You are on page 1of 218

T.C.

OKAN ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ÇİN EKONOMİSİNİN GELİŞİMİNİN İNCELENMESİ ve


ÇİN EKONOMİSİNİN TÜRK DIŞ TİCARETİNE BAŞLICA
ETKİLERİ

Tayfun Tuncay TOSUN

YÜKSEK LİSANS TEZİ


ULUSLAR ARASI TİCARET
ULUSLAR ARASI TİCARET BÖLÜMÜ

DANIŞMAN
Yrd. Doç. Dr. Ayşenur TOPÇUOĞLU

BURSA, 2014
OKAN UNIVERSITY
INSTITUTE OF SOCIAL SCIENCES

EXAMINING THE GROWTH OF CHINESE ECONOMY


and CHIEF EFFECTS OF CHINESE ECONOMY TO THE
TURKISH FOREIGN TRADE

Tayfun Tuncay TOSUN

FOR THE DEGREE OF MASTER


OF INTERNATIONAL TRADE
THE PART OF INTERNATIONAL TRADE

ADVISOR
Assistant Prof. Doctor Ayşenur TOPÇUOĞLU

BURSA, 2014
TEŞEKKÜR

Hem hastalığı ile mücadele edip, hem de öğrencilerine bir şeyler öğretebilmek için
şehir şehir dolaşan, yardımlarını ve özgün düşüncelerini öğrencilerinden esirgemeyen,
üniversitemizin en yoğun hocalarından biri olmasına rağmen her ziyaretimde beni sıcak
bir ilgiyle karşılayan değerli hocam Yrd.Doç.Dr. Ayşenur TOPÇUOĞLU’ na teşekkür
ediyorum.
İÇİNDEKİLER

SAYFA NO
İÇİNDEKİLER ......................................................................................... i
ÖZET ........................................................................................................ v
SUMMARY ............................................................................................. vi
KISALTMALAR.................................................................................... vii
ŞEKİLLER LİSTESİ ............................................................................... x
TABLOLAR LİSTESİ ............................................................................ xi
GİRİŞ ........................................................................................................ 1
BÖLÜM 1.ÇİN EKONOMİSİ’NİN GELİŞİMİ ..................................... 3
1.1.ÇHC’NİN SOSYAL VE EKONOMİK DURUMU ........... 3
1.1.1.Çin Tarihine Genel Bir Bakış .................................................... 6
1.1.2.İmparatorluk Sisteminin Sona Ermesi-ÇHC Dönemi ....... ….19
1.1.3.ÇHC’nin Kurulması ve Önemli Siyasi Gelişmeler .................. 25
1.2.ÇİN EKONOMİSİNİN GELİŞİMİNDE ÖNEMLİ..……..
OLAN FAKTÖRLERİN ANALİZİ…...…………………...28
1.2.1. Çin Ekonomisinin Yapısal Değişimi ‘’Sosyalist
Piyasa Ekonomisine’’ Geçiş Dönemi ...................................... 30
1.2.1.1.Tarım Reformu............................................................. 34
1.2.1.2.Kamu İşletmelerinin Modernizasyonu .......................... 35
1.2.1.3.Yönetsel Desantralizasyon ........................................... 36
1.2.1.4.Mali Desantralizasyon .................................................. 38
1.2.1.5.Bankacılık Reformu ..................................................... 39
1.2.1.6.Yabancı Sermaye Yatırımları ....................................... 41
1.2.2. 1997-2002: Deflasyonist Ortam Etkisi, 1997-1998 Asya……...
Ekonomik Krizin Çin Ekonomisine Yansıması ve……………
KİT’lerin Özelleştirilmesi ...................................................... 47
1.2.3. 2003 Sonrası: Çin Ekonomisinin Büyüme Stratejisi
Dönemi………………………………..……………………….48
1.2.3.1.Çin’in APEC Üyeliği ................................................... 49

i
1.2.3.2.Çin’in DTÖ Üyeliği’nin Çin Ekonomisinin
Gelişimindeki Rolü ve Çin’in DTÖ’ ye Uyumu ............ 50
1.2.3.3.Çin’in Ekonomik Gelişim Dönemindeki Başlıca Dış
Ticaret Politikaları........................................................ 53
1.2.3.4.Çin’in DTÖ Üyeliği Hemen Sonrası Emek Yoğun…………
Ürünlerin İhracatındaki Gelişmeler ve 1 Ocak 2005……… n
Tarihinde Tekstil Kotalarının Kaldırılmasının
Ekonomik Gelişimindeki Rolü ..................................... 58
1.2.3.5.Çin’in AR-GE Harcamaları .......................................... 61
1.2.3.6.2008 Yılı Küresel Ekonomik Krizin Çin’i Ön Plana
Çıkarması ve Çin’in Kriz Dönemindeki
Ekonomik Durumu ...................................................... 62
1.2.3.7. Bir Çin Tanıtımı 2008 Yılı Pekin Olimpiyatları ........... 65
1.2.3.8. ’’Stratejik Savaşlar’’ Çin’in Avrasya Enerji
Politikaları ve ABD Ticareti ....................................... 66
1.3.KARŞILAŞTIRMALI EKONOMİK VERİLER ............ 77
1.4.ÇİN’İN SERBEST TİCARET ANLAŞMALARI ........... 79
BÖLÜM 2.ÇİN EKONOMİSİNİN MAKRO ANALİZİ ...................... 81
2.1.ÇHC’NİN MAKRO BÜYÜKLÜKLERİ ......................... 81
2.1.1.Çin Nüfusu ............................................................................... 81
2.1.2.Çin’de İstihdam ve İşsizlik ...................................................... 83
2.1.3.Çin’de Enflasyon...................................................................... 86
2.1.4.Çin’de Gelir Dağılımı .............................................................. 87
2.1.5.Çin’in Faiz, Uluslar Arası Rezervler ve Döviz Kurları .......... 90
2.2.ÇİN’İN EKONOMİK SEKTÖRLERİ VE
BÖLGELERİ .................................................................... 95
2.2.1.Ekonomik Sektörler................................................................. 95
2.2.1.1.Tarım ve Hayvancılık ..................................................... 95
2.2.1.2.Turizm ........................................................................... 97
2.2.1.3.Hizmetler ve Telekomünikasyon .................................... 99
2.2.1.4.Sanayi .......................................................................... 100
2.2.1.5.Enerji ve Madenler ....................................................... 102

ii
2.2.1.6.İnşaat ........................................................................... 106
2.2.2.Çin’de Ekonomik Bölgeler .................................................... 106
2.2.2.1.Merkeze Bağlı Şehirler................................................. 106
2.2.2.2.Eyaletler ....................................................................... 107
2.2.2.3.Özerk Bölgeler ............................................................. 110
2.2.2.4.Özel İdari Bölgeler ....................................................... 111
2.3.ÇİN DIŞ TİCARETİ ....................................................... 113
2.3.1.Çin’in İhracatında Önemli Ülkeler ve Başlıca İhracat
Ürünleri .................................................................................. 116
2.3.2.Çin’in İthalatında Önemli Ülkeler ve Başlıca İthalat
Ürünleri .................................................................................. 119
BÖLÜM 3.TÜRKİYE-ÇHC SİYASİ-EKONOMİK İLİŞKİLER VE
ÇİN’İN DIŞ TİCARETİMİZ AÇISINDAN ANALİZİ .... 121
3.1.ÇHC-TÜRKİYE SİYASİ İLİŞKİLERİ ......................... 121
3.1.1.Türkiye ve ÇHC Arasındaki İlk Diplomatik Temaslar........ 121
3.1.2.Türkiye ve ÇHC İlişkilerinin Gelişimi .................................. 122
3.1.3.Türkiye ve ÇHC Arasında Yapılan Anlaşmalar .................. 127
3.2.ÇİN-TÜRK TİCARETİ VE EKONOMİK
İLİŞKİLERİ .................................................................... 128
3.2.1.Türkiye’nin Dış Ticareti’nin Gelişimi ................................... 128
3.2.1.1.Türkiye’nin İhracatında Önemli Ülkeler ve Başlıca
İhraç Ürünleri ............................................................. 132
3.2.1.2.Türkiye’nin İthalatında Önemli Ülkeler ve Başlıca
İthalat Ürünleri ........................................................... 134
3.2.1.3. Türkiye’nin Dış Ticaret Açığı Verdiği Başlıca
Ülkeler ve Ürünler..………………………………….137
3.2.2.Çin-Türk Ticaretinin Gelişimi .............................................. 140
3.2.2.1.Türkiye’nin Çin’e İhraç Ettiği Ürünlerin Analizi ......... 143
3.2.2.2.Türkiye’nin Çin’den İthal Ettiği Ürünlerin Analizi ...... 144
3.2.2.3.Türkiye ile Çin Arasındaki Yatırım İlişkileri ............... 145
3.3.ÇİN’İN DIŞ TİCARETİMİZ AÇISINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ............................................... 146
iii
3.3.1.Çin’in Rekabet Üstünlüklerinin Analizi ............................... 146
3.3.2.Çin’in Türk Dış Ticaretine ve Ekonomisine Başlıca
Olumsuz Etkisi ....................................................................... 148
3.3.3.Çin’den Etkilenen Başlıca Türk İhracat Sektörleri ............. 152
3.3.3.1.Cam Sanayi ................................................................. 152
3.3.3.2.İnşaat Sanayi ............................................................... 154
3.3.3.3.Tekstil ve Konfeksiyon Sanayi .................................... 155
3.3.3.4. Metal Sanayi .............................................................. 163
3.3.4.Dış Ticaret Açıklarımızın Azaltılması ve İhracatımızın
Artırılması için Öneriler........................................................ 164
3.3.4.1.Devlete Öneriler….…………………………………....165
3.3.4.2.Çin Rekabetini Önlemeye Yönelik Stratejiler .............. 171
3.3.4.3.Dahilde İşleme Rejimini Revize Etmeliyiz .................. 171
3.3.4.4.Çin’den İthal Ettiğimiz Elektronik Ürünleri Biz
Üretmeliyiz ................................................................. 172
3.3.4.5.Çin’e İhracatlarımızı Artırmalıyız ............................... 172
3.3.4.6.Türk İşletmelerine Öneriler ......................................... 174
SONUÇ ................................................................................................. 178
KAYNAKÇA ........................................................................................ 185
ÖZGEÇMİŞ.......................................................................................... 199

iv
ÖZET

ÇİN EKONOMİSİNİN GELİŞİMİNİN İNCELENMESİ ve


ÇİN EKONOMİSİNİN TÜRK DIŞ TİCARETİNE BAŞLICA
ETKİLERİ

Çin Halk Cumhuriyetinin sosyalist lideri Mao’nun 1976 yılında ölümünden sonra,
Çin ekonomisinin yapısı değişime uğramıştır. Çin ekonomisini liberal sisteme
uyumlaştırarak, küresel ekonomik sisteme dâhil olmuş ve ekonomik reformlar
uygulayarak dışa açılmıştır. Bu gelişmelerin yanında Çin’in düşük maliyetli işgücüne
sahip olması ve 2001 yılında DTÖ üyeliğine girmesi, artan doğrudan yabancı yatırımlar
ve bu yatırımların ülkenin imalât yapısını değiştirmesi, Çin ekonomisinin gelişmesine
ihracatının ise rekor düzeylere çıkmasına neden olmuştur. ÇHC son 30 yıldır
sürdürdüğü istikrarlı ekonomik gelişim neticesinde dünyanın ikinci büyük ekonomisine
sahip olmuştur.
Küresel ekonomik sistemin dengelerini temelden etkileyen ÇHC aynı zamanda
ekonomi büyüklüğü açısından küresel sistemde mevcut olan engelleri aşma noktasında
ülkemiz açısından somut bir modeldir. Türkiye’nin ihracatını artırabilmesi için Çin’in
izlediği yolu takip etmesi, uluslar arası pazarlarda Çin ile rekabet edecek stratejiler
geliştirmesi ve gelişen BRICS ülkelerinden ithalatlarını azaltacak önlemler alması
gerekmektedir. Bunun yanında, Türkiye bilim ve teknikte hızlı ilerlemeli, ucuz enerji
teminine yönelik stratejiler geliştirmeli ve dış ticaretinde ithalata yönelik tedbirli
olmalıdır.

v
SUMMARY

EXAMINING THE GROWTH OF CHINESE ECONOMY


and CHIEF EFFECTS OF CHINESE ECONOMY TO THE
TURKISH FOREIGN TRADE

After the death of Chinese’s socialist leader Mao in 1976, the structure of Chinese
economy has been altered. China, by according her economy to the liberal system has
joined the global system, and opened to foreign countries by performing economic
reforms. In addition to these developments, China; has lower costed labour force and
WTO membership in 2001, getting increased the foreign direct investments and these
investments has changed the manufacturing structure of China, have developed
Chinese’s economy and led to increase Chinese’s export to the record level. The
People’s Republic of China has been the second biggest economy of the world thanks to
stable economic growth over the last 30 years.
The People’s Republic of China has deeply affected the balance of the global
economic system and also constitutes a concrete model for Turkey in the terms of
economic supremacy at the point of surpassing the global drawbacks. Turkey, to expand
her export volume, must follow same route which China has passed, improve strategies
for the competition with China, and take measures for decreasing import volume from
the thriving BRICS countries. Turkey must advance in science and technique swiftly,
improve strategies for the cheaper energy and take precautions for the import value.

vi
KISALTMALAR LİSTESİ

BM : Birleşmiş Milletler
UN : United Nations
NATO : North Atlantic Treaty Organization
ŞİÖ : Shangay İşbirliği Örgütü
WTO : World Trade Organization
DTÖ : Dünya Ticaret Örgütü
GATT : Gümrük ve Ticaret Genel Anlaşması
UNCTAD : United Nations Conference on Trade and Development
IMF : International Money Federation
UNWTO : United Nations World Tourism Organization
BOCOG : Beijing Organizing Committee for the Olympic Games
ATC : Agreement on Textiles and Clothing
TRIPS : Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rights
ITC : International Trade Commission
FTA : Free Trade Agreement
STA : Serbest Ticaret Anlaşması
AB : Avrupa Birliği
ABD : Amerika Birleşik Devletleri
US : United States
RF : Rusya Federasyonu
ÇHC : Çin Halk Cumhuriyeti
SSCB : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
T.C. : Türkiye Cumhuriyeti
B.A.E : Birleşik Arap Emirlikleri
KKTC : Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
BRICS : Brezilya-Rusya-Hindistan-Çin ve Güney Afrika Ekonomileri
BO'AO : Traditionals Chinese Forum for Asia Economic Coorperation
ECO : Economical Coorperation Organization
BDT : Bağımsız Devletler Topluluğu
SACU : Güney Afrika Gümrük Birliği
GCC : Körfez İşbirliği Konseyi
APEC : Asia Pacific Economical Coorperation
NAFTA : The North American Free Trade Agreement
OECD : Organization for Economic Co-operation and Development
ASEAN : Association of Southeast Asian Nations
CIA : Central Intelligence Agency
ÇKP : Çin Komünist Partisi
PKK : Partiya Karker Kurdistan

vii
UHK : Ulusal Halk Kongresi
MOFTEC : Dış Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Bakanlığı
FTC : Dış Ticaret Şirketleri
ÇHB : Çin Halk Bankası
PBC : Çin Merkez Bankası
TÜBİTAK : Türkiye Bilim ve Teknolojik Araştırma Kurumu
ICBC : Industrial and Commercial Bank of China
TÜİK : Türk İstatistik Kurumu
TÜSİAD : Türkiye Sanayi ve İşadamları Derneği
TİSK : Türkiye İşveren Sendikaları Konfedereasyonu
DTM : Dış Ticaret Müsteşarlığı
DEİK : Dış Ekonomik İlişkiler Kurumu
İGEME : İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi
KOBİ : Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler
CCPIT : China Council for Promotion of International Trade
İTO : İstanbul Ticaret Odası
ATO : Anakara Ticaret Odası
ETO : Eskişehir Ticaret Odası
KTO : Konya Ticaret Odası
İSO : İstanbul Sanayi Odası
İTKİB : İstanbul Tekstil Konfeksiyon İhracatçılar Birliği
TÜCİAD : Türkiye Çin Halk Cumhuriyeti İş Adamları Derneği
STIC : Standard International Trade Classification
HS : Harmonize System
ISIC : International Standart Industrial Classification of All
Economic Activities
BEC : Ekonomik Gruplara Göre Sınıflandırma
SGP : Satın Alma Gücü Paritesi
PPP : Purchasing Power Parity
AR-GE : Araştırma ve Geliştirme
KİT : Kamu İktisadi Teşebbüsleri
GDP : Gross Domestic Product
GSYİH : Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
GSMH : Gayri Safi Milli Hasıla
GSYH : Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
TÜFE : Tüketici Fiyatları Endeksi
ÜFE : Üretici Fiyatları Endeksi
DYSY : Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımı
DYY : Doğrudan Yabancı Yatırım
KDV : Katma Değer Vergisi
USD : United State Dolars
RMB : Ren Min Bi
TL : Türk Lirası

viii
NTD : Yeni Tayvan Doları
MS : Microsoft
ASAT : Anti Satellite Test
SDE : Stratejik Düşünce Enstitüsü
ASE : Ankara Strateji Enstitüsü
ISO : International Organization for Standardization
TÜV : Technischer Überwachungs Verein
TSE : Türk Standartları Enstitüsü
ASELSAN : Askeri Elektronik Sanayi
TUSAŞ : Türk Havacılık ve Uzaycılık Sanayi
KEK : Karma Ekonomik Komisyon
EIU : Economist Intelligence Unit

ix
ŞEKİLLER LİSTESİ

SAYFA NO

Şekil 1.1 : Asya Siyasi Haritası................................................................................... 3


Şekil 1.2 : Çin’de Eski Türklere Ait Piramitler ........................................................... 8
Şekil 1.3 : Çin’in Yer Altı Ordusu ‘’Terra Cotta’’ ...................................................... 9
Şekil 1.4 : İmparatoriçe Wu Zetian ‘’Eşsiz Maitreya’’ .............................................. 12
Şekil 1.5 : Çin Ekonomisinin ve Gelişiminin Şematik Gösterimi .............................. 30
Şekil 1.6 : Emek Yoğun Mallarda Çin’in Pazar Payı (%) .......................................... 59
Şekil 1.7 : ÇHC’de İşsizlik Oranı(%, 2004-2011) ..................................................... 64
Şekil 1.8 : Jeo-Stratejik Konumlar (Çin-İran-Afganistan) ......................................... 67
Şekil 1.9 : 2012 Yılında İran’a Düşen ABD İstihbarat Uçağı .................................... 69
Şekil 1.10 : Amerika’nın Askeri Harcamaları (Milyar $, 2001-2013).......................... 74
Şekil 1.11 : Amerika’nın Yıllık Bütçe Fazla-Açıkları(Milyar $, 2000-2011) ............... 74
Şekil 2.1 : Çin Nüfusu (2001-2011) .......................................................................... 82
Şekil 2.2 : Çin’de Enflasyon Oranları (Tüketim Fiyatları, %) 2001-2011 .................. 86
Şekil 2.3 : GSYİH Kişi Başına Düşen Gelir (PPP $, 1999-2011) .............................. 87
Şekil 2.4 : Çin’in Reel Faiz Oranları (%) 1998-2011 ................................................ 92
Şekil 2.5 : GSYİH, Dış Ticaret ve Uluslar Arası Rezervler(ABD, AB, Çin).............. 93
Şekil 2.6 : Döviz Kuru 1$ - Rmb Değerleri (2004-2011)........................................... 94
Şekil 2.7 : Çin Seddi, Yasak Şehir ve Panda Ayısı .................................................... 97
Şekil 2.8 : Çin’in Nükleer Santral Haritası .............................................................. 104
Şekil 2.9 : Çin Eyalet Haritası ................................................................................ 108
Şekil 2.10 : Çin’in İhracat Pazar Payları (%, 2011) ................................................... 118
Şekil 3.1 : İstanbul Boğazından Geçen ‘’Varyag’’ .................................................. 124
Şekil 3.2 : Türkiye-Çin Ticareti (Milyar Dolar, 1996-2011).................................... 142
Şekil 3.3 : Türkiye'nin Çin Kaynaklı Dış Ticaret Açıkları(Milyar $, 1996-2011) .... 142
Şekil 3.4 : Dünyada Başlıca Tekstil-Hazır Giyim İhracatçıları(Milyar $, 2010) ...... 156
Şekil 3.5 : Türkiye’nin Kuzey Amerika Ülkelerine Tekstil ve Konfeksiyon
Net İhracatı (1990, 2009)….................................................................... 161

x
TABLOLAR LİSTESİ

SAYFA NO

Tablo 1.1 : Çin Halk Cumhuriyeti Temel Sosyal Göstergeler (2012) .......................... 4
Tablo 1.2 : Çin Halk Cumhuriyeti Temel Ekonomik Göstergeler (2012) .................... 5
Tablo 1.3 : Ülkelerin GSYİH‘lerinin Dünya GSYİH’lerine Oranları (1700-2010) .... 29
Tablo 1.4 : Yapılan Reformların Çin Ekonomisine Yansıması.................................. 34
Tablo 1.5 : Gelişmekte Olan Ülkelerden Doğrudan Yabancı Yatırıma
Ev Sahipliği Yapan En Büyük 10 Ülke(Milyar $, 1999-2001) ................ 43
Tablo 1.6 : Dünyada En Fazla Doğrudan Yabancı Yatırım Çeken
On Ülke (Milyar $, 2000-2005) ............................................................. 44
Tablo 1.7 : Dünyada En Fazla Doğrudan Yabancı Yatırım Çeken
On Ülke (Milyar $, 2012) ...................................................................... 44
Tablo 1.8 : Bazı Dünya Ülkelerindeki Birim İşgücü Maliyetleri
Göstergesi($, 2010) ................................................................................ 47
Tablo 1.9 : Çin’in Dış Ticaret Tablosu (Milyar $, 1995-2011).................................. 51
Tablo 1.10 : Çin’in Dış Ticarette Haksız Kazanç Elde Ettiği İddiasıyla İlgili Olarak
DTÖ’ ye Yapılan Başvurular .................................................................. 53
Tablo 1.11 : Cari İşlemler Dengesi/GSYİH (1992-2007)............................................ 54
Tablo 1.12 : ÇHC Tekstil ve Konfeksiyon Dış Ticareti ve Toplam Dış Ticaret
Fazlalarının Analizi(2000-2006) ............................................................. 61
Tablo 1.13 : Gelişmiş Ülkelerin ve Çin’in Ar-Ge Harcamaları
(Milyar $, 1996 ve 2002) ........................................................................ 62
Tablo 1.14 : Ar-Ge Harcamalarında Dünya Ülkelerinin Payları(%, 2010-2012) ........ .62

Tablo 1.15 : Dünya Ekonomisinin Önde Gelen Ülkelerinin GSMH Yıllık Artışı(%)...63

Tablo 1.16 : Ülkelerin Aldıkları Doğrudan Yabancı Yatırım Tutarı 10 Ülke


(2006-2011,Milyon Dolar) ..................................................................... 64
Tablo 1.17 : 2008 Olimpiyatları Madalya Tablosu ..................................................... 66
Tablo 1.18 : Çin’in Amerika’dan İthalatı (10 Fasıl), 2011 ($ Milyar) ......................... 76
Tablo 1.19 : Çin'in Amerika’ya İhracatı (10 Fasıl), 2011 ($ Milyar) ........................... 76
Tablo 1.20 : Çin ve ABD Toplam Dış Ticaret Rakamları(Milyar $, 2007-2011)......... 76
Tablo 1.21 : Dünyada En Çok İthalat-İhracat Yapan 10 Ülke(2011, Milyar $) ........... 77

xi
Tablo 1.22 : Gelişmiş Ülkelerin GSYİH Değerleri İlk Altı Ülke
(Milyar $, 2003-2011). ........................................................................... 78
Tablo 1.23 : Karşılaştırmalı Ekonomik Göstergeler (2011)......................................... 79
Tablo 2.1 : Çin’in Nüfus Artış Planı (1980-2020)..................................................... 83
Tablo 2.2 : Çin’de Sektörel Yapının/GSYİH İçindeki Payları (%, 1990-2011) ......... 84
Tablo 2.3 : Çin Gelirlerindeki Artışları Gösteren Birtakım Makro Veriler ................ 88
Tablo 2.4 : Karşılaştırılmalı Gini Katsayıları ............................................................ 90
Tablo 2.5 : Çin Tarım ve Hayvancılık Üretimleri (2006,2007) ............................ 95-96
Tablo 2.6 : Dünya Turizminde İlk On Ülke (2009,2010) .......................................... 98
Tablo 2.7 : Sanayi Üretimi (2010, 100 Milyon Yuan)............................................. 101
Tablo 2.8 : Maden ve Enerji Üretimi (2010, 100 Milyon Yuan) ............................. 104
Tablo 2.9 : Çin Eyaletleri ve Kişi Başına Düşen Gelirleri (2008)............................ 108
Tablo 2.10 : Tayvan Ülke Profili .............................................................................. 109
Tablo 2.11 : Çin Özerk Bölgeleri ............................................................................. 111
Tablo 2.12 : Hong Kong Ülke Profili ....................................................................... 112
Tablo 2.13 : Makao Ülke Profili............................................................................... 112
Tablo 2.14 : Ülkelerin Dünya Ticaretinde Payları (%, 1983-2011) ........................... 114
Tablo 2.15 : Çin’in Dış Ticareti (1995-2011) ........................................................... 115
Tablo 2.16 : Ürün Gruplarına Göre İhracat (2007-2011) .......................................... 116
Tablo 2.17 : Çin’in En Çok İhraç Ettiği 10 Ürün Grubu (2009-2011) ....................... 117
Tablo 2.18 : Çin’in İhracatında Ürün Gruplarına Göre En Önemli 10 Ülke (2011) ... 118
Tablo 2.19 : Ürün Gruplarına Göre İthalat (2007-2011) ........................................... 119
Tablo 2.20 : Çin’in En Çok İthal Ettiği 10 Ürün Grubu(2009-2011) ......................... 120
Tablo 2.21 : Çin’in İthalatında Önemli Olan Ülkeler ................................................ 120
Tablo 3.1 : Türkiye-ÇHC Diplomatik İlişkilerin Seyri (1971-2001) ....................... 122
Tablo 3.2 : ÇHC-Türkiye Başlıca Anlaşma ve Protokoller(1972-1995) .................. 126
Tablo 3.3 : ÇHC-Türkiye Başlıca Anlaşma ve Protokoller (1995-2011) ................. 127
Tablo 3.4 : Türkiye’nin Genel Ekonomik Durumu (2001-2011) ............................. 130
Tablo 3.5 : Türkiye’nin Dış Ticaret Hacmi (Miyar $, 2001-2011) .......................... 131
Tablo 3.6 : Türkiye’nin İhracatında Önemli Ülkeler(Milyar $, 1996-2011) ............ 133
Tablo 3.7 : Türkiye’nin İhracatında Önemli Ürünler (Milyar $, 2011) .................... 134
Tablo 3.8 : Türkiye’nin İthalatında Önemli Ülkeler (Milyar $, 2011) ..................... 135
Tablo 3.9 : Türkiye’nin İthalatında Önemli Ürünler (Milyar $, 2011) ..................... 136
Tablo 3.10 : Türkiye’nin İthalatın Ekonomik Gruplara Göre Sınıflandırılması

xii
(Milyar Dolar, 2011) ............................................................................ 137
Tablo 3.11 : En Çok Dış Ticaret Açığı Verdiğimiz Ülkelerin Yıllar İtibarıyla Ülke
Toplam Dış Ticareti Açığındaki Yüzdesel Oranları(%, 1996-2011)…..138
Tablo 3.12 : En Çok Dış Ticaret Açığı Verdiğimiz Ülkelerden Net İthal Ettiğimiz
Ürünler(Dış Ticaret Açığı Verdiğimiz Başlıca Ürünler),
(Milyon Dolar, 2011)……………………………………………….....139
Tablo 3.13 : Türkiye ve Çin’in İthalat ve İhracat Rakamları
(Milyar Dolar, 1996-2011) ................................................................... 141
Tablo 3.14 : Çin’e İhraç Ettiğimiz Ürünler (Milyon $, 2011) ................................... 143
Tablo 3.15 : Çin’den İthal Ettiğimiz Ürünler (Milyar Dolar, 2011)........................... 144
Tablo 3.16 : Üretim Maliyetleri (Çin-Türkiye, 2003) ............................................... 147
Tablo 3.17 : Türkiye’nin Cam Ürünleri İhracatı, (Milyon Dolar, 2001-2011) ........... 152
Tablo 3.18 : Türkiye’nin Çin’den Cam Ürünleri İthalat ve İhracatı
(Milyon $, 2001-2011) ......................................................................... 153
Tablo 3.19 : AB Ülkelerine Çin ve Türkiye’nin Tekstil ve Konfeksiyon
İhracatları (Milyon Euro,2009-2011) .................................................... 158
Tablo 3.20 : Türkiye’nin Çin’den Tekstil Ürünleri İthalatı ve İhracatı
(ISIC Revize 3 Sınıflamasına Göre-ABD Doları 1992-2011) ................ 160
Tablo 3.21 : Türkiye’nin ABD’ye Tekstil ve Konfeksiyon İhracat ve İthalatı
(ISIC Revize 3 Sınıflamasına Göre- Milyon $ 1992-2011) ................... 161
Tablo 3.22 : Türkiye’nin ABD’ ye Tekstil ve Konfeksiyon ve Toplam
İhracat ve İthalatı ($, 1997-2011) ......................................................... 162
Tablo 3.23 : Çin’den Demir ve Çelikten Eşya İthalatı($, 1992-2011) ....................... 164

xiii
GİRİŞ

Nükleer silahların gölgesindeki soğuk savaşın Berlin duvarlarının yıkılması ile sona
ermesi ve Sovyetler Birliğinin büyük bir ekonomik çöküş yaşayarak dağılması dünyayı
batının egemenliği altına sokmuştur (1). Sovyetler Birliği gibi komünist rejime sahip
olan Çin Halk Cumhuriyeti, 1976 yılından itibaren uygulamaya koyduğu ekonomik
reformlar ile liberal bir ekonomi modeli yaratma gayretleriyle dışa açılarak,
ekonomisini canlı tutmuş, Sovyetler Birliği gibi ekonomik bir çöküş yaşamamıştır.
Çin’in ekonomik anlamda liberal politika ‘’Açık Kapı Politikaları’’ izlemesinin
temelinde 1700’lü yıllarda sahip olduğu ekonomik zenginliğe tekrar ulaşmak istemesi
yatmaktadır. 19.Yüzyılın ilk çeyreğinde Çin dünya üzerinde çok büyük bir ekonomiye
sahipken, Avrupa sanayi çağının ve teknolojisinin altyapısını oluşturuyordu.
Avrupa’dan 19.Yüzyıldan itibaren özellikle sanayi ve askeri teknolojilerde geri kalmaya
başlayan Çin kaybettiği savaşlar ile yarı feodal bir yapıya dönüşmüş, büyük ekonomik
kayıplar vermiştir.
Çin’in bugünkü büyüme yapısı yalnızca ekonomik değerler üzerine kurulu değildir.
Çin bugün ekonomik reformlar ile birlikte, hem askeri(nükleer güç) hem de teknolojik
(2) büyüme hedeflerine doğru ilerlemektedir.
Amerika’nın başta Irak’ta yaşanan insanlık dramı olmak üzere, Irak harekâtında
Birleşmiş Milletler’i hiçe sayması, Birleşmiş Milletlerin düzenlediği oturumlarda suçlu
gösterilen İsrail’i sıkı sıkıya desteklemesi tepki çekmesine neden olmuştur. Bunun
yanında Arap Baharı Projesi, terör saldırılarını bahane ederek Müslüman ülkeleri işgal
etmesi ve enerji kaynaklarının üstüne oturmaya çalışması gibi önemli gelişmeler,
günümüzde(özellikle 2000’li yıllardan itibaren) dikkatlerin Çin’e çekilmesine neden
olmuştur. Birleşmiş Milletlerin beş daimi üyesinden biri olan(veto yetkisi olan) Çin
2012 yılında adından sıkça bahsettiren Suriye iç savaşında tavrını net bir şekilde ortaya

1
Soğuk savaş sonrasında (1990 sonrası) jeo-politik ortam yenilendi. Önce ABD’ye dayalı tek kutuplu
dünya dönemi yaşanmaya başladı. Daha sonra zamanla Soğuk Harp Dönemi’nin merkez çevre
konumundan farklı olarak; ABD, AB, Rusya Federasyonu ve Çin gibi bölgesel-evrensel güçler bir dizi
halinde boy göstermeye başladı. Özellikle 2000’li yıllarda ABD tek güç olmaktan çıkarak en etkili güç
konumuna dönüşmeye başladı(Eslen, 2005: vii).
2
Çin 2003’te uzaya insan gönderen üçüncü ülke oldu
(http://www.deik.org.tr/KonseyIcerik/1241/50_Bilgiyle_Dünyanın_Yeni_Süper_Gücü_Çin.html, Erişim
Tarihi: 12.12.2012).

1
koyarak, batının isteğiyle BM‘in Suriye’ye askeri müdahale kararı çıkartamamasında
etkili olmuştur.
Çin ekonomisi son otuz yılı aşkın bir sürede uygulamaya koyduğu ekonomik
reformlar ile küreselleşme yolunda önemli adımlar atarak, istikrarlı büyüyen dışa açık
bir ekonomi oluşturmuş, ülkesine yabancı yatırımları çekerek ve sanayisini
devleştirerek dünya imalât üssü haline dönüşmüştür.
Çin’in DTÖ üyesi olmasından sonra dışa açılımı resmiyet kazanırken, bu süreçte
Türkiye-Çin ticaret hacmi sürekli artış göstermiştir. TÜİK verilerine göre 2000 yılında 1
milyar doları aşan iki ülke arasındaki ticaret hacmi, 2011 yılında 24 milyar doları
aşmıştır. Türkiye-Çin ticaretinde (özellikle Çin’in DTÖ üyeliğinden sonraki dönemde)
oldukça Türkiye’nin aleyhine işleyen bir tablo söz konusudur. Türkiye’nin Çin’e
ihracatı, Çin’den ithalatına göre oldukça düşüktür(TÜİK verilerine göre 2011 yılında
Çin’e ihracatımız 2,46 milyar dolar, ithalatımız ise 21,69 milyar dolar’dır). Çin
Türkiye’nin ithalatlarını ve dış ticaret açıklarını artırmaktadır. Ayrıca üçüncü ülkelere
karşı Çin’le rekabet etmek güçleşmiştir(Elmacı, 2008: 1).
Bu tez çalışmasında Çin ekonomisinin gelişimi incelenerek, Türk dış ticaretine
başlıca etkileri ele alınacaktır. Burada temel amacımız; Türkiye’yi ekonomik açıdan
olumsuz etkileyen bu ekonomik performansı inceleyip dersler çıkarmak olduğu kadar,
Çin’in ihracat pazarlarımızda ve sektörlerimize yarattığı sorunlar ve dış ticaret
açıklarımızdaki önemli konumu ele alınacaktır. Bu amaçla birinci bölümde, önce Çin’in
sosyal ve ekonomik durumu gözden geçirilerek, Çin ekonomisinin gelişiminde önemli
olan faktörler tespit edilmeye çalışılacaktır.
İkinci bölümde Çin’in makro ekonomik yapısı ve politikaları (nüfus planlaması,
istihdam, gelir dağılımı-işsizlik, enflasyon, döviz kurları yönetimi) gözden geçirilerek
Çin’in dış ticareti, ekonomik sektörleri ve bölgeleri incelenecektir.
Üçüncü bölümde ise önce Türkiye-ÇHC siyasi ilişkileri gözden geçirilecektir. Daha
sonra Çin- Türkiye ticareti incelenecek ve Çin’in Türkiye’nin ekonomisine, dış
ticaretine ve sektörlerine yarattığı başlıca sorunlar ele alınacaktır. Bunun yanında,
ülkemizin dış ticaret açığı sorununun çözümüne ve ihracatın artırılmasına yönelik köklü
yapısal çözümler üretilerek stratejiler ortaya konulacaktır.

2
BÖLÜM 1 ÇİN EKONOMİSİ’NİN GELİŞİMİ

1.1. ÇHC’NİN SOSYAL VE EKONOMİK DURUMU

Çin Halk Cumhuriyeti, 1 Ekim 1949 yılında kurulmuştur. 2012 yılı verilerine göre
Çin 1,35 milyar nüfusa sahiptir, bu rakam dünya nüfusunun yaklaşık %20’sine denk
gelmektedir.

Şekil 1.1: Asya Siyasi Haritası

Kaynak: Coğrafya Dünyası, Asya Siyasi Haritası


(http://geology.com/world/asia-satellite-image.shtml, Erişim Tarihi: 11.10.2012).

Dünyada en çok komşusu bulunan ülke konumundaki Çin’in, kara sınırı 22 bin km,
deniz sınırı ise 18 bin km’dir(Ekrem 2011). Çin’in Kuzeyinde Rusya, Moğolistan
Batısında Afganistan, Pakistan, Kırgızistan, Kuzeybatısında Kazakistan,
Güneybatısında Hindistan ve Nepal, Güneyinde Burma, Tayland, Laos, Vietnam,
Bhutan, Kamboçya, Malezya, Endonezya, Singapur, güneydoğusunda Filipinler,
doğusunda Japonya, Kuzey Kore, Güney Kore ve Tayvan bulunmaktadır(Şekil 1.1).
Çin Halk Cumhuriyeti Rusya ve Kanada’nın ardından 9.561.000 km² yüzölçümüyle
dünyanın en büyük yüz ölçümüne sahip üçüncü devletidir. Çin’in yüzölçümü dünya
topraklarının toplam yüz ölçümünün yaklaşık %6,5’uğuna denk gelmektedir. Ülkenin
başkenti Pekin’dir ve Pekin Çin’de siyasi otoritenin merkezidir. Ülkenin büyük

3
çoğunluğu kuzeye özgü Mandarin Çincesi (Putonghua) konuşurken başta Kantonca
olmak üzere çeşitli yerel şiveleri mevcuttur(İTKİB, 2007: 1). Ülke yönetim şekli
Komünist tek partili yönetimdir. Devletin resmi dini Ateist olup, ülkede Taoist-Budist
Hıristiyanlık ve Müslümanlık gibi dinlere inanılmaktadır(Tablo 1.1).

Tablo 1.1: Çin Halk Cumhuriyeti Temel Sosyal Göstergeler (2012)

Resmi Adı Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC)


Başkenti Pekin
Yönetim Komünist tek parti yönetimi
Devlet Başkanı Xi Jinping
Hükümet
Li Keqiang
Başkanı
Nüfus 1,35 milyar
Dil Mandarin (Pekin Lehçesi)
İnançlar Ateist (Resmi), Taoist-Budist, Hıristiyan %3-4, Müslüman %1-2
Yüz-
9.561.000 km²
Ölçüm

Afganistan, Bhutan, Birmanya, Hindistan, Kazakistan, Kırgızistan, Kuzey


Komşuları Kore, Laos, Moğolistan, Nepal, Pakistan, Rusya Federasyonu, Tacikistan,
Vietnam

Kaynak: EIU

Çin’de toplam 56 etnik grup yaşamaktadır. Han etnik grubu ülke nüfusunun
%91,60’ını, diğer 55 etnik gurup ise ülke nüfusunun küçük bir kısmını temsil
etmektedir(Sandıklı, 2010: 10).
Çin Halk Cumhuriyeti’nin Milli Bayrağı, sol üst köşesinde beş yıldız bulunan kızıl
bayraktır. Bayrağın kızıl rengi, devrimi simgelemektedir. Bayraktaki beş yıldız sarı
renktedir. Dört küçük yıldızın her bir ucu büyük yıldızın merkezine yönelir. Bu, Çin
Komünist Partisi’nin önderliğindeki devrimci halkın büyük birlik ve beraberliğini
simgeler(ASE, 2012: 4).
2012 yılı verilerine göre, Çin’in GSYİH’si; 8.358 milyar $, kişi başına düşen
geliri(cari fiyatlarla); 6.188 dolardır. 2012 yılı ihracatı; 2.048 milyar dolar, ithalatı ise;
1.818 milyar dolardır, 2012 yılı dış ticaret fazlası; 230 milyar dolardır. Çin ekonomisi
2012’de %8,50 oranında büyümüştür(Tablo 1.2).

4
Tablo 1.2: Çin Halk Cumhuriyeti Temel Ekonomik Göstergeler (2012)

GSYİH (Milyar ABD $) 8.358 (The World Bank )


(Cari Fiyatla; 6.188 ), (PPP; 9.083) (The World
Kişi Başına GSYİH (ABD $)
Bank)
İhracat (Milyar ABD $) 2.048 (WTO)
İthalat (Milyar ABD $) 1.818 (WTO)
Enflasyon Oranı (Ortalama; %) 3,10 (EIU)
Büyüme Oranı (%) %8,50 (EUI)
İşsizlik Oranı (%) %6,5 (2011, CIA)
Dış Borç (Milyar ABD $) 685,41 (2011, The World Bank )
Uluslar Arası Rezerv(Milyar ABD $) 3.254,65 (2011, The World Bank )
Para Birimi/Döviz Kuru Yuan (Renminbi=Rmb); 1 ABD $ = 6,3 Yuan (EUI)

Kaynak: The World Bank, WTO, EIU, CIA

Çin, maden ve mineraller yönünden zengin bir ülkedir. Aralarında demir, demir
alaşımlı metal cevherleri, fosfat, tungsten, mobilden ve titanyumun bulunduğu yaklaşık
17 maden ve mineral türünde dünya lideri konumunda bulunmaktadır. Bu arada Çin,
uzay teknolojisi ve elektronik alanında kullanılan bazı ender bulunan madenlerinde
artan oranda üreticisi ve ihracatçısı durumunda bulunmaktadır(İGEME, 2011: 3).
Sahip olduğu hidroelektronik güç potansiyeli ve kömür rezervleri açısından da
dünya birincisidir (3). Ancak üretilen kömürün kalitesi düşüktür. Yer yer karşılaşılan
enerji darboğazları ülke ekonomik gelişmesinin en önemli engellerinden biri olarak
görülmektedir(İGEME, 2011: 3).
Çin büyük bir nüfusa(işgücü potansiyeli), dünya ikincisi olan dev bir ekonomiye ve
değerli madenlere sahiptir. Dünyanın en büyük 3. Toprağına sahip olan Çin, jeopolitik
konumu ile bulunduğu bölge üzerinde önemli bir konumundadır. Bu jeopolitik konum,
Çin’e ekonomik açından lojistik avantajlar sağlamaktadır. Askeri gücü Amerika kadar
güçlü olmasa da nükleer silahları ve vurucu füze teknolojisine sahiptir. Birleşmiş
Milletlerin daimi üyesi olan Çin’in sahip olduğu veto yetkisi siyasal anlamda Çin’i
bulunduğu bölge üzerinde etkin kılmaktadır. Çin, geniş tarihi ve kültürel değerleri

3
Çin ülkeye birkaç yüzyıl kadar yetecek miktarda büyük kömür rezervlerine sahiptir ve dünyanın en
büyük yakıt üreticisidir. Çin petrol rezervlerini 2,80 milyar ton, doğalgaz rezervlerini de 3,20 trilyon
kübik metre olarak açıklamaktadır. Ülkenin petrol üretimi çok yavaş arttığından Çin yurtdışından petrol
ithal etmektedir(DEİK, 2009: 2).

5
barındıran, sanata ve spora önem veren, farklı mimari yapısıyla dünya turizminde önde
gelen bir ülkedir.

1.1.1.Çin Tarihine Genel Bir Bakış

Xia (Şia) hanedanı Çin tarihi kayıtlarına göre Çin’in ilk hanedanıdır(muhtemelen
M.Ö. 2100-1600 veya birkaç yüzyıl daha kısa olabilir). Hanedanlığın hüküm sürdüğü
bölgeler kesin olarak bilinmemektedir. Kimi kaynaklara göre bu bölge aşağı Sarı Irmak
havzası; kimilerine göre ise Zhongyuan ya da Kuzey Çin’de Shandong ile Shaanxi
eyaletleri arasında yayılan ‘’Orta Ova’’ dır(Keay, 2008: 30).
Shang hanedanlığı ise eski kaynaklarda M.Ö. 16.Yüzyılda başlatılır ve M.Ö.
11.Yüzyılda bitirilir. Yeni kaynaklar ise bu hanedanlığı M.Ö. 1450-1050 yılları arasına
koyar. Shang sülalesinin büyük bir kültüre sahip olduğuna hiç şüphe yoktur; fakat
bunda Çin kültürüne ait bazı mühim unsurlar noksandır; böylece ona, Çin kültüründen
önceki kültür adını vermek zorundayız(Eberhard, 1947: 27).
Yarı efsane Xia hanedanının aksine tarihsel kanıtlar Shang hanedanlığının varlığını
doğrulamaktadır. Bu nedenle, Shang hanedanlığının varlığı daha sağlam arkeolojik
bulgulara dayanmaktadır. İktidarın kalıtsal yolla geçtiği ilk hanedanın Xia olduğu
sanılsa da, ikinci hanedan yani Shang hanedanlığı; Çin’in ilk hanedanı olarak kabul
edilir. Bu döneme ait bronz kaplar ve Fal yazıtlarının üzerinde Çin yazısının ilk
örneklerine rastlanılmıştır.
Shang hanedanlığına ait arkeolojik bulgulara rağmen kayıtlardaki önemli eksiklikler
nedeniyle bu döneme ait kültüre Çin kültüründen önceki kültür adı verilmiştir.
Arkeolojik bulgular, Çin medeniyetinin Shang hanedanlığının başlangıç döneminde
oldukça yüksek seviyeye ulaştığını; Shang hanedanlığı döneminde Çin’de devletin
ortaya çıktığını; özel mülkiyet sisteminin de esasen kurulduğunu göstermektedir(İnanç,
2011: 56).
Shang döneminde bünyesinde Tibetlilerinde bulunduğu ayrı bir devlet olan Chou
aslında bir Türk kabilesidir. İbrahim Okur ‘’Çin: 3500 Yılın Köşe Taşları’’ adlı eserinde
Chou sülalesinin Ayyıldızlı bir bayrağa sahip olduğunu bir kaynakta okuduğundan
bahsetmiş ve bunun doğru olmasına ihtimal vererek M.Ö. Choular’dan 1500 yıl önce
Sümerlerde de Ayyıldızlı bayrağın olduğunu belirtmiştir. Aynı kaynakta Çin Seddi’ni
ilk yapanların da Choular olduğundan bahsedilmiştir.

6
Choular, Shang sülalesine bağlı yaşarken M.Ö. 1050 yılında doğuya karşı
ayaklanmış, Sarı Nehri geçerek Shang sülalesini yok etmiştir. Bu olay asıl Çin tarihinin
başlangıcı sayılmaktadır.
Gök dini inancını Çin’e taşıyan Choular olup, Shangların adetlerinde olan insan
kurban etme alışkanlıklarına son vermişlerdir. Yine aynı şekilde, nasıl gökte tek tanrı
varsa(ya da Gök tekse) yeryüzünde de tek hükümdar olması gerektiği inancı Chouların
yerleştirdiği inançların başında gelir(Okur, 2010: 69).
Chou hanedanı muhtemelen M.Ö. 1050-247 yılları arasında hüküm sürmüştür. Chou
sülalesi Çin’i feodal sistemde yönetmiştir. Derebeyliklere bölünen ülkede derebeylikler
arasında anlaşmazlıklar ve savaşlar çıkmıştır. Bu ihtilaflar neticesinde Chou hükümdarı
derebeylikleri birleştirmiş ve bu birleşmeden sonra Çin’i diktatörler devrine sokmuştur.
7 inci yüzyılda hükümdar, zamanının en güçlü devletiyle birleşmişti. Bu derebeyi ‘’Pa’’
(Ba), yani diktatör oldu ve tıpkı 19’uncu yüzyılda Japonya’da Şogune’ler gibi, bütün
askeri kuvveti eline aldı. Bir geçimsizlik olunca, Pa müdahale eder ve askeri kuvvetle
onu yatıştırırdı(Eberhard, 1947: 42). Zamanla derebeyler kendi aralarında birleşerek
diktatörü zor durumda bırakmıştır. Artık tek etkin güç yoktu, bu nedenle etkisiz kalan
diktatörlük devri kapanarak ‘’muharip derebeyler’’ dönemine geçilmiştir(M.Ö. 480-
256).
Çin’in ve dünyanın en büyük düşünürlerinden biri olarak kabul edilen Konfüçyüz,
M.Ö. 551-479 tarihleri arasında yaşamıştır. Konfüçyüs, hükümdarlara akıl hocalığı
yapmış ve dış politikaların temelini teşkil eden düşünceler ileri sürmüştür. Yaşadığı
dönem boyunca Çin’in yüksek tabakası için ahlâk kanunlarını oluşturan kitaplar
yazmıştır. Aynı dönem içinde Taoizm, Legalizm gibi Çin düşüncesinin temelini
oluşturan felsefelerde gelişmiştir(Unay, 2005: 3). Hasımları ise Konfüçyüz’ün müthiş
bir siyasi entrikacı olduğunu, bir derebeylikten diğerine gittiği zaman derebeyleri
birbirleri aleyhine kışkırttığını ve bunu, iktidar sahibi olmak için yaptığını iddia ederler.
Bunların bir kısmının doğru olması muhtemeldir(Eberhard, 1947: 45).
Çin’de yaklaşık 400 kadar piramit mevcuttur. Çin’de bu kadar piramit’in olduğunu,
hatta piramit’in olduğunu kaç kişi biliyordur? Fakat Çin Seddi çok iyi bilinir, çünkü Çin
bunu çok iyi pazarlamaktadır. Çin’e gittiğiniz zaman Çin Seddi ile ilgili birçok turizm
aktivitesinin olduğunu da görürsünüz, peki neden piramitler saklanıyor? Çin yönetimi
bu piramitlerde kazı yapılmasını istemiyor, çünkü piramitler öbür dünya inancına işaret
etmektedir. Piramitler ‘’astral kült’’e işaret eder ve ‘’astral kült’’ Çin’e Choular

7
tarafından sokulmuştur. Anlaşıldığına göre; Çinliler, uygarlık düşmanı olarak nitelenen
Türklerin Çin’i talan etmesine engel olmak üzere inşa edilen Çin Seddi söylemlerinin
önüne herhangi bir konunun geçmesini istememektedir(Okur, 2010: 98).
Konunun diğer yönü acaba ne saklanmaya çalışılıyor? Çin yönetimi bu piramitlerle
ilgili katiyen araştırma izni vermemektedir. Çünkü bu piramitlerin içinde proto(ön)-
Türk yazılar mevcut. Arkeologların dahi girişine kati surette izin verilmiyor. Çünkü
dünya tarihinin tekrar yazılması
gerekebilir(http://www4.cnnturk.com/Haberim/cinde.saklanan.turk.piramitleri.beyaz.pir
amitler.ve.turk.mumyalari/379.0.5/index.html#photo, Erişim Tarihi: 22.12.2013).

Şekil 1.2: Çin’de Eski Türklere Ait Piramitler

Kaynak: CnnTürk Haber


(http://www4.cnnturk.com/Haberim/cinde.saklanan.turk.piramitleri.beyaz.piramitler.ve.turk.mumyalari/3
79.0.5/index.html#photo, Erişim Tarihi: 22.12.2013).

Batı Çin’de gücü giderek artan, içinde Türklerin ve Tibetlilerinde yaşadığı, saf
Çinlilerin ‘’barbar’’ olarak nitelendirdiği Ch’i derebeyliği zamanla güçlenerek Chou
sülalesinden imparatorluğu devralmıştır(M.Ö. 256). Bu dönemde, batıda Türkistan’la
münasebetler başlamış, at ticaretinden önemli gelirler elde edilmiş, derebeylik sistemi
kaldırılmış(merkezi sistem kurulmuştur), Konfüçyanist kitaplar yakılmış, yönetimde
hukuk kurallarına özen gösterilmiştir(yasacılık). Merkezi sistem yanlısı ve yasacı olan
Çin’in önemli düşünürlerinden biri olan Şang Yang, sadece Shih-Huang-Ti’ye ilham
kaynağı olmamış, aynı zamanda Mao’nun da hayranı olduğu bir düşünürdür.
Çin’de meydana gelen en büyük siyasi birleşme M.Ö. 221 yılında imparator Qin
Shih-Huang-Ti zamanında gerçekleşmiştir(Qin Hanedanı M.Ö. 221-206). Qin Hanedanı
Çin’de kırılgan da olsa bütünlük sağlamayı başaran ilk yöneticidir, aynı zamanda

8
huangdi ‘’imparator’’ unvanını alan ilk hükümdardır. Bu imparatorun Çin anlamına
gelen adı ülke isminin de adıdır.
Çin’de Hun akınlarından korunmak için Çin seddine ilk şekil veren toprak tabyalar
‘’hudut duvar’’ Qin hanedanlığı döneminde yapılmıştır. Qin hanedanlığı süresince
yönetim; şehirlerin gelişmesini, ticaretin artmasını sağlamış, büyük sulama projelerini
plânlayarak gerçekleştirmiş, güvenliği temin için düzenli ordular kurmuştur(Akçil,
2008: 1). Shih-Huang-Ti birçok reform yapmıştır. Ortak para birimi, ortak uzunluk,
hacim ve ağırlık ölçüsü onun zamanında yürürlüğe konmuştur(Okur, 2010: 86). 221’den
itibaren bütün Çin’e hâkim olan Shih-Huang-Ti hakkındaki hükümler muhteliftir:
Resmi Çin tarihi onu tanımaz. Bunun başlıca sebebi, Konfüçyüz’e muhalif olması ve
muahhar müelliflerin hepsinin de Konfüçyanist olmalarıdır. Batı sinolojisi onu birçok
defalar tarihin en büyük adamları arasında sayarak över(Eberhard, 1947: 79).
Dünyanın 8.Harikası olarak nitelenen Yer Altı Heykel ordusu, Shih-Huang-Ti’nin
yaptırdığı bir şaheseridir. Arkeologlar, 1974 yılında bulunan, 8000 asker, 130 savaş
arabası ve 560’dan fazla attan meydana gelen, çömlekten yapılmış orduyu gün yüzüne
çıkarmıştır. Heykellerin hepsi birbirinden farklıdır(Okur, 2010: 87).
Seçme askerlerden oluşturulan yer altı muhafız ordusu heykellerinin seçilen
askerlerin her biri heykeliyle aynı olacak şekilde yerin altında gizli bir bölümde yatan
imparator Shih-Huang-Ti’yi korumak için yapıldığı belirtilmektedir.

Şekil 1.3: Çin’in Yer Altı Ordusu ‘’Terra Cotta’’

Kaynak: www.posta.com.tr, Erişim Tarihi: 20.12.2013 (Posta gazetesinde 16.12.2012’de yayınlanan


haber)

9
M.Ö. 206 yılında köylü isyancılardan olan Lui Pang imparatoru tahtından indirerek
imparatorluk koltuğuna oturmuş ve Han sülalesine ’’gentry devletine (4)’’ adını
vermiştir. Hanların yönetimi döneminde Konfüçyanist fikirler saraylarda güçlenmeye
başlamış, derebeylik sistemi tekrar vücut bulmuş, bir çeşit Renaissance dönemi
yaşanmıştır. Çin’de görülen ilk Sosyalizm dönemi Han döneminde ortaya çıkmıştır.
Başlangıçta köylünün yüzünü gülmüştür, fakat zamanla tabaka değişimin de etkisiyle
devletin içersinde bir klik yapısı oluşmaya başlamıştır. Fahişeleri kullanan, devlet
memurlarını rüşvet ile kontrol altına alan, saraylara harem ağası sokan klikler devletin
içine sızarak Çin’i sömürmüştür.
Kuzeyde yaşayan köylülerin Hunlarla arası oldukça iyiydi. Gentry zümresi ise
çıkarlarını korumak için her türlü nezaketi Mete Han’a gösteriyordu. Fakat Mete Han
Çin’i işgal etse bile Çin’de kalıcı olamayacağını biliyordu. Ünlü tarihçi Wolfram
Eberhard Çin tarihi adlı eserinde elindeki bir takım belgelere dayanarak Mete Han’ın
karısının Çin’i yönetsen bile oralarda yaşayamazsın dediğini açıkça yazmıştır. Mete
Han Çin’in batısına konuşlanarak Çin içlerine girmemiş, coğrafi koşulların ağır olduğu
bozkır topraklarda etrafındaki küçük devletleri bünyesine katarak büyük bir devlet
kurmuştur.
Gentry zümresi Hunlara karşı uyguladıkları geleneksel zayıf düşürme stratejilerinin
işe yaramadığını zamanla fark edince daha değişik yöntemler uygulamaya başladı.
Yakın bir dönemde, Irak savaşında görmeye alışkın olduğumuz sabotajlar gibi gentry
zümresi Hunları bölebilmek için casus sabotajlar yoluyla Hunları birbirine düşürmeye
çalışmıştır. Şunu da eklemeyi unutmayalım ki, Çinlilerin casusluk sanatı neredeyse
Yahudiler kadar eskidir(Okur, 2010: 111).
Hunlar Çin içerlerine girmeyerek, aslında Çin’de büyük bir kriz çıkmasına neden
olmuştur. Gentry devlet memurları vasıtasıyla köylünün ürettiğini elinden alıyordu.
Zamanla köylü isyan bayrağını çekmiştir ve büyük iç karışıklar meydana gelmiştir.
Sosyalizm çöktü. Adeta buharlaştı. Her tarafta haksız kazançla zengin olan memurların
sözü geçiyordu. Milyonlarca insan öldü(M.S. 12-22). Bir isyancı asker, sosyalistlik
iddiasındaki Wang Mang’ı sarayın kütüphanesinde ele geçirdi ve kafasını kesti. Bu kafa
200 yıl imparatorluk hazinesinde saklanmıştır(Okur, 2010: 115).

4
Gentry: Hem büyük mülk sahiplerine hem de memur ve âlim olanlara denilen bir tabakayı temsil eden
İngilizce kökenli bir kelimedir.

10
M.S. 168 senesinde meydana gelen bir hükümet darbesi ile on dört yıl sürecek iç
savaşlar devri başladı. Büyük bir halk ayaklanması bastırıldı. Bu iç savaş neticesinde
ülke üçe bölündü, kuzeyde Wei (220-264), güneydoğuda Wu (229-280), güneybatı Shu
(221-263) imparatorlukları kuruldu. Göçlerin arttığı bu devirde, Batı Jin Hanedanlığı
(265-316), parçalanan Çin’i birleştirerek ülkeye huzur ve istikrar getirdi(İnanç, 2011:
57).
Hunlar 316 yılında taarruz ederek iki hükümet merkezini ve tüm kuzey Çin’i
hâkimiyeti altına almıştır. Bunun üzerine, Jin sülalesi Doğu Jin hanedanlığını
kurmuştur. Güney Çin’de 580 yılına kadar çeşitli sülalelerin kurduğu muhtelif
devletler(16 devlet dönemi) ortaya çıkmıştır. Bu devletlerin sonuncusu olan Sui
hanedanlığı ise yaklaşık 350 yıllık kargaşa devrinden sonra Çin’i birleştirmeye
muvaffak olmuştur(581-618). Bu bağlamda Sui devrine bir geçiş devri denilebilinir.
Ayrıca, Sui devrinde taşımacılığı kolaylaştırmak için büyük kanallar(meşhur
‘’imparator kanalı’’ da bu dönemde inşa edilmiştir) yapılmıştır. Bu devir için Çin’in
Orta ve Batı Asya dış siyaseti hakkında bildiklerimizi P’ei Chü’nün eserine medyunuz.
Bundan başka P’ei Chü, Çin’in en büyük entrikacılarından idi. Bu, Türklerin ayrı ayrı
kabilelerini birbirlerine karşı ayaklandırmaya muvaffak olmuş ve bu siyaseti devam
ettirmiştir(Eberhard, 1947: 195). Çinlilerin politikası, Türkleri ve akraba kavimleri
güçsüz durumda tutmak, birbirleriyle kanlı bıçaklı yapmak üzerine kuruludur(Okur,
2010: 21).
Han hanedanlığı yıkıldıktan sonra Çin yaklaşık 400 yıl süren fetret dönemine
girmiştir. Ardından Sui sülalesi çeşitli nedenlerle; büyük kanal inşaatı(büyük
maliyetlere katlanılmıştır), muazzam saray inşaatları, büyük seyahatler ve Türk akınları
ile zayıflayan imparatorluk birçok ufak devlete bölünmüştür.
Sui döneminde işler tersine dönüyordu. Çin kendini toparlamış, uyguladıkları bölücü
politikalar başarılı olmuş, Türk kavimleri birbirine düşmüştür. Choular, Çin kültürünün
etkisiyle eriyip gitmiş, Göktürkler ise Çin’in uyguladığı entrikalar neticesinde
zayıflamıştır. Tabi burada önemli olan bir başka noktada, Türklerin bu kadar güçlü
olmalarına rağmen birbirlerine düşmelerinde kendi hatalarının da önemli etkileri
mevcuttu. Örneğin, Ötüken’e girerek Uygurların Göktürkleri tarih sahnesinden sildiğini
çok iyi biliyoruz.
Sui sülalesinden sonra Çin’de Türklerin öncülüğünde Tang Hanedanlığı
kurulmuştur(618-907). Başında Türk imparator Liyuan olan Tang hanedanlığı

11
döneminde Çin’de merkezi otorite güçlenmiş, din etkinliği artmış ve sanatsal gelişim
yaşanmıştır. Çin tarihinin en parlak ve istikrarlı dönemlerinden biri olan Tang
Hanedanlığı (618-907) ile Göktürk Devleti arasında yakın ilişkiler kurulmuştur. Bu
dönemde tarihi ipek yolu en canlı dönemini yaşamıştır(Karaca, 2008: 189-190). Tang
hanedanlığı dönemi Çin tarihinin refah içinde geçen ve ilk defa kapitalizmin
başlangıcının görülmeye başlandığı bir dönem olmuştur(Unay, 2005: 3).
Tanglar 907 yılına kadar başta kaldı ve tüm imparatorluk tarihinin en ünlü
hanedanlarından oldu. Tangların Çin’i, muhtemelen o zamanın en zengin ve gelişmiş
devletiydi(Gelber, 2010: 59).
Tang Hanedanlığı döneminde Çin imparatorluğu altın çağını imparator Tang Taizong
döneminde yaşamıştır. Ancak şunu hemen belirtmekte fayda var ki; tarihin karanlık
sayfalarından ne kadar çok ön plana çıkmasa da, Çin tarihinde imparatorluk en geniş
topraklara Tang döneminde Chou hanedanlığına mensup olan ‘’Eşsiz Maitreya’’ lâkaplı
imparatoriçe Wu Zetian zamanında sahip olmuştur. Gerçekten de yönettiği yarım
yüzyıllık dönemde Çin imparatorluğunu, saldırılabilir olmakla birlikte en geniş
sınırlarına ulaştırması, onun en haksızca göz ardı edilen başarısıydı(Keay, 2008: 257).

Şekil 1.4: İmparatoriçe Wu Zetian ‘’Eşsiz Maitreya’’

Kaynak: Çin Tarih Okulu


(http://www.chinesetimeschool.com/tr-tr/articles/empress-wu-zetian/, Erişim Tarihi: 20.11.2013).

Wu’nun döneminde Türklerle dostluk kurulmuş, Türklere askeri yapının içinde


önemli görevler verilmişti. O zamanlar hiçbir askeri sefere, Türk halkının yardımı
olmaksızın çıkılmıyordu(Eberhard, 1947: 208).

12
Wu öldükten sonra mezarının başına yazısız bir mezar taşı diktirmiştir. Bununla ilgili
olarak farklı iddialar bulunmaktadır. Yalnız en yaygın olanı şudur: Wu Zetian,
gelecekteki insanların kendisini farklı farklı değerlendireceklerini ve mezar taşında
yazılan yazıların hayatı boyunca yaptığı işleri kısaca anlatamayacağını biliyordu ve
dolayısıyla üzerinde yazı olmayan bir mezar taşını tercih
etti(http://turkish.cri.cn/794/2009/08/03/1s117632.htm, Erişim Tarihi: 20.11.2013).
751 yılında İslâmiyet’i yaymak için Türkler ile işbirliği yapan Araplar dünya
tarihinin önemli bir dönüm noktası olan Talas savaşında Çinlileri yenmiştir. İç Asya
topraklarının Çinlileşmesi beklenirken, Türkler İslâmiyet’i benimseyerek Müslüman
olmuşlardır. İslâm dünyası durağanlığa saplanmışken ve hatta gerilemeye başlamışken,
İslâmlaşan Türkler İslâmiyet’i yeryüzünün egemen dini haline getirmişlerdir(Okur,
2010: 178).
Batıda Arapların saldırıları ile Türkistan bölgesinin Çin’in elinden çıkması, Uygurlar
ve Tibetlilerin güçlenmesi, Kuzey-Güney Çin(Kuzey bölgeleri Moğollar ve Tunguzlar
tarafından yönetilmekteydi) ayrımının yapılması (900-1280), yönetim ve iktisadi olarak
giderek güçten düşmesi sonucu; imparatorluk bölünerek beş sülale devrine
geçilmiştir(906-960). 960 yılında ise iş başına geçen Sung hanedanlığı (960-1279)
zamanında ülkede birlik yeniden tesis edilmeye çalışılmıştır, fakat bu hanedan hiçbir
zaman Çin’i bir bütün olarak başarılı bir şekilde yönetememiştir.
Sung döneminde birçok şehir kurulmuş ve barut kullanılmaya başlanmıştır. Mimari,
tarih, şiir, resim, porselen ve bahçecilikte çok yüksek bir seviyeye ulaşıldı. Cengiz Han,
1206-1227 yılları arasında Çin’i işgal etti ve Moğollar, 1214 yılında Sarı Nehir’in kuzey
tarafındaki bölgede hâkimiyeti ele geçirdiler. 1271 tarihinde Kubilay Han,
imparatorluğunu ilan etti. Böylece Yuan Hanedanlığını (1279-1368) ve başkenti
Yenching’i (Pekin) kurdular. Moğollarla beraber Yuan Hanedanlığı bütün Çin’i
fethederek, hâkimiyet altına aldı(İnanç, 2011: 58).
Kubilay Han liderliğindeki Moğollar tüm Çin idaresini ele geçirmiştir. Dönemin ileri
düzeydeki askeri teşkilatına(Moğollar kuşatmalarda top kullanmışlardır) ve güçlü ittifak
yapabilme yeteneğine sahip olan Moğollar bütün Çin’e hâkim olan ilk yabancı devlettir.
Hatta Moğollar, Çin idaresini ellerinde tuttuğu dönemlerde Japonya’yı bile fethetmeye
çalışmışlardır.
Kubilay’ın ordusu 900’den fazla gemi 100 bin’den fazla asker ile işgal için gittiği
Japon adasına ayak basmadan şiddetli bir Tayfun tarafından denizde batırılmıştır.

13
Japonların ‘’ilahi Tayfun’’ adı verdikleri kasırga ‘’kamikaze’’ terimi ilk olarak bu
savaşta ortaya çıkmıştır. Ayrıca, ünlü bilim adamı olan Marco Polo bu dönemde
Kubilay Han’a hizmet etmiştir. Marco Polo’nun bu dönemde Çin’den öğrendiği bilgiler,
Avrupa’nın Çin’i daha iyi tanımasına yardımcı olmuştur.
Büyük teknolojik ilerlemeler ortaya çıktı. Mesela porselen sanayi büyük atılım yaptı.
Dış dünya Çin porselenlerini bu dönemde tanıdı. Gemi inşa sanayide çok gelişti.
Akdeniz’de yüzen gemilerden 7-8 kat daha büyük gemiler yaptılar. Öyle ki uzun
yolculuklar için tasarlanan bu gemilerin içinde sebze bile yetiştirilebiliniyordu(Okur,
2010: 221).
Zamanla bünyesinde Türk ve Tunguzlu kabilelerinde yaşadığı Moğollar, giderek Çin
kültürünü, örf ve adetlerini benimsemeye başlamıştır. Moğollara karşı Çin’de isyanlar
baş göstermiş, zamanla 1355’ten 1368 yılına kadar birçok ufak tefek savaşlar meydana
gelmiştir. Bütün güney Çin ayaklandıktan sonra kuzeye ilerlenmiş, 1368’de Pekin ele
geçirilmiştir. Hemen hiçbir mukavemette bulunmadan Moğol sülalesi nihayet bulmuş
oluyor(Eberhard, 1947: 267).
Cengizoğulları hanedanlığında birliğin bozulması nedeniyle meydana gelen
hanedanlık mücadeleleri sonrasında galip gelen Timur, İç Asya’da kendi devletini
kurmuştur. Eğer Timur Anadolu’ya saldıracağına Çin’e saldırsaydı, tarihin yönü epey
değişirdi. Ne biçim alacağı bilinemese de akışın çok farklı olacağı söylenebilir(Okur,
2010: 234). Hele ki Timur’un hanedanlık mücadelesi için defalarca iç savaş vermesi de
hesaba katılırsa, 2. Dünya savaşı sonrası Japon istilasından kurtulan Çin’in tekrar can
damarlarının açılması gibi, bu iç savaşlar Çin’e hayat vermiştir. Aynı zamanda, bu
sayede şu an dünyanın en güçlü devletlerinden biri olan Rusya diye bir devlet Kıpçak
bozkırlarında ortaya çıkmıştır. Timur’un Osmanlıya dikleşmesi sadece Çin’e can
vermediği gibi, Osmanlının çağ kapatan İstanbul kuşatmasını da geciktirmiştir.
Asya’nın hiçbir yerinde otorite kalmadı. Dengelerin alt üst olması bölgeye yeni
güçlerin gelmesine fırsat sağladı. Kuzeyden ve batıdan gelen Ruslar, Türkistan ve
Sibirya’nın zenginliklerini, denizden gelen Avrupalılar, Çin’i ve Çinhindi’nin
zenginliklerini Avrupa’ya taşıyarak Asya kıtası sırtından zenginleştiler(Okur, 2010:
240).
Çin’de Moğol hâkimiyetinden sonra Çinli hanedanlık Ming(görkemli ve parlak
anlamına gelir) imparatorluğu kurulmuştur. Köylü olan Cu büyük bir isyana girişerek
hanedanlığı ele geçirmiştir. Bu sefer sanki bir masal hikâyesi gibi; Ana babası ve

14
kardeşi 1344 yılında ortaya çıkan kıtlıkta açlıktan ölmüş, geriye kalan tek kardeşiyle
parasızlıktan herhangi bir tören yapamadan ailesini kendi elleriyle toprağa vermiş ve
daha sonra açlıktan ölmemek için kardeşinden vedalaşarak ayrılmış. Bir süre sonra
manastırlardan birine yamak olarak kabul edilmiş. Bir süre sonra keşiş kıyafetiyle
dilenmeye başlamış. Bu sayede isyan hazırlığı içindeki gizli örgütlerle tanışmış ve
zamanla onların liderliğine kadar yükselerek köylü ihtilâlini gerçekleştirmiş(Okur,
2010: 227). Cu yönetimi ele geçirerek gentry’den köylünün intikamını almıştır. Büyük
bir gentry tabakası temizlenmiştir.
Ming hanedanlığı döneminde Çin’de eğitim ve kültürde yapılan etkinlikler dikkati
çekmektedir, teknik ve estetik oldukça gelişmiştir. Bu dönem Çin’de huzurlu bir dönem
olarak bilinmektedir. Ayrıca, bugün Pekin yakınlarında görülen Çin Seddi bu dönemde
inşa edilmiştir. 1600’lü yıllarda Çin Hıristiyan bir kabile olan Cizvitlerden aldığı
yardımlar ile matematik, astronomi, haritacılık, coğrafya ve diğer teknik ve bilimsel
alanlarda ilerleme kaydetmiştir.
Ming Hanedanlığı’nın son dönemlerinde bazı ordu mensupları imparatorluğa ihanet
etmiştir. Bu ordu mensuplarının başında olan General Li, yaptığı darbe ile Pekin’e
yürümüş hanedanlığı ele geçirmiştir. Durumu öğrenen imparator intihar etti. Geride
şöyle bir vasiyet bırakmıştı: ‘’Haydutlar! Lütfen benim vücudumu istediğiniz gibi
parçalayın. Ama tebaamdan her hangi birine dokunmanızı yasaklıyorum.’’ Hanedanın
yüksek bürokratlarından bazıları da intihar ettiler. Ray Huang, eserinde sarayın
bahçesinden geçen ırmağa kendilerini atarak intihar eden kadınların sayısının 200 kadar
olduğunu söylüyor(Okur, 2010: 244-245).
Buna karşılık Ming Hanedanlığına bağlı General Vu Mançular ile işbirliği yapmıştır.
General Vu’ya çok öfkelenen darbeci Li, Vu’nun babasını yakalatmış ve kafasını
kestirmiştir, kesik kafayı ise Pekin surlarının üzerine asarak korku salmıştır. Fakat
Mançuların hareket etmesi ile General Li Mançulara boyun eğmek zorunda kalmıştır.
1644 yılında ülkenin kuzey-doğusunda bulunan Mançular Çin’i fethetmişler ve Qing
Hanedanlığını(1644-1911) kurmuşlardır(Sandıklı, 2010: 17).
Yukarıda anlatıldığı gibi Mançular Çin’i iç karışıklıktan yararlanarak fethetmişlerdir.
Qing hanedanlığı kurulduktan sonra da Çinliler arasında meydana gelen anlaşmazlıklar
Mançuların işini kolaylaştırmıştır. Mançular Moğollardan sonra Çin’i bir bütün olarak
ele geçiren ikinci devlettir.

15
Mançular Orta Çin’de halkın malına ve mülküne göz dikmiyor, Yang-tse bölgesinin
gentry’sinin topraklarına dokunmuyor, onlarla ittifak yapıyordu. Bu nedenle,
Mançuların halka tehdit boyutu nispeten düşüktü, aslında Mançular bir anlamda
sembolik bir işgalci pozisyonundaydı. Bunun yararı da oluyordu; böylelikle Çinliler
siyasetle nispeten daha az ilgileniyor, iktisadi faaliyetlere yoğunlaşıyorlardı. Gentry’de
köylünün torağına karışmıyor, kliklere nihayet veriliyor ve rüşvetin önüne geçiliyordu.
Bunların hepsi yükselmeye yardım ediyordu(Eberhard, 1947: 301).
18.Yüzyıl sonlarında Rusya’ya çay, Japon adalarına ipek, Avrupa’ya pamuklu
dokuma ve ipek, halı, porselen ve mücevher ihracı hızlandı. Bir zaman sonra bunlara
Amerika pazarı da eklendi. İşler yolunda giderken, Çin’in yolunu öğrenen Avrupalılar
sökün etti. Emperyalist oyunlarla Çin’i batırıncaya kadar örselediler(Okur, 2010: 247).
Qing hanedanlığı, Çin’i 19. Yüzyılın başlarında zenginliğinin zirvesine ulaştırmıştır.
Bu dönemde Çin’de aşırı nüfuslanma görülmüştür. Aşırı nüfuslanma Çin’in başına dert
olmuştur. Ayrıca, yine bu dönemde Avrupalı misyonerler Çin’de çalışma alanı
bulabilmişlerdir. Çin’de bu sayede misyonerlerden Avrupa’daki batı ilimleri hakkında
bilgi ediniyordu. Diğer taraftan misyonerler Çin’deki fevkaladelikler hakkında
heyecanlı raporlar yazıyorlar ve Avrupa’ya gönderiyorlardı. Bu sırada Avrupa’da bir
‘’aydınlanmış monarşi’’, bir konstitüsyonel monarşi fikri uyanmıştır. Bu raporlar
aydınlatıcılar üzerine ve Fransa ihtilâline tesir etmişlerdir(Eberhard, 1947: 309).
1650 yılında Ruslar Amur nehrinde bir kale inşa etti. Mançuların vatanı sayılan ve
‘’siyah ejder akıntısı’’ olarak adlandırdıkları bölgede yapılan bu kale imha edilmiştir.
Çin Mançulardan dolayı Rusya ile bir pakt imza etmek zorunda kalmıştır. Bu Çin’in ilk
defa bir Avrupa devleti ile yaptığı anlaşma olup ilk kez kapitülasyon verilmiştir.
Anlaşmaya göre; Rusya Çin’de bir sefarethane, bir ticaret bürosu ve bir kilise
açabilecekti.
Çin’in Türkistan savaşlarında 1755 yılında büyük bir başarı elde etmesi ve İli
bölgesini işgal etmesi nedeniyle Rusya ile arası her ne kadar açılsa da, İngiltere’nin
giderek güçlenmesi ve Asya da ki egemenlik yarışının giderek kızışmasından dolayı
Rusya Çin’le ittifak etmek zorunda kalmıştır. 1790 yılında Çin’in Nepal’i işgal etmesi
ile İngiliz-Çin gerginliği de başlamış oluyordu. Rusya’nın Çin üzerindeki ağırlığını
iyiden iyiye hissettirmesi, İngiltere’nin Fransa’ya müttefik olarak yakınlaşmasını
sağlamıştır(Akçil, 2008: 3).

