You are on page 1of 31

ÇAĞDAŞ İSLAM AKIMLARI DERS 2 (19.10.

2020)
Çağdaş: Sanayi devrimi ile başlayan modern dönem. 18. Yydan itibaren gelişen,
ortaya çıkan İslam düşünce sistemleri işlenecek bu derste. Dersin bir diğer adı
da “Çağdaş İslami Hareketler”

İslam her şeyden önce bir dinin adıdır ve başlangıcı 610 yılıdır. Din kavramı ise
insanlık tarihi kadar eskidir. İlahi dinler arasında en sonuncusu İslam’dır. İslam,
Cebrail vasıtasıyla Hz. Peygambere indirilen insanları kendi iradeleri ve
istekleriyle dünya ve ahiret saadetine ulaştıran ilahi kuralların bütünü.
Din=religion => religare’den gelir. “legare”= bağlanmak, “relegare”= yeniden
bağlanmak demektir.
“Yüce bir varlığa bağlanmak”
Dünyada 8 Mr insan var dersek, 7 Mr inanan, kalan 1 Mr ise inkâr edenlerden
oluşur.
İlk ayrışma ise şu soru ile oluşur: Böyle bir varlık mevcut mu? 3 ayrı görüş
mevcuttur.
1.Evet, mevcuttur. 2.Hayır, mevcut değildir.
3.Bilinemez.
-Deism (filozofların tanrısı) -Atheism
-Agnostisizm
(Sadece yaratan tanrı)
(Grekçe)
-Theism (İslam bu kategoridedir)
gnostik(bilmek/irfan)
(Hem yaratan hem de sürekli
Müdahale eden tanrı.)

“Theism” de kendi içerisinde başlıklara ayrılır.

1. Mono-theism (Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam bu kategoridedir.)


2. Bi-theism
3. Poly-theism
4. Pan-theism
*Hristiyanlık mono-theisme girer çünkü “öz” tektir, üçleme ise özün
yansımasıdır. Bu üç dine “ibrahimi dinler” de denir.
7 Milyar inananlardan;
-2,3 Mr Hristiyan
-1,7 Mr Müslüman
-1,2 Mr Hindu
-800 Milyon Agnostik, ateist, seküler
-500 Milyon Budist
…. -14 Milyon Yahudi
*Bu kadar insanların bu dinler üzerinden yüce varlık ile iletişim kurma nedeni
nedir? Aşk evliliği, mantık evliliği, görücü usulü, beşik kertmesi? Biz İslam’ı nasıl
seçtik?

İSLAM *Bulunduğumuz coğrafyada


Hanefi/ Maturidi genel olarak yaygındır. Bu
da kendi içinde tarikatlara bölünür:

Fıkıh Alanında İnanç Alanında -Nakşibendi


(ibadat) (itikad)
-Mevlevi

-Nurculuk
Ehl-i hadis
Hanefi -Süleymancılık…
(selefiyye )

Şafii Eşarilik

Maliki Maturidilik

Hanbeli
*İslam tarihinin belli kırılma noktaları vardır. Bunlar;
-610 ilk vahiy
-622 ilk hicret
-632 Hz. Peygamberin vefatı
-Sıffin Savaşı

ÇAĞDAŞ İSLAM AKIMLARI DERS 3 (26.10.2020)


- “Çağdaş Dönem” derken üzerinde duracağımız alan 18.yy ve sonrasıdır.
- 18.yy ile ortaya çıkanSanayi Devrimi, batıya bazı üstünlükler verdi. Bununla
birlikte batıda birtakım bilimsel gelişmeler/tartışmalar başladı. Pozitivizm,
oryantalizm, misyonerlik faaliyetleri yoğunluk kazandı.
- Yine bu süreçte ortaya çıkan Fransız İhtilali ile milliyetçilik hareketleri başladı.
- İslam coğrafyası dediğimiz yerler yavaş yavaş işgal edilmeye başlandı.

Hint alt kıtası İngilizlerin eline geçti.


Kuzey Afrika ülkeleri Fransa ve İtalya’nın eline geçti.
1882’de Mısır İngilizlerin eline geçti.
-Osmanlı devleti kapitülasyonlarla iyice zayıfladı.
-1. Dünya Savaşında Anadolu topraklarımız da işgal edildi.
Şanlı imparatorluktan, her yeri işgal edilen çökmeye hazır imparatorluğa
geçilen bu dönemde bazı sorular ortaya çıkmaya başladı, Müslümanlar
kendilerine şu soruları sormaya başladılar;
-Vatan istilalardan nasıl kurtulur?
-İslam âlemi nasıl oldu da Hristiyan Batıya yenildi?
-Yeniden mazideki ihtişamlı günlere nasıl kavuşuruz?
-Bu yıkımın sebebi İslam mıdır?
-Müslümanlar bu “fiili durum” karşısında ne yapmalıdır?
Yani tabiri caizse ortada “İslam Coğrafyası” dediğimiz bir hasta var, bu
hastalığın teşhis edilmesi, hastalığa neden olan virüslerin bulunması ve tedavi
yöntemi gerekiyor. İşte bizim “İslami hareketler” dediğimiz yapılar, çöken,
zayıflayan İslam dünyasını yeniden nasıl bu hastalıktan kurtarırız, eski sağlıklı
gücüne nasıl kavuştururuz mücadelesidir.

Bu çerçevede ortaya çıkan kavramlar:


Bid’at: İslam dünyası bidatlere bulaştığı için bu durumlara düştü, bidatlerden
kurtulursak yeniden eski halimize dönebiliriz bakış açısı ile ortaya çıktı. (anlamı
ise şer’i delile dayanmayan inanç, ibadettir.)

Tecdit: Eskinin bozulmuş yönlerinin yerine yeni bir şey koyma; eskinin belirli
özelliklerini ihya etme.
(ıslah)

Modernizm: İslam düşüncesindeki ıslah geleneğinin bir devamı olarak, Kur’an


ve sünneti temele almak şartıyla, mevcut geleneğin ilmi ve rasyonel bir
süzgeçten geçirilerek anlaşıldığı ve yorumlandığı entelektüel bir hareket.

Reform: Batının Hristiyanlığı reforma soktuğu gibi bizim de İslam’ı reforma


tabi tutmamız gerekir düşüncesi. (ıslah demektir.)

Bu kavramlar üzerinden başlayan tartışmalar bir kavramı öne çıkaracak: İÇTİHAT


“Yeni içtihatlara ihtiyacımız var, içtihat temel bir gerekliliktir, İslam’da akıl-vahiy
çatışması yoktur”
Bu görüşte Batıya bir gönderme vardır. Dini kiliselere hapsederek sadece akıl ile
ilerleyen, gelişen Batı ve onu örnek alıp sadece akıl ile yürümeyi doğru gören
Modernistler ve rasyonalistler için bir cevaptır; Hayır, İslam’da akıl-vahiy
çatışması yoktur. Kur’an’da sürekli akıl, tefekkür vurgulanır. Önemli olan aklı
kendi yerinde, vahyi kendi yerinde kullanmaktır.
-Vahiy ve sünnet olmak üzere selefe dönmek esastır, fakat körü körüne taklit
yoktur.
-Hikmet müminin yitik malıdır; vahiy süzgecinden geçirilerek insanlığın
birikiminden istifade edilmelidir.
Tüm bu tartışmalar sonucunda 10 maddelik, ne yapılması ile ilgili bir tablo
oluşur.(adeta bir kurtuluş reçetesi)

1. Kur’an ve sünnete dönüş


2. Selefin tecrübesinden faydalanma
3. Akla önem verme
4. İçtihadı en üst düzeyde kullanma
5. Mezheplere eşit gözle bakma
6. Taklidi reddetme
7. Dini eğitim ve hukuk sisteminin ıslahı
8. Bidat ve hurafeleri kaldırma
9. Tarikatları ıslah
10. Toplumsal birlik ve bireysel özgürlüğe önem

verme.

*Ancak bu maddelerde Müslümanlar ortak bir paydada buluşamadı.

