Professional Documents
Culture Documents
HAYVAN
EMBRİYOLOJİSİ
DERS NOTLARI
Prof. Dr. Haluk KEFELİOĞLU
2020-2021
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
EMBRĠYOLOJĠ
Embriyolojiye GiriĢ
Embriyoloji; tek hücreli zigottan, hücreler, dokular, organlar ile tüm vücudun oluĢmasına kadar
geçen ve doğuma kadar devam eden süreci inceleyen bilim dalıdır.
İnsanda gelişim dönemleri prenatal dönem ve postnatal dönem olarak ikiye ayrılır. Embriyoloji prenatal
dönemi inceler.
İnsan gelişimi ovumun spermatozoon ile döllenmesi ile başlayan ve süreklilik gösteren bir
olaydır. Zigot, hücre bölünmesi, hücre göçü, hücre farklılaşması, programlı hücre ölümü, hücre
büyümesi ve hücre düzenlenmesi ile çok hücreli bir insanı oluşturur. İnsan gelişimi, büyük oranda
embriyonik ve fötal dönemde gerçekleşir ancak tamamlanmaz. Bebeklik, çocukluk, ergenlik ve genç
erişkinlikte de devam eder. Gelişimsel değişiklikler 25 yaşında tamamlanır.
EMBRĠYOLOJĠNĠN ÇEġĠTLERĠ:
1- Genel Embriyoloji: Gelişme sırasında embriyonun yapısı, embriyoda neler olduğu, nerede ve
ne zaman hangi olayların gerçekleştiğini inceler.
2- Deneysel Embriyoloji: Gelişme olaylarını deneysel olarak inceler. Gelişim sırasındaki
olayların nedenini araştırır. Örneğin; bir bacağın gelişmesine sebep olan etkenler nelerdir, nasıl
büyür ve nerede gelişir gibi soruların yanıtlarını araştırır.
a- Kimyasal Embriyoloji: Gelişmekte olan canlıların kimyasal yapısını ve yaşın
ilerlemesi ile meydana gelen kimyasal değişiklikleri inceler.
b- Fizyolojik Embriyoloji (GeliĢim Embriyolojisi): Gelişen doku ve organların
fonksiyonlarını inceler.
3- KarĢılaĢtırmalı Embriyoloji: En ilkelden en gelişmişe kadar tüm hayvanların embriyolarını
karşılaştırmalı olarak inceler. Bu sayede canlıların embriyoları arasında benzerlikler bulunmaya
çalışılır. Örneğin; insan, semender ve kaplumbağa embriyoları gelişimlerinin belirli bir evresinde
balıklardaki solungaç yarıklarına sahiptir. Ayrıca tüm omurgalı embriyoları gelişimin belirli bir
evresine kadar oldukça benzer bir gelişim gösterir. Birçok organ ve sistemin gelişimi de bütün
omurgalılarda temelde benzerdir. Bu benzerliklerin açıklaması olarak, yüksek yapılı canlıların
embriyolarının, gelişmeleri sırasında filogenetik bakımdan türedikleri hayvanların embriyolojik
kalıntılarını taşıdıkları yorumu yapılabilir.
2
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
3
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
EKSENLER:
1.Longitudinal Eksen: Vücudun ön ucundan arka ucuna uzanan eksendir.
2.Doro-Ventral Eksen: Sırt veya dorsal yüzeyden karın veya ventral yüzeye uzanan ve
longitudinal eksene dikey olan eksen çizgisidir.
3.Transversal Eksen: Vücudun iki yanını birleştiren ve longitudinal eksenle, dorsoventral
eksene dikey olan çizgidir.
4
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
SĠMETRĠ:
1.Radial Simetri: Ağız ve anüs doğrultusunda merkezden geçen ve vücudu daima eşit parçalara
bölen simetridir. Örn: Hydra ve Deniz Yıldızındaki gibi.
2.Bilateral Simetri: Ortadan ve boydan boya geçen düzlem vücudu iki eşit parçaya böler. Örn:
İnsan.
3.Asimetri: Simetri durumunun oluşmaması.
Totipotent kök hücre (toti:tam, total, potent:güç, yetenek): Zigot ile blastokist aşamasından
önceki (morula) canlı taslağının her bir hücresi (blastomer), tek başına bir canlıyı yapabilecek
yeteneğe sahip kök hücre.
Pluripotent kök hücre ( pluris: çoğul, çok, potent: güç,yetenek) : Blastokistin iç hücre
kitlesinden (nodus embriyonalis, embryoblast) elde edilen, yavru zarları hariç canlının diğer
kısımlarını yapabilecek yetenekteki kök hücre.
Multipotent kök hücre (multi: çok , potent: güç, yetenek): Kordon kanı, erişkin kemik iliği
ve yağ dokusundan elde edilen, sınırlı sayıda hücrelere dönüşebilme yeteneğindeki kök hücre.
5
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
HAYATIN EVRELERĠ: Bir insanın hayatı iki dönemden veya evreden oluşur.
1. Prenatal Dönem: Doğum öncesi, anne karnındaki dönemdir. Yaklaşık 38-40 hafta sürer. Üç
döneme ayrılır:
a. Zigotik Dönem: Döllenmeden sonra gelişimin yaklaşık 3 haftasını kapsayan
dönemdir. Bu dönemde segmentasyon, morula, blastosist, implantasyon ve gastrulasyon evreleri
vardır.
b. Embriyo Dönemi: Zigot dönemi sonundan itibaren plasental dolaşımla beslenmeye
başlama dönemi olan 8. haftanın sonuna kadar geçen dönemdir.
c. Fetüs Dönemi: Plasental dolaşımın başladığı dönemden itibaren (9. hafta) doğuma
kadar geçen dönemdir.
2. Postnatal Dönem: Doğumdan sonraki dönemdir.
a. Neonatal Dönem: Doğumdan itibaren ilk 4 haftadır.
b. Bebeklik Dönemi (Ġnfant Dönem): Neonatal dönemi takip eder ve yaklaşık 1 yıl
sürer.
c. Çocukluk Dönemi: Genellikle 2 yaş ile 12-15 yaşları arasındaki dönemdir.
d. Ergenlik (Puberte) Dönemi: Genellikle 12-16 yaşları arasındaki dönemdir. Bu evrede
her iki cinsiyette de cinsel olgunluk ve sekonder eşeysel özellikler ortaya çıkar.
e. Gençlik Dönemi (Adolesans): Ergenlik döneminden sonraki 5-6 yılı kapsar.
f. Olgunluk Dönemi (Adult): 20-60 yaş arası dönemdir.
g. YaĢlılık Dönemi (Senilite): 60 yaş ve üzerindeki yaşlardaki dönemdir.
6
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
1. Filogenetik gelişme
2. Ontogenik gelişme
1. Filogenetik GeliĢme: Bir organizma türünün ilk oluştuğu andan itibaren bugüne kadar ki
geçirmiş olduğu gelişmeye denir. Bu gelişmeyi inceleyen bilim dalına filogeni adı verilir.
Organizmaların bu tip gelişmelerini incelenerek yapılan sınıflandırılmalarına filogenetik
sınıflandırma denir. Tabii sınıflandırmada organizmaların filogenetik gelişimlerini ve akrabalık
ilişkilerini incelemektedir. Suni sınıflandırmada bu tip gelişim ve akrabalık ilişkileri incelenmez
ve zamanla hata yapılabilir. Örneğin; balinaların önce balıklara dahil edilmesi gibi.
7
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
anlar bunu tartışmışlardır. 17.e 18. yüzyıllarda gelişme ve farklılaşmayı açıklamak için iki teori
ileri sürülmüştür.
1. PreformasyonTeorisi: Ön Oluş: Bu teoriye göre, terimden de anlaşılacağı gibi erginin
bütün kısımları en küçük ayrıntılarına kadar gelişmenin başlangıcında mevcuttur. Gelişme,
ancak başlangıçta mevcut olan bu minyatürün boy bakımından artması olarak kabul edilir. 17.
ve 18.yüzyılda genel olarak kabul edilen teori preformasyon teorisidir. Bu inanç o devirde
kuvvetli olan dini ve felsefi bir temele dayanıyordu.Preformasyon teorisini savunan bilim
adamları arasında Harvey, Swammerdam, Bonnet ve Voh Haller (1720-1793), Spalloa Zani
gibi araştırıcılar vardır. Bunlar iki ekole ayrılmışlardır.
A) Yumurtacılar: Başlangıçta yumurta içinde küçük bir minyatür halde canlının olduğuna
inanırlardı.
B) Spermacılar: İnsan spermasınınbaşkısmında küçük bir insan minyatürünün olduğuna
bunun şekillendiine inanırlardı. (Hartsoeker 17. yüzyıl). Embriyonik gelişme spermadaki bu
minyatür yapının boy bakımdan artması olarak değerlendirilirdi.
Preformasyon teorisi için bir farklılaşma problemi yoktur.
8
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
2. Epigenez Teorisi: (Sıralı OluĢ): Döllenmiş bir yumurtada ergin yapılarının olmaması
(bulunmaması), ancak embriyonun gelişmesi sırasında bu yapıların teşekkül etmesi fikridir.
17. ve 18. yüzyılda herkes preformasyona inanmasına rağmen bazı araştırmacılar gelişmenin
epigenetik olabileceğini düşünüyordu. Aristo'nun inancıda bu yöndeydi.
Alman Zooloğu Wolf (1733-1794) (18. yüzyıl) 1759 da tavuk embriyosunun gelişmesi
üzerine yapmış olduğu incelemeler sonucunda Epigenez fikrine inandığını açıkladı. Fakat
aynı devirde yaşayan diğer bilim adamlarını bu fikre inandıramadı. Ancak 19. yüzyılda
biyologların büyük bir kısmı nihayet bu fikri kabul ettiler.
Canlıların gelişmesinde gerek yumurta gerekse sperma hücreleri aynı derece önemlidir.
Şüphesiz bugün tüm araştırıcılar epigenezi savunmaktadır. 19.yüzyılda embriyolojide büyük
ilerlemeler kaydedilmiştir. Farklı hayvan türlerinde vücudun muhtelif kısımlarının aynı
embriyonik (germ) tabakanın farklılaşmasından meydana geldiği genel bir kural halinde
ortaya konmuştur.
KÖK HÜCRELER
Farklı hücre tiplerine dönüşebilme potansiyeline ve kendisini yenileyebilme gücüne sahip
olan hücrelere "kök hücre" deniyor. Vücudumuzdaki kas, cilt, karaciğer hücreleri gibi hücrelerin
belli bir hedefi var ve bölündüklerinde yine kendileri gibi bir hücre oluşturuyorlar. Yani
karaciğer hücresi bölününce yeni bir karaciğer hücresi oluşuyor. Bundan farklı olarak, kök
hücrelerin bu şekilde belirlenmiş bir görevi yoktur. Aldıkları sinyale göre farklı hücre türlerine
dönüşürler. Bu sinyallerin kontrolü genler ile sağlanır. Bir kök hücresinin hangi hücreye
dönüşeceğini hücre çekirdeğindeki genler belirler. Diğer hücreler ölünce veya hasar görünce,
kök hücreler hangi hücre türüne ihtiyaç varsa o hücreye dönüşürler. Ancak bu dönüşüm genlerin
kontrolünde, uygun sinyallerle gerçekleşen bir seri olaylar bütünüdür. Bu işlem sırasında, bazı
genler daha aktif hale gelirken, bazıları da baskılanır. Kendisini yenileme gücüne sahip olan kök
hücreler, bir bakıma diğer hücre türleri için tükenmez bir kaynak görevi üstlenirler. İlk olarak
1998 yılında insan embriyosundan kök hücre elde edilip kültürlerde çoğaltılmasından sonra kök
hücre araştırmaları hız kazandı. Değişik hücre türlerine dönüşebilme potansiyeli olan kök
hücreleri, kontrol edilebildikleri taktirde laboratuvar ortamında istenilen hücre türüne
dönüştürülebilirler. Böylece vücutta eskiyen, hastalanan veya ölen hücrelerin veya organların
yerini doldurmak üzere laboratuvarda kök hücrelerinden yeni hücreler, hatta yeni bir organ elde
10
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
edilebilir. Ancak bunu başarabilmek için hücrenin genetik şifresinin ve kontrol mekanizmasını
çok iyi bilmek gerekir.
