You are on page 1of 152

Böceklerde Dış Anatomi

Böcekler – Bölüm 2
Prof.Dr. Ebru Gül ASLAN
2
VÜCUT

Böceklerde vücut baş, göğüs ve karın


olmak üzere 3 ana bölümden oluşur.
Böcek vücudu genel olarak üç bölüme ayrılmaktadır. Bunlar
baş (6 segmentin kaynaşmış hali), thorax (3 segment) ve
abdomen (embriyo döneminde 12 segment, fakat daha sonraki
evrelerde genel olarak 11 segmentli)` dir.
10
Böcekler hayvanlar aleminde Arthropoda şubesi içinde birlikte
bulunduğu Crustacea (Kabuklular), Myriapoda (Çok ayaklılar)
ve Arachnoida (Örümcekgiller) sınıflarından şu özellikleri ile
ayırt edilebilirler:

Vücut Baş (Cephalo) , Göğüs (Thorax) ve Karın (Abdomen)


olmak üzere 3 kısma ayrılmıştır,

1 çift anten,

3 çift bacağa ve

çoğunluk kanatlara sahiptirler.


Böcekler hayvanlar arasında en fazla tür ile temsil edilen grup
olup tanımlanmış türlerin yaklaşık 4/5’i bu sınıfa dahildir.

Günümüzde bilinen böcek türleri sayısı bir milyonu aşmıştır.


Bu sayıya her yıl birkaç bin yeni tür ilave edilmektedir.
Böcekler yalnız tür sayısı bakımından değil, aynı
zamanda fert sayısı bakımından da çok zengindir.
Örneğin Bir domates bitkisi üzerinde 25.000 kadar
yaprakbiti, Bir arı kovanında 60.000 kadar arı, Bir beyaz
karınca (Isoptera) yuvasında bir milyon birey, Bir çekirge
(Orthoptera) sürüsü 2 milyon bireyden oluşabilir ve
ortalama ağırlığı 50.000 ton olabilir.

Yine böceklerin çoğalma gücü oldukça fazladır. Bir


çekirge günde l.000, termit 15.000 yumurta bırakabilir.
Böcekler, tüm eklembacaklıların karakteristik bir özelliği
olan boğumlu dış iskelete sahip, segmentli omurgasızlardır.
Hexapodlar erginlerinin altı bacağa sahip olmasıyla
karakterize edilirler. Özellikle ağız parçaları, bacaklar,
kanatlar ve bazı uzantılar böceklerin takım ve familya
bazında tanımlamada oldukça önemlidir.

Vücutları genel olarak baş


(duyu, beslenme ve
koordinasyon merkezi), thorax
(hareket merkezi) ve abdomen
(iç organların bulunduğu karın
bölgesi) olmak üzere üç
bölümden oluşur.

15
Başlarında bir çift antenleri vardır. Çeşitli ağız
yapılarıyla beslenirler. Thorax bölgesinde 3 çift bacak
taşırlar. Bu yüzden hexapoda olarak adlandırılırlar.
Thorax bölgesinde bacaklardan başka bir çift kanat da
taşımaktadırlar. Kanatlar omurgasız hayvanlarda
sadece böceklerde görülmektedir. Bu durum böceklere
uçabilme ve yer değiştirebilme gibi bazı avantajlar
sağlamıştır.

16
 Böceklerin çoğu toprakta yaşar. Buna karşın sucul
ortamda yaşayan böcekler de vardır. Karasal ortamlarda
yaşayan bazı böcekler gelişimlerinin belli kısımlarını
sucul ortamlarda geçirmelerine rağmen ergin dönemlerini
toprakta geçirmektedirler. Deri değişimleri tam
(holometabol-larva) ve yarı başkalaşım (hemimetabol-
nimf) şeklindedir.

17
ÖNEMLİ BÖCEK TAKIMLARI
COLEOPTERA (Kın Kanatlılar)

LEPIDOPTERA (Pul Kanatlılar)

DIPTERA (İki Kanatlılar)

HEMIPTERA (= HETEROPTERA) (Yarım Kanatlılar)

HYMENOPTERA (Zar Kanatlılar)

HOMOPTERA (Eş Kanatlılar)

ORTHOPTERA (Düz Kanatlılar)

ODONATA (Yusufçuklar, Kız Böcekleri)


ODONATA

Yusufçuklar
Kız Böcekleri
Helikopter Böceği
Üst ve alt kanatlar zar şeklindedir. Çok sayıda enine ve
boyuna damarlar bulunur.
ORTHOPTERA

Düz Kanatlılar
Çekirgeler
Üst kanatlar parşömen gibi bir deri tabakası ile kaplıdır
(=Tegmina). Alt kanatlar zar şeklindedir.
??
THYSANOPTERA
Kirpik Kanatlılar
Tripsler
HEMIPTERA(=HETEROPTERA)

Değişik Kanatlılar
Yarım Kanatlılar
Üst kanatların dip kısmı kitinsel, uç kısmı ise zar şeklindedir
(Hemielytra).
NEUROPTERA

Sinir Kanatlılar
COLEOPTERA

Kın kanatlılar
Üst kanatlar elytra denilen sert kitinsel bir maddeden
yapılmıştır.
LEPIDOPTERA

Pul Kanatlılar
Kelebekler
Üst ve alt kanatlar pul şeklindeki tüylerle kaplıdır.
DIPTERA
İki kanatlılar
Sinekler
1. çift kanatlar zar şeklinde,
2. çift kanatlar körelmiş ve bir topuz şekline dönüşmüştür.
HYMENOPTERA
Zar Kanatlılar
Arılar, Karıncalar
Üst ve alt kanatlar zar şeklindedir.
BÖCEKLERDE DERİ= INTEGUMENT

Böceklerde vücudu örten sisteme deri sistemi ya da


integüment sistem denir. Bu sistem farklı şekil ve yapılara
sahiptir. Vücut için en önemli rolü vücuda desteklik
sağlayıcı olmasıdır.

45
 Böceklerde dış iskeletin (exoiskelet) birçok avantajlı
yanları vardır. Bunlar:

 Kimyasal maddelere karşı koruyucu olması,


 Kuvvetli asit ve bazların bu sisteme etki etmemesi,
 Suyun vücut içerisinde ve vücut dışarısında hareketinin
kısıtlanması,
 Fiziksel yıpranma ve yaralanmalara karşı böceği
koruması,
 Böceğin predatörlerinden renk olarak ve şekil olarak
koruyor olması

46
Derinin kütikula tabakası, böceklerin başarısındaki ana etkenlerden
biridir. Bu hareketsiz tabaka, gövde ve üyelerin, apodemlerin (iç
destekler ve kas bağlantıları) ve kanatların güçlü dış iskeletini oluşturur.
Aynı zamanda canlı dokularla dış çevre arasında koruyucu bir bariyer
olarak görev yapar.