16
Qing Hanedanlığı döneminde, Avrupalı tüccarlar, Çin’in önemli kaynaklarını
yıllarca batıya aktarıp, bundan istifade ettiler. Merkantilist doktrin çerçevesinde;
İngilizler Hint pamuğu ve afyonunu, çay ve ipekle değiştiriyordu. Çinliler çok
geçmeden afyon bağımlısı olmuştur. Bağımlıların her gün birkaçı, kıvrana kıvrana
sokak ortasında ölüyordu(Okur, 2010: 266). Bir süre sonra Çin afyon ithalatını
yasakladı, su seferde kaçakçılık artınca İngilizlerle anlaşmazlıklar çıktı ve 1840 yılında
Afyon Savaşları başladı.
Çin, 19. Yüzyılda başta İngiltere ve Fransa olmak üzere batılı devletlerle
mücadelelere girişmiştir. Yakın Çağ döneminde Çin, İngiltere ile ekonomik nedenlerle
giriştiği mücadelelerde başarılı olamamıştır ve yapmış olduğu anlaşmalarla(1842
Nanjiing Ananlaşması) yarı sömürge, yarı feodal bir ülkeye dönüşmüştür. Bunu takiben
Çin İngiltere’ye 5 limanını açmış, yapılan anlaşmalarla Hong Kong İngilizlere
bırakılmıştır. 1842 yılındaki Nanjiing Anlaşması, yeni görüşmeler ve yeni düzenlemeler
gerektirmekle birlikte, İngiliz taleplerini karşılıyordu ve her iki taraf da imzalamaktan
kaçınmadı. Ancak bu defa 21 milyon dolara yükselen kefaletin nakit taksitleri(ve
faizleri) bile, zaten sallantıda olan imparatorluk hazinesini yıkacak düzeydeydi(Keay,
2008: 455).
Zamanla yapılan bu anlaşma uygulamada zayıf kalmış, Çin deniz ticaretinde
İngiltere’ye güçlük çıkartmaya başlamıştır. Bunun üzerine, İngilizler ve Fransızlar
saldırılarına devam ettiler. 1856-1860 ‘’Locha harbi’’olarak adlandırılan bu savaşta, Çin
tekrar mağlup olmuştur. Yapılan anlaşmalarda Çin ağır bir tazminat ödemeyi kabul
etmiş, kapitülasyonlar genişletilmiş, daha fazla liman açılmış, İngilizlerin Çin’de toprak
satın alması meşrulaşmıştır.
Ayrıca, ülke içersinde kargaşa yaratan isyanları kışkırtıyorlardı. Bu yönüyle de,
Osmanlının başına gelenler düşünüldüğünde batının ve özellikle İngilizlerin yöntemleri
aynıydı. Böylelikle, İngilizler özellikle Çin’den ekonomik olarak geniş haklara sahip
olmuştur. Afyon Savaşı'ndan sonra İngiltere ve öteki emperyalist güçler, imtiyazları
elde ettiler ve Çin’in nüfuz alanlarını böldüler, ülkenin ekonomisi, bilimi ve kültürünün
gelişimi büyük ölçüde engellendi ve halkın yaşamı dayanılmaz hale geldi
(http://www.cinkultur.com/cin_hakkinda/cin_tarihi/, Erişim Tarihi: 12.10.2012).
Qing Hanedanlığı döneminde Müslüman bölgelerinde çıkan isyanların en önemli
nedenlerinden biri de Çin’in Müslümanlara din konusunda yaptığı baskıdır. Bu
isyanlarda Türkistan da çıkan çatışmalarda milyonlarca Müslüman ölmüştür. Bunun

17
haricinde, Misyonerlerin vasıtasıyla etrafına fakir köylüleri toplayan Hıristiyanlığı
yaymaya çalışan bir cemiyet ‘’Taiping’’ çok geçmeden büyük bir nüfus elde ederek,
Çin’de isyanları ve kuşatmaları başlatmıştır. Bu durum Qing Hanedanlığının otoritesini
oldukça sarsmıştır.
Taiping yanına köylü fakirleri toplarken aynı zamanda ekonomik açıdan eşitliği
savunuyor(komünist bir izlenim bırakmaktaydı), kadınları da ön plana çıkarıyor,
sömürüyü reddediyor, gentry’in oyununu bozuyordu. İşin ilginç yanı, Hıristiyan bir
cemiyet olan ve ülke idaresini neredeyse eline alan Taiping cemiyeti, batıdaki sömürü
devletlerinden taraftar bulmuyordu. Bu yönüyle şaşırtıcı olan bir sonuç çıkıyor
karşımıza; Avrupalı devletler kendi tabirleriyle Putperestlerin aksine Hıristiyan
Taiping’in rakibi olmuştur. Avrupalı devletler Qing Hanedanlığı ile işbirliği yapmış, bu
tüm Çin’e yayılabilecek önemli isyan bastırılmıştır.
Bu dönemde batı devletlerinin Çin’e verdiği destek aynı zamanda dış siyasette
birliktelik ile desteklenmekteydi. Afyon Savaşlarından sonra Fransa ile birlikte Çin’i
dışa açabilen İngiltere, Ortadoğu’da oluşan Rus tehdidine karşı Osmanlı
İmparatorluğunu desteklediği gibi, yine Rus tehdidine karşı Çin’i desteklemeye
başlamış ve bu destek Çin-Japon savaşına kadar devam etmiştir(Akçil, 2008: 3).
Japonya Çin’in aksine 19.Yüzyılda Avrupa’nın gerisinde kalmamak için sanayi ve
teknoloji’yi Avrupa’dan takip etmiştir. Japonlar, Çin’e yapılan çıkartmalarında Tayvan
ve Japonya arasında uzanan Ryukyu Adalarını işgal etmiştir. Daha sonra, 1894 yılında
Kore’de hâkimiyet kurabilmek için Çin’le savaşmaya başlamıştır. Bu harpte Çin ağır bir
yenilgi almıştır. Çin Japonya ile anlaşma yapmak zorunda kalmıştır.
Shimonoseki anlaşmasına(Çin tarihinde yüzkarası olarak adlandırılan bir anlaşmadır,
tazminat rakamı 1860 yılında İngilizler ile yapılan anlaşmanın 5 katıdır) göre; Çin, Kore
üzerindeki himayesini ve Formoza’yı(Tayvan) kaybediyordu. Rusya, Almanya ve
Fransa’nın müdahalesi üzerine Japonya, bu kadarla iktifa etmek ve yine Çin’den istediği
Güney Mançurya’dan vazgeçmek zorunda kalmıştır(Eberhard, 1947: 329).
Çin’de 1900 yılında, başlangıçta Qing hanedanlığının izlediği politikalara ve
gentry’ye karşı çıkan meşhur ‘’boxer isyanı’’, zamanla fırsatçı davranan Mançuların
başarısı ile yabancılara karşı bir isyan ve kıyam haline dönüşmüştür. Meydana gelen
isyanlarda Pekin kuşatılmış, Qing Hanedanlığı belli bir süreliğine tahtı bırakmış ve
batıya göç etmek zorunda kalmıştır. Saraylar talan edilmiştir. Hıristiyan olan Çinliler ise

18
sığınaklarda mahsur kalmışlardır. Havasızlıktan yüzlerce misyoner hayatını
kaybetmiştir.
19.Yüzyılın son yıllarında, yabancı güçler arasında taviz kopartma yarışı
alabildiğince kızışmıştı. İngilizler, Almanlar, Ruslar ve Amerikalılar(İspanyolların,
Belçikalıların, Avusturyalıların ve İtalyanları saymaya bile gerek yoktu) bir yandan
kıskançlık dolu gözlerin birbirlerinin kazanımlarına dikmişler; bir yandan Japonların
Çin toprakları üzerindeki iştihasını kesmeye çabalıyor, bir yandan da kervana geç de
olsa takılan Bismark’ın yeni Almanya’sıyla uyum sağlamaya çalışıyorlardı(Keay, 2008:
479).
Rusya’nın gözü endüstri bölgesi Mançurya’daydı, bu anlamda çıkarları Japonya ile
çelişmekteydi. Rusların Japonya’ya uyguladığı baskı neticesinde Japonlar Liaodong’dan
vazgeçmiştir. Çinliler, Rusların bu jestine karşılık Mançurya’da gözü olan Ruslara
trans-Sibirya demiryolu inşa hakkı vermişlerdir. Rus demiryolları bütün Mançurya’yı
dolaşıyordu. Çok geçmeden 1905 yılında Rusya ile Japonya arasında bir harp patlak
vermiştir, batılı devletler Rusların iştihası kesmek için Japonya’ya destek vermişlerdir.
Japonya, Pearl Harbor baskınında yaptığı gibi ansızın saldırarak Rus donanmasını yok
etmiştir. Rusya harbi kaybetti ve Porthmouth sulhü (1905), Japonya’ya Mançurya’dan
geçen esas demiryolu ile etrafındaki araziyi verdi(Eberhard, 1947: 332).
Bu arada sosyalizm, toplumsal Darwinizm –‘’toplumlar evrimleşir, en uygun olanlar
ayakta kalır’’ – Marksizim ve Anarşizm’de Çin’de yandaşlar buluyordu. Hepsinin çıkış
noktası da hanedan despotizminin artık ömrünü tamamladığıydı(Keay, 2008: 486).

1.1.2.İmparatorluk Sisteminin Sona Ermesi-ÇHC Dönemi

Çin’de Cumhuriyetçi bir yapı oluşmaya başlamış, sayısız feminist gruplar,


radikâlçiler, işçi örgütleri ve toplumsal reformcular kendilerini Dr. Sun Yat Sen’in
devrimci ittifakına katmışlardır. Tarih boyunca birçok birleşme, bölünme ve hanedan
çatışmalarına sahne olan Çin’de imparatorluk sistemi 1911’de sona ermiştir. 1911
yılından sonra burjuva demokratik döneme geçilmiştir. Böylelikle, Çin’in 2000 yıllık
monarşi yönetimi(imparatorluk sistemi) tarihin karanlık sularına gömülmüştür.
Avrupalı devletler artık Çin’in parçalanması gerektiğini düşünmeye başladılar.
Çin’in içine girdiği büyük mali kriz, batılı ülkeler arasında gizli ittifak anlaşmaları ile
ülkenin paylaşım planlarının yapılmasına neden olmuştur. İngiltere, Çin’e yaptığı

19
baskıyla Hong Kong’u 99 yıllığına kiralamıştır. Portekizlilerin ticaret yaptığı Makao ise
1887 yılında Portekiz’e bırakılmıştır.
Çin’in batılı ülkeler arasında paylaşılmasına ilk tepki ABD’den gelmiştir. ABD
Çin’in toprak bütünlüğünün korunması ve Çin’in ticaret üzerinde bütün ülkelere eşit
fırsatlar tanıyan açık kapı (open door) politikası önermiştir(Unay, 2005: 5).
Burjuva demokratik dönemde, İngiltere ile Çin arasında Tibet konusunda bir
düşmanlık meydana gelmiştir. İngiltere Tibet üstünde hak iddia ediyor, Çin buna karşı
çıkıyordu. Mao dönemine kadar Tibet sorunu devam etse de, Mao’nun yönetimi
döneminde Tibet özerk bir yapıyla Çin’e bağlanmıştır.
Dış Moğalistan da ise Rus menfaatleri söz konusuydu, Sovyetlerin yardımıyla, 1921
yılında başkent Urga’da bir Sovyet yanlısı Moğolistan Halk Cumhuriyeti kuruldu. Her
ne kadar Çin’in bu devlet üzerinde hak iddiası olsa da, daha sonra yapılan bir halk
oylamasıyla Moğolistan Halk Cumhuriyeti BM’ ye bağımsız bir devlet olarak tescil
olmuştur. İç Moğolistan da ise durum vahimdi, burası Han hanedanlığının nüfusunun
çok olduğu bir bölgeydi. Aynı zamanda bu bölgeyle Ruslar ve Japonlar yakından
ilgileniyordu. Nitekim 1930’ların ortalarında Japonya burada bir ‘’İç Moğolistan Özerk
Hükümeti’’ yaratmayı başardı(Keay, 2008: 490). Japonların ikinci dünya savaşını
kaybetmesinden istifade eden Çin, bu özerk bölgeyi toraklarına katmıştır.
Bu arada Sincan Uygur Özerk Bölgesinde 1912-1949 yılları arasında ‘’de facto’’ bir
özerklik meydana gelmişti. Çin’in din konusunda gösterdiği sert tutumlar nedeniyle bu
bölgede büyük isyanlar çıkmış, çıkan isyanlarda milyonlarca insan hayatını
kaybetmiştir. Komünizm’in iki gözde ülkesi olan ÇHC ve SSCB, özellikle Kore
savaşının patlak vermesinden önce meydana gelen bu ittifak bölgenin Çin
hâkimiyetinde kalmasına neden olmuştur. Daha sonralar bu birlikteliğin yapısı değişime
uğrayacak olsa da, 1949 yılındaki SSCB ve ÇHC ittifakı Çin’in bölgeye hâkim olmasına
neden olmuştur.
Modern dönem sonrasında Çin, Rus devriminden etkilenmiştir. Marksizm ve
Leninizm düşünce ekseninin Çin de genişlemesiyle modern dönemden çıkan Çin, 1919
yılında 4 Mayıs İşçi sınıfının hareketiyle yeni demokratik döneme geçmiştir. Rus
etkisiyle içlerinde Mao’nun da bulunduğu Marksizm ve Leninizm yanlısı 12 delege ilk
ulusal kongresini Şanghay’da düzenleyerek 1921 yılında (ÇKP) Komünist Partisini
kurdular(Sandıklı, 2010: 18).

20
Pekin hükümetinin dış borçlarla ayakta kalabildiği bilincinin yükselmesi, yabancı
şirketlerin Çin işçisini sömürdükleri inancına dönüşünce de milliyetçi bir devrimle
Cumhuriyetin devrilmesi fikri yerleşmeye başladı(Keay, 2008: 494).
Köylü ayaklanmaları, burjuva yönetiminin batılı devletlere taviz verdiği iddiaları
yeni bir sistemin ateşleyicisi olmuştur ve Çin yeni demokratik döneme geçmiştir. Bu
dönemde, Çin’de fundamentalizm ve milliyetçilik akımlarının artış göstermesi
dönüşümün temellerini sağlamlaştırmıştır. 1922 yılında Sun Yat Sen’in ölümünden
sonra Çan-Kay-Şek, Komitang (Komünist Enternasyonel) destekli askeri bir hükümet
kurmuştur. Japon askeri akademisinde okumuş olan Çan, burada sadık askerler ve
ufuktaki savaş için geleceğin komutanlarını yetiştirecek bir deniz akademisi
kurdu(Keay, 2008: 494).
1917 yılında büyük bir ihtilâl’den sonra (Bolşevik Devrimi) komünist sisteme geçen
Rusya’da SSCB kurulmuştur. Birinci dünya harbinden yenik çıkan Almanya, bir
intikam peşindeydi ve müthiş bir silah sanayisi kurmuştu. Bu dönemde(20.Yüzyılın ilk
çeyreğinden sonra) dünya tarihinde önemli değişimler oluyordu; Almanya, Japonya ve
İtalya giderek güçleniyordu. Kuzeyde sağlam bir devlet SSCB duruyordu. İngiltere’ye
müttefik olan dev bir ABD ortaya çıkmaya başlıyordu. Faşizm, Irkçılık, Marksizm
Anarşizm ve Feminizm’de bu arada genişleme fırsatı buluyordu. Osmanlı
İmparatorluğu tarihin karanlık sularına gömülmüş, Çin’in ise kolu kanadı kırılmış,
Avrupa devletleri arasında sömürü yarışı yeni bir kutuplaşma noktasına varmıştı.
Stratejiler kuruluyor, zarlar atılıyor, kılıçlar çekiliyor, gelişmiş ülkeler arasında sömürü
ve rekabet yarışı dehşet boyutlara ulaşıyordu.
İkinci dünya harbinden önce SSCB ile Çin arasında özellikle İngiltere’nin dış
siyasetinden dolayı bir yakınlaşma söz konusu olmuştur. Çin’de yeni demokratik rejime
geçilmiş, ÇKP ile milliyetçilerin başında olan Çan-Kay-Şek, Komitang’dan alınan
destek ile emperyalist güçlere ve daha sonrada Japonlara karşı mücadelelere başlamıştır.
Bu yıllar içinde ülke kendi içindeki ve dışarıdaki güçlere karşı dört büyük savaş
vermiştir. Bunlar 1924-1927 yılları arasında mahalli diktatörlere karşı yapılan savaş,
1927-1937 yılları arasında yapılan çiftçi devrimi savaşı, 1937-1945 yılları arasında
Japonya’ya karşı yapılan direniş savaşı ve 1945-1949 yılları arasında yapılan kurtuluş
savaşıdır(Unay, 2005: 6).
Zamanla Çan-Kay-Şek emperyalist güçler tarafından tanınmaya başlanmıştı, bu
nedenle ÇKP artık sorun olmaya başlamıştı. İngilizler Çan’ı tanımışlar ve bir jest

21
yaparak Shandong’dan büyük bir arazi üzerinden çekilmiştir. Bu Çan’ın gücünü halkın
gözünde artırmıştı. ÇKP ise güney’e kırsal kesime çekilmişti. ÇKP Komitern’in
desteğiyle özerk yerel Sovyetler kurmaya başlamıştı.
1934 yılında Modern Çin tarihinin en büyük efsanesi olan ‘’Uzun Yürüyüş’’(buna
Mao’nun doğuşu da denir); ÇKP’ nin kızıllarının güneydeki tehtidler’den uzaklaşarak
Kuzey’de Komitang’a yakın Shaanxi’ye kadar yürümesini(ort. 5000 km.) ifade eder.
İçlerinde Mao ‘nun da yer aldığı 80 bin kızıl’ın sadece 4000’ini bu amaca ulaşmıştır.
Ölenlerin çoğu yolda açlık, yorgunluk ve sefaletten ölmüştür. Komitang Çan’ın oğlunu
elinde tutuyordu, eğer yürüyüşe kapsamlı bir saldırı yapılırsa Çan’ı idam ile tehdit
ediyordu. Bu yürüyüşten sonra amacına ulaşan kızıllar büyük bir azim örneği
göstermişler ve halktan takdir toplamışlardır. Fairbank onu ‘’Musa’nın Seçilmiş
insanlar ile birlikte Kızıldeniz’den geçişine’’ benzetir(Keay, 2008: 500).
2. Dünya savaşı başladığında, Çin’in doğu kıyıları ve önemli toprakları Japon işgali
altındaydı. Komitang, Çan-Kay-Şek(Generalissimo) ile ÇKP’yi tekrar ittifaka zorlamış,
Japon tehlikesine karşı savunmaya geçmelerini talep etmiştir. İki taraf her ne kadar
birbirine güvenmese de Japon istilasına karşı ortak hareket etmeye başladılar. Çok güçlü
olan Japonya saldırıyor, Çin kan kaybetmeye devam ediyor ve Çin için çok zor olan bir
süreç başlıyordu. Savaşın 1937-1938 yılları Çin için tam anlamıyla korkunç bir dramdır.
İkinci dünya harbinde Hitler taktik değiştirerek coğrafi koşulların zorlu olduğu bir
ülke olan SSCB’ye saldırmıştır. Japonya ise petrolünü kesen ABD’ye Pearl Harbor
baskını ile saldırması ve bu baskın ile ABD’nin aktif olarak savaşa girmesi ile işler
Japonya ve Almanya için zorlaşmaya başlayacaktı. Çünkü ABD o güne kadar savaşa
girmemişti, savaşı iyi izliyordu ve de dinlekti. Japonya’nın hatırı sayılır bir gücü Çin’de
zaten savaş halindeydi. Çin’in zafere katkısı; büyük sayıda Japon uçağını, askeri aracını
ve hepsinden öte askerini topraklarında çakılı bırakmak olmuştur(Keay, 2008: 503).
Hitler SSCB batağına saplanınca işler değişmeye başladı, ABD harp ilan edince
Japonya’nın savaş cephelerinde işi zorlaştı. Müttefikler artık atağa geçmişlerdi.
Almanya ve İtalya teslim oldu, fakat Japonlar halen savaşıyordu. Japonya, ABD
tarafından atılan 2 atom bombası yüzünden savaştan çekilmek zorunda kalmıştır.
Bu savaşta Çin ittifak gücünden çok şey elde etmiştir. Çin’in resmen can damarları
açılmıştır. Geri alınan Mançurya bölgesindeki Japonların inşa ettiği ağır sanayi bölgesi
ve topraklar ve Tayvan adası Çin’in eline geçmiş, fakat Ryukyu adaları ve Okinawa
adası daha sonra tekrar Japonya’nın himayesi altına girmiştir. Çin ve Japonya’nın

22
arasında kalan ve enerji kaynaklarına sahip olan, Çince adı Diaoyü olan takımadalarının
himaye sorunu ise iki ülke arasında halen daha devam etmektedir.
2.Dünya savaşının nihayet bulmasıyla ve jeo-politik ortam yenilendikten sonra, Doğu
Avrupa da ABD-SSCB ordularının karşı karşıya gelmeleri, savaş sonunda yeni riskleri
ortaya çıkarmıştır. Çin’deyse hem ‘’Özgür Çin’’ vaatleriyle ABD’yi arkasına alan
milliyetçiler hem de Rusya’nın desteklediği Halk Cumhuriyeti tutkusuna kapılmış bir
komünistler geride kalan mühimmatı toplamak için kıyasıya mücadele ediyor, bir
yandan da terk edilmiş altyapılara, mayınlar, fabrikalar ve bereketli topraklar üzerinde
karşılıklı hak iddia ediyorlardı(Keay, 2008: 503).
SSCB’nin Çan-Kay-Şek’i gözden çıkarması ve Halk Kurtuluş Ordusuna destek
vermesi, bunun yanında bazı Koreliler ile birleşen ve sosyalist devrimin savunucuları ile
Çan-Kay-Şek arasında çıkan harpte Mao büyük bir zafer kazanmıştır. Çan-Kay-Şek
yanına kendisine bağlı askeri birimleri alarak Tayvan adasına kaçmıştır.
Komünizmin Çin’de kesin zaferinden sonra Kore’de sorunlar çıkmaya başlamıştır.
Kore’de hem emperyalist güçler, hem de komünist güçler birbirlerine meydana
okumaya başlamıştır. Sovyetler birliğinin atom bombası denemesi üzerine, ABD
hidrojen bombası üretmiştir. Sovyetler bir yıl sonra hidrojen bombası üretmiş ve
ABD’ye meydan okumuştur. 1950 yılında Kuzey Kore Sovyetlerin atom ve hidrojen
bombası üretmesinden aldığı destekle Güney Kore’ye saldırmış ve Güney Kore
topraklarını işgal etmiştir.
ABD meydana gelen bu olayı komünizm’in bir meydan okuması olarak
değerlendirerek Güney Kore’nin yanında savaşa girmiştir. Çok geçmeden ABD
birlikleri ülkemizin de aktif olarak girdiği savaşta Kuzey Korelileri geri püskürtmüşler,
bu sefer 38.enlemi de geçerek, Kuzey Kore topraklarını ele geçirmişlerdir. Bunun
üzerine, Mao gerilla savaşı ile Kuzey Kore’nin yanında savaşa girmiştir. Mao’nun
savaşa girmesiyle resmen Çin-ABD sıcak savaşı başlamıştır.
1953 yılına gelindiğinde ise taraflar anlaşmaya varmıştır. Yapılan anlaşmalar ile
Kore resmen ikiye bölünmüştür. ABD, Sovyetlerin nükleer silahlarından çekindiği için
anlaşmaya yanaşmıştır. Bu savaş, ideolojik bir savaş olan daha da sonra soğuyacak olan
komünizmin ve emperyalizmin sıcak çatışmalarından biridir. Bugün ise 1991 yılında
Rusya’da komünizmin çökmesinden sonra kurulan ŞİÖ ile NATO’nun rekabeti
ideolojik savaşın yerini almıştır. Günümüzde soğuk savaş artık, iki farklı kutbun

23
stratejik rekabetine dönüşmüştür. Özellikle, Suriye iç savaşında Çin ve Rusya’nın
tutumu bu rekabetin neticesinde ortaya konmuştur.
Özetleyecek olursak; Çin Tarih sahnesinde bulunduğu bölgeyi terk etmeden,
işgalcilerin nüfusunu kıran nüfus yapısıyla, çok uzun yıllar kültürüne bağlı kalarak
hayatta kalabilmiş dünyanın süreklilik arz eden en eski medeniyetleri arasında yer
almaktadır. Çinliler tarihte, Çin dışındaki toprakların yaşanmaz yerler olduğuna
inandırılmışlardır. Yerleşik inanışa göre; dünyanın merkezi Çin’dir. Çinli olmak en
büyük ayrıcalıktır. Bir Çinli ancak Çin malı kullanır; Çünkü yabancı mallar güzel
olmazlar. Çin, geleneksel olarak sadece demir, bakır, altın, gümüş gibi maden cevheri
ithalatçısıdır. Bunun iki istisnasından söz edebiliriz: Kürk ve At(Okur, 2010: 51).
Çin, tarihin en büyük kültür ihraç eden medeniyetleri arasındadır. Bugün Çin,
Konfüçyüz felsefesini dünyaya yayabilmek için yatırım yapmaktadır. Ayrıca, Çin
Mengtzi, Lao-Tze, Sun Tzu ve Mo-Ti gibi ünlü filozoflara da sahiptir. Bunun yanında,
Çin tarihte dünya üzerinde büyük devletler kurabilmiş bir medeniyettir. Çince ise
dünyanın en eski sürekli kullanılan yazı dilidir. İnsanlık tarihine hizmet eden en önemli
buluşlar ‘’kâğıt, pusula, barut ve matbaa’’ Antik Çin medeniyetine aittir.
Uzun yıllar ayakta kalmayı başaran ve varlığını sürdüren Çin bu yapısını muhafaza
edebilmek için tarihte adından sıkça söz ettiren, dağların tepesinden geçen, dünya
tarihinin en büyük savunma projelerinden biri olan Çin Seddini inşa etmiştir. Her ne
kadar Çinli tarihçiler tarafından kabul edilmese de 6200 km’lik Çin Seddi’nin Türk
akıncılarını engellemek amacıyla yapıldığına dair efsaneler bulunmaktadır(Karaca,
2008: 190).
Çinlilerin yaşadığı topraklar Türklerin yaşadığı toprakların aksine verimli olduğu
için, Çinliler ticaret politikalarını değiştirdiğinde Türkler zor durumda kalmışlardır. Bu
nedenle Türklere ‘’barbar’’ denilmesi asla kabul edilemez. Bunun yanında, Çinli
hanedanlar arasında çıkan çatışmalarda, uyanık davranan Çinli hanedanlar Türklerden
yardım istemiş ve kendilerini Türklere yönettirmişlerdir. Türklerin rolleri çarpıcı bir
şekilde baskındır. Çünkü Çinliler Türklere rağmen politika yaparken, Türkler, sık sık
aldıkları davetlere dayanarak, köylülerin desteği, isteği ve rızasıyla gelmişler ve Çin’i
yönetmişlerdir(Okur, 2010: 21).
Çin’e yerleşen Türklerin büyük bir çoğunluğu zamanla Çin örf ve adetlerini
benimsemiş, resmen Çinlileşmiştir. Hatta Çin dışında yaşayan Türkleri bile yönetimleri
altına almak için savaş vermişlerdir. Çin gücü ile yapamadığını; Türk kavimlerini

24
birbirine düşürerek, Türk Kağanlarına Çinli prensesler bahşederek, Çinli kadınlara
casusluk yaptırarak, entrikalar yaparak böl ve yut politikası gütmüştür. Tarihte kurulan
birçok Türk devleti tarihin kara sularına gömülmekten kurtulamamıştır. Ama doğal
olarak şöyle bir soru da sorulabilinir, acaba Osmanlıda mı Çin yüzünden tarihin karanlık
sularına gömüldü? Tabi ki hayır, buradan anlaşıldığı üzere; asıl önemli sorunlardan
birinin de içte olduğunun bilinmesinin daha önemli bir ibret olması muhtemeldir.
Türklerle akraba olan Moğollarında zamanla Çin topraklarında eriyip kaybolduğunu
anlatmıştık. Bugün Kazakistan ve Çin’in Uygur Sincan bölgesinde yaşayan Türklerde
Çin baskısı altında olup, bu ülkelerdeki Çin nüfusu sürekli artış göstermektedir. İbrahim
Okur’un da ‘’Çin: 3500 Yılın Köşe Taşları’’ adlı eserinde belirttiği gibi, Kazakistan
Cumhurbaşkanı Nazarbayev; ülkelerinde Çin nüfusunun her yıl arttığını
televizyonlardan halka resmen duyurmaktadır. Ayrıca, yine aynı kaynakta
Kazakistan’ın milyonlarca hektar arazisini Çin’e kiralamayı hedeflediğini, Çin’in
Afrika’dan da toprak kiralama peşinde olduğunu, Avrupa’da Türk ihracat ürünleriyle
rekabet edebilmek için Yunanistan’dan liman kiralama girişimlerinden
bahsedilmektedir.

1.1.3. Çin Halk Cumhuriyetinin Kurulması ve Önemli Siyasi


Gelişmeler

1 Ekim 1949 yılında Mao Zedong, Çin Halk Cumhuriyetini kurmuştur. Mao, ‘’Çin
sosyalizminin temelini, Darwin’e ve evrim teorisine dayanmaktadır.’’ ‘’Çin
sosyalizmini gerçekleştirecek olanlar köylülerdir’’ diyordu(Okur, 2010: 344).
Kuruluşundan hemen sonra Çin’i ilk olarak SSCB tanımıştır. Mao Zedong mutlak
otoriteyi eline alarak, Çin’i komünist rejim altında yönetmeye başlamıştır. Mao
Zedong’un 1 Ekim 1949 tarihinde Çin Halk Cumhuriyetini kurmasından sonra, bu
tarihe kadar ülkeyi yöneten Çan Kay-Şek’in yönetimden isimlerle Tayvan’a kaçması
günümüzde hala süren Tayvan sorununun da başlangıcı olmuştur(İTKİB, 2007: 4).
Kesin yenilgiye uğrayan Çan-Kay-Şek bu gelişmeler üzerine geçici olarak
Cumhurbaşkanlığından çekilip 1949 başlarında devletin altın rezervleri ile deniz ve
hava kuvvetlerini yanına alarak Tayvan Adası’na çekilmiştir(Tabak, 2008: 64).
Çin’de 1949-1952 yılları arasında ulusal ekonomiyi kurtarma için çalışmalar
başlatılmıştır. 1949 yılında, Komünist Parti ve Mao Zedong öncülüğünde Çin Halk

25
Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ilan edilmesinden sonra uzun yıllar kapalı ekonomi yapısı
gösteren Çin, uyguladığı merkezi planlı ekonomi (5) politikasıyla istikrar sağlamış,
ancak büyüme ve refah artışında önemli sorunlar yaşamıştır(Saray ve Gökdemir, 2007:
662).
1958 yılında ekonomiyi kurtarmak için reformist hareketler başlatılmaya çalışılıp
ekonominin merkeziyetçiliğinin azaltılması hedeflenmiştir. Deng Xiaoping ve dönemin
başbakanı Zhou Enlaı 1962 yılında merkezi Mao yanlısı ekonomik modeli değiştirmeye
çalışmışlardır, fakat Mao bu politikaları kendisine bir baş kaldırma olarak tanımlamış ve
‘’Proleteryam Büyük Kültür Devrimini’’ ilan ederek ülkeyi 10 yıllık karışıklık
dönemine sokmuştur. Bu dönemde yaşanılan karışıklık ülkede müthiş bir kıtlık
yaşanmasına sebep olmuş, milyonlarca insan kıtlık ve zulüm nedeniyle ölmüştür. 1980
yılının başında yapılan sayıma kadar, bu gerçekler Çin yönetimi tarafından tüm
dünyadan gizlenmiştir. Kültür Devrimi Döneminde Çin, Mısır Büyükelçisi hariç tüm
Büyükelçilerini geri çağırmış, Kahire hariç tüm büyükelçiliklerini kapatmış ve dünyayla
diplomatik ve siyasal temasını kesmiştir(Güler, 2001: 290).
ABD ikinci dünya savaşı sonrasında Asya’ya girebilmek için Kore’yi ‘’Açık Kapı’’
olarak görmüş ve 1950 yılında meydana gelen Kore savaşında Güney Kore’yi
desteklemiştir. Komünist ideoloji ile hareket eden Mao ise, Sovyet yanlısı politikalar
gütmekteydi ve Kore savaşı döneminde Kuzey Kore’yi desteklemekteydi. Kore
savaşında ABD ve müttefiklerinin karşısında yer alan Mao SSCB ile çok yakın ittifak
kurmuştur. ABD, bu ittifak karşısında güç olma stratejisini sürdürebilmek için
Tayvan’daki eksi Çin yönetimine destek vermiş ve Asya Pasifikte yeni ittifak
arayışlarına girişmiştir. Bu çerçevede Amerika 2. Dünya Savaşı sırasında bozulan
Japonya ilişkilerini düzeltmeye yönelmiş ve 1951’de bu ülkeyle Barış Antlaşması
imzalamıştır. 1951 yılında Filipinler, Avustralya ve Yeni Zelanda ile birlikte Anzus
Paktı’nı oluşturmuştur(Tabak, 2008: 66).
Zamanla Çin ile SSCB arasında diplomatik ilişkilerde polemikler başlamıştır. Çin ile
SSCB arasında karşılıklı meydana gelen polemikler; bir yandan Çin’in nükleer silah
üretmek istemesi nedeniyle olurken, diğer yandan da komünist rejimin Kültür Devrimi
ile Çin’de farklı bir ideolojiye dönüşmesi nedeniyle meydana gelmiştir. Bu polemikler
SSCB ile Mao arasında birlikteliğin kısa sürmesine neden olmuştur. SSCB ile yaşanan

5
Merkezi Planlı Ekonomi(Düzenlemeleri): 1949 yılında toprak reformu, 1952 yılında tarım
kooperatifleri, 1958 yılında halk komünleridir.

26
polemikler ile ilgili ‘’politika silahın namlusunda gelişir’’ diyen Mao’ya sorulan bir
soruya, Mao; ‘’ Gökyüzü düşmeyecek, ağaçlar büyüyecek, kadınların çocukları olacak,
balıklar yüzecek… eğer bunlar olacaksa polemik sonsuza dek sürecektir.’’şeklinde
cevap vermiştir(Terril, 1978: 53).
SSCB ile ittifakın koptuğu bir dönemde Çin Kültür Devrimini ilan ederek 1962
yılından 1971 yılına kadar dünyadan izole olmuş, ülke sınırlarını adeta ‘’kapalı kapılar’’
çevrelemiştir. Bu dönemde Mao SSCB desteğini kaybettikten sonra daha öncesinde
‘’kâğıttan bir kaplan’’ olarak gördüğü nükleer silahların politika üretmedeki stratejik
üstünlüğünü fark etmiş, nükleer silahların üretimi için kolları sıvamıştır. 1964 yılında
atom bombasını denemeye başlayan Çin bu yıllardan sonra artık nükleer bir güç
olmuştur. Nükleer silahlar ile ilgili dönemin Çin Başbakanı Co her türlü ihtilafta
kesinlikle nükleer silahları ilk kullananın Çin olmayacağını bildirmiş, amaçlarının
kendilerine yöneltilen nükleer şantajı kırmak olduğunu ima etmiştir.
SSCB rejiminin desteklediği Vietnam, Kuzey Kore ve Kamboçya ülkeleri ile etrafı
sarılan Çin, Kültür Devrimi döneminde ABD’nin ‘’emperyalist güçlerinin’’ ittifakına
ihtiyaç duyar hale gelmiştir. Nitekim dönemin ABD Başkanı Nixon; Çin’i kazanmalıyız
demiş ve bu konuda usta diplomat Henry Kissinger’i görevlendirmiştir. ABD, 1971
yılında Çin ile ilişkilerini tekrar düzeltmiş, Çin’e uygulanan ambargoları kaldırmış ve
Çin’i uluslar arası sistemin başı olan BM’ye dâhil etmiştir. Bu dönemde yaşanan ABD-
Çin ittifakı soğuk savaşın en büyük güçlerinden olan SSCB’yi oldukça zora sokmuştur.
ABD, Çin’i kendi yanına çekerek Çin’den büyük bir Pazar elde etmek istiyor, aynı
zamanda Çin’i kapitalist sisteme sokarak, komünizmin yapısını zayıflatarak SSCB’yi
yalnızlığa itmek istiyordu. Bu bağlamda ABD, Çin’den liberal sisteme uyum sağlayacak
reformlar yapmasını talep etmiştir. Çin’de bu talepler karşısında ABD’ye olumlu cevap
vererek liberal sisteme uyum sağlayacağının sinyallerini vermiştir. Bundan sonra da,
Çin’de meydanlarda Coca Cola reklam afişlerinin içinde Mao’nun resimleri sergilenir
olmuştur.
Çin kapılarını açar açmaz, sanki önceden hazırlıklılarmış gibi dev Amerikan
şirketleri neredeyse hep birlikte Çin’de pozisyon almaya başladı. İlk sıçrayanlardan biri
Amerikan Express kredi kartı kuruluşu. 1982’de Bank of China ile anlaşarak Çin’e
girdi. Coca Cola ve 7-Eleven gibi gazlı içecek devleri, temizlik kimyasalları şirketi
Procter & Gamble, Motorola ve AT&T gibi elektronik devleri, sigara devi Reynolds
Çin’e yerleştiler(Okur, 2010: 391).

27
Mao 1976 yılında ölmüştür. Bunu izleyen 80’li yıllar boyunca ülkede siyasi
tutuculuk devam etse de, ekonomik olarak dışa açılma çabaları başlatılmıştır. 1989
yılındaki Tiananmen Meydan olayları (6), 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin sona
ermesi ve dünya ekonomik konjonktüründe güçlenen ‘’serbest piyasa anlayışı’’ Çin’i
kendi bünyesinde bazı reformlar yapmaya zorlamıştır(İTKİB, 2007: 5).
Mao’nun yerine ekonomik reformların kahramanı olan Deng iş başına gelmiştir.
Deng SSCB tehlikesine karşı ABD ile ittifakı sürdürmüştür. Deng’in 1979 yılı ABD
ziyaretinde nükleer işbirliği, ticari ilişkilerin geliştirilmesi, Sovyetler Birliği tehlikesine
karşı iş birliği, teknoloji transferi ve Çin ile ABD arasındaki resmi ilişkilerin
geliştirilmesi konuları ele alınmıştır(Güler, 2001: 291-292).
Deng döneminde ülkedeki ekonomik kısır döngüye son verilmeye çalışılmış, çevre
ülkeler ile barışçıl siyaset izlenip, dünya konjoktüründe gelişen bir Çin imajı
yaratılmıştır (7). Ayrıca 1997 yılında Hong Kong’un ve 1999 yılında Makao’nun ÇHC’
ye dâhil olması ve bu ülke bünyesinde ‘’Özel İdari Bölge’’ statüsü kazanması Çin’in
bölgedeki önemini bir kat daha artırmaktadır(İGEME, 2008: 1).

1.2.ÇİN EKONOMİSİNİN GELİŞİMİNDE ÖNEMLİ OLAN


FAKTÖRLERİN ANALİZİ

19.Yüzyılın ilk çeyreğinde Çin GSYİH değerleriyle dünyanın en büyük ekonomisine


sahipken, bu dönemden sonra çok hızlı bir ekonomik düşüş yaşamaya başlamıştır. Çin
ekonomisi 19.Yüzyıldan sonra Avrupa da gelişen sanayi ve askeri teknolojilerden
olumsuz etkilenmiştir. 19. Yüzyılın başlarına kadar dünyanın diğer bölgelerine göre
oldukça gelişmiş bir ülke olan Çin, batıdaki sanayileşme devrimi sonrasında Avrupalı
devletlerin yakaladığı teknolojik gelişim ve deniz aşırı ticaret karşısında duramamış ve
değişime ayak uyduramayarak hızlı bir çöküş süreci yaşamıştır(Sandıklı, 2009: 41).

6
Tiananmen meydanındaki bu demokrasi gösterilerinin askeri kuvvetlerle bastırılmasını Amerika
Şiddetle tenkit ederek insan haklarının ihlal edildiği gerekçesi ile bu ülke ile diplomatik ilişkilerini kesmiş
ve silah satışını durdurmuştur(Akarsu, 1994: 136).
7
Çin’in dış politikada bazı hedeflerini gerçekleştirebilmek için bazı revizyonist politikalar da takip ettiği
görülmektedir. Ancak bu politikaları uygularken dahi barışçı yaklaşımları esas almıştır. ‘’Özellikle ‘’tek
ülke, iki sistem” politikası(Üngör 2004)’’ Hong Kong ve dört yüz yıllık Portekiz sömürgesi Makao’yu
ülke sınırları içine katmıştır. Özel idare bölgesi ve yapısal özerkliğe sahip bu bölgeler kendi yasalarını
uygulamaya devam etmekte, toplumsal ve iktisadi yaşam tarzlarını değiştirmemektedirler(Sandıklı,2009:
47).

28
1700 yılından 1820 yılına kadar büyüyen Çin ekonomisi, 1700’de dünya GSYİH
oranlarındaki %23,10’luk payını 1820’de %32,40’a kadar çıkartmıştır. 1820 yılında
Çin’in dünya GSYİH içindeki payı, bize Çin’in GSYİH büyüklüğünün tüm ülkelere ve
Avrupa’ya göre en üst düzeyde olduğunu göstermektedir. Bu dönemden sonra çok hızlı
düşüş yaptığı görülmektedir. 1890 yılı Avrupa verisine baktığımızda ise dünya
üzerindeki gelirlerin %40,30’luk bir payına sahip olarak, Çin’in önceki yıllardaki
üstünlüğünü ele geçirdiğini görmekteyiz. Bu tabloda 1800’lü yıllardan sonra Avrupa da
hızla gelişmeye başlayan sanayi ve Avrupa’nın deniz aşırı ticaretinden geri kalan Çin’in
Avrupalı devletlere karşı askeri başarısızlıkları ve yarı feodal bir yapıya dönüşmesinin
önemli etkileri bulunmaktadır. Günümüzde ise Çin gelişmeye başlayarak dev sanayisi
ve geliştirdiği teknoloji ile büyük bir hızla dünyanın dengelerini temelden etkilemeye
başlamıştır(Tablo 1.3).

Tablo 1.3: Ülkelerin GSYİH‘lerinin Dünya GSYİH’lerine Oranları % (1700-2010)

Yıllar/Ülkeler 1700 1820 1890 1952 1978 1995 2001 2010*


Çin 23,1 32,4 13,2 5,2 5 10,9 12,1 16,6
Japonya 4,5 3 2,5 3,4 7,7 8,4 7,3 6
Avrupa 23,3 26,6 40,3 29,7 27,9 23,8 16,5 20,2
ABD 0 1,8 13,8 23,4 21,8 20,9 21,2 20,3
SSCB 3,2 4,8 6,3 8,7 9,2 2,2 2,8 2,7
Hindistan 22,6 15,7 11 3,8 3,4 4,6 5,4 7,2
*: 2001 yılı cari diğer yıllar 1995 fiyatlarıyla ve SGP’ ye göre alınmıştır.
Kaynak: (Maddison A,1998) : Chinese Economic Performance In The Long Run OECD
Development Centre Studies, Paris: 40, World Bank (2002), World Development Indicators‘dan
yararlanılarak oluşturulmuştur(Kızıltan, 2003: 47). (2010* yılı verileri SGP’ye göre EIU’den alınmıştır).

Mao’nun ölümü ve Sovyetler’ in yıkılmasından sonra, halkın talepleri ve dünya


üzerinde ekseni genişleyen serbest piyasa anlayışı Çin’i ekonomik anlamda yeni
stratejiler üretmeye itmiştir. Çin oluşturacağı stratejiyi temelde 1700’lü yıllarda
uygulamaya koymuş olduğu dışa açık ekonomik modeli’ ne geri dönerek oluşturmuş.
Bu çerçevede 1992 yılında Çin Komünist Partisi’nin 14.Ulusal Kongresi’nde ülkede
‘’Sosyalist Piyasa Ekonomisi’’ tesis edilmesi kabul edilmiştir(İTKİB, 2007: 2).
Berlin duvarının 1989 yılında yıkılmasından sonraki süreçte, Sovyetler Birliği
dağılmıştır. Fakat o dönem sanki bir şey unutulmuştu! Aynı rejime sahip olan Çin Halk
Cumhuriyeti bu çöküşü yaşamamıştı! İşte Çin’in bu çöküşü yaşamamasının temel
nedenlerinden biride siyasi temelde var olan komünist (kapalı rejimin) nispeten

29
değişime uğraması (8) ve oluşturulan dışa açık liberal ekonomik modele ve ‘’açık kapı
politikalarına’’ geri dönüş stratejisidir.

1.2.1.Çin Ekonomisi’nin Yapısal Değişimi ‘’Sosyalist Piyasa


Ekonomisine’’ Geçiş Dönemi

Şekil 1.5: Çin Ekonomisinin ve Gelişimin Şematik Gösterimi

Kaynak: Çalışmamızda Üretilmiştir.

Çin’in 1978 yılından sonra benimsemeye başladığı ‘’Sosyalist Piyasa Ekonomisi’’


adından da anlaşılacağı üzere komünist rejimin bir parçası olup, serbest piyasa

8
1950’li yıllarda ağır sanayiye dayanan Sovyet sanayileşme modelini deneyen Çin, bu modelin
başarısızlığını gördükten sonra 1978-1979 yıllarında liberalleşme politikalarını yaygınlaştırmaya
başlamıştır(Şimşek, 2006: 2).

30
ekonomisine de atıfta bulunan reformist bir modeldir. Çin’in benimsediği bu ekonomi
modeli devlet kontrolünün ağırlıkta olduğu ve kapitalist sistemin bir parçası olarak
görülen liberal sisteme uyum sağlayan karma bir sistemdir.
Dünya üzerinde eşine az rastlanır türden bir değişimi ve ekonomik gelişimi yaratan
bu reformun birçok püf noktası olup, mucize olmayan planlı bir çalışmanın ürünüdür.
Kurumsal değişimi içeren bu ekonomi değişiminin iki farklı anahtarı bulunmaktadır.
Birincisi; kaynak tahsisinde gösterilen başarı, ikincisi ise uluslararası pazarlara
açılımdır(Garnaut, 2001: 21).
Çin’de 1960’lı yılların ortalarına doğru merkezi planlı ekonomi modeli Çin
ekonomisini hantallaştırmış, 1966-1976 yılları arasında ise ülke ekonomisi gerilemiştir.
Bu nedenle, 1976 yılından itibaren Sosyalist Piyasa Ekonomisine Geçiş için siyasal
çalışmalara başlanmıştır. Bu dönemde reformların ve dönüşümün anayasal zemini
oluşturulmuştur. Anayasada, 1982 yılında itibaren ekonomide yapılan reformların
gereksinimlerinin karşılanmasına yönelik 1988, 1993, 1999 ve 2004 yıllarında
değişiklikler yapılarak ekonomik reformların siyasal temelleri sağlamlaştırılmaya
çalışılmıştır. Bu düzenlemelerle birlikte kolektif şirketlerin, özel girişim ve yabancı
sermayeli kuruluşların ve özel sektörün önü açılmıştır. 1978’lere kadar ekonomide
devlet işletmelerinin ağırlığı hissedilirken, daha sonra yerel hükümetlerin denetiminde
kolektif şirketler ile özel girişimciler ve yabancı sermayeli kuruluşlar ön plana çıkmaya
başlamıştır. Ancak hemen belirtelim ki kamunun ekonomideki ağırlığının azalması
özelleştirme ile değil, özel sektörün kamuya göre daha hızlı büyümesiyle ortaya
çıkmıştır(Kızıltan, 2003: 54).
Çin’de piyasaları düzenlemek ve denetlemekle görevli kurumlar 1990’lı yıllarda
kurulmaya başlanmıştır. Düzenleyici kurumlar 1990’lar boyunca yapılan yönetsel
reform girişimlerinin ürünüdür. Bu reformun hedefi, sosyalist dönemin örgütsel
kalıntılarını iyice zayıflatmak ve en azından biçimsel düzeyde batı tarzı bir örgütlemeye
gitmektedir(Sezen, 2009: 336-337).
Çin 1978-1996 yılları arasında dışa açılma stratejisiyle planlı ekonomiden aşamalı
olarak piyasa ekonomisine geçişi başlatmıştır. Aynı dönemde 1978-1985 yılları arasında
uygulanacak şekilde dört ayrı modernizasyon programı kabul etmiştir. Bu program ile
tarım, sanayi, bilim, teknoloji ve savunma alanlarında çağdaş koşullara ulaşılmaya
gayret edilmiştir. Bunun yanında, 1990 yılından sonra tüm piyasalarda etkili olmaya
başlayan serbest piyasa koşulları ve serbestçe belirlenen fiyatlar, Çin’de işçi ücretlerinin

31
düşük olması, kısıtlamaların kaldırılması, ithalat vergilerinin düşürülmesi, artan dış
ticaret hacmi, Çin’in benimsediği dışa açık ekonomik modelde yaratılan ekonomik
değerin vergilendirilmesi ve denetlenmesi açısından reformlara uygun bir kamu
sisteminin geliştirilmesine ihtiyaç duyulmuştur. Ayrıca, 1971 yılından itibaren
Birleşmiş Milletlerin daimi üyesi olan Çin, 1980 yılında kurucusu olduğu IMF ‘ye
tekrar üye olarak bu kuruluştan mali ve teknik yardım almaya başlamıştır. 1982 yılında
ÇHC’ de çalışmaya başlayan Dünya Bankası, proje yatırımı ve teknik yardımın yanı
sıra, araştırma ve danışmalık yoluyla Çin ekonomisine önemli desteklerde bulunmuştur.
Çin’de 1981 yılında Dünya Bankasınca sağlanan proje fonlarının ödenmesini
denetlemek amacıyla Çin yatırım bankası kurulmuştur. Bu banka 1981-2002 yılları
arasında çeşitli sektörlerdeki 240’dan fazla projeyi desteklemek üzere Çin’e 36 milyar
dolar ABD doları borç ve kredi sağlamıştır(The World Bank, 2004: 55 -113; Sezen,
2007: 31-32).
ÇHC‘ye akan kaynaklar içinde banka kredileri oranı düşükken, bu dönemde dünya
bankasından en çok kaynak kullanan ülke olmuştur. Çin, ekonomisinin gelişim
sürecinde dünya bankası ile ilişkilerini gayet düzgün bir zemine oturtarak karşılıklı
saygıya, eşitliğe ve diyaloğa dayandırmıştır. Dünya bankasının Doğu Asya Ekonomik
Mucizesi incelemesinde, bu ekonomilerin başarısının temelinde mali ve parasal istikrar
amaçlayan makro-ekonomik politikaların bulunduğu vurgulanmıştır(TÜSİAD, 1995:
24).
Çin’de, Sosyalist Piyasa Ekonomisine geçiş döneminde doğrudan planlamaya dayalı
yönetim yapısı daraltılmıştır. Kırsal bölgelerde yapılan reformlardan sonra ekonomide
kentsel reformlara başlanmıştır(1985-1989). Mülkiyet yapısının değiştirilmesi, ithalat
vergilerinin azaltılması, ticari mallara uygulanan kota ve lisans engellerinin önemli
ölçüde azaltılması, zorunlu ithalat ve ihracat planlarına son verilmesi, bu dönemde ki
dışa açık ekonomik modelin destekleyici unsurları olmuştur. Faydacı bir yaklaşımın
benimsendiği bu dönemde, ekonomi politikaları, somut veriler temel alınarak
uygulanmış ve bütün ülke için tek bir program yerine her coğrafi bölge ve ekonomik
sektör için kendi koşullarına uygun programlar hazırlanmıştır(Saray ve Gökdemir,
2007: 665).
Çin ekonomisini kapalı ve hantal yapıdan üretken ve dışa açık hale getirmeye çalışan
Deng Xiaoping (pragmatist otoriter), Çin’de ekonomik başarıların sembolü olmuştur.
1978 yılında iktidara gelen Deng Xiaoping uyguladığı ‘’siyah ve beyaz kedi’’ teorisi

32
(siyah ya da beyaz fark etmez, eğer kedi fareyi yakalayabiliyorsa iyi kedidir) iktisat
politikalarının temelini oluşturmaktadır(Karaca, 2008: 26). Deng’in ölümünden sonra
Devlet Başkanlığı görevini yürüten Jiang, Deng’i aratmamış, Çin ekonomisinin gelişim
sürecine önemli katkılar sağlayarak ‘’üç temsil’’ kavramını ortaya atmıştır. Buna göre;
birincisi, sosyal üretim güçlerini(yatırımcıları ve profesyonel kadroları) parti üyeliğine
almak, ikincisi, Çin kültürünün muhafaza edilmesi ve geliştirilmesi, son olarak Çin
Komünist Partisi’nin belli bir kısmı değil, tüm halkın kucaklanması
öngörülmekteydi(Zenginoğlu, 2011: 4).
- Çin ekonomisini reformlara yönelten temel faktörler aşağıda 3 madde olarak
verilmiştir(Gökdemir ve Mor, 2006: 55).
1) Mao’nun kültür devriminin giderek halkın desteğini kaybetmesi,
2) Uzun yıllara dayanan devlet planlı uygulamaların kıtlıklarla baş edememesi,
3) Öteki Uzakdoğu ülkelerinin (Tayvan, Hong Kong, Singapur, Güney Kore)
uyguladıkları piyasa ekonomisinin göreceli olarak başarılı sonuçlar elde etmesidir.
Sosyalist piyasa ekonomisine geçen Çin’in reform sürecinde üzerinde durduğu
konulardan biride; ‘’Bilgiye ve öğrenmeye açıklık ve deneyimlerden yararlanma’’
metodudur. Bu kavram, Çin gelişiminin temel unsurlarından biri olan üretim yapısının
değişimini ve gelişimini desteklemiştir. Özellikle, diğer ülkelerin deneyimlerinden
yararlanma ve daha öncesinde hiçbir tecrübesi bulunmayan sektörlerde benzetme ve
tutundurma çabaları (9) Çin’de hızlı gelişimin bir parçası olarak görülmüştür.
‘’T.Flores, G.Krakowsky ve J. Simmons’un’’ 2003 yılında yaptığı bir çalışmaya göre
1977-1999 yıllarında uygulanan ekonomik reformlar ve 1999 yılı sonrası dışa açılımın
hızlandığı dünya bankası ve EIU verilerine göre Çin Ekonomisinin temel makro
ekonomik büyümeleri şöyle açıklanmıştır:
GSMH’deki büyümede reformların, özellikle kültür devriminden sonra ihracata
dayalı dışa açık ekonomik iyileşme önemli bir rol oynamıştır. Sermayedeki
büyümelerde ise ekonomik gelişme ile birlikte yatırımlar ve özellikle 1994 yılı sonrası
yapılan tasarrufların önemli etkileri mevcuttur. İşgücünde büyümeyi sınırlandıran
başlıca faktörler ise; kamu personel reformları ile kamu işgücünün azaltılmaya
çalışılması ve özellikle son yıllarda modern üretim tekniklerinin gelişmesiyle birlikte,
nüfus artış hızının da giderek yavaşladığını ayrıca göz önünde tutmak gerekir. Kamudan

9
Çin Halk Cumhuriyeti ekonomik reformları sürdürmek ve bu reformların talep ettiği bilimsel ve teknik
iş gücünü karşılamak amacıyla; Binlerce Çinliyi batılı ülkelere ve özellikle elektronik sektörün devi ve
öncüsü olan Japonya’ya göndermiştir.

33
özel sektöre yapılan kaynak tahsisi, yabancı yatırımlar ile birlikte işletme
yönetimlerinde etkinliğin artması ve teknolojik gelişme ise verimliliği artırmıştır(Tablo
1.4).

Tablo 1.4: Yapılan Reformların Çin Ekonomisine Yansıması

Toplam
GSMH Sermayedeki İşgücündeki
Faktör
Dönemler Büyüme Büyüme Büyüme
Verimliliği
(%) (%) (%)
(%)
1977-1978 8% 7% 2% 4%
1979-1984 9% 7% 2% 5%
1985-1989 9% 10% 2% 5%
1990-1992 9% 8% 2% 5%
1993-1999 10% 12% 1% 5%
Kaynak: T.Flores, G.Krakowsky ve J. Simmons 2003; Şimşek, 2006: 4
2000-2005 9% 12% 1,5% 4,2%
2006-2012 10% 13% 0,75% 6%
Kaynak: The World Bank ve EIU'nin verilerinden yararlanılarak oluşturulmuştur.

1.2.1.1.Tarım Reformu

Çin tarihi bölümünde üzerinde durduğumuz gibi, Çin köylüsünün geçmişte çok
sömürülmüş olduğundan bahsetmiştik. Bu açıdan bakacak olursak, son 30 yılı aşkın
sürede tarımda meydana gelen gelişmeler Çin gelişiminin daha iyi anlaşılması
noktasında oldukça önemlidir.
Liberal ekonomik modele geçiş niteliğindeki reformların ilk ağırlık noktası tarım
olmuştur. Özellikle, reformun başlangıç noktasında tarım sektörünün olmasının temel
nedenlerinden biri, ülke istihdamının yaklaşık %80’ninin tarım sektörüne dayalı olması
ve nüfusu çok yüksek olan Çin halkının beslenme gereksinimlerinin karşılanmasıdır.
Bunun yanında, tarımda yapılacak reformlar başarılı olursa, bir anlamda halktan
yönetime destekte sağlanmış olacaktı.
Bu dönemde Çin’de planlı ekonomik modelde uygulanan denetimlerin sıkı yapıldığı
tarımcılık uygulamalarından vazgeçilmiştir. Reform hareketi ile birlikte hane halkı
tarımı serbest bırakılmaya başlandı. Ekilen ürün ve fiyatlar üzerindeki denetimler
gevşetilirken, devlet ürün alma fiyatları artırıldı(Öz, 2006: 3).
22 Aralık 1978’de Çin hükümeti tarımsal etkinliğini artırmak amacıyla üç önemli
karar almıştır. Bu kararlar:
1) Tahıl fiyatlarının alımında %20’lik bir reel artış yapmak

34
2) Devlet tarafından belirlenen kota üretiminde %50’lik bir artış sağlamak
3) Tarımsal girdi fiyatlarında yaklaşık olarak %10-15’lik oranında bir düşüş
sağlamak(Tokatlıoğlu, 2006: 107).
Tarımdaki hedefleri uygulamak için bu dönem (1978-1985) içinde geliştiren
‘’Sözleşmeli Aile Sorumluluk İlkesi’’ Çin’de tarımsal sorumluluğu aileler üzerinde
artırmak amacıyla hayata geçirilmiştir. Uygulanan bu reformla merkezi yönetim,
kolektif toprakların hane halkına kiralanmasına olanak tanımıştır. Kira anlaşmalarında
belirlenen miktar oranında devlete gönderme zorunlulukları (kota miktarı) varken,
zorunlu miktarları aşan üretimler hane halkı tarafından serbest fiyattan satılmasına
olanak tanınmıştır. Aynı zamanda, devlet bazı tarım ürünlerinde fiyat artışını sağlayarak
o ürünlerdeki arzı denetlemiştir. Ayrıca, başlangıçta belirlenen 3 yıllık kiralama dönemi
çiftçiyi memnun etmediğinden dolayı önce (1984 yılında) 15 yıl’a, daha sonrasında ise
(1994 yılında) 30 yıl’a uzatılmıştır. Bu uygulamalarla Çin tarım sektöründe ilerleme
kaydetmiştir. Nitekim bu döneme ilişkin McMillan (Whalley, Zhu, 1999: 97)’ın yaptığı
çalışmaya göre; tarımdaki ortalama verim artışı %5,9’ dur. Bu artışın %78’i ‘’
Sözleşmeli Aile Sorumluluk Sistemine’’ bağlanırken, %22’sinin yüksek fiyat temelli
olduğu hesaplanmıştır(Saray ve Gökdemir, 2007: 664).

1.2.1.2.Kamu İşletmelerinin Modernizasyonu

Çin, reformlarında ki kontrollü yönetime çok dikkat ederek, aşama kaydederek,


ekonomide yapılan yenilik ve geliştirme çalışmalarını sağlam temeller üzerine
oturtmaya gayret etmiştir. Bu bağlamda öncelikle istihdam yoğunluğunun fazla olduğu
tarım sektörü reforma tabi tutarak bu alandaki gelişmeler izlenmiş, bundan sonrada
reformların merkezi ekonomide ağırlığı olan devlet işletmelerinin modernizasyonuna
çevrilmiştir.
Öncelikle Çin, kamu işletmelerindeki partizan etkileri ortadan kaldırmaya çalışmıştır.
Mao’dan sonra Çin devlet başkanı olan Deng Xiaoping ekonomi hedeflerine
ulaşabilmek ve siyasi çevreden destek alabilmek için söylediği ‘’bazı kişiler ve bölgeler
önce zenginleşsin, sonunda toplumun tümü zenginleşecektir.’’ sözü, komünist rejime
sahip olan Çin’in liberal ekonomik modele uyum sağlamasına yardımcı olmuştur.
Kamu işletmelerinin modernizasyonuna 1985-1991 yılları arasında ağırlık
verilmiştir. Bu dönemdeki büyümenin temelinde, kırsal alandaki işletmeler ve emek–
yoğun üretilen imalât ürünlerine dayalı yapılanma vardır. Ayrıca kaynak dağılımındaki

35
etkinlik, yani üretim faktörlerinin verimsiz alanlardan verimli alanlara
kaydırılması(özellikle kamudan özel sektöre) büyümede anahtar rolü
oynamıştır(Pingyao, 2006: 21).
Hükümet kâr etmeyen kamu işletmelerinden vergi almazken bu kurumlarda çalışan
yöneticilerin ücretlerini de performansa bağlamıştır. Ayrıca, 1990’larda başlatılan
yönetsel reformlar çerçevesinde başta ekonomiyi yönlendiren kamu işletmeleri olmak
üzere merkezi yönetim personel kadroları yeniden yapılandırılmış, birleşmeler ve
kaldırmalar yoluyla sayıları azaltılmıştır. Çin Halk Cumhuriyeti’nin ‘’planlı
ekonomiden’’ ‘’sosyalist piyasa ekonomisine’’ geçişini hedefleyen reformların önemli
bir ayağı kamu personel reformudur. Personel reformu, yeni ekonomik rejimin
gereksindiği personel sistemini ve insan gücü modelini yaratmaya yöneliktir(Sezen,
2009: 361).
Kamu işletmelerinin vergilendirilmesinde ise bir nevi götürü vergiye doğru
gidilirken, ödenen vergiden sonraki kârda vergiden muaf tutulmuştur. Bununla birlikte
hükümet aşamalı fiyat programını uygulamaya koymuştur. Bu işletmelere ürettiği ürünü
devletçe belirlenen resmi fiyat, resmi cari fiyat ve serbest piyasa fiyatı olmak üzere üç
farklı fiyatta satabilme olanağı tanındı(Saraçoğlu ve Duran, 2008: 97).
Kamu işletmelerine uygulanan bu fiyat politikasında belirlenen üretim üst sınırını
aşan miktarlar, serbestçe belirlenebilecek bir fiyattan, fiyat üst sınır olarak resmi cari
fiyatı aşmayacak şekilde satabilme olanağı tanınmıştır. Bunun yanında bu işletmelerin
öz sermaye yapısını güçlendirmek için yaptığı kârların alı konulması ve yönetim
yapılarında yapılan radikal değişimler başarılı sonuçlar alınmasında etkili olmuştur.
Böylelikle kamu işletmeleri 1985’te yatırım için devlet bütçesinden %24 oranında
kaynak kullanırken bu oran 1993 yılında %6’ya düşmüş, öz sermayelerinin payı ise
%47,70’den %62,50’ye yükseltilmiştir(Kızıltan, 2003: 54-55).
Kamu işletmeleri bu dönem de şehirlerdeki işgücü nüfus oranının yaklaşık %70’ini
kullanmakta endüstriyel çıktıların ortalama %55 ‘ini üretmekteydi. Bu bağlamda
tarımdan sonra kamu işletmelerine ağırlık verilmesi yapılan reformlarının ekonomiye
daha etkin nüfus etmesine yardımcı olmuştur.

1.2.1.3.Yönetsel Desantralizasyon

Çin Halk Cumhuriyetinin ekonomik reformlar çerçevesinde planlı ekonomiden


sosyalist piyasa ekonomisine geçiş sürecinin önemli unsurlarından biride

36
‘’desantralizasyon’’dur. Çin Halk Cumhuriyetinde yerel birimler ‘’Taşranın
sanayileşmesinden ve ulusal piyasaya uyumundan’’ sorumludur. Devlet merkezi
yönetimi, büyük çaplı önemli devlet şirketlerini yönetirken yerel bölgelerdeki küçük ve
orta ölçekli devlet işletmeleri de yerel yönetimler tarafından yönetilmektedir. 1993
yılında, mevcut 300 bin civarındaki devlet işletmeleri içinde küçük ve ortak ölçekli
işletmelerin, sayı olarak %95, istihdam olarak %57 ve sanayi sektörü üretiminde de
%43’lük bir paya sahip olduğu dikkate alındığında, yerel yönetimlerin gerek ulusal
ekonomi içindeki gerekse reform sürecindeki rolü daha iyi kavranabilir(Sezen, 2007:
37).
Desantralizasyon sistemi ile yerel yönetimlerin kendi ekonomik etkinlikleri üzerinde
yetkilerinin artırılması ve uluslar arası piyasalara ve dış ticarete daha açık hale gelmesi
hedeflenmiştir. Desantralizasyon hareketinin temel hareket noktasını yerel işletmeler
oluşturmaktadır. Buna yönelik izlenen temel politika yerel yönetimlerin, yerel
ekonomiyi geliştirme ve yerel bölgelerde denetimi eline alması stratejisine
dayanmaktadır.
1980 yılından itibaren uygulamaya konan yönetsel desantralizasyon ile yerel
işletmelere mali teşvikler sunulmuş, üretim, finans, fiyat, örgütlenme, istihdam gibi
konularda bu işletmeler yetkilendirilmiştir. Bunun yanında, bu işletmelerin serbest
piyasa koşullarına uygun çalışması ve yönetsel etkinliğini artırmak üzere performans
ölçme sistemine geçilmiştir. 1990’lı yıllarda ise işletmelerin mülkiyet yapısının
değiştirilmesi gündeme gelmiş ve ilgili yasal düzenlemeler yürürlüğe girmiştir. 1993
yılında yürürlüğe sokulan şirketler yasası ile ilk kez bireylere Limited şirket kurma
yetkisi tanınarak, Çin işletmelerinin devlet bünyelerinden ayrı olarak özel sektör çatısı
altında örgütlenmesine başlanmıştır. Ayrıca şirketlere tanınan ‘’Joint Venture’’ hakkı ile
Çinli şirketlere yabancı şirketler ile işbirliği ve ortaklık yapma hakkı tanınmıştır. 1990’lı
yıllarda devlet işletmelerinin özelleştirme süreci başlatılmıştır. Özelleştirmede,
işletmelerin doğrudan yerli veya yabancı yatırımcılara/şirketlere satışının yanında;
limited veya anonim şirkete dönüştürme, çoğunluk hisselerinin çalışanlara satılması gibi
uygulamalar söz konusu olmuştur. Özelleştirilemeyen KİT’lerde verimlilik ve karlılık
halen Çin hükümetinin ekonomik sorunlarından birini oluşturuyor(Öz, 2006: 4).
Desantralizasyon yalnızca devlet işletmeleriyle sınırlı kalmamıştır. Özel ekonomik
alanların yönetiminde, yabancı sermayenin çekilmesinde, fiyatların
serbestleştirilmesinde, yerel yönetimlere önemli ölçüde yetki aktarılmıştır. Örneğin,

37
toplam yabancı yatırımlar içinde eyaletlerce yönetilenlerin oranı 1985’te %35’ten,
1992’de %68’e yükselmiştir(Montinola vd., 1995: 10).

1.2.1.4.Mali Desantralizasyon

Reform sürecinde mali desantralizasyona 1980’lerde yönetsel desantralizasyon ile


birlikte başlanmıştır. Mali desantralizasyon Çin’de büyük bir ailenin aynı sofrada
yemek yemesi yerine, büyük ailenin birim ailelere bölünerek ayrı ayrı sofralarda yemek
yemesi haline gelmiştir.
Merkezi yönetim, toplam geliri, önceden anlaşmaya varılan miktarlara göre
eyaletlerle paylaşıyordu. Aynı şekilde eyaletlerde kendi alt bünyeleri ile sözleşmede yer
alan miktarlar oranında gelir paylaşımı yapıyordu. Bu sözleşmeler, o bölgede toplanan
vergi gelirleri ile elde edilen kârlardan ne kadarının üst düzeydeki birime
gönderileceğini, ne kadarının da geliri üreten alt düzeydeki yönetsel birime kalacağını
belirlemekteydi. Sözleşme koşularının eyalet yöneticileri ve Maliye Bakanlığı
arasındaki pazarlığa dayalı olarak belirlendiği bu sistem, farklı bölgeler için farklı
kurallarla esnek biçimde uygulanmıştır(Sezen, 2007: 38).
1980-1994 yılları arasında uygulamaya konan bu sistem eyaletlere merkezden
zorunlu hedefler deklare edilmeyerek, eyaletlerin ve yerel yönetimlerin kendi bütçe ve
gelirlerinden kendi sorumluluklarını oluşturmaları ve özerkliklerini artırmalarına imkân
tanınmıştır. 1994’te yapılan vergi reformu ile ulusal ve yerel vergiler arasında net bir
ayrım yapılarak, ulusal ve yerel vergi büroları kurulmuş ve katma değer vergisi(KDV)
uygulamaya konmuştur(Cao vd.,1999: 116).
Sistemin daha basitleştirilmesi amacıyla vergi sayıları 32’den 18’e indirilmiştir.
Merkezi yönetim, temel olarak, ulusal savunma, diplomatik ilişkiler, merkezi projeler
ile ilgilenirken yerel yönetimler ise kendi kuruluşlarının harcamalarından ve
bölgelerindeki ekonomik ve sosyal kalkınmadan sorumludur.
Vergiler merkezi yönetim vergileri, yerel yönetim vergileri ve merkezle yerel
yönetimler arasında paylaşılan vergiler olmak üzere üçe ayrılmıştır. Merkezi vergiler
ulusal çıkarları korumak için gerekli olan, paylaşılan vergiler ise doğrudan ekonomik
kalkınma ile ilgili vergilerdir. Bununla birlikte merkezi yönetim, vergi gelirlerinin bir
kısmını, yerel düzeydeki KDV ve tüketim vergisinin büyüklüğüne göre yerel
yönetimlere aktarmaktadır(Sezen, 2007: 39).

38
Vergi yönetiminin örgütlenmesinde ve denetiminin daha etkin çalışması için
ayrışmaya gidilmiştir. Merkezi yönetim vergileri ile paylaşılan vergiler, merkezi vergi
birimleri (ulusal vergi bürolarınca), yerel vergilerde yerel vergi bürolarınca
toplanmaktadır. Aynı zamanda 1995 yılında çıkarılan yeni bütçe kanunu ile denetimler
ve planlı çalışmalar yapılarak hem merkezi hem de yerel yönetimlerin mali açık
vermemeleri için katı önlemler alınmıştır. Bu önemler arasında, merkezi yönetimin
Merkez Bankasından fazla para çekilmesinin ve açıkların cari hesaplardan
karşılanmalarının yasaklanması, her düzeydeki yerel yönetimlerin denk bütçe
yapmalarının öngörülmesi, bono ihracının sıkı kurallara bağlanarak bu yöntemlerin mali
piyasadan borç almalarının sınırlandırılması vardır(Cao vd., 1999: 117).
Sonuç olarak; Çin’de yönetsel ve mali desantralizasyon ile merkezi yönetim yapısı
daraltılarak yerel birimlerim yetkileri ve buna bağlı olarak da sorumlulukları artmıştır.
Bununla birlikte, yerel yönetimlerin kendi ayakları üzerine daha sağlam basmaları
istenmiştir.

1.2.1.5. Bankacılık Reformu

Çin’de ekonomik gelişim ve reformlar öncesinde daha çok yönetsel özelliği ağır
basan bir bankacılık sistemi bulunmaktaydı. Devlet eliyle bankacılık işlevlerine Çin
Halk Bankası, ÇHB sahipti. Devlet tarafından işletilen bu banka hem merkezi konularda
(Merkez Bankası) hem de diğer banka faaliyetlerini; dış ve iç krediler-tarım kredileri-
mevduat hesapları vb. işlemleri icra ederdi ve vatandaşların tasarruflarını da ihtiva
ediyordu. Büyük bir banka olan ÇHB‘in aynı zamanda yerel bölgelerde, fabrikalarda,
devlet işletmelerinde, madenlerde şube veya temsilciliklere sahipti. Bu bankanın aynı
zamanda kendine bağlı Çin Bankası ve Joint State-Private Bank adında özel işlemler
üstlenmiş alt bankaları bulunmaktaydı. Çin Bankası genel olarak, döviz ve dış ticaret
işlemlerini icra ederken, özel bankalar arasındaki birleşmeye bağlı olarak kurulan Joint
State-Private Bank ise yalnızca tasarruf mevduatı kabul ediyordu. Bunun haricinde, Çin
Tarım Bankası(The Agricultural Bank of China) da ÇHB ‘ye ve doğrudan devlet
yönetimine bağlı olarak zirai bankacılık faaliyetleriyle ilgili çalışmaları yürütüyordu.
Tarım bankası ağırlıklı olarak zirai kredilerin dağıtım ve denetimi, sulama ve zirai
bankacılık hizmetleri sunuyordu. 1983 yılında merkez bankası sistemi kurularak, ÇHB
yalnızca merkez bankası işlevi ile sınırlandırılmıştır. Alınan kararlar gereği olarak artık

39
ticari bankaların işlevlerini göremeyecektir. 1970’lerin sonunda ise devletin uzmanlık
bankaları yeniden yapılandırılarak ticari bankalara dönüştürülmüştür(Sezen, 2007: 42).
Çin kalkınma bankaları kâr amacı gütmeyen bankalar olarak, sektörlerin nabzını
tutarak kredi destekleri vermektedir. Özel projelerin finansmanı ise uzmanlık bankaları
tarafından sağlanmaktadır.
ÇHB ve Ziraat Bankası haricindeki bankalara desantralizasyon özelliği
kazandırılarak, bu bankalara özerklik verilerek kâr ve zararlarından sorumlu hale
getirilmişlerdir. Özerklik getirilen bu bankalardan giderlerini azaltmak, kârlarını
maksimize etmek ve kredi dağıtımlarında başarılı olması beklenmiştir.
Çin’in DTÖ üyeliğinden sonra verdiği sözler gereği olarak, düzenleme ve denetleme
görevi ÇHB’ den alınmış, bankacılık düzenleme ve denetleme işlevlerinde DTÖ
standartlarına geçilmiştir. Bu standartlar gereği olarak; 2004’te ‘’Çin Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme ve Denetim Yasası ‘’ ile kurulan Bankacılık Düzenleme
Komisyonu, bankacılık sektöründe düzenleme yapma, izin verme, denetleme ve yatırım
uygulama türünde yetkiler kullanmaktadır(Sezen, 2007: 42-43).
Günümüzde ticari kredi, devlet kredisi ve tüketici kredisi gibi çeşitli modern
bankacılık araçları kullanılmaya başlanmış ve böylece ticari faturalar, kredi kartları,
tahviller gibi kavramlar bankacılık sektörlerindeki yerlerini almaya başlamıştır.
Bankacılık sektörünün gelişimi Çin ekonomisinin dışa açılma çabalarının bel kemiği
durumuna gelmiştir(İGEME, 2011: 4).
1984 yılında ise Çin uluslar arası imar bankası ile ilişkilerini geliştirmiştir. 1985
yılında Afrika kalkınma bankasının, 1986 yılında ise Asya kalkınma bankasının resmen
üyesi olmuştur. 1986 yılında BoCoM bankası yeniden kurulmuştur, bu banka hisselerini
devletin kurumları arasında dağıtmıştır.
1993 yılından bu yana bankacılık sistemi üzerine reform çalışmaları hız kazanmıştır.
Reform çabalarının odak noktasını, Çin merkez bankasının sosyalist sistemin monopol
bankası olma statüsünden kurtarılması oluşturmaktadır. Bu bankanın işlemlerinin daha
açık hale getirilmesi çalışmaları, diğer kamu bankalarının yeniden yapılandırılmasını da
beraberinde getirecektir. Bugün için ülkede hem uzman bankalar, hem de geniş
kapsamlı işlemler yürüten genel nitelikli bankalar faaliyet göstermektedir(İGEME,
2011: 4).

