You are on page 1of 36

pe

cy
a
Kendi Aramızda
Sevgili AKİS Okuyucuları,
AKİS Gürsel - İnönü görüşmesi, bitirdiğimiz haftanın sonunda b ü t ü n milletin
Haftalık Aktüalite Mecmuası dikkatini üzerine çekti. İ k i liderin bir a r a y a gelmesi ve yanlarında
Yıl: 6, Cilt: XX, Sayı: 347 b a ş a r d ı Dışişleri Bakanı Selim Sarper bulunduğu halde bir s a a t görüş­
meleri haklı olarak b ü t ü n siyasi çevreleri alâkalandırdı. H a f t a n ı n so­
Yazı İşleri
nunda pek çok kimse, h e r z a m a n olduğu gibi, t a m m a n a s ı y l a aydınlan­
Rüzgarlı Sokak Ovehan Kat 3 Daire 7
Tel: 11 89 92 P.K. 582 - Ankara m a k ve m ü l a k a t a , mahiyetini öğrenmek için AKİS'i bekliyordu. Bunu
İdare : bildiğimiz içindir ki, görüşme etrafında d ü r t koldan yaptığımız a r a ş ­
Denizciler Caddesi 93/B t ı r m a l a r ı n neticesi olan yazıyı "Millet" başlığı a l t ı n d a YURTTA O L U P
Rüzgarlı Matbaa Tel : 11 52 21 B İ T E N L E R sayfalarımızın başına aldık. Yazıdaki h e r s a t ı r dikkatli
* bir çalışmanın ve istihbaratın mahsulüdür. Bu ç a p t a bir mülakat, e t r a ­
fında t a h m i n e ve hayale AKİS''te elbette ki yer olamazdı. B u n a m u k a ­
İstanbul Bürosu bil bize verilen bir kısım bilgi " a m a y a z m a y ı n " şartıyla verildiğinden)
Çağaloğlu, Türkocağı C. Gürsoy Han sadece -frenklerin tabiriyle- b i r " b a c k ground = temel bilgi" olarak)
Tel : 27 12 07
kullanıldı ve en ufak yanlışlığın yapılmamasını sağladı. Bunları yaz-
* mayışımızı okuyucularımız şüphesiz anlayışla karşılayacaklardır.
Başyazar A K İ S ' i n pek çok kimseyi ş a ş ı r t a n i s t i h b a r a t i m k â n l a r ı n a sahip olma­

Metin Toker sının sebebi, i s t i h b a r a t k a y n a k l a r ı n a güven vermesi ve " y a z ı l a c a k " ile


" y a z ı l m a y a c a k " ı birbirinden a y ı r m a y ı bilmesidir. Okuyucularımız bi­
* zim bu tefrikte kendilerini m ü m k ü n nisbetinde kolladığımızın şüphesiz 1
Akis Neşriyat Ltd. Şirketi adına farkındadırlar. Ancak, h a b e r i verenin k o y d u ğ u y a s a ğ a r i a y e t gazete-
İmtiyaz sahibi ve Müessese Müdürü cilik vazifelerinin başında gelir. Zaten büyük b a t ı gazete ve dergileri de
bu metodla çalıştıklarından dolayıdır ki daima doğru, k a f i havadis ve­
Mübin TOKER rebilmektedirler. Onların " b a c k g r o u n d " dedikleri temel bilginin ne de­
* rece kıymetli olduğunu ve y a z a m a m a k l a beraber çok şey bilmenin bir
Yazı İşlerini fiilen idare eden gazete veya derginin nasıl işine yaradığım okuyucularımız "Millet" ya­
a
Mesul Yazıişleri Müdürü zısını okuduklarında farkedeceklerdir.
Kurtul ALTUĞ
* Hakikaten, m ü l a k a t t a hazır bulunan üç ş a h ı s t a n üçü de bu konuda
Karikatür : yayınlanmak üzere tek kelime söylememişlerdir. Basın mensupları h â ­
TURHAN diseyi t a m m a n a s ı y l a t a k i b e d e i m k a n bulamadıklarından görüşmenin
cy
ertesi günü gazetelerde çıkan haberler değişik m a n z a r a göstermiştir.
* Tahminler birbirini t u t m a m ı ş , tefsirler pek b a ş a r ı h olmamışlar. Z a t e n
Fotoğraf : A K İ S de, pek geniş bir k ü t l e tarafından bu yüzden m e r a k l a beklenmiş- -
Hüseyin EZER tir. D a i m a hâdiselerin içyüzünü öğrenip en m e r a k l ı tafsilât ve teferru­
atıyla, veren A K İ S bu defa da okuyucularının güvenine lâyık olmağa
Associated Press çalışmıştır. "Millet" başlıklı yazımız hadiseye bol ışık t u t m a k t a d ı r .
Türk Haberler Ajans;
Klişe : *
Doğan Klişe
pe

Bu h a f t a Yassıadada bir d r a m a t i k hâdise cereyan e t t i . Menderes kabi­


nesinin Sağlık B a k a n ı D r . Lûtfi Kırdar, 28 N i s a n l a 27 Mayıs arasın­
Bn mecmua Basın Ahlâk yasa-
sına uymayı taahhüt etmiştir. da D.P. iktidarının k o r k u n ç icraatının hesabı T ü r k milleti adına k a z a
yetkisini k u l l a n a n Yüksek Adalet Divanı önünde görülürken fenalaştı.
Abone şartları : Derhal salondan çıkarılan Dr. K ı r d a r k ı s a bir m ü d d e t s o n r a r u h u n u tes­
3 aylık (12 nüsha) : 10.00 lira lim etti ve ilâhî adaletin h u z u r u n a çıktı. Hâdise cereyan ederken A K İ S
6 aylık (25 nüsha) : 20.00 lira muhabiri K a y h a n S a ğ l a m e r salonun AKİS'e ayrılan köşesinde bunu en
1 senelik (52 nüsha) : 40.00 lira
ince t e f e r r u a t ı n a k a d a r tesbitle meşguldü. YASSIADA DURUŞMALA­
İlan şartları :
Santimi : 80 lira RI sayfalarımızdaki " D u r u ş m a l a r " başlıklı yazıda gazetelerde bulma­
3 renkli arka kapak : 2.500 TL. dığınız bir havayı bulacak ve s a n k i siz de oradaymışsınız gibi heyecanla­
İlan işleri : nacaksınız.
Telefon : 11 52 21 *
TELE - RADYO - REKLÂM B u sayımızın k a p a ğ ı m A n a y a s a Komisyonunun tarihçi B a ş k a n ı Prof.
Atatürk Bulvarı Büyük Han No. 39 E n v e r Ziya K a r a l süslemektedir. Bunun sebebi, çalışmalarının büyük
ANKARA — Tel: 12 87 93 - 12 98 77 kısmını t a m a m l a m ı ş bulunan Komisyonun üzerine, bitirdiğimiz h a f t a
Dizildiği yer : pek çok gözün çevrilmiş bulunmasıydı. " D e m o k r a s i " başlıklı yazıda sa­
Rüzgârlı Matbaa dece İkinci Cumhuriyetin Anayasasının esaslarını değil, aynı z a m a n d a
Basıldığı yer : referandum ve seçim tarihi konusunda da en doğru, en son haberleri bu­
Güneş Matbaacılık T.A.Ş. lacaksınız. YURTTA O L U P B İ T E N L E R sayfalarımızın bir b a ş k a k a v
FİYATI : 1 LİRA mı, yeni kurulan partilere ayrılmıştır. Yazıya hangi başlığın konulaca­
Basıldığı tarih : 19.2.1961 ğını düşünen AKİS'in k u r m a y heyeti, üyelerinden birinin teklifini neşe
içinde kabul etti. ve o kelimenin hâdiseyi en m ü k e m m e l şekilde belirtti­
ğini g ö r d ü : F u r y a !
Kapak resmimiz
E n v e r Z i y a Karal Saygılarımızla AKİS
Temele konan harç

3
Cilt:XX, Sayı: 347
AKİSHAFTALIK AKTUALİTE MECMUASI
20 ŞUBAT 1961

YURTTA OLUP BİTENLER


Millet Referandum ile Seçimin beraber­
ce yapılmasının faydaları, bitirdiği­
İntikal devresinin uzamasını biç kim­
se istemediğinden, pratik bir çarenin
Uğurlu gün miz hafta içinde başkentte en ziyade başkentte gittikçe taraftar toplama­
konuşulan konu idi. Memleketteki sı pek az insan için sürpriz oldu.
Bitirdiğimiz hafta içinde başkentte­ Temsilciler Meclisinde de fikir k o r ­
şartların erken bir seçimi millî men­
M.B.K. çevrelerinden yayılan bir faatler bakımından gerekli kılması­ vetle yayıldı. Bitirdiğimiz haftanın
tasavvur memleket işlerini çok ya­ ­­­ yanında, bunun milyonlarca lira­ sonunda, bu tasavvurun fiil haline
kından takip edenler arasında büyük lık tasarruf sağlaması, tasavvurun getirilmesi için fikri hazırlıklar baş­
bir süratle geniş taraftar topladı. İh­ cazibesini Hazinenin durumunu iyi lamıştı bile..
tilâlin ilk gününden itibaren serbest bilenler nezdinde arttırdı. Siyasi
seçime dayanan bir demokratik ida­ faaliyete Mart başından itibaren
reyi kendisine ideal edinmiş bulunan müsaade olunduğu takdirde yeni Politikacılar
M.B.K. İkinci Cumhuriyetin başlan­ kurulan partilere şanslarını dene-
gıcıyla Birinci Cumhuriyetin sonu­ mek için lüzumlu zaman veril­
İki büyük dost
nun aynı tarihe rastlatılmasınınyo­ miş olacağından -zira Mart ba Güzel bir güneşin soğuk Ankara
lunu bir süredir zaten araştırmaktay­ şında siyasî faaliyete izin verip gününü aydınlattığı son cuma
dı. Temsilciler Meclisindeki iki ana Mayıs sonunda seçim yapmakla sabahı, şehre bir karta) vuvasmm
Mayıs tonunda siyasi faaliyete İzin
verip Ağustos veya Eylülde seçim
yapmak arasında hiç bir fark yok­
a
tur- böyle bir mahzur da ortaya çık­
mayacaktı. Yassıadaya gelince Ma­
yısa kadar esas neticeler alınmış o-
lacaktt. Tereddütler daha ziyade bir
başka nokta üzerinde düğümlendi:
cy
Ya, referandumda Anayasa reddedi­
lirse? Bitirdiğimiz hafta içinde, Re­
ferandumla Seçimi 27 Mayıs günü bir
arada yapma fikrinin büyük itibar
görmesinin sebebi bu noktada bir
pratik çarenin ileri sürülmesi oldu.
Çâre şuydu: 27 Mayıs günü seçmen
kapalı mahalde iki sandığa iki rey '
pe

atar. Biri, Anayasaya verilen Evet


veya Hayır cevabıdır, Öteki Türkiye
Büyük Millet Meclisini teşkil ede­
ceklerin listesidir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi teşekkül edince eğer
referandumun neticesi müsbetse nor­
mal parlâmento olarak işler. Yok, A­
nayasa kabul edilmemişse yeni bir
Cemal Gürsel Kurucu Meclis olarak çalışır ve İkin­ İsmet İnönü
ci Anayasayı hazırlar. Çâre pak çok
çevrede mantıki bulundu ve fikir ü-
komisyonun, Anayasa ve Seçim Ko­ zerinde daha ciddi şekilde düşünül­
heybetiyle bakan pembe Çankaya
misyonlarının çalışma temposu bitir­ meye başlandı.
köşkünde heyecanlı bir hava esiyor­
diğimiz hafta bu yolu suyun yüzüne Erken seçim ihtimali sâdece baş­ du. Saatler 10.25'i gösterinceye kadar
çıkartı. İki komisyon da mesaisini kentte, yâni siyasî çevrelerde iyi kar­ Devlet Başkanının tarihi ikametğa­
aşağı yukarı tamamlamıştı. İki ta­ şılanmadı. Memlekette herkesin nor­ hında, sâdece biraz sonra gelecek o-
sarı hemen hemen aynı zamanda Ku­ mal demokratik idareye en kısa za­ lan mümtaz ziyaretçiden ve bu ziya­
rucu Meclise sunulacaktı. O halde, manda seçilmesi arzusuyla dola bu­ retten bahsedildi. Heyecanlı bulu­
Referandum İle Seçimi aym gün yap lunması, M.B.K. nden gelen tasav­ nanlar arasında Devlet Başkam Ce­
mak pekâlâ kabil olacaktı. Bu imkân vurun her tarafta büyük memnunluk mal Gürsel de vardı. Uzun süren ve
belirince, sâdece M.B.K. üyelerinin uyandırmasına yol açtı. Devamlı bir ancak iradesiyle altetmeğe muvaf­
değil, herkesin aklına gelen tarih bir huzurun ancak istikrarla, İstikrarın fak olduğu bir hastalıktan sonra. İs­
mutlu ve uğurlu günün tarihi oldu:: ise serbest seçimle geleceği, bu yapıl­ met İnönü ile ilk defa karşılaşacaktı.
27 Mayıs! Fikir makul ve makbul madan suların durulmayacağı gerçe­ İnönü de bir rahatsızlık geçirmişti.
karşılandı. ği zaten ortaya çıkmış. bulunuyordu. İki lider hasta oldukları sırada bir-
4 AKİS, 20 ŞUBAT 1961
Haftanın İçinden

D e m o k r a t l a r
Demokrat vatandaşlarla Türk siyaset hayatı içindeki Metin TOKER
yerlerini yeniden nasıl alacakları meselesi, memle­ ze zarar vermemeyi her şeyin üstünde tutmamız şart­
ketin bir büyük dâvası olarak karşımızda bulunuyor. tır. Üstelik, bâzı gözlerde büyütülen tehlikelerin de as­
Demokrat vatandaşlardan kasıt, şu veya bu seçimlerde lında uğrunda yorgan yakılmaması gereken tehlikeler­
oylarını D.P.. ye vermiş olan vatandaşlar değildir. O den ibaret bulunduğu gözden uzak bulundurulmamalı­
seçimlerde nasıl C.H.P. nin aldığı bütün oyların sahip­ dır. Devlet D.P. nin elindeyken bölgesinde seçim ka­
leri Halkçı sayılamazsa D.P. ye giden oylar da tüm zanamamış bir adayın, bunca hâdiseden sonra aynı
Demokratlardan gelmemiştir. Eğer Bayar ve Mende­ bölgede, aynı insanlar nezdinde itibar sağlayacağından
res bir seçimi göze almış bulunsalardı, kendilerini ikt­ çekiniliyorsa kendimize ve yaptığımız işin milli irade­
dara getiren ve iktidarda tutan seçimlerde D.P. lehine ye uygunluğuna hiç güvenemiyoruz demektir. Böyle
kullanılmış oyların büyük kısmının D.P. aleyhine dön­ düşünmek, memleket realitelerinden habersiz olma ve
mesiyle düşeceklerdi. Demokrat vatandaşlar derken! milleti hiç tanımama mânasına gelir. Yeni partilerin
kastedilenler son dakikaya kadar Menderesin teknesini kurucuları ve eski Ur partinin Demokrat avcıları
terketmemiş, onun partisinde veya hizmetinde faal rol bu yüzden hüsrana uğrayacaklardır. Ama onların, ha­
almış, bizzat belirli bir suç işlememek olmakla beraber yallerini hakikat sanarak kopardıkları gürültüler kar­
arabasını düşük Başbakanın yıldızına bağlamış kimseler­ şısında biz telâşa gelir de inandığımız güzel prensipleri'
dir. Kapatılan partinin ocak, bucak, ilçe ve İl teşkilâtında elimizin tersiyle itersek işte o zaman gaflet göstermiş
vazife görenler, 1957 seçimlerinde Menderesin adayları oluruz.
olarak millet karşısına çıktıkları halde hezimete uğra­ Hep okuyoruz ve hep duyuyoruz. Bir kısım vatan­
dıklarından dolayı bugün Yassıadada bulunmayanlar daşlar üzerine kanunî ambargo konulması veya siyasî
bu kategorinin mensuplarım teşkil etmektedirler. partilerin bunlara kapılarını kapamaları tavsiye olu­
Siyasî faaliyetin açılmak üzere bulunduğu şu sıralarda,' nuyor. Bir süredir daima olduğu gibi, mucip sebep diye
bunların durumları çok çeşitli , yorumlara vesile ver­ de "İhtilâlin emniyeti" klişesi ortaya atılıyor. İhtilâ­
mektedlr. Demokrat vatandaşları kendi etiketleri al­ lin bir tek emniyeti vardır: Tamamile serbest seçimle
a
tında İkinci Cumhuriyetimizin siyaset hayatına sok­ kurulacak olan kuvvetli, kendinden emin, demokratik
mak isteyen sayısız partinin birdenbire su üstüne çıkı- bir iktidar! Böyle bir iktidar memlekete kısa zamanda
vermesi ve bunların başında C.K.M.P. nin aynı istika­ huzur getirecek, hiç sinirlenmeden, hiç kızmadan, ak­
mette harekete geçmesi, meseleyi "günün meselesi" linin baştan gitmesine müsaade etmeden Türkiyenin
haline getirmiştir. Teşebbüslerin gayesi, o vatandaşlar
cy
meseleleri üzerine süratle ve bilgiyle eğilince bir ihti­
marifetiyle son seçimlerde D.P. ye gitmiş oyları kana- lâlin vuku bulmuş olduğu dahi hatırlanmayacaktır.
lize etmektir. Bunun, köyün çocuklarım bir kavalı ça­ Partizan idareden yıllar yılı şikâyet etmiş olanlar va­
larak toplayıp götüren masallardaki kavalcının kudre­ tandaşları ikiye bölerlerse, geçici bir süre için dahi olsa
tine bir takım kimseleri sahip saymak demek olduğu bir parya sınıfı yaratırlarsa sâdece binilen dal kesilir.
ve bir yanlış hesap teşkil ettiği şüphesizdir. Mendere­ İkinci Cumhuriyetin ilk iktidarı her şeyden çok geniş
sin peşinden gitmiş olan geniş bir kütlenin, hele bir prestije, münakaşasız itibara muhtaçtır. Bu, ancak
düşük Başbakanın hangi kıratta adam olduğu Yas- umumî seçimlerde millet iradesinin tam tecellisiyle sağ­
sıadadakl halinden anlaşıldıktan sonra ayılmış bu­ lanabilecek bir husustur. İnsanların siyasî haklarından
pe

lunduğu da şüphesizdir. Ama bâzı spekülasyonlara ko­ ancak mahkemelerde hükme bağlanmış suçları mah­
nu olsunlar veya olmasınlar Demokrat vatandaşları­ rum edebilir. Onun dışında, kanunla konulmuş bir tah­
mızı Türkiye hudutlarının ötesine götürüp bırakmaya­ dit, karakuşî bir tefrik sâdece müstakbel iktidarın
cağımıza göre bunların Türk siyaset hayatındaki yer­ kuvvetini zedeler ve ihtilâl işte o zaman tehlikeye dü­
lerini memleket menfaatlerine en uygun şekilde sağla­ şer. Zira Menderes, insanları her şeyden çok haksızlığa
mamız şarttır. En uygun şekil ise, onları tutumlarında mâruz kaldığı hissini çileden çıkardığını unuttuğu için
serbest kılmaktan ibarettir. bir tekmede devrilecek hale düşmüştür.
Bırakalım Demokrat vatandaşları, nihayet vatanla­
Bir memlekette kin ve düşmanlık tohumlarının rı olan bu topraklarda Menderesin bize tattırmadığı,
ekilmesi, hiç bir topluluğa fayda vermemiştir. Demok­ çok gördüğü hürriyeti tatsınlar. Aslına bakılırsa içle­
rat vatandaşlardan büyük bir kısmının, Menderesin ik­ rinden pek, ama pek çoğu bizlerden ne daha iyi, ne de
tidar yıllarındaki davranışları şüphesiz kütleler üze­ daha kötüdürler ve kapıldıkları, cereyanda kaderin rolü
rinde tatlı hatıralar bırakmamıştır. İdare adamlarına büyük olmuştur. Madalyonun öteki yüzü su üstüne çı­
baskı yapanlar, Parti kanalıyla zengin olanlar, başka­ kabilseydi acaba göreceğimiz manzara çok mu değişik
larına hayat hakkı tanımayanlar hep bu kategoriden olacakta? Geniş kalplilik, kendine güvenin verdiği mü­
çıkmışlardır. Bu yüzden de geniş iğbirar toplamışlar­ samaha hissi, kin ve nefretin yerini alan kardeşlik hissi
dır. Bugün, siyasî hayat açıldığında onları tekrar, san­ şimdiye kadar hiç kimseye zarar vermemiştir.
ki hiç bir şey olmamışcasına ellerini kollarım sallaya­ Suçlular, aynı suçlan bir daha hiç kimsenin işle­
rak sahnede görmek pek çok kimsenin gücüne gidecek­ meye cüret edemeyeceği şekilde cezalandırılsınlar. Ama
tir. Hattâ bunların, menfaatleri ellerinden alındığı için suçlanmalarına imkan olmayanlar, arzuladığımız ce­
intikam gayesi gütmeleri, o hızla çalışmaları, kütleleri miyette kanun önünde mutlaka masum muamelesi gör­
gene yanlış istikamete şevke gayretleri de mümkündür. meli, ancak milletin sağ duyusu tarafından gerekiyor­
Ama eğer bir demokratik rejim kuracaksak ve onu in­ sa tasfiye edilmelidirler. Bu millet bunu Başaracak ol­
atta haklarını kaale alarak işleteceksek prensiplerimi- gunhıktadır.

AKİS, 20 ŞUBAT 1961 5


YURTTA OLUP BİTENLER
birlerinin sıhhatiyle kendi sıhhatleri girdi ve 20 numaralı evin önünde Selim Sarpere telefon ederek Inönü­
derecesinde alakalanmışlar, telefon­ durdu. Arabadan Devlet Başkanının nün kendisini ziyaret edeceğini bil­
la veya vasıtalı karşılıklı şifa dile­ bir yaveri indi ve bahçe içindeki, mü- dirmiş ve görüşmede hazır bulunma­
ğinde bulunmuşlardı. İnönü İyileştik­ tevazi fakat şirin, iki katlı evin ka­ sını istemişti. Merdivenleri ağır a­
ten sonra Devlet Başkanına, geçmiş pısını çaldı. Az sonra aynı kapıdan dımlarla çıkan 77 yaşındaki İnönü
olsun ziyaretinde bulunmayı arzula- aynı yaver yanında beyaz saçlı, gü­ bir yabancılık hissetmeksizin kapı­
mıştı. Fakat o tarihte Gürsel henüz ler yüzlü, her zamankinden daha dinç dan içeri girdi.
yatağında yatıyor yahut koltuğunda görünen İnönüyle birlikte çıktı, İnö­ Aşina ziyaretçi
oturuyordu, İsmet İnönüyü ayakta nü siyah bir palto, siyah şapka giy­ Antrede İnönünün paltosu alındı. I-
karşılayamamak kendisini üzecekti. mişti. Boynunda meşhur yün atkısı nönü koyu gri, kruvaze bir fla­
Aldığı asker terbiyesi ve şahsî neza­ vardı. Cadillac'ın uzun boylu, ince nel elbise giymiş, ceketinin iki düğ­
keti ziyareti biraz ileri tarihe bırak­ bıyıklı genç şoförü -Orgeneral Gür­ mesini de iliklemişti. Üst cebinde be­
tırdı. Bu arada doktorları da heye­ selin, Kara Kuvvetleri Komutanı i- yaz bir mendilin düz kenarı görünü»
canlanmasını doğru bulmuyorlardı. ken makam şoförüydü- kapıyı açtı. yordu, içinde bir kaşmir, açık gri sve­
Ama bitirdiğimiz haftanın sonunda İnönü, yaverle beraber otomobile ter vardı. Kravatı parlak kumaştan­