Bu tabaka ultraviyole ışınlarının zararlı etkilerine karşı dirençlilik de


göstermiştir. Böceklerin iskeleti, omurgalıların iç iskeletinden farklı
olarak bir dış iskelete sahiptir.

 Kutikulayı oluşturan su, protein, kitin, yağ gibi maddelerin oranı


türden türe ve yaşa göre değişmektedir. Kutikula, epikutikula ve
prokutikula diye iki ana katmandan oluşmuştur.

47
 Kütikula pek çok ergin kınkanatlıda olduğu gibi sert ve
zırh şeklinde olabilir veya çoğu böcek larvasında olduğu
gibi esnek şekilde de olabilir. Su kaybını azaltma işlevi
karada yaşayan böcekler için hayati bir önem
taşımaktadır. Suyu hemen hemen hiç geçirmez. Gaz alış-
verişi de sadece bazı eklem yerlerindeki zarlarda olabilir.

48
Kütikülanın en üstteki tabakası olan epikütiküla, sert tabaka,
kutikulin tabakası, mum tabakası ve dolgu tabakası gibi alt
kısımlardan oluşmuştur. Epikütiküla kitin içermez. Destek veya
esneklik sağlama kapasitesinde değildir fakat mekanik hasarlara
karşı koruma ve su geçirmeme sağlar.

Prokütikülanın (ekzo+endokutikula) en tanınmış temel bileşiği,


azot içeren bir polisakkarit olan ve doğada yalnızca kitinaz enzimi
ile yıkılabilen kitindir. Kitin azot içeren bir polisakkarittir. N-asetil-
glikozamin moleküllerinin birbirine bağlanmasıy1a uzun bir zincir
oluşur. Bu kitin zincirler, ikincil bağlarla birbirlerine bağlanarak
miselleri meydana getirir. Misellerin oluşturdukları lameller, belirli
bir açı oluşturacak biçimde dizilirler ve bu diziliş kütikülanın
dayanıklılığını sağlar.

49
Kutikula tabakasının değişik bir formu olan deri,
solunum, üreme veya çeşitli deri bezleri içeren
kanallara sahiptir. Böceklerin iskeletlerinin bazı
kısımları tıpkı omurgalılarda olduğu gibi
elastikiyetlik özelliği kazanmıştır.
Örneğin; tarsusların ileri-geri çekilmesi kas
kasılmasına neden olur. Bazı elastiki bölgeler
uçma ve sıçrama sırasında enerji kaybetme ve
depolama özelliklerine sahiptir.

50
Elastikiyetlik bazı durumlarda dolaşım sırasında gazların
alınmasına da yardımcı olur.
Dış iskeletin dezavantajı; gaz değişimi ve duyuların alımı
için özel değişimlere gerek duymasıdır. Ayrıca kutikulanın
bulunması böceğin büyümesini sınırlandırır.
Böceklerin derileri; dış yüzeyde kütikula tabakası
tarafından, iç kısımlarda da bazal membranlarla bağlantılı
olan tek tabakalı epidermal hücrelerden meydana
gelmiştir. Epidermal hücreler arasına, mum salgılayan
hücreler yerleşmiştir. Diğer hücreler ise büyümeyi sağlayan
deri değiştirme sıvısını salgılar. Kutikula vücudun en dış
kısmında bulunmaktadır. Kutikula tabakası epidermis
hücreleri tarafından meydana getirilir.

51
Kütikülanın dış kısmı, deri değiştirdikten kısa bir süre sonra
büyük ölçüde sertleşir buna sklerotizasyon denir. Bu
sertleşmede deri değiştirme hormonu olan ektizon büyük
öneme sahiptir. Kitin, su, alkol, seyreltik asit ve bazlarda
erimez. Memeli sindirim enzimleri kitine etki etmez. Ancak
bakteriler ve kitinaz enzimi bu yapıya etkilidirler.

52
DERİNİN HİSTOLOJİK YAPISI

Böceklerde deri üç tabakadan meydana gelmiştir:

- Epidermis

- Bazal lamina

- Kütikula tabakaları

53
Epidermis

Tipik olarak tek tabakalı ve kalın bir hücre tabakasıdır. Epidermis


salgılarını kütikulaya ve bazal laminaya salgılayabilir. Deri
değiştirme dönemlerinde oldukça aktiftir (ekdizis). Epidermal
hücreler komşu hücrelere desmozomlarla (hücrelerin birbirleriyle
haberleşmesini sağlar) bağlantılıdır.
Epidermis hücreleri arasında dermal bezler bulunmaktadır.
Ayrıca epidermis hücreleri arasında tek veya çok hücreden
meydana gelen ekzokrin bezler vardır ki bu bezler savunma
maddesi salgılamada, ipek üretmede ve feromon meydana
getirmede görev alırlar.
54
Feromon (Semiokimyasallar)

Bir türün herhangi bir bireyi tarafından salgılandığında diğer


bireyi üzerinde uyarıcı etki yapan maddelere feromon denir.
Feromon, bir türün herhangi bir bireyi tarafından salgılandığında
diğer bir ferdin alıcılarında spesifik kimyasal reaksiyonlar
meydana getirir. Gaz veya sıvı şeklinde olabilir. Örneğin
karıncalarda besin bulmada, yön bulmada etkilidir. Alarm
feromonu, eşey feromonu, toplanma feromonu gibi çeşitleri
vardır. Özellikle toplumsal yaşamı etkileyen özellikleri vardır.
Kimi canlılarda iticilik, çekicilik, üreme isteği uyandırır.

55
Bazal Lamina

Genellikle kalınlığı 0.5 mikrometredir ancak elektron mikroskobu ile


görülebilir.

Kütikula Tabakası

Kütikula ince olmasına rağmen yapısı karmaşıktır. Tek bir hücre


tabakasından oluşan epidermis, kütikulanın altında yer alır ve kütikulayı
salgılar. Kütikula, ince bir epikütikula ile daha kalın bir prokütikuladan
(ekzokütikula ve endokütikula) oluşur. Epidermis ve kütikula birlikte
böceğin canlı dokularının dış örtüsü olan integümenti oluştururlar.

56
Epikütikula, kalınlık açısından 0,1-3 mikrometre arasında
değişiklik göstermekte ve genellikle iç epikütikula, dış epikütikula
ve yüzey tabakası olmak üzere 3 tabakadan oluşmaktadır.
Birçok böcekte yüzey tabakası, bazen serbest mum tabakası
olarak adlandırılan bir lipid ya da mum tabakası ile kaplanmıştır
ve bunun dışında da ayrı bir dolgu tabakası vardır.
Epikütikula ve dış tabakalarının kimyasal yapısı su kaybının
önlenmesinde oldukça önemlidir ve bu yapı su geçirmez
(hidrofobik) yağlar ve özellikle hidrokarbonlardan oluşmuştur.
Prokütikula ise kalınlık açısından 0.5-10 mikrometreye kadar
değişkenlik gösterir ve temel olarak proteinle birleşmiş kitinden
oluşmuştur.
57
KÜTİKULANIN KİMYASAL YAPISI

Kütikula; kitin, yapısal proteinler ve çeşitli kütikular


bileşenlerden oluşmuştur ve oldukça komplekstir. Kitin;
yüksek moleküler ağırlıklı, dallanmamış bir polimerdir ve
genellikle β-(1-4) glikozid bağıyla bağlanmış N-asetil
glukozamin birimlerinden oluşan bir amino-şeker
polisakkaritidir. Kütikulanın yapısal proteinleri içinde ise
Arthropodin ve Resilin bulunmaktadır. Kütikular bileşenler
içerisinde ise Polihidrik fenoller, lipidler, enzimler ve çeşitli
organik bileşikler bulunmaktadır.

