You are on page 1of 114

ISSN 1301­2762

4. En Muh.. Büyük Üstad Mesajı Sahir Talât AKEV

6. Message of the M.W. Grand Master Sahir Talât AKEV

7. Hürmasonlukta Çekiç ve Taşçı Kalemi Tamer AYAN

37. Yüksek Dereceler ve EKSR Koparal ÇERMAN

51. Semboller Ne Diyor? Raşid TEMEL

57. Semboller ve Sembolizma Üzerine Neşet SİRMAN

63. "Sihirli Flüf'ün Librettosu Üzerine Tarihî ve


Masonik Bir Derleme Bolar İREN
93. Masonlukta Rehberliğin
Önemi ve Değeri İsmail Hakkı DEMİRCİ

97. Localardan Haberler Mimar SİNAN

112. Aramızdan Ayrılanlar Mimar SİNAN

YIL: 1998 NO: 108


MİMAR SİNAN

Gevşemeyin, endişe etmeyin.


İnancınız sağlamsa, mutlaka başarırsınız.
Şanı Yüce Kur'an, S.lll. 139
Kapak Kompozisyonu: SİNASİ BARUTÇU
Y E N İ L İ K B A S I M E V İ
Tel. 243 55 72 ­ 2 4 5 32 48 ü İSTANBUL ­ 1998
MİMAR Sİ NAN
Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locasının
tarihî, çağdaş ve gerçekçi açıdan
araştırma ve yayın organıdır.
Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası adına
İmtiyaz sahibi : Sahir Talât AKEV
Yazı İşlerini fiilen idare eden : Osman S. ALTINAY
DERGİDE ÇIKAN YAZILARIN SORUMLULUĞU YAZARLARINA AİTTİR.
ÜÇ AYDA BİR ÇIKARILIR, ÜYELERE MAHSUSTUR.
ISSN 1301­2762

Sokağı 25, 80050­Beyoğlu Tel: 0 212 251 26 50 HAZİRAN 1998

4. Sahir Talât AKEV


Sahir Talât AKEV
6.
7.
Koparal ÇERMAN
37.

51.
Neşet SİRMAN
57.
63. "Sihirli Flüf'ün Librettosu Üzerine Tarihî ve
Bolar İREN

93. Masonlukta Rehberliğin


İsmail Hakkı DEMİRCİ

, Mimar SİNAN
97.

112.
EN M U H . ­ . BÜYÜK ÜSTAD MESAJI

Aziz Kardeşlerim,

Mimar Sinan Dergisindeki ilk mesajımda mesle­


ğimizin geleceği hakkında bazı düşünceleri­
mi bildirmek isterim.

Masonluk, kökünü ve temellerini uzak geçmişte


bulan, kendine has özellikleri olan bir k u ­
rumdur.

İntizam kurallarından en ufak bir ayrılmayı dü­


şünmek abestir. Ancak bu arada mesleği­
mizin geleceğini de düşünmemiz gerekir.
Geleneklerimiz ve kurallarımız, çalışmaia­
rımızdaki düzeni, barışı ve devamlılığı sağ­
lamaktadır. Bunlara bağlı kalmamız en
tabiî borcumuzdur.
Ancak Masonlar sembolik Ülkü Mâbedi'nin inşa­
ma çalışmakta ve bu çalışmalarında Haki­
kati aramaktadırlar. Bu inşa, bu a r a m a ,
geçmişte değil gelecektedir. Evren devamlı
değişiklik içinde, bilim devamlı ilerleyiş için­
dedir. XXI. aşıra yaklaştığımız şu anlarda
evrenin ve bilimin gidişi ile ilgilenmememiz
söz konusu olamaz.

Bu nedenlerle, Hakikat arayışımızın gelecekle


birleştiğini unutmamalıyız. Bunun gelenek
ve kurallarımızla bağdaşmadığını da asla
d ü ş ü n m e m e l i y i z . Gelecekteki d ü n y a y ı
k u r m a k isteyen mason, barış, birlik ve
beraberliğine halel gelmemesi için siyâset
ve din tartışmalarına girmiyecekse de, ye­
tiştireceği insanlar, kendilerini dünyanın ve
ülkelerinin sorunlarından soyutlayamaz­
lar.

Bu bilinç içinde amaçlarımıza ulaşacağımıza


inandığımı ifâde eder, çalışmalarımızda he­
pimize başarılar diler, kardeşçe sevgilerimi
sunarım.

Sahir Talât AKEV


Büyük Usta d

5
MESSAGE OF THE M . W . GRAND MASTER

Dear Brethren,
In my first message at the Mimar Sinan, I would like to
convey a few my thoughts about the future of our
Craft.

Masonry, with it's unique characteristics, is an


institution which finds it's roots and foundations in
the distant past.
While it is unthinkable to deviate from it's rules of
regularity, it is also vital to consider the future of
the Craft. Our rules and traditions provide for
regularity, peace and the continuity our labors,
and it is our debt to be faithful to them.
Masons work in the construction of a symbolic Temple
of Ideals, and in the meantime they continue their
search for the "Truth" in doing so. This construction
and search does not lie in the past but in the future.
The universe is continuously changing and science
continues its progress. We cannot ignore these
facts in these few last moments in which we are
about to appreciate the beginning of the twenty
first Century.
In view of these facts; we should never forget that our
search for the "Truth" is united with the future. We
should never think that they are contrary to our
rules and traditions. Even though the Mason, who
is willing to found the future world, will not get into
discussions of religion and politics for the sake of
preserving peace and togetherness; the
generations he will raise will always be caring for
the problems of their country and the world.
With this awareness, believing that we will accomplish
our goals; I wish you success in all our labors.
With Brotherly love,

Sahir Talât AKEV


Grand Master
ARAŞTIRMA

HÜRMASONLUKTA ÇEKİÇ VE
TAŞÇI KALEMİ
T a m e r AYAN

Giriş
Spekülatif Masonlukta, sembolik amaçlı operatif mason âlet ve edeva­
tına avadanlık denir. Çırak masonun avadanlığı çekiç, taşçı kalemi ve
cetveldir. 24 bölümlü cetvel operatif a n l a m d a u z u n l u k ve spekülatif
a n l a m d a z a m a n ölçüm âletidir. Halbuki, diğer ikisi, çekiç ve taşçı kale­
mi, çırak m a s o n u n doğrudan aktif üretime katılmasını simgeleyen ilk
meslekî avadanlığıdır. M a s o n l u ğ u n nihaî a ş a m a s ı n d a , yine operatif
a v a d a n l ı k olan m a l a görülecektir. Diğerleri, gönye, pergel, ş a k u l ve
tesviye hepsi de, aynen cetvel gibi, ölçüm ve karşılaştırma işlevine iliş­
kin geometrik avadanlıkdır. B u itibarla Masonluğun çırak aşamasın­
d a çekiç ve taşçı kaleminin, ü s t a d a ş a m a s ı n d a m a l a ' n m fiilî ü r e t i m
avadanlığı olarak a n l a m ı ve önemi b ü y ü k t ü r . Bu çalışmada çekiç ve
taşçı kaleminin masonik açıdan tanımı yapılmış, tarihçesi, semboliz­
m a s ı ve felsefesi işlenmiştir.

Meslekî Nostalji
Çivi ç a k m a k dışında çekici n e k a d a r kullanıyorsunuz veya âşinâsınız?
Çeşitli meslek dallarında, t a ş u s t a s ı n d a n heykeltraşa, m a r a n g o z d a n
7
kuyumcuya, demirciden h a k k â k a k a d a r z a n a a t k a r ve sanatkâr, çekiç­
gg|gg|ş
le üretir ve n a f a ^ g m j k ^ n j r T j ^ jfjnJopn; mBKİQk flVQ(M­
ğım çekiçtir. Jeoloji mesleğinin sembolü de çekiçtir. Nitekim, Akıl ve
Çekiç (Mente et Malleo) m o t t o s u n d a , aklın y a n m a çekiç yakıştırıl­
m ı ş t ı r ki, çekiçle t a ş ı kırıp b u l d u ğ u n u aklıyla değerlendirsin diye,
Böylece jeolog, çekiciyle d e t e r m i n i s t i k incelemeye başlayıp; Saklı
Düzgün Taş (Occultum Lapidem)'\ a r a r . A r a m a y a s t a r t veren çeki­
cini t a ş a v u r d u ğ u n d a çıkan, darbe sesidir. B u n u n için, masonun çekici
ile jeologun çekici, ilk b a k ı ş t a birinin ü r e t m e k gibi pratik, diğerinin
a r a ş t ı r m a k gibi teorik amaçla kullanıldığı sanılsa bile, her araştırma­
nın amacının eninde s o n u n d a ü r e t i m olması nedeniyle eşdeğerlidir.
Benim çekice aşinalığım mesleğimden gelir. U z u n yıllar geçip mesle­
ğimde ilerlerken, ancak, aklımla çekicim a r a s ı n d a ünsiyet k u r u p öz­
deşleştikten sonra; çekicimi d a h a iyi k u l l a n m a y a başladım. Ç ü n k ü ,
mottomuzdaki gibi, akılla çekiç veya masonik anlatımla, düşünceyle
e m e k a r a s ı n d a ahenkli denge sağlanmıştı. Bu nedenle, N u r ' a kavuş­
t u k t a n sonra tanıdığım mason çekici'nin sembolik ve felsefî önemini,
mesleğimin jeolog çekici ile kıyaslamak suretiyle d a h a iyi idrâk edebi­
liyorum. Çekiçler arasındaki akrabalık nedeniyle, d a h a bir âşinâyım;
Çekice bir b a ş k a türlü, bir değişik duyguyla b a k a r ı m .

Masonlukta Çekiç ve Taşçı Kalemi


Operatif Masonlukta t a ş ocaklarında, kaya kitlesinden blok taş çıkar­
m a k t a n h a m t a ş hazırlamaya, H a m t a ş (Rough Ashlar)'tan y o n t a r a k
duvar örülen düzgün Y a p ı t a ş ı (Perfect Ashlar) üretmeye ve daha öte­
si düzgün t a ş yüzeylerine yazı ve figür işlemeye y a r a y a n çeşitli ava­
danlıklar k a p s a m ı n d a değişik tiplerde ve boyutlarda çekiçler ve taşçı
kalemleri kullanılagelir. Bu farklı biçimdeki avadanlıktan iki ayrı tip
çekiç, spekülatif Masonluğa girmiş olmasına rağmen; taşçı kalemi t ü r
ayırımı yapılmaksızın t e k tip olarak k a b u l edilmiştir.
Operatif M a s o n l u k k a y n a ğ ı n d a n a k t a r ı m ı n ı n beşiği olan İngiltere
Masonluğu örnek alınırsa, haricî âlemde çekiç veya t o k m a k karşılığı
uzmanlı k dışı genel terim olarak kullanılan h a m m e r kelimesine ma­
sonik terminolojide sınırlı olarak r a s t l a n m a k t a ; d a h a ziyâde h a m m e r
yerine G a v e l gibi veya M a u l gibi çok daha spesifik t a ş işçiliği avadan­
lığı terimlerine yer verilmektedir. Aşağıda d a h a detaylı verilen örnek­
lerde görüldüğü üzere, gerek operatif M a s o n l u k k a y ı t l a r ı n d a geçtiği
ve gerekse 1760 tarihli Three Distict Knocks adlı ilk İngiliz resmî ri­
tüelinde açıklıkla belirtildiği gibi, Anglosakson Masonluğunda, biri çı­
r a k avandanlığı olan çekiç (Normal Gavel) ve diğeri Hiram'ı öldüren
darbenin vurulduğu t o k m a k (Setting Maul) olarak iki ayrı tip vardır.
Operatif k a y n a k t a n spekülatif Masonluğa yansıyan bu farklılık, biri
ç ı r a k m a s o n u n k u l l a n d ı ğ ı çekiç ve diğeri ü s t a d ı m u h t e r e m ve

8
nazırların kullandıkları t o k m a k olarak belirtilebilir. İki tip çekiç
a r a s ı n d a k i fark, sembolizmaya açıklık g e t i r m e k amacıyla a ş a ğ ı d a
özetlenmiştir.
Anglosakson Masonluğunda adına G a v e l denilen ve eski dilde karşılı­
ğı M a t r a k (veya m ı t r a k a ) olan çekiç, çelik n a m l u s u n u n bir ucu k a r e
kesitli, diğer ucu bıçak ağzı gibi keskin kenarlı olan bir t ü r d ü r . Gavel
adını, keskin ucu ü s t t e n bakıldığında bir evin beşik çatısı gibi görün­
d ü ğ ü n d e n , İngilizce gable­house veya gable­end of a house veya
gipfle 'den almıştır. Bu tip çekiç, taş ocaklarında veya taş blokların iş­
lendiği şantiyelerde, ayrıca taşçı kalemi k u l l a n m a y a gerek k a l m a d a n
keskin tarafı ile taşın çıkıntılarını yontmakta ve köşeli ucu ile pürüz­
leri ezip gidermekte kullanılır. T a ş ocağında yeni çalışmaya b a ş l a y a n
çıraklara, henüz taşçı kalemini k u l l a n m a k için acemi uluduklarından
böylesi özel çekiçler verilmiştir. Çıraklar, sâdece çekiç k u l l a n a r a k şe­
kilsiz t a ş bloklarını işler, d u v a r örmeye yeterli hassasiyette yüzey çı­
karır, nisbeten düzgünce yapıtaşı elde ederlermiş. Tabiî sadece tek çe­
kiçle düzgün yapıtaşı üretmek için bile u z u n yıllara d a y a n a n beceri ve
yeterlik k a z a n m a k gerekir, tevekkeli, operatif M a s o n l u k t a çıraklık
süresi, sabahın beşinden akşamın dört buçuğuna k a d a r olmak üzere,
asgarî yedi yıl değilmiş! Gavel adı verilen bu tip çekiç, Anglosakson
M a s o n l u ğ u n d a genellikle Ü s t a d ı M u h t e r e m i n , A m e r i k a n Masonlu­
ğ u n d a özellikle çırak m a s o n u n avadanlığıdır.
Operatif M a s o n l u k t a n , spekülatif Masonluğa a k t a r ı l a n diğer tip çe­
kiç, silindir şeklinde n a m l u s u ve sapı t a m a m e n a h ş a p t a n yapılmış
olan t o k m a k t ı r . Anglosakson M a s o n l u ğ u n d a çift elle k u l l a n ı l a n bü­
y ü k boy tokmaklara M a u l , tek elle kullanılan küçük tokmaklara Ma­
u l e t veya M a l l e t denir. T ü r k M a s o n l u ğ u n d a , ü s t a d ı m u h t e r e m ve
nazırların tokmakları tipik mallet'tir. Bu t ü r tokmaklar, özellikle kü­
çük boyda olan mallet'ler, taş ocağında veya şantiyede taşçı kalemi ile
birlikte k u l l a n a r a k p ü r ü z l ü t a ş yüzeylerini düzgünleştirmeye, t a ş a
şekil vermeye ve t a ş yüzeyine oyma veya k a b a r t m a işleme y a p m a y a
yarar. Taş ustalığının en önemli göstergesi tokmak ve kalem kullana­
r a k işlenen şekiller, röliyefler ve d a h a ilerisi heykeltraşlık s a n a t ı d ı r
ki; a r t ı k bu işlev, z a n a a t t a n s a n a t a geçiştir. T o k m a k l a r ı n n a m l u s u ­
n u n da, sapı gibi a h ş a p t a n yapılması, çelikten m a m u l taşçı kalemine
vurulduğunda zarar vermesine ve sekmesine engel olmak içindir. Gü­
nümüzde her iki ucu kare kesit namlulu mallet'ler taşçılar tarafından,
a h ş a p veya lâstik n a m l u l u t o k m a k l a r özellikle kaportacılar ve b a k ı r
döğmeciler tarafından kullanılır. İki elle t u t u p kaldırılan b ü y ü k ma­
ul'ların n a m l u s u a h ş a p t a n veya çelikten yapılır. A h ş a p olanlardan,
hem taşçı kalemi veya küskü için, hem de duvar örümü sırasında yapı
taşını yerli yerine yerleştirmekte yararlanılır. Ayrıca, a h ş a p veya çe­
lik n a m l u l u ağır tokmaklar, b ü y ü k k ü s k ü l e r yardımıyla veya doğru­

9
d a n v u r u l m a k suretiyle iri taş blokları parçalamak için kullanılır. Gü­
n ü m ü z d e , varyoz veya balyoz ağır çekiçler bir tür maul'dur.
Anglosakson ve Kıta A v r u p a s ı M a s o n l u ğ u n d a k ü ç ü k t o k m a k anla­
m ı n d a k i mallet, Ü s t a d ı M u h t e r e m e y a k ı ş t ı r ı l a n bir sıfattır; b ü y ü k
t o k m a k y â n i m a u l ü n gerçek t o k m a k olarak kimi temsil ettiğinin bi­
linmediği söylenmekte; ama, m u t l a k a H i r a m kastedilmektedir. Bazı
obediyanslarda, T o k m a ğ a H i r a m sıfatı y a k ı ş t ı r ı l m a k t a v a b u n u n l a
b a ş t a Üstadı M u h t e r e m olmak üzere nazırlar kastedilmektedir. İngi­
liz M a s o n l u ğ u n d a m u h a f a z a edilmekte olan operatif m a s o n l a r ı n son
b ü y ü k ü s t a d ı ü n l ü m i m a r sir Christopher Wren'e ait b ü y ü k boydaki
T o k m a k (Wren's Maul) ü n l ü d ü r .
Taşçı kalemi'ne gelince, kaba yonu taşı veya hamtaşı y o n t m a k suretiy­
le ince yonu taş veya k ü p t a ş veya kesmetaş olarak adlandırılan belirli
n o r m l a r a göre boyutlandırılmış dikdörtgen prizması veya çokyüzlü
şeklinde y a p ı t a ş ı hâline getirmek veya düzgün t a ş yüzeyleri üzerine
işleme y a p m a k amacıyla operatif m a s o n l a r tarafından kullanılan ve
genel olarak adına taşçı kalemi denilen çelik avadanlıklar özellikle uç
şekline ve işleme amacına göre değişir. Taşçı kalemleri, madırga, ta­
rak, domuz tırnağı, k a r t a l pençesi, mil, küskü, n o k t a uçlu m u r ç veya
keski olmak üzere çok çeşitlidir. Kesin ağızlı veya nokta uçlu tipler da­
ha çok kullanılır. Keskin kenarlı murçlara keski (Style), nokta uçluya
taşçı kalemi (Chisel) adı verilir. Keski, ince ve sayalama işlerinde düz­
g ü n t a ş yüzeyi elde etmek için; taşçı kalemi, düzgün t a ş yüzeyini işle­
m e k ve oyma y a p m a k için kullanılır.
Yukarıdaki açıklamaların bir özeti olarak, masonik gelenekte gavel ti­
pi çekicin tek başına kabaca t a ş y o n t m a k t a kullanıldığı ve bu nedenle
pek hassasiyet a r a n m a y a n işler için kaba yapıtaşı üretmeye yeterli ol­
duğu; halbuki, düzgün ve kaliteli yapıtaşı veya s a n a t değeri olan t a ş
üretimi için taşçı kalemi ve mallet adı verilen tokmak işbirliğine daya­
nan; d a h a çok ustalık ve duyarlığa ihtiyaç gösteren işçilik gerektiği bir
d a h a h a t ı r l a n d ı k t a n sonra, çekiç­taşçı kalemi o r t a k l ı ğ ı n d a n ilham
alarak H ü r m a s o n adının, bu yönden, kökenine inilmesi yararlı olacak­
tır.

H ü r m a s o n a d ı n d a k i "hür" sıfatının nereden ve ne a n l a m a geldiği


h a k k ı n d a çeşitli görüşler vardır. İşlenen konuya yönelik özetlenirse,
en yaygın olanı, operatif mason locasına girebilmek için h ü r doğmuş
olmak, y â n i köle o l m a m a k şartıdır. İkinci görüş, H ü r m a s o n l a r m her­
h a n g i bir meslekî kısıtlamaya bağlı olmadan topluca seyahat edebil­
me ve iş bulabildikleri yerlerde de çalışabilme imtiyazıdır. Üçüncü gö­
rüş, masonların sadece şehir merkezlerinde bina ve benzeri küçük ya­
pılar yapabilme müsaadesin e karşılık, H ü r m a s o n l a r m şehir içi ve dı­
şında yapımı özel ihtisas gerektiren kilise, kale, köprü ve benzeri bü­

10
y ü k yapılar inşa edebilmeleri imtiyazıdır. Dördüncü sav, m a s o n l a r ı n
sadece y o n t u l m a m ı ş veya çok k a b a y o n t u l m u ş t a ş l a h a r ç k u l l a n m a ­
d a n k u r u duvar örümü bilgisine ve becerisine sahip olmalarına karşı­
lık, h ü r m a s o n l a r ı n kaliteli y o n t m a yapıtaşıyla ve h a r ç k u l l a n a r a k
yüksek duvar örme bilgisine ve ehliyetine sahip olmaları ve bu bilgile­
rini de coıvan dedikleri masonlardan masonik meslekî sır olarak sak­
lamalarıdır. H ü r m a s o n l u ğ u n gizlice ve t a n ı ş m a modları b u meslekî
sırların s a k l a n m a s ı n a yöneliktir.
Beşinci görüş, dördüncü teknik dayanağıdır. İngiltere'de i n ş a a t işinde
k u l l a n ı l a n taşlar, cins dışında, şekil olarak, R o u g h ­ S t o n e ve F r e e ­
S t o n e olarak iki türlüdür. Rough­Stone (Kaba­Taş) t a ş ocaklarından
çıkarılan veya özellikle doğada serbest hâlde b u l u n a n irili ufaklı yu­
v a r l a k veya y a r ı y u v a r l a k moloz tipi iri t a ş bloklarına (boulder) ya
tabiî hâline y a da çekiç (Gavel) veya balta (Axe veya Hatchet) kullan­
m a k suretiyle k a b a yonu yapılarak yuvarlaklığı giderilmiş ve kısmen
köşelendirilmiş hâline verilen isimdir. Bu gibi, boyut ve cins olarak şe­
kilsiz ve karışık taşları yanyana dizerek ve harç kullanmadan, tabiî ki
sadece ağırlıkla stabilité sağlanması nedeniyle dayanmışız alçak du­
varları örebilen duvarcı mesleği erbabına R o u g h ­ S t o n e M a s o n (Ka­
b a t a ş Masonu), R o u g h M a s o n (Kaba Mason) veya sadece Mason de­
nir. Masonlar serbest olarak veya patrona bağlı olarak veya Guild'lere
üye olarak çalışırlar; kalifiye meslekî bilgileri ve yeterlikleri olmadı­
ğından localara alınmazlar ve h ü r m a s o n l a r tarafından önemsenmez­
ler; tabiî, kazançları da bir hayli d ü ş ü k t ü r .
İngiltere'de i n ş a a t l a r d a kullanılan diğer t ü r ve çok d a h a değerli olanı
Free­Stone (Hür­Taş)'dur. Freestone, t a b a k a ve eklemlerle iki veya üç
yönde tabiî olarak kesilmiş olduğundan manivela veya k ü s k ü ile kaya
kitlesinden y a r ı l a r a k kolayca ayrılabilen, düzgün yüzeyli, istenilen
boyutlarda köşeli ve uygun yapı taşı elde etmeye müsait, şekil verilebi­
len, taşçı kalemi ile çok r a h a t işlenebilen bir taş türüdür. Freestone de­
nince akla, k ı s m e n İngiltere'de ve özellikle F r a n s a ­ N o r m a n d i y a ' d a
b u l u n a n sık dokulu killi kireçtaşı ve k u m taşı gelir. Bu kalitedeki taş­
lar, iyi işlenebilme özelliğinden dolayı duvar örümü, kapı, pencere ke­
narı, s ü t u n alınlığı gibi, düzgün köşeli ve boyutlu yapı taşı ü r e t i m i n e
çok elverişlidir. İstanbul için en güzel H ü r Taş örneği, camiler ve sur­
lar dahil h e m e n h e m e n b ü t ü n eski yapıların inşasında kullanılan Kü­
feki (Bakırköy Kireçtaşı)'dir. Eski evlerin taşlık denilen giriş bölümle­
rine döşenen Malta Taşı adlı tür de tipik Freestone'dur. İnce yonu veya
k e s m e t a ş denilen dikdörtgen prizması veya çok yüzlü t a ş ı n d ü z g ü n
yüzeyleri karşılıklı birbirine u y d u ğ u n d a n harçlar b a ğ l a n a r a k y ü k s e k
ve sağlam d u v a r l a r örülebilmektedir. Dolayısıyla, katedral, kale, bü­
yük yapı gibi önem arzeden b ü t ü n inşaatlarda Freestone kullanılması
gerekmektedir.

1 1
İşte bu t ü r kaliteli taşları işlemesini ve harçla bağlayarak duvar örme­
sini bilen kalifiye meslek erbabına da Free­Stone Mason (Hür­Taş
Masonu) veya kısaca F r e e ­ M a s o n (Hür­Mason) adı verilmiştir. Böy­
lesi bir zanaat, bilgi yanıda meslekî ehliyet ve tecrübe gerektirmekte­
dir. Bu yüksek vasıflara sahip olmak meslek erbabı için çok b ü y ü k bir
imtiyazdır. Bu y ü k s e k vasıflar ve bilgi düzeyi a n c a k localarda u z u n
yıllar a l a n eğitim ve deneyim süreciyle k a z a n ı l m a k t a d ı r . A m a mes­
leğinde u s t a l a ş a n operatif hürmason, diğer masonlara göre hem yük­
sek k a z a n ç h e m s ü r e k l i iş b u l a b i l m e k t e d i r . B u itibarla, operatif
dönemde h ü r m a s o n olabilmek gerçek bir imtiyaz ve h a y a t güvencesi­
dir.

Y u k a r ı d a k i a ç ı k l a m a d a n anlaşılacağı gibi operatif h ü r m a s o n u ma­


sondan a y ı r t a n özelliği, h ü r t a ş denilen özel kaliteli taşı işlemesini ve
daha ileri a ş a m a olarak bu yapıtaşları ile harç kullanarak duvar örme­
sini bilmesidir. H ü r m a s o n u n , h ü r t a ş işleyebilmesi için kullandığı
avandanlık tokmak (mallet) ve taşçı kalemidir. Tabiî ki, gavel de dâhil
olmak üzere diğer avadanlıkdan da istifade etmektedir. Ama, h a m t a ­
ş m k ü p t a ş a dönüşmesini ve işlenmesini sağlayan en önemli avadanlık
bu ikisidir. Çırak mason, bu avadanlıklarını k u l l a n a r a k h a m t a ş yonta
y o n t a u s t a l ı k yolunda ilerlemekte, y o n t t u ğ u h e r t a ş a kendisine veri­
len marka'yı işlemesi istenmekte, işledikleri kontrol edilmekte ve ge­
rekirse kontroldan geçen küptaşların kalitesi kontrol edenin marka'sı
ile onaylanmakta; böylece u z u n yıllar çalışıp taş yontma sanatının üs­
tesinden geldikten sonra; duvar örme z a n a a t ı n ı n inceliklerini öğren­
m e k üzere kalfalık a ş a m a s ı n a terfi edebilmektedir. Öyleyse, t o k m a k
tipi çekiç ve taşçı kalemi, çırak h ü r m a s o n u n en önemli ve en belirgin
a y ı r t m a n avadanlığı olup; b u n l a r ı k u l l a n a b i l m e becerisi kendisini,
sâde m a s o n d a n ayıran en önemli farktır.
H ü r m a s o n l a r ı n belirgin özellikleri, ürettikleri ince yonu yapı t a ş m a
veya k e s m e t a ş ı n üzerine, bağlı oldukları loca tarafında kendilerine
özel olarak verilen, tanıtıcı marka'yı, yâni işaret'i işlemeleridir. O r t a
Ç a ğ Masonluğuna ait ilginç bir konu olan mason m a r k a l a r ı n a , Avru­
pa'da olduğu gibi, Anadolu'daki tarihî eserlerde de r a s t l a n m a k t a d ı r .
Loca tarafından her h ü r m a s o n için ayrı ayrı tescil ve kaydedilen mar­
ka, kişiye özel bir imza, bir meslekî alameti farika ve bir kalite logosu
niteliğindedir. H ü r m a s o n l a r y o n t t u k l a r ı taşın, ü z e r i n e taşçı k a l e m i
ile işledikleri özel işaretleriyle, bu taşın kalite sorumluluğu ve güven­
cesinin kendilerine ait olduğunu kanıtlamaktadırlar. Ayrıca, bazı uy­
gulamalarda, taşın üzerinde b u l u n a n ikinci bir m a r k a ' n m taşın kalite
kontrolünü y a p a n görevliye ait olduğu sanılmaktadır. M a s o n Marka­
l a r ı ayrıca incelenmeye değecek k a d a r ilginç ve önemli bir konudur.
Nitekim, bazı obediyanslarda m ü s t a k i l olarak, bazı obediyanslarda
Royal Arch Masonluğu kapsamında çalışmakta olan M a r k M a s o n l u ­

12
ğ u ; ritüelik t e m a olarak M a s o n l u k t a m a r k a k a v r a m ı n a d a y a n a n il­
ginç ve bence gerekli bir tarzdır. M a s o n l u ğ u n operatif k a y n a k l a r ı n a
yönelik b u tarz; aslında üçüncü derecenin üzerinde bir y ü k s e k derece
olmasına k a r ş ı n ; operatif t a b i a t ı nedeniyle h e m e n kalfa derecesine
bağlı olarak çalışılmaktadır.
Y u k a r ı d a açıklandığı ü z e r e h ü r m a s o n l a r t a r a f ı n d a n özel o l a r a k işle­
n e n m a r k a l a r ı n dışında t a ş yüzeyinde işleme s ı r a s ı n d a taşçı kalemi­
nin bıraktığı tabiî izler de vardır. Bu izlerin şekli, h a m taşın hangi dö­
n e m d e ve ne t ü r bir a v a n d a n l ı k k u l l a n ı l a r a k işlendiğini gösteririr.
Masonluk târihi için ilginç olan bu konuyu göz önüne getirmek için tek
bir örnek bile yeterli olabilir. Avrupa ve özellikle İngiltere'de erken dö­
nem operatif Masonlukta işlenen taşların yüzeylerinde sivri veya kes­
kin taşçı kalemleri ile b ı r a k ı l a n birbirine paralel çapraz o l u k l a r d a n
oluşan t a r a k şeklinde bir s t r ü k t ü r görülürken; Haçlı Seferlerini izle­
yen dönemde İslâm mimarî tarzının etkisiyle kullanılan domuz tırna­
ğı veya k a r t a l pençesi t ü r ü murciarla yapılan t a ş işlemesi ile oluşan
sıçramak izlerin kaldığı d a h a düzgün yüzeyler görülmüştür. Bu k a n ı t
da, M a s o n l u ğ u n Doğu uygarlığından yararlandığını göstermektedir.
Denildiği gibi, m a s o n m a r k a l a r ı h ü r m a s o n l a r t a r a f ı n d a n b ı r a k ı l a n
y a p a y tanıtıcı işaretler; diğerleri, taşçılık mesleğinde kullanılan yön­
temi ve tarihsel dönemi gösteren doğal izlerdir.
Özetle, kökleri insanlık tarihinin en eski dönemlerine k a d a r inen taş­
çılık mesleğinde t a ş çıkarmak ve işlemek için kullanılan avadanlıklar
arasında çekiç ve taşçı kalemi ilk sırada yer almaktadır. İlkel taş devri
insanının t a ş b a l t a s ı n d a n g ü n ü m ü z ü n Laser tekniklerine doğru baş­
d ö n d ü r ü c ü gelişim güzergâhının u z u n c a bir dönemine konu olan b u
avadanlıkların teknik gelişim tarihçesini bir y a n a bırakarak, operatif
ve spekülatif Masonluk tarihçesine özellikle göz a t m a k gerekir.

Çekiç ve Taşçı Kaleminin Masonik Tarihçesi


Eski Çağlardan beri, birçok meslek dalının arasında, özellikle operatif
Masonluğun ilk ve en belirgin avadanlığı olan çekiç ve taşçı kaleminin
Masonluğa belgesel olarak girişi ve üzerinde ahlakî sembolizma geliş­
tirilmesi, y a k ı n tarihlerde olmuştur. Herhalde b u gecikmenin sebebi,
Masonluktaki geleneksel ketumiyet ilkesi nedeniyle, meslekî sır nite­
liğindeki bilgilerin asla yazıya dökülmemesi ve k u l a k t a n kulağa yön­
t e m i ile u s t a d a n çırağa a k t a r ı l m a s ı olsa gerektir.
Masonik allegori k a p s a m ı n d a çekiç için ilginç y a k ı ş t ı r m a l a r yapılır.
Masonik Ülkü Mabedinin fiziksel modeli Süleyman Mabedinin yapı­
mı s ı r a s ı n d a hiç çekiç sesi duyulmadığı, çünkü, yapının kutsallığını
y a n s ı t a n sükûnetin korunabilmesi için, inşaat sırasında çekiç ve balta

13
kullanılmadığı; y a p ı t a ş l a r ı n ı n ve a h ş a p l a r ı n çok u z a k şantiyelerde
a
jpnWlarûaliGöiliplıaîirlanaralı prineflotlrilfliEuotadE
sessizce yerli yerine konulduğu Biblik kayıtlardan Masonluğa aktarıl­
mıştır. S ü l e y m a n Mabedi için gerekli t a ş l a r ı n h a z ı r l a m a s ı n d a kulla­
nılan çekiçlerin sapı için iki ayrı masonik flora öngörülür. Bir varsayı­
m a göre, sap akasya ağacından yapılmıştır; mabedin yapı sorumlusu­
n u n acı sonu ile ilgili H i r a m Lej andında geçen sembolik bitkiyi ve yine
bu bitkinin a h ş a b ı n d a n yapılan Ahid Sandığını çağrıştırması yönün­
den yakıştırma anlamlıdır. Çekiç sapı için diğer versiyon, sedir ağacın­
d a n yapıldığıdır. Sedir, sembolik ve felsefi M a s o n l u k için allegorik
yönden değerli bir ağaç cinsidir. N u h u n Gemisinin, Hz.İsa'nm çarmı­
h a gerildiği haçın ve Kâbenin direklerinin sedirden yapılmasının öte­
sinde, özellikle Zorobabel Mabedi olgusuyla b a ş l a y a n Şövalye­Mason
tipi özgün avadanlığı b a l t a m n sapının da sedirden olması, mason çeki­
ci'nin sapını sedirden olduğu alternatifini destekler.
Masonlar, ingiltere operatif Masonluğunda, t a ş ocağında çalışanlar
ve şantiyede çalışanlar olarak ikiye ayrılır. T a ş ocağında çalışanlara,
kaya kitlesinden taş kesen veya t a ş yontan anlamında H e w e r adı ve­
rilir. Bunlar, gavel t ü r ü çekiç veya taşçı baltası ile h a m t a ş ı m ü m k ü n
mertebe düzgünleştirerek k a b a yapıtaşı veya k a b a yonu t a ş üretirler.
Şantiyedeki ikinci grubun ilk bölümü, taş ocağından gelen kaba yonu
taşları işleyerek ince yonu yapı taşına dönüştüren C u t t e r veya S h a ­
p e r adı verilen z a n a a t k a r l a r ; ikinci bölümü üretilen düzgün yapıtaş­
larıyla d u v a r ören L a y e r veya S e t t e r adı veilen duvarcı erbabıdır.
C u t t e r veya S h a p e r adı verilen taşçıların avadanlığı gavel y a n ı n d a
özellikle t o k m a k ve taşçı kalemi; h a t t â taşın köşe ve k e n a r l a r ı n ı gön­
yelemek için gönye; Setter ve Layer'larm avadanlığı şakul, tesviye ve
mala'dır. XI. y.y.'a k a d a r inen eski operatif dönemde taşçı (hewer) ve
duvarcı (layer)'lara verilen ortak isin olan C a e m e n t a r i u s ; 14.yy.'dan
itibaren L a t o m u s olmuştur. Latomus'lar 1396 tarihli bir belgeye gö­
re, L a t h o m o s vocatos maceons y â n i hürmason denilen masonlar
ve Lathomos vocatos ligiers yâni duvarcı (layers veya setters) denilen
duvarcılar olmak üzere iki ayrı gruba ayrılmıştır. H ü r m a s o n sınıfı,
duvarcılara oranla d a h a yüksek kaliteli meslek erbabıdır. B u özellik­
leri, t a ş işleme z a n a a t ı n ı n d a h a çok bilgi ve beceri g e r e k t i r m e s i n d e n
gelir. Öyleyse, taşçı kalemi ve t o k m a k k u l l a n a r a k taşı istenilen şekil
ve boyutlarda d ü z g ü n kesme yapı taşı hâline d ö n ü ş t ü r m e k ve t a ş yü­
zeyini işlemek, z a n a a t ı n ötesinde s a n a t s a y ı l m a k t a d ı r . B u n u n için
h ü r m a s o n u n ilk belirgin niteliği ve ayrıcalığı tokmak ve taşçı kalemini
ü s t ü n b a ş a r ı ve beceriyle k u l l a n m a yetkisine ve yeterliğine sahip ol­
masıdır.

Çekiç ve taşçı kalemi adına operatif Masonluk belgelerinde ilk defa,


1399 tarihli York demirbaş kayıtlarında bir operatif locanın anbarın­

14
d a b u l u n a n : "69 adet taşçı baltası, 96 adet demir taşçı kalemi, 24
mallet, 1 el baltası, 1 büyük gavel, 1 pergel ve 2 çalışma tablosu
vb...." rastlanır. Bu listede geçen, 24 adet mallet ve 1 adet gavel, detay­
lı olarak açıklandığı gibi, g ü n ü m ü z Masonluğuna sembolik olarak ak­
tarılan çekiç türleri; 96 adet demir taşçı kalemi de bilinen standart taş­
çı kalemidir. D a h a sonraki dönemde Randle Holme t a r a f ı n d a n 1688
yılında yazılan Academie of Armory adlı kitapta, h ü r m a s o n l a r tara­
fından b e n i m s e n e n operatif avadanlık listesinin içinde çekiç ve taşçı
k a l e m i n e de yer verilir.
Çekiç ve taşçı kalemi, spekülatif m a s o n l u k t a r i h i n d e ele geçen dokü­
m a n l a r a r a s ı n d a ilk olarak, 1724 yılma ait The Whole Institutions
of Masonry adlı basılı metinde, şu kateşizmle yer a l m a k t a d ı r :
S.: Locada kaç nur vardır? C: Oniki
S.: Bunlar nelerdir? C: Baba, Oğul, Kutsal Ruh, Güneş, Ay, Üstadı
Muhterem, Gönye, Cetvel, Şakul, Çekiç"Mall=Maul" ve Taşçı Kale­
mi "Chizzel"
Yukarıdaki sıralamada ilginç bir öğe de, İp'tir. Bilindiği gibi ip, günü­
m ü z d e m a s o n avadanlıkları arasında yer a l m a m a k t a d ı r . Bu nedenle,
sıralamada geçen ipin, ya şakul ipinini yedeği, ya arazi aplikasyonu ve
ölçümde kullanılan çırpıcı ipi (Skirret) 'nin erken döneme ait eşdeğe­
ri ya da boyun ipi olabileceği hakkında spekülâsyonlar yapılmaktadır.
D a h a sonra, 1725 yılında basılan The Whole Institutions of Free­
Masons Opened adlı versiyonda, ikinci s o r u n u n cevabı ilkinden çok
az farklı olarak C : Baba, Oğul, Kutsal Ruh, Güneş, Ay, Üstadı Muhte­
rem, Gönye, Cetvel, Mason, Gönye, Cetvel, Şakul, Ip, Çekiç"Mall=Ma­
ul" ve Taşçı Kalemi "Chizzel" (onüç tane sayılmıştır) şeklinde verilmiş­
tir. Benzer ifâde, 1726 Graham Elyazması nda da yer almasına rağ­
men, her üç belgede de a v a d a n l ı k l a r ı n sembolizmasıyla ilgili hiçbir
açıklama yoktur.
1726 t a r i h l i The Grand Mistery Laid Open adlı m e t i n d e geçen:
"mason yemin ederken sağ elinde mala ve sol elinde çekiç (hammer) tu­
tar.." ifadesi; çekice önemli bir a v a d a n l ı k olarak yer v e r m e s i n i n öte­
sinde, Royal Arch Masonluğu ve Skoç Masonluğu da dâhil olmak üzere
Y ü k s e k Dereceler o l g u s u n u n biblik açıdan belkemiği olan "ikinci
Mâbed'in"yapımı sırasında bir elde mala, diğer elde kılıç tutularak
çalışıldığı" şeklinde Şövalye­Mason j a r g o n u n u n ilk sembolik versiyo­
n u d u r . D a h a sonraki süre içinde, avadanlık listesi çeşitli değişiklik­
lerle d e v a m ederse de; özellikle, taşçı k a l e m i n i n s ı r a l a m a d a n çıka­
rıldığı ve 1789 yılına k a d a r da bir daha yer almamış olduğu dikkati çe­
ker.

15
B u n d a n sonra, spekülatif Masonluk tarihinde ilk defa resmî bir ter­
minoloji h a t t â isimlendirme evrimi gerçekleşir. Bu evrim, doğrudan
m a s o n avadanlığı ile ilgili olmasa da, gerek Masonluğun ve masonla­
rın işlevi ve görevine ilişkin olup; b u nedenle avadanlık dâhil b ü t ü n
Masonluğu etkilemiştir. Bu evrim, operatif masonların üretim amacı
olan k ü p t a ş ile, yetkin insan düzeyine erişen m a s o n u n özdeşleştiril­
mesidir. Böylece, d ü n y a d a k i , b ü t ü n k u t s a l m â b e d l e r , S ü l e y m a n
Mabedi fiziksel modeli olarak m a s o n l a r t a r a f ı n d a n değerlendirilir­
ken, t ü m insanların oluşturduğu sevgi ve kardeşlik manevî mabedinin
canlıtaşları o l a r a k d a yine bizzat kendisi olan h a m taşını y o n t a r a k
küp taş haline yetkinleşen masonlar lâyık görülmüştür. Bu şekilde, in­
sanın olgunlaşma ve yetkinleşme yolunda kendini geliştirmesi, yâni,
taşçı deyimiyle yontması için gerekli avadanlık arasında çekiç ve taşçı
kaleminin önemi ve değeri, operatif düzeyden spekülatif a n l a m a doğ­
ru, adetâ bir sıçrama yapmıştır. Mason ile taşı ilk olarak özdeşleştiren
E d w a r d Oakley'dir. Oakley, 31 Aralık 1728 t a r i h i n d e Londra'da ver­
miş olduğu konferansta hazır b u l u n a n m a s o n l a r a , "Sizler, manevî
mabedin yapımında asıl köşe taşı (Lapis Angularis)'nın üzerine
inançla ve güvenle konulan canlı taşlarsınız." şeklinde h i t a p ede­
rek, Ülkü Mabedi yapımını üstlenen masonları canlı yapı taşları ola­
r a k k a b u l etmiştir. İfâdede değinilen asıl köşetaşı I.Petros 2.Mektup­
B a p 2­4'de ve Kitabı Mukaddes'in diğer bazı pasajlarında açıklandığı
gibi Hz.İsa'dır. Böylece, spekülatif Masonlukta masonlarla özdeşleşen
canlı t a ş terimiyle birlikte; h a m t a ş t a n k ü p t a ş yapılması işlevi önem
kazanmış ve bu işe y a r a y a n çekiç ve taşçı kalemi masonik sembolizma
k a p s a m ı n d a değerlenmiştir.

Bu arada, sırası gelmişken, önemli bir konuya değinmek yararlı olur.


David Oakley'nin n u t k u n d a bahsettiği gibi köşe taşı (Cornerstone),
operatif masonlar tarafından çok değer verilen özel bir yapı taşı türü­
dür. Köşe taşı, temel taşı (Foundationstone)'ndan farklıdır. Temel ta­
şı, binadan bağımsız olarak, binayı taşıyan temel sistemine ilişkin ola­
r a k en altta kullanıldığı için çok sağlam ve dayanıklıdır. Sağlamlık fi­
ziksel olduğu k a d a r aynı z a m a n d a inançlı sağlamlığı y ö n ü n d e n
manevîdir, i n a n ç b a k ı m ı n d a n temel taşı, masonik lejanda göre Enoş
tarafından inşa edilen ü n l ü Dokuz Kubbeli Yeraltı Mabedinin en için­
deki a k i k t e n yapılmış ve bir yüzeyinde Altın Delta içinde Yüce Kud­
ret'in tavsif ve telâffuz edilemez k u t s a l adı'nın yazılı olduğu k ü p taş'ı
d a temsil eder. Temel taşı, normal yapı t a ş m a oranla çok d a h a b ü y ü k
boyutta hazırlanır. Aslında, cilasından çok sağlamlığı ve dayanıklılı­
ğı önemlidir. Çünkü, b i n a n ı n t ü m y ü k ü n ü taşıyacak olan temel taşı­
dır. Genellikle yapı yerleşiminin kuzeydoğu köşesinde açılan temel çu­
k u r u n a , görkemli törenle indirilmesi geleneği vardır. Temel t a ş ı n ı n
k ü p şeklinde olmasına özen gösterilir; dikdörtgen şeklinde de olabilir.

16
M a s o n l u k t a k ü p t a ş veya Perfect Ashler olarak değer verilen k ü b i k
taş, temel taşıdır. Temel taşının içine açılan oyuğa kutsal semboller ve
belgeler yerleştirilir. Köşetaşı ise doğrudan binanın üst yapısı ile ilgili­
dir. Temel taşının h e m e n üzerine ve yakınına m u t l a k a kuzeydoğu kö­
şeye gelecek şekilde yerleştirilen k ü p veya dikdörtgen prizma şeklinde
kesme taştır. Temel taşının zeminin altında kalmasına, y â n i bina ya­
pımı t a m a m l a n d ı k t a n sonra görünmemesine karşılık, özellikle zemin
ü s t ü n e kalacak şekilde yerleştirilen köşe taşı sürekli görülür. Bu yüz­
den köşe taşı d a h a bir özenle işlenir ve dış yüzeyi cilalanır. Bina duvar­
larını m e y d a n a getirecek diğer yapıtaşları, köşe taşının ü s t ü n e gele­
cek şekilde dizildiklerinden; köşe taşı k u t s a l ve s a n k i gometrik bir
merkez d u r u m u n d a d ı r . Köşe taşının üzerine binanın, binanın sahibi­
nin veya yaptıranın, mimarının adı ve yapım tarihi yazılır. Temel taşı­
n a içine konular kutsal sembol ve belgelerin köşe t a ş m a yerleştirilme­
si de m ü m k ü n d ü r . Yukarıda açıklandığı gibi, temel taşının özelliği ve
k o n u m u , b i n a n ı n temel sistemine ait olması; halbuki, köşetaşınınki
binanın kendisine ait ilk t a ş özelliğini taşımasıdır. B u n u n y a n ı n d a kö­
şe t a ş ı için gerekli olan kuzeydoğu köşe k o n u m u d a çok önemlidir.
Ç ü n k ü , kuzeydoğu köşesi masonik açıdan k a r a n l ı k Kuzeyle, aydınlık
Doğu a r a s ı n d a k i sınırdır. B u a n l a m d a , k a r a n l ı k t a n aydınlığa doğru
doğum noktasıdır. Hz.İsâ da, t ü m insanların kardeşlik ve sevgiyle bir
a r a y a gelmelerini beklediği k u t s a l yapının ilk köşe taşını niteliğinde­
dir. B u köşe, k a r a n l ı k t a n aydınlığa, zulmetten n u r a , cehaletten bilgi­
ye ve bâtıldan h a k k a geçiş arasındaki, tedricî değil, kesin ve ânî sınır­
dır. Haricînin n u r alma sürecindeki ân­ı dâim misâli bir z a m a n süresi,
Bu nedenle ve b u n u simgelemek için de, çırak masonun locada ilk otur­
tulduğu yer, aynı köşe taşı gibi, kuzeydoğu köşesidir; zulmetten nûr'a
geçip de Ü l k ü Mabedi k u r m a işine en gizemli k u t s a l n o k t a d a n fiilen
başlayabilsin diye..