a
cy
pe

İnönü Gürseli ziyaret ettikten sonra Çankayadan ayrılıyor


Hiç yabancılık çekmedi

iyi gönler artık geri gelmişti Dev­ bindi. Cadillac Ayten sokaktan Çan­ di. Eski Cumhurbaşkanı kendisine
let Başkanı hastalığıyla savaşından kaya istikametinde hareket etti. "Buradan efendim" diye yol göste­
muzaffer çıkmıştı. Rahatça çalışabil­ Gençlik caddesinden ve yeni Bü­ rilmesine aldırmadan sol taraftaki
diği gibi bir bastona, yahut bir kola yük Millet Meclisinin önünden Ata­ yaverler odasına doğru yürüdü, "Şu­
hafifçe dayanmak suretiyle yürüye­ türk Bulvarına çıkan araba Çanka- radan gidelim" diyerek oradan bi­
biliyordu da.. Türkiyenin yaşayan en yanın çamuru buz tutmuş stabilize lardo salonuna geçti. Salonda bilar­
büyük askerini bir askere has şekil­ dik yokuşunu bir nefeste tırmandı. do masası yoktu. İnönü Selim Sarpe-
de karşılayabileceğinden emin olun­ Nizamiyedeki otomatik silahlı as­ re dönerek "Bilardo masası ne oldu?"
ca, Devlet Başkanı İnönünün Ziyare­ kerlerin selamları arasında, dar yol­ diye sordu. Sarper cevap verdi:
tinden şeref duyacağını bildirdi. dan Pembe Köşkün merdivenleri ö- "...Yukarı salona alındı, efen­
O gün, saat 10.12 idi ki Devlet. nüne yanaştı. Merdivenlerin başında dim. Gürsel paşa bilardo oynuyor
Başkanının plâkasız, muhteşem Ca­ İhtilâl hükümetlerinin dirayetli Dış­ da."
dillac'ı -Menderes arabayı kendisi işleri Bakanı Selim Sarper ve Devlet İnönü neşeyle gülerek:
için hususi surette getirtmiş, fakat Başkanının yakışıklı başyaveriyle di­ "— Çok iyi! Demek bilardo oynu­
kullanması kısmet olmamıştır- Me- ğer yaverleri İsmet İnönüyü karşıla­ yor. Çok güzel. Çok güzel" dedi.
busevlerdekı Ayten sokağa süratle dılar. Cemal Gürsel çarşamba günü Oradan tekrar koridora çıkıldı.
6 AKİS, 20 ŞUBAT 1961
YURTTA OLUP BİTENLER
Kahverengi elbisesine çok uyan aynı ret intibalarıni naklederken Devlet
renk, nefis bir kravat takmış olan Başkanı hakkında ayna övücü lisanı
Cemal Gürsel İnönüyü orada bekli­ kullanıyordu. Partisi içindeki 1 nu­
yordu. Devlet Başkanı misafirini he­
yecanla karşıladı. İki paşanın el sı­ Kulağa Küpe maralı yardımcısına konuşulanları
özetledi. Memleket meseleleri üzerin­
kışmaları son derece samimi oldu. deki bu hasbıhal kendisi için faydalı
Bilerini bir süre birbirlerinden ayır- olmuştu.
madılar. Sonra Gürsel İnönünün ko­
luna girdi ve Paşalar yemek odasını
Ne kafa ! Görüşme haberi, bazı çevreler ha­
riç -ertesi gün, C.K.M.P. nin muteber
geçtikten sonra sol taraftaki ufak "Yassıadada hesap veriyorlar organı ve Bölükbaşının sadık sözcüsü
salona yerleştiler. Yanlarında Dışiş­ ya... Daha hiç bir hâdise ol­ Kudret gazetesini açanlar sütunlar
leri Bakanı Selim Sarper vardı. Dev- madan, peşin peşin, aralarında arasında ziyaret haberini boşuna a­
let Başkanı İnönünün ziyaretinden toplanıp Sıkı Yönetim kararı radüar; yoktu- bütün yurtta ferah­
önce Başbakan Yardımcısı Kızıloglu almışlar ve bunu bir açık çek lık yarattı. İki paşadan, bir kaç gün
ve bir kaç Bakanı kabul etmişti. Fa­ halinde efendileri Menderese evvel Ahmet Emüı Yalman -Allah
k a t onlar iki paşanın görüşmesinde takdim etmişler. Efendileri selâmet versin!- bir tuhaf şekilde
bulunmadılar. hangi ânı münasip görüne, o bahsetmiş. Gürseli ve înönüyü layık
Ziyaret bir geçmiş olsun ziyareti an Stkı Yönetimi ilan edecek. gördüğü makamlara yerleştirmiş, bü­
olduğundan evvelâ sıhhatten bahse­ Başol soruyor: tün işleri halletmiş, mevkileri tak­
dildi. İki paşa da birbirlerini canlı, "— Ama, siz o karart alır- sim edivermişti. Yazısında iki paça
keyifli ve sıhhatli görmüşlerdi. Kar­ ken Sıkı Yönetimin şartları tarafından kabul edildiğini de çıtlat­
şılıklı olarak rahatsızlıklarından bah- yoktu." tığından pek çok kimse Ahmet Emin
settüer. Birbirlerine tavsiyelerde bu­ Hep bir ağızdan cevap veri­ Yalmanın -Allah selamet versin!-
lundular. Muhavere neşeli oldu. An­ yorlar; yazdıklarmı paşalar arasında bir ga­
cak bu fasıldan sonradır ki 55 daki­ "— Vardı! İsmet Pasa, ih­ rip anlaşma yapüdığı mânasına al­
kalık görüşmenin daha mühim kısım­ tilal olacaktır dedi". mışlardı. Halbuki İki paşanın düşün­
larına geçildi. İnönü ve Gürsel mem­ Hiç bir şeyden dolayı olma­ dükleri tek şey vardı: Serbest se­
leketin vaziyetini ve memleketin me­ sa, bu adamları çöpçü dahi o- çimle bir demokratik idarenin kurul­
selelerini nasıl gördüklerini birbirle­ lamayacakken memleket ida­ ması. Üst tarafı için bir tasavvur ba­
a
rine anlattılar. İki paşa böyle bir resine heveslendiklerinden do­ his konusu dahi değildi. Evvelâ mil­
"müdavele-i efkar"da uzun bir fası­ layı ipe çekmeli. letin iradesinin tecellisi gerekmektey­
ladan sonra ilk defa olarak bulunu­ İsmet Paşa "ihtilâl olacak­ di. Nitekim İnönü daha yaz ayların­
yorlardı. Her konuda aralarında gö­ tır" demiş ve bunlar çûre-i ha­ da bir tek kararı olduğuna açıkça
cy
rüş birliği olduğunu tesbitten mem­ lâsı bulmuşlar: Sıkı Yönetim! bildirmişti: Partisini, partisinin ba­
nunluk duydular. Durumda endişeyi Kimler bizi idare etmiş, yâ- şında olarak seçimlere sokmak!
mucip bir şey yoktu. İşler düzele­ rabbil Bundan sonra ne yapacağım, değil
cekti. Yalman, kendisi dahi bilmiyordu.
Selim Sarper dış konular etrafın­ Her halde, her türlü ikbal düşünce­
da izahat verdi, paşalar bunlar hak­ sini çoktan geride bırakmış inönü
kındaki fikirlerini de söylediler. Yal­ de kuvvetine hayranlığım belirtti. memleketin yüksek menfaatleri ken­
Yanındakiler de kendisiyle aynı fikir­ disinden ne bekliyorsa onu -o da, an­
nız iç politikada değil, dış politikada
deydiler.
pe

da temkin ve basiret iktidarın pren­ cak elzem olan süre- yapacaktı. Ay­
sibi olmalıydı. Zaten Sarper de böyle O akşam İsmet İnönü de, Genel nı hisler Türkiyede bir ikinci adamda
Sekreteri İsmail Rüştü Akeala ziya- mevcutsa, o da Cemal Gürseldi. O-
bir tutumun şampiyonu bulunuyordu.
Dakikalar ilerledikçe samimiyet da­ nun da yüreğindeki tek ihtiras su
ha da arttı. İki liderin gözlerinde bir­ memleketin gerçek bir demokratik
birleriyle görüşmüş ve birbirlerini iyi idare içinde saadete kavuşmasından
bulmuş olmanın hazzı vardı. Muhave­ ibaretti.
renin sonunda söz tekrar sıhhate Nitekim Çankayadaki "geçmiş
geldi ve karşılıklı iyi temennilerde olsun ziyareti" sâdece bu hislerin ışı­
bulunuldu. ğı altında birbirlerini sayan, birbirle­
Gürsel misafirini, gene koluna gi­ rini seven vs birbirlerine ivazsız ina­
rerek mermer merdivenlere kadar u- nan iki adamın, şahıslarım değil, yurt­
ğurladı. Dışarıya, soğuğa çıkamadı­ larını ilgilendiren hayati meseleleri
­ından dolayı özür diledi. Fakat Baş­ en samimi tarzda görüşmeleri şek­
yaveri ve Dışişleri Bakam Selim Sar­ linde geçti.
per İnönüyle birlikte, merdivenlerin
altına kadar indiler.
Güzel bir görüşme olmuştu. Demokrasi
Karşılıklı memnunluk
İnönünün, gene aynı şahane Cadillac­ Temel taşı
la Ayten sokaktaki evine doğru (Kapaktaki Profesör)
yola çıkmasından sonra Devlet Baş Kır saçlı, ortanın üst tinde boylu,
kam, Dışişleri Bakam, Gürselin dok­ kalkık kaşlarının altındaki gözle­
torları ve yaverleri bir araya geldik­ rini yerden ayırmayan adam, iskem­
lerinde Gürsel Türkiyenin bu yaşa­ lesine ikinci defa yerleşti. Biraz ön­
yan en büyük askerini hararetle, sa­ Enver Ziya Karal ce iki nefes çektikten sonra önün­
mimiyetle övdü. Onun gösterdiği ira­ deki kültablasına bıraktığı Yenice

AKİS, 20 ŞUBAT 1961 7


YURTTA OLUP BİTENLER
sigarasını unutmuştu. Sıkılgan bir nin tek değil, fakat iki meclisli olma­
hareketle cebinden çıkardığı paketten sından ileri gelmektedir.
bir Yenice daha aldı, kahverengi, şim­ Mayısı beklerken
şir ağızlığına itina ile yerleştirdi. Si­ Bitirdiğimiz hafta, AKİS'in geçen­
garasını yakmadan önce etrafına lerde bildirdiği "erken seçim" ha­
gözucuyla kaçamak bir bakış daha beri gittikçe açıklık kazanır ve bazı
fırlattı. Etraftakiler ne kadar uzak­ tarihler üzerinde ciddi surette konu­
ta olsalar, söyleyeceklerini işitebilir- şulurken gözler Temsilciler Meclisi­
lerdi. Yanındaki genç adamdan baş­ nin Anayasa Komisyonu üzerine çev-
kasının duymaması için görünür bir rildi. Zira seçimlerden önce bu Ko­
gayretle, yavaş yavaş konuşmaya misyon tarafından hazırlanan Ana­
başladı. Elindeki kâğıtta yazılı bir yasa -Kurucular Meclisinin oyunu al­
cümleyi işaret ederek: dıktan sonra- referanduma arzedile-
"— Meselâ, şu sorunuza kısa ve cektir. Referandumla Genel Seçimin,
kesin bir cevap vereyim" dedi. bir arada yapılması yolundaki kuv­
vetli cereyan müsbet sonuca var­
Konuşma, bitirdiğimiz haftanın
mazsa Anayasa Mart içinde Temsil­
ortalarında bir gün, Yeni Meclis bi­
ciler Meclisinde müzakere edilmeye
nasının Anayasa Komisyonuna ayrı­
başlanacaktır. Temsilciler Meclisi o
lan genişçe salonunda, Anayasa Ko­
işle meşgulken Seçim Komisyonu re­
misyonunun profesör başkanı Enver
ferandumu nizamlayacak tasarıyı
Ziya Karal ile AKİS muhabiri ara­
hazırlayacaktır. Seçmen kütükleri
sında geçiyordu. AKİS muhabirinin
bundan sonra ele alınacak ve Anaya­
kendisine verdiği kâğıtta kır saçlı
sa metni, en geç Mayısın ilk yarısın­
başkanın işaretleyerek cevaplandır­
da millet oyuna sunulacaktır. Kuru­
dığı soru, "Kuvvetli bir yürütme or­
cular Meclisindeki gayretler, Anaya­
ganına taraftar mısınız?" sorusuydu.
Enver Ziya Karal, bu soruyu kısaca Doğan Avcıoğlu sanın ittifakla çıkarılması yolunda­
Kuvvetli icra peşinde dır. O takdirde referandumun netice­
ve kesin olarak "Evet" diye cevap­
si hiç kimseyi şaşırtmayacaktır. 1-
landırdı, sonra şunları ekledi:
kinci Cumhuriyetin Anayasası kabul
"— Komisyonumuz kuvvetli bir fetle iktidar arasında daha iyi bir edildikten ve yürürlüğe girdikten
a
yürütme organı kurmak taraflısıdır. temsil nisbeti kuracak şekilde de­ sonra Genel Seçimler için oyalanıl­
Ancak bir şartla.. Bu kuvvetli yürüt­ ğiştirmek, bu denetlemenin yapılma­ mayacak ve yaz ortasında -muhte­
me organı aynı derecede kuvvetli ve sını fazlasıyla sağlayacak kabiliyette melen Temmuz başında- Türk mille­
tesirli bir denetlemeye tâbi olmalı­ bulunmuştur. Eğer yeni Anayasada ti kendi iktidarını serbestçe seçmek
cy
dır." bu konuda eskisinden oldukça fark­ üzere sandık başına davet olunacak­
Cevap bu olunca, AKİS muhabiri­ lı birkaç hüküm varsa, bu da İkinci tır. Genel Seçimler Adalet Bakanı •
nin aklına hemen şu soru geldi: Bu Cumhuriyetin Büyük Millet Meclisi- Temyiz Başkanı, İçişleri Bakam Da­
denetleme mekanizması nasıl kurula­ nıştay Başkam olan. bir koalisyon
caktır? kabinesi tarafından idare olunacak­
Bitirdiğimiz haftalar içinde, Ana­ tır. Partiler kendi adaylarım Devlet
yasa Komisyonu "Onar projesi"nde ve Hükümet Başkanına bizzat bildi­
derpiş edilenin aksine, İkinci Cumhu­ receklerdir.
pe

riyetin kuvvetli bir yürütme organı­ Bitirdiğimiz hafta gözlerin baş­


na muhtaç bulunduğu gerçeğini tes­ kentte Anayasa Komisyonuna çevril­
cil edince hatırına bu sual gelen tek mesi bu hususların meydana çıkma­
adam AKİS muhabir» olmadı. Ana­ sından doğdu. Komisyon son hızla
yasa Komisyonunun yasama ve yü­ çalışmakta, tasarıyı mümkün nisbe-
rütme organları alt komisyonu -bu tinde çabuk ve kusursuz olarak Mec­
komisyonda üç tane tanınmış hukuk­ lise sunmak istemekteydi. Temsilci­
çu, Turan Güneş, Bahri Sava ve ler Meclisi Anayasa Komisyonunun
Mümtaz Soysal ile Sadık Aldoğan şimdiye kadar yaptığı çalışmalarda
vardır- bir rapor hazırladı. Hazırla­ tek bir ana istikamet görülüyordu:
nan rapora göre, yeni Anayasaya bu Sıddık Sami tasarısı ile 1924 Anaya­
konuda konulacak hükümler 1924 A- sası arasında mesut bir denge kurma
nayasasındaki hükümlerden pek fark­ gayreti. Bilindiği gibi, 27 Mayısı he­
lı olmayacaktır. Her parlamanter re­ men takip eden günlerde, geride bı­
jimden aynı şekilde yürütülen denet­ raktığımız devrenin bütün günahla­
leme mekanizması için Sıddık Sami rı, İktidar - Muhalefet münasebetle­
tasarısının duyulmadık tekliflerin] rinin çığırından çıkmasının bütün ka­
benimsemeye hiç de lüzum görülme­ bahati. Anayasa Komisyonunun genç
miştir. 1924 Anayasasında mevcut üyelerinden birinin, Mümtaz Soysalın
Soru, Gensoru ve Meclis Soruştur­ tabiriyle "Suçsuz 1924 Anayasası"nın
ması müesseselerini kuvvetlendirmek, sırtına yüklenmişti. Fakat zamanla
Meclis Başkanının tarafsızlığını sağ­ ortalık durulunca gördüğümüz
layacak bâzı ek hükümlerle Muhale­ Korkulu rüyaların çok kere. hu­
fetin Meclis içi çalışmasını -kolay­ Mümtaz Soysal kuk metinleri dışında kalan asıl se­
laştırmak, seçim »istemini muhal»' "Suçlu ayağa kalk!" bepleri üzerinde durmak zarureti iş-
8 AKİS, 20 ŞUBAT 1961
YURTTA OLUP BİTENLER
İeyen kafalarda belirdi. Gerçekten, 1928 yılında Edirne Lisesini iyi İnkılâbın Anayasa Komisyonuna baş­
1924 Anayasasının 1946 ile 1950 yıl­ bir derece ila bitirdi. Çalışkanlığı kanlığı uygun görüldü.
ları arasındaki dEvrede mükemmel şansına yardımcı olmuş, Fransada Enver Ziya Karal evlidir ve iki
bir şekilde işlediği unutulmamalıdır. tarih tahsili yapması imkânı sağlan­ kız çocuğu vardır. Sabahın saat seki­
Bu da göstermiştir ki 1924 Anayasa- mıştı. 5 yıl Fransada kaldıktan son­ zinden akşamın sekizine kadar fası­
sı Demokrat Parti işbaşına geçtiktin ra İstanbula döndü ve Üniversitede lasız çalışan Başkan, bitirdiğimiz
sonra iyi istememişse, bunun gerçek tarih dersleri vermeğe başladı. 1933 haftanın sonunda vakitsizlikten şi­
sebebi Anayasa dışında kalmaktadır ten 1940 yılma kadar bu görevine de kâyet ediyordu.
1950 yılından sonraki durumun so vam eden Enver Ziya, 1040 ta Anka Çetin meseleler
rumlusu "Suçsuz Anayasa" değil, raya geldi, Dil ve Tarih - Coğrafya Aslında bunda şaşılacak bir cihet
Tiirkiyede işleri ele alan ve "komite Fakültesinde görevine devam etti. yoktur. Anayasa komisyonunun
ci" likten devlet adamlığına yüksel Bu arada Türk inkılap Tarihi ile il­ bütün Üyeleri aynı dertle malûldür­
meyi beceremeyen, siyaset ve ahlâk gili denemeler yazmakta ve yayınla­ ler, ki, Beşiktaş maçlarına gidebilen
anlayışları sakat, çete zihniyetli dü­ maktaydı. Daha çok, Osmanlı İmpa Karal Başkanlık sıfatı dolayısıyla ay­
şük idarecilerdir. ratorluğunda yenilik hareketiyle ilgi­ rıca yüklüdür. Birinci Cumhuriyet
27 Mayısın hemen ertesinde yeni leniyordu. tarihini en iyi bilen insanların başın­
Ur Anayasa hazırlamakla görevlen­ Enver Ziya Karal 1944 yılında, da gelen Enver Ziya Karal, şimdi
dirilen Sıddık Sami Onar, bu gerçeği
görmekte büyük güçlük çekmiş ve
bütün suçu, aslında Wesminster tipi
bir parlamenter rejimi pekâlâ düzen-
leyebilecek bir Anayasa olan 1924 A-
nayasasma yüklemek istemiştir. Bu
bakımdan, Sıddık Sami heyetinin ça­
lışmaları sonunda ortaya çıkan eser.
gene Anayasa Komisyonunun genç
üyelerinden birinin, Münci Kapaninin
deyimiyle, "Türkiyenin bugün içinde
a
bulunduğu şartlatın ve karşılaştığı
iktisadi ve sosyal meselelerin çözü
münü imkânsız kılmasa bile, çok a-
ğırlaştıracak ve güçleştirecek bir
hukuk çerçeve" olmaktan öteye gi­
cy
dememiştir. Fakat Kurucu Meclisin
bir tarih profesörünün başkanlığın­
daki Anayasa Komisyonu, gerçekleri
Hukuk imparatorundan daha iyi
görmeyi becerdiği için, şimdi emin
adımlarla, doğru yolda ilerlemekte­
dir.
Mütevazi bir hoca
pe

Anayasa Komisyonunun kır saçlı,


fakat genç ve dinç başkanı Enver
Ziya Karal 1906 da Üsküpte dünyaya
geldi. Babası Üsküpün tanınmış iş
adamlarından müteahhit Ağalı Meh­
met, annesi Zeynep Hanımdır. Enver
Ziya küçüklüğünü, ilk tahsil çağına Emin Paksüt Enver Ziya Karalla beraber
kadar Üsküpte ailesinin yanında ge­ "Yürüyelim arkadaşlar..."
çirdi. O sırada Balkan Harbi patlak
verdi. Annesini ve babasını bu harp­
te kaybeden Enver Ziya, artık Üs­ öğretim üyesi olduğu Dil ve Tarih - İkinci Cumhuriyetin kurulusuna ça­
küpte kalaanâzdı. Akrabaları ile bir­ Coğrafya Fakültesine Dekan seçildi. lışkan bir işçi olarak katılmaktadır.
likte İstanbula göç ettiler. Küçük En- Üç yıllık Dekanlık görevinden sonra Bu çalışkan işçinin karşılaştığı mese­
verin tahsil çağı gelmişti. Ortaköy 1948 de Ankara üniversitesi Rektör­ leler, Oyla kolayca çözülecek gibi de­
İlkokuluna kaydettirildi. Çalışkan bir lüğüne getirildi. 1950 ye kadar Rek­ ğildir. Ancak bütün güçlüklerine
talebeydi. Hiç sınıfta kalmadan ilko­ törlük yaptı. Ayrıca, Siyasal Bilgiler rağmen, alt komisyonlarda çalışan
kulu ve ortaokulu bitirdi. Lise tahsi­ Fakültesiyle Harp Tarihi Akademi­ yardımcılarının gayretiyle, bunların
li için 1925 yılında Edirneye gitti. Pa­ sinde de dersler verdi. Siyasal Bilgi­ büyük bir kısmı şimdiden kesin birer
rasız yatı! okuyordu. Bu çalışkan ler Fakültesinde İnkılâp Tarihi Ens­ hâl çâresine bağlanmıştır. Mesela,
talebenin, tahsil sırasında iki şeye titüsünün kurulmasına önayak oldu. yasama ile yürütme organları ara­
fazlaca sevgisi vardı: Biri tarih, di­ Atatürkün Selanikteki evinin müze sındaki münasebetler aşağı yukarı
ğeri futbol. Tarih derslerinden başını haline getirilmesinde d» Enver 21ya tanzim edilmiş, Türkiyenin şartları­
alamıyordu. Tarihten artan vaktini Karaim şahsî gayreti en büyük rolü nın gerektirdiği kuvvetli bir yürütme
de futbola vermekteydi. Edirne lise­ oynadı. Dil ve Tarih - Coğrafya Fa­ organı kurulmuştur. Bunun yanısıra
sinin futbol takımı kaptanlığını yap kültesinde öğretim üyeliği görevine yasama organının yapısı da ana hat­
makta, idare işleri ile de kulüp baş­ devam ederken, bilhassa yakın çağ larıyla ortaya çıkmış bulunmaktadır.
kam olarak ilgilenmekteydi. tarihindeki genig bilgisi dolayısıyla ikinci Cumhuriyetin yasama, organı

AKİS, 20 ŞUBAT 1961 9


YURTTA OLUP BİTENLER
biri Millet Meclisi, diğeri Cumhuriyet öteye gidemeyen birer siyaset dük- bakımından bağımsız hissetmeleri
Meclisi adını taşıyan iki meclisten kânı olduklarım açıkça göstermiştir. için, partinin desteğinden çok, adayın
kurulacaktır. Böyle olduğu halde Türkiyede korpo­ şahsına yer verecek bir seçim sistemi
Anayasa Komisyonunun yasama ratif bir ikinci meclis kurmak, üste­ aranacaktır. Üye sayısı ne kadar az
organının ana hatlarını çizmesi ol­ lik bu meclise asıl yasama işiyle gö olursa ikinci mecliste görüşmeler o
dukça zaman almış, gerek alt komis­ revlendirilmesi gereken birinci mec­ kadar sakin ve serinkanlı geçeceği
yon, gerekse komisyon çalışmaların listen daha büyük yetkiler vermek için de, ikinci meclisteki üye sayısı
da ikinci bir meclisin lüzumlu olup nereden çıkmış, kimin aklına gelmiş­ 150 olarak tesblt edilmiştir. Altı yıl­
olmadığı meselesi uzun boylu gözden tir? Doğrusu bunu Sıddık Sami heye­ lık bir süre için seçilecek bu 150 üye­
geçirilmiştir. İkinci meclise taraftar tinin üyeleri bile anlayamamışlardır. nin üçte biri, her iki yılda bir yenile­
olmayan bazı üyeler federal bünyeli Sıddık Sami tasarısına verilen mu­ necektir. Bundan başka, meclisin ih­
devletler dışında ikinci meclis dene­ halefet şerhleri bu hususu açıkça gös­ tisas bakımından zenginleşmesini
melerinden pek başarılı sonuçlar elde termektedir. Bir heyetin sekiz üye­ sağlamak amacıyla Cumhurbaşkanı­
edilemediğini, bu meclislerin tarihi sinden yedisi buna muhalif olduğu na meclisin tşekkülünü değiştirmeye­
sebeplerle yaşıyabildikleri yerlerde halde, korporatif meclis tasarıda na­ cek ölçüde üye tâyin etmek yetkisi
de millet iradesini daha kuvvetle ak­ sıl yer almıştır? Bu sorunun cevabı­ de verilmektedir.
settiren birinci meclis yanında gitgi­ ­­, yerse verse, kendi fikirlerini her- İşi çok bir mahkeme
de sönerek önemlerini kaybettikleri­ şeyin üstünde gören Sıddık Sami ho­ Enver Ziya Karal ve arkadaşlarını
ni söylemişlerdir. Bundan başka ca verebilir. en çok uğraştıran meselelerden
gençler arasından yükselen bâzı ses­ Bereket versin ki, Kurucu Mecli­ biri de, Anayasa Mahkemesi oldu. A-
ler, genç üyelerin ikinci meclisin sa­ sin Anayasa Komisyonu üyeleri peşin nayasa Komisyonunun bâzı genç U-
manla muhafazakar bir hüviyet ka­ hükümlere rağbet eden kimseler ol­ yelerine göre, bağımsız mahkemeler
zanmasından korktuklarını göster­ madıkları için, bitirdiğimiz haftalar­ meselesi köklü bir çözüme bağlanıp
mektedir. Fakat başta Karal olmak da "demokratik ve kamu oyuna da­ kanunların Anayasaya aykırılığı ko­
üzere,-komisyon üyelerinin büyük ço­ yanan bir rejimde, bir sınıfın veya nusunda karar almak yetkisi hâkim­
ğunluğu ikinci meclise taraftar gö­ bir zümrenin ayrı bir temsile sahip lere bırakılabilirse, son yılların can­
rünmüşlerdir. Böyle düşünenlere gö­ olmasına ve genel oydan gelen veya kurtaran simitlerinden biri olarak
re ikinci meclis, bir yasama organı genel oyun tasvibini kazanmış siyasi ortaya atılan Anayasa mahkemesi
olarak belki önemini kaybetmiştir a- tercihlerin karşısına başka bir siyasî konusu da önemini kaybedecektir.
ma cemiyette bir muvazene unsuru tercihin konulmasına" imkân olma­ Üstelik, bütün azametiyle kurulacak
a
olarak hâlâ önemini korumaktadır. dığını söyleyerek, korporatif meclis bir Anayasa mahkemesinin, ileride
Bu bakımdan, aşağı yukarı bütün fikrini bir tarafa bıraktılar ve seçim­ Türk idaresinin daha uzun müddet
ileri demokrasilerde birer ikinci mec­ le iş başına gelecek bir ikinci meclis muhtaç olduğu devrimciliği frenleye­
lis vardır. Kaldı ki ikinci meclis için esasını kabulü daha uygun gördüler. cek ve hukukî bahanelerle sosyal ve
cy
Türkiyede bâzı tarihî sebepler de Bu meclise seçilebilmek için 40 yaşı­ ekonomik reformları köstekleyecek
mevcuttur. Birinci ve ikinci Meşru­ na basmış ve yüksek öğrenim yapmış Ur kurum haline girmesi ve başka
tiyet devirlerinde, Türkiyede iki mec­ olmak şartı konuldu. ikinci meclis yollarla da sağlanabilecek olan hak
lisli sistemler kurulmuştur. Bilgili üyelerinin, kendilerini parti disiplini ve hürriyet bekçiliği görevinden uzak­
bir tarihçi olarak Karal, bunun üze­ laşıp siyasî durgunluk unsuru haline
rinde dikkatle durmaktadır. gelmesi endişesi de belirtildi. Gerçek­
Sonra, son on yıllık siyasi hayatı­ ten, bu endişenin yersiz olmadığı gün
mızda ikinci meclisin yokluğu dâima gibi aşikârdır. Amerikadaki Yüksek
pe