*İslam Hamiliği uzun dönem Türklerin elinde kalmıştır.


1. Hulefa-ı raşidin
2. Emeviler
3. Abbasiler
4. Selçuklular
5. Osmanlılar

Hasta: İslam coğrafyasının tamamı çökmüş durumda


Hastalık: Siyasi, sosyal hayat felç olmuş, çalışmıyor. Ekonomi, sanayi, bilim,
hukuk yürümüyor; hasta

Reçete: Az önce saydığımız 10 madde belirlendi, reçete yazıldı. Uygulamada


karşımıza şöyle bir durum çıkıyor:

- Bazıları bu çözümün uygulanması için “Osmanlıcılık” adı altında,


Osmanlıyı merkez alarak kurtulabiliriz, diyecekler.
- Bazıları “Türkçülük” kavramını ele alarak Türk kimliği üzerinde uzlaşarak
kurtulabiliriz, diyecekler.
- Bazıları, “İttihad-ı İslam” (İslamcılık) bizi kurtarır diyecek.
- Bazıları da “Batıcılık” kavramı ile Batı ne yaptıysa onu yapacağız
diyecekler. (Bizdeki sekülerizm(laiklik) bu çözüm önerileri içerisinde
Batıcılığı merkeze alan bir yaklaşımdır.)
*İki tür din anlayışı vardır; Katolik, Protestanlık. Katolik din anlayışında din
iğneden ipliğe her şeye karışır, hayatın içerisindedir. Aile, ekonomi, siyaset gibi
akla gelebilecek her alanda dinin söz hakkı vardır. Protestan anlayış bu Katolik
anlayışı yıkarak yerine ikame eden anlayıştır. Protestan anlayışta din, tanrı ile
kişi arasına indirgenmiştir. Bireyseldir, kamusal değildir. Batıda giderek bu
Protestan anlayış yoğunluk kazandı. Bugün çoğunluğu Protestan’dır ve
Katolikler ise eski sertliklerini kaybetmişlerdir.

Gelenek: Selefilik (İbn Teymiyye ve sonrası)


Islah: İslam’ın özü sağlamdır, o özü yeniden çıkarmalıyız.
Modernizm: İki çeşidi var. 1- Dini kenara bırakıp Batı modernizmi isteyen. 2-
Kur’an merkezli modernizm.

Radikalizm: Silahlı çatışmayı da içine alan tüm radikal yöntemlerin çözüm


olduğunu düşünen fikir.

4. HAFTA/ 02.11.2020

SELEFİYYE: Önceden Gelenler


İslam dünyasının içerisine düştüğü bunalım, batıda başlayan sanayi devrimi ile
başlayan ilerlemesi. Biz bu durumdan nasıl kurtuluruz gibi arayışları işledik. Bu
çözüm arayışlarında selefe dönüş diye de bir madde vardı. Öteden beri bu
İslamın ilk dönemine selefiyyeye dönüş belirleyici bir kavram olmuştur. Her yeni
dönem eskiye biraz özlem duyar.

‫ع ان هُ ام‬
َ ‫ي هالل‬
َ ‫سا ن َر ِض‬َ ‫َار َوالَّذ۪ ينَ اتبَّعَ ُوه ا ُم با َِِ اح‬
ِ ‫َاج ۪رينَ َوا ا ْل انَص‬
ِ ‫لونَ مِ نَ ا ال ُمه‬ ُ ََ‫قونَ ا ا ْل َّو‬
ُ ِ‫ساب‬
َّ ‫َوال‬
• ‫ج نَّا ت‬ َ ‫ع انهُ َواعَََ َّد لَهُ ام‬ َ ‫َو َرضُوا‬
َ ۪ ‫اوزُ ا‬ ًۜ
﴾ ١٠٠﴿ ‫العظي ُم‬ َ ‫َار َخا ِلد۪ ينَ ف۪ ي َهََ َا ابَدَا ذ ِلكَ ا الف‬ ُ ‫ت اج َ۪ري ت احَتهَََ ا ا ا ْل انَه‬
Muhâcirlerin ve ensarın ilkleri ile onlara güzelce uyanlardan Allah hoşnut
olmuştur, onlar da O’ndan razıdırlar. Onlara, sonsuza dek hep içinde kalmak
üzere altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Büyük bahtiyarlık işte
budur. (tevbe 100)
Sonraki alimler tarafından bu ve benzer ayetler “selefi salihin”
kavramıyla sahabeye işaret edilerek tevil edilmiştir. Aynı husus hadislerin
yorumunda da söz konusudur: “insanların en hayırlısı benim asrımda
yaşayanlardır. Sonra onları takip edenler. Sonra da onları takip edenlerdir.”
(buharimüslim). Nevevi (rah.aleyh) şerhinde: “garn’dan maksat sahabedir.
İkincisi tabiundur. Üçüncüsü de tebeüttabiundur.
Dolayısıyla alimlerin çoğunluğu, yukarıda ayette ve benzerlerinde
ifade edilen ve hadislerde geçen “selef” ifadesini: “sahabe, tabiun ve
tebeüttabiin” olarak ele almıştır.

• Son tebeüttabiunun vefat tarihi (855) düşünülecek olursa “selef” olarak


ifade edilen dönem yaklaşık olarak iki yüz yıldır.

• Bu dönemin özelliği “Kuran ve sünnete bağlı, akıl ve re’ye (tevile)


başvurmayan bir islam anlayışı” olarak görülmüştür.

• Selefiyye görüşünün kırılma noktaları vardır ve bu kırılma noktalarına


göre dönemlendirilir:

KLASİK SELEFİYYE

 İslam’ın belirleyici kaynakları Ku’an ve sünnettir. Kur’an ve sünnetin


esaslarına da akıl ve re’ye başvurmadan tevile gitmeden olduğu gibi
inanılır.

 Klasik kaynaklarda selefiyye anlayışı aynı zamanda “eseriyye, ehl-i


eser, ehl-i hadis, ashab-ı hadis, sıfatiyye, ehli sünnet-i hassa” olarak
da adlandırılmıştır. Muhalifleri mutezile ise bu gurubu “haşviyye (boş
sözleri toplayıp onlar üzerine din binaedenler), müşebbbihe (Allah’ı
yaratıklara benzetenler), mücessime (Allah’ı cisimleştirenler)” olarak
da adlandırmıştır.

 Klasik selefi anlayışın temel esasları:


Takdis; Allah'ı şanına yakışmayan şeylerden ve cisimlere
benzetmekten tenzih etmek.
Tasdik; el, yüz vb sıfatları Allah'a yakışır şekilde kabul etmek,
peygamer sav Allah’ı nasıl tasvir etmişse öylece inanmak. Bi-la
keyf yani keyfiyyeti bilinmeksizin inanamak. (ÖR- imam malik’ in
”istiva” sorulduğunda: istiva bilinen bir şeydir nasıl olduğu
meçhuldür, bu konuda soru sormak da bidattir diyerek bu
konuda tevil yapmanın bidat olduğunu söyler.)

Acz-i itiraf; müteşabihatın maksadının bilinemeyeceğinş itiraf


etmek.

Sükut; müteşabihlerin anlamını sormamak, bu konuda


konuşmamak.

İmsak; müteşabihler hakkında tevil, yorum yapmamak


Keff; müteşabihlerle kalben dahi ilgilenmemek.
Marifet ehlini teslim; bunların tevil ve tefsirini başta
rasulullah ve ashabı olmak üzere selef neslinin bilebileceği. Biz
onların ötesine geçemeyiz anlayışı.

NOT: Daha sonra gelen ”Halefiyye” dediğimiz grup bunları tevil etmeye
başlayacak ve kelam ilmi doğacak. (bilgi kaynakları: akıl,re'y,havassı
selime,haberi sadık)

• Rasullullahın sas in vefatından sonra yaşanan olaylar neticesinde -kader,


sıfatlar, kebire vb konular üzere- başlayan tartışmalar başlamıştır. “Selef”
dediğimiz grup bu konuların fazla konuşulmaması gerektiğini ihtilafa
düşülmemesi gerektiğini, bunların hikmetini bizim bilemeyeceğimizi
dolayısıyla da bu konularda tevil- tefsir yapmanın bir faydası olmadığını
ifade eder. Daha çok ehl-i hadis bu düşünceyi sahiplenir.

