You are on page 1of 97

4. En M u h .

Büyük Ü i t o d Mesajı C a n A RP AÇ
7. M c ı ı a g o of the M . W . G r a n d M a t l a r C a n ARPAÇ
9. Hugo Proje»! ve Masonluk Doğan Y A L I M
17. İspanyol O b e d y a n s ı n a bağlı Selanik l o t a l a r ı M. Fuat AKEV
27. Fethi I r d e n Ahmot A K K A N
33. Ahmet Salih Korur Ahmet AKKAN
43. Rusya'da Masonluk Falih ERKSAN
47. Masonluğun N u r u Rasid TEMEL
51. Tanrı, Din, İnson V . Vİfali G Ü Z E L B A H A R
67. Masonun N i y a z Yusuf KÖKDAMAR
70. Esİtlİk Koporal ÇERMAN
77. Masonik Fîlaleli Brezilya'dan İngiltere'ye
Fransa'dan Amerika'ya Bir Filalelİk G e ı i n t i İsmail İSMEN
85. Hümanitas Locasının İsrail G o ı i s i M. Fuat AKEV
87. A ı i ı Hatırasına Falih ERKSAN
90. Localardan Haberler Mİmar S İ N A N
96. Aromııdan Ayrılanlar Mİmar S J N A N

YIL: 1993 NO: 90


K a p a k K o m p o z i s y o n u : SİNASİ BARUTÇU
Y E N İ L İ K B A S I M E V İ
Tel. 243 55 72 -245 32 48 tV İSTANBUL - 1993
Hür v e Kabul Edilmiş Masonlar B ü y ü k Locasının
tarihî/ çağdaş v e gerçekçi açıdan
araştırma v e y a y ı n organıdır.
Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası adına
imtiyaz sahibi : Cavit YENİCİOĞLU
Yazı İşlerini fiilen idare eden : Reşad UMUR
DERGİDE ÇIKAN YAZILARIN SORUMLULUĞU YAZARLARINA AİTTİR.
ÜÇ AYDA BİR ÇIKARILIR, ÜYELERE MAHSUSTUR. PARA İLE SATILMAZ

SAYI : 90 Nuruziya Sokağı 25, 80050 - Beyoğlu T e l : 249 24 51 ARALIK 1993

4. En M u h . B ü y ü k Üstad Mesajı . C a n ARPAÇ


7. Message of the M . W . G r a n d Master , Can ARPAÇ
9. H u g o Projesi v e Masonluk.... Doğan Y A L I M
17. İ s p a n y o l O b e d y a n s ı n a bağlı Selanik Locaları M. Fuat A K E V
27. Fethi Erden Ahmet A K K A N
33. Ahmet Salih K o r u r Ahmet AKKAN
43. Rusya'da Masonluk Falih ERKSAN
47. Masonluğun N u r u • , Raşid TEMEL
51. T a n r ı , Din, İnsan V . Vitali GÜZELBAHAR
67. Masonun N i y a z ı • Yusuf K Ö K D A M A R
70. Eşitlik Koparal ÇERMAN
77. Masonik Filateli Brezilya'dan İngiltere'ye
Fransa'dan A m e r i k a ' y a Bir Filatelik G e z i n t i . . . İsmail İSMEN
85. H uman ita s Locasının İsrail Gezisi M . Fuat A K E V
87. A z i z Hatırasına • , Falih ERKSAN
90. Localardan Haberler , Mimar S İ N A N
96. Aramızdan Ayrılanlar Mimar S İ N A N
EN M U H / . B Ü Y Ü K ÜSTAD MESAJI

Sevgili Kardeşlerim,

Geçen y ı l 1992'ye v e d a etmek, 1993'ü karşılamak


üzere olduğumuz günlerde y a y ı n l a n a n Mimar
Sinan Dergimizin 86'ıncı sayısında "Sizlerden
y e n i çalışma dönemimizde, içinizdeki Mason­
luk ateşini, geçmiş y ı l l a r d a k i n d e n d a h a çok
körüklemenizi istiyorum. V e bu ateşin ışığında
bir atılım y a p a r a k ; bir Robenson gibi tek başı­
mıza ama bir canlının hücreleri gibi o m u z ,
o m u z a ; Masonluk y o l u n d a olmanın saklanıla­
cak bir şey değil, onur duyulacak bir yaşam bi­
çimi v e insanlarla bütünleşen bir ayrıcalık ol­
d u ğ u n u dost-düşman herkese göstermenizi
bekliyorum." diye yazmıştım. Pek çok Karde­
şimiz ikili görüşmelerimizde benimle a y n ı d ü ­
şünceyi paylaştıklarını v e bu konuda bireysel
olarak ellerinden geleni y a p m a y a çalışacakla­
rını söylemişlerdi. Pek çok Kardeşimizin de ba­
na hiçbir şey söylemedikleri halde, ellerinden
geleni esirgemediklerini hissediyorum.

Bu duygularım bana eski bir Kardeşiniz olarak mut­


luluk veriyor. Ama aslında geride bıraktığımız
1993 y ı l ı n d a hislerimden de öteye geçen bir
gerçek v a r . Bu gerçek, six Kardeşlerimin insan­
ların v e Türk Masonluğunun y a r a r ı n a gönüllü
o l a r a k y a p t ı ğ ı n ı z y a r d ı m l a r ı n gözle g ö r ü l ü r ,
elle tutulur şekilde artmasıdır. Bosna Hersek'te
y a ş a n a n insanlık dramına uzattığımız elin, ilik
nakli gereken gencecik bir San'atçı kızımıza v e
böbrek nakli gereken bir Kardeşimize desteği­
mizin v e pek çok Locamızın kendi bünyeleri
içersinde yürüttükleri h a y ı r işlerinin y a n ı sıra;
Lokallerimizin daha kullanışlı v e bize daha y a ­
kışır bir hale gelmesi yeni lokaller v e Mabetler
k a z a n m a m ı z için Kardeşlerimizin g ö n ü l d e n
gelen bir coşkuyla el ele vermeleri diye özetle­
nebilir.

Kuşkusuz bu el ele veriş ilk kez v e y a sadece 1993 y ı ­


lına has değildir. Biz sonsuz d o ğ u y a göçmüş
bütün Kardeşlerimizin ortak çabalarıyla bugü­
ne getirdikleri Türk Masonluğunu destek ola­
r a k ; Ulusumuz, İnsanlık v e Masonluk için en
i y i y i , en güzeli gerçekleştirmek v e bu y o l d a
bizden sonra gelecek Kardeşlerimizin d a h a
başarılı olabilmelerini sağlamak için çalıştık.
Tıpkı bizden önceki Kardeşlerimizin yaptıkları
gibi. Diğer bir deyişle tıpkı çocukların ana ba­
b a l a r ı n a olan borçlarını kendi çocuklarına
ödemeleri gibi...

Bu nedenle Kardeşlerim, ö z v e r i n i z , çabanız, omuz


omuza sergilediğiniz güzellikler için teşekkür
etme yetkisini kendimde g ö r e m i y o r u m . A m a
bu teşekkürün bizden sonraki Kardeşlerimizin
gönlünde y e r bulacağına i n a n ı y o r u m .

V e hiç şüphem y o k ki, 1994 yılında da tüm çalışma­


larınızı Masonluğa yakışır biçimde sürdürerek
başladığımız işleri bitirmeye çaba h a r c a y a ­
caksınız. Eskisinden daha çok; ben değil b i z ,
benim Locam değil Türk Masonluğu, şunlar y a ­
pılsın değil, ne yapabilirim anlayışı içersinde;
sadece kendi görüşünüzle v e kendi başınıza
d e ğ i l , gelenek v e kurallarımıza g ö r e çalışa-

5
caksınız, hepinizin ortak y a n ı akılcı, disiplinli
v e özveriyle yürütülen bir çalışma olacak. Böy­
lece başvuru toplamı 1300'ü geçen Mason bur­
sundan y a r a r l a n a c a k l a r ı n sayısını arttırma­
mız, Sev Vakfını kuran Kardeşlerimizle el ele
verip topluma dönük katkılarımızı y a y g ı n l a ş ­
tırmamız, Lokal binalarımıza d ö n ü k projeleri­
mizi v e inşaatlarımızı başlatmamız, hızlandır­
mamız hatta tamamlamamız Türk Masonları­
nın saygın, güvenilir v e iyi insanlar olduklarını
y a ş a m şeklimiz v e ahlâki davranışlarımızla
perçinlememiz, sözde değil, gönülde Kardeş
olmamız v e Masonluk yoluna girmenin b ü y ü k
sorumluluğunu şerefle taşımamız hızla gerçek­
f
leşecek; 1994'de 85 inci y a ş gününü kutlaya­
cak olan Türk Masonluğu sonsuza kadar uza­
nan insanlık yolunda saygın bir kuruluş olarak
y a r ı n l a r a d o ğ r u b a ş a r ı y l a ilerleyecektir. Bu
inançla v e en iyi dileklerimle bütün Kardeşleri­
min v e sevdiklerinin Yeni Yıllarını kutlar, H ü r
v e Kabul Edilmiş Türk Masonlarının nice 85 yıl­
lar boyunca ülkemize v e bütün insanlara y a ­
rarlı olmasını dilerim.

Kardeş Sevgilerimle,

Can ARPAÇ
Büyük Üstat

6
MESSAGE OF THE M.W. GRAND MASTER

My dear brethren,
Last year, during the days when w e were about to
say "goodbye" to 1992 and "welcome" to
1993 I had written the following words in the
86th issue of Mimar Sinan.
"During our new period of labour I want you to enli-
ven the fire of Masonry in yourselves more
than the previous years and in the light of this
fire I expect you to prove to everyone, friend
or foe, oy making a dash forward alone like
Robinson Crusoe but also united with each ot­
her like the cells of a living organism, that to be
on the road of Masonry is not something to be
concealed but an honourable way of life and a
privilage which unifies with all men.
A lot of my brethren told me during our conversati­
ons that they share the same idea and thai
they indviduallv will do their best. I also feel
that alot of my brethren also did their best wit­
hout telling me anything.
As an old brother of yours, I derive great happiness
from these feelings. However, there is a reality
in 1993 which surpasses my feelings. This rea­
lity is the increase of your help extended vo­
luntarily towards the betterment of humanity
and Turkish Masonry. This can be summarised
as our hands being extended to the human
drama taking place in Bosnia-Hercegovina,
support being given to a very young artist girl
wno needed a marrow transplant and a brot­
her of ours a kidney transplant, a lot of our
lodges performing charity work within them­
selves and our brethren working hand-in-
hand with a heartfelt joy to make our buil­
dings to be more practical and befitting to us,
thus gaining more temples and new buildings.
Undoubtedly such unification of hands are not pecu­
liar only to 1993. We worked in order to provi­
de the best for our nation, humanity and Ma­
sonry and to enable those brethren who will
come after us to be more successful, by using

7
the Turkish Masonry, which has been brought
up to these days by the united efforts of our
brethren who passed to the Eternal East, as a
support, just like our brethren before us did.
In other words just like children paying to the­
ir children what they owed to their parents.
For this reason, my brethren, I cannot see myself
authorised to thank for sacrifices, ef-
forts and the beautiful work you portrayed by
working unitedly; but I strongly believe thai
this aratitute will take its place in the hearts of
the brethren coming after us.
And I have no doubt that also in 1994 you will conti­
nue all your efforts in a manner befitting Ma­
sonry an finish the work we started. You will
work more than ever with the concept of: not
"I" but "we", not "my lodae" but "Turkish Ma­
sonry", not "these must be done" but "what
can I do". You will work not only according to
your views and alone, but according to our te­
nets and rules. Your common factor will be a
work carried out by logic, discipline and sacri­
fice. By increasing the number of the appli­
cants of the Masonic Scholarship which sur­
passed the figure of 1300, uniting our efforts
with our brethren who founded the Sev Foun­
dation and broadening the limits of our social
activities, to accelerate or even finish our pro­
jects for our buildings, to strengthen the belie!
that Turkish Masons are respectful, trust­
worthy and good people by our ways of living
and conduct, being brethren not in words but
in hearts and to carry the responsibility of be­
ing a Mason will thus be realised and Turkish
Masonry, which will celebrate its 85th anni­
versary in 1994, will continue on its way to­
wards the future as a respectful institution on
the road of humanity towards eternity.
With such a belief I wish a very happy and prospe­
rous New Year to all my brethren and their lo­
ved ones and also wisn that Turkish Free and
Accepted Masons be useful to our country and
to all human beings for many 85 years to co­
me.
Fraternally,
Can ARPA$
Grand Master

8
A R A Ş T I R M A

HUGO PROJESI VE MASONLUK


Derleyen: A. D o ğ a n YALIM

Tabiat kanunları, şu anda mevcut biyolojik formların çok geliştirilme­


sine müsaade etmektedir ve bu yeni formların tasarlanması, giderek
süratlenen ölçüde mümkün hale gelmektedir.

Şu anda üzerinde çalıştıkları Human Genome ya da kısaca Hugo Pro­


jesi, bilim adamlarının, insanın, bariz değişik özellikleri ve davranış­
ları olan insan sonrası veya insan ötesi yaşam formlarına değişimini
tasarlamalarını mümkün kılacak şekilde, genetik kodların tam bir ha­
ritasını çizmeleri sonucunu verecektir.

Bu, insan yazgısını plânlama kabiliyeti, insanî değerler bakımından


çok büyük anlam ifade eder. Meselâ, yaşlanma çözümlenebilir ve de­
ğiştirilebilir biyokimyasal bir prosestir. İnsanların mükemmel bir
gençlik gücü ve faaliyeti ile bin yıl yaşayabildiklerini farz edelim: bu
uzun süre içinde bir insanın kaç çocuğu olacaktır? Karı koca kaç yıl bir
arada yaşayacaklardır? Genç bir çocuk, kendisi kadar genç gözüken
büyük-büyük-büyük babası hakkında neler düşünecek, neler hissede­
cektir?

9
Zekâ ve haz duyguları, nörobiyolojik belirtilerdir ve bunlar da değişti­
rilebilirler. Beynin haz merkezlerinin direkt uyarılması ile aşırı hazla-
ra erişmek mümkün olursa insanlar tabii hazlarla ilgilenirler mi? Sü
per zekâya sahip nesiller yetiştirmeyi cidden istiyor muyuz? Eğer isti­
yor isek, geleceğin bu dahîleri ve süper insanları kendi yaşamları ve
içinde yaşadıkları dünya için neler yapacaklar? Bu geleceğin dahîleri
ve süper insanları ne cins daha çok değiştirilmiş insanlar tasarlaya-
caklardır? Ve bu daha çok değiştirilmişler neler yapacaklardır? Dav­
ranış özellikleri değiştirildiğinde hâlâ, nesillerini devam ettirme gü­
düsüne sahip olacaklar mı? Plânlanmış birçok değişim sonucunda or­
taya çıkacak türlerin, hayat zincirini devam ettirmeye istekli olmala­
rını sağlayabilecek miyiz?

İnsanlığın Geleceğini Kim Kontrol Edecek?

Açıkçası, hepimizin katkıları ile gelişen ve hepimizin ortak malı olan


insanî özellikler ve insanlığın geleceği tehlikededir. Buna rağmen in­
sanın geleceğini kimin veya kimlerin kontrol edeceği de belli değildir.
Seçim ile iş başına gelen hükümetler, kısa dönemli meselelerle ilgile­
nirler ve bu yüzden, hiçbir zaman, gelişmeler kontrol edilemez hale
gelmeden harekete geçmezler. Bu teşhisin aksi doğru olsa idi, bugün
bir çevre sorunumuz olmazdı. Eğer, hâlâ yeryüzünde mevcut ise, dik­
tatörler, söz konusu büyük gücü kendilerine avantaj sağlamak için ve
kötü istikamette kullanacaklar ve meselâ, robot benzeri humonoid üc­
retli askerler üretimini plânlayacaklar -lütfen gişe rekorları kıran
Terminator filmini hatırlayınız- yada kendilerinin binlerce kopyasını
çıkartarak sabotaja kurban gitme ihtimallerini yok edeceklerdir.

İnsanlığın kaderi tehlikede olunca en iyi rehber yaşama içgüdüsüdür.


Yaşama içgüdüsü herkesin paylaştığı temel değerlerden biridir ve top­
lumun yaşamına da aksettirilmiştir. Bu nedenle geleceği topluca alı­
nacak kararlar yönetmelidir.

Biyoteknolojinin bu geniş etkilerine rağmen genetik mühendisliği ko­


nusunda, çoğunlukla biyoetik uzmanlarına ve bilim adamlarına has­
redilmiş ve çok kısıtlı konularda fikrî münakaşalar yapılmaktadır.
Halbuki tehlikede olan teknik metodlar değil, teknolojinin insanlık
üzerindeki sonuçlarıdır. Bu potansiyel sonuçlar hakkında herkesin
fikrinin eşit önemi olması gerekir. Ama, yeryüzünde hiçbir otoriteden,
bugüne kadar, insan biyoteknolojisi konusundaki çalışmalara devam

10
edilip edilmemesi konusunda yaygın bir müzakere, şümullü bir refe­
randum yapılması çağrısı gelmemiştir.

Elbette ki, insanlığın geleceği, hepimizi yakından ilgilendirir. Biyoe-


tik, kamunun ilgisini cezbeder. Bu husus, tüp bebekler, suni döllenme,
vekil anneler, beyin nakli ve ömrün uzatılması gibi konuların basında
geniş ölçüde akis bulması ile doğrulanmaktadır. Ama bilim makinası
denetimden azade ve giderek artan bir hızla çalışmaktadır. Bu çalış­
malar bize, daha uzun ömür, daha geliştirilmiş zekâ, hoşumuza gitme­
yen işleri bizler yerine yapacak robotlar gibi imkânlar vaad etmekte­
dir. Açıktır ki, insan yaşamındaki söz konusu değişikliklerin dünya­
nın her tarafındaki tüm insanlar tarafından arzu edildikleri farzedil-
mektedir. İnsanların neler istediklerini uzmanlar daha iyi bildiklerin­
den ne isteklerini doğrudan insanlara sormak zahmetine katlanılma-
maktadır.

Bazı yazı, New York'taki Rockefeller Üniversitesinde ve Amerika Bir­


leşik Devletleri Milli Standartlar Bürosunda çalışmış ve halen Yeni
Zelanda'da Canterbury Üniversitesinde kıdemli araştırmacı olarak
M
çalışan Michael Moutner'in, şu anda belki de yayınlanmış bulunan A
Constitution of Direct Democracy" isimli kitabından kısaltılarak The
Futurist Dergisinin Temmuz-Ağustos 1992 sayısında yayınlanan bir
makaleye dayanmaktadır.

Michael Moutner, Yeni Zelanda'da, Christ Church'de, Canterbury


Üniversitesinin devamlı eğitim bölümünde verdiği Büyük Düşünce-
ler-Gelecek için Muhteşem Plânlar kurslarına katılan öğrencileri ile
bu yazıda üzerinde durulan konuları münakaşa etmek imkânını bul­
muştur.

Bu kursta, uzayın geniş ölçüde iskânı, kompleks bir biyokimyasal pro­


ses olarak yaşamın değeri gibi gelecek ile ilgili çeşitli konular ile uğra­
şılıyordu. Kursa katılanların yaşları 20 ilâ 70 arasında değişiyordu.
Katılanların çoğu yüksekokul mezunu veya teknik öğretim görmüş ve
fakat akademik meslek sahibi olmayan kişiler idi. Dolayısıyla rastgele
seçilmiş bir grup ya da örnek addedilemezlerdi.

Bu kişilerle gelecek 100 yıl içinde olması muhtemel gelişmeleri, vukuu


en çok istenilen gelişmeyi artı % 100 ve olması en az arzu edilen geliş­
meyi eski % 100 ile puanlandıran bir anket yapılmıştır. Ankete katı­
lanlardan muhtemel her gelişme hakkında yazılı açıklamalar yapma­
ları da istenilmiştir. Bu ankette sorulan sualler ve verilen cevapların
dağılımı aşağıda tekrarlanmıştır.

11
İnsanlığın Geleceği Hakkında Anket
Gelecek yüzyıl içinde aşağıda belirtilen gelişmeler olabilir. Bu geliş­
meler hakkındaki görüşlerinizi en çok istenilenden hiç istenilmeyene
doğru sıralayınız.

1. Genetik Mühendisliği bitki ve hayvan türlerinin


İslahı için kullanılacaktır. + % 87
2. Cüceliği tedavi etmek için hastalara, tevarüs
edilmeyen genler aşılanacaktır. + % 30
3. Kalp hastalıklarını tedavi etmek için hastalara
tevarüs edilmeyen genler aşılanacaktır + % 22
4. Cüceliği önlemek için cücelik riski bulunan ailelere
tevarüs edilen genler aşılanacaktır + % 32
5. Kalp hastalıklarını önlemek için riskli ailelere
tevarüs edilen genler aşılanacaktır + % 26
6. Tüm hastalıkları önlemek için bütün insanlara
tevarüs edilen genler aşılanacaktır + % 8
7. Genetik Mühendisliği tüm hastalıkları tedavi edip,
açlığa da son verecektir + % 30
8. Genetik Mühendisliği insanları hastalıklardan ve
açlıktan etkilenmeyen değişik türlere çevirecektir + % 34
9. Üstün zekâsı ve fiziki dayanıklılığı olan üstün
insanlar geliştirilecektir + % 21
10. Kişinin ve ailenin genetik mühendisliği, kişisel
kararlara bırakılacaktır + % 14
11. İnsan genetiğine hiçbir sebeple müdahale edilmesine
müsaade edilmeyecektir Ö
12. Bütün yaşayan nesnelerin genetik gelişmeleri tabiata
bırakılacaktır - % 14
13. Geri zekâlı kişilerin zekâ seviyeleri normal seviyeye
çıkartılacaktır + % 13
14. Tüm insanların zekâ seviyesi 10 puan yükseltilecektir 0

12
15. Tüm insanların zekâ seviyesi 100 puan
yükseltilecektir - % 44

16. Herkesin zekâ seviyesini istediği kadar arttırmasına


müsaade edilecektir - % 18

17. însan zekâsı, beyne yerleştirilecek kompüterler


ile arttırılacaktır - % 71

18. Ortalama ömür, 200 yıl kadar arttırılacaktır % 6

19. Ortalama ömür, hudutsuz olarak arttırılacaktır % 61


20. Nüfus serbestçe artacak; hastalıklar, açlık ve savaş
tarafından doğal olarak dengelenecektir - % 59
21. Mecburî kısırlaştırma yolu ile her aileye bir çocuk
uygulaması zorlanacaktır - % 61
22. Doğal doğurganlığın yerini test tüpü bebekler
alacaktır - % 73
23. Kol gücü gerektiren bütün işleri robotlar yapacak,
insanlar haftada 2 gün çalışacaklardır - % 6
24. Tüm işleri robotlar yapacak, insanlar devamlı tatil
yapacaktır * - % 66
25. İnsanlardan üstün, ancak insanlar tarafından kontrol
edilen robotlar yapılacaktır x - % 47
26. Dünya, vasat insanlar, üstün insanlar ve robotlar
tarafından paylaşılacaktır - % 10
27. Vasat insanlar, üstün insanlar ve robotlar ayrı
dünyalarda fakat birlikte mevcut olacaklardır - % 36
28. Üstün güçlü ve zekâlı robotlar, canlıların yerini alacak;
soıira da, evren nüfusunun çoğunluğunu teşkil
edeceklerdir - % 77
29. İnsanların çoğu uzay kolonilerinde ve daha ileri
yaşam standartlarında yaşayacaklardır - % 3
30. Evren, insanlar tarafından istilâ edilecektir 0,
31. Gelişmiş insan sonrası türler insanların yerini
alacak, sonra da uzay nüfusunun çoğunluğunu
teşkil edeceklerdir - % 25

13
32. Yönetim, bir süper kompüter tarafından
sağlanacaktır - % 79
33. İnsan Mühendisliğinin yasaklanması veya teşviki
ve nizamlanması:
a- Devlet tarafından yapılmalıdır, - % 100
b- Doktorlar, bilim adamları ve din adamları gibi
uzmanlardan kurulu paneller tarafından yapılmalıdır, 0
c- Halk jürileri tarafından yapılmalıdır, - % 62
d- Referandumlar yolu ile yapılmalıdır, - % 38
e- Uluslararası toplantılar ve anlaşmalar ile
yapılmalıdır. - % 20
34. Gelecek, herhangi bir müdahaleye tabi olmaksızın
kendi yolunu takip etmelidir - % 25
35. Geleceği kontrol edecek kanunlar kabul edilmelidir - % 18

Yukarıdaki tablo, ankete katılanların verdikleri cevapların sonucu­


dur. Değerleme, çok arzu edilir gelişme için + %100 puanı ile hiç arzu
edilmeyen gelişme için - %100 puanları arasında yapılmıştır.

Anket sonuçları göstermiştir ki, mevcut insanî şartlardan aşırı uzak-


laşıldığında cevaplar da negatif olmaktadır. Demek ki, bu açık fikirli
cevap verenler arasında bile, insan özelliklerindeki temel değişmelere
karşı bir muhafazakârlık, bir tutuculuk vardır. Bu tesbit, insan istek­
lerine hizmet edecek gelişmeler konusunda da doğrudur.

Meselâ, ölüm korkusu en yaygın güdülerden biridir. Buna rağmen in­


sanların sonsuz yaşama ulaşabilmeleri gelişmesi - %61 ile puanlan-
mıştır. Herkes daha zeki olmayı arzu ederken, tüm insanların zekâ se­
viyesinin 100 puan yükseltilmesi - %44 ile puanlanmıştır. İnsanların
birçoğu çalışmayı hor gördüğü halde, insanların tüm çalışma yükle­
rinden azade kılınmaları istikametindeki gelişme; - %66 ile değerlen­
dirilmiştir.

Ankete katılanlar yazılı açıklamalarında da aşırı değişiklikler konu­


sundaki şiddetli muhalefetlerini tekrarlamışlardır. Ankete katılanla­
rın çoğu, bu teknolojik gelişmeleri sağlamak yerine insani değer yargı­
larını takviye etmek veya en azından bu teknolojik gelişmeleri sadece

14
insanî değer yargılarının gelişmesine yardımcı oluyorlarsa kabul et­
mek gerektiğini vurgulamışlardır. Meselâ, sadece üzerinde anlaşma­
ya varılmış bir kıymet hükümleri grubu bakımından insanları daha'
iyi kılacaksa insanların zekâ seviyeleri yükseltilmelidir. Önce yaşam
kalitesi yükselir ise, yaşam süresi de uzatılmalıdır. Üstün insanlar,
insanî değerler ve sevgi konusunda aydınlatılabilecekse, yaratılmalı­
dır. İnsanlar evreni, mevcut çevre koşullarında istilâ edecektir, beya­
nına verilebilecek sadece bir cevap vardır; Tanrı evrene acısın...

Tüm bunlara rağmen bilim, kendi yolunda gelişmesini sürdürmekte­


dir. Bilim adamları, merak, ihtiras ve bir nevi güç duygusu ile hareket
ederler. Bilim adamları aynı zamanda topluma gelişine olarak nite­
lendirdikleri veya en azından gelişmeyi temsil ettiğini farz ettikleri bir
tarzda hizmet etmek isterler. Muhtemelen araştırmaları üzerinde te­
sis edilecek takyidattan korktukları için kamuya danışmayı, kamu ile
işbirliği yapmayı istemezler. Birçok bilim adamı için araştırma özgür­
lüğü mukaddestir.

Oysa ki bilim, bir insan teşebbüsüdür. Bütün diğer insanî teşebbüsler


gibi bilim de önce yaşama hizmet etmelidir. Eğer toplumun yaşama iç­
güdüsü için bir tehlike sezinleniyorsa bu işaretler herkes tarafından
ciddiye alınmalıdır.

Davranış değişiklikleri normal şuurlu dürtülerin yerini alacaksa, Ge­


netik Mühendisliğinin plânladığı gelişim bir tehlike doğurabilir mi,
sualinin cevabı, evet olmalıdır. Değiştirilmiş türler, sadece, yaşamın
daima nesilden nesile intikal ettiğini zekânın telkin etmesi halindeya-
şamm devamlılığını sağlayabileceklerdir.

