Professional Documents
Culture Documents
ca.
epos
© EPOS YAYINLARI- 72
"TOZLU KiTAPLAR"
Bilim-Felsefe-Politika Kitapları-33
Uon Poliakov
ARi MİTİ
Avrupa 'da Irkçı ve Milliyetçi Fikirlerin Tarihi
Fransızcadan Çevirenler:
Yakup Kaya, Ahmet Yıldırun
Yayıma Hazırlayan:
A. Ercüment Özkaya
Düzelti:
Baki Alemdar
Kapak Tasarımı:
epos
Baskı ve Cilt:
Sözkesen Matbaası (0.312) 395 21 1O
Birinci Baskı, Ankara 2011
ISBN: 978-975-6790-88-5
Sertifika no: 16468
EPOS YAYINLA RI
GMK Bulvarı 60/20 (06570) Maltepe-Ankara.
Tel.Fax: (0.312) 232 14 70 - 229 98 2 1
eposkitap@eposyayinlari.com
www.eposyayinlari.com
Leon Poliakov
" . .
ARIMITI
Avrupa'da Irkçı
ve
Milliyetçi Fikirlerin Tarihi
Fransızcadan Çevirenler
�
epos
İçindekiler
Önsöz . .7
Yazarın Önsözü .9
Sunuş .11
birinci kısım
4. İTALYA . .72
Aeneas 'ın Dölü . .72
5.ALMANYA ..94
Dil ve Irk .94
6. RUSYA .136
Avrasya'nın Karışım Kabı .136
ikinci kısım
Sonuç .407
Ön söz
Sayın Dav id Astor ' un öneri siyle 1 966 yılında S ussex Üniv ersitesi ' nde
baskıların ve imha hareketlerinin nasıl meydana geldi ği ni, baskı ve im
ha dürtüsünün nası l ortaya çıktı ğını, nasıl yayıldığını v e kendisini ifade
edebileceği muhtemel koşulları araştırmakla görev l i bir merkez kurul
du. Merkez başlangıçta Kolektif Psiko-patoloj i Araştırmaları Merkezi
diye adlandırılmıştı , fakat daha sonra faaliyetlerinin aynı adl ı vakıf tara
fından finanse edi lmesinin ardından Columbus Merkezi diye daha taraf
sız bir ad aldı.
Şi mdi , Merkezi n çal ışmaları Av rupa' da mi l liyetçilik ve ırkçılığın
köklerinden Çingeneleri n azınl ı k olarak yazgısına, "cadı"lara yönelik
zul mün nedenlerinden Üçüncü Reich dönemi ndeki kıyımların nedenle
rine ve baskı ya da i mha dürtüsünün ta kendinin biyoloj i k kökenleri n
den psikoloj i k kökenlerine çok sayıda kitap v e monografi dizilerinin
üretilmesiyle sonuçlanmıştır,
Merkezi n çal ışması ta başından beri farklı disiplinlerden yararlanma
temel inde tasarlanmıştı . Mevcut dizilerde temsil edilen disiplinler, tarih,
sosyoloj i , antropoloj i , dinami k psikoloji ve etolojiyi içeriyor. Üsteli k
araştı rmaların yürütül mesi ve kitapların yazıl ması sırasında çeşitli yazar
lar birbirleriyle sürekli görüş alışverişinde bulunuyor. B unun bir sonu
cu, dizilerdeki her ki tabın tek bir disipl ine ait olması ve eserin sorumlu
l uğunun da tek bir yazar tarafından üstlenmesiyle, dizilerim bir bütün
olarak, disiplinler arası tartışma ve görüş alışverişi deneyimleriyle renk
kazandı.
Girişim aynı zamanda ul uslararası bir ölçekte tasarlanmıştı. Bir Bri
tanya üniversitesinin desteğiyle yürütülmüş ve fi nansmanının yüzde
95' i nin Britanyal ı kaynaklardan sağlanmış ol ması anlamında bir Britan
ya projesi ol makla bi rl ikte, araştırmaları yapan ve ki tapl arı yazan insan
lar birçok farklı ül keden gelmi şti r. Gerçekten de aral arından bi ri başın-
7
8 ARI MİTİ: AVRUPA 'DA IRKÇI ve Mi LLİYETÇİ FİKİRLERİN TARiHİ
dan sonuna dek Pari s ' te çal ı şan bir Fransız, bir başkası Beri i n ' de çal ı
ş a n bir Al man i d i . Çal ışmayı kolayca çarpıtabilecek olan ul usal tarafgir
likleri dışarıda bırakmak için mümkün olan her şey yapıldı.
Çal ışma baştan sona Col umbus Vakfı ' nca finanse edi ldi . Bu fi nans
man en başta Sayın Dav id Astor, merhum Brimpton Lordu ve Sör Mar
cus Sieff ile Wolfson Vakfından Vakfa yapılan muazzam bağışlarla
mümkün oldu. Bu bağışları Sayın Raymond Burton, Muhterem Dinada
mı Harold Lever, Sayın 1. J. Lyons, Hyam Morri son , Jack Morri son, Sör
Harold Samuel , Amerikan Yahudi Komitesi, J. M. Kaplan Fon u ve Wil
l iam Waldorf Astor Vakfının cömert katkıları izledi. Canterbury Başpi s
koposu Hazretleri , Sör Leon Bagrit, Hungershal l Lordu Evans ile
Messrs Myers ve Ortakları da mali yardım sağlayarak bu girişimden
desteklerini esi rgemediler.
Merkezi n kurul uşundan beri , bünyesi ndeki finansman ve danışma
komisyonlarına pek çok kişi büyük zaman ve enerj i hasretti . Col umbus
Vakfı ' nın başkanı Saffron Lordu Butler, S ussex Üniversitesi ' ni n birbi
ri ni izleyen i ki Mütevel l i Heyati Başkan Vekil i Falmer Lordu Fulton ve
Profesör Asa Briggs, Sayın Dav i d Astor, Profesör Max Beloff, Profesör
Sör Robert Birley, Profesör Patrick Corbett, Profesör Meyer Fortess,
Dr. Robert Gosl ing, Sayın Ronald Grierson, Profesör Marie Jahoda, Dr
Martin James, Profesör James Jol l , Muhterem Dinadamı Harold Lev er,
Profesör Barry Supple, Dr John D. Sutherland, Profesör Eric Tri st, Pro
fesör A.T. M. Wi lson, Sayın Leonard Wolfson ve Merkezi n İşletme Ko
mitesinin sekreterl iğini de üstlenen Üniversite Sekreteri Sayın A. E.
Shields bunlar arasındadır. B u kişi leri n gönül l ü olarak sundukları des
tek ve tav siyelere teşekkür etmek zev kti r.
Ortaya çıkan eserlere 1 970 yılındaki ölümüne dek kuruluş undan iti
baren Merkezin idari sekteterl iğini yürüten müteveffa Ursula Bo
ehm ' ün de büyük emeği geçmi şti r.
Norman Cohn
YAZARIN ÖNSÖZÜ
9
SUNUŞ
elverişli böl geler buldukça giderek daha daha yayılan bir zararlıdır. . . Nerede ken
disine konukseverli k gösteren bir halkın arasına yerleşse, önünde sonunda o hal
kın kanını kurutur. . . Başkalarının kanını zehirler ama kendi kanını bozulmadan
korur. .. Taktiklerini gizlemek ve kurbanlarını aldatmak için, ırkları ya da renkle
ri ne olursa olsun bütün insanların eşitliğinden dem vurur. . . Dış görünüşte işçi
lerin yaşadığı koşulları iyileştirmek için çırpınır; ama gerçekte onun amacı Yahu
di olmayan ırkları köleleştirmek ve böylece yok etmektir. . . Kara saçlı Yahudi
genci , kanını kirletmek ve kendi halkının kucağından ayırmak üzere ayartmayı
planladığı masum genç kızı şeytan gibi süzerek ve gözetleyerek saatlerce pusu
da yatar. Yahudiler boyun eğdirdikleri hal kın ırksal temel lerini yıkmak için
mümkün olan her aracı kullanır. . . Nefret ettikleri beyaz ırkı piçleştirmek ve böy
lece kültürel ve siyasal düzeyini kendi haki m olabi lecekleri dereceye kadar dü
şürmek nihai amacıyla Rhineland'a zencilerin getiril mesinden Yahudiler sorum
ludur. 1
1 Mein Kampf traduction française integral e, Nouvelles editions l atines, Paris, tarihsiz,
s. 30 1 -325.
il
12 ARİ MİTİ: AVRUPA 'DA IRKÇI v e MİLLİYE TÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
[Aril insan soyunun Prometeus' udur, ışıldı yan alnından her zaman bilgi biçimin
de kara geceyi aydınlatan o ateşi yenileyen deha kıvılcımları saçılmıştır. . . Bir fa
tih olarak aşağı ırklara boy un eğdirmiş ve onları kendi iradesini ve hedefini iz
lemeye zorlayarak, fiziksel güçlerini kendi önderliği altında örgütl ü kanallara
akıtmıştır. Onlara güçlerini sert olsa da yararl ı bir tarzda kullanmayı dayatmak
la, fethettiklerinin sadece canlarını esirgemekle kalmamış, muhtemelen hayatla
rını eski göya '"özgürl ük" durumlarındakine göre daha rahat da kılmıştır. . . Efen
dileri olarak konumunu merhametsizce sürdürürken, sadece efendi olarak kal
mamış ama uygarlığı koruyup gelişti rmiştir de . . . İ nsan soyunu - kültürün kuru
cuları, kültürün taşıyıcıları ve kültürün yıkıcıları şeklinde - üç kategoriye ayırır
sak, sadece Ari ilk kategorinin temsi lcisi olarak görülebilir. . O yitip gitmeye
.
zorlanırsa, yeryüzüne kesif bir karanlık çökecekti r; birkaç binyıl içinde insan
kültürü yitip gidecek ve dünya bir çöle dönecekti r. 2
2 A.g.e. s. 289-295.
SUNUŞ 13
Parole. Pa ri s 1 964. s. 9.
5 Das Dıı üt i.ilter das /clı (Nietzsche). Psikanalize ve bazı Hegelgil se zgi l ere göre.
kişinin ayrı bir bi rey olarak kendinin bilincine varmasını sağlayan durum, başkalarının
ve en başta da k i ş ini n babasının varlığıdır.
14 A R İ MİTİ: AVRUPA'DA !RKÇI v e MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
karmaşası altı nda, bu kuv v etler sanay i toplumumuzda hata işler durum
dadır ve Nazi ler " kanın v e toprağın zaman öncesi sezgileri ne" ( Urah
nungen von Blut und Boden) çağrıda bulunduklarında bu kuv vetleri ele
geçirmeye çal ışmışlardı. B unu yaparak Hıristiyanlık öncesi çağları hatır
latmayı, böylel i kle de Eski Ahit ve Hıri stiyanlığın insan anlayışınca des
teklenen bütün i nsanl ığın ortak bir soydan geldi ği inancına meydan
okumayı amaçlamışlardı. Modern yazarlar arasında bi le, "Arketip
ler"iyle C. G. J ung, "ı rksal ruh"uyla G. Le Bon gibi bazıları nın, atom ça
ğında buhar çağındakinden bile daha çok dikkati mizi çekmeye dev am
eden bu neredeyse çürütü lemez fizyoloj i k gerçeği hesaba katan kav
ramlar gel işti rmiş ol ması önemlidir.
Ne var k i , şi mdiye dek gel iştiri l m i ş ol an kav ramlar gerçekten yeter
li değildir, çünkü i l kel dediğimiz şu erken kültürler bir kez geride bı ra
kıldıktan sonra, gerçekl ik birdenbi re son derece karmaşık bir hale gel
mişti r. Dev letleri n ve i mparatorl ukların doğmasıyla, toplumsal örgüt
lenmenin ve genel bi l ginin büyümesiyle, topl umların geli şmesi ve fark
lılaşması sırasında meydana gelen olaylar, köken mitleri nde ifadesini
bulan arkai k dürtülerin, bekaları nı çok farklı mitlerde ya da ideoloji ler
de bulan siyasal tutkular yararına bastırıl mış ya da çarpıtıl mış olduğuna
işaret ediyora benziyor.6 Bunlar ciddi meselelerdir ve başka kav ramlar
önermekle ya da başka bir antropoloji gel i şti rmekle bunların üstesi nden
gelemeyiz. Yöntemimiz tarihsel olacaktır. İlerledikçe, batı topl umunun
tarihine, deri n psikolojinin aracılığıyla temki nli ve dogmati klikten ola
bildiğince uzak bir ışık tutmaya çal ışacağız; çünkü Freud tarafı ndan
i mal edi len bu alet, mükemme l l i kten çok uzak olsa da, kolektif inanç
ları n bilinçdışı temellerini keşfetmemi ze bütün öbür araçlardan daha el
verişlidir.
Av rupa' nın uzak geçmişini düşünürken, kaya resi ml eri ni yapmış
olanların hangi köken mitlerine i nandı ğına i l işkin hiçbir şey bi lmediği
mizi , Kel tlerin ve İberlerin inançları hakkında ise sadece bi razcık daha
bi l g i l i olduğumuzu itiraf etmek zorunday ız. Romal ılar ve Cermenlerle
i l g i l i olarak i se durum tamamen farkl ıdır. Bunun da ötesi nde, öbür efsa
nevi ataları n aksi ne, bu hal kları n konuştuğu lehçeler (kimi zaman kar-
7 A. Borsı. Der Turınbau von Babe/, Geschicte der Meinungen iiber Ursrung und Vıel
falt der Spraclıe11 uııd \lölker, Stuttgart 1 9 57-63, 6 cilt. Bu eser Batı tarihindeki soy
mitleri hakkında gerçek bir ansiklopedidir.
16 ARİ MİTİ: AVRUPA 'DA ! RKÇI ve MiLL İYETÇ İ FİKİRL ERiN TARiHi
masıyla şimdi bil im ile ahlak arasında yeni bir karışıklığın doğmuş ol
d uğuna kuşku yoktur. Irkçı lık karşıtlığı, mevcut antropoloji bilgimizi n
doğrulayamadığı ancak hiçbir eleştirisine d e hoşgörü gösteril mediğin
den sağduyulu düşüncenin önünde bir engel hal ine gelen bir dogmati k
ortodoksi mertebesine yükseltilmiştir. Bu durum, her türden yazarın
ama özell ikle tari hçileri n modem düşüncenin tarihini yeniden yorum
lamaya çalışırken çoğu kez farkında ol madan etkisi al tında kal dıkları bü
yük ölçüde geriye dönük bir oto-sansür doğurmuştur. Bu oto-sansürden
dolayı, Batı, sanki ırkçı olmak utancı ya da korkusu yüzünden, bir za
manlar öyle olduğunu asla kabullenmeyecekmişe benziyor ve bu yüz
den sadece (Gobi neau, H. S. Chamberlai n vs.) küçük karakterlere gü
nah keçisi rolü biçiliyor. Böylece, Batı düşüncesinin geniş bir böl ümü
el çabukl uğu marifetiyle gözden kaybedil iyor ve bu el çabukl uğu, psi
koloj i k ya da psi ko-tarihsel düzeyde rahatsız edici hatıraların ve utandı
rıcı gerçeklerin kolektif olarak bastırılmasına karşılık geliyor. B urada
Ariciliğin son fanatikleri ya da kışkırtıcıl arı kralın soytarısı rol ünü oynu
yor. Bu rahatsız edici hatırlatıcıları bilinç alanından silmenin bi r başka
yol u, suçu münhasıran Almanya' nın üzeri ne yıkmaktır. Bu yüzden, Al
man entelektüellerinin bir azınl ığını haklı olarak üzen Almanya' nın " he
sabı v eril memiş" geçmişi meselesi, öbür ül kelerde, bütün Batı Dünya
sının bir sorunu olarak görül mesi gereken bu eski ideolojik yarayı de
rinlemesi ne araştırmayı reddeden çok sayıda eleştiriye malzeme oldu.
Çağdaş bili msel düşünceyi, P. L. v an den Berghe ' i n keli meleri ni kulla
nacak olursak, "ideoloji k rüzgarların yönüne göre dönen bir rüzgargü
lü"8 derecesi ne kadar yanl ışa düş üren bir sansür biçi minin kökleri nde
bunlar vardır. Ne var ki , bu ideoloj i k rüzgarlar çok uzak ol mayan bir
geçmişte, fii l iyatta ol masa da fi kriyatta Hitler 'in ırkçılığına suç ortaklı
ğı etmiş olan bir topl umun huzursuzl uğunu yansıtır: Bastırıcı tabuları bu
yüzden "bil i nç dışı nda varolan güçlü bir eğilimi yeri ne getirdiği için"
yasaklanmış ey lemlerde kök sal mış olan bir topl umun.9 İnsan, Fransız
öğrencilerinin 1 968 Mayıs ' ı ndaki isyanının. duvarlara "hepi miz Al man
8 "in the race relations fıeld more than in many others, social science theory is little
more than a weathercock shifting w i th ideological winds" (P. L. Van den Berghe ,
Race and Racism. A cmnperative perspective, New York 1 967, s. 8.
CJ Sigmund Freud. Totem v e Tabıı, "Nerede bir yasak varsa al tında bir anu vardır"
SUNUŞ 17
Yahudi siyiz" 10 çığl ığı yazıldığında, farkında olmaksızın aynı şeki lde bu
tabuyu dışa v urduğunu düşünmeden edemiyor.
Üstlendi ğimiz i şte karşımıza çıkan karmaşalar bu yüzden çok yönl ü
dür. Kapsanması gereken geniş bir alandan, yöntemin görece yeniliğin
den, zaman zaman sarsıcı olması ve Freudyen bastırmaları ortak bir
amaç yapabil mesi muhtemel düşünce al ışkanlıklarından kaynaklanırlar.
Bu güçl ükler, bu çal ı şmaya özelli kle inceleme alanının coğrafi olarak
çok kısıtlanması nı gerektiren bi r plan benimsemeyi dayatmıştır. Yaklaşı
mımızı olabi ldiği nce anlaşılır kılmak üzere, Ari mitinin uzak (duy gusal ,
kapal ı) kaynakları ile yakın (ideolojik, açık) kaynaklarını bir ölçüde bir
biri nden ayı racağız. B ununla birli kte, bi ri nci leri nin her zaman için i kin
cilerinin di namizmini sağlamış olduğu dai ma akılda tutul mal ıdır. B u ki
tabın i kinci kısmında, daha dolaysız kaynakları , Aydınlanmanın entelek
tüel dev ri minden sonra ortaya çıkmış olanları inceleyeceğiz. B urada bu
alanda tari hsel bakış açısından emek vermiş pek çok öncülün yardımın
dan yararlandı ğımızdan, güven içinde ilerleyebi liriz. Kitabın ilk kısmı ise
farklı Av rupa halklarının, Ari ideolojisinin uzak ve iç içe geçmiş kay
nakları nı kav rayacağımız türeyiş mitlerinin ülke ülke incelenmesine ay
rılmıştır. Bu sergi lemenin kısa tutulması zorunludur ve bel ki de pek çok
okur bu kısmın temel argümanını sadece bir bakış açısı olarak görecek
tir. B ununla bi rl ikte, Yahudiye ' de, Yunan istan ' da, İskit elinde ya da
Hindi stan ' da doğmuş ve Roma'da ya da İzlanda'da korunmuş bu eski
hikayelerin, hareketleri n, karışmaları n, dönüşmelerin ve gözden yitiş
lerin incelenmesinin yirminci yüzyıl Av rupasının çarpıntılarının anlaşıl
ması na katkı yapacağından kuşku duymuyoruz. Kendi yaşadığımız çağı
kıtamızın Hıristiyanlık öncesi geçmişine bağlamadan önce, aradaki
dönemde Kil i se tarafı ndan yayılan türeyiş mitini hatırlamak yararl ı
olacaktır. Hıri stiyanlık, bütün insan ları n soy zinci rlerini, Tev rat ' ta uzun
uzadıya anlatılan (Yaradılış, x) başata Nuh ve oğul ları aracılığıyla ortak
bir atadan , A dem ' den türediğini öğretti . Hıristiyan çağından daha bi le
önce, Yahudi tefsirleri kadim ırkları n kol l arı nı tesbit etmekle meşguldü
ve kuşkusuz bu şekilde bilgilerini o zaman bilinen bütün dünyayı kap
sayacak şeki lde geni şletmeye çal ışan ilk araştırmacılar onl ardı . 1 1 Tal -
mud ' da yer alan bir deyişe göre, insan soyunun ortak ataları herkese
aitti ve bu yüzden ki mse kimseye " Benim babam seni nkinden ul u"
diyemezdi. 12 Ki lise babaları bu soyağaçlarını yeniden ele cilıp yerel ve
böl gesel geleneklerle harmanladılar. Böylece her bir hal k, özgül bir
köken miti edi ndi , gene de bütün bu kökenlerin hepsi Nuh'tan kaynak
lanıyor ve böylece en temeldeki bütün insanların ev rensel kardeşliği
fi kri nin sağlam bir ifadesi ol uyordu.
N u h ' tan sonra soy çizgileri kimi zaman kendi leri ne Yeniton ya da
Man i tan adında dördüncü bir kardeş de i lav e edi len Yafes, Sam ve
Ham ' dan yürüdü. Yazarların hayfil gücü serbest bırakılmıştı ve bu genel
anlatı nın sayısız değişkesi ortaya atıldı. Bununla birlikte, Tevrat 'ta bulu
nan bazı eti moloj i k ipuçlarına da uyan hakim eği lim, Av rupalı ların
babal ığını Yafes ' i n çocukl arı na, Asyalı larınkini Sam ' ınki lere, Af
rikalı ları nkini de Ham ' ınkilere atfeder. Tev rat' a göre sonuncuların
kuzenlerine köle olarak hizmet etmeye mahkum kılındıklarından ("Ve
Kenan onun kölesi olacaktır. . . ", Yaradılış ix, 27). 13 B u pasajı izleyerek,
yaygın olarak kabfil gören bir görüş, Orta Çağın üç temel topl umsal kat
manının her birine ayrı bir nesep yakıştırdı ; serfler Ham ' ın, dinadamları
ve memurlar Sam ' ın, soylular Yafes ' i n soyundan geliyordu. Böylece en
eski zamanlardan iti baren , Hamiler ya da Karalar insani hiyerarşinin en
alt basamağına yerleştiri lmişlerdi . Bu düşünce çizgisini izleyerek,
kabfil görmeyen di nsel metinlerden biri, yani İsa ' nın bazı Yahudi
çocuklarını keçiye çev irdi ğini bi ldiren altıncı yüzyılda yazılmış olan
Arap İ nci l ' i , bu çocukların analarına İsa' nın şöyle buyurduğunu söyler
ken az sözle çok şey anlatmıştı : " İnsanlar arasında İsrai l ' i n çocukları
Zenciler ile aynı mertebededi r. "14
Bizi Batı Av rupa'dan Rusya 'ya ülke ülke gezdirecek olan hikayemi
zin akışı içi nde bu temel soyağaçlarından sıkça söz edeceğiz.
GOT MİTİ
Öbür büyük Batılı ul uslarla karşılaştırıldığında İspanya tarihinin en alı
şılmadık özel liği, ülkenin yüzyıl lar boyunca Müsl üman hakimiyetinde
kalmış ol masıdır. Ne v ar ki, 7 1 1 ' de gerçekleşen Müslüman i stilası üç
yüzyıl önce S üev lerin ve Vandalların ardından gelerek ülkeyi işgfil ve
yurt edi nen Vizigotların istilasının unutulmasını kolaylaştırmıştır. Oysa
bu istila da İspanyol halkının tarihi ve gelenekleri üzerinde eşit derece
de güçl ü i zler bırakmıştı.
Ondan önce Roma hakimiyeti yerel kül türü o derece etkilemişti ki,
yarımadanın Latinleşmiş sakinleri başka köklere sahip olduklarına v e
İ ber ataların soy undan geldiklerine dai r ancak son derece müphem bir
hatırayı korumuşlardı . (Ancak burada ne bu boysal v e böl gesel hatırala
rın ayrıntılarına gireceğiz ne de istisnai bir örnek oluşturan Bask dili v e
kültürü üzerinde duracağız.) İ berler Hıristiyanlığa geçtikten sonra i se,
insanlığın geri kalanı gibi , A dem ve Nuh ' un soyundan geldiklerini öğ
renmişlerdi .
Karolenjler öncesi Av rupa'sının e n bi lgili v e etki li yazarı olan Pisko
pos Sev il leli İsidore, Cermen boylarının istilfisından sonra, bi ri nci leri
*
Yafes ' in oğul ları ndan Tubal ' den, fatihleri öbür oğul Magog' dan türe
terek, fethedilen İberyal ılar ile fatih Vizigotlar arasında daha yakın bir
akrabal ık kurma görevini üstlendi. Yazılarında, kısa süre önce Ebedi
•
Tek tanrıcı (İbrahim1) gelenekte N uh ' un oğullarından Yafes ( Yafet, Japheth . . ), Sam1
.
halkları dışında kalan bütün Avrasya halklarının (Çingeneler, Almanlar, Kürtler, İs
panyollar, Ermeniler, Abazalar, Türkler, Lihtenştaynlılar, Fransızlar, Çinliler, Hint
liler, Zazalar. Boşnaklar, Çerkezler, Sırplar, Afganlar, La zlar, Ruslar, Arnavutlar.
Yunanlar, Abdall ar, İ talyanlar, Macarlar. Gürcüler, Farslar, Pomaklar, İngili zler,
Talişler vb. ) atası kabOI edilir -yayıma lıazırlayanın notu.
.
21
22 ARİ MİTİ: AVRUPA ' D A IRKÇI v e MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
Kent' i ele geçi rmekle ev rensel hakimiyet payesini kazan mış olan fati h
lere bi r üstün lük hakkı atfetmekte tereddüt etmemi şti . 1 B ununla birl i k
te, fethedi lenlere de fati hlerin kuzeni olma şerefini bahşetmişti . Vizi got
hanedanı nın sadık destekçisi olan Sev illeli İsidore, bunları yazarken
muhtemelen i ki hal kın barış içi nde bir arada yaşayabi l mesi umudundan
esinlenmişti . Antropoloji ve tari hte , kan kardeşliği sağlamak amacıyla
i ki farklı türeyiş mitini birleşti rmeni n örnekleri Alba v e Roma efsane
leri nden beri eksik ol mamıştır. Pek çok İspanyol tari hçiye göre, bu bir
leşme asla tam bi r başarıyla sonuçlanmamıştı, öyle ki, onların en par
lakl arı ndan bi ri olan Menendez y Pelayo, Vizigotların İspanyol ol madı
ğını i lan etmişti . Cermen tarafı nda Sev i lleli İsidore ' u destekleyen gö
rüşleri n de eksi kliği çeki l miyordu. Cermenci l i ği n i l k Prusyal ı havari si
Hertzberg, 1 780'1eri n başlarından iti baren " İspanyol ve Portekiz ul us
l arının, kökenlerinde eski İspanya, Roma ve Müsl ümanlardan bazı yer
li unsurları n katkısı olmakla birli kte, en başta ve en önemli olarak Vizi
got, Vandal ve Süevlerden türediğini . . . bu yüzden Cermen olarak tanım
lanmalarının tamamiyle meşru olduğunu" ifade etmi şti .2 1 868 'de Lond
ra' da yayımlanan Anthropological Review, okuyucularına "Yucatan ' da
tamamiyle sarı şın ve bütünüyle Got kal mış ve yüzyıllardır resmi üstün
l ü k konumunu korumuş bir İspanyol ai lenin keşfedildi ği" haberi ni ve
riyordu.3 Yine, 1 944'te İsveçli tari hçi J. Nordstrom, "Hıristiyan İspan
ya' nın yayıl ması Got ırkının yayılmasıdır" diye yazıyordu. Gotların tari
hi, geleneksel olarak bu hal kı n çıkış noktası olduğuna inanılan İsveç ' te
bi rçok araştı rmaya konu ol muştu. Dikkatl i yazar Americo Castro, ken
di payına, "Got olma hevesi gösteriyor ki orta çağın İspanyol ları hiç de
öyle deği ldi , ne de yeniden fethedi p yeniden yerleşti kleri ülke artık bi r
Got ül kesi ydi" sözleriyle Nordstrom ' u eleştirdi.4 Ancak, bil ginler ara
sındaki bu barışçıl tartışmalar, çağdaş İ spanya gibi iç böl ünmelere öy
lesine mey i l l i olan bir ül kede bile muarızlar arasında büyük çeki şmele
re neden ol madı. Gerçi bu her zaman böyle deği ldi. Eğer, Americo
Castro 'ya göre İspanyol ların Got ol maya hev eslendi kleri dönemde giri
şilen bu bilgi nce polemi kler tamamen zamandan kopuk gibi görünmüş
se, bu bütünüyle Tuba! ' in soyundan geldikleri iddiasındaki Ferdi nand
ile İsabella' nın yöneti mi nde yeni birleşmiş olan İspanya'da köken re
kabetlerinin tamamen farklı bir anlam kazanmış ol masındandı.
B u noktada, İspanya' nın Müsl üman ya da Yahudo-M üslüman geç
mişi işe karışıyordu. Hıristiyan Yeniden Feti h ' i nden sonra, v aftiz olmuş
Müslümanların v e Yahudi leri n soyundan gelenler, kendilerini düşkün
lüğe mahkum edi lmiş buldular. Kanın arılığını koruyan yasalar, İspan
yolları iki kasta böl müştü, bir yanda saf kan Eski Hıristiyanlar, öte yan
da kan ı bozuk Yeni Hıri stiyanlar. Bu iki kast arasındaki ayrım çizgi si,
uzak atalara dayanan İber ya da Cermen soylarından gel meye deği l , ki
şinin di nsel bakı mdan ortodoks ya da heteredoks sayılmasına bağl ıydı.
İspanyol ilahiyatçılar, hem Müslümanların hem de Musev ileri n yanlış
inançlarından dolayı kanlarını kirletmiş olduklarını ve bu kir ya da " no
ta" nın, şimdi Yeni Hıristiyanlar ya da conversos [dönmeler, -ç.n. I adıy
la neredeyse toplumdan ayrı tutulan bir dokunul mazlar kastı ol uşturan
en uzak nesi l leri ne kalıtsal olarak aktarıl mış olduğunu bel l eten bir öğ
reti gel iştirdiler. Böylece, Av rupa tari hi nde i l k kez olarak, v aftizi n ki şi
nin geçmişini silen bi r yeniden doğuş anlamına geldi ğini öğreten Hıris
tiyan dogmasını hiçe sayan bi r kurumsal ırkçılık biçimi ortaya çı kıyor
du. Bu öğretiyi icat eden i lahiyatçıl ar her iki Hıristiyan kategorisinin de
insanlı ğın ortak atası Adem ' i n soyundan geldi ğine iti raz etmiyorlar, an
cak İsa'yı inkar etmiş olmakl ıklarının conversoları biyolojik olarak yoz
laştırmış olduğunu i leri sürüyorlardı. Conversolar geleneksel olarak ti
caret ve zanaatlarda baskın durumdaydı , ekonomik rekabet ise dinsel
nefret kılığında ortaya çıkıyordu. Özel likle Eski Hıristiyanların sonunda
ücretli işçiler durumuna düşecekleri , aynı zamanda bir orta sınıfın doğ
masının geci kmesine yol açacak olan ve her türlü üretken işi hor gören
akı l al maz bir soy l u l uk merakına kapılmasına yol açan bu hem ekono
mik hem de kökensel derin böl ünmenin, İ berya yarı madası üzeri nde
ağır sonuçl arı oldu. Öy le gözüküyor ki, geçerl iliği kuşkulu kimi önsel
köken özlemleri , koşullar elverdiğinde, ideoloj i leri keyfe göre yeniden
şeki l lendi rmek ve tari hin akışına önemli bi r damga v u rmak için yeterli
gücü kazanabi l mektedi r.5
5 Modem İspanya \la "kan saflığı" sorunu konusunda benim D e Malıomet aıLı Marra-
24 ARI MİTİ: AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇi FİKİRLERİN TARİHİ
nes, Paris 1 96 1 ile A. Sicroff"un Les controverses des statuts de "purete de sang"
en Espagne du XV au XVI/ siecle, Paris 1 960 çalışmalarımıza bkz.
6 B. de Saint-Vincent, L'homme, essai zoologique sur le genre humain, Paris 1 827, s.
161.
7 B u ayrıntılar için Bay Marcel Batallion'a teşekkür ederim.
8 A. Morel-Fatio Etudes sur l'Espagne, Paris 1 923 , s. 1 69.
9 Bu tasvir Don Qııixote'un başında Güneş şöval yesine (Caballero del Febo) adanmış
bi r sonede bulunur.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: İSPANYA 25
kazandı. Aslına bakılırsa, çok sayıda kral ve prens tarihte davrandıkları şekilde
davranmışlarsa, bu, herkesten Gotların torunları olduklarını dinlemiş olmaların
dan dolayıydı. Başka her şeyden çok, yüzyıllar ötesi nden gelişi güzel fırlatılmış
bir oka benzeyen orta çağ tarihi mizin o çarpıcı dinamik karakterinin nedeni bu
dur. . .
araçları olarak görüyor, Salv ian i se masum ve gençliğe özgü dav ranış
tarzlarını çökkün Romal ıların yozl aşmışlı ğıyla karşılaştırıyordu. Daha
da çoğal tılabi lecek bütün bu örnekler Roma'nın düşüşünün çağdaşları
üzeri nde ne müthiş bir izlenim yarattığını göstermektedir. 12
Goti k kel imesinin yeni ve değişken an lamları ilk başta bu yazılan
lardan kaynakl anmıştır. Rönesanstan sonra kelime ya eskimiş ve göz
den düşmüş olan her şeyi (Gotik barbarl ık) ya da tam tersine yüce ve
ebediyen genç kalan her şeyi (Gotl ara has özgürlük) adlandı rmak için
kullanıldı . B u tartışmada son hükmü estetik değerlendi rmeler verdi
(Goti k katedraller). Bu arada, Cermenizm ile eş anlamlı kul lanılan " Go
tisizm" İngiltere 'de büyük popülerl i k kazanmıştı ; aynı şeki lde Cermen
hal klarıyla özdeşleşti rildikleri Gotları n efsanevi anayurdu İsv eç 'te kel i
menin iti barı daha bile yüksekti . 1 3 İ mparator V. Charles [ Şarl ken ç.n .]
Av rupa' n ı n neredeyse bütün soylularının İskandinavyalı Gotların soyun
dan geldiğini varsaymakla ün yapmıştı. 14 Al manların şimdi bile, kulla
nı mdan çoktan kalkmış bi r yazı karakteri ni , "Goti k yazı" adıyla eski
u l usal yazı karakterleri olarak gördüğü iyi bi linir. Güçlü çağrışımlarla
yükl ü bu teri mler bütün ülkelerde yarı efsanevi olayların hatıralarını
canlandırmaktaydı. Roman dillerinde barbar istilaları olarak bi li nen bu
olaylar Al mancada kav imler göç ü ( Völkervanderungen) olarak adlandı
rılır - ve bu ay rım önemsiz bi r ayrım deği ldir. Bu daha bi lge, daha fark
lı çağlarda başlıca Av rupa ul usları nın yurtseverl ik mitlerine referans
olacak olan bu geçmişten, her kültür ve her dil farklı bi r tarzda söz edi
yordu.
Sonuç olarak, İspanya' da Cermen kanına aşırı bi r önem vermek ve
yerl i Tuba! ' in zürriyeti ne kıyasla Magog ' un soyundan gel meye öncelik
tanımak yönünde eski bir eği l i m bul unduğuna işaret edebi liriz. Başka
ü l kelerde de benzer eği l i mler bulabi l i riz. Başlangıçta bu Tev rat 'taki
başka başka karakterleri ata olarak seçmek şekl i nde tezahür etti . Ardın
dan, Kilisenin etkisini n azal ması ve ev rensel i l k ata A dem ' i n gözden
düşmüş fi ki rleri n tavan arasına kaldırıl masıyla bu aynı eğil i mler, yine
(tari hsel ya da biyoloj i k) ortak bir kökenden söz eden mill iyetçi ya da
1 2 Krş.; Hanno Helb ing, Goten und Wandalen , Zürih 1 954, s . 3-52.
13 Krş . ; Samuel Kli ger, The Got/ıs in England, H arvard 1 952 ve Joh n Haslag, "Gothic"
im J 7. awıd J 8. Jahrhundert. Köln-Gratz 1 963.
1 4 Krş . Th. Bieder, Geschichte der Germanenforschııng, C. 1, Lei pzig 1 92 1 . s. 6 1
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: İSPANYA 27
ırkçı fi ki rler kılığında yeniden ortaya çıktı . Got mitinin erken bir zevale
uğradığı İspanya'da, onun yeri ni ilahiyat teri mleriyle gel i ştiri lip ifade
edi len bir ırkçıl ı k biçimi aldı. İspanya tarihinin özgüll üğü bizim bakış
açımız bakımından son derece öğreticidir. Çünkü, İspanyol Engizi s
yonunun kurul masına yol açan etmen , ülkenin birl i ğe kav uşmakta ol
duğu esnada i nancın saflığı için duyulan bu kaygıydı . Ne var ki, kanın
ve soyun safl ığına i l i şkin hu mit kısa sürede di nsel ideal i n bir
kari katürüne dönüştü. B u andan iti baren gerçek çatışma, Yafes ' in
soy undan gelen temiz kast ile sonradan semi ti k olarak karakterize
edi lecek saf olmayan kan arasındaydı. Barok çağında hafifleyi p 20. yüz
yılda şiddetl enen kesintisiz mücadelelerle dol u bir tari h boy unca sür
dürülen bu çeki şme, tari hçi leri n üzerinde büyük görüş ayrılıklarına düş
tüğü pek çok etmenin sonucuydu. Kesi n olarak doğru - ve ta başından
beri aşi kar olan - bi r şey varsa, İspanya'da hal kın saldırgan dürtülerinin
esas olarak iç çal kantılar doğuracak yönde hareket etti ğiydi.
2.
FRANSA
Egemen sınıf tarafı ndan kendisini dayatan böyl e bir hükümle karşı
karşıya kalan bütün halk Cermencil i ğin itibarına heves saldı. B unun ka
nıtı olarak yedi nci yüzyıldan baş layarak eski , Latin-Hıristiyan adları nın
yerleri ni Cermen kökenl i adlara bırakmasını göstermek yeter. Fransız
monarşisinin kurumlarını tanımlayan adlar ya da savaş ve orduyla ilgi
li terimler de aynı kökenden geliyordu.3 Kanda bulunduğu v e kalıtımsal
olarak i nti kal etti ği hayal edi len bu iti bar, göreceğimiz gibi , Fransa'da
modern zamanl ara dek etki l i ol maya devam etti .
Aslında, Franklar ile Gallo-Romanlar arası ndaki kültüre l ve biyolo
jik kaynaşma birinci binyılın sonunda tamamlanmıştı. B u , kesin l i kle ba
zı güçlükler çıkmaksızın olmamıştı ve yedi nci yüzyılın adı bi li nmeyen
kimi kilise adamları pürüzleri gidermek amacıyla, Sev i l leli İsidore ' un
İspanya' da yaptığı gibi , iki soy çizgi sini bi rbi rine bağlayan ortak bir so
yağacı öne sürmüşlerdi. Bu şeki lde kan bağıyla akraba kı l ma, ulusal tü
reyi ş mitlerini kuran kural ları daha açık biçi mde ayırt etmemize olanak
verıyor.
Milattan önce ikinci yüzyıl boyunca Yunanları n kül türel üstünlüğü
i le karşı karşıya kalan Romal ı fati hler, Yunanları nkine hem benzeyip
hem de farklı olan bir soy zi nci ri iddiasında bulunmaya pek hev esliydi
ler. Böylece, soylarını (Virgi l i us ' un Aenid 'de yüceltti ği Troyal ı kahra
man Aeneas miti aracılığıyla) kaçak Troyalılara bağladılar. Bin yıl sonra
Merov enj nesepçileri süreci yeniden ele al ıp tamama erdirdi ler: Gallo
Romanlar Troya kökeni nden gel meni n saygınl ığına sahi p olduklarına
3 Fredegar vakayin amesi diye bili nen metinde öy l edir Toursl u Gregory. Troyalı
.
göre, Franklar da farklı bir daldan da olsa aynı soydan geldikleri iddi
ası nda bulunabi lirlerdi. Böylece, gelecekteki Fransa soylularının ve
" Fransızların" ataları olacak Hektor ' un oğl u Frankon ve torunu Phara
mund gibi efsanevi karakterler aracı lığıyla öyle yaptılar. Kaçınılmaz bi
ç i mde, Troyalılar miti nin birçok farkl ı değişkesi gel iştirildi. Örneğin,
Karolenj soyundan saray nazırlarının idaresinde, hiç kuşkusuz Remus
v e Romulus mitinden esi nlenen vakanüvisler, kul ları (v assal ları) ege
men beyleri ne bağlamak amacıyla Romalılarla Frankları sırasıyla düş
man kardeşler Vassus ve Francu s ' tan geti rdiler.4 B ütün bu değişkelerde
Frankların ve Troyalıların Tev rat'ta adı geçen başataların ve insanlığın
ortak atası A dem ' i n soyundan türeti lmiş olduğunu ise söylemeye gerek
yok. B unun için gereken bağlantı hal kasında Yafes ' i n torunlarından Kit
ti m yer alıyordu. Orta Çağların sonunda, " Keltler" , "Galyal ılar" ve " Ga
latlar" arasındaki i l i şki üzeri ne yapılan yeni kurgular Troyal ılardan Ya
fes ' i n i l k oğl u Gomer'e giden yeni bir soy çizgisinin kurul masına yol
açtı . Böylece, Gal ülkesiyle Cermen fati hleri arasındaki , Galya ile Ron
sard ' ı n türküsünü söylediği " sang troyen et germain" arasındaki sürtüş
menin bi r sonucu olarak Frank hal kının kesinli kten uzak bir soyağacı
nın anahatları daha o zamandan ortaya çıkmış ol uyordu. B üyük Orta
Çağ uzmanı Marc Bloch şöyle yazmıştı : " Fransız adı mızın fatihlerin v e
işgalci lerin adı olduğunun fark edil mesi çok erkenden e n duyarlı düşü
nürl erimiz arası nda neredeyse traj i k bir kaygı duygusu doğurmuş gibi
görü n üyor."5 B u kaygı, nesilden nesl e aktarıldıkça yoğunlaşarak Fran
sız tari h inde trav mati k bir rol oynamış olabilir.
Karolenjler imparatorl uğu sırasında Frank adı , üstelik Av rupa çapın
da, yeni bir itibar kazandı . O sı rada Frank kralları bütün kıtanı n hakimi
ol muştu, bu y üzden ay rı m " Batı Fransa" ile " Doğu Fransa" arasında ya
pı l ıyordu. Otto Frei sing ' i n iyi bi l i nen v akayinamesinde Al manlar Frank
hal kının bir dalı olarak anı lıyordu. 6 Yine, Şarlman ' ı [ Charlemagne = Ut u
Kari -ç.n. ) selef olarak yücelten Frederick B arbarossa, on ikinci yüzyıl
da kendisini " Frankların v e Tötonların İ mparatoru" olarak adlandırıyor-
du.7 Karolenjler dönemi nde Frank mitinin gücü öyl esine büyüktü ki,
Slav dillerinde 1 v e oradan al ınarak Türkçede ç.n . ] kral anlamındaki " ko
rol" ya da " kral" kel imesi bu dillere Almanca Kari adından geçmiştir.
Böylece, Batı dillerinde Slav, kul-köle [slave, -ç.n. I anlamını alırken,
Slav dilleri nde Batı imparatorunun adı " kral" anlamını kazanmıştı. Bi
rinci İ mparatorl uğu kurmaya koyulan Napolyon, Şarl man ' ı n halefi po
zuna bürünmüştü. (Kararnameleri nden bazıları "Çün selefimiz Şarl
man . . . " girişiyle başlar). Richard Wagner, Frank mitine i l işkin şu u l u
lamayı yazmıştı : " Derin anlamı, Frank halkının v icdanında. . . saygı uyan
dıran ve her yerde üstün doğasını kabiil ettiren . . . bu kral iyet ırkının ru
hunda idi."8 Fransa' nın grandeurüne yönelik siyasal amaçları doğrultu
sunda Charles de Gaul l e ' ü Al manya' da Şarlman 'ın, o dev i n efsanesini
kışkırtmaya teşv i k eden bu hakan! hanedan yücel iği fi krinin ta kendisi
deği l miydi ?9
Ne var ki, Orta Çağların Fransız yıllıkları Şarlman ' ı yerlileştirerek
Fransız tari hinin doruğuna yerleştirmiş ve hem yazarlar hem de soy l u
luk Troyal ılık efsanesini ve Phramund ' u n hatırasını canlandırmış olsalar
da, dönemi n baskın eğil i mi Hıristiyanları birbiri nden ayıran değil , bir
leşti ren şeyi v urgulamak yönündeydi . Kitleleri yüceltmeye hizmet eden
şey, kolektif ya da ul usal yan dal lardan çok, bütün i nsan soyunun ortak
laşa ait olduğu ana gövdesiydi . Ki lise partal ve vitrayl arında A dem ya
da N uh ' un tasv i rl eri yer al ır, Şarl man 'ın tasv irleri çok nadir görülürken
Frankon ' a ya da Pharamund ' a hiç yer veri lmezdi. Yafes ya da Troyalı
ların soyundan gel i p gelmedikleri Fransızların pek umrunda deği ldi .
Onlar Hıristiyan idi. Dahası, en azından öğrenim görmüşler arasındaki
genel anlayışa göre, bir zamanlar bütün i nsanlar Babi l ' den yeryüzüne
dağıl madan önce geçerli olan evrensel bi r dil konuşurlardı ve bu dil İb
rancaydı. İnsanl ığın beşiği nin neresi olduğu konusunda da genel bir uz
laşma vardı, burası Kutsal Topraklara tekabül eden Yahudiye (Judea)
idi .
Modern zamanların eşiği olan on al tı ncı yüzyılda ulusal kökenler ya
7 A.g.e., s. 567.
8 "Les Nibelungen; Histoire universelle tiree de la )egende" (CEuvres eb prose de Ric
hard Wagner, Paris, s. d. C. il, s. 44).
9 İnsan böyle bir ad ve soyadının General de Gaulle 'ün hayallerini ve kaderini nasıl et
kilemiş olabileceğini düşünmeden edemiyor.
32 ARİ MiTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI v e MİLLİYETÇi FİKİRLERİN TARİHİ
da yan soy dalları meselesi önem kazandı. Rönesans sırasında klasi k an
ti kitenin etki si kutsal yazılarla rekabete girdi ve bi lginler, hala A dem ' in
soyundan gelinme iddiasını korusalar da büyük Yunan ya da Latin ata
larını öğrenmeye başladılar. Orta Çağ nesep iddiaları sorgulanmaya baş
l andı . Hümanistlerin kuşkusu her şeyden önce Troyalılık mitine yönel
mi şti, ama Ronsard, Franciade adlı eserinde ( 1 572) pek de ateşli bir bi
çi mde inanarak savunmamış da olsa, 1 0 eserin ve miti n etki si öylesine
dayanıklı çıktı ki , on dokuzuncu yüzyıl bil ginleri Avrupal ıların Asya kö
kenine il işkin kuramlarını güçlendirmek üzere bu bil giyi hfila doğru ka
bUI ediyorlardı. 1 1 Haki m din ile bütünleşmiş olan Tevrat miti daha bi l e
sarsıl maz gözüküyordu. N e v ar k i , çelişkilerini v e imkansızl ıklarını or
taya çıkarmaya yol açacak şekilde kutsal meti nlerin ayrıntılı bir incele
mesini teşvik eden Reformasyon ilk kuşku tohumlarının saçıl masına ne
den oldu. 12 Dikkatlerin ulusal kökenlere yoğunlaşmasının bir başka ne
deni daha vardı. Ren ' in ötesi nde, Alman hümanistleri ev rensel üstünlük
iddialarını öne sürmeye daha o zamandan başlamıştı . Alman istilfilarını
betimleyen yıllıklarla birlikte, kısa bir süre önce bulunmuş olan Taci
tus 'un eseri Germania, kendilerine çağın mantığına uygun basit v e güç
lü iddialar cephaneliği sağlamıştı . Bunları çürütmek için Fransa' da her
biri bir öncekinden daha zekice ve daha beklenmedik yeni teoriler üre
til meye baş landı , ama görüşlerin çeşitl ili ği, Kutsal Cermen İmparator
luğunca kurulup korunan i mtiyazların karşısına güçlü bir argümanla
çı kmanın ne derece güç olduğunu gösteriyordu.
Bazı yazarlar, özellikle de Jean du Til let ya da François Hotman gi
bi kral iyet ayrıcalıklarına düşmanlık besleyen Kalv inciler, Cermen kö
ken ve üstünlük fi krini benimsediler. Öyle ki du Ti l let şöyle yazmıştı :
Onur sadece erdeme bağlı olduğundandır ki, Fransızları hak.iki Cermen kökenin
den gel me olarak betimleyenler, Troyalıların soyundan geldiklerine i nananlar-
ıo "Franciademi doğru olup olmadığına pek de aldırmadan yaptım"( 1 587 baskısına ön
söz).
1 1 "Frankların
öv ündüğü Troyalı nesebinden daha iyi bilinen bir şey yoktur. Eskilerin
bütün tanıklık.lan , Cermenlerin bütün hatıraları onların kökenini evrensel bir geleneğin
insanlı ğın beşiğini yerleştirdiği o böl gelere atfeder." A. F. Ozanam, Les Germai ns
avant le Christianisme. Paris 1 872. s.4 1 .
12
Krş. ; Don Cameron Ailen, The Legend of Noah, Renaissance Rationalism in Art,
Science and Letters, Urbana III,. 1 949.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: FRANSA 33
dan fazla onurlandırıyorlar onları . Çünkü hiçbir millet ahlakça Cermen milletin
den daha az yozlaşmış ya da özgürl üğünü silah zoruyla onlar kadar gayretle ve
onlar kadar uzun süre koruyabilmiş değildir 13 ...
Ama karşı tarafta, hanedanın sadık destekçisi olan v e Şarlman ' ı "Fran
sızlaştırmak" için Frank = Fransız eşitl iğine dayanan daha büyük sayı
da tari hçi vardı. B u amaçla Şarl man ' ın Frank tarzına (more francorum)
uygun giyinip konuştuğunu yazan eski vakayi namelerin tanıklığına baş
vuruyorlardı. Gene de aynı dönemde François de Belleforest' in (öl .
1 583) yazılarında "atalarımız Galyalıydı" ifadesi ortaya çıkmı ştı. Bu
unutulmuş yazar, Hugh Capet'nin tahtı " gasp etmesini" , aslında "o za
mana dek bunu gasp etmiş olan Frank ve Alman yabancılardan geri alıp
yerli Galyal ılara iade etmeyi amaçlayan ilahi i nayet" temel i nde meşru
laştırıyordu. 14 Fransa'da İbrani araştı rmalarını başlatan bi lgili şarkiyat
çı Guillaume Pos tel (öl . 1 58 1 ) de önceliği Galyal ılara tanımış ve onları
soyca Cermenlerden üstün tutmuştu. 1 5 Galyalı atalar bu şeki lde i l k kez
ortaya çı ktıktan sonra ortadan kayboldular ve ancien regimein sonuna
dek bir daha gözükmediler.
Doğrusu, bu teorilerden en popüler ve en zekice olanı, Lei bniz'in on
sekizinci yüzyıl başında hfila hırsla çürütmeye çalı şmakta olduğu, Jean
Bodi n tarafından ortaya atılan yeniden göç teorisiydi. B u ünlü hümanis
te göre (Latince ve Yunancada öyle olmamakl a hatta İbrancada hiç geç
memekle birl ikte) Gal dilinde frank sözcüğü özgür ya da bağımsız an
lamına gel mekteydi . Dahası, Sezar ' ın yazdıklarındaki bir pasaja dayana
rak 1 6 Roma boyunduruğundan bezen çok sayıda Galyalının özgürlükle
rini yeniden kazanmak için Ren ırmağının öte yakasına göç edip Frank
lar hfil ine geldiklerini ve Roma i mparatorl uğu dağıl maya başladığında,
geride bırakmış oldukları kardeşlerini kurtarmak üzere bu yeni adları al
tında eski vatanlarına geri döndükleri sonucuna varmıştı . Galyalıların
onuru böylece kurtarıl mış oluyordu. 17
Etimolojik kurmacalar ve bu türden çocuksu keli me oyunları Batı
13 Jean du Tillet (öl. 1 570), Recueil des rovs de France, leur Couronne et Maison, 1 6 1 8.
14 François de Belleforest, Les Grandes A�nales et Histoires gı!ııı!rales de France, de la
venue des Francs en Gau le, 1 579, C. 1 , s. 364.
15 G. Postel, La loy salique bu bilgiyi Maurice de Gandillac 'a borçl uyum.
16 De bello Gallico, V I , 24, ı.
17 J. Bodin. Methodus adfacilem historiarum cognitionem, 1 556.
34 ARI MİTİ: AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
tari hi nde Ki l i se Babalarından beri revaç bul muştu. Ancak, bunları yeni
doğmuş şövenizmin hi zmeti ne koşmak üzere ilk kullananlar Rönesans
hümanistleri oldu. Dahası , Bodi n ' i n kuramının Franklaşmış Galyalılara
kullaştı rılmı ş Galyalıların sahip olmadığı bazı erdemler atfetti ğine i şaret
edil ebil i r. İzleyicilerinden biri olan Audi ger, bir yüzyıl sonra şöyle ya
zıyordu: "Böylece, beklenmedik ama i nkar edi lemez bir şeki lde, mille
ti mizin dünyanın görmüş olduğu en hayranlık verici , en cesur ve en
şanl ısı olan aynı ırktan geldiği ortaya çıkacaktır." 18
Böylece, 1 4. Lui ' ni n hükümdarl ığı sırası nda tari hçiler bütün öbür
ı rkları bir yana bırakıp Franklara methiyeler düzmekte birleşmişti . İyi
bi l i nen iki yazardan örnekler aktarabil i riz. Loyseau ' nun sözleriyle:
" Muzaffer Franklar doğuştan soy l uydu; boyun eğdiri lmiş Galyal ı l ar sı
radan hal kı ol uşturuyordu. Fatih Franklar, silahlı meslekleri, kamu gö
rev lerini ve tımarlardan yararlanma hakkını kendilerine ayırdılar." 1 9 Me
zeray ise onları şöyle beti ml iyordu: " Sert, saldırgan, fakat hiçbi r zal im
lik eği l i mi göstermeyen v e öbür kuzeyl i ı rklardan çok daha insani olan
gururl u bir halktılar. B ununla birl i kte, onur ve özgürlüklerine kıskanç
l ı k derecesi nde düşkündüler ve bi r an bile sükunet içi nde durmaya ta
hammülleri olmadığından, Al manya' n ı n öbür böl geleri ne karşı ve Gal
yalılara karşı durmaksızın akınlar düzenlerlerdi."20 Üstelik, Mezeray 'ın
fikri nce Franklar Galya'ya kurtarıcı olarak gel mişler ve ül keyi " kendi
lerini hürmetle karşılamaya son derece hazı r" bulmuşlardı. B u görüş o
andan itibaren bir resmi doğru hal ine gelmişti ve Frank soy zi ncirine
saygı gösteri lmesi zorunl uydu. Kral iyet tari hçi lerinden Abbe Daniel,
Phramund, Chlodio ve Merov i us ' u 1 4. Lui ' ni n atalar l istesinden çı kar
dığında hatırı sayılır sıkıntılarla karşı karşıya kalmıştı .2 1
Dahası, bu dönemin ardından tari hçil er kural olarak Fransız ulusu
nun Cermen kökenlerinin ötesine bakmadılar. Kartezyen mantığın yüz
yılında dünyanın bütün hal klarını birbirini izleyen kuşaklar sonunda
Adem ' e dayandıran ayrıntılı soyağaçları artı k geçmişte kal mış bir şey
1 , s. 3.
2 1 Krş . ; Henri Martin, Histoire de France, C. 1 , Önsöz, s.vı ( 1 874 baskısı)ç Bossuet, Dis
cours sur l 'histoire universelle; Pascal , Pensees (no. 623) .
MİTLERİN ESKİ KÖKEN İ: FRANSA 35
• Eski Avrupa kaynaklarında aşağı yukarı bugünkü Kürdistan ile Batı ve Kuzey-batı İran
toprakları. Tartary: Aynı kaynaklarda İran 'ın kuzey doğusunda aşağı yukarı bugünkü
(Azerbaycan dışındaki ) Türk! cumhuriyetlerle Moğolistan topraklarını kapsayan böl
ge ; tarihsel Türkel i . Bactriana: Aynı kaynaklarda bugünkü Türkmenistan, Ö zbekistan,
Afganistan, Tacikistan sınırlarının kesiştiği bölge. -y.h.
23 Antiqııitis de la nation et de la langue des Celtes, aııtrement appelis Gaıılois, par le
R . P. Dom P. Pezron, docteur en thelogie de la faculte de Paris , 1703 , Önsöz ve s. 1 -
24.
24 Henri Martin, Histoire de France, C. I. s.2, not..
• • B u istisnalardan en önemlisi Avranches Piskoposu ve Fransa veliahdının özel öğret
meni Pierre-Daniel Huet idi.
25 Histoire de la pairie de France et du Par!emeııı de Paris, yazan D. B . , Londra 1 740,
s. 88-90.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: FRANSA 37
Bu nitelik sırf içsel olduğu için sadece onlara özgüydü ve " h ükümdar
ların l ütfu sadece unvanlar ve ayrıcalıklar sağlayabil i rdi ; damarlara za
ten miras alınmış olandan başka bir kan akıtamazlardı."26 B u iddia, soy
lu olmayan sıradan hal ka olduğu kadar kraliyet erki ne karşı da yönelik
ti .
Saint-Simon ' un Memoires ' i nde de bu düşünceler bul unur. İzleyen
pasajda olduğu şeki lde, o da, ait olduğu kastın ayrıcal ıklarını feti h hak
kı i le mazur gösterir:
Bu olgudan, Devlette üyeleri ilk başta sitah altına çağrıl mış adamlar, daha son
ra soyl ular olarak adlandırılan ve topyekOn kull ukları ndan dolayı serfler olarak
adlandırılan boyun eğdirilenlere bi r karşıtl ık ha.tinde benzersiz bir gövde oluştu
ran soyluluk türedi.
mak için her türl ü hakka sahip olduğunu söyleyen Joseph Barre ' ı ya da
Avrupa Halklarının Eski Tarihi ' ne ( 1 722) "Barbarlar olarak tanımladı
ğımız Av rupa' nın eski hal kları bizim atalarımızdı" ifadesiyle başlayan
Kont de B uant ' ı da aynı şekilde hedefl iyor olabil i rdi. B urnouf ' nun kla
sik çev irileri nin onları bu modern zamanımızda yeniden canlandırması
sayesinde, bu ataların İkinci İmparatorl uk zamanında bile mesela Oza
nam'ın Etudes Germaniques ya da Moet de la Forte- Maison ' un Les
Francs ' ı ndaki gibi taraftarları bul unuyordu.33 Bu bakımdan, mit kırıcı
Vol tai re yalnız bir fi gür olarak kalmıştı . Muhtemelen kendi çağında,
kendi sini böyle güç l ü bi r şekilde ifade eden tek kişiydi . Ari stokrasinin
kökenlerini i l gil endirdiğinden, konu o zamanlar bi le hassasiyetini koru
yordu. "Aristokrati k mertebeleri n kurulduğu dönemde sıradan hal kın
bir parçası olduklarını işittiklerinde" diye yazmıştı Abbe Mably, " B üyük
ai leleri mizin gururu anlaşılabi l i r şeki lde yaralanmış olabil i r. Fakat soy
l uluğun henüz bir del i l i k çeşidi ol madığı zamanlarda, soy l u ol madıkla
rı için alınmamal ıdı rlar. Bu onları utandırıyorsa kendileri nden özür dile
mel iyim."34
Burada hala geçerl i l iğini korumakta olan tutkuları n hatta tabuların
farkına varılabilir. Eski kılıç feodal itesi Gal lo-Roman soyundan gelen
avam halka karşı farklı bir soy zi nciri iddiası gütmekteydi . Haçlı savaş
çılarının mav i kanı ndan* yoksun olduklarından onlarla aşık atamayan
öbür toplumsal sınıflar, böy lece kendi lerini bu aynı efsanevi atalarla öz
deşleştirerek Cermen atalar iddiasını yeniden canlandırabiliyordu. B ur
juva sınıfı ndan gelen Barre ve Belly ile sonradan soyluluk kazanmış
Montesquieu böyle yaptı lar. B u şeki lde, bu adamlar, üst sınıftan dışlan
mış olmalarına rağmen, bütün Fransızların babası olan kral ile aynı soy
zinci rine kav uşmuş ol uyorlardı. Böyle yapmakl a ayrıca, geleneksel bi r
inanca, sağlamca kurulmuş bir soy mitine başvuruyorlardı. 1 75 5 ile
3 3 " B u kitap bizim i ç i n başka bir bakımdan ilginç: Atalarımızın ildetlerini tasvir ediyor."
(Tacitus 'un eserine B umouf 'nun yazdığı sunuş, cep baskısı, Paris 1 965).
34 Observations sur l 'histoire de France, Abbe Mably, 1 765, s. 398.
*
Ortaçağ Avrupa 'sında, kanı kızıl avamın aksine soyl uların damarlarında mavi kan dolaş-
tığına inanılırd ı ; kendilerine eşlik eden dilencileri , fahişeleri , hizmetçileri, aşçılan, at
uşaklarını, keşişleri , tacirleri, bankerleri , çerçi leri , Türkopolleri, çalgıcılan, ozanlan ve
benzeri saygınlığı kuşkulu meslek erbabını bir kenara bırakırsak, Haçlıların mühim bir
kısmı da soylu ve Frank. dolayısıyla da "mavi kanlı" idi. -y.h.
40 ARİ MİTİ: AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇİ FiKİRLERİN TARİHİ
İster gelenek ister sözel bağlantı yol uyla olsun, Franklar üstün soy-
l u l uğun varisi üstün varlı klar olarak görül meye devam etti . Restorasyon
sırasında Kont de Montlosier, " münhası ran soylu mesleklerle uğraşan
eski Franklar" ile "özellikle kazançlı mesleklere yönel miş yeni Frank
lar" arasında bir ayrım yaptı.38 B u ayrım, İspanyol ların eski Hıri stiyan-
ra geriye başka iki ihti mal kalıyordu, Galya ya da Roma. Fransız Dev
ri minin Rousseau ve Ansiklopedicilerin uyanışını izleyen önderleri nin
nasıl kılav uz olarak cumhuriyetçi Roma'yı benimsemeye teşne oldukla
rını v e ataları olarak Vercingetorix ya da B rennus ' tan ziyade Cato ya da
B rutus ' u seçti kleri ni hatırlatmak pek de gerekl i değildir. Dönemin gö
renekleri , sanatları , siyasal söz dağarcığı (diktatörlük, konsüllük) klasik
Anti kite ' den esinlenmi şti . Ne var ki, Galyal ılar da taraftarlardan yok
sun değildi. Mesela, " Fransız Cumhuriyeti nin baş muhafızı" La Tour
d ' Auvergne, Galyalı kökenlerine pek meraklıydı4 1 v e "en başlardan be
ri Roma ile yarışmış" ol salar bile " bu l i steden çıkarıl mış şanlı bir ırk gi
bi gözüktüğünden, en sonunda Galyal ıları ul uslar l istesine yeniden sok
mak" i stiyordu. La Tour d' Auvergne, Gal dilinin i n san soyunun asıl di
li olduğunu kanıtlamaya bile kal kışmıştı . Ducal le diye biri, Pari s idari
böl ümü yönetici lerine başv ururken bu akıl yürütmeyi sınırlarına dek
zorlayarak şunları yazmıştı :
B u batasıca Fransız adını �ımaya daha ne kadar katlanacağız . . . en sonunda ar
tık bukağılarımızı kırıp atmışken? Onlar kardeşlik teklifi mizi geri çev irirlerken
biz kendimizi bu adla çağırmakla gereksiz bir kölelik gösteriyoruz. Biz gerçek
ten onların saf olmayan kanından mı geliyoruz? Allah saklasın, yurt�lar! Biz
saf kan Galyalıların soyundanız . 42 ..
41 Origines gauloises, celles des plus anciens peuples d 'Europe, yazan Tour de 'Auverg
ne-Corret ( 1 792) 3. baskı. Hamburg 1 80 1 , s . ıv, s. 22 1 .
42 Aktaran March Bloch, Sur /es grandes invasions . . . , s. 61.
43 Memoire et plan de travail sur histoire des Celtes et des Gaulois, yazan M de Fortia
d ' Urban, Paris 1 807, s. 1 0 .
Her ne kadar bütün kariyerini Rusya 'da yapnuş olsa da 2. Katerina 'nın aslen Al man
yalı (yani Franklarla akraba) bir prens ailesinden geldi ği akılda tutulmalıdır. -ç.n.
MİTLERİN ESKİ KÖKEN İ : FRANSA 43
44 Jules Michelet. "Joumal de mes i dees" 1 5 Mart 1 826 ( Mon joumal , Paris 1 888, s.
304) .
45 Kont Fr. de Montlosier. De le monarchie française, Paris 1 8 1 4 C. 1 , s. 1 36; Des
desordres actuels de la France . . . , op. cit. S. 6-7.
46 Souvenirs d 'Alexis de Tocqueville, Paris 1 893 . s. 235.
44 A RI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve M/U,/YETÇİ FİKiRLERİN TARİHİ
47 Les Martyrs, V I . Ve V I I . Kitaplar, fakat özel likle bkz. Analyse raisonnee de / 'histoire
de France, 1 845, s. 1 29 ve devamı.
48 Sur / 'histoire d ' Ecosse . . . ( 1 824); krş. Dix ans d 'etudes historiques, 1 883 baskısı , s. 1 4.
49 Sıır / 'antipathie de race qui divise la nation française ( 1 820); age. s. 26 1 -262.
50 A.g.e. s. 258; aynı zamanda krş. Histoire viritable de Jacques Bonhornme, ( 1 820) .
.. . savaş old u ve Jacques m u zaffer i d i çünkü eski efendilerinin arasından çok say ıda
arkadaşı o n u n davasını benimsemişti . " , A .g . e . . s. 271.
MİTLERİN ESKİ KÖKENi: FRANSA 45
Camille Jul l ian ' ı n haklı olduğunda pek kuşku yoktur. Temmuz Dev
rimi bir tükenişe v e bu tükenişte bourgeoisenin Fransa' da tam ve kesin
olarak hakim sınıf konumuna yüksel işine işaret ediyordu ise aynı za
manda Galyal ı Fransa anlayışının muzaffer kariyeri nin başlangıcının da
i şaretiydi . Balzac' ın, son nefesi nde üzüntüyle "Galyalılar kazandı" di
yen " gururl u ve soylu bir Frank" olan Esgri gnon Markisinin öl ümünü
tasv i r edi şi 1 830'da idi.53 Ve bu zafer, 1 823 gibi erken bir tarihte Saint
S i mon tarafından hiç de daha az vurucu olmayan ifadelerle şöyle haber
v eri l mi şti :
G alyal ıların soyundan gelenler, bu sanayiciler demektir. para gücünü. haki m
k udreti ol uşturdular. . . Ama hükümet Frankların el leri nde kaldı . . . öyle ki toplu
mumuz temelde feodal bir hükümete sahip özünde sanayileşmiş bir ul usun ola
ğandışı görüngüsünü arz ediyor . 54. .
Ren ' i n ötesi nde ise aynı dönemin bazı teorik yazarları , aksine Gal
yacılığın Cermenci l i k üzeri ndeki zaferinde Fransa'nın geri leyişinin baş
l ıca nedenini görüyorl ardı.55 Hayatının sonlarına doğru , yazdığı Fransa
Tarihi hakkı nda kon uşurken Jules Michelet daha farklı bir görüşü dile
geti rdi:
Yaklaşık kırk y ı l alan b u zahmetli i ş , Temmuz şi mşeğinde b i r anda doğdu. O
unutul maz günlerde büyük bir ışık çaktı ve ben Fransa'yı kavradım . . O parlak Tem
.
muz sabahında, [ Fransa'nın -ç.n.] muazzam vaad i , dinami k gücü, i nsan gücünü aşan
bu girişimin genç bir yürekte korku uyandırmamasını sağladı.
Genç Michelet Fransa'yı nasıl görüp kav ramıştı? 1 83 1 'de çal ışmasının
planını şöyle açıklıyordu:
[ Kitabı n ] Genel düzenlemesine geli nce, ilk bölüm ırkla ilgili olacak ... Irklar ırk
ları izler, bir halkın ardından bir başkası gel ir - Galyalılar, Cimbri , Boi i , ve öte
yandan, İ berler, Yunanlar, Romal ılar. En sonunda Cermenler gel ir. . . Bu ırklar
Böylece, zaman çizel gesi nde en sonda Cermenler gel iyordu. Michelet
onlara sakin ve uyarlanmaya müsait zihni yetleri nden kaynaklanan , do
ğuştan gelen bir hiyerarş i saygısı atfediyordu ("Al man aristokratik i lke
si") ve bunun karşısına kendi ideal ini koyuyordu - " modern zamanların
değeri , eşitl i k" ; " eşitl i k ideal ini Batıya tanıtmak bizi m Keltleri n gör
kemli bir başarısıydı" B i r başka yerde, genç ve kahraman barbarlar
şekli ndeki Cermen i mgesini o güne taşıyan geçmiş yazarlara şiddetle
karşı çı ktı. Bunu, barbar istilalarına yol açan tesadüfi olaylar zinci ri yü
zünden " bu ırkın değişmez dehası" izlenimi yaratmış olan bir opti k ya
nılsama ol arak görüyordu.58
Ne var ki bu eleştirel tav ra rağmen di kkatl i bir okuma, gerçi bu, ye
ni burjuva toplumunun soylu ai lelere karşı göstermeye devam ettiği
hürmetten başka bir şey ol mayabilirse de, Michelet ' n i n de Al manlara
karşı belli bir hayranlık beslediğini gösterecektir. Örneğin, ikinci ci ltte
Fransa ' nı n eyalet eyalet tam bir tasv i rini yapmaya koyulduğunda sıra
Lorraine ' e gel ince birden durur. " Dağ engelini aşmak ve Alsace ' a gir
mekten kendimi tuttum. Alman dünyası benim için tehlikel i bi r alemdir.
Orada bana kendi v atanımı unutturan bir lotus-ülkesi * bul uyorum . . . " B u
cazibenin arkasında n e yatıyor; b u tereddüt neye yorulabi l i r? Bunun ya
nıtı sanırız, bir ulus olarak Fransa'yı bir ırk olarak Al manya i l e karşılaş
tırdığı ve her ikisini aşağıdaki gibi tanımladığı 1 83 1 tarihli Giriş ' i nde
bulunabi lir:
Al manya, İ sviçre ve İ sveç'e S üevlerini, İ spanya'ya Gotlarını, Lombardi
ya 'ya Lombardlarını, İ ngiltere 'ye Anglo-Saksonlarını, Fransa'ya Franklarını ver
d i. Avrupa' nın bütün uluslarına bir ad ve yenilenme verdi . Dil ve halk her yere
akan ve işleyen verimli bir unsurdu. Büyük göçleri n uzak geçmişte kaldığı bu
gün bile, Almanlar seyahat etmeyi sever ve kendi ülkelerinde yabancıları ağırla
maktan zevk alır. Halkların en konukseveri onlardır. . .
59 " Hiçbir şey Grimm 'in muazzam eserinden (Deutsche Reichsaltertümer) daha fazla
işime yaramadı. Bu kitabı anlamak ve çev i rmek için duyduğum o inanılmaz tutkuyu
birgün anlatacağım." ( 1 869 Ö nsözü).
60 C. .lu l l i a n , op. cit.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: FRANSA 49
bel i rleyen özsel karakteristik, Gal ırkının bu alamet-i fari kası, başka hiç
bi r ırkın yapmamı ş olduğu şeki lde ölümle yüzleşmekten ol uşur" , ve bu
yüzdendi r ki, " hiçbir şekilde Cermen kökenlerden türemiş ol mayan bir
Kelt şövalyel i k ideal i" gel i şebilmişti.
Bunlar öl ümsüz erdemlerdi ve Galyalıların bedenlerine, yuvarlak
kafalarına ve hatta birinin de çıkıp diyebi leceği gibi , ta ci ğerlerine nak
şol unmuşlardı. Böylece aynı Henri Martin, bu kez fiziksel antropolog
kılığında, Fransızların solunum sisteminin Almanlara göre daha geliş
miş olduğunu v e bedenleri nde bağırsaklar için ayrılmış böl ümün Al
manlarda olduğundan daha dar olduğunu bul gulamıştı.6 1 Henri Mar
tin ' i n hakkını tes l i m edeceksek, bugün kendisini sadece Asteri ks ile
Hopdedi ks ' i n maceralarında gösterse de, popüler ifadesini Üçüncü
Cumhuriyet ' i n bel gelerinde geçen " Kelt atalarımız" i baresi nde bulan
bir Kelt efsanesinin babası olduğunu bel irtmel iyiz.
Asteriks kesi n l i kl e üzeri nde düşünülmt.:si gereken bir karakterdir.
Afacanlıkları hakkı nda çok şey söylenmiş olabi l i r. Bunlar kesinlikle
Gal mizahının bi r yönünü sergilemektedir. Gene de bu örtünün altında
gencine yaşlısına aynı şekilde hitap eden duygun bir tele dokunmakta
dır, o aynı duygu, çok da geçmişte kal mamış olan bir zamanda büyük
kolektif dürtüleri harekete geçi rmişti ve kitle katl iamlarıyla siyasal öğ
retiler arasında bir bağlantı noktası ol uşturmuştu.
Ne v ar ki , ş i mdi bi raz durup düşünmemiz gereken bir noktaya vasıl
olduk. Çünkü daha l 837 gibi bir tarihte Henri Martin gibi bi r yazar, da
ha o zamandan " [ bu ailenin, -ç.n. ) doğum yeri gibi gözüken en erken
çağların Kutsal Toprakları olan Ariya ' da mukim Yafes ' i n büyük Hi nt
Av rupa ai lesi" ve "Orta Asya' daki gizemli Ariya tarafından sahip çıkı
lan i l ksel hak"62 gibi teri mlerle düşünüyordu. İşin gerçeği Orta Asya
asla böyle bir iddiada bul unmamıştı. Kendisi için yeni bi r soyağacı ve
yeni bir Kutsal Ü l ke ayarlamakta olan, bi l i msel çağ Av rupa'sırun kendi
siydi. Böylece Gobi neau 'dan çok önce, Ari efsanesinin doğrudan ve
açık seçik kökenlerini teşhis edebil iyoruz. Şimdiye dek ele aldı klarımı
zın aksi ne bu efsane tümüyle Maniheist ol mak gibi tuhaf bir nitelik ar-
61 Histoire de France depuis /es temps fes plus reculis jusqu "en 1 8 79, yazan Henri Mar
tin, C. 1 ( 1 837); 4. baskı Pari s 1 874.
62 Histoire de France . . . op.cit. C. 1 . s.2, s. v ıı (italikler Martin 'e a i t ) .
50 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
zediyor, çünkü farklı yazarlar tuttukları taraf hangisi ol ursa olsun, tas
v i rleri nde Işık ve Karanlığı karşı karşıya getirme eği liminde aynı şekil
de birleşi yorlar. Tai ne ve Renan gibi yazarların durumunda da şu sözde
Cermen ırklarının gençlik ve erkekl i k erdemlerine yönel i k bir hayranlık
vardı . Örneği n Renan, Eyl ül 1 870 'deki Sedan yenilgisini Almanların
ı rksal üstünl üğünün bir kanıtı olarak değerlendirmişti .63
İ ki Irk Hakkı ndaki Anlaşmazlığın son büyük kahramanlarından biri
hakkında son bir gözlemde bulunulmak zorundadır. Fransa' nın ırkların
bi r karışımı olduğu herkesin kabul üydü. Guizot, " Sizin Alman, bizimse
Fransız olduğumuzu kim demi ş?" diye sorarken , Thierry, " uzun ve ıstı
raplı ihti laçlar ol maksızın, vari sleri olduğumuz on ulus tek bir ulus ha
l i nde bi rleşmey i başaramazdı" diye yazmıştı . Fakat, kökenler ve soylar
hakkındaki , damarlarda farkl ı kanların dolaştığının i ma edi ldiğini dü
şündüren bu belirsizlik, bunların uyuml u bir biçimde kaynaşmış oldu
ğu i nancıyla dengeleniyordu. Michelet, zamanının diline uygun şekilde,
bu kaynaşmayı bir organik ki mya süreciyle karşılaştırıyordu.
Söylenmiş olan şu mu, sonuç, Fransa' dır? Hayır, daha söylenecek çok şey kal
dı. Fransa, kendisini bütünüyle başka bir karışım üretmiş olabilecek unsurlardan
şeki llendirdi. Aynı ki myasal içerikler yağ da şeker de üretebilir. Fakat, olgular
b u şekilde saptanmış olsa bile bununla her şey açıklanmış olmaz. Geriye özel,
içsel bir varlığın gizemi kalır. Bir ulus gibi canlı ve etkin bir bileşim söz
konusuyken bu i l key i ne ölçüde hesaba katmamazlık edebili riz?
63 "Almanların üstün zekasına ve kararl ılığına her zaman hayran oldum. İncelediğim ve
hakkında bir şeyler bildi ğim bütün işlerindeki üstünlüklerini karmaşık olsa da ne olur
sa olsun aşağı bir sanat olan savaş sanatında da göstermelerinde şaşılacak bir şey yok
- Gerçekten beyler, Almanlar üstün bir ırktır." Krş . ; Goncourt kardeşleri n Joumal
gazetesinin 6 Eylil 1 870 sayısı. Renan 'ın özel likle 1 855- 1 870 arasındaki Almanofil
duyguları hakkında bkz. Emesi Seilliere 'in derlediği "L'imperialisme germeniste dans
l 'revre de Renan", Revue des Mondes, 1 3 515 ve 1 35/6 ( 1 906) s. 836-858- ve 323-352.
Taine 'den de şunun gibi pek çok metin aktarılabilir: ''Yunan ve Latin kızkardeşleri
arasında bir çöküş zamanında sonradan gelerek dünyaya yeni bir karakter ve yeni bir
ruh yani bir uygarlık getiren ırk buydu . . . Onların arasında ahlaki ve erkekçe güdüler,
özgürl ük ihtiyacı , ciddi ve sert al ışkanlıkl ardan alınan zevk, adanma ve hürmet duy
guları , kahramanlık tapıncı güçlüydü. Geç kalmı ş ama sağl ıklı bir uygarlığın unsurları
bunlardı; konfor ve zarafetten az etkilenmiş ama doğruluk ve adalet üzerine daha sağ
l amca kurulmuş olan bir uygarlığın." Hisroire de la lirterature anglaise, Paris basımı,
1 905, s . 63 .
3.
İNGİLTERE
sonra kültürleri ni korumuşlardı. Asimi lasyon ancak daha yüksek bir uy
garl ı k düzeyiyle temasla gerçekleşebi l i r, bu yüzden Cermenler de Cer
men olarak kalmıştı. Bunun sonucu olarak adaların kültürel durumu çok
karmaşıktı , ardından gelen kısmi Franklaştırma ile daha da karmaşıklaş
tı.
Hıristiyanl ığın B ritanya adalarında yayıl maya başladığı ve yazı eğiti
mi almış keşişlerin kolektif bel leğin bekçileri rol ünü üstl endiği sırada
Keltlerle Cermenler, Britonlarla Anglo-Saksonlar fırtı nal ı bi r şeki lde
birli kte yaşıyorlardı. Ama yavaş yavaş " B ritanyal ı" ve "İngiliz" terim7
!eri birbiriyle özdeşleşmeye doğru yakınlaştı . Adaların son derece çeşit
l i nüfusu uzlaşma sanatını çok erken öğrenmek zorunda kalmıştı ve hiç
kuşkusuz bu uzlaşmanın en büyük başarısı, farklı dilleri n kaynaşmasıy
la İngi l i z dilinin ortaya çıkmasıydı. Fairness mefhumu gibi, kişinin
kendi kendi siyle içsel uzlaşması olan İngi l i z humouru da bu i lksel kay
naktan türemi ş olabi l i r. Orta Çağlar boy unca İngilizlerin efsanevi fati
hi Kral A rthur bi r ulusal kahraman hali ne geldi, en sevdiği hır çıkarma
sözü " sen beni İngi l i z mi bel ledin?"3 olan Aslan Y ürekl i Richard popü
lerli kte onun bi raz arkasından gel iyordu. B i r milliyetçi taşkınlık döne
mi nde bir İngi l i z yazar, Arthur ile Richard' ın hiç ol mazsa Britanyal ı
kahramanlar oldukları düşüncesiyle teselli bul muştu (buradaki humour
çeşnisi bel ki bi raz istem dışı olabi l i r4).
İngilizler kendi türey iş efsanelerini ol uşturacakları dört büyük mi
toloj i y e sahi pti - Greko- Romen, Kelt, Cermen ve İbrani. Son i kisinin
geleneklerinin temel direkleri olduğu ve Atlas Okyanusunun ötesine de
taşındığı iyi bilini r. Bu yüzden, Thomas Jefferson, ABD' nin ul usal ar
masında iki büyük atalar yol unun tasv i rlerinin yer almasını teklif etmiş
ti , birisi Sakson şefleri Hengist ile Horsa'nın aştığı deniz yol u, öbürü İs
rai l oğullarının aştığı çöl yol u.5 Bu geçiş yol larının hatırası bize ilk i nce
leme hattımızı sağlıyor.
İşin doğrusu, Keltler kendi ilk gel işleri ni unutmuş bulunuyordu.