NOT: Bu dönemde Mutezile ve Cebriyye iki ayrı aşırı uç yorum oluşmuştur. Bu


iki aşırı uç yorum arasında bir orta yol bulma arayışı belirecek. “Ehl-i sünnet”
dediğimiz yapı bu “orta yol bulma arayışı”dır. Bu orta yol arayışının ilk
dönemdeki sahipleri “ehl-i hadis selefiyye”dir. Sonradan “halefiyye” dediğimiz
Eş’ari ve Maturidiler bunu sahiplenecektir ama selef anlayışı da aktarılarak
günümüze kadar gelecektir.

Mihne döneminde göğsünü geren, işkencelere katlanan Ahmed b. Hanbel


bu ekolün temsilcisi olmuştur. Zamanla İbn teymiyye ve ibnul kayyım el
cevziyye. 19.yy da ise Muhammed b. Abdülvehhab. Bunların sırasıyla her
biri arasında geçen süre için farklı bir yorum söz konusu. Daha yakın döneme
doğru geldiğimizde Muhammed Abduh ve Reşit Rıza da selefe dönüş
arayışı içerisinde olacaklar ve burada da daha farklı bir yorum karşımıza
çıkacaktır. Dolayısıyla tek bir selefilikten söz etmemiz mümkün değil. Her
birinin selef yorumu kendine özgüdür. Bugün “Selef” kavramıyla tek bir
şeyin anlaşılması mümkün değildir, şemsiye bir kavramdır.

🖊️ Üç başlık altında toparlamak mümün


1. Cihadı merkeze alan selefi anlayış
2. İlim ve irşad kavramını merkeze alan bir selef anlayışı
3. Siyaset yoluyla bu anlayışı devam ettirme.

• Selef anlayışında son zamanlarda karşımıza çıkan İslam'daki en tehlikeli


kavram TEKFİR. (faysaluttefrika kitabını okuyun imanla küfür arasındaki
sınır) bu Tekfir yorumu daha çok Abdülvehhab zamanında başlayıp
devam eden bir yorumdur.
• Tekfir, iltizamidir ilzami değildir. Yani bir insan ancak kendisi küfrü
benimserse onu tekfir edebilirsin yoksa karşıdaki ben müslümanım dediği
müddetçe tekfir edemezsiniz.

VEHHABİLİK
 Kendilerini “Ahmed b Hanbel , İbn Teymiyye, İbnul Kayyim el Cevziyye
ve Muhammed b Abdülvehhab” ın takipçisi olarak nitelerler. Yeni bir
mezhep olmayıp bu geleneğin temsilcisiyiz derler ve kendilerini vehhabi
olarak nitelemezler.

 Osmanlı kaynaklarında bu grup “Haricilik”olarak geçer; osmnalı'ya isyan


ve mürtekibi kebireyi tekfir etmişlerdir.
 Kendilerini muvahhidun (tevhide aşırı vurgu yapanlar) ve selefiyye
(ashab ve tabiun yolunda olma iddiası) diye tanımlarlar.

 MUHAMMED B. ABDÜLVEHHAB (1703-1792)


Riyad’da doğdu. İlk tahsilini babasından aldı. Mekke, Medine, Basra'da eğitim
gördü. Daha sonra kasabasına dönmüş. Fikirleri sertleşti, müsamahasız
uzlaşmasız bir yapıya büründü. Bazı türbelerin yıkılması geketiğini bunların
küfür olduğunu söylemesi hasebiyle kasabadan sürüldü, bu sürgünde 1744
tarihinde Muhammed b. Suudla tanıştı. 1744 tarihi her ikisi için de çok önemli
bir tarihtir. Biri dini bir ideoloji ararken diğeri de siyasi bir destek arıyordu ve
birbirlerini buldular. 1744 teki o buluşma bugün Suudi Arabistan’da din işleri
hâlâ şeyh ailesi olarak bilinen Abdülvehhab ailesindedir. Siyaset ise Suud
ailesindedir. o tarihte başlayan bu birliktelik hâlen devam ediyor.

o Çok etkili bir dili var yani sıradan bir alim değil. Çok net birisi, halkın
anlayacağı bir dil kullanıyor, etkilenmemek mümkün değil.

o ESERLERİ
1. Kitabut tevhid; tevhid, şirk, şirke götüren hususlar, şefaat vb.
konular

2. Keşfüş şubuhat; gerçek tevhide aykırı hususlar

3. Kitabu usuli selase; rab isminin anlamı, dini rükünlerin açıklanması

4. Kitabu fazli islam; islam kavramı, büyük günahlar, bidat, iman


esasları

5. Elkebair; büyük günahlar

6. Mesailü cahiliyyetilleti halefeha resulullah; rasulullahın muhalefet


ettiği cahiliyye bidatları

7. Akidetün firkatin naciye (73 fırka hadisi, 72 si cehennemde 1i


cennette olacak) kurtuluşa eren fırka olarak vehabbi esasları

8. isaletir-red alerrafıza (şiaya bir rXeddiyedir)

o GÖRÜŞLERİ
Tevhid
 Kalp, dil ve amelle gerçekleşir.
 Tevhidur rububiyet (yaratma, rızık verme ve kainatı idare
etme)

 Tevhidul uluhiyyet (tevhidul ibade, türbeye gitmek vs küfürdür


derler)

 Tevhidü’z-zat ve’s-sıfat

Şirk
 Büyük; Allah’a ortak koşmak

 Küçük; riya için Allah’a ibadet

 Gizli; şirke düştüğünün farkına varmama

Şefaat ve tevessül
 Şefaat sadece Allah’ın izniyle olur. Başka birinden şefaat
beklemek Şirke sebep olur.

 Tevessül; Allah'a dua ederken dileklerin kabulü için


Peygamberi ve velileri aracı kılma, Şirke götürür.
İman-amel

Bid'at
Emri bil maruf nehyi anil münker

 Hiçbir görüş gibi Vahhabilik anlayışı da büsbütün yanlış değildir ve


dikkate alınması gereken haklı tarafları da vardır. Ancak Vehhabilik
anlayışının En Büyük Problemi: En ufak bir dini zaaf gösterenlerin
direkt tekfir edilip kanının malının canının helal görülmesidir.

5. Ders

İhvanı Müslümin:
Mısır: Birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Hz. Ömer’in feth etmesiyle
islam toprakları arasına girmiştir. Günümüze kadar farklı devletlerin,
krallıkların yönetimiyle günümüze kadar gelmiştir.
640 (Hz. Ömer) 1517 (Osmanlı)

1805 (Mehmet Ali Paşa) 1881(İngiliz İşgali)


1922(Krallık) 1952(Cemal Abdülnasr darbesi) 1953(Cumhuriyet nasr dönmi)
1970 (Envar Sedat 1981 suikast) 1981 ( Hüsnü mübarek 2011)
2012 ( Muhammed Mursi)
2013( Abdülfettah el sisi darbesi)
Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh her ikiside ıslıhatçı olarak görülür.
İslamın yenilenmesine dair fikirler öne sürmüşlerdir. Bu fikirler sadece mısır
bölgesinde kalmayıp diğer İslami bölgelerde yayılmıştır. Özellikle Mehmet Akif
bu iki şahsiyetten etkilenmiştir. İhvanı Müslimin bu iki şahsiyetin fikirlerinden
etkilenmekle birlikte kendine yeni bir yol haritası çıkaracaktır. Çünkü bu ikisi
tepki çeken bazı fikirlere sahiptirler.

