Professional Documents
Culture Documents
Yil: NO:: ISSN 1301 2762
Yil: NO:: ISSN 1301 2762
51.
Neşet SİRMAN
57.
63. "Sihirli Flüf'ün Librettosu Üzerine Tarihî ve
Bolar İREN
, Mimar SİNAN
97.
112.
EN M U H . . BÜYÜK ÜSTAD MESAJI
Aziz Kardeşlerim,
5
MESSAGE OF THE M . W . GRAND MASTER
Dear Brethren,
In my first message at the Mimar Sinan, I would like to
convey a few my thoughts about the future of our
Craft.
HÜRMASONLUKTA ÇEKİÇ VE
TAŞÇI KALEMİ
T a m e r AYAN
Giriş
Spekülatif Masonlukta, sembolik amaçlı operatif mason âlet ve edeva
tına avadanlık denir. Çırak masonun avadanlığı çekiç, taşçı kalemi ve
cetveldir. 24 bölümlü cetvel operatif a n l a m d a u z u n l u k ve spekülatif
a n l a m d a z a m a n ölçüm âletidir. Halbuki, diğer ikisi, çekiç ve taşçı kale
mi, çırak m a s o n u n doğrudan aktif üretime katılmasını simgeleyen ilk
meslekî avadanlığıdır. M a s o n l u ğ u n nihaî a ş a m a s ı n d a , yine operatif
a v a d a n l ı k olan m a l a görülecektir. Diğerleri, gönye, pergel, ş a k u l ve
tesviye hepsi de, aynen cetvel gibi, ölçüm ve karşılaştırma işlevine iliş
kin geometrik avadanlıkdır. B u itibarla Masonluğun çırak aşamasın
d a çekiç ve taşçı kaleminin, ü s t a d a ş a m a s ı n d a m a l a ' n m fiilî ü r e t i m
avadanlığı olarak a n l a m ı ve önemi b ü y ü k t ü r . Bu çalışmada çekiç ve
taşçı kaleminin masonik açıdan tanımı yapılmış, tarihçesi, semboliz
m a s ı ve felsefesi işlenmiştir.
Meslekî Nostalji
Çivi ç a k m a k dışında çekici n e k a d a r kullanıyorsunuz veya âşinâsınız?
Çeşitli meslek dallarında, t a ş u s t a s ı n d a n heykeltraşa, m a r a n g o z d a n
7
kuyumcuya, demirciden h a k k â k a k a d a r z a n a a t k a r ve sanatkâr, çekiç
gg|gg|ş
le üretir ve n a f a ^ g m j k ^ n j r T j ^ jfjnJopn; mBKİQk flVQ(M
ğım çekiçtir. Jeoloji mesleğinin sembolü de çekiçtir. Nitekim, Akıl ve
Çekiç (Mente et Malleo) m o t t o s u n d a , aklın y a n m a çekiç yakıştırıl
m ı ş t ı r ki, çekiçle t a ş ı kırıp b u l d u ğ u n u aklıyla değerlendirsin diye,
Böylece jeolog, çekiciyle d e t e r m i n i s t i k incelemeye başlayıp; Saklı
Düzgün Taş (Occultum Lapidem)'\ a r a r . A r a m a y a s t a r t veren çeki
cini t a ş a v u r d u ğ u n d a çıkan, darbe sesidir. B u n u n için, masonun çekici
ile jeologun çekici, ilk b a k ı ş t a birinin ü r e t m e k gibi pratik, diğerinin
a r a ş t ı r m a k gibi teorik amaçla kullanıldığı sanılsa bile, her araştırma
nın amacının eninde s o n u n d a ü r e t i m olması nedeniyle eşdeğerlidir.
Benim çekice aşinalığım mesleğimden gelir. U z u n yıllar geçip mesle
ğimde ilerlerken, ancak, aklımla çekicim a r a s ı n d a ünsiyet k u r u p öz
deşleştikten sonra; çekicimi d a h a iyi k u l l a n m a y a başladım. Ç ü n k ü ,
mottomuzdaki gibi, akılla çekiç veya masonik anlatımla, düşünceyle
e m e k a r a s ı n d a ahenkli denge sağlanmıştı. Bu nedenle, N u r ' a kavuş
t u k t a n sonra tanıdığım mason çekici'nin sembolik ve felsefî önemini,
mesleğimin jeolog çekici ile kıyaslamak suretiyle d a h a iyi idrâk edebi
liyorum. Çekiçler arasındaki akrabalık nedeniyle, d a h a bir âşinâyım;
Çekice bir b a ş k a türlü, bir değişik duyguyla b a k a r ı m .
8
nazırların kullandıkları t o k m a k olarak belirtilebilir. İki tip çekiç
a r a s ı n d a k i fark, sembolizmaya açıklık g e t i r m e k amacıyla a ş a ğ ı d a
özetlenmiştir.
Anglosakson Masonluğunda adına G a v e l denilen ve eski dilde karşılı
ğı M a t r a k (veya m ı t r a k a ) olan çekiç, çelik n a m l u s u n u n bir ucu k a r e
kesitli, diğer ucu bıçak ağzı gibi keskin kenarlı olan bir t ü r d ü r . Gavel
adını, keskin ucu ü s t t e n bakıldığında bir evin beşik çatısı gibi görün
d ü ğ ü n d e n , İngilizce gablehouse veya gableend of a house veya
gipfle 'den almıştır. Bu tip çekiç, taş ocaklarında veya taş blokların iş
lendiği şantiyelerde, ayrıca taşçı kalemi k u l l a n m a y a gerek k a l m a d a n
keskin tarafı ile taşın çıkıntılarını yontmakta ve köşeli ucu ile pürüz
leri ezip gidermekte kullanılır. T a ş ocağında yeni çalışmaya b a ş l a y a n
çıraklara, henüz taşçı kalemini k u l l a n m a k için acemi uluduklarından
böylesi özel çekiçler verilmiştir. Çıraklar, sâdece çekiç k u l l a n a r a k şe
kilsiz t a ş bloklarını işler, d u v a r örmeye yeterli hassasiyette yüzey çı
karır, nisbeten düzgünce yapıtaşı elde ederlermiş. Tabiî sadece tek çe
kiçle düzgün yapıtaşı üretmek için bile u z u n yıllara d a y a n a n beceri ve
yeterlik k a z a n m a k gerekir, tevekkeli, operatif M a s o n l u k t a çıraklık
süresi, sabahın beşinden akşamın dört buçuğuna k a d a r olmak üzere,
asgarî yedi yıl değilmiş! Gavel adı verilen bu tip çekiç, Anglosakson
M a s o n l u ğ u n d a genellikle Ü s t a d ı M u h t e r e m i n , A m e r i k a n Masonlu
ğ u n d a özellikle çırak m a s o n u n avadanlığıdır.
Operatif M a s o n l u k t a n , spekülatif Masonluğa a k t a r ı l a n diğer tip çe
kiç, silindir şeklinde n a m l u s u ve sapı t a m a m e n a h ş a p t a n yapılmış
olan t o k m a k t ı r . Anglosakson M a s o n l u ğ u n d a çift elle k u l l a n ı l a n bü
y ü k boy tokmaklara M a u l , tek elle kullanılan küçük tokmaklara Ma
u l e t veya M a l l e t denir. T ü r k M a s o n l u ğ u n d a , ü s t a d ı m u h t e r e m ve
nazırların tokmakları tipik mallet'tir. Bu t ü r tokmaklar, özellikle kü
çük boyda olan mallet'ler, taş ocağında veya şantiyede taşçı kalemi ile
birlikte k u l l a n a r a k p ü r ü z l ü t a ş yüzeylerini düzgünleştirmeye, t a ş a
şekil vermeye ve t a ş yüzeyine oyma veya k a b a r t m a işleme y a p m a y a
yarar. Taş ustalığının en önemli göstergesi tokmak ve kalem kullana
r a k işlenen şekiller, röliyefler ve d a h a ilerisi heykeltraşlık s a n a t ı d ı r
ki; a r t ı k bu işlev, z a n a a t t a n s a n a t a geçiştir. T o k m a k l a r ı n n a m l u s u
n u n da, sapı gibi a h ş a p t a n yapılması, çelikten m a m u l taşçı kalemine
vurulduğunda zarar vermesine ve sekmesine engel olmak içindir. Gü
nümüzde her iki ucu kare kesit namlulu mallet'ler taşçılar tarafından,
a h ş a p veya lâstik n a m l u l u t o k m a k l a r özellikle kaportacılar ve b a k ı r
döğmeciler tarafından kullanılır. İki elle t u t u p kaldırılan b ü y ü k ma
ul'ların n a m l u s u a h ş a p t a n veya çelikten yapılır. A h ş a p olanlardan,
hem taşçı kalemi veya küskü için, hem de duvar örümü sırasında yapı
taşını yerli yerine yerleştirmekte yararlanılır. Ayrıca, a h ş a p veya çe
lik n a m l u l u ağır tokmaklar, b ü y ü k k ü s k ü l e r yardımıyla veya doğru
9
d a n v u r u l m a k suretiyle iri taş blokları parçalamak için kullanılır. Gü
n ü m ü z d e , varyoz veya balyoz ağır çekiçler bir tür maul'dur.
Anglosakson ve Kıta A v r u p a s ı M a s o n l u ğ u n d a k ü ç ü k t o k m a k anla
m ı n d a k i mallet, Ü s t a d ı M u h t e r e m e y a k ı ş t ı r ı l a n bir sıfattır; b ü y ü k
t o k m a k y â n i m a u l ü n gerçek t o k m a k olarak kimi temsil ettiğinin bi
linmediği söylenmekte; ama, m u t l a k a H i r a m kastedilmektedir. Bazı
obediyanslarda, T o k m a ğ a H i r a m sıfatı y a k ı ş t ı r ı l m a k t a v a b u n u n l a
b a ş t a Üstadı M u h t e r e m olmak üzere nazırlar kastedilmektedir. İngi
liz M a s o n l u ğ u n d a m u h a f a z a edilmekte olan operatif m a s o n l a r ı n son
b ü y ü k ü s t a d ı ü n l ü m i m a r sir Christopher Wren'e ait b ü y ü k boydaki
T o k m a k (Wren's Maul) ü n l ü d ü r .
Taşçı kalemi'ne gelince, kaba yonu taşı veya hamtaşı y o n t m a k suretiy
le ince yonu taş veya k ü p t a ş veya kesmetaş olarak adlandırılan belirli
n o r m l a r a göre boyutlandırılmış dikdörtgen prizması veya çokyüzlü
şeklinde y a p ı t a ş ı hâline getirmek veya düzgün t a ş yüzeyleri üzerine
işleme y a p m a k amacıyla operatif m a s o n l a r tarafından kullanılan ve
genel olarak adına taşçı kalemi denilen çelik avadanlıklar özellikle uç
şekline ve işleme amacına göre değişir. Taşçı kalemleri, madırga, ta
rak, domuz tırnağı, k a r t a l pençesi, mil, küskü, n o k t a uçlu m u r ç veya
keski olmak üzere çok çeşitlidir. Kesin ağızlı veya nokta uçlu tipler da
ha çok kullanılır. Keskin kenarlı murçlara keski (Style), nokta uçluya
taşçı kalemi (Chisel) adı verilir. Keski, ince ve sayalama işlerinde düz
g ü n t a ş yüzeyi elde etmek için; taşçı kalemi, düzgün t a ş yüzeyini işle
m e k ve oyma y a p m a k için kullanılır.
Yukarıdaki açıklamaların bir özeti olarak, masonik gelenekte gavel ti
pi çekicin tek başına kabaca t a ş y o n t m a k t a kullanıldığı ve bu nedenle
pek hassasiyet a r a n m a y a n işler için kaba yapıtaşı üretmeye yeterli ol
duğu; halbuki, düzgün ve kaliteli yapıtaşı veya s a n a t değeri olan t a ş
üretimi için taşçı kalemi ve mallet adı verilen tokmak işbirliğine daya
nan; d a h a çok ustalık ve duyarlığa ihtiyaç gösteren işçilik gerektiği bir
d a h a h a t ı r l a n d ı k t a n sonra, çekiçtaşçı kalemi o r t a k l ı ğ ı n d a n ilham
alarak H ü r m a s o n adının, bu yönden, kökenine inilmesi yararlı olacak
tır.
10
y ü k yapılar inşa edebilmeleri imtiyazıdır. Dördüncü sav, m a s o n l a r ı n
sadece y o n t u l m a m ı ş veya çok k a b a y o n t u l m u ş t a ş l a h a r ç k u l l a n m a
d a n k u r u duvar örümü bilgisine ve becerisine sahip olmalarına karşı
lık, h ü r m a s o n l a r ı n kaliteli y o n t m a yapıtaşıyla ve h a r ç k u l l a n a r a k
yüksek duvar örme bilgisine ve ehliyetine sahip olmaları ve bu bilgile
rini de coıvan dedikleri masonlardan masonik meslekî sır olarak sak
lamalarıdır. H ü r m a s o n l u ğ u n gizlice ve t a n ı ş m a modları b u meslekî
sırların s a k l a n m a s ı n a yöneliktir.
Beşinci görüş, dördüncü teknik dayanağıdır. İngiltere'de i n ş a a t işinde
k u l l a n ı l a n taşlar, cins dışında, şekil olarak, R o u g h S t o n e ve F r e e
S t o n e olarak iki türlüdür. RoughStone (KabaTaş) t a ş ocaklarından
çıkarılan veya özellikle doğada serbest hâlde b u l u n a n irili ufaklı yu
v a r l a k veya y a r ı y u v a r l a k moloz tipi iri t a ş bloklarına (boulder) ya
tabiî hâline y a da çekiç (Gavel) veya balta (Axe veya Hatchet) kullan
m a k suretiyle k a b a yonu yapılarak yuvarlaklığı giderilmiş ve kısmen
köşelendirilmiş hâline verilen isimdir. Bu gibi, boyut ve cins olarak şe
kilsiz ve karışık taşları yanyana dizerek ve harç kullanmadan, tabiî ki
sadece ağırlıkla stabilité sağlanması nedeniyle dayanmışız alçak du
varları örebilen duvarcı mesleği erbabına R o u g h S t o n e M a s o n (Ka
b a t a ş Masonu), R o u g h M a s o n (Kaba Mason) veya sadece Mason de
nir. Masonlar serbest olarak veya patrona bağlı olarak veya Guild'lere
üye olarak çalışırlar; kalifiye meslekî bilgileri ve yeterlikleri olmadı
ğından localara alınmazlar ve h ü r m a s o n l a r tarafından önemsenmez
ler; tabiî, kazançları da bir hayli d ü ş ü k t ü r .
İngiltere'de i n ş a a t l a r d a kullanılan diğer t ü r ve çok d a h a değerli olanı
FreeStone (HürTaş)'dur. Freestone, t a b a k a ve eklemlerle iki veya üç
yönde tabiî olarak kesilmiş olduğundan manivela veya k ü s k ü ile kaya
kitlesinden y a r ı l a r a k kolayca ayrılabilen, düzgün yüzeyli, istenilen
boyutlarda köşeli ve uygun yapı taşı elde etmeye müsait, şekil verilebi
len, taşçı kalemi ile çok r a h a t işlenebilen bir taş türüdür. Freestone de
nince akla, k ı s m e n İngiltere'de ve özellikle F r a n s a N o r m a n d i y a ' d a
b u l u n a n sık dokulu killi kireçtaşı ve k u m taşı gelir. Bu kalitedeki taş
lar, iyi işlenebilme özelliğinden dolayı duvar örümü, kapı, pencere ke
narı, s ü t u n alınlığı gibi, düzgün köşeli ve boyutlu yapı taşı ü r e t i m i n e
çok elverişlidir. İstanbul için en güzel H ü r Taş örneği, camiler ve sur
lar dahil h e m e n h e m e n b ü t ü n eski yapıların inşasında kullanılan Kü
feki (Bakırköy Kireçtaşı)'dir. Eski evlerin taşlık denilen giriş bölümle
rine döşenen Malta Taşı adlı tür de tipik Freestone'dur. İnce yonu veya
k e s m e t a ş denilen dikdörtgen prizması veya çok yüzlü t a ş ı n d ü z g ü n
yüzeyleri karşılıklı birbirine u y d u ğ u n d a n harçlar b a ğ l a n a r a k y ü k s e k
ve sağlam d u v a r l a r örülebilmektedir. Dolayısıyla, katedral, kale, bü
yük yapı gibi önem arzeden b ü t ü n inşaatlarda Freestone kullanılması
gerekmektedir.
1 1
İşte bu t ü r kaliteli taşları işlemesini ve harçla bağlayarak duvar örme
sini bilen kalifiye meslek erbabına da FreeStone Mason (HürTaş
Masonu) veya kısaca F r e e M a s o n (HürMason) adı verilmiştir. Böy
lesi bir zanaat, bilgi yanıda meslekî ehliyet ve tecrübe gerektirmekte
dir. Bu yüksek vasıflara sahip olmak meslek erbabı için çok b ü y ü k bir
imtiyazdır. Bu y ü k s e k vasıflar ve bilgi düzeyi a n c a k localarda u z u n
yıllar a l a n eğitim ve deneyim süreciyle k a z a n ı l m a k t a d ı r . A m a mes
leğinde u s t a l a ş a n operatif hürmason, diğer masonlara göre hem yük
sek k a z a n ç h e m s ü r e k l i iş b u l a b i l m e k t e d i r . B u itibarla, operatif
dönemde h ü r m a s o n olabilmek gerçek bir imtiyaz ve h a y a t güvencesi
dir.
12
ğ u ; ritüelik t e m a olarak M a s o n l u k t a m a r k a k a v r a m ı n a d a y a n a n il
ginç ve bence gerekli bir tarzdır. M a s o n l u ğ u n operatif k a y n a k l a r ı n a
yönelik b u tarz; aslında üçüncü derecenin üzerinde bir y ü k s e k derece
olmasına k a r ş ı n ; operatif t a b i a t ı nedeniyle h e m e n kalfa derecesine
bağlı olarak çalışılmaktadır.
Y u k a r ı d a açıklandığı ü z e r e h ü r m a s o n l a r t a r a f ı n d a n özel o l a r a k işle
n e n m a r k a l a r ı n dışında t a ş yüzeyinde işleme s ı r a s ı n d a taşçı kalemi
nin bıraktığı tabiî izler de vardır. Bu izlerin şekli, h a m taşın hangi dö
n e m d e ve ne t ü r bir a v a n d a n l ı k k u l l a n ı l a r a k işlendiğini gösteririr.
Masonluk târihi için ilginç olan bu konuyu göz önüne getirmek için tek
bir örnek bile yeterli olabilir. Avrupa ve özellikle İngiltere'de erken dö
nem operatif Masonlukta işlenen taşların yüzeylerinde sivri veya kes
kin taşçı kalemleri ile b ı r a k ı l a n birbirine paralel çapraz o l u k l a r d a n
oluşan t a r a k şeklinde bir s t r ü k t ü r görülürken; Haçlı Seferlerini izle
yen dönemde İslâm mimarî tarzının etkisiyle kullanılan domuz tırna
ğı veya k a r t a l pençesi t ü r ü murciarla yapılan t a ş işlemesi ile oluşan
sıçramak izlerin kaldığı d a h a düzgün yüzeyler görülmüştür. Bu k a n ı t
da, M a s o n l u ğ u n Doğu uygarlığından yararlandığını göstermektedir.
Denildiği gibi, m a s o n m a r k a l a r ı h ü r m a s o n l a r t a r a f ı n d a n b ı r a k ı l a n
y a p a y tanıtıcı işaretler; diğerleri, taşçılık mesleğinde kullanılan yön
temi ve tarihsel dönemi gösteren doğal izlerdir.
Özetle, kökleri insanlık tarihinin en eski dönemlerine k a d a r inen taş
çılık mesleğinde t a ş çıkarmak ve işlemek için kullanılan avadanlıklar
arasında çekiç ve taşçı kalemi ilk sırada yer almaktadır. İlkel taş devri
insanının t a ş b a l t a s ı n d a n g ü n ü m ü z ü n Laser tekniklerine doğru baş
d ö n d ü r ü c ü gelişim güzergâhının u z u n c a bir dönemine konu olan b u
avadanlıkların teknik gelişim tarihçesini bir y a n a bırakarak, operatif
ve spekülatif Masonluk tarihçesine özellikle göz a t m a k gerekir.
13
kullanılmadığı; y a p ı t a ş l a r ı n ı n ve a h ş a p l a r ı n çok u z a k şantiyelerde
a
jpnWlarûaliGöiliplıaîirlanaralı prineflotlrilfliEuotadE
sessizce yerli yerine konulduğu Biblik kayıtlardan Masonluğa aktarıl
mıştır. S ü l e y m a n Mabedi için gerekli t a ş l a r ı n h a z ı r l a m a s ı n d a kulla
nılan çekiçlerin sapı için iki ayrı masonik flora öngörülür. Bir varsayı
m a göre, sap akasya ağacından yapılmıştır; mabedin yapı sorumlusu
n u n acı sonu ile ilgili H i r a m Lej andında geçen sembolik bitkiyi ve yine
bu bitkinin a h ş a b ı n d a n yapılan Ahid Sandığını çağrıştırması yönün
den yakıştırma anlamlıdır. Çekiç sapı için diğer versiyon, sedir ağacın
d a n yapıldığıdır. Sedir, sembolik ve felsefi M a s o n l u k için allegorik
yönden değerli bir ağaç cinsidir. N u h u n Gemisinin, Hz.İsa'nm çarmı
h a gerildiği haçın ve Kâbenin direklerinin sedirden yapılmasının öte
sinde, özellikle Zorobabel Mabedi olgusuyla b a ş l a y a n ŞövalyeMason
tipi özgün avadanlığı b a l t a m n sapının da sedirden olması, mason çeki
ci'nin sapını sedirden olduğu alternatifini destekler.
Masonlar, ingiltere operatif Masonluğunda, t a ş ocağında çalışanlar
ve şantiyede çalışanlar olarak ikiye ayrılır. T a ş ocağında çalışanlara,
kaya kitlesinden taş kesen veya t a ş yontan anlamında H e w e r adı ve
rilir. Bunlar, gavel t ü r ü çekiç veya taşçı baltası ile h a m t a ş ı m ü m k ü n
mertebe düzgünleştirerek k a b a yapıtaşı veya k a b a yonu t a ş üretirler.
Şantiyedeki ikinci grubun ilk bölümü, taş ocağından gelen kaba yonu
taşları işleyerek ince yonu yapı taşına dönüştüren C u t t e r veya S h a
p e r adı verilen z a n a a t k a r l a r ; ikinci bölümü üretilen düzgün yapıtaş
larıyla d u v a r ören L a y e r veya S e t t e r adı veilen duvarcı erbabıdır.
C u t t e r veya S h a p e r adı verilen taşçıların avadanlığı gavel y a n ı n d a
özellikle t o k m a k ve taşçı kalemi; h a t t â taşın köşe ve k e n a r l a r ı n ı gön
yelemek için gönye; Setter ve Layer'larm avadanlığı şakul, tesviye ve
mala'dır. XI. y.y.'a k a d a r inen eski operatif dönemde taşçı (hewer) ve
duvarcı (layer)'lara verilen ortak isin olan C a e m e n t a r i u s ; 14.yy.'dan
itibaren L a t o m u s olmuştur. Latomus'lar 1396 tarihli bir belgeye gö
re, L a t h o m o s vocatos maceons y â n i hürmason denilen masonlar
ve Lathomos vocatos ligiers yâni duvarcı (layers veya setters) denilen
duvarcılar olmak üzere iki ayrı gruba ayrılmıştır. H ü r m a s o n sınıfı,
duvarcılara oranla d a h a yüksek kaliteli meslek erbabıdır. B u özellik
leri, t a ş işleme z a n a a t ı n ı n d a h a çok bilgi ve beceri g e r e k t i r m e s i n d e n
gelir. Öyleyse, taşçı kalemi ve t o k m a k k u l l a n a r a k taşı istenilen şekil
ve boyutlarda d ü z g ü n kesme yapı taşı hâline d ö n ü ş t ü r m e k ve t a ş yü
zeyini işlemek, z a n a a t ı n ötesinde s a n a t s a y ı l m a k t a d ı r . B u n u n için
h ü r m a s o n u n ilk belirgin niteliği ve ayrıcalığı tokmak ve taşçı kalemini
ü s t ü n b a ş a r ı ve beceriyle k u l l a n m a yetkisine ve yeterliğine sahip ol
masıdır.
14
d a b u l u n a n : "69 adet taşçı baltası, 96 adet demir taşçı kalemi, 24
mallet, 1 el baltası, 1 büyük gavel, 1 pergel ve 2 çalışma tablosu
vb...." rastlanır. Bu listede geçen, 24 adet mallet ve 1 adet gavel, detay
lı olarak açıklandığı gibi, g ü n ü m ü z Masonluğuna sembolik olarak ak
tarılan çekiç türleri; 96 adet demir taşçı kalemi de bilinen standart taş
çı kalemidir. D a h a sonraki dönemde Randle Holme t a r a f ı n d a n 1688
yılında yazılan Academie of Armory adlı kitapta, h ü r m a s o n l a r tara
fından b e n i m s e n e n operatif avadanlık listesinin içinde çekiç ve taşçı
k a l e m i n e de yer verilir.
Çekiç ve taşçı kalemi, spekülatif m a s o n l u k t a r i h i n d e ele geçen dokü
m a n l a r a r a s ı n d a ilk olarak, 1724 yılma ait The Whole Institutions
of Masonry adlı basılı metinde, şu kateşizmle yer a l m a k t a d ı r :
S.: Locada kaç nur vardır? C: Oniki
S.: Bunlar nelerdir? C: Baba, Oğul, Kutsal Ruh, Güneş, Ay, Üstadı
Muhterem, Gönye, Cetvel, Şakul, Çekiç"Mall=Maul" ve Taşçı Kale
mi "Chizzel"
Yukarıdaki sıralamada ilginç bir öğe de, İp'tir. Bilindiği gibi ip, günü
m ü z d e m a s o n avadanlıkları arasında yer a l m a m a k t a d ı r . Bu nedenle,
sıralamada geçen ipin, ya şakul ipinini yedeği, ya arazi aplikasyonu ve
ölçümde kullanılan çırpıcı ipi (Skirret) 'nin erken döneme ait eşdeğe
ri ya da boyun ipi olabileceği hakkında spekülâsyonlar yapılmaktadır.
D a h a sonra, 1725 yılında basılan The Whole Institutions of Free
Masons Opened adlı versiyonda, ikinci s o r u n u n cevabı ilkinden çok
az farklı olarak C : Baba, Oğul, Kutsal Ruh, Güneş, Ay, Üstadı Muhte
rem, Gönye, Cetvel, Mason, Gönye, Cetvel, Şakul, Ip, Çekiç"Mall=Ma
ul" ve Taşçı Kalemi "Chizzel" (onüç tane sayılmıştır) şeklinde verilmiş
tir. Benzer ifâde, 1726 Graham Elyazması nda da yer almasına rağ
men, her üç belgede de a v a d a n l ı k l a r ı n sembolizmasıyla ilgili hiçbir
açıklama yoktur.
1726 t a r i h l i The Grand Mistery Laid Open adlı m e t i n d e geçen:
"mason yemin ederken sağ elinde mala ve sol elinde çekiç (hammer) tu
tar.." ifadesi; çekice önemli bir a v a d a n l ı k olarak yer v e r m e s i n i n öte
sinde, Royal Arch Masonluğu ve Skoç Masonluğu da dâhil olmak üzere
Y ü k s e k Dereceler o l g u s u n u n biblik açıdan belkemiği olan "ikinci
Mâbed'in"yapımı sırasında bir elde mala, diğer elde kılıç tutularak
çalışıldığı" şeklinde ŞövalyeMason j a r g o n u n u n ilk sembolik versiyo
n u d u r . D a h a sonraki süre içinde, avadanlık listesi çeşitli değişiklik
lerle d e v a m ederse de; özellikle, taşçı k a l e m i n i n s ı r a l a m a d a n çıka
rıldığı ve 1789 yılına k a d a r da bir daha yer almamış olduğu dikkati çe
ker.
15
B u n d a n sonra, spekülatif Masonluk tarihinde ilk defa resmî bir ter
minoloji h a t t â isimlendirme evrimi gerçekleşir. Bu evrim, doğrudan
m a s o n avadanlığı ile ilgili olmasa da, gerek Masonluğun ve masonla
rın işlevi ve görevine ilişkin olup; b u nedenle avadanlık dâhil b ü t ü n
Masonluğu etkilemiştir. Bu evrim, operatif masonların üretim amacı
olan k ü p t a ş ile, yetkin insan düzeyine erişen m a s o n u n özdeşleştiril
mesidir. Böylece, d ü n y a d a k i , b ü t ü n k u t s a l m â b e d l e r , S ü l e y m a n
Mabedi fiziksel modeli olarak m a s o n l a r t a r a f ı n d a n değerlendirilir
ken, t ü m insanların oluşturduğu sevgi ve kardeşlik manevî mabedinin
canlıtaşları o l a r a k d a yine bizzat kendisi olan h a m taşını y o n t a r a k
küp taş haline yetkinleşen masonlar lâyık görülmüştür. Bu şekilde, in
sanın olgunlaşma ve yetkinleşme yolunda kendini geliştirmesi, yâni,
taşçı deyimiyle yontması için gerekli avadanlık arasında çekiç ve taşçı
kaleminin önemi ve değeri, operatif düzeyden spekülatif a n l a m a doğ
ru, adetâ bir sıçrama yapmıştır. Mason ile taşı ilk olarak özdeşleştiren
E d w a r d Oakley'dir. Oakley, 31 Aralık 1728 t a r i h i n d e Londra'da ver
miş olduğu konferansta hazır b u l u n a n m a s o n l a r a , "Sizler, manevî
mabedin yapımında asıl köşe taşı (Lapis Angularis)'nın üzerine
inançla ve güvenle konulan canlı taşlarsınız." şeklinde h i t a p ede
rek, Ülkü Mabedi yapımını üstlenen masonları canlı yapı taşları ola
r a k k a b u l etmiştir. İfâdede değinilen asıl köşetaşı I.Petros 2.Mektup
B a p 24'de ve Kitabı Mukaddes'in diğer bazı pasajlarında açıklandığı
gibi Hz.İsa'dır. Böylece, spekülatif Masonlukta masonlarla özdeşleşen
canlı t a ş terimiyle birlikte; h a m t a ş t a n k ü p t a ş yapılması işlevi önem
kazanmış ve bu işe y a r a y a n çekiç ve taşçı kalemi masonik sembolizma
k a p s a m ı n d a değerlenmiştir.
16
M a s o n l u k t a k ü p t a ş veya Perfect Ashler olarak değer verilen k ü b i k
taş, temel taşıdır. Temel taşının içine açılan oyuğa kutsal semboller ve
belgeler yerleştirilir. Köşetaşı ise doğrudan binanın üst yapısı ile ilgili
dir. Temel taşının h e m e n üzerine ve yakınına m u t l a k a kuzeydoğu kö
şeye gelecek şekilde yerleştirilen k ü p veya dikdörtgen prizma şeklinde
kesme taştır. Temel taşının zeminin altında kalmasına, y â n i bina ya
pımı t a m a m l a n d ı k t a n sonra görünmemesine karşılık, özellikle zemin
ü s t ü n e kalacak şekilde yerleştirilen köşe taşı sürekli görülür. Bu yüz
den köşe taşı d a h a bir özenle işlenir ve dış yüzeyi cilalanır. Bina duvar
larını m e y d a n a getirecek diğer yapıtaşları, köşe taşının ü s t ü n e gele
cek şekilde dizildiklerinden; köşe taşı k u t s a l ve s a n k i gometrik bir
merkez d u r u m u n d a d ı r . Köşe taşının üzerine binanın, binanın sahibi
nin veya yaptıranın, mimarının adı ve yapım tarihi yazılır. Temel taşı
n a içine konular kutsal sembol ve belgelerin köşe t a ş m a yerleştirilme
si de m ü m k ü n d ü r . Yukarıda açıklandığı gibi, temel taşının özelliği ve
k o n u m u , b i n a n ı n temel sistemine ait olması; halbuki, köşetaşınınki
binanın kendisine ait ilk t a ş özelliğini taşımasıdır. B u n u n y a n ı n d a kö
şe t a ş ı için gerekli olan kuzeydoğu köşe k o n u m u d a çok önemlidir.
Ç ü n k ü , kuzeydoğu köşesi masonik açıdan k a r a n l ı k Kuzeyle, aydınlık
Doğu a r a s ı n d a k i sınırdır. B u a n l a m d a , k a r a n l ı k t a n aydınlığa doğru
doğum noktasıdır. Hz.İsâ da, t ü m insanların kardeşlik ve sevgiyle bir
a r a y a gelmelerini beklediği k u t s a l yapının ilk köşe taşını niteliğinde
dir. B u köşe, k a r a n l ı k t a n aydınlığa, zulmetten n u r a , cehaletten bilgi
ye ve bâtıldan h a k k a geçiş arasındaki, tedricî değil, kesin ve ânî sınır
dır. Haricînin n u r alma sürecindeki ânı dâim misâli bir z a m a n süresi,
Bu nedenle ve b u n u simgelemek için de, çırak masonun locada ilk otur
tulduğu yer, aynı köşe taşı gibi, kuzeydoğu köşesidir; zulmetten nûr'a
geçip de Ü l k ü Mabedi k u r m a işine en gizemli k u t s a l n o k t a d a n fiilen
başlayabilsin diye..
17
leneği dinlerine bağlanabilmesi veya ters düşmemesi m ü m k ü n olmuş
t u r . N i t e k i m , D a v i d OaVAey de, y\\\ nutkunda masonları
H z . İ s a ' n ı n o l u ş t u r d u ğ u köşe t a ş ı n a b a ğ l a n a n canlı t a ş l a r o l a r a k
y o r u m l a r k e n Kitâbı m u k a d d e s kaynaklı bu inanç evriminden yarar
lanmıştır.