kendini duyurmuş, siyasi partiler bu Mahkemenin Yeni Düzen sırasında


konuda programlarına maddeler bile Roosevelt'e neler ettiği, Truman'ın
koymuşlardır. Diğer yandan Sıddık çelik sanayii ile olan mücadelesini
Sami heyetinin hazırladığı anayasa nasıl baltaladığı unutulmamalıdır.
anketine gelen cevapların çoğundan, F a k a t komisyon üyelerinin büyük
memleket aydınlarının büyük bir kıs­ yoğunluğu, Anayasa mahkemesinin
mının da ikinci meclise taraftar ol­ lüzumuna inanmış göründüler. Böyle
duğu anlaşılmaktadır. düşünenlere göre, bütün çağdaş de­
İmparatorun loncaları mokrasilerde, bu cinsten mahkemeler
Temsilciler Meclisinin Anayasa Ko­ kurulmuştur. İkinci Cumhuriyetin A-
misyonu, ikinci meclisin kurulma­ nayasa mahkemesi de bir yandan ka-
sı konusunda Sıddık Sami tasarısı ile lunlarm Anayasaya uygunluğunu de-
birleşmekle beraber, bir noktada on­ ıetleyecek, diğer yandan Yüce Di-
dan kesin bir şekilde ayrılmaktadır. van görevini görecektir. Mahkemenin
Bu, ikinci meclisin kuruluş şeklidir kuruluşuna gelince, hu nokta üzerin­
Sıddık Sami tasarısında ikinci mec le de dikkatle durmak gerekti. Mah-
lise korporatif bir bünye verilmiştir kemenin üyeleri Amerikada olduğu
Bu husus açıklanır açıklanmaz bü gibi yürütme organı tarafından tayin
tün çevrelerde büyük bir hoşnutsuz edilse bağımsızlık sözden ibaret ku-
luk belirmiştir. Mussolini İtalyasın rulacak, meclis tarafından seçilse ço­
da, Petain Fransasında, Salaza ğunluktaki siyasî partinin isteği ağır
Portekizinde yapılan denemeler, kor basacağına göre seçilenler kendileri­
poratif meclislerin her türlü sosyal ni o partinin minnettarı hissedecek­
ve ekonomik yeniliğe cephe alan, çe­ tir.
şitli meslek adamları arasında bir Ragıp Sarıca Anayasa Komisyonu bu hususları
menfaat pazarlığına sahne olmaktan Kasa-i tağfur göz önünde tutarak ortalama bir yol
10 AKİS, 20 ŞUBAT 1961
YURTTA OLUP BİTENLER
seçti. Onbeş üyeden üçünün Yargı­ Nitekim, Karal ve arkadaşları da muştu? "Ne yapalım? C.H.P. gelir­
tay, üçünün Danıştay, üçünün Üni­ kaçırmamaktadırlar. se böyle olur"du. Hatta 147'1er mese­
versite, dördünün Büyük Millet Mec­ lesi bile C.H.P. nin marifetiydi. Bun­
lisi tarafından seçilmesini, iki üyenin lar menfaatleri zedelendiği için hınç­
de Cumhurbaşkanı tarafından tâyin C.H.P. larım alamamış bir avuç Demokrat
edilmesini kararlaştırdı. Sakal ve bıyık elebaşıyla müstakbel menfaat rüyası
içinde gözleri dönmüş bir başka avuç
Allegro ma non troppo Bitirdiğimiz hafta içinde bir gün, C. Milletçinin durmadan yaydıkları pro­
Karal ve arkadaşları, gözlerin ken­ H.P. nin Ankaradaki Ankara Ge­ pagandaydı. Ama, kusurlu tasarruf­
dilerine çevrildiği şu sırada İkinci nel Merkezinin dimdik merdivenleri­ lar çoğaldıkça propagandanın tesir
Cumhuriyetin tarihine çalışkan ku­ ni tırmanan grup Genel Merkezin ida­ sahası genişliyordu. Din silâhı, şimdi
rucular olarak geçmeye hak kazan­ recilerine pek dertli göründü. Gelen­ açıktan değil de alttan alta işliyor­
mış durumdadırlar. Dört alt komis­ ler, Anadolunun deniz kenarındaki, du. İktisadî düzen de parlak sayılma­
yona ayrılan bu çalışkan insanlar, ılık iklimli bir şirin vilâyetinin Halk­ yacağından ve bilhassa son vergi ka­
şimdiye kadar seksene yakın madde­ çı sakinleriydi. Dertleri büyüktü. nunları çeşitli şekillerde tefsir edildi­
yi tamamlamış ve kesin şeklini ver­ Bulundukları yerde C.H.P. hiç bir ku­ ğinden sanki iktidardaymışcasına C.
mişlerdir. Bu alt komisyonların bi­ suru bulunmadığı halde, yıpranmasa H.P. nin sırtındaki kambur artıyor-
rincisi genel esaslar ve temel haklar
konusunda, ikincisi yasama ve yürüt­
me organlarıyla bunlar arasındaki
münasebetler konusunda, üçüncüsü
yargı organları ve Anayasa mahke­
mesi konusunda, dördüncüsü de idarî,
mali ve iktisadi işler konusunda ça­
lışmaktadır. Ayrıca üç kişilik bir son
redaksiyon komitesi de kurulmuştur.
Şu satırların yazıldığı sırada bu dört
alt komisyonun ilk üçü çalışmasını
tamamlamış ve komisyonun yaptığı
genel toplantılarda maddelerin görü­
a
şülmesine geçilmiştir. Fakat mali ve
iktisadi hükümler üzerindeki çalış­
malar henüz tamamlanamamıştır.
Sıddık Sami tasarısından devralman
cy
mirasın bu konuda hiç de parlak ol
maması Ragıp Sarıca, Hazım Dağlı
ve Doğan Avcıoğlu üçlüsünün çalış
malarım çok güçleştirmektedir. Mali
ve İktisadî yetkilerin Sıddık Sami ta
şansında Milli İktisat Şurası, Türki­
ye Millî Bankası gibi ne işe yaradığı
anlaşılmaz birtakım bağımsız organ
lar arasında bölünmesi, hükümetin
pe

bugün Türkiyenin herşeyden çok ih­


tiyacı olan derli toplu, plânlı ve ras­
yonel bir iktisat politikasını yürüt
mesini imkânsızlaştırmaktadır. Ko
misyonun genç üyelerine göre, millî
bir zaruret olarak ortaya çıkan ikti­ Bir C.H.P. merkezi
sadi plânlamayla ilgili kurumların Büyük başın derdi
meydana getirilmesi, daha çok, ka­
bine ve hükümetin iç teşkilâtlarına bile zedeleniyordu. Genel Merkezin du. Karanfil sokağının ziyaretçileri
bağlı ve hiçbir Anayasacının tam o- idarecileri, bir süredir bu neviden Genel Merkezdekilerden bu duruma
larak bilemiyeceğl teknik şartlara dert yanmalara pek alışmış oldukla­ bir çare bulmalarını istediler.
dayanan bir konudur. Bu bakımdan, 4 rından anlamamazlıktan geldiler ve C.H.P. idarecileri gülümseyerek
numaralı alt komisyonun Sıddık Sa­ gözlerini açarak "Hayrola?" diye ellerini açmaktan başka bir cevap ve­
mi tasarısında önemli değişiklikler sordular. O zaman, Karanfil sokağın remediler. Şimdiye kadar bu çeşit sa­
yapması kimse için bir sürpriz olmı- ziyaretçileri içlerini daha fazla ra­ yısız dert dinlemişlerdi, İlk başta,
yacak, aksi büyük hayal kırıklığı ya­ hatlıkla döktüler. Efendim, bugünkü akla gelen mantıki ve tek tavsiyeyi
ratacaktır. iktidar ne yaparsa, eğer yapılan ku- yapmamış değillerdi. "Canım, ikti­
Fakat herşeyden önce gözden u- surluysa C.H.P. nin zimmet hanesine darda bizim bulunmadığımızı, mem­
zak tutulmaması gereken gerçek, A- kaydolunuyordu! İşler iyi mi gitmi­ leketi partilerin dışında M.B.K. nin
nayasa Komisyonunun çalışmalarını yor? "İşte, C.H.P. iktidara geldi, on- idare ettiğini, bizim kendi politika­
biran önce bitirip tasarıyı biran önce dan"dı. Piyasa mı sıkışık? 'Tabii, mızı seçimlerde millete açıklayacağı­
Kurucu Meclis önüne getirmesi zaru­ memleketi C.H.P. idare ediyor da, o mızı ve eğer seçimlerde kazanırsak
retidir. Bunda, "sayısız milli menfa­ yüzden"di. Para darlığı mı var? "Ee, iktidara gelince onu tatbik edeceği­
a t " olduğu asla gözden kaçırılmama­ C.H.P. iş başındaydı. Ziraî gelirler­ mizi bıkmadan, usanmadan tekrar­
lıdır. den alınacak vergi endişe mi doğur­ layın" demişlerdi. Ama bu, mahalli
AKİS, 20 ŞUBAT 1961 11
Bir Mülakat

Kuytak
Yeni Meclis binasının meşhur D blokunun üst katında bulunan uzam ko­
ridorun nihayetinde, sol taraftaki geniş ve ferah salonda bir takım
yorgun yüzlü adamlar, etrafında oturdukları üzeri bütçe tasarılarıyla
dolu masaların başından hafifçe kalktılar ve vazifelerini -yorucu bir ça­
lışmanın neticesinde- bitirmiş insanların huzuru içerisinde gruplar ha-
linde salonu terketmeye bağladılar. Günlerden Cumartesiydi ve saatler
16.55'i gösteriyordu.

Bitirdiğimiz haftanın sonundaki o gün salonu terk edenler 1961 Büt­


çe tasarısının Kurucu Meclisin ıttılaına arzedebilecek şekle sokan Bütçe
Komisyonunun üyeleriydi. Vazifelerini bitiren homisyon üyeleri yeni Bü­
yük Millet Meclisinin aydınlık koridorlarından geçtiler ve evlerinin yolu­
nu tuttular...
Komisyondaki müzakereleri büyük bir dirayetle -bilhassa kritik an-
a- idare eden Milli Birlik Komitesinin orta boylu, zayıf, çakır gözlü
bir üzerine bitirdiğimiz hafta bütün nazarların çevrilmesine işte bu
hisse sebep oldu. Çakır gözlü Milli Birlik Komitesi üyesi, Kurmay Al­
bay Fikri Kuytaktı ve Kurucu Meclis Bütçe Komisyonu Başkanlığı va­
zifesini o gün başarılı bir şekilde kapatmaktaydı, Aynı gün Kuytak bir
a
basın toplantısı yaparak 1961 bütçesinin ana hatları hakkında basına
izahat verirken çakır gözlü Albay dtşarda bir AKİS muhabiri bekle­
mekteydi.
cy
AKİS muhabiri basın toplantısının sonunda Kurmay Albaya muhte­
lif sualler sordu, oevaplar aldı.
Aşağıdaki mülakat Kurucu Meclis Bütçe Komisyonu Başkam Fikret
Kuytakın 1991 bütçesi ile alâkalı görüşlerini ortaya sermektedir.

"3 Şubattan beri devam eden ve katma bütçeler dahil, merkezi tesis edilmiş ve eğitim ile ziraat sahalarında
pe

bugün sona erecek olan Bütçe Komisyonu çalışmaları, büyük yatuım yapılmak suretiyle ha yönlerde kısa
kanaatimce, bu yıl çok verimli olmuştur. zamanda inkişaf sağlanılması istenmiştir. Ayrıca, câri
man ruflar imkân nisbetinde kısılmış, yatırımlara daha
"Bütçe Komisyonunda prensip olarak bidayette
fazla önem verilmiştir. Köye yalnız toprakla, yolla de­
bâzı hususlara karar verilmiştir. Mesela, bundan evvel­
ğil, okuluyla, öğretmeniyle, ziraatiyle, her yönden gir­
ki bütçe komisyonları dâima bir evvelki bütçeler üze­
meye çalışılacak ve köylerimizin, imkânlarımız nisbe­
rinde durmuşlar ve hatipler umumiyetle, konuşulan
tinde inkişafı sağlanacaktır. Bütçe kanun tasarısının 4.
bütçenin daha verimli olduğu, yatırımların çok yapıldı­
maddesinde görüldüğü gibi, Maliye Bakanımız, iktisadi
ğı gibi hususlar» temas etmişler ve fakat hedef hiç bir
duruma göre hareket serbestisini elde bulundurabilmek
zaman nazarı itibara alınmamıştır. Bu sene biz, geçen
için tahsisatların 4 ayda bir verilmesi gibi yeni bir şek­
senelerin hatalarım, noksanlarını nazarı itibara almak­
li bütçemize sokmuş bulunmaktadır. Bu tedbir ayrıca
la beraber, iktisaden ileri gitmiş milletlerin bugünkü se­
memur maaşlarına yapılan zam neticesi iktisadi haya­
viyelerine nasıl ve ne zaman erişebiliriz, bunun için se­
tımızda belirmesi muhtemel fazla hareketleri de önle­
fer yapmamız lâzım, gibi hususlar üzerinde durmuş
mek imkânım verecektir. Bütçemizde, bilhassa şuna
bulunuyoruz.
tebarüz ettirmek isterim ki, serbest sektörün yatırım­
"Bu sene hükümetin getirdiği bütçedeki özellik­ lara gereken önemi verebilmesi için her türlü kolaylık
lerin belli başlıları şunlardır: Yatırımlarda bir sıklet derpiş edilmiştir. Bunun için gereken teşvik yapılacak

12 AKİS, 20 ŞUBAT 1961


D i y o r ki...
ve icabederse lüzumlu yardımlar da sağlanacaktır.
"Bütçenin ana vasıflarını şöyle özetleyebiliriz:
1 — İlk öğretime ayrılan miktar» 180 milyon lira­
dan 240 milyona yükseltilmiştir.
2 — Yatıranlara önem verilmiştir.
S — Câri masraflarda azalma vardır. Zahiri olarak
görülen artma maaşlara yapılan zamlardan doğmak­
tadır.
4 — Bütçe 4 ayda bir kontrollü olarak tatbik edile­
cektir.
5 — Bir komisyon bütün emeklilerin değişik du­
rumlarım tetkik etmektedir. Değişiklikler bir esasa
bağlanacaktır. Bu konuda hazırlanacak kanun tasarısı
yakında tamamlanıp Meclise verilecektir.
6 — Maaşların artmasıyla fiyatlarda artma olma­
a
yacaktır.
7 — Döner sermayelerin daha rasyonel bir şekilde
kullanılması için tedbirler alınması konusunda komis­
yonumuzun temennisi vardır.
cy
8 — Kontrol sisteminin ıslahı ile Sayıştay ve yük­
sek murakabe heyeti görevlerinin revizyona tâbi tutul­
ması da temenniye şayandır.
9 — Hususî sermayenin kalkınmada oynıyacağı
rol mühim görülmüştür. Komisyonda hususî sermaye­
nin teşvik edilmesi ve yardım yapılması temennisinde
pe

bulunuldu."
"Bundan başka, gerek Merkez Bankasından alın­ Fikret Kuytak
Çakır gözlü kurmay
makta olan % 15'in % 5'e indirilmesi, gerek bu banka­
nın haftada bir çıkaracağı bültenlerle iktisadi durumu
bütün teferruatıyla efkârı umumiyeye arzetmesi ikti­ lümüze rahatlık vermek için ziraî kredilerinin muayyen
sadi hayatımızda bir yenilik olacaktır. esaslar dahilinde tecil edilmesi düşünülmüş ve bu husus
sağlanmıştır. Köylüye bundan sonra verilecek krediler
"Maliye bakanlığında bir Vergi Islah Komisyonu daha ziyade ihtiyacı olan sahalarda olacak ve bu kre­
kurulmuştur. Bu komisyonun vazifesi, mert bütün ver­ diler politik bir maksat taşımıyacaktır.
gi kanunlarım ele alarak hak ve hukuka dayanır bir
şekle sokmağa çalışmaktır. Bilhassa vergilerdeki sivri "Netice olarak şunu tebarüz ettirmek yerinde olur:
noktaların giderilmesi ilk hedef olacak ve tahmin ede­ Zamanımızın kısırlığına rağmen bundan sonraki bütçe­
rim, ilkbahar sonuna kadar bu hususta bir netice alı­ lere örnek bir bütçe hazırlamağa çalıştık. Bu itibarla
nacaktır. vazifemizi yaptığımza kaniim,"

"Bankaların, bilhassa sanayi erbabına gerekli yar­ "Şunu bilhassa ifade etmek isterim ki, mesaimiz
dımda bulunabilmeleri için Maliye bakanlığı tarafın­ son derece yorucu olda. Bâzı geceler sabahladık. Fakat
hiç birimiz yorgunluğumuzu hissetmedik. Komisyonda
dan bir etüd yapılmaktadır, İcabeden fon, bankalara
vazifeli temsilci arkadaşlar ellerinden geleni tam bir
yakın zamanda verilebilecektir.
anlayış havası içinde yaptılar. Bu çalışmanın mahsulü
"Köylümüzün dertlerinden biri de borçlandır. Köy- Kuruca Mecliste müzakere edilecek 1961 Bütçesidir,"

AKİS, 20 ŞUBAT 1961 13


YURTTA OLUP BİTENLER
Halkçıların zaten yaptıkları bir ha­ tadırlar. Ama Karanfil Sokağın sâ­ bir takım oyunların içinde bulundu­
reketti. Buna rağmen Demokratların kinlerinin anlayamadıkları, C.H.P. ğunu sezinlemişlerdir. Devrin kud­
ve Milletçilerin -sayıları çok az olma­ nin suni şekilde yıpranmasında hiç retli Albayının, kendi tasavvurlarını
sına rağmen- yaydıkları haberler te­ bir menfaati bulunmayan, aksine Ihtı­ tatbik mevkiine koyabilmek için
sirli oluyordu. Bu şikâyetlerden bi­ lâlin emniyetini ihtilâlin bu en sami­ evvelâ Inönünün partisini zedeleme,
rini yapan bir Güney Halkçısı, geçen­ mi desteğinde görenlerin böyle vazi­ kolunu kanadım kırpma gayreti için­
lerde kendi bölgelerindeki durumu yetlere niçin yol açtıklarıdır. Gerçi de bulunduğu hissedilmiştir. Genel
şöyle hülâsa etti: Temsilciler Meclisi, partilerin kendi Sekreter derhal korunma çarelerini
görüşlerini duyurabilecekleri bir fo­ araştırmıştır. Albayın oyunu şuydu:
"— İnan olsun, Menderes bir se­ Halka "Demokratta da iş yok, Halk­
çim yapsaydı, türlü hilesine rağmen rumdur ama C.H.P. ve bilhassa lide­
ri İsmet İnönüyle Genel Sekreteri İs­ çılarda da.. Bizi, bir yeni parti pak­
biz kazanırdık. Halk, Demokrattan lar" inancım verip kurulması yolun­
mail Rüştü Aksal oradaki çalışmala­
öylesine bezmişti. Ama insan çektiği da şampiyonluğunu yaptığı bir siya­
rın tam bir anlayış ve karşılıklı
sıkıntıları çabuk unutur. Bir sene ev­ sî -ve paramiliter- teşekkülü iktida­
anlaşma havası içinde geçmesini mil­
vel kol kesilirken duyulan acı, insanın ra yerleştirmek! Ama şimdi böyle ni­
li menfaatlere uygun tek yol saymak­
o an parmağına bir iğne battı mı yet taşıyan tek kimsenin kudret sa­
tadırlar. Nitekim, bitirdiğimiz hafta*
hatıra dahi getirilmez de sâdece iğne­ hipleri arasımda bulunmaması, bilâ­
önümüzdeki hafta içinde başlayacak
nin acısı feryada yol açar. Şimdi biz kis bu kudret takiplerinin basiretle­
Bütçe görüşmelerinde temsilcilerin
de o yoldayız. Gerçi, seçimlerde evel- rini tescil ettirmiş kimseler olma»
kendi adlarına fikirlerini söylemele­
allah gene biz kazanacağız ama hiç C.H.P. idarecilerini daha çok şaşırt­
ri C.H.P. Genel Merkezi tarafından
günahımız yokken bizi niçin yıprattı­ maktadır. Zira bir memleketin sos­
karara bağlanmıştır. Bu yüzden İs­
rıyorsunuz?" yal bünyesini öyle bir yıl, beş yıl için­
mail Rüştü Aksal konuşma yapma­
Aylar var ki, C,H.P, Genel Merke­ de şu veya bu kanunu çıkartmak su­
yacaktır ve C.H.P. Komitenin işleri­
zinin idarecileri bu fasit dairenin için­ retiyle değiştirmenin kabil olmadığı
ni kolaylıştırmada devam edecektir.
den nasıl sıyRılacaklarını bilememek­ öylesine açık bir hakikattir ki bunun
Ama Karanfil sokağın sakinleri ken­
te ve en çok bu yüzden seçimleri has­ henüz anlaşılamamış olması ister is­
di gösterdikleri bu temkinin başka­
retle beklemektedirler. temez guripsenmektedir. istikbale
ları tarafından da gösterilmesini is­
Vur abalıya! temekte, bunu nakli olarak bekle­ konulan ipotekler, İstikbalde memle­
mektedirler. Hiç politik olmayan, üs­ keti Menderesin ağır mirasım dev­
Hakikaten, İktidarda bulunmadığı
telik milletçe fayda sağlamayan ic­ ralarak, üstelik tamamile demokratik
halde iktidarda sanılmak ihtilâl­
raatlardan İktidarın kaçınması bu prensiplerle idare edecek iktidarın a-
a
den bu yana C.H.P. nin büyük derdi­
temkinin bir icabı olacağı kanaati Ka­ yağım çok bağlayacaktır. Bu, idea­
ni teşkil etmiştir. Milli Birliğin 27
ranfil sokakta her geçen gün biraz listliklerinden zerrece şüphe edileme­
Mayıstan sonraki idaresinin tama-
daha kuvvetlenmektedir. yecek bugünün idarecüerinin gerçek­
mile kusursuz olduğunu ve her tasar­
leşmesini istedikleri Türkiyeıün ger­
cy
rufunun talihli bulunduğunu iddiaya Türkeşin hayaleti pekleşmesini zorlaştıracaktır. Zira 27
elbette ki imkân yoktur. Bizzat ikti­
Aslında, C.H.P. nin yıpratılması Mayıs hareketi gibi hareketlerden
darın başlan bâzı yanlış hareketler
gayretleri ihtilâlden hemen sonra sonra yapılacak en mühim işin mazi­
yaptıklarını söylemekten çekinme­
baş göstermiştir. O zamanlar C.H.P. yi bir köşesinden dahi aratmamak ol­
mişlerdir. Fakat Anadoluda bunların
nin idarecileri ve bilhassa basiretli duğu Karanfil sokakta bilinmekte,
vebali geçici idareden ziyade bu ida­
İsmail Rüştü Aksal, Albay Türkeşin görülmektedir.
renin memleketteki en samimi deste­
ği olan C.H.P.. ne yüklenmektdir. Za­ Doğrusu istenüirse C.H.P. liderle­
manla bu, İstanbul gibi büyük şehir­ ri, yapılan hareketlerden bir kısmıy­
pe

lere dahi sirayet etmiştir. Servet be­ la asla mutabık değillerdir. Kararla­
yannamesi bilhassa gayrimüslim iş rın pek çoğu, herkes gibi onlar için
çevrelerinde "İsmet Paşanın yeni bir de sürpriz olmuştur. Hem de lezzetsiz
Varlık Vergisi hazırlığı" olarak rek­ bir sürpriz. Bu kararların altında ya­
lam edilmiş ve bu, gariptir, tutmuş­ tan inkılâpçı, ileri ve sosyal görüşle
t u r da.. Bitirdiğimiz hafta İstanbullu C H P . mutabıktır. Fakat bir fikrin
mesul Halkçıların, vaziyetin böyle güzelliği onun tatbikatını mutlaka
olmadığını anlatabilmek için göbek­ talihli hale sokmamaktadır ve C,H­.
leri çatışmaktaydı. C.H.P. nin, alınan P. liderleri böyle hataların düzeltil­
kararlarda bir rolü olmadığı, hele mesinin kolay olmamasından endişe
Temsilciler Meclisinin faaliyete geç­ etmektedirler. Partinin bu yüzden ve
mesinden önce çıkarılan kanunlarda suni şekilde yıpratılma sı da ayn kir
oyu dahi bulunamayacağı hatırlatıl­ üzüntü vesilesidir.
dığında pek çok kimse: Mamafih, C.H.P.iİleri gelenleri
"— Demokratlar iktidardayken partilerinin kuvvetine bir kasıtları
İsmet Paşa onları tenkit ederdi. Şim­ bulunmadan getirilen haleli, sükûnet
diki idareyi, hataya düşünce, neden içinde sineye çekmekte devam kara-
tenkit etmiyor?" cevabım vermekte undadırlar. Bu, bir taraftan C.H.P.
ve yaşadığımız devreyi bir normal nin memleketteki ve bilhassa kurtlan
demokratik devir sayma hatasını iş­ teri düşünerek değerlendiren aydın
lemektedir. veya aydın olmayan, fakat hakşinas
Tabii, yayılan bava maksatlı ya­ ve izanlı vatandaşlar nezdindekl iti­
pılmakta ve hatalı icraatla C H P . ata barının derecesini bilmekten ileri
yıpranmasına bu partinin yıpranma- İsmail R. Aksal gelmektdir. Zira durum, C.H.P. ni
sında menfaati bulunanlar çalışmak- Sütten sonra yoğurt mazide fazla tutmamış bulunan kim-