Cemaleddin Efgani:
• İslam Birliği ve bu birliğin başında halife bulunmasını savunuyor.
• Yönetim ümmetin katılımı ve meşveret usulü ile yürütülmelidir diyor.
• Batının körü körüne taklidi çözüm değildir.
• Batının ilim ve fenni alınmalıdır.
• Bizim aşağılık kompleksi duymamıza gerek yok. Çünkü bizim tarihimiz
özellikle orta çağımız İslam’ın altın çağıdır. (bilim, ilim teknik…
alanlarda Müslümanlar ciddi katkılar sağlamışlardır.) Bu çağ islamın
rönesansıdır. Mantık, fizik, matematik, astronomi alanında Müslüman
bilimcilerin icatları olmuştur. Daha sonra İslam da ilim kavramı bi
anda sadece tefsir, fıkıh, kelam ve benzeri medrese müfredatına
indirgenmiştir. Tabiat ilminden uzaklaşılmıştır. Batıda bunları
kullanarak kendi sanayi teknoloji bilim alanında geliştirmiştir. Aklınıza
dini bütün bir alim getirin denilse? Hiçbirimizin aklına matematikçi,
fizikçi, kimyacı gelmiyor. Sadece dini alanda uzmanlaşmış kişiler
aklımıza geliyor. İslam medeniyeti uzun yıllar zihin köleliğine
hapsedilmiştir. Alim denince şu din deyince şu anlaşılmış. Bize böyle
bir algı verilmiş.
• Zihnimizin kontrolüyle ilgili maymun örneği verildi. 3 maymun bir
kafese konur. Kafesin en tepesine muz salkımı asılır. Maymunlar
muzu görünce hemen almak için atılırlar ama tanzikli su sıkılır ve yere
düşerler bu böyle bir süre devam eder. Maymunlar daha sonra bu
durumu anlarlar daha almaya yeltenmezler. Daha sonra aralarından
biri çıkarılıp yerine başka maymun konur. Maymun muzu görünce
zıplar ve diğer iki maymun su geleceğini bildiği için onu aşağıya
çekerler bır sure buda devam eder. Bir hafta sonra o maymunda her
zıpladığında diğer iki maymunun kendisini çekeceğini anlar. Sonra
ikinci maymunu alıp onun yerine başka maymun konur. Bu defa bu
sıçrayınca diğer ikisi indirir. En son üçüncüyü alıp onun yerine başka
maymun koyarlar. O sıçrayınca diğer ikisi onun indirir. Hiç tanzikli su
yemediği halde zihnine öyle algı yerleştirildiği için bilmeden kendine
yapılanı tekrarlar. Kitlelerde işte bu şekilde yönetilirler.

Muhammed Abduh
• Dinin anlaşılmasını sağlamak, itikadı asrı saadet’teki saflığına
kavuşturup onun akıl ve ilimle ilişkisini güçlendirmek.
• Çağdaş bir islam düşüncesi kurabilmek için batı ile ilişkilerinin
geliştirilmesi, batıdan bilim ve teknik alınmasına teşvik etmek.
• Kader meselesinde, insanın iradesi ve kesbine vurgu
• Kuran insanların ilmi ve ahlaki seviyelerini yükseltmek için indirildiği,
ölü ve hastalara okunan bir kitap olmadığı.
• Dinin anlaşılmasında Kurana merkezi bir yol biçip sünnetin delaletini
büyük ölçüde ihmal etmesiyle geleneksel selefilikten ayrı düştü.
• Bazı ayetleri kendi zamanındaki bilimsel verilere uygun olarak
yorumlama.
• Fıkıhta içtihadı savundu. Fetva ve kazada maslahat prensibinin
işletilmesini önerdi.
• Kutsama kaydıyla olmaksızın heykel yapımına, şapka gibi batılı
kıyafetlerin giyilebileceğine, Ehli kitabın kestiğinin yenilebileceği.
Bu görüşlerine eleştiriler yapılmıştır. Fakat bu eleştirilere rağmen bazı
bölgelerde etkilenme olacaktır.

Dinler arası diyolog


Kapsayıcı (hakikat bütün dinlerde olabilir.) kendisinin hak olduğunu
söylüyor ama diğerlerini de dışlamıyor.
Dışlayıcı (kilise dışında kurtuluş yoktur.)
Çoğulcu hakikat fikri. Hakikat bir tane değil. Diğer dinler arasında diyolog
fikrinde gelinen son nokta Muhammed e iyi bir insandır. Böyle bir
anlayışla nasıl diyolog kurulacak. Yani ona uyanlar da kurtulabilir denmiş.
Aslında bu İslami hakikati bulandırma çalıştırmalarıdır. Bir samimiyet
yoktur. Batı bu yolla İslam'a sızma ve onu varlığı yokluğu bir olan dine
döndürme çabasındadır.

İHVAN-I MÜSLİMİN:
Ortaya çıkışı: 1928 yılında Hasan el Benna tarafından kuruluyor. Dini ve
siyasi bir kültürel bazlı bir harekettir. Bu siyasi bir parti değildir. Mısırda
selef anlayışının ihvan-I müslimin diye tekrar ortaya çıkmasıdır.

Tarihi Gelişimi: Bu iki isimle İhvanı Safa kurulmuştur: Hasan el-benna


kuruyor ve Seyyid kutub. Bu iki şahsiyeti anlarsak ihvanı safayı anlamış
oluruz.

Liderleri: Hasan el-Benna ve Seyyid Kutub

Prensipleri:
Teşkilatlandır

ma.

- Üyelik şartları:
1) 6 aylık deneme (aday üye sonra yemin ile görevli)
2) Görevli üye

3) +18 olmalı ve aidat ödemeli iyi ahlak sahibi olmalı. Teşkilata kendini
vermeli.
- Teşkilâta katılan bir kişi önce kendi nefsini heryönden ıslah etmek için
çaba harcamalı ve İslâmî esaslara dayalı bir aile kurmalı, sonra da emir
bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker ilkesini yerine getirerek toplumu
düzeltmeye, İslâm topraklarını kültürel, fikrî, iktisadî ve siyasî alanlarda
emperyalist güçlerin tahakkümünden kurtarmaya, İslâmî esaslara
uygun, İslâm ümmetini koruyacak, birliğini sağlayacak, İslâm’ı hâkim
kılacak ve kültürünü yayacak bir devletin kurulmasına çalışmalı ve
yeryüzünde bozgunculuğun kaldırılması, İslâm’ın hâkim olması için cihad
etmelidir

Hasan el-Benna

Hayatı:
- 1906 doğumlu

- 1927 darul ulum mezunu

- 1928 ihvanı müslümini kuruyor

- 1933 islam davetçi çalışmaları

- 1933 ihvanı safayı kahireye taşıyor

- 1949 vefatı

İhvanı Müslimin faaliyet programı: Dini- sosyal- kültürel-


ekonomik- sportif
beş esas üzerinden yürümektedir. Diğer ülkelerdeki teşkilatlanmalara
örnek olmuştur. Onların kökeni ihvanı müslime dayanmaktadır.

Gayesi: Buhrandan nasıl kurtulacam? Mısırdaki


müslümanların bulunduğu durum kendisini rahatsız

ediyor ve müslümanların tekrar eski günlerine

dönmesini hayal ediyor.

Eğitim: Dini, sosyal, kültürel, ekonomik ve sportif her alanda aktif olmak
1945-1949 yılları arası İngilizlere karşı cihat ilan etmiş
1949 yıllarında ağır hastalık sebebi ile ahirete intikal etmiştir.
Fikirleri: “İslama bağlılık gevşemiş, batı taklitçilği yüzünden Mısır bu
durumda.” Daha sonra islami hareketler tarafından bu görüş
desteklenecektir. (kıllık kıyafetin benzemesi)

Din anlayışı: İslamın bağlayıcı anlayışı kur’an ve sahih sünnet. İhya ve


tecdid anlayışı bidatlardan kurtulma. Suyu bulanmış suyu arındırmak
lâzım. Toplumu teşkilatlandırmak lazım. Çok iyi bir teşkilatçıdır.

