You are on page 1of 219

Büyük Klasikler

SUDRAKA

TOPRAK

DOĞUKLASİKLERİ
HÜRRİYET Y A Y IN L A R I : 67
B Ü YÜ K KLASİKLER : 7
D oğu K la sik le ri : 2

TO P R A K A R A B A C IK

Yayın hakkı (Copyrlght) : Hürriyet Yayınları


Birinci baskı : Aralık, 1973
Dizgi . baskı : Sıralar Matbaası
Cilt : Aytaç Kırma va Cilt Atelyes!
ŞÜDRAKA

TOPRAK
ARABACIK

Çeviren: P ro f. W ALTER RUBEN


Düzenleyen: Prof. P. N A İLİ ^ ^ R A T A V

H U r r l ^ et
|Y a y ın la r * |

Hürriyet Yayınları, Nuruosmaniye Cad. 3, Cağaloğlu • I S T A n d u l


D O Ğ U K L A S İ K L E R İ D İ Z İ S İ N D E

Y A Y I M L A N A C A K E S E R L E R

* B H A G A V A D G İTA

'* BU DİZM İN K U TS A L METİNLERİ

* KELİLE VE D İM NE (B e y d e b a )

* KO N UŞM ALAR (K o n fü ç y ü s )

* M AH ÂBH ÂRATA

* PRENS GENJİ (M u ra s a k i)

* RAM AYANA (V a lm ik i)

* T A O 'C U L U K (L a o-T zu )

* U P A N İŞ A D ’ LAR

* SAKUNTALA (K a lid a s a )
Ö N S Ö Z

D ö r t a vrı d a ld a (Y u n a n , Latin, İslâm , D o ğ u ) yayım la­


dığım ız B ü y ü k Kla&kler, d ü n ya uygarlıklarının tem el taş­
ları olan kUUÜr eserlerini T ü rk okuruna iletm ek am acını
güdüyor. H erh a n g i b ir uygarlığı kavram anın, o n u n te m e l
değerlerini ^ b en im ^ m e n in biricik y o lu ; bu uygarlığı m e y ­
dana g e tir e n bilim , felsefe v e ed ebiya t üri/.nlerini yakından
tanım ak, bu kaynaklardan d^oğrudan doğruya yararlan­
m aktır. B und an ötürü, aslında bir bü tü n m eydana g e tire n
dünya uygarlığının içindeki yerim izi daha iyi belirlem ek,
bu uygarlığa yaratıcı b ir şekilde katılm ak için tem el v e kla­
sik eserlerle k e n d i d ilim iz aracılığıyle ilişki kurm am ız zo ­
runludur. Alttı y a z yıllık geçm işim izde ,son iki y ü z yıla g e lin ­
ce y e kadar t a m anlam ıyle için d e bu lu n d u ğ u m u z İsu ım v e
Doğu u y g a rlık la rlıın tem el eserleri'n i dilim ize yeterince
kazandırdığımız, halk kitlelerine ettiğ im iz söylenem ez.
Ö te yandan, son iki dır yön eld iğim iz B a tı uygarlığını
da sa(lece tek:nik b ir uygarlık olarak ele aldığım ız v e b u n ­
dan ötürü çoğunlukla yanılgıya düştüğüm ü z biliniyor. N e
Tanzim a t dönem in de, n e de daha sonra C u m h u riye t çağına
g elen e kadar, B a tı k ü ltü rü n ü n doğrudan doğruya tem eli
olan Y u n a n - L a tin düşüncesi,nin ana •i/.ri/..nleri, ya n i bilim ,
felsefe, ed ebiyat v e ^ 8
$ .at eserleri üzerind e g erek tiği gıöi d u ­
ruldu. B u d ö n e m le rd e tek:nik v e pra tik bilim lerin dışında,
tem el v e klasik B atı eserlerinin dilim ize kazandırılm ası için

5
h e m e n hiç b ir şey yapılmadı. C u m h u riyet çağında bu ih ti­
y a cın duyulm aya başladığtnı ve tek tek kişilerin sistem li
olm ayan bazı çalışmalar yaptığını, ayrıca devletin, önce
düzenli bir şekilde başlayan, sdnra tavsayan v e en sonunda
bir yana bırakılan geniş bir çeviri ve aktarm a işine girişti­
ğini görüyoruz.
H ü rriy et yayınları, Y u n a n , Latin, İslâ m ve D o ğ u u y ­
garlıklarının tem el bilim , felsefe, edebiyat v e sanat ü rü n ­
lerini T ürk okuruna verirken, gerektiği g ibi karşılanm ayan
bu büyük ihtiyacı gid erm ek v e gerçek bir kültür hizm eti
yapm ak bilinci v e am acıyle hareket ediyor. H ü rriyet Y a -
y ın la rı'n ın B ü y ü k K la s ik le r dizisi, E fla tu n ’un toplu eserleri­
n in birin ci cildiyle başladı. B ü y ü k K la s ik le r 'in Y u n a n K la ­
sikleri dalındaki b u eserinden sonra, L a tin Klasikleri da lın ­
da, G. Julius C aesar’ın G a llla Savaşı, İslâm Klasikleri
dalında, A h m e t Eflıiki’n in A rifle rin M e n k ıb e le ri’n in b irin ­
ci cildi, D o ğ u Klasikleri dalında G ılg a m ış D estan ı, Y u n a n
Klasik lerinin ikinci v e E fla tu n 'u n toplu eserlerinin beşinci
cildi olarak D e v le t ve yin e İslâm Klasikleri dizisinden
A rifle rin M e n k ıb e le ri'n in ikinci ve son cildi yayım lan­
dı. Ş im di de Doğu Klasikleri dizisinin ikinci kitabı
olarak T oprak A ra b a c ık ’ı sunuyoruz. Okurlarım ızın, bu
güç, külfetli, büyük ve yararlı teşebbüsü ilgiyle karşıla­
dığına v e gerek tiği gibi değerlendirdiğine inanıyoruz.

H Ü R R İY E T Y A Y IN L A R I

6
GİRİŞ

Mriççhakatlka adlı Hint dramının, yazıldığı zamana dair,


gelenekten gelme de olsa, herhangi bir bilgiye sahip değiliz.
Ama, genel olarak, bu eserin, Sanskrit edebiyatının altın dev­
rine, yani milâttan sonra IV. yüzyıla ait olduğu kabul edilmek­
tedir'. Dramın yazarı kral Şüdraka hakkında da tarihî kaynak­
lardan hiç bir şey öğrenmek mümkün değildir. Ben, bu adın,
takma bir ad olduğu fikrindeyim. Şüdraka. Şudra. yani en aşağı
Hindü kastından adam demektir. Böyle bir ad, bir krala, doğrusu
hiç yakışmıyor. Bu adın mânasının tam zıddını Aryaka adında
buluyoruz: Aryaka. soylu, aristokrat adam demektir; dramda.
kaderin cilvesiyle sonunda Uccayınî şehrinin kralı olan Çoban-
oğlu’ nun adı böyledir. Bu çoban, gerçi soyludur, ama her halde
aristokrat değildir; belki de doğuştan bir Şüdra'dır. Şüdraka,
Hintliler için tam mânasıyle demokrat bir yazar adıdır; bu ya­
zar, Hint edebiyatında, zorba bir krala karşı isyan etmiş aşağı
kast’tan bir çobanın başından geçenleri, hem de çobanı sevimli
göstererek, bir sanat eseri haline koymuş biricik şairdir. Böyle
olunca, Şüdraka adı, âdeta bir ahlâk ilkesi ifade ediyor: Bu­
nunla denmek isteniyor ki, insan herhangi bir kastta doğmuş
olmakla değil, kişiliğiyle. soylu bir kimse clur.
Uccayınî (bugünkü Uccayn) şehrinde böyle bir ayaklan­
ma olmuş mudur? Bu hususta hiç bir bilgimiz yoktur. Bundan
başka dramda geçen, yalnız bir defa olup geçmiş, özel bir olay
da değildir; ta eski zamanlardan beri, tanınmış, ünlü bir men­
kıbe vardır; bu kutsal menkıbeye göre, çoban Krişna’ nın, Mat-
hurâ (bugün Muttra) kralı zorba ve gaddar Kamsa’ yı öldüreceği
3lınyazısıyle belirlenmiş; bu kral genç çobanı, öldürtmeh üzere
şehre çağırtmış, ama alınyazısını bir türlü bozamamış. Öte
yandan bu Krişna menkıbesi, tarih yoluyle Herodotos’ta ve f'ir-
devsî'de anlatıldığı şekliyle Kyros'un blyogrcıfyasına bağlanıyor:

7
böylece bu menkıbede, çok eski bir Ön-Asya konusunun Hint
varyantını bulmaktayız2.
Kral Şüdraka, bu eski konuyu, güzel bir yosmanın öldü­
rülmesi teşebbüsünü anlatan ve eskiden Budistlerin Câtaka
adlı masal külliyatlarında da yer alan hikâye ile kaynaştırmış
olmalıdır3. Bundan başka, aşağı yukarı Şüdraka ile aynı tarihte,
güney Hindistanlı bir yazar, bir yosmanın maceralarını anlatan
ve sonu acıklı bir şek.ilde biten uzun bir roman4 yazmıştır; bu
romanda, yosmanın sevdiği, fakir düşmüş bir tüccara kendi
ziynetlerini bağışlaması, tüccarın bunları satacağı sırada, ziy.
netlerin hırsızı diye yakalanıp yargılanması ve idamı anlatılmak­
tadır. Bu konu da bizim dramda yer almıştır. Ama, drama bu
konunun hangi kaynaktan geldiği açıkça belli değildir.
Mriççhakatika’nın, şair Bhâsa’ nın Çârudatta adlı dramıyle
olan ilişkisi de bugüne kadar aydınlanamamıştır. Bu son eser.
birçok nüshalarında. bizim Mriççhakatlka’ nın ilk dört perdesini
aynen içine almış bulunmaktadır; böylece, Şüdraka’ nın kaynağı
olabileceği gibi daha sonra ona benzetmeye çalışılarak meydana
gelmiş de olabilir. Bu dramda, başkaldırmanın siyasal niteliği
yoktur. Oysa, kral Şüdraka için, başkaldırmanın bu karakteri te­
mel sorunu meydana getirir ve Şüdraka, zamanının düşüncesini
bu karakteriyle ortaya koyar. Gerçekten de, Vişâkhadatta’ nın
Mudrârâkşasa adlı dramında siyasal bir temanın işlenmesi
(idealizm ile makiyavelizmin mücadelesi), tam mânasiyle, si­
yasal bir içeriği olan Pançatantra’ nın5 yazılması ve Hindistan’ ın
en büyük şairi Kâlidâsa’ nın Raghuvamşa adlı destanında, kapalı
ve çekimser bir anlatıma bürünmüş şekilde, eski Hint menkı­
belerinde adları geçen zorba kralları eleştirme yürekliliğini
göstermesi6, hep aynı devre rastlıyor. Anlaşılıyor ki, o sıra­
larda Hindistan’ da demokrat şairler vardı; bunlar, zenginleşen
ve bilinçlenen burjuva sınıfıyle, gitgide gelişen şehirlerde ye­
tişiyor ve kendilerini gösteriyorlardı. Şehir burjuvazisinin bu
gelişmesi ise, öteden beri zorba bir yönetim altında yaşamış
olan Hindistan tarihinde az görülen hallerdendir.
Dramın kahramanı bir tüccardır; onun karşısında, sev­
gilisi olan kadını görüyoruz. Her ikisi de ideal insanlardır. Baş.
kaca Hint edebiyatı eserlerinde, sadece rahipler, hükümdarlar
ve prensler övülmüştür. Sade Budistler, özellikle Caina-tarikatı
mensupları, eserlerinde böyle burjuva sınıfından kahramanları
övmüşlerdir; bu eserlerde de zorbalık düşmanı. demokratik bir
karakter görmek mümkündür.

