Professional Documents
Culture Documents
Eş zamanlı olarak cam işçiliğ i, vitray teknikleri gelişti. Gotik mimari kısa
sü rede Fransa’dan İngiltere’ye ve daha sonra kuzey Avrupa’ya ulaştı. Tanrıya
ulaşmayı sembolize eden yü ksek kuleler gitgide daha da uzadı. Neredeyse bü tü n
Avrupa’ya yayılan bu yapılar, bize çok gü zel mimari bir birikim sunmaya devam
ediyor.
Vitrayda ulaşılan ustalık sanatçılara cam parçaları ile şaheserler yaratma
olanağ ı sundu. İncil’de Hz. İsa’nın yaşamına dair hikâ yeleri cam sanatı ile â deta
bir resimli roman anlatır gibi gö rselleştirdiler. Okuma yazma oranının çok az
olduğ u bu dö nemde fakirlik içindeki halk için ışığ ın renklere dö nü ştü ğ ü ,
hikâ yelerin â deta canlandığ ı atmosferler insanlar için bü yü lü atmosferler yarattı.
Bugü n hâ lâ vitray sanatçılarının gü neş ışığ ını iç mekâ nlara gü çlü bir sanatsal
ifade ile dö nü ştü rdü ğ ü bu mekâ nlar tanrısal olanın gü cü nü duyumsadığ ımız
yerlerdir.
15. yy.da İtalyan şehir devletlerinin zenginleşmesi, reformlarla Avrupa’da
Hristiyanlığ ın farklı uygulama biçimlerinin ortaya çıkması, kilisenin baskısı ve
yaptırımlarının zenginleşen insanlar ü zerinde gü cü nü kaybetmesi ile inancı değ il
insanı merkeze koyan bir anlayış ile hü manizm ve Rö nesans2 ortaya çıktı. Altın
oran3 kavramı matematiksel bir veri olarak sanatsal tasarımın en ö nemli ilkesi
haline geldi. Rö nesans mimarisinde mekâ nların tasarımı dini mekâ nlardan çok
insan için olan evler, saraylar ve şehircilik alanlarında daha çok kendini gö sterdi.
İnsan bedenine ve ihtiyaçlarına gö re tasarlanmış matematiksel simetriye ö ncelik
veren yapılar ile ö nce İtalyan şehirleri sonra da diğ er Avrupa ü lkelerinde bu
anlayış yayıldı. İnsan ö lçü sü nü ve ergonomisini temel alan Rö nesans
1
skolastik: İnanç ve bilgiyi kiliseyle, özellikle Aristoteles'in bilimsel sistemini uyumlu bir biçimde
birleştirmeye çalışan Orta Çağ felsefesi.
2
Rönesans: XV. yüzyıldan başlayarak İtalya'da ve daha sonra diğer Avrupa ülkelerinde hümanizmin
etkisiyle ortaya çıkan, klasik İlk Çağ kültür ve sanatına dayanarak gelişen bilim ve sanat akımı.
3
altın oran: Matematikte iki miktardan büyük olanın küçüğe oranı, miktarların toplamının miktarların
büyük olanına oranı ile aynı ise altın orandır. pi (π) gibi irrasyonel bir sayıdır ve ondalık sistemde
4
Barok: MS 1600-1750 yılları arasındaki klasik sanatı izleyen resim ve mimarlık üslubu.
Resim Sanatı Tarihinde Işığın Farklı Kullanımına Örnekler Dönemin genel
algısı ile ışık kullanımının ilişkisi
Tinsel bir anlam olarak ışık: Kilisenin uzun bir sü re toplum ü zerinde her
konuda baskısının sü rdü ğ ü Orta Çağ boyunca resim sanatı da kilisenin emrinde
ve kuralları ile var oldu. Yü zey anlatımının mozaik5, fresk6 ve ikona7 tekniğ i olan
tempera8 ile sınırlı olduğ u bu sü rede sanatçılar için kilisenin koyduğ u ö n koşullar
vardı. Meryem, İsa ve havariler dışında ancak aziz olanların resimde
gö sterilebildiğ i, bu kişiler için kıyafetlerinin renginin bile kurala tabi olduğ u bu
temsil biçiminde herhangi bir başka figü r ya da gö lge, İsa başta olmak ü zere
ö nem sırasına gö re hiçbir insanın bü tü nlü ğ ü nü kapatamazdı. Kendisi tanrının
yaşayan imgesi ve oğ lu olan İsa ilahi bir ışık kaynağ ı olarak gü neşin ve bü tü n
ışıkların ü stü nde bir gü ce sahipti.