İncelenen konuya inanç gelişiminin masonik sembolizmaya yansıma­


sı o l a r a k bakıldığında, h a m t a ş ve k ü p t a ş i n s a n o ğ l u n u n monoteist
inanç anlayışında iki önemli gelişim durağını gösterir. İbranî inancını
sergileyen Eski Ahit verilerine göre, İbranî tanrısının Hz .Musa'ya em­
ri "kendisi için yontulmamış hamtaştan bir altar" yapmasıdır. Sebebi,
taşın safiyetinin çekiç darbeleriyle bozulmaması ve kirlenmemesi ola­
r a k açıklanır. H e m e n sonraki, Süleyman Mabedi yapımında da taşla­
rın işyerinde hazırlanmamasının nedeni çekiç sesi m a h z u r u k a d a r ay­
nı z a m a n d a da demirden yapılmış avadanlıkların kutsallığı kirletme­
si endişesidir. Ancak, d a h a sonraki hristiyanî anlayış açısından yapı
taşı görüşü evrimleşmiş ve Yeni Ahit kapsamında Hz. İsâ köşe taşı ola­
r a k k a b u l edilerek, y a p ı m ı n d a k u l l a n ı l a c a k t a ş ı n işlenmesi gereği
açıkça vurgulanmıştır. Bu düşünce gelişimi sayesinde Masonluğun da
politeist k ü l t ü r tekelinden çıkıp, monoteizme ve özellikle İbrahimî ge­

17
leneği dinlerine bağlanabilmesi veya ters düşmemesi m ü m k ü n olmuş­
t u r . N i t e k i m , D a v i d OaVAey de, y\\\ nutkunda masonları
H z . İ s a ' n ı n o l u ş t u r d u ğ u köşe t a ş ı n a b a ğ l a n a n canlı t a ş l a r o l a r a k
y o r u m l a r k e n Kitâb­ı m u k a d d e s kaynaklı bu inanç evriminden yarar­
lanmıştır.

Spekülatif Masonluk tarihinde ilk gayrı resmî üç dereceli ritüel niteli­


ğindeki Samuel Prichard'ın masonik ifşaat kitabı olan Masonry Dis­
sected adlı 1730 tarihli yayınında, çırak m a s o n avadanlıkları, aynı
z a m a n d a Ü s t a d ı M u h t e r e m ve nazırların bijuları olan gönye­tesviye­
şakul olarak açıklanır. Ama, ilgili derecede Hiram'ın katliyle ilgili ava­
danlık bir t ü r çekiç olan "tokmak (maul)" olarak verilir. Ölümcül darbe
bir t o k m a k l a vurulmuştur; diğer iki derecede kullanılan avadanlıklar
m a n i v e l a veya domuz tırnağı (setting tool) ve k ü s k ü (setting bead­
le)'dır. Her üçü ve özellikle tokmak, bir kalifiye mason avadanlığı oldu­
ğ u n d a n ve de kalifiye masonların ancak kalfa düzeyinde olmaları ge­
rektiğinden; bu avadanlık suikast episoduna, şimdikine oranla, çok
d a h a u y g u n düşmektedir.

F r a n s a M a s o n l u ğ u n a ait 1744 tarihl i Le Catéchisme des Francs­


Maçons adlı ritüelde, çırak kalfa locası için m ü ş t e r e k yer döşemesine
çizilen çalışma tablosu k a p s a m ı n d a diğer sembollerin arasında: "gön­
ye, pergel, tesviye, şakul, mala ve mason çekici (normal gavil tipi olma­
yan)" gibi avadanlık sıralanır.

D a h a sonra, İngiltere'de Eskiler B ü y ü k Locası'na ait ilk resmî ritüel


niteliğindeki 1760 tarihli Three Distict Knocks adlı yayında, çırak
m a s o n avadanlığı: 24 Bölümlü cetvel­gönye­çekiç (gavel) ve t o k m a k
(setting maul) olarak verilir ve çekiç sembolizması günümüzde benzer
şekilde, b ü t ü n fazlalıkları y o n t m a k şeklinde açıklanır. Aynı yayında,
H i r a m ' ı n ö l ü m ü n e sebep olan a v a d a n l ı k çekiç (gavel) veya t o k m a k
(maul) olarak belirtilir. B u n u izleyen Modernler B ü y ü k Locası ritüel­
leri, 1762 tarihli Jachin & Boaz ve 1765 Mahhabone adlı yayınlar­
da, aynı avadanlığa yer verildiğinden; artık b u n l a r ı n üzerinde genel
görüş birliğine varıldığı sanılır. Nitekim, yüzyılın sonuna k a d a r aynı
avadanlık y ü r ü r l ü k t e kalmıştır.

H e m e n sonraki dönemde, William Preston tarafından 1775 yılında ya­


y ı n l a n a n Illustrations of Freemasonry adlı kitabın Yeni Loca Kon­
şekrasyonu ve Üstadı Muhterem İs'ad Töreni ile ilgili bölümünde yeni
Ü s t a d ı M u h t e r e m e teslim edilmesi gerekenler arasında: "Kitab­ı Mu­
kaddes, gönye ve pergel, tersimat defteri, Hiram, hareketli mücevher­
ler ve görevliler tarafìndan katılan bijular" sayılmaktadır. B u r a d a adı
geçen H i r a m , ü s t a d ı m u h t e r e m i n otorite simgesi olan ve locasını yö­

18
n e t m e k için kullandığı çekiç veya t o k m a k (hailen veya mallet) olarak
belirtilmektedir. Aynı kitabın 1792 tarihli baskısına, y u k a r ı d a k i l e r e
ek olarak, cetvel ve ip, tokmak (mallet), mala ve taşçı kalemi verilerek;
diğerlerinin a r a s ı n d a tokmak (mallet) ve taşçı kaleminin ahlakî öğre­
tilerine değinilir. William Preston'un taşçı kalemi ve tokmak için yaz­
mış olduğu: "Taşçı kalemi, disiplin ve eğitimin avantajlarını temsil
eder. Zihin, doğal haliyle kabuğu yontulmamış ham elmasa benzer.
Taşçı kalemi ham elmasın kabuğunu yontarak içinde gizli güzelliği
açığa çıkarttığı gibi, eğitim de zihnin derinliklerindeki muhteşem er­
demleri ortaya çıkarır. Böylece, madde ve mânâ ufkunun gelişmesini
ve insan olarak bilgi seviyesinin Allah'a ve insanlara kasrı görev bilin­
ciyle zirveye çıkmasını sağlar. " ve "Tokmak, pürüzleri gidermeyi ve
düzgün yüzey oluşturmayı, düzensizlikleri gidermeyi ve insanları uy­
gun bir düzeye indirgemeyi; böylece, huzurlu ve mutlu olmayı öğretir.
Tokmak bir işçi için neyse; masonlar için de ihtiraslara karşı bilinç­
lenme, hırsları frenleme, haset duygusunu bastırma, hiddeti yumu­
şatma ve iyi davranışları cesaretlendirme anlamına gelir. " Öğretileri;
d a h a sonra, William H u t c h i n s o n t a r a f ı n d a n 1802 t a r i h l i Spirit of
Masonry adlı k i t a p t a aynen kullanılacaktır. P r e s t o n l a aynı dönem­
de, çekiç ve taşçı kalemi k o n u s u n u işleyen diğer bir m a s o n y a z a r d a
William Meeson'dur. An Introduction to Free Masonry adıyla 1775
yılında yayınladığı kitabının, çırakların ihtiyaçlarına ait ilk bölümün­
de, çırak m a s o n l a r için asıl sembol olarak gönyeyi benimsemekle bir­
likte, taşçı kalemi, çekiç ve cetveli uygun avadanlık olarak d ü ş ü n m ü ş
ve sembolizmalarmı g ü n ü m ü z anlayışına uygun olarak açıklamıştır.
Öğretisinde, i n s a n l a r ı n kötülükten k u r t u l u p m ü k e m m e l e erişmeleri
için G e r ç e k Ö z e l e ş t i r i olarak tanımladığı taşçı kalemi ve S a m i m î
P i ş m a n l ı k olarak tanımladığı çekiçle kendilerini işlemeleri ve bu ça­
lışmalarını, h a m t a ş bir m ü k e m m e l t a ş olarak gönyeye gelinceye ka­
d a r s ü r d ü r m e l e r i gerektiğini açıklar.

Böylece, genel bir kabul olarak, çekicin vicdanının yöneticisi ve tokma­


ğın p ü r ü z l e r i n gidericisi olarak b e n i m s e n m e s i görüşü d a h a sonraki
dönemlerde değişmiş, çekiç (gavel) ve t o k m a k (maul ve mallet), genel
olarak iki ayrı işlevi de içermek üzere sadece çekiç olarak kullanılmış,
çoğunlukla gavel ve bazen de h a m m e r olarak anılması, bu avadanlığın
H i r a m sıfatı a n l a m ı n d a s ü r d ü r ü l m ü ş t ü r . Ayrıca, Anglosakson Ma­
sonluğunda taşçı çekici, h a m t a ş t a n t a m gönyede bir küp taş elde edil­
mesi için zorunlu bir çırak mason avadanlığı olarak kabul edilmesine
r a ğ m e n ; A m e r i k a n M a s o n l u ğ u n d a çırak m a s o n u n avadanlıkları ola­
r a k sadece gavel ve cetvelle yetinilmiştir. İngiltere'de iki B ü y ü k Loca­
n ı n 1813'de y e n i d e n birleşmelerini (Reunion) t a k i b e n George Cla­
ret'in C e r e m o n i e s of Initiation'da yaptığı sembolik açıklamalar da
g ü n ü m ü z d e k i n e benzerdir.

19
İngiltere Birleşik B ü y ü k Locası'nm 1816 yılında masonik çalışmala­
rın standardizasyonu amacıyla kurduğu Stability Lodge of Intruction
t a r a f ı n d a n oldukça farklı bir bakışla yapılan: "Çekiç, kullanılmayan
becerilerin yararsız olduğunu ve çalışmanın insanın kaderi olduğunu
öğretir. Taşçı Kalemi mükemmele erişmek için sebatın gerektiğini an­
latır. Bütün bunlardan, dikkat ve titizlikle desteklenen bilgiye çalış­
kanlık eklendiği ve sebata güçlendirildiği takdirde, tüm engeller aşı­
lacağı, bilgisizliğini verdiği ümitsizliğin giderileceği ve bilim yolunda
mutluluğa erişileceği ahlakî sonucu çıkar." öğretisi çok anlamlıdır.
H e m e n sonraki yıllarda, Richard Carlile tarafından 1825 yılında The
Republican'da y a y ı n l a n a n : "Taşçı Kalemi, mükemmele ulaşmak
için azim ve sebatın ne kadar gerekli olduğunu öğretir. Ham taşın
cilâlanması emek ve çabanın ısrarla sürdürülmesine bağlı olduğu gi­
bi; sabır ve sebatla gösterilen çabalar da faziletlerin çoğalmasını, ak­
lın aydınlanmasını ve ruhun safiyetini temin eder." açıklaması deği­
şik görüş açısı y ö n ü n d e n çok değerlidir.

G ü n ü m ü z d e k i Anglosakson ritüellerinde çekiç ve taşçı kalemi için kı­


sa veya uzunca sembolik açıklamalar görülmesine rağmen, genel sem­
bolik t a n ı m l a m a : "Çekiç, çaba ve gayret olmadan ustalık ve maharetin
bir işe yaramayacağını anlatır. El, maharetle başarmaya hazır değil­
se, gönlün muradı ve aklın icadı boşunadır. Çekiç, aynı zamanda vic­
danın gücüdür. Taşçı kalemi, mükemmele erişebilmek için eğitim ve
öğrenimin sebatla sürdürülmesinin şart olduğunu gösterir." şeklinde­
dir. Çekiç, çırak m a s o n u n ilk avadanlığı olarak, t a ş ı n gereken yere
uyacak şeklinde konulabilmesi için y a "ham taşın köşelerinin kırılma­
sı" y a da E m u l a t i o n ritüelinde açıklandığı gibi "bütün çıkıntıları ve
püzürleri yontmak" amacıyla kullanılır. Çekiçten beklenen sâdece ta­
şın yontulmasıdır; yoksa, m a h a r e t ve ustalık gerektiren taşçılık sınıfı­
n a giren t a ş ı n cilâlanması veya yüzeyin oyularak işlenmesi değildir.
Ancak, çırak m a s o n u n u s t a l ı k yolunda gerekli m a h a r e t i k a z a n m a k
üzere meslekî yönden ilerlemesinin sağlanmasıdır. Çünkü, bilinçli ça­
lışma için i n s a n ı n sâdece kafa ve gönül olarak istekli olması y e t m e ­
mekle, el m a h a r e t i ve ustalığı da gerekmektedir. Yukarıda açıklandığı
gibi A m e r i k a n Masonluğu ve diğer bazı obediyanslarda taşçı kalemi­
n i n çırak avadanlıkları a r a s ı n d a n çıkarılmış olması nedeniyle, taşçı
kaleminin ahlâkî öğretileri ve sembolizması da çekice yüklenerek; bu
âlet çeşitli d a l l a r d a eğitim ve öğrenimle a y d ı n l a n m a n ı n sembolü
hâline getirilmiştir. Böylece, genel olarak, gençlik çağı temel öğrenim
ve eğitimini temsil eden çekiç ile erişkinlik çağı, ileri ve ihtisas gerekti­
ren eğitim ve öğrenimi temsil eden taşçı kalemi sembolizmaları; üç de­
receli sembolik M a s o n l u k t a sadece çekiç ü z e r i n e yoğunlaştırılmış;
a m a taşçı kalemi Amerikan tarzı M a r k Masonluğuna alınarak ustalık
açısından operatif önemi özellikle pekiştirilmiştir. İngiliz Masonlu­

20
ğunda, çıraklara tekrisi takiben verinen, Çırak Notları adlı küçük
monitörün 1990 baskısında, çırak avadanlığı olan çekiş, taşçı kalemi
ve 24 bölümlü cetvelin üçlü ortak sembolizması: "Zamanımızın çalış­
ma, dinlenme, ibâdet ve hizmete ayırdığımız bölümlerinin eğitim ve
yapıcı düşünce ile daha yararlı düzenlenmesi.." şeklinde özetlenmek­
tedir.

Türk Masonluğunda Çekiç ve Taşçı Kalemi


Sembolizmasımn Gelişimi
Türk Masonluğunda mallet tipi t a h t a tokmak, Masonluğun en önemli
sembollerinden biri olarak, erken dönemlerden bu yana, Matrak, Ma­
t a r a k a , Mitrak, M ı t r a k a veya T a h t a Ç e k i ç adıyla Ü s t a d ı M u h t e ­
rem ve nazırlar tarafından iktidar, otorite ve kudret simgesi olarak yö­
n e t i m amacıyla kullanılmıştır. Ancak, 1926 t a r i h i n e k a d a r inceleye­
bilmek imkânını bulduğumuz erken dönem ritüellerinde, çekiç ve taş­
çı kalemi veya eski dille M i n k a ş , çırak mason özel avadanlığı olarak
gösterilmemekle birlikte, d a h a ziyâde, çırak m a s o n u n kalfa olup ol­
mayacağının s ı n a n m a s ı n a m a h s u s ve sâdece geçiş töreni b a ş ı n d a gü­
n ü m ü z d e k i n e benzer, kullanılan bir kontrol ve deneme avadanlığı ni­
teliğindedir. Yâni, çırak mason, mesleğinde ilerleyebilmek için ritüe­
lik olarak resmen tanımadığı ve nasıl kullanması gerektiğinin öğretil­
mediği iki avadanlık için bir sınav geçirmektedir. Bu bakımdan, 1959
tarihlisi de dâhil bütün, eski ritüellerde, çekiç ve taşçı kaleminin çırak
m a s o n açısından öğretisine yer verilmemiştir.

Ancak, masonik çalışma yöntemi ve ritüellerin Anglosakson modeline


benzetilmesi yönünde 1965 yılından itibaren yapılan çalışmalar sıra­
sında, çekiç ve taşçı kalemi, cetvelle birlikte çırak m a s o n avadanlığı
a r a s ı n a dâhil edilmiş ve 1967 tarihli ritüelde, Modern Ritüelden
m e r h u m İ b r a h i m Hoyi'nin Türkçesiyle ilk sembolik öğretisi açıklan­
mıştır. Bu öğretisel açıklamada, çekiç için özgün karşılığı olan Tok­
mak, taşçı kalemi için tercüme olarak Keski adı yakıştırılmıştır. T ü r k
M a s o n l u ğ u n u n ilk ritüelik çekiç ve taşçı kalemi öğretisi "Size çırak
hürmason avadanlıklarını sunuyorum." şeklinde b a ş l a y a n geniş ve
ayrıntılı bir açıklama şeklindedir.
Bu ilk açıklama da dâhil olmak üzere, T ü r k Masonluğundaki çekiç ve
taşçı kalemi öğretisel yorumları, bazı istisnaların dışında, özgün Pres­
ton ilk kaynağının başta Angosakson Masonluğu ve Amerikan Mason­
luğu olmak üzere, kısmen Kıta Avrupası Masonluğu y a n s ı m a l a r ı n ı n
çevirilerine yöneliktir. Bu nedenle, konuya ilişkin açıklamalar ve de­
rece tezleri genellikle benzer görüşler ve m ü k e r r e r metinler üzerinde
odaklanmıştır. Ancak, bazı önemli köşe b a ş l a r ı n ı n h a t ı r l a n m a s ı ya­
rarlı olur.

21
Önceki B ü y ü k Ü s t a d E n Muh.­. Necdet Egeran, 1971 yılında yayınla­
n a n Gerçek Yüzüyle Masonluk adlı k i t a b ı n d a çırak m a s o n u n iş
araçlarını Y i r m i d ö r t İnç'lik C e t v e l ­ K ü s k ü ­ Ç e k i ç olarak sıralar ve
"kendimizi İ n s a n l ı k Mâbedi'nin y a ş a y a n t a ş l a r ı haline getirmek"
şeklinde amacı belirler. Yâni yonttuğumuz ham taş, kendi kendi­
mizden ibarettir. Bu özgün yaklaşım üç önemli konuyu vurgulama­
sı açısından çok değerlidir. İlk olarak, haricî mesleğine uygun bir alış­
kanlıkla taşçı kalemi yerine k ü s k ü terimini kullanmayı tercih etmesi,
t e k n i k yönden yerinde bir yaklaşımdır. İkinci olarak, m a s o n l a r için
y a ş a y a n t a ş terimini kullanmıştır. Üçüncü olarak, y o n t m a işlevine
felsefî y ö n d e n y a k l a ş a r a k , m a s o n u n y o n t t u ğ u t a ş ı n a s l ı n d a bizzat
kendisi olduğunu koymuştur.
Muh.­. Tanju Koray, 1973'de Çırak­Kalfa­Usta ve 1978'de Çırak
Derecesi Tedrisatı kitaplarından itibaren, 1992 yılındaki Yorumlar
adlı y a y ı n m a k a d a r muhtelif adlar altında çeşitli tarihlerde yayınladı­
ğı monitör ve derece bilgisi açıklamalarında çekiç ve taşçı kalemi ko­
n u l a r ı n a değişik k a y n a k l a r d a n da y a r a r l a n a r a k yer vermiştir. Çırak
Derecesi m o n i t ö r ü n d e k i açıklamasıyla, Çekici Vicdan ve E r d e m ,
Kalemi E ğ i t i m ve Ö ğ r e n i m simgesi saymasını takiben; 1990 yılında
yayınlandığı Çırak monitöründe konuyu d a h a detaylı anlatır; Anglo­
sakson tarzı öğretinin dışında, Kıta Avrupası modeli d a h a ezoterik ve
metafizik ayrıntılara girer. B u r a d a ilgi çeken tanımlama, çekicin İti­
d a l ve kalemin de ezoterik olarak adalet yüksek erdemlerini temsil et­
mesidir. 1991 yılında yaptığı Ritüellerimiz Üzerine adlı çalışmasın­
da çırak mason avadanlıklarını, Cetvel­Taşçı Ç e k i c i ­ T a ş c ı K a l e m i
olarak sıralar. Önemli değişiklik, daha önce çekiç olarak yaptığı genel­
lemeyi, ilk defa Taşçı Ç e k i c i , yâni G a v e l olarak, yerinde bir terim
k u l l a n a r a k , özelleştirmesidir. Gerçekten de, taşçı çekici allâde çekiş­
ten farklı ve özel olduğundan, yapılan ayrım çok yerindedir. Bu son yo­
r u m d a , ilk açıklamaya dönülerek, vicdanın gücü çekiçle temsil edil­
miş; sebatla s ü r d ü r ü l m e s i gereken öğretim ve eğitim taşçı kalemi ile
simgelenmiştir.

P.Muh.­. Raşid Temel K.. ,1982 yılında yayınladığı Masonik Anlatım


adlı m o n i t ö r ü n ü n "Cetvel, Çekiç, Taşçı Kalemi b ö l ü m ü n d e , son iki
avadanlığı açıklandıktan sonra; b ü t ü n önceki yorumlardan farklı ola­
rak, b u avadanlığın birer cinayet aracı olabileceklerine özellikle de­
ğinmiştir.

P.Muh.­. A b d u r r a h m a n Erginsoy, 1987 tarihli Çırak Derecesi El Ki­


tabı adlı d e r l e m e s i n i n 26.Bölümde çırakların avadanlığını "Çekiç
(Tokmak), Taşçı Kalemi ve 24 Bölümlü Cetvel" olarak belirtir ve öğre­
tilerini açıklar. Yorumunda, çekicin enerji ve k a r a k t e r kuvveti sembo­
lü s a y ı l m a s ı n ı n yanısıra, avadanlığı doğru ve yerinde k u l l a n m a y a

22
özen gösterilmesi ve gelişme için gereken sebatın locada devamlılıkla
m ü m k ü n olabileceği öğretilerine ağırlık verilmiştir.
Nihayet, 1995 itibariyle Çırak Derecesi Ritüeli'nde, çekiç ve taşçı
kaleminin sembolizması meâlen özetlenirse: "Atalarımız hür duvar­
cılar, yapının taşlarını çekiçle düzeltir, taşçı kalemi ile yontardı... Biz
hür masonlar insanlık için kutsal bir yapı inşa etmeye çalışıyoruz.
Bir Sevgi Mabedi... vicdan ve erdem, çekiç gibi pürüzleri giderir. Bilim
ve öğrenim kalem gibi yontar ve düzeltir..." söylemiyle verilmekte­
dir.
Bu kısa y o r u m d a iki avadanlığın sembolizmasının üç öğretide yoğun­
laştığı dikkati çeker. Bir, m a s o n l a r b u n l a r ı k u l l a n a r a k insanlık için
adı S e v g i M a b e d i olan kutsal yapı inşa etmeye çalışmaktadırlar; iki,
vicdan ve e r d e m i n sembolü çekiçtir; üç, bilim ve öğrenimin sembolü
taşçı kalemidir. Böylece, d a h a önceki yorumlarda İnsanlık Mabedi ve­
ya Ülkü Mabedi veya Fikir Mabedi olarak t a n ı m l a n a n kutsal yapı t e k
bir erdeme ağırlık verilerek Sevgi Mabedine dönüştürülmüş; çekiç için
klâsik öğretiler olan E r d e m ve V i c d a n aynen korunmuş; taşçı kalemi
için Ö ğ r e n i m k o r u n m a k l a birlikte, E ğ i t i m yerine B i l i m benimsen­
miştir. Böylece, e r d e m ve vicdan gibi r u h î m a n e v î değerlerle, Ö ğ r e ­
n i m ve bilim gibi akılcı maddî değerler arasında, kısaca inançla akıl
arasındaki dengeli ahenk, Türk Masonluğunun geleneksel yaklaşımı­
n a u y g u n olarak, pekiştirilmiştir. B u şekilde, ritüelin d a h a başındaki
Tanrı'nın armağanı olan aklın ve deneyimlerin ışığı altında..."
ifadesiyle hem akılcı, hem de aklı kutsal kaynağa bağlaması yönünden
inançcı m a s o n i k gusto, çekiç ve taşçı kalemi öğretisiyle bir kez d a h a
vurgulanmıştır. B u nedenle, ritüeldeki B i l i m y o r u m u son derece ye­
rinde ve geçerlidir.

G ü n ü m ü z d e , çırak mason avadanlığı olarak, bazı locaların özel ava­


danlığının dışında, demirbaş olarak minik camcı çekici ve küçük keski
kullanılmaktadır. İkisi de, spekülatif olarak y o r u m l a n s a bile, sembo­
lik olarak t a n ı m l a n a n işlevi yerine getirebilecek tip ve modelde değil­
dir. Aslında, çırak masonlar için operatif tiplere nisbeten benzer şekil­
de uygun tip ve boyutta avadanlığın kullanılması sembolik anlamla­
rın açıklanmasından çok d a h a etkili olacaktır. Çünkü, çırak avadanlı­
ğı el, kafa, kalp ve gönülün arzu ve maharetinden oluşan emeğin üreti­
me yönelmesini simgelemektedir.

Sembolik v e Felsefî Yorum


Ö n l ü k k u ş a n ı p işe b a ş l a y a n çırak m a s o n u n eline iki âlet verirler ve
derler ki, sana verilen h a m taşı bu iki âletle küp t a ş olarak öylesine gü­
zel yont ve parlat ki, y a p m a k t a olduğumuz Mabedin inşasında b u taşı

23
"sen" olarak kullanılıra. Çırak m a s o n u n işe b a ş l a m a d a n önce kalbi ve
kafası, geleneksel dört elementle arındırıldığından ve nur verilerek
kutsal bilgiyle donatıldığından ve de önüne safiyet ve masumiyet sem­
bolü beyaz önlük takıldığından; bilgi birikimi ölçeğinde böylesi bir işi
y a p m a y a m u k t e d i r olmakla birlikte, gerek b a ş a r ı derecesini ve ge­
rekse meslekî gelişimin mertebesini bizzat kendi çalışma gayreti tayin
ve tesbit edecektir. Hiçbir kimseden yardım beklemeyecek, nasıl ya­
pacağı öğretilmeyecek ve bizzat kendine güvenerek işini sürdürecek­
tir.
Çekiç çift işlevlidir; h e m taşçı çekici gibi t a ş y o n t m a y a h e m de a h ş a p
t o k m a k gibi taşçı kalemi ile taşı düzgünleştirmeye y a r a r . B u n u n için
de mason, çekicini h e m n o r m a l taşçı çekici gibi k u l l a n a r a k h a m t a ş ı
m ü m k ü n m e r t e b e yontmayı ve hem de t o k m a k gibi k u l l a n a r a k taşçı
kalemi ile birlikte düzgünleştirip k ü p t a ş a dönüştürmeyi öğrenir. Ay­
rıca, z a m a n geçip de, yönetici olarak locasının üç çekicinden birini ve
özellikle Ü s t a d ı M u h t e r e m olarak birinci çekicini t u t t u ğ u n d a ; b u se­
ferde tokmağını yönetim amacıyla kudret, şefkat ve adaletle kullana­
bilmeyi bile, çıraklığı dönemindeki deneyimi ile kazanacakatır. Çeki­
cini öyle güçlü t u t a c a k t ı r ki, elinden fırlayıp gitmesin ve p a z u s u n u n
enerjisini t a ş a iletebilsin; öyle y u m u ş a k t u t a c a k t ı r ki, h e m t a ş a h e m
eline bir z a r a r gelmesin. İşte ilk h ü n e r budur.
Taşın işlenmesi z a n a a t ı birbirini izleyen üç a ş a m a d a gerçekleşir. Bi­
rinci aşama, h a m taşın kabasının taşçı çekici ile m ü m k ü n mertebe gi­
derilmesidir ki, sadece E l ile yapılan ve kaba yonu veya sayalama de­
nelin bu safhanın masonluktaki karşılığı C e h a l e t l e mücâdele ve Ki­
ş i s e l Y ü c e A h l â k E r d e m l e r i n i n kazanılmasıdır. Bu a ş a m a d a kıs­
men işlenen taşlar, aynı h a m t a ş masonlarının ördükleri harçsız k u r u
duvar örümü gibi kalite ve sağlamlık gerektirmeyen işlerde kullanıla­
bilir; ama, henüz t a m istenilen şekilde kesme taş veya yapı taşı olama­
mıştır. B u n u n için, taşın ikinci a ş a m a d a çok d a h a hassas olarak köşe
ve k e n a r l a r ı n ı n gönyede belirginleştirilmesi ve yüzeyindeki pürüzle­
rin giderilmesi gerekir. Bu işlem için normal taşçı çekici yeterli değil­
dir. Masonun çekiç yerine, tokmak veya taşçı kalemi kullanması gere­
kir. Ancak böylesi bir çalışmayla, gönyeye gelen düzgün kesme yapı ta­
şı üretilir. İkinci a ş a m a d a malzeme, küp taş, dikdörtgen p r i z m a veya
çok yüzlü kesme taş şeklinde istenilen boyut ve formda işlenir. İnce yo­
n u veya s a y a l a m a denilen b u işçilik el becerisi y a n ı n d a , geometriye
yatkınlık için akıl gerektirir; b u n d a n dolayı yapılan işçiliğin öğeleri E l
y a n ı n d a A k ı l ' d ı r . Ancak, akılla işlenen taşlar, geometrik ve fiziksel
yönlerden, düzgün yüzeyli, dik köşeli ve s t a n d a r t boyutta oldukların­
dan, diğerleriyle çok iyi u y u m sağlarlar. Böyle s t a n d a r t yapı taşlarının
harçla birleştirilmesiyle örülen duvar çok d a h a sağlam ve dayanıklı
olur. Görüldüğü gibi ilk a ş a m a n ı n bireysel olmasına karşın, ikinci aşa­

24
m a topluma yönelik olduğundan, yâni m a s o n u n bireysel Ülkü Mabedi
ötesinde m a s o n l a r ı n b ü t ü n i n s a n l ı k için k u r a c a ğ ı Sevgi M a b e d i n i
amaçladığından, Masonluktaki karşılığı T a a s s u p ile mücadele ve ka­
zancı T o p l u m s a l E r d e m l e r d i r . Üçüncü a ş a m a , elde edilen u y g u n
kesme t a ş ve masonik m â n â d a küp taşın cilâlanması ve/veya yüzeyle­
rinin istenilen figür veya yazıyla işlenmesidir. Derin bilgi yanında, de­
neyim, emek, özen ve özellikle sabır ve sebat gerektirir. B u nedenle,
cilâlı ve üstü işli küp t a ş veya şekilli t a ş her yerde kullanılmayacak ka­
dar değerlidir ve nâdir bulunur. Büyük yapıların, kapıları, pencere iş­
lemeleri, s ü t u n başları ve diğer süslü t a ş öğeleri b u gibi değerli taşla­
rın; artık z a n a a t safhasından s a n a t düzeyine yüksekliş örnekleridir.
Böylesi t a ş l a r ı n cilâlanması bir defaya m a h s u s değildir; cilalamanın
taşın konulduğu yerde de sürdürülmesi gerekir. Çünkü, dış tesirlerle
taşın cilâsı veya süslemesi zamanla bozulabilir ve parlaklığı azalabi­
lir. M a s o n u n son nefesine k a d a r avadanlığını elinden d ü ş ü r m e m e s i ­
n i n sebebi, s ü r d ü r ü l m e s i gereken özeden gelir. Üçüncü a ş a m a , El ve
A k ı l y a n ı n d a K a l p de gerektirir. Ç ü n k ü , ancak kalpten gelen s a n a t
aşkıyla böylesi güzel eserler ortaya çıkabilir. Masonlukta üçüncü aşa­
m a n ı n karşılığı B â t ı l i l e mücadele ve kazancı E v r e n s e l K a r d e ş l i k
S e v g i s i d i r . Çünkü, en saf ve temiz duyguların yanında karşılıklı sev­
gi ve hoşgörüyü k a p s a y a n b u a ş a m a , gerçek a n l a m d a , m a d d e d e n
m â n â y a , z a h i r d e n b â t ı n a ve z a n a a t t a n s a n a t a d ö n ü ş ü m d ü r .
Özetlenirse, taşçılık mesleğinden, t a m a m e n emeğe d a y a n a n operatif
ilk a ş a m a d a n sonraki ikinci aşamada, emeğe akıl da katılmakta; ama,
nihayet üçüncü a ş a m a d a , insanlığın evrensel m u t l u l u ğ u n u n sürekli­
liği ü l k ü s ü ve kalbî a r z u s u y l a M a s o n l u ğ u n d i n a m i k özüne u y g u n
spekülatif çalışmaya dönüşmektedir. B u s ı r a l a m a d a , birinci a ş a m a ­
daki El becerisi, ikinci a ş a m a d a A k ı l ve üçüncü a ş a m a d a Kalp deste­
ğini a l a r a k nihaî olgunlaşmaya doğru t ı r m a n m a k t a d ı r . Ama, sayılan
üç a ş a m a d a k i çalışmanın ayrı ayrı ve global olarak masonik sayılabil­
mesi için, El veya El+Kafa veya El+Kafa+Kalp öğelerine, m u t l a k a
bir d ö r d ü n c ü n ü n k a t ı l m a s ı gerekmektedir. Dördüncü öğe, Masonlu­
ğ u n y ü k s e k değerleri, Geometri ve God (Allah) kelimelerini b a ş l a t a n
"G" Harfi ile temsil edilen G ö n ü l d ü r . İlk üç öğeye, ancak Gönülün de
katılmasıyla, E l + A k ı l + K a l p + G ö n ü l ile can­u gönülden yapılan işler
masoniktir. Ç ü n k ü , "Eli işte, gözü oynaşta" deyişiyle çok güzel ifâde
edilen çalışma bilinçsizliği ve sorumsuzluğu frenlenmiş; akıl ve irfan,
gönülle ve basiretle ferasete dönüşmüş; aklu hikmetin şaşmaz rehber­
liği ortaya çıkmıştır. İşte bu faktör, tâ en eski operatif zamandaki Ro­
ugh Mason yâni h a m taş masonu ve F r e e m a s o n , yâni h ü r taş maso­
n u kavramları arasındaki nüansın S p e k ü l a t i f M a s o n kimliğine yan­
sıyan t a n ı m ı d ı r . B u itibarla, taşını y o n t a r k e n , el emeğine kafası ve
kalbinin y a n ı n d a gönlünü de katabilen masonlar, olgunlaşma ve yet­

25
kinleşme yolunda beklenen ilerlemeyi çabuk ve belirgin şekilde göste­
rebilirler. Masonik karizmanın evveli de, âhiri de budur.
B u n d a n dolayı, çekiç ve taşçı kalemi güçbirliğinin sağladığı ü s t ü n ba­
şarı düzeyi, i n s a n l a r arasındaki işbirliğinden hareketle toplu loca ça­
lışmaları için de örnek alınacak bir sembolizma sergiler. Çekiç aslında
her n e k a d a r kendine yeter bir avadanlıksa da, üretimdeki başarısı be­
lirli bir hassasiyet derecesiyle sınırlıdır. Çekiçle, k u r u d u v a r örmeye
yeterli t a ş elde edilebilir; ama, yüzeylerin düzgünlüğü veya köşeleri
m ü k e m m e l olamaz; hele, yüzeylerinin üzerine çekiçle süsleme yapıl­
m a s ı m ü m k ü n değildir. B u n u n için, aslında tek b a ş ı n a pek işe y a r a ­
m a y a n , a m a çekiçle birlikte kullanıldığında taşçılık z a n a a t ı n ı n ve
heykelcilik s a n a t ı n ı n d o r u ğ u n a çıkan en görkemli eserleri y a r a t a n
taşçı kalemine m u t l a k a ihtiyaç vardır. Bu itibarla, çekiç darbe enerji­
siyle yönlendirmesi nedeniyle aktif öğe, taşçık kalemi enerjiyi t a ş a en
iyi ve güzel şekilde y a n s ı t a n pasif üye bile olsa; önemli olan, m ü k e m ­
mel eserlerin ortaya çıkabilmesi için birbirlerine olan zorunlu ihtiyaç­
lardır. Çünkü, mükemmelliği sağlayan her ikisinin birlikteliklerinde­
ki uyumlu ahengin sağladığı dengedir. Biri olmadan diğeri eksik kala­
cağından, m a s o n i k dengenin t e k avadanlıkla s a ğ l a n m a s ı m ü m k ü n
değildir. Nitekim, bir eser y a p m a k için gereken her t ü r l ü malzeme ve
a v a d a n l ı k olsa bile, azim ve sebat olmadan ortaya çıkarabilmek çok
zordur. B u n u n için, maddî ve manevî değerlerin birbirinin t a m a m l a ­
m a s ı n ı n y a n ı n d a ; görüşleri ve d a v r a n ı ş l a r ı farklı olan i n s a n l a r d a n
oluşan t o p l u m l a r da t e k bir belirli hedefe yöneldiklerinde çok d a h a
olumlu ve başarılı sonuçlar alırlar. Aynı şekilde, locaları o l u ş t u r a n
kardeşler, farklı k a r a k t e r l e r i n e ve dünya görüşlerine rağmen, birleş­
tikleri t e k bir o r t a k m a s o n i k a m a ç d o ğ r u l t u s u n d a düşüncelerini ve
emeklerini yoğunlaştırdıklarından; aldıkları ürünler, B i r l i k Dirlik­
t i r k u r a l ı n a göre, d a h a ahenkli, verimli ve güzeldir.

Çekiç ve taşçı kalemi ikilisinin ortak çalışmasında, çekiç v u r a r a k üre­


tim için gerekli ü r e t i m enerjisini verdiği için K u v v e t i temsil eder.
Taşçı kalemi, enerjiyi işe, yâni ü r ü n e dönüştürdüğü için G ü z e l l i k t i r ,
b u nedenle, çekiç aktif, taşçı k a l e m i pasif a v a n d a n l ı k sayılsa bile,
önemli olan ikisinin birbirlerine olan zorunlu ihtiyaçlarından dolayı,
m ü ş t e r e k e n çıkardıkları eserin mükemmelliğidir. O r t a k çalışmala­
rında, çekiç v u r a r a k emreder, taşçı kalemi aldığı e m r i u y g u l a y a r a k
i t a a t eder; böylece biri yönetir, diğeri yönetilir. Yönetilenin yöneticiye
itaati ve sadâkati, emri verenin kudretinin ve bilgisinin ötesinde vic­
danına ve adaletine olan güveninden gelir. Ama, eğer aldığı emir yan­
lışsa uyarıp belli eder. B u n a rağmen, emri veren ısrarla inad eder ve
darbelere devam ederse, taşın kırılmasından veya işleminin bozulma­
sından sorumlu olan çekiçtir. Bu nedenle, çekiçle taşçı kalemi arasın­
daki dengeyi, u y u m u ve ahengi sağlayan b a ş k a bir güç olmalıdır. Çe­

26
kiçle taşçı kaleminin a h e n k içinde birlikte çalışmasını sağlayan güç,
onları t u t a n m a h i r eller ve yönlendiren akıl, kalp ve gönülle simgele­
nen, u s t a n ı n işe aklının ve kalbinin ötesinde gönlünü koyması anla­
mındaki aklu hikmettir. Masonluğun ü n l ü terimi aklu hikmet, gönül
süzgecinden geçerken, basiretle a r m a n akıl demektir. Çekiç ve taşçı
kaleminin iyiye ve doğruya yönelik performansı, ancak aklu hikmetle
sağlanabilir. B u itibarla, çekiç yâni kuvvet sembolü I.Nazır ve taşçı
k a l e m i y â n i güzellik simgesi II.Nazır a k l u h i k m e t sembolü Ü s t a d ı
M u h t e r e m i n yönetimi a l t ı n d a görev y a p a r l a r . Akılla h i k m e t i bağla­
yıp, heterojen bir karışım değil, homojen bir bileşim y a p a n , gönüldür.
S a n a t ı y a r a t a n ilhamın konağı gönüldür. Masonlara ışığı N u r dedir­
ten gönüldür. Birbirine kardeş dedirten gönüldür. Kardeşiyle zamanı
ve varlığı menfaatsiz paylaştıran gönüldür. Nice görkemli h a t t â ölüm­
süz s a n a t eserlerini ü r e t t i r e n de gönüldür. Örnekleyelim:
Koskoca h a m t a ş kitlesini z a m a n a karşı yarışıp b ü t ü n gücüyle k a n ter
içinde y o n t m a y a çalışan Michelangelo'ya sorarlar: "­Ne için bu kadar
acele edip de kendini zorluyorsun?" B ü y ü k sanatçı koca usta, bir yan­
d a n işine hızla devam ederken, cevap verir: "­Musa taşın içinde hapis
kalmış, bir an önce onu kurtarmaya çalışıyorum?" Böylece, m u h t e ş e m
M u s a heykeli s a n k i canlıymışcasma çıkar ortaya. Michelangelo, işe
gönlünü koymasa sâdece nasıl bilebilir t a ş ı n içindeki Davut'u; veya
Peleg koskoca Zigguratm tasarımını; veya Hiram, bırakalım bir y a n a
efsenavî S ü l e y m a n Mâbedi'ni, sadece k ü ç ü k bir detayı olan d e v a s a
tunç s ü t u n l a r ı n döküm tekniğini; veya İzidor, koca Ayasofya'nın kub­
be dizaynını; veya Sinan, muhteşem Selimiye'nin statiğini; veya konu­
m u z d a n örnek, Sir Christopher Wren, yüksekliği bizim Sabancı Cen­
t e r ' m ikiz kulelerini y a k a l a y a n ü n l ü Saint P a u l katedralinin o zama­
nın teknik imkânlarıyla sivri kulelerini İşte b ü t ü n bunlar, imanlı gö­
nül ve yaratıcı a k i m hükmettiği hünerli el tarafından aklu hikmetle
kullanılan, kuvvet simgesi çekicin ve güzellik simgesi taşçı kaleminin
birlikte meydana getirdikleri görkemli eserlerin sâdece h a t ı r l a n a n ör­
nekleridir. Bilgi çağında taşçılık için çekiç ve taşçı k a l e m i n i n yerini
bilgisayar ve Laser d a alsa, a n a kaynak yine insan ve yine aklu hikmet
olduğuna göre söylenen bu jargon B i l g i Ç a ğ ı M a s o n l u ğ u için de ay­
n e n geçerlidir.

İşte, üzerine böylesi methiyeler düzülen çekiç ve taşçı kalemi dâhil ol­
m a k üzere, cinsi n e olursa olsun, h e r türlü âlet ve avadanlık, h a t t â h e r
şey; a k l u h i k m e t t e n n a s i b i n i a l m a m ı ş , h a k ve a d a l e t y o k s u n u ,
cehaletin, t a a s s u b u n , bâtılın ve hele hele m e r h a m e t s i z zalimin eline
geçerse t a m tersi olup; barbarlıkla ve vandallıkla heykel kıran veya ki­
tap y a k a n zulüm aracına dönüşür ve daha da ötesi cinayete vesile olur;
adam öldürmek için kullanılır. Mesleğimizin insan sembolü Hiram su­
ikastinde kullanılanlar d a en zarifinden geometrik mason avadanlığı

27
değil midir? Muhteşem heykelleri ve diğer taşçılık harikası s a n a t eser­
lerini y a p a n da kıran da aynı çekiç değil mi? Öyleyse, âlet edevat dedi­
ğimiz, insanın elinde h a y r a da, şerre de vesiledir; tek kıstası aklu hik­
mettir. Çekicin ve taşçı kaleminin kazayla, dikkatsizlikle veya acemi­
likle yaptığı kaza, hiç istenmese de bağışlanabilir ve h a t t â telâfi edile­
bilir; ancak çekiç, y a p m a k için değil de kasıtla kırmak için kötü niyet­
le kullanılırsa iş değişir ve zulüm aracına dönüşür. B u nedenle, çekici
öpülesi el t u t a r s a işi hayr, cibilliyetsiz el t u t a r s a şer olur. B u nedenle,
kuvvetin yapıcı ve güzelliğin sürekli olması için, mahir ele h ü k m e d e n
kafada aklu hikmet ve gönülde basiret eksik olmamalıdır. Çünkü, sa­
dece akılla kullanıldığında kaba kuvvetin hizmetkârı olan çekiç, salt
eşitliğe d a y a n a n üretime yönelik olunca, hürriyeti ve adaleti ihmal et­
tiği için diktaların sembolü olduğu gibi zorbalığın ve baskının aracına
d ö n ü ş t ü ğ ü n d e n , i n s a n l a r ı m u t l u edememiştir. Güzelim çekiç, sanki
ezmenin sembolüymüş gibi sevimsizleşmiş; hattâ, ölüm meleğinin tır­
p a n ı gibi umacı olmuştur.