40
Reformlar sonucunda, uzman bankalar, ulusal kalkınma bankaları, Çin ithalat ve
ihracat bankası, Çin tarım bankası, Çin merkez bankası yapılandırılmış, yabancı ortak
girişimli bankaların açılmasına izin verilmiştir.
1995 yılından sonra ülkede yabancı girişim yolu ile kurulmuş bankacılık ve finans
işletmelerinin sayısında bir hayli artış görülmüştür. 1995 sonunda Çin’de bulunan
yabancı bankalarının 117 şubesi olmuştur. Gelişen bankacılık sistemi finans ve menkul
kıymet alım satımlarının yaygınlaşması, Interbank piyasasının kurulması, reeskont
işlemlerinin başlaması, Şanghay borsasının açılması ve yabancı bankalara Yuan
üzerinden işlem yapma haklarının tanıması bankacılık ve finans sektörünü
güçlendirmiştir.
Hükümet 1998 yılında bankaların finansal yapılarını güçlendirmek ve daha etkin
ekonomik rol oynamalarını sağlamak amacıyla 4 kamu bankasına 270 milyar Yuanlık
özel bir hanize bonosu ihraç etmiştir, bonoların rezerv oranlarını ise %13’den %8’e
düşürmüştür.
Ülke ticaretinin ve hane halkı gelirlerinin hızla artması gelişen bankacılık sektörünün
gün geçtikçe daha fazla miktarda mevduat tutmasına neden olmuştur. 1998 ve 2001
yılları arasında hane halklarının finansal tasarruflarının yaklaşık %77’sinin bankacılık
sisteminde mevduat şeklinde tuttukları görülmektedir. Bu yıllardaki tasarrufların yurtiçi
bankacılık sisteminde kalmasının en önemli nedenlerinden birisi Çin merkez bankasının
aşırı yatırım yapılmasını önlemeye yönelik politikalardan kaynaklanmaktadır(Yılmaz ve
Koyuncu, 2005: 34).

1.2.1.6.Yabancı Sermaye Yatırımları

Çin’de reformların en önemli noktalarından biride Çin’e gelen doğrudan yabancı


sermaye (DYSY) yatırımlarıdır. Doğrudan yabancı yatırımlarıyla ilgili olarak 1 Haziran
1979’da Çin-Yabancı Ortak Yatırım Yasası çıkarılmış, bu yasayla geniş insan
kaynaklarının istihdamı ve kaynakların daha verimli kullanılmasına imkân tanıyacak,
çağdaş yönetim ve üretim teknikleri ve teknolojileri ile sürdürülebilinir bir büyümeyi
finansene edecek sermayenin ülkeye çekilmesi amaçlanmıştır(Öz ve Yıldırım, 2011:
208).
Ülkeye yabancı sermaye girişini artırabilmek amacıyla yabancı firma ve yatırımcıları
cezbeden bir takım çalışmalar yapılmıştır. Fiziksel ve kurumsal altyapı çalışmalarının

41
organize edildiği ‘’Özel Ekonomik Bölgeler’’ inşa edilmiş, sanayi parkları kurulmuştur.
Ayrıca, bu bölgelerde yabancı yatırımcılara vergi ayrıcalıkları tanınmıştır.
Yabancı sermayeyi, ihracat programına uygun kılan ekonomiyi geliştirmek için
teknoloji ve insan gücünü çekmekte kullanılan bu bölgelerden elde edilen deneyimler,
ulusal ekonominin yapılandırılması içinde bir referans olmuştur. Çin’de özel ekonomik
bölgeler ilk kez 1979’da dört yerde kurulurken 14 kıyı kenti ve Hainan Adası açık kıyı
kenti olarak ilan edildiği yıl 1984’tür(Saraçoğlu ve Duran, 2008: 99). 1993 yılına
gelindiğinde ülkede 1800’ün üzerinde özel bölge oluşmuştur(Öz, 2006: 5).
İhracata yönelik işgücü ağırlıklı imalât sanayi kalabalık Çin nüfusuna iş olanağı
sağlarken Çin hükümeti altı temel sektör olarak belirlediği; otomotiv, demir çelik,
petrokimya, telekomünikasyon, enerji ve beyaz eşya sektörlerine eğildi. Bu sektörlere
yabancı yatırım çekmek ve teknoloji transferi sağlamak için Şanghay merkezli olmak
üzere Yangtze vadisinde yeni bir ekonomik bölge oluşturuldu. Burada sağlanan
teşvikler ve uygulanan ekonomik politikalar sayesinde 1991-1995 arasında bölgede
12.000 yabancı ortaklık veya tamamen yabancı sermayeli şirketler kuruldu(Öz, 2006:
5). Çin’in ekonomik performansının gelişimine ve ortaya koyduğu istikrar ile orantılı
olarak gelişen bu özel bölgeler sürekli genişleyerek yabancı yatırımcılar için daha açık
hale gelmiştir.
Çin’e yapılacak yatırımların onay mercii yatırım tutarına göre değişmektedir. 30
milyon dolar altı yatırımlar, eyalet yönetimleri tarafından onay görürken, 30 milyon
dolar ve üzeri yatırımlar Devlet Planlama Teşkilatı tarafından onaylanmaktadır. Ayrıca,
Çin’de faaliyette bulunan işletmeler 5 yıl içinde elde ettiği kârları yeniden yatırıma
yöneltirse %40 oranında gelir vergisinden avantaj sağlamaktadır. Şüphesiz Çin’in bu
denli hızlı yabancı yatırım çekmesinin en önemli nedenlerinden biride Çin Hükümetinin
yabancı yatırımcılara sunduğu vergi avantajlarıdır. Özellikle Çin’de Ortak Girişim için
kurumlar vergisi oranı birçok alanda 15 iken, gelişmekte olan ülkelerde bu oran
ortalama yüzde 30 ve daha yüksektir(Ventura, 2005: 88).
Dünya Asya ekonomik kriz döneminde Çin, aldığı 40 milyar dolar üzerinde
yatırımlarla gelişmekte olan ülkeler sıralamasında Doğrudan Yabancı Yatırımlarda ilk
sırada yer almaktadır. Ayrıca, gelişmekte olan ülkeler listesinde 2001 yılında üçüncü
olan Çin’in özel idari bölgesi Hong Kong bulunmaktadır. Hong Kong’un Çin’le çok
güçlü siyasi ve ticari bağları bulunmaktadır. Hong Kong aynı zamanda Çin Halk

42
Cumhuriyeti’nin en büyük finansörüdür. Bu nedenle, Hong Kong’a yapılan
yatırımlarında dolaylı olarak, Çin ekonomisine katkı sağlamaktadır(Tablo 1.5).

Tablo 1.5: Gelişmekte Olan Ülkelerden Doğrudan Yabancı Yatırıma Ev Sahipliği Yapan En Büyük
10 Ülke (Milyar Dolar, 1999-2001)

Gelişmekte Olan Ülkeler 1999 2000 2001

Çin 40,319 40,772 46,846

Meksika 12,534 14,706 24,731

Hong Kong, Çin 24,596 61,938 22,834

Brezilya 28,578 32,779 22,457

Bermuda 9,47 10,98 9,859

Polonya 7,27 9,342 8,83

Singapur 11,803 5,407 8,609

Güney Afrika 1,502 0,888 6,653

Şile 9,221 3,674 5,508

Çek Cumhuriyeti 6,324 4,986 4,916


Kaynak: UNCTAD World Investment Report 2002
(http://unctad.org/en/docs/wir2002_en.pdf., Erişim Tarihi: 03.12.2012)‘ den yararlanılarak
oluşturulmuştur, ülke sıralaması 2001 yılına göre yapılmıştır.

Doğrudan yabancı yatırımlar Çin’de üretimin artmasına katkıda bulunarak, toplam


üretim içindeki payını 2000 yılına kadar %15’den fazla artırmıştır. Aynı zamanda,
Çin’in sahip olduğu doğrudan yabancı yatırımlar genelde sermaye-teknoloji yoğun
yapıda olduğu için Çin imalâtı bu yatırımlardan sonra nitelikli üretim kabiliyetini
artırabilme olanağına sahip olabilmiştir. Çin’in nitelikli imalâtının gelişimiyle ilgili
verilecek en iyi örnek, otomotiv sektöründeki binek otomobillerin 1990’da endüstri
içindeki payı %8,33 olurken, 1999’da bu oran %31,40’e yükselmesi olarak
gösterilebilinir(Saray ve Gökdemir, 2007: 674-675).
En fazla doğrudan yabancı yatırım çeken ülkeler sıralamasında hızla basamak
atlayan Çin Halk Cumhuriyeti 2000 yılında 9’uncu olduğu sıralamada, 2002 yılında
3’üncü sıraya yerleşmiştir. Son yıllarda ise Çin, ABD’den hemen ardından yabancı
yatırım çeken en büyük ülke konumuna yükselmiştir(Tablo 1.6.-1.7).

43
Tablo 1.6: Dünyada En Fazla Doğrudan Yabancı Yatırım Çeken On Ülke (2000-2005, Milyar $)

2000 2001 2002


Sıra Ülke DYY Sıra Ülke DYY Sıra Ülke DYY
1 ABD 314.0 1 ABD 159.5 1 Lüksemburg 117.2
2 Almanya 198.3 2 Bel./Lüks. 88.2 2 ABD 71.3
3 İngiltere 118.8 3 İngiltere 52.6 3 Çin 52.7
4 Bel./Lüks. 88.8 4 Hollanda 51.9 4 Almanya 50.5
5 Kanada 66.8 5 Fransa 50.5 5 Fransa 49.0
6 Hollanda 63.9 6 Çin 46.9 6 İspanya 43.7
7 Hong Kong 62.0 7 İspanya 27,9 7 İrlanda 29.0
8 Fransa 43.3 8 Kanada 27,7 8 Hollanda 25.0
9 Çin 40.7 9 Meksika 27,6 9 İngiltere 24.0
10 İspanya 40.0 10 Almanya 26,4 10 Kanada 21,5
2003 2004 2005
1 Lüksemburg 91.0 1 ABD 95.9 1 İngiltere 164.5
2 ABD 56.8 2 İngiltere 78.4 2 ABD 99.4
3 Çin 53.5 3 Çin 60.6 3 Çin 72.4
4 Fransa 42.5 4 Lüksemburg 57.0 4 Fransa 63.6
5 Belçika 32.1 5 Avustralya 42.6 5 Hollanda 43.6
6 İspanya 29.0 6 Belçika 34.4 6 Çin 35.9
7 Almanya 27,3 7 Hong Kong 34.0 7 Kanada 33.8
8 İrlanda 26,9 8 Fransa 24,3 8 Almanya 32.7
9 İngiltere 20,3 9 İspanya 18,4 9 Belçika 23,7
10 Hollanda 19,3 10 Brezilya 18,2 10 İspanya 23.0
Kaynak: UNCTAD World Investment Report 2006
(http://unctad.org/en/Docs/wir2006_en.pdf, Erişim Tarihi: 03.12.2012)‘ den yararlanılarak
oluşturulmuştur.

Tablo 1.7: Dünyada En Fazla Doğrudan Yabancı Yatırım Çeken On Ülke (2012, Milyar $)

Ülkeler Yabancı Yatırım Tutarı


ABD 167,6
Çin 121
Hong Kong 74,5
Brezilya 65,2
Britanya Virgin Adaları 64,9
Britanya Birleşik Krallık 62,3
Avustralya 56,9
Singapur 56,6
Rusya 51,4
Kanada 45,3
Kaynak: UNCTAD 2013 Investment Report
(http://unctad.org/en/PublicationsLibrary/wir2013_en.pdf, Erişim Tarihi: 20.11.2013)’den yararlanılarak
oluşturulmuştur.

44
Çin’in yabancı sermaye için çekici bir ülke olmasına bağlı olarak, doğrudan yabancı
yatırımlarındaki olağan üstü artışın Çin’in ekonomik büyümesinde büyük etkisi
olmuştur(İTKİB, 2007: 16).
Doğrudan yabancı yatırımların Çin’e yönelmesinin temel nedenleri aşağıdaki gibi
sıralanabilir:
- Liberal ekonomik modele geçiş yapan Çin’in ‘’Açık Kapı Politikaları’’
uygulaması, başta çevre ülkeler olmak üzere dış ülkeler ile ilişkilerin
geliştirilmesi
- İstikrar ortamının oluşmaya başlaması ve Çin’deki ekonomik canlanmanın bir
fırsat olarak görülmesi
- Hükümetin sağladığı esnek anlaşma formları (10)
- Yatırımcılara sağlanan teşvikler, düşük vergiler
- Çin ekonomisin son dönemlerde hızla gelişmesi, yıllık ortalama % 7-9 büyüme
- Benzer sektörlerin bir arada toplanması ve bu alanlarda altyapı çalışmalarının
yapılması
- Arazi tahsisi ve yabancı yatırımcılara sağlanan kolaylıklar
- 2001 yılında DTÖ’ ye üye olan Çin’in yabancı yatırımcılara hukuki açıdan da
güven vermeye başlaması
- Enerji ve işçi ücretlerinin düşüklüğü; özellikle küresel rekabette avantaj sağlamak
isteyen firmaların Çin’deki işçi ücretlerini fırsat olarak görmesi
Çin’de doğrudan yabancı yatırımların bu denli artış göstermesi, Çin’in dış ticaret
hacminin büyümesine ve ihracat kapasitesini artırmasına oldukça olumlu etkiler
yapmıştır. İhracatın da artış göstermesi GSYİH’ye olumlu etki ederek, Çin halkının
gelir seviyesi yükselmiştir. Aynı zamanda, bu yatırımlar sayesinde Çin’de başlıca:
- Teknoloji transferi yapılmış
- Üretim performansı artırılmış
- İstihdam olanakları artırılmış
- İşletme yönetimlerinde iyileşmeler yaşanmış
- Dış ticari ilişkiler geliştirilmiş
- Çin ekonomisinin pazar ekonomisine geçişi hızlandırılmış
- Çin işletmeleri arasındaki rekabet artmıştır.

10
Anlaşma Formları: 1- Tamamı yabancılara ait olan girişim, 2-Eşit ortak girişim, 3-Kooperatif şeklinde
olan ortak girişim, 4-Süreç ve montaj tesisleri, 5-Takas ticaretidir(Ventura, 2005: 88).

45
Yabancı yatırımların sağladığı yararlar genel olarak, Çin’de şu şekilde izlenmiştir:
Birinci olarak, sabit sermaye yatırımlarının %10’unu temsil eden yabancı yatırımlar
ülke katma değerinin yaratılmasına yardımcı olmaktadır. İkinci olarak, yabancı
sermayeli şirketler sayesinde yeni pazarlara girilebilmektedir. 1990’lı yıllarda yabancı
yatırımların toplam üretim içindeki payı ortalama %5 civarlarında iken, bu rakam 2000
yılında %20’yi geçmiştir. 2002 yılında yabancı sermayeli şirketlerin ihracatında %25
oranında artış olmuştur. 2004 yılı ortalarında özel sektöre ait şirketlerin sayısı 3,4
milyona ulaşmış, bu 3,4 milyon şirket 47 milyon Çinliye iş olanağı sağlamıştır(Saray ve
Gökdemir, 2007: 676). 1992-2007 yılları arasında yabancı sermayesi bulunan şirketler
tarafından gerçekleştirilen mal ihracatı 17,40 milyar dolardan 696 milyar dolar’a
yükselmiştir, Çin’in toplam ihracat içersindeki payı ise %20’den %57’ye
yükselmiştir(DEİK, 2009: 13). 2006 yılı itibarıyla Çin’e 190 ülkenin ve dünyadaki 500
büyük firmadan 400’ünün yatırımı olmuştur.
Ülkesine yabancı sermaye akışını hızlandıran Çin, aldığı yatırımlar ve üretimde
kazandığı ivme ile dünya ticaretinde önemli bir ülke olmaya başlamıştır. Aynı zamanda,
her ne kadar sosyalist sistemde GuanXi (11) sistemi mevcut olsa da, Çin yatırım
çekiciliği konusunda dünya sıralamasında ilk sıralarda yer almaktadır. Bunun yanında,
ülke nüfusunun aşırı kalabalık olması nedeniyle sahip olduğu uygun işçilik ücretleri
küresel rekabette avantaj elde etmek isteyen firmaları Çin’de yatırım yapmaya
zorlamaktadır. Aşağıdaki tabloda bazı ülkelerin birim işgücü maliyetleri incelenerek
Çin’in sahip olduğu bu avantaj gösterilmeye çalışılmıştır.
Çin’in Hindistan haricinde aşağıdaki tabloda gösterilen tüm ülkelere göre sahip
olduğu maliyet avantajı net bir şekilde görülmektedir. Almanya’nın 43,84 dolar ile en
üst sırada olduğu işgücü birim maliyetlerinde ABD 34,81 dolar, Çin ise 1,74 (2009)
dolar birim maliyete sahiptir. Çin nüfusunun kalabalık olması bu rakamlarda etkilidir.
Ayrıca, Almanya’nın bu denli yüksek maliyetli işgücüne sahip olmasına rağmen yüksek
ihracat kapasitesi, uluslar arası pazarlarda alternatifi az olan sermaye-teknoloji yoğun
kaliteli ürün üretme kabiliyeti ile açıklanabilir(Tablo 1.8).

11
Rijit bürokrasi olarak adlandırılan GuanXi sistemi hükümet daireleri ile işletme arasında (hammadde,
enerji, elektrik ve su vs.) kaynakların dağılımı ile ilgili koordinasyonu sağlayan bir sistemdir. Yabancı
yatırımcıların Çin’de bu sistemi kullanmaları zorunludur.

46
Tablo 1.8: Bazı Dünya Ülkelerindeki Birim İşgücü Maliyetleri Göstergesi (2010, $)

ABD Japonya Almanya İngiltere Fransa Brezilya Hindistan Çin(2009)


34,81 31,75 43,84 29,11 39,12 10,01 1,46 1,74

Kaynak: Bureau of Labour Statistics

Çin’e en çok yatırım yapan ülkeler Çin’e komşu olan ülkelerdir. Özellikle, Hong
Kong Çin’e yapılan yatırımlarda en ön plandadır. Hong Kong’dan sonra; Japonya,
Singapur, Tayvan, Güney Kore ve ABD Çin’e yapılan yatırımlarda ön planda olan diğer
ülkelerdir. 2012 yılında Çin Ticaret Bakanlığının resmi web sitesinde Çin’e en çok
yatırım yapan ilk 10 ülke aşağıdaki gibidir:
Hong Kong (71,289 milyar $, -Hong Kong’a yapılan toplam yatırım ise aynı yıl 74,5
milyar dolar’dır-). Japonya (7,38 milyar $). Singapur (6,539 milyar $). Tayvan (6,183
milyar $). ABD (3,13 milyar $). Güney Kore (3,066 milyar $). Almanya (1,471 milyar
$). Hollanda (1,144 milyar $). Birleşik Krallık (1,031 milyar $). İsviçre (878 milyon $).

1.2.2. 1997-2002: Deflasyonist Ortam Etkisi, 1997-1998 Asya


Ekonomik Krizin Çin Ekonomisine Yansıması ve KİT’lerin
Özelleştirilmesi

Bu dönemin (1997-2002) en önemli özelliği Çin’de yapılan reformlar ve ekonomik


gelişmelerden sonra bir durgunluk dönemi niteliğinde olmasıdır. Tüm ülke
ekonomilerinde söz konusu olabilecek olan bu durgunluk; büyük bir deprem sonrası yer
altında oluşan tabakaların artçı depremlerle düzlenmesi gibi bir yüksekliğe devamlı
ilerlemenin mümkün olmadığı, bir noktada düzlenen bir yapı ile karşı karşıya kalma
durumudur. Yatırım ve tasarrufların yoğun olduğu bir dönemde Çin’de harcamaların
azaldığı, iç dengelerin değiştiği, fiyatlarda düşüşün olduğu bir dönem ortaya çıkmıştır.
Büyümedeki yavaşlamanın arkasında pek çok karmaşık neden olsa da, asıl neden
verimsizlik veya teknolojik başarısızlıktır(Sandıklı, 2009: 44).
Reform ve kalkınma süreci başladığında KİT’ler ile özel teşebbüsler arasındaki
verimlilik/teknoloji farkları çok fazla değildi. Buna bağlı olarak bu dönemde KİT’lere
yapılan desteklemeler KİT’lerin faaliyetlerini sürdürebilmeleri için yeterli olmuştur.
Ancak geçen zamanla birlikte bu ikisi arasındaki farklar derinleşmiş ve sonuçta KİT’ler
kaybeden taraf olmuştur(Saray ve Gökdemir, 2007: 666).

47
KİT’ler artık devletten yardım alamadan ayakta duramıyor, devletin mali destekleri
ve düşük faizli banka kredileri ile faaliyetlerini sürdürebiliyorlardı. KİT’lerin finansal
durumları bozulmaya uğramış, kârlılık oranları azalmıştır. Örneğin 1987’de KİT’lerdeki
kârlılık oranı %8’lerden, %1994’te %2’lere düşmüştür. 1996 yılının ilk çeyreğinde ise,
KİT’ler ilk defa bir bütün olarak zarar etmiştir(Saray ve Gökdemir, 2007: 666).
Bu dönemde Çin yönetimi KİT’lerin zarar etmesini önlemek amacıyla bir takım
önlemler almıştır. Küçük kamu işletmelerinin satılması(özelleştirilmesi) ve büyük
işletmelerin kontrollü bir şekilde devlet idaresinde faaliyetlerine devam etmesine karar
verilmiştir. Çin’in bu uygulamalarında, bu dönemlerde yaşanan dünya krizlerinin(1997-
1998 Asya Ekonomik Krizi) ve artan küreselleşmenin de önemli etkisi bulunmaktadır.
Bundan başka, banka kredilerinin geri ödemelerinde problemler yaşanmıştır. Bankalar
ise geri ödenemeyen krediler için borçlu işletmelere ödeme kolaylıkları sağlamamış bu
nedenle iflaslar kaçınılmaz hale gelmiştir. Ayrıca Çin’e yapılan doğrudan yatırım
teşviklerinin önemli avantajlar sunması, (Özellikle kârların tekrar yatırıma
dönüştürülmesi neticesinde devletin uyguladığı ciddi vergi indirimleri) yabancı işletme
sayısının artmasına neden olmuş buda üretim artışını hızlandırmıştır. Eşzamanlı
meydana gelen hızlı üretim artışı ve 1999 dünya ekonomik krizin(Rusya kaynaklı Asya
Ekonomik Krizi) dış talebi daraltması nedeniyle firmalar fiyatları aşağıya çekmek
zorunda kalmış ve neticesinde kârlılık azalmıştır.

1.2.3. 2003 Sonrası: Çin Ekonomisinin Büyüme Stratejisi


Dönemi

Çin’de 1997-2002 yılları arasında görülen ekonomik durgunluk Çin ekonomisine


yapısal dönüşüm sürecinde önemli uyarılar vermiştir. Aslında bu durgunluk bir anlamda
Çin’e KİT’ler ile ilgili bir uyarı niteliği taşımaktaydı, bunu fark eden Çin yönetimi
küçük kamu işletmelerini özelleştirmiştir. Bu özelleştirmelerde (retain the large, release
the small) küçük işletmeleri bırak, büyük işletmeleri tut politikası güdülmüş, bu
çerçevede yapılan özelleştirmeler ile küçük kamu işletmeleri hızla özelleştirilerek devlet
bütçesine katkı sağlanmıştır.
Çin’de bankacılık sektörü genel olarak devlet kontrolüne tabiydi, vatandaşların
yatırımları bankaların en temel kaynaklarını oluştururken, bankaların da dağıttıkları
kredilerde önemli rol oynamaktaydı, kredilerin büyük bir bölümü KİT’lere dağıtılmıştı.

48
Durgunluk döneminde bankalar verimli kredi dağıtımlarında bulunamamıştır. Burada
batık krediler toplamın yaklaşık %50’sini oluşturmaktaydı(Sandıklı, 2008: 60). Aynı
şekilde arazi fiyatları da bu eğilimi takip etmiş, sözü edilen bu batık kredilerin ve oluşan
getiri(rant) ekonomisin önüne geçebilmek için bir takım çalışmalar yapılmıştır. Nitekim
Başbakan Jiabao ekonomik tedbirler alınması gerektiğini vurgulamıştır. Başbakan
uyarısının ardından banka kredilerinde sınırlandırmalar, tedbirli para politikası
uygulanmış ve yatırım projelerine de daha sıkı denetimler getirilmiştir. Bu amaçla mali
disiplin uygulaması-denetlemeleri ve değer artırma (revalüasyon) gündeme getirilmiştir.
Ekonomik durgunluk döneminde Çin’in başına bela olan SARS salgını ülkenin
ekonomik gelişimini olumsuz etkilemiştir. SARS ile mücadele eden Çin Halk
Cumhuriyeti 2003 yılında salgının etkilerini azaltarak ekonomik kalkınma hızını
artırmıştır. Ülke nüfusunun kalabalık olması ve sağlık sisteminin yetersiz olması Çin’i
salgınlara karşı daha hassas hale getirmektedir.

1.2.3.1.Çin’in APEC Üyeliği

Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Örgütü (APEC), Avustralya, ABD, Japonya, Kore


Cumhuriyeti, Yeni Zelanda, Kanada ve zamanın ASEAN üyeleri tarafından bakanlar
düzeyindeki ilk toplantısında bölgesel ticareti, ülkeler arası yatırım ve ekonomik
işbirliğini güçlendirmek amacıyla 1989 yılında Avustralya’nın başkenti Canberra’da
kurulmuştur. APEC’in dünya ekonomisinde önemli bir ağırlığı vardır, ayrıca
kuruluşunda Amerika ve Japonya’nın önemli desteği bulunmaktadır. APEC hükümetler
arası bir forum olup, dünyanın en büyük pazarında serbest piyasa kapitalizmini
sorunsuz bir şekilde işler hale getirmeyi amaçlamaktadır(Unay, 2005: 124). Bunun
yanında üye ülkeler arasındaki ticareti, finansal işbirliğini ve ekonomik entegrasyonu
destekleyen APEC üye ülkelerin; ekonomik kazanımlarını artırmaya çalışmakta, üye
ülkelerin uluslar arası çok taraflı ticaret sistemlerine uyumunu artırarak, bu ülkelerin
teknolojik ve finans yatırımlarının akışlarını teşvik etmektedir.
Çin, APEC’ e 1991 yılında girmiş olup aynı zamanda bu tarihten sonra düzenlenen
APEC toplantılarına aktif bir şekilde katılmıştır. Açık kapı stratejisine geri dönüş yapan
Çin, dışa açılma çabalarına APEC ile devam etmiş, APEC ile uluslar arası pazarlar için
elverişli ortam elde etmiştir. Aynı zamanda 2001 yılında Çin APEC’ in gayri resmi
toplantısına ev sahipliği yapmıştır. Çin’in bölgesel ve küresel anlamda dünya devletleri

49
ile ekonomik ilişkiler geliştirmesi, Çin ekonomisinin büyümesine katkı sağlayan önemli
faktörlerden biridir.
Çin’in yerel reformları yapacağı taahhüdün şartları ve zamanlamasında politik
ihtiyaç duyduğu esneklik APEC tarafından kendisine verilmiştir. APEC’de bu birlikteki
ülkelerde olduğu gibi Çin’in gümrük tarifelerinin indirilmesi, yatırımlar için belirli
şehirlerin açılması vb. ekonomide liberasyona ait çeşitli kararlar almıştır(Yang and
Huang, 1999: 330-331; Yüksel, 1999: 67).

1.2.3.2. Çin’in DTÖ Üyeliği’nin Çin Ekonomisinin Gelişimindeki Rolü ve


Çin’in DTÖ’ ye Uyumu

1971 yılında Çin, kendine yapılan üyelik önerisini Mao döneminde ‘’kendine
yeterlilik politikası’’ çerçevesinde ret ettikten sonra, 1980’lerde tam üyeliğe etkin hale
gelebilmek için 1982 yılında DTÖ’ye gözlemci sıfatıyla katılmıştır. Çin’in DTÖ’ye
girişi yaklaşık 15 yıl süren müzakerelerden sonra mümkün olabilmiştir. DTÖ’ye üyelik
Çin’in kapitalist sisteme entegrasyonu ve uyumu açısından çok önemli bir aşamadır.
DTÖ’ye giriş kapsamında, Çin Halk Cumhuriyeti’nin mal hizmetlerinde pazara giriş
ve fikri mülkiyet haklarında vermiş olduğu başlıca tavizler şunlardır(DEİK, 2003: 9-
10).
- DTÖ üyesi tüm ülkelere eşit muamele yapılacaktır. Tüm yabancı kuruluş ve
kişiler ticaret hakları açısından eşit sayılacaktır.
- İç Pazar ve ihracat için üretilen ürünler için farklı fiyat uygulamasına
gidilmeyecektir.
- Üç yıl içinde tüm işletmeler çok kısıtlı sınırlar dışında tüm ürünlerin ithalat,
ihracat ve dış ticaretinde serbest olacaktır.
- Fikri mülkiyet hakları açısından üyeliğe geçiş ile birlikte TRIPS anlaşması
uygulamaya sokulacaktır.
- Üyeliğe geçişle birlikte ilk 12 yıl içersinde Çin’de üretilen ürünlerin DTÖ üyesi
ülkelerden de herhangi birinin iç pazarına zarar vermesi ya da verme tehlikesi
doğarsa özel geçiş önlemi koruma tedbirleri ilgili ülkelerce uygulamaya
konabilir.
- Gümrük tarifelerini belirli bir takvime bağlanmıştır. İndirimlerin büyük bir
bölümü 2004 yılında, diğerleri ise 2010 yılına kadar yapılacaktır. Tüm tavizlerin

50
ortadan kaldırılması sonucunda tarım ürünlerinde ortalama vergi %15’e, sanayi
ürünlerinde ise %8,5 olacaktır.
- Tekstil ürünlerinde 2004 yılı sonunda tüm DTÖ üyesi ülkeler kotaları
kaldıracaktır.
- Telekom hizmetlerinde, üyeliği takiben yabancı hizmet sağlayıcı firmalar Çin
firmaları ile ortak yatırım yapabilecektir. Yabancı hisseler ilk yılda %25, ikinci
yılda %35 ve dördüncü yılda %49’a çıkarılacak ve beşinci yılın sonunda hizmet
alanlarını sınırlayan coğrafi sınırlamalar kaldırılacaktır.
- Bankacılık hizmetlerinde üyeliğin ilk yılında yabancı finans kurumları müşteri
kısıtlaması olmaksızın döviz işlemi yapacaktır. İkinci yılda Çin parası cinsinden
işlemler yapılabilecektir.
- Turizm, eğlence ve taşımacılık alanında üyeliğe takiben 3 ila 5 yıl içinde %100
yabancı sermayeli şirketler kurulabilecektir.
- Büyük finansal riskler, reasürans ve navlun sigortalarında üyelikle birlikte yüzde
50 ortaklık kurulabilecek, 3 yıl içersinde yüzde 51, 5. yıl içersinde yüzde yüz
yabancı sermaye olabilecektir(Şimşek, 2005: 80).
ÇHC, DTÖ anlaşması ile ilk kez kurallara dayalı uluslar arası çok taraflı ticaret
sistemine dâhil olarak, dünya ticari yasal kural ve disiplinlerine tabi olmuştur. Çin
uyguladığı ekonomik reformlar ile serbest piyasaya uyum sağlamak ve dış piyasaya
açılmak istiyordu, bu bağlamda DTÖ üyeliği Çin’in başarılarının kanıtı olmuştur.
Çin’in DTÖ üyeliğinden sonra, Çin’in ihracat rakamlarında meydana gelen
değişimleri incelediğimizde; Çin’in ihracatı 1995’den 2001’e kadar geçen süreçte 138
milyar dolar artarken, 2001’den 2005’e kadar artış neredeyse 500 milyar dolar’ı
bulmuştur. 2005-2011 yılları arasında artış oranı ise 2001-2005 dönemi arasındaki
artışın iki katından fazla olmuştur(Tablo 1.9).

Tablo 1.9: Çin’in Dış Ticareti (1995-2011)

İhracat İthalat Denge Ticaret Hacmi


Yıllar
(Milyar $) (Milyar $) (Milyar $) (Milyar $)
1995 128 110 18 238
2001 266 232 34 498
2005 752 632 120 1.384
2011 1.898 1.743 155 3.641
Kaynak: İTO, Çin Halk Cumhuriyeti Ülke Raporu, 2008: 6 ve World Trade Organization
(http://stat.wto.org/StatisticalProgram/WSDBViewData.aspx?Language=E, Erişim Tarihi:
26.12.2012)’den yararlanılarak oluşturulmuştur, küsuratlar gösterilmemiştir .

51
Çin’in DTÖ üyeliğinin diğer reformlardan farklı özelliği ise, bu üyeliğin yabancı
ülkelerin Çin’in dış ticaretini yasal olarak tanımalarına imkân vermesidir. Çin’in bir
takım sorunlara ve verdiği tavizlere rağmen DTÖ’ye uyumu beklenenin üzerinde
olmuştur. Çin DTÖ üyeliği sürecinde gümrük vergilerini düşürmüştür. ‘’Bu çerçevede,
WTO üyeliği öncesi yüzde 15,30 olan ithalat gümrük vergileri önce %11’e, 2004
yılından itibaren de yüzde 10,4’e düşürülmüştür(http:www//deik.org.tr/bultenler/
200462115557c+k- Bilgi -Notu-Mayis2004.pdf)’’. Çin, İstanbul İhracatçılar Birliğinin
bir bildirgesine göre; 2013 yılından itibaren ortalama ithalat ve ihracat vergi oranını %
8,194’e çektiğini açıklamıştır.
İthalat gümrük vergilerinin indirilmesi konusunda nisbi başarı sağlayan Çin, tarımda
ve dağıtım sektöründe tarife dışı engelleri azaltmada aynı başarıyı
sağlayamamıştır(Şimşek, 2005: 80). Çin, DTÖ anlaşmasında ki tavizleri kabul ederek,
gümrük vergi oranlarını düşürerek ve DTÖ kurallarına tabi olarak DTÖ üyeliğinin
devamlılığını sağlamıştır. Fakat yukarıda da bahsedildiği gibi Çin’in DTÖ üyeliğine
halen bir takım uyumsuzluklarının olduğu da açıktır.
Ucuz işçilik(dev istihdam)-enerji-kira gibi maliyetlerin Çin’de ucuz olması ve ülke
kaynaklarının üretim için fevkalâde olması(özellikle; işgücü-toprak-maden-jeopolitik
konum-sermaye’’Hong Kong’’), Çin’in asıl rekabet üstünlüğünün kaynağıdır. Bir de
buna; akılcı yaklaşımların benimsendiği, nüfus artışının kontrol altında tutulduğu, dışa
açık ekonomik reformlarla birlikte, Çin’in giderek hızla sanayileşmesi ve teknolojisini
geliştirmesi eklenince, günümüzde dünya ekonomik dengeleri hızla değişmeye
başlamıştır. Çin, dış ticareti kullanarak ve hızla büyüyerek gelişmekte, aynı zamanda da
önemli bir aktör olacağının sinyallerini vermektedir. Bu amaca yönelik Çin dış ticareti
iyi bir strateji mekanizması olarak kullandığından bu tarz sorunlar Çin’in DTÖ üyeliği
sürecinden beri süre gelmektedir. Bu nedenle asıl şikâyetin kaynağındaki ülke dikkat
edilecek olursa ABD’dir. Küresel ekonomik rollerin değişimini istememekle birlikte,
ABD’nin giderek sürekli dev dış ticaret açıklarının vermesinin burada önemli rolü
vardır. Ayrıca şunu da belirtmek lazım, örneğin; ABD Rüzgâr’dan enerji üreten panel
üreticilerinin Çin’de korunduğunu iddia ettiğinde, Çin emisyonları azaltmak ve çevreye
temiz enerji kazandırmak için firmalarımıza teşvik vermekteyiz şeklinde son derece
akıllıca savunmalar yapmakta, çevreyi temiz tutmaya çalışmakla birlikte yani bir
anlamda stratejilerini de uygulamaktadır. Çin’in DTÖ üyeliğinden sonra ortaya çıkan

52
bir takım anlaşmazlıklar ile ilgili aşağıda bir tablo yer almaktadır, tabloda kaynak ve
konu ile ilgili bilgiler verilmiştir(Tablo 1.10).

Tablo 1.10: Çin'in Dış Ticarette Haksız Kazanç Elde Ettiği İddiasıyla İlgili Olarak DTÖ' ye
Yapılan Başvurular

Yıl Şikâyetçi Ülker Konusu Haber Kaynağı


2004 ABD Yarı iletken Çip sektöründe korumacı politikalar uygulama Ntvmsnbc
2007 ABD-Meksika Çin'in ihracatına yönelik bir sübvansiyon önlemi Zaman

Rüzgârdan enerji üreten sanayiye teşvik uygulama(yüksek


2010 ABD Yeşil Gazete
subvansiyon)

Çin'in ileri teknoloji için gereken bazı madenlere


2011 AB ve ABD Euractiv
getirdiği ihracat kısıtlaması (boksit ve magnezyum)
2012 AB-ABD-Japonya Nadir bulunan metal ihracatını kısıtlama Hürriyet

Çin’in tekstil ve konfeksiyon sektörlerinde faaliyet gösteren üretici ve


2013 Meksika İTKİB
ihracatçılara doğrudan veya dolaylı olarak sağladığı sübvansiyonlar

Çin'in Avrupa malı yüksek performans paslanmaz


2013 AB Euractiv
çelik borulara getirdiği anti-damping vergileri

1.2.3.3.Çin’in Ekonomik Gelişim Dönemindeki Başlıca Dış Ticaret


Politikaları

Çin’de gümrüklerde yer alan kontroller ekonomik gelişimin hızına uygun hale
getirilerek, sınırlandırılmıştır. ‘’açık kapı stratejisi’’ ile dış ilişkilere önem vermeye
başlayan Çin kendi dış ticaret sistemini 1995 yılında aldığı kararlar ile düzenleyerek, dış
ticaret birimlerini oluşturmuştur. Çin’de; Dış Ticaret, yabancı sermayeli kuruluşlar
istisna tutulmak üzere, ticaret planlama mekanizması ilkeleri çerçevesinde Dış Ticaret
ve Ekonomik İşbirliği Bakanlığı (MOFTEC) tarafından yürütülmektedir. Dış ticaret,
ulusal ve bölgesel düzeyde örgütlenmiş Dış Ticaret Şirketleri (FTC) yoluyla
gerçekleştirilmektedir(http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=1148&l=1, Erişim
Tarihi: 07.12.2012).
Çin’in dış ticaretinin gelişiminin 5 ana unsuru şunlardır(Garnaut ve Huang, 2001: 27-
28);
- Devlete bağlı olmayan dış ticaret şirketlerinin kurulması
- Ülkenin büyük dış ticaret firmalarının monopol yapıları kırılarak, diğer
firmalarında rekabetçi yapıya dönüştürülmesi
- Dış ticaret firmalarına hizmet sağlama amacıyla acenta hizmetlerinin sağlanması
- Dış ticaret üzerindeki zorunlu uygulamaların azaltılması
- Dış ticaret firmaları ve girişimcilerine finansman sağlanması

53
DTÖ üyeliği sonrasında Çin’in ihracat kapasitesini artırabilmesinde etkili olan,
Çin’in sahip olduğu fiyat avantajı başta tekstil-hazır giyim, oyuncak, elektronik
ürünlerde olmak üzere emek yoğun ve kolay taklit edilebilinir ürünlerde ağırlığını
hissettirmiştir. Çin, bu avantajı kullanarak ve piyasalara agresif fiyat teklifleri
sunarak(düşük fiyatlı teklifler) uluslar arası pazarlarda genişlemiştir.
Çin’de özellikle tekstil ve hazır giyim sektöründe kotaların kaldırılması ve net
ihracatının oldukça büyümesi, Çin’in DTÖ üyeliği sonrası net ihracatını büyütmeye
başlaması, bu dönemden sonra Çin ekonomisinde cari dengeler açısından olumlu
olmuştur. Nitekim ülkeye giren yabancı sermaye akışının hızlanmaya başladığı yıllarda,
özelliklede Çin’de 1993 yılında cari işlemler dengesi/GSYİH bozulmuştur. Fakat 2001
yılından sonra cari işlemler dengesi/GSYİH oranı 1‘in üzerine çıkarak artış
göstermiştir(Tablo 1.11).

Tablo 1.11: Cari İşlemler Dengesi/GSYİH (1992-2007)

Cari İşlemler Cari İşlemler


Yıl Yıl
Dengesi/GSYİH Dengesi/GSYİH

1992 0,5 2000 0,7


1993 -0,8 2001 0,5
1994 0,4 2002 1
1995 0,1 2003 1,1
1996 0,4 2004 1,5
1997 1,6 2005 3
1998 1,3 2006 4,1
1999 0,8 2007 5,2
Kaynak: OECD Factbook, 2010
(http://www.oecd-ilibrary.org/economics/oecd-factbook-2010_factbook-2010-en, Erişim Tarihi:
17.12.2012)’ den yararlanılarak oluşturulmuştur.

Çin’in DTÖ üyeliğinden hemen sonra özellikle emek yoğun ve hafif sanayide
rekabet gücünü ele geçirmesine paralel olarak yabancı yatırımcılarında ülkeye çekilmesi
çalışmaları Çin’in dış ticaretine muazzam katkılar sağlamıştır. Bunun yanında, Hong
Kong ve Tayvan gibi ülkelerin rekabette üstünlük elde etmek amacıyla emek yoğun
sektörlerini Çin’e taşımalarıyla oluşan yatırımlar sayesinde özel ekonomik bölgelerin
kurulması Çin’de özel sektörün ihracat kapasitesini artırmıştır. Bunun sonucu olarak,
2000’li yıllarda yabancı sermayeli şirketlerin Çin’in toplam ihracatındaki payı %50’nin
üzerine çıkmıştır(Yılmaz ve Koyuncu, 2005: 75).

54
Çin, büyük oranda emek yoğun ürünlere dayalı olan ihracatını 2004 yılında hacim
olarak % 20, değer olarak % 35 artırarak dünyanın üçüncü en büyük ihracatçısı (toplam
dünya ihracatının %6,5’u) haline gelmiştir(Çakmak, 2008: 257). Ayrıca, Çin’in
uyguladığı ekonomik reformların yanında, dış ticaretini artırmaya imkân veren üretim
modeli ve işgücü bağlamında sahip olduğu rekabet avantajı, uluslar arası ticaret
kurallarına uyum ve geliştirilen ticari ilişkiler Çin’i dünya ticaretinde önemli bir
konuma yükseltmiştir. Çin’in dünya ticaret hacmindeki yeri 1995 yılında % 2,9’dan
2005 yılında %7,30’a çıkmıştır. 2005 yılında dünya ihracatının yüzde 7,3’ünü ve dünya
ithalatının yüzde 6,1’ini elinde tutan Çin, ABD ve Almanya’nın ardından dünyanın en
büyük üçüncü ticaret ülkesi olmuştur(Elmacı, 2008: 23).
Çin ekonomik gelişim sürecinde ithalatı ihracat ile finanse edebilmiştir. Bunun
yanında, düşük kur uygulama stratejisi uygulamıştır. Çin ekonomisinin gelişim
sürecinde ABD doları karşısında uyguladığı para politikaları ihracatı artırmaya
yöneliktir, çünkü Çin ihracatı ekonomisinin en önemli itici gücü olarak görmüştür.
Çin’de farklı bölgelerde ekonomik ve gelişmişlik durumuna göre farklı politikalar ve
uygulamalar bulunmaktadır. Çin, bu politikalar ile iç piyasayı korumaya
çalışırken(Örneğin; Bazı bölgelerde ithal edilen ürünlerin iç piyasaya satışı yasaktır),
aynı zamanda teknolojik yatırımları da teşvik etmektedir. Çin’de yüksek teknolojileri
geliştirme merkezlerinde yüksek teknolojiyi konuşlandırmak için vergi indirimleri,
ithalat ayrıcalıkları, özel finansman, inşaat yardımı, altyapı yardımı, ithalat
zorunluluğundan muafiyet gibi teşvik edici uygulamalar bulunmaktadır. Ayrıca; Yerel
yönetimler, kendi bölgelerine daha fazla yabancı sermaye çekebilmek için firmalara
merkezi yönetim tarafından tanınan teşviklerin üzerinde imkânlar sunabilmekte, ancak
aynı zamanda yerel sanayileri de korumaktadır(DEİK, 2009: 39).
Çin’in dış ticareti geliştirme programını destekleyen gümrük geri ödeme sistemi
özellikle ihracatının hızlı gelişmesinde etkili uygulamalardan biri olmuştur. 1980’lerin
ikinci yarısında oluşturulan bu sistem; hammaddeler, ara ve yatırım malları üzerindeki
ithal gümrüklerinde indirim sağlamaktadır. İşleme faaliyetlerinin katkıda bulunduğu
toplam ihracatın hızla artan payı bu insiyatifin önemini ortaya koymaktadır(Çeştepe,
2012: 52).
Çin ithalatta yaygın bir şekilde kota uygulamaktadır, bu uygulamada kotaya kadar
olan kısım düşük orandan, kotayı aşan kısım ise yüksek bir orandan yapılmaktadır. Bu
tür uygulamalar daha çok hassas kabul edilen tarım ürünlerine uygulanmaktadır.

55
İşlenmemiş yün, şeker, buğday, pamuk, prinç, diamonyum, fosfat, üre, NPK bileşimi
gübreler gibi ürünler bu sisteme tabi bulunmaktadır(İGEME, 2011: 8).
Çin standartları ve teknik gereklilikleri bir ticari engel olarak kullanmaya devam
etmektedir. Mamul maddeler için Çin, ithalat öncesinde bir kalite belgesi talep
etmektedir. Bu tür belgeleri elde etmek zaman kaybedici ve pahalı olabilmektedir.
Burada amaç iç piyasayı korumak aynı zamanda Çin piyasasını ülke kalkınması için
gereksiz ürünlerden kurtarmaktır(http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=1152&l=1,
Erişim Tarihi: 20.12.2013).
Çin, yerli üreticileri korumak adına uyguladığı kotalar haricinde, ihracata yüksek
oranda teşvik ve hizmet kolaylığı sağlamaktadır. Ayrıca bazı ender bulunur gelişmiş
endüstrilerin talep ettiği metal ve madenlere(boksit ve magnezyum) ihracat kısıtlaması
uygulamaktadır. Ülke içindeki sübvansiyonları sıralamak oldukça zordur. Ancak
ihracatta en direkt teşvikler uygulanmaktadır; düşük fiyatlı enerji ve hammadde bunlara
örnek olarak gösterilebilinir. Devlet işletmeleri pek çok banka kredisini tercihli
oranlarla kullandırmaktadır. Bu borçların büyük bir bölümü geri ödenmemektedir.
Diğer teşvikler; vergi teşvikleri, özel ekonomik bölgelerdeki firmalar için ek imtiyazlar
ayrıca Çin’in bazı alanlarda nakit teşvikler uygulamaya devam ettiği de görülmektedir.
Ayrıca ihracatta vergi iadesi de uygulanmaktadır(İGEME, 2011: 8).
Çin’deki ekonomik gelişimin en büyük destekçilerinden biri olan ihracatın
artırılmasında üzerinde durulması gereken başlıca faktörler şunlardır;
- Hong Kong ve Makao’nun devralınması ve Hong Kong’dan ülkeye çekilen
yatırımlar ve bu yatırımların sektörleri ve Çin’in üretim yapısını güçlendirmesi
- Ülke siyasi yönetimin etkinliği ve ülkedeki istikrar ortamının sürdürülmesi
- Desantralizasyon sisteminin iyi işletilmesi, hükümetin merkezi çalışmalara
eyalet yöneticilerinin ise eyaletlerdeki iktisadi hedeflere odaklanmaları
- Tayvan ile yatırım ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi
- Coğrafi konum ve lojistik imkânların iyi değerlendirilmesi, yabancı kargo ve
transport firmalarının ülkede yaygınlaştırılması, ulaşım imkânlarını iyileştirme
gayretleri
- İş imkânlarının artırılmasıyla birlikte nüfus içersindeki işgücü potansiyelinin
artırılması

56
- Stratejik Rus ortaklığı kurma (ŞİÖ) Avrasya ve İran enerji ve sınır politikaları ile
ülke menfaatlerinin korunması, çevre ülkeler ile ilişkilerin geliştirilip,
çatışmaların önlemesi
- Büyük güçlere karşı yumuşak güç kullanma ve yakın ekonomik ilişkiler
geliştirme (AB, ABD), bu ülkelerin küresel organizasyonlarda Çin’in gelişimini
engellemeye yönelik politikalar üretmesinin engellenmesi
- DTÖ ve APEC üyeliği ve küreselleşmede gösterilen uyum ve başarılar
- BM, IMF, Dünya Bankası vb. uluslar arası önemli kurumlar ile işbirliği
geliştirme
- Çevre ülkeler ile geliştirilen ekonomik ilişkiler ve entegrasyon; çevre ülkeler ile
akıllı yöntemler ile ticaret yaparak ‘’potansiyel değişimi’’ sağlama (Ülkeye bu
ülkelerden enerji, hammadde, yatırım çekilerek ve teknoloji transfer edilerek, bu
ülkelere ihracat yapma stratejisi)
- Yabancı yatırımcılara sağlanan imkânlar, teşvikler ve düşük vergilerle uluslar
arası işletmeleri ülkeye çekebilme başarısı
- Özel ekonomik bölgeler kurarak bu bölgelerden teknoloji transfer elde etme
başarıları
- Çin devlet yönetiminin sermaye akışı ve yurtdışına yatırımları kontrol altında
tutması ve bu faaliyetleri ihracatın artırılmasına yönelik olarak işletmesi
- İşgücü potansiyeli ve maliyeti avantajlarını uluslar arası pazarlarda bir koz
olarak kullanma ve rekabette avantaj elde etme başarısı
- Yaparak öğrenme ve sektörlerde ihtisaslaşmanın artırılması, elektronik ve
teknolojik ürünler üretebilmek için ihtiyaç duyulan personelin yurtdışında
eğitilmesi
- İhtiyaç duyulan ithalat ürünlerinin karşılanmasına yönelik prosedürlerin azaltılıp
satın alma ve tedarik dinamiklerinin artırılması
- Petrol, önemli hammadde ve maden ürünlerinde devletin uluslar arası rekabette
avantaj sağlayacak şekilde vergilendirme politikaları
- Dış ticarette denge unsurlarına önem verilerek dış açık verilmemesi, ödeme
potansiyellerinin artırılması ve dinamik ticaretin yapılmasına gayret edilmesi
- Uluslar arası lojistik ve dağıtım kanallarına önem verilmesi
- ECO ve BDT ülkeleri ile ekonomik ve siyasi ilişkilere önem verme, BO’AO
ekonomik forumları organize ederek Doğu Asya ülkeleriyle stratejik ve

57
ekonomik işbirliklerini artırma gayretleri. Japonya ve Güney Kore ile yatırım ve
ticari ilişkiler geliştirilerek bu ülkelerden teknoloji transfer etme gayretleri
- Ülke yöneticilerinin ve işadamlarının üstün performansları, Orta Doğu ve
Afrika’ya yatırımlar yaparak, enerji ve hammadde temin edilerek bu ülkelere
ihracat yapma gayretleri
- İhracatı artırmaya yönelik firmalara sağlanan hizmetler ve destekler
- İhracatı artırmaya yönelik firmalara sağlanan sigorta, finansman ve Ar-Ge
destekleri
- Japon endüstrisinin ve elektronik ürünlerinin üretim teknolojilerinin yakından
takip edilmesi
- Ülke imajının kuvvetlendirme ve vizyon geliştirme gayretleri(2008
Olimpiyatları)

1.2.3.4. Çin’in DTÖ Üyeliği Hemen Sonrası Emek Yoğun Ürünlerin


İhracatındaki Gelişmeler ve 1 Ocak 2005 Tarihinde Tekstil Kotalarının
Kaldırılmasının Ekonomik Gelişimdeki Rolü

DTÖ kapsamında yapılan anlaşmalar çerçevesinde 1 Ocak 2005 yılında (ATC), (12)
WTO tekstil ve hazır giyim anlaşmasının sona ermesiyle tekstil kotalarının tamamen
kaldırılması, Çin ekonomisi için önemli olduğu kadar hem ülkemiz hem de dünya tekstil
ve hazır giyim pazarları ve alıcıları açısından çok önemlidir.
Çin’in DTÖ sistemine tabi olması özellikle başlangıçta, gelişmiş ülkelere nazaran
gelişmekte olan ülkeler için daha olumsuz olmuştur. Tekstil ve konfeksiyon ve ağırlıklı
olarak emek yoğun-hafif sanayiye dayalı üretim yapan gelişmekte olan ülkeler, Çin’in
DTÖ üyeliğinden olumsuz etkilenen ülkeler olmuştur. Bu ülkeler arasında ülkemizde
yer almaktadır. 1980’li yıllarından itibaren tekstil ve konfeksiyon, Uzakdoğu
ülkelerinde başta Çin, Güney Kore, Malezya’da gelişme göstermeye başlamıştır. Tekstil
ve konfeksiyon ticaretinin serbestleştirilmesi ve ardından kotalarının aşamalı olarak

12
1986-1994 yılları arasında yapılan Uruguay Turu, dünya Tekstil ve Konfeksiyon ticaretinin
serbestleştirilmesinde önemli bir dönüm noktasıdır. Uruguay Turu öncesinde dünya pazarında Tekstil ve
Konfeksiyon ticareti, özellikle ikili taraflı ticaret anlaşmaları şeklinde yapılmaktaydı. Uruguay Turu
sonunda imzalanan Tekstil ve Konfeksiyon anlaşması (ATC)’yla bütün WTO üyelerini kapsayan çok
taraflı ticaretin geliştirilmesi hedeflenmiştir(Saatçioğlu ve Gür, 2005: 153).

58
kaldırılmasıyla (13) son 30 yılda bu ülkeler sektörün en önemli ülkeleri haline
gelmişlerdir.
Çin ekonomisinin gelişimi ve reformları takip etmesine paralel olarak emek yoğun
ürünlerde sahip olduğu işgücü maliyet avantajı, ihracatı artırmaya dayalı üretim modeli,
Çin devletinin ihracat için kendi üreticisine sağladığı teşvikler tekstil ve konfeksiyon ve
emek yoğun ürünlerde Çin’i dünya üzerinde önemli bir konuma getirmiştir.

Şekil 1.6: Emek Yoğun Mallarda Çin’in Pazar Payı (%)

Kaynak: UN, Commodity Trade Statistics Database (COMTRADE) verilerine dayanılarak


hesaplanmıştır(Çakmak, 2008: 260).

SITC Rev. 3’e göre emek yoğun mallar olarak sınıflanan ürün grupları; SITC 26-
Tekstil Elyafları ve Hammadde, SITC 6-Başlıca Sınıflara Ayrılarak işlenmiş Mallar (62,
67, 68 hariç), SITC 8- Çeşitli Mamul Eşya (87 ve 88 hariç)’dir. Daha detaylı olarak
emek yoğun malların SITC Rev. 3’e göre dağılımı ise şöyledir(Çakmak, 2008: 259);
SITC 8 – (87, 88): Çeşitli Mamul Eşya ürün grubuna dahil olan sektörler;
81 Prefabrik yapı; sıhhi su tesisatı, ısıtma ve sabit aydınlatma cihazları
82 Mobilya, yatak takımı, yatak payandaları ve yastıkları
83 Seyahat eşyaları, el çantaları vb. taşıyıcı eşya
84 Giyim eşyaları ve bunların aksesuarları
85 Ayakkabılar
89 Başka yerde belirtilmeyen çeşitli mamul eşyalar

13
I.Aşamada (1995-1997) 1990 yılı fiili ithalatlarının en az %16’sını, II. Aşamada (1998-2001) 1990 yılı
fiili ithalatlarının en az %17’sini, III. Aşamada (2002-2004) 1990 yılı fiili ithalatlarının en az %18’ini, IV.
Aşamada (2005) geriye kalan %49’luk bölümü GATT’a entegre
edeceklerdir(http://www.itkib.org.tr/ihracat/DisIliskiler/DunyaTicaretOrgutuAnlasmalari.htm, Erişim
Tarihi: 12.12.2012).

59
SITC 26: Tekstil elyafları ve hammadde grubu
SITC 6- (62, 67, 68): ürün grubuna dâhil olan sektörler;
61 Hazırlanmış deriler, postlar ve mamuller
63 Mantar ve ağaç mamulleri
64 Kâğıt- karton ve kâğıt karton esaslı mamuller
65 Dokumacılık ürünleri
66 Metal dışı mineral mamuller
Çin’in dünya tekstil ve konfeksiyon pazarlarında elde ettiği fiyat avantajı Çin’in bu
sektörlerde pazarları ele geçirmesine diğer ülkelerin (özellikle tekstil ve konfeksiyon
sektöründe yatırımları ve üretimi daha fazla olan gelişmekte olan ülkelerin) pazar
paylarının azalmasına yol açmıştır. Çin’in 2001 yılında DTÖ’ye girişine bağlı olarak
pazar payı artışları özellikle emek yoğun mallarda kendisini ciddi anlamda
hissettirmiştir(Şekil 1.6).
Tekstil ve Konfeksiyon kotalarının dünya pazarlarından aşamalı olarak kaldırıldığı
süreçte ve hemen sonrasında sektörde Çin, 6 yılda(2000-2006) 88,13 milyar dolar
ihracatını artırmıştır. İthalatındaki artış ise 2000 yılından 2006 yılına kadar sadece 9,06
milyar dolar olmuştur. Buna bağlı olarak tekstil ve hazır giyim sektöründe kaydedilen
bu ihracat fazlaları, 2002 yılına kadar süren kriz ve büyüme stratejisinin başladığı
dönemde (2003-2004) özellikle dış ticaret dengesini sağlamada Çin’i sırtlayan sektör
olmuştur.
2000-2001 yıllarında Çin neredeyse tüm dış ticaret fazlasını tekstil ve konfeksiyon
sektörüne borçludur. 2002 yılında ise tekstil ve konfeksiyon ihracat fazlasının toplam
dış ticaret fazlasını karşılama oranı %91,27’ye gerilemiştir. Tekstil ve konfeksiyon
sektörü 2003 ve 2004 yılında Çin’i dış ticaret açığından fazlasıyla kurtaran sektör
olmuştur. Özellikle, bu sektörün 2004 yılında Çin’in dış ticaret dengesine katkısı
oldukça yüksektir. 2004 yılında Çin’in tekstil ve konfeksiyon ihracat fazlası 65,05
milyar dolarken, 2004 yılındaki toplam dış ticaret fazlası 35,30 milyar dolardır. Tekstil
ve hazır giyim sektörü Çin’i 2004 yılında toplam 29,75 milyar dolar’lık dış ticaret
açığından kurtarmıştır(Tablo 1.12).

60
Tablo 1.12: ÇHC Tekstil ve Konfeksiyon Dış Ticareti ve Toplam Dış Ticaret Fazlalarının
Analizi(Milyar Dolar, 2000-2006)

2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006


Teks. ve Konf. İhracat 48,90 49.34 57,29 72,71 87,99 106,73 137,03

Değişim(%) - 6,80 22,40 34,60 35,40 28,40 27,20

Teks. ve Konf. İhalat 16,54 16.23 16,96 19,25 22,95 23,38 25,60

Değişim(%) - 8,20 21,20 39,80 36,00 17,60 19,90

Teks. ve Konf. İhracat Fazlası


32,37 33,11 40,34 53,46 65,05 83,35 111,42
(İhracat-İthalat=)
Dış Ticareti Fazlası
34,40 34,00 44,20 44,60 35,30 119,20 217,80
(Top. İhracat-İthalat=)
Teks. ve Konf. İhracat Fazlasının
Toplam Dış Ticaret Fazlasını Karşılama 94,10 97,35 91,27 119,87 184,28 69,92 51,16

Oranı (%)

Kaynak: İTKİB, 2007: 37, İGEME, 2008: 2 ve İTO, 2008: 6 ’ den yararlanılarak oluşturulmuştur,
küsuratlar gösterilmemiştir.

1.2.3.5. Çin’in Ar-Ge Harcamaları

Ar-Ge harcamaları ve buna yönelik ayrılan Ar-Ge bütçeleri ekonomilerin ve bu


ekonomileri besleyen sektörlerin gelişimi için çok önemlidir. Teorik olarak Ar-Ge
çalışmaları ile ekonomik gelişim arasında paralellik olduğu söylenebilinir. Gelişmiş
ülkeler Ar-Ge faaliyetlerine önem vermektedirler. Ekonomi ve sektörlerin gelişimi
adına ayrılan bu Ar-Ge bütçeleri ve bu bütçelerin iyi işletilmesi ekonomik gelişim
süreçlerinde stratejiktir.
Çin ekonomik gelişim sürecinde artan oranda Ar-Ge harcamalarında bulunmuştur.
Çin’in Ar-Ge‘ye ayırdığı kaynakla ekonomik gelişimi arasındaki ilişkiyi iyi kavramak
gerekmektedir. Aşağıdaki tabloda gösterilen yıllar arasında Ar-Ge’ ye en çok kaynak
artırışı yaratan ülke %218 artışla Çin Halk Cumhuriyeti olmuştur. Ülkemizin Ar-Ge
harcamalarındaki artış oranı bu yıllar arasında %50’dir ve tabloda gösterilen ülkeler
itibarıyla Çin’den sonra en fazla Ar-Ge’ ye kaynak artışı yaratan ülke olmuştur.
Japonya, Fransa ve Almanya’nın Ar-Ge harcamalarında 6 yıllık süreçte geriledikleri
görülmektedir. Gelişmiş ülkeler içersinde en fazla kaynak artışı yaratan ülkeler ise
ABD, İngiltere ve Kanada olmuştur(Tablo 1.13).

61
Tablo 1.13: Gelişmiş Ülkelerin ve Çin’in Ar-Ge Harcamaları (Milyar Dolar, 1996 ve 2002)

Ülkeler 1996 2002 Artış Oranı(%)


ABD 197,3 276,2 40%
Japonya 138,6 133 - %4
Almanya 52,3 50,2 - %4
Fransa 35,3 32,5 - %8
İngiltere 22,4 29,3 31%
Çin 4,9 15,6 218%
Kore 13,5 13,8 2,20%
Kanada 10,1 13,8 37%
İtalya 12,6 13,7 8,70%
İsveç 8,8 9,4 6,80%
Türkiye 0,8 1,2 50%
Kaynak: UNCTAD (2005) World Investment Report, New York, 2005: 105’den yararlanılarak
oluşturulmuştur.

Çin’in Ar-Ge harcamaları 2002 yılında 15,60 milyar dolarken, 2008 yılında bu rakam
216,80 milyar dolara çıkmıştır. Çin’in dünya Ar-Ge harcamalarında payı giderek artmış,
2010 yılında %12 seviyesine ulaşarak Japonya’yı geçmiştir. Çin, ABD’den sonra en çok
Ar-Ge harcaması yapan ülke konumuna yükselmiştir(Tablo 1.14).

Tablo 1.14: Ar-Ge Harcamalarında Dünya Ülkelerinin Yüzdelik Payları ( %, 2010-2011-2012)

Ülkeler/Yıllar 2010 2011 2012

ABD 32.8% 32.0% 31.1%


Çin 12.0% 13.1% 14.2%
Japonya 11,80% 11,40% 11,20%
Hindistan 2.6% 2.8% 2.9%
Avrupa 24.8% 24.5% 24.1%
Kaynak: Global R&D www.rdmag.com
(http://www.rdmag.com/articles/2011/12/2012-global-r-d-funding-forecast-r-d-spending-growth-
continues-while-globalization-accelerates, Erişim Tarihi: 31.12.2012)’ den yararlanılarak
oluşturulmuştur.

1.2.3.6. 2008 Yılı Küresel Ekonomik Krizin Çin Ekonomisini Ön Plana


Çıkarması ve Çin’in Kriz Dönemindeki Ekonomik Durumu

2007 yılının ortalarında başlayan dünya 2008 yılı küresel ekonomik krizin temelinde
ABD emlâk piyasasında baş gösteren mortagage krizi yer almaktadır. Amerikan
ekonomisi dünyanın en büyük ve yönlendirici ekonomisidir. Küreselleşme

62
endekslerinin GSYİH içersindeki payı sürekli olarak büyüyen günümüzde ekonomilerin
birbirine entegre olması krizin daha hızlı yayılmasına neden olmuştur.
Ekonomik kriz döneminde gelişmiş batı ekonomilerinin büyüme hızı dünya
ortalamasının altında kalmıştır. 2009 yılında ABD-Japonya ve AB ülkelerinde baş
gösteren olumsuzluklar tüm dünyayı endişelendirmiştir. Bunun aksine, kriz döneminde
Çin ve Hindistan ekonomileri en çok büyüyen ekonomiler olmuştur. Çin aşağıdaki
tabloda da görülebildiği gibi krizlerde bile hız kesmeden büyüyebilen bir devlet haline
gelmiştir. Nitekim gelişmiş ekonomilerin büyüme hızının azaldığı 2008 yılı küresel
ekonomik kriz döneminde Çin, 2007-2010 yılları arasında yıllık yaklaşık %10 oranında
büyümüştür(Tablo 1.15).

Tablo 1.15: Dünya Ekonomisinin Önde Gelen Ülkelerinin GSMH Yıllık Artışı (%)

Ülkeler 2007 2008 2009 2010


ABD 2,1 0,6 -3,4 1,3
Japonya 2,3 -0,7 -5,4 1,7
Almanya 2,5 1,2 -5,3 0,3
Britanya Birleşik Krallık 2,6 0,7 -4,4 0,9
Fransa 2,3 0,3 -2,4 0,9
Çin 13 9 8,5 9
Rusya 8,1 5,6 -7,5 1,5
Hindistan 9,4 7,3 5,4 6,4
Yeni Sanayileşmiş Asya Ülkeleri 5,7 4,4 6,4 5,9
Euro Alanı 2,7 0,7 -4,2 0,3
Gelişmiş Ülkeler 2,2 0,3 -3,6 1,3
Kaynak: IMF, World Economic Outlook October, 2009: 69-74-81’den yararlanılarak oluşturulmuştur.

Özellikle kriz dönemlerinde ülkelere yapılan doğrudan yabancı yatırımlar ülkelerin


ekonomik durumları ile ilgili stratejik ipuçları sağlar. Çünkü yabancı yatırım tutarı bir
anlamda o ülkenin ekonomisine duyulan güven ile alakalıdır.
Aşağıdaki tablodan yararlanılarak yapılan analizlerde, kriz döneminde Çin harici
tabloda gösterilen tüm ülkelerin aldıkları doğrudan yabancı yatırım tutarlarında kriz
döneminde sert düşüşler görülmüştür. Örneğin; ABD 2008 yılında 306.366 milyon
dolar DYSY almıştır, fakat 2009 yılında bu rakam 143.604 milyon dolara
gerilemiştir(Düşüş oranı: Ort. %53). Japon ekonomisinin 2008 yılındaki 24.426 milyon
dolar olan DYSY’si 2009 yılında 11.938 milyon dolara gerilemiştir(Düşüş Oranı:
Ort.%51). Almanya ekonomisinde çok sert düşüş görülmüştür, 2007 yılındaki 80.208
milyon dolarlık DYSY, 2008 yılında 8.109 milyon dolara gerilemiştir. Aynı şekilde,
Britanya Birleşik Krallıkta da çok sert düşüş görülmüştür, 2007 yılındaki 196.390

63
milyon dolarlık DYSY, 91.489 milyon dolara gerilemiştir. Fakat Çin ekonomisinde
2008 yılında 108.312 milyon dolar olan DYSY, 2009 yılında 95.000 milyon dolara
gerilemiştir(Düşüş oranı: Ort. %12), diğer yıllar ise 2007-2008-2010-2011’de
artmıştır(Tablo 1.16).

Tablo 1.16: Dünyanın Önemli Ekonomilerinin Aldığı Yabancı Yatırım (2006-2011, Milyar $)

Ülkeler 2006 2007 2008 2009 2010 2011


ABD 237.136 215.952 306.366 143.604 197.905 226.937
Çin 72.715 83.521 108.312 95.000 114.734 123.985
Japonya -6.507 22.550 24.426 11.938 -1.252 -1.758
Almanya 55.626 80.208 8.109 24.156 46.860 40.402
Birleşik Krallık 156.186 196.390 91.489 71.140 50.604 53.949
Fransa 71.848 96.221 64.184 24.219 30.638 40.945
İtalya 42.581 43.849 -10.835 20.077 9.178 29.055
İspanya 30.802 64.264 76.993 104.407 40.761 29.476
Endonezya 4.914 6.928 9.318 4.877 13.771 18.906
Singapur 36.700 46.930 11.798 24.418 48.637 64.003

Kaynak: UNCTAD World Investment Report, 2012: 169-170

Şekil 1.7: ÇHC’ de İşsizlik Oranı (%) 2004-2011

15

10
(%)
5

0
2004 2005 2006 2007 2008 2009 2011

(%) 10,1 9,8 9 4,2 4 4,3 6,5

Kaynak: Index Mundi, CIA World Factbook

(http://www.indexmundi.com/g/g.aspx?v=74&c=ch&l=en, Erişim Tarihi: 20.12.2012).

Kriz döneminde dünyanın birçok ülkesinin aksine Çin’de işsizlik oranı azalmıştır.
Yukarıdaki şekil incelenecek olursa 2004 yılında %10,10 olan işsizlik oranının 2008
yılında % 4’e düştüğü görülecektir(Şekil 1.7).
Özet olarak; 2008 yılı finansal kaynaklı ekonomik kriz tüm dünya ülkelerini özellikle
ABD gibi dev bir ekonomiyi olumsuz etkilemiştir. Bunun yanında, Japonya ve gelişmiş
Avrupa ekonomileri gerilemiştir. Çin ise gerileyen ekonomilerin aksine yıldızı parlayan
bir ülke konumuna yükselmiştir. Bu kriz genel olarak Çin’e yaramıştır ve ekonomik

64
gelişim sürecinde rakip ekonomilere karşı Çin ekonomisinin elini daha da
güçlendirmiştir.

1.2.3.7. Bir Çin Tanıtımı 2008 Yılı Pekin Olimpiyatları

Çin Halk Cumhuriyeti dış ülkeler ile ilişkilere çok özen göstermiş, ticari bağlantılar
için çok fırsatçı davranmıştır. Tabi bu ticari bağlantılar ve artan dış ticaret hacminin
arkasında en temel başarılar siyasi anlamda gerçekleştirilmiştir. Daha önceden de
değindiğimiz gibi APEC dünya ekonomisin yaklaşık %60’ını oluşturuyordu, bu
bağlamda 1990’lı yıllarda önce APEC’ i fırsat olarak gören ve iyi değerlendiren Çin,
daha sonra da DTÖ’ ye üye olmuştur. Başarılı siyasi ilişkiler ağı kuran Pekin yönetimi
2001 yılında DTÖ’ ye üye olduğu aynı yıl adını olimpiyatlara da yazdırmıştır.
2008 yılında düzenlenen 29.Yaz Olimpiyatları, 8-24 Ağustos tarihleri arasında
Çin’de yapılmıştır. Müsabakaların çoğu Pekin de gerçekleştirilirken, futbol ve
yelkencilik gibi bazı branşlarda başka şehirlerde de müsabakalar yapılmıştır.
Olimpiyatların logosunda dans eden insan figürü kullanılmış, bu figür hedef noktasına
ulaşan sporcuya benzetilmeye çalışılmıştır. Pekin Olimpiyat Komitesi (BOCOG) de,
Pekin Olimpiyatları’nın üç ana hedefini “yeşil olimpiyatlar, yüksek teknoloji
olimpiyatları ve toplum olimpiyatları” olarak belirlemiştir(TÜBİTAK, 2010: 131).
2008 olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapma hakkını 2001’de kazanan Çin, yedi yıl
içinde olimpiyatlar için 43 milyar dolar harcama yaparak şimdiye dek olimpiyata en çok
yatırım yapan ülke oldu. Bu tutarın sadece 10 milyar doları hava kirliliği ile mücadele
için harcandı. Ulaşım ve çevre düzenlemesi için 26,50 milyar dolar, olimpiyat köyü ve
olimpik tesisler için ise 4 milyar 600 milyon dolar
harcandı(http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/456132.asp#storyContinues, Erişim Tarihi:
24.12.2012).
43 milyar dolar harcanan 2008 yılı Olimpiyatları Çin’in imajını tazelemesi ve ülke
tanıtımı için çok önemli bir faktör olmuştur. Çin yönetimi ülke tanıtımı, ülke dış
vizyonun güçlenmesi, ülke turizmi, yayın hakları, madalya getirileri ile masrafların iki
katı kadar getiri hedeflemiştir. Bunun yanında, tam 100 tane madalya kazarak(51’i altın
madalya) dünyanın sporda dev ülkesi olarak büyük bir prestij elde etmiştir.
Çin’de sosyalist yapıda mevcut olan eğitim sistemi ile olimpiyatlarda başarılı olan
Çinli sporcular, Amerika Birleşik Devletlerini geride bırakarak ülkenin gurur kaynağı
olmuştur. 51 Altın madalya ile 2008 yılında sporda dünya devi olan Çin Halk

65
Cumhuriyeti üç kez üst üste dünya şampiyonu olan Amerika Birleşik Devletlerini
geçerek, dünya tarihinde ikinci kez en fazla altın madalya toplayan, tarihinde ilk kez
Olimpiyat şampiyonu olmuş bir ülkedir(Tablo 1.17).

Tablo 1.17: 2008 Olimpiyatları Madalya Tablosu

Ülkeler/Sıralama Altın Gümüş Bronz Toplam


1-Çin 51 21 28 100
2-ABD 36 38 36 110
3-Rusya 23 21 28 72
4-İngiltere 19 13 15 47
5-Almanya 16 10 15 41
6-Avustralya 14 15 17 46
7-Güney Kore 13 10 8 31
8-Japonya 9 6 10 25
9-İtalya 8 10 10 28
10-Fransa 7 16 17 40
37-Türkiye 1 4 3 8
Kaynak: Ntvmsnbc/ Spor
(http://www.ntvmsnbc.com/id/24930143/, Erişim Tarihi: 24.12.2012)’den yararlanılarak oluşturulmuştur.