Bu ahlâkî aksiyom emniyet altına almana kadar yaygın ve temel bir


güdü olan yaşama güdüsüne dayanmak durumundayız. Halkın sağ
duyusu cidden basiretlidir. Bu nedenle, bu sağ duyuyu en iyi yansıtan
politik sistemleri kullanırız. Genetik Mühendisliğinin plânladığı evri­
min başlangıcında, demokrasinin hayati önemi olan rollerinden biri
budur.

Sonuç olarak, insan geleceğini büyük ölçüde tehdit eden Genetik Mü­
hendisliği sahasında bugün anlaşılmaz bir başı bozukluk mevcuttur.
Bu başıbozukluğun hükümetler gibi hantal organlar yerine bizzat in­
sanlar tarafından kontrol altına alınması tercihe şayan görülmekte­
dir. Evet ama, hangi insanlar? Bu soruya benim şahsi cevabım, birçok
başkaları yanında ve belki de öncelikle Masonlar olacaktır.

15
Çünkü, M. Fuat Akev üstadımızın Mimar Sinan Dergisinin 85. sayı­
sında yayınlanan înisiyasyonun Felsefesi başlıklı çalışmalarında da
belirttikleri gibi, Masonun önce kendi benliğini incelemesi, daha son­
ra çevresine geçmesi ve nihayet evrenin analizini yapmaya başlaması
yeterli değildir. Her Mason, Masonluktan elde ettiklerini, kişisel ola­
nakları oranında ve kişisel eğilimleri istikametinde haricî âlemde de
uygulayarak topluma yararlı olmalıdır.

41

16
T A R İ H

ISPANYOL OBEDYANSINA BAGLI


SELANIK LOCALARı
(1907-1909)
"Massoneria Española y America" adlı kitaptan

Tercüme eden: Mehmet Fuat AKEV

20. asrın başlarında Selanik şeh­ mak istediğini anlayan Amon de


rinin nüfusu 170.000 olup, bunla­ Mendoza isimli, New-York do­
rın yarısı kadarı sefarat musevi- ğumlu bir musevi doktor, bu fır­
leriydi. Bu durum, İspanya'ya ya­ satı kullanarak, İspanya'da İber-
kın bir Masonluğun doğuşunu ya Genel Şurası (Conseil General
büyük ölçüde kolaylaştırmıştır. Ibérique) isimli, gayrımuntazam
bir teşekkülden Selanik'teki se­
Selanik'te lâtin obedyanslarma farat musevilerinden birkaçını
bağlı (Fransa, İtalya, Romanya) etrafına topladı. Bu Museviler,
müteaddid localar mevcuttu. bu suretle anavatanları olan İs­
Bunların üyeleri, çoğunlukla panya ile bir yakınlaşma olabile­
musevi idi. Sefarat yahudilerin ceğini de umuyorlardı.
evlerinde İspanyolca konuşmala­
rı, İspanya ile bir bağlantı kurul­ İspanya Masonluğunun Osmanlı
masını teşvik etmiştir. İmparatorluğu'nda doğuşu, İm­
paratorluğun tam bir siyasî ve
Sefarat yahudilerinin, İspanyol­
iktisadî çöküş içinde olduğu sene-
ca dilinde çalışan bir Loca kur­

17
lere rastlar, italya, Fransa, ingil­ Ust. M. Samuel B. Maissa 3°
tere gibi memleketlerin, o devir 1. Naz. Jacob A. Sasson 3°
de İmparatorluk hudutları içeri­
2. Naz. Gabriel Perahia 3°
sinde faal bir Masonluğu vardı.
Bu durum, 1909'da Osmanlı Hat. Leon Sagui 3°
Y.Ş.'nm kurulması ile sona ere­ Kât. Oskar Mizrahi 3°
cektir.
Hemen sonra, daha 10 K. intiza­
İspanya B.Meşrikine ait ilk mun­ ma avdet etmiş ve L.'ya katılmış­
tazam Loca, 6 Nisan 1907'de tır. İspanya B. Meşr., Selanik'te­
PERSEVERANCIA ismi altında ki Locadan büyük sitayişle bah­
ve 292 No. ile Selânikte kurul­ seder ve resmî bülteninde yazılar
muştur (SEBAT). yazar.
Kuruluşundan altı ay sonra, Lo­
Perseverancia Locası üyeleri, iki
canın üye sayısı 30'a, sene sonun­
sene sonra 25/1/1909, İstan­
da 44'e yükselir.
bul'da CONSTİTUTİON (Meşru­
tiyet) Locasını (No.309) kurdu­ Aidat 2,25 frank olup, tekris için
lar. Bundan sonra, İspanya alman para 100 Frank'tı. 4 Ko­
B.Meşrikine ait iki Loca daha ku­ misyon kurulmuştu: Adalet,
rulacaktır: Selanik'te FAZİLET Mâli Kom., idarî kom. Hasenat
(No.310-22/4/1909) ve Edirne'de Kom. İç tüzük İspanyolca yazıldı­
UHUVVET (No.314-20/11/1909). ğından, Locanın bu lisanda çalış­
tığı anlaşılmaktadır.
Daha sonra İspanya Obedyansı-
na bağlı HİMMANUEL Rose Loca, eskiden MAKEDONIA RI-
Croix Hâkim Şapitr'i kuruldu. SORTA'ya ait (İtalya Obedyan-
Bu Şapitr, 20 sene müddetle ça­ sından) eski bir binada çalışmak­
lışmıştır. Son zaptı 1927 tarihli­ ta idi.
dir. 1908 seçimlerinde, aynı görevli­
ler tekrar seçilmişti.
Amon de Mendoza'nın karışık Loca, o zaman bir Banka kurma­
karakterli bir maceraperest ol­ yı da tasarlamıştı.
duğu anlaşıldığında, Selanik'te­
ki ispanyol Masonluğunun başı­ Ağustos ayında, İspanya B.
na Maissa isimli bir K. geçmiş ve Meşr'i, Perseverancia Locasına
hepsi Osmanlı vatandaşı olan 8 "üstün hizmet" takdirnamesi
Kardeşle beraber (biri İtalyan ta- vermiştir.
baası idi) PERSEVERANCİA Lo­ Bilâhare, Mâbed Makedonia Ri-
casının kurucusu olmuştur ve sorta'nm binasının yanında inşa
Muntazam İspanya B. Meşrikin edilen bir ilâve binaya taşınmış­
den 2.4.1907'de 292 No.lı Patent'i tır. En önemli olaylardan biri de
almışlardır. Locanın ilk görevli­ Dr. Rıza Tevfik'in, Üst. derecesi­
leri şunlardı: ne yükseltilmesi olmuştur. Rıza

18
Tevfik için: "tanınmış bir hekim, depremde zarar görenler için 400
üstün bir felsefeci, faal bir liberal Peseta yardım göndermiştir. Bu
ve belâgatlı bir hatip olduğu ifade meblağ, İspanya Localarının
edilmiştir. Ayrıca da, L.K'lerin- gönderdikleri en yüksek paradır.
den Cavit Bey, Rıza Tevfik ve
Mehmet Arifin, yeni Osmanlı İspanya B. Meşrikinde bulunan
Meclisine girmelerinden dolayı, muhaberattan, bu Locanın
Loca'ya tebrik yazıları gelmiştir. 1927'ye kadar çalıştığı anlaşıl­
maktadır.
1908 sonlarında, Locanın mevcu­
du 87 kişi idi.
CONSTITUCIÓN (Meşruti­
1909 seçimlerinde, görevlilerin
yet) LOCASININ İSTAN-
bir kısmı değişmişti:
B U L D A K U R U L U Ş U (1909-
Moise Salomón : Üst. Muh. No.309)
Oskar Mizrahi : 1. Naz. (Önce Perseverancia Locasının 3 muh­
Kât. idi) terem üyesinin Parlamentoya se­
çilmesi, Başkentte yeni bir Loca­
Salomón Menahem : 2. Naz.
nın kurulmasına sebeb olmuş­
Ahmet Rain : Hat. tur.

Jozef Şalom : Kât. Selanik'teki Ana Locanın bazı


üyeleri 25.11.1908'de toplanıp,
Perseverancia Locası, Messina İstanbul'da bir Loca kurmaya ka­
ve Calabria'da vuku bulan büyük rar verdiler. Locanın ismini

L o c a n ı n 87 ü y e s i n i n dağılımı şöyle idi:


50 yaşın üstünde: 3 Evli 47
40-49 yaş 44 Bekâr : 30
30-39 yaş 13
21-29 yaş 27
Tüccar 28 Aktar 2
Memur 21 Dişçi 2
Bankacı 3 Polis Müd. 1
Komisyoncu 6 Mühendis
Doktor 5 Banka memuru
Öğretmen 4 Eczacı
Sanayici 4 Ziraatçı
Avukat 2 Binbaşı
Kambiyocu 2 Satış memuru
Acente

19
"Meşrutiyet" koydular ve iki gün rın arasında İstanbul Meb'usu
sonra, Görevlilerin İs'adı yapıldı. Hüseyin Cahit ve Bağdad
İspanya B. Meşrikinde, İncil üze­ Meb'usu İsmail Hakkı, bir Dok­
rine, sadakat yemini yapıldı. tor: İhsan Paşa ve bir Kale Suba
Is'ad edilen görevliler şunlardı: yı olan Hilmi Efendi bulunuyor­
du. Hüseyin Cahit, "son zaman­
Üst. Muh. M e h m e t Cavit larda vaki olan siyasî olaylardan
(Süveyş) dolayı" Selanik'te tekris edilmiş­
1. Naz. R i z a Tevfik ti.
2. Naz. M e h m e t Arif
Hat. Ö m e r Talât Locanın resmî kuruluşu, 17 Ma­
yıs 1909'da, diğer Localardan ge­
Teşr. Kibar K e r i m
len kalabalık heyetlerin iştira­
Haz. Em. Mehmet Balcı kiyle yapıldı. Temsil edilen Loca­
Kât. D a v i d H. Nahum lar Bizansyo Risorta, Calcedonia
Muhafız Kâzım Balcı (İtalya), La Renaissance (Fran­
sa), "Leuchte am Goldenen Horn
Bunların hepsi 3° idi. (Almanya) ve Selanik'teki Loca­
Locanın başındaki ilk 3 görevli­ ların temsilcileri Perseverancia
nin, Meb'us KK. olduğu görülü­ (İspanya), "Lavo'ro y Lux" ve "Ma-
yor. Locanın ilk üç toplantısı, bir cedonia Risorta" (İtalya) ve "Veri-
K'in evinde yapıldı; fakat uygun tas" (GODF).
bir lokalin bulunması büyük bir
zorluktu. En nihayet, bir İtalyan Locaya gelen talepler gittikçe ço­
Locasının çalıştığı bir mabede ge­ ğalmakta idi ve kısa bir zaman
çilmesi kararlaştırıldı. içinde muhtelif mesleklerden,
Locaya, kısa bir zaman içinde, çok muhterem kişiler önlük tak­
birçok Harici teklifi geldi. Bunla­ tı:

L o c a n ı n , o z a m a n 18 ü y e s i v a r d ı :
M e h m e t Cavit Dario Errera
Riza Tevfik Mehmet Emin
Ahmet Arif Mehmet R e m z i
Osman Talât A b d u r r a h m a n Naşir
David H. N a h u m Fadıl Ali Kibar
M e h m e t Sarım Kibaj* Avni İpekçi
Mustafa E k r e m Ali Macit Karakaş
M e h m e t Ziya Balcı Cahit
Ali Kâzım Balcı Hakkı

20
Ali Reşat (Vefa Lisesi Müd.) A. Saltiel (Ticari şirket memuru)
Kemal Ö m e r (Tüccar) Ali Reşat (Gazeteci)
Mustafa Arif (Meb 'us) Hakkı Galip (Tıp Dr.)
Saadettin (Memur) Fehmi (Ulema ve Meb'us)
Hüseyin Louat (Tıp. Dr.)
Sendi (Vezir-i-Azam Emir Subayı Yardımcısı)
Ulema Fehmi Bey'in kabulü, bü­ B.Meşr.'ne başvurmuş ve olumlu
yük bir memnuniyet yaratmıştır cevap almıştır. Fazilet ismi konu­
zira, bu din adamı yeni fikirlere lan bu Locanın geçici envarının
açık, geniş görüşlü liberal bir in­ müracaatı üzerine, İspanya BJ
san olup, istibdada ve bağnazlara Meşr. 1909 Nisan ayında 310
karşı mücadele eden bir kimse No.lı patenti bu Locaya vermiş­
idi. tir.
Osmanlı Y.Ş.'nm 1909'da kuru­
luşu, İspanya B. Meşrikine ait Loca, Perseverancia Locasının
Locaların, millî teşekküle katıl­ lokalinde çalışacaktı. Muhaberat
masını mecburiyet haline getir­ Fransızca olarak yürütülecek.
miştir. İspanyollar, bu geçişe kı­ Kısa bir zaman sonra, aynı za­
sa bir mektuplaşmadan sonra ra­ manda Fransızca, Türkçe ve İs­
zı oldular. İspanyollar, Osmanlı panyolca dillerine vakıf Moise Al­
Y.Ş.'nm mevcudiyetini, İstan­ fandan isimli bir Haricî Fazilet
bul'da çalışan 4 No.lı Şafak Loca­ Locasına alınmıştır. (Persev. Lo­
sının "Uhuvvet" Locasının evrakı casından transfer).
içinde bulunan bir sertifikadan
öğrenmişlerdi. 23.1.1909 tarihli, ana Loca "Per-
severancia"nm bir kararı ile aşa­
Meşrutiyet Locasının Osmanlı ğıdaki Kardeşler ayrılıp, Fazilet
O b e d y a n s m a geçişi, Şubat L.'nı kuracaklardır:
1910'da gerçekleşmiş ve bu hu­
sus, "Resmî Bültenin" Mart nüs­ Mustafa Hüsnü (Renan) 3° Me­
hasında yayınlanmıştır. rasim Üst. - Tüccar
310 N o . h FAZİLET LOCASI­
NIN SELANİK'TE KURULU­ Mehmet Nizami (Hirsch) Tüc­
ŞU (1909) car 2°
Masonluğun, Selanik şehrinde
Mustafa Besim (Nil) Tüccar 3°
yayılması ve Müslüman KK.lerin
Localara girmesi neticesinde,
Türkçe dilinde çalışan bir Loca­ Ziya Molla (México) 2°
nın kurulmasına ihtiyaç göster­
miştir. Perseverancia Locası, bu Ahmet R a k ı m (Cadix) Tüccar,
sebebi makul görerek, İspanya 3° Hatip

21
Mehmet Riza Kibar (Roma), 2°
- Tüccar Bu teşebbüs, 10 yıl önce eski reji­
min baskısı yüzünden akim kal­
Ahmet Cemal (Kemal), Tüccar, mıştı. Müteakip aylarda, Fazilet
1° (İsmi Djenal olarak yazılmış­ Locası birçok muhterem hariciyi
tır) tekris etmiştir:
Ali Kemal (Balkan), Avukat, 1°
Fazilet Locası, diğer Localarla
Bu 8 kurucunun adedi, kısa za­ beraber, kuruluşunun ertesi gü­
f
manda 24 e yükselecektir. nü olan 18 Ekim 1909'da, İspan-

Bunların dağılımı şöyledir:


40-49 yaş 5 Evli 22
30-39 yaş 16 Bekâr 2
21-29 yaş 3
Tüccar 7 Avukat 3 Devlet Memuru 2
Sanayici 1 Memur 1 Bankacı 1
Polis müf. 1 Yayıncı 1 Resmi memur 1
Öğretmen 1 Asker 1 Jandarma Subayı 1
Rantiye 1 Profesör 2

Fazilet Locası KK'inden Azmi ya'da idam edilen Francisco Fer-


Bey, Selanik Polis Şefi iken, İs­ rer isimli bir Mason için yapılan
tanbul'da nizamı yerleştirmek bir miting'e katılmıştır. Bu mi-
için Başkente çağrılmıştı. Aynı ting'e Selânik'in ileri gelenlerin­
zamanda, Hat. Riza Tevfik, Meş­ den 10.000 kişi iştirak etmiştir.
rutiyetin müdafaası için kurulan Bu mitingten sonra, İstanbul'da­
bütün komisyonlara dahil oldu ki İspanya sefaretine bir protesto
ğu ve üstün bir faaliyet gösterdiği yazısı yazılmış ve miting "Dinci­
için. Şeref Unvanı verilmesi için leri yeren sloganlar atılarak" da­
B. Ustada teklif edilmişti. ğıtılmıştır.

İstanbul Yüksek Ticaret Oku- Fazilet Locası, Ocak 1910'da Kı­


lu'nun eski hocalarından Celâl zılay'ın kuruluş törenlerine ka­
Bey de Kızılay ismi ile Fazilet Lo­ tılmıştır. 18 Temmuz 1910'da, İs­
casında tekris edilmişti. Onun panya B. Meşr.'i, bu faaliyetleri
teşviki ile Türkiye'de, Kızılhaç'a için, Fazilet Locasına Şeref paye­
benzer bir teşkilâtın kurulması­ si vermiştir.
na Fazilet Locası önayak olmuş;
fakat, kendisi İstanbul'a gittiğin­ Fazilet Locasının diğer bir faali
de, bu teşebbüsün daha önce ya­ yeti, Hukuk Mektebi Profesörle­
pıldığını öğrenmiştir. rinden Celâl Derviş K.in vasıta­
sıyla ölüm cezasının kaldırılması

22
Ali R i z a (Mahkeme Başkanı) Sami B e y (Başsavcı)
Ahmet Edip (Polis Müdürü) Süleyman Kemal ve
Başkaları
(İlk Mektep Müfettişleri)
Mihran C a v a c y a n (Avukat) Kostaki Mammelidis
(Temyiz mahkemesi üyesi)
L e o n Faraci (Avukat) Milkiyadis Karagidi
(Temyiz mahkemesi üyesi)
Mustafa R a m z i z (Avukat) Fuat B e y (Doktor)
İbrahim Mazlum (Askeri Doktor) Hafız A b d ü l r a h m a n
(Bankacı)
Mahmut Adil Saly : (Gemi kaptanı)
(Kavala'da tütün tüccarı)
Mustafa Efendi (Subay) Tahir Efendi
(Gümrük Memuru)
Mustafa Vasıf (Subay)
Tahsin B e y (Subay)
Muhmet Talât (Subay)
için yapılan bir girişime katılmak ayrılış hareketinden doğan bazı
olmuştur. karışıklıklar görülmüştür.
Diğer taraftan da Fazilet Locası, Fazilet Locasının, ispanya ile
Kadın Haklarının müdafaası için muhaberatı 1911'de Türk, İtal­
harekete geçmiş ve Adil K. bu ko­ yan savaşından dolayı, kesilmiş­
nuda mühim konuşmalar yap­ tir.
mıştır.
Fazilet Locasının bu faaliyetleri
EDİRNE'DE 314
ve laisisme olan imanı, Locayı fa­
No.LI UHUVVET
natik dincilerin hedefi yapmış ve
LOCASININ
Fazilet Locası, toplantılarını
KURULUŞU (1909)
merkezden daha uzak bir
mabette yapmak mecburiyetinde 1909 Sonbaharında, Perseveran­
kalmıştır (bu dinci gruplar, müs- cia L o c a s ı n ı n t e ş v i k i y l e ,
lüman olduğu gibi yahudilerden Selanik'teki İtalyan Localarına
de müteşekkil bulunuyordu). Ça­ mensup Masonlardan bir grup,
lışmalar, dış mahallede bulunan birçok Yahudinin yaşadığı Edir­
Veritas Locasının lokalinde de­ ne'de bir Loca kurulmasına karar
vam etmiştir. vermiştir. Locanın ismi (Kardeş­
Loca K.leri arasında, Selanik lik, demek olan) UHUVVET ola­
Masonluğunda başgösteren bir caktı.

23
Tüzüklere göre yapılan seçimler, neticesinde görevliler şunlardı:
üst. M. M a h m u d N e d i m 3°
1. Naz. Mazhar Müfit 3°
2. Naz. Mehmet R a u f 3° (Raif Mahmut?):
Hat Salomon d e T o l e d o
Kât Leon Papo
Teşr Nesim Bensussan
Merasim Üst Nesim Bensussan
Mahf. Nesim Benbassat
Haz. Em. J a k Bensussan
Meslek ve yaş grubu olarak, üye­
lerin taksimatı şöyle idi: Hz. Em. Jak Bensussan
Tüccar Teşr
40 yaşın üstünde 1
Muhafız Nesim Bensussan
Profesör 30-40 3
Acente 20-30 5
Memur UHUVVET Locasının resmi açı
Evli 3 hşı, 21 Mart 1910'da yapıldı. Tö­
Bekâr 6 rene, Selanik'teki ana Locadan
gelen bir heyet katılıyordu. Mev
Şehrin merkezi sakıncalı oldu­ cut bütün K.lerde büyük bir he­
ğundan, Lokal Edirne'nin dış ma- yecan hâkimdi. Lokal çok ufak ol­
hailesi olan Karagatel'de bulu­ duğundan, şehir dışına taşınma­
nuyordu. sına karar verildi.

Üst. Muh. Mahmud Nedim,


tahsilini tamamlamak için Pa­ Loca mevcudu, İtalya, Fransa ve
ris'e gittiğinden ve Mahmud Yunanistan Obedyanslarma
Raif de İzmit'e tayin olduğun­ bağlı KK'in de katılmasıyla, kısa
dan, 1910 seçimlerinin netice­ zamanda arttı. Edirne Mason­
sinde aşağıdaki görevliler ilân ları, orta ve yüksek sınıflardan
edildi: idi.

Ust. Muh. Mazhar Müfit


1. Naz. David B. Elyezer Loca KKden bazılarının isimle­
Hat Salomon de Toledo ri şunlardı: (1910-1911 yılların­
Kât Leon Papo da)

24
Jozef Mişrani: Komisyoncu (din adamı) ve Gümülcine'den
Jozef M. Rodrigez : Bankacı Carasso K. vardı.
(GODF'a ait Proodos L.'dan)
Marko Haim : Tüccar (Edirneli) 1911 seçimleri, aşağıdaki netice­
Kâzım Müfit: Vali leri vermiştir:
Samuel Azaria: Tüccar Üst. Muh. : MoizPapo3°
(Labor et Lux L.'dan)
1. Naz. : David Elyezer 3°
Rifat Osman : Askerî hekim
Nizam Emin Berf: Piyade Subayı 2. Naz. : Nesim Benbasat 3°
Salomon Benbasat: Muhasebeci Kât. . JozefPapo3°
Jakob Elfasa: Tüccar Kât. Yard. : Jozef Mitrani 1°
Yusuf Ziya: Tüccar
Merasim Üst.: îzak Rodrigez, 1°
Georges Constantinides: Dişçi
(Yunanistan B. Meşr.'ne ait Haz. Em. : Salomon Benbasat 1°
Thespis L.'dan) Muhafız : Nesm Bensussan 1°

Moiz M. de Taranto : Tüccar


UHUVVET Locasının, ispanya
(Labor et Lux Locasından)
B. Meşriki ile olan muhaberatı
Moiz Mauri: Eczacı 1912'de kesilmiştir. Esasen, Lo­
Haim B. îzak : Tüccar (Kilklisli) canın 1911 Ağustos ayında, İs­
Simon Toledo : Tıp Dr. panya B. Üst.'na yazmış olduğu
Albert Benbasat: Tüccar bir mektupta, "son zamanlarda
Nathali Bruno: Demiryollarında Türkiye'de vuku bulan anti-ma-
memur sonik hareketler yüzünden, Loca
Salomon F. Ferrero: çalışmalarına ara verileceği" bil­
Banka Müdürü dirilmişti.
Moiz Varsano : Banka Memuru
Solomon De Toledo : Kanaatimizce, Locanın esas ka­
Banka Memuru panma sebebi, Fazilet Locasında
Saul Aelion : Banka Memuru olduğu gibi Türk-îtalyan harbi­
nin patlak vermesi olmuştur.
George Florides : Bankacı

Sultan'ın Edirne'ye yaptığı ziya


ret münasebeti ile, 1910'da bir­ Selanik'teki Mason Localarının
çok Meb'us KK.UHUWET Loca­ Hürriyet mücadelesindeki rolü,
sını ziyaret etmiş ve 30 Ekim hepimizin malûmudur. İspanyol
1910, da fevkalâde bir celse Masonluğu, Türk Masonluğuna,
akt'edilmişti. Bu celseye katılan­ ancak 1909 yılında (yani İngiliz,
lar arasında, Edirne Meb'usları Fransız ve İtalyan Masonluğun­
Dr. Riza Tevfik ve Faik KK. De dan çok sonra) katılmıştır. Buna
deağaç Meb'usu Süleyman K. rağmen, ispanya B. Meşr.'ne ait
Gümülcine Meb'usu Fehmi Hoca Localar, her ne kadar teşkilât

25
olarak Hürriyet mücadelesine Perseverancia ve Fazilet Lócala
katılmamış ve siyasî bir faaliyet­ rı, Mason düşmanlarının hücum­
te bulunmamış ise de, Jön Türk larına uğramıştır.
ve İttihat ve Terakki Fırkasının
ileri gelen azaları, bu Localarda
çalışmıştır ve bunların nur'un- Locaların hayatı farklı olmuştur.
dan feyz almıştır. Perseverancia "Ana Locası" 5 yıl
İspanyol Masonları nasıl 1820'de yaşamıştır (Yuanlılarm Selâniğe
Kral Ferdinand'ın istibdadına girmelerine kadar-1922). Meşru­
karşı mücadele etmişlerse, Os­ tiyet Locası, Osmanlı B. Meşriki-
manlı İmparatorluğu'ndaki İs­ ne 1909'da katılmış ve 20 yıl ya­
panyol Locaları Kardeşleri, Ab- şamıştır. Selanik'teki Fazilet Lo­
dülhamit'in tahttan indirilmesi cası ve Edirne'deki Uhuvvet Lo­
ve hürriyetin hâkimiyeti için sa­ cası, 1912 İtalya harbi sebebiyle
vaşmışlardır. kapanmıştır.

26
FETHI ERDEN
(1895-1966)

Onüçüncü Büyük Üstadımız (1953-1955)


A h m e t AKKAN

Selanik Posta Telgraf Müdürü olarak Paris'teki İttihat ve Terakki


erkânı ile muhaberesi dolayısıyla idama mahkûm edilecek iken muci­
ze kabilinden kurtulan ve bilâhare zahire ticareti ile uğraşan Hacı Ha­
san Firi Efendi'nin oğlu Fethi (ERDEN), 1895 tarihinde Selanik'te
doğmuştur. İlk tahsilini Selanik Akça Mescit Mektebi'nde, orta tahsi­
lini Yadigâri Terakki, lise tahsilini İttihadi Terakki Lisesinde tamam­
lamış ve 1918'de İstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun olmuştur. Tıp
tahsili esnasında Osmanlı Bakterioloji Laboratuvarı'na devam etmiş
ve sertifika almıştır. Askerliğini İzmir Merkez Hastanesi Bakteriolo-
ğu olarak yapmış, Birinci Harbiumumi'de İzmir Şehir Bakterioloji La-
boratuvarı'nda çalışmıştır. 1919'da Cerrahpaşa Hastanesi asistanlı­
ğına tayin edilmiş, 1924'de aynı hastanenin laboratuvar şefi olmuştur.
1943'de Haseki Hastanesi Başhekimi olmuştur. Cerrahpaşa ve Hase­
ki Hastanelerinde çalışırkşn, 25 sene zarfında munzam vazife olarak,
Cerrahpaşa ve Haseki Hastaneleri Frengi Dispanseri Tabibliği, çiçek
aşılarının hazırlandığı Telkihhane Müdür Muavinliği, GS Lisesi dok-

27
torluğu, Şişli Sıhhat Yurdu, Teşvikiye Sağlık Evi, Ermeni Surpagop ve
Esnaf Hastanesi Lâboratuvar Şefliği'nde bulunmuştur. îki senelik
Başhekim iken tekrar askere davet edilmiş, Sarayburnu ve Gümüşsü­
yü Askerî Hastaneleri Bakteriologluğu'nu yapmış, terhisi müteakip
1946'da Beyoğlu Belediye Hastanesi Bakteriolog ve Başhekimliğine
tayin olarak emekliliğine kadar bu görevde kalmıştır.
Tıp tahsili esnasında, Tıp Talebe Cemiyeti'nde faal vazife almış, Türk­
lük ve milliyetçilik cereyanlarında ön saflarda yer almış, Türk Ocağı
Umumî Kâtibi ve 1931'de bu müessesenin bir sene reisliğini yapmış­
tır.
Türk Tıp Cemiyeti, Türk Hekimleri Dostluk ve Yardımlaşma Cemiye­
ti, Etıbba Odası, Çocuk Esirgeme Kurumu, Tayyare Cemiyeti, Topka-
pı Gençler Mahfeli, Kadın Birliği kuruluşlarında çalışmalar yapmış,
görevler almış, ekserisinde başkanlık yapmıştır.
2 meslekî kitabı, birçok mecmuada neşredilmiş bakterioloji ve Hayati
Kimya ile ilgili makaleleri vardır.
Beyoğlu Hastanesinden 1960 senesinde emekli olan Dr. Fethi ER­
DEN, K.\, evli ve bir kız çocuk babası idi.