2 tehlikeli anlayış:
1) Hurafi anlayış (sebepleri araştırmadan gaybi güçlere bağlanma)
2) Materyalist- Pozitif anlayış
(Gaybi metafizik sebepleri inkar) Akla
uymadı diye dini değiştiremeyiz.
=> Hasan el Benna diyor ki aşırıya gitmeyip ikisinin ortasını bulmak
lazım.
Onun, İslâm’ın aslî öğretilerini ortaya koyma çabasında şu üç ilkeyi esas
aldığı görülür:
a) Selefî bir tavırla İslâm’ın bağlayıcı kaynağının

Kur’an ve sahih hadisler olduğunu belirtmek ve

dolayısıyla İslâm’a tarih içinde sokulmuş yanlış

yorum, bid‘at ve hurafelere karşı müslümanları

bilinçlendirmek.

b) Böyle bir saflaştırma fikrini, gerçek İslâm’ın

modern hayatın ihtiyaçlarına cevap verebileceği

fikriyle birleştirmek.

c) Bunun mümkün olduğunu göstermek için de

toplumun her seviyesinde ve tam bir dayanışma ruhu

içerisinde

İslâmî esasları hayata geçirecek şekilde teşkilâtlanmak.

Islah Faaliyeti nasıl olacak?


1) Fert ilim- kültür- ahlak

2) Aile

3) Toplum irşad faaliyetlerine devam etmek

4) Devlet emperyalist etkilerden arındırılacak

İttihadi islam=> islam birliği, başta bir halife olmalı

Siyasi Hedef: 1924’ten sonra Müslümanların tek bir bayrak altında


toplayan bir güç olmadı ve bunu tekrar sağlamak istiyor.

Ehli sünnet vel cemaat


Ehli sünnet dini boyut. Cemaat ise siyasi boyutudur. Dini boyutu:
peygamber sahabe tabiin tebei tabiin yolunu benimseyenler. Siyaset hicri
41 ortaya çıktı. Hz. Ali şehit edilmesinden sonra Kufedekiler Hz. Hasana
biat ettiler. Şamdakiler ise Muaviyeye biat ettiler. 2 ayrı sancak oldu.
Muaviye 6 ay sonra bi antlaşma karşılığında Hz. Hasan Muaviyeye
halifeliği devretti. Buda hicri 41 yılı. Bu zamana cemaat yılı dendi.
Müslümanlar bir çatı altında toplandı diyerek. Bu islam dünyasında
kırılma noktasıdır. 1924 Hilafetin kalkmasıyla Müslümanlar arasında ki
siyasi birlik kalkmıştır. 1924 cemmat kavramıda böylece kalkmıştır.

Eserleri: Risaleleri var. Kendisi kitap yazmamış ama konuşmalar yazılı


hale getirilmiş.

DERS 6
Seyyid Kutub (1960-1966)
İhvanı Müslim'in fikir babası olarak görülür. Seyyid Kutub kurucu üyeler
arasında yer almamış ama daha sonraki ihvan düşüncesini en derin isimlerinden
bir olmuştur. Sadece İhvan-ı müslimin içinde değil, sadece Mısırla sınırlı olan biri
değil bütün Müslümanları yakından ilgilendiren ve yazdıklarıyla fikirleriyle
bütün İslam coğrafyasını etkilemiş bir şahsiyettir.

Hoca Not: Bu derste gördüğümüz kişileri seven de sevmeyen de çoktur. Bu


yüzden bu kişileri değerlendirirken genel prensibimiz sevgide serbestiyet,
saygıda mecburiyet. Sevgi gönül işidir ama saygı duymaya mecburuz. Yani İslam
davasında bir çabası varsa ölçümüz saygı olmalıdır.

• Çileli bir hayat, hayatı bu yola adamış sonunda da idam edilmiş.


• Mısırda doğdu (asyuta bağlı muşa köyü) İlim dolu bir aileden geliyor,
öğretmen okulun girmiş oradan mezun olmuş, dini bilgilerini hıfzını yine
aile çevresinden köyünden almış.
Öğretmenlik okulundan mezun olduktan sonra bir süre öğretmenlik
yapıyor.5-6 yıl
• Parlak bir insandır edebiyata oldukça düşkündür. Dili çok iyi
kullanmaktadır. Bu kısa sürede yetkililerin dikkatini çeker ve kendisini
mısır eğitim sisteminin ıslahı için Amerika araştırmalar yapmak için bir
heyete dahil ederler.
• 1948-50 sadece Amerika'da değil dönüşte diğer Avrupa ülkerinden
bazılarını da gezme imkânı bulur orada gördükleri karşında şaşkınlık
yaşar.(medeniyet denilen şeyin seyyid kutubun kafasındaki medeniyet
kavramıyla uyuşmadığını anlar) bu Amerika ve Avrupa gezileri devlet
yetkilerinin seyyid kutuba da belediği etkiyi yapmaz tam tersi bir etki
yaratır. Batı karşıtı, batı kültürü eleştirisi, Amerika'nın kültürü eleştirisini
doğurur.
• Döner dönmez 1950lerin başında ihvan hareketine katılacak 1963-54
yıllarında subayların düzenlediği darbede ihvan üyelerin çoğu hapse
atılmış. (Eleştiri ve fikirlerinden dolayı) seyyid kutub da tutuklanır.
Yaklaşık 10-15 yıl hapis yatar sonra tekrar hastalık sebebiyle salıverilir.
Ama tekrar tutuklanır 1965 yılı yoldaki işaretler kitabı bardağı taşıran son
damladır. devlet yetkililikleri bir uzlaşma görmedikleri için seyydid kutubu
ortadan kaldırırlar uyduruk bir mahkeme ve yargılama usulüyle idama
mahkûm edilir ve 66 yılında asılarak idam edilir.
• Hayatının 10 yılını hapiste geçirmiş işkencelere uğramış fikirlerinden
dolayı tahribata uğramış yargılanmıştır.
• Taviz vermeyen bir kişiliktir Allah'ın hâkimiyeti konusunda asla bir uzlaşı
içerine girmeyen, sistemin Kur’an’a göre düzenlenmesi gerektiği yönünde
konuşmalar yapan yazan kişidir.

Fikirleri:
İhvan öncesi dönem: Edebiyatla ilgilendiği ve sosyalizmi (adalet ilkesi üzerine
kurulu sosyalizm) savunduğu dönemdir.
İkinci dönem evresi: İslam'a ilgi ve olgunluk evresidir.

Temel fikirlerinde kavramlar:


Hakimiyet: her alanda Allah'ın mutlak hükümranlığı söz konusudur (ekonomi,
siyaset, sosyal hayatta onun emirlerinin geçtiği) ve Müslüman toplum bu
çerçevede yaşayan toplumdur. Bu şekilde yaşamayan toplumu ise cahiliyye
toplumu olarak niteler.
Cahiliyyet:
(darul islam, darul harp)
Cahiliyyet (daru’l harb): İslam hukuku ve ahlak kurallarının hakim olmadığı
toplum

• Yönetim Müslüman değilse İslam kuralları uygulanmıyorsa bir


toplumda o cahiliyyet toplumudur.
Tebliğ ve Cihat: Müslümanın olmazsa olmazlarıdır.