Anglo-Saksonlardan önce Hıri stiyan olmuşlardı ve anakaradakileri nki-
ne benzer yan i Yafes 'ten türeyen bir nesep çizgisi benimsemişlerdi. Ay
nı zamanda, Sev i lleli İsidore' un otoritesine dayanarak kendilerine Brut
ya da B rutus adında hayali bir ata uydurmuşlardı. 6 Kuşkusuz kendi kü
çük kral larının yöneti minde yaşayan isyancı topl ul uklar olarak kaldıkla
rından, fatihleriyle bir kan akrabalığı iddiası gütmeye kalkışmadılar. Öte
yandan, Gi ldas ve Nenni us' un yıll ıklarında görülen İngiltere tarihine ait
ilk kay ıtlarda geçen sürgünler ve yeni kleri n durumu, kolaylıkla inatçı
İsrai l halkının ne zamandır çekmekte olduğuyla kıyaslanabi lir tanrısal
bir ceıa ol arak yorumlanabil i rdi. Gildas' ın yazı ları nda Kel tler, gerçek
İsrai l , " hali hazı rdaki İsrail" halini al mıştı . 7
Kaleme aldığı Tari h ' i nde büyük ölçüde Kelt vakayinameleri nden
yararlanmış olan " İngiliz tarihinin babası" Saygıdeğer Bede (öl . 735),
bu temayı onlardan ödünç almış ol abi lir. Ya da bel ki , bu da bir adada
yaşamanın sonucuydu ; çünkü Eski Ahit' i n peygamberleri Öl ümsüz
Tanrıyı bekleyen "denizin adaları" ndan söz etmişlerdi . Eski v akanüvi s
ler durmadan peygamberleri okuyorlardı ve dediklerini harfi harfine alı
yorlardı. Bunun bir örneği Hosea'nın Yahudilere okuduğu lanetti r -"Siz
benim hal kım değilsiniz, Ben de sizin Tanrınız olmayacağım".8 O za
man, bu yeni Seçi lmişler, Gildas ' ı n "hal ihazırdaki İsrail"i kimdi ? Ed
mond Fara) şunu yazmıştır: " Bede'nin düşüncesinin kökeninde Anglo
Saksonların yazgısı önceden çizilmiş bir ı rk olduğu fi kri vardı . Onun
aracı lığıyla İngi ltere ' de Ki li senin gerçek temel lerini atacak yeni bir si
yasal otorite kurulacaktı . Tanrı onu kendi amacı için seçmi şti ve özel de
ğeri burada yatıyordu" .9 Bede, krallığın Anglo- Saksonlara vaad edilmiş
olduğu gerekçesiyle B angor ' un Kelt keşişlerinin putperest kral Ethelf
rid tarafından katledil mesini onaylamıştı. Ve " güçl ü J ut, A ngl ve Sakson
kavimlerinin" Al manya' dan gel miş olduklarını unutmadığından, anaka
rada kalmış olan " Eski Saksonlar"ın Hıristiyanlaştırı lmasıyla da il gile
niyordu. 10
B u dönem boy unca başka keşişler Woden' e dayanan soy ağaçlarını
kayda geçi riyor ve Kıta Avrupa'sındaki kardeşlerinin yaptığı gibi , bu
ul usal atayı bi r başatalar listesi aracılığıyla evrensel ata A dem ' e bağlı
yorlardı. Ancak adadaki ler arasında denizi geçiş hatırası bir gemide
uyuya kalan v e v ardı ğı adanın kralı olan bir çocuğun hi kayesiyle karış
mıştı. B u tema bebek Musa' nın hikayesi ni hatırlatmaktadır ve iki hi ka
ye arasında karanlıkta kal mış bir bağlantı bul unabileceği ihtimali göz
ardı edilemez. B u Anglo-Sakson çocuk kral Sceaf' ın adının bi rbirini
*
kopyalayan yazıcılar elinde önce Seth ' e ardından Shem ' e ! Sam - Y.h . )
dönüşmüş olduğu ve bunun sonucunda Orta çağların başlarından itiba
ren İngi lizlerin ata olarak Yafes' i reddedip soylarının Nuh' un en büyük
oğl undan geldiği iddiası nda bulundukları i se kesi nlikle doğrudur. Dene
bi l i r ki, o andan iti baren İngiltere artık Av rupa' nın bir parçası deği ldi .
1 900' e doğru, Rabbin Gününü Bekleyenler Derneği ' ni n sıkı izleyi
cileri Britanya' da Sebt gününde dinlenme geleneği nin kurucusu olarak
Kral Alfred' i gösterirken, bazı Britanyalı sosyalistler sekiz saatli k iş gü
nü talepleri için onun bi lgece yasaları nda destek arıyor1 1 v e kral iyet ai
lesi taht varislerini sünnet etti riyordu. " Semitizm" ile i l g i l i Britanya ge
lenek ve görenekleri eski Anglo-Sakson hanedanlarına izafe edilebi l i r
mi ? Edilebi l i rse hangi yoldan?
B i r Gal piskoposu olan Monmouthl u Geoffrey, Norman fethi nden
hemen sonra, Britanya Krallarının Tarihi' nde modern fantezi lerin esin
kaynağı olan Orta Çağ muhayyilesinin işleyişine ışık tutmuştu.
Onun bu hayli keyfi tari hi, edebi bakış açısından Orta Çağ' da yazı
lanların en etki l i l erinden biri olmuş v e gerek B rutt, gerek Yuvarlak Ma
sa hakkında bir hikayeler çevrimi nin doğmasına yol açmıştı. Norman
kral ları nın yönetimi al tında yazar Bröton atalarını öv mekte serbestti . B u
amaçla bütün mitolojilerden bolca yararlandı. Troyal ı Aeneas ' ı n torunu
olduğu iddia edilen ve Brötonların kral iyet hanedanının kurucusu olan
onun Brutus' unun, Oedi pus' unki ne benzer bir yazgısının 12 olması ve bu
İ brahimi gelenekte Shem (Şem), Sem (ve özellikle İslam kaynaklarında) Sam gibi bir
birine yakın telaffuzlarla anılan Nuh ' un büyük oğlu, aralarında Arapların ve İ branile
rin de bul unduğu Doğu Akdeniz - Mezopotamya kökenli akraba halkların atası kabot
edilir. Bu halkları, bunların konuştuğu dil ailesini ve ait oldukl arı kurgusal ırkı genel
olarak adlandırmak için kullanılan Semit, Semitik, Sami vb. terimleri onun adından
gelir. -y.h.
1 1 Krş . ; Cristopher Hill, Pııritanisnı and Revolııtion, Stııdies i n interpretation of The
Eııglish Revolution of the 1 7-th Centııry, Londra 1 958, s. 1 1 7 .
1 2 Monmouthlu Geoffrey ' i n Kral Brutus ' unun Hıristiyan anlayışına uyarbi r Oedipus ol -
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: İNGİLTERE 55
hanedanın son üyesi Cadwal lader'a verilen Tanrısal vaadlerin İnci l ' den
esinlenmeler taşıması böy lece açıklanabilir. " Dav id Hebraicus" diye kı
lığı üstünkörü değişti ri l miş bir başka şanlı ve hayali B röton Kral ı olan
Dav id de, İbrani kral ı Dav ut' tan başkası değilmişe benzer. 13 Bu Ebra
ucus, kısa zamanda kimi zaman Sceaf ya da Sam ' ın karşılığı olarak
A dem ile Woden arasına, kimi zaman daha aşağıya, Woden ile Alfred
arasına yerleşti ri lerek, Anglo-Sakson soyağaçlarına dahil edi lecektir. 1 4
Dav id adının İskoçya ve Gal lerde büyük itibar kazandığının görüldüğü
bu çağda İngiliz kral iyet soyu bu şeki lde gitgide daha da İbranlleşti .
Öte yandan , Monmouthlu Geoffrey ile izletici lerinin etkisi sayesi nde
bazı soyağaçlarında Brutus Dav id-Ebraucus' a katı larak Anglo- Sakson
larla B rötonlar ve Troyal ılar arasında akrabal ık kuruldu ve böylece on
lar da Yafes' in zürriyeti arasında sayıldı. ıs
Uzmanların bil e içi nde yol larını güçlükle bulabi ldi ği bu karmaşık
efsanelerin ve şecereleri n ayrı ntı sına girmeyeceğiz. Bazı uzmanlar, Sce
af adının yavaş yavaş Seth ve Sam ' a dönüşmesinin eski yazmaları kop
yalayanların yanlışlık yapmaları nın sonucunda olduğunu düşünmekte
dir. ı6 Ama böyle yanlışlıklar söz konusu olsa bile, bunların işlenmiş ve
daha da önemlisi tekrarlanmış olması sırf tesadüf eseri olamaz. B u yüz
den, daha dikkatl i i ncelenmeyi hak eden bir sorundur bu.
Orta Çağları n kilise bi lginl eri Dav ut ve Sam' dan türemiş bir krali
yet soyundan tam olarak ne anlıyorlardı? Bu, kesi nlikle kelimenin mo
dern anlamında bir " semi ti k ırk" anlamına gel miyordu. B ugün öylesine
yaygın olan insanı doğal tari h içine yerleştirme çabası Orta Çağ düşün
cesine son derece yabancıydı . Orta Çağ antropolojisi kutsal metinlere
duğu söylenebilir. Onun durumunda, bakıcılar doğumundan önce ileride anasını ve ba
basını öldüreceğini haber vermişlerdi . Annesi doğum sırasında ölür, on beş yaşına gel
diğinde bir av sırasında kazayla babasını öldürür. Vatanı İtalya' dan kovulur ve birçok
serüvenden sonra gelip Britanya'yı fetheder.
ıJ "Halın sayılır kudrette bir adam" olan Ebraucus kırk yıl hüküm sürer (Davut gibi) ve
yirmi oğl u olur (Davut' un oğullarından on yedisinin adlarını bi liyoruz). Aslında Mon
mouthlu Geoffrey şunu da söylemiştir: "O zamanlar Yahudiye 'de Dav ut hüküm sür
mekteydi ."
ı4 Krş. ; Ema Hackenberg. Die Stammtefeln der angelsiichsischen Königsreiche, Bertin
1 908, s. 49.
15 Krş . ; A. Borst, op. cit. , s. 9 1 0, ve Hans Matter, Englische Gründungssagen von Geoff
rey bis zur Renaissance, Heidelberg 1 922, s.530.
56 ARİ Mili : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
*
Çarşambanın İngilizcesi Wednesday oıı( Woden's day Woden in günü (İngiliz
= ' -
ta kurbanlık bir adam oldu, bir anlamda hal kından ayrıldı ama daha derin ve daha ka
dim bir anlamda daha önce hiç olmadığı kadar onunla birleşti . . . ölümsüz bir fikrin
ölüml ü taşıyıcısı haline geldi ve bu fikir halkının hayatıdır. . . Hıristiyan i manının üzeri-
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ : İNGİLTERE 57
krallarında özel likle öne çı karılmıştı. Kıta Av rupa'sındaki kil ise adamla
rı da barbar kral larını Hıristiyanlığa geçti kleri andan iti baren Sam-Mel
kizedek ve Dav ut' un kutlu zürriyeti ne dahil etmişlerd i . Bu yüzden,
Şarlman en azından arkadaşları arasında Dav ut adıyla çağrılırken, Ve
nanti us Fortunatus da Chilperic' in hükümdarlık döneminde şöyle ilan
etmişti : " Haklı ol arak kral ve laik rahip olarak adlandırdığımız bizim
Mel kizedek, din işini tamama erdirmiştir" . 1 9 B un unla birli kte, kral iyet
ailelerinin etrafını saran ayin ve Eski Ahit havası Roma etki si altında
anakarada zamanla terk edi lmişken, Britanya adalarında geleneğin di
renci sayesi nde çok küçük değişi klerle günümüze dek yaşamı ştır. İngi
liz krall arı, peygamber Nathan ve rahip Zadok' un nezaretinde tahta ge
çen Sultan Süleyman ' ı n usul ünce taç giymeye devam ettiler ve tahta ge
çişleri mezmurlardan al ınan şu sözlerle tamamlandı : " Dav ut' un önünde
yalan söylemeyeceğime kutsalım üzeri ne bir kez ant içti m" (mez. Ixx
xix, 35).
Sam ' ın zürriyetinden gelmek, hakani, ruhani ve tanrısal bir soya ait
olmak demekti ve İngiliz kral larının iddia ettiği gibi tanrısal atalara sa
hip ol mayı garanti lemenin ve bunu Hıristiyan bi r referans kaynağına
tercüme etmenin garanti li bir yoluydu - değersiz bir pagan tanrısı konu
muna düşmüş ol an Woden' i n artık sağlayamayacağı bir şeydi bu. B u
amaçla, Ortodoks ve Hı ristiyan b i r otorite figürü olarak Sam-Melkize
dek, Eski Ahit' ten ödünç al ındı . Bütün İngi l i z tarihi boyunca monarşi
nin neredeyse tanrı sal ruhani karakteri hem Tacın propagandacıları hem
de sapkınlar tarafı ndan aynı ateşl ilikle v urgulanmıştır. Örneğin Wyclif
fe,* De Officio Regis ' i nde " Kral ın saygınlığı rahibinkinden büyüktür,
ne kurulduğu gerçektir; ve kralın Rabbin Mesi hi, di nsel ve sektiler iki ifadesinin göz
le görünür şekilde tek bedende kaynaştığı Christus Domini haline geldiği yer, taç giy
me törenidir."
Etimolojik bakımdan Latince christııs sıfatının sadece yağlanmış fMesih = meshedil
m i ş = yağlanmış . yağ silrill milş. -ç.n. ] anlamına geldiği ; ama b u dinsel-törensel anla
nunın Orta Çağ boyunca kullanımdan kalktığı, christus domin inin bu hakani niteliği
nin günümüzde yal nı z İngiltere'de korunduğuna di kkat etmeliyiz. ( B u bilgiyi Abbe
Louis Gregoire ' a borçl uyum).
1 9 Chilperic için krş. H . Leclercq, "Sacre imperial et royal" maddesi, Dicrionııarie
d 'archelogie chretienne et de liturgie, C. XV /ı, c. 3 1 9; Şarlman için krş. Marc Bloch,
op. cit. , s. 69, not.
• John Wycliffe ( 1 3 24- 1 384): Katol ik kilise hiyerarşisine ve Papanın otoritesine karşı çı
kan, İ nci lin ulusal dillere tercüme edilmesinin ilk öncülerinden olan reformcu İngiliz
58 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
ilahi yatçı. Martin Luther ' den çok önce ortaya attığı bu reformcu görüş ve eylemlerin
den ötürü Protestanlığın ilk habercilerinden sayılır. -ç.n.
20
'" Henry, krallığında kral, i mparator ve papanın kendisi olduğunu ilan ediyor." Cha
puys, 5. Charles ' a böyle bildirmişti (krş. G. Contant, La Rı!forme en Angleterre. Pa
ri s 1 930, C. 1, s. 67). Üstünlük Yasasının ardından 8. Henri 'nin kendisin rahip saymış
olması ihti mal dahilinde gözüküyor. Krş . ; Dixon. History of rhe Church ()/' England,
Londra 1 878.
21
Aktaran Hans Kohn , The idea of Nariona/ism, New York 1 95 1 . s. 1 76.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: İNGİLTERE 59
şükranlarını sunmuştu. " Başka ne diye" diye sordu " S iyon kendisinde
ilan edilsin ve bütün Av rupa'ya Reformasyon borusunun i l k sesleri ni
duyursun diye öbürlerinin arası ndan bu ulus seçilsindi . . ?" Musa' nın
çağrısını bir başka yurtdaşı daha işitmişti : "Çünkü şimdi , sadece yetmiş
büyüğümüzün değil Rabbin bütün halkının peygamber olmasıyla, cen
netteki Büyük Pey gamber Musa' nın unutul maz ve şanlı dileğinin ger
çekleşti ğini görüp sev i neceği zaman gel miş gibi görünüyor."22
Başka bir karışıklık dönemi olan 1 804 yılı nda Wi l l iam Blake Kudüs
şiirinde bu düşüncey i daha bile açı kl ıkla ifade etti :
*
Ve Tanrısal Ses böyle ulaştı Albion kaya/arma :
Şanını için Albioıı 'u seçtim : Ona verdim bütün Düııyamn Uluslarını ;
Huzurumun meleğiydi o, ve Tanrmm bütün oğulları
Albion 'ıııı oğ11llarıydı, ve sevincimdi Kudüs.
22
A.g.e., s. 1 73 .
. .
Genel olarak Büyük B ri tanya' nın ve özellikle lngiltere ' nin, edebiyatta kullanılmaya
eden. tarihte bi linen ilk adı . -ç.n .
.. devam
.
Ingiltere 'de yaşayan Yahudiler uğratıldıkl arı bir dizi kırım ve kıyınun ardından Kral 1 .
Edward 'ın saltanat döneminde 1 290 yılında ülkeden tümüyle kovulmuştu. Bu tarihten
Cromwell 'in ikti darına kadar geçen 350 yıl içinde ara ara küçük çaplı geri dönüşler ol
sa da bunları yeniden kovulmalar izlemişti . Avrupa'da başka ülkelerin de taklit ede
ceği toplu Yahudi kovmalarının ilk örneğini İngi ltere vermişti . -ç. n .
23 Busy: "Zayıflara rahatl ık sağlamak yolunda gideceğim ve yiyeceğim. Bol bol yiyecek
ve peygamberlik edeceğim : şimdi düşünüyorum da bunda da büyük hayır olabilir:
Milletin gözü önünde domuz eti yi yerek, kardeşlerimizin onun yüzünden vergiye
bağlandıkları Yahudili kten duyduğumuz nefreti ve tiksintiyi açık ediyoruz. Bu yüzden
yiyeceğim, evet, tıka basa yiyeceğim.'· (Barrholomew fair. 1. Perde , 1. Sahne).
60 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
yaygın olduğu iyi bilinir. Yi ne, Cromwel l ' i n arkadaşı John Sadler gi bi
başka bazıları Anglo-Sakson hukukunun Tal mud yasalarından türemiş
olduğunu kanıtlamaya çal ışıyor v e B ritanya adalarına i l k yerleşenlerin
Fenikeli ler mi olduğunu, Druidlerin aslında Kenanlılar ol up olmadı ğını
merak ediyorlardı.24
B u tartışma bütünüyle sona ermemişti r. Doğrudan doğruya Yahudi
soyundan gel i ndiği inancı B üyük Britanya' da öylesine kök sal mıştı ki
deist John Toland gibi aydınlanmış bir düşünür, özellikle İngi ltereli din
adamlarına hitaben kaleme aldığı Büyük Britanya ve İrlanda 'da Yahudi
lere Vatandaşlık Hakkı Tanınması İçin Gerekçeler başlıklı yazısında te
mel argüman olarak buna başvuracaktı :
Britanya sakinlerinin ne kadar hatırı sayılır bi r kesiminin kuşku duyul maz şekil
de Yahudi kökeninden geldiğini ve zamanımızda. soyl ular ve avamı bir yana bı
rakalım, bu soydan gelen ne kadar çok sayıda değerli din adamının aramızda par
l ak şahsiyetler olarak sivrildiğini iyi bi l i rsi niz . . . Onların pek çoğu İ skoçya'ya
kaçmıştı , kolayca gözlenebilecek başka benzerli kler yana, Adanın bu kesiminde
domuz eti ve black puddi ngden * bu kadar dikkat çekici şekilde uzak durul ma
sının nedeni budur. 2.'I
B i r Aydınlanma insanı olan Toland ' ı n tezini efsanevi olmaktan çok ta
rihsel ve pozitiv i st kanıtlarla destekl emeye çal ıştığını belirtmek gerekir;
fakat başka hiçbir ül kede bu tür masal ların revaçta kal madığı v e başka
hiçbir yerde hiçbir yazarın bunları tari hsel zeminde destek olarak kul
lanmış ol madığı gerçeği baki kalır. Benzer görüşler bugün hala taraftar
bul makta ve pek çok İngil izin Yahudi kökeni nden geldiği inancı ndan
başlayıp, ABD' nin her bakımdan bi r Yahudi ülkesi olduğunu sav unan
Werner Sombart' ın bil gece çal ışmalarına uzanan bi rçok yoldan ifade
edil mektedi r. 26
Yahudi düşmanlığının görece zayıflığı, Siyonizme duyulan sempati
nin yaygınl ığı, Disrael i ' nin i nanıl maz kariyeri gibi ** İngiltere tarihinin
pek çok özelliği buradan anl aşılabi l i r. Çeki rdeği nde arada fi zi ksel bi r
24 John Sadler, Rights of the Kingdom ; or Customs of our Ancestors . . . , Londra 1 649.
*
B ritanya' da domuz kanından yapılan bir tür sosis, kan sucuğu. -ç.n.
25
Toland, 1 209' da Yahudilerin lngiltere ' den kov ul ması sırasında içlerinden çoğunun
din değiştirerek ya da İskoçya'ya sığınarak geride kaldığı görüşünü savunuyordu.
26
Krş . ; Die Juden und das Wirtschaftsleben, Leipzig 1 9 1 1 , s . 99.
** .
Ingiltere tarihinin en etkili devlet adamları arasında sayılan ve 1 868'de ve 1 874- 1 880
y ı l l arı aras ı nda başbakan l ı k y apmış olan Beııjwniıı Disraeli, 1 3 yaşında Hıris ti y anl ı ğa
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: İNGİLTERE 61
geç(iri l )miş olsa da, adından da anlaşılacağı gibi , Yahudi bir aileden geliyor ve köke
niyle övünüyordu. -ç.11.
27 Krş. ; Herbert Schöftler, Wirku11ge11 der Reformatio11, Religio11ssoziologisc/ıe Folge
ru11gen für England und Deutschla11d, Frankfurt 1 960, s. 69.
•
Avrupa Ekonomi k Topl uluğunun (A ET) kurul uşunu düzenleyen, böylece bugünkü Av
rupa B i rliği "nin ( A B ) kurucu metinleri nden birini oluşturan 25 Mart 1 957 tarihli an
laşma. -ç.11.
28 E. L. Hebden Taylor, Tlıe Crown and the Common Market ( The National Message "da11
yeniden basım).
• • Fr. Sages de Sion. lng. Elders of Zio11 : Tüm dünyaya yayılnuş Yahudi büyük banka
ve güçsüz Yahudi ile bunları korumakla (bunlara alet olmakla) suçlanan sosyal ist-de
mokrat katl edilmiştir. İroni k biçimde, süper-kapitalistlerin oluşturduğuna i nanılan bu
gruba karşı körüklenen popüler nefret, faşist politikacılar ve polis teşkilatlarınca i şçi
sı nıfının mücadelelerini ve komünist hareketi parçalamak ve bastırmak böylece kapi
tal izmin bekasını güvenceye al mak için çok etkil i bir ideolojik manivela olarak kulla
nılmıştır. -y.h.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: İNGİLTERE 63
Daha iyi ve daha etki l i cephane i s e başta Tacitus ol mak üzere kla
sik yazarları n i ncelenmesi nden çıkarılmıştı. Tacitus ' un Germania 'sı,
özel l i kl e bell i bir doğruluk payıyla özgürl ük fikri n i n Al man kökenl i ol
duğuna i nanılan ül kelerde ol mak üzere, bütün Av rupa' daki bilgi nleri n
hayal güçleri ni harekete geçi rmi şti . Çürüyen Zekanın Onarılması adlı
kitabı 1 605 i l e 1 670 arasında beş baskı yapmış olan Richard Vertegen,
Tacitus' un otori tesine dayanarak Al manları n üç benzersiz erdem üze
ri nde hak iddia edebi leceğini ilan etmişti - her zaman kendi ül kelerinin
efendisi olarak kal mışlardı ; yen i l gi tatmamışlardı ; saf bir ırktı lar. Vers
tegen' in fikrince, kim ne derse desin, İngi l i zler de saf bir ı rktı :
29 An Harborewefor Faithfııll and Trewe Subjects. . . . aktaran Hans Kohn, op. cit., s.625.
3° Coryat 's Crudities, Glasgow 1 905 basımı , C. il, s.70. Ardından s. 71 ' de "Hermannus
Kircherius tarafından Seyahati övmek için verilmiş bir Nutuk" başlıkl ı bir ekleme ya
pılır.
3 1 A .g.e.
64 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
Verstegen, barışçıl bir antikite uzmanına yakı şır şeki lde, bütün İngi l i z
leri , Kel tlerden ayırarak, birbiriyle akraba kıl mıştı. Bu yöntem on doku
zuncu yüzyıl Oxford tari hçi leri nce yeniden beni msenecekti . Oysa,
Cromwell dönemi nde başka İngi liz tari hçiler daha militan sonuçlara
ulaş ma uğruna geçmiş tari hleri ni daha farklı bir tarzda düzenlemeye ça
lışmıştı.
Püri ten Dev ri mi gerçekten, yoksun bı rakıl mışların sesleri ni duyura
bildiği ve siyasal alt üst oluş sayesinde başka zamanlar çok az i ş itilebi
len hevesleri n ansızın gün ışığına çıktığı o özel anlardan biriydi . Bu ör
nekte, yoksul sınıflar Düzleyiciler ve Kazıcılar gibi halk hareketleri ara
cılığıyla duygularını ifade ettiler. Cristopher Hill, bu hareketlerin bi ldir
gelerinin i mzacılarının hepsinin, tıpkı S hakespeare ' i n oyunları ndaki işçi
sınıfından karakterler gibi, Sakson adları taşıdığına işaret etmiştir.33
Böylece sınıf "ırk" ile, demek oluyor ki , bir kültür ile çakışıyordu ya da
daha kesin bir ifadeyle, bu sınıf karşıtlı ğının kökeninde farkl ı kanlar ara
sındaki bi r çatış ma şeklinde al gılanan bir kültürel karş ıtlık vardı. Ü ste
l i k , biri nci bi nyılın i ki nci yarısında Fransız tari hi nde gözlemiş olduğu
muz şey genel anlamda iki nci bi nyıl ı n ilk yarısı ndaki İngiliz tarihine uy
gulanabi l i rdi - sadece roller ters yüz olmuş olarak, ç ünkü Cermen
Frankların üstlenmiş olduğu hakim sınıf rolü, bu hakim sınıf uzun eri m
de asi mile olmuş olduğundan, İngiltere ' de Narman Fransızlara dev rol
muştu. Fransa' da olduğu gibi burada da parçayı bütünle karıştırma eği
l i m i ne rastlanmaktadır. Kral l . James ' in gözünde İngi l i z centi lmenleri
nin çoğunluğu Narman soyundan gel mekteydi v e Kral ın tari hçisi Pis
kopos Goodman, aristokrasi İngi ltere demek olduğuna göre, bunu ge
nel olarak İngi lizlerin34 gerçeği şekl i nde değerlendiriyordu.
Düzleyiciler ve Kazıcılar i l kel bir komünizm biçi mi nde eşitlik için
bastırdılar, geçmişin Altın Çağ ' ından esinlenen bir altı n çağ. İl hamlarını
sırf Kutsal meti nlerden deği l , aynı zamanda ideal ize edi lmiş bir Anglo
Sakson geçmi şten alıyorlardı. Aynı şeki lde Fransa' dan gelen zorbalar
ve uğrularla - onların önde gideni de "zavallı yoksul halk anlamasın ve
kandırılsın, soy ulsun v e mahvedilsin" için yasalarını Fransızca yazdır
mış olan Piç Wil liam· idi - 1 066 yılında başladığını söyledikleri35 bir
zulme karşı ayaklandıklarında bütün İngilizler adına konuştukları iddi
asında idiler. Aristokrasi v e kral iyet i ktidarında cisi mlenmiş olarak gös
terilen Kötülük, İngiliz olmayıp, en azından artık ol mayıp, dışarıdan ge
tirilmişti . Sayısız i mzasız broşürde dışarlıklı Norman Piçleri ne ateş püs
kürülüyor ve Düzleyicileri n önderi Lill burne, mahkeme önünde kendi
sini yargılayan yargıçlara şöyle haykırıyordu: " Kendisine H ukukun Yar
gıçları diyen sizler Norman çapulcularından başka bi r şey deği lsiniz."36
John Hare, Aziz Edward 'ın Hayaleti ya da Normancılığa Karşı başlıklı
broşüründe Norman Düklerinin mezarlarının v e kemiklerinin İngiliz
topraklarından çıkarılıp atı l masını istiyordu. B u amaçla Wi lliam ' ın " Fa
tih" unvanının geri al ınmasını , yasalarının ilga edil mesini ve İngiliz di
l indeki bütün Fransızca kökenli kel imeleri n ayıklanmasını öneriyordu.37
Fatih ' i n kınadı ğı kabahatleri arasında, Anglo-Sakson krallarının dışarıda
tutmaya özen göstermiş olduğu Yahudilerin İngiltere ' ye gi rmesine izin
vermiş olması da bul unuyordu. William Prynne, 1 656' da yayımladığı
Kısa İtiraz' ında bu görüşü uzun uzadıya işlemişti. Bu Norman karşıtı
kampanyanın başka örnekleri Cristopher Hil l ' i n The Norman Yoke ça
lışmasında bul unabilir.38
Francis Bacon ' ı n yeğenlerinden Nathaniel Bacon, daha ıl ımlı bir Pü
ri ten ve daha önemli bir fi gür idi . İngiliz halkının kökenleri hakkında
di kkate değer bir kuram ortaya atmıştı . B ilge G i ldas ' a atıfta bulunarak
Tanrının "öbür Ulusların terk edilmiş durumunu göz önüne alarak, da-
ha Tanrı nın oğlunun ana rahmine düşmesi nden çok önce v e henüz İna
yeti n sırf Yahudi Milleti üzeri ndeymiş gibi gözüktüğü zamanlarda" B ri
tanya adalarını ayırdığını yazmıştı. Tanrı nın planı "ulusların reddettiğin
den güzel bi r Ki l i se yapmakla Tanrını n ni meti ni bir adada Avrupa 'nın
bütün barbarlığına karşı ışıldatmak" idi. B u reddedilmişler Britonlar ya
da Saksonlarmış yahut İskandi nav lar ya da Normanlarmış fark etmez
d i . Püriten alçakgön üll ülüğü içi nde Bacon "bu adanın zaman zaman
Cermen ul uslarının akı ntı fazlasını boşaltan bir Lağımdan başka bir şey
ol mamış olduğunu" bile düşünüyordu. Ne var ki bu önermeden, B üyük
B ritanya' nın karı şımına katkıda bulunan bütün ul usların Cermen köken
li olduğu açıkça ortaya çı kıyordu. " Her ne kadar yerleşim olarak yakın
larsa da kan bakımı ndan B ritonlara yabancı" olan komşu Galyal ıları n
aksi ne, B ritonlar bile Al manya' dan gel mişti. Bacon, B ritonları n Roma
boyunduruğuna öbür hal klardan daha iyi direndi klerini "ve Av rupa Ki
l iseleri arasında i ktidarı nı Roma hayvanına en son teslim edenin onlar"
ve " Sekizinci Henry ' nin" de " bu i ktidarı geri alan i l k kişi olduğunu"
v u rgulamaya özen önem verm i şti. B ri tonlar, onlara karşı uzun süre di
rendi kten sonra Anglo-Saksonlar i le karışmıştı . " B ütün bunlarla Tanrı
( B ritonların gururunu Saksonların gücüyl e terbiye edip Saksonların ka
ranlığını B ritonların ışığıyla aydınlatarak) sonuçta kendisini her i ki hal
kın da Rabbi kılmıştı."39 Bacon ' ın İngil izleri n tanrı sal seçilişini olduğu
kadar Normanlar da dahil hepsi ni Cermen asıllı saydığı ırkların bu tali h
l i karışımını da İnayetin akı l sır ermez tasarımına yorması dönemi nin ti
pi k anlayışına uygundu.
Fransız Dev rimi Gal mitini doğurduysa Şan l ı Dev ri m de İngiliz hal
kını Al man kökenleri hakkında i kna etti . l 688' den sonra pek çok yazar
B üyük B ritanya' nın anayasal sistemini Cermen ya da Got kaynakları n
dan türeyen özgürl üklerin cisi mlenmesi olarak gördü. Bu yüzden Swift,
parlamentonun kökeni hakkında şunları yazmıştı :
39 An lıistorical and political discourse of the laws a11d govemment of E11gla11d, 1 649,
Londra 1 782 basınu , s. 2, 70, 8, 13. 1 1 .
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: İNGİLTERE 67
ri kalanlarıyla birli kte Gotlar da onların komşusu olduğundan, bunu belki de on
lardan ödünç al mışlardı ( 1 7 1 9).40
Bol ingbroke, daha özgün bir öğreti ortaya attı. O da, her ne kadar İngi
liz özgürl ükl eri Romal ı l arın gel işi nden önceye dayandığından daha bile
eski olsa da, Kraldan , bey lerden v e özgür Sakson lardan ol uşan Kurul
tayın İngi l i z Parlamentosunun ilk örneği olduğunu düşünüyordu.
B ununla birli kte, tanınmış eseri History of England' da " yoz" ve " sefi l"
B ritonlarla y i ğ i t Anglo-Saksonları karşılaştıran Dav id Hume' un görü
şünün İngilizleri n genel kanısının tipi k örneği olduğunda hiç kuşku
yoktur.
Hume' a göre, B ritonl arı boy un eğdi rdikleri nde Anglo-Saksonlar ' ın
" gelenek ve görenekleri bütünüyle Cermen idi ve Tacitus' un öyle usta
ca çizdiği aynı yırtıcı ve ateşli özgürlük tasv iri, İngi l i z h ükümeti nin bu
kurucularına da uygulanabilirdi." B una karşılık, Keltler özgürlükten ya
rarlanmakta öylesi ne yeteneksizdi ki Romal ı l ar geri çeki l irken onları
özgürlü kleri ni verdiklerinde "sefi l Britonlar bu özgürl ük armağanının
kendileri için öl ümcül olduğunu düşünmüştü." Hume, aynı anlayışla
Fatih Wi lliam' ı "mül klerini ellerinden alı p onları en sefi li nden bir kul
luk durumuna düşürerek" İngilizleri n özgürl üklerine son veren bi r zor
ha ol arak en kara renklerle tasv ir eder. "Onun ve onu izleyenleri n yö
neti mleri sırası nda İngilizlerin katlandığı bütün belalar" böyle başlamış
ve "onlarla Normanlar arasında, uzun bir zaman sürecinin bu iki ulusu
yavaş yavaş birl eşti rip tek bir hal k kılması na dek di nmeyecek olan kar
şıl ıklı kıskançl ıkların ve düşmanlı kların doğmasına yol açmıştı." Zama
nın geleneği ni i zleyerek Hume, bu Kuzeyli ve Cermen hal klara " i nsan-
l ığın geri kalanı ndan üstün özgürl ük, onur, eşitl i k ve değer duyguları"
atfediyordu. Av rupa' yı yüce kı lmış olan bu duygulardı.42
Baş ka yazarlar benzer fi kirleri ABD' de yaydılar. Örneğin Thomas
Paine şöyle yazmıştı : "Bir Fransız pici nin silahlı uğrularla gel i p yerlile
rin rızası hilafına kendini İngiltere' n i n Kral ı kılması , en açık teri mlerle,
aşağılı kça ve rezilce benzersi zdir."43 Ama, çok elverişli bir zamanda,
adlı adınca Napolyon savaşları nın hemen sonrasında, bütün Av rupa' nın
ı rk teri mleriyle düşünmeye başladığı sırada bu fikirlere herkesten fazla
di nami k bi r dürtü kazandı ran kişi, Walter Scott idi. Tanınmış romanları
Waverley, Rob Roy ve lvanhoe' da İngiliz tari hinin mücadeleleri , onun
kalemi nden birçok farkl ı hal ktan ol uşan bir Britanya' da düşman ı rklar
arasındaki - İngi l i zlere karşı İskoçlar, Fransızlara karşı İngi l i zler - çar
pışmalar olarak tasv i r edi ldi. B unun tipik bir örneği lvanhoe' da Athels
tan ' ın De B racy ' ye verdiği yanıttır: "Benim gururl u Sakson soyum, ha
yatı nı gülünç sancağı altında topladığı çapulcuların kanını satarak kaza
nan di lenci kılıklı bi r Fransız' ınki nden daha saf ve eski bir kaynaktan
geliyor. Sav aşta güçl ü, mecl iste bi lge kral lardı benim atalarım . . "44 Wal .
ter Scott' ı n ki ş i sel düş ünceleri ne eşl i k eden bu kon uşmalar ve sahneler
*
Av rupa çapında popüler olan yeni bir tarih felsefesi yarattı. Fransa' da
Augusti n Thierry onu "tari hi hem gerçek hem şiirsel olarak sunmay ı . . .
modern i fade biçi mleriyle öylesi ne çarpıtı l mış olan olayların gerçek
yönleri n i tas v i r etmeyi üstlenen i l k yazar"45 şekl i nde öv üyord u. Wal ter
Scott' ın tarih yazıcılığı üzeri ndeki etkisi kendi zamanı nda gayet iyi fark
edi l mişti . Çok uzaktaki Rusya' dan Puşkin şunu gözlemi şti : " Fransız ta
ri hçileri nin yeni okul u İskoç romancı nın etkisi altı nda biçimlenmi şti r.
O, onları bütünüyle yeni kaynaklarla tanışık kılmıştır."46
42 The History of England fronı the invasion of Julius Caesar. . . , Londra 1 762, C. 1 , s.
1 4 1 , ve devamı , n . S . 9, s. 1 70 ve devanu.
43 Chr. Hill, op. cit. , s. 99, Tom Paine ' i n "Common Scnse"inden alıntı .
44 lvanlıoe, XXV l l . Bölüm.
*
Walter Scotf ın edebi önemiyle modem Avrupa düşünce ve duygu dünyasının biçim-
lenmesine muazzam etkisi ve katkısı için hkz. György Lukacs, Tarihsel Roman, çev.
İsmail Doğan. Epos Yayınları, Ankara 20 1 0. -y. h.
45 A u g ustin Thierry, Dix ans d 'etııdes lıistoriques, Paris 1 883 basımı, s. 1 42, 1 3 1 .
46 A . Puşkin, ··Gazete eleşti rmenliği üzerine", 1 830, krşlş, Toplıı Eserler. Moskova
1 9 6 2. C . V I , s. 37 (Rusça).
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: İNGİLTERE 69
47 Krş . ; F.E. Faverty. Mattlıew Arnold ılıe etn olog isi, Evanston 1 96 1 , I I I . Böl . ('"The Te
utomaniacs" ).
48 E. Freman. The History of tlıe Normaıı coııquest of England, C. V, Oxford 1 876. s.
335.
49 C . Kingsley. The Roman and tlıe Teuton. Londra 1 889, s . 49.
* Es ki 'foton-İskandinav tanrıları. -ç.n.
70 A RI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
ki ' Sakson' görüşünü sav unduğum için özür diler bir tav ır takınmak zo
runda kaldım."50 İngi l i zler, ul uslarının çeşitl i farklı ırkları n bir karışımı
olduğu yolundaki geleneksel görüşe geri dönüyordu. Bir başka antro
polog Sir Arhur Keith, yirmi nci y üzyıl ı n başında şöyle ilan etti : " B i z
B ritanyal ıların tipleri n ve ci nslerin karışık ve melez bir toplamı olduğu
muz çok sık söylenir"51 ki Geoffrey Monmouth' un şu yazdıklarıyla da
ha on ikinci yüzyı lda söylemiş olduğu da buydu:
Buna rağmen, bunu yapabilen İngiliz ai leleri için Fatih Wil l iam ' a ya da
daha ötesi ne ulaşan bir soyağacıyla öv ünmek karakteristi kti . Has
ti ngs ' ten dokuz yüzy ı l sonra bile "İngiltere'de Harcourt, Tal bot ya da
Courtney soyadları nı taşıyor olmak iyi bi r şeydi r" .55 Artı k hiçbir Fran
sız ya da İspanyol züppesinin ül keleri ne Franklar ya da Vizi gotlarla gel
miş bir ailenin soy undan gelmekle öv ünmez olduğu İki nci Dünya Sa
vaşından sonraki dönemde bile, bazı İngi l i zler Fatih i le "aşıp gelmiş"
atalara sahip olma iddiasıyla gururlanmaktaydı.56 İngiltere kendini hala
bi r ada olarak görmektedi r.
ling ' i n ( 1 865- 1 936) Allahın emri icabı Avrupalı (tercihan kuzey l i , bilhassa İngiliz)
beyaz ırkın dünyanın geri kalanına medeniyet götürmesi v e bunun karşıl ığında ve
bununla kalmayarak. yine herkesin iyiliği için onları yönetme fedakarlı ğına da katlan
ması gerekliliğini anlattığı bu şiiri , edebiyat ve ideoloji tari hçilerinin çoğunluğu
tarafından ırkçı-sömürgeci emperyalist kibir ve densizliğin klasik edebi örneği kabili
edilir. -y. h.
54 Recessional ( 1 897)
.�5 Andre Siegfried, L 'ame des peup/es, Paris 1 950, s. 83 .
'i6 D. Dougl as, The Normarı Cunqııest arıd Britislı Historians, Gl asgow 1 946, s. 9.
4.
İTALYA
AENEAS'IN DÖLÜ
Aynı şeki lde, öbür uluslardan çok önceye uzanan tari hi boyunca İtalya
da çok çeşitli hal kları n ve uygarl ıkları n yurdu olmuştu - Yunanlar v e
Galyal ılar, Lombardlar, Bizanslılar ve Normanlar, Fransızlar, Al manlar
ve İspanyol lar. Ancak onları asla geleneklerinin yüreğine kabı11 etme
mişti . B i r başka deyişle, geçmişe dair hatıraları asla en büyük çağının
Latinizmi ile boy ölçüşecek bi r İtalyanizm oluşturacak şekilde bil h 1r
laşmamıştı . B unun nedeni İtal yan tarihinin daima Roma Antikitesinin
mirasının hakimiyeti altında kalmış olmasındandı. Dünyanın Ecesinin,
Ebedi Kent' i n yücel ik miti , soy akrabalığının başka bütün biçi mleri ni
göl gelemişti. Ve i mparatorl uk miti komşuları ve öğrencileri tarafından
durmadan İtalyanların elinden alınmış ve sonunda Avrupa' nın ortak mi
rası hal ine gel miş olsa da, İtalyan hal kının özel nitel iği olmaktan asla
çıkmamıştı . Fransız ve A l man bilginlerinin gözünde bilgel ik ve sanatla
rın ambarı olan Antikiteni n kültürü , yabancı bir kültür olarak, öl ü dil le
rin artık yürürlükte olmayan kültürü olarak kalmıŞtı. Oysa İtalyanlar
açısından bu kültür, binaların ve genel manzaranın dokusuna nakşol un
muştu. Onlar için bu kültür doğuştan gelen mülkleriydi ve ta başından
beri tazeliğini korumuştu.
İtalya' nın Av rupa kültürü üzerindeki öncelikli konumu, yüzyıllar
boyunca çok çeşitli yollarla sırf öbür ulusların değil , İtalyanların kendi
leri n i n de, onlara dayanarak kendi kendileri ni oluşturdukları fi ki rler
üzerinde etki yapmıştı . Bu yüzdendir ki , Cermenik kökenler miti esas
ol arak Latin kaynakları na dayanarak yaratı l mıştı. Göreceğimiz gibi Al
manlar, ev rensel egemenlik iddiaları nı yaymak için argümanlarını Taci
tus ' tan ve Latin Babalarından almışlardı . Ruslar da, kendi tarzlarında
72
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: trALYA 73
benzer şeki lde dav randı. Moskova Büyük Dükleri kendi imparatorl uk
larını kurmaya koyulduklarında Yav uz İvan Üçüncü Roma mitini can
landırdı ve kendini Çar yani Sezar olarak adlandırdı. Yeni i htida etmi ş
paganların gözünde Roma i nsanlık tari hi kadar eskiymiş ve Kıyamete
dek dayanmaya yazgılıymış gibi görünüyordu. Bede, quando cadet Ro
ma cadet mundus * diye yazmıştı. Frank ve Al man krallarının iddia etti
ği Troya kökeni , Venüs ' ün oğlu ve Romal ıların ulu atası Aeneas 'a daya
nıyordu. Baş ka yerlerde, ikincil Roma tanrıları yerel aziz tapınçlarının
doğmasına yol açmıştı . Dav ut ve İşaya ile eşit değerde Mesi h ' in muş
tucusu olduğu düşünülen bi r ev rensel peygamberle yan i Vi rgilius ile sa
dece İtalya öv ünebi l i rdi. 1 Bundan ötürü İtal yanlar her ne kadar siyasal
olarak geri lemiş - ve bu çökkünl üklerinin her aşamasında Emperyal
Roma' nın görkemiyle tezat oluşturuyor - ol salar da Roma mirası nın tek
meşru varisleri olma özel l i kleri sayesi nde öbür Av rupalıları küçümse
yebil iyorlardı.
B u yüzden, tari hsel gel işimin benzerl ikleri ne rağmen , İtalya' da
Frank ve Got mitleriyle mukayese edi lebil i r bir Lombard miti nin asla
ortaya çıkmamış oluşu pek şaşırtıcı değildir. Modern çağlarda Almanlar
Lombardların hanedanlık rol lerini v urgulamak için hiçbi r çabadan ka
çınmadılar ve hatta İ talyan kültürünün başyapıtlarını Alman kanına atfe
decek kadar i leri gittiler. Fakat Lombardiya böl ge adı bir i stila olgusu
nu hatırlatıyor olsa bile " Lombard" terimi Av rupa kültürü bağlamında,
Slav dilleri nde rehi nci anlamı nda küçük bir ayrıntıdan öteye gitmez v e
b u anlamı bakımından d a "Frank" y a d a "Got"tan ziyade "Yahudi "ye
yakındır. Bundan ötürü, modern İtalya Al manların kan tapıncına ya da
iibür Batı l ı ul usların tarihine öylesine önemli biçi mde işlemiş hayali ırk
sal çatışmalara benzer bir deneyim yaşamamıştır. Dahası, Ebedi Kent,
" Ebedi Halk" kadar eski ve yıkı lmaz olduğundan, kadim cazi besi içi n
de Roman miti Tev rat miti ile bir eşitl i k duygusu esinleyebi liyordu.
*
Lat. Roma battığında dünya batacaktır. -ç.n.
1 Yorumcular genel likle Virgi lius ' un dördüncü şiirine işaret ederler: "Cumae ' nin gö
rücüsünün öngördüğü son çağ gel miştir. Nesillerin büyük yürüyüşü bir kez daha
başladı . Şimdi Bakire ve Saturn ' un hükümranlığı da geri dönüyor. Şimdi göklerden
yeni bir nesil iniyor. Sen de iffetli Luci na, onunl a birlikte demir çağın geçip gidece
ği ve bütün dünyada bir altın çağın başlayacağı bu çocuğun doğumuna iyi gözle
bak. " (4'ten l O' a kadar olan dizeler).
74 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
Mesih ' in veki linin ikametgahının yeri olarak seçti ği bu ülkenin tarih
boyunca sık sık söylendiği gibi "Av rupa'nın en pagan ülkesi" olarak
kal masının nedenleri nden bi ri de bu olabilir. Bu düşünce daha ileri araş
tı rmaları hak etmektedir.
Konstantin ' den ve imparatorluğun resmen Hıristiyan oluşundan çok
önce, 258 yılında, geleneksel olarak kenti n kurucusu Romul us-Quirinus
adına kutlanan 29 Haziran günü Aziz Petrus Bayramı olarak tespit edi l
di ği nde Roma, Kudüs 'e karşı i l k zaferi ni kazanmış oldu.2 Böylece mer
kezi kil isenin Katol ik ol madan önce Romal ı olmuş olduğu söyleneb i l i r
v e ki l i senin Sezarlara gösterilen b u saygı sayesinde emperyal önemini
kazanmış olduğu iddia edilecekse, bu saygı gösteri sinin ancak Quiri
nus ' un yani Curiaların * tanrısının yeri ni alan Havari Petrus 'un tanrısal
laştırıl ması karşılığında yapılmış olduğu akıldan çıkarılmamal ıdır. Bunun
bir sinkretizm örneği olarak, yani Venüs ' ün torununun Havarilerin
Prensi şeklinde tanrısal laştırılıp Hıri stiyanlaştırılması olarak görmek
ayartıcıdır. Petrus' un Roma' daki şanı yüzyıldan yüzyıla arttı . Papa Da
masus, hem Havari Petrus ' u , hem de Hav ari Pavlos ' u Roma hemşehri
si ilan ederek yerli leşti rdi . Papa Ulu Leo, onları Ebedi Kent ' i n gerçek
kurucuları saydı ve bunun sonucunda bu azizlerin kalıntıları somut ve
maddi kutsal emanetler konumuna y ükseldi. Gerçi bu yüceltme sonun
da yal nız Aziz Petrus ' un kemiklerine münhası r kılındı.3 Bu sınırlamanın
neden i kolay anlaşılabi lir; o, öte dünyanın Cenneti n anahtarlarını el i nde
tutan muhafızı olduğundan, şu ölüml ü dünyada adaklar ve armağanlar
la rızası aranmaktaydı. Bu adaklar ve armağanlar sayesi ndedir ki Azi z
Petrus öbür kilise uluları arasından si v ri ldi ve Papal ık yavaş yavaş Or
ta Çağların fi nans merkezi hali ne geldi . Yi ne bu nedenledir ki, tari hinin
zor ve karanl ı k dönemleri nde Kilise, Hav ariler Prensini, Bu Dünyadaki
Tanrı (Papa 2. G regor ' un görüşü) ya da Sezar ve Konsül (Salerno Baş
pi s koposunun görüşü) sayacak kadar i leri gitti . Bu efsanevi i l k papa fi
gürü, Al man soyağaçlarının tanrı Wotan ' ı na benzer şeki lde bir hanedan
4 Lombard geleneğine göre boy adları onlara Wotan tarafından verilmişti ve düşman
boyu Vandalları etkilemek için. Freya'nın öğretmesiyle kadınları saçlarını çeneleri
çevresine sararak bir sakallı savaşçılar ordusu kılığına girebilmiş ve böylelikle düş
manlarını korkutup kaçırtmışlardı.
5 "Quae in numere gentium nequequam conputatur" Papa 2 Stephen ( E tei ne) ' in Şarl
man 'a 769 yılında gönderdiğ mektubundan ; krş. Ph. Jaffe, Monumenta Carolina,
Berlin 1 867, s. 1 58- 1 64.
6 Krş . ; L. M usset, Les invasions; fes vagues gernıaniques, Pari 1 965. s. 205.
76 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
df Kent'i asla ele geçi remediği nden, yarı mada asl ında bir Cermen kral
l ığı hali ne gel memişti . B i rçok kez kapılarına dayansalar da asla içeri
gi rmediler. 739 'da baskıları en tehlikeli derecesine ulaştı ğında Papa 3.
G regory, "Kilisenin özel halkı" ol maları ndan ötürü Kiliseyi korumaları
gerekti ğini belirterek, Frankları n kral ı Charles Martel 'den yardım dile
di.7 Krala armağanlar, dinsel eşyalar, bunlar arasında Aziz Petrus ' a v u
rulan zi nci rleri ve mezarının anahtarlarını gönderdi. Böylece Frank ha
nedanı ile Havari ler Prensinin ardıl ları arasında Avrupa'nın yazgısı üze
rine bin yıldan fazla bir süre ağırlığını hissettirecek özel bir i l i şki kurul
du. 754'te Papa 2. Stephen (Fr. 2. Etienne), Saint-Denis kilisesi nde taç
takan Kısa Pepin ile güçlü kişisel i l i şkiler gel i şti rd i . Konstantin Ferma
m [ Donatio Constanti ni ) fi krin i n de Pari s ' te kaldığı sırada aklı na gelmiş
7 izleyen anlatı şu kaynaklara dayanıyor: L. Duchesne, Les premiers remps de f ' Erar
ponrijical, Paris 1 9 1 1 ve H. Hubert " Etude sur la formations des Etats de l ' Eglise",
Revue hisrorique, LXI X ( 1 899), s . 1 -38 ve 24 1 -72 .
8 Havari Petrus'un Pepin ve Frank halkı na mektubu, Şubat/Mart 756. Krş. ; Jaffe, op.
cit. , s. 55-60.
9 Dictionnaire d 'archilogie chrt!tienne et de liturgie, "Saint Pierre" maddesi , , C.
xıv 1ı. c. 906.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: İTALYA 77
10
Papalık tari hinde dokuzuncu ve onuncu yüzyıllar "pomokrasi dönemi " diye anılır.
11 İliilıi Komedya. ··cennet" XIX, 56-57.
78 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
Kendi lerine ai t yerl i bir kral iyet ırkı nın yokluğundandır ki, İtalyanlar,
Komünlerin * * ilk olarak kurulduğu on i kinci yüzyıla gelene dek Roma
lıların klasik soyağacını, yani Aeneas ' ı n soyağacını ilk ata Adem ' e dek
götürmemişlerdi . Bu olduğunda da, al ışı ldık şeki lde işin içine siyasal
güdüler girdi . İtalya' da, hanedanl ığa deği l komünler ve belediyelere da-
lO
Papal ık tarihinde dokuzuncu ve onuncu yüzyıl lar "pomokrasi dönemi " diye anılır.
11
ilahi Komedya, "Cennet" XIX, 56-57.
•
İ talya'da 1 8 1 5'te başlayıp, hukuken tam anlamıyla tamamlanması 20. yüzyılın ilk
yansını bulsa da, 1 87 1 'de Piomente hanedanı yönetiminde İ talya Krallığının kurul
masıyla iyi kötü başarıya ulaşan ulusal birl i k hareketi . -ç.n .
1 2 Enciclopedia /taliana, (' XIX, 1 93 3 . s. 805 .
••
Ortaçağ Av rupa'sı nda kendi özerk ve/ya da bağımsız siyasal-yönetsel-hukuksal hak v e
ayrıcal ıklarına sahip kent y a da cemaat yöneti mleri . belediyeler. -ç. 11 .
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: İTALYA 79
Latince Senatus Popu/usque Romanus ! Roma Halkı ile Senatosu] i baresinin kısaltması.
Antik Roma' nın cumhuriyet döneminde mutlak yasama ve yürütme gücünün simgesi
olarak resmi belgelerle kamu binalarına yazılırdı. İmparatorluk döneminde de senato
nun ve halkın gücünün önemli ölçüde kırılmasına rağmen ibarenin sınırlı bir kullanımı
devam etmiştir. -ç. 11 .
1 3 Romanorum epistola de electionis senatoria, 1 26 1 ; Krş. ; Nancy Lenkeith, Dante and
the legend of Rome, Londra 1 954, s. 1 7.
14 Krş . ; P. E. Schramm, Kaiser. Rom und Renovatio . . , Leipzi g 1 929, C. il, s. 53 ve
.
devamı . . 73 ve devamı.
1 5 Fazio delgi Umberti , Dittamento . . , Krş. ; A. Graf. Roma ne/la memoria et 11el/e imag
.
16 .
G Villani , /stoire fiorentine, 1. Kitapi V, VI ve V I I . bölümler. Krş . ; Emst Mehl , Die
Weltansclıauung des Giovanni Villani . Le i pzig 1 927, s. I O l - I 06.
. .
1 7 Krş. ; Comperatti " n i n i ki nci kısmı İtalyan folkloruna ayrılmış olan klasik eseri , Ver
gilio ne/ modio evo.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: İTALYA 81
Yani İsa'nın doğduğunu. Hıristiyan inancında üç görünüşlü tek tanrının bir görünümü
olan İsa, Roma ' da i mparatorluk düzenini kuran ilk i mparator Octavianus Augustus 'un
saltanat döneminde doğmuş, ikinci imparator Tiberius zamanında çamuh üzerinde öl
müş ya da göğe ağmıştı. -ç.n.
1 8 Bkz. Aquinalı Thomas, De regimiııo priciporuııı. 1. 1 4, ve Luccalı Tolomeo tarafından
devam ettirilişi I I I , passim.
1 9 Cehennem, i l , 20-24.
2° Cennet, XXV l l , 25-26.
21 İ
lahi Komedya üzeri ne yakın zamanlarda yapıl mış bir incelemeye göre, Konstantin ' i rı
bağışı . Dante 'nin gözünde Hıristiyanlığın ilk günahını ol uşturuyordu. Krş. ; B. Nardi,
la Donatio Constantiııi e Dante, "Studi danteschi'', XXVI ( 1 940), s. 47-95.
22
Cennet. XIX, 1 3 - 1 5.
82 ARI MİTİ : A VRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
malılar Tanrı tarafı ndan seçi l miş olduğundan , Mesih, şair tarafından
Roma Adaleti nin garantörü olarak görülür. Bu nedenle, Sezar ' ı n kati l
leri B rutus ile Cassi us, Cehennemin dokuzuncu katında Yahuda ile bi r
l i ktedi r.23 Dante 'yi İtalya'nın uğradığı tal i hsizl i kler için ağlar ve yardı
mı için "yeryüzünde bizi m uğrumuza çarmıha gerilmiş olan hükümran
Jove"a* yakarırken gördüğümüzde, Roma tapıncının gerçek nitel iği açı
ğa çıkar.24 Beatrice ' nin Dante ' ye Cenneti gezdirirken söylediği şu söz
ler bundan sadece azıcık daha az pagancadır: "ve sen benimle ebediy
yen Mesi h ' i n bir Romalı olduğu bu Roma ' nı n bir yurtdaşı olacaksın. "25
B ütün zamanların Roma yurtdaşı Mes i h ! İ nsan, İtalyanların en İtal
yanı olan Dante ' nin Tevrat başataları nın soy zi nci rleri ne niçin bu kadar
az i l gi göstermiş olduğunu anlayabil iyor çünkü onun nazarı nda tek ger
çek ve canlı soy kayıtları Aeneid' deki lerdi. 26 Tev rat mitleri ndense pagan
mitlerine veri len bu öncelik, şairin Yahudilere gösterdiği göreli kayıt
sızlıkta da yansıma bul ur. Ve Dante yine burada da gelecek nesil lerin ta
nığıdır. Tanrısal Komedya' da Yahud i lerin o zamanki düşkünl üğüne da
i r pek az iz vardır, geçmi şte Tanrı tarafından seçilmiş ol malarına dair ise
hiç, çünkü bu seçim bütünüyle Romal ılarca mülk edinilmi ştir.
B una karşılık, Romalı şanı ve şairi n çok yakında yeniden kurul ma
sını bekledi ği Roma'nın ev rensel hakimiyeti , "köle, ıstırapların barınağı ,
kılav uzsuz gemi "27 olan İtalya' nın, gasıp papaların ve yabancı zorbala
rın üzeri nde çekiştiği ata yurdunun hal i hazırdaki durumuyla aç ık bir
karşıtl ı k ol uşturur.
Romal ıların soyundan gelme iddiası nda olan ve Rönesans adını uy
durmaları nın canl ı bir şeki lde gösterdiği gibi , farkl ı bir dünyanın düşü
nü gören büy ük İtalyan hümanistlerinde de benzer bir bakış açısı bul u
nur. Hemen görülecektir ki , sadece soyağaçlarının ilk yaratıcıları ol mak
l ı klarıyla deği l , kendileriyle aynı toprakta doğmuş atalarla i l işki l i ol
dukları içi n de, İtalyanlar türeyiş mitleri bakı mından ayrıcal ıkl ı ve müs-
tesna bir yere sahi pti . Eğer hümanizm başka yerlerde ul usal duyguların
doğumunu teşv i k ettiyse, bu da, karşılıklı bağlantılar olmaksızın hatta
kendileriyle çel i ş meksizi n, tek başına Romal ı ların soyundan geldikleri
ni iddia edebi len İtalyanların örneği sayesi nde olabi lmişti. Dahası , öbür
ulusların bu mirasçılığa karşı duyduğu saygı ; güzel sanatlar aracılığıyla
halka ulaşan kadim mitoloj i nin yeniden yaygınl ı k kazanması; bütün Av
rupa' da hukukçuların esinlendiği Roma Hukukunun ve tek başına din
sel tapınca katkı yaptığına inanılan Ki lise dilinin yayılması ; bütün bu
avantajları , İtalya'yı Av rupa'nın savaş alanına çev i ren barbarlar tarafı n
dan peri şan edi lmiş meşru mirasçılarının gözünde Lati nizmi daha bile
değerl i kılıyordu. B ütün İtalyan hümanistleri Roma ' nın ululuğunu düş
leyip atalarına saygı gösteri yordu; Petrarca' nın aralarına Yunan ya da
İncil kaynakl ı ad taşıyan hiç ki msenin kabOI edi lmediği bir büyük
adamlar panteonu olan De viris illustribus ' u, Boccacio' nun yeryüzü
tanrısı Demogorgon ' u bir pagan Adem ' i olarak resmeden teogonisi De
genealogia deo rum ' una eşl i k ediyordu.
" İlk modern i nsan" olarak adlandırılan ve yazdıkları her satı rında ka
dim bir düşü yansıtıyormuş gibi gözüken Petrarca' nın durumunu ele
alalım. Anti k öğrenimin bu canlandı rıcısı , Roma' nın şanının türküsünü
Lati nce, İtalya ' ya olan sev gisininkini hal k dil i nde söylemişse, bu her
iki duygunun zihni nde birleşmiş olmasındandı. Ona göre, Roma'nın Hı
ristiyanlığın kutsal kenti olması J üpiter tarafından çizi l miş bir yazgıydı,
Romalıların bu en büyük tanrı sına şunları söyletmi şti : " Ete kemiğe bü
rüneceğim, insan ol manın yükünü kabı11 edeceği m, utanç verici bir öl ü
me katl anacağı m. . . Kendi içinde şehvetli bi r telaş Jüpiter ' i sıkıştırı
yordu: Placida sic Virgine captus, lam rapior, sacri sic mulcent ubera
lactis. * 28 Petrarca' nın Romal ı İsa'sı , sonradan Rönesansın çekici güzel
Madonna yontuları nın gül ümsemeleri nin ele vereceği ensest arzulardan
pek çeki nmiyordu. Şai r, ltalia mia adlı eseri nin başka bir yeri nde, aynı
Dante gibi , barbar kanıyla ki rlenen anayurduna ağıt yakar. " Ey soylu
İtalyan varl ığı, Al man yeni l mezl iği hurafesinden ve yükünden kendini
azade kıl ! "
Lat. Böyle yakalandım !(üze/ bir bakireye, tutsağını, kutsal sütle dolıı memeleri bana
böyle can veriyoı: -ç. n .
28 Petrarca: L 'Africa , Y i i . K i tap, 723-724. d i ze l er.
84 ARİ MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ı•e MİUİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
29 Krş . ; Paul Piur. Cola di Rienzo, Darstellımg seines Lebens ıınd scines Geistes, Vi yana
1 93 1 .
*
B ütün büyük inanç sistemlerinde olduğu gibi , neredeyse kurul uşundan itibaren küçük-
lü büyüklü birçok böl ünme , ayrılık ve hizipleşmeye tanık olmuşsa da, Hıristiyanlık
tarihinde " B üyük Bölünme" adıyla i ki olay kastedi lir. Bunlardan birincisi ve bu teri m
le esas kastedi leni . Rum ( Roma) Ortodoks ve Roma Katol ik mezhepleri arasında
bugüne dek süren ayrışmanın geri dönülmez biçimde kesinleştiği 1 054 bölünmesidir.
Hıristiyanlıkta Erıneni , Habeş, Mısır, Nesturi . A ryan vb. kili seleri gibi daha eskiye gi-
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: İTALYA 85
den bölgesel böl ünme ve ayrılıkl ara rağmen, o zamana dek özerk kili selerin göreli
uyumu şeklinde iyi kötü bir birlik görünümünü sürdüren Roma Hıri sti yanlığı, bu
tarihte Roma ve İstanbul merkezleri arasında kesin olarak ikiye bölünmüştü. Y ani
Roma dünyasının Roma ve İstanbul kentleri arasında siyasal-idari ve Lati no-Cermen
ve Yunan-Slav kutupları arasında dilsel -kültürel bölünmesine, resmileşmesi yüzyıllar
sonrasını bulsa da, hemen hemen aynı sınırlar üzerinde bir dinsel bölünme eşlik etmiş
ti . Öbür ve deyi m yerindeyse daha küçük "Büyük Bölünme'", Katoli k kilise hiyerar
şisinin bir ölçüde Fransız ve İtalyan bağlılıkları ekseninde, farklı papa adayları arasın
da anlaşmazlı ğa düştüğü 1 378- 1 4 1 7 tarihleri arasındaki Katolikler içi ayrılıktır.
Burada kastedilen " B üyük Bölünme" bu anlaşmazlıktır. -y.h.
30 Aenae Sylvii Pecce/011i11iei ... opera, Hel msted 1 707, Historia Bohemica . . , il. Böl . S.
.
1 86; Amo Borst. op. cit. , 111/ı, s.97 1 ; C. Paparelli , Enea Silvio Piccolomini, Bari 1 950;
C. Burck, Se/bstdarstellung und Perso11enbi/d11is bei Enea Silvio Piccolomini. Bale
1 956. s. 29 ve devamı
31 Krş. ; Henry Marc-Bonnet. Les papes de la Renaissance, Pari s 1 953 . s. 5.
32 Makyavel. Discours sur Tite-Live, bi rinci kitap, X l l . B öl . ; Guichardin, Histoire
d '/talie, Paris 1 837 basımı, C. i l , s. 1 79.
86 ARI MİTİ : A VRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYt.TÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
36 "Storia delgi studi sulle origine italiche'", Rivista Europea, Milano 1 846, s. 1 02.
37 V. Cuoco, Platone in ltalia, ed. Nicolini, Bari 1 9 1 6- 1 924, C. 1 , s . 3 : C. il, s. 297.
38 A. Mazzoldi , Dele origine italiche e delta diffıısione dell 'incivilmento italiano
all 'Egitto, alla Fenicia, alla Grecia e a tııtte le nazioni asiatiche poste sut Mediter
raneo ( 1 840) ; G. lanelli, Tentamina hiero glyphica, Tabuleo rosettanae. Vs. ( 1 840-
1 84 1 ) ; krş . B: Croce, Storia delta storiograjia italiana . C. 1, Bari 1 92 1 , s . 55 ve
. ..
devamı.
* İlk Yunanların böl geye gelişi nden önce Batı Anadol u, Ege adaları v e Yunanistan ' da
yaşayan yerli halk, alıntıdan anlaşıldığına göre, İ tal ya'da da varlarmış. -ç.ıı.
88 ARİ MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARiHİ
42 Manzoni , Discorso sopra alcııni punti delta storia lonobardica in ltalia ' da bu tezi i ş -
lemiştir ( 1 822).
43 Giuseppe Mazzini, "Notes autobiografıque'", aktaran M. Voussard, op. cit. , s. 46-7.
44 Mazzini , "Epistolario", (A.g.e. s. 44).
• Musa peygamberin örgütlemesinde Yahudiler arasında rahiplik görevi on iki İsrail
boyu içinde sadece Levililer (ya da Levi oğulları ) boyuna tahsis edilmişti. Fi listin ele
geçirildi kten sonra ilk yerleşim düzenine göre öbür on bir boyun her bi ri önceden
kendisine ayrılmış toprak parçası üzerine yerleşirken, bütün İsrai l ' e dağıtılan ve top
rak üleşiminden pay al mayan Levi boyunun bütün erkek üyeleri , dinsel görevlerin
yerine getirilmesine nezaret etmekle görevli rahi pler olarak kabül görür ve geçim
lerini ayrıntılı bir şekilde tanımlanmış di nsel vergilerden sağlarlardı. -y.h.
90 ARİ MİTİ : A VRUPA 'DA IRKÇI ı•e MİUİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
yüzden Roma' nın yazgısı papalar tarafı ndan yönetilen evrensel cumhu
riyeti n başkenti ol maktı.45 Risergimento ' nun rakip parti lerinin her biri
nin Roma'yı eşit derecede arzuladığı görülecekti r. Aslında, kil i se karşı
tı parti , Gari baldi ' n i n şu sloganını beni msemi şti : Ya Roma, ya ölüm.
Carducci, Gari baldi 'yi yeni bir Romul us olarak görüyordu. Yurtse
verlik heyecanı bil imden çok sanattan besleniyordu. Romalıların soyun
dan geldiklerine i kna oldukları ve bu soy zi nci rine sıkı sıkıya sarı ldıkla
rı i ç i ndir ki İtalyanlar Av rupal ılara Ari kökenleri atfeden tarihsel-fel sefi
kurgulara pek az ilgi gösterdiler. Yaklaşık 1 840 ' 1arda Carlo Cattaneo,
" Kuzeyin mükemmel soylul uğu"ndan ve "Arlleri n büyülü soy süre
ği"nden dal ga geçerek söz ediyordu. Carlo Troia diye bir başkası, ulus
l ararası bi l i m çev relerinde birdenbire niçin bir Hindi stan merakı nın
alev lendi ğini sorgul uyordu. Kişisel olarak kendisi Av rupa nüfusunu ge
leneksel şeki lde Orta Doğ u ' dan türetmeyi tercih ediyordu.46 On doku
zuncu yüzyılın sonunda dilbi l i m bayrağı antropolojiye dev rettiği nde de
İtalyan bi l i mciler aynı temki nliliği ya da anlayış eksi kliğini sürdürdüler.
Lombroso ' nun görüşüne göre i l k insanlar kara ırktandı. Oldukça tu haf
bir şeki lde ileri sürdüğüne göre, daha sonra, yeryüzündeki deği şimler
aracılığıyla sarı ırka, Hami, Sami ve arkasından Ari ırklarına dönüşmüş
ya da "dönmüş"lerdi.47 B u yüzden, Ariler kesi nl ikle zencilerden türe
mişti . Uluslararası bi l i msel düşünce bu görüşe kuşkuyla yaklaştı v e
özel l i kle d e Lombroso münferit b i r örnek ol madığından, bunların İtal
yanlara özgü bir hafifli kten i baret olduğuna hükmetti . İtalya' daki Ari
ler hakkında yazan antropolog Gi useppe Sergi , bu kül türsüz i l kellerin
i stila girişi mleri ni püskürttükleri ve böyl ece Akdeniz uygarlığını kurtar
dı kları için Etrüskleri öv müştü. Bu kurtarı lan uygarlık, İtalyalılar i le Yu
nanları n eseriydi. Açıktır ki, Sergi ' nin ilgi lendiği kadarıyla, Arlleri n kla
sik kül türün yaratıl masında ve Roma'nın kurul uşunda hiçbi r dahl i yok
tu.48 Gene de, hem Lombroso hem Sergi , Aril eri n varl ığına bir şekilde
inanmıştı.
Ne var ki , 1 903 ' ten başlayarak başka bir İtal yan bi l gin, Enrico de
Michel is, "di l , kan ve hayatı birbi rine karıştırmaya" dayandığını i lan et
tiği bu i nanca karşı radi kal bi r saldırı başlattı. B u mitin, Kutsal Kitap 'ta
ki Cennet ' ten kov uluş ve yeryüzünü nüfuslandırma anlatısını taklitle,
Avrupa halkını Asya yaylalarından türeterek on dokuzuncu yüzyıl baş
larında nasıl yaratılmış olduğunu ayrıntılı biçi mde i nceledi . Bu büyük
bi lgin, bu bağlamda, bilimsel mitlerin doğuşundan söz eden i l k kişi
dir.49
Eski zamanların bi l imsel hipotezleri yle kolektif inançlar arası nda bu
türeyiş sorunu hakkında bitmek bi lmez bir diyalog söz konusuydu. İtal
yanlar, Romal ıların soyundan geldikleri ve bu nedenle tek bir ı rka ai t ol
dukları inancı nı korumuştu. Bu duygu çok dağı nık olabi lir, ama öy lesi
ne gerçekti ki o ol madan, Faşizm olduğu şey olamazdı. Bu duygunun
günümüzde bile tamamen yitip yitmediği tartışmalıdır.50 B ununla birl i k
te, Faşizm tarihçisi Renzo De Fel ice bu yakınlarda, " İtalyan ı rk anlayı
ş ı 'yaratıcı ' ve ' manevi' olduğu için, Mussolini ' n i n y üceltti ği" razza di
Roma ' nın "antropoloj i ya da biyoloj iyle bi r ilgisinin bul unmadığı" göz
leminde bu lunmuştur.51 B i l i msel çağ, kanda bulunacak olanın dışında
hiçbi r ı rk tanı mamış olduğundan, bu ifade çok müphem görünüyor ve
terimlerde bir çel işkiyi akla geti riyor. Ne olursa olsun, İtalyan anlayışı
i le (Roma fi kri) Al man anlayışı (ırk fi kri) arasındaki karşıtl ı ğa geri dön
müş ol uyoruz. B ununla birl i kte, İtalyanlar bir hususta Al manlarla or
ıaklaşıyordu. Onlar da tek bir soydan - onların durumunda Lati n soyun
dan - türemiş olduklarına inanıyorlardı, fakat bu i nancı Almanlardan
farklı bir şekilde yaşıyorlardı. Ve - varl ığı kuşkusuz olsa da - bu farkl ı
l ı k ilk bakışta her türlü tari hsel açıklama çabasında gözden kaçmış gibi
gözüküyor.
Ama gel in, pol i tika ve savaşın yazgısını etkilemiş olan şu sözde ulu
sal nitel ikler - İtal yanların bireyci l i k ve kuşkuculuğu, Al manları n sürü
"Otuz yüzyı l l ı k bir tari h, Roma' nın Sezar 'ı, Virg i l i us ' u v e Augustus ' u
varken daha yazıyı bi le tanımamış olan adamları n soyundan gel en bazı
larının Al pleri n öte yanında ortaya attı ğı öğretilere hor görücü bir acı
mayla bakmamıza i z i n v eriyor" .53 Bu İtalyan-Al man çatışması na gele
cek bölümde yeniden döneceğiz ve bundan yaşlılık ve genç l i k bakımın
dan ne sonuçlar çı karılabi leceği ni göreceğiz. Sorunu, Al manların takın
tısı olan gençlikle birli kte giden soyun saflığı mefhumunu i nceleyerek
ele alacağız.
Nerden bakıl ı rsa bakılsın, bu çatışma yeni bir olay değildir. Daha
Dante, Aeneas ' ı n ırkının soyluluğunu vurgulamak için ulu atalarının bir
l i stesini v ermişti : "Asya ona Assaracus gibi en yakın atalar sağlamıştır. . .
Öte yandan, Av rupa ona e n eski atası Dardanus ' u . . . Afrika en eski bü
yük ana Elektra'yı verdi . . . " Onu daha da soylu kılmak için kadın atala
rını da sıralayıp - Kartacalı Dido, Troyalı Creusa, İtalyalı Lav inia - sö
zünü şöyle bağlamı ştı : "Her kim, tek bir adamda dünyanın her tarafının
en soylu kanı nın birleşti ğini görür de bunda tanrısal bi r yazgının işare
tini fark etmez?"54
Al man öğreti sinin bakışından ise bu uğursuz bir işaret, Aeneas ' ı üç kat
parya durumuna düşürdüğü için, ırkın safl ığına karşı işlenmiş bir günah
idi. Ne var k i , bu hususta İtalyanlar hata Dante ' nin görüşündedi r.
s.
ALMANYA
DİL ve IRK
Her ulusun tarihi benzersizdi r, ama Al man tari hinin karakteri stikleri
öbür Av rupa ül keleri nden büyük ölçüde farkl ıdır. Bu farklı l ı klar her za
• Doğrudan temas edilen ilk Cermen ülkesi olan Avusturya, Osmanl ılarca (Slavlardan
,
alınarak) .. Nemçe . adıyla bilinird i . (Aldı Nemçe bizim nazlı Budin 'i , (Tamaşvarlı
...
A
Gazi şık Hasan, 1 7. yy. ) ( . Gerçi bu adın bu memlekette konuşulan dilin Osman
lılarca anlaşıl mamasından dolayı '"(bu da) ne(m)ce?" sorusundan geldi ğine ilişkin
(ciddi ciddi sav unulan) son derece Türkçe bir eti molojik açıklama da vardı r. -y. lı .
94
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ALMANYA 95
1 Alman ruhu her türl ü basitleştirmenin üzeri ndedir, kaynaklarında çeşitlidir. gerçek
ten yapılmış olmaktan çok bir araya toplanmış ve dayatıl mıştır: Bunu kökenine borç
ludur. "Heyhat, gönlümde i ki ruh barınıyor" diye kendine cesaret vermeye çalışan
bir Al man gerçek hakkında yanlış bir tahmin yapmış demektir, ya da daha doğrusu
ruhların sayısı hakkında çok yanılmış olacaktır. Hatta belki Ari öncesi unsurun üstün
geldiği şekilde ırkların en olağanüstü karışımından ve kaynaşmasından yapılmış bir
halk olarak, kel i menin her anlamında bir "merkez hal kı " olarak, Almanlar çok daha
kavranmaz, çok daha çel işki l i , çok daha bilinmez, çok daha hesap edi lemez, çok
daha şaşırtıcı ve hatta öbür halklardan çok kendi kendilerine kaştı çok daha kor
kutucudur: taııımlamadan kaçarlar ve bu sııf bu yüzden Fransızlar için umutsuzluk
-
•
Jean Foucquet (Fouquet) (yaklaşık 1 420- 1 477) Fransız Rönesans ressamı. Albrecht
Dürer ( 1 47 1 - 1 528): Alman ressam. -ç.n.
3 Relatio de legatione Constantinopolitana, C. 1 2 ; krş. Die Werke Liutprands,
Hanover 1 9 1 5.
MfrLERİN ESKİ KÖKENİ: ALMANYA 97
bir tari hte bile bazı okul kitaplarında Deutschland'ın karşısına genel ola
rak yabancı ülkeler için kullanılan bir teri m olarak Welschland'ın kon
duğunu belirtmeye değer.4
Dilbi l i mci Leo Wei sgerber, deutsch, Deutsche kel i melerinin tarihi
ni yazarken, genel kural olarak Av rupa dillerinin adlarının etimoloj i k
bakımdan ülkelerin ya d a halkların adından türetil i rken (Franklar --..
Francia --.. Fransa --.. Fransız __.. Fransızca, v b. gibi), Al
manların durumunda nasıl tam tersinin geçerli olduğunu, çünkü o tarih
ten bir ya da i ki yüzyıl önce tütsche ya da Deustche şekli nde bi r cins
adıyken Şarl man döneminde (thediscus, diutisk) şeklinde bir ortak dil
adı olarak ortaya ç ı kan bir kel i menin ancak daha sonra Deutschland te
ri mini doğurduğunu açıklamakta epey zahmet çekmişti .5 B u yüzden,
sırf yukarıda gösterm i ş olduğumuz gibi sırf öbür Av rupa dilleriyle kar
şılaştırılmasında deği l , aynı zamanda içsel eti molojik durum bağlamın
da da Deutsche ve Deutschland terimleri i stisnaiyd i . Yen i bir kelimeni n
doğması yeni bir farkındalığın işaretidir, ancak başka yerlerde somut bir
şeyin çev resi nde, özel bir şeyin (boy ya da hanedan, böl ge ya da ulusal
yurt) adının çev res inde biçi mlenen duygu, Almanya 'da sırf dilbili msel
ya da ideal bir mefhumdan doğmuştu. Wei sgerber, bundan "Al man ta
ri hi ta başından i tibaren, ulusların statülerinin temeli olarak bi r tinsel il
keyi kabı11 etmi ştir"6 sonucunu ç ıkarır ki bu Alman idealizm geleneği
ne sıkı sıkıya bağlı bir ifadedir.
Weisgerber ' i n A l man felsefe ve kültürünün ana akımları içinde bazı
i l gi nç esinlemelere yol açmış olabilecek bu yorumları , türey iş mitleri
nin rol ü hakkındaki temel tezi mizle, yani, bunların ulusal duygunun do
ğuşunda ortak bir soydan gel i ndiği i nancının teyidi oldukları düşünce
siyle çel i ş iyor gibi gözükmektedir. Gerçekten de, bütün Almanlar için
Tev rat 'ta geçen Aşkenaz şekl i nde bir ortak ata düşüncesi , on altıncı
yüzyı la, Reformasyon dönemine dek ortaya atıl mamıştı . Ondan önce,
sadece Saksonlar i ç i n Stamm adında bir ortak ata kabUI edi lird i . Gene
de, son tahlilde dil ortaklığı hakkındaki "ti nsel" meflıumun ırk bağl ılığı
hakkındaki "bedensel" meflıumla aynı kolektif tutkuları yansıtıp yansıt
madığı sorusu henüz yanıt aramaktadır. Ortaçağlardan iti baren kimi za
man Al man d i l i n i , kimi zaman Alman ırkını yücelten kimi yazarların
arasıra aynı metinlere başv urmuş olduğunu göreceğiz .
B ütün bu sorunlar töreleri n ve hatıraların nasıl aktarı ldığı sorusunu
gündeme geti riyor. Bu konudaki yaygın görüş, Cermen ırk tapıncının
Wotan i l e Thor 'un hiçbir zaman tümüyle un utulmamış olduğu ü l ke top
rağı na kök salmış olan Hıristiyanlık öncesi anılarla ilgili olduğu hatta
doğrudan doğruya bu anılardan kaynaklandığı şekl i ndedir. Ne var ki,
daha ayrıntı l ı bir sorgulama, neredeyse Etrüsk ve Kelt tanrı ları kadar
loptan bir . unutul uşa maruz kal mış olan Al man tanrılar panteonunun
uzun ve zahmetl i bi r emek sonucu yeniden inşa ed ilmiş olduğunu gös
teriyor. Aslında, Alman mitolojisi sadece Almanya dışında, İskandi nav
sagalarında ya da Romalı tarihçilerin yazdıklarında muhafaza edilmişti
ve doğrudan aktarı m yol uyla korunmuş olan yegane türeyi ş mitleri ,
anayurttan kopmuş ve böy lece Cermen li kten az ya da çok uzaklaşmış
olan Stiimme - yani Gotlar, Lombardlar, B urgundlar, Angllar v e Sak
sonlar - arasında korunmuştu.7 Alman tarihinin bir başka benzersiz yö
nü de budur.
Anayurt dışına dağılmış Cermenler arasında Hıristiyanl ık öncesine
ait bu i nançların varl ığını sürdürmesi , kral iyet hanedanları nın v e saray
ların Cermen kimli kleri ni sürdürmek ve kendi leri ni yerli lerden ayırt et
mek amacıyla bunları korumuş olabi leceği i hti mal ini düşündürmekte
dir. Troyalı lar gibi ortak bir soyağacının beni msenmesiyle kültürleri n
kaynaşmasının nasıl başarıldığını görmüştük. Okur-yazarların öbür dil
l ere karşı çıkardığı - ortak dil fikri n i n ortak soy fikrinden önce geldi ği
Al manya'da durum farkl ıydı. B u yüzden, Sai nt-Gal li bir keşiş olan Pel
tek Notker, onuncu yüzyıl başları nda, "Tötoni k dil konuşan biz" ile Ro
malıları n ya da Slav ların dilleri ni konuşanlar arasında açık bir ayrım ya
pıyordu.8
Francia minor (Fransa) arasında bir ayrım yaptı . Roes, Av rupa 'da üç
büyük ulus tanıyordu, İtalyanlar, Fransızlar ve Almanl ar. İtalyanlara
di ndarlık, Fransızlara bi l gelik, Al manlara da güç atfetti. Asl ında, gerçek
Franklar Al manlardı, Fransızlar ise sadece Frank kökeninden geliyordu
(jrancigenae). Roes bu tezi hakkında daha fazla açıklamaya girmedi
ama sonraki izleyici leri nden bi ri olan Twi nger von Königshofen ( 1 346-
1 420) bu düşünceyi şöyle gel iştirdi : A l man toprakları nda (dütschen
landen) yerleşen Franklar öbür dütshe i l e karışarak Al manları meydana
getirmişti . Öte yandan, francigenae ya da Fransızlar, karışık Frank v e
Welsch ana-babalardan türemişti . B ununla birli kte, aynı zamanda Tro
yalılardan türeyen Romalıları kök, Al manları gövde, Fransızları da dal
lar olarak tanımladığından,9 Alexander von Roes ' i , Paul Joachimsen ' i n
yaptı ğı gibi " i l k Al man ırk kuramcısı" olarak nitelemek yanl ış olacaktır.