23 Şubat 1966'da 71 yaşında ebedî maşrıka intikal etmiştir.

MASONLUĞU:
1928 yılında Muhibban-ı Hürriyet Locası'nda tekris olmuştur. Mayıs
1929'da kalfa, Teşrinisani 1930'da Üstad olmuştur.
Mayıs 1948'de uyanmış, 1949'da kurulan 7 numaralı Hürriyet Loca-
sı'nın 13 matrikül numaralı üyesi idi.
1953 senesinde, 1953-1955 dönemi için Büyük Üstat seçilmiştir.
Bu dönem, Türkiye'deki masonluğun en buhranlı fakat düzene gidişin
başlangıcı idi. Süprem Konsey tarafından 1909 senesinde üniversal
masonluk kaidelerine uymayan bir şekilde kurulmuş ve 1948 senesin­
de gene süprem Konsey tarafından uyandırılmış olan locaların kuru­
luş hele uyandırılış şekli birçok karışıklığa ve huzursuzluklara sebebi­
yet vermişti. Dr. Fethi ERDEN K.\, Büz. Üs/.'lık devresinde, Süprem
Konsey tarafından "Ünite Teşkilâtı" ismiyle bir talimatname yapılmış
ve İstanbul, Ankara, İzmir Üniteleri kurulmuştu. Bilâhare, 26 Hazi­
ran 1955'de Süprem Konsey yeni bir beyanname ile "Bölgesel Büyük
Localar" kurulmasını öngörmüş; 1955-1957 dönemi için İstanbul
Gran Loju'na Dr. Fethi ERDEN, Ankara Gran Loju'na Kemalettin

28
APAK, İzmir Gran Loju'na da Hamdi Nüzhet ÇANÇAR KK.ler Büyük
Üstat seçilmişlerdir.
Bu karışıklıklar, 1956 Şubat'ma kadar devam etmiş; 5 Şubat 1956'da
İstanbul Konvanı'nda Dr. Ekrem TOK, Büyük Üstad, Fethi ERDEN
Büyük Üstat Kaymakamı olarak görülmektedir. Halbuki, bu tarihten
6 ay evvel Ankara Konvanı'nda 12 Ağustos 1955'de Ahmet Salih
KORUR Büyük Üstat seçilmişti.

Not : 1954-1956 seneleri arasında Türkiye'deki Masonluk ikinci buhranlı devresini


geçirmiştir.
Birincisi. 1930-1935 olayları (bak.MİMAR StNAN sayı 82)

Bu ikinci buhranlı devre için bak: MİMAR SİNAN sayı 84 Suha UMUR K.\
"1965 Olayları" sayfa 31-32.

29
BÜ Y Ü K ' M A H F İ L j ,

,; . ; ; J -. . -EBEDİ HBŞRİKA 1 2 ^ / 2 / 9 6 6 No.m/ll7

M»trikUI î f a ü . U t .

ERDEN FETHİ _ HACI FİKRÎ SEL,1895 ' ; B <

Soyadı Adı '' Baba Adi Doffum T.

Medenî Hali: Dr.Baktr.

M«»eU y« ı« « 4 ı ^ M e t e l i k salcak H o . l

Ev iMir«M • Osmanbey Ruraolı caddesi Koseoğlu Ap. _

T«My«U % ,; * ~, •••••• AH» dununu : Bvtt m i t Evli „


Çocuk «dedi: .___}•_

:
MUUİBBAUI HÜRRİYET ' , • «
ioM. : !....„.„.:.1928.. «rf . /5/1929 .
ü«t.. /I1/19İQ '

TokuiıuuUl M*b.\UM» buvıü» UrlUl :

InUfu Ualludo youl Ana. uıukflll ; :

I'cvkalâüc hizmetler :
ISTANBUL BÜYÜK M A H F E Ü LA G R A N D E LOGE d'İSTANBUL
HÜKRİYKT .

Matrikül No l(5t •

isim : mu
Soy adı ~ : l...r...d..*, n _
Baba adı : Ha.iîiAmett-.JltoKL
Doö'um yeri ve tarihi : *ölfiaik.i3U
Tahsil derecesi : .BtdJt -
Meslek . Dşktor (BtefcfcexyDlag)-
Meşguliyet : B«yo&iuJfiOkftr haatan«8İ başhekiıal
Tâbiiyyet ••*-" . T» Ot —
Âilc durumu : .Mi...«...l...la.z| l

Tek.'.
_ Tarihi
1 5 2 8 • -üüvHür,*. &30
ge/oglu Belediye hastaneol 44^ 94ı 79
îs adresi :Taksim4Meşelik Sokak tarah, ap,
- - a.^~.-~....^.~~=.7==.^--.^.^^^..rr^r.— Tel
öumanbey Rumeli 0a4d«si Köaeo&Lu Ap.Û 48.03. 36
Ev adresi : IloryaŞanlikSyOma»- S o k a k •
TÜRK
TuKSELTME CEKİYETÎ
YARDIM SANDIĞI
"ISTANBUL: 1 / 3 / 9 6 6

Muhterem Localara

Üs.*. Muh/. v e . A z i z KK1

Şubat ayı zarfında (.2) K a r d e ş i m i z i n daha Ebedi Meşrika

intikal ettiğini elemle b i l d i r i r i z , K â . \ UL.\ Mİ.", n d a n . x a m ı a m ı z a

ba.şka acı göstermemesini,bütün Kardeşlerimize sabır ve sıhhat

vormealni d i l e r i z . B A Ş K A N

• • R E ' P E T HAKUL

/
No ___
i Adı^ve_3oyadı_ i _Loçaşı_ Tarihi

333/117 Dr.Fethi Erden B.\ Hürriyet 23/2/1966

334/118 Tahsin Ernart B.V Uyanış ' go/2/1966


AHMET SALIH KORUR
(1905-1982)

Ondördüncü Büyük Üstadımız (1955-1960)

A h m e t AKKAN

Salih Bey ile Havva Hanım'ın oğlu Ahmet Salih (KORUR), (1321) 1905
tarihinde İstanbul'da doğmuştur. Kocamustafapaşa kazası, Hacı De­
mir mahallesi Meydan Sokağına kayıtlıdır.
Askerliğini 1922 senesinde İmalâtı Harbiye ustası, er olarak yapmış­
f
tır. 14.9.1925 de Mudanya Kadastro ressamı, 1926'dâ Mudanya Ka­
f
dastro mühendisliği, 1928 de Ankara Kadastro Fen Memurluğu, An­
kara Tapu Fen Memurluğu, 1928-1936 arası Ankara Merkez Fen Mü­
dür Muavinliği görevlerini yapmıştır. 5.7.1935'de Ankara Hukuk Fa­
kültesinden iyi derece ile mezujı olmuştur (Diploma No. : 763).
1936'da Merkez Fen Başmüfettişliği, 1937-1939 Merkez Kadastro
Müdürlüğü, 1939-1945 arası, Teftiş Heyeti Reisliği, Tapu ve Kadastro
Umum Müdür Muavinliği veUmum Müdürlüğü, 1945 Toprak İşleri
Genel Müdürlüğü ve

33
1950 Toprak ve iskân işleri Genel Müdürlüğü,
12.7.1950 Başbakanlık Müsteşar Vekilliği,
31.7.1950 Başbakanlık Müsteşarlığı,
1952'de İç işleri Müsteşar Vekilliği,
f
1956 da Maliye Vekâleti Müsteşar Vekilliği,
1957'de Başvekâlet Millî Emniyet Hizmetleri Reis Vekilliği ile
28.10.1957 Başvekâlet Müsteşarlığı resmî görevlerinde bulunmuş;
27 Mayıs 1960 Askerî İhtilâlini müteakip 5434 sayılı Kanunun muad­
del 39. maddesi hükmüne göre 30.5.1960 tarhinde emekliye sevkedil-
miştir.
Hacı Bayram Veli torunlarından Nezihe Hanımla evlenmiş olan kar­
deşimizin iki kız, bir erkek çocuğu olmuştur.
30.1.1982 tarihinde İstanbul'da ebedî maşrıka intikal etmiştir.
MASONLUĞU:
1.10.1933 günü Ankara'da Cumhuriyet Locası'nda nura kavuşmuş­
tur.
1935 uyku devresinden sonra 1.11.1949 tarihinde DOĞUŞ Muh:.
L/.'nda uyanmıştır (Vesika 1) (Matrikül N o . : 48).
1953-1954 devresinde DOĞUŞ Muh/. L.\ Üs/. Muh:. ligini yapmıştır.
12.8.1955 Ankara Konvanı'nda Ankara Gran Loju Büyük Üstadı seçil­
miştir. Ekrem TOK K/.'in de istanbul Konvanı'nda İstanbul Gran Lo­
ju Büyük Üstadı olması üzerine aralarında bir anlaşma yaparak nihai
ve müşterek İstanbul Konvanı'nda;
16 Aralık 1956'da Bağımsız Türkiye Büyük Locası Büyük Üstad seçil­
miştir. Ankara, cemiyetin merkezi olmuştur. 21.4.1957'deki korkon-
dato, Süprem Konsey H.B.Â.İ Hazım Atıf KUYUCAK ile Bü /.Üs /. Ah­
met Salih KORUR arasında imzalanmıştır.
27 Mayıs 1960 askerî ihtilâlini müteakip, 9.12.1961 tarihinde Yüce
Adalet Divanı tarafından mahkûm edildiğinden matrikülden 176 nu­
maralı tamim ile çıkarılmıştır (Vesika 2-3).
Ahmet Salih KORUR K.\ 'in, 11 Mart 1973 tarihinde Büyük Kurul Ka­
rarı ile PINAR Muh/. L/.'sında intizama dönmesi kararlaştırılmış

34
(Vesika 4) ve 27.3.1973 tarihinde PINAR Muh.\ L.-.'nda 46 matrikül
numarası ile intizama avdet etmiştir (Vesika 5). 16.11.1976'da Fahrî .
Aza olmuştur.
Kurtuluş Olgunlaşma Löcası'nda ve Ankara H* Şapitrfnde ve Etiler
Areopajı'nda 22 dereceye kadar gelmiş olan kardeşimiz, 1973'de Ger­
f
çek Areopajı'nda 30 dereceye ve 1.5.1977 de Aktif 33 dereceye terfi et­
miştir (Vesika 6).
"O'nun Türk Masonluğunun bağımsızlığı ve intizamı ile ilgili girişim-
lerindeki önderliği, bu davada yılmayan bir azimle ve ısrarla, biteviye
gerçeği belirtmeye çalışan ve düzen içinde uğraşan, mücadele eden
Mason kardeşlerinin davranışlarına ve çalışmalarına kuvvetli ve ce­
sur destek sağlaması, kısa bir süre içinde semeresini vererek Türk ma­
sonluğunun evrensel masonluk içinde lâyık olduğu şerefli ve saygın
yerini almasına imkân kazandırmıştır."... "Üstat inanarak yaptığı
şeyleri hiçbir zaman reddetmemiştir, idaresi dışında verilen görevleri
dahî başarmak için her zaman büyük bir azim, iman ve sabırla çalış­
mış, her türlü fedakârlığı önce kendinde denemiş ve başarı kazanmış­
tır..." diyor Sezgin TAŞKIRAN. (DOĞUŞ YILLIĞI No.9 1987 7).

35
36
, >
••'•VS'-'--^ ~^"" -^

k
Be* Kataü Eda
• iOyDi locaii

^" ANILARA V*d / .

Vİ&IİŞ Hak.'. L e . \

Eki :

Pekj.Muhı.Büı.üaı.ve.lr:.ü»>.L*rj *

9.10.1961 Gün v s 1 0 0 a y ı i ı L a v ı . n ı z l a t a s l a olun.*» eaıirlarinit,Vuas


s

L o o ı . B j ı z ı n 2e.XI.I96l Tarihli oelaeeinde okunmuş v » Tüoe Adalet Divanı tarafından »f))

kâm «diİmi§ bulunan,aşağıda i a i a l e r i y a z ı l ı savatın L o c j . a ı z İta t rikülünd an çıkarıl»*!?

r ı kardeşlerinizin da taavibina iktiran a t a i ş t i r . . . . . . . . . . .j .. . . . . . T : :.i i ^ j

KayfiyotVen b i l g i « h n a n s u ı ı r i c a eder.K«.rd«ŞÇ« aavgi aajgılariaış:;


V.:
arz ederiz.
Pek Muhs .BüT,t)aı,Ye i z i .tJat , 1 a r .

Ha:. Üaj.Kuh:. iti.


"îevat Ucıuduh A l t a r A l i Rısa Oktay Fuat İtaea^un

Adı ve Soyadı
V
Katrikül No.Lan
7
48
I I - B u r h a n e t t i n Onat JI6
|lII-Hueret K i r i ç ç l o ğ l u 15* .
IV -Sedat Bar.tn 150
V -Basri Aktaç 54
[VI - H a y r e t t i n Erkmen 153
V I I - » ü r e t t i n Fuat JÜpfcaytal I64

>
• • -y.-...- JW

37
T A İ iZ îetanbul:?8.XII,1961<
No.176

KOK

15un.*- Btt.*. IiOoa^ t3 r9f ındaıCevvelc<rWmiın\ odİİBİi* olan ' ' ^ O ^ V


P v ,

9 BÜK. 1961 tarifc^o'^LOO 'sayıl* levhaya ittiba^-eöilereki


Qşa5ıd3 İsimleri yazılı. DOKUZ* B-Un, 'mensu^u^ulunduJçları.' , ^
Muh.". Lo.'. 1ar tarafından çıstriktfl kafe t e r i n i n sılijaıal* »"İdu--*- /-J?*
£u blldirilr.iş,yb BU^ajjai. Hey * e t i ^ ' ^ n i a 9 6 1 , « 3 ? * b l l ^ v - İ . ^ %

toplantısında 'Jcoyfly**in. ilanına. lcarar^ijklm£ştİ3% v , *


;
I t t ı l a ı n ı z a «^i'z; isder]*"bu Vfcs: .$b £/.'cd*-'söy^i Jye.
aaygxİ3raeızı sunana-
41
• Üs-*. lbûı.\ vc'jtziz XK-V.
\ Ş o l â h İ y c t l m n e ı ı s a . İ l e • . £{T / ^ S

üuh.. YÜKSLLÎŞ Lo/. sindafti. '••


ASIZ RONABAR B.'- • V ' •
Lluh.. ATLAS Lo/. sıhdan: • '•
IS AK ALTABEF B.\ - ^ .
İtfuh.'. BOĞUŞ Lo/. sındon:'
Ahnot Salih Korur B A .
'Burhanct^in Onst B/. v-,.-»
Nusrüt Kirişçioğlu B.V ,'•
Sedat B-ır^n B/. * ' . / ; >• ••••'«
B3srl Aktaş B-'. • "••
Hayrettin Erk&en B.V •
Murattın Fuat Alpkşrtıl- B/.
• • •— / -V

0286 y >/ ,

* . ' • ^, İ2 fcart 1973

• *• * * ^ *

PINAR Muhtorcm Locasına.,

üstadı Muhterem, Aziz kardeşim f V

11 Kart 1973 tarihinde toplanan 3üyük j


x
Kurulumuz, Önceki BUyük Üstadlanmi7.dan Ahmed Salih-Korurj K .'.in
Muhteroın Bocanızda intizama dönmecini oybirligiylo karar
altına almıştır •
Gereğiniz yapılmasını ve Büyük Uütad
imzala ekli levhanın Fikret Çeltikçi Kaimiz eliyle HcanJ i s i n a
i l e t i l m e s i n i , ve neticenin bildirilmesini rica ederim,
Kardeşçe sevgi vu saygılarımla!

Nafiz Ekcocn
BUyük Sekreter

39
Türk Yükselim* Z^h^L
M e r k e z i » KJ*
Ev.'. U l . \ Mi.-.'nı

4 1
a n a r a k 4
5 Nisan 1973

No. .
T Ü R K İ Y E

HOR « KABUL EDILMIŞ M A S O N L A R ı

T : B Ü Y Ü K L O C A S ı
5.4
LOCA ^Pl Kİ AK

VADI JS7AKie>Ût
MATRİKÜL HAREKETLERİ

• TEKRÎS M KATILMA • KATILDIĞI Lo.'.'da G.M.


• KALFA D AKTİFLİK • İSTİFA
• ÜSTAT • İSTİFADAN DONOŞ • DEVAMSIZLIK
• FAHRİ • DEVAMSIZLIKTAN DÖNÜŞ • BORÇLULUKTAN G.M.
• BORÇLULUKTAN DONDŞ • • CEZADAN G.M.
• - V) CEZALIL1KTAN D Ö N Ü Ş • DIŞ ALEM'E" İADE

Soyadı .'K.DR.U.Rv Adı A Mtt ET....SJIİ.1.H Matrikül No.

Gündemine girdiği karar oturumunun tarihi, « 6 7••* - O* m s

Katılaıa halinde, muhasebeye esas olacak ayrılma tarihi

Önceki Loca/lan (Gerekli haller için)

Borç/Iannın miktarı l o c a , . . Sandık, Sandık,

Pek Sayın Büyük Sekreter, ^

Yukarıda soyadı, adı ve hakkındaki matrikül hareketine esas olan karar tarihi belirtilen, AMftFT SftLİ
|£«.f»l)R- Kardeş hakkındaki ,.. işleminin yapılması hususu
kardeş -sevgi ve,, selâmlarıyla rica olunur, Pek Sayın Büyük Sekreter)

ö s / . Muhterem " .

CUbi TüUCER BU İ t e * * / . . .
Ati ~V££AıJ.J&tjui«.-

Büyük Sekreter
Büyük Kurulun tasdiki •

Büyük Sekreterin ilânı •


: - •

40
11288 AHMET SALİH KORUR
( 3 3 ° AKT1F/EDEB1 MAŞRIK)
ATÖLYESİ : Y.S./AKT1F DOĞUM TAR1H1 0 1 / 0 3 / 1 9 0 5
REMZ1 LOCASn DQGUM YERi İSTANBUL
BABA ADI SALİH

DERECE DURUMU ATÖLYESİ H.TAR1H1 AÇIKLAMA

30" FAAL GERÇEK AR. 09/10/1973


31" FAAL Y.H.D. 07/06/1974
32" AKT1 F/FAAL YDD/AKT1F 03/10/1975 . -
33" AGRAJE/FAAL Y.S./AGRAJE ' 27/06/1976
33° AKTI F/FAAL- Y.S./AKTİF 01/05/1977
'33° AKT1F/EDEB1 MAŞRIK Y.S./AKT1F 30/01/1982 BL.939/723 LİSTE

41
?
fet!:lt^ oU;
^»»rıVG^intJkcl
rî..'. ve fiiJ1..(l982y_ .
«den ( 3 ) , V t r d e j i n •: adxnk|«l*alı
«-C bildiriri»» N „j >- * *
"•'f^ ' 1
• -t 1

fc'Vi'vö^jvronia Ulu kıomra ndrr> uzun ı&liddet
bt9Vc~r.cı g«»t««mıeBK)«ini, bütün ktrdaglara anbır va aofclıV
vermesini d H a r i c i . 1

. S Ai
sik/, no.
T>33/723 Abaet B f c l i b KORUR E~" v
Onar A Y D i r u ^ Z i . -
- PINAR "TTOti—1^0— 30. 1.1982J

: : 9*1/725 A . K c ı i d i PEYFİRCİOĞLU•: r J atekk « « i*, 4 . 1 9 8 2


B u l a n t SSEPOVA K— _ , J<ARD2ŞLİr «" v 3.5.1982
D i m i t r i JPAJUBLERA r- DEVRÎV " " 9.J5.1982
SBVOt « « 13.5.1982

AHMET AKKAN
ARŞİVİMİZDEN BİR BELGE

\///t>/////Sf>/i

.7,,/,,,, ,/. //M,

//

Türkiye Maşrık-ı Azamı 27 Kanun-u Sanı 1927 Perşembe akşamı Yıldız


salonlarında vereceği baloya zatı-ı alilerin» davet ile kesb-i şeref eyler.

42 Bu davetiye iki hanımla birlikte, teşrif hakkını barış eyler.


RUSYA'DA MASONLUK
Yazan:Michel Garder

Fransa Y.Ş.'sı H.B.Â. Kaymakamı


Çeviren: Falih ERKSAN

İlk olarak Rusya'da Masonluk pedistlerin tesirlerinden koru­


1731 senesinde, İngiltere Büyük mak ve hakikî anlamıyla Rus­
Locası Büyük Üstadı Lord Lo- ya'ya uygun, dirayetli ve yeni bir
newl K.in teşebbüsleri ile ihdas zümre oluşturmaktı. Bu tarihler­
edildi. O zaman Pek Muh. John de Rusya Masonluğu, İngiltere,
Philipps adında bir albay "Rusya Prusya ve İsveç Masonluğunun
Eyalet Büyük Locasının" kurulu­ tesirleri altında bulunuyordu.
şuna öncülük etmişti. Halbuki
Rusya'da Masonluğun hakikî ku­ Memleketin her tarafındaki Lo­
ruluşu hakkında ancak 1762 yıl­ calarda ve Novikov, Shwars ve
larında, împaratoriçe Büyük Ka- Elaguin gibi bağımsız Masonlar,
terina'nın ilgi ve yakın müzahe­ Rusya Masonluk camiasına, sivil
retinden sonra, Masonluk'tan ve asker her iki kesimden birçok
alenen söz etmek mümkün ola­ önemli şahısları ve 18. asrın son
bilmiştir. Katerina'nın arzu ve is­ 20 yılları içersinde Avrupa'nın
teği ateistik temayülü engelle­ önemli mehafılinden olan kimse­
mek, Voltaire ve Fransız Ansiklo- leri aralarına katmışlardı. Çar

43
Aleksander Lin hükümranlığı sı­ den faaliyete geçmiş, fakat bun­
rasında, 19. asrın ilk 20 yılları lardan hiçbiri cereyan eden sivil
içerisinde Rusya Masonluğu "Al­ iç harpler dolayısıyla ve bunu ta­
tın Çağını" yaşamıştı. O tarihler­ kip eden 1917 Ekim ihtilâli esna­
de Rusya'nın seçkin kimseleri sında çalışma imkânı bulamadı.
Masonluğa intisap etmiş, fakat Dört yıl devam eden sivil savaş
ne yazık ki ve maalesef, bu devir, sonunda Bolşevikler bir kere da­
fanatik ve batınî fikirlere sahip ha Masonluğu yeni Sovyetler Bir­
olan Barones Krûdner'in etkisi liği içerisinde yasakladılar.
altında kalan Aleksander Lin za­
manında son buldu. Baronesin 1921'de Fransa'da, gurbette, ye­
tavsiyesi üzerine, Çar 1921 sene­ ni bir Rusya Masonluğu, PMn.
sinde bütün masonik faaliyeti ya­ Kandaurov K i n başkanlığı altın­
saklattı. 1925 yılında, Birinci da kurulmuş oldu. Bu Kardeş bil
Aleksander'in ölümünden sonra, ahare Rusya'nın Fransa Başkon­
bazı Masonların da dahil olduğu solosluğuna atandı. Kandaurov
ve çarlık rejimini demokrasi ida­ K. Fransa Büyük Locası (Grand
resine geçirecek bilinçsiz ve başa­ Lodge Natioriale Francaise) ve
rısız bir darbe teşebbüsüne giri­ aynı zamanda Fransa Yüksek
şilmiştir. Bu teşebbüs Nikolas Şurası üyesi idi. Birinci Dünya
I/in Rusya'da Masonluğu bir kez Savaşı esnasında ve ondan önce
daha kanun dışı ilân etmesine se­ yurtdışında tekris edilmiş olan
bep olmuştur. bazı Rus Masonlar da Fransa'da-
ki bu Rusya Masonluğunun ku­
Rusya'da Masonluk kısa bir ruluşunda hazır bulundular. Bu
müddet daha gizli bir şekilde de­ teşebbüs ve kuruluş çok kısa za­
vam ettirilebilmiş ise de, 19. as­ manda büyük başarı kazandı, zi­
rın ikinci yarısından sonra tama­ ra Rusya'dan Fransa'ya muhace­
mıyla ortadan kaybolmuştur. ret devamlı olarak artmaktaydı.
Fransa Büyük Locası (Grand Kısa bir zaman içersinde beş Rus
Lodge) ve (Grand Örient) a men­ sembolik Locası ve Grand Lodge
sup Fransız Masonları Peters- National Francaise'e bağlı Özel
burg ve Moskova'da gizli gizli Lo­ Rusya kolu kuruldu. Yine bu süre
calar kurma teşebbüsünde bu- içersinde Fransa Yüksek Şura-
lunmuşlarsa da 20'nci yüzyılın sı'nın jüridiksiyonu altında
başlarında bunda pek başarılı "Amici Philosophiae" adı ile bir
olamamışlardır. Buna rağmen Olgunlaşma Locası, "Astree"
devamlı ikamet veya seyahat do­ adıyla bir Şapitr, "Ordo Ab Chao"
layısıyla yurt dışına çıkabilen adıyla bir Areopaj ve "Rossia"
Ruslar bu esnada Almanya'da, adında bir de Konsistoir (Yüksek
Fransa'da ve İngiltere'de Mason­ Danışma Divanı) tahsisi ve tesisi
luğa tekris edilmişlerdir. yapılmış oldu. 400'un üzerinde
Rus Masonu kendi memleketle­
1917'deki Şubat ihtilâlinden son­ rinde kullandıkları hakikî ve ori-
ra, Rusya'da bazı Localar yeni­

44
jinal ritüelleri ile ve Eski ve kabul lerine uymaya karar verdiler.
edilmiş Skoç Riti'ne bağlı olarak, Grand Loge Nationale Francaise
22 Rue de L'Yvette- Paris adre­ bünyesi içersinde iki Loca tesis
sindeki kendi Mabet ve Binala­ ettiler. Rusça konuşarak çalışan
rında 30'lu yılların başlarında ça­ bir Loca olan -Astree ve Ukray­
lışmalarını böylece sürdürdüler. naca konuşan bir Loca olan Vox
Ucrainac. îşte bu devre içerisinde
1929 ve 1935 yıllarındaki Eski ve Fransa Yüksek Şûrası Jüridiksi-
Kabul Edilmiş Skoç Riti Yüksek yonu altında çalışan bütün ünite­
Şûraları Dünya Konferansların-^ ler çalışma aktivitelerini yeniden
da, "Rusya Hâkim Büyük başlattılar, ancak Aralık 1992 ta­
Uııiumî Müfettişleri Konseyi"nin rihine kadar tahsis ve tesisi yapı­
Rusya Yüksek Şûrası-nın bir bö­ lamamış olan "Rbssia" istisna
lümü olarak, Gurbette ve Fransa teşkil ediyordu. Rusya Branşı
Yüksek Şûrası bünyesi içerisin­ üyesi olan iki kardeş; bunlar
de kurulması teklifinde bulunul­ Fransa Yüksek Şûrası aktif üyesi
masına karar verildi. Bu Konsey olup, sonra Ebedî Meşrika intikal
resmen 1939'da kurulmuş oldu, eden PMn. Serge Theakston 33.
ancak bu arada da İkinci Dünya K ile Fransa H.B.A. Kaymakamı
Savaşı da başlamış bulunuyor­ PMn. Michel Garder,,33 K. idi.
du. 1940 yılının Haziran ayında
Fransa Almanya'nın taarruzuna Bu iki Kardeşin emel ve gayeleri
maruz kaldı ve işgal edildi. Ma­ Rusya ve Ukraina'da Masonlu­
sonluk ise bu istilânın ilk kur­ ğun yeniden doğuşuna katılabil­
banlarından biri oluyordu. mekti. Rusya'da Masonluğun ye­
niden doğuşunun ilk adımı 14
2. Dünya Savaşı'nın hitamından Ocak 1992'de Paris'de atıldı, aynı
sonra, yaşamlarını sürdürebil­ gün Moskova'dan gelen George
miş olan Rus asıllı Masonlar bü­ Dergachev K. yeni kurulan "Har­
tün müşkülâtlara rağmen çalış­ mony" Locasının Üstadı Muhte-
malarını devam ettirebilmek için remliğine seçildi. Bu toplantıdan
her gayreti gösterdiler. Harpten sonra Moskova'dan gelen KKler-
evvelki mabetlerini ve bütün ma- le birlikte "ASTREE" Locasmda-
sonik gereçlerini kaybetmişlerdi, ki çalışmada PMn. Michel Gar-
ancak Sembolik Localar Fransız­ der, 33 K. "Fransa'da yetmiş sene
ların gösterdiği kolaylıklardan Rus Masonluğu" konulu bir ko­
yararlanabiliyorlardı ve böylece nuşma yaptı. Rus Masonlu-
Masonik çalışmalarını devam et­ ğu'nun yeniden doğuşunun ikin­
tirdiler. ci adımı ise 8 Eylül 1992 târihin­
de Moskova'da yaşandı. Bu top­
1965'de Fransa'daki Rus Mason­ lantıya Pek Muhterem Yves Tres
larının birçoğu Hâkim Büyük tournel K.in öncülüğünde ve
Amir Charles Riandey ve Fransız PMn. Michel Garder Kinde refa-.
Masonlarının önerileri üzerine kat ettiği Grand Loge National
muntazam Masonluğunu tercih­