1.2.3.8. ‘’Stratejik Savaşlar’’ Çin’in Avrasya Enerji Politikaları ve ABD


Ticareti

Çin soğuk savaş sonrasında Orta Asya’daki fırsatları iyi değerlendirmiştir. Bunun
yanında, teknoloji-bilim-spor-sanat-kültürel etkinliklere de önem vermiştir. Ayrıca,
Mao döneminde kalma kapalı kapılar içersinde uygulanan politikalar terk edilmiştir.
Çin, tutucu ve kalıplaşmış politikaları bir tarafa bıraktı. Değişen koşullarda sahip olduğu
özelliklerden azami faydalanacak şekilde yeni politikalar belirledi ve bunları başarıyla
uyguladı. Bu sayede Çin, sadece uluslararası ticaret ve yatırımda değil, küresel
jeopolitik rollerin belirlenmesinde, enerji güvenliği ve çevre kirliliği senaryolarında,
yeni toplum mühendisliği çabalarında dünyamızın dengelerini temelden etkilemeye
başladı(Sandıklı, 2009: 41).
Son 30 yılı aşkın bir sürede durmadan büyüyen Çin, ekonomi büyüklüğü yarışında
Amerika’nın ensesindedir. Çin bilim(uzaya çıkması), önemli organizasyonlarda, serbest
ticaret anlaşmalarında, ticari ve siyasi ilişkilerde, enerji ve yatırım politikalarında,
nükleer tesis çalışmalarında dünyanın en önemli ülkeleri arasına yerleşmeye başlamıştır.
Çin askeri ve ekonomik anlamda ŞİÖ üyeleriyle entegre olmuş nükleer bir güçtür. 2007
yılında balistik bir füzeyle tek bir düğmeye basarak uzaydaki uydusuna vuran Çin tüm
dünyaya askeri yeteneğini sergilemiştir. ÇHC’nin uzaya gönderdiği hava uydusunu

66
Ocak 2007’de balistik füzeyle yok etmesi ve bu amaçla oluşturulan ASAT (Anti
Satellite Test) projesi, uluslar arası kamuoyunda tedirginlik yaratmıştır(Karaca, 2008:
26).
Çin ECO ülkeleriyle siyasi ve ekonomik olarak ileri düzeyde ilişkiler kurmuştur.
Bunun yanında, BO’AO Asya ülkeleri forumlarında gösterdiği üst düzey performans ile
Asya ülkeleri arasında ön plana çıkan ekonomik-kültürel ve politik gelişmelerde
oldukça önemli bir ülke konumuna yükselmiştir. Bu ülkelerle karşılıklı yapılan
ekonomik işbirliği anlaşmalarıyla ortak çıkarlar doğrultusunda ekonomisini
güçlendirmiştir.
Her ne kadar ABD’nin dünya basınında ve BM’de ağırlığı olsa da kendi ekonomisi
ve işbirliği halinde olduğu batı ekonomileri bozulmaya başlamıştır. Avrupa nüfus
altyapısının yenilenememesi ve AB ekonomik yapısının giderek zayıflaması, BRICS
ülkelerinin dünya ekonomisinde giderek daha önemli hale gelmeye başlaması, ABD
Rusya çekişmesi, Müslüman camiada var olan İsrail kaynaklı ABD düşmanlığı ve her
ne kadar şuan biraz yatışmış gibi gözükse de ABD-İran ve ABD- K.Kore diklenişi,
rakip ülke ABD’ye karşı Çin’in bölgesel ve küresel politikalarda elini
güçlendirmektedir.

Şekil 1.8: Jeo-Stratejik Konumlar (Çin-İran-Afganistan)

Kaynak: Coğrafya Dünyası, Asya Siyasi Haritası, Erişim Tarihi: 11.10.2012


(http://geology.com/world/asia-satellite-image.shtml, Erişim Tarihi: 11.10.2012)
’den yararlanılarak oluşturulmuştur, ayrıca harita üzerine alınan notlar o bölgenin net koordinatlarını
göstermek amacıyla alınmamış olup sadece bölgedeki jeo-politik unsurlara dikkat çekilmiştir.

Jeo-stratejilerin merkezi olan Avrasya bölgesi enerji kaynaklarının zenginliği ile


bilenen bir bölgedir. Bu bölgede oluşan son yıllardaki büyük devletlerin parça-parça bir
bütün olarak izledikleri jeo-stratejik mücadeleleri ağırlıklı olarak bölgenin küresel güç

67
dengelerini etkileme potansiyeli ve zengin enerji kaynaklarının makro ekonomiler
üzerinde çok hassas önemde olmasından kaynaklanmaktadır. Özellikle bu jeo-stratejik
mücadelenin iki hassas bölgesi İran ve Afganistan’dır.
Şekilde dikkat edecek olursak; Afganistan ve İran Avrasya coğrafyasında çok
stratejik konumdadır. Ayrıca, bu iki ülke eski tarihi ipek yolu güzergâhının da
üzerindedir. Resimde gösterilen İsrail sınırından başlayan (Suriye-Irak-İran-Afganistan)
ülkelerinin hepsinde yaşanan savaş-ambargo-iç savaş ve bu ülkelerin aralarında ki jeo-
politik konumuna dikkat çekilmelidir. Bu ülkeler arasında hiçbir boşluk olmaması(aynı
coğrafyada bitişik dört ayrı Müslüman devlet) parça parça bir bütün strateji
uygulandığına işarettir(Şekil 1.8).
ABD ve Çin arasında dünya kamuoyuna fazla hissettirilmeyen derin jeo-stratejik
savaşların merkezi olan bu bölge, Avrupa-Çin-Rusya-Hindistan ve 2001 yılında terör
saldırılarını bahane edip Afganistan’ı işgal eden ve bölgeye komşu olan ABD’ye yakın,
sert kaslar arasında kalmış zengin enerji kaynaklarına sahip yumuşak bir karın
bölgesidir. Bu bölge’nin Çin’in ekonomik gelişiminde önemli bir rolü bulunmaktadır.
Çünkü Çin bu bölgedeki ülkeler ile ittifak ederek askeri ve ekonomik anlaşmalar yapıp,
çatışmaları bitirerek siyasi istikrar elde etmiş, bununla birlikte bölgeye yaptığı
yatırımlarla bölgeden enerji ve hammadde temin ederek bölge ekonomilerine ihracat
yapmayı sürdürmektedir. Ayrıca, Çin ipek yolu projesiyle çok büyük bir ekonomi
peşinde olup, bölgede küresel çapta uzun dönemli stratejiler uygulamaktadır. 2010
yılında Çin’in Türkiye ile yaptığı stratejik İpek Yolu anlaşması, Çin’in bu stratejide
kaydettiği performansı gözler önüne sermektedir.
Afganistan’ın işgali ve Afganistan’a ABD askeri üslerinin kurulması, aynı şekilde
İran’ın neden hedef tahtasında olduğunun daha iyi anlaşılması gerekmektedir. İran’a
nükleer programı nedeniyle ABD tarafından ambargo uygulanmaktadır. Bölgedeki Çin
Avrasya stratejilerinin ABD ile ilişkisini anlamak açısından İran ile Çin ilişkilerini (14)
kavrayabilmek çok önemlidir. İran ile uyumlu politikalar üreten Suriye rejimine 2012
yılında BM’de verilen Çin desteği, ayrıca İran’ın ŞİÖ’ ye yakınlığı ve gözlemci sıfatı ile
ŞİÖ’ ye katılması Çin ile İran’ın yakın ilişkisini açığa çıkartmaktadır. ABD tarafından
Çin’e uygulanabilecek herhangi bir enerji tehdit’i durumunda Çin’in İran’dan enerji
14
Çin’in yurt içinde olduğu gibi yurt dışında da enerji yatırımlarını artmaktadır. Orta Asya ile petrol boru
hatları bağlantıları gerçekleştirerek, bu hatlara İran’ı da dâhil ederek Hürmüz ve Malacca boğazlarından
geçmek zorunda olan deniz ulaşım yollarının hassasiyetini asgariye indirmeye çalışmaktadır. Ayrıca
deniz aşırı menfaatlerini ve deniz ticaret yollarının emniyetini sağlamak için deniz kuvvetlerini yeniden
yapılandırmaktadır(Sandıklı, 2009: 47).

68
alımını sürdürebilecek olması İran ile yakın ilişkisine ve Çin’in Avrasya stratejisine
bağlıdır.

Şekil 1.9: 2012 Yılında İran’a Düşen ABD İstihbarat Uçağı

Kaynak: Mynet Galeri


(http://aktuel.mynet.com/galeri/haber/iste-iranin-dusurdugu-abd-ucagi-iste-iranin-dusurdugu-abd-
ucagi/9169/233834/, Erişim Tarihi: 25.12.2012).

1999 yılında Bosna Hersek’deki insanlık dramı nedeniyle NATO’nun Yugoslavya’ya


yaptığı müdahale sırasında NATO’nun Yugoslavya’daki Çin büyük elçiliğini füzeyle
vurması, ABD ile Çin arasında stratejik savaşı su yüzüne çıkarmıştır. Ayrıca, 2001
yılında Amerikan deniz kuvvetlerine ait EP-3 tipi ileri teknolojik donanıma sahip olan
bölgesel elektronik haberleşmeleri kontrol edebilen Amerikan casus uçağı ile bir Çin
savaş jetinin çarpışması ve sonrasında yaşanan diplomatik gelişmeler bölgedeki stratejik
mücadelelerin bir sonucu olarak gerçekleşmiştir.
Konuşlandığı bölgede elektronik haberleşmeleri en ince ayrıntılarına kadar
belirleyebilen casus uçağın, fiilen Çin’in eline geçmiş olması, Washington’daki
uzmanlarca, ABD’nin teknolojik sırlarının, Pekin gibi rakip bir gücün eline geçmesi
yönünde güçlü bir olasılığı gündeme getirdiği şeklinde
değerlendirildi(http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/74647.asp, Erişim Tarihi: 25.12.2012).
Aynı şekilde, ABD tarafından İran da sıkı takip altında olup, bölgede bu ülkeler
arasında yer yer tansiyon yükselmektedir. Yukarıda resimde de görebileceği gibi bir
ABD son teknoloji insansız casus uçağını İran’ın düşürmesi veya bu uçağın teknik hata
nedeniyle düşmesi daha öncesinde ABD’nin Çin ile yaşadığı olayın benzeri olup,
bölgedeki var olan güç mücadelelerini ortaya çıkartmaktadır.

69
Avrasya coğrafyası dünya enerji kaynakları içersinde önemi bir yere sahiptir ve
makro ekonomiler açısından çok değerlidir, ayrıca İran ve Suudi Arabistan arasında
kalan bölge Hürmüz boğazı dünya enerji kaynaklarının taşınması açısından çok önemli
bir konumdadır. İran’a benzer bir şekilde Afganistan’ın konumu da stratejiktir, çünkü
bu bölge hem İsrail düşmanı İran’a çok yakın, hem tarihi ipek yolu üzeri ve Avrasya
enerji yataklarının kontrolü açısından(İran-Türkmenistan-Özbekistan-Kazakistan)
önemli olduğu gibi ayrıca Çin’i her an nabzının tutulabileceği bir bölgededir. Bu
bölgelerin önemini vurguladıktan sonra, şimdi bölgedeki oluşumları, ŞİÖ ve Çin’in
ekonomisini güçlendirmek için ne gibi çalışmalar yaptığını biraz daha detaylı
inceleyelim.
Avrasya’nın ekonomisi için önemini kavrayan Çin, dışa açık ekonomik ilişkileri
geliştirerek bölgede Mao döneminden sonra daha esnek ve işbirliğine dayalı politikalar
geliştirmeye başladı. Nitekim Çin ilk önce Rusya Federasyonu ile Mao dönenimden
kalan fikir ayrılıklarını gidermeye çalıştı. RF Sovyetlerden sonra bölgede kendisine
stratejik ortak aramıştır. Rus devlet başkanı Yeltsin Çin’i ziyaret ederek ezeli
emperyalist rakibi ABD karşısında Çin dostluğu kurmuştur, böylelikle Şanghay İş
Birliği Örgütünün temelleri atılmıştır.
Soğuk savaş döneminden sonra Orta Asya’nın önemli güçleri Çin ve Rusya karşılıklı
ekonomik, siyasi, sınırların güvenliğine dayalı askeri işbirliğine başlamışlardır. Bu
ilişkiler ilerlemiş daha sonrasından Çin’in bir ipek yolu oluşturma ve bölgedeki
ekonomilerle bütünleşme düşüncesi hâkim olmaya başlamıştır. 1996 yılında Çin
temelde bu strateji ile Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan ile ekonomik-sınır güvenliği
ve askeri güvence konularında uzlaşmış, ipek yolu fikri ile ticaretini batıya ulaştırma
amacı gütmüştür.
24-26 Nisan 1996 yılında Devlet başkanları nezdinde yapılan görüşmelerde ilk
olarak Rusya ve Çin devlet başkanları birbirlerine güvence vererek anlaşma
imzalamıştır. ‘’Daha sonra beş ülke devlet başkanları bir araya gelmiş ve sınır
bölgelerinde askeri güvenceye ilişkin bir anlaşma- Şanghay kentinde imzalanmıştır,
böylece Şanghay beşlisi (15) adı verilen bir oluşum ortaya çıkmıştır(Ekrem 2003)’’.

15
Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Soğuk Savaş’ın bitişiyle birlikte Amerika’nın ‘tek kutuplu dünya
düzeni’ dayatmasına karşı gelen en önemli oluşumların başında gelmektedir. Francis Fukuyama’nın
‘Tarihin Sonu’ teziyle liberal demokratik değerlerin zaferini ilan ettiği, ‘’Charles Krauthammer ise ünlü
makalesi ‘Tek kutuplu An’ (Unipolar Moment)’’ ile Soğuk Savaş’ın bitimiyle dünyanın tartışmasız
hegemon gücünün ABD olduğunu ileri sürdüğü yaklaşımına karşı en önemli tepki 1996’da Şanghay
Beşlisi’nin kurulması olmuştur(Özdaşlı, 2012: 1).

70
Şanghay Örgütünün ön plana çıkardığı konular: Eşit düzeyde karşılıklı menfaat sağlama
ve birbirilerinin iç işlerine karışmama, her türlü zarar vereci faaliyetlere karşı
işbirliğinin yapmasının önemi, çok kutuplu bir dünya isteğine vurgu yapılmıştır (Yılmaz
ve Duran, 2011: 37). Burada temel amaç dünya politikasında Amerika Birleşik
Devletleri'ni (ABD) dengelemek olduğu kadar, merkezi Avrasya'daki gelişmelerin
üçüncü tarafların müdahalesine izin vermeyecek şekilde Pekin ve Moskova tarafından
yönlendirilebilmesiydi(Çolakoğlu, 2004: 174).
‘’Şanghay Beşlisi, 15 Haziran 2001 yılında Özbekistan’ın da katılımıyla (İşyar,
2010)’’- genişleyerek Şanghay İşbirliği Örgütü’ne dönüşmüştür. Örgüt Çin, Rusya,
Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan üyeler arasında politik, ekonomik,
askeri ve enerji, nükleer, maden arama ve yatırım alanlarında işbirliği oluşturmayı
hedeflemişlerdir. Şanghay İşbirliği Örgütü ile Çin, Uygur nüfusu (16) olan Kazakistan ve
Kırgızistan’ı da bu şekilde daha kolay kontrol edebilmenin yanında, Uygur ve Çeçen
konularında ve bölgede ABD etkinliğini azaltmak için Rus-Çin işbirliğini
sağlamıştır(Yılmaz ve Duran, 2011: 37).
Ekonomik büyümeyle paralel olarak gün geçtikçe artan enerji talebi, Çin’i jeo-
stratejik politikalar geliştirmeye itmektedir. Çünkü Çin’de yer yer görülen enerji temini
sıkıntıları, ülke ekonomisi için önemli engellerden biri olarak görülmektedir. Bu
sıkıntının temel kaynağı ekonomik gelişime paralel olarak iç üretimle karşılanamayacak
şekilde sürekli artan enerji tüketimidir. Bu nedenle Çin yüksek miktarda enerji ithalatı
yapmayı sürdürmektedir.
Makro ekonomilerin temel besleyici maddelerinden biri olan enerjinin bu şekilde
yumuşak ‘’barışcıl yükseliş’’ güç kullanarak siyasi işbirlikleri ile anlaşmalara
dayandırılarak temin edilmesi(güvence altına alınması) ve çevre ülkeler ile geliştirilen
işbirliği Çin açısından oldukça önemli olup, 30 yıldır ekonomik büyümede önemli
faktörlerden biri olmuştur. Çin’in çevre ülkelerle olan ticareti, toplam ticaret hacminin
%60’ını temsil etmektedir. Çevre ülkelerden Çin’e yapılan yatırım ise, toplam dış
ticaretin %70’ini oluşturmaktadır(Ekrem 2011).

16
Çin, SSCB’nin dağılmasından hemen sonra komşusu olan BDT ülkeleriyle(Azerbaycan, Belarus,
Kazakistan, Kırgızistan, Moldova, Özbekistan, Rusya Federasyonu, Tacikistan, Türkmenistan ve
Ukrayna) ve bu arada aynı zamanda ECO üyesi olan dört ülke ile(Pakistan, Tacikistan, Kırgızistan ve
Kazakistan) sınırlarını belirleyerek Sincan-Uygur bölgesinde ortaya çıkabilecek herhangi bir bağımsızlık
hareketini önlemek istemiştir. Çin bu konuda, hem Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetlerini hem de
Türkiye’yi uyarmakta ve bölgedeki etnik rahatsızlığa müdahale edilmemesini talep etmiştir(Unay, 2005:
136).

71
Çin dış ülkeler ile siyasi ve ticari anlamda geliştirdiği ilişkileri karşılıklı işbirliğine
dayandırarak, dış kaynaklı politik çatışmalara girmemeye çalışarak, ekonomik hedefler
açısından yumuşak güç kullanarak, Açık Kapı Politikalarını sürdürmeye devam
etmektedir. Pekin’in çevresel bölge politikası, Çin’in uzun vadeli stratejik çıkarlarını
hedeflemiştir. Bunlar:
1- Ülkenin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü korumak
2- Çevre bölgenin barış ve istikrarını sağlamak
3- Çevre bölgede diyalog ve işbirliğini geliştirmek(Ekrem 2011).
1.331.460’lık nüfusuyla dünya nüfusunun % 19,6’sını oluşturan Çin, iç talep artışı ve
büyümenin gerektirdiği enerji ihtiyacını bünyesinden sağlayamamakta ve gelecekte
öngörülen büyüme oranlarında sağlayamayacağından enerji güvenliği alanında Afrika
(17), Kafkasya ve Orta Asya Bölgeleri’nde yatırım ağları kurmaya başlamış ve bu
anlamda dikkate değer bir ilerleme kathetmiştir(Azer, 2012: 234).
Çin, stratejik bir işbirliği olarak Şanghay İşbirliği Örgütü ile işbirliğine devam edip
yer yer Amerikan politikalarına tepkiler verse de, Amerika ile ticari ve siyasi konularda
işbirliğini sürdürüp iki ülke arasındaki sorunları diplomatik kanalları kullanarak
çözmeyi tercih etmektedir. Çin karşılıklı müzakerelere kapılarını kapatmamakta,
mümkün olduğu kadar ABD’ye sert mesajlar göndermekten kaçınmaktadır. Ayrıca, Çin
uluslar arası terörizm, dini radikalizm ve uyuşturucu kaçakçılığı ile mücadele eden
ülkeler arasında olduğu için bu konularda ABD’den övgüler almaktadır. Bu gibi
çalışmalar Çin’in uluslar arası imajını güçlendirmiştir.
Amerika dünyanın jandarması durumundadır ve kimsenin inkâr edemeyeceği kadar
üstün bir askeri donanıma sahiptir, dünya üzerinde büyük ölçekli askeri üstleri olan
Amerika dünya enerji kaynaklarının ve ulaşımının güvenliğini sağlamaktadır.
Çin’in Kuzey Kore’nin nükleer silahları konusunda ABD’ ye verdiği destek ve
uluslar arası terörizmin önüne geçilmesi konusunda yaptığı çalışmalar Çin-Amerikan
ilişkilerinin gelişmesine katkı sağlamıştır. Başkan Bush'un Ekim 2001'de
gerçekleştirdiği ilk ziyareti sırasında iki taraf işbirliği için yapıcı ilişkilerin geliştirilmesi
konusunda anlaşmışlardır. Ayrıca Başkan Bush Çin'in DTÖ üyeliği için verdiği desteği
tekrarlamış ve terörizmle mücadele konusunda verdiği destek için Çinli yöneticilere

17
Son yıllarda Çin Afrika’nın 25 ülkesine 36 yüksek seviyeli resmi ziyaret yapmıştır. Çin Cumhurbaşkanı
Hu Jintao Nijerya, Fas ve Kenya’yı, Başbakan Wen Jiabao Mısır, Gana, Kongo Cumhuriyeti, Angola,
Güney Afrika, Tanzanya ve Uganda’yı kalabalık bir heyetle resmen ziyaret etmiştir(Sandıklı, 2009: 47).

72
teşekkür etmiştir. Sonuçta bu ziyaret stratejik alanda üst düzeyde bir temas sağlamış ve
ekonomi ticaret, enerji alanlarındaki işbirliğini yoğunlaştırmıştır(Çolakoğlu, 2004: 184).
Amerika Birleşik Devletlerinde meydana gelen 11 Eylül terör saldırılarından sonra,
ABD, 2001 yılında kendi tabiriyle, terörle mücadele kapsamında Afganistan’ı işgal
etmiştir. ABD’de katı milliyetçi zihniyete sahip olan yönetimin bu dönemde
oluşturduğu küresel siyaset tüm dünya siyasetini derinden etkilemiştir.
Bazı akademisyen ve uzman yazarlar ABD ‘nin soğuk savaş sonrası ülke hedefleri
doğrultusunda önemli stratejik noktaları ve petrol kaynaklarını ele geçirmek için
kendine yeni bir düşman aradığını yazmışlar ve bu düşmanın Müslüman ülkeler
olduğunu iddia etmişlerdir. Afganistan’ın işgali sonrasında meydana gelen gelişmeler,
2003 yılında ABD’nin BM’yi hiçe sayarak ve uluslar arası yasaları ihlal ederek 2003
yılında hiçbir nükleer silah bulgusuna rastlanmayan Irak’ı işgal etmesi ve sonrasında
Irak’ta meydana gelen insanlık dramı, bu dönemde İran ve ABD düşmanlığının hat
safhalara çıkması, Afganistan-Pakistan sınırlarında meydana gelen bombalamalar
nedeniyle Pakistan ile ABD’nin yaşadığı polemikler ve bu ülkelerin Müslüman ülkeler
olması, bu düşünceye sahip yazarların elini güçlendirmiştir. Nitekim 2003 yılında
ABD’nin Irak’a yönelik taleplerinin tezkere ile ret edilmesi, ABD’nin yakın müttefiki
ve halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan Türkiye’nin de bu dönem ABD
politikalarına taraftar olmadığını ortaya koymuştur. Aynı zamanda, ABD’nin bir diğer
yakın müttefiki olan Fransa da bu dönem ABD politikalarını desteklememiş, Irak
konusunda ABD’yi uyarmıştır.
Tüm bu gelişmelerin başlangıç yılı olan 2001 yılında ABD’nin saldırgan politikalar
izlemesi, Müslüman toplum ile arasını açması, Irak savaşı döneminde Fransa ve Türkiye
ile stratejik birliktelik yapısının nispeten değişime uğraması, Kuzey Kore tehdit’i, ABD
İran diklenişi, ABD’yi 11 Eylül terör saldırılarından sonra ŞİÖ’ ye karşı daha hassas
hale getirmiştir. Özellikle, AB nüfus altyapısının yenilenememesi ve AB
ekonomilerinin bozulmaya yüz tutmasıyla ile birlikte ezeli ABD-Rus rekabeti de göz
önüne alınırsa jeo-politik dengeler açısından ABD, Çin’e karşı daha hassas bir hale
gelmiştir. Bu durum birazdan inceleyeceğimiz gibi ekonomisi kötüye giden ABD ile
Çin arasındaki ekonomik ilişkilere de yasmıştır ve Çin, ABD pazarında oldukça
büyümüştür.

73
Şekil 1.10: Amerikan’ın Askeri Harcamaları (Milyar Dolar, 2001-2013)

Kaynak: Global Issues 2012


(http://www.globalissues.org/article/75/world-military-pending#USMilitarySpending, Erişim Tarihi:
25.12.2012)

2001’de 300 milyar dolar civarında olan Amerikan askeri harcamaları artarak 2011
yılında 700 milyar doları bulmuştur(Şekil 1.10).

Şekil 1.11: Amerikan Yıllık Bütçe Fazla/Açıkları (Milyar Dolar, 2000-2011)

Kaynak: Standard and Poor’s April, 2011: 2

74
Amerika’nın Afganistan ve Irak savaşı ve terörle mücadele kapsamında askeri
harcamaları 2001 yılından itibaren artarak Amerikan ekonomisini olumsuz etkilemiştir.
Artan petrol fiyatları, dünya üretim maliyetlerinin artması, Amerikan emlâk piyasasında
ortaya çıkan krizler, bozulan makro-kontrol sistemi, dev dış ticaret açıkları ve yüksek
borçlanma Amerikan ekonomisini olumsuz etkilemiştir.
Terör saldırıları sonrası meydana gelen ekonomik zarar ve ABD’nin askeri
harcamalarının artış göstermesi ABD’nin kamu bütçe dengesini olumsuz etkilemiştir.
Nitekim 2000 yılında 236 milyar dolar fazla veren bütçe 2001 yılında 128 milyar’a
gerilemiş, 2002 yılında ise -158 milyar dolar olmuştur.
Şekilde görüldüğü gibi 2007 yılında son 5 yılın en düşük bütçe açığı meydana
gelirken, 2008 yılı ekonomik krizi ile artan bütçe açıkları dikkat çekicidir(Şekil 1.11).
Amerika’nın 2001 yılından itibaren bozulan makro-kontrol ekonomik düzeni 2000
yılında 5 trilyondan dolardan fazla olan ülke borcunu 11 yıllık süreçte yaklaşık 3 katına
kadar çıkartmıştır. Temmuz 2011 ayında Amerika Birleşik Devletinin borcu 14,46
trilyon dolara ulaşmıştır(Standard & Poor’s, 2011: 1). Çin ise Dünya Bankasının 2011
yılı verilerine göre; 685,41 milyar dolar borç, 3,254 trilyon dolarlık uluslar arası
rezervlere sahiptir(Bkz: Tablo: 1.2).
Amerika Birleşik Devletin de görülen yüksek borçlanma ve finansman ihtiyacı 2001
yılından sonra Çin ile geliştirilen ticari ilişkilere yansımış, Çin Amerika’nın bir
numaralı finans tedarikçisi konumuna gelmiştir. ‘’Çin, ABD’nin sadece en büyük borç
vereni değil, aynı zamanda en büyük ithalat gerçekleştirdiği ülkedir(Ebeling, 2012)’’.
‘’ABD’nin, Amerikan tahvili alımını kolaylaştırmak adına dünyada sadece Çin’e Wall
Street’i atlayarak doğrudan Amerikan Hazinesi’nden alış izni vermesi (Reuters, 2012)’’
bu bağımlılığın sürdürülmesindeki niyetini ve Çin’e finansal ihtiyacını da
göstermektedir(Azer, 2012: 234).
Çin’in ABD’ye verdiği 2001 yılı sonrası küresel terörizm ve Kuzey Kore desteği
ABD pazarında Çin’e ticari avantajlar sağlamıştır. Nitekim 2001 yılından sonra iki ülke
arasındaki ticaret hacmi Çin’in DTÖ üyeliğinin de etkisi ile oldukça büyümüştür.
ABD’nin Çin’e verdiği dış ticaret açıkları son yıllarda giderek artmaktadır. 2011
yılında, Amerika ve Çin’in ticaretinde önemli olan 10 fasıl, 2010 yılı değişim oranlarına
göre aşağıda gösterilmiştir. Tabloda verilen değerlere göre; Çin’in teknoloji yoğun
ihracatı(HS 84-85) Çin’in ABD’ye ihracatında ön planda olan fasıllardır(Tablo 1.18-
1.19).

75
Tablo 1.18: Çin’in Amerika’dan İthalatı Tablo 1.19: Çin'in Amerika’ya İhracatı

(10 Fasıl), 2011 (Milyar Dolar) (10 Fasıl), 2011 (Milyar Dolar)
(%) (%)
HS # Hacim Değişim HS # Hacim Değişim
Eşya Tanımı Eşya Tanımı
(2Digit) 2010’a (2Digit) 2010’a
(Milyar$) göre (Milyar$) göre

Elektrik Üretim Elektrikli Makineler


84 10,8 9.70% 85 98,7 8,7
Ekipmanları ve Ekipmanları
Yağlı Tohum ve Elektrikli Üretim
12 10,7 -3.10% 84 94,9 14,7
Meyveler Ekipmanları
Elektrikli Makineler Oyuncak, Oyunlar ve
85 7,2 -16.60% 95 22,6 -9,4
ve Ekipmanları Spor Ekipmanları
Taşıtlar, Demiryolu
87 6,4 55.60% 94 Mobilya 20,5 2,7
hariç
Uzay ve Uçak Araç
88 6,3 10.80% 64 Ayakkabı 16,7 5,1
Ekipmanları
Optik ve Medikal
90 5,2 8.30% 61 Hazır Giyim 15,1 7,4
Ekipmanlar
Hazır Giyim (Dokuma
39 Plastik ve Parçaları 5 7.20% 62 15 1,8
ve Kroşesiz)
Plastik ve Plastikli
47 Kâğıt ve Karton 3,8 27.10% 39 10,9 13
Malzemeler
74 Bakır ve Bakır Eşya 3,7 32.70% 73 Demir, Çelik 8,6 18
Taşıtlar(Demiryolu
29 Organik Kimyasallar 3,5 17,80,% 87 8,1 17
hariç)
Kaynak: US-China Trade Statistics and China’s World Trade Statistics
US Department of Commerce; US International Trade Commission (ITC)
(https://www.uschina.org/statistics/tradetable.html, Erişim Tarihi: 24.12.2012)

Çin, son yıllarda devamlı dış ticaret fazlası verirken, ABD yüksek oranlı dış ticaret
açıkları vermiştir. 2011 yılında ABD’nin dış ticaret açığı 785 milyar civarında iken,
Çin’in 155 milyar dolar ihracat fazlası bulunmaktadır(Tablo 1.20).

Tablo 1.20: Çin ve ABD Toplam Dış Ticaret Rakamları (Milyar Dolar, 2007-2011)

Ülke 2007 2008 2009 2010 2011


Çin-İhracat 1.220.456 1.430.693 1.201.612 1.577.824 1.898.381
Çin-ithalat 956.116 1.132.567 1.005.923 1.395.099 1.743.484
Çin-Dış Ticaret Dengesi +264.340 +298.126 +195.689 +182.725 +154.897
ABD-İhracat 1.148.199 1.287.442 1.056.043 1.278.263 1.480.432
ABD-İthalat 2.020.403 2.169.487 1.605.296 1.969.184 2.265.894
ABD-Dış Ticaret Dengesi -872.204 -882.045 -549.253 -690.921 -785.462

Kaynak: World Trade Organization


(http://stat.wto.org/StatisticalProgram/WSDBViewData.aspx?Language=E, Erişim Tarihi:
26.12.2012)’den yararlanılarak oluşturulmuştur.

76
1.3.KARŞILAŞTIRMALI EKONOMİK VERİLER

Çin’in uluslararası ticareti, 1979’da ekonomisinin dışa açılmasından beri durmadan


gelişti. Bu süreç, yaygın ve karmaşık ithalat ve ihracat denetimlerinin gevşetilmesi
sonrasında 1980’lerde görece yavaş bir şekilde başladı, ancak, ciddi tarife indirimlerinin
de içinde olduğu daha büyük ticari reformlarla birlikte 1990’larda hız kazandı(Elmacı,
2008: 22).
1990’lı yıllardan sonra hız kazanan ekonomik yapısal değişim ve etkin siyasi
otoritenin devamında sağlanan ekonomik istikrar ortamı, Çin ekonomisinin temellerini
sağlamlaştırmıştır. Dış ticaret temelli ihracata dayalı büyümeye başlayan Çin hızla
dünya pazarlarında pazar payını artırmıştır.
Dünya Ticaret Örgütü’nün 2011 yılı verilerine göre; dünya mal ihracatında
%10,40’lık payla 1.898 milyar USD ile ilk sırada yer alan Çin, dünya mal ithalatında da
1.743 milyar USD ile % 9,5’lik payla ABD’yi takiben ikinci sırada yer almaktadır
(International Trade Statistics 2012: 26). 2011 yılı verilerine göre dünya ticaret hacmi
sırlamasında ABD’den (3.746 milyar dolar) sonra ikinci olan Çin’in 3.641 milyar dolar
dış ticaret hacmi bulunmaktadır(Tablo 1.21).

Tablo 1.21: Dünyada En Çok İthalat-İhracat Yapan 10 Ülke (2011, Milyar $)

İhracat İthalat
Dünya Dünya
Ülke Tutar İçindeki Ülke Tutar İçindeki
Payı(%) Payı(%)
Çin 1.898 10,4 ABD 2.266 12,3
ABD 1.480 8,1 Çin 1.743 9,5
Almanya 1.472 8,1 Almanya 1.254 6,8
Japonya 823 4,5 Japonya 855 4,6
Hollanda 661 3,6 Fransa 714 3,9
Fransa 596 3,3 Britanya Birleşik Krallık 638 3,5
Kore 555 3 Hollanda 599 3,2
İtalya 523 2,9 İtalya 557 3
Rusya 522 2,9 Kore 524 2,8
Belçika 477 2,6 Hong Kong-Çin 511 2,8
Kaynak: World Trade Organization, International Trade Statictics, 2012: 26

Son yıllarda Çin ihracatı itici güç olarak kullanarak GSYİH’de dünya ekonomisinde
ilk sıralarda yer alan devletleri geçmeye başlamıştır. Dünyanın en büyük ekonomilerinin

77
2011 yılı GSYİH değerlerini, 2003 yılına göre oranlayacak olursak, 8 yıllık süreçte bu
devletlerin yüzde kaç büyüdüğünü aşağıdaki gibi hesaplayabiliriz.
1- ABD: % 30
2- Çin: % 345
3- Japonya: % 36
4- Almanya: % 49
5- Fransa: % 55
6- Britanya Birleşik Krallık: % 32
Çin ekonomisi, 2003 yılından itibaren daha hızlı büyüyerek, 2005 yılında GSYİH’de
Fransa ekonomisini geçerek dünya beşincisi olmuştur. 2006 yılında ise Britanya
Birleşik Krallığını geçerek dördüncü sıraya yerleşmiştir. Bunu tabiken baş döndürücü
hızda büyümeye devam ederek, 2007’de Almanya’yı geçerek dünya üçüncülüğünü elde
etmiştir. 2010 yılında ise son olarak Japonya’yı geçerek, ABD’nin ardından dünya
ikincisi olmuştur(Tablo 1.22).

Tablo 1.22: Gelişmiş Ülkelerin GSYİH Değerleri İlk Altı Ülke (Milyar Dolar, 2003-2011)

Ülkeler 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011
ABD
11.089 11.797 12.564 13.314 13.961 14.219 13.898 14.419 14.491
Çin
1.640 1.931 2.256 2.712 3.494 4.521 4.991 5.930 7.318
Japonya
4.302 4.655 4.571 4.356 4.356 4.894 5.035 5.488 5.867
Almanya
2.423 2.726 2.766 2.902 3.323 3.623 3.298 3.284 3.600
Fransa
1.792 2.055 2.136 2.255 2.582 2.831 2.619 2.549 2.773
Britanya Birleşik Krallık 1.855 2.196 2.295 2.452 2.825 2.648 2.183 2.256 2.445
Kaynak: World Bank Indicator
(http://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.CD?page=1,2003-2007
http://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.CD, 2008-2011, Erişim Tarihi: 27.12.2012)’den
yararlanılarak oluşturulmuştur.

Dünya ekonomisinde GSYİH büyüklüklerinde ABD başı çekerken, Çin ikinci sırada
yer almaktadır. Çin’i sırayla Japonya, Almanya ve Fransa izlemektedir. Başta Çin
olmak üzere Rusya ve Hindistan BRICS ekonomileri dünya ekonomileri arasında yıldızı
parlamaya devam eden ve gelişen ülkelerdir.
Çin’de muazzam bir ekonomik büyümeye rağmen kişi başına düşen gelirlerde
gelişmiş ülkelerden halen daha oldukça geridedir. Hindistan’ın da hane halkı gelirleri

78
düşük olmakla birlikte, Çin’den de geridedir. Aynı zamanda Hindistan, Çin ve
Rusya’nın aksine dış ticaret açığı vermektedir. Aynı şekilde, Fransa ve ABD’de dış
ticaret açıkları veren başlıca ülkeler arasındadır.
Çin, Almanya ve Rusya ise dış ticaret fazlası vermektedir. Kişi başına düşen
gelirlerinde Almanya açık ara başı çekmektedir, Almanya’dan sonra ise ABD
gelmektedir. Japonya ve Fransa’da kişi başına düşen gelirler neredeyse aynıdır.
Enflasyon rakamlarında ise Rusya ve Hindistan, gelişmiş ülkelere ve Çin’e göre daha
yüksektir(Tablo 1.23).

Tablo 1.23: Karşılaştırmalı Ekonomik Göstergeler (2011)

Ekonomik Parametreler/Ülkeler ABD Çin Japonya Almanya Fransa Rusya Hindistan

GSYİH/Milyar $(World Bank) 14.491 7.318 5.867 3.600 2.773 1.857 1.847

Nüfus(Milyon) (CIA) 313,2 1.336 126,4 81,4 65,3 138,7 1.166

Kişi Başına Düşen Gelir/


49.000 8.500 35.200 81.471 35.600 17.000 3.700
ABD $, PPP (CIA)

Tüketici Fiyat Enflasyonu


3,1 5,5 -0,3 2,3 2,3 8,4 8,9
(Ortalama %) (CIA)

İhracat/Milyar $ (WTO) 1.480 1.898 823 1.472 596 522 305

İthalat/Milyar $ (WTO) 2.266 1.743 855 1.254 714 324 463

Kaynak: WTO, The World Bank, Index Mundi CIA

1.4.ÇİN’İN SERBEST TİCARET ANLAŞMALARI

Çin’in, AB ve NAFTA ticaret bölgelerine rakip olarak, imtiyazlı ticaret ortakları


ASEAN ülkeleri(Asya Pasifikte), Pakistan, Şili, Yeni Zelanda, Singapur, Peru, Hong
Kong, Makao ve Costa Rica’dır. Çin, ABD ve AB’nin Serbest Ticaret Anlaşmalarına
karşı diğer dünya potansiyellerini çok iyi değerlendirmektedir. Ayrıca, Çin ticaretini
daha da geliştirmek için çalışmalarını yaptığı ve müzakere halinde olduğu STA
çalışmalarına sahiptir. Bu çalışmalar aşağıda listelenmiştir.
Çin Halk Cumhuriyetinin Serbest Ticaret Anlaşmaları; yaptığı anlaşmalar-müzakere
edilen ve taslak anlaşmalar, Çin FTA (Serbest Ticaret Anlaşmaları) sitesinden
alınmıştır(http://fta.mofcom.gov.cn/topic/enpacific.shtml, Erişim Tarihi: 31.12.2012).

79
-Yapılan Ticaret Anlaşmaları

 Çin- ASESAN STA


 Çin-Pakistan STA
 Çin-Şili STA
 Çin-Yeni Zelanda STA
 Çin-Singapur STA
 Çin-Peru STA
 Çin Merkez-Hong Kong Yakın Ekonomik ve Ortaklık Anlaşması
 Çin Merkez-Makao Yakın Ekonomik ve Ortaklık Anlaşması
 Çin Costa Rica Serbest Ticaret Anlaşması

-Müzakere Edilen Serbest Ticaret Anlaşmaları

 Çin- GCC (Körfez İşbirliği Konseyi) Serbest Ticaret Anlaşması


 Çin-Avustralya STA
 Çin-İzlanda STA
 Çin-Norveç STA
 Güney Afrika-SACU(Güney AFRİKA Gümrük Birliği) STA

-Çalışmaları Yapılan Serbest Ticaret Anlaşmaları(Düşünülen)

 Çin-Hindistan Bölgesel Ticaret Anlaşması Ortak Fizibilite Çalışması


 Çin-Kore STA Ortak Fizibilite Çalışması
 Çin-Japon-Kore Ortak Çalışma
 Çin-İsviçre STA Ortak Çalışma

-İmtiyazlı Serbest Ticaret Anlaşması

 Asya Pasifik Ticaret Anlaşması

80
BÖLÜM 2 ÇİN EKONOMİSİNİN MAKRO ANALİZİ

2.1. ÇHC’NİN MAKRO BÜYÜKLÜKLERİ

2.1.1.Çin Nüfusu

Çin tüm dünya ülkeleri arasında en çok nüfusa sahip olan ülkedir. 2012 yılı verilerine
göre Çin nüfusu 1.35 milyar’dır. Çin nüfusunun yaklaşık %48,50’sini kadınlar, %51,50
ise erkeklerden oluşmaktadır. Çin nüfusu daha öncede belirttiğimiz gibi dünya
nüfusunun yaklaşık %20’sine tekabül etmektedir.
Çin ayrıca dünyada nüfus yoğunluğunun nispeten fazla olduğu ülkelerden
biridir(ortalama nüfus yoğunluğu kilometre karede 139 kişi). Ancak Çin’in nüfus
dağılımı orantılı değildir; doğuda fazla, batıda ise azdır(İTKİB, 2007: 3).
Yoğun nüfusa sahip olan doğu kıyısında kilometrekareye 400’den fazla kişi, orta
kesimde kilometrekareye 200’den fazla kişi düşerken nüfusun az olduğu batı kesimde
bulunan yayla bölgelerinde kilometrekareye 10’dan daha az kişi düşmektedir
(http://turkish.cri.cn/chinaabc/chapter1/chapter10401.htm, Erişim Tarihi: 01.01.2013).
Son 30 yıldır doğu kısmındaki kentlere büyük oranda yapılan yabancı yatırımlara
bağlı olarak; ülkenin doğu bölümündeki kentlerde iş imkânlarının artması ve bu
kentlerin giderek zenginleşmesi, kırsal kesimden bu kentlere dünya tarihinde sayısı
ender görülür büyüklükte bir göçe neden olmuştur. 1980’lerde Çin’de kırsal kesimlerde
yaşayan insanların toplam nüfus içindeki payı ortalama %80 iken, günümüzde bu
göçlerle birlikte nerdeyse kırsal nüfus ile kentsel nüfus eşitlenmiştir.
Bu göçler kentlerde yoğun nüfus baskısına neden olmakta ve yaşamı dayanılmaz hale
getirmektedir. Çin’de iş bulabilmek için milyonlarca insanın altyapısı zayıf olan
şehirlere göç etmesi ve beraberinde yaşayan sosyal sıkıntılar ekonomik gelişime rağmen
halen sürmektedir.
Çin yönetimi altyapıyı iyileştirmek, kentlerdeki modernizasyonu ve refahı artırmak
için yoğun altyapı çalışmaları yapmakta ve halkın yaşam koşullarını iyileştirmek için
yapılan çalışmalara dev bütçeler harcamaktadır.

81
Şekil 2.1: Çin Nüfusu (2001-2011)

1.360.000.000

1.340.000.000

1.320.000.000

1.300.000.000

1.280.000.000

1.260.000.000

1.240.000.000
2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011

Kaynak: Index Mundi/Demographics Population, CIA World Factbook


(http://www.indexmundi.com/g/g.aspx?v=21&c=ch&l=en, Erişim Tarihi: 01.01.2013).

Çin 2001 yılında 1.273 milyon nüfusa sahip iken, 2011’de bu rakam 1.336 milyon
kişiye çıkmıştır. 2001 yılına göre 10 yılda nüfus yaklaşık olarak % 5 oranında artmıştır.
(Şekil 2.1). Bu artış oranı 1990-2000 yılları arasındaki nüfus artış oranından(1990-2000
yılları arasındaki nüfus artış oranı yaklaşık %10’dur) yarı yarıya daha azdır. Çin’in son
yıllardaki nüfus artış hızı azalma eğilimine girmiştir, bu oldukça önemli bir gelişmedir.
Çin’de 1970’lerin ortalarından başlanarak uygulanan katı doğum politikası ‘’her
aileye tek çocuk politikası’’ Çin’in nüfus artış hızını kontrol altında tutmak amacıyla
hayata geçirdiği yasal bir projedir.
Çin yönetimi ülke nüfus artış hızını azaltmak amacıyla katı politikalar uygulamış, tek
çocuk politikasından taviz vermemiştir. Bu şekilde nüfus kontrol sistemini işleten
Çin’de toplam nüfus içerisinde yaşlıların oranı genç nüfus’a göre giderek artış sürecine
girmiştir. Günümüzde, Çin nüfusunun ortalama yaşam süresi yaklaşık 73 yaşına kadar
yükselmiştir; erkek 71.10, kadın 74.80 yaş(İTKİB, 2007: 3).
Çin nüfusu 1980’den 2000 yılına kadar geçen 20 yıllık bir süreçte %28,25 oranında
artmıştır. 15-65 yaş arası işgücü nüfusu 1980’de toplam nüfusun %61,50’sini
oluştururken, bu rakam 2000’de %70,20’ye çıkmıştır. Toplam nüfus içersindeki işgücü
oranı artmıştır(Tablo 2.1).

82
Tablo 2.1: Çin’in Nüfus Artış Planı 1980-2020

1980 1990 2000 2005 2010* 2015* 2020*

Toplam Nüfus (Milyon Kişi) 987,10 1.143,30 1.265,80 1.306 1.347 1.387 1.419
İşgücü (15-64 Yaş Arası,
607,10 762,60 888,60 918,10 968,50 997,30 994,70
Milyon Kişi)
Yaşlılar (64 Yaş Üzeri Milyon
48,40 64 88,60 99,30 111,80 133,20 168,90
Kişi)

İş Gücü (15-64 Yaş Arası, %) %61,50 %66,70 %70,20 %70,30 %71,90 %71,90 %70,10

Yaşlılar (64 Yaş Üstü %) %4,90 %5,60 %7 %7,60 %8,30 %9,60 %11,90

Kaynak: He Jianwu; Li Shantong vd., 2007: 10, 2010*, 2015* ve 2020* verileri tahmine dayalıdır.

Ekonomik reformların ve ekonomik büyümenin son süratle ilerlediği 2000’li


yıllardan itibaren Çin nüfus artışını önleyici politikalar ile nüfus artış hızını azaltmıştır.
Çin, toplam nüfus içersindeki işgücü nüfusunu artırarak ekonomik büyümeye katkı
sağlamış ve aşırı nüfuslanma maliyetlerini azaltmıştır.
Çin her ne kadar ülke nüfus artışını kontrol altında tutsa da Çin’in nüfusu diğer
dünya devletlerine göre oldukça fazladır. Çin’in kalabalık nüfusu şüphesiz Çin’in en
büyük sorunlarından biridir. Çin’de sosyal hizmetlerin zayıf olması vatandaşların
tasarruf oranlarına etki etmektedir. Çünkü sınırlı imkânlar vatandaşların sosyal
hizmetleri karşılayabilmeleri için birikime ihtiyaç duymasına neden olmaktadır. Bunun
yanında, kırsal kesimden şehirlere yapılan göçler nedeniyle meydana gelen şehirlerdeki
altyapı eksiklikleri ve çevre kirliliği ülkenin en önemli sorunları arasındadır. Diğer
önemli sosyal sorunlar ise sağlık hizmetleri, salgın hastalıklar ve eğitimde
eşitsizliktir(Karaca, 2008: 97).
Şunu da önemle belirtmek gerekir ki; Çin nüfusunun kalabalık olmasının olumsuz
etkilerinin aksine olumlu etkileri de mevcuttur. Yüksek nüfus, Çin için en büyük
sorunlardan birisini teşkil etmenin yanı sıra, büyük bir ekonomik güç kaynağı olma
niteliğindedir. Gelecek on yıl içersinde yaklaşık yetmiş milyon kişinin iş gücüne
katılacağı öngörülmüştür. Bu kitlenin yarattığı baskının, yüksek büyüme oranlarını
önümüzdeki dönemde de zorunlu kılacağı düşünülmektedir(İGEME, 2008: 4).

2.1.2.Çin’de İstihdam ve İşsizlik

Çin’de uygulanan ekonomik reformlar ile birlikte planlı nüfus artışı ve ülke
ekonomik gelişiminin istihdama katkısı işgücü nüfusu oranının toplam nüfus içindeki
payını giderek artırmıştır. 2005 yılında Çin’in 15-64 yaş arasındaki işgücü nüfusu;
83
918,10 milyon’un 2020 yılında neredeyse bir milyara ulaşılacağı varsayılmaktadır.
Dünya imalât üssü haline dönüşen Çin’in sahip olduğu işgücü küresel açıdan önemli
olup, dünya imalât fiyatları üzerinde belirleyici olabilmektedir.
1980’lerden sonra başlatılan yapısal ekonomik reformlar sayesinde, daha öncesinde
ülkede mevcut olan ve ülke nüfus hareketliliğini sıkı sıkıya kontrol eden uygulamalar
sanayi ve hizmet sektörlerinin ihtiyaç duyacağı işgücünü oluşturmak için esnetilmiştir.
Böylelikle kırsal alanlardan kentlere göçler başlamış, endüstriyelleşme ve küreselleşme
ile birlikte Çin’in önceden tarıma dayalı istihdam yapısı azalarak, sanayi ve hizmetler
yönüne doğru artmaya başlamıştır. 1985 yılında istihdamın yüzde 62,40’ı tarım
sektöründeyken bu rakam, 1990 yılında yüzde 53,40’a ve 2000 yılında yüzde 46,3’e
düşmüştür(Yiğin, 2009: 31). 2008 yılı ulusal Çin istatistik verilerine göre ise Çin’de
tarım sektörünün istihdam payı %42,60, sanayinin %25,20, hizmet sektörünün payı ise
%32,20’dir(National Bureau of Statistics of China, 2008). 1990 yılındaki GSYİH
içersindeki %27’lik tarım payı 2011 yılında yüzde %10,10’a kadar gerilemiştir.
Sanayinin GSYİH’ deki paylarında düşük oranda artışlar görülürken, genel olarak tarım
sektöründeki GSYİH değerlerindeki daralmanın hizmet sektörüne kaydığı
görülmektedir(Tablo 2.2).

Tablo 2.2: Çin’de Sektörel Yapının/GSYİH İçindeki Yüzdelik Payları (%, 1990-2011)

Tarım(%) Sanayi(%) Hizmet(%)


1990 2004 2011 1990 2004 2011 1990 2004 2011
27 13 10,1 42 46 46,8 31 41 43,1

Kaynak: T.C. Vakıfbank, 2007: 2 ve Index Mundi GDP- Composition by Sectors, CIA World Factbook
(http://www.indexmundi.com/china/gdp_composition_by_sector.html, Erişim Tarihi: 02.01.2013)’ den
yararlanılarak oluşturulmuştur.

Sanayi ve hizmet sektörlerinin önemli bir kısmının yabancı yatırımlarında etkisiyle


ülkenin doğu ve güney bölgelerine konumlandırılması istihdamın önemli bir kısmının
bu bölgelerde yoğunlaşmasına neden olmuştur. Ülkenin batı ve iç kemsinde ise istihdam
genel olarak ağırlıklı tarıma ve emek yoğun imalâta dayalıdır. Ülke genelinde görülen
dengesiz istihdam yapısı bölgeler arasında gelir farklılığı yaratmıştır. Yatırımların
Çin’in Doğu ve Güney bölgelerinde yoğunlaşması fiziki işgücü arzı ve talebinin de bu
bölgelerde yoğunlaşmasına ve ücret oranlarının artmasına neden olmuştur. Çin’in
coğrafi özellikleri nedeniyle iç kesimlerde özellikle tarım kemsinde ücretler düşük

84
kalmıştır. Ücret farklılığının ana nedenlerinden biride istihdamın sektörel dağılımında
görülen değişmelerdir(Orhan ve Bakkalcı, 2009: 55).
Çin’de liberalleşme çalışmalarıyla piyasa ekonomisine geçiş ve gelişen özel sektörün
yarattığı kapitalist oluşumlar, Çin’de zengin bir patron sınıfı yaratmıştır. Çin’de nüfusa
oranla oldukça az sayıda zenginleşen patron sınıfı ve dolar milyarderlerinin yanında,
çok düşük ücretlere çalışan, hatta fabrikalarda yatıp kalkan işçi sınıfı da mevcuttur. Çin
yönetimi bu geçim imkânları kısıtlı olan yaklaşık sayısı 150-200 milyonu bulan Çinlinin
yaşam koşullarını iyileştirmeye çalışmaktadır.
Çin’de devletin sahip olduğu istihdam ekonomik yapısal dönüşüm ve KİT’lerin
özelleştirme sürecinde sürekli küçülürken, özel sektör büyüyerek temel iş kaynağına
dönüşmeye başlamıştır. Yalnızca küçük ölçekli bir yatırım gerektiren piyasa
sektörlerine girmek özel şirketler için çok kolay olduğundan; devletin istihdam payı en
çok, toptan ve perakende satış ticareti ve catering hizmetleri gibi sektörlerde
düşmektedir. Ancak finans ve sigorta gibi büyük yatırımların olduğu sektörlerde, devlet
birimleri hala büyük bir istihdam payını elinde tutmaktadır(Elmacı, 2008: 10).
Küresel sisteme sosyalist piyasa ekonomisine geçerek daha iyi uyum sağlamaya
başlayan Çin aldığı dış yatırımlar, yabancı işletmelerin ve özel teşebbüslerin ekonomide
etkinliğinin artmasına paralel olarak işgücü piyasalarında eğitimli ve ihtisaslaşmış
personel sayısı artmıştır.
Çin’in yürüttüğü reformlarda, ekonomik gelişime paralel olarak yürütülen istihdam
politikalarının hedefi ülke işgücünü artırmak olduğu kadar, işsizliği de azaltmak ve
halkın refahını artırmaktadır. Tarih boyunca Çinli yöneticilerin en büyük sorunu işsizlik
olmuştur. Bu nedenle yapılan reformların başından beri iktisadi politikaların önceliği,
işsizliği kontrol altında tutacak kadar ekonomik büyümeyi sürdürmek ve maksimum
sayıdaki insanın hayat standardını artırmak olarak ortaya konulmuştur(Karaca, 2008:
51).
Çin’de işsiz sayısını tespit edebilmek oldukça güçtür, çünkü ülkede kırsal kesimden
göç eden mevsimsel olarak çalışan milyonlarca insan bulunmaktadır. Nerde iş bulursa
oraya göç eden ve belli bir birikim elde ettikten sonra tekrar köyüne dönen bu
mevsimsel işçilerin tahmin edilenin çok üstünde olduğu ve kayıtlarda yer almadıklarına
dair duyumlar bulunmaktadır. Çin’de göçler nedeniyle kentlerde işsizlik oranı artmaya
başlamıştır. Kırsal alanlardan şehirlere göçmen işçiler nedeniyle şehirlerdeki işsizlik
oranı 2003 yılında %4,30 olmuştur(Karaca, 2008: 51).

85
CIA World Factbook sitesinde Çin’in kayıtlı işsizlik oranı 2004 yılında %10,10’dur.
2004’den 2008 yılına kadar işsizlik oranları düşme eğilimine girmiş, 2008 yılında %4
ile dibe vurmuştur. 2008 yılından sonra ise işsizlik oranlarında artışlar meydana
gelmeye başlamıştır, nitekim 2008 yılında %4 olan kayıtlı işsizlik oranı 2011 yılında
%6,50’a yükselmiştir(Bkz: Şekil: 1.7).

2.1.3.Çin’de Enflasyon

Çin’de 1988 yılına kadar fiyatlar genel düzeyinde aşırı dengesizlikler söz konusu
değildir. Devlet kontrolünün fiyatlar üzerindeki hâkimiyeti enflasyon rakamlarında
önemli rol oynamıştır.
1988 yılında fiyatlarda görülen bozulmalar neticesinde %20’lere ulaşan enflasyon
oranı 1989 yılında %17’ye gerilemiştir. 1990’lı yılların ortalarına doğru özel teşebbüsün
güçlenmesi nedeniyle fiyatlar üzerinde devlet kontrolü azalmış, buna bağlı olarak ani
enflasyon artışları meydana gelmiştir. 1994 yılında ani fiyat artışları nedeniyle
enflasyon oranı zirveyi görmüştür. Enflasyon 1994 yılı sonunda ÇHC’ in kuruluşundan
bu yana görülen en yüksek düzey olan yüzde 24’e yükselmiştir(TÜSİAD, 1995: 25).
Ancak, 1994 yılından 1998 yılına kadar fiyatlardaki düşüşlere bağlı olarak enflasyon
oranı da azalmıştır. 2000 yılının başlarında küçük çapta fiyat artışları olsa da bu fazla
uzun sürmemiştir. Bu dönemde kayıtlı en büyük fiyat artışı %1,70 olmuştur, Mayıs
2001(Elmacı, 2008: 14).

Şekil 2.2: Çin’de Enflasyon Oranları (Tüketim Fiyatları, %) 2001-2011

8
6
4
2 Enflasyon (%)

0
-2
1999 2000 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2010 2011
Enflasyon (%) -1,3 0,4 -0,8 1,2 4,1 1,8 1,5 4,8 5,9 5 5,5

Kaynak: Index Mundi 2012, Inflation Rate (Consumer Prices) (%), CIA World Factbook
2011(http://www.indexmundi.com/g/g.aspx?c=ch&v=71. Erişim Tarihi: 07.01.2013).

Yabancı yatırımların hızlandığı, ekonomik büyümenin tetiklediği hızlı üretim


artışları ve eş zamanlı meydana gelen 1998-1999 Asya ekonomik krizi dış talebin

86
daralmasına neden olmuştur. Firmaların satış fiyatlarının genel olarak düşüş
göstermesine neden olan bu etkenler enflasyonu düşürmüştür.
Çin’de gıda fiyatlarının da alım gücü ve enflasyonu etkileme yönü vardır, hava
koşullarına bağlı olan tahıl üretimi ve üretim miktarları tüketici fiyatlarını
etkilemektedir. Gıda fiyatları, tahıl fiyatları büyük oranda hava koşullarına bağlı olduğu
için kırılgandır. 2007 yılında tüketici fiyat enflasyonu Çin’de domuz çiftliklerinde
görülen blue-ear hastalığının(domuz Çin’de başlıca gıda maddesidir) çıkmasıyla son 10
yılın en yüksek rakamı olan %4,80’e yükselmiştir(DEİK, 2009: 11).
2008 yılından itibaren artış gösteren enflasyon oranları nedeniyle Çin hükümetinin
sözcüleri enflasyon ile mücadele edileceğinin üzerinde durmuş, gelecek dönemlerde
hükümetin enflasyon ile mücadelede daha sıkı önlemler alacağından bahsedilmiştir.

2.1.4. Çin’de Gelir Dağılımı

Çin’de uygulanan ekonomik reformlar, siyasi istikrar ortamının son yıllarda


olgunlaşması ve Çin’in açık kapı politikaları ile dünya ile bütünleşmesi ve sonrasında
oluşan dışa açık barış ortamı ve ekonomik büyüme dev nüfusu olan Çin halkının yüzünü
güldürmüştür.

Şekil 2.3: GSYİH Kişi Başına Düşen Gelir, Satın Alma Paritesine Göre (PPP $, 1999-2011)

10.000

8.000

6.000

4.000

2.000

0
1999 2000 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011

3.800 3.600 4.400 5.000 5.600 6.800 7.700 5.400 6.000 6.700 7.600 8.500

Kaynak: Index Mundi (2012), GDP Per Capita (PPP), (%), CIA World Factbook
(http://www.indexmundi.com/g/g.aspx?v=67&c=ch&l=en, Erişim Tarihi: 07.01.2013).

Sürekli bir ekonomik büyüme ile 2012 yılında GSYİH değerleri ile Amerika’nın
hemen ardından dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin’in kişi başına düşen
gelirlerinde de büyük artışlar meydana gelmiştir. Yukarıdaki şekle bakacak olursak
GSYİH satın alma paritesine göre; 1999 yılında 3.800 dolar olan kişi başına düşen

87
gelirin 2011 yılında 8.500 dolar olduğu görülecektir. 1999 yılına göre oranlama yapacak
olursak; Çin’de GSYİH satın alma paritesine göre kişi başına düşen gelirde 2011 yılına
kadar meydana gelen artış yaklaşık %125’dir(Şekil 2.3).
Çin’de dünya ikincisi olan bir ekonomi, halkın gelirlerinin yukarıdaki rakamlarla
gösterildiği gibi sürekli olarak artması, ülkenin bilim ve teknik alandaki
ilerlemesi(örneğin; uzaya çıkan üçüncü ülke olması), teknolojik gelişimin
yanında(örneğin; J-20, J-21 gibi radara yakalanmayan son teknoloji hayalet savaş
jetlerinin üretilmesi), 2008 yılı olimpiyat şampiyonluğu ve bunun yanında; yurtdışı
seyahat sayılarının artması, bebek ölümlerinin azalması, yaşam ömrünün uzaması,
ulaşım imkânlarının artması vb. gelişmeler Çin’in devasa bir şekilde gelişmekte
olduğunu gösteren önemli kanıtlardır(Tablo 2.3).

Tablo 2.3: Çin Gelirlerindeki Artışları Gösteren Birtakım Makro Veriler

Parametreler/Yıllar 1995 1996 1998 2000 2003 2005 2008 2009 2011

Bebek Ölümleri (Her Doğan Bin Bebekte) - - - 28,92 25,26 24,18 - 20,25 16,06

Yaşam Ömrü (Yıl) - - - 71,38 72,22 72,27 - 73,47 74,68

Okur Yazar Oranı(%) 81,5 - - 90,9 - - 92,2 - -

Hava Alanı Sayısı - 206 - 489 507 - - - -

Demir Yolu (km) - - 65.650 - 70.058 - - 86.000 -

Karayolu (bin km) - - 271 - 1.809 - - 3.860 -

İnternet Kullanıcı Sayısı(Milyon) - - - - 94 111 - 388 -

Cep Telefonu Kullanıcı Sayısı(100 Kişide) - - - - 20,9 30,12 - 55,8 73,78

Kaynak: CIA World Factbook sitesinin verilerinden yararlanılarak oluşturulmuştur.

Çin’de kapitalist düzenin baş göstermesi ve özel sektörün büyümesi, iş imkânlarının


kentlere yoğunlaşması, yabancı yatırımların genelde ülkenin doğusunda kıyı kentlere
yoğunlaşması, bölgeler ve Çinli vatandaşlar arasındaki gelir dağılımı farklılıklarını
giderek artırmıştır. 1979-2003 döneminde kişi başı gelir kentsel ve kırsal kesimlerde
dört katından fazla artmış olmakla birlikte, 1990’lar dan itibaren kırsal alandaki artış
oranı kentlerin gerisinde kalmıştır(Sezen, 2009: 252).
Çin’in dünya ekonomisinde hızla ilerlediği yıllarda 2005 yılı verilerine göre; Çin’de
son yirmi yıllık süreçte 400 milyona yakın Çinli yoksulluk sınırın üstüne
çıkmıştır(Yavuz, 2006: 89). 2008 yılında yapılan planlama ile 70 milyon civarında

88
Çinlinin yoksulluk sınırından kurtarılması amaçlanmıştır. Bununla ilgili olarak kentlere
göçü engellemek ve kırsal bölgelerdeki istihdamı artırmak için Çin yönetimi kırsal
bölgelere emek yoğun ve düşük katma değerli sanayileri taşımaya gayret etmektedir.
Yoksulluk sınırının altında bulunan Çinli işçilerin gelirlerini artırmaya yönelik Çin
yönetimi 2004 yılından itibaren işçilik ücretlerine zam yapmaktadır. Bunun yanında,
vergi indirimleri ve yapılan düzenlemelerle kırsal kesim gelirlerinin artırılması
hedeflenmiştir. Çin’in varlıklı bölgeleri ile kırsal kesimi arasındaki bu dengesizliğin
ülkenin dengesini ve ilerlemesini tehdit edebileceğinden korkan hükümet, 2004’ün
büyük bir kısmını, çiftçilerin şikâyetlerini giderecek önlemleri ilan ederek geçirmiştir.
Bu önlemlerin arasında vergide indirim, devlet sübvansiyonu ve Çin’in yoksul
bölgelerinde endüstrinin gelişmesini destekleyecek çalışmalar vardır. Başbakan Wen
Jiabao’ nun kendisi şahsen, göçmen işçilerin, sahtekâr işverenlerden alacakları olan
milyonlarca Yuan almaları üzerinde çalışmıştır(Yiğin, 2009: 38-39).
Zengin tabakadan oluşan çok küçük minör yapıda bir kısım Çinli milyar dolarlarca
servete ulaşmışken, yoğun bir nüfusun düşük ücretlere çalışması, bunun yanında daha
ağır şartlarda fabrikalarda yatıp kalkan karın tokluğuna çalışan geniş hane halkının
varlığı ülkedeki gelir dağılımı farklılıklarını gözler önüne sermektedir. Dolayısıyla
Çin’de meydana gelen devasa ekonomik büyüme tam anlamıyla her Çinli’ye yansımış
değildir. Çin’in sahip olduğu bu gelir dağılım farklılığının yanında; yoğun nüfus baskısı,
kentlerdeki altyapı sorunları, fırsat eşitsizliği, eğitimde eşitsizlik, söylentiler dahilinde
olan düşük ücretlere çalışan memurların rüşvetle geçinmesi, gelir düzeyi düşük yerleşim
yerlerinde görülen kirlilik, kentlerdeki hava kirliliği ve yoksuzluklar ülke istikrarı ve
geleceği açısından önemli sorunlar arasındadır.
Uluslar arası ekonomik ölçütlerinden biri olarak kabul edilen gini katsayısı bir
ülkedeki gelir dağılımı adaletsizliğini matematiksel olarak göstermede yaygın olarak
kullanılan geniş kabul gören bir hesaplama tekniğidir. Gini katsayısı (0-1) arasında bir
değer almaktadır. Değerin sıfıra yakınsaması gelir dağılımının adaletli, değerin sıfırdan
uzaklaşıp bire yakınsaması ise gelir dağılımındaki adaletsizliğin yüksek olduğunu
göstermektedir. 2010 yılında OECD ülkeleri gini katsayısı ortalaması 0,31 olarak
hesaplanmıştır. Çin’in 2009 yılında gini katsayısı ise 0,48 ‘dir. Gini katsayısının
0,40’lar da olması bile olumsuz değerlendirilmektedir. Bu açıdan bakacak olursak;
Çin’deki gelir dağılımı adaletsizliğinin yüksek olduğu söylenebilinir(Tablo 2.4).

89
Tablo 2.4: Karşılaştırılmalı Gini Katsayıları

Ülkeler Yıl Gini Katsayısı

ABD 2007 0,45

Japonya 2008 0,376

Çin 2009 0,48

Rusya 2010 0,42

Türkiye 2010 0,402

Fransa 2008 0,327

Güney Kore 2010 0,31


Kaynak: CIA Wold Factbook
(https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/rankorder/2172rank.html#top, Erişim
Tarihi: 08.01.2013)’den yararlanılarak oluşturulmuştur.

2.1.5. Çin’in Faiz, Uluslar Arası Rezervleri ve Döviz Kurları

Dünya Bankacılık ve Finans sektörü ülkelerin ekonomik entegrasyonlarının


artmasıyla daha da güçlenmiştir. Küreselleşmenin temel besin maddelerinden biri olan
nükleer silahlar, BM ve alt kurumlarının yaptırım gücü ve ülkeler arası geliştirilen
bölgesel ve küresel ticaret anlaşmaları ve siyasal işbirlikleri bu oluşumu desteklemiştir.
Ülkeler arası mal ticaretinin artması ve hizmetler yatırım- teknik çalışmaların
yaygınlaşmasıyla para ve finansal kaynakların ülkeler arası akım ve hareketleri artmaya
başlamıştır. Çin’in milenyum yıllarından itibaren uluslar arası ticaret sistemine dâhil
olmasıyla özellikle Doğu Asya ülkeleri arasında artan ekonomik entegrasyon bu
oluşumu güçlendirmiştir.
Çin’in dışa hızlı açılması ve hızlı büyümesinin en büyük destekçilerinden biriside
uluslar arası sermayeyi ülkesine çekebilme başarısıdır. Çin’deki fırsatların yabancı
kuruluşlar tarafından fırsat olarak değerlendirilmesi, Çin’in yatırımlarda önemli bir
devlet haline gelmesine neden olmuştur. Çin’in ekonomik gelişimine paralel olarak
ülkesine çektiği yabancı sermaye ve Çin’in uluslar arası bankacılık ve finans sistemine
uyum sağlamasıyla Çin’deki bankacılık ve finans sektörlerinin potansiyelleri artmaya
başlamıştır.
Çin’de sosyal hizmetlerin zayıf olması ve hane halkının sağlık hizmetlerini kendi
cebinden karşılaması; hane halkının tasarruf yapmasına neden olmaktadır. Hane

90
halkının tasarruf miktarı Malezya ve Hindistan’ın yaklaşık iki katı kadarıdır. GSYİH
sabit sermaye yatırımları GSYİH’ nin yaklaşık %40’ına karşılık gelmektedir. Çin’in mal
ve hizmet ticaretindeki artış, hane halkı gelirlerinin artması ve yüksek tasarruf
oranlarına bağlı olarak ülkedeki bankaların mevduatları fevkalade bir hal almıştır.
Nitekim bugün Çin finans sektöründe dünyanın en büyük 5 ülkesi arasına girebilmiştir.
Çin’in altı bankası dünyanın en büyük 50 bankası listesinde yer almaktadır. Çin’in
en büyük bankası ICBC 2010 yılında sıralamada 11. iken, 2011 yılında 9. Sıraya
yükselmiştir. Böylelikle Çin sıralamada ilk 10 barajına girebilmiştir. 2012 yılında ise
ICBC tüm varlıklarıyla dünyanın en büyük 50 banka sıralamasında dördüncü sıraya
yükselmiştir(http://www.gfmag.com/tools/best-banks/11986-worlds-50-biggest-banks-
2012.html#axzz2I6cYwb8P, Erişim Tarihi: 16.01.2013). Çin dünya üzerinde en büyük
50 bankadan 6‘sına sahiptir, bu bankalar şunlardır: ICBC, China Construction Bank
Corporation, Bank of China, Agricultural Bank of China, China Development Bank,
Bank of Communications.
2007 yılı ortalarında baş gösteren ABD emlak piyasasındaki krizler nedeniyle
Amerikan ve Avrupalı finans şirketleri zarar etmeye başlamış, ardından iflâslar
yaşanmıştır. Krizin merkezinde bulunan ABD'deki Bear Stearns Cos, Lehman Brothers
ve Merrill Lynch & Co. dünyanın üç büyük yatırım bankası ile ABD'nin en büyük
bankası olan Washington Mutual altı ay içinde art arda iflâs etti. Belçika'daki Fortis
Finans Grubu, İngiltere'deki Northern Rock gibi dev finans kuruluşları devlet
yönetimleri tarafından devralınmıştır.
Amerika ve Avrupa’da finans sektörlerinde yaşanan gelişmeler üzerine Amerika,
İngiltere ve Belçika devlet yönetimleri finans sektörleri üzerindeki denetlemelerini
sıkılaştırmışlardır. Amerikan ve Avrupalı banka ve finans şirketleri kriz döneminde
olumsuz etkilenirken, Çin krizin küresel baskısına maruz kalmış, fakat krizin
kaynağında olan devletler gibi olumsuz etkilenmemiştir ve ekonomisi ile birlikte
bankacılık ve finans sektörleri büyümelerini genel olarak kârlı bir şekilde
sürdürebilmiştir.
Çin hükümetinin uyguladığı kontrollü faiz politikaları ve reformların bankacılık ve
finans sektörlerine olumlu yansımasıyla sektörün büyümesi ve gelişmesine paralel
olarak daha öncesinden bankalara tanınan faiz oranlarındaki esneklikler küresel
ekonomik kriz döneminde yapılan kanun değişikleri ile sıkılaştırılmıştır.

91
Şekil 2.4: Çin’in Reel Faiz Oranları (%) 1998-2011

15

10

5 Reel Faiz Oranları(%)

0
1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011
-5

Kaynak: World Bank Indicator (GDP deflatoru yardımıyla enflasyon oranlarına göre ayarlanmış reel faiz
oranı )(http://data.worldbank.org/indicator/FR.INR.RINR?page=2, Erişim Tarihi: 16.01.2013).

Hükümet 2006-2007 yıllarında daha etkin para politikası yaklaşımı benimsemiştir.


Çin Halk Bankası (PBC-Merkez Bankası), aşırı ekonomik büyümeyi biraz yavaşlatmak
için 2006-2007 döneminde resmi faiz oranlarını sekiz kez yükseltmiştir(DEİK, 2009: 6).
Eylül-Aralık 2008 döneminde enflasyon oranlarında yaşanan düşüşler neticesinde para
politikalarında gevşemeler meydana gelmiştir. Böylelikle Çin Merkez Bankası PBC
hem kotalarını hem de bankaların tutması gereken rezerv oranlarını düşük tutmuştur.
Hükümetin en etkin para politikası aracı yalnızca faiz oranlarındaki değişiklikler
değil ayrıca likidite büyümesini kısıtlamak için bankacılık sektörüne uygulanan kredi
kotalarıdır(DEİK, 2009: 6). Hükümet 1998-2002 yılları arasındaki deflasyonist ortam
tecrübesinden yararlanarak kontrollü politikalar uygulamaya özen göstermiştir.
Hükümet, Çinli işletmelerin yurtdışındaki yatırımlarını sıkı denetlemekte ve para akışını
kontrol altında tutmaktadır. 2008 yılı finansal kaynaklı küresel ekonomik kriz yüzünden
Amerika ve başlıca AB ülkelerinin banka ve finans kuruluşlarına getirmeye başladıkları
sıkı denetim ve kontrollerin Çin’de 2008 yılı kriz dönemine kadar hali hazırda var
olduğunu iyi kavramak gerekmektedir.
Çin’de devlet kontrol sistemi yalnızca bankacılık ve finans sektörlerine yönelik değil
genel anlamda ekonomiye etkin nüfus etmiştir. Çin’de yabancı sermayenin ve özel
teşebbüslerin ekonominin itici gücü olmasına rağmen halen daha devlet işletmelerinin
ekonomide ağırlığı bulunmaktadır. Bununla birlikte devlet, ekonominin yönetiminde ve
dış ticarette hala söz sahibidir. Bu çerçevede başta döviz kuru, ekonomideki kredi hacmi
ve bazı önemli sektörlerdeki fiyat hareketleri devletin
kontrolündedir(http://www.mfa.gov.tr/cin-halk-cumhuriyeti-ekonomisi.tr.mfa, Erişim
Tarihi: 16.01.2013).

92
Çin’de 1980 yılı sonrası uygulanan paralel döviz kuru sistemi ‘’değerli para
politikaları’’ (1979 yılında 1$=1,49 Rmb), bu dönemde dış ticareti yapan devlet
işletmelerinin genel olarak zarar etmesine neden olmuştur. Bu nedenle 1980 yılından
sonra devlet bu problemin çözümüne yönelik ikili döviz kuru sistemine geçmiştir. Buna
göre, rejim önce merkezi planlı ekonomiyi destekleyici nitelikteki yönetimli
mekanizmadan ikili kur sistemine dönüştürülmüştür(Çeştepe,2012: 52).
Bu uygulamada ticaret yapan firmalar ile dış ticaret yapan firmalar arasında bir ikili
sistem geliştirilerek dış ticaret şirketlerinin (1$= 2,8 Rmb) kur üzerinden ticaret
yapmaları, diğer işletmelerin ise daha değerli kur üzerinden alım satım yapmaları
sağlanmıştır. Bunun yanında, devlet daha iyi koşullarda ticari işlem ve ödemelerin
yapılmasına yönelik yabancı döviz sertifikalarını dolaşıma sunmuştur. Yabancı döviz
sertifikaları, Dış Ticaret Şirketlerinin uygun döviz kurundan yabancı para satın
alabilmelerine imkân tanıyordu(Yılmaz ve Koyuncu, 2005: 49).
Döviz kontrollerinin gevşetilmesi, cari işlemler üzerindeki döviz kontrollerinin
kaldırılması gibi uygulamalarla kur politikasının ticarette liberalleşme sürecini
desteklemesi hedeflenmiştir(Çeştepe, 2012: 52).
Etkisiz görülen ikili döviz sistemi Deng yönetimi tarafından kaldırılmıştır, fakat
yabancı döviz sertifikaları 1994 yılına kadar dolaşımda bırakılmıştır. 1993 yılına
gelindiğinde ise Çin 1$ doları; 5,760 Yuan yapmıştır, ardından 1994 yılında hükümet
yabancı dövizler için yeni bir sistem geliştirdiğini bildirerek Yuan değerini büyük bir
devalüasyonla (1$=8,265 Rmb) olacak şekilde sabitlenmiştir.

Şekil 2.5: GSYİH, Dış Ticaret ve Uluslar Arası Rezervler (ABD-AB-Çin)

Kaynak: IMF, The World Bank, Eurostat, US Census Bureau


(http://liberteryen.org/2012/10/ucuncu-doviz-savasi-2010-bolum-1/, Erişim Tarihi: 16.01.2013).

93
Yapılan bu değişiklik ABD’nin dikkatini çekmiş olup, Çin yönetimi döviz
manipülatörü ilan edilmekle tehdit edilmiştir. 1 Aralık 1996 yılına gelindiğinde ise Çin
yönetimi Remninbi’nin cari işlemler hesabındaki konvertibilitesini ilan etmiştir.
1994 yılından 2004 yılına kadar Yuan’ın değeri neredeyse sabit kalmıştır (1$=8,28
Rmb). Çin’in düşük kur izlemesinin temelinde ihracata dayalı ekonomik büyüme yer
almaktadır. Bunun yanında, ülke hane halkı tasarruf oranlarının yüksek olması, artan
gelirler, ticarette ve ihracatta elde edilen üstünlük uluslar arası rezervleri artırmıştır.
Çin’in Amerika ve Avrupa’ya karşı dış ticarette oldukça üstünlüğü mevcuttur(Şekil
2.5). Uluslar arası dev rezervi 2011 yılı itibarıyla (Dünya Bankası 2011 yılı verilerine
göre) 3,254 trilyon dolardır(Bkz; Tablo: 1.2).