14 AKİS, 20 ŞUBAT 1961


Bir musibet bin nasihattan...
Yedek Subay öğretmenler, gittikleri köylerde hangi Yedek Subay Öğretmenler, niçin çektikleri cefaya
nisbette okuma yazma öğretebildiler, meçhul. Ama, kıyasla hiç mesabesinde verisi sağladılar? Buna cid­
cemiyetimiz içinde 27 Mayıs inkılabından sonra boy di bir teşhis koymazsak hatalı yollardan ayrılamayız.
gösteren ve meşhur 14'lerin başını yiyen bir takım tat­ Yedek Subay öğretmenler çektikleri cefaya kıyasla
lı su aydınlarının tavsiyelerindeki isabet nisbetini hiç mesabesinde verim sağladılar, zira bir sosyal konu
gözler önüne başarıyla serdiler. Salonlarda iki parça olan dâva "Japonu Busun üzerine saldırttin mı herifte
ipekli kumaşla üç viski bardağı arasında memleketin şafak atar; Amerikanın tekmesini de vuracaksın Çinin
ne kadar derdi varsa hepsini "cesur davranmak ve oy beline..." ye benzer bir basite irca gayreti içinde düzen­
kaygısı taşımamak" suretiyle halledebileceklerine lendi. "Adamları askere almıyor musun? Kıtalara sev-
inandırılanlar, şüphesiz bu aydın gençlerin serencamı kedeceğine gönderirsin köylere. Orada öğretmenlik ya­
karşısında kağıt üzerinde plân yapmakla buna ger­ parlar, Okuma yazma nisbetin şu kadar mı, bir devre­
­eklere tatbik etme arasında bir farkın bulunduğunu de bu çıkar şu kadara..." diye kolları sıvamak o "dev­
anlamışlardır. Bu farktır ki bir mesleği, daha, doğrusu let adamının, el mehareti" iyi niyete eklenmediğinden
bir sanatı doğurmuştur: Hükümet etme mesleği, hükü­ bir muhteşem fiyasko olup üzüntü vesilesi halinde geri
met etme sanatı. Mesele sâdece "akıl etme"den ibaret tepivermiştir. Köyde öğretmenlik bir sanat olmasaydı,
olsaydı, devlet adamlığı pek ucuzlardı. . kendisi okuma yazma bilen herkes köylü çocuklara
Ordu saflarında kendilerine ihtiyaç bulunmayan okuma yazma öğretebilseydi, bunun için tecrübe veya
aydın gençleri köylerde öğretmen olarak kullanma fik­ bilgi gerekmeseydl Köy Enstitüleri diye müesseselere
ri asla yabana atılacak bir fikir değildir. Bunun bir kaç ihtiyaç olur muydu? Bir okul bir binayla bir kaç sıra
cephedeki faydası çok belirtilmiştir. Son iktidarın ye­ ve iskemleden ibaret bulunsaydı, hiç kimse ders mal­
dek subaylık hakkını "zümre avı"nın bir vasıtası ola­ zemesi kullanmasaydı Milli Eğitim Bakanlıklarına lü­
rak mütemadiyen genişlettiği ve ortada içinden çıkıl- zum duyulur muydu? Bir köye bir "tıfıl başıbozuk"
uaa bir durum bırakarak çekilip gittiği de doğrudur. gelince bütün köylüler ona kucak açıp, "Yaşa, irfan or­
Bu hakkı geri almanın, o hakkı vermekten bin kere dusunun eri.. Kızlarımızın oğullarımızın etleri senin,
a
güç bulunduğu ise muhakkaktır. Yedek Subay Öğret­ kemikleri benim. Onları bir güze] yetiştir, aydınlat"
menler, aslında pratik bir hal çaresi teşkil etmiştir. Ha­ deselerdi gerici cereyanlardan korku mu kalırdı? Bu
tâ» bu yolu ancak oy kaygısı taşıyan geçici idarenin realitelerin biç birini göz nünde tutmayacaksın, sanki
tutabileceğine, politikacınla mutlaka çirkin bir adam senden evvel hiç kimse bunu düşünmemiş gibi XX. as­
cy
olduğuna inanmaktan doğmuştur. Böyle düşününce is­ rın ikinci yarısında Amerikayı keşfeden bir Kristof
tikbâl üzerine ipotek koymaktan çekinilmemiş, iki ayak Kolomb edasıyla "Kara.... Kara.." diye bağırarak tek-
bir pabuça sokulmuş, hiç bir hazırlık yapılmaksızın nendeki gençleri dört bir tarafa dağıtıvereceksin. Ne­
"memleketimizi muasır uygarlık seviyesine çıkaracak tice, elbette ki hüsran olaoaktır.
temellerden biri" sözüm ona atılmıştır. Bir kaç aylık Şimdi, tecrübeden şüphesiz ders alınacaktır. İhti­
tatbikat ve bu tatbikatın ortaya çıkardığı geniş peri­ mal ki Yedek Subay öğretmenler evvelâ bir eğitime
şanlık memleket realitelerini görmekle onlara nüfuz tâbi tutulacaklardır. İhtimal ki gerekli malzeme ken­
etmenin aynı şey olmadığını ispat etmiştir. İnşallah dilerine verilecektir. İhtimal ki üzerlerinde otorite sağ­
anlaşılmıştır ki iyi niyet, en halisane duygular, tamar
pe

layacak bir kisve bulunacaktır. O zaman, sayıları bun­


mile vatansever fikirler memleket idaresinde başarı ların sağlanması nisbetinde azalacak, hayalleri yerleri­
sağlamaya yetmiyor, Elzem olan bunlara, çirkin olma- ni gerçeklere bırakacak, başdöndürücü rakkamlann
yan politikacılara has "el mehareti"nin de eklenmesi kâğıt üzerinde kaldılar mı zerrece fayda vermediği
gerekiyor. anlaşılacaklar. Ama ilk talihsiz tatbikatın davanın
Bir defa, yedek subaylık meselesini oyla işbaşına -ve kudret sahiplerinin- prestijlerine zarar getirmediği
gelmiş bir iktidarın halledemeyeceğini düşünmek De­ söylenebilir mi? "Bu adımın atılması lâzımdı, İşte, atıl­
mokrasiye inanmamak demektir. Yahut, en azından, dı. Kusurlu oldu, kusurlar düzeltilir" demek İmkân­
Demokrasinin bizim memleketimizde asla iyi işleye­ sızdır. İyi hükümet etme sanatı kusurları düzeltme fa­
meyeceğinden, her iktidarın Menderes iktidarının pren- zileti değil, kusursuz tasavvuflarda bulunma mehare-
slplerince yürütüleceğinden korkmaktır. Bir memleke­ tidir. Bakınız, Maliye Bakanı yeni vergilerdeki aksak­
tin esaslı davaları, oyla işbaşına gelen ve işbaşında lıkları giderecek heyetin kurulduğunu, dışardan müte­
kalması oya bağlı bir iktidar tarafından ele alınama­ hassısların gelmekte olduğunu söylüyor. Bunlar sistem
yacak olsaydı hiç Demokrasi bütün sistemlerin en az ilân edilmeden yapılacak işlerdir. Hele iktisadi ve mali
fenası sayılabilir miydi? Düşünce tarzının temeli yan­ sahalarda, hatâların akisleri çok çabuk yaydır ve sonra
lıştır. Oy, memleketin esaslı dâvalarına el atmayan dağıtmaz Zararın neresinden dönülse kâr sayılacağı
değil, el atan iktidarlara verilir. Ama maharetle, ba­ doğrudur. Ancak Yedek Subay Öğretmenler dört başı
siretle ve virtüözite göstererek bu işleri başaran ikti­ mamur bir hazırlıktan sonra gönderilseydi de içlerinde
darlara.. ldare-i maslahatın çirkin politikacıları nere­ yanan alev söndürülmeseydi, ihtisas heyetleri vergi
ye götürdüğü Yassıada tecrübesinden sonra da görül­ sistemleri üzerinde çalıştıktan sonra bunlar ilân olun-
mezse, memleketin bir ikinci Yassıadaya ihtiyacı var saydı da o korkunç keşmekeş doğmasaydı ve hepsinden
demektir. Ama o saman bile İhtiyaç, "oy kaygısı taşı­ mühimi, hatâların düzeltilmesinin prestiji sarstığı yo­
mayan iktidar"a değildir, oyy kaygısı demek mesuli­ lundaki pek yanlış inanç mevcut bulunduğuna göre bü­
yet hissi, bir işi mutlaka en iyi şekilde yapma mec- tün ikazlara rağmen hata işletmekte inat gösterilme-
buriyeti demektir. Sistemin fazileti buradadır. seydi pek mi fena olımlu?

AKİS, 20 ŞUBAT 1961 15


YURTTA OLUP BİTENLER
adamakıllı elektriklenmişti. Bedii
selerin dahi İnönünün partisini is­
Feyzioglu, yerinde doğruldu. Kale­
tikran sağlayabilecek tek parti ola­
rak görmelerini kolaylaştırmakta, bu miyle gözlüğünü düzelterek, roman-
suretle bir küçük muvazene kurmak- tik sesiyle:
tadır. Ama asıl mesele, Înönünün ge­ "- Gerçi bu mesele hakkında Hü­
çenlerde mesai arkadaşlarına söyle­ kümetin bir prensip kararına varma­
diği gibi memleketin yüksek menfa­ dığım bu mesele dediği 147 ler mese-
atidir. Memleketin yüksek menfaati lesiydi- geçenlerde Bakanın ağzından
ise ihtilâl sonralarının bu tabii -ve öğrenmiş bulunuyoruz. Ama bu ak­
Gürselle M.B.K. nin vatanseverliği saklığın muhasebesi yapılmış mı­
sayesinde bizim ihtilâlimizin payına d ı r ? " dedi. Kendisini Cemal Reşit E­
düşeni pek ehemmiyetsiz- karışıklık­ yüboğlu destekledi ve sahne Tahtakı-
larım asgari sarkıntıyla geçiştirmeyi lıca terkedildi.
gerektirmektedir. Tahtakılıç, yerinde doğruldu. He­
Ancak, bitirdiğimiz hafta Karan­ yecanlı, daha ziyada sinirliydi. Keli­
fil sokağa aksettirilen haklı şikâyet­ melerin arasında uzun boşluklar bı­
lerin adedi durmadan yükselir ve ora­ rakıyordu. Konuştu:
dan buradan tadsız haberler gelirken "— Şimdi... Şey... Muhterem ar­
C.H.P. idarecileri kendilerinin göster­ kadaşlar... Şu noktayı ayrıca belirte­
dikleri anlayışın bir eşini görme ar­ yim. 27 Mayıs inkılâbının ana vasıf­
zularım hiç kimseden saklamıyorlar larından biri iyi niyet, diğeri de ihti­
di. Zira C.H.P. idarecileri, samimi sasa hürmettir. İkinci Cumhuriyetin
surette kader birliği etmiş kimseler Anayasasının hazırlanması işinin Ü-
arasında karşılıklı güvenin mevcudi­ niversiteye verilmiş olması mânevi
yetini şart görmekteydiler. inanca esas alınmalıdır"
Bakan, böylece İhtilâl Hükümet­
Ahmet Tahtakılıç lerinin Üniversiteye olan inançları­
Hükümet İsminle bin yaşa nı ortaya koyuyordu. Daha sonra Ko­
Ağlayan nar, gülen ayva misyonda bulunan Rektörlere hücu­
ma yeltendi:
a
Emekli öğretmen başını iki tarafa lanmamış değildi. Kızıloğlunun geçen "— Kaldı ki Rektör ve Üniversite
sallıyarak muhatabına: hafta içinde söylediklerinden pek öğretim üyelerinin bu konuda konuş­
"— Bu koltuk Tahtakılıç için a- sivri olanları gazete sütunlarında ar­ maları, bu konuda bir suale muhatap
rayıp bulunulmaz nimet... Bir yığın o- zı endam etti. Ama Tahtakılıç için olmaları mümkün değildir. Kanunun
cy
kul, bir yığın talebe, bol kürsü ve na­ doğrusu istenirse aynı şeyler düşü­ kabulü veya değiştirilmesi teşrii kuv­
mütenahi konuşma imkânı.. .Tahtakı­ nülmüyordu. Yem kabineye Çalışma vete aittir." Tahtakılıç bu sözleriyle
lıç da bilirsiniz, bunlardan pek hoş­ Bakanı olarak girdiğinde umumî ef­ 114 sayılı kanunun tâdili veya ilgası­
lanır" dedi. kâr, " E h " demişti, "C.K.M.P. den bir nın M.B.K. ile halkoyu arasında hal­
Muhatabı kaşlarım yukarı kaldı­ Bakan tâyini lüzumluysa buna liya­ li gereken bir mesele olduğunu orta­
rarak omuzlarını silkti. Herhalde kati olan tek adamı seçip çıkarmış­ ya koymak istiyor ve sakalla bıyık
"bilmem" demek istiyordu ama zih­ lar. Bravo!." Ama Tahtakıhçın -ziya­ arasında mütemadiyen oynuyordu.
ninde beliren istifhamın kendisini ra­ desiyle sinirlenmesinden olacak- ge­ Devam etti:
hatsız ettiği belliydi. ride bıraktığımız hafta içindeki tu­
pe

"— Hükümet üyesi ve Milli Eği­


Hakikaten geride bıraktığımız tumu bu sözleri sarfedenlerin ümitle­ tim Bakam olarak söylüyorum. 114
hafta içinde İhtilâl Hükümetinin iki rini kursaklarında bıraktı ve dudak­ sayılı kanun hakkında Hükümetin ye­
Bakanının adı dillerde en fazla dola­ larında aşağıya doğru hafif birer ni aldığı bir karar yoktur" Bir iki sa­
şan isimler oldu. Kızıloğlu ve Tah­ kıvrıntı meydana getirdi. niye durakladıktan sonra sözlerini
takılıç hemen her sohbette ismi ge­ Olayların bu minval üzere seyret­ bitirdi:
çen, hemen her politik tartışmada tiği geçen hafta içinde Tahtakıhçı "— Ümit ederim ki arkadaşların
bahis konusu olan Bakanlardı. Kari­ Bütçe Komisyonundan içeri elinde bu konuda artık soracakları fazla bir
katüristler ise bütün hafta boyunca dosyalarla bir defa daha girerken gö­ şey yoktur"
bilhassa Milli Eğitim Bakan vekili­ renler pek sinirli olduğunun farkına Bakanın ümidi pek boşa çıkmadı.
nin soy adından bol bol faydalandı­ vardılar. Bakan toplantının başlan­ Komisyonda bulunanlar işin dipsiz
lar. Mesele, İhtilâl Hükümetinin iki gıcında salonda bulunmuyordu. Üni­ kile boş ambar misali olduğunu anla­
Bakanının biraz yersiz, biraz sinirle­ versiteler bütçesi görüşülürken, Mil­ mışlar, biraz da ısrardan bıkmışlardı.
rine hakim olamamaları neticesi 147 li Eğitim Bakan vekilinin bulunma­ Eh, Hükümetin elinde bir de fedai
ler hikayesiyle ilgili bir takım sözler yışına Temsilciler Meclisi üyesi Be­ Bakan mevcutta. Ne kadar bağırsan,
sarfetmelerinden doğuyordu. Bakan­ dii Feyzioğlu itiraz etmiş ve Tahtakı­ ne kadar çırpınsan laftan ileri gidi-
ların beyanları gerek umumi efkâr­ hçın çağırılmasını talep etmişti. Sa­ lemiyecekti. Meselenin böylece halle­
da, gerekse politik çevrelerde pek hoş londa bulunanlar gene bir bombanın dildiğine M.B.K. nin iki emekli gene­
karşılanmadı, manalı tebessümlere infilâk etmek üzere olduğunu o za­ rali de kanaat getirmiş olacaklardı
yol açtı. man anladılar. O gün, mûtadları hi ki daha fazla Komisyonda kalmadılar
Gerçi ihtilâlin eski İçişleri Baka­ lâfına M.B K. nin iki emekli genera­ ve Meclisi terkettiler.
nını yalandan tanıyanlar, Başbakan li, Sıtkı Ulay ve Fahri Özdilek de Aslında herşey haftanın başsında
Yardımcısının sözlerine pek fazla Bütçe Komisyonu müzakerelerine ka­ başlamış ve süratle inkişaf etmişti.
hayret etmediler. Eski İçişleri, yeni tılmışlardı. İki M.B.K. üyesi teklif Bütçe Komisyonunda Milli Eğitim
Devlet Bakanının 27 Mayıstan bu ya­ yapılınca yerlerinde hafifçe kıpırda­ Bütçesi konuşuluyordu. Temsilciler
na, buna benzer beyanatlarına rast> dılar. Bakan salona girdiğinde hava Meclisi üyelerinden birkaçı 147 ler
16 AKİS, 20 ŞUBAT 1961
YURTTA OLUP BİTENLER
meselesi hakkında hükümetin düşün­ mesleğe yeni atıldığı yıllarda, viskon­ hatırlayınca değiştirdim" diyordu.
celerini sordular. Tahtakılıç, birtürlü sül olarak İstanbula gelmiş ve Cum­ Adamın adı Hikmet Belbezdi. Ye­
hakim olamadığı sinirlerin» verdiği huriyetimizin kuruluş yıllarım ara­ ni Türkiye Partisi kurucuları arasın­
acelecilikle işi savuşturmaya çalıştı. mızda yaşamıştır. Fakat Hare asıl da son dakikada yer almış, daha doğ­
Ama Komisyonda bulunanlar C.K.M.. Kahiredeki vazifesi sırasında ismi rusu son dakikada yer aldırılmıştı.
P, li Bakanın ne kadar acemice ve ne dünyaca işitilen bir diplomat olmuş­ Bundan memnun olduğunu gizle­
kadar zorlukla meselenin altından tur. Teni Büyük Elçinin, Dışişleri Ba­ miyor, gerek hareketleri, gerekse
kalkmağa uğraştığın» anlamakta ge­ kanı Dean Rusk'ın pek yakın bir me­ sözleriyle bunu açıkça belli edi­
cikmediler. Tahtakıhç belli ki iki ca­ sai arkadaşı olması buradaki çalış­ yordu. O gün -parti kurmak i-
mi arasında binamazdı. Meseleyi kö­ malarını şüphesiz kolaylaştıracaktır. çin verilen iznin son günü ku­
künden halledecek kesin lakırdıyı Aslına bakılıra» İkinci Cumhuriyeti­ rulan Yeni Türkiye Partisi kuru­
söyliyemiyordu. 147 Üniversite öğre mizin kuruluşu şurasında tecrübeli cuları programlarını ve kuruluş a-
tim üyesinin işlerine iade edileceğin­ -ve şüphesiz anlayışlı- bir Amerika maçlarım açıklıyacaklardı. Bu sebep­
den de umudunu kaybettiği için o Büyük Elçisinin Ankarada vazife le Belbezin evinde bir basın toplantısı
yönde tavizde veremiyordu. Allah- görmesi Türk - Amerikan dostluğu­ yapılıyordu. Kurucuların hemen hep­
tan, aşırılıkta Tahtakılıçı gölgede bı­ nun takviyesinde ziyadesiyle ise ya­ si oradaydılar. Alican, Aybar, Belbez,
rakan bir başka Bakan ortaya çıktı rayacaktır. Gerçi Hare, talihsiz sele- dehşetengiz başyazar Aydın Yalçın,
ve Milli Eğitim Bakan vekili biraz Cahit Talas gelmişler, basın mensup­
olsun rahatladı. Kızıloğlu bütçe üze­ larının meraklı bakışları arasında
rindeki umumi müzakerelerin bittiği toplantıya katılmışlardı. Toplantıda
sırada ayağa kalkmış ve Komisyon bulunanların hepsi memnundu. Hele
başkanı Albay Kuytakın muhalefeti­ basın mensuplarının keyfine diyecek
ne rağmen konuşmuştu: yoktu. Zira haftalardır yılan hikaye­
"— Hükümet bu meseleyle ilgili sine dönen ve eğlenceli olmasına rağ­
bir karar almıştır. Bir prensip kara­ men pek yorucu vodvil sona ermiş,
rma varmıştır, 114 sayılı kanun de- perde kapanmıştı, ingiliz atı, geç de
ğiştirilmiyecektiri'' olsa, nihayet doğurmuştu. Gerçi yav­
İşte bu sözler umumi efkârda ru zayıftı, iyi beslenmesi, ihtimam
mevcut bir tereddüdü geçen haftanın görmesi lâzımdı. Ama gene de kuru­
sonunda izale etti. Halâ bir Milli E- cular sevinçliydiler. Zira son günler­
de çekilen sancılardan, çocuğun ölü
a
ğitim Bakam bulunamayışının sebebi
de böylece anlaşılmış oluyordu. doğacağı endişesine bile kapılmışlar­
dı.
Basın mensupları toplantıda bo­
Elçiler şuboşuna aşina bir çehreyi aradılar.
cy
Yerinde tâyin Aradıkları kalın enseli. köstekli bir
iş adamıydı ve işin başından beri ken­
Bitirdiğimiz haftanın ortalarında disini görmeğe pek alışmışlardı.
bir gün, Ankaradaki Dışişleri ba- Enver Adakanın toplantıda bulunma­
kanlığı çevrelerinde belirli bir mem­ masını gazeteciler gülümsiyerek kar­
nunluk seziliyordu, O günkü gazete- şıladılar ve Hikmet Belbezin neşesi­
ler, A.P. nin Washington mahreçli nin neden ileri geldiğini anladılar.
bir haberine dayanarak Amerikanın Vodvilin jeneriği
yeni Türkiye Büyük Elçisinin adını
pe

Aslında güçlükler, Enver Adakanın


açıklamışlardı; Raymond A. Hare. altı kişilik kurucular listesini ha­
Haber Dışişleri bakanlığı için elbette Raymond A. Hare
zırlanmasıyla had noktasına erişmişti.
ki bir sürpriz değildi. Zira Birleşik1 ... bir yar gelir bizlere!
Adakan, Alicana ve kendisine -teorik
Devletler yeni Büyük Elçileri için da­ olarak bu iki kişiye Yalçın, Talas ve
ha önce agreman istemişler ve bu ag­ fi Warren'den pek parlak bir miras Aybar da yardım ediyorlardı- verilen
reman verilmişti. Ama tayinin res-. devralmayacaktır ama karşılıklı iyi kurucuları tesbit işinde iyi bir pro­
men bildirilmesi, 1 numaralı müttefi­ düktör gibi hareket etmişti. Seçtiği
niyet ve mevcut samimi dostluk his­
kimizin Ankarada artık son derece altı isim matluba uygun görünüyor­
leri Ankaradaki Amerika Büyük E1­
mahir bir diplomat tarafından temsil du. Adakan böylece vodvilin ilk per­
çiliğini tekrar başkentin sıcak ve
edileceğini bilmenin doğurduğu se­ desini oynıyacakları kendince pek
sempatik, köşelerinden biri yapacak­
vincin izharına yol açtı. Nitekim Dış­ güzel bir usulle tesbit etmiş oldu..
işleri Bakam Selim Sarper haftanın tır.
Ama iş beyaz kâğıt üzerine yazılan
sonunda kendisiyle görüşen bir AKİS isimlerle bitmedi. Kurucular arasında
muhabirine bu tayinden dolayı şah­
sen duyduğu iyi hisleri ifade etti.
Furya tereddüt devam ediyordu. Nitekim
Fuat Arpacının Büyük Handaki yazı­
Tâyin, başkentte başarılı bir tâyin o- Arpa, ambar ve tavuklar hanesinde yapılar, bir toplantıda her-
larak karşılandı. Kır saçlı adamın halinden çok mem­ şeye yeniden başlamayı gerektirecek
Hakikkaten, Amerika Dışişleri Ba nun olduğu anlaşılıyordu. Mavi - bir hâdise vukua geldi.
kan yardımcılarından biri olan ve beyaz, hem de alabildiğine gösterişli O gün Alican, Raif Aybar, İrfan
State Department'in hiyerarşisinde papyonunu şık sık düzeltiyor ve et Aksu, Hasan Kangal ve Enver Ada­
ilk sıraları işgal eden Hare müttefik rafındaki genç adamlara, gülerek: kan Arpacının yazıhanesinde toplan­
memleketin en mümtaz on Büyük E­ "— Bunu AKİS için taktım. Ben mışlardı. Kurucular nedense bu defa
cisinden bir tanesidir. Üstelik, halen onların papyonlu adamıyım ya... Sa­ Belbezin yazıhanesini boşamışlar, ka­
59 yaşında bulunan Hare 1927'de bahleyin düz bir kravat bağlamıştım. rargâhı burada kurmuşlardı. Arala-
AKİS, 20 ŞUBAT 1961 17
YURTTA OLUP BİTENLER
tında sâdece aydın lider bulunmuyor­
du. Ancak çok geçmedi, düğüne Kam­
ber de katıldı: Yalçın, Belbezin yazı­
hanesine uğramış, oradan kurucula­
rın nerede olduğunu öğrenmiş, tele­
fon edip Arpacının yazıhanesine dam-
lanuştı. Teni Türkiye Partisi kurucu
larının yüzü asıktı. Yalçın içeri gir­
diğinde eline bir liste tutuşturdular.
Alican:
"— Kurucuların listesi, Aydın.
Bakalım beğenecek misin?." dedi.
Başyazar, Enver Adakan tarafın­
dan yazılmış altı kişilik listeyi sükû
netle gözden geçirdi. Beğenmediği yü­
zünden belli oluyordu. Nitekim:
"— Neden Belbez yok? Kurucu­
ların arasında olması iyi olurdu." de­
di.
Bu, bombanın patlaması için sin
yal yerine geçti. Adakan yerinden
fırladı. irikıyım kurucu, kalın ense
sinin müsaade ettiği nisbette başını
sağa sola sallayarak:
"— Ne zamandır aynı şeyi yapı­
yorsunuz, ben ne zaman bir teklifde
bulunsam derhal karşı koyuyor, güç­
lük çıka.ıyorsunuz. Bu defa da aynı
şeyi yapıyorsunuz. Sırf listeyi ben ha
zırladım diye tepki gösteriyorsunuz
a
dedi. Sonra burnundan soluyarak :
"— Bir kere daha değişiklik ya­
parsanız, ben çeker giderim!" diye
sözlerini bitirdi.
Kurucular bu tehdit üzerine te­
cy
lâşa düştüler. Keselerden bilinin kay­ RAMAZAN G E L D İ , H O Ş G E L D İ — Geride bıraktığım» hafta­
bı, oldukça önemli bir meseleydi. nın sonlarındaki gün Türk milleti bir defa daha Ramazanı karşıladı.
Ama elden bir şey gelmiyeceği için Günlerden cuma olması onbir ayın sultanının karşılanmasına ayrı bir
vodvilin jeneriği bilmem kaçıncı defa huşu verdi. O gün camiler gene doldu ve cuma namazı için yer bula­
tekrar değiştirildi. Bu defa kurucu­ mayanlar mabetlerimizin avlularında veya meydanlarında ibadetlerini
lar arasına Ekrem Alican da katıldı. yaptılar. Akşamları, minareleri arasına mahyalar kurulmuş camiler
Sayıları da ona yükseltildi. Kurucula­ âdeta taşmakta, milyonlarca müslüman oralarda vaızlar, mukabeleler
rın tesbiti, geride bıraktığımız hafta­ veya meviûtlar dinlemektedirler. Türkiye radyoları mübarek ay mü­
pe