45
Frânsaise'den bir deleğasyon'da ler. Üstadı Muhterem Dergachev
katıldı. Üstadı Muhterem Geor- K. devamlı olarak Paris'teki M.
ge Dergachev K. buradaki ilk Garder K. ile temasta olup, 1993
resmî toplantıda Harmony Loca­ yılı içersinde yeni iki veya üç Lo­
sının görevli KK.inin is'adlarını ca daha açmayı ümid etmekte­
yaptıktan sonra 12 haricinin de dir.
Masonluğun çıraklık derecesine
tekrislerini yaptı, "The Scottich Rite Journal, Mart
1993"
işte, o zamandan itibaren Har-
monyLocası 24 üyesi ile aktif ve Not: Michel Garder Kimizin bir
verimli bir şekilde çalışmalarına özelliği var.
devam etmekteler. Bu KK.ler
Moskova'da oldukça geniş bir
Michel Garder 6 yaşında iken
apartman dairesi bulmuşlar ve
Rusya'dan ilk olarak İstanbul'a
burasını masonik bir mabet hali­
gelmiş, Burgazada'da babası ile
ne getirmişler. Bu Loca haftada
birlikte bir müddet kaldıktan
bir toplanıyor. îlk toplantıların­
sonra İstanbul'da iki sene daha
dan birinde ise, beş yeni adayın
yaşamış ve sonra buradan Paris'e
tekrisini gerçekleştirmişlerdir.
giderek, oraya yerleşmiş. Mason­
Bu KK.ler Saint Petersburg ve
luğa Fransa'da inisiye olan Gar­
Moskova'da oldukça geniş bir ta­
der K. Fransa Yüksek Şûrası
nıtma programı hazırlamışlar ve
H.B.Â, Kaymakamlığına kadar
kısa zamanda iki yeni Loca daha
yükselmiş, Rusça, Fransızca, İn­
açmayı ümit etmektedirler. Yine
gilizce ve Almanca'yı çok iyi ko­
bu KK.ler Novosibirsk'teki ta­
nuşan Garder K.imiz 3 Mayıs
nınmış ilim Merkezi olan Acade-
1993 tarihinde Fransa'da Ebedî
ingorodok'a kadar etki alanlarını
Maşrika intikal etmiştir.
yaymaya gayret göstermektedir­
MASONİK K O N U L A R

MASONLUĞUN NURU
R a ş i d TEMEL

Şimdi şöyle bir düşünelim: Kendi arzumuzla girdiğimiz Masonluğa ne


yapmaya geldik? Bunu biliyor muyuz? Belki girerken tam olarak bil­
miyorduk, ama girdikten sonra bunu iyice anladık mı? Şimdi ise, hiç
düşündüğümüz oluyor mu? Bunlar olmuyorsa, akıntıya kürek çekiyo­
ruz demektir. O zaman ne kendimize ne de Masonluğa bir yararımız
olmayacak demektir. Amaca giden, yani hedefe varacak yolu tıkayıp,
ona ulaşamıyorsak, o zaman Masonlukta işimiz ne?
Masonluk bir ahlâk ve fazilet sistemidir.
Masonluğun esas gayesi, bireyin karakterini ve bilgisini kuvvetlen­
dirmektir. Bu suretle toplumun niteliğini, bilhassa manevî ve ahlâkî
kıymetlerini düzeltmek ve değerlendirmektir.
Ben, 47 yaşında Mason oldum. O güne kadar işimle gücümle meşgul­
düm. Ayrıca okumak, resim yapmak, briç oynamak, sporla meşgul ol­
mak gibi işlerle ilgileniyordum. Ahlâk ve fazilete ters düşen bir şey
yapmamakla beraber, ahlâk ve fazileti ön planda düşünmek hiç aklı­
ma gelmemişti; Yani bu konuyu kendi haline bırakmıştım. Masonluğu
öğrenmeye başladıktan sonra ki, halâ öğreniyorum ahlâk ve fazilete
r

nasıl bakılması lâzım geldiğini ve bunun hayatımızda en önemli er­


demlerden biri olduğunu anlamaya başladım.

47
Şimdi ise kaybolanı bulmak, kardeşliğimizin öğretilerini anlamak ve
hayatın sorunlarının cevaplarını vermeye çalışarak, Masonik hayatı­
mın 34'üncü yılma gelmiş bulunuyorum. Bu saydıklarımın cevapları
nerededir? Locamızın yemin kürsüsünün üzerindedir. Üç büyük nur
dediğimiz Kutsal kitaplar, gönye ve pergel.

Kutsal kitaplar, yaşam kurallarını ve yaşamımızı nasıl idare etmemiz


gerektiğini; yasalarına uygun olarak, Allah'a ulaşmayı ve diğer görev­
lerimizi yerine getirmemizi, manevî yolumuzda yürürken, bize öğre­
tir.
Gönye, hareketlerimizi gönye üstünde, yani ahlâk ve faziletle yönet­
memizi ve bütün insanlarla olan ilişkilerimizde bu kurala uyacak şe­
kilde hareket etmemizi öğretir.
Pergel ise, daireyi çizerken hareketlerimizi, sınırlandırmamızı, nefsi­
mize hâkim olmamızı öğrettiği gibi, içinde yaşadığımız dairenin sınır­
ları içinde kalmamızı da öğretir. Ayrıca, başka birinin dairesine girdi­
ğimiz zaman saygılı olmamızı, aksi halde diğer bir kimsenin hakları­
na, onun dairesi içinde tecavüz etmiş olacağımızı hatırlatır.
Locamız bize çalışmalarımızı Tanrı'ya ithaf etmemizi, zihinlerimizi
bilgi ile kıymetlendirmeyi, bütün insanlarla beraber çalışmayı, ada­
let, barış ve uyum içinde yaşamayı; açlıktan, adaletsizlikten ve savaş­
tan arınmış bir dünya için mücadele etmemizi öğretir. Ayrıca daha
mükemmel bir insan olmak için gayret göstermemizi ister.

Bütün kardeşlerimizle ortak olmanuz nedeniyle, iyi bir koca, iyi bir ba­
ba, iyi bir dost, komşu ve kardeş olmamızı öğreniriz. Başkalarının fi­
kirlerini saygı ile dinlemeyi; bizi dinleyenlere ve locaya, kendi fikirle­
rimizi zorla kabul ettirme gibi baskılara yönelmemeyi öğreniriz.
Unutmayalım ki, hayatımız bize Allah'ın bir armağanıdır. Bizim Al­
lah'a armağanımız ise, hayatımızı gönyeye göre değerlendirmek olma­
lıdır. Şahsî çıkarı da müşterek çıkarda aramamız lâzımdır. Ayrıca zor­
layıcı, menediçi ve adaletsiz olan her şeyi bozmaya gayret harcamamız
lâzım geldiğini de öğreniriz. Değişmesi bize ait olmayan, bizi ilgilen­
dirmeyen şeylere de pek karışmamamı* uygun olacaktır.

Dış âleme barışsever kişiler olarak çıkıp zavallılara yardım etmeye ça­
lışmak, böylece titremeyen dost ellerle onları kalkındırmak, dertleri­
ne dikkatle kulak vermek ve yardım etmek için gereken gücü locamız­
dan alırız. Dertli başlarını koyacak bir yer ve onları kötülüklerden ko­
ruyacak şekilde, imk£n bulduğumuz oranda, omuz vermeye teşvik
ediliriz. Böylece onlara en az zarar gelmesini sağlamış oluruz. Mason­
ların sadece kardeşlerimize değil, Mason olmayanlara da yardım et-

48
mekle mükellef olduklarını da unutmayalım. Masonluk hiçbir zaman
sadece kendi üyelerine pay dağıtan bir şirket değildir.
Masonlar tesviye üzerinde buluşmaya alışık olduklarından, başkala­
rıyla olan işlerini iyi, dürüst bir şekilde yaparlar, bu hizmetlerine kar­
şılık kârlı bir gelir için başkalarını dolandırmaya kalkmazlar. îşte bu,
komşusuyla ve bütün etrafındakilerle barış içinde yaşayan bir kimse­
nin doğruluk ölçüsüdür. Karşılıklı işlerimizi bu kadar sade bir şekilde
uygulamak birçok kimsenin hayal ettiği ve bir gün hepimizin ulaşma­
yı beklediği bir idealdir.

Masonlar ve kardeşler olarak birbirimiz hakkında iyi konuşmamız,


yahut da susmamız bize öğretilmiştir. Ne kadar basit bir kural. Başka­
ları için iyi konuş, yani kötü ve arkasından konuşma. Acaba bugünün
Dünyasında bu böyle midir? Yani insanlar birbirleri hakkında iyi ko­
nuşurlar, söz ve hareketleriyle başkalarını incitmez, kırmazlar mı?
Kendisini korumaktan yoksun bir durumda olan bir kimseye zevkle
hücum eden kimselere hiç rastlamıyor muyuz? bazen bu yıldırmalar
ve dedikodularda bizim de payımız yok mu? Doğru olsun yanlış olsun,
bir hatanın intikamını almak için başkasına hücum etmemiz doğru
mudur?

Susmasını bilme yeteneği, konuşma yeteneğinden daha kıymetlidir.


İnsanlar ekseriya çok konuşur ve kafalarından ziyade dilleriyle konu­
şurlar. Masonlar olarak bir kardeşin aleyhinde konuşmamak, yanlış
bir şey yapsa bile güzellikle kulağına fısıldamak ve hatâsını düzeltme­
si için kendisine fırsat vermemiz lâzımdır. Bunlar için yemin etmepıiz
gerekir. Birçok Büyük Locaların yeminlerinde bulunan bu konu, bizim
yeminimizde unutulmuştur. Bizim ritüeli yapanlardan biri olarak bu­
nu o zaman hatırlayamadığım için kendimi suçluyorum.
Kardeşlik ucuz bir şey değildir. Herkes de kardeş olamaz. Kardeş ol­
mak için ona lâyık olmak lâzımdır. Lâyık olmayanların kardeşliği boş
laftır ve hiçbir işe yaramaz. Eğer biz kardeş Masonlar isek, evvelâ dost
olalım, sonra da sevgimizi şefkatimizi esirgemeyelim.

Albert Pike diyor ki: "Onurlu bir insan, kardeşler arasındaki münaka­
şa ve kavgalara çok üzülür. Sadece aşağı ve onurlu olmayanlar uyuş­
mazlıklardan zevk alırlar. İnsanları birbiri hakkında kötü düşünme­
ye sevk eden hareket, bir insanın yapabileceği en aşağılık bir iştir.
Komşusu hakkında iyi düşünmek, güçlükleri şiddetlendirme yerine
sakinleştirmek, dostların düşman olmalarını önlemek, düşmanları da
dost olmaya razı etmek bir Masonun üzerinde çok çaba harcaması ge­
reken görevidir. Bunları yapabilmek için evvelâ kendi ihtiraslarımızı
kontrol etmesini bilmeli ve sabırlı olmalıyım. Çünkü hiddet ve şiddet,

49
basiretin profesyonel düşmanıdır. O öyle bir fırtınadır ki, insan kendi
sesini duymadığı gibi, dışardan gelen yardım sesini de duyamaz!"
Yapacağımız iş basit. Kendimizi locamıza adayalım. Üç derecenin açık
hakikatlerini ve öğretilerini ve her derecenin sembolik derslerini dai­
ma hatırlayalım. Bu arada kendimize saygıyı unutmayalım. Bunlar
hepsi yemin kürsüsünün üzerindeki Kutsal Kitapların içinde ve gönye
ile pergelde saklıdır. Bunlar bütün Masonların ümit ettikleri gibi, hem
kendileri hem de başkaları için, daha temiz ve daha iyi bir yaşama
ulaşmamız için vardır.
Masonlukta yapılan her şeyin bir sebebi vardır ve bir Masonik ilkeye
dayanır. Bunları bilmeden yapılan işler daima rahatsızlık verir. Eğer
Masonluk üyelerine tarihini, gayesini ve meramını öğretmeyi başara­
mazsa, yazık olur.
Kendimizi Masonluğun nurlarına adarsak, hem rahat eder, hem doğ­
ruyu bulur, en önemlisi iyi bir Mason, iyi bir insan oluruz.

İstanbul, Eylül 1993

50
FELSEFİ K O N U L A R

TANRı, DIN, INSAN


Vili Vitali GÜZELBAHAR

DİN mızın büyük sistemleri ve dikta­


törlerini de, psikolojik açıdan bu
Din üzerinde yapılacak her açık­ adı haketseler bile, din olarak ta­
lama terminolojik engellerle kar­ nımlayanlayız.
şı karşıyadır. Tek Tanrıcı dinler
dışında birçok başka dinlerin bu­ Dini, insanlığın genel bir olgusu
lunduğunu bilsek bile din konu­ olarak kavrayacak hiçbir sözcük
sundaki her varsayım ister iste­ bulamıyorum. Aradığım belirli
mez, Tanrı ya da başka doğa üstü bir din varsayımını işin içine kat­
güçler çevresinde yoğunlaşıyor. mayan ve böyle bir yaklaşım ge­
Bu nedenle bakış açımızı tek tirmeyen bir tanım. Bu iür bir
Tanrıcı dinleri odak noktası ola­ kavramdan yoksun bulunmamız
rak almak ve diğer tüm dinleri bu beni din sözcüğünü kullanmaya
açıdan yargılayıp, anlamaya ça­ mecbur bırakıyor. Ancak şimdi­
lışmak biçiminde ayarlamak zo­ den bu sözcükten ne anladığımı
rundayız. Böyle bir yaklaşıma gö­ açıklamakta yarar var.
re Buddizm, Taoizm ve Konfiçyus
dinlerinin din olarak tanımlan­ Din sözcüğü benim için, bir grup
ması şüphe götürür. Hatta çağı- tarafından paylaşılan (kabul edi-

51
len), o grup bireylerine kendileri­ rıca insanların kendilerini biı
ni adayabilecekleri bir hedef amaca, bir ideale ya da insanları
(nesne) sunan ve onlara ortak bir aşan tanrısal bir güce adamak is­
davranış biçimi veren bir sistem­ tekleri de, onlardaki bütünle bir­
dir. Tarihte ve günümüzde dinle­ leşmek ve bir olmak ihtiyacının
ri, bu din tanımı kapsamına gir­ diğer bir kanıtıdır.
meyen hiçbir kültür yoktur.
İnsanların onlara ortak bir dav­
İnsanlığa bir lütuf olan akıl, aynı ranış biçimi veren bir sistemin ve
zamanda bir lânetlenmedir onun kendilerini adayabilecekleri bir
için. Çünkü insanları sürekli ola­ hedefin ihtiyacı içinde olmaları,
rak, kendilerindeki çözümü ola­ insan varlığının önemli bir bölü­
naksız karşıtlıklarla uğraşmaya münü oluşturur. İnsanlar ideal­
zorlar, insan sürekli ve kaçınıl­ leri olup olmaması konusunda
maz olan bir dengesizlik içinde­ bir seçme yapamazlar ama, deği­
dir. Yaşam insanlığın geçmişini şik idealler arasında özgürce bir
örnek alıp, bunu tekrarlamasıyla seçimde bulunabilirler. Yüce bir
yürümez. İnsan kendi yaşamını güce ve tutsaklığa tapınmayı ya
kendisi yaşamak zorundadır. Ye­ da akıl ve sevgiye inanmayı ter­
niden ve kendince o sıkılan, hoş­ cih edebilirler. Tüm insanlar ide­
nutsuzluk duyan ve cennetten alisttir. Aralarındaki fark inan­
atılmış olduğuna inanan tek hay­ dıkları ideallerin başka başka ol­
van türüdür. Kendi varlığı kendi­ masındadır. Bir idealin veya din­
sine, kaçamadığı ve çözmek zo­ sel bir duygunun yalnızca varol­
runda olduğu bir sorun olmuştur. dukları için değerli olduğunu ile­
İnsan aklını kullanmayı öğren­ ri süren göreceli yaklaşım, bizi
dikçe, varoluş sorununa yeni çö­ yanlışa sürükler. Bütün idealler,
zümler aramaya başlamıştır. hattâ dünya çapındaki büyük
İçindeki "Kesinlik" isteği onu do­ ideolojiler, aynı insanca ihtiyaç­
ğaya, diğer insanlara ve kendisi­ tan doğmuşlardır. Bir idealin de­
ne yabancılaştıran şartları aşıp, ğerli olup olmadığına karar vere­
yeni bir uyum ve düzen kurmaya bilmek için önce bu gerçeği gözö-
zorlar. Kendisine ayrıntılı bir nünde bulundurmalıdır. Sonra
dünya plânı, bir temel çatı kurar da onun insancıl güçlerin gelişi­
ve bundan yararlanarak sorula­ mine ne kadar yaradığını ve insa­
rının cevaplarını arar. Ancak nın aradığı birliği ve uyumu bul­
böylesi düşünsel süreçler yeter­ masında ona ne kadar yardımcı
sizdir. Çünkü insan yalnızca olduğunu incelemek gerekir. İn­
zekâdan değil, ruh ve maddeden sanların idealleri ile ilgili bu söy­
oluşan bir bütünlüktür. Varlığın­ lediklerim dinsel ihtiyaçları için
daki karşıtları yalnızca düşüne­ de geçerlidir. Her insan kendini
rek değil, aynı zamanda yaşaya­ adayabileceği bir nesnenin ve
rak hissederek ve olay içinde dav­ davranışlarına yön verecek bir
ranmayı başararak aşabilir. Ay­ düşünsel sistemin ihtiyacı için-

52
dedir. Ancak bu yargı bu ihtiya­ sanma ve tapınma, tanrısallığın
cın kullanış biçimi üzerinde bir geleneksel bir özelliği ya da onun
sonuca götüremez. İnsanoğlu sevgi ve adaletinden doğan bir
hayvanlara, ağaçlara, altın put­ şey gibi değil de, insanlardan
lara ya da görünmez bir Tanrıya, güçlü oluşu ve onlara hükmedişi-
bir kutsal kişiye veya etkileyici ne bağlanıyor. Bu tür dinin en bü­
bir yöneticiye tapabilir. Kendi yük erdemi itaat; baş günahı ise,
davranış biçimini, milletini, sını­ itaatsizliktir. Tanrı en güçlü, in­
fını ya da partisini veya parayı ve san ise en güçsüz ve anlamsızdır.
başarıyı tanrılaştırabilir. Yine Kendini tam anlamıyla Tanrıya
insanın dini zarar vericilik ya da adadığında ve ancak bu yolla in­
sevgi, başkalarına baskı yapıp san güç kazanır. Bu teslimiyet
ezme veya kardeşliği destekleyi- sonucu kişisel bağımsızlığını ve
cilik yönünde olabilir. İnsan is­ bütünlüğünü yitiren insan, ken­
terse aklının gücünü geliştirir, dini o korku uyandıran o güce
isterse onu silikleştirir. Kimi za­ bağlayarak, onun bir parçası ha­
man, içinde bulunduğu maddesel line gelir ve onun koruyuculuğu­
şartların bilincinde ve onu dün­ na sığınarak, huzura kavuşur.
yadaki diğer sistemlerden ayıran Bunun çarpıcı bir örneğini Cal­
yerinin farkında olup, bu sisteme vin Teolojisinde buluruz.
bir din gibi sarılırken, bazen de
dinsiz olduğunu savunur. Şu hal­ "Kendimizde mükemmel olarak
de soruyu "Herhangi bir din veya belirebilecek her şeye hor bakma­
hiçbiri mi?" yerine "Nasıl bir dıkça kendi alçak gönüllülüğü­
din?" diye sormak daha doğru müzden söz edemeyiz. Alçak gö­
olacaktır. nüllülük, çekinmeden kendimizi
Tanrıya teslim etmek ve sefaleti­
O T O R İ T E R DİNLER: mizin, acınacak halimizin far­
kında olmaktır. Çünkü bu Tanrı
Otoriter dini belirleyen en büyük sözünde açıkça belirtilmiştir."
ilkeyi Oxford Dictionary'deki şu
tanımda bulmak mümkündür: Calvin'in burada çizdiği dinsel
Din, insanın yüksek ve görünmez yaşantı biçimi, insanın içinde
bir gücü tanıyıp kabullenmesidir hissettiği her şeyin aşağılanma­
ve bu güç insanın kaderini belir­ sı, düşüncesinin kendi hiçliğini
ler, ayrıca ondan, itaat, yücelen­ bilmesi ve kendini Tanrı'ya tes­
ine, kutsanma ve tapınma bekler. lim etmesi olguları, ister dinsel,
ister teolojik olarak dile gelsin­
Burada insanın kaderinin onun ler, tüm otoriter dinlerin temel
dışında bir güç tarafından belir­ içeriğini oluştururlar. Bu din bi­
lendiği ve insanın da bunu kabul­ çimine göre Tanrı güç, ve egemen­
lenmek zorunda olduğu vurgu­ lik demektir. Üstün olan güce ve
lanmaktadır. Ama onu asıl otori­ yönetim yeteneğine sahip bulu­
ter kılan itaat, yücelenme, kut­ nan Tanrı, güçsüz olan insana

53
karşı her yönü ile baskın ve ege­ sınırlarının farkına varmak zo­
mendir. rundadır. Sevme güçleri gelişme­
li, kendi kendine karşı saygı art­
Bunun dünyasal yaşantıya dö­ malı ve tüm canlılarla beraber ol­
nüşmüş biçimleri, ilke olarak hiç duğu deneyimini yaşamalıdır.
de farklı değildirler. Burada da Bu tür bir dinsel yaşantı evrenle
tapınmanın yöneldiği yer ya da bir olduğu sezgisini verir insana.
şey ve tapınma, çeşitli biçimler Dünya ile olan ilişkisini düşünce
altında belirebilir. "Führer ya da ve sevgi üzerine kuran bir kişi,
halkın babası, devlet veya ırk" ya kendini tüm evrenle birlik olmuş
da sosyalist vatan gibi sloganlar gibi hisseder. Humaniter bir din­
bu tip dünyasal otoritelere Örnek de insanın çabası, güçlerini kul­
gösterilebilir. Bu durumda kişi­ lanmayı öğrenmek yönünde yo­
sel yaşamlar önemini ve anlamı­ ğunlaşır. Erdem itaatde değil,
nı yitirirler. İnsanın değeri ken­ kendini gerçekleştirmededir.
dini ve gücünü inkâr edip yok İnanç bir şeye inanmanın getirdi­
saymasında anlam bulur. Genel­ ği bir güvendir. Ve düşünce ile
likle otoriter dinler ve bunların duygunun işbirliğ altında gelişen
dünyasal plândaki yansımaları kişisel deney sonucu çıkar orta­
ortaya gerçek yaşama ve gerçek ya. Yoksa belirli bir davranış bi­
insana uzak ve soyut idealler çimini onu koyandan ötürü doğ­
atarlar. İnsanların yaşamları ve rudan kabullenmek değildir.
mutlulukları ölümden sonraki Otoriter dinlerdeki suçluluk duy­
bir yaşam ile insanlığın parlak gusu ve dert çekme yerine bura­
geleceği uğrunda feda edilebilir. da baskın olan duygu, sevinçtir.
Ulaşabileceği savunulan amaç­
lar uğrunda tüm yapılanlar ide- Humaniter Dinler Tanrı'dan söz
alleştirilir ve haklı göstirilirler. ettiklerinde bu söz ediş, Tan-
Öylesine ki, bunları temsil ettik­ rı'nın insanın kendi yaşamındaki
lerini ve savunduklarını ileri sü­ gerçekleştirmeye çalıştığı, kişi­
ren dinsel veya dünyasal sınıflar sel güçlerinin bir sembolü olması
diğer insanların yaşamlarını di­ biçimindedir. Yoksa otoriter din­
lediklerince yönetebilecek güce lerdeki gibi, güçlülük, egemenlik
kavuşurlar. ve insana hükmetme özellikleri­
nin bir bütünlemesi değildir Tan­
HÜMANİTER DİNLER: rı.

İnsan ve onun güçleri ile ilgile­ Humaniter Dinlere örnek olarak


nirler. İnsan kendini ve diğer in­ Budizmin ilk dönemleri, Taoizm,
sanlarla olan ilişkilerini anlaya­ İsa, Sokrates, Spinoza, Yahudi­
bilmek, evrendeki yerini kavra­ lik, Hristiyanlık ve İslâmiyet'te­
mak için öncelikle aklını geliştir­ ki bazı akımlar (Mistisizm) ve
melidir. Ve insan gerçeği tanı­ Fransız Devrimindeki akılcılık
mak, olanaklarının ve gücünün dini sayılabilir.