58
KUTİKULANIN SERTLİĞİ (SKLEROTİZASYON)

Böcek derisine sertliği kitin tabakasının vermesi


beklenebilir. Oysa, yapısında bulunan proteinler
kütikulanın sertleşmesinden sorumludur. Yani
böceklerde kütikulanın sertliğini proteinler sağlar.
Bilindiği gibi proteinler, polipeptid bağları arasındaki
sağlam bağlarla bir arada tutulduğundan kütikulanın
sertleşmesine neden olur.

59
Kütikulada morfolojik, fonksiyonel ve gelişimsel açıdan
hepsi sertleşmiş çıkıntılar bulunur. Bunlara diken, seta
veya mikrotrikya denir.

a) çok hücreli diken, b) seta, c) acanthae, d) mikrotrikya

60
BÖCEKLERDE DERİNİN RENGİ

Böceklerde renk; yapısal (fiziksel) renkler ve pigment renkleri olmak


üzere iki çeşittir. Bunlardan yapısal (fiziksel) renkler ışığın
saçılımından, girişiminden ve kırılımından kaynaklanırken, pigment
renkleri ise görünür ışığın bir dizi kimyasal madde tarafından
emilmesinden meydana gelmektedir. Böceklerde, pigment renkleri,
bulundurdukları renk maddeleri (pigmentler) nedeniyle meydana
gelir ve bazı ışık dalgalarının emilip, diğerlerinin yansıtılması sonucu
ortaya çıkar. Yansıtılan ışınlar böceğin rengi olarak görülür.
Tüm yapısal renkler kütikula ve kütikulanın çıkıntılarından oluşmaktadır.

61
Parıltılı ve ultraviyole gibi girişim renkleri, ekzokütikula
içerisindeki mikrofibrillerin yöneliminden kaynaklanan
yansıtıcı tabakalardan oluşmaktadır veya bazı
kınkanatlılarda (Coleoptera), epikütikuladan ışığın
kırılmasıyla ya da birçok kabuklubit ve koşnilde olduğu gibi
düzgün yüzeylerden ışığın kırılarak yansımasıyla
üretilmektedir.

62
Örneğin melanin, eksokutikula içerisinde tanecikler halinde
dağılmış, zor çözünen bir pigmenttir. Bu pigmentin oluşumu
için oksijen gerektiğinden, vücutta, renk maddesi son deriyi
değiştirdikten ancak belirli bir süre sonra, tam oluşabilir.

Uğur böceğinde, Coccinella septempunctata, pigment gelişimi


63
Papilio ulysses (Lepidoptera: Papilionidae) gibi bazı
kelebeklerin kanatlarında bulunan siyah renkler, ışık-
absorblayan pigmentler tarafından oluşturulur ve bu
kelebeklerin kanatlarındaki pullar ışığın saçılmasını veya
yansımasını engeller.

64
Böcek pigmentleri üç şekilde üretilmektedir:

1- Böceğin kendi metabolizması tarafından

2- Bir bitki kaynağından alınarak

3- Nadiren, mikrobiyal endosimbiyontlar tarafından

65
Renk pigmentleri kütikulada,
epidermiste, hemolenfte veya
yağ cisimciğinde bulunabilir.
En sık rastlanan böcek rengi
kütikulanın koyulaşmasıdır.
Bu durum ya sertleşmeden
ya da siyah, kahverengi, sarı
veya kırmızı renk verebilen
heterojen bir polimer grubu
olan melaninlerin ekzo-
kütikulada depolanmasından
kaynaklanmaktadır.

66
Karotenoidler, ommokromlar, papiliokromlar ve
pteridinler (pterinler) çoğunlukla sarı-kırmızı renkleri,
flavonoidler sarı rengi ve tetrapiroller (klorofil ve
hemoglobin gibi porfirinlerin parçalanma ürünleri)
kırmızı, mavi ve yeşil renkleri oluşturmaktadırlar.

67
Bitkilerden sağlanan renk pigmentlerine örnek olan
karotenoidler, böceklerin yapılarında bulunan
dönüşümlü renklerdendir. Örneğin; Neuroptera’da yeşil
renk böceğin beslenme ve aktif olduğu durumlarda
açık yeşildir. Fakat kışlama dönemlerinde yeşil
pigmentasyon sarımsı kahverengiye dönmeye başlar.

68
Bazı çekirgelerde ise renk pigmentasyonları açık
renklerden granül pigmentlerin hareketleri ile koyu
renge doğru dönüşür. Bu pigmentlerin hareket
ettirilmesinde ekolojik faktörlerden sıcaklık, nem ve
ışık etkilidir. Çevresel faktörler, aynı türün farklı
jenerasyonlarında bile renk değişiklikleri meydana
getirebilir.

69
Kinon pigmentleri, kabuklubitler ve koşnillerde kırmızı
ve sarı renkli antrakinonlar olarak bulunurken,
yaprakbitlerinde sarı, kırmızı ve koyu mavi-yeşil olarak
bulunurlar.

70
Renklerin üreme ve savunmadaki görevlerine ek
olarak, bir dizi başka görevleri de vardır. Örneğin,
böcek gözlerinde temel görme pigmentleri olan
ommokromlar görmede; zararlı ışınlar için etkili bir
perde olan siyah melanin ışık enerjisini ısıya
dönüştürmede ve hücrelere zarar verebilecek serbest
radikalleri azaltmada işlev görebilir.

71
Omurgalılarda yaygın solunum pigmenti olan kırmızı
hemoglobinler, sadece birkaç böcek türünde, özellikle
titreksinek larvalarında ve birkaç sucul böcekte bulunur
ve benzer bir solunum işlevi yerine getirirler.

72
DERİNİN SUYA KARŞI GEÇİRGENLİĞİ

Özellikle tamamen kuru habitatlarda yaşayan böcekler, su


kaybetme problemleri ile karşılaşırlar. Bazı böceklerde
özellikle epikütikulada bulunan balmumu tabakası görülür.
Bu yapı böceklerdeki suyun buharlaşmasını önler. Bu
tabaka sucul ortamlarda ve nemli topraklarda yaşayan
böceklerde bulunmaz.