Antik Yunan mozaik sanatının ulaştığ ı başarılı tasvir olgusunu Batı
medeniyetine taşıyan Bizans mozaikleri olmuştur. Her ne kadar inancın gereğ i
kurallar bu mozaik resimlerde de etkili olmuşsa da dö nemin başyapıtlarıdır.
İstanbul’un sayısız kü ltü r miraslarının en ö nemlilerinden olan Kariye
Mü zesi’ndeki İsa ve havarilerinin alt bö lü mde azizlerin tasvirleri, Bizans
resminin en gü zel ö rneklerden biridir. Resimlerde figü rlerin başları arkasına
çizilmiş daireler her birinin bir ışık kaynağ ı olduğ unun gö stergesidir ve bü tü n bir
Orta Çağ ikonografisinin en belirgin ö zelliğ idir. Mozaiklerde bu ışık haresi
genelde altın kaplama mozaik parçaları ile yapılmış, tempera tekniğ indeki boya
resimlerinde de altın varak kullanılarak ilahi ışık verilmeye çalışılmıştır.
Atina Okulu pek çok açıdan bir başyapıt olarak sanat tarihinde yerini
almıştır. Yü ksek Rö nesans diye adlandırılan perspektif ve ü ç boyutlu imgeler
yaratmada ü stü n başarıya ulaşılmış bir dö neme ait olan resimde simetri ve
merkezi perspektif mekâ nın bir uzantısı gibi izleyiciyi resmin içine doğ ru çeker.
Yumuşak ışık; ışığ ın şiddetiniz az olduğ u, yü zeyin tü mü nü n aynı ışık değ eri
ile aydınlatıldığ ı, genellikle sanatçının pü rü zsü z yü zeyler oluşturmak için
kullandığ ı ışıktır. Rö nesans resminin en bü yü k ressamlarından Rafaello
Sanzio’nun Vatikan’da Stanza della Segnatura’da bulunan 1509-1511 yılları
arasında fresk tekniğ iyle yapılmış ‘’Atina Okulu’’ resmi, yumuşak ışık kullanımına
en gü zel ö rneklerden biridir.
Resimde kullanılan figü rlerden, renk ve objelere kadar her bir detay aynı
zamanda alegorik9 gö rsel anlamlar içerir. Resimde antik Yunan filozofları ve
matematikçileri aralarındaki zaman farklılıkları gö zetilmeden bir arada
5
mozaik: Türlü renklerde, küçük küp biçiminde mermer, taş veya pişmiş toprak parçalarının yan yana
getirilmesiyle yapılan resim ve bezeme işi.
6
fresk: Yaş duvar sıvası üzerine kireç suyunda eritilmiş madenî boyalarla resim yapma yöntemi.
7
ikona: Ortodokslarda İsa, Meryem veya ermişlerin tahta üzerine mumlu ve yumurtalı boyalarla
yapılmış dinî içerikli resimleri.
8
tempera: Tempera boyası, genellikle suyla seyreltilmiş yumurta sarısı ile karıştırılmış
mineraller veya bitkilerden elde edilen pigmentlerle hazırlanmaktadır. Bu teknik ile yapılan resimlerde
form oluşturmak için ince fırça darbelerinin özenli bir şekilde uygulanması gerekmektedir.
9
alegori: Bir sanat eserindeki ögelerin gerçek hayattan bir şeyleri temsil etmesi.
resmedilmişlerdir. Her bir figü r antikiteden bir karakteri simgelediğ i gibi, yü zler
Rafaello’nun çağ daşı olan ö nemli figü rlere aittir.