54
Buddha, aydınlanmış olandır, güçlerin kendi elinde olduğu da
büyük bir öğretmendir ve insan bir gerçektir. İnsanın insana öz­
varlığının gerçeğini bilir. Doğa gü olan güçleri akıl ve sevgidir.
üstü bir gücün adına değil, akıl İnsan bu güçlerini geliştirip, op­
yolunda konuşur. Aklın temsilci­ timum bir özgürlüğe ve içsel ba­
sidir ve bunu kendi başına ilk bu­ ğımsızlığa ulaşabilir.
lan olduğu için diğer insanları da
kendi akıllarını kullanmaya ve Otoriter ve Hümaniter Dinler
gerçeği tanımaya çağırır. İnsan arasındaki ayırım, çeşitli dinle­
gerçeği tanıma yolunda ilk adımı rin birbirinden farklı oluşuna
attıktan sonra artık tüm güçleri­ bağlı değildir. Aynı dinin içinde
ni zorlayarak akıl ve sevgi gücü­ de değişik din anlayışları yer ala­
nü geliştirecek biçimde yaşama­ bilir.
ya çalışmalıdır. Buddhist öğreti­
de insan bir yandan kendi sınır­ Tevrat'ın başlangıcı otoriter bir
larını tanırken, öte yandan da din anlayışı ile derlenmiştir. İn­
içindeki canlı güçlerin farkına şam cam istediği için yaratmış ve
varır. Buddhist dinin gelişen bir istediği anda toptan yok edebile­
kolu olan Zen-Buddhizm'de bir cek güce sahiptir, Tanrı. Adem ile
bilgi, ancak kendi içimizden geli­ Havva'ya iyi ve kötü bilgisinin
şirse değerli olur. Herhangi bir ağacının meyvasını yemeyi ya­
otorite veya öğretmen bize gerçek saklar. Ancak yılana kanıp ye­
hiçbir şey öğretemez. Yapabile­ diklerinde "Adem bizler gibi oldu
cekleri en yararlı iş, içimizde bir ve iyi ile kötünün artık ne demek
şüphe bir çelişki uyandırabil- olduğunu anladı. Ancak onu ya­
mektir. Sözler ve düşünceler teh­ şam ağacının meyvasından yiye­
likelidir, kolaylıkla kendilerine rek ölümsüzlüğe kavuşmasına
taptığımız otoriteler haline dö­ engel olmak gerekir" diyerek
nüşebilirler. Diğer bir örnek Spi Adem ile Havva'yı cennetinden
noza'dır. kovar.
v

Tanrı ile insan arasındaki ilişki­


Spinoza'nm kullandığı dil Orta­ lerde önemli bir dönüm noktası
çağ teolojisinin ağırlığını taşır, da Tufan'da belirir. Tanrı, insan­
ama Tanrı anlayışı hiç de otoriter ların yeryüzünde yaptığı kötü­
değildir. Spinoza'ya göre Tanrı, lükleri ve kalplerindeki çarpık is­
Dünyayı kendi varlığından ayrı tekleri görünce insanları yarattı­
olarak yaratmış olamaz. Ayrıca ğına pişman oldu ve tufanla Nuh
hiçbir şeyi değiştirmek isteme­ ve Ailesi hariç onları yok etti. Gö­
mesi de doğaldır. Çünkü kendisi rüldüğü gibi insanların yok edil­
evren ile özdeştir. İnsan kendi sı­ mesi veya affa uğraması Tan-
nırlarını tanımalı ve kendi dışın rı'nın keyfî davranışlarına bağlı­
da etkileyemediği güçlerin tümü­ dır. Bu tufandan sonra Tanrı ile
ne bağımlı olduğu gerçeğini gör­ insan arasındaki ilişkiler teme­
melidir. Ancak kendine özgü bazı linden değişir. Tanrı insanlarla

55
bir anlaşma yapar ve onlara işlediği ilk günah ile ibrahim'in
"Bundan böyle yeryüzündeki Tanrı'ya çıkışı arasındaki farkın
canlıları yok eden bir tufan olma­ ne denli büyük olduğu göze çar­
yacaktır." diye söz verir. Böylece pacaktır. Birinci davranış biçi­
kendini yeryüzündeki yaşamı bir minde, insanın Tanrı'yla olan
daha yok etmemekle görevlendi­ ilişkisi ya mutlak teslimiyet ya
rirken, insanı da "Diğer insanla­ da günaha yol açan itaatsizlik bi­
ra kardeşçe ve insanca davran­ çimindedir ve insana iyi ve kötü­
mayan her insanın yaşamından yü bilmesi yasaklanmıştır, ikinci
öç alacağıma söz veririm." sözüy­ durumda ise iyi ve kötü bilgisini
le bağlıyordu. Yapılan bu sözleş­ kullanabilen insan, adalet adına
me, Tanrı ile insan arasındaki Tanrıyı eleştirmekte ve Tanrı bu
ilişkilerin değişmesini sağlayan eleştiriyi kabullenmek zorunda
çıkış noktasıdır. Tanrı dilediğin- kalmaktadır.
ce davranan mutlak bir yönetici
değildir artık. Hem o hem de in­ Tarih boyunca dinlerin gelene­
san bu sözleşmenin kurallarına ğinde hem otoriter hem de hüma-
bağlıdırlar ve Tanrı kendini bağ­ niter köklerin bulunduğu görü­
layan çok önemli bir kurala uy­ lür. Hangi ilke daha üstün du­
mak zorundadır. Yaşama saygı rumda olmuşsa, dinin o zamanki
duymaya ve ona uymaya. biçimi, o yönde ağırlık kazanmış­
tır. Talmud'dan aldığı şu öykü,
Tanrı bu temel kurala uymadık­ Yahudi Dini'nin Hümaniter yö­
larında onları cezalandırabilir. nünü vurgulamaktadır.
Ancak insan da eğer o bu temel
kuralı çiğnerse Tanrı'dan hesap Bazı haham bilginleri haham Eli-
sorabilir. eser'ın geleneksel yasa üzerine
olan görüşlerine katılmamakta­
Bu yeni ilişki biçiminin en güzel dırlar. Bunun üzerine Elieser:
örneğine Sodom ve Gomore öykü­ "Eğer yasa benim inanıp da söy­
sünde rastlarız. Tanrı bu iki ken­ lediğim gibiyse, bu ağaç bunu bi­
ti Tanrı'ya olan inançsızlıkların­ ze söylesin" der. Sözünü bitirme-
dan ötürü yok etmek istediğinde siyle birlikte ağacın yerinden yüz
İbrahim Peygamber O'nu temel adım uzağa sıçradığı görülür
kurala karşı geldiği için eleştir­ (Başkaları dörtyüz adım derler.).
miştir. "Senden uzak olsun bu; Ancak diğer hahamlar: "Bir ağa­
sana inananları da, inanmayan­ cın yerinden sıçraması ile neyi
ları da birlikte yok mu edeceksin? kanıtlamak istiyorsun ki?" diye
iyilerle kötüler bir mi sence? sorarlar. "Eğer haklıysam, bunu
Tüm dünyanın yargıcı Sen mi­ bir dere kanıtlasın" olur Elie-
sin? Umarım böyle davranmaz­ ser'm cevabı. Bunun üzerine dere
sın." ve bu iki şehri kurtarmak aktığı yönün tersine akmaya baş­
için Tanrı ile bilinen pazarlığa gi­ lar. Diğer hahamlar yinelerler:
rer. Dikkatli bakılınca Adem'in "insan bir dere ile düşüncesinin

56
doğruluğunu kanıtlayamaz." Eli- lümsedi ve sevinçle, 'çocuklarım
eser: "Eğer yasa benim inandı­ kazandılar, çocuklarım kazandı­
ğım gibiyse, bu duvarlar şahidim lar." diye bağırdı" der.
olsun." Daha sözlerini bitirme­ Öykü yorum gerektirmeyecek
den duvarlar sallanıp, çökmeye kadar açık. İnşân aklının özgür­
başlarlar. Haham Josua atılır ve lüğünün ve kendi başınalığınm
şöyle bağırır duvarlara: "Size ne gökten gelen olağanüstü bir sesle
oluyor, neden yıkılıyorsunuz boy ölçüşebilecek derecede geliş­
durduk yere, bilginler yasanın tiğinin bir müjdesidir bu. Ve Tan­
bir yeri üzerinde tartışıyorlar­ rı, insan onu bekleyip, istediği gi­
sa?" Haham Josua'ya olan saygı­ bi davrandığı için sevinmekte ve
ları nedeniyle duvarlar yıkılmayı gülümsemektedir. İnsan kendi­
durdururlar, ancak haham Elie- nin efendisi olmuştur. Kararlı ve
ser'e olan saygıları da onları ye­ becerikli bir biçimde kararlarını
niden eski hallerini almaktan alı- kendi başına, hem de akılcı ve de­
kor. Bugün bile öyle yarı yıkık mokratik yöntemlerle verebil-
durmaktadırlar. Haham Elieser mektedr. Aynı Hümaniter ruha
kendini savunmaktan vazgeç­ binlerce yıl önceki hasıdım (İbra-
mez. "Eğer yasa benim düşündü­ nice'de sofu anlamına gelir, aynı
ğüm gibiyse, göklerin bunu bize zamanda ilk Yahudi Tarikatının
söylemesi gerek" der. Bunun üze­ adı) halk destanlarında da rast­
rine gökten bir ses duyulur: "Ne lanır. Hasıdıcılık hareketi, fakir­
istiyorsunuz Elieser'den? Yasa lerin para ya da bilginlik üzerin­
onun söylediği gibidir." Ama Jo­ de monopol kurmuş olanlara kar­
sua kalkar ayağa ve göğe sesle­ şı bir ayaklanmasıdır. Sloganla­
nir: "Kutsal Kitap, 'Yasa gökte rı, bir şairin söylediği gibi, "Se­
değildir' der. Ne demek bu? Ha­ vinçle Tanrı'ya hizmet et" biçi­
ham Jirmijahı*'ya göre, Sina da­ minde idi. Bu hareketin taraftar­
ğında Tora (Tevrat.Cev) verildi­ ları, zekice davranmak ve verim­
ğinden beri gökten gelen seslere liliği amaçlamak yerine duygu­
aldırmamamız gerek, çünkü Ki­ ya; tövbekar ve pişmanlık yerine
tapta: Çoğunluğun fikrine göre sevince önem veriyorlardı. Daha
karar verin' denmektedir." sonraları Spinoza'da da dile gel­
diği gibi, onlar için sevinç kahra­
Bu konuşmadan bir süre sonra, manlık, üzüntü ise günahtı. An­
tartışmaya katılmış olan haham­ latacağım öykü, bu tarikatın Hü­
lardan Nathan, İlyas Peygam- manist ve Anti-Otoriter tavrını
ber'e rastlar. Yeryüzü ve gökyü­ güzel bir biçimde ortaya koymak
zünde bir gezinti yapmış olan İl- tadır.
yas Peygamber'e Nat
han: "Biz aşağıda tartışırken, Barışma bayramından bir gün
Tanrı'nm kendisi ne dedi, nasıl sonra fakir bir terzi Hasidist ha­
karşıladı bu olayı?" diye sorar. İl­ hama gelerek: "Dün Tanrı'yla bir
yas Peygamber de ona: "Tanrı gü­ hesaplaşmaya giriştim ve ona

57
şöyle dedim: "Tanrım, sen de gü Hristiyanlığın ilk zamanlarır.
nah işledin, ben de. Ama seninki- Hümaniter ve Anti-Otoriter ol
ler daha büyük, benimkiler ise şu en iyi, İsa'nın öğretisinin r
küçük önemsiz. Sen anaları ço­ hunda ve sözlerinde belirtmek
cuklarımdan ayırdın ve insanla­ onun düşüncesini ve Anti-Otoı
rın açlıktan ölmelerine göz yum­ ter eğilimini ortaya koyan en g
dun. Ya ben ne günah işledim? zel ve basit sözü "Tanrı'nın kral
Bazen bir müşteriye elbisesin­ ğı sizlerin içindedir." deyişidi
den artan kumaşı vermedim, ba­ Ancak bundan birkaç yüzyıl soı
zen de yasalara tam uymaya dik­ ra Hristiyanlık fakirlerin, bas
kat etmedim. Sana bir şey söyle­ köylülerin, kölelerin ve el sana
mek istiyorum. Ben senin günah­ çılarının dini olmaktan çıkıp d
larını bağışlayayım, sen de be­ Roma İmparatorluğunun egi
nimkileri. Ondan sonra artık bir­ men güçlerinin dini haline gelir
birimizden alıp, veremeyeceği­ ce, Hristiyanlık dini içinde otor;
miz kalmaz" diye anlatınca, ha­ ter gelişme ağırlık kazandı.
ham ona: "Deli adam. Ne diye
O'nu bu denli kolay bir pazarlıkla Semavî Dinler içindeki Hümani
bıraktın? Halbuki Mesih'i gön­ ter-Demokratik öğe, tarih içindi
dermesi için O'nu sıkıştırabilir­ hiçbir zaman tam olarak bastın
din" der. lamamış; en güçlü yorum ve ifa
desini de, bu dinlerin mistik bi
Bu öykü İbrahim Peygamber'in çimlerinde bulmuştur. Mistikçi-
Tanrı ile olan pazarlığından daha ler, insanın kendi gücünü yaşa­
da belirgin bir biçimde, insanın ması deneyini ön plânda tutuyor­
Tanrı'ya karşı protestosunu vur­ lardı. Bunun yanısıra düşüncele­
guluyor. Tanrı da insan gibi, ver­ rine, insanla Tanrının benzerliği
diği sözleri tutmak, sorumluluk­ ve insanın Tanrı'ya olduğu ka­
larını yerine getirmekle yüküm­ dar, Tanrı'nın da insana muhtaç
lüdür. Eğer Tanrı, insanların olduğu inancı egemendi. Onlar
çektikleri acılara bir son vermeyi "Tanrı insanı kendi suretine ben­
unutursa, insanların hesap sor­ zer yarattı." sözünü insanla Tan­
maya hakları vardır. rı'nın içsel bir özdeşliği olarak
Anlattığım bu iki öykü de Tek alıyorlardı. Mistik dinsel yaşantı
Tanrıcı Dinler içincie yer alıyor. nın temelinde, korku ve teslimi­
Ama temellerdeki insancıl özel­ yet yerine sevgi ve kendi gücüne
lik onları, İbraim Peygamberin inanıp, güvenme yatar. Tanrı in­
oğlu İshak'ı (Ya da İsmail'i) Tan­ san üzerinde ve ona egemen olan
rı'ya kurban etmeye hazır oluşu bir gücün sembolü değil, insanın
ve Calvin'ci diktatör Tanrının gü­ kendi içinde duyduğu gücün kay­
cünü yüceleştirmek gibi biçim­ nağı ya da o gücün kendisidir.
lerde beliren, yine aynı dinlerin
otoriter yönünden çok farklı kılı­ Hümaniter bir dinde Tanrı, insa­
yor. nın kendi yüceliğinin bir sembolü

58
gibidir. Ve insan bu sembole eri­ ayırım çıkıyor: Tapılacak Tanrı­
şip, onun gibi olabilme olanağııia lar yoktur, ancak "Allah" vardır.
sahiptir. Her insan bir Tanrı mı­ O Allah ve O yaratıcı, varedici il­
dır? sorusu oluşuyor 2000'li yılla­ ke, tüm evrensel bütünselliğin
ra gelinirken, evreni bütüncül bir içerisinde yer alan ve onunla
kavrayışın ağırlık kazandığını hem bir, hem de ayrı olan bir ol­
görüyoruz. Eğer evren bir holog­ gudur.
ram gibi organize olmuşsa, her
insan da bir mini hologramdır. Bu gerçekten, Kur'an'da "Allah
Yani evrenin bütün plânı, her in­ bir Tanrı değildir. Ona tapınıl­
sanda vardır ve mevcuttur. Ama maz, ancak O'na kulluk edilir."
bizler ancak kendi gelişmişliği­ diye bahsedilir. (Lâ ilahe İli Al­
miz oranında, bu ana Bilgi Kay­ lah) Evren varedilmiştir. İşleyen
nağından istifade etmekteyiz. bir sistem ve kurallar bütünü
Nitekim "Kendini Bil", "Kendini vardır. Tüm yaratılanlar gibi in­
bilen evreni bilir" gibi birçok öz­ san da, bu yaradılış amacına uy­
deyiş de buna işaret eder. Yani gun bir plân içerisinde yer alır.
"Kendini, doğru olanı bilen kişi, Amacı, kendi potansiyel güçleri­
herşeyi bilir, evrenle bir olur." ni sonuna dek ortaya koymak,
Onlar için, önce kendini bilmek, tekâmül etmek ve gelişmektir.
önce kendini sevmek gelir. Çün­ Kendi davranışlarını sistemin iş­
kü bu eylem onları benliklerin­ leyişine uydurduğu oranda tad
den alır, tüm evrenle birleştirir. alıp ters düştüğü oranda da acı
Oysa bütüncül bir görüşe sahip duyarak, yoluna devam eder. İşte
olmayan kişi için kendini sevmek "Kulluk" budur, tapınmak ya da
öne almak, egoistliktir, onu di­ kendi güçlerini reddederek, pasif
ğerlerinden koparır, kendi içine bir itaate yönelmek değildir. Ev­
izole eder veyalnızlıkla başbaşa rensel kuralların farkına var­
kalır. Ayrılıkçı ve maddeci görüş mak ve onlarla olabildiğince
Tanrı kavramını da kendi anlayı­ uyum içinde yaşayabilme akıllı­
şına uygun bir biçimde yorumlar. lığını göstermektir. "Allah" var­
Bir insan vardır bir de, ondan ay­ dır ve Allah'a tapınılmaz, bütün­
rı, bağımsız, üstte yer alan güçlü selliğin kurallarına ve sistemin
bir yaratıcı bir Tanrı. O oradadır, işleyişine uygun davranılır, o ka­
insan da burada. Birisi "Yaratır" dar.
öteki ona "Tapınır". Oysa iş hiç de
öyle değildir. Tanrı diye bilinen TANRI:
şeyler, aslında insanda var olan
birtakım içsel ve potansiyel güç­ İster tek Tanrılı olsun, ister çok
lerdir. Bütüncül görüş, Tanrı Tanrılı, Tanrılı dinlerin tümün­
kavramı için şöyle söyleyebilir: de Tanrı en yüce değerin, en çok
"Evet her insan bir Tanrı'dır. aranan iyiliğin simgesidir. Bu
Ama "Allah" değildir." İşte bu yüzden Tanrı kavramı, insanın
noktada karşımıza çok temel bir istediği en iyi şeye göre özgün an-

59
lamlar almaktadır. Şu halde ların dişi ya da erkek yapılarının
Tanrı kavramını anlamak için çö­ ayrışması; diğeri ise, Tanrıların
zümlemeye, Tanrı'ya tapan kişi­ ve onlara duyulan sevginin yapı­
nin karakter yapısının çözüm­ şım belirleyen insanın ulaştığı ol­
lenmesinden başlamalıyız. gunluk derecesidir.

Bilebildiğimiz kadarıyla insan­ Önce anne merkezli dinlerden


oğlunun gelişmesi, insanın doğa­ baba merkezli dinlere doğru olan
dan, anneden, kanın ve toprağın gelişmeyi ele alalım. Anaerkil ev­
zincirlerinden çıkışıyla belirle­ rede en yüce varlık annedir. An­
nir. İnsanlık tarihinin başların­ ne Tanrıçadır. Toplumda ve aile­
da, insanoğlu doğayla olan ilk de hükmedendir. Anne sevgisi
birliğinden fırlatılıp atılmış olsa koşulsuzdur. Koruyucudur, sı­
bile halâ bu ilkel bağlara sıkıca cak bir sığınaktır. Koşulsuz oldu­
tutunmaktadır. Bu ilkel bağlara, ğu için denetlenemez ya da elde
geri dönerek, onlara sarılarak edilemez. Anne çocuklarını, iyi
kendini güvenli hisseder. Halâ oldukları, itaatli, onun dilek ve
hayvanlar ve bitkiler dünyasıyla isteklerini yerine getirdikleri
bir olduğunu duyar, doğanın için­ için değil, salt kendi çocukları ol­
de kalarak onunla bütünleşmeyi dukları için sevdiği sürece eşitlik
dener. Birçok ilkel din, evrimin temeline oturur, tüm insanlar
bu evresini doğrulayan tanıktır. eşittir, çünkü onlar toprak ana­
Hayvanlar totem haline dönüş­ nın çocuklarıdır. Anaerkil dinde
türülmüştür, Tanrı diye onlara Tanrı'yı kanatları altına sığındı­
tapılır. Daha sonra doğanın ken­ ğım anne gibi severim. Onun sev­
dilerine bağışladıkları ile yetin­ gisine inanırım. Yoksul ve güçsüz
meyip, insan kendi elinin yarattı­ de olsam, günah da işlesem beni
ğı ürünleri Tanrı'ya dönüştür­ sevecektir. Beni diğer çocukla­
müştür. Bu altın ve diğer maden­ rından ayırmayacaktır. Bana ne
lerden yapılan putlara tapma ev­ olursa olsun beni kurtaracak be­
residir. İnsan kendi gücünü ve ni koruyacak ve beni bağışlaya­
hünerini, yaptığı şeylere yansıtır caktır. Benim Tanrı'ya, Tan-
ve böylece yabancılaştığı kendi rı'nm da bana olan sevgisinin ay­
gücüne tapınır. Daha sonraki ev­ rılmazlığını söylemek gereksiz­
relerde insanoğlu Tanrılarına in­ dir.
san biçimini verir. Öyle görünü­
yor ki bu, insanın kendi kendisi­ Daha sonraki evre babaerkil ev­
nin farkına daha yoğun varma- redir. Bu evrede anne en yüce ye­
sıyla ve insanın dünyada en yüce rinden alaşağı edilmiş, baba din­
ve en değerli "Şey" olduğunu keş­ de ve toplumda yüce varlık hali­
fetmesiyle ortaya çıkmıştır. İn­ ne gelmiştir. Baba sevgisi, doğası
san biçimli Tanrıya tapınma ev­ gereği isteklerde bulunur. Kural­
resinde iki boyutlu evrim gözle­ lar ve yasalar koyar ve çocukları­
mekteyiz. Bunlardan biri Tanrı­ na karşı sevgisi bu kural ve yasa-

60
lara olan itaatlerine göre biçimle­ nemdir. Fakat bu arada yeni bir
nir. O kendisine en çok benzeyen, evre de başlamaktadır. Tanrı
en çok itaat eden ve ondan boşa­ Nuh'la bir sözleşme yaparak bir
lacak olan yeri en iyi dolduracak daha insanoğlunu hiç yok etme­
olan oğlunu sever. Sonuç olarak yeceğine söz verir. Ve bu sözleş­
babaerkil toplum hiyerarşiktir. me ile kendini bağlar. Tanrı sa­
Kardeşler arasındaki eşitlik, re­ dece verdiği bu sözle değil, kendi
kabet ve karşılıklı çatışmalara adalet kuralıyla da bağlanmak­
yol açar. İster Hint, Mısır ya da tadır. Ve İbrahim'in eğer So-
Yunan uygarlıklarını düşünelim. dom'da on namuslu adam varsa
İster Musevi, Hristiyan ve İslâm Sodom'u bağışlaması isteğini, bu
dinlerini, kendimizi babaerkil ilkeye dayanarak kabul eder. Fa­
dünyanın tam ortasında buluve­ kat gelişme, Tanrı'yı zorba bir
ririz. kabile reisliğinden çıkarıp, kendi
koyduğu ilkelerle eli, kolu bağlı
Tanrı sevgisinin anasal ve baba- bir babaya dönüştürmüştür. Da­
sal özleri arasındaki fark, bu sev­ ha ileri boyutlara da ulaşarak
ginin yapısını belirleyen etmen­ onu adaletin, doğruluğun ve sev­
lerden sadece bir tanesidir. Diğer ginin simgesi haline getirmiştir.
etmen, kişinin tanrı sevgisi ve Tanrı doğruluktur, adalettir. Bu
Tanrı kavramına ilişkin ulaştığı gelişme ile Tanrı'nın kişi, insan,
olgunluk düzeyidir. Olgunlaşan baba olma durumu sona erer. O
sevginin gelişmesini, ataerkil di­ artık birçok olağanüstü doğal
nin evrimini inceleyerek kavra­ olayların ardındaki,birlik ilkesi­
yabiliriz. nin, insanın içindeki tohumdan
doğup büyüyecek kutsal çiçeğin
Bu evrimin başında, zorba, kıs­ simgesidir. Tanrının bir ismi ola­
kanç, yarattığı insanlara kendi maz. İsim her zaman bir nesneyi,
malıymış gibi bakan ve onlara ne bir kişiyi, yani sonlu bir şeyi ifade
dilerse onu yapmaya kendinde eder. Bir insan ya da nesne olma­
hak bulan bir Tanrı görmekteyiz. dığına göre Tanrı'nın bir adı nasıl
Dinin bu evresi, Tanrı'nın insanı, olabilir.
bilgi ağacının meyvesini yiyerek
Tanrılaşabilecekleri için cennet­ Bu değişimin en çarpıcı görünü­
ten kovduğu evredir. Bu evre mü Tevrat'ın ikinci kitabı olan
Tanrı, en beğendiği evlâdı Exodus (Çıkış) bölümünde Tan­
Nuh'un dışında hiçbirinden rı'nın Musa'ya göründüğü Horeb
memnun olmadığı için insanoğ­ Dağındaki diyalogda gözlenebi­
lunu tufanla yok etmeye karar lir. Musa Tanrı'ya İsrailoğulla-
verdiği dönemdir. Bu dönem rı'nın kendini Tanrı'nın gönder­
Tanrı'nın İbrahim'den, kendisi­ diğine, onlar Tanrının adını söy­
ne olan sevgisini katıksız bir ita­ lemedikçe inanmayacaklarını
atle kanıtlaması için biricik oğlu­ söylediği zaman "Puta tapanlar
nu kurban etmesini istediği dö­ adsız bir Tanrıyı nasıl kavrayabi-

61
lirler, kaldı ki, putun en büyük doğruluk, sevgi adalettir. Ben in
özelliği bir adının olmasıdır." san olduğum sürece Tanr
Ona şu açıklamada bulunur. Mu­ Ben'dir.
sa'ya adının "Oluşmakta olan
Ben" olduğunu söyler. Diğer bir İnsan biçimli Tanrı'dan, bu soyuı
çeviri ile "Ben ne olacaksam, tek Tanrı ilkesine doğru evrimir.
O'yum". Yani Tanrı'nın bir "Var Tanrı sevgisinin yapısındaki
lık" olmayıp sonsuz olduğunu an­ farklılıkları doğurduğu oldukça
latmaktadır. açıktır. İbrahim'in Tanrısı bir ba­
ba gibi sevilip Ondan çekinilir.
Tanrı'nın resmini yapmaya, Bazan bağışlayıcı bazansa öfkesi
Onun adını saygısızca ağıza al­ ağır basar. Tanrı bir baba gibi ol­
maya, sonuçta tümüyle adım ağı­ duğu zaman ben de onun evlâdı
za almaya konan yasaklar aynı olurum. Açıkça görülmektedir ki,
amaca; insanı, Tanrıyı bir baba insanların çoğunluğu kendi kişi­
gibi, bir insan gibi görmekten sel gelişmelerinde bu çocukluk
kurtarmaya yöneliktir. evresini aşamamış ve Tanrı'ya
gösterdikleri inançla birçokları
Bunu izleyen dinsel gelişme de, kendilerini koruyan bir babaya
bu düşünce daha ileri boyutlara inanmışlardır. Çocukça bir yanıl­
götürülerek insanın Tanrı'ya hiç­ gı. Her ne kadar dinin bu kavra­
bir olumlu nitelik yakıştırmama mı bir küçük azınlıkça, insanlı­
ilkesine ulaştırmıştır. Tanrı'nın ğın büyük öğretmenleri tarafın­
akıllı, güçlü, iyi olduğunu söyle­ dan asılmışsa da, gene bu, dinin
mek onun insan olduğunu söyle­ en yaygın biçimi olmayı sürdür­
mekle eş anlamlıdır. Yapabilece­ mektedir.
ğim en son şey, Tanrı'nın, olum­
suz özelliklerini sayarak onun ne Böyle olduğu için Freud tarafın­
olmadığını, sınırlı, şefkatsiz ve dan öne sürülen Tanrı eleştirisi
adaletsiz olduğunu düşünebil- çok doğrudur. Freud'a göre din
memdir. Tanrı'nın ne olmadığına insanın kendi dışındaki doğa
ilişkin ne kadar çok şey bilirsem, güçlerine ve kendi içindeki güçle­
Tanrı hakkında o denli çok şey re (içgüdülere) karşı çaresizliğin­
öğrenebilirim. Tek Tanrılı dü­ den kaynaklanmıştır. Ve insanlı­
şüncenin olgunlaşmasını izle­ ğın gelişme sürecinin ilk dönem­
mek bizi bir tek sonuca götürür: lerinin bir ürünüdür. Bu dönem­
Tanrının adını ağzına alma. Tan­ lerde akıllarını, iç ve dış güçlere
rı hakkında hiçbir şey söyleme. karşı kendilerini koruyacak bir
Böylece Tanrı tek Tanrılı dindeki biçimde kullanmayı becereme­
gizli gücüne ulaşır, O adsız yen insanlar, bunları bazı karşı
Bir'dir. O evrendeki olağanüstü güçlerle dengelemeye çalışmışlar
güçlerin, tüm varoluşun kayna­ ve birtakım duygusal yöntemler
ğının altında yatan birliği göste­ ve mekanizmalar geliştirmişler­
ren tarifsiz kekelemedir. Tanrı dir. Freud bunun kaynağının ço-