8
Yine eserimizin tahliline geçelim: Şehrin kralı alnına bu
akıbet yazıldığı için ve zorba olmakla böyle bir alınyazısını hak
ettiği için, tahtından yoksun bırakılıyor. O gerçi, zalim, gazaplı
bir Neron halinde tasvir edilmemiştir; ama, kötü, hilekâr kayın­
biraderi, Sansthânaka’ nın ceza görmekten korkmaksızın onu bu­
nu öldürmeye, lekelemeye kalkışmasından da o suçludur. Kral,
sevdiği karısının hatırı için, kadının kötü kardeşinin, keyfine
göre hareket etmesine, başkalarını zarara sokmasına izin ver­
memeliydi. Özellikle, soylu tüccar hakkındaki haksız kararı, onun
tahtından düşmesine etken olmuştur:, IX. perdede hâkimler, tüc­
carı öldürmekten suçlu görürler, hükümlerini geleneğe uyarak
krala bildirirler ve cezanın belirlenmesini ona bırakırlar;ama,
bu arada onun dikkatini çekerler ki, tüccar Brehmen kastından
olduğu için, idam edilemez... Kral ise, bu haklı öneriye aldırış
etmez. Bu, onun büyük kabahatıdır. Bu sırada âsiler de bir
araya gelmişlerdir. Çobanın kral olacağı hakkındaki kehanet, bir
çoklarını hangi tarafı tutmak gerektiği konusunda karara gö­
türmüştür. Fakir düşmüş, hırsızlığa katlanmak zorunda kalmış,
bununla beraber, kalbi temiz, §sil bir Brehmen, borçlu bir ku­
marbaz, hatta bir zaptiye subayı ve daha birçokları, (ekserisi
fakir takımı adamlar), çobanın karargâhında toplanırlar. Kral öl­
dürülür, çoban taç giyer. Tabii krallığın ortadan kaldırılıp yerine
cumhuriyetin getlrilmesl söz konusu değildir; sadece, kötü bir
zorba yerine (umut edildiği üzere) daha iyi bir kral geçirilmiştir!
Bu şekilde hükümdar değiştirmelerinin türlü şekilleri ise, yukarıda
adı geçen ve Budist yazarların eseri olan masal külliyatında an.
latılmıştır. Budistler, Caina’ lar ve Krişna mezhebinden olanlar.
biliyoruz ki, Brehmenizmin, yani bu mezhepteki kast düzeninin ve
Brehmen ayinlerinin ve dinî törenlerinin bütün kural ve yöntemine
karşıydılar ve Atinalılar ile, Rönesans’ tan sonraki modem cumhu­
riyetçiler ölçüsünde olmasa bile, az çok demokrat ve akılcıydı.
lar. işte bu dramın başlıca özelliği, onun demokratik düşünüş
tarzında ve buna bağlı olan gerçekçiliğindedir. Halkın hayatı
gayet açık ve canlı bir şekilde anlatılmıştır. Başka Hint ede­
biyatı eserlerinde, çokluk, soylu prenslerin ve rahip sınıfının
(Brehmenlerin) soyluluğu idealleştirilmiştir. Burada kral ŞOd-
raka, kumarbazların, hırsızların, yosmaların, hâkimlerin ve cel­
lâtların oynadıkları hareketi! ve heyecanlı sahnelerin arasına.
gayet lirik aşk sahneleriyle, soylu tüccarın aile hayatından alın­
mış idillik sahneler de karıştırmasını biliyor. Bunlar içinde özel­
likle fırtınalı gecedeki aşk sahnesiyle, ertesi sabahki dokunaklı

9
sahne; yani, yosmanın, tüccarın küçük oğlunu pişmiş topraktan ya­
pılmış bir arabacıkla oynarken görmesi sahnesi çok güzeldir. Ay­
rıca yazar, soylu tüccarın yanına kralın kötü kayınbiraderini:
yine aynı tüccarın yanına onun sadık dostu, karagöz tipinde
maskaralıklar yapmaktan da geri durmayan, obur, açgözlü, kor­
kak ve komik ev-Brehmeni Maytreya’ yı; Saraylı’ nın yanına, onun
aydın, aslında temiz, namuslu ve dürüst «dalkavuğunu, yos­
manın yanına, aynı şekilde aydın, ama anlayışsız «dalkavuk»unu
tüccarın yanına, bütün bağlılığı ve cömertliğiyle kendini göste­
ren karısını; yosmanın yanına da, adi mesleğine rağmen kalbi
temiz, iyi anasını; Saraylı'nın, tüccarın ve yosmanın yanına her
■fedakârlığa hazır, sadık hizmetçilerini ve arabacılarını; yosmanın
yanına, komik, abartıcı ama iyi kalpli fil seyisini; bayağı kumar­
hanecinin yanına, sonunda, kumardan ve hayattan iğrenip Budist
keşişi olan tellâkı koymakta büyük bir ustalık gösteriyor. Sözün
kısası, hiç bir Hint dramında bu kadar çok kişi ve bu derece
çeşitli karakter yoktur. Bu eserde sadece başka eserlerde olduğu
gibi, can sıkıcı saray sosyetesinin canlandırılması bir tarafa
bırakılmakla kalmamış, halk, zengin karakteriyle inceden inceye
işlenmiş bulunuyor.
Ne yazık ki, çeviride, yalnız tüccarın, hakimin, Brehmen
hırsızın ve daha birkaç şahsın, aydın sınıfların dili olan Sanskrit
dili konuştuklarını, ötekilerin ise, hatta ev-Brehmeni Maytreya’
mn bile çeşitli halk şivelerini konuştuklarını, yosmanın da ko­
nuştuğu şahsa göre, kâh Sanskritçe, kâh halk ağzı kullandığını
belirtmek mümkün olamadı. Ayrıca, çevirideki manzum parça­
ları da düzyazı biçimine koymak zorunda kaldık.
Zamanımız insanının. bu oyunun temsil edilebileceğini
düşünmesi (her ne kadar dram Avrupa’da temsil edilmişse de)
biraz güçtür. O zamanın Hint tiyatrosunda kulis, dekor yoktu;
yalnız, bir arka-perde vardı: Bu perdenin arkasında oyuncular
kıyafet değiştirirler, oradan çıkıp sahneye girerlerdi; bazen de,
sahne üzerindeki bir aktör, perdenin arkasında bulunanla, âde­
ta o, karşısında hazır bulunuyormuş gibi konuşurdu. Çok yazık
ki, biz bugün Hintli aktörlerin anlamca çok zengin jestlerinin
pek çoğunu lâyıkıyle düşünüp anlayamıyoruz. Aktörler, bu jest­
lerde birçok psikolojik halleri ve insanın iç hayatına ait türlü
ilişkileri; parmak, el, ayak ve vücut hareket ve duruşlarıyle an­
latırlardı; bu jestler esas itibariyle, hiç bir zaman, bizim mo­
dern artistlerde olduğu gibi natüralist değil. tamamiyle stilize
-edilmiş (üslüplaştırılmış) hareketlerdi. Hint dramı, nihayet, dini

10
rakslardan doğmuştur7. Bu tür, bizim alışageldiğimiz tiyatronun
anası olan eski Yunan tiyatrosundan tamamiyle ayrıdır. Hint ti­
yatrosu trajik değildir; oysa Yunanlılar, asıl dram olarak trajediyi
anlıyorlardı. Aristoteles’ in, Yunan dramı hakkındaki tanımı, Hint
dramına uymaz8. Bunun için de, Hint dramı bize az ciddi gelir:
Onda, fazlaca rastlantının önemli bir rolü vardır: bu tiyatro bi­
zim için fazla lirik, olay bakımından fazlaca boştur. (Ama
.Mriççhakatika bu konuda, istisna olarak, biraz daha fazla clra.
matik olay ve heyecanı kapsıyor.) Bu dram, bir Batı sanatı de.
ğil, Doğu sanatı ve Doğu hayat hikmetidir; ama fazla benci,
fazla kendimizi beğenmiş değilsek, bu sanat bize de çok şeyler
söyleyebilir ve ondan zevk duyabiliriz. Hatırlayalım ki, Goethe,
Faust’ una iki ön-sahne koymuştur; bunlardan biri, gökte geçer
ve Hint dramlarındaki giriş duası yerindedir; sahnede geçen
İkincisi, her Hint dramına konması âdet olan ön.sahneden taklit
edilmiştir. Goethe bunu, Kalidasa’ nın Şakuntala9 adlı dramının
çevirisinden öğrenmiştir. Goethe, Şakuntala'yı çok beğenmiş,
âdeta ona hayran olmuştur. O, Mriççhakatika’ yı görüp okuya-
mamıştır. Daha sonraki eleştirmeciler Toprak Arabacık’ ı, ger­
çekçiliği ve çok yönlü canlılığı ve çeşitliliği bakımından, Sha­
kespeare dramlariyle karşılaştırmışlardır. Bunda tamamiyle haksız
da değildirler.
Prof. WALTER RUBEN

( 1) Konow, Das lndische Drama; Dr. Abidin Itil’ in habilitas-


yon tezi.
(2) W. Ruben’ in Hindoloji Araştırmaları ’ ndaki yazısı.
( 3) W. Ruben'in Eski Hint Tarihi adlı eseri, s. 227.
( 4) Şilappadikâram; R. Dikshitar tercümesi.
( 5) Bu eser, Kelile ve Dimne’ nin ilk şeklidir.
(6) Eski Hint Tarihi, s. 223.
■(7) W. Ruben'in, Belleten’ deki (sayı 14-15; 1940) yazısı.
( a) W. Ruben’ in, Yücel Dergisi’ ndeki (sayı 74, 76, 77; 1941)
yazısı.
{ 9) Bu dram, Avni İnsel tarafından Türkçeye çevrilmiş ve
yayımlanmıştır. Bu çeviride eserin Fransızca çevirisine
dayanılmıştır.