Kök Hücre Nedir? Erkeğin spermi ile kadının yumurtası birleştiğinde, yani döllenme
sonrası oluşan hücre (zigot) tek başına tüm organizmayı oluşturacak genetik bilgiye ve güce
sahiptir. Vücuttaki tüm hücrelere dönüşebilecek potansiyele sahip olan bu ilk embriyonel
hücreye totipotent (her şeyi yapabilen anlamında) hücre denilir. Döllenmeyi izleyen ilk dört ile
beş gün içerisinde tek hücreden meydana gelen tüm hücreler aynı güce sahiptir. Yani döllenme
sonrası ilk dört gün içerisinde oluşan hücreler rahim içerisine yerleştirildiğinde, her biri tek
başına bir organizma, yani insan oluşturabilecek güce sahiptir. Anne karnında ilk dört gün
içerisinde eğer herhangi bir nedenle bu hücreler birbirinden ayrılırsa, ayrılan her hücre kendi
başına büyür ve ayrı bir insan meydana getirir. Genetik şifreleri aynı olan bu organizmalara "tek
yumurta ikizi" deniliyor.
Beşinci günden, yani 2-3 hücre bölünmesinden sonra meydana gelen hücreler "blastosit"
denilen küresel bir şekil alırlar. Bu kürenin içerisindeki hücreler vücuttaki tüm hücrelere
dönüşebilecek potansiyele sahiptirler; ancak tek başlarına tüm organizmayı oluşturamazlar. Yani,
döllenmeden 6-7 gün sonra meydana gelen hücrelerden herhangi biri alınıp rahime yerleştirilirse
bu hücre artık bir organizma oluşturamazlar. Bu nedenle bu hücrelere "pluripotent" hücre denilir.
Hayvanlardan ilk olarak 1981 yılında elde edilen bu tür kök hücreler yaklaşık 15 yıl sonra
insanlardan da elde edildi. Hücrelerin bölünme kapasitesini, yani bir bakıma ömrünü belirleyen
faktörlerden biri, kromozomların ucunda bulunan ve "telomer" denilen DNA zincirleri. Bu
zincirlerin uzun kalmasını sağlayan ise telomeraz enzimdir. Bir hücrede telomeraz ne kadar
aktifse telomer uzunluğu da o kadar korunabilir yani uzun kalır. Telomerler ne kadar uzun olursa
hücrelerin bölünme kapasitesi de o kadar fazla olur ve yaşam da o kadar uzun olur. Kök
hücrelerde de çok aktif telomeraz faaliyeti ve buna bağlı olarak da uzun telomer zincirleri
mevcuttur. Bu nedenle, kök hücreler çok uzun sürelerle bölünerek kendilerini kopyalayabilirler.
Anne karnındaki organizmanın daha sonraki gelişim aşamalarında, hücreler biraz daha özel
11
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
görevlere sahip oluyor ve erişkin kök hücrelerine dönüşürler. Bu erişkin kök hücreler de belirli
hücre türlerini meydana getirir. Örneğin, kan kök hücresi kemik iliğinde bulunur ve gerektiğinde
beyaz kan hücreleri, kırmızı kan hücreleri ve kanın pıhtılaşmasında görev alan trombositlere
dönüşüyorlar. Aynı şekilde deri kök hücreleri de değişik deri hücrelerine dönüşebiliyorlar. Biraz
daha özelleşmiş olan bu kök hücrelere multipotent (çok yetili) hücre denilir. Tüm organizmayı
oluşturma gücüne sahip olan veya tüm hücre türlerine dönüşebilen kök hücreler, insan
gelişiminin ilk aşamalarında, yani embriyo aşamasında bulunuyor. Ancak biraz daha özelleşmiş
kök hücreleri çocuklarda ve hatta erişkinlerde bulunabilir. Buna en iyi örnek kemik iliğindeki
kan kök hücreleridir. Bu hücreler, hem çocuk hem de erişkin kemik iliğinde bulunurlar. İnsan
vücudunda ancak belirli birkaç hücre türüne dönüşebilen erişkin kök hücreleri, laboratuvar
koşullarında gerekli ortam ve sinyaller sağlandığında çok daha fazla hücre türüne dönüşebilirler.
Örneğin, normal koşullarda sadece kan hücrelerine dönüşen kan kök hücreleri, istenildiğinde
sinir hücresine dönüşebilirler.
GELĠġMENĠN GENEL PLANI: Bütün omurgalı hayvanlar ve eşeyli çoğalan omurgasız
hayvanlarda gelişmenin genel planı aynıdır. Bu plan şöyle sıralanır:
1. Segmentasyon safhası
2. Embriyo tabakalarının teşekkülü
3. Histolojik farklılaşma
4. Bu safhada 3 embriyo tabakasından muhtelif organ taslakları teşekkül eder. Bu olaya
organogeni denir.
EġEY ORGANLARI
ERKEK GENĠTAL YAPISI: Testisler, Epididimis, Vas deferans, Seminal vesikül, Prostat bezi
ve Penisten oluşur.
12
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Penis: Penis, erişkin bir erkekte 5-9 santimetre uzunluğunda, 3-5 santimetre çapında silindir
şeklinde bir organdır. Çiftleşme organıdır. Esas yapısının içteki süngerimsi yapı oluşturur.
Eşeysel uyarılma sırasın kan bu süngerimsi dokuya hücum eder. Penisin gövde ve baş olmak
üzere iki kısmı vardır. Baş kısmı sünnet derisiyle kaplıdır. Penisin ortasından uretra adı verilen
idrar borusu geçer. Mesaneyle bağlantılı olan bu boru, penis başının uç kısmında bulunan uretra
ağzına açılır. Uretra hem meninin hem de idrarın dışarıya boşaltılmasını sağlar. Erkek uretrası
kadın uretrasına göre çok daha uzundur.
Testisler: Histoloji derslerinden bilineceği gibi, testis‟ler scrotum‟un altında tunika vaginalis
testis adı verilen çift yapraklı seröz bir zar ile ( periton‟un parietal ve visceral yaprakları)
sarılmıştır. Bu seröz zarın visceral yaprağının altında da tunika albuginea adı verilen kuvvetli
fibröz bir bağ doku kılıf ( yaklaşık 1 mm kalınlıkta) ile sarılmıştır. Tunika albuginea‟nın derin
kısmı kan damarlarından zengindir ve zona vasculosa adını alır. Tunika albuginea arka yüzde
üçgen şeklinde bir genişleme yaparak mediastinum testis‟i oluşturur. Mediastinum testis‟ten
ışınsal olarak ayrılan ince bağ doku trabekülaları (septula testis‟ler) testis‟i piramit şeklinde
küçük lobcuklara (lobuli testis) ayırır ( insanda lobcukların sayısı 200-300 arasında değişir).
Piramitlerin tepesi mediastinum‟a tabanları ise dışa dönüktür.
Her lobcukta 1-4 adet, kıvrımlı seyreden, 30-70 cm uzunlukta, 150-200 mikron çapında ,
başlangıç kısımları kör uçlar halinde olan kanalcıklar vardır. Toplam uzunlukları insanda
yaklaşık 250 metreyi bulan bu kanalcıklara tubuli seminiferi contorti adı verilir. İşte, olgun erkek
eşey hücresi olan spermatozoon‟lar (spermium‟lar) bu tüpler içinde ya
pılırlar.
13
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Testislerin içinde bulunduğu keseye skrotum kesesi denir. Skrotum kesesi vücut
sıcaklığından 3˚C daha düşük sıcaklığa sahiptir. Skrotumun sperm işlevlerini korumak açısından
çok önemli bir özelliği vardır:
Testislerdeki seminifer tüpçüklerinde erkek eşey hücreleri olan spermleri yapan ana
hücreler (germ hücreleri) ve gelişmekte olan sperm hücresinin desteklenmesi ve beslenmesini
sağlayan sertoli hücreleri vardır. Bunlar uzun, prizmatik ve büyük hücrelerdir.
Seminifer tüpçüklerinin arasında yer alan kısımlara interstisyel aralık denir. İnterstisyel
aralıkta erkek eşey hormonu testesteronu androgenlerden sağlayan endokrin hücreleri vardır. Bu
hormon salgılayan hücrelere Leydig hücreleri denir. Leydig hücreleri hipofizin LH uyarısı
sonucu testosteron üretirler. Testesteron steroid yapıda bir hormondur. Dolayısıyla leydig
14
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
hücreleri steroid sentezi yapan hücre yapısına sahiptir. Testesteron hormonu sekonder erkek eşey
karakterlerinin gelişmesini sağlar. Ayrıca interstisyel alanda kollojen lifler, fibrositler, kan
damarları ve sinirler de yer alır.
Testisler gelişme sırasında abdomen boşluğunda bulunur. Daha sonra skrotum kesesine
iner. Skrotum kesesine inememe durumunda müdahale ile indirilir. Aksi durumda kısırlığa yol
açabilir. Testislerden bir kesit alınacak olursa her birinin yüzlerce kıvrılmış tüpten ve bu tüpler
arasında destek sağlayan hücrelerden meydana gelir. Testisin içindeki tüpler testis dışındaki bir
düzine kadar olan ince kanalcığa yani epididimise açılır. Günde ortalama 100 milyon kadar
sperm meydana gelir. Spermler testis üzerindeki ratetestis denen kanalcıklar sistemiyle ilk olarak
Ductus eferentese ve daha sonrada epididimise geçer.
Epididimis: İnsandaki uzunluğu 6m kadardır. Spermaların testisten vas deferansa ve daha sonra
penise iletilmesini sağlar. Epididimis borucukları sıvıların hücre yıkıntılarının ve spermalarda
bulunan pigmentleri aynı zamanda gereksinimden fazla sperma üretilmiş ise bunları absorbe
etme özelliğindedir. Spermalar epididimis içinde döllenme yeteneği kazanır ve spermler tam
olgun hale gelmiş olur.
Vas Deferens (Ductus deferens) : Bu kanal epididimisten çıktıktan sonra idrar kesesinin arka
bölgesinden geçerek diğer testisten gelen vas deferans kanalı ile birleşerek Rectum ve idrar
kesesi arasında bulunan Seminal vesikül denen bezin açıklığı ile birleşir. Vas deferans kanalı
ritmik hareketli oluşu ile sperm hücrelerinin hareketinde yardımcı görev üstlenir.
15
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Seminal Vesikül: Prostat bezinin dip tarafında iki yanlı bir torba seklindedir. Epididimisten
gelen kanalın devamı olan bir kanalla idrar kesesinin altında üretraya açılır. Sarı renkli bir salgı
salgılama özelliğine sahiptir. Üretra sidik kesesinden penise uzanır. Eşeysel sıvının penise
taşınmasında yardımcı görev alır.üretranın etrafında tam idrar kesesinin altında kas ve bez
dokudan meydana gelmiş bir organ olan prostat bezi vardır.
Prostat Bezi: Tohum sıvısının büyük bir kısmını salgılar. Epididimis içerisinde ağır hareketli
olan spermalar prostat bezinden geçerken, bu bez tarafından salgılanan ton balığı kokusunda
beyaz renkte spermin denen maddelerin salgılanmasıyla sperma aktif hale gelir. Çiftleşme
sırasında prostatın kaslı yapısı idrar kesesinden gelen kanalı kapatarak spermlerin idrarla
karışmasını önler.
Couper Bezi: Penisin dip kısmında bulunan iki küçük bezdir. Dişideki Bartholin bezinin
homologudur. Kaygan bir madde salgılama özelliğine sahiptir.