18
n e t m e k için kullandığı çekiç veya t o k m a k (hailen veya mallet) olarak
belirtilmektedir. Aynı kitabın 1792 tarihli baskısına, y u k a r ı d a k i l e r e
ek olarak, cetvel ve ip, tokmak (mallet), mala ve taşçı kalemi verilerek;
diğerlerinin a r a s ı n d a tokmak (mallet) ve taşçı kaleminin ahlakî öğre
tilerine değinilir. William Preston'un taşçı kalemi ve tokmak için yaz
mış olduğu: "Taşçı kalemi, disiplin ve eğitimin avantajlarını temsil
eder. Zihin, doğal haliyle kabuğu yontulmamış ham elmasa benzer.
Taşçı kalemi ham elmasın kabuğunu yontarak içinde gizli güzelliği
açığa çıkarttığı gibi, eğitim de zihnin derinliklerindeki muhteşem er
demleri ortaya çıkarır. Böylece, madde ve mânâ ufkunun gelişmesini
ve insan olarak bilgi seviyesinin Allah'a ve insanlara kasrı görev bilin
ciyle zirveye çıkmasını sağlar. " ve "Tokmak, pürüzleri gidermeyi ve
düzgün yüzey oluşturmayı, düzensizlikleri gidermeyi ve insanları uy
gun bir düzeye indirgemeyi; böylece, huzurlu ve mutlu olmayı öğretir.
Tokmak bir işçi için neyse; masonlar için de ihtiraslara karşı bilinç
lenme, hırsları frenleme, haset duygusunu bastırma, hiddeti yumu
şatma ve iyi davranışları cesaretlendirme anlamına gelir. " Öğretileri;
d a h a sonra, William H u t c h i n s o n t a r a f ı n d a n 1802 t a r i h l i Spirit of
Masonry adlı k i t a p t a aynen kullanılacaktır. P r e s t o n l a aynı dönem
de, çekiç ve taşçı kalemi k o n u s u n u işleyen diğer bir m a s o n y a z a r d a
William Meeson'dur. An Introduction to Free Masonry adıyla 1775
yılında yayınladığı kitabının, çırakların ihtiyaçlarına ait ilk bölümün
de, çırak m a s o n l a r için asıl sembol olarak gönyeyi benimsemekle bir
likte, taşçı kalemi, çekiç ve cetveli uygun avadanlık olarak d ü ş ü n m ü ş
ve sembolizmalarmı g ü n ü m ü z anlayışına uygun olarak açıklamıştır.
Öğretisinde, i n s a n l a r ı n kötülükten k u r t u l u p m ü k e m m e l e erişmeleri
için G e r ç e k Ö z e l e ş t i r i olarak tanımladığı taşçı kalemi ve S a m i m î
P i ş m a n l ı k olarak tanımladığı çekiçle kendilerini işlemeleri ve bu ça
lışmalarını, h a m t a ş bir m ü k e m m e l t a ş olarak gönyeye gelinceye ka
d a r s ü r d ü r m e l e r i gerektiğini açıklar.
19
İngiltere Birleşik B ü y ü k Locası'nm 1816 yılında masonik çalışmala
rın standardizasyonu amacıyla kurduğu Stability Lodge of Intruction
t a r a f ı n d a n oldukça farklı bir bakışla yapılan: "Çekiç, kullanılmayan
becerilerin yararsız olduğunu ve çalışmanın insanın kaderi olduğunu
öğretir. Taşçı Kalemi mükemmele erişmek için sebatın gerektiğini an
latır. Bütün bunlardan, dikkat ve titizlikle desteklenen bilgiye çalış
kanlık eklendiği ve sebata güçlendirildiği takdirde, tüm engeller aşı
lacağı, bilgisizliğini verdiği ümitsizliğin giderileceği ve bilim yolunda
mutluluğa erişileceği ahlakî sonucu çıkar." öğretisi çok anlamlıdır.
H e m e n sonraki yıllarda, Richard Carlile tarafından 1825 yılında The
Republican'da y a y ı n l a n a n : "Taşçı Kalemi, mükemmele ulaşmak
için azim ve sebatın ne kadar gerekli olduğunu öğretir. Ham taşın
cilâlanması emek ve çabanın ısrarla sürdürülmesine bağlı olduğu gi
bi; sabır ve sebatla gösterilen çabalar da faziletlerin çoğalmasını, ak
lın aydınlanmasını ve ruhun safiyetini temin eder." açıklaması deği
şik görüş açısı y ö n ü n d e n çok değerlidir.
20
ğunda, çıraklara tekrisi takiben verinen, Çırak Notları adlı küçük
monitörün 1990 baskısında, çırak avadanlığı olan çekiş, taşçı kalemi
ve 24 bölümlü cetvelin üçlü ortak sembolizması: "Zamanımızın çalış
ma, dinlenme, ibâdet ve hizmete ayırdığımız bölümlerinin eğitim ve
yapıcı düşünce ile daha yararlı düzenlenmesi.." şeklinde özetlenmek
tedir.
21
Önceki B ü y ü k Ü s t a d E n Muh.. Necdet Egeran, 1971 yılında yayınla
n a n Gerçek Yüzüyle Masonluk adlı k i t a b ı n d a çırak m a s o n u n iş
araçlarını Y i r m i d ö r t İnç'lik C e t v e l K ü s k ü Ç e k i ç olarak sıralar ve
"kendimizi İ n s a n l ı k Mâbedi'nin y a ş a y a n t a ş l a r ı haline getirmek"
şeklinde amacı belirler. Yâni yonttuğumuz ham taş, kendi kendi
mizden ibarettir. Bu özgün yaklaşım üç önemli konuyu vurgulama
sı açısından çok değerlidir. İlk olarak, haricî mesleğine uygun bir alış
kanlıkla taşçı kalemi yerine k ü s k ü terimini kullanmayı tercih etmesi,
t e k n i k yönden yerinde bir yaklaşımdır. İkinci olarak, m a s o n l a r için
y a ş a y a n t a ş terimini kullanmıştır. Üçüncü olarak, y o n t m a işlevine
felsefî y ö n d e n y a k l a ş a r a k , m a s o n u n y o n t t u ğ u t a ş ı n a s l ı n d a bizzat
kendisi olduğunu koymuştur.
Muh.. Tanju Koray, 1973'de ÇırakKalfaUsta ve 1978'de Çırak
Derecesi Tedrisatı kitaplarından itibaren, 1992 yılındaki Yorumlar
adlı y a y ı n m a k a d a r muhtelif adlar altında çeşitli tarihlerde yayınladı
ğı monitör ve derece bilgisi açıklamalarında çekiç ve taşçı kalemi ko
n u l a r ı n a değişik k a y n a k l a r d a n da y a r a r l a n a r a k yer vermiştir. Çırak
Derecesi m o n i t ö r ü n d e k i açıklamasıyla, Çekici Vicdan ve E r d e m ,
Kalemi E ğ i t i m ve Ö ğ r e n i m simgesi saymasını takiben; 1990 yılında
yayınlandığı Çırak monitöründe konuyu d a h a detaylı anlatır; Anglo
sakson tarzı öğretinin dışında, Kıta Avrupası modeli d a h a ezoterik ve
metafizik ayrıntılara girer. B u r a d a ilgi çeken tanımlama, çekicin İti
d a l ve kalemin de ezoterik olarak adalet yüksek erdemlerini temsil et
mesidir. 1991 yılında yaptığı Ritüellerimiz Üzerine adlı çalışmasın
da çırak mason avadanlıklarını, CetvelTaşçı Ç e k i c i T a ş c ı K a l e m i
olarak sıralar. Önemli değişiklik, daha önce çekiç olarak yaptığı genel
lemeyi, ilk defa Taşçı Ç e k i c i , yâni G a v e l olarak, yerinde bir terim
k u l l a n a r a k , özelleştirmesidir. Gerçekten de, taşçı çekici allâde çekiş
ten farklı ve özel olduğundan, yapılan ayrım çok yerindedir. Bu son yo
r u m d a , ilk açıklamaya dönülerek, vicdanın gücü çekiçle temsil edil
miş; sebatla s ü r d ü r ü l m e s i gereken öğretim ve eğitim taşçı kalemi ile
simgelenmiştir.
22
özen gösterilmesi ve gelişme için gereken sebatın locada devamlılıkla
m ü m k ü n olabileceği öğretilerine ağırlık verilmiştir.
Nihayet, 1995 itibariyle Çırak Derecesi Ritüeli'nde, çekiç ve taşçı
kaleminin sembolizması meâlen özetlenirse: "Atalarımız hür duvar
cılar, yapının taşlarını çekiçle düzeltir, taşçı kalemi ile yontardı... Biz
hür masonlar insanlık için kutsal bir yapı inşa etmeye çalışıyoruz.
Bir Sevgi Mabedi... vicdan ve erdem, çekiç gibi pürüzleri giderir. Bilim
ve öğrenim kalem gibi yontar ve düzeltir..." söylemiyle verilmekte
dir.
Bu kısa y o r u m d a iki avadanlığın sembolizmasının üç öğretide yoğun
laştığı dikkati çeker. Bir, m a s o n l a r b u n l a r ı k u l l a n a r a k insanlık için
adı S e v g i M a b e d i olan kutsal yapı inşa etmeye çalışmaktadırlar; iki,
vicdan ve e r d e m i n sembolü çekiçtir; üç, bilim ve öğrenimin sembolü
taşçı kalemidir. Böylece, d a h a önceki yorumlarda İnsanlık Mabedi ve
ya Ülkü Mabedi veya Fikir Mabedi olarak t a n ı m l a n a n kutsal yapı t e k
bir erdeme ağırlık verilerek Sevgi Mabedine dönüştürülmüş; çekiç için
klâsik öğretiler olan E r d e m ve V i c d a n aynen korunmuş; taşçı kalemi
için Ö ğ r e n i m k o r u n m a k l a birlikte, E ğ i t i m yerine B i l i m benimsen
miştir. Böylece, e r d e m ve vicdan gibi r u h î m a n e v î değerlerle, Ö ğ r e
n i m ve bilim gibi akılcı maddî değerler arasında, kısaca inançla akıl
arasındaki dengeli ahenk, Türk Masonluğunun geleneksel yaklaşımı
n a u y g u n olarak, pekiştirilmiştir. B u şekilde, ritüelin d a h a başındaki
Tanrı'nın armağanı olan aklın ve deneyimlerin ışığı altında..."
ifadesiyle hem akılcı, hem de aklı kutsal kaynağa bağlaması yönünden
inançcı m a s o n i k gusto, çekiç ve taşçı kalemi öğretisiyle bir kez d a h a
vurgulanmıştır. B u nedenle, ritüeldeki B i l i m y o r u m u son derece ye
rinde ve geçerlidir.
23
"sen" olarak kullanılıra. Çırak m a s o n u n işe b a ş l a m a d a n önce kalbi ve
kafası, geleneksel dört elementle arındırıldığından ve nur verilerek
kutsal bilgiyle donatıldığından ve de önüne safiyet ve masumiyet sem
bolü beyaz önlük takıldığından; bilgi birikimi ölçeğinde böylesi bir işi
y a p m a y a m u k t e d i r olmakla birlikte, gerek b a ş a r ı derecesini ve ge
rekse meslekî gelişimin mertebesini bizzat kendi çalışma gayreti tayin
ve tesbit edecektir. Hiçbir kimseden yardım beklemeyecek, nasıl ya
pacağı öğretilmeyecek ve bizzat kendine güvenerek işini sürdürecek
tir.
Çekiç çift işlevlidir; h e m taşçı çekici gibi t a ş y o n t m a y a h e m de a h ş a p
t o k m a k gibi taşçı kalemi ile taşı düzgünleştirmeye y a r a r . B u n u n için
de mason, çekicini h e m n o r m a l taşçı çekici gibi k u l l a n a r a k h a m t a ş ı
m ü m k ü n m e r t e b e yontmayı ve hem de t o k m a k gibi k u l l a n a r a k taşçı
kalemi ile birlikte düzgünleştirip k ü p t a ş a dönüştürmeyi öğrenir. Ay
rıca, z a m a n geçip de, yönetici olarak locasının üç çekicinden birini ve
özellikle Ü s t a d ı M u h t e r e m olarak birinci çekicini t u t t u ğ u n d a ; b u se
ferde tokmağını yönetim amacıyla kudret, şefkat ve adaletle kullana
bilmeyi bile, çıraklığı dönemindeki deneyimi ile kazanacakatır. Çeki
cini öyle güçlü t u t a c a k t ı r ki, elinden fırlayıp gitmesin ve p a z u s u n u n
enerjisini t a ş a iletebilsin; öyle y u m u ş a k t u t a c a k t ı r ki, h e m t a ş a h e m
eline bir z a r a r gelmesin. İşte ilk h ü n e r budur.
Taşın işlenmesi z a n a a t ı birbirini izleyen üç a ş a m a d a gerçekleşir. Bi
rinci aşama, h a m taşın kabasının taşçı çekici ile m ü m k ü n mertebe gi
derilmesidir ki, sadece E l ile yapılan ve kaba yonu veya sayalama de
nelin bu safhanın masonluktaki karşılığı C e h a l e t l e mücâdele ve Ki
ş i s e l Y ü c e A h l â k E r d e m l e r i n i n kazanılmasıdır. Bu a ş a m a d a kıs
men işlenen taşlar, aynı h a m t a ş masonlarının ördükleri harçsız k u r u
duvar örümü gibi kalite ve sağlamlık gerektirmeyen işlerde kullanıla
bilir; ama, henüz t a m istenilen şekilde kesme taş veya yapı taşı olama
mıştır. B u n u n için, taşın ikinci a ş a m a d a çok d a h a hassas olarak köşe
ve k e n a r l a r ı n ı n gönyede belirginleştirilmesi ve yüzeyindeki pürüzle
rin giderilmesi gerekir. Bu işlem için normal taşçı çekici yeterli değil
dir. Masonun çekiç yerine, tokmak veya taşçı kalemi kullanması gere
kir. Ancak böylesi bir çalışmayla, gönyeye gelen düzgün kesme yapı ta
şı üretilir. İkinci a ş a m a d a malzeme, küp taş, dikdörtgen p r i z m a veya
çok yüzlü kesme taş şeklinde istenilen boyut ve formda işlenir. İnce yo
n u veya s a y a l a m a denilen b u işçilik el becerisi y a n ı n d a , geometriye
yatkınlık için akıl gerektirir; b u n d a n dolayı yapılan işçiliğin öğeleri E l
y a n ı n d a A k ı l ' d ı r . Ancak, akılla işlenen taşlar, geometrik ve fiziksel
yönlerden, düzgün yüzeyli, dik köşeli ve s t a n d a r t boyutta oldukların
dan, diğerleriyle çok iyi u y u m sağlarlar. Böyle s t a n d a r t yapı taşlarının
harçla birleştirilmesiyle örülen duvar çok d a h a sağlam ve dayanıklı
olur. Görüldüğü gibi ilk a ş a m a n ı n bireysel olmasına karşın, ikinci aşa
24
m a topluma yönelik olduğundan, yâni m a s o n u n bireysel Ülkü Mabedi
ötesinde m a s o n l a r ı n b ü t ü n i n s a n l ı k için k u r a c a ğ ı Sevgi M a b e d i n i
amaçladığından, Masonluktaki karşılığı T a a s s u p ile mücadele ve ka
zancı T o p l u m s a l E r d e m l e r d i r . Üçüncü a ş a m a , elde edilen u y g u n
kesme t a ş ve masonik m â n â d a küp taşın cilâlanması ve/veya yüzeyle
rinin istenilen figür veya yazıyla işlenmesidir. Derin bilgi yanında, de
neyim, emek, özen ve özellikle sabır ve sebat gerektirir. B u nedenle,
cilâlı ve üstü işli küp t a ş veya şekilli t a ş her yerde kullanılmayacak ka
dar değerlidir ve nâdir bulunur. Büyük yapıların, kapıları, pencere iş
lemeleri, s ü t u n başları ve diğer süslü t a ş öğeleri b u gibi değerli taşla
rın; artık z a n a a t safhasından s a n a t düzeyine yüksekliş örnekleridir.
Böylesi t a ş l a r ı n cilâlanması bir defaya m a h s u s değildir; cilalamanın
taşın konulduğu yerde de sürdürülmesi gerekir. Çünkü, dış tesirlerle
taşın cilâsı veya süslemesi zamanla bozulabilir ve parlaklığı azalabi
lir. M a s o n u n son nefesine k a d a r avadanlığını elinden d ü ş ü r m e m e s i
n i n sebebi, s ü r d ü r ü l m e s i gereken özeden gelir. Üçüncü a ş a m a , El ve
A k ı l y a n ı n d a K a l p de gerektirir. Ç ü n k ü , ancak kalpten gelen s a n a t
aşkıyla böylesi güzel eserler ortaya çıkabilir. Masonlukta üçüncü aşa
m a n ı n karşılığı B â t ı l i l e mücadele ve kazancı E v r e n s e l K a r d e ş l i k
S e v g i s i d i r . Çünkü, en saf ve temiz duyguların yanında karşılıklı sev
gi ve hoşgörüyü k a p s a y a n b u a ş a m a , gerçek a n l a m d a , m a d d e d e n
m â n â y a , z a h i r d e n b â t ı n a ve z a n a a t t a n s a n a t a d ö n ü ş ü m d ü r .
Özetlenirse, taşçılık mesleğinden, t a m a m e n emeğe d a y a n a n operatif
ilk a ş a m a d a n sonraki ikinci aşamada, emeğe akıl da katılmakta; ama,
nihayet üçüncü a ş a m a d a , insanlığın evrensel m u t l u l u ğ u n u n sürekli
liği ü l k ü s ü ve kalbî a r z u s u y l a M a s o n l u ğ u n d i n a m i k özüne u y g u n
spekülatif çalışmaya dönüşmektedir. B u s ı r a l a m a d a , birinci a ş a m a
daki El becerisi, ikinci a ş a m a d a A k ı l ve üçüncü a ş a m a d a Kalp deste
ğini a l a r a k nihaî olgunlaşmaya doğru t ı r m a n m a k t a d ı r . Ama, sayılan
üç a ş a m a d a k i çalışmanın ayrı ayrı ve global olarak masonik sayılabil
mesi için, El veya El+Kafa veya El+Kafa+Kalp öğelerine, m u t l a k a
bir d ö r d ü n c ü n ü n k a t ı l m a s ı gerekmektedir. Dördüncü öğe, Masonlu
ğ u n y ü k s e k değerleri, Geometri ve God (Allah) kelimelerini b a ş l a t a n
"G" Harfi ile temsil edilen G ö n ü l d ü r . İlk üç öğeye, ancak Gönülün de
katılmasıyla, E l + A k ı l + K a l p + G ö n ü l ile canu gönülden yapılan işler
masoniktir. Ç ü n k ü , "Eli işte, gözü oynaşta" deyişiyle çok güzel ifâde
edilen çalışma bilinçsizliği ve sorumsuzluğu frenlenmiş; akıl ve irfan,
gönülle ve basiretle ferasete dönüşmüş; aklu hikmetin şaşmaz rehber
liği ortaya çıkmıştır. İşte bu faktör, tâ en eski operatif zamandaki Ro
ugh Mason yâni h a m taş masonu ve F r e e m a s o n , yâni h ü r taş maso
n u kavramları arasındaki nüansın S p e k ü l a t i f M a s o n kimliğine yan
sıyan t a n ı m ı d ı r . B u itibarla, taşını y o n t a r k e n , el emeğine kafası ve
kalbinin y a n ı n d a gönlünü de katabilen masonlar, olgunlaşma ve yet
25
kinleşme yolunda beklenen ilerlemeyi çabuk ve belirgin şekilde göste
rebilirler. Masonik karizmanın evveli de, âhiri de budur.
B u n d a n dolayı, çekiç ve taşçı kalemi güçbirliğinin sağladığı ü s t ü n ba
şarı düzeyi, i n s a n l a r arasındaki işbirliğinden hareketle toplu loca ça
lışmaları için de örnek alınacak bir sembolizma sergiler. Çekiç aslında
her n e k a d a r kendine yeter bir avadanlıksa da, üretimdeki başarısı be
lirli bir hassasiyet derecesiyle sınırlıdır. Çekiçle, k u r u d u v a r örmeye
yeterli t a ş elde edilebilir; ama, yüzeylerin düzgünlüğü veya köşeleri
m ü k e m m e l olamaz; hele, yüzeylerinin üzerine çekiçle süsleme yapıl
m a s ı m ü m k ü n değildir. B u n u n için, aslında tek b a ş ı n a pek işe y a r a
m a y a n , a m a çekiçle birlikte kullanıldığında taşçılık z a n a a t ı n ı n ve
heykelcilik s a n a t ı n ı n d o r u ğ u n a çıkan en görkemli eserleri y a r a t a n
taşçı kalemine m u t l a k a ihtiyaç vardır. Bu itibarla, çekiç darbe enerji
siyle yönlendirmesi nedeniyle aktif öğe, taşçık kalemi enerjiyi t a ş a en
iyi ve güzel şekilde y a n s ı t a n pasif üye bile olsa; önemli olan, m ü k e m
mel eserlerin ortaya çıkabilmesi için birbirlerine olan zorunlu ihtiyaç
lardır. Çünkü, mükemmelliği sağlayan her ikisinin birlikteliklerinde
ki uyumlu ahengin sağladığı dengedir. Biri olmadan diğeri eksik kala
cağından, m a s o n i k dengenin t e k avadanlıkla s a ğ l a n m a s ı m ü m k ü n
değildir. Nitekim, bir eser y a p m a k için gereken her t ü r l ü malzeme ve
a v a d a n l ı k olsa bile, azim ve sebat olmadan ortaya çıkarabilmek çok
zordur. B u n u n için, maddî ve manevî değerlerin birbirinin t a m a m l a
m a s ı n ı n y a n ı n d a ; görüşleri ve d a v r a n ı ş l a r ı farklı olan i n s a n l a r d a n
oluşan t o p l u m l a r da t e k bir belirli hedefe yöneldiklerinde çok d a h a
olumlu ve başarılı sonuçlar alırlar. Aynı şekilde, locaları o l u ş t u r a n
kardeşler, farklı k a r a k t e r l e r i n e ve dünya görüşlerine rağmen, birleş
tikleri t e k bir o r t a k m a s o n i k a m a ç d o ğ r u l t u s u n d a düşüncelerini ve
emeklerini yoğunlaştırdıklarından; aldıkları ürünler, B i r l i k Dirlik
t i r k u r a l ı n a göre, d a h a ahenkli, verimli ve güzeldir.
26
kiçle taşçı kaleminin a h e n k içinde birlikte çalışmasını sağlayan güç,
onları t u t a n m a h i r eller ve yönlendiren akıl, kalp ve gönülle simgele
nen, u s t a n ı n işe aklının ve kalbinin ötesinde gönlünü koyması anla
mındaki aklu hikmettir. Masonluğun ü n l ü terimi aklu hikmet, gönül
süzgecinden geçerken, basiretle a r m a n akıl demektir. Çekiç ve taşçı
kaleminin iyiye ve doğruya yönelik performansı, ancak aklu hikmetle
sağlanabilir. B u itibarla, çekiç yâni kuvvet sembolü I.Nazır ve taşçı
k a l e m i y â n i güzellik simgesi II.Nazır a k l u h i k m e t sembolü Ü s t a d ı
M u h t e r e m i n yönetimi a l t ı n d a görev y a p a r l a r . Akılla h i k m e t i bağla
yıp, heterojen bir karışım değil, homojen bir bileşim y a p a n , gönüldür.
S a n a t ı y a r a t a n ilhamın konağı gönüldür. Masonlara ışığı N u r dedir
ten gönüldür. Birbirine kardeş dedirten gönüldür. Kardeşiyle zamanı
ve varlığı menfaatsiz paylaştıran gönüldür. Nice görkemli h a t t â ölüm
süz s a n a t eserlerini ü r e t t i r e n de gönüldür. Örnekleyelim:
Koskoca h a m t a ş kitlesini z a m a n a karşı yarışıp b ü t ü n gücüyle k a n ter
içinde y o n t m a y a çalışan Michelangelo'ya sorarlar: "Ne için bu kadar
acele edip de kendini zorluyorsun?" B ü y ü k sanatçı koca usta, bir yan
d a n işine hızla devam ederken, cevap verir: "Musa taşın içinde hapis
kalmış, bir an önce onu kurtarmaya çalışıyorum?" Böylece, m u h t e ş e m
M u s a heykeli s a n k i canlıymışcasma çıkar ortaya. Michelangelo, işe
gönlünü koymasa sâdece nasıl bilebilir t a ş ı n içindeki Davut'u; veya
Peleg koskoca Zigguratm tasarımını; veya Hiram, bırakalım bir y a n a
efsenavî S ü l e y m a n Mâbedi'ni, sadece k ü ç ü k bir detayı olan d e v a s a
tunç s ü t u n l a r ı n döküm tekniğini; veya İzidor, koca Ayasofya'nın kub
be dizaynını; veya Sinan, muhteşem Selimiye'nin statiğini; veya konu
m u z d a n örnek, Sir Christopher Wren, yüksekliği bizim Sabancı Cen
t e r ' m ikiz kulelerini y a k a l a y a n ü n l ü Saint P a u l katedralinin o zama
nın teknik imkânlarıyla sivri kulelerini İşte b ü t ü n bunlar, imanlı gö
nül ve yaratıcı a k i m hükmettiği hünerli el tarafından aklu hikmetle
kullanılan, kuvvet simgesi çekicin ve güzellik simgesi taşçı kaleminin
birlikte meydana getirdikleri görkemli eserlerin sâdece h a t ı r l a n a n ör
nekleridir. Bilgi çağında taşçılık için çekiç ve taşçı k a l e m i n i n yerini
bilgisayar ve Laser d a alsa, a n a kaynak yine insan ve yine aklu hikmet
olduğuna göre söylenen bu jargon B i l g i Ç a ğ ı M a s o n l u ğ u için de ay
n e n geçerlidir.
İşte, üzerine böylesi methiyeler düzülen çekiç ve taşçı kalemi dâhil ol
m a k üzere, cinsi n e olursa olsun, h e r türlü âlet ve avadanlık, h a t t â h e r
şey; a k l u h i k m e t t e n n a s i b i n i a l m a m ı ş , h a k ve a d a l e t y o k s u n u ,
cehaletin, t a a s s u b u n , bâtılın ve hele hele m e r h a m e t s i z zalimin eline
geçerse t a m tersi olup; barbarlıkla ve vandallıkla heykel kıran veya ki
tap y a k a n zulüm aracına dönüşür ve daha da ötesi cinayete vesile olur;
adam öldürmek için kullanılır. Mesleğimizin insan sembolü Hiram su
ikastinde kullanılanlar d a en zarifinden geometrik mason avadanlığı
27
değil midir? Muhteşem heykelleri ve diğer taşçılık harikası s a n a t eser
lerini y a p a n da kıran da aynı çekiç değil mi? Öyleyse, âlet edevat dedi
ğimiz, insanın elinde h a y r a da, şerre de vesiledir; tek kıstası aklu hik
mettir. Çekicin ve taşçı kaleminin kazayla, dikkatsizlikle veya acemi
likle yaptığı kaza, hiç istenmese de bağışlanabilir ve h a t t â telâfi edile
bilir; ancak çekiç, y a p m a k için değil de kasıtla kırmak için kötü niyet
le kullanılırsa iş değişir ve zulüm aracına dönüşür. B u nedenle, çekici
öpülesi el t u t a r s a işi hayr, cibilliyetsiz el t u t a r s a şer olur. B u nedenle,
kuvvetin yapıcı ve güzelliğin sürekli olması için, mahir ele h ü k m e d e n
kafada aklu hikmet ve gönülde basiret eksik olmamalıdır. Çünkü, sa
dece akılla kullanıldığında kaba kuvvetin hizmetkârı olan çekiç, salt
eşitliğe d a y a n a n üretime yönelik olunca, hürriyeti ve adaleti ihmal et
tiği için diktaların sembolü olduğu gibi zorbalığın ve baskının aracına
d ö n ü ş t ü ğ ü n d e n , i n s a n l a r ı m u t l u edememiştir. Güzelim çekiç, sanki
ezmenin sembolüymüş gibi sevimsizleşmiş; hattâ, ölüm meleğinin tır
p a n ı gibi umacı olmuştur.
28
zu niteliğindeki orta sınıfın ezilmesi sosyal çalkantıların en b ü y ü k se
bebidir. Sosyal çalkantılar, devletin çökmesine ve sonuç olarak adalet
ve hürriyetlerin kısıtlandığı darbelere ve totaliter zulüm ortamlarına
zemin hazırlar. Böylesi kargaşa ortamları, Masonluğun gelişmesi için
son derece olumsuzdur. Ç ü n k ü , üye kalitesi yönünden, bir zenginler
kulübü olmamakla beraber, orta sınıfın üst gelir grubunu temsil eden
k ü l t ü r l ü ve aydın seçkin erkeklere d a y a n a n Masonluk; ancak, sosyal
adaletin, refahın, mutluluğun, huzurun, iç barışın ve h ü r düşüncenin
var olduğu lâik demokratik o r t a m l a r d a gelişebilir h a t t â varlığını ko
ruyabilir. Bu nedenle, bir ülkedeki mason localarının ve m a s o n l a r ı n
sayısı, o ülkedeki iç b a r ı ş , h u z u r , refah ve toplumsal m u t l u l u ğ u n en
açık göstergesidir. Dünya siyasî coğrafyasına şöyle bir bakıldığında,
nerede kalkınmış, h ü r demokratik ve lâik bir ülke varsa orada mason
luk da gelişmiştir; nerede, teokratik, totaliter, kapalı rejim v a r s a kal
kınmışlık, geri kalmışlık ve fukaralık söz konusuysa, orada Mason
luk y a gelişememiştir y a da hiç yoktur. Çünkü, o ülkelerde Masonlu
ğun hayat sebebi olan adalet ve refah eksikliğinin yanında, fikir, inanç
ve vicdan hürriyetleri kısıtlıdır.
Masonların ötedenberi savuna geldiği hürriyet ve eşitlik ilkeleri, kar
deşlik denkleştirme ile yumuşıtılsa bile, bir döneme damgasını v u r a n
siyasal bir slogan o l m a k t a n öteye gidememiş; Pozitivizmin t ü m çaba
l a r ı n a r a ğ m e n değişen d ü n y a ş a r t l a r ı n a göre toplumsal düzeyde ge
çerliliğini koruyamamıştır. H ü r r i y e t ilkesine ağırlık veren kapitalist
rejimlerde m a d d î k a l k ı n m a sağlansa bile ekonomik sistemin gereği
olarak eşitlik ihmal edilmiş; eşitlik ilkesine ağırlık veren sosyalist re
jimlerdeyse üretim u ğ r u n a hürriyet budanmıştır. Meydana gelen eşit
lik ve hürriyet zaafiyeti toplumsal dengeyi bozmuş ve sosyal çalkantı
larl a sebep olmuştur. M a s o n l u ğ u n değer verdiği slogan olan ü t o p i k
kardeşlik ilkesi, Hürriyet ve Eşitlik sütunlarını sâdece alttan bağlaya
bilen manevî bir eşik niteliğinde olduğundan, adaletle desteklenmedi
ği takdirde, sosyal dengeyi yeterince sağlamaya yeterli değildir. Bu
nedenle, her iki ilkeden birinin ağırlıklı olarak egemen olduğu toplum
lar h u z u r b u l a m a m ı ş t ı r . Ç ü n k ü , t o p l u m u n maddî m a n e v î y ü k ü n ü ,
H ü r r i y e t s ü t u n u n u n veya Eşitlik s ü t u n u n tek b a ş ı n a çekmesi m ü m
k ü n değlidir. Ağır yüke d a y a n a m a y a n tek s ü t u n devrilecek veya kırı
lacaktır. Ancak, Hürriyet ve Eşitlik sütunları üst kısımdan adalet kiri
şiyle fiziksel olarak bağlanabildiği takdirde, sosyoekonomik yük, bir
kiriş vasıtasıyla yayılan y ü k s ü t u n l a r ı n a eşit ve dengeli dağılacağın
d a n toplumsal a h e n k sürekli olarak sağlanabilecektir. İşte, h a m t a ş ı
işlerken bir eliyle çekice, öteki eliyle taşçı kalemine hükmeden mason,
H ü r r i y e t ve Eşitlik s ü t u n l a r ı n ı iki k o l u n u a ç a r a k t u t t u ğ u n d a a d a l e t
kirişinin taşıyıcı gücünü dekteklemeye muktedirdir. Çünkü, bir eliyle
t u t t u ğ u çekiç, enerjisiyle en geniş anlamda hürriyetini kuvvetin; diğer
29
elindeki taşçı kalemi enerjiyi işlenmekte olan t a ş yüzeyine eş ve eşit
o r a n d a y a y a r a k Eşitliğin Güzelliğini simgeler. Hürriyet ve Eşitlik
arasında ahenkli denge kurularak, birinin diğerini sindirmemesini ve
ezmemesini sağlayan, çekiç ve taşçı kalemini k u l l a n a n insanın kafa
sındaki akıl ve gönlündeki basiretin sentezi aklu hikmetle k a z a n ı l a n
adalettir. Adaletin en geniş a n l a m d a ve en çabuk dağıtılabildiği top
lumlarda, İ n s a n h a k ve hürriyetleri teminat altındadır. Göstergesi de
gelişmiş M a s o n l u k t u r .
Y u k a r ı d a sözü edilen çekiç ve taşçı kalem birlikteliğinin sosyoekono
mik sembolizmasmdan kinaye, aynı yorumlar siyasal bakışla da yapı
labilir. Bir birliktelik, y u k a r ı d a öngörülen, adaletli, müreffeh, huzur
lu, yüksek seviyeli, yüzü gülen, yarınından emin bir toplumun tesisi ve
yönetimi için gerekli olan: YasamaYürütmeYargı güçleri arasındaki
dengenin tesisini hatırlatır. Bu üçlemede, çekiç yasamayı, taşçı kale
mi yürütmeyi temsil eder. Y a s a m a organını kudret elinden halkın ya
r a r ı n a çıkarılan t ü m yasalar ve düzenlemeler y ü r ü t m e tarafından gü
zelce uygulanır. B u r a d a , aklı temsil eden y a s a m a n ı n aynı z a m a n d a
basiret ve feraset sahibi olması gerektiği kadar; güzellik sembolü yü
r ü t m e n i n nitelikleri de samimiyet, m e r h a m e t ve şefkattir. Ama, ne
olursa olsun bu ikisi, yâni çekiç ve taşçı kalemi, iki tarafdan biridir; di
ğer t a r a f halkı temsil eden h a m taştır. Öyleyse, y a s a m a n ı n ve y ü r ü t
menin hakça sürebilemesi için bir güce d a h a ihtiyaç vardır. Bu güç, çe
kiç ve taşçı kalemini kullanan insanla simgelenen yargıdır. Yargı, her
iki âlete, yâni her iki öğeye de sahip ve muktedir olan insandır. Çünkü,
yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı için ilâhî kaynakl a avf ve aşk er
demleri Allah'ın halîfesi insanda olan esmanın terkibi olarak en geniş
m â n â d a birikmiştir. Bu nedenle, h ü k m ve h i k m e t i n dengelediği
h â k i m terazisi en b ü y ü k t e m i n a t olduğu gibi; halk içinde Hakk'ı ara
m a y a çıkabilen, y â n i K e s r e t t e Vahdeti gören basiretli yöneticilerin
varlığı d ü n y a saadetidir.