Kalabalık figü rlerle dolu resimde perspektif her ne kadar bizi merkeze
odaklanmaya itse de, gö z resmin ana dü şü ncesini temsil eden tam ortadaki iki
figü re odaklandıktan sonra diğ er figü rleri, ellerindeki kitap, gezegen modelleri
gibi objeleri ve kü çü k gruplarda gerçekleşen sohbetleri ayrı ayrı algılama
sü recine girer. Hiçbir figü r diğ erini gö lgede bırakmamış, dü şen gö lgeler yumuşak
ve genel bir ışıkla erimiştir. Işık-gö lge figü rlerin ve objelerin hacimsel değ erini
ortaya çıkarır. Yumuşak ışık hem Rö nesans’ın hem de “Atina Okulu” resminin
genel fikrini izleyiciye taşır. Aydınlık ve korkusuzca dü nyaya ışık ile bakmak,
detayların, bilgilerin aydınlık gerçeğ ine ulaşmak, dö nemin insanı merkez alan
hü manist anlayışının resimde yansıması yumuşak ışık tekniğ i ile başarılmıştır.
Keskin ışık: Resim dü zleminde nesnelerin veya figü rlerin ü zerine dü şen
doğ rudan ışıktır. Ö zellikle Caravaggio’nun resimlerinde ö zgü n bir şekilde
kullanılmıştır. Işık ve gö lgeyi iki zıt eleman olarak kullanan sanatçı ü ç boyutlu
nesnelere ışığ ı izleyicinin bakmasını istediğ i noktalara spot ışığ ı gibi dü şü rerek
â deta bir tiyatro sahnesi oluşturur. Doğ al olmayan ve çoğ unlukla resmin planının
dışından resim yü zeyine dü şmü ş ifadesi taşıyan bu ışık-gö lge kullanımı ile
resimlerinde gizemli ve dramatik bir hava yaratır.
Bu resim sanat tarihi açısından çarpıcı kontrastları ile ö zel bir yere sahiptir.
Oldukça bü yü k olan resimde figü rler neredeyse insan boyutuna yakındır. Resim
yü zeyine dü şen ışık ve gö lge uzantıları resim yü zeyinin dışındaki bir kaynaktan
geliyormuşçasına resmedilmiştir. Rö nesans ve ö ncesinde sayısız kez resmedilen
“Son Akşam Yemeği” kompozisyonlarında sadece İsa değ il bü tü n olay yü celtilir.
Bu resimde ise İsa’nın havarileri ile yediğ i son yemek, sanatçının ışık-gö lge
kullanımı ve figü rlerin resim yü zeyinin dışına taşan hareketleri ile sanki izleyici
ile yenen sıradan bir yemeğ e dö nü şmü ş. Bö ylece ilahi olan ile gü nlü k hayatla
birbirine karışmış. Anlatımdaki bu dramatik kontrast İsa’yı sadece havarileri için
değ il, resim izleyicisi için de â deta yaşamın içinde var eder.
Boyasal ışık: Rembrandt’ın ‘’Dr. Tulp’un Anatomi Dersi’’ tablosu boyasal ışık
tekniğ inin ö nemli ö rneklerinden biridir. Işığ ın gö zle takip edildiğ i Rembrant
resminde gö rü ldü ğ ü gibi ışık, sanatçının istediğ i yerde ve istenilen şiddette boya
kalınlığ ı farklarıyla verilmiştir. Bundan dolayı boyasal ışık olarak adlandırılır.
Eserlerinde ışıktan gö lgeye geçişin çok yumuşak bir şekilde kullanıldığ ı gö rü lü r.
Rembrant resimlerinde ışık-gö lge Caravaggio resmindeki gibi aydınlık karanlık
arasındaki sert ve keskin değ ildir. Işık ve gö lge birbiri içinde yumuşatılarak
dağ ılır. Sanatçı figü rleri ve nesneleri ışıklandırmaktan daha çok onları ışıkla
yıkamak ve bö ylece canlandırmak istemiştir. Işık ve gö lge istenilen yerde hafifçe
yumuşatılarak atmosferik bir derinlik sağ lanmıştır.