Roes, Ceasar 'ın Almanya 'ya Romal ı l arı yerleşti rdiğini ve "Cermen"
kel imesinin [ tohum ya da türeyi ş anlamındaki -y.h. I germen kel i mesi n
den geldiğini düşünüyordu. B i r baş ka deyişle, genel olarak Al man Or
taçağında olduğu gibi Roes ' i n de gözünde geçmişle hali hazır arasında,
klasik Antikite i le Hıristiyanlık arasında doğrudan bir soy çizgisi vardı .
Görmüş olduğumuz gibi, ancak on beşi nci ya da on altıncı yüzyılda Al
man h ümanistleri gövdeyi kökünden (ya da dal ları gövdeden) kesti ler
v e böylece açıkça ırkçı soy yorumları için toprağı hazırladılar. Aksine,
Roes 'e göre, ev rensel ve Hıristiyan olduğundan Kutsal Roma Cermen
İ mparatorl uğu kal ıtsal olamazdı. İ mparatorlar seçimle gelmel iydi . Kut
sal Ruh böyle olması nı i stemişti . İspanya, Fransa ve İ ngiltere 'de mer
kezi bi r türeyiş mitinin çekirdeği ni oluşturan Cermen kökenli özgül
"kral iyet soyları" ile doktrinal anlamda Roma toprağına bağlı ol makla
birli kte bu köken kuramıyla pek kolay bağdaştırılamayacak olan seçil
miş, ev rensel imparatorl uk hanedanl arı arasında açıkça paradoksal bir
karşıtlık vardır.
Tek tek Stiimme soyağaçları na bakılacak olursa, Bavyeralıların esas
olarak , (Nuh ' un Al manca kon uşup konuşmadığı hakkında efsane bir
şey söylemiyor olsa da) " N uh ' un gemisi nden karaya çıkmış olduğu"
Ermeni stan 'dan geldiğini anlatan bir on birinci yi.izyıl geleneğini hatır
l amaya değer. Saksonlar, hem Büyük İskender 'in hem de (Ascanlı lar
ı o Borst, 1 1/2 s . 665 ve devamı ; aynı zamanda bkz. (Ascan soyağacı için) A. Daube, Der
Aufstieg der Muttersprache im deutsclıen Denken des 15. uııd 1 6. Jahrhunderts,
Frankfurt a/M 1 940. s. 8- 1 1 ; ve (Julius Caesar ' ı n kurduğu köyler için) A.Grau, Der
Gedanke der Haerkunft in der deutslıeıı Gesclıiclıtschreibung des Mitte/alters, Leip
zig 1 938, s. 2 1 .
11
B orst, 1 1/2, s . 6.59.
12 A ktaran L. Weisgerber, op. cit s. 1 37.
..
1 02 ARİ MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
1 3 "Sonuç, neredeyse olağandışı şekilde, Nasyonal Sosyal ist "idcoloj i "nin çekirdeğin
deki fantezi lere benziyordu. Benzerlikle derhal çarpılmak için kişinin Rosenberg ve
Dam<: gibi akıl hocalarının (daha şimdiden neredeyse unutulmuş) i zlerine dönüp bak
ması yeter. Tanrısal iradenin bir kez kendisinde gerçekleşti ği ve tarih boyunca bütün
iyilikl erin kaynağı olmuş- sonradan kapital istlerin, Alman olmayan aşağı halkların ve
Roma kilisesinin desiseleriyle güçten düşürümüş - olan ve şimdi Tanrının gönderdiği
aynı anda hem siyasi önder hem de Mesih olan bir kurtarıcının emrindeki , doğuşça al
çak gönül l ü ama ruhen hakiki Alman, yeni bir aristokrasi tarafından hakkı olan yerine
yeniden oturtulması gereken ilkel bir Alman kültürüne aynı inanç vardır. Hepsi yerli
yerinde . . . " (N. Cohn, Les faııatiques de l 'Apocalypse, Paris 1 962, s . 1 1 9).
1 4 "Adam ist ein tuscher man gewesen. " Krş . ; Hermann Haupt' un "Yüz Bölümlük
Kitap" hakkındaki tahlili, Eiıı Oberrlıeiııischer Revoltioniir aııs dem Ze ita lte r Kaiser
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ALMANYA 1 03
ni, öbür yandan Roma Katol i k din adamları sınıfının kıyımdan geçiri le
ceği ni duyuruyordu. Bu konularda umutlarını "ordularının gücüyle bü
tün dünyada hüküm sürecek olan" gerçek (İmparator 1 . Maximil ian) ya
da efsanevi (İmparator Frederick) bir başkumandana bağlamıştı . On
Emi r ' in yeri ni Trier ' i n Yedi Emir 'inin alacağı ve kutlu gün olarak Pa
zar gününün yerine (Tanrı Thor ' un adı ndan bile bihaber gibi gözüktü
ğünden) Mesi h-Jüpiter günü olarak yeniden adlandı rdığı Perşembe gü
nünün geçeceği bir ul usal din çağrısı yapıyordu. Daha Reformasyondan
çok önce yazarın Hıristiyanlık anlayışı özell i kle sapkın ve Al mancı bir
yönde çarpıl mıştı.
" B i z Al manlar" diyordu "özgürüz, biz hepimiz soyl uy uz; biz güç
yoluyla bütün dünyanın mül kiyeti ni ele geçirmiş v e bütün dünyaya
hükmetmi şti k ve fazla zaman geçmeden, Tanrının yardımıyla dünyayı
kadim düzene boyun eğdi receğiz" Al man üstünlüğü eti moloj i k olarak
da kanıtlanmıştı . Al manca ya da Cermence (allemand, alemanique), bü
tün i nsanları n (al le- Mann) di l i değil miydi ? Bu di l i , A dem ' den sonra
(yazarın orij i nal elyazmalarını okumuş olduğunu iddia etti ği) oğlu
Enoş 'un eserleri n i n gösterdiği gibi "yi ğit Al man adamı Şit'' konuşmuş
tu. Tufan çeki ldi kten sonra Yafes Almanya'ya yerleşmi ş ve B üyük İs
kende r ' den Ti murlenk 'e dek dünya tari hinin bütün büyük fatihlerini
yeti ştirecek olan i m paratorluk soyunu kurmuştu.
Al manları n üstünl üğü, seçilmiş nitel iği bi r başka alanda da ortaya
konmuştu. "Yukarı Ren ' i n Dev ri mci si", İsa ' nın sırf kafi r Yahudi leri
kurtarmak için gel miş olduğu iddiasıyla Al man A dem ' i n kendisini ve
şanlı soyunu ilk günahtan azade kıldığı nda da, modern Al man düşünce
sinin bazı eği l i mleri ni önceden haber vermiş ol uyordu. Yüz Bölümlük
Kitap ' ı n tacirlere ve tefecilere çattığı pasajlarında bile Yahudiler için za
man harcamadığına dikkat edi lmel idir. Bu dev rimci yazarın bütün gaza
bı - Slav ları kastetti ği - Ham 'ın* soyuna ve herkesten de fazla Romalı-
-ç . n.
1 04 ARİ MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
16
Geçmiş geçerlilikle, modern bir insanı etkiledi ği şekliyle bir köken mitinin kendi için
de inandırıcılığını kastediyoruz. Halihazır geçerlilikten kastımız, ilgili ulusun bir
B üyük Güç olarak kendini dayatabilme konusunda gerçek bir şansının olmasıdır. Her
ikisi de, oldukça yakın zamanlara dek kolektif bir düzeyde megalomanyak fan
tezilerin ve yansıtmaların kendilerini etrafında kalıba dökecekleri şu gerçeklik par
çalarını ol uşturmaya hizmet ettiler.
Osmanlılarca Demirbaş Şart denen İsveç kralı . Bir rivayete göre cesareti ve olağanüs
tü fizi ksel gücü nedeniyle, daha inandırıcı bir başka rivayete göre 1 709 yılında Rus
ya·ya yenildikten sonra Osmanlı topraklarına sığınıp masrafları hazineden karşılandığı
ve yerini iyice evsinip, İsveç'i uzaktan yönetmenin yanı sıra Osmanlı ' nı n dış poli
tikasına da karışarak sonunda illallah dedirttiği ev sahiplerince kov ulana kadar gitmek
bi l mediği (Türkiy e ' de yaklaşık beş yıl kalmıştır) için demirbaş denmiştir. 1 7 1 8'de
savaş alanında (muhtemelen peşinde oradan oraya koşuşturmaktan bıkan kendi adam
larının kurşunuyla) öl mesiyle İsveç, Avrupa'da hatırı sayılır bir siyasal güç olmaktan
çıkmıştır. -y.h.
1 06 ARI MİTİ: AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARiHİ
1 7 Karmaşık bir evri m sürecini özetlemekteyiz. Daha yakından bakıldığında, Tacitus ' un
ve öbür eski tari hçilerin otori tesine dayanarak Almanların savaşçı niteliklerini ilk
y ücel tenlerin bazı İtalyan yazarlar olduğu görülecektir. Ama bu Alman beylerini
Papa'nın Türklere karşı bir haçlı seferi örgütleme planına kazanmak amacıyla idi.
Geleceğin Papa 2. Pi us ' u , Aeneas Sylvius Piccolomin i ' ni n durumu özell ikle böyley
di.
1 8 "lpsos Gennanos indi genas credideri m mini meque al iarum genti um adventi bus et
hospitiis miksos . . . ipse corum opinio accedo, qui Germaniae populos nullis aliis
aliarum nationum conubiis infectos propriam et sinceram et tantum sui similem gen
tem extitisse arbitrantur" (Germania il, ı ve iV, 1 ).
• 1 4. yüzyıl başlarında barutu ve ilk ateşli silahlan icat etti ği rivayet olunan Al man keş i ş
ve simyager. Gerek barutun gerek ilk topların bu tari hten çok önce Asya' da kullanıl
mış olduğu bil i ndiği nden bu ri vayeti n tari hsel geçerl i l i ği yoktur. -ç. n.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ALMANYA 1 07
•
Aııstria Est lmperare Orbis Universo - Avusturya Dünyayı yönetmeye layıktır/Dünyayı
yönetmek Avusturya'nın hakkıdır.
19 Oratio ad regem Maximilianum de laudibus atque amplitudine Germaniae. Bu nutuk
yayımlandığında Bebel karakteristik Germani sunt indigene başlığını taşıyan bir
böl üm daha eklemişti . Krş. ; Paul Joachimsen, Geschictsauffassung ıınd Gesc
lıichtsschreibung in Deutsclıland ıınter dem Einjluss des Humanismus, Leipzi g 1 9 1 0,
s. 97-98.
20 Epithoma rerum germanicarum, Strasbourg 1 505 (krş. Joachi msen, op. cit., s. 64-79).
21 Memorbilium omnis aetatis et omniıım gentium clıronici commentarii, 1 5 1 6 (krş .
Orst, C. 1 1 1/ı, s. 1 05 1 - 1 052).
1 08 A Rl MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERiN TARİHİ
2
2 Borst, C. Ill/ı, s. 1 058- 1 059, ve A. Daube, Der Aufstieg der Muttersprache . . . op. cit.
23 Germaniae exegeseos . . . . krş . , Borst, 1 11/ı, s. 1 058, ve Joachimsen, op. cit. , s. 1 69- 1 83 .
24 "Nostri enim sunt Gotorum Vandalorum Francarum triumphi, nobis gloriam sunt i l -
lorum imperia in clarissimis Romanorum prov inciis. " Krş . ; Joachimsen, op.cit. , s .
1 25- 146.
25 Joachimsen s . 1 1 O - 1 1 2, ve Borst, s. 1 053- 1 054).
26 Sebastian Franck, Chronica des gantzen Teutschen Lands ( 1 538)
. ..
Arminius (yaklaşık MO 1 8 - kesin MS 2 1 ) Cermen boy ve oymaklannın bir kısmını
geçici olarak birleştirmeyi başararak askeri gücünün doruğundaki Roma i mparator
l uğunu MS 9 yılında çok ağır bir yenilgiye uğratıp, ardından kih yenip kih yenildiği
başka bir dizi savaş yoluyla Ren ırmağının doğusundaki Almanya topraklarının iş
galini önleyen Alman askeri önder. Almancadaki gerçek adı bilinmemekle birlikte Ar
minius adı bir Alman adının Latincede y amulmuş biçimi olduğundan, kendisini
Romalı kaynaklardan öğrenen Luther ve onu izleyen Al man milliyetçileri sonradan
tahmin yol uyla (eti moloji ilminde çok işe yarayan olsa olsa yöntemi ) bu adı Hermann
şeklinde yeniden Almanlaştımuştır. -y. h.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ALMANYA 1 09
olan Ul rich v on H utten ile yarışamazdı. Ona göre özgür ve soylu Al
manlar ev renin doğal efendi leriydi (weltherrschendes Volk). Almanla
rın baş erdemi olan erkeklik i le şu sözlerle aşağıladı ğı Romano- Welsc
he 'nin kadınsılığını kıyasl ıyordu: " B i r kadın-ırk, yüreksiz, cesaretsiz, er
demsiz bir acizler sürüsü. Hiçbiri bir savaşta çarpışmamıştır, hiçbi rinin
de savaş sanatından beh resi yoktur. Bize hükmeden i n sanlar bunlar! Bu
maskaral ık kal bimi kı rıyor... "27 Böyle böyle Al man ataları n bir arketi pi
i nşa edi ldi, her yazar buna kendi katkısını yaptı, "Yukarı Ren 'in Dev
rimcisinin" sayıklamaları bunun en uç örneğinden başka bi r şey deği l
di.
Reformasyon ile aynı zamana denk gelen bu m i l l iyetçilik dal gasını
muazzam boyutlara çı karmak Luther 'in başarısıydı ve Lutercil iğe o öz
gül Al man niteliğini de veren oydu. "Almanlar için doğdum ve onlara
hizmet etmeyi arzularım"28 demişti Luther. Onlara Hıri stiyan olarak mı
yoksa Al man olarak mı hizmet edecekti ? Burada d urup Reformcunun
" modem Al manya' nın ev rimini anlamak i steyen herkesin okuması ge
reken bir eser olan "29 Alman milletinin Hıristiyan Asaletine ( l 520) baş
lıklı temel eserine bir bakalım. Bu eser, her şeyden önce bir Hıristiyanın
yürekten kopan çığlığıdır. Luther ' i n papayı Deccal ile kıyasladığı pasaj
da sadece "tutarlılığı, sadakati ve soylu doğası bütün tari hçilerce övül
müş olan Al man m i l l eti "30 ile karşıtlaştırmakla yeti n i r. Ne v ar ki Lut
her 'in (sanki bir boşl uğu doldurma gereğini hi ssetmiş gibi) sonradan
eklediği kısa bir bölümde3 1 "savaş çağrısına icabet eden" ve Roma ile
hir hesabı kapatmayı talep edenler Al manlardır. Luther, eski zamanlar
da bi r Romal ılar çetesinin Al manları sömürmüş olduğunu açıklar ki Al
manlar,
Roma İ mparatorl uğunun gücünü ele geçirecek ve onu kendi tımarlarına çevire
cek iyi ün sahibi cesur bir halktı . Ve öyle de oldu. İ mparatorl uk İ stanbul 'da İ m
paratorun elinden çekilip alındı ve böylece adıyla unvanı biz Al manlara geçti.
Bu eylemle Papanın kulları haline geldik ve şimdi Papa tarafından Almanların
sırtından ikinci bir Roma İ mparatorl uğu kurulmuş oldu . . . kendi kibirli ve zorba-
ca dürtülerini tatmin için iyi niyetimizi daima suiisti mal ettiklerinden, adı biz al
dık ama kırlarla kentler onların oldu ve "kendi istekleriyle kendilerinin kandırıl
masına ve aldatılmasına izin veren salak Al manlar" diye bizimle alay ettiler. . . Ve
bu yüzden işte şimdi bu hilldeyiz, alışıldığı gibi daima kafasız davranmış olan
zavallı Almanlar. Onların efendisi olduğumuzu sanırken zorbaların en kurnazının
kölesi olduk.
B u rada başlangıç hal i nde bir paranoya - Latin kapanına tutu l m uş soy
lu Alman - biçimi kendini gösteriyor; ve Luther, kutsal meti n lerden
yaptı ğı bol alı ntılarla destekleyerek Almanları v icdani kaygıları pek de
dikkate almaksızın, "Tanrısal lütuf' ve "şer adamların kötül üklerinin"
tanrısal inayet sayesinde üst üste gelmesi nin yaratmış olduğu durumdan
yararlanmaya çağırdığında, tamamen Ulrich von Hutten 'ı yankıl ıyor gi
bi gözükmektedir:
Tanrının inayetiyle ve bizi m hiçbir dahlimiz ol madan şer adamların kötülükleri
yüzünden İ mparatorl uk bizim üzerimize kal mış olduğundan, onu bırakmamızı
öğütlemeyeceğim. Bütün bunlar tanrısal l ütfün bir parçasıdır. . . Bu İ mparatorl u
ğun Almanya'nın Hıriştiyan prenslerince yöneti lişi [Tanrının isteğidir ) .
kının elde ettiği ul usal sahipliğin yasal dayanağı olan İ mparatorl uğa duyduğu iç
sel sadakati gösteri r. Luther tarafından anlaşıldığı şekliyle, bu İ mparatorluk tek
bi r adama ait bir imtiyaz ol mayıp. bütün mil lete aitti . 32
Luther 'in biyografisinin yazan Otto Scheel , kahramanının hayatı nın so
nuna doğru, daimi ve yeni l mez bi r orduya sahip bir birleşik A lmanya
düşledi ği gerçeğini ortaya koyar.33
Mücadelelerinin en başından beri Luther, anadilinin değeri ni sada-
ahlaki buyruk haline gelmiş ve buradan bir Alman hayat tarzı yaratma çabasına
gi ri l mişti . Aynı yoldan, geçmişin romantik algılanışı ul usal Alman İ mparatorlu
ğu fi krine canlı bir renk katmıştı . B u İ mparatorl uğun yasal meşruiyeti artık bir
papalı k bağışından türemeyip, büyük istilalar çağında Roma devini dize geti rmiş
olan Alman halkının gücü (germanische Volkskraft) üzeri ne kurulmuştu. 3 7
Şimdi artık yukarıda taslağı çizi len ul usal "kültürel " modeli yorum
lamaya ve onda neyin özgün olduğunu göstermeye çal ışabi l i riz. Yeni
"Al man i nsanı ideali"nin Ortaçağ geleneği nden bir kopuş olduğunu
görmüştük. Anti kitenin mi rası artık mirasçılarından saygılı bir tarzda bir
armağan olarak al ınmıyordu, kaba kuv vet yoluyla zorla elde edil i yordu.
Hümanistleri n gördüğü şekliyle Almanlar yal nızca kendi öz başarı ları
nın v ari sleriydi . Bu tav ır otoktonluğun v urgulanması na yol açtı. Nesi l
lere kendilerini Roma dev i n i dev iren yen i l mez Cermenlerle özdeşleşti
ri lmeleri tembi hlendi. Yerlerini dünyanın fati hi Al manları n aldı ğı Anti k
uygarl ıklara (" Babalara") hiçbir şey borç l u değil lerdi. (Babal ık işlev i n i
kabı11 etmeyi reddetmenin bir i şareti olarak yorumlanabilecek) Gerçek
tari hsel soy zincirinden bu kopuş ya da gerçek kültürel atalarla özdeş
leşmeyi bu reddediş, Üçüncü Reich dönemi nde yayımlanan bi r kitapta
çok iyi örnek bulur (- söylemek bile gereksiz - yazarı n psikanaliti k yo
rumla i l gi lenmiyor olduğu gerçeği gözlemlerinin bizim amacımız açı
sı ndan değerini daha da artırır):
Hümanistlerin halkların kökeni sorununu ortaya koyuş tarzı ve bunu izleyerek
dünya düzeni içi ndeki konumlanışları , yaş ile yan yana yeni bir ölçütün, kişinin
kendisinden türemesi ölçütünün doğmasına yol açar (Abstammung aus sich
selbst). 38
37 Paul Joachimsen, Die Rejormaıion als Epoche der deutschen Geschichıe, Münih
1 95 1 , s. 56.
38 Anna Daube , Der Aufstieg der Mutıersprache im deıııschen Denken des 15. ıınd 16.
Jalırlıunderıs, op. cit. S . 1 5.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ALMANYA 1 13
Alain Besançon ' un mükemmel eserine başv urabi l i r.39 Onun araştırma
ları , Rus tari hi ve kültüründe baskın modelin Acı Çeken İsa'dan ya da
özell i kle hanedan tari hinin işaret ediyor gözüktüğü gibi , babası tarafın
dan feda edilen oğuldan ("kurban edi len Çarev iç") esinlenmiş olduğu
nu ortaya koyuyor. Oysa, Al man hümanistlerini n kurguları tamamen
tersine bir çözüm önermekle sonuçlandı . Roma dev i kı lığında, eğer ay
nı zamanda ortadan kaldırıl madıysa bi le en azında gözden uzaklaştırıl
mış olan kahraman, babadır, oğul ise onun dünya hakimiyeti demek
olan haklarını ve gücünü gasp etmişti r. "Al man [erkek -ç.n . J insanı ide
ali", bütün idealler gibi, her bir bireyin kendi fikir dünyasına bağlı ola
rak taraftarları nı farkl ı tarzlarda esinlediği ve çok değişik psikoloj i k me
kanizmaları harekete geçirdiği için, toprak [ v atan -ç.n. 1 kimi zaman an
neyi simgeler, kimi zaman (Sebastian Franck 'taki gibi) Oedi pus öncesi
Narsisist kaynaş ma durumunu. Ne ol ursa olsun Al man hümanistlerine
göre, fetih hakkı gereğince bütün dünya A . manlara aitti . Ne kadar es
nek v e ne türl ü tari hsel dönüşümlere uğramı ş olursa olsun, ay nı anda
muzaffer ve barbarca olan bu arketi pin Hıri sti yan idealiyle bağdaşmaz
lığı açıktır. Batının zihniyet i klimi uygun olduğunda bu bağdaşmazlık
kendini açığa v urdu. On dokuzuncu yüzyılda bir yandan Alman-Hıristi
yan sapkı nlıkları çoğalıp çeşitlenirken öte yandan aynı anda Hıri stiyan
lık öncesi paganizmini yeniden kurmak için çabaların gösterildiği tek
ülke Al manya idi.
Çoğunl ukla Yahudo-Hıristiyan günah anlayışına bi r i syanı ima eden
bu teoloj i k ya da ideoloj i k kurguların Al man arketi pinin ya da "ideal
Alman insanının" başat özel l i ğiyle ilişkili olduğu ileri sürülür. Bu özel
lik, sarsılmazcası na huzurl u bir v icdan ya da tümüyle v icdandan yoksun
bir v arl ık - insan değil hayvan olan "sarışın hayvan"* - fantezisi nde son
kendi lerinin çoğunl uğu sarışınlık ölçütünü tutturamadığından, tamlamanın sıfat deği l
se d e , e n ol umsuz anlamında a d kısmıyla). -ç. n .
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ALMANYA 1 15
Ren ' i n Dev rimci si" de öfkesinde onlardan geri kalmıyordu. Ve l . Fran
çois Pav ia Sav aşında tutsak al ındığında şairi n bi ri şöyle sev inmi şti :
"Görünüşe göre B rötanya'nın hanımının öcü iyi alındı".40 On dokuzun
cu yüzyılın ikinci çeyreğinde Almancılık çılgınlığı A lman edebiyat çev
relerinde yayıldığında, Heinrich Heine Fransa'ya göç ettikten sonra bu
yatı şmak bilmez tav ır hakkında şunları demişti : "Götti ngen 'deki bir bi
rahanede birgün, genç bir Al mansever, siz Fransızların Napol i ' de kelle
sini uçurmuş olduğunuz Konradin von Staufen 'in öcünün al ınması ge
rektiğini ilan etmişti . S i z bunu kesi nlikle çoktan unutmuşsunuzdur.
Ama biz unutmadık, biz hiçbir şeyi unutmayız. Görüyorsunuz ya, sizin
le iyice bi r kapı şmak istersek, gerekçe aramamıza gerek yok" 4 1 1 . Dün
ya Savaşı ' nın kolektif trav masından sonra milliyetçi propaganda tara
fından ağır şeki lde sömürülen bu kalıcı alınganlık, Al manya 'nın gücü
nün doruğunda olduğu sırada 2. Wilhelm 'in kapıldığı o kötü ünlü öfke
patlamalarında daha bile iyi i fade bulmuştu.
Otoriter eğiti m ve ul usal disiplin gelenekleri bel li nev roz tiplerinin
ortaya çıkışını desteklemiş olsa da, klinik anlamda bireysel nev rozların
ve paranoyanın ne geçmişte ne de şimdi Almanya ' da öbür Avrupa ül
kelerine göre daha sık görül mediği açıktır. Gene de, hümanistler tarafı n
dan çizi len "Alman i nsanı ideal i" on dokuzuncu ve yirminci yüzyıllar
da bel i rleyici bi r rol oynadı ve bu iki yoldan oldu. B i rincisi , gi derek ar
tan sayıda her ti pten Alman kendileri ni bu şeki lde önlerine konmuş
olan bu modele göre yeniden kal ıba dökmeye çal ıştı ; hayat, tari hsel-si
yasal sanatı taklit etti . Bu taklit etmenin en ti pik dönemi Napol yon sa
vaşları sonrasıydı . İkinci olarak, bu hayali "ideal i nsan"a benzeyen, id
diacı ya da megalomanyak bi r mizacı olan Alman lar topl umca seç i l i p,
özendiri l i p, gi derek artan sayılarda kamusal hayata damgalarını vurdu
lar. Her şeyden çok Üçüncü Reich için geçerl i ol makla bi rl i kte, bu du
rumun kanıtları İkinci Reich tari hi nde de bulunur. Al manya 'nın 1 87 1 ile
1 945 arasındaki tari hiyle ilgili her değerlendi rmeni n bir yandan hızlan
dırıcı öbür yandan seçmeci süreçler olarak işleyen bu sosyoloj i k meka
ni zmaların önemini ve i şlevselliğini neredeyse somut biçi mde ortaya
koyacağına inanıyoruz. Topl umsal dav ranışın ikna edici liği hedefleyen
her türl ü açıklaması, kendilerini koşullayan ekonomi k etmenlerle bir
l i kte, psikiyatri k değerlendirmelerle Av rupa poli ti k hayatının trajedi leri
arasındaki boşluğu doldurmaya yardımcı olacak bu tür mekanizmaları
hesaba katmak zorundadır.
A nlatımıza geri dönel im ve her şeyden önce, Al man tari hinin, tam gel i
şimine on dokuzuncu yüzyılda ulaşsa da, daha Luther 'in çağında beli r
gin olan bir yönünü inceleyel im. B ununla, 1 520- 1 5 30 yılları nın en po
püler Luterci propagandacısı Eberl i n von Günzburg ' un yazılarında çar
pıcı bir ifade bulan doğuştan dinselliğin Al manlara özgü biçimini kas
tediyorum.42 Bu tari katından atılmış Fransisken 'e göre, eski Cermen
boyları "iyi ve sofu Almanlar" oldukları kadar "bir Hıri stiyan halk"
(christliche Leut) idiler. Onlara tahrife uğratılmış ve "sünnet edilmiş"
bi r İnci l öğreten Roma 'dan gönderi lmiş misyonerlerce doğru yoldan
saptırılmıştılar. Bu yüzden "Al man hal kı sahtekarlık yoluyla Hıristiyan
Yasasından papalık yasasına, bol luktan yoksulluğa, hakikatten yalanla
ra, erkekli kten kadınl ığa döndürül müştü" Fakat, Tanrının habercileri
olan Luther ile v on H utten onlara yeniden doğru yolu göstermişti :
" Ş i mdi artık gerçek Hıristiyan inancının Al man milleti aracılığıyla dün
yaya yayıl ması Tanrıyı hoşnut kı l makta" idi. Bu milletin özel nitelikl e
ri , bu görev in üstesi nden gel mesini sağlayacaktı. Eberl i n bu özel nite
li kleri sayarken hümanistleri izlemiş ve "yeni ve yararlı matbaacılık sa
natı"nın icadını bile unutmamıştı .
A ralarında Luterciler kadar Katol i klerin de bulunduğu başka yazar
lar, her biri kendi tarzında kendi nesep kuramlarını gel i şti rdi ler ve Eski
Ahit kayıtlarını Tacitus 'a dayanarak düzel tti ler ya da zenginleştirdiler.
(On sekizinci yüzyıla dek destek bulan) En popüler görüşe göre, Taci
tus ' un Tuisto 'su ile özdeşleşti ri len i l k ata Aşkenaz, Av rupa 'ya As
ya'dan gel i p Ataların tek ve görünmez Tanrısının inancını vaaz etmişti.
Al manlar v e (genel l i kle bir Cermen boyu sayılan) Keltlerden ol uşan
onun soyu, Av rupa 'nın orij inal halkı , Urvolk idi bu hal kın orijinal dili de
43 Krş . ; Friedrich Gotthelf, Das deııtsche Altertum in den Ansclıauungen des sechsze/ı
ten uııd siebzelıtneıı Jahrhunderts, Berlin 1 900.
•
Ariovııstus (Ehrenvest) : MÖ 1 yüzyılda yaşamış bir Cermen ask eri önderi . -ç.n.
44 1 573. Mathias Holtzwart; krş. E. Picet, ''Le pangermanisme au xvı. Siecle" La Revue
hebdomadaire, Paris 1 9 1 6. s. 462-47 1 .
45 Johanıı Fischarts Gesclıiclıts-Klitteruııg, Hal le 1 89 1 basırru, s . 54 ; Wolfgang Span
gengenberg, Sömtliclıe Werke, Berlin 1 969 basımı ('' 1. Singschul : Yon der Musica").
46 Tanınmış vakanüvis Tschudi gibi (krş. Fr. Gundolf. Anfiinge deııtsclıer Gesclıischts
reibung, A msterd a m , 1 938).
1 18 ARİ MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
nün sesini ifade edecek şeki l de, tek hecel i olduğunu v urgulayarak, dil
bi l i msel kanıtlar eklemi şti . Bundan da, İ brancanın bile evrensel ana dil
olan Almancadan türemiş olduğu sonucunu çıkarıyordu.
Goropius 'un kuramı ilgiyle ama bazı çekincelerle karşılandı. Doğru
su, Al mancanın İbrancadan öncel i ğini iddia etmek sapkınlık kokuyordu.
B u nunla bi rli kte Goropi us 'un hemşehril eri , İbrancaya A dem ile Hav
v a ' nın dili olma itibarı nı iade ederken, onun Cermen dilleri nin eski l i k
v e "otantik"l i ğiyle i l g i l i fi ki rleri ni muhafaza edip, Lati n v e Yunan di l
l eri ne göre öncel i k sahi bi olduğunu s e v e seve kabul etti ler.47 Hollan
da 'nın o büyükl ük çağında ulusal dil tapıncı ciddi bir meseleydi . Öyle
ki , Hugo Groti us, Al man diline adadığı ş i i ri nde, bu dili (Lati nce gibi)
yeni lmiş halklara bir fatih tarafından dayatı lmış ol madığı ve (hemen he
men kesi nlikle İngilizcey i kastederek) her türl ü yabancı bulaşmadan
azade kalmış olduğu için öv üyordu. Onu, lingua imperare nata diye ad
landırıyordu.
On yedinci yüzyılda Leyden Üniversitesi kuzey Av rupa'nın entelek
tüel merkezi hal ine gel mişti . Danzigli Phi l i pp Clüv er ( 1 580- 1 622) bu
rada önce öğrenci , ardı ndan öğretmen oldu. Şimdi tarihsel coğrafyanın
kurucuları ndan biri kabul edilen bu sofu Luterci, Almanlara hümanist
lerinkinden bile şanlı bir soyağacı önerdi. Tacitus ' un Tuisto 'su artık A ş
kenaz i l e özdeşleştirilmiyordu. O, kendi sini Al manlara bildirmiş olan
tek v e gerçek Tanrı haline gelmi şti . Oğlu, Tacitus ' un Mannus ' u, A dem
oluyor, onun üç oğlu lnguo, Istv o ve Hermin de, Sam, Ham ve Yafes ile
özdeşleştiri l i yordu. Kendisi eski İskandinav v akayi namelerinin tutkul u
bi r okuru olduğundan, Clüver 'in yazdıklarında eski Al man tanrı ve tan
rıçaları Woden, Freya ve Ostara 'nın adları da i l k kez ortaya çıkmıştı. B u
nunla birl ikte kendisinin asıl amacı, Cermenlerin Hıristiyanlığın temel
i l kelerini önceden öğrenmiş olduklarını kanıtlamaktı.48
Ki myacı Ki rchmaier, çok yön l ü bi l gi n Conring, dilbi l i mci Frei ns
ham gibi birçok on yedinci yüzyıl yazarı daha o zamandan Cermen ır
kının saflığına övgü düzüyor ve bu safl ığın Hıristiyan manev iyatı tarafın
dan tahri p edil mekte olduğunu ileri sürüyordu; bunlar, bu saflığı yeni -
47 "Ad linguam germaııicam" şiiri , Martin Opitz ' i n Halle'de 1 902 ' de basılan Teutsclıe
Poemaıa kitabından alınmıştır.
48
F. Gotthelf, Das deutslıe alterrıım . op. ciı. ,
.. s. 39-43 , ve Borst, Ill/ I . s. 1 225- 1 226.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ALMANYA 1 19
den sağlamak için yasal önlemler al ınmasını bile öneri yorlardı .49 B u ya
zarların yazdıkları uzun vadeli bir etki uyandırmamış ve Conring dışın
daki leri n adları bile unutulmuştur. Belki de zaman henüz olgunlaş ma
mıştı . B i l i msel bir çağda, diyebi l i riz ki kendi gözlerimizin önünde, tü
müyle "ırk" üzerine odaklanan safl ık arayışı, hata İ man Çağı ' nı n yaşan
dığı o dönemde, çabucak ana dilin korunmasına yönelmi şti .
Otuz Y ıl Savaşlarında mahvolmuş ve her yandan yabancı orduların
işgat ine uğramış bir Al manya 'da dilin kendisinin de isti laya uğramış ve
sömürgeleşti ri lmiş gibi göründüğü doğrudur. Fransız üstünlüğü her
alanda ağırlı ğını hissettirmişti. Welsche hakimiyeti , Fransızca olduğun
da Lati nce olduğundan bile daha fazla nefret uyandırmıştı. "Alman şi
irinin babası" Martin Opi tz50 "yabancı bir dilin haki miyet ve zorbalı ğı
nın boyunduruğu, yabancı bir ul usun boyunduruğu kadar ağırdır" pro
testosunda bul unmuştu. Tepki benzersiz biçi mde şiddetl iydi ve etkileri
bugüne dek sürmüştür. Coğrafya ve telev izyon gibi uluslararası kabul
görmüş Lati n ya da Yunan kökenli kel imelere yerli karşılık bul mak için
bi leşik kel i meler türetmeye devam eden tek ulus Al manlardır.5 1 Bu
Fremdwörter fobisi "Alman İ nsanının" klasi k Antikiteye hiçbir şey
borçlu olmadığı iddiasının inkarına işaret etmiyor mu? Ne var ki, yir
minci yüzyılın biyoloj i k saflık taraftarlarının aksine, on yedinci yüzyılın
dilbilimsel saflık yanlıları çabaları nın bir bütün olarak başarıyla taçlan
dığına tanık oldular.
Ana dilin asıl büyük sav unucuları, aynı zamanda gelecek kuşakların
hatırlamaya değer bulduğu yazarlardı. Efsanevi kral Ariov istus-Ehren
vest52 aracılığıyla Frankofil çağdaşları na ders veren hicivci Johann Mic
hael Moscherosch ya da Almanların tari hin direği olduğuna inanan ve
A dem ile Havv a 'yı "Tuisto" ile "Hertha" kıl ığına sokan tiyatro v e ro-
sadece Rusça aynı eğilimi gösteri r ama daha küçük ölçekte ve kuşkusuz Al man ör
neğini takl it ederek.
52 Satvrische Geschichte Philander von Sittewald, 1 644
53 Gr�ssmiiliger Feldlıerr Arnıiniııs oder Hermann, 1 689.
1 20 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
man yazarı Daniel Caspar von Lohenstein gibi neredeyse hepsi , eş za
manlı olarak Al man dilinin niteliklerini ve atalarının erdemleri ni v urgu
l uyordu.53 Fakat hepsinin arasında en i lginç örnek, hiç kuşkusuz, on ye
dinci yüzyıl Alman edebiyatı nın önde gelen adı Johann Jacob von Grim
melshausen 'dir.
En tanınmış eseri olan Simplicius Simplicissimus, aynı zamanda
Otuz Yıl Savaşları 'nın otantik bir kaydı da olan bir mizah romanıdır. B u
tasv irde çizdiği sayısız karakterlerden biri Tanrı Jüpiter olduğunu sanan
ve Al manlara bir evrensel barış dönemi başlatacağını vaad eden bir de
l idir. Bu " B itlerin Tanrısının" kehaneti şöyleydi :
Bütün bunları kıl ıcının gücüyle bitirecek bir Alman kahramanı dirilteceğim . . . Yu
nan dilini yasaklayacak ve sadece Al manca konuşacağım. Bir sözle Almanlara
öyle iyi görüneceğim ki daha önce Romalılara bağışlamış olduğum gibi , onlara
dünyanın hakimiyetini bağışlayacağım . . . Jüpiter 'e Hıristiyan Kralların bu işe ne
diyeceklerini sordum. Şu yanıtı verdi: " İ ngiltere, İ sveç ve Danimarka kralları
Alman kanından olmaklıklarıyla, İ spanya, Fransa ve Portekiz'inkiler de bir za
manlar eski Almanlar tarafından fethedilmiş ve yönetilmiş oldukları için, taçla
rını, krallıklarını ve ülkelerini Alman ülkesinin tımar arazileri olarak alacaklar ve
o zaman, Augustus ' un devri ndeki gibi dünyanın bütün milletleri arasında ebedi
barış olacak". 54
Schottel 'in görüşleri Lei bniz tarafından onaylandı . Lei bniz, dil so
runuyla kendisinden önce gel miş bütün fi lozoflardan fazla büyülenmiş
ti ve bilinen dünyanın bütün dillerini incelemi şti ; dil leri n ortak kökleri
ni keşfetmeye çalışırken "ulusların ortak kökenine v e ilkel bi r kök dilin
varl ığına" giderek daha fazla i kna olmuştu. Schottel ' i n cüret etti ğinden
bir adım daha ileri giderek bu kök dili tütsche Haupt-und Heldensprac
he 'a bağlamıştı. Goropi us Becanus ' un yazdı klarının özüne itiraz etme
miş, sadece kanıtlama yöntemi ni eleştirmişti.
60 G. W. Leibniz, Nouveaux essais sıır / 'endement, IIl Kitap, i l . Böl. I; krş. Y. Belaval ,
"Leibniz et la langue allemande'', Etudes germaniques, Pa ri s il ( 1 947) ve Borst, C.
,
Heldensparche 'ın deği l , dünyanın iktidar sahi pleri tarafından daha iyi
anlaşılmak uğruna Fransızcanın lehine bir yana bırakma eği limine gire
ceği Lati ncede sav unmuştu. Bu yüzden arı dilci leri n gözünde, Gottfri
cd Schütze diye bir papazın sözleri ni kullanacak olursak, " kendi i l k ata
larının piçleri olarak görülebilecek şu moda bi l ginlerinin kampına ait"
olarak sınıflandı. Schütze buna şu sözleri de eklemekten geri kalmadı:
"Anlayışlarını Yunanca ve Lati nceyi i ncelemekle sınırlayan ve böylece
kendi öz ülkelerine yabancı hale gelen bunlar. Sefi l yaratıklar! Damar
l arınızda kanları dolaşan atalarınıza karşı niçin günah işlersiniz?"62
Luther 'in yazışmaları nı da yayıma hazırlamış olan papaz Schütze,
1 746 ile 1 776 arasında kadim Al manların uygarl ığını sav unan bir dizi
yazı yayımladı ; eski Almanları di nsel ahlaklarının Romalılarınki nden üs
tün olduğunu ve onları n aksine insan kurban etmemiş olduklarını kanıt
lamaya çalıştı .63 B roşürlerinin dizinine bir göz atmak i l gi lendiği konu
lar hakkında bir fikir v erebi lir:
Çok tanrıcılık: Romal ıların inancı, A l manlar nefret ederd i .
Caesar, Roma İ mparatoru, haksız yere ateistlik ve hayınlıkla suçladığı Al
manl arın sayesinde i mparator olmuştur.
Romalılar, A l manlar tarafından nefret duyulan bir ad.
Barbarlar, kadim Al manlara yanl ış ol arak veri l en bir ad .
Bu incel ikten yoksun sav unma, Al man hümani stleri nin dil ve ırk
alanlarında yürüttüğü vatanperest mücadelenin bi r üçüncü cepheye, mi
toloji cephesine yayıl maya başladığını bize gösteriyor. Aydınlanma
adamları , ussal ve bi l i msel mülahazal arla tam bu vakitler Fransa ve İn
giltere 'de de A ctem ' i n ev rensel ata olduğu inancı ndan kuşku duymaya
haşlamışlardı. Ama Al manya 'da Eski Ahit miti ilk olarak on sekizinci
yüzyı lın şu göya ussal teolojisi tarafı ndan sarsıldı ve bu eleştiri eski Al
ınan tanrıl arının iti barları nın iade edi l mesi çabal arıyla üst üste geldi .
Dangır <lungur papaz Schütze önemsiz bir fi gürdü. Ataları n mitolo
j isinin hal k arasındaki büyük yayıcısı şair Klopstock olacaktı . Yeni ta
pıncın ilk merkezi, İzlanda Edda 'sının çev i risinin ve Paul Mal let 'in Da
nimarka Tarihi ' nin daha yeni çıkmış olduğu Danimarka 'ydı.
İlk kez 1 750 yılında Mesih adlı eserinin yayımlanmasıyla büyük bir
62 Beweis, dass die alıeıı Deuıschen uııd ııordisclıe11 Völker weit verııüııftigere Grund
siitze iıı der Religioıı gelıabt habeıı a/s die a/ten Grieclıen und Römer. s . .'i-6.
1 24 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
şair olarak kabı11 gören Friedrich Gottl ieb Klopstock, başlangıçta Kut
sal Kitap ya da Klasiklerden al ınan konuları i şlemi şti . Cermen mitolo
j i si ne dönüşü Kopenhag 'da kaldığı 1 766- 1 768 yıllarında gerçekleşti .
" Yunan mitolojisini kapı dışarı etti m" diye haykırdı.64 Artık şiirlerinde
Jüpiter 'in yeri ne Wotan 'ı, Afrodit yerine Freya 'yı, Yazgı Tanrıçaları ye
rine Namları koyuyordu. Bununla birlikte yaptığı basit bi r ikame değil
d i : Çünkü modern zamanların bu ilk büyük Al man şai ri , aynı zamanda
ortaya "bütünüyle kuzey sislerinin ışı ğında biçimlcnmiş"65 yeni bir
dünya görüşü sunan ilk Alman yazarıydı. Sonuç, Yunan sanat peri leri
nin yerini Al man savaş tanrılarının al ması v e Klopstock ' un epik ya da
l i rik eserleri nde kanın gitgide daha bol akmasıydı. Yakın zamanların bir
eleşti rmeni "Bir çeşit kana susamı şlık eği limi: Hermann üçlemesinin
her sayfasında bu Blut IA/nı. Kan, -ç.n. ] kel i mesi karşımıza ç ı kıyor" di
yecek kadar i leri gitmişti r.66
Klopstock ' un Alman dil tapıncını en aşırı uçlarına dek götürdüğünü
ve yabancı dil kul lanmayı büyük ihanet saydığını söylemeye bile pek
gerek yok. Ana dile ( Unsere Sprache) yaktığı türküde alışıldığı üzere,
Tacitus referans gösteri liyordu ve Al man dilinin, ırkın da bi r zamanl ar
ol muş olduğu gibi, hala katışıksız olduğuna işaret ediliyordu:
Bu (dil] biz kendimizin bir zamanlar olduğumuz şeydir
Tacitus 'un bizi eşsiz, lıer lekeden azade, ya ln ız kendimize benzer
Diye anlattığı unutulmuş zamanlarda olduğumuz.
Entelektüel hayatı düzen lemek için bir çeşit taslak olan " B i l geler
Cumhuriyeti " ( Ge/ehrtenrepublic) adl ı eserinde, yabancılar arasında
Welsche soyundan gelen "Auslander" ve Cermen soyundan gelen "Altf
ranken" ol mak üzere bir ayrım yaptı . Kendi adına, damarlarında "eski
Çeruskelerin * kanının" dolaştığını düşünmekten hoşlanırdı. (Mein Vater-
land türküsünde) bel i rtti ği üzere onu "Galyal ılar kendi lerini Frank, B ri
tonlar İngiliz diye adlandırdığı. . . kah Ron ırmağının geçti ği bölgelerde,
kah Thames kıyılarında her yerde" bulduğu için Cermen kanını her tara
fa saçmakta cömert dav ranıyordu. Klopstock 'un çevresinde kendilerini
Hainbund diye adl andıran genç bir şai rler grubu toplandı. Bunlar ken
dilerini "Al manya 'da en Alman ol arak düşünen ve hisseden" insanlar
olarak görüyor ve milliyetçilikte yaşlı hocaları nı geride bı rakmak için
yarışıyorlardı. B unların harcıalem eserleri , gerçi Nazi döneminde birkaç
akademisyen tarafından şev kle i ncelenmiş olsa da, Al man edebi gele
neği üzerinde pek az iz bırakmıştır.
Bayrağı dev ralan, kıyaslanamayacak kadar daha ayrımcı , daha i nce
l i kl i ve daha etki li bir mitolog olan Herder oldu. B u kitabın ikinci bölü
münde Ari mitinin öncüsü ol arak ondan daha fazla söz edeceğiz. İ l gi
alanı - (bizimkine başka hepsi nden yakın dediği)67 Kuzey mitolojisi ka
dar Eski Ahit, Klasik ve Hint - bütün mitoloj i leri kapsıyordu ve çok iyi
bil i ndiği gibi, orta ve güney Av rupa 'da ul usal gelenekleri n ve duygula
rı n uyand ırıcı l arından biriydi. Bununla birl i kte aradan çok geçmeden ,
öğrenci lerinden Kuzeyl i Bragur rev üsünün kurucusu Friderich Grater,
Edda ve N i bel ungen 'deki kahramanların bazı özgül, "otantik biçi mde
Alman" erdemleri ni v urgulamaya başladı.68 Böylece, başlangıçta atala
rın i nancını yüceltmek ve yeryüzüne Val hal la' dan gel i ndiğini iddia et
mek üzere Klopstock 'un ve yarattığı tarzın peşi nden ancak oldukça cı
lız sesler y üksel mişti . Klasik mitoloj i "kapı dışarı edi l mek" şöyle dur
sun, Goethe ve Wi nckelmann gibi hayranlarını koru muştu. Fakat, bu
gün artı k unutulmuş olan şu öbür yazarlar, ul usal dilin ve ı rkın öv gücü
leri ne katılmış, hatta bir "Al man dini" arayışı için yol un hazırlanmasına
yardımcı olmuşlardı .
Tomurcuk hal indeki Alman çılgınlığı 1 780 yıl ında neredeyse resmi
çeşidinden bir destek buldu. Prusyalı dev let adamı Friedrich- Ewald von
Hertzberg, Bert in B i l i m ler Akademisi nde yaptığı "Cermenlerin Roma
lılara Üstünlüğünün Nedenleri " konulu sunumunda " Prusya monarşi
si . . . Av rupa 'nın başl ıca monarşi leri ne kurucuları nı ve nüfus ları nı v e
ren . . . bu kahraman milletleri n orijinal vatan ıydı" iddiasını kanıtlamak
için Alman hümanistleri nin eski tezlerini yeniden ele al ı p modernize et
mi şti . Kont Hertzberg, böylece Cermen boylarının doğum yeri olarak
bir yeni Makedonya diye niteledi ği B randenburg ' u saptamış ve bu yol
la 2. Frederick ' i daha av antaj l ı olarak B üyük İskender ile mukayese
edebi lme imkanı sağlamıştı. 69
B u bi lgince sunum di kkatlerden kaçmadı. 1 808 gibi geç bir tarihte
barı şsever Jean-Paul (Johann-Paul Richter, bu metne atıfta bulunarak
Av rupa'daki savaşların sırf Al manlar arasındaki savaşlardan yani bir
başka deyişle, iç savaşlardan ibaret olduğu sonucunu çıkarıyordu. Prus
ya ' nın yeni lgisinin hemen ardından " B ugünlerde" diye yazmıştı " gönül
l ü olarak Frank adı nı paylaşıyoruz ve kendimize tarih boy unca Fransız
ların çoğunluğunun Galyal ı deği l , başka bir ül keye yerleşti ri lmiş Cer
menler olduğunu hatırlatıyoruz. "70
Jena ve A usterl itz 'in ardından böyle bir hatırlatma muhtemelen ya
rarl ı bir av unmaydı ve Al manya 'nın o güçsüzlük ve dağılma anında bü
yüklük düşleri ni başka zamanlar olabi l eceği nden çok daha güçlü bir
şekilde beslemişti.
Bu tür kanaat açıklamaları söz konusu dönemde ne derecede yaygın
dı? B üyük "şai rler v e düşünürler" neslinin yazıları , bunların eğitimli ki
şiler arasında yaygın olduğunu, ama şai rler arasında düşünürler arasın
da olduğundan daha yaygın olduğunu v e bunlardan Almanların öz say
gısını pohpohlayacak sonuçlar çıkarmanın kolay olduğunu düşündürü
yor. Burada bir kez daha, karakteristik biçi mde çok anlaml ı bir pasajda
yurtdaşlarını Almanları n seçilmiş bir ırk olduğu fi krine karşı uyaran
Herder ' i al ıntılamaya değer:
69 "Dissertations tendant a expliquer les causes de superiori te des Germains sur les
Romains et a prov uer que le nord de la Germaniae ou Teutonie entre le Rhin et la Vis
tule, et principalement la presente monarchie prussinne, est la patri e organaire de ces
nations heroi·ques, qui . . . ont fonde et peuple les pricipales monarchies de l ' Europe. "
Krş . ; Hoit dissertatioııs par M . Le comte d e Hertzberg, Berlin 1 987, s . 1 -38.
...
Bununla birlikte i nsanlık tari hçisi , hiçbir boyu gözdesi olarak seçmemeye
ve onları durum ve koşullar yüzünden şan ve şöhretten mahrum kalmış olan
öbürleri aleyhine y üceltmemeye özen göstermelidir. . . Roma dünyasını mülk edi
nen Cermenler gibi biçi mce kuvvetl i , yakışıklı ve soylu, iyi huylu, cömert ve va-
kur bir halkı sevebi l iriz . . . ancak bu nedenle onları Avrupa'da Tanrının seçtiği
millet olarak ululamak . . . bir barbarın düşük gururunu sergilemek olmaz mıy-
dı?7 1
Gerçi Nov al is bunu hangi araçl;ırla yerine geti receğini belirmemiş olsa
da, manevi üstünlüğü nedeniyle Almanya 'ya ev rensel ölçekte bir dinsel
mi syon yüklenmişti .
B i r başka bir büyük şai r olan Hölderl i n ' i n eseri nde Hıri stiyan v i z
yonu eksi kti r. Burg Tübingen (yaklaş ık 1 790) adlı eserinde, Al man
ya ' nı n o andaki acınası durumu şai ri geçmişteki büyükl üğünü düşün
meye ve eski kulelerin yıkıntılarında "yiğit yürekleri güçlendirip atala
rın özgürl ük ve erkekçe cesaret ruhuyla doldurmanın" araçları nı arama
ya yönelti r: "Tuisco 'nun kanını" canlandı rı r ve "Valhalla'nın kucağında"
huzur bul may ı umar. Aynı esin, Almanların Türküsü 'nde, yabancılar ta
rafından yağmalanmaya ve sömürül meye izi n verdiği ve "kendi öz ru
huna böyle aptalca ihanet etti ği" için "halkların yüreği , ülke"sini azar
lamasına neden olur. Burada yine, şiir kılı ğında ve fakat şimdiden tama
miyle paganlaşmış bir biçi mde, kendi çağında Martin Luther tarafından
ortaya atılmış büyük iddiaları n canlandığını görüyoruz.
Özel likle 1 805 ve 1 8 1 0 yıl larınınki olmak üzere, askeri ve siyasal
olaylar, doğal olarak insanları bu tür düşüncelerden prati k sonuçlar çı
kartmaya ve eyleme geçmek için prati k planlar hazırlamaya yönel tti .
B u yüzden, bu yeni Alman milliyetçil i ğini "şahi nleri" ve "güvercinle
ri " arasında bir ayrım yapmak uygun olabi lir. Bu karşıtlığı "güverci n"
Jean- Paul ile "şahin" Fichte arasında bir karşılaştırma yaparak i ncele
mek son derece v erimli olacaktır.
Prusya 'nın çöküşünden hemen sonra Fichte, Alman Milletiyle Has
bihdl [ Reden and die deutsche Nation l adl ı eseriyle Al man gençliğini
coşturmuştu. Jean-Paul, aceleyle bu eser hakkı nda uzun bir değerlen
di rme kaleme aldı. Görünüşte sadece ayrı ntılar üzerinde ya da kendi de
y i şiyle "ş urasında burasında" aksi görüşte olduğu çal ı şmayı uzun uza
dıya öv i.ip başarı diledi . Jean-Paul , Fichte 'yi öv gülere boğarken, aslında
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ALMANYA 1 29
75 Kleine Bücherschau, "Reden an die deutsche Nation " ; krş. Jean Pauls siimtliche Wer
ke, Weimar 1 938 basınu, 1 , XVI, s. 338-552.
76 Mein Kamp/, Paris 1 938 basınu, s. 289.
77 Aktaran L. Weisgerber, Die geschichtliche Kraft der deııtschen Sprache, op.cit. , s.
237.
1 30 ARİ MİTİ : A VRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
humun olgunlaşmasını sağladı lar, fel sefe ve teoloj i sayesi nde, v e tek
başlarına, efendiler olarak . . . yabancı kandan komşuları nı canlandırıp
yönlendirdiler" 78 Yunanların v e Al manların "kutl u halklar" olduğuna
i nanan Jahn, kendisini daha kaba bir şekilde ifade etti : "Melez hayvan
l ar üremezler, aynı şekilde kanı bozuk halklar yeniden üreme ulusal gü
cünü yiti rirler. "79 Bu v eteri nerl i k fel sefesinin bazı yönlerini aydınlatma
ya çalışan Ernst Weymar, yakınlarda şu sonuca ulaşmıştır:
Hıristiyan ve Al man misyonunun inançlıları arasında, halk ve ulus kavramları
çoğu kez köken ve dil karakteristiklerince nesnel olarak belirlenmiştir. Bu ka
rakteristiklerin biri ya da öbürü duruma göre daha az ya da daha çok vurgulanır.
Bir halkın seçilmesi , ne olduğu asla tam olarak k u rul m uş ol masa da aralarında
bir bağ varmış gi bi gözüken kanın ya da ruhun gücü tarafı ndan belirlenir. 80
Fichte, birçok bakı mdan şaşırtıcı bir öncüydü. Bir kez daha, Nasıra-
1 ı İsa'nın etnik kökenini sorgulayan ve onun belki de Yahudi soyundan
olmadığı sonucuna v aran i l k kişi oydu.83 B unun sonucu olarak, Yeni
Ahit'teki soyağaçlarına bile kuşkuyla bakılabi lirdi. Eski Ahit'tekiler on
sekizinci yüzyılın usçu Luterci teologları tarafından zaten itibarsızlaştı
rılmıştı v e artık Al manya 'da Aşkenaz ' ı n ul usal ata olduğunu düşünen
ki mse çıkmayacaktı .
Adem ile başlayan Kutsal Kitabın başatalarının gözden düşmesiyle
yerleri efsanevi Arilerce çabucak dolduruldu. Almanların insanlığın
öbür ırkları arasındaki ayrıcalıklı konumu da bu yeni perspektiften sav u
nuldu.
Bu yeni bakış açısının hiyerarşilerini ve sınıflandırmalarını kitabın
i kinci bölümünde i nceleyeceğiz. Orada, antropoloj i k birli kleri kendi l i
ği nden aşi kar kabfil edilen Al manların, özel li kle d e güzel b i r ırk ile çir
kin bir ırk (Meniers), etki n bir ırkla edilgin bir ırk (Klemm), gündüzcü)
lıir ırk ile gececi! bir ırk (Carus), erkeksi bir ırkla kadınsı bir ırk (Men
ı.e l), insansı bir ırkla maymunsu bi r ırk (Oken) ya da esas olarak Zenci
lerde tecessüm eden " doğa" ile özell i kle Al manlarda bel i ren "ruh" (He
gel) arası nda kurulan karşıtlıklarla çalışan şu az çok Maniheist örnek
lerde görüldüğü gi bi , nasıl Av rupalı ya da Beyaz ırkın temel özü sayılır
hale geldiğini göreceğiz.
Gençlik ile yaşlılık arası ndaki karşıtlık incelenmesi gereken bir baş
ka sorundur. Kabul etmel iyiz ki, gözatı lmasını önerdiğimiz değişik ant
ropoloj i k sistemlerden hiçbiri bu tür sı nıflandırmaları açıkça benimse
memiştir. Al manl ara genç bir ırk oluşlarından dolayı atfedilen üstünlük
ya sadece ima yol uyla anıştırılmış ya da marj i nal bir şekilde ifade edil
mişti r. Kronoloj i k güçlüklerin varl ığında kuşku yoktur (bu konuya son
ra döneceğiz). Üstelik, Hi ndi stan 'dan arka arkaya yayılan dal galar ha
l i nde nüfuslandığı v arsayılan bi r Av rupa 'da, gençlik erdeminin genell i k
le en son gelenler olduğu düşünülen Slav lara atfedil mesi daha doğru ol
maz mıydı?
Gene de asıl güçlük muhtemelen başka yerde yatmaktadır ve gerçek
K.� Fi chte, bu görüşünü İ sa'yı Dav ut'a bağlayan bir şecere vermeyen tek İ ncil olan
Yuhanna'nınkine dayandırır; krş. L. Poliakov, Historie de / 'antisemitisme, op. Cit. C.
3 , s . 1 99.
132 A RI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI v e MİUİYETÇİ FiKiRLERİN TARİHi
yanıt daha geniş bi r inceleme alanının içi nden bul unmal ıdır. Özünde
modern bir genel görüngü olan gençl i k tapıncı kendi başına bir di kkati
hak etmektedi r. Söz konusu tapınç, Batı 'da önce Al manya 'da ortaya
çıktı. Al man edebiyatının Herder, Goethe ve Schiller ile neredeyse ya
rım yüzyıllık bir hakimiyet kuracağı dünya edebiyatına ilk defa girmesi
ni sağlayan Sturm und Drang adı v eri len romanti k protesto hareketinin
kökeni nde bu vardı. O özgül "Al man Erkeği idealinin" - dai ma en iyi
şekilde Al manya 'da gel işme göste rmiş olan ve kimi tari hçi lerce oradan
kaynaklandığı düşünülen - romantik ideoloji lerin gençl ik veçhesiyle
bel l i i l i şki leri nin bul unduğuna kuşku yoktur. Hal ihazırın geçmişe bir
başka isyanı olan, on seki zinci yüzyılda " Eski ler" ile " Modernler" ara
sı nda Fransa ve İngiltere 'de yürütülen ve içi nden insani ilerleme fi kri
nin çıktı ğı münakaşa düşünüldüğünde, bu kuşku daha da güçleniyor. O
tartışmada rekabet, "genç" ol mak değ i l , "eski/yaşlı" ol mak üzerineydi.
" Modernler" hoşnutsuzl ukları nı açığa v urmuşlardı, "Eskileri n" "çocuk
ları" olmayı reddetmişlerdi . Bununla bi rl ikte, en erken sözcüleri şimdi
ki zamanın davasını ortaya koyarken, kendi öz çağları nda geçerli olan
fi kirlerde temel bi r bel i rsizl ik sergilemişlerdi . " İnsanların Antikite hak
kındaki kanaati" demişti Francis Bacon, " gelişi güzel biçimlenmi şti r ve
aklı başında hiç kimse Anti kitenin kendi yazı larıyla aynı fikirde değildir
Ve buna " Dünyanın yaşlılığı bizim zamanımızdır, Eski lerin yaşadığı
zamanlar değil , çünkü o zamanlar dünyanın gençlik çağıydı" diye ekle
mi şti .84
Pascal aynı düşünceyi şu şekilde formüle etmişti : " Eskiler dedi kle
rimiz aslında her şeyde gençti ler ve i ş i n doğrusu insan soyunun gençli
ğiydiler... Başkaları nda düşlemek isted i ğimiz bu Antikiteyi bulabilece
ğimiz yer kendi aramızdadır".85
Akıl ve bilimin bu büyük habercileri ilk olarak Orta Çağdan mi ras
alı nan bu tarih dışı , daha doğrusu zaman dışı görüşün tutarsızlıklarını ve
kesi nlikten yoksunl uğunu hedef aldılar; v e - gerçi Antikiteye hala de
ğer verdiği için geçmişi i nkar etmeksizin - " modern insanın rüştüne er
mesi", bu zi hi nsel iklim içi nde oldu. Psikanal iz teri mleriyle konuşacak
olursak, genel olarak Batı onları geçmeyi hedeflemekle birli kte kendi
sini eski "Babaları " ile özdeşleşti rdi, buna karşılık Al manya tam tersi
ne birçok bakımdan onları reddetmeye ve babal ıklarını inkar etmeye
eği l i ml iydi .
B acon ile Pascal tarafından ileri sürülen dev ri mci görüşler, Yaşlılık
ve Gençliğin görünüşte karşıt yönleri hakkında bize başka bir şey öğ
reti r. Akı l yürütüş biçimleri modern çağda zaman ve mekan karşısında
bi raz önce zaten değinmiş bul unduğumuz bir tutum değişikliğini haber
verir.
Dilin kullanı mının, aynı anda hem doğumun hem ölümün, hem ya
pım ı n hem y ı kımın deneyimi olduğundan son derece belirsiz olan zaman
hakkındaki sezgisel deneyimimizi yansıttığını düşünürsek, bu deneyi
min kolektif ifadesinin bireysel i fadesi nin zıddını temsi l etti ğini görü
rüz, gerçekten bugün bile çoğunlukla böyledi r bu. Zamanın bu kolektif
ifade tarzı , geçmişin "eski güzel günlerine" bugünden ne kadar uzakla
şırsa o kadar yaş l ı olarak bakar, oysa gelecek, sonuna, Kıyametin "en
genç gününe" (Almancada der jüngste Tag) ne kadar yaklaşılırsa o ka
dar genç olacaktır. Bu dünya görüşünde, dil, eskilerin zamanı olan bir
geçmiş ile gençleri n zamanı olan bir gelecek arasında karşıtlık kurar.
Kolektif zamanı deneyimlemenin di lde korunan bu tarzı, modern zaman
görüşü (Bir kez daha Pascal 'dan al ıntı yaparsak, modern çağ "birbirini
izleyen bütün insan nesi llerini. .. tek bi r insan" olarak görmeye başla
mıştı)86 ile yan yana bugün de varlığını sürdürmektedi r. B unun sonucu
olan çelişki ve karı şıklık da varlığını korumaktadır. Bu çel i şki ve karı
şıklığın kökleri sadece hatırlanmaz zamanlara dek geriye giden geçmiş
te deği l , aynı zamanda bi linçdışı psişik süreçleri n derinden zamansızlı
ğı nda yatmaktadır.
Böyle konu dışına çı kmakla, "yaşlı Lati n ırkı" i le " genç Alman ırkı"
arasında son böl ümde ortaya koyduğumuz karşıtl ı ğa yeni bir ışıktan
bakmanın yol unu hazırlamış olduk. Kültürel bakış açısından, kronolojik
referans noktalarıyla bağı kurulabi leceğinden, uygarl ık çağının kesin bir
anlamı vardı r. Latin kültürünün tartışma götürmez eski l i ğ i , İtalyan va
tanseverlerine her dönemde kendi lerine bu geleneksel üstünlük biçi
mi nden pay biçebil me esini vermi şti ; Faşist dönemde bile, razza di Ro-
---- ---· -- ------·- -·
87 Böyle bir tahl i l kesinlikle başka ülkeler için de yapılabi lir. Kendi zamanınuzda, İs
rai l ' deki propaganda çoğu kez ülkeyi "mucizevi'· ya da ·'paradoksal " şekilde dün
yanın en eski ülkesi olduğu kadar en genç ülkesi de olarak tanımlar. Bu, kolektif
zaman sorununu kafası karışık şekilde fark etmenin kendi başına bir örneğidir.
88 Th. Bieder, Geschichte dr Germaneııforsclıung , op. cit. , Leipzi g 1 925, C. I I I , s. 63 .
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ALMANYA 1 35
uzadıya ele al mak mümkün değ i l . Bunu yapmak için, her biri Al man
ya 'nın ve Av rupa 'nın gelecekteki şekillenmesine kendi özel katkısını
yapm ış olan siyasal ya da i ktisadi başka bi rçok geçerl i perspektif açan
bi rçok alana girmemiz gerekirdi. Dahası, "Al man Erkeği " kültürel mo
del inin Al man tari hi üzerinde yapmış olduğu güçlü etkiyi açıklığa ka
v uşturma girişimimizde, kimi zaman açıkça sav unulan ama çoğu kez
paradoksal şekilde bir "Al man Hıri stiyanlığı" şeklinde sunulan şu şaşı r
tıcı Al man yeni-pagancılığı görüngüsüne ancak şöyle bi r dokunmuş gi
biyiz. Ama bu soruna daha sonra yine döneceğiz.
Son olarak, bu teozofilerin ve sapkınlıkların on dokuzuncu yüzyılın
ikinci yarı sındaki baş peygamberi nin Richard Wagner olduğunu; başlı
ca ayinlerini n v e törenlerinin her yıl Bayreuth 'da kutlandı ğını ve baş ke
faretçi-kurtarıcılarının, "tanrı Wagner 'in sunaklarında kutlanan tapıncın"
müritleri nden bi rinin "Tarihin üç üncü A dem 'i" olarak tanımladığı Al
man Mesi h-Şövalye Parsifal olduğunu hatırlamaya değer. 89 Ama aynı
zamanda, Almanya 'nın aynı dönemde açık görüşlü v e vatansever bazı
eleşti rmenler de yeti şti rmiş olduğu da hatırlanmalıdır. Bunların arasın
da, kuru yorumlarıyla meselenin özünü Nietzsche 'nin Wagner karşıtı
ilenmeleri nden daha iyi ortaya koyan Mommsen idi. Mommsen, "Al
man mi syoner mill iyetçiliğinin zorunl u biçi mde saldı rgan karakteri "ni
v urgulamış ve "ev rensel A dem 'in yeri ne, i nsan ruhunun bütün
hari kalarını kendi içi nde taşıyan bir Al man A dem geçi rmeye çal ışan
mi l l i yetçi del i lere" karşı uyarıda bul unmuştu.90
89 Krş . ; L. Pol iakov, Histoire de l "antisıfmitisme, op. cit. , C. III; De Voltaire a Wagner,
s. 440-467.
90 Krş . ; Th. Mommsen, "Ninive und Sedan ", Die Nation 25 Ağusıos 1 900, ve Deutsch
land und Ennland, age . , 1 O Ağustos 1 903 .
6.
RUSYA*
• Poliakov ' un çalışmasının Türkçe çevi riye temel alınan Fransızca metninde yer veril
meyen bu bölüm, aynı çalışmanın İngilizce basımından (The Arya11 Myth - A His
New York 1 977)
tory of Racist and Nationalist ldeas in Eıırope, Meridian Books,
A. Ercüment Özkaya tarafından çevrilmiştir. -Yn.
Krş . ; A. Amalrik, Will the Soviet Union survive untit 1 984? Londra 1 970. H.
Kamm ' ın Önsözü, s. xv.
136
MİTLERİN ESKi KÖKENİ: RUSYA 137
yor, çapul ve şan arayışı içinde Vikingleri n nasıl Rusya ovalarına çekil
diğini anlatan İzlanda sagalarıyla daha da destekleniyordu. Bazıları ,
kurduğu hanedan on altıncı yüzyıla dek Rusya' yı yönetecek olan İsveç
li Rurik gibi prensler ol muştu. Öbürleri paral ı askerler olarak çalıştırıl
mıştı ; on birinci yüzyılın sonuna dek Ruri k ' in halefleri İsveçli muhafız
larca korunur ve savaşlara bunlarla giderlerdi.
Kiev vakayinamesi nin ünlü bir pasajı, Slav boylarının Vikinglere,
Ruri k i le kardeşleri ne şu sözlerle başv urduğunu bildirdiğinden, ulusal
ve ırksal gurur bakımından özellikle inciticiydi: "Ülkemiz büyük ve
zengin, ama düzenden yoksun. Gel i n ve üzerimizde hüküm sürün"
Rusların siyasal bakı mdan aşağı olduğunu iddia eden herkesin bu baş
v uruyu nasıl kullanabi leceği kolayca tahayyül edi lebi l i r, özell ikle de
Rusya'nın Batılı hükümdarların hakimiyetine girmekten ancak Doğulu
bir halkın, Moğol l arın hakimiyetine girmekle kurtulabi lmiş olduğu dü
şünüldüğünde. Stal i n ' i n tarih öğretimine sıkı bi r disiplin getirdiği aşağı
yukarı 1 935 yılına dek, bütün Rus okul çocukları yukarıdaki pasaja aşi
naydı. A ma elbette, Nestor ' un anlatısında i l giye değer çok daha fazla
şey vardı.
Bu Hıri stiyan keşiş, Cermenik Varengler hanedanının oynadığı rol ü
vurgularken, Rusya' nın yerli halklarını Slav lar ve Slav olmayanlar şek
linde kabaca ikiye ayırmıştı, bu iki grubun her ikisi de Yafes ' in soyun
dan geliyordu, bu yüzden Sam ' ın soyundan gelen Doğ u ' nun göçebe
halklarından bütünüyle farklıydılar. Bu gözlem çarpıcıdır, çünkü Nes
tor ' un saydığı bu Slav ol mayan halklar, bugün S SCB ' ni n Federal Cum
huriyetlerinde ve Özerk Bölgelerinde hala v arlığını sürdürmektedirler.
İkinci si, Slav soyunun öncelikli konumunda ısrar etmekle birl ikte, Nes
tor, - çujezemtsiy (yabancı lar) diye değil de inozemtsiy (başka ülkenin
adamları) diye andığı - Fin ya da Baltık halklarından komşularından,
Cermenleri n Cermen ol mayan Welsche ' ye karşı tutumlarını karakterize
eden düşmanlıktan tamamen azade bir dille söz etmiştir. B una karşılık,
her i kisini de on altıncı yüzyı la (hal k ağzında ise on dokuzuncu yüzyıla)
dek aynı yazik kel i mesiyle adlandırdıklarından, halkları dilleriyle özdeş
leşti rmek Slav lar arası nda Cermenler arasında olduğundan daha kökleş
mişti. Slav ve Cermen anlayışları arasındaki fark, "söz", "şan" ve
"S lavlar" anlamlarını veren slov ya da slav kökünün karş ıtı olan "ses
si7Jsözsüz" anlamına gelen Nemtsiy kel imesinde de açığa çıkar. Nemtsiy
1 38 ARi MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
Vakanüv ise göre, Rurik ile bi raderlerine o ü n l ü başv uru, Slav l ar,
Çudlar ve Vesler tarafından yapılmıştır. B u putataparların adetlerini
eleşti rmek yazarın akl ından bile geçmez, onlara karşı tutumu saygı ve
sev giyle tasv ir etti ği Kiev ' i n pagan prenslerine karşı tutumundan farklı
deği ldir.
Kabı11 etmeli ki vakayiname, "yeni bir Konstantin" gibi uyruklarını
İ ncil ruhuyla terbiye eden Aziz Vladi m i r ' i pek bol keseden öv müştür;
oysa Hı ristiyanlığı n Rusya' da sağlam bir temel edinmesi çok daha uzun
bir süre, belki de yüzyıllar almıştır. Bu ermişimsi Prens Vladi mi r ' i n "en
iyi v assallarının" oğul larına alfabeyle birlikte yeni i nancı nasıl gönül rı
zalarıyla öğretti ğini anlatırken, Nestor gerçeğe sadık bi r şekilde "analar
bu çocuklar için ağladılar. Henüz onların i nancını kabı11 etmiş olmadık
larından, sanki onlar ölmüş gibi gözyaşı döktüler" kaydını düşmekten
geri kalmaz. On bi rinci ve on ikinci yüzyıldaki sayısız çatışmanın paga
nizmin özel l i kle kır hal kı arasında gücünü koruduğunu gösterdiği gibi ,
önderler arasında da iki dinl i l i k (droyoverye) az rastlanır bi r şey değil
di. Y üce Toprak-Tanrıçası tapıncı, " Rusya' nın kutlu toprağına" daha
sonraları " Kutsal Rusya"ya bağlılık kılığında ya da Dostoyev ski ' nin
eserleri nde izlerine hala rastladığımız "toprağa günah çıkarmak"2 gele
neği nde varlı ğını korudu. "anaya söv mekte" ortaya çıkan küfre varan
müstehcenlik de bunun bir başka kanıtıdır.3 Üsteli k, soyadı " kı zıl güneş"
ya da " parlak güneş" anlamına geldiğinden, Aziz Vladimir güneş-tanrı
2 Suç ve Ceza "Dörtyol ağzına git, insanların önünde eği l , kendisine karşı günah işle
diğin için toprağı öp ve tüm sesinle dünya duyur: "Ben bi r katilim."
3 Orta Çağ Rusça v aaz derlemelerinde anaya sövgü için kullanılan bu sözler Uç kat gü
nah ve yasak olarak tanımlanır, çünkü bu sövgillerde bulunmakla hem Tanrının ana
sına (Meryem), hem söyleyenin kendi anasına ve hem de Toprak Ana'ya hakaret
edi lmiş ol ur.
MITLERİN ESKİ KÖKENİ: RUSYA 1 39
Dajdbog ile özdeşleşti ri l mişti . Bizzat Nestor, paganl arın göğü babaları
yeryüzünü anaları olarak gördüklerini bi ldirmişti. Rus destanlarının en
sev ileni İgor Alayı ' nda (yakl . 1 200) Yafes ' i n ya da A dem ' i n hiç sözü
edi lmez. Ruslar hala tanrısal pagan atalarına tapınmaktadır, " Dajd
bog ' un torunları " olarak kal mışlardır.
Rusya' daki i l k Hıristiyan soyağaçlarının kendine özgü bir özel l iğini
bu durum açıkl ayabilir. Batı 'dakilerin aksine, Rus v akayinameleri Ru
rik ' i Eski Ahit başatalarına ya da Antikitenin kahramanlarına bağlaya
rak Yafes ile Rurik arasındaki boşluğu doldurmaya asla yeltenmemi ştir.
Böyle kesi nti siz bir soyağacı, göreceğimiz gi bi, ancak on altıncı yüzyıl
da Yav uz İvan ' ı n hükümdarlığı sırasında ortaya atılacaktır. O zamana
dek, tek gördüğümüz, on dördüncü yüzyılda Sultan S üleyman ' ı "yerli
leşti rmek" yönündeki bir çabadan ibaretti r. Hem kökeni karanlıkta kal
mış bir efsanede hem de ünl ü bir kahramanlık şiiri nde, S üleyman ' ın bir
zamanlar Rusya' da saltanat sürmüş olduğu i l an edi l m iştir.4 Ülkeyi Hı
ristiyanlaştı ran ilk misyonerlerce Slav diline çev rilmiş bulunduğundan,
o zamana gelindiği nde Rusların Eski Ahit ile çoktan tanışmış olduğunu
hatırda tutmak gerekir. B unun bir sonucu, eğitimli Rusların Anti kitenin
kültürlerini v e dillerini i nceleme zahmetinden kurtul muş ol masıdır ki
bir Slav Rönesansının hiç yaşanmamış ol uşunun başlıca nedeni de bu
dur. İtalya' dan gönderilen Yunan Maksi m adı nda bir hümanistin kente
yerleştiği on altıncı yüzyı l başlarına dek, Moskova'da iyi Yunanca bilen
bi r bilgin bulmanın mümkünü yoktu.5
Gene de, oldukça geç ve ancak şöyle üstün körü v aftiz edilmiş ol
masına rağmen, Kiev Rusya'sı feodal Av rupa milletleri ai lesi ne sev e se
ve kabfil edil mi şti. (Rusya'nın Şarlman ' ı , anası ve karısı İskandi navyal ı
olan ve bu yüzden Kısa Pepi n ' i n "Fransızlığından" daha fazla "Ruslaş
mış" sayıl amayacak) B i l ge Yaroslav 'ın kızlarından biri Fransa Kraliçe
si ol urken6 başka kızları da Almanya ve İngiltere saraylarına gelin git
mişti .
4 Krş . ; M . Gorlin, " Salomon e t Ptolemee; l a !egende d e Volot Volotovic", Revue des
Etudes Slaves, XVIII ( 1 938), s. 4 1 ve devanu. Moskof Dimitriy Donskoy ' un 1380
yılında Tatarlara karşı kazandığı zaferi öven Zadonsçina şiirinde de aynı fikre rastla
nır.
5 Krş. ; A. Kartaşev, Oçerk istorii russkoy tserkvi, Pari s 1 959, C. 1 , s. 460.
6 Söz konusu kraliçe, I 05 l ' de 1 . Hemi ile evlendirilen ve kocasının öl ümünden sonra
oğlu 1 . Phi lip büyüyene dek kral naipliği yapan Kraliçe Anne' dir.
1 40 ARI MİTİ : AVR UPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇİ FİKİRLERiN TARİHİ
7 Krş . ; H. Pirenne, Ortaçag Kentleri ! Türkçesi için bkz. : Çev. Ş . Karadeniz, İletişim
Yay. , İst. 1 9941.
8 Rusya'da İstanbul için bu ad yirminci yüzyıla dek kullanımda idi .
9 Krş. ; G. Vemadsky, A History of Russia, C. 1 1 1 ( Tlıe Mongols and Russia), Yale J 953 ,
s. 1 53 ve dcvanu, vr E. Vocgclin, "The Mongol Order" , Byzantion XV ( 1 94 1 ).
IO
Bkz. Çin yıllıkları ve Vemadsky 'nin söz etti ği kaynaklar, op. cit. , s . 87-88.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: RUSYA 141
Farkl ı türden bir kaynakta, yani (bir Fin boyu olan Zyrleri n ermişi)
Aziz S tephen adına yazılmış bir velayetnamede, bi r "düzmece çar"dan
söz edi lir, ne v ar ki bu çarın meşruiyeti sorgulanmaz, d i nsizliği ve tah
tı gasp etmiş oluşu hayatın olağan bir gerçeği olarak kabul edi l i r. 12 Rus
halkının daima yabancı v e düşman olarak gördüğü siyasal otoriteye kar
şı tari h boyunca göstermi ş olduğu güvensizl i ği n kökünde belki de bu
muğlaklık yatmaktadır.
Kilise de, kendisine sayısız ve ölçüsüz ayrıcalı klar tanımış olan Mo
ğol çarlarının meşruiyeti ni kabfil etmişti . 1 3 Bu yüzdendir ki , Rusların
ulusal azi zi Radonej l i Sergey, 1 380 Kul ikovo Savaşı ' nın * arefesinde
11
Krş . ; O. Jensen (R. Jacobson), "Sobaka Kali n Tsar" (Dog Tsar Kalin), Slavia, XV I I ,
1 939, s. 82-98.
12
Krş . ; D. Chyzhev sky, History ofRussian Literature from the Eleventlı Century to the
end of Baroque. Lahey 1 960, s. 1 67.
1 3 Her türlü vergi, haraç ve öşürden bağışık tutulma, kilise üyeleri üzerinde sınırsız yar
gılama yetkisi, Hıristiyan inancına karşı işlenen cürümlere ölüm cezası verebilme hak
kı vb. Bunun sonucunda Rusya'da yüksek kil ise hiyerarşisi "Moğol hizbinin" bir par
çası olmuştu . Krş . ; G. P. Fedotov, The Russian Religious Mind, C. il, Harvard 1 966,
s. 1 85.
1 380 yılında Moskova Büyük Prensi Dimitriy komutasındaki müttefik Rus kuvvetle-
1 42 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
öğüdünü isteyen Prens Dimitriy Donskoy ' a bir vassal olarak ödev leri
ni hatırlatmıştı :
Senin ödevin, Beyim, halkını sav unmaktır. Ruhunu sunmaya v e kanını akıt
maya hazır ol . Ama önce, bir vassal olarak Mamay Han'a git ve itaatini arz ede
rek ve gerçeği anlatarak onu durdurmaya çalış. Kutsal Kitap, bize düşmanları
mız şanımızı talep ederlerse, altınımızı ya da gümüşümüzü isterlerse, verebilece
ği mizi öğretir. Ama bırak da, biz sadece İ sa adına imanımız uğruna hayatımızı fe
da edelim, kanımızı dökel im. Dinle, ey Prens, şanını ve servetini onlara teslim
edersen, Tanrı yenilmene izin vermeyecektir. Alçak gönüllülüğünden ötürü seni
yüceltecek ve onların dizginsiz gururunu kıracaktır. . 1 4
.
Moskova Metropol iti Kipriyan da Dimitri y ' e aynı öğüdü v erip Mo
ğol iktidarı nın meşruiyeti ni v urgulamıştı . 15 Bu, Batıl ı Haçlılarınki nden
çok farklı bir maneviyatı gösteri r, ki Rus Ki lisesi nin Tapınak Şövalye
l eri ya da Töton Şövalyeleri gibi askeri tarikatlara benzer örgütlenme
l eri hiç tanımamış, daha genel bakarsak, Batıda görülen papaların impa
ratorlara, pi skoposların prenslere, ruhban sınıfının laiklere muhalefeti
gibi şeylerin Rusya' da görü l memiş olduğunu eklemek bile fazl a ola
caktır. Dünyevi iktidara itaat, kilise tarafından büyük bir erdem olarak
öv ülüyordu. Üstelik, ana babalara çocuklarını korku aracılığıyla terbiye
edip kurtarmayı öğütleyen /smaragd ya da ünlü Domostroy gibi genel
bi lgi kaynaklarında görüldüğü gibi, bu tutum aileye ve özel manev iya
ta kadar genişleti liyordu. 1 6
Şimdi artık Moğollar tarafından kul laştırılan Rusya' nın on beşi nci
ve on altıncı yüzyıl larda nasıl büyük bi r Av rupa gücü haline geldiğini v e
ebediyen kendisine damgasını v urmuşa benzeyen hayat tarzını ve siya
sal tutumunu deği şti rmeksizin, kendisini kadim Roma ile nasıl ili şki
lendirdi ğini incelemeliyiz.
riyle Mamay Han komutasındaki Tatar (Altınordu) kuvvetleri arasında Don ırmağı kı
yısında yapılan savaş. Moskofların sayıca üstün Altınordu kuvvetlerini yendiği bu sa
v aşın, feodal beyliklere böl ünmüş Rusya'da ul usal birl i k duygusunun doğmasına ne
den olduğu ve Rusya'nın Tatar egemenliğinden kurtulup büyük bir güç olarak ortaya
çıkmasının yolunu açtığı kabOI edilir. -ç.n .