Şekil 2.6: Döviz Kuru 1$ - Rmb Değerleri (2004-2011)

9
8
7
6
5
Döviz Kuru 1$ Değeri (Rmb)
4
3
2
1
0
2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011

Kaynak: World Bank Indicator


(http://data.worldbank.org/indicator/PA.NUS.FCRF, Erişim Tarihi: 16.01.2013)’den yararlanılarak oluşturulmuştur.

2005 yılında Çin yeni bir sistem geliştirmiştir. Bu yeni sistemde Çin Yuan haricinde
8 farklı para birimleri ile piyasada işlem yapabilmiştir. Bu paralar; Amerikan Doları,
Euro, Avustralya Doları, Kanada Doları, İngiliz Sterlini, İsviçre Frangı, Hong Kong
Doları, Japon Yeni’dir.
Gelişmiş ülkeler Çin’in uluslar arası rekabeti bozucu kur uyguladığını iddia ederek
Çin’e baskı yapmaktadır. Başta ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerden kur rejimini
değiştirmesi konusunda baskılarla karşılaşan Çin, yeni sistem için acele etmeyeceğini
açıkladı(http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/307404.asp, Erişim Tarihi: 17.01.2013).
Çin yönetimi özellikle döviz kuru politikaları yüzünden ABD’den eleştiriler
almaktadır. ABD yönetimi Çin’in rekabette avantaj sağlamak için düşük döviz kuru
politikası uyguladığını belirtmekte ve ABD’nin giderek aşırı ithalatçı bir ülkeye
dönüşmesi yüzünden kısmen de olsa Çin’e de bir pay çıkartılmaktadır. Çin yönetimi ise

94
istihdamının kendileri açısından önemli olduğunu, geçim sıkıntısı çeken Çinlilerin daha
iyi yaşam koşullarına sahip olabilmesi için Çin’in büyümeye ve ihracat yapmaya devam
etmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bazı akademisyenler ise teorik olarak döviz
kurlarının ABD ve Çin ticareti açısından önemli olmadığını, ABD’nin bu büyük dış
ticaret açığının temel nedeninin ABD’nin iç dinamikleriyle alakalı olduğunu
belirtmektedir.

2.2.ÇİN’İN EKONOMİK SEKTÖRLERİ VE EKONOMİK


BÖLGELER

2.2.1.Ekonomik Sektörler

2.2.1.1.Tarım ve Hayvancılık

Ülke nüfusu aşırı kalabalık olduğu için halkın beslenme ihtiyaçlarının karşılanması
açısından tarım ve hayvancılık sektörleri Çin’de oldukça öneme sahiptir. Ülkede tarım
ve hayvancılık faaliyetleri kapsamında çiftçilik, seracılık, ormancılık, besicilik,
balıkçılık, hayvan yetiştiriciliği yapılmaktadır. GSYİH değerlerinin 2011 yılı itibarıyla
%10,10’u Çin’de tarım sektörüne aittir. GSYİH değerlerinin içersinde tarım ve
hayvancılığın payı, sanayi ve hizmet sektörlerindeki gibi artış göstermemektedir.

Tablo 2.5: Çin Tarım ve Hayvancılık Üretimleri (2006,2007)

Tarım ve Hayvancılık Birim 2006 2007


Prinç Milyon Ton 181,7 185,5
Buğday Milyon Ton 108,5 109,9
Mısır Milyon Ton 151,6 151,8
Bezelye Milyon Ton 20 17,5
Tüber Milyon Ton 27 28
Yağlı Bitkiler Milyon Ton 26,4 25,5
Yer Fıstığı Milyon Ton 12,7 13
Kolza Tohumu Milyon Ton 11 10,4
Susam Milyon Ton 0,7 0,6
Pamuk Milyon Ton 7,5 7,6
Şeker Kamışı Milyon Ton 92,6 105,7
Şeker Pancarı Milyon Ton 7,5 8,9
Çay Milyon Ton 1 1,2
Tütün Yaprağı Milyon Ton 2,5 2,4
Elma Milyon Ton 26,1 27,9
Turunçgiller Milyon Ton 17,9 20,6
Armut Milyon Ton 12 12,9
Muz Milyon Ton 6,9 7,8
Sebzeler Milyon Ton 540 563,4

95
Domuz Eti Milyon Ton 46,5 42,9
Sığır Eti Milyon Ton 5,8 6,1
Koyun Eti Milyon Ton 3,6 3,8
Süt Milyon Ton 33 36,3
İnek Sütü Milyon Ton 31,9 35,3
Koyun Yünü Milyon Ton 388,8 363,5
Keçi Yünü Milyon Ton 40,5 38,4
Yumurta Milyon Ton 24,1 25,1
Bal Milyon Ton 333 354
Tuzlu Su Ürünleri Milyon Ton 25,1 25,5
Tatlı Su Ürünleri Milyon Ton 20,7 22
Avlanılanlar Milyon Ton 2,2 2,3
Yetiştirilenler Milyon Ton 18,5 19,7

Kaynak: China Statisitcs Yearbook 2008


(http://www.ers.usda.gov/data-products/china-agricultural-and-economic-data/documentation.aspx,
Erişim Tarihi: 08.01.2013).

Yüzölçümü 9.561 milyon kilometre kare olan Çin’de bu alanın yaklaşık %10’u
tarıma elverişli topraklardan oluşmaktadır. Bu %10 dünya tarım alanlarının %7’sine
denk gelmektedir(Sayar, 2007: 41).
Çin’in ekonomik reformları, 1978 yılında ilk etapta merkez hükümetin onayı
olmaksızın kollektiflerin araziler üzerindeki kontrollerinin ailelere geri verilmesiyle
başlanmıştır. Bireysel ekonomik teşviklerin tekrar hayata geçirilmesinin ve çiftçilerin
ürün yetiştiriciliği konusunda bir nebze özgür bırakılmasının muazzam bir etkisi
olmuştur(DEİK, 2009: 8). Tarımda kolektif mülkiyetten özel mülkiyete geçilen 1978-
2001 döneminde tarım kesiminin net geliri 5 kat artmıştır(İGEME, 2008: 5).
Çin 1994’te tarım alanlarının ciddi şekilde sel ve kuraklık nedeniyle zarara
uğramasından dolayı ilk defa hububat, buğday ve pirinç ithal etmek zorunda kalmıştır.
Kuzey-Batı bölgelerinde bulunan 23 milyon sulamasız tarım arazisine 2001 yılının
Haziran’a kadar yağış düşmemesi, 2002 yılı tahıl fiyatlarının yükselmesine ve tahıl
ihracat-ithalat politikalarının değişmesine yol açmıştır(Yavuz, 2006: 76).
Çin’de ekonomik reformlar ile birlikte tarım üretim teknikleri gelişmiştir. Özellikle
seracılık bütün ülke genelinde yaygın olup, güney bölgelerinde hububat tarımı yılda iki
kez mahsul alacak şekilde gerçekleştirilmektedir(Yavuz, 2006: 76).
Ülkede yetiştirilen 400 çeşitten fazla hayvan çeşidi bulunmaktadır, hayvancılıkta
domuz ve deniz ürünleri Çin’de önemli besin maddelerindendir. En önemli tarımsal
ürünler; hububat, yağlı tohumlar-yer fıstığı, kolza tohumu-pamuk, jüt ve kenevir, şeker
kamışı, şeker pancarı, tütün(kuru), çay, meyveler, domuz, inek, koyun eti, inek sütü,

96
koyunyünü, ipek kozası, küçük ve büyük baş havyanlar olarak sayılabilir(İGEME,
2008: 6).
Önümüzdeki yıllarda Çin; modern tarıma daha önem vereceğini, köy ve kırsal
kesimlerde üretim ile uğraşan çiftçilerin dinamiklerinin artırılacağını, tarımda etkin
kaynak kullanımı, profesyonelleşme, organizasyon ve sosyalleşmeyi bir araya getiren
yeni tip üretim teknikleri ve sistemleri üzerine çalışacağını açıklamıştır.

2.2.1.2.Turizm

Çin büyüleyici tarihi eserleriyle, 52 ayrı etnik kökenli insanın yaşadığı farklı örf-adet
giyim ve yaşam kültürüyle, dünyaca ünlü mutfağıyla, doğa güzelliği ve kendine özgü
mimarı yapısıyla, Panda ayısıyla, Çin Seddi ve Yasak Şehriyle dünya turizminde önde
gelen ülkelerden biridir.
Çin ekonomik gelişim ve dışa açılma çabalarına paralel olarak turist çekebilmek için
çeşitli çalışmalarda bulunmaktadır. Bunların en önemlisi 2008 yılında düzenlenen 2008
yılı Pekin Olimpiyatlarıdır. Çin 2001’de yazıldığı olimpiyatlar boyunca 7 yıl ülke
tanıtımı ve vizyon geliştirme çalışması yapmıştır. Çin 2008 yılına kadar toplam 43
milyar doları çevre düzenlemeleri, misafirhaneler, otellerin modernizasyonu ve
mevcutların yenilenmesi ve genişletilmesi amacıyla Olimpiyatlar için harcamıştır.

Şekil 2.7: Çin Seddi, Yasak Şehir ve Panda Ayısı

Kaynak: Ntvmsnbc, Cnntürk, National Geographic


Yasak Şehir: (http://www.cnnturk.com/2009/yasam/gezi/08/10/cinin.yasak.sehiri.para.basiyor/53851
3.0/index.html, Erişim Tarihi: 07.01.2013), Çin Seddi:
(http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/319884.asp#BODY, Erişim Tarihi: 07.01.2013), Panda ayısı:
(http://shop.nationalgeographic.com/ngs/product/books/calendars-and-stationery/2013-national-
geographic-pandas-wall-calendar, Erişim Tarihi: 05.02.2014).

97
Çin Halk Cumhuriyetini ABD ve Avrupa’dan fazlaca turist ziyaret etmemektedir. Bu
durumun başlıca nedenlerinden biri; Çin’in baskıcı tutumu nedeniyle insan hakları
karnesinin (18) zayıf olmasıdır. 1991 yılında Tiananmen meydan olayları, Tibet ve
Uygurlulara yapılan baskılar Çin’in turizm karnesinin zayıflamasında önemli rol
oynamıştır. Fakat şunu belirtmek gerekir ki, 2001 yılında Çin’in Olimpiyatlara adını
yazdırması, Çin’in turizm vizyonunu geliştirmesi açısından oldukça olumlu olmuştur.
Bunun yanında, Çin tanıtımına destek olan Kung Fu Panda 1 ve 2 ‘nin filmlerinin
yapılması ve 2010 yılında Karate Kid’in çekimlerinin Çin’de yapılması, Kareteci Japon
Miyagi’ nin yerini Jackie Chan’in alması ülke tanıtımı için önemli gelişmelerden
olmuştur.
Çin Halk Cumhuriyeti 2000’li yıllarda ülkeye 30 milyon civarında turist çekerken bu
rakam 2010 yılında 55,70 milyon kişiye ulaşmıştır, bu rakam ile Çin ülkeler bazında
2010 yılında turist sayısı değerline göre dünyada 3. Ülke olmuştur. Turist gelirlerinde
ise 2010 yılında 45,80 milyar dolar gelir ile dünya üzerinde 4. Ülke
konumundadır(Tablo 2.6).

Tablo 2.6: Dünya Turizminde İlk On Ülke (2009,2010)

Turist Sayısı Turizm Gelirleri


Ülkeler Ülkeler
(Milyon Kişi) (Milyar $)

Yıllar 2009 2010 Yıllar 2009 2010


Fransa 76,8 76,8 ABD 94,2 103,5
ABD 55 59,7 İspanya 53,2 52,5
Çin 50,9 55,7 Fransa 49,4 46,3
İspanya 52,2 52,7 Çin 39,7 45,8
İtalya 43,2 43,6 İtalya 40,2 38,8
Britanya Krallığı 28,2 28,1 Almanya 34,6 34,7
Türkiye 25,5 27 Britanya Krallığı 30,1 30,4
Almanya 24,2 26,9 Avustralya 25,4 30,1
Malezya 23,6 24,6 Hong Kong(Çin) 16,4 23
Meksika 21,5 22,4 Türkiye 21,3 20,8
Kaynak: UNWTO World Tourism Organization June 2011: 6

Çin’e en çok yurtdışında yaşayan Çinliler; Hong Kong ve Makao’da yaşayan Çinliler
ile Tayland’da yaşayanlar turist olarak gelmektedir(Yavuz, 2006: 79).

18
Hükümet Çinlilerin dışında ülkeye turist çekebilmek için bir takım kararlar alsa da bunların ülkenin
insan hakları konusunda sahip olduğu kötü izlenim yüzünden, yabancı turistlerin Hong Kong, Tayland ve
Japonya’ya yönelmesine neden olmaktadır(Akçil, 2008: 34).

98
2.2.1.3. Hizmetler ve Telekomünikasyon

Çin’de telekomünikasyon hizmetleri güvenlik gerekçeleri öne sürülerek devlet


kontrolündeki şirketler tarafından verilmektedir. Bu şirketlerin en önemlileri Huawei ve
ZTE‘dir. Bu şirketler telekomünikasyon hizmetlerinin yanı sıra akıllı telefon, tablet ve
3G modem cihazları üretebilen firmalardır. Ayrıca ABD tarafından ajan olarak
nitelendirilen, büyük bir devlet işletmesi olan Çinli Huawei ülkemizde Türk Telekom
ile ortak çalışmalar yapmaktadır.
Çin’in hava alanı sayısı 1996 yılında 206 adet iken bu rakam 2003 yılında 507’ye
çıkmıştır, karayolu ise 1998 yılında 271.000 km iken bu rakam 2009 yılında 3.860.000
km’ ye çıkmıştır. Ayrıca yol yapım çalışmalarında gerek kara gerekse demiryolları
olsun üst teknolojiler kullanılmakta ulaşım kolaylaştırılmaya çalışılmaktadır. Fakat tüm
bu yapım ve ulaşım iyileştirme çalışmalarına rağmen Çin’de ulaşım ve haberleşme
sistemleri halen daha yeterli düzeyde değildir. İş bulabilmek için kırsal bölgelerden
kentlere yapılan büyük boyutlarda göçler kentlerdeki haberleşme ve ulaşım altyapısının
yetersiz kalmasına neden olmuştur. Çin’de hali hazırdaki ulaşım altyapısının, talebin
ancak %60’ına cevap verebildiği tahmin edilmektedir. Limanlar ve demiryolları talebe
cevap verememektedir. Havayolu taşımacılığı, malzeme, ileri teknoloji ve eğitimli
personel eksiliği içindedir(İGEME, 2011: 4).
Çin’in hizmet sektörü sanayi sektörüne göre görece daha küçük bir paya sahiptir.
Çin’de hizmet sektörü 2011 yılı verilerine göre GSYİH’ nin % 43,10’una sahiptir. Daha
öncede belirttiğimiz gibi Çin’de GSYİH içinde tarımın payı giderek azalırken hizmet
sektörü büyümektedir. Son yıllarda Çin’de hizmet sektöründe meydana gelen büyüme
oranları, GSYİH büyüme oranlarını geçmektedir.
Çin’de hizmet sektörünün en önemli bileşenlerinden biri bankacılık sektörüdür. 2007
yılı rakamlarına göre Çin’de toplam 4 büyük banka ülkedeki banka varlıklarının %50’
sine sahip olmuştur. Resmi makamlar özellikle 1990’ların sonunda bankaları devlet
işletmelerine kredi kullandırmaya zorlamaktaydılar. Bu durum, büyük borçların
oluşmasına neden olmuştur. Bankalar hala kredi kullandırma kararlarında resmi
müdahalelere maruz kalsalar da, müdahalenin boyutu azalmıştır. Hükümet ayrıca bazı
kamu bankalarını fon enjeksiyonu ile yeniden yapılandırmıştır. Örneğin 2008 yılının
sonunda 130 milyar RMB (19 Milyar Dolar) enjeksiyon ile Çin tarım bankası buna
örnek teşkil etmektedir(DEİK, 2009: 9).

99
Çin’in ekonomik reformlar ve uyguladığı politikalarla dışa açılması ve liberal
sisteme uyum sağlama gayretleri kapsamında önce 1990 yılında Shangay borsası, bir
süre sonrada Shenzen şehrinde yeni bir borsa daha açılmıştır. Çin’in açık kapı
politikaları sayesinde çevre ülkeler ile ekonomik entegrasyonu, bono alım satımlarının
serbestleştirilmesi, ticari ve yatırım ilişkilerinin geliştirilmesi ve serbest piyasaya uyum
çabaları Çin’deki bankacılık ve finans sektörünün gelişmesinde önemli olan faktörler
arasındadır.
Çin’de ulaşım imkânlarının iyileşmesi, teknolojinin ve ülke gelirlerinin artışı ve Çin
halkının kürselleşme yolunda artan oranda dünya ile bütünleşmesi hizmetler(turizm-
finans-lojistik-iletişim vb.) sektörünün Çin’de gelişmesine önemli katkı sağlamıştır.
Fuarlar, satın alma ve iş gezileri, turistik geziler vb. etkinlikler için Çin’e gelen
yabancılar dış dünya’ya açılan Çin’in finans, lokantacılık, iletişim, otelcilik, seyahat,
turizm vb. birçok hizmet sektörüne katkı sağlamıştır.

2.2.1.4. Sanayi

2011 yılı verilerine göre sanayinin Çin’de GSYİH içersindeki payı % 46,80’dir.
Çin’de 2011 yılında GSYİH değerlerindeki en büyük pay sanayiye aittir. Çin ekonomisi
1980 öncesi ağırlıklı olarak tarıma dayanırken, günümüzde Çin’de sanayi sektörü tarım
sektörünü GSYİH değerlerinde geçerek en önde gelen sektör olmuştur.
Sanayi sektörü, 1997-2007 yıllarında ortalama %10,60 oranında büyüme
kaydetmiştir. Reform döneminde seyrek olarak bulunan özel firmalar ve yabancı
sermayesi bulunan şirketler reform döneminin başlamasıyla hem nicelik hem de nitelik
bakımından büyümüştür. 2006 yılında özel işletmeler, gayri safi endüstriyel üretim
değerinin %21,20’sini oluşturmuş(1999 yılında bu oran %4,50’tir) ve 65,90 milyon
kişinin istihdamı sağlanmıştır(DEİK, 2009: 8). 2008 yılında sanayide büyüme %9,30
olmuştur. 2009 yılı resmi olmayan tahmini ise %8,10’dur. Bu artış öncelikle köy ve
kasaba işletmeleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Dolayısı ile yerel tarımsal artık değer
düşük teknolojili emek yoğun imalât sanayi yatırımları olarak vücut bulmuştur(İGEME,
2011: 3).

100
Tablo 2.7: Sanayi Üretimi (2010, 100 Milyon Yuan)

Sanayi
Toplam Yıllık
Üretim Toplam
Sektör Firma Çalışan İşçi
Çıktı Kâr
Sayısı (10.000 Kişi)
Değeri
Yiyecek Üretimi 9.152 11.134 1.015 176

İçecek Üretimi 6.371 9.166 991 130

Tütün Üretimi 151 5.628 734 21

Tekstil Üretimi 33.384 28.110 1.698 647

Konfeksiyon, Ayakkabı ve Giyim Eşyaları Üretimi 18.547 11.989 852 447

Deri ve Kürk Türevi Ürünler Üretimi 8.854 7.739 611 276

Kereste ve Türevi Ürünler Üretimi 11.366 7.166 515 142

Mobilya Üretimi 5.934 4.305 282 112

Kâğıt ve Kâğıt Hamurundan Üretilen Ürünler 10.270 10.202 727 158

Yazıcı ve Kayıt Etme Cihazları Üretimi 6.850 3.468 309 85


Eğitim Spor ve Kültürel Aktiviteler için Yapılan Üretim 4.827 3.061 166 128

İşlenmiş Petrol Türevi, Nükleer Yakıt ve Kok Kömür Üretim 2.324 29.311 1.221 92

Ham Kimyasal Maddeler Üretimi 29.504 47.452 3.638 474

İlaç Üretimi 7.039 11.417 1.331 173

Kimyasal Ürünler Üretimi 1.939 5.020 359 44

Kauçuk Üretimi 4.856 5.826 399 103

Plastik Ürünler Üretimi 21.033 13.571 930 283

Metal Olmayan Mineral Ürünler Üretimi 34.793 31.267 2.859 545

Eritme Demir ve Metal Üretimi 7.881 54.491 2.149 346

Eritme Cevher Ürünler (Demir Türevi Olmayan) Üretimi 8.200 29.175 1.621 192

Metal Ürünler Üretimi 25.703 19.642 1.365 345

Genel Amaçlı Makine Üretimi 39.699 34.400 2.711 539

Özel Amaçlı Makine Üretim 20.083 21.313 1.855 334

Transport Ekipman Üretimi 20.718 55.059 4.856 574

Elektrikli Makine Üretimi 27.537 42.153 3.116 604

İletişim Ekipmanları Bilgisayar ve Diğer Mak. Üretimleri 14.838 55.161 2.873 773

Ölçü Aletleri ve Ofis Malzemeleri Üretimi 5.828 6.323 538 125

Sanat Eseri ve Diğer Ürünlerin Üretimi 7.937 5.701 371 140

Kaynak: China Statistic Year Book 2011


(http://www.stats.gov.cn/tjsj/ndsj/2011/indexeh.htm, Erişim Tarihi: 09.01.2013)’den yararlanılarak
oluşturulmuştur.

Çin ucuz işçilik avantajını iyi kullanarak sanayi sektöründe başta tekstil ve hazır
giyim sektörü ve emek yoğun mallarda ön plana çıkmaya başlamıştır. 1990’lı yılların
ortalarından itibaren emek yoğun malların üretiminin yanı sıra, petrol türevi ürünler,
kimya, elektronik makine ve ekipmanları ve katma değeri yüksek ürünler üretmeye

101
başlayarak, dünya sanayisinde giderek yıldızı parlayan ülkeler arasına girmeye
başlamıştır. Bunun yanında, Çin’de sadece ileri teknoloji gerektiren uçak, otomobil,
gemi, ileri teknoloji elektronik ekipmanlar değil, aynı zamanda uydu ve modern sanayi
ekipmanları da üretilebilmektedir.
-Çin’in en çok kâr elde ettiği 2010 yılı itibarıyla ilk 10 sanayi ürünleri şunlardır:
1- Tranport Ekipmanları
2- Ham Kimyasal Ürünler
3- Elektrikli Makine ve Ekipmanları
4- İletişim Ekipmanları
5- Metal Olmayan Mineral Ürünler
6- Genel Amaçlı Makine
7- Çelik ve Metal
8- Plastik
9- Tekstil ve Giyim Eşyaları
10- İlaç
1996 yılından buyana Çin; demir-çelik, tekstil, kömür, çimento ve televizyon gibi
ürünlerin dünya sıralamasında hep ön sıralarda olmuştur. Ayrıca, 2001 yılında DTÖ’ ye
üye olarak global sisteme uyum sağlamaya başlayan Çin, tekstil ve hazır giyim
sektörlerinde öyle büyümüştür ki, sektörün açık ara dünya lideri olmuştur. Çin
ekonomisi pek çok sanayi alanında yetkinliğe ulaşmış durumdadır. Modern metalürji,
madencilik ve enerji ekipmanları, uçak yapımı, otomobil üretimi, büyük makine
parçaları, döküm, uzay sanayi, büyük enerji devreleri, elektronik, iletişim ekipmanları,
ölçüm ekipmanları gibi alanlar, son dönemde Çin ekonomisin faaliyet gösterdiği başlıca
alanlar arasında sayılmaktadır. Ayrıca; Çin, halen madencilik, enerji santralleri,
metalürji, akaryakıt, kimyasallar, otomotiv ve gemi yapımı konularında tamamen kendi
teknik imkânlarına dayanmaktadır(İGEME, 2011: 3).

2.2.1.5. Enerji ve Madenler

Çin maden kaynakları açısından oldukça zengin bir ülkedir. Çin’in keşfi yapılmış
maden kaynakları dünya maden kaynaklarının ortalama %12’sini oluşturmaktadır. Bu
rakam ile dünya maden kaynakları büyüklüğünde üçüncü ülke konumundadır.
Çin’in zengin maden kaynaklarına sahip olmasına rağmen Çin’de madencilik sektörü
iyi işletilememektedir. Bunun başlıca nedenleri fiyat politikası ve yeteri derecede

102
güvenlik önlemlerinin alınmamasıdır. Çin’in madencilik sektörü dengesiz fiyatlandırma
sistemi ve güvenlik sorunları yüzünden sıkıntılar yaşamaktadır. Sektörü etkinleştirme
çabalarının sonucunda istihdam 1995 yılında 9,30 milyondan 2007’de 5,40 milyona
düşmüş, verimsiz madenler kapatılmıştır. Kömür madenleri ölüm kapanları olarak
nitelendirilmektedir. Bu durum, dünyanın en büyük kömür üreticisi Çin için ciddi bir
sorun teşkil etmektedir(DEİK, 2009: 8).
Ülkedeki madenlerin %60’ı devlet tarafından işletilmektedir. Kömür fiyatlarının çok
düşük olması bu alandaki yatırımları özendirmekten uzaktır(İGEME, 2011: 4).
Çin’de devletin haricinde, madencilik sektöründe özel sektörde faaliyette
bulunmaktadır. Çin’de özel sektörün hünerlerinin aksine, madencilik sektöründe devlet
işletmeleri daha güvenli görülmektedir. Düşük kömür fiyatları devlet kontrolünde olup
zamanla fiyatların serbestleştirilmesi sektörün geleceği açısından olumlu olarak
değerlendirilmektedir.
Çin’de rezervlerin araştırılmış olduğu maden çeşitlerinin sayısı 155’e ulaşmıştır.
Enerji kaynağı olan maden çeşitleri 10, siyah metaller 5, demirsiz metal madenler 41,
demirli metaller 8, madeni olmayan metaller ise 91 çeşittir. Çin maden kaynakları
zenginliği açısından dünyanın sayılı devletleri arasında sayılmaktadır. Bunun yanında,
altın üretiminde dünya sıralamasında 5. Sırada yer almaktadır.
Çin son dönemde yüksek teknolojili sanayiler için gerekli ender metallerin üretici ve
ihracatçısı konumuna gelmiştir. Bunlar vanadyum, titanyum, germanyum, galliyum,
polikristalin ve silikon’dur(İGEME, 2008: 6).
Çin dünya kömür rezervlerinde birinci sırada yer almaktadır. ÇHC, ülkede bulunan
zengin kömür yataklarının doğal sonucu olarak enerji üretimindeki en ağırlıklı kaynak
olarak kullandığı kömürü, önümüzdeki yıllarda da yüksek oranda kullanmayı
sürdürecektir(Karaca, 2008: 86). Bunun yanında, Çin’de ham petrol, doğalgaz ve
hidroelektrik de üretilmektedir. Fakat ham petrol üretimi ülke ticaretinin ve üretiminin
hızlı artmasından dolayı yetersiz boyutlarda kalmaktadır. Bu nedenle Çin yüksek
tonajda ham petrol ithalatı yapmaktadır.
Çin hidroelektrik enerjiyi yeterli düzeyde üretemediğinden bazı sanayi bölgeleri
zaman zaman elektrik kesintilerine maruz kalmaktadır, elektrik kesintileri ile üretimin
durması ve ticaretinin yavaşlaması Çin ekonomisi açısından olumsuz olarak
değerlendirilmektedir.

103
ÇHC’nin doğalgaz üretimi 1995-2000 yılları arasında 17,40 milyar metreküpten 50
milyar metreküp seviyelerine ulaşmıştır. Aynı yıllar arası tüketim ise 17,40 milyar
metreküp den 49,20(Hong Kong dâhil) milyar metreküp olmuştur(Karaca, 2008: 87).

Tablo 2.8: Maden ve Enerji Üretimi (2010, 100 Milyon Yuan)

Toplam Yıllık Çalışan


Firma Toplam
Sektör Üretim Çıktı Sayısı (10.000
Sayısı Kâr
Değeri Kişi)
Maden ve Kömür Üretimi 9.016 22.109 3.447 527
Petrol ve Gaz (Çıkarılan) 310 9.918 3.027 106
İşlenmiş Demir Cevheri 4.262 5.999 893 67
İşlenmiş Metal Cevherler (Demir Hariç) Üretimi 2.443 3.799 572 55
Metal olmayan Cevher Üretimi 4.633 3.094 276 57
Diğer Cevher Üretimi 39 31 2 0,45
İşlenmiş Petrol, Kok Kömürü ve Nükleer Yakıt Üretimi 2.324 29.239 1.221 92
Ham Kimyasal Maddeler Üretimi 29.504 47.920 3.638 474
Dökme Metaller Üretimi 7.881 51.834 2.149 346
Dökme ve Preslenmiş Metal Cevher Üretimi 8.200 28.119 1.621 192
Metal Ürünler Üretimi 25.703 20.135 1.365 345
Kaynak: China Statistic Year Book 2011
(http://www.stats.gov.cn/tjsj/ndsj/2011/indexeh.htm, Erişim Tarihi: 09.01.2013)’den yararlanılarak
oluşturulmuştur.

Şekil 2.8: Çin’in Nükleer Santral Haritası

Kaynak: Bilge Adamlar Stratejik Araştırma Merkezi


(http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=1208:cinin-nuekleer-
enerji-politikas&catid=92:analizler-uzakdogu&Itemid=140, Erişim Tarihi: 11.01.2013).

104
Çin enerji temini sıkıntısını azaltmak için stratejiler geliştirmektedir. Çin mevcut
nükleer santrallerin sayısını arttırarak, enerji temininde yaşanan sıkıntıları hafifleterek
ekonomik kazanımları artırmak istemektedir. Çin nükleer enerji konusunda kendi
imkânlarını kullanarak üretim yapabilen bir devlettir. Son yıllarda dünya üzerinde en
çok nükleer tesis yapım çalışmaları Çin’de yapılmaktadır. Ayrıca, Çin Fransa ile
Nükleer Tesisler konusunda işbirliği yaparak kurulacak olan tesislerin
modernizasyonuna da önem vermektedir.
Çin dünya kömür üretiminde birinci olduğu gibi demir-çelik endüstrisinde de dünya
sıralamasında ilk sırada yer almaktadır. 2004 yılında dünya çelik üretimi yaklaşık 1
milyar ton civarında gerçekleşmiştir. Bu üretimin yaklaşık dörtte biri Çin tarafından
yapılmıştır. 2005 yılında Çin’in demir çelik ürünleri üretiminde büyük bir artış
gözlemlenmiştir. Küresel arzın yetersiz kalması, denizaşırı pazarlarda fiyatların göreceli
olarak yüksek kalması ve iç talebin artış göstermesi bu üretim artışını ortaya çıkaran
başlıca öğelerdendir(Akçil: 2008: 42).
2011 yılında Çin ham çelik üretiminde en yakın takipçisi Japonya’ya 6 kattan fazla
fark atarak 683,30 milyon ton ham çelik üretmiştir. Bu rakam ile açık ara dünya lideri
olan Çin ayrıca katma değeri yüksek olan bu hammaddenin ihracatından önemli gelir
elde etmektedir.

2.2.1.6. İnşaat

Resmi rakamlara göre, 1995-2000 yılları arasında Çin’de inşaat sektörü yılda
ortalama %18 büyümüştür(TİSK, 2004: 11). Çin’de çok hızlı büyüyen sektörlerden
biride inşaat sektörüdür.
Ülke ekonomisinin ve inşaat sektörünün sürekli gelişmesine rağmen, Çin’de altyapı
yetersizliği ciddi boyutlardadır. Kentlerdeki iş imkânlarının artmasıyla meydana gelen
aşırı göçlerle birlikte ülkenin doğu ve güney kıyılarında yoğunlaşan nüfus kentlerde
ciddi bir nüfus baskısı sorunu ortaya çıkartmıştır. Hızlı yapılanma ve altyapıya gerekli
önemin verilememesi sebebiyle bu bölgelerdeki yapılar zamanla çok yetersiz kalmış ve
buna bağlı olarak da Çin’de ciddi sorunlar ortaya çıkmıştır.
Çin kentlerde altyapı sorunlarını azaltmaya yönelik çalışmalarını artırmıştır. Çin
hükümeti bu kapsamda büyük bütçeler ile altyapı çalışmalarına önem vermekte ve
halkının daha iyi imkânlara sahip olması için gayret etmektedir, fakat devasa nüfus
sebebiyle her ne kadar ekonomik gelişim sürse de, gerekli yatırımların yapılmasının ve

105
tamamlanmasının daha uzun yıllar sürmesi beklenmektedir. Ülkenin büyüklüğü göz
önünde bulundurulduğunda Çin’de konut ve alt yapı yatırımları ve bunlara ilişkin
malzeme talebinin uzun bir süre daha devam etmesi beklenmektedir(İGEME, 2011: 4).
1990’lı yılların sonunda kamu altyapı çalışmaları inşaat sektörünün canlanmasına
katkıda bulunmuştur. 2002 yılından itibaren endüstriyel yatırım ve gayrimenkul
geliştirmede önemli yere sahip olmuştur. Son yıllarda Çin’in altyapı sektöründe gözle
görünür gelişmeler yaşanmıştır. Ancak yinede özellikle ülkenin batısı ve kırsal
kesimlerde hala yapılması gereken çok iş bulunmaktadır(DEİK, 2009: 9).
Kırsal kesimlerden kentlere yapılan aşırı göçler nedeniyle talebin artması, Çin’de
gayrimenkul sektörlerinin gelişmesine neden olmuştur. Ayrıca ülke gelişimi ile paralel
olarak ekonomik kazanımların artması ve başlatılan birçok proje ile inşaat sektörü
Çin’de sürekli büyümüştür. Çin’de kentlerde arazi geliştirme faaliyetleri 2000-2007
yılları arasında yıllık ortalama %20 artış göstermiştir, 2007 yılında ise büyüme yaklaşık
%30 ‘a kadar çıkmıştır.
Spekülatif fiyat şişirmeleri birçok şehirde hala sorun teşkil etse de, 1990’ların
sonunda bireylerin evlerini kendileri alma hakkını edinmelerinin ardından (Daha önce
kentlerde konutlar kamu kurumları veya devlet işletmeleri tarafından ücretsiz veya
düşük kiralar ile verilmekteydi.) 2000 yılından itibaren artan faaliyetlerin çoğu reel
talepler doğrultusunda gerçekleşmiştir(DEİK, 2009: 9).
2010 yılı itibarıyla Çin’de 60 büyük inşaat şirketinin geliri 405,27 milyar dolara
ulaşmıştır. Bu dev firmaların 2010 yılındaki gelirleri 2009 yılına göre yaklaşık % 29,50
artış göstermiştir(http://enr.construction.com/toplists/chinacontractors/2012/0102-
chinese-construction-industry-continues-growth.asp, Erişim Tarihi: 12.01.2013).

2.2.2.Çin’de Ekonomik Bölgeler

Çin’de 23 eyalet, 5 özerk bölge, merkeze doğrudan bağlı 4 şehir ve 2 özel idari
bölge, toplam 834 şehir olmak üzere eyalet düzeyinde 34 idari bölge bulunmaktadır.
Eyaletler Çin Halk Cumhuriyeti merkezi hükümete bağlıdır.

2.2.2.1. Merkeze Bağlı Şehirler

-Beijing(Pekin): Ülke Başkentidir. Tarihi kültürü mimarisi çok geniş bir yerleşim
yeridir, Yasak Şehir, Çin Seddi ve Gök Tapınağı bu şehirdedir. Turizm açısından

106
önemli bir gelir kaynağıdır ve ayrıca ülkenin siyasi merkezidir. 2008 yılında şehirde kişi
başına düşen gelir; Satın alma paritesine göre 17.063 Amerikan Dolarıdır. Pekinde
sağlık sektörü diğer bölgelere göre oldukça gelişmiştir.

-Shanghai: Shanghai yanlızca Çin’in en büyük şehri değil, dünyanın da en büyük


şehirlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Çin’in sanayi kalbi, ticaret, finans merkezi,
bilim ve teknoloji üssüdür. 2008 yılında şehirde kişi başına düşen gelir; Satın alma
paritesine göre 19.795 Amerikan Dolarıdır. Çin ana kıtasının Şanghay şehri, kişi başına
düşen gelirlerde en üst seviyede olan en zengin yerleşim yeridir.

-Tianjin: Kuzey Çin’in en büyük sanayi şehridir. Petrol, gaz ve tuz kaynakları
zengindir. Teknolojik sanayinin yoğun olduğu Tianjin, ayrıca Kuzey Çin’in önemli
ticaret merkezi ve sınır kapısı şehridir.
Tianjin’in ünlü turistik ve tarihi yerleri arasında, Ningyuan Parkı, Tianhou Tapınağı,
Dagukou Top Kulesi, Ji ilçesindeki Dule Tapınağı, Huangyaguan’daki eski Çin Seddi
ve “Jingdong’daki Birinci Dağ” olarak adlandırılan Panshan manzara bölgesi
bulunuyor(http://turkish.cri.cn/chinaabc/chapter1/chapter10202.htm, Erişim Tarihi:
12.01.2013). 2008 yılında şehirde kişi başına düşen gelir; Satın alma paritesine göre
15.017 Amerikan Dolarıdır.

-Chongqing: Chongqing kapsamlı bir sanayi şehridir. Chongqing’de Yangtze Nehri


üzerindeki Üç Boğaz, Piba Dağı ve Jinyun Dağı gibi ünlü turistik yerler
bulunuyor(http://turkish.cri.cn/chinaabc/chapter1/chapter10202.htm, Erişim Tarihi:
12.01.2013). Fakat gelir seviyesi Pekin-Şanghay ve Tianjin’e göre oldukça azdır. 2008
yılında şehirde kişi başına düşen gelir; Satın alma paritesine göre 4.880 Amerikan
Dolarıdır.

2.2.2.2. Eyaletler

Çin’de şehirler ve eyaletler coğrafi konumları ve milli gelir düzeyleri açısından 1. 2.


ve 3. Seviye yerler olarak sıralanır. Bunlardan Şanghay, Pekin, Tianjin, Zheijang,
Guangzhou, Guangdong, Jiangsu birinci seviye yerlerdir. Hainan, Xinjiang, Hunan,
Henan, Chongging 2. seviye, Ningxia, Anhui, Guangxi, Yunan ise 3. seviye olarak
sıralanır.

107
Tablo 2.9: Çin Eyaletleri ve Kişi Başına Düşen Gelirleri (2008)

Kişi Başına Düşen Gelir-PPP


Eyalet Adı Kısa Adı Eyalet Merkezi
2008 (US Dolar)
Taiwan Tai Taibei -
Zhejiang Zhe Hangzhou 11.428
Jiangsu Su Nanjing 10.700
Guangdong Yue Guangzhou 10.175
Shandong Lu Jinan 8.956
Liaoning Liao Shenyang 8.462
Fujian Min Fuzhou 8.155
Jilin Ji Changchun 6.365
Hebei Ji Shijiazhuang 6.291
Heilongjiang He Haerbin 5.882
Shanxi Jin Taiyuan 5.495
Hubei E Wuhan 5.383
Henan Yu Zhengzhou 5.304
Shanxi Shan ya da Qin Xian 4.939
Hunan Xiang Changsha 4.743
Hainan Qiong Haikou 4.649
Sichuan Chuan ya da Shu Chengdu 4.163
Jiangxi Gan Nanchang 4.070
Qinghai Qing Xining 4.051
Anhui Wan Hefei 3.921
Yunnan Dian ya da Yun Kunming 3.407
Gansu Gan ya da Long Lanzhou 3.278
Guizhou Qian ya da Gui Guiyang 2.389

Kaynak: 2012 Çin Kültür Yılı Resmi İnternet Sitesi


(http://turkish.cri.cn/chinaabc/chapter1/chapter10202.htm, Erişim Tarihi: 11.01.2013) ve İSO, 2010: 59-
60-61 ’den yararlanılarak oluşturulmuştur.

Şekil 2.9: Çin Eyalet Haritası

Kaynak: İstanbul Sanayi Odası,2010: 10

Reform döneminin başından beri ekonomik büyüme Çin’in doğu kıyılarında daha
hızlı gerçekleşmiştir. 1980’ler boyunca ve 1990’ların başında en yüksek büyüme
oranlarından bazıları komşu Hong Kong’dan gelen artan sermaye akışı, teknoloji ve
108
girişimci becerisine bağlı olarak güneyde bulunan Guangdong ve Pearl Nehri
Deltası’nda yaşanmıştır. Ancak 2000’lerin başından itibaren Shangai, Jiangsu ve
Zhejiang şehirlerini kapsayan Yangtze Nehri Deltası Gaungdong’a yetişmiştir(DEİK,
2009: 16).
Çin’in doğu kıyıları milli gelirin üçte ikisi ve yabancı sermaye yatırımlarının
%88’ine sahiptir. Çin’in en hızlı gelişen eyaletleri Zheijang, Jiang Çin sermaye
yatırımlarındaki %25 payıyla 500 kadar uluslararası şirkete ev sahipliği yapıyor(İSO,
2010: 8). Çin’de demiryolu hatları, liman, hava alanları gelişmiş olan Tayvan, Makao,
Hainan ve Hong Kong’a yakın bölgeler yabancı yatırımlarda ön plana çıkan bölgelerdir.
Örneğin; Çin’de bulunan Limanlar Pearl nehri deltası (Shenzen, Gaungzhou), Yangtze
nehri deltası (Şanghay, Ningbo) ve Bohai bölgesinde (Qingdao, Tianjin, Dalian)
bulunan 7 liman ülke ticaretinin ortalama %70’ini yapmaktadır.
Ülkenin kuzey ve batı bölgesi kurak ve karasal iklime sahipken, güney ve doğu kıyı
bölgeleri daha ılıman ve yumuşak iklime sahiptir. Kıyı bölgelerinin doğusunda Japonya,
Tayvan ve Hong Kong, güneyde Malezya, Endonezya ve Avustralya gibi gelişmiş
bölgeler bulunmaktadır. Hem yumuşak iklim, hem de gelişmiş bölgelere yakın olmanın
getirdiği farklar bölgeler arasında dengesiz gelir dağılımlarına neden olmuştur.
Çin’de devletin özellikle ekonomik kural ve denetim sıklığı batıdan doğuya gittikçe
katılaşmaktadır. Kararların merkezi idareden nispeten daha bağımsız ve hızlı alındığı
Çin özel sektörü genelde Zheijang, Jiangsu ve Guangdong eyaletlerinde yer almaktadır.
Daha geleneksel ve kamuya ait şirketler kuzeyde faaliyet gösterirler. Özel Ekonomik
Bölgeler olarak sayılan bölgeler ise Shenzen, Zhuhai, Shantou, Xiamen ve Hainan’dır.

Tablo 2.10: Tayvan Ülke Profili

Yüzölçümü: 36,188 km kare


Nüfus: 23,3 milyon (2011)
Başkent: Taipei (2,607 milyon)
Yönetim Şekli: Demokrasi
Para Birimi: Yeni Tayvan Doları (NTD)
Döviz Kuru: 1 USD = 30,262777 NTD ( 2 Ocak 2012)
GSMH (kişi başına-PPP): $18,458 (Haziran 2011)
Konuşulan Diller: Çince (Mandarin), Tayvanca ve Hakka
Resmi İsim: Çin Cumhuriyeti

Kaynak: DEİK, 2012: 1

109
Mao yönetiminin siyasi otoriteyi eline geçirmesinden sonra Çan-Kay-Şek o güne
kadar yönettiği ülkeden yanına kendine bağlı askeri birimleri ve ekonomik varlıkları
alarak Tayvan adasına kaçmıştır. ÇHC rejimine karşı olan Çan-Kay-Şek Tayvan’a
yerleştikten sonra ÇHC tehditlerine karşı ABD ile ittifak yapmıştır. ABD ‘nin Tayvan’a
kanat açmasıyla uluslular arası bir soruna dönüşen Tayvan meselesi ABD ile Çin’in
arasını bir dönem oldukça açmıştır. Çin’e göre kendine bağlı bir eyalet görünümünde
olan Tayvan’ın büyük çoğunluğu Çin etnik kökenli olan Han etnik grubuna mensuptur.
Bir dönem ABD yardımlarıyla ekonomisini ayakta tutmaya çalışan Tayvan şu an
sanayi, makine, elektronik ürünler(Çipli ileri teknolojili elektronik ürünler) ve kimya
endüstrisinde oldukça gelişmiştir, ayrıca gelişmişlik yönüyle Çin’in en zengin
bölgelerinden hiçbir farkı yoktur. Tayvan’ın 2010 yılı GSYİH içersindeki hizmet
sektörünün payı %68,60, sanayi %29,80, tarımın payı ise %1,60’dır.
Tayvan, 70 ve 80’li yıllardaki hızlı ekonomik kalkınmasıyla Güney Kore, Singapur
ve Hong Kong ile birlikte “Dört Asya Kaplanı”ndan biri haline gelmiştir. Dünyada çok
az ülke tarafından bağımsız bir devlet olarak tanınan Tayvan, kendisini resmen
tanımayan pek çok ülkeyle fiilen bağımsız bir devletin yapabileceği pek çok faaliyeti
yürütmektedir. Bu açıdan Tayvan uluslararası ilişkiler ve özellikle uluslararası hukuk
açısından çok müstesna bir örnek olmayı sürdürmektedir(DEİK, 2012: 2).

2.2.2.3. Özerk Bölgeler

Çin’in beş özerk bölgesi Guangxi, Ningxia Nanjing Hui, İç Moğolistan, Tibet ve
Uygur özerk bölgesidir. Tibet ve Uygur bölgeleri Çin’de karışıklıkların en çok çıktığı
yerler olarak bilinmektedir.
Türkiye dışında Türklerin yoğun olarak yaşadığı yerlerden biri olan Sincan Uygur
Özerk Bölgesi(Xinjiang) Çin’in kuzeybatısında yer almaktadır. Önemli petrol, doğalgaz
ve uranyum kaynaklarına sahiptir. Ayrıca zengin altın ve bakır yatakları vardır. Ülkenin
pamuk ihtiyacının yarısına yakını bu bölgeden karşılanmaktadır. Bölge, zengin
kaynaklara sahip olduğu gibi Çin’in Hazar Havzası ile bağlantısını sağlamakta ve
güvenlik açısından da stratejik önem arz etmektedir(Sandıklı, 2009: 1).
Uygur Türklerinin bölgede ayrımcılığa tabi tutulması, bölgedeki devlet
işletmelerinde Han etnik kökenli Çinlilerin çalıştırılması, Çin’in han etnik kökenli
vatandaşlarına sağladığı imkânları bölgede Uygur Türklerine sağlamaması ve bölgeye

110
yerleştirilen Han etnik grubuna mensup Çinlilerin bölgede nüfusunun giderek artması
bölgede çıkan huzursuzlukların başlıca nedenleri arasındadır.

Tablo 2.11: Çin Özerk Bölgeleri

Beş Özerk Bölge


Kişi Başına Düşen Gelir-PPP
Özerk Bölgenin Adı Kısa Adı
2008 (US Dolar)
İç Moğolistan Özerk Bölgesi İç Moğolistan 8.721
Tibet Özerk Bölgesi Zang 3.752
Guangxi Zhuang Özerk Bölgesi Gui 4.051
Ningxia Nanjing Hui Özerk Bölgesi Ning 4.844
Xinjiang Uygur Özek Bölgesi Xin 5.385

Kaynak: 2012 Çin Kültür Yılı Resmi İnternet Sitesi


(http://turkish.cri.cn/chinaabc/chapter1/chapter10202.htm, Erişim Tarihi: 11.01.2013) ve İSO, 2010: 59-
60-61 ’den yararlanılarak oluşturulmuştur.

Özerk yapıya sahip olan Çin’in Tibet bölgesinde çıkan huzursuzluklar tüm dünya
kamuoyu tarafından iyi bilinmektedir. Tibet Bölgesi önemli kültürel ve tarihsel yerleşim
merkezidir. Budistler açısından dini bir öneme sahiptir ve ayrıca dünyanın en
yüksekteki kara sınırı Everest Dağı bu bölgede bulunmaktadır.
Çin, Uygur Türk bölgesinde yaptığı ayrımcılığı aynı şekilde Tibet özerk bölgesinde
de yapmaktadır. Tibet’in Nobel Barış Ödüllü Budist dini lideri Dalai Lama’ın tüm
barışçıl politikalarına rağmen, Çin yönetiminin uyguladığı katı politikalar yüzünden
Dalai Lama ve Budist yüz binlere yakın Tibetli ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır.
Çin yönetiminin benimsemiş olduğu tek Çin politikası ülkedeki azınlıkların bir tehdit
olarak algılanmasına sebep olmuştur. Bu nedenle de farklı azınlık gruplarının
kendilerini Çinli gibi hissetmelerine özen göstermiştir. Tibet etnik grubunun komünist
yönetim tarafından Çinli diye adlandırılması da bundan kaynaklanmaktadır(Gürkan,
2008: 4).

2.2.2.4. Özel İdari Bölgeler

Çin’in iki özel idari bölgesi Hong Kong ve Makao’dur. Asya ulaşım ağı üzerinde
önemli bir konumda olan, Asya’nın en gelişmiş bölgelerinden biri olarak tanımlanan
irili ufaklı 262 adet adadan oluşan Hong Kong finans, ticaret ve turizm açısından
oldukça gelişmiş bir ülkedir.

111
Tablo 2.12: Hong Kong Ülke Profili

Yüzölçümü: 1.104 km kare


Nüfus: 7,07 Milyon 2010
Başkent: Hong Kong
Para Birimi: Hong Kong Doları
Döviz Kuru: 1 USD = 7,77 Hong Kong Doları
GSMH (kişi başına-PPP): $31.700 Dolar (2010)
Büyüme Hızı: % 5,10 (2011)

Kaynak: T.C. Ekonomi Bakanlığı İhracat Bilgi Platformu, Hong Kong Ülke Profili
(http://www.ibp.gov.tr/pg/section-pg-ulke.cfm?id=Hong-Kong, Erişim Tarihi: 15.01.2013).

Hong Kong Afyon savaşları kapsamında İngiliz galibiyetiyle 99 yıllığına Çin


tarafından İngilizlere kiralanmıştır. 1887’de yapılmış olan anlaşma 1997’de son
bulmuştur. Bu süre sonunda yapılan anlaşmalarda; Bir ülke, iki sistem ilkesi
çerçevesinde, sosyalist sistem ve politikalar, Hong Kong özel idare bölgesinde
uygulanmayacak ve Hong Kong’un önceki kapitalist sistemi ve hayat şekli
değişmeksizin 1997’den itibaren 50 yıl daha uygulanmaya devam
edecektir(http://www.ibp.gov.tr/pg/section-pg-ulke.cfm?id=Hong-Kong, Erişim Tarihi:
15.01.2013).
Aynı şekilde Makao’da Portekizler ile yapılan anlaşmalar kapsamında 1999 yılında
Çin’e geçmiştir. 1987'de Çin ile Portekiz arasında, Makao'nun 1999'da Çin'e geri
verilmesini öngören bir antlaşma imzalandı. 1997 yılında Hong Kong’da İngiliz
yönetiminin sona ermesinden sonra 20 Aralık 1999 tarihinde de Makao, özel idari bölge
statüsü altında Çin Halk Cumhuriyeti’ne devredildi. Son Portekiz valisi Joaquim Roche
Vieira, makamını Pekin tarafından atanan Edmund Ho’ya terkedip ülkesine dönerken
Doğu Asya’da yaklaşık 450 yıldır süren Avrupa’nın hâkimiyeti de tarihe karışmış
oluyordu(http://www.ibp.gov.tr/pg/section-pg-ulke.cfm?id=Makao, Erişim Tarihi:
15.01.2013).

Tablo 2.13: Makao Ülke Profili

Yüzölçümü: 28,20 km kare


Nüfus: 578.000 (2012 CIA Tahmin)
Başkent: Makao
Para Birimi: Pataka
Döviz Kuru: 1 USD = 7,99 Pataka
GSMH (kişi başına-PPP): $49.795 Dolar
Büyüme Hızı: %24 (2011 EIU)

Kaynak: T.C. Ekonomi Bakanlığı İhracat Bilgi Platformu, Makao Ülke Profili
(http://www.ibp.gov.tr/pg/section-pg-ulke.cfm?id=Makao#url, Erişim Tarihi: 15.01.2013).

112
Küçük bir ada ülkesi olan Hong Kong WTO verilerine göre 2011 yılında 511 milyar
dolarlık ithalat yapmıştır. Kişi başına düşen milli gelir ise satın alma paritesine göre;
31.700 (2010) Amerikan Dolarıdır. Hong Kong Menkul Kıymetler Borsası dünyanın en
önde gelen borsaları arasında yer almaktadır. Ayrıca, 2008 yılı finansal kaynaklı küresel
ekonomik kriz daha çok batı ekonomilerini olumsuz etkilediği için kriz sonrasında
Hong Kong daha cazip bir finans merkezi haline gelmiştir.
Hong Kong ekonomisinde hizmetler sektörünün GSYİH içindeki payı 2009 yılında
%92,60’dır. Hong Kong’da gelişmiş bir finans sektörü bulunmaktadır ve ayrıca ileri
düzeyde bilgi işlem ve bankacılık hizmetleri de yer almaktadır. Bunun yanında, ülkede
turizmden de gelir elde edilmektedir. Tarım ve endüstrinin GSYİH içersindeki payları
oldukça düşüktür. Hong Kong’da başlıca elektrikli cihaz ve ekipman ve parçaları, baskı
makineleri ve parçaları, ham gümüş, oyuncaklar, ayakkabılar, mücevher ve parçalar
üretilmektedir. Toplam ihracatın sadece %2,3’ünü teşkil eden yerel ihracatta en önemli
ürünler: elektronik eşya ve parçaları, mücevherat ve parçaları, sigara, demir çelik
döküntü ve hurdaları, çeşitli giyim eşyası, platin, gümüş ve altın, kitaplar, kâğıt ve
kartondan etiketler, plastik hammaddeleri ve mamulleridir(ETO, 2010: 3).
Makao ise tarımda Çin ana karasına bağlıdır. Makao’nun en önemli gelir kaynağı
yurtdışından ABD ve Avrupa’dan gelen kumarhane ve eğlence-turizm gelirleridir.
Makao ve Hong Kong özel idari bölgeleri savunma ve dış ilişkilerde Çin ana kıtasına
bağlıdırlar.

2.3.ÇİN’İN DIŞ TİCARETİ

Çin’in ihracatı ekonomik reformların başlatılması ve dışa açılma sürecinden itibaren


sürekli artış göstermiştir. Çin’in son 30 yılı aşkın süreçte dünya ihracatındaki payı
devasa büyümüştür. Örneğin, 1970’lerin sonunda dünya ihracatında Çin’in payı %1
civarındayken bugün %10’a yaklaşmıştır(Çeştepe, 2012: 46-47).
Amerika başta olmak üzere Japonya, Almanya, Fransa, İtalya ve İngiltere’nin dünya
ihracatındaki payları azalmaktadır. Çin, 1983 yılındaki dünya ihracatındaki payını
%1,20’den, 2011’de %10,70’e çıkararak tüm ülkeleri geçmiş, dünyanın en önde gelen
ihracatçısı olmuştur. Aynı şekilde, Çin ithalatta da 1983’de %1,10’luk bir paya
sahipken, 2011’de bu rakam %9,70’e yükselerek Amerika’nın hemen ardından en çok
ithalat yapan ülke konumuna yükselmiştir(Tablo 2.14).

113
Tablo 2.14: Ülkelerin Dünya Ticaretinde Yüzdelik Payları (%, 1983-2011)

1983 1993 2003 2011


Ülkeler
İhracat İthalat İhracat İthalat İhracat İthalat İhracat İthalat
Amerika 11,2 14,3 12,6 15,9 9,8 16,9 8,3 12,5
Meksika 1,4 0,7 1,4 1,8 2,2 2,3 2 2
Brezilya 1,2 0,9 1 0,7 1 0,7 1,4 1,3
Almanya 9,2 8,1 10,3 9 10,2 7,9 8,3 6,9
Fransa 5,2 5,6 6 5,7 5,3 5,2 3,3 4
İtalya 4 4,2 4,6 3,9 4,1 3,9 2,9 3,1
Britanya Krallığı 5 5,3 4,9 5,5 4,1 5,2 2,7 3,5
Çin 1,2 1,1 2,5 2,7 5,9 5,4 10,7 9,7
Japonya 8 6,7 9,9 6,4 6,4 5 4,6 4,7
Hindistan 0,5 0,7 0,6 0,6 0,8 0,9 1,7 2,6
Kaynak: World Trade Organization
(http://www.wto.org/english/res_e/statis_e/its2012_e/its12_world_trade_dev_e.htm, Erişim Tarihi:
22.01.2012).

Çin’de uygulanan beşer yıllık kalkınma planlarıyla genel olarak ekonomik gelişim ve
Çin halkının gelir düzeyinin artırılması hedeflenmiştir. Bu çerçevede uygulanan
planların 11.(2006-2010) Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde, Çin ithalat ve
ihracatlara yönelik vergilerde yeni düzenlemeler (19) yaptı. Çin dış ticaretini bilim ve
teknoloji ile şekillendirmeye başladı. İthalat ihracat ile uğraşan şirketler için sigorta ve
finansman hizmetleri ağını genişletti. Bu şirketlerin ürün kalitelerini arttırmaları ve daha
iyi bir yönetim kapasitesine ulaşmaları için destek
verdi(http://www.tusiad.org.tr/__rsc/shared/file/CinBeyazKitapBilgiNotu-
11012012.pdf, Erişim Tarihi: 21.01.2013).
Yabancı sermayeli şirketlerin Çin’e yatırımları Çin ekonomisine ve istihdamına
sağladığı yararların yanında, Çin ihracatının lokomotifi durumuna gelmiştir. Son 20
yıldır ihracatta yaşanan iki haneli büyüme oranlarında yabancı sermayeli şirketler
tarafından yapılan üretim ve ihracatın önemli katkısı olmuştur. Çin toplam ihracatının
yaklaşık %60’ı bu şirketler tarafından gerçekleştirilmektedir. İhracatta olduğu gibi,
ithalatın da %50’yi aşan bölümü yabancı yatırımlar tarafından kurulan şirketler
vasıtasıyla yapılmaktadır(İGEME, 2011: 4).

19
Çin son 10 yıllık süreçte DTÖ kuralları çerçevesinde dış ticaretinde ve gümrüklerde 3000’den fazla
merkezi yasa ve yönetmelik, 19.000 yerel uygulama revize edildi ve kaldırıldı. Hizmet sektörü
ticaretinde, toplam 160 alt-hizmet sektöründeki kısıtlamalar kaldırıldı ve dışa açılımı sağlandı.
(http://www.tusiad.org.tr/__rsc/shared/file/CinBeyazKitapBilgiNotu-11012012.pdf., Erişim Tarihi:
21.01.2013).

114
Çin, son 30 yılı aşkın bir sürede dış ticaret dengesini bozmadan, dünyanın en çok
ihracat yapan ülkesi olmuştur. Çin, 1995’den 2011’e kadar yaklaşık 15 kat ihracatını
artırmıştır. 2011 yılı verilerine göre; Çin 1.898 milyar dolar ihracat, 1.743 milyar dolar
ithalat yapmış, toplam dış ticaret hacmi ise 3.641 milyar doları bulmuştur(Tablo 2.15).

Tablo 2.15: Çin’in Dış Ticareti (1995-2011)

Yıllık Yıllık
İhracat İthalat Denge Ticaret Hacmi
Yıllar İhracat İthalat
(Milyar $) (Milyar $) (Milyar $) (Milyar $)
Artışı(%) Artışı(%)
1995 128 23,0 110 14 18 238
1996 151 18,0 131 19,1 20 282
1997 182 20,5 136 3,8 46 319
1998 183 0,5 136 0,0 47 320
1999 194 6,0 158 16,2 36 353
2000 249 28,4 214 35,4 35 463
2001 266 6,8 232 8,4 34 498
2002 325 22,2 281 21,1 44 607
2003 438 34,8 393 39,9 45 831
2004 584 33,3 549 39,7 35 1.133
2005 752 28,8 632 15,1 120 1.384
2006 968 28,7 791 25,2 177 1.759
2007 1220 26,0 956 20,9 264 2.176
2008 1.430 17,2 1.132 18,4 298 2.562
2009 1.201 -16,0 1.005 -11,2 196 2.206
2010 1.577 31,3 1.395 38,8 182 2.972
2011 1.898 20,4 1.743 24,9 155 3.641
Kaynak: İTO, Çin Halk Cumhuriyeti Ülke Raporu, 2008: 6 ve World Trade Organization
(http://stat.wto.org/StatisticalProgram/WSDBViewData.aspx?Language=E, Erişim Tarihi:
26.12.2012)’den yararlanılarak oluşturulmuştur, küsuratlar gösterilmemiştir .

Çin’in 12. kalınma planı ise (2011-2015 yılları arasında şu an uygulamada olan) en
yeşil ve teknolojik olarak değerlendirilen kalkınma planıdır. Dünyanın fabrikası Çin’in
bacası yeşil tütmeye başlıyor. 12. Beş Yıllık Kalkınma Planı, Çinli işletmelerin, yeni
ileri teknolojiler, yüksek kaliteli ürünler, yerli inovasyon, fikri mülkiyet hakları
temelinde rekabet gücünü arttıracak. Pek çok yeni sektörde dışa açılım
tamamlanacak(http://www.tusiad.org.tr/__rsc/shared/file/CinBeyazKitapBilgiNotu-
11012012.pdf., Erişim Tarihi: 21.01.2013).
Çin yabancı yatırımlardan ve özel ekonomik bölgelerden teknoloji transfer ederek
ihraç ettiği ürünlerin yapısını emek yoğun yapıdan artan oranda sermaye-teknoloji
yapıya dönüştürmeye başlamıştır. Nitekim Çin’in dünya ileri teknoloji içerikli ihracat
kapasitesi 2000 yılında %3,50 iken, bu rakam 2009 yılında %19,70 gibi oldukça dikkat

115
çeken bir oranda yükselmiştir. Bu rakamlardan anlaşıldığı üzere Çin’in ihracatı yıllar
geçtikçe yüksek teknolojili ve katma değeri yüksek sanayi malları ağırlıklı bir yapıya
dönüşmektedir. Çin, tıpkı daha önce tarihteki en önemli rakibi Japonya’nın yaptığı gibi,
geçmiş yıllarda taklit ve kopyalama yoluyla ürettiği ürünleri artık kendisi üreterek “ucuz
ve kalitesiz Çin malları” imajını yavaş yavaş silmekte, ileride teknoloji üretme ve ihraç
etmede de öncü ülkeler arasında yer alabileceği sinyalini vermektedir(Çeştepe, 2012:
49).

2.3.1.Çin’in İhracatında Önemli Ülkeler ve Başlıca İhracat


Ürünleri

Çin’in 2011 yılında ihracatını yaptığı SITC ürün grupları arasında en önde gelen
(SITC 7) makine ve ulaşım ekipmanları ihracatı %47,50’lik bir paya sahiptir. (SITC 8)
%24,20 pay ile ikinci, (SITC 6) ise %16,80’lik payla üçüncü en çok ihraç edilen ürün
grupları arasında yer almaktadır(Tablo 2.16).

Tablo 2.16: Ürün Gruplarına Göre İhracat (2007-2011)

Ortalama Büyüme Oranları(%)


2011 2011 Oranı
SITC SITC
(Milyar $) (%)
2007-2010 2010-2011

Total Toplam İhracat 1.898,38 11,70 20,3 100,0


0+1 Gıda, İçki ve Tütün 52,77 13,2 22,6 2,8

2+4 Hammaddeler, Yağlar 15,54 13,3 29,6 0,8

3 Mineral Yakıtlar, Katı-Sıvı Yağlar 32,27 11,5 21,0 1,7

5 Kimyasal Ürünler 114,72 17,4 31,1 6,0

6 Sınıflara Ayrılmış İşlenmiş Mallar 319,56 9,8 28,3 16,8

7 Makine ve Ulaşım Araçları 902,59 11,8 15,6 47,5

8 Çeşitli Mamul Eşya 458,56 11,5 21,7 24,2

9 SITC' da Sınıflandırılmamış Mallar 2,34 1,8 59,6 0,1

Kaynak: UN International Merchandise Trade Statictics


(http://comtrade.un.org/pb/CountryPagesNew.aspx?y=2011, Erişim Tarihi: 23.01.2013).

2009’dan 2011’e kadar en çok ihracatı yapılan fasıl (HS Kod: 8471) otomatik data
işlemci makine ünite ve ekipmanlarıdır(UN International Merchandise Trade 2012).

116
2011 yılında bu fasıl’ın ihracat geliri 152 milyar dolar civarındadır. Ardından ikinci en
çok ihraç edilen fasıl (HS Kod: 8517) elektronik ekipmanlarıdır.
Bunun yanında, seyahat-kargo gemileri ve botlar, televizyon alıcı ekipmanları, video
monitörleri ve projektörler, yazı, hesap, muhasebe, bilgi işlemleri, büro makineleri ve
aksamları, bütünleşik elektronik devreler, diot, transistor, yarı iletken aksamlar, sıvı
kristal tertibatlar, lazerler, diğer optik cihaz ve aletler, yazıcılar elektronik
dönüştürücüler ve statik konverter ve türevi ürünler Çin’in en çok ihraç ettiği ürünler
arasında yer almaktadır.
Aşağıdaki listede yer alan en çok ihraç edilen 10 ürün grubu ihracat gelirlerine göre
yıllar itibarıyla (2009-2011) sıralandırılmıştır. Bu 10 fasıl’ın 2011 yılında toplam ihracat
içersindeki payı yaklaşık %28 civarındadır(Tablo 2.17).

Tablo 2.17: Çin’in En Çok İhraç Ettiği 10 Ürün Grubu (2009-2011)

İhracat Geliri

Eşya Tanımları (Harmonize Sistem)


HS (Milyar $)
(4Digit)
2009 2010 2011

1.201,60 1.577,80 1.898,40


Tüm Eşyalar
8471 Otomatik Data işlemci makine ve ekipmanları 101,6 139,1 152

8517 Telefon ve iletişim cihazları için elektrikli ekipmanları 86,5 106 133,4

8901 Seyahat gemileri, feribot ve botlar, kargo gemileri ve mavnalar 23,9 35,2 37,1

8528 Televizyon alıcıları, video monitörleri ve projektörler 26,7 31,9 30,3

8473 Yazı, hesap, muhasebe, bilgi işlemleri, büro makine ve aksamlar 26,2 31,3 30,6

8542 Elektronik Entegre Devreler 23,6 29,6 32,9

8541 Diotlar, Transistor, Yarı İletken Aksamlar 15,5 32 35,4

9013 Sıvı Kristalli Tertibat, Lazerler, Diğer Optik Cihaz ve Aletler 20,3 27,9 31,7

8443 Elektronik Cihazlar, Yazıcılar 17,1 23,6 25,1

8504 Elektronik Dönüştürücüler ve Statik Konverterler 14,7 20,2 22,3

Kaynak: UN International Merchandise Trade Statictics


(http://comtrade.un.org/pb/CountryPagesNew.aspx?y=2011, Erişim Tarihi: 23.01.2013)’den
yararlanılarak oluşturulmuştur.

2011 yılında Çin’in en çok ihracat yaptığı ilk üç ülke pazarı ABD, Hong Kong ve
Japonya’dır(UN International Merchandise Trade 2012). Bu ülkelere yapılan ihracat
2011 yılı verilere göre toplam ihracatın yaklaşık %40’ına denk gelmektedir(Tablo 2.18).

117
Tablo 2.18: Çin’in İhracatında Ürün Gruplarına Göre En Önemli 10 Ülke (2011)

Toplam İhracatın SITC Oranları (%)


Ülkeler
(Milyar $) 0+1 2+4 3 5 6 7 8 9 Total
Dünya 1.898,3 2,8 0,8 1,7 6,0 16,8 47,5 24,2 0,1 100
ABD 325,0 1,9 0,5 0,3 4,0 12,5 49,8 30,9 0,1 100
Hong Kong 268,0 2,0 0,2 2,4 2,0 7,4 65,6 20,2 0,2 100
Japonya 148,0 6,7 1,4 2,1 7,4 13,8 39,0 28,9 0,7 100
Kore 83,0 4,3 1,7 2,9 8,9 24,7 43,2 14,3 0,0 100
Almanya 76,0 1,9 1,0 0,7 4,9 11,5 48,4 31,6 0,0 100
Hollanda 59,5 1,5 1,3 0,5 5,2 9,5 64,9 17,1 0,0 100
Hindistan 50,5 0,5 1,3 1,3 20,8 20,3 48,1 7,6 0,1 100
Britanya Birleşik Krallık 44,0 1,9 0,6 0,5 4,0 15,5 39,6 37,9 0,0 100
Rusya Federasyonu 39,0 4,6 0,7 0,9 5,3 19,3 38,1 31,1 0,0 100
Singapur 35,5 1,5 0,3 4,7 4,4 13,2 64,0 11,1 0,8 100

Kaynak: UN International Merchandise Trade Statictics


(http://comtrade.un.org/pb/CountryPagesNew.aspx?y=2011, Erişim Tarihi: 23.01.2013)’den
yararlanılarak oluşturulmuştur.

Şekil 2.10: Çin’in İhracat Pazar Payları (%, 2011)

Japonya
8%
Hong Kong
14%
Diğer Ülkeler
42%
ABD
17%
AB
19%

Kaynak: UN International Merchandise Trade Statictics ve World Trade Organization China Profile
(http://comtrade.un.org/pb/CountryPagesNew.aspx?y=2011, Erişim Tarihi: 23.01.2013)’den
yararlanılarak oluşturulmuş küsuratlar gösterilmemiştir.

2011 yılına göre; Çin’in ihracat pazarının % 58’i AB, ABD, Hong Kong ve Japonya
tarafından oluşturulmaktadır. Hindistan’ın payı % 2,65, Rusya’nın ise %2
civarındadır(Şekil 2.10).
Çin’in en büyük ihracat yaptığı ülke ABD’dir. Ayrıca, Çin’in Amerika’dan elde
ettiği net ihracatlar Çin’in dış ticaret dengesi açısından oldukça önemli bir avantajdır.
Çin’in ABD’den sonra en büyük ihracat yaptığı ülke kendi özel idari bölgesi Hong
Kong’dur. Hong Kong 2011 yılında 268 milyar dolar Çin’den ithalat yapmıştır. Hong
Kong, Çin’e yatırım yaparak, Çin’den ithalat yapmakta ve Çin’den ithal ettiği ürünleri

118
dış pazarlara ihraç etmektedir. Bu ülkenin Çin ile karşılıklı ticari bağı oldukça güçlüdür
(20). Hong Kong özel durumu nedeniyle Çin için bir antrepo ve re-export merkezi
durumundadır(İGEME, 2011: 6). Japonya ise Çin’in üçüncü ihracat partneridir. Avrupa
da Çin’in en büyük ihracat pazarı ise Almanya ve Hollanda’dır.

2.3.2.Çin’in İthalatında Önemli Ülkeler ve Başlıca İthalat


Ürünleri

2011 yılının ithalat ürün grupları arasında (SITC 7) makine ve ulaşım ekipmanları
ithalatı, %36,15’lik payla Çin’in en çok ithal ettiği ürün grubudur. (SITC 2+4)
Hammadde ve yağlar %17 pay ile ikinci, (SITC 3) mineral yakıtlar ve katı-sıvı yağlar
ise % 15,75’lik payla üçüncü en çok ithal edilen ürün grupları arasında yer
almaktadır(Tablo 2.19).

Tablo 2.19: Ürün Gruplarına Göre İthalat (2007-2011)

Ortalama Büyüme Oranları(%) 2011


2011
SITC SITC (%)
(Milyar $) 2007-2010 2010-2011 Oranı
Total Toplam İthalat 1.743,39 16,2 24,9 100
0+1 Gıda, İçki ve Tütün 32,45 25,9 35,2 1,9
2+4 Hammaddeler, Yağlar 296,54 24,0 34,2 17,0
3 Mineral Yakıtlar, Katı-Sıvı Yağlar 275,72 27,3 45,9 15,8
5 Kimyasal Ürünler 180,54 13,9 20,8 10,4
6 Sınıflara Ayrılmış İşlenmiş Mallar 150,31 9,9 14,5 8,6
7 Makine ve Ulaşım Araçları 630,91 11,2 14,8 36,2
8 Çeşitli Mamul Eşya 127,38 9,9 12,5 7,3
9 SITC' da Sınıflandırılmamış Mallar 49,51 111,7 168,6 2,8

Kaynak: UN International Merchandise Trade Statictics


(http://comtrade.un.org/pb/CountryPagesNew.aspx?y=2011, Erişim Tarihi: 23.01.2013).

Çin’in 2007’den 2011’e kadar tüm ürün gruplarında ihracat artışına paralel olarak
yukarıda gösterilen tüm ürün gruplarının ithalatında da artış olmuştur. Artışlar özellikle
SITC da sınıflandırılmamış mallar grubunda çok belirgin iken gıda ürünleri, hammadde,
yağlar ve mineral yakıtlar katı-sıvı yağları ithalatı artışları nispeten diğer ürün
gruplarına göre daha yüksektir. Özellikle; Çin’in ithalatında gıda ürünlerindeki ithalat
artışı, ithalat açıklarımızı kapatabilmek açısından ülkemiz için büyük bir fırsat
niteliğindedir.

20
Hong Kong’un Çin ekonomisinin gelişiminde özel bir yeri vardır.

119
2009 yılından 2011 yılına kadar en çok ithal edilen fasıllar elektronik entegre
devreler(HS kodu: 8542), ham petrol (petrol yağlar ve bitumenli minerallarden elde
edilen yağlar)(HS Kodu: 2709) ve demir cevherleri konsantreleridir(HS Kodu: 2601)
(UN International Merchandise Trade 2012)(Tablo 2.20).

Tablo 2.20: Çin’in En Çok İthal Ettiği 10 Ürün Grubu(2009-2011)

İthalat
HS# Eşya Tanımları (Harmonize Sistem)
(Milyar $)
(4Digit) 2009 2010 2011
Tüm Eşyalar 1.005,6 1.396,0 1.743,4
8542 Elektronik entegre devreler 120,8 158,0 171,1
Ham petrol (petrol yağlar ve bitumenli minerallarden elde edilen
2709 89,3 135,3 196,8
yağlar)
2601 Demir cevherleri ve konsantreleri 50,1 79,7 112,4
9013 Sıvı Kristalli Tertibat, Lazerler, Diğer Optik Cihaz ve Aletler 38,3 51,5 53,1
8703 Otomobil, steyşın vagonlar ve yarış arabaları 14,4 28,9 41,0
8471 Otomatik Data İşlemci Makine ve Ekipmanları 21,8 26,9 29,4
1201 Şerbetçi otu kozalakları(taze, kurutulmuş, dane, toz vs. ve lupulin 18,8 25,1 29,7
8517 Telefon ve iletişim cihazları için elektrikli ekipmanları 19,1 22,5 30,9
2710 Petrol yağları ve bitumenli minerallerden elde edilen yağlar 17,0 22,4 32,8
9999 Sınıflandırılmamış mamuller 3,3 18,4 49,5

Kaynak: UN International Merchandise Trade Statictics


(http://comtrade.un.org/pb/CountryPagesNew.aspx?y=2011, Erişim Tarihi: 23.01.2013)’den
yararlanılarak oluşturulmuştur.

Çin’in ithalatında ise en önde gelen ülke Japonya’dır, Çin’in Japonya’dan ithalatı
2011’de 195 milyar dolar civarındadır. Çin’in en çok dış ticaret açığı verdiği ülkeler
Güney Kore ve Japonya’dır. Japonya’dan sonra Çin’in en çok ithalat yaptığı ülke Güney
Kore’dir. 2011’de Çin’in Güney Kore’den ithalatı 162 milyar dolar civarındadır. Diğer
en çok ithalat yaptığı ülkeler sırayla Tayvan, ABD, Almanya ve Avustralya’dır(Tablo
2.21).

Tablo 2.21: Çin’in İthalatında Önemli Olan Ülkeler (2011)

Güney
Ülkeler Japonya Tayvan ABD Almanya Avustralya
Kore

İthalat (Milyar $) 195 162 125 121 92 80

Toplam İthalat İçersindeki Oranı (%) 11,2 9,3 7,2 6,8 5,3 4,6

Kaynak: Index Mundi CIA Word Factbook


(http://www.indexmundi.com/china/imports_partners.html, Erişim Tarihi: 26.01.2013)’den yararlanılarak
oluşturulmuştur.

