You are on page 1of 10

ÜNİTE I

DİNLER TARİHİNE GİRİŞ (Din Tanımları, Dinin Kaynağına Dair Görüşler, Dinlerin
Tasnifi ve Günümüzdeki Dini Coğrafya)

Dr. Öğr. Üyesi Nuh YILMAZ

DERSİN ADI İLH405 Dinler Tarihi

Ders Hakkında

Bu ders sonunda din kavramı, dinle ilgili diğer kavramlar, İslam ve Batı dünyasından bilginler
tarafından yapılan çeşitli din tanımları, dinin kaynağına dair öne sürülen görüşler, dinlerin
tasnifi ve günümüzdeki dini coğrafya hakkında bilgi sahibi olacaksınız.

Dersin Hedefi

Din kavramı ve dinle ilgili diğer kavramlar hakkında bilgi sahibi olmak

İslam alimlerinin ve batılı bilginlerin din tanımlarını öğrenmek

Dinin kaynağı hakkında öne sürülen farklı görüşleri kavramak

Dinlerin tasnifini yapmak

Günümüz dini coğrafyasını tanımak

1. Din Kavramı ve Dinle İlgili Diğer Kavramlar

1.1. Din Kavramı

Din kavramı farklı lisanlarda şu anlamları karşılamak üzere kullanılır: Örneğin Arapça’da din
kavramı kanun, hesap, hüküm, ceza, ödüllendirme; saygı, itaat, teslimiyet, hizmet, ibadet; üstün
gelme, egemenlik; adet, yol, mezhep ve millet anlamına gelir. İbranice’de din kavramı “dat”
sözcüğüyle karşılanır ve kanun, hüküm demektir. Sanskritçe’de din kavramı “Sanatana
Dharma” ile ifade edilir ve ezeli-ebedi hakikat anlamına gelir. Latince’de ise bu kelime
“religio” şeklinde kullanılır ve saygı, tazim, titizlik gibi anlamları içinde barındırır.

1.2. Dinle İlgili Diğer Kavramlar


1.2.1. Mana

Tabiatüstü gizli bir gücü, saklı bir enerji kaynağını ifade eden Malenezya kökenli bir kavramdır.
İlk kez 1878’de İngiliz antropolog Codrigton tarafından kullanılmış; o, mana adı verilen
evrensel bir gücün her şeyde mevcut olduğunu, hem büyük hem de bireysel ruhlara inancın
kaynağını oluşturduğunu belirtmiştir. Bu kavram daha ziyade ilkel kabile inançlarını tanımlama
noktasında ön plana çıkmıştır. Nitekim ilkel kabile dinleri her varlığın bir manası olduğuna
inanır ve mana ile dolu olan her şeyi kutsal addederler.

1.2.2. Animizm

Tabiatta insan ruhuna benzer ruhların mevcudiyetini savunan dini düşüncedir. Nitekim bu
düşünceye göre tabiat ruhlarla doludur. XVIII. yüzyılda fetişizm şeklinde takdim edilen bu
düşünce biçimi XIX. yüzyıldan itibaren animizm adını almıştır. Antropolog Edward Burnett
Tylor, dinin ilk şeklinin animizm olduğunu savunmuştur.

1.2.3. Fetişizm

Manaya sahip olduğuna ve taşıyanlara güç verdiğine inanılan tuhaf şekilli kaba nesnelere,
muskalara, maskotlara inançtır. Büyü ve tılsım amaçlı kullanılan bu suretler Portekizli
tüccarlarca özellikle Afrikalıların dinlerini tanımlamak amacıyla kullanılmıştır. Ancak bu
kullanımın çok sağlıklı olduğu söylenemez. Zira Afrika inanç sistemi yüce bir yaratıcı varlığa
ve atalara tazime de yer vermektedir. Ayrıca sihir ve büyü tılsımlarını Yahudiler, Hıristiyanlar
ve Müslümanlarda da görmek mümkündür. Ancak bu fetişe tapınma anlamında değildir.

1.2.4. Totemizm

Genel olarak ilkel kabile mensuplarının kendilerine akraba saydıkları hayvanı kutsal
addetmeleridir. Bu hayvan aynı zamanda kabilenin atası kabul edilir.