30
hayatî önemi olan eğitim ve öğretim adı altında bilimi, aile kadar, top
l u m u n eğilmek zorunda olduğu önemli konudur. Böylece insan, doğu
m u n d a k i t a ş beşikten ölümündeki mezar t a ş m a kadar, taşla hep aynı
k a d e r i paylaşır.
Yukarıda, işlenen h a m taşın m ü k e m m e l bir k ü p t a ş a dönüşmesi için,
m a s o n u n işe gönlünü koyması gerektiğine değinilmiştir. İşe gönlünü
koymak, yapılan işle bütünleşmek demektir. Mason da, y o n t m a k t a ol
duğu taşın aslında bizzat kendisi olduğunu idrâk edebildiği z a m a n işe
gönlünü koymaya başlamış demektir. Aslında, tefekkür ederek önün
deki hicapları kaldırırsa, yontanın kendisi olduğu gibi, yonttuğu taşın
da bizzat kendisi; d a h a doğrusu nefsi olduğunu; kendisini sâdece bede
n i n d e n ibaret saydığında, "Ben" diye tanımladığının bedenî nefsi ol
d u ğ u n u görecektir. Aynı, abidle m a b u d u n u n ibadette birliği, muhiple
m a h b u b u n muhabbette birliği, sacidle mescudun sevdede birliği, aşık
la m a ş u k u n aşkta birliği ve dünyada ne kadar zahiren çift veya zıt var
sa hepsinin birliği gibi, yontulan h a m t a ş da yontan mason da yontma
sırasında hep birdir ve tektir. Ancak, h a m t a ş şekilsiz olduğu için ma
son tarafından y a d ı r g a n m a k t a , ancak k ü p t a ş olduktan sonra benim
senmektedir. Nitekim, Yeni Ahit'te de, "Hz.îsa 'nınönce duvarcılar ta
rafından beğenilmeyip atılan hamtaş olmasına rağmen, daha sonra
köşe taşı yapıldığı" yazılıdır. Yâni, öz aynı olmasına r a ğ m e n , şeklin
(bedenin) değişikliği öz'ü örterek z a h i r e n y a n ı l m a k t a d ı r . M a s o n u n ,
d a h a m a s o n olmadan, tanıdığı VITRIOL dövizinde a n ı l a n k ü p taşı
(Occultum Lapidem), bizzat kendi içinde saklı olduğu yerde arayıp
b u l m a k için gösterdiği çaba, H a k i k a t i m ü k e m m e l d e arayışıdır. Çün
kü, Alemlerin Rabbi'nin bizzat kendi Oz'ünün ahseni takvim olarak
tecellisi İnsanoğlu, idrakinin kapasitezsiliği nedeniyle, nefsinin esiri
olarak, kendi sandığı biyolojik nefs bedeninin k u s u r ve ihtirasların
d a n dolayı esfeli sâfiline düşerek, Oz'üyle a r a s ı n a perde girmiştir.
P e r d e girince H a k i k a t N u r u ' n u n y ö n ü n ü seçemez olup, zulmete düş
m ü ş t ü r . N u r verilerek perde yırtılmazsa, ömrü billâh perdeli kalacak
ve insanımsılığmı sürdürecek. Yâni, bir erken dönem masonik yorum
da beliritildiği gibi, ş â h â n e elmas şekilsiz kabukla örtüldüğünden pı
rıltısını göstermez ve ışığını veremez olmuştur. Çekiçtaşçı kalemi bir
likteliğinin koparttığı her k a b u k parçası veya h a m t a ş çıkıntısı, nasıl
ki elmasın yavaş yavaş ortaya çıkmasını veya h a m t a ş m k ü p t a ş a doğ
r u dönüşmesini sağlarsa, m a s o n u n nefis mücadelesi ile gidereceği her
k u s u r veya erdemsizlik, nefsini biraz d a h a fazla bilip t a n ı m a s ı n a ve
gitgide nefsine egemen olmasına yol açacaktır. Böylece, aradığı Mü
k e m m e l k ü p taş zahiren ve b â t m e n şekillenerek tecellî etmeye başla
yacaktır. Mason, ancak bu tefriki yapabildiği, daha doğrusu fehm ede
bildiği, k a d a r ; nefsinin b e d e n i n d e n i b a r e t olmadığını görecek ve
Öz'üne yaklaşacaktır. Öz'ünü bulduğunda da görecektir ki, aslında or
31
tada ne taş, ne kendisi, ne de avadanlığı vardır. Var olan sadece O'dur.
Tek bir Tevhid ve Ahad'in Vahdet'te idrâki de kendisini, Evrensel Sev
gi Birliği Yasası ile, b ü t ü n k a r d e ş l e r i n e ve t ü m insanlığa d a h a bir
kardeşçe sevgiyle ve hoşgörüyle bakmasını ve sarılmasını sağlayacak
tır. Böylece, M a s o n l u ğ u n Sevgi Mabedi veya İ n s a n l ı k Mâdebi veya
Ülkü Mabedi yüce idealinin ne k a d a r doğru ve yerinde olduğunu çok
iyi anlayacaktır. Aynı t a ş ocağından alınarak yontulmuş üniform küp
t a ş l a r ve nefs mücahedesiyle kâmil i n s a n metrebesi k e m â l i n e yük
seklemeyi başarabilmiş insanlar; hep aynı, hep aynı Tek, hep O; sade
ce, O.
M a s o n u n işine gönlünü koymasının başlangıcı, yaptığı işin, bizzat
Oz'üne u l a ş m a k olduğunu idrâk etmesi ve kutsal sorumluluğunu duy
masıdır. Bu işlev, çalışması sırasında adetâ riyazat mertebesinde yap
tığı tefekkürle gerçekleşir. B u nedenle tefekkür ederek sabır ve sebat
la taşını işlerken, aynı eski t a ş u s t a l a r ı ve ahilerin zikri gibi, Oz'ünü
h a t ı r l a r ve a n a r . Hacı B a y r a m Veli'nin: "Şakirdleri taş yonar
lar/Yonup Ustada sunarlar/Çalabın adın anarlar/Ol taşın her
paresinde "hikmeti masonların t a ş işleme çalışmalarına nasıl da uy
m a k t a d ı r . Çekiç ve taşçı kalemiyle, h a m taşın pürüzlerini, yâni kendi
kusurlarını ve kötü huylarını gidermek için gayret, sebat ve sabırla ça
lışırken; hedefini Allah'ın en b ü y ü k a r m a ğ a n ı aklu hikmetle tasarla
m a k t a , kuvvetle u y g u l a m a k t a ve güzellikle işlemektedir. Bu işlev,
m a s o n u n g ü n l ü k h a y a t ı n kaygılarından u z a k l a ş a r a k Oz'üyle b ü t ü n
leştiği o r a n d a ç a b u k l a ş m a k t a ve m ü k e m m e l e u l a ş m a k t a d ı r . B u n u n
için gönlündeki Oz'e güvenerek s ü r d ü r d ü ğ ü çalışması sırasında Ça
lab'm, yâni Evrenin Ulu Mimarı'nm esmasının bilincinde olması, yâni
zikretmesi h a m d ve ş ü k r ü n ü n ifadesidir. Çırak mason bu şekilde ha
zırladığı k ü p t a ş m ı , d a h a doğrusu yetkinleştirmeyi başardığı kendi
kendisini, İnsanlık Mabedi inşasında k u l l a n m a k üzere Üstadının gö
r ü ş ü n e ve onayına sunmaktadır. Aynı, M a r k Masonluğu'ndaki mason
m a r k a l a r ı gibi...
32
edilmeden vurulan haşin darbelerle t a ş kırılırsa veya çok yavaş vuruş
larla sert taş işlenemezse; aynı t a ş yontma zanaatı gibi, nefs terbiyesi
s a n a t ı n d a d a dikkat ve kontrolü elden b ı r a k m a m a k gerekir. İ n s a n ı n
nefsine yapacağı ağır baskı zulümdür ve nefsinin içinde kendini i n s a n
y a p a n Oz'ün bile zarar görmesine ve nefsin doğru olarak bilinmemesi
ne sebep olur. Bu nedenle, m u t l a k a itidalde kalınmak; ifratın zulmüne
veya tefritin aczine düşülmemelidir. İşte, gösterilmesi gereker itidalin
b u r a d a k i y a n s ı m a s ı şefkattir. Böylece, h a m t a ş ı k ü p t a ş a y o n t a r a k ,
yâni özbenliğini a r ı t a r a k N e f s i n i B i l m e k (Men Arefe) sırrına u l a ş a n
kâmil i n s a n ı n d a h a sonra ö m r ü n ü n sonuna k a d a r sürdüreceği çalış
ması, k ü p t a ş ı cilalamayı s ü r d ü r m e s i n e eşdeğer olan, nefse hâkimiyet
alışkanlığını k a z a n m a k t ı r .
33
herbirini temsil eder. Küp taşın ü s t yüzeyi Masonluğun üç asal ilke
sinden birincisi olan Kardeşlik Sevgisidir, ikinci olan Yardım dai
m a gizli k a l m a s ı gereken alt yüz ile temsil edilir. Nihayet ü ç ü n c ü s ü
H a k i k a t , k ü p t a ş ı n içinde t a m ortasındadır; aynı, i n s a n gönlündeki
basiretin merkezi olan siyah nokta (noktai süveyda) gibi... Taşın içini
görmek için yüzeylerinin nasıl cilalanarak şeffaf ve b e r r a k olması ge
rekirse; insanın da kendi gönlündeki H a k i k a t olan Oz'ünü görebilme
si, d a h a doğrusu tecellinin farkına varabilmesi için, r u h u n u manevî
olarak bıkıp u s a n m a d a n p a r l a t m a s ı ve saydamlığını özenle koruması
gereklidir. Bu nedenle, bihakkın mason kalmak isteyenler, çekiçlerini
ve taşçı k a l e m l e r i n i hiç ellerinden d ü ş ü r m e d e n t a ş l a r ı n ı akıl ve
basiretle yontmayı ve cilalamayı ömürleri boyunca s ü r d ü r m e k zorun
dadır.
KAYNAKLAR
34
Harry CARR, The Early French Exposures, QC, London, 1971
Harry CARR, World of Freemasonry, Lewis, 1983
Harry CARR, The Freemasonry at Work, Lewis, 1985
E.H. CARTWRIGTH, Masonic Ritual, Lewis, 1985
Henry Wilson COIL, Coil's Masonic Encyclopedia, Macoy, 1961
Henry Wilson COIL, Freemasonry Through Six Centuries, Macoy, 1967
ÇIRAK DERECESİ RlTÜELÎ, Türkiye Büyük Locası, 1995
Delmar DARRAH, Thi History and Evolution of Freemasonry, Chicago, 1979
Colin DYER, Symbolism in Craft Freemasonry, Lewis, 1983
Necdet EGERAN, Gerçek Yüzüyle Masonluk, Ankara 1971, Istanbul 1996
35
RITUS OXONIENSIS, Lewis
36
TARİH
37
geniş ve kompleks bir b ü t ü n d ü r . terimi teklif edilmiş, lâkin bu se
Bu bütün içerisinden bazı konu fer de konuların bu terimin sınır
lar önemli görülüp, detaylı bir bi l a n dışına taşacağı d ü ş ü n ü l e r e k
çimde takdim edilmek üzere b u n d a n vazgeçilmiştir.
"yüksek dereceler" adı a l t ı n d a
toplanıp renklendirilerek, dikka Y ü k s e k derecelerin başlangıcı,
ti bu n o k t a l a r a çekmek arzulan o l u ş u m u ve M a s o n l u k t a k i yeri
mış olabilir. Bu gaye ile bazı ko ile rolü k o n u s u n d a m a s o n i k ta
n u l a r ı ön p l â n a t a ş ı m ı ş olmak, rihçiler, y u k a r ı d a k i görüşten ta
ilk üç derece öğretisi dışına t a ş m a m e n farklı bir görüş öne sü
m a k d e m e k değildir. Yüksek de rerler. O n l a r a göre; operatif ma
recelerle ilgili olarak öne sürülen sonluk, kendi bünyesi içerisinde
b u görüş M a s o n l u ğ u n birbirin ki farklı meslekî s a h a l a r d a bile
den kopuk ve ilgisiz p a r ç a l a r d a n d a h a başlangıçta öylesine dina
oluşan bir öğreti olduğu biçimin mik ve aktif bir güce sahip idi ki,
de yanlış bir imajı önlediği gibi, bu nitelik ileride gelişip serpile
tam aksine masonik öğretinin cek büyük bir potansiyel gücü de
n a s ı l k a t ı bir b ü t ü n o l d u ğ u n u işaret ediyordu. Bu yüzden farklı
v u r g u l a m ı ş olur. Aynı z a m a n d a , çalışma gruplarını tek bir organi
derecelerin r a k k a m m a bakıl zasyon içerisine sokup sınırla
m a k s ı z ı n h e r derecenin konusu mak, y a d a bu farklı faaliyet sa
n a ayrı ayrı vâkıf olmanın gerek halarını tek bir k a v r a m içerisine
liliğini de o r t a y a koyar. Ç ü n k ü sığdırmaya k a l k ı ş m a k m ü m k ü n
dereceler, a r i t m e t i k biçimde ü s t olamazdı. Z a t e n operatif Mason
ü s t e b i n a edilmediği ve örneğin luk kendi bünyesi içinde değişik
okullardaki gibi ü s t sınıf bilgile s a h a l a r ı n d a çalışacak ünitelerin
ri, alt sınıfın bilgisi ü z e r i n e ku koordine edilmesine i m k â n ve
rulmadığı için, bir derece kendin r e n bir sistem y a p ı s ı n a sahipti.
d e n k ü ç ü k r a k k a m h n ı n öğretisi Nitekim spekülatif Masonluk da
ni çağrıştırma olanağını sağlaya gelişip b ü y ü m e ğ e başladığında,
maz. B ü t ü n bu düşüncelere rağ b u n a benzer bir yapı ihtiyacı ken
m e n "yüksek derece" terimi yine diliğinden o r t a y a çıktı. İlk de
de t a m t a t m i n edici değildir. Bel vamlı localar kurulmaya başladı
ki de en iyisi; birbiri ile yakın ilgi ğında bir çok h ü r m a s o n bu loca
si olan konuları k ü m e l e r e ayıra ların dışında kalmıştı. Bir müd
r a k b u n l a r ı ayrı ayrı etkilemek det sonra (old Charges kullanıla
olabilirdi. Ama, bu sefer de keli r a k a l ı n a n m ü s a a d e ile) operatif
me hazinemiz b u k ü m e l e r e uy olmayanların da localara girebi
g u n t e r i m l e r b u l m a k t a zorlana lir hale getirilmesiyle 17nci yüz
caktı. Bir a r a "yüksek" y e r i n e yılda, h a t t a sadece s p e k ü l a t i f
"ileri dereceler (further degrees)" üyelerin içinde b u l u n d u ğ u loca
38
lar o r t a y a çıktılar. 1717 yılında İsveç ve F r a n s a ' d a k i "yüksek de
yeni bir gelişme d a h a yaşanarak, rece" uygulamalarına diğer ülke
B ü y ü k Loca s i s t e m i k u r u l d u . lerdeki farklılıklar da eklenirse
Sonra, bu sistem içerisinde de ye listelenemeyecek k a d a r çok sayı
ni yeni gelişmeler yaşandı. Örne da değişik derece ortaya çıkacak
ğin; bir t a r a f t a n derece sayısı tır. B u n l a r a r a s ı n d a ön p l a n a çı
iki'den üç'e çıkarken diğer taraf karılan "yedinci derece" ile "on ve
t a n muhtelif masonik kulüpler onikinci" derecelerin b a ş k a b a ş
k u r u l d u l a r . Masonic Orders, k a k o n u l a r ı işlemesi de v a r d ı r .
Wandering degrees, Masonic Lâkin filozofik göz; ne bu derece
dilettanti b u n l a r d a n bazıları lerin n u m a r a l a r ı ile, ne de yük
dır. B u n l a r a ilâve olarak b ü y ü k sek derecelerin farklı yelpazeler
şehirlerde city companies adı deki farklı uygulanmaları ile ilgi
a l t ı n d a çalışan k u r u l u ş l a r a bir lenmez. O n u n ilgilendiği şey aynı
çok mason üye oldular. Bu sebep grup içerisinde toplanması m ü m
le 18nci yüzyılın ikinci yarısında k ü n olan prensiplerdir. Bu pers
şekillenen Royal Arch, Cryptic pektifden bakınca a m e r i k a n Ma
M a s o n r y , T e m p l a r i s m ve Scot s o n l u ğ u n d a k i (tabii b u t e r i m l e
tish Rite gibi oluşumların maso geniş k a v r a m l a r ı dar bir s a h a y a
nik bünyeye katılmış olması ta h a p s e t m i ş olmuyorsak) ritleri,
rihçi gözüyle bir yenilik değil, farklı s i s t e m l e r d e n çok, b e n z e r
m a s o n i k dinamiğin doğal gelişi prensiplerin vücuda getirdiği
mi ve k a b ı n a s ı ğ a m a y a n yapısı m a s o n i k aile grupları olarak ka
nın gereği olarak değerlendirilir. bul e t m e k d a h a doğru olur. Bu
Dahası; tarihçi gözüyle bu büyü grupları da; Cryptic Rite ve Ro
m e ve d o ğ u r g a n l ı k b u g ü n sona yal Arch ile birlikte ilk üç derece
ermiş de değildir. İleride ortaya yi içine alan A n c i e n t Craft Ma
çıkacak sosyal ve bilimsel gelişim s o n r y ailesi olarak bir; K n i g h t
ve o l u ş u m l a r a göre M a s o n l u k , T e m p l a r i s m ailesi olarak iki; ve
şimdiden kestiremiyeceğimiz ye S c o t t i s h R i t e ailesi o l a r a k d a
ni yeni yapılanmalar içerisine gi toplam üç kola a y ı r m a k m ü m
recek ve yeni d u r u m l a r a u y g u n k ü n d ü r . Knight T e m p l a r i s m ve
yeni masonik modeller ortaya çı Scottish Rite Ancient Craft Ma
kabilecektir. sonry'e ait ilk üç dereceyi k e n d i
parçası s a y m a s ı n a karşılık, onu
Filozofik açıdan "yüksek derece Büyük Loca şemsiyesi altında bı
ler" in M a s o n l u k t a k i yeri ve rolü r a k ı r ve öğretisini 4ncü derece
yine bir b a ş k a şekilde değerlen den b a ş l a y a n ayrı bir organizas
dirilir. A m e r i k a n m a s o n i k siste y o n l a s ü r d ü r ü r . B u üç k o l u n
minde beş ayrı rit içerisinde prensip olarak temel özellikleri
kırk'a y a k ı n derece yer almıştır.
39
ni t e k kelime ile ifâde e t m e k is sessiz kalmışlardır. Bu sessizlik;
tersek; A n c i e n t Craft Ma 1725 tarihinden itibaren Üstad
s o n r y ; tarih. K n i g h t T e m p l a Mason localarına ait d o k ü m a n
rism; hristivanî prensipler. lardan da anlaşılacağı üzere; Ro
S c o t t i s h R i t e de; filozofi söz yal Arch derecelerine ait ritüelik
cükleri ile t a n ı m l a n a b i l i r . Skoç m a t e r y a l i n , önceleri Ü s t a d ma
Riti için "fikrî m a s o n l u k " (ma son localarına ait ritüelik mater
sonry of mind) tâbiri de kullanıl yalin bir p a r ç a s ı sayılması yü
maktadır. zünden olabilir. Nitekim b u ritu
eller kendi içinde d a h a sonra ge
liştirilmişlerdir. Royal A r c h ' m
Royal Arch
"Ancient Craft Masonary" ye ait
Ancient Craft M a s o n r y içerisine bir y a n k u r u l u ş olarak ortaya çı
Cryptic Rite ve Royal Arch girer kıp çalışmaya b a ş l a m a s ı a n c a k
dedik. Royal A r c h sözcüğü'nün on sekizinci yüzyıl ortalarını bul
içinde yer aldığı elimizdeki en es m u ş ve ş a p i t r "Chapter" ve bü
ki d o k ü m a n ; 27 A r a l ı k 1743 ta yük şapitr olarak yapılanması
rihlidir ve bu sözcük İrlanda'daki ancak 1785 yılı sonrasında müm
Yonghal Locası'na ait bir merasi k ü n olabilmiştir. İlk A m e r i k a n
min a n l a t ı m ı n d a yer almaktadır. Royal Arch B ü y ü k Şapitri,
Yine Dr. Fifield D a s s i g n y ' n i n A.B.D.nin Connecticut eyaletin
1744 yılında y a y ı n l a n a n bir kita de 1798 y ı l ı n d a k u r u l m u ş t u r .
bında da Royal Arch'dan söz edil B u n d a n bir yıl sonra 1799 yılında
mektedir. Royal Arch ile ilgili ilk d a B ü y ü k U m u m î Şapitr (Gene
loca t u t a n a ğ ı , Virginia'daki Ge r a l G r a n d Chapter) kuruldu. Ro
org W a s h i n g t o n locasına bağlı yal Arch; T o m a s S m i t h Web'in;
F r e d e r i c k s b u r g Locasına aittir. 1797 y ı l ı n d a y a y ı n l a d ı ğ ı Free
Bu ve b u n a b e n z e r diğer dokü masons Monitor isimli eseri ile
m a n l a r : Birincisi, Royal Arch'm b ü y ü k saygınlık k a z a n d ı . S m i t h
18nci yüzyıl sonlarına doğru yeni Web kardeşimiz üstelik bu eseri
filizlenmeye başlamış olup henüz ni kendi adına değil, Royal Arch
y a p ı l a n m a s ı n ı t a m a m l a m ı ş ol Masonluğu adına imzalamıştı.
m a d ı ğ ı n ı . İkincisi, m a s o n l a r c a
b e n i m s e n m i ş olduğunun bir ger Eğer, bilinen ilk Royal Arch, sem
çek, fakat İrlanda'dan çıkıp on yıl bolik localar içinde m ü t a l â a edi
içerisinde İngiltere'de ve Ameri lip, ritüelik m a t e r y a l l e r i ü s t a d
k a n kolonilerinde yayılmış oldu derecesi ritüellerinden geliştiril
ğu savının gerçek olmadığını gös mişse ve eğer y a r ı m yüzyıl sem
terir. Mamafih, aynı kayıtlar Ro
bolik localara bitişik ve o n u n bir
yal Arch derecesinin (veya dere
y a n k u r u l u ş u o l a r a k çalışmış,
celerinin) başlangıcı k o n u s u n d a
böyle adlandırılmış ve B ü y ü k lo
40
ca t a r a f ı n d a n d a b u biçimiyle Knight Templarism
r e s m e n t a n ı n m ı ş s a ve 1813 A n t i e n t Craft M a s o n a r y ve y a n
tarihinde İngiltere'deki iki k u r u l u ş l a r ı ailesini b u r a d a bıra
B ü y ü k Loca b i r l e ş t i k l e r i n d e , kıp, Knight T e m p l a r ailesine ge
Royal Arch'ı A n t i k M a s o n l u ğ u n çersek; k e n d i m i z i M a s o n l u ğ u n
(Antient Craft Masonry) ta bir b a ş k a d ü n y a s ı n d a b u l u r u z .
mamlayıcı bir parçası olarak ka T e m p l a r ailesi h a k k ı n d a t a r i h î
bul etmişlerse, artık b a ş k a türlü kayıt azlığı b ü y ü k bir sorundur.
s ü d ü ş ü n ü l e m e z . Ç ü n k ü yakla K n i g h t T e m p l a r sözünü duydu
şık ikiyüz y ı l d ı r h ü r m a s o n l a r ğumuz ilk tarih 1757 yılıdır. Öyle
o n u n üç dereceli Masonluğu bü anlaşılıyor ki T e m p l a r ailesi; bi
t ü n l e y e n ve o n u n t a m a m l a y ı c ı risi kuzey İngiltere, diğeri de Al
bir parçası olduğuna inanmışlar m a n y a ve F r a n s a o l m a k ü z e r e
dır. başlıca iki m e r k e z d e b ü y ü y ü p
gelişmiştir. İngilterede Bris
Royal Arch Şapitri içerisinde ku tol'de; "Baldvvyn E n c a m p m e n t "
r a l o l a r a k dereceler; M a r k Mas denilen bir k u r u l u ş t a n a r t a k a l a n
ter, P a s t Master, Most Excellent 1780 tarihli bir kayıt vardır elde.
Master ve Royal Arch Mason, ola Bu d o k ü m a n d a yazılmış olan
r a k d ü z e n l e n i r . Cryptic m a s o n "the S u p r e m e G r a n d a n d Royal
konseyi; Royal M a s t e r , Select E n c a m p m e n t " sözlerinden anla
M a s t e r ve (bazı konseyler) Su ş ı l m a k t a d ı r ki; b u t a r i h t e n bir
perexellent Master, derecelerini kaç yıl önce masonik Templarizm
tevcih ederler. A r a ş t ı r m a c ı k a r organize olmuş ve faaliyete geç
deşler, Royal Arch derece ritüel miş bulunmaktadır. Yönetim
lerini yek diğeri ile ve çırak, kal merkezi (karargâh) y a h u t komu
fa, ü s t a d dereceleri ritüelleri ile t a n l ı k (Grand C o m m e n d a r y ) ise
y a n y a n a koyup m u k a y e s e eder resmen ancak 1816 yılında U.S.A
lerse, t e k r a r l a m a l a r bir yana, ko d a k u r u l d u . Bu t a r i h l e r Templa
n u l a r ı n özdeşliği ve m a s o n i k ta r i s m i n 18nci yüzyıl o r t a l a r ı n d a
rihe dayalı kökleri b a k ı m ı n d a n ve aşağı yukarı Royal Arch ile ay
ilk üç derece ritüelinin bir benze nı z a m a n l a r d a k u r u l u p yapılan
rini k a r ş ı l a r ı n d a b u l a c a k l a r d ı r . maya başladığını göstermekte
D e n i l e b i l i r k i ; C a p i t u l a r ve dir. Bu t a r i h 1800 yıllarıdır. Da
Cryptic Rit'ler ilk üç derecenin, h a sonra ayrıca t e m a s edeceğim
h a t t â özellikle üçüncü derecenin "Scottish Rite" belki biraz d a h a
geniş bir yorumudur. Bu Rit'deki eskidir a m a denilebilir ki "yük
derecelerin tek dereceye indirge sek dereceler" adı ile a n ı l a n h e r
n e b i l m e s i de h e r z a m a n m ü m dört rit de aşağı y u k a r ı aynı za
kündür.
41
m a n l a r d a k u r u l u p faaliyete geç d e n geçirir, b a ş a r ı l ı olanları
mişlerdir. "dubbing" adı verilen özel bir me
Bir referans olarak 1750 yılından rasimle kalfalığa terfi ettirirler
1800 yılma k a d a r geçen elli yıllık di. Askerî loncaların disipline yö
s ü r e içerisinde gelişen m a s o n i k nelik kendine h a s kural ve kaide
t a r i h e bir göz a t a r s a k : Locaların lerine de "KNOGHTHOOD" de
derecelerini iki'den üç'e çıkardı nirdi.
ğını, eski ve modern Büyük Loca b. Filistin, K a t o l i k K i l i s e s i n i n
l a r ı n birbir i ile b i r l e ş e r e k aynı dinî sebepler y ü z ü n d e n nesiller
sistemi u y g u l a m a y a başladıkla boyu göz diktiği bir yerdi. Avru
rını, ritüellerde standardizasyo palı tüccarlar, alışveriş ilişkile
n a gidildiğini, d ü n y a çapında ye rini doğu Akdeniz ve Mısır'a ka
ni localarla, bağımsız büyük loca dar u z a t m a k ve y a y m a k için çe
lar açıldığını, yüksek derece aile şitli baskı a l t ı n d a y d ı l a r . L â k i n
lerinin ortaya çıkıp b u n l a r ı n d a bu konuda elle t u t u l u r bir netice
r e s m e n sisteme a d a p t e edildikle alınamıyordu. Zira, siyasî tablo
r i n i , m a s o n i k k a r d e ş l i k ve da Avrupa, yüzlerce küçük kıral
s a n ' a t m sadece Avrupa ve Anglo lığa, koloniye, d u k a l ı k l a r a , ser
Sakson p a t e n t i altında kalmayıp best şehirciklere b ö l ü n m ü ş t ü ve
y e r y ü z ü n e yayıldığını, h ü l â s a , b u devletlerden hiçbiri t e k başı
yarım yüzyıllık masonik gelişme n a doğu Akdenizde etkin bir k a r a
n i n t ü m d ü n y a insanlığının kar ve deniz gücü çıkarabilecek güçte
deşliği r o t a s ı n d a oluşum ve değildi. İ ş t e böyle bir o r t a m d a
gelişim gösterdiğini söyliyebili P a p a U r b a n ; kendi k o m u t a s ı n d a
riz. M a s o n i k T e m p l a r i s m i n dik bir A v r u p a o r d u s u k u r m a k gibi
k a t e değer y a n ı ; o n u n b u t a r i h î şâhâne bir fikir tasarladı ve b u n u
gelişim içerisinde göze ç a r p a n Clermont Konseyine s u n d u . Bu
bir biçim o l u ş t u r m a s ı d ı r . Şöyle n a göre her devlet T a n r ı a d ı n a
ki: kendi payına düşen askerî birliği
verecek, bu birlikler kendi emir
a. "KNIGHT" kelimesi ile o r t a k o m u t a zinciri içerisinde bağım
çağda (yaklaşık 1000 yılları) pro sız olacak, kendi üniformalarını
fesyonel askerler kastedilirdi. Bu giyecek a m a Papayı temsil eden
devirde b ü t ü n s a n ' a t ve meslek bir rozeti de y a k a l a r ı n d a taşıya
grupları loncalar biçiminde yapı caklardı, (kızıl haç). Milliyetleri
lanmışlardı. Askerlerin loncala farklı olan b u birlikler P a p a n ı n
r ı n a d a "KNIGHTHOOD" denir atayacağı ve sadece ona karşı so
di. Diğer m e s l e k loncaları gibi r u m l u olacak bir k o m u t a n ı n
b u n l a r d a bünyelerine çırak alır, h a r e k â t k o n t r o l u n d a h i z m e t ve
onları sert ve dikkatli bir eğitim receklerdi. Stratejiyi b u komu
42
t a n tayin edecekti. Haçlı ordusu leyebileceklerini d ü ş ü n ü p görüş
işte bu yapıda k u r u l m u ş oldu ve meye b a ş l a d ı l a r . A m a Templi
ilk haçlı seferi 1096 yılından baş ye'ler kısıtlanmanın hiç bir t ü r ü
layarak 200 yıl süreyle devam et ne y a n a ş m a d ı l a r . Neticede orta
ti. M u h a r e b e l e r d a r y a d a geniş d a n kaldırıldılar. Yok e t m e işle
s a h a d a , şiddetli veya gevşek bi m i n i F r a n s ı z k r a l ı Güzel Filip
çimde k a r a d a ve denizde zaferler 1314 yılında hileli bir yolla baş
ve hezimetlerle s ü r d ü gitti. So lattı. Büyük üstad Jacques de
nuç şu oldu ki; A v r u p a ve Asya Molay ve iki k o m u t a n ı n ı yakala
a r t ı k geri d ö n m e m e k ü z e r e eski tıp y a k t ı r d ı . P h i l i p ' i n g a y e y e
hüviyetini kaybetti, çok d a h a de m a t u f gerek siyasî e n t r i k a l a r ı ,
ğişik bir görünüme büründü. İşte g e r e k s e u y g u l a d ı ğ ı m e t o d bir
suçtu. D ü n y a o n u n b u s u ç u n u
Knight Templarism'in ritüeli bir
hiçbir z a m a n affetmedi. Ç ü n k ü
yönüyle b u değişimin sebebini
aslında hile ve şiddete gerek yok
teşkil eden haçlı seferlerine da
tu. P a p a V. Clement patentini ip
yanır.
tal edince bu birlikler zaten dağı
c. Haçlı orduları şaşırtıcı biçimde tılmış olacaklardı.
günümüzdeki modern ordulara
benzer biçimde k u r u l u r k e n bir d. Templiye'leri t e k r a r canlan
likler, y a P a p a n ı n isteği, y a dırma teşebbüsleri oldu, a m a ba
a s k e r î ihtiyaçlar d o ğ r u l t u s u n d a şarıya u l a ş a m a d ı . U l a ş m ı ş olsa
özel gruplara ayrıldılar. Her grup d a bu d u r u m , h u k u k a aykırı ola
k e n d i görevine göre eğitilip teç caktı. Kaldı ki Avrupa halkı dinî
hiz edildiler. B u g r u p l a r ı n en ve siyasî olarak iki otoritenin al
önemlileri: Knights of the Tertip t ı n d a z a t e n yeterince ezilmekte
le, Knights of the Hospital, ve idi, bir ü ç ü n c ü s ü n e t a h a m m ü l ü
Teutonic Knights"lardır. Bun yoktu. L â k i n onu c a n l a n d ı r m a
l a r d a n K n i g h t s of t h e Temple, nın bir b a ş k a yolu; "taklid meto
belki de m u h a r i p sınıf o l m a n ı n du" şeklinde h e m e n bulundu. Bu
verdiği a v a n t a j l a , z e n g i n l e ş i p da askerlerde halkın beğenip sev
güçlü b i r sınıf h a l i n e geldiler. diği değerlere sahip çıkan bir ta
Dinî duygularla yapılan bağışlar kım dernekler ve bazı kardeşlik
y a n ı n d a , tüccarlara sağladıkları cemiyetleri k u r m a k yoluyla ya
emin posta servisi ile k a r a d a ge pıldı. İ ş t e m a s o n i k T e m p l a r i s
niş arazilere, denizde gemilere ve min kökleri bir ucuyla da bu tak
b u n u n y a n ı n d a p e k çok m a l a lidçi cemiyetlere dayanır.
m ü l k e sahip oldular. 14ncü yüz
yıl b a ş l a r ı n d a o derece zengin ol e. Profesyonel askerlerin k u r d u
d u l a r ki; sivil h ü k ü m e t l e r kendi ğu loncalar "KNIGHTHOOD" or
aralarında bu d u r u m u nasıl fren t a ç a ğ i n s a n ı için çok r o m a n t i k
43
çok b ü y ü l e y i c i b i r k u r u l u ş t u . i l h a m a l a r a k gelişmiş k ü l t ü r e l
A m a kilise ve mimarîden sonra bir oluşumun adıdır. M a s o n i k
h a l k ü z e r i n d e en geniş ve e n de T e m p l a r i s m i n ve o n u n r i t ü e l i k
r i n izler b ı r a k a n bir k u r u l u ş ol gerçeklerinin dayandığı temel
masının sebebi sadece bu değildi. kaynak da işte budur. Bu da kısa
Askerler de gezginci, kâşif ve ma ca din ve siyasetin kötü kullanılı
ceracı oldukları k a d a r lisan bi şına şövalye r u h u y l a k a r ş ı koy
len, d ü n y a d a n h a b e r d a r ve mil m a k olarak özetlenebilir.
l e t l e r a r a s ı politik m ü c a d e l e n i n
s ı r l a r ı n a vakıf i n s a n l a r olup, üs f. Şimdi; temeli mimarîye dayalı
telik iyi birer diplomat idiler. Ay a n t i k m a s o n i k s a n ' a t m şövalye
n ı z a m a n d a bölge b a r ı ş ı n ı n bek likle ne gibi bir ilgisi var? Sorusu
çisi idiler. B ü y ü k şehirlerde bile a k l a gelebilir. G e r ç e k t e n de;
polis g ü c ü n ü n zayıf olduğu, b u n a üçüncü derece ve Royal Arch de
mukabil kasabalar arası düş receleri gelişmelerini t a m a m l a
m a n l ı k l a r ı n kol gezdiği, dükler yıp sisteme a d a p t a s y o n u n u sağ
ve earn'ler a r a s ı s a v a ş l a r ı n h e r laymcaya k a d a r b u n l a r ı n birbi
riyle hiç ilgisi olmamıştı. Ama bu
yerde süregeldiği bir devirde bu
dereceler yerli yerine o t u r d u k t a n
n u n ne demek olduğu daha iyi an
sonra açıkça görüldü ki; H ü r m a
laşılır. B u sebeple askerlerle ilgi
s o n l a r m Mâbed'in kuralları'na
li tarihî hatıralar, hikâyeler, ma
ilgisi artmıştır. Bu mâbed; Süley
s a l l a r giderek b i r i k t i ve şiirler,
m a n Mabedidir. Toplum içerisin
şarkılar, oyunlar efsâneler şekli
de bu k u r a l l a r a u y u m u n şövalye
ne dönüştü. Efsâneler halkın ru
r u h u n u gerektireceği açıktır. Su
h u n a yerleşti. Askerlik mesleği
alin birinci cevabı budur. Bu aym
şeref ve cesaretin timsâli olduğu
z a m a n d a "Masonik k a r d e ş l i ğ i n
k a d a r n e z â k e t ve kibarlığın da içerisinde niçin T e m p l a r i s m ? "
s e m b o l ü o l d u . N e z â k e t ve sualine de cevap verir. İkinci ce
zerâfet; askerî k u r a l ve disiplinin vap gerçi d a h a ikna edicidir a m a
getirdiği cesaretle birleşince de açıkça görülebilmesi zordur.
b u r u h Avrupa'da çeşitli san'at ve "Ancient Craft Masonary" bir ku
kültür dünyasının mecrasını rallar b ü t ü n ü ve k u r a l l a r l a ilgili
oluşturdu. Bu şekilde asil ve nite bir hayat düzenidir. Her u s t a ma
likli k a r a k t e r yapısı "Şövalyelik" son b u n u görür ve "düzenli ol
adıyla özetlenmiş ve i n s a n l a r ı n mak" şeklinde b u n u ifade eder.
kalbinde yer etmiş oldu. Aslında Lâkin Masonluk s a n ' a t ı n m nasıl
"Şövalyelik" a s k e r l i k t e n çok er bir düzen olduğu b ü t ü n genişli
d e m l e ilgili bir k a v r a m d ı r . Bu ğiyle görülebiliyormu? İşte mese
k a v r a m gerçek t a r i h î ve a s k e r î le buradadır. Bir kere; b u düzene
olayların dışında, a m a o n l a r d a n u y m a y a bizi zorlayan güç nedir?