Çekiç ve taşçı kalemi birlikteliği t a r a f ı n d a n s a ğ l a n a n performans ve


verim, sosyo­ekonomik açıdan, t o p l u m u n sağlıklı gelişmesi için en
önemli faktör dengeli ekonomik düzen için şart olan sermaye ve emek
b a l a n s ı n ı h a t ı r l a t ı r . H e r s e r m a y e n i n kökü e m e k olmasına r a ğ m e n ,
fazla emeğin yarattığı artı değer birikimiyle güçlenen sermaye, emeği
ezmeye başlar ve sonuçta ulusal refah hakça bölüşülemez. Bu nedenle
toplumsal ç a t ı ş m a l a r ı n ç ı k m a m a s ı için, s e r m a y e birikiminin emeği
ezmesini devlet sosyal adaletle önler. Sağlanan sosyal adalet, u z l a ş m a
ve toplumsal barış getirir. Orta Çağ'da, operatif mason localarının en
önemli özelliği, Gildlere veya patrona bağlı çalışan masonların aksine,
çalışma avadanlıklarının, yâni ü r e t i m araçlarının locanın ortak malı
olması ve toplam loca kazancının ehliyete göre m a s o n l a r a r a s ı n d a
h a k ç a paylaştırılmasıdır. B u nedenle, operatif localar, dönemin bir
meslek grubu bile olsa, sosyal adalet ve sosyal güvenlik sağlayan ku­
r u m l a r ı olduğu gibi; bu niteliklerini idarî m a k a m l a r d a n sağladıkları
yasalar ve resmî imtiyazlarla pekiştiren bir t ü r özgün k a m u kuruluş­
larıdır. Ulusal gelirden pay dağılımının sermaye lehine u ç u r u m a dö­
n ü ş m e s i , güçlenen s e r m a y e çekicinin, emek kalemini ezmesine yol
açar. Altüst gelir dağılımı ve üretim / tüketim dengeleri toplumsal hoş­
n u t s u z l u k ve siyasal istikrarsızlık y a r a t ı r . Bu toplumsal h a s t a l ı ğ ı n
ekonomik göstergesi enflasyon, toplumsal göstergesi terördür. Ancak,
iç i s t i k r a r ı n ı k o r u y a b i l e n ü l k e l e r d e bu iki c a n a v a r a r a s t l a n m a z .
Lâiklik ve demokratik h a k ve hürriyetler içi istikrarın teminatıdır. Te­
rör ve enflasyon, orta sınıfın yoksullaşarak kaybolmasına ve alt sınıfa
i n m e s i n e sebep olur. Üst gelir g r u b u n u n sayısı a z a l m a k l a birlikte,
u l u s a l gelirden aldığı pay d a h a d a yükselir. O r t a sınıf fakir, alt sınıf
d a h a da yoksul olur. Emek/Sermaye dengesinde sosyal k a n t a r ı n topu­

28
zu niteliğindeki orta sınıfın ezilmesi sosyal çalkantıların en b ü y ü k se­
bebidir. Sosyal çalkantılar, devletin çökmesine ve sonuç olarak adalet
ve hürriyetlerin kısıtlandığı darbelere ve totaliter zulüm ortamlarına
zemin hazırlar. Böylesi kargaşa ortamları, Masonluğun gelişmesi için
son derece olumsuzdur. Ç ü n k ü , üye kalitesi yönünden, bir zenginler
kulübü olmamakla beraber, orta sınıfın üst gelir grubunu temsil eden
k ü l t ü r l ü ve aydın seçkin erkeklere d a y a n a n Masonluk; ancak, sosyal
adaletin, refahın, mutluluğun, huzurun, iç barışın ve h ü r düşüncenin
var olduğu lâik demokratik o r t a m l a r d a gelişebilir h a t t â varlığını ko­
ruyabilir. Bu nedenle, bir ülkedeki mason localarının ve m a s o n l a r ı n
sayısı, o ülkedeki iç b a r ı ş , h u z u r , refah ve toplumsal m u t l u l u ğ u n en
açık göstergesidir. Dünya siyasî coğrafyasına şöyle bir bakıldığında,
nerede kalkınmış, h ü r demokratik ve lâik bir ülke varsa orada mason­
luk da gelişmiştir; nerede, teokratik, totaliter, kapalı rejim v a r s a kal­
kınmışlık, geri ­ kalmışlık ve fukaralık söz konusuysa, orada Mason­
luk y a gelişememiştir y a da hiç yoktur. Çünkü, o ülkelerde Masonlu­
ğun hayat sebebi olan adalet ve refah eksikliğinin yanında, fikir, inanç
ve vicdan hürriyetleri kısıtlıdır.
Masonların ötedenberi savuna geldiği hürriyet ve eşitlik ilkeleri, kar­
deşlik denkleştirme ile yumuşıtılsa bile, bir döneme damgasını v u r a n
siyasal bir slogan o l m a k t a n öteye gidememiş; Pozitivizmin t ü m çaba­
l a r ı n a r a ğ m e n değişen d ü n y a ş a r t l a r ı n a göre toplumsal düzeyde ge­
çerliliğini koruyamamıştır. H ü r r i y e t ilkesine ağırlık veren kapitalist
rejimlerde m a d d î k a l k ı n m a sağlansa bile ekonomik sistemin gereği
olarak eşitlik ihmal edilmiş; eşitlik ilkesine ağırlık veren sosyalist re­
jimlerdeyse üretim u ğ r u n a hürriyet budanmıştır. Meydana gelen eşit­
lik ve hürriyet zaafiyeti toplumsal dengeyi bozmuş ve sosyal çalkantı­
larl a sebep olmuştur. M a s o n l u ğ u n değer verdiği slogan olan ü t o p i k
kardeşlik ilkesi, Hürriyet ve Eşitlik sütunlarını sâdece alttan bağlaya­
bilen manevî bir eşik niteliğinde olduğundan, adaletle desteklenmedi­
ği takdirde, sosyal dengeyi yeterince sağlamaya yeterli değildir. Bu
nedenle, her iki ilkeden birinin ağırlıklı olarak egemen olduğu toplum­
lar h u z u r b u l a m a m ı ş t ı r . Ç ü n k ü , t o p l u m u n maddî m a n e v î y ü k ü n ü ,
H ü r r i y e t s ü t u n u n u n veya Eşitlik s ü t u n u n tek b a ş ı n a çekmesi m ü m ­
k ü n değlidir. Ağır yüke d a y a n a m a y a n tek s ü t u n devrilecek veya kırı­
lacaktır. Ancak, Hürriyet ve Eşitlik sütunları üst kısımdan adalet kiri­
şiyle fiziksel olarak bağlanabildiği takdirde, sosyoekonomik yük, bir
kiriş vasıtasıyla yayılan y ü k s ü t u n l a r ı n a eşit ve dengeli dağılacağın­
d a n toplumsal a h e n k sürekli olarak sağlanabilecektir. İşte, h a m t a ş ı
işlerken bir eliyle çekice, öteki eliyle taşçı kalemine hükmeden mason,
H ü r r i y e t ve Eşitlik s ü t u n l a r ı n ı iki k o l u n u a ç a r a k t u t t u ğ u n d a a d a l e t
kirişinin taşıyıcı gücünü dekteklemeye muktedirdir. Çünkü, bir eliyle
t u t t u ğ u çekiç, enerjisiyle en geniş anlamda hürriyetini kuvvetin; diğer

29
elindeki taşçı kalemi enerjiyi işlenmekte olan t a ş yüzeyine eş ve eşit
o r a n d a y a y a r a k Eşitliğin Güzelliğini simgeler. Hürriyet ve Eşitlik
arasında ahenkli denge kurularak, birinin diğerini sindirmemesini ve
ezmemesini sağlayan, çekiç ve taşçı kalemini k u l l a n a n insanın kafa­
sındaki akıl ve gönlündeki basiretin sentezi aklu hikmetle k a z a n ı l a n
adalettir. Adaletin en geniş a n l a m d a ve en çabuk dağıtılabildiği top­
lumlarda, İ n s a n h a k ve hürriyetleri teminat altındadır. Göstergesi de
gelişmiş M a s o n l u k t u r .
Y u k a r ı d a sözü edilen çekiç ve taşçı kalem birlikteliğinin sosyoekono­
mik sembolizmasmdan kinaye, aynı yorumlar siyasal bakışla da yapı­
labilir. Bir birliktelik, y u k a r ı d a öngörülen, adaletli, müreffeh, huzur­
lu, yüksek seviyeli, yüzü gülen, yarınından emin bir toplumun tesisi ve
yönetimi için gerekli olan: Yasama­Yürütme­Yargı güçleri arasındaki
dengenin tesisini hatırlatır. Bu üçlemede, çekiç yasamayı, taşçı kale­
mi yürütmeyi temsil eder. Y a s a m a organını kudret elinden halkın ya­
r a r ı n a çıkarılan t ü m yasalar ve düzenlemeler y ü r ü t m e tarafından gü­
zelce uygulanır. B u r a d a , aklı temsil eden y a s a m a n ı n aynı z a m a n d a
basiret ve feraset sahibi olması gerektiği kadar; güzellik sembolü yü­
r ü t m e n i n nitelikleri de samimiyet, m e r h a m e t ve şefkattir. Ama, ne
olursa olsun bu ikisi, yâni çekiç ve taşçı kalemi, iki tarafdan biridir; di­
ğer t a r a f halkı temsil eden h a m taştır. Öyleyse, y a s a m a n ı n ve y ü r ü t ­
menin hakça sürebilemesi için bir güce d a h a ihtiyaç vardır. Bu güç, çe­
kiç ve taşçı kalemini kullanan insanla simgelenen yargıdır. Yargı, her
iki âlete, yâni her iki öğeye de sahip ve muktedir olan insandır. Çünkü,
yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı için ilâhî kaynakl a avf ve aşk er­
demleri Allah'ın halîfesi insanda olan esmanın terkibi olarak en geniş
m â n â d a birikmiştir. Bu nedenle, h ü k m ve h i k m e t i n dengelediği
h â k i m terazisi en b ü y ü k t e m i n a t olduğu gibi; halk içinde Hakk'ı ara­
m a y a çıkabilen, y â n i K e s r e t t e Vahdeti gören basiretli yöneticilerin
varlığı d ü n y a saadetidir.

Konuya b a ş k a bir açıdan bakılacak olursa, çekiç ve taşçı k a l e m i n i n


u y u m l u birlikteliği, insan neslinin sürdürülmesi için t o p l u m u n mole­
külü niteliğindeki aileyi oluşturan, erkek ve kadının eş ve eşit ahenkli
birlikteliğini, m u h t e m e l anlamsız feminist itirazlara r a ğ m e n , bir gü­
zel simgeler. Nasıl ki, çekiç ve taşçı kalemi ortak çalışmasının ü r ü n ü
küp tassa, kuvvet simgesi baba ve güzellik simgesi annenin ortak ürü­
n ü de çocuktur. Ancak, toplumun yapıtaşı niteliğindeki çocuğun sağ­
lam ve m ü k e m m e l şekilde yetişmesi için, öncelikle ailenin m u t l u ve
u y u m l u birlikteliği gereklidir. Bu u y u m u ve m u t l u l u ğ u sağlayacak
olan erkek ve kadının karşılıklı sevgi, saygı, vefâ, s a d â k a t ve anlayış
içinde ailenin ahenkli dengesini sürdürecek aklu hikmettir. Çocuğun
b a b a s ı n d a n ve a n n e s i n d e n alacağı, vicdan, fazilet, sebat, sabır, çekiç
ve taşçı k a l e m i n i n ve t a ş ustalığının erdemleridir. B u n u n y a n ı n d a ,

30
hayatî önemi olan eğitim ve öğretim adı altında bilimi, aile kadar, top­
l u m u n eğilmek zorunda olduğu önemli konudur. Böylece insan, doğu­
m u n d a k i t a ş beşikten ölümündeki mezar t a ş m a kadar, taşla hep aynı
k a d e r i paylaşır.
Yukarıda, işlenen h a m taşın m ü k e m m e l bir k ü p t a ş a dönüşmesi için,
m a s o n u n işe gönlünü koyması gerektiğine değinilmiştir. İşe gönlünü
koymak, yapılan işle bütünleşmek demektir. Mason da, y o n t m a k t a ol­
duğu taşın aslında bizzat kendisi olduğunu idrâk edebildiği z a m a n işe
gönlünü koymaya başlamış demektir. Aslında, tefekkür ederek önün­
deki hicapları kaldırırsa, yontanın kendisi olduğu gibi, yonttuğu taşın
da bizzat kendisi; d a h a doğrusu nefsi olduğunu; kendisini sâdece bede­
n i n d e n ibaret saydığında, "Ben" diye tanımladığının bedenî nefsi ol­
d u ğ u n u görecektir. Aynı, abidle m a b u d u n u n ibadette birliği, muhiple
m a h b u b u n muhabbette birliği, sacidle mescudun sevdede birliği, aşık­
la m a ş u k u n aşkta birliği ve dünyada ne kadar zahiren çift veya zıt var­
sa hepsinin birliği gibi, yontulan h a m t a ş da yontan mason da yontma
sırasında hep birdir ve tektir. Ancak, h a m t a ş şekilsiz olduğu için ma­
son tarafından y a d ı r g a n m a k t a , ancak k ü p t a ş olduktan sonra benim­
senmektedir. Nitekim, Yeni Ahit'te de, "Hz.îsa 'nınönce duvarcılar ta­
rafından beğenilmeyip atılan hamtaş olmasına rağmen, daha sonra
köşe taşı yapıldığı" yazılıdır. Yâni, öz aynı olmasına r a ğ m e n , şeklin
(bedenin) değişikliği öz'ü örterek z a h i r e n y a n ı l m a k t a d ı r . M a s o n u n ,
d a h a m a s o n olmadan, tanıdığı VITRIOL dövizinde a n ı l a n k ü p taşı
(Occultum Lapidem), bizzat kendi içinde saklı olduğu yerde arayıp
b u l m a k için gösterdiği çaba, H a k i k a t i m ü k e m m e l d e arayışıdır. Çün­
kü, Alemlerin Rabbi'nin bizzat kendi Oz'ünün ahsen­i takvim olarak
tecellisi İnsanoğlu, idrakinin kapasitezsiliği nedeniyle, nefsinin esiri
olarak, kendi sandığı biyolojik nefs bedeninin k u s u r ve ihtirasların­
d a n dolayı esfel­i sâfiline düşerek, Oz'üyle a r a s ı n a perde girmiştir.
P e r d e girince H a k i k a t N u r u ' n u n y ö n ü n ü seçemez olup, zulmete düş­
m ü ş t ü r . N u r verilerek perde yırtılmazsa, ömrü billâh perdeli kalacak
ve insanımsılığmı sürdürecek. Yâni, bir erken dönem masonik yorum­
da beliritildiği gibi, ş â h â n e elmas şekilsiz kabukla örtüldüğünden pı­
rıltısını göstermez ve ışığını veremez olmuştur. Çekiç­taşçı kalemi bir­
likteliğinin koparttığı her k a b u k parçası veya h a m t a ş çıkıntısı, nasıl
ki elmasın yavaş yavaş ortaya çıkmasını veya h a m t a ş m k ü p t a ş a doğ­
r u dönüşmesini sağlarsa, m a s o n u n nefis mücadelesi ile gidereceği her
k u s u r veya erdemsizlik, nefsini biraz d a h a fazla bilip t a n ı m a s ı n a ve
gitgide nefsine egemen olmasına yol açacaktır. Böylece, aradığı Mü­
k e m m e l k ü p taş zahiren ve b â t m e n şekillenerek tecellî etmeye başla­
yacaktır. Mason, ancak bu tefriki yapabildiği, daha doğrusu fehm ede­
bildiği, k a d a r ; nefsinin b e d e n i n d e n i b a r e t olmadığını görecek ve
Öz'üne yaklaşacaktır. Öz'ünü bulduğunda da görecektir ki, aslında or­

31
tada ne taş, ne kendisi, ne de avadanlığı vardır. Var olan sadece O'dur.
Tek bir Tevhid ve Ahad'in Vahdet'te idrâki de kendisini, Evrensel Sev­
gi Birliği Yasası ile, b ü t ü n k a r d e ş l e r i n e ve t ü m insanlığa d a h a bir
kardeşçe sevgiyle ve hoşgörüyle bakmasını ve sarılmasını sağlayacak­
tır. Böylece, M a s o n l u ğ u n Sevgi Mabedi veya İ n s a n l ı k Mâdebi veya
Ülkü Mabedi yüce idealinin ne k a d a r doğru ve yerinde olduğunu çok
iyi anlayacaktır. Aynı t a ş ocağından alınarak yontulmuş üniform küp
t a ş l a r ve nefs mücahedesiyle kâmil i n s a n metrebesi k e m â l i n e yük­
seklemeyi başarabilmiş insanlar; hep aynı, hep aynı Tek, hep O; sade­
ce, O.
M a s o n u n işine gönlünü koymasının başlangıcı, yaptığı işin, bizzat
Oz'üne u l a ş m a k olduğunu idrâk etmesi ve kutsal sorumluluğunu duy­
masıdır. Bu işlev, çalışması sırasında adetâ riyazat mertebesinde yap­
tığı tefekkürle gerçekleşir. B u nedenle tefekkür ederek sabır ve sebat­
la taşını işlerken, aynı eski t a ş u s t a l a r ı ve ahilerin zikri gibi, Oz'ünü
h a t ı r l a r ve a n a r . Hacı B a y r a m Veli'nin: "Şakirdleri taş yonar­
lar/Yonup Ustada sunarlar/Çalabın adın anarlar/Ol taşın her
paresinde "hikmeti masonların t a ş işleme çalışmalarına nasıl da uy­
m a k t a d ı r . Çekiç ve taşçı kalemiyle, h a m taşın pürüzlerini, yâni kendi
kusurlarını ve kötü huylarını gidermek için gayret, sebat ve sabırla ça­
lışırken; hedefini Allah'ın en b ü y ü k a r m a ğ a n ı aklu hikmetle tasarla­
m a k t a , kuvvetle u y g u l a m a k t a ve güzellikle işlemektedir. Bu işlev,
m a s o n u n g ü n l ü k h a y a t ı n kaygılarından u z a k l a ş a r a k Oz'üyle b ü t ü n ­
leştiği o r a n d a ç a b u k l a ş m a k t a ve m ü k e m m e l e u l a ş m a k t a d ı r . B u n u n
için gönlündeki Oz'e güvenerek s ü r d ü r d ü ğ ü çalışması sırasında Ça­
lab'm, yâni Evrenin Ulu Mimarı'nm esmasının bilincinde olması, yâni
zikretmesi h a m d ve ş ü k r ü n ü n ifadesidir. Çırak mason bu şekilde ha­
zırladığı k ü p t a ş m ı , d a h a doğrusu yetkinleştirmeyi başardığı kendi
kendisini, İnsanlık Mabedi inşasında k u l l a n m a k üzere Üstadının gö­
r ü ş ü n e ve onayına sunmaktadır. Aynı, M a r k Masonluğu'ndaki mason
m a r k a l a r ı gibi...

Ç ı r a k mason, çekiç ve taşçı kalemiyle h a m t a ş m ı y o n t a r k e n , İ m a n ­


Ş e f k a t ­ Ü m i t olarak sıralanan masonik dinsel erdemlerinin desteğini
a l m a k t a d ı r . Önce işine i m a n l a başlayacaktır; ikinci olarak işine şef­
katla, yâni eyleme d ö n ü ş t ü r d ü ğ ü sevgiyle sarılacaktır; nihayet üçün­
cü olarak işini m u t l a k a başaracağı ümidini sürdürecek ve asla ümit­
sizliğe düşmeyecektir. Bu insanın, fena huy, kötü alışkanlık, ihtiras ve
bâtıllarında k u r t u l m a k için kendini islâh e t m e k üzere nefs terbiyesi
demektir. Hz. M u h a m m e d ' i n "En B ü y ü k Savaş (Cihâd­ı Ekber)" ola­
r a k tanımladığı nefs terbiyesi, son derece güçlü azim ve irâde getirdi­
ğinden çok zordur. Ama, nefsini bilmek ve t a n ı m a k için imanla müca­
h e d e y e b a ş l a y ı p , şefkatle ve ü m i d l e s ü r d ü r d ü k ç e b a ş a r m a m a y a
i m k â n yoktur. Şefkat erdemi çok gereklidir; çünkü, nasıl ki, d i k k a t

32
edilmeden vurulan haşin darbelerle t a ş kırılırsa veya çok yavaş vuruş­
larla sert taş işlenemezse; aynı t a ş yontma zanaatı gibi, nefs terbiyesi
s a n a t ı n d a d a dikkat ve kontrolü elden b ı r a k m a m a k gerekir. İ n s a n ı n
nefsine yapacağı ağır baskı zulümdür ve nefsinin içinde kendini i n s a n
y a p a n Oz'ün bile zarar görmesine ve nefsin doğru olarak bilinmemesi­
ne sebep olur. Bu nedenle, m u t l a k a itidalde kalınmak; ifratın zulmüne
veya tefritin aczine düşülmemelidir. İşte, gösterilmesi gereker itidalin
b u r a d a k i y a n s ı m a s ı şefkattir. Böylece, h a m t a ş ı k ü p t a ş a y o n t a r a k ,
yâni özbenliğini a r ı t a r a k N e f s i n i B i l m e k (Men Arefe) sırrına u l a ş a n
kâmil i n s a n ı n d a h a sonra ö m r ü n ü n sonuna k a d a r sürdüreceği çalış­
ması, k ü p t a ş ı cilalamayı s ü r d ü r m e s i n e eşdeğer olan, nefse hâkimiyet
alışkanlığını k a z a n m a k t ı r .

Öyleyse, h a m t a ş ı n ı ö n ü n e alan mason, h a m t a ş ı n aslında bizatihi


kendisi olduğunu, h a t t â sadece ham taşın değil, çekicinin ve taşçı kale­
minin de kendisiyle bir b ü t ü n olduğunu, "Aynaya b a k a n da, a y n a d a
biziz" sırrı gereğince, i d r â k etmesini takiben m ü k e m m e l l i k yolunda
işini başarı ile sürdürecektir. H a m t a ş nefsidir; avadanlıkları yontma
işinde kullanabildiği ve yararlanabildiği; irâde gibi, sebat gibi, azim
gibi, sabır gibi iç güçleri ve eğitim gibi, öğrenim gibi, kültür gibi s a n a t
gibi, bilim gibi dış güçleridir. Ama, asıl olan malzeme, yâni h a m t a ş ı n
cinsidir. H a m t a ş işlenebilir, yâni itidale yakın olmalıdır ki, k ü p t a ş a
dönüşebilsin. B u n u n için ilk darbede dağılacak k a d a r gevrek veya çat­
laklı, y a d a aşırı sert seçilmez ki yontmada ve pürüzlerini gidermekte
sorun çıkmasın. İ n s a n ı n inatçısı, dediğim dedikçisi, hoş görüsüzü, za­
yıf karakterlisi ve ahlâkî zaafa y a t k ı n olanı gibi; şehvetini iffet, aklını
hikmet, gücünü şecaat düzeyinde t u t m a k t a m ü ş k ü l â t çekeni; k u m a ­
ra, içkiye, k a d ı n a m ü p t e l â olanı, yoksa, h a m t a ş m cinsi veya i n s a n ı n
tabiatı müsait, niyeti hâlis değilse, senelerce de uğraşsa kemâle erme­
si, yâni k ü p t a ş olması muhaldir. Yoksa, insan sevgisi ve hoşgörünün
Anadolu odağı Y u n u s Emre: "Karataşa su koyarsan / Kırk yıl ısla­
tır isen I O taş yine kaskatıdır / Hünerli taş olur" der miydi? K a r a
t a ş t a n kastettiği h a m taş, hünerli t a ş t a n kastettiği k ü p t a ş ; yâni ilki
h a m e r v â h adam, ikincisi kâmil insandır.

Neticede, çırak m a s o n h a m t a ş m ı çekicini ve taşçı kalemini kullana­


rak, m ü k e m m e l altıyüzlü küp taşa dönüştürmeyi başarır. Küptaşı, as­
lında yine bizzat içindeki Öz'den başkası olmayan ü s t a d ı n ı n onayına
s u n a r a k İnsanlık Mabedinde ait olduğu yere konulmasını sağlar. Üs­
tadın kudret eli b u küp taşı diğerlerinin y a n m a yerleştirir ve malasm­
daki sevgi harcıyla bir güzel bağlar ki u y u m l u k ü p t a ş l a r a r a s ı n d a k i
evrensel kardeşlik duvarı sağlam ve dayanıkla olsun. Çekiç ve taşçı
kalemi ile oluştulan altıyüzlü küp taşın yan yüzeylerinden herbiri Iti­
d a l ­ C e s a r e t ­ B a s î r e t ­ A d a l e t olmak üzere masonik temel ilkelerden

33
herbirini temsil eder. Küp taşın ü s t yüzeyi Masonluğun üç asal ilke­
sinden birincisi olan Kardeşlik Sevgisidir, ikinci olan Yardım dai­
m a gizli k a l m a s ı gereken alt yüz ile temsil edilir. Nihayet ü ç ü n c ü s ü
H a k i k a t , k ü p t a ş ı n içinde t a m ortasındadır; aynı, i n s a n gönlündeki
basiretin merkezi olan siyah nokta (nokta­i süveyda) gibi... Taşın içini
görmek için yüzeylerinin nasıl cilalanarak şeffaf ve b e r r a k olması ge­
rekirse; insanın da kendi gönlündeki H a k i k a t olan Oz'ünü görebilme­
si, d a h a doğrusu tecellinin farkına varabilmesi için, r u h u n u manevî
olarak bıkıp u s a n m a d a n p a r l a t m a s ı ve saydamlığını özenle koruması
gereklidir. Bu nedenle, bihakkın mason kalmak isteyenler, çekiçlerini
ve taşçı k a l e m l e r i n i hiç ellerinden d ü ş ü r m e d e n t a ş l a r ı n ı akıl ve
basiretle yontmayı ve cilalamayı ömürleri boyunca s ü r d ü r m e k zorun­
dadır.

KAYNAKLAR

AFTER THE FIRST DEGREE, QCCC, London, 1990


Necip ARIDURU, Simgeler, İstanbul, 1988
Tamer AYAN, Çırak Mason­Hamtaş Episodu, Mimar Sinan 79,1990
Tamer AYAN, Masonik Sembollerin Sırları, Şakul Gibi 28,1990
Tamer AYAN, Çağdaş Operatif Masonluk, Şakul Gibi 32,1991
Tamer AYAN, Hürmasonlukta "24 Bölümlü Cetvel" Sembolizması, Mimar Sinan
82,1991
Tamer AYAN, Çırak Sembolizmasından Önemli Kesitler, Masonik Buket, İstanbul,
1994
Tamer AYAN, Masonik Demirci, Güzel İstanbul yayını, 1994
Tamer AYAN, 1" ve 2° Çalışmalarının Ritüelik Karşılaştırması, Masonik Buket,
1994
Tamer AYAN, "EKSR" Olgunlaşma, TYŞ Yayını, 1994
Murat Özgen AYFER, Ansiklopedik Mason Sözlüğü, İstanbul, 1992
Rollin BLACMER, The Lodge and the Craft, Macoy, 1976
BİRİNCİ DERECE ÇALIŞMA USULÜ, Türkiye Mason Derneği, 1950
BİRİNCİ DERECE ÇALIŞMA REHBERİ, THKEMBL, 1959
Martin BRIGGS, The Architect in History, London, 1927

34
Harry CARR, The Early French Exposures, QC, London, 1971
Harry CARR, World of Freemasonry, Lewis, 1983
Harry CARR, The Freemasonry at Work, Lewis, 1985
E.H. CARTWRIGTH, Masonic Ritual, Lewis, 1985
Henry Wilson COIL, Coil's Masonic Encyclopedia, Macoy, 1961
Henry Wilson COIL, Freemasonry Through Six Centuries, Macoy, 1967
ÇIRAK DERECESİ RlTÜELÎ, Türkiye Büyük Locası, 1995
Delmar DARRAH, Thi History and Evolution of Freemasonry, Chicago, 1979
Colin DYER, Symbolism in Craft Freemasonry, Lewis, 1983
Necdet EGERAN, Gerçek Yüzüyle Masonluk, Ankara 1971, Istanbul 1996

EMULATION RITUAL, Lewis


ENGLISH RITUAL OF CRAFT FREEMASONRY, Lewis
Abdurrahman ERGİNSOY, Çırak Derecesi El Kitabı, İstanbul, 1987
Robert GOULD, A Concise History of Freemasonry, London, 1903
IRISH WORKINGS OF CRAFT MASONRY, Lewis
İKİNCİ DERECE ÇALIŞMA USULÜ, Türkiye Mason Derneği, 1950
A.C.F. JACKSON, English Masonic Exposures, Lewis, 1986
Bernard JONES, Freemason's Guide and Compendium, London, 1988
Tanju KORAY, Çırak­Kalfa­Usta, Istanbul, 1973
Tanju KORAY, Çırak Derecesi Tedrisatı, 1978
Tanju KORAY, Çırak Derecesi
0
Tanju KORAY, 1 Çırak Derecesi Rehberi
Tanju KORAY, Çırak, İstanbul, 1990
Tanju KORAY, Ritüellerimiz Üzerine, 1991
Tanju KORAY, Yorumlar, Anadolu 12,1992
Albert MACKEY, An Encyclopedia of Freemasonry, Chicago, 1924
MODERN RITUAL, Edinburgh, 1969
MÜPTEDÎ DERECESİNE MAHSUS TALİMAT, 1926
Joseph Fort NEWTON, The Builders
Fred PICK & Norman KNIGHT, The Freemason's Pockeat Reference Book, London,
1983

REMZİ BİRİNCİ DERECE TALİMATNAMESİ, Türkiye Büyük Meşriki, 1932

REVISED RITUAL, Lewis

35
RITUS OXONIENSIS, Lewis

Allen ROBERTS, The Craft and Its Symbols, Macoy, 1974


SCOTTISH CRAFT RITUAL, Toye­Kenning
STANDART CEREMONIES OF CRAFT MASONRY, Lewis
STANDART FREEMASONRY ILLUSTRATED, Chicago, 1983
George STEONMETZ, Freemasonry, Its Hidden Meaning; Macoy, 1976
David STEVENSON, The First Freemasons, Aberdeen, 1989
David STEVENSON, Cambridge, 1990
Raşit TEMEL, Masonik Anlatım, Ankara, 1982
Albert WAITE, A New Encyclopedia of Freemasonry, London
J.S.M. WARD, E.A.'s Handbook, Lewis, 1988
Roy WELLS, The Rise and Development of Organised Freemasonry, Lewis,

36
TARİH

YÜKSEK DERECELER VE EKSR


Kopara! ÇERMAN

" Y ü k s e k D e r e c e " a d ı ; Royal liyor, gibi bir izlenim doğuyor.


Arch, Cryptic Masonry, Knight Oysa kıymet ü s t ü n l ü ğ ü n e göre
Templarism ve Scottish Rite de­ yükselen bir a r i t m e t i k s ı r a l a m a
receleri için çok eskiden verilmiş b u r a d a geçerli değildir. Ç ü n k ü
bir isimdir. Bu isim t a m t a t m i n birincisi; "Yüksek derece" adı
edici o l m a s a d a y e r i n e k o y m a k altında çalışan bu dört kuru­
üzere hemen akla gelebilecek, ör­ luşun hiçbirisi de Büyük Lo­
neğin; "Uyumlu dereceler", "Yar­ ca'nm üzerinde değildirler.
dımcı Rit", "Tamamlayıcı Ritler" İ k i n c i s i de; b i r y a n d a Royal
"İlâve Dereceler" gibi isimlerden Arch ve Knight Templar, di­
yine de en iyisidir. "Yüksek" keli­ ğ e r y a n d a Scottish Rite ol­
mesi ü s t ü n l ü k ifade eder. "Yük­ mak üzere, üçüncü dereceden
sek dereceler" diyerek sanki; Çı­ sonra iki farklı seride aynı derece
r a k , Kalfa ve U s t a d dereceleri n u m a r a l a r ı n ı kullanırlar. "Yük­
kıymet ü s t ü n l ü ğ ü n e göre üç ba­ sek derece" t e r i m i belki de şu
s a m a k şeklinde sıralanıyor da, özelliği y ü z ü n d e n beğenilip tu­
bunların da bir b a s a m a k üstünde t u l m u ş olabilir: Bilindiği gibi ilk
4. ncü derece, onun da üstünde sı­ üç derece öğretisi z a t e n y a ş a m ı
rayla; 5­6­7 nci ilâ... dereceler ge­ b ü t ü n yönleriyle k a v r a y a n , çok

37
geniş ve kompleks bir b ü t ü n d ü r . terimi teklif edilmiş, lâkin bu se­
Bu bütün içerisinden bazı konu­ fer de konuların bu terimin sınır­
lar önemli görülüp, detaylı bir bi­ l a n dışına taşacağı d ü ş ü n ü l e r e k
çimde takdim edilmek üzere b u n d a n vazgeçilmiştir.
"yüksek dereceler" adı a l t ı n d a
toplanıp renklendirilerek, dikka­ Y ü k s e k derecelerin başlangıcı,
ti bu n o k t a l a r a çekmek arzulan­ o l u ş u m u ve M a s o n l u k t a k i yeri
mış olabilir. Bu gaye ile bazı ko­ ile rolü k o n u s u n d a m a s o n i k ta­
n u l a r ı ön p l â n a t a ş ı m ı ş olmak, rihçiler, y u k a r ı d a k i görüşten ta­
ilk üç derece öğretisi dışına t a ş ­ m a m e n farklı bir görüş öne sü­
m a k d e m e k değildir. Yüksek de­ rerler. O n l a r a göre; operatif ma­
recelerle ilgili olarak öne sürülen sonluk, kendi bünyesi içerisinde­
b u görüş M a s o n l u ğ u n birbirin­ ki farklı meslekî s a h a l a r d a bile
den kopuk ve ilgisiz p a r ç a l a r d a n d a h a başlangıçta öylesine dina­
oluşan bir öğreti olduğu biçimin­ mik ve aktif bir güce sahip idi ki,
de yanlış bir imajı önlediği gibi, bu nitelik ileride gelişip serpile­
tam aksine masonik öğretinin cek büyük bir potansiyel gücü de
n a s ı l k a t ı bir b ü t ü n o l d u ğ u n u işaret ediyordu. Bu yüzden farklı
v u r g u l a m ı ş olur. Aynı z a m a n d a , çalışma gruplarını tek bir organi­
derecelerin r a k k a m m a bakıl­ zasyon içerisine sokup sınırla­
m a k s ı z ı n h e r derecenin konusu­ mak, y a d a bu farklı faaliyet sa­
n a ayrı ayrı vâkıf olmanın gerek­ halarını tek bir k a v r a m içerisine
liliğini de o r t a y a koyar. Ç ü n k ü sığdırmaya k a l k ı ş m a k m ü m k ü n
dereceler, a r i t m e t i k biçimde ü s t olamazdı. Z a t e n operatif Mason­
ü s t e b i n a edilmediği ve örneğin luk kendi bünyesi içinde değişik
okullardaki gibi ü s t sınıf bilgile­ s a h a l a r ı n d a çalışacak ünitelerin
ri, alt sınıfın bilgisi ü z e r i n e ku­ koordine edilmesine i m k â n ve­
rulmadığı için, bir derece kendin­ r e n bir sistem y a p ı s ı n a sahipti.
d e n k ü ç ü k r a k k a m h n ı n öğretisi­ Nitekim spekülatif Masonluk da
ni çağrıştırma olanağını sağlaya­ gelişip b ü y ü m e ğ e başladığında,
maz. B ü t ü n bu düşüncelere rağ­ b u n a benzer bir yapı ihtiyacı ken­
m e n "yüksek derece" terimi yine diliğinden o r t a y a çıktı. İlk de­
de t a m t a t m i n edici değildir. Bel­ vamlı localar kurulmaya başladı­
ki de en iyisi; birbiri ile yakın ilgi­ ğında bir çok h ü r m a s o n bu loca­
si olan konuları k ü m e l e r e ayıra­ ların dışında kalmıştı. Bir müd­
r a k b u n l a r ı ayrı ayrı etkilemek det sonra (old Charges kullanıla­
olabilirdi. Ama, bu sefer de keli­ r a k ­ a l ı n a n m ü s a a d e ile) operatif
me hazinemiz b u k ü m e l e r e uy­ olmayanların da localara girebi­
g u n t e r i m l e r b u l m a k t a zorlana­ lir hale getirilmesiyle 17nci yüz­
caktı. Bir a r a "yüksek" y e r i n e yılda, h a t t a sadece s p e k ü l a t i f
"ileri dereceler (further degrees)" üyelerin içinde b u l u n d u ğ u loca­

38
lar o r t a y a çıktılar. 1717 yılında İsveç ve F r a n s a ' d a k i "yüksek de­
yeni bir gelişme d a h a yaşanarak, rece" uygulamalarına diğer ülke­
B ü y ü k Loca s i s t e m i k u r u l d u . lerdeki farklılıklar da eklenirse
Sonra, bu sistem içerisinde de ye­ listelenemeyecek k a d a r çok sayı­
ni yeni gelişmeler yaşandı. Örne­ da değişik derece ortaya çıkacak­
ğin; bir t a r a f t a n derece sayısı tır. B u n l a r a r a s ı n d a ön p l a n a çı­
iki'den üç'e çıkarken diğer taraf­ karılan "yedinci derece" ile "on ve
t a n muhtelif masonik kulüpler onikinci" derecelerin b a ş k a b a ş ­
k u r u l d u l a r . Masonic Orders, k a k o n u l a r ı işlemesi de v a r d ı r .
Wandering degrees, Masonic Lâkin filozofik göz; ne bu derece­
dilettanti b u n l a r d a n bazıları­ lerin n u m a r a l a r ı ile, ne de yük­
dır. B u n l a r a ilâve olarak b ü y ü k sek derecelerin farklı yelpazeler­
şehirlerde city companies adı deki farklı uygulanmaları ile ilgi­
a l t ı n d a çalışan k u r u l u ş l a r a bir­ lenmez. O n u n ilgilendiği şey aynı
çok mason üye oldular. Bu sebep­ grup içerisinde toplanması m ü m ­
le 18nci yüzyılın ikinci yarısında k ü n olan prensiplerdir. Bu pers­
şekillenen Royal Arch, Cryptic pektifden bakınca a m e r i k a n Ma­
M a s o n r y , T e m p l a r i s m ve Scot­ s o n l u ğ u n d a k i (tabii b u t e r i m l e
tish Rite gibi oluşumların maso­ geniş k a v r a m l a r ı dar bir s a h a y a
nik bünyeye katılmış olması ta­ h a p s e t m i ş olmuyorsak) ritleri,
rihçi gözüyle bir yenilik değil, farklı s i s t e m l e r d e n çok, b e n z e r
m a s o n i k dinamiğin doğal gelişi­ prensiplerin vücuda getirdiği
mi ve k a b ı n a s ı ğ a m a y a n yapısı­ m a s o n i k aile grupları olarak ka­
nın gereği olarak değerlendirilir. bul e t m e k d a h a doğru olur. Bu
Dahası; tarihçi gözüyle bu büyü­ grupları da; Cryptic Rite ve Ro­
m e ve d o ğ u r g a n l ı k b u g ü n sona yal Arch ile birlikte ilk üç derece­
ermiş de değildir. İleride ortaya yi içine alan A n c i e n t Craft Ma­
çıkacak sosyal ve bilimsel gelişim s o n r y ailesi olarak bir; K n i g h t
ve o l u ş u m l a r a göre M a s o n l u k , T e m p l a r i s m ailesi olarak iki; ve
şimdiden kestiremiyeceğimiz ye­ S c o t t i s h R i t e ailesi o l a r a k d a
ni yeni yapılanmalar içerisine gi­ toplam üç kola a y ı r m a k m ü m ­
recek ve yeni d u r u m l a r a u y g u n k ü n d ü r . Knight T e m p l a r i s m ve
yeni masonik modeller ortaya çı­ Scottish Rite Ancient Craft Ma­
kabilecektir. sonry'e ait ilk üç dereceyi k e n d i
parçası s a y m a s ı n a karşılık, onu
Filozofik açıdan "yüksek derece­ Büyük Loca şemsiyesi altında bı­
ler" in M a s o n l u k t a k i yeri ve rolü r a k ı r ve öğretisini 4ncü derece­
yine bir b a ş k a şekilde değerlen­ den b a ş l a y a n ayrı bir organizas­
dirilir. A m e r i k a n m a s o n i k siste­ y o n l a s ü r d ü r ü r . B u üç k o l u n
minde beş ayrı rit içerisinde prensip olarak temel özellikleri­
kırk'a y a k ı n derece yer almıştır.

39
ni t e k kelime ile ifâde e t m e k is­ sessiz kalmışlardır. Bu sessizlik;
tersek; A n c i e n t Craft Ma­ 1725 tarihinden itibaren Üstad
s o n r y ; tarih. K n i g h t T e m p l a ­ Mason localarına ait d o k ü m a n ­
rism; hristivanî prensipler. lardan da anlaşılacağı üzere; Ro­
S c o t t i s h R i t e de; filozofi söz­ yal Arch derecelerine ait ritüelik
cükleri ile t a n ı m l a n a b i l i r . Skoç m a t e r y a l i n , önceleri Ü s t a d ma­
Riti için "fikrî m a s o n l u k " (ma­ son localarına ait ritüelik mater­
sonry of mind) tâbiri de kullanıl­ yalin bir p a r ç a s ı sayılması yü­
maktadır. zünden olabilir. Nitekim b u ritu­
eller kendi içinde d a h a sonra ge­
liştirilmişlerdir. Royal A r c h ' m
Royal Arch
"Ancient Craft Masonary" ye ait
Ancient Craft M a s o n r y içerisine bir y a n k u r u l u ş olarak ortaya çı­
Cryptic Rite ve Royal Arch girer kıp çalışmaya b a ş l a m a s ı a n c a k
dedik. Royal A r c h sözcüğü'nün on sekizinci yüzyıl ortalarını bul­
içinde yer aldığı elimizdeki en es­ m u ş ve ş a p i t r "Chapter" ve bü­
ki d o k ü m a n ; 27 A r a l ı k 1743 ta­ yük şapitr olarak yapılanması
rihlidir ve bu sözcük İrlanda'daki ancak 1785 yılı sonrasında müm­
Yonghal Locası'na ait bir merasi­ k ü n olabilmiştir. İlk A m e r i k a n
min a n l a t ı m ı n d a yer almaktadır. Royal Arch B ü y ü k Şapitri,
Yine Dr. Fifield D a s s i g n y ' n i n A.B.D.nin Connecticut eyaletin­
1744 yılında y a y ı n l a n a n bir kita­ de 1798 y ı l ı n d a k u r u l m u ş t u r .
bında da Royal Arch'dan söz edil­ B u n d a n bir yıl sonra 1799 yılında
mektedir. Royal Arch ile ilgili ilk d a B ü y ü k U m u m î Şapitr (Gene­
loca t u t a n a ğ ı , Virginia'daki Ge­ r a l G r a n d Chapter) kuruldu. Ro­
org W a s h i n g t o n locasına bağlı yal Arch; T o m a s S m i t h Web'in;
F r e d e r i c k s b u r g Locasına aittir. 1797 y ı l ı n d a y a y ı n l a d ı ğ ı Free­
Bu ve b u n a b e n z e r diğer dokü­ masons Monitor isimli eseri ile
m a n l a r : Birincisi, Royal Arch'm b ü y ü k saygınlık k a z a n d ı . S m i t h
18nci yüzyıl sonlarına doğru yeni Web kardeşimiz üstelik bu eseri­
filizlenmeye başlamış olup henüz ni kendi adına değil, Royal Arch
y a p ı l a n m a s ı n ı t a m a m l a m ı ş ol­ Masonluğu adına imzalamıştı.
m a d ı ğ ı n ı . İkincisi, m a s o n l a r c a
b e n i m s e n m i ş olduğunun bir ger­ Eğer, bilinen ilk Royal Arch, sem­
çek, fakat İrlanda'dan çıkıp on yıl bolik localar içinde m ü t a l â a edi­
içerisinde İngiltere'de ve Ameri­ lip, ritüelik m a t e r y a l l e r i ü s t a d
k a n kolonilerinde yayılmış oldu­ derecesi ritüellerinden geliştiril­
ğu savının gerçek olmadığını gös­ mişse ve eğer y a r ı m yüzyıl sem­
terir. Mamafih, aynı kayıtlar Ro­
bolik localara bitişik ve o n u n bir
yal Arch derecesinin (veya dere­
y a n k u r u l u ş u o l a r a k çalışmış,
celerinin) başlangıcı k o n u s u n d a
böyle adlandırılmış ve B ü y ü k lo­

40
ca t a r a f ı n d a n d a b u biçimiyle Knight Templarism
r e s m e n t a n ı n m ı ş s a ve 1813 A n t i e n t Craft M a s o n a r y ve y a n
tarihinde İngiltere'deki iki k u r u l u ş l a r ı ailesini b u r a d a bıra­
B ü y ü k Loca b i r l e ş t i k l e r i n d e , kıp, Knight T e m p l a r ailesine ge­
Royal Arch'ı A n t i k M a s o n l u ğ u n çersek; k e n d i m i z i M a s o n l u ğ u n
(Antient Craft Masonry) ta­ bir b a ş k a d ü n y a s ı n d a b u l u r u z .
mamlayıcı bir parçası olarak ka­ T e m p l a r ailesi h a k k ı n d a t a r i h î
bul etmişlerse, artık b a ş k a türlü­ kayıt azlığı b ü y ü k bir sorundur.
s ü d ü ş ü n ü l e m e z . Ç ü n k ü yakla­ K n i g h t T e m p l a r sözünü duydu­
şık ikiyüz y ı l d ı r h ü r m a s o n l a r ğumuz ilk tarih 1757 yılıdır. Öyle
o n u n üç dereceli Masonluğu bü­ anlaşılıyor ki T e m p l a r ailesi; bi­
t ü n l e y e n ve o n u n t a m a m l a y ı c ı risi kuzey İngiltere, diğeri de Al­
bir parçası olduğuna inanmışlar­ m a n y a ve F r a n s a o l m a k ü z e r e
dır. başlıca iki m e r k e z d e b ü y ü y ü p
gelişmiştir. İngilterede Bris­
Royal Arch Şapitri içerisinde ku­ tol'de; "Baldvvyn E n c a m p m e n t "
r a l o l a r a k dereceler; M a r k Mas­ denilen bir k u r u l u ş t a n a r t a k a l a n
ter, P a s t Master, Most Excellent 1780 tarihli bir kayıt vardır elde.
Master ve Royal Arch Mason, ola­ Bu d o k ü m a n d a yazılmış olan
r a k d ü z e n l e n i r . Cryptic m a s o n "the S u p r e m e G r a n d a n d Royal
konseyi; Royal M a s t e r , Select E n c a m p m e n t " sözlerinden anla­
M a s t e r ve (bazı konseyler) Su­ ş ı l m a k t a d ı r ki; b u t a r i h t e n bir­
per­exellent Master, derecelerini kaç yıl önce masonik Templarizm
tevcih ederler. A r a ş t ı r m a c ı k a r ­ organize olmuş ve faaliyete geç­
deşler, Royal Arch derece ritüel­ miş bulunmaktadır. Yönetim
lerini yek diğeri ile ve çırak, kal­ merkezi (karargâh) y a h u t komu­
fa, ü s t a d dereceleri ritüelleri ile t a n l ı k (Grand C o m m e n d a r y ) ise
y a n y a n a koyup m u k a y e s e eder­ resmen ancak 1816 yılında U.S.A
lerse, t e k r a r l a m a l a r bir yana, ko­ d a k u r u l d u . Bu t a r i h l e r Templa­
n u l a r ı n özdeşliği ve m a s o n i k ta­ r i s m i n 18nci yüzyıl o r t a l a r ı n d a
rihe dayalı kökleri b a k ı m ı n d a n ve aşağı yukarı Royal Arch ile ay­
ilk üç derece ritüelinin bir benze­ nı z a m a n l a r d a k u r u l u p yapılan­
rini k a r ş ı l a r ı n d a b u l a c a k l a r d ı r . maya başladığını göstermekte­
D e n i l e b i l i r k i ; C a p i t u l a r ve dir. Bu t a r i h 1800 yıllarıdır. Da­
Cryptic Rit'ler ilk üç derecenin, h a sonra ayrıca t e m a s edeceğim
h a t t â özellikle üçüncü derecenin "Scottish Rite" belki biraz d a h a
geniş bir yorumudur. Bu Rit'deki eskidir a m a denilebilir ki "yük­
derecelerin tek dereceye indirge­ sek dereceler" adı ile a n ı l a n h e r
n e b i l m e s i de h e r z a m a n m ü m ­ dört rit de aşağı y u k a r ı aynı za­
kündür.