nın sonunda pazar günü Alicanın Kü- nasebetiyle programlarına ilâveler yapmışlar, yayınlarının saatlerini
çükesattaki evinde yapıldı. Bu defa vatandaşların ibadetlerini engellemeyecek şekilde değiştirmişlerdir.
dehşetengiz başyazar Aydın Yalçının Meselâ en fazla dinlenen program olan Yassıada saati, 20'den 21'e alın­
da fikri alındı ve toplantıya katılma­ mıştır. Bir kısım meviûtlar radyolarda yayınlanacaktır. Türk milleti
sı istendi. bu yıl gösteriş ve politika olsun diye değil, inanarak kutlanan bir sa­
Benim jğlum bina okur.. mimi Ramazan yaşamaktadır.
Hikayenin giriş faslı ertesi gün ka­
pandı. Bu defa oynayanlar arasın­
da bizzat işin prodüktörü Alican da "of" çekerek başlarını ümitsizce sal­ olan kısmıydı. Bu kısmı okuyanların
bulunuyordu. Başkentte sulu sepken ladılar. Başlarını sallıyanlapn haklı -hele devletçilik fikrini benimsemiş
caddeleri berbat ederken, Vilâyetin olmadıklarım iddia etmek hakikaten kişilerse- başlarına ağrı girmemesinin
kapısından giren Y.T.P. nin -insan güçtü. Bir yığın yuvarlak kelimenin imkânı yoktu. Yeni Türkiye Partisi­
Yeni Hayat karemalâsını hatırlıyor- yanyana ve bir kere daha yuvarlana­ nin ileri devletçiliğe mütemayil kuru­
kuruculan, dışarı çıktıklarında büyük rak getirilmesiyle meydana çıkan cuları, öylesine bir devletçilik pren­
bir yükün altından kurtulmuş, doğru­ program, yeni hiç bir şey söylemiyor­ sibi öne sürmüşler ve bunu öylesine
su pek ferahlamışiardı, istim nasıl du. Yeni Türkiye Partisinin progra­ tarif etmişlerdi ki, okuyanın ağzı ku­
olsa arkadan gelirdi. Bir kere parti mında en enteresan kısım muhakkak ­aklarına varıyordu. Programın bu
kurulmuştu ya... ki Önsöz başlığıyla yayınlanan kısım­ kısmına bir mizah şaheseri denilebi­
Meseleyi başından sonuna kadar daki çağrıydı. Eski D.P. lller parti­ lirdi.
takip edenler vodvilin Y.T.P. nin ku­ ye çağrılıyorlar, başıboş oylara da Hele programı takdim yazısının
rulmasıyla bitmediğini çok geçmeden bir bağır gösteriliyordu. Kralın silâh- sonu ayrı bir şaheserdi. Yeni Türki-
anladılar. Asıl eğlenceli taraf, parti şörleri pek cesurane hareket ettikle yecilere göre, sağlam parti program­
nin, günlerdir saklanan bulunmaz rinden, ziyadesiyle böbürleniyorlardı. ları kadar, h a t t â bundan daha fazla
Hint kumaşı programıydı. Program Pare doğuran dağın programdaki bu programları tatbike koyacak şah­
açıklandığında çokları derin derin yeri, yeni partinin devletçilikle ilgili siyetler önemliydi. Eh, hal böyle olun-
18 AKİS, 20 ŞUBAT 1961
YURTTA OLUP BİTENLER
ca sözcüsü Aydın Yalçın olan partinin mümkün olabilecek şekilde yetişti­ fında, "Fayda değil, zarar getirecek­
istikbali müemmen sayılırdı! ler. Vali Muavini Arslana tam 16.55 tir" mütaleasını yürüterek daveti
Teni Türkiye- Partisi kurucuları, te düekçelerini, programlarım ve iç­ reddetmiştir. Kurucular, altı işçi tem­
bu satırların yazıldığı sırada Genel tüzüklerini tealim edip Millete Hiz­ silcisinin cevaplarına intizaren, Sos­
Kurul toplantısı yapmakta ve arala­ met Partisinin Türkiyenin en genç yalist Partisinin bazı mensuplarıyla
rında vazife taksimi için çalışmakta­ siyasî teşekkülü olarak vaftizini ta­ müzakerelere başlamışlardır. Kendi­
dırlar. Partinin bir Genel Başkanı, bir mamladılar. lerine pek güvenleri olmadığından,
Başkan Vekili, bir Genel Sekreteri ve Yumurtlamadan gıdaklayanlar işçi camiası dışında bazı şöhretlerin
üç Genel Sekreter yardımcısı olacak­ İşçi Partisi öncüleri, müteakiben peşinde koşmaktadırlar.
tır. Genel Başkan adayı, rakipsiz Ali- ağırbaşlı Divan Otelinin sigara sa­ Dam üstünde saksağan
candır. Genel Sekreter Esat Çağa o­ lonunda bir basın toplantısı tertiple­ Güven Partililer ise, daha ilk gün­
lacak, Başkan Vekilliğine ise büyük diler. Her kafadan çıkan ses ve fikir den azimkar olduklarını ispat et­
bir ihtimalle Aybar getirilecektir. anarşisinden anlaşılabildiğine göre, ­­­­­. 15.40 t a Vilâyete geldiler ve di-
Arap saçı... esas maksat ve gayeleri ezilen işçi lekçeleriyle içtüzük ve programlarım
Yeni Türkiye Partisinin kurulduğu sınıfının haklarım korumaktı! Şimdi­ bizzat Istanbulun cerbezeli Vali ve
geçen hafta içinde, eğlence bakı­ ye kadar çeşitli ,siyasi teşekküllerin Belediye Başkanı çift yıldızlı General
mından başkentliler, Y.T.P. cilere kadroları içinde eriyip kaybolan ada­ Refik Tulgaya sunmak konusunda
rağmen gene de İstanbullulara gıpta le ve kafa emekçilerini İşçi Partisi dayattılar. Tulganın, o gün işleri Vi­
ettiler.. Çünkü, siyasî vodvillerin en çatısı altında toplıyacak, onların tem­ lâyet dışındaydı. Özel Kalem Müdü­
eğlencelileri îstanbulda sahneye kon­ silcisi olacaklardı. İç gücü değerlen rünün odasında 16.19'a kadar sabır­
du. dirilecek, istihsal arttırılacak, adale la ve yılmadan bekledüer. Neticede,
Istanbuldaki politika heveslisi ve kafa işçilerinden ve istihlâk mad­ müracaatlarım Vali Muavinine yap­
müteşebbisler, harekete geçmek için delerinden vergi ahnmıyacaktı. Bü­ mayan yegane müteşebbisler mutlu­
İçişleri bakanlığının yeni partilerin tün fertler devlet tarafından sigorta luğuna erdiklerinden, Güven Partisi­
kurulabilmesi için verdiği bir aylık ettirilecekti. Devlet her vatandaşa iş nin kuruluş töreni en alâyişli tören
mehilin sona erdiği geçtiğimiz hafta­ bulmakla mükellef tutulacaktı. Bu­ oldu.
nın ilk gününe kadar beklediler. O ram buram Poujadisme kokan İşçi Partinin altı kurucusundan dör­
pazartesi, Vilâyet binasının heybetli Partisinin 120 kişilik bir Parti Mec­ dü, Tulganın huzurundan ayrıldıktan
mermer antresinden içeri, ellerinde lisi olacaktı. 21 sandanyalık Merkez sonra, gazetecileri muhteşem Hilton
a
lahana yaprağı kâğıtlar bulunan bir­ İcra Komitesini, Parti Meclisi tefrik Otelinde yapacakları basın toplantı­
takım grupçuklar, olağanüstü heye­ edecekti. Şimdi mesele, 120 kişiyi sına davet ettiler. Fakat Güven Par­
can içinde, fakat mütereddit ve sessiz bulmağa kalmıştı. Kurucular geceli tisinin "fazilet oku ve daima müfte-
sedasız daldılar. gündüzlü toplantı üstüne toplantı, hir kalacakları fazilet mesleği" men­
Kuruluş müracaatını ilk yapan­ temas üstüne temas yapmışlar, fakat
cy
supları gazetecilerden ikisinden gay­
lar, rumuzu D.P. olan bir isim seç­ onbir rakamını yükseltmek çabala­ risi davete icabet etmedi. Tertipçile-
tiklerinden dolayı fazlasıyla dikkati rında talihsizliğe uğramışlardır. İlk rince fevkalâde mühimsenen basın
çeken aklı evvel Düstur Partililer ol­ başvurdukları, Kurucu Meclisteki altı toplantısında başsözcülüğü, kendisi
du. Saat 11.15 te dilekçelerini, prog­ işçi temsilcisi olmuştur. Telgraflarla hariç beş kişilik kurucular heyetinin
ram ve içtüzüklerini Vali Muavini yapılan iltihak davetlerine, eski mil­ Genel Başkam ve kendisini "eski mu­
Fikret Arslana teslim ettiler ve sa­ letvekillerinden İsmail İnan hariç, harip, müellif ve yazar" olarak tak­
vuşup gittiler. Diğer müracaatlar hep henüz cevap veren çıkmamıştır. İnan dim eden emekli Kurmay Albay Sa­
öğleden sonra yapıldı. 15.07 de, daha dobra dobra konuşmuş, ümitlerin dık Atak yaptı. Bir ara, Anka-
pe

önce ilân ettikleri saatten 7 dakika parlaklığım yok eden cevabî telgra- radaki Piyade Okulunun Kuman­
geç, İşçi Partililer arzı endam etti­ danlığım da deruhte etmiş bulunan:
ler. Hepsi de genç olan kurucuların Atak, basın toplantısında, Güven is-i
kalplerinde yatan müşterek aslanı mini, Atatürkün kendileri için ilham
yüzlerinden okumak müşkül değildi. kaynağı kabul ettikleri "Çalış, övün;
Derken arkadan, 15,37 de en eğlen­ Güven" vecizesinden aldıklarım açık-;
celi müracaata sıra geldi. Tek kuru­ ladı.
c u m Tevfik Para Piremehmetoğlu, Yaşlı emekli Kurmay Albayın
Kemalist Gençlik Partisinin kudretli gazetecilerce kısa sürdürülen basın
temellerini att!.. Ne var ki, eski Sü toplantısında anlattıkları bu kadardı.
vari binbaşısı ve ikinci sınıf gazete­ Ama anlatılacak daha çok hususlar,
lerde neşredilen pehlivan tefrikaları vardı. Beş kişinin Genel Sekreteri,
ile meşhur spor yazan Piremehmet Atak gibi EMÎNSU'cu olmıyan emek
oğlu, sâdece dilekçe vermişti. Bir ay li Binbaşı Nihat Özdemirdi. Özdemir;
lık mehilin bittiği saat 17'ye kadar emekliye ayrıldıktan sonra terzilik
program ve içtüzüğünü getirmediğin tahsil etmişti, şimdi İstiklâl Cadde-;
den, cafcaflı ismine rağmen varlığın­ sinde konfeksiyonculuk yapmaktaydı;
dan hiçbir gençlik teşekkülünün ha­ Kurucular heyetini havi listede mes­
berdar bulunmadığı siyasî teşekkülü­ leği "sanatkar" olarak gösterilmişti,
nün formalitesi tamamlanmadığın­ Özdemir bestekârdı. Alaturkanın her
dan, kurulmuş sayılıp sayılmıyacağı makamından 36 bestesi vardı. Niha­
meçhul kaldı. yet bir klasik kurucular heyetinde
Fahriye İffetkaya, Bedia Seven, bulunması zaruri bir tüccar, Mustafa
Nadi Çakın, Memduh Tarhan ve Ga­ Tarı da beş kişinin muhasibiydi. Ge­
İşçi Partisi kuruluyor
lip Atakan nâm beş meçhul kurucu, riye kalan kurucular Anadolu - Son
Vilayete, tesbiti ancak foto - finişle Hadi hayırlısı! Baskı isimli akşam gazetesi sahibi

AKİS, 20 ŞUBAT 1961 19


YURTTA OLUP BİTENLER
Bayan Hafız Müstenide Sükan, oğlu EMİNSU'cu olmıyan bir diğer emek­ Merkezinde iktisat doktoru ve ceviz
"gazeteci, müellif, yazar, öğretmen" li deniz Albayı Celâlettin Altınbaş kütüğü ihracatçısı Muhtar Yazır ri­
Sinan Sükan ve "maarifçi" Dündar da katılmıştır. Beyazıtta mülk sahibi yasetinde sondajlar yapılmaktadır.
Katoğluydu. Eh, bir de ellerinde Ana­ avukat Nurettin Tolun da Coşarın Genel Başkan EMİNSU'cu Orgeneral
dolu - Son Baskı gibi 300 - 400 satan yakın arkadaşıdır. Ragıp Gümüşpala bir mektupla, Ya­
nâşir-i efkar olduktan sonra Güven Şimdi İçişleri bakanlığına sun­ zır, Cevdet Perin, Emin Acar ve Na-
Partisinin Genel Başkanının dediği dukları içtüzüklerine ne cevap veri­ ime Tokgözü İstanbul teşkilâtım kur­
gibi, "memleketi idare edeceklerin leceğini beklemektedirler. makla görevlendirmiştir. Yazır, eski
karşısında murakabeyi sağlıyacak, Maraton toplantılar Y.T.P.li Ziyad Ebüzziya, Zafer Tan-
nazım rolünü yapacak kuvvetli bir si- En tozkoparan gayretler, bir türlü yolaç ve Enver Adakan ile temasa
yiasî teşekkül" haline gelmemesi için durulamıyan Memleketçi Cumhu­ geçmiştir. îstanbulun başına getiri­
hiçbir engel kalmıyordu. Ne var ki, riyet Partisinde göze çarpmaktadır. lecek bir şöhret taharriyatına girişil­
Anadolu - Son Baskının Vezneciler, M.C.P. nin îstanbuldaki kurucuları, miştir. Adalet Partisine giren mün­
Müverrih Hayrullah Sokak, No 8 bazen Ankaradan da gelenlerle birlik­ fesih Türkiye Köylü Partisi Genel
deki ahşap ve salaş idarehanesinde te Tepebaşmdakl Yenişehir Palas Başkam ve Türkiye Yayınevi sahibi
karargahlanmış Güven Partisinin ku­ Otelinin bodrum katında lokanta ola­ Tahsin Demiray, henüz hastalığı do­
rucular heyeti şimdiye kadar hiç tam, rak hazırlanan, fakat kullanılmayan layısıyla ortalıkta görünmemektedir.
kadroyla bir araya gelememiştir. geniş salonda maraton toplantılar Teni Türkiye Partisinin İstanbul
Hakkında ütifatkâr beyanatlar, yapmaktadırlar. Konu olarak önle­ Karargâhı da, avukat Hasan Kanga­
çekmekle beraber, Güven Partililer rinde, taraftar toplama, teşkilâtlan­ lın Bahçekapıda, Hacıbekirin karşı­
basından şimdiden şekvacı oldular. ma ve idarî işler bulunmaktadır. Me­ sındaki Dördüncü Vakıf Hanın asma
Parti kurma teşebbüslerini gazeteler selâ İstanbul ve Trakya teşkilâtım katanda kâin 4 numaralı yazıhanesi-
alaya alıyorlardı. Halbuki hafife alı­ kurmak üzere mefsuh D.P. li avukat dir. Ancak bu faaliyet, henüz dikkate
nan parti kurma teşebbüsleri bir me­ Enver Safder Oder, İstanbul eski değecek bir kıvama erişememiştir. İs
denî mesaret gösterisiydi}. Basın, ku­ Jandarma Kumandam emekli Albay tanbul teşkilâtının başına getirilmesi
rucuların etrafında çepeçevre olup al­ Muzaffer Mutlu ve sabık Valilerden en fazla muhtemel elhak, devrin
kış tutmalı ve takdirlerini ifade et­ Akif İyidogan görevlendirilmişlerdir. adamı olmıyan ve akide sahibi, çok
meliydi! Daha iyisini yapabileceğini Adalet Partisi ile "usûlüne aykırı bir sıfatlı- Fahrettin Kerim Gökay da
ananeden meydana çıkardı. Mamafih birleşme arzusu izhar eden ve re'sen esasen yurt dışında bulunmaktadır.
bu parlak fikirler sâdece Güvencilere harekete geçen" Rauf Kıray, Hasan Geçen hafta Kangalın yazıhanesini
a
has kalmadı. Alicanın arkadaşları da Ülçek ve Nihat Su tasfiye edilmiş ziyaret edenler arasında en önemlisi,
içine düştükleri gülünçlüğün sebebini ler, böylece 39 kişilik kurucular he­ münfesih D.P. nin düşük Kemal Ay-
kendi hareketlerinde arayacak yerde yeti 36 ya düşmüştür. Kendüerini ça­ günden önceki İl Başkanı Server Sü-
Hasanda aradılar. lımla ağır satmaya çabalamalarına renköktür.
cy
Vur beline kazmayı... rağmen, M.C.P. lilerin içlerinde alev *
27 Mayıstan önce Türkiyede, dokuz alev yanan ideal, bir kuvvetli yeni P a r t i furyası, bitirdiğimiz hafta pek
siyasi teşekkül vardı. Bunlardan parti ile birleşmektir. Ama, "şahsi çok kimsede bir telaş yarattı. "Ne
sâdece üçü -C.H.P., C.KM.P. ve D.P. - amal için veya oportünist bir düşün­ oluyoruz? Yunanistan a mı dönüyo­
belli başlı bir faaliyet ve varlık göste- ceyle değil!" M.C.P. lilerin Gökçay r u z ? " yahut "Eyvah Fransaya benze
rebiliyordu. İhtilâl günü D.P., kendi Handaki yazıhaneyi bırakarak ken­ dik!" sözleri dudaklara biraz sık geldi
teşkil ettiği kayalıklara bindirerek dilerine karargâh ittihaz ettikleri ca­ Aslında Fransaya. h a t t a Yunanistana
darmadağın oldu. Şimdi parti adedi, kalı, fakat müşteriden yana fakir Ye­ dönmenin korkulacak hiç bir tarafı
nişehir Palas, kuruculardan Talât
pe

iki gün içinde kurulan oniki taneyle yoktur. Küçük komşumuzun, Demok­
yirmiye yükselmiştir. Akdoğana aittir. Teni Türkiye Par­ rasinin en başarılı tatbikatına sahne
tisiyle birleşilmediğinden dolayı dört
Herkesin bildiği D.P. rumuzunu olmadığı halde bu rejimle mükem-
arkadaşıyla birlikte istifayı basan
alıp sonra buna göre test usulü im- melen kalkındığı ev bizim gıpta ede­
1946 Demokratlarından Emin Nihat
tihanlardaki boşluk doldurma sualle­ ceğimiz bir refah seviyesine eriştiği
Sözeri, tekrar M.C.P.. saflarına katıl­
ri gibi isim uyduran Düstur Partisi­ muhakkaktır. Ama aslında parti fur­
mıştır. M.C.P. li bir grup kurucu da,
nin alemdarı, EMİNSU'cu olmıyan yası sâdece hadisenin dış görünüşüdür
Ankarada paralel çalışmalar yapmak­
emekli deniz Albayı Hasan Azmi Tez- Nitekim Nadir Nadi güzel bir başya­
tadırlar.
candır. Uyanık Düstur Partilüer, zıyla bu enflâsyonun korkulacak hiç
mefsuh D.P. mensuplarını paylaşmak Adalet Partisi de, Cağaloğlunda, bir tarafı bulunmadığını, zira ancak
için yapılan kıyasıya yarışmada bir Ankara Caddesindeki Türkiye Ya­ ciddi partilerin ciddi liderlerin sevki
isim kurnazlığı ile siyaset piyasasına yınevinde karargâhlanmıştır. Mefsuh idaresinde su yüzünde kalabileceğini,
çıkmışlardır. Hikâye şudur: Tarcan, Türkiye Köylü Partisinin eski Genel ötekilerin ise kaybolup gideceğini ha­
böyle bir hengâmede bir parti kur­ tırlattı. Hakikaten İsmet İnönünün
mak niyetinde olduğunu Çamlıca çok partili rejime müsaade etmesin­
semtinin Sarıkaya mahallesindeki den sonra Türkiyede bugüne kadar
komşusu Abdullah Coşara açmışür. dört düzine partinin kuruluşunu tes-
Coşar, Robert Kolejinden mezundur, cil ettirmiş olması bugün -oynanan
İstanbul Tıp Fakültesini tamamla­ vodvilin sâdece gülüne taraflarının
dıktan sonra ihtisasını Landrada yap­ bulunduğunu, yoksa Demokrasinin
mıştır. Fakat nedense esas mesleği asla dejenere olmadığını, kılına dahi
doktorluk ona cazip gelmemiş, baba­ talep gelmediğini göstermeye yete-
sından kalma Fincancılar Sokağında­ cektir. Çok partinin kurucusu şu son.
ki toptan yazmacı mağazasının başı­ bir ay içinde bizlere sâdece eğlence­
na geçmiştir. Tarcanın fikrine Coşar­ li vakit geçirtmiş, perde de kapanıp»
dan başka Kadıköyde oturan ve gene
gitmiştir. .
20 AKİS, 20 ŞUBAT 1961
Bir Görüş

Zirai Gelir Vergisi ve Bir Teklif


Turgut YEĞENAĞA

5 Ocak 1961 tarihinde kabul edilen Bugün için üzerinde durmamız dünya fiyatları ile ihraç etme im­
yeni bir kanunla zirai kazançlar gereken en mühim husus, "istihsali kânları ortadan kalkar. İstihlâk a-
da gelir Vergisine tabi oldu. ne suretle arttırabiliriz?" olmalı­ zalır, işsizlik nisbeti artabilir.
dır.
, Yurdun muhtelif bölgelerindeki Teni usûlle vergi tahsili, maliye
çiftçi teşekkülleri, yeni kanunu in­
Milli gelirin yarısını zirai istih­ için yeni masraflar gerektirecektir.
celedikten sonra, kanunun zira!
sal teşkil etmektedir. Zirai gelir 1950 de gelir vergisinin ziraate teş­
bünyemize oymayan aksaklıklarını
vergisi; süratle yükseltmek zorun­ mil edilmemesi sebeplerinden biri
tesbit ve ilgililere izah etmek ga­
da olduğumuz zirai istihsalin art­ Maliye bakanlığında kaliteli eleman
yesiyle Ankarada muhtelif toplan­
masına yardım edecek midir? Ki­ sayısının azlığıydı. 1950 den bu ya­
tılar yaparak görüşlerini derleyen
tapların yazdığı âdil vergi sistem­ na kaliteli eleman sayısı artmamış,
bir rapor neşrettiler. Bu rapor M.­ bilâkis azalmıştır. Maliye bakanlı­
B.K. ve Temsilciler Meclisi üyele­ lerini düşünmeden evvel bu sorunun ğının bu günkü kadrosu gerek ke­
rine gönderildi, ayrıca muhtelif ga­ cevaplandırılması lâzımdır. Bir çift-
miyet ve gerekse keyfiyet bakımın­
zetelerde de neşrolundu. Çiftçiler, çi olarak verilecek cevap "hayır" dan zirai gelir vergisini İyi bir şe­
zirai verginin ekili ve dikili arazi­ dır. kilde yürütebilecek durumdan uzak­
den -arazi kıymetine, ürün nevine tır. Hâlen gelir vergisi mükellefle­
göre- dekar başına muayyen nis- Gelir vergisi tatbik edilen tica­
rinden % 2,5'un hesapları kontrol
betler dahilinde alınmasını, hayvan­ ret ve sanayi sektörlerini ele alalım.
edilebilmiştir. Teni vergi daha çok
a
cılıkla uğraşanlar için de hayvan Ticaret ve sanayide sermaye se­
masrafla tahsil edilecek ve bütçeye
başına bir vergi nisbeti tatbik edil­ nede asgari üç defa ciro edilir. Her
mukannen bir gelir sağlamıyacak-
mesini mukabil tez olarak ileri ciro edilişte % 0 kâr bıraksa, mü­
tır.
sürmektedirler. kellefler % 30 brüt kardan vergi
cy
ödemiş olurlar. Ziraatte ise sermaye Ziraî gelirlerden vergi mutlaka a~
Şimdiye kadar çiftçiler niçin
senede bir ciro edilebilir. Brüt kâr hnmalıdır. Ama mesele en iyi usûlü
vergi vermiyorlardı? Bunun muhte­
İse % 7 ilâ 8 civarındadır. Tica­ bulabilmektir. En iyi usûl ne olabi­
lif sebepleri vardır. Bâzılarının lir? En iyi usûl Japonya ve İtalya-
ileri sürdüğü gibi bu hâl 6âdece rey rette ve sanayide sermaye, sigorta da olduğu gibi dekar başına hay­
avcılığından neşet etmiş değildir. emniyeti altındadır. Ziraatte ise van sayısı başına mukannen bir
İkinci Dünya Harbinin sonuna ka­ nakit sermayenin tamamı her tür­ vergi almak olacaktır. Faydalan:
dar Türkiyede ziraat ekseriyetle lü tabii âfetler ve haşaratın tehdi­
orta çağ metotlarıyla yapılmaktay­ dindedir. -Narenciye ziraatini ele 1 — Vergi nisbetini düşürmek
pe

dı. Memleketimizde makinalı ziraat alırsak sermaye onuncu senede hâ­ için çiftçi en rantabl usûllerle istih­
ve dolayısıyla zira! istihsal artışı sılat temin etmeye başlar, risk da­ salini arttırmaya çalışacaktır.
İkinci Dünya Harbi sonlarından iti­ ha büyüktür-. Bugün için ziraî sek­ 2 — Alışılan bir usûldür, vergi
baren başlar. Bu mevzuda Marshall törün, aleyhinde olan şartlara rağ­ tahsili kolay ve masrafsız olur.
plânı yardımlarının büyük tesiri gö­ men, ticari ve sınai sektörle aynı
rülmüştür. Makinalı ziraat daha bü­ nisbette vergiye tâbi tutulması ne 3 — Hükümete zirai politikanın
yük sahaların ekimine yaramış ve is netice verebilir? Haklı olarak ser­ tesbiti ve tatbiki imkânım sağlar
tihsal bu yönde, artış yoluna gir­ maye daha rantabl sahalara te­ -Ziraati herhangi bir ürüne doğru
miştir. Dekar basma, çiftçi nüfusu veccüh eder. Zirai sektöre yatırma yöneltmek vergi ayarlamasınla ko­
başına istihsalde artış pek cüz'i yapılamaz. Yatırım olmadan istih­ laylıkla mümkün olur.
kalmıştır. Amerikada ziraatta ça­ 4 — Bütçe yapanlara sıhhatli
sal artımı da teinin edilemez.
lışan her işçi kendisinden başka 17 bir gelir tesbit edebilme İmkânı ve­
kişinin zira! istihlâk maddesini is­
tihsal etildi halde, Türkiyede her Senede bir kaç ay iş bulan zira­ rir.
ziraat işçisi -nikbin bir hesapla- at işçisinden de vergi tahsili, def­ 5— Vergi muafiyeti daha objek­
kendislnin ve iki kişinin ihtiyacını ter tutma vs. büsbütün üzücü hal­ tif ölçülerle tesbit olunabilir.
karşılayabilmektedir. Dekar başına leri ihdas eder. Vergi muafiyetinden Çiftçilerin teklif ettiği bu sistem
istihsal ise Avrupa vasatisinin % istifade için işletmeler küçülür, ver­ istihsali teşvik edicidir. Aynı siste
25'i nisbetindedir. Nüfusumuzun se­ gi dilimlerinden en avantajlısına gi­ rain Japonyadakt tatbikatı iyi so­
nede % 2.7 artmasına mukabil, rebilmek için az istihsal sağlayan nuç vermiş ve zirai istihsal on sene
mili! gelir artışı % 1.8 uisbetinde- ürünlere yönelmeler olabilir ve do­ içinde yüzdeyüz artmıştır. Bu, kal­
dlr. Bu halde millî refah senede % 1 layısıyla zirai istihsal artacağı yer­ kınmamış memleketler için tatbik
azalıyor demektir. de azalır. Zirai maliyet artar ve kabiliyeti olan en iyi vergi usûlüdür.