44
Nerededir? Bu güç bizi nasıl ve ne daki fark, tıpkı iki b ü y ü k locanın
biçimde etkileyip u y u m a zorlu farkı gibidir. Skoç Rit'i altı bölü
yor? Bu k a y n a k içimizde ne dere m e ayrılır. B u n l a r ı n ilki; çırak,
ce canlı ve parlaktır? Şimdi bu su kalfa ve ü s t a d derecelerinde çalı
allerin cevaplarını kendi kendi ş a n Sembolik Localardır. Ameri
mize soracağımız şu basit sualle k a Birleşik Devletlerinde ve bü
ri içtenlikle cevaplayarak bulabi yük loca bulunan her yerde bu ilk
liriz. Bir loca nasıl var olur? Loca bölüm b ü y ü k locanın hakimiyeti
d a dereceler ve rütbeler nasıl da altındadır. Rit'in diğer bölümleri
ğıtılır? Üs.. Muh.. olmak için na t e k e m m ü l locaları; 4 ile 14, Rose
sıl bir çalışma gerekir? B u n l a r a Croix şapitr'leri; 15 ile 18, Kadoş
cevap verildiğinde görülecektir konsülü, 19 ve 30 ncu derecelerde
ki; disiplin ve düzen, bir locanın çalışırlar. İ d a r î heyeti o l u ş t u r a n
31 ve 32nci derecelerle, Y ü k s e k
y a ş a y a n canlı b i r u n s u r u d u r .
Şûra'yı o l u ş t u r a n 33ncü derece
Mâbed işçisi için düzenli olmak,
ayrı bir bölümdür. A.B.D. Güney
düzenli çalışmak şarttır. Ve tabii
Jüridiksiyon'u Yüksek Şûra'sı
içten gelerek....İşte bu rit'in ko
aynı z a m a n d a Dünya çapında bir
nusu budur.
ana Şûra'dır. South Caroline
Eyaleti Charleston şehrinde
Skoç Riti 1801 yılında kurulmuş ve o tarih
Eski ve Kabul Edilmiş Skoç t e n b u y a n a faaliyetini s ü r d ü r
Rit'ine b a k t ı ğ ı m ı z d a k e n d i m i z i m e k t e d i r . B ü y ü k L o c a l a r için
farklı bir zemin değişik bir at 1717 tarihinin anlamı ne ise Skoç
mosfer ve geniş ufkuyla Mason Riti için de 1801 tarihinin anlamı
luğun yepyeni bir dünyasında o'dur.
b u l u r u z . Rit'in t a r i h î ip uçları
Avrupa kelimesinde, derecelerin 1720 ile 1730 yılları a r a s ı n d a k i
y o r u m u ise filozofi kelimesinde on yıllık süre içerisinde ilk F r a n
gizlidir. Skoç Riti, A.B.D.de Mis sız locaları Londra'daki a n a Bü
sissipi Nehri batısı ile Ohio Nehri y ü k Loca'nm p a t e n t i a l t ı n d a ku
kuzeyinde k a l a n eyaletleri içine r u l u p çalışmaya b a ş l a m ı ş l a r d ı .
a l a n Kuzey Jüridiksiyonu ile, di L a k i n bu d u r u m u z u n s ü r e de
ğer b ü t ü n eyaletleri içine a l a n vam edemedi. Ç ü n k ü , F r a n s a ve
Güney Jüridiksiyon'u olmak üze Britanya irili ufaklı muharebele
re iki k ı s m a ayrılır. Kuzey J ü r i lerle 1815 yılına k a d a r d e v a m
d i k s i y o n ' u n u n HBA'i Boston'da, edecek olan u z u n bir harbin (yüz
G ü n e y J ü r i d i k s i o n ' u n u n HBA'i yıl harbi) içine girdiler. Tabii, b u
W a s h i n g t o n ' d a yerleşiktir. İdarî kısa sürede p a t e n t a l t ı n d a çalış
mekanizmanın başı Yüksek m a n ı n ne demek olduğu F r a n s ı z
Şûra'dır. İki jüridiksiyon arasın Loca m e n s u p l a r ı t a r a f ı n d a n t a m
45
o l a r a k a n l a ş ı l a m a d ı . 1710 lu yıl eskilerin m a s o n i k tecrübelerin
den ıslılade elliler. Ama, Pransa
lflJltflMMaiiü'll Wffly ı l l a r da yeni k u r u l a n localar için aynı
içerisinde F r a n s a locaları İngil i m k â n söz k o n u s u olamadı. Bri
t e r e d e n iyice k o p t u l a r ve k e n d i
tanya ile ilgiyi kestikten sonra b u
k e n d i l e r i n e yeni localar k u r m a
localara gelenler, kendilerini sı
y a başladılar. Aslında İngiliz pa
nırlayacak a n t i k âdet ve usuller
t e n t i d ı ş ı n d a k a l m ı ş olsalar da
le, b u n a dayalı tecrübeyi elleri
a n t i k l a n d m a r k ' l a r ı gözden u z a k
nin altında b u l a m a d ı l a r . Netice
t u t m a m a k ş a r t ı ile, yeni localar
de, yeniliklere k a l k ı ş t ı l a r . Yeni
k u r m a m a l a r ı için b i r sebep de
Rit'ler k u r d u l a r , yeni dereceler
yoktu. Nitekim, Britanya'da yeni
i h d a s ettiler. Z a m a n geldi 150
yeni localar k u r u l u y o r d u . Ama,
farklı derecenin aynı bölgede ça
b u n l a r a n t i k l a n d m a r k l a r dışına
t a ş m a m a k t a çok d i k k a t l i idiler. lıştığı oldu. Tabiatıyla bu k a r m a
Ç ü n k ü hepsi de Operatif Mason şa diğer A v r u p a devletlerine de
l u k atmosferi içerisinde gelişi taşındı. Rusya da b u n d a n
yorlardı. Yeni k u r u l a n spekülatif nasibini aldı. Onlar da kendileri
locaların çoğunda z a t e n operatif ne göre değişik rit'ler k u r d u l a r ,
m a s o n l a r v a r d ı . Sırf spekülatif dereceler ihdas ettiler. Şüphesiz
ü y e l e r d e n oluşan localar d a ope b u derece ve ritlerin bir kısmı an
ratif m a s o n l a r ı n içinde bulundu t i k l a n d m a r k l a r a u y g u n d u , bir
ğu localarla y a n y a n a , y a h u t on kısmı d a spekülatif M a s o n l u ğ u n
larla iç içe ç a l ı ş m a k t a idiler. Bu a n a v a t a n ı olan B r i t a n y a ' d a k i
sebeple masonik tarihte a n t i k M a s o n l u ğ u n h u k u k î çerçe
spekülatif localar, kendileri bir vesi içerisinde kabul edilebilirdi,
y e n i l i k gibi görülse de b u n l a r a m a b ü y ü k bir kısmı b u çerçeve
operatif locaların antik ananeleri nin dışmdaydı. İşte, m a s o n i k ta
içerisinde yetişmiş oldukları için r i h i n izlediği k a d î m r o t a n ı n b u
eski â d e t ve u s u l l e r d e n hiç sap şekilde dışına t a ş m a k ve İngiliz
m a d ı l a r . Yenilik a r a y ı ş ı n a gir ce k o n u ş a n d ü n y a n ı n m u n t a z a m
medikleri gibi a n t i k l a n d m a r k l a b ü y ü k loca'larıyla r e s m î ilişki
r a harfiyen sâdık kaldılar. Aslın den kopuk ve onların takip ettiği
da 1717 y ı l ı n d a n s o n r a locaları rotaya önem v e r m e d e n ve h a t t â
dolduran binlerce üyenin başlan hiçbir sınır t a n ı m a d a n yeni dene
gıçta belki M a s o n l u k l a ilgili ön melere girişmek ilk A v r u p a Ma
bilgileri bile y o k t u . A m a a n t i k s o n l u ğ u n u n belirgin k a r a k t e r i s
m a s o n l u k s a n ' a t m ı ve b u san'atı tiği olarak ileri sürülebilir.
öğretecek u s t a l a r ı h e m e n yanla Diğer taraftan, Fransa'daki Ma
r ı n d a b u l d u k l a r ı için h u k u k dışı s o n l u k l a B r i t a n y a ' d a k i orijinal
bir maceraya sürüklenmeden, spekülatif Masonluk arasında
46
yirminci yüzyıla k a d a r giderile yasında kendini temsil etmek
miyen, h a t t â b u n d a n s o n r a d a ü z e r e S t e p h e n Morin isimli bir
ancak kısmen giderilebilmiş olan ş a h s a v e k â l e t verdiği söylenir.
b ü y ü k ayrılık, aristokrasi ile il O n u n dediğine göre de bu vekâlet
gilidir. Bu problem ilk Fransız lo 1761 yılında verilmiştir, (kendisi
calarının kuruluşuyla başlamak bu vekâletin bir kopyasını göster
t a d ı r . Ç ü n k ü F r a n s ı z aristokra miş; a n c a k orijinalini hiç k i m s e
tıyla s ı r a d a n v a t a n d a ş ı a r a s ı n görmemiştir) S t e p h e n Morin'in
daki fark, diğer hristiyan ülkele müfettiş olarak atadığı J o h n
re kıyasla çok d a h a geniş ve de M i t c h e l l ve F r e d e r i c k D a l c h o
rindir. İlk Fransız Localarının ço isimli ş a h ı s l a r S o u t h C a r o l i n e
ğu a r i s t o k r a t l a r t a r a f ı n d a n ku eyaletinin C h a r l e s t o n ş e h r i n d e
r u l u p y ö n e t i l m i ş olduğu için, 1801 yılında ilk Y ü k s e k Ş û r a y ı
b u n l a r h a l k t a n kimseleri içlerine k u r d u l a r . Kısa s ü r e s o n r a b u
a l m a k istemiyor, onların m a s o n Ş û r a W a s h i n g t o n ' a t a ş ı n d ı . İşte
olmalarına isyan ediyor ve onlar 1854 y ı l ı n d a A l b e r t P i k e ' m
la tesviyede b u l u ş m a k istemiyor H â k i m B ü y ü k Amirliğini yaptığı
lardı. Bir kısım Fransız m a s o n u Şûra budur. Onun harikulade
da, Masonluğun d a h a haçlı sefer idaresi ve dirayetli liderliği, vefat
leri sırasında imparatorlar, kral ettiği 1891 yılına k a d a r s ü r d ü .
lar ve prensler t a r a f ı n d a n k u r u Onun devrinde rit dünya çapında
lup derecelerin onlar t a r a f ı n d a n masonik güce erişti. Albert Pike,
sâdece asillere verildiği gibi bir rit'i a d e t a y e n i d e n yapılandırdı.
t a k ı m efsâneler u y d u r u p , locala Kurallara uymayan unsurlarla
rını dinî ve politik gayeler için aykırılıkları a y ı k l a d ı k t a n sonra
k u l l a n m a k t a n çekinmiyorlardı. Morals and Doğma isimli k i t a
bında derecelerin anlamlarını
yeniden ve çok h a r i k a bir dille
Y u k a r ı d a değinildiği gibi, F r a n açıkladı. O n a y a z ı l a n m e t h i y e
sa'da k u r u l a n birçok Rit ve bun lerde de çokça söylendiği gibi Al
l a r a ait dereceler a n t i k L a n d b e r t Pike "sade bir dille yazılmış
m a r k ' l a r a uygun, bazıları d a Ro olan ritüellerle b u n l a r ı n yorum
yal Arch gibi, sisteme ilişkin bazı larını s a n ' a t h a r i k a s ı tablolar"
y a n d a l l a r ı n genişleyip gelişmiş haline sokmuş, onları ebrulamış
şekilleri idi. Nihayet, 1758 yılma tır. B u y ü k s e k Ş û r a ilk yıllarda
doğru ve b a t ı n ı n İ m p a r a t o r l a r ı t e k b a ş ı n a , 1813 y ı l ı n d a n s o n r a
konseyi "Counsil of Emperors" da Kuzey J ü r i d i k s i y o n ' u ile h e r
kuruldu. Sonra da bu konsey, sis ikisi birlikte "Skoç Rit'inin" dün
t e m içerisindeki derecelerden 25 ya çapındaki yetki dağıtım mer
t a n e s i n i seçip t e k e m m ü l Rit'i kezi olmuşlardır. Bu bir y a n d a n
"The Rite of Perfection" adı altın m a s o n l u k s a n ' a t ı n a ait beş bü
d a topladı. Bu konseyin batı dün
47
y ü k rit'den birisinin a n a v a t a n i bir gerçek değil, üzerinde ısrarla
nin A.B.Devletleri olduğunu vur d u r u l m a s ı ve b ü t ü n berraklığıy
g u l a r k e n diğer t a r a f t a n adı "An la a ç ı k l a n m a s ı g e r e k e n çok
cient & Accepted Scottish Rite" önemli bir noktadır. Eğer bu nok
E s k i ve K a b u l Edilmiş Skoç Riti t a a t l a n ı r veya gözardı edilirse;
olan b ü t ü n k u r u l u ş l a r ı n b u iki M a s o n l u k l a ilgili o l a r a k çizilen
Yüksek Şûranın patenti altında t a r i h î ve felsefî tablolar çok ye
k u r u l a b i l m i ş oldukları gerçeğini tersiz kalır. AngloSakson aklı,
ortaya koyar. güçlü bir akıldır. H a t t a , yeryü
zünde o n u n en ü s t ü n olduğu da
a. A.B.Devletlerinde tarihçiler,
söylenebilir. Oysa, y e r y ü z ü n d e o
M a s o n l u ğ u n başlangıcı ve geliş
a y a r d a b a ş k a akıllar da vardır.
mesi ile ilgili o l a r a k ötedenberi
H a t t â b u n l a r a r a s ı n d a dörtbeş
belli bir tablo çizerler. Yeniler de,
eskilerin çizdiği b u tabloyu basit tanesi onunla aynı kulvarda yarı
birkaç değişiklikle k e n d i dilleri şabilir. B u n l a r Lâtin aklı, İskan
ne u y g u n biçimde anlatırlar. Bu dinav aklı Cermen aklı, Slav aklı,
tablo a n a h a t l a r ı ile şöyle özetle ve Çin aklıdır. İşte Skoç Rit'inde
nebilir: G ü n ü m ü z d e k i Amerikan ki d e r e c e l e r i n t a r i h î m i s y o n u ,
M a s o n l u ğ u koloni periyodu sıra "Scottish" k e l i m e s i n i n İskoçya
l a r ı n d a k u r u l m u ş olan Loca ve ile ilgisi yoktur. Lâtin, Cermen ve
B ü y ü k Localara dayanır. Bu Lo İskandinav aklını da masonik ca
ca ve B ü y ü k Localar aslen Bri miaya ortak etmiştir. Eğer bu ya
t a n y a menşelidirler. Bu sebeple pılmamış olsa, M a s o n l u ğ u n t ü m
A m e r i k a n M a s o n l u ğ u orijin ola d ü n y a y a ışık saçan bir k u r u l u ş
r a k s a d e c e AngloSaxon değil, olması i m k â n ı doğmaz, aynı se
B r i t a n y a AngloSaxonluguna da beplerle AngloSakson aklının da
y a n ı r . Genel a n l a t ı m içerisinde dünya çapında takdimi kısıtlı ka
işin bu yönü önemle vurgulanır. lırdı.
Ç ü n k ü ; spekülatif M a s o n l u k hiç
b. İlk Fransız Locaları k a s t siste
bir ş ü p h e y e yer vermeyecek şe
m i n e benzer biçimde bir aristok
kilde Britanya menşelidir.
rasi fikri üzerinde kristalleşmiş
L â k i n , çizilen b u t a r i h î tabloda
lerdi. İhtilâl sonrası a r i s t o k r a s i
beş rit'den biri olan Skoç Riti gör
fikrî, fıtrî kabiliyette, b a ş a r ı d a ,
m e z d e n gelinerek doğruluk yiti
bilgide a r i s t o k r a s i şekline; y â n i
rilir. Skoç Riti de tıpkı mavi loca
bu sözcüklerin a n l a m ı n d a y a t a n
lar y a d a Royal Arch gibi Mason
bir ü s t ü n l ü k biçimine d ö n ü ş t ü ,
luğu b ü t ü n l e y e n p a r ç a l a r d a n bi
(demokrasinin a n a problemi; da
ridir. A m a a s l ı n d a o n u n orijini
h a başarılı, d a h a istidatlı, d a h a
Avrupa'dır. Bu sadece m e r a k l ı
bilgili, o l a n l a r ı n h a k k ı n ı n , de
kimselerin ilgisini t a t m i n edecek
m o k r a t i k ilkeleri z e d e l e m e d e n
48
nasıl ödenebileceği k o n u s u d u r . ) l u ğ u n t ü m ü d e m e k olmadığını
İşte T e k â m ü l Rit'i "Rite ofperfec gösterir. Bu ifâdeyi geleneklere
tion" A m e r i k a y a a k t a r ı l d ı ğ ı n d a karşı çıkılıyor biçiminde yorum
bu tip aristokrasi anlayışı biraz l a m a k da yanlış olur. Aksine fel
d a h a güzelleştirilip geliştirilerek sefesi o l m a y a n bir M a s o n l u ğ u n
bu a n l a m d a "en yükseğe erişme" düşünülemeyeceği biçiminde yo
en b ü y ü k değer şekline dönüştü r u m l a m a k d a h a doğrudur. Bir de
r ü l d ü . Tabii b u yol h e r k e s için beş masonik Rit içerisinden sade
açık o l d u ğ u n d a n a r i s t o k r a s i ile ce Skoç Rit'i gerek y a p ı l a n m a s ı
demokrasinin u z l a ş m a s ı da sağ ve gerekse yönetim şekli b a k ı
l a n m ı ş oldu. Albert Pike'a göre m ı n d a n d e m o k r a t i k değildir. E n
erişilebilecek e n y ü k s e k n o k t a yüksek idare organı olan Yüksek
"zirve" zihinseldir, y â n i kişinin Ş û r a kendi devamlılığını kendisi
yeteneği; aklı, anlayış ve k a v r a sürdürür, üyeler ne onları seçebi
yışı ile ilgilidir. Morals and Doğ lir n e de h e r h a n g i bir şekilde
ma isimli eserinde, derecelerin kontrol edebilirler.
esprisini a n l a t a n sahifeleri ara
c. Bir mason için özellikle de Skoç
sında Pike, i n s a n aklı ile düşün
Riti m a s o n u için başlangıçta en
me yetisini ön p l â n a çıkarıp bu
çarpıcı d u r u m locasında öğrendi
yolla gerçeklere y a k l a ş a n insanı
ği ile Skoç Riti a r a s ı n d a k i alışıl
ü s t ü n bir k a h r a m a n olarak tak
m a m ı ş t e z a t t ı r . Tabii b u zıtlık,
dim eder. Pike'm görüşü bu çer
masonik bilginin a r t m a s ı ve Ma
çeve ile sınırlıdır. Bu, bir anlam
sonlukla ilgili tarihî bilginin ço
d a Skoç Ritinin de sınırı olmuş
ğalması ile o r t a d a n k a l k a r . Bir
t u r . Diğer y a n d a n "en y ü k s e ğ e
ortaçağ operatif m a s o n u k a t e d
erişme" güzel s a n ' a t dallarında,
r a l i n ş a a t ı n d a çalışırken k e n d i
fazilette, doğrulukta, i n a n ç t a ve
kendine: "Bu çapta bir eser yara
sosyal h a y a t ı n diğer s a h a l a r ı n d a
tabilmem için bilgim ve san'atım
da söz konusudur. Toplumun her
doğrultusunda çok gelişmem ge
ü n l ü insanı h e r z a m a n b ü y ü k bir
rek, ç a l ı ş m a d a a h e n k l i o l m a m
d ü ş ü n ü r bir filozof olmayabilir.
şart, hep birlikte hedefe ulaşabil
A m a b u r a d a sadece aklî filozofik
memiz için; locamız, k u r a l l a r ı
m a s o n l u k söz k o n u s u d u r . O n u n
mız ve idarecilerimiz de olması
da yol göstereni ve kılavuzu Skoç
lazım; b u iş bitince yeni işler bu
Riti'dir. Diğer t a r a f t a n b u n a pa
labilmek için de kardeşliğe sıkıca
ralel o l a r a k kalbî, hissî, vicdanî
sarılmalıyız." diye düşünecektir.
ve k a r d e ş l i ğ i n o r t a k d e ğ e r l e r i
Bu operatif m a s o n bir Skoç Riti
d o ğ r u l t u s u n d a işleyen bir Ma
m a s o n u n a b u sözlerle duyguları
sonluk d a v a r d ı r . B ü t ü n b u n l a r
nı açıklasa o n d a n şu cevabı alır
bir anlamda Skoç Rit'inin Mason
dı: "Bu dediklerin doğru a m a bir
49
adım d a h a atıp "Acaba bu mem Operatif M a s o n l u k nasıl'a cevap
lekette katedral yapımı ihtiyacı verir. Nasıl bir mimarî? Skoç Ri
nı ön p l a n a ç ı k a r a n sebep nedir ti m a s o n l u ğ u da; Niçin m i m a r î ?
diye n e d e n düşünmüyorsun?" di sorusuna cevap arar. Niçin suali
yecektir. Gerçekten de şu Dünya n i n cevâbı elbet a n c a k d ü ş ü n c e
da i n s a n l a r koca koca binalar di ve akıl yoluyla bulunabilir. Bu
ker, tapınaklar, hastahaneler, n u n için Skoç Riti filozofik olarak
okullar inşa eder, gemiler, uçak vasıflandırılır. Şimdi k o n u y u b u
lar, trenler y a p a r , fabrikalar ku şekilde ortaya koyunca, bir b a ş k a
r a r , t a r l a l a r d a çalışırlar. N e d e n sualin cevabını da vermiş oldu
acaba insanlar bunları y a p m a ih ğumuzu görürüz. O d a şudur: Ne
tiyacı duyuyor? Elbette ki bu su den acaba Skoç Riti kendi derece
aller sorulup m a s o n i k felsefe içe leri içindeki y o r u m l a r ı n d a Anti
risinde cevabı verilmelidir. Bu fi e n t Craft M a s o n r y , C a p i t u l a r ,
lozofide eğer eksik bir yön veya Cryptic ve T e m p l a r M a s o n l u ğ u
yeni bir b a k ı ş açısı v a r s a b u n l a r derecelerine ait konuları t e k r a r
d a M a s o n l u ğ u n felsefesine gir lar? Evet t e k r a r l a r a m a kopyala
melidir. İ n s a n l a r din işlerinde maz. Onları farklı bir boyutta ele
çalışıyorlar. D i n n e işe y a r a r ? a l a r a k tekrarlar. Bu farklı boyut
H ü k ü m e t t e çalışıyorlar. H ü k ü o derecelerdeki k o n u l a r ı n k e n d i
m e t ne işe y a r a r ? Okullarda çalı içinde barındırdığı filozofik an
şıyorlar. Eğitim ne işe y a r a r ? İn lamları ortaya ç ı k a r m a k ve ma
s a n l a r t a r l a d a , d ü k k â n d a , fabri sonik k o n u l a r d a felsefeyi ön pla
k a l a r d a çalışıyorlar. B u n l a r a ni n a taşımış olmak içindir.
çin ihtiyacımız var? Skoç Ritinin
beş bölümüne dağılmış otuz dere
cede allegorik biçimde dramatize
edilerek veya v u k u b u l m u ş ola H.L. Hayıvood kardeşimizin "MORE
r a k s u n u l a n toplam 5060 olay ve ABOUT MASONARY"
b u k o n u l a r l a ilgili görüşler istis
isimli kitabının "High Grades" isimli
nasız b u tip s u a l l e r i cevaplar.
bölümünden alınıp aktarıldı.
50
MASONİK KONULAR
SEMBOLLER NE DİYOR?
Raşid TEMEL
51
arıyor. Tepeden tırnağa k a d a r sağlam, vicdanının sesini dinleyen, şu
uru pusulanın ibresi gibi yönünü şaşırmayan adamlar arıyor. Doğru
k o n u ş a r a k gereğinde D ü n y a y a kafa t u t a c a k a d a m l a r arıyor. Gökler
yıkılsa, Dünya yerinden oynasa h a k t a n ayrılmayacak adamlar arıyor.
Ne öğünen n e de kaçan, n e gerileyen n e de çekinen adamlar arıyor. Ye
rini bilen ve onu dolduran, işini bilen ve onu yapan adamlar arıyor. Ce
sur olduğunu haykırmadan cesur olan adamlar arıyor. Yalan söyleme
yen, desiselere s a p m a y a n , aldatıcı olmayan a d a m l a r arıyor. Çalış
m a k t a n k a ç m a y a n , fakirlikten u t a n m a y a n a d a m l a r arıyor. Kazandı
ğım yiyebilecek ve p a r a s ı m ödeyebildiğini giyecek adamlar arıyor. İca
b ı n d a cesaretle hayır d e m e k t e n çekinmeyen ve ne de ona gücüm yet
mez d e m e k t e n u t a n m a y a n a d a m l a r arıyor."
B ü t ü n b u saydıklarımızın hepsini sembollerimizde a r a m a k ve bul
m a k m ü m k ü n d ü r . Biz her z a m a n sembollerle iç içeyiz. D a h a işin ba
şında locaya girerken TESVİYE, locadan çıkarken GÖNYE ve Loca
içinde çalışırken b ü t ü n sembollerle hep beraber olduğumuzu u n u t m a
yalım.
52
B u n u n diğer bir anlamı d a eşyadan ziyade kıymetler ve ideallerle ilgi
l e n m e k t i r . Ama m a d d î olanların m a n e v î a n l a m d a d a k u l l a n ı l m a s ı
m ü m k ü n d ü r . Zenginlik maddidir, a m a o n u n y a r d ı m olarak kullanıl
m a s ı manevî bir iştir. Ç ü n k ü yardım sevgi ve şefkatle h a r e k e t e geçer.
Maneviliğin b a ş k a bir izahı da, kendimizden ve arzularımızdan uzak
laşabilmektir. Şehvet manevî değildir, a m a sevgi manevidir. Egoistlik
de m a n e v î değildir, a m a özveri ve bencil o l m a m a k manevidir.
Maneviliğin b a ş k a bir anlamı d a evrenin fiziksel olmayan b ü y ü k kuv
vetleriyle ilgisidir. Birçok d ü ş ü n ü r l e r gibi Albert Pike d a b u gibi kuv
vetlerin v a r olduğuna inanmaktadır. Yani sevgi, sempati, şefkat, akıl,
i d r a k ve ü m i t b u n l a r ı n bazılarıdır.
Şimdi sembollerin en önemlisi olarak kabul ettiğim gönyenin neler dü
ş ü n d ü r d ü ğ ü n e gelmek istiyorum:
A h l â k y a s a l a r ı i n s a n yapısı emirler değildir. O n l a r A l l a h m sonsuz
adalet, akıl ve h i k m e t i n d e n m e y d a n a gelmişlerdir. O n l a r fiziksel ya
s a l a r gibi m u t l a k ve değişmezdirler. Çevreyi ve Dünyayı idare e t m e k
için vardırlar. Ahlâk y a s a l a r ı n ı n bozulması fizik y a s a l a r ı n bozulma
sında olduğu gibi kötü sonuçlar verir. Masonlar olarak bizim görevi
miz a h l â k y a s a l a r ı n a u y m a k t ı r .
Ahlâk, Masonlukta ortaya çıkan ilk şeydir ve herşeydir. Masonluk bir
a h l â k ve e r d e m sistemi, gönye de b u n l a r ı n sembolü olduğu için sem
bollerin en ön plânda olanı, en değerli ve en önemlisidir. Bu söyledikle
rimizi dikkatle araştırırsak, bir namzetin Masonluğa kabul yoluna gi
rebilmesi için, o n d a n neler beklediğimiz de m e y d a n a çıkar. Ahlâk ya
sası bir kardeşin ruhsal uyanışına ve ruhsal açılışına giden yolun başı
dır. O n u n için Masonlukta v a r m a k istediğimiz b a ş hedef ahlâk yasası
dır. O z a m a n b u n a u y m a k bizi d a h a şerefli, d a h a itibarlı ve d a h a
erdemli yapacaktır. Masonluğu bir ahlâk bilimi olarak d a düşünebili
riz.
A h l â k r u h a bağlı bir niteliktir ve beş d u y u m u z u n bir ü r ü n ü değildir.
Aslında duyularımızla gelişen i ş t a h l a r ve i h t i r a s l a r ahlâki değerlere
ulaşabilmemize engel olan şeylerdir. O n u n için Masonluk sürekli ola
r a k üyelerine h e m arzularını kontrol altında tutmalarını, h e m de hırs
ve i h t i r a s l a r ı n ı s ı n ı r l a m a l a r ı n ı öğretir ve b u n u ahlâki gelişmeler ve
r u h s a l u y a n ı ş l a r için lüzumlu bir ş a r t olarak kabul eder.