Resmin adından da anlaşılacağ ı ü zere, Dr. Tulp bir grup cerraha anatomi
dersi verirken betimleniyor. Gö zü mü z dikkatle tasarlanmış ışığ ın yö nlendirmesi
ile doğ rudan resim yü zeyinin merkezinde diyagonal olarak yerleştirilmiş
kadavraya yö neliyor. Karanlık bir fon ü zerine inşa edilen resimde ışık merkeze
alınmış olan kadavradan sanki diğ er figü rlerin yü zlerine yansıyor. Işık-gölgenin
birbiri içinde eridiğ i derinliğ in içinden cerrahlar bü tü n canlılıkları ile karanlıktan
çıkıyor gibi gö rü nü yor. Renk ışıkla soluklaştırılarak kadavranın ö lü bedeni ile
canlı beden arasındaki fark şü phe uyandırmayacak bir gerçekçilikle tuvale
aktarılmış. Rö nesans sanatçıları nesneleri ve figü rleri olduğ u gibi aktarırken,
Caravaggio ve Rembrant’ın eserlerinde gö rü ldü ğ ü gibi, barok sanatçılar
vurgulamak istedikleri konuyu, nesneyi ışık ile ö ne çıkarmakla kalmaz ö nce gö zü
ışıkla yö nlendirip odaklanmayı sağ lar, diyagonal ve eğ ri kompozisyon ile resme
hareket katarak, istedikleri duyguyu izleyicide yaratmayı hedeflerler.
Gün ışığı: Yeni bir dü nya algısının oluşmaya başladığ ı siyasi, ekonomik,
sosyal yaşamın Sanayi Devrimi10 ile yeniden şekillendiğ i bir zamanda sanat
dü nyasında da çok devinimli bir sü reç başlamış oldu. Sanatçılar atö lyelerden
doğ aya çıkıp doğ ayı deneyimleyerek ve gö zlemleyerek sanat yapmak istediler. O
gü ne kadar ressamlar gö stermek istedikleri konuları, objeleri, figü rleri hatta
manzaraları atö lyelerinde yapay ışık altında tasarlamış, resimlerinde
kullandıkları ışığ ı da kendi tercihleri doğ rultusunda izleyicide belli duygular
uyandırmak için resimlerine dâ hil etmişlerdi. Empresyonist sanatçılar bu
geleneğ i yıktılar. Onlar doğ ada olup biteni gö rdü kleri hali ile resmetmeyi amaç
edindiler. Olması gerektiğ i dü şü nü leni değ il, olanı resmetmek istediler.
Işık artık bu bakış açısı ile başka bir anlam kazandı. Sanatçı ışığ ı kendine
gö re ayarlamak yerine, doğ al ışığ a gö re kendini konumlandırmayı seçti. Işığ ın
nesneler, insanlar, manzaralar ü zerindeki etkisine ve bu değ işen ışığ ın kendileri
ü zerinde bıraktığ ı etkiye odaklandı. Bu sanatçılara ışığın ressamı ve bu sanat
anlayışına İzlenimcilik-Empresyonizm dendi. Doğ ada net siyah ve net beyaz
olmadığ ını gö zlemlediler, paletlerinden bu renkleri çıkardılar. Işık prizmasının
renklerini, tonlarını doğ ada olduğ u haliyle resimlerine taşımayı amaç edindiler.
‘’Rouen Katedrali’’ Empresyonizmin ilk sanatçılarından Claude Oscar
Monet tarafından 1892-94 tarihleri arasında otuz defadan fazla resimlenmiş.
Monet bu sü rede katedralin karşısında bir oda tutmuş hem gü nü n hem de
mevsimlerin değ işen ışığ ı altında katedrali resmetmiş. Monet’in ışığ ı araştırdığ ı
başka seri resimleri de vardır.
Sanatta Yeni Anlatım Olanakları ve Işık
Fotoğraf ve Işık
Gö rmemizi sağ layan ışık aynı zamanda fotoğrafın da ana malzemesidir.
Nesnelerden yansıyan ışık ve ışıksızlık arasındaki bü tü n değ er farkları olduğ u
gibi fotoğ raf yü zeyine aktarılır. Fotoğraf makinesinin objektifine yansıyan
gö rü ntü ile gö zü mü ze yansıyan gö rü ntü arasında bir fark yoktur. Fotoğ raf
makinesinin objektifine, objektif denmesi, insan gö zü ne yansıyan gö rü ntü nü n
10
insan algısı ve el becerisi ile ortaya çıkan resimle fotoğ rafın ayrımını vurgulamak
içindir. Bir sanatçı objektif (tarafsız) olmak için algısını ve el becerisini ne kadar
eğ itmiş olursa olsun, fotoğ raf makinesi kadar objektif olması beklenemez.
Gö rü ntü nü n imgeye dö nü şme sü recinden insan algısını ve el becerisini çıkardığ ı
için objektif kelimesi ile anılıyor.