11
T O P R A K A R A B A C I K

(^ i ç ç h a k a t i k a )
K İŞ İL E R

(Sahneye giriş sıra s ıyle)

T İY A T R O M Ü D Ü RÜ .
M Ü D Ü R Ü N K A R IS I.
M AYTREYA; B rahm an; Ç ârudatta’ nın dostu.
Ç Â R U D A T T A ; f a k ir düşmüş tüccar-brahm an.
B İR İN C İ D A L K A V U K ; S araylının dalkavuğu.
S A R A Y LI SANSTH ANAKA; kralın k a yın b irad eri.
S A R A Y ^ ^ H İZ M E T Ç İS İ.
V A S A N T A S E N Â ; yosm a; Ç ârudatta’ mn sev gilisi.
R A D A N İK A .; Çârudatta’ mn hizm etçisi.
VARDHAM ÂNAKA; Ç âru d atta’ mn h izm etçisi.
M A D A N İK A .; V asan tasen â’nın hizm etçisi.
T E L L Â K ; sonra, Buda keşişi.
M A T H U R A 'lı kum arhaneci.
KUM ARBAZ.
DARDURAKA.
^KARN APÛ R AKA; Vasantasen â’ nın f i l seyisi.
Ş A R V İL A K A ; Çobanoğlu A r y a k a ’nın dostu.

15
^ ç A R U D A IT A 'n ın karısı.
B A B A S I BE^LİRSİZ Ç O C ^ ^ ^ .
Vasantasenâ'nın hizm etçisi.
İK İN C İ D A LK A ^VU K ; V asantasenâ'nın dalkavuğu.
R O H A S E N A ; Ç ârudatta'nın oğlu.
S T H Â V A R A K A ; Sansthânaka'nın hizm etçisi.
A R Y A K A ; Çobanoğlu; sonra kral.
V tR A K A ; kralın m em urlarından.
Ç A N D A N A K A ; kralın m em urlarından.
M Ü B A Ş İR .
^HAKiM.
M A H K E M E D E T Ü C C A R L A R IN T E M S İL C İS İ.
K A T tP .
V A S A N T A S E N Â 'n ın annesi.
B İ R İN C İ C ^ ^ T GOHA.
İK İN C İ C E L L A T A H İ N T A .

16
BİRİNCİ PERDE

D U A (N a n d i)

«B ağdaş kurup oturmuş, v e d izleri, arkasına, iki


& atlı b ir yıla n ın çem beriyle sarılm ış, hayat soluğuna
.gem vurm ak yo lu yle bütün anlayış v e düşünüşü körleş­
m iş, hakikat gözü yle kendi için e bakan v e kendinin,
d u ygu larından soyunduğunu gö ren tanrı-Şiva’nın, boş
b ir bakıştan ib a ret e rm iş liğ iy le , M utlak V a rlık ’ a yön el­
t ilm iş ' vec d v e istiğra k hali sizi koru su n !» (1 ) ( * )
Ve,
«Çakan şim şekler; yağm uru, kara bulutları nasıl
sa ra rsa , öylece, G a u rî’ nin1 k o lla riyle , tıpkı sarm aşık
d a lla r ı g ib i sa rılm ış N ila k a n ta (Ş iv a ’ nın m a v i g ır tla ­
ğ ı) sizi koru su n !» (2)
(D u a b itin ce)

1. S A H N E

T İ Y A T R O M Ü D Ü R Ü — Y e te r, s e y irc ile rin zihnini


'dua ile yo rm a !
Sayın s e y irc ile rim iz i selâm lar, şim di kendilerine

(* ) Parantezli rakamlar manzum parçaları, parantezseler


Notlar'ı gösteriyor.

17
F: 2
ŞÛDRAKA

M riççhakatika ad lı d ram ı oynam ak üzere bulunduğu­


muzu s a y g ıy la b ild iririm .
E serin y a za rı,
« F i l d işli, ça k ır gözlü, a y yüzlü, derin b ilg ili ve
Brehm enlerin en iy is i Ş ûdraka’ dır.)) (3)
Ve,
« K r a l Şûdraka, tanrı Ş iva’ nın lütfu ile b ilg i ufku­
nu genişletm iş, din kurallarına a it kitapları, m atem a­
tik v e aşk b ilg ile rin i, fil bakım ını öğren m işti. Oğlunun
k ra llık tahtına g e ç tiğ in i gördükten, yüksek' başa rıla rla
at kurban ettikten v e yüz y ıl on gün yaşadıktan sonra
öldü v e cesedi ateşte yakıldı.)) ( 4)
V e,
« K r a l Şûdraka, düşman filin i sade k o lla riy le y e ­
necek kadar sa va şçı, sarhoşluk b ilm ez, k ib irsiz, yü k­
sek b ilg in v e büyük çilek eşti.)) (5 )
«Onun bu eserin d e, U c c a y ın î şehrinde yaşam ış Çâ-
ru datta adlı fa k ir v e genç b ir Brehm en-tüccarla, onun
m e ziy etlerin e gönül verm iş, ilkbah ar kadar güzel Va-
santasenâ a d lı yosm adan bah sediliyor.)) (6)
« K r a l Şûdraka, burada, bu ç iftin a şk m acerala-
rıy le , sakin v e namuslu b ir h a y a tı; düşük insan karak­
te riy le kötü talihin c ilv e le rin i ta svir eder.)) (7) (Sah­
nede dolaşır ve e tra fa b a k ın ır.)
Bu fe n a ! M üzik odam ız bomboş. A ca b a aktörler
n ereye g ittile r? (Düşünür.)
H a, anladım .
«O ğlu olm ayanın e v i ıssızd ır; dostunuzun e v i hep
boş kalır. A p ta l için dört b ir ta r a f boştur. F a k ir e bü­
tün dW.nya boş!)) (8)
Ş im d i b ir konser verdim , geliyoru m . Konserin uzun
şark ılarını tek ra rla y a te k ra rla y a b itk in düştüm; sıcak

18
TOPRAK ARABACIK

y a z güneşi altında solan n ilü fer sa p la rı g ib i g ö zlerim


açlıktan kurumuş, sanki ç ıtır ç ıtır ed iy o r v e titriyo r.
G id eyim , karım k a h va ltıy ı h azırlam ış mı, b ir öğren e­
yim . A m a m aksadım ı anlatm ak için, bundan sonra
halk d iliy le konuşmam lâzım 2 (Sahnede dolaştır v e e t­
ra fın a b a k ın ır.)
fşte evim iz burada. (iç e r i g ir e r v e b a k ın ır.) A llah
A lla h ! Y o k sa evd e b ir h azırlık m ı va r? P ir in ç suları,
o rtası siyah ben li gelin alnı gib i, kazan is iy le benek
benek olan sokaklara kadar akıyor. Kandilin- y a ğ ı, a le­
v i nasıl a rtırırsa , bu hoş koku da içim deki iştah a le ­
v in i ö yle körüklüyor. Y o k sa g iz li b ir d e fin e m i bulun­
du? B elk i de ben aç olduğum için bütün dünyayı p i­
lâ v görüyorum .
B ir de e vd e p ilâ v yo k sa ... O zam an halim harap­
tır ; açlıktan ölm ek işten d e ğ il... H ayır, h ayır, m utla­
ka y iy e c e k b ir şey ler bulunm alı... {B a şk a b ir köşeye
ba k a r.) Bu da ne? Kadının b ir i burada boya eziyor,
b iri ötede güzel kokular h azırlıyor. K a rım ı ç a ğıra yım
da olup b iten leri anlayayım . (A rk a p erd eye3 bakarak.)
M uhterem hanım cığım , ben g e ld im .. (K a d ın sahneye
g ir e r .)
K A D IN — Buyurun efendim , buradayım .
M Ü D Ü R — Günaydın!
K A D IN — Buyurun!
M Ü D Ü R — H an ım cığım , durmadan şarkı sö y le­
mekten, b ir n ilü ferin solgun sapı g ib i her ta ra fım ku­
rudu. E vd e y iy e c e k b ir şeyin v a r mı?
K A D IN — H er şey v a r efendim .
M ÜD Ü R — N e va r, ne?
K A D IN — Y a ğ var, çörek va r, pilâv, ayran v a r ...

19
ŞÛDRAKA

T a n rıla rın va d ettik leri, âb-ı hayat m isali n im etlerin !


hepsi, içerd e seni bek liyor.
M Ü D Ü R — Hanım, evd e bütün bu saydıkların v a r •
m ı? Y ok sa benim le a la y m ı ediyorsun A lla h aşkına? •
K A D IN (ken di kendine) — Şim di onunla b ir ala y
ed eyim de görün! (K o ca sın a ) V a r a m a dükkânda.
M Ü D Ü R (h iddetlen erek) — A h seni kah rolası ka- -
dm, ah! G eber, yok ol! B en i kuyunun ağzın a k a d a r-
çıkardın, sonra aşa ğıya bırak ıverd in .
K A D IN — K ızm a efen d iciğim , lâ t ife yaptım .
M Ü D Ü R — Ö yle de, bu h a zırlık la r ne oluyor? B ir •
ta ra fta b irisi havan döver, b erid e b iri çelenk h a zırla r,.
b ir i ötede beş ren k li adaklık-çiçek yapm akla m eşgul... .
K A D IN — Oruca başladım efen dim .
M Ü D Ü R — N e orucu?
K A D IN — Güzel koca orucu.
M Ü D Ü R — Bu dünyada mı, k a rıcığım , öbür d ü n -.
ya d a m ı?
K A D IN — fiâ h i kocacığım , ta b ii öbür dünyada...
M ^D ÜR (h id d etle) — Bakın efe n d ile r, b a k ın !'
Öbür dünyada b ir koca eld e etm e k için benim m alım ı, .
p aram ı h a rcıyo r...
K A D IN — K ızm a yın ız efendim , b ir dahaki doğu-.
şumda yin e siz kocam olasınız d iy e oruç tutuyorum.
M Ü D Ü R — P ek i, bu orucu sana kim ta v s iy e etti? '
K A D IN — Sayın kocacığım ın en iy i dostu Ç û rnav-
riddha ...
M Ü D Ü R — Ah kölenin doğurduğu karı, ah! K r a l
P â la k a ’nın, senin saçlarını, gü veyin z ifa f gecesin de
gelin in saçların a y a p tığ ı g ib i didik lediğin i ne zam an
g ö re ceğim ?
K A D IN — M üsaade e t kocacığım , müsaade et!"

20
TOPRAK ARABACIK

Öteki h ayatta yine seni koca olarak eld e etm ek için


bu oruca katlanıyorum . (B u n ları söyledikten sonra ko­
casının a ya k la rın a k a p a n ır.)
M Ü D t o . — K a lk k a rıc ığım , kalk! P e k i, tören i kim
id a re edecek?
K A D IN — B izim den gim iz b ir Brehm en ç a ğ ırırız ,
o id a re eder.
M Ü D Ü R — O halde sen m u tfağa g it; ben de ken­
di den gim iz b ir Brehm en bulup geleyim .
— P e k i efendim .
M Ü D Ü R — P e k i am a, bu koca, zengin U cc a y ın î
şehrinde b iz im den gim iz B rehm eni nasıl bulm alı? (E t­
r a fa b a k ın ır.) Hah, işte... Ç ârudatta’ nın B reh m en i
M a y tre y a bu raya doğru g e liy o r; ona tek lif ed e yim ...
(M a y tr e y a ’ y a ) M u h terem dostum M a y tr e y a ! B izim e v ­
deki tören i id a re e d iv er, ne olursun!
M A Y T R E Y A (perdenin arkasından) — B enim işim
va r, başka Brehm en bul!
M Ü D Ü R — Dostum, h azırlad ığım ız yem ek ler çok
n e fîs tir; a yrıca bahşiş de v e r iriz !
M AYTREYA (yin e perde arkasından.) — İş im iz
v a r dedik y a ! N e d iy e ıs r a r ed e r durursun?
M Ü D Ü R — A n laşıld ı, kabul etm eyeceksin ... Eh,
b iz de başka b ir Brehm en buluruz. (Sahneden ç ık a r .)