R u h u m u z iyilik ve kötülüğün y a n y a n a olduğunu bilir. Bakın Konfüç
y ü s n e diyor: "Seçkin kişi nefsini aklı ile idare eder ve gerçek cesareti
ödevlerini sarsılmadan yerine getirmekte bulur. Süflî bir adam ise ak
53
lını nefsiyle yönetir ve gerçek cesareti saygısızlıkta bulur." R u h u n en
yüksek tarafı iyiliği kucaklamak ve kötülükten kaçmaktır. B u d a
a h l â k y a s a l a r ı n ı u y g u l a r k e n etkisi altında b u l u n d u ğ u m u z iştahları
mızın kuvvet ve şiddet derecesine bağlıdır. Dilin acı ile tatlıyı tatması,
gözün siyahla, beyazı ayırt etmesi gibi, r u h u m u z d a h e r t ü r l ü iyi ile
kötü arasındaki farkları anlar ve bunların meydana getirdiği olaylar
la birlikte, ölümlü i n s a n ı n iyi ve kötü taraflarını görür. O n u n için
a h l â k , r u h u m u z l a benliğimizi o l u ş t u r a n p r e n s i p l e r a r a s ı n d a k i
ahenkli ilişkilerdir. Ahlâk r u h u m u z l a olan ilişkilerimizi t u t u ş t u r a n ,
hem de etrafımızdaki Dünya ile olan iyi ilişkileri meydana getiren ya
sadır.
54
M a s o n l u k k a t i y e n i n s a n h a k l a r ı n a k a r ş ı değildir. A m a d i k k a t
ederseniz ritüellerinde olsun, ansiklopedilerinde olsun, ciddi kitapla
r ı n d a olsun i n s a n h a k l a r ı t a b i r i n e fazla bir yer verdiği söylenemez.
A m a Masonluk bireyler için olsun, toplum için olsun herkesin yararı
n a olan AHLÂK, ERDEM ve VİCDAN'ın üzerinde durur. Yâni gönye
nin.
Masonluğun işlediği konular d a h a ziyade vicdanımızla ilgilidir. Dün
y a ü z e r i n d e k i i n s a n l a r ı n çoğunun vicdanı vardır. Eğer vicdansızlar
ekseriyette olsalardı, z a t e n D ü n y a y a ş a n m a z hale gelirdi.
İ n s a n h a k l a r ı üzerine n u t u k l a r atacağımıza, y a r a r l a r ı n d a n şüphemiz
o l m a y a n m a s o n i k prensiplere, y a n i gönyeye s a d ı k k a l a l ı m . B u n l a r ı
öğrenmek ve u y g u l a m a k l a h e m kendimiz h e m de içinde yaşadığımız
toplum d a h a m ü k e m m e l olacak ve bu insan haklarını da kapsayacak
tır. İşte gönyenin d ü ş ü n d ü r d ü k l e r i bunlardır.
İşe sembollerden başlamış olsak d a esas k o n u m u z her z a m a n olduğu
gibi Masonluktur. Masonluk sırtını üç şeye dayamıştır. Birincisi kül
t ü r d ü r . Ne k a d a r k ü l t ü r l ü olursak Masonluğa o k a d a r y a k ı n olacağı
mız aşikârdır. N e k a d a r bilgili olursak Masonluğa o k a d a r yararlı ola
cağımız gibi, kendi kıymetimizi ve k ü l t ü r ü m ü z ü de a r t t ı r m ı ş oluruz.
İkincisi gönyedeki a h l â k ve erdemdir. Ahlâk, erdem ve vicdanın bu
l u n m a d ı ğ ı y e r d e i n s a n l ı k da, i n s a n h a k l a r ı d a a r a m a k b o ş u n a d ı r .
Üçüncü olarak sevgi diyorum ama, aslında onun b a ş t a geldiğini düşü
nüyorum. Ç ü n k ü varoluşun temelinde sevgi yatar. İçimizde insan sev
gisi, k a r d e ş sevgisi, aile sevgisi, v a t a n sevgisi ve Allah sevgisi yoksa,
M a s o n l u ğ a t e r s düşeriz. Masonluktaki çalışmamız bir sevgi çalışma
sıdır.
Masonlukta nafakasını altın ve gümüşte arayanlar düş kırıklığına uğ
r a r l a r . M a s o n l a r nafakalarını birbirlerine olan yakınlıklarıyla kaza
n ı r ve öderler. Sempati sempati getirir, şefkat şefkat getirir, y a r d ı m
y a r d ı m getirir. E n güzel şey affetmektir. E n cesur kimse bağışlayan
kimsedir. E n akıllı iş çalışmaktır. G ü n a h ı n ı a n l a m a k r u h u temizler.
İyi h a r e k e t l e r d a i m a kötülükleri örter. E n değerli zenginlik bilgidir.
İ ş t e M a s o n l u k t a k i n a f a k a l a r bunlardır.
Artık sözlerimin sonuna geldik. B u yazılarımı hazırlarken okudukla
r ı m d a n ve araştırdıklarımdan her z a m a n çok dersler alıyorum. Şimdi
son sözlerim aldığım bu dersler üzerine olacaktır. Lütfen dinleyin. De
rimki: "Kendi fikrinde direnenler, hakikati sevmekten çok kendilerini
severler." Böyle birşey heryerde olduğu gibi Masonlukta d a huzursuz
5.5
luklar y a r a t ı r ve insanın içine düşebileceği en talihsiz bir d u r u m d u r .
Bu hastalığın ilacı da yoktur. Bu iş'te hasta da, ilaç da bireyin kendisi
dir. Aklı v a r s a kendini tedavi eder ve kurtulur. Ama kafasını kullana
m a m a talihsizliğine m ü p t e l â ise, k u r t u l m a şansı yoktur. Etrafımızda
cereyan eden olayları hep beraber seyrettiğimize göre ne demek istedi
ğimi anlamışsınızdır.
56
SEMBOLLER VE
SEMBOLİZMA ÜZERİNE
N e ş e t SİRMAN
57
M a s o n l u k inisiyasyonla b a ş l a r , Tekris ile b a ş l a y a n gizli öğreni
bilgiye yol açar. Masonik sembol me masonun ulaşabilmesi için
ler de m a s o n u n bilgiye ulaşabil aklın k a b u ğ u n u k ı r m a s ı ve aklü
m e s i olasılığını sağlar. B u r a d a h i k m e t i a n l a m a s ı gerekir. Bizim
bilgi ile bilim k a v r a m l a r ı üzerin ritüellerimizde dahi artık akıl ye
de biraz d u r m a k gerekiyor. Bilgi rine Aklü H i k m e t k a b u l edilmiş
yi "Connaissance", bilimi de "Sa tir. Yalnız a k l a güvenen kişinin
voir" karşılığı o l a r a k alıyorum. d ü n y a bilgisi ilminin ve
Bilgi ile bilimin h u d u t l a r ı kesin z e k â s ı n ı n ölçüleriyle sınırlıdır.
değildir. Bilginin içinde metafi Yalmz akılcı olan kişi b ü t ü n olay
zik menşeler bulunmaktadır. Ya ları izah edemez. O, ilmî doğma
n i ezoterik yapıya sahiptir. Oysa ların mürididir.
bilim egzoterik zahirî bir yapıya
sahiptir. Ezoterik bilgiler yalnız
Tekrisle b a ş l a y a n b u gizli öğre
iyi seçilmiş b a z ı kişilere, y â n i
n i m nedir? "Hangi o b e d i y a n s a
m ü r i t l e r e sözlü olarak aktarılır
m e n s u p olursa olsun hiçbir m a
k e n egzoterik bilgiler h e r yerde
son b u sırrın t e k ve b a s i t tanıtı
ve h e r k e s e açık bir şekilde akta
mını, tarifini veremez. U z u n se
r ı l m a k t a d ı r . Bir fikrin, bir dokt
nelerden beri mason olan bir kişi
rinin iki ayrı izah biçimi olabilir.
dahi bu kardeşlik ö r g ü t ü n ü n sır
Biri genel bir zarf gibi dış şekli
ları nedir s o r u s u n u cevaplandır
y a n i egzoterik şekli. Diğeri ise li
mayı başaramaz. Zira bu sır, olu
san ve konuşma ile ifade edileme
şu, yapısı itibariyle m a s u n d u r ,
y e n batınî, derunî, iç şekli, y a n i
ihlâl edilemez. O n a vakıf olan
ezoterik şekil. K u t s a l değerli bir
mason onu bizzat kendi keşfeder.
h a k i k a t nesnel ve sosyal bir olgu
Onu kimseden öğrenmez. Locaya
y u ifade eder bir şekilde sözlerle
devam ederek, olup bitenleri izle
a n l a t ı l m a z . Ezoterizm metafizik
yerek, m u h a k e m e ederek, sonuç
bir fiildir, i n s a n ı n içinde cereyan
ç ı k a r a r a k kendisi keşfeder. Lo
eder. S ü k û t ve s ü k û n ister, ru
c a d a olup b i t e n h e r ş e y sırdır;
h u n kendi kendisiyle konuşması
b a ş k a s ı n a ifşa e t m i ş sayılmaz.
dır. B u y ü z d e n bazı medeniyet
Zira bu d a v r a n ı ş ı ile o m a s o n i k
lerde yazı işaretleri yoktur (Ame
sırra hiçbir z a m a n vakıf olmadı
r i k a n y e r l i l e r i n d e olduğu gibi).
ğını i s p a t etmektedir. D e m e k ki
Sembollerin hissedilmesi, ince
sır ifşa edilmemiştir. Bir kişi bil
lenmesi, anlaşılması ile ezoteriz
mediği bir h u s u s u nasıl ifşa ede
m e u l a ş m a k kabildir. Ezoterizmi
bilir. Locada özel bir hava esmek
egzoterizmin k a r ş ı t ı olarak kul
tedir denilmektedir. Bazı yazar
lanırken birine gizli öğrenim, di
lar b u özel atmosfere E G R E G O
ğerine açık öğrenim de diyebili
RE diyorlar. Anladığım kadarı ile
riz.
b u deyim k a r d e ş l e r i b i r b i r i n e
58
b a ğ l a y a n güç m a n a s ı n d a d ı r . Lo Sembol kelimelerini k ı s a c a ko
cada esen bu havayı teneffüs ede n u m u z a alalım.
bilen k a r d e ş m a s o n l u k yolunda Allegori sözcüğü eski Y u n a n c a
ilerler." d a n gelir. B a ş k a t ü r l ü k o n u ş m a
M a s o n i k r i t l e r e c a n v e r e n sem demektir.
boller soyut bir bilgi olan sırrın Amblem Lâtinceden gelir ve bir
anahtarlarıdır demiştim. Her fikrin b a s i t ve kolay bir şekilde
mason kendi öz olanağı o r a m n d a t e m s i l edilmesi, s i m g e l e n m e s i
b u a n a h t a r ı kullanabilir, ş a h s i a n l a m ı n d a d ı r . Meselâ boğa kuv
m a s o n i k özerkliğine k a v u ş m a vetin simgesidir.
y o l u n d a ilerler. Birisi demişki:
"Gizem anlaşılmayanı değil izah Sembol ise d a h a geniş k a p s a m l ı
edilemeyeni, iletilmeyeni ifade olup anlaşılması onu inceleyenin
eder. E f s â n e ise sembolik bir d a h a önce elde e t m i ş b u l u n d u ğ u
hikâye ile sırrın anlaşılabilmesi bilgilerle sıkı ilişkidedir.
ni sağlar." Larousse l ü g a t m a baktığımızd a
Y u k a r ı d a değindiğim k o n u l a r a , "Sembol sabit olup, a m b l e m de
dinlerde de t e m a s edilmektedir. ğişkendir. Sembol ilâhi y a d a bi
Dinlerdeki esrarengizliği, mu linmeyen menşeli olup, Amblem
a m m a y ı , akıl ermezliği ezoteriz ise birileri t a r a f ı n d a n icat edil
min sırrına benzetebiliriz. Dinler miştir" denilmektedir. Bunetiere
i n s a n a h u z u r vermeye çalışırken isimli bir yazarın şu tarifini de çe
ona psişik ve ulûhi kudretler ver kici buluyorum. Diyor ki; "Sem
meye, a ş ı l a m a y a , iletmeye çalı bol bir tasvirdir, bir düşüncedir".
şır. Oysa ezoterizm insanın kendi Sembol henüz t a m a m e n belirlen
k e n d i n i a ş a r a k kendi i m k â n l a r ı
m e m i ş olmakla b e r a b e r mason
ile d a h a y ü k s e k mertebeye eriş
l u ğ u n heryerinde sürekli ve dai
mesine y a r d ı m eder, b u şekilde
mi olarak mevcuttur.
evrensel bir hale ulaşmasını
ü m i t eder. Şimdi de J u l e s Buocher'ye göre
m a s o n s e m b o l i z m a s m d a belli
Özetle ezoterizmin herkesçe an başlı bazı sembollere kısaca bir
laşılabilen bir dili yoktur. O n u n göz atalım.
dili s ü k û t ve sembollerdir.
Ben b u r a d a Boucher ve diğer ba
Ş i m d i i s t e r s e n i z J u l e s Bouc zı m a s o n l a r a göre yalnızca bazı
her'nin La Symbolique Maçonni tefsirlerden b a h s e d i y o r u m . H e r
que adlı k i t a b ı n d a n faydalana k i ş i n i n k e n d i s i n e göre y o r u m
r a k a r a l a r ı n d a k i farkı, ayrıntıla yapması m ü m k ü n ve h a t t a doğru
rı belirterek Allegori, Amblem ve olur.
59
1) Gönye ve Pergel olan gönyeye göre aktif bir hali
Ragon'a göre; remzeder. Yine J u l e s Boucher'e
göre "Pergel 180 dereceden d a h a
1. Gönye: Cisimleri "köşe yapma az bir açı halinde uçları ile mad
y a y a r a y a n bir alettir. O n u n l a deye egemenliğine işareti göste
hiçbir z a m a n y u v a r l a k bir cisim rir. Açı 180 derece olduğu z a m a n
yapılamaz. Üstadı Muhterem'in düz h a t halini alır ve artık hiçbir
kordonuna asılı bu âlet Loca Baş etkinliği k a l m a z . P e r g e l ü s t a d
k a n ı ' n a tek istikamette, yalnızca derecesinde 45 derecede açık kal:
m a s o n i k y a s a l a r y o l u n d a çalış malıdır. Zira en sağlam d u r u m u
m a s ı l ü z u m u n u h a t ı r l a t ı r . O da b u açıdadır. M a s o n l u k t a ileri de
d a i m a iyilik y o l u n d a olmasıdır". recelerin birinde bu açı en fazla
Gönye bir a n l a m d a d a i n s a n ı n 90 derece olarak sınırlanmıştır.
m a d d e , diğer bir a n l a m d a d a in O z a m a n pergel gönye olmuş gö
s a n ı n kendi kendi üzerine tesiri r ü n ü r . Gönye m a d d e n i n , pergel
ni, e t k i s i n i r e m z e d e r . Ü s t a d ı ise r u h u n sembolü ve m a d d e y e
M u h t e r e m ' i n taşıdığı gönyenin k a r ş ı k u d r e t i n i remzeder. 45 de
bir kolu u z u n diğer kolu 3/4 ora rece açıda m a d d e y e e g e m e n l i k
n ı n d a d a h a kısadır. D a h a u z u n t a m değildir. 90 d e r e c e d e ise
ve aktif sayılan kol s a ğ d a bulu m a d d e ve r u h a r a s ı n d a d e n g e
n u p sol taraftaki pasif olan kola sağlanmaktadır."
göre ü s t ü n l ü ğ ü n ü k a n ı t l a r .
H a m t a ş ı m i k â p t a ş haline çevir
mede en lüzumlu âlettir. Demek Gönye ve pergel'in d u r u m u n u n
ki d ü r ü s t l ü ğ ü n ilk sembolizması ilk 3 derecede nasıl olduğunu bi
dır. M a s o n işe, doğruluk ve dü liyoruz. B u dizilişin niçin böyle
r ü s t l ü ğ e verdiği önemle başlar. olduğu d ü ş ü n ü l d ü ğ ü n d e l . c i de
recede gönye'nin ü s t t e olması ile
m a d d e n i n r u h a ü s t ü n l ü ğ ü , 2.ci
2. Pergel: İ n s a n ı n icat ettiği ilk
dercede ise aralarındaki dengeyi,
â l e t l e r d e n biridir. D ü ş ü n c e n i n
3.cü derecede ise r u h u n m a d d e
çeşitli çevrelere yayılmasını rem nin ü s t ü n d e b u l u n d u ğ u n u anla
zeder. Oswald Wirth'e göre per m a k t a y ı z . M a s o n y a z a r l a r ı bü
gel insan başı ve iki kolunu hatır t ü n Masonluğu temsilde 3.cü de
latır. Kollar açıldıkça i n s a n ı n recede olduğu gibi pergel'in gön
bilgisi genişlemiş ve en son açıda ye ü s t ü n d e b u l u n m a s ı gerektiği
insan dehasının nereye k a d a r ge ni ı s r a r l a söylemektedirler. Bu
nişleyebileceğin! ve ondan sonra r a d a h e r h a n g i bir d e k o r a t i f
da bilinmeyenin esrarı başlar. sebeple sembolizmanm
Gönye sabit bir âleti, pergel ise bozulmasını doğru b u l m a m a k t a
h a r e k e t l i bir âleti gösterir. Pasif dırlar.
60
2) Çekiç ve K a l e m eşitliğin, doğuştan eşitliğin sem
bolüdür, hiçbir a n l a m d a herşe
B u iki âlet h a m t a ş ı y o n t m a k t a yin ve b ü t ü n değerlerin aynı dü
k u l l a n ı l d ı k l a r ı için özellikle çı zeyde, seviyede b u l u n m a l a r ı lü
r a k derecesine aittirler. F a k a t çe z u m u n u ifade etmez." Bu sefer
kiç aynı z a m a n d a ü s t a d ı m u h t e Boucher "Şakul, bilginin derinli
r e m i n ve n a z ı r l a r ı n k u d r e t i n i , ğini ve d o ğ r u l u ğ u n u r e m z e d e r .
otoritelerini remzeder. Şimdi bu Tesviye ise i n s a n ı ilgilendiren
r a d a çekiç ve kalemi birlikte ince dünyevî k o n u l a r a dayanmalıdır.
leyelim. Çekiç ve kalem de pergel Zira mason ancak sağlam temel
ve gönye gibi biri aktifliği diğeri lere dayanırsa r u h u n u yüceltebi
pasifliği temsil eder. H e r sembo lir" diyor; ve ekliyor "Tesviye ile
l ü n tefsirinde olabildiği ve oldu ilgisi bulunduğu gösterilmeye ça
ğu gibi b u sembollerin i z a h ı n d a lışılan eşitlik anlayışına gelince;
da çeşitli yazarlar farklı görüşler doğa b u k a v r a m ı n k a n d ı r m a c a
ifade edegelmişlerdir. Yine bura d a n b a ş k a birşey olmadığını ko
d a d a W i r t h ' i n izahı b a n a y a k ı n layca ispat etmektedir. İ n s a n l a r
geliyor. O n a göre mealen kalem, ne fiziksel olarak ne de zihinsel
sol e l d e , p a s i f t a r a f t a o l u p olarak eşit değildirler". B u gö
z i h n i m i z d e k i k a r a r l ı l ı ğ ı , çekiç rüşler karşısında insan hakları
ise sağ elde b u l u n d u r u l a r a k aktif beyannamesindeki; "İnsanlar
bir şekilde enerjinin etkisini sağ eşit doğar, eşit y a ş a r ve eşit ölür
lar. ler" ifadesinin ne anlamı kalıyor?
E v e t kalıyor, bence i n s a n l a r ı n
Ü s t a d ı m u h t e r e m ve n a z ı r l a r ı n d o ğ u ş l a r ı n d a , y a ş a m l a r ı n d a ve
ellerindeki çekiç onların kudreti ölmelerinde aynı ş a n s a sahip ol
ni remzeder. Eskiden B ü y ü k Lo m a l a r ı istenmektedir.
ca görevlileri ve özel misafirlerin
locayı ziyaretlerinde üstadı m u h
4) Cetvel ve Levye
t e r e m ve n a z ı r l a r o n l a r ı çekiç
darbeleri ile selâmlarlardı. Cetvel sembolü h a k k ı n d a değişik
ritlere göre değişiklikler mevcut
3) Şakul ve Tesviye t u r . B u n l a r ı n a y r ı n t ı l a r ı n a gir
meden çırak, kalfa ve ü s t a d dere
Biri düşey, diğeri yatay. Bu sem
celerinde tefsirler y a p ı l m a k t a ol
bollerde de yine aktif ve pasif du
d u ğ u n u belirtelim. Ragon'a göre
r u m u gözüküyor. Ş â k u l ü İkinci
cetvel mükemmeliyeti sembolize
Nazır, tesviyeyi de Birinci Nazır
eder. Gedalge ise "Cetvel dakikli
temsil eder. Plantagenet adlı ma
ği metodu ve yasayı remzeder."
son y a z a r ı n tesviye h a k k ı n d a
şimdi nakledeceğim sözleri b a n a "Cetvel ve Levye düz h a t t a n oluş
çok ilginç geliyor; "Tesviye ilk t u k l a r ı için birbirlerine benzer
61
1er. Cetvel r u h a , levye m a d d e y e c) Yapılan üç seyahat, toprak, ha
hitap eder. Levye kalem gibi pa va, su ve ateşten oluşan 4 esaslı
siftir, vasıtadır. O n u k u l l a n a n ı n unsur,
kudreti ile aktif olur" diyor Bouc
her. d) Çelik Kubbe: Kılıçlar s a ğ elde
tutulur, nizam işareti istisnaî
5) M a l a için P l a n t a g e n e t "Bütün olarak sol elle verilir. Çelik kub
m a s o n l a r ı birleştirmesi gereken benin sembolizması için mason
k a r d e ş l i k s e v g i s i n i n sembolü ların şereflendirmek istedikleri
dür" diyor ve ekliyor "Mabedin şahıs için, onu himaye maksadıy
i n ş a a s ı n d a işçilerin kullanabile la güçlerini b i r l e ş t i r m e d i r den
cekleri y e g â n e çimentodur". Bo mektedir.
ucher de "Malalamak, hakaretle
r i ve h a k s ı z l ı k l a r ı u n u t m a k Aziz ve sevgili kardeşlerim,
m a n â s ı n a gelir" diyor. b u y a z ı m d a b e l i r t m e y e çalıştı
ğım a ç ı k l a m a l a r h e r h a n g i b i r
m a s o n t e ş k i l â t ı n ı n (obediyansı
M a s o n l u k t a herşey sembol oldu
nın) özel görüşleri y a da doktrini,
ğu için b u n l a r ı s a y m a k l a bitire
a n l a y ı ş ı değildir. Böyle b i r ş e y
meyiz. Hele onları izaha kalkış
k a f i y e n zannedilmemelidir. Ben
m a k için ciltlerce k i t a p y a z m a k
b u r a d a iyi niyetli o l a r a k genel
gerekir. Ben b u r a d a derleyebildi
a n l a m d a masonik nizamın anla
ğim b a z ı görüşlerle b u sembol
yışını ifadeye çalıştım.
lerden a n c a k birkaç t a n e s i n i ko
n u edebildim. İsterseniz b i r k a ç Bu konuyu burada kapatırken
t a n e önemli sembolleri de sırala tekrarlıyorum. M a s o n l u k t a her
yalım: şey semboldür. Hiç beklenmedik
bir sembolden birçok a n l a m çı
a) Tefekkür hücresinde gördü k a r m a k m ü m k ü n d ü r . Hissede
ğümüz herşey özellikle bilme ve d ü ş ü n e r e k p e k â l a h e r
v a s i y e t n a m e , kıymetli olan her sembol y o r u m l a n a b i l i r , a n c a k
şeyden, madenlerden arınma, yeterki mesaj verebilen sembol
adayın h a z ı r l a n m a s ı , ler olsun. Semboller s a y e s i n d e
biz asıl sebebe, asıl köke ulaşabi
b) Gözlerin ö r t ü l ü olması, liriz.
62
DERLEME
GİRİŞ
Çoğumuz giderek d a h a az okuyoruz, okumakdan çok izlemeyi yeğliyo
ruz. Giderek ve hızla küreselleşmemize karşın, s a n a t ve k ü l t ü r h â l â
ancak küçük bir azınlığın ilgi alanım oluşturuyor. T ü m yoz inançlar ve
değer yargıları t e k r a r soframıza k o n u l m a k t a ve yüzyıllardır düşledi
ğimiz birliktelik ve kardeşliğin oluşması için, büyük acı ve deneyimler
ile h a z ı r l a n m ı ş olan yapıtlar ve toplumsal örnekler, g ü n ü m ü z d e gör
m e m e z l i k t e n gelinmektedirler. Hepimiz a n l a m s ı z g u r u p l a r a bölü
n ü p , birbirimizin aklını, h a t t â çoğu z a m a n vücudunu yok etmeye ça
lışmaktayız.
İlginç olan, işte t ü m b u olumsuz koşullarda bile Mozart Kardeşin mü
ziğinin en çok dinlenen y a p ı t l a r a r a s ı n d a olmasıdır. M o z a r t yalnız
T a n r ı ' n m t ü m müzik yeteneklerini kendisine esirgemeden bağışladığı
bir "harika çocuk" değil, çağını yaşamış, içinde bulunduğu toplumdan
etkilenmiş ve onu etkilemiş bir mason kardeşimizdir de. O hâlâ yapıt
ları ile, sevgiyi ve birlikte y a ş a m a n ı n sevincini sunabilmektedir. Sırf
b u açıdan bile, d ö n ü p b u d â h î sanatçı kardeşi ve en b ü y ü k m a s o n i k
63
yapıtı olan "Sihirli Flüf'ü bir kez d a h a irdelemenin y a r a r ı n a inanı
yorum,
64
dukları Berlin B ü y ü k Locasından ayrılarak kendi ulusal B ü y ü k Loca
larını kurdular. J a q u e s Sigora'ya göre 1780 yılında Viyana'da 200 olan
mason sayısı 1785'de 1000'e çıkmıştı. Yâni yaklaşık her 200 kişiden bi
ri mason'du.
18. Yüzyılın o r t a l a r ı n gelindiğinde Masonluk, değişik a m a ç l a r ı ve
ritüelleri olan kesimler a r a s ı n d a paylaşılmıştı. H a t t â b u kesimler,
bir çok o r t a k y a n l a r ı n a rağmen, neredeyse birbirlerinin düşmanıydı
lar.
"Asyalı Kardeşler, "Rosenkreuzerler" ve "Illuminatlar" b u n l a r d a n bir
kaçı idi. T ü m b u gurupların, başlangıçta Masonlukla hiç bir ilgisi ol
m a m a s ı n a k a r ş ı n giderek masonlar üzerinde etkili olmuşlardır. Özel
likle Illuminatların Avusturya'da güçlü olduklarını göz önüne a l a r a k
bu grubu kısaca incelemekde y a r a r vardır.
I l l u m i n a t l a r ı n k u r u c u s u bir h u k u k profesörü olan A d a m Weis
h a u p ' t u r . 1776'da, A y d ı n l a n m a çağının önde gelen temsilcilerinden
Rousseau ve Diderot'nun düşüncelerini temel alan, "Aklın ve İnsanlı
ğın Düşmanlarına Karşı Birlik" adlı gizli bir dernek kurdu. Özgürlük
ve eşitliğin i n s a n l a r ı n vazgeçilmez h a k l a r ı olduğuna, z u l m ü n a n c a k
bilim ve akıl yoluyla ortadan kardırılabileceğine inanıyordu. K u r d u ğ u
örgüte, amaçlarına ancak aydınlanma yoluyla, yâni bâtıl inanç ve pe
şin y a r g ı b u l u t l a r ı n ı kovacak akıl güneşiyle ulaşılacağına inandığı
için "Illuminatlar (aydınlanmışlar)" ismini koydu. Bu amaca, "ışık
okulları"nda verilecek öğretim yoluyla erişilecekti. M a s o n l a r gibi
Weishaupt da, ritüelini antik Mısır ve Yunan'dan almıştı. Katolik kili
sesinin davranışlarını şiddetle k ı n a m a l a r ı n a r a ğ m e n kesinlikle ateist
değildiler. Toplantılar gizlilik kuralları u y g u l a n a r a k yapılıyor, üyelik
çok dar tutuluyordu. A m a yine de Weishaupt, Münich'deki bir m a s o n
locasından y a n d a ş l a r ı b u l m a y a girişdi ve b u n d a d a başarılı oldu. O
denli başarılı oldu ki, 1782'de Wilhelmbad'da toplanan Konvanda bir
t a k ı m hiziplerden de y a r a r l a n a r a k bazı m a s o n l a r ı k e n d i saflarına
çekmeyi b a ş a r d ı ve böylece bir çok yerde, özellikle Avusturya'da ma
son localarına sızdılar.
B u a r a d a hareketin hızla büyümesi ve İlluminist düşüncenin yayılma
sı din a d a m l a r ı n ı t e l a ş l a n d ı r m a y a b a ş l a m ı ş d ı . A r t a n b a s k ı l a r l a
1784'de Bavyera'da yönetim tarafından yasaklandılar. Derneğin içine
ajanlar sokuldu, evler arandı. Suç oluşturacak belgeler ele geçirildi ve
cadı avı başladı. Hele Fransız devriminden sonra, genel olarak mason
lar, özel olarak Illuminatlar üzerinde baskı iyiden iyiye arttı. Bu du
r u m d a A v u s t u r y a ' d a d a II. J o s e p h bütün iyi niyetine k a r ş ı n localar
üzerinde denetimini attırdı. Bu amaçla Avrupa'nın ilk gizli polis örgü
t ü kuruldu, d) Habsburglar'ın topraklarında k u ş k u ve korku hâkim ol
du. Mozart'ın da, Fransız Devriminin m i m a r l a r ı olan d ü ş ü n ü r l e r l e o
65
dönemde pek başı hoş değildi ki, 1778'de Voltaire'in ölümünden sonra
babasına yazdığı mektupda "Köpek gibi geberdi" sözünü kullanabilmiş
tir, d)
(1) Bu örgütün tutanakları sayesinde biz bugün Avusturya Masonluğu ile ilgili bir
çok belgeye sahibiz.
66
davet edilmiştir. "Aydınlanma"nın önderlerinden olmasının tarafın
dan, yanında, h ü r mason olarak da en yüksek göreve gelip, Avusturya
B ü y ü k Locası Genel Sekreterliğine (Büyük Üstadlığına) yükselmişti.
II. Joseph dönemindeki zor şartlara karşın sözü geçen masonik bir teo
risyen idi. Özellikle ritüelik çalışmaları ve antik Mısır gizlerine oturt
tuğu, erdemin yeniden yapılanması konularındaki çalışmaları çok et
kili o l m u ş t u r . Ignaz von Born 1791 yılı T e m m u z ayında, Sihirli
Flüt'ün provaları yapıldığı sıralarda ölmüştür.
Mozart'ın h e m k e n d i locasında, h e m de ziyaretçisi olduğu Gerçek
Uyum locasında b i r a d e r l e r i n birçoğu İlluminati üyesiydiler. Acaba
Mozart d a bir İlluminati üyesi miydi? Bu derneğin g ü n ü m ü z e u l a ş a n
üye listelerinden hiçbirinde adına r a s t l a n m a d ı ğ ı için b u soruya evet
demek m ü m k ü n değildir. Ancak konuyu bildiği, h a t t â Salzburg yakın
larındaki Aigen'de Illuminatlar'm toplandığı bir yeraltı mağarasında
ki toplantıya katıldığını gösterir kanıtlar vardır, bu toplantının etkisi
ni, ileride "Sihirli Flüt" operasını irdelerken çok açık göreceğiz.
"Mozart sembollerin r u h u n u çok iyi tanıyordu ve onların iletişimdeki
ö n e m i n i n bilincindeydi. B u nedenle sembollerden oluşan m a s o n i k
dünya onun gerçek dünyası gibiydi. Mason olarak yaşadığı 7 yıl içinde
sembollerle birlikde y a ş a d ı ve onlara Sihirli Flüt'de olduğu gibi
müziğinde h a y a t verdi." Bu yorum J a c q u e s Sigora'ya aittir. Araştır
macı Philippe C h a m p i o n ' u n y a k l a ş ı m ı biraz d a h a değişik: O "Mo
zart'ın yaşadığı dönemin masonlarından çok da m u t l u olduğunu söyle
nemez. Salt spekülatif çalışmalar onu pek doyurmuyor, eylem istiyor
du. H a t t â b u nedenle k a r m a bir masonik sistemin k u r a m l a r ı n ı hazır
l a m a k t a y d ı . Ancak e r k e n gelen ölüm b u n u t a m a m l a m a s ı n a izin ver
medi." diyor. Bu da böyle bir sav!
Mozart'ın y a ş a m ı boyunca hayranlık duyduğu besteci Haydn, Mason
luğa Aralık 1784'de b a ş v u r d u ve 11 Şubat 1785'de "Zur wahren Har
monie" (Gerçek Uyum) locasına çırak m a s o n olarak kabul edildi. Bu
konu ile ilgili olarak Katrine Thomson "Mozart'ın Yapıtlarında Maso
nik Örgü" adlı eserinde H a y d n ' n m 28 Ocak'da tekris edilmesi gerekir
ken toplantıya gelmediği için 16 Şubat'da tekris edildiğini ve tekrisin
den sonra bir d a h a loca toplantılarına hiç katılmadığını yazar. Bu ara
da Mozart 7 Ocak 1785'de (Walter Deppisch'e göre 3 Ocak 1785'de) Üs
tadı M u h t e r e m Ignaz von Born'un Locasında kalfalığa yükselmişdi.
Üstadlığa ne z a m a n yükseldiği kayıtlarda yoktur. Ancak aşağıda gö
receğimiz gibi babasının terfi törenlerine katılabildiğine ve babasına 4
N i s a n 1785de yazdığı bir m e k t u p d a n anlaşıldığına göre 4 N i s a n ' d a n
önce terfi ettirilmiş olması var sayılabilir.
Wolgang'm babası Leopold, 11 Şubat 1785'de oğlunun D Minör piyano
Konçertosu'nun "première'ine k a t ı l m a k için Viyana'ya gelmişti. B u
67
gelişme büyük bir olasılıkla oğlunun da a r z u s u üzerine Masonluğa
kabul edildi ve inanılmaz bir süreç içinde ustalığa terfi ettirildi. Tekri
si 6 Nisan, kalfalığa terfi 16 Nisan ve üstadlığa terfi ise 22 Nisan, yâni
toplam 16 gün. B u n u n nedeni olarak Leopold Wolfgang'in acilen Salz
burg'a dönmesi gereği gösterilir. Ancak Leopold da, Haydn gibi, yanın
d a çalıştığı Salzburg piskoposundan korkduğu için, m a s o n l u ğ u n u sü
rekli saklamıştır.