16
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Ovaryum: Ovaryum dıştan germinatif epitelyum adı verilen tek katlı yassı/kübik (gençlerde
kübik yaşlılarda yassı) şekilli epitellerle ve onunda altında tunica albuginea adı verilen fibröz bir
bağ dokusuyla sarılmıştır. Ovaryumun dış kısmı korteks iç kısmı ise medulla adını alır. Korteks
içerisinde ovogenezis‟in olaylandığı çeşitli yapılar vardır. Bunlara genel olarak ovaryum
follikülleri (gelişme kademelerine göre; primordial, primer, sekonder ve olgun folliküller) adı
verilir.Olgun dişi eşey hücreleri dişi‟de ovaryum adı verilen organlarda yapılır. İnsanda ovaryum
pelvis boşluğunda yerleşik, yassı oval biçimde, irice bir badem şeklinde, sağda ve solda olmak
üzere bir çift organdır. Testisler gibi ovaryumlar da iç salgı bezidir. Sadece yumurtayı
oluşturmakla kalmayıp eşey hormonunu salgılarlar. Her iki ovaryum bezelye şeklinde 1-1,5cm
uzunluğunda olup abdomen boşluğunun arka kısmında mezenterlerle bağlanmıştır. Her bezin dış
kısmı germinal epitelyum ile kuşatılmıştır. Germinal epitelyumun hemen altında ortalarında
yumurta hücreleri bulunan kalın bir tabaka halinde küresel hücre grupları olan folikül bulunur.
Doğuşta germinal epitelyumda önceden teşekkül etmiş halde yüz binlerce folikül mevcuttur. Bu
foliküllerin bazıların denejenere olduğu halde çoğunluğu bluğ yaşına kadar uykuda kalır.
Periyodik aralıklarla (her ay) foliküllerden bir ya da daha fazlası büyümeye başlar ve içleri
ovaryum yüzeyinde çıkıntı yapıncaya kadar foliküller sıvı ile dolar. Sonuçta patlayarak folikülün
ortasındaki yumurta hücresi serbest kalır. Bu olaya ovulasyon denir. Döllenme olsun veya
olmasın ovulasyon esnasında folikülün yırtılmasından sonra geride kalan folikül hücreleri süratle
17
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
çoğalır. Önce folikül boşluğunu doldurur. Bu hücreler sarı renkte olduğu için sarı cisim (corpus
luteum) denir. Döllenme olmuşsa corpus luteum aylarca kalır. Döllenme olmamışsa iki hafta
corpus luteum gerileyerek küçülür ve beyaz bir iz halinde kalır.
Fallopian Tüpü (Tuba uterina): Yumurtalıktan döl yatağına uzanır. Yumurtanın geçmesi için
oluşmuş bir kanaldır. Bu kanalın yumurtalık kanalındaki kısmı, bir huni gibi genişlemiş huninin
etrafı püskül gibi uzantılarla donatılmıştır. Tüpün içi titrek sillerle örtülüdür. Bu siller
yumurtanın döl yatağına iletilmesine sağlar. Follopian tüpü döl yatağına küçük bir delikçikle
açılır.
Uterus: Uterus memeli hayvanlarda 4 tiptir. İnsanda rektum ve idrar kesesi arasında 9cm kadar
uzunluğunda bir organdır. Uterusun üst kısmına Follopian tüpleri açılır. Uterusun alt kısmı ise
Serviks dediğimiz açıklıkla vajinaya bağlanır. Döl yatağı ligamentler ile karın duvarına
asılmıştır. Uterusun iç kısmı endometriyum (kan dokusu ile donatılmış bezli bir doku) denen
doku ile astarlanmıştır. Normal olarak rahim içi boşluğu kapalıdır. Fakat gebelik sırasında büyür.
Bazik bir sıvı salgılayarak spermaların döl yatağına doğru hareketini sağlar. Çünkü spermalar
18
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
bazik ortamları tercih ederler. Ayrıca burada çok az salgılanan arsenik spermaların hareketlerini
güçlendirir ve hızlı hareket özelliği kazandırır.
Serviks: Döl yatağının vajinaya açıldığı açıklıktır. Normal olarak düz ve kısadır. Bazı hallerde
uzun ve kendi üzerine kıvrılmış olabilir. Böyle durumlarda spermalarının yumurtaya ulaşması
engellenir. Tıbbi müdahale bu durum ortadan kaldırılır. Hamilelikte Serviks bir zarla kapatılır.
Vajinadan uterusa bakteriyel enfeksiyonların geçmesi engellenir. Tüm eşeysel organların iç
yüzeyine olduğuna göre buradan da gluloz ve ona benzer şekerli maddeler salgılanarak
spermanın yolda beslenmesine yardımcı olur.
Vagina: Rahime dil açı ile birleşmiştir. Orda da Hymen (kızlık zarı) ile ikiye ayrılır (ön ve arka
kısım olarak). Normal uzunluğu 8-10cm kadar.
Kızlık Zarı (Hymen): Vajinanın alt kıvrımından meydana gelmiştir. Çok değişkenlik
göstermesine rağmen hepsinde kan damarları yapısı bulunur.
19
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
dişide gelişenine Oogenez adı verilir. Sonuçta oluşan olgun eşey hücreleri haploid sayıda
kromozom ve DNA içeren hücrelerdir.
Gametogenezde 4 önemli evre vardır. Birincisi; eşey ana hücrelerinin embriyo dışı kökeni
ve göçü, ikincisi; eşey ana hücrelerinin mitoz bölünme ile sayılarını artırması, üçüncüsü; eşey
ana hücrelerinin mayoz bölünme ile kromozom sayılarını yarıya indirmesi ve dördüncüsü; eşey
hücrelerinin yapısal işlevsel olarak olgunlaşması ve farklılaşmasıdır. Embriyonik gelişim
sırasında gametlerin tanınabilir en erken formlarına primordial germ hücreleri denir. bu hücreler
gonatların dışında oluşur. Fakat daha sonra gonatlara göç ederek eşey hücrelerini meydana
getirirler. Dişilerde mitoz bölünme geçiren aktif germ hücrelerine oogonia (tekili oogonium),
erkeklerde ise spermatogonia (spermatogonium) denir.
SPERMATOGENEZ:
. Spermatogoniumlar puberteden itibaren başlayan bir seri olaylar geçirerek olgun eşey
hücreleri olan spermatozoonları meydana getirirler. Bu olayların tümü spermatogenez adını
alır. Puberteye kadar seminifer tübüllerde uyku halinde bekleyen spermatogoniumlar, pubertede
hipofiz bezinden salgılanmaya başlayan FSH‟ın etkisi ile mitozla çoğalmaya başlar. Oluşan
spermatogoniumların bir kısmı yeniden mitoza girerek yeni spermatogonium oluşumunu
sağlarken bir kısmı ise hacimlerini büyüterek primer spermatosit (spermatosit I) adı verilen
diploid (46) kromozom sayısına sahip hücrelere dönüşürler. Bunlar seminifer tübüllerdeki en
20
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
büyük hücrelerdir. Primer spermatositler mayoz bölünme geçirerek; birinci bölünme sonunda
sekonder spermatositlere (Spermatosit II) ve ikinci bölünme sonucunda spermatid adı
verilen haploid kromozomlu (23) hücrelere dönüşürler. Primer spermatositlerin geçirdiği
I.mayoza; kromozom sayısının yarıya inmesi ile sonuçlandığı için redüksiyon bölünmesi adı
da verilir. Mayoz bölünme sonucunda 1 adet primer spermatosit‟ten 4 adet spermatid meydana
gelir. Spermatidler artık bölünmezler, yani ileri derecede özelleşmiş olurlar. Spermatidler sertoli
hücrelerinin lumene doğru uzanmış bulunan uzantılarına gömülerek spermiyogenez ismi verilen
bir farklılaşma süreci geçirirler. Bu süreçte sitoplazmalarının büyük kısmı atılır. Akrozom adı
verilen ve içinde çeşitli enzimler içeren bir organel oluşarak çekirdek önündeki bölgeye yerleşir.
Hücrelerde ayrıca merkezinde -silyaya benzer şekilde- mikrotübül sistemi içeren birer kuyruk
oluşur. Spermiyogenezis sonucunda spermium veya spermatozoon adı verilen baş, boyun ve
kuyruk (orta parça, esas parça ve son parça) içeren hücrelere dönüşürler. İnsanlarda
spermatozoon oluşumuna kadar geçen süre yaklaşık 2 aydır.
Spermatogenezis olayı puberte ile başlar ve ileri yaşalara kadar devam eder. Hipofiz bezi
tarafından salgılanan LH ( erkeklerde ICSH) hormonu testislerin bağ dokusu içindeki Leydig
hücrelerini sitimüle ederek, onların testosteron hormonu salgılamasını sağlar.
21
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Spermiyogenez (Spermihistogenesiz):
Spermiyogenez sırasında spermatitler sertoli hücreleri ile bir iş birliği yaparlar. Spermatitten
olgun spermium oluşumuna kadar geçen süreç sertoli hücresi sitoplâzmasında gerçekleşir. Yeni
oluşan spermatitler birbirlerine protoplazmik köprüler ile bağlıdırlar. Bu bağlantıları ile birlikte
sertoli hücresi sitoplâzmasına doğru girerler ve burada bir dizi gelişim evresi geçirirler. Bu
evreler:
1. Golgi evresi: Spermatit granüler ER‟sinde üretilen hidrolitik enzimler golgi kompleksine
gelir. Çeşitli değişiklikler geçirerek golginin trans yüzünden salınırlar. Bu granüllere
“proakrozomal granül” adı verilir. Bu granüller birleşerek akrozom vesiküllerini oluştururlar. Bu
akrozomal vezikül çekirdek zarına yapışık olarak yerleşir. Bu vezikül aynı zamanda spermiumun
ön kutbunu da belirler. Bu evrede sentrioller çekirdek bölgesinden uzaklaşır ve bir tanesi
flagellumun aksonemini ( 9 çift periferde, 2 tane merkezde mikrotubulus yapısı içeren, kuyruğun
iskeletini oluşturan yapı ) oluşturur.
2. BaĢlık (ġapka) evresi: Bu evrede akrozom vezikülü büyür ve vezikülün zarı çekirdeği kısmen
sarar. Son büyüklüğüne ulaştığında bu yapı artık akrozom olarak bilinir.
3. Akrozom evresi: Akrozom yapımı tamamlanmıştır. Çekirdek koyu renkli, küçük, armut
şekilli bir yapı kazanmıştır. Bu arada distal sentriolden çıkan mikrotubuluslar aksonem denilen
yapıyı oluşturur ve kuyruk uzamaya başlar. Mitokondriumlar (Mt) boyun bölgesinde aksonemi
çevrelerler. Spermiumun flagellumu meydana gelir.
4. Maturasyon (OlgunlaĢma) evresi: Mitokondriden oluşan bir kılıf gerekli enerjiyi sağlar.
Spermatitler bu evrede birbirlerinden ayrılırlar. Bunlar arasındaki protoplazmik köprüler ortadan
kalkar ve fazla stoplazmik kısımlar atılır. Bu atılan sitoplâzma parçalarına “rezidüel body” adı
verilir. Bu rezidüel bodyler sertoli hücresi tarafından fagosite edilirler.
Oluşan yeni hücreler olgun spermiumlardır. Seminifer tübül lümenine atılırlar. Bunların
hareket ve dölleme yetenekleri yoktur. Hareket yeteneklerini ductus epididimis‟te (yardımcı
bezlerin salgıları ile ); dölleme yeteneklerini ise dişi genital kanallarda kazanırlar.
22
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
SPERM HÜCRESĠNĠN YAPISI: Spermler, dişi üreme yollarında ise süper aktivasyon
yeteneği kazanır. Bu spermlerden en güçlüsü seçilerek ovumu döller. Bir günde üretilen 60-100
milyon spermin kapladığı alan yani hacim 1cc‟dir. Toplam hacimde (3cc). %20 gibi bir kısım
anormal spermleri oluşturur. Yani 100 milyon spermden 60 tanesi anormal yapıya sahip olabilir.
Bir sperm hücresinin yapısında; baş, boyun(gövde) ve kuyruk bölgesi olmak üzere 3
kısım bulunur.
23
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
BaĢ: Çekirdek burada bulunur. Etrafı çok ince bir sitoplazma tabakası ve zarı ile çevrilir.