İl. S A H N E

M A Y 'i '^ ^ Y A (elin d e b ir harm ani ile ) — B enim


işim va r, başka bil" Brehm en bu l... (B ö y le d iy erek sah­
n eye g ir e r .) A m m a v e 18.kin... (P işm a n lık g ö sterirces i-
n e.) E y M a y tr e y a ! Sen herkesin d a vetin i kabul et­

21
ŞÛDRAKA

m ek zorundasın... Öy le ya, ben z a v a llı b ir haldeyim ,


buna lâyıkım ... Ş im diye kadar Çârudatta’ nın b o l p a ­
rasına, ge ce gündüz dem eden harcanan büyük em ek­
lere m al olmuş, hoş kokulu tatlılarla, b ö rek lerle bes­
len iyordu m ... Iç-a vlu kapısından iç e r i izzetü ik ram ile
a lıy o rla r, etra fım a , nakkaşların k â seleri gib i, sıra sı­
r a yem ek ta b a k la rı d iz iy o rla rd ı... H er birinden b irer
parm ak tadıyor, kalanını g e ri yollu yordu m ... O tatlı
günlerden bugüne, şehrin m eydanında b ir boğa gib i
geviş, ge tird ik ... Şim di ne ya pm alı? E vet, her şeye
ra ğm en , eh lî b ir gü vercin in yuvasırla dönm esi gibi,
ben de eski velin im etim in evin e d ön eyim ... Soylu Çâ-
ru d a tta ’ nın arkadaşı Ç û rnavriddha’ nın yasem in koku­
ların a b ezey erek gö n d erd iği şu h arm aniyi, a y in leri
yapılm ış olan Çârudatta’ y a v e r e y im ... O halde, şim di
Ç â ru d atta ’ ya gid e lim ... A , işte Çârudatta, ay:inlerini
tam am lam ış, ev-ta n rıla rın a ada k la rın ı v erm iş g e li­
y o r ... (Ç ârudatta, adaklarını verm iş, h izm etçisiyle
sahneye g ir e r .)
Ç ÂRUD ATTA (k e d e rli k ed erli için i çek erek ) —
«Eskiden, e ş iğ im e yem ta n eleri döküldü mü, ö rd ek ler­
le su kuşları onları kapışa kapışa y e rle r d i; bugün, o ra ­
lardaki filiz le n m iş tohum ları ya ln ız b öcek ler k em iri­
y o r . » (9) (B u n ları söyler, a ğ ır a ğ ır gezin ir, sonra
■oturur.)
M A Y T R E Y A — Ha, işte Ç ârudatta... Ona ya k la ­
şayım . (Y a k la ş ır .) S a y g ıla rım ı sunarım efendim . H aş­
m e t v e debdebenizin her zaman baki kalm asını dilerim .
ÇÂ R U D A 'IT A — Oo m a şallah ... V e fa k â r dostum
M a y tr e y a ge lm iş ... Hoş geldin dostum. Otur bakalım .
M A Y T R E Y A — E m redersin iz efen dim . (O tu ru r.)
E y dostum! A y in in i yapm ış olan soylu Ç ârudatta’ ya v e ­

22
TOPRAK ARABACIK

rils in diye, bu h arm aniyi, dostun Çûrnavriddha, gü zel


kokulara b ezey ere k gönderdi. (H a rm a n iy i v e r ir .)
Ç Â R ^ D A T IA (a lır ve düşünceye d a la r.)
M A Y T R E Y A — N e düşünüyorsun?
Ç A R U D A T T A — Dostum !
«F ela k etten sonra gelen mutluluk, z ifir i k a ra n lık
g e celerd e fe n e r ışığ ı gib id ir. A m a, mutluluktan fe lâ k e te
düşmüş b ir kim senin, vücudu ya şa sa b ile ruhu ölmüş
d em ek tir.» (10)
M A Y ’^TREYA — E y dostum, ölüm mü hoşuna g i­
der, fa k ir lik mi?
Ç ^ R U D A T I A — «T a b iî ölüm a zizim ... Çünkü ölü­
mün ıstıra b ı kısa, fa k irliğ in ise eb e d id ir.» (11)
M A Y T R E Y A — F a z la şikâyet etm e dostwn. N a ­
sıl a yın kadehini ta n rıla r iç e r le r de, ay kurur, in c e lir­
se, sen de servetin i dostlara d a ğıtıp tükettin, b ö y lec e
fa k ir düştün. Bu a yıp d eğil, şereftir.
Ç Â R ^ D A T I A — Benim ıstırabım para yokluğun­
dan d eğil, dostum. B ak sana anlatayım :
«Kudurm uş b ir filin ya n a ğı k a tıla ştığı zam an a r ı­
la r onu terk e d e rle r ; tıpkı onun gib i, fa k irim d iy e bü­
tün dostlarım benden yü z ç e v ird ile r, ona üzülüyorum .»
(12)
M A Y T R E Y A — Ah dostum, senin paran la beslen­
m iş k öle dölleri, eşek-arısından kaçan çoban çocu kla­
rı gib i, yem ek olm ayan yerden k a ça rla r.
Ç Â R ^ D A T I A — A zizim , hakikatta, benim endî­
şem, tasam , p ara yokluğu d e ğ il... Çünkü para kader-
işid ir, g e lir, g id e r... B en i asıl üzen şey: «P a r a s ız ada­
mın dostları, dostluk b a ğla rın ı nasıl da ç ö z ü v e riy o r-
la r ! ..» (13) V e,
« F a k ir olan utanır, utanan ku vvetten düşer, ku v-

23
ŞÛDRAKA

vetten düşen takatin i kaybeder, takati kalm ayan kö­


tümser olur, kötüm ser ked erlen ir, kederli insan bilin ç­
sizd ir; b ilin çsiz ise m ahvolm uş d em ek tir.» (14)
F a k irlik , sefa let bütün elem lerin b eşiğid ir.
M A Y T R E Y A — Dostum, bunlara aldırm a sen...
Bunlar, b ir kah valtı kadar d eğ ers iz şeyler d iy e kabul
ed ilm e li; o zaman şikayet etmenin boş olduğunu a n la r­
sın.
ÇÂRUD ATTA - E y a zizim ! F a k irlik insan için,
«Is t ır a p yu vası, m a ğ lû b iy e tle rin seb eb id ir; insana
düşman kazandıran, onu dostlara hor gördüren, hısım
akrabada s e v g i bırak m ayan ; hasılı bizi orm anların y a l­
nızlığına çek ilm eye m ecbur kılan, karım ızın sev g i b a ğ­
larını kıran hep odur... A h ! O ö yle b ir a cıd ır ki, kal­
be g ire n ateşi, y a k a r am a kül etm ez.» (15)
Jşte !Jöyle azizim . T a n rıla ra adak verd im ; sen de,
ibir dörtyoi ağzına va r da Yedi-A n a-Tan rıçalar'a adak
^götür.
M A Y r ^ Y A — Y o k , gitm em ...
Ç Â R U D A 'IT A — Sebep?
M A Y T R E Y A — A daktan, kurbandan ne fa y d a bek­
ley eb ilir iz ? Bugüne kadar ta n rılara bunca ad a k la r v e r ­
dik, hiç b ir lütuf g ö r m e d i. . .
Ç Â R U D A T T A — B ö y le söylem e a z iz ım . A d a k , her
e v sahibinin daim i ödev id ir .
«S a bır lı kim selerin düşünceleri, s ö z le ri, kurb a nl^-
r ı , a da kları, ç ile le ri, kutsal t ı n l a n daim a sevın d ır'ı r .
B unda tereddü t etm enin m ânası v a r m ı » (i6 )
Onun için, haydi, du rm a, Y e d i-A n a -T a n rıça la ra

adak götür.
M A Y T R E Y A — E ğ e r ben b ir B reh men olarak bu­
nu y aparsam , aynada solu sa ğ, sağı so1 gösteren ha-

24
TOPRAK ARABACIK

y a l gibi, h er şey tersine döner... Onun için , ben g it­


m e yey im de, başka b irin i gö n d er... Senin t a r if ettiğin
anâ caddede, gecenin bu saatinde fa h işeler, dalkavu k­
lar, h izm etçiler ve kralın a k ra b a la rı g e z in irle r... Ben
ora ya gid ersem , ku rbağa bekleyen yıla n örneği, zen­
gin dostlarını bekleyen fa h işelerin ağzına b ir fa re g i
b i dü şerim ... P e k i, sen burada oturup ne yapacaksın?
Ç Â R U D A T T A — P ek i, dediğin g ib i olsun. Sen bu­
rada kal. .. Ben de ibadete koyulacağım .

111. S AH N E

S E S L E R (p e r d e arkasından) — D ur, Vasantasenâ,


dur! (Dalkavl.ık, şivesi bozuk saraylı, h izm etçisi ve
Vasantasenâ sahneye g ir e r le r .)
D A L K A V U K — Vasantasenâ, dur, dur! «Korkudan
g ü zelliğ in b ir kat daha artm ış; baca k la rın ı dansın
ritm lerin e uydurmuşsun; yan gö zle sağa sola bakarak,
b ir avcının takip e ttiğ i ürkek b ir ceylân g ib i koşuyor­
sun.» (17)
S A R A Y L I — Dur, Vasantasenâ, dur!
«S ıçra y a sıçra ya , koşa koşa, niçin kaçıp duruyor­
sun? Ölm ezsin kızım , lü tfet de b ir du r... İç in e kor
düşmüş k ed erli kalbim senin için y a n ıy o r.» (18)
^HİZMETÇİ — Dur, hanım efendi dur!
«Kuyruğunu açm ış, dişi b ir tavuşkuşu gib i, ürke-.
rek bizden kaçıyorsu n; sa ra y lı efen d im , tıpkı orm an­
da giden b ir köpek en iği gibi, senin peşini b ırak m ı­
y o r.» (19)
D A L K A V U K — V asantasenâ, dur, dur!
«Sen, körpe b ir sarm aşık g ib i titrey erek , a l ipek li