62
cukluk dönemi izlenimleri oldu­ da Tanrı'dan söz etmez hattâ adı­
ğunu ileri sürer. Tehlikeli, kont­ nı ağzına almaz. Eğer bu sözcüğü
rol edilemeyen ve anlaşılması kullanacak olursa, bunu Tanrı'yı
olanaksız güçler karşısında in­ sevmek, tüm gücüyle sevme yeti­
san, anılarında bir geriye kaçış sine erişmek Tanrı'nın kişinin
yapar ve çocukluktaki babasmca içinde bulunduğunu anlatmak
korunma duygusuna sığınır. Ba­ isteğinden ötürü yapacaktır. Bu
ba bilgeliğin, düşüncenin ve gü­ bakış açısından tek Tanrı düşün­
cün simgesidir. Sevgisini ve ko­ cesinin mantıksal sonucu tüm
rumasını sağlayabilmek için de, Tanrı-Bilim'in Tanrı hakkındaki
emir ve yasaklarına itaat gerekli­ bilgilerin yadsmmasıdır. Gene
dir. Freud dini çocuklardaki ta­ de böylesi radikal dinci olmayan
kip edebilme fobisine yakın nev­ görüş ile Tanrı tanımaz sistem
rozlarla karşılaştırmaktadır. arasında fark vardır. Tüm dinsel
Ona göre din, çocukluk nevrozla­ sistemler, hattâ dinci olmayan
rına benzer nedenlerden doğan, gizemciler bile, insanı aşan kut­
kollektif bir nevrozdur. sal âlemin gerçekliğine inanır­
lar. Böylece insanın manevi gü­
Ancak hatâ, Freud'un tek Tanrılı cü, kurtulma, yeniden doğma yo­
dinin diğer görünümünü onun lundaki çabaları anlam kazanır.
gerçek özünü, tümden Tanrı kav­ Tanrı tanımaz sistemde ne insa­
ramını yadsımaya götüren man­ nın dışında ne de onu aşan kutsal
tığını gözardı edişindedir. Ger­ âlem vardır. Sevgi, akıl ve adalet
çekten dindar bir kişinin tek âlemi salt insan kendi evrimiyle
Tanrı düşüncesinin özüne uyma­ birlikte bu güçleri de içinde ger­
sı, Tanrı'ya hiçbir şey için yakar- çekleştirebildiği için bir gerçek­
maması, ondan hiçbir şey isteme­ liktir. Bu açıdan bakılırsa yaşa­
mesi, Tanrı'yı bir çocuğun anası­ mın insanoğlunun ona verdiği
nı ya da babasını sever gibi sev­ anlamın dışında bir anlamı yok­
memesi, Tanrı hakkında hiçbir tur.
şey bilmediğini bilecek derecede
onun sınırsızlığı karşısında bo­ Doğu ile Batının, Tanrı ve Tanrı
yun eğmesidir. Tanrı onun için sevgisi ile ilgili dinsel tutumları
insanlığın gelişmesinin ilk evre­ arasındaki temel farklılıktan söz
lerindeki gibi, insanın uğruna ça­ etmek istiyorum. Bu farklılıklar
lıştığı her şeyin simgesi kutsal mantık kavramlarıyla açıklık
Dünyanın kendisi, sevgi, doğru­ kazanabilirler. Aristo'dan bu ya­
luk ve adalettir. Tanrı tarafından na batı dünyası Aristo Felsefe-
konulmuş olan tüm ilkelere iman si'nin mantık ilkelerini izlemiş­
eder, gerçeği düşünür, sevgiyi lerdir. Bu mantık A.A'dır diyen
adaleti yaşar ve yaşamını ancak özdeşlik yasası; A, A olmayan de­
insanca güçlerini sergilemesi tek ğildir, çelişki yasası; ve A hem A
önemli gerçek ve en son ilginin hem de A olmayan olamaz, ne A.
tek nesnesidir. Ve sonuç olarak ne de A olmayandır. Üçüncü şık-

63
kın olmazlığı yasası temeli üze­ ettiğine ve insan aklı gerçeğ
rinde oturmaktadır. Aristo görü­ lişkileriyle kavradığına g
şünü, aşağıdaki cümlede açıkça Tanrı hakkında olumlu hi
anlatmaktadır. "Bir şeyin aynı önermede bulunamaz. Ved.
şeye, aynı hususta, aynı anda inananlara göre Kadir-i Mu
hem ait olması hem de olmaması ve Alim-i Mutlak olan Tanrı,
olanaksızdır. Dialektik itirazları hilliğin son biçimi olarak ka
karşılamak için başka ne özellik­ edilir. Burada Tao'daki adsı
ler eklersek ekleyelim, durum ğın, Tanrının Musa'ya kendi,
aynıdır. Bu, şu halde, tüm ilkele­ nı adsız ad olarak söylemesi
rin en kesinidir. Aristo mantığı­ ve Meister Eckhart'm mut
nın bu aksiyonu düşünce yapısı­ hiçliğinin aralarında bir bağla
nın öylesine derinlerine işlemiş­ vardır. İnsan asla son gerçeği
tir ki, "Doğal" ve kendiliğinden lemez, bilebileceği sadece y<
açık olduğu kabullenilir. Arfıa di­ luktur. Tanrı'nın ne olmadığ
ğer yanda X, hem Adır, hem A çok iyi bilse bile insan, gene
değildir, önermesi saçma görü­ Tanrı'nın ne olduğunu bilem
nür. Bu nedenle hiçbir şeyin doyuı
madiği insan kafası, her şej
Aristo mantığının karşısında pa­ iyisine ulaşmak için uğraş
radoksal mantık diyebileceğimiz Meister Eckhart'a göre: "Kuts
bir mantık bulunmaktadır. Buna bir inkârın inkârı ve yadsıman
göre X'in kabul ya da reddedilmiş yadsımasıdır. Her yaratık
noktaları olan A ve A olmayan olumsuzluk vardı: Biri diğeri c
birbirlerini dışlamazlar. Para­ duğunu inkâr eder. "Tanrın;
doksal mantık Çin ve Hint dü­ Meister Eckhart için "Mutls
şüncesinde, Heraklitus öğreti­ Hiçlik" haline gelişi çok sonra]
sinde hâkimdir ve dialektik adı bir sonuçtur. Tıpkı Kabala'dal
altında Hegel ve Marks'm felsefe­ son gerçekliğin "En son" bitimsı
si haline gelmiştir. "Bir olan bir­ bir oluşu gibi. Paradoksal mant
dir, bir olmayan gene birdir." Bir ğın öğreticileri, insanın gerçeg
başka formülasyon "O, Odur ve O ancak çelişki ile kavrayabileceği
ni, son gerçekliği; Bir'in kendisi
değildir." O ne budur, ne de şu­
ni akılla kavramanın olanaksi;
dur. Ona bakarız ama onu göre­
olduğunu söylemektedirler. Bu
meyiz, Ona görülmeyen deriz,
kişiyi son amacı akıla aramamas
dinleriz ama sesini alamayız, du­
sonucuna götürür. Akıl bizi sade
yulmayan deriz, tutmak isteriz
ce, kendisinin erişilmek istener.
ama yakalayamayız, Ona yaka­
yanıtı veremeyeceği bilgisine
lanmayan deriz" Lao-Tse, Tao
ulaştırır. Düşünceler dünyası,
Brahmanist felsefenin paradok­
çelişkilere takılır kalır. Dünyayı
sal mantığının birkaç örneği. Pa­
tümüyle kavramanın yolu, dü­
radoksal mantığın Tanrı kavra­ şüncede değil, eylemde birliğin
mı üzerinde dikkate değer etkisi uygulanmasında yatmaktadır.
vardır. Tanrı son gerçeği temsil

64
Böylece paradoksal mantık Tan­ tirmesi doğrultusunda bir çaba­
rı sevgisi, ne kafadaki Tanrı bil­ ya yol açmıştır. Aristocu görüş
gisi ne de kişinin Tanrıyı sevdiği­ ise, dogmaya ve bilime, Katolik
ni düşünmesidir. Tanrı sevgisi kilisesine ve atom enerjisine
Tanrıyla birliği yaşama edimi­ ulaşmıştır.
dir, sonucuna varmaktadır.
Batıda yaygın olan din sistemin­
İkinci olarak paradoksal mantı­ de Tanrı sevgisi Tanrıya, Tanrı­
ğın görüşü bir eliyle dogmayı di­ nın varlığına, onun adaletine ve
ğer eliyle bilimi geliştirmenin ye­ sevgisine inanmakla temelde ay­
rine insanın niteliğini değiştir­ nı anlama gelmektedir. Tanrı
meye önem verilmesine yol açar. sevgisi özünde düşünsel bir olay­
Hint, Çin ve Mistik görüşlerde ki­ dır. Doğu dinlerinde ye Misti-
şinin dinsel görevi doğru düşün­ sizm'de ise, Tanrı sevgisi yoğun
mek değil, doğru hareket etmek bir birolma duygusunu duymak,
ve/veya Bir'le yoğun bir düşünce yaşamın tüm eylemlerinde bu
eyleminde olmaktır. sevgiyle sıkıca kenetlenmektir.
Bu amaca en köklü formülasyonu
Batı felsefesinin genel çizgisine Meister Eckhart getirmiştir.
göre doğru olan bunun zıddıdır. "Eğer bu nedenle Tanrı'ya dönüş-
Son gerçeği doğru düşüncede bul­ türülmüşsem ve o beni kendisiyle
ması beklendiği için, doğru eylem bir kılmışsa şu halde hiçbir ayı­
önemini korumuş fakat, en rım yoktur aramızda, bazı insan­
önemli yer doğru düşünceye ve­ lar Tanrı'yı göreceklerini hayal
rilmiştir. Dinin evriminde bu du­ ediyorlar, öyle ki, sanki Tanrı
rum, dogmaların formülasyonu- orada, onlar da burada duruyor-
na ve bu formülasyonlar üzerine muşcasına Tanrı'yı görüverecek-
bitmez tükenmez tartışmalara lerini, ne var ki gerçek dışıdır bu
ve "İnançsızlara" ve kiliseye kar­ Tanrı ve Ben: Biz biriz. Tanıya­
şı çakanlara karşı bağışlamasız rak Tanrı'yı onu içime alırım.
bir tavıra yol açmıştır. Sonunda Tanrıyı severek içine girerim
dindar tavrın temeli "Tanrıya Onun."
inanmak" olarak öne çıkmıştır.
Elbette bu kişinin doğru yaşama­
sı gerektiği hususunda bir kavra­
mın olmadığı anlamını taşımaz. SON: Din taraftarı olalım ya da
Fakat gene de Tanrı'ya inanan olmayalım. Yeni bir dinin gerek­
kişi -Tanrı'yı yaşamasa da- ken­ liliğine inanıp inanmayalım, dini
dini, Tanrı'yı içinde yaşatıp da reddeden bir tarikatın üyesi ya­
ona inanmayan kişiden üstün tu­ hut Yahudi, Hristiyan veya Müs­
tardı. lüman geleneğini sürdürmek
yanlısı olalım; eğer işin kabuğu
Kısaca paradoksal mantık hoşgö­ yerine, özü ile ilgileniyorsak, söz
rüye ve kişinin kendisini değiş­ lerin yerine yaşama önem veri-

65
yorsak ve kilise, cami, sinagog hiçbir düşüncede bulamadığımız
yerine insanı seçiyorsak, birleş­ ortak bir inanca ulaşabiliriz. Ve
memizin zamanı gelmiştir. Tü­ hiç şüphesiz bu beraberce elele
mümüzün, putlaştırıcı ve onlara veriş, bizi alçak gönüllü kılacak
tapmıcı eğilimlere karşı gelme­ ve de içimizi kardeş, insan sevgi­
miz gerekiyor. Bu girişim ile bel­ si ile dolduracaktır.
ki de, bugüne dek ulaşamadığı­
mız ve Tanrı'yı doğrulayan başka Dilerim öyle olsun.

66
DENEME

MASONUN NIYAZı
Yusuf KÖKDAMAR
Evrenin Ulu Mimarı Yüce Tanrım!
Çalışmalarımızda AKIL,
İnançlarımızda HİKMET,
Davranışlarımızda KUVVET,
Düşüncelerimizde GÜZELLİK,
Rehberimiz olsun.
Cehaletin bataklığından uzak, bilim ve irfanın nurlu yolunda olalım.
Boş inançlardan, bâtıl ve hurafelerden arınmış, taassuptan ve yobaz­
lıktan korunmuş, saf ve temiz bir iman ile doğru yola Hakikatin yolu­
na girelim, Tanrım.

Adalet pusulamız,
Eşitlik baş tacımız,
Kardeşlik amacımız olsun.
Vicdanı hür,
Gönlü hür,
Düşünceleri hür
İnsanlar olalım.

67
On yargılardan, katı saplantılardan ve putlaşmış bağlardan çözüle­
rek, başkalarının düşünce, inanç, yargı ve davranışlarına saygılı ola­
lım.
Bütün insanlar Adem'in çocuklarıdır. Din, dil, ırk ve renk ayırımı gö­
zetmeksizin, gerçek kardeşliğin tesisinde, Yunus misâli, yetmiş iki
millete bir göz ile bakalım, Allah'ım.
Zenginin yoksula, güçlünün zayıfa üstün olmadığı bir toplum olalım.
İnsanlar arasında, kin, nefret ve husumetlerden arınmış dostluklar
kuralım. Kötülük iyiliğe, zorbalık hilmiyete, zulümler merhamete dö­
nüşsün. İnsanların mutluluğu bizim mutluluğumuz, onların üzüntü­
sü bizim üzüntümüz olsun.
Yoksula himmet,
Kimsesize destek,
Muhtaca vermek,
Çaresize yetişmek,
İki damla gözyaşı silmek,
Düsturumuz olsun, Tanrım.
İhmallerimizin, gaflet ve dalâletlerimizin karanlığından sıyrılıp, ak­
lın, idrakin ve zekânın aydınlığı ve uyanıklığı içinde olalım.
"Mal-u mülke tamah edip, deme yoktur ben gibi
Bir muhalif rüzgâr eser, savurur harman gibL "
diyen şairin sözüne uyarak;
İhtiraslarında dengeli,
Hırslarında sınırlı,
İsteklerinde uyarlı olan,
Varlığıyla gururlanmayan,
Makamıyla kibirlenmeyen,
Bilgisiyle övünmeyen,
Ve kimseyi küçümsemeyen
İnsan olalım Tanrım.
Tüm bencilliklerden, nefsanî ve süflî vasıf ve niteliklerden soyunarak,
ulvî vasıf ve niteliklerle donanıp, benliğimizi yüceltelim. Hakikat her­
kesin içinde, herkesin benliğindedir. İlâhi Hakikat'm içimizde parıl­
dayan nuruna ulaşalım ve O'nunla özdeşleşelim Tanrım.
Şairin: "Çeşmi insaf kadar kâmile mizan olmaz,

68
Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz." dediği gibi, ne olduğumuzu, ne
olmadığımızı, eksiğimizi, kusurlarımızı, zaaf ve noksanlarımızı bile­
rek, kendimizi tamamlayalım. Böylece, içimizdeki gerçeğe ulaşarak
"Kendini Bil" özdeyişinin sırrına, hikmetine ve olgunluğuna ulaşalım.
Yüce Tanrım!
İnsanı sevmek, seni sevmektir,
İnsana hizmet, sana hizmettir,
İnsana sarılmak, sana sarılmaktır,
İnsanı kucaklamak, seni kucaklamaktır,
Varlıkla bütünleşmek, seninle bütünleşmektir,
Sevelim, kucaklaşalım, bütünleşelim Tanrım.
însan, kendi kendisinin dostu, ancak kendisinin en yakın düşmanıdır
da.
"Dünyada dostum kalmadı sandım, terkettim kendimi
Döndüm bir de baktım ki, düşmanım kalmamış." diyen şaire bakarak;
nefsimize hâkim olma mücadelesinde, düşman olan kendimizi silip,
dost olan kendimizle dost kalmak ne güzel şey, Tanrım.
Tanrı ve insan sevgisiyle dolsun yüreklerimiz. Tükenmesin o sevgi
sonsuz bir hazine gibi, çoğalsın, sarsın çevremizi, kaplasın her yanımı­
zı. Böylece insanlar arasında öyle bir birlik kuralım ki; arınmış gönül­
lerin sevgi tüten, çiçek kokan birliği olsun. Orada yüzler güller gibi
gülsün, gözler sevgiyle baksın ve gönüllerdeki sevgi dile dökülüp söz
olsun, petekten sızan bal misâli.
Tanrım! Sorumluluk ve görevlerimizin idraki ve bilinci içerisinde bü­
tün bu istemlerimizin, gayret ve çabalarımızla tahakkuk ettirilmesin­
de, sevgi ve barış ve mutluluk yuvası olacak bir dünya yaratılmasında,
yardımını esirgeme bizlerden, sevgini, şefkatini ve merhametini eksik
etme üstümüzden. DİLERİZ ÖYLE OLSUN YÜCE TANRIM!

69
E Ş İ T L İ K <*>

( M ü s a v a t )

K o p a r a l Ç E R M A N

Eşitlik denilince, hemen akla, es­ masının elbette doğru olacağı an­
ki kölelik devirleri, insan pazar­ cak, zencilerin bu eşitlik kavra­
ları ve A.B. Devletlerinde 1850- mının dışında tutulması gerekti­
1861 yılları arasında cereyan ği şeklinde olmuştur. Bugün bu
eden olaylar gelir. Bu Qİaylar, bi­ konularda eriştiğimiz noktadan,
lindiği gibi, köleliğin kaldırılma­ tarihteki eşitlikle ilgili konulara
sı ve insanlar arası eşitliğin ku­ ne kadar göz atarsak, eşitlik ilke­
rulması ile ilgili idi. O devirde, sini o denli temelinden kavraya­
köleliğe karşı olanların yazıp, biliriz. Eşitlik öyle bir çırpıda
söyledikleri; devletin kuruluş te­ özetleniverecek veya kolayca ta­
m e l i n i n eşitliğe dayalı olduğu, rif ediliverecek konulardan, de­
b a ğ ı m s ı z l ı k deklârasyonunda da ğildir. Aslına bakarsanız eşitlik,
a ç ı k ç a belirtildiği gibi "Bütün in­ geçmişte olduğu kadar, bugün de
s a n l a r ı n e ş i t olarak doğduğu", o tam olarak erişilememiş bir olgu,
h a l d e k ö l e l i ğ i n bir an evvel kaldı­ insanlığın peşinde koştuğu bir
r ı l m a s ı v e zencilerin de vatan­ hasret, bir özlemdir. Böylece ma­
daşlık haklarından eşit olarak sonluğun da ümit ve özlemi ol­
y a r a r l a n m a s ı gerektiği yolunda maktadır. Giderek gelişen dün­
olmuştur. Buna karşılık, kölelik yamızda, eşitlik gibi konuları, şu­
taraftarlarının da söyleyip sa­ dur diye kestirip atmak yerine,
vundukları h e p o günlere kadar bu olguyu zihnimizde yaşatmak,
b a b a l a r ı n ı n , atalarının da köle besleyip geliştirmek, pratik ha­
kullandıkları, herkesin eşit ol- yatımızdaki deneyim ve davra-

<*> Bu yazı, H.L. Haywood'un "THE G R E A T T E A C H I N G S O F MASONARY" isimli


kitabının ilgili bölümlerinden derlenmiştir. Tam bir tercüme değildir. Fikir akışı
aynıdır; yazar tarafından bazı çıkarma ve ilâveler yapılmıştır.
"SIX G R E A T IDEAS" Mortimer J. A D L E R ile "ENCYCLOPAEDIA O F BRITAN-
N I C A ' d a n da istifade edilmiştir.

70
nışlarımıza aktararak, bu idea­ Ama, masonluğun halk kitleleri
lin peşinde koşmak, daha anlam­ üzerinde, kendi haklarına sahip
lı ve doğru bir yol olsa gerektir. çıkma yönünde, etkin ve uyarıcı
Aslında, insanlığın, A.B.Devlet­ tesirlerini de inkâr etmek müm­
lerinin, hatta masonluğun tari­ kün değildir. Günümüze kadar
hine bakarak bu konuda berrak olan gelişmelere de bakarak,
bir düşünce odağına ulaşmak da Fransa'da hürriyet ve demokra­
zordur. Tarihteki biraderlerimiz sinin eşitliğe bakış açısından, da­
arasında da özel anlamlar dışın­ ha o tarihlerde geniş ve çok yönlü
da eşitlik yoktu. Şüphesiz maso- içeriğiyle kavrandığı söylenebi­
nik kuruluşlar da içinde yaşadık­ lir. Konumuz olan ve o tarihten
ları düzenin bir parçasıdırlar. Bu sonra tekrarlanmaya başlanan
yüzden katı sosyal kurallar, ma­ HÜRRİYET-MÜSAVAT-UHUV-
sonluğa da yansımış oluyordu. VET sloganı ne var ki, canlılığın­
Özetle denilebilir ki: "1717 yılı dan hiçbir şey yitirmeden, bütün
öncesine kadar masonlukta da parlaklığıyla bugün de karşımız­
eşitlik konusunda bir düşünce ve da durmaktadır.
eylem varlığına rastlamamakta- Masonluğun tarihinde, eşitlik
yız. Eşitlik doktrininin ancak bu konusunda büyük rol oynayan di­
tarihten sonra, sosyal bünyede ğer ülke A.B.Devletleridir. Tartı­
yayılması ile bu konu bazı ülkele­ şılabilir olsa da deklarasyona
rin masonik öğretilerinde ve bazı "bütün insanlar eşit doğar" cüm­
istisnalarla yer alabilmiştir. lesini doğrudan doğruya mason­
Lâtin ülkeleri masonluğunda ların yazdığını söyleyebiliriz.
belli sebeplerden bu konu hiç ele Kuruluş devrinde A.B.Devletleri
alınmamıştır. Demokrasinin be­ masonları büyük işler başardı­
şiği denilen İngiltere'de bile eşit­ lar. Zencilerin ve insan hakları­
lik konusunun ileri bir içerikte nın savunmasında ön saflarda
ele alındığı söylenemez. Meselâ, mücadele ettiler; öyle ki, artık
kral VII. EDWARD büyük üstad bütün dünyada, tüm insanlığın
koltuğuna oturduğunda, özenle zihninde, masonluk ve eşitlik, eş
belirtmek gereğini duyduğu ilk anlamlı iki kelime olarak yer et­
şey; İngiliz masonluğunun, diğer miş bulunuyor.
ülkelerde olduğu gibi, İngiliz mo­ Sözlerim belki biraz yadırgana­
narşi sistemine karşı bir tehlike caktır ama, aslına bakarsanız
oluşturmadığı yolunda idi. Rusya'da insanlar arası eşitliği
Eşitlik doktrini yönündeki fikrî gerçekleştirmek ve hayata yay­
ve fiilî gelişmeler, ancak mak için çalıştı. Sovyetizm, alda-
1717'den sonra ve ancak Fran­ tılmadığımız müddetçe, tabiatı
sa'da ve daha sonra Amerika'da ve gayesi yönünden, eşitlik bakış
olabilmiştir. Fransız ihtilâlinde açısından göze müspet gözükebi­
masonluğun direk rolü olup ol­ lir. Tüm sosyal sınıfları eşitle­
madığı konusu bir sırdır. Herhal­ mek, insanlar arası farkı yoket-
de hep sır olarak kalacaktır. mek, o kadar ki; bilenle bilmeye-

71
ni bile eşitlemek, sanırım sovyet karanlıklarına gömülü öteki uç­
rejiminin gayesi olmuştur. Böyle taki halkalarından geliyordur.
bir programla eşitlik gerçekten Bilemiyoruz. Bunu, tabiatın,
uygulanabilir mi? İşte son yılla­ şimdilik bizim anlayamadığımız
rın içinde yaşadığımız olayları bu bir kararı olarak algılayalım.
konuya bol ışık tutuyor. Rus­ Gerçek şu ki; hiçbir yerde, hiçbir
ya'nın geçirdiği tecrübeden, ger­ insan, doğuştan getirdiği haslet­
çekten değerli dersler çıkarılabi­ ler yönünden birbirinin eşiti ola­
liyor. maz.
Şimdi, masonik açıdan eşitlik de­ İnsanlar, bütün hayatlarına yan­
yince ne anlıyoruz? samrım eksik sıyan, sahibi bulundukları doğal
de olsa konuya bu yönde yaklaş­ fırsatlar açısından da eşit değil­
maya çalışmanın büyük faydası dirler. Aynı doğa şartlarını pay­
vardır; çünkü masonluğun üzeri­ laşan dar bir çevrede olmasa bile,
ne oturduğu temel taşlardan biri­ ülkeler, kıt'alar çapında düşünü­
sidir eşitlik. Şimdi, eşitlik der­ lürse şanslar çok farklıdır.
ken, herhalde, yaratılışımızdan Meselâ, Avusturalya'da yaşayan
hasletlerimizin, fıtrî zenginlikle­ bir köylüyü, tahsil imkânları,
rimizin, tabiaten sahibi bulun­ zengin olabilme fırsatları veya
duğumuz fonksiyonel güçlerimi­ yaşam kolaylıkları açısından,
zin eşitliğinden bahsediyor, ola­ Amerikalı vasat bir insanla eş
mayız. Çünkü yaratılıştan bü­ tutmak mümkün değildir. Hiç
yük insan vardır, küçük insan değilse fırsat eşitliği olabilmeli­
vardır ve hepimiz de biliyoruz ki; dir ama, ne yazık ki gerçekte bu
büyük insan büyük doğar, küçük da yoktur. Yeryüzünün farklı
insan da ne kadar gayret ederse coğrafyası, farklı iklimi, değişik
etsin büyük olana hiçbir zaman bölgelerdeki değişik iş
erişemez. Bu, neden böyledir bi­ imkânları, değişik kültürler, in­
lemeyiz. Tanrısal bir sırdır. San­ sanları farklı yaşam koşullarına
ki evrenin yapısında, oluşumun­ mahkûm kılar.
da, temelinde mevcut olan bir sır. İnsanlar fıtrî kabiliyetleri yö­
Bunu özellikle kendi yakın tari­ nünden de eşit değildirler. Bunu
himizi okurken daha Çok hisse­ gündelik hayatımızda, her gün
der insan. Milletlerin hayatında­ apaçık görürüz. Teorisyenler
ki zor günler, büyükle küçük arasında moda bir deyiş vardır:
adam farkını daha belirgin hat­ "Eğer bütün insanlar aynı tahsil
larla ortaya çıkarıyor. Atatürk, ve eğitimi görme imkânını bula-
doğuştan büyüktür. O ve onun gi­ bilse, aynı gelişme ortamını bula-
bi büyük doğan bir avuç insan, bilse, aynı şartlar, aynı kanunlar
dış düşmandan çok içteki küçük altında yaşayıp anormal sınırla­
insanlarla uğraştılar. İnsanlar malarla karşılaşmamış olsa idi,
arası böyle bir doğal eşitsizlik, hepsi de aynı değer ortalamasın­
belki varlıkları ecdatlarına bağ­ da buluşurlardı." Ben bu fikre
layan hayat zincirinin, tarihin inanamıyorum, doğru olamaz.