41
m a n l a r d a k u r u l u p faaliyete geç­ d e n geçirir, b a ş a r ı l ı olanları
mişlerdir. "dubbing" adı verilen özel bir me­
Bir referans olarak 1750 yılından rasimle kalfalığa terfi ettirirler­
1800 yılma k a d a r geçen elli yıllık di. Askerî loncaların disipline yö­
s ü r e içerisinde gelişen m a s o n i k nelik kendine h a s kural ve kaide­
t a r i h e bir göz a t a r s a k : Locaların lerine de "KNOGHTHOOD" de­
derecelerini iki'den üç'e çıkardı­ nirdi.
ğını, eski ve modern Büyük Loca­ b. Filistin, K a t o l i k K i l i s e s i n i n
l a r ı n birbir i ile b i r l e ş e r e k aynı dinî sebepler y ü z ü n d e n nesiller
sistemi u y g u l a m a y a başladıkla­ boyu göz diktiği bir yerdi. Avru­
rını, ritüellerde standardizasyo­ palı tüccarlar, alış­veriş ilişkile­
n a gidildiğini, d ü n y a çapında ye­ rini doğu Akdeniz ve Mısır'a ka­
ni localarla, bağımsız büyük loca­ dar u z a t m a k ve y a y m a k için çe­
lar açıldığını, yüksek derece aile­ şitli baskı a l t ı n d a y d ı l a r . L â k i n
lerinin ortaya çıkıp b u n l a r ı n d a bu konuda elle t u t u l u r bir netice
r e s m e n sisteme a d a p t e edildikle­ alınamıyordu. Zira, siyasî tablo­
r i n i , m a s o n i k k a r d e ş l i k ve da Avrupa, yüzlerce küçük kıral­
s a n ' a t m sadece Avrupa ve Anglo­ lığa, koloniye, d u k a l ı k l a r a , ser­
Sakson p a t e n t i altında kalmayıp best şehirciklere b ö l ü n m ü ş t ü ve
y e r y ü z ü n e yayıldığını, h ü l â s a , b u devletlerden hiçbiri t e k başı­
yarım yüzyıllık masonik gelişme­ n a doğu Akdenizde etkin bir k a r a
n i n t ü m d ü n y a insanlığının kar­ ve deniz gücü çıkarabilecek güçte
deşliği r o t a s ı n d a oluşum ve değildi. İ ş t e böyle bir o r t a m d a
gelişim gösterdiğini söyliyebili­ P a p a U r b a n ; kendi k o m u t a s ı n d a
riz. M a s o n i k T e m p l a r i s m i n dik­ bir A v r u p a o r d u s u k u r m a k gibi
k a t e değer y a n ı ; o n u n b u t a r i h î şâhâne bir fikir tasarladı ve b u n u
gelişim içerisinde göze ç a r p a n Clermont Konseyine s u n d u . Bu­
bir biçim o l u ş t u r m a s ı d ı r . Şöyle n a göre her devlet T a n r ı a d ı n a
ki: kendi payına düşen askerî birliği
verecek, bu birlikler kendi emir
a. "KNIGHT" kelimesi ile o r t a k o m u t a zinciri içerisinde bağım­
çağda (yaklaşık 1000 yılları) pro­ sız olacak, kendi üniformalarını
fesyonel askerler kastedilirdi. Bu giyecek a m a Papayı temsil eden
devirde b ü t ü n s a n ' a t ve meslek bir rozeti de y a k a l a r ı n d a taşıya­
grupları loncalar biçiminde yapı­ caklardı, (kızıl haç). Milliyetleri
lanmışlardı. Askerlerin loncala­ farklı olan b u birlikler P a p a n ı n
r ı n a d a "KNIGHTHOOD" denir­ atayacağı ve sadece ona karşı so­
di. Diğer m e s l e k loncaları gibi r u m l u olacak bir k o m u t a n ı n
b u n l a r d a bünyelerine çırak alır, h a r e k â t k o n t r o l u n d a h i z m e t ve­
onları sert ve dikkatli bir eğitim­ receklerdi. Stratejiyi b u komu­

42
t a n tayin edecekti. Haçlı ordusu leyebileceklerini d ü ş ü n ü p görüş­
işte bu yapıda k u r u l m u ş oldu ve meye b a ş l a d ı l a r . A m a Templi­
ilk haçlı seferi 1096 yılından baş­ ye'ler kısıtlanmanın hiç bir t ü r ü ­
layarak 200 yıl süreyle devam et­ ne y a n a ş m a d ı l a r . Neticede orta­
ti. M u h a r e b e l e r d a r y a d a geniş d a n kaldırıldılar. Yok e t m e işle­
s a h a d a , şiddetli veya gevşek bi­ m i n i F r a n s ı z k r a l ı Güzel Filip
çimde k a r a d a ve denizde zaferler 1314 yılında hileli bir yolla baş­
ve hezimetlerle s ü r d ü gitti. So­ lattı. Büyük üstad Jacques de
nuç şu oldu ki; A v r u p a ve Asya Molay ve iki k o m u t a n ı n ı yakala­
a r t ı k geri d ö n m e m e k ü z e r e eski tıp y a k t ı r d ı . P h i l i p ' i n g a y e y e
hüviyetini kaybetti, çok d a h a de­ m a t u f gerek siyasî e n t r i k a l a r ı ,
ğişik bir görünüme büründü. İşte g e r e k s e u y g u l a d ı ğ ı m e t o d bir
suçtu. D ü n y a o n u n b u s u ç u n u
Knight Templarism'in ritüeli bir
hiçbir z a m a n affetmedi. Ç ü n k ü
yönüyle b u değişimin sebebini
aslında hile ve şiddete gerek yok­
teşkil eden haçlı seferlerine da­
tu. P a p a V. Clement patentini ip­
yanır.
tal edince bu birlikler zaten dağı­
c. Haçlı orduları şaşırtıcı biçimde tılmış olacaklardı.
günümüzdeki modern ordulara
benzer biçimde k u r u l u r k e n bir­ d. Templiye'leri t e k r a r canlan­
likler, y a P a p a n ı n isteği, y a dırma teşebbüsleri oldu, a m a ba­
a s k e r î ihtiyaçlar d o ğ r u l t u s u n d a şarıya u l a ş a m a d ı . U l a ş m ı ş olsa
özel gruplara ayrıldılar. Her grup d a bu d u r u m , h u k u k a aykırı ola­
k e n d i görevine göre eğitilip teç­ caktı. Kaldı ki Avrupa halkı dinî
hiz edildiler. B u g r u p l a r ı n en ve siyasî olarak iki otoritenin al­
önemlileri: Knights of the Tertip­ t ı n d a z a t e n yeterince ezilmekte
le, Knights of the Hospital, ve idi, bir ü ç ü n c ü s ü n e t a h a m m ü l ü
Teutonic Knights"lardır. Bun­ yoktu. L â k i n onu c a n l a n d ı r m a ­
l a r d a n K n i g h t s of t h e Temple, nın bir b a ş k a yolu; "taklid meto­
belki de m u h a r i p sınıf o l m a n ı n du" şeklinde h e m e n bulundu. Bu
verdiği a v a n t a j l a , z e n g i n l e ş i p da askerlerde halkın beğenip sev­
güçlü b i r sınıf h a l i n e geldiler. diği değerlere sahip çıkan bir ta­
Dinî duygularla yapılan bağışlar kım dernekler ve bazı kardeşlik
y a n ı n d a , tüccarlara sağladıkları cemiyetleri k u r m a k yoluyla ya­
emin posta servisi ile k a r a d a ge­ pıldı. İ ş t e m a s o n i k T e m p l a r i s ­
niş arazilere, denizde gemilere ve min kökleri bir ucuyla da bu tak­
b u n u n y a n ı n d a p e k çok m a l a lidçi cemiyetlere dayanır.
m ü l k e sahip oldular. 14ncü yüz­
yıl b a ş l a r ı n d a o derece zengin ol­ e. Profesyonel askerlerin k u r d u ­
d u l a r ki; sivil h ü k ü m e t l e r kendi ğu loncalar "KNIGHTHOOD" or­
aralarında bu d u r u m u nasıl fren­ t a ç a ğ i n s a n ı için çok r o m a n t i k

43
çok b ü y ü l e y i c i b i r k u r u l u ş t u . i l h a m a l a r a k gelişmiş k ü l t ü r e l
A m a kilise ve mimarîden sonra bir oluşumun adıdır. M a s o n i k
h a l k ü z e r i n d e en geniş ve e n de­ T e m p l a r i s m i n ve o n u n r i t ü e l i k
r i n izler b ı r a k a n bir k u r u l u ş ol­ gerçeklerinin dayandığı temel
masının sebebi sadece bu değildi. kaynak da işte budur. Bu da kısa­
Askerler de gezginci, kâşif ve ma­ ca din ve siyasetin kötü kullanılı­
ceracı oldukları k a d a r lisan bi­ şına şövalye r u h u y l a k a r ş ı koy­
len, d ü n y a d a n h a b e r d a r ve mil­ m a k olarak özetlenebilir.
l e t l e r a r a s ı politik m ü c a d e l e n i n
s ı r l a r ı n a vakıf i n s a n l a r olup, üs­ f. Şimdi; temeli mimarîye dayalı
telik iyi birer diplomat idiler. Ay­ a n t i k m a s o n i k s a n ' a t m şövalye­
n ı z a m a n d a bölge b a r ı ş ı n ı n bek­ likle ne gibi bir ilgisi var? Sorusu
çisi idiler. B ü y ü k şehirlerde bile a k l a gelebilir. G e r ç e k t e n de;
polis g ü c ü n ü n zayıf olduğu, b u n a üçüncü derece ve Royal Arch de­
mukabil kasabalar arası düş­ receleri gelişmelerini t a m a m l a ­
m a n l ı k l a r ı n kol gezdiği, dükler yıp sisteme a d a p t a s y o n u n u sağ­
ve earn'ler a r a s ı s a v a ş l a r ı n h e r laymcaya k a d a r b u n l a r ı n birbi­
riyle hiç ilgisi olmamıştı. Ama bu
yerde süregeldiği bir devirde bu­
dereceler yerli yerine o t u r d u k t a n
n u n ne demek olduğu daha iyi an­
sonra açıkça görüldü ki; H ü r m a ­
laşılır. B u sebeple askerlerle ilgi­
s o n l a r m Mâbed'in kuralları'na
li tarihî hatıralar, hikâyeler, ma­
ilgisi artmıştır. Bu mâbed; Süley­
s a l l a r giderek b i r i k t i ve şiirler,
m a n Mabedidir. Toplum içerisin­
şarkılar, oyunlar efsâneler şekli­
de bu k u r a l l a r a u y u m u n şövalye
ne dönüştü. Efsâneler halkın ru­
r u h u n u gerektireceği açıktır. Su­
h u n a yerleşti. Askerlik mesleği
alin birinci cevabı budur. Bu aym
şeref ve cesaretin timsâli olduğu
z a m a n d a "Masonik k a r d e ş l i ğ i n
k a d a r n e z â k e t ve kibarlığın da içerisinde niçin T e m p l a r i s m ? "
s e m b o l ü o l d u . N e z â k e t ve sualine de cevap verir. İkinci ce­
zerâfet; askerî k u r a l ve disiplinin vap gerçi d a h a ikna edicidir a m a
getirdiği cesaretle birleşince de açıkça görülebilmesi zordur.
b u r u h Avrupa'da çeşitli san'at ve "Ancient Craft Masonary" bir ku­
kültür dünyasının mecrasını rallar b ü t ü n ü ve k u r a l l a r l a ilgili
oluşturdu. Bu şekilde asil ve nite­ bir hayat düzenidir. Her u s t a ma­
likli k a r a k t e r yapısı "Şövalyelik" son b u n u görür ve "düzenli ol­
adıyla özetlenmiş ve i n s a n l a r ı n mak" şeklinde b u n u ifade eder.
kalbinde yer etmiş oldu. Aslında Lâkin Masonluk s a n ' a t ı n m nasıl
"Şövalyelik" a s k e r l i k t e n çok er­ bir düzen olduğu b ü t ü n genişli­
d e m l e ilgili bir k a v r a m d ı r . Bu ğiyle görülebiliyormu? İşte mese­
k a v r a m gerçek t a r i h î ve a s k e r î le buradadır. Bir kere; b u düzene
olayların dışında, a m a o n l a r d a n u y m a y a bizi zorlayan güç nedir?

44
Nerededir? Bu güç bizi nasıl ve ne daki fark, tıpkı iki b ü y ü k locanın
biçimde etkileyip u y u m a zorlu­ farkı gibidir. Skoç Rit'i altı bölü­
yor? Bu k a y n a k içimizde ne dere­ m e ayrılır. B u n l a r ı n ilki; çırak,
ce canlı ve parlaktır? Şimdi bu su­ kalfa ve ü s t a d derecelerinde çalı­
allerin cevaplarını kendi kendi­ ş a n Sembolik Localardır. Ameri­
mize soracağımız şu basit sualle­ k a Birleşik Devletlerinde ve bü­
ri içtenlikle cevaplayarak bulabi­ yük loca bulunan her yerde bu ilk
liriz. Bir loca nasıl var olur? Loca­ bölüm b ü y ü k locanın hakimiyeti
d a dereceler ve rütbeler nasıl da­ altındadır. Rit'in diğer bölümleri
ğıtılır? Üs.­. Muh.­. olmak için na­ t e k e m m ü l locaları; 4 ile 14, Rose
sıl bir çalışma gerekir? B u n l a r a Croix şapitr'leri; 15 ile 18, Kadoş
cevap verildiğinde görülecektir konsülü, 19 ve 30 ncu derecelerde
ki; disiplin ve düzen, bir locanın çalışırlar. İ d a r î heyeti o l u ş t u r a n
31 ve 32nci derecelerle, Y ü k s e k
y a ş a y a n canlı b i r u n s u r u d u r .
Şûra'yı o l u ş t u r a n 33ncü derece
Mâbed işçisi için düzenli olmak,
ayrı bir bölümdür. A.B.D. Güney
düzenli çalışmak şarttır. Ve tabii
Jüridiksiyon'u Yüksek Şûra'sı
içten gelerek....İşte bu rit'in ko­
aynı z a m a n d a Dünya çapında bir
nusu budur.
ana Şûra'dır. South Caroline
Eyaleti Charleston şehrinde
Skoç Riti 1801 yılında kurulmuş ve o tarih­
Eski ve Kabul Edilmiş Skoç t e n b u y a n a faaliyetini s ü r d ü r ­
Rit'ine b a k t ı ğ ı m ı z d a k e n d i m i z i m e k t e d i r . B ü y ü k L o c a l a r için
farklı bir zemin değişik bir at­ 1717 tarihinin anlamı ne ise Skoç
mosfer ve geniş ufkuyla Mason­ Riti için de 1801 tarihinin anlamı
luğun yepyeni bir dünyasında o'dur.
b u l u r u z . Rit'in t a r i h î ip uçları
Avrupa kelimesinde, derecelerin 1720 ile 1730 yılları a r a s ı n d a k i
y o r u m u ise filozofi kelimesinde on yıllık süre içerisinde ilk F r a n ­
gizlidir. Skoç Riti, A.B.D.de Mis­ sız locaları Londra'daki a n a Bü­
sissipi Nehri batısı ile Ohio Nehri y ü k Loca'nm p a t e n t i a l t ı n d a ku­
kuzeyinde k a l a n eyaletleri içine r u l u p çalışmaya b a ş l a m ı ş l a r d ı .
a l a n Kuzey Jüridiksiyonu ile, di­ L a k i n bu d u r u m u z u n s ü r e de­
ğer b ü t ü n eyaletleri içine a l a n vam edemedi. Ç ü n k ü , F r a n s a ve
Güney Jüridiksiyon'u olmak üze­ Britanya irili ufaklı muharebele­
re iki k ı s m a ayrılır. Kuzey J ü r i ­ lerle 1815 yılına k a d a r d e v a m
d i k s i y o n ' u n u n HBA'i Boston'da, edecek olan u z u n bir harbin (yüz­
G ü n e y J ü r i d i k s i o n ' u n u n HBA'i yıl harbi) içine girdiler. Tabii, b u
W a s h i n g t o n ' d a yerleşiktir. İdarî kısa sürede p a t e n t a l t ı n d a çalış­
mekanizmanın başı Yüksek m a n ı n ne demek olduğu F r a n s ı z
Şûra'dır. İki jüridiksiyon arasın­ Loca m e n s u p l a r ı t a r a f ı n d a n t a m

45
o l a r a k a n l a ş ı l a m a d ı . 1710 lu yıl­ eskilerin m a s o n i k tecrübelerin­
den ıslılade elliler. Ama, Pransa
lflJltflMMaiiü'll Wffly ı l l a r da yeni k u r u l a n localar için aynı
içerisinde F r a n s a locaları İngil­ i m k â n söz k o n u s u olamadı. Bri­
t e r e d e n iyice k o p t u l a r ve k e n d i
tanya ile ilgiyi kestikten sonra b u
k e n d i l e r i n e yeni localar k u r m a ­
localara gelenler, kendilerini sı­
y a başladılar. Aslında İngiliz pa­
nırlayacak a n t i k âdet ve usuller­
t e n t i d ı ş ı n d a k a l m ı ş olsalar da
le, b u n a dayalı tecrübeyi elleri­
a n t i k l a n d m a r k ' l a r ı gözden u z a k
nin altında b u l a m a d ı l a r . Netice­
t u t m a m a k ş a r t ı ile, yeni localar
de, yeniliklere k a l k ı ş t ı l a r . Yeni
k u r m a m a l a r ı için b i r sebep de
Rit'ler k u r d u l a r , yeni dereceler
yoktu. Nitekim, Britanya'da yeni
i h d a s ettiler. Z a m a n geldi 150
yeni localar k u r u l u y o r d u . Ama,
farklı derecenin aynı bölgede ça­
b u n l a r a n t i k l a n d m a r k l a r dışına
t a ş m a m a k t a çok d i k k a t l i idiler. lıştığı oldu. Tabiatıyla bu k a r m a ­
Ç ü n k ü hepsi de Operatif Mason­ şa diğer A v r u p a devletlerine de
l u k atmosferi içerisinde gelişi­ taşındı. Rusya da b u n d a n
yorlardı. Yeni k u r u l a n spekülatif nasibini aldı. Onlar da kendileri­
locaların çoğunda z a t e n operatif ne göre değişik rit'ler k u r d u l a r ,
m a s o n l a r v a r d ı . Sırf spekülatif dereceler ihdas ettiler. Şüphesiz
ü y e l e r d e n oluşan localar d a ope­ b u derece ve ritlerin bir kısmı an­
ratif m a s o n l a r ı n içinde bulundu­ t i k l a n d m a r k l a r a u y g u n d u , bir
ğu localarla y a n y a n a , y a h u t on­ kısmı d a spekülatif M a s o n l u ğ u n
larla iç içe ç a l ı ş m a k t a idiler. Bu a n a v a t a n ı olan B r i t a n y a ' d a k i
sebeple masonik tarihte a n t i k M a s o n l u ğ u n h u k u k î çerçe­
spekülatif localar, kendileri bir vesi içerisinde kabul edilebilirdi,
y e n i l i k gibi görülse de b u n l a r a m a b ü y ü k bir kısmı b u çerçeve­
operatif locaların antik ananeleri nin dışmdaydı. İşte, m a s o n i k ta­
içerisinde yetişmiş oldukları için r i h i n izlediği k a d î m r o t a n ı n b u
eski â d e t ve u s u l l e r d e n hiç sap­ şekilde dışına t a ş m a k ve İngiliz­
m a d ı l a r . Yenilik a r a y ı ş ı n a gir­ ce k o n u ş a n d ü n y a n ı n m u n t a z a m
medikleri gibi a n t i k l a n d m a r k l a ­ b ü y ü k loca'larıyla r e s m î ilişki­
r a harfiyen sâdık kaldılar. Aslın­ den kopuk ve onların takip ettiği
da 1717 y ı l ı n d a n s o n r a locaları rotaya önem v e r m e d e n ve h a t t â
dolduran binlerce üyenin başlan­ hiçbir sınır t a n ı m a d a n yeni dene­
gıçta belki M a s o n l u k l a ilgili ön melere girişmek ilk A v r u p a Ma­
bilgileri bile y o k t u . A m a a n t i k s o n l u ğ u n u n belirgin k a r a k t e r i s ­
m a s o n l u k s a n ' a t m ı ve b u san'atı tiği olarak ileri sürülebilir.
öğretecek u s t a l a r ı h e m e n yanla­ Diğer taraftan, Fransa'daki Ma­
r ı n d a b u l d u k l a r ı için h u k u k dışı s o n l u k l a B r i t a n y a ' d a k i orijinal
bir maceraya sürüklenmeden, spekülatif Masonluk arasında

46
yirminci yüzyıla k a d a r giderile­ yasında kendini temsil etmek
miyen, h a t t â b u n d a n s o n r a d a ü z e r e S t e p h e n Morin isimli bir
ancak kısmen giderilebilmiş olan ş a h s a v e k â l e t verdiği söylenir.
b ü y ü k ayrılık, aristokrasi ile il­ O n u n dediğine göre de bu vekâlet
gilidir. Bu problem ilk Fransız lo­ 1761 yılında verilmiştir, (kendisi
calarının kuruluşuyla başlamak­ bu vekâletin bir kopyasını göster­
t a d ı r . Ç ü n k ü F r a n s ı z aristokra­ miş; a n c a k orijinalini hiç k i m s e
tıyla s ı r a d a n v a t a n d a ş ı a r a s ı n ­ görmemiştir) S t e p h e n Morin'in
daki fark, diğer hristiyan ülkele­ müfettiş olarak atadığı J o h n
re kıyasla çok d a h a geniş ve de­ M i t c h e l l ve F r e d e r i c k D a l c h o
rindir. İlk Fransız Localarının ço­ isimli ş a h ı s l a r S o u t h C a r o l i n e
ğu a r i s t o k r a t l a r t a r a f ı n d a n ku­ eyaletinin C h a r l e s t o n ş e h r i n d e
r u l u p y ö n e t i l m i ş olduğu için, 1801 yılında ilk Y ü k s e k Ş û r a y ı
b u n l a r h a l k t a n kimseleri içlerine k u r d u l a r . Kısa s ü r e s o n r a b u
a l m a k istemiyor, onların m a s o n Ş û r a W a s h i n g t o n ' a t a ş ı n d ı . İşte
olmalarına isyan ediyor ve onlar­ 1854 y ı l ı n d a A l b e r t P i k e ' m
la tesviyede b u l u ş m a k istemiyor­ H â k i m B ü y ü k Amirliğini yaptığı
lardı. Bir kısım Fransız m a s o n u Şûra budur. Onun harikulade
da, Masonluğun d a h a haçlı sefer­ idaresi ve dirayetli liderliği, vefat
leri sırasında imparatorlar, kral­ ettiği 1891 yılına k a d a r s ü r d ü .
lar ve prensler t a r a f ı n d a n k u r u ­ Onun devrinde rit dünya çapında
lup derecelerin onlar t a r a f ı n d a n masonik güce erişti. Albert Pike,
sâdece asillere verildiği gibi bir rit'i a d e t a y e n i d e n yapılandırdı.
t a k ı m efsâneler u y d u r u p , locala­ Kurallara uymayan unsurlarla
rını dinî ve politik gayeler için aykırılıkları a y ı k l a d ı k t a n sonra
k u l l a n m a k t a n çekinmiyorlardı. Morals and Doğma isimli k i t a ­
bında derecelerin anlamlarını
yeniden ve çok h a r i k a bir dille
Y u k a r ı d a değinildiği gibi, F r a n ­ açıkladı. O n a y a z ı l a n m e t h i y e ­
sa'da k u r u l a n birçok Rit ve bun­ lerde de çokça söylendiği gibi Al­
l a r a ait dereceler a n t i k L a n d ­ b e r t Pike "sade bir dille yazılmış
m a r k ' l a r a uygun, bazıları d a Ro­ olan ritüellerle b u n l a r ı n yorum­
yal Arch gibi, sisteme ilişkin bazı larını s a n ' a t h a r i k a s ı tablolar"
y a n d a l l a r ı n genişleyip gelişmiş haline sokmuş, onları ebrulamış­
şekilleri idi. Nihayet, 1758 yılma tır. B u y ü k s e k Ş û r a ilk yıllarda
doğru ve b a t ı n ı n İ m p a r a t o r l a r ı t e k b a ş ı n a , 1813 y ı l ı n d a n s o n r a
konseyi "Counsil of Emperors" da Kuzey J ü r i d i k s i y o n ' u ile h e r
kuruldu. Sonra da bu konsey, sis­ ikisi birlikte "Skoç Rit'inin" dün­
t e m içerisindeki derecelerden 25 ya çapındaki yetki dağıtım mer­
t a n e s i n i seçip t e k e m m ü l Rit'i kezi olmuşlardır. Bu bir y a n d a n
"The Rite of Perfection" adı altın­ m a s o n l u k s a n ' a t ı n a ait beş bü­
d a topladı. Bu konseyin batı dün­

47
y ü k rit'den birisinin a n a v a t a n i ­ bir gerçek değil, üzerinde ısrarla
nin A.B.Devletleri olduğunu vur­ d u r u l m a s ı ve b ü t ü n berraklığıy­
g u l a r k e n diğer t a r a f t a n adı "An­ la a ç ı k l a n m a s ı g e r e k e n çok
cient & Accepted Scottish Rite" önemli bir noktadır. Eğer bu nok­
E s k i ve K a b u l Edilmiş Skoç Riti t a a t l a n ı r veya gözardı edilirse;
olan b ü t ü n k u r u l u ş l a r ı n b u iki M a s o n l u k l a ilgili o l a r a k çizilen
Yüksek Şûranın patenti altında t a r i h î ve felsefî tablolar çok ye­
k u r u l a b i l m i ş oldukları gerçeğini tersiz kalır. Anglo­Sakson aklı,
ortaya koyar. güçlü bir akıldır. H a t t a , yeryü­
zünde o n u n en ü s t ü n olduğu da
a. A.B.Devletlerinde tarihçiler,
söylenebilir. Oysa, y e r y ü z ü n d e o
M a s o n l u ğ u n başlangıcı ve geliş­
a y a r d a b a ş k a akıllar da vardır.
mesi ile ilgili o l a r a k ötedenberi
H a t t â b u n l a r a r a s ı n d a dört­beş
belli bir tablo çizerler. Yeniler de,
eskilerin çizdiği b u tabloyu basit tanesi onunla aynı kulvarda yarı­
birkaç değişiklikle k e n d i dilleri­ şabilir. B u n l a r Lâtin aklı, İskan­
ne u y g u n biçimde anlatırlar. Bu dinav aklı Cermen aklı, Slav aklı,
tablo a n a h a t l a r ı ile şöyle özetle­ ve Çin aklıdır. İşte Skoç Rit'inde­
nebilir: G ü n ü m ü z d e k i Amerikan ki d e r e c e l e r i n t a r i h î m i s y o n u ,
M a s o n l u ğ u koloni periyodu sıra­ "Scottish" k e l i m e s i n i n İskoçya
l a r ı n d a k u r u l m u ş olan Loca ve ile ilgisi yoktur. Lâtin, Cermen ve
B ü y ü k Localara dayanır. Bu Lo­ İskandinav aklını da masonik ca­
ca ve B ü y ü k Localar aslen Bri­ miaya ortak etmiştir. Eğer bu ya­
t a n y a menşelidirler. Bu sebeple pılmamış olsa, M a s o n l u ğ u n t ü m
A m e r i k a n M a s o n l u ğ u orijin ola­ d ü n y a y a ışık saçan bir k u r u l u ş
r a k s a d e c e Anglo­Saxon değil, olması i m k â n ı doğmaz, aynı se­
B r i t a n y a Anglo­Saxonluguna da­ beplerle Anglo­Sakson aklının da
y a n ı r . Genel a n l a t ı m içerisinde dünya çapında takdimi kısıtlı ka­
işin bu yönü önemle vurgulanır. lırdı.
Ç ü n k ü ; spekülatif M a s o n l u k hiç
b. İlk Fransız Locaları k a s t siste­
bir ş ü p h e y e yer vermeyecek şe­
m i n e benzer biçimde bir aristok­
kilde Britanya menşelidir.
rasi fikri üzerinde kristalleşmiş­
L â k i n , çizilen b u t a r i h î tabloda
lerdi. İhtilâl sonrası a r i s t o k r a s i
beş rit'den biri olan Skoç Riti gör­
fikrî, fıtrî kabiliyette, b a ş a r ı d a ,
m e z d e n gelinerek doğruluk yiti­
bilgide a r i s t o k r a s i şekline; y â n i
rilir. Skoç Riti de tıpkı mavi loca­
bu sözcüklerin a n l a m ı n d a y a t a n
lar y a d a Royal Arch gibi Mason­
bir ü s t ü n l ü k biçimine d ö n ü ş t ü ,
luğu b ü t ü n l e y e n p a r ç a l a r d a n bi­
(demokrasinin a n a problemi; da­
ridir. A m a a s l ı n d a o n u n orijini
h a başarılı, d a h a istidatlı, d a h a
Avrupa'dır. Bu sadece m e r a k l ı
bilgili, o l a n l a r ı n h a k k ı n ı n , de­
kimselerin ilgisini t a t m i n edecek
m o k r a t i k ilkeleri z e d e l e m e d e n

48
nasıl ödenebileceği k o n u s u d u r . ) l u ğ u n t ü m ü d e m e k olmadığını
İşte T e k â m ü l Rit'i "Rite ofperfec­ gösterir. Bu ifâdeyi geleneklere
tion" A m e r i k a y a a k t a r ı l d ı ğ ı n d a karşı çıkılıyor biçiminde yorum­
bu tip aristokrasi anlayışı biraz l a m a k da yanlış olur. Aksine fel­
d a h a güzelleştirilip geliştirilerek sefesi o l m a y a n bir M a s o n l u ğ u n
bu a n l a m d a "en yükseğe erişme" düşünülemeyeceği biçiminde yo­
en b ü y ü k değer şekline dönüştü­ r u m l a m a k d a h a doğrudur. Bir de
r ü l d ü . Tabii b u yol h e r k e s için beş masonik Rit içerisinden sade­
açık o l d u ğ u n d a n a r i s t o k r a s i ile ce Skoç Rit'i gerek y a p ı l a n m a s ı
demokrasinin u z l a ş m a s ı da sağ­ ve gerekse yönetim şekli b a k ı ­
l a n m ı ş oldu. Albert Pike'a göre m ı n d a n d e m o k r a t i k değildir. E n
erişilebilecek e n y ü k s e k n o k t a yüksek idare organı olan Yüksek
"zirve" zihinseldir, y â n i kişinin Ş û r a kendi devamlılığını kendisi
yeteneği; aklı, anlayış ve k a v r a ­ sürdürür, üyeler ne onları seçebi­
yışı ile ilgilidir. Morals and Doğ­ lir n e de h e r h a n g i bir şekilde
ma isimli eserinde, derecelerin kontrol edebilirler.
esprisini a n l a t a n sahifeleri ara­
c. Bir mason için özellikle de Skoç
sında Pike, i n s a n aklı ile düşün­
Riti m a s o n u için başlangıçta en
me yetisini ön p l â n a çıkarıp bu
çarpıcı d u r u m locasında öğrendi­
yolla gerçeklere y a k l a ş a n insanı
ği ile Skoç Riti a r a s ı n d a k i alışıl­
ü s t ü n bir k a h r a m a n olarak tak­
m a m ı ş t e z a t t ı r . Tabii b u zıtlık,
dim eder. Pike'm görüşü bu çer­
masonik bilginin a r t m a s ı ve Ma­
çeve ile sınırlıdır. Bu, bir anlam­
sonlukla ilgili tarihî bilginin ço­
d a Skoç Ritinin de sınırı olmuş­
ğalması ile o r t a d a n k a l k a r . Bir
t u r . Diğer y a n d a n "en y ü k s e ğ e
ortaçağ operatif m a s o n u k a t e d ­
erişme" güzel s a n ' a t dallarında,
r a l i n ş a a t ı n d a çalışırken k e n d i
fazilette, doğrulukta, i n a n ç t a ve
kendine: "Bu çapta bir eser yara­
sosyal h a y a t ı n diğer s a h a l a r ı n d a
tabilmem için bilgim ve san'atım
da söz konusudur. Toplumun her
doğrultusunda çok gelişmem ge­
ü n l ü insanı h e r z a m a n b ü y ü k bir
rek, ç a l ı ş m a d a a h e n k l i o l m a m
d ü ş ü n ü r bir filozof olmayabilir.
şart, hep birlikte hedefe ulaşabil­
A m a b u r a d a sadece aklî filozofik
memiz için; locamız, k u r a l l a r ı ­
m a s o n l u k söz k o n u s u d u r . O n u n
mız ve idarecilerimiz de olması
da yol göstereni ve kılavuzu Skoç
lazım; b u iş bitince yeni işler bu­
Riti'dir. Diğer t a r a f t a n b u n a pa­
labilmek için de kardeşliğe sıkıca
ralel o l a r a k kalbî, hissî, vicdanî
sarılmalıyız." diye düşünecektir.
ve k a r d e ş l i ğ i n o r t a k d e ğ e r l e r i
Bu operatif m a s o n bir Skoç Riti
d o ğ r u l t u s u n d a işleyen bir Ma­
m a s o n u n a b u sözlerle duyguları
sonluk d a v a r d ı r . B ü t ü n b u n l a r
nı açıklasa o n d a n şu cevabı alır­
bir anlamda Skoç Rit'inin Mason­
dı: "Bu dediklerin doğru a m a bir

49
adım d a h a atıp "Acaba bu mem­ Operatif M a s o n l u k nasıl'a cevap
lekette katedral yapımı ihtiyacı­ verir. Nasıl bir mimarî? Skoç Ri­
nı ön p l a n a ç ı k a r a n sebep nedir ti m a s o n l u ğ u da; Niçin m i m a r î ?
diye n e d e n düşünmüyorsun?" di­ sorusuna cevap arar. Niçin suali­
yecektir. Gerçekten de şu Dünya­ n i n cevâbı elbet a n c a k d ü ş ü n c e
da i n s a n l a r koca koca binalar di­ ve akıl yoluyla bulunabilir. Bu­
ker, tapınaklar, hastahaneler, n u n için Skoç Riti filozofik olarak
okullar inşa eder, gemiler, uçak­ vasıflandırılır. Şimdi k o n u y u b u
lar, trenler y a p a r , fabrikalar ku­ şekilde ortaya koyunca, bir b a ş k a
r a r , t a r l a l a r d a çalışırlar. N e d e n sualin cevabını da vermiş oldu­
acaba insanlar bunları y a p m a ih­ ğumuzu görürüz. O d a şudur: Ne­
tiyacı duyuyor? Elbette ki bu su­ den acaba Skoç Riti kendi derece­
aller sorulup m a s o n i k felsefe içe­ leri içindeki y o r u m l a r ı n d a Anti­
risinde cevabı verilmelidir. Bu fi­ e n t Craft M a s o n r y , C a p i t u l a r ,
lozofide eğer eksik bir yön veya Cryptic ve T e m p l a r M a s o n l u ğ u
yeni bir b a k ı ş açısı v a r s a b u n l a r derecelerine ait konuları t e k r a r ­
d a M a s o n l u ğ u n felsefesine gir­ lar? Evet t e k r a r l a r a m a kopyala­
melidir. İ n s a n l a r din işlerinde maz. Onları farklı bir boyutta ele
çalışıyorlar. D i n n e işe y a r a r ? a l a r a k tekrarlar. Bu farklı boyut
H ü k ü m e t t e çalışıyorlar. H ü k ü ­ o derecelerdeki k o n u l a r ı n k e n d i
m e t ne işe y a r a r ? Okullarda çalı­ içinde barındırdığı filozofik an­
şıyorlar. Eğitim ne işe y a r a r ? İn­ lamları ortaya ç ı k a r m a k ve ma­
s a n l a r t a r l a d a , d ü k k â n d a , fabri­ sonik k o n u l a r d a felsefeyi ön pla­
k a l a r d a çalışıyorlar. B u n l a r a ni­ n a taşımış olmak içindir.
çin ihtiyacımız var? Skoç Ritinin
beş bölümüne dağılmış otuz dere­
cede allegorik biçimde dramatize
edilerek veya v u k u b u l m u ş ola­ H.L. Hayıvood kardeşimizin "MORE
r a k s u n u l a n toplam 50­60 olay ve ABOUT MASONARY"
b u k o n u l a r l a ilgili görüşler istis­
isimli kitabının "High Grades" isimli
nasız b u tip s u a l l e r i cevaplar.
bölümünden alınıp aktarıldı.

50
MASONİK KONULAR

SEMBOLLER NE DİYOR?
Raşid TEMEL

Semboller M a s o n l u ğ u n temel direğidir. Sembollerde iki şey iç içedir


ve ayni z a m a n d a uygulanır. Evvela sembol bir işaret, bir şekil, bir ör­
nek, bir ifâde önerisidir. İkincisi zihne hitap eder, orada r u h ve ahlâkî
bir h a k i k a t i uyandırır.
Masonluk allegori perdesi a r k a s ı n a gizlenmiş ve sembollerle tarif edi­
len kendine h a s bir ahlâk ve erdem sistemi olarak tarif edilmiştir. Da­
h a ş ü m u l l ü bir tarifi ise, onun h a k i k a t l e r i a r a y a n ve öğretme u s u l ü
olarak d a sembolleri k u l l a n a n bir bilgi sistemi olduğudur.
M a s o n l u ğ u n felsefesi ilâhidir ve devamlı olarak i n s a n t a b i a t ı ve ka­
rakteri üzerinde d u r m a k ve düşünmekle meşguldür. Allahm birliği ve
r u h u n ölmezliğine i n a n a r a k g ü n ü n ü y a ş a r k e n , kendini geleceğe de
hazırlar.
Şimdi Skoç Ritinin ilkesini bu söylediklerime ekleyelim. "İnsanın iler­
lemesi ilkesi davamız, i n s a n ı n düşünce serbestliği e n yüce dileğimiz,
insanın vicdanının hürriyeti görevimiz ve b ü t ü n insanlar için eşit hak­
lar güvencesi savaşımızın son hedefidir." diyor.
B u r a y a k a d a r söylediklerim işin teorik tarafı. Şimdi b u n a bir de pra­
tik yönden bakalım. "Bugün Dünya satılık olmayan n a m u s l u a d a m l a r

51
arıyor. Tepeden tırnağa k a d a r sağlam, vicdanının sesini dinleyen, şu­
uru pusulanın ibresi gibi yönünü şaşırmayan adamlar arıyor. Doğru
k o n u ş a r a k gereğinde D ü n y a y a kafa t u t a c a k a d a m l a r arıyor. Gökler
yıkılsa, Dünya yerinden oynasa h a k t a n ayrılmayacak adamlar arıyor.
Ne öğünen n e de kaçan, n e gerileyen n e de çekinen adamlar arıyor. Ye­
rini bilen ve onu dolduran, işini bilen ve onu yapan adamlar arıyor. Ce­
sur olduğunu haykırmadan cesur olan adamlar arıyor. Yalan söyleme­
yen, desiselere s a p m a y a n , aldatıcı olmayan a d a m l a r arıyor. Çalış­
m a k t a n k a ç m a y a n , fakirlikten u t a n m a y a n a d a m l a r arıyor. Kazandı­
ğım yiyebilecek ve p a r a s ı m ödeyebildiğini giyecek adamlar arıyor. İca­
b ı n d a cesaretle hayır d e m e k t e n çekinmeyen ve ne de ona gücüm yet­
mez d e m e k t e n u t a n m a y a n a d a m l a r arıyor."
B ü t ü n b u saydıklarımızın hepsini sembollerimizde a r a m a k ve bul­
m a k m ü m k ü n d ü r . Biz her z a m a n sembollerle iç içeyiz. D a h a işin ba­
şında locaya girerken TESVİYE, locadan çıkarken GÖNYE ve Loca
içinde çalışırken b ü t ü n sembollerle hep beraber olduğumuzu u n u t m a ­
yalım.

Ritüel "Tesviye üzerinde buluşuruz." diyor. Locaya girerken tesviye


üzerinde olduğumuzu ve dış âlemde ne seviyede olursak olalım, ne ka­
dar zengin olursak olalım, b ü t ü n kardeşlerimizle eşit olduğumuzu ve
bir hizaya gelmemizi tesviye bize hatırlatır.
Yine ritüel "Gönye üzerinde güven vererek dağılırız." diyor. Neyin gü­
venini veriyoruz? Gönye ahlâk ve erdem olduğuna göre, Locadan ayrı­
lırken b u n l a r ı aklımızda tutacağımızın, böylece dış âlemde de b u n a
göre h a r e k e t edeceğimizin güvenini vermiş oluyoruz.
GÖNYE ile PERGELİ Kutsal Kitaplarla beraber üç büyük n u r olarak
görmüştük. M a s o n l u k t a kullanılan sembollerin hiçbiri gönye ve per­
gelde görülen evrensel a n l a m a erişemez. Gönye Masonluğun tarifinde
k u l l a n ı l a n semboldür. Ayrıca gönyedeki a h l â k ve e r d e m birer Maso­
nik l a n d m a r k t ı r . Ç ü n k ü b u n l a r ı M a s o n l u k t a n çıkardınız mı, Ma­
sonluk diye birşey kalmaz. Masonluğun amblemi de gönye ve pergel­
dir.

Pergel göklerin sembolüdür ve insanın çift tabiatının manevî tarafını


remzeder. Gönye ise yeryüzünün sembolü olarak yine çift tabiatımızın
m a d d î ve süflî taraftarıyla ilgilidir. Sakın yanlış a n l a m a y ı n . Ç ü n k ü
gönye b u kötülüklerin ilâcı olan a h l â k ve erdemdir. Manevî tarafımız
bizim Masonluk mirasımızın ve kardeşlik olarak gayemizin en önemli
bir parçasıdır.

52
B u n u n diğer bir anlamı d a eşyadan ziyade kıymetler ve ideallerle ilgi­
l e n m e k t i r . Ama m a d d î olanların m a n e v î a n l a m d a d a k u l l a n ı l m a s ı
m ü m k ü n d ü r . Zenginlik maddidir, a m a o n u n y a r d ı m olarak kullanıl­
m a s ı manevî bir iştir. Ç ü n k ü yardım sevgi ve şefkatle h a r e k e t e geçer.
Maneviliğin b a ş k a bir izahı da, kendimizden ve arzularımızdan uzak­
laşabilmektir. Şehvet manevî değildir, a m a sevgi manevidir. Egoistlik
de m a n e v î değildir, a m a özveri ve bencil o l m a m a k manevidir.
Maneviliğin b a ş k a bir anlamı d a evrenin fiziksel olmayan b ü y ü k kuv­
vetleriyle ilgisidir. Birçok d ü ş ü n ü r l e r gibi Albert Pike d a b u gibi kuv­
vetlerin v a r olduğuna inanmaktadır. Yani sevgi, sempati, şefkat, akıl,
i d r a k ve ü m i t b u n l a r ı n bazılarıdır.
Şimdi sembollerin en önemlisi olarak kabul ettiğim gönyenin neler dü­
ş ü n d ü r d ü ğ ü n e gelmek istiyorum:
A h l â k y a s a l a r ı i n s a n yapısı emirler değildir. O n l a r A l l a h m sonsuz
adalet, akıl ve h i k m e t i n d e n m e y d a n a gelmişlerdir. O n l a r fiziksel ya­
s a l a r gibi m u t l a k ve değişmezdirler. Çevreyi ve Dünyayı idare e t m e k
için vardırlar. Ahlâk y a s a l a r ı n ı n bozulması fizik y a s a l a r ı n bozulma­
sında olduğu gibi kötü sonuçlar verir. Masonlar olarak bizim görevi­
miz a h l â k y a s a l a r ı n a u y m a k t ı r .
Ahlâk, Masonlukta ortaya çıkan ilk şeydir ve herşeydir. Masonluk bir
a h l â k ve e r d e m sistemi, gönye de b u n l a r ı n sembolü olduğu için sem­
bollerin en ön plânda olanı, en değerli ve en önemlisidir. Bu söyledikle­
rimizi dikkatle araştırırsak, bir namzetin Masonluğa kabul yoluna gi­
rebilmesi için, o n d a n neler beklediğimiz de m e y d a n a çıkar. Ahlâk ya­
sası bir kardeşin ruhsal uyanışına ve ruhsal açılışına giden yolun başı­
dır. O n u n için Masonlukta v a r m a k istediğimiz b a ş hedef ahlâk yasası­
dır. O z a m a n b u n a u y m a k bizi d a h a şerefli, d a h a itibarlı ve d a h a
erdemli yapacaktır. Masonluğu bir ahlâk bilimi olarak d a düşünebili­
riz.
A h l â k r u h a bağlı bir niteliktir ve beş d u y u m u z u n bir ü r ü n ü değildir.
Aslında duyularımızla gelişen i ş t a h l a r ve i h t i r a s l a r ahlâki değerlere
ulaşabilmemize engel olan şeylerdir. O n u n için Masonluk sürekli ola­
r a k üyelerine h e m arzularını kontrol altında tutmalarını, h e m de hırs
ve i h t i r a s l a r ı n ı s ı n ı r l a m a l a r ı n ı öğretir ve b u n u ahlâki gelişmeler ve
r u h s a l u y a n ı ş l a r için lüzumlu bir ş a r t olarak kabul eder.
R u h u m u z iyilik ve kötülüğün y a n y a n a olduğunu bilir. Bakın Konfüç­
y ü s n e diyor: "Seçkin kişi nefsini aklı ile idare eder ve gerçek cesareti
ödevlerini sarsılmadan yerine getirmekte bulur. Süflî bir adam ise ak­

53
lını nefsiyle yönetir ve gerçek cesareti saygısızlıkta bulur." R u h u n en
yüksek tarafı iyiliği kucaklamak ve kötülükten kaçmaktır. B u d a
a h l â k y a s a l a r ı n ı u y g u l a r k e n etkisi altında b u l u n d u ğ u m u z iştahları­
mızın kuvvet ve şiddet derecesine bağlıdır. Dilin acı ile tatlıyı tatması,
gözün siyahla, beyazı ayırt etmesi gibi, r u h u m u z d a h e r t ü r l ü iyi ile
kötü arasındaki farkları anlar ve bunların meydana getirdiği olaylar­
la birlikte, ölümlü i n s a n ı n iyi ve kötü taraflarını görür. O n u n için
a h l â k , r u h u m u z l a benliğimizi o l u ş t u r a n p r e n s i p l e r a r a s ı n d a k i
ahenkli ilişkilerdir. Ahlâk r u h u m u z l a olan ilişkilerimizi t u t u ş t u r a n ,
hem de etrafımızdaki Dünya ile olan iyi ilişkileri meydana getiren ya­
sadır.

B a ş k a l a r ı n ı eleştirmek kendimize k u s u r b u l m a k t a n d a h a kolaydır.


A m a i n s a n ı n en küçüldüğü a n b a ş k a s ı n ı küçültmeye kalktığı andır.
Karşımızdakilerle o y n a m a k t a n ve onları k ü ç ü k d ü ş ü r m e k t e n d a i m a
kaçınalım. Sevdiğimiz i n s a n l a r a özveride b u l u n u r u z . Eğer Masonlu­
ğu seviyorsak ona da özveride bulunmalıyız. Bu da gönyeye sadık kal­
makla mümkündür.