Ön kısımda bir akrozom bulunur. Golgi cihazı tarafından oluşturulan bu akrozom yumurta zarını
delecek hidrolitik enzimler içerir. Bunlar ovumun zona pellicudasını delme yetisindeki
enzimlerdir. Dolayısıyla fertilizasyon için gereklidir. Akrozom içinde yer alan hidrolitik
enzimler: Hyaluronidaz, Nöraminidaz, Aril sülfataz, Asit fosfotaz ve Akrozin ( tripsin benzeri
proteaz )‟dir.
Gövde: Değişik türlere ait sperm hücrelerinde bu orta bölge değişik şekillerde olabilir.
İki sentriol vardır. Proksimal sentriol nukleusa daha yakındır. Distal sentriol sperma kuyruğunu
eksenini teşkil eden flamenti yapar. Sperma hücresinin baş, orta ve kuyruk bölgesinin etrafı çok
ince yoğun bir sitoplazma tabakası ile çevrilidir. Mitokondriler spermanın orta bölgesinde Distal
sentrioldan çıkan eksenin etrafında toplanırlar.
Kuyruk: Distal sentriolden uzanan flamentlerden meydana gelmiştir. Sil ve kamçının
olduğu gibi 10 çift iplikçikten meydana gelmiştir. Sperm hücresinin esas hareketini sağlayan
kısımdır. Kuyruğun son kısmında eksen çıplaktır. Sitoplazma ve zar kısmı yoktur. Spermlerin
kuyruk kısmı 4 parçadan oluşur. Boyun bölgesi baş kısmını kuyruk bölgesine bağlar. Boyun
bölgesinde başlayan aksonem kuyruk boyunca uzanır. Orta parça aksonemin çevresinde çok
sayıda mitokondri ile çevrilidir. Hareket için orta parçanın son bölgesinde bir kalınlaşma yer alır.
Bu kalınlaşmaya annulus adı verilir. Bu kalınlaşma mitokondrili orta parçanın bittiğinin
göstergesidir. Esas parça kuyruğun en uzun parçasıdır. Esas parçada aksonemin çevresinde bir
fibröz kılıf bulunmaktadır. Son parçada sadece aksonem bulunur.
Bazı hayvanlarda örneğin Nematodlarda ve Antropotlarda spermanın kuyruk bölgesi
olmayabilir. Böyle durumlarda sperm hücresi ameboid hareketlerle yumurtaya ulaşır.
24
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Bir insan ejakulatı ortalama 3.3-3.5 cc hacimdedir. Bunun içerisinde sperm hücreleri,
prostat, grandula vesikula, bulbacovarnes ve bulbo ürethal guadelerinin salgısı vardır. Normal
hallerde genç bir insanın 1cm³ (1cc) 'de 60-100 milyon sperm hücresinin bulunması gereklidir.
25
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
27
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
OOGENEZ:
Oogenezis: Oogenezis dişide ovaryum adı verilen organda oluşur. İnsanda ovaryum pelvis
boşluğunda yerleşmiş, yassı oval biçimde, iri badem şeklinde bir çift organdır. Ovaryum da
testis gibi hem endokrin hem ekzokrin salgı yapan bir bezdir. Egzokrin salgısı olgun dişi eşey
hücresi olan ovumdur. Endokrin olarak ise östrojen ve progesteron hormonlarını üretir.
Ovaryumda bulunan oogoniumlar intrauterin yaşamda mitozla sayıları milyonları bulacak
şekilde (prenatal 5-6. aylarda her iki ovaryumdaki toplam sayıları yaklaşık 7 milyon) çoğalırlar.
Mitoz erkekte doğumdan önce başlayıp tüm yaşam boyu devam ettiği halde dişilerde sadece
prenatal dönemde oluşur. Postnatal hayatta bir daha çoğalma olayı görülmez. Dişilerde Prenatal
dönemin 6. ayında çoğalma sonlanır. İntrauterin 5. aydan itibaren, bu hücrelerin bir kısmının
çevresi tek katlı yassı follikül epiteli ile çevrelenir, I. Mayoz bölünmeye girerek, primer oosit
(oosit I) ismi alırlar. Çevresindeki tek katlı yassı follikül epiteli ile birlikte primer oosite
primordial follikül denir. Primordial follikülün çapı 25-30 mikrometre, bu aşamada oosit I‟in
çapı 20 mikrometre kadardır. Primer oosit I.mayozun profaz (diploten) aşamasında kalır.
28
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Primer oosit I.mayozda kalması, follikül hücrelerinden salgılanan meiosis preventing substance
maddesi ile sağlanır. Ovulasyon öncesine kadar sürer. LH etkisi ile salgılanan meiosis-inducing
substance ile mayoz devam eder.
Primordial follikül
Prenatal 6. aydan itibaren çoğalan hücrelerden çevresi follikül epiteli ile çevrelenmeyenler
dejenere olur ve ölür. Yeni doğmuş bir kız çocuğunda primordial follikül sayısı yaklaşık 2
milyon adettir, puberte dönemine gelindiğinde ise her iki ovaryumda toplam yaklaşık 400 bin
adet kalır
Puberte ile birlikte hipofizden salgılanan FSH hormonunun etkisi altında her ay belirli sayıda
follikül (4-20 adet) gelişmeye başlar. Bunlardan sadece bir tanesi ovulasyonla atılır. Diğerleri
gelişimin çeşitli aşamalarında atreziye uğrar ve dejenere olur. Bazı primordial folliküller de hiç
gelişemeden dejenere olur. Bu durum ovaryumlarda hiç follikül kalmayıncaya kadar devam
eder. Folliküller tamamen bittiğinde kişi menapoza girer. Hiç gebe kalmayan sağlıklı bir kadının
yılda en fazla 12-13 kez ovulasyon yapma şansı bulunduğuna göre yaklaşık 40 yıl sürecek
seksüel hayatı boyunca 500 civarında primordial follikül ovulasyonla atılacaktır. Diğerleri ise
dejenerasyona uğrayacaktır.
Her siklusta belli sayıda (4-20) primordial follikül gelişimeye başlar. Tek katlı yassı follikül
epitelin boyu uzar, kübik olur. Bu durumdaki folliküle tek katlı primer follikül (unilaminar
primary follicle) adı verilir. Daha sonra folikül epiteli mitozla çoğalarak çok katlı olur, çok
katlı primer follikül (multilaminar primary follicle) adı verilir.
29
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Follikül hücre proliferasyonu, primer oositten salgılanan activin maddesi tarafından stimüle
edilir.
Çok katlı folikül epitel hücreleri granüloza hücreleri adını alır. Bu gelişme evresinde, Oosit I
gelişip 60-80 µm‟lik bir çapa ulaştığında oosit I ile ilk sıra granüloza hücrelerince ortak olarak
yapılan PAS + glikoprotein bir tabaka Oosit I‟i çepeçevre sarar. Homojen, asellüler olan bu
tabakaya zona pellucida adı verilir. Oositi koruyucu ve besleyici görevleri vardır ve varlığını
geç blastokist evresine kadar sürdürür. Çok katlı primer follikül içinde bu gelişmeler olurken,
follikülü kuşatan ovaryum stroması da follikül etrafında teka follikülü adı verilen bir kılıf yapar.
Follikül gelişmesi ilerledikce bu kılıf; teka interna ve teka eksterna olarak ikiye ayrılır. Foliküle
bitişik olan teka interna iğ biçimli hücrelerden ve kapiller damarlardan zengindir. Hücreler
steroid sentezi yapan hücrelere özgü organellerden (aER, tubuler kristalı mitokondrionlar, yağ
damlacıkları) zengindir.
Teka eksterna ise fibröz bağ dokusu yapısındadır, kollagen demetler, düz kas hücreleri, stromal
hücreler ve kan damarları içerir.
30
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Primer folliküllerde gelişme ilerleyip, folikülün çapı 200µm civarına, granüloza hücreleri
kalınlığı 6-12 sıraya ulaştığında, granüloza hücreleri arasında yer yer erimeler başlar ve antrum
adı verilen boşluklar belirir. Boşluklarda granüloza hücrelerinden salgılanan bir follikül sıvısı
(likör folliküli; başlıca östrojen olmak üzere progesteron, androgenler gibi steroid hormonlar,
FSH, LH, inhibin, aktivin gibi steroid yapıda olmayan hormonlar ve çeşitli
glikozaminoglikanlar içerir) birikir. İlk antrum şekillendikten sonra folikülün adı artık sekonder
folliküldür ( ya da; antral follikül, veziküler follikül gibi adlar verilir).
Sekonder follikül
Gelişme ilerledikce antrumlar birleşir ve tek bir boşluğa ( cavum follikülü) dönüşür. Oosit I
120-150 µm çapa ulaşınca büyümesi artık durur. Kendisini saran zona pellusida ve birkaç sıra
granüloza hücresi ile (prizmatik olan ilk sıraya corona radiata denir) follikül boşluğuna doğru
tepecik oluşturur. Buraya yumurta tepeciği (cumulus oophorus) adı verilir.
cavum follikülü
cumulus oophorus
31
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Bu şekilde gelişme gösteren sekonder folliküllerden birkaç tanesi ileri gelişme göstererek olgun
folliküle (tersiyer follikül, Graaf follikülü) dönüşür. Bunlardan da normalde sadece bir tanesi
ovulasyona uğrayacaktır. Diğer folliküller ise bu aşamada atreziye uğrayarak atretik folliküllere
dönüşürler. Olgun folliküllerin çapı 2-2.5 cm ye ulaşır, oosit I çapı ise değişmez (120-150µm).
Antrum iyice genişlemiş, granüloza hücreleri incelmiştir. Ovulasyondan hemen önce izlenen bu
folliküle preovulatuvar follikül de denir. Graaf follikülünde; oosit I 120-150 µm çapa, çekirdeği
25 µm çapına ulaşmıştır. Bunun eksentrik konumlu nukleusuna vesikula germinativa, koyu
boyanan iri nukleolusuna da makula germinativa adı verilir. Graaf follikülleri iyice büyüyerek
2.5 cm 'lik bir çapa ulaştıklarında ovaryum yüzeyine doğru çıkıntı yaparlar(stigma).
Ovulasyondan az önce oosit I, birinci mayotik bölünmesini tamamlar, böylece Oosit II ve I.
kutup hücresi meydana gelir. Oosit II hemen ikinci mayoz bölünmesine başlar ve metafaz
evresinde kalır. Oosit II etrafındaki corona radiata ve birkaç sıra follikül epiteli ile sarılı olarak
follikül duvarından koparak, follikül boşluğu içine düşer. Genelde gelişen folliküllerden sadece
bir tanesi ovulasyona uğrar. Oosit II, fertilizasyona uğrar ise II. Mayozu tamamlar ve ovum ile
II. Kutup cisimciği oluşur. Kutup cisimcikleri çok küçük hücrelerdir. Fertilizasyon yetenekleri
yoktur. Dişilerde mayoz bölünme sonucu bir oogonyumdan tek ovum oluşur.
32
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
33
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Yumurta Tipleri
Animal kutup: Bölünme sırasında kutup hücrelerinin atıldığı kutba denir.
Vejetatif kutup: Vitellusun yoğunlaştığı kısım.
Vitellus; Proteinler, nötral yağlar, fosfolipidler ve glikojenden oluşur. Maddensel tuzlar,
enzimler ve vitamin içerirler.
İçerdikleri besin maddesine ve bunun yumurtadaki dağılışına göre ;
1. Oligolesital (Alesital ) Tip (Memeli, deniz kestanesi yumurtaları)
2. Telolesital Tip :
a) Hafif Telolesital Tip (Kurbağa yumurtası)
b) İleri Telolestital Tip (Balık, kuş yumurtaları)
3. Sentrolesital Tip (Böcek yumurtası)
2. Telolesital yumurtalar : Vitellus açısından orta veya çok derecede zengin olan
yumurtalardır. Bu tip yumurtalara, vitellus eşit bir dağılım göstermediği için anizolesital
yumurtalar da denir. Bu tip yumurtalarda vitellus plakları, büyük granüller halinde ve
genellikle oval şekillidirler (amfibi yumurtaları) Vitellus plakları daha çok vejetatif kutupta
yoğunlaşmıştır. Sitoplazmik kısım animal kutupta toplanmıştır. Hücre nukleusu, sitoplazmik
alan içinde yer aldığından animal kutba yakındır. Bu tip yumurtalarda, vitellus dağılımından
dolayı bir kutuplaşma görülmektedir. Vitellus miktarından dolayı oluşan kutuplaşma
derecesine göre telolesital yumurtaları iki gruba ayırmak mümkündür.