1.2.5. Natürizm

Evrende fiziki olarak görülen, rastlanan olguların tanrılaştırılmasına olan inanç şeklidir. Bu
inanç şeklinde doğadaki yenilenen olguları yönlendiren ayrı ayrı tanrılar olduğuna inanılır ve
bu tanrılar içerisinden birinin baş tanrı olduğuna inanılır.

1.2.6. Kutsal
Kendisinde özel güçler bulunduğuna inanılan, hayranlık ve korku uyandıran, niteliği tam olarak
anlaşılamayan, kendini bazı nesnelerde, ayinlerde, ritüellerde gösteren bir çeşit güçtür. Kutsal
denilince hem soyut hem de somut nesneler anlaşılır. Semboller kutsalı ifşa eder. Nitekim birey
kutsalı semboller yardımıyla anlamaya çalışır.

1.2.7. Tabu

Dokunulması tehlikeli, yasak ve haram olan şeydir. İlk olarak Kaptan Cook (1784) tarafından
kullanılan bu kavram ilkel kabileler arasında görülür. Manaya sahip olduğuna inanılan
kimseler, mekanlar ve nesneler kutsal ve tabu addedilir. Örneğin totem hayvan, yeni doğmuş
çocuk, adet gören kadın gibi.

1.2.8. Sembol

Bir imaj, deneyim, olgu ya da nesnenin temsilidir. Doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki anlama
sahiptir. Yedi kollu şamdan, haç ve hilal yaygın semboller olmakla beraber dinde çok sayıda
sembol mevcuttur.

1.2.9. Mitos

Kutsal öykülerdir. Eski zamanlarda olup bitmiş veya gerçekten olduğuna inanılan olayları konu
edinir. Dolayısıyla onu efsane, destan, halk öyküsü, fabl ile karıştırmamak gerekir.

Mitoslar kendi arasında dört gruba ayrılır.

a) Köken Mitosları: Nesnelerin, olayların, bir göreneğin, bir adın nasıl ortaya çıktığını
simgesel yolla açıklamaya çalışır.
b) Kült Mitosları: Bir ibadetin, ayinin, bayramın nasıl ortaya çıktığını ve ne önem ifade
ettiğini araştırır. Hz. İbrahim’in, oğlu İsmail’i kurban etmeye kalkışması hadisesi gibi.
c) Prestij Mitosları: Bir peygamberin, liderin ve halk kahramanının doğumunu ve yaptığı
işleri hikaye eden mitoslardır. Süleyman Çelebi’nin mevlidi buna örnek verilebilir.
d) Kıyamet Mitosları: Dünyanın nasıl son bulacağına dair anlatılar içeren mitoslardır. Bu
tür mitosları her dinde bulmak mümkündür.

1.2.10. Şamanizm
Ahiret alemi ve ruhlarla ilişki kurma aynı zamanda hastaları iyileştirme gücü taşıdığına inanılan
şaman etrafında merkezileşen bir inanç sistemidir. Bu inanç sistemi Türklerle ilişkilendirilmeye
çalışılsa da Türklerin Şamanizm diye bir dinleri olmamıştır.

1.2.11. Ayin

Bir dinin ibadet boyutuyla ilgili kuralları ve törenleridir.

1.2.12. Büyü

Doğa üstü görünmeyen gizli güçleri (Şeytan, Cin vb.) denetim altına alarak kötülüklerinden
korunmak ve bu güçlerin yardımını almak suretiyle belli bir amaca ulaşmak amacıyla yapılan
işlemlerdir. Ak ve kara büyü olmak üzere ikiye ayrılır. Kara büyü kötü amaçla yapılırken ak
büyü kara büyünün tesirini ortadan kaldırmak amacıyla yapılır. Muska gibi.

2. Din Tanımları

Günümüze kadar üzerinde herkesin ittifak ettiği bir din tanımından söz etmek mümkün
gözükmemektedir. Bunda hem dinlerin yapısı hem de dinin bağlı olduğu disiplin etkili
olmuştur.

2. 1. İslam Bilginlerinin Din Tanımları

İslam alimlerinden Seyyid Şerif Cürcani “Dini, akıl sahiplerini peygamberlerin bildirdiği
şeyleri kabule çağıran ilahi bir kanun” olarak tanımlamıştır. Tehanevi’ye göre ise “Din, akıl
sahiplerini kendi iradeleriyle halde salaha, ahirette felaha sevk eder”. Gazzali de dini “kul ile
Rabbi arasındaki ilişki” şeklinde tarif eder.