H e r g ü n içinde b u l u n d u ğ u m u z ailede de çocuklarımıza olan çok ciddi


yükümlülüklerimiz vardır. Bunları yerine getirmemek bir mason için
ayıptır. Gönyeye t e r s düşer. Çocuklarıyla ilgilenmeye az vakit b u l a n
a n a ve b a b a l a r çocuklarının da onlara az vakit a y ı r m a l a r ı n a şaşma­
malıdırlar. Fazla içki içen ebeveyn çocuklarının d a alkol ve uyuşturu­
culara heveslerini arttıracaktır. Birbirine saygı göstermeyen, devamlı
kavga ve m ü n a k a ş a eden ebeveyn çocuklarının da kendilerine saygı
göstermelerini beklememelidirler. B a ş k a ırklardan olanlara, sakatla­
ra, b a ş t a dinden olanlara, varlıklı olanlara ve b a ş k a memleketlerden
gelenlere t a h k i r a m i z sözler söylenirse, bunları d u y a n çocuklar d a d a r
kafalı, toleranssız, nefret dolu ve bağnaz çocuklar olacaklardır. H e m
bir b a b a hem de bir m a s o n olarak bizim için gönyenin söyledikleri en
doğru uyarılardır. Kulaklarımız bu sözlere her z a m a n açık olmalıdır.
O z a m a n gönye üzerinde locamızı t e r k ederken ailemize olan görevle­
rimiz de hatırımızda kalacaktır.

Günümüzde moda olan insan hakları da bence gönyenin içinde vardır.


İ n s a n h a k l a r ı n ı u y g u l a m a k çok güçtür. Ç ü n k ü i n s a n h a k l a r ı d e n e n
şey, insan tabiatına aykırıdır. Nasıl ki büyük balık küçük balığı yuttu­
ğu m ü d d e t ç e h a y v a n h a k l a r ı diye birşey düşünülmezse, i n s a n l a r da
t a b i a t l a r ı icabı ekseriya güçlü i n s a n ı n k ü ç ü k i n s a n ı y u t m a s ı yüzün­
den, insan hakları pek uygulanamaz. B u n u n ciddi örneklerini h e r g ü n
ve b ü t ü n t a r i h boyunca görüyoruz.

54
M a s o n l u k k a t i y e n i n s a n h a k l a r ı n a k a r ş ı değildir. A m a d i k k a t
ederseniz ritüellerinde olsun, ansiklopedilerinde olsun, ciddi kitapla­
r ı n d a olsun i n s a n h a k l a r ı t a b i r i n e fazla bir yer verdiği söylenemez.
A m a Masonluk bireyler için olsun, toplum için olsun herkesin yararı­
n a olan AHLÂK, ERDEM ve VİCDAN'ın üzerinde durur. Yâni gönye­
nin.
Masonluğun işlediği konular d a h a ziyade vicdanımızla ilgilidir. Dün­
y a ü z e r i n d e k i i n s a n l a r ı n çoğunun vicdanı vardır. Eğer vicdansızlar
ekseriyette olsalardı, z a t e n D ü n y a y a ş a n m a z hale gelirdi.
İ n s a n h a k l a r ı üzerine n u t u k l a r atacağımıza, y a r a r l a r ı n d a n şüphemiz
o l m a y a n m a s o n i k prensiplere, y a n i gönyeye s a d ı k k a l a l ı m . B u n l a r ı
öğrenmek ve u y g u l a m a k l a h e m kendimiz h e m de içinde yaşadığımız
toplum d a h a m ü k e m m e l olacak ve bu insan haklarını da kapsayacak­
tır. İşte gönyenin d ü ş ü n d ü r d ü k l e r i bunlardır.
İşe sembollerden başlamış olsak d a esas k o n u m u z her z a m a n olduğu
gibi Masonluktur. Masonluk sırtını üç şeye dayamıştır. Birincisi kül­
t ü r d ü r . Ne k a d a r k ü l t ü r l ü olursak Masonluğa o k a d a r y a k ı n olacağı­
mız aşikârdır. N e k a d a r bilgili olursak Masonluğa o k a d a r yararlı ola­
cağımız gibi, kendi kıymetimizi ve k ü l t ü r ü m ü z ü de a r t t ı r m ı ş oluruz.
İkincisi gönyedeki a h l â k ve erdemdir. Ahlâk, erdem ve vicdanın bu­
l u n m a d ı ğ ı y e r d e i n s a n l ı k da, i n s a n h a k l a r ı d a a r a m a k b o ş u n a d ı r .
Üçüncü olarak sevgi diyorum ama, aslında onun b a ş t a geldiğini düşü­
nüyorum. Ç ü n k ü varoluşun temelinde sevgi yatar. İçimizde insan sev­
gisi, k a r d e ş sevgisi, aile sevgisi, v a t a n sevgisi ve Allah sevgisi yoksa,
M a s o n l u ğ a t e r s düşeriz. Masonluktaki çalışmamız bir sevgi çalışma­
sıdır.
Masonlukta nafakasını altın ve gümüşte arayanlar düş kırıklığına uğ­
r a r l a r . M a s o n l a r nafakalarını birbirlerine olan yakınlıklarıyla kaza­
n ı r ve öderler. Sempati sempati getirir, şefkat şefkat getirir, y a r d ı m
y a r d ı m getirir. E n güzel şey affetmektir. E n cesur kimse bağışlayan
kimsedir. E n akıllı iş çalışmaktır. G ü n a h ı n ı a n l a m a k r u h u temizler.
İyi h a r e k e t l e r d a i m a kötülükleri örter. E n değerli zenginlik bilgidir.
İ ş t e M a s o n l u k t a k i n a f a k a l a r bunlardır.
Artık sözlerimin sonuna geldik. B u yazılarımı hazırlarken okudukla­
r ı m d a n ve araştırdıklarımdan her z a m a n çok dersler alıyorum. Şimdi
son sözlerim aldığım bu dersler üzerine olacaktır. Lütfen dinleyin. De­
rimki: "Kendi fikrinde direnenler, hakikati sevmekten çok kendilerini
severler." Böyle birşey heryerde olduğu gibi Masonlukta d a huzursuz­

5.5
luklar y a r a t ı r ve insanın içine düşebileceği en talihsiz bir d u r u m d u r .
Bu hastalığın ilacı da yoktur. Bu iş'te hasta da, ilaç da bireyin kendisi­
dir. Aklı v a r s a kendini tedavi eder ve kurtulur. Ama kafasını kullana­
m a m a talihsizliğine m ü p t e l â ise, k u r t u l m a şansı yoktur. Etrafımızda
cereyan eden olayları hep beraber seyrettiğimize göre ne demek istedi­
ğimi anlamışsınızdır.

Allah bize zekâ vermiştir, kullanıyormuyuz? Bize varlık vermiştir,


yardım ediyormuyuz? Bize m e r a k vermiştir, arıyormuyuz? Beceri ver­
miştir, ne inşa ediyoruz? Erdemler vermiştir, nasıl yaşıyoruz? Hedefi­
miz kendimizi düzeltmektir. B u n u n meyvası ise ahlâki ilerlemedir.
Kendi içimizin sahibi olmalıyız. Kendimizi öğreninceye k a d a r başka­
l a r ı n a olan etkimiz iyi sonuç vermez.

56
SEMBOLLER VE
SEMBOLİZMA ÜZERİNE
N e ş e t SİRMAN

Ö t e d e n beri biliriz M a s o n l u ğ u n ettiği için bu derecelere sembolik


ilk üç derecesine mavi Masonluk m a s o n l u k denilmiştir.
y a d a sembolik M a s o n l u k denir. "Masonluk gizli öğretilerinin ini­
A m a sembolik M a s o n l u k t a n n e siyasyonla öğrenilmeye b a ş l a n a n
anlaşıldığı sembollerden, y a d a bazı şekillerini h e r z a m a n canlı
sembolizmadan ne anlaşılması t u t a n bir t o p l u l u k t u r . B u toplu­
gerektiği h a k k ı n d a ç o ğ u m u z u n m a h â k i m olan p r e n s i p tole­
çok az bilgi sahibi b u l u n d u ğ u n u
rans'tır. Tolerans dinî ve politik
sanıyorum. İnşallah yanılmış
doktrinler içindir. Zira Masonluk
olayım ve bu çalışmam fuzûlî sa­
b u n l a r ı karşı karşıya getiren re­
yılsın. F a k a t yine de işte önlük
kabetin hem dışında, hem ü s t ü n ­
sembolizması, işte eldiven sem­
de kalan bir müessesedir." F a k a t
bolizması ve b u n a benzer çok d a r
s o n r a l a r ı t o l e r a n s k a v r a m ı çok
ve basit konularda, yüzeysel ola­
d a h a geniş ve değişik s a h a l a r a
r a k localarda konuşulduğuna şa­
yayılmıştır. A y r ı n t ı l a r a g i r m e k
h i t oluyorum. Oysa sembolizma
konumun dışında kaldığından
m a s o n l u ğ u n temelidir. İlk üç de­
rece m a s o n l u ğ u n temelini teşkil bu h u s u s a dikkatinizi çekmekle
yetineceğim.

57
M a s o n l u k inisiyasyonla b a ş l a r , Tekris ile b a ş l a y a n gizli öğreni­
bilgiye yol açar. Masonik sembol­ me masonun ulaşabilmesi için
ler de m a s o n u n bilgiye ulaşabil­ aklın k a b u ğ u n u k ı r m a s ı ve aklü
m e s i olasılığını sağlar. B u r a d a h i k m e t i a n l a m a s ı gerekir. Bizim
bilgi ile bilim k a v r a m l a r ı üzerin­ ritüellerimizde dahi artık akıl ye­
de biraz d u r m a k gerekiyor. Bilgi­ rine Aklü H i k m e t k a b u l edilmiş­
yi "Connaissance", bilimi de "Sa­ tir. Yalnız a k l a güvenen kişinin
voir" karşılığı o l a r a k alıyorum. d ü n y a bilgisi ilminin ve
Bilgi ile bilimin h u d u t l a r ı kesin z e k â s ı n ı n ölçüleriyle sınırlıdır.
değildir. Bilginin içinde metafi­ Yalmz akılcı olan kişi b ü t ü n olay­
zik menşeler bulunmaktadır. Ya­ ları izah edemez. O, ilmî doğma­
n i ezoterik yapıya sahiptir. Oysa ların mürididir.
bilim egzoterik zahirî bir yapıya
sahiptir. Ezoterik bilgiler yalnız
Tekrisle b a ş l a y a n b u gizli öğre­
iyi seçilmiş b a z ı kişilere, y â n i
n i m nedir? "Hangi o b e d i y a n s a
m ü r i t l e r e sözlü olarak aktarılır­
m e n s u p olursa olsun hiçbir m a ­
k e n egzoterik bilgiler h e r yerde
son b u sırrın t e k ve b a s i t tanıtı­
ve h e r k e s e açık bir şekilde akta­
mını, tarifini veremez. U z u n se­
r ı l m a k t a d ı r . Bir fikrin, bir dokt­
nelerden beri mason olan bir kişi
rinin iki ayrı izah biçimi olabilir.
dahi bu kardeşlik ö r g ü t ü n ü n sır­
Biri genel bir zarf gibi dış şekli
ları nedir s o r u s u n u cevaplandır­
y a n i egzoterik şekli. Diğeri ise li­
mayı başaramaz. Zira bu sır, olu­
san ve konuşma ile ifade edileme­
şu, yapısı itibariyle m a s u n d u r ,
y e n batınî, derunî, iç şekli, y a n i
ihlâl edilemez. O n a vakıf olan
ezoterik şekil. K u t s a l değerli bir
mason onu bizzat kendi keşfeder.
h a k i k a t nesnel ve sosyal bir olgu­
Onu kimseden öğrenmez. Locaya
y u ifade eder bir şekilde sözlerle
devam ederek, olup bitenleri izle­
a n l a t ı l m a z . Ezoterizm metafizik
yerek, m u h a k e m e ederek, sonuç
bir fiildir, i n s a n ı n içinde cereyan
ç ı k a r a r a k kendisi keşfeder. Lo­
eder. S ü k û t ve s ü k û n ister, ru­
c a d a olup b i t e n h e r ş e y sırdır;
h u n kendi kendisiyle konuşması­
b a ş k a s ı n a ifşa e t m i ş sayılmaz.
dır. B u y ü z d e n bazı medeniyet­
Zira bu d a v r a n ı ş ı ile o m a s o n i k
lerde yazı işaretleri yoktur (Ame­
sırra hiçbir z a m a n vakıf olmadı­
r i k a n y e r l i l e r i n d e olduğu gibi).
ğını i s p a t etmektedir. D e m e k ki
Sembollerin hissedilmesi, ince­
sır ifşa edilmemiştir. Bir kişi bil­
lenmesi, anlaşılması ile ezoteriz­
mediği bir h u s u s u nasıl ifşa ede­
m e u l a ş m a k kabildir. Ezoterizmi
bilir. Locada özel bir hava esmek­
egzoterizmin k a r ş ı t ı olarak kul­
tedir denilmektedir. Bazı yazar­
lanırken birine gizli öğrenim, di­
lar b u özel atmosfere E G R E G O ­
ğerine açık öğrenim de diyebili­
RE diyorlar. Anladığım kadarı ile
riz.
b u deyim k a r d e ş l e r i b i r b i r i n e

58
b a ğ l a y a n güç m a n a s ı n d a d ı r . Lo­ Sembol kelimelerini k ı s a c a ko­
cada esen bu havayı teneffüs ede­ n u m u z a alalım.
bilen k a r d e ş m a s o n l u k yolunda Allegori sözcüğü eski Y u n a n c a ­
ilerler." d a n gelir. B a ş k a t ü r l ü k o n u ş m a
M a s o n i k r i t l e r e c a n v e r e n sem­ demektir.
boller soyut bir bilgi olan sırrın Amblem Lâtinceden gelir ve bir
anahtarlarıdır demiştim. Her fikrin b a s i t ve kolay bir şekilde
mason kendi öz olanağı o r a m n d a t e m s i l edilmesi, s i m g e l e n m e s i
b u a n a h t a r ı kullanabilir, ş a h s i a n l a m ı n d a d ı r . Meselâ boğa kuv­
m a s o n i k özerkliğine k a v u ş m a vetin simgesidir.
y o l u n d a ilerler. Birisi demişki:
"Gizem anlaşılmayanı değil izah Sembol ise d a h a geniş k a p s a m l ı
edilemeyeni, iletilmeyeni ifade olup anlaşılması onu inceleyenin
eder. E f s â n e ise sembolik bir d a h a önce elde e t m i ş b u l u n d u ğ u
hikâye ile sırrın anlaşılabilmesi­ bilgilerle sıkı ilişkidedir.
ni sağlar." Larousse l ü g a t m a baktığımızd a
Y u k a r ı d a değindiğim k o n u l a r a , "Sembol sabit olup, a m b l e m de­
dinlerde de t e m a s edilmektedir. ğişkendir. Sembol ilâhi y a d a bi­
Dinlerdeki esrarengizliği, mu­ linmeyen menşeli olup, Amblem
a m m a y ı , akıl ermezliği ezoteriz­ ise birileri t a r a f ı n d a n icat edil­
min sırrına benzetebiliriz. Dinler miştir" denilmektedir. Bunetiere
i n s a n a h u z u r vermeye çalışırken isimli bir yazarın şu tarifini de çe­
ona psişik ve ulûhi kudretler ver­ kici buluyorum. Diyor ki; "Sem­
meye, a ş ı l a m a y a , iletmeye çalı­ bol bir tasvirdir, bir düşüncedir".
şır. Oysa ezoterizm insanın kendi Sembol henüz t a m a m e n belirlen­
k e n d i n i a ş a r a k kendi i m k â n l a r ı
m e m i ş olmakla b e r a b e r mason­
ile d a h a y ü k s e k mertebeye eriş­
l u ğ u n heryerinde sürekli ve dai­
mesine y a r d ı m eder, b u şekilde
mi olarak mevcuttur.
evrensel bir hale ulaşmasını
ü m i t eder. Şimdi de J u l e s Buocher'ye göre
m a s o n s e m b o l i z m a s m d a belli
Özetle ezoterizmin herkesçe an­ başlı bazı sembollere kısaca bir
laşılabilen bir dili yoktur. O n u n göz atalım.
dili s ü k û t ve sembollerdir.
Ben b u r a d a Boucher ve diğer ba­
Ş i m d i i s t e r s e n i z J u l e s Bouc­ zı m a s o n l a r a göre yalnızca bazı
her'nin La Symbolique Maçonni­ tefsirlerden b a h s e d i y o r u m . H e r
que adlı k i t a b ı n d a n faydalana­ k i ş i n i n k e n d i s i n e göre y o r u m
r a k a r a l a r ı n d a k i farkı, ayrıntıla­ yapması m ü m k ü n ve h a t t a doğru
rı belirterek Allegori, Amblem ve olur.

59
1) Gönye ve Pergel olan gönyeye göre aktif bir hali
Ragon'a göre; remzeder. Yine J u l e s Boucher'e
göre "Pergel 180 dereceden d a h a
1. Gönye: Cisimleri "köşe yapma­ az bir açı halinde uçları ile mad­
y a y a r a y a n bir alettir. O n u n l a deye egemenliğine işareti göste­
hiçbir z a m a n y u v a r l a k bir cisim rir. Açı 180 derece olduğu z a m a n
yapılamaz. Üstadı Muhterem'in düz h a t halini alır ve artık hiçbir
kordonuna asılı bu âlet Loca Baş­ etkinliği k a l m a z . P e r g e l ü s t a d
k a n ı ' n a tek istikamette, yalnızca derecesinde 45 derecede açık kal­:
m a s o n i k y a s a l a r y o l u n d a çalış­ malıdır. Zira en sağlam d u r u m u
m a s ı l ü z u m u n u h a t ı r l a t ı r . O da b u açıdadır. M a s o n l u k t a ileri de­
d a i m a iyilik y o l u n d a olmasıdır". recelerin birinde bu açı en fazla
Gönye bir a n l a m d a d a i n s a n ı n 90 derece olarak sınırlanmıştır.
m a d d e , diğer bir a n l a m d a d a in­ O z a m a n pergel gönye olmuş gö­
s a n ı n kendi kendi üzerine tesiri­ r ü n ü r . Gönye m a d d e n i n , pergel
ni, e t k i s i n i r e m z e d e r . Ü s t a d ı ise r u h u n sembolü ve m a d d e y e
M u h t e r e m ' i n taşıdığı gönyenin k a r ş ı k u d r e t i n i remzeder. 45 de­
bir kolu u z u n diğer kolu 3/4 ora­ rece açıda m a d d e y e e g e m e n l i k
n ı n d a d a h a kısadır. D a h a u z u n t a m değildir. 90 d e r e c e d e ise
ve aktif sayılan kol s a ğ d a bulu­ m a d d e ve r u h a r a s ı n d a d e n g e
n u p sol taraftaki pasif olan kola sağlanmaktadır."
göre ü s t ü n l ü ğ ü n ü k a n ı t l a r .
H a m t a ş ı m i k â p t a ş haline çevir­
mede en lüzumlu âlettir. Demek­ Gönye ve pergel'in d u r u m u n u n
ki d ü r ü s t l ü ğ ü n ilk sembolizması­ ilk 3 derecede nasıl olduğunu bi­
dır. M a s o n işe, doğruluk ve dü­ liyoruz. B u dizilişin niçin böyle
r ü s t l ü ğ e verdiği önemle başlar. olduğu d ü ş ü n ü l d ü ğ ü n d e l . c i de­
recede gönye'nin ü s t t e olması ile
m a d d e n i n r u h a ü s t ü n l ü ğ ü , 2.ci
2. Pergel: İ n s a n ı n icat ettiği ilk
dercede ise aralarındaki dengeyi,
â l e t l e r d e n biridir. D ü ş ü n c e n i n
3.cü derecede ise r u h u n m a d d e ­
çeşitli çevrelere yayılmasını rem­ nin ü s t ü n d e b u l u n d u ğ u n u anla­
zeder. Oswald Wirth'e göre per­ m a k t a y ı z . M a s o n y a z a r l a r ı bü­
gel insan başı ve iki kolunu hatır­ t ü n Masonluğu temsilde 3.cü de­
latır. Kollar açıldıkça i n s a n ı n recede olduğu gibi pergel'in gön­
bilgisi genişlemiş ve en son açıda ye ü s t ü n d e b u l u n m a s ı gerektiği­
insan dehasının nereye k a d a r ge­ ni ı s r a r l a söylemektedirler. Bu­
nişleyebileceğin! ve ondan sonra r a d a h e r h a n g i bir d e k o r a t i f
da bilinmeyenin esrarı başlar. sebeple sembolizmanm
Gönye sabit bir âleti, pergel ise bozulmasını doğru b u l m a m a k t a ­
h a r e k e t l i bir âleti gösterir. Pasif dırlar.

60
2) Çekiç ve K a l e m eşitliğin, doğuştan eşitliğin sem­
bolüdür, hiçbir a n l a m d a herşe­
B u iki âlet h a m t a ş ı y o n t m a k t a yin ve b ü t ü n değerlerin aynı dü­
k u l l a n ı l d ı k l a r ı için özellikle çı­ zeyde, seviyede b u l u n m a l a r ı lü­
r a k derecesine aittirler. F a k a t çe­ z u m u n u ifade etmez." Bu sefer
kiç aynı z a m a n d a ü s t a d ı m u h t e ­ Boucher "Şakul, bilginin derinli­
r e m i n ve n a z ı r l a r ı n k u d r e t i n i , ğini ve d o ğ r u l u ğ u n u r e m z e d e r .
otoritelerini remzeder. Şimdi bu­ Tesviye ise i n s a n ı ilgilendiren
r a d a çekiç ve kalemi birlikte ince­ dünyevî k o n u l a r a dayanmalıdır.
leyelim. Çekiç ve kalem de pergel Zira mason ancak sağlam temel­
ve gönye gibi biri aktifliği diğeri lere dayanırsa r u h u n u yüceltebi­
pasifliği temsil eder. H e r sembo­ lir" diyor; ve ekliyor "Tesviye ile
l ü n tefsirinde olabildiği ve oldu­ ilgisi bulunduğu gösterilmeye ça­
ğu gibi b u sembollerin i z a h ı n d a lışılan eşitlik anlayışına gelince;
da çeşitli yazarlar farklı görüşler doğa b u k a v r a m ı n k a n d ı r m a c a ­
ifade edegelmişlerdir. Yine bura­ d a n b a ş k a birşey olmadığını ko­
d a d a W i r t h ' i n izahı b a n a y a k ı n layca ispat etmektedir. İ n s a n l a r
geliyor. O n a göre mealen kalem, ne fiziksel olarak ne de zihinsel
sol e l d e , p a s i f t a r a f t a o l u p olarak eşit değildirler". B u gö­
z i h n i m i z d e k i k a r a r l ı l ı ğ ı , çekiç rüşler karşısında insan hakları
ise sağ elde b u l u n d u r u l a r a k aktif beyannamesindeki; "İnsanlar
bir şekilde enerjinin etkisini sağ­ eşit doğar, eşit y a ş a r ve eşit ölür­
lar. ler" ifadesinin ne anlamı kalıyor?
E v e t kalıyor, bence i n s a n l a r ı n
Ü s t a d ı m u h t e r e m ve n a z ı r l a r ı n d o ğ u ş l a r ı n d a , y a ş a m l a r ı n d a ve
ellerindeki çekiç onların kudreti­ ölmelerinde aynı ş a n s a sahip ol­
ni remzeder. Eskiden B ü y ü k Lo­ m a l a r ı istenmektedir.
ca görevlileri ve özel misafirlerin
locayı ziyaretlerinde üstadı m u h ­
4) Cetvel ve Levye
t e r e m ve n a z ı r l a r o n l a r ı çekiç
darbeleri ile selâmlarlardı. Cetvel sembolü h a k k ı n d a değişik
ritlere göre değişiklikler mevcut­
3) Şakul ve Tesviye t u r . B u n l a r ı n a y r ı n t ı l a r ı n a gir­
meden çırak, kalfa ve ü s t a d dere­
Biri düşey, diğeri yatay. Bu sem­
celerinde tefsirler y a p ı l m a k t a ol­
bollerde de yine aktif ve pasif du­
d u ğ u n u belirtelim. Ragon'a göre
r u m u gözüküyor. Ş â k u l ü İkinci
cetvel mükemmeliyeti sembolize
Nazır, tesviyeyi de Birinci Nazır
eder. Gedalge ise "Cetvel dakikli­
temsil eder. Plantagenet adlı ma­
ği metodu ve yasayı remzeder."
son y a z a r ı n tesviye h a k k ı n d a
şimdi nakledeceğim sözleri b a n a "Cetvel ve Levye düz h a t t a n oluş­
çok ilginç geliyor; "Tesviye ilk t u k l a r ı için birbirlerine benzer ­

61
1er. Cetvel r u h a , levye m a d d e y e c) Yapılan üç seyahat, toprak, ha­
hitap eder. Levye kalem gibi pa­ va, su ve ateşten oluşan 4 esaslı
siftir, vasıtadır. O n u k u l l a n a n ı n unsur,
kudreti ile aktif olur" diyor Bouc­
her. d) Çelik Kubbe: Kılıçlar s a ğ elde
tutulur, nizam işareti istisnaî
5) M a l a için P l a n t a g e n e t "Bütün olarak sol elle verilir. Çelik kub­
m a s o n l a r ı birleştirmesi gereken benin sembolizması için mason­
k a r d e ş l i k s e v g i s i n i n sembolü­ ların şereflendirmek istedikleri
dür" diyor ve ekliyor "Mabedin şahıs için, onu himaye maksadıy­
i n ş a a s ı n d a işçilerin kullanabile­ la güçlerini b i r l e ş t i r m e d i r den­
cekleri y e g â n e çimentodur". Bo­ mektedir.
ucher de "Malalamak, hakaretle­
r i ve h a k s ı z l ı k l a r ı u n u t m a k Aziz ve sevgili kardeşlerim,
m a n â s ı n a gelir" diyor. b u y a z ı m d a b e l i r t m e y e çalıştı­
ğım a ç ı k l a m a l a r h e r h a n g i b i r
m a s o n t e ş k i l â t ı n ı n (obediyansı­
M a s o n l u k t a herşey sembol oldu­
nın) özel görüşleri y a da doktrini,
ğu için b u n l a r ı s a y m a k l a bitire­
a n l a y ı ş ı değildir. Böyle b i r ş e y
meyiz. Hele onları izaha kalkış­
k a f i y e n zannedilmemelidir. Ben
m a k için ciltlerce k i t a p y a z m a k
b u r a d a iyi niyetli o l a r a k genel
gerekir. Ben b u r a d a derleyebildi­
a n l a m d a masonik nizamın anla­
ğim b a z ı görüşlerle b u sembol­
yışını ifadeye çalıştım.
lerden a n c a k birkaç t a n e s i n i ko­
n u edebildim. İsterseniz b i r k a ç Bu konuyu burada kapatırken
t a n e önemli sembolleri de sırala­ tekrarlıyorum. M a s o n l u k t a her­
yalım: şey semboldür. Hiç beklenmedik
bir sembolden birçok a n l a m çı­
a) Tefekkür hücresinde gördü­ k a r m a k m ü m k ü n d ü r . Hissede­
ğümüz herşey özellikle bilme ve d ü ş ü n e r e k p e k â l a h e r
v a s i y e t n a m e , kıymetli olan her­ sembol y o r u m l a n a b i l i r , a n c a k
şeyden, madenlerden arınma, yeterki mesaj verebilen sembol­
adayın h a z ı r l a n m a s ı , ler olsun. Semboller s a y e s i n d e
biz asıl sebebe, asıl köke ulaşabi­
b) Gözlerin ö r t ü l ü olması, liriz.

62
DERLEME

"SİHİRLİ FLÜTÜN LİBRETTOSU


ÜZERİNE TARİHÎ VE
MASONİK BİR DERLEME
Derleyen: B o l a r İ R E N

GİRİŞ
Çoğumuz giderek d a h a az okuyoruz, okumakdan çok izlemeyi yeğliyo­
ruz. Giderek ve hızla küreselleşmemize karşın, s a n a t ve k ü l t ü r h â l â
ancak küçük bir azınlığın ilgi alanım oluşturuyor. T ü m yoz inançlar ve
değer yargıları t e k r a r soframıza k o n u l m a k t a ve yüzyıllardır düşledi­
ğimiz birliktelik ve kardeşliğin oluşması için, büyük acı ve deneyimler
ile h a z ı r l a n m ı ş olan yapıtlar ve toplumsal örnekler, g ü n ü m ü z d e gör­
m e m e z l i k t e n gelinmektedirler. Hepimiz a n l a m s ı z g u r u p l a r a bölü­
n ü p , birbirimizin aklını, h a t t â çoğu z a m a n vücudunu yok etmeye ça­
lışmaktayız.
İlginç olan, işte t ü m b u olumsuz koşullarda bile Mozart Kardeşin mü­
ziğinin en çok dinlenen y a p ı t l a r a r a s ı n d a olmasıdır. M o z a r t yalnız
T a n r ı ' n m t ü m müzik yeteneklerini kendisine esirgemeden bağışladığı
bir "harika çocuk" değil, çağını yaşamış, içinde bulunduğu toplumdan
etkilenmiş ve onu etkilemiş bir mason kardeşimizdir de. O hâlâ yapıt­
ları ile, sevgiyi ve birlikte y a ş a m a n ı n sevincini sunabilmektedir. Sırf
b u açıdan bile, d ö n ü p b u d â h î sanatçı kardeşi ve en b ü y ü k m a s o n i k

63
yapıtı olan "Sihirli Flüf'ü bir kez d a h a irdelemenin y a r a r ı n a inanı­
yorum,

18. YÜZYILDA MASONLUK


"Evrenin Ulu Mimarı, kardeşlik zincirinin en değerli, en sevgili hal­
kalarından birini çekip kopardı. Derneğimizin çalışkan üyesiydi.
Kardeşlik sevgisi, sakin yaradılışı, hayırlı her davanın savunucusu ve
iyi insan olmak yetenekleri ile, bir kardeşine yardım edebildiği her se­
ferinde gerçekden mutluluk duymak: bu kardeşimizin sahip olduğu
başlıca özellikler bunlardı." B u cümle, Mozart'ın ö l ü m ü n d e n h e m e n
sonra anısına yapılan bir m a t e m celsesindeki k o n u ş m a d a n alınmıştır.
M o z a r t , V i y a n a ' d a k i "Zur Wohltatikkeit (İyilikseverlik)" locasında
t e k r i s olmuşdu.
O n u n m a s o n i k y a ş a m ı n ı a n l a t m a y a b a ş l a m a d a n , 18. yüzyılda Avus­
t u r y a ' d a M a s o n l u k ne idi, önce b u n a bakalım.
18. yüzyılda m a s o n l a r O r t a A v r u p a ' d a yöneticilerce genellikle boz­
guncu ve tehlikeli i n s a n l a r olarak d ü ş ü n ü l ü r d ü . 1789 Fransız Devri­
m i n d e n sonra ise, Devrimin önderliğini masonların yaptığına inanıl­
mış, M a s o n l u k bir çok ülkede y a s a k l a n m ı ş t ı .
Masonluk, Avusturya'ya, s o n r a d a n imparatoriçe olan M a r i a There­
sia'nm, yine s o n r a d a n i m p a r a t o r olan kocası I. F r a n z von Lothingen
tarafından getirildi. Aslen Fransız olan I. Franz, kendisi de bir mason
olarak Viyana'da ilk mason locasını k u r m u ş t u . Kesin olmamakla bir­
likde, "1791 Mozart'ın Son Yılı" isimli kitabın yazarı olan Robins Lan­
don'a göre k u r u l u ş t a r i h i 24 Eylül 1742'dir ve Locanın adı Uç İske­
let'tir. Mason h a r e k e t i hem Habsburgların egemen olduğu topraklar­
da, h e m de Avrupa'nın diğer ülkelerinde hızla yayılmaktaydı. B ü y ü k
ölçüde b u r j u v a z i d e n d e s t e k görmesine k a r ş ı n , soylular, a s k e r l e r ,
h a t t â ­ P a p a XII. Clemens'in Masonluğu katoliklere y a s a k l a m a s ı n a
karşın­ din a d a m l a r ı d a derneğe girdiler. P a p a n ı n ilân ettiği yasağın
u y g u l a n m a s ı n ı , I. F r a n z , A v u s t u r y a ' d a engellemiştir. Ancak o n u n l a
birlikte ülkeyi yöneten ve koyu bir katolik olan eşi Maria Theresia, ma­
son derneklerine hiç bir zaman sempati duymadı ve onları ağır bir bas­
kı altına aldı. H a t t a 7 M a r t 1743 yılında Mabedin basıldığı, 18 karde­
şin tutuklandığı ve 12 gün hapiste kaldıkları bilinmektedir. I. Franz'm
ö l ü m ü n d e n sonra t a h t a geçen oğlu II. Joseph, kendisi m a s o n olma­
m a k l a b e r a b e r , yönetiminin ilk dönemlerinde M a s o n l u ğ a saygı ve
sempati ile baktı, h a t t â kayırdı. O n u n döneminde A v u s t u r y a Mason­
luğu gelişti. İ m p a r a t o r u n yazılı emri ile, A v u s t u r y a İ m p a r a t o r l u ­
ğ u n d a k i d e r n e k ve k u r u l u ş l a r ı n y u r t dışı bağlantıları y a s a k l a n ı n c a
da, 22 Nisan 1784'te Avusturya Masonları, o güne k a d a r bağlı bulun­

64
dukları Berlin B ü y ü k Locasından ayrılarak kendi ulusal B ü y ü k Loca­
larını kurdular. J a q u e s Sigora'ya göre 1780 yılında Viyana'da 200 olan
mason sayısı 1785'de 1000'e çıkmıştı. Yâni yaklaşık her 200 kişiden bi­
ri mason'du.
18. Yüzyılın o r t a l a r ı n gelindiğinde Masonluk, değişik a m a ç l a r ı ve
ritüelleri olan kesimler a r a s ı n d a paylaşılmıştı. H a t t â b u kesimler,
bir çok o r t a k y a n l a r ı n a rağmen, neredeyse birbirlerinin düşmanıydı­
lar.
"Asyalı Kardeşler, "Rosenkreuzerler" ve "Illuminatlar" b u n l a r d a n bir
kaçı idi. T ü m b u gurupların, başlangıçta Masonlukla hiç bir ilgisi ol­
m a m a s ı n a k a r ş ı n giderek masonlar üzerinde etkili olmuşlardır. Özel­
likle Illuminatların Avusturya'da güçlü olduklarını göz önüne a l a r a k
bu grubu kısaca incelemekde y a r a r vardır.
I l l u m i n a t l a r ı n k u r u c u s u bir h u k u k profesörü olan A d a m Weis­
h a u p ' t u r . 1776'da, A y d ı n l a n m a çağının önde gelen temsilcilerinden
Rousseau ve Diderot'nun düşüncelerini temel alan, "Aklın ve İnsanlı­
ğın Düşmanlarına Karşı Birlik" adlı gizli bir dernek kurdu. Özgürlük
ve eşitliğin i n s a n l a r ı n vazgeçilmez h a k l a r ı olduğuna, z u l m ü n a n c a k
bilim ve akıl yoluyla ortadan kardırılabileceğine inanıyordu. K u r d u ğ u
örgüte, amaçlarına ancak aydınlanma yoluyla, yâni bâtıl inanç ve pe­
şin y a r g ı b u l u t l a r ı n ı kovacak akıl güneşiyle ulaşılacağına inandığı
için "Illuminatlar (aydınlanmışlar)" ismini koydu. Bu amaca, "ışık
okulları"nda verilecek öğretim yoluyla erişilecekti. M a s o n l a r gibi
Weishaupt da, ritüelini antik Mısır ve Yunan'dan almıştı. Katolik kili­
sesinin davranışlarını şiddetle k ı n a m a l a r ı n a r a ğ m e n kesinlikle ateist
değildiler. Toplantılar gizlilik kuralları u y g u l a n a r a k yapılıyor, üyelik
çok dar tutuluyordu. A m a yine de Weishaupt, Münich'deki bir m a s o n
locasından y a n d a ş l a r ı b u l m a y a girişdi ve b u n d a d a başarılı oldu. O
denli başarılı oldu ki, 1782'de Wilhelmbad'da toplanan Konvanda ­bir
t a k ı m hiziplerden de y a r a r l a n a r a k ­ bazı m a s o n l a r ı k e n d i saflarına
çekmeyi b a ş a r d ı ve böylece bir çok yerde, özellikle Avusturya'da ma­
son localarına sızdılar.
B u a r a d a hareketin hızla büyümesi ve İlluminist düşüncenin yayılma­
sı din a d a m l a r ı n ı t e l a ş l a n d ı r m a y a b a ş l a m ı ş d ı . A r t a n b a s k ı l a r l a
1784'de Bavyera'da yönetim tarafından yasaklandılar. Derneğin içine
ajanlar sokuldu, evler arandı. Suç oluşturacak belgeler ele geçirildi ve
cadı avı başladı. Hele Fransız devriminden sonra, genel olarak mason­
lar, özel olarak Illuminatlar üzerinde baskı iyiden iyiye arttı. Bu du­
r u m d a A v u s t u r y a ' d a d a II. J o s e p h ­bütün iyi niyetine k a r ş ı n localar
üzerinde denetimini attırdı. Bu amaçla Avrupa'nın ilk gizli polis örgü­
t ü kuruldu, d) Habsburglar'ın topraklarında k u ş k u ve korku hâkim ol­
du. Mozart'ın da, Fransız Devriminin m i m a r l a r ı olan d ü ş ü n ü r l e r l e o

65
dönemde pek başı hoş değildi ki, 1778'de Voltaire'in ölümünden sonra
babasına yazdığı mektupda "Köpek gibi geberdi" sözünü kullanabilmiş­
tir, d)

MOZART'IN TEKRİSİ VE MASONİK YAŞAMI:


İlk yıllarda Masonlar, Viyana'da Landskrongasse'de "Moserische Ha­
us"da toplanmaktaydılar. B u r a d a birkaç loca haftanın değişik günle­
r i n d e bir a r a y a geliyordu. İşte Wolfgang Gottlieb Mozart ­o'nun al­
m a n c a ismi buydu­, b u r a d a çalışan ve 2 Şubat 1783'de k u r u l m u ş olan
Zum Wohltätigkeit (İyilikseverlik) Locasında tekris oldu. Ancak Mo­
zart'ın Masonlukla tanışması 1778 tarihinde annesi ile birlikte bulun­
duğu M a n n h e i m günlerine rastlar. H a t t â d a h a da gerilere giderek t â
1773 yılında, Gebler'in m a s o n i k u n s u r l a r ı n ağırlık taşıdığı "Mısır
Kralı Thomas" adlı oyunu için bestelediği müzik ve 1782'de besteledi­
ği iki klarnet ve üç baset için "Addagio" ile 1783'de başladığı, t a m a m ­
l a n m a m ı ş olan "Sana, ey yaradılışın ruhu" isimli k a n t a t ı üye olma­
d a n önce de o n u n m a s o n l a r l a ilişkisini k a n ı t l a y a n eserleridir.
Mozart'ın katıldığı küçük locanın Üstadı Muhteremi, eski bir aile tanı­
dığı d a olan Otto von G e m m i n g e n H o r n b e r g idi. Mozart'la 1778'de
M a n n h e i m ' d a karşılaşmışlardı ve Gemminger aynı yıl Viyana'ya ta­
şınmışdı. Mozart'a mason olma önerisini onun getirdiği düşünülebilir.
B u işlemle ilgili loca kayıtlarının b u l u n m a m a s ı n a k a r ş ı n A v u s t u r y a
Gizli Polis Arşivlerinde b u l u n a n 18. yüzyıla ait diğer locaların belgele­
rinden, adı geçen locanın 5 Aralık 1784'de kardeş localara yolladığı ya­
zıda "Önerilen Kişi: Orkestra Şefi Mozart. Gelecek hafta Bay Mozart'ın
kabul edilmesi işlemi yapılacaktır." denilmektedir. 11 Aralık 1784 ta­
rihli y a z ı d a ise t e k r i s i n E d b e r g rahibi Wenzel S u m m e r ile birlikde
14.12.1784 s a a t 18:30'da yapılacağı ilân edilmekte idi. Tekrisinin be­
lirlenen t a r i h d e yapıldığını, aynı m â b e t d e t o p l a n a n "Wahre Harmo­
nie" (Gerçek Uyum) Locasının 24 Aralık tarihli ziyaretçi listesindeki
i m z a s ı n d a n anlıyoruz. Mozart y u k a r ı d a anılan Gerçek U y u m Locası­
nı, ki o t a r i h d e 200 civarında üyesi olduğu biliniyor, y a ş a m ı boyunca
sık sık ziyaret etmiştir. Bu Locanın k u r u c u s u ve Üstadı M u h t e r e m i ,
t a n ı n m ı ş mineroloji bilgini, yazar Baron Ignaz von Born olup İllumi­
n a t l a r ı n önderleri arasındaydı. Von Born hem Viyana masonları hem
de M o z a r t ü z e r i n d e önemli etkisi olan bir bilim a d a m ı idi. 1742'de
T r a n s s i l v a n y a ' d a d o ğ m u ş , önce Cizvit eğitimi, a r d ı n d a n P r a g h
Üniversitesi'nde felsefe, h u k u k ve doğal bilimler o k u m u ş t u . 1776'da
mineroloji bilgini o l a r a k ü n ü Kraliçe M a r i a Theresia'ya u l a ş m ı ş ve
onun tarafından, çalışmalarını b u r a d a devam etmek üzere Viyana'ya

(1) Bu örgütün tutanakları sayesinde biz bugün Avusturya Masonluğu ile ilgili bir
çok belgeye sahibiz.