34
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
35
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
36
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
1) Gonodatropin-I (FSH): Folikül olgunlaştırıcı hormon veya folikül stimulatör hormon adı
verilmiştir. Suda eriyen saf bir glikoprotein yapısındadır. Ovaryumdaki foliküller üzerine etki
yaparak bunların Graf folikülü hale geçmesini sağlar.
2) Gonodotropin-II (LH): Lüteinleştirici hormondur. Gonodotropin-II hormonu ara hücreleri
uyaran hormondur. Suda eriyen bir glikoprotein yapısında olan lüteinleştirici hormon, FSH
etkisiyle oluşmuş Graf folükülünün östrojen hormonu salgılamasına ve yine folükül stimulatör
hormon (FSH) etkisi ile ovulasyonun oluşmasına yardım eder. Graf folikülünün geri kalan
kısmından lütein cisimciğinin gelişmesini sağlar.
3) Gonodotropin–III (LTH): Lüteotrop hormonudur. Buna corpus luteumu salgılatıcı hormon
anlamına gelen lüteotrop hormon denir. Diğer isimleri; lüteotropik hormon, prolaktin hormon ve
laktogenik hormondur. Suda eriyen bir protein yapısında olan bu hormon, corpus luteumun
37
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
progesteron hormonu salgılamasını sağlar. Doğumdan sonra süt bezlerini etkileyerek süt salgısı
oluşumunu etkiler. Ayrıca annelik içgüdüsünü verir.
Hipofiz ön lobunda yapılan bu gonodotropinlerin etkisi ile ovaryumda 2 tür hormon
salgılanmaktadır.
Ovaryumdan Salgılanan Hormonlar:
1) Östrojen Hormonu: Folikülin hormonu da denir. Östroidal, östriol ve östron adlı
hormonların bir karışımı olan östrojen hormonu tersiyer folikülün iç kabuk hücreleri ile
membrana granulosa hücreleri tarafından yapılan steroid bir hormondur. Bu hormonun en önemli
etkisi genel olarak mitotik işlevi artırmasıdır. Bu nedenle menstruasyon sonucu harap olan
endometrium kısımlarının onarılmasını sağlar. Östrojen genel anlamda bir gelişim hormonudur.
Bu etkisiyle miyometriumdaki (endometriumun çeperi) kaslar kalınlaşır. Endometriumdaki
guddeler gelişir. Ayrıca östrojenler kalçaların genişlemesine, ergenlikte göğüslerin büyümesine
ve belirli yerlerde kılların çıkmasına neden olur.
2) Progesteron Hormonu: Steroid bir hormondur. Ovulasyondan sonra çatlamış tersiyer
folikülde lüteinleştirici hormon (LH) etkisi ile, corpus luteum hücreleri tarafından da LTH etkisi
ile lütein hücrelerinden salgılanır. Gebeliğin devamını sağladığından Gestagen hormon da denir.
38
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
yavaş bir sıvı akımı yaratır ve ovum fallop tüpüne alınır. Bu olaya ovulasyon (yumurtlama)
denir.
39
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
aralıklarla daima tekrarlandığından her ovulasyondan sonra oluşan bu sarı cisme periyodik sarı
cisim denir.
Ovulasyondan sonra ovum döllenecek olursa sarı cismin ömrü uzar. Oluşan cisme hakiki
sarı cisim denir. Bu esnada gebelik de başladığından bu sarı cisme gebelik sarı cismi de denir.
Gebelik corpus luteumu ötekilere oranla daha fazla gelişmiştir. Bu gelişme gebeliğin dördüncü
ayına kadar devam eder ve yumurtalığın yarıdan fazlasını kapsayan bir çapa ulaşır. Gebeliğin
dördüncü ayından sonra corpus luteumdaki progesteron yapımı azalır. Çünkü bu dönemde
plasenta gelişimini tamamladığından progesteron gittikçe artan miktarlarda burada yapılmaya
başlar.
40
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
tabakası devamlılığını sağlayamaz ve bozulup dökülür ve vajinadan kanla dışarıya atılı. İşte bu
olaya menstrüasyon adı verilir. Uterus endometrium tabakasının yaklaşık 28 günde bir düzenli
olarak harap olmasına menstruasyon denir. Menstruasyon fazı olan bu dönem ortalama 4 gün
sürer. Adet kanının dışarı çıkması ile başlar. İ
İnsanlarda uterus endometriyumunun pars bazalis ve pars fonksiyonalis olmak üzere iki
kısmı vardır. CL küçülüp progesteron salgısı durunca , ilk önce pars bazalis ile pars
fonksiyonalis sınırındaki spiral arterlerde bir kasılma görülür. Bunun sonucu olarak üstteki pars
fonksiyonalis kansız kalır beslenemez ve yavaş yavaş nekrozlar başlar. Bir süre sonra spiral
arterlerdeki kasılma kalkar ve kan tekrar ani olarak spiral arterleri doldurur, ancak bu arterlerin
duvarı nekroze olduğundan bu ani kan akımına dayanamaz ve yırtılır, kan endometrium epiteli
altında toplanır. Aynı zamanda, daha önce progesteron tarafından etkileri frenlenmiş bulunan
proteolitik enzimler, üzerlerindeki progesteron etkisi kalktığından aktif hale geçerek uterus
epitelinin ve pars fonksiyonalisin harap olmasını sağlarlar. Sonuçta; kan+epitel+bağ doku
karışımı uterus boşluğuna dökülür ve vagina yoluyla dışarıya atılır. - Bu olaya menstruasyon (
adet kanaması) adı verilir. Menstruasyon genital siklusun son günü olur. Dışarı çıkan kana
menstruel kan (adet kanı) denir, arteriyel ve venöz kanın bir karışımıdır. İçine mukoza
parçalarıda karışmış olduğundan biraz kahverengindedir, diğer bir özelliği de pıhtılaşmamasıdır.
Kan pıhtılaşmasını sağlayan bazı proteinler, burada serbest kalan proteolitik enzimler tarafından
parçalandığından menstrüel kan pıhtılaşmaz. Yaklaşık 50-60 cc olan bu kan vagina yoluyla 3-4
gün içinde dışarıya boşalır. Olayın 3-4 gün sürmesinin nedeni, kasılmış olan spiral arterlerdeki
açılmanın her tarafta birden meydana gelmeyip, yavaş bir tempoda bölge bölge açılmasıdır.
İnsanlarda genital siklus genellikle 28 _+ 2 günde bir tekrarlanır. Bu sürenin ilk 4 günü
menstruasyon, sonraki 10 günü post-menstruasyon ve müteakip 14 günü pre-menstruasyon
dönemlerine aittir. Ovulasyon genital siklusun ,genellikle, tam ortasında, 14. Gün gerçekleşir.
Her genital siklus sonunda atılan pars fonksiyonalis kısmı alttaki zona bazalis tarafından yeniden
şekillendirilir. Menstruasyondan hemen sonra başlayan bu döneme regeneration ve proliferation
fazı denir. Bu dönemde östrojen hormonu etkilidir. Ovulasyondan sonra gelişen CL „un
salgıladığı porgesteron hormonu ise ikinci yarıda, bilhassa uterus bezlerinin salgıları üzerine
etkilidir.
41
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
2) Postmenstrium Dönemi (Folikül Evresi): Onarım anlamına gelir. Onarım ve çoğalma fazı
olan bu dönemde ovaryumdan salınan östrojen hormonunun etkisi ile menstruasyon süresince
harap olmuş endometrium epitel tabakası 5. günden itibaren östrojen etkisi altında tekrar
yenilenir ve onarılır. Onarıldıktan sonra kalınlaşmaya başlar. Ortalama 10 gün sürer. Bu
döngünün uzunluğu kişiden kişiye değişebilir (±1 hafta ).
14 gün sürer. Eğer gebelik meydana gelmemiş ise corpus luteum varlığını 10 gün kadar sürdürür
ve sonra yok olur. Eğer gebelik oluşmuşsa corpus luteum gebelik corpus luteumu adını alır ve
giderek büyüyerek çok miktarda progesteron ve az miktarda östrojen hormonlarını salgılar.
İşlevini gebeliğin 9–10. haftalarına kadar sürdürür. 9–10. haftalardan sonra gerilemeye başlar ve
progesteron salgılanması plasenta tarafından sürdürülür.
Genital siklusda şahıslara ait çok büyük farklar görülebilir. Üzüntü ve sevinçler,
sıkıntılar, ruhsal çöküntüler, tatil ve bazı durumlar genital siklusun süresi üzerinde büyük etki
yapar. Genel olarak cinsel hayatı olmayan genç kız ve kadınlarda bu süre uzamıştır. Ortalama
süre 28 gündür. Bazen süre çeşitli nedenlere dayanarak 22 güne kadar inmekte ve 34 güne kadar
da uzayabilmektedir.
dışarı salınır. İçi boşalan folikül LH etkisiyle büyür ve sarı cisime dönüşür. Sarı cisim büyüdükçe
östrojen ve artan miktarda progesteron salgılamaya başlar. Progesteron düzeyi artınca, östrojen
ve progesteron birlikte GnRH üretimini, buna bağlı olarak da FSH ve LH üretimini durdurur.
Döllenme olmazsa sarı cisim ölür ve östrojen ve progesteron düzeyleri düşer. Bu durumun
sonucunda dölyatağını astarlayan endometriyumun bir bölümü atılır. Östrojen ve progesteron
düzeylerinin düşmesiyle LH ve FSH düzeyleri yeniden yükselmeye başlar ve böylece bir sonraki
döngü başlar.
Hipofiz bezinden FSH salgılanması ovaryumdaki foliküllerden östrojen salgılanmasını
uyarır. Östrojenin kandaki miktarının artması negatif feed-bac sayesinde hipofizin FSH salgısını
azlatmasına yol açar.
44
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
45
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
46
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
47
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
DÖLLENME AġAMALARI:
2) Aktivasyon: Yumurta hücreleri sperma ile temas edince yumurtada bir takım değişmeler
meydana gelir. Bu değişmelere aktivasyon denir. Bu değişiklikler şunlardır:
a) Döllenme Konisi: Sperma yumurtaya ulaştığında akrozomdan uzanan flamentin yumurta
örtülerini erittikten sonra, plazma zarı ile temasında temas yerinde döllenme konisi denen bir
çıkıntı meydana gelir. Böylece yumurtada bir aktivasyon başlamış olur. Döllenme konisi
spermayı içeri çeker ve spermanın kuyruğu dışarıda kalır. Genellikle bir sperma içeri girer.
48
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
49
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
artar. Sitoplazmik metaryal yeni bölgelere doğru yer değiştirir. Bunun sonucu olarak embriyonun
dorsal, ventral, anterial, ve posteriol eksenleri tespit edilir ve döllenme konisi geri emilir.
d) Mayoz Bölünmenin Tamamlanması: Genellikle sperma ile birleşen yumurta hücresi
olgunlaşma bölünmelerini tamamlamamış durumdadır. Yumurta hücreleri olgunlaşma
bölünmelerinin herhangi bir safhasında gelişmelerini durdururlar. Ancak bir sperma hücresi
yumurtaya girdikten ve aktivasyon tamamladıktan (yumurta aktive edildikten) sonra mayoz
bölünmelerini tamamlar. Bu esnada sperm yumurta içinde bekler. Mayoz-II bölünmesini
tamamlamış yumurta nukleusu oldukça büyüktür ve animal kutba yakındır.