1 4 Aktaran, P. Kovalevsky, Saint Serge et la spiritualite russe, Paris 1 958, s. 1 1 0.
15 Krş . ; G. P. Fedotov, op. cit. s. 227.
1 6 Le Domostroi, Fr. Çeviri E. Duchesnei , Paris 1 9 1 0, s. 47 (Böl. XVII: ·•insanın korku
yoluyla çocuklarını nasıl eğitip koruyacağına dair"
MİTLERİN ESKİ KÖKEN İ: RUSYA 1 43
Kul i kovo zaferi sonuç geti rmemişti , ki tari hçi leri n çoğu bu zaferin Mo
ğol tarafı ndaki geçici bir anlaşmazl ık sayesinde kazanılmış olduğu gö
rüşündedir. Moskova iki yıl sonra Toktamış Çar tarafından geri alındı,
bi naları ateşe v eri l i p ahalisi kılıçtan geçirildi. Toktamış ' ın ardıllarının
hükümranlığı, giderek zayıflayarak da olsa, yüzyıl daha sürdü.
Moskova B üyük Prensinin Metropol it Geranti us v e Başpiskopos
Yassyan tarafından Altınordu Hanına bağl ılık yemini nden azade kılınma
sı ancak 1 480 yıl ında oldu. Bu olduğunda da dil leri bayağı değişmişti :
Gidesin ve çar değil bir eşkıya ve Tanrının düşmanı olan Ahmed i l e
savaşasın diye sana hayırdualarımızı veriyoruz. Yeminini tutup Tatarla
rın Hıristiyanl ığı yok etmesine izin vererek helak ol maktansa, yeminini
bozup hayatını kurtarman yeğdir. " 17 Altınordu 'yu çeki lmeye zorladıktan
sonra 3 . İvan onlara bir daha as la vergi v ermedi. Samoderjet ya da otok
rat sanını alıp, bağımsızlığını v urgulamak için kendini çar olarak adl an
dırdı.
Kendi özerkl i ğini Moskova Rusya'sının bağımsızl ığından kısa bir sü
re önce kazanmış olduğundan, kil i se böyle bir direnişe çoktan hazırdı.
İstanbul ' un 1 45 3 'te Türklerin eline geçmesi bütün H ı ristiyanlık alemin
de i nfiale yol açmıştı . Rusların gözünde daha da önemlisi, Yunan Ki l i
sesi nin Müslüman hakimiyeti nde can çekişmekten kurtulmak umuduy
la Roma ile birleşmeyi ve nefretlik Latin papalığına boyun eğmeyi ka
bul lenmesiydi. Moskova, şimdi gerçek Ortodoks i nancının sav unucusu
ol arak dünyada tek başına kal mış olduğu gerçeği ile karşı karşıyaydı.
Bizans 'ın düşüşü, günahkar Roma ile birleşme girişimiyle de üst üste
gel i nce, Yunanların çökkünl üğü Rusların gözünde kanıtlanmış oldu.
Olayların çıplak zoruyla dinsel başkent İstanbul ' dan Moskova'ya kay
mıştı. Metropolitler tümüyle Rus hükümdarlarına bağıml ı hale geldiler,
o hükümdarlar da Yunan imparatorlarının izinden giderek, kendileri ni
kısa zamanda en iyi ifadesini şu Yunan deyişinde bulan neredeyse tan
rısal güçlerle donattılı:\f: "İmparator bütün insanlara benzer, fakat gücü
sayesinde U l u Tanrıya benzer". 3. İvan 1 472 ' de Yunan Prenses Zoe Pa
leologos ile ev lendi, böyl ece, ilk defa, her ne kadar uzaktan da olsa Bi
zans İmparatorl uğu üzeri nde bir veraset hakkı doğuyordu. Bunu izleyen
yıllarda bu iddiayı güçlendi rmek için birçok soyağacı ve efsane ortaya
1 5 1 0' da imparatorluğa ilhak edi len Pskov 'da, bu i lhakın hemen ardın
dan ortaya çıkmıştı. Bilgili bir yazar olan Papaz Filoteus, kentten sür
gün edilen ya da baskı altında tutulan kentdaşl arının durumunu iyileş
tirmek umuduyl a B üyük-Prensi pohpohlamak için bu iddiayı ortaya at
tı. Bu amaçla şöyle yazdı:
... İ mparatorl uğunu adaletle yönetirsen, zaten yazmış bul unduğum gibi Işı
ğın bir Oğlu ve Yeni Kudüs ' ün bir Hemşehrisi olursun, Şimdi sana diyeceğimi
dikkatle dinle, ey sofu Çar. B ütün Hıristiyan imparatorlukları seninkinde cem
eylenmiştir, çünkü iki Roma yıkılmıştır ama üçüncüsü ayaktadır ve dördüncüsü
olmayacaktır. B üyük peygamberin [ Daniel] önceden haber vermiş olduğu gibi,
senin imparatorl uğun asla başkalarının eline geçmiyecektir. . . 2ı
B ununla birl i kte, Rus prenslerinin emperyal güç iddiası Romal ılarla
bir bağlantı kurulduğu takdirde soy bakımından daha etki l i biçimde sa
v unulabil i rdi. Aksi takdirde, iddialarının imparatorl uk unvanının Batıda
ki sahipleri yani " Romalı ların ve Cermenlerin" i mparatorları karşısında
bir hükmü olmazdı. Yav uz İvan ' ın babası 3. Vasil i ' nin, Maximil l ian 'ın
elçisine büyük atası Ruri k ' i n Romalı soyuncan geldiğini söylemiş ol
masının nedeni kuşkusuz budur.22
Gerçi , benzer iddiaların İtalya ve Almanya' da yakın zamanlara dek
bulduğu ölçüde hal k arasında asla destek bulmamış olsa da, bu fi krin
daha ayrıntılı ele al ınıp daha kesin biçi mde formüle edi lmesi uzun za
man al madı. Rusya' da yeterli popülerl ik kazanamamasının nedeni, iddi
anın kullanılış tarzından kaynaklanıyordu.
3. Vasili öldüğünde İvan ancak üç yaşındaydı. Geleceğin çarı , i kti
dar için döv üşen rakip boyar hiziplerinin gözlerinin önünde birbi rini
boğazlayışına tanık olduğu mutsuz bir çocukluk geçirdi kten sonra, da
nışman olarak "babası ve akıl hocası" olacak olan Metropolit Makar
yos ' u seçti .23 1 547 ' de ergin yaşa geldi ğinde, başına Monomah 'ın tacını
geçiren v e onu Gerçek Haç ' ın • parçasıyla kutsayan kişi oydu. Fakat
21
Krş. ; D. Stremoyukhov, "Moscow the third Rome ; sources . . . ", Speculum, 28 ( 1 953 )
s. 94.
22
Si gmund Herberstein'ın seyahat raporu ("'Moscov ia"). Erlangen basımı, 1 926, s. 57.
23 Krş. ; The Correspondence of lvan /V and Kurbsky, e. J. C. Fenne!, Cambridge 1 955.
,
s. 86-7.
Hıristiyanlığı Roma i mparatorluğunun resmi dini yapan B üy ük Konstantin'in annesi
Azize Helena tarafından aradan 300 yıl geçmişken bulunduğuna inanılan İ sa' nın üze-
1 46 ARİ MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHi
rinde acı çektiği çannıh. Bu haçtan alındığı iddia edilen parçalar, bir meşruiyet, kut
sama ve korunma simgesi olarak Avrupa 'nın birçok kilise ve sarayına çeşitli yollarla
dağılrruştır. Hıristiyan dünyasında Orta Çağ 'da v e Yeni Çağın başlarında, özellikle son
radan güçlenen kent, devlet ve hanedanlar açısından bu yeni kazarulrruş gücü güven
ceye almayı kolaylaştıracak bir i ktidar ve iti bar a!ameti olarak "gerçek haç"tan bir
parçaya sahip olmak çok önemliydi. -ç.n.
24 Krş. ; R. P. Dimitrieva, Skazani o knyaziah Vladimirsih, Moskova 1 955. B u düz
meci liği n yazarı, güney Slavlarının bazı geleneklerini yeniden üreten ya da taklit eden
eski metropolit Sava-Spridon i mişe benzemektedir.
25 Krş . ; Nikonovskaya Letopis, Moskova 1 963 , s. 9.
26
Krş. ; R. P. Dimi trieva, op. cit. , s. 1 1 5.
27 Krş . ; V. İ konnikov, Opit russkoy istoriograji, Kiev 1 908. C. il, s. 1 402.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: RUSYA 1 47
*
v at Corci Krijaniç, Rusya' nın bütün felaketlerini bu xenomaniaya
(kendi uydurduğu bir kelime) bağl amıştı . "Yav uz İvan" diye yazmıştı,
" Vareng, Alman, Romal ı olmak i stiyordu, yani Rus ya da Slav olmasın
da ne olursa olsun . . . Halkımız kendi günahlarının sonucu olarak bu ge
nel tiksi nti ve utanca kaçınılmaz şekilde boyun eğmişti . Eğer Varengler
masal ı doğruysa, bizim Rus toprağımız bi n yılda sadece dört hükümdar
yeti şti rmişti r. . . Kesinl i kle i nanıyor ve hiçbir kuşku duymaksızın ilan
ediyorum ki Çar İvan ' ı n bu kibirli gururu, Moskova' nın yıkımının ve o
dönemde hal kımızın başına gelmiş olan belaları n en önemli ve başlıca
nedenleri nden biridir. "33
Gerçekten de bu, Rusya tari hinin çok tartışılmış bir sorunuydu, öy
le ol maya da devam etmektedir. Romanov ların Alman kökenl i olduğu
na dair ul uslararası kabı11 ,34 on dokuzuncu yüzyıl sonlarına Rusya'da
hala yaygındı.35 Eskiden, Batı 'da, özel l i kle de Almanya' da Rusya'nın
A ri ya da Cermen kökenli olduğu düşünülen seçkinleri ya da baki m sı
nıfı ile Moğol kanıyla karışmış halkını birbirinden ayı rmak oldukça yay
gındı. Göreceğimiz gibi, Kari Marx 'da bu görüşü destekl iyordu.36 Me
sele, yönetici hanedanların çok ötesine taşmıştı.
Yav uz İvan döneminde, doğru ya da yanlış, Ruri k ' i n soyundan gel
diğini iddia eden ve böylece az çok otomati k biçimde Cermen kökenl i
olarak sınıflandırılan çok sayıda ai le vardı . Onları örnek alan öbür boyar
lar da B atılı atalardan geldi kleri iddiasına sarıldı. Taklit ya da iti bar ara
yışıyla ilgili sorunlardan başka, bu iddia, öbür hal klara kıyasla daha
• (yabancı korkusu ya da yabancı düşmanlığı) tersi olarak, (takli tçi hayranlık anlamında)
yabancı manyaklığı. -ç.ıı.
33 C. Krijaniç, Politika (c. 1660), Moskova basımı, s. 497, 502, 630-633 . Krijaniç ' i n söz
etti ği "yıkım", "fetret devridir" B u Slav vatanseveri için özellikle bkz. P. Mi lukov,
O çerki po istorii russkoy kultury, Pari s 1 930, C. 1 1 1 , s. 1 35-55.
34 Örneğin Marki de Custine 'in eserinde bulunabilir: "Romanovlar Prusya kökenliydiler
v e seçim yoluyla tahta geçtiklerinden, Moskof hükümranlannın uygulamalanna ters
olarak çokl ukla Alman prensesleriyle evlendiler." La Russie en 1 839, Paris 1 843 , C.
iV, s. 13, not.
35 Nesep uzmanı Barsukov 1 887'de şöyle iliin etti : "Romanovların atası 'değerli kişi '
Andrey Kobila'run (Cabila adının Ruslaşmış bir biçimi) yabancı kökenli ya da o
zamanlar dendiği gibi '"Cermen elinden" gelme olduğu efsanesini yaşatmaya bugüne
kadar devam ettik.'" " İ mperatorskaya Akademia Nauk", C. LIV, St Petersburg 1 887.
s. 5 1 -2.
36 B kz. bu kitapta s. Gobi neau da bu görüşü desteklemişti . Bkz. Essai sur l 'inegalite
des races lıumaines, V L Böl . V (Derniers rni grations arianes-scandinaves).
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: RUSYA 1 49
220.
4 1 Bu ki şi , eski Kasım Hanı Si mon Bekbulatovi ç idi. Krş . ; Vemadsky, A History of Rus
sia. op. c it. C. V /ı. s. 1 42 ve devamı.
,
50 Krş . ; B u ki tapta s. 1 2 1 .
5 1 Krş . ; W. Hinz, Peters des Grossen Anteil an der wissenschaftlichen und künstleric
hen Kııltur seiner Zeit, ''Jahrbücher für Kultur und Geschichte der Slaven"i V l l l
( 1 932), s. 397.
52 Aktaran Pavel Mil ukov, Glavnye techenia rıısskoy istoriçeskoy mysli, St Petersburg
1 9 1 3 , s. 1 22.
53 Aktaran, Hans Rogger, National Conscioıısness i n Eighteenth-Ceııtury Russia, Har
ward 1 960. s. 1 999
54 Aktaran Andre Martel, Michael Lomo11osov et la langue litteraire russe, Paıi s 1 933,
s . 22-3 .
1 54 ARİ MİTi : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
rakov, domus, nasus, oculus ve frater keli meleri nin köklerinin dom,
noss, oko ve bratt heceleri olması gerekti ğinden, Romalıların da öy le ol
ması gerekti ğini öne sürdü.55 Pek çok benzer düşünce gibi , tek heceli
kel i melerin en eski kök-kel i meler olduğu düşüncesi de i l k kez Cermen
ül kelerinde doğmuş olduğundan,56 Ruslar kökenlerinin kadiml i ği ni ya
ni özgünlüğünü ne kadar çok iddia ederlerse, aslında Cermenleri o ka
dar çok takl i t etmiş ol uyorlardı. Büyük Lomonosov ( 1 7 1 1 - 1 765) daha
sakıngandı ve Slavların geçmiş şanını Romalılarla kıyaslarken, yine on
l ardan esinlenerek, Slav larla Troyalılar arası nda akrabalık kurdu. Gerçi,
Tatişçev ' e göre daha temkinli olsa da soyları nın Meşek 'e ve oradan
Nuh ' a dayanması i htimalini de göz ardı etmiyordu.57 Bu geçmiş gör
kem, gelecekteki şanı n garantisiydi ve ona öyle gel iyordu ki bu hatır
lanmayacak kadar eski ve bu yüzden her dai m genç " Rus toprağı aynı
keskin zeka ile ödül lendi ri lmiş kendi Platonlarını ve Newtonlarını çıka
racaktı".58 Lomonosov fizik alanında hiç kuşkusuz kendi kehaneti ni
bizzat doğrulamıştır, ancak tari h alanı söz konusu olduğunda, Havari
Andrea' nın Rusya'ya gel miş olduğunu sorguladığı ve Varenglere Cer
men kökeni atfettiği gerekçesiyle akademi syen Gerhard-Friedrich Mül
l er ' i yetki l i makamlara ihbar edişiyle hatırlanacaktı. (Üsl fibu v e Hav ari
Andrea' dan söz edi şi bi r yana bırakıldığında, bu ihbar 1 750' 1erden çok
1 950' 1erin ikl imine daha uygun olabi l i rdi.)59
B ütün bu tumturakl ı Rus iddiaları ırksal ol maktan çok kül türel nite
l i kteydi . Slav l arın kal ıtsal ya da ırksal üstünl üğünü i leri sürmek - ken
disinin Al man kökenli olduğu hatı rlanması gereken - Büyük Kateri
na' ya düştü - ki aslına bakılırsa Rusya ' da "ırk" kel i mesini ilk kullanan
kişi de oymuş gibi gözüküyor. Dergisi nde,6() S umarokov ' un i ster Fran
sız olsun ister Tatar, erdemlerin ve kusurların bütün halklar tarafından
eşit olarak paylaşıl ması gerekti ği görüşünü bağlamından kopararak,
Rusların bütün hatalarını yarı-Asyalı ya da Sarmatyal ı kökenlerine bağ
ladı . B una karşılık, ona bu hal kın sayısız iyi niteli kleri de hal i s Slavmış
gibi gel iyordu v e hayatının sonlarına doğru, insanlığın ilk dilinin Sla
vonca olduğunu sav unanlar arası na katılmıştı . l 784'te Grimm' e gönder
diği mektupta " Kadim Slav l ar hakkında bol mi ktarda bilgi topladım"
diye yazmıştı "ve Fransa, İspanya, İskoçya ile başka yerlerdeki ı rmak
ların, dağların, v adilerin, i l lerin ve ilçelerin adının onlardan geldiğini hiç
zorlan madan gösterebi l i rim . . . Salyen Frankları ve Sal i k Yasası , l. Chil
peric, Clov i s ve bütün Merov enj ı rkı Slav idi , aynı şekilde İspanya' nın
bütün Vandal kral ları da öyle." " Kuzey ' i n Semiramis ' i " Amerika ve
H i ndi stan ' a göndermelerle de zengi nleşti rdiği bu keşiflerini neredeyse
yayımlatacaktı. Üstel ik, dilbi l i mden de şaşkınlık verici kanıtlar elde1 et
mişti ; Osiris, Zerdüşt ve Odi n özgün Slav adları deği l miydi ? Ve Astro
nom Bai l l y, Court de Gebelin ve bi zzat koca Vol tai re, Asya' da Av rupa
ve Ortadoğu uygarlıklarına hayat vermi ş bir i l kel uygarlığın var olmuş
olduğuna ikna ol mamış mıydı ? Ölümünden sadece bi rkaç ay önce Ka
teri na şöyle yazmıştı :
_
Şahsen. Kral Alfred ' i n v e Anglo-Sakson ırkından öbürlerinin S lav olduğuna ina
nıyorum; İ ngiltere 'de bugün halii adına beylik (socage) denen bir vergi ödenir
ve İ ngilizler bu verginin bir Slav boyu olan Saksonlar tarafından konmuş oldu
ğunun farkındadır. En azından üç yüzyıllık ol madıkça hiçbir kitabı okumam, hat
ta göz bile atmam. Başkalarından hiçbir şey öğrenmem ve faraziyelere geli nce,
onlardan payı mı aldım. 6 1
nu, "dünya tari hi nde neredeyse benzeri görül memiş hayret verici bir
olay" olarak görüp "düzen ve huzur uğruna ul usal gururunu bi r yana bı
rakmaya hazır olan" Rus halkının sağduyusuyla açıkladı.63 Bazı ardılla
rı nın bu fikri nasıl sömürdüklerini göreceğiz.
Kimi zaman tari hçi de olan Puşkin, bu tür sorunları asla dert etme-
di. Sonuna kadar Batı lılaşmacıydı ve B üyük Petro' nun saltanat dönemi
ne sonsuz bi r hayranl ıkla bakıyordu. Kendi zamanının Rus toplumunu
eleş ti ri rken, 1 8 36 ' da Çaadayev ' e " her şeye rağmen ( l . Nikolay ' ın em
ri ndeki ) hükümet Rusya' daki tek Av rupal ıdır ve istediği kadar ikiyüzl ü
ve vahşi olsun, bunun yüz katı daha i kiy üzl ü ve vahşi olabi l i r, ki mse de
bunun farkına varmaz" diye yazmıştı .64 Puşki n ' i n l . Ni kolay ile i l i şki
sinin muğlaklığı iyi bi linir. Bir Rus v atanseveri olarak, Slav lar arasında
ki bir iç mesele olarak gördüğü Polonya' nın il hakını onaylamıştı .65 Ama
ırkçı lıktan uzaktı ve "damarlarında Afrikalı kan ı dolaştı ğı" için öv ünür
d ü . * Bu bakımlardan tam bi r Rus'tu. Aslına bakılı rsa dehası bütün fark-
62 Memoir on Ancient and Modern Rııssia, ed. R. Pi pes, Harvard 1 959, s. 2 1 -5.
63 M. Karamzi n, Histoire de /' Empire de Rııssie. Fr. çeviri . Paris 1 8 1 9. C. I. 1 39-4 1 .
64 1 9 Ekim 1 836 tarihli gönderi lmemiş mektup.
65 Rusya ·nın Karaçalıcılarına Şarkı , Ağustos 1 83 1 .
• Puşki n " i n annesi nin dedesi İ brahi m Hanni bal (A bram Petroviç <iannibal ). rehine
olarak bul unduğu Osmanlı Sarayından fidye ödenerek özgür kılınıp Rusy a ' y a geti ri-
MITLERİN ESKİ KÖKEN İ: RUSYA 1 57
Temel topl u msal sorunları çözmenin, eski topl umlarda doğmuş fikirleri büyük
ölçüde gerçekl eşti rmenin, dünyanın büyük mahkemelerinde ele alı nan çeşitli
davalar üzerinde karar veren bir j üri gibi . . . i nsan ırkını meşgul eden en ciddi so-
len ve burada Büyük Petro tarafından evlat edini lerek önemli makamlara yükselen,
tam zenci değil se de hayli esmer. Afrikalı bir soyluydu. Puşkin, Büyük Petro 'nıın
Arabı adlı yarım kalmış romanında bu büyük dedesinin hi kayesini anlatmaya baş
l amış ama bitirememişti r. -ç.n.
66 Krş . ; G. Şpet, Oçerk razvitiya russkoy filosofiy, St Petersburg 1 922, C. 1. s . 206.
67 Bu mektup Moskova 'da çıkan Teleskop dergisinde Rusça ·ya çevri lerek yayımlanmış
tır.
68 P Chaadaev. Lettres philosoplıiqııes. Ed. Fra n ço i s Rouleau. Par i s 1 970, s. 48-55.
1 58 ARİ MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHi
Çaadayev ' i n mektupları Rusya'da " karanlık bir gecede çakan bir ş i m
şek gibi " heyecan yarattı . 1 Nikolay mektupları yayımlayan dergiyi ka
pattı ve yazarı n deli olduğunu ilan etti rdi . Ama Rusya bunun hemen ar
dı ndan bu sefer hükümeti n çaresiz kalacağı benzer bir saldırıyla karşıla
şacaktı. Bu, Marki de Custi ne ' i n Rusya gezi notlarıydı . Ki tap 200.000
basıldı ve bütün önemli Av rupa dil lerine çev ri ldi .70 Bu siv ri dilli kitabın
mesaj ı şu " Rus ' u kazı , altı ndan Tatar çıktığını görürsün" ibaresinde özet
lenebi l i rdi. Fakat de Custi ne, Rusya' nın yöneticileri n i n başları nın üze
ri nden Rus hal kına bir dostl uk eli uzatıyordu:
Doğru, sakal lı Rus benim gibi düş ünüyor ve güzel birgün, kadim töreleri inkar
dan gelen, ulusun gerçek çıkarlarına aldırış etmeyen ve yabancıların uygarlığını
maymun gibi taklit etmek uğruna kendi ülkelerine ihanet eden bu uğursuzları
güzelce temizlemeye kararlı .7 1
• Kuş: Mısır 'ın güneyinde bugünkü Sudan topraklarında Nil ırmağının yukarı kesimlerin
de kurulmuş kadim Afrika uygarlığı. Hakkında çok fazla bilgi bulunmayan bu uygar
lık, Batılı yazarların tahayyülünde büyüsel, gizemli , egzoti k şeyler çağrıştırır. Kıışf: Bu
uygarlığın halkı, dili, bu uygarlık.la ilgili her şey. -ç.n.
72 Homyakov ' un tarih hakkındaki yazılarını o tuhaf "Semiramis" başlığı altında top
lamasının açıklaması da belki buradadır.
**
Fransa'nın Atlas Okyanusu kıyısında idari bölge. B üyük Fransız Devri mi 'ne karşı
kraliyet yanlısı en sert direniş bu böl geden gelmiştir. -ç.n.
73 A . Homyakov, Sobranik soçeneniy. Moskova 1 882, C. I I I , s. 9 1 -2 ve passim; krş. N.
Ryazonovski, Russia and the West in the Teachings of the Slavophiles, Harvard 1 962,
s. 67-74.
74 1 845 ' te yayımlanan Suboskal (Şakacı) adlı mizah dergisinin müsveddelerinden (Dos-
toyevski "nin henüz bir Batılıaşmacı ve ilerici olduğu dönemden).
75 Homyakov ' un i zleyicileri ancak Veltmann ve Lamanskiy gibi önemsiz tarihçilerdi.
76 Krş . ; Ryazanovski , op. cit. , s. 76-7.
77 Homyakov, Sobranik . . . , C. i l i , s . 1 07.
1 60 ARİ MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
genel olarak beyaz ve renkli ırklar arasına aşılamaz bir uçurum koyan
B atı biliminin bulgularına iti bar ediyordu. Bu yüzden 1 868 ' de Dobrol
yubov gibi radikalin şunları yazdığını görüyoruz:
Zencilerin ve insan soyunun öbür aşağı ırklarının kafalarıyla daha yüksek ırkla
rınınkiler arasındaki farklar konusunda lafı uzatmayı gereksiz buluyoruz. Birin
ciler arasında kafatasının, Avustralyalılarda olduğu gi bi bazı durumlarda üst bey
nin nerede ıamamen yokl uğuna yol açacak şekilde, garip gelişimini herkes bi
lir. Ve entelektüel yetilerin gelişimi bakımından bu i nsanların beyaz ırkıan çok
aşağıda olduğu gerçeğinden habersiz kimse yoktur. 78
yatik (Moğol lar) baş ka kanlar da eklenmişti .81 B u y üzden, sırf bir saf
Rus ırkının söz konusu olmamasından başka, bu ırkın oluşturucu unsur
larının büyük bir bölümü Asya' dan gelmiş ve bu y üzden on dokuzuncu
yüzyıl sonunun bi l i msel termi noloj isi ne göre, " gayri Ari" imiş gibi gö
züküyordu. B ütün bunların sonucunda Rusya' da ırkçı olmak kolay iş
değildi.
Rusya sırf Av rupa ' ya mı ait idi? "Tari hsel-kültürel tipler" kuramını
Spengler ' den çok daha önce ortaya atmış ve bu türden yaklaşık bir dü
zi ne tip bel i rlemiş olan Slavofi l Danilev ski , 1 870 ' 1erde bu fi kre karşı
çıkmıştı. Rusya ve Avrupa adl ı kitabında " Romano-Cermen" ya da Av
rupal ı ti pini "Slav ti pi" ile karşı karşıya geti rmi ş ve baskın Av rupa kül
türünün ne benzersiz ne de kal ıcı olduğunu ilan etmi şti . Tam tersine bu
kül türün hızla çökeceğine ya da daha çarpıcı bir ifadeyle "Batı ' nın çürü
yüp gitti ği ne" i nanıyordu. Bu yüzden, meş ' aleyi ele al mak ve " Roma
no-Cermenik saldırganlığın" yeri ne Slav halklarının özgül nitel i ği olan
sahici Hıristiyan hümanizmini geçirmek ödev i , başka kültürlerin, ilk
önce de Rusya' n ı n üzerine düşüyordu. On dokuzuncu yüzyıldan itiba
ren Rusya, Av rupal ıların köleleştirmiş ve tahakküm altına al mış olduğu
bütün boyun eğdiri l miş kültürlerin sözcüsü hiil i ne gelmi şti ve Slav ofi l
hareketin bel ki en özgün özel liği Batı kültürüne getirdi ği bu eleştiriydi .
Bu eleştiri nin bi rçok bakımlardan, içi nde bul unduğumuz ! y i rminci
-ç.n. ) yüzyılda sömürgecilik sonrası dönemde Av rupa' nın kendi kendi
ne yönelteceği el eştirinin habercisi olması ise gerçekten çarpıcıdır.
Slav ofilleri n bu iddiaları , Rus Dev riminin hemen ardından kendile
rine anlamlı bi r şeki lde "Av rasyalı hareket" adını takan Rus mültecile
ri n kurduğu bi r hareket tarafından dev ralındı. Av rasyacılar, tıpkı öncel
leri gibi Batı ' nın " Romano-Cermenler"i nden uzak durdular, ama artık
Batı 'ya bırakıl mış öbür Slavlar deği l sadece Ruslar adına konuştukları
iddiasındaydılar. Yetenekl i dil bil i mci Nicholas Trubetskoy önderl iğinde
bu parlak entelektüel ler grubu, Av rupa' dan da Asya' dan da farkl ı Av ras
ya diye yeni bir kıta tanımlamakla geleneksel coğrafi bölünmeleri n üs
tesinden gelinebi leceğini düşünüyordu. Böy le bi r kıta, coğrafi ve tarih
sel açıdan ilk önce Moğollar ardından çarlar tarafından bi rl i ğ i sağlanmış
82
Krş. ; N. Trubetskoy, Problemynrııskogo samopoznanya, Parsi 1 927.
83 Roman Jacobson, "Les unions phonologiques de langues", Le Mo11de Slave. Ocak
1 93 1 , s. 37 1 -8, P. Sav ijkij , "L' Eurasie rev elee par la linguistique". age . , s364-70.
84 N. Trubetskoy, Evrope i çeloveçestvo, Sofya 1 920, s. 82.
85 D. Mirsky. The Eıırasia11 Movement, "'The Slavonic Review", VI ( 1 927). s. 3 1 2 .
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: RUSYA 1 63
Doğu Slavlarının etnik kökeni Sovyet tari hçilerce son derece kişi sel bir sorun
olarak hissedi lir. Onlar, tarihsel , arkeoloj i k ve antropoloj i k araştırmalar sonu
cunda gün ışığına çıkarılan nesnel bilginin ardında anayurdu savunmak için dö
külen kanı. barışçıl köyl ülerin zahmetl i yaşamları nı, Rus kültürünün yücelikle
rini görürler. 87
surların karışı mına dikkat çeker. "Ben i m tuttuğum ve okuy ucuya sundu
ğum varsayım, Rus halkının kökeni nde inozemtsiyi n ya da Slav ol ma
yanları n rol ünün önemidir" B ununla, Mongoloid ama özel l ikle Fi n kö
kenli boylara işaret etmekte ve Ortaçağ Ruslarının "Slav laşmış Fi nler"
olduğu görüşünü dile getirmektedir. 89 Bundan ne sonuç çıkar? Alekse
yev ' i n durumunda bu, kitabın " B i z kimiz?" başlıklı son böl ümüne v er
diği yanıtta bulunacaktır. Yanıt şudur: " B i z İskitleriz, yani aç ve çekik
gözl ü Asyal ılarız. " Okuyucuları kitabın bitiş cümlesi olan bu sözlerde
A leksandr Blok ' un İskitler ş i i r i n i n90 ünlü başlangıç dizelerini tanıya
caktır:
ADEM'DEN ÖNCEKİLER
Kutsal Kitabı n bütün insanları n tek bir ırktan olduğu öğreti si hakkında
ki kuşku lar on yedi nci yüzyıldan önce ortaya atıl mıştı. Aslında, bu ku
rama yönel i k itirazlar kuramın kendisi kadar eskiyd i . Hıri stiyan l ı k çağı
nın başlamasından çok önce eski Yahudi tefsircilerden bazıları Yaradılış
Kitabı ' nın bazı böl ümlerine dayanarak belki de ev renin yaradılışının da
ha eskiye dayandığı ve bu evrenin bazı parçalarının - melekler, ibli sler,
A dem ' i n çocuklarından belki daha iyi, bel ki daha kötü i n sanlar - hala
varlığını sürdürüyor olabileceği sonucunu çıkarmışlardı. 1 Bu görüşler
Yahudi mi krokozmosundan çıkıp klasik Antikiteni n daha geniş çev rele
ri ne yayıldı ve burada barbarları n ancak köle olmak üzere doğduğunu
sav unan Aristoteles ' i n gel i şti rd i ği i nsani hiyerarşi ler kuramıyla kay
naştı . 2
Bütün insanların bir ortak atadan gel miyor olduğu görüşü onuncu
yüzyılda tari hçi el Mesud! tarafından ele al ı ndı. Daha önce Yahudilerin
yapmış olduğu gibi , Arap abecesi nin yirmi seki z harfi üzerinde kurgu
lar gel i ştiren bu yazar, A dem ' den önce yirmi sekiz milleti n ortaya çık
mış olduğu sonucuna vardı. İranlı çağdaşı el Makdi sl, meleklerin
A dem ' i adam öldürmekle suçl uyormuş gibi gözüktüğü bir Kur 'an aye
ti ni (Bakara; 30) tanık göstererek bu görüşü destekledi .3 Modern yazar
ların çok başka bir termi nolojinin yardımıyla yaymaya girişeceği bu ay
rı ve birbiri ardından gelen yaratımlar fikri , Orta Çağ Av rupa'sına İbni
Rüşdçülük dal gasıyla birli kte girdi. Ana argüman ve temeldeki sapkın
l ı k, ezell, yaratı l mamış bi r dünya kav ramı nda yatar; ve on dördüncü
y üzyılda İspanyol keşiş Tomas Scotus tarafından formüle edilen şu
A dem' den öncekiler kuramı denen kuram, ancak bu temel kav ram üze
rine kurulmuş bir yardımcıdır. Scotus şöyle demi şti : " A dem ' den önce
insanlar vardı. Adem bu i nsanlardan yapıldı, bundan da şu çıkıyor ki
dünya her zaman var ol muştur ve her zaman insanlarla meskun olmuş
tur" 4 Orta Çağdan, bu sapkı n keşişin sadece tek bir i zleyicisini tanıyo
ruz - Papa 2. Pi us tarafından yasaklanan İtalyan mevzuat hukukçusu
Giannino di Solcia.5 Fakat daha egzotik yeni kıtaları n keşfi nden önce
bile, i nsanların dünyaya A dem ve N uh ' tan geldiği mitini soyut ve kur
gusal bi r tarzda sorgulayan düşünürler vardı.
B i r yandan hümani stlerin eleşti rel mizacı, öte yandan Protestan tef
sirci leri ama hepsi nden de önemlisi Yeni Dünya' nın keşfi , modern za
manlarda Eski Ahit soy anlatılarının gözden düşmesine yol açacak çö
zümsüz problemlerin çoğal masına neden oldu. Fikirlerdeki genel dev
rimi n sonucunda, on sekizi nci yüzyılda İnsan bi li mleri denen disiplin
lerin kök salmasıyla, bi l i me dayandı ğı söylenen alternatif soyağaçları
ortaya atıldı. On dokuzuncu yüzyıl ı n Arlcilik öğreti si ancak Aydınlanma
tarafından kurulan ırksal böl ünmeler temel i üzeri nde boy atabi lirdi. B ü
tün yeni öğrenimin odak noktası olan bu antropolojiyi incelemeye giriş
meden önce, gel in Adem 'den öncekiler kuramının ardışık tezahürlerini
bir araştıralım.
Kuram on altıncı yüzyılda i ki büyük vizyoner tarafı nda desteklendi.
Bunların birincisi konuya sadece bi rkaç temki nli değinmede bul unmak
la yetinen ve Ameri kan adalarının saki nlerinin " başka bir Adem" den tü
remiş ol ması gerekti ğini öne süren Paracelsus idi. 6 İ kinci si Giordiano
B runo daha cesurdu ve insan soyuna üç ulu ilk ata atfetti - Enoş, Lev
yatan ve A dem, k i sonuncusu sadece Yahudilerin atasıydı v e böylece
Yahudiler de insan topl ul ukları nın ya da ırklarının en genci oluyordu.7
1 1 83- l l 85.
A RI KÖKENLER MİTİ : BAŞLANGIÇLAR 1 69
Burada kutsal metinler karşıtı ya da kil i se karşıtı tav rın şeki llendi ğini
görüyoruz. Engizisyon şehidinin bu cüretkar kurguları özel likle ilk ya
yımlandıkları yer olan Elizabeth dönemi İngi l tere 'sinde olmak üzere, bir
ölçüde karşılık buldu. Şai r Cristopher Marlowe ile matematikçi Thomas
Harriot, Giordino' nun görüşlerini beni msemi şti8 ve Marlowe' un arka
daşı Thomas Nashe şöyle yazmıştı : "Başka ülkelerde Adem ' den önce
insan ların olduğunu kanıtlayacak Matemati kçiler olduğunu işittim ; ve
bunlar yüksek mev kilerdeki insan larmış, bunu öl ümüne sav unacak, ge
ri adım atmayacaklarmış. "9
On yedi nci yüzyılda entelektüel iklim akılcılaştırmanın yayılmasın
dan öylesine etkilenmi şti ki, A dem ' den önceki ler kuramı, kurulu dini
sarsmak değil, tam tersi ne desteklemek için ortaya sürüldü. Kuramın
şampiyonu Bordeauxlu Isaac de la Peyrere adında bir Marrono (takiye
gereği Hı ristiyan gözüken gizli Yahudi) idi . Eski Ahit'teki kronolojik
tutarsızlıkları akla uygun kılmak amacıyla çok iyi bildiği eski Yahudi
sapkınlıkl arını Yeni Ahit'ten özell i kle de Romalılara Mektup 'tan alınan
argümanlarla harmanladı. Kendisini astronomideki hesaplama zorlukla
rı na çözüm geti ren Kopernik ile kıyasl ıyordu. Ne v ar ki , gerçek niyeti
çok daha farklıymış gibi görünüyor. 1 0
La Peyrere, Rappel des Juifs adl ı bi r başka eserin d e yazarıydı . B u
eserinde Fransa Kralına bütün seçilmiş halkı ül kesinde bir araya getir
mesi öğüdünde bul unuyordu, bunlar burada bir kez Hıristiyanlığı kabfü
etti ler miydi, kral önlerine düşüp onları Kenan ül kesine geri götürebi
l ecek ve orada Dav ut' un saltanatını bütün ihti şamıyla yeniden kurabi le
cekti . Yazdıklarının çoğunda, hor görülen soyunun itibarını geri kazan
mak kaygısı kendini ele v ermektedir. A dem ile Hav v a ' nın yedinci gün
8 Krş . ; Borst, Ill/ı, s. 1 23 1 ve Marcel Batall ion, "L' unite genre humain du P. Acosta au
P. Clavigero", Mı!langes a la memoire de Jean Sarrailh, C. 1, 1 966, s. 84.
9 Aktaran Don Cameron Ailen, The Legend of Noah, Urbana, III, 1 949, s. 1 32- 1 33 .
ı o La Peyrere hakkında bkz. M. J. Shoeps, Philosemitismus im Barock, Tübingen 1 952,
s. 3- 1 8. Bu nüffiz edici çalışma dışında, ansiklopedi maddeleri ve başka yetkin çal ış
malar La Peyrere ' i iyi bir Hıristiyan saymakta ağız birliği ederler. Öl ümünden sonra
çok tekrarlanan şu taşlamanın gösterdiği gibi çağdaşları onu daha iyi tanıyordu: " İyi
İsrailli /Huguenot, Katolik ve A dem' den öncekilerin soyundan/ La Peyrere burada ya
tıyor/ Dört dini eşit derecede seviyordu/ Ve öyle az bul unur bi r sadakati vardı ki/ Sek
sen yılın sonunda nihayet karar vermek zorunda kaldığında/ Hiçbi rinde karar kılama
dan aramızdan ay rı ldı , aktaran Schoeps, s. 1 4.
"
1 70 ARİ MİTİ: A VRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
i stirahatı ndan hemen önce, sırf Yahudilerin ataları ol mak üzere özel ola
rak yaratı lması da, ona Yahudi ırkının üstün farkının işareti gibi görünü
yordu, bu ırk ardı ndan İbrahim'e yapılan çağrı yoluyla seçilecekti.
La Peyrere ' i n Systema theologicum ex Preadamtarum hypotesi adlı
çalışması 1 655 yılında yayımlandığında heyecan yarattı . Dev rimci nite
li ğine rağmen, Kutsal Meti nlerle çağın bi li msel yeni liklerini uzlaştır
maya çal ışıyordu ve bu yönüyle radi kal lerle özgür düşünceli lerce oldu
ğu kadar muhafazakarlar arasında da beğeni topladı. Descartes ' ı n arka
daşı Rahip Mersenne " B u A dem' den bağı msız bazı insanlar olduğu hi
potezi kabul edi l i rse, Kutsal Meti nlerdeki bazı pasajlar daha kolay kav
ranabi lecek gibi gözüküyor" düşüncesi ndeydi . 1 1 Fakat, Pascal bu fi kri
tiksintiyle saçmal ık olarak niteledi ve yetki l i makamlar La Peyrere ' i ge
ri adı m atmaya zorlamak için harekete geçti ler. Ne var ki, kuramı nın
başlattığı polemi kler bütün Av rupa'da on sekizinci yüzyılın başına dek
sürdü ve yazarın adı şeytani üçl üğün bir üyesi olarak Spinoza ve Hob
bes ' un yanına eklendi . Eğer bugün adı unutulmuşsa, bu, insan ı rkının
birliği görüşüne karşı çıkanların kısa bir süre sonra teolojik akıl yürüt
meleri kul lanmayı bırakmasından ve bu yüzden kendisinden alıntı yap
maya da gerek duymamasındandır. Göreceğimiz gibi Aydınlanma Ça
ğında özel likle Voltai re tarafından sav unulacak olan çoklu türeyi ş kura
mı som bil i msel bir öğreti statüsü iddia edecekti . Fakat örneğin Goet
he ' nin yaşlılığında kendi çokl u türeyiş görüşleri ni gel iştiri rken tanık
ol unduğu gibi, polemi k amaçları hala geçerl iydi .
Goethe tav rını, ruhunun asl ında pi nti değil sav urgan olduğunu dü
şündüğü Doğayı kişi leştirerek sav unuyordu. Doğabilimci von Marti us,
Doğanın mümkün olduğunca iktisatlı dav ranarak yarattığını öne sürerek
Kutsal Meti nl eri desteklemeye çal ışmıştı . Goethe, " B unu kabı11 ede
mem" diye yanıt verdi. " Doğa daima cömertti r, hatta sav urgan ; ve bi r
tek zaval l ı çift yerine insanları onar onar, yüzer yüzer üretmiş olduğuna
i nanmak onun daha iyi tan ındığını gösterecektir. Yeryüzü bel l i bi r ol
gunl uk noktasına ulaştığında, sular çekilip de kuru topraklar yeterl i bü
yükl ükte ortaya çıktığında, insanın yaratılmasının zamanı gelmişti ; ve
kadir-i mutlak Tanrının i radesiyle, zemini n müsait olduğu her yerde,
belki önce yüksek yerl erde, i nsan doğdu . . . "
11
Krş . ; Roberı Lenoble, Mersemıe oıı la ııaissence dıı mecanisme, Pari s 1 943 .
A Rİ KÖKENLER MİTİ : BAŞLANGIÇLAR 171
BÜYÜK KEŞİFLER
Bel ki muğlak ama etki leyici Rönesans ve Orta Çağlar teri mlerinin ev
rensel kabul görmesinden beri , tarihçi ler ve fi lozoflar on altıncı yüzyıl
boyunca Batı ' da meydana gelen büyük değişikl iklerin gerçek anlamı ve
kapsamı üzeri nde sürekli tartıştı. Modern Av rupa' nın ve bizim bildiği
miz şekl iyle dünyanın dinamizmi , di nsel , kozmoloj i k ya da coğrafi dev
ri min sonucu muydu? Özel l i kle Max Weber ' i n önderl iği nde elli yıl bo
yunca alevlenen bu tartışma hata sonuca bağlanmış deği ldir. Gelenek
sel görüşler birbi riyle rekabet eden di nsel si stemlerden ciddi biçimde
etkilenmiş ve Kopernik dev ri miyle sarsıl mıştı. Fakat büyük coğrafi ke
şifler i nceledi ğimiz konuyla daha yakından i l işkil idir.
On altıncı yüzyıl başlarında iki ideoloji birbiriyle i l k kez çatışmaya
12 J . P. Eckermann, Gespriiche mit Goethe (doğacı von Martins ile 7 Eki m 1 928 tarihli
konuşması).
1 72 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
girdi. Ameri kan yerl i leriyle i l gi l i olduğu kadarıyla, Hıri stiyan antropo
lojiyi Klasiklerden esinlenen antropolojiyle kav gaya tutuşturan bu tar
tışmanın başl ıca merkezi İspanya idi . Aristoteles 'ten esinlenen Juan Se
puldev a gibi hümanistler açısından Kı'zı lderil iler barbardı ve bu yüzden
köle olmak için doğmuşlardı. Dominiken tarikatından Bartolomeo de
Las Casas • i se onları Hıristiyanl ık öğretil mesi ve özgür insanlar olarak
dav ranılması gereken Adem ' i n zürriyetinin bir parçası olarak görüyor
du. Ne var ki , Kilise babalarının ya da geleneğin o zamana dek haber
dar ol madığı, vaftiz edilmemiş ve kurtul uş umudundan yoksun olarak
yaşamış olan koca insan topl ul uklarının varl ığının fark edilmesi teoloj i k
muhayyi lenin üzerine ağır b i r y ü k geti rmişti (Bizzat Las Casas, yerl i le
rini i l k günahla ki rlenmemi ş varl ı klara benzetmişti). 13 Demek ki , Ame
rika' nın keşfi son derece önemli dogma sorunları doğurmuştu.
Kısa bir süre sonra Papalık yetki sini Las Casas ' dan yana koydu v e
1 5 37 tari hli Sublimi Deus başlıklı fermanıyla yerli leri n Katolik İnancını
ve Kutsal Yazıları anlayıp kabı11 etme yeteneğine sahip tam i nsanlar, ve
ri homines olduğunu ilan etti . 2. Fel i pe ' ni n temsil etti ği İspanyol mo
narş isi de bu görüşü destekledi. Ancak, Lati n Amerika' da öylesine say
gı gören bu Domi niken ermişi bugünkü Afrika'da çok farklı biçimde
değerlendi rilebi l i r, çünkü, sev gi l i Kızılderililerini esirgemek amacıyla
Afrika' dan köle emeği ithal edilmesi ni önermekteydi.
Bu şeki lde, "ak" Amerikan yerl i lerini " kara" Habeşl i leri n karşısına
çıkaran ve daha Yeni Dünya hakkında yazılmış ilk ki tapta (Pietro
d 'Anghiera' nın 1 5 1 6'da yayımlattığı De Orbe Nova) göze çarpan bir
ayrımcılık biçimi ortaya çıktı. Aynı durum, ( 1 684'te François Bernier ta
rafından yapılan) ilk "ırksal sınıflandırma" girişi minde Amerika yerl i le
ri nin ak ırka dahil edi lmesi nde de görül ür. 14 Mulatto teri minin mule [ ka
tır -ç.n. ı kel i mesinden gelmesine ve bu yüzden daha on dokuzuncu
yüzyıla dek mulattoların dölvermez yani iktidarsız ya da hadım kırma-
lar olduğuna yaygın olarak inanılmasına karşılık, Av rupa ile öbür kıtalar
arasındaki temasın Kızılderili lerin durumunda, kendi başına aşağılayıcı
bir anlam taşı mayan metis ya da mestizo * teriminin doğmasına yol aç
masından görüleceği üzere, bu ayrımcılığın yankısı bütün Av rupa dil le
rinde hala duyulmaktadır.
İ l k Yahudi ve Protestan tefsirci lerin hadım etme ve ensest suçların
dan sorumlu tuttuğu 15 Ham ' ı n Nuh ' un lanetine uğraması ndan tutun da,
Linneus ' un sınıflandırmasından birçok Aydınlanma düşünürünün tanım
lamaları na varıncaya dek, kara deri li adam, ak deri li adamı n merhamet
siz suçlamalarının hedefi olmuştu. Nasıl ki suç masumiyet ile, hayınlık
erdem i le, hayvancal ık insancal ık ile karşıtl ık ol uşturuyorsa, pek çok
kötücül özel liğin eşlik etti ği karal ık da akl ığın karşıtıydı. Kara ile ak ara
sındaki karşılıklı ayartıcılığın gücü, bunun bastırılmasının şiddeti nden ve
bu konudaki ancak denetim altına alacağı farzedilen bi r biyo-cinsel çe
kimden kaynaklanması mümkün bir tabunun katılığından anlaşılabilir.
Modern bi limin i natl a hayvani bir penis atfetti ği Zenci lerin cinsel ser
bestl iği ve utanmazl ığı, Klasi k Anti kitede de çok işlenmiş konulardan
biriydi. 16 Dünya edebiyatı, ama özel likle - hepsi de akl ığı seven 17 -
Shakespeare' den Poe ve Melv ille'e kadar Anglo-Sakson edebiyatı , bizi
* Mulatto ve metis-mestizo: Batı dillerinde her ikisi de (aşağı yukarı Türkçedeki "kınna"
"kanna'" kel imeleri ndekine benzer değişik çağrışım ve zımni değer yargısı yükleriyle)
"melez" anlamına geli r. -ç.n.
1 5 Yaradılış ' ın dokuzuncu babının 25. ayetinde Ham'a yapılan bedduanın onun dördüncü
oğlu Kenan 'ı hedef aldığı hatırlanmalıdır. Raşi 'nin Yahudi tefsiri nde bu ayet şöyle yo
rumlanır: Kenan 'a lanet olsun. "Senin yüzünden bana hizmet edecek bir dördüncü
-
oğlum olmayacak. Bu yüzden senin dördüncü oğluna l anet olsun, bana hizmet etme
ödevi üzerlerine düşen büyük kardeşleri nin soyundan gelenleri n kölesi olsun." Ve
onu hadım etmek için Ham ' ın gerekçesi neydi ? Kardeşlerine şunu demişti : " A dem'in
iki oğlu vardı ve yeryüzünü miras almak için biri öbürünü öldürdü, ve babamızın üç
oğl u var ve bir dördüncüsünü diliyor ! " Protestan tefsirleri için bkz. Don Cameron Ai
len, The Legend of Noalı, Urbana, ili, 1 949, s. 77-78.
16
Krş. ; Winthrop D. Jordan, White over Black: American Attitudes Toward the Negro ,
1 8 Bkz. Discours sur l 'origine et [es fondements de f 'inegafite parmi fes hommes.
1 9 Bkz. l 'Essai sur /es ma?urs et l 'esprit des nations, Traite de mltaphysiqıe'de ve baş
ka yazılarında.
ARI KÖKENLER MİTİ : BAŞLANGIÇLAR 1 75
Eski Hıristiyanlar ilan edip, ayrımcı bir hukuka tabi tutulan (kan saflığı
kararnameleri ) bu zaval l ı Yeni Hıristiyanları topl umsal merdivenin en
dibine sürdüler. Gel iştirdikleri öğreti , kendileri A dem ile Havva' nın so
yundan gelseler de, bazı ataların kapıldığı sapkınlık ya da i mansızlık gü
nahının soylarından gelenlerinin kanına i şlediğini , böylece bunları kalıt
sal olarak kusurl u kı ldığını öğretiyordu. Aydınlanma' nın antropolojisin
de, bütünüyle deği şik argümanlarla desteklenmiş şekilde de olsa, bu
yozlaşma fikriyle yine karşılaşacağız. Kanın temizl i ği hakkındaki ka
rarnamelerin incelenmesi ise açı kça ırkçı bir yasal düzenlemenin Hıris
tiyan termi nolojisinin yardımıyla nasıl gel iştirilebildi ğini göstermesi
bakımı ndan özell i kle ilginçtir. Ek olarak, ül keden kov ul malar ve Engi
zisyon ateşleriyle sayıları azalan Yeni Hıristiyanların üç yüzyıllık müca
delerinin sonunda nüfusun geri kalanıyla karıştıklarını söylemek gereke
bili r. Tari hin bu az bi linen parçası, Avrupa'daki ı rkçılığın araştırılmasın
da açıklayıcı bir giriş oluşturur.20
YENİ SOYAGAÇLARI
Kristof Kolomb' un sandığının aksine, Amerika Hindistan değildi. B u
nunla birlikte, Kızılderi liler papalık fermanıyla i nsanl ık alemi ne kabfil
edilmiş olduklarına göre, ortak ata Adem 'e hangi soy çizgisiyle bağla
nacaklardı ve Ameri ka'ya nasıl geli p yerleşmişlerdi ? Aztek İmparatoru
Montezuma' nı n Meksi ka fatihi Cortes ' e ta o zaman bildirmiş olduğu
gibi , kıtanın yerlileri olup bi r "ikinci A dem"den türememişler miydi?2 1
Cortes ' i n rahibi Lopez d e Gomara, varlıklarıyla Ki lise B abalarının,
özel likle de Aziz Augusti ne ' i n görüşlerine ters düşen bu i nsanların ün
lü kayıp On Boy ' un üyeleri ol up olmadıklarını sorgulayan i l k kişiydi.
Büyük bi lgin Arias Montano, Azteklerle İnkaların Sam ' ın soyundan
gelmeklikleri nin gerekti ği sonucuna varmıştı.22 Yahudi lerin dünyanın
bütün ülkelerine dağılması Sürgünün bitişinin ön işareti olarak yorum
landığından, bu kuram daha sonraları en yetenekl i destekçilerini İspan
yol ve Porteki zl i Marranolar arası nda bulmuştu. Kuram Hol landa ve
23 Amsterdam Hahamı Manasse ben Jsrael, bu kuramı Latinceye çevirdiği ve İngiliz Par
lamentosuna adadığı Tlıe Hope of lsrael ( l 650)adlı kitabında ileri sürmüş ve ardından
İngiltere ' ye giderek Yahudilerin bu ülkeye geri dönüşü hakkında Crommwell ile gö
rüşmüştü.
2 4 Jo s e de Acosta tarafından Kastilya lehçesinde yazılmış. Histoire naturelle et morale
des lndes. . . , Pari s 1 606, X V I . B öl . , s. 30 a; krş . B orst. 111/ı. s. 1 1 57- 1 1 58.
A RI KÖKENLER MİTİ : BAŞLANGIÇLAR 1 77
söy lemek doğrudur. Burada Nuh ' un gemisi miti v erimli bir kal kış hipo
tezi olarak ortaya çıkmıştır ve sonradan, yirminci yüzyıl başlarında
"kültürel yayıl ma" hakkındaki bazı kuramların doğmasına yol açacak
tır.25
Şu anki bi lgi lerimize göre, Yaradılış Kitabı, kuşkusuz ev rendoğum
la i l g i l i kısmı hariç tutulduğunda, akademisyenler için birçok bakımdan
Aydınlanmanın bil imsel felsefeciliğinden daha fazla tatminkardır. Aslı
na bakıl ırsa, Kolomb-öncesi Amerika üzerine bugünkü uzmanların ço
ğu Acosta'nın ortaya attı ğı şu hipotezde çok az yanlış bulacaktır:
Bu Yeni Dünya'da yaşayan insanların buradaki varlığının birkaç bin yıldan öte
ye gitmediğine ve . . . buraya ilk gelen insanların oldukça yabanıl ve muhtemelen
avcı olduklarına ve uygarlaşmış. düzenli bir topl umu geliştirmiş ya da beraber
lerinde getirmiş olmadıklarına inanıyorum. Kendi ülkelerinin dışına çıkıp yolla
rını yiti rdikleri ni, bir başka ülke ararken Yeni Dünya 'ya geldi klerini ve bir kez
burayı bulduktan sonra, halii çok ilkel olan keı ıdi doğal içgüdülerinden ve eski
i l k vatanlarından getirmiş oldukları bazı törelerden başka yasa bilmeksizi n ya
vaş yavaş bu dünyayı doldurduklarını düşünüyorum. 26
25 B kz. Peder Wi lhelm Schmidt'in esinlediği Kıılturkreis kuramları : krş. Marvin Harris.
Tlıe Rise of Antlıropologiccıl Tlıeory, Londra 1 968, s. 382-392.
26 Acosta, op. cit. , s . 47 b.
27 Krş. ; M. Harris, op. cit. , s. 1 6- 1 8 ve W. H. Mühlmann, Geschichte der Anthropologie.
s. 44-46.
1 78 A RI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇi FİKİRLERİN TARİHİ
28 Krş. ; Lettres theologies, M. L' abbe Gaultier' nin ölümünden sonra yayımlanan eseri ,
Paris 1 756, C. l l , s . 57.
29 Krş . ; Lexikon für Theologie ıtnd Kirche de ·'Uroffenbarung" makalesi.
'
duğunun kabı11 edi l mesi ni ve gerçek İnanç olarak yerine ev rensel bir di
nin konması nı önermişti. Herbert'e göre bu din sadece kişisel erdem ve
soful uğa dayanan bi r tapınç ile tapılacak bi r Y üce Tanrıya iman etmeyi
gerektiriyordu. Fakat bu erdem ve sofuluk nelerden oluşacaktı ve daha
öneml isi nereden gelecekti ? Kav rayışı güçlü Rahip Gassendi , Her
bert ' i n fikri nin zay ıf noktasını ortaya çıkarmakta geci kmedi. " B u görüş
leri samimiyet v e inançla sav unuyor olsanız da, sizden Hıristiyanlar
arasında yetişti ril memiş ol saydınız bu düşünceler hiç aklınıza gel ir miy
di diye kendi kendinize sormanızı i sterim . . . "3 1
Doğal din fi kri , bi rbirinden çok farkl ı kuramları desteklemekte kul
lanıldı. İnananlar arası nda kimi leri , bunda Sina Dağında Musa'ya inen
vahyin bütün insan soyunun ortak mal ı olduğuna dai r izler buldu. B u
nunla birli kte, bu bütün insanlar için gerçeğin ortak olduğu yönündeki
bu postula, bütün insanların ortak kökenden geldiği inancının dolaylı bir
doğrulaması ndan başka bi r şey değildi. A dem herkesin babasıysa, Mu
sa da herkesin öğretmeni ol amaz mıydı? Modern antropolojinin terim
leriyle bu tekli türeyişçi kuram, yayılmacılık kuranunın hazırlayıcısı idi .
Bu görüşün tipik temsilcisi Avranches Piskoposu ve Fransa Kralının bü
yük oğlunun öğretmeni Daniel Huet idi. Çağının büyük bilginlerinden
olan bu adam, " Kutsal Meti nlerin basit takl itleri"nden fazla bi r şey ol
madıklarını göstererek bütün mitoloj i lerin maskesini düşürmüş olduğu
iddiasındaydı.32 Kapsamlı eseri Demonstration evangelique, zamanının
elde edi lebi l i r bütün bi lgilerini bi r araya geti ri r ve görünüşe göre Ha
ham Manasseh ben Israel ile polemik amacıyla yazıl mıştır. Nuh'a daya
lı nesepler söz konusu olduğu kadarıyla Huet, Geographia Sacra adlı
eserinde Fransızların Dodanim'in, İtalyanların Kitti m ' in, İspanyol ların
Tarşiş ' i n soyundan geldiğini bildiren Kal v i nci yurtdaşı rahip Caenli Sa
muel Bochart ' ın görüşünü benimser. Bochart ' a göre Fenikeliler ile Kar
tacalılar Ameri ka' ya yerleşmişti . Dahası, Neptün ile Yafes, Pluton i le
Sam, Jüpiter Ammon ile de Ham aynı kişi lerdi. B u düşünce çizgisini
sonuna dek götüren H uet, değişik kı lıklardaki gerçek Musa'yı ortaya çı-
Ama resmin tamamını v ermek için Jansenci* kötümserl iğiyle şöyle pat
layan Antoine Arnauld ' nun uyumsuz sesini de aktarmal ıyız: "Belki
mezhebi geniş gençleri dinin gerekli l i ğine i kna edecek, ama bütün din
leri n eşit derecede iyi olduğunu ve hatta putataparl ığın Hıristiyanl ı kla
eşit tutulabileceğini gösterecek olan berbat şeyler" Ve aslında, sonraki
nesill erden birçok yazar da bu hükme varacaktı.
Sürüp giden alıntılar gösteriyor ki , Av rupa'nın iki büyük dinsel cep
heye böl ünmüş olmasına rağmen, Katol iklerle Protestanları n hatta Ya
hudilerin çatışan görüşlerini ileri sürdüğü genel tartışmanın içinde yeni
soyağaçları ortaya çı kmaya dev am ediyordu. Vahiy ile Akıl arasında ko
ruyucu perde işlevi görecek bi r gelenekten yoksun olduğundan, Protes
tan cephesi oldukça erken özel güçl üklerle karşı karşıya kaldı. Kutsal
Meti nlerde yazınsal ifadesini bulan Tanrının değişmez ve yanılmaz sö
zünü yeni bil gi biçimleriyle uzlaştırmak ve aklın ölçüsünü dengeleyen
bi r ölçü olarak koymak zorundaydılar.34 Nesiller boyunca yorumcular
bu işle uğraştı . B unun sonucu olarak, özell i kle Protestan ülkelerde ve
başta dilbilimde olmak üzere, birçok bil gi dalında büyük i lerlemeler
kaydedildi. Fakat bu ilerleme Kutsal Kitaba olan bütün inancın yitiri l
mesi ve - Cameron Allen ' i n ifadesini kullanacak olursak - "Eğer ima
nın temeli bu kitap ise, temel de yok, iman da yok"35 sonucuna varılma
sı riski pahasına başarı ldı . Bunun alternatifi i man ve deney uğruna akl ı
bi r yana bırakmaktı ve İngiliz görgülcülüğünün tuttuğu yol da belki
buydu.
On altıncı yüzyıl sonundan iti baren, Protestan ül keler arasından ge
nel olarak insanl ığın ve özel olarak bazı hal kların kökeni sorununun en
büy ük ilgiyi uyandırdığı ülke Hol landa' ydı . O zamanlar Protestanlığın
bi lim ve tefsir merkezi Leyden Üniversitesiydi . Ameri ka yerli lerinin
kökeninin ne olduğu sorununun büyük ilgi uyandırdığı o dönemde ru
huna şeytan girmiş bir genç kadının sürekl i olarak Lati nce "Quomodo
• Katol ik Kilisesi içi nde Hollandal ı i l ahiyatçı Comelius Otto Jansen 'in düşünceleri çev
resinde kurul muş ve 1 6. - 1 8. yüzyıllar arasında etkili olmuş insanın doğuştan suçlulu
ğuna inanan aşırı kaderci ve karamsar dinsel akım. -ç.n.
34 Krş. ; Don Cameron Ailen, The Legend of Noah. op. cit. , özellikle s . 90-9 1 . (the at
tempts to fit the Bible to the yardstick of reason Kitabı akıl ölçüsüne uydurma çaba
-
lan . . .
3 5 A . g . e . , s . 55.
1 82 ARİ MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
insulae ani mal ia acceperint, et eo homi nes post Adamum perveneri nt?"
sözleri ni tekrarladığı anlatı lır.36 Hugo G rotius, bu soruna eklektik bir çö
züm önerdi. Kuzey Ameri ka'nın İzlanda ve Grönland ' dan gelen Cer
menler, Orta Amerika'nın Habeş l i l er, Güney Ameri ka' nın Çinli ler ve
Cavalılar tarafı ndan iskan edi ldiğini bi ldirdi. Böylece, Nuh ' un bütün
zürriyeti Amerika' da temsil edi liyordu ve gerçi tek tek hangi toplul uk
ların hangisinden geldi ğini açı klamaya kal kışmamakla bi rlikte, Groti us
da Yafes ' i Iapetus ile Ham ' ı Jüpiter Ammon ile özdeşleştiriyordu.37
G roti u s ' un Al man şaki rdi , Leyden Üniversitesi hocalarından, Arca No
ae, sive historia imperiorum et regnorum . ( 1 666) kitabının yazarı Ge
. .
orgius Hornius, bel irleyici bir adım attı . Horn ' a göre Nuh ' un zürri yeti
şu şeki lde üçe ayrı lmıştı : Beyazları oluşturan Yafesller, Sarı Irkları oluş
turan Samiler ve Zencileri ol uşturan Hamiler. Böylelikle sınıflandırma
ölçütü olarak tarih ve mitolojinin yanına, zamanla her i kisini de geride
bırakacak yeni bir ölçüt katılmış oldu - deri rengi .38
Fransız kuşkucu fi lozof François Bernier kısa bir süre sonra soruna
bu açıdan yaklaştı . 1 684 'te Nouvelle Division de La tere par Len diffe
rentes especes ou races d 'hommes qui L 'habitent kitabını yazdı.39 B u ki
tapta şöyle diyordu: "Aralarındaki farkın barizliğinin doğru biçi mde bir
ayırım i şareti olabileceği dört ya da beş temel insan ırkının var olduğu
nu gözlemledim." Bunlar, Bernier ' ni n ("renkleri sadece rastlantısal ve
sırf güneşe maruz kal mış ol maklıklarından öyle olan") Mısırlı larla ve es
mer Hintl ilerle bağlantılandırdığı Av rupalılar; (" karal ıkları özsel olan")
Afrikal ı lar; (geniş omuzlu, yassı suratlı , basık burunl u ve domuzunkine
benzer küçük gözlü") Çinli ler ile Japonlar ve ("şu sev imsiz hayvanlar"
olan) Laponlar idi . Kızılderi lilere gel i nce, Bernier, görmüş olduğumuz
gibi onları Av rupal ılara dahil etmişti ("Onları başka ve bizimki nden ay
rı bir ırk yapmaya yetecek bi r farklılık bulmadım"). "Irk" teriminin mo
dern anlamında belki de ilk kez ortaya çıktığı bu yazısındaki sınıflandır
masında, Bernier soyağaçları ve kökenlerle yani denebi l i r ki işin za
mansal boy utuyla ilgi lenmemişti . O modern bir adamdı, dönemi nde
36 A.g.e .. s. 1 28,
37 Borst, III/ı, s. 1 298- 1 300.
38 Borst, 1 1 1/ı, s. 1 3 05- 1 307, ve Adalbert K.lemm, Die Sdkıılarisierııng der ııniversal-lıis
torischen Aııjlassııng. Zıım Wande/ des Geschiclıtsdenkens .. ., Göttingen 1 960. s. 1 1 3 .
3 9 Joıırna/ de Sçavans. Paris, 24 Ni san a684, s . 85-89.
ARI KÖKENLER MİTİ: BAŞLANGIÇLAR 1 83
AKIL ÜTOPYALARI
Gal i leo, keşifleri hakkı ndaki raporuna gururla Yıldızların Habercisi45
adını v erdi ğinde, peygamberane bir şekilde, bu keşiflerin Batının itiba
rını bundan böyle her alanda beslemek olan ana hususuna dikkat çek
mişti. Çin ' deki Cizvi tler, gururl u Göğün oğullarını Hıristiyanlaştırmala
rı na yardımcı olacağını düşünerek bu yeni keşifleri anlatan bir kitabı Pe
ki n ' de alelacele yayımladılar. Mekani k ve astronomik aıetleriyle Çinli
lerde hayranlık uyand ırarak Çin topl umuna ulaşmanın yol unu buldu
lar.46 Teknik üstünlüğün bu ilk örnekleriyle Batının i nançlarının doğru
l uğu bel geleniyor ve astronomları n göğü buna tanıklık ediyordu. Ne var
ki , başkalarını etkilemek için niyetl enilen argümanlar, kendi lerini kul
lananlar için de karşı konulamaz derecede ikna edici ha!e geldi ve bili
min mutlak gerçeklerine duyulan inanç hızla büyüdü.
Kendi payına Galileo, bir yandan fi lozofların dikkatini çekmeye ça
lışırken47 kendisini fizik üzerine odaklamıştı . Ne var ki filozoflar, Des
cartes ile başlayarak bu yeni bilimi , o andan i ti baren yan ı lmaz olduğu
kabı11 edi len Akla tabi kıldılar. Hem Tanrıyı hem insanı anlama iddiasın
da olan ve zaferden zafere koşan geometrik v e mekanistik bir Akıl idi
bu. Dünya artık ev renin merkezinde ol maktan çıkmışsa da, bu, hiçbir
şeki lde Av rupalıların gururunu kırmamıştı , ki Freud, bu konudaki yo
rumlarında kendi sini kötü bi r psi kolog olarak gösterir.48 Aslına bakılırsa
bu gurur, Avrupalıların pek çok başarısıyla bütün öbür kıtaları n göster
diği durgunluk arasındaki karşıtlığın sonucu olarak dizginsiz biçimde
güçl enecekti . Bu başarılar, on yedinci yüzyılın sonunda (belki de Hıris
tiyan Düşüş fi krinin tersyüz edil mesinden ibaret olan) İlerleme fi krini
45 Sidereııs Nıı nciıı s Yıldızların Mesajı şekl i nde de çevri l ebi lir; krş. Alexandre Koyre ,
,
B u açıklama İngi liz topl umunda o zamandan iyice kök salmış bir
önyargıyı akla getiriyor, ki bu önyargı, Locke ' ın bi r çocuğun düşünme
ye başlar başlamaz kendisini besl eyen sütanne ile kendisinden korktu
ğu bir Zenciyi birbiri nden ayırt edebi ldiğini doğruladığı bir başka pasaj
da daha bile açı k ifade edilmiştir.50 B i r İngi liz çocuğunun i l k düşündü-
49 Düşüşten önce y aşanan Altın Çağın geleceğe aktarılması anlamında. Bu fikri, yukarı
da Al manya böl ümünde işaret etti ğimiz zaman meflıumu çevresi ndeki belirsizlikle
karşılaştırın.
50 Çocuk, kendisini besleyen sütannenin kendisi yle oynadığı kediden de kendisini kor
kutan Kara Araptan da ayrı olduğunu kesi nlikle bi l i r Deneme, 1, I. 25.
. ...
1 86 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
i l , XXV, ı.)
Locke ' ın burada örneğini verdiği gibi tutarsız bir mantıkçının gözün
de, "ak adam" terimi tıpkı "i nsan" terimi gibi niteleme gerekti rmeyen
bi r mutlak terim hal ine gel i r.5 1 Daha önceki yüzy ı l larda bu türden bir
skolastik çerçeve içinde, Cai us bir Hıristiyan olurdu, çocuğu korkutan
şey de şeytan. Av rupa'da sekülerleşmenin artışı bu tür dönüşümlerde
bile görülmektedir.
B u yeniçağda bilginin bütün anahtarlarını elinde tutan filozofların
çoğunlukla ev rensel eğitimden geçmiş kişiler ve hepsi de insanl ıkla i l
gilendiğinden, tanımı gereği antropologlar oldukları hatırda tutul mal ıdır.
" Edi nilmiş fi kirler" ile "doğuştan gelen fi ki rler" üzerine tartışmada Le
ibniz'in Locke 'a geti rdiği eleştiriler, insan soyunun yeni sınıflandırma
sının nasıl kaçınılmaz biçimde kökleşmiş bi r ahlaki mutlakçılığa meylet
tiğini bize gösteri r.
Lei bniz, asl ında doğuştan gelen ahlaki gerçeklerin ya da "tıpkı yü
rürken bu yasaları hiç düşünmeksizi n mekaniğin yasalarına uygun dav
ranmamız gibi, derhal ve akla başv urmaksızın, aklın hükmettiği bazı
alanları harekete geçiren güdülerin" varl ığına inanıyordu ve şunu ekl i
yordu: " Ne var ki en sık olarak bu v icdani güdülere uygun dav ranırız
ve çok daha güçlü izlenimleri n altında kaldıkları zamanlarda bile kişi
onları izler. İ nsanl ığın daha büyük ve daha iyi olan kısmı bu güdülere şa
hadet eder. . . ve onların yaban hayvanlarınınkinden bile zal im olan töre-
51 Locke 'dan daha iyi bir mantıkçı olan Lei bniz, İnsan Zihnine İlişkin Yeni Deneme
ler 'i nde onu şöyle çürütmüştür: " . . . başka şeylere hatta başka bütün her şeye götür
meyen ilişkileri ve mükemmel analizleri içermeyecek kadar mutlak ve gevşek hiçbir
terim yoktur; öyle ki göreceli terimlerin içerdikleri ili şkilere açıkça işaret etti ğini söy
leyebilirsiniz." Bu anlamda, koca Caius, karısının fikrine götürüyorsa, beyaz adam
Cai us, insan türünün hayvan türüne götürdüğünden daha açı k bi r tarzda kara adama
götürür. Locke 'ın beyaz adanu bi r mutlak olarak üzerine kurduğu bu uslamlama özel
likle açıklayıcıdır.
ARİ KÖKENLER MİTİ : BAŞLANGIÇLAR 1 87
!erini onaylaması için, kişinin A meri kan vahşileri kadar vahşi ol ması
gerekir".52 Av rupa ' nın bi l imsel çağının bütün batıl inançları bu birkaç
sözde toplanmış gibidir. B ununla birli kte bi rkaç sayfa ileride şunları da
yazdığı için Leibniz, Locke 'tan daha i ncel ikli ve daha " görececi"dir:
Özel likle bedensel güç ve hatta bizzat ruhu ilgilendiren konularda ol mak üzere
barbarların bizi geride bıraktığı önemli meseleler olduğunu kabOI etmek zorun
dayız. Ne mal birikti rme hırsına, ne de başkalarına hükmetme hevesine sahip ol
duklarından. onların pratik ahlaklıl ığının bazı bakımlardan bizimki nden iyi oldu
ğu söylenebilir. Bizde, onlardaki nden daha çok iyilik ve daha çok kötülük var.
Alçak bir Av rupalı bir vahşiden daha kötüdür. Onda kötülük kemiile ermişti r". 53
Onu haklı çı karmak üzere tasarlanmış Akıl ile birleşmiş ahlaka ya
pılan göndermeyle Avrupal ıların ben-merkezci liği en açık biçimiyle ka
nıtlanır ve Leibniz bu sözleriyle neredeyse fi lozof meslektaşlarının hep
si adı na konuşmuştur. Bu yüzden , ("doğuştan gelen fi kirlerin" i nanılır
lığını yeniden kurmak bakımından) doğal yasanın ve zorunlu gerçekle
rin varlığına tanıkl ı k etmeleri için Platon ve Havari Pav los 'a yaptığı gön
dermeden sonra gelen çok önemli bir pasajda şöy le yazar: " Mantı ğın
yanı sıra, biri ilahiyadı, öbürü hukuğu şeki l lendiren metafizi k ve eti ğin
her i kisi de, doğal bi l i mler ol maklıklarıyla, böyle gerçeklerle dol udur ve
hunun sonucunda kanıtları ancak doğuştan gelme denen içsel il kelerden
çıkabilir."54 Bundan açıkça ortaya çıkan sonuç, Hıristiyan ilahiyadının
temel lerinin ve Av rupa hukukunun kendileri nin de, doğuştan gel me
hem de evrensel olarak doğuştan gelme olduklarıdır. Lei bniz, sadece
hayvanların doğuştan gelme i lkelerden yoksun olduğunu düşünür:
" Hayvanlar tümüyle görgülcüdür ve örneklerle şartlanmıştır. . . buna
karşılık insanlar kan ıtlayıcı bi l imleri uygulamaya muktedi rdirler." Ben
zer biçimde, eserinin Locke ' ı n felsefesine tamamen yanlış bi r şeki lde
bir tür ahlaki görececi lik dahil etti ği bi r başka kısmında Leibniz şunla
rı yazar:
Kendi adıma, ahlaki iyiyi ve koruyup sürdürmekten Tanrının soruml u olduğu
aklın değişmez hakimiyeti nin gücünü ölçü olarak almayı yeğlerim ... İ yi, Tanrı
nın genel iradesiyle doğaya ya da akla uygun olan şeydir. 55
ci genel ilkeyi i lan etmişti : " Matemati ğin pusulası ndan ya da deney ve
fiziğin ışığından yardım alamadığımızda ileriye doğru tek bir adı m ata
mayız."
Bu konuya devam ederken, her şeyden önce anatom ideki ilerleme
ye bir göz atmamız gereklidir. Görece dikkatlerden daha uzak ve daha
temki nli biçi mde gerçekleşti ri ldiği nden daha az göze çarpsa da, İnsanın
bazı içsel yapılarının ve düzeneklerinin keşfedilmesinin yeni felsefe
üzerindeki etkisi, evrendoğum ve coğrafya alanlarında yapı lan dışsal
keşiflerin etki leri kadar büyük ol muştu. Söz konusu keşifler, İnsan bir
Makinedir fi kri ni akla getirmiyor muydu? Descartes, Harvey ' i n kan
dolaşımını açıklamasından esinlenerek Yöntem Üzerine Konuşma
lar' ının ünlü bir pasaj ında bu fi kri ortaya koydu.
Daha şimdi açıkladığım (yüreği n yaptığı] bu hareket, sırf insanın yüreğin içinde
gözüyle görebildiği organların özelliklerinden çı kar. . . karşı ağırlıkları nın ve çark
larının gücü. yerleştirilişi ve şeklinden çıkan saati n hareketi gibi . . . İ nsan çal ış
kanlığının ne kadar çok otomat ya da hareketli maki ne yapmaya kadir olduğunu
bilenlere bu gari p gel mez, her hayvanın v üeOdunda bul unacak kemiklerin, kas
ların, ana damarların. damarların ve bütün öbür parçaların muazzam çokluğuyla
karşılaştırıldığında bu vücut, Tanrının eliyle yapılmaklığıyla, kıyas kabOI edilmez
biçimde daha iyi inşa edi lmiş bi r maki ne sayıl malıdır.
:ı9 "' Enıretiens avec B u rman " ' ; krş. C. Gusdorf. op. cit. , C. iV (La revolııtion galileenııe,
il, s. 1 32)
1 90 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ı•e MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
Veteriner Bourgelat, bir boğa ile bir kısrağın yav rusu üzeri nde otopsi
yaptığını iddia etmişti.fil Bir insan la bir ineğin hatta bir tav uğun çiftleş
mesinden döl alınabi leceğini iddia eden Fortunio Liceti ' nin gözlemleri
on sekizinci yüzyıl boyunca enine boyuna tartışılmış,64 aynı yüzyılın so
nunda da Linneus ' un öğrencisi Johann Fabricius, Zenci leri n nasıl in
sanla maymun arası ndaki bir melezlenmeden türemiş olduğunu kanıtla
mıştı. Bu konuya daha sonra geri döneceğiz.
Türler arası ndaki - kedi ile sıçan, insan ile maymun arasındaki - sı
nırların böyle beli rsiz çizi l mesi , psikanal itik bakı mdan canlı ile cansız
arasındaki sınır ç izgisini ortadan kaldırmaya yönelik mekanistik bir ar
zu olarak yorumlanabi lir.(Bu kel imelerle birleşmiş olan fi ki rler kişi nin
düş ünceleri ni animizm kav ramına götürür ki, oldukça ilginç biçimde,
artık bugünkü anlamını kazanmak üzere antropologlar tarafından alınıp
i l kel dinleri adlandırmak için kul lanılmasına dek bu kav ram, gerek Kla
sik gerek Hıristiyan kaynaklarda hayat fel sefesi anlamında kullanıl mı ş
t ı ).
İnsanı Doğa Ana'ya daha yakından bağlayan fantezileri canlandır
ma kapasitesiyle bu karışıklık - Tevrat dışında - her yerde hükmünü
sürdürmüş gibi gözükmekted ir. Hatta belki de türler arasındaki sınırla
rı n bu belirsizl iğinin Tev rat'ta ortadan kal kması da bi r sansür süreci nin
sonucunda ol muştu. Çünkü, bütün mitoloj i lerde bol bol bulunan efsa
nevi melezlenmeler ve tanrı-atalardan hayvan atalara, mümkünsüz türe
y i ş hi kayeleri nin yeri ni, Tev rat ' ta eşci nselliğe karşı şiddetl i tehditler ve
ayinsel yasaklar almışa benzemektedi r. 65 B u noktada, doğaya karşı iş
l enen günah her ne kadar meyvasız olsa bile, gene de Freud ' un göster
miş olduğu gibi , bu yasağın ardında bi r arzunun yattı ğına işaret edebi li-
riz. Yaradılış Kitabının kendi si, bütün hayvanlarını kendi cinsine göre
yaratmış olan Tanrının Nuhun Gemi sini hiçbir hayvanın cinsi yok ol ma
sın diye, nasıl yine aynı şeki lde [ her birini kendi cinslerine göre çift çift.
-ç.n. J doldurmaya özen gösterdiğini anlatır. Bilimsel olarak doğru olan
bu sınıflandırma, kuşkusuz açık değil zımnidir ve tümüyle didakti k ya
da yasalcı bi r amaçla Eski Ahi t ' i n değişik böl üm ve ayetlerinden çıkar
sınılması gereki r. Ne olursa olsun, Kutsal Kitapta farklı türler arasında
melezlenmeler, piçleşmeler ve Batı bi l iminin Linneus ' un sınıflandı rma
sından sonra bile uzun süre olabi lir gözüyle baktığı biyolojik bakımdan
i mkansız soy zincirleri hakkında bir soru işareti bırakıl mamıştır.
Böylece ortaya çıkan temel epi stemolojik mesele, Kutsal Kitap ' ı n
daha kesin hayat bili mleri anlayışı i le putataparl ık ve ulu Toprak Tanrı
çası ile birleşmeye yönelik tiksinç arzuyaM karşı şiddetl i bir sav aş ha
l i nde olan katı tektanrıcılık ilkesi arası nda bir i lişkinin varlığını i ma edi
yor gibidir. Fakat bu il işki nasıl yorumlanmalıdır? Belki soruna dolaylı
yaklaşmak, yani ney in doğru olduğu noktasından bakmak yerine, mito
loj i k yanlışların direngenliğini dikkate almak ve bunları ani mizm ve pa
ganizmi n karışıklıklarıyla ve Aristotelelesci varlıkların büyük zinciriyle
il işki lendi rmek en iyisidir.67 Georges Gusdorf, çoktanrıcılığın bir ardı
ş ı k l ı k teolojisi i m a etti ğine i şaret etmi şti r, hem d e yalnızca tanrıların
kendi arasında değil, tanrı larla i nsanlar arasında, yarı tanrı larla kahra
manların, tanrılık ve insanlık arasında aracılar olarak hizmet etti ği bir ar
dışıklıktır bu.68 - Aristoteles ile Yaşlı Pl inius ' un sadık okurları olan -
Aydınlanma düşünürlerinin inandığı kırmal ar ve ucubeler, tartışmasız
olarak Zeus ile Leda'nın dölleri değil miydi ? Aradaki bağlantı halkası,
hir uzmanının69 şu şekilde anlattığı Hıristiyan Orta Çağ olabilir:
insanlarla hayvanların günahkar tutkuların sonucundaki ortak dölü fikri
asla bir tarafa bırakılmamıştı . Ö rneğin Plinius, Hindistan'da Hintlilerle yaban
hayvanların ilişkisinden doğan kırma "insandan azmaları" kayda geçirmişti,
Plutarkhos da minatorları, dryadları, satirleri ve hatta sfenkslerle atadamları bu
tür ilişkilere bağlamıştı . Papa 2. Alexander 'ın misafirleri ne bir kontes ile hedi
ye olarak alıp sevgili edindiği bir maymundan olma, yaklaşık yirmi yaşlarında,
sağır ve şaşılacak derecede babasına benzeyen bir "oğlan çocuğunu" gösterdiği
iddia edilmişti . . . Elbette, bir kadın ya da erkek ile bir cehennem yaratığının (bir
•
S uccubus ya da bir İ ncubus) birleşmesinden türeme düşüncesi daha bile yay
gındı ... Yunan mitolojisinin yabanıl kıyılarında kaynaşan bu insanbiçi mci haya
letler kalabalığı. Hıristiyan vahyinin yükselişiyle dağılmak şöyle dursun, müm
kün ve de sık olduğu kabOI edilen dönüşümleri yüzünden tanımlanmaları iyice
zorlaşan yeni iblis ve popüler goblin sürülerinin katıl ımıyla daha da g üçlendi . . .