66
davet edilmiştir. "Aydınlanma"nın önderlerinden olmasının tarafın­
dan, yanında, h ü r mason olarak da en yüksek göreve gelip, Avusturya
B ü y ü k Locası Genel Sekreterliğine (Büyük Üstadlığına) yükselmişti.
II. Joseph dönemindeki zor şartlara karşın sözü geçen masonik bir teo­
risyen idi. Özellikle ritüelik çalışmaları ve antik Mısır gizlerine oturt­
tuğu, erdemin yeniden yapılanması konularındaki çalışmaları çok et­
kili o l m u ş t u r . Ignaz von Born 1791 yılı T e m m u z ayında, Sihirli
Flüt'ün provaları yapıldığı sıralarda ölmüştür.
Mozart'ın h e m k e n d i locasında, h e m de ziyaretçisi olduğu Gerçek
Uyum locasında b i r a d e r l e r i n birçoğu İlluminati üyesiydiler. Acaba
Mozart d a bir İlluminati üyesi miydi? Bu derneğin g ü n ü m ü z e u l a ş a n
üye listelerinden hiçbirinde adına r a s t l a n m a d ı ğ ı için b u soruya evet
demek m ü m k ü n değildir. Ancak konuyu bildiği, h a t t â Salzburg yakın­
larındaki Aigen'de Illuminatlar'm toplandığı bir yeraltı mağarasında­
ki toplantıya katıldığını gösterir kanıtlar vardır, bu toplantının etkisi­
ni, ileride "Sihirli Flüt" operasını irdelerken çok açık göreceğiz.
"Mozart sembollerin r u h u n u çok iyi tanıyordu ve onların iletişimdeki
ö n e m i n i n bilincindeydi. B u nedenle sembollerden oluşan m a s o n i k
dünya onun gerçek dünyası gibiydi. Mason olarak yaşadığı 7 yıl içinde
sembollerle birlikde y a ş a d ı ve onlara ­Sihirli Flüt'de olduğu gibi­
müziğinde h a y a t verdi." Bu yorum J a c q u e s Sigora'ya aittir. Araştır­
macı Philippe C h a m p i o n ' u n y a k l a ş ı m ı biraz d a h a değişik: O "Mo­
zart'ın yaşadığı dönemin masonlarından çok da m u t l u olduğunu söyle­
nemez. Salt spekülatif çalışmalar onu pek doyurmuyor, eylem istiyor­
du. H a t t â b u nedenle k a r m a bir masonik sistemin k u r a m l a r ı n ı hazır­
l a m a k t a y d ı . Ancak e r k e n gelen ölüm b u n u t a m a m l a m a s ı n a izin ver­
medi." diyor. Bu da böyle bir sav!
Mozart'ın y a ş a m ı boyunca hayranlık duyduğu besteci Haydn, Mason­
luğa Aralık 1784'de b a ş v u r d u ve 11 Şubat 1785'de "Zur wahren Har­
monie" (Gerçek Uyum) locasına çırak m a s o n olarak kabul edildi. Bu
konu ile ilgili olarak Katrine Thomson "Mozart'ın Yapıtlarında Maso­
nik Örgü" adlı eserinde H a y d n ' n m 28 Ocak'da tekris edilmesi gerekir­
ken toplantıya gelmediği için 16 Şubat'da tekris edildiğini ve tekrisin­
den sonra bir d a h a loca toplantılarına hiç katılmadığını yazar. Bu ara­
da Mozart 7 Ocak 1785'de (Walter Deppisch'e göre 3 Ocak 1785'de) Üs­
tadı M u h t e r e m Ignaz von Born'un Locasında kalfalığa yükselmişdi.
Üstadlığa ne z a m a n yükseldiği kayıtlarda yoktur. Ancak aşağıda gö­
receğimiz gibi babasının terfi törenlerine katılabildiğine ve babasına 4
N i s a n 1785de yazdığı bir m e k t u p d a n anlaşıldığına göre 4 N i s a n ' d a n
önce terfi ettirilmiş olması var sayılabilir.
Wolgang'm babası Leopold, 11 Şubat 1785'de oğlunun D Minör piyano
Konçertosu'nun "première'ine k a t ı l m a k için Viyana'ya gelmişti. B u

67
gelişme ­büyük bir olasılıkla oğlunun da a r z u s u üzerine­ Masonluğa
kabul edildi ve inanılmaz bir süreç içinde ustalığa terfi ettirildi. Tekri­
si 6 Nisan, kalfalığa terfi 16 Nisan ve üstadlığa terfi ise 22 Nisan, yâni
toplam 16 gün. B u n u n nedeni olarak Leopold Wolfgang'in acilen Salz­
burg'a dönmesi gereği gösterilir. Ancak Leopold da, Haydn gibi, yanın­
d a çalıştığı Salzburg piskoposundan korkduğu için, m a s o n l u ğ u n u sü­
rekli saklamıştır.
Onsekizinci yüzyılda m ü z i k m a s o n i k y a ş a m ı n vazgeçilmez u n s u r l a ­
r ı n d a n biri idi. Masonlar localarda şarkı söyledikleri gibi, gerçek kon­
serler de düzenlerlerdi. Localar, müzisyenleri kolaylıkla k a b u l eder­
ler, h a t t â onlardan aidat da istemezlerdi. B u n a karşılık onlar da, ge­
rektiğinde k a r d e ş l e r i n e müziklerini s u n a r l a r d ı . Z a m a n z a m a n Mo­
zart'ın masonik bestelerinin temel çıkış noktası da bu m u y d u diye so­
rulmuştur. Hayır bence değildi. Çünkü Mozart hiç böyle bir zorunluğu
olmadığı h a l d e d e v a s a bir m a s o n i k opera bestelediği gibi d o ğ r u d a n
masonik olmayan bestelerinde de Masonik u n s u r l a r ı yoğunlukla kul­
lanmıştır.
İlk doğrudan m a s o n i k yapıtı kalfalığa terfi töreni için yaptığı "Gesel­
len Reise" (Kalfa Yolculuğu) müziğidir. Bir solo tenor ve org için hazır­
lanmış bir kantattır. Eserin şiiri, z a m a m n ü n l ü yazalarından ve "Ger­
çek U y u m Locası" üyelerinden J o s e p h F r a n z Ratschky'e aittir, şöyle
b a ş l a r : "Şimdi yeni bir rütbeye yükselen sen, yolumuzda ilerlerken,
ayağını yere sağlam bas. Bil ki bu bir erdem yoludur." Eserin yazılış
t a r i h i 26 M a r t 1785'dir.
"Maurerfreude" (Masonların Sevinç) 24 N i s a n 1785'de "Taçlandırıl­
mış Umut" locasında seslendirilmiş, tenor solo, erkek koro ve bir klar­
net, iki obua, 2 korno ve çalgılardan oluşan küçük orkestra için hazır­
lanmış bir kantattır. Mozart bu kantatı, İmparatorun "Yüzyılın en bü­
yük buluşu" olarak övdüğü yeni bir metal alaşım yönetimin b u l a n ve
aynı z a m a n d a "Zur wahren Harmonie" (Gerçek Ahenk) locası Ü s t a d ı
M u h t e r e m i olan Ignaz von Born'un başarısını k u t l a m a k için bestele­
miştir. Sözleri Franz Gräfer'e aittir, "Bak bilge kişilerin keskin gözleri
önünde, doğa nasıl yavaş yavaş açar gizlerini." diye başlar.
"Die Maurerische Tauermüsik" (Masonik M a t e m müziği) T e m m u z
1785'de bestelendi, Kasım ayı başında ölen Galantha Kontu Franz Es­
terhazy ve Mecklenburg­Sterelizt Arşidükü George Agust kardeşlerin
17 Kasım 1785'de anılarına düzenlenen m a t e m celsesinde seslendiril­
di. Yapıt yaylı çalgılar dörtlüsü, iki obua, bir klarnet, üç alto klarnet,
iki korno ve bir alto korno için yazılmıştır. İlginç görülen y a n ı içinde
H r i s t i y a n h ğ m ve Yahudiliğin o r t a k duası olan "Cantus Firmus"un
yer almasıdır. Bestenin yapılışı Temmuz ayına, adı geçen kardeşlerin
ölümü Kasım ayına denk geldiğine göre bu bestenin bu kardeşler

68
için yapılmış olduğu söylenemez. Çağının h e m dinî, h e m de g ü n l ü k
müzik u n s u r l a r ı m içeren bu yapıt, birçok müzik otoritesi tarafın­
d a n onun en başarılı masonik beste olarak gösterilmekte ve kendisinin
masonik düşünce sistemini, Üstad Mason derecesinin ölüm
k a v r a m ı n a bakışını olağanüstü bir b a ş a r ı ile yansıttığı s a v u n u l m a k ­
tadır.
Şimdi, b ü y ü k u s t a n ı n ölüm k a v r a m ı ü s t ü n e düşüncelerini y a n s ı t a n ,
babasının ağır h a s t a olduğu haberini aldığı ­ki Leopold Mozart iyileşe­
miyerek 26 Mayıs'da öldü­ 4 Nisan 1787 tarihinde yazdığı mektupdaki
birkaç cümlesine göz atalım: "Ölüm yaşamımızın gerçek amacı oldu­
ğuna göre, bir kaç yıldır insanın bu hakikî ve en iyi arkadaşı ile tanı­
şıklık içindeyim. Görünümü beni artık hiç korkutmuyor, aksine sükûn
ve huzur veriyor. Gerçek mutluluğun anahtarının Ö olduğunu anla­
mamı bana sağladığı için Yaradanıma şükrediyorum. Ne denli genç
olursam olayım, her aksan yatarken ertesi gün hayatta olamıyabilece­
ğimi kesinlikle düşünüyorum. (2) U n u t m a m a l ı d ı r ki bu m e k t u b u yaz­
dığı z a m a n Ammedeus henüz 31 yaşında idi. Tüm modern dinlerde ol­
d u ğ u gibi H r i s t i y a n l ı k t a d a ölümden sonra insan, y a cennete k a b u l
edilerek ödüllendirilir veya cehenneme giderek cezalandırılır. Hayat­
t a iken kendisi için hangisinin uygun görüleceği kesinlikle belli değil­
dir. Oysa m a s o n i k öğreti, i n s a n oğlunun kaçınılmaz sonu olan ölüm­
den, ölümsüzlüğe geçilebileceğini ve ölümün yalnızca ebedî doğuya ge­
çiş olduğunu savunmaktadır. Bu, korkutucu olmayan düşüncenin Mo­
zart'ı bir hayli etkilediği, gerek bu mektubunda, gerekse "Sihirli Flüt"
operasında kolayca görülebilir. (2)
1785 yılı Avusturya masonları için gerçek bir "geceyarısı" oldu. İmpa­
rator II. Joseph, 11 Aralık'da verdiği emirle Viyana'daki loca sayısının
üçe indirilmesini ve t u t a n a k l a r ı n ı n düzenli olarak polise teslim edil­
mesini istedi. B ü y ü k olasılıkla masonların gereğinden çok güçlendik­
lerini ve çalışmalarının kontrol altına alınması gereğini d ü ş ü n m ü ş t ü .
Bu emirle onları ufaltmak, üye sayısını azaltmak ve aralarında tedir­
ginlik y a r a t a r a k localara devamı önlemeyi planlamışdı. B u n d a başa­
rılı d a oldu, Viyana'da mason sayısı aniden %50'lere düştü. 28 Aralık
1785'de Viyana m a s o n localarının d u r u m u şu idi: "Zur wahren Har­
monie" (Gerçek U m u t ) , "Palmbaum" (Palmiye) ve "Drei Adler" (Üç
K a r t a l ) locaları ile birleşerek "Zur Wahrheit" (Gerçeklik) Locasını,
Mozart'ın Locası "Zur Wohltatikkeit" (İyilikseverlik), a r t ı "Zur gek­
rönte Hoffnung" (Taçlandırılmış Umut) ve "Drei Feuern" (Üç Alev) lo­
caları b i r l e ş e r e k "Zur neugekröte Hoffnung" (Yeni T a ç l a n d ı r ı l m ı ş
U m u t ) Locasını oluşturdular. H e r iki loca da, kendi istekleri ile m a t ­

(2) Bu, Mozart'ın masonik içerikli olduğu söylenebilen pek az mektubundan biridir.

69
rikül sayılarını 180'ere indirdiler. Ignaz von Born "Gerçeklik" Locası­
nın Üstadı Muhteremliğine seçilmesine karşın Ağustos 1786'da istifa
etti.
Mozart'ın "Yeni Taçlandırılmış Umut" Locası ilk toplantısını 14 Ocak
1786 günü gerçekleştirdi. Bu toplantı için Mozart, biri "loca açılış mü­
ziği KV 483" ­Localarımızda görevliler Mabede girerken dinlediğimiz
müziktir­, diğeri "Loca Kapanış Müziği KV'484" olmak üzere iki kan­
t a t besteledi. Her iki basit şarkı da solo ses ve üç sesli erkek koro için­
dir. Sözleri A u g u s t i n Veith Edler von Schlittersberg k a r d e ş e aittir.
1789 başında Mozart, "Zur Eröfnung der Meisterloge" (Üstad Derecesi
Çalışmasının Açılışı) ve "Zur Schluss der Meisterloge" (Üstad Derece­
si Çalışmasının Kapanışı) başlıklı iki şarkı d a h a bestelemiş olmasına
k a r ş ı n n e yazık ki b u y a p ı t l a r kaybolmuştur.
"Taçlandırılmış Umut" ­ "yeni" kelimesi sonradan iptal edilmiştir­ Lo­
casına Mozart son olarak 18 Kasım 1791 yılında katılmıştır. O dönem­
de locanın Üstadı M u h t e r e m i Esterhazy Kontu J o h a n n idi. Mozart'ın
katıldığı b u son toplantıda "Küçük Bir Mason Kantatı KV 623" başlık­
la ölümsüz yapıtı seslendirildi. Bu gün aday n u r a k a v u ş u r k e n çalın­
m a k t a olan bu yapıt o dönemde Taçlandırılmış U m u t Locasının yeni
Mabedinin açılış nedeni ile bir "Şükran Duası" olarak s u n u l m u ş t u r .
Yorumlandığı z a m a n b ü y ü k beğeni k a z a n a n b u yapıtı için Mozart,
1
"Kantatımı nasıl çılgınlar gibi övdüler ? Daha iyi şeyler yapmış oldu­
ğumu bilmesem, onun en iyi bestem olduğunu düşünürüm." demek­
tir. (3) K a n t a t y a ş a m a sevincini, çalışma birliği, insanlık sevgisini ve
insanlığın geleceğine beslenen u m u d u dile getirir. Şiirin y a z a r ı n ı n
E m m a n u e l Schikaneder veya Giesecke olduğu s a n ı l m a k t a d ı r . Yaylı
çalgılar, flüt, iki obua, ve iki korno eşliğinde iki tenor ve bir bas solistin
yer aldığı üç partili erkekler k o r u s u için bestelenmiştir. Kendisinin
" t a m a m l a n m ı ş son eseri olan" bu k a n t a t ı 15 Kasımda, yâni ölümün­
d e n sadece 3 hafta önce besteleyip t a m a m l a d ı ğ ı d ü ş ü n ü l ü r s e , o n u n
m a s o n mesleğini n e denli benimsediğini görebiliriz. Mozart'ın ölü­
m ü n d e n sonra b u k a n t a t , geliri dul eşi Constanze'ye verilmek üzere,
Loca tarafından bastırılmıştır. "Küçük Bir Mason Kantatı"nm eki ola­
r a k d a k a b u l edilen, Köchel listesinde 623A olarak n u m a r a l a n a n bir
k a n t a t d a h a vardır ki adı "Kettenlied" (Zincir Şarkısı)dır. Adından da
anlaşılacağı gibi kardeşlik zinciri k u r u l u r k e n söylenmek üzere beste­
lenmiştir.

ZOR YILLAR VE ÖLÜM:


Mozart'ın h e s a p kitapla hiç arası olmadı. Eşi Constanze de aynı ton­
d a n çalınca ailenin hiç bitmeyen ekonomik sorunları 1788'den başla­
y a r a k dayanılmaz boyutlara ulaştı. Dokuz yıl boyunca 6 kez ev değiş­

70
t i r m e k z o r u n d a kalmışdı. B o r ç l a n m a k d a n b a ş k a ş a n s ı n ı n olmadığı
inancında olduğunu 17 H a z i r a n 1788'de, bir tüccar ve "Gerçek Uyum"
Locası Hazine Emini olan Kardeş Michael Puchberger'e yazdığı mek­
t u p d a n anlıyoruz: "Bir iki yıl sonra faizi ile birlikde ödenmek üzere,
ikibin guldene acil gereksinimin var. Eğer bu kadar parayı verecek du­
rumda değilseniz, hiç olmazsa yarın için bana 200 gulden yollayın...
Mektubumu size bağlılığının belgesi olarak kabul ediniz ve yaşam bo­
yu dostum ve kardeşim olarak kalınız. Ben mezara kadar sizin dostu­
nuz ve kardeşiniz kalacağım" (4) Puchberger K a r d e ş istediği 200 gul­
den'i ona yollar. A m a u z u n vadeli ricasını duymamazlıkdan gelir. Za­
ten, parayı isteme şeklinden U s t a ' n m hesap kitap konusunda ne denli
ciddî olduğu belli oluyor. Doğal olarak b u n u Puchberger de biliyordu
ve olasıdır ki b u nedenle büyük borç a r z u s u n u yerine getirmedi. Sanı­
rım onu s u ç l a m a m a k gerekir. Puchberger'in b u şekilde gıdım gıdım
yardımı Mozart y a t a ğ a düşünceye k a d a r devam etti. Bu p a r a l a r ı n geri
ödenip ödenmediğini kesin olarak bilemiyoruz. Ancak George Nis­
sen'e (3) göre, Puchberger b u p a r a l a r ı geri istemek için Mozart'ın ölü­
m ü n d e n sonra Contanze'nin ekonomik olarak t o p a r l a n m a s ı n ı bekle­
miştir.
"Mozart'ın Viyana'da soylulardan ve burjuvalardan bir hayli tanıdığı
olmasına karşın, borç k o n u s u n d a Puchberger ve bir iki kişi dışında
kimseyle ilişki kurmamıştır." B u bir iki kişiden biri de locaya yeni ka­
bul edilmiş olan Franz Hofdemer'dir. Ona yazdığı M a r t 1789 tarihli ve
"gelecek ayın 20'sine kadar 100 gulden" borç isteyen m e k t u b u elimiz­
dedir.
Çocukluğundan beri her yıl onlarca besteye imzasını a t a n u s t a , a r t ı k
yorulmaktadır. 1790'da bir yıl boyunca tamamladığı yapıtların sayısı
ancak yedidir. Yıllardır gerginliklerle dövüşen Mozart'ın r u h s a l sağ­
lığı g ü n d e n güne bozulmakta, p a r a s a l yönden d u r u m u kötülemekte­
dir.
Ve yıl 1791, Amedeus'un son yaşam yılı. Bu yılın başında, 35 yaşındaki
u s t a henüz h a s t a değildir, a m a çok yorgundur. Her zamanki gibi para­
sızdır. Y a r ı n ı n a güvenmemek, y a r ı n n e olacağını bilmemek onu iyice
germektedir. B u n a rağmen, Mozart bu yıl bestelediği diğer b ü y ü k ya­
p ı t l a r ı n y a n ı n d a "Sihirli Flüt" operasını t a m a m l a r .
Mozart'ın sağlığı giderek bozulur ve s o n u n d a 20 K a s ı m ' d a y a t a ğ a
düşer. 4 Aralık günü baldızı Sophie, ölmekde olan b u adam için bir ra­
hip çağırmak ister. Ancak isteği kilise tarafından kabul görmez. 5 Ara­
lık 1791'de gece s a a t 0.55'te ölür. Türkçe olarak h a k k ı n d a inanılma­

ca; George Nissen, Constanze'nin Mozart'ın ölümünden sonra evlendiği ikinci eşit­
dir.

71
yacak k a d a r az kitap olmasına karşı, Mozart'ın ölümü üzerine bile çok
yazılmış, cok a r a t t ı r m a yapılmıştır, Ölümünden sanro naasının şiş«
m e ş i n d e n ö t ü r ü zehirlenerek öldürüldüğü k o n u s u n d a savlar ortaya
atılmıştır. Şüpheliler mi? Kimler yoktur ki? Saray besteci Salieri, karı­
sına ders verdiği y ü k s e k devlet görevlisi F r a n z Hofdemer, masonlar,
yahudiler vs. vs. Ancak bunların hiç biri varsayımdan öteye gitmemiş­
tir. D o k t o r u n a göre ölüm nedeni aşırı yorgunluk, soğuk algınlığı ve
fazla alkolün n e d e n olduğu böbrek iltahaplanmasıdır.
Bir b a k ı m a parasızlık yüzünden, bir bakıma ise mason kardeşi Baron
v a n Swieten'in önerisi ile, karısı Constanze'nin ­yoksullar için yapılan
t ü r d e n değil ama­ üçüncü sınıf bir cenaze törenini yaptırması, öldüğü
gün defnedilmesi zorunlu iken ancak ertesi gün saat 15.00'de defnedi­
lebilmesi, Viyana'nın varoşlarındaki, küçük St. S t e p h a n s Katedralin­
deki t ö r e n e yalnız b i r k a ç a r k a d a ş ı n ı n gelmesi, kiliseden bir hayli
uzakdaki St M a r x Mezarlığına ise papaz ve eşi dahil hiç kimsenin gel­
memesi, toplu bir mezarlığa alel acele gömülmesi, mezarının b a ş ı n a
bir h a ç bile k o n u l m a m a s ı , t a m nerede gömülü olduğunu h â l â kimse­
nin bilmemesi, Mozart'ın yaşamının, inanılması güç, d r a m a t i k nokta­
sıdır. Cenaze g ü n ü Viyana'da fırtınaların koptuğu, y a ğ m u r yağdığı,
şimşeklerin çıktığı yazılmıştır hep. Oysa h â l â arşivlerde v a r olan o
g ü n k ü Viyana meteroloji bülteni "puslu a m a yumuşak" bir hava oldu­
ğunu, "sıcaklığın +2 ile 3C° civarında, rüzgârın ise doğudan hafif esti­
ğini" belirtmektedir. O günlerde Viyana'da kolera salgınını baş göster­
mesini, b u nedenle cenaze törenlerinin polis tarafından kısıtlanması­
nı, bu d r a m a t i k olay için geçerli bir neden sayabilirmiyiz?

İşte bu dramın yaşandığı yıl olan 1791'de Mozart bir masaldan yola çı­
k a r a k son operasının besteledi: "Sihirli Flüt".

BİR MASAL: "SİHİRLİ FLÜT"


Bir v a r m ı ş bir yokmuş. Bir z a m a n l a r ü l k e n i n birinde Tamino isimli
yakışıklı bir prens y a ş a r m ı ş . Günlerden bir gün o r m a n d a dolaşırken,
karşısına b ü y ü k bir yılan çıkmış. Kaçıp k u r t u l m a y a çalışırken d ü ş ü p
bayılmış. Bu arada, aynı bölgede h ü k ü m süren Gece Kraliçesinin ora­
d a n geçmekde olan üç nedimesi, d u r u m u görüp yılanı, g ü m ü ş mızrak­
ları ile öldürmüşler, prensi k u r t a r m ı ş l a r . K u r t a r m ı ş l a r a m a prensin
güzelliğinden de etkilenmişler. Gidip bu güzel a d a m d a n kraliçelerini
h a b e r d a r etmeye k a r a r vermişler.

O n l a r y a n ı n d a n a y r ı l d ı k t a n sonra k e n d i n e gelen p r e n s , c a n a v a r ı n
y a n ı n d a ölü o l a r a k y a t m a k t a o l d u ğ u n u görmüş. Kendisini k i m i n
k u r t a r m ı ş olabileceğini d ü ş ü n ü r k e n bir de n e görsün, k a r ş ı s ı n d a

72
b a ş d a n aşağı kuş kılığına girmiş garip bir a d a m durmuyor mu? Adam
adının P a p a g e n o W) olduğunu, canavarı da kendisinin ö l d ü r d ü ğ ü n ü
söylemiş. Oysa a d a m ı n işi kuş t u t m a k , t u t t u ğ u kuşları da yiyecek içe­
cek karşılığında Gece Kraliçesi'ne teslim e t m e k m i ş . Ancak P a p a g e ­
no'nun yalanı üç nedimenin geri dönmesi ile ortaya çıkıvermiş. Nedi­
meler prense, güzel bir genç kızın resmini göstermişler. Bu, Güneş Ta­
pınağının hâkimi sihirbaz Sarastro tarafından kaçırılan Gece Kraliçe­
si'nin kızı, P a m i n a ' n ı n resmiymiş. Gece Kraliçesi, prensin kızını kur­
t a r m a s ı h a l i n d e onu p r e n s e vermeye söz vermiş. P r e n s r e s m i görür
görmez kıza aşık olduğu için, öneriyi h e m e n kabul etmiş. Kraliçe ona
yardımcı olarak Papageno, yol gösterecek üç çocuk ve bir sihirli flüt ile
sihirli çan vermiş, böylece prens ve Papageno prensesi k u r t a r m a k için
yola koyulmuşlar, sonunda da sihirbazın bulunduğu tapınağı bulmuş­
lar. B u r a d a Papageno ile birlikte sevdiği kızı bulan prens, t a m hep be­
raber kaçacakken, Sarastro tarafından yakalanmış. Prens, prenses ve
Papageno, Sarastro'ya n e d e n k a ç m a k istediklerini a n l a t m ı ş l a r . Sa­
r a s t r o b u açıklamayı anlaşılır b u l a r a k onları bağışlamış. Bağışlamış
bağışlamasına a m a p r e n s Tamino ile Papegeno'nun, gözleri bağlana­
r a k bazı s ı n a v l a r d a n geçeceklerini bildirmiş.

Kendilerine uygulanacak olan sınavı bekleyen k u ş avcısı zavallı Pa­


pegeno, açlıkdan ve s u s u z l u k d a n dili d a m a ğ ı n a yapışmışken, bir de
karşısına sevgilisi P a p a g e n a çıkınca artık d a y a n a m a m ı ş dili iyice çö­
zülüvermiş ve böylece sınavı d a h a b a ş d a n kaybetmiş. P r e n s ise, ona
sevgilisinin k e n d i s i ile k o n u ş m a d ı ğ ı için sitem e t m e s i n e r a ğ m e n ,
ketumiyetini bozmamış ve sınavın ilk bölümünü geçmiş. B u n d a n son­
r a k i sınavlara hazırlanıyormuş ki sevgilisi prenses de o n u n l a n bera­
ber sınava girmeye k a r a r vermiş. İki sevgili, ateş ve su sınavlarını ba­
şarıyla vermişler ve güneş t a p m a ğ ı n a girmeye h a k k a z a n m ı ş l a r .
Aslında Sarastro'nun uşağı olan, kötü yürekli zenci Manostatos'un ön­
cülüğünde Gece Kraliçesi'nin nedimlerinin güneş t a p m a ğ ı n a son bir
kez d a h a girme denemeleri de p ü s k ü r t ü l d ü k t e n sonra Sarastro, İyili­
ğin, kötülüğü yendiğini belirterek iki sevgiliyi birleştirmiş.
Böylece, onlar m u r a t l a r ı n a ermişler.
İşte "Sihirli Flüt" operasının librettosu ­ki ileride d a h a geniş irdeli­
yeceğiz­ salt konu olarak bakıldığnda, biraz lirik, biraz komik, bir hay­
li soyut, deli saçması bir m a s a l olarak görülürse de, m a s o n i k açıdan
bakıldığında olay hiç basit değildir. "Sihirli Flüt", Dünya müzik tari­
hinin önemli yapıtlarından biri olmakla kalmayıp, Dünya Mason ta­
r i h i n i n de en önemli s a n a t yapıtıdır. Biraz önce a k t a r d ı ğ ı m b a s i t

(4) Papageno, Almanca papağan kelimesinin karşıtı olan Papagei kelimesinden tü­
retilmiştir.

73
m a s a l d a n nasıl böyle bir b a ş yapıt çıktı derseniz, b u n u n nedenini kuş­
kusuz Mozart'ın müzik dehâsında aramak gerekir Eğer bu masal Mo­
z a r t gibi bir d â h i yerine sıradan bir besteci tarafından bestelenmiş ol­
sa idi, şimdi böyle bir yapıtın varlığından bile haberimiz olmayabilirdi.
Kaldı ki s ı r a d a n dinleyiciler için operanın librettosu, Goethe'nin ve
Mozart'ın açıklamalarına karşın, hâlâ ne dediği belirsiz bir saçmalık­
l a r p a k e t i d i r . G o e t h e "Sihirli Flüt" k o n u s u n d a : "Halkın,
haricîlerin, yalnızca gösterinin, operanın, ihtişamından zevk alması
yeterlidir. Diğer taraftan onun önemi inisiye edilenlerin ­masonların­
gözlerinden kaçmayacaktır. (5) y o r u m u n u yapıyor. Mozart ise, 8 Ekim
1791'de karısı Contanze'ye yazdığı m e k t u p d a yine bu konu ile ilgili
şunları aktarıyor. Kendisi, konukları ile birlikte, operayı izlerken, ya­
n ı n d a k i locada o r u t a n bir a d a m ı n k o n u y u hiç a n l a m a d ı ğ n ı fark
ediyor. "Önce sabırla adamın dikkatini bazı bölümlere çekmeye çalış­
tım. Ama adam herşeye gülüyordu. Doğal olarak daha fazla dayana­
madım. Ona kendisinin bir Papageno olduğunu söyledim ve işi bitir­
dim. Ama bu ahmağın benim ne demek istediğimi anlayabildiğini
6
zammetmiyorum." ( > diyor. Bu da gösteriyor ki işin başından beri lib­
retto ile ilgili ikilem s ü r m e k d e ve o s ı r a d a n i n s a n l a r için ­ki y a p ı t d a
Papageno bu grubu simgelemektedir­ gülünç bir saçmalıktan b a ş k a
birşey değildir. (1)

Pek iyi, bu hemen kimsenin bir şey anlamadığı öykü nereden esinlene­
rek yazıldı ve ne gibi evreler geçirdi. Bu konuda kimine söylenti diyebi­
leceğimiz, a m a kiminin n e doğruluğu k u ş k u götürmeyen çeşitli söy­
lem, bilgi ve belgeler var elimizde. Hemen başlangıçta ş u n u belirtelim
ki ö y k ü n ü n kökeni "Lulu veya sihirli flüt" isimli bir Doğu m a s a l ı n a
uzanıyor. Masal Christoph Martin Wieland"m bir çok y a z a r d a n derle­
diği ve 1786'da y a y ı n l a n a n Cinistan isimli Doğu m a s a l l a r ı antoloji­
sinden alınmış. Evet öykü bu masaldan alınmış, a m a öyle değişiklikle­
re u ğ r a m ı ş ki sonunda "alınmış" kelimesi yerine "bu m a s a l d a n esin­
lenmiş" demek d a h a gerçekçi oluyor. Bu masalın orijinalini a n l a t m a k
yerine yapılan değişikliklere şöyle bir göz gezdirelim. Öncelikle, b a ş
k a h r a m a n ı m ı z p r e n s i n adı T a m i n o değil, Lulu. Kendisi H o r a s a n

(5) Kendisi de Mason olan Goethe, "Sihirli Flüf'ün devamını yazmayı düşünmüşse
de, bu gerçekleşmemiştir. Goethe'nin, bu yapıdaki anlamsızlık ile felsefe arasın­
daki olağanüstü dengeyi kuramadığı söylenir.
(6) "Sihirli Flütle ilgili bir başka söylenti ise, bu operanın bir çok masonik gizi açığa
vurduğu için, Mozart­Antonio Salieri tarafından değil ama­mason tarafından
zehirlenerek öldürülmüştür. Bu sav ince Nazi Almanyası 'nda ortaya atılmış,
1958'de resimli bir Viyada kitabında ve ünlü Mozart uzmanı Otto Erich De­
utsh'un 1964 'de Salzburg'da yaptığı halka açık bir konuşmada yinelenmiştir.
(CHAILLEY, Syf8)

74
kralının oğlu. Gece Kraliçesi kötü kalpli değil, iyi kalpli bir peri, adı da
Perifirime. Bizim öykümüzde erdemli, ermiş Sarastro, m a s a l d a aslın­
da Kaşmer kırallığnda yaşıyan kötü kalpli bir büyücü ve adı da Dilsen­
buin'dir. Ş u n u hatırlatalım ki, operanın birinci perdesinde de Gece Kı­
ralicesi iyi kalpli bir peri, Sarastro ise kötü kalpli bir sihirbazdır. Nasıl
olursa olur ikinci perdede bu iki k a r a k t e r i n rolleri 180 derece değişir.
Kaçırılan şey m a s a l d a perinin kızı değil, periye ait olan tılsımlı bir kı­
lıçtır. O p e r a d a s ı r a d a n bir i n s a n olarak, çok önemli bir rolü olan k u ş
a d a m Papageno ise masalda hiç yoktur. Operaya adını veren a m a an­
cak zaman zaman bir rolü olan "Sihirli Flüt" masalda da vardır ve he­
m e n her işi o ve sihirli bir yüzük başarır. Perinin kızı P a m i n a değil Si­
di'dir ve Sidi, tılsımlı kılıcı geri alması halinde prense ödül olarak ve­
rir.
B u n u n d ı ş ı n d a y a p ı t t a Hensler'in "Das Sonnefest der Brahminen"
(Brahmanlılar Güneş Bayramı) isimli yapıtından, Abbé Terrasson'un
"Séthos" isimli k i t a b ı n d a n ­ h a t t â bazı bölümleri a y n e n kullanarak­,
W r a n i t z k y ' n i n "Oberon" o p e r a s ı n d a n , Gebler'in "König Thomas"
(Kral Thomas) dramından, h a t t â Shakespeare'in "Fırtınasından izler
b u l m a k olasıdır. (6)
Şimdi esas m a s a l d a k i değişikliklerin neden, nasıl ve kimler tarafın­
d a n yapıldığında b a k m a m ı z gerekiyor. Ç ü n k ü bu değişikliklerin so­
n u c u ortaya yoğun bir masonik anlatı çıkıyor.
Aslında "Sihirli Flüf'ün librettosu saf ve salt bir masal olarak hazır­
l a n m a y a başlanmıştı. B u n u birinci perdenin finaline k a d a r rahatlıkla
izleyebiliriz. Buraya kadar, bir iki ilâve ve değişikliğin dışında a n a ko­
n u ve k a r a k t e r l e r orjinal m a s a l a u y m a k t a d ı r . Gece Kraliçesi iyiliği,
Güneş Tapmağının Büyücüsü ­veya rahibi­ kötülüğü simgeler. P r e n s
Tamino iyiliğin ve sevginin hizmetindedir. Ama birinci perdenin finali
ile birlikde herşey tersine döner. İyi kalpli Gece Kraliçesi aniden kötü­
lüğü, dogmayı, kini, karanlığı simgelerken, kötü kalpli rahip Sarastro
erdemi, iyiliği, sevgiyi ve aydınlığı simgelemeye başlar. Artık t ü m an­
latılar ve eylemler masoniktir. Librettonun kendi içinde inanılmaz bir
ikilem ortaya çıkar. Operanın iki ayrı öyküden oluştuğu bile iddia edi­
lebilir. W) Konuya daha yeni yeni ısınmaya başlayan seyircinin aklı, bu
çelişkiden ötürü ­haklı olarak­ iyiden iyiye karışır. İşte bu tutarsız lib­

(7) Libretto Schikander tarafından yazılmaya başlandıktan kısa süre sonra öğrenil­
di ki, aynı konu başkaları tarafından da çalışılmış ve Viyana'da, Leopold Städter
tiyatrosunda, Wenzel Müller'in müziği ile, "Sihirli Kanun" adıyla sahnelenmiye
başlanmıştı (23).. Schikanader'in bu olayı öğrendikten sonra anlamsız bir reka­
beti önlemek için, operanın devamını tamamen değiştirmiş olabileceği söylen­
mektedir.

75
retto ­aslında oldukça deneyimli bir tiyatro adamı olan­ o z a m a n Viya­
na'daki Widen Tiyatrosunun işletmecisi ve müdürü de olan Emanuel
Schikaneder'e aittir veya şöyle de diyebiliriz, Librettonun altındaki
imza Schikaneder'e aittir. Ç ü n k ü librettonun sahibi ile ilgili de çeşitli
savlar vardır. Librettoyla ilgili, gerek doğrudan gerekse dolaylı ola­
rak, Mozart'ın kendisi b a ş t a olmak üzere, Ignaz von Born ve Gisecke
gibi bir çok isim anılmaktadır.
"Sihirli F l ü f ü n oynandığı yıl Schikaneder kırküç yaşında idi. 2 Ekim
1788'de Regensburg vadisindeki "Uç Kaseye Ulaşan" locasında ma­
sonluğa k a b u l edilmişti. (8) Ancak Mozart'la m a s o n o l m a d a n önce de
tanışıyorlardı. Onunla arkadaşlığı, Mozart ailesinin Salzburg'daki ev­
lerinde konuk olarak sık sık bulunmaya başladığı 1780 yılında dayan­
m a k t a d ı r . (7) Önceleri kemancılık y a p a n Schikaneder, d a h a sonra ge­
nellikle jön rolleri oynadığı aktörlükde k a r a r kılmış, önce gezginci ti­
yatrolar k u r m u ş , sonra da Wieden Tiyatrosunu kiralıyarak onun başı­
n a geçmiştir. İşte bu tiyatroyu yönetirken, 1790 yılının Eylül ayında
"Sihirli Flüt" operası ile ilgili projesini Mozart'a götürür. Almanca
bir opera yazmak Mozart'ın öteden beri düşlediği bir çalışmaydı. @) An­
cak şimdiye k a d a r hiç masal bestelemediği gibi, bestelediği t ü m opera­
l a r d a ahlakî veya toplumsal düşüncelere yer verilmişti. M a s a l d a ise
bunlardan eser yoktu. Olasıdır ki, bu nedenle ve her iki adamın da ma­
son olmasından ötürü m a s a l a masonik bir şekil verilmesine k a r a r ve­
rildi. Mozart, Schikanader'i, o dönemde masonik sembolizmin u s t a s ı
ve Viyana'daki locaların saygın Büyük Üstadı, bilgin Ignaz von Born
ile tanıştırdı. Büyük bir olasılıkla von Born, onlara inisiyasyon ile ilgili
detaylı bilgiler verdiği gibi, 1731 yılında Terrasson'un yazdığı Sethos
isimli kitabı okumaların önermiştir. Bu fransızca kitap Antik Mısır'ın
inisiyasyon törenlerini a n l a t m a k l a k a l m a m ı ş ondokuzuncu yüz yıla
k a d a r b u k o n u d a bilimsel bir referans kitabı da olmuştur. Söylenen
odur ki, b u k i t a p o dönemde Viyana'daki t ü m localarda b u l u n d u r u l ­
m a k t a idi. (20) Operanın planının ve ana hatlarının Sethos'dan çok et­
kilenmiş, ü s t ü n d e çok çalışmış olan von Born ü s t a d ı n h a s t a yatağının
başında hazırlandığını d ü ş ü n m e k yanlış olmaz. Kuşkusuz libterrotun
yazarı (veya yazarları) Sethos'un dışında Apuleius, Diodorus, Sicutus
ve Lucian'm yazılarını da okumuşlardı. Operanın çalışmaları sırasın­
d a B o r n öldü. Ancak gerek Schikaneder'in gerekse Mozart'ın "Sihirli
F l ü f ü n en önemli Masonik karakteri olan Güneş Tapmağı Rahibi Sa­

(8) Bir çok yazar Schikanader'in başarısız bir Mason olduğu ve sorumsuz davranış­
ları nedeni ile kısa bir süre dernekden kovulduğu konusunda hemfikirdirler. Hat­
ta Challey, onun locadın 4 Mayıs 1789'da kovulduğunu ve ustad derecesineyük­
seltilmediğini söyler.

(9) "Sihirli Flüt" orjinali Almanca olan ilk operadır.

76
rastro'yu ü s t a d l a n Ignaz vorı Born'la özdeşleştirmeleri çok belirgin­
dir. H a t t â M.A. Zille'nin 1866 yılında yayınlanan masonik bir yazısın­
d a Schikaneder'in operadaki karakterlerinin gerçek k a r a k t e r l e r oldu­
ğu, Prens Tamino'nun İmparator II. Josef i, sevgilisi P a m i n a ' n m Viya­
nalıları, Sarastro'nun Ignaz von Born'u ve Gece Kraliçesi'nin de Krali­
çe M a r i a Theresa'yı simgelediği s a v u n u l m a k t a d ı r .
"Sihirli Flüf'ün. librettosuna karışmış olan bir b a ş k a m a s o n dO) ise,
d r a m a t u r g , h u k u k ç u ve minerolojist d D olan, Giesecke adıyla t a n ı n a
J o h a n n Georg Metzler'dir (8) O dönemde kendisi, S c h i k a n a d e r ' i n
k a d r o s u n d a oyuncu idi. 1789 yılında, yine Wieland'ın C i n i s t a n kita­
b ı n d a n aldığı Oberon der Elfenkönig isimli masalı librettoya dönüş­
t ü r m ü ş t ü . H e r n e k a d a r librettoyu Schikaneder imzalamış ve prodük­
siyonu gerçekleştirmiş olsa da, onun yalnız metindeki gülünç bölüm­
leri, h a t t â yalnız Papageno'nun partisyonlarını yazdığı, b u n a kar­
şılık geri k a l a n ı n ı n Giesecke t a r a f ı n d a n oluşturulduğu, ı s r a r l a Gie­
secke'nin kendisi ve bazı araştırmacılar tarafından savunulmaktadır.
d2) Gerçekden de P a p a g e n o ' n u n p a r t i l e r i n i n r u h u geri k a l a n ı n d a n
önemli farklılıklar gösterir.
Bu d u r u m d a , librettonun von Born'un yönlendirmesi ve Mozart'ın gö­
zetimi altında Schikaneder ve Giesecke'nin anonim eserleri olduğunu
söylemek y a n l ı ş m ı olur, acaba? A m a m a s o n i k bölümlerde b u dört
a d a m arasında en çok Mozart'ın etkili olduğu savı çok yanıltıcı olmaz.
Çünkü, h e r n e k a d a r von Born masonik açıdan k o n u n u n u s t a s ı ise de,
b u çalışma sırasında bir hayli h a s t a olduğunu, Schikaneder'in çok da
başarılı bir m a s o n i k h a y a t ı olmadığını, Giesecke'nin ise o dönemde
mason olup olmadığı konusunda kuşkular olduğunu, d3) b u n a karşılık
Mozart'ın çok düzenli bir m a s o n olduğunu biliyoruz.

OSİRİS EFSANESİ
B u r a d a duralım ve "Sihirli Flüf'ün librettosunu irdelemeyi s ü r d ü r ­
m e d e n önce, Antik Mısıra uğrayalım ve Osiris ile İsis efsanelerine,
b u n l a r ı n inisiasyon törenlerine özet olarak bir göz atalım. Ç ü n k ü Ig­

(10) Giesecke 'nin 1790'lı yıllarda mason olduğuna dair elimizde kanıt yol. İsimli tel­
lerde çok daha sonra görülüyor.
(11) Giesecke ileriki yıllarda Viyana'dan ayrılıp Dublin'e göçmüş ve bu arada üni­
versitede mineroloji profesörlüğü yapmıştır.
(12) Bu sav 1951 yılında Egon KOMORZYNSKI'nin Schikaneder hakkındaki ince­
lemesine çürütülmeye çalışılmıştır.
(13) James Stevens CARL, "Zur gekrönte Hofnung" Locasının 1790 yılındaki ülke
listesinde, Mozart'la birlikte, Giseke'nin de isminin olduğunu yazıyor.

77
naz von Born'nun yadsınamaz araştırmaları ve yönlendirmeleri ile ge­
rek 18.yüz yıl Masonluğu, gerekse "Sihirli Flüt" bu kültürden yoğun
bir şekilde etkilenmiştir.
C i h a n g i r G E N E R (9) Ezoterik Doktrinler T a r i h i k i t a b ı n d a ­ H a n s
S t e p h a n S t a n t e s s o n ' d a n alıntı ile­ Osiris 'in ö y k ü s ü n ü şöyle anlat­
m a k t a d ı r : Atlantis 'de rahipler, kendi güçlerini arttırmak için (tek
tanrılı) ana dini yozlaştırmayı kendi çıkarlarına uygun bulmuşlardı.
(Bu) O s i r i s ' i n o r t a y a çıkışına k a d a r s ü r d ü . N a a c a l t a b l e t l e r i n d e n
ikisi, g ü n ü m ü z d e n 22 bin yıl önce Atlantis'te doğan b u b ü y ü k dehâya
ayrılmıştır. Tabletlere göre O s i r i s genç yaşında doğduğu yeri terk
ederek Mu'ya gitti ve burada "Bilgelik Okullarından birine girdi.
"Ustad rahip ve kutsal kardeş" unvanını alıncaya kadar burada kalan
O s i r i s , dini bir reform başlatmak göreviyle ülkesine geri döndü. Yoz­
laşmış Atlantis dinine ve rahipler sınıfına karşı kavas açan O s i r i s ,
güçlü kişiliği ile halkı da yanına aldı ve yozlaşmış rahipleri, itibarını
yitiren mabetlerden temizledi. Ölünceye kadar ülkesinin ruhanî lideri
olan O s i r i s , kendine teklif edilen imparatorluk unvanını redetti. Öl­
dükten sonra izleyenler ve rahip kardeşleri onun anısına, yaydığı dine
"Osiris Dini" adını verdiler. O s i r i s adının Mısır'a Hermes
(Toth I ldris) tarafından getirildiği, ancak zaman içinde bu dinin yoz­
laşması ile Osiris'ı'/ı de ilkel tanrılardan biri haline dönüştüğü sanıl­
maktadır. "
B u n a kardışılık M ı s ı r T a n r ı K r a l l a r ı n E f s a n e l e r i n e (veya Ölüler
Kitabı) göre ise, Osiris'den önceki t a n r ı l a r ölmemişler, a m a insanla­
rın o n l a r a m i n n e t d u y m a m ı ş olmalarından, onların öğretilerini be­
nimseyip uygulamamış olmalarından ötürü, yorgun, u m u t s u z ve cesa­
retleri kırılmış olarak gökyüzüne dönmüşlerdir. Aralarında yalnız da­
h a insalcıl bir tanrı olan, acıyı ve ölümü onlarla paylaşmayı kabul eden
O s i r i s insanları eğitmeyi başarmıştır. İyiliksever ve bilge bir h ü k ü m ­
d a r o l a r a k d a a n ı l a n bir y a n d a n karısı ve aynı z a m a n d a kızkardeşi
olan Isis 'in büyüleyici güzelliği, öte y a n d a n kendi bilgisiyle h a l k ı n o
z a m a n a k a d a r t a n ı m a d ı ğ ı uygarlığı onlara s u n m u ş t u r . I s i s o n l a r a
toprağı işlemeyi, buğdaydan u n ve ekmek yapmayı; O s i r i s ise savaşla­
r a son verip, ü z ü m ve a r p a y e t i ş t i r m e y i , ş a r a p ve b i r a y a p m a y ı ,
m â d e n l e r i işlemeyi, s a n a t ı ve zanaati, adaleti öğretmiştir.
Yönetiminin 28. yılında O s i r i s , acımasız bir t a n r ı olan kardeşi Seth
tarafından öldürülür. Habeş kraliçesi Aso'nun verdiği danışıklı bir şö­
lende Seth, 72 taraftarı ile birlikde, özel olarak O s i r i s için hazırlattığı
çok süslü bir sandığa onu hileyle kapatmayı başarır. D a h a sonra Nil'e
a t ı l a n s a n d ı k T a n i s boğazından geçerek Akdeniz'e çıkar, Fenike'de
Biblos kentinde, bir firavun inciri ağacı altında karaya vurur. Ağaç bü­
yüyüp gelişerek sandığı içine alır. Bir gün bu ağacı görüp hayran kalan
Biblos kiralı onu kestirerek sarayına s ü t u n yaptırır.

78
İ s i s ise, önce y a s a b ü r ü n ü r ve sonra sandığı a r a m a y a başlar. Sandığın
başına gelenleri öğrenince Biblos kentine gider. Kıraliçe ile yakın dost­
luk k u r a r ve içinde ne olduğunu bildiği s ü t u n u ondan ister. S ü t u n u n u
kırıp sandığı açan İ s i s Osiris'in cesedine ile beraber Mısır'a geri döner
ve onu gizler. Efsanede b u n d a n sonra S e t h ' i n avlanırken sandığı tek­
r a r nasıl bulduğunu, Osiris'in cesedini 14 parçaya ayırarak t ü m Mısır
ülkesine nasıl dağıttığı, İsis'in a r a m a işine yeniden giriştiği, bir balı­
ğın y u t t u ğ u ü r e m e organı dışında t ü m parçaları bulduğu ve cesed üze­
rine yaptığı sihirli törenle onu t e k r a r h a y a t a d ö n d ü r d ü ğ ü n ü anlatır.
Yeniden y a ş a m a dönmesine karşı O s i r i s , y e r y ü z ü n d e k a l m a z , "batı
bölgesi veya aşağı bölge" denen K h e t ­ A m e n t i ' n i n , yâni bedenden ay­
rılan r u h l a r ı n gittiği bölgenin kralı olur. B u a r a d a İsis, ölü Osiris'den
sihirle hamile k a l m a yolunu bulmuş ve Horus isimli bir oğula sahip ol­
m u ş t u r . H o r u s , D e l t a ' n ı n b a t a k l ı k l a r ı n d a gözlerden u z a k b ü y ü r ve
amcası S e t h ile nasıl b a ş a çıkacağı kendisine öğretilir. H o r u s , kendi­
sinin O s i r i s ' i n yasal oğlu olduğunu kanıtlayabilmek ve babasının öcü­
n ü a l m a k için amcası ile yıllarca dövüşür. Sonunda onu altederek an­
nesi İsis'e teslim eder. A m a tanrıça öç a l m a k yerine Seth'i bağışlar.
S e t h boş d u r m a z , b u r kez H o r u s ' u n gayrimeşru olduğu, bu nedenle
t a h t üzerinde h a k k ı olmadığı savı ile tanrıları mahkemeye çağırır. Bu
doğum şekli ve gayri m e ş r u l u k savı b a n a A z i z M e r y e m ' i n K u t s a l
R u h ' d a n İ s a ' y a hamile kalmasını çağrıştırıyor. M a h k e m e 80 yıl sürer,
sonuçta H o r u s , O s i r i s ' i n oğlu olarak tanınır.
B u r a d a ş u d a eklenmelidir ki, operadaki S a r a s t r o k a r a k t e r i O s i r i s
ile, Gece Kraliçesi karakteri ise S e t h ile de zaman zaman özdeşleştiril­
mişlerdir. (10)
İşte M o z a r t ' ı n Sihirli F l ü t operasının, birinci perdesinin bir bölümü­
n ü n , ikinci perdesinin t a m a m ı n ı n geçtiği kutsal alandaki güneş tapı­
nağında adı sıkça geçen O s i r i s ve İsis'in efsanelerini ÖLÜLER KİTA­
B l ' m d a anlatılan (11­12­13) çok kısa özeti b u d u r .
Mısırologlar Osiris'deki nesnel ve dinsel ikileme dikkat çekmektedir­
ler; O s i r i s bir tanrıdır; a m a O s i r i s aynı z a m a n d a bir ölümlüdür, y â n i
insandır. T a n r ı s a l kişiliği ile, bazı özelliklerini bir k e n a r a koyarsak,
Mısır tanrıları öğretisindeki geleneksel yerini almıştır. Nesnel kişilik
ise, ölümlü i n s a n a dinsel, h a t t â t a n r ı s a l özellik k a z a n d ı r m a k t a d ı r .
Osiris'in k a d e r i n d e ­sıradan h e r i n s a n d a olduğu gibi­ ölüm vardır.
Osiris'in sayesindedir ki, i n s a n kişi olarak t a n r ı k a t m a yükseltilmiş­
tir. O dönemden kalmış birçok metinden edinilen izlenim, Mısırlı'nın
da Osiris'i, öncelikle etten­kemikten tarihî bir kişilik olarak t a n ı m ı ş
ve inanmış olmasıdır. O halkın tanrısıdır. Osiris'in kimliğinde, insan
beyni ölümden ölümsüzlüğü, d a h a sonra da tanrılaşmayı b u l m u ş t u r .
(10)

79
İNİSİYASYON

Şimdi b u kez O s i r i s r a h i p adaylarının inisiasyon törenlerine de bir


göz a t m a k ve operadaki benzeri törenle k ı y a s l a m a k için s a n ı r ı m ge­
rekli olacaktır.
ÖLÜLER KİTABI'nın anlattığına göre Osiris töreni şöyle bir ritüel iz­
ler: (9 ve 15)
Adayın gözleri bağlanır, dişiliğin simgesi İsis'in y ü z ü örtülü heykeli­
nin önüne gelinir ve adaya "Zaaf sonucu mu, yoksa çıkar beklentisiyle
mi?" gelindiği sorulur, eğer beklentilerle geldi ise sonunun ölüm olaca­
ğı belirtilir. Adayın bulunduğu yerdeki mabedin kapısında biri kırmızı
biri siyah iki s ü t u n vardır. Osiris'in n u r u n a erişmek için kırmızı sütu­
n a u l a ş m a k gerektiği, siyah s ü t u n u n ölümü simgelediği açıklanır.
B u r a d a bir t ı r n a k açıp J a c q u e s Chailley (16) 'in, m a s o n mabetlerinde
de b u l u n a n bu iki s ü t u n u n , ezoterik yapısı bağlamında temel ikilemi­
ni, h a n g i simgelerle sıraladığına b a k m a k ilginçtir:
JAKİN BOAZ
Osiris İsis
Erkek Dişi
Güneş Ay
Gündüz Gece
Ateş Su
Altın Gümüş
Etken Edilgen
3 5
Kırmızı Siyah veya beyaz
Aydınlanmak Konuşmak
Boğa b u r c u İkizler b u r c u
14
H i r a m Masonluğu Mopses( )öğretileri=
geleneksel e r k e k masonluğu dişil m a s o n i k u y g u l a m a
B u k ü ç ü k s a p l a m a d a n sonra, adayımızın y a ş a m a k t a olduğu macera­
ya dönelim: Kendisini bekleyen tehlikelere karşın, devam etmekte ka­
rarlı ise, gözleri açılarak dış avluda bir hafta kalır ve r u h u temizlenir.
Söz gelimi kendisine et verilmez, basit yiyeceklerle yetinir, bedensel
keyiflerden u z a k t u t u l u r .