3) Sperma ve Yumurta Nukleuslarının KaynaĢması: Sperma yumurta içerisine girdikten
sonra kuyruktan ayrılır. 180 derecelik yön değiştirerek boyun kısmı öne çevrilir ve aster iplikleri
oluşur. Yumurta ve sperm nukleusları birbirine doğru hareket eder. İki nükleus karşılaşınca
kaynaşarak birleşir ve zigotu oluşturur. Bu olaya Amphimixis denir. Yumurta hücresinde 2.
olgunlaşma bölünmesi sırasında sentrozom kaybolur. Aynı esnada zigotun sentrozomu da
kaybolur. Zigotun sentrozomu ya zigotun sentrozomudur ya da yeniden teşekkül eder. Spermaya
ait mitokondri materyali de parçalanır ve zigot içerisinde yayılır. Bu aşamadan sonra
segmantasyon adını verdiğimiz bölünmeler başlar.
50
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
51
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
kimyevi maddeler spermayı cezbeder ve bu madde spermaların bir araya toplanmasını sağlar. Bu
maddeye fertilizin denir. Fertilizin kimyasal bakımından glikoprotein veya mukopolisakkarittir.
Spermaların ürettiği maddeye ise antifertilizin denir. Antifertilizin maddesi spermaların
yumurtaya doğru ilerlemesinde etkilidir. Fertilizin ve antifertilizinin belirli özellikleri türe has
olmalarıdır. Yumurtalardan fertilizinin denemelerle ayrılması sonucunda yumurtaların
döllenebileceği gösterilmiştir. Deniz kestanelerinin yumurtalarında fertilizin maddesine
rastlanmamıştır. Bu nedenle fertilizin ve antifertilizin maddelerinin döllenmede düzenleyici rol
oynadıkları, fakat mutlak gerekli olmadıkları sonucu çıkmıştır.
SEGMENTASYON: Döllenmiş bir yumurta hücresinin yani zigotun çok hücreli bir organizma
meydana getirmek üzere geçirdiği bir seri mitotik bölünmelere segmentasyon denir. Zigot 2
hücreli yapı kazandıktan sonra seri mitoz geçirir ve her oluşan hücrenin hacmi gittikçe küçülür.
Küçülen bu hücrelere “blastomer” adı verilir. 3–4 bölünmeden sonra zigot bir dut tanesini
andırır. Total ve eşit segmentasyon sonucunda önce küre şeklinde bir hücre yığını meydana gelir.
Bu safhaya morula veya dut safhası denir. İnsanda morula oluşumu fertilizasyondan sonra 3.
güne denk düşer. Morula 12–16 sayı arasında hücre içerir. Bu evrede zigotun çevresinde hala
zona pellicuda vardır.
52
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
53
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
değişir. Animal yarım küredeki hücreler küçüktür ve mikromerdir. Vejetatif yarım küredeki
hücreler büyüktür ve makromer adını alır. Bunlarda da bölünmeler sırasıyla meridyanel (I)
meridyenal (II) ve ekvatorialdir (III).
55
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
b. Spiral Segmentasyon: Daha çok mezolesital veya oluşan blastomerleri eşit olmayan
yumurtalarda görülür. Total ve eşit olmayan segmentasyon sonucu meydana gelir. Üst sırada
bulunan blastomerler (mikromel) alt sırada bulunan blastomerlere (makromel) göre aynı
doğrultuda yer değiştirirlerse, üsttekiler makromellerin her ikisinin arasında yer alacak şekilde
dizilmiş olurlar. Böylece spiral segmentasyon tipi meydana gelir. Örneğin Annelid, Mollusca,
Nemertin ve bazı Planaria‟larda görülür.
c. Bilateral Segmentasyon: Radial segmentasyona sahip olan hayvanların bazılarında (örneğin:
Tunicat, Nematod vb) görülür. İlk dört blastomerlerin özellikle ikisi diğerlerinden daha büyük
oluşabilir. Böylece gelişerek embriyonun bilateral simetri tayini kulunur. Sonraki bölünmeler
blastomerlerin blateral dizilişlerini daha da belirginleştirirler. Böylece bileteral tip bölünme
meydana gelir. Örneğin Nematod‟lardan Ascaris yumurtalarında 1. bölünme ekvatorial
olduğundan „T‟ şeklinde bir safha meydana gelir. Böylece 4 blastomerli safhada hayvanın
bilateral simetrisi oluşmuş olur.
56
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
1) Söloblastula: Blastosöle sahip blastula demektir. Bu tip blastula yumurtaları total, eşit veya
aşit olmayan segmentasyon geçiren yumurtalarda görülür. 2 tipi vardır:
a. Birinci Tip: Blastomerler tek sıra halinde sıralanmıştır. Blastosöl orta kısımda yer alır. Bu tip
tam ve eşit segmentasyon geçiren yumurta tiplerinde örneğin denizkestanesinde görülür.
b. Ġkinci Tip: Büyük olan blastomerler (makromerler) vejetatif kutupta çok sıralı halde, küçük
olan blastomerler (mikromerler) ise animal kutupta tek sıralı haldedir. Örneğin kurbağalar.
57
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
3) Blastosist Tip: Memelilerde görülen blastula tipidir. Blastomerler animal kutupta hücre
kütlesi oluşturur. Morula içinde oluşan boşluğa doğru animal kutuptan bir hücre yığınının
vejetatif kutba sarkması ve boşluğun etrafının bir hücre tabakasıyla çevrilmesiyle oluşur.
Boşluğa blastosöl ve blastosölü çeviren tabakaya da trofoblast denir. Animal kutuptaki hücre
kütlesi embriyo taslağını oluşturur. Bu aşamada (blastosit oluştuğunda) zona pellicuda da
ortadan kalkar ve daha sonra implantasyon aşaması başlar. Örn; memeliler
58
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Gelişimin ilk haftasında oluşan erken blastokist dışta trofoblast (dış hücre kitlesi), içte
embriyoblast (iç hücre kitlesi) hücrelerinden oluşur. Embriyoblast hücreleri blastokistin bir
kutbunda kümeleşme gösterirler. Bu kutba embriyonik kutup(Embryoblast ) adı verilir.
Embriyonik kutbun karşısında kalan kutba ise abembriyonik (Trophoblast ) kutup denir.
Blastokist endometriuma daima embriyonik kutbu ile tutunur. İlk tutunma ile implantasyon
başlamış olur.
60
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
61
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
62
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
63
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
sölom adı verilir. Yine 13. günde primitif yolk kesesi duvarının bir kısmı boğumlanarak ayrılır
ve oluşan yeni keseye sekonder yolk kesesi denir.
Ekstraembriyonik sölomun oluşması ile ekstraembriyonik mezoderm iki tabakaya ayrılır.
Sitotrofoblast tabakasının iç yüzünü ve amnion kesesinin dış yüzünü örten kısım
ekstraembriyonik somatik mezoderm; vitellus kesesini dıştan saran kısım ise
ekstraembriyonik splanknik mezoderm adı alır.
Ekstraembriyonik somatik mezoderm ile sitotrofoblast ve sinsityotofoblast tabakaları
birlikte koryon adı verilen yapıyı oluşturur. Amnion ve yolk keselerinin koryona asıldıkları
bölgeye bağlantı sapı adı verilir. Bu bölgede ekstraembriyonik sölom bulunmaz.
14.günde abembriyonik kutubta da, sinsityotrofoblast tabakasında lakünalar belirir ve
kan dolaşımı başlar. Ekstraembriyonik çölom boşluğu genişler ve koryon boĢluğu adını alır.
Koryon boşluğu, çevresindeki koryon ile birlikte koryon kesesini (chorionic sac) oluşturur.
64
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Embriyonun dış tarafındaki tabaka ektoderm, iç tarafta kalan arkenteronu kuşatan kısım
endodermi oluşturur. İlk barsak açıklığına blastophor denir. Blastophor açıklığını çeviren
hücreler blastophor dudaklarını yapar ve dorsal, ventral ve lateral olmak üzere ayrılırlar. Üçüncü
embriyo tabakası olan mezoderm önce farklılaşmış olan iki embriyo tabakasından (endoderm ve
ektoderm) sonra oluştuğu için kökenini ya ektodermden ya da endodermden alacaktır.
çizgi şeklindedir.
2-Ġnvolusyon: Omurgalı hayvanlarda görülen genel bir gastrulasyon tipidir. Genellikle
invaginasyonla birlikte olur. Genellikle telolesital tip yumurtalarda gastrulasyon involusyon ile
gerçekleşir. Telolesital tip yumurtalarda vitellus fazla olduğundan segmentasyona iştirak edemez
ve gastrulasyon invaginasyonla mümkün olmaz.
İnvolusyon 2 tipte olur:
65
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
3-Ġnfiltrasyon: Blastodermden göç eden hücreler vasıtası ile meydana gelen gastrulasyon tipidir.
Bu tip gastrulasyonda blastodermden ayrılan hücreler blastosöl içine girerler. Göç eden
hücrelerden meydana gelen epitel endoderm tabakasını meydana getirir. Örneğin;
omurgasızlardan sölenterlerde gastrulasyon bu tiptir. Önce vegetatif kutuptan ayrılan hücreler
animal kutba doğru itilirler. Blastosöl tamamen hücrelerle dolar. Daha sonra bu hücreler
sekonder olarak blastodermin iç tarafında ikinci bir epiteli teşkil ederler. Böylece dışta ektoderm
içte endoderm meydana gelmiş olur. Omurgalılardan tavuk ve memelilerin gastrulasyonu bu
tiptir. Blastodermden hücreler ayrılıp içeri girer ve endodermi meydana getirince blastosöl
arkenteron olur.
66
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Gastrulasyon primitif çizginin oluşması ile başlar. Notokord ve üç germ tabakasının oluşması ile
tamamlanır. Her üç germ tabakası da epiblasttan köken alır. Üçüncü haftanın başında, embriyonik
diskin dorsal yüzünde, orta çizginin kaudalinde kalın, şişkin çizgisel bir bant gözlenir. Başlangıçta kısa
olan ve gittikçe uzayan bu çizgiye primitif çizgi adı verilir. Bu çizgi epiblast hücrelerinin proliferasyonu
ve embriyonik diskin orta (median) bölgesine göçü ile oluşur.
Primitif çizgi kaudal kısmına yeni hücrelerin eklenmesi ile uzar. Kranial ucunda ise yoğun
proliferasyon sonucunda primitif düğüm (Hensen düğümü) adı verilen yapı oluşur. Primitif çizginin
oluşumu ile embriyonun kraniokaudal (baş kuyruk) ve sağ-sol akslarını tespit etmek mümkündür.
67
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Epiblast hücreleri primitif çizgiye ulaştıklarında şekil değiştirerek, bu tabakanın altına göç ederler.
Epiblastın hipoblasta bakan yüzünde (ventral yüzü) yeni bir hücre tabakası oluştururlar. Primitif çizgi
üzerindeki hücrelerin bu şekildeki hareketi ile primitif çizgi üzerinde primitif yarık oluşur. Primitif
düğüm üzerindeki hücrelerin aynı hareketi ile de primitif çukur oluşur. Primitif düğümden epiblast
hücrelerinin göçü ile notokord oluşur.
Epiblast hücreleri tipik epitelyal hücrelerdir. Belirgin apikal ve bazal yüzleri vardır. Bir bazal
lamina üzerine oturmuşlardır. Primitif çizginin içine doğru göç etmeye başladıklarında bu hücreler uzar,
bazal laminalarını kaybeder ve özel bir morfoloji kazanırlar ki buna ĢiĢe hücresi adı verilir. Bu şişe
hücreleri epiblast hücre tabakasından ayrıldıklarında mezenşimal hücrelerin özelliklerini göstermeye
başlarlar. Oluşan bu mezenşimal hücreler epiblast ve hipoblast hücre tabakaları arasında yanlara doğru
yayılırlar. Oluşturdukları bağ doku yapıya mezenşim adı verilir. Oluşan mezenşimin bir kısmı epiblast ve
hipoblast tabakaları arasında yeni bir tabaka oluşturur ki bu tabakaya intraembriyonik mezoderm veya
sadece mezoderm tabakası denir. Mezenşimal hücrelerin bir kısmı ise hipoblast tabakasını işgal eder,
buradaki hücrelerin yerini alır. Oluşan bu yeni tabakaya intrembriyonik endoderm veya sadece
endoderm denir. Bu iki tabaka oluşunca en üstte bulunan epiblast hücre tabakasına da yeni bir isim
verilir. Ġntraembriyonik ektoderm veya sadece ektoderm adı verilir. Mezenşim hücrelerinin göç etme
ve prolifere olarak başka hücrelere farklılaşma yetenekleri çok yüksektir.