""'
hanek Tinland, L 'homme sauvage, Homoferus er homo sylvesrris, Paris 1 968, s. 40-
4.'i ("L'homme sauvage medieval et sa discondance").
Succubus: Ortaçağ Batı Hıristiyanlı ğında uyuyan erkeklere musallat ol u p onlarla cinsel
i l i şkiye girdiğine i nanılan dişi iblis.
lncubus: Aynı şeyi kadın kurbanlara yapan (gerçi eşcinsel ilişkiye girebildikleri de ri
vftyct edilir) erkek iblis. Bazı durumlarda ilişki dişi tarafın gebeliğiyle sonuçlanır ve
Nonuçta doğan yaratık genellikle şer olurdu. Nesnel temeli - karabasanlar ve erotik
düşler - bütün i nsanlarda ortak olduğundan bütün kültürlerde işlevdaşları görülebi len
.mccııbııs ve incubusların görevi, Müslüman geleneğinde özel bir sınıf olarak tasnif
<'d i l ıneyen bir takım c i n l erc e üstlenmi ştir. -y.h.
1 94 ARİ MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
de hem başlama noktası hem prototi p olarak iş gören fiziğin kategori lerine uy
gun biçi mde kullanılan aynı yöntemlerle yorumlanacak gerçek bir eklentisi ola
rak düşün ülmesiydi . 70
..
H usserl , bu yanılgının temel i nde Kartezyenci likle birl ikte, Locke ' ın
bir şekilde doğanın bedensel süreçlerince denetlenen psişik görüngü
nün çev resi nde cereyan etti ği boş levha yani tabula rasa benzetmesinin
yattığına inanıyordu.71 Bununla birl i kte, bu ayrı mın bütün imal arını kav
rayabi lmemizi Freud 'a borçlu olsak da, bili nçten ayrı olarak bilinçlilik
teri mini72 (içsel bi l ginin bu her iki biçimi de Fransızcada tek kel i mey
le, conscience diye adlandırıl ır) kul lanıma soktuğundan , Locke, o tutar
sız görgülcülüğü içi nde modern psikolojinin mekanistik ve materyal ist
yönel iminin kökenindeki ikircimlerden birini açı kça kav ramışa benze
mektedir. B i l ginin bu biçimlerinden biri ilahiyat tarafı ndan işlenmiştir
ve bi r anlamda, bi linçl i ya da bilinçsiz duygulanı mlar karmaşasını içer
miştir; öbür biçim, daha sonra ilah iyadın azat edilmiş hizmetkarı fel se
fe tarafı ndan gel işti rilmiş ve kendisini katı biçimde bilinçli al gı alanıy
la sınırlamıştır ki Locke'ın bilinçlilik ile kastettiği budur. Belki bu se
mantik evrim, psikolojinin geçmiş yanıl gılarının anahtarıdır, çünkü mo
dern psikolojinin ayrım noktasının " Düş ünüyorum, öyleyse varım"ın
son tahlilde " Ben düşündüğümden başka bir şey deği lim" anlamına
gel mesi olduğunu söylemek doğru olamaz mıydı? Ve durum gerçekten
buysa, bu en son Akıl Ütopyaları nasıl ortaya çı kmıştı ve ima ettikleri
neydi? İnsanı sadece bilinçli düşüncesi ne indi rmek yönündeki bu felse
fi arzu nedendi ? Ve duygusal varl ığın güdüleri ne yönelik bu dai mi bas
kıya, (i lahiyatçı Bossuet'nin Kartezyen düşünceye karşı çıktığı şekilde)
"aç ı k ve bel i rl i fi ki rleri mizin ötesi nde, inkar edildi kleri takdirde onlar
la birli kte kapı dışarı edilecek böyle zorunlu hakikatleri içeren karışık ve
genel nitelikte başka fi kirlerin bul unduğu"73 gerçeğini göz ardı etme
yönündeki bu kararlılığa ne anlam atfedeceğiz?
AYDINLANMANIN ANTROPOLOJİSİ
ILIMLI ANTROPOLOGLAR
(TEKLİ TÜREYİŞÇİLER)
Anglo-Saksonların Protestan etiği ile saldırgan bir kapital i st dünya gö
rüşü arası ndaki on sekizinci y üzy ıldaki bağlantıya Max Weber i şaret et
mişti . İngi l tere 'deki Püriten Dev riminin ardından bili msel araştırmada
meydana gelen olağanüstü büyük patlama daha az dikkat çekmişti r.
Çağdaşlarının gözünde İngi l izlerin bu alandaki üstünlüğü tartışmasızdı .
La Fontai ne, İngi l iz Tilki masal ında buna saygı göstermişti :
. . . İngilizler
Derin düşünür; ve bu mizaçları
Ve zekfilarında ortak b ağlara ihanet eder
Her alanda Bilimleri tahta çıkarm ak için
Ta dibine dek kazar ve Deneyi kullanır.
alıntı.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: A YDINLANMANIN ANTROPOWJİSİ 1 99
şeyin olmadığını. ama en iğrenç ve küçük böceğe kadar büyük-küçük tüm hay
vanların kendileriyle aynı türden hayvan ana babalardan türediğini gösteriyor. 8
Ray, bitkiler hakkında yazarken kara bir i nsanın ak bi r insandan kara bir
ineğin ak bir inekten farkından daha fazla bir farkının ol madığını söyle
mekle büyük bir öncü olduğunu göstermişti :
Bitkilerde çiçeğin renginin ya da meyvanın tadının çeşitliliği, hayvanlardaki kıl
ya da deri renginin ya da etin tadının değişkenliğinden farklı bir özgül ayrılığa
işaret etmez, öyle ki, birisi sadece çiçeklerinin rengi farkl ı diye iki bitkiyi birbi
rinden ayrı iki türe ait sayarsa, bu yaptığı, ancak bir kara Arapla bir Avrupalının
ya da bir kara inekle bir ak ineğin ayrı türler olduğunu söylemek kadar doğru
olur. . 9
.
Ray tarafı ndan öneri len ilk memel i ailesi Antlıropomorpha yani may
munlar idi, ancak insanı bu ai leye dahil etmek aklından geçmemişti.
Çalışma arkadaşı v e raki bi Edward Tyson ( 1 650- 1 703) i nsan ile şem
panze arası ndaki yapısal benzerli ğe i şaret ederek ve böylece Karşılaş
tırmalı A natominin kurucusu olma unvanına hak kazanarak aradaki boş-
1 uğu dolaylı şeki lde doldurdu. Bu konudaki kitabı Orang-Outang, sive
Homo Sylvestris: or the Anatomy of the pygmie compared with that of
a Monkey, an Ape and a Man adını taşıyordu. Kafa karıştırıcı terminolo
jisi bir yana bırakıl ırsa (çünkü Tyson şempanzeyi orman pigmesi, oran
gutanı da orman adamı olarak tanımlıyordu) bi r uzmanın 1 0 dediğine gö
re bu çal ışma, değeri ni bugün bile koruyan bi r dakik ve doğru gözlem
şaheseridir. Tyson, bir parça mizahı da elden bırakmaksızın, Kartezyen
aşırılıklarla arasına mesafe koyanlar arasındaydı :
Eskiler hayvanları insan yapmakla eğlenirlerdi: Şimdi ise tam tersine, hiç
de felsefi olmayan bir tarzda i nsanı sırf Hayvan ve Madde yapmaktan keyif alı
nıyor. Oysa gerçekte İ nsan kısmen Hayvan, kısmen Melektir; ve Yaradılışta bu
i kisini birbirine bağlayan Halkadır.
Tyson 'ın Pi gmesi nden başlayarak i nsanlar arası nda üstünlük hiye
rarşileri kurmaktan özenle kaçı nmış ol ması onu bu tür öv gülere daha da
layık kıl ıyor. B u na karşı lık, doktor v e şair çağdaşı Richard Blackmore,
the Lay Monk 1 1 kitabıyla Tyson 'ın Orang-Outong 'ını avamlaştırmakta
v akit kaybetmedi ve maymunları türi:imüzün en aşağı üyeleriyle kıyas
ladı. Maymunların "Konuşma Yetisiyle donatılmış olsalardı , belki Hot
tentot v ahşileri ya da Nov a Zemlya 'nın ahmak yerl ileri kadar haklı ola
rak i nsan Irkının Şan ve Şerefi nden yararlanma hakkı talep edebilecek
lerini" ifade etti .
Tyson 'ın öncü çal ışmasından sonra her i kisi de B üyük Britanya 'da
parlak destekçiler bulan iki olası kuram kalmıştı. Birinci kuram, Av ru
pal ı i nsanı kendi sini daha iyi kı lmay ı becermiş olan bir maymun ya da
bir zenci olarak görüyordu. Rousseau 'nun büyük maymunları insanın
kardeşi sayan İskoçyal ı şakirdi Lord Monboddo 'nun ( 1 7 1 4- 1 799) görü
şü böy leydi . Bir arkadaşı na yazdığı mektupta "Gözlemlediğiniz gibi ba
bunların bizi m kadınlarımıza ilgi duyduğu . . . bunların birbirleriyle cinsel
ilişkiye girdiği kesindi r" demişti . Lord Monboddo, bu yüzden i nsanın
şanının, Orang-Outan 'ın yaşadığı ilkel durumdan kendi zekası ve çal ış
kanlığı ile şimdi gördüğümüz durumuna ulaşmış olmasında" yattığını
düşünüyordu. 12 İnsan ile büyük maymunlar arasında böyle yakın bir
i l i şki herkesin hoşuna gidecek bir şey değildi ve Monboddo 'nun büyük
Öbür ve daha yaygın olarak sav unulan kuram i se maymun ile zenciyi
iflah olmaz biçi mde geri kal mış i nsanlar saymaya eği l i mliydi . Bu ku
ram İngiltere 'de, püritenlikle hiç alakası ol mayan Manchesterlı cerrah
Charles White ( 1 728- 1 809) tarafından özel bir ateşl i likle sav unulmuş
tu:
Tekamül basamaklarını tırmandıkça en son olarak. ilkel yaradılıştan en faz
la uzaklaşmış ve bu y üzden insan ırkının en güzeli sayılabilecek ak Avrupalı ile
karşılaşırız. Entelektüel güçler bakımından üstünlüğünden kimse kuşku duya
maz . . . böyle miktarda bir beyi n taşıyan böyle soylu biçimlendirilmiş bir başı
Avrupalıda değilse başka nerede buluruz? . . Bedenin bu dik yapısı, bu soylu yü
rüyüş nerededir? Zarafetin, ince duyarlıkların, duyguların amblemi olan Avru
pa' nı n güzel kadınlarının narin yüz hatlarına yay ılan şu mahcup pembeliği dün
yanın başka hangi bölgesinde buluruz? Sevecen ve y umuşak duyguların yüzde
ki bu şirin ifades i ; ve hatlarla bedenin bu genel zarafeti nerededi r? Parlak kızıl
la taçlanmış dolgun ve kar gibi ak böyle iki yarımküre, Avrupalı kadının göğsün
den başka nerededir? 1 4
Her iki adam da, adları özell i kle yaşayan varlıkların üreme araçları
hakkındaki büyük tartışmayla anılan filozoflar ve dünyaca tanı nmış bil
ginlerdi. B u konu üzerine, biri dönüşümlerin ve " kendil i ğinden türe
yiş"in sav unucularınca kabı11 edi l en yayılma ya da sıralı oluş (epi genez)
kuramı, öbürü bir Yaratıcının ediminden kaynaklanan ön-oluş ya da eze
li biçi m kuramı ol mak üzere, başlıca i ki kuram vardı. " B ütün ağaçlar"
demişti Mallabranche "tohumlarının rüşeymi nde minyatür olarak var
dır." Val li sneri buna, "dünyan ı n sonuna dek gelmiş gelecek bütün insan
soyu böylece Adem 'in içinde yaratılmıştı" görüşünü ekledi. 1 5 Sorun de
ney yoluyla hal ledi lemiyorsa, karar ilahiyat ya da fel sefe tarafından v e
rilecekti . B u yüzden, Haller de, Bonnet de Systeme nouveau de la na
tu re 'ünde bir önceki yüzyılın bi l i mcil eri nden şöyle söz etmiş olan Le
i bniz 'den destek aldı lar:
Özleri oluşturan bütün biçimlerin dünya ile birlikte yaratılmış ve daima
var olmuş olduğunu kabOI etmek zorunda kaldım ... B u noktada, zamanımızın en
dakik gözlemcileri arasında olan Swammerdam, Malpighi ve Leeuvenhoek bey
lerin dönüşümleri yardımıma koştu ve bir hayvanın ya da başka bir organik var
l ığın hiç de bizim sandığımız zamanda husule gelmediğini ama öyleymiş gibi
görünmesinin aslında bir gelişme ve bir çeşit artış olduğunu daha kolay kabOI
etmemi sağladı. 1 6
15 Krş . ; E. Guyenot, les sciences de la vie aux XVll. Ve XV/11. siecles, Paris 1 941 ,
s. 298.
6
1 Krş. ; J. Roger, les sciences de la vie dans la pensee fraçaise du XVl/l. siecle,
Paris 1 963, s. 367-368.
1 7 A .g.e., s. 7 1 2.
18
Krş. ; E. Guyenot, op. cit. , s. 299, ve Herbert Wendt, A la recherche d 'Adam, Paris
1 953, s. 90.
1 " Örneğin, Guyenot, op. cit . . 296, ve Jean Rostand, Esquisse d'uııe histoire de
bil ginler tarafından toplanmış pılı pı rtıyla giydi rmişti . Daha sonra Pri
matlar adı verilecek olan ve Ray ' i n tasnifindeki gibi maymunları da
kattığı Anthropomorpha ai lesini renkli dört çeşit ile zengi nleştird i :
Europaeus albus: ... zeki, buluşçu ... a k , kendine güvenli ... Yasayla hareket eder.
Anıerican rubesceus: payına düşene razı, özgürlüğüne düşkün ... esmer tenl i ,
çabuk öfkelenen ... Töreyle hareket eder.
Asiaticus luridus: gururlu, tamahkar. . . sarımtrak tenli, melankoliye eğilimli . . .
Kanaatlerle hareket eder.
Afer niger: hilekar, tembel, aldırışsız ... kara, duygusuz ... Efendisinin keyfi arzu
larına göre hareket eder. 22
Linnaeus, daha sonraki bir çal ı şmasında ak yasa koyucuları kara kö
lelerden ayıran derin uçurumu daha enine boyuna i nceledi. Av rupal ı ile
Hotanto arasındaki farkl ılıktan yola çı karak " i nsanın bunları n aynı kö
kenden türemiş olduğuna kendini i nandırması zor olacaktır" diye yaz
dı. 23
karaya çev irdi" dediği kanlarının da kara olduğunu iddia etmiş ve bun
dan Zenci lerin "iç yapıları söz konusu olduğu kadarıyla neredeyse baş
ka bir insan türüne" ait olduğu sonucunu çıkarmıştı . Camper buna şöy
le karşı çıktı :
Görd üğü zencilerden edindiği pek az deneyim onu [Meckel 'i] renklerinden bir
sonuç çıkarmaya götürmüş ... Bunun üzerine mümkünse Tanrının dünyanın baş
langıcında, ne gibi özell iklerle ya da deri renkleriJ le birbiri mizden farkl ı olsak
da, hepimizin kökenimizi ona borçlu olduğumuz Adem adında tek bir adam ya
ratmış olduğunu belleten Hıristiyan dininin hakikatine biraz ışık tutsun diye bu
ilginç soruna bir göz atmaya karar verdim . . .
pal ının, bir Kal muğun, bir Zencinin v e bir maymunun kafataslarını kar
şılaştırarak, her birinde deği şen ve yazılan sıraya göre geni şliği azalan
bir "yüz açısı" olduğunu keşfettiğini düşündü. B i r başka deyişle en ge
niş açıya sahip olan Av rupal ı idi . Camper, bu şeki lde yirminci yüzyılın
ilk yarısında büyük yaygı nlık kazanacak v e bazı bi lim adamlarını zeka
yı kafatasının hacminin büyükl üğüyle ölçmeye, başka bazılarını "dol i
kosefal lerin" "brakisefal larden" üstün olduğuyla övünmeye götürecek
eski kraniyoloji ve sefalometri bi l i mlerini fi ilen başlatmış ol uyordu.
Kendisinin, bunların Batı dünyasında v aracağı saçmalık derecesini ak
l ından bile geçi rmediği hatde, eğiti mli kişileri buna benzer tekni kleri
kullanmaya karşı uyarmış olduğunu da eklemel iyiz.26
Yaşl ı ve sofu kral XIV. Lui 'nin ölümüyle Fransa 'da entelektüel v e ede
bi hayatın önem kazandığı bir dönem açıldı . Hiçbir modern düşünce
yoktur ki Fransız Aydınlan ma yüzyı l ı nda ilk örnekleri veri lmemiş olsun.
İnsan , kimi zaman dönemin Pari s salonlarında söylenebi lecek her şeyin
söylenmiş , görülecek her şeyin görülmüş olduğu izlenimine kapı lıyor.
B u entelektüel cüretkarl ıklar ve öngörüler için altın madalya hak eden
biri v arsa bu kişi hiç kuşkusuz Maupertui s 'dir.
B i l i m tari hi nde Pierre-Louis de Maupertui s adı her şeyden önce ge
ometri ve astronomi alanlarındaki çalışmalarıyla anılır, ama katkıda bu
l unmadığı hiçbir bilgi dal ı yoktur ve Bay Jean Rostand 'ın kendi si için
v erdiği "geneti k biliminin yaratıcıları ndan biri" unvanını da kesinlikle
hak cder.27 " Deneylerini daha da ileriye, hatta Doğanın birleşmelerine
en az rıza gösterdiği türlere kadar ileri götürmeyi" düşlemişti . Ki "o za
man i nsan , pek çok ucubeleri n, yeni hayvan çeşitlerinin ve hatta Doğa
nın henüz ortaya çıkarmamış olduğu yeni türlerin doğumuna tanık ola
caktı". 28 B ununla birl ikte, insanlar üzeri nde canlı deneyler yapma dü-
26 K rş . ;
John G reene, The Death of Adam, op. cit. , s. 1 93- 1 94, Pierre Camper'in
Dissertation sur les varietes naturelles qui caracterisent la physionomie des
hommes de divers climats et des different ages . . . ' inden ( 1 784) aktarma.
27 Jean Rostand, E. Callot'nun Maupertuis, Le savanı et le philosophe 'una ö ns öz ,
şüncesi ona daltı bile çekici gel iyordu: " B iri çıkıp da canlı bir i nsanın
beyninin bağlantılarına bakmaya cüret edebilse, belki de ruh ile bedenin
mükemmel birl i ği hakkında pek çok keşif yapılabil i rdi" Beyni canlı
canlı i ncelenecek bu kişi tercihan bir suçlu ol malıydı çünkü " i nsan tü
rüne kıyasla bir i nsan hiçbir şeydir; ve bir suçlu, i nsandan bile az bir
şeydir."29 B u mantıkla ona göre hemen hemen her türl ü deney mazur
görülebi l i rdi. B i l i msel· yöntemi n bu havarisi, Recherches a interdire
başlığında sadece fel sefe taşı ndan, çemberin kareye dönüştürül mesin
den v e dev ridai m hareketinden söz etmi şken, Experiences mitaphysi
ques başlığı altında çocukları deney nesnesi olarak kul lanmayı önermiş
ti :
Çok küçük yaşta alınan ve başka insanlarla hiçbir temasları ol maksızın yetişti
rilen iki ya da üç çocuk, tam bir kesinlikle bir dil geliştirecektir. . . farklı ülkeler
den alınan çocuklarla buna benzer birkaç topluluk daha oluşturulmalıdır. . . her
şeyden önemlisi, bu küçük grupların başka bir dil öğrenmesi kesinlikle engel
lenmelidir. . .30
Ne tür bir dil ortaya çıkacaktır? B unu " bulmak üzere yapılacak bu
deneyl er" sadece bil i mcilerin cüretkar ve dizginsiz düşlerinden i baret
ti. Maupertuis de bilme ve yaratma dürtüsü ara sıra ahlaksızca tınılar ka
ı.anır: " B u sanat niçin sırf hayvanlarla sınırlanmalı ? Niçin, haremlerinde
bil inen her türden kadını toplamış olan şu l üzumsuz sultanlar kendi leri
için bazı yeni çeş i tler üretmeye girişmezler? [Ben onların yerinde ol
sam, -ç.n. J Kısa zamanda böyle yeni çeşitler yetişti rmeye başlamış
ol urdum." Maupertuis, dev yapıl ı askerlerden oluşan birl i kler kuran
"çav uş-kral" lakabıyla bilinen Prusya Kralı Frederick Wi l helm 'in doğ
ru yolda ilerlediğine i nanıyordu: " Kuzeyin bir kralı , ulusunu yüceltmek
ve güzelleştirmekte başarıl ı oldu . . . Bu günlerde kralların gücünün ben
t.ersiz bi r örneğine tanık ol uyoruz. Bu ulus, fizi k bakımından insanları
nın üstün yapısı ve birbirleriyle daha büyük uyumuyla seçi l iyor. "3 1 ..
J2 Sadece 1 783 'te Immanuel Kant tarafından sözünün edilmesi sayesinde haberdar
olunan bu projesi hakkında Maupertuis'nin basılı eserlerinde hiçbir ayrıntı bula
madık. Kant, bundan şöyle söz etmişti: "M. de Maupertuis'nin herhangi bir
belirli bölgede aralarında zeka, enerji ve doğrul uğun kalıtsal olacağı soylu tabiat
lı bir insan çeşidi yetiştirme projesi , dikkatli seçme ve yoz doğumların ayı klan
ması sayesinde en sonunda bu tür bir insan çeşidinin kalıcı olarak yaratılabileceği
ihtimaline dayanıyor. Doğanın üstün bilgeliği yüzünden. kendi başına arzu edilir
olan böyle bir seçilim, bana başarılı olabilecek gibi gelmiyor ... " vs. Von den
�·erschiedenen Racen der Menschen ; krş. bizi m Histoire de l 'antisemitisme, C.
III. s. 1 56, 3 . not).
33 Dissertatio11 . . . , op. cit. , VI Böl . ("Difficulte sur l ' origine des negres levee'").
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: AYDINLANMANIN ANTROPOLOJİSİ 209
pasaj bel li bir dikkati hak eder. Aslanın ("soyl u") öfkesini , ("al icenap")
cesareti ni, cömertli ğini ve güzell i ğini övdükten sonra B uffon şöyle de
vam eder:
Bir aslan tekinin bütün bu soylu niteli klerine ek olarak, türünün soyluluğu da
vardır. Doğadaki bir türün soyluluğundan söz ettiğimde, o türün tutarl ı, değiş
mez, yozlaşmak bilmez olmasını kast ediyorum. Bu türler normal olarak yalıtıl
mış ve cinslerinin tek örneğidirler. Öyle belirgin işaretler taşırlar ki onlar hak
kında yanılmak ve onları başkalarıyla karıştırmak imkansızdır. Yaradılışın en soy
l usu olan insanı ele alarak başlayal ım. İ nsan soyu benzersizdir, çünkü hiçbir
hayvanın uzak yakın hiçbi r doğal ilişkiyle insan türüne dahil olduğu söylene
mezken, hangi ırktan, hangi iklimden, hangi renkten olursa olsun bütün insan
lar birbiriyle karışabilir ve döllenebi lirler. Atlarda tür, bireyden daha az soylu
dur çünkü doğrusu gerçi Doğa onları üremeye ve kendinden üredikleri türleri n
her ikisinin de soyunu sürdürmeye layık ol mayan piçler olarak görürse de, bu
iki hayvan çiftleşmelerinden yaşayan varl ıklar üretme yeteneği nde olduğundan,
at eşeğin yakın akrabası gibi görünmektedir ... Köpeklerde tür belki daha bile az
soyludur, çünkü bu tür, aynı ailenin yozlaşmış dall arı sayılabilecek olan kurt, til
ki ve çakala benzer. Tavşanlar, sansarlar, sıçanlar gibi daha aşağı türlere doğru
inildikte, çok sayıda yan dallara sahip ol malarından ötürü çok sayıda olmaklık
Iarıyla, bu türlerin ortak kökenini ya da ana dalını saptamak artık mümkün ol
maz. Nihayet, Doğanın türlerinin en aşağısı saymamız gereken böceklerin duru
munda, birbiri ne yakın o kadar çok tür vardır ki artık bireysel olarak ayırt edile
mezler ve hepsini bir arada ele alıp, eğer bunu yapmak gerekiyorsa, istendiği gi
bi bir ad konacak tek bir genus olarak sınıflamamız gerekir. . . insanı maymun ile
ve aslanı kedi ile aynı sınıfa dahil etmek ya da aslanı uzun kuyruklu ve yeleli bir
kedi olarak adlandırmak,15 Doğayı tanımlamak ve tasnif etmek yeri ne yozlaştır
mak ve şekilsizleştirmektir. 36
B u tasv i rin, çocukları dört ayak yürüyüp kendi dışkıları içi nde yu
varlanan iki bükl üm Hotanto ile ya da B uffon 'un içi nde bu i lkel i nsan
lara tek insani beceri olarak kendi düşükl ük ve beyhudel i kleri ni bilebi l
me yeteneği n i bahşetti ği Histoire naturelle de l 'homme kitabının40 baş
lan gıcına gerçek bi r peşrev olarak koyduğu Lapon tanımıyla hiçbir or
tak yanı yoktur.
Maupertuis 'den ödünç al mış olabileceği bu yozlaşma kuramının
B uffon 'a insan ırkının birliği dogmasını koruyabil me i mkanı sağladığın
da kuşku yoktur (Kil iseni n sansürüne uğramışsa da bu antropolojiye
değil jeoloj iye i l işkin görüşleri yüzünden olmuştur). Ama yarattığı laf
kalabal ığının bir kısmını basitleşti rmesi için sözü yi ne Buffon ' un kendi
sine bırakalım:
bütün öbür hayvanlara göre daha doğal biçimde üst ve alta böl ünmüştür, çünkü
bedeninin bütün alt ve üst kısımları doğanın yukarı ve aşağı düzenine göre düzen
lenmişti r ... Fakat öbür hayvanlarda bu kısımların bazısı hiç de öyle yerleştiril
memiştir ya da insanda olduğundan çok daha karışık biçimdedir. Bütün hayvan
larda baş , bedenin yukarısına yerleşti rilmiştir ama, bu kısmın bütün eşyanın
düzenine uygun düşmesi söylemiş olduğumuz gibi. sadece insandadır." (Aris
toteles. Histoire des aııimaux. ı, 1, XV, 494 a)
4° Krş . ; Poliakov, Histoire de / 'antisemitisme . C. i l i , s. 1 50 .
212 ARİ MİTİ : A VR UPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇİ FİKİRLERiN TARİHİ
42 Goethe . Buffon 'un Almanya'daki etkisini yaş l ı l ığında şöyle özetlemişti : "Kont
de Buffon Histoire ııaturelle inin ilk cildini doğduğum yıl yayımlamıştı. Kitap, o
'
zamanlar Fransı z etkisine son derece açık olan Al manlar arasında son derece can
lı bir ilgi doğurdu. Yıl be yıl öbür ciltler yayımlandı ve kültürlü çevrelerde top
ladığı i lgi bu şekilde benim yetişme çağı ma denk düştü . . " (Critiqııe des prin
.
!aşmanın binlerce yıl sürmüş ve bu yüzden düzel mesi de binlerce yıl ge
rektirecek bir yozlaşmadan daha hafif olacağı anl amında, ( Buffon ' un
üzeri ne çok kafa yorduğu) dünyaya ne kadar yaş atfedileceği meselesi ,
bu konuda bir ipucu s unabilir. Zenci lerin durumunda, insanın doğasının
eski haline gelmesi için bi rçok/birkaç yüzyıl mı, bütün bir ebediyet mi
gerekecekti ?
Av rupa 'nın eğiti mli çev relerinde Doğal Tarih ' i neredeyse yüzyıl bo
yunca egzotik insanlar ve hayv anlar hakkı nda başlıca başv uru kaynağı
ol muş olduğu ve popülaritesi genel kamuoyunun içinde bul unduğu en
telektüel iklimi yansıttığı için Buffon 'dan uzun aktarmalar yapmak zo
rundaydım.42 Onun Fransız çağdaşlarıyla daha kısaca ilgi lenebiliriz.
Zencilerle ilgili olarak Ham ' ın laneti ni43 hatı rlatan Bernardin de Saint
Pierre gibi idilik ya da idealist bi r yazardan "i nsanlarımızı dönüştüren,
bozan ve tahri p eden tüm mayalara muhtemelen zenci kanı karışmış"44
olduğuna inanan Abbe Raynal gi bi ıslahatçılara dek pek çok Fransız
çağdaşında Buffon 'un düşünceleri nin benzerleri ne ya da yansımalarına
rastlamak gerçekten kolaydır. Diderot ile d 'Alembert 'in Ansiklope
di 'sinde Zenciler hakkındaki makalede söylenenler bunlardan pek az
iyidir.45 Diderot, kendi payına Tahitili " soyl u vahşl"sin i n ağzından ak ır
kın üstünl üğünü doğrulatacak46 ve bunu Laponların aşağılığının şöyle
felsefileştirilmesi izleyecekti : "Kutup civarında hata insan diye anı lan,
ama bi razcık daha biçimsizleşse bu adı çabucak yitirecek olan sadece
dört ayak boyundaki bu şeki lsiz i ki ayakl ı n ı n öl meye mah kum türl erden
birine ait bir fi gür olduğun u kim inkar edebi li r?"47 Başka yazarlar, özel
l i kl e de çal ışmalarını daha sonra ele alacağımız Voltai re, "egzoti k i nsan
lardan" daha bile aşağılayıcı tarzda söz etti .
Aydınlanmanın en ünlü şampiyonlarından bazıl arı , sonraki yüzyılın
bi l i msel ırkçılığının temel lerini işte böylece atmıştı. Fakat dönemin baş
ka bazı ünlü Fransız yazarları kararl ı biçi mde ev renselci bir görüş be
nimsemişti . Her i kisi de kel i menin gen i ş anlamında eğitimin yani çev
resel etki lerin ya da yetiştirmenin i nsanı insan yapan şey olduğuna
i nandığından,48 (Cermenomanyaya olan eği limine49 rağmen) Montesqu
ieu ile Helvetius bunlar arasındaydı. Condillac ' ı ve hepsinden önce,
Epftre aux negres esclaves başl ıklı çal ışmasına "Sizinle aynı renkten ol
masam da, sizi dai ma kardeşlerim olarak gördüm. Doğa sizleri Beyaz
larla aynı ruhu, aynı akl ı , aynı erdeml eri taşıyacak şeki lde biçimlendi r
di"50 sözleriyle başlayan Condorcet 'yi de unutmamalıyız. Çok hakaret
edilen az anlaşılan l 'Homme Machine (Makine İnsan) 'ın yazarı Jul ien
de la Mettrie ' ni n eseri de benzer bir bakışa sahipti . Holbach 'a geli nce,
Systeme de la nature ' ü ile La Mettri e ' n i n ardılı olarak görülmeyi hak
edebi l i r, ancak Kiliseye karşı duyduğu öfke ve i lerlemeye karşı besle
diği ham i nanç kendi sini Yahudilere saldırmaya götürdü:
Değişmez bir Tanrı tarafından benzersiz biçimde kayırılan bu kavim, son de
rece zayıf ve sefil bir hale düştü. Her çağda, yobazlığının, topl umsallaşmayan
dininin, saçma yasalarının kurbanı oldu, şimdi de kendisini batıl inançlı körlü
ğün korkutucu sonuçlarının yaşayan anıtı olarak gören bütün ulusların arasına
dağılmış durumdadır. . . B u yüzden Ey Avrupa, seni etkileyen önyargıların daya
nıl maz yükünü en sonunda silkip atmaya cüret et. Anlamsız olduğu kadar değer
siz de olan bu hurafeleri şu aptal İ branilere, şu yobaz dangalaklara, şu ödlek ve
düşkün Asyal ılara bırak. Onlar senin iklimine uygun yapıl mamışlar ... yüzyıllar
boyunca sırf gerçek bi lime doğru ilerlemeyi engellemeye ve seni mutluluğun
yol larından saptırmaya hizmet etmiş olan bu fuzuli ucObelere karşı gözlerini
ebediyen kapat. 5 1
50 R eflexio n s sur l 'esclavage des neg res (Condorcet tarafından rahip Schwartz adıy
.�ı Krş . ; İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı Üzerine Söylev ' i n ünlü U) notu ya
da 1 0. notu.
5·' Ö zellikle Le totemisme aujord 'hui içinde. Paris 1 962. s. 1 42- 1 46 ve la pensee
terilebilse ve en i lgisiz gözlemci ler bile belli bir çaba karşılığında bile olsa buna
ikna edi lebi lseydi bu büyük bir an ol urdu. Fakat bu deney için bir neslin yeterli
olmayacağı gerçeği bir yana. şu an için sadece bir varsay ım olan düşünceyi kan ı t
216 ARİ MİTİ: AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
dir.
Kant, neredeyse kitabın başlangıcında cinsiyetleri ele alır:
Erkeği tahlil etmek kolaydır; ama hiçbir kadın. (dedikodu severliği yüzünden)
başkalarının sırrını saklayamadığını düşündüğünde bile, kendi sırlarını ele ver
mez. Erkek evinde huzur ister ve işinde rahat bı rakılsın diye evinde yöneti lme
ye kolayca boyun eğer. Kadın, d iliyle silahlanmış bul unduğu için ev içi sa vaş
tan çekinmesi yoktur. . . 56
lamak için yapılacak böyle bir deney. bir suç teşkil etmeden gerçekleş
tirilemeyeceği için de pratik değildir.
'5 Wil helm A : Mühlmann, Geschichte der Antropologie. Frankfurt a/M 1 968, s. 5 7 .
1 . Kant, Anthropologie dıı poiııt de vue pragmatique. Çeviren Michel Foucault,
Paris 1 964, s . 1 48.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: AYDINLANMANIN ANTROPOWJİSİ 217
başl ı kları altında kendi beyaz ırkından başka bir şeyi dikkate al mamış
ol ması karşısında daha az hayrete kapılıyor. B u yüzden, Kant ' ı n Eski
molar ya da Zenci ler hakkında neler söy lemiş olabileceğini tam olarak
bilemiyoruz. " [ B ]uradaki, deyim yerindeyse insanın kanının yapısında
bul unan, doğuştan gelen, doğal bir karakter sorunudur. . . "57 ifadesini
okuyunca kişi bir tahmi nde bulunabi l i r. Buna göre, Kant en al ışılmış
mukayese aracı olarak İngi lizlerin, Fransızları n, Almanların, İtalyanların
karakterleri ni tanı mlarkenki tutumunu esas olarak kanın yapısında belir
liyor. Temeldeki planı İspanyolların karakterini ele alırken birazcık da
ha açığa çıkıyor. İlgi l i pasaj şu ifadeyle açı lır: " İspanyol lar, Av rupal ı ve
Arap (Mağripl i) kanının bir karışımından doğf muşturJ" Ve ş u sonuca
varır: "boğa güreşleri n i n gösterdiği gibi , karakteri eski zamanların en
gizi syon hükümleri nce kanıtlanan bi r zal imli ktedi r ve bundan aldı ğı
zev k, köken inin kısmen Av rupa ' nın dışında olduğunu gösteri r. "58
Kant 'ın antropoloj iye genel yaklaşımı biraz sonra şu değer yargısını çı
kardığında daha açık bir tanıma kav uşur: "Bu, insanın doğru olarak çı
karabileceği hükümdür. (Büyük feti hl er yüzünden) Soyların birbirine
karışması, yavaş yav aş karakteri aşındırır ve şu sözde insanseverlikl er
ne derse desin, i nsan ırkı için iyi deği ldir."59
Bu yüzden, anlaşıldı ğına göre soyun arılığı iyidir - ama hangi so
yun? Yine burada da Av rupa 'nın sınırları içinde yeni bir ürkekçe gezin
ti daha, Kant 'ın fi i li insan tiplerini tanımlarken ne ölçüde sıradan halk
arasında geçerl i olan yüzlerce yıllık önyargıları yeniden üretmekten öte
ye gidememiş olduğunu gösteri r. Eserinin tam sonunda "bir başka Hı
ristiyan halk olan Ermeni leri" ele alırken, onları ticaret anlayışlarının
çok gel işmiş ol ması ndan ötürü över - "aralarında yerleşti ği bütün ul us
lara kendini barışçı biçi mde kabUI ettirmeyi bilen . . . akıllı ve çal ışkan bir
halk . . . "60 Ama Hıri stiyan ol mayan bi r hal k yani Yahudiler tarafından ya
pıldığında, bu barışçıl ticaret uğraşı suç ol ur. Böyle bi r hal k, bir bakıma
felsefi açıdan tahayyül bi le edi lemez olur. Aşağıdaki kınama, Kant 'ın
Vermische Schriften ' ından alınmıştı r:
_<;/
A.g.e., s. 1 60.
_o;ıı
A.g.e . . s. 1 57- 1 58 .
w A.g.e., s. 1 60
w A.g.e.
218 ARi MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
Aramızda yaşayan Filistinliler, pek çoğunun içinde bul unan tefecil i k ruhun
dan ötürü gayet haklı olarak dolandırıcılar olarak ün salmıştır. Doğru, bir dolan
dırıcılar ulusunu tahayyül etmek tuhaftır, ama bir taci rler ul usunu tahayyül et
mek de aynı derecede güçtür, bundan da öneml isi , kadim hurafelerle birbi rine
sarılan, yerleşti kleri ülkede Devlet tarafından tanınan bu topluluk, yurtdaşlık er
demlerine heves etmez ama bu bakımdan eksikliklerini onlara koruma bağışla
yan insanları aldatarak ve hatta birbirlerini dolandırarak sağladığı kazançlarla te
lafi etmek ister. Fakat sırf taci rlerden, yani demek oluyor ki toplumun üretken
ol mayan üyeleri nden ol uşan bir ulus, başka türlü olamaz . . . 6 1
B u yüzden, " Fi l istinli" dav ranı şı Yahudi dav ranışı idiyse, İspanyol
zal i m l i ği de dillere destan " M üslüman zal imliği" ile aynı şey olamaz
mıydı ? Kant 'ın felsefi nedenlerle insan ırkının birliğine olan inancını
açıkladığı doğrudur, ama bu tutumunda da zamanı nın genel geçer görü
şüne uy maktan fazla bir şey yapmamıştı r.
Johann-Friedrich B l umenbach 'ın ( 1 752- 1 840) antropolojisi genelde
Kant'ınki nden daha tarafsızdı. Göttingenl i bu profesör, çoğu kez Fizi k
sel Antropolojinin kurucusu olarak gösteri l i r. Bu bilgi dalı, araştırmacı
yı değer yargıl arından ve müdahalelerden kaçınmaya yönel tmesiyle
öbür bil gi dal ları kadar saygın lığa sahi ptir. O zamana dek pratik olarak
karşı konul maz güçteki bu ayartmaya direnmesi nden ötürü B l umen
bach her türlü öv güye layıktır. Tanımladığı beş büyük ırktan hiçbiri , ge
nel olarak bakıldığı nda, kendil i ğinden ne iyi ne de kötüydü. Kimi zaman
bu ayartmaya kendisi de kapı l sa da bu, " normal olarak en güzel ve en
hoşa giden olarak kabot edi len bu yüz . . . " diye beyaz insanın yüzünü öv
düğünde olduğu gibi, bir esteti k terci hten kaynaklanıyordu. Ve şöyle
devam ediyordu: "Bu çeşide, bulunabil ecek en güzel i nsan ırkı yani
Gürcü ırkı orada yaşadığı ndan v e insan ırkı için bir doğum yeri saptana
bilecek ol sa bütün fizyoloj i k gerekçeler hep birli kte orasını i şaret ede
ceği nden, Kafkas dağlarının adını verdim . . . Son olarak, G ürcüleri n deri
si aktır ve insan ı rkının orij inal rengi bu renkmiş gibi görünüyor, ve la
kin bu renk, kolayca karamsı bir renge doğru yozlaşabiliyor. . . "62 B u
sözler, Maupertuis ve Buffon ' un "yozlaşma kuramını" hatırlatıyor. G ür-
tisemitisme, C. I I I , s . 1 96.
(•2 İman ırkının ve bu ırkın çeşitlenmelerinin birliği hakkmda. (krş .Histoire de l 'an
tisemiıisnıe , C. III, s . 1 57)
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: A YDINLANMANIN ANTROPOLOJİSİ 219
cül eri n yüz güzel l i ğini övdükten sonra, ti pik akademi k tarzda B l umen
bach, başlarının biçimlerini yorumlamaya geçer: "onlardan en uzaklaş
mış olanları nkilerin yani Malayların ve Zenci leri nki de dah i l , bütün
öbür baş biçiml eri bu güzel şekil l enmiş başlardan türemiştir. " 6.1 B l uen
bach 'ın Kafkas ırkı kategorisi , yirminci yüzyılın ilk yarısında ABD 'ye
göçmen kabı11 ü nde ölçüt olarak kul lanılmış ve hem renkli ırkların hem
de Yahudi lerin geri çev ri l mesini meşrulaştı rman ın gerekçesi olarak kul
lanılmıştır. B undan anlaşıl ıyor ki, 1 939- 1 945 öncesinde idari bakış açı
sından, Kuzey Amerikalılara göre Kafkas ırkı Ari ırkı demekti . *
B u konu üzerinde A lmanlar arası nda gelecek böl ümde inceleyece
ğimiz daha sonra çı kan anlaşmazl ı klar arası nda bakış açısı bütünüyle
farklı olan Johann-Gottfried von Herder 'e ( 1 774- 1 803) büyük di kkat
yöneltmeliyiz. Herder, büyük eseri İnsanlık Tarihi Felsefesi Üzerine
Düşünc eler de bi l i m i n benimsemiş olduğu " veteri nerl i k felsefesi"ne
'
karşı çağının çok ilerisi nde bir isyana öncül ük etti ve " insan ı rkı" ifade
sinin ta kendisinin "aşağılık" (unedel) olduğunu sav undu.64 B u şeki lde
çağdaş önyargı lardan kaçınmaya çalışıyordu. Kutup çev resindeki hal k
lardan, Eski molar ya da Laponlardan söz ederken sergi lediği sempati
Ekv ator yakınlarında yaşayan i nsanlardan söz ederken gösterdiğine
eşitti . " Nası l ki biz onlar hakkı nda kötülüğün si mgesi ve babasının lane
tiyle damgalanmış Ham ' ı n zürriyeti oldukları hükmünü v eriyorsak" di
yordu Zenci ler de, kendil erini yağmalayan vahşileri albino ya da
beyaz şeytanlar diye adlandırmak için her türl ü hakka sahi ptir." 65 Rous
seau gibi o da çev renin önemini v urgul uyordu. "Afri ka 'nın kendisinde
zenci ırkları böylesine zorl u bi r ayrıma tabi tutan neydi ? Hayat tarzını ve
yiyeceklerin cinsini de içerecek şeki lde, kel imenin en yoğun v urgusuy
la, i k l i m."66 B una bakarak, Afrika 'ya ayırdığı böl ümün sonunda kendi
sini adı m adım aşağıdaki sonuca götürecek olan Kara ırkın kösnüll üğü
mavalını niçin tekrarladı ğını anlamak zordur:
''1 Decas qııarta collectioııis suae craııorum diversarum gentium illustrata (krş.
* age.).
Bugün de ABD medyasında ve hatta bilimsel yazınında terimin bu anlamda kul
lanımı devam etmektedir. -ç.n.
r.ı /dees . . . V l l . kitap , 1. Bölüm.
r,, ldees . . VI. Kitap, i V, Edgar Quinct çev i risi, Paris 1 827, s . 335-336.
.
r� A.g.e., s. 343-344.
220 ARI MİTİ: A VRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
Herder 'de Karaları n aşağı ırk olduğu tezi , Avrupal ı fatihe adadığı bö
lümün sonunda bir kez daha ortaya çıkar: "Zenci , Av rupalı için hiçbir
şey icat etmemi şti r; Av rupa 'yı islah etmek ya da fethetmek fi kri asla
aklından geçmemişti r. "68 B u yüzden Herder, antroplojinin kurucu piri
sayıl mayı Rousseau 'dan bile az hak eder. Eğer büyük öncüler arası nda
böyl e bir unv anı hak eden biri leri v arsa bunlar Wi l helm ve Al exander
von Humbol t kardeşlerdir. Bu i ki kardeşin her biri genel geçer Av rupa
ben- merkezci l i ğine teslim olmaksızın i nsan bilgisinin hemen her dalın
da birbirlerini tamamlayan eserler v ermişlerdir.
Aleksander von Humbolt, Cosmos adl ı eserinde, "İ nsan türünün bir
l i ğini ifade ederken, aynı zamanda üstün v e aşağı i nsan ırkları nın var ol
duğu yönündeki üzüntü v erici varsayımı da çöpe atıyoruz"69 diye yaz
mıştı . İnsanl ığı sıklıkla köleciliği haklı göstermek için kullanılan bir sı
nıflamaya tabi tuttuğu için Aristoteles ' i suçlamıştı .70 "Bütün i nsanlar
eşit biçi mde özgürl üğe yazgıl ıdır" demiş ve kardeşi Wi lhelm ile birl i k
te amaçlarının "din ya da renk ayrı mı yapmaksızın insanl ığı bir bütün
olarak, bi r kardeşler ai lesi gibi aynı hedefe doğru, ahlaki değerlerini öz
gürl ü k içi nde gelişti rmeye doğru yürüyen tek bir beden olarak kav ra
mak" olduğunu ilan etmişti . Humbolt kardeşler, kendi lerini on doku
zuncu yüzyılın düşüncelerinin genel eğiliminden gitgide yal ıtan bu ül
küye bağlıl ıkları nı asla terk etmediler. A. Yon Humbolt, 1 856 yılında 88
yaşı ndayken kendisine İnsan Irklarının Eşitsizliği adlı ünl ü çal ışmasını
göndermiş olan Gobineau 'ya nazi kçe teşekkür ederken, ki tap için "da-
---- - --- --- -�--�-
m A.g.e., s. 348.
68 "Reg i o n s des nations bien organisees", age., s. 334.
m Cosmos, Essai d 'une description du moııde, Faye çevirisi, Paris 1 846, s. 430-43 1 .
70 İnsanların özgürl ük haklarının eşit olmadığı ve köleliğin doğaya uygun bir kurum
olduğuna dai r bu iç karartıcı ve son zaman l a rd a çok tartışılan öğreti , ne yazık ki
e n siste m l i şeki l de gel işti ri l miş biçi m i n i Aris to t e les i n Politika 'sı nda bul ur, i. 3 .
'
ha adıyla, üstün v e aşağı ırklar arasında yapılan tal ihsiz ayrım hakkında
ki köklü inancıma karşıt" demişti.7 ı
AŞIRILIKÇI ANTROPOLOGLAR
(ÇOKLU TÜREYİŞÇİLER)
72 A Voyage tu Gııinea . . . ( 1 723 ) ; aktaran W. D. Jordan. Wlıite over Black, op. cit. .
s. 17.
; �.g.e.. s . 3 1 -32 .
l 'esprit des nations adlı ünlü eserinde daha da gelişti rdi. Bu çalışmasın
da "Ancak kör bir adamın Beyazları n , Zenci leri n ve Albinoları n ... bütü
nüyle farklı ırklar olduğundan kuşku duymasına izi n verileceğini" iddia
etti kten sonra, " hayvan" yaftasını özell ikle Zencilere layık görmüştü.
Ardından, kimi eski otoritelere atıfta bulunup maymunlarla zenci kadın
lar arasındaki çiftleşmeleri kastederek " bu iğrenç tutkulardan doğabi le
cek ucube türleri" tanımlamıştı .75 Dahası, Yeni Dünya 'nın varl ığı kendi
sine çokl u türey işi sav unmak için taze argümanlar sağlamış ve çoklu
türeyişçilik de kölelik için "doğal " bi r gerekçe bul masına imkan ver
m i şti .76 Vol tai re 'in antropolojik çatı sı, ona esas olarak etimoloj i l erle oy
nayarak - A dem Adimo 'dan, İbrahi m Brahma 'dan türememiş miydi ?
Yahudo-Hıri stiyan öğreti sini mitlerden arı ndırma imkanı veren Hindis
tan üzerine yazd ığı bir böl ümle taçlanmıştı .77 Öl ümünden sonraki edi
törleri (muhtemelen Condorcet) bu böl üme ciddi bir yazarı n tekli türe
yişçil ikle çokl u türeyişçi liğin karşıt iddiaları arasında hakemliğinin
mümkün olamayacağı yönünde bir düzeltici not eklemeye kendi lerini
mecbur hissetm i ş lerdi .78 Voltai re ' i n kendi siyse, gerek ünlü Dictionna
ire philosoph iqu e 'i nde79 ( 1 764) Yahudi lere, gerek Defense de mon onc
le 'da ( 1 767) Cizv itlere saldırdığında, gerekse de "farklı renklerden İn
sanlar" ile i l gi lenirken Pere Lafı tou 'ya sataştı ğında olsun, bu tür pole
mikleri ölene dek sürdürdü.80 Nasıl ki geçmişin putlarını ve önyargıları
nı yıkmakta onun kadar etki li olan kimse çıkmamışsa, yeni bil i m çağı
nın sapkı nlıklarını yayıp gel işti rmekte onun kadar gayret gösteren kim
se de ol mam ıştı.
7 8 A.g.e., 368.
79 "Bu yüz on sekiz makaleden yaklaşık otuzu Yahudilere çatar - ' kendilerine inan
dığımız ve kendilerinden nefret ettiğimiz efendilerimiz ve düşmanlarımız' ( İ b
rahim hakkındaki makale); ' yeryüzündeki en iğrenç insanlar ' (yamyamlar hak
kındaki makale); 'şeriatinde ti nsellik ve ruhun ölümsüzlüğü hakkında tek keli me
bulunmayan ' bir hal k (ruh hakkındaki makale) ve böyle devam eder . . ", Histoire
.
de l 'aııtisemitisme. C. III, s. 1 05 .
80 Moland bas ımı , C X X V I , s . 402-404.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: AYDINLANMANIN ANTROPOWJiSI 223
1 ·'Of National Characters" , (krş. Essays, moral, political and literary. Londra,
1 875 basımı, s, 244-258).
Hı A . g . e . , s . 252, not.
224 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇİ FiKiRLERİN TARİHİ
müştü.83 Gene de, Lord Kames ' i n antropoloj i si karmaşı k olsa da bun
dan çıkarı lacak hi sse, basit ve bel irsizl ikten uzaktı. Az çok içtenlikli bir
şeki l de şöyle ilan etmişti :
Yukarıda görüldüğü gibi, Zencilerin rengi , onların Aklardan ayrı bir tür ol
duğuna dair güçlü bir varsayıma izin veriyor ve ben de bir zamanlar"onların an
layışça aşağı oluşlarının bu varsayımı desteklediğini düşünmüştüm. Fakat, aşa
ğı durumlarının koşullarından kaynaklanıp kaynaklanmadığı açısından bu konu
yu yeniden düşününce, bu varsayımın geçerliliği hakkında kuşkuya kapıldım.
Kişi, güçlerini kullanmaksızın muhakeme gücü ya da bilgelik bakımından asla
olgunlaşamaz. Zenciler kendi vatanlarında bu güçlerini kullanmak için fazla
teşviğe sahip değildir: Yetiştirmek gerekmeyen meyvalar ve köklerle beslenir
ler; çok az giysiye ihtiyaç duyarlar; evlerini kurmak fazla emek ya da hüner ge
rektinnez. Vatanlarının dışındaysa, düşünmek ya da eylemek için kendilerini
hiçbir şeyin teşvik etmediği zaval l ı kölelerdir. Av rupalılar gibi ekmeklerini alın
terleriyle çıkarmak zorunda oldukları bir özgürlük ortamında yaşasalar ne kadar
gelişme göstermiş olabileceklerini kim söyleyebilir?84
İyi yürekl i Lord Kamis ' i n i l ginç kuramı İngiliz kamuoyunda bel l i
b i r başarı elde ettiyse de (kitabı 1 774 i l e 1 825 yılları arasında 1 2 baskı
yapmıştı r) eğitimli çev reler üzerindeki etkisi tabip Edward Lon g ' un
( 1 734- 1 8 1 3) daha basit sistemi ni nki kadar uzun ömürlü olmayacaktı .
Yazarın Long s History ofJamaica adlı çalışması yaklaşık yüzyıl boyun
ca alanında otorite sayılacaktı . 1 857 gi bi geç bir tari hte bi le, fransız ant
ropoloji okul unun başı Armand de Quatrefages, melezlerin var sanı lan
kısırlığı hakkında bu kitabı kaynak göstermişti .85 Long, sözü edilen ki
tabı nda melezleri n katırlar gi bi dölsüz olduğunu kanıtladığını iddia etti
ği gözlemleri ni kaydetmi şti . B unun sonucunda genus homo 'yu Av rupa
l ı l ar ile onlarla akraba ırklar, Zenciler ve Orang-Outanglar ol mak üzere
üç türe ayı rmıştı . Ne var ki, zihi nsel kapasite bakımından Zenci ler, in
sanlardan çok Orang-Outanglara yakı n gözüküyordu, neden, çünkü
orangutanlar "zeka yeti lerinde, aralarından bazılarıyla çok yakın bir bağ
v e bir köken ortaklıkları bulunması inandırıcı olan zenci ırkının çoğun
dan hiç de aşağı gözükmezler. . . bi zzat zenci lerin kendi leri böyle bi rleş
meleri n gerçekten v uku bulduğuna tanıkl ık ederler; v e her i ki ırkı n mi-
113 Sketches of the Histoıy of Man, Basel 1 796 basımı, C. 1 . s. 58-59 ve C. III. s. 1 06.
� A.g.e., s. 47-48 .
H.� Armand de Quatrefages, "'Histoire naturelle de l 'homme", Revue des Deıa Moıı
des, Mart 1 857, s. 1 62 .
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: AYDINLANMANIN ANTROPOWJİSİ 225
59-6 1 .
"'' M ü h l mann tarafı ndan işaret edildiği g i bi , age . , s . 6 1 ve 203 .
226 A Rİ MİTİ : A VRUPA 'DA IRKÇI •'e MİUİYFTÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
Mei ners ' e göre, hayvandan insana geçiş " insan erdemleri ne" sahi p
olup ol mamaya göre bel i rlenen ardışık aşamalardan geçerek gerçekle
ş i r.92 Sıralaması en aşağı basamakta quatos (maymunlar?) ile başlar, bu
nun üzerinde "i nsana benzerli klerinden ötürü orman adamları ( Wald
mennschen) denen" orangutanlar ve bi zzat doğruladığına göre Daho
mey kralı na şeref kıtası olarak hizmet etmeyi becerebildikleri ne göre
daha bile i nsan-biçimli olan kimperzeys (şempanzeler) gelir. Bir üst ba
samakta, " pek çok hayvan ve pek az i n san özelliği gösterdiğinden an
cak güçlükle i nsan olarak tanımlanabilen" Hotantolar, Buşimanlar v e
Av ustralya yerl i lerinin oluşturduğu ünlü "orman Zenci leri" ( Waldne
ger) bul unur. Böylece Meiners, adım adı m bakır tenlilerden ve sarı ırk
lardan geçerek derileri ni n aklı ğına rağmen son derece aşağı özellikler
gösterdikleri için "ancak en sıkı gözeti m ve en sert cezalarla kötül ükler
den kaçınıp iyilikleri beni msemeye ikna edilebildiklerinden ötürü, bunu
Tübingen 1 8 1 1 , C. I I I , s. 3 1 2 ve devamı; C. 1, s. 1 66 , s. 1 , s. 7.
•ı ı Grundriss der Gesclıiclıte der Mensclıeit, Lemgo 1 793, s. 1 23- 1 24.
92 Untersııchungen . . . c. 1 1 1 , V I . Bölüm.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: AYDINLANMANIN ANTROPOLOJİSi 227
B u pasajda Mei ners 'in düşüncelerinin ana çizgileri çok açık biçi mde
kendisini gösteri r. Fakat Fransız şak i rt, bunlardan dev ri mci kal k boru
sunun yankılarını anıştıran son derece mil itan sonuçlar çıkarır:
Avrupalılar olmasa dünyamız ne Milde olurdu? Güçlü uluslar, boyun eğdiri
lemez bir ırk, sanatlar ve bilimlerde ölümsüz eserler vermiş dahiler, mutl u bir
uygarlık ... Zekasıyla nasıl aydınlatacağını, cesaretiyle nasıl boyun eğdireceğini
bildiği için, yüce yazgısınca dünyaya hükmetmeye çağırılmış olan Avrupalı , in
sanın en yüksek ifadesi ve i nsan ırkının başıdır. Acınası bir barbar sürüsü olan
öbürleri , deyi m yerindeyse, i nsanı n müsveddesinden başka bir şey değildir. . .
98 Histoire natıırelle . . ,
. s. 1 46- 1 47 ve s. 1 5 1 .
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: AYDINLANMANIN ANTROPOLOJİSİ 229
madığını daha iyi v urgulamak için Vi rey, başka şeyler arasında pedicu
lus nigritarum argümanını da ileri sürmüştü:
Ö nemsiz olmayan ve bilgili böcekbilimcimiz Latreille tarafından da doğrulanan
bir sonucu daha eklememe izin verin. Nasıl her memeli, kuş, vb. türü için çoğu
kez yalnızca o tür üzerinde beslenen bazı asalak böcekler bulunuyorsa, Zenci
için de bu böyledir. Zencilerin ak adamınkinden çok farklı kendi bitleri vardır.
Pediculus n igritarum un (Fabricius, Syst. Antl . , Brunsw. 1 805 . s. 340) üçgen
şekl inde bir başı, kıvrık bir gövdesi vardır ve Zencinin kendisi gibi rengi kara
dır. . 99
.
Bitler arasındaki ırk meselesi insan ırkları meselesi kadar tartışmalı gözüküyor.
Bununla birlikte, ırkçılık tarihi bakış açısından asıl önemli husus, çok sayıda
yazarın pedicilus nigritarumun var olduğu varsayımı na dayanarak bundan zen
cilerin insandan aşağı varlıklar olduğu sonucunu çıkarmaya kalkmasıdır.
ııx, Krş . ; The Descent of Man, "Modern Library" basımı, New York, s . 532 ve 536
(Virey 'e yapılan göndermelere bkz. ).
101
Philip D. Curtin, The lmage of Africa, Britislı ldeas and A c t io1 1s 1 780- 1 850.
.
Londra 1 965 . s. 37 l .
9.
YENİ ADEM'İN PEŞİNDE
HİNDİSTAN'IN GİZEMLERİ
Batı ' nın Yahudo-Hıristiyan düşüncesinin sını rlamaları ndan kendisini
kurtarmaya çal ıştığı on sekizi nci yüzyı lda, pek çok yazar Çi n ' in kadim
bi l gel i ğini Av rupa ' ya örnek gösteriyordu. B ununla birli kte, bunların
hiçbirisi insanlığın ya da bütün insan bi l gisinin kökenini Göksel İmpa
ratorl uğa yerleştirmeyi düşünmemi şti . Hindistan ise başka meseleydi.
Hindistan ' a karşı özel v e deri n bir hayranl ı k etkisini bu kendi günümü
ze dek hi ssetti rmeye devam etmişti r. Batıni öğretileri n pek çoğu Hin
distan ' dan türeme iddiasındadır. Antikite hakkındaki bi l gi leri İbrani ya
da Yunano-Lati n kültürleriyle sınırlı olduğundan, Orta Çağlar ve Röne
sans bu kadar uzağa gitmemişti . Ne var ki , Tev rat' ı n ta kendisi , i nsan
lığın kökeninin Yahudiye 'nin doğusunda bir yerde bul unabileceğini
öneriyordu. B u yönde bir nirengi noktası , biri si Fırat olan dört ırmağın
çev relediği Cennet Bahçesinin tanımı nda verilmişti . İbrah i m ' i n Kaide
l i leri n Ur kenti nden göçü de aynı böl geden başlamıştı. Fakat daha da
bel i rgin olarak Tufan hikayesi vardı, buna göre Nuhun gemisi Kafkas
lardaki Ararat Dağında karaya oturmuştu. Kafkas dağları , birçok ünlü
mitin sahnelendi ği yer olarak Yunan efsanelerinde de aynı derecede
önem taşıyordu. B i r yandan da bazı Pisagorcu gelenekler, daha bile
uzak Doğudaki ülkelere dikkat çekiyordu, bizzat Pithagoras' ın kendi si,
hem İ ran ' ı n hem Hindistan ' ın bilgeli kleri ni özümsemişti . Bili msel ak
l ı n bu geleneklerin ortaya koyma iddiasında oldukları gerçekleri henüz
bir yana itmeyip onlarla uyuşmaya çaba gösterdiği bir zamanda, Honıo
sapiensin kökeni hala bu bölgelerde aranmaktaydı. B uffon, "bu adla
anı l maya liiyık ilk insanların" yeryüzü yeterl i derecede soğuduğunda
(kendi hesaplamalarına göre otuz bin yıl önce) Hazar Deni zinin doğu-
230
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: YENİ ADEMİN PEŞİNDE 23 1
sunda bir yerlerde ortaya çıktığına dair oldukça tutarlı bir kuram gel iş
tirmişti . 1 Bu i nsanlar, "bilimin, sanatların ve bütün yararl ı kurumların
yaratıcısı olarak her türl ü saygımıza layık idiler" Üstelik, "çok bil ge ol
duklarından çok da mutl u idiler" Daha sonra " hala bilgisiz, yabanıl v e
barbar olan" başka insanlar saldırıp b u Cennet uygarlı ğını yıkmış v e bü
tün insanlığı " bir kez daha bilgisizliğin gecesine" sal mışlardı. Sadece
Hindistan ' ın Brahmi nleri eski bilginin bir kıv ılcımını koruyabi l meyi ba
şarmıştı. Astronom Cassini ve Bai l l y ' nin2 kurgularına dayanan bu ant
ropodise, Altın Çağ ve Düşüş hakkındaki eski mitoloji leri yankılıyora
benziyor.
B uffon, Kutsal Kitap veri lerini alegori k bir tarzda yorumlamaya
meyilliydi. Büyük rakibi Linnaeus, Tevrat'ın harfi harfi ne okumasına
daha uygun, ama tutarlı ol mak şöyle dursun her türl ü mantı ğa meydan
okuyan bazı görüşler i leri sürdü. Tufan hi kayesiyle başlayarak Ekvator
yakınlarında bir yerlerde denizin derinliklerinden çok yüksek bir dağın
ortaya çıkmış olduğunu hayal etti. Kuzeyin hayvanları çiftler hal i nde bu
dağın doruğuna yakın yerlere yerleşirken, tropikal hayvanlar ve aynı şe
kilde ilk insan çifti eteklerine sığınmışlardı. Yeni toprakların ortaya çık
masıyla insanlarla hayvanlar bu toprakları mülk edinip oralarda çoğalıp
gel i ştiler. Ne var ki, Linnaeus ren geyikleriyle kutup ayı larının kutup
yakınlarına yerleşip çoğalmak üzere nasıl olup da tropik böl geleri sağ
sal i m aşabi ldikleri n i açıklama zahmetine gi rmemişti .3
Çoğunluğu tekli türeyişçili kten yana olan Aydınlanma düşünürleri ,
Li nnaeus kadar ince ayrıntılara girmeksizin, insan ırkının beşiği olarak
dağları görüyorlardı. Bu özel likle coğrafyacılar açısından geçerl iydi.
Onlara göre, yüksek yerlerde bul unan deniz kabukları dünyanın bir za
manlar sularla kaplanmış olduğu hi potezini doğrul uyordu ve bu yüzden
Tufan hikayesiyle uyuş uyordu. Artık dünyanın en yüksek dağlarının Çin
ve Hindistan üzerinde yükseldiği bi l i niyordu. Fakat bel ki de Akların
Sarı ırklarla bir yakınlık fikrini kabul etmeye olan i steksizl iğinin etkisiy
le, Himalayalar ve Keşmi r ' in öte yakasına değil beri yakasına odaklan
ma geleneği deği şmemi şti .
B i l i msel olduğu varsayılan bu kuramlardan ayrı olarak, polemik
amacıyla kültürün ve dini n kökenine özel v urgu yapan bütünüy le fark
lı çeşitten bir argüman da geli şti ri l mi şti. Tev rat'ı kendisine karşı kulla
nan deist okul, ilk başta Musa ' nın v ahiylerini Mısır 'dan aşırmış olduğu
nu kanıtlamaya çal ıştı. "Tanrısal Karar v e Bi lgel iğin sefi l, düşkün ve
Mısırlılaşmış bi r köleler taifesinin ... Milletleri n ışığı ol masına niyet etti
ğini tasav v ur etmek" Thomas Morgan açısından "Tanrının kendi amaç
ladığı şeyden pişman olduğunu ve bizzat M usa gibi , yanl ış araçl ar kul
l andığını sanma densizl iğinde bul unmak" ile aynı şeydi .4 Bu İngi l i z de
i stinin şakirtlerinden olan Voltai re, kuramı Hi ndi stan lehine çev i rdi. Bir
çokl u türeyişçi olduğundan, insanlığın kökenini oraya yerleşti rmedi
ama A dem ' in her şeyi, hatta adını bile Hintl i l erden almış olduğunu gös
termeye uğraştı.5 Diderot' nun Ansiklopedi'sinde de Hindistan madde
sinde " Hindistan 'da bilimler Mısı r ' dan daha eski olabil i r" ifadesiyle
benzer bir görüş öne sürülmüştü. Ne v ar ki , pek çok çağdaşın gözünde
bunun, Edgar Qui net'in daha sonraları " kadim Doğu'da İbranileri nki ne
rakip bir toplum bulma arzusu" diye adlandı racağı6 polemik amaçlı bir
tarafgirlik yüzünden yapıldığı oldukça açıktı . Hindistan kuramının, ma
temati k hesaplamalara dayanarak i l k insanları Grönland ve Novaya
Zemlya taraflarına yerleştiren ve daha sonra oradan sanat ve bi l i mleri
icat edecekleri Ganj vadisine taşıyan ünlü astronom Jean Bai l l y ' ni n
desteğini d e almış ol masının bell i b i r önemi vardır. Arktik köken kısa
zamanda unutuldu ve Voltaire, Bailly ile aynı fi ki rde olduğunu şu söz
lerle kayda geçirdi:
B ütün bunlar başlangıçta il ksel b ir ul u s tarafından benimsenmiş ve zaman
la dünyanın geri kalanına öğretilip yayılmış olmasaydı, farklı halkların aynı yön
temleri . aynı bi lgiyi. aynı efsaneleri . aynı batıl inançları paylaşmasının mümkün
olamayacağı yönündeki görüşünüze bütünüyle katılıyorum. Şimdi uzun zaman-
ve aynı ş e k i l d e Essaisur [es moeurs et / 'esprit des nations 'unda "De l ' lnde . . .
başlıklı CXLI I I . Bölüme bkz.
6 Krş . : Ray mond Schwab. La Reııaissance orientale, Paris 1 950. s. 26.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: YENi ADEMİN PEŞİNDE 233
7 Leıtres sur l 'origine des sciences et sur cel/e des peuples de l 'Asie adressies a
M. de Voltaire par M. Bail/y, et precedees de quelques lettres de M. de Voltaire
a l 'aeteur Paris 1 777, s . 3 , (Voltaire 'in 1 5 Aralık 1 755 tarihli mektubu).
8 Dissertation sur /es ırueurs et les usages de l 'ınde, çeviren M . B . * * * , s. XIII
X I V.
9 Krş . ; Helmuth v. Glasenapp. Das lndienbşld deutsher Denker, Stuttgart 1 960, s.
1 1 - 1 2.
111
Bu bilgiyi Maurice de Gandillac ' ı n bitimsiz bi lgi hazinesine borçluyum. Bu kar
şılaştırmanın özell ikle Guillaume Postel 'in eserinde bulunacağına i şaret etti .
234 ARI MİTİ: AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYET'Çİ FiKİRLERİN TARİHİ
40 .
12
Krş. ; A.g.e., s. 22.
I� ldees . . x ı . K itap , I V. Böl üm (çeviren Quinet, Paris 1 827,
. c. I I , s. 326-327).
1�
/dees . . X kitap, V I I . Böl üm (age. s. 283-284).
.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: YENİ ADEMİN PEŞİNDE 235
ğine ve A meri ka yerl i lerinin kuşku götürmez şekilde Nuh ' un soyundan
geldi ğine i nanıyordu. İbrancanın oriji nal dil olduğu konusunda bu kadar
emin değildi. Yurtdaşl arının çoğuyla birlikte Tev rat' ta v erilen kronolo
jiyi izlemiş ve yılların sayımını dünyanın yaradılışından başlatmıştı.
Göttingen ' e şan kazandıracak üçüncü ad, bu ikisinin arasında bir
konum benimseyen Ludwig von Schlözer ( 1 735- l 808) idi. Kendisi
Tevrattaki Tufan anlatısını kesin bir gerçek sayıyordu, fakat Babil karış
ması hikayesinin doğrul uğundan o kadar emin deği ldi . Bir yandan Al
man tari hçilerine İsa ' nın doğumuyla başlayan modern kronoloj iyi kul
lanmayı kabı11 ettirmeye, 1 9 öbür yandan Lei bniz gibi, dilleri Sami ve
Yafesl ailelere ayırmaya çal ışmıştı. Birinci çabası bilim dünyasında ça
bucak kabı11 görürken, ikinci çabasında talihi o kadar yav er gitmedi .
Avrupalılar, di l lerinin il işkili olduğunu kabul etmeye hazır olmalarına
rağmen (sanki kendilerini öyle değil böyle tanımlamak daha zormuş gi
bi) bu dilleri tek bir çatı altında toplamaya istekli değildi. Başka yerler
de Hint-Av rupa olarak adlandırılan dilleri adl andırmak için Almanya' da
indo-germanisch ifadesinin kullanılmasının gösterdiği gibi, günümüzde
bile bu güçlüğün üstesinden tam olarak gelinememiştir.
21
A.g.e., s. 348, Asiatic Researches'de Jones 'in alıntısı.
22
Krş . ; s. 3 5 5 .
2-' Addung'un kuramı hakkında bkz. Histoire de l 'aııtisemitisme, C. I l l , s. 325 .
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: YENi ADEMİN PEŞİNDE 239
başta dil ilişkisi nden bir ırk i l işkisi çıkararak bunu derhal bir antropo
lojik kıl ığa sokan Friedrich Schlegel sayesinde, on dokuzuncu yüzyıl
başlarından iti baren kültürlü çev relere mal oldu. İlk kuşak Romanti kle
rin - sanatın ve bil i m i n insanlığın gelişip ilerlemesine hizmet etmesi ge
rekti ğine inanan kuşağın - bu parlak temsi lcisi, doğrudan i l an etmekten
çok tam doğru anda yaptığı öneri lerle, Alman gençliğini bir Ari mitiyle
coşturmayı başarmıştı. Schlegel , başka uğraşları nın yanı sıra roman ya
zarı , tari hçi ve diplomattı ama hiçbi r bakımdan aşırı bir Al man mi l liyet
çisi değildi. Yahudilerin özgürleşmesinden yana çaba göstermişti ve
Nazi Almanya'sının tari hçi leri , kendisine ne kadar çok şey borçlu ol
dukları nı bi lmeksizin, hem bu yüzden, hem de Yahudi fi lozof Moses
Mendel ssohn' un kızıyla ev lenmiş olduğu için onu "ırk duygusundan"
iki kat yoksun olmakla kınamışlardı. 24
Schlegel , Pari s ' e yaptığı bir ziyaret sırasında ( 1 802- 1 803) Sanskrit
çe öğrenme fırsatını bulmuş ve buradan başlayarak bu yeni edi nilmiş
bi lgisini 1 805 'ten i tibaren Köln Üniversitesinde v erdiği derslerde kul
lanmıştı .25 " Her şey, ama kesi nlikle her şey Hi ndi stan kökenlidir"26 di
ye ilan etmiş ve bu kanaatini bizzat Mısır uygarlığının Hindistan gelen
bir grup mi syonerin eseri olduğuna inanma noktası na kadar götürmüş
tü. Hintliler tarafından aydınlatılan Mısırlıların da kendi paylarına Yahu
diye 'de uygarlaştırıcı bi r koloni kurduklarını, ancak ruh göçümü ve
özel l i kle ruhun öl ümsüzl üğü kav ramlarının cahili olduklarından, Mu
sa' nın "Tatar" m i l l eti nin Hint haki katleri ni ancak kısmen öğrenebildiği
ni düşünüyordu (Schlegel, bu yol la Voltai re 'e saygı sunmuştu fakat bu
saygı sunuşu, kendisinin Aydınlanma geleneği yle canı yürekten bi r Al
man Romantizmi arasında nasıl arada kal mış olduğunu açı kça gösteri
yor) .27
Schlegel , ünlü eseri Hintlilerin Dili ve Bilgeliği Hakkında Dene
me ' de ( 1 808) Hindi stan havari liğine devam etti. B u kitabın ilk iki bölü
mü Sanskrit dilinin ne kadar güzel , ne kadar eski ve felsefi fi kirleri ifa-
24 Krş. ; Paul Busch, Friedrich Schlegel und das Judentum, Münih 1 939.
25 "Vorlesungen über Universalgeschichte" ( 1 805- 1 806 ) ; Werke, ed. J .-J . Anstett, C.
xıv. Münih ı 960.
2'' Ludwig Tieck'e mektup, 1 5 Aralık 1 803 , krş. age. , s. XXXI.
2 7 Schlegel açıkça Voltaire'e atıf yapmaktaydı ve Essai sur fes mreurs et l 'esprit des
MİT GELİŞİYOR
Fri edrich Schlegel ' i n düşüncelerinin i l k izleyicisi ve yayıcısı , bunlardan
aynı vatanseverce sonuçları çıkaran kardeşi August-Wi l helm oldu. 1 804
yılında " Eğer i nsan türünün türeyişi Doğu ' da başlamışsa, Almanya Av
rupa'nın Doğu'su sayılmalıdır" diye yazmıştı.3 1 B u milliyetçi heyecan
yıllarında, hadi çılgınca demeyelim, yabanıl kurgular hızla yayılıyordu.
Görres, kuramlarını 1 8 1 0' da açıkladı , (geleceğin Arilcri nin " Uzak Do
ğu ' nun Samileri" olduğunu v e İbrah im 'in insanlığın ve dinin doğum ye
ri saydığı Keşmir ' den geldi ğini söyledi ğinden, termi noloj i si şaşırtıcıy
dı)32. Bu tür kuramların en bi linenini 1 8 1 0- 1 8 1 2 yıl larında Creuze öne
sürdü. Bu yıllarda yayımlanan eserlerinde, Yahudi l i ği n gerçek doğal din
olan B rahmacılığın ilkel bir biçimi olduğunu ve B rahma ile özdeşleşti r-
·' 1 Aktaran, Rene Gerard, L 'orient et la pensee romantique allemande, op. cit. , s.
1 32 .
.ıı Jacob-Joseph Görres, Mytlıengesclıichte der asiatischen Welt; krş. Rene Gerard,
op. cit. , s. 1 8 1 - 1 87 .
242 ARi MİT! : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FiKİRLERiN TARİHİ
diği İbrahim ve Erste Sarasvadi ile özdeşleşti rdiği Sara' nın Brahmin ol
duklarını öne sürüyordu.33 Kanne, 1 808- 1 8 1 5 arasında bu özdeşli kleri
daha da ilerleterek Esav ' ı Ehrimen ile, Yakub ' u Hürmüz ile ve Yusuf ' u
Ganeşa i l e eşi tledi .34 Yaklaşık aynı sıralarda, Schopenhauer, kuşkusuz
en etkil i Hint v e Ari yanlısı - ve aynı zamanda Yahudi karşıtı ya da an
ti-semit - argümanları bi r araya geti ren fel sefi eser olacak kendi si ste
mini oluşturmaya başlamı ştı . Bundan hemen sonra terminolojik silah
lar döv ül meye başlandı. Bundan kısa bi r süre önce Persleri ve Medleri
adlandırmak için Anqueti l du Peyron tarafından Herodotos 'tan ödünç
alınmış ve bazı Al man yazarlarınca aynı anl amda kullanılmış olan Arf
teri mi, 1 8 1 9' dan iti baren yine Schlegel sayesinde daha yaygın bir oto
rite kazandı . Schlegel, bu seçimini, Ari kökünü Al manca onur anlamına
gelen Ehre kel i mesiyle ilişki lendi rerek haklı göstermişti (aynı kök ben
zer anlamlarda Kelt ve Slav dillerinde de bul unduğundan dilbi l i msel
açıdan hiç kuşkusuz haklıydı).35 İndo-Cermenler terimi 1 823 'te şarki
yatçı Julius von Klaproth tarafı ndan ortaya atı ldı ve Al man yazarlarının
çoğu tarafından hemen beni msendi ,36 buna karşılık öbür ülkelerde,
1 8 1 6' da İngi l i z Thomas Young ' ın önerdiği Hint-Avrupalılar terimi tu
tuldu.37 Ancak İndo-Cermenler teri mi, hatta dilbilgisel anlamda Al man
ya'da bile iti razla karşılaşmıştı. Öyle k i , bilgin Franz Bopp 1 833 ' de
Hi nt-Av rupalılar terimini tercih etmek için sağlam gerekçeler bul muş38
ve 1 85 l gibi geç bir tari hte, Yahudi karşıtı ol makla birl ikte inançlı bir
Hıristiyan olan şarkiyatçı Boetticher-Lagarde, "Yafesi dil ler" ifadesini
33 Friedrich Creuzer, Symbolik und Mythologie der alten Völker. .. krş. Gerard , age . ,
s . 1 73- 1 8 1 .
3� Johann Arnold Kanne, Erste Urkuııden der Geschichte oder allgenıeiııe
rifle "Arisch" und "arisch" " Wörter und Sachen, Heidelberg, 41 1 94 1 - 1 942 s.
,
73-99.
36 Krş . ; Gustav Meyer, "Yon wem stammt die Bezeichnung Indogermanen?", ln
.w Boetticher-Lagarde 'ın Lati nce yazdığı bu doktora tezi şu kelimelerle başlar: in
ler linguas japetitticas, ( krş. Siegert. adı geçen makale, s .74.
244 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇİ FİKİRLERİN TARiHİ
" soyl u ve saf' bil geliklerinin hayranı oldu. B u yüzden kadim Hint di l i
i lgi alanına gi rmedi . Goethe, zamanının önde gelen şarkiyatçıl arın çalış
malarını büyük bir dikkatle incelemişti . 1 8 1 9 'da West-Östlicher Di
van ' ında (Doğu Batı Divanı), kısa bir bölümü Wi llam Jones ' a adamış
ol masına rağmen, ki tabın sonunda yer verdiği uzun ve bilgi dolu ekte
Hint-Av rupa dil ailesi nin keşfi nden hiç söz etmemiş ol ması da i l ginçtir.
Hintlilere hiçbir ırksal yakınlık duymadığından ve milliyetçilerin fütur
suz ajitasyonlarından rahatsız olduğundan, çağdaşlarıyla mizacı pek
uyuşmuyordu.44
Aynı dönemde yazan Hegel , konuya daha modern bir yaklaşım ser
giliyordu. Sanskritçenin keşfini yeni bi r kılanın keşfiyle kıyaslamıştı ,
çünkü ona göre, " böyle b i r konuyu e l e almak için Cermen ve Hint hal k
ları arasındaki tari hsel bağları n kesinlikle göz önünde tutulması gereki
yordu" .45 B u nedenle Hintlilerin Av rupa'nın sömürgeleşti rdiği yolu nda
ki düşünceyi , tarihte sık rastlanan hi kayelerin aksine, çürütülemez bir
gerçek mertebesine yükseltti :
Birbirinden öylesine ayrılmış hal kların dilleri arasındaki uyumda... bu halkların
Asya' dan başlayan dağıl masının ve aynı ortak atalardan başlayarak ayrı evrim
lerinin çürütülemez bir gerçek (unwidersprechliches Faktum) olduğunu göste
ren bir sonuçla karşılaşıyoruz. B unun, gerçek diye sunulan öylesine çok hika
yeyle tari hi zenginleştirmiş bul unan ve bu koşulların ya da başkalarının yeni
birleşimleri her zaman mümkün olacağından, zenginleştirmeye de devam ede
cek olan, koşulların varsayımsal biçi mde bir araya getiri lmesiyle i l gisi yoktur.46
* .
Iran'da Müslümanlığın hakim din olmasından sonra dinlerini korumak için 1 0.
yüzyılda Hindistan' a kaçan Zerdüştçülerin soyundan gelip, küçük bir azınlık ol
sa da bugüne dek bin yıldır kültürünü korumuş topluluk. İ ran 'da sayıca daha kal
abal ık bir Zerdüştçü topluluk hala varlığını sürdürse de, Zerdüştçü dinsel gelenek
ve kutsal yazın esas olarak Hindistan 'daki Parsiler arasında korunmuş, daha
önemlisi , Av rupal ıların (ve modern bilginin) Zerdüştçülüğü yeniden tanıması da
daha çok İ ran değil Hindistan üzerinden olmuştur. -ç.n.
+ı Noten und Abhandlungen zu besersem Verstiindis des West- Östliclıen Divans.
45 K rş . ; Die Vernımjt in der Geschischte. Hoffmeister basımı. Hamburg 1 955 . s. 1 58
ve devamı.
..,, A.g.e., s. 1 63 .