(14) Mopses: Kuşların hareketlerine bakarak geleceği söyleyen kâhin.

80
Bir hafta sonra a d a y gece yarısı, iki r a h i p tarafından bir dizi heykel,
bir m u m y a ve bir iskeletin bulunduğu loş bir yeraltı koridorundan ge­
çirilir. Dehlizin sonunda dibi görülmeyen bir kuyu, soruları doğru ya­
nıtlayamayan adayın sonu olur. Sınavı b a ş a r a n aday, başının ü s t ü n d e
zor farkedilebilen dik bir merdivenden çıkarılarak b ü y ü k bir salona
alınır. (13) ü5)
İçinde 22 dev heykelin ve her bir heykelin altında 22 temel gizi simge­
leyen harfler ve sayıların b u l u n d u ğ u bir görkemli salonda a d a y a b u
sayıların ve harflerin sırları verilir. Ö r n e k olarak b u r a d a " 1 " sayısı
tanrıyı, "A" harfi ise onun yeryüzündeki yansıması olan i n s a n ı n sim­
gesidir. Aday, kendisini gelecekde bekleyen tehlikeler için t e k r a r uya­
rılır ve devam edip etmiyeceği sorulur. Aday istekli ise yapay alevler
saçan bir odaya girer, y a n m a m a k için b u r a d a n hızla geçer ve içi su do­
lu derin, k a r a n l ı k bir h a v u z a gelir. B u r a d a k i su sınavı h e r ne k a d a r
"suda boğulmak tehlikesi" ile karşılaşmak ise de, bu Hristiyanlıktaki
v a f t i z olayını, h a t t â bir ölçüde İslâmdaki a b d e s t a l m a olayını, y â n i
r u h s a l ve fiziksel a r ı n m a y ı çağrıştırıyor. Yüzerek geçtiği h a v u z d a n
sonra içinde rahatlatıcı bir müzik çalan, içki ve çıplak güzel kadınların
b u l u n d u ğ u bir y a t a k odasına a l m a n aday, b u güzellikler k a r ş ı s ı n d a
kendine h â k i m olamadığı takdirde ölünceye k a d a r bu odada hapis ka­
lır. Kendine h â k i m olmayı b a ş a r ı r ve s u n u l a n güzellikleri redederse,
a d a y B ü y ü k K u r u l a t a k d i m edilir.
B a ş rahibin başkanlığındaki Büyük Kurul, içinde O s i r i s ile kucağın­
da H o r u s ' u taşıyan Isis'in dev heykellerinin bulunduğu ve t a b a n ı si­
y a h ve beyaz taşlarla döşeli bir salonda adayı kabul ederler. B a ş r a h i p
adaya sır s a k l a m a yemini ettirir ve kelimeyi vererek onu çırak r a h i p
ilân eder. B u r a d a da kucağında oğlu Horus'u taşıyan İsis heykeli ile,
kucağında Hz. İsa'yı taşıyan Aziz M e r y e m betimlemelerinin benzer­
liği d i k k a t çeker.
Böylece çırak r a h i p için u z u n bir öğrenim dönemi başlar.
Ö L Ü L E R KİTABI b u n d a n s o n r a bir r a h i b e u y g u l a n a c a k üstad
rahipliğe yükseliş ritüellerini de a n l a t m a k t a d ı r . B u n a girme konu­
m u z u n iyice dışında olduğundan, ancak Osiris öğretisinin çok önemli
bir u n s u r u n u içerdiği için b a ş rahibin, ü s t a d adayına yemin ettirme­
den önce, söyledikleri _ k ı s m e n b u r a y a alınmıştır: "... bundan önce sa­
na küçük sırlar, yâni İsis'in sırları verildi. Şimdi ise Osiris'in sırla­
rını, büyük sırları öğreneceksin. Tanrı O s i r i s , kendisini, karısı İ s i s
ve oğulları H o r u s 'dan oluşan bir üçlemedir. O s i r i s , yaşamın yaratı­

(15) lnisyasyonun bundan sonraki bölümlerinde sayın GÖK ile sayın TEZCAN ve
GENER arasında ufak ayrıntı farklılıkları vardır. Ben sayın TEZCAN ve GE­
NER'in anlatımını buraya aktardım.

81
cısını, İ s i s onun dişil ve üretken yönünü, H o r u s ise tanrısal öğretiyi
ve maddî dünyayı temsil eder. Tanrı bir bütündür ve tektir. Bu üçe bö­
lünme onun bir zayıflığı değil, mükemmelliğidir. Bu yüce varlıkdan
çıkan insanlar da birer OLUMLU tanrıdırlar. Olgun insanlar ise, Yü­
ce Tanrıya ulaşmalarına çok az kalan ÖLÜMSÜZ İNSANLAR­
DIR...". Yine b u r a d a söylenenler bende O s i r i s ile İ s i s diyalektiğinin
vurgulanması ile hristiyan dinindeki "Baba, Oğul ve Kutsal Ruh" üçle­
mesinin çıkış noktası gibi bir izlenim y a r a t m a k t a d ı r .

LİBRETTO
Antik Mısır ve O s i r i s ile ilgili b u özet, bize librettonun masonik, irde­
l e n m e s i n e d e v a m e t m e k için yetecektir. Artık o n u n içeriğine t e k r a r
dönüp bazı m a s o n i k sahneleri gözden geçirebiliriz.
Birinci perde gerek prens Tamino, gerekse sevgilisi P a m i n a için ikinci
p e r d e d e gerçekleşecek inisiyasyona bir hazırlıkdır. Opera, silâhsız
olarak P r e n s Tamino'nun ormanda bir yılanla karşılaşıp imdat çığlık­
ları atması ve sonra d a korkudan düşüp bayılması ile başlar. (16) Maso­
nik olarak, bu sahnede prensin silâhsız olması dışardan gelecek tehli­
kelere karşı henüz hazırlıksız ve deneyimsiz olduğunu, korkup bayıl­
m a s ı ise, i n s a n ı n yeni bir y a ş a m a t e k r a r başlıyabilmesi için ö l ü m ü n ü
simgeliyor, diye y o r u m l a n m a k t a d ı r . (18) Tamino'nun geçmişi ile ilgi­
li, doğulu bir prens olmasımn dışında ne operanın başlangıcında, ne de
d a h a sonra hiç bir şey bilmiyoruz. Bu, onun geçmiş yaşamının bizi ilgi­
lendirmediği, bizi ilgilendirenin prensin ayılması ile birlikde başlayan
yeni y a ş a m ı olduğunu gösteriyor. Operayı izleyenler hatırlayacaklar­
dır, bu t ü r d e bir bayılma ve t e k r a r ayılma olaya, birinci perdenin orta­
larında p r e n s i n sevgilisi P a m i n a ' n m da b a ş ı n d a n geçmektedir. Gerek
prensin gerekse Pamina'nın bayılmaları ile k u r u l a n masonik bağlantı
bir hayli zorlamalıdır. B u konuda bir başka sav ise şöyledir: "Gerçekler
anlatıldıkları veya görüldükleri gibi değillerdir. Bu nedenle operanın
başı ile devamı arasında varmış gibi görülen ikilem aslında yanılgıdan
gerçeğe geçiştir." (19) B a n a göre bu sav da zorlamadır çünkü, yukarı­
da da belirttiğim gibi, libretto önce sâdece bir m a s a l olarak d ü ş ü n ü l ­
m ü ş ve öyle de yazılmaya başlanmışdı. Ancak d a h a sonra aynı konu­
n u n bir b a ş k a y a z a r tarafından da yazılıp Viyana'da oynanmaya baş­
ladığı öğrenilince, k o n u n u n akışı değiştirilmiş ve yapıta masonik ağır­
lık sokulmuştur. Bu nedenledir ki, k o n u n u n başı ile devamı a r a s ı n d a
b ü y ü k bir ikilem vardır.

(16) Operada Tamino'ya, her ne kadar adı Mısır adı ise de, Japon görüntüsü verile­
rek ek bir egzotik vurgulama yapılmıştır (22).

82
Yılandan korkup bayılan prens Tamino ayıldıktan sonra, yılanın öldü­
r ü l m ü ş olduğunu görüp, k u ş avcısı Papegeno ve Gece Kraliçesi ile tanı­
şır. Kraliçenin güzel kızının kötü kalpli bir sihirbaz tarafından kaçırıl­
dığın öğrenir ve kendisine yardımcı olarak verilen bilge üç çocuğu, si­
hirli flüt ve papegeno'yu da y a n ı n a a l a r a k kızı k u r t a r m a k üzere yola
çıkar. Sonuçda, k e n d i s i n e r e h b e r o l a r a k verilen ü ç bilge çocuk ile
prens, Güneş Tapınağının bulunduğu koruluğa ulaşırlar. Koruda, üs­
t ü n d e "Aklın Mabedi" yazılı m u h t e ş e m bir mabet ile mabedin sağında
ve solunda iki mabedin d a h a sütunları gözükmektedir. B u n l a r d a n bi­
r i n i n ü s t ü n d e "Mantığının Mabedi", diğerinin ü s t ü n d e "Doğanın
Mabedi" yazmaktadır. Tamino ile ellerinde g ü m ü ş palmiye dalları ta­
şıyan bilge:
Ü ç ç o c u k : Gel Tamino! diyorlar,
T a m i n o : Beni nereye götürüyorsunuz?
U ç ç o c u k : Bilgeliğin tapınağına. Bu yol seni amacına ulaştıracak­
tır. Ancak, genç adam (bu amaç için) bir erkek gibi çaba
göstermek gerekir. Bunun için söyleyeceklerimize iyi ku­
lak ver: Güçlü, sabırlı ve ketum ol.
T a m i n o : Sevgili çocuklar önce bana deyin, Pamina'yı kurtarabi­
lecek miyim?
U ç ç o c u k : Biz bunu sana söylemeyiz. Güçlü, sabırlı ve ketum ol! Kı­
sacası erkek ol! Böylece zafere ulaşacaksın.
(Uç çocuk kaybolurlar)
Tamino : Bu çocukların akıl dolu öğretileri sonsuza dek kalbime
kazılmalıdır. (17)
Dikkat edersek, artık b u r a d a olay bir masal olmaktan çıkıp yerini ma­
sonik öğretiye bırakıyor. B u diyalogdaki üç çocuk bir m a s a l k a h r a m a ­
nı gibi değil, inisiye edilmiş erişkin erkekler gibi konuşuyorlar ve ada­
yın ilk sorgulanmasını y a p a n üç üstadı simgeliyorlar. Aynen onlar gibi
bu üç çocuk da, prense geçireceği sınavlardan önce ilk öğütleri vermek­
tedirler ve onu mabede yönlendirmektedirler. B u n a karşılık p r e n s de
kendisine verilmek istenen mesajı almıştır...
E t r a f ı n a b a k m ı p gördükleri k a r ş ı s ı n d a ş a ş ı r a n p r e n s , şöyle d e v a m
eder:
T a m i n o : Ben neredeyim? Ne gelecek başıma? Tanrıların evimi bu?
Akılla, emekle birleşiyor sanat. Emek verilirse, tembellik

(17) Librettodan bölümler, Saadet îkesu ALTAN'ın hazırlayıp Yücel ERTEM'in ye­
niden düzenlediği Türkçe çeviri ile EMİRecords Ltd'nin CD'sine ek kitapdaki
Almanca'dan alınmıştır.

83
sona erer, akıl yitirmez denetimini. İyi niyetle, şerefle ve saf
olarak geldim buraya; çekinmeden kapıdan içeri gireyim.
Koro : Çekil!
T a m i n o : Çekilmek mi? Hayır denerim şansımı.
(Diğer kapıya gider)
Koro : Çekil!
T a m i n o : Bu yol da kapalı. Şurada bir kapı daha var. Girebilirim
belki.
H e n ü z inisiye edilmediği için Tamino ­aynen m a s o n i k t e k r i s törende
olduğu gibi­ h e r iki k a p ı d a n da kovulur.
(Ortadaki kapıyı çalarken kapıda yaşlı bir rahip görünür)
Sözcü : Yabancı arzun ne senin? Kutsal yerde işin nedir?
T a m i n o : Aşkım ve erdemimdir sebep.
D i k k a t edilirse T a m i n o ' n u n cevabı b u r a d a P a m i n a değil, "aşk ve er­
demdi. Ritüelik bir konuşmaya o da ritüelik katılmaktadır. Burası ar­
tık s a h n e değil bir mabettir.
Sözcü : Bu sözler çok anlamlı, ama bunları nasıl bulacağını sanı­
yorsun? Rehberin ne aşk ne erdem, sen kin ve intikam pe­
şindesin.
Tamino Kötüye karşı intikam!
Sözcü Aramızda böyle kimse yok.
Tamino Sarastro burada değil mi?
Sözcü Evet Sarastro burada.
Tamino Bu akıl mabedinde mi?
Sözcü Buranın hâkimi odur.
Tamino Öyleyse her şey sahte.
Sözcü Yoluna geri dönüyorsun demek?
Tamino Evet, dönüyorum şen ve hür. Görmek istemiyorum
mabedinizi.
Sözcü Bana kendini biraz daha anlat, aldatılmışsın sen.
Tamino Sarastro burada yaşıyor. Bana yeter bu.
Sözcü Tatlıysa hayatın, cevap ver ve burada kal! Sarastro ile der­
din nedir?
T a m i n o : Nefret ediyorum.
S ö z c ü i Sebep nedir, anlat bize.

84
T a m i n o : Bir canavar o, bir zâlim.
S ö z c ü : Kanıtla bunu.
T a m i n o : Bedbaht bir kadının sözleri yeter bunu kanıtlamak için...
Nerede o, kaçırdığınız kız? Kurban mı ettiniz onu?
S ö z c ü : Sevgili oğlum bunu sana söylemeye yetkim yok.
T a m i n o : Bu bilmeceyi açıkla, kandırmaya çalışma beni?
S ö z c ü : Yeminim ve görevim susmamı emrediyor.
T a m i n o : O halde ne zaman aydınlanacak bu karanlık?
S ö z c ü : Bir dost eliyle mabede girip aramıza katılınca.
(Sözcü uzaklaşır)
T a m i n o : Ey sonsuz gece, ne zaman sona ereceksin? Ne zaman göre­
cek gözlerim aydınlığı?
Koro : (İçeriden) Şimdi... Şimdi ey genç adam, ya da hiç.
Görüldüğü gibi sözcü (hatip) ile Tamino a r a s ı n d a k i bu k o n u ş m a , so­
r u ş t u r m a n ı n ve ön bilgilendirmenin bir devamıdır, sözcü, prensin Sa­
r a s t r o ile ilgili önyargılarını sabırla dinlemekte ve serinkanlılıkla b u
saygısız yargıyı y u m u ş a t m a y a çalışmaktadır. Tamino, b u n d a n sonra
neler olacağını bilememekle beraber, biran evvel aydınlığa k a v u ş m a k
istemektedir ve rahiplerden "er ya da geç"inisye edileceğini öğrenmiş­
tir.
B u n d a n sonra prens Tamino, sevgilisi P a m i n a ve kuş avcısı Papegeno
birbirlerini bulurlar. İki sevgili birbirlerine olan aşklarını a n l a t ı r k e n
Papageno da k o r k u s u n u dile getirir. Kötü kalpli zenci u ş a k monosta­
tos b u üçlüyü y a k a l a r ve cezalandırılmaları için Sarastro'nun karşısı­
n a çıkarır. Ancak Sarastro onların yerine, sevgilileri ayırmak isteyen
zenciyi cezalandırarak adaletini gösterir ve rahiplere:
"Bu iki yabancıyı mabede götürüp sınava alın. Başlarını örtün, önce­
likle de arınmaları gerekli." diye emir verir.
İki rahip, prens tamino ve kuş avcısının başlarını örtüp y a n d a k i kapı­
l a n d a n birine doğru götürürken, diğer rahipler koro halinde:
"Şayet erdem ve adalet Ulu Yolumuzu şerefle açarsa, Dünya cennet
olacak ve ölümlüler tanrılaşacak." derlerken birinci perde biter.
İkinci perde açıldığı z a m a n karşımıza çıkan dekor, palmiye ağaçlarm­
18
dan( ) oluşan bir korudur. Ağaçların gövdeleri gümüş, yaprakları ise
altındır. Yapraklardan oluşan 18 adet oturacak yer vardır. Her birinin

(18) Palmiye ağacı da, akasya, kestane, ıhlamur, mersin ve defne Kara Avrupasın­
daki localar için masonik değeri olan ağaçlardandır.

85
tepesinde bir piramit ve b ü y ü k siyah bir boynuz vardır. E n b ü y ü k ağaç
ve p i r a m i t ortadaki koltukdadır. Nefesli sazlar ve koro eşliğinde, Sa­
r a s t r o ve r a h i p l e r sahneye girerler. H e r r a h i p bir palmiye dalı taşı­
m a k t a d ı r . Bilindiği gibi palmiye ağacı güneşin ve zaferin simgesidir.
Yapraklı ağaçlar ise Cenneti simgelemektedir. Hatırlayacağımız gibi
g ü m ü ş bu operada d a h a önce birinci perde de kullanılmıştı. Yılanı öl­
d ü r e n nedimelerin mızrakları ve p r e n s e yol gösteren çocukların elle­
rindeki palmiye yaprakları da gümüşdü. Gümüş hem "ay"m hem de di­
şiliğin simgesidir, altın ise hem "_güneş"in hem de erkekliğin simgesi­
dir. Ö n ü n d e b u l u n u l a n t a p m a k I s i s ve Osiris'e a d a n m ı ş olduğu için
her iki cinsiyetin temsil edilmesi doğaldır. 18 koltuğun hazırlanmış ol­
ması, her ne kadar, Paul Netti tarafından onsekizinci derecenin karşı­
tı olduğu savunulmakda ise de, operanın b ü t ü n ü n d e yalnız çırak dere­
cesi işlenmiş olduğundan, bu da zorlama bir savdır. Ortadaki koltuğun
diğerlerinden d a h a gösterişli hazırlanmış olması, doğal olarak locanın
ü s t a d ı m u h t e r e m i d u r u m u n d a olan S a r a s t r o için h a z ı r l a n m ı ş olma­
sındandır. (20)
S a r a s t r o ve rahipler yerini aldıktan sonra m â b e t d e çalışma başlar:
S a r a s t r o : Ey akıl tapınağının ermişleri... Ruhumun bütün temizli­
ği ile, bu günkü toplantımızın büyük önem taşıdığını be­
lirtmek isterim. Kral oğlu Tamino, tapınağın kuzey kapı­
sında bekliyor. (Aslında mason mabetlerinde kuzey ka­
pısı olmadığını biliyoruz. Bu yönün en az ışık alan yön ol­
ması nedeni ile, simgesel olarak kullanıldığı sanılmakta­
dır) (21). Aslında yiğit kalbi, hepimizin nice çabalar ve
zorluklarla elde edebildiğimiz bir şeyi özlüyor. Kısacası
bu delikanlı gecenin duvağını üstünden atarak, yüce ışı­
ğın kutsal ülkesinde girmek istiyor. Burada "duvak", Ta­
mino 'nun gözlerinin bağlı olduğunu belirtiyor. Bu dürüst
gence dostça davranmak, ona yardım için elimizi uzat­
mak bizim için görevdir.
1. R a h i p : Erdemli midir?
Sarastro: Erdemlidir.
2. R a h i p : Susmasını bilir mi?
S a r a s t r o : Bilir.
2. R a h i p : Yardım sever midir?
S a r a s t r o : Yardımseverdir. Eğer onu değerli buluyorsanız, benim
önerime uyunuz.
Sözcü : Yüce Sarastro, senin bilgeliğine saygı duyarız. Ancak,
acaba Tamino, karşılaşacağı çetin sınaclarda başarı ka­
zanabilir mi? Unutmayalım ki o bir prenstir.

86
S a r a s t r o : Daha da ötesi, o bir insandır. Tamino'yu yol arkadaşı ile
birlikde tapınağın avlusuna alın. Onları, erdemin ve bil­
geliğin sınavlarından geçirin.
B u r a d a sözcünün Tamino ile ilgili k u ş k u l a r ı n a ve b u n l a r a k a r ş ı Sa­
r a s t r o ' n u n verdiği karşılığa d i k k a t ediniz. Sözcü o n u n genç ve dene­
yimsiz bir prens olduğunu söylediği zaman aldığı cevap "Ama o herşey­
d e n önce bir insandır" oluyor.
Ve Sarastro'nun emri üzerine sınav devam eder. P r e n s Tamino ve Pa­
pageno iki rahip tarafmadn, o gece kuzey mabedinin önüne getirilirler.
Rahipler h e r ikisine de "bir boru sesi duyuncaya k a d a r hiç k o n u ş m a ­
maları" gerektiğini söyledikden sonra gözlerini açarlar ve y a n l a r ı n ­
d a n ayrılırlar. Papageno, efendisinin davranışlarının t a m aksine çok
k o r k m a k t a d ı r . Bu, m a s o n i k a n l a m d a "tefekkür hücresinin" sahneye
yansıtılmasıdır. Nitekim Gece Kraliçesinin nedimeleri gelip de onları
tehdit ettikleri z a m a n bile Tamino, "Bilge adam, önem vermez cahille­
rin boş lafına" diyerek ketumiyetini, tefekkürünü ve karşı cinse olan
direncini sürdürebilmiştir. B u dirence karşı k o y a m a y a n nedimeler
ayılırlar, yeniden sözcü gelir. Tamino'yu k u t l a r ve her ikisinin de göz­
lerini yeniden b a ğ l a d ı k d a n sonra bir sonraki sınav için götürür.
B u a r a d a , gece ay ışığı altında ve bir gül bahçesinde u y u m a k t a olan
P a m i n a ' n ı n y a n ı n a annesi Gece Kraliçesi gelir. (Gül ve gül bahçesi
operada birkaç kez kullanılmıştır. Gül, İ s i s anlatısının dişil simgele­
rinden biri olduğu gibi Aziz M e r y e m ' i n de çiçeğidir.) Annesine kavuş­
t u ğ u için çok sevinen P a m i n a hayal kırıklığına uğrar. Annesi intikam
ateşi ile t u t u ş m a k t a d ı r . Kızının nasıl olduğunu bile sormadan prensin
görevini yapıp yapmadığını sorar. Ve Sarastro'yu öldürmesi için kızı­
n a bir hançer verir, "Şayet hemen Sarastro'yu öldürmezsen, kızım de­
ğilsin. " der, gider. Oysa P a m i n a ' n ı n böyle bir şey y a p m a y a hiç niyeti
olmadığı halde, yine de annesini bağışlaması için Sarastro'ya yakarır.
B u n a karşılık;
S a r a s t r o : Ben her şeyi biliyorum. Tamino yürekli davranır da sınav­
ları başarırsa, onunla mutlu bir yaşam süreceksin. O zaman annen de
bütün bu yaptıklarındoan utanıp kendi sarayına dönecek. Bu kutsal
yerde hiç yoktur öç denen arzu. Eğer biri düşerse, aşk yeniden yol göste­
rir ona. Sonra bir dost ile elele doyumlu ve mutlu, daha iyi bir yere gi­
der. Bu kutsal yerde herkez dosttur. Hainler barınamaz burada, çün­
kü düşmanlar daima bağışlanır. Bundan ders almayan lâyık olamaz
insanlığa, diyerek " d ü ş m a n a karşı itidalini" gösterir ve gider.
B u n d a n sonra iki r a h i p , gözleri çözülmüş olarak Tamino ile papage­
no'yu getirirler, konuşmalarını öğütleyerek giderler. Güllerle süslen­
miş uçan arabalarıyla üç bilge çocuk yanlarına gelir. Sahneye arabala­
r ı n d a n gösterişli bir sofra indirirler.

87
U ç ç o c u k : Sarastro 'nun ülkesine ikinci kez hoş geldiniz. Sizden alı­
nanlar, flütünüzü ve canlarınızı size geri yolladı. (Burada her ikisinin
de m e t a l eşyalarının d a h a önce geri alınmış olduğunu anlıyoruz) Şa­
yet lütfederseniz bu yemeklerden afiyetle yiyip içebilirsiniz. Üçüncü
• kezkarşılaştığımızda zevk cesaretinizi ödüllendirecektir. Tamino, yü­
rekli ol, amacın çok yakın artık sana. Sen, Papageno, çeneni kapat!
(Burada d a Osiris rahiplerinin inisiyasyonları sırasında gördüğümüz
dünyevi zevklerin s u n u l d u ğ u odayı hatırlamalıyız.)
Kuş beyinli kuşçu Papageno, bir taraftan kendisine s u n u l a n yemekle­
ri afiyetle y e r k e n , diğer taraftan sürekli k o n u ş m a k t a d ı r . Yalnız ağzı
dolu iken konuşamadığı için başarılı bir sınav geçirdiğini zannetmek­
tedir. B u n a karşılık Tamino y e m e k yemez, konuşmaz yalnız flütünü
d9) çalar. H a t t â onu üzmek pahasına, sevgilisi P a m i n a ile bile konuş­
maz ve y a n ı n d a n u z a k l a ş m a s ı n ı ister.
Nihayet u z a k t a n üç kez boru sesi duyulur. Sınavın bu bölümü de bit­
miştir.
(Sahneye Sarastro, sözcü ve birkaç rahip girer.)
K o r o : Ey İsis ve Osiris. Ne mutluluk bu. Karanlık gece yenildi güne.
Yeni bir hayata başlar bu asil genç neredeyse. Çok geçmeden bizden bi­
ri olur tamamen. Ruhu asil, kalbi temiz. Evet lâyık olur o bizlere.
S a r a s t r o : Prens, şimdiye kadar davranışın mertçe ve serin kanlı idi.
Şimdi iki tehlikeli yolun daha kaldı.
Bu da Tamino'nun bu sınavı da başarı ile geçtiğinin anonsudur. B u n a
k a r ş ı l ı k P a p a g e n o ile kimse ilgilenmez, o h a k k ı n ı kaybetmiştir. Ra­
hipler prensesi getirirler. Bu kez onun da gözleri bağlıdır, Sarastro ba­
ğı çözer. İki genç kucaklaşır. Tamino yeni sınavlara gireceği için fazla
zamanları yoktur, vedalaşmak zorunda kalırlar. İki rahip prensesi gö­
t ü r ü r l e r k e n Tamino da Sarastro ile birlikde çıkar. Papageno'nun "Ta­
mino beni yalnız mı bırakıyorsun?" demesi üzerine:
Sarastro : Behey adam, sen sonuna kadar yeraltının karanlık uçu­
rumlarında dolaşmayı hak etmişdin. Ama merhametli
tanrılar cezanı bağışladılar. Gelgelelim ermişlerin tan­
rısal doyumlarını hiç bir zaman tadamıyacaksın.
P a p a g e n o : Ne yapalım, benim gibiler çok. Bana bir kadeh şarabın
zevki yeter de artar bile.

(19) Mitolojiye göre lir ve kaval Hermes tarafından geliştirilmiştir. Bazı yorumcular,
bu operadaki flütü bu çalgıların yerine konulmuş bir saz olarak değerlendirip,
yapıtda Hermetik öğretiye de gönderme olduğunu savunuyorlar.

88
Sözcü : Bu dünyada başka bir dileğin yok mu?
P a p a g e n o : Şimdilik yok.
B u da Papageno'nun b u n d a n sonra hiç bir z a m a n inisiye edilemiyece­
ğinin ifadesidir. Ancak b u n u Papagenoda pek fazla u m u r s a m a m a k t a ­
dır. O, verilen ş a r a p l a ve eş seçilen p a p a g e n a ile y a ş a m ı n d a k i basit
beklentilerine k a v u ş m u ş t u r .
Bir başka sahne: İki büyük dağ. Birinden gürültü bir çağlayan akmak­
tadır.GO) Tepesinde k a r a b u l u t l a r vardır. Diğeri alev p ü s t ü r t m e k t e
olup, ü s t ü n d e kızıla çalan bir gökyüzü vardır. Sahneye, herbirinde de­
mir bir kapı olan büyük kayalar dağılmıştır. Bunların önünde iki k a r a
zırhlı ­yalnız zırhlı değil, "kara zırhlı"­ muhafız d u r m a k t a d ı r . İki ra­
hip, ayakkabıları alınmış ve gayet basit giydirimiş olan Tamino'yu ge­
tirirler.
M u h a f ı z l a r : Zorluklarla dolu bu yolu seçen genç, ateşle, suyla, ha­
vayla ve toprakla tertemiz olacak. Yenerse bir gün o
ölüm korkusunu, toprakdan yükselecektir göğe doğru.
Sonra bu yüksek seviyenin aydınlığında, bulacak ko­
laylıkla Isis'in gizlerini. (21)
Tamino : Korkutamaz ölüm beni yolun sonunda bilgeliğe ulaşa­
caksam. Açın bana korkunun kapılarını, korkutamaz
tehlikeler.
P r e n s t a m sınava b a ş l a y a c a k k e n sevgilisi p r e n s e s de onunla sınava
girmek ister. "Ölümden ve karanlıkdan korkmayan bu cesur kadının
inisye edilmek hakkıdır." diyerek rahipler, onun da Tamino ile birlikte
sınava girmesine izin verdiler. Tamino sihirli flütünü çalar. H e r ikisi
elele önce ateş mağarasına, sonra su m a ğ a r a s ı n a girip çıkarlar. Bu şe­
kilde ateş ve su sınavları sahnede somut olarak gerçekleştirilmiş olur.
Aslında b u sahneye gelinceye değin. Bu iki insan çeşitli kereler hava ve
toprak sınavlarından da geçerler. Ancak bu sınavlar sahnede, yukarı­
da anlatıldığı gibi somut olarak ortaya konulmayıp, daha simgesel an­
latılmışlardır. B u n l a r ı belirtmek için müzik, dekor ve m i z a n s e n d e n
y a r a r l a n ı l m ı ş t ı r . Tamino ve P a m i n o sınavlarını t a m a m l a d ı k l a r ı za­
m a n u z a k t a n koronun sesi duyulur;
K o r o : Zafer! Zafer! Ey soylu çift! Siz yendiniz tehlikeyi. Sizin şimdi
İsis 'in sırları, gelin, girin tapınağa siz.
(Sarastro, çifte tapınağa doğru önderlik eder.)

(20) "Cari de NYS "Société de Musicologie" dergisinin Aralık 1996 sayısında bu çağ­
layan'ın Sazburg'daki Aigenparkmdaki çağlayandan esirlenerekyapıta konul­
duğunu savunmaktadır.
(21) 1836'da bu metnin Hiramın sandukası üstündeki yazıt olduğu ortaya atılmış­
tır. Hemen hemen hiç değiştirilmeden "Sethos"dan alınmıştır.

89
Libretto'nun b u n d a n sonraki bölümünde, kuş a d a m Papageno kendi­
sine yine kendisi gibi bir eş bulur. Adı Papagena'dır. Mutlu olarlar. Ge­
ce Kraliçesi, nedimeleri ve zenci Monastatos, Güneş Tapmağını ve Sa­
rastro'yu ele geçirmek için bir kez d a h a denemede b u l u n u r l a r , ancak
çıkan şimşeğin ortalığı aydınlatması ile yenilirler ve sonsuz karanlığa
m a k h û m olurlar. Güneş çıkar. Sarastro, Tamino, Pamina, rahipler ve
üç çocuk sahneye gelirler. Prens Tamino ve eşi Pamina artık rahip elbi­
sesi giymişlerdir. Çocukların ellerinde çiçekler vardır.
S a r a s t r o : Güneşin nuru sildi geceyi, yok oldu hainlerin gücü.
22
Koro : Selâm size bilgeler ( ~>, Yırtınız geceyi. Şükran sana Osi­
ris, şükran sana İsis. Kuvvet'in zaferi akıl ve güzelliği
sonsuza dek taçlandırdı.
Ve "PERDE!"
Evet, "Sihirli Flüt "operası bu koro ile sona eriyor. Çeşitli araştırma­
cıların ve yorumcuların b u masonik opera ile ilgili çalışmalarından to­
parladığım derlemem de sona erdi. Ancak son noktayı koymadan önce
Pamina'nm, yâni bir kadımn, inisye edilmesi ile ilgili bir kaç cümle ek­
lenmektedir. Librettonun birçok yerinde, Gece Kraliçesi ve o n u n nedi­
melerine gönderme ile, kadın karşıtı yargılar vardır. Örnek olarak bi­
rinci perdenin ikinci yarısında prensin sözcüyle yaptıkları düetde, söz­
cü Tamina'ya: "Seni kandıran bir kadın. Kadın tembeldir; çok konu­
şur. Sen inandın mı bu boş sözlere?" der. Yine birinci perdenin sonun­
da, S a r a s t r o ile prensesin düetlerinde Sarastro: "Kadının önderi er­
kek olmalıdır. Aksi halde şaşırır yolunu kadın." demekdedir. Ancak
bu k a d ı n karşıtı yargılar, onsekizinci yüzyılın, kadını bir süs eşyası,
bir oyuncak olarak görmesinin yansımaları olarak değerlendirilmeli­
dir. B u t a v r a karşı, b u t ü r bir inisivasyonu operasında u y g u l a m a k l a
Mozart, Fransız kardeşleri veya yine Fransız Masonluğunu benimsi­
yen P r a g Locası kardeşleri ile kendince bir sempati dayanışmasına mı
girmişdi acaba? Kişisel olarak, "Sihirli F l ü f ' t e k a d ı n ı n inisiye edil­
mesinin, aşağıdaki şekilde y o r u m l a n m a s ı , d a h a akılcı b u l u n m a k t a ­
dır.

1) Operada, Mısır öğretisi açısından, İsis u n s u r u n u n sürekli o l a r a k


Osiris ile birlikde anılması, yâni erkek u n s u r u n tamamlayıcısı dişi un­
s u r u n sürekli olarak h a t ı r l a t ı l m a s m m sonucu olarak kabul edilmeli­
dir.
2) Masonik açıdan, bilindiği gibi kadına, eşini masonik görevlerini ek­
sizsiz ve aksaksız yerine getirmesi için önder olma işi verilmiştir. Lib­
rettoya göre prenses, sevgilisi Tamino'nun elinden tutar, "Sen nerdey­

(22) Orjinal librettoda bu "Geıveichtene" yani "İnisye edilmişler" olarak geçiyor.

90
sen, ben de seninle olacacğım. Senin rehberinim ben." der ve ona "kor­
k u kapısına" giden yolda öncü olur. B u şekilde kadın kendisine verilen
m a s o n i k görevi y a p a r .
3) K o n u n u n akışı içinde, prensin, masonik ritüelin emrettiği, h e m e n
t ü m a ş a m a l a r d a n geçtiğini görüyoruz. Oysa p r e n s e s T a m i n a , yalnız
mâbetdeki su ve a t e ş sınavından geçiyor. E n azından bize yansıtılan
böyle. Bu nedenle, doğal olarak gerçek a n l a m d a masonik iniasyon ta­
mamlanmıyor. Peki öyleyse n e oluyor? Çok rahatlıkla şu savunulabi­
lir. Kadınların mason mabetlerine alındıkları iki ayrıcalıkdan biri ve­
ya her ikisidir: "Beyaz Gece" ve "Masonik Düğün". K o n u n u n gelişi­
mi içinde, b u n u n bir "Masonik Düğün"ü simgelediği çok d a h a akılcı­
dır.
İşte bu naif ve saçma librettoya masonik açıdan baktığımız zaman, kı­
saca bunları görebiliyoruz. Y u k a r d a a k t a r m a y a çalıştığım sembolizm
gözden kaçırıldığı z a m a n operanın a n l a t m a k istediğini algılamak ola­
naksızdır. Kuşkusuz operadaki masonik öğreti salt librettoda kalmı­
yor. Mozart da, müziğini yoğun olarak masonik u n s u r l a r ı kullanmış,
librettoyu masonik müzikle beslemiş ve bezemiştir. Mozart m e k t u p ­
larında ve müziğinde simgeler şifreler kullanmayı çok severdi. Küçük­
lüğünden beri m a t e m a t i k bulmacaları ve sayı oyunlarına özel yetene­
ği olduğu için "Sihirli F l ü f ' ü n de simgeler ve şifrelerle dolu olması do­
ğaldır. Bunların bir çoğunu kulaklarımızın algılaması olası olmamak­
la birlikte nota kağıdı üzerinde görmek olasıdır. Gerek librettodaki,
gerekse operanın müziğindeki masonik sembolizm, ilk b a k ı ş d a konu­
n u n a r k a s ı n a bir fon oluşturduğu izlenimini verse de, aslında yapıtla
verilmek istenen temel öğe bu sembolizmdir.
O p e r a n ı n m a s o n i k m ü z i k açısından değerlendirilmesi, iyiden iyiye
işin t e k n i ğ i n e g i r m e k olacağından, b u çalışmayı işin u z m a n l a r ı n a
b ı r a k m a k tercih edilmiştir. Yine de ş u n u söylemeliyiz ki, Masonlukla
ilgisi olmayanlar için libretto ne denli "zırva" olursa olsun, aynı kişi­
ler için operanın müziği, Dünya opera tarihinin b a ş yapıtlarından biri­
dir.

KAYNAKLAR

(1) NADİ Nadir, DOSTUM MOZART, Çağdaş Yayınlar­lstanbul 1989, S61


(2) THOMSON Kaltris, MOZARTIN YAPITLARINDAKİ MASONİK ÖRGÜ,
Pencere Yayınları, 1994, S156
(3) HOLMESE, LİFE OF MOZART (1845), London 1921, S279
(4) ANDERSON Emily, THE LETTERS OF MOZART AND HIS FAMILY, New
York 1996, S916­919

91
(5) CHAILLEYJaqu.es, THE MAGIC FLUTE­UNVEILED, Inner Traditions In­
ternational Ltd. 1992, Sy:17,18,30
(6) ÖZGÜ Prof. Dr. Melâhat, SİHİRLİ FLÜTÜN KAYNAK BASAMAKLARI
(makale) SİHİRLİ FLÜT, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Yayınları 1986,
S.­11­13.
(7) DEPPISSH Walter, EIN MOZART­BREVIER MİT BEITRAEN VON LUD­
VIG ESSMAN, GUSTAV KUESS, HANS MASCHMANN UND ENGDAHL
THYGESEN, Im Akazien­Verlag Buss, Hamburg 1956 (Çev. ATAÇ İbrahim)
(8) CHAILLEY, S 16­15
(9) GENER Cihangir, EZOTORİK­BATINÎ DOKTRİNLER TARİHl­Gece yayın­
ları­ 1994 S.­24­38.
(10) CURL, James Steven, THE ART AND ARCHITECTURE OF FREEMA­
SONRY, B.T. Botsford Ltd­London, 1991 S:141.
(11) HOOK Samuel Henry. ORTADOĞU MİTOLOJİSİ (Çev: ŞENEL Alâddin) İm­
ge Kitabevi­1995 S:69­71.
(12) DİNLER TARİHİ ANSİKLOPEDİSİ ­ Gelişimi Yayınları Cilt: III S:537­
539
(13) CHAILLEY Felicien, DİNLER TARİHİ (Çev: TİR YAKİOĞL U Semih) Varlık
Yayınevi ­1952­ Sf:39­41.
(14) MORENZ Siegfried, DIE ZAUBERFLÖTE, Böhlau Verlag ­ 1952 S.­72­77.
(15) TEZCAN Dr. Semih, ANTİK ÇAĞDAN GÜNÜMÜZDE MASONLUĞUN ORİ­
JİNİ, 1997 S.­11
(16) CHAILLETY, Syf 98­99.
(17) GÖK Oktay, ESKİ MISIRDA TEKRİS (makale) Mimar Sinan Dergisi, Sayı:95
S:63.
(18) CHALLET, S.­127.
(19) CURL, s: 143.
(20) CHALLET, S: 233­235.
(21) CHALLET, S: 133.
(22) CURL S: 140

(23) PUBLIG, Maria, MOZART, BİR BİLİNCİN ÖYKÜSÜ, Real Yayınları­lstan­


bul 1993, S 269

92
MASONİK KONULAR

MASONLUKTA REHBERLİĞİN
ÖNEMİ VE DEĞERİ
İsmail H a k l a DEMİRCİ

" B a n a söylersen u n u t a b i l i r i m , şahsî m u t l u l u k ve sosyal yararlı­


gösterirsen anımsayabilirim, lığını en elverişli seviyeye yük­
a m a beni de k a t a r s a n anlarım". s e l t e r e k ona i m k â n s a ğ l a m a k ­
Diyor kızılderili atası... Bu yol tır". Bu güzel ifâdeden anlaşıla­
gösteren çağrının, rehberliğe öz­ cağı gibi, rehberlik kavramı, teori
gü a n l a m ı n a , çeşitli ansiklopedi­ ve pratiği içine a l a r a k ferdin ge­
lerde "Bir topluluğa yol gösteren, lişmesini s a ğ l a m a y ı hedef alır­
iyiyi kötüyü görmesinde yardım­ ken, onun potansiyel gücünü işa­
cı olan veya doğru yolun bulun­ r e t ederek kendi k a d e r i n i şekil­
m a s ı n d a ışık t u t a n " tarifleri ile lendirmeye h a k k ı olduğunu vur­
a ç ı k l a m a getirilirken, T ü r k An­ guluyor, imkân sağlamayı da top­
siklopedisi'nde, M.­.'luğun felse­ l u m u n olgun ve bilgili fertlerine
fesine u y g u n t a r z d a m ü k e m m e l görev olarak yüklüyor. Temel iki
ifâdeler kullanılmaktadır. îlk bö­ dayanağı b a k ı m ı n d a n demokra­
l ü m ü n d e şöyle yazıyor: Rehber­ tik olan bu görüş, aynı z a m a n d a
lik, eğitim, m e s l e k ve psikoloji h ü m a n i s t bir felsefeye d a y a n ­
yönlerinden ferdin potansiyel gü­ maktadır. Camiamızda bu konu­
c ü n ü açığa çıkarıp geliştirmek, n u n h a s s a s i y e t l e ele a l ı n m a ­

93
s m d a fayda vardır. Rehberlerin mosferinden K.­. sofrasına geçil­
görevlerinin tam olarak açıklan­ mesi anında r e h b e r i n i yanında
m a s ı , r e h b e r l i k k u r u m u n u ra­ bulan çırak K.­., sıcak bir ilgi akışı
h a t l a t m ı ş olacağı gibi, ç ı r a k ­ içinde b u güzel a k ş a m ı t a m a m ­
rehber arasındaki bağları da güç­ l a r k e n , çok iyi bir başlangıç d a
lendirecektir. Bize göre bu görev, k e n d i l i ğ i n d e n s a ğ l a n m ı ş olur.
fertlerin ihtiyaç d u y d u k l a r ı ve T â k i b e d e n loca ç a l ı ş m a s ı n a bu
duyabilecekleri konularda yerin­ güzel atmosferin etkisi ile gele­
de ve z a m a n ı n d a y a p ı l a c a k kat­ cek olan çırak K.­.in normal çalış­
kılar şeklinde olmalıdır. Bu kat­ ma ortamına katılması anında
k ı n ı n bir s o n r a k i a ş a m a s ı olan, farklı bir duyguya kapılması do­
fert ve toplum a r a s ı n d a k i talep­ ğaldır. H a t t â , birilerinin kendisi­
ler, ferdin h ü r düşüncesi ve h ü r ne b i r t a k ı m görevleri yüklemesi
i r â d e s i n e bağlıdır. H a t ı r l a y a c a ­ ile, b i r a z ş a ş ı r m ı ş o l m a s ı d a
ğımız gibi, M . . i k y a ş a m ı m ı z d a m ü m k ü n d ü r . İşte o a n d a kendisi­
önemli olayların ilki olarak kabul ni d a i m a "Gölgesiz Gölge" bilinci
edilen tekris törenleri, u n u t a m ı ­ içinde t a k i p e t m e k t e olan rehbe­
y a c a ğ ı m ı z a n ı l a r ı n y e r aldığı r i n i n n â z i k bir şekilde devreye
önemli ve m â n a dolu bölümler­ girmiş olması ile dağınık d ü ş ü n ­
dir. Tören a n ı n d a t ü m locanın il­ celer yön değiştirip, M.­.'hıktaki
gi odağı yeni K.­.e ritüelik tören görev bilincine geçiş s a ğ l a n m ı ş
a n ı n d a y a p ı l a n y a r d ı m l a r , gözü olur. Bu hal aynı zamanda rehber
bağlı aday için r u h u n u n derinlik­ ­ çırak ilişkilerinde "Nasıl başlar­
lerine tesir eden ilk ve en anlamlı sa öyle gider" s ö z ü n d e k i HİK­
yönlendirmedir. M E T kapısını da a r a l a m ı ş olaca­
ğ ı n d a n yeni K.­.in Üs.­.M.­.olun­
Tören sonunda Üs.­.Muh.­.'in, ye­ caya k a d a r devam edecek olan bu
ni çırak K.­. e, doğru M.­. ik bilgile­ k u t s a l görevi, her iki tarafın d a
ri a l a r a k a y d ı n l a n m a s ı için tec­ hoşnut olacağı önemli bir dönem­
r ü b e l i bir Üs.­.M.­.'u r e h b e r ola­ dir. Sevgi ve saygı içinde devam
r a k a t a m a s ı , ritüelik yardım an­ ettiği müddetçe de ışık olarak bil­
layışının son b ö l ü m ü olup, töre­ gi akışına dönüşecektir. Yeni K.­.,
nin de en anlamlı yönlendirmesi bu vefalı bilgi akışını yükseliş dö­
şeklinde sonuçlanır. O a n d a n iti­ nemlerinde d a h a iyi kavrayacak,
b a r e n M/.ik eğitim ve öğretilerin M.­.ik sevgi ve saygısında a r t ı ş
t e m e l direği o l a r a k "REHBER­ hissedecektir. Böylece de bilecek­
LİK K U R U M U " devreye sokul­ t i r ki, M.­.luğun en ideal yönü,
m u ş , bilgilerin kaynağı olan reh­ "Önce ö ğ r e n m e k , s o n r a öğren­
b e r l e r de fiilen göreve b a ş l a m ı ş diklerini d a h a d a mükemmelleş­
olurlar. Törenin heyecan dolu at­ tirerek kendinden sonrakilere

94
aktarmaktır". Ü s t a t rehber bu ol­ rekli bir proses olup, birkaç da­
gunluğa ulaşmış kişidir ve M.­.'ik n ı ş m a o t u r u m u ile yetinilemez".
a h l â k yapısının temsilciliğini fii­ Bu ifadeden a n l a ş ı l a c a ğ ı gibi,
len u y g u l a y a r a k y ü r ü t e n insan­ rehberliğe her zaman ihtiyaç var­
dır. O n u n için h e m önemlidir, dır. H a t t â bu ihtiyaç d o ğ u m d a n
h e m de değerlidir. B u bilinç için­ ölüme k a d a r d ı r d e r s e k s a n ı r ı m
de a y d ı n l a t m a y a çalıştığı Ç ı r a k doğru ifade etmiş oluruz. Mason­
K.­.ini y a r ı n ı n Ü l k ü Mâb.­.ine l u k t a a r a ş t ı r m a ve geliştirme de­
hazırlamak onun en önemli ama­ v a m l ı l ı k a r z e t t i ğ i n e göre h e r
cını teşkil eder. M.­.nun rehbere ihtiyaç d u y m a s ı
doğal k a b u l edilmelidir. Bir
Bilindiği gibi M.­.hıkta yazılı olan M.­. "Artık ben Ü s .­.oldum, rehbe­
k u r a l l a r k a d a r , yazılı o l m a y a n
r e ihtiyacım kalmadı" diyemiye­
k u r a l l a r da mevcuttur. B u n l a r ı n
ceği gibi, bir r e h b e r de "artık be­
öğrenilme şansı, yine, konferans­
nim sorumluluğum bitti" şeklin­
lar şeklinde b u değerli Üs.­. ların
de düşünemez. Ç ü n k ü rehberlik,
t a t l ı sohbetleri içindedir. Onla­
devamlı gelişen bilgiler karşısın­
r ı n ölçülü şekilde ve u s t a c a za­
da sâdece veren değil, alması ge­
m a n t a y i n i ile, s ı k m a d a n sun­
rektiğini de bilen olgunluktadır.
d u k l a r ı bu bilgiler, hepimiz için,
Olaya b u a ç ı d a n b a k ı l d ı ğ ı n d a ,
rehberlik kaynağının ürünleri­
her M.­.diğer K.­.lerin de rehberi­
dirler.
dir. Diğer bir deyimle "Hem öğre­
M.­, luk fikrî yönden bir "Tekâmül n e n h e m de ö ğ r e t e n d i r . Yüce
Olimpiyadıdır". Ç ü n k ü bu mesle­ Mevlânâ'nm deyimiyle "Hem ay­
ğe girmiş olanları, aynı k u l v a r d a nadır, hem de aynaya bakandır".
k o ş a n ve k u r a l l a r a u y a n , yarış­ O halde M .­.ik bilgiler açısından
macılar gibi, belli nizam ve inti­ belli mertebeye yükselmiş K.­.ler
zam içinde t u t m a k t a d ı r . sürekli hazırdırlar. Rehberler
h e r z a m a n kibirli d a v r a n ı ş l a r ­
Bu n i z a m ve intizam ile h a r e k e t
d a n u z a k sevgi dolu öğretileri ile,
halinde b u l u n a n M.­.luk, olaylar
y a r d ı m a h a z ı r oldukları K.­.ini,
k a r ş ı s ı n d a benzer d a v r a n ı ş l a r ı n t e k r i s i n t i h a l a r ı n d a n Kalfalığa
sergilendiği bir beraberliktir. sonra da Üs .­.lığa yükselişindeki
Rehberlikte b u beraberliğin bilgi k a t k ı l a r ı ile destekledikleri gibi,
k a y n a k l a r ı n ı o l u ş t u r a n ve M.­.ik onların iyi birer konuşmacı olma­
gerçeklere ulaşmaya yardımcı ları için K.­.sofralarmdaki konuş­
olan k u r u m d u r . m a l a r ı n d a da örnek teşkil eder­
ler.
Şimdi de, T ü r k Ansiklopedisin­
deki ikinci önemli t a n ı m ı aktarı­ B ü t ü n bunları K.­.lik sevgisi için­
y o r u m . "Rehberliğin görevi, sü­
de sürdürecek olan rehber, onla­

95
rın yükselişinde de onayı alınma­ r ı n d a n alıntıdır ve de örnek bir
sı gereken sorumluluk içindedir. rehberlik görevinin u s t a c a soh­
A n c a k b u y ö n t e m l e r ile M.­.ik bete dönüşmesidir. Ayni z a m a n ­
gerçeğe ulaşılması m ü m k ü n ola­ d a M.­.ik gerçeğin, ideal i n s a n
cağı gibi, r e h b e r U s .­.lar da üzer­ tutkusunun, insan üstü erdeme
lerine d ü ş e n görevleri b a ş a r ı ile u l a ş m a çabasındaki m ü k e m m e l ­
s ü r d ü r m e y e devam edeceklerdir. lik örneğidir.