Bazı mezenşimal hücreler ektoderm ile mezoderm arasında değişik yönlerde göç ederek,
embriyonik diskin kenarlarına kadar ulaşır. Bu bölgede bu hücreler, ekstraembriyonik mezoderm ile
devam eder. Primitif çizgiden bazı hücreler kranial bölgeye doğru notokordun her iki tarafında göç
68
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Primitif çizginin kaudal ucunda birbirine tutunmuş ektoderm ve endodermden oluşan sirküler bir
alan bulunur. Bu alana kloakal membran adı verilir.
69
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Notokord;
1) Dorsalinde bulunan ektodermi indükleyerek sinir sisteminin gelişimini başlatır. Yapılan
araştırmalar kuşlarda ve memelilerde, notokordun noggin ve chordin denilen iki sinyal
molekülü salgıladığını ve bu moleküllerin ektodermden salgılanan inhibitör etkili bone
morphogenetic protein 4 (BMP-4) ü baskılayarak ektodermden nöral doku gelişmesini
sağladığını göstermiştir. Ön beyinin gelişmesinde prekordal plağın da önemli fonksiyonları
vardır.
2) Somitlerde bazı belirli mezodermal hücrelerden vertebra cisimlerinin gelişmesini sağlar.
3) Dorsal pankreas gelişimindeki erken aşamaları stimüle eder.
70
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
SOMĠTLERĠN GELĠġĠMĠ : Başlangıçta orta hattın iki yanında gevşek bir doku oluşturan
mezoderm germ yaprağı 17. günde orta hattın iki yanında sağlı ve sollu üç ayrı bölge gösterecek
şekilde düzenlenir. Orta hatta yakın bölgelerde prolifere olarak kalınlaşır. Bu kısma paraksiyel
mezoderm adı verilir. Paraksiyel mezoderm laterale doğru ara mezoderm (intermediate
mezoderm) ve lateral mezoderm olarak devam eder. Lateral mezoderm, yolk kesesi ve amnion
kesesini saran ekstraembriyonik mezoderm ile devamlıdır.
Paraksiyel mezoderm 3. haftanın sonuna doğru paraksiyel mezoderm somit adı verilen
kübük kümeleşmeler göstermeye başlar.Bu somitler gelişmekte olan nöral tüp ve notokordun iki
tarafında sıralanmışlardır. İlk somit çifti gelişmebib 20.gününde servikal bölgede belirir. Bu
bölgeden başlayarak kranial ve kaudal yönde her gün yaklaşık üç çift somit belirir. 5. haftanın
sonunda toplam 42-44 çift somit oluşmuş durumdadır. Somitler oluşurken embriyonun yaşının
belirlenmesinde somit sayısından yararlanılır.
71
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
4.haftanın başında somitlerin ortalarında miyosel adı verilen bir boşluk oluşur.
Miyoselin oluşması ile somit duvarları ventral, medial ve dorsal duvarlardan oluşan üçgenimsi
bir görünüm kazanır. Her somitin ventral ve medial duvarını oluşturan hücreler hızlı bir mitoza
girer ve gevşek yapıda mezenşim oluşturarak notokordun çevresine göç ederler. Skleretom adı
verilen bu hücreler notokordu çevreleyerek kondroitin sülfat ve kıkırdak matriksi için gerekli
diğer molekülleri sentezlerler ve kolumna vertebralisi oluştururlar (Embriyonik dönemde oluşan
kemik taslakları hiyalin kıkırdaktan modeller şeklindedir. Bunlar fötal dönemde kemikleşmeye
başlar).
Dorsal somit duvarı ise dermatom ve miyotom adı verilen iki ayrı hücre grubuna dönüşür.
Miyotom hücreleri o segmente ait vücut kaslarını oluştururlar. Dermatom hücreleri yüzey
ektodermi altına yayılarak dermis ve deri altı bağ dokusunu meydana getirirler.
Böylece her somitin sklerotomu kendine ait segmentin kıkırdak ve kemik elemanlarını,
miyotomu kas dokusunu ve dermatomu ise derinin dermis ve deri altı bağ dokusunu oluşturur.
EMBRĠYONUN KATLANMASI
4.haftada embriyo lateral yönde kıvrılma ve katlanma ile disk şeklindeki yapısını
kaybederek, slindir benzeri yapı kazanır. Eş zamanlı olarak kranio-kaudal yönde de bir kıvrılma
oluşur.
BAŞ KIVRILMASI (HEAD FOLD) 3. haftanın sonunda nöral tüpün kranial kısmı ilkel beyini
oluşturmak üzere kalınlaşır ve ilkel beyin amnion boşluğuna doğru kabarır. Orofaringeal
membranın üzerine doğru da uzar. Bu kıvrılma sırasında yolk kesesinin bir kısmı da kıvrılan
kısmın içinde kalarak endoderm ile birlikte ön barsağı oluşturur. Orofaringeal membranın
ventralinde oluşan cebe stomedeum (ilkel ağız) denir.
72
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
KUYRUK KIVRILMASI (TAİL FOLD) Nöral tüpün distal kısmında da bir miktar büyüme
olur. Kuyruk bölgesi kloakal membranın üzerine doğru büyüyerek kıvrılır. Yolk kesesinin bir
kıusmı kıvrılan kısım içinde kalır. Bu bölgeye son barsak adı verilir. Son barsağın kaudal
kısmına kloaka adı verilir.
LATERAL KIVRILMA Embriyoda baş kuyruk kıvrılması oluşurken, lateral yönde de kıvrılma
oluşur. Embriyonik diskin yan kısımları ventral yöne doğru kıvrılarak orta hatta birleşir. Karın
duvarı oluşurken, yolk kesesinin bir kısmı embriyonun içinde kalır ve endoderm ile birlikte orta
barsağı oluşturur. Orta barsağın yolk kesesi ile olan bağlantısı daralarak vitellin (yolk) kanal
adı alır. Lateral yönde kıvrılma ile amnion boşluğu genişler ve embriyoyu dıştan sarar. 5.hafta
dolaylarında vitellin kanal ile bağlantı sapı göbek kordonunu oluşturmak üzere birleşirler.
Lateral yöndeki katlanma ile embriyonun ön ve yan vücut duvarı oluşmuş olur.
73
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
2. Delaminasyon Ġle Mezoderm OluĢumu: Yeni bir hücre tabakasının daha önceki
tabakadan (endodermden) enine bölünmesi ve yaprak gibi ayrılmasıyla oluşur. Omurgalılar
arasında çok görülür ve mezoderm endodermden meydana gelir.
3. Ġlkel Çizgiden Bölünüp Ayrılan Hücrelerin Arada TabakalaĢması
(Proliferasyon): Blastodermin bir çizgi şeklinde kalınlaşması ile ilkel çizgi denilen ve
embriyonun uzun eksenini oluşturan kısımdan bölünerek ayrılan hücreler iki embriyo tabakası
arasında göç ederek sıralanırlar ve mezodermi oluştururlar. Sonradan bu tabaka ikiye ayrılarak
mezodermin iki tabakası ve ortada sölom meydana gelir. Buradaki mezoderm ektoderm
orijinlidir.
4. Ġnvolusyon Metodu: Blastodermin bir çizgi boyunca kalınlaşması ile ilkel çizgiyi
oluşturan epiblast hücreleri burada kalmaz, ventrale doğru hareket eder ve her iki tarafa
mezodermi meydana getirmek üzere ayrılır. Bu olaya involusyon denir. Mezoderm ektoderm
kökenlidir.
5. Ġlk Mezoderm Hücresinden Meydana Gelen Mezoderm Tabakası: Annelid,
Mollusca ve Crustaceae‟lerde görülür. Annelid‟leri örnek alırsak bunların segmantasyonu spiral,
gelişmeleri determinatif, gastrulasyonu epiboli yani involusyon şeklindedir. Annelidlerin genç
74
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
bir blastula safasında endoderm hücrelerini verecek olan blastomerle birlikte ilk mezoderm
hücresi de oluşur. Daha gastrulasyon bitmeden ilk mezoderm hücresi ikiye bölünür. Bu iki
hücreden vücudun sağ ve soluna ait mezoderm epiteli teşekkül edeceğinden hayvanın bilateral
simetrisi de meydana gelmiş olur. İlk iki mezoderm hücresi hızlı bölünme özelliğine sahiptir. Bu
hücreler önce yığın halindedir. Daha sonra epitel şeklini alarak sölomu oluştururlar.
75
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Eucoelamata (Gerçek sölomlular) : Vücut içinde mezoderm kökenli zar ve sıvı ile dolu bir
boşluk bulunur. 2 tipi vardır.
a) Schizosöl: Embriyonik olarak mezoderm bloklarının kıvrımlarından oluşur. Annelidalardan
toprak solucanları, Molluscalardan salyangozlar, midyeler, ahtapotlar, mürekkep balığı,
kalamarlar ve Artropoda hayvanları şubelerinde görülür.
b) Enterosöl: Vücut boşluğu ile ilk bağırdak duvarına ait mezoderm keselerinden oluşur.
Echinodermatalardan deniz kestaneleri ve deniz yıldızları, Chordata şubelerinde görülür. Buna
göre gerçek söloma sahip olan hayvanların vücudunda 3 yerde sölom bulunur.
Pericardial sölom : Kalbi çevreleyen sölom.
Plevral sölom : Akciğeri çevreleyen sölom.
Abdominal sölom : Karın boşluğundaki iç organları çevreleyen sölom.
Gerçek Sölomlular, Protostomia ve Deuterostomia olmak üzere iki büyük gruba ayrılır.
Birinci ağızlılar olarak isimlendirilen Protostomlarda, gelişme sırasında Plastopor (ilk ağız)
uzayarak orta kısımları ön ve arkada birer delik bırakacak şekilde kapanır. Ön delik ağızı, arka
delik anüsü meydana getirir. İlkin ağız her zaman tüm yaşam boyunca ağız olarak kalır.
Embryonik gelişimlerinin segmentasyonunda spiral tip segmentasyon görülür. Sölom şizosol
tiptedir. Embriyodaki blastopor, gelişerek ağzı oluşturur. Anüs, ağzın tam karşısında, arka
bölgedeki ektodermin çökmesiyle gelişir. Gelişimleri Mozaik gelişim ile birlikte anılır.
Deutrostomia ya da Deuterostomes (Deuterostomia; Yunanca'da "ikinci ağız") hayvanlar
aleminin üst şubesidir. Protostomiaya girmeyen hayvanları kapsayan ve alt alem olan
Eumetazoa'nın Bilateria dalının bir taksonudur. Gelişim aşamalarındaki farklılık; ağzın
embriyonik gelişim sırasında blastoporun bulunduğu kısmın aksi tarafında yeni bir delik
açılmasıyla oluşmasıdır. Blastopor anüsü oluştururken, ağız karın tarafının ön ucuna yakın bir
yerden ikincil olarak oluşur. Mezoderm ve sölom oluşumu Protostomia'dan farklıdır. Sölom
enteresol tiptedir, seğmentasyon radial tiptedir. Gelişim deteminitiftir. Bu gruba giren canlılar:
Echinodermata (Derisi dikenliler)
Chaetognatha (Kıllı çeneliler)
Pogonophora (Sakallı solucanlar)
Chordata (Omurgalılar)
76
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
77
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Sonuç: Ektoderm tabakasının farklılaşarak sinir dokusunu oluşturması için embriyoya bağlı
kalması gerekir. Embriyonun farklı bir parçası farklılaşmaya neden olmalı.