246 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
dil arasındaki bu karışı klık daha da di kkat çekici ydi . Üstel i k Hegel ,
Hintl ilerin felsefesi , karakteri ve töreleri hakkında hor görmeden başka
bir duygu hi ssetmiyordu.47 (Bai l l y, Schel ling ve Schlegel 'den aktardığı)
B ütün bilgelik ve sanatları n yaratıcısının i l kel bir Hint hal kı olabileceği
düşüncesi hakkında alaycı bir edayla " zamanımızın moda görüşü" diye
yazmıştı. "Bu tasv i r" diyordu, "eskinin ilahiyatçılarının, örneği n Tanrı
nın A dem ile İbranca konuştuğunu, ama onu başka ihtiyaçlara uyarla
dığını söyleyerek kendi tarzları nda işlemiş oldukları İnsan ın Cennetteki
durumunu yeniden canlandırıyor."48
Son olarak, Heine 'a inanacak ol ursak Al man şeytanının kendini
Sanskritçe ve Hegel öğrenmeye vermi ş olduğu bu dönemde Ari miti n i n
düzme-bi l i msel biçimine mükemmel l i k kazandıran bazı bilginlere de
deği nmel iyiz.49
Kronoloj i k sıraya göre bunların birinci si, 1 820 'de B udist rahiplerin
ve misyonerlerinin önderliği ndeki Hint ordularının "Asas ül kesi" Kaf
kasları50 aşarak Batıya nasıl dal mış olduğunu ince ayrıntılarıyla tasv i r
eden coğrafyacı Kari Ritter idi . Hindi stan, Ritter tarafı ndan böyle ayrı
cal ıklı kılınmış olmakla birl ikte henüz Yahudiye ' nin karşısına çıkarıl ma
mıştı. Aynı yıl içinde Zerdüşt' ün öğretisinin Musa ' nınkinden üstün ve
öncel i kl i olduğunu öne süren51 Johann Gottfried Rhode tarafından i ma
edi lmiş ol sa da, bu düal isti k görüş, nihai ve modern biçimine çeyrek
yüzyıl sonra Hi ntbi limci Christian Lassen tarafından kav uşturuldu.
Schl egel kardeşlerin bu öğrenci si, aşağı yukarı 1 845 'te şöyle yaz
mıştı :
Kafkasyal ı halklar arası nda onur köşesini kesinlikle Hint-Cermenlere ver
meliyiz. B unun da bir şans eseri olmadığına, onların üstün, daha geniş kapsam-
47 Krş . ; H. von Glasenapp, Das İndien bild deustscher Denker, op. cit. , s. 38-60 .
.J8 Die Verııunft in der Geschischte. s. 1 58.
Yetkin bir diplomattı ve Kil ise ve Devler işleri hakkında sarahatle konuştu. Bi raz
solgundu, ama bunda şaşacak pek bi r şey yok, çünkü Sanskritçe ve Hegel
çal ışıyordu . . . "
50 Die Vorhalle des Europiiischen Völkergeschichte . . . , Cari Ritter, 1 820 (R. Gerard,
325-326).
MİTLERİN ESKİ KÖKENi: YENİ ADEMİN PEŞİNDE 247
sunda Doğudan Batıya göçlerini izley i n ; Asya 'dan Av rupa'ya, H i ndistan ' dan
Fransa'ya yaptığı uzun yolcul uğu gözleyin . . . Başlama noktası , ırkların ve dinle
rin doğum yeri olan, dünyaııın rahmi olan Hindistan 'da idi . . . 62
Michelet' nin kaygısını şaşmaz biçi mde ortaya koyan dehası, bu çığ
lığı büyük bir melankol i anı ndan çıkarmıştı. Bir başka Romanti k, Gerard
de Nerval, geçirdiği i l k del i l i k nöbeti nin hemen ardı ndan Av rupa türe
y i ş m itlerinin bi r i ncelemesine giri şmey i i stemişti :
Auvergne ' i n dağları Hi malayalara tekabül eder. Merovenjler, Hintl i ya da İ ran
lı yahut Troyalıdır. . . Bu ilişkileri , göçleri ve yakınlı kları , en azından şi mdiye dek
kendi leri ne gösteri lenden daha fazla dikkat ve araştırmayla açıkl ığa kav uştur
mak son derece önemli deği l midir?65
Balzac ' ın Louis Lambert ' i de del iliğe kurban gidecekti . B u karakter ya
zara şu sözlerl e hitap eder:
62 lntroduction de 1 831 ; krşlş Michelet, L. Febvre tarafından seçil miş meti nler,
Paris 1 946, s. 1 54 ve s. 95-96.
63 Parallele des langues de l 'Eumpe et de l 'Asie, Frederic-Gustave Eichoff, Paris
1 836, s . 1 2.
M Krş . ; Gabriel Monod, La vie et la pensee de Jules Michelet, Paris 1 923, C. i l , s .
224.
"5 Krş . ; J ean Ric her, Gerard de Nerval et les doctrines esotiriques, Paris 1 947, s.
1 0- 1 4. (Nerval ' i n içişleri bakanlığı daire müdürleri nden M. Cave 'e 3 1 Mart 1 84 1
tari hli mektubu) .
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ : YENİ ADEMİN PEŞİNDE 25 1
ki bir yaylada sığınak bulmamış mıydı ? .. İ nsanın kökenine dair Tevrat'taki hika
ye, sadece Hi malayalarla Kafkasların dorukları arasında Tibet dağları nda asılı
duran insanl ık kovanından kopup ayrıl mış bir oğulun soy ağacıdır. . . B u kişi v e
y e r adlarının altında, n i ç i n olduğunu bil meksizin karşı konul maz biçi mde bizi
kendisine çeken bu kurguların ardında, büyük bir tari h yatıyor. Belki yeni i nsan
66
lığımızın havasında onları soluyoruz.
Louis Lambert, Balzac ' ı n kendisi nden çok şey kattığı bir kahraman
dı. Onda baş langıç hal i nde, de Ncrval 'de ise iyice gel işmiş bir del i l i k
olan türey i ş miti , kolektif b i r m i t i d i . Saint- S i mon ' un i zleyicileri nden
Pierre Leroux , 1 832'de yazdığı Doğu araştırmalarının önemini v urgula
yan makalesi nde bu kolektif mitin si yasal v e di nsel yansımalarından söz
etmişti. 67
Çağdaşları nın çoğunluğu gibi Leroux açısı ndan da, H i nt kökeni - ya
da kendi sözleri ni aktaracak ol ursak "Atalarımızın, onları Asya yaylala
rından kuzeyi n buz tarlaları na götüren sonra oradan da verimli bir şe
kilde Al manya, İngiltere, Fransa ve İ spanya arasında dağıtan uzun yü
rüyüşü" - kendi l i ği nden aşi kar idi , bu yüzden de kanıtlanması gerekmi
yordu. " B unu bütünüyle unuttuk" diye devam ediyordu "mirasımızı terk
ettik ve doğanın bi ze sağladığı hakkı mızı reddettik" . Doğu araştı rmaları,
ak i nsanlığın (Leroux başka insanları n varl ığından bihabere benzemek
tedir) soy ağacını yeniden keşfetmesini ve ai le bağlarının bi l i ncine v ar
masını sağladığından, Sai nt-Simon ' un bu çömezi tamamen kapsayıcı ni
telikte yeni bir Reformasyon öneri r:
Tam şimdi ufuktan saçı lmaya başlamış olan bu ışıkla aydınlanmışken ne di
ye hala kendimizi Yah udi Panteon u ile kısıtlamaya devam edecekmişiz? .. İ nsan
lıktan sadece Hıristiyanlık denen şu yalıtılmış dalını, M usa ' nın ve İ sa'nın öğreti
lerini mi anlamalıyız? Hayır. Daha zengin bir Panteon, şu yakınlarda ortaya çı
kan İ NSANLIK adına layık düşen bir tane arzu ediyoruz . . . Biz İ sa'nın ya da Mu
sa'nın oğulları değil iz, biz insanl ığın oğullarıyız. İ nsanl ığın bütün dinsel yasa ko
yucularını. içlerinde görece yakın zamanlarda yaşamış olanlarından birinin
ayakları di bine yerleştirmek hangi adalet i l kesine sığar?
farklı insan renk gruplarının varl ığı ndan habersizmişe benziyordu.68 Pi
erre Leroux ' nun bir serbest düşünür olarak kurul u dine karşı bir kanıt
olarak söz ettiği "daha eski ataların" yeniden keşfedil mesi nin de bu dü
şünceyi aynı derecede güçlendirdi ğini göreceğiz. Ama önce, Water
loo 'dan hemen sonra, Saint-Si moncu lar 'dan müfritlere,
* yeni neslin
elitleri nin Herder ile Schlegel ' i n mektebine yazı lmaya nasıl böy le hazır
hale geldiği sorusunu yanıtlamal ıyız.
Bu soru, en iyi şeki lde fikirlerin yayıl masını inceleyerek yanıtlana
bi l i r. Söylenen söz, yazılan sözden daha ikna edicidi r ve etkisinin yayı
lışı kimi zaman fark edilebi lir. Örneğin bi r şans eseri, kendisine eklenen
bi r yorumla yayımlanmış olan bir yazışmadan, on sekizinci yüzyılda
Lyons 'a yerleşen Jacques-Roux Bordier adında birinin burada Al man
üstünl üğünü vaaz etti ğini bi li yoruz.69 Bu kişi, Voltai re ' i n Tev rat ve İn
cil karşıtı görüşlerini Klopstock v e Herder ' i n düşünceleriyle harmanla
mıştı. Çevresi nde toplanan gruptan en azından iki gencin geleceği par
l ak olacaktı , fizikçi Ampere ile şai r Ballanche. Restorasyon sırasında
Ballanche' ı Al man üstünlüğünün başka bir propagandacısı olan Baron
d ' Eckstein ' ın arkadaş çev resinde göreceğiz, gerçi Paris salonları ara
sında bir irtibat görev lisi gibi dav ranan yarı Al man yarı Yahudi bu ada
mın dönemin kayda değer yazarlarından arkadaşlık kurmadığı kimse
yok gibidir. 70 Victor Hugo bunlardan bi ridir; tıpkı aralarında Lamarti ne,
Sai nte-Beuve ve (kendisine Doğu ' n u n sırlarını ifşa ettiği) Lamenna
i s ' nin bul unduğu başka yazarlarla, Romantik tari hçi ler Augustin Thi
erry, Henri Martin ve Michelet gibi. Sanskri t Baron diye anılan Eckste
in huzursuz bir kişilikti , bununla beraber, deri n bilgisi inkardan geli ne
mezdi. Kendisi , 1 824' te müfrit/eri n görüşlerini sav unan Le Catholique
adında bir gazete çıkarmıştı . Bu gazetede "doğal vahiy" in Hintlilere v e
ri lmiş olduğunu sav unuyor ve sırası geldi kçe bunu, kanının, kültürünün
71 A.g.e. , s . 263 .
72 Aktaran T. Schwab, la Renaissance orieııtale. op. cit . . s. 343
73 Bu tanım, Sai nte-Beuve'e aittir. Krş . : Schwab, op. ciı. , s . 344.
74 Hegel , "Kültürl ü Katoli k ülkelerde hükümet artık rasyonel düşüncenin gerek
lerinin önünden çekil meyi bırakıp bi lim ve felsefe ile bir i ttifak yapmanı n
gereğini hissetmişti r" diye yazmıştı. Daha sonra Lamennais , Remusat ve Saint
M arti n 'in adların ı sayıp şöyle devam etmişti : "Baron d ' Eckste i n , gazetesi la
Catholiqu e i nde, kendi payı na ve kendi tarzında, yani yüzeysel ve her ne kadar
'
kendisi nden daha büyük bir ateşl i l i kle sav unulsa da Fr. von Schlegel ' i takl it
ederek Al manya'dan alınmış bir doğa felsefesinin yöntem ve uslamlamalarıyla
bu ilkel Katolisizme destek vermiş ve özel l i kl e dev let s ü bvansi yonları n ı deneti
mi altına al mıştır ... Die Verııunjt in der Gesclıisc/ıte, y ukarıda sözü e d i l en baskı
i ç i n de s. 1 59, not.
,
254 A Rİ MİTİ : A VRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
kat bunu demi ş olsak da, birbi rini izleyen nesil l erle birli kte bireylerle
kolektif dünya arasındaki ilişkiyi bala açıkl ı ğa kav uşturmamız gereki
yor. Çünkü, bir yandan her iki imgeler dizisi de bütün bireylerde gizil
olarak mevcuttur: Aralarındaki geri l i m her bireyin mizacını ya da dışsal
" karakter"ini biçimlendiren uzlaşmalarla çözül ür; öte yandan, bunlar
nihai ve tam ifadelerini kendileri de tari hin akışı içinde değişikliklere
uğrayan "dünya görüşleri" içeri sinde bulurlar. On sekizinci yüzyılın ba
zı yazarlarının (özell ikle de Rousseau ' nun) Doğaya başvurma tarzları
geleceğin habercisiydi . On dokuzuncu yüzyılın Romantikleri bu geri le
yici eğil i mleri daha bile başıboş bıraktılar. Çağdaşları onlardan "çağın
hastalığı" ya da "zamanın musibeti" diye söz ediyordu. Tocquev i l le,
Gobineau 'yu eleşti rirken bu bakış açısını dile geti rmişti :
Kendi mizi dönüştürebi leceğimizi düşündükten sonra, şimdi düzelme yete
neğimizin olmadığını düşünüyoruz; aşırı bir gurur sergi ledi kten sonra şimdi de
aşırılıkta ondan geri kal mayan bir tevazuya sürüklendik. Her şeyi başarabilece
ğ imize i nanmıştık, şimdi de hiçbir şey beceremeyeceği mize, her gayretin ve her
çabanın boşunalığına ve kanımızın, kaslarımızın ve sinirlerimizin daima erdem
l erimize ve irademize galebe çalacağına i nanıyoruz. B u zamanımızın musibeti
dir ve babalarımızın zamanındakinin zıddıdır. Argümanlarınızı nasıl düzenlemiş
ol ursanız olun, kitabınız, bu hastalığı iyileşti rmek yerine şiddetlendirecek . . 78 .
7� Tocqui v i l l e ' in Gobi neau 'ya 20 A ral ı k 1 85 3 tari h l i mektubu ( krş . (Eııvres comp
leres, C. IX, Paris 1 959, s . 205 )
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: YENİ ADEMİN PEŞİNDE 257
için, gerçek Romanti klerdi . Buna karşılık beri kilerde erkeksi gelecek fikri - ve
bunun ne kadar erkeksi olacağı - hala öncelikliydi . . . 79
Renan 'ın Gobineau 'yu onaylayışının nedeni , tıpkı Tocquev i l l e ' nin
onaylamayışı nınki gibi, Rendi li ğinden aşi kardır. " Kökeni kendi içinde
olan" bir di l fi kri i l e Al man hümanistlerinin Almanya' yı ululamaya ça
lışırken ortaya attıkları Abstammung aus sich selbst ya da " kişinin ken
disini kendi si nden yaratması"85 fikri arasında dikkate değer bir yakınlık
v ardır. Öte yandan , Renan, renkli ya da " vahşi" hal klara86 duyduğu hoş-
yan etmişti : "B u yüzden, dil ailelerinin ortaya çıkışı meselesinin antropoloj in in
çözüm bulmaya çalıştığı meselelerle hiçbir oratk yanı yoktur... " Krş . ; (Euvres
completes, 1 947- 1 96 1 Basımı, C. V I I I , s. 1 224. Yine bkz. C. 1 s. 935 ve devamı ,
"Le j uda"isme comme race et comme rel igion", 1 883 . Müller ' i n görüş değiştir
mesi için daha ilerisine bkz.
82 Renan 'dan Müller'e mektup 17 Kasım 1 855 ((Euvres .. ., age . , c. X , s. 1 78).
83 Krş . ; N . B urtin , Le baron d'Eckstein . . . , op. cit., s . 1 83 .
8-1 Renan 'dan Gobi nea'ya mektup, 2 6 Haziran 1 856 ( (Euvres . . , C. X , s. 203-205).
.
H6 Ö zel l i kle bkz. Hisıoire generale et systeme compare des langues semitiqııes ' i n
K7 1 890 yıl ında geçmişini değerlendi rirken Renan 'ın kendi kullandığı ifadedir ( (Euv
res, I I I , 72 1 ).
Hl! Histoire . . . des langues semitiqııes, (Eııvres, V I I I , 586.
H<J Le avenir religieux des societes modemes ( 1 860) ; De l 'origine du langage
( 1 848- 1 858), lEuvres 1, 239, 242 , 243 .
•xı Histoire . . . des langıtes semitiques.
260 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MiLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
Çok geçmeden başka Ari İncilleri de ortaya çı ktı . Pek çok konuda
kalem oynatmış verimli yazar Louis Jacol liot'nun Bible dans l lnde ' i ni '
B ununla birlikte, büyük ata olarak Hindistan kav ramı Britanyalılara pek
cazip gelmedi. B i l i msel bir gerçek olarak görüldüğü kadarıyla Ari miti
nin Britanya adal arında kabUI bulduğu doğrudur. Fakat mitin seçki n
vaftiz babası Max Müller, Oxford Üniversite kürsüsündeki üstün mev-
M ichelet'yi bu kitabı yazmaya nasıl teşv i k etti ğine işaret eder; krş. R. Schwab,
op. cit s. 4 1 7.
..
96 la Bible dan s / 'inde, Vıe de Je:.eus Christna, L. Jacalliot. Pari s 1 873. (4. bası m).
s. 7. 64. 1 4 1 .
262 ARİ MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
kii nden İngi liz askerleri nin damarlarında "esmer Bengal l i leri n damarla
rındaki gi bi" aynı kanın dolaştığını ilan ettiğinde,97 böyle bi r akrabal ığı
kabote yanaş mayan ulusal gururu eleştiriyormuş gibidir. Sömürgecinin
yerleşi k hal ka karşı duyduğu hazzetmezliğin ifadesi olan klasik "yerli"
küçümsemesinin Hindi stan bağlantısının halk nezdinde tutulmayışının
nedenleri nden olduğu kesi ndir. Hatta, R. Schwab, Macaulay ve Kip
l i n g ' den98 örneklerle destekleyerek B ritanyal ılarda bir Hint fobi sinin
bul unduğundan bile söz eder. Fakat bu tutum daha eski ve daha önem
li adacıl geleneklere de bağlanabi l i r.
" Yeni soyağaçlarını" gözden geçirirken, İngil izlerin durumunda
Kutsal Ki tap ' a duyulan ul usal bağl ı l ıkla Ray, Locke ya da "hypotheses
nonfingo" * düsturuy la Newton gibi yazarların bilimsel temki n l i l iği ara
sında bir bağ bulunabi leceğini düşünmüştük. Victoria Dönemi nde de
aynı şekilde canlı olan ve " kitapperestl i k" diye ad kazanan Ki tap ' a olan
bu bağl ılık, cüretkar sayılan düşüncelere ya da araştırmalara yönel i k bir
sansüre yol açtı . Darwi n ' i n parlak bi r öncüsü olan Wi ll iam Lawrence
bu yüzden kariyerini mahvetmiş, jeoloj i bi liminin kurucusu Lyel l top
l umsal dışlamaya maruz kal mıştı. Felsefe alanında, Dugald Stewart
" klasi k dil lerin vahşllerin jargonlarıyla yakından bağlantıl ı olduğunu"
kabot etmeyi reddetmiş, hatta Sanskritçenin varl ığını bile i nkardan gel
mi şti . Onun görüşünce Wi l l iam Jones, B rahminlerin düzmecesiyle al
datılmıştı ! 99 İnsan ırkının kökeni bakı mından Yaradılış kitabının anlatısı
gerek hal k kitleleri gerek okumuşlar açısı ndan hata doğru kabot edili
yordu. B u an latı sağduyunun gücüne sahi pmiş gibi gözüküyordu v e bu
durum kendi başına, eğer kişinin buna i htiyacı varsa, Kitabın doğaüstü
karakteri ne inanmak için daha ileri bir gerekçe sunuyordu. ıoo Fakat
" Yaradılış varsayımından" söz etmekten ziyade, Thomas Huxley ' i n
yaptığı gibi , Yitirilmiş Cennet'te gel iştirildiği şekliyle "Miltoncı Varsa
yım"a başvurmak bel ki daha uygun olabi l i r: ı o ı
9 7 Aktaran, T . Huxley, The Aryan questioıı and prehistoric man ( 1 890), "Collected
Essays", C. V i l , Londra 1 906, s. 28 1 -282 , not.
:8 Op. cit s . 207-2 1 9.
..
( Lat.): Newton ' ı n işleyişini açıkladığı evrensel çekim yasasının nedenlerini açık
layamadığına dair eleşti rilere verdiği yanıt. Varsayımlar uydurmuyorum . -ç. 11 .
99 Krş . ; Max Mül ler, Lectures on the sciece of language, Londra 1 862 , s . 1 63 - 1 64.
ı ıxı A . Ellegard , Darwin and the general reader, Göteborg 1 958, s. 96 ve devamı.
ı o ı "The M i l tonic hy pothesi s" ; krş. Th. Huxley, Lectures oıı Evolutioıı , "Essays"
C . i V, s . 65 .
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: YENİ ADEMİN PEŞİNDE 263
34 1 -343 .
ıo.ı "Zi hni bulanmamış olan herkesi n şahadeti ni hürmetle ve yürekten kabOI ettiği
Kutsal Metinler, yery üzünün bütün milletlerini kandaş kıl manın Yaradan Allahı
hoşnut kıldığını ve bütün insan soy unun aynı ana babanın soy undan geldiğini ilan
ediyor."' (Histoire natıırelle de l 'homme, Fransızca çev iri, Paris 1 843 , C. 1 , s. 6).
264 ARİ MİTİ : A VRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
limci leri v e filozofları (Huxley ' i n bulduğu güzel bir tabiri kullanırsak)
asla " Sanki ellerinde i l kel bir Ari trafi k müdürünün işyeri kayıtları bu
l unuyormuş gibi bir eminlikle birbi rini izleyen göçmen gruplarının ro
tasını beli rlemeye" 1 08 kalkmamıştı . Darv i nciliğin bu parlak sav unucusu,
aynı i ronik üs! Upla fiziki antropologlar arasındaki münakaşaları da ala
ya alarak " ortanı n üzeri nde bir boy ve uzun kafatası ile tenimin esmer
liğinin bileşimi, bana bir kı rmanın sakin tarafsızl ığını bahşediyor" diye
aralarında hakeml i k yapma hakkına sahip olduğunu iddia ediyordu. 1 09
On dokuzuncu yüzyılın bilimsel kanaati bu ayrımı bir aksiyom statüsü
ne y ükseltmiş olduğundan Huxley, bi r Ari ve bir Sami ırkının varlığın
dan kuşku duymuyordu, ancak tarafsızl ık gayreti içinde Arilere "(belki
müzi k hariç) sanatımızı v e bi limimizi" . Samilere de "di nimizin özünü"
borçlu olduğumuzu söyl üyordu. Böylece, agnosti k bilimin bu şampiyo
nu, peygamberlerden ateşl i al ıntılar yapıyor ve i l kel Yahudilik adına
çağdaşlarının dinsel i nançlarını eleştiriyordu. ı ı o B i r başka yerde şunları
demi şti : " B ir Ortodoks İncil perestten daha katlanılmaz olan , edebiyat
ta bazı bakımlardan alay konusu ol maktan daha üstün hiçbir şey bula
mayan bir heterodoks Darkafalıdır. . . " Bunu " Britanya' nı n ulusal Desta
nı" olan Kutsal Kitap ' ın ateşl i bir sav unusu izler ve Huxley şu sonuca
varır:
Doğrudur ki, Kitap i nsanı n hakları konusunda boş boş çene çalmaz; buna karşı
lık, ödevlerin eşitliği üzerinde, "haklar" içi n mücadeleden oldukça farklı olan
hakkaniyeti sağlamak özgürlüğü üzeri nde ; insanın komşusunu kendisi gi bi gör
mek kardeşliği üzerinde ısrar eder. 1 1 1
1 08
Huxley, The Aryan question and the prehistoric nıan ( 1 890), "Essays" , C. V I I ,
s. 275 .
1 09
A.g.e., s. 282.
1 1°
Krş . ; Genel·is versus Nature ( 1 885), ·'Essays'', C . i V, s . 1 6 1 - 1 62.
111
Pro/ogue, Controverted Questions ( 1 892), "Essays", C . V, s . 55-57.
266 A Rİ MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
B u iyi niyetli adam, bundan bir yıl sonra o zamana dek i nandığı antro
poloj i k fi kirleri ni rev ize etti ğini kamuoy una ilan etti .
Bu özeleşti rinin neredeyse fark edi l meyecek kadar çekingence ya
pılmış olduğu doğru olabilir. Fakat bunu i zleyen epizod bil i mcilerin ah
laki güçsüzl üğünü göstermesi bakımından ayrıntı lı biçimde kaydedilme-
1 12
29 Haziran 1 869 tarihli mektup (The life and letters of the right honorable
Friedrich Max Müller, Londra 1 902, C. 1, s. 367).
ı u 9 Temmuz 1 869 tari hli mektup (A.g.e., s . 368).
ı ı.ı A.g.e.
1 15
Lectures on the science of language, Londra 1 862, s. 2 1 3.
1 16
Krş . ; The inıperial dictionary of the English language, C. I, Londra 1 883, s. 1 59,
"Aryan" maddesi .
1 17
7 Mart 1 87 1 tarihli mektup ( The life and letters . , C. I , s. 41 5).
..
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ : YENİ ADEMİN PEŞİNDE 267
ye değer. Al sace ' ı n i l hakının ardından Strasbourg Ü n i versi tesi büyük bir
törenle Al manlaştı rıldı ve Max Müller burada ders v ermesi için davet
edildi . Ul uslararası alanda hatırı sayılır ünü sayesi nde Kayzer ' i n sofra
sında yemeğe çağrıldı. ı ı8 23 Mayıs 1 872 'de Müller i l k dersi ne başladı .
Kürsüye çı kar çıkmaz günün anlam ve önemi ne dikkat çekti, yurtdışın
da yaşadığı sürede yüreği nde bi r Alman olduğunu asla aklı ndan çıkar
madığını i lan ve vatanperver inançlarını teyit etti . Ardından, Al man
ya' nın geçmiş çağları nın basit ve hayranlık verici erdemlerini yiti riyor
ol up olmadığını sorgulayıp dinleyici lerini paranın çekici l i ğine ve mil
l iyetçiliğin aşırı güçlenmesine karşı uyardı. " B i l iyorsunuz dışarıda bize
şanlı bir gelecek biçmiyorlar. . . " B unu i zleyen ahliiki öğüt, bi l i msel tem
kine çağrıydı . Dil b i l i m i n ve etnoloj i nin bi rbi ri nden ayrı şeyler olduğunu
hatırda tutmak zorunluydu. Bu iki disiplini birbiri nden ayrı tutmak ve
ırk ile dili birbirine karıştırmaktan sakı nmak önemliydi ; bir Ari kafa
tasından söz etmek, bir doli kesefal dilden söz etmek kadar gülünç olur
du.
Dilden çıkarak kan bağları ya da kan bağlarından çıkarak dil bağlantıları kurmak
ne kadar çok yanlış anlamaya, ne kadar çok i htilafa yol açmıştır. Ari ve Sami dil
leri vardır, ama i nsan kullandığı terimlerin serbestiyet derecesine dikkat ettiği
sürece, bir Ari ırkından, Ari kanından ya da Ari kafatasından söz etmek bilime
aykırıdır. 1 1 9
Müller ' i n açıklık getirmediği husus, bir çeyrek yüzyıl boyunca biz
zat kendisinin kullandığı teri mlerde sistematik biçi mde serbest dav ran
mış ve Anglo-Sakson ve kıta Av rupa'sından hevesl i okurlarının kafasını
karı ştırmış olduğuydu. Utangaç geri çeki lişinin neredeyse fark bi le edil
medi ğini söylemek bile gereksizdir. Ders kitapları ve ansi klopediler
Müller ' i n daha önceki döneme ait düşünceleri ne aktarmaya devam et
ti . Mesela, 1 883 ' te yayımlanan fmperial Dictionary of the English Lan
guage ya da 1 903- 1 906 arası nda yayımlanan Americana ans i k
lopedi leri nde durum böyledir. A B D ' den bir başka örnek, Aryan Manic
heism ' i nde Av ustralya yerlilerini matematik yetenekleri bakımı ndan as
lanlar ve kurtlarla, manevi gelişim düzeyleri bakımı ndan babunlar ve
1 18
Krş . ; The life and letters . . . , C . 1 , s. 420.
1 19 Über die Resultate der Sprachwissensclıaft, Voelesung gehalten in der kaiserlic
hen Universitiit zu Strassburg am 23 mai 1872
268 ARİ MİTi : AVRUPA 'DA IRKÇ/ ve MİLLiYETÇİ FiKİRLERiN TARİHİ
1 20
John Fiske. La destinie de l 'homme, Paris 1 904. s. 7 1 -73.
10.
GOBİNEAU ve ÇAGDAŞLARI
B ununla birlikte burada tarif edi len üstün ırk, özel l i kle Av rupal ı ya
da ak ırk değildi. Lamarck, "Quelques observations relatives a 1 ' hom
me" başlığı altında Bimanal [ i ki elli, -ç.n . ] varlıkların yani i nsanların ro
l ünü Quadra ma nall arın ( dört elli lerin -ç.n. ] yani maymununlarıkiyle
kıyaslamıştı.
Ne var ki , kuramını formüle etme tarzından, bu fatih ırk düşüncesi ,
kolaylıkla zamanın Av rupa'sındaki Fransız yayıl masıyla özdeşleştiri le-
On sekizi nci yüzyılda Abbe de Sai nt- Pierre ' den Kant'a dek bi rçok
yazar daimi bir barış için planlar hazırlamıştı, ama bunlardan hiçbiri ,
müspet v e deneysel b i r bi l i m olan fizyolojiyi b u projeleri desteklemek
için kullanmayı akıl etmemi şti . B i l i mciler böyle bir ödevi üstlenecek
kadar uygun biçi mde donanmışlar mıydı? " Fizyoloji" diye kabulleni
yordu Sai nt-Simon, "bundan ancak bir adı m uzak kalıyor olsa da henüz
pozitif bil imler arasında sayıl mayı hak etmiyor" B ununla birli kte, Ca
banis, de Richat ve Vicq de Azy r ' i n çal ı şmaları sayesinde " uzun zaman
bir şarlatanlık sel i içi nde debelenip durmuş olan fizyoloj i , artık gözle
nen ve tartışılan olgular üzerine kurulmuştur. Psikoloj i , şi mdiye dek ol
duğu gi bi dinsel önyargılara dayanmaktan ziyade fizyoloj iye dayanma
ya başlamıştır" ve bu bakımdan astronomi v e ki myanın örneğini izle
mektedi r. 4 B u pasajın bilim yanlısı din karşıtı tarafgirliği dikkate değer
dir v e Av rupa 'da bunu önceleyen yirmi yılda meydana gelmiş sarsıcı
olaylarda önemli bi r etmen olmuş olabi l i r. Bu olaylar, bir kez daha Sa
int- S i mon ' dan aktaracak olursak, "en güçlü etkil i neden"de aranacak
radi kal biçi mde yeni bir açıklama gerektiriyordu. Saint-Simon, teoloj i k
si stemleri çürütme çabası içinde Aydınlanma'nın ana geleneğine bağlı
kal mış ancak saldırısını daha ateşli biçimde yapmıştı. Aynı zamanda, ça
lışmaları mi l i tan bir ırkçılıkla çakışan eleştirellikten uzak bir bi l i m ru-
2 A.g.e., s. 5 1 -52.
3 muvres de Claude-Heııri de Saint-Simon , ed. Paris 1 966, C. V, s. 55.
4 A.g.e., s. 25-27 .
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: GOBiNEA U ve ÇAGDAŞLARI 27 1
Bu sözler, çiftli k sahipleri nin 1 790' dan i ti baren kölel iğin kaldırıl
ması taleplerine karşı açıkça ırkçı argümanlar kullan arak ortaya koyduk-
5 A.g.e., s.52-5 3 .
6 Lettre d 'un habitant de Geneve iı ses contemporains; <Euvres, C. 1 , s . 46 ve de
vamı.
272 A RI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
7 Ö rneğin bkz. Cesar de l ' Escale de Verone, Obsevations sur les hommes de co
leur des colonies, Paris 1 790: "Ey Fransızlar. . . Fransız saymış olabileceğiniz,
kardeş diye çağıracağınız, ticaret ve karşılıklı çıkarlarla bağlı olduğunuzu düşü
nebileceğiniz yerl i nüfusun, damarlarınızda akan şanı tüm dünyaya yayılmış,
Yunanların ve Romalıların bütün başarılarını gölgede bırakmış kanınızı değersiz
leştirmek üzere kendi koyu, ağır, kirli, kara, hilekar kanlarını kendi öz ülkeni
zin bağrında yaymasından korkunuz." S. 1 3 .
11 Rapports du physique et du moral chez / 'homme, Paris 1 824 basımı, C. 1 , s. 1 33-
1 34.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: GOBİNEA U ve ÇAGDAŞLARI 273
bu çalışma onun düşüncesinde fizi ksel olanın manevi olana göre önce
l i k taşıdığı açıkça gösterir. Biyoloji alanında, Lamarck'ın kazanılmış ni
teliklerin kalıtım yoluyla aktarıldığı yönündeki fikirlerine öncülük et
mişti. " Eğer önceki bir alışkanlığın beli rleyici nedenleri birkaç nesil bo
yunca etki eylemeyi s ürdürürse, yeni edinilmiş bir doğa biçi mlenecek
tir" diye yazmıştı.9 Bu düşünceyi, Hi pokrates ' i n i k l i mler ve mizaçlar
hakkındaki eski öğretisiyle birleştirmişti . Altı farklı mizaç olduğunu ka
bı11 ediyordu. En çok Fransızlar arasında yaygın bulnduğunu v e Akı l ' ın
ilerlemesine neden onların öncülük ettiğini açıkladığını düşündüğü san
guin-bileux' nun bunlardan en baskını olduğunu söylüyordu. Ona göre
Dev rim parlak bir örnekti 1 0 ve onun ni metlerini bütün dünyaya yaymak
arzusuyla i nsanın farklı ırkları karıştırarak "doğanın eserini yeniden dü
zenlemeye ve düzeltmeye cüret etmesi ni" öğütl üyordu. B u , " i l kel top
l umlar arasında v ar olmayan ve hakların eşitl iği gibi, aydınlanmanın ve
mükemmel akl ın yaratımı olacak olan bir yetenek eşitl i ği" ortaya çıka
racaktı. 1 1
Cabanis, farklı ırkların kendine ait nitelik'erinin tahl i l i ne giri şmedi.
Sadece, Drapamaud diye birinin "farklı ırkların herbiri nin zeka v e du
yarlılık düzeylerini bel irlemeyi ve böylelikle deyim yerindeyse, her bi
rinin ideoloj i k ölçek içindeki düzeylerini ortaya koymayı" amaçlayan
projesine atıfta bulunmakla yeti ndi . 1 2 Ne ol ursa olsun, burada iyimser
ve dev rimci bir anlayışla karşı karşıyayız: Irklar eşit değerde deği llerse
bile, akıl buna bir çare bulacak v e gerçek eşitl iği geti recekti r. Ne var ki ,
kitabı n 1 824 baskısında editör acı gerçeği hatı rlatan bir eleştirel not düş
mey i uygun görmüştü:
B u eşitl i ği n muhtemelen daima bir Zümrüdüanka ( gi bi ulaşılmaz bir efsane
-ç.n. ) kalacağı gerçeği bir yana, hattii insan bunun istenir bi r şey olup olmadığı
nı bile sorgulayabilir. Topl umun var olması yani aralarında bir hizmetler değiş
tokuşunun varlığı, tam da i nsanlar arasındaki eşitsizlik ve farklılıklar sayesinde
değil midir? 1 3
9 A.g.e., C. i l , s. 1 27.
10
A.g.e., C. i l , s. 452 ve C. 1 , s. xvıı.
ıı A.g.e . C. 1 , s. 4 1 0-4 1 1 .
.
12
A.g.e., C. i l , s . 327. ldeologie comparee diye adlandırılacak eserinde bir "ide
olojik ırklar ölçeği" kurmayı planlayan Draparnaud hakkında bkz. Fr. Picavet,
Les ideologues, Paris 1 894, s. 445-450.
ı.ı A.g.e., ( E) ile işaretlenmiş notta.
274 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI l'e MİLLİYEfÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
1� Krş . ; Jean Boissel ' nin (yay ımlanmamış) tezi , Vıctor Courtet de l '/sle, Paris
1 969, c. 1 , s . 38.
15 Krş . ; George W. Stocking, "French Anthropology in 1 8000", /sis, LV ( 1 964);
v e Le renge animal, Cuv ier, Paris 1 8 1 7, s . 94.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: GOBİNEA U ve ÇAGDAŞLARI 275
yalı ırkı n" eseri idi. Böylece, ilerlemeni n Batı ' nın ayrıcal ığı olduğu ve ak
ırkın üstün bi r değere sahip bul unduğu yönündeki bir önceki yüzyı ldan
dev ralınan fi ki rler yaşamaya devam ederken, dev ri m sonrası dönemin
kötümserl iği, Aklar ile durgunluk içinde kalan ya da barbarlı ğa mah
kum olan şu öteki ırklar arasında çok daha deri n bir ayrım yaratmı ştı.
İ nançlı bi r Hıristiyan olan Cuvier, farklı insan ırklarını ortak bir soy
dan türetmişti. Belki de Kitaptaki üçl ü ayrıma saygısının sonucu olarak,
insan soyunu ak, sarı ve kara olmak üzere üç büyük ırka böldü. Ne v ar
ki, di nsel i nanç, giderek artan sayıda yazarın çoklu türeyişçilik kuramı
nı beni msemekten artı k alakoyamıyordu. Dönemi n en popüler antropo
loglarından B ory de Saint-Vi ncent şöyle bildiriyordu: "Vahiy. . . münha
sıran Adem ile Havva'ya inanacağımızı hiçbir yerde buyurmaz, v ahyin
' esinlendiri l m i ş ' yazarı açıkçası sadece İ branilerle i l gilenmeye niyet et
mişti ve öteki ı rklardan öylesine kısacık söz edişi nden, onların tarihini
doğacılara bırakmayı istemiş gibi gözüküyor." Bory de Sai nt-Vi ncent,
bu tarihi gel iştirirken her bi ri ayrı ayrı yaratılmış on beş farklı i nsan tü
rü ayırt etmiş ve bunları giderek azalan bir değerler skalasında tasnif et
mişti . B i rinci yer, kendisi nde "i nsanlığın öv ünebileceği en büyük deha
ların ışıldadığı" ak ya da "Yafesi" ırka verilmişti . Kaydedilmiş vahyin
konu malzemesi olan Adem ' i n zürriyeti ni içeren "Arabi ırk" i kinci sıra
yı alıyordu. Cri stoph Meiners gibi Bory de, "doğaca en son biçim v eri
lecek olan, din ya da yasa ya da sanatlardan yoksun Av ustralyalı ırkı"
son sı raya yerleşti rmişti. Dahası, Av usturyal ılar son derece utanmazdı:
"Çıplakl ıklarından bütünüyle habersizdi rler v e kendilerini yeniden üret
mek için kullandıkları organlarını gizlemek gereği asla kafalarına gir
mez." 1 6
B i r başka çokl u türeyişçi olan Desmoulins de, yabanıl olarak tanım
lanan ırkları eğitmenin ve düzeltmenin ne kadar zor olduğuna bir örnek
olarak Av ustralya yerli lerini kullanmıştı . Sydney 'de yapıldığını iddia et
ti ği beli rleyici bir deneye di kkat çekti . Bazı süt bebeleri yerli ana baba
larından al ınıp, başarılı bi r eğitimi garanti liyor gibi gözüken koşullar al
tında, yaşıtları olan İngiliz çocuklarıyla beraber yeti ştirilmişti. Sonuç
felaketti . " Kendileri ni göstermeye yönel ik doğal dürtü leri yeteri nce
17 Aperçu philosophique sur la possibilite bde perfectionner l 'homme par /es mo
difications de soıı organization, M . A. Desmoulins , Paris (tarihsiz, 1 820 civa
rı), s. 24-25.
18 V.Schoelcher 'e göre ırkların eşitsizliği düşüncesi zamanla ortadan kalkacak bir
önyargı idi (De l 'abolition de l 'esclavage, 1 840; krş . Histoire de l 'antisemitis
me, c. Hl, s. 353.
1 " Krş . ; Lettres sur la race noire et la race blanche, Gustave d ' Eichthal ve Ismayl
ren şu bebeklerde görülecektir. Şimdi , Zenci, bedeni türün iyi şekillenmiş biçi
mini kazanmış ama bütün zekası gelişme sırasında durmuş olan bir Beyazdır. . . 20
20 A. De Quatrefages, "La Floride", Revue des Deux Mondes, Mart 1 843 , s. 757
ve devamı.
21
Krş . ; Will iam Stanton. The Leopard 's Spots, Scientific attitudes to wa rds race
in America, Chicago 1 96 1 , s. 1 03 .
22
Krş . ; C. G . Carus . Uber ımgleiche Befiihigung der verschiedenen Menschen
rassenfur höhere geistige Entwicklung, 1 849, s. 1 9, ve Renan 'ın Max Müller'e
10 Hazi ran 1 857 tarihli mektubu.
278 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
28 J. H unt, "On the Negro 's place in Nature", The Anthropological Review il, i l .
kısım s. xv.
29 Comte ' un aşağıdaki satırlarda özetlenen görüşleri için bkz. Cours de philosop
olmayan Hindistan ve Çin 'inki gibi insan nüfuslarının tarihini gelişi güzel ka
rıştırmakla topl umsal evrimi mizin araştırılmasını tehlikeye sokma eğilimindeki
bu çocuksu ve zamansız, kısır ve kötü yönlendirilmiş bilgi gösterisinin insan
toplumsallığının gerçek yasalarını araştırmanın önündeki temel kafa karışıklığı
nın esaslı bi r kaynağı olduğu ortaya seri lmelidir." Cours de philosophie positi
ve, loc. Cit.
280 ARl MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
Comte, kalıtımın ve çev renin göreli etkileri üzerine olan eski tartış
ma hakkında da görüş beyan etti. Kanaatince bi rincisi, yani ırk, ikl i m
den daha önemli bir "topl umsal değişke" idi. B una rağmen bunun bas
kın bir rol ü olduğunu kabUI etmiyor, kabı11 eden görüşleri de eleşti ri
yordu. Aşağı yukarı 1 850'de " sözde düşünürlerimizin hepsi bu tuhaf
açıklamaya büyük bi r rol atfediyor"3 1 diye yazdığında abartmış olabi lir
se de, bu sözleri yine de kanıt olarak aktarıl maya değer. Çünkü bu söz
leri , Fransa' da daha o zamandan, insan hayatının dinsel yorumlamasının
yerine bi limsel yorumlamasını i kame ederek ya da bir başka deyişle
İnayetin yeri ne "fizyolojiyi" geçirerek farklı ırkların v arlığında tarihsel
gelişmenin kısmi hatta toptan açıklamasını bulan pek çok yazarın bulun
duğunu gösteriyor. Öyleyse, mesele artık (o dönemde pek çok i nsanın
inandı ğı gibi) farklı ırkları n farklı değerlere sahip ol ması meselesi değil ,
Gobi neau ve az sayıda başka düşünürün yaptığı gibi b u farklılıklardan
tari hsel-felsefi sonuçlar çıkarma meselesiydi. Şimdi de bu tür görüşler
i leri süren ilk yazarları ele alalım.
yandan "farklı iklimlerde yerleşmiş olan hal kların kendi ayı rt edici ti p
lerini yüzyıllarca koruyabildiği"ni beli rtiyordu. (Di l bi l i m tarafından
sarsıldığına i nandığı) Eski "ikli mler kuramı"na eleştirel yaklaşı rken, çif
te bi r mesele ortaya attı : Birincisi ırksal karakteristi klerin kalıtsal daya
nıklılığı, ikincisi fiziksel ve manevi etmenler arasında Cabanis ya da
B roussais gibi otoritelerce koyutl anan katı aynı yönl ü ilişki . Kendisini
her örneğin gerekti rdiği ayrı mları saptamaya adamıştı . Yahudi lerin du
rumu ona mutlak "ırksal isti krar"a i şaret ediyor gibi gel iyordu,34 ama
başka örneklerde her zaman bu kadar emin değildi. " Her halk ayn ı di
renç gücüne sahip değil" diye ilan etti .
Edwards ' a göre Yahudilerin bir ırk olduğuna di kkat çekmeye değer.
Bu da zamanı n bi r damgasıydı . Bir önceki yüzyılda yazarlar Yahudi ulu
sunu genell i kle ak ırka dahil etmişlerdi, bu toplumun benzersiz yazgısı
nı ise ya İ nayeti n takdiri ne ya da kendi düşkün durumuna atfetmişler
di. Şimdiyse, bu kastın ya da "tari hsel" ırkın, kısa zamanda "Sami" di
ye yeniden adlandırılacak bir "fi zyoloj i k ırk" mertebesine terfi ettiri ldi
ğini görüyoruz. Başka yazarlar da Yahudileri n durumunu ayrıksı bir ol
gu olarak ele alacaklardı (Yahudilerin saf bir ı rk olduğuna inancının
Michelet'yi nasıl başlarına gelen bütün belaları bu safl ığa bağlamaya
götürmüş olduğunu görmüştük).
B ugün, Edwards ' ı n ırksal determi nizm yaklaşımını disiplinlerarası
diye tanımlayabi liriz. Dönemin başka yazarları onun kuşkularının ve
çekincelerinin ötesi ne geçerek ı rksal determinizmi ev rensel ya da tekçi
bir açıklayıcı ilke yapmağa çalıştılar.
B unun ilk işareti 1 827 ' de insanın insan tarafından, kölenin efendisi ,
serfi n beyi tarafından sömürülmesini açı klamak üzere militan cumhuri
yetçi Charles Comte tarafından öne sürülen sistemde verildi . Buna kar
şılık, daha yakından bakı ldığında tarif ettiği "ırklar", daha çok ortak kö
kenleri nce olduğu kadar ortak koş ullarıyla da bir arada tutulan topl um
sal sınıflardı. "Aynı toprağın fethedilmesiyle farklı ırklar bir kez bir ara-
35 Ch. Comte, Traite de legislatioıı, ou exositioıı des lois generales suivant lesqu
elles fes peoples pmspereııt, deperissent ou resteııt statiomıaires, Paris 1 827-
1 83 5 ; krş. özell ikle C. 1, önsöz; C. i l , s. 57-58; C. III, s. 360-36 1 ; C. i V, s. 443-
446.
284 ARI MİTİ: AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
36 Barthelmy Dunoyer, Nouve traite d 'ecoııomie sociale, 2 cilt, Paris 1 830; krş.
E. von Eickstedt, Geschichte uııd Metlıodeıı der Anthropologie, op. cit. , s. 340.
37 De Courtet' un tarih felsefesi Jean Boissel ' i n tezi Victor Courtet de / 'isle ( 1813-
1 86 7), Paris 1 969 ile kendisinin La science politique fondee sur la science de
l 'h om me un son böl ümü olan Mcmoire sur les races humaines' inden (Extrait
'
görmüş bul unuyoruz. Temel eseri olan La Science politique fondee sur
la science de l 'homme 'de ( 1 837) de bu planı na bir kez daha deği nmiş
ti . B u kitap, gerçekçi olma niyeti ndeydi. Bir ırkın temel nitel ik göster
gesi nin haki miyet gücü olduğunu beyan ediyordu; efendiler tanım ge
reği kölelerden üstündü ve Av rupalılar ne kadar karışmış ol urlarsa ol
sun, üstünl üklerini dünya çapı nda bol bol kanıtlamıştı. Aynı uslamla
mayla Courtet, sadece Asyal ıların değil , Kızı lderili leri n de Karalardan
üstün olduğu sonucuna varmış; yüzyı lının öbür yazarları gibi zenci leri
insanlık skalasının en altına yerleştirmişti , "hiçbir yabancı ırkı köleleş
tirmemiş, ancak birbi rlerini köleleşti rmiş" olduğu gerçeği de bu ırkın
mutlak aşağılığını gösteriyordu.
Courtet' un özgün fi kirlerinden biri , insanlık tarihinin sırf ırksal mü
cadeleler tarafı ndan yani "fizi ksel" olarak değil, aynı zamandan farklı
kanları n karıştıran ya da bi rleştiren karşılaşmalar tarafından yani "kim
yasal" olarak da bel i rlendi ğiydi . Gobineau sayesinde bilimsel dilde mo
dern ırkçılığın dogmalarından biri hal ine gelecek olan bu fikri ilk ete ke
miğe büründüren kişi o imiş gibi gözüküyor. Ti pi k biçi mde, eski ku
ramlarla karşılaştırdığında bunu "ilerici bir fikir" sayıyordu. Thierry 'yi
eleştirişi nden bu çıkıyor:
Ne yazık ki, Thierry 'nin yöntemi dışlayıcı ve gerici bir karaktere sahiptir. O
sadece ı rkların ilkel çatışmalarıyla i lgilenir ve bizim bugünkü bütün rekabetleri
mizin nedeni olarak, bunların şiddetinin anısını yani bu şiddetin yol açtığı nef
retlerin süreklil iğini keşfetmeye çalışır. . . fakat kanın karışması , çıkarların yavaş
yavaş aynılaşması, bu uzlaşmazlık unsurlarını yavaş yavaş ortadan kaldırmış ve
sonraki devrimlere, bizim zamanımızdakilere, artık aynı nefretler, aynı anılar ne
den olmamıştır . . 3 8
.
Sai nt- Si moncu Courtet ' un gözünde, sanayi ve ilerleme söz konusu
olduğu kadarıyla kanların karı şması iyiydi , çünkü " genel refahın ilk ne
deni olan iş böl ümüne bundan daha yararlı bir şey yoktur: Topl umsal iş
levler daima ihtiyaçtan doğar ve doğacaktır: Konum farklıl ıkları daima
işlev farkl ılıklarının sonucudur ve sonucu olacaktır. Eğer doğa, bu çifte
ihtiyacın karşılanmasını en kapsayıcı tarzda ırkların eşitsizl iği yoluyla
sağlamışsa, her şeyin yaratıcısını bu bakımdan da y üceltmel iyiz".39 Co-
w A . g . e . , s. 233.
286 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ı•e MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
40 "Bu sapkın halkların üzerine inen korkunç bir gücün eli, bunları bizim büyük
l üğümüzün, uzak görüşlülüğümüzün ve mükemmelliğimizin iki büyük nitel i
ğinden yoksun bırakmıştır. . . Tıpkı en çürümüş ve mide bulandırıcı maddelerin
bu durumlarına rağmen daha bile fazla yozlaş maya açık oluşu gibi , insanlığın
doğal kusurları da vahşide daha da kötüleşmiştir. Hırsız, zfilim ve ahHiksızdır,
fakat bizimki nden farklı bir tarzda böyledir. Bizim suç işlemek için doğamızın
ötesine geçmemiz gerekir; vahşi ise doğas ına uygun hareket ederek suç işler;
suça iştahı vardır ve pişmanlık bilmez. (Les soirees de Saiııt-Petersbourg, De
uxieme entretien).
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: GOBİNEA U ve ÇAGDAŞLARI 287
Irk hakkında o dönem geçerli olan yorumlar arasına Lamartine ' e ait
şu pasaj da aktarılabi l ir: "Ne kadar seyahat edersem, tari hin ve ahlakın
büyük sırrının ırklar olduğuna o kadar ikna ol uyorum. "42 Haki m eğil i m ,
daha sonra Tai ne ' i n yöntemli b i r biçi mde ortaya koyacağı bir çeşit ço
ğulcu yorum idi. Onun - ırk, çev re ve zaman şeklindeki - üç etmen ku
ramı nda en önemlisi, " tari hsel olayların türediği etmenlerin birincisi ve
en zengini" olan ırk idi .43
Yaklaşık 1 840 ' 1 ardan iti baren tari hin ırksal yorumlanışı İngiltere ' de be
l i rmeye başladı. Rugby ' ni n ünlü okul müdürü Thomas Arnold, yoruma
ahlaki ve ti nsel bir eda kazandırdı . Özünde, Töton ı rkı na İnayetin özel
olarak tasarlanmış aracı rol ü atfetti ği panorami k bi r ev rensel tarih görü
şü ileri sürmüştü. Arnold'a göre uygarlı k meş ' alesi her biri ödev ini ye
rine getirir getirmez tari h sah nesi nden çeki len ırklar arası nda elden ele
geçmişti . Yunanlar kendi üstünlük anlarının keyfi ni sürmüşler, onların
arkası ndan Roma gelmi şti . Ama ası l etkiyi , tamamiyle Cermenlerin ese
ri olan Hıristiyan ve Batı kültürü yapmıştı . Av rupa'nın yayılmasının bü
tün dünyayı kaplaması onların sayesi ndeydi (elbette bunu bel irti rken
Anglo-Sakson ulusunun özel katkısı nı v urgul uyordu). Arnold, Cermen-
!erden sonra meş ' aley i kimin devralacağını açıklamamıştı. Bir şekilde
Hegel gil bi r tarzda, sanki tari h onlarl a birli kte amacına ulaşmış gibi gö
züküyordu. Onu i l gi lendirdiği kadarıyla Al manya şuydu:
Bizim Sakson ve Töton atalarımızın yurdu; hiçbir Romalı ya da başka karışımla
yozlaşmamış ülke; dünyanın şimdiye dek gördüğü - en sağlam yasalara sahip -
en ahlakl ı insan ırklarının, en şiddetten arınmış tutkul arın ve ailevi ya da öbür
türden en i nce erdemleri n doğum yeri . 44
.ı..ı
Thomas Arnold, /ııtrodııctory lectures on Modern History, New York 1 842 ;
The life and correspondence of Thomas Amold, Londra, 6. basım, s. 488.
�5 A .g . e . , s . 24-0.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: GOBİNEA U ve ÇAGDAŞLARI 289
ediyorsa da, Karalar yer al ıyordu. Bütün bunlar yeni bir dili gösteriyor
du. B üyük Britanya kendini Kıta Avrupa düş üncesine uydurmaya baş
lamıştı ve Knox ' ı n kitabı bunun işaretiydi . Darwin bu kitaptan onayla
yarak aktarmalarda bulunmuştur ve antropoloj i tarihçileri Dr Knox ' ı ,
Darwi n i l e Spencer ' ı n doğal seçilim v e e n uygunların hayatta kalması
kuramlarını haber veren ev rim kuramının öncüsü olarak görürler. 50
Knox ' ı n kısmen Disraeli 'yi hedef alan Yahudi karşıtı görüşleri d e döne
mi v e ül kesi açısından aynı derecede bir yeni likti . " İbrani ler"in (en eski
çağlara dek izini sürdüğü) asalakl ığını ve kültürel kısırlığını dinlerine de
ğil, bütünüyl e ı rklarına bağlamış ve böylece modern anti-semitizmin
haberci leri nden ol muştu. Fakat yarı-Yahudi lerin durumunda, Sakson ya
da Kelt kanının Yahudi kanlarına baskın geldiğini düşünmeye eği l i mliy
di. B u da özellikle İngi liz bir bakış açısıydı . 5 1
Gobi neau hakkında o n dokuzuncu yüzyıl sonları ndan beri yapılan tari h
sel v e edebi i ncelemeler çoğu kez kaynaklarının kimler olduğu hakkın
da kafa yormuştur. Bir Alman yazarın 1 926' da ortaya attığı tuhaf bir
v arsayım, Gobineau ' nun ırkın gizemleriyle aralarında Paris ' te gerçek
leşmiş olabi lecek buluşmalar sırasında Disraeli tarafından tanıştırıldığı
nı öne sürer.52 Essai sur l 'inegalite des races hu ma ines ' i n bazı anahtar
kav ramlarının Courtet de l ' Isle'den türeti ldiğini gösteren Jean Boi ssel ,
ayakları daha yere basan bir v arsayım ileri sürmüştür. Fakat bunları ne
reden nakletmiş olursa olsun Gobineau ' nun yaptı ğı, zamanında zaten
kökleşmiş olan fi kirleri son derece kişisel bi r tarzda sistematize etmek
ten i barettir. Bunlara kendi öz katkısı esas olarak, uygarlığın ölüm çanı
gi bi hissedilen kötümser çıkarsamalarından oluşur. Bilim bahanesiyle
her çeşitten acılık v e düş kırıklı ğına kapı açmıştı . Onun için bi limin "sa
dece demokrasiye ve Dev ri me olan nefreti ne karşı bir av unma aracı" ol-
50 Bkz. Marvin Harris, The Rise of Anthropological Theory, op. cit., s. 99- 1 00;
krş. Wilhelm Mühlmann, Geschichte der Anthropology, op. cit. , s. 99.
51 The races of Men . s. 1 94 ve 208.
. . .
52 Krş . ; Cari Koehne, "Untersuchungen über Vorlaufer und Quellen der Rassen
theorie des Grafen Gobi neau", Archiv fıir Rassen-und Gesellschaftsbiologie.
xvın ( 1 926), s . 369-396.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: GOBİNEA U ve ÇAGDAŞLARI 29 1
'><> A g e .. s. 1 54
. .
292 ARi MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇI FİKİRLERiN TARİHİ
57 A.g.e., s. 57-66 (chap. i V. "De ce qu'on doit entendre par le mot degenerati-
on . . . " Gobi neau, "tari hsel kimya" ilkesini bu böl ümde ortaya koyar.
'.ili
A.g.e., s. 223 .
59 A.g.e., s. 95 .
60 A .g.e., 1 6 1 .
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: GOBINEAU ve ÇAGD/ıŞLARI 293
zır olduğunu gördüğümüzden, kara unsur, bir ı rkta sanatsal dehanın gelişmesi
için kesinlikle vazgeçilmezdir. 6 1
Yah udi lere geli nce, onları tarif etmekte Disrael i ' den esinlenmiş ol
ması çok muhtemel olan Gobi neau onlara görece saflığını korumuş Sa
mi kanı atfediyordu. Onları tarif edi şi neredeyse bir Seçi lmiş I rk öv gü
süyle biter:
Yahudiler, kendi lerininkiyle akraba bir dilin lehçelerini konuşan aynı za
manda büyük çoğunl uğunun onlarla oldukça yakın bir kan bağı bulunan grup
larca çevrelenmişti . Buna rağmen, bütün bu grupları geride bıraktılar. Savaşçı
lar, tarımcılar ve tacirler olarak ortaya çıktılar. Sadece monarşiyle teokrasiyi de
ğil. aile reislerinin ataerkil gücü ile meclislerde ve peygamberler tarafından tem
sil edilen halkın demokratik gücünü de uzlaştıran benzersizce karmaşık bir yö
netim biçimi altında. yüzyıllar boyunca refah ve görkem içinde yaşadıkları ve
göç sistemlerinin en akıllıcalarından biriyle ülkelerinin dar sınırlarının yayılma
larının önüne koyduğu engellerin üstesinden gelebildikleri gözlenebilir. Ve bu
ülke neden oluşuyordu? Modern gezginler, yapay veri mliliğinin İ srail 'in çiftçi
lerinin ne kadar bilgece çabalarına mal olduğunu tahmin edebilir. Çünkü bu se
çilmiş ırk bu dağları ve ovaları mesken tutmayı bırakalıdan beri Yakup' un sürü
lerini sul adığı kuyu kumla dolmuş, Nabot ' un üzüm bağı çöle boyun eğmiş ve
Ahab'ın sarayının yeri kuşburnu çalılarıyla kaplanmıştır. Yahudiler yeryüzünün
bu acı nası köşesinde nasıl bir örnek oluşturmuştu? Tekrar ediyorum, onlar her
işinde akıllı bir milletti ; cesaretle çarpıştıkları bir savaşta bağımsız bir ulus Un
vanını yitirmeden önce, dünyaya neredeyse tüccarları kadar çok sayıda bilgin
kazandırmışlardı . 62
Gobi neau ' nun eseri nde bizi daha sonra bilgilendirdi ğine göre, işin
aslı "Yahudilerde ırklarının maruz kaldığı karışımdaki Ak özün payının"
komşularınınkine göre "daha büyük" olmasıydı.63 Asl ında Gobi neau, ki
tabı boyunca, her yerde ve her zaman insanın tarihinin gidiş yol unu
açıkladığı v arsayılan sonsuz ırksal kan sayımı operasyonlarına giri şmiş
ti . B u y üzden Yunanistan mucizesi sanat ve felsefede ulaştığı doruklar
kadar ni hai çöküşünü de şu karışıma borçl uydu:
1 . Helenler - Sarı unsurlarla değişikliğe uğramış ama büyük a k öze sahip
ve bazı Sami akrabal ıklar taşıyan Atiler;
2. Yerl iler - Sarı unsurlarla iyice karı şmış S lavo-Kelt halklar;
� A.g.e., s. 477-478.
M A.g.e., s. 8 1 7.
6" A.g.e., s. 852-85 3 .
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: GOBİNEA U ve. ÇAGDAŞLARI 295
yutulmadan önceki son sınıra doğru gitmektedir. B u sonuç elde edildiğinde, bir
lik çağına ulaşılacak . . . saf halleri ndeki üç büyük arketipin doğrudan evliliğinin
sonucu olmaktan çok uzak olan bu kaynaşma durumu, artık, sonsuz karışım ve
bunun sonucu olarak değersizleşme dizilerinin caput mortuum undan * başka bir
şey olmayacaktır. B u her yönüyle sıradanlaşmanın son aşaması olacaktır; fizik
sel kuvvette sıradanlaşma, güzellikte sıradanlaşma, entelektüel yeteneklerde sı
radanlaş ma, i nsan buna neredeyse yok olma diyebi lir. 67
fH A.g.e .. s. 477-478.
65 A.g.e .. s. 8 1 7.
66 A .g.e . s. 852-853 .
.
* Ö
lü kafası. Eski simya v e ki myacılık teri mi. Bir kimyasal tepkime gerçekleşti
ği nde amaçlanan sonuç ortaya çıktıktan sonra geride kalan değersiz kalıntı.
-ç.n.
6 7 A .g.e., s . 870.
68 A.g.e., s. 872.
69 Krş . ; A : de Tocqueville, <Euvres, C. IX, s. 258, (Gobineau ' nun 20 Mart 1 859
tarihli mektubu).
**
Hıristiyanlıkta bir evrensel adalet, barış ve mutluluk çağını başlatmak üzere
İ sa'nın ( beklenen) geri dönüşü. İ slam tahayyülünde Mehdi 'nin zuhurunu bek
lemenin karşılığı. -ç. n .
296 ARİ MİTİ : A VR UPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
ırkı için topyekun yok ol uştan başka i hti mal kal mıyordu. B u anlamda,
çömezleri kendisini yanlış anlamamıştır. O, gerçekten de biyoloj i k ı rk
çılığın büyük habercisi, insanlığı başladığı noktaya geri götürme arzusu
nun esinlendirdiği bir gericiydi.
METAFİZİKÇİLER v e MEGALOMANYAKLAR
Tocqueville ile Renan, kitabının Fransa' da uğradığı başarısızlık için Go
bineau 'yu av utmaya çal ışırken, Cermen ülkeleri nde daha başarılı ol aca
ğını vaad etti ler. Almanların "soyut gerçek olarak gördükleri her şeye
heves duyma" özel liğini v urgulayan Tocquev ille, ona kitabının "bütün
Al manya yol unu dolaşarak Fransa'ya geri döneceğini" söylemiş ;70 Re
nan, Al manların ırk meseleleri ni anladığına ve "kendi ilksel köklcri "nc
bağl ıl ıklarına işaret etmi şti .71 Zaman ikisini de haklı çıkardı . İnceleme
mizin ana hattı buradan itibaren giderek daha fazla Avrupalı ırk fantezi
l erinin en uygun üreme yeri v e Napolyon savaşlarının etkisiyle militan
ulusçu bir karakter kazanan arılık fikrini n mevzisi olan AJmanya'ya yö
nelecekti r. Bu yeni eği l i mi n en iyi örneği görmüş olduğumuz gibi , her
şeyden önce "tari hsel ırklar" ile "fizyoloj i k ı rklar" arası ndaki dai mi an
l am karışıklığını koruyan ve A lman ol mayan bütün ak insanları dışsal bir
karanlığa mahkum kılan Fichte ' ni n paranoyakça öğreti sidir. Gerçi Fich
te ' nin yurtdaşlarının aksine dil ölçütüne v urgu yaptığı, bu yüzden de sal
dırısının dolaylı kaldığı ve asl ında Fransız yazarların biyo-materyal ist
fel sefesinin Alman kamuoyunda pek etki li ol madığı doğrudur. Ama ge
ne de, Alman ideal izminin pusl u di l i , ak ırkın özsel arılığı gibi yol larla
Al man ırkını yüceltmey i ve - Fichte ' nin Yahudileri mahkum etti ği gibi
- öteki insan gruplarını temyizi gayri kabi l şekilde mahkum etmey i
mümkün kıl ıyordu.72 Bu düşünürler v e ozanlar memleketinde metafi zi k
yargılar, sıradan insanlarca her alanda son söz kabul edi l iyordu.
Böylece, A lman felsefesi "fiziksel ile ahlakı arası ndaki ili şki"ye
"ahlak" açısından yaklaşmayı sürdürdü. Görüneni açıklamak için "gö
rünmeyen"e başv urul uyor; bir anlamda madde düşünce içinde gizleni
yordu. Fransız ideoloj i siyle bu karşıtl ık, en aşırı ifadesi ni bütün doğal
görüngünün "İdea"nın bir sembol ünden ya da maddi tezahüründen iba
ret olduğunu öğreten Naturphilosophiede buldu. Ev rensel bi r ilişkini n
ayrıntılı tezahürleri ortaya çıkarılmalı , doğal görüngünün gizl i önemi
keşfed i l meliydi ve bu, Romantik tahayyülün şurada burada deha parıl
tılarıyla ışı ldayan en uçuk fantezilere dalmasına izin v eriyordu.
Çoğu kez Naturphilosophienin babası olarak görülen Friedrich Wil
helm Schel l ing ( l 775- 1 854) başlangıçta insanlığın farklı ırklarını Aydın
lanmanın klasi k ruhu içinde ele al mış gibidi r. Hiç kuşkusuz ak ırk bü
tün ırkların en soyl usuydu, ama nasıl böyle ol muştu? B unun nedeni ,
(Buffon ' un düşündüğü gibi) renkli ırkları n aksi ne i lksel onurunu tama
miyle korumuş olması mıydı, yoksa, böylece "daha yüksek bir tinsel lik"
kazanarak sadece A kların karşı koyabildi ği, dünya çapında bir yozlaş
ma mı ol muştu? Gerçek ne olursa olsun, "Avrupa insanlı ğının hiçbi r an
lamda bir ırk olarak tanımlanamayacağını" tartışmasız bir durum kabı11
ediyordu. Schelli ng, i l k başta " insanları birbi ri nden ayıran ırksal farklı
lıklar değildir... bazı halklar arasında en az ırk farklılıkları kadar büyük
sınıf farklılıkları v ardır" düşüncesini de öne sürmüştü. Filozof, bu yüz
den kendi kendisine "fi ziksel gel işmedeki farkl ıl ıkların bir neden olmak
şöyle dursun, daha ziyade insanların en erken biçimlenmesiyle yakı n
dan bağl antıl ı ol ması gereken büyük ti nsel hareketlere eşlik eden bir gö
rüngü" ol up ol madı ğını sormuştu.73
Ne var ki, bu görünüşteki " kültürel antropoloj i " zaman geçti kçe ye
rini tamamiyle farkl ı fiki rlere bıraktı. Schel l i ng, Mitolojinin Felsefe
si ' nin ikinci cildinde i nsan ırkını "insanlık unsuru sadece bir yarı sında
mevcutmuş gibi gözükecek tarzda iki büyük kitle"ye ayırmı ştı. Öbür
yarıda, sadece " hayvanlığın sınırındaki" Afrika ve Amerika oymakları
deği l , Asya 'daki "geçiş tipleri" de yer alıyordu. Bl umenbach ile Kutsal
Metinleri uzlaştı rma çabası içinde "Yafesi, Prometeusgi l , Kafkasyal ı
ı rk, sadece her şeye tahammül etmeye hazır olan bu ı rkın ataları . . . ken
di edimiyle İdealar dünyasına girebi lme yeteneğindeki B i ricik İnsan
74 A.g.e., C.i l , "Yirmi birinci ders''. Mitolojinin Felsefesi'nin bu ikinci cildi, "fır
tına ekmekte olan" solcu genç Hegelcilere karşı mücadele etme birincil ödeviy
le Berlin Ü niversitesinde Hegel 'in ardılı olarak felsefe kürsüsünün başına geti
rildği dönemde yazılmıştır.
75 A.g.e., c. 1 , ''Yedinci ders"
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: GOBİNEA U ve ÇAGDAŞLARI 299
bir biçi minin öncüsüydü. Oken, doğanın üyeleri canl ı varl ıklar olan tek
bi r beden olduğunu öğretiyordu. Yaratılışın üstün varl ığı olduğu ve "bü
tün hayvan bedenlerini tek bir bedende yeniden bi rleştirdiği" için insan
doğayı sembolize ediyordu. B unun sonucunda, insan bedeni, hayvanlar
alemi gibi aynı tarzda, bu alemin esas sınıflarının her birinin beş duyu
organından birine " karşılık geleceği" şekilde al t böl ümlere ayrılabil i rdi
- memeli ler en yüksek hayvan sınıfı olarak i nsanın görme duyusuna,
kuşlar işitme duyusuna karşılık gel iyor ve böyle böyle dev am ederek
dokunma duyusuna karşılık gelen böceklere dek varıl ıyordu. İnsan ırk
ları unsurlarl a bağlantı l ı bir sembol izml e karakterize edil iyordu. Kara
ırk topraksal ya da maymunsu; ak ırk ateşsel (ışı ksal) ya da insani idi ;
Moğol l ar ve Kızılderi li ler sırasıyla hava ve su ile sembol ize edil iyordu.
Oken, tezi ni desteklemek için özel likle, yüzü kızarma yeteneğine sahip
olmadığı için içsel bir hayatı ifade edemeyen Karaların opaklığına i ş a
ret ediyordu. "Y üzü kızarabilen bi ri bir insandır; kızaramayan biri bir
Zencidir". 76 Yurttaşlarının hevesle bir dahi olarak niteledi ği Oken,77 ila
veten " tanrısal savaş sanatı" nı yüceltiyordu. Bu sanatın doğanın yasala
rına uygun şekilde yürütülmesi gerektiğini düşünüyordu ve zamanının
Almanları nı fel sefeye bel bağlamaya devam ettikleri için azarl ıyordu.
Almanya' da bir sonraki nesli n en popüler antropologlarının yazıla
rındaki benzer fantasti k mukayeseleri ve fikirleri daha sonra ele alaca
ğız. Ama ondan önce, düşünceleri on dokuzuncu yüzyılı aydınlattıktan
sonra yirminci yüzyılda da bir felsefi nirengi noktası ol maya devam
eden bir yazarın antropolojisine bir göz atmalıyız.
B i r fel sefi sistem olarak Hegel ' i n ideal izmi, içkin bir şekilde biyo
materyal ist öğretinin karşı kutbuna yönelir. Görmüş olduğumuz gibi,
Hint-Ari kuramını desteklemekle birlikte, i nsan ruhunun gizlerini fizyo
loji araştı rmalarıyla çözmeyi amaçlayan "fizyonomi stlerin" ya da " ka
fatasçıların" iddialarını hoşnutsuzlukla reddetmişti .78 Hegel ' in bakış
Sele"
300 ARİ MiTi : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLiYETÇi FiKİRLERiN TARİHİ
?<J K rş . : Grundlinien der Philosoplıie des rechtes, § 270 ( Quak erle re ve Yahudile
re yurtdaşlık hakkı veril mesi ne i l işkin not).
� Tarih Felsefesi, Fransızca çevi ri G i balini Pari s 1 937 bas ı mı . s. 96 v e devamı.
* . .
Italyan keşiş Fioreli Joac hi m " i n - it. Gioacchino da Fiore - ( 1 1 35 - 1 202) dü-
ş ü nceleri çev res i n de kurul muş muhal i f H ı ristiyan tari kat/halk hareke ti . K i l i se
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: GOBİNEA U ve ÇAGDAŞLARI 301
Welsche hakkındaki bu yargı, genç Hegel ' i n kişiyi tuhaf bi r mistik ate
me götüren bazı yazılarıyla karşılaştırılabilir.82 Theologische Jugendsch
riften ' i nde, kimi zaman zehir saçan bir dille Yahudi leri lanetlediği suç
lamalar,83 kendi öz gelenekleri ni ve destanlarını gözardı ediş biçi mleri n
den ötürü Almanları azarladığı bir pasaj içeri r:
Hıristiyanlık Valhalla ' yı boşalttı, kutsal koruları kökledi , ulusal imgeyi utandırı
cı bir hurafe diye ortadan kaldırdı ve onun yerine bize, iklimi , yasaları , kültürü
ve ilgileri bize yabancı olan, tarihinin bizimkiyle hiçbir ilgisi bulunmayan bir
ulusun imgelemini verdi. Bir Davut ya da bir Süleyman popüler tahayyülümüz
de yaşıyor, ama kendi ülkemizin öz kahramanları bilgince tarih kitaplarının için
de uyukluyor. . .
B ununla birli kte Hegel , Al man tanrıları i ç i n savaşmanın umutsuz bir da
va olduğunu hi ssediyordu:
B i r ulusa bir kez yitirilmiş ve zaten yenilgiye mahkOm bir imgelemi geri ver
mek projesi nin, bir bütün olarak. Julian 'ın * atalarının mitolojisini ihya etme ça
basından bile daha az şansı vardır. . . Öyleyse, Tötonların atayurdu Yahudiyc mi
dir? . . 84
ne yer bulamaz . . . Yahudi hal kının büyük trajedisi bi r Yunan trajedisi değildir;
bunların her ikisi de güzel bir varlığın kaçınılmaz yoldan çıkma yazgısı ndan tü
rediğinden, ne korkudan ne merhametten doğabilir; o ancak dehşetten doğabi
lir. Yahudi halkının yazgısı Macbeth ' in yazgısıdır ... Yahudi halkının, sefil duru
munu, kendisini bugün hala içinde bulduğu düşkünlük ve aşağılıkl ık durumu
nu da i çeren bütün durumları , sonuçlardan başka bir şey değildir.. . " Krş . ; His
toire de antisemitimse, C. III, s. 200-203.
• Julian: 360-363 yılları arasındaki iktidarı sırasında Hıristiyanlığın resınJ din sta
tüsünü kaldırarak eski Roma törelerine geri dönül mesini sağlamaya çalışan Ro
ma i mparatoru. Bu yüzden Hıristiyan tarihçilerce Dönek lakabıyla anılır. Aslın
da hiçbir zaman Hıristiyanlığı gerçekten kabOI etmiş olmadığından, bir yere
dön mem iş t i . -y.h.
� Krş. ; Hegels tlıeologische Jugendschriften, ed. Nohl. Tübingen 1 907. Hegel 'in
37 1 -372.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: GOBİNEA U ve ÇAGDAŞLARI 303
dece "soyut insan" ile ilgi lendiği gerekçesiyle eleştirdiği ateist hüma
nist Ludwi g Feuerbach ( 1 804- 1 872), farklı kan ya da ırk kategorileri
ol uşturmaktan ya da uygar insanla vahşiler arasında ayrım yapmaktan
kesinlikle kaçınmıştı. (İnsan midesi bile ona göre hayvanları n midele
ri nden farklı "ev rensel bir öz" idi. Bunun insanların hayvanların aksine
her şey yiyen bir canlı (omnivorous) olduğu gerçeğiyle sabit olduğunu
düşünüyordu. )86 Feuerbach'ta öğrenci lik günleri nin Cermen manyaklı
ğı, eğer ortaya çıkıyorsa, ancak, eril ve temelden A lman olan bir felsefi
ilkeyi dişil ve temelden Fransız bir ilkeyle karşılaştırdığındaki gibi, bir
uzlaşma ruhu içerisine ortaya çıkar87 - ki bu, göreceğimiz üzere, Al
manlar için karşı konulmaz çekicil iği olan bir temaydı.
Buna karşılık, anarşi st Max Stirner ( 1 806- 1 856), yurttaşlarını sade
ce " Kafkasyalılara" ayrılmış bir cenneti zapt etmeye çağırdı. Stratej i k
anal izi az çok Hegelgil kal mıştı :
B u şekilde şekillenmesi tek başına Kafkasyal ı ırkına a i t olan dünya tarihi,
şimdiye dek iki Kafkasyalı çağından geçmiş gibi gözüküyor, birincisinde do
ğuştan gelme Zenciliğimizi ortaya çıkarıp ortadan kaldırdık; ikincisinde bunu ay
nı şekilde şiddetle bir son vermemiz gereken Moğolluk (Çi nlilik) izledi.
Sti rner ' i n Biricik ve Kendisi [Der Einzige und sein Eigentumj kita
bı nda açıkladığı gibi , bu şiddet, öncelikle kurulu inançlara yöneltil me
liydi . " B ununla birlikte, gözetilen hedef, çoğu kez olduğu gi bi girişilen
her çabada gözden kaybolabilirse de, göğün gerçek, tastamam çöküşü
dür." Ama "günah bilinci bizim binlerce yıldır süren Moğol azabımız"
olduğundan, böyle bir plan,"Kafkasya kanının göğe-saldıran adamları ,
Moğol deri lerini söküp at"madığı sürece uygulanamayacaktır. 88
Böylece, Hegelcileri "ayakları üzerinde doğrultmak" isteyen Kari
Marx ile Friedrich Engel s ' i n öğretici örneğine geldi k. İnsan burada de-
86 "Aşağı duyular bile, koklama ya da tatma du,r usu bile, insanda tinsel edimler,
bilimsel edimler düzeyine yükselir. . . Evet, burnu havada bir hor görmeyle aşa
ğıladığımız insan midesi bile, bell i beslenme biçimleriyle sınırlanmamış ol up
evrensel olduğu için havyam özünden değil i nsan özündendir." (Grundsiitze
der Philosophie der Zukunft, § 53; "Sammtliche Werke" Stuttgart 1 907 basımı,
c. il, s. 3 1 5-3 1 6) .
87 "Kalp -dişil ilke, bitimlilik duyusu, materyalizmin makamı Fransızdır, baş -
-
eril ilke, idealizmin makamı Alman. (Thesen zur Reform der Philosoplıie;
-
ğişik bir havayı sol ur. Gene de, tam da zamanlarında bilimin pratik hük
münü kabul etmiş olduklarından " bi l i msel sosyalizmin" kurucuları , uy
gar insanı zekaca v e ahlakça i l kel insanın üzerinde bir yere yerleşti rme
ye mecbur kalmışlardı. Bu bilimden her zaman aynı sonucu çıkarmıyor
lardı ve bu da zaman zaman aralarında i htilafa düşmelerine yol açtı. B u
nun sonucu olarak onların durumu iki kat öğreticidir.
Hem Marx hem Engels için i lerlemenin taşıyıcısı olan ak ırkın öbür
ı rkları n hepsi nden daha yetenekli olduğu açıktır. Örneğin Engels, Doğa
nın Diyalektiği ' nde "en aşağı v ahşilerin'', "hayv an benzeri bir duruma"
geri dönebi leceğini yazmıştı. Hegel ve Lamarck 'a atıflarla desteklenen
daha ayrıntılı bir değerlendirme, onu Karaların matematiği anlamaya
doğuştan yeteneksiz olduğu sonucuna götürmüştü. 89 [Yine del Hiç ol
mazsa Av rupa hal kları arasında bir hiyerarşi kurmaktan kaçınmış v e en
i leri ırklar saydığı Samilerle Arileri aynı düzeye yerleştirmişti .90
B una karşılık, Marx ' ı n düşüncesi Cermenomanyaklardan etki len
mişti v e bu durumu dönemin A l man Yahudileri arasında bir i stisna de
ğildi. 1 865 ' te Rusların Moğol kökenl i olduğunu sav unan Doçi nski diye
bi rinin görüşleriyle i lgilenmiş ve şu sonuca varmıştı : " Slav değiller ve
b u y üzden Hint-Cermen ırkına ait değiller. Onlar istilacıdır ve Dniye
per ' i n ötesi ne geri sürülmeleri gerekir."91 Ertesi yıl, Fransız seyyah Pi
erre Tremaux ' nun Engel s ' e şu sözlerle tav siye etti ği kitabında Av rupa
l ı l arın Ruslara üstünlüğünün bilimsel açıklamasını bulduğunu sanmıştı :
" Prati k ve tari hsel uygulamada, Tremaux , Darwin ' den çok zengin v e
daha önemli . Mill iyet vs. gi bi şu bell i sorunları basitçe doğal b i r temel
de açıkl ıyor. "92
Bu doğal temel ya da "çev re", toprağın jeolojik yapısıydı. Tremaux ,
Afrika' da ak insanın kara olacağını ve tersi durumda da tersinin gerçek
l eşeceğini kategori k olarak doğrul uyordu.93 " Dev am edi n ve birbi riniz-
Geçişte Emeğin Rol ü" başlıklı bölüm) ve özellikle "Gerçek Dünyada Mateme
tik Sonsuzl uk Prototipleri Ü zerine" altbaşlığı a 272 ve devamı.
<xı Ailenin Özel Mülkiyetin Ve Devletin Kökeni, (Fr. çeviri , L' origine de la famil-
9·� Tre maux n u n Marx 'ın hayran olduğu kitabının adı Origine et transformaıions
'
de / 'honıme et des autres etres idi. Kitabın kendisini elde edemediğimizden bu-
MİTLERİN ESKİ KÖKENi: GOBİNEA U ve ÇAGDAŞLARI 305
radaki alıntıları oradan deği l Tremaux ' un kuramının bir özetini verdiği Voyage
en Ethopie, au Soudan oriental dans la Nigritie kitabındaki "L'homme blanc
devient negre et vice versa" böl ümünden aktardık, C. il, Paris 1 863 , s. 407 ve
devamı.
Marx'dan Engels'e, 7 Ağustos 1 866.
'4 A.g.e., 428.
'15 Marx ' dan Engels 'e, 7 Ağustos 1 866.
""' Engels'ten Marx'a, 2 Ekim 1 866: . . . Onun k uramlarının değersiz olduğu sonu
"
cuna vardım çünkü jeolojiden anlamıyor ve en sıradan edebi ya da tari hsel eleş-
* tireli iği göstermeyi becerememiş". vs.
bakımdan kendisi nden daha iyi bir Marksist olan Engels ' in aksine
Marx, yüzyılının Sami ırkına karşı giderek güçlenen önyargılarıru payla
şıyordu. Yahudi Sorunu başlıklı çalışmasında bu hoşgörüsüzl ük hala
Hegel diyalektiğiyle yumuşatılmış durumdaydı, ama dostu ve rakibi
Ferdi nand Lassal le ' i tarif edişinde bütün önyargıları ve bayağı ırkçılığın
bütün gazabı bir araya gel miş gibidir:
Başının ve saçlarının şekl inden, (eğer annesi ya da babaannesi bir Zenci ile
birleşmemişse) Mısır 'dan çıkış sırasında Yahudilere katılmış olan Zencilerin so
yundan geldiğini şimdi açıkça görüyorum. Ama Yahudiliğin ve Almanlığın bir
Zenci özüyle bu karışımı, en tuhaf ürünü hasıl etmeye zorunl u olan bir zemin
dir. İ nsanın en inatçı nitel iği de zenciliktir... B u Zencinin bana açıkladığı en bü
yük keşifleri nden biri , Pelaskların Sami soyundan geldiğidir. Bunun için başlı
ca kanıtı , Makkabiler kitabına göre Yahudi lerin yardım istemek için Yunanis
tan 'a ulaklar göndermiş ve aralarındaki boy bağına başv urmuş olduklarıdır. . 98 .