2. 2. Batılı Bilginlerin Din Tanımları

Din bilimcilerden Emile Durkheim din kavramını sosyolojik açıdan tanımlamış ve “Din, bir
cemaatin meydana gelmesini sağlayan ayin ve inançlar sistemidir” demiştir.

Feurbach ise din psikolojisi açısından bir tanım yaparak “Dinin, dua, kurban ve inançla
kendini gösteren bir arzu” olduğunu dile getirmiştir.

Öte yandan Dinler Tarihçileri de dini farklı şekillerde tanımlamışlardır: Örneğin Rudolf
Otto’ya göre “Din, insanın kutsal saydığı şeylerle olan ilişkisidir”. E. B Taylor’a göre “Din,
ruhi varlıklara inançtır”. Max Müller “Din, insanın sonsuzu kavramasını sağlayan, akıl ve
mantığa tabi olmayan zihni bir meleke ve yetenektir” der. Şlayirmaher (Schleiermacher) ise
“Dini, mutlak itaat duygusu” olarak tanımlar.

Bütün bu tanımlardan hareketle neticede şu şekilde genel bir din tanımı yapılabilir:

“Din, insanların saadetini sağlamayı hedef alan Tanrı’nın, Peygamberin ve din kurucularının
kutsal kitaplarda mevcut olan sözlerinden, insanların bu amacın gerçekleşmesi için yaptıkları
eylemlerden ve tesis ettikleri kurumlardan meydana gelen bir sistemdir”.

3. Dinin Kökenine Dair Görüşler

Dinin kökeni hakkında yegâne kaynak kutsal kitaplardır. Bilimsel metotlardan yararlanarak
dinin kökenine dair kesin bir şey söylemek mümkün gözükmemekle beraber bazı sosyal
bilimciler bu konuda görüşler serdetmişlerdir. Bu görüşler aşağıdaki iki başlık altında
incelenebilir.

3.1. Evrimci Görüş

Evrimci görüşle ilgili ilk olarak Charles Darwin (ö. 1882) zikredilebilir. O, biyolojik
evrimlerle ilgili Türlerin Kökeni adlı eserinde canlıların biyolojik evrimle ortaya çıktığını
savunur. Böylece ileri sürdüğü tezle kutsal kitapların yaratılış konusundaki dogmalarını
çürütmeye çalışır.

Dini, insan hayatından çıkarmak amacıyla ilkel kabileleri araştırmak suretiyle hiçbir inanca
sahip olmayan kabile olup olmadığı araştırılmaya başladı. Meşhur kaşif Samuel Baker 1866’da
yaptığı bir konuşmasında Nilotiklerin hiçbir dini inanca sahip olmadıklarını beyan etmiş ancak
bu tez İngiliz antropolog Edward Evans-Pritchard tarafından geçersiz kılınmıştır.

Dinin kökeni hakkındaki ilk açıklamalar Alman filolog Max Müller tarafından yapılmıştır. O,
dinin kökenini doğacılık (natürizm) olarak açıklamıştır. Zira ona göre güneş, ay, yıldız vb.
tanrılaştırılmış varlıklar idi.

Evrimci İngiliz filozof ve sosyolog Herbert Spencer, ölü ruhlarına inancın, en eski tabiatüstü
inançlarının temelini oluşturduğunu savunur. O, aynı zamanda dinin çok tanrıcılıktan tek
tanrıcılığa doğru evrim geçirdiğini iddia etmiştir. Onun bu iddiası Evans-Pritchard tarafından
eleştirilmiş ve teorisinin kurmaca olduğu ifade edilmiştir.
Din antropolojisinin kurucusu olarak bilinen Edward Burnett Tylor da dinin kaynağının
ruhlara inanç (animizm) olduğunu ileri sürdü. Ancak o ruhları ata ruhlarına indirgememiş
tabiattaki bütün varlıklarda bulunan ruhları kastetmiştir. Spencer ve Tylor’a cevaben evrimci
anlayışa eğilim göstermeyen Andrew Lang yaptığı araştırma neticesinde bir yüce tanrı
inancının pek çok kabile toplumunda bulunduğunu ifade etmiştir. Wilhelm Schmidt de Dinin
Kökeni ve Gelişmesi (1912) adlı çalışmasında Lang gibi tek tanrıcılığın en eski halklarda
bulunduğunu savunmuştur.

