlarında


nöbet tutarım.
Albert Camus

Birine hitap ettiğin zaman gözlerine bak, o sana hitap ettiği za-
man ağzına bak.
Benjamin Franklin

273
DİKSİYON

Konuşma müziktir.
Stanislavski

Bizi anlamışlarsa bu iyi konuştuğumuzun kanıtıdır.


Moliere

Dinlemeyi öğrenirsen kötü konuşmalardan bile yararlanırsın.


Plutark

Gözler kendi gördüklerine, kulaklar başkalarının söyledikle-


rine inanır.
Alman Atasözü

Olgun insan, güzel söz söylemesini bilen insan değil, söyledi-


ğini yapan ve yabildiğini söyleyebilen insandır.
Konfüçyüs

Her bildiğini söyleme. Her söylediğini bil.


Clavdius

İnsanları ikna etmenin en iyi yollarından biri onları iyi din-


lemektir.
D. Rusk

Düşüncelerini tam ve yerinde sözcüklerle ifade edemeyen insan,


yanlış tartılarla tam iş görmeye çalışan satıcıya benzer.
Goethe

Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anla-


şabilirler.
Mevlana

274
I V. B Ö L Ü M : E K L E R

Söz ağzımdan çıktı mı bana hakim olur. Söylemedikçe ben ona


hakimim.
Montesquieu

Sözün en güzeli, söyleyenin doğru olarak söylediği dinleyenin


de yararlandığı sözdür.
Aristoteles

Sözcüklerin gücünü anlayamadan insanların gücünü anlaya-


mazsınız.
Konfüçyüs

Hareketler, sözcüklerden daha fazla konuşur, daha çok şey ifade eder.
Oscar Wilde

En etkili konuşma, en kısa olanıdır.


D. Carnegie

İyi ve güzel konuşabilme yeteneği, çalışmakla, konuşma dene-


meleri yapmakla elde edilen bir beceridir.
Brayn

Bir kimsenin ne söylediğini bilmesi yeterli değildir. Nasıl söy-


leyeceğini de bilmesi gerekir.
Aristo

Dil, aklın ayak izleridir.


Francis Bacon

Düşünce + Söz + Ses = İşte insan!


Stanislavsky

275
DİKSİYON

Konuşmanın işlevlerinden biri de insanlar arasındaki uzak-


lığı azaltmaktır.
Wayne E. Brockriede

Bir güzel söz söyleme sanatı varsa bir de güzel dinleme ve an-
lama sanatı vardır.
Epiktetos

Sözünü tesir edeceğini bildiğin zaman söyle.


Sadi

Dosdoğru konuşmak en iyi yoldur.


Homeros

İyi söz yürekleri besler.


Kazancakis

Kuru kaşık ağza, kuru söz kulağa yakışmaz.


Kaşgarlı Mahmut

Çok konuşmak başka, iyi konuşmaksa bambaşka bir şeydir.


Sophokles

276
Kaynakça

Basılı Kaynaklar
ARCAN, Galip, Tiyatroda Diksiyon, Sanel Matbaası, Ankara, 1975.
CEYLAN, Elif, Diksiyon Öğretimini Lise 2. (10. Sınıf) Sınıflarda Uygu-
lama Teknikleri Üzerine Bir Araştırma, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Türk
Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Anabilim Dalı, Ankara, 2012.
ÇONGUR, Rıdvan, Söz Sanatı : Güzel Söz Söyleme, TRT, Ankara,
1999.
DURSUNOĞLU, Türkiye Türkçesinde Vurgu, Erzurum Atatürk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 7(1), 267-276, 2006.
ELİK, Rana, Diksiyon Etkili Konuşma Teknikleri, Akis Kitap, İstan-
bul, 2011.
ER, Sırrı, Temel Konuşma Teknikleri ve Diksiyon, Hayat Yayın Grubu,
İstanbul, 2014.
ERASLAN, Ebubekir, Diksiyon Sanatı Doğru, Güzel, Etkili Konuş-
mak İçin Kendimi Seviyorum ve Kendime Güveniyorum, Asma-
altı Yayınevi, İstanbul, 2014.
ERASLAN, Ebubekir, Yabancılar için Türkçe Diksiyon, Akade-
mik Kitaplar, İstanbul, 2018.
ERENOĞLU, S. Ömer, Türkçenin Doğru Kullanımı : İletişim, Et-
kili Konuşma, Yazma ve Okuma Kılavuzu, Genelkurmay Bası-
mevi, Ankara, 2007.