• Tebliğ engellenirse cihad zorunlu hale gelir. Cihad, tüm insanlığı


kurtarmayı/özgürleştirmeyi hedefler.(sadece Müslümanları kurtarmak
değil)
• Kutub'a göre İslam'a boyun eğmek, Allah'a boyun eğmek gerçek
özgürlüktür. Öyle bir varlığa bağlanıyoruz ki onun üstünde bir varlık yok.
• İlk neslin (sahabenin ) beslendiği ana kaynak Kur’an’dır. Kur’anı
merkeze alır.
• Kur’an emir alınacak ve doğrudan yaşanacak bir kitaptır. (etüt edilecek
bir kitap değildir.) (tefsirlerinde ve kitaplarında bu fikri verir yani
doğrudan yaşanacak bir kitap)
• Kur’an üzerinde bu kadar yoğunlaşmasının en önemli sebebi özgürlük
meselesi. bu özgürlüğün ancak Kur’anı anlamakla gerçekleşebileceği yani
Allah'ı tanımak istiyorsak onu kitabını anlamamız gerekir.
• Gerek diğer eserlerinde gerek tefsir mahiyetindeki Fi Zilali'l-Kur'an
(bildiğimiz türden tefsir değil daha çok edebi içtimaı bir tefsir.) Fi Zilali'l-
Kur'an: kuranın gölgesinde demek verilmek istenen mesaj modern çağın
problemleriyle bunalmış insanoğlunun nefes alıp, teselli olabileceği tek
yer kuranın gölgesidir.
• Medeniyet denilen şeyin cahiliyye olduğunu gerçek medeniyetin adalet
ve ahlak sistemi üzerine kurulması gerektiğini belirtir. Bu ikisi ne kadar
yoksa o medeniyet o kadar cahiliyyedir.
• İslam düşüncesinin yunan felsefesi ve Hristiyan metafiziğinin etkisinden
kurtarılması gerekir.
aslolan usuluddin dir. İlmin saf haliyle kullanılmasıdır.

Eserleri
Sözleri çok sert olduğu söylenmiş ama zaten yaşadığı hayat onun sözü
kıvırmadan doğrudan söyleme yeteneği vermiştir.

• Fi Zilali'l-Kur'an (en meşhuru, hapiste iken parça parça yazılmış edebi bir
tefsir) Bu edebi tefsir ancak Arapça aslından okunursa görülebilir.
Edebiyatçı kimliğini konuşturarak bolca tasvirlere yer vermiştir. Eserine fi
Zılali’l Kuran ismini vermesinin anlamı modern bunalmış insanın nefes
alabileceği tek yer Kurandır.
• Et- tasvirü'l-fenni fi'l kur'ani'l-Kerim (kuranda edebi tasvir)
• Meşabidü'l-Kıyame fi'l-kur'an
• El-adalet'ül-ictimaiyye fi'l-İslam
• Mealim fi't-Tarik (Müslüman gençler için adeta bir manifesto olmuş,
birçok ülkede yasaklanmış)

Eleştiriler:
• Eleştiriler hem dışarıdan hem ihvanı müslimin içerisinden gelmiştir.
• Özellikle iman küfür meseleleriyle ilgili haricîlerle özdeşleştirilmiş
• Hudaybi hâkimiyet, cahiliyet, tekfir, ridde ve yönetim konularındaki
fikirlerini eleştirmiş:
günümüzde Müslümanlarını suçlamanın doğru olmadığını belki cahil
olabilirler ama bir cahliliyye Arapları gibi nitelemenin doğru olmadığını
belirtmiş.
• Ömer et- Tilimsani, Kutub'un görüşlerini sadece kendisini bağlayacağını
belirterek bunlar ihavan'ı müsliminin görüşleri değil deyip biraz
yumuşatmaya çalışmış
• Onun yanında birçok islam âlimi de Seyydi Kutub'un özellikle iman ve
küfür konusundaki görüşlerine tepki duymuştur.(iman=kalp+ amel)
olması gereken budur. (iman=kalp+ tasdik)
• Seyyid Kutub aşırılıklardan dolayı eleştirilmiş.
Hoca Not:
İman, Küfr
Müslim, Gayri müslim
İslami hükümlerin uygulandığı bir devlette bu kavramların hukuku bir karşılığı
vardır. Ama İslami hükümler uygulanmıyorsa bu kavramların hukuki bir karşılığı
yoktur.
Örneğin: İslami hükümlerin yaşandığı ülkede bir mahkemeniz var. Kadının ilk
bakacağı şey Müslüman mı gayri müslim mi olduğudur. Müslümansanız ona
hukuka göre yargılanır gayrı Müslim ise farklı yargılanır. Ancak seküler bir
ülkede mahkemeye düşersek ilk bakılan şey o ülkenin vatandaşı mısın yabancı
uyruk mu yine ona göre bir hukuk uygulanır. Dolaysıyla bugünle karşılaştırırsak
vatandaş=Müslim, yabancı uyruklu=gayri Müslim
İman ve küfr kavramları çok ince eleyip sık düşünülmesi gereken kavramlardır.
Mümkün mertebe insanları Müslümanları vatandaşlık kavramı içerisinde
tutmaya çalışmışlar. Müslüman olarak görmeye çalışmışlardır. Aksi takdirde
amel etmeyen herkesi Müslümanlıktan atıp gayri müslim dersek elimizde
vatandaş kalmaz. Bu yüzden gevşetilmiş kalp ile tasdik denilmiş.

Hasan el Benna ve Seyyid Kutub karşılaştırılması:


• Cahiliyye ve darül harb kavramları Benna da yoktur. Daha ılımlı herkesi
kucaklayan ama aynı zamanda davayı öne çıkaran bir anlayış vardır. Seyid
Kutub ise toplumu İslam ve İslam dışı diye ikiye ayırır.
• Benna: karizmatik lider olarak görülürken, Kutub: fikri lider olarak
görülür.
İHVAN-I MÜSLİMİNİN TARİHİ GİDİŞATINA BAKACAK OLURSAK;
- 1928’de Hasan el Benna lider olmuş Filistin davası için etkin bir mücadele
verilmiştir.
- 1948’de hükümet bu cemiyeti kapatma kararı almıştır.
- 1949’da Hasan el-Benna şehit edilmiştir.
- 1951’de Yerine Hasan el-Hudaybi başkan olmuştur.
- 1954’te Cemal Abdunnasır’a suikast girişimi sebebiyle yeniden kapatılmıştır.
- 1966’da Seyyid Kutub idam edilmiştir.

- 1970-78 arasındaki dönem ise Enver Sedat dönemi olarak anılmış ve kısmi bir
barış ortamı oluşmuştur. Sonrasında yeniden karışır.

LİDERLER
- Hasan el-Benna (1928-1949)

- Hasan el-Hudeybi (1949-1972)

- Ömer et-Tilimsani (1972-1986)


- Muhammed Hamid Ebu’n Nasır (1996)
- Mustafa Meşhur (1996-2002)
- Me’mun el-Hudaybi (2002-2004)

- Muhammed Mehdi Akif (2004- )

- Muhammed Bedi (2010-): O yıldan beri cemaatin liderliğini üstlenmektedir.

ÜYELER:
-Aday üye altı aylık deneme süresi
-Görevli üye
-18 yaş
- Güzel ahlak
-İhvan düşüncesini anlamak
-Verilen görevleri yapmaya hazır olmak
-Aidat ödemek

İDARİ YAPI
-El-mürşidü’l-amm (genel başkan)
-Mektebü’l-irşadi’l amm(genel irşad bürosu)
-El-hey’etü’t-tesisiyye(kurucu heyet)

ISLAH PROGRAMI
İhvan-ı Müsliminin aşağıdan yukarıya bir ıslah programı vardır.
• Fert (ilim, kültür, sağlık)

Aile (İslam ahlak ilkeleri üzerine kurulu)


• Toplum (irşad faaliyetleri devam etmeli)

• Devlet (emperyalist etkilerden arınmalı)

• Bütün insanlığın ıslahı

İhvan-i Müslimin bir siyasi parti değildir. Ama belli siyasi grupları
desteklemektedir. Arap baharı denilen süreçte Son siyasi seçimlerde Mursi’yi
iktidara taşımışlardır. Fakat ihvanın prensipleri sekülerizmle uyuşmadığı için bir
yıllık süre içerisinde Avrupa Amerika'yla çatışmalar yaşayacaklar. (Anayasayı
uzalaştıralım gibi). İslami ilkeleri ciddi bir biçimde savunmaları sebebiyle
Mısır’daki laikler ve Batı ülkelerinin desteğiyle alaşağı edilmişlerdir. Ancak Ordu
iktidarı yıkmış ve darbeyle başa Sisi’yi getirmiştir. Oysa Mursi’nin ve İhvan-i
Müsliminin arkasında onlara inanan büyük bir güruh bulunmaktadır. “ ‫تن ر ح‬
‫ “ يخا ا‬isimli ezgi onlar adına yapılmıştır. 2011’de başlayıp uzun yıllar devam
eden mücadele işte böyle acı bir şekilde sonlanmıştır. Çok sayıda insan şehid
olmuştur. Hala Mısır’da halk söz sahibi değildir, darbe devam etmektedir.
Bunun adına da demokrasi diyorlarŞuan ihvanı müslimin yine devam ediyor
ama sürekli gözetim altında tahribat altındadır. İhvan-ı Müsliminin yaşadığı
sancılı süreci Türkiye’de de “Milli Görüş” yaşamıştır, Pakistan’da yaşamıştır.
Dünyadaki tüm Müslümanların kaderi budur.
7.HAFTA