S ı r a s ı gelmişken, M.­.ik gerçek Bir m ü k e m m e l ö r n e k de, P e k


k o n u s u n d a Ön.­.Bü.­.Üs.­.lardan Muh.­.Raşit T e m e l K.­.'mizden
E n Muh.­. Necdet E g e r a n K.­.imi­ veriyorum.
zin bir yorumuna, rehberliğin çok
yönlü fayda sağlayabilecek nite­ "Masonluk sırtını üç şeye daya­
liklere sahip olduğuna örnek teş­ m ı ş t ı r . Birincisi k ü l t ü r d ü r , n e
kil e t m e s i y ö n ü n d e n d e ğ i n m e k k a d a r kültürlü olursak M .­.kığa o
istiyorum. k a d a r y a r a r l ı olacağımız gibi,
kendi kıymetimizi de o k a d a r art­
" H ü r m a s o n l u k t a şimdiki y a ş a ­ tırmış oluruz. İkincisi gönyedeki
mımız, yüce adalet için bir zemin a h l â k ve erdemdir. Ahlâk ve er­
ve ö l ü m s ü z l ü ğ ü n ilk parçasıdır. demin bulunmadığı yerde vicdan
Bu h a k i k a t e yönelme, yâni ölüm­ ve i n s a n h a k l a r ı n d a n bahsedile­
süzlük kavramı, h ü r masonu mü­ mez. Üçüncü olarak da sevgidir,
kemmel olmaya sevkeder. Ölüm­ diyorum. A m a o n u n b a ş t a geldi­
süzlük olgusu, y a ş a n ı r k e n edini­ ğini d ü ş ü n ü y o r u m . Ç ü n k ü o va­
len erdemler ile kazanılır. Ancak roluşun temelinde vardır. İçimiz­
böyle bir inançla anlayışlı ve se­ de aile sevgisi, vatan sevgisi ve de
vecen i n s a n olunur. Böyle kişi, Allah sevgisi yok ise M.­.luğa ters
iyiyi d o ğ r u y u ve güzeli b u l u r . düşeriz.
M.­.lukta H a k i k a t e u l a ş m a n ı n
yolu, cehalet, doğma ve k a r a n l ı k Bu değerli ifâdelerden sonra ve
düşüncelerden arınmadır. Bu ça­ de sonuç olarak v u r g u l a m a k ge­
b a i n s a n ı akıl ve hikmet'e götü­ rekirse, rehberlik her yönüyle de­
r ü r . Doğru ve yanlışın dengelen­ vamlı bir proses halinde, yaşamı­
m e s i de b u d u y g u ile sağlanır". mız m ü d d e t i n c e d e v a m edecek
Bu ifâdeler engin bilgilere sahip k u t s a l bir görev olarak varlığını
E n Muh.­.Üs.­.ımızm konuşmala­ sürdürecektir.

96
LOCALARDAN HABERLER

Localarda Verilen Konferanslar

LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH

İSTANBUL

İDEAL Ahmet Han, Hilmi Güner, Doğu'dan Yükselen


Selim Ramazanoğlu Ezoterik Öğretisi 23.03.1998
Umut İnan, Kemal Görkey, H. Âli YÜCEL K.­. Ve Kemalist
Cihan Cengiz Türk Kültür ve Eğitim Devrimi 20.04.1998
Neşet Sirman 21 .Yüzyıla Girerken Hâlâ
Masonluğa ihtiyaç Var mı? 04.05.1998
KÜLTÜR Behzat Rızvani Bunları Biliyor Musunuz? 03.04.1998
Ahmet Erman Masonluğun Çağa Ayak
Uydurması 15.05.1998
ÜLKÜ Remzi Sanver, Kaya Özkuş, Spekülatif Masonluğun Düşünsel
Alphan Lodi, Alp Saldamlı, Kökenleri Fikrî Çalışma Gruplarının
Can İlgaz Takdimleri Pitagor 16.04.1998
Yıldırım Baysal, Kudret Uras,
Faruk Sezgin, Cem Türkeş, Dionysos, Orfeus, Eleusis ve
Faruk Dindar Anadolu 16.04.1998
Doğan Güvenç, Bayla Altuğ,
Günay Ersoy, Bülent Şenses Templier Şövalyeleri 30.04.1998
Turgay Beltan, Zafer Kaşka,
Nejat Eralp, Haluk Aksoy Kabbala ve Esseniler 30.04.1998
KARDEŞLİK Behzat Rizvani Bunları Biliyor Musunuz? 12.03.1998
Nusret Semi Felsefî Ve Masonik
Açıdan ATATÜRK 26.03.1998
Şafak Levi Masonluğun Perspektifinde
Yakın Tarihimiz 07.05.1998

97
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH
HÜRRİYET Ergun Önen Gül Sembolizması 05.05.1998
ATLAS Talat Parman Sembollerin Yorumu:
Psikanaliz ve M .­.luk 11.03.1998
Hüseyin Yarsuvat Özel Televizyon Kanalları, Bazı
Hukukî ve insanî Düşünceler 22.04.1998
Yasef Yoaf Fanatizimin Zafer:
"Federik'e Karşı Gregorie 06.05.1998
Maurice Alfandari insan Evren'in Amacımıdır? 20.05.1998
MÜSAVAT Celil Layiktez Ortaçağ'da Localar ve Masonlar 22.05.1998
LİBERTAS Sena Aksü Seyyahat, Turizm ve Masonluk 01.04.1998
Gökhan Uzgören Mozart 15.04.1998
Ahmet Sevil Tolerans Üzerine 29.04.1998
Arif Davran Taşların Gizemleri 13.05.1998
HAKİKAT Yani Demircioğlu Avrupa Parlamentosu 12.03.1998
AHENK Kaya Kerim Ekinci Ezoterik Bilgiler 29.04.1998
Abdülkadir Erengül Masonlar Dışarı Açılabilir Mi?
Açılmalı Mı? 13.05.1998
FAZİLET Naif Timur Prensipler ve insan Hakları 31.03.1998
Reşit Ata Anılarımızı Dolapta Saklamayalım,
Üzerinde Düşünelim 28.04.1998
Taylan Sezer Güzelliğin Anahtarı (Altın Oran ve
Masonluk) 12.05.1998
Ahmet Madenci insan Hakları ve Lâiklik
Açısından Türkiye 26.05.1998
ERENLER Nail Güreli Hoşgörü Üzerine Dış Âlemde
Çeşitli Görüşler 24.04.1998
Barbaros Sağdıç Çağdaş Tasarımda insan Öğesi 22.05.1998
DELTA Seyhan Altıntaş Liderliğin Anahtarı Etkili Konuşma 30.03.1998
Ferhan Dinçer Rehber 13.04.1998
Tamer Ayan Bilgi Çağı Masonluğu 27.04.1998
Naif Timur M.­.luk Prensiplerinin Uygulama
Alanına Konulması 11.05.1998
SADIK DOSTLAR Üstün Korugan Akdeniz ve Dünya 12.03.1998
Haluk Sel Dialarla Dünden Bugüne
Türk Resmi 26.03.1998
ÜLKE Nedim Uzman 18. Yüzyıl Felsefesi 24.03.1998
Tamer Ayan 1726 ingiliz Masonik Belgesi
Hakkında Yorum 21.04.1998

98
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH

Kemal Görkey, Umut İnan,


Cihan Cengiz, Şükrü Türen, Hasan Âli Yücel K.­.ve Kemalist
Mahmut Hatipoğlu Türk Kültür ve Eğitim Devrimi 05.05.1998
ŞEFKAT Umut İnan, Kemal Görkey, Hasan Âli Yücel K.­. Ve Kemalist
Cihan Cengiz Türk Kültür ve Eğitim Devrimi 20.04.1998
Erol Akpulat Güneyden Kuzeye, Doğudan Batıya,
Semboller Arasında
Gezinti­Slaytlı Gösteri 04.05.1998
Aydın Ortabaşı Alevilik Üzerine 18.05.1998
Baki Kadıoğlu Penguen ve Şefkat 01.06.1998
HÜMANİTAS Moris Alfandari insan Evrenin Amacımı? 14.04.1998
HULÛS Lefter Karakaş Büyük Misterler (I) 01.04.1998
Lefter Karakaş Büyük Misterler (II) 15.04.1998
Lefter Karakaş Büyük Misterler (III) 29.04.1998
Lefter Karakaş Büyük Misterler (IV) 13.05.1998
FREEDOM Atilla Pektaş Kardeşlik Sevgisi 02.04.1998
Koray Embil Evrende Hayat ­ Yeni Delillerin
Değerlendirilmesi 16.04.1998
Amil Kunt Yeni Bir Dünyaya Adım Atarken 30.04.1998
DEVRİM Ali Nezihi Bilge Kosmos ve Kaos 11.03.1998
Can Kapyalı içimizden Biri 06.05.1998
Muharrem Kazancı Hakikate Giden Yolda
insan Zekâsı 20.05.1998
PINAR İsfediyar Şefren Gerçek M.­.'luk ve Gerçek İyilik 05.05.1998
İrfan Yazıcı Şefkat 05.05.1998
Osman Ekmekçi Vefa 05.05.1998
SEVENLER Muhittin Söylemezoğlu İnsan, insanlık, Masonluk 20.03.1998
HİSAR Üzeyir Garih M .­.luk ve Yönetim 28.04.1998
Raşit Temel Semboller Ne Diyor? 26.05.1998
ÜÇGEN Kerim Soysal Bir Operanın Oluşumu 08.05.1998
Nusret Semi Felsefi ve M .­.ik Açıdan
ATATÜRK 22.05.1998
ÜÇIŞIK Ergun Zoga Bir Mason'un Vazgeçilmez
Görev ve Sorunları 16.03.1998
Teoman Sükuti Kullandığımız Sözcükler ve
Kavramları 30.03.1998

99
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH

Mahmut Kınav Fark Etmek 13.04.1998


Oktay Gündoğdu Masonik Tarihimizden Bir Kesit:
1909 Yılına Kadar Ülkemizdeki
Masonik Gelişmeler 27.04.1998
GÜN Aktan Okan Masonluk, Erdemler ve
Demokrasi 02.04.1998
ÖZLEM Erol Balkanay Geometri 09.03.1998
Behiç Çağal Sabır 23.03.1998
Hasan Tabakoğlu Çıraklık ve Eğitim 04.05.1998
Temuçin Kocatürk Masonik Teklif ve Tahkikat 18.05.1998
Can Karahasanoğlu Güzellik 18.05.1998
BAŞAK Özgür Polvan Felsefe ve M.­.ik Düşünce 02.04.1998
Reşit Ata M .­.lar Geçmişten Ders Almasını
da Bilirler, Pay Çıkarmasını da 16.04.1998
Neşet Sirman Ritler ve Ritüeller 30.04.1998
İREM Tevfik Türker Roslyn Chapel 20.03.1998
Oktay Barlass Loca Çalışmasında Özgür
Düşünce ve Kutsal inançlar 07.04.1998
Giray Olcay Regius El Yazması 01.05.1998
Yıldırım Ekmekçiler Sembolizm, Masonluk ve
Ezoterizm 15.05.1998
Sinan Gürmen 2000 ya da Yeni Sıfır 29.05.1998
EVREN Yüksel Önür Üç Nokta 12.03.1998
Somer Öneş Hermes Trimegistus'un Yüzleri 21.05.1998
PİRAMİT Ferit Eroltu 19 ve 20. Yüzyıllar Felsefesi 15.05.1998
NİLÜFER İbrahim Yaşar Mısır Tapınaklarından Günümüze
Masonluk 28.04.1998
BURÇ Nusret Semi Masonlukta Gerçek, Hakikat, Hikmet
Kavramları ve 4. cü Sütun 16.03.1998
Tunç Timurkan Türk Masonluğunun Bugünkü
Durumu ve Hedefleri 30.03.1998
Okan Işık 21. Yüzyıla Girerken Masonlukta
Değişiklik Beklentileri 25.05.1998
SEMBOL Nafi Pakel M.­.luğun Üç Ana ilkesi, Dostluk,
Ahlâklılık, Kardeşlik Muhabbeti 09.03.1998
Sahir Talat Akev,
Aktan Okan, Remzi Sanver M .­.'luk ve Demokrasi 23.03.1998

100
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH
Umut inan, Kemal Görkey, Hasan Âli Yücel K.­. Ve Kemalist
Cihan Cengiz Türk Kültür ve Eğitim Devrimi 20.04.1998

GÜVEN Kaya Paşakay Fransada Masonluk 02.04.1998

Mustafa Hür Kazancı, Toplam Kalite Yönetimi ve iş


Murat Özbilen Yaşamını Düzenleyen Esaslar 28.05.1998

MEŞALE Sedat Toydemir Kuzey Sütunu için 5 Dakika 15.04.1998

ANADOLU Raşit Temel Görev ve Görevliler 10.04.1998

Tezcan Demiröz Dinler ve Ahlâk Yasaları Hakkında


Düşünceler 21.04.1998

Erguz Zoga Ahlâk ve Masonik Ahlâk 05.05.1998

SEZGİ Yaşar Özkul Tevazu ve Gurur 14.04.1998

AKIL VE HİKMET Nusret Semi Masonlukta Gerçek, Hakikat,


Dördüncü Sütun 12.03.1998

Alp Orçun Sivil Toplum ve Masonluk 26.03.1998

Alp Ulusoy, Nusret Semi,


Duru Gülen Ey Sevgi, Sen Neredesin? 21.05.1998

Yüksel Önür Üç Nokta 04.05.1998

BOĞAZİÇİ Tamer Ayan Amerikan Masonluğu 06.05.1998

YEDİTEPE Mithat Melen 2 1 . Yüzyıla Girerken


Türkiye Ekonomisi 28.05.1998

GÖNYE ismail Ersevim Masonluk Ruhu 16.03.1998

Şadan Ersoy Hiram Efsanesi Üzerine Yorumlar 13.04.1998

Halil ibrahim Göktürk Kemalizm ve Masonluk 27.04.1998

Neşet Sirman Kadınlar ve Masonlar ­ Masonluğa


Gerek Varmı? 11.05.1998
Tamer Ayan Bilgi Çağı Masonluğu 25.05.1998

G Ü Z E L İSTANBULHamdi Arabacıoğlu Ç.­. M.­. Yemininin Yorumu 22.05.1998

Oktay Gök L.\ Gör.­. Yeminin Yorumu 22.05.1998

Cumhur Şenol Kal.­. M.­. Yemininin Yorumu 22.05.1998

Üstün Gürtuna Üs.­. M.­. Yeminin Yorumu 22.05.1998

GÜNIŞIĞI Fethi Gürdöl,


Volkan Erkam, Cüneyt Kolcuoğlu Sevgi 09.03.1998

Ragıp Göreli Çanakkale Savaşı 23.03.1998

Suha Tuğrul Aksoy insan ve Doğa 20.04.1998

A. Rıza Türker, Ateş Kefeli,


Odhan Şirvancı Operatif ve Spekülatif Masonluk 04.05.1998

101
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH

Aydın Akın, Yalçın Unsal,


Yusuf Çetin Zaman Hayattır 18.05.1998
TANYERİ Nusret Semi M .­.lukta Gerçek, Hakikat,
Hikmet ve 4. Sütun 17.04.1998
Refik Özcan Şarkıların Dilinde Biz 01.05.1998
SADÂKAT Faik Ertener Konuşma Sanatı 10.03.1998
MARMARA Celil Layiktez italya'da Masonluk ve
Karbonalizm 02.03.1998
Tamer Ayan Amerikan Masonluğu 16.03.1998
Ekrem Ülkü Yunus Emre 11.05.1998
DOSTLUK Oktay Karaaslan Meslek Ahlâkı 16.03.1998
Tunç Timurkan Türk Masonluğunun Bugünkü
Durumu ve Hedefleri 30.03.1998
Cüneyt Aydınbaş DOSTLUK 27.04.1998
Fadıl Altop Ölüm ve Düşündürdükleri 25.05.1998
GELİŞİM Ahmet Kiremitçigil Alkol ve Uyuşturucu Bağımlılığı 31.03.1998
Tamer Ayan Bilgi Çağı M.­.'luğu 14.04.1998
Akif Güven Mutluluğa Doğru 28.04.1998
Vitali Güzelbahar İnsan Zekâsının Esaretten
Kurtarılması 12.05.1998
ilhan Gülertan Gönül Penceresini Açmak 26.05.1998
Mehmet Kayhan Kamal 24 Bölümlü Cetvelin
Düşündürdükleri 09.06.1998
ONUR İsmail Pekgün Sevgi ve Melâmilik 17.03.1998
Yüksel Umuter Neo­Operatif, Post Spekülatif 31.03.1998
Koray Dinçol 3. D.­.'nin Ku.\ Ke.­.sinin Kökenleri
Hakkında Bazı Bilgiler 14.04.1998
Erdoğan Fırtınoğlu Hür Düşünce 14.04.1998
Güray Barlass Masonluk ve Renkler 28.04.1998
Esen Ataay Ahilik 26.05.1998
UMUT Reşat Kıran Düşünceden Sevgiye 18.05.1998
YAKACIK Naif Timur M.­.'luk Prensiplerinin Uygulama
Alanına Konulması 09.03.1998
Necati Böke Bir Mesajın Işığında 23.03.1998
KADIKÖY Umut inan, Hasan Âli Yücel K.\ Ve
Kemal Görkey, Cihan Cengiz Kemalist Kültür ve Eğitim Devrimi 20.04.1998

102
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH

GEOMETRİ Ahmet Kalın Tanrı Yasalarından,


insan Yasalarına 25.03.1998
Neşet Sirman M .­.ik Tarih: EKSR 22.04.1998
Emin Armağan Tefekkür Hücresi 06.05.1998
Hasan Arsan L.­. Mücevherleri 20.05.1998
DOĞU Ali Nezihi Bilge KosmosveKaos 24.03.1998
Erdoğan Alkin 1998 İlkbaharında
Ekonomiye Bakış 21.04.1998
Tunç Timurkan
Dışa Açılma 05.05.1998
ÜLKÜM Doğan Güvenç
Ham Taşı Yontmak 24.03.1998
Aktan Okan
M ,­.'luk Erdemler ve Demokrasi 21.04.1998
Remzi Sanver inisiyasyonun Metodolojisi ve
M.­.'luk 05.05.1998
Haluk Sanver Hiram Efsanesi 02.06.1998
UFUK Kemal Gönenç İnsan Hakları ve Hümanizma 06.03.1998
Levent Dirlik Bir M.­.ik Kesit 01.05.1998
Behzat Erdoğan Klâsik Türk Musikisi 15.05.1998
Oğuz Özsayın Düşüncenin Kısa Tarihi Üzerine 29.05.1998
DORUK Yavuz Özkönü, Ziya İmer, Denetlenmesi Gereken Hırslar
Tuncay Doğaner (Zenginlik­Mevki­Kuvvet) 14.04.1998
Ahmet Madenci İnsan Hakları ve Lâiklik
Açısından Türkiye 26.05.1998
ÖRS Hoşcan Tura İnsan Hakları ve Masonlukta
Hak Kavramı 26.03.1998
Tolga Dağlı Çocuk Cerrahisi ve Çocuk Hakları 07.05.1998
Nedret Çetintürk insan ilişkileri 21.05.1998
Nusret Semi Masonlukta Gerçek, Hakikat,
Hikmet Kavramları ve 4. Sütun 04.06.1998
GRANİT Mehmet Hazar Akın Ritler, Oluşumu, Spekülatif
M .­.'luktaki Yeri 13.04.1998
Mehmet Toplar insan Aklının Gelişmesi 27.04.1998
TESVİYE Selçuk Alper Öğretim Birliğinin Tarihsel
Çerçevesi 16.04.1998
Erdoğan Ersever Bu Dilin Ustaları 07.05.1998
SABAH YILDIZI Celil Layiktez Ortaçağ'da Masonlar,
Localar, Loncalar 30.03.1998

103
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH
Ekrem Ülkü Yunus Emre Felsefesi 27.04.1998
Nalf Timur M .­.ik Prensipler ve
İnsan Hakları 25.05.1998
GÜNEY Ali Nezihi Bilge Kosmos ve Kaos 02.04.1998
Kaya Paşakay Fransada Masonluk 30.04.1998
Ahmet Madenci Ev.­. Ul.­. M.­.'ı 14.05.1998
ATAYOLU Şadan Ersoy Hiram Efsanesi Üzerine
Yorumlar 09.03.1998
Vitali Saporta Kardeşlik Sevgisi 23.03.1998
Çınar Şahenk Yaşamın Sınırları ve Ölçüler 04.05.1998
Vedat Raşit Sevig Deizm­Teizm ve M.­.'luk 18.05.1998
ALTAR Nubar Kazanç Masonik Ahlâk 10.03.1998
Mustafa Ünaldı Eğitimin Masonluğa Etkilen 24.03.1998
Ergun Zoga Masonik Ahlâk 21.04.1998
NAR İlker Birdal Masonluğun Toplumsal Yönü 18.03.1998
Kaan Baturay Masonluk ve Bilim 01.04.1998
Talha Gencer Sembolizma 29.04.1998
Cüneyt Tetikkurt Kardeşlik, Gerçek ve Adalet 27.05.1998
YÜCEL Ergun Çobanoğlu Hakikat Yolculuğunda Nereden,
Nereye 02.04.1998
Bülent Şen Köy Enstitüleri 16.04.1998
Cavit Ayçan Masonik Yardımlaşma ve
Dayanışma 30.04.1998
GÜZELLİK Yücel Muh.­. L.­..'si Tıp Bayramı, Türkiye'de
Hekimleri Hekimlik ve Sorunları 19.03.1998
Yavuz Dinar Humanizma 21.04.1998
Taylan Sezer Hiram Efsanesi 05.05.1998
Ahmet Erman Masonluğun Çağa
Ayak Uydurması 02.05.1998
KÜRE Kaya K. Ekinci Teklif ­ Tahkikat ­ Rehberlik 09.03.1998
Naif Timur Masonik Prensipleri ve insan
Hakları 23.03.1998
Alp Oyken Birlikte Geldik, Çalıştık, Tekrar
Buluşmak Ümidiyle Ayrılıyoruz.
Yaşamımızda Daima, bir M.­.'a
Yakışacak Şekilde Davranalım 29.05.1998

104
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH
Mansur Beyazyürek Madde Bağımlılığı 01.06.1998
ÇEKİÇ Osman Kartal M.'. Adap ve Davranışlar 03.03.1998
Ömer Kasu Mozart'ın Yapıtlarındaki
Masonik Örgü 17.03.1998
İlker Güven Atatürk ilkeleri ve Masonik
Değerlendirilmesi 14.04.1998
KOZA Selçuk Onart Niçin Buradayız?
Neler Yapmalıyız? 26.02.1998
Ertem Kalaycıoğlu Masonik Faziletler 12.03.1998
TAŞOCAĞI Tamer Ayan 1726 Tarihli İngiliz Masonik
Belgesindeki islâmi Nüansların
Yorumu 25.03.1998
Hamdi Arabacıoğlu,
Üstün Gürtuna, Kenan Öziç Niçin Burdayız? 22.04.1998
Melih Yonsel Ruhun Mahiyeti ve Masonlukta
Ruh Anlayışı 06.05.1998
Şevki Can Holografik Evren 20.05.1998
MİMAR HİRAM Haluk Bitek Tüm Şaşaası ile Kral Süleyman 29.04.1998
ANIT Mehmet Toplar İnsan Zekâsının Gelişimi 30.03.1998
Ediz Hun Gerçek ve Biz 04.04.1998
Ali Nezihi Bilge Kozmos ve Kaos 27.04.1998
Ahmet Erman Masonluğun Çağa Ayak
Uydurması 11.05.1998
Sinan Çilesiz Kardeş Locaların Çalışmalarından
izlenimler 08.06.1998
KÖRFEZ Necdet Egeran insanlık Işığı 30.04.1998
Cavit Yenicioğlu Masonlukta intizam 28.05.1998
ZEYTİNDALI Celil Layiktez Orta Çağda; Localar, Loncalar
ve Masonlar 27.03.1998
Bora Aykaç Sancaktarın Görev ve
Yetkileri Nelerdir? 24.04.1998
Macit Gökyıldız Masonik Davranış 24.04.1998
Kemal Berkman Kutsal Kitap Emininin Görev ve
Yetkileri 08.05.1998
Fahir Gök, Murat Çağlayan, Türkiye'de Aydınlanma
Hasan Rahvalı, Sinan Şenil Hareketleri 08.05.1998
IRMAK Bilgin Erkan Kemalizm 14.04.1998
Niyazi Ünal Tasavvuf ve Masonlukta Sevgi 28.04.1998

105
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH

Erdal Yıldız Sevgi Üzerine 12.05.1998


Faruk Mikan 19 Mayıs 26.05.1998
IRMAK ibrahim Erentay Harici Âlemde Bir Masonun
Davranışları 31.03.1998

ANKARA
UYANIŞ Enver Bilge,
Faik Korunmuş, Haluk Onat Masonluk Zor Zenaat 20.03.1998
Munis Özer, Yalçın Tuncer,
Cem Solmaz Biz Kimlerdeniz? 06.04.1998
Emin Gürol M .­.'lukta Yazılı
Olmayan Kurallar 15.05.1998
DOĞUŞ Oktay Emed Landmarklar 14.04.1998
Şahin Yenişehirlioğlu Sevgi ve Kardeşlik 12.05.1998
YÜKSELİŞ Fuat Göksel Yaşam Felsefesi (2) ­
Anlatamadıklarım 30.04.1998
Seçkin Kırağı Teklif Müessesesi ve Önemi 07.05.1998
Ünal Erdal Dostluk 21.05.1998
İNANIŞ Ragıp Saguner M .­.'luk ve Tasavvuf 11.05.1998
İsmail Orcan Çırak M.­.'lar Nerede
Toplanıp Çalışırlar 11.05.1998
BİLGİ Süleyman Duygan Hümanizm Kavramı, Hümanizm
Felsefesinin Doğuşu ve Gelişimi 04.03.1998
Tuğyan Dinç III. D.­. Felsefesi 18.03.1998
Bülent Taylan Basında Çıkan Yazılar Üzerine 15.04.1998
Kaya Çulha Semboller 01.04.1998
Osman Şensoy M .­.'luk Tarihinden Bir Kesit 20.05.1998
Nahit Renda Bir M.­.'dan Beklenenler 06.05.1998
BARIŞ Çağatay Şişman Son Asya Ekonomik Krizine
Kısa Bir Göz Atış 11.05.1998
Necdet Egeran Masonlukta Çağdaşlık 04.05.1998
Oğuz Ermumcu Tasavvuf ve Masonluk 30.03.1998
Mustafa Şişman Orta Hücre 20.04.1998
DİKMEN Öner Çakar Operatif Masonların işaretleri 19.03.1998
Gordon Rogers Kardeşliği Aramak 02.04.1998
Önder Güven Arıyorum 16.04.1998

106
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH

Alpek Uraz ince Ayar 30.04.1998


Soner Metin Hümanlzma ve Masonluk 07.05.1998
YILDIZ Emin Alp Yalçınalp Masonluk 26.03.1998
Murat Dorkip Hermetizm ve M .­.'luk 14.05.1998
ÇANKAYA Abdurrahman Erginsoy Spekülatif M.­.'luğun Orjini
Üzerine Sohbet 24.04.1998
Emin Gürol Yazılı Olmayan Kurallar 08.05.1998
ARAYIŞ Enis Aymergen Ahlâk 31.03.1998
Sabih Atasoy Güzellik 21.04.1998
ÜÇGÜL Fevzi Akansel, Onur Arsal Masonluk Gündeminden­ilerleme,
Gelenek ve Masonluk 25.03.1998
Sabit Ağaoğlu M.­. Olabilmek 14.04.1998
AHİLER Fuat Göksel M .­.'il ideoloji 26.03.1998
Avarkan Atasoy Evrensel İlkelerimiz 29.04.1998
Eterin Sena Çınar Mabedimiz ve Biz 15.04.1998
Tuncay Kesim M.­.'luğun Tanıtımı Nasıl
Olmalıdır? 28.05.1998
ÇAĞ Arsan Toprak M .­.'luk Üzerine 04.05.1998
GÖNÜL MİMARLARI Hasan Koni Son Olaylar Işığında Türkiye'nin
Dünyadaki Yeri 05.05.1998
Yavuz Tengiz
Günümüzdeki Petrol 21.04.1998
Ziya Tanalı
Kültürümüze El Sürme Üstüne
Bir Deneme 17.03.1998
EŞİTLİK Gürol Gören
Mesleğimiz ve Semboller 01.05.1998
ANKARA Seyfettin Işık
Anderson Nizamnamesi 20.03.1998
Metin İmir
Masonik Yemin ve

YUNUS EMRE Seçkin Kırağı Yemine Bağlılık 03.04.1998

ÇUKUROVA Zeki Albulak Teklif Müessesesi ve Önemi 27.04.1998


Nusret Özdemir Gönye'nin Kanunu 16.04.1998

İLKE İbrahim Bozan Landmarklar 02.04.1998


Onur Arsal Sayı Sembolizması 13.03.1998
Tevfik Fikret Baran Görebilme ve Gösterebilme 24.04.1998
Türkiye Ekonomisinin
ATANUR Tuncay Kesim Dünü ve Bugünü 08.05.1998
Enver Necdet Egeran Davranış ve Tepki 18.05.1998
M.­.'lukta Çağdaşlık 04.05.1998
107
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH
DENGE Hamdi Akan, Cengiz Kansu BENZEŞ(ME)LER
Fotoğraf/Resim 24.03.1998
Tunca Ekin, Nezihi Tankurt BENZEŞ(ME)LER Neyzen
Tevfik/Şair Eşref 10.03.1998
Levent Topaktaş ve Sinan Korkan BENZEŞ(ME)LER
Galileo Galilei/Giardono Bruno 28.04.1998
Faruk Özkut ve Osman Armağan BENZEŞ(ME)LER
Kemal Tahir/Atilla İlhan 12.05.1998
DOĞAN GÜNEŞ Erhan Meram
Hür M.­. Nedir? 09.03.1998
Turgay Çelen
Bir Hariciye Kefil Olmak 27.04.1998
Ali Erkan Eke
Kendini Bil 27.04.1998
TOLERANS Taylan Lünel
Doğadaki Sembolizma 13.05.1998
KUTUP YILDIZI Naif Timur
M .­.'ik Prensiplerin
Hayata Geçirilmesi 02.04.1998
Ünal Erdal
Dostluk 21.05.1998
Ekrem Gürenli, Ömer Lalik
M.­.'tuğumuz 07.05.1998
ÜÇNUR Tuncay Kesim
M.­.'luk Kökü Geçmişte Olan
Gelecektir. 13.04.1998
M. Emin Varol
Hür M .­.'lukta Yaşam Felsefesi 27.04.1998
GÖKKUŞAĞI E. Sena Çınar
II. D.­. Ritüelinden Beni
Düşündüren Cümleler 17.04.1998
Seçkin Kırağı
Yunus Emre ve Aşk Felsefesi 01.05.1998
Mutlu Karavelioğlu
Düşüncenin Evrimi 15.05.1998
HOŞGÖRÜ Cahit Ünver
Osmanlıdan Cumhuriyete M.­. 'luk 02.04.1998
Okan Işın Hür M.­.'lukta Tolerans Kavramının
Devrimi 29.04.1998
ANTALYA Şevki Gökerman Tevhid­i Tedrisattan
8 Yıllık Eğitime 07.05.1998
EKİN Ruhi Esirgen Uzaktan Eğitim Teknolojileri 27.03.1998
Öner Çakar Doğadan Matematiksel Esintiler 08.05.1998
YÖRÜNGE ilter Ünal Çatalhöyükten Osmanlıya
Anadoluda Kozmetik 24.03.1998
İlker Görmüş, CoşkunYurteri, Dünya'da ve Türkiye'de
Bülent Başgörenay M.­. Aleyhtarlığı 14.04.1998
ihsan Koçyıldırım, Orhan Hallik,
iskender Çoygun, Mahmut Pişirici Bektaşilik 12.05.1998

108
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH
PERGEL Tunç Ada Budizm 31.03.1998
Ünal Sakıncı Şamanizm 21.04.1998
Nusrettin Kılıç Orta Asya Türk Devletleri ve
Kültür Yapıları 21.04.1998
UYUM Ergün Alkan Masonik Hayattaki Darboğazlar 30.04.1998
İsmail Üstel Masonik İmaj 28.05.1998
AND Fuat Göksel M.­.'ik ideoloji 26.03.1998
Tamer Baykara M.­.'nun Sosyal Sorumlulukları 22.04.1998
ESKİŞEHİR Sinan Öktem Hedef: Aklın Hürriyeti 28.03.1998
Taner Ercan Yaratılış 09.05.1998
ÇINAR Erim Tanju Neden Buradayız? 15.04.1998
Berkin Salancı Ev.­. Ul.­. Mi.­., Kutsal Kitaplar ve
Yanıt Aradığım Sorular 06.05.1998
EVRİM Soner Arıkan Aydınlanma Felsefesi 04.05.1998
PUSULA Alptekin Küçükçelen Etik 18.03.1998
Kudret Yörükoğlu Tevazu ve Dürüstlük 01.04.1998
Okan Işın Bilimler Bilimi, Ezoterik Öğreti ve
İçsel inisiasyon 15.04.1998
Faruk Uçman Türkiyenin Tanıtımı 06.05.1998
ODAK Muzaffer Yönezer Niçin Buradayız? 19.03.1998
Vefa Çetin Mimaride M.­, izleri 30.04.1998
Doğan Vural Tıp ve Masonluk 02.04.1998
Aktan Okan M.­.'luk, Erdemler ve Demokrasi 07.05.1998

İZMİR
İZMİR Halil Silay Mükemmellik, Tevazu ve M.­.'luk 12.02.1998
Tuncer Olcay M .­.'lukta Bireysel ve Toplumsal
Sorumluluk 30.04.1998
NUR Atilla Koksal Hipokrat Yemini 17.03.1998
Ulus Gevrekçi Ç.­. Avadanlıklarının
Düşündürdükleri 31.03.1998
Çınar Atay Şehir ve insan 14.04.1998
GÖNÜL Seçkin Gençoğlu M.­.'luk Benden Ne Bekliyor,
Ben M.­.'luktan Ne Bekliyorum? 05.03.1998
Yavuz Böke inisiyasyon 05.03.1998

109
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH

Yusuf Kökdamar 3. Derecenin Sembolizması 02.04.1998


Murat Gomel Düşünce Odasının
Düşündürdükleri 30.04.1998
İRFAN Enver Turanlı
1. Derecenin Sembolizması 23.03.1998
Cumhur Özdilekcan
Doğudaki Göz'ün Sembolizması 20.04.1998
ÜMİT Murat Ünlüer Sadık ve Sabırlı Kalfa
Olabilmek 03.03.1998
Alper Gürkan
Zenginlik, Mevki ve

Bernard Beresit Kuvvetin ince Çizgisi 03.03.1998

Ali Turhan Kalfa Selâmı 11.03.1998


İdeal Bir Eser Ararken Kendini
Erdoğan Manaoğlu Bulmak 11.03.1998
Tahir Kenan Eğene Üç Maymun 17.03.1998
EPHESUS Serdar Özler Kutsal Kitaplar, Gönye ve Pergel 31.03.1998
Yaşar Uygunlar Alev Saçan Yıldız 16.03.1998
Geçmişten Günümüze Yansıyan
Albert Pardo Gerçek 16.03.1998
Semih Adıyaman G Harfi 30.03.1998
Sinan Alper Anadolu 2000 30.03.1998
EYLEM Semavi Erus Varlık ve Mevkii 13.04.1998
Kerem Engin Erdemliğin Profili 02.03.1998
Mete Nisan Mâbed 02.03.1998
ilker Sınar Ezoterizmde insan 16.03.1998
Korkut Keskiner Mitolojide insan 16.03.1998
Milliyetçilik Tarihimizin
MANİSA Şadan Gökovalı
Nedenleri 30.03.1998
EGE Aktan Okan
Manisa Deyince 11.03.1998
Avram Selaniko
M ..'luk, Erdemler ve Demokrasi 19.03.1998
Mehmet Başev
Hakikatin Nuru 02.04.1998
Formül: 35
BAŞARI Derya Erçal
(Sevgi, Sadakat, Samimiyet) 30.04.1998
Sıtkı Aytaç
Genetik, Etik ve M.­.'luk 23.03.1998
IŞIN Erbil Sirel insanın Doğuşu 1
Alp İra (Maymundan insansıya) 20.04.1998
Tekhsin Anlamı ve Önemi 16.03.1998
Tefekkür Hücresi 16.03.1998
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH

Tulga Suner M .­.'lukta Zenginlik 30.03.1998


Berat Sangüder M .­.'lukta Mevki ve İktidar 30.03.1998
Münir Erçeltik Ruhun Özlemliği 13.04.1998
ÜÇSÜTUN Kenan Özenir izmir'de M.­.'luk 12.03.1998
Metin Gözen Dönemeçli Basamaklar,
Belâgat­Tenkit 19.03.1998
BODRUM Aydın Işık M .­.'luk ve Tasavvuf Anlayışı 26.03.1998
KORDON Tahsin Senik M .­.'lukta Sorumluluk 12.03.1998
Üner Birkan Mozart ve M .­.'ik Müzik 21.04.1998
DOĞA Ali Leblebicioğlu M.­.'ca Düşünmek 11.03.1998
Ahmet Saraçoğlu
Tasavvuf Felsefesi 25.03.1998
Fatih Kaytmaz Özgür Düşünce Üzerine 22.04.1998
Kerim Hatipoğlu 2. Derecenin Bize
Vermek İstedikleri 06.05.1998
TAN Ahmet Ekin Kalfa Derecesinin Felsefesi 03.03.1998
Mithat Hantal Mabed Tabanın
Düşündürdükleri 03.03.1998
Rıza Köknar
M .­.'luk ve Değişim 14.04.1998
OCAK Erdinç Funda
Güzellik ve Kuvvet 16.04.1998
Lezli Micalef
Akıl ve Hikmet 16.04.1998
Yusuf Kökdamar
Sevgi ve Dostluk 30.04.1998
ŞAKUL Mehmet Atalay
Zenginlik, Mevkii, iktidar 23.03.1998
Arif Okay
G Harfi 23.03.1998
Ali Erdeniz
Kâinatın Kanunları ve Tekâmül 14.04.1998
NOKTA Özkan Aras
Susmak 20.04.1998
İMBAT Hüseyin Avunduk
Kardeşlik Bağları 21.04.1998
Ethem Duygulu
Kurumsal Kültür ve Semboller 21.04.1998
Ziya Aksan
NİRENGİ Kavramlar Üzerine Bir Çalışma 19.03.1998
Turhan Sofuoğlu
Orta Hücre 02.04.1998
Ali Rıza Saysen
Tekrisin Ezoterik Açıdan Yorumu 14.05.1998
Erol Musaoğlu
AGORA Lâiklik 12.03.1998
Kâmil Samir
Agora 26.03.1998

111
ARAMIZDAN AYRILANLAR

DOĞUM YERİ TEKRİS İNTİKAL


ADI SOYADI VE TARİHİ TARİHİ LOCASI TARİHİ

Cengiz Türkay Bursa 1939 17.02.1976 Nur 26.01.1998


Feridun Tekeş Gölcük 1912 16.11.1956 Ümit 19.02.1998
Muammer Vardar Zonguldak 1927 31.12.1982 Sembol 27.02.1998
Yusuf Ziya Ersay Radovic 1921 10.03.1970 Eylem 03.03.1998
Yaşar Tekşen İstanbul 1925 03.05.1962 imbat 09.03.1998
Mehmet Yorgancı Fethiye 1940 20.11.1986 Gönül 13.03.1998
Onnik Karakaş Bursa 1910 24.12.1956 Piramit 17.03.1998
ismail Toner Ankara 1947 20.03.1990 Kültür 18.03.1998
Müfit Sorgun İzmir 1927 23.11.1978 Başak 22.03.1998
M. Kemal Samsun Samsun 1956 21.11.1990 Meşale 22.03.1998
ismet Okur Rize 1937 19.10.1990 Ankara 29.03.1998
Josef Gomel izmir 1899 10.04.1925 Promethee 30.03.1998

HİÇ BİR ŞEY ÖLMEZ ­ HER ŞEY YAŞAR


Eb.\ Maş., a intikal eden kardeşlerimize E v . i n U.. M i . n d a n sonsuz mağfiret
ve kederli ailelerine ve bütün kardeşlerimize sabırlar dileriz.

1 12
Organ of the Grand Lodge

of Free and Accepted Masons of Turkey

ISSN 1301­2762

CONTENTS

4. Message of the M.W. Grand Master Sahir Talât AKEV

7. The Gavel and the Chisel in Freemasonry Tamer AYAN

37. Higher Degree's and A.A.S.R KoparaI ÇERMAN

51. What do the Symbols Say? Raşid TEMEL

57. On Symbols and Symbolism Neşet SİRMAN

63. Historical and Masonic Highlights on


The Libretto of the Magic Flute Bolar İREN
93. The Value and the Importance of

Mentoring in Freemasonry İsmail Hakkı DEMİRCİ

97. News from Lodges Mimar SİNAN

112. Obituaries Mimar SİNAN

Adress : 25, Nuruziya Sokağı — Beyoğlu / ISTANBUL

YEAR: 1998 NO: 108

You might also like