73
Böceklerde su kaybı sıcaklıkla direkt ilişkilidir. 28-60°C’ler
arasında, belirli bir sıcaklığın üzerinde su kaybı artar.
Meydana gelen bu sıcaklığa KRİTER SICAKLIK ya da
TRANSİZYON SICAKLIĞI denir. Kritik sıcaklıktaki bu ani
değişim epikütikulanın balmumu tabakasında düzenlenmiş
lipid tabakalarının bozulmasından kaynaklanır.

74
SEGMENTLEŞME VE TAGMOSİS

Hexapoda’nın erginlerinde ve nimflerinde genel olarak en


dikkat çekici dış özelliklerinden biri, segmentlerin
fonksiyonel birimler halinde birleşmiş olmasıdır. Bu
tagmosis süreci, en bilindik bölgeler (tagmata) olan;

• Baş (6 segmentli),

• Toraks (3 segmentli),

• Abdomenin (11 segmentli) oluşmasına yol açmaktadır.

75
Dış morfolojiyi daha detaylı ele almadan önce,
yönlendirmenin belirlenmesi gerekmektedir.
Bilateral simetriye sahip vücut için üç eksen tanımlanabilir:
1. Boyuna eksen; anterior’dan (ön) posterior’a (arka),
ayrıca sefal’den (baş) kaudal’a (kuyruk)
2. Dorsoventral eksen; dorsal’den (üst) ventral’e (alt)
3. Enine eksen; boyuna eksene dik olarak bir yandan
diğer yana şeklinde adlandırılmaktadır.

76
77
Bacaklar veya kanatlar gibi uzantılar için, proksimal ya da bazal
terimleri “vücuda yakın” anlamına gelirken, distal ya da apikal
terimleri “vücuttan uzak” anlamına gelmektedir.
Buna ek olarak, yapılar eğer orta çizgi’ye (orta hat) yakınsa
medial olarak, vücut kenarına yakınsa da lateral olarak
isimlendirilirler.

Vücut yüzeyi dört ana bölgeye ayrılabilir:


 Dorsal-üst yüzey,

 Ventral-alt yüzey,

 Alt yüzey ve üst yüzeyi birbirinden ayıran iki lateral pleura.

78
 BAŞ (CEPHALON)

Genel olarak baş; anten, göz ve ağız parçalarını taşıyan


cranium adı verilen sert bir kapsülden meydana gelmiştir.
Sert yapıdaki kafatasında, geriye doğru açılan iki açıklık
vardır. Bunların ilki oksipital foramenden (arka kafa deliği)
protoraksa açılırken, diğeri de ağız parçalarına doğru açılır.
Böceklerin başı; belirli kısımları birbiriyle sıkı bir şekilde
kaynaşmış olduğundan segmentsiz görülür. Bununla birlikte
başın üzerinde bazı bölgeler tanımlanabilir.

79
Başın arka kısmında bulunan at nalı şeklindeki posterior cranium
(dorsal olarak oksiput) üstten vertekse ve yanlardan yanaklara
(tekil biçimi gena) temas eder; verteks önde frons (alın) ile
bitişiktir ve başın daha ön kısmında da clypeus bulunur.

Ergin ve nimflerde, verteks ve yanaklar arasında dorsolateral


olarak yerleşmiş bir çift birleşik göz ve daha ortada ise bir çift
duyusal anten bulunmaktadır. Bazı böceklerde, verteksin ön
kısmında genellikle üçgen şeklinde dizilmiş, ışığa duyarlı üç adet
“basit” göz veya osellus bulunur.

80
81
Baş üzerindeki bölümlerin sınırları genellikle belirsiz olup
genişlikleri bazen suturlar (baş üzerindeki dış oluklar veya hatlar)
tarafından belirlenir. Bu oluklar üç şekilde olabilir:
1. İlk segmentin kalıntıları şeklindeki postoksipital sutur;
2. Deri değiştirme sırasında ergin olmayan böceklerin baş
kapsüllerinin çatladığı yerlerdeki zayıf ekdiziyal suturlar,
genellikle belirgin, ters Y harfi şeklindeki çizgi veya verteks
üzerindeki epikraniyal sutur; frons, ters Y’nin kolları
tarafından sınırlandırılır;
3. Frons ile daha önceki clypeus arasındaki sınırı belirten
epistomal veya frontoclypeal sutur gibi alttaki iç iskelet
karinalarının yansıması olan oluklar.

82
Böceklerde başın yönelimi 3 şekilde meydana
gelmiştir. Bunlar: Hypognathus, Opistognathus,
Prognathus’tur.

Hypognathous baş şeklinde, ağız parçaları vücut


eksenine 90° açı ile bağlıdır. Yani vertikal şekildedir.
Bu tip baş yapısına örnek olarak çekirgelerin baş
yapısı verilebilir.

83
Opistognathous şeklinde ise ağız parçalarının bir kısmı
olan stylitler bacakların arasından geriye doğru
uzanmıştır. Örnek olarak ağustos böceklerinin baş
yapıları verilebilir.

Prognathous şeklinde ise ağız parçaları ileriye doğru


uzantılıdır. Yani horizontal şekildedir. Bu tip baş yapısı
da genellikle karnivor böceklerde görülmektedir.

84
85
Böceklerin başlarında bir çift
bileşik göz bulunur. Her bir göz
“ommatidium” adı verilen
birimlerden meydana gelmiştir. Her
bir gözün yüzeyi genellikle çok
sayıda altıgen (hegzagonal)
tipteki peteklere bölünmüştür. Bu
petekler gözün kornea tabakasını
oluşturur.
Bir çok hayvansal organizmada
olduğu gibi fotoreseptör hücreler
baş üzerinde bulunan gözlerde
yerleşmiştir. Fotoreseptör hücreler,
bileşik gözlerde bulunmaktadır.

86
87
Bileşik gözler; kanatsız böceklerde, ilkel böceklerde, bazı
termitlerde ve bazı pire türlerinde görülmez. Böceklerdeki
bileşik gözler bazı böcek türlerinde eşeysel dimorfizm
gösterir. Bazı Diptera türlerinde erkek bireyin bileşik gözleri
başın orta kısmında, birbirine oldukça yakın mesafeli ve
oldukça büyük olabilir.
Aynı türün dişi bireylerinde ise bileşik gözler başın orta
kısmına kadar ulaşmaz. Birbirine yakın mesafeli değildir ve
erkeğin gözüne göre daha küçüktür.

88
 Bileşik gözler ikiye ayrılır;

1. Appozisyon (gündüz gözü): Gündüz aktif olan böceklerde


yaygındır ve ışık toplayan kornea ve kristal konilere sahiptir. Bu tip
gözlerde ışığa duyarlı olan kısım rhabdom’dur. Her bir ommatidium
birbirinden pigment hücreleri ile izole olmuştur (Pigment hücreleri
ommatidiumları tamamen sarmıştır. Işık bir ommatidiumdan
diğerine geçemez). Parlak ışıklar rhabdomlar üzerinde bulunan
lens sistemi ile odaklanır ve sonra sinirsel bir integrasyona
(değişim) sebep olur. Bu uyartı beynin protocerebrum kısmı ile
bütünleşir.