120
BÖLÜM 3 TÜRKİYE-ÇHC SİYASİ-EKONOMİK
İLİŞKİLER ve ÇİN’İN DIŞ TİCARETİMİZ
AÇISINDAN ANALİZİ

3.1.ÇHC-TÜRKİYE SİYASİ İLİŞKİLERİ

3.1.1.Türkiye ve ÇHC Arasındaki İlk Diplomatik Temaslar

1929 yılında Türkiye Nanglingle’de ilk diplomatik misyonunu açmıştır(Karaca,


2008: 190). Türkiye-Çin arasındaki diplomatik ilişkilerin tesisine dönük girişimler
ancak 1934’te gerçekleşebilmiş ve konsolosluk düzeyinde faaliyet (1934-1945)
göstermiştir. 1 Ocak 1945’ten itibaren ise büyükelçilik düzeyine yükselmiştir.
Diplomatik ilişkiler, 1949 yılında iç savaşı kaybeden ve Tayvan’a taşınmış olan Çin
Cumhuriyeti ile devam etmiş ve Türkiye’nin 1971’de 1 Ekim 1949’da kurulan Çin Halk
Cumhuriyetini tanımasıyla kesilmiştir(SDE, 2011: 6).
SSCB ile Mao’nun arası başta sınır ve Doğu Türkistan sorunları olmak üzere, Çin’in
nükleer silah üretmek istemesi ve Mao’nun kültür devriminin Marksist ve Leninizm
düşünce ekseninden kayması gibi nedenlerden ötürü açılmaya başlamıştır. Kültür
Devrimi bizi ilgilendiren yönüyle bu çalışmaya, komünizm cephesinin kesin
bölünmüşlüğünün göstergesi olmasının yanı sıra dış politikada dünyadan ve yabancı
güçlerden uzaklaşmaya dayanan bir tür izolasyonist politika olarak yansımıştır(Tabak,
2008: 68).
Kültür devrimi ile kapılarını dış dünyaya kapatan Mao’nun Çin’i, ABD’nin SSCB’ye
üstünlük sağlama gayretlerinden yararlanarak ABD ile diplomatik ilişkileri geliştirmeye
başlamıştır. 1970’li yıllarda Vietnam batağına saplanan ABD, SSCB’ye karşı güç
kaybetmiştir. ABD, Çin ile diplomatik ilişkilere ağırlık vermeye başlayarak, SSCB
karşısında Çin’le işbirliği yapmaya başlamıştır. Vietnam savaşının son yılları, Mao’nun
ABD ile SSCB arasındaki rekabetten yararlandığı bir dönem olmuştur.
ABD Mao’dan aldığı teminat(Mao’nun Tayvan’a askeri müdahale de
bulunmayacağına dair) karşılığında Tayvan’dan çekilmiş, Çin ile ilişkilerini

121
düzeltmiştir. Mao’da daha öncesinden kapıları kapalı olan ülkenin kapılarını açmaya
başlamış, dış ülkeler ile diplomatik ilişkileri geliştirmeye başlamıştır.
Çin, BM’ye tekrar üye olmakla birlikte BM’nin beş daimi üyesinden biri olmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti bu dönemde Pekin ile diplomatik ilişkiler tesis etme yoluna
gitmişti. Türk dostluk ve ticaret heyetleri Çin Başbakanı Zhou Enlai tarafından üst
düzeyde kabul edilmişti. Nihayet 4 Ağustos 1971’de Türkiye-Çin diplomatik ilişkileri
tesis edilmiş ve 5 Ağustosta Tayvan’daki Çin Cumhuriyeti, Türkiye ile olan diplomatik
ilişkilerini kesmişti(SDE, 2011: 7).

3.1.2.Türkiye Çin İlişkilerinin Gelişimi

Ülkemiz 1971 yılında BM Genel Kurulunun 26. oturumunda Çin’in BM üyeliği için
yapılan oylamada Çin lehine karar vermiştir. ABD’nin hem Çin Halk Cumhuriyeti hem
de Çin Cumhuriyeti’nin BM üyelik önerisine karşı çıkmıştır. Bu durum Türkiye ile
ÇHC arasındaki ilişkilerde bir dönüm noktası olmuş, Çin’in Türkiye Cumhuriyetine
bakış açısı değişmiştir. Türkiye, Çin Halk Cumhuriyeti’ni 4 Ağustos 1971 tarihinde
imzalanan “ Diplomatik İlişki Kurulmasına Dair Ortak Bildiri’’ anlaşması ile resmen
tanımıştır. Bu tarihten itibaren Türkiye, ÇHC’ yi Çin’in tek yasal temsilcisi olarak kabul
ederek “Tek Çin ” politikası izlemeye başlamıştır(Durdular, 2006: 47).

Tablo 3.1: Türkiye-ÇHC Diplomatik İlişkilerin Seyri (1971-2001)

Türkiye'nin Paris Büyükelçisi Hasan Esat Işık ile Çin Halk Cumhuriyeti'nin Paris Büyükelçisi
04.08.1971
Huang-Chen arasında imzalanan bir protokol ile iki ülke diplomatik ilişkileri tesis edilmiştir.

06.03.1989 Konsolosluk Sözleşmesi imzalandı.

Resmi Pasaport Sahiplerinin Karşılıklı Olarak Vizeden Muaf Kılınmasına Dair Anlaşma
24.12.1989
imzalandı.

Dışişleri Bakanlıkları Arasında Siyasi İstişare Mekanizması Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zaptı
13.11.1997
imzalandı.

19.04.2000 Türkiye-Çin Ortak Bildirisi beyan edildi.

Türkiye Turizm Bakanlığı ile Çin Devlet Turizm İdaresi arasında Çin Vatandaşların Türkiye’ye
14.12.2001
Seyahatine ilişkin Uygulama Planı imzalandı.

Kaynak: Stratejik Düşünce Enstitüsü, 2011: 7

1972 yılında Türkiye ile Çin Halk Cumhuriyeti karşılıklı olarak büyük elçilikleri
faaliyete geçirmişlerdir. 1974 yılında imzalanan ‘’Ticaret Anlaşmasından’’ yedi yıl

122
sonra 1981 yılında ‘’Ekonomi, Sınai ve Teknoloji’’ alanında imzalanan işbirliği
anlaşmasına kadar ilişkiler hep alt seviyede kalmıştır(Karaca, 2008: 197).
1982 yılında Cumhurbaşkanımız Sayın Kenan Evren Uzakdoğu gezisinde Çin-Güney
Kore-Endonezya-Bangladeş ve Pakistan’ı ziyaret etmiştir. Bu dönemde yapılan ziyaret
iki ülke ilişkilerinin gelişiminde önemli bir yere sahiptir. 1984 yılında ise bu ziyarete
Çin Cumhurbaşkanı Sayın Li Xiannian tarafından iade-i ziyaret gerçekleşmiştir.
Cumhurbaşkanı Li’nin gezisi sırasında Çin, Türkiye’nin İran-Irak Savaşı’ndaki dengeli
tutumunu övmüş ve Kıbrıs sorununun toplumlararası görüşmelerle çözülmesi
gerektiğini vurgulamıştır. Temaslarda Türkiye ve Çin’in uluslar arası platformda ortak
bir tavır takınılması noktasında mutabakata varılmıştır(Çolakoğlu, 2012: 54).
1985 yılında dönemin Başbakanı Sayın Turgut Özal Çin’in Sincan bölgesini ziyaret
etmiş, bölgeye yatırım konusunda Çin’den teşvik almıştır. 1987 yılındaki Çin Dış İşleri
Bakanı Sayın Ci Huai Yuan ülkemizi ziyaret ederek ülkemizin Ege-Bulgaristan Türkleri
ve Kıbrıs azınlık sorunları ile ilgili olarak diplomatik kanalların işletilmesi gerektiğini
belirtmiştir. 1995 yılında ağırlığı gittikçe hissedilen Bosna Hersek, Dağlık Karabağ ve
Kıbrıs sorunları nedeniyle Ankara destek almak için Çin ile diplomatik ilişkileri
artırmıştır. Türkiye’nin Cumhurbaşkanı düzeyindeki Çin ziyareti Soğuk Savaş
sonrasında, Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel tarafından Mayıs 1995’te
gerçekleşmiştir(SDE, 2011: 9).
2001 yılında İstanbul Boğazından geçen Çin’in Varyag gemisi Türkiye’yi uluslar
arası hukuka ters düşürmüştür. Montrö sözleşmesinde mevcut olan Karadeniz’e kıyısı
olmayan üçüncü ülkelerin askeri gemilerinin İstanbul Boğazından geçişi ile ilgili uluslar
arası yasal engellere rağmen ülkemiz ABD ve Japonya’nın taleplerini geri çevirmiş,
2008 yılında Çin tarafından uçak gemisine dönüştürülen Varyag’ın geçişine izin
vermiştir.’’ (…) ’’ Çin 2001'de Ukrayna'dan aldığı eski uçak gemisi Varyag'ı 2,5 milyon
turist gönderme sözüyle İstanbul Boğazı'ndan geçirme izni almıştı. O dönem ekonomik
krizle boğuşan Türkiye bu vaadi sevinçle karşılarken, geçen 10 yılda Çinli turist sayısı
sadece 50 bin artarak 77 bine çıktı. Çin ise turistik amaçlarla kullanacağını beyan
ederek Karadeniz'den çıkardığı Varyag'ı önceki hafta uçak gemisine dönüştürdüğünü
açıkladı. Gemi bugün de ilk deneme seferine
çıktı(http://www.ntvmsnbc.com/id/25240251/, Haber Tarihi: 10.08.2011; Erişim Tarihi:
29.01.2013).

123
Şekil 3.1: İstanbul Boğazından Geçen ‘’Varyag’’

Kaynak: AirNews Times


(http://www.airnewstimes.com/cin-in-ucak-gemisi-varyag-ucuncu-deneme-seferinde-13484-haberi.html,
Erişim Tarihi: 29.01.2013).

2009 yılında Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül ekonomik ve siyasi ilişkileri


detaylı olarak görüşmek amacıyla Çin ile temaslarda bulunmuştur. 2009 yılında Sayın
Cumhurbaşkanımızın Çin’i, 2010 yılında ise ÇHC Başbakanı Sayın Wen Jiabao’nun
ülkemizi ziyaret etmesiyle karşılıklı lider ziyaretleri önemli bir ivme kazanmıştır.
Başbakan Wen’in ziyareti sırasında “Stratejik İşbirliği İlişkisi Kurulmasına ve
Geliştirilmesine İlişkin Ortak Bildirge”nin iki Başbakan arasında kabul edilmesiyle Çin
ile ikili ilişkilerimiz yeni bir boyut kazanmıştır (http://www.mfa.gov.tr/turkiye-cin-halk-
cumhuriyeti-siyasi-iliskileri.tr.mfa, Erişim Tarihi: 29.01.2013).
Cumhurbaşkanımızın Urumçi ziyaretinden sonra bölgede çıkan olaylar, Çin
tarafından çok sert bir şekilde bastırılmıştır. Olaylarda ölen akrabalarımız adına Sayın
Başbakanımız şöyle cevap vermiştir; Başbakan Erdoğan, 9 Temmuz günü “Şu anda
Çin’deki bu olay adeta bir soykırımdır. Bunu daha farklı bir şekilde yorumlamanın bir
anlamı yok.” ifadesini kullanmıştı. Başbakan, 10 Temmuz’daki açıklamasında da
Urumçi’deki olaylarla ilgili olarak ‘vahşet’ ifadesini Türkiye’de kullandım.
Arkasındayım. Çünkü yüzlerce insanın öldürüldüğü ve bini aşkın insanın yaralandığı bir
olayı, adeta bir soykırımı, herhalde başka bir kelime ifade etmez diyerek, önceki
beyanının arkasında durduğunu ifade etmişti(http://www.sde.org.tr/tr/kose-
yazilari/134/urumci-olaylari-sonrasi-turkiye-cin-iliskileri.aspx, Erişim Tarihi:
29.01.2013).
Türkiye özellikle devlet olarak bu olaylara en sert tepki gösteren ülke olmuştur. Çin
tarafından ise Başbakanımızın sözlerine tepkiler çığ gibi büyümüş basında PKK’ya
destek sesleri yükselmeye başlamıştır. Fakat Çin yönetimi bu olayın çözümünün
124
diplomatik kanallar aracılığıyla çözülmesi gerektiğini bildirmiş, iki ülke arasındaki
ilişkilerin önemine vurgu yapmıştır.
2010 yılında Çin Dış İşleri Bakanı Yang Jiechi Türkiye’yi ziyaret ederek dış işleri
bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüşmelerde bulunmuştur. Görüşmelerde başta küresel
konular olmak üzere Afganistan, Orta Doğu, Irak ve 2008 yılı dünya ekonomik krizi
görüşülmüştür. Görüşmelerin ardından birçok konuda mutabık kalınmış, stratejik
işbirliğine vurgu yapılmıştır. Bu görüşmenin ardından iki ülke arasındaki ilişkiler
yapılan anlaşmalarla stratejik boyuta çıkarılmıştır.
Türkiye ve Çin arasında nükleer enerji alanında işbirliği ve ikili ticaretin Yuan ve
Türk Lirası ile yapılması karara bağlanmıştır. ‘’İkili ticaret hacminin beş yılda 50 milyar
10 yılda 100 milyar dolara çıkarılması hedeflenmiştir. Anlaşmalarda Türk ve Çinli
firmalarca ortak yapılmak üzere Edirne Kars arasında hızlı tren hatlarından oluşacak
İpek Demiryolu inşası da karara bağlanmıştır’’(‘’15 Ekim 2010 tarihinde yayınlanan
Sabah gazetesinin haberidir’’; Çolakoğlu, 2012: 60).
2012 yılında Başbakanımız Sayın Recep Tayip Erdoğan Çin’e resmi bir ziyaret
düzenlemiştir. Yapılan görüşmelerde Çin tarafı ile Orta Doğu, Suriye ve Arap Baharı
gibi önemli konularda görüş birliği sağlanamamıştır. Fakat bu konularda ki fikir
ayrılıklarının iki ülke ilişkilerini olumsuz etkilememesi üzerine mutabakat yapılmıştır.
İki ülke arasındaki ilişkiler son yıllarda hızla ilerleyerek büyük bir ivme kazanmıştır.
Ankara, Çin’i küresel siyasette denge merkezi olarak görmektedir. AB’ye Türkiye’den
ekonomik ve askeri yönden çok daha zayıf ülkeler tam üye olurken, bizim halen daha
oyalanmamız Ankara’yı farklı stratejiler uygulamaya itmiştir. Ayrıca, nükleer tesis
konusundaki taleplerimizden Avrupalı devletlerden destek gelmemiştir. Rusya’nın
nükleer tesis konusunda ülkemize verdiği destek Ankara da çok hoş karşılanmıştır.
Rusya ile son yıllarda geliştirilen ilişkiler gerek nükleer tesis desteği gerekse vizelerin
kaldırılması ve ticaretin ilerletilmesi konusunda atılan adımlar, Ankara’nın ŞİÖ’ ye
sıcak bakmasına neden olmuş, üyelik için Rusya’dan destek alınmıştır. Rusya’dan
alınan destek sayesinde Türkiye 2012 yılında Şanghay İşbirliği Örgütüne diyalog ortağı
olmuştur.
Özetleyecek olursak; 40 yıllık Çin Türkiye siyasi ilişkilerinde gözle görülür bir
ilerleme mevcuttur. G-20 üyesi olan Çin ve Türkiye arasındaki ilişkiler son yıllarda çok
hızlı bir şekilde ilerlemektedir(Çolakoğlu, 2012: 60). Fakat 40 yıllık süreçte Çin
Türkiye’nin uluslar arası arenadaki hiçbir tezine destek vermemiştir. Bunun yanında,

125
Çin’e verdiğimiz dev dış ticaret açıkları ve Doğu Türkistan sorunları, iki ülke arasındaki
önemli sorunlar arasındadır.

3.1.3.Türkiye ve ÇHC Arasında Yapılan Anlaşmalar

Çin ve Türkiye arasında yapılan anlaşmalar incelendiğinde 1972 yılından 1995 yılına
kadar başta; ekonomik-ticari, sağlık, bilim ve kültürel olmak üzere çeşitli alanlarda
anlaşma ve protokoller yapıldığı görülmektedir. 1995 yılından sonra ise ekonomik ve
yatırım ağırlıklı anlaşmalar ve protokoller yapılmıştır(Tablo 3.2 ve 3.3).

Tablo 3.2: ÇHC-Türkiye Başlıca Anlaşma ve Protokoller (1972-1995)

Anlaşma ve Protokoller (1972-1995) Tarih

Sivil Havacılık Anlaşması ( Aralık 1986’da tadil edilmiştir.) 14.09.1972

Ticaret Anlaşması 16.07.1974

Standardizasyon Alanında İşbirliği Anlaşması 19.03.1981

Ekonomik, Sınai ve Teknik İşbirliği Anlaşması 19.12.1981

Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğü ile ÇHC Radyo Televizyon Bakanlığı
11.01.1984
Arasındaki İşbirliği Protokolü

Anadolu Ajansı ile Xinhua Haber Ajansı Arasındaki İşbirliği Protokolü 04.06.1985

Konsolosluk Sözleşmesi 06.03.1989

Resmi Pasaportlara Dair Anlaşma Karşılıklı Olarak Vizeden Muaf Kılınmasına Dair Anlaşma 24.12.1989

Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması 13.11.1990

Standardizasyon Alanında İşbirliği Anlaşması 19.03.1990

Sağlık Bakanlığı ile Çin Devlet Eczacılık İdaresi Arasında Sağlık Alanında İşbirliği
14.10.1990
Yapılmasına İlişkin Anlaşma

Bilim ve Teknoloji Alanında İşbirliği Anlaşması 30.10.1990

Turizm Alanında İşbirliği Anlaşması 09.05.1991

Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşması 28.09.1992

Denizcilik Anlaşması 23.10.1992

Kültürel İşbirliği Anlaşması 09.11.1993

Sağlık Alanında İşbirliği Anlaşması 10.11.1994

Kaynak: DTM, T.C. Dış İşleri Bakanlığı ve T.C. Ekonomi Bakanlığı

126
Tablo 3.3: ÇHC-Türkiye Başlıca Anlaşma ve Protokoller (1995-2011)

Anlaşma ve Protokoller (1995-2011) Tarih

Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığına


Engel Olma Anlaşması
23.05.1995

Çifte Vergilendirmenin Önlenmesi Anlaşması 23.05.1995

Turizm Karma Komisyonu Toplantısında İşbirliği Protokolü 16.05.1996

Su Kaynaklarının Geliştirilmesi Alanında Bilimsel ve Teknik İşbirliğini Öngören Protokol 15.04.1997

Ormancılık Alanında İşbirliğini Öngören İyi niyet Protokolü 22.10.1997

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hong Kong Özel İdari Bölgesi
Hükümeti Arasında Hava Taşımacılığı Anlaşması
02.04.1998

DTM ile MOFTEC Arasında Ticari İstişare Mekanizması Kurulması


12.03.1999
Hakkında Mutabakat Zaptı

Enerji Alanında İşbirliği Çerçeve Protokolü 19.04.2000

Demiryolları Alanında İşbirliği Yapılmasına İlişkin Niyet Protokolü 07.04.2000

Enerji Sektöründe Ekonomik ve Teknik İşbirliği Yapılmasına İlişkin Çerçeve Protokol 19.04.2000

İGEME ile CCPIT Arasında İşbirliği Anlaşması 05.04.2002

Hayvan Sağlığı ve Karantina Anlaşması 24.01.2006

Türkiye-Çin 16. Dönem KEK Toplantısı Mutabakat Zaptı 27.09.2009

Altyapı, Müteahhitlik ve Teknik Müşavirlik Protokolü 27.09.2009

Dış Ticaret Müsteşarlığı İthalat Genel Müdürlüğü ile ÇHC İthalat-İhracat Ticaret
16.04.2010
Bürosu Arasında İşbirliği Sağlanmasına Yönelik Protokol

Türkiye Cumhuriyeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Arasında İkili Ticari ve Ekonomik
İşbirliğinin Genişletilmesi ve Derinleştirilmesine İlişkin Çerçeve Anlaşması 08.10.2010

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Üçüncü
Ülkelerde Altyapı İnşaatı ve Teknik Müşavirlik Alanlarında İşbirliğinin Artırılmasına 08.10.2010
İlişkin Mutabakat Zaptı

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İle Çin Halk Cumhuriyeti
Ticaret Bakanlığı Arasında İkili Ticari ve Ekonomik İşbirliği Orta ve Uzun Dönem 08.10.2010
Kalkınma Planı İçin Ortak Araştırma Başlatılmasına Yönelik Mutabakat Zaptı

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İle Çin Halk Cumhuriyeti
Ticaret Bakanlığı Arasında Yeni İpek yolu Bağlantısı Ortak Çalışma Grubu Kurulmasına 08.10.2010
İlişkin Mutabakat Zaptı

Kaynak: DTM, T.C. Dış İşleri Bakanlığı ve T.C. Ekonomi Bakanlığı

127
İki ülke arasında 2010 yılında yapılan ipek yolu anlaşması stratejik bir anlaşmadır.
Türkiye ile Çin arasında “Tarihi İpek Yolu”nun yeniden canlandırılmasına yönelik en
önemli siyasi irade beyanı, 8 Ekim 2010 tarihinde, Çin Başbakanı Wen Jiabao’ın
ülkemizi ziyareti sırasında imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Dış Ticaret
Müsteşarlığı ile Çin Halk Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı Arasında Yeni İpekyolu
Bağlantısı Ortak Çalışma Grubu Kurulmasına İlişkin Mutabakat Zaptı” oluşturmaktadır
(http://www.tuciad.org.tr/index.php/cin-halk-cumhuriyeti-hakkinda/turk-cin-ekonomik-
iliskileri, Erişim Tarihi: 30.01.2013).
Çin ile Türkiye arasında yapılan 2010 yılındaki anlaşma ağırlıklı olarak ekonomik
konularla dayanan çok yönlü bir anlaşmadır. Türkiye ile Çin arasında son yıllarda
ekonomik-askeri teknik işbirliği ve nükleer tesislerimize yönelik yapılan görüşmeler ve
alınan kararlar iki ülkenin üst düzeydeki ilişkilerinin bir göstergesidir.
İki ülkenin ticareti yaptığı mallar ağırlıklı olarak deniz yolu ile taşınmaktadır, bu
nedenle sevkiyatlar yaklaşık 40-45 gün sürmektedir. İpek Yolu ticaretinin geliştirilmesi
için yapılacak olan hızlı tren sevkiyatları bu süreyi 12-15 güne düşürülebilecektir.
Böylelikle iki ülke ticaretindeki ivme daha da artacaktır. İki ülke arasındaki ticaretin
artması, ülke ticaretimizin büyümesi açısından olumlu bir gelişmedir. Fakat şunu da
belirtmek lazım ki, Çin’den gelen ithalatları karşılama gücümüz zayıftır, bu nedenle
artan iki ülke arasında ki ticaret aynı zamanda artan dış ticaret açıkları anlamına
gelebilir. Konunun bu boyutu Türkiye açısından oldukça sıkıntılıdır.

3.2.ÇİN-TÜRKİYE TİCARETİ ve EKONOMİK İLİŞKİLER

3.2.1. Türkiye’nin Dış Ticaretinin Gelişimi

Ülkemizde ekonomik reformlar ile birlikte dış ticaretimizde dışa dönük politikaların
başlatıldığı yıllar 1980’li yıllardır. Bilindiği gibi 1980, Türkiye için ithal ikameci
politikaların yerini dışa dönük politikalara bıraktığı yıldır. Seksenlerin ilk yarısından
itibaren ticaretin serbestleşmesi ile birlikte dış ticaret hacminde önemli artışlar
gözlenmiştir(Utkulu, 2005: 27).
Ülkemizin dış ticaret yapısının değişim yılı olarak tanımlanan 1980’li yıllar sonrası
Türkiye, liberal ekonomik modeli benimseyerek dış ülkelerin potansiyelleri ile
yüzleşmeye başlamıştır. Bu süreç içersinde ülkemizin ithalatında sürekli artış görülmüş
olmasına rağmen, ülkemizin ihracat yapısı değişime uğramıştır. Doksanların ikinci
128
yarısından itibaren ve özellikle iki binli yıllarda ihracatın bileşimindeki değişim dikkat
çekicidir. Temel tarım ürünleri ihracatının doksanların ortasında %15’in üzerinde olan
payı 2005’e gelindiğinde % 6’ya kadar düşmüştür. Öte yandan tekstil sektörünün payını
koruduğu ancak konfeksiyon ürünleri ihracatında payın %20’den %15’e düştüğü
görülmektedir. Demir ve çelik ürünleri payını (%8) korurken, demir ve çelikten eşya
ürünleri ihracat içindeki payını 1996’daki %2’den 2005’de %4’e çıkarmıştır(Utkulu,
2005: 27-28).
Türkiye’de özellikle son 10 yılda dış ticaret de rakamsal olarak çok büyük gelişmeler
görülmektedir. Bu değişime tanık olmadan önce önemli ekonomik parametreler
üzerinden ülkenin son 10 yıllık ekonomik performansını ortaya koymakta yarar
bulunmaktadır. Bunlar:
1- GSYİH; 2001 yılında 196 milyar dolar olan GSYİH, 2011 yılında 775 milyar
dolara çıkmıştır.
2- GSYİH (Kişi başına düşen gelir-PPP); 2002 yılından 2011 yılına kadar toplam
7.700 Amerikan doları artış meydana gelmiştir.
3- Enflasyon Oranı %(tüketim fiyatları): Enflasyon 2002 yılında %45,20
seviyelerinde iken, bu oran 2011 yılında % 6,50’a kadar düşmüştür. 2002 yılından
itibaren ortalama her yıl %4,30 oranında enflasyon rakamlarında azalma meydana
gelmiştir.
4- Ülkemize gelen direkt yabancı yatırımlar istikrarsız bir seyir izlemektedir. 2006
yılından itibaren ülkemize gelen doğrudan yabancı yatırımlarda büyük bir artış meydana
gelmiştir. 2009 ve 2010 yıllarında azalmaların başlıca nedeni ise 2008 yılı finansal
kaynaklı dünya ekonomik krizidir.
5- Nüfus artış oranını 2001 yılını göre oranlarsak, ülkemizin 10 yıllık süreçte
toplam nüfus artışı %14,10 olarak bulunmuş olunur.
6- Ülke nüfusu içersindeki işgücü, 2011 yılında toplam nüfusun yaklaşık
%36,7’sine denk gelmektedir. Bu oran 2001 yılına göre hemen hemen denktir. Toplam
nüfus içersindeki işgücü oranında oransal bir artış meydana gelmemiştir.
7- İşsizlik oranları 2001 yılında %5,6 iken, 2002 yılında %10,80’e çıkmıştır.
İşsizlik oranı; 2002 yılından 2011 yılına kadar ortalama yıllık %10,80 civarında
olmuştur(Tablo 3.4).

129
Tablo 3.4: Türkiye’nin Genel Ekonomik Durumu (2001-2011)

PARAMETRELER / YILLAR 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011

GSYİH (Milyar $) (The World


196 233 303 392 482 530 647 730 615 731 775
Bank)

GSYİH $(Kişi Başına Düşen –


- 7.000 6.700 7.400 8.400 9.000 12.000 11.900 11.500 12.300 14.700
PPP-(Gelir) (CIA)

Büyüme % (CIA) - 7,8 5,8 8,2 7,4 5,3 4,5 1,1 -4,7 8,2 8,5

Enflasyon % (Tüketim Fiyatları)


- 45,2 25,3 9,3 8,2 9,8 8,7 10,4 6,3 8,7 6,5
(CIA)
DYSY Milyar $ (The World
3,35 1,08 1,7 2,78 10,03 20,18 22,04 19,5 8,41 9,03 16,03
Bank)
Nüfus Milyon Kişi(The World
64,5 65,4 66,3 67,2 68,1 69 69,9 70,9 71,8 72,7 73,6
Bank)
İşgücü Milyon Kişi +15 Yaş
23,5 23,8 23,6 22 22,4 22,7 23,1 23,8 24,7 25,6 26,7
Üstü (TÜİK)

İşsizlik Oranı % (CIA) 5,6 10,8 10,8 10,5 9,3 10,2 10,2 10,7 14,1 12,4 9,8

İhracat (Milyar $) (TÜİK) 31,33 36,06 47,25 63,17 73,48 85,84 107,3 132 102,1 113,9 134,9

İthalat (Milyar $) (TÜİK) 41,34 51,55 69,34 97,54 116,8 139,6 170,1 202 140,9 185,5 240,8

Dış Ticaret Açığı (Milyar $) 10,01 15,5 22,09 34,37 43,3 53,74 62,79 69,94 38,79 71,66 105,9

Kaynak: Index Mundi / CIA World Factbook, The World Bank, TÜİK

Genel olarak bakıldığında olumlu gelişmeler; GSYİH değerlerinde 10 yıllık süreçte


büyük artışlar meydana gelmiştir. Enflasyon oranlarında ise düşüş, hane halkının alım
gücünde artışlar meydana gelmiştir. Son yıllarda; kamu bütçelerinde yakaların bir araya
getirilmesi ve kamu borçlanma faizlerinin azaltılması, IMF borçlarımızın ödenmesi ise
yüzleri güldürmüştür. Ayrıca, son yıllarda ülkeye yabancı sermaye girişlerinde artış
görülmektedir. Büyüme oranlarında ise 2008 yılı ekonomik kriz dönemi haricinde
olumlu gelişmeler söz konusudur.
Bu gelişmelerin haricinde olumsuz gelişmeler ise genel olarak; GSYİH değerlerinde
büyük artışlar meydana gelirken Türkiye’de aşırı büyüyen sektörler ithal ara mal
kullanımı ile büyümüştür ve toplam nüfus içersindeki işgücü oranı artış göstermemiştir.
2001 yılından sonra ise işsizlik oranı %10’ların üzerine çıkmıştır, ithalatlarda meydana
gelen son yıllarda ki artışlar işsizliği tetiklemiştir. Bir diğer en önemli olumsuz faktör
ise dış ticaret açığımızdır, daha geniş bir ifade ile cari açıklardır, dış ticaret açığı 2011
yılında 105,90 milyar dolar ile zirve yapmıştır.
Dış ticaret hacmimiz 10 yıllık süreç içersinde(oransal olarak 2001 yılına göre %417
artış) 303,03 milyar dolar artmıştır. İhracatımız(oransal olarak 2001 yılına göre %330

130
artış) 103,57 milyar dolar, ithalatımız ise (oransal olarak 2001 yılına göre %482 artış)
199,46 milyar dolar artış göstermiştir. Bu süreçte 2001 yılında %75,80 olan ithalatı
karşılama oranı istikrarsız bir şekilde sürekli düşüş gösterirken, 2011 yılında
ihracatımızın ithalatımızı karşılama oranı %56’ya kadar gerilemiştir(Tablo 3.5).

Tablo 3.5: Türkiye’nin Dış Ticaret Hacmi (Miyar Dolar, 2001-2011)

Yıllık Yıllık İhracatın Dış Dış


İhracat İthalat İthalatı Ticaret Ticaret
Yıllar İhracat İthalat
Artış Artış Karşılama Dengesi Hacmi
Oranı(%) Oranı(%) Oranı (%)
2001 31,33 12,8 41,34 -24,2 75,8 -10,01 72,67
2002 36,06 15,1 51,55 24,7 70 -15,49 87,61
2003 47,25 31 69,3 34,4 68,2 -22,05 116,55
2004 63,17 33,7 97,54 40,8 64,8 -34,37 160,71
2005 73,48 16,3 116,8 19,7 62,9 -43,32 190,28
2006 85,84 16,8 139,6 19,5 61,5 -53,76 225,44
2007 107,3 25 170,1 21,8 63,1 -62,8 277,4
2008 132 23 202 18,8 65,3 -70 334
2009 102,1 -22,7 140,9 -30,2 72,5 -38,8 243
2010 113,9 11,6 185,5 31,7 61,4 -71,6 299,4
2011 134,9 18,4 240,8 29,8 56 -105,9 375,7
Kaynak: TÜİK verilerinden yararlanılarak oluşturulmuştur.

Son yıllarda ihracat ve dış ticaret hacmindeki büyümeler olumlu karşılanırken, ithalat
artışlarındaki büyüme ülke ekonomisi için kâbus niteliğindedir. Burada sıkıntı yaratan
en önemli nokta; ithalatın büyüme oranının, ihracat büyüme oranından daha fazla
olmasıdır. İthalattaki artışların ülke üretimine ve istihdamına olumsuz etkileri, işsizliği
ve dış borçlanmaları artırması ekonomik gelişimi olumsuz etkilemektedir.
Tüm ithal ettiğimiz başta enerji, hammadde(ara mal), taşıt ekipmanları yatırım ve
tüketim mallarının yanı sıra, malın maliyetine ve özelliğine göre düşük veya yüksek
oranlı emekte ithal ediyoruz. İthal mal ile emeğini satın alarak ödeme bütçelerimizden
kaynakları dışarıya aktarıyor, kendi ülkemizdeki üretimi ve emek gücünü yeterince
finanse edemiyoruz. Böylelikle, ülke kaynaklarını kullanma ve dengeli büyüme
noktasında sıkıntı yaşıyor, optimal makro büyümeyi sürdürebilinir ve yüksek oranlı bir
yapıya dönüştüremiyoruz. Bu nedenle, ülkemiz dış ticaret açığının ülkemiz ekonomik
sorunlarının merkezinde görmekte ve daha kalıcı yapısal çözümler bulmakta büyük
yarar bulunmaktadır.

131
3.2.1.1. Türkiye’nin İhracatında Önemli Ülkeler ve Başlıca İhraç Ürünleri

Ülkemizde dış ticaretimize yönelik 1980’li yıllarda alınan dışa açık liberal kararlar
sonrası dış ticaretimiz küreselleşme sürecine uyum sağlamış olup, ihracatımızın
yapısında önemli değişimler meydana gelmiştir. Uluslar arası mal ve sermaye
akımlarında kısıtlamaların kaldırılması, teknolojik ve uluslar arası lojistik hizmetlerdeki
gelişmeler ve uluslar arası ilişkilerin ve iletişimin artması Türkiye’nin küresel sisteme
uyum sağlamasını desteklemiştir.
1980’li yıllar sonrası ihracatımızın içersindeki sanayi payları sürekli artış
göstermiştir. 1980’li yıllarda uygulamaya konulan ihracata dayalı büyüme stratejisi
neticesinde Türkiye ekonomisinin ihracat yapısı, tekstil-giyim-deri, gıda gibi emek
yoğun sanayi sektörlerinin ağırlık kazandığı bir değişim geçirmiştir(Saygılı vd., 2010:
6).
2000’li yıllardan sonra ise, 2001 yılında yaşanan ekonomik kriz ihracatımıza olumlu
etki etmiştir. Türkiye ekonomisinde 2001 yılında yaşanan kriz sonucunda, TL önemli
oranda değer kaybetmiş, krizin etkisi ile daralan iç talep nedeniyle firmaların ihracata
yönelmesiyle ihracatta önemli bir performans yakalanmıştır(Kiremitçiküçük vd., 2010:
1).
2001 yılı kriz sonrası ise ülkemizde değerlenen TL ithalat artışlarına neden olmuştur.
Bu süreçte ihracatımız önceki yıllara göre artış göstermesine rağmen büyüyen ithalat
rakamları karşısında yetersiz kalmaya başlamıştır. Nitekim 2001 yılında ithalatı
karşılama oranımız %75,80 iken bu rakam 2011 yılında %56’ya kadar gerilemiştir.
Ülkemizin ihracatta en önemli pazarı Avrupa Birliği ülkeleridir. Türkiye’nin ülkeler
düzeyinde ihracatı incelendiğinde temel olarak, Avrupa Birliği ülkelerinin öne çıktığı
görülmektedir(Kiremitçiküçük vd., 2010: 4).
AB ülkeleriyle dış ticaretimizin daha ileri boyutlarda olması, AB üyelik
müzakerelerinin ve AB gümrük birliği anlaşmasına tabi olmamızın önemli etkisi
mevcuttur.
Aşağıda ki tabloda en fazla ihracat yaptığımız ülkeden en aza doğru bir sıralama
yapılmıştır. Buna göre; Türkiye’nin ihracatında Almanya başı çekerken, ardından Irak
ve İngiltere gelmektedir. En çok ihracat yaptığımız bu 15 ülke, 2011 yılı verilerine göre
toplam ihracatımızın yaklaşık %60’ını oluşturmaktadır.
1996’dan 2011’e kadar oransal olarak ihracatımızı en çok artırdığımız ülkeler; Çin,
Birleşik Arap Emirlikleri, İran, İspanya, Mısır, Fransa, İngiltere, Suudi Arabistan’dır.
132
2011 yılında Almanya’nın toplam ihracatımız içersindeki payı % 10,34 iken, Irak’ın
%6,16, İngiltere’nin ise %6,04’dür(Tablo 3.6).

Tablo 3.6: Türkiye’nin İhracatında Önemli Ülkeler (Milyar Dolar, 1996-2011)

Toplam İhracat 2011 2005 2000 1996


S.No Ülkeler İçersindeki Payı
(%) 2011 (Milyar Dolar)
1 Almanya 10,34 13,95 9,45 5,17 5,18
2 Irak 6,16 8,31 2,75 - -
3 İngiltere 6,04 8,15 5,91 2,03 1,26
4 İtalya 5,82 7,85 5,61 1,78 1,44
5 Fransa 5,04 6,8 3,8 1,65 1,05
6 Rusya 4,95 6,68 2,37 0,64 1,51
7 A.B.D. 3,39 4,58 4,91 3,13 1,63
8 İspanya 2,9 3,91 3,01 0,71 0,36
9 B.A.E. 2,74 3,7 1,67 0,31 0,21
10 Iran 2,66 3,58 0,91 0,23 0,29
11 Hollanda 2,4 3,24 2,46 0,87 0,76
12 Romanya 2,13 2,87 1,78 0,32 0,31
13 Suudi Arabistan 2,04 2,76 0,96 0,38 0,43
14 Mısır 2,04 2,75 0,68 0,37 0,31
15 Çin 1,82 2,46 0,54 0,096 0,065
Kaynak: TÜİK verilerinden yararlanılarak oluşturulmuştur.

T.C. Ekonomi ve Araştırma Müdürlüğünün 2010 yılında yaptığı çalışmaya göre


Türkiye’nin 2009 yılında ihracat yaptığı kıtalar ve oranları şöyledir: Avrupa Birliği
ülkeleri-birliğe üye 27 ülke % 40,60, diğer Avrupa ülkeleri % 17,90, Asya ve Ortadoğu
ülkeleri % 22,80, Afrika ülkeleri % 11,90, Amerika ülkeleri % 4,10’dur.
Türkiye’nin ihracatında son yıllarda tekstil ve hazır giyim’de başta İngiltere,
Almanya, İspanya ve Hollanda gibi ülkeler ön plana çıkarken, taşıt araçlarında İtalya,
Fransa, Rusya, ABD ön plandadır. Aynı şekilde, demir çelik ihracatında BAE, Irak,
Suudi Arabistan, Mısır ve ABD önde gelirken, elektrikli makine ve cihazlar kazan ve
mekanik ürünlerin ihracatında Almanya, İngiltere, Fransa, Irak, Rusya ve İtalya gibi
ülkeler ön plana çıkmaktadır. Gıda ürünlerinde ise son yıllarda Irak’a giderek daha
tonajlı ihracat yapmaktayız. Türkiye’nin ihracatında en önemli ürünler ise; Başta
87’nolu fasıl motorlu kara taşıtları, traktör, bisiklet, motosiklet’dir. 2011 yılı itibarıyla
bu fasılda 15,8 milyar dolar civarında ihracatımız bulunmaktadır. Bunu takiben 84’nolu
fasıl kazanlar, makineler, mekanik cihazlar ve aletler, bunların aksam ve parçaları ikinci

133
olarak en çok ihraç ettiğimiz fasıldır, 2011 yılı bu fasıl’ın ihracat rakamı 11,56 milyar
dolar civarındadır. Üçüncü olarak en çok ihraç ettiğimiz fasıl ise 72’nolu demir ve
çelik’tir, bu fasıldaki ihracat rakamı 11,22 milyar dolardır. Aşağıdaki ilk 15 fasıldaki
toplam ihracatımız 2011 yılı itibarıyla toplam ihracatımızın yaklaşık %70’ini
oluşturmaktadır(Tablo 3.7).

Tablo 3.7: Türkiye’nin İhracatında Önemli Ürünler (Milyar Dolar, 2011)

Toplam
İhracat
HS# Toplam
Fasıllar(Harmonize Sistem) İçersindeki
(Milyar $)
Payı
(2Digit)
(%) 2011
87 Motorlu kara taşıtları traktör, bisiklet, motosiklet ve diğer 11,71 15,80
Kazanlar, makineler, mekanik cihazlar ve aletler; bunların aksam ve
84 8,57 11,56
parçaları
72 Demir ve çelik 8,32 11,22
85 Elektrikli makine ve cihazlar, aksam ve parçaları 6,58 8,87
61 Örme giyim eşyası ve aksesuarları 6,22 8,38
27 Mineral yakıtlar, mineral yağlar ve müstahsalları, mumlar 4,85 6,53
73 Demir veya çelikten eşya 4,26 5,74
62 Örülmemiş giyim eşyası ve aksesuarları 3,80 5,12
39 Plastik ve plastikten mamul eşya 3,40 4,58
71 Kıymetli taş ve metal mamulleri, madeni paralar 2,77 3,73
40 Kauçuk ve kauçuktan eşya 1,92 2,59
76 Alüminyum ve alüminyum eşya 1,69 2,28
63 Mensucattan mamul diğer eşya, kullanılmış eşya, paçavralar 1,59 2,13
94 Mobilyalar, aydınlatma, reklam lambaları, prefabrik yapılar 1,56 2,11
52 Pamuk, pamuk ipliği ve pamuklu mensucat 1,42 1,92
Kaynak: TÜİK verilerinden yararlanılarak oluşturulmuştur.

Küreselleşme sürecine uyumunu artıran Türkiye’nin ihraç ettiği ürünlerin yapısında


önemli değişimler meydana gelmiştir. Nitekim, sanayinin üretim yapısında önemli yer
tutan tekstil giyim-deri gibi emek yoğun sektörlerin payı gerilerken, bu sektörlerin hem
üretim hem de ihracattaki yerini taşıt araçları, elektrikli makine, ana metal ve işlenmiş
metal gibi emek yoğunluğunun görece daha düşük olduğu sektörler almaya
başlamıştır(Saygılı vd., 2010: 2).

3.2.1.2. Türkiye’nin İthalatında Önemli Ülkeler ve Başlıca İthalat Ürünleri

Türkiye’nin dış ticaretine yönelik 1980’li yıllarda alınan kararlar sonrası ülkemizin
dış ticareti uluslar arası pazarlara daha açık hale gelmeye başlamıştır. Ülkemiz dış

134
ülkeler ile ekonomik entegrasyon sürecine girmiş, belli sektörlerde küresel firmaların alt
tedarikçisi olarak faaliyetlere girişilmiş, endüstri içi ticaret, dikey uzmanlaşma ve
küresel yatırımcıların ülkemize yatırımlarında artışlar meydana gelmiştir. Özellikle, son
10 yılda mal ithalatımızın hacminde, ihraç ürünlerinde kullanılan ithal girdilerde, yakıt
ve hammadde(ara mal) ithalatlarımızda büyük artışlar meydana gelmiştir. İthalat
rakamlarında görülen bu dengesiz büyüme dış ticaret açıklarının büyümesine neden
olmuştur.
2011 yılına göre en çok ithalat yaptığımız ülke sıralamasında Rusya başı
çekmektedir. Rusya’nın ardından Almanya, Almanya’nın ardından Çin gelmektedir. Bu
üç ülke ithalatta başı çekerken ABD, İtalya, İran ve Fransa da ülkemize diğer ülkelere
nazaran daha fazla ihracat yapan ülkeler arasındadır. Aşağıda en çok ithalat yaptığımız
ülkelerden en aza doğru bir sıralama yapılmıştır. Tabloda sıralamadaki ilk yedi ülkeden
yapılan ithalat, toplam ithalatımızın yaklaşık %50’sine denk gelmektedir(Tablo 3.8).

Tablo 3.8: Türkiye’nin İthalatında Önemli Ülkeler (Milyar Dolar, 2011)

Toplam İthalat
2011 2005 2000 1996
S.No Ülkeler İçersindeki
Payı (%) 2011

1 Rusya Federasyonu 9,95 23,95 12,90 3,88 1,92


2 Almanya 9,55 22,98 13,63 7,19 7,81
3 Çin 9,01 21,69 6,88 1,34 0,55
4 A.B.D. 6,66 16,03 5,37 3,91 3,51
5 İtalya 5,59 13,44 7,56 4,33 4,28
6 İran 5,18 12,46 3,46 0,81 0,80
7 Fransa 3,83 9,22 5,88 3,53 2,77
8 Hindistan 2,70 6,49 1,28 0,44 0,25
9 Güney Kore 2,62 6,29 3,48 1,18 0,71
10 İspanya 2,57 6,19 3,55 1,67 1,03
11 İngiltere 2,43 5,84 4,69 2,74 2,51
12 İsviçre 2,08 5,01 4,05 0,89 1,01
13 Ukrayna 2,00 4,81 2,65 0,98 0,76
14 Japonya 1,77 4,26 3,10 1,62 1,42
15 Hollanda 1,66 4,00 2,15 1,58 1,44

Kaynak: TÜİK verilerinden yararlanılarak oluşturulmuştur.

Türkiye’nin ithalatı ağırlıklı olarak ara mallardan oluşmaktadır. Bu mal grubunun


toplam ithalat içerisindeki payı 2008 yılında %72,8’dir. Ara, yatırım ve tüketim malları
ayrımında ele alındığında, bu mal gruplarının ithalat içerisindeki payının görece

135
istikrarlı bir seyir izlediği, ancak bununla beraber özellikle 1996 yılından sonra tüketim
mallarının payında istikrarlı bir artış olduğu, buna paralel olarak yatırım mallarının
payında azalış yaşandığı dikkat çekmektedir(Saygılı vd., 2010: 8).
İthal ettiğimiz ürün gruplarından fasıl 27 yakıtlar ve mineral yağlar 2011 yılında
toplam ithalatımızın % 22,47’sini oluşturmaktadır, 2011 yılında ithalat rakamı 54,11
milyar dolar civarındadır. İkinci büyük ithalat kalemi fasıl 84’tür, bu fasılda toplam
ithalatımız 27,11 milyar dolar civarında olup, 2011 yılı toplam ithalat rakamının %
11,26’sını oluşturmaktadır. Ülkemiz bu fasılların haricinde en fazla demir çelik ve
motorlu kara taşıtları ithalatı yapmaktadır. 27’nolu fasılda Rusya ve İran’dan ithal
ettiğimiz enerji önemli bir yer tutarken, 84’nolu fasılda başta Almanya olmak üzere Çin
ve İtalya, 85’nolu fasılda ise Çin ön plandadır(Tablo 3.9).

Tablo 3.9: Türkiye’nin İthalatında Önemli Ürünler (Milyar Dolar, 2011)

HS# Toplam İthalat


Tutar
Fasıllar(Harmonize Sistem) İçersindeki Payı
(Milyar $)
(2Digit) (%) 2011

Toplam 187,87
27 Mineral yakıtlar, mineral yağlar ve müstahsalları, mumlar 22,47 54,117
Kazanlar, makineler, mekanik cihazlar ve aletler; bunların aksam ve
84 11,26 27,11
parçaları
72 Demir ve çelik 8,48 20,42
87 Motorlu kara taşıtları, traktör, bisiklet, motosiklet ve diğer 7,14 17,18
85 Elektrikli makine ve cihazlar, aksam ve parçaları 6,99 16,83
39 Plastik ve plastikten mamul eşya 5,22 12,57
71 Kıymetli taş ve metal mamulleri, madeni paralar 2,92 7,02
29 Organik kimyasal müstahsallar 2,29 5,50
30 Eczacılık ürünleri 1,95 4,69
74 Bakır ve bakırdan eşya 1,71 4,11
90 Optik, fotoğraf, sinema, ölçü, kontrol, ayar cihazları, tıbbi alet. 1,71 4,11
88 Hava taşıtları, uzay araçları, aksam ve parçaları 1,63 3,93
52 Pamuk, pamuk ipliği ve pamuklu mensucat 1,50 3,60
40 Kauçuk ve kauçuktan eşya 1,40 3,36
76 Alüminyum ve alüminyum eşya 1,35 3,25

Kaynak: TÜİK verilerinden yararlanılarak oluşturulmuştur.

İlk dört fasılda ki toplam ithalatımız(Fasıl: 27-84-72-87), 2011 yılı toplam


ithalatımızın neredeyse yarısına denk gelmektedir. 2011 yılında en çok ihraç ettiğimiz
87’nolu fasılda, toplam ihracatımız 15,80 milyar dolar iken, bu fasılda ki ithalatımızın
17,18 milyar dolar olması Türkiye’nin dış ticaretinin yapısını gözler önüne sermektedir.

136
Türkiye’nin ithalatında ara mal ithalatı ağırlıklı bir yer tutmaktadır. 2011 yılında ara
mal ithalatı %71,88, yatırım(sermaye) malları ithalatı oranı %15,48, tüketim malları
ithalatının ise toplam ithalata oranı %12,33’dür(Tablo 3.10).

Tablo 3.10: Türkiye’nin İthalatının Ekonomik Gruplara Göre Sınıflandırılması (Milyar Dolar,
2011)

İthalat Sınıflandırılması Tutar Oran


Toplam İthalat 240,84 100%
Yatırım (Sermaye) Malları 37,27 15,48
Yatırım (sermaye) malları ( Taşımacılık araçları hariç ) 29,6 12,29
Sanayi ile ilgili taşımacılık araç ve gereçleri 7,66 3,18
Hammadde (Ara Mallar) 173,14 71,89
Sanayi için işlem görmemiş hammaddeler 16,15 6,71
Sanayi için işlem görmüş hammaddeler 75,48 31,34
İşlem görmemiş yakıt ve yağlar 1,3 0,54
Yatırım mallarının aksam ve parçaları 10,86 4,51
Taşımacılık araçlarının aksam ve parçaları 12,33 5,12
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş hammaddeler 4,37 1,81
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş hammaddeler 1,79 0,74
İşlem görmüş diğer yakıt ve yağlar 16,43 6,82
Gizli veri 34,39 14,28
Tüketim Malları 29,69 12,33
Binek otomobilleri 8,47 3,52
Dayanıklı tüketim malları 4,33 1,80
Yarı dayanıklı tüketim malları 6,45 2,68
Dayanıksız tüketim malları 5,89 2,45
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmemiş tüketim malları 0,81 0,34
Esası yiyecek ve içecek olan işlenmiş tüketim malları 1,81 0,75
Motor benzini ve diğer hafif yağlar 1,66 0,69
Sanayi ile ilgili olmayan taşıma araç ve gereçleri 0,24 0,10
Diğerleri 0,73 0,30
Başka yerde belirtilmeyen diğer mallar 0,73 0,30
Kaynak: TÜİK verilerinden yararlanılarak oluşturulmuştur.

3.2.1.3. Türkiye’nin Dış Ticaret Açığı Verdiği Başlıca Ülkeler ve Ürünler

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri süre gelen siyasi güç mücadeleleri ülkedeki
ekonomik ve teknolojik geri kalmışlığın en önemli nedenlerinden biridir. Ekonomik ve
teknolojik olarak geri kalmışlığın yanında, ülkemiz özellikle 1980 sonrası dünyada hızla
büyüyen küreselleşme sürecine uyum sağlamak zorunda kalmıştır. Bu süreçte küresel
rekabet ile baş edilmesine yönelik etkili stratejik çalışmalar yapılamamış, ülkenin
ihtiyaç duyduğu tüm ithalatı karşılayacak ve ithalattan fazla büyüyen bir ihracatın
yapılmasına yönelik ülke genelinde etkin bir üretim sistemi geliştirilememiştir.

137
Dolayısıyla teknolojik yetersizlik, teknolojik içerikli ürünlerin ithalatı ile karşılanırken,
enerji ve belli ham maddelerin ithalatı dış ticaret rakamlarına olumsuz yansımaktadır.
Dış ticaret açığı temelde iç pazara üretim yapan sektörlerin ithal ara malı kullanımı ile
yatırım ve tüketim malı ithalatından kaynaklanmaktadır(Saygılı vd., 2010: 3).
Son 15 yıllık süreçte ülkemizin dış ticaret açıklarında BRICS ülkelerinin Çin-Rusya
ve Hindistan’ın payları fevkalâde artmaktadır. Bu ülkelerden sonra İran’ın payı görece
daha düşük oranda artarken, ABD’nin payı ise Çin, Rusya, Hindistan ve İran’a göre çok
daha düşük oranda artış göstermiştir. Son 15 yıllık süreçte AB ülkelerinin dış ticaret
açıklarımızdaki etkisi giderek azalmaktadır. 2011 yılında aşağıdaki tabloda gösterilen
sekiz ülkeye verdiğimiz dış ticaret açığı toplam dış ticaret açığımızın yaklaşık %75’ini
oluşturmaktadır(Tablo 3.11).

Tablo 3.11: En Çok Dış Ticaret Açığı Verdiğimiz Ülkelerin Yıllar İtibarıyla Ülke Toplam Dış
Ticareti Açığındaki Yüzdesel Oranları (%), (Milyar Dolar, 1996-2011)

Toplam Dış Ticaret Açığındaki 1996 Yılına Göre


(Milyar Dolar)
Oranı (%) 15 Yıllık Süreç
S.N Ülkeler
1996

2000

2005

2011

Dış Ticaret İçersindeki Yüzdesel


Açığı 2011 Artış (%)
1 Çin 2,41 6,77 14,63 18,14 19,22 652,7
2 Rusya Federasyonu 2,01 17,59 24,3 16,29 17,26 710,45
3 A.B.D. 9,2 4,21 1,07 10,8 11,45 17,39
4 Almanya 12,88 10,95 9,65 8,52 9,03 -33,85
5 İran 2,49 3,15 5,9 8,37 8,87 236,14
6 Hindistan 0,97 2,04 2,45 5,42 5,74 458,76
7 İtalya 13,92 13,79 4,5 5,28 5,59 -62,07
8 Fransa 8,42 10,17 4,81 2,29 2,42 -72,8
Kaynak: TÜİK verilerinden yararlanılarak çalışmamızda oluşturulmuştur.

Ağırlıklı ithalatlarımızın merkez çevre konumu giderek batıdan doğuya doğru


yönelmektedir(yukarıdaki tabloyu incelerken aynı zamanda ithalatta AB ülkelerinden
ATR ile gümrük vergisi ödemeden ithalat yapabildiğimizi de göz önüne alınız). Bunun
yanında, ABD ve İran’da son yıllarda dış ticaret açıklarımızda önemli olmaya
başlamıştır. Rusya ve İran’ın dış ticaretimizdeki açıkları ağırlıklı olarak enerji ithalatı
nedeniyledir. Ayrıca, Rusya’dan ithal ettiğimiz demir çelik ve organik kimyasal ürünler
enerji’den sonra Rusya’ya verdiğimiz ticaret açıklarında önemli olan başlıca ürün
grupları arasındadır. Hindistan’dan aşağıdaki tabloda dikkat edilecek olursak yakıt (HS
27) ticaret açığı verdiğimiz en önemli ürün grubudur. ABD’den ise en çok net ithal
ettiğimiz ürünler başta hava taşıtları ileri teknolojik ürünler olmak üzere, demir çelik,

138
mineral yakıt ve önemli ilaç maddeleridir. Çin ise temelde rekabet üstünlüğüne bağlı
olarak ülkemize dış ticaret açığı verdirmektedir(Tablo 3.12).

Tablo 3.12: En Çok Dış Ticaret Açığı Verdiğimiz Ülkelerden Net İthal Ettiğimiz Ürünler(Dış
Ticaret Açığı Verdiğimiz Başlıca Ürünler), (Milyon Dolar, 2011)

Ürünler Ülkeler
Fasıl
#2 (HS) Çin Rusya ABD Almanya İran Hindistan Fransa İtalya
Digit
Mineral yakıtlar, mineral yağlar ve
bunların damıtılmasından elde edilen
27 16.667,4 1.349,8 11.011,5 2.878,9 1.833,8
ürünler, bitümenli maddeler, mineral
mumlar
Kazanlar, makineler, mekanik cihazlar
84 ve aletler, nükleer reaktörler, bunların 4.413,5 763,0 3.106,4 794,5 3.149,0
aksam ve parçaları
72 Demir ve çelik 390,7 2.998,7 2.256,7 739,8 684,6
Elektrikli makine ve cihazlar, ses
kaydetme-verme, televizyon görüntü-
85 5.012,7 408,8 848,0 468,0
ses kaydetme-verme cihazları, aksam-
parça-aksesuarı
Motorlu kara taşıtları, traktörler,
bisikletler, motosikletler ve diğer kara
87 560,5 3.844,8 265,5
taşıtları, bunların aksam, parça,
aksesuarı
39 Plastikler ve mamulleri 751,3 425,0 1.274,5 286,6 418,3 571,3

Hava taşıtları, uzay taşıtları ve bunların


88 2.280,7 590,5 582,2
aksam ve parçalar

Optik, fotoğraf, sinema, ölçü, kontrol,


90 ayar, tıbbi, cerrahi alet ve cihazlar, 449,9 653,3 691,0 310,1 327,0
bunların aksam, parça ve aksesuarı

30 Eczacılık ürünleri 811,5 736,4 450,8 334,3


29 Organik kimyasal ürünler 587,3 301,2 482,4 460,8 402,7

Kaynak: TÜİK verilerinden yararlanılarak oluşturulmuştur.

Çin, Orta Doğu ve eski Sovyet Cumhuriyetlerinde hafif sanayi malları, tekstil
ürünleri, gıda ve inşaat sektörlerinde en ciddi rakibimizdir(TÜSİAD, 1995: 68).
Özellikle, 2001 yılında Çin’in DTÖ üyeliğine girmesi ve sonrasında AB ve ABD
pazarlarında da ağrılıklı olarak emek-yoğun ve hafif sanayide genişlemesine bağlı
olarak, Türk sanayisi bu sektörlerde bu pazarlarda agrasif fiyat indirimleri yapan Çin’le
rekabet etmek zorunda kalmıştır.
Türkiye özellikle son yıllarda uzak doğu ülkelerinden başta Çin ve Hindistan
olmak üzere bu ülkelerin uluslar arası pazarlardaki genişlemesinden olumsuz
etkilenmektedir. Ayrıca, işgücü, enerji, kira gibi üretim faktörleri açısından daha düşük
maliyetlere sahip olan Çin ve Hindistan gibi ülkelerin dünya ekonomisiyle artan oranda

139
bütünleşmesi Türkiye’nin emek yoğun sektörlerde göreli rekabet gücünü olumsuz
etkilemiştir(Saygılı vd., 2010: 6).
Çin’deki sektörlerin sürekli gelişmesi ve Çin’de üretilen ürünlerin düşük fiyatlarla
Türkiye’nin potansiyel pazarlarına ihraç edilmesi ülkemiz ekonomisi açısından önemli
bir potansiyel tehdittir. Ülkemizde Çin mallarına yönelik talep artışlarına bağlı olarak,
Çin 2011 yılında en büyük dış ticaret açığı verdiğimiz ülke olmuştur.
TÜİK verilerine göre; 1994 yılı(son 30 yılı aşkın bir süreçte) Çin’e verdiğimiz ticaret
açıkları açısından bir dönüm noktası olmuştur. 1994 yılı sonrasında Çin’e verdiğimiz
dış ticaret açıkları sürekli bir hale gelmiştir. Türkiye’nin 1995 yılında toplam dış ticaret
açığında Çin ticaretinden kaynaklanan açık %3,35 civarındayken, bu oran 2008’de %
20’ye, 2012’de ise %22’ye yükselmiştir.
Türkiye’nin Çin’den tüketim malı ve ara mal(hammadde) ithalatı oldukça önem arz
etmektedir. Türkiye en çok ithalat yaptığı ülkelerden genel olarak; ABD-Almanya-
Fransa-İtalya gibi ülkelerden kalite ihtiyacını karşılarken, Rusya ve İran gibi ülkelerden
enerji ihtiyacını karşılamaktadır(burada bir takım zorunlulukların olduğu açıktır).
Türkiye Çin’den de belli bir oranda kalite ihtiyacını karşılarken(örneğin; ileri teknoloji
elektronik ürünler ve elektronik makineler vb.), özellikle Çin’den ucuz tüketim malları
ve maliyet odaklı ara mal (ham madde) ithalatlarımız Türkiye’nin ithalatlarını
şişirmekte, cari açıklara davetiye çıkarmaktadır. Türkiye artık kendi üretebileceği
ürünleri bile artan oranda Çin’den ithal eder hale gelmiştir(tekstil-hazır giyim-örme
eşya-halı-ayakkabılar-oyuncaklar-mobilyalar-hırdavat ürünler ve inşaat malzemeleri-
kırtasiye malzemeleri-elektronik eşyalar vb.). Bu durum, zorunlu ithalatlar ile birlikte en
direkt olarak Türkiye’nin dış ticaret bilançosuna olumsuz olarak yansımaktadır.

3.2.2. Çin-Türk Ticaretinin Gelişimi

İki ülke arasında siyasi temasların kurulmasından bu yana yaklaşık olarak 40 seneyi
aşkın bir süre geçmiştir. Bu süreçte iki ülke arasında karşılıklı diplomatik ilişkiler ve
güven güçlendirilmiştir. Ekonomik ve ticari ilişkilerimiz de siyasi süreçle birlikte
gelişmiştir. İkili ticaret hacminde ilk kez 1 milyar ABD Doları’nın aşıldığı 2000
yılından bu yana kaydedilen düzenli gelişme sonucunda bugün 20 milyar ABD dolarına
ulaşılmıştır(ASE, 2012: 8).

140
Türkiye 1990’lı yılların başlarında Çin’e demir ve çelik ihracatı yapıyordu. 1993
yıllında Türkiye Çin’e dış ticaret açığı verdirirken zamanla Çin demir çelik üretimini
kendi yapmaya başlamış, 1994 yılından sonra Türkiye ülke parasının değerini düşüren
Çin’e sürekli dış ticaret açığı vermeye başlamıştır. Çin, son 10 yılda ekonomik gelişim
ve DTÖ üyeliğinin etkisiyle ülkemize ihracatını artırmayı başlamıştır. Günümüzde Çin,
ülkemizin dış ticaret açıklarında en önemli rol oynayan ülke konumuna gelmiştir. 15
yıllık süreçte Çin’e verdiğimiz dış ticaret rakamlarında 40 kat’a yakın bir artış meydana
gelmiştir(Tablo: 3.13).

Tablo 3.13: Türkiye ve Çin’in İthalat ve İhracat Rakamları (Milyar Dolar, 1996-2011)

Yıllık Yıllık İhracatın/İthalatı


Çin'den Çin'e Dış Tic. Dış Tic.
Yıllar Artış Oranı Artış Oranı Karşılama Oranı
İthalat İhracat Açığı Hacmi
(%) (%) (%)
1996 0,55 - 0,065 - 11,82 0,49 0,62
1997 0,78 41,82 0,044 -32,31 5,64 0,74 0,83
1998 0,84 7,69 0,038 -13,64 4,52 0,8 0,88
1999 0,84 0,00 0,036 -5,26 4,29 0,81 0,88
2000 1,34 59,52 0,096 166,67 7,16 1,24 1,44
2001 0,92 -31,34 0,19 97,92 20,65 0,72 1,12
2002 1,36 47,83 0,26 36,84 19,12 1,1 1,63
2003 2,61 91,91 0,5 92,31 19,16 2,1 3,11
2004 4,47 71,26 0,39 -22,00 8,72 4,08 4,86
2005 6,88 53,91 0,54 38,46 7,85 6,33 7,43
2006 9,66 40,41 0,69 27,78 7,14 8,97 10,36
2007 13,23 36,96 1,03 49,28 7,79 12,19 14,27
2008 15,65 18,29 1,43 38,83 9,14 14,22 17,09
2009 12,67 -19,04 1,6 11,89 12,63 11,07 14,27
2010 17,18 35,60 2,26 41,25 13,15 14,91 19,44
2011 21,69 26,25 2,46 8,85 11,34 19,22 24,15
Kaynak: TÜİK verilerinden yararlanılarak oluşturulmuştur.

Çin’den yaptığımız yukarıda belirtilenler ithalat rakamları kayıtlı rakamlardır, iş


dünyasında Çin’den yapılan ithalatların çok daha fazla olduğuna inanılmaktadır.
Ülkemizde özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin Çin’den ithalatta düşük fatura
kullandığı ve açıktan ödeme yaptığına dair geniş ölçekli söylentiler bulunmaktadır.
Çin’in ülkemizdeki kayıt dışı ithalatı ile ilgili duyumlardan TİSK yayınlarında, 2004
yılında yayınlanan Çin Tehdit’i adlı çalışmada açıkça bahsedilmiştir. Ülkemizde kayıt
dışı ekonominin varlığı bilindiğine göre, kayıt dışı ithalatın da varlığı söylentileri, zaten
resmi rakamlarla en çok dış ticaret açığı verdiğimiz ülkenin, ülke ekonomisindeki
olumsuz etkisini daha iyi kavramak gerekmektedir. Ayrıca Çin’in DTÖ üyeliği
Türkiye’nin üçüncü ülkelere yaptığı ihracatı da olumsuz etkilemektedir(Sandıklı ve
Güllü, 2005: 314-315; Çolakoğlu, 2012: 62).

141
Şekil 3.2: Türkiye-Çin Ticareti (Milyar Dolar, 1996-2011)

25

20

15 İhracat

10 İthalat
Dış.Tic.Açığı
5

0
1996 2000 2004 2008 2011

Kaynak: Tablo 3.13’den yararlanılarak oluşturulmuştur.

Şekil 3.3: Türkiye’nin Çin’den Kaynaklanan Dış Ticaret Açıkları (Milyar Dolar, 1996-2011)

25
20
15
Dış. Tic. Açıkları
10
5
0

96 997 998 999 000 001 002 003 004 005 006 007 008 009 010 011
19 1 1 1 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2

Kaynak: Tablo 3.13’den yararlanılarak oluşturulmuştur.

Çin ile Türkiye ticaretinin gelişmesine bağlı olarak son yıllarda Çin’den ithal mal
getirip iç piyasaya satan, ülkemizde ithalata dayalı ticaret yapan firmaların sayısında
artışlar meydana gelmiştir. Burada, Çin’in sahip olduğu rekabet üstünlüğü önemli bir
faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle, 2010 yılından sonra Türkiye’nin Çin’den
ithalatları endişe verice boyutlara ulaşmıştır. Bunun farkına varan bakanlarımız Çin’e
ziyaretlerini son yıllarda yoğunlaştırmışlardır. Bu yüzden son yıllarda gerçekleştirilen
üst düzey ikili temasların en önemli gündem maddesi bu ticari dengesizlik olmuştur.
Ankara bu noktada Çinli şirketlerin Türkiye’de doğrudan yatırımlar yapmasını, ticaret
fazlası sermayenin Türk finans sektöründe değerlendirilmesini, üçüncü ülkelerde Türk-
Çin ortak yatırımlarının yapılmasını ve Çinli turistlerin Türkiye’ye yönlendirilmesini
beklemektedir(Çolakoğlu, 2012: 61-62).
Çin’deki sektörler uluslar arası pazarlarda Türk sektörlerinin alternatifini geniş
ölçüde ihtiva etmektedir. Almanya, Fransa, ABD, Japonya, İngiltere, İtalya, Hollanda
gibi gelişmiş ekonomiler Çin’in ekonomik gelişiminden etkilenseler de, teknolojik ürün
üretme kabiliyetlerine ve küresel sermayeli firmalara sahiptirler. Türkiye ise gelişmiş

142
ülkelerden yatırım bekleyen gelişmekte olan bir ülke olduğu için, başta hafif sanayi ve
emek yoğun mallarda olmak üzere Çinli firmalar ile daha çok rekabet etmek zorunda
kalmıştır. Bunun yanında, Çin Turistik amaçlar için kullanacağını beyan ettiği Varyag’ı,
boğazdan geçirmiş ve gemiyi savaş gemisine dönüştürmüş, gemiyi kullanmak için
verdiği beyanı ile niyeti arasındaki farkı sergilemiştir. 2,50 milyon turist gönderme
sözünü ise yerine getirmemiştir. Almanya ve Rusya ticari konulardaki partnerliğinin
gereğini yapıp sürekli ülkemize büyük miktarda turist gönderirken, Çin bu konuda
üstüne düşeni yapmamaktadır.

3.2.2.1. Türkiye’nin Çin’e İhraç Ettiği Ürünlerin Analizi

2011 yılı TÜİK verilerine göre Çin’den yapılan toplam ithalatı karşılama oranımız
%11,36’dır. Çin’e ihracatımız ithalatımıza oranla oldukça düşüktür. 2011 yılında 25-26-
28’nolu 3 fasıldaki ihracatımız, Çin’e yapılan toplam ihracatın yaklaşık %70’ine denk
gelmektedir. 26’nolu fasıl metal cevherleri, cüruf ve kül ihracatı toplam ihracatımızın %
30,37’sini oluşturmaktadır. 25’nolu fasıl tuz, kükürt, toprak ve taşlar, alçılar ve çimento
ihracatı toplam ihracatın %29,36’sını, 28’nolu fasıl inorganik kimyasallar mühtahsallar,
organik, inorganik bileşkeler ihracatı ise toplam ihracatımızın %12’sini
oluşturmaktadır(Tablo 3.14).

Tablo 3.14: Çin’e İhraç Ettiğimiz Ürünler (Milyon $, 2011)

2011 Toplam
HS# Tutar
Fasıllar (Harmonize Sistem) İhracat
(2Digit)
Yüzdesi(%)
26 Metal cevherleri, cüruf ve kül 30,37 748,94
25 Tuz, kükürt, toprak ve taşlar, alçılar ve çimento 29,36 724,00
28 İnorganik kimyasal müstahsallar, organik, inorganik bileşikler 12,00 295,95
84 Kazan: makine ve cihazlar, aletler, parçaları 3,73 91,96
55 Sentetik ve suni devamsız lifler 2,36 58,12
52 Pamuk, pamuk ipliği ve pamuklu mensucat 1,68 41,51
40 Kauçuk ve kauçuktan eşya 1,38 34,01
32 Debagat ve boyacılıkta kullanılan hülasa, boya, macun, sakızlar 1,28 31,47
41 Ham postlar, deriler (kürkler hariç) ve köseleler 1,15 28,38
51 Yün, kıl, at kılı: bunların iplik ve dokumaları 1,11 27,27
63 Mensucattan mamul diğer eşya, kullanılmış eşya, paçavralar 1,05 25,87
89 Gemiler, suda yüzen taşıt ve araçlar 0,96 23,72
72 Demir ve çelik 0,90 22,08
85 Elektrikli makine ve cihazlar, aksam ve parçaları 0,82 20,17
74 Bakır ve bakırdan eşya 0,81 19,91

Kaynak: TÜİK verilerinden yararlanılarak oluşturulmuştur.

143
3.2.2.2. Türkiye’nin Çin’den İthal Ettiği Ürünlerin Analizi

Türkiye’nin Çin’den ithalatı ağırlıklı olan ürünler başlıca; 85’nolu fasıl elektronik
ürünler, elektronik makine cihaz ve aksamları ile 84’nolu fasıl kazan, makine ve
mekanik cihaz ve aksamlarıdır. Bu iki fasılda toplam ithalat rakamı 2011 yılı toplam
ithalatımızın yaklaşık %45’ini oluşturmaktadır. Bu fasılların haricinde diğer ithal
ettiğimiz önemli fasıllar; plastik ve plastikten mamul eşya, örülmemiş giyim eşyası ve
aksesuarları, mobilyalar, aydınlatma, reklam lambaları, prefabrik yapılar, organik
kimyasal müstahsallar, demir veya çelikten eşya, motorlu kara taşıtları, traktör, bisiklet,
motosiklet, oyuncaklar, oyun ve spor malzemeleri, aksam ve parçalarıdır.
Türkiye’nin Çin’den ağırlıklı olarak ithal ettiği ürünler; Vanalar, armatörler,
nalburiye, marangoz ev aletleri, elektrikli cihaz ve malzemeler, cep telefonu, büro
makineleri, tıbbi cihaz ve malzeme, bilgisayar ve parçalarıdır. Çin’den ithalatlarımızın
ortalama beşte biri ileri teknoloji ürünlerden oluşmaktadır. Ayrıca, ülkemizin
ihracatında güçlü olduğu fasıllardan da Çin’den ülkemize oldukça fazla ithal ürün
gelmektedir(Tablo 3.15).

Tablo 3.15: Çin’den İthal Ettiğimiz Ürünler (Milyar Dolar, 2011)

2011 Toplam
HS# Tutar
Fasıllar(Harmonize Sistem) İthalat Yüzdesi
(2Digit) (Milyar $)
(%)
85 Elektrikli makine ve cihazlar, aksam ve parçaları 23,20 5,03
84 Kazan: makine ve cihazlar, aletler, parçaları 20,77 4,50
39 Plastik ve plastikten mamul eşya 3,55 0,77
62 Örülmemiş giyim eşyası ve aksesuarları 3,45 0,74
94 Mobilyalar, aydınlatma, reklam lambaları, prefabrik yapılar 2,84 0,61
29 Organik kimyasal müstahsallar 2,79 0,60
73 Demir veya çelikten eşya 2,75 0,59
87 Motorlu kara taşıtları, traktör, bisiklet, motosiklet ve diğer 2,61 0,56
95 Oyuncaklar, oyun ve spor malzemeleri, aksam ve parçaları 2,50 0,54
64 Ayakkabılar, getrler, tozluklar vb eşya ve aksamı 2,25 0,48
54 Dokumaya elverişli suni ve sentetik lifler 2,13 0,46
90 Optik, fotoğraf, sinema, ölçü, kontrol, ayar cihazları, tıbbi alet. 2,12 0,45
72 Demir ve çelik 1,90 0,41
52 Pamuk, pamuk ipliği ve pamuklu mensucat 1,88 0,40
55 Sentetik ve suni devamsız lifler 1,87 0,40

Kaynak: TÜİK verilerinden yararlanılarak oluşturulmuştur.

2011 yılı TÜİK verilerine göre BEC sınıflandırmasında Çin’den yaptığımız toplam
ithalatın; 9,42 milyar doları hammadde ithalatı (ağrılıklı olarak işlenmiş ham maddeler),

144
7,12 milyar doları yatırım(sermaye) malı ithalatı ve 5,13 milyar doları tüketim malı
ithalatıdır.
Çin, ucuz ve kalitesiz ürünler üreten bir ülke olarak algılanmamalıdır. Ülkemizde
birçok insanın halen bu açıdan baktığı, ucuz ve kalitesiz mal üreten bir ülke olarak daha
çok tanıdığı Çin, 2010 yılında ülkemizin en çok ileri teknolojili ürün ithal ettiği ülkedir.
Türkiye’nin 2010 yılı yüksek teknoloji ürünleri ithalatında Çin, 4 milyar 363 milyon
dolar ile birinci sırada yer alırken, Çin’i 4 milyar 11 milyon dolarla Amerika Birleşik
Devletleri, 1 milyar 788 milyon dolarla Almanya, 1 milyar 604 milyon dolarla Fransa
izledi(http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=1742&l=1, Erişim Tarihi:
19.02.2011).