25
ŞÛDRAKA

b ir elbisenin rü zgârda uçuşan saçaklan gib i sağa so­


la sallanarak, k ırm ızı arsenik çukuruna kazm a in d iril­
d iğ i zam an e tra fa sıçrayan p a rç a la r gibi uçarak v e k ı­
z ıl n ilü fer çelenklerin den kopan koncalar g ib i sa çıla ­
rak, niçin koşuyorsun?» (20)
S A R A Y L I — Dur, Vasantasenâ, dur!
«G eceley in yatağım da uykumu kaçırdın, aşkımı,
sevgim i, h eyecan ım ı kam çıladın, şim di korka korka,
s ıçra y a sıçra ya kaçıp uzaklaşıyorsun. A m a, R â va n a '
nın elin de bulunan Kunti gib i, sen de benim hükmüm
a ltın dasın .» (21)
D A L K A V U K — E y Vasantasenâ!
«N iç in , G aru da’ nın* korkusundan kaçan b ir yıla n
gibi, a ya k la rın ı ben im kilerden daha çok süratlendirerek
koşuyorsun? Ben istersem , kudretim le, rü zg â rı b ile
g e ç e r im .» (22)
E y leve n t kadın! Seni yakalam ak benim için işten
b ile değildir.
S A R A Y L I — E y üstadım !
«B u kadına, in sanların servetin i heba eden aşk tan­
rıç a s ın ın kam çısı, b a lık oltası, dansöz, erkeklerin
m ahvolm a nedeni, so yla rı kurutan, e le avuca sığm az
aşkın sev im li buketi, yosma, gü zel elb iseli, a şifte, d il­
b er d iy e on isim taktım , o yin e b en i is te m iy o r.» (23)
D A L K A V U K — «D alk avu ğu n ,' tırn a k la riy le dokun­
duğu saz gib i, kulaklarında sallanan kü pelerden ya­
n akların yaralan m ış, ya ğm u r bulutlarından çıkan şim ­
şekten korkarak kaçan kaz gibi, niçin ürküp k a çıyor­
sun.» (24)
S A R A Y L I — «Çın çın çın layan m ü cevherlerinden,
karışık, tu haf sesler çıkan R â m a ’ dan5 korkan Draupa-
d î6 g ib i kaçıyorsun. Vişvâvasunun7 kız kardeşi Şubhad-

26
TOPRAK ARABACIK

r â ’yı, Hanum an’ın ya k a la d ığ ı gib i, ben de seni ya k a ­


la y a c a ğ ım .» (25)
H K M E T Ç İ — «K ra lın akrabası olan efe n d im i sev
ki, et, balık, türlü n im etler yiyebilesin . K ö p ek le r b ile,
et, balık buldular m ı ölü e ti y e m e zle r.» (26)
D A L K A V U K — E y sayın Vasantasenâ!
«G en iş kalçan üzerinde, y ıld ızla r g ib i ren gâren k
p a rlayan b ir kem er, arsenik sü rm esiyle süslenmiş yü­
zünle, tıpkı şeh ir-tan rıçası gib i, korka korka, a cele
acele gid iyorsu n .» (27)
S A R A Y L I — «O rm an için de köpeklerin k ova la d ığı
dişi b ir çakal g ib i b iz d e 's e n i inatla takip ediyoru z,
sen a cele a cele v e kalbim i bütün takım ta k la va tıy le
çala ra k koşup kaçıyorsun.» (28)
V A S A N T A S E N Â — E y ! F iliz ! Kuku!
S A R A Y L I — Am an üstat, b ir erk ek m i ç a ğ ırıy o r,
ne? ,
D A L K A V U K — K orkm a, korkma.
V A S A N T A S E N Â — A rıc ığ ım !
D A L K A V U K — (g ü le re k ) — E y aptal! H izm etçi­
lerin i ç a ğ ırıy o r...
S A R A Y L I — K adın m ı ç a ğ ırıy o r üstadım?
D A L K A V U K — E y, kadın olsa ne olacak?
S A R A Y L I — Ben yüz tane kadını öldü rebilecek ka­
dar kahram anım ...
VASANTASENÂ (ya ln ızlığ ın ın fa rk ın a v a ra r a k )
— A m an A llah ım , etra fım d a insan kalm am ış... N e r e ­
lere düşmüşüm? K endim den başka koruyanım y o k ...
D A L K A V U K — P eş in i bırakm ayın !
S A R A Y L I — E y Vasantasenâ! Ç a ğ ır! Kuku'yu ça ­
ğır, F iliz ’ i ça ğır, istersen bütün iklbaharı da ça ğır. B e­
nim kovalam am dan bak a lım seni kim kurtaracak?

27
ŞÛDRAKA

«l3him asena m ı8, Cam adagni m i?, yoksa K u n tî’ nin1'1


oğlu mu? Yah u t da R â va n a m ı"? Seni saçından tutup,
Duhşâsana’ nın,J y a k tığ ı gib i y a p a ca ğ ım .» (29)
Bak, bak!
«İş te , b ir elim de keskin b ir kılıç, ötekinde, senin
g e r iy e atılm ış kafan. Öldür, k es... B ir kere kaçtın m ı,
kaçm adın m ı? A rtık elim den kurtuluş yok, yaşam ak­
tan umudunu k e s !» (30)
V A S A N T A S E N Â — E y efen d im ! Ben n ihayet aciz
b ir kadınım ...
D ALKAVUK — Seni onun için h im aye ed iy o rla r
y a ! ..
S A R A Y L I — Onun için seni kim se öldü rm eyecek
y a ! ..
V A S A N T A S E N Â (ken di kendine) — A m an A llah ım ,
onun iy i, m üşfik hali b ile ben i ü rp ertiyo r. ( S e k i l e r e )
E fen d im iz ziy n etlerim i m i istiyo rla r?
D A ^ A V U K — T ö v b e le r olsun Vasantasenâ, bah­
ç e sarm aşığının ç içe k leri alınm az. Onun için ziy n etle­
rinden filâ n bahsetm e.
V A S A N T A S E N Â — O halde ne istiyorsunuz?
S A R A Y L I — İ nsan şeklindeki K rishn a olan beni
sevm en i...
V A S A N T A S E N Â — (h id d etle) — T ö vb ele r olsun;
yok, bunu söylem eyin iz.
S A R A Y L I — (söyleneni yanlış anlayıp, gü ler ve
el çırp a r) — E y üstadım, bak, bak! V asantasenâ b a ­
na âşık olmuş. Yorgunsun diyor, bana. Ben başka şe­
hirden v e y a köyden gelm ed im ki yorgun a rgın olayım .
Senin başına v e benim a ya k la rım a ant içerim ki sade­
ce seni takip ettiğim için yoruldum.

28
TOPRAK ARABACIK

D ALKAVU K (ken di kendine) — V a y aptal, v a y !


«Y o k , bunu sö y lem ey in iz,» d iyor, o, «yorgunsunuz,» d i­
. y e anlıyor. (V asan tasen â’ y a ) E y Vasantasenâ, yosm a­
lığ a ya kışm ayan b ir şey söyledin. D in le bak:
«Y o ld a doğm uş b ir sarm aşık g ib i yosm a o ld u ğı-
nu anla. B ir yosm anın ödevinin, her gen çle, arzu e t ­
t iğ i tarzda birleşm ek olduğunu b il; ister sev, ister s e v ­
me. Vücudun para ile satılan bir m al olduğundan h er­
kese hizm et etm ek m ecbu riyetindesin.» (31) V e,
«B ir havuzda a k ıllı B reh m en le aptal Şûdra ayn ı
- zam anda yık a n ırla r. Tavuskuşunun e ğ d iğ i çiçek li d a l­
la rı k a rga da eğer. B rehm enin, K şa try a 'n ın V a iş y a ’
la r ın '3 b in d iği g e m iy e Ş û d ra ’ la r d a 14 bin erler. Sen de
b ir havuz, b ir çiçek ve b ir gem i gib i ortam alısın. Onun
için , h erk esi' s e v .» (32)
V A S A N T A S E N Â — F a z ile t k a rşılığı aşk istenir.
am a zorb a lık k arşılığı, a sla ...
S A R A Y L I — Doğuştan köle e v lâ d ı olan bu kız aşk
tan rısın ın bahçesinde fa k ir Çârudatta’ y ı gördükten
sonra beni sevm ez, üstadım. Çârudatta’ nın e v i solda­
dır. N e yaparsan yap, o, elim izden kaçm asın!
D ALKAVU K (kendi kendine) — V a y aptal, v a y '
L â fı tam yerin d e söyledi. A ca b a Vasantasenâ, Çâru-
da tta ’ ya âşık m ı? in cinin in ciyle b ir ip e dizilm esi ne
k a d a r doğruym uş! O halde, gitsin ; bu aptala ne olu­
yor? (S a r a y lıy a ) E y köle çocuğu, sol ta ra fta k i ev tüc­
ca rın mı?
S A R A Y L I — Burası olursa ne olacak sanki? Evet,
burasıdır.
VASANTASENÂ (ken di kendine) — Oh! Adam .
Ç âru d atta’ nın evinin sol ta ra fta olduğunu söylü yor...
S e v g ilim e kavuşacağım .

29
ŞÛDRAKA

S A R A Y L I — Ü stat, z ifir i karan lıkta kömür yığın ı


üzerine düşen, b ir dam la m ürekkep gib i, Vasantasenâ
birden gözüm den kayboldu.
D A L K A V U K — «G ö rm ey e alışık olan bakışım , z i­
f ir i karan lığın çökm esiyle birden kesildi. G özlerim
açık olduğu halde, bu karanlıkta kapalı g ib id ir.» (33)
«K a ra n lık , a za la rım ızı boyu yor gib i, sanki gökten
sürm e y a ğ ıy o r ve günahkâr adam ların duası gib i, b e ­
nim bakışlarım da etkisiz k a lıy o r.» (34)
S A R A Y L I — K a ra n lığa rağm en yine Vasantasenâ'
mı arıyorum , üstadım !
D A L K A V U K — K ö le çocuğu! K a ra n lık ta b ir ni­
şan, b ir alâm et seçiyo r musun?
S A R A Y L I — N e g ö re b ilirim ?
D A L K A V U K — Z iy n e tle rin şıkırtısı, yahut çelenk-
lerin gü zel kokusunu...
S A R A Y L I — Ha, evet, e v e t... Çelenklerin kokusu­
nu işitiyorum , am a, k aran lığın için de ziyn etlerin şıkır­
tısını burnum görm üyor.
D ALKAVUK (fıs ıld a y a ra k ) — «Bulut k ıv rım la rı
için de saklı duran şim şek g ib i görünmüyorsun. A m a,
ey gü zel kız! H alhallarının sesi v e çelenklerinin koku­
su seni e le v e r e c e k .» (35) İş ittin m i Vasantasenâ?
V A S A N T A S E N Â (ken di kendine) — İş ittim v e an­
ladım. (H a lh a lla rı çıkardıktan, çele n k le ri y e re a ttık ­
tan sonra, b iraz dola şır v e e lle r iy le du varı y o k la r.) İş ­
te, a ra ya a ra ya evin 'y a n kapısını buldum. A m a, ka­
pının kapalı olduğunu hissediyorum .

30
TOPRAK ARABACIK

IV. S AH N E

(Ç ârudatta ib a d etin i b itir ir .)