Onsekizinci yüzyılda m ü z i k m a s o n i k y a ş a m ı n vazgeçilmez u n s u r l a
r ı n d a n biri idi. Masonlar localarda şarkı söyledikleri gibi, gerçek kon
serler de düzenlerlerdi. Localar, müzisyenleri kolaylıkla k a b u l eder
ler, h a t t â onlardan aidat da istemezlerdi. B u n a karşılık onlar da, ge
rektiğinde k a r d e ş l e r i n e müziklerini s u n a r l a r d ı . Z a m a n z a m a n Mo
zart'ın masonik bestelerinin temel çıkış noktası da bu m u y d u diye so
rulmuştur. Hayır bence değildi. Çünkü Mozart hiç böyle bir zorunluğu
olmadığı h a l d e d e v a s a bir m a s o n i k opera bestelediği gibi d o ğ r u d a n
masonik olmayan bestelerinde de Masonik u n s u r l a r ı yoğunlukla kul
lanmıştır.
İlk doğrudan m a s o n i k yapıtı kalfalığa terfi töreni için yaptığı "Gesel
len Reise" (Kalfa Yolculuğu) müziğidir. Bir solo tenor ve org için hazır
lanmış bir kantattır. Eserin şiiri, z a m a m n ü n l ü yazalarından ve "Ger
çek U y u m Locası" üyelerinden J o s e p h F r a n z Ratschky'e aittir, şöyle
b a ş l a r : "Şimdi yeni bir rütbeye yükselen sen, yolumuzda ilerlerken,
ayağını yere sağlam bas. Bil ki bu bir erdem yoludur." Eserin yazılış
t a r i h i 26 M a r t 1785'dir.
"Maurerfreude" (Masonların Sevinç) 24 N i s a n 1785'de "Taçlandırıl
mış Umut" locasında seslendirilmiş, tenor solo, erkek koro ve bir klar
net, iki obua, 2 korno ve çalgılardan oluşan küçük orkestra için hazır
lanmış bir kantattır. Mozart bu kantatı, İmparatorun "Yüzyılın en bü
yük buluşu" olarak övdüğü yeni bir metal alaşım yönetimin b u l a n ve
aynı z a m a n d a "Zur wahren Harmonie" (Gerçek Ahenk) locası Ü s t a d ı
M u h t e r e m i olan Ignaz von Born'un başarısını k u t l a m a k için bestele
miştir. Sözleri Franz Gräfer'e aittir, "Bak bilge kişilerin keskin gözleri
önünde, doğa nasıl yavaş yavaş açar gizlerini." diye başlar.
"Die Maurerische Tauermüsik" (Masonik M a t e m müziği) T e m m u z
1785'de bestelendi, Kasım ayı başında ölen Galantha Kontu Franz Es
terhazy ve MecklenburgSterelizt Arşidükü George Agust kardeşlerin
17 Kasım 1785'de anılarına düzenlenen m a t e m celsesinde seslendiril
di. Yapıt yaylı çalgılar dörtlüsü, iki obua, bir klarnet, üç alto klarnet,
iki korno ve bir alto korno için yazılmıştır. İlginç görülen y a n ı içinde
H r i s t i y a n h ğ m ve Yahudiliğin o r t a k duası olan "Cantus Firmus"un
yer almasıdır. Bestenin yapılışı Temmuz ayına, adı geçen kardeşlerin
ölümü Kasım ayına denk geldiğine göre bu bestenin bu kardeşler
68
için yapılmış olduğu söylenemez. Çağının h e m dinî, h e m de g ü n l ü k
müzik u n s u r l a r ı m içeren bu yapıt, birçok müzik otoritesi tarafın
d a n onun en başarılı masonik beste olarak gösterilmekte ve kendisinin
masonik düşünce sistemini, Üstad Mason derecesinin ölüm
k a v r a m ı n a bakışını olağanüstü bir b a ş a r ı ile yansıttığı s a v u n u l m a k
tadır.
Şimdi, b ü y ü k u s t a n ı n ölüm k a v r a m ı ü s t ü n e düşüncelerini y a n s ı t a n ,
babasının ağır h a s t a olduğu haberini aldığı ki Leopold Mozart iyileşe
miyerek 26 Mayıs'da öldü 4 Nisan 1787 tarihinde yazdığı mektupdaki
birkaç cümlesine göz atalım: "Ölüm yaşamımızın gerçek amacı oldu
ğuna göre, bir kaç yıldır insanın bu hakikî ve en iyi arkadaşı ile tanı
şıklık içindeyim. Görünümü beni artık hiç korkutmuyor, aksine sükûn
ve huzur veriyor. Gerçek mutluluğun anahtarının Ö olduğunu anla
mamı bana sağladığı için Yaradanıma şükrediyorum. Ne denli genç
olursam olayım, her aksan yatarken ertesi gün hayatta olamıyabilece
ğimi kesinlikle düşünüyorum. (2) U n u t m a m a l ı d ı r ki bu m e k t u b u yaz
dığı z a m a n Ammedeus henüz 31 yaşında idi. Tüm modern dinlerde ol
d u ğ u gibi H r i s t i y a n l ı k t a d a ölümden sonra insan, y a cennete k a b u l
edilerek ödüllendirilir veya cehenneme giderek cezalandırılır. Hayat
t a iken kendisi için hangisinin uygun görüleceği kesinlikle belli değil
dir. Oysa m a s o n i k öğreti, i n s a n oğlunun kaçınılmaz sonu olan ölüm
den, ölümsüzlüğe geçilebileceğini ve ölümün yalnızca ebedî doğuya ge
çiş olduğunu savunmaktadır. Bu, korkutucu olmayan düşüncenin Mo
zart'ı bir hayli etkilediği, gerek bu mektubunda, gerekse "Sihirli Flüt"
operasında kolayca görülebilir. (2)
1785 yılı Avusturya masonları için gerçek bir "geceyarısı" oldu. İmpa
rator II. Joseph, 11 Aralık'da verdiği emirle Viyana'daki loca sayısının
üçe indirilmesini ve t u t a n a k l a r ı n ı n düzenli olarak polise teslim edil
mesini istedi. B ü y ü k olasılıkla masonların gereğinden çok güçlendik
lerini ve çalışmalarının kontrol altına alınması gereğini d ü ş ü n m ü ş t ü .
Bu emirle onları ufaltmak, üye sayısını azaltmak ve aralarında tedir
ginlik y a r a t a r a k localara devamı önlemeyi planlamışdı. B u n d a başa
rılı d a oldu, Viyana'da mason sayısı aniden %50'lere düştü. 28 Aralık
1785'de Viyana m a s o n localarının d u r u m u şu idi: "Zur wahren Har
monie" (Gerçek U m u t ) , "Palmbaum" (Palmiye) ve "Drei Adler" (Üç
K a r t a l ) locaları ile birleşerek "Zur Wahrheit" (Gerçeklik) Locasını,
Mozart'ın Locası "Zur Wohltatikkeit" (İyilikseverlik), a r t ı "Zur gek
rönte Hoffnung" (Taçlandırılmış Umut) ve "Drei Feuern" (Üç Alev) lo
caları b i r l e ş e r e k "Zur neugekröte Hoffnung" (Yeni T a ç l a n d ı r ı l m ı ş
U m u t ) Locasını oluşturdular. H e r iki loca da, kendi istekleri ile m a t
(2) Bu, Mozart'ın masonik içerikli olduğu söylenebilen pek az mektubundan biridir.
69
rikül sayılarını 180'ere indirdiler. Ignaz von Born "Gerçeklik" Locası
nın Üstadı Muhteremliğine seçilmesine karşın Ağustos 1786'da istifa
etti.
Mozart'ın "Yeni Taçlandırılmış Umut" Locası ilk toplantısını 14 Ocak
1786 günü gerçekleştirdi. Bu toplantı için Mozart, biri "loca açılış mü
ziği KV 483" Localarımızda görevliler Mabede girerken dinlediğimiz
müziktir, diğeri "Loca Kapanış Müziği KV'484" olmak üzere iki kan
t a t besteledi. Her iki basit şarkı da solo ses ve üç sesli erkek koro için
dir. Sözleri A u g u s t i n Veith Edler von Schlittersberg k a r d e ş e aittir.
1789 başında Mozart, "Zur Eröfnung der Meisterloge" (Üstad Derecesi
Çalışmasının Açılışı) ve "Zur Schluss der Meisterloge" (Üstad Derece
si Çalışmasının Kapanışı) başlıklı iki şarkı d a h a bestelemiş olmasına
k a r ş ı n n e yazık ki b u y a p ı t l a r kaybolmuştur.
"Taçlandırılmış Umut" "yeni" kelimesi sonradan iptal edilmiştir Lo
casına Mozart son olarak 18 Kasım 1791 yılında katılmıştır. O dönem
de locanın Üstadı M u h t e r e m i Esterhazy Kontu J o h a n n idi. Mozart'ın
katıldığı b u son toplantıda "Küçük Bir Mason Kantatı KV 623" başlık
la ölümsüz yapıtı seslendirildi. Bu gün aday n u r a k a v u ş u r k e n çalın
m a k t a olan bu yapıt o dönemde Taçlandırılmış U m u t Locasının yeni
Mabedinin açılış nedeni ile bir "Şükran Duası" olarak s u n u l m u ş t u r .
Yorumlandığı z a m a n b ü y ü k beğeni k a z a n a n b u yapıtı için Mozart,
1
"Kantatımı nasıl çılgınlar gibi övdüler ? Daha iyi şeyler yapmış oldu
ğumu bilmesem, onun en iyi bestem olduğunu düşünürüm." demek
tir. (3) K a n t a t y a ş a m a sevincini, çalışma birliği, insanlık sevgisini ve
insanlığın geleceğine beslenen u m u d u dile getirir. Şiirin y a z a r ı n ı n
E m m a n u e l Schikaneder veya Giesecke olduğu s a n ı l m a k t a d ı r . Yaylı
çalgılar, flüt, iki obua, ve iki korno eşliğinde iki tenor ve bir bas solistin
yer aldığı üç partili erkekler k o r u s u için bestelenmiştir. Kendisinin
" t a m a m l a n m ı ş son eseri olan" bu k a n t a t ı 15 Kasımda, yâni ölümün
d e n sadece 3 hafta önce besteleyip t a m a m l a d ı ğ ı d ü ş ü n ü l ü r s e , o n u n
m a s o n mesleğini n e denli benimsediğini görebiliriz. Mozart'ın ölü
m ü n d e n sonra b u k a n t a t , geliri dul eşi Constanze'ye verilmek üzere,
Loca tarafından bastırılmıştır. "Küçük Bir Mason Kantatı"nm eki ola
r a k d a k a b u l edilen, Köchel listesinde 623A olarak n u m a r a l a n a n bir
k a n t a t d a h a vardır ki adı "Kettenlied" (Zincir Şarkısı)dır. Adından da
anlaşılacağı gibi kardeşlik zinciri k u r u l u r k e n söylenmek üzere beste
lenmiştir.
70
t i r m e k z o r u n d a kalmışdı. B o r ç l a n m a k d a n b a ş k a ş a n s ı n ı n olmadığı
inancında olduğunu 17 H a z i r a n 1788'de, bir tüccar ve "Gerçek Uyum"
Locası Hazine Emini olan Kardeş Michael Puchberger'e yazdığı mek
t u p d a n anlıyoruz: "Bir iki yıl sonra faizi ile birlikde ödenmek üzere,
ikibin guldene acil gereksinimin var. Eğer bu kadar parayı verecek du
rumda değilseniz, hiç olmazsa yarın için bana 200 gulden yollayın...
Mektubumu size bağlılığının belgesi olarak kabul ediniz ve yaşam bo
yu dostum ve kardeşim olarak kalınız. Ben mezara kadar sizin dostu
nuz ve kardeşiniz kalacağım" (4) Puchberger K a r d e ş istediği 200 gul
den'i ona yollar. A m a u z u n vadeli ricasını duymamazlıkdan gelir. Za
ten, parayı isteme şeklinden U s t a ' n m hesap kitap konusunda ne denli
ciddî olduğu belli oluyor. Doğal olarak b u n u Puchberger de biliyordu
ve olasıdır ki b u nedenle büyük borç a r z u s u n u yerine getirmedi. Sanı
rım onu s u ç l a m a m a k gerekir. Puchberger'in b u şekilde gıdım gıdım
yardımı Mozart y a t a ğ a düşünceye k a d a r devam etti. Bu p a r a l a r ı n geri
ödenip ödenmediğini kesin olarak bilemiyoruz. Ancak George Nis
sen'e (3) göre, Puchberger b u p a r a l a r ı geri istemek için Mozart'ın ölü
m ü n d e n sonra Contanze'nin ekonomik olarak t o p a r l a n m a s ı n ı bekle
miştir.
"Mozart'ın Viyana'da soylulardan ve burjuvalardan bir hayli tanıdığı
olmasına karşın, borç k o n u s u n d a Puchberger ve bir iki kişi dışında
kimseyle ilişki kurmamıştır." B u bir iki kişiden biri de locaya yeni ka
bul edilmiş olan Franz Hofdemer'dir. Ona yazdığı M a r t 1789 tarihli ve
"gelecek ayın 20'sine kadar 100 gulden" borç isteyen m e k t u b u elimiz
dedir.
Çocukluğundan beri her yıl onlarca besteye imzasını a t a n u s t a , a r t ı k
yorulmaktadır. 1790'da bir yıl boyunca tamamladığı yapıtların sayısı
ancak yedidir. Yıllardır gerginliklerle dövüşen Mozart'ın r u h s a l sağ
lığı g ü n d e n güne bozulmakta, p a r a s a l yönden d u r u m u kötülemekte
dir.
Ve yıl 1791, Amedeus'un son yaşam yılı. Bu yılın başında, 35 yaşındaki
u s t a henüz h a s t a değildir, a m a çok yorgundur. Her zamanki gibi para
sızdır. Y a r ı n ı n a güvenmemek, y a r ı n n e olacağını bilmemek onu iyice
germektedir. B u n a rağmen, Mozart bu yıl bestelediği diğer b ü y ü k ya
p ı t l a r ı n y a n ı n d a "Sihirli Flüt" operasını t a m a m l a r .
Mozart'ın sağlığı giderek bozulur ve s o n u n d a 20 K a s ı m ' d a y a t a ğ a
düşer. 4 Aralık günü baldızı Sophie, ölmekde olan b u adam için bir ra
hip çağırmak ister. Ancak isteği kilise tarafından kabul görmez. 5 Ara
lık 1791'de gece s a a t 0.55'te ölür. Türkçe olarak h a k k ı n d a inanılma
ca; George Nissen, Constanze'nin Mozart'ın ölümünden sonra evlendiği ikinci eşit
dir.
71
yacak k a d a r az kitap olmasına karşı, Mozart'ın ölümü üzerine bile çok
yazılmış, cok a r a t t ı r m a yapılmıştır, Ölümünden sanro naasının şiş«
m e ş i n d e n ö t ü r ü zehirlenerek öldürüldüğü k o n u s u n d a savlar ortaya
atılmıştır. Şüpheliler mi? Kimler yoktur ki? Saray besteci Salieri, karı
sına ders verdiği y ü k s e k devlet görevlisi F r a n z Hofdemer, masonlar,
yahudiler vs. vs. Ancak bunların hiç biri varsayımdan öteye gitmemiş
tir. D o k t o r u n a göre ölüm nedeni aşırı yorgunluk, soğuk algınlığı ve
fazla alkolün n e d e n olduğu böbrek iltahaplanmasıdır.
Bir b a k ı m a parasızlık yüzünden, bir bakıma ise mason kardeşi Baron
v a n Swieten'in önerisi ile, karısı Constanze'nin yoksullar için yapılan
t ü r d e n değil ama üçüncü sınıf bir cenaze törenini yaptırması, öldüğü
gün defnedilmesi zorunlu iken ancak ertesi gün saat 15.00'de defnedi
lebilmesi, Viyana'nın varoşlarındaki, küçük St. S t e p h a n s Katedralin
deki t ö r e n e yalnız b i r k a ç a r k a d a ş ı n ı n gelmesi, kiliseden bir hayli
uzakdaki St M a r x Mezarlığına ise papaz ve eşi dahil hiç kimsenin gel
memesi, toplu bir mezarlığa alel acele gömülmesi, mezarının b a ş ı n a
bir h a ç bile k o n u l m a m a s ı , t a m nerede gömülü olduğunu h â l â kimse
nin bilmemesi, Mozart'ın yaşamının, inanılması güç, d r a m a t i k nokta
sıdır. Cenaze g ü n ü Viyana'da fırtınaların koptuğu, y a ğ m u r yağdığı,
şimşeklerin çıktığı yazılmıştır hep. Oysa h â l â arşivlerde v a r olan o
g ü n k ü Viyana meteroloji bülteni "puslu a m a yumuşak" bir hava oldu
ğunu, "sıcaklığın +2 ile 3C° civarında, rüzgârın ise doğudan hafif esti
ğini" belirtmektedir. O günlerde Viyana'da kolera salgınını baş göster
mesini, b u nedenle cenaze törenlerinin polis tarafından kısıtlanması
nı, bu d r a m a t i k olay için geçerli bir neden sayabilirmiyiz?
İşte bu dramın yaşandığı yıl olan 1791'de Mozart bir masaldan yola çı
k a r a k son operasının besteledi: "Sihirli Flüt".
O n l a r y a n ı n d a n a y r ı l d ı k t a n sonra k e n d i n e gelen p r e n s , c a n a v a r ı n
y a n ı n d a ölü o l a r a k y a t m a k t a o l d u ğ u n u görmüş. Kendisini k i m i n
k u r t a r m ı ş olabileceğini d ü ş ü n ü r k e n bir de n e görsün, k a r ş ı s ı n d a
72
b a ş d a n aşağı kuş kılığına girmiş garip bir a d a m durmuyor mu? Adam
adının P a p a g e n o W) olduğunu, canavarı da kendisinin ö l d ü r d ü ğ ü n ü
söylemiş. Oysa a d a m ı n işi kuş t u t m a k , t u t t u ğ u kuşları da yiyecek içe
cek karşılığında Gece Kraliçesi'ne teslim e t m e k m i ş . Ancak P a p a g e
no'nun yalanı üç nedimenin geri dönmesi ile ortaya çıkıvermiş. Nedi
meler prense, güzel bir genç kızın resmini göstermişler. Bu, Güneş Ta
pınağının hâkimi sihirbaz Sarastro tarafından kaçırılan Gece Kraliçe
si'nin kızı, P a m i n a ' n ı n resmiymiş. Gece Kraliçesi, prensin kızını kur
t a r m a s ı h a l i n d e onu p r e n s e vermeye söz vermiş. P r e n s r e s m i görür
görmez kıza aşık olduğu için, öneriyi h e m e n kabul etmiş. Kraliçe ona
yardımcı olarak Papageno, yol gösterecek üç çocuk ve bir sihirli flüt ile
sihirli çan vermiş, böylece prens ve Papageno prensesi k u r t a r m a k için
yola koyulmuşlar, sonunda da sihirbazın bulunduğu tapınağı bulmuş
lar. B u r a d a Papageno ile birlikte sevdiği kızı bulan prens, t a m hep be
raber kaçacakken, Sarastro tarafından yakalanmış. Prens, prenses ve
Papageno, Sarastro'ya n e d e n k a ç m a k istediklerini a n l a t m ı ş l a r . Sa
r a s t r o b u açıklamayı anlaşılır b u l a r a k onları bağışlamış. Bağışlamış
bağışlamasına a m a p r e n s Tamino ile Papegeno'nun, gözleri bağlana
r a k bazı s ı n a v l a r d a n geçeceklerini bildirmiş.
(4) Papageno, Almanca papağan kelimesinin karşıtı olan Papagei kelimesinden tü
retilmiştir.
73
m a s a l d a n nasıl böyle bir b a ş yapıt çıktı derseniz, b u n u n nedenini kuş
kusuz Mozart'ın müzik dehâsında aramak gerekir Eğer bu masal Mo
z a r t gibi bir d â h i yerine sıradan bir besteci tarafından bestelenmiş ol
sa idi, şimdi böyle bir yapıtın varlığından bile haberimiz olmayabilirdi.
Kaldı ki s ı r a d a n dinleyiciler için operanın librettosu, Goethe'nin ve
Mozart'ın açıklamalarına karşın, hâlâ ne dediği belirsiz bir saçmalık
l a r p a k e t i d i r . G o e t h e "Sihirli Flüt" k o n u s u n d a : "Halkın,
haricîlerin, yalnızca gösterinin, operanın, ihtişamından zevk alması
yeterlidir. Diğer taraftan onun önemi inisiye edilenlerin masonların
gözlerinden kaçmayacaktır. (5) y o r u m u n u yapıyor. Mozart ise, 8 Ekim
1791'de karısı Contanze'ye yazdığı m e k t u p d a yine bu konu ile ilgili
şunları aktarıyor. Kendisi, konukları ile birlikte, operayı izlerken, ya
n ı n d a k i locada o r u t a n bir a d a m ı n k o n u y u hiç a n l a m a d ı ğ n ı fark
ediyor. "Önce sabırla adamın dikkatini bazı bölümlere çekmeye çalış
tım. Ama adam herşeye gülüyordu. Doğal olarak daha fazla dayana
madım. Ona kendisinin bir Papageno olduğunu söyledim ve işi bitir
dim. Ama bu ahmağın benim ne demek istediğimi anlayabildiğini
6
zammetmiyorum." ( > diyor. Bu da gösteriyor ki işin başından beri lib
retto ile ilgili ikilem s ü r m e k d e ve o s ı r a d a n i n s a n l a r için ki y a p ı t d a
Papageno bu grubu simgelemektedir gülünç bir saçmalıktan b a ş k a
birşey değildir. (1)
Pek iyi, bu hemen kimsenin bir şey anlamadığı öykü nereden esinlene
rek yazıldı ve ne gibi evreler geçirdi. Bu konuda kimine söylenti diyebi
leceğimiz, a m a kiminin n e doğruluğu k u ş k u götürmeyen çeşitli söy
lem, bilgi ve belgeler var elimizde. Hemen başlangıçta ş u n u belirtelim
ki ö y k ü n ü n kökeni "Lulu veya sihirli flüt" isimli bir Doğu m a s a l ı n a
uzanıyor. Masal Christoph Martin Wieland"m bir çok y a z a r d a n derle
diği ve 1786'da y a y ı n l a n a n Cinistan isimli Doğu m a s a l l a r ı antoloji
sinden alınmış. Evet öykü bu masaldan alınmış, a m a öyle değişiklikle
re u ğ r a m ı ş ki sonunda "alınmış" kelimesi yerine "bu m a s a l d a n esin
lenmiş" demek d a h a gerçekçi oluyor. Bu masalın orijinalini a n l a t m a k
yerine yapılan değişikliklere şöyle bir göz gezdirelim. Öncelikle, b a ş
k a h r a m a n ı m ı z p r e n s i n adı T a m i n o değil, Lulu. Kendisi H o r a s a n
(5) Kendisi de Mason olan Goethe, "Sihirli Flüf'ün devamını yazmayı düşünmüşse
de, bu gerçekleşmemiştir. Goethe'nin, bu yapıdaki anlamsızlık ile felsefe arasın
daki olağanüstü dengeyi kuramadığı söylenir.
(6) "Sihirli Flütle ilgili bir başka söylenti ise, bu operanın bir çok masonik gizi açığa
vurduğu için, MozartAntonio Salieri tarafından değil amamason tarafından
zehirlenerek öldürülmüştür. Bu sav ince Nazi Almanyası 'nda ortaya atılmış,
1958'de resimli bir Viyada kitabında ve ünlü Mozart uzmanı Otto Erich De
utsh'un 1964 'de Salzburg'da yaptığı halka açık bir konuşmada yinelenmiştir.
(CHAILLEY, Syf8)
74
kralının oğlu. Gece Kraliçesi kötü kalpli değil, iyi kalpli bir peri, adı da
Perifirime. Bizim öykümüzde erdemli, ermiş Sarastro, m a s a l d a aslın
da Kaşmer kırallığnda yaşıyan kötü kalpli bir büyücü ve adı da Dilsen
buin'dir. Ş u n u hatırlatalım ki, operanın birinci perdesinde de Gece Kı
ralicesi iyi kalpli bir peri, Sarastro ise kötü kalpli bir sihirbazdır. Nasıl
olursa olur ikinci perdede bu iki k a r a k t e r i n rolleri 180 derece değişir.
Kaçırılan şey m a s a l d a perinin kızı değil, periye ait olan tılsımlı bir kı
lıçtır. O p e r a d a s ı r a d a n bir i n s a n olarak, çok önemli bir rolü olan k u ş
a d a m Papageno ise masalda hiç yoktur. Operaya adını veren a m a an
cak zaman zaman bir rolü olan "Sihirli Flüt" masalda da vardır ve he
m e n her işi o ve sihirli bir yüzük başarır. Perinin kızı P a m i n a değil Si
di'dir ve Sidi, tılsımlı kılıcı geri alması halinde prense ödül olarak ve
rir.
B u n u n d ı ş ı n d a y a p ı t t a Hensler'in "Das Sonnefest der Brahminen"
(Brahmanlılar Güneş Bayramı) isimli yapıtından, Abbé Terrasson'un
"Séthos" isimli k i t a b ı n d a n h a t t â bazı bölümleri a y n e n kullanarak,
W r a n i t z k y ' n i n "Oberon" o p e r a s ı n d a n , Gebler'in "König Thomas"
(Kral Thomas) dramından, h a t t â Shakespeare'in "Fırtınasından izler
b u l m a k olasıdır. (6)
Şimdi esas m a s a l d a k i değişikliklerin neden, nasıl ve kimler tarafın
d a n yapıldığında b a k m a m ı z gerekiyor. Ç ü n k ü bu değişikliklerin so
n u c u ortaya yoğun bir masonik anlatı çıkıyor.
Aslında "Sihirli Flüf'ün librettosu saf ve salt bir masal olarak hazır
l a n m a y a başlanmıştı. B u n u birinci perdenin finaline k a d a r rahatlıkla
izleyebiliriz. Buraya kadar, bir iki ilâve ve değişikliğin dışında a n a ko
n u ve k a r a k t e r l e r orjinal m a s a l a u y m a k t a d ı r . Gece Kraliçesi iyiliği,
Güneş Tapmağının Büyücüsü veya rahibi kötülüğü simgeler. P r e n s
Tamino iyiliğin ve sevginin hizmetindedir. Ama birinci perdenin finali
ile birlikde herşey tersine döner. İyi kalpli Gece Kraliçesi aniden kötü
lüğü, dogmayı, kini, karanlığı simgelerken, kötü kalpli rahip Sarastro
erdemi, iyiliği, sevgiyi ve aydınlığı simgelemeye başlar. Artık t ü m an
latılar ve eylemler masoniktir. Librettonun kendi içinde inanılmaz bir
ikilem ortaya çıkar. Operanın iki ayrı öyküden oluştuğu bile iddia edi
lebilir. W) Konuya daha yeni yeni ısınmaya başlayan seyircinin aklı, bu
çelişkiden ötürü haklı olarak iyiden iyiye karışır. İşte bu tutarsız lib
(7) Libretto Schikander tarafından yazılmaya başlandıktan kısa süre sonra öğrenil
di ki, aynı konu başkaları tarafından da çalışılmış ve Viyana'da, Leopold Städter
tiyatrosunda, Wenzel Müller'in müziği ile, "Sihirli Kanun" adıyla sahnelenmiye
başlanmıştı (23).. Schikanader'in bu olayı öğrendikten sonra anlamsız bir reka
beti önlemek için, operanın devamını tamamen değiştirmiş olabileceği söylen
mektedir.
75
retto aslında oldukça deneyimli bir tiyatro adamı olan o z a m a n Viya
na'daki Widen Tiyatrosunun işletmecisi ve müdürü de olan Emanuel
Schikaneder'e aittir veya şöyle de diyebiliriz, Librettonun altındaki
imza Schikaneder'e aittir. Ç ü n k ü librettonun sahibi ile ilgili de çeşitli
savlar vardır. Librettoyla ilgili, gerek doğrudan gerekse dolaylı ola
rak, Mozart'ın kendisi b a ş t a olmak üzere, Ignaz von Born ve Gisecke
gibi bir çok isim anılmaktadır.
"Sihirli F l ü f ü n oynandığı yıl Schikaneder kırküç yaşında idi. 2 Ekim
1788'de Regensburg vadisindeki "Uç Kaseye Ulaşan" locasında ma
sonluğa k a b u l edilmişti. (8) Ancak Mozart'la m a s o n o l m a d a n önce de
tanışıyorlardı. Onunla arkadaşlığı, Mozart ailesinin Salzburg'daki ev
lerinde konuk olarak sık sık bulunmaya başladığı 1780 yılında dayan
m a k t a d ı r . (7) Önceleri kemancılık y a p a n Schikaneder, d a h a sonra ge
nellikle jön rolleri oynadığı aktörlükde k a r a r kılmış, önce gezginci ti
yatrolar k u r m u ş , sonra da Wieden Tiyatrosunu kiralıyarak onun başı
n a geçmiştir. İşte bu tiyatroyu yönetirken, 1790 yılının Eylül ayında
"Sihirli Flüt" operası ile ilgili projesini Mozart'a götürür. Almanca
bir opera yazmak Mozart'ın öteden beri düşlediği bir çalışmaydı. @) An
cak şimdiye k a d a r hiç masal bestelemediği gibi, bestelediği t ü m opera
l a r d a ahlakî veya toplumsal düşüncelere yer verilmişti. M a s a l d a ise
bunlardan eser yoktu. Olasıdır ki, bu nedenle ve her iki adamın da ma
son olmasından ötürü m a s a l a masonik bir şekil verilmesine k a r a r ve
rildi. Mozart, Schikanader'i, o dönemde masonik sembolizmin u s t a s ı
ve Viyana'daki locaların saygın Büyük Üstadı, bilgin Ignaz von Born
ile tanıştırdı. Büyük bir olasılıkla von Born, onlara inisiyasyon ile ilgili
detaylı bilgiler verdiği gibi, 1731 yılında Terrasson'un yazdığı Sethos
isimli kitabı okumaların önermiştir. Bu fransızca kitap Antik Mısır'ın
inisiyasyon törenlerini a n l a t m a k l a k a l m a m ı ş ondokuzuncu yüz yıla
k a d a r b u k o n u d a bilimsel bir referans kitabı da olmuştur. Söylenen
odur ki, b u k i t a p o dönemde Viyana'daki t ü m localarda b u l u n d u r u l
m a k t a idi. (20) Operanın planının ve ana hatlarının Sethos'dan çok et
kilenmiş, ü s t ü n d e çok çalışmış olan von Born ü s t a d ı n h a s t a yatağının
başında hazırlandığını d ü ş ü n m e k yanlış olmaz. Kuşkusuz libterrotun
yazarı (veya yazarları) Sethos'un dışında Apuleius, Diodorus, Sicutus
ve Lucian'm yazılarını da okumuşlardı. Operanın çalışmaları sırasın
d a B o r n öldü. Ancak gerek Schikaneder'in gerekse Mozart'ın "Sihirli
F l ü f ü n en önemli Masonik karakteri olan Güneş Tapmağı Rahibi Sa
(8) Bir çok yazar Schikanader'in başarısız bir Mason olduğu ve sorumsuz davranış
ları nedeni ile kısa bir süre dernekden kovulduğu konusunda hemfikirdirler. Hat
ta Challey, onun locadın 4 Mayıs 1789'da kovulduğunu ve ustad derecesineyük
seltilmediğini söyler.
76
rastro'yu ü s t a d l a n Ignaz vorı Born'la özdeşleştirmeleri çok belirgin
dir. H a t t â M.A. Zille'nin 1866 yılında yayınlanan masonik bir yazısın
d a Schikaneder'in operadaki karakterlerinin gerçek k a r a k t e r l e r oldu
ğu, Prens Tamino'nun İmparator II. Josef i, sevgilisi P a m i n a ' n m Viya
nalıları, Sarastro'nun Ignaz von Born'u ve Gece Kraliçesi'nin de Krali
çe M a r i a Theresa'yı simgelediği s a v u n u l m a k t a d ı r .
"Sihirli Flüf'ün. librettosuna karışmış olan bir b a ş k a m a s o n dO) ise,
d r a m a t u r g , h u k u k ç u ve minerolojist d D olan, Giesecke adıyla t a n ı n a
J o h a n n Georg Metzler'dir (8) O dönemde kendisi, S c h i k a n a d e r ' i n
k a d r o s u n d a oyuncu idi. 1789 yılında, yine Wieland'ın C i n i s t a n kita
b ı n d a n aldığı Oberon der Elfenkönig isimli masalı librettoya dönüş
t ü r m ü ş t ü . H e r n e k a d a r librettoyu Schikaneder imzalamış ve prodük
siyonu gerçekleştirmiş olsa da, onun yalnız metindeki gülünç bölüm
leri, h a t t â yalnız Papageno'nun partisyonlarını yazdığı, b u n a kar
şılık geri k a l a n ı n ı n Giesecke t a r a f ı n d a n oluşturulduğu, ı s r a r l a Gie
secke'nin kendisi ve bazı araştırmacılar tarafından savunulmaktadır.
d2) Gerçekden de P a p a g e n o ' n u n p a r t i l e r i n i n r u h u geri k a l a n ı n d a n
önemli farklılıklar gösterir.
Bu d u r u m d a , librettonun von Born'un yönlendirmesi ve Mozart'ın gö
zetimi altında Schikaneder ve Giesecke'nin anonim eserleri olduğunu
söylemek y a n l ı ş m ı olur, acaba? A m a m a s o n i k bölümlerde b u dört
a d a m arasında en çok Mozart'ın etkili olduğu savı çok yanıltıcı olmaz.
Çünkü, h e r n e k a d a r von Born masonik açıdan k o n u n u n u s t a s ı ise de,
b u çalışma sırasında bir hayli h a s t a olduğunu, Schikaneder'in çok da
başarılı bir m a s o n i k h a y a t ı olmadığını, Giesecke'nin ise o dönemde
mason olup olmadığı konusunda kuşkular olduğunu, d3) b u n a karşılık
Mozart'ın çok düzenli bir m a s o n olduğunu biliyoruz.