277
DİKSİYON

ERGİN, Muharrem Üniversiteler İçin Türk Dili, BayrakYayın Evi,


İstanbul, 1987.
ERTUĞRUL, Ayşegül, Mesleki Müzik Eğitimi Veren Konservatuvar-
lardaki Diksiyon Eğitiminin Niteliği, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Afyonkarahisar, 2006.
GÜLDAŞ, Saadet, Türk Dilinin Diksiyonu-Prodizisi Vurgu ve Vur-
gulamaları ile Türk Musikisinde Prozodi, İstanbul, 2003.
GÜNAYDIN, Yusuf, Ana Dili Öğretiminde Diksiyon Uygulamaları,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erzurum, 2006.
GÜRZAP, Can, Söz Söyleme ve Diksiyon, Remzi Kitapevi, İstan-
bul, 2007.
KIBRIS, İbrahim K, Türkçe 2 Sözlü Anlatım Güzel Konuşma, Diksi-
yon, Kök Yayıncılık, Ankara, 2011.
OKUR, Suna, Diksiyon Güzel ve Etkili Konuşma Sanatı, Karakutu,
İstanbul.
ÖNEN, Akın, Türkçeyi Türkçe Konuşmak, İnkılap Yayınevi, İstan-
bul, 2004.
ÖZBEN, Raif, Türkçe Diksiyon, İnkılap Kitapevi, Ankara, 1989.
ÖZDEMİR, Emin, Güzel ve Etkili Konuşma Sanatı, İstanbul, Remzi
Kitabevi, 1996.
ÖZDEN, Yüksel, Öğrenme ve Öğretme, Pegem A Yayıncılık, An-
kara, 2000.
PARLATIR, İsmail – ŞAHİN, Hatice, Türk Dili Sözlü ve Yazılı
Anlatım Türleri ile Anlatım Teknikleri, Ekin Kitapevi Ya-
yımları, İstanbul, 2011.
SALMIŞ, Ferman, Konuşma Estetiği ve Diksiyon, Bakış Yayınları,
İstanbul, 2008.
ŞAHİN, Murat, Söz Söyleme ve Konuşma Sanatı, Avcıol Basım Ya-
yın, 2012.
ŞAYKOL, Erol, Doğru, Güzel ve Etkili Konuşma Becerisi Diksiyon,
Sedef medya, Eskişehir, 2010.
ŞENBAY, Nüzhet, Alıştırmalı Diksiyon Sanatı, Milli Eğitim Bakan-
lığı Yayınları, İstanbul, 1991.

278
K AY N A KÇ A

ŞENBAY, Nüzhet, Güzel Doğru Konuşma Sanatı El Kitabı, TRT,


Ankara, 1991.
ŞENBAY, Nüzhet, Söz ve Diksiyon Sanatı, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul, 2013.
TOPÇUOĞLU, Fulya; ÖZDEN, Mehtap, Diksiyon ve Konuşma Eği-
timi, Pegem Akademi, İstanbul, 2012.
TEKİN, Talat, Makaleler 3, Çağdaş Türk Dilleri, yay. haz. Emine
Yılmaz - Nurettin Demir, Grafiker, Ankara, 2005.
UZUNEL, Serkan, Diksiyon ve Ses Nefes Egzersizlerinin Oyunculuk
Sanatındaki Önemi ve Çözümlenmesi, Yayımlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, Bahçeşehir Üniversitesi, İstanbul, 2009.
TAŞER, S. Örneklerle Konuşma Eğitimi, Papirüs Yayınları, İstan-
bul, 2006.
TDK, Yazım kılavuzu,Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2009.
YAMAN, E. Doğru, Güzel ve Etkili Konuşma Sanatı : Sözlü Anla-
tım, Gazi Kitabevi, Ankara, 2004.
YILDAZ, Doğan, Spikerlik ve Güzel Konuşma Sanatı : Sesime Gel,
Telebasın, İstanbul, 2007.

Elektronik Kaynaklar
http://lugatim.com/
http://sozluk.gov.tr/
http://tdk.gov.tr/category/icerik/yazim-kurallari/
http://trttelaffuz.com/sozlukler

279

You might also like