Lassal le, hiç olmazsa Sami atalarını Pelasklarla akraba kılarak onur
l andı rmaya çalışmıştı. Marx 'a gel ince, Yahudi karşıtı takıntısı kuşkusuz
psikanal iz tarafından uygun biçi mde açıklanabi lirse de onun durumun
da da, düşünceler tarihinin toplumsal sınıflarla tarihsel ırklar arasındaki
kökendeki karışıkl ığa geri döndüğünü söylemeye değer.99 Marx, sınıf
savaşı ve proletaryanın mi syonu hakkındaki fikirlerini , en azından tari h
sel v i zyonla i l gili olduğu kadarıyla, Fransız tari hçi lerin özellikle de Au
gustin Thierry ' nin etkisi altı nda gel işti rmişti . 1 00 Yah u di Sorunu ' nunda
Yahudiliği kendi zamanının bourgeoisesi ile karıştı rdığında "Gallo-Ro
man ırkı"nın şampiyonlarınınki nden çok farklı türden bir hoşnutsuzl uğu
dile geti rmişti ; ama ay nı türden bir yöntembili msel hata işlemişti .
B ununla birl i kte, Marx, ilke olarak v a r oluş tarzını (kültür) biyolo
j i k özden (doğa) daha önemli saymıştı . İnsan, aynı şekilde, onda iki kar
şıt yönü bir arada gözl emleyebilir: Bir insan ve çağının bir çocuğu ola
rak yüreğini açtığı mektupları ndaki daha ırkçı Marx (mektuplarından bi
rinde "vahşileri n domuzca ci nsel liği"nden söz etmişti ) 1 0 1 ve türün bü-
ıoı Krş . ; Kari Marx, Pages choisies pour une t!thique socialiste, ed. M. Rubel , Pa
ris 1 948, s. 339 (Alman İdeoloji'sinden alıntı).
103 Parega und Paralipomena , " Ü ber Religion" . § 1 79 ("Altes und Neues Testa
ment").
• Şeytan haçın arkasında durur. -ç. n .
308 ARİ MİTİ: AVRUPA 'DA IRKÇJ v e MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
114
A.g.e., "Zur Eıhik'", § l 1 9. ve passinı.
1 05
A .g.e., " Ü ber Religion"" , § 1 77 (" Ü ber das Christentum)"
10"' "Yahudi ler ! Onlara lanet olsun ! Hegelcilerden bile çok daha kötüler !"' (krş .
Schopen hauers Gespriiche, e d . Hübscher. Heidelbert 1 933, s. 3 2 2 v e devamı . ) .
107 Die Welt als Wille ııııd Vorstellung. § 6 8 ( k rş . Hel muth v. Glasenapp, Das lndi-
111
Krş . ; A.g.e., s . 4 1 3.
1 12
Krş . A.g .e.
1 13
Krş . ; yukarıda s. 71.
3 1O ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
Geriye on dokuzuncu yüzyıl ortaları nda Al manya 'da geli ştirilen kimi
basit kimisi karmaşık bazı antropoloj i k si stemleri n incelenmesi kaldı.
Oken ' i n sembol ler kuramı (Al manya' ya kendisinin tanıttığı bir teri m
olan) j i nekolojiden (hobi olarak uğraştı ğı) resim sanatına son derece ge
niş bir yel pazede yazılar yazan çok bi l g i l i fi lozof-hekim Cari Gustav
Carus ( 1 789- 1 869) tarafı ndan beni msen i p gel i şti ri l d i . Carus,
Psyche 'sinde psi kanal izin (özellikle de C . G. Jung ' un "analitik psikolo
j i si"nin) habercisi olan bi r bi l i nçdışı hayat kuramı geliştirmişti . Bu ki
tapta B i l i nçdı şının teozofısiyle yan yana bazı dikkate değer sezgiler yer
alır; bu gecikmiş Romanti k için B i l i nçdışı, İdeanın insan varlığında kök
saldığı noktaydı ve ona tanrısal bir doğa atfediyordu. Carus, bundan
başka, nezdi nde bir tek hücrel inin insan kadar mükemmel olduğu bir
" nesnel " ya da "tanrısal" bakış açısıyla, insanı tek hücrelileri n ve bütün
öbür canlı varlıkların üzerine yerleştiren bir başka "öznel" ya da "insan
ca" bakış açısını bi rbi rinden ayırıyordu. 1 1 5
Carus, bu çalışmasından kısa bir süre sonra "insan ırklarının zeka ka
pasitelerinin eşitsizl iği" üzerine, bu konudaki başka yazılarının izl eye
ceği bir deneme yayımladı, 1 1 6 bütün bu yazılarında son derece insanca
bir bakış açısına dayanmıştı. Kendi sembolizm kuramını bu bağlam için
de tanımladı. Ona göre ev ren bir ruhla donanmış benzersiz bir organi z
maydı , insan da "bu ruhun tanrı fi krinin sembol ü" idi . B u yüzden baş
langıçta, yavaş yav aş maddi biçim alacak ve önce yıldızlar arası boşl u-
1 14
Börne, Letters de Paris, 74. mektup.
1 15
Psyche, ed. L. Klages, Jena 1 926, s.90.
1 16 Ü
ber ııngleiche Befiihigung der verschiedenen Mennscheitstiimme für höhere
geistige Entwichlung ( 1 848) ; Symbolik der menschlichen Gestalt ( 1 853); Die
Frage naclı Eııtstehung und Gliederııng der Menscheit vom Standpu11tke
gegemviirliger Forschung (tari hsiz fakat 1 856'dan sonrasına ait), Natur ıınd
ldee ( 1 86 1 ).
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: GOBİNEA U ve ÇAGDAŞLARI 311
1 17
Die Frage nach Entstehung und Gliederung . . . op. cit., s. 90-98.
1 18
Symbolik der menschlichen Gestalt . . . , op. cit. , s . 366-369.
1 19 H H
. eine, Ludwig Börne, Viertes Buch.
3 12 ARI MİTİ: AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
yıldızlarla ili şkisinde "özgür" olsa da güneş ile olan i l işkisinde " köle"
değil miydi ? Menze l ' e göre i nsan da hem özgür hem köleydi ve kuzey
de kutup yıldızının al tındayken Güney ' de kendi sini güneşin ekseni nde
bulduğu duruma göre daha özgür olduğu bir kozmik ilişki içinde yer
alıyordu. Tropiklerde yaşayanlar söz konusu olduğu kadarıyla, buradan
çıkarılacak sonuçlar açık gibi gözüküyor. Sarı ırklara gel ince, onlar ara
konumdaydı, ve Menzel eski ve " solmuş" saydığı bu ırkı, ayın yani ölü
bi r yıldızın hükmü altına sokmuştu. B u önermeyi ortaya koyduktan son
ra bundan ne sonuçlar çı kacağıyla fazla ilgilenmedi. Siyasal durum ve
i htilaflar gereği Latin uluslarını özell ikle de Fransızları güneşin köleli
ğine mahkum etmi şti . Kendilerini önce Almanlara benzettiği 121 ama so
nunda en tehlikeli " bozulma mayası" olarak görmeye başladığı Yahudi
ler hakkındaki düşünceleri değişkendi. Dahası, Menzel kıyametsi görü
l erden hoşlanıyordu:
İ nsan kendisini ideal dünyaya doğru dikeyine döndürmekle doğal tarihin
yatay çizgisini kırdı. Bu yüzden ebedi ile fani arasındaki çarpışma bitmeyen bir
kavgadır. Ebediyen sürecek ve giderek daha da muazzam olacaktır ama biz bu
kavgada mahvolacağız. Zaferimizi bu dünyada değil yukarıdaki dünyada kutla
yacağız.
1 10
Aşağıdaki özet şu kaynaktan alınmıştır: Erwi n Schuppe, Der Burschenschafter
Wolfgang Menzel, Eiııe Quelle zum Verstiindnis des Nationalsozialismus:
Frankfurt a/M . 1 952. s. 1 0 1 - 1 1 2.
121
Yahudiler. Cermenlerle birlikte "Batı 'ya hayat vermişti", krş. Geist der Gesc
hichte, s. 1 62.
1 2 2 " Litteraturblatt 1 85 3 , no. 55" (krş. W. Menzel . Unsere Grenzen, Leipzig
1 868,s. 262-264).
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: GOBİNEAU ve ÇAGDAŞLARI 3 13
1 21
"Die gelehrte Lüge, wir Deutsche seien nur ein Volk von Denkern" Unsere
Grenzen , s. 25 l ve devamı).
1 2� Allgemeiııe Kultur -Geschichte der Menschheit, Erster Band. Leipzig 1 843 , s.
1 95- 1 96.
1 25 A.g.e., s. 203-204.
314 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TA((İHİ
"edil gen insanl ığın karakterinin nazi k v e sabırlı, zayıflık sayesinde es
nek, aylaklık sayesinde hoşgörülü" olduğunu öğreniriz. 1 26 Ovalarda ya
şayan bu edil gen insanlık, dağlardan akın eden ve kendisinin ırzına ge
çen "etkin insanlık" tarafından fethedilmişti r. "dünyaya yayılmış bu ba
rışçıl ve i l kel topl uluklar, barışçıl düşlerine kapılmış gezerken, tıpkı yer
yüzünün sert kabuğunun vol kanik kuvv etler tarafından geri l ip kırıl ması
gibi, üzerlerine çullanan etkin ırkın kahramanlarına hazırl ıksız yakalan
dı." 1 27 Etkin hal klar edil gen halklardan "özgürlük aşklarıyla, daha bü
yük cesaretleriyle, insanlık onurlarının ve insanlık haklarının farkında
oluşlarıyla, şiir duyguları ve güç sev gi leri" ile ayırt edi l iyordu. 1 28 B u
eril atıflara, Belvederc Apol l lon ' unun idealini oluşturduğu bedensel gü
zel l i k de dahil edi l iyordu. Dişil ya da edi l gen ırkla i l gili ol arak Ve
nüs ' ün adı anıl mamıştı. Klemm ' e göre, sadece renkl i hal klar değil, ha
kim sınıfları hariç, özel l ikle Ruslar ol mak üzere Slav l ar da bu edil gen
ya da dişil ırka dahildi. Çünkü, "Sıradan ve kul statüsündeki halk kitle
sinin durumu Karalarınkine benzer. . . Serfler, büyük el macık kemi kle
rinde, küçük ve çekik gözlerinde, kalın yassı burunlarında ve koyu ya da
sol gun renkleri nde edil gen ırk kökenlerinin i şaretlerini sergiler. " 1 29
Klemm, her ne kadar sayıca az Cermen boyları "böy lece entelektüel ve
manevi üstünl üklerini göstererek onlara her daim boyun eğdirmi ş" i se
de, Latinleri de etkin ırklar arasına koyar. "Av rupa ' nın bütün Hıristiyan
tahtlarını onlar işgfil etti ği için" İnayet, Cermen boylarına "i nsan ırkının
ilerlemesini gözetme ödev ini emanet etmiş gibi görünüyordu." 130 O za
manlar bu argüman çok popülerdi ve Heine bununla şöyle dalga geç
mişti : "Biz Al manlar, insanların en güçlüsü ve en akıll ısıyız. Av rupa' nın
bütün tahtlarında bizim hanedanlarımız oturuyor, dünyanın bütün borsa
larını bizi m Rotschildlarımız kontrol ediyor, bizi m bilginlerimiz bütün
bi l i mlere hükmediyor; barutu ve matbaayı da biz bulduk . . . " 13 1
Belki, eri l ve dişil ırklar sembol izminin daima dünya çapında en
yaygın kullanılmış sembolizm olmuş ve on dokuzuncu yüzyılda antro-
1 26
A.g.e., s. 200.
1 27
A.g.e., C. iV s . 234
1 28
A.g.e., C . iV s . 230.
1 29
A.g.e., C. iV s. 252.
1 30
A.g.e., C . iV s . 232.
111
Zur Gesclıichıe der Relixion 1111d Philosoplıie i n Deuıshland. Erstes Buch.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: GOBİNEA U ı-e ÇAGDAŞLARI 315
poloj i ni n köşe taşı haline gelmiş bulunmasından başka bir nedene da
yanmasa da, sonunda Al man kamuoyunun benimsediği öğreti buydu.
Böylece, Li ppert 1 886'da etki n ve edil gen ırklar ayrımının "ol gularla
uyum içinde olduğu" için genel kabUI gördüğünü beyan ediyordu. 132
Bir eril ve bir dişil ilke arasındaki bu ayrım, bunu Cermenler ile La
tinler arasındaki karşıtlığa i şaret etmek için kul lanan Carlyle 'ın ve Al
manları Slav lar ile Keltlerden ayırt etmek için kul lanan Bismarck ' ın
eserlerinde de görülür. Ama bunu en aşırıya götüren, A rileri bu öğreti
temelinde Samilerden ayıran ve ard ından inti har eden Viyanalı genç fi
lozof Otto Weini nger ( 1 880- 1 904) oldu. Hitler onu "yaşamaya layık tek
Yahudi" diye tan ımlayacaktı . 1 33
DİLBİLİMİN TAHAKKÜMÜ
Tevrat'ın yaratılış anlatısı on altıncı yüzyılın büyük keşifleri sonucunda
daha o zamandan kuşku altı nda kal mışsa da, göründüğü kadarıyla ev re
nin başlangıçsız ve sonsuz olduğu düşüncesi nin kabul görmesi on do
kuzuncu yüzyıldan önce oi madı. Charles Lyell, dünyanın yaşının 6.000
yıldan fazla olduğunu ilan etti ği için 1 8 35 yılında hala, bunu 1 760'ta ya
pan B uffon ' un zamanında uğradığı na benzer eleştirilerle karşı karşıyay
dı. Jeolojiden arkeoloj iye, çeşitl i bil gi dallarında sağlanan ilerlemeler
eski i nançların neredeyse tümünün altını hızla oymuştu. Bunun bir so
nucu, i nsan ırkının kökeninin belirsizce geriye götürülmesi ve insan
araştırmalarının bütünüyle farklı çizgi lerde yürütül meye başlanması ol
du. 1 860' lardan itibaren antropoloj i bağımsız bir bi lim statüsü kazandı.
Geoffroy Sai nt-Hilaire, Quatrefages v e Paul B raca'nın 1 859'da Sociere
d 'anthropologie de Paris 'yi kurmasıyla buna Fransa öncülük etmişti .
1 863 ' te Londra, Moskov a ve Madri d ' den başlayarak öbür başkentler
deki bi l i mciler de bu örneği i zledi, gerçi İngil tere ' deki şiddetli tartış
malar ya da Madrid derneğinin erken feshi gi bi güçl ükler de yok değil
di. B u polemikler sırasında Antropoloj i Derneği ' nin başkanı John Hunt,
dinsel ve siyasal eşitlik ve kardeşl i k ütopyalarının yanlış olduğunu bi l
dirdiği için antropolojiden korkulduğunu ve baskı altında tutulduğunu
söylemi şti . 1 Kuşkusuz, bu yeni bilimin yöntemleri , özellikle de Fran-
316
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ARI ÇAGI 3 17
tir: Avrupalı lar Ari ırkının üyesidir ve bu ırk Asya' nın yüksek yaylaların
dan türemi şti r. Sonuçta, bu fi kirlerden birincisi, yani Yahudilerden
farklı bi r kökenden gel indiği düşüncesi, i kincisi nden, yani bir Asyalı
kökenden gel i ndiği düşüncesi nden daha dayanıklı (psi kanal itik anlam
da daha "dirençli") çıktı. Bu ikinci inanç yani Asya kökeni yüzyı lın so
nundan itibaren bi limcilerin çoğunluğunca sorgulandı. B unlardan biri
olan İngiliz dil bi limci I saac Tay lor Arflerin Kökeni adl ı kitabının sonun
da, "Sanskritçecileri n kadim zorbal ığı" nın yıkılmasından memnuniyeti
ni bildirınişti.4 Bu bizi d i l bil iınin antropoloj i üzerindeki kuşku duyul
maz zorbalığına getiriyor. Sadece yi rminci yüzyıl ortasında yapısalcı
antropoloj i dönemi nde değil, bütün on dokuzuncu yüzyıl boy unca etki
l i olan romanti k şarkiyatçılık dalgasında da, dilbi l i ın öbür insan bi l i m
lerine kendi yöntemlerini ve otori tesi ni dayatmıştı . Antropologlar bu ta
hakkümün farkındaydı . Kimi leri bunu tahammül edilmez bul urken ki
mi leri meşru görüyordu; ki bi limler arasındaki ilişkideki güçl ükleri ve
yanlış anlamaları gösterdiği için bile olsa, bu konudaki yorumlar bel l i
b i r ilgiye layıktır.
1 862 ' de, Fransa' da Cabanis ve Bichat' nın eserini ilerleten "fi zik
sel" okulun önde gelen antropoloğu Paul B roca, şuna dikkat çekmişti :
dil bilim uzmanlarının bize karşı büyük bir avantajı var: Bizim onlarsız yapama
mıza karşılık onlar bizsiz yapabilirler. . . Bu yüzden biz dilbilimin vassallarıyız.
kadir bilir vasalları ; ama köleleri olmamalıyız, olamayız.
B roca, Ari kuramını kesin deği l ama muhtemelen doğru olarak kabUI
ediyordu:
Irklarımızın ve dillerimizin kökenlerini belirlemeye çalışan dilbilimciler ihti
maller keşfetmiş ama kesin bir şey bulamamışur ve bilgimizin şu anki duru
munda korkarım ki Hint-Avrupal ılarınkinin yerine ileri sürülen adlar, bi r gerçe
ğin olmaktan ziyade bir kuramın ifadeleridir.
� 1. Tay l or. The Origin of Aryans, Aıı accowıt ofprehistoric ethnology and civiliza
tion of Europe, Londra, 1 890, s. 332.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ARI ÇAGI 3 19
nın çev resi nde toplanan hal klar"a işaret etmek üzere kendi uydurduğu
Hebroidler [ İbransoyl u lar ç n I terimini önermekte yarar görmüştü.5
-
. .
Bastian , " uygar halkların" ataları olarak Arllerle bizzat uzun uzadı
ya i l gi lenmişti, bununla birli kte, Arileri n "türeyiş yeri" ne ilişkin arayı
şın, "Güney Afrika göçebeleri nin bir mağaradan peş peşe ortaya çıktı
ğına inanan Zulularınkinden hiçbi r bakımdan üstün olmayan" bi r mito
loj iden kaynaklandığını düşünüyordu.
Bastian ' ı n ünlü yurtdaşı Rudolph Virchov, kafatası bi liminin ve
öbür fizi ksel karakteristikleri n incelenmesinin yararını v urgulamıştı .
1 870-7 1 savaşından kısa süre sonra, böyle verilerin yokl uğunda " halk
ların etnik durumuna üzerine kararları n, sorgusuz sualsiz dil bil i mci leri n
el i ne teslim edi leceğini" yazmıştı. D i l bil i mciler, saflık meraklarıyla ilk
başta antropolojide sav unulamaz olan "saf' ırklar iddiasıyla çıkmışlar,
şimdi de hem (Keltler gibi) Arileri hem (Sardunyal ılar ve İberler gibi)
Ari olmayanl arı aynı Latin ı rkına bağlayarak, böylece ırklarla ul usları ve
dilleri birbirine karıştırarak, siyasete tartışma sokuyorlardı. B una karşı
lık, o, "diller ul uslarca benimsenip terk edi lebilir ama kan bağlarının bir
i şareti olamaz" sonucuna v armıştı . ı o
" A. Bastian, Das Bestiindige in den Meııschenrasse n uııd die Spielweite ihrer Ve
riinderlichkeit, Berlin 1 868 , s. 23 -24 ve 1 56.
ı ı ı R . Yirchow, Die Urhervölkeruııg Europa 's, Bcrlin 1 874, s . 35-36.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ : ARİ ÇAGI 321
11F. .-G . Bergmann, Las peuples primitiifs de la race de Japhete, Comlar 1 853, s.
6.
12
Honorı! Chavee, Les /anguages et les races, Paris 1 86 1 , s. 60.
13
A.-F. Pott. Die Ungleichheit menschlicher Rassen, haupsiichlich vom sprachwis
senschaftlichen Standpunkte, unter besonderen Berücksichtigung von des Gra
fen von Gobiııeau gleichnamigen Werkes, Lemgo 1 856. Wagner ' in Gobine
au'nun kuramına öyle hevesle sarılmasını sağlayan bu kitaptı. Krş. ; "Lettres de
Cosima Wagner a Gobineau" , Revue hebdomadaire, 2 3 Temmuz 1 938. s. 287.
Reinach tarihçiler ve doğa fi lozoflarından söz ediyordu. Krş. ; "Le mirage orien
tal'', L 'Anthropologie içinde, C. iV ( 1 893) , s.553.
1� S c h l e i cher. Conıpendium der vergleiclıendeıı Gramnuıtik ( 1 86 1 ). s . 7-8.
...
322 ARİ MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇİ FiKiRLERiN TARiHi
Zamanın karanlığı içinde yitip gitmiş olan, bütün tarihsel bilgiden önceki bir
dönemde, İ nayetin bi rgün bütün dünyaya hükmetme yazgısını biçtiği bütün bir
ırk, parlak bir geleceğe hazırlanarak ilkel beşiği nde yavaşça büyüdü. Güzel ama
sert olan ve zenginliklerini onları şımartmadan sunan bir doğal ortamda, kan
soyluluğu ve zeka armağanlarıyla bütün öbürleri ne karşı kayırılmış bu ırk, ta ba
şından kendisini hayatın temel zorunlulukların üzerine çıkaracak kalıcı bir sınai
örgütlenmenin temelini yaratmaya yazgılı kılınmıştı . B undan düşüncenin ilk ge
l işimi ortaya çıktı . . .
15 Reinach tarihçiler ve doğa filozoflarından söz ediyordu. Krş . ; "Le mirage orien
tal" , L 'Anthropologie içinde, C. iV ( 1 893) , s .553.
1 6 Krş. ; M . Müller, Lectures on the science of language, Londra 1 862 basımı, s. 240
ve devamı, özell ikle s. 249 3. not "Bu görüşleri M. Pictet' in otoritesine dayana
rak ifade ediyorum."
1 7 A. Pictet, Les origines indo-europeennes ou les Aryas primitifs, Essai de paleon
şıl madık bir durum değildi. Bu fikir, 1 867 'de Londra Antropoloji Der
neği ' nin saymanı Rahip Dunbar Heath tarafından daha doğrudan ve da
ha perv asız bir şeki lde geliştiri lmişti . Bu rahip, On the Great Race-Ele
ments in Christianity adını taşıyan kitabında şu görüşü kanıtlamaya ça
lışmıştı : "bütün Ari mitoloji leri tanrıların kötülükle savaşmak üzere yer
yüzüne inişini tasv i r etmekten hoşlanır. . . A ri ruhu, yasayı kötü sayar ve
v icdanın haklarını destekler." Ari ırkı ona bir Tanrı olarak hürmet etme
ye devam ederken Sami ırkı kendi zamanında İsa'yı Şeytan ilan etmiş
ti . B u ı rk, Üçlük öğreti sini gel i ştirmişti - her türl ü " Sami içgüdüsün
den" çok uzak olan bir kav ram. Sonuç olarak Heath, " . . . şi mdi Ariler ta
rafından ikrar edi len v e Samiler tarafından i krar edilmeyen Hıri stiyanlı
ğın esas olarak A ri kaynakları ndan türemiş bir din" v e " ke l i menin tam
ve doğru anlamında gerçek bir Ari di ni" olduğunu beyan ediyordu. 1 8
B u unutulmuş ki l i se adamı daha l 967 ' de, Andersen ' i n masalı ndaki
çocuk gibi , meselenin özünü ortaya koymuştu. Profesyonel bil ginleri n
kral ın çıplak olduğunun farkına varması için birkaç nesil daha geçmesi
gerekecekti , ki hepsi nin bu gerçeği kabı11 etti ği bugün bile kesin değil
dir.
V, ( 1 868), s. 727.
20 A . de Quatrefages, La race prussienne, Paris 1 87 1 . Bu çalışma daha kısa biçimiy
le ilk olarak Revue des Deux Mondes' i n Şubat 1 87 1 sayısında yayımlandı, s. 687
ve devamı.
324 ARİ MİTİ: AVRUPA 'DA IRKÇI ve MIUİYETÇI FİKiRLERİN TARİHİ
Bu her şeyi açıkl ıyordu. "Al manları Slavo-Finlere tabi kıl maya razı
olmayan Almanya, onların nefretlerini benimsemiş ve önderlerini ata
dığı bu insanların içgüdüleri ni daha da güçlendirmişti ." Paris Müzesinin
bombalanmasının ve özel l i kle " Finleri n kara nefreti, yarı-barbarların üs
tün bir uygarl ığa karşı kıskanç nefreti başka hiçbir yerde daha iyi gös
teri lemeyeceği nden" Strasbourg Kütüphanesinin yakılmasının gerçek
açıklaması buydu. Bundan böyle Av rupa gelecekteki kara günleri bek
lemel iydi . " Slav o-Fi nler şimdi Al manları olduğu gibi Latinleri de mi ta
hakküm altına almak isteyecek? Ve dünya bu şeki lde bölünmeye sessiz
ce boyun mu eğecek?"
Quatrefages ' ı n kuramı , savaştan sonra Fransa'da bir süreliğine bel
l i bir başarı elde etti . Louis Figuer ' nin 1 872 'de yayımladığı Les Races
Humaines başlıklı resiml i ders kitabı bu görüşleri tekrarl ıyordu. "Töton
ailesini" insanlığın tepesine yerleşti rmeyi sürdüren bu yazar, Quatrefa
ges 'ın Prusyalıların bu aileye ait olmadığını "bilimsel olarak kanıtladığı"
kanaati ndeydi. " B u Fi nler, Baltık kıyılarının bu ilkel sakinleri , dikkate
değer bir i natçıl ıkla birleşmiş hilekarl ık ve şiddet düşkünlüğüyle karak
terize ol uyordu. Modern Prusyal ılar, atalarının bütün bu kusurlarını ye
niden canlandırmaktadır"2 ı Bu " Finlik" kuramı Al manya' da doğal ola
rak infial le karşı landı. Büyük gazeteler konuyu ele aldı ve Kölnische
Zeitung, Quatrefages 'i "cahil bi r doğacı" ve " bilgi l i bi r yalancı" ol mak
la suçladı. Uluslararası bil i msel kanaat, i ki kampa ayrıldı. Fakat Fransa
yal ıtı l mıştı . İngiliz ve İtalyan bi limciler, sadece meslekdaşları Hamy ve
Broca tarafından desteklenen Quarefages'ın görüşünü kabul etmedi.
B roca, " sıradan vatanseverl ikten kesinlikle daha şiddetl i olan ırkçı v a
tanseverliği Cermen ulusl arı arasında i l k kışkırtanın" onlar olduğunu
zı L. Fi guer, Tableu de la nature; Les races humaines, Paris 1 872 (4. basım 1 885).
s. 59.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ARI ÇAGI 325
di ve Doğu sınırlarını ve her şeyden önce Batı ' nın bütün sınırlarını bela
arayanlara karşı sav unmak zorunlu olduğu sürece öyle kalacaktı r."25
B u savaşçı eda, yeniden birleşmesinden hemen sonra Almanya'yı
sarmış olan ul usal heyecan havasını yansıtmaktaydı . Bundan böyle Cer
menomanya 'ya olan eski eği l i m yeni v atansev er ödev lerle bi rleşecek
ve bu bileşi m kaçınılmaz görülen yeni yükümlül ükler doğuracaktı. Max
Mül ler ' i n 1 872 ' de Strasbourg ' da seslendirdiği çekingen uyarıyı hatırla
yabi liriz. 26 Yahudi tarihçi Heinrich G ratz ' ı n kendi kendini tekzi p etme
si daha bile dikkat çekiciydi . G ratz, 1 868 ' de Al man hal kını "Al man
Michael" (Al man folkloründeki saf ve zararsız bir karakter) şekl inde ta
nımlamıştı , ama 1 879 'da bu kanaati ni şu şekilde değişti rdi:
Daha sonra şanlı zaferler, birleşme ve parlak önderlerin yönetiminde Al man
ya'nın başarısı gerçekleşti . Ondan önce Alman halkının genelde Alman Michael
gibi olduğu düşünülüyordu . . . Bu hüküm 1 870' den önce doğru olsa da, artık yan
lıştır. 27
Zi hinsel iklimdeki değişmeni n daha deri n bir bel i rtisi, " sarışın erkek
l i k" tapıncında görülebilir. Dikkatl i bi r inceleme, bize bunun Al man
edebiyatını ancak 1 870- 1 87 1 ' den sonra istila eden oldukça yeni bir gö
rüngü olduğunu gösteriyor. 28
Quatrefages ' ın ikinci eleştirmeni Rudolf Virchow ( 1 82 1 - 1 902) idi .
Kendisi en donanımlısından bir bilgin ve Reichstag ' da temsilciydi. B i r
anatomist ve kafatasıbilimci olarak Virchow ' un anlaşmazlığa yaklaşımı
B astian' ınkinden çok daha ciddiydi .
On dokuzuncu yüzyılda " kafatasıbi l i mi" denen bilime kısaca değin
meye değer. Daha yakın bir inceleme bunun Lavater ile Gal l ' ın ortaya
attığı "frenoloji"nin bir uzantısı olduğunu gösterir. İsveçli bili mci And-
reas Retzi us, 1 845 dolaylarında bu i kisinin görüşlerini eleştiri rken cep
halic index [ kafa göstergesi , -ç.n. ] fikrini ortaya atmıştı . O zaman: İs
kandinav lar, A l manlar, İngi l izler v e Fransızlar gibi dol i kesefal halkların
"en yüksek zihin yetenekleriyle donanmış" olduğunu ortaya koyduğu
nu düşünmüştü. " B rakisefal l i k" , İranlı ya da Ar1 kökeninden ayrı , Tu
ranl ı olarak nitelediği farklı bir kökenin işaretiydi v e Laponlar, Finler
ya da Fi no-Slav lar ve Brötonlar gibi geri hal kların tipik özelliğiydi .29
Kafatası bi limi, kafa göstergesi kav ramı v e zamanla buna eklenen başka
göstergeler çev resinde kurulan Fransız okulunca i ncel ikli bir düzeye
ulaştı rı ldı. Çoğu Broca'nın dahi zihninin ürünü olan olağanüstü ölçüm
araçları giderek artan sayıda kullanıma sokuldu. Av rupalı kafatasının
aşağı ırk/arınkinden üstünl üğünün kanıtı olarak "Asıl dişleri n karma
şıklı ğı" gibi her türden karakteristi k i leri sürüldü ve Paris ' teki sihi rbaz
ların bir Romalı , bir Frank ve bir Müsl üman kafatasım bir bakışta birbi
rinden ayı rt edebi leceği yaygın kanaat hali ne gelmişti .30 Avrupa bi limi
on yıl içinde her yerde insan ırklarını her birini kendi özell i kl eriyle ta
nımlamak için gereken bilginin dilden çok kafataslarından sağlanabile
ceğine ikna olmuştu.
Vi rchow, ancak on ikinci ve on üçüncü yüzyıllarda Almanlaştırılmış
bir bölge olan Pomeranya' nın yerl isi olduğundan, konuyla özellikle il
gilenmiş olmalıdır. B u yüzden, dışlayıcılığı v e Prusya fobi si nden ötürü
Quattrefages ' a çatarken kendisini özden çok biçim yönünden eleştir
mişti ve göründüğü kadarıyla " Finlik varsayımı" en rahatsız olduğu şey
değildi .3 1 Ama tamamiyle emin ol mak i stiyordu. B u titiz bilgin, mes
lektaşlarıyla birl i kte " bu komisyonca belirlenecek bir yöntemi izleye
rek bütün Almanya'daki kafatası şeki llerinin i statisti k1 bir kaydının tu
tulması" çağrısını yaptığında32 Frankfurt Antlaşmasının mürekkebi daha
36 R. Vi rchow, Die Verbreitung des blonden und des brüııetten Typus in Mitteleuro
pa , "Sitzungzberichte der königlich preussischen Akademie der Wissenschaf
ten", 1 885, C. 1, s. 39-47.
37 R. Virchow, "Die Anthropologie in den Ietzten 20 Jahren", Correspondenzblatt
der deutscheıı Gesselschaft far Anthropologie . . , Ocak 1 899, s. 9 1 .
.
·18
Krş . ; Cra11ia Etnica America, Berlin 1 894, özellikle s . 3 2 .
39 Wirchow ' un Danzig 'deki antropoloji konferansındaki yorumları. Krş.; Corres
pondenzblatt der deutschen Gesselschaft für Anthropologie . . . , Eyi ül 1 89 1 , s. 79.
330 ARi MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKiRLERİN TARİHİ
40 1. Tay lor, The Origin of the Aryans, Londra 1 890, s. 226 ve devamı.
41 S. Reinach, L 'Origine les Aryens, Histoire d 'una controverse, Paris 1 892, s. 90.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ARI ÇAGI 33 1
İ ddia edilen Ari kökenleri , çağımızdan önceki ikinci yüzyılda Roma'da ge
l işen Troyalı kökenine ilişkin masallarla kolayca karşılaştırılabilir. Bu şekilde
kendilerini Troyalılara bağlayan Franklar tarafından kabOI edildiği için, söz ko
nusu mit hatırı sayılır bi r süre yaşamıştı. B ugün hala kabOI gören Ari mitinin ye
rini kısa zamanda Avrupa hal klarının geçmişine il işkin daha akla yakın ve daha
bilimsel bir kavrayışın almasını umalım.42
Ari miti de tıpkı Troyalılar miti gibi Fransa ile Al manya arasında bir
nifak elması haline geldiğinden, Feist ' i n mukayesesi tamamen akla uy
gun bir şeki lde daha bile i leri götürebi l i rdi . Almanya bakımından 1 87 1
ile 1 9 1 4 arasındaki asıl gel işme, Arileri Al manya'ya ya da İskandinav
ya ' ya yerleştirmekten ol uşuyordu. B u harekat bi l i m perdesi altında yü
rütüldü ve yüzyılın son larına doğru, artık konu hakkında yirmi yıl önce
sandıklarından daha az şey bildiklerini ; Avrupa halklarının atalarını Hin
distan 'da bulma umutları nın boşa çıktığını ; hatta asl ında artık Ari ırkının
da var olmadığını kabul eden Virchow, Kol l mann, Yon Luschan ve baş
kaları gibi gerçek bi limci lerin doğal titizl iğinden yararlandı.43 B unların
kuşkuları ve bi l i msel kaygıları , Virchow ' un alaycı şekilde " İ talyanlar,
Yunanlar v b. bütün uygar halkları ve tabii başka türl üsü düşünülemez
bi le Troyal ıları da, tarih öncesi Cermenlerden türet"tiklerini44 gözlediği
Pösche, Penka ve Kossina gibi yazarların bağırtılarıyla boğulmuştu. Al
manya' da yirminci yüzyılda hakim olacak v e Hitlerci l i kte her türlü bi
li msel tarafsızlık gösterişini bir yana bırakacak olan düşünce oku l u bu
ikincisiydi . Bu akı mın en ünlü sözcüsü antropolog Georg Heberer ' in
Thrungia'daki bir tarih öncesi sit alanıyla ilgili gözlemlerine kulak ve
rel im:
B u taşlar tarihin en önemli görüngülerinden biriyle bağlantılıdır, Hint-Cer
menliğin doğuş u ! En yüksek kültürel başarıl ara ulaşmaya çağrılı ırkın doğum
yeri olacak bu Alman toprağına, bu Almanya'ya, mirasçıları olan bizler kayıtsız
kalamayız. Biz, gerçekten bizim olan, bize başka yerden ulaşmayan, bize Do
ğu 'dan gelmemiş olan bir miras ürettik. Bu miras burada kuruldu ve bin yıl için-
1 889, s. 99; J . Kol l mann, "Die Menschenrassen Europas und die Frage nach der
Herkunft der Arier", Correspondenzblatt. . . , 1 892, s. 1 05 ; F. von Luschan, "Die
Anthropol gy S tel l ung der Juden", Correspondenzblatt . . . , 1 895 , s. 95.
+ı R. Virchow, Correspondenzblatt , 1 89 1 , s . 77.
. . .
332 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MIU-İYETÇI FİKİRLERİN TARİHİ
" Kendi ni kendi nden yaratmak" şekli ndeki eski Alman geleneği bu
yol l arla korunmuş ya da yeni lenmişti . Üçüncü Reich döneminde, Arf
insanı ya da Alman insam fi ki rlerinden çok Kuzey insanı fikrinin be
nimsendi ğini hatırlatmaya değer. Aslına bakılırsa dolikosefal sarışınların
oranı öyle abartı lmıştı ki, Parti yetkilileri , esmer Al manların ya da kafa
l arı yuvarlak olanların yeteneklerinin i nkar edi lmemesini emreden bir
genelge yayımlamak durumunda kalmıştı.46
Fransa' da on dokuzuncu yüzyıl sonunda meydana gelen çok daha
karmaşık tartışma, İki Irk Hakkı ndaki Anlaşmazl ık' ın bir dev amıymış
gibi gözükmektedir. Üçüncü Cumhuriyet cümbür cemaat Galyalı olma
yı terci h etmişti , ama Cermenler redded i l mi ş gi bi gözükse de "dol iko
sarışın" kılığında geri dönüyorlardı. Ne olursa olsun, barışçıl burj uv a
Cumhuriyet ' i n sıkı destekçisi olan B roca' nın halefi Paul Topinard ' ın
tavrı bunu akla getirmektedir:
Gerçek aşağıdaki gibidir: Brennus 'tan Vercingetorix'e, tarihin sözünü ettiği
Galyalılar iki unsurdan oluşmuş bir halktı - sarışın, uzun boylu, dolikosefal ,
uzun-dar yüzlü vb. önderler ya da fatihler ve kısa boylu, görece brakisefal , yu
varlak-ablak yüzlü halk yığınları. Brasikefaller daima baskı altındaydılar; Del
fi 'deki gibi, kendilerini tarlalarından koparan ve istilalarını izlemeye zorlayan
dolikosefallerin kurbanlarıydılar. Daha az talihsizleri , yoksul ve unutulmuş bir
halk olarak dağlara sığınmıştı. Zamanla yazgıları değişti . Sarışınlar savaşçılıktan
çıkıp tüccarlara ve sanayi işçilerine dönüştü. Brakisefaller yeniden rahat nefes
Belin 1 859, s. 4 1 1 - 1 3 .
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ARİ ÇAGI 333
alabildiler. Dolisokefaller doğal olarak azal ırken onlar doğal olarak doğurgan
olduklarından sayıca çoğaldılar. Bugün, Fransa'da, başka ülkelerin yanı sıra Gü
ney Almanya'da vs. çalışkan, dürüsl, uzak görüşlü, barışçı ve vatansever nüfu
su onlar oluşturuyor. Bundan geleceğin onlara ait olduğu sonucunu mu çıkarma
lıyız?47
kılmış olan, bugün üyelerine aramızda nadir rastlanan, neredeyse lükenmiş bir
ırk.48
Lapouge şunu söyleyecek kadar i leri gitmişti : " B raki sefal lerin ataları
muhtemelen maymunlar gibi yaşarken Arllerinki buğday yetiştiriyor
du."50 Sayıkl ıyor gibi görünüyorsa bi le, bu hezeyanı dünya çapında yay
gın bir delili kten besleniyordu:
Şimdi ulusların kendi içinde ve uluslar arasında açık bir ı rk çatışması başlamak
üzeredir ve i nsan, i nsanların eşitliği ve kardeşliği fikirleri nin doğaya aykırı olup
olmadığını kendine sormadan edemiyor... Gelecek yüzyılda kafatası göstergele-
5 0 A .g.e., s. 372-3.
334 ARİ MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARiHİ
rindeki bir ya da iki derecelik bir fark için insanların birbirlerini milyon milyon
kat/edeceğine ikna olmuş bulunuyorum. İnsanlar, Kitabın öğretilerinin ve dilbi
limsel akrabalıkların yerini alan bu işaretle tanımlanacak . . . ve son duygusallar
en devasa insan soykırımlarına tanıklık edebilecek. 51
morale, V ( 1 897).
5 5 A. Fouillee, "Degenerescence? Le passe et le present de Notre race", Revue des
Deux Mondes, 1 895 (5). s. 8 1 5 . Aynı zamanda bkz. Fouillee ' nin Fransızların "ırk
sal karışımı hakkındaki görüşlerini geliştirdiği Asquisse psychologieque des pe
uples europeens ( 1 903).
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ARİ ÇAGI 335
Maurras ' nın geleneksel ve resmi olarak Fransız krallarının Frank soya-
Fransa'da, Dreyfus olayı sırasında Sol ' un güç kazanmasına karşı bir tepki olarak
1 898'de gerici aydınlarca kurulan kralcı, aşırı sağcı, milliyetçi. karşı devrimci , ol
dukça etkili entelektüel-siyasal grup. Nazi işgali sırasında üyelerinin bir kısmının
komünizm karşıtlıklarının ağır basmasıyla işbirlikçilik ve muhbirliğe düşmesi,
milliyetçilikleri ağır basan başkalarının Direniş hareketine katıl masıyla dağılmış
sa da, savaş sonrasında yeniden kurulmuş küçük bir grup olarak yüzyıl ı aşkı n bir
süredir varlığını sürdürmektedir. -y.h.
56 Krş . ; Mme Capitan Peter'in tezi , Une pensee de droite : l 'Actioııfrançaise, Paris
1 970.
s1
A.g.e.
336 A Rİ MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FiKİRLERİN TARİHİ
IRKSAL MANİHEİZM
On dokuzuncu yüzyıl sonlarına doğru bütün bilim dalları bi limci lerin
çoğunu uzmanlaşmaya icbar edecek şekilde karmaşıklaş mıştı. Popüler
l eştiriciler ve ders kitabı yazarları üniversitelerle kamu arasında aracılık
rol ünü üstlenmişti ve kamuyu sadece "Ari ı rkı" değil , onun en aşi karı
S ami ırkı olan antitezleri hakkında da bi lgilendirenler, özel l i kle popü
leşti rici lerdi . Ama başkaları da vardı. Yakından incelendiğinde gerçek
Arl' nin eşit şeki lde renkli insanların, proleterlerin ya da kadınların kar
şısına konarak tanımlanabilen üst ya da orta sınıflardan Batı lı ve erkek
i nsan olduğu görül ür. Thomas Huxley gibi , kadınların ve Zenci leri n öz
gürleştirilmesinden yana bir li beral bi l i mci bile her iki kesimin de do
ğuştan aşağı olduğuna olan inancını korumuştu.6() Baş ka bilginler daha
da ileri gitmi şti. Tek bir örneği ele alal ım, Fransız şarkiyatçı Emile Bur
nouf, Çinlilerin ve Saınlleri n kafatası yapıları nın onl arın metafiziğin -
ve Hıristiyanlığın - harikalarını idrak etmesini imkansız kıldığını beyan
etmişti.61
Renan, 1 890' da bilimi n i lerlemesini tartışırken şu sonuca v armıştı :
" Uygarl ı k sürecini yöneten genel yasalar anlaşıldı. Irkların eşitsizli ği
bul undu . . . "62
On dokuzuncu yüzyıl sonlarının bütün bu görüşleri , von Hel lwal d ' ın
Cermen dilleri konuşulan ülkelerde otorite sayılan büyü k tari hsel ansi k
lopedisi Kulturgeschihte ' de yansıma bul muştu. Bu çalışmaya tam yir
mi tanınmış uzman katkıda bulunmuştu. İçleri nde en önemlisi, giriş bö
lümü " Irklar ve Tarih" konusuna ayrılmış Kraft und Stojf (Kuvvet ve
Madde) adl ı materyal i st bildirgeni n yazarı Ludwig Büchner idi. Bi.ich
ner, i l kellerin zihinlerini soyut fi kirler düzeyine yüksel tmekteki bil işsel
yetersizliklerini göstermek için örnek olara k Av usturalyal ı erkeği deği l
de eşini, " v ahşi ve aşağılık Av usturalyalının i ş görmekten tükenmiş, an
cak bi rkaç soyut kelime kullanan, dörtten ötesini saymayı becereme
yen, öz-farkındal ığa sahip olmayan ve varl ığının doğasını dışa yansıta
mayan karısını"63 almakla bir taşla i ki kuş v urmuş ol uyordu . Dahası, i n
san i lerlemesi ne dai r fikirlerden de etkilenmi ş olan B üchner, Aklar ile
Karalar arasındaki entelektüel uçurumun ilkinin daima ikincisinden da
ha hızl ı gel işmesinden dolayı daha da artmak zorunda olduğunu bildi ri
yordu.64 Darw i n ' i n izleyici leri nden olan Kari Vogt, şu yasayı kadınlara
uyguladı: " Kafatası hacmi söz konusu olduğu kadarı yla, cinsiyetler ara
sındaki farklar, ırkın gel işmesine bağl ı olarak artar, öyle ki , Av rupalı er
kek Av rupalı kadını, erkek Zencinin dişi Zenciyi bıraktı ğı ndan daha faz
la geride bırakmıştır."65 B üchner ' i n görüş üne göre uy garlaşmamış ve
'' 1 E. Burnouf. La sciece des religions, Paris 1 885 , özel likle s . 229. "En y üksek so
yut kurgular bu ırk için [Çi nliler] erişilmezdir. aynı şeki lde bunların kök saldığı
bölüm de beyinlerinde yoktur. Di nin özü olan metafiziği kavrama yeleğinde ol
mayışları da bu yüzdendir. . . " ve s . 99 "Bir bütün olarak alındığında, Hıristiyanlık
bir Ari öğretisidir" v s .
6 2 E. Renan, L'avenir de la scieııce, 1 890 önsözü ((Euvres . ., op. cit. , C. III, s. 724).
.
ı;.ı "Aşağı ırk" 1 1 1 6 oranında ilerlerken. ''ak ırk" 2/32 oranında ilerleyecek v e böyle
ce ara daha da açılacaktır. Büchner. Volkstum und Geschichte; Fr. Von Hellwald,
Kulturgeschichte Le ipzi g 1 896. C. L s . I 05 .
''5 Aktaran. C h . Darw i n . The Descent of Man, op. cit . , s. 85 . 2 . not.
338 ARİ MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYFTÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
bu geçit tören ine tanıklık etmişti . Al man ordusunun l 940 ' da Paris 'e gi
ri şinin de çok benzer bir şeki lde tarif edildiğini buna ekleyebi liriz, tek
farkla ki bu tarife Yahudilerle ilgili fantezi ler eklenmemişti .76
* Hıristiyan folkloründe çarmıhtaki İ sa'ya hakaret ettiği için hiçbi r insani bağ kura
madan kıyamete dek yeryüzünde dolaşmaya mahkOm edildiğine inanılan lanetl i
Gezgin Yahudi 'ye verilen adlardan biri . -ç.ıı .
75 Le Figaro 28 Ş ubat 1 882; krş . La France juive, Paris 1 943 basımı, C. 1, s. 398-
40 1 .
7" " Mavi gözlü koca adamlar başka ülkelerde ölmeye gittiler. Yerlerini, kitabına ge
reği nden fazla uygun üniformaları aslında sivil olduklarını düşündüren şiş gö
bekl i kişiler aldı. Bunlar kültürel ve iktisadi işgalin uygulayıcılarıydı. Sayısına be
reket Sonderführerler bir yana. Kriegvenvaltungschef, Obcrkriegverwaltungst
rat, Sturrnbannführer gibi her biri birbirinden uzun ve karmaşık Unvanlar taşıyor
lardı . . . "Gerard Walter. La Vie iı Paris sous l 'Occpatioııi 1 940- 1 94 1 , Pari s 1 960.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ARI ÇAGI 34 1
İsv içreli bilgin Alphonse de Candol le' un, 1 873 'de daha bile olağan
dışı bir görüsü olmuştu. B u , bütünüyle Yahudi lerle i skan edi len ve üs
tel ik bu yüzden mutlu ve barışçı bir yer olan bi r Avrupa'ydı.
Şayet Avrupa tamamen Yahudilerle iskan edi l miş olsa idi, gerçekten ben
zersiz bir görüntüye şahit ol urduk. Artık savaşlar olmazdı ve manevi duyarlılık
larımız daha az çığrından çıkardı; milyonlarca insanın eli nden her çeşidinden ya
rarlı iş alınmamış olur; vergilerin ve kamu borçlarının ortadan kalktığı görül ür
dü. Yahudileri n edebiyata, bil imlere, sanata ve hepsinden fazla müziğe olan iyi
bilinen eği l i mleri sayesinde bunlar son derece gelişirdi . M ülkiyete yönelik sal
dırılara nadiren şiddet eşlik ederken, kişilere yönelik saldırılar da azalırdı. Kafa
ve kol emeği nin iktisatla birleşmesi sayesinde zenginlikler muazzam ölçüde ar
tardı. Bu zenginlikler bol bol yapılan hayır işleriyle dağıtılırdı. Devlet ile ki lise
arasında çatışma olmaz. ya da en kötü durumda, bu çatışma i kincil konularla sı
nırlı kalırdı. Ne yazık ki, kaynakların bazı kötüye kullanımlarına rastlanır ve dev
let memurları arasında bazı usülsüzlükler görülürdü. Evlili kler erken yapıl ır, sa
yıca çoğalır ve genell i kle bozulmazdı. Bu yüzden ahlak gevşekliğinden kaynak
lanan kötülükler azalırdı. Buna sıkı hijyen kuralları da eklenince sonuç, sağlıklı
ve güzel bir nüfus ol urdu . . .
s . 39.
* İ spanya"da Cantabria bölgesinin hal k ı . Burada İ spanyolların en eski "ırk ataları'"
kast ediliyor. -ç. n .
77 A. de Candol l e . Histoire de l a scie11ce e r des savants depuis deux siedes Ce
....
tılmış olduğu anlamında). Eski A dem ' den öncekiler kuramını bu amaç
için yeni den canlandıran ilk yazarlar, köleci lik yanlısı iki Amerikalı,
Nott ile Gliddon oldu. Bunlar, Types of Mankind adlı ortak kitaplarında
tek otorite olarak bilimi kullanarak "Cenab-ı Hakkın yarattığı i l k İbrani
çiftine nakşetmiş olduğu aynı özellikl eri , hayvansal hayatın organik bir
yasası uyarınca, değişmeden muhafaza etmi ş" bir halk olarak tanımla
dıkları Yahudiler için kararl ı bir şeki lde ayrı bir sınıflandırma benimse
mişlerdi . Özel li kle Karalar ol mak üzere öbür ırklar da ayrı ayrı yaratıl
mıştı : "Kuşkusuz k i Cenab-ı Hak bütün insan ırklarını ta başından ayır
mıştı."79 Nott ile G l iddon örneği nde bundan çıkacak siyasal sonuç son
derece açıktı.
Nott ile G l iddon ' ı n ki tabı nın önsözünü "ayrı yaratılış" kuramı aracı
lığıyla evrime saldı rmakta hiçbir çabadan kaçınmayan ünlü doğacı Lo
uis Agassiz yazmıştı ve kitabın en başta gelen bili msel kefi li de o idi.
Agassiz, geçmişte yapıldığı gibi insanla maymun, i nsanla hayvan ara
sındaki ayrımın korunmasının zorunlu olduğunu açıkladı.80 Aslında, [ bu
iki tür arasındaki, -ç.n. ] boşluğu kapatmak ve aradaki yiti k halkayı bul
mak için evri mciler değişik insan ırkları arasına yeni engel ler dikmek
üzere çeşitl i bilimsel bahaneler kullanıyor olduğundan, daha yakından
incelendiğinde, sav unduğu dava ancak yarı yarıya yiti ri lmişti. (Dar
wi n ' i n kendisinin öncülerinden biri saydığı) Anatomist Schaafhausen81
tarafından yapı lan bir konuşma, ak Av rupal ıların bu süreçten nasıl bir
psikolojik tatmin aldı ğını anlamamızı sağlıyor.
Schaafhausen, 1 866 ' da "daha önceki dünya ile şimdiki dünya ara
sındaki, insan ile hayvan arasındaki ayrı m duvarının çökmüş" olduğunu
ilan ederek şu açıklamayı yapmı ştı :
Yüksek düzeydeki maymunlar hakkında bilgi edinmiş olduğumuzdan, bizi on
lardan ayıran uçurum bize daha az geniş gibi gözüküyor. . . Aşağı ırkların ve da
ha önemlisi insan fosil lerinin fiziksel yapıları, bunların bazı karakterlerini hiç
kuşkusuz hayvan doğasına son derece yakın olarak görmemiz gerektiğini an la
mamızı sağladığından, bu uçurum çok çabuk kapanıyor.
IKl " İ nsan ile hayvanların kökenlerinin birbirine karıştırılacağı zamanın gelmekte ol
duğunu gördüğümden, farklı i nsan ırklarının bağımsız bir kökene sahi p olması ge
rektiği görüşünü uzun süredir sav undum ... " vs.
81
Krş . ; Tiirleriıı Kökeıı i ' nin başlangıcındaki Tarihsel Giriş . Schaafhausen Dar
win'ın İıısanııı Türeyişi' nde de en sık alıntı yaptığı yazarlardan biridi r.
344 ARİ MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLiYETÇİ FİKiRLERİN TARİHİ
Bazı yerl ilerin "dinin yüce fi kirlerine" ulaşmaya açık olmadığı olgu
su bu karakteristi klerden biriydi . Bu y üzden Schaafhausen " insanm
çokl u kökeni" tezini kabOI etti : " . . . Bu kanaat Asya ve Afrika maymun
larıyla bu bölgelerde yaşayan çeşitli i nsan ırkları arasındaki bazı benzer
likl erle daha da destekleniyor" idi .
Aynı zamanda inançlı bir Hıristiyan da olan bu anatomist, " B i l imi
miz manev iyatımızla çelişmez. Ne i nsanda ruhu, ne doğada Tanrıyı in
kar eder; insanı ruhun ölmezliğine olan inancından aldığı tesel liden
mahrum bırakmayı düşünmek akıllıca değildir."82 görüşünde ısrarlıydı.
Artık sanki öyle görünüyordu ki insanın hayvanlara yakınlığıyla bo
zulmuş olan denge, dinin ya da ah/ağın yüce fikirlerini alabilen insan
lar ile "hayvan doğasına çok yakın " olan öbürleri arasında yapılan ay
rımla yeniden kurulmaktaydı. Çok geçmeden, Darwin ' in materyal ist bir
izleyicisi olup ahlaki i lkelerle ideal ist Agassiz ve Schaafhausen kadar
ilgi lenen ve " i nsan tiplerinin sıralamasın ın" Zenciden başlayıp A lman
ile doruğuna ulaştığına83 inanan Kari Vogt, i nsanın kökenlerini n "çok
ırklı kuramı"nın temellerini atacaktı .84 Değişik taraftarlarınca gel i ştiri
len bu hafifçe değiştirilmiş çoklu türeyişçi l i k, aşağıdaki tabloyla özet
lendiği biçimde, her insan ırkını temel büyük insansı maymun ırkların
dan birine bağlıyordu:85
B u yazarlar ak adamı öbürleri nden daha zeki olduğu bi l i nen bi r
maymun türüne bağlama eği l imindeydi . Böylece anatomist Klaatsch,
Hi nt-Cermenleri Orinyakl ılar * aracılığıyla Orangutana, Zenci leri Nean
dartel adamı aracılı ğıyla Gori le bağladı.86 Aynı sıralarda insanın daha u-
lamayı yapmak için bir yanda Zenci öbür yanda Al man olmak üzere insan tiple
ri yel pazesinin neredeyse en uzak uçlarında yer alan i ki tipi seçtik . . . " C. Vogt, Le
ços sur l 'homme .. ., Paris 1 865 , s . 223 .
8-1 A.g.e., s. 623 ve devamı.
85 Krş . ; H.-V. Val lois, "Les preuves anatomiques d I ' origine monophyletique
* del ' homme" , l'Anthropologie XXXIX ( 1 929). s . 78.
Avrupa ve Güneybatı Asya' da kalıntıları bul unmuş. günümüzden 45 ila 35 bin yıl
önce yaşamış insan toplulukları. İ lk kal ıntılar Fransa'daki Aurignac sit alanında
bulunduğundan böyle adlandırıldılar. -ç.n.
86
Krş . ; H . Klaatsch, DerWerdegang der Menscheit u nd die Entsehung de Kııltur.
Bonn 1 920, s. 90.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ARI ÇAGI 345
Kuramı
Öne süren GORİL ŞEMPANZE Cİ BON ORANGUTAN
{
Malaylar,
Klaatsch Zenciler Moğollar(?)
Avrupalılar
çuk demeye tereddüt edeceği başka kurgular (ki bunları n sonuncusu bi
yolog Lecomte du Noüy ' e aitti r) ,87 Kutsal Kitap tefsirlerine atıflarla bu
yeni çoklu türeyiş k uramlarının desteğine koşulmuştu. Böylelikle Dar
vinci lik i hti lafının doruğunda ol unduğu bir sırada bi rkaç İngiliz yazar
eski Adem 'den öncekiler kuramını canlandırmaya teşebbüs etti . Bunlar
dan kimisi , Dundee 'de toplanan antropoloji konferansındaki Dr Viv ian
gibi Agassiz'in kuramına başvuruyor ve başka başka birçok Adem ' i n
geli p geçmiş ol up Yahudi A dem ' i n bunların sonuncusundan i baret bu
l unduğu sonucuna v arıyordu.88 Rahip Dunbar Heath ya da George Har
ris gibi başkalarıysa Agassiz'e ve doğal tari he boş verip Kitap tefsirle
rine sarılmıştı - Kitap ' ta Kai n ' i n (Kabil) kardeşi Habil ' i öldürdükten
sonra insanlar arasında bir kaçak olduğu yazı lmamış mıydı, bu da yer
yüzünde Kabil ile ana-babasından önce de insanların var olduğunu ka
nıtlamıyor muydu?89 Fakat bu çeşit bir A dem ' den önceki ler anlayışı,
hatırı sayılır bi r yandaş kitlesi toplayamayacak kadar çağı n bili msel ru
huna ters düşüyordu. B una karşılık, Yahudi ler ile öbür insanların doğa
ları arasında radi kal bir farklrl ığın bulunduğunu varsayan bir başka ku
ram yandaş bul makta daha başarı lı olacaktı .
Yahudi-Hıristiyan çatışması o zaman dek "doğal" bir çatışma yani
!!'.'
Krş . ; M Grison, Problemes d 'origines , Paris 1 954, s. 278, 57. not.
...
Boudi n ' i n gözünde, "tanıklık edecek olan halk" teolojik rol ünü ye
ri ne geti rebi lmek üzere hiç kuşkuya yer bırakmayacak şeki lde biyolo
j i k ol arak önceden hazırlanmıştı. Görüşleri , teolojinin ne olduğu hak
kı nda hiçbir bilgisi ol mayan bilimciler tarafından beni msendi. Kari
Vogt, İnsan Üzerinde De rsler i nde bu görüşleri beni mseyerek şöy l e
'
yazdı:
B ütün insan halkları arasında kendini aynı kolaylıkla her iki yarımküreye, sıcak
ve ılıman iklimlere uydurabilen ve orada yerli nüfusun yardımı olmadan yaşaya
bilen sadece tek bir tanesi , Yahudi ırkı vardır. 9 1
ğunu kesin biçi mde ortaya koyduğunu düşünmüştü.92 Pek çok Orta Çağ
efsanesi nin akla getirdiği şekilde Yahudilerin öbür insanlardan özell i k
le de Hıristiyanlardan farklı olduğu fikri93 böyl ece modem bi limin bir
parçası hali ne geldi. Viyanalı Yahudi sosyolog Ludwig Gumplowicz,
Yahudileri "ortadan kaybolmaktaki yeteneksizli klerinden" dolayı azar
ladı ;94 anti-semitik Fransız doktor Georges Vitoux, istatistiklere dayana
rak günlerinin sayılı olduğunu kanıtlamaya çal ıştı.95 Fransa'da Vacher
de Lapouge, B üyük Britanya' da Kari Pearson gibi "Anlerin günbatı
mından" kaygılanan yazarlar için ise tam tersine, Yahudi ler özel fizi k
yapıları sayesinde A rilerin yerine almak için muhtemel en güçlü ko
numdaydılar.
Ari fi kri nin Fransa ' daki baş yayıcısı Edouard Drumont da bu tuhaf
durumu yorumlad ı : " Dünyanın bütün ırkları arasında bütün ikl imlerde
yaşayabilme avantaj ı ndan yararlanabileni ama aynı zamanda başkaları
na zarar vermeden yaşamayı beceremeyeni , sadece odur [ Yahudi ır
kı ]."96 Kendi çalı şmalarında doğru biçimde aktardığı zamanının bilimsel
yayınlarının dikkatli bir takipçisi olan Drumont, bunları yazarken
1 88 l ' de Revue Scientifique ' de yayımlanan ve bütün dünyadaki Yahudi
topl ul ukları hakkında ulaşılabilen bütün bilgileri bir araya geti rmi ş olan
bir çalışmaya dayanmıştı. Bu çal ışmanın adsız yazarı , Yahudilerin fizyo
lojik avantajlarının ve bağışıklıklarının onların "ya özel bir doğuştan ge
len canlıl ığa ya da hijyenlerini her böl genin gerekleri ne uydurmakta ha
ri ka bi r beceriye" sahip olduğunu gösterdiğine inanmıştı , Bu bağı
şıkl ıklar bi rçok gözlemcinin kendilerine atfettiği genel l i kle sefi l koşul
lara karşı koyacaktı ." Drumont, açıklama kabi l i nden ya Yahud ilerin ırk
sal safl ığını ya da hijyen anlayışlarının ve aile hayatlarının sağl ıklı oluşu
nu ya da hatta " sefalet görüntüsü altında" di kkatle gizledi kleri maddi
'J.I L. Gumplowicz, La lııtte des races, Recherches sociologiques. Paris 1 893 bası
mı, s. 33 1 : "Yahudiler Fenikeli lerin örneğini i zlediler, tacir oldular ve bütün yer
yüzüne yayıldılar. Avrupa'daki cemaatlerinin örgütlenmesi kesi nli kle kadim Fe
nike kurumlarının bir taklidiydi. Yahudileri Fenikeli lerin örneğini izlemekte ye
tersiz kaldıkları tek bir husus vardı, ama bu belki de en önemlisiydi: Yahudiler bir
ortadan kal kma yeteneksizliği gösterdiler ve doğrusu hala da göstermekteler."
90 G. Vitoux, L 'agonie d '/srael, Paris 1 898.
yeni bir tipin doğmasına yol açmadı, hiçbir alaşım meydana gelmedi. Sami kanı
belirleyici bir zafer kazandı ve eski ve anıtsal Yahudi vücOdu, bu vücfidun kalıt
sal olarak aktardığı Yahudi ruhu gibi korundu." R. Andree, Zur Volkskunde der
. Juden, . Leipzi g 1 88 1 , s. 24-5.
Lat. ilk gece hakkı. Orta Çağ Avrupa'sında ve başka bazı eski kültürlerde var ol-
duğu varsayılan. feodal beyin yeni evlenen halktan kadınlarla evliliğin ilk gece
sinde kocasından önce bi rlikte olma hakkı. Eğer gerçekten uygulanmışsa, bel ki .
ileride doğacak çocukların "kalitesini yükseltmenin" ve beyin sahip olduğu var
sayı lan "kut"u halkla paylaşmasının yol u olarak haklılaştırılıyordu. Bazı efsane
lerde ve halk hi kaye leri nde söz edilen böyle b i r uygulamanın gerçekten yapı lıp
yapılmadığı tartışmal ıdır. - Y.h.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ARİ ÇAGI 349
lığı altında bu tür örnek olayları n bir listesini yapmıştı . B unlar Claude
Bernard tarafından "tamamlanmamış üreme" örnekleri olarak açıklanı r
ken, Herbert Spencer, ceninin anasını kendi suretine benzeyecek şekil
de deği şti rdiğini öne sürmüştü.9'J Bilimin v e fel sefeni n itibarıyla böyle
ce güçlendi ri len telegoni düşüncesi, insan i l i şkileri alanına da girmiş ve
bir Ari kadın bir kez bir Yahudi tarafından döll endiği takdi rde kaderinin
sadece Yahudi (ya da İbranimsi) çocuklar doğurmak olacağı iddia edi l
mi şti . Al manya' da olduğu gibi hiçbir zaman bir çok satar romanda iş
lenmemi ş de olsa, ABD' de de zenci kanına ya da spermi ne aynı bulaşı
cılık özel liği atfedil mişti. ı oo
İçe işleme ya da Yahudi kanının ve daha genel olarak Ari ol mayan
ların kanının özel doğası hakkındaki kuramın bu aşırı biçimi Üçüncü Re
ich' ın yasal mev zuatında yansıma buldu. Bu anlayışın " karışık bi rleşme
leri n" kısırlığına ya da az verimli oluşuna yahut "aşağı kanın" kaçınıl
maz zaferine olan i nançlar gibi başka biçimleri de görülüyordu ve bun
lar dünyanın bütün halklarına uygulanıyordu. Fransa'da Vacher de La
pouge, Gresham ' ın siyasal iktisat yasasını bu ışıkta yorumladı: "Tıpkı
kötü paranın iyi parayı kovduğu gibi , kötü kan da iyi kanı kovar." Bro
ca, daha o zamandan (iyi bir çokl u türeyişçi olarak, şu karışık bi rleşme
ler diye adlandırdı ğı) "insan ırkında melezl i k görüngüsü" ile ilgili de
neyler yapmış ve hemen hemen her örnekte sonucun biyoloj i k bakım
dan bir felaket olduğu hükmüne varmıştı. 101 Baskın görüş buydu ve
Darwin bile lehteki v e aleyhteki iddiaları tarttıktan sonra bu görüşü des
teklemeye hazır hale gelmişti. 102
nüsha basılan popüler romanı Die Siinde wider das Blut u n ana teması telegoni
'
kuramına dayanıyordu.
1111
Krş . : Broca. Memories d 'anthropologie. Pa ri s 1 87 1 , C. i l i , s. 445 ve devamı .
102 "Öte yandan at ve eşekten olma katırlar inatçılıkları ve hayınlıklarıyla ünlü olsa
lar da hiç de vahşi deği ldir" diyen Darwin, güvercinlerle ördekler arası ndaki me
lezl enmeleri tan ı mlarken şöyle eklemişti : "Bu daha sonra k i o l g u l ar hizc dünya-
350 ARI MİTİ: AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
nın her tarafından gezginlerin melez i nsan ırklarının geri ve vahşi durumları
üzerine sıkça tekrarlanan bildirimlerini hatırlatıyor". Bu gerilik ve vahşiliği kıs
men melezlenmenin sonucu olan atavistik geri tepmelere bağlıyordu. The Vari
ation . . , C. il, s. 20-2 1 .
.
dek birçok pencereden kov ulmuş olan doğanın, kalıtımın her şeyden üs
tün önemi ne duyulan i nanç sayesinde ardına kadar açılan kapıdan yeni
den içeri gi rdi ğini söyleyebi l i rdi.
Şimdi atav izm v e içgüdü kav ramlarıyla desteklenen bu eski i nanış,
bazı düşünürlerce kozmik önemin genel bir yasası mertebesine bile
yükselti lmişti . L 'heredite psychologique denen konuda klasi k bir dene
me yazmış olan fi lozof Theodule Ri bot ( 1 839- 1 9 1 l ) bu yasayı şöyle ta
nımlamıştı :
Felsefi bir bakış açısından kalıtsallık bize daha geniş bir yasanın, bir evren
sel yasanın parçasıymış gibi gözüküyor ve nedeni evrenin düzeneğinde aranma
lıdır . . O, metafizikte evrensel nedensellik yasası olarak bilinirken fizikte enerji
.
B u genel ilke uyarınca, "aynı hayvan ya da i nsan türleri nde fii len
var olan ırklar, psikoloj i k karakteri sti kleri kadar psiş i k karakteri stikle
rini de korurlar" Yahudi ırkının karakteri ve gelenekleri söz konusu ol
duğu kadarıyla Ri bot, Yahudiler hakkında Condolle' un hayırhah yargı
sını izlerken genellikle onlar için yapılan eleştiriyi "Çingene ırkına" yö
neltti : " Uygar hal klara karşı nefretle dol u olan bu ırk, bir din gibi özen
gösterip koruduğu bazı kalıtsal hayınl ıklarının kölesidir. B u y üzden en
büyük tutkuları Hıristiyanlardan çalmaktır. . . " 1 06
Evrimci kal ıtı m kav ramı, " hiçbir şey kendini yaratmaz, hiçbir şey
kendini yok etmez" aksiyomu ile birleşince bazı şaşırtıcı ü rünler verdi .
B u yüzden, yeni tekçi dinin havari leri nden biri hal ine gel miş olan Na
zi biyolojisinin kuramcı larının büyük atası Ernst Haeckel ' e göre, insan
ruhu, tek hücreli protista ruhunun tedrid gel işmesinden daha fazla bir
şey deği ldi . 107 Fakat Naturphilosophie ' ni n bu evrimci yeniden beden
lenmesini bir yana bırakı p insan ruhunun araştırmasına tamamiyle yeni
bir itki kazandıran fikirler ve kişilere bakal ım.
En başta, Fransız psikiyatrlarının pek açıklanamayan i pnotizma ve
telkin görüngüsüne dayal ı bazı terapi yöntemlerine karşı kapıldıkları ta
kıntı vardı . On dokuzuncu yüzyılın önde gelen okul ları olan Nancy ve
ı 1J1
Krş . ; Revue scieııtifiquc de la France et de l 'etranger, 1 892/2, s. 1 9 ve devamı
ve özellikle 1 886/ 1 , s. 694-5 .
"19 Krş . ; Charchot, Leçons du Mardi iı la Salpetriere, Paris l 889, s. 348. Charchot
1 17
Krş . ; Werner Waser, Hitlers Mein Kampf. Münih 1 966, s. 80-8 1 .
1 18
" İ kameti sırasında Jung bir düş gördü: Bir gettodaydı ve alçak tavanlar bunlar
dan sarkan merdivenlerle mekan daralmış ve çarpılmıştı. Kendi kendine düşün
dü: ' Hay lanet, insan böyle bir yerde nasıl yaşayabilir' Bu onun için gerçek bir
şok oldu. B u yeri Viyana'da gördüğü herhangi bir yere benzetemedi , kaldı ki
bildiği kadarıyla Viyana'da olmaktan memnundu." (E. A. Bennet'in aktardığı
bir düş, C. G. Jııng, Londra 1 96 1 , s . 34.
1 19
Krş. ; E. Jones, Sigmund Freud .. ., Londra 1 953- 1 957, C. 1, s. 348 ve C. i l , s. 6 1 .
1 20
Arnold Zweig'e mektup, 30 Eyl ül 1 934.
121
Krş . ; özellikle Musa v e Tektaıırıcılık
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ARI ÇAGI 355
mesele kılarak bir "di nsel yanılsamalar" dizisi şekl inde açıkladı. B üyük
antropoloj i k miti Totem ve Tabu 'da ahlağı , dini , sanatları - insanın insan
yapan her şeyi - aynı kaynağa atfetti (Oedipus Kompleksinin kurul uşu
nun izlediği " başlangıçtaki baba katl i" ne). 122 B unun i ma ettiği doğadan
"kopuş" , temel hal i ne geldi ya da belki, yeniden bir kez daha temel ha
line geldi . B u bütünüyle daha dikkat çekiciydi çünkü Freud psi kanaliz
deki en son keşiflerin "daha önceki dönemlerin i nsan kibrinin insan so
yu ile hayvanlar arasında çok derinden açtığı yarı ğı" daraltacağını um
muştu . 1 23 B ununla birl i kte, Frcud ' un yazışmalarındaki kimi pasajlar,
Samiler ile Ariler arasında yapısal ya da kalıtsal bir farkın gerçekliğini
kabı11 ettiğini akla geti riyor. Kari Abraham ' a 1 908 yılında yazdığı mek
tupta ortak "ı rksal tercih" l eri ne karşı kendisini uyarırken "Ne de olsa,
bizim Tal mudça düşünüş tarzı mız öyle kolayca ortadan kal kamaz" diye
yazmıştı. 1 24 Otuz yıl sonra, Musa ve Tektanrıcılık adlı çalışması nda An
tikitenin Yahudi leri ne kendilerine " Musa ' nın dininin yükleri ne" katlan
malarını sağlayan " gari p bir fizyolojik yetenek" atfetmişti . 1 25 Freud ' un
biyoloji bil i mine toptan meydan okuyarak hayatının sonuna dek sav un
maya devam etti ği bu tür fikirler, kazanıl mış zihinsel karakteristiklerin
kalıtım yoluyla gelecek kuşaklara aktarı ldığına i lişkin yeni-Lamarkçı
inanca (" hatırlatıcı izler" v arsayımı) uygundu. 1 26
B ununla birli kte, bu hipotezi öbür kav ramlarından daha fazla hay-
v anlar alemini kapsayacak şeki lde geni şletmedi ; v e ona göre İd atasal
ya da soyoluşsal [phylogenetic -ç.n. ] kal ıtı mın derinliklerinde yitip git
mi ş bir gizin taşıyıcısıydı. 1 27 Kendisini şu ya da bu şekilde kişisel ol a
rak etkileyebilecek sorunların eşiğine gelince durmakta da aynı bil i m
sel temkinliliği gösterdi. Bunu 1 93 1 'de zamanının pek çok insanı gibi
erkeklerden aşağı olduklarını düşündüğü kadınlar konusunu ele aldığın
da öylesine açıklamıştı. Böylesine polemiğe açı k bir konu hakkında psi
kanalizin hükmünün Dostoyev ski ' nin ünlü iki uçlu değneğine benzeme
riskini taşıdığı sonucuna varmıştı. 1 28 Freud ' un büyüklüğü, yol açıcı bir
başarı elde ettikten hemen sonra durmayı ya da geri çekilmeyi bi lme er
demi nde ve kendi sine "buradan ileri sine gidemem" diyebilmesine i m
kan v eren alçakgönüllülüğünde yatar. 1 29 Ve kendi sini bir Yahudi olarak
tanımlamaya çalıştığında "içsel bi r kimliğin temiz v icdanı içi nde, aynı
psişik yapıyı paylaşmanın derin farkı ndal ığından" ve "kel imelerle ifade
edilebileceği nden çok daha güçlü olan karanlık duyusal kuvvetlerden"
söz etmeye gönül indirebil mesi bu y üzdendi r. 130
Buna karşılık Jung, daha Freud 'dan kopuşmadan bile önce, onun
hiçbir zaman nüffiz edememiş olduğu " bütün insanlarda ortak olan o
daha derin tabaka"yı açığa v urabi lecek bir söz dağarcığı aramaya başla
mıştı. 13 1 Ayrılığını önceleyen eseri nde, "Öte yandan, bilinçdışı ev rensel-
1 27 Aklımdaki şey Bayan L. Frey- Lohn 'un doğru tahlilidir: "Freud, İ di bir yandan
bedensele açık ya da 'enerjisini oradan çeken' öte yandan kendisini atalarımı
zın soyoluşsal ya da ilkel mirasının derinliklerinde ve kuytularında yitirmiş bir
gizin taşıyıcısı olan bir alan sayıyordu." ( Voıı Freud zu Jung, Studien aus dem
C. G. Jung-lnstitut, Zürih 1 969, s. 1 5 1 ).
1 28 "Fakat bu çeşit psi kanalati k uslamlama sık sık olduğu gibi burada bize Dosto
yevski 'nin "iki uçl u değneğini" hatırlatıyor. Böyle düşünenlerin muarızları ken
di taraflarında dişi cinsin derinden duydukları erkeklerle eşitlik özlemleriyle
çelişen böyle bir görüşü kabOl etmemelerinin çok doğal olduğunu düşünecek
lerdir. Analizi bir anlaşmazlık silahı olarak kullanmak açıkça hiçbir sonuca gö
türemeyecektir. (Uberdie weibliche Sexualitiit, "G .W.", C. XIV).
1 29 Örneğin İ de geri çekilen arzuların değişmezliğine yaptığı göndermeye bkz: "Bu
çok önemli keşifler için bir yaklaşım sunuyora benziyor. Gene de, ne yazık ki
ben kendim burada hiçbir ilerleme kaydedemedi m ... Bu şeyleri daha fazla an
lamak için çok şey verirdik!" (Neue Folge der Vorlesungen zur Einführung in
die Psychoanalyse, "G. W.". C. XV. s. 8 1 ).
uo Ansprache an die Mitglieder des Vereins B 'nai B 'rith , 6.5. 1 926, "G . W.". C .
XVII. s. 5 1 -5 3 .
1�1
" Freud, bütün insanlarda ortak olan şu daha deri n tabakaya nüfOz etmedi . Ta-
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ARİ ÇAGJ 3 57
dir: Sadece bireyleri bir ulus ya da bir ırk içi nde birbirleri ne bağlamak
la kal maz, aynı zamanda onları geçmişin i nsanları ve onların psikoloji
leri ile de birleştirir" saptamasında bulunmuştu. 132 Kendisinin büyük
kavramı Kolektif Bilinçdışı 'nın başlangıcı buydu. Bu kavramı 1 9 1 7'de
"bütün dünyanın bütün zamanlardaki deneyimlerinin ambarı ve bu y üz
den sonsuz çağlar boyunca i nşa edi lmiş bir dünya i mgesi" olarak ta
nımladı. 1 33 Jung. di nsel inançların ev rensel liğinde bu i mgenin bir teza
hürünü kav ramış olduğunu düşünüyordu. Bu, insana "doğal vahiy" ku
ramlarından birini hatırlatıyor - Kolektif Bilinçdışı, tanımı gereği bil i nç
li bir formülasyona gelemediğinden ve hepsi nden önemlisi, Jung, en
azından dinozorlar çağına dek geri gittiği için kendisini i nsan türüyl e sı
nırlamaktan çok uzak olduğundan, gerçekte çok farklı bir şeyle uğraşı
yordu. B u yol la biyoloj i k ev ri m ağacı tinsel bir üstyapıyla taçl anmış
ol uyordu:
Bedenlerimizin ve sinir sistemimizin yapısında bütün kalıtımsal tarihimizi yanı
mızda taşıyoruz. Benzer biçimde atasal geçmişimizin ve onun geleceğinin izle
rini ortaya koyan ruhumuz için de aynı şey geçerlidir. . . bir kez varolmuş olan
her şey, içimizde hata mevcut ve işler durumdadır.
rak veren Dr Cahen, Jung ' un yayımlanmadan önce gözden geçirdiği (bir grup
üyesince tutulmuş olan) notlara dayandığını bildi rir.
1 35 Der Gegensatz Freud und Jung, "G. W.", C. i V, Zürih 1 969, s. 387 ve s. 39 1 -
392.
1 36 Geleiwert des Herausgabers, "Zentralblatt für Psychotherapie" , VI ( 1 93 3 ) .
J u n g , Erns Kretschmer ' i n i stifasıyla 1 933 'de b u yayının eşeditörü oldu.
1 37 " Yahudi , kadınlarla bu ortak tuhafl ığa sahi ptir: Fiziksel bakımdan zayıf oldu
•••
üçbi n yaşında olan bir ırkın üyesi olan Yahudi bizden daha geniş alanlarda bi
l i nçlidir. B unun sonucunda, genel olarak konuşursak, Yahudi için bilinçdışını
değersizleştirmek daha az tehlikelidir. B una karşılık Ari bil inçdışı, gerilimler ve
henüz gerçekleşmemiş bi r geleceğin yaratıcı tohumlarını barındırır ki, kişi onu
ruha zarar vermeksizin çocukça bir romantizmle değersizleşti remez. Daha ha
la genç olan Cermenik hal klar yeni kültür biçimleri yaratma yeteneğine bütü
n üyle sahi pti r ve bu gelecek, enerj i yüklü, güçl ü bir alev çı karmaya muktedir
bi r tohum şeklinde hata her birey i n bilinçdışının karanl ı ğı nda yatmaktadır. Gö
rece bir göçebe olarak, içgüdüleri ve yetenekleri gel işmek için daima az çok
uygarlaşmış bir konak halka i htiyaç duyduğundan, Yahudi asla kendine ait bir
kültür üretmemiştir ve muhtemelen hiç üretemeyecekti r. Bu y üzden deneyim
lerime göre Yahudi ı rkı bir bütün olarak Ariyle ancak koşul l u olarak kıyaslana
bilir olan bir bilinçdışına sahiptir. Bazı yaratıcı bireyler bir yana, ortalama Ya
hudi henüz doğmamış bir geleceğe gebe kal mak için şimdiden fazla bilinçli ve
fazla aldırışsızdır. Ari bilinçdışı Yahudininki nden daha y üksek bir potansiyele
sahiptir; yani barbarlıkla henüz tamamen kopuşmamış bir gençl iğin avantajla
rına ve dezavantaj larına. Benim fikrimce, bütün Yahudiler için bile bağlayıcı ol
mayan Yahudi kategorilerini Hıristiyan Almanlara ya da Slavlara ayrım gözet
meksizin uygulamak, bundan onceki tıbbi psikolojinin büyük bir yanlışıydı.
Böyle yapmakla, tıbbi psikoloji Cermen halklarının en değerli sırrının - ruhun
yaratıcı yalvaçça derinlikleri n i n - çocukça banal bir batak olduğunu ilan etti,
buna karşılık onyıllardır yükseltiğim uyarıcı sesi m, Yahudi karşıtlığı kuşkusuy
la karşılandı . Bu kuşkunun kaynağı Freud 'dur. O, Cermen ruhunu kendisinin
bütün o Cermen taklitçilerin in [Nachbeter] tanıdığından daha iyi tanımıyordu.