Robert Marett dinin kökeninin animizm öncesine Animatizme (bütün varlıkların bir ruh
taşıdığı inancı) dayandığını ileri sürmüştür. Nitekim bu teoriye göre dinin kökeni kişileştirilmiş
bir tabiatüstü güç düşüncesinden ileri gelir.

Diğer bir evrimci isim ise James Frazer’dir. O, dinin kökenini büyü ile irtibatlandırarak
büyüyü dinin önüne geçirir.

Yine bir diğer evrimci isim Yahudi kökenli Sigmund Freud’dur. O, dinin kökenini ilk
cinayetin suçluluk psikolojisiyle ilişkilendirir ve dini yanılsama olarak görür.

Neticede Evans-Pritchard’ın da ifade ettiği gibi aslında evrimci görüş savunucuları büyük
oranda agnostik veya ateist oldukları için dinin kökenine dair farklı fikirler ileri sürmüşlerdir.
Kültürel antropolojinin gelişmesiyle natürizm, animizm, totemizm, büyü ve çok tanrıcılık gibi
teoriler önemini yitirmiş ve günümüzde hiçbir antropolog bu teorilerin geçerliliğini
savunmamaktadır.

3.2. Vahiy Temelli Görüş

Bilim insanları arasından evrimci görüş karşısında fikir beyan eden ve vahiyci görüşü
savunanlar da oldu. Örneğin Wilhelm Schmidt ilkellerle ilgili yaptığı çalışma neticesinde
Tanrı Fikrinin Kökeni adlı çalışmasında dinin ilk şeklinin tektanrıcılık, yani tevhid olduğu
tezini ortaya koydu. Yine natüralizmle ilişkilendirilen Max Müller de dinin kaynağını ilk vahye
dayandırmaya çalışmış ve bütün dinlerde, değişik dillerle ifadesini bulan şeyin aslında aynı
tanrısal varlık ve vahiy olduğunu belirtmiştir. Bu noktada ifade edelim ki hem Wilhelm Schmidt
hem de Max Müller belli bir dini inanca sahiptir.

Geleneksel Hıristiyan anlayış tanrısal vahiy dini olarak sadece Yahudilik ve Hıristiyanlığı
görür. Diğer dinleri de şeytan uydurması olarak kabul eder. Hinduizm de Hıristiyanlığa benzer
bir yaklaşım sergilerken Budizm ne kendini ne de diğer dinleri tanrılı bir din olarak takdim
etmez. Ortodoks Yahudiler kendi dinlerini vahiy temelli bir din olarak kabul ederler bununla
beraber Nuhilik adı verilen bir inanç sisteminin de varlığını belirtirler. Hıristiyanlık ve İslam
Yahudilikten çalınma dinlerdir. İslam alimleri de dinleri ilahi dinler ve beşerî dinler şeklinde
tasnif eder.

4. Dinlerin Tasnifi Meselesi

Dinlerle ilgili yapılan tasniflerde iki etkenden söz etmek mümkündür.

A- Dinin kendinden hareketle yapılan dinler tasnifi


a- Hak dinler- Batıl dinler
b- İlahi dinler-İlahi olmayan dinler
B- Kişinin din algısından kaynaklanan dinler tasnifi
a-İlkel
b-Gelişmiş

Bunların dışında dinler şu şekilde tasnif edilmiştir:

a- Tekâmülcü Sınıflandırma
a-Düşük dinlerden daha yüksek dinlere (İlkel kabile dinlerinden daha yüksek ilkel milli
dinlere geçiş.
b-Kabile dinleri ve milli dinlerden evrensel dinlere geçiş.
c-Tabii dinlerden ahlaki dinlere geçiş.
b- Fenomenolojik Sınıflandırma: Bu sınıflandırmaya göre dinler, nerede ve ne zaman
meydana geldikleri dikkate alınmaksızın kendi temel özellikleri ve dini hayatları
dikkate alınarak sınıflandırmaya tabi tutulur.
a-Günümüzde artık müntesibi olmayan dinler (Mezopotamya, Mısır, Eski Yunan ve
Roma, Türk dini, Eski Amerika dinleri, Eski Arabistan dinleri…)
b-Günümüzde Yaşayan Etnik Kökenli Dinler (Afrika İnançları, Hinduizm, Caynizm,
Sihizm, Konfüçyüsçülük, Taoizm, Şintoizm, Zerdüştlük, Yahudilik)
c-Evrensel Dinler (Budizm, İslam ve Hıristiyanlık).
c- Coğrafi Sınıflandırma: Bu tasnifte dinler tarih sahnesine çıktıkları coğrafi yerlere göre
sınıflandırılmaktadır.
a-Hint Kökenli Dinler (Hinduizm, Budizm, Caynizm, Sihizm)
b-Uzak-Doğu Kökenli Dinler (Konfüçyüsçülük, Taoizm, Şintoizm)
c-Yakın-Doğu Kökenli Dinler (Zerdüştlük, Maniheizm, Yahudilik, Hıristiyanlık ve
İslam).
d- Kur’an’ın (İslam’ın) Dinleri Tasnifi
a-Hak/İlahi Dinler
aa- Aslı Bozulmayan Din
bb- Aslı Bozulan Dinler (Yahudilik, Hıristiyanlık)
b-Batıl/İlahi olmayan dinler