CEMAAT-İ İSLAMİ (HİNT-PAKİSTAN ALT KITASI)


Müslümanların çoğunluğun yaşadığı bir bölgedir diyebiliriz. Hindistan dünyanın
en kalabalık ülkelerinden biridir. Ciddi bir Müslüman nüfusuna sahiptir. Hint
Müslümanları 3 gruba ayrılıyorlar.
Bir grup Müslüman Pakistan kurulduktan sonra Pakistan'a gidecek. Başka bir
grup Hindistan’da kalacak. Bir de Bangladeşte kalanlar var.

• Hindistan’ın nüfusu 1.3 milyar, bunun %15’i müslüman •


• Pakistan'ın nüfusu 212 milyon, neredeyse tamamı
müslüman
• Bangladeş’te 160 milyon müslüman nüfusa sahip.
[800-900 milyon Müslüman Hindistan-Pakistan alt kıtasında yaşıyor]
1947’ye kadar da İngilizlerin hakimiyetinde yaşamıştır. İlginçtir ki British
Company adlı bir şirket orayı yönetmiştir. 1947'deki bağımsızlığın ardından
nüfusunun çoğunluğunun Müslüman olması nedeniyle Bangladeş bölgesi Doğu
Pakistan adıyla Pakistan'a bağlanmıştı. Asıl Pakistan ise Batı Pakistan adıyla
anılıyordu. Hindistan'ın elinde kalan topraklar bu iki Pakistan'ı birbirinden
ayırıyor ve bağlantıyı kesiyordu. Britanya Hindistanı'nda Hindu nüfusun fazla
olduğu bölgelerde Hindulara ait bir Hindistan devleti, Müslüman nüfusun fazla
olduğu bölgelerde ise Müslümanlara ait bir Pakistan devleti kuruldu. Ancak
1947'deki bölünme sonrasında Müslümanlara ait olan Pakistan devletinin
kurulmuş olmasına rağmen Müslümanların üçte biri hala Hindistan
topraklarında kalıyordu.

• Bu bölgede öteden beri İslam ve Müslümanlarla ilgili mücadele eden


teşkilatlar ve isimler var ola gelmiştir.
Şah Veliyullah Dıhlevi, 1762
Muhammed İkbal, 1938
Mevdudi,1979
Fazlurrahman,1988
Öteden beri Pakistan da medrese anlayışı devam ediyordu ve okutulan dersler
fıkıh, hadis,tefsir gibi derslerin ötesine geçemiyordu. Yani tabiat bilimleri
dediğimiz bilimlerden müslümanlar Orta Çağdan sonra uzaklaştılar. 18.yyda da
bu tabiat ilimleri daha çok Batı merkezli olarak gelişmeye başladı. Bunun
karşısında da bazı İslami alimler İslamın yeniden yorumlanması gerektiğini
müslümanlığın yeniden çağa uygun şekilde anlaşılmasını gerektiğini söylediler.

ŞAH VELİYULLAH Dehlevi (1762)


• Döneminde Kuran merkezli, Kuranın anlaşılmasına yönelik ifadeler
sundu.
• Aşırı tefsirin Kuranı kerimin özünü kaybettirdiğini düşünmüştür.
• İçtihad konusunda kendine göre bir takım prensipler geliştirmiş her
dönemde içtihadın yapılabileceğini söylemiştir. Mezheplerin çok katı
kurallarla birbirinden ayrılmadığı dolayısıyla her mezhebin içtihadından
yararlanılabileceği fikirleri hem kendi dönemi açısından eleştirilere hem
de övgülere sebep olmuştur.
• Kendi dönemi açısından bakıldığında da Şah veliyullahın bir çıkış yolu
aradığı ifade edilebilir.

MUHAMMED İKBAL, 1938


• Kendisi bir şair ve edebiyatçıdır.
• Biz de Mehmet Akif neyse Pakistan’da da Muhammet İkbal o’dur. Güçlü
bir dili vardır eserlerini Farsça yazmıştır. (Dünyada çokça tanınan bir
dil). Bu da İkbal’in dünyada çokça tanınmasına fikirlerinin çokça
yayılmasına öncülük etmiştir.
• Şair olmakla birlikte ikbal de Pakistan Müslümanlarının bir atalete
tembelliğe gömüldüklerini, körü körüne geleneğe bağlandıklarını,
Kur’an’dan uzaklaştıklarını, İslami dinamizmi kaybettiklerini herkesin
kendi yoldan yönden İslami aldığını oysa İslam’ın bir bütün olduğunu
veciz bir dille ifade etmiştir.
• Kelam ve felsefe : Teorik doktrinel
• Tasavvuf: duygu ve his
• Fıkıh: ameli işler.
Oysa bunların hepsinin harmanlanması gerekir demiştir. Hepsi
ayrıştırdığı için İslam dünyası dağlıyor. Bunların harmanlandığı yeni bir
aksiyonik bir hareket ortaya koymaya çalışıyor.
• Ama şunu da unutmayalım, İkbal her şeyden önce bir şairdir. (Şairlerden
öyle çok fazla ayağı yere basan şeyler bekleyemeyin). Yani şairleri hiçbir
zaman İslam alimi olarak görmemek gerekir. Şairler yol gösterirler.
İdeallerle yaşarlar.
• İkbal’in eserlerinde Türklerle ilgili de çok fazla ifadeleri vardır. Verilen
istiklal mücadelesini övmüştür. Daha sonra hilafetin kaldırılmasını
cumhuriyetin gelmesini de övmüştür. Fakat sonrasında cumhuriyetin
kurucuları devrimleri batı taklitçiliği ile başlayınca İkbal’in de eleştirileri
gelmiştir batıyı taklit etmek kılık kıyafetle müzikle dansla olmaz. İlimle
fikirle olur.

CEMAAT-İ İSLAMİ
Cemaat-i İslami de Hindistan’da kurulmuş, sonraları Pakistan, Bengladeş gibi
pek çok ülkeye yayılmıştır. Cemaat-i İslami, İhvan-ı Müsliminden farklı olarak
aynı zamanda bir siyasi partidir. Bayrağında, diğerlerinde de olduğu gibi
kelime-i tevhidi göüyoruz.

KURULUŞ
• Cemaat-i İslami 1941’de Hindistan Lahor’da kurulmuştur.
• Hint-Pakistan alt kıtasında İslami teşkilat / siyasi bir hareket olarak
karşımıza çıkar.
• Kurucusu: Seyyid Ebu’l Ala el-Mevdudi’dir.
• Hedef ise: Kuran ve Sünnet rehberliğinde insan hayatının değiştirilmesi
ve sosyal hayatın İslam’a göre düzenlenmesidir. Yani İslam’ı sadece
camide değil sahabe döneminde de olduğu gibi kamusal alanda da
yaşanacak bir hale getirmektir.