89
2. Süperpozisyon (gece gözü): Gözde ışığı toplayan ve ışığı
algılayan kısımlar arasında açık bir bölge bulunur. Bu tip
gözlerde ışık tek bir rhabdom üzerine odaklanmaya elverişlidir.
Bu tip gözler loş ışıkta ve gece görüşünde etkilidir.

90
a) Gündüz gözü: Her bir ommatidium bağımsız olarak
karşısındaki noktayı algılar. Mozaik görüntü (Net görüntü).
b) Gece gözü: Pigment hücreleri ommatidiumların sadece uç
kısımlarını çevreler. Örtüşen görüntü (bulanık/loş görüntü).

91 a b
Dorsal gözler veya basit gözler genellikle 3 tanedir.
Bunlarda alın ve tepe süturları üzerine yerleşmiştir.
Böceklerin bileşik gözleri birçok türün hem erginlik hem de
nimf dönemlerinde görülmektedir. (Yumurtadan çıktıktan
sonra ergin bireyin minyatürü, bir tür modeli oluşur. Ancak
erginlerde bulunan bazı yapılar nimflerde olmayabilir.
Örneğin kanat eksikliği gibi…

Yarı başkalaşım geçiren böceklerin çoğunda nimf evresi


vardır. Tam başkalaşım geçiren böceklerde ise larval
dönem vardır. Bu larvalar ışığı reseptör hücreleri ile
algılamaktadırlar.

92
BÖCEKLERDE AĞIZ YAPILARI
 Arthropodlarda beslenme modifiye olmuş ağız parçaları
ile gerçekleştirilir.
 Alınan besinin yapısına (sıvı, katı) ya da alınma şekline
göre değişik ağız tipleri gelişmiştir, özellikle böceklerle
savaşımda kullanılacak ilacın seçiminde dikkate alınması
gereken bir husustur.
 En ilkel ve temel ağız tipi “Çiğneyici” ağız tipidir.
 Diğer ağız tiplerinin bu tipten türediği
varsayılır.

93
Böceklerde ağız parçalarının beş temel bileşeni vardır:
1. Labrum ya da “üst dudak” ve epifarinks olarak
adlandırılan bir ventral yüzey;
2. Hipofarinks, dil benzeri bir yapı;
3. Mandibullar ya da üstçene;
4. Maksillalar (tekil biçimi: maksilla);
5. Labium ya da “alt dudak”.

94
 Labrum, ön ağız boşluğunun tavanını ve ağzı oluşturur. Mandibulların
bazalını kaplar. Cleypeus’da birleşerek ağzın hareket ettirilmesinden
sorumludur.
 Mandibullar besinleri kesmeye ve parçalamaya yarar, ayrıca savunma için
de kullanılabilirler. Yapıları böcek takımları arasında oldukça çeşitlenmiştir.
 Maksillalar, mandibulların arkasında bulunur ve beslenme sırasında
mandibullara yardımcı olur.
 Hipofarinks, ağız boşluğunu üstte besinlerin yutulduğu sibaryum ve altta
tükürük kanallarının içine döküldüğü salivaryum olarak böler. Dil şeklindeki
boşluklardan meydana gelmiştir.
 Labium, bazalde başın arka alt yüzeyine sıkıca bağlanmış postmentum ve
uç kısımda sabit olmayan prementum olmak üzere iki ana parçaya ayrılır.
Prementum genellikle yanda bir çift labial palpus ve uçta glossae (dil) taşır.

95
96
97
Böcek ağız parçaları, temel çiğneme görevinin yanında
değişik takımlarda yalayıcı-emici, ısırıcı, delici-emici ve
filtre ederek beslenme gibi beslenme yöntemlerine göre
çeşitlilik sergilemektedir.

98
1. Çiğneyici (Mandibulat) Ağız Tipi

Esas ağız tipidir. Isırıcı ağız da denir.


Üç ana parçadan oluşmuştur (Bir çift Mandibul , bir çift I. Maxilla ve maxillaların
kaynaşmasıyla oluşmuş II. Maxilla= Labium).
Labrum: Üstte clypeus ile eklemli olup ağız parçalarını örter.
Mandibullar: Üstçene. Görevleri besin maddesini parçalamak olduğundan iç
kenarları birçok dişçikle donatılmıştır.Hayvanların yaşam tarzına göre büyük
değişiklikler gösterirler.
Bunlardan başka ağız boşluğu kaidesinde, altta Hipofarinks (dil şeklinde yapı)
ve onun üzerinde Epifarinks (tat almayla ilgili) bulunmaktadır.
Orthoptera; Coleoptera; Neuroptera; Dermoptera vs. takımlarına ait böcekler bu
ağız tipine sahiptirler. Bu ağız tipine sahip olan böceklerde labrum ve mandibula
iyi gelişmiştir.

99
2. Yalayıcı-Emici Ağız Tipi

Mandibuller çiğneyici tipe oranla küçülmüş fakat işlevlerini tamamen


kaybetmemişlerdir. Bunlar ilkel şeklini koruyan üstdudakla birlikte besinin
delinmesinde ve şekil verilmesinde kullanılır. I. Maxillanın esas tipte uzun
olan palpusları körelmiş, buna karşılık Lobus externus kalınlaşmış, uzamış
ve bir kılıf oluşturacak şekilde diğer kısımları sarmıştır. Prementum ve
buna bağlı parçalardan glossa ve palpuslar uzamış, paraglossa ise
körelmiştir. Besinlerini şekerli eriyikler halinde ve emerek alan
Hymenoptera (arılar) takımına ait böcekler bu ağız tipine sahiptir.

100
3. Emici Ağız Tipi

Labrum ve mandibul kısalmış, I. Maxilla kaynaşarak tek parça haline


dönüşmüştür. Lobus externus=galea olağan üstü gelişerek bir hortum
şeklini almıştır. Dinlenme anında bu hortum kıvrılmış olarak başın alt
tarafında durur. II. Maxillalardan geriye sadece palpuslar kalmıştır ve
bunlar başın ön tarafında ileriye veya yukarıya doğru uzamış olarak
durur. Bazen hortum kısmen ya da tamamen körelmiştir. Besinlerini
emmek suretiyle alan Lepidoptera (kelebekler) takımına ait böcekler
bu ağız tipine sahiptir.

101
4. Sokucu- Emici Ağız Tipi

Bitki veya hayvan dokusu içerisinde bulunan sıvıları emerek beslenen böceklerin
ağız yapıları önce bu dokuyu delmeye, sonrada doku içerisindeki sıvıyı emecek
şekilde değişikliğe uğramıştır. Birkaç alt tipe ayrılarak incelenir.