3.2.2.3. Türkiye ile Çin Arasındaki Yatırım İlişkileri

Türkiye ile Çin arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesi ve iki ülke arasındaki güven
ortamının oluşturulmasına yönelik ilk iş konseyi 1992 yılında kurulmuştur. Türkiye’den
İGEME, Çin’den ise CCPIT’in koordine ettiği ortak iş konseyi, iki ülke arasındaki
yatırım ve ticari işbirliğini artırmaya yönelik çalışmaları organize etmektedir.
İki ülke arasında son yıllarda gelişen üst düzey siyasi ve ticari ilişkilere rağmen, iki
ülke arasında yatırım ilişkileri çok düşük seviyededir. Türkiye'nin Çin'deki yatırımları
150 milyon dolara ulaşmıştır. Kazancı Holding’in bünyesindeki Aksa Jenaratör, Çin’in
doğusundaki Jinagsu eyaletinin Changzhou şehrinde dünyanın en büyük üretim
kapasiteli jeneratör fabrikasının açılışını yapmıştır. Bunun yanında, etsiz çiğ köfte
zincirinde Komagene Çin’de Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Ningxia Hui Özerk
Bölgesi’nin merkezi olan Yinchuan şehrinde francise sistemi ile döner satış noktası
açmıştır.
Pekin Ticaret Müşavirliğimiz tarafından yapılan araştırma sonucunda, Türk
firmalarının genellikle Çin’de temsilcilik ofisi şeklinde faaliyet gösterdikleri ve ayrıca,
firmaların çoğunun genel ticaretle (özellikle ithalat ağırlıklı) iştigal ettikleri
gözlemlenmektedir(http://dijitalport.com/turkiye-ve-cin-arasindaki-yatirim-iliskileri/,
Erişim Tarihi: 21.02.2013).
Çin’e yatırım yapan başlıca firmalarımız şunlardır; Kazancı Holding, Enka Holding,
Sabancı Holding, Garanti Bankası, İş Bankası, Zorlu Tekstil, Arçelik, Mozaik Tekstil,
Çimtaş, Demirdöküm, Akman Holding, Atasay Kuyumculuk Goldtaş, Tema, Şişecam,
Ünsa Ambalaj, Fabeks Dış Ticaret, Hipokrat Tıbbi Malzeme ve Komagene.

145
Her ne kadar iki ülke arasındaki yatırım ilişkileri yetersiz olsa da; son 20 yılın en çok
yabancı sermaye çeken ülkesi olan Çin, son yıllarda kendisi de sermaye ihracı yapmaya
karar vermiş ve bunun için dünyanın 20 ülkesinde araştırmalara gitmiştir. Bu
araştırmanın bir basamağı olarak 2007 yılının temmuz ayında Türkiye’ye gelen Çin
heyeti, İstanbul, İzmir, Mersin ve Ankara’da incelemelerde bulunmuş, ve 20 ülke
arasından sekize indirdikleri seçenekler arasına Türkiye’yi de dâhil etmişlerdir(Akçil,
2008: 72).
Ülkemizde faaliyet gösteren başlıca büyük Çinli firmalar şunlardır: China Railway
Construction, China National Aero Tecnology, Dongfang Electric Corperation, China
National Machinery and Equipment Corperations, China National Petroleum
Corperation, Shangde Solar Energy Corperation, Chongging Lifan(Cherry Marka
Otomobil Üreticisi) ve Huawei Tecnology(Üçüncü Nesil Cep Telefonu Üreticisi).
Son yıllarda ülkemize Çin tarafından yapılan yatırımlar artmaya başlamıştır.
Otomotiv sektöründe Çinli firma DFM ülkemize 250 milyon dolarlık bir yatırım kararı
almıştır. Ayrıca, Çin ile yapımı kararlaştırılan İstanbul-Ankara hızlı tren hattı için 720
milyon dolar’lık Eximbank kredisi ile çalışmalara başlanmıştır. Konya merkezli Polat
Madencilik, Çinli Zhejiang Energy Group ile büyük bir anlaşma yapmıştır. Bu
anlaşmaya göre, Çinli Zhejiang Energy Group ile Polat Madencilik Soma ve Kınık’ da
kömür ocağı açmak ve termik santral kurmak için 1 milyar dolar’ın üzerinde yatırım
yapacaktır. Haber Türk’ün haberine göre ise, Ciner Grubu ile Tianchen Corporation
arasında Ankara Kazan'da yapılması planlanan soda külü ve kojenerasyon tesisi için
1,350 milyar dolar’lık bir anlaşma yapılmıştır.

3.3.ÇİN’İN DIŞ TİCARETİMİZ AÇISINDAN


DEĞERLENDİRİLMESİ

3.3.1. Çin’in Rekabet Üstünlüklerinin Analizi

Günümüzde, aralarında ABD’nin de bulunduğu birçok dünya ülkesi ve bu arada


Türkiye de uluslararası piyasalarda bir Çin tehlikesi ya da tehdidi altında olduklarına
inanmaya başlamışlardır. ‘’Bu duruma “Çin Sendromu” adı verilmektedir (Pirler, 2004:
1)’’. Türkiye açısından bu sendromu, dış ticaret yönünden bakıldığında, ‘’(…)’’
Türkiye ile Çin arasında ülkemiz aleyhine sürekli bir dış ticaret açığı

146
izlenmektedir(Şimşek, 2006: 15). Bu durumun en temel nedenleri arasında enerji-
işçilik-kira ve iletişim maliyetlerinde Çin’e kısayla pahalı olmamız, ve ülkemizdeki
işletmelerin vergi yükünün Çin’e kıyasla fazla olması yer almaktadır. Bunun yanında,
Çin’in döviz kuru ve dış ticaret politikalarının da önemli etkileri mevcuttur.

Tablo 3.16: Üretim Maliyetleri (Çin-Türkiye, 2003)

Çin Fiyatı/Yüzdesi Türkiye Fiyatı/Yüzdesi


Girdi
(TL Cinsinden) (TL)
Benzin (1 litre) 496.500 TL 1.866.000 TL
Doğalgaz (1 mt küp) 280.000 TL 386.000 TL
Elektrik Enerjisi (Sanayi
74.575 TL 174.600 TL
Sektörü- kwh)
Asgari Ücret Uygulanmıyor
Asgari Ücret Ancak Ortalama Ücret 225.999.000 TL
112.000.000 TL
Ücretten Kesilen Vergi(%) %5 % 36
Kurumlar Vergisi (%) % 30 % 45

Kaynak: Ankara Ticaret Odası

Yeterli petrol ve doğalgaz üretimine sahip olmamasına ve bu nedenle Çin’in tonajlı


enerji ithalatı yapmasına rağmen, Çin’de üretimde kullanılan enerji birim fiyatlarının
düşüklüğü, Çin’in rekabetçi yapısı için önemli bir avantaj oluşturmaktadır. Çin’de
benzinin litre fiyatı Türkiye’ye kıyasla %275, elektrik enerjisi KWH olarak %134,
doğalgaz ise %38 oranda daha ucuza satılmaktadır(Çakmak, 2008: 263).
Sorunun, yani yüksek oranlı dış ticaret açıklarımızın(Çin’in sahip olduğu rekabetteki
üstünlüğün) en önemli nedenlerinden biri yukarıdaki tabloda görülebildiği gibi Çin’in
maliyet avantajına sahip olmasıdır. Çin’in rekabetteki üstünlüğünün diğer başlıca
kaynakları aşağıda madde madde verilmiştir.
-Döviz Kuru: Döviz kurlarıyla ilgili her ne kadar farklı düşünen akademisyenler olsa
da, Çin’in ülke parasının değerini düşürerek ihracatta avantaj sağladığına yönelik
uluslar arası kamuoyunda geniş bir kanı bulunmaktadır.
-Çin’in Dış Ticaret Politikaları: Çin’de ihracat yapan firmalar yüksek teşvik ve ihracat
hibeleriyle desteklenmektedir. Çin’deki ihracat sübvansiyonlarının akademik olarak
sıralandırılabilmesi de oldukça zordur. İthalat vergi oranlarının yüksekliği, gümrük
işlemleri sırasında karşılaşılan objektif olmayan uygulamalar, standartlar konusundaki
engellemeler, farklı yerel bölgelerde karşılaşılan farklı uygulama ve onay
mekanizmaları Çin’e ihracat yapan bütün dünya ülkelerinin sorunu olduğu ölçüde, Türk
ihracatçısının da sorunu olmaya devam etmektedir(TİSK, 2004: 29).

147
-İstihdam: Çin nüfusunun çok büyük olması, Çin’in ithalat politikalarını
etkilemektedir.
-Strateji: Ülkemizde Çin’e karşı uygulanan dış ticaret politikalarında yanılgılara
düşülmesi ve etkin stratejiler kurulamaması, rekabet avantajını Çin’e kaydırmaktadır.
-Telif Hakları İhlali: Türkiye’nin ve bu arada birçok dünya ülkesinin uluslar arası
piyasalardaki rekabet gücünü ve ihracatını olumsuz yönde etkileyen önemli unsurlardan
birisi de telif hakları ile ilgilidir. Çin Halk Cumhuriyeti’nin fikri mülkiyet haklarını ihlal
etmesi ve yoğun bir şekilde taklitçiliğe başvurması, yabancı firmaların ürünlerini
piyasaya gerçeklerinden daha düşük bir fiyattan sürmesi, olumsuz sonuçlar
doğurabilmektedir. Çin hükümeti, 22 Aralık 2004 tarihinde fikri mülkiyet haklarını
yasal koruma altına almaya yönelik bir düzenleme yapmıştır. Ancak, bu düzenlemenin
uygulamada etkin olmadığı görülmektedir(Şimşek, 2006: 17).
-Hane Halkı Gelir Düzeyi: Çin’de her ne kadar büyük bir ekonomik gelişim görülse
de, kalabalık ülkenin kişi başına düşen gelirleri gelişmiş ülkelere kısayla düşüktür.
Bunun yanında, Çin’de sosyal hizmetler ve sağlık sistemi halkın isteklerine cevap
verecek düzeyde değildir. Bu nedenle halk sosyal hizmetleri ve sağlık giderlerini
cebinden karşılamak durumundadır. Çin halkının tüketim anlayışı bu gibi nedenlerden
ötürü genel olarak daha çok maliyet odaklıdır.
-Çin’in Üretimde Kurallara Uymaması: Çin’in üretimde çocuk işçileri kullanması,
üretimde çevre kirliliğine yönelik maliyetlerin düşük olması, markalama maliyetlerinin
düşük olması ve hak ihlâlleri, ürün güvenliği ve kalite standartlarına yönelik
maliyetlerin düşük seviyede olması, Sosyal Güvenlik maliyetlerinin düşük olması,
sendikal hakların zayıf olması, ülkemize kıyasla Çin’e üretim maliyetleri açısından
rekabette avantaj sağlamaktadır.

3.3.2. Çin’in Türk Dış Ticaretine ve Ekonomisine Başlıca


Olumsuz Etkileri

Günümüzde küreselleşme yoluyla ülkeler arası ticaretin serbestleştirilmesiyle, dikey


uzmanlaşmaya gidilmesi ve endüstri içi ticaretin artmasıyla dış ticaret ülke ekonomileri
için önemli olmaya başlamıştır. Dünya genelinde olduğu gibi, Türkiye’de de mal ve
hizmet dış ticaretinin GSYH’ ya oranı hızla artmış 1990 yılındaki %24,5 olan bu oran
2008 yılında %52,3’e çıkmıştır(Saygılı vd., 2010: 9).

148
Küresel sisteme uyum sağlayan Türkiye’nin de dış hizmet-gelir ve ticareti ülke
ekonomisi için önemli olmaya başlamıştır. Ayrıca, Türkiye küresel sisteme dâhil olan
diğer ülke ekonomilerinin potansiyelleri ile yüzleşmek zorunda kalmıştır. Böylelikle
ülkeler arasındaki ekonomik rekabet artmaya başlamıştır. Bu noktada, gelişmekte olan
ülkeler kategorisinde 2001’de bu sisteme dahil olan Çin ülkemize ciddi bir rakip
olmuştur. Hatta bu durum sadece Türkiye için geçerli değildir. Çin’in bazı
akademisyenlerin ifade ettiği gibi ’’Become Self-Aware’’ olması, yani uyanması dev
rakamlar ile büyüyen ve dünya ticaretinde önemli paya sahip olan Çin’in 30 yılı aşkın
bir süreç sonrası dünya ikincisi büyüklükte bir ekonomi yaratması, diğer ülkeler için de
genel olarak dünya ekonomik potansiyelleri daraltıcı etki yaratmıştır(Bkz: Tablo: 2.14).
Şimdi, Çin’in ülkemiz ekonomisine başlıca olumsuz etkilerini belirtmeye çalışalım;
-Çin Dış Ticaret Dengelerimizi Bozucu Etki Yaratmaktadır: Çin’in sahip olduğu
düşük maliyetler(işçilik, enerji, kira vb.) ve katı ithalat politikası, Çin’e ihracat yapmaya
çalışan şirketlerimizi zorlamaktadır. Bu nedenle, ucuz ürünler üreterek piyasamıza giren
Çin, korumacı politikalar uygulayarak özellikle son yıllarda dış ticaretimizin dengesinin
bozulmasında önemli bir aktör haline gelmiştir. TÜİK verilerini kullanarak yaptığımız
hesaplamalarda son 10 yıllık süreçte ortalama Çin ithalatlarını karşılama oranımızı
%10,6 olarak bulduk. Bu oran ithalatlarımızın en fazla olduğu ülkeler olan Rusya,
Almanya ve ABD’ye oranla oldukça düşük ve Çin’le ticaretimizin hacimsel büyüklüğü
de göz önüne alınırsa cari açıklar açısından risklidir.
-Çin İhracat Performansımızı Olumsuz Etkilemektedir: Çin Türkiye’nin potansiyel
ihracat pazarlarında en büyük rakibidir. Çin Türkiye’nin ihracat pazarlarını ele geçirerek
ve pazar fiyatlarını düşürerek, Türk ihracat firmalarının performansını olumsuz
etkilemektedir.
-Çin Türkiye’nin Tüketim Malı İthalatlarını Artırıcı Etki Yaratmaktadır: Çin’in
düşük maliyetli tüketim mallarını iç piyasamıza sokması ve bu malların artan oranda iç
piyasadan talep görmesi, Türkiye’nin tüketim malı ithalatlarını artırıcı etki
yaratmaktadır. TÜİK verilerine göre; Türkiye’nin Çin’den tüketim malı ithalatı;
2001’de 232,44 milyon dolar iken, bu rakam 2011’de 10 yıllık bir süreçten sonra
yaklaşık 22 kat artışla 5.135,69 milyon dolar olmuştur.
-Çin Türkiye’nin Ara Mal İthalatlarını Artırmaktadır: Çin’in özellikle son yıllarda
teknolojik üretimde etkinleşmesine de bağlı olarak, Türk ihracat sektörleri artan oranda
Çin’den makine-teçhizat, haberleşme, elektronik cihazlar, radyo televizyon, optik aletler

149
ve ana metal ara mal ithalatı yapmaktadır. Türkiye’de Dahilde İşleme Rejiminin de
etkisiyle, giderek Asya’dan al Avrupa’ya sat ‘‘Asyalılaşma Olgusunun’’ oluşması
Türkiye’de üretimi zayıflatmakta, yerli girdiler ile ihracat yapma noktasında sıkıntılar
doğurmaktadır. Türkiye Merkez Bankası’nın, 2010 yılında yayınladığı ‘’Türkiye İmalât
Sanayisi’nin İthalat Yapısı’’ adlı çalışmada 1994 yılında 100 olarak belirlenen ara mal
ithalat endeksi 2008 yılında 250’nin üzerine çıkmıştır. TÜİK verilerine göre;
Türkiye’nin Çin’den ara malı ithalatı; 2001’de 488,71 milyon dolar iken, bu rakam
2011’de 10 yıllık bir süreçten sonra 19 kattan fazla artışla 9.423,92 milyon dolar
olmuştur.
-Çin Fiyat Baskısı Yaratmaktadır: Çin’in düşük maliyetli ürün üretmesi ve ihracat
için devletten yüksek oranlı teşvik ve hibeler alması uluslar arası pazardaki fiyatlara
yansımaktadır. Çin’in verdiği düşük fiyatlar Türk firmalarının ihraç ürünleri fiyatlarına
yansımakta, bu durum Türk firmalarının kârlılıklarını ve ihracatını olumsuz etkilemekte
ve aynı zamanda ülkemizin dış ticaret hadler oranını geriletmektedir. Nitekim, imalât
sanayine yönelik (birim) ihracat fiyat endeksi ile karşılaştırıldığında, Aralık 1994- Ekim
2009 döneminde ihracat fiyatları tekstil sektöründe %13,7, giyim sektöründe %11,1,
deri ve ayakkabı sektöründe ise %49,3 oranında gerileme göstermiştir(Saygılı vd., 2010:
10).
-Çin’den Kayıt Dışı İthalat: Özellikle küçük ve orta ölçekli firmalar tarafından yapılan
ithalatta düşük fatura kullanımı, açıktan ödeme, vb. yöntemler nedeniyle gerçek ithalat
rakamının resmi rakamların çok daha üzerinde olduğu tahmin edilmektedir(TİSK, 2004:
41).
-Çin Doğrudan Yabancı Yatırımları Ülkesine Çekmektedir: Çin’in giderek yüksek
oranlı Doğrudan Yabancı Yatırım çekmesi ve bölgedeki diğer Asya ülkeleri ile Çin’in
ekonomik entegrasyonu(Hong Kong-Güney Kore-Taiwan-Singapur-Endonezya-
Malezya) yabancı yatırımların başta Çin olmak üzere bu ülkelere kaymasının ülkemiz
ekonomisine olumsuz etkileri mevcuttur.
-Çin Türkiye’nin Ödemeler Dengesini Bozmakta ve ‘’Sıcak Paraya’’ İhtiyacını
Artırmaktadır: Çin’in rekabet üstünlüğüne bağlı olarak ihracatımıza yarattığı olumsuz
etki ve Çin kaynaklı devasa dış ticaret açığı, Çin’in Türk turizmine desteği olmaması,
bunun yanında Çin’in inşaat sektöründe Türkiye’nin potansiyel pazarlarındaki tehdit’i,
TİSK kaynaklarında belirtilen söylentiler dâhilinde olan Çin kaynaklı kayıt dışı ithalat
nedeniyle açıktan ödemeler Türkiye’den Çin kaynaklı çıkan ve temin edilemeyen

150
devasa dövizi ortaya çıkartmaktadır. Ankara’nın neden sürekli son yıllarda Çin’i ziyaret
edip, Çin’in dış ticaret fazlalarını Türkiye’nin finans sektöründe değerlendirmesini talep
ettiği ortaya çıkmaktadır. Bu durum cari işlemlerde ödemeler dengesine olumsuz olarak
yansımakta ve ülkeyi faiz giderlerine katlanılmış dış fonlara daha açık hale getiren
önemli faktörlerden biri olmaktadır. 2001 yılında 3,8 milyar dolar olan cari denge, 2005
yılında -22,10 milyar dolar’a gerilemiş, 2008 yılında ise -41,70 milyar dolar olmuştur.
Dolayısıyla son yıllarda döviz gelirleri dış borç servisini karşılamada yetersiz
kalmaktadır. Bu durum doğal olarak Türkiye’ye döviz girişinin artışını gerekli kılmakla
birlikte, yabancı yatırımlar için Türkiye’yi daha kırılgan bir hale getirmektedir. Ayrıca
bu kırılganlık Türkiye’de dış borçlar açısından tehlikeli etkilere sahiptir. Buradaki en
büyük tehlike ise, Türkiye’nin reel sektörün cari işlemler açığı bağlamında gerek
duyduğu finansmanın esas olarak spekülatif nitelikli ve borç arttırıcı öğeler
içermesidir(Yeldan, 2005: 52).
-Çin Türkiye’nin İstihdamına Zarar Vermektedir: Bir ülkenin dengesiz bir şekilde
yüksek miktarda ithalat yapması; ülke içersindeki işgücünün yeterince finanse
edilememesine, ülke üretiminin olumsuz etkilenmesine, işsizliğin artmasına ve bu
durumlara bağlı olarak ülke içersinde huzursuzluklara neden olmaktadır. 2011 yılında
Çin’e verdiğimiz dış ticaret açığı 19,22 milyar dolardır. 2011 yılı Merkez Bankası
yılsonu kuru 1,88 TL ile ve işçi başına 1.250 TL(askeri işverene maliyeti) gibi ortalama
bir rakam ile hesap edilirse sadece kayıtlı Çin net ithalatları, ülkemizde bir yıllık (2011)
2.408.906 işçi çalıştırma maliyetine denk gelmektedir. Bunun yanında, işçilerin aile
geçindirdiği de hesaba katılmalıdır. Türkiye’de söz konusu olan son zamanlardaki
maliyet odaklı ithalatlar ve Çin’in ihracat hacmimize olumsuz etki potansiyeli,
Türkiye’nin istihdamını olumsuz etkilemekte ve işsizliğe yol açmaktadır.
-Çin Türkiye’nin İhracat Karması Ürünlerine En Yakın Rekabetçi Alternatif
Üretim Karmasına Sahip Ülkedir: Çin’de konumlanmış sektörler çok güçlüdür.
Çin’de birçok sektörde kaliteye göre, düşük fiyatlı veya ikame, özel isteğe göre üretim
yapan ve rekabetçi fiyat teklifleri sunan birçok firma vardır. Bu sektörler hem ileri
teknoloji üretirken hem de geniş ölçekte emek yoğun üretim yapabilmektedir,
dolayısıyla Çin’in elindeki ekonomik sektörler Türkiye’nin elindeki birçok sektörün
hemen hemen alternatifine sahiptir.
-Türkiye Bilgi Teknolojisi Ekipmanlarını Çin’den İthal Etmektedir: Türkiye’nin
bilgisayar ve donanımları-cep telefonu-kamera-fotoğraf makineleri, akıllı elektronik

151
cihazlar, elektronikli makineler ve ekipmanları vb. ürünleri yüksek oranlı ve sürekli
olarak Çin’den ithalatı bu ürünlerin üretiminde ülkemizi ihtisaslaşmadan uzak
tutmaktadır.

3.3.3. Türkiye’nin Çin’den Etkilenen Başlıca İhracat


Sektörleri

3.3.3.1. Cam Sanayi

Türkiye dünyada cam ürünleri ihracatı yapan önemli ülkeler arasında yer almaktadır.
Türkiye’nin cam sektörü; inşaat, otomotiv, enerji, beyaz eşya, gıda, içki, meşrubat, ilaç,
kozmetik, turizm, mobilya, boru, elektrik ve elektronik vb. birçok sektöre girdi veren,
yılda 2 milyar dolar civarında üretimi yapılan, 20 bin çalışan sayısı ile üretim
girdilerinin tamamına yakınını yurtiçinden tedarik edebilen önemli bir sektördür.
Türkiye’nin cam ürünleri ihracatını incelediğimiz aşağıdaki tabloda; sektörden elde
edilen net ihracat rakamlarında 2006 yılında büyük bir düşüş olduğu tespit edilmiştir.
Bunun yanında, sektördeki net ihracat miktarlarında 2008 yılından 2011 yılına kadar
istikrarlı bir azalma eğilimi göze çarpmaktadır(Tablo 3.17).

Tablo 3.17: Türkiye’nin Cam Ürünleri İhracatı (Milyon Dolar, 2001-2011)

(HS 70) Türkiye’nin Cam Ürünleri İthalatı ve İhracatı


Yıllar İthalat İhracat Net İhracat
2001 131 410 279
2002 168 445 277
2003 235 520 285
2004 339 614 275
2005 442 631 189
2006 536 680 144
2007 617 829 212
2008 593 1.016 423
2009 474 838 364
2010 616 933 317
2011 704 977 273

Kaynak: TÜİK verilerinden yararlanılarak oluşturulmuştur, küsuratlar gösterilmemiştir.

Cam ürünlerinde Türkiye 2011 yılında 220 milyon dolar Çin’den ithalat yapmıştır,
ikinci olarak Almanya 73 milyon dolar, Almanya’nın ardından üçüncü olarak en çok
ithalat yaptığımız ülke 63 milyon dolar ile Fransa olmuştur. Cam ürünleri ihracatında
ise, Türkiye Almanya’ya 96 milyon dolarlık ihracat yapmıştır, Almanya’nın ardından

152
İtalya 66 milyon dolar, İtalya’nın ardından Fransa’ya 58 milyon dolarlık ihracat
yapılmıştır. Türkiye cam ürünleri üretiminde Avrupa da 6. dünyada ise 13. sırada yer
almaktadır.
Çin menşeli işlenmiş cam ürünleri, bu sektördeki olumlu gidişatı
yavaşlatma/engelleme potansiyeline sahiptir. Çin’in Türkiye pazarında olduğu gibi dış
pazarlarda da son derece düşük fiyatlarla mal sunması, sektör açısından önemli bir
tehlike oluşturmaktadır. Örneğin; İtalya pazarında, bitmiş ürün fiyatlarının %50 altında
fiyatla mal sunulmaktadır. Keza, Yunanistan’da da pazar fiyatlarının altında faaliyet
göstermektedirler. Bu durum, cam işleme üretiminin en önemli girdisinin düz camlar
olması bakımından sektörde zincirleme etkiler yaratması söz konusudur(Elmacı, 2008:
80).
Türkiye’nin 2001 yılındaki cam ürünleri ithalatı toplam cam ürünleri ihracatının
%32’sine denk gelirken, 2011 yılında bu oran %72(%40 artış)’ye kadar yükselmiştir.
Türkiye, cam ürünlerinde Çin’den 2001 yılında yaklaşık 4 milyon dolarlık ithalat
yaparken, 2011 yılında 10 yıllık süreçte, 55 kat artmış haliyle 220 milyon dolarlık
ithalat yapmıştır(Tablo 3.18).

Tablo 3.18: Türkiye’nin Çin’den Cam Ürünleri İthalat ve İhracatı, (Milyon Dolar, 2001-2011)

Cam Ürünlerinde Türkiye'nin Çin'den İthalatı ve İhracatı

İhracatın İthalatı
Yıllar İthalat İhracat
Karşılama Oranı %

2001 4 0,41 10,25


2002 9 0,91 10,11
2003 16 0,49 3,06
2004 30 0,43 1,43
2005 72 0,89 1,24
2006 73 0,71 0,97
2007 110 0,74 0,67
2008 133 0,85 0,64
2009 113 1,50 1,33
2010 168 1,90 1,13
2011 220 2,00 0,91
Kaynak: TÜİK verilerinden yararlanılarak oluşturulmuştur, küsuratlar gösterilmemiştir.

Cam ürünlerinde tasarımlarımızın taklit edilme riski bulunduğu gibi düz cam, cam ev
eşyası ve cam işlemede potansiyel Çin tehdit’i gün geçtikçe artmaktadır. Çünkü Çin
cam ürünleri imalâtında Türkiye’den %30 daha düşük maliyetler ile üretim
yapmaktadır. Bu nedenle navlun faktörüne karşın Çin’den düz cam ithal edilebilmekte,
kalite ihtiyacını tamamen karşılamamakla beraber, yaklaşık %20 daha düşük fiyat

153
seviyesi ile pazara verilerek avantaj yaratılmaktadır. Bu bağlamda düz cam, Türkiye
pazarında son derece rekabetçi konumdadır(TİSK, 2004: 32).

3.3.3.2. İnşaat Sanayi

Gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkede olduğu gibi, inşaat sektörü gerek yarattığı
katma değer, gerekse yarattığı istihdam açısından Türkiye ekonomisinin lokomotif
sektörlerinden birisi olmuştur ve olmayı sürdürecektir. Mevcut risklerini azaltabilmesi
için yüksek oranlı ve istikrarlı büyüme hedefi her zamankinden fazla olan Türkiye
ekonomisi için, inşaat sektörünün önemi daha da artacaktır. Türk inşaat sektörü ulusal
ve uluslararası alanda büyük bir potansiyele ve deneyime sahiptir(KTO, 2007: 4).
İnşaat sektörü Türkiye de ekonomik krizlerin atlatılmasına yardımcı olan, 1,5 milyon
kişiye istihdam sağlayan, kendisine bağlı yaklaşık 200 alt sektörü harekete geçiren ve
sürekli büyüyen bir sektördür. Türkiye Müteahhitler Birliğinin Nisan 2012’de
yayınladığı raporda, Türkiye inşaat sektörü 2011 yılında %11,20 olarak büyümüştür.
2011 yılı sonu itibarıyla faaliyette bulunulan ülke sayısı 94’e, yurtdışında
gerçekleştirilen projelerin sayısı 6 bin 500’e, bunların toplam değeri ise 206 milyar
dolar’a ulaştı(http://www.paraborsa.net/i/insaat-sektoru-2011-2/, Erişim Tarihi:
11.04.2013).
2011 yılındaki projelerin yüzde 44,10’nu Avrasya, yüzde 24,50’si Ortadoğu, yüzde
19,73 ise Afrika bölgelerinde üstlenildi. Yurtdışında Türkiye inşaat sektöründe 2011
yılında 19,30 milyar dolarlık yeni proje üstlenmiştir. Yurtdışında son yıllarda Türk
inşaat firmalarının başlıca faaliyet gösterdiği ülkeler başta Rusya Federasyonu olmak
üzere Türkmenistan, Irak, Kazakistan, Suudi Arabistan ve Venezuella’dır. İnşaat
sektöründe Türkiye, başta Çinli olmak üzere Amerikan, Avrupalı ve Güney Koreli
firmalar ile rekabet halindedir.
Türkiye’nin inşaat sektöründe özellikle potansiyel pazarlarında Çinli firmaların
verdikleri düşük fiyatlar sektörümüzün geleceği açısından büyük bir tehdit
oluşturmaktadır. Bunun yanında, iç piyasamıza inşaat malzemesi üreten yerli
üreticilerimizde ucuz Çin malları karşısında rekabette zorlanmaktadır. Çin Malı inşaat
malzemeleri Türk pazarında hızla önemli bir pay sahibi olmaktadır(TİSK, 2004: 37).
Düşük fiyatlar sektördeki nitelikli iş yapan firmalarımızı olumsuz etkilemektedir.
Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Arap ülkelerinde Çinli firmaların fiyat teklifleri Türk
firmalarını zor durumda bırakmaktadır. Çinli firmaların ucuz Çinli işçi çalıştırması

154
sektörde Türk firmalarına sıkıntı yaratan faktörlerin başında gelmektedir, bu nedenle
Çinli firmalar ile rekabet etmeye çalışan Türk firmaları Orta Doğu, Kuzey Afrika ve
Arap ülkeleri pazarlarında yapılan ihalelere girmekte zorlanmaktadır. Bu ihalelerde
Çinli firmalar nedeniyle birçok proje başlatılamamakta veya çok kalitesiz inşaatlar
ortaya çıkmaktadır. Çin ve Cezayir’in devlet düzeyinde anlaşmalar yaptığı, hatta Çin
Halk Cumhuriyeti’nce işlerin sübvanse edildiği yolunda bilgiler ulaşmaktadır(Elmacı,
2008: 82).
Çin inşaat firmalarının bu doğrudan rekabetinin yanı sıra bir diğer rekabet unsuru da
işgücünde ortaya çıkmaktadır. Körfez ülkelerinde, Türk müteahhitlerinin fazlaca iş
alamama nedenlerinden bir tanesi, rakip(Avrupalı) firmaların Çinli işçi çalıştırarak daha
düşük fiyat vermeleridir(TİSK, 2004: 38).

3.3.3.3. Tekstil ve Konfeksiyon Sanayi

Ülkemizde sanayileşme sürecine çok önemli katkısı olan tekstil ve konfeksiyon


sanayi 1980 yılından itibaren büyüyerek ülke ekonomisi için önemli bir gelir kaynağı
olmuştur. 1980 yılından sonra uygulanan, serbest piyasa ekonomisine dayalı dışa açılma
ve ihracatı teşvik politikaları ile birlikte, özellikle 1980'li yılların ikinci yarısından
itibaren tekstil ve hazır giyim ihracatı önemli oranda artmış ve ihracatın en önemli
kalemi haline gelmiştir(Güleryüz, 2011: 4).
Dünyanın en eski sanayi dalı olan tekstil ve konfeksiyon sektörü; Türkiye’ye gelir
kaynağı olan, istihdam yaratan, ülke kalkınmasında önemli işlevi olan ve dış ticaret
fazlası veren bir sektördür. Dünya’nın önde gelen pamuk üreticilerinden olan
Türkiye’de tekstil ve konfeksiyon sanayi yaklaşık 2 milyon kişiyi istihdam etmektedir.
Ülkemiz, işgücü, hammadde ve pazarlama faktörleri dikkate alındığında Çin, Hindistan
ve Güney Kore ile birlikte dünyanın sektörde önde gelen ülkeleri arasında yer
almaktadır. Türkiye tekstil ve hazır giyim sektöründe kaliteli ürün üreten, moda ve
trendleri belirleme gücüne sahip tasarımları olan ve sektörde yüksek teknolojisiyle
dünya pazarında çok özel bir yere sahiptir.
Türkiye’de GSYİH’nin %10’unundan fazlasını temsil eden ‘’Türkiye’nin petrolü
olarak tanımlanan’’ tekstil ve konfeksiyon sektörünün sağladığı istihdam ve gelirler
ülke makro ekonomik trendi ve toplumun refahını etkileyebilecek düzeydedir. Bu
nedenle, sektördeki gelişimin sürdürülebilirliği adına rekabetin Çin ve Uzak Doğulu

155
ülkeler ile arttığı bir dönemde, liberal olarak tanımlanan AK Partili ekonomi yöneticileri
bile bu sektörde iç piyasayı korumak için önlemler almak durumunda kalmışlardır.
Türkiye Sanayi ve Genel Müdürlüğü’nün 2012/1 sektör raporuna göre; Türkiye
dünya tekstil ve konfeksiyon ihracatı içersinde %3,60’lık bir paya sahiptir. Ayrıca
rapora göre:

- Pamuk üretiminde dünyada 7’nci


- Pamuk tüketiminde dünya’da 4’üncü
- Elyaf ring iplik üretiminde dünya’da 5’inci
- Open-end iplik üretiminde dünya’da 4’üncü
- Organik pamukta dünyada ikinci sırada yer almaktadır.

Dünyadaki en büyük tekstil ve konfeksiyon pazarları gelirlerin yüksek olduğu ABD,


AB ve Japonya gibi ülkelerin pazarlarıdır. Ayrıca, bu ülkelerin tekstil ve hazır giyim
ürün taleplerinin önemli bir kısmı gelişmekte olan ülkeler tarafından karşılanmaktadır.
Gelişmekte olan ülkeler için sektör ekonominin itici gücü ve temel gelir kaynaklarından
biri durumundadır. Gelişmekte olan ülkeler için büyük bir potansiyele sahip olan bu
pazarlardaki rekabet, gelişmekte olan ülkeler arasında her geçen gün artmaktadır.

Şekil 3.4: Dünyada Başlıca Tekstil ve Hazır Giyim İhracatçıları (Milyar Dolar, 2010)

Kaynak: WTO

DTÖ verilerine göre; 2009 yılında 526 milyar dolar olan dünya tekstil ve
konfeksiyon ihracatı, 2010 yılında 602 milyar dolara yükselmiştir. 2010 DTÖ verilerine

156
göre; Çin tekstil ve hazır giyim ihracatında dünyada lider konumdadır. Çin’in ardından
en büyük potansiyel ihracat AB ülkeleri tarafından yapılmaktadır. Türkiye ise tekstil
ihracatında dünyada 8’nci, hazır giyim de ise dünya ihracatında 5’nci ülke
konumundadır(Şekil 3.4).
Türkiye tekstil ithalatında dünyada 6’ıncı, hazır giyim’de %0,80’lik bir payla
ithalatta dünyada 10’uncu, havlu ihracatında en büyük üç ülkeden biri, ev ve mekân
tekstilinde dünyada %4,5’luk, teknik tekstilde %1,50’luk paya sahiptir, gipür ve
brode’de ise dünyanın en büyük makine parkına sahiptir. Avrupa kıtasında yer alan en
büyük ev tekstili üreticisi olan Türkiye, Avrupa'nın en büyük nevresim üreten
fabrikasına da sahiptir(Türkiye Sanayi ve Genel Müdürlüğü Tekstil ve Konfeksiyon
Sektör Raporu, 2012/1: 7).
Deri ve deri ürünleri sektörü ise imalât sanayinde yaratılan katma değerin % 1’ini
karşılamaktadır. Dünya dış ticaretinde önemli bir unsur olan deri ve deri ürünleri
ihracatımızın son 5 yıllık gelişimi değerlendirildiğinde ülkemiz ihracatında ortalama %
1 paya sahip olduğu görülmektedir(Türkiye Sanayi ve Genel Müdürlüğü Tekstil ve
Konfeksiyon Sektör Raporu, 2012/1: 7).
DTÖ kararları gereği 1 Ocak 2005 yılına kadar aşamalı olarak kaldırılan kotalar ve
Çin’in 2001 yılında DTÖ üyeliğine adını yazdırması, sektörün yapısını değişime
uğratmıştır. Çin, DTÖ üyeliğine girdikten sonra sektördeki kota ve kısıtlamaların
kaldırılmasına paralel olarak kısa sürede sektörde uluslar arası pazarda dev
potansiyellere sahip olmuştur(Bkz: Tablo 1.12). Çin’in sektörde yıldızının parlamasının
ve uluslar arası pazarlarda pazar payını artırmasının sektörde diğer gelişmekte olan
ülkelere olumsuz etkileri olmuştur.
Çin, ABD, Avrupa Birliği, Japonya, Avustralya gibi tekstil ve hazır giyim ithalatında
önde gelen pazarlarda kısa sürede çok hızlı büyümüştür. Çin’in bu sektörde hızlı
büyümesi ve dünya pazarlarını ele geçirmesi, Türkiye’nin ekonomisini olumsuz
etkilemiştir. Sektördeki fiyat rekabeti ve kârlılığın düşmesi, bu rekabete dayanamayan iş
yerlerinin ülkemizde kapanması, sektörde çalışanların işsiz kalmaları, sektörde rekabete
göğüs gerilebilmesi için sürekli ürün-desen-renk-tasarım ve Ar-Ge maliyetlerinin
artması, ürün hayat ömürlerinin kısalması, Türk işletmelerini olumsuz etkilemiştir.
Özellikle; Çin’in taklit ve ucuz malları Türk tekstilcisini rekabette çileden çıkartmış,
bunun yanında Çin, Türk tekstil ve hazır giyim pazarlarını dampingli mallar ile resmen
işgal etmiştir. Uluslar arası piyasalarda Türk mallarının yerini Çin mallarının alması ve

157
iç piyasadaki potansiyelleri daraltan Çin malları, sektördeki üreticilerin korkulu rüyası
haline gelmiştir. Diğer Asya ülkelerinden yapılan ithalatların yanında, Çin’e açılan
DTÖ kapıları sektörde ülkemizde ‘’Asyalılaşma Olgusunu’’ başlatmıştır.
Sektörde 27 AB ülkesinin ithalatlarını incelediğimiz aşağıdaki analizde; Çin’in 2009
yılından 2011 yılına kadar 27 AB ülkesine tekstil ve konfeksiyon ihracatı artış oranları,
hazır giyim ve örme kumaş’ta Türkiye ile hemen hemen aynı iken, başta elyaf olmak
üzere, iplik, tekstil ve dokuma kumaşta Türkiye’den çok daha büyük oranda büyüdüğü
tespit edilmiştir(Tablo 3.19).

Tablo 3.19: AB Ülkelerine Çin ve Türkiye’nin Tekstil ve Konfeksiyon İhracatları (Milyon Euro,
2009-2011)

27 AB ÜLKESİ TEKSTİL VE KONFEKSİYON ÜRÜNLERİ İTHALATI


Tekstil (Milyon Euro)
Büyüme
Sıralama Ülkeler 2009 2010 2011
(2009-2011)
1. Çin 2.521,80 3.567,40 4.330,60 71%
2. Türkiye 1.853,50 2.202,30 2.573,90 38%

Elyaf (Milyon Euro)

Büyüme
Sıralama Ülkeler 2009 2010 2011
(2009-2011)
1. Çin 270,10 454,90 657,90 143%
4. Türkiye 123,50 176,10 230,40 86%
İplik (Milyon Euro)
Büyüme
Sıralama Ülkeler 2009 2010 2011
(2009-2011)
1. Çin 422,80 634,00 818,00 93%
2. Türkiye 463,90 572,00 698,20 50%
Dokuma Kumaş (Milyon Euro)
Büyüme
Sıralama Ülkeler 2009 2010 2011
(2009-2011)
1. Çin 1.014,70 1.348,20 1.616,50 59%
2. Türkiye 680,40 736,60 810,90 19%
Örme Kumaş (Milyon Euro)
Büyüme
Sıralama Ülkeler 2009 2010 2011
(2009-2011)
1. Türkiye 298,40 367,00 444,90 49%
2. Çin 241,60 352,90 343,70 42%
Hazır Giyim ve Konfeksiyon (Milyon Euro)
Büyüme
Sıralama Ülkeler 2009 2010 2011
(2009-2011)
1. Çin 28.144,20 31.499,90 32.868,10 16%
2. Türkiye 7.927,90 8.855,30 9.306,10 17%

Kaynak: İTKİB, 2012: 10-22’ sayfaları arasındaki verilerden yararlanılarak oluşturulmuştur.

158
Türkiye’nin sektörde AB pazarında ihracat rakamlarında büyüme görülse de, Çin
sektörde ihracat potansiyelimiz ve kârlılığımızı artırma noktasında bir sınırlayıcı olarak
karşımıza çıkmaktadır. Çünkü, toplumların nüfus artışı, ihtiyaçları sürekli belli bir trend
dahilinde artış-azalış gösterirken, bir ülkenin bu kadar hızlı oranda pazar payını
artırması, diğer ülkelerin pazar paylarını olumsuz etkilemektedir. Yani, şöyle bir
düşünce içersinde olunmamalıdır. Örneğin, Avrupa da gömlek talebi olan bir alıcının,
bir adet daha fazla gömlek satın alarak bu nasıl olsa Çin malı bir tane daha fazla
gömleğim olsun gibi bir düşüncesi yoktur.
Çin’in DTÖ üyeliğinin de etkisiyle AB pazarını hızla ele geçirmesi, Türkiye için çok
kritik olmuştur. Çünkü Türkiye’nin pazarda en büyük rakibi Çin olmuştur. Çin’in AB
pazarında fiyatları düşürmesi, kârlılığı azaltması, taklit ve ikame ürün üretmesi, giderek
ekonomik krize giren ve bu nedenle maliyet odaklı satın alma eğilimi göstermeye
başlayan AB ülkelerine ihracatını hızla artırması, sektörde Türkiye’nin işini
zorlaştırmaktadır. TİSK kaynaklarına göre; 2002 yılı ocak ayı itibarıyla 11 kotanın
serbestleştirilmesi ile Çin, AB pazarında %45,50 oranında büyümüştür, artışın %70’ler
ile ifade edilen kısmı agresif fiyat indirimleriyle yapılmıştır.
Türkiye’nin 2005 yılında sanayi ihracatı %11 artış gösterirken, Türkiye’nin
lokomotif sektörü tekstil ve konfeksiyon ihracat artış hızlı %6,6’da kalmıştır. Bununla
beraber, ihraç mallarında kullanılan maliyet odaklı Çin ara mallarının kullanımlarının
artması sektörü giderek Çin’e bağımlı hale getirmiştir. Türkiye’de, Çin mallarının
kullanımı konfeksiyon sektöründe 2003 yılında %10 oranında artmıştır, Trikoda %30
olan oran %40’a, abideye’ deki oran ise %80’den %90’a çıkmıştır. 2002-2003 yılları
dönemlerindeki ithalat miktarlarındaki artış konfeksiyonda korkutucu boyutlara
ulaşmaktadır. Çin’den örme konfeksiyonda %84,70, dokuma konfeksiyonda %53,10
diğer konfeksiyonda %52,20’lik bir artış olduğu gözlemlenmiştir(TİSK, 2004: 48-49).
Türkiye’nin tekstil ürünlerinde Çin’den ithalatı sürekli artış göstermektedir. İç
piyasamızda etkili olan ve iç piyasada fiyat baskısı yaratan Çin mallarına karşı
uygulanan korumacı uygulamalar bile Çin’e karşı hafif kalmaktadır. Sektörde Çin’e
verdiğimiz dış ticaret açıkları 1990 yılında 23 milyon dolar iken, 2011’de bu rakam 2,58
milyar dolar’a yükselmiştir. Tekstil ve hazır giyim ürünlerinde Çin kaynaklı 20 yıllık bir
süreçte 73 kat dış ticaret açığı meydana gelmiştir(Tablo 3.20).

159
Tablo 3.20: Türkiye’nin Çin’den Tekstil Ürünleri İthalatı ve İhracatı (ISIC Revize 3 Sınıflamasına
Göre-ABD Doları, 1992-2011)

Yıllar İhracat İthalat Net İthalat


1992 270.840 35.640.965 35.370.125
1993 108.398 74.258.986 74.150.588
1994 3.373.081 109.550.833 106.177.752
1995 966.456 254.673.544 253.707.088
1996 1.518.843 153.096.401 151.577.558
1997 1.368.919 168.448.096 167.079.177
1998 976.858 168.340.640 167.363.782
1999 3.002.000 165.480.075 162.478.075
2000 5.203.648 224.020.333 218.816.685
2001 5.791.421 170.483.818 164.692.397
2002 8.541.846 227.607.137 219.065.291
2003 11.020.099 391.698.116 380.678.017
2004 15.838.391 596.288.485 580.450.094
2005 19.108.276 756.838.394 737.730.118
2006 31.557.481 929.306.964 897.749.483
2007 45.868.742 1.234.812.778 1.188.944.036
2008 57.141.796 1.319.641.814 1.262.500.018
2009 68.371.753 1.327.635.676 1.259.263.923
2010 94.122.121 2.166.082.253 2.071.960.132
2011 143.210.326 2.726.190.092 2.582.979.766
Kaynak: TÜİK verilerinden yararlanılarak oluşturulmuştur.

Görüldüğü gibi Çin, Türkiye’nin tekstil ve hazır giyim sektörü ithalatının önemli bir
kısmını karşılamaktadır. Çin Türkiye’nin en güçlü olduğu sektörde bile Türkiye’ye
yüksek oranlı dış ticaret açığı verdirmektedir. Bu durum Çin’e karşı dış ticaret açığı
vermekten daha önemlidir. Çünkü Çin, tekstil ve hazır giyim sektörüne yönelik iç talebi
karşılamaya soyunmaktadır. Buda tekstil ve hazır giyim sektörünün ihracat rakamları
artarken sektörde kriz yaşanmasını ve iç talebi karşılayan firmaların kapanmasını
açıklar niteliktedir(Yücel, 2010: 238).
Kadın istihdamını seven tekstil ve konfeksiyon sektörü, ülkemizde kadınların
ekonomiye katkısı noktasında oldukça önemlidir. Ayrıca, sektörün Uzakdoğu
ülkelerinden artan ithalatlar nedeniyle daha fazla zarar görmesi ülkemizin istihdam
yapısını daha da olumsuz etkileyecektir. Uzakdoğu’dan, özellikle bazı ürünlerde çok
düşük fiyatlarla ithalat devam etmekte ve bunun sonucu olarak 4.büyük entegre Tekstil
ve Konfeksiyon sektörümüz bir milli değer olan modern fabrikaları kapanmakta ve yüz
binlerce işçisi sokağa dökülmektedir(TİSK, 2004: 47).
Türkiye 1 Ocak 2005 yılına kadar aşamalı ve bu tarihte tekstil ve hazır giyim
üzerindeki tüm kotaların kaldırıldığı dönemde, tekstil ve konfeksiyon üretiminde 2004
yılında % -4,80, 2005 yılını ise %-13,20 açık yapmıştır. Bunun yanında, Kuzey
Amerika pazarında Çin, Türk tekstil ve konfeksiyon sektörüne çok büyük darbeler

160
indirmiştir. 2003 yılında Çin’in agresif fiyat indirimleri sonrasında Türkiye bu pazarda
ilk defa kotalarını dolduramadı. 2003 yılında kotaların %11 artmasına rağmen
zorlayarak da olsa eski kotalarını ancak doldurabildi(TİSK, 2004: 46). Aşağıdaki
tabloyu inceleyecek olursak; Türkiye’nin ABD’ye net ihracatı Çin’in DTÖ üyeliğinin
başladığı döneme kadar artarken, Çin’in DTÖ üyeliği sonrası Türkiye’nin bu pazarda
uğradığı büyük kayıplar net bir şekilde görülecektir(Tablo 3.21-Şekil 3.5).

Şekil 3.5: Türkiye’nin ABD’ye Tekstil ve Konfeksiyon Net İhracatı (1992, 2011)

2000

1500

1000 Net İhracat

500

0
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
Kaynak: Tablo 3.21’den yararlanılarak oluşturulmuştur.

Tablo 3.21: Türkiye’nin ABD’ye Tekstil ve Konfeksiyon İhracat ve İthalatı (ISIC Revize 3
Sınıflamasına Göre- Milyon ABD Doları, 1992-2011)

Tarih İhracat İthalat Net İhracat


1992 409,77 8,69 401,08
1993 483,55 12,07 471,48
1994 727,88 15,02 712,86
1995 770,26 31,98 738,28
1996 744,66 39,66 705
1997 851,16 90,41 760,75
1998 1.000,50 90,36 910,14
1999 1.150,86 79,16 1071,7
2000 1.484,82 77,34 1407,48
2001 1.446,63 57,8 1388,83
2002 1.723,19 57,04 1666,15
2003 1.776,12 35,01 1741,11
2004 1.796,18 25,55 1770,63
2005 1.533,96 33,42 1500,54
2006 1.262,63 34,83 1227,8
2007 1.076,66 47,3 1029,36
2008 810,89 56,32 754,57
2009 561,31 34,49 526,82
2010 695,28 55,54 639,74
2011 791,33 46,28 745,05

Kaynak: TÜİK verilerinden yararlanılarak oluşturulmuştur.

161
TÜİK verilerine göre; Türkiye 2001’de 3,125 milyar dolar ABD’ye ihracat
yaptığında, bu rakamın yaklaşık 1,415 milyar dolar’ı(toplam ihracatın yaklaşık %45’ i)
tekstil ve konfeksiyon ihracatıydı. ABD’den toplam ithalatımız ise 2001’de neredeyse
ihracatımız ile aynıydı. Türkiye 2011’de ise ABD’ye 4,58 milyar dolar ihracat
yaptığında(ithalatımız ise 16 milyar doları aşmıştır), aynı yıl yaklaşık 791 milyon
dolarlık tekstil ve konfeksiyon ihracatı(toplam ihracatın yaklaşık %17’si) yapmıştır.
2001’de ABD’ye yapılan toplam ihracatın tekstil ve konfeksiyon oranı %45 iken, bu
oran, Türkiye’nin ABD ticaretinden kaynaklanan yüksek dış ticaret açıklarıyla birlikte,
2011 yılında 10 yıllık süreçte %45’den, %17’ye gerilemiştir(Tablo 3.22).

Tablo 3.22: Türkiye’nin ABD’ye Tekstil-Konfeksiyon İhracatı ve Toplam İhracat ve İthalatı ($,
1997-2011)

ABD’ye Teks. ve Konf.


Yıl ABD’ye Toplam İhracat ABD’den Toplam İthalat
İhracatı (Milyon Dolar)

1997 880 2.032.275.955 4.329.640.162

2001 1.415 3.125.770.972 3.261.298.354

2005 1.593 4.910.715.400 5.375.547.771

2008 945 4.299.941.335 11.975.928.841

2011 791 4.584.028.933 16.034.120.617

Kaynak: TÜİK verilerinden yararlanılarak oluşturulmuştur.

Tekstil ve hazır giyim’de ABD pazarında gerileyen ihracatımız ABD’ye verdiğimiz


dış ticaret açıklarında etkili olmaktadır. Türkiye tekstil ve konfeksiyon sektöründe
yüksek kapasiteli ve kaliteli üretim yapabilen bir ülkedir. Türkiye’nin sektörde ABD
pazarında ihracatının azalmasında dış etkenler söz konusudur. Bu dış etkenlerin
içersinde Çin çok önemli bir faktördür, çünkü kendisi bu pazara dev rakamlarla artan
oranda ihracat yapmayı sürdürmektedir ve oldukçada rekabetçidir (21).
Bunun yanında, Türkiye’ye ABD pazarında tekstil ve konfeksiyon ürünlerinde kota
uygulanmaktadır, fakat bu bir bahane olmamalıdır. Türkiye NATO üyesi bir ülke Çin
ise ABD’nin bir numaralı küresel rakiplerindendir. Dolayısı ile bu mekanizmayı işleten
bir devlet işletemeyene karşı üstünlük sağlamış olmaktadır.

21
Aynı durumdan Meksika’da oldukça muzdariptir ve bu pazara yönelik sektörde firmalarına ihracat için
yüksek teşvik veren Çin’i DTÖ’ ye resmen şikâyet etmiştir.

162
3.3.3.4. Metal Sanayi

Ana metal sanayi sektörü, üretim yelpazesinde yer alan ürünler itibariyle, imalât
sanayiinin kritik önemdeki sektörlerinden birisidir(Şahinkaya, 2010: 614). Metal sanayi
Türkiye’deki imalât sanayi içersinde geniş bağlantıları olan bir sektördür. Ana metal
sanayinde 2008 yılında 65.052 milyon TL üretim yapılmıştır. Bu üretim tutarıyla imalât
sanayisinde %13,63’lük bir payla ikinci sırada yer almıştır.
2008 yılında, Ana Metal Sanayi’nin
-Ana demir ve çelik üretimi ile demir alaşımları imalâtı %69’unu
-Boru imalâtı %9,20’sini
-Demir ve çeliğin diğer ilk işlemleri %1,30’unu
-Demir ve çelik dışındaki ana metal sanayi %15,40’ını
-Metal döküm sanayi, ana metal sanayi imalâtının %5’ini oluşturmaktadır.
Çin’de ekonomik gelişime bağlı olarak ortaya çıkan hızlı sanayileşme elektronik ve
diğer imalât sanayileri ile yakın ilişkisi olan sektördeki talepleri artırmıştır. Çin’in bu
talebi dünya demir-çelik fiyatlarına yansımış olup, çelik fiyatlarının yükselmesine,
hurda çelik ve sac kullanan başta otomotiv gibi sektörler olmak üzere sektörlerde girdi
maliyetlerini artırmıştır. Tüm sanayi dallarına üretim yapan döküm sektörü, makineler
ürettiği tekstil sanayinin veya otomotiv yan sanayinin Çin’den görebileceği muhtemel
zararlardan olumsuz etkilenecektir. Bu açıdan Türkiye’de herhangi bir sektörün Çin
tehdidinden olumsuz etkilenmesi, iç piyasadaki diğer sektörlere de yansıyacaktır(TİSK,
2004: 43).
Türkiye’de son yıllarda demir-çelik ithalatının artması sektörde iç piyasayı olumsuz
etkilemiştir. 2005 yılında 2994 olan işletme sayısı kapanmalar yüzünden azalmıştır. Ana
metal sanayi sektöründe faaliyet gösteren işyerleri 2008’e kadar tedrici azalmalarla
2319’a gerilemiş ve böylece de sektördeki iş yeri sayısı 2008 yılında imalât
sanayiindeki toplam iş yerlerinin %0.7’sini oluşturmuştur(Şahinkaya, 2010: 615).
Ana sektörün diğer üç alt faaliyet dalındaki iş yerleri gelişimine de 2003-2008
dönemi itibariyle değinmek yerinde olacaktır. 272 kodlu boru imalâtındaki iş yerleri
%8.1’den %5.8’e, 273 kodlu demir ve çeliğin diğer ilk işlemlerindeki iş yerleri
%4.6’dan %3.1’e ve 274 kodlu demir-çelik dışındaki ana metal sanayiinde ise
%22.7’den %18’e gerilemesi dikkat çekicidir. Bu alt sektörlerin iş yeri sayılarındaki
azalışların önemli nedenleri arasında Çin ve Rusya’dan yapılan ithalatın etkileri de
ihmal edilmemelidir(Şahinkaya, 2010: 616).
163
Demir ve çelik eşyada Çin’den net ithalatımız, 1992 yılından 2011 yılına kadar
yaklaşık 20 yıllık bir süreçte 181 kat artmıştır(Tablo 3.23).

Tablo 3.23: Çin’den Demir ve Çelikten Eşya İthalatı ($, 1992-2011)

Yıllar İhracat İthalat Net İthalat


1992 22.896 3.213.385 3.190.489
1993 2.942.465 5.747.977 2.805.512
1994 1.948.122 3.114.042 1.165.920
1995 285.909 4.000.302 3.714.393
1996 8.439 7.312.288 7.303.849
1997 76.401 9.440.775 9.364.374
1998 491.136 11.934.996 11.443.860
1999 348.503 17.183.249 16.834.746
2000 364.144 15.337.287 14.973.143
2001 172.061 17.021.005 16.848.944
2002 1.225.971 19.904.253 18.678.282
2003 2.812.621 35.387.708 32.575.087
2004 3.368.623 62.368.578 58.999.955
2005 3.946.057 106.630.629 102.684.572
2006 6.395.912 190.298.394 183.902.482
2007 6.098.403 315.086.954 308.988.551
2008 8.358.561 389.033.957 380.675.396
2009 16.335.592 309.784.856 293.449.264
2010 18.274.697 464.256.804 445.982.107
2011 18.813.335 596.591.915 577.778.580
Kaynak: TÜİK verilerinden yararlanılarak oluşturulmuştur.

Türk Demir-Çelik sektöründeki gelişmeler dikkat çekicidir. 2000-2004 döneminde,


miktar bazında % 73 oranında artışla 6.97 milyon tondan, 12.05 milyon tona yükselen
Türkiye’nin demir çelik ürünleri ihracatı, 2005 yılında ilk kez % 15 oranında düşüş
göstermiştir. Türkiye’nin ihracatındaki düşüş, Çin’in net ihracatçı olarak ortaya çıkması
sonrasında, uzun ürün ihracatını Türkiye’nin geleneksel pazarlarına yönlendirmesinden
kaynaklanmıştır. 2005 yılında, Türkiye’nin ABD, AB ve Uzak Doğu’ya yönelik çelik
ihracatı sırasıyla, % 63, % 22 ve % 55 oranlarında düşüş göstermiştir(Elmacı, 2008: 97).

3.3.4. Dış Ticaret Açıklarımızın Azaltılması ve İhracatımızın


Artırılması için Öneriler

Gelişen Çin ekonomisi son yıllarda dünyada yıldızı parlayan ekonomiler arasındadır
ve üretim hacmi devasa boyutlara ulaşmıştır. Çin ekonomisinin şuan ki yapısı,
Türkiye’nin Çin’den dış ticaret açıklarını kısa sürede kapatmasını zor kılmaktadır. Bu
noktada bu ülkeye yönelik bir rekabet stratejisi geliştirmekle birlikte, tüm dış ticaret
açıklarımızın kapanmasına yönelik etkili stratejiler geliştirmeliyiz.

164
Dış ticaret açıklarımızın bertaraf edilmesi ve ihracatın artırılması, başta devlet olmak
üzere tüm kurum işletmeler ve toplumun tamamının işin içinde olduğu yerli üretime
dayalı etkin bir kalkınma ve gelişmeyle ancak söz konusu olabilir. Bunun yanında, bu
işin strateji-eğitim-teknoloji-askeri-ekonomik-bölgesel ve küresel politikalardaki
başarılardan geçtiğini iyi kavramalı buna yönelik geniş kapsamlı ve stratejik unsurlara
dayalı bir kalkınma planı hazırlamalıyız. Toplum olarak uzun vadeli ve stratejik
düşünce anlayışımızı güçlendirerek sahip olduğumuz Türk Vizyonunu geliştirmeli, dış
dünyada olumlu bir imaj yaratmalıyız.

3.3.4.1. Devlete Öneriler

Türkiye’nin dış ticaret açıklarının önlenebilmesinde en önemli görev şüphesiz


devlete düşmektedir. Şimdi madde madde dış ticaret açıklarının önlemesi ve ihracatın
artırılması için devlet kurumuna verilebilecek başlıca önerileri sıralayalım:
1). Devlet ülkemizde üretim imkânları kısıtlı olan ancak dış ticaret açıklarının
kapanmasında önemli rol oynayabilecek sektörlerdeki yerli üretimi desteklemelidir.
2). Komşu devletler ile siyasi ve ekonomik ilişkiler daha çok geliştirilmelidir. Merkezi
Türkiye olan komşu ülkeler ticaret ağı kurulmalıdır. Ayrıca, Komşu ülkeler ile ortak
yatırımlar artırılmalıdır. Çin’in uyguladığı strateji gibi, Türkiye’de komşu ülkelerden
enerji-hammadde ve sermaye girişini artırarak bu ülkelere daha büyük ölçekli ihracat
yapabilir, böylelikle komşu ülkeler ile siyasi ilişkiler daha sağlam temeller üzerine
oturmuş olur.
3). Büyük güçlere(ABD-Rusya-Çin-Japonya-AB) karşı Çin’in uyguladığı gibi, sabırlı
bir şekilde yumuşak güç stratejisi uygulanmalı ve bu ülkelerin Türkiye’nin uluslar arası
pazarlarda gelişimini engelleyecek girişimlerde bulunmasını engellemeliyiz.
4). Japonya ile ekonomik ilişkilerimizi geliştirmeliyiz. Elektronik endüstrisinin öncü
ülkesi olan Japonya’ya elektronik ve ileri teknolojili ürünlerin üretimi için ülkemize
daha fazla yatırım yapması talepleri sürekli bir şekilde iletilmelidir. Aynı şekilde,
Güney Kore ile de ekonomik ilişkiler geliştirilmelidir ve Türkiye’nin bu ülkelerden
artan oranda teknoloji transferi yapabileceği etkili bir stratejik ortaklık kurulmalıdır.
5). Devlet ülkede teknolojik gelişimin hızlandırılması için daha fazla gayret sarf
etmelidir. Türkiye ileri teknolojili ürünlerin üretimine ağırlık vermelidir. Türkiye
gelişmiş silahların üretimine odaklanmalı ve en kısa sürede nükleer tesisler
kurulmalıdır. Çin’in 2007 yılında tek bir balistik füzeyle uzaydaki uydusunu patlatması

165
verilmesi gereken bir mesajdı, dolayısıyla Türkiye’nin de ekonomisini büyütmek ve
büyük devlet olma yolunda gerektiğinde her türlü küresel tehditlere karşı bir takım
mesajlar vermesi gerekecektir. Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada arkası sağlam
olmayan bir ekonomiyi büyütmesi kolay olmayacaktır.
6). Devlet yönetici, dış ilişkiler ve strateji kurumları ŞİÖ ve NATO arasındaki
rekabetten iyi yararlanmalı ve İran’ı dışlamamalıdır. Çin’i yenidünya düzeninde denge
unsuru olarak gören Ankara bu noktada sağlam stratejiler izlemekte yalnız ‘’İpek Yolu’’
yolu konusunda acele etmemelidir. Çin nasıl Türkiye’yi Orta Asya Türk devletlerine
yakın görmek istemiyor ve bu konuda temkinli davranıyorsa, aynı şekilde Türkiye
ekonomik hedefleri açısından Çin’i Avrupa’ya çok yakın görmemelidir. Türkiye kendi
gücünü artırmakla birlikte NATO ve ŞİÖ güç dengesinin eşitlenmesine yönelik
stratejiler geliştirmeli ve tek tarafın etkin gücünden sakınmalıdır. Çünkü bu güç dengesi
Türkiye’nin seçim hakkını artırabileceği gibi, Türkiye’nin daha önemli bir devlet olarak
ön plana çıkmasına katkı sağlayabilecektir.
7). Devlet ülkedeki siyasi, iktisadi ve ekonomik faaliyetlerdeki istikrar politikalarını
sürdürmelidir. İstikrar politikalarını daha sağlıklı işletebilmek için devlet hem
ekonomik, hem de siyasi anlamda geleceği gören güçlü bir istihbarat sistemi kurmalıdır.
8). Devlet başta Merkez Bankası olmak üzere, devlet bankaları ve özel bankaları ülke
üretiminin ve ihracatının artırılmasına yönelik yönetmelidir. IMF ile yolları ayıran bu
anlamda takdire şayan yönetim anlayışı gösteren ülke yönetimi, döviz kuru ve faiz
politikalarını uzun dönemli yerli üretim ve ihracat artışı temeline dayalı ekonomik
büyüme modeline göre uygun bir şekilde yönetmelidir. Türkiye dövize ödeme yapmak
için ihtiyaç duyan değil, Çin gibi döviz ile devletleri borçlandıran bir ülke olmalıdır.
9). Yerli üretimi ve ihracatı artırmaya yönelik ülkede istihdamı güçlendirmek için
radikal politikalar uygulanmalıdır. Devlet ülkedeki gelir dağılımı adaletsizliğini
azaltmak, gençlerin(16 yaş ve üstü)üniversite öğrencilerinin bir an önce iş hayatına
atılması ve kadın istihdamın artırılması için etkili politikalar üretmelidir. Sektörlerimiz
teknik eleman, kalifiye-bilgi sahibi, yaratıcı-üretken genç yeteneklere ihtiyaç duyarken
milyonlarca öğrenci test sınavlarıyla zaman kaybetmemelidir. Stratejik gelişimde
eğitim; derinlemesine analiz yapabilme-okuduğunu özetleme-araştırma-yeni teoremler
üretme(çözüm ve bakış açısı geliştirme)-deney-laboratuar çalışmalarına-teknolojiyi
geliştirme Ar-Ge teknik ve yenilik çalışmalarına ve sistematik olarak bilgi öğretme
mekanizması üzerine kuruludur. Test ise derinlemesine analiz yeteneğinin aksine

166
kanımca daha çok bir alıştırma tekniğidir. İhracatın artırılması için iyi bir ekonomik
sistem, bu sisteminde temelinde sağlam ve yaratıcı zekâlar yetiştiren bir eğitim sistemi
olmalıdır.
10). Devlet ABD piyasasındaki politik engelleri aşmak için girişimlerini artırmalıdır.
11). Enerji(petrol, gaz vb.) ve maden çıkarımı için ülke potansiyelleri çok iyi bir şekilde
değerlendirilmelidir. Türkiye yer altındaki madenlerden daha fazla yararlanmak için
çaba göstermelidir. Ayrıca, devlet başta nükleer olmak üzere, alternatif enerji
kaynaklarına yönelerek enerjide dışa bağımlılığı azaltmalıdır. Devlet sadece alternatif
enerji temini değil, alternatif enerji ile çalışan araç ve ekipmanları ve bu ürünleri üreten
firmaları da etkin bir şekilde teşvik etmelidir, örneğin elektrik enerjisi ile çalışan
otomobiller Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığını azaltabilir. Aynı şekilde, yapılarda
izalasyon için kullanılan malzemelerin kalite standartlarının ve yoğunluklarının çok
daha fazla artırılması ve denetimlerinin sıkı yapılması enerjide dışa bağımlılığın
azalmasına katkı sağlayabilir.
12). Devlet özel teşebbüsü güçlendirmek için vergi sistemini yeniden yapılandırmalıdır.
Özellikle, devlet üretim kalemlerindeki petrol-gaz ve elektrik-iletişim vergi oranlarını
makul seviyelere çekmeli ve buna uygun köklü bir yapılanmaya gitmelidir. Devlet etkin
bir gelir vergisi takip sistemi geliştirerek işletmelerin vergi yükünü hafifletmelidir.
Bunun yanında, kayıt dışı ekonomi’ye yönelik daha sert yasal yaptırımlar uygulanmalı
ve kayıt dışı ekonominin kökü kazınmalıdır.
13). Devlet yönetici ve memurlarının maaşları performansa tabi tutulmalı, buradaki
performans fonksiyonel olarak doğru belirlenmelidir. Devlet yönetici ve personelini
fonksiyonu doğru belirlenmiş ve takip edilmesine yönelik iyi bir sistem kurması
durumunda, kurumlar ve memurlar arası rekabet ve başarı oranı artacaktır. Standart
maaş, standart başarıları beraberinde getirdiği unutulmamalıdır.
14). Üretim işletmelerinin daha düşük faiz oranlı, hatta faizsiz uzun vadeli kredi
kullanmalarına olanak tanınmalıdır. Devlet üretim işletmelerinin satın alacağı değeri
yüksek olan yeni teknolojik ekipman-makine araç ve cihazları faktör verimliliğini
artırma kapsamında değerlendirerek leasingle düşük faizli veya faizsiz krediler ile
desteklemelidir.
15). Devlet ülke genelinde sektörlerde etkin bir AR-GE mekanizmasının işletilmesine
ön ayak olmalı, mal farklılaştırma ve teknolojik üretime yönelik destekleri daha fazla
artırmalıdır.

167
16). Üniversiteler, TÜBİTAK ve ASELSAN, TUSAŞ vb. teknolojik, teknik ve bilim ile
ilgili faaliyet gösteren kuruluşların bütçelerinin daha çok artırılması gerekmektedir.
Ayrıca, devlet’in bu kurumları çok iyi işletmesi(denetlemesi) ve bu kurumlardan azami
oranda yararlanması stratejik unsurlardan biridir. Son yıllarda Türk mühendislerin
yaptığı çalışmalar takdire şayandır, yalnız bu çalışmalar sadece askeri projeler için
değil, toplumun ihtiyaç duyduğu akıllı elektronik ve teknolojik ürünlerin üretilebilmesi
için de yapılmalıdır. Aynı zamanda yerli otomobil, helikopter veya uçak üretimlerinde,
bu önemli teknolojik ürünlerin üretimine yönelik motor ve ileri teknoloji gerektiren
akıllı elektronik parçaların üretimi ve yazılımı için ülkede altyapı çalışmaları hızlı bir
şekilde yapılandırılmalıdır.
17). Kuzey Amerika-Avrupa-Rusya-Japonya-Çin gibi bölge ve ülkelerde Turizm
gelirlerimizin artırılmasına yönelik Türkiye reklamları verilmelidir. Ülkemizin
Vizyonu’nu geliştirmeye yönelik stratejik çalışmalar yapılmalı ve yapılan çalışmaların
sayıları artırılmalıdır. Turizm’de kaliteli hizmet sunmanın yanında, özellikle sektörde
Avrupa’ya yönelik rekabetçi fiyat politikalarının uzun süre devam ettirilmesi(Çin’in
ihracat pazarlarında sunduğu düşük fiyat politikası gibi) Türkiye’nin hem daha fazla
tanınmasına, hem de bu alanda dünyada yeni önemli bir liman olma açısından
önemlidir. Bunun yanında, ülkemiz mümkün olduğu kadar fazla uluslar arası
organizasyonlara ev sahipliği yapmalıdır, bu noktada devlet yetkililerine önemli
görevler düşmektedir. Yumuşak güç stratejileri bu gibi çalışmalarda başarının
anahtarıdır.
18). Özel ekonomik bölgelerin sayılarını artırarak yabancı firmaları teşvik etmeliyiz. Bu
bölgelerden elde edilecek teknolojik üretime dayalı deneyimleri yaygın olarak
ülkemizdeki firmalara ve sektörlere kazandırmalıyız.
19). Devlet ve Bakanlıklara bağlı çalışan kurumlar-sivil toplum örgütleri-esnaf odaları-
üniversiteler-bilim ve teknikte özel misyonu olan kuruluşlar-özel işletmeler-sanayiciler
ve bankalar arasındaki koordinasyon artırılmalıdır. Devletin sıkı bir koordinasyon ve
denetim sistemi işletmesi ülkenin gelişmişliğini artırma noktasında önemi büyüktür.
20). Devlet iktisadi anlamda yönetsel desantralizasyonu benimsemelidir. Çin’in yaptığı
gibi merkez, kâr ve zararlardan kurum yönetimlerini sorumlu tutmalı, kurumların
merkezden nispeten daha bağımsız, hızlı ve etkin çalışmaları sağlanmalıdır.
21). İthalatta sıkı denetim, insan sağlığına ve çevre güvenliğine yönelik denetimler
artırılmalıdır. Üretime ivme kazandıran önemli teknolojik, hammadde, yakıt ve ülkede

168
şimdilik üretimi olmayan ürünlerin haricinde, ithal edilen ürüne ek piyasa koşulları
oluşturulmalıdır. Devlet dış ticarette kontrolü ele almalı iç piyasayı gereksiz ithal
ürünlerden arındırmalıdır. İthalatta kalite standardizasyonlarına yönelik talepler
artırılmalıdır. DTÖ ve AB’nin tepkisi çekilmeden Türkiye pazarına giriş maliyetleri
artırılmalıdır. Türkiye’de kayıtlı işgücünün toplam nüfusa oranı %40’lar civarındadır.
Çin’de ise bu oran yaklaşık %70’dir. Buna rağmen Çin korumacı politikalar işletirken,
iç piyasamızın ithalatçı firmalara ve Çin’e teslim edilmesi, üzerinde iyi düşünülmesi
gereken bir konudur.
22). Türk firmalarının katıldığı yurtdışı fuar masraflarının büyük bir kısmı devlet
tarafından finanse edilmelidir. Potansiyel yurtdışı fuarlar ihracatın artırılması noktasında
daha önemlidir, dolayısıyla Türk işletmeleri için maliyetler azalır, firmalarımız fuara
daha fazla kaynak ayırır ve daha iyi hazırlanır.
23). Devlet teşvikleri üretimlerini artıran firmaları teşvik etmelidir. Teşvikler ağırlıklı
olarak ithalatın önlendiği veya önlenebilecek önemli sektörlerdeki yerli girdiler ile iç
piyasaya üretim ve ihracat yapan işletmelere verilmelidir.
24). Gümrüklerde, bankalarda, teşvikle ilgili kurumlarda, ilgili bakanlıklar ve
bakanlıklara bağlı kuruluşlarda, müşavirliklerde, vergi dairelerinde vb. kuruluşlarda
ticarete ve (iç piyasayı olumsuz etkileyebilecek ürün gruplarının ithalatı haricinde) dış
ticarete yönelik bürokrasi azaltılmalı ve daha az dökümantasyon yapılarak maliyetler
azaltılmalı ve zaman kaybı önlenmelidir.
25). Devlet özel sektörün ithalatı mümkün olduğunca güncel ve sistematik bir şekilde
izlemesini kolaylaştırmalıdır.
26). Gümrüklerde, kalite ve uygunluk denetlemelerinde yalnızca TSE kuruluşu
yetkilendirilmelidir. İç piyasayı olumsuz etkileyebilecek ürün gruplarına karşı ithalata
ek uygulamalar getirilmeli ve kalite standart şartları ağırlaştırılmalıdır.
27). Ülkede daha dürüst ticaret yapılması için daha ağırlaştırılmış cezalar getirilmelidir.
Özellikle, yabancı bir kuruşu aldatmaya yönelik faaliyet tespiti halinde ağırlaştırılmış
cezalar uygulanmalı ve bu alandaki cezalar çok daha fazla caydırıcı olmalıdır. Hukuk
sistemimiz büyük bir ekonomi yaratma adına çok katı davranmalı, dürüst olmayan
insanları çok ağır cezalandırmalıdır. Türk toplumunun bu alandaki eksiklikler nedeniyle
ağır maliyetlere katlandığı iyi bilinmelidir.
28). Türk şirketlerinin markalaşma, kalite standartlarına uyum, ISO-TÜV vb.
çalışmaları, internet sitesi tasarım, mal farklılaştırma faaliyetlerine yönelik etkili devlet

169
teşvikleri uygulanmalıdır. Ayrıca, firmaların faaliyetlerini(E-ticaret) internete daha fazla
taşımaları talep edilmeli ve bunu teşvik edici bir takım etkili politikalar uygulanmalıdır.
29). İhracatın finansmanına daha fazla önem verilmelidir. Devletin ve özel bankaların
ihracatın finansmanına yönelik verdikleri kredilerin faiz oranları daha aşağıya
çekilmelidir.
30). Devlet ülkeye yabancı sermaye girişini artırmaya yönelik teşvikleri artırmalıdır.
Bunun yanında, yabancı bir kuruluşun ülkemizde şirket satın alması veya şirket kurma
yolu ile yaptığı yatırımlarda, yabancı yatırımcının faaliyeti dış ticaret açıklarımız
açısından değerlendirilmelidir. İthalatçı bir yapıya sahip olacak bir kuruluşun ülkemize
yatırım yapmasına sıcak bakılmamalıdır.
31). Devlet yurtdışında reklam çalışmalarında, kürselleşme yolunda hızlı adımlar atan
Türk firmalarını desteklemelidir. Yabancı televizyon firmalarına verilen Türk markalı
ürünlerin televizyon reklâmları devlet tarafından desteklenmelidir.
32). Devlet tarımda yükte hafif, pahada ağır ürünlerin (tohum vb.) ihracatına yönelik
çalışmaları organize ve teşvik etmelidir. Ayrıca, tarımda ilaçlama sistemi kontrol altına
alınmalıdır. Bunun yanında, ihracat ve ithalatta tarım ürünleri gümrüklerde çok sıkı
denetlenmelidir.
33). Devlet hububat, pamuk vb. tarım ürünlerinin ithalatını önlenmek için etkili
çalışmalar yapmalıdır. Türkiye’nin tarım üretimi için verimli toprakları vardır. Bu
potansiyel iyi değerlendirilmelidir.
34). Devlet lüks malların ithalatlarına yönelik çok daha katı bir ithalat politikası
izlemelidir. Örneğin, motor hacmi büyük olan ithal otomobiller. Bu otomobillerin hem
ithalatı, hem de kullandığı yakıt ülke dış ticaret açıklarına en direkt olarak
yansımaktadır.
35). Devlet kimya ve plastik endüstrilerinin gelişmesi için üniversiteler ve uzman Türk
işletmeleriyle ve mühendisleriyle ürün geliştirme projeleri kurmalı ve yerli firmalara
teknik çalışmalar için bu sektörlerde finansal destekler sağlanmalıdır. İç piyasada bu
ürünlerin üretimini zenginleştirilmeli, HS29 ve HS39 ithalatlarını azaltmalıyız.
36). Sağlık bakanlığı ve üniversiteler ortak bir çalışma yaparak ilaç sektörü
güçlendirilmelidir. Özellikle, devlet sektöre daha fazla nitelikli eleman yetiştirilmesi
için bütçe ayırmalı, üniversitelerinde laboratuar ve deney çalışmalarına daha fazla
kaynak tahsis etmelidir.