Fotoğ raf makinesi, optik bilimi ve sanat felsefesinin; mimetik (taklit, kopya)
yeniden ü retim için gö lgenin ve yansımanın kavranması ile doğ duğ u, zaman
içinde birbirlerinden ayrılıp farklı kulvarlarda geliştiğ i sö ylenebilir. Fotoğ raf
makinesinin ö ncü lü diye tanımlayabileceğ imiz “Camera Obscura” “karanlık kutu”
diye de bilinir.
Fotoğ raf makinesi, kameranın yö nü ve o an çekilecek gö rü ntü yü aydınlatan
ışık neyse bize objektif olarak o gö rü ntü yü sunar. Fakat bir fotoğ rafta aranan
başarı; netlik, doğ ru gö rü ntü yü tespit etmek, estetik bir başarı elde etmek gibi
bilişsel bir aktiviteyi ya da hepsini birden içeriyorsa o zaman fotoğ rafın
objektifliğ inden sö z edebilir miyiz? Yaratılan imgede ışığ ı kontrol etmenin
insanın bilişsel ve estetik algı sü recinin bir parçası olduğ u, ortaya çıkan imgenin
bir tü r baskı tekniğ i olduğ u ve sanatsal bir yaratı olduğ u dü şü ncesi sanat
çevrelerince ancak 1940’larda yaygınlaşmaya başladı.
19. yü zyılda fotoğ raf ve sinemanın ortaya çıkması, insanın dü nya algısını
değ iştirdi. Resim sanatının estetik gelenekleriyle sıkı bağ ları olan fotoğ raf
tekniğ inin hızla gelişmesi, gö rsel dü nyamızın detaylarını, gö zü mü zden
kaçırdıklarımızı, ö nemsemediklerimizi de kayıt altına aldı. Yaşamın tanıklığ ını
yapan fotoğ raf kişisel seçkinin gö stergesi olduğ u gibi yü zeye hapsedilmiş anın ve
bir fikrin sö zcü sü dü r.
Fotoğrafçı her şeyden ö nce ışığı takip eden kişidir. Elde edeceğ i gö rü ntü nü n
başarısının ışığ ı doğ ru kontrol etmekten geçtiğ ini bilir. Işığ ın parlaklığ ı,
yoğ unluğ u ve kontrastlığ ı estetik bir imge elde etmenin birinci koşuludur.
Fotoğ rafçı gö rsel dü nyanın içinden kendine bir gö rsel alan seçer. Bazen de kendi
gö rsel alanını kendisi tasarlar. Bir tü r tiyatro sahnesi gibi, fotoğ raflanacak figü r
ya da nesneyi konumlandırır. Yaratmak istediğ i psikolojik atmosfer ya da iletmek
istediğ i dü şü ncenin amacına uygun olarak doğal ve yapay ışık kaynaklarını,
yö nlerini, şiddetini ayarlar. Sonuçta objektif ona yansıyan ışığ ı eksiksiz
kaydetmiş olsa bile ortaya çıkan sonuç yine de objektif değ ildir. Fotoğ rafçının
yarattığ ı gö rsel alanın sonucudur.
Kullanılan ışık tarzı fotoğ rafın estetiğ ini belirler. Çekimi yapılacak nesne
eğ er bir sanat eseri ise resim yü zeyinin doğ ru keşfedilmesi, dokulu veya parlak
alana gö re ışığ ın değ erlendirilmesi gerekir. Bir resmin fotoğ rafını çekmek için
aşırı gölge ve parlamaların olmaması için fotoğ raf çekimi gü n ışığ ında, gü neşin
dikey açılı değ il ö zellikle ışık açısının ve gücünün zayıfladığı saat 15.00-16.00
arasında doğ rudan ışığ ın resmin ü stü ne dü şmediğ i, mü mkü nse sü zü lmü ş bir ışık
kullanılarak çekilerek rengin ve biçimlerin daha doğ al gö rü nmesi sağ lanmaya
çalışılır. Sanat galerilerinde ve stü dyolarda veya sahnede sert ve tek taraflı ışık
değ il, birden fazla ışık bir hiyerarşi içinde organize edilerek bir bü tü n halinde
birleştirilir. Bunlardan birine asıl aydınlatma gö revi verirken diğ erlerine daha
zayıf destekleyici roller vererek, istenmeyen parlaklık ve gö lgeler ortadan
kaldırılmaya çalışılır.