AKİS, 20 ŞUBAT 1961 21


YASSIADA DURUŞMALARI
Sonun başlangıcı
Duruşmalar Erkmenin şahsiyeti icabı pek câlib-i
Dram dikkat olmıyan sorgusundan son­
ra sıra Kırdara gelecekti ki, Başol ille
Yassıadadaki jimnastikhaneden boz- on dakikalık arayı verdi. Yassıadaı
ma tarihi salon, duruşmaların- Garnizon Komutanı Güryay, sanıkla­
başladığı 14 Ekim tarihindenberi ge­ rın da yasak bölgeye açılan yan ka­
lip geçen hâdiselerin en dramatiği­ pıdan biraz açığa çıkıp hava alma­
ne, bitirdiğimiz haftanın sonundaki larına ve uyuşan adalelerini isletme­
cuma günü şahit oldu. Artık fazlasıy­ lerine müsaade etti. "Türkiyenin ilki
la meşhur salondaki 800'e yakı» din­ Müslüman Başbakanı" tarzında rek­
leyici ve 116 samlı -mide kanamasın­ lâm edilen düşük Menderesi, Ramaza­
dan mustarip Ramiz Albaş Yassıada nın birinci günü olmasına rağmen
Garnizon hastahanesinde olduğundan Yenice sigarası tüttürürken görenler,
duruşma gıyabında yapılıyordu- deh­ gülümsemekten kendilerini alamadı-»
şetle irkilerek ayağa kalktı. Orta lar. Mamafih düşük efendiyi, seferi
yaşlı, beyaz kürk yakalı astragan sayılabileceği için mazur görmek lâ­
mantolu sık bir hanım fenalaşarak zımdı! Asabının son derece gergin ol­
Yassıadanın dirayetli resmi ünifor­ duğu her halinden belli olan Kırdar
malı subay, assubay görevlileri tara­ ise, fırsattan istifade etmedi. Etli du­
fından lüks Fenerbahçe vapuruna ta- daklarını şapırdatarak yalıyor, ko­
şındı. Düşüklerden Kemal Aygün ve caman elleriyle esmer soluk yüzünü
Taşay Yiğit ve asaplarına hakim oia- sıvazlıyor, saatine bakıyor, ayakları­
mıyan bâzı dinleyiciler gözyaşlarını nı bir türlü sabit tutamıyordu. imti­
tutamadılar. Ağzı oruçlu -Ramazanın han heyetinin önüne çıkacak bir ço­
ilk günüydü- Yüksek Adalet Divanı cuk öğrencinin telâşı içinde titrek ko­
Başkanı Salim Başol duruşmaya on caman ellerinde bulunan notlarını
dakika ara vermeğe mecbur kaldı. son defa gözden geçiriyor, ezberliyor
Sanık mahallinde, sakıt Bağlık ve gibi yapıyordu. Sabahtan itibaren
a
Sosyal Yardım Bakanı Dr. Lûtfi Kır­ maneviyatını sarsan endişe, Yüksek
dar vardı. Yüksek Adalet Divanı dil­ Adalet Divanının sanık kürsüsüne çı­
lere destan olan İstanbul ve Ankara kacağı meş'um an yaklaştıkça belirli
olaylarını görüşüyordu. İki düğmeli surette artıyordu.
cy
kruvaze lâeivert bir elbise giymiş
Kırdar, düşük Menderesin başaşağı Nihayet meş'um an geldi çattı ve
edilen son kabinesindeki meslektaş­ Kırdar süklüm püklüm, mikrofonun)
ları gibi 28 Nisandan evvelki ve son­ başına geçti, ifadesini vermeğe baş­
raki tüyler ürpertici icraatlarının ladı. Efendim, 24 Martta Fransa!
hesabını veriyordu. Birden kökünden Hükümetinin davetlisi olarak Parise
dinamitlenmiş bir minare gibi çöktü­ bir tetkik seyahatine çıkmıştı. Bir
ğü ve sanık mahallinin parmaklıkla­ enfarktüs krizi atlattığından, 15 Ni­
pe

rına sağ kolu takılı kaldığı halde yı­ sanda tedavi maksadıyla Batı Al-
ğıldığı hayretler içinde görüldü. Lütfi Kırdar manyanm küçük bir içme ve kaphcai
Yardımına İlk yetişen hemen geri­ Son an şehrine geçmişti, İatanbula döndü­
sindeki Hayrettin Erkmen oldu. Ar­ ğünde, takvimler talebe ayaklanma­
kasından Adnan Menderes, Medeni sının patlak verdiği 28 Nisanıı göste-
Berk ve "Doktor, doktor!" şeklinde bulunması için bir doktor aradı. F a ­ riyordu. Bir gece vaktiydi, köprüler
feryat eden Fatin Rüştü Zorlu yetiş­ kat nafile, hiç kimse ortaya çıkma­ açılmıştı ve Haliçi dolaşarak Eyüp
tiler. Çehresi bir anda bembeyaz bir dı. Kırdar bir enfarktüs krizi geçiri­ yoluyla Maçkadaki evine gidebilmiş­
hale gelen, münfesih D.P.. nin trans­ yordu. Silahlı Kuvvetlerimizin ma­ ti. Ankaraya 9 Mayısta gelmişti. Ha­
fer kıymetinin elinden evvelâ okurken haretli Kara, Deniz ve Hava sıhhiye vasım henüz teneffüs ettiği Avrupa-
taktığı kalın siyah çerçeveli hiper­ erlerinin taşıdıkları sedyeye konan dan sonra memleketteki hengâmeyi
metrop gözlüğü ve notları sonra da Kırdar, salonun kapısında bekliyen görmüş, zihninde yaptığı mukayese
sol elinde tutmakta olduğu ve Başolu ambulansa alınarak süratla Yassıada sonucu kapıldığı dehşetli teessür ikin­
işitmek için kullandığı kulaklık düş- Garnizon hastahanesine götürüldü. ci bir enfarktüs krizi ile neticelenmiş
tü. Saatler 16.10'u gösteriyordu. İn­ Askeri doktorların bütün ihtimamına ve Gülhane hastahanesinde tedavi al­
zibat subay ve assubayları ek gibi rağmen Kırdar kurtarılamadı ve saat tına alınmıştı. Bu arada, daha önce
yerlerinden fırladılar.72 yaşındaki 16 25'te ruhunu teslim etti. ölümün­ kulaktan dolına malûmatla şöyle
Kırdann çökmüş ve bitkin vücudunu den sonra dramatik duruşmayı takip böyle bildiği keşmekeşin içyüzünü
kollarından devraldıkları düşükleri eden yegâne yakını oğluna, Kırdarın öğrenmek üzere yakın dostları Ord.
uzaklaştırdılar. Kırdar, getirilen bir cesedini görmesi için müsaade veril­ Prof. Dr. Sadi Irmak ve «ski Killi
bardak suyu Içemiyecek kadar me­ Eğitim Bakam Hasan Ali Yüceli da­
di.
calsiz kalmış, kendinden geçmişti. vet etmişti. Onlardan aldığı malûmat
Sükûnetim muhafaza eden Başol, Böylece, Yassıadadadaki sanıklar­ üzerine istifaya karar vermiş ve fik­
kendine has soğukkanlıhğıyla, dinle­ dan hayatlarını kaybedenlerin sayısı rini yakın arkadaşlarına açıklamıştı.
yiciler arasında derhal müdahalede altıya yükselmiş oldu. Yücel ve Irmak, "Sen teknik bir a-
22 AKİS, 20 ŞUBAT 1961
YASSIADA DURUŞMALARI
damsın, vazgeç" demişler, fakat ka­ lak bir maziye sahip, başarılı ve yük­ Duruşma, İstanbul ve Ankara olay­
rarlı Kırdar tavsiyelere kulak asma­ sek teveccühe mazhar bir şahsiyetti. larının İstanbullu ve Ankaralı sa­
mıştı. Zaten daha önce de bir defa Nasıl olmuşta da münfesih D.P. men­ nıkların mûtad tören ve usûlle salo­
çekilmeğe kalkışmış, fakat Mende- suplarının arasına karışmak gafleti­ na alınmalarından sonra başladı. Yas-
res kabul etmemişti. Derken istifa ni göstermişti? Herkes Başolun bir sıada duruşmalarının gedikli takip­
mektubunu hazırlamış ve Menderesi dokunması üzerine bin "ah" dinle­ çileri gazetecilerin "İstanbul Takı­
sunmak üzere Gülhane hasftahaaefafi meğe hazırlanmış ve Kırdar da tira­ mı" ismini verdikleri ve daha kalaba­
doktorlanndan izin almıştı. Dışara dına başlamıştı. Asıl yarasına doku­ lık sanıklar grubunun başım düşük
çıktığında Başbakanın İstanbula git­ nulan Kırdar 1954 te mefsuh D.P.. nin Bayar çekiyordu. Bayar kolunda e-
tiğini direnmişti. İstifa mektubu ce­ İstanbul listesinde müstakil olarak kose astarh "Wiscont" markalı bir
binde Menderesi takibe koyulmuştu. milletvekilliğini nasıl kazandığını, trençkot ve elinde fıstıki yeşil renkli
İstanbula gelince de kendisine, Baş­ cazibesine mukavemet gösteremediği şapkası, başı önde ağır ağır yürüyor­
bakanın bu sefer İzmire, şöhretli Ege o zamanki cakalı, şimdiki devrilmiş du. iskemlesine çöktü, trençkotlum
gezisine çıktığım söylemişlerdi. Neti­ iktidarın saflarına hangi şartlar al­ korkuluğa astı, şapkasını, arkasın­
cede Menderesi 24 Mayısta Başba­ tında katıldığım anlatırken büsbütün daki, semizliğinden hayli kaybederek
kanlıkta yakalamıştı. Yanında Koral- heyecanlandı. Zamanla yoruldu ve Adeta zarifleşmiş Yetkinerin ayağı­
tan da vardı. 71 yaşma girdiğini, max "Müsaade ederseniz, oturayım" dedi. nın dibine fırlattı ve kulaklığı itina
nen ve bedenen çalışmıyacak hale Başol bir baş işaretiyle müsaade et­ ile aldı. Daha sonra da "Ankara Ta­
geldiğini, İstirahat etmek arzusunda tiğini bildirdi. Kırdar yaklaştığı is­ kımı" denen sanıklar grubu sökün
olduğunu zikrederek istifasının ka­ kemleye bacağı ile çarptığı zaman, etti. Onların tayını da, üzerindeki iki
buHİ dileğiyle mektubunu vermişti. görmediği ve kendisinden önce ifade düğmeli kruvaze elbisesi iğreti du­
Menderesye müracaatı makul bul­ veren Tevfik İlerinin unuttuğu su ran Namık Argüç çekiyordu.
muş. Kırdan iltifatlara boğmuştu. bardağı yere düşerek kırıldı. Duydu­ Cuma günkü duruşma, eski ikti­
Müteakiben -Menderes mi, Koraltan ğu şıngırtı, heyecanın yeyip bitirdiği, darın pespaye arlarının bir defilesi
mı, hatırlamıyordu-, kendisine böyle manen ve bünyece harabeye dönmüş mahiyetindeydi. Düşük Menderesin
bir kritik devrede yanlış mütalealaral Kırdarın bayılmasına sebep oldu. tepetaklak edilen son kabinesindeki
yol açmaması için, yeni bir arkadaş Bakanların defilesi ideal arkadaşlarından sekizi, mesuli-
bulunup ilan edilinceye kadar çeki­
diğini açıklamaması söylenmişti. Ay-
a
m gün Sağlık ve Sosyal Yardım Ba­
kanlığına uğrayarak şahsî eşyalarmı
toparlamış ve İstanbul yolunu tut­
muştu. 97 Mayıs kendisini İstanbul*
daki evinde bulmuş ve Yassıadaya
cy
yollamıştı. Dolayısıyla 28 Nisandan
evvel ve sonraki olaylarla» fiilen iş­
başında bulunmadığı için, hiçbir ala­
kası yoktu.
Kırdar:
"— Eğer zamanm Başbakanı isti­
famı ilân etmiş olsaydı, huzurunuza
sorumlu bir Bakan olarak değil, bir
pe

milletvekili olarak gelecektim" dedi.


Arkasından da» adeta başına gelecek
felâketi önceden sezinlemişcesine, ay­
nen:
"- Bütün bunları şunun için söy­
lüyorum: Huzurunuza ikinci bir defa
ya gelirim, ya gelemem. Zira hasta­
yım ve doktorların ihtimamı ve te­
davisi ile ayakta durabiliyorum" şek­
linde konuştu.
Gerçekten Kırdarın bir de had se­
ker hastalığı vardı. Son günlerdeki
müdahalelerle derecesi bir miktar dü­
şürülmüştü. Ailesinden hiç durma
dan ilâç istetmekteydi.
Başol, ifadesi süresince Kırdara
birkaç defa ve ısrarla oturarak ifa­
de vermesini, kısa konuşmasını söy­
ledi. Fakat Kırdar, "Bet - on dakika
dayanabilirim'' mülahazasıyla tekli­
fe yanaşmadı.
Dramatik hâdisenin son perdesi,
Başolun bir hususu aydınlatması için
Kırdan Menderesten sonra tekrar
mikrofona davet etmesi üzerine ce­
reyan e t t i Kırdar, C.H.P. içinde par-
AKİS, 20 ŞUBAT 1961 23
YASSIADA DURUŞMALARI
yet ve resmi protokol sırasına göre tilâ" sözü üzerine Örfi İdare kara­ nan ve Ethem Menderes üzerinde
(Yüksek Adalet Divanının sanık ma­ rının ahnmasıydı!.. yaptığı ısrarlı sondajlardan anlaşıl­
hallinde arzı endam eylediler. Hepsi dı ki, ikaz mektubu hasıraltı edilmiş­
İkaz mektubu ti. Menderesin ifadesine bakılırsa,
de seciye bakımından büyüklerinden
daha üstün olmadıklarını başarı İle Cuma günkü celsede, en fazla ismi Ethem Menderes birgün kendisine a-
ispat ettiler. geçen, Orgeneral Cemal Gürsel yaküsttt ikaz mektubundan bahsedl-
"Eğer İnönü söylerse..." oldu. Konuyu, ileri açtı ve Başol da yormuş. Kendisi sâdece, Gürselin
Mikrofon başında fırtınaya mâruz deşti. İleriye göre, Gürselin Kara Cumhurbaşkanının istifasını istediği­
kalmış kavak gibi sallanan Bay Kuvvetleri Kumandanlığından ayrı­ ne dair kısmı duymuş ki, o sırada
Yüzde On, sâdece diplomaside değil, lırken Başbakana gönderdiği mek­ başka kimseler yanlarına gelmiş ve
avukatlıkta da aranmakla bulunmaz tup, "tarihte eşi bulunmıyan bir ikaz mevzu kapanmış ve bir daha açılma­
bir değer olduğunu ortaya koydu. mektubu"ydu! Türk Silahlı Kuvvet­ mış!. Yâni düşük efendi ikaz mektu­
Pariste, Tahranda veya îstanbulda lerinin fikir ve kararından bahseden bunun sâdece yüzde onbeşine muttali
NATO Dışişleri Bakanları ile meşgul ikaz mektubu eski iktidar mesulleri­ olabilmiş! Aksi halde mutlaka ku­
olduğunu belirterek evvela şahsını ne okunmalıydı! O zaman hadisele­ lak verir ve gereği şekilde hareket e-
sıyırdıktan sonra, münfesih D.P. nin, rin seyri tamamen değişecek ve mem­ der, hattâ çekilirmiş! Kabahat, ikaz
mensuplarının, B.M.M. Grubunun, leket sevkedilmekte olduğu buhran­ mektubunun ehemmiyetini kendisine
Hükümetinin Başkanının ve Cum­ dan kurtulacaktı! Cılız sesli Hüs- bildirmiyen Savunma Bakanınday-
hurbaşkanının türlü riyakârlıklarla man da en çok ikaz mektubundan mış!
savunmalarım yaptı. 90 dakika kadar bahsetti. Onun kanaatince de, Orge­ Başol, bir diyeceği olup olmadığı­
süren ifadesini Başolun bile mani o- neralin şahsı için hiçbir şey istemi- nı hergün biraz daha eriyen Ethem
lamadığı şekilde uzattı, fazlasıyla yen ikaz mektubunu mesullere oku- Menderese sorduğu zaman, aldığı iki
can sıktı. Aralarında sanıklar dahi mayıp sakhyanlar, "tarih huzurunda kelimelik cevap, "Haklıdır efendim"
bulunan birçoklarım esnetmeğe baş­ vebal altında"ydılar! Başolun, Ad- oldu.
ladı. Zaman zaman şirretleşti ve hat­
tâ efeliğe özendi. Zorluya bakarsanız,
kendisi erken genel seçimlerin şam­
piyonu olmuştu ve fikrini meşhur
Döviz Komisyonuna bile kabul ettir­
mişti!. Sonra düşük Başbakan, bil­
hassa kendi mesuliyeti altındaki iş­
a
lerde, zannedildiği gibi, herşeyi yap­
tırmağa kadir bir insan değildi! Bay
Yüzde On:
"—. İtaatkâr olarak bilinen B.M.M.
cy
Grubu, onu 1955 te iyice sarsmış ve
çekilecek duruma getirmiştir" şek­
linde konuşunca, Başol:
"— Eee?.. Ondan sonra ne oldu,
ne olmuş?" diye sordu.
Tabiatiyle Zorlu kapı duvar kesil­
di. Zorlunun çelimsiz fikirleri ve sö­
züm ona mantık oyunları, üstad Se­
pe

batı Atamam bile güldürdü.


Hasan Polatkan, tam manasıyla
kuzu postuna bürünmüş bir kurttu.
Düşük efendinin taktiğini mükem-
melen hazmetmiş olduğu anlaşılıyor­
du. Kararnamedeki dokuz ithamdan
ikisine "Bilmiyorum", üçüne "Ma­
lûmatım yok", ikisine "Hatırlamıyo­
rum", birine de "Tetkik fırsatım bu­
lamadım" cevabım vermişti. Doku­
zuncuyu da kendine göre izah ede­
rek reddetmişti. Mamafih Başol, a-
çıklar veren düşük Maliye Bakanım
birkaç defa kıskıvrak yakaladı.
Atıf Benderlioğlu, mühim bir if­
şaatta bulundu, Örfi İdarenin ilânının
sebebi talebe ayaklanması değil, İ-
nönünün beyanlarıydı. Benderlioğlu:
"— Eğer İsmet Paşa ihtilâlden
bahsederse, bunun üzerinde durmak
lâzım gelir" dedi.
Düşük Milli Eğitim Bakanına gö-
re, Başbakanın, "Hani ihtilâl bu
m u ? " demesi, karanlıkta türkü söy­
lemekti! Samimi olan, İnönünün "İh­

24 AKİS, 20 ŞUBAT 1961


DÜNYADA OLUP BİTENLER
Kongo halde Kongo dengesi bu esir vatan­
severin lehine dönmeye başlamıştı.
Bir efsane doğuyor Başlangıçtaki tereddüt devresi geçin­
ce, ilk günlerden başlayarak Lumum­
Bundan yıllarca sonra Kongolu ana­
ba'yı destekleyen Doğu eyaletine Ki-
lar kucaklarında çocuklarını avut­
vu eyaletinin bütünü ile Katanga, ve
maya çalışırlarken "Bundan yılllarca
Kasai eyaletlerinin kuzey bölümleri
evvel Kongoda, ülkesinin bağımsızlı­
de katılmış, bundan başka Kongo
ğı ve bütünlüğü için çalışan bir adam
buhranı çıkınca Sovyetler Birliğinden
vardı" diyecekler. "Bu adam bir gün
yardım isteyen Lumumba'nın Afrika-
Kongoyu sömüren beyazlara karşı
nm göbeğine komünizmi getirmesin»
isyan bayrağı açtı, Kongolu vatan­
den korkan Batıl, devletler, bu kor­
severleri etrafına topladı, savaştı ve
kularının yersizliğini anlamaya baş­
katandı. Ama ne yazık ki ülkesinin
ladıkları gibi, Lumumba olmadan
bugününü göremedi. Çünkü Kongoyu
Kongoda düzenin yeniden kurulamı-
bağımsızlığına ulaştırdıktan kısa bir
yacağını da görmüşlerdi. Üstelik, Lu­
müddet sonra, beyazların oyuncağı
mumba esir kaldıkça soğuk harp Af­
olan kara tenli, kara ruhlu bâzı kim­
rikada daha çabuk yayılmakta, ko­
selerin eline düştü ve öldürüldü. Ada­
münizmin Kongoya girmek şansı da­
mın adı Lumumba'ydı, unutmayın."
ha çoğalmaktaydı. Bu bakımdan baş­
Böylece, bundan yıllarca sonra,
langıçta Belçikayla birlikte Mobutu-
Kongolu çocuklar Lumumba'nm ef­
Kasavubu ikilisinin arkasında yer a-
sanesi ile uyutulacak, Lumumba'nm
lan Batıklar, gittikçe Lumumba'nm
efsanesiyle oyalanacaklardır. Lu­
hakkını teslim etmeye başlamışlar­
mumba adı Kongo milliyetçiliğinin
dı. Hele Kennedy Beyaz Saraya yer­
bayrağı olacaktır. Kısa süreli menfa­
leşince, milletlerarası dunun da ta­
atlerini korumak için bunun Lumum­
Dag Hammarskjold mamen Lumumba'nm lehine dönmüş­
ba'nm ölümünü hazırlayanları yarın
tü. Nitekim geride bıraktığımla haf­
ne kadar yanıldıklarım anlıyacaklar Başı dertte talarda, A.B.D. nin Birleşmiş Millet-
a
ve ölümün Lumumba'yı ne kadar
lerdeki yeni temsilcisi Stevenson'un
kuvvetlendirdiğin' görerek, bavulları­
de bir Albay Mobutu belirivermiş, ağzıyla yeni Kongo siyasetini açıkla­
nı bir daha Kongoya dönmemek üze­
Cumhurbaşkanı Kasavubu ile birleşe­ yan Kennedy idaresi, Kongoda düze­
re toplamak zorunda kalacaklardır.
rek Lumumba'yı işbaşından uzaklaş- nin ancak bütün Kongo liderlerinin
Ama iş işten çoktan geçmiş, Lumum­
cy
tırmıştı. işin garip tarafı, tıpkı Ka- bir araya geleceği bir milli birlik hü­
ba'nm ölüsü, daha düne kadar diri­
tangalı Çombe gibi Albay Mobutu kümeti tarafından kurulabileceğini,
sinin başaramadığını başarmış, Kon
da, işbaşına geldikten sonra, Kongo- bu liderlerin arasında elbette Lu-
gonun bütününü kendi tarafına çek­
nun kapılarım yeniden Belçikalılara mumba'nm da bulunması gerektiğini
miş olacaktır.
içtiğini söylemekteydi. söylemekten kaçınmamıştı.
Lumumba artık yok!
Evet, Kongoda uzun bir süredir bek Aslında, mesele Belçikalıların
lenen, geçen haftanın basında ni­ İşte durumun gün geçtikçe Lu­
gidişi, ya da dönüşü meselesi değildi. mumba lehinde geliştiğini gören Mo­
hayet olmuş, Mobutu'nun kontrolü Kongo meselesinin çözümü Belçikalı­
pe

altındaki Leopoldvüle'den Çombe'nin butu ve Çombe, Lumumba'dan kur­


ların Kongo içindeki yerinden çok, tulmak için tek çıkar yolun onu orta­
kontrolü altındaki Güney Katangaya Kongonun siyasi yapısına bağlıydı.
gönderilen Lumumba nihayet öldürül­ dan kaldırmak olduğunu sanmışlar­
Lumumba ve onun gibi düşünenler dır. Gerçi Lumumba'nın ölümü bir
müştür. Hem Mobutu, hem de Çom Kongoda kuvvetli bir siyasî birlik,
be Belçikalıların büyük etkisi altm- esrar perdesi arkasına bürünmek ve
Kasavubu, Mobutu ve Çombe gibi dü­ suç onun üzerine yüklenmek isten­
da bulunan kimseler olduğuna göre, şünenler de zayıf bir konfederasyon
bu ölümde kimin parmağını aramak mektedir ama, Lumumba'nm tutuk
kurulmasını istiyorlardı. Kongoya ba­ bulunduğu çiftlikten kaçarken kendi­
gerektiği sorusu, cevabı güç bir soru ğımsızlık verdikten sonra bu ülkenin
olmasa gerektir. Bilindiği gibi Belçi­ ne düşman bir kabilenin mensupları
tabiî zenginliklerinden yoksun kalan tarafından öldürüldüğü hikâyesin»
kalılar, daha ilk günlerden başlaya­ Belçika, Kongo üzerindeki ekonomik
rak, kendilerini Kongoda görmek is inanan bir kişi but çıkmamıştır. Üs­
egemenliğini sürdürebilmek için bü­ telik Mobutu ve Çombe, Lumumba­
temediğini gizlemeyen Lumumba'dan tün gücüyle konfederasyon taraftar­
hoşlanmamışlar ve bu koyu milliyet­ yı oltadan kaldırmakla ondan kurtu­
larını desteklemekte, bunu önleyecek lacaklarını sanmakta ne kadar ya­
çi lideri işbaşından uzaklaştırmak tek kuvvet olan Lumumba'yı ortadan
için ellerinden gelen har çareye baş­ nıldıklarım da, daha ilk günden an­
kaldırmak için nünden gelem ardına lamış olmalıdırlar. Çünkü şu satırla­
vurmuşlardı, Belçikalıların bu çalış­ bırakmamaktaydı. Kongo liderleri
kanlığı sonucunda, önce Çombe'nin rın yazıldığı sırası gelen haberlerde
arasındaki bu siyasi yapı anlaşmazlığ Lumumba taraftarlarının önderleri­
idaresindeki Katanga eyaleti Kongo'­ ına Belçika karışınca işler büsbütün
dan ayrılara bağımsızlığını ilan et­ nin intikamım almak için harekete
karıştı, hele bütün bunlara bir de ka geçmeye hazırlandıkları ve Kongo­
mis, Leopoldvüle'den kapı dışarı edi­ bile geçimsizlikleri de eklenince, Kon-
len Belçikalılara kendi kapılarını aç­ nun telin bir iç savaşın arefesinde
go durumu içinden çıkılmaz bir hale bulunduğu bildiriliyor. Bu haberler
mıştı. Kongo ülkesinin bütün gelirle­ geldi.
rinin beşte üçünü de beraberce götü­ gerçekleşirse, Afrikada altı ayı aş­
ren Katanga'dan sonra, Leopoldviüe'- Son zamanlarda Lumumba Al­ kın bir zamandır sürüp gelen soğuk
bay Mobutu'nun elinde esir olduğu harp, artık ısınacak demektir.