Ç Â R U D A T T A — Dostum, ibadetim bitti. Şim di git,
Y e d i-A n a -T a n rıça la ra adak v er.
M A Y T R E Y A — G itm em azizim .
Ç Â R U D A 'IT A — N e fen a !
«F a k ir in akrabası sözünde durm az, çok yakın dost­
la rı ondan yüz ç e v ir ir . F e lâ k e tle r b irb irin i izler, itib a ­
r ı elden g id er, a y g ib i doğan fa z ile ti çiçek ler g ib i so­
la r, başkalarının fe n a lığ ı b ile ona yü klen ir.» (36)
V e yine,
tliç kim se onun yanına gelm ez, onunla konuşmak
istem ez, b a yra m la rd a zengin e vle rin d e bulunursa; p e j­
m ürde k ıyafetin den utanır, hakaret görü r v e büyük
insanlardan uzak durur. B ence beş günahın altıncısı
da fa k ir lik t ir .» (37)
«E y fa k ir lik ! Sen içim d e b ir dost gib i otu ruyor­
sun. Ben öldükten sonra g irm ek için daha fa k ir b ir
beden bu labilecek m isin? Ben bunun için senin hesa­
bına a c ı çek iyo ru m .» (38)
M AY^TREYA (ü zü lerek v e u tan çla) — Dostum,
e ğ e r g itm e k liğ im lâzım sa (H izm etçi kadını gö stere­
r e k ), bu kadın benim le gelsin.
Ç .A R ^ D A IT A — R a dan ikâ! B era b er gidin!
R A D A N İ K Â — N a sıl isterseniz.
M A Y T R E Y A — Sayın R adan ikâ! A d a k la rı v e fe ­
neri al. Y a n k a p ıy ı aça ca ğım . (K a p ıy ı a ça r.)
V A S A N T A S E N Â — N e iy i tesadüf, sanki yan k a ­
p ıyı benim için a çıyo rla r. B a ri g ireyim . (İç e r iy e ba­
k a ra k .) N e fe n a ! İç erd e kandil va r. (E te ğ iy le kandi­
li söndürür, g ir e r .)

31
ŞÛDRAKA

Ç Â R Ü D A T T A — M a y tre y a ! N e oluyor?
M A Y T R E Y A — Kabın ın açılm asiyle, sert rüzgâr--
kandili söndürdü. (R a d a n ik â ’ y a .) Radanikâ, sen çık,,
ben de ö tek i odadan b ir kan dil a la yım , geleyim . (Ç ı­
k a rla r.)
S A R A Y L I — Ü stadım, V asantasen â’cığım ı arıyo--
rum ._
D A L K A V U K — A ra , ara !
S A R A Y L I (dalkavuğu tutarak) — Tuttum, tuttum...
D A L K A V U K — A ptal, beni tuttun.
S A R A Y L I — Sen buradan ayrılm a . (Y in e a ra ştı­
rır, h izm etçisin i tutar.) Ü stadım , tuttum, tuttum.
H İZ M E T Ç İ — A m an efendim , ben i tuttunuz!
S A R A Y L I — Burada üstat, burada h izm etçi... Ü s ­
tat, hizm etçi ... H izm etçi, üstat. (O nların y e rin i b e lle --
dikten sonra y in e a ra ş tırır.) Sen de buradan a y r ılm a !
(R a d a n ik â ’ y ı saçlarından y a k a la r.) Vasantasen â’y ı
şim di yakaladım , yak a la d ım ! K aran lıktan kaçan, ko­
ku lar saçan saçlarından Vasantasen â’ y ı yakaladım .
D ra u p a d iyi de K a v ta ly a 15 b öyle tutmuştu!
D A L K A V U K — E y Vasantasenâ!
«N ih a y e t gen çliğin in gururuyle soylu lara koşarken,
tapılacak kadar güzel, kokulu saçlarından yakalan*
din .» (39)
S A R A Y L I — <<Ey kadın! İşte kafandan v e k a fa m ­
da biten körpe saçlarından yakalandın.;» (40)
<<Şikâyet et, b a ğır, ç a ğ ır ! Çanda’ yı, Ş iv a ’yı, Şam b-
hu’yu, Sankara’ yı, yahut İş v a r a ’y ı ç a ğ ır !» (41)
R A D A N İK Â (k o rk a ra k ) — Sayın b eylerim , m ak­
sadınız nedir? N e istiyorsunuz?
D A L K A V U K — A lç a k ! Bu onun sesi d eğil.

32
TOPRAK ARABACIK

S A R A Y L I — Ü stadım , süt isteyen b ir kedi g ib i,


bu kahpenin kızı da sesini d eğ iştiriy or.
D A L K A V U K — Sesi m i d eğişiyo r? İm kâ n sız... F a ­
kat neden olmasın?
«Çünkü bu kadın sahneye çıkmış, hünerler öğren ­
miş, insanları kandırm akta uzman olm uş; sesini de
d e ğ iş tire b ilir.» (42)
M AYTREYA (g ir e r ) — « 0 ! O ! K a n d il ışığı, ge ce
ahıra götürülen b ir keçinin k albi g ib i titriyo r. (İ le r ­
ler, R a d a n ik â ’y ı o halde g ö re re k .) Bu ne hal, Radani-
kâ!
S A R A Y L I — A m a n üstadım, b ir erkek, b ir erkek..
M AYTREYA (b a ğ ıra ra k ) — Ö yle şey olur mu?
Soylu Ç ârudatta fa k ir düştü diye şim di evin e girm ek
y a k ışır mı?
R A D A N İ K Â — A z iz M a y tr e y a , a ziz M a y tr e y a !
Bak, B a k ... N e h ald eyim g ö r...
M AYTREYA — D ur bakalım , hakaret sana m ı,
yoksa b ize mi?
RA D A N ^İK A — Size elb ette...
M A Y T R E Y A — B ir zorbalık mı bu?
R A D A N İ K Â — N e olacak ya?
M A Y T R E Y A — H akikaten zorb a lık mı?
R A D A N İ K Â — E ve t, hakikaten öyle.
M A Y T R E Y A — B ir köpek b ile kendi evin de b ö yle
b ir şey olm asına öfkelen ir. N e red e kaldı ki benim g i ­
bi b ir Brehm en! F a k ir talih in ize b e z e y e n bu e ğ ri bas­
tonla kuru b ir kam ışın başını koparırcasına bunun ka­
fa sın ı k ıracağım .
D A ^LK A ^U K — E y büyük Brehm en, lu tfet, b a ğışla!
M AYTREYA (dalkavu ğu g ö re re k ) — Suçlu bu de-

33
F: 3
ŞÛDRAKA

ğil, (S a r a y lıy ı görü r.) İş te bu! K ralın kaynı, kötü


Sansthânaka! Bu ya p tığın doğru mu? Burada oturan
soylu Çârudatta fa k ir olduğu halde, U cca yın î şehri
onun fa z ile tle r iy le süslenmemiş m idir? Onun evin e g i ­
rerek hizm etçisin e saldırm ak d o ^ ^ mu?
«Ü düşkündür d iy erek ken dim izi yüksek g ö rm e y e ­
lim . Ölüm karşısında fa k ir kim se yoktur. H ayattan a y ­
rılan zengin de, fa k irin akıbetin e u ğ ra r.» (43)
D ALKA^VU K (ren k d eğiştirerek ) — Ey yüksek
B rehm en! L ü tfet, lü tfet! Onu başkası zannederek y a p ­
tık ! Bunu küstahlık sanm a! Bak, «B ir s e v g iliy i a rıy o ­
ru z ... »
M A Y T R E Y A — Bunu mu?
D ^A LK A VU K — Hâşa, hâşa!
«A rzu la rın d a serbest b ir kadındı; o k a çtı... Bu k a ­
d ın a b en zettiğim iz için bu h a ta yı işled ik .» (44)
!Jaş eğm em i kabul et. (K ılıc ın ı M a y tr e y a ’ nın önü­
ne koyarak aya k la rın a kapan ır.)
M A Y T R E Y A — K alk, iy i kalpli adam, kalk! B il­
m eyerek hakarette bulundum. Şimdi b ilerek senden af
diliyoru m .
D A L K A V U K — E stağfu ru llah , a ffe tm e k size dü­
şer. B ir şa rtla kalkarım .
M A Y T R E Y A — Söyle!
D A L K A V U K — Olup b iten leri Ç âru d atta'ya a n lat­
m ayacaksınız.
M A Y T R E Y A — P e k i, söylem eyeceğim .
D ALKA^VU K — «B u iy iliğ in iz, k a fam ızda kalacak,
senin fa z ile t silâh ların b izim k ılıç la rım ız ı y e n ilg iy e
u ğra tm ıştır.» (45)
SARAYLI (kıskan çlık v e h id d etle) — Ü stat! N e­
den bu terb iyesiz adam ın önünde ne y a p a ca ğ ın ı bilm e-

34
TOPRAK ARABACIK

den elp en çe divan durup aya k la rın a kapanıyorsun?


D A L K A V U K — K orku yoru m ...
S A R A Y L I — N eden korkuyorsun?
D A L K A V U K .— Ç âru d atta’nın fa zile tle rin d e n ...
S A R A Y L I — E vin d e y iy e c e k b ir şeyi o lm a ya n
adam ın hangi fa ziletin d en korkuyorsun?
D A L K A V U K — H a yır, h ayır, b ö yle söylem e.
«Ç âru datta kim seyi tahkir etm edi. O, sıcak yaz:
günlerinde susamış insanlann h araretin i gid ere gid e­
re kuruyan b ir havuz g ib i b izim g ib ile re iy ilik le r y a ­
pa yapa b ö yle fa k ir düştü.» (46)
S A R A Y L I (h id d etle) — Bu soysuz da kim dir?
«M eşh u r kahraman P a n d a va mı? Şvetaketu mu?'
R âdh â’ nın16 oğlu mudur? Y o k sa K u n ti’ den doğan R a -
m a’nın oğlu Aşvatkhâm a m ıd ır17? Y o k sa D harm a'nın oğ­
lu Catâyus mudur18? » (47)
D A L K A V U K — A p ta l, bu Çârudatta.
«F a k ir insanların, d a lla rı fa z ile t m e y v e le riy le e ğ il­
miş d ilek a ğa cıd ır. E vi, insanlara daim a a çık tır; a y ­
dınların aynası, iy i hayatın m ihenk taşı ve fa z ile tle rin
okyanusudur. iy ilik yapan, kim seyi h akir görm eyen
adam ; insani fa z ile tle rin hazinesidir. Y ü k s ek liği v e ka­
b iliy e ti övü lm eye değen o, gerçek ten ya şıyor. B aşk a
insanlar ise y a ln ız n efes a lır la r .» (48)
Onun için , dur'mayıp g id elim ...
S A R A Y L I — V asan tasen â'yı alm adan mı?
D A L K A V U K — Onu k a yb ettik ...
S A R A Y L I — N a sıl olur?
D A L K A V U K — «K örü n görüşü, hastanın s a ğ lığ ı,
aptalın aklı, tem belin b a şa n sı, günahkâr cah ilin kur­
tuluş sa ğla yan yüksek b ilg is i v e düşmanın s e v g is i g i­

35
ŞÛDRAKA

bi, Vasantasenâ de elinden g e ç tiğ i halde kayb oldu .»