170
37). Devlet gıda ürünleri ihracatına yönelik Çinli yöneticiler ile ortak bir çalışma
yaparak Türkiye’nin Çin pazarına tonajlı gıda ürünleri ihraç etmesine ön ayak olmalıdır.
38). Çin ile vize sorunu ortadan kaldırılmalı ve Türk iş adamlarına daha fazla kolaylık
sağlanmasını talep etmeliyiz. Yatırımlar konusunda ise Çin devlet yöneticilerinden
özellikle taleplerde bulunulmalı ve ısrarcı davranılmalıdır.
39). Çin’den Türkiye’nin talep ettiği gelişmiş silahları temin etmek için Çin’le ortak
çalışmalar yapılmalı, bu anlamda ABD ve Avrupa’dan alınan silahların maliyetlerini
düşürme noktasında Çin iyi değerlendirilmelidir.
40). Çin devletinin elinde bulunan kimya, petro-kimya, maden ve enerji çıkarımı yapan
firmalar ile anlaşmalar yapılarak, bu firmaların bu sektörlerde Türkiye’ye daha fazla
yatırım yapmasını sağlamalıyız. Özellikle, bu faaliyetleri yapan şirketlerin çoğu Çin
devletinin elinde olan şirketlerdir, dolayısıyla devlet kademesinde temaslarda başarılı
olunur, Çinli devlet yöneticileri ikna edilirse bu yatırımlar için hemen düğmeye basılır.

3.3.4.2. Çin Rekabetini Önlemeye Yönelik Stratejiler

İhracata dayalı büyüme hedefimizde Çin rekabetini aşma noktasında tüm sektörlerde
yenilik ve Ar-Ge’ ye yönelik çalışmalara önem vererek uluslar arası pazarların
niteliklerini aşan, markalaşmış, rekabeti kırma noktasında farklılaşmış ve
çeşitlendirilmiş kaliteli ürünler üretmeliyiz.
Bunun yanında, başta Doğu ve Güney Doğu Anadolu olmak üzere Doğu Karadeniz
ve İç Anadolu’nun en zayıf ekonomik bölgelerine emek yoğun ve hafif sanayiye dayalı
kümelenmiş imalât sanayiyi düşük vergiler ve devlet teşvikleriyle güçlü bir şekilde
konumlandırmalıyız.

3.3.4.3. Dahilde İşleme Rejimini Revize Etmeliyiz

2011 yılında ithal edilen 50 milyar dolar’dan fazla ara mal(2011 yılı toplam ihracatın
yaklaşık %37’si) ihracatta kullanılmıştır. Türkiye ihraç ettiği ürünlerde giderek artan
oranda Çin ve diğer Asya ülkelerinin ara mallarını kullanmaya başlamıştır. Bu
bağlamda Türkiye gün geçtikçe ihracatında dahilde işleme rejimi ile dışa bağımlı hale
gelmiştir.
Türkiye mümkün olduğu kadar yerli girdiler ile potansiyel ihracat pazarlarına ihracat
yapabilme yeteneğine sahip olmalıdır. Dahilde işleme rejimi ise mümkün olduğu kadar
yeterliliklerin sınırlı olduğu ürün ve hammaddelerde uygulanmalıdır. İhracata dayalı

171
ekonomik büyüme modelinde ihracatta yerli girdi oranının artması ve ülke istihdamının
önemi düşünülürse, ülke ekonomik hedefleri açısından dahilde işleme rejimi daha etkin
kullanılmalıdır.

3.3.4.4. Çin’den İthal Ettiğimiz Elektronik Ürünleri Ülkemizde Üretmeliyiz

Çin ekonomisinin şuan ki yapısı itibariyle Türkiye’nin Çin kaynaklı dış ticaret
açıklarını Çin’e ihracat yaparak kapatması sanıldığı kadar kolay değildir. Çünkü Çin
pazarı kültürel ve tüketim yapısıyla farklı, dev işletmelerin yer aldığı ağırlıklı olarak
maliyet odaklı çalışan, dış ticarette korunan, karmaşık ticari kural ve uygulamaları olan,
girişi zor olan bir pazardır. Tasarruf oranları oldukça yüksek olan, sosyal ve sağlık
hizmetlerini cebinden karşılayan, sendikal hakları zayıf Çin halkının alışverişlerindeki
maliyet odaklılık, Çin’e yaptığımız ihracat kalemlerinde ve rakamlarında kendini
göstermektedir.
Çin’de yaşam koşulları Avrupa standartlarına yaklaşana kadar Türkiye’nin Çin
pazarında etkili olması ve pazara nüfus etmesi zordur. Bu nedenle kısa süre içersinde
Çin’e ihracatı artırma suretiyle ticari açığımızı kapatma düşüncesinden çıkıp, kendi iç
piyasamızın taleplerinin karşılanması noktasında kendi üretkenliğimizi artırmalıyız.
Bunun yanında, Çin’e ihracat yapılması için her türlü faaliyette ayrıca bulunmak ve
sabırlı olmak gerekmektedir.
Çin’den ithalatımızın neredeyse yarısı HS Kod: 84-85’nolu fasıllarda Çin’den gelen
kazan, mekanik cihaz ve aksamları, elektronik makineler ve parçalarıdır. Dolayısıyla
Türkiye’nin oluşturacağı Çin ithalatlarını azaltmaya yönelik en büyük strateji bu
ürünlerde iç piyasada üretim yaparak, Çin’den ithalatları azaltmak olmalıdır.

3.3.4.5. Çin’e İhracatlarımızı Artırmalıyız

Çin’e ihracatımızı artırmak için yapılması gerekenler, 13 madde olarak aşağıda


sıralanmıştır.
1). Türkiye Asya ve Pasifik planlarına Çin’i dâhil etmelidir. Türkiye özellikle ‘’Bambu
Ağı’’ olarak adlandırılan Çinlilerin oluşturduğu ağı kullanarak, Doğu Asya ülkeleri ile
ilişkileri geliştirmelidir. Çin’e yatırım yapacak olan Türk firmalarının ‘’Guanxi’’
sistemini iyi tanımları gerekmektedir. Çin’de başta Otomotiv olmak üzere, bankacılık,
su arıtma gibi sektörlerde Çinli firmalar ile %50-50 ortaklık zorunludur.

172
2). Türkiye yeni nesil gıda ürünleri üretmeli ve Çin’e ihraç etmelidir. Gıda ürünleri
ihracatı konusunda Türk firmaları Çinli firmalar ile ortak çalışmalar yapmalıdır.
3). Çin’e yönelik iyi bir pazar araştırması yapılmalıdır. Çin pazarında belli başlı şehir ve
eyaletler değil Çin’in tüm potansiyelleri enine-boyuna araştırılmalıdır.
4). Çin’e ihraç edilen ürünlerin ambalajları sempati toplayacak şekilde yapılmalı,
ambalajlarda Çin’in manevi değerleri ön planda tutulmalıdır.
5). Çin’de iş fırsatlarını iyi bir şekilde takip eden etkin bir mekanizma kurup,
işletmelerimizin bilgilendirilmesini sağlamalıyız. Çin’in iç ve batı bölgelerinde
yapılacak birçok iş bulunmaktadır, bu bölgelerdeki iş fırsatları iyi değerlendirilmelidir.
6). Devletin uzman kuruluşları Çin pazarını çok iyi analiz etmeli ve bu pazarda etkili
olabilecek Türkiye’nin büyük şirketleri ile stratejik çalışmalar yapılmalıdır. Türk
işletmeleri bu pazarda hangi stratejileri izlemeli, hangi hizmetlerden gelir elde edilebilir,
hangi ürünleri ne kadar fiyata satmalı, Çin pazarının gelişmiş ve gelişmekte olan
bölgelerindeki zayıf noktaları iyi tespit edilmeli ve bu zayıf noktalara nüfus edilmelidir.
Bu konular ile ilgili devlet Çin’i iyi tanıyan uzman akademisyenleri ve Türk iş
adamlarını görevlendirmelidir. Çin’e ihracatı artırmak için sürekli derinlemesine bir
çalışma yapılmalı, yapılan yol haritaları güçlendirilmelidir.
7). Çin’deki elçiliğimiz, daimi bürolar, ticari temsilcilikler, koordinasyon yetkilileri
Çin’e yapılacak ihracata yönelik çalışmalara daha fazla çaba göstermelidir. Resmi
görevliler Çin pazarında etkili olunabilecek yerel bölgelerdeki temsilciler ile samimi
temaslarda bulunmalı, bürokratik engeller kırılmalıdır.
8). Çin devlet yetkilileri, yerel yöneticileri, iş adamları, Çinli firmalar ile Türkiye’nin
Çin ile ilişkilerine önem verdiğini, Türk ekonomisini geliştirme adına Çin’in ülke olarak
Türkiye’ye destek vermesi gerektiğinin altı çizilmeli, diyaloglarda bunlar ön plana
çıkarılmalıdır.
9). Çinli büyük işletmelere ülkemizde üretim ve ülkemize yatırım yapmaları için ısrarcı
davranmalıyız.
10). Türkiye’de Karadeniz’in işlek olmayan kıyı sahil bölgelerinde yeni dev tatil köyleri
oluşturarak, bu alanlara Çinli turistler çekilebilinir. Oluşturulan bölgede Çin usulü
mimari yapılar kullanılmalı ve bu alanlara Çinliler davet edilmelidir.
11). Çin’de yeni bir Türk imajı oluşturulmalıdır. Bu konuda Çin devlet yetkililerinden
yardımlar talep etmeliyiz. Bunun yanında, sanatçılarımız ve film şirketlerimiz Çinli film
şirketleri ile ortak çalışmalar yaparak Çin’de Türk imajı geliştirilmelidir.

173
12). Bankacılık-sigortacılık-reklamcılık-pazarlamacılık-lojistik ve danışmanlık gibi
hizmet sektörlerindeki işbirliği imkânlarının değerlendirilmesi için Çin’le karşılıklı
ortak çalışmalar yapılmalıdır.
13). Müteahhitlik çalışmalarında Çinli inşaat firmaları ile ortak projeler geliştirilebilinir.
Türkiye özellikle bu çalışmalarda Asya kıtasında zayıf olduğu bölgelerde, Çinli firmalar
ile ortak çalışmalar yapabilir.

3.3.4.6. Türk İşletmelerine Öneriler

Türkiye’de özel sektör kuruluşları ülke ekonomisine katma değer yaratan,


milyonlarca insana istihdam olanakları sağlayan, ülke gelirleri için önemli fonksiyonu
olan kuruluşlardır. Fakat hemen şunu belirtelim ki, Türk işletmeleri teknolojik ve bilgi
çağı ekipmanlarını üretmekte yetersiz kalmaktadır.
Türk işletmeleri bünyelerinde sahip oldukları teknik ekip ile ithal edilen ürünleri iyi
analiz etmeli, Çin’in yaptığı gibi mümkün olduğu kadar ‘’Yaparak Öğrenme’’çalışması
yapmalıdır. Firmalarımız başlangıçta iyi analiz edilmiş bir ürünün ilk üretiminden çok
iyi bir sonuç çıkararak, test ederek, sürekli enine boyuna araştırma yaparak, sonrasında
ise deneyim elde etmek suretiyle üretimde ihtisaslaşmalıdır.
Çin ekonomik gelişimi boyuncu her türlü ürünü üretebilecek teknik yeteneklere sahip
değildi, fakat Çinli girişimciler hemen hemen her türlü ürünün üretilmesi noktasında
büyük başarılara imza atmışlardır. Çin yabancı yatırımlardan da gerekli yardımları
alarak deneyim elde etmiş, ‘’Yaparak Öğrenme’’ çalışması yaparak, üretim becerilerini
artırmıştır.
Şimdi Türkiye’de özel işletmelere ve sanayicilere verilebilecek önemli önerileri
sıralayalım;
1). Türkiye’de faaliyet gösteren ve ihracat yapan tüm işletmeler yaptığı işin hakkını
fazlasıyla vermelidir.
2). Türkiye’de faaliyet gösteren tüm işletmeler kısa vadeli stratejileri terk ederek, uzun
dönemli kalite odaklı işletme stratejilerine ağırlık vermelidir.
3). Avrupa ve Amerika pazarlarına ihracat yapan işletmelerimiz bu ülkelerin
pazarlarında Türk imajını güçlendirmelidirler.
4). Türk işadamları firmalarında sabit maaş sistemini kaldırmalıdırlar. İyi bir takip
sistemi ve insan kaynakları mekanizması kurarak, standart maaş uygulamasından
çıkmalı, performansa göre maaş verilmeli, başarılı çalışmalar prime bağlanmalıdır.

174
Sadece işletme bürokrasisinden anlayan değil, tüm çalışkan yönetici ve personele hakkı
fazlasıyla teslim edilmelidir. Ayrıca, şirket yönetimlerinde dışarıdan işe almak yerine,
firmanın çekirdeğinden yetişen basamakları başarıyla adımlayan personele görev
verilmelidir.
5). Türkiye’de faaliyet gösteren işletmeler KOBİ zihniyetinden çıkarak dışa açık
yönetim organizasyon çalışmalarına ağırlık vererek kurumsallaşmalıdır. Türk işadamları
Patron zihniyetinden çıkarak, işin sırrının iyi bir organizasyon yapısından geçtiğini artık
fark etmelidir.
6). Türkiye’de dış ticaret yapan ve gün geçtikçe daha fazla küreselleşen firmalar,
organizasyon yapılarını revize ederek, daha etkin küresel organizasyon yapan işletmeler
haline gelmelidirler.
7). Türkiye’de ihracat yapan veya yapmayı planlayan firmalar, yurt dışında saha, ülke
kültürü ve bu kültürün ülkede etkin kıldığı tüketim anlayışını, maliyetleri, lojistik
maliyetleri, teslimat, sevkiyat şekilleri, sertifikasyon ve yasal tüm engellerler ile ilgili
bilgi hazinelerini genişletmelidirler. Türk işletmeleri masa başı araştırmalarına ağırlık
vermelidir.
8). Türkiye’de ihracat yapan firmalar yurtdışı pazarlama stratejilerini geliştirmelidirler.
İhracat yapılan potansiyel ülkelerin örf adet ve gelenekleri çok iyi bilinmeli, samimi
diyaloglara ve yabancı dil eğitimine önem verilmelidir.
9). Türkiye’de firmalar ambalaj ve paketlemelerde standart uygulamaları bırakıp, her
ülkenin manevi ve kültür değerlerini ön plana çıkaracak şekilde ambalajlama yapmalı
ve bu şekilde sempati toplanmalıdır. Coca Cola’nın neden ülkemizde cola şişelerinin
üzerine ‘’Ayşe, Mehmet’’ gibi Türk isimlerini yazdığını iyi kavramak gerekmektedir.
10). Çin ve diğer Asya ülkelerinin rekabetinden kurtulmak için Türk girişimciler
farklılaştırılmış ürün üretmelidir. Başta markalaşma olmak üzere, yeni nesil ürünler
üretilmeli, Ar-Ge, tasarım, kalite, inovasyon ve ürün çeşitliliğine önem verilmeli, etkin
üretim teknikleri ve satın alma stratejileri geliştirilmelidir.
11). Firmalarımız yurtdışı fuar organizasyonlarına ve stand tasarımlarına daha fazla
önem vermelidir.
12). Türk işletmeleri iyi bir planlama organizasyonu kurmalı ve uzun dönemli
yatırımları göz önünde bulunduran etkili işletme stratejileri geliştirmelidir.
13). Özel sektör kuruluşları intranet ve extranet bilgi işlem sistemlerinden ve
yazılımlardan daha fazla yararlanmalıdır. E-ticaret, E-pazarlama ve internet üzerinden

175
yapılan E-araştırmalar maliyetleri düşürme noktasında oldukça önemlidir. Ayrıca,
işletmelerin sahip olduğu yazılım programları işletmelerin yönetim organizasyon
yapılarına iyi entegre edilmiş olmalıdır.
14). Devlet kurumları-bakanlıklara bağlı kuruluşlar-ticari temsilcilikler-gümrükler-
üniversiteler-bankalar vb. kurumlar arasındaki koordinasyon görevlerinde işletmeler
üzerine düşeni eksiksiz yapmalı ve ülkedeki ticaretin geliştirilmesinde yönlendirici
olmalıdırlar.
15). Türkiye’de büyük aile işletmeleri halka açılmalı, halkın tasarruflarından
yararlanarak sermaye yapılarını büyütmelidirler.
16). Türk işletmeleri Ar-Ge çalışmalarına özel önem vermeli, verimli Ar-Ge çalışmaları
icra etmelidirler.
17). Türk firmaları devlet teşviklerinden en maksimum düzeyde yararlanmalı ülkenin
bazı bölgelerine değil tümüne yatırım götürmelidirler. Sonuç olarak, optimal ülke
gelişimi sağlanması yolunda önemli olan Türkiye’nin tüm bölgelerinin kalkınması
ülkemizde özel şirketlerin menfaatlerine gelecekte önemli katkılar sağlayacaktır.
18). Firmalarımız geliştirdikleri ve ticaretini yaptıkları ürünlerin yurtdışında başta
televizyonlarda olmak üzere reklam çalışmalarına önem vermelidirler. Reklam-ürün
kataloğu hazırlama-fuar ve tanıtım seminerleri-internet yayınları ve güncellemeleri-
halkla ilişkiler çalışmalarına önem vermelidirler. Ayrıca, yeni nesil düşünceler
tasarımlara yansımalıdır.
19). Yabancı ortaklıklar ile kurulan veya yabancı bir işletmeye sonradan ortak olunan ve
zamanla deneyim kazanılan sektörlerde firmalarımız bu ortaklık yapısından çıkarak
marka satın almalı veya kendi markalarını oluşturmalıdırlar(Örneğin; Lc Waikiki gibi).
Türk firmaları yurtdışındaki yabancı işletmelerin taşeronu değil, rakibi olmalıdır.
20). Firmalarımız üretimlerinde kalite kontrol, standardizasyon çalışmalarına ve faktör
verimliliğine özel önem vermelidirler. Yabancı firmaların ürün standartlarına önem
verdiğini ve hatasız mal üreten firmaları tercih ettiği unutulmamalıdır. Firmalarımız
uluslar arası geçerliliği olan kalite sertifikasyon ve belgelendirmeye önem vermelidir.
21). Maliyetleri düşürebilmek için firmalarımız başta komşu ülkeler olmak üzere, ticari
ilişkilerin güçlü olduğu ülke firmaları ile ortak satın alma-ortak şirket kurma-ortak
lojistik çalışmalar veya dikey uzmanlaşmaya giderek işbirliğini geliştirmelidir.
22). Türk şirketleri ihracatı artırabilmek için Çin-Hong Kong-Taiwan-Vietnam-Kore-
Singapur-Endonezya-Malezya-Tayland’ı enine boyuna araştırmalıdır.

176
23). Elektronik endüstrisinde faaliyet gösteren şirketler personelinin eğitimi için hedef
ülke olarak Japonya’yı seçebilirler.
24). Şirketlerimiz uluslar arası ticaret kurallarına özen göstermelidir. Bu bağlamda
sürekli güncellenen Incoterms kuralları sıkı takip edilmelidir.
25). Şirketler ve üniversiteler arasında diyaloglar ve işbirliği daha fazla geliştirilmelidir.
26). Türk firmaları iç piyasada taşıt araçları üretimine yönelik Türk markasına yönelik
çalışma yapmalıdır. Bu konu ile ilgili tasarlanan projeler artık faaliyete geçirilmelidir.
Taşıt araçları üretiminde ülkemizde geniş ölçekli teşebbüslerinin olmasına rağmen halen
daha taşıt araçları ve ekipmanları ithalatlarımız yüksektir. Bu nedenle, Türkiye iç
piyasada yerli elektrik enerjisi ile çalışan araçlara ağırlık vermelidir.
27). Türk Konfeksiyon sektörü ABD’deki Çin tekelini kırmalıdır. Buna yönelik Mavi
Jeans gibi Türk işletmeleri markalaşmaya giderek, farklılaştırılmış benzersiz
tasarımlarla Amerikan trendlerini derinden etkilemelidir.
28). Türk turizm firmaları ülkemize Çinli turist gelmesi için yoğun bir şekilde Çin’de
reklam çalışmaları yapmalıdırlar.
29). Arçelik, Vestel vb. elektronik ürün üreten büyük kuruluşlarımız elektronik
ürünlerde ithalatları azaltmak için yatırımlarını ve ürün geliştirme projelerini
artırmalıdırlar.

177
SONUÇ

Kuruluşundan itibaren dünya ülkeleriyle ilişkileri zayıf olan ÇHC, Mao’nun 1976
yılında ölümünden sonra, 1980’li yıllarla birlikte dış ilişkilerin ve dış ticaretin
gelişimine dayalı ‘’açık kapı stratejisi’’ uygulamaya koymuştur. Çin önce milenyuma
doğru APEC’ e üye olmuş, daha sonrada 2001 yılında DTÖ’ ye üye olarak uluslar arası
ticari kural ve yasalara tabi olarak, bu stratejide önemli bir aşama kat etmiştir.
1992 yılında Çin liberal sisteme uyum sağlayan piyasa ekonomisine, ‘’sosyalist
piyasa ekonomisi’’ ile geçiş yapmıştır. Çin komünist rejimde işlemeyen vasat
uygulamaları reforma tabi tutmuştur. Başta tarım reformu olmak üzere KİT’ler
modernize edilmiş, kamuda; özel sektörde yaratılan katma değerin vergilendirilmesi
için maliye ve yeni sistemin gereksindiği personeli temin etmek için personel reformları
uygulanmıştır. ÇHB, Merkez Bankasına dönüştürülerek Çin Halk Bankasının monopol
yapısı kırılmış, iktisadi politikaların merkeziyetçiliği azaltılarak, kurumlar dışa açık hale
getirilmiş ve yabancı yatırımcılar teşvik edilmiştir. Ayrıca, 1998 yılında patlak veren
Asya Ekonomik krizi; liberal dönüşümde Çin’e önemli uyarılar vermiştir. Kriz sonrası
küçük ve orta ölçekli KİT’ler özelleştirilmiş ve devlet bütçesine katkı sağlanmış, büyük
devlet işletmeleri desantralize edilerek elde tutulmuş ve yeniden yapılandırılmıştır.
Çin’in yabancı yatırımcılara sağladığı kolaylıklar; aynı sektörlerin bir araya
toplanması, arazi tahsisi, teşvikler ve vergi indirimleri, bunun yanında Çin’de kur,
işçilik-enerji ve kira maliyetlerinin düşük olması yabancı yatırımlar için Çin’in büyük
bir fırsat olarak değerlendirilmesine yol açmıştır.
Çin 2012 yılı rakamlarına göre ABD’den hemen sonra en büyük yabancı yatırım alan
ülke konumundadır. Yabancı yatırımlarla Çin ülkeye teknoloji transfer ederek; imalât
sanayinde ve yüksek teknolojili ürünlerin üretiminde giderek ihtisaslaşmıştır. Bir
zamanlar Japonya’nın yaptığı gibi, günümüzde Çin uluslar arası pazarlarda kaliteli ve
yüksek teknolojili ürünlerin üretimine ağırlık vermekte, yavaş-yavaş ucuz ve kalitesiz
mal üreten bir ülke görünümünden uzaklaşmaktadır.
Çin’de akılcı yaklaşımların benimsendiği ekonomik reformlarla birlikte; özel sektör
girişimlerinin serbestleştirilmesi ve bu alanda kuralların esnekleştirilmesi, Joint Venture
girişimine izin verilmesi, devlet yönetiminin ihracat için sunduğu teşvikler ve ayrıca
yabancı yatırımcıları ülkeye çekebilmek için uygulanan politikalar, Çin’de özel

178
sektörün kısa sürede oldukça güçlenmesine neden olmuştur. Özel sektöre kaynak
tahsisinin yapılması ve yabancı yatırımlar ile elde edilen katma değer sayesinde Çin’de
geleneksel üretimden modern üretime geçiş hızlanmıştır. Bunun yanında, Çin daha önce
de yeterince üzerinde durduğumuz gibi Ar-Ge’ye büyük bütçeler tahsis ederek
ekonomik ve teknolojik gelişim için büyük bir gayret sarf etmiştir.
Çin planlı nüfus artışı ile aşırı nüfuslanma maliyetlerinin önüne geçmiştir. Bunun
yanında, ekonomik reformlar ile birlikte iş imkânlarının artmasıyla ülkedeki istihdam
yapısı güçlendirilmiştir. Hükümetin etkili makro-kontrol politikaları sayesinde
enflasyon ile mücadele edilmiş, mali disiplin ve ekonomik istikrar ortamı
oluşturulmuştur. Bu etkili makro-kontrol politikalar sayesinde Çin, 2008 yılında
meydana gelen küresel finansal krizden gelişmiş ülkeler gibi olumsuz etkilenmemiştir.
Üretim ve ihtisaslaşma ile birlikte atılgan ekonomik politikalar ve reformlar, hızlı
sanayileşme ve teknolojik gelişmeyle ihracatta elde edilen başarılar neticesinde Çin
bugün dünyanın en büyük ikinci ekonomisine sahip olmuştur. Çin’in sanayi üretim gücü
fevkalâde bir yapıya ulaşmıştır. Ayrıca, son yıllarda hizmetler sektöründe hızla büyüyen
Çin, turizm ve finans ve bankacılık sektörlerinde dünyanın en önde gelen ülkeleri
arasına girmeye başlamıştır.
Milenyumlu yıllara doğru, daha öncesinden Avrupalı devletlere kiralanmış olan,
Hong Kong 1997 yılında, Makao 1999 yılında Çin’e iade edilmiştir. Özel idari bölge
olarak bu bölgelerin Çin’e bağlanması, Çin’i uluslar arası kamuoyunda daha güçlü bir
devlet olarak ön plana çıkarmıştır. Ayrıca Makao’nun 1999 yılında Çin’e teslimi ile 450
yıl süren Avrupa’nın Asya’daki hâkimiyeti son bulmuştur. Hong Kong’un ise Çin’in
önemli ihracat limanlarından biri olmasının yanında, buradan Çin’e çekilen sermayenin
ekonomik gelişime önemli katkısı olmuştur.
Liberal sisteme uyum çalışmaları ve açık kapı stratejisinin benimsenmesiyle dış
politikada ‘’yumuşak güç stratejisini’’ konumlandıran Çin; karşılıklı diplomatik
ilişkilere ve işbirliğine önem vermeye başlamıştır. Nitekim önce Çin, RF ile SSCB
döneminden gelen iki ülke arasındaki soğuk iklimin bitmesini istemiştir. Çin ortak
çıkarlar doğrultusunda ABD’nin tek kutuplu düzenine karşı ABD’yi dengelemek için
RF ile stratejik ortaklık yapmıştır(ABD’nin 2.dünya savaşında harp ettiği ve nükleer
bomba attığı Japonya ile bugün Asya Pasifikte işbirliği yapmasının temelinde bu iki
ülke arasındaki yakınlaşma vardır).

179
Soğuk savaş sonrası Orta Asya’daki otorite boşluğunu ve fırsatları iyi değerlendiren
Çin, ŞİÖ kapsamında Orta Asya ülkeleri ile ekonomik-askeri-sınır güvenliği ve enerji
işbirliği anlaşmaları yapmıştır. Ayrıca Çin Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika ülkelerine
yatırım götürerek ve ihracat yaparak artan enerji ve hammadde talebini de karşılamaya
gayret etmiştir.
2001 yılında ABD’de meydana gelen 11 Eylül saldırılarından sonra ABD, tüm
küresel dengeleri derinden etkileyecek saldırgan politikalar üretmeye başlamıştır. ABD
2001 yılında Afganistan’ı, 2003 yılında ise BM’yi hiçe sayarak Irak’ı işgal etmiştir.
Irakta yaşanan insanlık dramı, ABD’nin uluslar arası imajına gölge düşürmüştür.
ABD’nin uluslar arası kamuoyunda sarsılan imajı, güler yüzlü diplomatik ilişkilere
ağırlık vermeye başlayan Çin’in stratejilerine önemli katkılar sağlamıştır.
Hindistan-Pakistan-Afganistan-İran ve Türkiye’nin ŞİÖ’ye üye olmak istemesi
Çin’in önemini artırmıştır. 2.Dünya savaşından beri süre gelen ezeli Rus-ABD rekabeti,
Kuzey Kore’nin ABD politikalarına taraftar olmaması ve İran’ın Çin’in yanında olması,
Müslüman ülkelerde var olan İsrail kaynaklı ABD düşmanlığı, ABD’nin giderek
ekonomik yetersizliğinin artması ve aşırı borçları, Avrupa ülkelerinin ekonomik
yapısının bozulması ve nüfus altyapısının yenilenememesi; Çin’in dünya üzerinde
önemli ve dengeleyici bir devlet olarak ön plana çıkmasına yardımcı olmuştur. Çin’in
bu denli dev bir ekonomiye ulaşmasında yürüttüğü politikaların, ekonomik reformların
ve yumuşak güce dayalı açık kapı stratejisinin yanında, ABD’nin milenyumlu yıllarda
uyguladığı katı politikaların önemli etkisi söz konusu olmuştur.
ABD’nin 2001 yılından itibaren askeri masraflarının artması-dev dış ticaret açıkları
vermesi ve yüksek borçlanma, makro-kontrol sisteminin zayıflaması ve 2008 yılında
büyük bir finansal krize girmesi; ABD’nin Çin’e finansal ihtiyacını artırmış, Çin
ABD’nin bir numaralı finansörü olmuştur. Bunun yanında, ABD’nin en büyük ithalat
yaptığı ülke Çin’dir. ABD’nin dış ticaretinin yapısı, artan askeri masrafları ve ekonomik
krize girmesi ABD-Çin ekonomik ilişkilerine yansımıştır. Bu gibi faktörler Çin’in ABD
pazarında büyümesine yardımcı olmuştur.

-Türkiye-Çin siyasi ilişkileri özetlenecek olursa;

Türkiye-ÇHC ilişkileri 40 yıllık bir süreçten geçmiştir. Özellikle, son yıllarda Çin ile
ilişkilerimiz güçlenmeye başlamıştır. 2010 yılında ise stratejik düzeye çıkmıştır. Ankara
batının izlediği ben merkezci politikalara karşı, Çin’i bir denge mekanizması olarak

180
görmektedir. Bu noktada Ankara’nın haklılık payı yüksektir. Fakat şunu belirmekte
fayda var ki; 40 yıllık süreçte Çin’in uluslar arası arenada hiçbir Türk tezine desteği
olmamıştır. Bununla birlikte, ‘’Varyag’’ gemisi Çin’in asıl amaçlarını ortaya
koymuştur. Turistik amaçlar için boğazdan geçirileceği beyan edilen geminin, askeri bir
projeye dönüştürüldüğü ortaya çıkmıştır. Çin’in bu davranışı Türkiye’yi uluslar arası
hukuka ters düşürmüştür. Göndereceğini beyan ettiği 2 milyon turisti ise halen
göndermemiş, sözünde durmamıştır. Bunun yanında, Çin’in Sincan Uygur Özerk
bölgesindeki uyguladığı ayrımcı politikalar, Türk kökenli akrabalarımızın çektiği
sıkıntılar iki ülke arasındaki ilişkileri her an bloke edebilecek düzeydedir(Başbakan
Erdoğan’ın bir konuşmasında Çin’i soykırımcı olarak ifade etmesi de bunun kanıtıdır).
Ayrıca, Çin’in ülkemize yatırımları Çin’den ithalatlarımızın hacmine göre düşük
seviyede olup, artan dev dış ticaret açıklarımızda göz önünde bulundurulmalıdır. Eski
Türk tarihinden elde ettiğimiz deneyimleri de, ayrıca bu değerlendirmelerin yanına bir
yere not etmeliyiz.
Türkiye, Çin’in ‘’İpek Yolu’’ projesini iyi irdelemelidir. Dünya gelirleri içinde
büyük bir pastaya sahip olmayı hedefleyen Çin gelirlerini ihracat ile artırmaya devam
etmek istemektedir. Özellikle, Çin’in uzak mesafe nedeniyle Türkiye ve Avrupa
pazarında lojistik maliyetleri yüksektir. Bunun yanında, gemi ile 40-45 gün süren
sevkiyat süresi, hızlı tren ile 12-15 güne düşebilecektir. Çin’in hızlı tren ile bu gibi
dezavantajları görece azaltması beklenti dâhilindedir.

-Çin’in Türkiye’nin dış ticaretine olumsuz etkileri kısaca özetlenecek olursa;

Çin, Türkiye’nin potansiyel ülkelerdeki ihracat performansını olumsuz


etkilemektedir. Çin’in uluslar arası pazarlardaki rekabet gücü ihracat performansımız
açısından önemli bir tehlikedir. Örneğin; Türkiye’nin ABD pazarında tekstil ve hazır
giyim ihracat pazar payının azalmasında(Şekil 3.5) Çin’in bu pazara yönelik uyguladığı
agresif fiyat indirimleri önemli bir rol oynamıştır. Aynı konuyla ilgili Meksika’nın da
oldukça muzdarip olduğundan ve Çin’i DTÖ’ ye şikâyet ettiğinden bahsetmiştik.
Ayrıca, Çin’in Tablo 1.12’de analiz ettiğimiz gibi tekstil ve hazır giyim’de DTÖ
üyeliğinden sonra elde ettiği net ihracatlarının büyüklüğü üzerinde de durulmuştur.
Türkiye’nin son yıllarda Çin’den ithalatları oldukça artmaya başlamıştır. Tablo
3.11’de belirttiğimiz gibi son yıllarda Çin ülkemizin en çok dış ticaret açığı verdiği ülke
olmuştur. Özellikle artan bu ithalatlar, Çin ile ticaretimizin giderek büyümesi (2011’de

181
24 milyar doları aşmıştır, hedeflenen rakamda 2020’de ‘’100 milyar dolar’’ olarak
belirlenmiştir) ve Çin ithalatlarını karşılama oranımızın son 10 yıllık süreçte ortalama
(2001-2011) yıllık % 10,6 olması Türkiye’nin cari açık yükünü artırmıştır. Bununla
birlikte; TİSK kaynaklarında bahsedildiği gibi söylentiler dahilinde olan kayıt dışı
ithalatlar, Çin’in ithalatlarımızın büyük olduğu diğer ülkeler Almanya ve Rusya’nın
aksine ülke turizmine katkısının yok denecek kadar az olduğu ayrıca göz önüne
alınmalıdır.
Çin’den ticaret açıklarımız 1994 yılından sonra sürekli bir hale gelmiştir. Özellikle,
Çin’den tüketim ve ara mal ithalatımız oldukça önem arz etmektedir. Maliyet odaklı
ithal edilen bu ara mallar ülkemizde ‘’Asyalılaşma Olgusunu’’ başlatmış, ihracatlarımız
ithalata bağımlı hale getirmiştir. Merkez Bankasının 2010 yılında yaptığı bir çalışmada;
1994 yılında 100 olarak belirlenen ara mal ithalat endeksi, 2008 yılında 250’nin üzerine
çıktığı tespit edilmiştir. Türkiye artık kendi üretebileceği ürünleri bile artan oranda
Çin’den ithal eder hale gelmiştir. Çin’in rekabet gücünden kaynaklanan bu durumun
ülkemizde başta; cam sanayi-tekstil ve hazır giyim-metal-inşaat emek yoğun ve hafif
sanayiye dayalı ekonomik sektörlere olumsuz etkileri mevcuttur. Bu ithalatlarla birlikte
ülkemizde başlıca; üretim zarar görmekte, istihdam azalmakta(işsizlik sorunları kalıcı
hale gelmekte), dış borçlanma ve cari açık yükü artmakta ve ödemeler dengesinin yapısı
bozulmaktadır.
Toparlayacak olursak bu tez çalışmasında; Çin’in son 30 yılı aşkın süreçte uyguladığı
politikalarla büyük bir gelişme içersinde olduğu tespit edilmiştir. Bunun yanında, son
yıllarda Çin’in ticarette rekabet üstünlüğünü ele geçirdiği ve Türkiye’nin dış ticaret
açılarında oldukça önemli bir konuma yükseldiği tespit edilmiştir.
Çin’de bir resim posteri sergisine katıldığınızda o insanların neden uzun kuyruklar
oluşturduğunu, resmin bir noktasına neden çok dikkatli baktığını anlamak istersiniz.
Çinliler önce resmin bir noktasına çok dikkatli odaklanır, daha sonra resmin tamamını
analiz ederler. Dolayısıyla, Türkiye’nin dış ticaret açıklarının(daha geniş bir ifadeyle
cari açıklarının) güncel bir resmini yapacak olursak, bakmamız gereken en önemli nokta
birçok açıdan Çin’dir. Eğer bu nokta iyi anlaşılırsa, odaklanacağımız noktayı iyi tespit
etmiş oluruz. Bu nedenle hem Çin’i her açıdan iyi araştırıp dersler çıkartmak, hem de
Çin ile rekabet edebileceğimiz çeşitli stratejiler geliştirmekle birlikte, tüm dış ticaret
açıklarımızın çözümüne yönelik yapısal çözümler üretmeliyiz.

182
Bu dış ticaret açıklarının önüne geçip, iç piyasada taşeron şirketleri devre dışı bırakıp
kendi dev küresel yerli üretim yapan şirketlerimizi kurmalıyız. Teknolojik gelişim ile
birlikte rekabetçi yerli üretim ve sanayi gücümüzün artması, ülke ekonomisinin dev
ekonomilerle rekabete başlaması noktasında can damarları açılmış olacaktır. Bu
anlamda, konu 3.3.4’ten itibaren(sayfa 164’den itibaren) birçok çözüm önerisi ve
strateji önerilmiştir. Bu stratejilerden özet olarak bahsedecek olursak;
Firmalarımız ‘’Yaparak Öğrenme’’ metodu ile üretim becerilerini artırmalı, iç
piyasaya ithal edilen ürünlerin iç piyasada üretimini yapmalıyız, burada ‘’üretim ve
ihtisaslaşma’’çok önemli bir noktadır. Üretim kavramı çok önemlidir, bir zamanlar
İngiltere ve ABD üreterek büyük bir ekonomiye sahip oldukları gibi, bugün Çin de
üreterek bu noktalara gelmiştir.
Bunun yanında, rekabette avantaj elde edebilmek için ‘’farklılaştırılmış mal
üretme’’yeteneklerimizi artırmak zorundayız. Kalite ve ürün çeşitliliğine önem vermeli,
verimli Ar-Ge çalışmaları yapmalı, inovasyon ve yeni fikirlere açık olmalıyız. Özellikle,
fasıl 84-85’in kapsamında bulunan ürünlerin üretiminde ve ihtisaslaşmasında büyük bir
gayret içinde olunmalıdır, ‘’işin püf noktası’’ buradadır.
Türkiye bilim ve teknolojide hızlı ilerlemelidir. Devlet ülkede teknolojiyi
konumlandırmak için gayret sarf etmelidir. Bu anlamda, TÜBİTAK, ASELSAN ve
Üniversiteler vb. önemli kuruluşlar devlet yöneticileri tarafından çok yakın takibe
alınmalı ve yapısal sorunlar çözülmeli, bu kurumlara destekler artmalıdır. Devlet vergi
sistemini revize etmeli ve mümkün olabildiğince Türk şirketleri; petrol-gaz-elektrik-
kira-vergi-iletişim-kredi faiz maliyetlerinde dış pazarlarda rekabetçi olmalıdır. Devlet
daha etkin bir gelir vergisi sistemi işleterek şirketlerin vergi yükünü hafifletmelidir.
Ayrıca, gelir dağılımı adaletsizliği azaltılmalı, imalât sanayi işçisi ve teknik personel
ücretleri teşvik edici olmalıdır.
Ucuz enerji teminine yönelik dünya potansiyellerinden maksimum düzeyde
yararlanılmalı stratejiler geliştirilmelidir. Türkiye tüm çevre ülkeler ile siyasetinde
‘’yumuşak güç stratejisine’’, ekonomik açıdan ise ‘’potansiyel değişimine’’ dayalı
olarak ortak çıkarlar doğrultusunda işbirliğini daha fazla geliştirmelidir. Komşu
ülkelerden Türkiye’ye sermaye akışı artırılmalı, enerji ve çeşitli hammaddeleri bu
ülkelerden alarak artan oranda komşu ülkelere ihracat yapmaya gayret etmeliyiz.
Türkiye yer altı kaynaklarından ve alternatif enerji kaynaklarından maksimum
düzeyde yararlanmalıdır. Nükleer tesisler hızlı bir şekilde konumlandırılmalı ve elektrik

183
enerjisi ile çalışan otomobiller ve transport ekipmanları yaygınlaştırılmalıdır. Binaların
ve yapıların izalasyon malzemelerinin kaliteleri yükseltilmeli ve denetimleri
artırılmalıdır.
Devlet yönetimi iktisadi anlamda merkeziyetçiliği azaltmalıdır. Kamuda giderler
azaltılarak, verim ve katma değer artırılmalı ve maaşlar performansa dayalı olarak
verilmelidir. Devlet yerli üretimi finanse etmelidir. Finansal kaynaklarımızı dışarıya
değil, içeriye kanalize etmeliyiz. Ayrıca, tüketim-tasarruf dengesine önem verilmeli,
yabancı yatırımcılara daha fazla kolaylıklar sağlanmalı, özel ekonomik bölgelerin
sayıları artırılarak teknoloji transfer etme noktasında gayretleri artırmalıyız.
AB ve DTÖ’nün dikkatini çekmeden enerji, hammadde ve önemli ürünlerin ithalatı
haricinde, TSE ve ithalatçıların uyması gereken iç piyasa koşullarını ağırlaştırmalıdır.
Türk pazarına giriş maliyetleri artırılmalıdır. Dahilde işleme rejimini ise revize edilmeli,
sadece imkânların kısıtlı olduğu ürünlerde ve hammaddelerde dahilde işleme rejimine
izin vermeliyiz. Devlet dış ticarette denetimi ele almalı ve iç piyasamız gereksiz ithal
ürünlerden kurtarılmalıdır.

184
KAYNAKÇA

Eslen N.(2005). ‘’ Küresel Hamleler-Anahtar Stratejiler ’’ Tekağaç Kitap Basım,


Yayım Dağıtım Ltd. Şti. 2005, Ankara

Keay J.(2008). ‘’ Çin Tarihi ’’, İnkilâp Kitapevi Yayın Sanayi ve Ticaret A.Ş. 2011,
İstanbul, İngilizceden Çeviren: Neşe Kars Tayanç- Dinç Tayanç

Eberhard W.(1947). ‘’ Çin Tarihi ‘’, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1.Baskı 1947,
Ankara

Okur İ.(2010). ‘’Çin: 3500 Yılın Köşe Taşları’’, Okursoy Kitapları 13, Cep Kitapları
Dizisi 7, İstanbul, 2010

Karaca R.(2008). ‘’ Güç Olma Stratejisi Çin- Soğuk Savaş Sonrası Türkiye-Çin
İlişkileri ’’, IQ Kültür ve Sanat Yayıncılık 2008, İstanbul

Ekrem E.(2011). ‘’ Çin’in Orta Asya Politikaları (Rapor) ’’, SFN Televizyon Tanıtım
Tasarım Yayıncılık Ltd. Şti. 2011, Ankara

Gelber H.(2010). ‘’ M.Ö 1100’den Günümüze Çin ve Dünya, Ejder ve Yabancı


Deccaller ’’ Yapı Kredi Yayınları (www.ykykultur.com.tr/kitap/mo-1100den-
gunumuze-cin-ve-yabanci-decallar)

Sandıklı A.(2010). ‘’ China A New Superpower?, Dimensions of Power, Energy and


Security ’’ Bilgesam Yayınları, 2010, İstanbul

Güler. E. Z.(2001). ’’ Çin Dış Politikasında Süreklilik ve Değişim ’’, Bağlam


Yayınları, 2001, Ankara

Terril R.(1978). ‘’ The Future of China After Mao ’’ Delacarte Pres, 1978, Newyork,
US

Akarsu M.(1994). ‘’ Değişen Dünya Dengeleri, Rusya Federasyonu Yakın Çevre


Politikası ve Türkiye Cumhuriyeti ’’ , Ezgi Kitapevi 1994, Bursa

185
TİSK (2004). ‘’ Çin Tehditi ‘’ Türkiye İşverenler Sendikası Konfederasyonu, Ajans-
Türk Basın ve Basım A.Ş. Yayın No: 243 Temmuz 2004, Ankara

Sezen S.(2009). ’’ Çin’in İkinci Uzun Yürüyüşü ’’, Türkiye ve Orta Doğu Amme
İdaresi Enstitüsü Amme İdaresi, Desen Ofset A.Ş, 2009, Ankara

TÜSİAD (1995). ‘’ 2000’li Yıllara Doğru Yeni Ekonomik Süpergüç Çin ’’, Yayın
No: Tüsiad-T/95,7-182

Yılmaz, R.& Koyuncu C. (2005).‘’ Çin: Dragon Ekonomisinin Önlenemeyen


Yükselişi ’’ Ekin Yayınları, 2005, Bursa

Yüksek Ö.(1999). ‘’ Uluslararası İşletme Yönetimi ve Türkiye Uygulamaları ’’,


İkinci Baskı, Gazi Büro Kitabevi Tic. Ltd. Sti. 1999, Ankara

Utkulu U.(2005). ‘’ Türkiye’nin Dış Ticareti ve Değişen Mukayeseli Üstünlükler ’’,


Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları, 2005, İzmir

Garnaut R. & Haung Y. (2001). ‘’ The Economic Growth of the Chinese Economy:
A Historical Perspective ’’Growth Without Miracles, Readings on the Chinese
Economy in the Era of Reform, Edited by Ross Garnaut and Yiping Huang, Oxford
University Press, Great Clarenden Street, Oxford OX2 6DP, Published in the US by the
Oxford University, 2001 New York, US

İnanç İ.(2011). ‘’ Çin Halk Cumhuriyeti Tarihi ’’, Kafkas Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Sosyal Bilimler Öğretmenliği Ana Bilim Dalı, Alan Çalışması, 2011, Kars

Akçil K.(2008). ’’ Çin Ekonomisi ve Türkiye ile Ekonomik İlişkilerinin Türkiye


Ekonomisi Üzerindeki Etkileri ’’, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
İktisat Ana Bilim Dalı, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, 2008 Konya, Türkiye

Unay İ.(2005). ’’ Çin Ekonomisinde Rekabet Avantajı Sağlayan Etkenler ve


Rekabetin Sürdürülebilirliği ’’, Uludağ Üniversitesi, İktisat Anabilim Dalı,
Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, 2005, Bursa, Türkiye

Elmacı K.(2008). ‘’ Çin Ekonomisinin Gelişimi ve Türkiye’nin İhracatına Etkisi ’’,


Anadolu Üniversitesi, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir, Türkiye

186
Yiğin S.(2009). ‘’ Çin Ekonomisi ve Dış Ticaret İlişkileri ’’, Çukurova Üniversitesi,
Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, 2009, Adana, Türkiye

Yavuz Y. M.(2006). ‘’ Çin’de Piyasa Ekonomisi Uygulamaları ve Toplumsal


Sonuçları ’’, Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Sosyoloji Ana Bilim
Dalı, 2006, İzmir, Türkiye

Sayar B.(2007). ‘’ Çin’in Makro Ekonomik Performansının Analizi ’’. T.C.


Kahramanmaraş Üniversitesi Sütçü İmam Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İşletme Anabilim Dalı, Yayınlanmış Yüksek Lisans Projesi, 2007 Kahramanmaraş,
Türkiye

Durdular A.(2006). ‘’ 1970’den Günümüze Karşılaştırmalı Türkiye-Çin Halk


Cumhuriyeti İlişkileri ’’, Yayınlanmış Master Tezi, T.C. Gazi Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Uluslar Arası İlişkiler Bölümü, 2006, Ankara, Türkiye

Güleryüz Ö.(2011). ‘’ Küresel Gelişmeler Işığında Türkiye’de Tekstil Sektörü ve


Geleceği ’’, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme
Anabilim Dalı, Isparta, Türkiye

Tabak (2008). ‘’ Mao Devletinden Devlet Maosu’na: Çin Diş Politikasında Tarih ve
Değişim ’’, Türk Bilimsel Derlemeler Dergisi ISSN:1308-0040, 2008 1 (2): 63-76

Saray M.O& Gökdemir L. (2007). ‘’ Çin Ekonomisinin Büyüme Aşamaları (1978-


2005) ’’ , Journal of Yaşar University 2(7),681-686

Sandıklı A.(2009).’’ Geleceğin Süpergücü Çin ’’, Bilge Adamlar Stratejik


Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM) Başkanı, Bilge Strateji, Cilt1, Sayı1, Güz 2009

Kızıltan, A. (2003). Atatürk Üniversitesi, İ.İ.B.F, İktisat Bölümü ,’’ Tek Kutuplu Bir
Dünyada Çin Halk Cumhuriyeti’nin Süpergüç Olabilirliği ‘’, C.Ü. İktisadi ve İdari
Bilimler Dergisi, Cilt 5, Sayı 1

Sezen, S. (2007).‘’ Çin Halk Cumhuriyeti’nde Sosyalist Piyasa Ekonomisine


Dönüşüm ’’, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Amme İdaresi Dergisi,
Cilt 40 Sayı 1 Mart 2007, s.27-56

187
Tokatlıoğlu İ.(2006).‘’ Bir Kalkınma Stratejisi olarak Çin Halk Cumhuriyeti
Ekonomik Reformları: 1978-1990 Dönemi ’’, TİSK Akademi, Cilt.1 Sayı.1 2006/1
s.100-123

Saraçoğlu M.&Duran C. (2008).’’ Çin Ekonomisindeki Reformlar ve Çin’in Dünya


Ticaretine Üyeliği Üzerine Bir Değerlendirme ’’, Kamu-İş; C:10, S:1/2008

Öz S.&Yıldırım M.(2011). ‘’ Çin Halk Cumhuriyeti Ödemeler Bilançosunun


Analizi ’’, Gazi Antep Üniversitesi İ.İ.B.F İktisat Bölümü, Ekonomi Bilimler Dergisi
ISSN: 1309-8020 Cilt 3, No 2, 2011

Ventura K. (2005). ‘’ Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarında Çok Uluslu


Şirketlerin Çin Pazarına Yönelme Eğilimleri Türkiye Yönünden Bir
Değerlendirme ’’,Celal Bayar Üniversitesi İ.İ.B.F., 2005 Cilt:12, Sayı:1

Şimşek M.(2005). ‘’ Çin Halk Cumhuriyeti’nin Dünya Ticaret Örgütüne(WTO)


Üyeliğinin Ekonomik Etkileri ve Çin’in Geleceğine İlişkin Senaryolar ’’, Celal
Bayar Üniversitesi, İ.İ.B.F. 2005, Manisa, Cilt: 12 Sayı: 2

Çeştepe H.(2012). ‘’ Çin’in Dış Ticaretinin Gelişimi, Dünya Ticaret Örgütü’ne Üyelik
Öncesi ve Sonrasında Dünya Ticaretine Etkileri ’’, Bülent Ecevit Üniversitesi, Uluslar
Arası Yönetim İktisat ve İşletme Dergisi Cilt 8, Sayı 17, 2012, S 46-62

Şimşek M.(2006). ‘’ Değişen Dünya Koşullarında Çin Halk Cumhuriyeti ve Dış


Ticaret Bakımından Türkiye-Çin Arasında Yaşanan Sorunlar ve Çözüm
Önerileri’’, Erciyes Üniversitesi İ.İ.B.F Sayı: 26, Ocak-Haziran 2006

Çakmak A. Ö. (2008). ‘’ Çin’in Dünya Ekonomisi ile Bütünleşme Süreci ve Türk


Sanayisi Açısından Bir Değerlendirme ’’, Süleyman Demirel Üniversitesi, İ.İ.B.F,
Y.2008,C.13, S.1, s253-268

Saatçioğlu C.&Gür B.(2005). ‘’ Tekstil ve Hazır Giyim Anlaşması’nın Sona Ermesi


Sürecinde Çin’in Türk Tekstil ve Konfeksiyon Ticaretine Etkisi ’’ Süleyman
Demirel Üniversitesi, İ.İ.B.F, Y.2005,C.10, S.1, s149-170

Çolakoğlu S.(2004). ‘’ Şangay Örgütünün Geleceği ve Çin ’’, Dr. Adnan Menderes
Üniversitesi, Uluslar Arası İlişkiler Bölümü, Cilt 1, Sayı 1 (Bahar 2004), S. 173-197.

188
Özdaşlı E(2012). ‘’ Çin ve Rusya Federasyonu'nun Perspektifinden Şanghay
İşbirliği Örgütü ’’, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, Sayı 6, ISSN: 1309-1387 Yıl:4 Sayı: 6 2012 Bahar S.(108-122)

Jianwu H.&Shantong L.ve Polaski S.(2007). ‘’ China’s Economic Prospects 2006-


2020, Trade Equitu and Devolepment Program ’’. Carnegie Papers Number 83: 9-
12, (April 2007), s 10

S. S.Orhan & Bakkalcı A. C.(2009). ‘’ Çin’de İkili İstihdam Yapısı ve Küresel


Etkileri ’’. SosyoEkonomi, T.C. Hacettepe Üniversitesi, Piyasa Ekonomisi ve
Girişimciliğini Geliştirme Merkezi ISSN 1305-5577, Yıl:5 Sayı: 10 Temmuz-Aralık
2009

Çolakoğlu S.(2012). ‘’ Türkiye-Çin İlişkileri: Tek Taraflı Aşk Mı? ’’, Ortadoğu
Analiz, Eylül 2012, Cilt: 4, Sayı: 45, S53-66

Yücel Y.(2012). ‘’ Uluslar Arası Ticaretin Serbestleştirilmesi Sürecinde Türk


Tekstil ve Hazır Giyim Sektörünün Rekabet Gücü ve Çin Tehditi ’’, Marmara
Üniversitesi, İ.İ.B.F, Cilt; XXIX, Sayı II, S.227-250

Gökdemir L.& Mor G. (2005), ‘’ Dirijistik Çin Modeli ve Türkiye Çin Ekonomik
İlişkileri ’’, Finans-Politik&Ekonomik Yorumlar (504): 54-56

Pingyao L. (2006). ‘’ China’s Macroeconomic Development: Stages and Nonlinear


Convergence ’’ , China & World Economy (14/1): 15-29.

Zenginoğlu S. (2011). ‘’ Çin’in Sosyalist Piyasa Ekonomisi ve Sürdürülebilirliği


’’Akdeniz Üniversitesi, 12 Mayıs 2011

Montinola G.&Qian Y.&Weingast Barry R. (1996). ‘’ Federalism, Chinese Style: The


Political Basis for Economic Sucsess ‘’ .World Politics 48.1 (1996) 50-81

Cao Y.&Qian Y.&Barry R. W. (1999). ‘’ From Federalism, Chinese Style to


Privatization, Chinese Style ’’, Economics of Transition, Volume 7/1, p. 103-131.

189
Duran H.&Yılmaz K.K(2011). ‘’ Devi Bağlayan Bağlar: Çin’in Orta Asya Enerji
Kaynaklarındaki Çıkarı ’’, International Conference On Euroasian Economies 2011,
Dumlupınar Üniversitesi, Uluslar Arası İlişkiler 2011

Azer A.Özlem(2012). ‘’ Çin’in Enerji Güvenliği Bağlamında Kafkasya ve Orta


Asya Politikası ’’, Kadir Has Üniversitesi, Enerji ve Tabi Kaynaklar

Yeldan E.(2005). ‘’ Türkiye Ekonomisinde Dış Açık Sorunu ve Yapısal Nedenleri’’,


Bilkent Üniversitesi, Çalışma ve Toplum, 2005/4, 47-60

İTKİB, Genel Sekreterliği- Ar&Ge ve Mevzuat Şubesi (2007). ‘’ Tekstil ve


Konfeksiyon Pazarı Olarak Çin Halk Cumhuriyeti, Temel Ekonomik Göstergeler
Genel ve Sektörel Bilgiler ’’, Eylül 2007

İTKİB, Genel Sekreterliği- Ar&Ge ve Mevzuat Şubesi (2012). ‘’ AB Tekstil ve


Konfeksiyon İthalatı, 2009-2011 Yıllık & 2012 Ocak-Haziran Değerlendirme
Raporu ’’, Kasım 2012

ASE, Ankara Strateji Enstitüsü, ‘’ Türkiye-Çin İlişkileri ’’, Şubat 2012

İGEME (2011).’’ Çin Halk Cumhuriyeti Ülke Raporu 2011 ’’ İGEME İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi, Ankara- April, 2011

DEİK (2009). ‘’ Çin’in Yükselişini Anlamak ’’, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu, 2009

İGEME (2008).’’ Çin Halk Cumhuriyeti Ülke Raporu 2008 ’’, İGEME İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi, Ankara, 2008

DEİK (2003). ‘’ Çin Halk Cumhuriyeti Ekonomisi ve Türkiye İle İlişkiler ’’, Dış
Ekonomik İlişkiler Kurulu’’, Ocak 2003

İTO (2008). ‘’ Çin Halk Cumhuriyeti Ülke Raporu ’’ , İstanbul Ticaret Odası,
Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Şubesi, Güncelleme Tarihi: 26.12.2008, Ş.Ö Ülke
No: 720-71

IMF(2009). ‘’ Sustaining the Recovery’’, World Economic Financial Surveys, World


Economic Outlook October, 2009

190
UNCTAD(2002). ‘’ Transnational Corporations and Export Competitiveness ‘’,
World Investment Report, New York and Geneva, 2002

UNCTAD(2006). ‘’ FDI from Developing and Transition Economies: Implications


for Development ’’, World Investment Report, New York and Geneva, 2006

UNCTAD(2005). ‘’ Transnational Corporations and the Internationalization of


R&D ’’, World Investment Report, New York and Geneva, 2005

UNCTAD (2012). ‘’ Towards A New Generation of Investment Policies ’’, World


Investment Report, New York and Geneva, 2012

UNCTAD (2013). ‘’ Global Value Chains and Trade for Developments ’’, Word
Investment Report, New York and Geneva, 2013

TÜBİTAK (2010). ‘’ International Sport Science Congress ’’, Gazi Üniversitesi-Spor


Bilimler Derneği, Tubitak/10-12 Kasım/2010 Antalya, Türkiye

Standard & Poor’s(2012). ‘’ 2011 U.S. Federal Budget Deficit of $1.6 Trillion: An
Existential Crisis ’’ Jully 2011

World Trade Organization(2012). ‘’ World Exports 2011 ’’, International Trade


Statictics, 2012

T.C. Vakıflar Bankası T.O.A (2007). ‘’ Küreselleşme Sürecinde Dünya ve Türkiye


Ekonomisinde Sektörel Yapıdaki Dönüşüm Üzerine Bir İnceleme ’’, Sektör
Araştırmaları, Eylül 2007

UNWTO (2011). ‘’ World Highlights 2011 Edition ’’World Tourism Organization


June 2011

İstanbul Sanayi Odası (2010). ‘’ Çin Pazarında Başarmak ’’, İstanbul Sanayi Odası
Yayınları No: 2010/20, ISBN: 978-9944-60-802-2 (Elektronik), Sertifika No: 19176 Iso
Yayın No: 2010/21, Aralık 2010, İstanbul

Öz S. (2006). ‘’ Küresel Rekabette Yükselen Bir Güç: Çin ‘’, Tüsiad-Sabancı


Üniversitesi Rekabet Forumu, Aralık 2006

191
DEİK (2012). ‘’ Tayvan Ülke Bülteni Ocak 2012 ’’

Eskişehir Ticaret Odası (2010). ‘’ Hong Kong Bülteni 2010 ’’

Sandıklı A. (2008). ‘’ Geleceğin Süper Gücü Çin ’’, Bilge Adamlar Stratejik
Araştırma Merkezi Raporlar (BİLGESAM) Başkanı

Sandıklı A.(2009). ‘’ Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Sorunun Kaynakları ’’,


Bilgesam Stratejik Araştırma Merkezi, Raporlar, Temmuz 2009

Gürkan G.(2008). ‘’ Tibet Sorunu ve Uluslararası Sistem ’’, Bilgesam, Staretjik


Araştırma Merkezi, Raporlar, Kasım 2008

Strateji Düşünce Enstitüsü SDE (2011). ‘’ Türkiye Çin İlişkilerinin 40. Yılı (1971-
2011) ‘’ SDE Raporlar Türkiye Çin İlişkileri

Saygılı Ş.& Cihan C.& Yalçın C.& Hamsici T.(2010). ‘’ Türkiye İmalât Sanayi
İthalat Yapısı ’’, T.C. Merkez Bankası, Çalışma Tebliği No: 10/02(Yayın ile İlgili
Yasal Bağlayıcılık Kuruma Ait Değildir, Yazarlara Aittir), 2010, Anakara

Kiremitçiküçük O.& Karaca E.M.& Eşiyok B.A.(2010). ‘’ Türkiye’nin İhracatında


Öne Çıkan Sektörlerde Temel Pazar Ülkeler Rakipler ve Rekabet Gücü ’’, Türkiye
Kalkınma Bankası A.Ş., Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Müdürlüğü, GA/01-01-10,
Şubat 2010 Ankara

Şahinkaya S.(2010). ‘’ 27 Ana Metal Sanayi Raporu ’’, Türkiye Kalkınma Bankası
A.Ş., Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Müdürlüğü, Ana Metal Sanayi, 612-660

T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı (2012). ‘’ Tekstil, Hazır Giyim, Deri ve
Deri Ürünleri Sektörleri Raporu ’’, Sektörel Raporlar ve Analizler Servisi, 2012/1

KTO (2007). ‘’İnşaat Sektörü Raporu’’, Konya Ticaret Odası, Etüd-Araştırma Servisi,
Sayı: 2007-544-504, 2007, Konya

DEİK 50 Bilgiyle Dünya’nın Yeni Süper Gücü Çin, www.deik.org.tr


(http://www.deik.org.tr/KonseyIcerik/1241/50_Bilgiyle_D%C3%BCnyan%C4%B1n_Y
eni_S%C3%BCper_G%C3%BCc%C3%BC_%C3%87in.html, Erişim Tarihi:
12.12.2012)
192
Coğrafya Dünyası, www.geology.com
(http://geology.com/world/asia-satellite-image.shtml, Erişim Tarihi: 11.10.2012)

CnnTürk Haber, www.cnnturk.com


(http://www4.cnnturk.com/Haberim/cinde.saklanan.turk.piramitleri.beyaz.piramitler.ve.
turk.mumyalari/379.0.5/index.html#photo, Erişim Tarihi: 22.12.2013)

Posta Haber, www.posta.com.tr


www.posta.com.tr, Erişim Tarihi: 20.12.2013 (Posta gazetesinde 16.12.2012’de
yayınlanan haber)

Çin Tarih Okulu, www.chinesetimeschool.com


(http://www.chinesetimeschool.com/tr-tr/articles/empress-wu-zetian/, Erişim Tarihi:
20.11.2013)

2012 Çin Kültür Yılı Resmi İnternet Sitesi, www.turkish.cri.cn


(http://turkish.cri.cn/794/2009/08/03/1s117632.htm, Erişim Tarihi: 20.11.2013).

Çin Kültür Merkezi, www.cinkultur.com


(http://www.cinkultur.com/CIN_HAKKINDA/Cin_Tarihi/, Erişim Tarihi: 12.10.2012)

Index Mundi, CIA World Fact Book(Per Capita), www.indexmundi.com


(http://www.indexmundi.com/g/g.aspx?c=ch&v=67, Erişim Tarihi: 01.12.2012)

Ankara Ticaret Odası, www.atonet.org.tr


(http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=1148&l=1, Erişim Tarihi: 07.12.2012)

İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçılar Birliği, www.itkib.org.tr


(http://www.itkib.org.tr/ihracat/DisIliskiler/DunyaTicaretOrgutuAnlasmalari.htm,
Erişim Tarihi: 12.12.2012)

OECD Factbook, www.oecd-ilibrary.org


(http://www.oecd-ilibrary.org/economics/oecd-factbook-2010_factbook-2010-en,
Erişim Tarihi: 17.12.2012)

Ankara Ticaret Odası, www.atonet.org


(http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=1152&l=1, Erişim Tarihi: 20.12.2013).

193
Global R&D, www.rdmag.com
(http://www.rdmag.com/articles/2011/12/2012-global-r-d-funding-forecast-r-d-
spending-growth-continues-while-globalization-accelerates, Erişim Tarihi: 31.12.2012)

Index Mundi(China Unemployment Rate (%), www.indexmundi.com


(http://www.indexmundi.com/g/g.aspx?v=74&c=ch&l=en, Erişim Tarihi: 20.12.2012)

Ntvmsnbc(2008 Yılı Olimpiyatları), www.ntvmsnbc.com


(http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/456132.asp#storyContinues, Erişim Tarihi:
24.12.2012)

Ntvmsnbc/ Spor(2008 Yılı Olimpiyatları), www.ntvmsnbc.com


(http://www.ntvmsnbc.com/id/24930143/, Erişim Tarihi: 24.12.2012)

Mynet Galeri, www.mynet.com


(http://aktuel.mynet.com/galeri/haber/iste-iranin-dusurdugu-abd-ucagi-iste-iranin-
dusurdugu-abd-ucagi/9169/233834/, Erişim Tarihi: 25.12.2012)

Ntvmsnbc, www.ntvmsnbc.com
(http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/74647.asp, Erişim Tarihi: 25.12.2012)

Global Issues, www.globalissues.org


(http://www.globalissues.org/article/75/world-military-pending#USMilitarySpending,
Erişim Tarihi: 25.12.2012)

US-China Trade Statistics and China’s World Trade Statistics, www.uschina.org


US Department of Commerce; US International Trade Commission (ITC)
(https://www.uschina.org/statistics/tradetable.html, Erişim Tarihi: 24.12.2012)

WTO Database, www.stat.wto.org


(http://stat.wto.org/StatisticalProgram/WSDBViewData.aspx?Language=E, Erişim
Tarihi: 26.12.2012)

The World Bank Indicator(GDP), www.data.worldbank.org


(http://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.CD?page=1,2003-2007
http://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.CD, 2008-2011, Erişim Tarihi:
27.12.2012)

194
Index Mundi (Nüfus, Kişi Başına Düşen Gelir(PPP) ve Tüketici Fiyatlarıyla Enflasyon)
(http://www.indexmundi.com/g/g.aspx?v=71&c=ja&l=en, Erişim Tarihi: 01.01.2013)

China FTA (2012). Free Trade Agreements, www.fta.mofcom.gov.cn


(http://fta.mofcom.gov.cn/topic/enpacific.shtml, Erişim Tarihi: 31.12.2012)

2012 Çin Kültür Yılı Resmi İnternet Sitesi, www.turkish.cri.cn


(http://turkish.cri.cn/chinaabc/chapter1/chapter10401.htm, Erişim Tarihi: 01.01.2013)

Index Mundi (Demographics Population), www.indexmundi.com


(http://www.indexmundi.com/g/g.aspx?v=21&c=ch&l=en, Erişim Tarihi: 01.01.2013)

Index Mundi GDP- Composition by sectors, www.indexmundi.com


(http://www.indexmundi.com/china/gdp_composition_by_sector.html, Erişim Tarihi:
02.01.2013)

Index Mundi 2012, Inflation Rate (Consumer Prices) (%), CIA World Factbook
2011(http://www.indexmundi.com/g/g.aspx?c=ch&v=71. Erişim Tarihi: 07.01.2013)

Index Mundi(GDP Per Capita-(PPP)),www.indexmundi.com


(http://www.indexmundi.com/g/g.aspx?v=67&c=ch&l=en, Erişim Tarihi: 07.01.2013)

CIA Wold Factbook(Gini Katsayıları), www.cia.gov


(https://www.cia.gov/library/publications/the-world-
factbook/rankorder/2172rank.html#top, Erişim Tarihi: 08.01.2013)

Global Finance(World Biggest Bank), www.gfmag.com


(http://www.gfmag.com/tools/best-banks/11986-worlds-50-biggest-banks-
2012.html#axzz2I6cYwb8P, Erişim Tarihi: 16.01.2013)

The World Bank(Reel Faiz Oranları), www.data.worldbank.org


(http://data.worldbank.org/indicator/FR.INR.RINR?page=2, Erişim Tarihi: 16.01.2013)

T.C. Dış İşleri Bakanlığı, www.mfa.gov.tr


(http://www.mfa.gov.tr/cin-halk-cumhuriyeti-ekonomisi.tr.mfa, Erişim Tarihi:
16.01.2013)

195
The World Bank(Döviz Kurları), www.data.worldbank.org
(http://data.worldbank.org/indicator/PA.NUS.FCRF, Erişim Tarihi: 16.01.2013)

(http://liberteryen.org/2012/10/ucuncu-doviz-savasi-2010-bolum-1/, Erişim Tarihi:


16.01.2013)

Ntvmsnbc, www.ntvmsnbc.com
(http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/307404.asp, Erişim Tarihi: 17.01.2013)

China Statisitcs Yearbook 2008(Tarım ve Hayvancılık), www.ers.usda.gov


(http://www.ers.usda.gov/data-products/china-agricultural-and-economic-
data/documentation.aspx, Erişim Tarihi: 08.01.2013)

Cnntürk (Yasak Şehir),www.cnnturk.com


(http://www.cnnturk.com/2009/yasam/gezi/08/10/cinin.yasak.sehiri.para.basiyor/53851
3.0/index.html, Erişim Tarihi: 07.01.2013)

Ntvmsnbc(Çin Seddi), www.ntvmsnbc.com


(http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/319884.asp#BODY, Erişim Tarihi: 07.01.2013)

Panda ayısı, www.nationalgeographic.com


(http://shop.nationalgeographic.com/ngs/product/books/calendars-and-stationery/2013-
national-geographic-pandas-wall-calendar, Erişim Tarihi: 05.02.2014)

China Statistic Year Book 2011(Sanayi Üretimi), www.stats.gov.cn


(http://www.stats.gov.cn/tjsj/ndsj/2011/indexeh.htm, Erişim Tarihi: 09.01.2013)

China Statistic Year Book 2011(Maden ve Enerji Üretimi), www.stats.gov.cn


(http://www.stats.gov.cn/tjsj/ndsj/2011/indexeh.htm, Erişim Tarihi: 09.01.2013)

Bilge Adamlar Stratejik Araştırma Merkezi, www.bilgesam.org


(http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=1208:ci
nin-nuekleer-enerji-politikas&catid=92:analizler-uzakdogu&Itemid=140, Erişim Tarihi:
11.01.2013)

196
Enr Construction, www.ener.construction.com
(http://enr.construction.com/toplists/chinacontractors/2012/0102-chinese-construction-
industry-continues-growth.asp, Erişim Tarihi: 12.01.2013)

2012 Çin Kültür Yılı Resmi İnternet Sitesi(Çin’in Eyaletleri-Özerk Bölgeleri ve Özel
İdari Bölgeleri ), www.turkish.cri.cn
(http://turkish.cri.cn/chinaabc/chapter1/chapter10202.htm, Erişim Tarihi: 11.01.2013)

T.C. Ekonomi Bakanlığı(Hong Kong Ülke Profili), www.ibp.gov.tr


(http://www.ibp.gov.tr/pg/section-pg-ulke.cfm?id=Hong-Kong, Erişim Tarihi:
15.01.2013)

T.C. Ekonomi Bakanlığı, www.ibp.gov.tr


http://www.ibp.gov.tr/pg/section-pg-ulke.cfm?id=Hong-Kong, Erişim Tarihi:
15.01.2013)

T.C. Ekonomi Bakanlığı, www.ibp.gov.tr


(http://www.ibp.gov.tr/pg/section-pg-ulke.cfm?id=Makao, Erişim Tarihi: 15.01.2013)

World Trade Organization, www.wto.org


(http://www.wto.org/english/res_e/statis_e/its2012_e/its12_world_trade_dev_e.htm,
Erişim Tarihi: 22.01.2013)

TÜSİAD, www.tusiad.org.tr
http://www.tusiad.org.tr/__rsc/shared/file/CinBeyazKitapBilgiNotu-11012012.pdf,
Erişim Tarihi: 21.01.2013)

World Trade Organization, www.stat.wto.org


(http://stat.wto.org/StatisticalProgram/WSDBViewData.aspx?Language=E, Erişim
Tarihi: 26.12.2012)

UN International Merchandise Trade Statictics, www.comtrade.un.org


(http://comtrade.un.org/pb/CountryPagesNew.aspx?y=2011, Erişim Tarihi: 23.01.2013)

Index Mundi, www,indexmundi.com


(http://www.indexmundi.com/china/imports_partners.html, Erişim Tarihi: 26.01.2013)

197
Ntvmsnbc, www.ntvmsnbc.com
(http://www.ntvmsnbc.com/id/25240251/, Haber Tarihi: 10.08.2011; Erişim Tarihi:
29.01.2013)

AirNews Times, www.airnewtimes.com


(http://www.airnewstimes.com/cin-in-ucak-gemisi-varyag-ucuncu-deneme-seferinde-
13484-haberi.html, Erişim Tarihi: 29.01.2013)

T.C. Dış İşleri Bakanlığı, www.mfa.gov.tr


(http://www.mfa.gov.tr/turkiye-cin-halk-cumhuriyeti-siyasi-iliskileri.tr.mfa, Erişim
Tarihi: 29.01.2013)

SDE, Erkim Ekrem Köşe Yazıları, www.sde.org.tr


(http://www.sde.org.tr/tr/kose-yazilari/134/urumci-olaylari-sonrasi-turkiye-cin-
iliskileri.aspx, Erişim Tarihi: 29.01.2013)

Sabah, www.sabah.com.tr
(http://www.sabah.com.tr/Gundem/2012/06/05/putinden-turkiyeye-sanghayda-destek,
Erişim Tarihi: 30.01.2013).

Türkiye-Çin İşadamları Dostluk ve Dayanışma Derneği, www.tuciad.org.tr


(http://www.tuciad.org.tr/index.php/cin-halk-cumhuriyeti-hakkinda/turk-cin-ekonomik-
iliskileri, Erişim Tarihi: 30.01.2013)

Ntvmsnbc, www.ntvmsnbc.com
(http://www.ntvmsnbc.com/id/25139871/, Erişim Tarihi: 30.01.2013)

Ankara Ticaret Odası, www.atonet.org.tr


(http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=1742&l=1, Erişim Tarihi: 19.02.2011).

Dijitalport Danışmanlık, www.dijitalport.com


(http://dijitalport.com/turkiye-ve-cin-arasindaki-yatirim-iliskileri/, Erişim Tarihi:
21.02.2013)

Para ve Borsalar, http://www.paraborsa.net


(http://www.paraborsa.net/i/insaat-sektoru-2011-2/, Erişim Tarihi: 11.04.2013)

198
ÖZGEÇMİŞ

Kişisel Bilgiler:

Adı Soyadı: Tayfun Tuncay TOSUN


Doğum Yeri ve Tarihi: 22.06.1978-Trabzon
E-Mail: tayfuncs16@hotmail.com
Askerlik: Terhis
Kan Grubu: 0 Rh(-)

Eğitim Bilgileri:

Ls.2009 Anadolu Üniversitesi, İİBF- İşletme (İng.)


Lise.1996 Çarşamba Lisesi, Sosyal Bilimler Bölümü

Çalışma Bilgileri:
İşletme Pozisyon Yıllar
Hüroğlu Otomotiv Grup A.Ş. Dış Ticaret Sor. 2014-
Akal Brode Ltd.Şti. Dış Ticaret Sor. 2010-2013
Ayyıldız Otomotiv-Mehmet AYYILDIZ İhracat Müd. 2006-2010
C.S.A. Turzim Ltd.Şti. Satın Alma Müd. 2003-2006

199
200
201

You might also like