AKİS, 20 ŞUBAT 1961 25


Zumumba'nın ölümünden sorum­ bunun üzerine Belçika da
lu olanlar, bunun sorumunu da üzer­
lerine almaya hazırlanmalıdırlar.
Kongo-
ya askeri birlikler göndermeye başla­
mıştı. İşte Birleşmiş Milletler Kon-
CEMİYET
goya bundan sonra, Lumumba'nın is­
teği üzerine, Belçika ile Kongo ara­ Şimdiye kadar gazetelerde her şey
Birleşmiş Milletler sında çıkan çatışmanın büyük bir sa­ görülmüştü ama, "ailecek dindar­
vaşa dökülmesini önlemek üzere, bir lık" ilânı görülmemişti. Aşağıdaki
Lumumba'nın gölgesinde kuvvet yolladı. Kongonun iç işlerine yazı Ramazanın İkinci günü, "mu­
Manhattan adasının doğu kıyıların- karışmadan, ülkedeki barış ve güven­ hafazakar okuyucu" avına çıkmış bu­
da yükselen kırk katlı Birleşmiş liği korumakla görevlendirilen bu lunan muteber Sefa Kılıçoglunun
Milletler binasmm en güzel toplantı Birleşmiş Milletler kuvvetinin büyük muteber Yeni Sabahında yayınlan-
salonlarından birinde, geride bıraktı­ çoğunluğu Asya • Afrika devletlerin­ mıştır:
ğımız haftanın ortalarında, bu bina­ den toplanmıştı. Kongodaki karışık­ "Her Ramazan, bu mübarek aya
lın tarihinde şimdiye kadar görülen lık kaynağını Kongo - Belçika anlaş­ en fazla ehemmiyet veren gazete Ye­
en büyük gürültülerden biri koptu. mazlığından aldığı süre içinde Bir­ ni Sabahtır. Yalnız sahifelerinde de­
Dinleyici sıralarının tam karşısına leşmiş Milletler bu ülkedeki barış ve ­il, aile -yazı ailesi- arasında da öy­
gelen duvarında milletlerarası iş bir­ güvenliği korumayı iyi - kötü beceri - ledir. Şehrin başlıca lokallerine grup-
liği sayesinde kurulacağı sanılan ba­ yordu. Ancak aradan çok geçmeden lar halinde gidip, yemeler, içmeler,
rış ve güvenliği semıbolleştiren meş­ bu karışıklık Kongolu liderler arasın­ eğlenceler simdi bir ay boyunca pay*
hur bir tablonun yer aldığı bu salo­ da bir iktidar kavgasına dönünce, dos edilmiştir. Nitekim Çarşamba
na, Güvenlik Meclisi salonu adı veril­ Bay H. nın durumu da çok güçleşti. gecesi Yeni Sabahlılar, aralarında
mekteydi. İşte bu salona nasıl girdik­ Şimdi Sovyetler Birliği Lumum­ Kıhçhoğlu -Sefa Kılıçhoğlu!- da bu­
leri anlaşılamayan yirmi kadar zen­ ba'nın işbaşından uzaklaştırılarak öl­ lunduğu halde, maaile Tornaya gitti­
ci, tam Birleşmiş Milletlerdeki yeni dürülmesinin bütün suçunu, Kongolu ler, yediler, içtiler güldüler, söyledi­
Amerikan temsilcisi Adlai Stevenson liderler arasındaki çekişmeyi bir iç ler ve arife gecesinden itibaren bu
konuşurken, dinleyici sıraları ara­ anlaşmazlık sayarak duruma seyirci çeşit toplantılara paydos ettiler.
sından yükselerek "Yaşasın Lumura- kalan Bay " H . " ya yüklemektedir. Şimdi her akşam gazetenin lokanta­
ba!" diye bağırmaya başladılar. Ma­ Sovyetler Birliğinin bu iddiada pek sında iftar sofrası kurulmaktadır.
­­, üniformalı Birleşmiş Milletler mu­ de samimi olduğu ileri sürülemez. Mesela dün akşam, iman sahibi
hafızları zencileri susturmaya çalı­ Çünkü geçen Eylül ayındanberi, Mos­ ilim adamı Prof. Sadi Irmak... v.s.
şınca kıyamet koptu. Ortalık bir ara- kova idarecilerinin bütün emellerinin, v.s." *
öyle bir nal aldı ki, kimin kimle uğ­ Birleşmiş Milletler mekanizması için­ İsmet İnönünün yeğeni Ünal Temelli
raştığı belli olmuyordu. Gürültüden de en tesirli organ olduğu anlaşılan -Hasan Rıza Temellinin oğlu- Ha-
Güvenlik Meclisindeki temsilciler bile Genel Sekreterliği kendileri için daha
a
lepli bir Türk ailenin kızı olan Ayda
yerlerinden fırlamış; şaşkın şaşkın emin bir ele, hiç değilse kendi veto Sabunî ile evlendi. Temelliler nikâh­
etrafa bakışıyorlardı. Nihayet kavga larının işleyeceği 'üçlü bir triyomvi- tan sonra oturdukları apartman dai­
yatışınca, bilançonun hafif yaralı yir­ ranın eline vermek istedikleri bilin­ resinde iki tarafın akrabalarının da­
mi kişi olduğu anlaşıldı. Fakat bun- mektedir. Ancak Bay " H . " için ger­ vetli bulundukları bir "yemek - dü-
cy
ların onyedisi Birleşmiş Milletlerin çek talihsizlik, kendi siyasî emelleri ğün"le hâdiseyi kutladılar. Genç ge­
mavi üniformalı muhafızları, üçü de için Genel Sekreterin şahsına alabil­ lin beyaz elbisesiyle pek güzeldi İs­
gazete fotoğrafçılarıydı. diğine yüklenen Sovyetler Birliğinin tanbuluni en mükrim hanımlarından
Başı dertte bir adam yanısıra, bazı Asya - Afrika devletle­ biri olan Bayan Temellinin sofrası ise
Lumumba taraftarlarının Güvenlik rinin de Kongo meselesinde takip edi­ herkese parmaklarını da yedirtti.
Meclisini altüst ettikleri sırada len politikayı tenkit etmeleri olmuş­ Gecenin en şık hanımı görümce
Lumumba çoktan dünyayı değiştir­ tur. Mutlu İlmendi.
miş bulunuyordu. Lumumba'nın ölüm
haberi dünyaya yayılınca bundan en
pe

çok endişe duyan insan, hiç şüphesiz,


Birleşmiş Milletler binasmm otuz se­
kizinci katındaki mükellef bürosunda
oturan Genel Sekreter Bay " H . " ol­
du. Lumumba'nın başı, Bay " H . " nın
başım yiyeceğe benziyordu. Kongolu
liderin ölümü haberi, daha ilk günden
başlayarak onun arkasında yer alan
Sovyetler Birliğini çok kızdırmıştı.
Moskova hükümeti, Lumumba'nın
ölümünden Genel Sekreteri sorumlu
tutarak, artık Bay " H . " yi Birleşmiş
Milletler Genel Sekreteri olarak ta­
nımadığım bildirdi. .
İşin aslına bakılırsa, Kongo işi­
ne karışmak Bay " H . " için gerçek bir
talihsizlik olmuştur. Bilindiği gibi,
Birleşmiş Milletler Kongo meselesine
geçen yılın ortalarında, bu tükenir
bağımsızlık kazandığı günlerde ka­
rışmıştı. Kongolular bağımsızlık ka­
zandıktan sonra ülkelerindeki bütün Ünal Temsili ve Ayda Sabumi evlenme törenlerinde
beyazları kovmak için ayaklanmışlar, Allah bir yastıkta kocatsın
26
AKİS, 20 ŞUBAT 1961
S A N A T
Haberler ralı sanatçılar mazbut kişilerdir.
Meyhane meyhane dolaşanları, sanat­
Gelenler çı olma adına "mütecaviz" olanları,
Geçen hafta içinde Ankaraya İstan- dedikodu yapanları yoktur. Çoklukla
buldan bir çok sanatçı geldi ve Sanatsevenlerde - o da 27 Mayıstan
gitti. Bunlardan bir kısmı Türk Dil sonra - buluşur, bir İki saat oturur,
Kurumunun Yönetim Kurulu toplan­ konuşurlar. Ailecek ev gezmelerine
tısına katılmak için gelmişlerdi. Ok­ giderler. Arasıra birlikte yemek
tay Akbal, Behçet Necatigil, Naim yer, içer, eğlenirler. Pek özledikleri
Tirali, Haldun Taner, Fazıl Hüsnü seviyede olmasa bile gene de, bir "a-
Dağlarca, bunlar arasındaydı. ile çevresi" kurmuş sayılırlar. Bu
şartlar tstanbulda yoktur. Ankaralı
İstanbullular, bu yıl epeyce tiyat­
sanatçıları İstanbullu sanatçıların
roya kavuştukları halde, Ankaraya
gözünde "taşralı" yapan da bunlar­
gelir gelmez ilk iş olarak Devlet Ti­
dır.
yatrosunun gişelerine koşup, tiyatro
susuzluklarını gidermeğe çalışıyorlar. Metin Eloğlu, bu gelişinde de, An­
Bu durum, Ankarada oturan aydınla­ karalı sanatçılara bu yüzden gene sı­
rı biraz böbürlendirmiyor değil, hani. kıştı:
Ama tiyatrolarda yer bulmak da bir "— Siz nasıl insanlarsınız yahu?
mesele. İstanbullu sanatçıların imda­ Tam taşralı olmuşsunuz! Bu nasıl iş?
dına, her zaman olduğu gibi bu sefer Mızmız, uyuşuk, sessiz sedasız bir
de Salim Şengil yetişti. Ne yaptı yığın adam.."
yaptı, İstanbullu sanatçılara tiyatro­ Sonradan bu hikâyeyi Fethi Na­ Metin Eloğlu
larda yer buldu. ciye anlattılar. Fethi Naci, bir yüa Horozdan korkan oğlan
İstanbuldan gelen sanatçılar ara­ yakın "taşralı" yaşamış olmanın tadı
sında eleştirmeci Fethi Naci ile sair damağında kalmış ki, gözlüğünün
yanından hikayeyi anlatana şöyle ters Eski hamam eski tas
a
Metin Eloğlu da vardı. Metin Eloğlu,
ters bakıp cevap verdi: Tabir caizse "tedavisi gayri kabili
iyi duyurulmadığı için pek başarılı
"— Eloğlu «ve gitmeğe fırsat btt- imkân bir hastalığa musab" olan
geçmiyen bir imza günü de yapü.
labiliyor mu k i ? " müesseselerimizin başında, bizim sev­
İmza günü, Bilgi Kitabevinde, şairin
gili Ankara Radyomuz gelir. Yıllar
"dost yayınları" arasında yeni yayın­
cy
Kiralık geçer, partiler değişir, hattâ. İhtilal
lanan "Horozdan Korkan Oğlan" ad- Necati Cumalı, bildiğiniz gibi hem
lı şiir kitabı münasebetiyle düzenlen­ olur ama Ankara Radyosu - hikmeti
şair, hem hikayeci, hem romancı, hüda! - değişmez. 27 Mayıstan önce
mişti. hem piyes yazarı, hem denemecidir! Radyo kötü idi. Bir delikanlı, D. P.
Fethi Naci, eski bir Ankaralı sı- Kendisine sorarsanız bunların hepsi ileri gelenlerinden birinin kartvizitiy­
fatiyle eşini dostunu gezdi. Sonra da, doğrudur ama, bu "hem" lerin "en le radyoda bir edebiyat saati almış;
Ankarada devamlı olarak oturama- büyüğü"dür. ağzında dönmiyen diliyle konuşup
manın hüznü içinde îstanbula döndü. Söze başladı mı "benim şiirim, be­ durmuştu. Eh, elbette o devirde bu iş­
Taşralı nim Hikâyem, benim romanım, benim ler böyle olurdu. Radyo bir arpalıkta.
pe

piyesim, benim denemem"den geçil­ Ne kadar mikrofon karşısında konuş­


İstanbullu sanatçılar nedense Anka­
mez. Son zamanlarda İstanbulda Cu- maya hevesli varsa, biraz da cep harç­
rada oturan sanatçılara şöyle bir
malıya rastlıyanlar, bu bilinen tiradı • lığı tedariki için, bir yolunu bulup
yukardan bakarlar, küçümser gibi
yeniden dinlememek için, bir yolunu radyoya giriyor, ya elini kulağına a-
bir halleri vardır. Hani, bir adam hem
bulup kaçma çârelerini aramıya baş­ tıp şarkı söylüyor, ya iki gözü iki
sanatçı olur hem nasıl Ankarada o-
lamışlardır. çeşme şiir okuyordu. Peki, ihtilâlden
turur, gibilerden.. Gerçekten, Anka­
Geçenlerde Necati Cumalı, Yedi- sonra ne oldu? Değişen bir şey var
tepe dergisi sahibi Hüsamettin Bozo- mı? Değişen tek şey, o delikanlı ye­
ku yakalamış, konuşuyorlardı. Söz rine bu delikanlı... Şimdi de, radyonun
döndü dolaştı, büyük sanatçıların ö- bir çok saatleri, kartvizit yerine baş-
lümünden sonrasına geldi. Büyük sa­ ka kuvvetlerle gene heveslilerin elin­
natçılar öldükten sonra, oturdukları de.. Gene eş dost, akraba, taallûkat
evler, çalıştıkları yazı masası, kitap radyoda "yalel" çekiyor! a l a y l a r ve
ları, elbiseleri, kalemleri, kâğıtları Yankıları"nı hazırlayanla, "Dergiler
ayrı bir değer, önem kazanır ya, Cu­ Arasında" ve edebiyat saatini hazır-
malı da edebiyat tarihinden örnekler lıyan aynı kişidir. Saatin birinde ni­
vererek bunları anlatıyordu. Sonun­ şanlısı, birinde kendisiyle müstakbel
da: kayınbiraderi..
"— Ne dersin Hüsam" dedi, "ben
öldükten sonra, oturduğum evin ka­ İyiniyetin, amatör heyecanının
pısına nasıl bir levha asarlar aca­ her zaman her işte kafi olmadığını
ba?" kimlere, nasıl anlatmalı?
Hüsamettin Bozok, ayaja kalktı, Türkiyede radyo meselesi..
Cumalının sırtını sıvazladı ve: Kendinizi hiç üzmeyin. Türkiyede
"— 'Kiralık' levhası asarlar dos- radyo meselesi, ihtilâl de olsa, halle­
tum!" dedi. dilmezi
AKİS, 20 ŞUBAT 1961 27
D İ L C İ L İ K
düşünceleri de, düşük iktidara hakim
olmuştu. Başkan Banguoglu bu ko­
nuyu şu sözlerle bağladı:
"— Türk Dil Kurumunun kapa-
Kurumlar turnasına Atatürkün adı engel ol-
muştur."
Yeni plân ve proğrama doğru
Geçen haftanın sonlarına doğru, 27 Mayıstan sonra Türk Dil Ku-
günlük gazetelerde pek de yer al- r u m u da çalışmalarına yeni-bir hız
mıyan bir seri toplantı yapıldı. Bu verdi. Temmuzda toplanan Kurultay­
toplantılara memleketimizin ileri ge­ da yeni bir Yönetim Kurulu seçildi.
len ilim, fikir ve sanat adamlarından Türk dilinin benliğine kavuşması için
35 kişi katıldı. Toplantılar aralıksız yapılacak çalışmalarda Kurum artık
üç gün sürdü ve üç gün içinde 30 saat yalnız değildir, İlme değer veren bir
çalışıldı. Haftanın son günü. hava idare, dil konusunda da en yetkili or­
iyiden iyiye karardıktan sonra biten gan olan Kurumun çalışmalarına, yol
toplantıdan çıkan üyeler, gerçekten göstermelerine değer vermektedir.
yorgundular ama sıkı ve iyi bir çalış­ Yönetim Kurulu toplantılarında ilk
ma yapmış olmanın da huzuru için­ ve en önemli iş olarak "Anayasının
deydiler. Omuzlarına yüklenen so dili" üzerinde duruldu. Bu temel ka­
rumluluğu kirlikte paylaşmışlar, yö­ nunumuz güzel ve arı bir türkçeyle
netimiyle görevlendirildikleri kuru­ yazılırsa, hukuk terimlerinin önemli
mun çalışmalarım kir plan ve prog­ Ur kısmım hu yolla Türkçeleştirmek
rama bağlamışlardı. mümkün olacaktır. Bu sebeple ilk iş
olarak Türk Dil Kurumunun, Kurucu
"Plân ve program" sözleri 27 Ma­ Meclisin ve Anayasa Komisyonunun
yıstan önce de sık sık söylenir ama enirinde çalışmasına karat verildi.
hiç bir zaman hiç kir yerde uygulan­ Kurumun çalışmaları biri akademik,
mazdı. 27 Mayıstan sonra hemen her biri devrimci olmak üzere başlıca Od
kurumda, her toplulukta bir "plân ve dala ayrılmış bulunmaktadır. Akade-
program" yapmak ihtiyacı kendisini mik çalışmalarla, araştırmalarla
a
hissettirdi. Tahsin Banguoğlu Türk dilinin güzellikleri, zenginlikle­
Bir ilerici ri ortaya çıkarılacak, dilin grameri,
Geçen haftanın son günü saat 19
sözlüğü hazırlanacak, bugüne kadar
sıralarında yorgun argın toplantıdan
yapılan çalışmalara daha çok his ve-
çıkan 35 ilim, fikir ve sanat adamı,
cy
bununla da yetinmemiş, doğrudan rilecektir. Yeni Kurulan "Tanıtma
Türk Dil Kurumunım Yönetim Kurulu
doğruya Türk dilinin arınma çalış­ Kolu" ile -ki bu kolun başkanı Mayıs
Üyeleriydi. Taptıkları plân ve prog­
malarına karşı çıkmıştı. Anayasayı toplantısında seçilecektir -türkçenin
r a m da, Dil Kurumunun önümüzdeki
eski dile çevirmiş, on onbir yaşların­ geniş ölçüde yayılmasına çalışılacak­
üç yıllık çalışmalarına dairdi. Üye­
daki körpe Türk çocuklarına "Er- tır. Banguoglu, T ü r k Dil Kurumu,
ler birbirleriyle vedalaşarak sessizce
dağıldılar, İstanbuldan gelen üyeler kân-i Harbiye-i Umumiye Riyaseti­ bundan böyle hayatın içine, halkın
de, koşar adım istasyonun yolunu tut dedirtmeğe başlamıştı. Bu tutum, içine girecek" demektedir. İstanbul
tular. her işte ve her alanda olduğu gibi ve Ankarada dil seminerleri, radyo­
pe

devrimciliğe, Atatürkün eserlerine larda "Güzel Türkçe" saatleri, mem­


Ertesi günü Türk Dil Kurumu karşı çıkmak, hattâ düşmanlık et­ leketin çeşitli yerlerinde konferans
Başkam Prof. Tahsin Banguoğlu bir mek demekti. Düşük iktidarın, ikti­ îar, gazete, ajans ve radyo mensup­
basın toplantısı düzenledi. Yönetim darda kalabilmek için en son daya­ larıyla daha yakından Ve sıkı bir te­
Kurulunun üç gün süren çalışmaları nağı da, sâdece gericiliğin sırtım sı­ ma», Ulaştırma, P. T .T. ve Basın-Ya­
hakkında basma, dolayısıyla halk o- vazlamaktan başka bir şey değildi. yınla işbirliği, yabancı kelimelere
yuna bilgi verdi. Başkanın dedikleri Zaman zaman "akademi" sözüyle karşı savaş, bu, "hayatın içine gire­
umut verici, güven verici, sevindirici Türk Dil Kurumunun kapatılması cek" çalışmaların önde gelenlerinden­
sözlerdi. Önce Dil Kurumunun, geçen dir. Kurum bundan sonra yalnız ba­
on yıllık dönem içindeki durumuna şına çalışmıyacaktır. Bütün çalışma­
kısaca dokundu. 1950 ile 1960 yılları larına üniversite mensupları, aydın­
arasında Türk Dil Kurumu kendi ka­ lar ve gazeteciler katılacaklardır. Ya­
buğuna çekilmiş, varlığını muhafaza­ pılacak işler arasında, her aydının
ya çalışmış, bu arada akademik ça­ kullanabileceği bir gramerle, lise sevi­
lışmalarına da imkânların elverdiği yesinde bîr sözlük yazılması işinin
ölçüde devam etmişti. Devlet ve hü­ yarışmaya çıkarılması da vardır.
kümet Dil Kurumundan elini çekmiş­ Bu yarışmalarda derece alanlara da
ti. Yalnız elini, yardımını çekmekle önemli pare armağanları verilecek-
kalmamış, Kurumu çalışmaz hale ge­ tir.
tirebilmek için neler yapılması gere­
kiyorsa onları da fazlasıyla yapmıştıı. Bu suretle Türk Dil Kurumu, A-
Bir kere her yıl yapılmakta olan tatürkün kurma amacına uyan, haya­
900 bin liralık yardımı kesmiş, bunu tın içine giren, türkçeyi daha çok
sembolik olarak 1 liraya indirmişti. sevdiren bir çalışmaya yönelmekte
Bu da bir noktaya kadar Önemli sa- ve bu işte Türk hasmı ile Türk ay­
yılmıyabilirdi. Ama düşük iktidar dınını işbirliğine çağırmaktadır.
28 AKİS, 20 ŞUBAT 1961
pe
cy
a
KİTAPLAR
şıdığı "yarın için umut veren hika-
yeci" sıfatından bıkmış olacak ki, hi­
kâyelerinde bir yeni şekil, bir yeni
hava denemek istemiştir. Bunu ya­
dir. Kadın hastadır, erkeğe göre yor­ parken de zaman zaman Batılı hika­
Güzel Avrat Oto ye ustalarının, modern ustaların et­
gun vs yaşlıdır. Erkek, kadının has­
(Tarık Dursun K. nın hikâyeleri,
talığından bıkmış, yaşlılığından iğre­ kisini hissetmiş biraz da Sait
Düşün Yayınevi, İstanbul Matbaası
nir olmuştur. Ama eski günleri, seviş­ Falkin giderayak yazdığı denemeler­
1991, 80 sayfa, 300 kuruş).
tikleri günleri de unutup bir kenara den. Alemdağda Var Bir Yılan gibi
Tarık Dursun K. adı edebiyatımız­
koyamamaktadır. kitaplardan edindiği havayı eklemiş
da, bilhassa edebiyatımızın küçük
Erkek, hasta kadım son defa zi­ ve ortaya yarı anlamlı, hikâye tara­
hikâye bölümünde, uzun zaman u-
yarete gelmiştir. Bu ziyaret bir veda fından çok şiiri bol nesir örnekleri
mut uyandıran bir ad olarak anılmış­
ziyaretidir. Erkek kararlıdır. Kadın koymuştur. Hikâyede, bâzı gençlerin
tır, İlk hikâyelerinden bu yana Ta­
da durumu hissetmektedir. İki kişi şiirde yapmak istedikleri İkinci Yeni
rık Dursun, daima dikkatleri üzeri­
arasındaki bu hat Tarık Dursunun atılışını yapmak istemiştir. Ancak
ne çekmiştir. Tatlı bir anlatısı, ko­
kaleminde, okuyucuyu da erkekle ka­ işin dozajım da iyi tayin edememiş­
nuları tâ içinden, can noktasından
dının olduğu odaya sokmakta, aynı tir. Kendisinin de itiraf ettiği gibi,
yakalayan bir ustalığı vardır. Hasan-
şeyleri duymağa zorlamaktadır. bir hikayecinin üstüne vazife olamı-
giller, Vezir Düşü, Rıza Bey Aile Evi
yacak kadar çok, şiirle uğraşmıştır.
ve bir hikâye azmanı olan İnsan * Kısasa söylemek gerekirse, ki­ Konudan kaçmak istemiş anut büs­
Kurdu Tarık Dursunun her biri u- tabın ikinci bölümü, Tarık Dursunu bütün de kaçamamıştır. Kitapta İlk
mutları bir kere daha tazeleyen eser­ tanıyanlar için, onun havasım bilen­ bölümde yer alan hikâye denemeleri­
leridir. İşte bu Tarık Dursun (imdi ler için değişik hiç birşey getirme­ ni okuduğunuz zaman, tamamlanma­
bir kitap daha yayınladı. Düşün Ya­ mektedir. mış, yarım kalmış bir şey okuduğu­
yınevi yayınlan arasında yer alan Gü­ Kitabın birinci bölümündeki yedi nuzu hissediyorsunuz. Çok zaman ise
zel Avrat Otu adlı iki bölümden iba­ hikâyeye gelince... Tarık Dursun adı­ okuduklarınız sizi sıkıyor, bunaltıyor.
ret kitapta 15 hikâye var. Güzel Av­ nı gördükleri için Güzel Avrat Otunu Kitabı elinizden atmak istiyorsunuz.
r a t Otu adını taşıyan birinci bölüm­ alanlar daha kitabın ilk hikâyesini o- Ancak, hikâyeler çok kısa oldukların­
de, kitaba adını veren hikâye de da­ kumaya başlayınca çarpılmaktadır­ dan, Nasreddin Hocanın meşhur "şu­
hil, yedi hikâye yer almıştır. Bunlar lar. Zira, "Yusufçuk-El gitti biz kal­ na deymiş, buna deymemiş" hikâye­
T a n k Dursunun son yıl içinde yazdı­ dık" başlığım taşıyan hikâye, okuyu­ sinde olduğu gibi, "hele şunu da bir
ğı hikâyelerdir. İkinci bölüm ise, cunun tanıdığı, bildiği Tarık Dursu­ okuyayım.." diye diye İkinci bölüme
T a n k Dursunun 1953 ile 1960 arasın­ nun hikâyesi değildir. Bu hikâyede geçip limana giriyorsunuz. Kitap baş­
a
da yazdığı sekiz hikâyeye ayrılmış­ de, bundan sonraki hikâyelerde de tan sona, ilk bölümdeki hava içinde
tır. Bu bölümün adı da "İda'dan öte" okuyucunun karşısına bir başka Ta­ olsa, tahammül edilecek gibi değil.
dir. nk Dursun, bir başka hikayeci çık­
Güzel Avrat Otunun ikinci bölü­ maktadır. H a t t â bu hikâyelerin ya­ Tarık Dursun niye böyle bir ye*
cy
münde yer alan hikâyeler, Sait Faik- sarına hikayeci demek bile erkendir. ni yol denemek istemiştir? Niye alı­
ten bu yana altın çağını yaşamış Türk Kitabın başında yer alan yedi hikâ­ şılandan kaçmak, kurtulmak gayre­
hikâyeciliğinin tipik hikâyeleri ara­ yeyi, yahut hikâye denemesini yazan, tine düşmüştür? Niye illâ da yeni
sında yer alabilir. Hikâyelerinde, ya­ bir denemecidir» Hikâye türünü labo­ blrşeyler yapmak istemiştir? Bu so­
zılarında hep küçük adamlarla, onla­ ratuarda denemeye tutmuştur. Tıpkı, ruların cevabını verebilmek için Ta­
rın maceralarıile uğraşan T a n k Dur­ Ur kobayın kalbini çıkarıp yerine rık Dursunun on yıllık hikâyeciliği
sun, bu bölümde gene aynı temi işli­ -farzımuhal- bir farenin kalbini ta­ üzerinde durmak gerektir. Tarık
yor. Daha ziyade diyaloglar şeklinde kan illin adamı gibi... Dursun on yıldır hep, "yarın için
kaleme alınmış olan hikâyelerde, Ege umut veren hikayeci" olmuştur. Yaz­
pe

Tarık Dursun, yıllardan beri ta-


bölgesinin tipik konuşma özellikleriy­ dığı hikâyeler hemen daima, mevcut
le, bütün büyük şehirlerimizin kenar bir iki hikayecinin, -Sait Faik gibi
mahallelerinin dillerinin kırmasından bir devin ve Orhan Kemal, Oktay Ak-
meydana getirilmiş konuşmalar hikâ­ bal gibi bir zamanların iyi hikayeci­
yelerin ana batlarım teşkil etmekte­ lerinin- hemen bir adını gerisinden
dir. Meselâ 1953 yılında yazılmış olan gelmiştir. Gerçi, bu bir zamanın ger­
1da, bir fotoğrafçı ve ailesinin hayat çekten çok başarılı hikayecilerinin
şartlarım, çalışma şartlarım ikibuçuk hemen ardından gelen Tarık Dursun,
sayfada gözler önüne seriveriyor. Bir o günden bu yana araya başkalarının
kenar mahalle fotoğrafçısı, kansı, girmesine engel olmuştur ama, ken­
çocukları ve sonra altı tane vesikalık disi de olduğundan daha öteye, daha
fotoğraf çektirmek isteyen bir müş­ ileriye geçememiştir. Hikâyeleri bir
teri... Müşterinin gelmesiyle h t m dük­ geniş çerçeve içinde aynı noktada
kân, hem ev olan fotoğrafhanede ge­ kalmıştır. İşte şimdi Güzel Avrat
çen yarım saat... Otundaki hikâyelerinde Tarık Dur-
1953'ün Tank Dursunu budur. ittfe, biraz da kendisini aşmak için bir
İda'dan öteye atlayın, 1955, 56, 57 ve çıkış yapmaya kalkışmıştır. Yaptığı
hattâ 1958'deki hikâyeleri de geçin çıkışta başarı kazanmış mıdır? Ya­
ve Tarıkk Dursunun 1960'da yazdığı hut ilerde kazanabilecek midir? Bu
bir hikâyeye gelin: Kitabın son hi­ soruya Verilecek cevap müsbet olaca­
kâyesi, "İlik". Tarık Dursun bu hi ğa benzememektedirT T a r k Dursun
kâyesinde, usun zaman birbirinin ol­ belki, eski yolunda yürüyerek roma­
muş, ama aralarındaki bağlar kop­ na geçse birşeyler yapabilirdi, ama
mak üzere olan bir çiftin birbirin-
Tarık Dursun K. denemeye başladığı bu yeni yolda hiç
den bıkkınlıklarını dile getirmekte- Çıkmaz sokakta bir yere çıkamayacağını görecektir.