72
Oyle olsaydı aynı sera'da aynı lirler ve bir sosyal sınıf ortaya çı­
şartlar altında yetişen güller de, kar. Lâkin hiç şüphe yok, pek çok
yapma çiçekler kadar birbirine insan da böyle bir kulübe üye ol­
benzerdi. Şu ülkenin bütün ço­ mak istemeyecektir. Zira her top­
cuklarını toplasak, bütün şartla­ lumda tabiatı icabı edebiyatla il­
rı eşitleyip hepsini bir okula koy­ gilenmek istemeyen pek çok in­
sak ve onlara matematik, mantık san vardır.
ve sanat öğretmeye kalksak; bi­ Şimdi, buraya kadar söylenen­
raz okulla ve öğretmenlikle ilgisi lerden, altı çizilecek üç büyük
olanlar da bilirler ki, hiçbir şey gerçek ortaya çıkmaktadır: Bi­
öğrenciler arası kabiliyet farkı rincisi; üyeliği süper üstünlük­
kadar büyük ve şaşırtıcı olamaz. lere dayanmayan ama, sadece
Sonunda göreceğimiz şey şudur fertlerin ilgisine, bilgisine ve ka­
ki; bir öğrenci ne kadar gayretle biliyetine dayanan, kliklerin,
çalışıp, uğraşıp didinse de bir ko­ klüplerin ve sınıfların toplum
nunun ruhunu kavrayamazken, içerisinde ne' kadar çok bulunabi­
bir diğeri hiç çalışmasa da sanki leceği gerçeğidir. Dünyada insan
onu doğuştan bilebilir. nesli yaşadıkça bu çeşitlilik de
Sosyal eşitlik diye bir şey de yok­ devam edip gidecektir herhalde.
tur. Sosyal eşitlik terimi ile biz ol­ İkincisi; farklı ırk ve kökenden
sa olsa sosyal standartlardan gelen insanların, farklı coğrafî
bahsediyor olabiliriz. Çünkü sos­ bölgeler ve iklimlerde gelişen,
yal sınıflar vardır ve her zaman farklı kültür oluşumlarının bu­
olacaktır. Çünkü sosyal istekler lunduğu dünyamızda, insan nes­
ve ihtiyaçlar ve sosyal içgüdüler, li yaşadıkça bu farklı grupları or­
insanlar arasında çok büyük tadan kaldırmanın hiçbir zaman
farklılıklar gösterirler. Fakat; ne mümkün olamayacağı gerçeği­
zaman ki, (kelimenin en geniş dir. Üçüncüsü de; bütün insan­
anlamı ile) bir sosyal sımf, yapısı­ ları aynı sosyal derece ve seviye­
nı kasta veya aristokratik önceli­ de toplayabilmenin, imkânsız ol­
ğe ya da buna benzer doğuştan duğu gerçeğidir. Bu açıdan ba­
edinme birtakım imtiyazlara da­ kınca; bu gerçekleri gözardı eden
yamaya kalkışırsa, işte o zaman komünist devlet fikrinin ve bu
felâket başlar. Ama bu durumda fikri savunan OWEN, FOURIER
olmayan pek çok sosyal sınıflar ve St. SIMON gibi düşünürlerin
vardır elbet. Meselâ birkaç kişi­ nasıl imkânsızı mümkün kılma­
nin bir araya gelip kurduğu bir şi­ ya çalıştıkları daha iyi anlaşıla­
ir kulübünü düşünelim. Üyelik caktır.
şartı da edebî yönden müspet et­ Nedir o halde eşitsizlik? Geçmiş­
kinliğe dayalı olsun; yani ancak ten ve şu anda içinde yaşadığımız
şiir ve roman vs. yazanlar buraya dünyadaki görebildiğimiz ger­
üye olabilsinler. Böyle bir kulüp­ çeklerden yola çıkarak, sanıyo­
te, şiir ve edebiyatın iç açıcı zev­ rum şöyle bir genelleme yapabili­
kini paylaşan insanlar yer alabi­ riz: Her insan, engellenme-

73
den, yaratılışının gerektirdi­ tablolar yapıp, üstelik şiirler de
ği normal fonksiyonları ifa söyleyebilsin. Bu kadar çok yönlü
hakkı kadar, bu hakkı diğer kabiliyete sahip olmayı içimiz­
insanlarla paylaşmada da den pek az kişi isteyebilir ve edi­
eşit hakka sahip olmalıdır. nebilir. Yalnız, eğer bize de yollar
Şimdi; Sir ISAAC NEWTON bü­ açık, bu gücümüzü kullanma
tün tarihçilerin de birleştiği gibi, hakkı Mehmet Ustaya olduğu ka­
dünyada gelmiş geçmiş en büyük dar bize de hak'sa işte o zaman
dâhi, büyük bir aydındır. Benim Mehmet Ustanın akıllı, uyanık
zekâm ve bilgim hiç şüphesiz ve kabiliyetli bir çırağı ile eşit ol­
onunki ile biran bile mukayese duğunu görmekte güçlük çekme­
edilemez. Ama ben buna bak­ yiz.
maksızın, kendi zekâ ve bilgimi, Diğer taraftan, hepimiz sosyal
onun zevkle kullandığı gibi, varlıklarız; dostlukların değerini
onunla eşit olarak kullanmak is­ biliyoruz. Bazı kimseler bu konu­
terim. Eğer NEWTON yaşasay­ da da büyük dehâ gösterirler ve
dı, onun adının imtiyazı ve üs­ her meslekten, her yaştan her sı­
tünlüğü yüzünden, benim bu nıftan insanlarla dostluk kurabi­
hakkımı kullanmam engellenip, lirler. Burada vurgulamak iste­
benim yok farzedilmem gerek- diğim şey, mevkii ve şöhrete ba­
seydi, bu büyük bir haksızlık kılmaksızın dostlukların da he­
olurdu. Bunu NEWTON yapsay­ pimize eşit olarak açık bir yol ol­
dı, onun bu davranışı olduğu ka­ ması gereğidir. Ne var bunda?
dar, benim bunu kabul etmem de demeyin, bugün dünyada öyle ül­
aslında tabiata karşı işlenmiş bir keler var ki, hele geçmişte vardı
suç olacaktı. Aklı ve zekâyı kul­ ki; oralarda sosyal toplum öyle
lanma hakkı, bütün insanlar için katı sınıflanmış, aristokrasi ve
ve dünyanın her yerinde, insan­ âdetler öyle akıl dışı bir hal al­
lar arası farklılıklar ne kadar de­ mıştı ki, oralarda herkesin her­
rin olursa olsun, eşit bir hak ol­ kesle dostluk kurması hiçbir za­
malıdır. Bu hak nerede gölgele­ man mümkün olamazdı.
nir, nerede bir sınıf veya grup İnsan eşitliğinin en çok zedelen­
menfaatine kontrol altına alınır­ diği bir saha da dini inançlar sa­
sa ki, bu her zaman şurada bura­ hasıdır. Bu konuda tarihe baka­
da olmaktadır, işte orada; toplum rak alabildiğine misâller bulabi­
acı çeker, fertler acı çeker ve ceza­ liriz. İnanç dünyasının tarihi;
yı gerektiren bir yanlış yapılmış, gasp, zulüm ve dini aristokrasi­
bir suç işlenmiş olur. nin getirdiği haksızlıklarla dolu­
Aynı fikir, pratik kabiliyetler için dur. Zihnimiz bu gibi hikâyelerle
de geçerlidir. Tutalım ki, Bay öylesine karışır ki, bu düşüncele­
Mehmet en iyisinden çok kabili­ ri aralayıp dinlerin gerçek özünü
yetli, dâhi bir usta olsun. Duvar yakalamakta güçlük çekeriz.
kağıtları kaplasın, ağaç oymalar Meselâ Mısır halkı, tarihinin çok
yapsın, üstelik nefis yağlı boya büyük bir peryodunda, din adam-

74
lan hiyerarşisinin ayakları altın­ içerisinde ibadete zorlanmış ol­
da ezilmiş küçülmüş, böylece de maktadır.
insanlar ya içten gelen dini duy­ Bütün bunlar gösteriyor ki, eşit­
gularını tamamen yitirmiş ya da lik insanların bu acımasız şiddet
bu duyguları, belli bir zümrenin dünyasında sadece rüyasını gö­
menfaat ve avantajları için kulla­ recekleri ütopik bir teori değildir.
nılmıştır. BUDDHA, halkın göz­ Eşitlik, günlük sosyal yaşantımı­
lerinin önündeki perdeyi kaldı­ zın her safhasında, sosyal denge­
rıp, insanlara; her bireysel ru­ yi sağlayan ve olmadığı zaman
hun, evrenin tasviri imkânsız mutluluğumuzun büyük yaralar
ebedî realitesinin bir cüz'ü oldu­ alacağı tabii, doğal bir ihtiyaçtır.
ğunu gösterdikten az sonra Eğer iyi anlaşılırsa eştlik de ay­
Brahmanlar, kastları ve zülüm nen; beslenme, giyinme ve sığın­
âletleri ile hemen geri gelmiş ve ma kadar gerekli bir ihtiyaçtır.
halkı, kendi içinden gelen, tabii Kim bu doğal hürriyet eşitliğini
dinsel meylini duyamaz ve kulla­ bozarsa veya onu zedelerse, in­
namaz hale getirmişlerdir. İsa, sanlık suçu işlemiş olur. Çünkü
"Her insanm içindeki tanrıyı, ona tabiatın bu konudaki doğal den­
göstermek, insanlara tanrının gesini bozmak, daha sonraları or­
oğlu olduklarını bu sebeple de taya çıkacak trajik sonuçlara ne­
kardeş olduklarını anlatmak için den olur. Bu yüzdendir ki, eşitlik
ortaya atılmış, arkadan cehalet konusu sadece bilge kişilerin üze­
ortamında mayalanan papazlar rinde fikir jimnastiği yapacakla­
çıkagelmişler; fırsatları kendi rı bir konudan da öte, hepimizin
leylilerinde kullanıp krallara bi­ ve tüm insanlığın zaman ayırma­
le önlerinde diz çöktürmüşler ve sı ve üzerinde düşünmesi gere­
hristiyan insanının ruh hürriyeti ken bir konudur. Şimdi, şöyle bir
için ancak LUTHER'in gelmesi soru akla gelebilir; evet eşitlik bir
gerekmiştir. İslâmiyette de, sah­ haktır, ama onu bilen için. Ha­
te dinci, yobaz hacı hoca takımı­ yattaki realiteye bakarsak, bü­
nın, temiz dinsel inançları nasıl yük kitlelerin bunu bilemeyecek­
sömürdüğünü görmek için, Os­ leri, bunun için bu haktan yarar­
manlı tarihine ve etrafımıza şöy­ lanamayacakları da bir gerçek
le bir bakmak bile yeter. Velha­ değil midir? Doğrudur. O zaman
sıl, bugün artık sokaktaki yaşlı bu söylediklerimize şunu da ilâve
sıradan adam, içine yerleşmiş ta­ etmemiz gerekiyor. Eşitlik bir
bii dinsel insiyaklarının gerek­ hak olduğu kadar, aynı zamanda
tirdiği ruhtan uzaklaşarak, bir vazifedir. Bilenin, bilmeyene
Buddha'sınm, Hz. İsa'sının ve öğreteceği, onun bu hakkını ko­
Hz. Muhammed'inin öğretileri­ ruyacağı bir vazife. Buraya ka­
nin özünü ve bu özü teşkil eden, dar eşitliğin her insanın tabii
hepsinde ortakeşitlik ilkesinin hakkı olduğu konusunda berrak
ne demek olduğunu anlayama­ bir fikir edinebilmişsek, o zaman
dan, dar bir dinî fikir çerçevesi bir vatandaş olarak, bir Mason

75
olarak, herkesin eşit oranda hak­ nin bu konuda epey yol almış ol­
kını aldığından da emin olmamız duklarını söyleyebiliriz. Ama,
icabeder. Bu konuda herkesin dünyanın büyük bir kısmında
tam olarak hakkını almış olduğu­ eşitlik ilkesinin ileri anlamda, bi­
nu görmek, sanıyorum Masonlu­ linen ve uygulanan bir şey olma­
ğun da özenle takip ettiği bir gö­ dığı da gerçektir. Eğer bu böyle
revimizdir. ise ve eşitlik mükemmelen uygu­
lanan bir şey değilse; o zaman da
Biraz da kanun önünde eşitlikten bizim üzerinde çabalayacağımız
söz etmek istiyorum. Bir zaman­ bir konu olarak karşımıza çık­
lar İngiltere'de bile sadece zen­ maktadır. Eşitliğin gerçekleşti­
ginlere kanun teminatımn işledi­ rilmesi zor bir şey olduğunu, kit­
ği veya din adamlarının kendi lelerin bunu anlamadığını ileri
mahkemelerinde din adamlarını sürmek faydasız ve anlamsızdır.
yargıladıkları devirler olmuştur.
Fakirler bir haklı neden bile ol­ Kanun önündeki eşitliği, bizce
madan tutuklanmış, sorgulan­ mantıklı kılan esas ne ise, işte o
madan mahkûm edilmiş ve şahit­ esas bütün hakların eşitliğinde
siz asılmışlardır. Bütün bu hak­ de mevcuttur. O halde, bir Mason
sızlıklar, bir kont'un, bir ba- olarak bize düşen görev, bunu ön­
ron'un, Bishop'un ya da kralın ce kendimizde, ailemizde, toplu­
kaprisi yüzünden olabilmişti. Bu mumuzda ve ülkemizde, sonra da
durum yavaş yavaş değişti ve ge­ tüm dünya insanlığı için gerçek­
lişerek, kanun önünde eşitliğe leştirmeye çalışmaktır. Çünkü
ulaşılabildi. Bu gelişmeyi kabaca eşitlik, Masonluğun temel inan­
sıralarsak; 1200 Magna Charta, cıdır. Kardeşliğimiz, bize bunu
1628 Petition of Rights (hak hiç unutturmamaya çalışıyor.
istekleri), 1679 Habeas Corpus Localarımızda, bir hizada ve eşit
ve nihayet Amerika'nın koloni olarak toplanıp dağılıyoruz. Ara­
günlerinde, temel eşitlik esası- mıza yeni katılan kardeşlerimiz,
nı içeren, bağımsızlık dünya nimetlerini terkederek lo­
deklârasyonunun ilânından son­ camıza geliyor ve aramızda eşitli­
ra, kanun önünde eşitlik ilkesi ği buluyor. Ritüellerimiz, çırak
yeniden ele alınarak geliştirildi. kardeşlerimize bunu telkin edi­
Kanun önünde eşitlik ilkesi bu­ yor. Hepimiz aynı aidatı ödüyor,
gün de İngiltere'de bile tam ola­ hamtaşı aynı âletlerle yontuyo­
rak gerçekleştirilebilmiş bir olgu ruz. Aynı semboller içimize ışık
değildir. Bu durum İngiltere'de serpiyor. Üstad olunca görev eşit­
olduğu kadar, bütün dünyada da liğine de sahip oluyoruz.
böyledir. Bu konuda hepimiz çok Evet, dünya, eşitliğin gerçekleş­
misâller görmüş ve üzerinde dü­ mesi yönünde hızla yürüyor. Biz­
şünmüşüzdür. Herşeye rağmen, ler de, bir hizada ve eşit olarak
bugün dünyada A.B.D., İngilte­ elele bu hedefe doğru hızla koş­
re, Fransa ve daha birkaç ülke­ malıyız.

76
MASONİK FİLÂTELİ

MASONIK FILÂTELI
BREZILYADAN INGILTERE'YE
FRANSA'DAN AMERIKA'YA
BIR FILÂTELIK GEZINTI
ismail İSMEN
BREZİLYA
Brezilya'da ilk Büyük Masonik Localar 1927'de kurulmuştur. Bunla­
rın adları şöyledir:
Grande Loja Maçonica de Minas Gerais
Grande Loja Maçonica do Para
Grande Loja Maçonica da Paraiba
Bu büyük localarda konuşma dili Portekizce'dir. Skoç Riti kabul edil­
miştir. Türkiye ile karşılıklı olarak birbirlerini tanımaktadır.
Brezilya 1977'de, bu ülkede Masonluğun kuruluşunun 50. yıldönü­
münde, Brezilya haritasının üzerinde gönye, pergel ve G harfini göste­
ren bir pul çıkarmıştır.
ST. KITTS
St. Kitts'de Masonik Locanın kuruluşunun 150. yıldönümü nedeniyle
çıkarılan pul bir Ustad-ı Muhteremi regalyası ile göstermektedir.

77
CEBELİTARIK
İngiltere Krallık kolonisi olan
Cebelitarık İngilizce adı olan
Gibraltar'ın baş harfi olan "G" yi
gösteren bir pulu postada kul­
lanmıştır.
İSRAİL
İsrail, Masonlukta bir sembol
olan narları bir pulunda göster­
miştir.
TEXAS
Texas, "Altın Yıldız Anneleri"ne
saygı için altın sarısı renkte, beş
uçlu bir yıldızı palmiye dalı ile
f
birlikte 1968 de pulun konusu
yapmıştır. Bu pulun ayrıca bir
Masonik anlamı vardır.
Texas'ta Masonluk 1835'te baş­
lamıştır, kurucularının hemen
hepsi Mason olup, Meksika'ya
karşı savaşmışlar ve ertesi yıl
Texas Cumhuriyeti ortaya çık­
«vwfat JJMMKKJM, tUMM»* f*A*Ct
mıştır.
İ844'te Texas Büyük Locasının
bir görevlisi Texas bayrağındaki
Tek Yıldızın (Lone Star) Masonik amblemler arasından seçilmiş oldu­
ğunu ve Texas'm sembolik olarak bir Masonik ülke olduğunu ifade et­
miştir.
HONDURAS
Orta Amerika ve Amerikalararası Masonik Konfederasyonlar üyesi
olan Honduras Büyük Locası, İngiltere Büyük Locasının 1723'te kabul
ettiği konstitüsyon ve landmarklara göre çalışmaktadır.
1922'de kurulmuş olan Honduras Büyük Locası 1972'de 50. yıldönü­
münde iki pul kullanmıştır. "1969'da Ay'a Yolculuk" konulu ve içinde
Masonların da bulunduğu Ay roket ve kapsülünü gösteren pullar üze­
rine sürşarjla fîlâteliye güzel bir örnek vermiştir.
BELÇİKA
Belçika Posta İdaresi'nin "Grand Orient de Belgique" (Belçika Büyük
Doğusu) için çıkardığı pulun üzerinde ham taş, gönye, pergel, çekiç üç-

78
gen, daire ve işaret görülmektedir.
Bugün Belçika'da "Grand Lodge de Belgique (Régulier)" çalışmakta­
dır.
DOMİNİK CUMHURİYETİ
Dominik Posta İdaresi ülkedeki Masonluğun 125. yıldönümü dolayı­
sıyla bir pul çıkarmıştır.
Üzerinde J ve B sütunları, herşeyi gören göz, gönye, pergel, ip, arı ko­
vanı ve bayrak görülmektedir.
İSVİÇRE
İsviçre Ppsta İdaresi, Bern şehrinin 750. yıldönümünde (1191-1941)
bir pul hazırladı ve kullandı. Pulun konusu şöyle: Bern'in ayılı bayrağı
yanında bir şövalye, ayrıca bunun ilersinde bina inşa etmek üzere taş
yontan operatif duvar ustaları-Masonlar.
LÜKSEMBURG
Dört Locası ve 200 kadar üyesi olan Lüksemburg Büyük Locası, kuru­
luşunun 175. yıldönümünde (1803-1978) ülkenin bir silueti üzerinde
taştan bir cilalı küb remzederek Masonik bir olayı dünyaya tanıtmış­
tır.
ALMANYA
Mayıs 1968'de Almanya'da bir pul sergisi düzenlenmişti. Aynı yıl Al-
manya'daki "Zum Markischen Hammer" Locasının 100. yıldönümü
idi. Bu münasebetle yapılan törenler meyanında, özel bir posta dam­
gası olayı kutlamaktadır. Ayrıca bir pul üzerinde bir Mason olan Bü­
yük Frederik'in de katıldığı bir konserin resmi görülmektedir.
HÜRRİYET ABİDESİ
Bilindiği gibi bir mühendis olan Gustave Eiffel, Paris'in sembolü olan
Eiffel Kulesini inşa etmezden önce arkadaşı Bartholdi büyük bir işe gi­
rişmişti. Sağ elinde meşale, sol elinde kitap tutan Hürriyet sembolü
kadın heykeli, Fransız halkının Amerika Birleşik Devletlerine bir ar­
mağanı olarak sunulacaktı.
Bartholdi eserin önce atölyesinde küçük bir adam boyu yüksekliğinde­
ki modelini hazırladı. Büyük maket sonradan Paris'teki Grenelle Köp­
rüsünün ortasına konuldu.
Çelik yapısı Eiffel tarafından inşa edilmiş olan heykelin içi boş olup,
döğme bakır kajplama parçaları ve taşıyıcı sistemi iki yüzden sandık
içinde "Isère" gemisiyle Atlantik'in Doğu kıyısından Batı kıyısına
1885 yılının Mayıs ayında gönderildi. Kırk beş metre yüksekliğindeki
hemen hemen aynı yükseklikteki kaidesini Amerikan halkı inşa etti­
recekti.

79
Joseph Pulitzer adındaki gazetecinin "The World" (Dünya) gazetesin­
de açtığı kampanya sayesinde bunun için gereken para toplandı ve
1
Bartholdi'nin "Dünyayı Aydınlatan Hürriyet ' heykeli New York lima­
nının Bedloe Adasına dikildi.
Bu olaydan 100 yıl kadar sonra, Atlantik uçuşunun onuncu yılında Pa­
ris-New York-Paris seferini yapan Air France'm Concorde uçağı özel
mühürlü 58 mektubu da beraber taşıdı. Bunların üzerinde Hüriyet
Heykelinin resmi bulunuyordu.
Hürriyet Heykelinin heykeltraşı Frederic Auguste Bartholdi (1834-
1904), bir Masondu. Fransa'da Colmar'da doğan Bartholdi, önce Gene­
ral Rapp'ın heykelini yaptı. 1870'te Paris'in savunmasına katıldı. En
büyük eserleri arasında bir Mason olan Lafayette'in heykeli, Belfort
Aslanı (1886) ve "Dünyayı Aydınlatan Hürriyet" sayılabilir.
Bartholdi 14 Ekim 1875'te, Alşace Lorraine Locasında tekris oldu ve
aynı locada 9 Aralık 1880'de Üstat oldu.

İNGİLTERE-İSKOÇYA
Ünlü İngiliz şairlerinden biri de kuşkusuz Robert Burns (1759-
1796)'tür. Çeşitli Masonik şiirleri arasında "The Master Apron" (Üsta­
dın Önlüğü) sayılabilir. 25 Ocak 1759'da îskoçya'nm Ayrshire'deki Al-
loway kasabasında doğan Burns, 1781'de 22 yaşında iken Tarbör-
ton'da St. Mary Locası'nda tekris oldu.
Bugün, Robert Burns'ün orijinal locası Burns St. Mary Lodge No.505
adı altında çalışmaktadır.

CHURCHCHILL
İngiliz siyaset adamı Wiston L. Churchill (1874-1965), Birinci Dünya
Savaşı'nda Havacılık Bakanı, daha sonra Maliye Bakanı 1929-
1932'de Edinburgh Üniversitesi Rektörlük görevini yaptı.

Churchill 1939'da Amirallik birinci lordu oldu. İkinci Dünya Sava­


şı'nda İngiltere'nin başbakanı oldu.

Churchill'in çeşitli eserleri arasında Afrika Yolculuğu, Dünya Krizi,


İngilizce Konuşan Halkın Tarihi, Savaş Anıları sayılabilir.

Churchill 1953'te Nobel edebiyat ödülünü aldı.

Churchill'in çok genç yaşta Mason oldu, Londra'da Studholme Lodge


No.l591'de tekris oldu ve 25 Mart 1902'de Rosemary Lodge No.2895'te
Üstatlığa yükseldi.

80
81
82
83
84
O L A Y L A R I N İÇİNDEN

HUMANıTAS LOCASıNıN
ISRAIL GEZISI
Derleyen: M. Fuat AKEV

Humanitas Locası. 5-10 Kasım 1993 tarihleri arasında, İsrail'de Türkçe çalışan NUR
ve Fransızca çalışan LUMIERE Localarını ziyaret etmek maksadı ile bir seyahat
tertiplemiştir.

Uzun zamandan beri hazırlıkları süren bu geziye, Humanitas Locasından, Üst. Muh.
Mehmet Akif Akev, Türkiye Büyük Locası I. Nazın Sahir Talat Akev, Mehmet Fuat
Akev, îzak Eskenazi ve Kültür Locasından, Yılmaz Uslu Kardeşler iştirak etmiştir.
Yomtov Garti ve Sami Aji KK'ler bu gruba, Tel Aviv'de katılmıştır.

Heyetimiz, uçaktan inişinde, Nur Locası Üst. Muh.'i Sami Barüh tarafından
karşılanmış ve özel otobüsle oteline götürülmüştür. İsrail'de yapılacak üç günlük gezi
programı önceden tespit edilmişti. Program mucibince, ilk gün İsrail'in kuzeyi, ikinci
gün güneyi ve üçüncü gün Kudüs şehri gezilmiştir. Grubumuzun rehberi Elio Behar,
derin kültürü ve kusursuz olarak konuştuğu Türkçesi ile geziye renk katmıştır.

Heyetimiz, 9 Kasım 1993 Salı sabahı, İsrail B.L.smın bürolarını gezmiş ve B.Üstat
Itzhak Barzilay ve diğer görevliler tarafından kabul edilmiştir.

Aynı akşam, Heyetimiz NUR ve LUMIERE Localarının müşterek celsesine


katılmıştır. Çalışmalar Türkçe açılıp, Fransızca kapatılmıştır.

Büyük Locamızın 1.Nazırı, Sahir Talat Akev'in heyetimizde bulunması, İsrail


B.L.'nin birçok görevlilerinin celsede bulunmalarına sebep olmuştur. Sahir Akev K.,
İsrail B.L.'nin 40.'ıncı kuruluş yıldönümünü kutlayarak, İsrail B.L.'sı Eski B.
üstadına, müzelerinde muhafaza edilmek üzere, B.L.'mız tarafından, çok güzel bir
tabak sunmuştur.

85
Türkiye'den gidip İsrail'e yerleşen ve yakından tanıdığımız birçok Kardeşimiz bu
toplantıda hazır bulunduğundan, kendileri ile hasret giderilmiştir. Celsede, İsrail'in
muhtelif şehirlerinde çalışan Localardan da gelenlerin katılması ile takriben 150 K.
Büyük Mabedin Sütunlarını süslemiştir. Bunlar, Localarının selâmlarını İbranice,
Arapça, Fransızca, İngilizce ve Almanca lisanlarında dile getirmiştir.

Celsenin sonunda, Humanitas Locası Ost.Muh.'i, Mehmet Akif Akev K. yaptığı çok
güzel Masonik bir konuşmadan sonra, Nur ve Lumiere Locaları Üst. Muhteremleri,
Sami Baruh ve Oury Sabbag'a teşekkür ederek, kendilerine birer hatıra plaketi, b\ju
ve muhtelif hediyeler vermiştir, kur ve Lumiere Locaları Üst. Muhteremleri de,
ziyaretçilere Localarının byulannı ve diplomalar takdim etmiştir.

Resmî celseden sonra, Mabede yakın çok güzel bir salonda, Hemşirelerle birlikte
yemek yendi. Harika Akev Hemşiremizin anlamlı bir konuşma yaptığı ve 200 kadar
kişinin katıldığı bu neşeli toplantı, geç saatlere kadar devam etti.

Heyetimiz, 10 Kasım 1993 Çarşamba gecesi İstanbul'a avdet etti.

Israil'li Kardeşlerimizin heyetimize gösterdikleri yakınlık ve Kardeş sevgisi her türlü


tarifin üstünde idi. Kendilerine sonsuz şükranlarımızı teyid ederiz.

86
IN MEMORIAM
AZIZ HATıRASıNA
SAİM BOSTANCIOĞLU: Kardeşimiz 5 Mayıs 1920
tarihinde İstanbul, Fatih'de doğmuş, ilk tahsilini Ak­
saray 45. ilkokulu, Gelenbevi Ortaokulu'nda yaptık­
tan ve Vefa Lisesini bitirdikten sonra 1943 yılında İs­
tanbul Tıp Fakültesinden Tabib Teğmen olarak me­
zun olmuştur.
SAİM BOSTANCIOĞLU Kimiz 1943-1944 yılların­
da Gülhane Hastanesinde stajyer Tabib Teğmen,
1944-1947 yıllarında İstanbul Selimiye II. Tümen'de
Kıt'a Hizmeti, 1947-1950 Ankara Gülhane'de İç Has­
talıkları asistanlığı 1950-1953 yıllarında Karaköse
Askerî Hastanesinde görev almış; Askerî Tıp Akade­
misine dönerek, Başasistanlık, Müşavir Uzmanlık ve
Profesör muavinliği yapmıştır. 1958-1960 yıllarında
Amerika'da Walter Reed Askerî Hastanesi ve Chicago
Medical School'da Kardioloji ihtisası yapmıştır. Sonra sırasıyla Gülhane Kardioloji
Kliniğinde görev aldıktan sonra 1968'de Tuğgeneralliğe terfi etmiş ve Haydarpaşa
Askerî Hastanesi Baştabibliği, Sağlık Dairesi Başkanlığı, 1972'de Tümgeneral olarak
Genelkurmay Sağlık Dairesi Başkanı olmuş ve 1976'da yasa gereği emekli olduktan
sonra Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Baş Müşavirliğini ifa etmiştir. Devamlı ola­
rak Sosyal Hizmetlere kendisini adamış olan BOSTANCIOĞLU Kimiz Türkiye Kızı*
lay Genel Başkan Vekilliği, Trafik Kazaları Yardım Vakfı Yönetim Kurulu üyesi, Tür­
kiye Sakatları Korumu Ulusal Koordinasyon Kurulu Üyeliği görevlerini de fahrî ola­
rak sürdürmüştür. Dr. Saim BOSTANCIOĞLU 16 Haziran 1955'de Ankara'da Yükse­
liş Muh. Locasında nura kavuşmuş, muhtelif görevlerden sonra 1966 ve 1983 yılların­
da iki kere Üstadı Muhteremlik yapmış; 1965 yılında Skoç Ritine intisap etmiş 1 Ekim
1983'te 33.cü dereceye yükselmiş olan Kimiz uzun seneler Yüksek Şûra Ankara
H.B.Â. temsilciliği görevini deruhte etmiştir. 27.12.1992 yılında Emeritus olan Bos-
tancıoğlu Kimiz 2 Mayıs 1993'de Türkiye Yüksek Şûrası Şeref üyeliği payesine mas-
har olmuştur.