SEYYİD EBU’L ALA EL-MEVDUDİ (1903-1979)


• 1903’te Hindistan’da Haydarabad’a bağlı Evrengabad kasabasında
doğdu.
• 1920-28 arasında çeşitli dergilerin editörlüğünü yaptı.
• 1932 Tercümanu’l Kuran dergisi editörlüğü yaptı.
• 1941’de Cemaat-i İslami’yi kurdu ve başkan seçildi.
• 1948-67 arası dört kez hapse atıldı (5 yıl hapis yattı).
• 1953’te idama mahkûm edildi. Baskılar üzerine 1955’te serbest bırakıldı.
• 1972’ye kadar Cemaat-i İslami lideri olarak görevde kaldı. (Sağlık
sebepleriyle görevi bıraktı)
• 1979’da vefat etti.
GÖRÜŞLERİ
Pek çok önemli görüşü var. Ancak bizim burada şöyle düşünmemiz gerekir;
1941’de cemiyet kuruluyor, 1947’de ise Pakistan, Hindistan’dan ayrılıyor.
Böylece yeni kurulan bir devletin anayasaya ve bir yönetime ihtiyacı var.
Mevdudi’nin görüşleri de bu döneme yakışır niteliktedir;

• Pakistan hükümeti mutlak hakimiyet sahibi Allah’ın iradesine ve


emirlerine uymalıdır.
• İslam hukuku ülkenin temel yasasını oluşturmalıdır. İslam hukukuna
aykırı her türlü yasa geçersizdir.
• Hükümet iktidarını ancak İslam hukuku çerçevesinde kullanabilir.
• Bugün de Pakistan anayasasındaki bazı meseleler İslam’a referans içerir.
Bunlar, Cemaat-i İslaminin çabalarıyla olmuştur.

İSLAM’IN İHYASI İÇİN GEREKLİ İLKELER (TECDİD-Ü İHYA-İ DİN)


• Çağdaş cahiliyye1 anlayışının İslam toplumu üzerindeki etkilerinin
araştırılması gerekir.
• Cehaletle mücadele ve İslam’ın gelişimi için siyasi, sosyal ve psikolojik
bir ortam kurmalıyız.
• Ümmetin hedeflerinin berlirlenmesi, yeteneklerinin kuvveden fiile
geçirilmesi gerekir.
(İçimizde pek çok yetenekli insan var ama onları da beyin göçü yüzünden
kaybediyoruz.)
• Fikir, eğitim ve ahlakta gelişim için pratik önlemler alınmalıdır.
• İslamî vasıflarla donanmış fertler yetiştirip bu projeyi hayata
geçirmeliyiz.
• Açık nas bulunmayan konularda içtihada başvurmalıyız. (İslam, bir
dönemde donup kalmış bir şey değildir. Mevdudi dönem değiştikçe yeni
içtihatlara da kapı açar. Ancak bu konuda eleştirilmiştir.)
• Bu harekete mani olacak düşmanlarla mücadele için cihad ruhunun
yeniden diriltilmesi gerekir.
• Cahiliyyenin içtimai, siyasi ve ekonomik düzenini Asr-ı Saadeti örnek
alarak değiştirmeliyiz.
(Bazı çatışmalar yaşansa da tek bir ümmet olmaktan asla vazgeçilmemiş.)
• İslami dünya düzeninin nimetlerinden bütün insanların istifadesi için
küresel mücadele.
Kavramlar, hangi ideolojinin onun içini doldurduğu bilinmeden anlaşılamaz.
Örneğin, bankaya koyduğunuz paradan her ay size %10 kar payı (faiz) geliyor.
Bu para, dünyevi açıdan baktığında kâr iken İslam nazarından baktığında
iflastır. Tıpkı bunun gibi akıl ve mantık insanı Allah’a ulaştırmıyorsa cehaletten
başka bir şey değildir.
ESERLERİ
• Tefhimü’l Kuran (tefsir)
• Kuran’a göre Dört terim: İlah, Rab, İbadet, Din (bir neslin baş ucu
kitabıydı, şimdi okunmuyor.)
• Sünnetin Anayasal Konumu
• Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hz. Peygamberin Hayatı
• İtikadi, İktisadi, Siyasi, Sosyal ve Fıkhi Meselelere Fetvalar

Bu eserler Müslümanı düşünmeye sevk eder. Taklidi imanımızı tahkike


çevirmek için fırsat. İtikat konularında taklid çok tehlikelidir. Dolayısıyla ilah,
rab gibi kavramları nasıl anlamamız gerektiğini anlamak ve bolca tefekkür
etmek zorundayız.

1947’DE PAKİSTAN’IN KURULUŞUNDAN SONRAKİ BÖLÜNME


(Pakistan, Hindistan’dan ayrılınca Cemaat-i İslami’de de bir ayrışma olmuştu.)

• Cemaat-i İslam-i Pakistan: En büyük ve merkezi teşkilat


• Cemaat-i İslam-i Hind
• Keşmir
• Sri Lanka
• Bangladeş
(1947-1971) Ülkede İslami hayatın yerleşmesi ve kurumsallaşması için yoğun
bir siyaset ve eğitim programı
1971-1991

• Demokrasi
• Şeriatı uygulatma
• Hükümete katılma
TEŞKİLAT
• Emir (beş yıllığına seçilir ve yeniden seçilme sınırı yoktur): Emirler,
yeniden seçildiği sürece ölene kadar cemaatin başında kalabiliyor.
• Emire bağlı beş yardımcı genel sekreter
• Merkezi Şura Meclisi (50 üye)
• Meclis-i âmile (Çalışma komitesi, 12 kişi)

ÜYELİK (1989’da)
• Tam üyelik (6044)
• Yardımcı üyelik (16.364)
• Müttefik (400.000)
• Şuan üyelik sayısı 4 milyonun üzerindedir.
EMİRLER
• Mevdudi (1941-1972): Rahatsızlığı sebebiyle görevi bırakmıştır.
• Mian Tufeyl Muhammed (1987’ye kadar)
• Kadı Hüseyin Ahmed (2009)

• Seyyid Münevver (2014)


• Siracu’l Hak (Günümüzde)

PROGRAM
Programı İhvan-ı Müslimin ile benzerlik gösterir

• Zihni değişim: İlahi değerler ve prensipler ışığında insan düşüncesini


yeniden şekillendirmek. Zihnî kontrol çok önemlidir. Müslüman zihnini
Allah’tan başkası kontrol edemez. Bu kontrol emperyalizme, kapitalizme
asla bırakılmamalıdır.
• Ferdi/bireysel değişim: Zihni değişimden sonra gelir. Fertleri nefsani
kötülüklerden arıtıp gerçek İslami şahsiyete kavuşturma ve İslam
davetçisi olmalarını sağlama anlamındadır.
• Toplumsal değişim: Toplumsal kuralları İslam’a uygun hale getirmek
için çalışmak
• İslam devleti: İslam toplumunun liderliğinde bir inkılap yaparak siyasi
ve sosyoekonomik hayatı İslam’a göre düzenleme

DEVLET ANLAYIŞI
• Temsilciler yoluyla ilahi kanunların şeriat çerçevesinde yorumlandığı bir
tür teo-demokrasi (Hulefai raşidin dönemine bakarsanız tek bir yönetim
şekli olmadığını görürsünüz; şura prensibi uygulanır, seçilme, atama
bunlar da vardır.)
• Yönetici uygun bir seçim tarzıyla belirlenebilir
• Halkın güvenini kazanma
• İslam’ın ölçülerine uyma

FAZLURRAHMAN
• 1988 de vefat etmiştir.
• Türkiyede de epey takipçisi vardır.
• Kuran islamı/ ılımlı islam/ modern islam kavramları etrafında bir araya
gelenler Fazlurrahman takipçisidir.
• Aslolanın adalet, ahlak, iyilik gibi bir takım evrensel kavramlar olduğu ve
bu kavramlar çerçevesinde Kuranın yenide n yorumlanması gerektiğini
savunur. Örneğin kuran hırsızlık yapanın elinin kesilmesini söylüyor ama
bu o dönem için olabilecek bir cezayken bizim dönemizde yeni
elektronik el yaptırabilir bu ona ceza sayılmaz yeni cezalar bulunmalı.
• Bu tutumları eleştirilere sebeb olmuşur. M.T: ben de bu islam
tanımlamasına katılmıyorum. Böyle bir islam tanımı yok. Farklılaşma
bizim müslamanlıklarımızdadır. Islam tektir.

You might also like