(49)
S A R A Y L I — Vasantasen â’ y ı alm adan gitm em .
D A L K A V U K — Şunu b ile öğrenm em işsin:
« F il z in c iriy le , at gem iyle, kadın da gönül rızasıy-
le tutulur. Gönlü yoksa, ele geçirm ek ten üm idini kes.»
(50)
S A R A Y L I — Sen gid ersen g it ; ben kalırım .
D A L K A V U K — P ek i, ben gid iyo ru m .. , (Ç ık a r.)
S A R A Y L I — Ü stat gitti. (M a y tr e y a ’ ya hitaben.)
E y kuş b e y in li terb iyesiz çocu k! Otur, otur!
M A Y T R E Y A — Çok oturduk.
S A R A Y L I — K im oturttu?
M A Y T R E Y A — A lın y a zım ız.
S A R A Y L I — K alk, kalk!
M A Y T R E Y A — K a lk a ca ğım .
S A R A Y L I — N e vakit?
M A Y T R E Y A — T a n rı lü tfed in ce...
S A R A Y L I — A ğ la , a ğla !
M A Y T R E Y A — A ğla m a k için yaratıldık .
S A R A Y L I — K im ağlattı?
M A Y T R E Y A — Talih sizlik.
S A R A Y L I — Gül, gü l!..
M A Y T R E Y A — G üleriz.
S A R A Y L I — N e zam an?
M A Y T R E Y A — Soylu Ç ârudatta yeniden ikbale,
saadete kavuştuğu zam an. ..
S A R A Y L I — E y terb iyesiz, pis çocuk! F a k ir Çâ-
ru datta’ya benim şu sözlerim i sö yle: M ü cevh erleri ve
a ltın la rıy le oyun gösterm eye gelen oyuncu kadın gibi,
Vasantasenâ ad lı yosm a, aşk bayram ından b eri Çâru-
d a tta ’ y a âşık olmuş ve b izim sıkı takiplerim izden ka­

36
TOPRAK ARABACIK

ça ra k onun e v in e g irm iştir. Onu bize, k a yıtsız şartsız


teslim ed erse lütfum u kendisinden esirgem em . T eslim
etm ezse, ölün ceye k adar benim düşmanım olara k ka­
lır. Şuna bak b ir d efa :
«S a p la rı p isliğ e bulaşmış kabak, kurumuş sebze,
ya n ık et, kış gecesin d e soğuk yem ek, borç v e düşman­
lık ... Bunlar fen a kokm azlar m ı? » (51)
B u nları iy ilik le söyleyeceksin. A k ıc ı b ir d ille ko­
nuşacaksın; ö y le söyle ki, sarayım ın dam ındaki gü­
v ercin yu vasın da oturduğumda işite b ile y im ... D ediğim
g ib i konuşmazsan kafanı, kapıya sıkışm ış b ir elm a g i ­
b i ezerim .
M A Y T R E Y A — Söylerim .
S A R A Y L I — (h izm etçisin e) — Ü stat hakikaten
g it t i m i?
H İZ M E T Ç İ — G itm işse ne olacak?
S A R A Y L I — B iz de gid eriz.
H İZ M E T Ç İ — Şu halde k ılıcı da alın.
S A R A Y L I — A l, senin elinde dursun!
H İZ M E T Ç İ — K ılıc ı efen d im iz a lsın lar!
S A R A Y L I (k ılıc ı ters ta ra fta n tutup a lır ) — «Ç ıp ­
lak v e turp renkli k ılıc ı kınına koyarak omuzuma al­
dıktan sonra, köpeklerin b a ^ r t t ığ ı çakal g ib i kendim e
b ir sığınak a ra y a c a ğ ım .» (52) (D o la ş a ra k h izm etçisiy­
le çık a r.)
M AYTREYA (R a d a n ik â y a ) — Senin u ğradığın bu
h a k aretleri soylu Ç ârudatta du ym am alıdır. D u yacak
olursa, sanıyorum ki, zaten, fa k irliğ in baskısı altında
çek tiğ i acı ik i kat olur.
RADA^N1KÂ — Ben a ğ zı kapalı R a d a n ik â ’yım .
M A Y T R E Y A — E vet, öylesindir.
ÇÂRUD ATTA (V a sa n ta sen â 'yı R adanikâ sana­

37
ŞÛDRAKA

ra k ) — R a d a n ik â ! G e c e le ri rü zgâ r oluyor. Oğlum R o -


hasena üşümüştür belki, onu bu h arm aniye sa r da oda­
sına götür, haydi. (H a n n a n iy i a ta r.)
V A S A N T A S E N Â (ken di kendine) — B en i h izm etçi­
si sandı. (H a rm a n iy i alıp kokladıktan sonra heyecan ­
la, yin e kendi kendine.) H arm an i yasem in kokuyor, de­
m ek ki onun ge n çliğ i hâlâ solm am ış. (Çocuğun üstü­
nü ö rter.)
ÇÂRUDATTA — R ad a n ik â ! Çocuğu götü rsen e!..
V A S A N T A S E N Â (ken di kendine) — E vin e g ir e b il­
dim ; acaba kalbin e de gireb ilm em e talihim yardım
edecek mi?
Ç Â R U D A T T A — R a d a n ik â ! C evap b ile verm iy o r­
sun ... N e d ir bu senin yaptığın ?
«B ir insan, talih sizlik eseri, a ln ın a ya z ıla n fe lâ k e t­
le r e u ğrad ı m ı, d o stla rı düşman k e s ilir v e uzun zaman
s e v ild iğ i halde b ird en s e v ilm e z o lu r.» (53)
M AYTREYA (R a d a n ik â ile ya k la şa rak ) — R a d a ­
nikâ burada ...
Ç Â R U D A T T A — Bu R a d a n ik â ... Y a öteki kim ?
«B ilm e y e re k h arm an iyi üzerine a tıp gü zelliğ in i boz­
duğum ... '
VASANTASENÂ (kendi kendine) — B ilâkis, h ar­
mani ile beni Süsledin ...
Ç Â R U D A T T A — ... bu kız, sonbahar bulutu a ra ­
sında görünen h ilâl g ib i p a rlıy o r.» (54)
(K en d i kendine.) A m a, başkasının karısına bak­
m ak da doğru değil.
M A Y T R E Y A — B aşkasının karısına b a k tım d iy e
endişelenm e. Bu kadın, aşk tan rısı töreninden b e r i sa­
na âşık olan Vasantasen â’dır.
Ç Â R U D A T T A — Y a , V asantasenâ mı bu?

38
TOPRAK ARABACIK

«Büyük s e rvetim m ahvolduktan sonra başlayan aş­


kım , kötü kişinin için de m ekân tutan kin g ib i bütün
â za la rım d a y e r le ş ti.» (55)
M A Y T R E Y A — Dostum, kralın şu kayn ı yo k mu,
sana şunları söyled i. ..
Ç Â R U D A T T A — N e dedi?
M A Y T R E Y A — M ü cevh erleri v e a ltın la n y le oyun
g ö sterm ey e gelen oyuncu kadın gibi, Vasantasenâ ad­
lı yosm a, aşk bayram ından b eri Ç ârudatta’ya âşık o l­
muş, v e bizim sıkı ta k ip lerim izd en k açarak onun e v i­
ne g ir m iş tir...
V A S A N T A S E N Â — Zorbanın, beni takip ettiğin i bu
k elim elerle anlatm ası benim için ne iy i oldu! ..
M A Y T R E Y A (d e v a m la ) — Onu bize kayıtsız şa rt­
sız teslim ed erse lütfum u kendisinden esirgem em . T e s ­
lim etm ezse, ölünceye kadar benim düşmanım olarak
kalır.
Ç Â R ^ D A T I 'A (n e fr e tle ) — A p ta l! Ah, ta n rılar g i ­
b i tapılacak b ir k ız! F ır s a t vark en , «K en disin den e v i­
m e girm esin i d iled iğim halde, o, a lın ya zısı olan fa h i­
şe liğ i d o la y ıs ıy le iç e r i adım ın ı atm adı. K a la b a lık er­
k e k le r önünde, kendine gü venle b irço k ş e y le r sö yley e­
b ile c e ğ i halde burada susuyor.» (56) (V asan tasen a’
y a .) E y V asantasen â! Seni ta n ım aya ra k b i r hizm etçi
m uam elesi yaptığım için utanıyorum . B aşım pahasına
özür diliyorum .
V A S A N T A S E N Â — E ğ ilm ey e alışm am ış başını e ğ ­
d ird iğim için ben suçluyum. Özür dilem ek de bana dü­
şer.
M A Y T R E Y A — Oh! Oh! P ir in ç s a p la rı g ib i e ğ ili­
yorsunuz ve başaklar birbirin e d eğ iyo r. Ben de b ir ba­

39
ŞÛDRAKA

şak g ib i aranızda e ğ ile re k sizi a ffetm ek lütfunda bu­


lunuyorum. K alkın ız!
Ç Â R U D A T T A — K a lk a lım ; am a dostluğumuz baki
kalsın.
VASANTASENÂ (ken di kendine) — N e ince b ir
im a ile bunu söyled i! G ec e y i bu k adar soylu b ir kim ­
se ile g e ç irm e y i te k lif etm em doğru d eğil. Çünkü be­
ni tanımadan iç e r i aldı. Y a ln ız, şunu söyleyeb ilirim .
(Ç â ru d a tta 'y a .) E y soylu kişi! Şu halde bu ziyn etle­
rim i evin izd e em anet olarak b ırak ayım ; lütfunuzu d i­
lerim , kabul edin. Çünkü erk ek ler beni ziy n etlerim için
takip ederler.
Ç Â R U D A 'IT A — Bu ev böyle em an etler için gü­
v e n li d eğ ild ir.
V A S A N T A S E N Â — F a k a t yanılıyorsunuz efendim .
Em anet insana v e r ilir, e v e d eğil.
Ç Â R U D A T T A — M a y trey a , bu ziy n e tle ri al.
VASAN TA^SE NÂ — Teşekkür ederim . (E m a n etleri
v e r ir .)
M AYTREYA (a la r a k ) — A llah ra z ı olsun!
Ç Â R U D A T T A — Sersem , onlar h ed iye değil, em a­
n et...
M A Y T R E Y A (o r ta y a ) — Ö yleyse d ilerim k i h ırsız­
la ra nasip olsun!
Ç Â R U D A T T A — K ıs a zam anda...
M A ^ Y T R E Y A — B izim o lacak ...
Ç Â R U D A 'IT A — G e r i v e r ir im inşallah!
V A S A N T A S E N Â — Bu asil Brehm enin re fa k a tin ­
de ben i e v im e gön derm en izi diliyorum .
M A ^ ^ ^ ^ A — ö rd e k yürüyüşlü bu kızı götü rm e­
y e ancak senin g ib i b ir kaz lâ yık tır. Ben B rehm en ol-

40
TOPRAK ARABACIK

duğum iç in köpeklerin takip e ttiğ i v e dört y o l a ğzın a


kurban götüren b ir insan m e vk iin e düşerim .
Ç Â R U D A T T A — Ö yleyse ona, ben kendim y o l a r ­
k adaşlığı ederim . A n a caddede em n iyetle yürüm em iz
için fe n e r le r yaksınlar.
M A Y T R E Y A — V ardh am ân aka! F e n e r le ri yak.
V A R D H ^ ^ ^ N A K A — Y a ğ s ız fe n e r ya n a r mı?
M A Y T R E Y A — Hor, h ak ir v e fu kara kim selerin
elinde, yo sm ala r n asıl bütün aşklarını k a yb ederlerse,
kan diller de y a ğ sız kalıp ö yle söner.
Ç Â R U D A TTA — Peki M a y trey a , fe n e re lüzum
yo k ! Bak,
«.Ana caddenin fen eri, sev im li b ir kız ya n a ğı gib i
b eya z ve y ıld ız la r la ç e v r ili a y doğuyor. Z ifir i k a ra n lı­
ğa, onun b ey a z ışıkları, bataklığa düşen süt dam lala­
rı g ib i dü şü yor.» (57)
(S e v g iy le k a lk a r. H ep b irlik te Vasantasenâ’nın e v i­
nin önüne g e lir le r .)
S ayın V asantasenâ, ev in ize geldik. Buyurun. (V a ­
santasenâ g irer. Çârudatta, M a y tr e y a ’y a hitaben.)
Dostum, Vasantasenâ gitti. H a yd i biz de evim ize dö­
nelim.
« K r a l caddesi bom boş... Y a ln ız n öbetçiler g e z iy o r­
la r ... G ece leyin h er fe n a lık g e le b ilir ... K en d im izi ko­
ru y a lım .» (58) (D o la ş a ra k .) M ü cevh er kutusunu ge c e
sen, gündüz Val'dham ânaka m uhafaza edin.
M A Y T R E Y A — Başüstüne !