Altı iğneli sokucu emici ağız: Bu tipteki ağız yapısı Diptera (Sinekler) takımına
bağlı Culicidae, Tabanidae familyalarında görülür.
Dört iğneli sokucu emici ağız: Bitki öz suyu emerek beslenen Hemiptera ve
Homoptera takımlarına ait böcekler bu ağız yapısına sahiptirler.
Üç iğneli sokucu emici ağız: Thysanoptera takımına ait böcekler bu ağız
yapısına sahiptir.
İki iğneli sokucu emici ağız: Diptera’nın bazı türleri bu ağız yapısına sahiptir.

102
Emici ağız parçaları genellikle emme aktiviteleri için uyum
sağlamıştır. Bu tip böcekler iğne şeklindeki stylitlerinin
bulunmasıyla tanınır. Stylitler böceklerin bitki ve hayvan
dokuları içindeki sıvı maddelerin emilmesinde ve
çekilmesinde önemli rol oynar. Bununla birlikte emici ağız
tipinin hepsi stylit taşımazlar. Örneğin; kelebekler ve birçok
zar kanatlı türlerinde stylit yoktur.

103
Çoğu ergin Lepidoptera ve bazı ergin sinekler proboscis veya
rostrum şeklindeki emici ağız parçalarıyla sadece sıvıları emerek
besinlerini elde ederler. Güve ve kelebeklerin proboscisleri
oldukça uzamış, ince maksiller galealardan oluşmuştur ve bu
proboscis hemolenf (kan) basıncındaki artış sayesinde
uzatılabilir.
Proboscis, böcek inaktif durumdayken yani beslenme yapmadığı
durumlarda alt kısımda saklanmaktadır. Bu tip ağız kısımları
beslenme yöntemine göre “sifon ağız tipi” olarak bilinir.

104
ANTENLER
Antenler hareketli, segmentli ve çift olarak bulunan, gözler
arasına yerleşmiş uzantılardır. Genellikle birçok duyu
almaçlarını ve duyu organlarını içerir. Nimflerde ve
erginlerde primitif olarak sekiz segmentli oldukları
görülmektedir fakat genellikle antennomer olarak
adlandırılan çok sayıda alt bölüme ayrılırlar.

105
Bir anten tipik olarak üç ana bölümden oluşur.
1. Bazal segment (kaide, skapus),

2. Sap (pedicel, anten arabileziği),

3. Kamçı (flagellum).

106
İlk segment olan skapus (kaide) bazal anten sapıdır ve genellikle
diğer segmentlerden daha büyüktür.
İkinci segment olan pedisel genellikle Johnston organı olarak
bilinen ve antenin uç kısmının hareketine duyarlı olan organı taşır.
Antenin geri kalan kısmı ise flagellum (kamçı) olarak adlandırılır.
Genellikle ipliksi ve çok segmentli olan bu kısım indirgenmiş veya
çeşitli şekillerde değişmiş olabilir.
Anten üzerinde kıl, kanca, çukur veya koni biçiminde pek çok duyu
organi veya sensilla bulunur ve bunlar kemoreseptör,
mekanoreseptör, termoreseptör ve higroreseptör olarak işlev
görürler.

107
 Böceklerde antenlerin büyüklükleri, uzunlukları, segment

sayıları ve tipleri gibi özellikleri birçok türde farklılık


gösterir. Örneğin; kıllı, ipliksi, boncuk tipi, testereli ,
taraklı, topuzlu, lamelli, aristalı, saçaklı, dirsek tipi,
tüylü, iğneli gibi değişik tipleri vardır.

 Bunlar böcek sistematiği ve teşhisinde kullanılan


taksonomik karakterlerdir.

108
(a) filiform, doğrusal ve ince; (b) moniliform, boncuk dizisi gibi; (c)
klavat veya kapitat, belirgin olarak topuz şeklinde; (d) serrat, testere
şeklinde; (e) pektinat, tarak şeklinde; (f) flabellat, yelpaze şeklinde; (g)
genikulat, dirsekli; (h) tüylü, sarmal şekilde kıllar taşıyan; (i) aristat,
genişlemiş üçüncü segment sert bir kıl taşır.

109
Bazı böcek takımlarında antenler vücuda göre az gelişmiş
ya da küçük (örneğin; Protura), bazılarında ise oldukça iyi
gelişmiştir. Bunlarda anten uzunluğu, vücut uzunluğu kadar
veya ondan daha büyük olabilirler.

Örneğin; Cerambycidae familyasının bireylerinde anten


yapıları böceğin vücut uzunluğundan daha büyüktür. Anten
tipleri de tıpkı gözlerdeki gibi aynı türün erkek ve dişi
bireylerinde eşeysel dimorfizm gösterir.

110
111
112
 TORAKS (GÖĞÜS)

Böceklerde toraks üç segmentten oluşmaktadır:

1) Protoraks 2) Mezotoraks 3) Metatoraks

113
Toraks kanatları ve bacakları taşıyan kısımdır.

Çoğu kanatlı böcekte mezotoraks ve metatoraks,


protoraksa oranla genişlemiş olup kanatları ve ilgili kas
sistemini taşıyan pretoraksı oluştururlar.

Günümüzde yaşayan böceklerde kanatlar sadece ikinci


ve üçüncü segmentlerde bulunur, ancak bazı fosiller
protorasik kanatçıklara sahiptir.

114
Neredeyse tüm nimfler ve ergin böcekler segment başına bir
çift olmak üzere üç çift torasik bacağa sahiptir.

Gaz alışverişinin yapıldığı açıklıklar (spirakulum) veya trake


sistemi segment başına en çok bir çift olmak üzere ikinci ve
üçüncü toraks segmentlerinin yan taraflarında bulunurlar.
Ancak ikincil bir durum olarak bazı böceklerde mezotorasik
spirakulumlar protorakstan dışarıya açılırlar.

115
Böceklerde her bir thoraks tipik olarak 4
bölgeye ayrılmıştır. Bunlar;

- Tergum
- Sternum
- Pleura (2 çift)

116
Bacaklar pleuranın üzerine yerleşmiştir. Kanatlar ise
tergum ve pleural bölge arasında bulunmaktadır.
Dolaşım sistemi açıklığı yapıları, prothoraks ve
mesothoraks arasında pleural bölgenin her ikisi üzerinde
birer adet bulunmaktadır.
Toraksın tergal plakları kanatsız böceklerde ve birçok
böceğin ergin öncesi dönemlerinde basit yapılıdır, ancak
bu yapılar kanatlı erginlerde çeşitli biçimlerde
değişmişlerdir.

117
Torasik tergumları abdominal tergumlardan ayırt etmek için
nota (notum) olarak adlandırmışlardır.

Protoraksın pronotumu yapısal olarak basit ve diğer


notumlara kıyasla küçük olabilir, ancak kınkanatlılarda,
peygamberdevelerinde, birçok yarımkanatlıda ve bazı
Orthoptera üyelerinde pronotum genişlemiştir,
hamamböceklerinde pronotum, baş ve mezotoraksın bir
kısmını kaplayan bir kalkan oluşturmuştur.