İkinci deneyinde, embriyonun üst tarafındaki ektodermi üç kenarından kesip geriye doğru
katladı. Bunun altından açığa çıkan mezodermi keserek çıkardı. Katladığı ektodermi düzeltip
tekrar eski hâlinde yerine yerleştirdi. Gelişen bu embriyonda da sinir dokunun oluşmadığını
gördü. Buradan da mezodermin, ektodermi etkileyerek sinir dokuyu oluşturduğu sonucunu
çıkardı.
Spemann, üçüncü deneyinde iki semender embriyonu kullandı. Birinci embriyonun üst
tarafındaki, ikinci embriyonun alt tarafındaki ektodermleri açarak mezodermleri çıkardı. Birinci
embriyonun üst tarafından aldığı mezodermi, ikinci embriyonun alt tarafından çıkardığı
mezodermin yerine koydu. Ektodermini de üzerine kapatıp ikinci embriyonu gelişmeye bıraktı.
Embriyonun üst tarafında normal sinir sistemi gelişirken, alt tarafında da ikinci bir sinir sistemi
gelişti. Yani karın kısmında da ayrı bir sinir sistemi oluştu.
78
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Sonuç: Üst mezoderm, ektodermi etkileyerek onun sinir doku şeklinde farklılaşmasına neden
olur.
Spemann, seri deneyleri sonunda "üst mezodermin, ektodermi etkileyerek onun sinir
doku şeklinde farklılaşmasına neden olduğunu" açıkladı.
79
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
3-Vitellüs Kesesi: Kuşlarda vitellüs kesesi hakiki bir beslenme organıdır. Embriyonun besin
maddesinden yararlanabilmesi için vitellüs kütlesini içine almak zorundadır. Bu amaçla
endoderm ve mezoderm vitellüs kütlesinin etrafında aşağı doğru gelişerek torbaya veya keseye
benzer bir oluşum yapar. Vitellus kütlesinin etrafındaki endoderm ve mezodermden yapılmış bu
keseye vitellus kesesi denir. Damarlar vitellus maddesini emerek embriyoya taşır. İnsanda
vitellus maddesi olmadığı için vitellus kesesine gerek yoktur.
4-Allantois: Endodermden oluşan ve embriyonun caudal tarafında bir çıkıntı halinde beliren
embriyo dışı bir oluşumdur. İlk görevi idrar toplamaktır. Kuşlarda allantois bir solunum organı
gibi görev yapar. Embriyo dışı gelişi ilerledikçe vitellus kesesi içerisindeki vitellus azaldığından
gittikçe vitellus kesesi küçülürken, allantois bunun aksine devamlı şekilde genişleyerek vitellus
kesesinin yerini doldurur. Memelilerde de durum aynıdır. Memelilerde allantoisin boşaltım ve
solunum görevi olmadığından fazla gelişemez. Sadece koriyonun damarlanmasını sağlayıp
onunla birlikte ilerde oluşacak göbek bağının yapımına katıldıktan sonra tümüyle körelip
kaybolur. İnsanda allantois koriyona kadar uzanmaz. Yalnız damarları mezodermi geçerek
koriyona kadar gelir.
5-Plasenta: Yalnız memeli hayvanların gelişimi süresince bulunan, anne ile fetus arasındaki
bağlantıyı sağlayan geçici bir organdır. Anne kanı ile embriyo kanı daima birbirinden ayrı
kaldığı halde anne kanından fetuse beslenmesi için gerekli maddeler plasenta aracılığı ile geçer.
Fetusda oluşan yıkıntı maddeleri de yine bu yoldan dışarı atılırlar. Anne ile fetus kanının
karışmamasını koriyon villusları sağlar. Anne kanı ile fetus kanı arasında daima bir set vardır.
Bu set plasenta zarı tarafından geliştirilmektedir. Bu nedenle anne kanı ile fetus kanı hiçbir
zaman doğrudan direkt temasa geçmez. Anne kanı ile fetus kanı arasındaki alışverişler her
zaman bu membrandan geçmek suretiyle oluşur. Bu geçişin bir kısmı pasif difüzyon şeklinde
81
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
olur. Önemli bir kısmı da zarın bizzat kendisi tarafından selektif bir aktivite sonucu
oluşturulmaktadır.
Plasentanın Fonksiyonları:
1) Plasenta uterus içerisinde gelişmekte olan fetus için barsak ve böbrek görevi yapar. Anne
kanında bulunan besin maddeleri tıpkı bağırsak villuslarında olduğu gibi plasenta zarından geçip
fetusun dolaşımına katılır. Erişkinlerde olduğu gibi karbonhidrat ve yağlar direkt olarak fetus
kanına geçerler. Proteinler ise aminoasitlere ayrılarak geçerler.
2) Plasenta bir solunum organıdır. Anne kanındaki oksijenin fetuse, fetus kanındaki
karbondioksitin ise anne kanına geçişine imkan verir.
3) Plasenta bir vitamin deposudur. Burada çok miktarda A vitamini ile karotin, az miktarda C ve
D vitaminleri depo edilmektedir.
4) Plasenta endokrin bir organ gibi görev yapar. Gebelik süresince sisyotrofoblastlar tarafından 3
tip hormon yapılır. Bunlar:
a) Koriyon Östrojenleri: Büyüme hormonudur.
b) Koriyon Progesteronu: Graf folikülünün olgunlaşmasını frenler, uterus kasının
dinlenmesini sağlar.
c) Koriyon Ganadotropin: Corpus luteumun devamlılığını sağlar.
6-Göbek Bağı: Plasenta ile çocuk arasında bir köprü görevi gören ortalama 50 cm uzunluğunda
kordon şeklinde bir oluşumdur. Uzun olanlar çocuğun boynuna dolanıp ölümüne neden
olabilirler. Göbek bağı Ductus vitellinis ile Ductus allantois‟in gelişimleri süresince birbirine
yaklaşıp bir araya gelmesinden oluşmuştur. Her ikisinde de ikişer arter, ikişer vena damarı
vardır.
82
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
83
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
84
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
3. Ekstremitelerde Meydana Gelen DeğiĢimler: Vücut ile kuyruğun birleşim yerinde ortaya
çıkan tomurcuklardan arka üyeler (ayaklar) oluşur. Daha sonra da ön üyeler oluşmaya başlar.
4. Kuyruktaki DeğiĢimler: Larvaya ait kuyruk metamorfoz sırasında yok olur.
5. Endokrin Sistemdeki DeğiĢimler: Metamorfoz sonucu endokrin bezler aktif hale geçer ve
gonadlar farklılaşır.
KUġLARDA EMBRĠYONĠK GELĠġĠM: Kuşlarda sağ ovaryum köreldiği için sadece sol
ovaryum vardır. Kutup hücrelerinin atılması, yumurtanın döllenmesi ve gastrulasyon oviduktta
olur. Ovulasyondan sonra yumurtanın mayozun ikinci bölünmesini tamamlaması oviduktun
başlangıç kısmı olan infindibulumda gerçekleşir. Buraya gelen yumurta hücresi sperm tarafından
döllenir. Oviduktun çevresindeki bazı hücreler sekonder yumurta örtülerini ve albümini
oluşturur. Yumurta uterusa geldiğinde dış kısımdaki sert kabuk oluşturulur. Bu kabuk CaCO3 ve
Mg gibi bileşenlerden oluşur. Yumurtanın ovaryumlardan bırakıdıktan sonra uterusa gelmesi
yaklaşık 16-20 saat sürer. Bu süre sonunda ovulasyon (yumurtlama) gerçekleşir.
Kuşlarda bulastula tipi diskoblastuladır. Blastula hücrelerinin saydam olduğu bölgeye
area pellicuda, yarı saydam olduğu bölgeye ise area opaka denir. Kuşların allantois kesesi böbrek
görevi görür. Vitellus kesesi ise embriyo için besin görevi görür ve embriyoyu kan damarlarıyla
besler. Dıştaki koryon ise embriyo ve diğer örtüleri (keseleri) örter ve korur. Amniyon kesesi ve
sıvısı embriyoyu korur.
ÇOKLU GEBELĠKLER:
Ġkizlik: İki tane zigottan gelişirse dizigotik ikizlik (çift yumurta ikizliği), tek bir zigottan
gelişirse monozigotik (tek yumurta ikizliği) ikizlik oluşur.
85
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Çift Yumurta Ġkizleri (Dizigot Ġkizler): Dizigotik ikizler aynı adet döneminde iki tane yumurta
hücresinin atılması ve bunlarıniki farklı sperm ile döllenmesi sonucu oluşurlar. Blastositler
uterusa aralıklı gömülürlerse ikizler iki ayrı amnion ve iki ayrı corion kesesine ve iki ayrı
plasentaya sahip olurlar. Ancak blastositler yakın gömülürlerse iki ayrı amnion keseleri, birbirine
bitişik iki corion kesesi ve bir tane plasentaları olur.
Bu ikizler, genetik olarak benzer değillerdir (Farklı yumurta ve farklı spermlerden
oluştukları için). Sadece aralarında yaş farkı bulunmayan kardeşler gibidir. Genotip ve
fenotipleri farklıdır. Yani bu ikizlerin kan grupları ve cinsiyetleri farklı olabilir. Bu ikizlerin
fiziksel görünümleri, kiloları ve hatta cinsiyetleri bile birbirinden farklı olabilmektedir. Özellikle
infertilite tedavileri ile yumurtalıkların uyarılması sonucunda oluşan gebeliklerin çoğu bu
gruptadır.
Tek Yumurta Ġkizleri (Monozigot Ġkizler): Ovulasyonla atılan bir yumurta hücresi bir sperm
tarafından döllenir. Genellikle zigotun segmentasyonla oluşturduğu iki balsmomerin birbirinden
ayrılması ve her birinden birbiri ile aynı genotipe sahip iki embriyonun gelişmesiyle bu ikizler
oluşur. Bunlar aynı genotipe sahiptirler (DNA‟ları aynıdır). Bu nedenle cinsiyetleri ve kan
grupları aynıdır. Fenotipleri çok benzerdir. Fakat boy ve kiloları farklı olabilir.
86
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
Gebelik izlemlerinde ikiz bebeklerin kaç amniyonu (amniyosite) ve kaç plasentasının (koryosite)
olduğu son derece önemlidir. Tek yumurta ikizleri bölünme aşamalarına göre değişiklikler
gösterirler:
Eğer bölünme döllenmeden sonra ilk 72 saat içinde olursa bu durumda iki bebek, iki
amniyon zarı ve iki plasenta olur (diamniyotik, dikoriyonik).
87
Prof. Dr. Haluk KEFELĠOĞLU
4-8 günler arası gerçekleşen bölünmelerde iki bebek, iki amniyon ve tek plasenta olur
(diamniyotik monokoriyonik), çünkü bu dönemde plasenta oluşmuştur. En çok görülen ikiz
gebelik türü budur.
8. gün olan bölünmeler iki bebek, tek bir amniyon ve tek bir plasenta meydana getirirler
(monoamniyotik monokoriyonik).
3. IVF (invitro fertilizasyon) ve ET (embriyo transferi) yöntemi ile çoklu gebelikler ortaya
çıkabilir.
4. İnfertilite (kısırlık) tedavisi görme
5. Irk
6. Genetik yatkınlı (ailede ikiz olması veya önceden ikiz doğurmuş olma)
7. İleri anne yaşı
İkiz gebelikler için yukarıda sayılan risk faktörleri özellikle çift yumurta ikizleri için geçerlidir.
Tek yumurta ikizleri hemen hemen tüm toplumlarda aynı sıklıkta görülür ve genetik yatkınlık
özelliğini taşımaz.
DIġ GEBELĠK: Dış gebelik embryonun rahim dışında bir yere yerleşmesi olarak tanımlanabilir.
Dış gebeliklerin %95‟i tüpte, %3‟ü yumurtalıklarda, %1.4‟ü karın içerisinde ve %0.2‟si rahim
ağzında yerleşmektedir. Yaş ilerledikçe dış gebelik sıklığı artmakta ve en sık olarak 35-44 yaş
grubunda görülmektedir.
89