OSİRİS EFSANESİ
B u r a d a duralım ve "Sihirli Flüf'ün librettosunu irdelemeyi s ü r d ü r
m e d e n önce, Antik Mısıra uğrayalım ve Osiris ile İsis efsanelerine,
b u n l a r ı n inisiasyon törenlerine özet olarak bir göz atalım. Ç ü n k ü Ig
(10) Giesecke 'nin 1790'lı yıllarda mason olduğuna dair elimizde kanıt yol. İsimli tel
lerde çok daha sonra görülüyor.
(11) Giesecke ileriki yıllarda Viyana'dan ayrılıp Dublin'e göçmüş ve bu arada üni
versitede mineroloji profesörlüğü yapmıştır.
(12) Bu sav 1951 yılında Egon KOMORZYNSKI'nin Schikaneder hakkındaki ince
lemesine çürütülmeye çalışılmıştır.
(13) James Stevens CARL, "Zur gekrönte Hofnung" Locasının 1790 yılındaki ülke
listesinde, Mozart'la birlikte, Giseke'nin de isminin olduğunu yazıyor.
77
naz von Born'nun yadsınamaz araştırmaları ve yönlendirmeleri ile ge
rek 18.yüz yıl Masonluğu, gerekse "Sihirli Flüt" bu kültürden yoğun
bir şekilde etkilenmiştir.
C i h a n g i r G E N E R (9) Ezoterik Doktrinler T a r i h i k i t a b ı n d a H a n s
S t e p h a n S t a n t e s s o n ' d a n alıntı ile Osiris 'in ö y k ü s ü n ü şöyle anlat
m a k t a d ı r : Atlantis 'de rahipler, kendi güçlerini arttırmak için (tek
tanrılı) ana dini yozlaştırmayı kendi çıkarlarına uygun bulmuşlardı.
(Bu) O s i r i s ' i n o r t a y a çıkışına k a d a r s ü r d ü . N a a c a l t a b l e t l e r i n d e n
ikisi, g ü n ü m ü z d e n 22 bin yıl önce Atlantis'te doğan b u b ü y ü k dehâya
ayrılmıştır. Tabletlere göre O s i r i s genç yaşında doğduğu yeri terk
ederek Mu'ya gitti ve burada "Bilgelik Okullarından birine girdi.
"Ustad rahip ve kutsal kardeş" unvanını alıncaya kadar burada kalan
O s i r i s , dini bir reform başlatmak göreviyle ülkesine geri döndü. Yoz
laşmış Atlantis dinine ve rahipler sınıfına karşı kavas açan O s i r i s ,
güçlü kişiliği ile halkı da yanına aldı ve yozlaşmış rahipleri, itibarını
yitiren mabetlerden temizledi. Ölünceye kadar ülkesinin ruhanî lideri
olan O s i r i s , kendine teklif edilen imparatorluk unvanını redetti. Öl
dükten sonra izleyenler ve rahip kardeşleri onun anısına, yaydığı dine
"Osiris Dini" adını verdiler. O s i r i s adının Mısır'a Hermes
(Toth I ldris) tarafından getirildiği, ancak zaman içinde bu dinin yoz
laşması ile Osiris'ı'/ı de ilkel tanrılardan biri haline dönüştüğü sanıl
maktadır. "
B u n a kardışılık M ı s ı r T a n r ı K r a l l a r ı n E f s a n e l e r i n e (veya Ölüler
Kitabı) göre ise, Osiris'den önceki t a n r ı l a r ölmemişler, a m a insanla
rın o n l a r a m i n n e t d u y m a m ı ş olmalarından, onların öğretilerini be
nimseyip uygulamamış olmalarından ötürü, yorgun, u m u t s u z ve cesa
retleri kırılmış olarak gökyüzüne dönmüşlerdir. Aralarında yalnız da
h a insalcıl bir tanrı olan, acıyı ve ölümü onlarla paylaşmayı kabul eden
O s i r i s insanları eğitmeyi başarmıştır. İyiliksever ve bilge bir h ü k ü m
d a r o l a r a k d a a n ı l a n bir y a n d a n karısı ve aynı z a m a n d a kızkardeşi
olan Isis 'in büyüleyici güzelliği, öte y a n d a n kendi bilgisiyle h a l k ı n o
z a m a n a k a d a r t a n ı m a d ı ğ ı uygarlığı onlara s u n m u ş t u r . I s i s o n l a r a
toprağı işlemeyi, buğdaydan u n ve ekmek yapmayı; O s i r i s ise savaşla
r a son verip, ü z ü m ve a r p a y e t i ş t i r m e y i , ş a r a p ve b i r a y a p m a y ı ,
m â d e n l e r i işlemeyi, s a n a t ı ve zanaati, adaleti öğretmiştir.
Yönetiminin 28. yılında O s i r i s , acımasız bir t a n r ı olan kardeşi Seth
tarafından öldürülür. Habeş kraliçesi Aso'nun verdiği danışıklı bir şö
lende Seth, 72 taraftarı ile birlikde, özel olarak O s i r i s için hazırlattığı
çok süslü bir sandığa onu hileyle kapatmayı başarır. D a h a sonra Nil'e
a t ı l a n s a n d ı k T a n i s boğazından geçerek Akdeniz'e çıkar, Fenike'de
Biblos kentinde, bir firavun inciri ağacı altında karaya vurur. Ağaç bü
yüyüp gelişerek sandığı içine alır. Bir gün bu ağacı görüp hayran kalan
Biblos kiralı onu kestirerek sarayına s ü t u n yaptırır.
78
İ s i s ise, önce y a s a b ü r ü n ü r ve sonra sandığı a r a m a y a başlar. Sandığın
başına gelenleri öğrenince Biblos kentine gider. Kıraliçe ile yakın dost
luk k u r a r ve içinde ne olduğunu bildiği s ü t u n u ondan ister. S ü t u n u n u
kırıp sandığı açan İ s i s Osiris'in cesedine ile beraber Mısır'a geri döner
ve onu gizler. Efsanede b u n d a n sonra S e t h ' i n avlanırken sandığı tek
r a r nasıl bulduğunu, Osiris'in cesedini 14 parçaya ayırarak t ü m Mısır
ülkesine nasıl dağıttığı, İsis'in a r a m a işine yeniden giriştiği, bir balı
ğın y u t t u ğ u ü r e m e organı dışında t ü m parçaları bulduğu ve cesed üze
rine yaptığı sihirli törenle onu t e k r a r h a y a t a d ö n d ü r d ü ğ ü n ü anlatır.
Yeniden y a ş a m a dönmesine karşı O s i r i s , y e r y ü z ü n d e k a l m a z , "batı
bölgesi veya aşağı bölge" denen K h e t A m e n t i ' n i n , yâni bedenden ay
rılan r u h l a r ı n gittiği bölgenin kralı olur. B u a r a d a İsis, ölü Osiris'den
sihirle hamile k a l m a yolunu bulmuş ve Horus isimli bir oğula sahip ol
m u ş t u r . H o r u s , D e l t a ' n ı n b a t a k l ı k l a r ı n d a gözlerden u z a k b ü y ü r ve
amcası S e t h ile nasıl b a ş a çıkacağı kendisine öğretilir. H o r u s , kendi
sinin O s i r i s ' i n yasal oğlu olduğunu kanıtlayabilmek ve babasının öcü
n ü a l m a k için amcası ile yıllarca dövüşür. Sonunda onu altederek an
nesi İsis'e teslim eder. A m a tanrıça öç a l m a k yerine Seth'i bağışlar.
S e t h boş d u r m a z , b u r kez H o r u s ' u n gayrimeşru olduğu, bu nedenle
t a h t üzerinde h a k k ı olmadığı savı ile tanrıları mahkemeye çağırır. Bu
doğum şekli ve gayri m e ş r u l u k savı b a n a A z i z M e r y e m ' i n K u t s a l
R u h ' d a n İ s a ' y a hamile kalmasını çağrıştırıyor. M a h k e m e 80 yıl sürer,
sonuçta H o r u s , O s i r i s ' i n oğlu olarak tanınır.
B u r a d a ş u d a eklenmelidir ki, operadaki S a r a s t r o k a r a k t e r i O s i r i s
ile, Gece Kraliçesi karakteri ise S e t h ile de zaman zaman özdeşleştiril
mişlerdir. (10)
İşte M o z a r t ' ı n Sihirli F l ü t operasının, birinci perdesinin bir bölümü
n ü n , ikinci perdesinin t a m a m ı n ı n geçtiği kutsal alandaki güneş tapı
nağında adı sıkça geçen O s i r i s ve İsis'in efsanelerini ÖLÜLER KİTA
B l ' m d a anlatılan (111213) çok kısa özeti b u d u r .
Mısırologlar Osiris'deki nesnel ve dinsel ikileme dikkat çekmektedir
ler; O s i r i s bir tanrıdır; a m a O s i r i s aynı z a m a n d a bir ölümlüdür, y â n i
insandır. T a n r ı s a l kişiliği ile, bazı özelliklerini bir k e n a r a koyarsak,
Mısır tanrıları öğretisindeki geleneksel yerini almıştır. Nesnel kişilik
ise, ölümlü i n s a n a dinsel, h a t t â t a n r ı s a l özellik k a z a n d ı r m a k t a d ı r .
Osiris'in k a d e r i n d e sıradan h e r i n s a n d a olduğu gibi ölüm vardır.
Osiris'in sayesindedir ki, i n s a n kişi olarak t a n r ı k a t m a yükseltilmiş
tir. O dönemden kalmış birçok metinden edinilen izlenim, Mısırlı'nın
da Osiris'i, öncelikle ettenkemikten tarihî bir kişilik olarak t a n ı m ı ş
ve inanmış olmasıdır. O halkın tanrısıdır. Osiris'in kimliğinde, insan
beyni ölümden ölümsüzlüğü, d a h a sonra da tanrılaşmayı b u l m u ş t u r .
(10)
79
İNİSİYASYON
80
Bir hafta sonra a d a y gece yarısı, iki r a h i p tarafından bir dizi heykel,
bir m u m y a ve bir iskeletin bulunduğu loş bir yeraltı koridorundan ge
çirilir. Dehlizin sonunda dibi görülmeyen bir kuyu, soruları doğru ya
nıtlayamayan adayın sonu olur. Sınavı b a ş a r a n aday, başının ü s t ü n d e
zor farkedilebilen dik bir merdivenden çıkarılarak b ü y ü k bir salona
alınır. (13) ü5)
İçinde 22 dev heykelin ve her bir heykelin altında 22 temel gizi simge
leyen harfler ve sayıların b u l u n d u ğ u bir görkemli salonda a d a y a b u
sayıların ve harflerin sırları verilir. Ö r n e k olarak b u r a d a " 1 " sayısı
tanrıyı, "A" harfi ise onun yeryüzündeki yansıması olan i n s a n ı n sim
gesidir. Aday, kendisini gelecekde bekleyen tehlikeler için t e k r a r uya
rılır ve devam edip etmiyeceği sorulur. Aday istekli ise yapay alevler
saçan bir odaya girer, y a n m a m a k için b u r a d a n hızla geçer ve içi su do
lu derin, k a r a n l ı k bir h a v u z a gelir. B u r a d a k i su sınavı h e r ne k a d a r
"suda boğulmak tehlikesi" ile karşılaşmak ise de, bu Hristiyanlıktaki
v a f t i z olayını, h a t t â bir ölçüde İslâmdaki a b d e s t a l m a olayını, y â n i
r u h s a l ve fiziksel a r ı n m a y ı çağrıştırıyor. Yüzerek geçtiği h a v u z d a n
sonra içinde rahatlatıcı bir müzik çalan, içki ve çıplak güzel kadınların
b u l u n d u ğ u bir y a t a k odasına a l m a n aday, b u güzellikler k a r ş ı s ı n d a
kendine h â k i m olamadığı takdirde ölünceye k a d a r bu odada hapis ka
lır. Kendine h â k i m olmayı b a ş a r ı r ve s u n u l a n güzellikleri redederse,
a d a y B ü y ü k K u r u l a t a k d i m edilir.
B a ş rahibin başkanlığındaki Büyük Kurul, içinde O s i r i s ile kucağın
da H o r u s ' u taşıyan Isis'in dev heykellerinin bulunduğu ve t a b a n ı si
y a h ve beyaz taşlarla döşeli bir salonda adayı kabul ederler. B a ş r a h i p
adaya sır s a k l a m a yemini ettirir ve kelimeyi vererek onu çırak r a h i p
ilân eder. B u r a d a da kucağında oğlu Horus'u taşıyan İsis heykeli ile,
kucağında Hz. İsa'yı taşıyan Aziz M e r y e m betimlemelerinin benzer
liği d i k k a t çeker.
Böylece çırak r a h i p için u z u n bir öğrenim dönemi başlar.
Ö L Ü L E R KİTABI b u n d a n s o n r a bir r a h i b e u y g u l a n a c a k üstad
rahipliğe yükseliş ritüellerini de a n l a t m a k t a d ı r . B u n a girme konu
m u z u n iyice dışında olduğundan, ancak Osiris öğretisinin çok önemli
bir u n s u r u n u içerdiği için b a ş rahibin, ü s t a d adayına yemin ettirme
den önce, söyledikleri _ k ı s m e n b u r a y a alınmıştır: "... bundan önce sa
na küçük sırlar, yâni İsis'in sırları verildi. Şimdi ise Osiris'in sırla
rını, büyük sırları öğreneceksin. Tanrı O s i r i s , kendisini, karısı İ s i s
ve oğulları H o r u s 'dan oluşan bir üçlemedir. O s i r i s , yaşamın yaratı
(15) lnisyasyonun bundan sonraki bölümlerinde sayın GÖK ile sayın TEZCAN ve
GENER arasında ufak ayrıntı farklılıkları vardır. Ben sayın TEZCAN ve GE
NER'in anlatımını buraya aktardım.
81
cısını, İ s i s onun dişil ve üretken yönünü, H o r u s ise tanrısal öğretiyi
ve maddî dünyayı temsil eder. Tanrı bir bütündür ve tektir. Bu üçe bö
lünme onun bir zayıflığı değil, mükemmelliğidir. Bu yüce varlıkdan
çıkan insanlar da birer OLUMLU tanrıdırlar. Olgun insanlar ise, Yü
ce Tanrıya ulaşmalarına çok az kalan ÖLÜMSÜZ İNSANLAR
DIR...". Yine b u r a d a söylenenler bende O s i r i s ile İ s i s diyalektiğinin
vurgulanması ile hristiyan dinindeki "Baba, Oğul ve Kutsal Ruh" üçle
mesinin çıkış noktası gibi bir izlenim y a r a t m a k t a d ı r .
LİBRETTO
Antik Mısır ve O s i r i s ile ilgili b u özet, bize librettonun masonik, irde
l e n m e s i n e d e v a m e t m e k için yetecektir. Artık o n u n içeriğine t e k r a r
dönüp bazı m a s o n i k sahneleri gözden geçirebiliriz.
Birinci perde gerek prens Tamino, gerekse sevgilisi P a m i n a için ikinci
p e r d e d e gerçekleşecek inisiyasyona bir hazırlıkdır. Opera, silâhsız
olarak P r e n s Tamino'nun ormanda bir yılanla karşılaşıp imdat çığlık
ları atması ve sonra d a korkudan düşüp bayılması ile başlar. (16) Maso
nik olarak, bu sahnede prensin silâhsız olması dışardan gelecek tehli
kelere karşı henüz hazırlıksız ve deneyimsiz olduğunu, korkup bayıl
m a s ı ise, i n s a n ı n yeni bir y a ş a m a t e k r a r başlıyabilmesi için ö l ü m ü n ü
simgeliyor, diye y o r u m l a n m a k t a d ı r . (18) Tamino'nun geçmişi ile ilgi
li, doğulu bir prens olmasımn dışında ne operanın başlangıcında, ne de
d a h a sonra hiç bir şey bilmiyoruz. Bu, onun geçmiş yaşamının bizi ilgi
lendirmediği, bizi ilgilendirenin prensin ayılması ile birlikde başlayan
yeni y a ş a m ı olduğunu gösteriyor. Operayı izleyenler hatırlayacaklar
dır, bu t ü r d e bir bayılma ve t e k r a r ayılma olaya, birinci perdenin orta
larında p r e n s i n sevgilisi P a m i n a ' n m da b a ş ı n d a n geçmektedir. Gerek
prensin gerekse Pamina'nın bayılmaları ile k u r u l a n masonik bağlantı
bir hayli zorlamalıdır. B u konuda bir başka sav ise şöyledir: "Gerçekler
anlatıldıkları veya görüldükleri gibi değillerdir. Bu nedenle operanın
başı ile devamı arasında varmış gibi görülen ikilem aslında yanılgıdan
gerçeğe geçiştir." (19) B a n a göre bu sav da zorlamadır çünkü, yukarı
da da belirttiğim gibi, libretto önce sâdece bir m a s a l olarak d ü ş ü n ü l
m ü ş ve öyle de yazılmaya başlanmışdı. Ancak d a h a sonra aynı konu
n u n bir b a ş k a y a z a r tarafından da yazılıp Viyana'da oynanmaya baş
ladığı öğrenilince, k o n u n u n akışı değiştirilmiş ve yapıta masonik ağır
lık sokulmuştur. Bu nedenledir ki, k o n u n u n başı ile devamı a r a s ı n d a
b ü y ü k bir ikilem vardır.
(16) Operada Tamino'ya, her ne kadar adı Mısır adı ise de, Japon görüntüsü verile
rek ek bir egzotik vurgulama yapılmıştır (22).
82
Yılandan korkup bayılan prens Tamino ayıldıktan sonra, yılanın öldü
r ü l m ü ş olduğunu görüp, k u ş avcısı Papegeno ve Gece Kraliçesi ile tanı
şır. Kraliçenin güzel kızının kötü kalpli bir sihirbaz tarafından kaçırıl
dığın öğrenir ve kendisine yardımcı olarak verilen bilge üç çocuğu, si
hirli flüt ve papegeno'yu da y a n ı n a a l a r a k kızı k u r t a r m a k üzere yola
çıkar. Sonuçda, k e n d i s i n e r e h b e r o l a r a k verilen ü ç bilge çocuk ile
prens, Güneş Tapınağının bulunduğu koruluğa ulaşırlar. Koruda, üs
t ü n d e "Aklın Mabedi" yazılı m u h t e ş e m bir mabet ile mabedin sağında
ve solunda iki mabedin d a h a sütunları gözükmektedir. B u n l a r d a n bi
r i n i n ü s t ü n d e "Mantığının Mabedi", diğerinin ü s t ü n d e "Doğanın
Mabedi" yazmaktadır. Tamino ile ellerinde g ü m ü ş palmiye dalları ta
şıyan bilge:
Ü ç ç o c u k : Gel Tamino! diyorlar,
T a m i n o : Beni nereye götürüyorsunuz?
U ç ç o c u k : Bilgeliğin tapınağına. Bu yol seni amacına ulaştıracak
tır. Ancak, genç adam (bu amaç için) bir erkek gibi çaba
göstermek gerekir. Bunun için söyleyeceklerimize iyi ku
lak ver: Güçlü, sabırlı ve ketum ol.
T a m i n o : Sevgili çocuklar önce bana deyin, Pamina'yı kurtarabi
lecek miyim?
U ç ç o c u k : Biz bunu sana söylemeyiz. Güçlü, sabırlı ve ketum ol! Kı
sacası erkek ol! Böylece zafere ulaşacaksın.
(Uç çocuk kaybolurlar)
Tamino : Bu çocukların akıl dolu öğretileri sonsuza dek kalbime
kazılmalıdır. (17)
Dikkat edersek, artık b u r a d a olay bir masal olmaktan çıkıp yerini ma
sonik öğretiye bırakıyor. B u diyalogdaki üç çocuk bir m a s a l k a h r a m a
nı gibi değil, inisiye edilmiş erişkin erkekler gibi konuşuyorlar ve ada
yın ilk sorgulanmasını y a p a n üç üstadı simgeliyorlar. Aynen onlar gibi
bu üç çocuk da, prense geçireceği sınavlardan önce ilk öğütleri vermek
tedirler ve onu mabede yönlendirmektedirler. B u n a karşılık p r e n s de
kendisine verilmek istenen mesajı almıştır...
E t r a f ı n a b a k m ı p gördükleri k a r ş ı s ı n d a ş a ş ı r a n p r e n s , şöyle d e v a m
eder:
T a m i n o : Ben neredeyim? Ne gelecek başıma? Tanrıların evimi bu?
Akılla, emekle birleşiyor sanat. Emek verilirse, tembellik
(17) Librettodan bölümler, Saadet îkesu ALTAN'ın hazırlayıp Yücel ERTEM'in ye
niden düzenlediği Türkçe çeviri ile EMİRecords Ltd'nin CD'sine ek kitapdaki
Almanca'dan alınmıştır.
83
sona erer, akıl yitirmez denetimini. İyi niyetle, şerefle ve saf
olarak geldim buraya; çekinmeden kapıdan içeri gireyim.
Koro : Çekil!
T a m i n o : Çekilmek mi? Hayır denerim şansımı.
(Diğer kapıya gider)
Koro : Çekil!
T a m i n o : Bu yol da kapalı. Şurada bir kapı daha var. Girebilirim
belki.
H e n ü z inisiye edilmediği için Tamino aynen m a s o n i k t e k r i s törende
olduğu gibi h e r iki k a p ı d a n da kovulur.
(Ortadaki kapıyı çalarken kapıda yaşlı bir rahip görünür)
Sözcü : Yabancı arzun ne senin? Kutsal yerde işin nedir?
T a m i n o : Aşkım ve erdemimdir sebep.
D i k k a t edilirse T a m i n o ' n u n cevabı b u r a d a P a m i n a değil, "aşk ve er
demdi. Ritüelik bir konuşmaya o da ritüelik katılmaktadır. Burası ar
tık s a h n e değil bir mabettir.
Sözcü : Bu sözler çok anlamlı, ama bunları nasıl bulacağını sanı
yorsun? Rehberin ne aşk ne erdem, sen kin ve intikam pe
şindesin.
Tamino Kötüye karşı intikam!
Sözcü Aramızda böyle kimse yok.
Tamino Sarastro burada değil mi?
Sözcü Evet Sarastro burada.
Tamino Bu akıl mabedinde mi?
Sözcü Buranın hâkimi odur.
Tamino Öyleyse her şey sahte.
Sözcü Yoluna geri dönüyorsun demek?
Tamino Evet, dönüyorum şen ve hür. Görmek istemiyorum
mabedinizi.
Sözcü Bana kendini biraz daha anlat, aldatılmışsın sen.
Tamino Sarastro burada yaşıyor. Bana yeter bu.
Sözcü Tatlıysa hayatın, cevap ver ve burada kal! Sarastro ile der
din nedir?
T a m i n o : Nefret ediyorum.
S ö z c ü i Sebep nedir, anlat bize.
84
T a m i n o : Bir canavar o, bir zâlim.
S ö z c ü : Kanıtla bunu.
T a m i n o : Bedbaht bir kadının sözleri yeter bunu kanıtlamak için...
Nerede o, kaçırdığınız kız? Kurban mı ettiniz onu?
S ö z c ü : Sevgili oğlum bunu sana söylemeye yetkim yok.
T a m i n o : Bu bilmeceyi açıkla, kandırmaya çalışma beni?
S ö z c ü : Yeminim ve görevim susmamı emrediyor.
T a m i n o : O halde ne zaman aydınlanacak bu karanlık?
S ö z c ü : Bir dost eliyle mabede girip aramıza katılınca.
(Sözcü uzaklaşır)
T a m i n o : Ey sonsuz gece, ne zaman sona ereceksin? Ne zaman göre
cek gözlerim aydınlığı?
Koro : (İçeriden) Şimdi... Şimdi ey genç adam, ya da hiç.
Görüldüğü gibi sözcü (hatip) ile Tamino a r a s ı n d a k i bu k o n u ş m a , so
r u ş t u r m a n ı n ve ön bilgilendirmenin bir devamıdır, sözcü, prensin Sa
r a s t r o ile ilgili önyargılarını sabırla dinlemekte ve serinkanlılıkla b u
saygısız yargıyı y u m u ş a t m a y a çalışmaktadır. Tamino, b u n d a n sonra
neler olacağını bilememekle beraber, biran evvel aydınlığa k a v u ş m a k
istemektedir ve rahiplerden "er ya da geç"inisye edileceğini öğrenmiş
tir.
B u n d a n sonra prens Tamino, sevgilisi P a m i n a ve kuş avcısı Papegeno
birbirlerini bulurlar. İki sevgili birbirlerine olan aşklarını a n l a t ı r k e n
Papageno da k o r k u s u n u dile getirir. Kötü kalpli zenci u ş a k monosta
tos b u üçlüyü y a k a l a r ve cezalandırılmaları için Sarastro'nun karşısı
n a çıkarır. Ancak Sarastro onların yerine, sevgilileri ayırmak isteyen
zenciyi cezalandırarak adaletini gösterir ve rahiplere:
"Bu iki yabancıyı mabede götürüp sınava alın. Başlarını örtün, önce
likle de arınmaları gerekli." diye emir verir.
İki rahip, prens tamino ve kuş avcısının başlarını örtüp y a n d a k i kapı
l a n d a n birine doğru götürürken, diğer rahipler koro halinde:
"Şayet erdem ve adalet Ulu Yolumuzu şerefle açarsa, Dünya cennet
olacak ve ölümlüler tanrılaşacak." derlerken birinci perde biter.
İkinci perde açıldığı z a m a n karşımıza çıkan dekor, palmiye ağaçlarm
18
dan( ) oluşan bir korudur. Ağaçların gövdeleri gümüş, yaprakları ise
altındır. Yapraklardan oluşan 18 adet oturacak yer vardır. Her birinin
(18) Palmiye ağacı da, akasya, kestane, ıhlamur, mersin ve defne Kara Avrupasın
daki localar için masonik değeri olan ağaçlardandır.
85
tepesinde bir piramit ve b ü y ü k siyah bir boynuz vardır. E n b ü y ü k ağaç
ve p i r a m i t ortadaki koltukdadır. Nefesli sazlar ve koro eşliğinde, Sa
r a s t r o ve r a h i p l e r sahneye girerler. H e r r a h i p bir palmiye dalı taşı
m a k t a d ı r . Bilindiği gibi palmiye ağacı güneşin ve zaferin simgesidir.
Yapraklı ağaçlar ise Cenneti simgelemektedir. Hatırlayacağımız gibi
g ü m ü ş bu operada d a h a önce birinci perde de kullanılmıştı. Yılanı öl
d ü r e n nedimelerin mızrakları ve p r e n s e yol gösteren çocukların elle
rindeki palmiye yaprakları da gümüşdü. Gümüş hem "ay"m hem de di
şiliğin simgesidir, altın ise hem "_güneş"in hem de erkekliğin simgesi
dir. Ö n ü n d e b u l u n u l a n t a p m a k I s i s ve Osiris'e a d a n m ı ş olduğu için
her iki cinsiyetin temsil edilmesi doğaldır. 18 koltuğun hazırlanmış ol
ması, her ne kadar, Paul Netti tarafından onsekizinci derecenin karşı
tı olduğu savunulmakda ise de, operanın b ü t ü n ü n d e yalnız çırak dere
cesi işlenmiş olduğundan, bu da zorlama bir savdır. Ortadaki koltuğun
diğerlerinden d a h a gösterişli hazırlanmış olması, doğal olarak locanın
ü s t a d ı m u h t e r e m i d u r u m u n d a olan S a r a s t r o için h a z ı r l a n m ı ş olma
sındandır. (20)
S a r a s t r o ve rahipler yerini aldıktan sonra m â b e t d e çalışma başlar:
S a r a s t r o : Ey akıl tapınağının ermişleri... Ruhumun bütün temizli
ği ile, bu günkü toplantımızın büyük önem taşıdığını be
lirtmek isterim. Kral oğlu Tamino, tapınağın kuzey kapı
sında bekliyor. (Aslında mason mabetlerinde kuzey ka
pısı olmadığını biliyoruz. Bu yönün en az ışık alan yön ol
ması nedeni ile, simgesel olarak kullanıldığı sanılmakta
dır) (21). Aslında yiğit kalbi, hepimizin nice çabalar ve
zorluklarla elde edebildiğimiz bir şeyi özlüyor. Kısacası
bu delikanlı gecenin duvağını üstünden atarak, yüce ışı
ğın kutsal ülkesinde girmek istiyor. Burada "duvak", Ta
mino 'nun gözlerinin bağlı olduğunu belirtiyor. Bu dürüst
gence dostça davranmak, ona yardım için elimizi uzat
mak bizim için görevdir.
1. R a h i p : Erdemli midir?
Sarastro: Erdemlidir.
2. R a h i p : Susmasını bilir mi?
S a r a s t r o : Bilir.
2. R a h i p : Yardım sever midir?
S a r a s t r o : Yardımseverdir. Eğer onu değerli buluyorsanız, benim
önerime uyunuz.
Sözcü : Yüce Sarastro, senin bilgeliğine saygı duyarız. Ancak,
acaba Tamino, karşılaşacağı çetin sınaclarda başarı ka
zanabilir mi? Unutmayalım ki o bir prenstir.
86
S a r a s t r o : Daha da ötesi, o bir insandır. Tamino'yu yol arkadaşı ile
birlikde tapınağın avlusuna alın. Onları, erdemin ve bil
geliğin sınavlarından geçirin.
B u r a d a sözcünün Tamino ile ilgili k u ş k u l a r ı n a ve b u n l a r a k a r ş ı Sa
r a s t r o ' n u n verdiği karşılığa d i k k a t ediniz. Sözcü o n u n genç ve dene
yimsiz bir prens olduğunu söylediği zaman aldığı cevap "Ama o herşey
d e n önce bir insandır" oluyor.
Ve Sarastro'nun emri üzerine sınav devam eder. P r e n s Tamino ve Pa
pageno iki rahip tarafmadn, o gece kuzey mabedinin önüne getirilirler.
Rahipler h e r ikisine de "bir boru sesi duyuncaya k a d a r hiç k o n u ş m a
maları" gerektiğini söyledikden sonra gözlerini açarlar ve y a n l a r ı n
d a n ayrılırlar. Papageno, efendisinin davranışlarının t a m aksine çok
k o r k m a k t a d ı r . Bu, m a s o n i k a n l a m d a "tefekkür hücresinin" sahneye
yansıtılmasıdır. Nitekim Gece Kraliçesinin nedimeleri gelip de onları
tehdit ettikleri z a m a n bile Tamino, "Bilge adam, önem vermez cahille
rin boş lafına" diyerek ketumiyetini, tefekkürünü ve karşı cinse olan
direncini sürdürebilmiştir. B u dirence karşı k o y a m a y a n nedimeler
ayılırlar, yeniden sözcü gelir. Tamino'yu k u t l a r ve her ikisinin de göz
lerini yeniden b a ğ l a d ı k d a n sonra bir sonraki sınav için götürür.
B u a r a d a , gece ay ışığı altında ve bir gül bahçesinde u y u m a k t a olan
P a m i n a ' n ı n y a n ı n a annesi Gece Kraliçesi gelir. (Gül ve gül bahçesi
operada birkaç kez kullanılmıştır. Gül, İ s i s anlatısının dişil simgele
rinden biri olduğu gibi Aziz M e r y e m ' i n de çiçeğidir.) Annesine kavuş
t u ğ u için çok sevinen P a m i n a hayal kırıklığına uğrar. Annesi intikam
ateşi ile t u t u ş m a k t a d ı r . Kızının nasıl olduğunu bile sormadan prensin
görevini yapıp yapmadığını sorar. Ve Sarastro'yu öldürmesi için kızı
n a bir hançer verir, "Şayet hemen Sarastro'yu öldürmezsen, kızım de
ğilsin. " der, gider. Oysa P a m i n a ' n ı n böyle bir şey y a p m a y a hiç niyeti
olmadığı halde, yine de annesini bağışlaması için Sarastro'ya yakarır.
B u n a karşılık;
S a r a s t r o : Ben her şeyi biliyorum. Tamino yürekli davranır da sınav
ları başarırsa, onunla mutlu bir yaşam süreceksin. O zaman annen de
bütün bu yaptıklarındoan utanıp kendi sarayına dönecek. Bu kutsal
yerde hiç yoktur öç denen arzu. Eğer biri düşerse, aşk yeniden yol göste
rir ona. Sonra bir dost ile elele doyumlu ve mutlu, daha iyi bir yere gi
der. Bu kutsal yerde herkez dosttur. Hainler barınamaz burada, çün
kü düşmanlar daima bağışlanır. Bundan ders almayan lâyık olamaz
insanlığa, diyerek " d ü ş m a n a karşı itidalini" gösterir ve gider.
B u n d a n sonra iki r a h i p , gözleri çözülmüş olarak Tamino ile papage
no'yu getirirler, konuşmalarını öğütleyerek giderler. Güllerle süslen
miş uçan arabalarıyla üç bilge çocuk yanlarına gelir. Sahneye arabala
r ı n d a n gösterişli bir sofra indirirler.
87
U ç ç o c u k : Sarastro 'nun ülkesine ikinci kez hoş geldiniz. Sizden alı
nanlar, flütünüzü ve canlarınızı size geri yolladı. (Burada her ikisinin
de m e t a l eşyalarının d a h a önce geri alınmış olduğunu anlıyoruz) Şa
yet lütfederseniz bu yemeklerden afiyetle yiyip içebilirsiniz. Üçüncü
• kezkarşılaştığımızda zevk cesaretinizi ödüllendirecektir. Tamino, yü
rekli ol, amacın çok yakın artık sana. Sen, Papageno, çeneni kapat!
(Burada d a Osiris rahiplerinin inisiyasyonları sırasında gördüğümüz
dünyevi zevklerin s u n u l d u ğ u odayı hatırlamalıyız.)
Kuş beyinli kuşçu Papageno, bir taraftan kendisine s u n u l a n yemekle
ri afiyetle y e r k e n , diğer taraftan sürekli k o n u ş m a k t a d ı r . Yalnız ağzı
dolu iken konuşamadığı için başarılı bir sınav geçirdiğini zannetmek
tedir. B u n a karşılık Tamino y e m e k yemez, konuşmaz yalnız flütünü
d9) çalar. H a t t â onu üzmek pahasına, sevgilisi P a m i n a ile bile konuş
maz ve y a n ı n d a n u z a k l a ş m a s ı n ı ister.