118
TORAKSTA BULUNAN YAPILAR:
- Bacaklar:
Genellikle her bacak altı segmentten oluşur. Bu segmentler
kaideden uç kısmına doğru şu şekilde sıralanır: koksa,
trokanter, femur, patella, tibia, tarsus, pretarsus.

119
Koksa: Pleural bölgede toraksla bağlantıyı sağlayan
kısımdır ve kuvvetli kaslarla toraksla bağlanır.

Trokanter: Coxa ile femur arasında kalan segmenttir.

Femur ve tibia: Genellikle en uzun bacak


segmentleridir.

Tarsus: Beş yada daha az parçadan oluşur ve


segmentleşmiş gibi görünür; bu yalancı segmentlerin
her birine tarsomer denir. Parmakları oluşturur.

Pretarsus: Tırnağı taşıyan kısım olup yapısı


değişikliğe uğramış olabilir.

120
İlkel olarak, koksanın proksimalinde iki segment daha
bulunur. Bu segmentlerden biri olan epikoksa, günümüzde
yaşayan böceklerde kanat eklenmesiyle veya tergum ile
ilişkili olup diğer segment olan subkoksa ise pleuron ile
ilişkilidir.

İlk tarsomer bazen bazitarsus olarak adlandırılır fakat bazı


fosil böceklerde bazitarsus olarak adlandırılan segment ile
karıştırılmamalıdır.

121
Genellikle femur ve tibia en uzun bacak segmentleridir
fakat bu segmentlerin uzunluk ve sağlamlığında görülen
değişiklikler, işlevleri ile bağlantılıdır.

Örneğin, yürüyücü (gressorial) ve koşucu (cursorial)


böceklerin genellikle bütün bacaklarında iyi gelişmiş
femurlar ve tibialar bulunurken, çekirge gibi zıplayıcı
(saltatorial) böceklerde orantısız gelişmiş arka femur ve
tibia bulunur.

122
Sucul kınkanatlılarda (Coleoptera) ve yarım
kanatlılarda (Hemiptera), tibia veya bir yada daha fazla
bacak çiftinin tarsusları genellikle uzun ve ince tüy
saçakları ile yüzmek (natatorial) için değişikliğe
uğramıştır.

123
Danaburunları (Orthoptera: Gryllotalpidae),
ağustosböceği nimfleri (Hemiptera: Cicadidae) ve
bokböcekleri (Scarabaeidae) gibi bazı yerde yaşayan
böceklerde ön bacakların tibiaları genişlemiş ve
kazmak (fossorial) için değişime uğramıştır.

124
Peygamberdeveleri (Mantodea) gibi bazı avcı böceklerin ön
bacakları avı yakalamak için özelleşmiştir.

Balarılarının arka bacaklarının tibiaları ve bazal


tarsomerleri polen toplamak ve taşımak üzere değişikliğe
uğramıştır.

125
Bazı böcek türlerinin arka femurları üzerinde ses
meydana getiren yapılar gelişmiştir. Bununla birlikte
böceklerin bacakları çeşitli duyu almaçlarına da
sahiptir.

126
Kanatlar

Böceklerde kanatların şekli, yapısı ve rengi çok çeşitlilik


gösterir. Kanatlar sistematik açıdan oldukça önemlidir.
Çünkü böcek takımları kanatlarına göre sınıflandırılmıştır.
Kanatlar böceklerin hareketlerinde ve aynı zamanda yer
değiştirmesinde kullanılır.
Kanatlar sadece erginlerde ve istisna olarak
Ephemeroptera’da pupadan önceki son evrede (subimago)
tam olarak gelişmiştir.

127
İşlevsel kanatlar genellikle tüpsü ve sertleşmiş damarlarla
desteklenen, kanat şeklini almış kütikular uzantılardır.

Ana damarlar kanadın kaidesinden ucuna doğru boyuna


uzanırlar ve ön kenarda daha yoğun bulunurlar.

Enine damarlar ilave sağlamlık veren enine desteklerdir ve


boyuna uzanan damarlarla birleşerek daha karmaşık bir
yapı oluştururlar.

128
Ana damarlar genellikle trake, kan damarları ve sinir lifleri
içerirler ve damarlar arasındaki zarımsı bölgeler birbirine
iyice baskılanmış üst ve alt kütikular yüzeyleri oluştururlar.

Genellikle ana damarlar, kanadın yüzey düzlemiyle ilişkili


olarak, özellikle kanadın bağlanma bölgesine yakın
kısımda içbükey veya dışbükey olabilirler. Bu yapılanma
artı (+) ve eksi (-) işaretleriyle tanımlanır.

129
Bütün kanatlı böcekler sekiz adet damardan oluşan aynı
temel kanat damarlanmasını paylaşırlar. Bu damarlar
kanadın ön kısmından arkaya doğru: prekosta (PC), kosta
(C), subkosta (Sc), radius (R), media (M), kubitus (Cu),
anal (A), ve jugal (J) biçimindedir.

130
Günümüzde yaşayan böceklerin neredeyse tamamında
prekosta ve kosta birleşik olup, jugal damar nadiren
belirgindir.

Damarlanma homolojilerinin doğru yorumlanması


filogenetik çalışmalar için önemlidir ve evrensel olarak
uygulanan tek bir şemanın oluşturulması gerekmektedir.

131
Kanat hücreleri kanadın damarlarla sınırlandırılmış
bölgeleridir ve açık (kanadın kenarına kadar uzanan) veya
kapalı (damarlarla çevrili) olabilirler.

Genellikle, önlerinde uzanan boyuna damarlar veya damar


dallarına göre adlandırılırlar. Ancak Lepidoptera’daki distal
hücre ve Odonata’daki üçgen gibi bazı hücreler istisna olup
özel isimleriyle bilinirler.

Pterostigma, kanadın ön-ucuna yakın pigmentli veya opak


bir bölgedir.

132
Kanat damarlanma desenleri gruplar (özellikle familya ve
takımlar) içerisinde tutarlıdır ama gruplar arasında
farklılıklar sıkça görülmektedir. Bu farklılıklar, katlanma
ve kıvrımlarla birlikte, böceklerin sınıflandırılması ve
tanımlanmasında kullanılan önemli özellikleri oluştururlar.

133
Farklı böcek gruplarının kanatları için tanımlayıcı olabilecek diğer
özellikler ise, pigment desenleri ve renkleri, tüyler ve pullardır.
Pullar Lepidoptera’da, Trichoptera’nın çoğunda, birkaç
Psocodea’da ve bazı sineklerin kanatlarında görülürler ve oldukça
renkli olabilirler. Su geçirmezlik gibi çeşitli işlevlere sahiptirler ve
dökülmeleri avcılardan kaçmaya yardımcı olabilir.

134
Tüyler genellikle damarlar üzerindeki dağınık veya gruplar
halindeki mikrotrikyalardan ve daha büyük yapılar olan
makrotrikyalardan oluşurlar.