Sinema ve Işık
Heysem’in “Karanlık Oda”da hareketli gö lgelerle yaptığ ı gö steri ile başlayan
gö rü ntü ye hareket verme serü veni 19. yy. sonunda fotoğ rafın icadı ile bugü nkü
anlamı ile sinemanın doğ uşuna neden oldu. Atların bacaklarının koşarken ne
pozisyon aldığ ını tespit etmek için Eadweard Muybridge’in 1876’da kısa
aralıklarla çektiğ i fotoğ raflar sinema dü şü ncesinin temelini oluşturdu (Gö rsel
2.2). Yan yana getirilmiş bu fotoğ rafların bir silindire yerleştirilip hızla
çevrilmesi atın koşma hareketini bir yanılsama olarak canlandırdı. Thomas A.
Edison pek çok buluşunun yanı sıra “kineteskop” adını verdiğ i bir makine
geliştirdi. Bundan kısa bir sü re sonra Lumière Kardeşler 1895’te bilet satarak
sinematograf adını verdikleri makineleri ile tarihte ilk film gö sterilerini yaptılar.
20. yy. sinemanın çağ ı olarak da nitelenebilir. Kısa zamanda konulu filmler
yapıldı. Hareketli kameralar, sinemaya sesin eklenmesi, belgesel filmlerin ortaya
çıkması, sanatsal ve sosyolojik farklı bakış açılarının sinemaya girmesi, çizgi
filmin dü nya çocuklarına ulaşması ve dijital gö rü ntü lerin sinema elemanı haline
dö nü şmesi ile sinema yaşamın â deta nabzını tutan, insana, yaşama ayna tutan ve
dahası yaşamı şekillendiren unsurlardan biri olarak yaşamımızın içinde yer
almakta.
Hareket kazandırılmış fotoğ raf olarak da tanımlayabileceğ imiz sinemada
ışık sadece nesnelerin gö rü nü rlü ğ ü nü n gereğ i olmanın çok ö tesinde anlam taşır.
Bir sinemacı için ışığ ın doğ asını, nesneler ü zerindeki gö rü nü rlü k kazandırma
biçimini, elde edeceğ i gö rü ntü yü nasıl şekillendireceğ ini bilmek yaratacağ ı işin
başarısını belirler. Bü tü n sahne sanatlarında olduğ u gibi sinemada da ışık
gö sterinin en ö nemli oyuncularından biridir. Sadece eğ itilmiş gö zü olan, bilinçli
izleyici ışığ ın gö sterideki ö nemli rolü nü kavrar. Diğ er izleyiciler farkında
olmadan gö rü ntü deki ışığı takip eder.
Duyumları duygu oluşumuna ve sonrasında dü şü ncelere, yargılara
dö nü ştü rmede sinemanın bü tü n gö rsel sanatlardan daha etkili olduğ u, sinemaya
dü nya çapında gö sterilen ilgiden çok kısa sü rede anlaşıldı. Sinemanın amacı bir
hikâ yeyi tekdü ze bir biçimde anlatmak değ ildir. Sinema bir hikâ yeyi izleyicide
belli duyguları ve düşünceleri harekete geçirerek anlatmayı amaçlar. Bunu
başardığ ı ö lçü de de etkili olur. Sinema olgusunun ortaya çıkmasından çok kısa
sü re sonra bu gerçeğ in farkına varıldı. O zaman, ışığ ın nesnelerle kurduğ u ilişki
ve bunun insan algısına yansımaları ile pek çok bilgiyi gö rü ntü yö netmenleri
resim tarihinde buldular. Uzayan gö lgelerin arasından fırlayan parlak bir
gö rü ntü nü n dramatik, şaşırtıcı ve korkutucu gü cü . Buğ ulanmış bir gö rü ntü de
bulunabilecek mistik ve romantik duygular. Gü ç, ahlak, hukuk gibi kavramlara
vurgu yapan aydınlık gö rü ntü ve ışık-gö lge ayrımının keskin vurgusu. Işığ ın
kullanımının izleyici ü zerinde yarattığ ı psikolojik etki, bir gö rü ntü yö netmeni
için resim tarihinin ona taşıdığ ı bilgilerdir.