Nihayet u z a k t a n üç kez boru sesi duyulur. Sınavın bu bölümü de bit
miştir.
(Sahneye Sarastro, sözcü ve birkaç rahip girer.)
K o r o : Ey İsis ve Osiris. Ne mutluluk bu. Karanlık gece yenildi güne.
Yeni bir hayata başlar bu asil genç neredeyse. Çok geçmeden bizden bi
ri olur tamamen. Ruhu asil, kalbi temiz. Evet lâyık olur o bizlere.
S a r a s t r o : Prens, şimdiye kadar davranışın mertçe ve serin kanlı idi.
Şimdi iki tehlikeli yolun daha kaldı.
Bu da Tamino'nun bu sınavı da başarı ile geçtiğinin anonsudur. B u n a
k a r ş ı l ı k P a p a g e n o ile kimse ilgilenmez, o h a k k ı n ı kaybetmiştir. Ra
hipler prensesi getirirler. Bu kez onun da gözleri bağlıdır, Sarastro ba
ğı çözer. İki genç kucaklaşır. Tamino yeni sınavlara gireceği için fazla
zamanları yoktur, vedalaşmak zorunda kalırlar. İki rahip prensesi gö
t ü r ü r l e r k e n Tamino da Sarastro ile birlikde çıkar. Papageno'nun "Ta
mino beni yalnız mı bırakıyorsun?" demesi üzerine:
Sarastro : Behey adam, sen sonuna kadar yeraltının karanlık uçu
rumlarında dolaşmayı hak etmişdin. Ama merhametli
tanrılar cezanı bağışladılar. Gelgelelim ermişlerin tan
rısal doyumlarını hiç bir zaman tadamıyacaksın.
P a p a g e n o : Ne yapalım, benim gibiler çok. Bana bir kadeh şarabın
zevki yeter de artar bile.
(19) Mitolojiye göre lir ve kaval Hermes tarafından geliştirilmiştir. Bazı yorumcular,
bu operadaki flütü bu çalgıların yerine konulmuş bir saz olarak değerlendirip,
yapıtda Hermetik öğretiye de gönderme olduğunu savunuyorlar.
88
Sözcü : Bu dünyada başka bir dileğin yok mu?
P a p a g e n o : Şimdilik yok.
B u da Papageno'nun b u n d a n sonra hiç bir z a m a n inisiye edilemiyece
ğinin ifadesidir. Ancak b u n u Papagenoda pek fazla u m u r s a m a m a k t a
dır. O, verilen ş a r a p l a ve eş seçilen p a p a g e n a ile y a ş a m ı n d a k i basit
beklentilerine k a v u ş m u ş t u r .
Bir başka sahne: İki büyük dağ. Birinden gürültü bir çağlayan akmak
tadır.GO) Tepesinde k a r a b u l u t l a r vardır. Diğeri alev p ü s t ü r t m e k t e
olup, ü s t ü n d e kızıla çalan bir gökyüzü vardır. Sahneye, herbirinde de
mir bir kapı olan büyük kayalar dağılmıştır. Bunların önünde iki k a r a
zırhlı yalnız zırhlı değil, "kara zırhlı" muhafız d u r m a k t a d ı r . İki ra
hip, ayakkabıları alınmış ve gayet basit giydirimiş olan Tamino'yu ge
tirirler.
M u h a f ı z l a r : Zorluklarla dolu bu yolu seçen genç, ateşle, suyla, ha
vayla ve toprakla tertemiz olacak. Yenerse bir gün o
ölüm korkusunu, toprakdan yükselecektir göğe doğru.
Sonra bu yüksek seviyenin aydınlığında, bulacak ko
laylıkla Isis'in gizlerini. (21)
Tamino : Korkutamaz ölüm beni yolun sonunda bilgeliğe ulaşa
caksam. Açın bana korkunun kapılarını, korkutamaz
tehlikeler.
P r e n s t a m sınava b a ş l a y a c a k k e n sevgilisi p r e n s e s de onunla sınava
girmek ister. "Ölümden ve karanlıkdan korkmayan bu cesur kadının
inisye edilmek hakkıdır." diyerek rahipler, onun da Tamino ile birlikte
sınava girmesine izin verdiler. Tamino sihirli flütünü çalar. H e r ikisi
elele önce ateş mağarasına, sonra su m a ğ a r a s ı n a girip çıkarlar. Bu şe
kilde ateş ve su sınavları sahnede somut olarak gerçekleştirilmiş olur.
Aslında b u sahneye gelinceye değin. Bu iki insan çeşitli kereler hava ve
toprak sınavlarından da geçerler. Ancak bu sınavlar sahnede, yukarı
da anlatıldığı gibi somut olarak ortaya konulmayıp, daha simgesel an
latılmışlardır. B u n l a r ı belirtmek için müzik, dekor ve m i z a n s e n d e n
y a r a r l a n ı l m ı ş t ı r . Tamino ve P a m i n o sınavlarını t a m a m l a d ı k l a r ı za
m a n u z a k t a n koronun sesi duyulur;
K o r o : Zafer! Zafer! Ey soylu çift! Siz yendiniz tehlikeyi. Sizin şimdi
İsis 'in sırları, gelin, girin tapınağa siz.
(Sarastro, çifte tapınağa doğru önderlik eder.)
(20) "Cari de NYS "Société de Musicologie" dergisinin Aralık 1996 sayısında bu çağ
layan'ın Sazburg'daki Aigenparkmdaki çağlayandan esirlenerekyapıta konul
duğunu savunmaktadır.
(21) 1836'da bu metnin Hiramın sandukası üstündeki yazıt olduğu ortaya atılmış
tır. Hemen hemen hiç değiştirilmeden "Sethos"dan alınmıştır.
89
Libretto'nun b u n d a n sonraki bölümünde, kuş a d a m Papageno kendi
sine yine kendisi gibi bir eş bulur. Adı Papagena'dır. Mutlu olarlar. Ge
ce Kraliçesi, nedimeleri ve zenci Monastatos, Güneş Tapmağını ve Sa
rastro'yu ele geçirmek için bir kez d a h a denemede b u l u n u r l a r , ancak
çıkan şimşeğin ortalığı aydınlatması ile yenilirler ve sonsuz karanlığa
m a k h û m olurlar. Güneş çıkar. Sarastro, Tamino, Pamina, rahipler ve
üç çocuk sahneye gelirler. Prens Tamino ve eşi Pamina artık rahip elbi
sesi giymişlerdir. Çocukların ellerinde çiçekler vardır.
S a r a s t r o : Güneşin nuru sildi geceyi, yok oldu hainlerin gücü.
22
Koro : Selâm size bilgeler ( ~>, Yırtınız geceyi. Şükran sana Osi
ris, şükran sana İsis. Kuvvet'in zaferi akıl ve güzelliği
sonsuza dek taçlandırdı.
Ve "PERDE!"
Evet, "Sihirli Flüt "operası bu koro ile sona eriyor. Çeşitli araştırma
cıların ve yorumcuların b u masonik opera ile ilgili çalışmalarından to
parladığım derlemem de sona erdi. Ancak son noktayı koymadan önce
Pamina'nm, yâni bir kadımn, inisye edilmesi ile ilgili bir kaç cümle ek
lenmektedir. Librettonun birçok yerinde, Gece Kraliçesi ve o n u n nedi
melerine gönderme ile, kadın karşıtı yargılar vardır. Örnek olarak bi
rinci perdenin ikinci yarısında prensin sözcüyle yaptıkları düetde, söz
cü Tamina'ya: "Seni kandıran bir kadın. Kadın tembeldir; çok konu
şur. Sen inandın mı bu boş sözlere?" der. Yine birinci perdenin sonun
da, S a r a s t r o ile prensesin düetlerinde Sarastro: "Kadının önderi er
kek olmalıdır. Aksi halde şaşırır yolunu kadın." demekdedir. Ancak
bu k a d ı n karşıtı yargılar, onsekizinci yüzyılın, kadını bir süs eşyası,
bir oyuncak olarak görmesinin yansımaları olarak değerlendirilmeli
dir. B u t a v r a karşı, b u t ü r bir inisivasyonu operasında u y g u l a m a k l a
Mozart, Fransız kardeşleri veya yine Fransız Masonluğunu benimsi
yen P r a g Locası kardeşleri ile kendince bir sempati dayanışmasına mı
girmişdi acaba? Kişisel olarak, "Sihirli F l ü f ' t e k a d ı n ı n inisiye edil
mesinin, aşağıdaki şekilde y o r u m l a n m a s ı , d a h a akılcı b u l u n m a k t a
dır.
90
sen, ben de seninle olacacğım. Senin rehberinim ben." der ve ona "kor
k u kapısına" giden yolda öncü olur. B u şekilde kadın kendisine verilen
m a s o n i k görevi y a p a r .
3) K o n u n u n akışı içinde, prensin, masonik ritüelin emrettiği, h e m e n
t ü m a ş a m a l a r d a n geçtiğini görüyoruz. Oysa p r e n s e s T a m i n a , yalnız
mâbetdeki su ve a t e ş sınavından geçiyor. E n azından bize yansıtılan
böyle. Bu nedenle, doğal olarak gerçek a n l a m d a masonik iniasyon ta
mamlanmıyor. Peki öyleyse n e oluyor? Çok rahatlıkla şu savunulabi
lir. Kadınların mason mabetlerine alındıkları iki ayrıcalıkdan biri ve
ya her ikisidir: "Beyaz Gece" ve "Masonik Düğün". K o n u n u n gelişi
mi içinde, b u n u n bir "Masonik Düğün"ü simgelediği çok d a h a akılcı
dır.
İşte bu naif ve saçma librettoya masonik açıdan baktığımız zaman, kı
saca bunları görebiliyoruz. Y u k a r d a a k t a r m a y a çalıştığım sembolizm
gözden kaçırıldığı z a m a n operanın a n l a t m a k istediğini algılamak ola
naksızdır. Kuşkusuz operadaki masonik öğreti salt librettoda kalmı
yor. Mozart da, müziğini yoğun olarak masonik u n s u r l a r ı kullanmış,
librettoyu masonik müzikle beslemiş ve bezemiştir. Mozart m e k t u p
larında ve müziğinde simgeler şifreler kullanmayı çok severdi. Küçük
lüğünden beri m a t e m a t i k bulmacaları ve sayı oyunlarına özel yetene
ği olduğu için "Sihirli F l ü f ' ü n de simgeler ve şifrelerle dolu olması do
ğaldır. Bunların bir çoğunu kulaklarımızın algılaması olası olmamak
la birlikte nota kağıdı üzerinde görmek olasıdır. Gerek librettodaki,
gerekse operanın müziğindeki masonik sembolizm, ilk b a k ı ş d a konu
n u n a r k a s ı n a bir fon oluşturduğu izlenimini verse de, aslında yapıtla
verilmek istenen temel öğe bu sembolizmdir.
O p e r a n ı n m a s o n i k m ü z i k açısından değerlendirilmesi, iyiden iyiye
işin t e k n i ğ i n e g i r m e k olacağından, b u çalışmayı işin u z m a n l a r ı n a
b ı r a k m a k tercih edilmiştir. Yine de ş u n u söylemeliyiz ki, Masonlukla
ilgisi olmayanlar için libretto ne denli "zırva" olursa olsun, aynı kişi
ler için operanın müziği, Dünya opera tarihinin b a ş yapıtlarından biri
dir.
KAYNAKLAR
91
(5) CHAILLEYJaqu.es, THE MAGIC FLUTEUNVEILED, Inner Traditions In
ternational Ltd. 1992, Sy:17,18,30
(6) ÖZGÜ Prof. Dr. Melâhat, SİHİRLİ FLÜTÜN KAYNAK BASAMAKLARI
(makale) SİHİRLİ FLÜT, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Yayınları 1986,
S.1113.
(7) DEPPISSH Walter, EIN MOZARTBREVIER MİT BEITRAEN VON LUD
VIG ESSMAN, GUSTAV KUESS, HANS MASCHMANN UND ENGDAHL
THYGESEN, Im AkazienVerlag Buss, Hamburg 1956 (Çev. ATAÇ İbrahim)
(8) CHAILLEY, S 1615
(9) GENER Cihangir, EZOTORİKBATINÎ DOKTRİNLER TARİHlGece yayın
ları 1994 S.2438.
(10) CURL, James Steven, THE ART AND ARCHITECTURE OF FREEMA
SONRY, B.T. Botsford LtdLondon, 1991 S:141.
(11) HOOK Samuel Henry. ORTADOĞU MİTOLOJİSİ (Çev: ŞENEL Alâddin) İm
ge Kitabevi1995 S:6971.
(12) DİNLER TARİHİ ANSİKLOPEDİSİ Gelişimi Yayınları Cilt: III S:537
539
(13) CHAILLEY Felicien, DİNLER TARİHİ (Çev: TİR YAKİOĞL U Semih) Varlık
Yayınevi 1952 Sf:3941.
(14) MORENZ Siegfried, DIE ZAUBERFLÖTE, Böhlau Verlag 1952 S.7277.
(15) TEZCAN Dr. Semih, ANTİK ÇAĞDAN GÜNÜMÜZDE MASONLUĞUN ORİ
JİNİ, 1997 S.11
(16) CHAILLETY, Syf 9899.
(17) GÖK Oktay, ESKİ MISIRDA TEKRİS (makale) Mimar Sinan Dergisi, Sayı:95
S:63.
(18) CHALLET, S.127.
(19) CURL, s: 143.
(20) CHALLET, S: 233235.
(21) CHALLET, S: 133.
(22) CURL S: 140
92
MASONİK KONULAR
MASONLUKTA REHBERLİĞİN
ÖNEMİ VE DEĞERİ
İsmail H a k l a DEMİRCİ
93
s m d a fayda vardır. Rehberlerin mosferinden K.. sofrasına geçil
görevlerinin tam olarak açıklan mesi anında r e h b e r i n i yanında
m a s ı , r e h b e r l i k k u r u m u n u ra bulan çırak K.., sıcak bir ilgi akışı
h a t l a t m ı ş olacağı gibi, ç ı r a k içinde b u güzel a k ş a m ı t a m a m
rehber arasındaki bağları da güç l a r k e n , çok iyi bir başlangıç d a
lendirecektir. Bize göre bu görev, k e n d i l i ğ i n d e n s a ğ l a n m ı ş olur.
fertlerin ihtiyaç d u y d u k l a r ı ve T â k i b e d e n loca ç a l ı ş m a s ı n a bu
duyabilecekleri konularda yerin güzel atmosferin etkisi ile gele
de ve z a m a n ı n d a y a p ı l a c a k kat cek olan çırak K..in normal çalış
kılar şeklinde olmalıdır. Bu kat ma ortamına katılması anında
k ı n ı n bir s o n r a k i a ş a m a s ı olan, farklı bir duyguya kapılması do
fert ve toplum a r a s ı n d a k i talep ğaldır. H a t t â , birilerinin kendisi
ler, ferdin h ü r düşüncesi ve h ü r ne b i r t a k ı m görevleri yüklemesi
i r â d e s i n e bağlıdır. H a t ı r l a y a c a ile, b i r a z ş a ş ı r m ı ş o l m a s ı d a
ğımız gibi, M . . i k y a ş a m ı m ı z d a m ü m k ü n d ü r . İşte o a n d a kendisi
önemli olayların ilki olarak kabul ni d a i m a "Gölgesiz Gölge" bilinci
edilen tekris törenleri, u n u t a m ı içinde t a k i p e t m e k t e olan rehbe
y a c a ğ ı m ı z a n ı l a r ı n y e r aldığı r i n i n n â z i k bir şekilde devreye
önemli ve m â n a dolu bölümler girmiş olması ile dağınık d ü ş ü n
dir. Tören a n ı n d a t ü m locanın il celer yön değiştirip, M..'hıktaki
gi odağı yeni K..e ritüelik tören görev bilincine geçiş s a ğ l a n m ı ş
a n ı n d a y a p ı l a n y a r d ı m l a r , gözü olur. Bu hal aynı zamanda rehber
bağlı aday için r u h u n u n derinlik çırak ilişkilerinde "Nasıl başlar
lerine tesir eden ilk ve en anlamlı sa öyle gider" s ö z ü n d e k i HİK
yönlendirmedir. M E T kapısını da a r a l a m ı ş olaca
ğ ı n d a n yeni K..in Üs..M..olun
Tören sonunda Üs..Muh..'in, ye caya k a d a r devam edecek olan bu
ni çırak K.. e, doğru M.. ik bilgile k u t s a l görevi, her iki tarafın d a
ri a l a r a k a y d ı n l a n m a s ı için tec hoşnut olacağı önemli bir dönem
r ü b e l i bir Üs..M..'u r e h b e r ola dir. Sevgi ve saygı içinde devam
r a k a t a m a s ı , ritüelik yardım an ettiği müddetçe de ışık olarak bil
layışının son b ö l ü m ü olup, töre gi akışına dönüşecektir. Yeni K..,
nin de en anlamlı yönlendirmesi bu vefalı bilgi akışını yükseliş dö
şeklinde sonuçlanır. O a n d a n iti nemlerinde d a h a iyi kavrayacak,
b a r e n M/.ik eğitim ve öğretilerin M..ik sevgi ve saygısında a r t ı ş
t e m e l direği o l a r a k "REHBER hissedecektir. Böylece de bilecek
LİK K U R U M U " devreye sokul t i r ki, M..luğun en ideal yönü,
m u ş , bilgilerin kaynağı olan reh "Önce ö ğ r e n m e k , s o n r a öğren
b e r l e r de fiilen göreve b a ş l a m ı ş diklerini d a h a d a mükemmelleş
olurlar. Törenin heyecan dolu at tirerek kendinden sonrakilere
94
aktarmaktır". Ü s t a t rehber bu ol rekli bir proses olup, birkaç da
gunluğa ulaşmış kişidir ve M..'ik n ı ş m a o t u r u m u ile yetinilemez".
a h l â k yapısının temsilciliğini fii Bu ifadeden a n l a ş ı l a c a ğ ı gibi,
len u y g u l a y a r a k y ü r ü t e n insan rehberliğe her zaman ihtiyaç var
dır. O n u n için h e m önemlidir, dır. H a t t â bu ihtiyaç d o ğ u m d a n
h e m de değerlidir. B u bilinç için ölüme k a d a r d ı r d e r s e k s a n ı r ı m
de a y d ı n l a t m a y a çalıştığı Ç ı r a k doğru ifade etmiş oluruz. Mason
K..ini y a r ı n ı n Ü l k ü Mâb..ine l u k t a a r a ş t ı r m a ve geliştirme de
hazırlamak onun en önemli ama v a m l ı l ı k a r z e t t i ğ i n e göre h e r
cını teşkil eder. M..nun rehbere ihtiyaç d u y m a s ı
doğal k a b u l edilmelidir. Bir
Bilindiği gibi M..hıkta yazılı olan M.. "Artık ben Ü s ..oldum, rehbe
k u r a l l a r k a d a r , yazılı o l m a y a n
r e ihtiyacım kalmadı" diyemiye
k u r a l l a r da mevcuttur. B u n l a r ı n
ceği gibi, bir r e h b e r de "artık be
öğrenilme şansı, yine, konferans
nim sorumluluğum bitti" şeklin
lar şeklinde b u değerli Üs.. ların
de düşünemez. Ç ü n k ü rehberlik,
t a t l ı sohbetleri içindedir. Onla
devamlı gelişen bilgiler karşısın
r ı n ölçülü şekilde ve u s t a c a za
da sâdece veren değil, alması ge
m a n t a y i n i ile, s ı k m a d a n sun
rektiğini de bilen olgunluktadır.
d u k l a r ı bu bilgiler, hepimiz için,
Olaya b u a ç ı d a n b a k ı l d ı ğ ı n d a ,
rehberlik kaynağının ürünleri
her M..diğer K..lerin de rehberi
dirler.
dir. Diğer bir deyimle "Hem öğre
M., luk fikrî yönden bir "Tekâmül n e n h e m de ö ğ r e t e n d i r . Yüce
Olimpiyadıdır". Ç ü n k ü bu mesle Mevlânâ'nm deyimiyle "Hem ay
ğe girmiş olanları, aynı k u l v a r d a nadır, hem de aynaya bakandır".
k o ş a n ve k u r a l l a r a u y a n , yarış O halde M ..ik bilgiler açısından
macılar gibi, belli nizam ve inti belli mertebeye yükselmiş K..ler
zam içinde t u t m a k t a d ı r . sürekli hazırdırlar. Rehberler
h e r z a m a n kibirli d a v r a n ı ş l a r
Bu n i z a m ve intizam ile h a r e k e t
d a n u z a k sevgi dolu öğretileri ile,
halinde b u l u n a n M..luk, olaylar
y a r d ı m a h a z ı r oldukları K..ini,
k a r ş ı s ı n d a benzer d a v r a n ı ş l a r ı n t e k r i s i n t i h a l a r ı n d a n Kalfalığa
sergilendiği bir beraberliktir. sonra da Üs ..lığa yükselişindeki
Rehberlikte b u beraberliğin bilgi k a t k ı l a r ı ile destekledikleri gibi,
k a y n a k l a r ı n ı o l u ş t u r a n ve M..ik onların iyi birer konuşmacı olma
gerçeklere ulaşmaya yardımcı ları için K..sofralarmdaki konuş
olan k u r u m d u r . m a l a r ı n d a da örnek teşkil eder
ler.
Şimdi de, T ü r k Ansiklopedisin
deki ikinci önemli t a n ı m ı aktarı B ü t ü n bunları K..lik sevgisi için
y o r u m . "Rehberliğin görevi, sü
de sürdürecek olan rehber, onla
95
rın yükselişinde de onayı alınma r ı n d a n alıntıdır ve de örnek bir
sı gereken sorumluluk içindedir. rehberlik görevinin u s t a c a soh
A n c a k b u y ö n t e m l e r ile M..ik bete dönüşmesidir. Ayni z a m a n
gerçeğe ulaşılması m ü m k ü n ola d a M..ik gerçeğin, ideal i n s a n
cağı gibi, r e h b e r U s ..lar da üzer tutkusunun, insan üstü erdeme
lerine d ü ş e n görevleri b a ş a r ı ile u l a ş m a çabasındaki m ü k e m m e l
s ü r d ü r m e y e devam edeceklerdir. lik örneğidir.
96
LOCALARDAN HABERLER
İSTANBUL
97
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH
HÜRRİYET Ergun Önen Gül Sembolizması 05.05.1998
ATLAS Talat Parman Sembollerin Yorumu:
Psikanaliz ve M ..luk 11.03.1998
Hüseyin Yarsuvat Özel Televizyon Kanalları, Bazı
Hukukî ve insanî Düşünceler 22.04.1998
Yasef Yoaf Fanatizimin Zafer:
"Federik'e Karşı Gregorie 06.05.1998
Maurice Alfandari insan Evren'in Amacımıdır? 20.05.1998
MÜSAVAT Celil Layiktez Ortaçağ'da Localar ve Masonlar 22.05.1998
LİBERTAS Sena Aksü Seyyahat, Turizm ve Masonluk 01.04.1998
Gökhan Uzgören Mozart 15.04.1998
Ahmet Sevil Tolerans Üzerine 29.04.1998
Arif Davran Taşların Gizemleri 13.05.1998
HAKİKAT Yani Demircioğlu Avrupa Parlamentosu 12.03.1998
AHENK Kaya Kerim Ekinci Ezoterik Bilgiler 29.04.1998
Abdülkadir Erengül Masonlar Dışarı Açılabilir Mi?
Açılmalı Mı? 13.05.1998
FAZİLET Naif Timur Prensipler ve insan Hakları 31.03.1998
Reşit Ata Anılarımızı Dolapta Saklamayalım,
Üzerinde Düşünelim 28.04.1998
Taylan Sezer Güzelliğin Anahtarı (Altın Oran ve
Masonluk) 12.05.1998
Ahmet Madenci insan Hakları ve Lâiklik
Açısından Türkiye 26.05.1998
ERENLER Nail Güreli Hoşgörü Üzerine Dış Âlemde
Çeşitli Görüşler 24.04.1998
Barbaros Sağdıç Çağdaş Tasarımda insan Öğesi 22.05.1998
DELTA Seyhan Altıntaş Liderliğin Anahtarı Etkili Konuşma 30.03.1998
Ferhan Dinçer Rehber 13.04.1998
Tamer Ayan Bilgi Çağı Masonluğu 27.04.1998
Naif Timur M..luk Prensiplerinin Uygulama
Alanına Konulması 11.05.1998
SADIK DOSTLAR Üstün Korugan Akdeniz ve Dünya 12.03.1998
Haluk Sel Dialarla Dünden Bugüne
Türk Resmi 26.03.1998
ÜLKE Nedim Uzman 18. Yüzyıl Felsefesi 24.03.1998
Tamer Ayan 1726 ingiliz Masonik Belgesi
Hakkında Yorum 21.04.1998
98
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH
99
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH
100
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH
Umut inan, Kemal Görkey, Hasan Âli Yücel K.. Ve Kemalist
Cihan Cengiz Türk Kültür ve Eğitim Devrimi 20.04.1998
101
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH
102
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH
103
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH
Ekrem Ülkü Yunus Emre Felsefesi 27.04.1998
Nalf Timur M ..ik Prensipler ve
İnsan Hakları 25.05.1998
GÜNEY Ali Nezihi Bilge Kosmos ve Kaos 02.04.1998
Kaya Paşakay Fransada Masonluk 30.04.1998
Ahmet Madenci Ev.. Ul.. M..'ı 14.05.1998
ATAYOLU Şadan Ersoy Hiram Efsanesi Üzerine
Yorumlar 09.03.1998
Vitali Saporta Kardeşlik Sevgisi 23.03.1998
Çınar Şahenk Yaşamın Sınırları ve Ölçüler 04.05.1998
Vedat Raşit Sevig DeizmTeizm ve M..'luk 18.05.1998
ALTAR Nubar Kazanç Masonik Ahlâk 10.03.1998
Mustafa Ünaldı Eğitimin Masonluğa Etkilen 24.03.1998
Ergun Zoga Masonik Ahlâk 21.04.1998
NAR İlker Birdal Masonluğun Toplumsal Yönü 18.03.1998
Kaan Baturay Masonluk ve Bilim 01.04.1998
Talha Gencer Sembolizma 29.04.1998
Cüneyt Tetikkurt Kardeşlik, Gerçek ve Adalet 27.05.1998
YÜCEL Ergun Çobanoğlu Hakikat Yolculuğunda Nereden,
Nereye 02.04.1998
Bülent Şen Köy Enstitüleri 16.04.1998
Cavit Ayçan Masonik Yardımlaşma ve
Dayanışma 30.04.1998
GÜZELLİK Yücel Muh.. L...'si Tıp Bayramı, Türkiye'de
Hekimleri Hekimlik ve Sorunları 19.03.1998
Yavuz Dinar Humanizma 21.04.1998
Taylan Sezer Hiram Efsanesi 05.05.1998
Ahmet Erman Masonluğun Çağa
Ayak Uydurması 02.05.1998
KÜRE Kaya K. Ekinci Teklif Tahkikat Rehberlik 09.03.1998
Naif Timur Masonik Prensipleri ve insan
Hakları 23.03.1998
Alp Oyken Birlikte Geldik, Çalıştık, Tekrar
Buluşmak Ümidiyle Ayrılıyoruz.
Yaşamımızda Daima, bir M..'a
Yakışacak Şekilde Davranalım 29.05.1998
104
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH
Mansur Beyazyürek Madde Bağımlılığı 01.06.1998
ÇEKİÇ Osman Kartal M.'. Adap ve Davranışlar 03.03.1998
Ömer Kasu Mozart'ın Yapıtlarındaki
Masonik Örgü 17.03.1998
İlker Güven Atatürk ilkeleri ve Masonik
Değerlendirilmesi 14.04.1998
KOZA Selçuk Onart Niçin Buradayız?
Neler Yapmalıyız? 26.02.1998
Ertem Kalaycıoğlu Masonik Faziletler 12.03.1998
TAŞOCAĞI Tamer Ayan 1726 Tarihli İngiliz Masonik
Belgesindeki islâmi Nüansların
Yorumu 25.03.1998
Hamdi Arabacıoğlu,
Üstün Gürtuna, Kenan Öziç Niçin Burdayız? 22.04.1998
Melih Yonsel Ruhun Mahiyeti ve Masonlukta
Ruh Anlayışı 06.05.1998
Şevki Can Holografik Evren 20.05.1998
MİMAR HİRAM Haluk Bitek Tüm Şaşaası ile Kral Süleyman 29.04.1998
ANIT Mehmet Toplar İnsan Zekâsının Gelişimi 30.03.1998
Ediz Hun Gerçek ve Biz 04.04.1998
Ali Nezihi Bilge Kozmos ve Kaos 27.04.1998
Ahmet Erman Masonluğun Çağa Ayak
Uydurması 11.05.1998
Sinan Çilesiz Kardeş Locaların Çalışmalarından
izlenimler 08.06.1998
KÖRFEZ Necdet Egeran insanlık Işığı 30.04.1998
Cavit Yenicioğlu Masonlukta intizam 28.05.1998
ZEYTİNDALI Celil Layiktez Orta Çağda; Localar, Loncalar
ve Masonlar 27.03.1998
Bora Aykaç Sancaktarın Görev ve
Yetkileri Nelerdir? 24.04.1998
Macit Gökyıldız Masonik Davranış 24.04.1998
Kemal Berkman Kutsal Kitap Emininin Görev ve
Yetkileri 08.05.1998
Fahir Gök, Murat Çağlayan, Türkiye'de Aydınlanma
Hasan Rahvalı, Sinan Şenil Hareketleri 08.05.1998
IRMAK Bilgin Erkan Kemalizm 14.04.1998
Niyazi Ünal Tasavvuf ve Masonlukta Sevgi 28.04.1998
105
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH
ANKARA
UYANIŞ Enver Bilge,
Faik Korunmuş, Haluk Onat Masonluk Zor Zenaat 20.03.1998
Munis Özer, Yalçın Tuncer,
Cem Solmaz Biz Kimlerdeniz? 06.04.1998
Emin Gürol M ..'lukta Yazılı
Olmayan Kurallar 15.05.1998
DOĞUŞ Oktay Emed Landmarklar 14.04.1998
Şahin Yenişehirlioğlu Sevgi ve Kardeşlik 12.05.1998
YÜKSELİŞ Fuat Göksel Yaşam Felsefesi (2)
Anlatamadıklarım 30.04.1998
Seçkin Kırağı Teklif Müessesesi ve Önemi 07.05.1998
Ünal Erdal Dostluk 21.05.1998
İNANIŞ Ragıp Saguner M ..'luk ve Tasavvuf 11.05.1998
İsmail Orcan Çırak M..'lar Nerede
Toplanıp Çalışırlar 11.05.1998
BİLGİ Süleyman Duygan Hümanizm Kavramı, Hümanizm
Felsefesinin Doğuşu ve Gelişimi 04.03.1998
Tuğyan Dinç III. D.. Felsefesi 18.03.1998
Bülent Taylan Basında Çıkan Yazılar Üzerine 15.04.1998
Kaya Çulha Semboller 01.04.1998
Osman Şensoy M ..'luk Tarihinden Bir Kesit 20.05.1998
Nahit Renda Bir M..'dan Beklenenler 06.05.1998
BARIŞ Çağatay Şişman Son Asya Ekonomik Krizine
Kısa Bir Göz Atış 11.05.1998
Necdet Egeran Masonlukta Çağdaşlık 04.05.1998
Oğuz Ermumcu Tasavvuf ve Masonluk 30.03.1998
Mustafa Şişman Orta Hücre 20.04.1998
DİKMEN Öner Çakar Operatif Masonların işaretleri 19.03.1998
Gordon Rogers Kardeşliği Aramak 02.04.1998
Önder Güven Arıyorum 16.04.1998
106
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH
108
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH
PERGEL Tunç Ada Budizm 31.03.1998
Ünal Sakıncı Şamanizm 21.04.1998
Nusrettin Kılıç Orta Asya Türk Devletleri ve
Kültür Yapıları 21.04.1998
UYUM Ergün Alkan Masonik Hayattaki Darboğazlar 30.04.1998
İsmail Üstel Masonik İmaj 28.05.1998
AND Fuat Göksel M..'ik ideoloji 26.03.1998
Tamer Baykara M..'nun Sosyal Sorumlulukları 22.04.1998
ESKİŞEHİR Sinan Öktem Hedef: Aklın Hürriyeti 28.03.1998
Taner Ercan Yaratılış 09.05.1998
ÇINAR Erim Tanju Neden Buradayız? 15.04.1998
Berkin Salancı Ev.. Ul.. Mi.., Kutsal Kitaplar ve
Yanıt Aradığım Sorular 06.05.1998
EVRİM Soner Arıkan Aydınlanma Felsefesi 04.05.1998
PUSULA Alptekin Küçükçelen Etik 18.03.1998
Kudret Yörükoğlu Tevazu ve Dürüstlük 01.04.1998
Okan Işın Bilimler Bilimi, Ezoterik Öğreti ve
İçsel inisiasyon 15.04.1998
Faruk Uçman Türkiyenin Tanıtımı 06.05.1998
ODAK Muzaffer Yönezer Niçin Buradayız? 19.03.1998
Vefa Çetin Mimaride M., izleri 30.04.1998
Doğan Vural Tıp ve Masonluk 02.04.1998
Aktan Okan M..'luk, Erdemler ve Demokrasi 07.05.1998
İZMİR
İZMİR Halil Silay Mükemmellik, Tevazu ve M..'luk 12.02.1998
Tuncer Olcay M ..'lukta Bireysel ve Toplumsal
Sorumluluk 30.04.1998
NUR Atilla Koksal Hipokrat Yemini 17.03.1998
Ulus Gevrekçi Ç.. Avadanlıklarının
Düşündürdükleri 31.03.1998
Çınar Atay Şehir ve insan 14.04.1998
GÖNÜL Seçkin Gençoğlu M..'luk Benden Ne Bekliyor,
Ben M..'luktan Ne Bekliyorum? 05.03.1998
Yavuz Böke inisiyasyon 05.03.1998
109
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH
111
ARAMIZDAN AYRILANLAR
1 12
Organ of the Grand Lodge
ISSN 13012762
CONTENTS