30 AKİS, 20 ŞUBAT 1961


TİYATRO oynanan Terence Battigan'ın son pi­
yesi 'Ross" tur. Bu mevsimin en çok
rağbet gören temsili de bu. Çünkü
eser, adı etrafında efsaneden farksız
Ankara kadınlığı ve zarafetiyle oyununu de­
ğerlendirmesini iyi biliyor.
bir hava yaratılmış, olan ünlü İngiliz
casusu Lawrence'ın hayatını canlan­
"Babamızın Evi..." Diğer roller tâli olmakla beraber diriyor. Bsere adını veren kahramanı
Devlet Tiyatrosu, Üçüncü Tiyatro­ Büyük oğul Clarence'da Yalın Tol­ -Ross, Lawrence'ın takma adıdır- în-
da, mevsimin üçüncü eserini bir ga, sevgilisi Mary'de Elçin Saraçoğlu, gilterenin en büyük aktörlerinden
Amerikan komedisiyle verdi. Howard Protestan rahibi Dr. Llody'da da Ke­ biri olan Sir Alec Guiness oynuyor.
Lindsay ile Russel Crouse'un birlikte rim Afşar ifadeli oyunlarıyla seçili­ Osmanlı ve İngiliz İmparatorluk­
yazdıkları eser "Babamızın Evinde yorlar, eserin havasını tamamlayan larının çetin mücadele yıllarının bu
Hayat" adım taşıyor. Nurettin Se- güzel tipler çiziyorlar. ünlü simasını sahnede görmek insa­
vin'in tecrübeli kalemiyle ve akıcı Hâle Erenin çizdiği kostümler, na gerçekten heyecan veriyor. Lon-
bir dille sahnemize çıkmış olan bu hele Nedret Güvençin giydikleri, göz­ dradaki Türkler arasında, Lawrence'-
komediyi, aslından veya tercümesin­ leri okşıyan bir güzellik ve zerafette. ın bize esir düştüğü zaman, başına
den, okumak fırsatını bulmuş olan­ Yalnız erkek kostümleri, realizyon gelenleri iyma eden sahneden dolayı,
lar, ilk bakışta, halkımızın kolay ko­ bakımından, biraz kaba ve iğreti gö­ çeşitli tefsirler yapılıyor, aleyhimize
lay ilgilenemiyeceği bir tiyatro ese­ rünüyorlar. neticeler de çıkarılmıyor değil. Ama
riyle karşılaştıklarını sanırlar. Ame­ temsil dikkatle seyredildiğinde, Rat-
rikalı yazarlara ele aldıkları konu, Londra tigan'ın Lawrence'ın "Hatıralar" ını
hemen har seyircinin sahnede gör­ esas tutarak Arap dünyasını aleyhi­
mekten zevk alacağı bir aile çevresi­
Tiyatro bolluğu
mize ayaklandıran ve kendi memle­
ni, günlük hayatın çeçitli "an" ları Londrada çeşitli tiyatro nevilerini ketine çok şeyler kazandırma bu zeki
içinde renkli, canlı bir şekilde tasvir kucaklayan, irili ufaklı, elliye ya­ ve esrarlı adamın hayat çizgisini ol­
etmekte, psikolojik yönlerini da belir­ kın tiyatro var. Sayılı günler için duğu gibi vermek en, bu uğurda kat­
terek islemekte ise de, gerek bu tas­ Londraya uğramış bir tiyatro mü­
landığı fedakarlıkları ve zaman za­
virin, gerek psikolojik tahlillerin çok nekkidinin bu kadar çok tiyatroyu
man kendi amirlerinden -bilhassa as­
"yerli", çok "amerikan" kaldığı, he­ birer birer dolaşması, oynadıkları
kerî makamlardan- gördüğü anlayış­
eserlerin hepsini görmesi elbetti im­
le vakada önemli bir yar tutan "vaf­ sızlıkları belirtmekten başka bir mak­
kansız. En önemlilerini, en beğenilen
tiz" meselesinin esere çok "hristiya- sat gütmediği farkediliyor.
eserleri seyretmekle yetinmesi lâzım.
nı" bir hava vereceği Samsun kapı­
a
Ama işte asıl güç olanı da bu. Çünkü Londradaki bazı Türkleri rahat­
lırlar. Bunda da tamamiyle haksız
en beğenilen temsiller için yer bula­ sız eden, Lawrence'ın bize esir düştü­
değillerdir, çünkü gerçekten eserde
bilmek haftalarca beklemeğe bağlı. ğü zaman, homoseksüel temayülde
Amerikan ailesinin, yaşayışının, ha­ Bu durumda, kısa bir zaman için olduğu belirtilen, askerî valinin -ken-
yat görüşünün, dini konulardaki pe-
cy
Londrada kalan bir tiyatro hastası, disini söyletmek, belki de küçük dü­
şin hükümlerinin ve buna karşı Ba­ şifasını bulmadan dönmek zorunda şürmek için- ona verdiği cezadır. Bu
bada ve Büyük Oğulda ifadesini bu­ kalabilir. Bereket versin Londrada cezanın ne olduğu gösterilmiyor, söy­
lan kuvvetli tepkilerin yerli rengi çok gerçek tiyatro âşıklarına, hele Türk­ lenmiyor da. Ama cezayı çektikten
kuvvetlidir ve geriye kalan, herkesçe lere, hizmet etmeyi vazife bilen bir sonra Alec Guiness'in yerde sürüne­
paylaşılabilecek mahiyetteki, davra­ British Council var. Onun nüfuz ede­ rek tamamiyle bitmiş, çökmüş bir
nışlarla duyguları gölgede bırakma­ mediği yerlere, kulis arkasından sız­ halde Valinin yanına getirildiği sahne
sından korkutabilir. masını bilen -Ossia Trilling gibi- bir çeşitli tefsirlere yol açabilecek özel­
Sahnedeki oyun iki meslektaş dost da bulunursa bir likte... Sir Alec oyununa, erişilmesi
pe

Bu gözle bakınca "Babamızın Evin­ hafta içinde sekiz, dokuz temsil gör­ güç bir ifade vererek, bu sahnede
deki Hayat"ı sahneye koymuş mek kaabil olur. Tabii, matineli su- çektiği ağır cezanın maddî, mânevi
olan Yıldırım Önalı övmek yerinde vareli tiyatrolara taşınmak şartıyla.. bütün ıstırabım dile getiriyor. Askeri
eter. Hüseyin Mumcunun, bu yüzyıl Bu da, hayatlarının mühim bir kıs­ Vali de bu cezayı ona kâfi görmüş
başlarında oldukça varlıklı bir Ame­ mını loş tiyatro salonlarında geçiren olacak ki kendisini serbest bırakıyor.
rikan ailesinin interieur'ünü veren, çoğu münekkidlerin nasibidir. Rivayete göre Lawrence, ondan son­
Lawrence sahnede ra casusluk faaliyetine son vermiş,
temiz dekorları içinde, ilk reji dene­
mesini yapmış, üstelik eserin, başro­ Londrada, garip bir tesadüfle, İki münzevi bir hayata çekilmiş, asıl
büyük komedyenin oynadığı iki adından, rütbesinden vazgeçerek, Od
lünü -zaman zaman "Şair Ruhu" nun
defa, Ross takma adı altında, İngi­
Oarnelius'unu hatırlatmakla beraber- yeni piyesin ikisinde de Fesli roller
liz Hava Kuvvetlerine gönüllü er
inandıncı bir kompozisyonla canlan- var. Bunlardan biri Haymarket'de
dınıuş olan Yıldırım Önal konunun
yadırganmamasında, hattâ benimsen­
mesinde birinci derecede âmil olmuş­
tur. Bütün "hesabi" ligi ve "iş ada­
m ı " mizacı içinde karısına, çocukları­
na, evine ve "fikir" teriyle "inanç"
larına sıkı bağlarla bağlı Babayı se­
vimli ve renkli bir tip halinde yaşat­
maktadır.
Yıldırım Önaldann sonra, belki ay­
nı derecede, eserin "tutmasına" âmil
olan bir sanatçı da Anne rolünü oy-
nıyan Nedret Güvençtir. Bu değerli
sanatçı, her çeşit role intibak etmek­
te gösterdiği büyük kaabiliyeti, hele
AKİS, 20 ŞUBAT 1961 31
TİYATRO
olarak girmiş, ikisinde de hüviyeti
anlaşılmış ve orduda bu şekilde ça­
lışmasına müsaade edilmemiştir.
Daha sonra bir otomobil kazasın­
da ölen ünlü İngiliz casusunu buna
sevkeden, son günlerini karanlıkta,
takma bir ad altında basit bir er ola­
rak geçirmiye zorlayan sebep acaba
neydi? Rattigan'ın piyesi herkesin
sorduğu bu suali cevapsız bırakmak­
tadır.
"Ross" u, geçen yıla kadar St-
ratford'daki Shakespeare Memorial
tiyatrosunun müdürlüğünü yapmış
olan Glen Byam Shaw mükemmel bir
reji ile sahneye koymuş. Motley'nin,
bir anda değişen, sade ve güzel de­
korları, kusursuz ışık oyunlarıyla,
dörtbaşı mamur bir temsü...
Bir t esli piyes daha
Londradaki ikinci fesli piyes, Phoe-
nix Tiyatrosunda oynanan Enid
Bagnold'un "The Last Joke" - "Son
Şaka" piyesidir. Rol dağıtımında bu
kadar çok ünlü sanatçıyı bir araya
getiren bir temsile her zaman kolay
kolay rastlanmaz. Programda kim­
lerin adı yok ki: Sir John Gielgud,
Sir Ralph Richardson, Anna Massey,
Robert Fleinyng, Ernest Thesiger...
İşin garibi bu piyesi de sahneye ko­
yan gene Glen Byam Shaw.
Haymarket tiyatrosunda "Ross" temsili
a
Enid Bagnold'un yeni eseri -Son Alec Guiness Lancrence rolünde
Şaka-, doğrusu istenirse bu hanım
yazardan daha mühim şeyler bekle­
yenler için adetâ bir "kötü şaka" ol­ in oynadığı baron Santa Clara rolü Temsilin büyük başarısı George
cy
muştur. Piyeste Romanyadan Taymis var. İnsan bu yaşta bir aktörü sah­ Devine'in yarattığı yüzdeyüz Çehov
kıyılarına hicret etmiş bir prensin nede, o kadar rahat, o kadar güzel havasıdır. Richard Negri'nin nefis
garip macerası ele alınmaktadır. Bu oynar görünce, adetâ gözlerine ina­ dekorlarının da yardımıyla bu hava­
sanatkâr ve mariz ruhlu prens aile namıyor. yı seyircinin iliklerine kadar sindir­
yadigârı, kıymetli bir tablonun pe­ Rex Harrison'un Çehov'u meğe muvaffak oluyor. Hele Plato-
şindedir. Tablonun, kardeşi ile sevi­ Londrada en beğenilen temsillerden nov'un karısının demiryoluna yatarak
şen bir genç İngiliz kızının büyük ko­ biri de Çehov'un "Platonov" udur. intihara teşebbüs ettiği sahnede, bir
leksiyon sahibi milyoner babasının Eser, 1954 de memleketimizi ziyaret tül perde arkasından -gittikçe büyü­
pe

eline geçtiğini öğrenince, kendisine etmiş, konferanslar da vermiş olan yen tren sesi arasında- lokomotifin
tablo meraklısı bir Şarklı süsü. vere­ George Devine'in idaresindeki Royal gittikçe büyüyen ön ışıklarım ver­
rek evine giriyor. Polis hafiyelerine Court tiyatrosunda oynanıyor. Eseri mek suretiyle seyircide uyandırdığı
taş çıkartacak bir ustalıkla, başka bizzat George Deyine -John Blat- tesir harikulade!.. Reji, realizmi için­
bir tablonun altına saklanmış olan chley'le beraber- sahneye koymuştur. de, şiiriyeti de olan bir üslûpla esere
çalınmış tabloyu buluyor, kaçırıyor. Çehov'un 17 -18 yaşlarındayken rengini, mânâsını kazandırıyor. Ro­
Sonra da, bir parkta geçen son per­ yazdığı, sağlığında oynandığım değil yal Court Tiyatrosunun son zaman­
dede, aynı tabloyu milyonere iade yayınlandığım bile göremediği bu larda en önemli İngiliz sahnelerin­
ediyor ve kendisini öldürüyor. Bu a- piyesin, bugüne kadar, çeşitli versi­ den biri haline neden ve nasıl gelmiş
rada ortaya gizli kapaklı ne işler yonları yapılmıştır. Çünkü eser, ya­ olduğunu da anlatıyor. "Jung Vic"in
çıkmıyor ki: Milyonerin evinde kâh­ zıldığı şekilde oynasa, 5 - 6 saat sü­ eski ve usta idarecisi, ikinci dünya
ya gibi görünen hanımın yıllardanbe- recek uzunluktadır. Birçok memle­ savaşında harabolan bu tiyatro ona-
ri onun gayrı meşru karısı olduğu, ketlerde yapıldığı gibi, Dimitri Ma- rılıp yeniden açıldığı gündenberi,
bir dilediğini iki etmediği güzel kı­ karoff -Rus asıllı bir genç- bu eser­ yâni idaresinin kendisine verildiği
zının da ondan dünyaya geldiği vs. den Çehov'a çok sâdık, derlltoplu 1956 yılından bu yana, çok başarılı
vs... yeni bir sahne metni meydana getir­ ve canlı bir faaliyetle bu tiyatroyu
' T h e Last Joke" da Romanyalı miştir. Esere adını veren kahraman Londranın en mühim sanat müesse­
prensi ve tablo meraklısı uydurma -Mişa- bir kasaba Don Juanıdır. Rex selerinden biri haline getirmiştir. Ge­
Şarklıyı, başında fesle, Sir John Gi­ Harrison, bu ünlü ve çok sevimli İn- orge Devine bu tiyatroda yalnız Os-
elgud, milyoneri Sir Ralph Richard­ iliz aktörü, Çehov'un portresini çi­ borne, Harold Pinter ve Willis Hall
son oynuyorlar. İkisinin de oyunları, zen' bir makyaj altında bu kasaba gibi yeni İngiliz yazarlarını meyda­
kendi tarzları içinde, zevkle seyredili­ Don Juanını kudretle yaşatıyor. Onun na çıkarmakla kalmamış, Brechti,
yor. Hele Ralph Richardson'unki!.. için buna. daha çok Rex Harrison'un lonesoo'yu h a t t â Arthur Miller ile
Bir de 82 yaşındaki Ernest Thesiger­ Çehov'u demek yerinde olur. Beokett'i de ingilizlere tanıtmıştır.
32 AKİS, 20 ŞUBAT 1961
SİNEMA
anda kendini kaybederek film çeviren
bir kadın sanatçı yerine, hayatım ya­
şayan bir kadın olarak görünmesin­
den mi doğmuştu, yoksa önemli bir
Yıldızlar "Sarışın Bomba" kocasının kültürüne
yetişebilmek amacıyla durmadan ki­
rahatsızlık, ya da bir sinir bozuk­
luğu sonucu mu bu olaylar ortaya
"Sarışın Bomba"nın hastalığı tap okuyor, altından kalküması im­ çıkmıştı ? Stüdyo bu konuda herhan­
"Payne Whitny psikiatri kliniğinin kânsız bir yükü omuzlarına almağa gi bir bilgi vermekten kaçınmaktay­
genç müracaat memuresi ellerini çalışıyordu. Kocası gibi aydın bir ka­ dı. Çok sıkıştırıldığında da Marilyn'­
durmadan oğuşturarak karşısındaki dın olmak hevesindeydi. iddialıydı. in sürmenaj olduğunu, arka arkaya
kurt muhabiri atlatmaya çalışıyordu. Mesela, şirketini Dostoyevski'nin film çevirmek zorunluğu yüzünden
Haber tamamen uydurmaydı, klinikte "Karamazof Kardeşler"ini füme al- de yorgun düştüğünü ieri Sürmek­
Marilyn adında herhangi bir maya ve Gruşenna rolünün de ken­ teydi. Daha sonra çevirmesi kararlaş­
hasta mevcut değildi, eğer böyle bir- disine verilmesine zorluyordu. Bu ar­ tırılan "The Sweet Irma - Tatlı Irma"
şey olmuş olsa, herşeyden önce mü­ zusu ortalığa yayıldığı zaman duyan daki rolünün kendisinden alınıp Eliza-
racaat memuresinin haberi olurdu. lar kahkahalarla güldüler. Marilyn beth Taylor'a verilmesi, şüpheleri
Fakat muhabir -New York'ta yayın- imkânı yok bu rolün altından kalka­ kuvvetlendirdi: Marilyn hastaydı,
lanan Daily News'de çalışıyordu- ko­ mazdı. Sonradan çevrilen "Karama­ hem de önemli bir şekilde hastaydı.
lay kolay atlayacak soydan görünmü­ zof Kardeşler"de Maria Schell'in bile Üstelik Hollywood'un ünlü psikiat-
yordu. Nitekim, bir yolunu buldu, Gruşenka rolünün üstesinden geleme­ rislerinden doktor Ralph Greenson,
kliniğe girdi re her kapının ipini sa­ diği görülmüştür. genç kadım Arthur Miller'den ayrıl­
la çala da haberi sökercesine aldı. Marilyn Monroe'daki son değişiklik­ madan önceki günlerde de sık sık e-
Ertesi günü Daily News'in birinci ler, Yves Montand ile birlikte baş­ vinde ziyaret etmişti. Rivayetlere gö­
sayfasında yer alan bir haber Orta­ rollerinde oynadıkları "Let's Make re, Marilyn Monroe-Arthur Miller
lığı birbirine kattı ve bütün dünya, Love-Hadl Sevişelim" filmini çevirdi­ ayrılması da doktor Greenson'm tav­
sinemanın ünlü "Sarışın Bomba"sı ği sırada başlamıştır. Bir önceki film­ siyesi üzerine olmuştu. Marilyn, Art­
Marilyn Monroe'nun Payne Whitny de de Marilyn türlü huysuzluklar hur Miller'le mesut olurum umuduy­
psikiatri kliniğinde Faye Miller adı yapmış ve senaryoyu bir kaç defa la evlenmiş fakat bu evlenme ters so­
altında uzun bir zamandan beri teda­ yazdırmış bozdurmuştu. Karşısında nuçlar doğurmuştu. Bir kere her iki­
vi edilmekte olduğunu öğrendi. oynayacak erkek oyuncuyu beğendir­ si de birbirlerine yaraşır ve bağdaşır
Gerçek gün gibi ortaya çıkınca, mek ise bir başka meseleydi, itiraz bir çift değillerdi. Marilyn'in bundan
edilir, dediği yapılmazsa bağırıp ça­ önceki kocaları atlet yapılı, yaşama­
a
olayın hemen ertesi günlerinde dok­
tor Harry Baron durumu açıklamak ğırıyor ve odasına kapanarak saat­ sını seven, neşeli insanlardı. Arthur
zorunda kaldı. Doktor Baron'a göre lerce ağlıyor, kimseyi yanına sokmu­ Miller ise, içine kapanık bir aydın
Marilyn Monroe'nun hastalığı, ayni yordu. insandı. Marilyn, kocasının yanında
"Hadi Sevişelim" filmi kadar Ma- sürekli olarak bir aşağılık duygusu
cy
anda birbirlerine zıt tipler canlandır­
mak istemesinden doğmuştu. "San­ rilyn'in hiç bir filmi dedikodu kum­ içindeydi. Kocasının katına erişmek
em Bomba" daima ve her an başka kuması olmamıştır. Gerçi bu dediko­ için de durmadan okuyup öğrenme­
bir kadın olarak görünmek arzusun­ duların bir kısmı stüdyonun reklâm ye çalışıyor, kendi kendini bitiriyor­
daydı. Bu çeşit bir davranış bukale- dairesi tarafından özel olarak çıka­ du. O yüzden de sonucun böyle ol­
munlaşmayla eş tutulabilirdi Bulun­ rılmıştır ama, Yves Montand ile olan masun tabii karşılayanlar, hayret e­
duğu yerin rengine kendini uydur aşk macerasında az da olsa bir ger­ denlerden daha da çoktular.
mak zorunda olan bu hayvanın, çok çek payı vardır. Olay duyulur duyul­
renkli bir yerde yürüdükçe uymak ve maz Montand'ın Fransadaki karısı
Filmler
pe

uydurmak zoruyla günün birinde Simone Signoret, apar-topar Holly-


kendi kendini tüketeceği malumdu. wood'a gelmiştir. Marilyn'in O zaman­ Akadın sonu
Marily de aynen böyle olmuştu. Ol­ ki kocası Arthur Miller ise, söylenti­
duğundan başka görünmek çabası ler, karşısında sâdece dudak bükmüş Muhsin Ertuğrul, Baha Gelenbevi
genç kadım bitirmiş, perişan etmiş­ ve "bütün bunlar gazetecilerin uy­ ve Faruk Kenç gibi öncülerin he­
ti. durmaları'' demiştir. men arkasından sinemaya gelen orta
Monroe yerine Taylor kuşağın en ilgi çekici rejisörlerinin
Değişmek.. Değişmek.. başında şüphesiz Lütfi Akad gelir.
Acaba bütün bu karışıklıklar Ma­ Akad,, ilk filmi "Vurun Kahpeye"
Marilyn Monroe, bugünkü ününe
rilyn'in platoda beklenmedik bir -1949- ile beklenmedik bir çıkış yap­
kavuşana kadar türlü sıkıntılar
çekmiş bir sinema oyuncusudur. Tak­ mış, temasım istiklâl Savaşımızdan
vimler için çıplak resimler çektirmiş, alan konuda kendince olumlu açıkla­
fotoğraf modelliği, mankenlik ve fi­ malara girişmişti. "Vurun Kahpeye"­
güranlık yapmıştır. Yıllar yılı da at» den sonra yaptığı "Lüküs Hayat",
nemada küçük roller oynamıştır. "Cici Berber" "Söz Bir Allah Bir" ve
Üne erdikten ve Hollywood'un sayılı "Karım Beni Aldatırsa"larla, artık
Oyuncuları arasında yer aldıktan son­ unutulmaya yüz tutmuş bir türün,
ra, genç kadının baş kaygısı, bütün müzikallerin yeniden canlandırılması
bu çektiklerinin intikamını almaktı. yolunda atılmış ölü bir adımdan öte­
Arthur Miller'le evlenmelerim takip ye gidememiştir. 1951 - 52 yıllarında
eden günlerde Marilyn Monroe'da ise ayni rejisör Tahir ile Zühre" ve.
büyük değişiklikler oldu. Eski arka­ "Arzu ile Kamber" filmleriyle ileride
daşlarım ihmal ediyor, önüne geleni çevireceklerine birer On müsvette
küçümsüyor ve herkese tepeden bakı­ hazırlamıştır.
yordu. Arthur: Miller, eski kocası gi­ Akadın asıl büyük başarısı ve adı­
bi boş ve cahil bir futbolcu değildi. nı iyi rejisöre çıkaran filmleri, senar-

AKİS, 20 ŞUBAT 1961 33


SİNEMA
yucu ve pıodüktör Osman Sedenle Tüy diken film türlü r a h a t yüzü göstermemektedir.
ortak çalışmaları sonucu ortaya sık­ Son iki yılın modası, erkekleşmiş Kaptanın tam çekişme gücü bittiği
mıştır. Türk Film Dostları Dernegi- kadınlar üzerine çevrilen birbiri­ bir sırada kendisini terkedip gitmiş
nin 1952,1953 ve 1954 yıllarına ait en nin benzeri konulardır. Bu kadınlar, kızı Zeynep -Sezer Sezin- çıkagelir.
başarılı rejisör armağanlarını Akada erkekler gibi döğüşürler, kızılderili- Hikâyeye göre, Zeynep sevdiği erkeği
kazandıran filmler -"Kanun Namına", lere taş çıkartan bir ustalıkta bıçak, İçin babasını ve evini terketmiş, sonu
"Öldüren Şehir" ve "Bulgar Sadık"- western'cilerden üstün tabanca kulla­ belirsiz bir serüvene atılmıştır. Yâni,
hep bu ortak çalışmanın ürünleridir. nırlar ve hemcinslerine yakışmayan duygulu ve herşeyden önce dişiliğini
Akad-Seden ortaklığı bozulduktan kalabalık bir ağızla argo kullanırlar. duyan bir kadındır. Buralar biraz da
sonra, buna parelel olarak Akadda Aydın Arakonun çığır açıcılığını yap­ "Anna Christie"yi andırırsa da, çifte
bir bocalama, bir gerileme ve düşüş tığı "Fosforlu Cevriye" si, Kıtipiyoza senaryocular, asıl amaçtan uzaklaş­
Tuzak"ı, Apdurrahman Palayın '"Er- makta olduklarını çarçabuk farkede-
kaydedilmiş ve ancak "Bir Beyaz
kek Fatma"sı bu tür filmlerin en gü­ rek hemen dümen kırarlar ve bu
Mendil'dir ki, bu düşüşe bir anlığına
lünçleridir. Hiç bir gerçek yanları duygulu, yaptıklarıyla tepeden tırna­
da olsa mâni olabilmiştir. Bu filmi
yoktur ve adı geçen rejisörler toplum ğa kadın olan Zeynebi gözü dönmüş
takip eden öbür filmlerinde Akad,
dışı bir kadın tipini sinemamıza sok­ modern korsanların üzerine saldır­
başarı bütünlüğünden uzaklaşarak
manın acı sorumluluğunu yüklenmiş­ tarak önüne çıkan erkeğe bir güzel
filmin içinde ancak bir, ya da iki
lerdir. sopa çektirirler. Acayip bıyıklarının
bölümlük ve kısa ömürlüleri kabulle­
Akadın son filmi "Dişi Kurt" da üzerine son moda bir kasket geçiren,
nir olmuştur. "Meyhanecinin Kızı"n-
seyircisine erkeklermiş bir kadının amerikan gömlekli korsanbaşı Kud­
da, "Kara Talih"te, "Zümrüt"te, ret Reisin karşısına İstanbul tiyatro­
hikâyesini anlatmak amacındadır.
"Yalnızlar Rımtım"nda ve "Yangın Şoför, polis hafiyesi ve balıkçı gibi larının en iyi erkek oyuncusu Müşfik
Var"da başarı, artık tam değildir ve çeşitli erkek mesleklerini deneyen er­ Kenteri çıkarıp tiyatro - sinema
Akad, bu filmlerinde bölüm bölüm kekleşmiş kadına "Dişi Kurt'ta, ge­ kırması garip bir oyun tarzı tut-
başarı avına çıkmış bir avcıdan fark­ micilik uygun görülüyor. Ali Kapta- turtan rejisör, bu kez de otuz-
noğlu ve Bülent Oranın ortaklaşa altı kısımlık seriyallerin beylik
sızdır. Bütün bu sayılan filmlerinde
yazdıkları senaryoya göre, yoksul ve trükleriyle vakti doldurmanın kola­
Akad, yeni bir deneme ve yeni araş­
yaşlı bir kaptan -Ulvi Uraz- topal bir yım bulur. Film boyunca erkeklerle
tırmalar peşindedir ama, her yeni çe­ adamıyla -Osman Alyanak- küçük döğüşen Sezer Sezin, sonunda kötü­
virdiğinde, bu denemelerinin ve araş­ gemisinde bir başına yaşamaktadır. lerin ölmesiyle rahat bir soluk alır
tırmalarının önü alınmaz. Akad, Ke­ Yaşlanmış ve işten elini eteğini çek­ ve film de başta rejisörü Akadı, son­
a
mal Filmdeki başarı yıllarından bü­ miştir. Fakat bir vakitler gemisine ra Kenteri, Alışıkı ve tiyatro olması
tün bütüne uzaklaşır ve giderek ken­ tayfa olarak kabullenmediği Kudret engellenmemiş Ulvi Urazı katlederek
dini tüketir, harcar. Reis-Sadri Alışık- yaşlı kaptana bir son bulur..
cy
pe

34 AKİS, 20 ŞUBAT 1961


pe
cy
a
pe
cy
a

You might also like