Genel olarak dorsolateral kısımda iki çift işlevsel kanat


bulunur: Mezotoraks üzerinde ön kanatlar ve metatoraks
üzerinde arka kanatlar.

Kanatlar genellikle zarımsı ve şeffaftır.

135
Bununla birlikte bu temel biçimden, boyut, şekil ve sertleşme
derecesi bakımından farklılık gösteren bazı ön ve arka kanat
biçimleri türemiştir.
Ön kanat farklılaşmasına örnek olarak, Blattodea, Dermaptera
ve Orthoptera’da görülen ve tegmina olarak adlandırılan
sertleşmiş derimsi ön kanatlar, Coleoptera’da görülen ve
koruyucu bir kanat kını veya elitra oluşturan sertleşmiş ön
kanatlar ve Hemiptera’nın Heteroptera alttakımında görülen,
bazal kısımları sertleşmiş, uç kısımları ise zarımsı olan hemelitra
verilebilir.

136
Diptera’da, arka kanatlar denge organı (halter) olarak
değişikliğe uğramışlardır ve kanat işlevini görmezler.
Diğer taraftan Strepsiptera erkeklerinde ön kanatlar
halterleri oluşturur ve arka kanatlar uçuşta kullanılır.

137
Küçük böcekler, büyük böceklere kıyasla farklı aerodinamik
zorluklarla karşılaşırlar ve kanat alanları rüzgârın
yayılmasına yardımcı olmak için genellikle genişlemiştir.
Örneğin; saçakkanatlılar (Thysanoptera) oldukça ince
kanatlara sahiptir ama saçak şeklindeki uzun kıllar veya
siller kanat alanının
genişlemesini sağlar.

138
Termitlerde (Blattodea: Termitoidae) ve karıncalarda
(Hymenoptera: Formicidae) üreyebilen kanatlı formlarda
çiftleşme uçuşunun ardından dökülen, geniş geçici kanatlar
bulunur.

139
Kanatlar ortaya çıkmadan önce diğer böcek soylarından
türemiş olan gümüşçünler (Zygentoma) ve taşgüzelleri
(Archaeognatha) gibi bazı böcekler primer olarak
kanatsızdır (apterygota).

140
Parazit bitler (Psocodea) ve pireler (Siphonaptera) gibi
kanatlı atalardan türemiş olan bazı böcekler ise
sekonder olarak kanatsızdır. Bazı kısa kanatlı
(Brachyptera) böceklerde sekonder olarak kısmi kanat
indirgenmesi görülür.

141
Abdomen (Karın)
Böcek abdomeni primitif olarak 11 segmentlidir ancak
birinci segment indirgenmiş veya toraks ile birleşmiş olabilir
(Hymenoptera’nın birçoğunda olduğu gibi) ve terminal
segmentler genellikle çeşitli biçimlerde değişime uğramış
veya küçülmüştür.

142
143
Erginlerin en azından ilk yedi abdomen segmenti
(pregenital segmentler) genellikle yapısal olarak
benzer olup uzantıları yoktur. Fakat kanatsız böcekler
(zıplayan kılkuyruklular ve gümüşçünler) ve birçok
ergin öncesi sucul böcek abdominal uzantılara sahiptir.

144
Apterygota üyelerinde, bir çift stilus –tam gelişmemiş uzantılar – ve
en azından bazı abdominal segmentler üzerinde orta hatta yakın
kısımda bir veya iki çift uzayabilen (veya itilebilen) kesecik bulunur.
Sucul larva ve nimfler, birkaç ya da birçok abdominal segmentin
yan kısımlarında solungaçlara sahip olabilirler.

Spirakulumlar genellikle 1–8. segmentlerde bulunur, ancak


özellikle ergin öncesi böceklerde trake sistemindeki değişikliklerle
ilişkili olarak ve erginlerde terminal segmentlerin özelleşmesine
bağlı olarak spirakulum sayısı azalmış olabilir.

145
Abdomenin Uç Bölgeleri (Terminalia)

Abdomenin anal-genital kısmı, terminalia olarak bilinir


ve genellikle 8. veya 9. segmentten abdomenin uç
kısmına kadar uzanır.
Genital yapılar 8. ve 9. segmentlerde bulunur; 10.
segment birçok “basit yapılı” böcekte tam bir segment
olarak görülebilir ancak asla uzantı taşımaz.

146
Serkus adı verilen bir çift uzantı, 11. segmente yanlardan
bağlanmıştır; bu uzantılar genellikle ipliksi ve boğumludur
ancak çeşitli böcek takımlarında değişikliğe uğramış
(örneğin kulağakaçanların kıskaçları) veya indirgenmiştir.

147
Özellikle çiftleşme ve yumurta bırakma ile ilgili organların
tümü dış genitalia olarak adlandırılırlar, ancak bu organların
büyük bölümü iç kısımlarda da bulunabilir.

Böceklerin dış genital bileşenleri şekil açısından çok çeşitli


olup genellikle önemli bir taksonomik değere (özellikle
diğer açılardan yapısal olarak benzer görünen türler
arasında) sahiptir.

148
Erkek dış genital yapısı, türlerin ayırt edilmesinde yaygın
şekilde kullanılmaktadır ancak dişi dış genital yapısı daha
basit ve daha az çeşitli olabilir.
Ergin dişi böceklerin abdomenlerinin terminal bölgesinde,
erkek çiftleşme organını ve spermlerini almaya yarayan iç
yapılar ve ovipozisyon (yumurta bırakma) için kullanılan dış
yapılar bulunur. Pek çok dişi böcek bir yumurta bırakma
borusuna (ovipozitör) sahiptir, ancak termitlerde, parazitik
bitlerde, birçok Plecoptera ve Ephemeroptera üyesinde
ovipozitör bulunmaz.

149
150
Erkek böceklerin dış genital yapısı, spermleri (spermatofor
şeklinde paketlenmiş veya sıvı içinde serbest olarak) dişiye
aktaran bir organdan ve genellikle çiftleşme sırasında dişiyi
kavrayıp tutan yapılardan oluşur.

Yüksek yapılı böceklerin kopulasyon organı genellikle


aedeagus olarak bilinmektedir ve döllemenin yanında
kenetlenerek dişiye duyusal uyartı sağlayabilir.

151
Böceklerin abdomenlerine yerleşmiş olan
üreme organları böcek sistematiğinde ve tür
teşhisinde en çok başvurulan yöntemlerden
birisidir. Bu organlar dikkate alınarak tür
teşhisi yapılır.
Erkek üreme organı aedegusun yapısı bütün
türlerde farklı bir yapı kazanmıştır.
Teşhiste güvenilir bir karakterdir.
Böcek sistematiğiyle uğraşan bilim insanları
tarafından aedegusun disekte edilerek
çıkartılması ve preparasyon edilmesi oldukça
önemli bir çalışmadır.

152

You might also like