5. Günümüz Dini Coğrafyası

Belli bir kurucusu, inanç sistemi ve kutsal kitabı bulunmayan Geleneksel (İlkel) Dinlerin
doksan iki milyonu aşkın müntesibi bulunmaktadır. Genel olarak Güney Amerika, Afrika,
Avustralya, Hint adaları ve Yeni Zelanda’da yaşamaktadırlar.

Üç yüz elli milyon nüfuslu Konfüçyanizm yoğun olarak Çin’de, geri kalanı da Japonya, Burma
ve Tayland’da yaşamaktır.

Elli milyon nüfuslu Taoizm genel olarak Çin’de yaygındır. Yaklaşık olarak dört-beş milyon
nüfusa sahip Şintoizm’in müntesipleri Japonya’da yaşamaktadır. Tahmini olarak bir milyara
yakın nüfuslu Hinduizm taraftarları genel olarak Hindistan’da yaşamaktadır. Beş yüz milyona
yakın Budizm taraftarları Güney Asya ve Uzak Doğu ülkelerinde yaşamaktadırlar. Beş
milyonu aşkın bir taraftara sahip Caynizm genelde Hindistan’da, bunun dışındakiler ise ABD,
Avrupa ve Afrika ülkelerinde yaygındır. Yaklaşık otuz milyon nüfusa sahip Sihizm dünyanın
farklı bölgelerinde hayat sürmektedir.

Tahmini olarak yüz yirmi beş bin ile yüz elli bin arasında bir nüfusa sahip Mecusi taraftarı İran,
Hindistan ve ABD’de yaşamaktadır. Yirmi bin civarında olan Sabii inanlısı Irak ve farklı
ülkelerde yaşamaktadır. On dört ile on yedi milyon arasında bir müntesibe sahip Yahudiler
İsrail, ABD, Avrupa ülkeleri diğer ülkelerde yaşamaktadır. Yaklaşık iki milyara yaklaşan
taraftarıyla Hıristiyanlar Avrupa, Afrika, ABD ve diğer ülkelerde yaşamaktadır. Bir buçuk
milyara yaklaşan nüfusuyla Müslümanlar Ortadoğu ülkeleri, Afrika, Asya ve Avrupa’da hayat
sürmektedir.
5.1. Dinlerin Dağılımı

5.2. Dinlerin Oranı


6. Kaynakça

Baki Adam, (Ed). Dinler Tarihi. 5. Baskı, Ankara: Grafiker Yayınları, 2018.

Günay Tümer – Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi. 3. Baskı, Ankara: Ocak Yayınları, 1997.

Mahmut Aydın, Ana Hatlarıyla Dinler Tarihi. 6. Baskı, İstanbul: Ensar Neşriyat, 2016.

Şinasi Gündüz, (Ed). Yaşayan Dünya Dinleri. Ankara: DİB Yayınları, 2007.

7. Sorular

1. Aşağıda dinin kökenine dair verilen eşleştirmelerden hangisi yanlıştır?


a) Andrew Lang: Yüce Tanrı
b) Herbert Spencer: Atalara Tapınma
c) Edward Börnet Tylor: Animizm
d) Wilhelm Schmidt: Büyü
e) Max Müller: Naturizm
2. Aşağıdakilerden hangisi dini, mutlak itaat duygusu olarak tanımlamaktadır?
a) E. B Tylor
b) Schleiermacher
c) Max Müller
d) Rudolf Otto
e) Nathan Söderblom

7. Cevaplar

1- D

2- B

You might also like