Acaba Nasyonal Sosyalizmin bütün dünyanın hayran gözlerle i zlediği kudretli
zuhuru onların bunu daha iyi bel lemesini sağlamış mıdır? Nasyonal Sosyalizm
henüz yokken, bu işiti lmemiş gerilim ve enerji neredeydi ? Alman ruhunda,
başka her şeyin güvenilmez çocukça arzuların ve çözümlenmemiş aile geçim
sizl i klerinin çöp tenekesi olduğu bu muazzam deri nlikte, yatmaktaydı. B ütün
bir halkı ele geçiren bir hareket, her bir bireyi de yetişkin kıldı .. " Zur gegen
.
dan bağımsız kolektif ya da ırksal ruh kav ramı kendi mantı ğına sahi ptir
v e Jung ' un Fransız şakirdi Dr Cahen 1 948 'de üstadını övmek için
"Jung ... biyolojik ve ondan da fazla psikoloj i k doğasında bir Alman ola
rak kalmıştır" 1 39 diye yazdığında, izleyici lerinin bi limsel değerine haJa
inandığı bir öğretiyi doğru biçimde uygulamıştı. 140
Jung ' a karşı yükselen i l k eleştirel sesin, bizzat Freud ' un buyurgan
sesinin, kendi sini kendi antropoloj i k mitini oluşturmaya itmiş olan ge
rek bil i msel, gerek Yahudice saldırgan bi r niyet sergi lediğini bel i rtmek
i lginç olacaktır. Freud, l 9 1 3 ' te Jung' un kendisine terk etmesinin hemen
ardından Abraham 'a şunları yazdı : " Düzeltmeler ve edebiyattan al ına
cak eklemeler dışında, totem işi bitti . Kongreden önce Imago ' nun
Ağustos sayısında çıkacak ve bütün Ari dinsel l i ğiyle i l i şkimizi kesme
mize yarayacak. Çünkü, sonuç kesinl ikle bu olacak. "14" Bir kez daha
Freud haklıydı. Münib Kongresi sırasında J ung, İngiliz psikanalist Er
nest Jones ' un Freud ' u destekledi ğini görünce şaşakalacak ve ona şöy
l e diyecekti : "Sizi Hıristiyansınız sanıyordum. " 142
İ kisinin yöntemlerine bakıldığında, Jungcu Dr Frey-Rohn, "belirle
yici anda Freud şeyleri daima kişisellikleri v e somutl ukları bakımından
görmeye eğiliml iydi, buna karşılık Jung, kişisel olmayana ve genele yo
ğunlaşırdı" yorumunda hakl ıya benziyor. 143 Değerler bağlamında,
----- - - - -- · -· -
*
lat. Aşırı adalet, aşın haksızlıktır. -ç.n.
ı +ı"First Pri nciples" . krş . R. Hofstadter. Social Darwinism in American thought,
1 955 basımı, s . 37; aynı zamanda bkz. Spencer, Social Statistics, Londra 1 85 1 ,
s. 34.
145 S pencer 'dan bir Japon hayranına mektup; krş. Th. Gosset, Race: The History
of an idea in America. 1 965 basımı, s. 1 5 1 .
362 A RI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇi FiKİRLERİN TARİHİ
İnsan türünü üstün ve aşağı ırklara ayırdı ğı aynı şekilde açıkça görü
len Darwin de genel olarak bu iyimserli ği paylaşıyordu. Bu görüşler,
belki açıkça dile getiri lmemiş ama bir çeşit satır arası ifade olarak İnsa
nın Türeyişi' nin birçok pasajında bul unabilir. Örneğin, farklı ırklar ara
sındaki zihinsel gelişim farklılıkl arının aynı ırktaki insanlar arasındaki
farklı lıklardan daha büyük olduğunu düşünüyordu. 146 Darwin, İngiliz
sömürgecilerinin atılganl ığı hakkı ndaki oldukça ilginç bir pasajda adı
gölgede kal mış bir din adamı olan M uhterem Zi ncke ' i n görüşünü be
nimsemişti : Ona göre, Batı tari hi açı kça bel irlenmiş bir sonuca yönel
miş g i bi gözüküyordu, Anglo-Sakson ırkının dünya çapında yayılma
sı. 1 47 Darwin, kitabının ilerleyen bölümlerinde, insan ırklarının doğal
seçme yol uyla ortadan kal kmasıyla i lgilenirken belli bir temki n l i l i k
göstermiş v e dünya ölçeği nde kurgularla uğraşma riskine girmekten
kaçınarak kendisini bu durumun o zamanlar iyi bilinen örnekleri olan
Tasmanyalıların ve başka bazı Pasifik halklarının tasv iriyle sınırlamış
tı. 1 48
Belirl eyici bir adım, doğal seçil i m kuramının e ş yazarı Alfred R.
Wal lace tarafından 1 862 ' de atıldı. Malaya cangılında yaptığı keşif gezi
si sırasında, "Cermen ırklarının hayranlık v erici zekasını" (bununla kuş
kusuz beyaz ı rkları kast ediyordu) ortaya çıkarmış olan insan türünü yö
neten yasalar hakkında uzun uzun düşünmüştü. Deneyim bu ırkların da
ha şi mdiden "zihinsel olarak az gelişmiş" çok sayıda halkı ortadan kal
dırmış olduğunu gösteriyordu v e Wal l ace bundan çıkarak b u sürecin bü
tün renkli halklar ortadan kalkı ncaya ya da yavaş yavaş solup gidince
ye dek kesi nlikle devam edeceği sonucuna vardı . Varol ma mücadelesi
nin yasaları Cermen halklarının sonunda bütün öbürlerini kendine kat
ması nı ya da onların yerlerini almasını gerektiriyordu. 149
Geriye, uygar dav ranışın incel tici etkilerinin ya da ahlak ilkelerinin
ı -16 "Değişik ırklardan i nsanlar arasındaki daha büyük farklılıklar şöyle dursun, ay
nı ırktan i nsanlar arasındaki zihinsel yeti lerin farklılığı ya da çeşitliliği o kadar
iyi bil inir ki fazla söz hacet yoktur . . . " The Descent of Man, op. cit., s. 4 1 4.
1 47 A.g.e., s. 508.
ı .ııı A.g.e., s. 542-50 ("On the Extiction of the Races of Man") .
1 49 Krş . ; A . R. Wallace, "The Origin o f Human Races and the Antiquity o f Man de
d uced from the thoer of ' Natura! Selection , The Anthropological Review, 1 1
"'
nı iyi mserli kle, insanlığın kendiliğinden daha iyi soyların hayatta kal
masını ve süper-Shakespearelerin, süper-Goethelerin çoğalmasını sağla
yacak alışkanlıklar benimseyecek şekilde evrileceğine i nanıyordu. 1 58
ABD ' l i sosyal- Darv incil erin en etkil i si olan Wil l i am Graham Sumner
da aynı şekilde doğal seçmenin önünün serbest bırakıl masına taraftardı
- gerçi anl aşıldığı kadarıyla o, doğal seçmenin en avantajlı ürünü olarak
şai rlerdense milyonerleri tercih ediyordu. 1 59 Ne v ar ki, kendi ultra-libe
ral zi hniyetleri yüzünden, Galton ' ı n Anglo-Sakson izl eyici lerinin üstün
olduğuna inanılan ırkların geleceği bakımından karamsarl ık duymaları
için geçerli neden v ardı. Aralarında en enerji kleri ola:n matemati kçi Kari
Pearson, 1 893 ' te A rl-Hıristiyan uygarlığının ölüm haberini duyurmuştu:
Yazgısının Ari ırklarına ve Hıristiyan inancına ait olmak olduğunu sandığı
mız, yazısından sanatlarına. huzur verici toplumsal davranış biçimlerine dek
geçmişin en iyi zamanl arından mi ras al mış olduğumuz bir dünyada üstünl ük
kurmak için birbi rimi zle boğuşuyoruz. Kendimizi , kölece diye aşağı gördüğü
m üz ve her zaman bizim i htiyaçlarımızı karşılamaya mahkOm olduklarını sandı
ğımız halklar tarafından eli kol u bağlanmış güdülür, hatta belki bi r kenara atıl
mış durumda bulmak üzere uyanacağız. Tek tesel li, bu değişikliklerin kaçınıl
maz ol uşudur. Dünya üzerinde başkalarının da katılıp yararlanabileceği barışı,
yasayı ve düzeni örgütlemek, yaratmak v e uygulamak bizi m işimizdi . Gene de
aramızdan biizılarındaki kast bilinci o kadar güçlü ki, o gün gelmeden bizim ge
çip gitmiş olacağımızı düşünmekten üzüntü duymuyoruz. 1 60
O. B eta adl ı bi r yazar, Darwin, Deutschland und die Juden adlı kitabın
da üretken Germano-Arl ırkı ile asalak Yahudi ırkı arasında bir "varol
ma mücadelesi" bulunduğunu anlamaları ve bu yüzden bi li msel olarak
haklı gösteri lecek Yahudi karşıtı yasal düzenlemelere gidebi l meleri için,
yetki l i makamları " Darvi nci öğretinin ortaya koyduklarını" dikkate al
maya çağırmıştı. 163 Daha etki li bir propagandacı olan Profesör Eugen
Dühri ng, Yahudi sorununun burjuva toplumu içi nde çözülemez olduğu
nu düşünüyor v e Marx 'ı hatırlatı r biçi mde umudunu "topl umun Yahu
dilerden kurtulmasını" sadece onun sağlayabileceğini söylediği sosya
lizme bağlıyordu. 1 64 Si yasal alanda, en uygunların zaferinde ısrarıyla
doğal seçme öğreti si, kuramcılara kimin en uygun sayılacağı ve "en çok
çoğal an" ile "en iyi" arasındaki mücadelenin uygar bir topl umdaki so
nucunun ne olacağı konusunda çok geniş bir tercih imkanı sağladı. Han
gi soyun ya da hangi sınıfın ya da Arilerin hangi alt ırkının en iyisi oldu
ğu hakkında, "ırklar arası karışmaların" değeri hakkında ve buna benzer
birçok konu hakkı nda bi rçok kurgu yapılıyordu. Böylece, Almanya' da
soysağlığı hareketinin kurucusu Dr Alfred Ploetz ( 1 860- 1 940), halkın
ırk duygularını körelttikleri için Hıristiyanlığa ve demokrasiye saldırdı ;
ırksal skalanın tepesine Batı Arllerini - v e Ari soyu atfetti ği Yahudileri
- yerleştirdi ( 1 895). 1 65 Ama daha sonra görüşlerini deği ştirdi ve gizli
bir Kuzeyli ler derneği kuracak kadar i leri giderek, il gisini sadece Al
manlarla sınırladı. 1 936 'da Hi tler kendisini üniversiteye profesör olarak
atayarak ömür boy u kurduğu hayale kav uşmasını sağladı. 1 66
Ploetz'in "ırk hijyeni " adını verdiği soysağlığının Al manya' da yayıl-
ı6.ı O . Beta, Darwin, Deutschland und die Juden oder der Juda-Jesuitismus, Ber
l i n 1 876, özellikle s. i l ve 32.
ı f'H " B u kötü toplumsal etkiler bir yana, "Yahudi leri n Kurtul uşu" yetersiz kal mış
tır, çünkü toplumun mevcut koşulları içi nde pratikte çözümsüz kalmış büyük
bir topl umsal meseledir. N üfusun daha fazla Yahudi karışımı almasını önleye
cek tek güç sosyal izmdir . " E. Dühri ng, Cursus der Philosophie als streng wis
..
1 66
Kari Saller, Die Rassenlehre des Nationsozialismus in Wissenschaft ıınd Propa
ganda; Darmstadt 1 96 1 , s . 74 ve 1 1 7. (Gizli dernek Ring der Norda ya da Nor
discher Ring adlarıyla anı l ıyordu).
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ARI ÇAGI 367
ması, Krupp ai lesinin " ulusun yararı ve bilimin i l erlemesi adına" 1 900
yılında "Kalıtım kuramından iç siyasetin ve dev let yasamasının evrimiy
le ilişkisi bakımından ne sonuçlar çıkarılabi lir?" konusunda bir deneme
yarışmasına sponsorluk _yapmasıyla güçlendi. Yarışmanın birincilik
ödülü 50.000 mark idi . Jüri , aralarında Ernst Haeckel ' i n de bul unduğu
altı ünlü bi limciden oluşuyordu. Yarışmaya yağan denemelerin sayısı
altmışı buldu ve aralarından en iyileri masrafları Krupp tarafından kar
şılanarak yayımlandı. Jürinin raporu, "eski eşitl i k kuramlarını" çürüten
kal ıtım yasalarının önemini v urguluyor ve uygarlığın "insanın doğal ni
teliklerini bozmak ya da yozlaştı rmak" tehl ikesini getiri p getirmediğini
sorgul uyordu. Rapor, yarı şmacılardan bir ya da ikisi dışında hepsinin
Dev let müdahalesine umut bağladığına da dikkat çekiyor ve bunu "za
manımızın, ancak ortak iyi adına bireysel özgürlükleri sınırlayabilecek
kadar cesur ve ekonomi k hayatın düzeneklerine uygun biçi mde müda
haleye yetenekl i olan kudretli bir merkezi gücün v arl ığında mümkün
olabi lecek bir toplumsal ilerleme pol itikası talep ettiğinin" işareti ola
rak yoruml uyordu. 1 67
B i rincilik ödülü, tıp hizmetleri nin Alman halkı üzerinde daimi bir
soysağlığı denetimi uygulayacak şeki lde dev letçe yönlendiri lmesi ni
düşleyen Dr Wi l helm Schallmayer ' e gitti . Dr Schall mayer, siyasal-ırk
sal düşüncelerinde büyük bir sakınımlılık göstermi şti : Irkları alışılmış
yani Kuzeyli ırkına belli bir üstünlük tanıyacak şekilde tasnif etse de,
soysağlığı bakımından zararlı olacak savaşlara yol açabileceğini düşün
düğü pan-Cermenciliği n aşırılıkları karşısında katı bir eleştirel tavır al
mıştı. Av rupa birliğini sav unacak kadar ileri gidiyor ama bu arada Al
man pol iti k önderlerine uzun erimli öngörülü bir pol iti ka i zlemelerini
öğütl üyordu. Denemesini "Sırf kısa erimli başarılar peşinde koşmayan
ve kalıtı m i l keleriyle ufkunu genişletip aydınlatmış olan devlet adamı,
halkının geleceğinin yaratıcı gücünün iyi yönetil mesine bağlı olduğunu
fark edecektir" diye bitirmişti. 1 68
Haeckel ' i n başlıca öğrencileri nden Dr Ludwi g Woltmann'a ait ödül
kazanan bir başka deneme tamamen farklı bir ruh taşıyordu. Vacher de
1 67
Krş . ; Natur und Stat, Beitriige zur 11aturwisse11schaftlicher Gesellschaftslehre,
Eine Sammlung von Preisschriften, Jena 1 903, s. 1 -24.
1 68
A.g.e., s. 380 (Dr Schallmayer, "Vererbung und Auslese im Lebenslauf der Völ
ker"').
368 ARİ MiTi: A VRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FiKİRLERİN TARiHi
Lapouge ' un bu izleyicisi, Dante ' den Napolyon ' a, Renan ' dan Wagner ' e
geçmişin v e kendi zamanının bütün büyük adamlarını dahil etti ği " Ku
zeylilerin" ya da doli kosefal sarışınların üstünlüğüne yürekten inanmış
tı . Bu hususu kanıtlamak üzere bu denemeden başka iki de kitap yaz
dı. 1 69 Alpli, Akdenizli , Sami gibi daha değersiz ırklarla - Moğol larla
hatta zencilerle olan tal ihsiz birleşmelerden söz etmeye bi le gerek yok
tu - melezlenme, üstün ırkın kalitesini değişti rmi şti . Woltmann 'a göre
geleceğin karanlık gözükmesinin bir başka nedeni daha vardı - Cer
menler, saldırgan doğalarınca durmadan birbirleriyle döv üşmeye zorla
nıyordu: "Cermen, kendisinin baş düşmanıdır" ve bu kav ga hepsinin
yok olmasıyla sonuçlanacaktı . İ lerleme yasasının gerektirdiği bu kıyım
dan kaçı nmanın yol u yoktu. " B u düşmanl ığa son vermek kül türel geliş
meni n baş koşulunu bastırmak olacaktır ve doğanın yasalarının yerine
boş düşleri koyma yönündeki her türl ü çaba çocukçadır. " "Seçil i min
yasaları" ile "ilerlemenin yasaları" arasındaki bu karşıtlık pek çok düşü
nür için bir kaygı kaynağıydı . Örneği n, savaşa karşı tav ır ne olmalıydı ?
B i r başka Al man soy sağlıkçısı Dr Steinmetz buna bir yanıt getirmişti :
"Savaş ol masa, bütün insanlar hilekar, bencil ve korkak ol urdu, bugün
kü Yahudiler gibi. " 1 70
B ununla birl i kte, Woltmann ' ın kanaatince durum yaygın bir topl um
sal reformlar programıyla düzelti lebi l i rdi. Özell i kle, "kentsel kültürün
ve tinsel soylul uğun organik kaynağını" korumak üzere soyl uların ma
l i kanelerinin parçalanmasını ve iyi soydan köyl ülere toprak dağıtıl ması
nı öngörüyordu. Ona göre daha da önemlisi işçilerin "kapitalizmin do
ğal seçi l i m karşıtı eğili mlerine" karşı korunmasıydı. İşçi sınıfını pol itik
bakımdan gelişti rmenin gereğine de inanıyordu. İşçilere i ktidardan pay
v ermek, onları "dünyanın barışçıl rekabet yoluyla fethedilebileceği" ya
nılsamasından kurtaracaktı. 171
169 Die Germanen und die Renaissance in ltalien . , Leipzig 1 905 , ve Die Germa
..
nen in Frankneich .. ., Jena 1 907. Woltmann 'a göre Napolyon, "Cermenik Van
dalların soyundan" idi .
1 70
Dr S. R. Stei nmetz. "La guerre. moyen de selection collective", A. Constantin,
Le rôle sociologique de la guerre içinde, Paris 1 907, s. 268 ve devamı.
171
L. Woltmann, Politische Anthropologie, EineUntersuchung über den Eirifluss
der Descendenztheorie auf die Lehre von der politischen Entwicklung der Völ
ker, Leipzig 1 903 , passim, ve özellikle s. 298 ve devamı.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ARİ ÇAGI 369
ve IX ( 1 9 1 4), s. 1 25 .
1 76 Filozof Hei nrich Rickert. 1 9 I O'da bir"biologistische Modephilosophie" yaz
mıştı (bkz. kendisinin logos 'taki ·'Lebenswerte und Kulturwerte" makalesi. i l
( 1 9 1 1 - 1 9 1 2) , s. 1 4 1 -68.
1 77 Krş . ; W. Mühlmann. Geschichte der Anthropologie , up. cit. . 1 96.
370 ARi MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ı•e MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
178 Dr A . Forel, "Gel be rasse und weisse Rasse, Ein praktischer Verschlag" . Arc
6 1 3) .
1 8° K rş . ; M a x Hirsch, "Ehe und Eugeneti k' " , Arclıiv fur Fraukunde und Eugenetik,
II ( 1 9 1 6) . s. 1 1 5- 1 1 8.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ : ARI ÇAGI 37 1
kalmıştı. Ploetz, 1 908 ' de Yahudi karşıtı kışkırtıcı Theodor Fri tsch ' den
esi nlenen başka bir dernek kurduğunu ilan etti ; Al man Yeni lenme Top
luluğu (Deutshe Erneuerungsgemeinde) adındaki bu dernek, yeni l en
menin esas kaynağı olarak toprağa geri dönmeyi öngörüyordu - elbette
yalnız Ariler için. 1 9 1 3 ' te, kendisini özellikle "nüfus içindeki aşağı un
surları yok etmeye" ve "Yahudi v e Slav kanl arı" ile savaşmaya adamış
olan üçüncü bi r dernek, Alman B i rliği (Deutschbund) kuruldu. 1 8 1
Böylece, B üyük B ritanya'da doğmuş olsa da soysağlığı, en başta bi r
ideoloj i olarak ideal yurdunu Almanya' da buldu. G. K. Chesterton,
1 922 ' de Soysağlığı ve Öbür Kötülükler başlıklı ateşl i broşüründe onu
şeytani bir Al man bilimi, özel likle de Prusya bi limi olarak mahkum
ediyordu, çünkü Prusya "uzun zamandır toplumun düzenl i selameti ni
bi limde gören şu daha akılcı ahlakçılar için örnek Dev let" idi. Chester
ton, B üyük B ri tanya' nın 1 9 1 4'te "yeni i nsanlığın peygamberleri olan
profesörleri n onda dokuzunun doğum yeri i l e savaşa tutuştuğunda" bü
tün dünyanın bu Prusya kuramlarının pratiğe nasıl geçirildiğini görebil
me ayrıcalığına sahip olduğunu da hatırlatıyordu. 1 82 B u suçlamalar, ken
di zamanı için polemik amaçlı ve abartılı bul unmuşsa bile, sanki Ches
terton ' ı n tek hatası sadece savaşı bir sonraki savaşla karıştı rmaktan i ba
retmi ş gibi görünmesi için fazla zaman geçmeyecekti. 1 939'da İkinci
Dünya Sav aşının başlaması Profesör Otmar von Verschuer ' e " bize ço
cuklarımızın biyolojik yazgısını etkileyebi l me i mkanı verecek" yeni bir
çağın başladığını i lan etme fırsatını tanıyacaktı . Gerçekten de soysağlık
çıları Al manya' da i ktidarı elde tutanl arı kendi davalarına kazanmayı so
nunda başarmışlardı. " B i l i mimizin tari hi" di yord u von Verschuer, "Al
manya' nın yakın tari hiyle yakından bağlantılıdır. Al man etno-imparator
luğunun başı, kal ıtımsal biyolojinin ve soysağlığının esaslarını dev let po
liti kasının yönlendirici ilkesi kılan ilk dev let adamıdır. " 1 83
pıl mış olan tanınmış selefi Edward A. Freeman, farklı bir iki lemle karşı
karşıya kalmıştı. A B D ' ye yaptığı eğitim amaçlı bir ziyarette Cermenik
ırkın daha yüce iyi l i ği için her İrlandalının bir Zenciyi öldürüp bu ne
denle ası lmasını u mduğunu kamunun önünde açıklamıştı. Bu sözlerinin
yol açtığı skandal onu daha sonra "bütün Tötonlar bize çok yakın ol
makla birl i kte, hiçbir Avrupalı Ari bize çok uzak değildir" demeye zor
ladı. 1 88 Popüler İngiliz psikolog Will iam MacDougal l da aynı şekilde
"büyük Kuzeyli ı rkı"nın bi r propagandacısı olarak anılmaya değer. 1 89
Ama belki de İngiliz zihniyetinin en tipik temsili Joseph Chamberla
i n ' i n • nutuklarıdır. O, Tötonlara bir üstünlük payesi v ermekten sakınır
ken, bütün "Anglo-Sakson ırkları " ile "Töton ı rkı" arasında eşitler ara
sında bir ittifak düşl üyordu. 190
Bu birkaç örnek, insana İngiliz kültüründen gelen ülkelerde soy
bağlılıklarının çeşitl i l iğini hatırlatıyor. Eski "Almanya ana"nın çocukla
rı ırksal haklarını talep etmek için iyi bi r konumdaydı v e gerçekten de
ğişik çapta bi r sözcünün hizmetlerinden yararlandılar. Gerçekten de
Üçüncü Reich ' ın en i nandırıcı peygamberleri , bu yeni felsefenin etkili
yayıcıları değil , gölgede kalmış v e unutulmuş az sayıda yazardı.
B ununla bi rli kte, Nietzsche 'nin katkılarını kimse görmezden gele
mez. Düşüncelerinin Naziler ve faşistler tarafından nasıl sömürüldüğü
iyi bi linir. Di kkatli bir okuma, Nietzsche 'nin gerçekten de bir seferinde
"insan soyunun en büyük atılganl ıkla yetişti ği" bölgelerin araştırılması
nı talep etmiş olduğunu, 1 91 bir başka seferde de "ölecek kadar olgunla-
188 T. F. Gosset, Race: The History of an idea in America, New York 1 965 , s . 1 09-
1 0.
189 Krş . ; A.g.e., s. 377-8 ve 4 1 5 .
* .
Joseph Chamberlain ( 1 836- 1 9 1 4): Ingiliz işadamı ve siyasetçi . Bu kitapta çok
sözü edilecek ırkçılık kuramcısı H. St. Chamberlain i le karıştırılmamalıdır. 1 9.
yy. sonları ve 20. yy. başlarında uzun yıllar sömürge bakanlığı yaptı. İ zlediği
atak sömürgecilik pol itikaları İ ngiltere ' nin rakiplerine pazar bırakmayarak em
peryalistler arası bir paylaşım savaşını kaçınılmaz kılarken, bir yandan da böy
le bir savaşı önlemek için diplomatik alanda boşu boşuna uğraştı. Savaşın pat
ladığı yıl öldü. İ leride oğl u Neville de, başbakan olarak izlediği politikalarla,
bir yandan diplomatik alanda var gücüyle önlemeye çalıştığı İ kinci Dünya Sa
vaşı 'nın çıkmasına büyük katkıda bulunacaktır. -ç.n .
1 91 1 B i rm ingham 'daki konuşma ( 1 898) ve özel likle Leicester'da yaptığı b i r konuş
ma ( 1 903).
191
Krş . ; Charles A nd l er, Nietzsche, sa vie e t sa pensee, Paris 1 958, özel likle C. i l i ,
374 ARİ MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARiHİ
şanı yaşatmak için çaba gösteri l memel i , öl mesine izin verilmel i , düş
mekte olanı daha hızl ı düşsün diye dev i rmek yeğdir - çünkü (dedi Zer
düşt) çürümekten kötü ne v ardır?" dediğini açıkça gösterir. Rickert ' in
kendi zamanında Nietzsche 'yi "en i l gi çekici v e en etkil i olarak kalacak
olan biyolog" olarak tanımlaması belki de nedensiz değildi . 192 B ununla
birli kte, bu biyoloğun bi r görücü olarak "doğru fakat ölümcül" diye ni
telediği öğreti leri n prati k sonuçlarını önceden haber vermiş olduğu da
buna eklenmel idir:
Ama "ol uş"un bitimliliği, bütün fi kirlerin, tiplerin, türlerin geçişkenliği , in
san ile hayvan arasında hiçbir radikal fark bul unmadığı (doğru ama ölümcül bir
fi kir olduğunu düşünüyorum) öğreti lerine sahipsek, - bunları alışılmış delice
yolla bir başka nesil için insanların üzerine fırlatırsak, halk bencilliğin sefil sığ
lığında boğul ur ve kendi kendini arayışı içinde taş kesilirse buna kimse şaşma
malıdır. Hemen parçalanacak ve bir halk olmaktan çıkacaktır. Geleceğin tiyatro
sunda onun yerine bel ki bireyci sistemler, kendilerinden olmayanların kökünü
kazımayı amaçlayan gizli toplul uklar ve benzeri faydacı yaratı mlar ortaya çıka
caktır. 1 93
1 93 Unzeitgemiisse Betrachtungen, i l , 9.
bir Nietzsche, öbür yanda daha çok Hıristiyan dininden duyduğu nefret
nedeniyle, Ari kökenleriyle övünen başka bir Nietzsche v ardı ; ve bildi
ğimiz kadarıyla, daha o zamandan del i liğin pençesi ne düşmüş, titreyen
eliyle " B ütün anti-Semitleri n v urulmasını istiyorum" 196 diye yazan bir
başkası daha.
Aksi ne, dönemin öğrenci gençliği arasında en etki li düşünür olan
Al man v atansev eri Heinrich von Treitschke ' nin ( 1 834- 1 896) düşünce
sinde pek az muğlaklığa rastlıyoruz. Kendisi, beyaz ırkı i nsan soyunın,
ödev i dünyayı üleşmek ve yönetmek olan, aristokrasisi olarak görüyor
du. Her beyaz ul usun dünyadan aldığı pay, değerinin ölçüsü olacaktı . 1 97
Arller arası ndaki bu çekişmeler zorunludur çünkü "ul uslar. . . Darw i n ' i n
varol ma mücadelesi g i b i yoğun bi r rekabet ol madan büyüyüp serpi lc
mezler. " 1 98 Bu Trei tschke 'yi neredeyse di nsel bir dogma gibi sav undu
ğu bir savaş öv güsüne yöneltti :
Savaşın dünya üzerinden ebediyen kovulması sadece saçma bir umut ol
makla kalmayıp aynı zamanda son derece ahlakdışı bir şeydir. Böyle bir şey, vu
ku bulsaydı, insan ruhundaki pek çok özlü ve yüce kudreti atıl bırakır ve dünya
yı engin bir bencillik tapınağına dönüştürürdü . . .
Sav aş "sağlıklı b i r yoksunl uk" i d i . O, her insana " Dev l eti n görkemi
karşısında hayatının değeri nin ne kadar önemsiz olduğunu ... " hatırlatı
yordu, "Ul usun ciddi biçi mde giriştiği her savaş boy unca hissedi len
di nsel duygunun derinliğinin nedeni budur." 199
"Aldatıcı Al bion" ya da "Yahudi ler başımızın belasıdır" yahut (Al
manca dışında bir dile tercümesi güç olan) strebsame hosenverkaufen
de Jünglinge * gibi dil lere pel esenk olmuş birçok deyimi icat eden ya da
yaygınlaştıran da Trei tschke idi . B ununla birli kte bütün bu meselelerle
ilgili olarak ırksal ol maktan çok dinsel güdülerden esinlenmişti ve Al
man Volk' unun birl i ğinin "arasındaki İsraill yurtdaşlarının" asimilasyo
nu ile başarılacağını ummuştu ; daha etkil i önlemleri sav unmamıştı.
devamı.
�99 A.g.e., s. 224-225 .
Yahudilerin küçük ticaret merakını ve yeteneğini vurgulayan (bizdeki "çıfıt çar
şısı" sözünü hatırlatan ama küçümseyici anlamı daha bel irgi n) bir söz. -ç.n.
376 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLiYETÇİ FİKİRLERİN TARiHİ
lar) kov ul ması, bütün akraba Cermen boyl arının tek bir ırksal-politi k
ki m l i k altı nda kaynaşması - öngörüyordu. "Gobi neau, Darwin v e
Chamberl ai n boşuna mı yaşadı?" diye soruyordu.201
Bu tamamiyle unutulmuş kitabın yanı sıra, bugün aynı derecede bi
l i nmeyen bir başka ki tap, zamanla Üçüncü Reich 'ın ırk pol itikası ola
cak i l keleri ayrıntılı biçi mde ortaya koymuştu. Bu, Josef Reimer tarafın
dan yazılan Ein Pangernıanistisches Deutschland idi . Yolunu açan ön
cülerine - en başta Gobi neau, Klemm ile Carus 'a, ardından Darwin,
Lapouge ile Wolttman 'a - saygı ları nı bildirdikten sonra, Rei mer, Av ru
pa ve Sibirya'yı fethetti kten sonra Al manya' nın nasıl örgütlenmesi ge
rekti ğini göstererek devam etti . Bu bölgenin nüfusu bir yanda Cermen
ler ve Cermenlere asi mile edi l ebi lecek hal kl ar, öbür yanda Cermenlere
1ıxı Deııtschland ımd der niichste Krieg . 1 9 1 l ( krş. Germa11y a11d tize next war,
Londra 1 9 1 5 .
20 1
Klaus Wagner. Krieg. Jena 1 906. özellikle 1 79 ve devamı ile s . 230 ve devam ı .
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ : ARİ ÇAGI 377
asimile edi lmesi mümkün olmayan hal klar (Agermanen) şeklinde ayrı
lacaktı. Alt-insanların i nsanlardan ayıklanması, ( 1 939- 1 945 arasında ay
nen olduğu gibi)202 antropologlar, doktorlar ve uzmanlaşmış " yetiştiri
ci"lerden oluşan komisyonların işi olacaktı . Yahudilerin v e Slavların,
bazı istisnalar dışında asimile edilemeyecekleri Allahın emriydi, buna
karşılık Fransızlar daha şansl ıydı. Agermanlar için düzenlenecek özel
bir hukukla kendilerine çok kısıtl ı bazı haklar tanınacaktı, ama bu hukuk,
" [ topl uluk içinden ] ev l i l ik yasağı nı (extra connubio) bel l i durumlarda
topyekun üreme yasağıyla (extirpatio) güçlendiren" temel bir il keye da
yanacaktı.
Reimer, bunu gerçek bir sosyal ist v e enternasyonalist programı ha
yata geç i rmenin tek yol u olarak görüyordu, çünkü şöyle mantık yürütü
yordu: " Cermen ı rkı mevcut kapitalizm ikliminde durumlarını iyileşti r
mek için mücadele eden bu Av rupa ulusları arasında tek hareket etti rici
kuv vet ve tek karar unsurudur. Bu yüzden, enternasyonal sosyalizm,
Cermen ırkından unsurlar içeren ul uslara doğru yayılmal ıdır. . . Öyleyse,
Av rupa'nın bütün hal klarının Cermenik i şçileri , İleri ! "203 Bu bağlamda,
Sosyal Demokrat Parti içinde, işçilerin daha y üce iyiliği için Al man Le
benstraumunun genişletil mesi yönünde bazı umutların dillendi rilmiş
olduğu belirtilmeye değer. Her ikisi de "uygarlaştırıcı bir güç olarak ak
ırkın üstünlüğüne" i nanmış olan Bebe! ve Kautsky ' nin bazı konuşmala
rında bu görülebi lir.204
--- -----------
202
Krş . ; L. Poliakov, Le brevaire de la haine, Paris 1 95 1 , s. 3 1 1 ve devamı .
203 Ein Pan�ermanistisches Deııtschland, Versııch über die Konsequenzen der ge
genwiiryigen wissenschaftlichen Rassenbatrachtung für unsere politische und
religiöse Probleme, Berin 1 905.
2� Birinci Dünya Savaşının arefesinde Almanya' nın sömürge yayılmacılığı Alman
Sosyal Demokrasisinin önderleri arasında çok tartışma konusu olmuştu. Kaust
ki, Sosyalizmus und Kolonialpolitik başlıkl ı broşüründe bu politikaya desteği
ni açıklamış ve Bebe! de, 1 906'daki Jena Kongresinde "bir sömürge politikası
izlemenin bazı durumlarda bir kültürel etkinl ik olabileceğini" illin etmişti . Sos
yal Demokrat Parti, Reichstag 'da sömürge kredi lerine düzenli biçimde onay
vemişti . Parti nin bazı militanları Berlin-Bağdat demiryolu projesi kapsamında
[o zamanlar, yaklaşan savaşa Almanya'nın yanında girecek olan Osmanlı hü
kümetinin sınırları içinde bul unan, -ç.n. ) Mezopotamya'da ve ayrıca Moğolis
tan "da büyük birer yerleşimciler kolonisi kurul masını öngörmüşlerdi. Krş.; Ch.
Andler, Le socialisme impt!rialiste dans / 'Al/emagne contenıporaiııe, Paris
1 9 1 2.
378 ARI MİTİ : A VR UPA 'DA lRKÇl ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
205
Weıın ich der Kaiser wiir, Leipzig 1 9 1 2 (Class, bu kitabı Daniel Frymann tak
ma adıyla yayımlamıştı)._
206 A.g.e., 5.basım. Leipzig 1 9 1 4, s. 1 04-5.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ARI ÇAGI 379
ARi MİSTİGİ
Din mefuumunu tanımlamak öylesine zordur ki , kimi zaman geriye ba
karak din ile bil i mci l i k arasında olduğu gibi din ile mil l iyetç i l i k arasın
da da açık bir ayrım çizgisi çekmek güç ol ur. B u bağlamda Max Weber,
"inancı bi l i mden ayıran kıl kadar fark"tan söz etmi şti . El bette bu güç
l ük sadece Alman düşüncesine özgü değildir: Protestanlığın her çeşit ta
ri katın çoğal masını teşvik ettiği Anglo-Sakson ülkeleri nde de, sı nıflan
dırmaya gelmeyen öğreti ler ve hareketler boll uğu v ardı . Orada da, dinin
atomi ze ol ması, Protestan yazarların yazılarında görülen ak ırkın üstün-
1 üğünü sav unan dinsel ya da düzmece di nsel gerekçelerin yayıl masını
destekledi . Çoğunl ukla Ham ' ın lanetinin geçerl i l i ğini açıkl amak üzere
Kitap anl atılarının yorumlarına dayanan teoloj i k çalışmalar yapıldı. Av
rupacılığın kendi i ç i ne en fazla odaklanmış olduğu on dokuzuncu yüz
yılın ikinci yarısında Vatikan ' ı n bile bu anlatıdan vazgeçemediği doğru
dur, öyle ki köleliğin kaldır ı lmasının baş sav unucusu Kardi nal Lav ige
rie hile, kara ırkları n üzerlerindeki lanetten kurtulmasının tek yol unun
Hıristiyanlığı kabfil etmeleri olduğunu söyl üyordu.209 Ama ne olursa ol-
207 Histoire d 'ıın mythe: La "conspiration " jııive et /es Protocoles des Sages de Si
on, Paris 1 967i s. 1 3 1 ve devamı.
z (J! Krş . ; Alfred Krieck. Geschichte des Alldeııtschen Verbandes ( 1890-1 939), Wi
212
Krş . ; Louis Sauzin, "The political thougt of Constantin Franz", The Tlıird Re
ich, Londra 1 955, s. 1 1 5 .
213
Die preussische lntelligenz und ihre Grenzeıı, Münih 1 874, s. 68.
2 1 "'
Die Weltpolitik, unter besonderer Bezugnahme aıif De ıı tschla nd, Chemni tz
1 882, C. il, s. 1 28 ve devamı .
215
Die preııssische lntelligenz . , s. 63 ve devamı.
..
21"
Krş . ; B u k i ta p t a s . 1 45-46.
382 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
217
Der Natioııalliberismus ııııd die Judeıısherrsclıaft. Münih 1 874, s. 1 0.
2 1"
Die Weltpolitik . C. 1 1 1 . s. 1 75-7.
. ..
219
Die We/tpolitik'den, C. 1 1 1 , s. 1 08-22 , ve Der Natioııalliberismııs uııd die Jıı
denslıerrschaji.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ARI ÇAGI 383
Halkımızın yeniden doğuşunu görebilmemizden önce, Arminius ' unki gibi, bizi
Roma hukukunun hükmünden kurtaracak bir başka savaş kazanmak [zorunlu
dur]. B u zafer kazanılırsa sonuçları Almanya sınırlarının çok ötesinde hissedile
cektir. B u bütün Batı Avrupa'nın kurtuluşuna doğru ilk adım olacaktır. . . 220
Frantz' a göre Roma hukuku, Roma ' nın ceberrut dev let anlayışının
bir türev iydi ; onun karşısına, özgür insanların barışçıl iradesiyle destek
lenen Cermen hukukunu çıkarıyordu.22 1
Frantz, Alman düşüncesi nin görmüş olduğumuz gibi hümanizme v e
Reformasyon ' a d e k uzanan ansiklopedik akımlarından birini bu şekil de
özetlemişti . Daha genç çağdaşı Paul de Lagarde ( 1 827- 1 89 1 ), hafifçe
değişik bir bakış açısından da olsa bu düşünceleri n çoğunu paylaşıyor
du ve (Üçüncü Reich tarafından uygun şekilde sistemleşti rilen) yeni bir
"Cermenik din"in peygamberi oldu.
Bu son derece bi lgili şarkiyatçı, Boetticher adı nda bir Protestan ra
hibinin oğluydu. Ailevi nedenlerle, uzak ataları Lorraine ' e dayanan da
yılarından birinin soyadım almıştı. Bu durumu Lorraine halkının Alman
olduğunu açı klayarak mazur gösteriyor222 ve başka ırklara karşı belirgin
bir düşmanlık sergi liyordu. 1 87 1 'de Pari s ' i n topyekun i mha edilmesini
ummuşken,223 Prusya Muhafazakar Parti si için hazırladığı programda
"tari hin yükleri" ve "yeni Alman ol uşumlarının inşası nda kullanılacak
malzeme" olarak gördüğü bazı Slav halkları nın yok edi lmesini öngör
müştü. "Ne kadar çabuk mahvolurlarsa bizim için de onlar için de o ka
dar iyi ol ur" demi şti . Eski bir Turanlı halk olduklarından ve bu yüzden
Türklerden ya da Laponlardan daha iyi ol madıklarından ortadan kalk
malarının daha bi le haklı görüleceğini düşündüğü Macarlara karşı tav
rında da benzer mülahazalardan esinlenmişti - " Macarlar, şimdi gözü
müzün önünde mahvolmakta olan Keltler gibi mahvolacak". 224
B ununla bi rl ikte de Lagarde felsefede bir idealist olarak tanınır ve
220 Abfertigung der nationalliberalen Presse nebst einer höchst ııötigen Belehrung
iiber den Ultramontanismus, Leipzig 1 873, s. 35.
221 A.g.e., s . 26-34.
222 K rş . ; Profesör Fritz Stern 'in di kkate değer kitabı, The politics of despair, A
224 '" Ü ber die gegenwartigen Lage des Deutschen Reichs" ( 1 875); Deutsclıe Schrif
Almanlı ğın bedende değil ruhta olan bi r şey olduğu anlamındaki Das
Deutsctum liegt nicht im Geblüte, sondern im Gemüte sözü sık sık ak
tarılır.225 Aynı zamanda, Leibniz ile Lessin g ' i n Slav soyundan geldikle
ri ni aklında tutmuştu. Kendisi , birçok bakımdan on dokuzuncu yüzyılın
antropolojik bil gi siyle güncel lenmiş bir Fichte olarak düşünülebilir. Te
oloj ide, Fichte gibi radi kal bir Aziz Pav los karşıtıydı ; arkadaşı Ernest
Renan226 gibi, isa'ya sadece insan olarak saygı duyuyordu, Tanrının gi
zemli bir kararıyla sert ensel i Sami ırkı arasında dünyaya gelmiş ve de
hası "Yahudi olmak istemeyişinde" ifade bulan bir insan.227 İsa' nın ne
sebi hakkında açık bir görüş ifade etmese de, de Lagardc, Hıristi yan
dogmasının kendi başına "İsa' nın varlığının ve özünün Yahudi halkında
kökleşti ği" fikri ni çürüttüğünü iddia ediyordu.228 Kendi zamanının din
sel inançlarını ve kurumlarını el eşti rirken düşünceleri daha bel irgi nleşi
yordu. Lutheran Kilisesinin bütün yaptı ğı "Hıristiyanlığın çürümüş ka
lıntılarını" ileri taşımaktı.229 Katol ik Kilisesi , " bütün Dev letlerin ve ul us
ların doğuştan düşmanı " idi230 ve Hav ral ar ile üyelerini lağvetmenin
acil gerekl i l i ği nden kuşku duyulamazdı .
De Lagarde, her şeyden fazla, yeni bir Al man dininin ve "saf v e
güçlü" iradesiyle b u dinin kurucusu olacak ki şinin habercisi ol mayı is
liyordu.231 Ona göre, bütün ul uslar Tanrının iradesiyle yaratı lmış oldu
ğundan bütün dinler de ul usal dinler olmalıydı.232 Din ve Gelecek adlı
kitabında, ul usal inançlarının (deutscher Glaube) Almanları gerçek öz
gürl üğün yol unu bulmaya muktedir kılacağını yazdı .
2:?5 " Ü ber die gegenwartigen Aufgaben der deutschen Politik" ( 1 853); age
226. A . g . e., s. 20; de Lagarde, tutkularını ve siyasal planlarını açtığı tek kişinin Re
nan olduğunu söylemişti .
227 "Die Religion der Zukunf' ( 1 878); age . , s. 262 : ·'Die graue Internationale"
( 1 88 1 ) , age . , s. 367.
228 "Verhaltnis des deuL�chen Staates zu Theologie. Kirche und Rel igion", ( 1 873),
age., s. 65 .
129 " Ü ber die gegenwartigen Aufgaben . . . , age . , s. 30.
"
2.l ı "Ne Parlamento. ne yasalar, ne güçsüz bireylerin gayretleri , bize ancak tek bir
adamın büyük, güçlü ve som iradesi yardım edebilir, bir Kralın iradesi . . . ",
234 "Program für die konservative Partei Preussens" ( 1 884), age., s. 425 .
m " Ü ber die gegenwiirtigen Aufgaben .. ." , age., s. 30.
236 "'Die niichsten Aufgaben der deutschen Politik", age., s . 449. Bütün Avrupa Ya
hudilerini Madagaskar 'a sürmek Hitler hükümetince 1 938- 1 94 1 arasında uzun
uzadıya i ncelenen bir seçenekti . (Krş.; L Poliakov, Le brevaire de la haine, Pa
ris 1 95 1 , s. 50-54).
237 Krş . ; Ausgewiihlte Schrifte11, Münib 1 934, s . 2 3 9.
ul Natorp ve (gerçi Çekler ile ilgili görüşlerine katıl masa da) Thomas
Masaryk gibi hayranlarının bul unduğunu da eklemek gerek.240 Bu du
rum, on dokuzuncu yüzyıl sonunda Av rupa' da daha iyi bili nmeyi hak
eden bell i bir entelektüel atmosfere dikkat çekiyor. Almanya' da yeni bir
din arayışı bulaşıcı bi r görüngü hal ini almıştı , ki bunu bi r fel sefi psi koz
olarak adlandırmak hiç de abartı ol maz. Dönem içerisinde yayımlanan
bi rkaç kitabın adları nı vermek söz konusu atmosfer hakkında fi ki r vere
cektir: Fi lozof Eduard von Hartmann ' ın yazdığı Hıristiyan/ığın Öz- Yıkı
mı ve Geleceğin Dini, ya da Hartmann ' ı n öğrencisi Arthur Drews' in
yazdığı Tanrının Kendi-Farkında/ığı Olarak Din, ya da bundan da iyisi,
Eugen Dühring' i n yazdığı Dinin Daha Mükemmel Bir Şeyle İkamesi ve
Modern Ulusal Ruhtan Yahudiliğin Arındırılması.24 1 Birinci Dünya Sa
vaşı bu arayışa karamsar bir hava kattı . En sonunda Fi lozof Helmut
Groos, bu düşünceleri bir araya geti ri p Cermen-Ari ruhuyla Hıristiyan
ruhu arasındaki çelişkiye çattı ve Al man hal kının böyle trajik bir gerçek
l iğin farkına vardıktan sonra hayatta kalı p kalamayacağını merak etti .
" Eğer bunun altında ezi l irlerse" diye ekledi hüzünle, "böyle bir sondan
daha fazlasını hak edemiyormuşlar demekti r. "242
On dokuzuncu yüzyılın Alman ilahiyatçı ları, Aydınlanmacı öncülle
rinin Eski Ahit ile Yeni Ahit arasında açmış olduğu yarığı genişletmek
te filozoflara yardım ettiler243 ve çocukların sapkınlıklarının zeminini
(kimi zaman kel imeni n gerçek anlamı nda) babaları hazırladı. Böylece,
Yahudilerin ihtidasının Luterci havari si Franz Del itsch ( 1 8 1 3 - 1 890),
biraz tereddüt etti kten sonra Wel l hausen ' i n Y üksek Eleşti riciliğine ka
tıl mıştı. Onun oğlu, Asur uzmanı Friedrich Del itsch ( 1 850- 1 922), Hıris
tiyanlığın bakış açısından Yahudi l i ği bir " pagan dini" ve "muazzam bi r
sahtekarl ık" olarak niteledi. 244 Max Mül ler ve de Lagarde ' ın koruyucu-
Der Turmbau von Babel. . . , op. cit. , C. I I l/2, s. 1 .697 ve devamı, s . 1 .728 ve de
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ARİ ÇAGI 387
!arından bilgili diplomat Christian von B unsen, bir "doğal v ahiy" ilahi
yadı aracılığıyla din ile bilimi uzlaştırmaya çalışmıştı ;245 oğlu Ernst von
Bunsen ( 1 8 1 7 - 1 893), Kitabi geleneklere dayanan bir Ari güneş tapın
cı biçimi uydurmakta hatırı sayılır bir yaratıcılık gösterdi (A dem Ari idi ,
Yılan ise SaınJ).246 B u eserlerden bazılarının adları da önemliydi. Mese
la elimizde büyük Katol ik ilahiyatçı Ignaz Döll inger ' i n ( 1 799- 1 890)
adaşı (belki de akrabası ?) olan Friedrich Döll inger diye birine ait Wotan
ya da İsa, Baldur ya da Kitap var.247 (Belki de Hitler ' i n gizli esi n kay
nağı olan)248 Guido von List ' i n Die Armanenschaft der Ario-Germa
nen ' i nden (Walther Rathenau ' nun arkadaşlarından) Wil m Schwaner ' i n
Germanen-bibel' ine249 b u tür eserler, (Kutsal Kase ' ni n y a da Rün bi l gi
sinin ya da Cennetin ta kendisinin gizlerini ifşa etmek gibi)250 her çeşi
dinden bir "açıklamalar" yığınıyla birl ikte bu dönemde Almanya' da ya
yımcıl ık sektöründe üretilen işleri n hatırı sayılır bir bölümünü oluşturu
yordu. El bette bu dinsel arayışın büyük bölümü, o dönemde bütün Ba
tılı ülkelerde şimdi olduğundan çok daha ciddiye alınan v e günümüzde
psikanalizin bunları yaratan ihtiyaçların bir kısmını karşıladığı ve yanıt
verdi kl eri güdüleri n bir kısmını açıklığa kav uşturduğu okültizm, teozo
fı ve ruhçuluk alanında yapılan kurgular ve deneylerle yan yana gidi
yordu. Fakat bu gizli pratikleri n vatansever ve milliyetçi olduğu kadar
saldırgan biçimde pagan bir kılığa büründüğü tek yer Almanya idi . Sa
vaş arabasına binen kaçınılması mümkünsüz asalaklar, Tacitus ' un Cer
menleri nin yeniden ete kemi ğe bürünmüş örnekleri pozuna yatarak251
Leipzig 1 889.
247 Krş . ; Hans-Joachim Kraus, "Die evangelische Kirche" , Entscheidungjahr için
de 1 932, Zur Judenfrage in der Endphase der Weimarer Republik, Tübingen
1 965 ' s. 254.
248 List'in şakirdi Lanz von Liebenfeld aracılığıyla.
2.ı9 Krş . ; Aşağıda s. 403-404.
250 Das endeckte Geheimnis der Heiligen Schrift und des deutschen Volkes Ret
tımg; Das Geheimnis der Runen; Die Endeckung des Paradieses, vs. Bu konu
da bkz. Raoul Patry, La religion dans l 'Allemagne d 'ajourd 'hui, Paris 1 926, s.
1 54-78 (eLe Christianisme pa"len"). Uzak görüşlü gazetecinin elinden çıkan bu
eser, iş işten geçtikten sonra yapılmış bir uyarı olmama erdemine sahiptir.
25 1
Guido von List'in hempalarından , "Tamhari" diye bi linen bi ri . bir eski Cermen
388 ARI MİTİ: AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİUİYETÇI FiKİRLERİN TARİHİ
boyu olan Völsungenleri n yeniden dünyaya gel miş şefiyim diye geçi niyordu.
Krş . ; G.L. Mosse . . . , op. cit.
:m F. Döl li nger, Baldur und Bibel ' i nde Yahudiye valisi Publius Lentulius ' un İ m
parator Tiberius'a gönderdiği , i sa'yı sarışın bir kahramanın özelli klerine sahip
olarak tanımlayan bir mektubuna yer vermişti . 2. Wi l helm, bu sansasyonel keş
fi H. S. Chamberlai n 'e bildi rmekte acele etmişti . Krş . ; Houston S. Chamberla
in, Briefe 1 882- 1 924 und Briefwecsel mit Kaiser Wılhelm il, C. i l , Münih 1 928,
s. 273-74.
2 ·'3 "Cermenlerin yüce Tanrısı Wotan 'ın Hıristiyanların Tanrısının yol undan çekil
mesi şart deği ldi; kesinlikle onunla özdeşleştiri lebilirdi ... çünkü onda Tanrının
Oğlu Mesih ile kesin bi r benzerl i k vardır, o da öldürül müş , yası tutulmuş ve bi
zim hala Yahudi lerden Mes i h ' i n ölümünün öcünü al maya devam ettiği miz gi
bi, öcü alınmıştır." (R. Wagner, Die Nibelungen, CEuvres , Paris tarihsiz, C. il, s.
90).
254 Krş . ; leiden ıınd Grösse Richard Wagners ( 1 932) ve daha sonra Wagner und
unsere Zeit ( 1 940) . Th. Mann şunları söyler: "Bu müziğin sesi kulaklarıma
ulaştığında derinden sarsılıyorum ... bu bize bu eseri n "uygarlığa karşı", hüma
nist-burjuva dönemde gel işti rilen ve aynı şekilde Hitlerizmin yaratıcısı olan
Rönesanstan beri içinde yaşadığımız topl um ve kültüre karşı yaratılıp yönelti l
diğini unutturmamalıdır. . . Ti nsel bir bakış açısından, Wagner'in eseri bugün
dünyayı terörize eden şu "metapoli ti k" hareketi n açık bir ilanıdır." Wag11er ıınd
ı ı ns ere Zeit, Frankfurt 1 963 , s. 1 58.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ARI ÇAÔI 389
255 Krş . ; A. Creroy, Wagner et l 'esprit romantique, Paris 1 %5 , "Idees" dizi si için
de, s. 1 97-200.
2·"' Le cru et le cuit içi nde, C. Uvi Strauss , "çocukluktan beri tanrı Richard Wag
maları ve yasaları artık anlamaz olmuşları ı.e rbiye etmeye geldi . Gel in evrensel
bir ahlakı n sezgi lerine saygılarımızı sunmak üzere Wahnfried'e ya da Wag
ner ' i n mezarına gidel i m."
258 C. Mendes , "Notes sur theorie et l ' reuvre w agneriennes" Revue wagnirienne 1
( 1 885) , s. 3 3 .
ı.w Yon Wolzogen , ''L'art arycn" , Revııe i l ( 1 886), s. 70-80.
...
26 1
M ichel Domenac h Espagnol, L'apotheose musicale de la religion catholique,
Parsifal de Wagner. Barselona 1 902. s. 245 . Bir de bkz. s. 1 -3 : "Wagner ' i n Par
sifal ' i , dinin lehine eskilere i l five olarak yeni ve yararl ı bir kanıttır. . . '" v s .
390 ARİ MİTİ: AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
El bette Revue wagn erien ' i n aşırılıkları bir grup müzi k fanatiğinin
işiydi. Gene de bunlar, Ari ya da Hıri stiyan-Ari üstünl üğüne duyulan
yaygın i nancın bir yönünü ortaya koyuyorlardı ki bir başka Wagnerci
olan Marcel Proust' un eserinde bunun güçlü bir kanıtı bulunabi lir.262
B ununla birli kte, bunun daha iyi bir örneği Alfred Naquet' nin Millet
Meclisinde yaptığı bir konuşmada görülebi l ir: "Bir Yahudi olarak hiç
bir şekil de Yahudi karşıtı değilim, inanıyorum ki. . . Ariler ile il işkilerin
de Yahudi lerde bir aşağılık var. . . Yahudilerin tersine Ariler entelektüel
olarak yaratıcı idiler. . . " ( 1 895).263
Al manya' da, köşe taşları Schlegel ' i n antropodisesi ve Schopenha
uer 'un daha sonra Gobineau ve başka yazarlarca güçlendirilen Yahudi
karşıtı metafiziği olan kendi mesajını ya da dinini yaymayı Wagner biz
zat üstlenmişti. Wagner ' i n dünya görüşü kı saca özetlenebi lir: 264
Uzun zaman önce, altın çağda, insanlar Asya' nın yüksek yaylaların
da v ejeteryan olarak ilkel bir masumiyet içinde yaşarlardı. Fakat ilk
hayvanı öldürünce ilk günahla kirlendiler. O zamandan beri insan ırkı
bi r kana susamışl ığa kapılmış, bunun sonucunda cinayetler ve savaşlar
çoğalmış bunun arkasından da feti hler, sürgünler, göçler gelmiştir. Ya
Hi ntl i ya da Ari olan İsa, insanlığı Son Yemekte ekmeği şaraba, eti ek
meğe çev i rerek ne kadar önemli olduğunu gösterdiği ilkel vejeteryanlı
ğa geri döndürerek kurtarmaya çalışmıştı. En sonunda da "dünyanın
başlangıcından beri etobur insanların döktüğü kanların bedel i olarak ha
yatı nı feda etmişti ". Ki l ise, Yahudi liğin etkisi altında bu mesajın anlamı
nı çarpıtmış ve bunun sonucunda insanlar, hayvan eti ve Yahudi kanının
zehriyle kirlenerek yozlaşmaya devam etmişti . Yahudilerin "İnsan yoz
laşmasının şeytani temsilcisi ", batı uygarl ığının ise bir "Yahudi-barbar
hercümerç" olmaklığıyla, kıyametvari bir son fazla geci ktirilemezdi. El
de tek bi r umut kalmıştı - yeni bir arınma, Cermenik kurtarıcı Parsifal ' i n
törenlerine v e gizemine uyarak kutsal kanı yeniden al ma.
262
Kayıp Zamanın İzinde 'de "nankör Yahudi" Albert Bloch 'un davranışları ve ta
l i hsizlikleri bu bağlamda özel li kle fi ki r vericidir.
263
"Discours sur l 'antisemitisme" ; krş. Journal offıciel, 27 Mayıs 1 895 oturum tu
tanakları.
264 Wagne r 'i n düşünceleri esas olarak şu yazılarda bulunur: Die Nibelungen, Das
Judentum in de Musik, Religion und Kunst, Christendum und Heroismus. Krş . ;
kendisine ait Gesammelte Werke, bi r de Histoire de l 'antisemitisme, op. cit. , C .
Ill.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ARİ ÇAGI 39 1
Wagner, hala büyük i nsani ve tari hsel önem taşıyan265 ama kendisi
nin kafası karışık bir düşünür ve kötü bir yazar olduğunu da gösteren
bi rçok yazı sıyla bu i lahiyadı geli ştirdi. Üstel ik, Yahudi karşıtı kışkırtma
sı yaygın ve dolaysız bir karşılık bulduysa da v ejeteryanlığı için aynı şey
söylenemez. Hayranlarının çoğu, beslenmeleri ni başka fel sefi ya da ide
olojik kaynaklara dayandırdı lar: Fakat Bayreuth tapımı sayısız tefsir ve
meal in yazı l ması na yol açtı , öyle ki Wagner üzeri ne bütün külliyatın
45.000 parçayı aştığı sanılıyor.
Bu kitaplar arası nda Viyana Üniversitesi profesörlerinden bi lgili
Hindistan uzmanı Leopold von Schröder ' i n eserleri Yahudil i ği Arlcilik
le eşit derecede onurlandı rması bakımından benzersizdi. Arf Dini ve Arf
Gizeminin Bayreuth 'ta Gerçekleşmesi266 adlı kitaplarında tefekkürcü ve
felsefi düşünce yeteneği atfetti ği "ilk Arilerin" doğa tapımlarını tasv ir
etti. B u kadim tapımlar, bütün doğa tapımlarını reddeden hatta baskıla
yan tek-tanrıcı eti kleriyle Yahudilerin Arileri aydınlatmasıyla tinselleş
mi şti . Yon Schröder ' e göre Wagner ' i n dehası bu ayrı unsurları bireşti
rebilme yeteneği nde yatıyordu. Mesela, Nibelunglann Yüzüğü ' nde Ari
Ieri n yazgısını lanetleyen kıskançlık ve iktidar hırsı trajedilerini tasv ir et
mişti . Bayreuth büyücüsü tarafından yeniden canlandırılan bir eski Ari
doğa tapımı arka planına karşı Hint merhamet etiğini Hıristiyan kurtu
luş fi kri ile bi rleştirdiği nden, Parsifal daha da yüksek düzeydeydi .
"Sev gi yol uyla kurtuluş ! Acıma yoluyla kurtuluş ! " diye haykırıyordu
von Schröder bütün duygusallığıyla.
Beş bin yıldan uzun bir ayrılıktan sonra ilk defa, kadim gizemleri yeni bir biçim
içi nde gerçekleştiğini seyretmek üzere Ari boyları bel irlenmiş bir yerde bir ara
ya gelebi l irler. Wagner'e şükür, Bayreuth bütün Ari halklarının merkezi hali ne
geldi ve bu olgu tek başına, Al manya ve Almanlar için hayranlık verici bi r üs
tünlüğü garantiliyor. . . 267
268
Krş. ; H. St. Chamberlai n , Briefe. Münih 1 928, C. 1, s. 1 69-70; 26 Aralık 1 907
tari hli mektup.
269
A.g.e., s . 60, Hans von Wol zogen 'e mektup 15 Kasım 1 897. Bir de bkz. L. von
Schröder , Houston Stewart Chamberlaini ein Abriss seines Lebeıı, Münih
1 9 1 9, s. 61.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ: ARI ÇAGI 393
bfil ettirecektir. . . Bununla - ve sadece bununla - bir algılar yığını ve başka hiç
bir insan ırkına nasi p ol mamış ölçüde, doğa üzerinde bir hakimiyet elde etmiş
bulunuyoruz. 270
Chamberlain ' e göre, bilimin bu hükümran bil gisi, Adlerin dinsel içgü
düsü tarafından aydınlatılan bilimsel zorunluluk yasalarının anlaşılması
sayesinde kazanılmıştı . " Din" üzerine olan bir bölümde bu ele alı nır:
Mesela, Baştanrı kavramını alın: İ şte Yehova işte eski Ari Ü çlüğü ... Helenik
duygu sayesi nde Hıristiyan Kilisesi . . . dogmasını biçimlendiri rken. en tehlikeli
kayalıktan, Sami tek-tanrıcılığından başarıyla geçti ve başka türlü olsaydı tehli
keli biçi mde Yahudileşti ri lmiş olacak Baştanrı kavramında Arilerin kutlu "Sayı
ca Ü ç"ünü muhafaza etti . . . bütün insan bilgisi üç temel biçime dayanır - zaman,
mekan. nedensellik . . . Kısacası, birlik olarak üçlük, bizi deneyimin orijinal gö
rüngüsü olarak her yanımızdan kuşattığı gibi, her bi reysel örnekte de yansır. . . 27 1
270
la Genese du XIX. siecle, Fr. çeviri R. Godet, Paris 1 9 1 3 , s. 1 058- 1 059.
27 1A.g.e., s. 750-754.
272
A.g.e., s. 1 060.
273 Nobel ödül l ü P. Lenard ve J. Stark ' ın kıyasıya dah i l olduğu bu polemikler ko
394 ARI MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİLLİYETÇİ FiKİRLERİN TARİHİ
nusunda bkz. L. Poliakov - J . Wulf, Das Dritte Reich und Seine Denker, Ber
t i n 1 960, s. 289-322.
274 Krş . ; Briefe ... , l , s . 77. Krş . ; Yukarıda alıntılanan L. von Schröder 'e mektup.
275 la Genese du XIX. siecle, anılan çeviri , s. 1402- 1408 (4. basıma önsöz).
276
A.g.e., s. 7 1 6, özellikle s. 30 1 , 556 ve 854.
277 A.g.e . s. 39 1 . Afrika'ya yaptığı bir gezi nin hemen ardından Forel şöyle yazmış
.
tı: "Onları ne iseler öyle kabOI etmek ve az bir değere sahip kültürsüz bir aşağı
ırk olarak muamele etmek Karaların kendi çıkarınadır. Ön ve son söz olarak
söylenmesi gerekeni n hepsi budur."
278 A.g.e., s . 7 1 6. Chamberlain bunu "Fizi ğin Psişe üzeri ndeki korkutucu gücü" pa
sajını yazarken yapar ve düşüncelerini desteklemek için "son yılların en il ginç
özetleri" dediği "Dr Si gmund Freud 'un denemeleri nden" alı ntılar verir.
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ : ARI ÇAGI 395
nuda bütünüyle yeni bir argüman gel iştirdi, öyle ki [ Cizv i t tarikatının
kurucusu -ç.n. ] Ignati us Loyola, Bask olduğuna göre bir gayrı Arf ol
malıydı. O hfilde onun durumu, i l kel bir ırkın " hayvani doğa"nın "oğul
larının en güçlüleri aracılığıya" "entelektüel doğaya" boyun eğdirmeye
kalkışarak fatihleri nden öç almaya çalışması değil miydi ? Cermen ru
huna ya da daha doğrusu genel olarak Ari ruhuna karşı gelmiş geçmiş
en iyi örgütlenmiş, bu yüzden de en tehl ikel i sal dırıyı Cizv i tler yapmış
olduğundan bu varsayım pek i kna edici gözüküyordu. Üstelik, Loyola
bu bakımdan benzersiz bir görüngü de değildi.
Avrupa 'da, bizim H i nt-Avrupa dillerimizi konuşan, aynı elbiseleri giyen, haya
tımızda rol oynayan ve kend i tarzlarında mükemmel olan, ama biz Tötonlardan
sanki bir başka gezegende yaşıyormuş kadar uzak bul unan yüzbinlerce i nsan
var; bunlarla aramızda, bizi Yahudilerle olduğu gibi birçok bakımdan ayıran ama
şu ya da bu noktada arasında köprü kurulabilecek olan bir uçurum değil, aşıl
maz ve bir ülkeyi öbüründen ayıran bir duvar söz konusudur. 279
B una rağmen, onu gerçekten korkutan şey, duvar değil " uçurum"
idi v e Yahudileri Fi nlerden ya da Basklardan çok daha tehl i keli görü
yordu. Etkisi altında bulunduğu nevrozun esas bel i rtileri olan kirlenme
ve kötücül bulaşmalar korkusunu Yahudilerin tahrik etti ği aşikardı. Bu
nu en açı k biçimde sergiledi ği Irka Karşı Günah Bilinci başlıklı pasaj
da Yahudilerin "fiziksel olarak ortaya çıkışı" konusunu ele almıştı.
Chamberlain ' e göre, Yahudiler Sami çölleri nin bedevileri ile Hititler,
Suriyel iler v e Ari Amuriler arasındaki doğaya aykırı melezlenmelerin
sonucuydu. Yahudiler zamanla bu başlangıçtan gelen bozukl uklarını
fark etmi ş ve anlamışlardı ki ,
. . . varoluşları günahtır, varol uşları hayatın kutsal yasalarına karşı işlenmiş
bir suçtur; ne olursa olsun, kaderin kapısını şiddetle çaldığı anlarda Yahudinin
kendisi de bunu hisseder. Birey değil bütün hal k, bilinçl i değil bil i nçsiz bir suç
tan yunup arınmak zorundadır. 280
Bu y üzden Yahudi l er, çok uzun zaman önce saf ama yapay bir ırk üret
mek doğrultusunda kahramanca bir plan kurmuşlardı ; ve Yahudi kudret
ve büyüklüğünün nedeni binlerce yıldır gösterilmeye devam eden bu
kararl ılıktı. Chamberlain, kitabındaki en uzun böl üm olan "Yahudileri n
281
A.g.e . s. 58 1 .
.
sezgi olduğundan, çoğu kez tuhaf, vuzuhsuz yollarla yüzeye çıkmaya çal ışıyor
du. Ve şimdi siz geldiniz ve büyülü değneğinizin bir hareketiyle kargaşanın ol
duğu yere düzen, karanlığın bul unduğu yere aydınlık getirdiniz. Karanlıkta kala
nı açıklıyorsunuz, Almanlara ve i nsanlığın tüm geri kalanına kurtul uş yolunu
gösteri yorsun uz . . . 287
Dünya Sav aş ı ' nın patlak vermesinden sonra pan-Al mancılığı mahkum
eden makalelerde yankı buldu. Gene de, bazı değerlendi rmelerden kita
bın farklı bir zamanda yayımlanmış olsaydı Fransız okurlar arasında da
hayranlar bulmaktan geri kalmayacağı ortaya çıkıyor. Örneğin, Revue
bleue ' da müzikolog Maurice Kufferath, "vaktiyle zeka sahibi olan bir
adamın bu muazzam sapması f na) ... içe işleyici v e bağımsız bir zihne sa
hip olduğunu çok sık göstermiş olan bir düş ünürün bu manevi çökü
şüf ne ) " esef etm i şti . 292 Revue bleue ' n un aynı sayısında Gülhaçlı Josep
hin Peladan ' ı n A lmanya'da Hıri stiyanlığın yenil gisiyle ilgili tam elli
sayfalık daha da tuhaf bir makalesi de bul unabil i r.
Yazısına "Wagner ' i n büyüsü"nden nasıl etki lenmiş olduğunu hatır
layarak ve Oberammergau* ve Bayreuth Almanya'sına eski hayranlığını
yadederek başlamıştı . "Töton ırkı"nın son zamanlarda gösterdiği bar
barlığın nasıl açıklanabileceğini soruyordu. " Haç nasıl oldu da böyle
parçalandı?" Y üce rahip Peladan yanıtı biliyordu: "Alman ' ın karanlık
ruhunda, Dağdaki Vaaz'ın** Vaizinin yerini Asyalı Yehova al mıştır... Ül
kenin dinsel yapısı kuvv etle hiyararşi k olarak kalmıştır. Fakat vaazlar
da sadece Yahudi Tora'sından söz edilir. "
Fakat daha kötüsü d e gelecekti . N e yazık k i Almanlar, Musa Şera
itini uygulamaya da razı deği l di . Hahamlarla birlikte mektebe gitmişler
ve Talmud eğitimini daha da şiddetle uygulamışlardı: "Gerçek bir nef
ret hukuku olan Gemara, Sünnetsizleri öldürmenin meşru olduğunu öğ
reti p bunu iyi bir iş olarak göstermişti . " Bu yüzden, Deutschland über
alles Talmud 'dan alınmış bir fikir olduğundan, Almanya' nın Hıristiyan
lıktan çıkışı "Wotan ' ı n izleyicilerinin kötü inancı "na yorul mamal ıydı.
B u durumda, böyle bir esinlemeyle ateşlenen Alman askerlerinin sa
vaşta süngüleriyle yaralıların işini bitirmesinde, sakatların gırtlağını kes
mesinde, ölenleri n cesetlerini parçalamasında şaşılacak bir şey var mıy-
*
Biri nci Dünya Savaş ında Almanya'nın başl ıca müttefikinin Türkiye olduğu ve
padişahın (halifelik Unvanıyla) Müsl üman sömürge halkları arasında varsay ılan
(ama sonuçta pek umulduğu kadar ol madığı anlaşılan) itibar ve etkisinin bir
propaganda malzemesi ve düşmanı i stikrarsızlaştı nna taktiği olarak olarak hem
A l man hem Türk makamları tarafından yoğun şekilde kullanıl maya çal ışıldığı
hatırda tutulmalıdır. -Y.h.
2 93 "La fai ll ite du christianisme en Allemagne" Revııe bleııe, 1 9 1 5 s . 423-425.
İdeal i st bir filozof olarak Weini nger ' i n "ırk"ı yarı-biyolojik, yarı-tin
sel bir olgu olarak düşündüğü eklenmelidir. Onun nazarında Yahudi lik,
" zekanın bir eğilimi, her insanda bul unabi len fakat en büyük tarihsel te
zahürünü tarihsel Yahudi li kte bulan psişik bi r durum" idi.299 Aynı şekil
de, Aril iğin en yüce ifadesine kav uştuğu yer, Cermen ırkı idi. B u açık
lamanın ardında şu ifade gel iyordu: "Yazar, bizzat kendisi nin Yahudi
kökenli olduğuna işaret etmek zorundadır." Kitabının yayımlanmasının
hemen ardından , inti harıyla felsefesini mantıki sonucuna vardırdı.
Ari miti nin ırkından dolayı özür dileyen tek hayranı o değildi.
1 909' da Walther Rathenau ( 1 867- 1 922) kendisini Şansölye von B ü
low ' a şu sözlerle tanıtmıştı : " Ekselansları , beni kabOI etmenizden önce
size, aynı zamanda bir itiraf da olan, şu açıklamayı yapmak zorundayım.
Ekselansları , ben bi r Yahudiyim ! " Geleceği n dev let adamı, 1 897 'de ya
zar olarak ilk ortaya çıktığında kendi Yahudilerini Alman toprağı nda ko
naklayan bir "doğul u sürüsü" olarak tarif etmişti :
Ne garip bir manzara! Sıcakkanlı ve heyecanlı Alman hayatının sınırları dı-
297
A.g.e., s. 4 1 0.
298 A.g.e., s. 452 .
19'J A.g.e., s .4 1 2 .
MİTLERİN ESKİ KÖKENİ : ARI ÇAGI 403
şında yabancı bi r boy. Mars 'ın toprağında konaklayan Asyal ı bir sürü. Bu adam
ların zorlama iyi huyları , üzerlerine çökmüş olan tatmin ol mamış kadim nefreti
gizleyemez. Babaları nın katlandığı sınamalardan kendilerini koruyabilen bütün
temel kuvvetleri n sadece bir y üzyıldır bir araya gelmiş olduğunun farkında de
ğiller. . . Kısmen kendi seçimleri nin sonucu olarak görünmez bir gettoda yaşıyor
lar. Alman halkının bir parçasını ol uşturmuyorlar, onun bedenindeki yabancı bir
organizmadırlar. ..
Aynada kendinize bakın. Ö zeleştirinin ilk adımı budur. B i rbirinize çok ben
zediğiniz ve birinizin kötü davranışının hepinizi bağladığı gerçeğini hiçbir şey
değiştiremez. Ve doğulu çehrenizin sizi Kuzey li boylar için itici kılmasını hiçbir
şey engelleyemez . . 300 .
300 Höre lsrael ! (W. Hartenau takma adıyla), "Die Zukunf', 6 Mart 1 897.
3oı Von Schwaclıheit, Furcht und Zweck. Krş . ; Gesammelle Schriften, C. iV, Ber
tin 1 925, s . 9-3 3 .
302 Kritik der Zeit. Krş . ; W. Rathenau, Schriften , Berl i n 1 965 . s. 1 44-54.
:mı A.g.e . , s. 1 5 1 .
404 A RI Mili : AVRUPA 'DA IRKÇI ve MİUIYETÇİ FİKİRLERİN TARiHİ
de Güneye yayılır. Her göç bir feti htir, her fetih fethedilenin geleneklerini ve uy
garlığını zenginleştirir. Bir gün Güney galebe çalar; Kuzey ül kelerine doğulu bir
d i n sokul ur. O eski cesaret ruhuyla kendisini sav unur. Ama sonunda en büyük
tehdit gerçek ol ur; sanayi uygarlığı dünyayı fetheder ve onunla birlikte, korku
nun, zekanın ve kurnazlığın demokrasi ve sermayede cisi mlenen kuvvetleri her
şeyi ele geçirir. . 304
.
Rathenau, yazı ları gibi kamusal ve özel hayatında da Ari mitiyle bü
y ülenmişti . B u güçlü kişil ik, Yahudi karşıtlarının saldırısıyla karşılaştı
ğında, hasımlarının görüşlerine karşı çıkamayacağını, hele ki kuramları
nı öylesine ikna edici bulduğundan kendisinin bunu yapmasının imkan
sız olduğunu söyleyerek kendini beceri ksizce sav undu. Arkadaş ve sır
daş olarak da bu hasımlardan birini, Alman İn c ili 'nin yazarı Wil m
Schwaner ' i seçmişti . Onunla yazışmal arında "Almanl ığını" sav unmaya
devam etti:
B e n i m i ç i n Yahudiler, Saksonlar v e Bavyeralılar g ib i bir Alman boyudur. Irksal
öğreti ler hakkında her şeyi bi len biri olarak gülümseyebi lirsin. Ama bilimin ne
dedi ği umurumda değil. Benim kafamda, i nsanın hangi millete ait olduğuna ka
rar veren yürek ve ruhtur. . . ( 1 9 l 6)305
sanların çoğu bir ruhla doğar ama soy l u girişimler yol uyla herkes bir
ruh kazanabilir. Bu ruh, bütün iyi niyetli i nsanların ödülüdür. "306 Ülke
sine hizmet etmek için elinden geleni yaptı , 1 9 1 4 güzünde uzun ve tü
ketici bir savaşı tahmi n ederek Kassandra rol ünü korkusuzca üstlendi.
Daha sonra, kurucusu ve ilk başkanı olduğu hammade stoklama kuru
mu (Kriegsrohstoffabteilung) sayesinde Almanya ' nın müttefi klere kar
şı ekonomik bakımdan dayanabi lmesini sağladı. Sonuna dek vatanse
verdi , 1 9 1 8 ' in sonlarına bütün Alman hal kına son bir kahramanca taar
ruz çağrısı yaptı . Almanya'nın teslim olmasından sonra, Wei mar Cum-
.m<> "Vielen ist e i ne Sele gebore n . aile können sie erringen. Die Sele w i rd jedem zu
J07 Rathenau ' nun kati llerinin psikolojisi ve motivasyonu i çi n özelli kle bkz. Nor
man Cohn, Historire d u n nıythe, La "Conspiration " juive et [es Protocoles des
'
tık.
407
408 ARi MİTİ : AVRUPA 'DA /RKÇI ve MİLLİYETÇİ FiKİRLERİN TARİH/
gözden düşmesi nden önce Art kuramı, bilimsel ilerlemenin ana akımı
içinde yer almaktaydı ve dilbilimsel keşiflerle el ele gidiyormuş gibi
görünmekteydi . Kuramın geçmişin en keskin zihinleri üzerindeki ikna
gücüne Hegel çarpıcı bir örnektir. Yarattığı cazibenin kısmen bütün o
" İsrail iyat masal ları" ile birl ikte Kutsal Kitap antropodisesini terk etme
ye duyulan özlemden kaynaklandığını öne sürmüş ve Goethe ' nin beylik
bir küçümsemeyle A dem ' in soyundan gelmeyi nasıl sadece Yahudi lere
atfetmiş olduğunu bel i rtmiştik. Vol taire ya da Herder ' in yazılarının gös
terdiği gibi , daha Hindistan ile Av rupa arasındaki dilbil imsel bağların
keşfinden önce Av rupa' da yaygınlık kazanmış olan Hint masalları, Ki
tab ' ın etki sini zayıflatmak için kullanılabilmişti . Bu yüzden, Art kuramı
gerçekten Ki l i se ve bilmesinlercilik karşıtı geleneğe aittir; kendi lerini
kesin bilimler örneğine göre kurmaya çalışan ve böylelikle bir yüzyıl
boyunca mekanizmin ve determinizmin çıkmaz sokaklarına saplanıp
kalan insan bil imlerinin i l k çabalamalarının ürünüdür.
B u sorunları ele al ırken Kitab'ın biyolojik bilimlerin ancak on doku
zuncu yüzyılda, insan bi limlerinin ise ancak şimdi , kendi zamanımızda
benimseyebildiği bazı ilke ve ayrımları önceden hesaba katmış olduğu
na ilişkin di kkat çekici ol guya işaret ettik. Fakat, i nceleme konusu bi
yoloji olan bili mciler çoğu kez antropolojinin teri mleriyle düşünmüş
lerdi. Örneğin Linneaus, Reaumur ' nun bir tav uğu tav şanla döl ledi ğini
işittiğinde hemen, bunun Zencilerin kökenine huzursuz edici bir ışık
tuttuğunu ilan etmişti - bununla birlikte, iyi bir Hıristiyan olarak şah
sen insan soyuna hayv ani bir köken atfetmeyi reddetti ğini de eklemiş
ti .3 Daha az sıkı Hıristiyanlar bu tür ahlaki kayıtları paylaşmıyordu. Pek
çoğu, özel l i kle çoklu türeyişçi lik konusunda klasik yazarların zaten sa
yısız deği şkesi ni üretmiş olduğu ve Yahudi geleneğinin mirasçısı olarak
3 Linneaus ' un daha önce aktarmadığımız buna uygun pasajı şöyledir: "Reamur 'un
bir tav uğu bir tavşan ile döl lediği söyleniyor. Yumurtalardan sıradan civcivlere
benzeyen fakat tüy yerine ak bir kürkle kapl ı civci v ler çıkmış. Deney bir noktaya
kadar i kna edicidir fakat böyle örneklerden genel sonuçlar çıkaramayız. Gerçek
ten de öyle yaptığımız takdi rde en ti ksindirici sonuçlar ortaya çıkabilir. İ nsan ır
kıyla i lgili olarak bazıları Zenci lerin oldukça tuhaf bir kökene sahip olduğunu
düşünmeye ayartı labi l i r ki kendi adıma ben buna i nanmayı reddediyorum:·
(Metamorphosis Plantarunı , 1 75 5 ; krş . W. D. lordan , White over Black. op.cit . s.
.
236).
410 A Ri MİTİ : AVRUPA 'DA IRKÇI v e MİLLİYETÇİ FİKİRLERİN TARİHİ
ifade etti ği) B u eği l i mi n temel i nedi r? İfade etti ği ev rensel tutku nedir?
Bunu bul manın araçlarını bugün bize psi kanal iz sağlıyor. Psi kanaliz, bu
düşü bireyleşmeden önceki en arkaik evreyi karakterize eden v ecd d uy
gusunu yeniden kazanma yönündeki şiddetli arzu ile ilişki lendi riyor -
karanlıkta kalmış başlangıçlarını araştıranların bize söylediğine göre,
söz konusu ev re, insanların kendi lerini çev rel erindeki ev renle bir his
setti kleri ve her bireyin sanki panteistik anlamda tanrı imiş gibi kendi
s i n i organi k b i r B ütün hali nde hissettiği " i l kel narsisizm" evresidi r. 5
Öyle ki , topyekun mutl ul uğun çocuksu cenneti , son tahli lde, dünyaya
"düşmeden" önce ana rahmindeki bi linç öncesi hayatın cennetidir. B u
görüşten kalkarak insan psişesinin geli şiminin insan türünün psişik ge
lişimi olduğu çıkarsanabilir; bireyde bilincin ortaya çıkışı i nsan türünün
kendi sinin ortaya çıkış süreciyle kıyaslanabi lir. Ve böyle yaparsak, bir
tür olarak insan soy unda, başlangıçlara büyük bir geri dönüşe doğru ,
Doğa Ana [ kendi öz ül kenizin bağrında, ç n J ile kaynaşmaya doğru o
-
. .
aynı arkai k özlemi bulmaz mıyız? Bütün mitoloj iler bu özleme tanıklık
etmiyor mu?
Sadece Musevi geleneği, insanı doğadan ayırarak ve ister ağaçtan
yapılmış olsun ister taştan, bütün putları dev i rerek, bu sonsuz düşün ya
nıltıcı ve günah olduğunu ilan etti ve bunu yapmakla kal ıcı bir düşman
l ığı - ne yaparlarsa yapsınlar ne derlerse desinler, dünyanın gözünde Es
ki Ahit'in mesaj ının taşıyıcıları olan Yahudilere yönelen bir nefret ve
direnci - uyandırdı . Batıl inançlarıyla Batı 'yı boğan bu aptal ve barbar
hal ka yönelen aşağılamanın bir zamanlar nasıl din karşıtı propagandanın
hazır tekniği olduğunu başka bir yerde açıklamıştık.6 Aydınlanmanın
yeni doğmuş bi limindeki başlangıçlarının ardından mit bozucu eski
kitaplara karşı açı lan bu mücadele, her çeşitten tari hsel ve toplumsal
değişmeler yoluyla ve hayatın her alanını içererek, son unda insanların
kökünü kazımaya yönel ik bir savaşa yol açtı . On dokuzuncu yüzyılda
Ari mitinin kuru l maya başlamasıyla Tevrat soyağaçlarına karşı seçenek
soy arayışları arasında da aynı türden bir bağlantı bulunmaktadır.