Hayatı boyunca güleryüzlü, daima hoşgörülü, hayırsever ve sevimli Kardeşimiz kısa


bir kalp rahatsızlığını müteakip 5 Temmuz 1993 tarihinde 73 yaşında fanî âlemden
ebedî âleme göç etmiştir. Hatırası daima kalplerimizde yaşayacaktır. Ruhu Şad olsun.

F.E,

87
ıN MEMORıAM
AZIZ HATıRASıNA
İSMAİL HÜSREV TÖKİN Kardeşimiz 1902 tarihin-
de İstanbul'da doğmuş, İstanbul Avusturya Ticaret
Lisesinden mezun olduktan sonra, Rusya'da, Mosko­
va Üniversitesi İktisat Fakültesinde (1921-1925) ikti­
sat öğrenimini tamamlayarak yurda dönmüştür.
İktisadî Devlet teşekküllerinde görevler almış olan
TÖKİN K. Başbakanlık Genel Denetleme Kurulu
Umumî Kâtipliği, Dağıtma Ofisi Genel Müdür Yar­
dımcılığı, Devlet Demir Yolları Merkez İşletme Mü­
dürlüğü ve Genel Müdür Yardımcılığı yaptıktan sonra
Özel sektöre geçerek Yapı ve Kredi Bankası İktisadî
Araştırma Müşavirliği yapmıştır. 1963-1974 târihle­
rinde İstanbul Ticaret Odası GenelSekreterliği göre­
vini ifa etmiş olan kardeşimiz, Şişli İktisadî ve Ticarî
İlimler Akademisi'nde öğretim Görevlisi olarak da ça­
lışmıştır. 19 telif ve K. Förster'den iki de tercüme eseri bulunmaktadır. Masonluğa
Kültür Locasında intisap etmiş olan TÖKİN Kardeşimiz İstiklâl Areopajı ve Yüksek
Danışma Divanı üyeliğinden sonra Yüksek Şûra Genel Sekreterliği görevinde de bu­
lunmuştur.
İsmail Hüsrev TÖKİN Kimiz, Göztepe, Cemil Topuzlu Cad. Park apartmanmdaki 6
No.lu Dairesini, kendisinden daha genç olan Kız Kardeşinin üzerine geçirtmiş, kız
kardeşi de başka kimsesi olmadığından sözü geçen daireyi Darüşşafaka müessesesine
bağışlamıştır. Fakat maalesef kızkardeşinin kendisinden ve diğer erkek kardeşinden
evvel vefatı üzerine Tökin Kimiz çok sıkıntılı durumlara düşmüş, hatta son zamanlar­
da apartmanın yönetim giderlerini dahî ödemekte güçlük çekmiştir. Bazı Kardeşleri­
mizin delaletiyle, Darüşşafaka Cemiyeti tarafından bu giderleri karşılama talebinde
bulunulmuş ve temin edilmiştir de. Kendisinden Mimar Sinan Dergisi için bir iki yazı
talebinde bulunduğumda, gözlerindeki katarakt dolayısıyla iyi göremediğini, ameli­
yatından sonra verebileceğini vaad etmişti. Tıp Fakültesi, Çapa Göz Kliniğinde bir
Kardeşimiz tarafından başanlı bir Katarakt ameliyatından sonra, bana yeniden nura
kavuştuğunu, istemiş olduğum yazıyı kısa bir müddet sonra vereceğini bildirmişti.
Ancak İsmail Hüsrev Tökin Kimizin, son zamanlarda, kendisini en azından her ay bir
kere olsun ziyaret ettiğimde, bakımsızlık ve yalnızlıktan dolayı sağlık durumunun bo­
zulmakta olduğunu hissediyordum. İsmail Hüsrev TÖKİN Kimiz nihayet 19 Haziran
1993 tarihinde Ebedî Maşrika intikal etti. Hatırasını daima kalplerimizde saklayaca­
ğız, Ruhu Şad olsun.
F E.
ıN MEMORıAM
AZIZ HATıRASıNA
MEHMET NEZİH ROÑA K.imiz 1917de Antak­
ya'da dünyaya gelmiş. İlk tahsilini aynı şehirde yap­
tıktan sonra orta ve lise tahsilini değişik şehirlerde,
Yüksek tahsilini ise Amerika'da yapmış, Pittburgh ve
Cornell Üniversitelerinde ihtisasını Yüksek Mühen­
dis olarak tamamlamıştır. Belçika, Liége de de bir
müddet çalıştıktan sonra yurda dönen Nezih Rona
Kimiz Karabük Demir Çelik, Ereğli Demir Çelik fabri­
kalarında üst düzey yöneticilik görevlerinde bulun­
muştur. Almanca, Fransızca, İngilizce ve İtalyanca bi­
len Rona Kimiz görevleri dolayısıyla Yurt içinde ve
Yurt dışında birçok şehir ve memlekette bulunmuş­
tur. Camiamıza 16.6.1964 tarihinde Ankara'da Dik­
men Muh. Locasında, intisap eden ve tekrisi yapılan
Nezih Kimiz 13.12.1966 tarihinde Üstadlığa yüksel­
miştir. İstanbul'a nakleden Kimiz 23.04.1982 tarihinde Sevenler Locasına tebenni et­
miştir. 5 Mart 1984 tarihinde Rite giren Nezih Rona K önce Defne Olgunlaşma Locası­
na, 27 Ocak 1988'de Erdem H. Şapitrine ve 06.12.1990 tarihinde de İstiklâl Areopajına
yükselmiştir. Mimar Sinan Locası üyesi de olan Nezih Kimizin Localarda, Atölyeler­
de ve Mimar Sinan Araştırma Locasında çeşitli çalışmaları vardır. Nezih Rona Kimizi
maalesef galopan bir şekilde cereyan eden kıs*a bir hastalığı müteakip 17 Eylül 1993
tarihinde kaybetmiş bulunuyoruz. Bütün Kardeşlerimize Başsağlığı dileriz. Ruhu
Şad olsun.
F.E.

89
L O C A L A R D A N H A B E R L E R

Localarda Verilen Konferanslar


LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH

İSTANBUL
İdeal Demir Tiryaki Evrimde Devrim 11.10.1993
Atilla Erdemli Olimpik kısan ve Atatürk 08.11.1993
JCültür Ahmet Arzan Hürriyet ve Cumhuriyet 22.10.1993
Önder Öztürel ATATÜRK 05.11.1993
Ülkü " Tanju Koray Niçin Buradayız! 23.09.1993
Ayhan Dural Masonlukta Ana İlkeler ve
Görüşlerim 07.10.1993
Remzi Sanver Herşey Yaşar Hiçbirşey Ölmez 21.10.1993
Uğur Uluç Semboller Bilim ve Mesleğimiz 04.11.1993
Hürriyet Kemal Özeren Masonik İlkeler-3.\ Landmarklar 28.09.1993
Vitali Saporta Hasenat 26.10.1993
Salim Rıza Kırkpınar Atatürk 09.11.1993
Kamil Günel Masonik Açıdan Hayatın
Gerçeklerine Bakış ve Yorumlar 23.11.1993
Sevgi Safim Rıza Kırkpınar Sanat ve Masonluk 15.11.1993
Atlas Ömür Koksal M .\luk Yolunda 13.10.1993
Müsavat Doğan Yalın Yeni Bir Dışlama Teşebbüsü 01.10.1993
Sahir Erman Atatürk'ün En Büyük Devrimi 12.11.1993
Celil Layıktez Anderson K.-.'in Kişiliği ve
Anayasası 1012.1993
Libertas İlhan Kangal İki masonik Sembol Hakkında
Düşünceler 06.10.1993
Hakikat Vasil Kentros Atatürk ve Atatürkçülük 11.11.1993
Dimitri Frangopulos Kardeşlik, Eşitlik, Hürriyet 11.11.1993
Ahenk Aktan Okan Masonlukta Biçim ve Öz 16.10.1993
Fazilet İsmail İsmen Tanzimat ve
Mustafa Reşit Paşa K.\ 16.11.1993
Delta Adnan Sokullu Masonik Felsefe Üzerine Bir
Söyleşi 01.11.1993
Erol Yelmer Çırak Derecesi 15.11.1993
Mustafa Kutan Çırak Avandanlıkları 15.11.1993
Mümtaz Zengin Hamtaş 15.11.1993
Sadık Dostlar Adnan Duatepe İsis, Osiris 30.09.1993

90
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH
Tamer Ayan Ma .-.'luğun Toplumsal öğretileri 14.10.1993
Fuat Oburoğlu-Cüneyt Ayral Nar Senfonisi 11.11.1993
Salim Rıza Kırkpınar Şiirsel Söyleşi 25.11.1993
Bozkurt Güvenç İnsan Nedir, Kimdir O İnsan? 09.12.1993
Ülke Mete Özbilen Masonik Açıdan Hürriyet ve Görev 28.09.1993
Nejat Atahan İngiltere Birleşik Bü.\ Lo.-.'sı
Tarihine Kısa Bir Bakış ve
Konsekrasyon 26.10.1993
Mahmut Yılmaz Eğitimimizi Aydınlatan Güneş
Cevat Memduh Altar ATATÜRK 09.11.1993
Semir Abbasoğlu Kalp-Damar Hastalıkları Sebepleri
ve Önlenmesi 23.11.1993
Şefkat Necati Bilger-Aydın Ortabaşı Büyük ATATÜRK'Ü Anma 08.11.1993
Hümanitas Mehmet Fuat Akev Kötü Olarak Tanınan Bir Mason.-.
Marquis de Sade 05.10.1993
Dr. Selim Albukrek Genetiğin Sırları 19.10.1993
Hulus Letter Karakaş Masonluktaki Filozofik Düşünce
İlkeleri 03.11,1993
Lefter Karakaş Masonlukta Simge ve Alegoriler 17.11.1993
Freedom Koral Embil Diğer Obedyanslara bir Bakış 21.10.1993
Murat Eriç Taş'in Söyledikleri 04.11.1993
Devrim Yusuf Nomal Masonik Adap, Erkân ve Etiket 29.09.1993
Gökhan Ünal Çaresizlik 13.10.1993
Pınar Tamer Ünal-M. Kemal Ayışık Felsefe ve M .\'lik İlkeler 28.09.1993
A. Doğan Öztunç ATATÜRK 09.11.1993
Aytaç Manço Anderson Nizamnamesi
ve Landmarklar 07.12.1993
Sevenler Reşit Ata Masonların Mutluluğu 24.09.1993
Turhan İlgaz Atatürk İlkeleri ve Çağdaşlık 10.11.1993
A. Hayri Arabaoğlu İnsan Olmak 19.11.1993
A. Kamil Sengör Türk Halıları ve Motifleri
Sembotizması 03.11.1993
Hisar Ergun Zoga Taassup ve Masonluk 05.10.1993
Üçgen Mehmet Arda Çırak Masonlara Hitaben Biz 30.11.1993
Gündüz Kural Düşünce Hürriyeti 01.10.1993
Üçışık Kemal Gönenç Atatürk Devrimleri 12.11.1993
Moiz Cenkel Çalışma Müziğimiz 04.10.1993
Fevzi Akansel Akıl ve Hikmet Rehberliğinde
Dayanışma 18.10.1993
Hüseyin Özdülger Budizm ve Felsefesi 01.11.1993
Gün Leon Koen Nur'u Ararken 21.10.1993
Özlem Murat Eriç Taşın Söyledikleri- 27.09.1993
Coşkun Aydınoğlu Cumhuriyetin 70., Ölümünün 55.
Yılında
Reşit Ata Masonik Adap ve Erkan Hk. 22.11.1993

91
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH

Başak Süreyya Sezgin Evren Biziz 07.10.1993


Nusret Semi Üç Basamakın Yorumu 04.11.1993
İrem Çınar Şahenk Kaostan Pitagorasa 19.11.1993
Evren Rıfat Saban Evrenin Birliği 30.09.1993
Somer Öneş Ham Taş 14.10.1993
Sami Maya ATATÜRK ve Ma/.'lar 11.11.1993
Leon Verter İnsanın Düşünce Evrimi ve
Ma.-.'nik İnanışlar 25.11.1993
Piramit Onur Ayangil Tatil Döneminde Sonra Çalışmaya
Başlamanın Esinledikleri 08.10.1993
Jirayr Gamsarangan Fotografik Bakmak... Görmek... 22.10.1993
Hazaros Gülbağ Masonik Davranış 05.11.1993
Hasan Yelmen Rusyada 33 Gün 19.11.1993
Nilüfer Yalçın Oğuz GÜZELLİK 23.11.1993
Burç Ahmet Okar Anadoluda Taş İşçiler 04.10.1993
Namık Omağ-Aziz Çöl Eski Skoç Riti 01.10.1993
Sembol Ferda Gökşin Buraya Neden Geliyoruz
Ergun Zoga Bir Masonun Vazgeçilmez Görev
ve Sorumluluklarının İrdelenmesi. 22.11.1993
Meşale Sedat Toydemir Atatürk'ü anarken 03.11.1993
Anadolu Hüsnü Göksel Ölüm 26.10.1993
Sezgi Ahmet Akkan Ölümsüz ATATÜRK'ün,
Ölümcül Hastalığı 16.11.1993
Meşale Güngör Önal Gel Gel Gözüm Seyreyle
Anadolu'yu 06.10.1993
Akıl ve Hikmet Faruk Tezer Akıl ve Hikmet 14.10.1993
Orhan Doğan Özsoy Atatürk ve Laiklik 11.11.1993
Şinasi Afacan Ölümünün 30. Yılrnda
Şair Nazım Hikmet 25.11.1993
Boğaziçi Semir Abbasoğlu Kalp-Damar Hastalığı Sebepleri
ve Önlenmesi 24.11.1993
Adnan Taşçıoğlu Mimar Sinan'ın bilinmeyen Yönleri 08.12.1993
Yedtept Aldo Salem Niçin Varız? Evrenin Ne
Manası Var? 21.10.1993
Cahit Toksoy Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi. 04.10.1993
Demir Başar Nasıl Görüyoruz? 18.11.1993
Gönya Abdurrahman Erginsoy Masonluk ve Matematik 04.10.1993
Güzel istanbul Tamer Ayan Masonik Açıdan Atatürk 12.11.1993
Günışığı Mansur Beyazyürek Soyut Düşünce 11.10.1993
Adnan Ergeneli Atatürk'ü Anma ve Anılar 08.11.1993
Tanyeri Abdurrahman Erginsoy Masonluğun Felsefesi 24.09.1993
Naşat Sirman Kendini bilmek, Din ve Masonluk
Sembolik Masonluk, Skoç
Masonluğu, ve Kabul Edilmiş Skoç
Riti. 05.11.1993
Bora Yıldıran Atatürk İlkelerinin Yorumu 19.11.1993
Sadakat Vecihi İbak Atatürk'ten Özdeyişler 19.11.1993
Erhan Adal Atatürk'ün Medeni Hukuk
Alanındaki Reformu 09.11.1993

92
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH

Gürkan Aktoluğ Kral Süleyman, üs.*. Müh/.. Harici 07.12.1993


Marmara Orhan Çekiç Çağdaş Yaklaşımla Özgürlük
ve Çağm Lideri Atatürk 17.11.1993
Onur Ruşen Ölçer Tasavvufun Kıyısından 16.11.1993
Ahmet Örs Kardeşlik 18.10.1993
Ferhan Topçuoğlu Sütunlar 01.11.1993
Timuçin Kocatürk Masonluk Tarihi 15.1İ.1993
Gelişim Galip Dolun Sevgiye Giden Yolları Hiç
Kapatmayalım 21.09.1993
Haluk Memişyazıcı Akıl 16.11.1993
Umut Vedat Gürer ATATÜRK ve Ölümsüzlük 11.11.1993
Uğur Poyraz Kendini Bil 25.11.1993
AlpBaray Avadanlıklarımızı nereden arayıp
bulmalıyız 25.11.1993
Erem Kaan Başok Hür İrade 25.11.1993
Yakacık Zafer Başaran Kar Kristal ve Kar Beyazı
Bîr Dünya 15.10.1993
Yıldırım Baysal Atatürk Milliyetçiliği ve Laiklik 12.11.1993
Kadıköy Tuncay Altuğ Davranışlarımızın Kökeni ve
Masonik Davranış 11.10.1993
Onur Öztahran ATATÜRK ve Müzik 08.11.1993
Sedat Şakir Düzkan Batılılaşma 08.11.1993
Erdoğan Ersever ATATÜRK ve Şiir 08.11.1993
Oğuz Ülkü ATATÜRK'ün hak, kuvvet,
medeniyet üzerine görüşleri 08.11.1993
Erdoğan Kibarer ATATÜRK'çü Düşünce 08.11.1993
Hasan Kalafat Darülfünun'dan Üniversite'ye 08.11.1993
CenanTorunoğlu ATATÜRK ve Ekonomi 08.11.1993
Dursun Koçer Eğitim Birliği 08.11.1993
Geometri Aktan Okan Akıl ve hikmet Rehberliğinde 27.10.1993
Mustafa Bulut Semboller ve Sembolizma 24.11.1993
Doğu Mithat Özkök Ulu Önder ATATÜRK 09.11.1993

ANKARA
Uyanış Salih Tugay Türkiyede Masonluk 17.09.1993
Kemali Beyazıt Türkiye'de Masonluk 05.11.1993
Doğuş Fuat Göksel M/.'lik Ahlak Öğretisi ve Ahlak/
Kuramı 14.09.1993
Enis Tunga M//İlk Tutku 12.10.1993
Yükseliş Uğur Tola İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi 04.11.1993
İnanış Güngör Çamlıyurt I. Derece Bilgileri 13.09.1993
Ruhi Altınörs Teklif müessesesinin
mesleğimizdeki önemi 20.10.1993
Fuat Göksel Dialektik 25.10.1993
Edip Aktaş Düşüncenin Gücü 22.11.1993

93
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH
Bilgi Veli Mörel Osmanlı İmparatorluğunda M .\'luk 15.09.1993
Vecdet Erkun Yaşlılık ve Masonluk 20.10.1993
Barış Cihangir Gener Ezoterik Doktrin ve Kadim
Kardeşlik 04.10.1993
Toygun Orbay Türk Edebiyatında Şiir 2, Yeni 18.10.1993
Tuncay Kesim Vicdan Özgürlüğü ve Atatürk 15.11.1993
Dikmen Doğan Erden İletişim 04.11.1993
Yıldız İsmet Cantürk Devam Yükümlülüğümüz 23.09.1993
Kemal Eker Sevgi üzerine 14.10.1993
Çankaya Abdurahman Erginsoy Ahmet Yesevi ve Tasavvuf 22.10.1993
Arayış Şahin Yenişehirüoğlu Masonluk Felsefe mi? Öğretimi? 19.10.1993
Cengiz Yalçın Akıl ve Hikmet 02.11.1993
Üçgül İnal Uşaklı, Mustafa Aydoğdu, Plastik Sanatlar ve İnsan
Mehmet Tuncer 22.09.1993
H. Yavuz Bilgin, Akın Aydın, Mutluluk Mutsuzluk İkilemi
Sümeyir Akçasu 29:09.1993
Can Bolgi Mete Uğur Sezer Sportif etkinlikler ve insan
Ahiler Efruz Edgüer Toplumda Düzen .Karmaşa İlişkisi 23.09 1993
Çağ Bozkurt Güvenç Türkiyemiz ve Laisizim 27.10.1993
Gönül Mimarları Ethem Sena Çınar Mutluluk Düşünceleri 02.11. 1993
Eşitlik Cem Dilcin Niçin Buradayız 09.11. 1993
Ankara Can Süer Loca 17.09. 1993
Tuncay Beyhan Tolerans 05.11. 1993
Yamaç Taşkın Medeniyet ve Masonluk 14.09. 1993
Ruhi Altınörs Masonlukta Teklif Müessesenin
Önemi 28.09.1993
Fuat Tuygan Pek Muh.\ Ziya Umur K.-.'nin
Söyledikleri 12.10.1993
Avarkan Atasoy Hamtaş 26.10.1993
Yunus Emre Unsal Yavuz Bağnaz Düşünce ve Masonluğun
jşlevi 08.11.1993
İlke Eralp Özgen İnsan Hakları ve Masonluk 10.09.1993
Seyhun Tunaşar Hallacı-ı Mansur 08.10.1993
Okan Işın Oziris Mabedi
İnisiasyon ve Yolculuk, 12.11. 1993
Atanur Tuncay Kesim Özgürlük Kavramı 18.10.1993
Erdem Ceyhan Altınyeleklioğlu İletişim Çağı ve Getirdikleri 19.10. 1993
Mehmet Başçavuşoğlu Masonlukta Devamın Önemi 16.11. 1993
Doğan Güneş Yücel Önal Hoşgörü 25.10. 1993
Tolerans Bedri Yiğit Çıraklık derecesinin Felsefesi 22.09. 1993
Atilla Altınay Tarihi ve Felsefesiyle M.-.'luk 13.10.1993
Kutup Yıldızı Mete Ünal Masonluk ye Müzik 07.10.1993
Mahir Can Ilıcak Mason ve İnsan Hakları 04.11. 1993
Üçnur Akif Ergun Gerçeklerin Değerlendirilmesinde
Zaafların Etkinliği 13.09.1993
Seyhun Tunaşar Tekris İnitiation Nedir 23.10.1993
İlker Peksezer İnsan Hakları Sözleşmesine Genel
Bir Bakış Düşünün Sonsuza dek
Evrimi Anderson Yasalarının 08.11.1993

94
LOCASI KONUŞMACI KONU TARİH

Yetkin AydemirDeğişmez Değiştirilmez Niteliği


Arasındaki Çelişki 22.11.1993
Başkent Bülent Kandemir Kardeşler arası dayanışma 20.09.1993
Vedat Mıhladız Evrenden İnsan Manzaraları 04.10.1993
Metin Özerciyes Atatürk'ün Kişiliği 01.11.1993
Gökkuşağı Yücel Doruk Ender Giray İnsan Hakları ve Masonluk
Ali Kaş 01.10.1993
Belgin Erkan Hakikati Aramak 05.11.1993
Hoşgörü Ercan Tura Atatürk'ü Sevmek ve Anlamak 17.11.1993
Antalya Hayati Sevgen M .\'ik Görev ve Davranışlarımız 04.11.1993
Ekin Yücel Kanpolat İnsanlığı Aydınlatanlar II
Galileo Galilei 24.09.1993
Yörünge Şener Koçyıldırım Yaradılış ve Evrim 09.11.1993
Hilmi Şener Ünlü Masonlar ve Eserleri 23.11.1993
Pergel Orhan Özalp Pergel Sembolizması 05.10.1993
Nihat Duraman M/.'luk 19.10.1993

İZMİR
İzmir Kutay Ürkmen Ketumiyet 23.09.1993
Süha Herdağdelen Vitriol 23.09.1993
Gökhan Koraltan Mauf 23.09.1993
Nur Sedat Özbeyler Kişilik 28.09.1993
Bülent Ordukaya Türk Masonluk Tarihi Üzerine
Söyleşi 09.11.1993
Promethee Dinçer Tarakçıoğlu Dayanışma Hakkında 06.10.1993
Etem Postacıoğlu Kadınlarda Masonluk 03.11.1993
İrfan Aydın Üçok İngiltereden M.-.'ik İzlenimler 15.11.1993
Ephessus Samuel Azar İnsan İlişkileri 25.10.1993
Eylem Adem Güler Operatif Masonluk 25.10.1993
Fatih İşcanlı Boyun İpi 08.11.1993
Hasan Günvar Hür ve Kabul Edilmiş Mason 08.11.1993
Başarı Ahmet Yılmaz Anılış Yıldönümünde Ahmet Yesevi
ve Felsefesi 29.11.1993
Üçsütün Orhan Etemoğul İnsanın İnsanla ve Kendisi ile olan
Savaşının Tarih İçindeki Yeri 18.11.1993
Karşıyaka Kasım Ercan İnsanlık Tarihinde Bilimin
Aydınlanma Yılları 28.09.1993
Kordon Nelson Arditi Masonlukta Disiplin ve Tolerans 17.06.1993
Yurdal Keskiner İnsan ve Yaşamak 23.09.1993
Yılmaz Saraçoğlu Tasavvuf ve M z.'luk 07.10.1993
Fethi Morates Aynada ne Gördüm 04.11.1993
Doğa Türkhan Slem Semboller 06.10.1993
Ergun Aybars Atatürk ve Çağdaşlaşma
Hareketinin Dinamikleri 03.11.1993
Tan Ali Yamaç M .-.'luğun Kaynakları Üzerine
Yeni Yorumlar 12.10.1993

95
ARAMIZDAN AYRILANLAR

EB... MAŞ..
DOĞUM YERİ TEKRİS İNTİKAL
ADI SOYADI V E TARİHİ TARİHİ LOCASI TARİHİ

Cevdet Girin istanbul 1993 01.01.1928 İdeal 13.08.1993


Nihat Başartan Bosna 1911 11.06.1970 Ahiler 06.08.1993
Taner Tunçok Yozgat 1942 14.11.1989 Doğuş 18.08.1993
Hatif Öge istanbul 1913 14.04.1955 Ülke 22.07.1993
Nezih Rona Antakya 1917 16.06.1964 Anadolu 17.09.1993
Esat Sadi Kazancı İstanbul 1910 03.12.1975 Güven 14.07.1993
Adnan Balkanlı istanbul 1931 16.03.1974 Ekin 01.08.1993
Halit Zeybek İzmir 1993 15.03.1993 Hisar 20.08.1993
Münir Berik İstanbul 1914 14.12.1966 İdeal 25.09.1993
Sami Asal Milas 1993 09.05.1950 Promethee 08.08.1993
Misel Barmaymon istanbul 1900 13.04.1966 Promethee 19.08.1993
Grigor Eksercoğlu istanbul 1910 25.03.1957 Hulus 11.10.1993
Necmettin Savcıoğlu Plorına 1919 21.02.1972 Üçışık 19.10.1993
Ömer Könü Manastır 1911 21.10.1977 Uyanış 12.10.1993
Bekir Sami Gökkan İstanbul 1920 31.01.1955 Delta 05.11.1993
Mehmet Erel Gümüşel Tarsus 1944 23.12.1987 Meşale 02.11.1993
Fikret Pehlivan Zonguldak 1922 10.04.1969 Ülkü 09.10.1993

HİÇ BİRŞ E Y Ö L M E Z - H E R Ş E Y Y A Ş A R
Eb. Maş'.a intikal eden kardeşlerimize Ev...'in U... MU'ndan sonsuz mağfiret
ve kederli ailelerine ve bütün kardeşlerimize sabırlar dileriz.

96
O r g a n of f h o G r a n d Lodge

o f Free a n d Accepted Masons o f Turkey

CONTENTS

4. M e n a g e from M.W. G r a n d Master Bro. C o n A r p a *


7. M e n a g e from M.W. G r a n d Matter Bro. C a n Arpaç
9. The H u g o Project o n d Freemasonry Doğan YAIIM
17. Spanish l o d g e s in Theisaloniki M . Fuat A K E V
23. Fethi Erden, G . M Ahmet A K K A N
33. Ahmot Solih K o r u r , G . M Ahmet A K K A N
43. Freemasonry İn Russia Falih ERKSAN
47. Light of Freemasonry Rosid TEMEL
51. G o d , Religion, M a n V . Vitoli G Ü Z E L D A M A R
67. Masonic Prayer Yusuf KÖKDAMAR
70. Equality Koparal Ç E R M A N
77. Masonic Philately: A philatelic tour from Brasilio to
E n g l a n d , From France to America İsmail İŞMEN
85. Visit to Itrael b y Lodge Humonİtas M. Fuol A K E V
87. In memoriam Falih ERKSAN
90. N e w s From Lodges Mimar SİNAN
96. Obituaries Mimar SİNAN

Adress : 25, N u r u z i y a Sokağı — Beyoğlu / İSTANBUL

Y E A R : 1993 NO: 90

You might also like