41
İK İNC İ PERDE

K U M A R B ^ TELLÂK

I. S AH N E

V asantasen â’nın odası

B İ R İ C İ ^ ^ M E T Ç İ — B en i hanım efendinin anne­


si gönderdi. H a n ım efen d iyi gö receğim . • (D o la şıp b a k ı­
n arak.) İşte, bu rada... K a lb im d e yaşayan ın resm in i
ç iziy o r. Y a k la şa lım ...
(Vasantasenâ, M adan ikâ ile sahneye g ir e r .)
V A S A N T A S E N Â — Ondan sonra, ca n ım ...
M A D A N & Â — B ir şey söylem edin iz ki <mndarc
s o n r a ...» diyorsunuz!..
V A S A N T A S m  — N e söyledim ?
M AD AN& Â — ^ndan sonra.dediniz.
V A S A N T A S E N Â (k a şla n n ı çatarak) — H a ... P e k i.
B te ^ C İ — H anım efen di, anneniz, gu-
sülden sonra ta n rılara ibadet etm enizi em red iy o rla r.
V A S A N T A S E N Â — E vlâdım , ann em e gu sletm eye­
ce ğ im i söyle. Y e r im e ^ b ir Brehm en ibadet etsin.
B te ^ C İ — E m redersin iz. (Ç ık a r.)

42
TOPRAK ARABACIK

M A D A N İ K Â — H anım efendi bu he dem ektir? Si­


z i sevd iğim iç in soruyorum , kötü n iy etle d e ğ il. ..
V A S A N T A S E N Â — Bana r a g ö zle bakıyorsun, M a -
danikâ?
M A D A M K Â — P e k dalgınsınız, ondan anlıyorum
ki kalbin izde y e r etm iş b irin i seviyorsunuz. .
V A S A N T A S E N Â — i y i anladın ... Sen, başkalarının
için d e k ile ri sezm ekte m ahir M a d a n ik â ’sın.
M A D A N İ K Â — Senin hoş gördüğün bana da hoş­
tur. Seni bu ga rip h a lle re sokan ^ y , k u vvetli aşktır.
G en çliğin ilkbahar bayram ı, aşk ta n rısım n h im a ye­
sinde olur. H a n ım efen d i söylesin, se v d iğ i b ir k ra l m ı­
d ır, yoksa k ralın nedim lerinden b iri mi?
V A S ^ T A S E N Â — Ben, s e v r a k istiyoru m yav­
rum, kulluk etm ek d eğil.
M A D A N f c  — B ilg i sahibi h erh an gi b ir Brehm en
m idir Sevdiğin?
V A S A N T A S E N Â — ^ l e b ir B reh m en ’e ancak say­
g ı duyulur.
M A D A N İ K Â — Yoksa, ü lk eler dolaşm ış, büyük
s e rv e tle r kazanm ış b ir tü cca rı m ı seviyorsun?
V A S A N T A S E N Â — H a y ır can ım ; karısını evinde
aşktan mahrum bırak ıp ü lkeler’ dolaşan tüccardan an­
ca k büyük fe lâ k e tle r beklenir.
M A D A N İ K Â — K r a l d eğil, sa ra y lı d eğil, Brehm en
değil, tüccar d e ğ il. .. P e k i kimi seviyorsun?
V A S A N T A S E N Â — Y a vru m , sen ben im le aşk-tan-
rısının bahçesine gitm em iş m iydin? '
— G ittiyd im .
V A S ^ T A S E N Â — Buna rağm en , nasıl da h eye­
cansız soru sorabiliyorsun?

43
ŞÛDRAKA

M A D A N İ K Â * — H a ... B iliy oru m ... H im a y esin i ka­


zan dığın ız kim se d eğil m i?
V A S A ^ T A ^ S E N Â — N e y d i onun adı?
^M A D A N İK Â — T ü c c a rla r m ahallesinde oturuyor.
V A S A N T A S E N Â — Sana onun adım sordum.
M A D A ^ İ K Â — A d ı da kendine uym uş... Çâru-
da tta ” .
V A S ^ A N TA S E N Â — Güzel, M adanikâ, gü zel! Bak
bunu gü zel söyledin.
M A D .^ ^ ^ Â (kendi kendine) — . Ona şöyle söyle­
y e y im ... (V a sa n ta sen â 'y a .) A m a onun fa k ir olduğunu
söylü yorlar.
VA S ^A N TA S E N Â — İşte ben de onun için s e v iy o ­
rum y a ... Düşüncesini, fa k ir b ir insana bağlam ış olan
b ir yo sm a y ı kim se ayıplayam az.
M A D A N ^ İK A — Ç iç ek leri dökülmüş m ango a ğ a c ı­
na a r ıla r konar m ı?
V ^A S A N TA S E N Â — Ben k on arım ...
MADAN^1KA — M adem ki o seni bu kadar ken di­
ne çek iyor, n için koşup gitm iyorsu n ?
V A S A N T A S E N Â — Ona koşsam, görm ek için fa z la
arzu göstersem , beni h a fif b ir kadın sanır d iy e korku­
yoru m ... Onu görm ek o kadar güç ki, kim b ilir , belk i
de b ir daha hiç gö rem ey eceğ im .
■M A D A N İ K Â — Z iy n e tle rin izi bunun iç in m i ona
em anet ettiniz?
V A S A N T A S E N Â — İ y i anlam ışsın.
(P e r d e arkasından b ir e r k e k sesi g e lir .)
^SES — E fen d iler, on a ltın ım ı alan kum arbaz k a çı­
y o r... Tutun, tutun!.. Dur, d u r!.. H a, işte görü yorum ..
'TELJ.A k (korku içinde, sahneye g ir e r ) — Ah, ku­
m ar ne kötü ş e y !.. Ç ift z a n b ir kondurdu, kösteği y e ­

44
TOPRAK ARABACIK

n i açılm ış eşeğin çifte s in i yem işe döndüm. A n g a kra ­


lının fır la t t ığ ı m ızra k la rla vurulan Ghatotkaça'ya:ıo
benzedim .
«K u m arh anecinin y a z ı ile m eşgu l olm asını fırs a t b i­
lip sıvıştım . Şim di bu sokakta kim e sığınm alı k i? » (1)
Ö teki ku m arbazlar beni başka y e rle r d e a ra y ıp du­
rurlarken ben de şu putsuz tapın ağa g e r i g e r i yuru-
y e rek g irer, b ir T a n rı h eyk eli g ib i dururum ... (H e y ­
kel g ib i d ik ilir.)
M A T H U R A ’L I (b ir ku m arbazla beraber' sahneye
g ir e r ) — E fe n d ile r on a ltın ım ı a lan kum arbaz k a ç ıy o r...
K a çıy o r, tutun! tutun!.. D ur, dur! H a ... Görüyorum ,
işte...
K U M A R B A Z — < İster cehennemin dibine in, ister
ta n rı tn d ra'n ın göğü n e ç ık ... Şim di seni, kum arhane­
ciden başka kim se; tanrı Ş iva bile, k oru yam az.» (2)
M A ^ T H U R A 'L I — < N erey e gidiyorsu n, n ereye? ..
Benim g ib i kum arhaneciyi dolandırıp n ereye k a çıy or­
sun? Vücudun titre y e titre y e n erelere sıvışıyorsu n ...
K âh uzun, kâh kısa a d ım la rla koşup sıçrayaraktan , ey
soyunu, adın ı v e sanını lek eleyen adam , n ereye kaçı -
yorsu n ?» (3 }
KUM ARBAZ (a y a k iz le rin e bak a ra k ) — Buradan
geçm iş, am a iz le r şurada k a yb olu yor...
(iz le r e bakıp düşünerek) — A ya k
iz le ri ters, bizden ya n a ... H em bu tapınakta heykel
yoktu r... (Düşünür) Bu serseri h erif, her halde tapı­
nağa g e ri g e ri yü rü yerek girm iş.
K U M A R B A Z — Ö yleyse b iz de peşi sıra gid elim .
M A ^ T H U R A 'U — H a yd i!
(H e r ik isi tapınağa g ir e r g ib i je s tle r y a p a rla r; ka­
çak ku m arbazı tanıyıp g ö zle iş a re tle ş irle r.)

45
ŞÛDRAKA

K U M A R B A Z — A ğa çta n b ir h eykel...
M A T H U R A ’L I — Y o k canım, taştan. (H e y k e li sal­
la rla r, bakışıp iş a re tle ş irle r.) H a y d i gel, kum ar o y­
nayalım . (K u m a r o y n a rla r.)
TELLÂK; (ku m ar oynam a arzusunu gizlem ey e ça ­
lışarak, kendi ken din e) — A h !
«D avu l sesleri, m em leketin i kaybeden b ir kralın
kalbin i nasıl titretirse, atılan za rla rın tıkırtısı da, f a ­
k ir b ir adam ın kalbini ö yle yerin den o yn a tır.» (4)
«O yn a y a m a ya ca ğım ı biliyoru m . K u m a r oynam ak
dem ek, benim için, K a f dağından yu varlan m ak dem ek­
tir; zarın, bülbül şakım ası g ib i ta tlı şıkırtısı yin e de
aklım ı zıvanadan çık a rıyo ı:.» (5)
K U M A R B A Z — Sıra bende, ' sıra bende!
M A T H U R A ’L I — Yok , ben de...
TELLÂK (birden bire, kendini unutup oyunculara
y a k la şır) — Yoksa sıra' bende m i?
K U M A R B A Z — H a h !.. N ih a y et yakaladık.
M A T H U R A ’L I (Tıellâkı tu ta r) — Y a k a la d ık ... V er
on a ltım ...
T E L L Â K — P e k i efen dim , vereyim .
M A T H U R A 'L I — H a yd i, hemen ver.
T E L L Â K — V e re c e ğ im canım , b ira z lü tfet, mü­
saade e y le h ele...
M A T H U R A ’L I — Olm az, ya ğ m a yok ö y le ... H e­
men çık a r...
T E L L Â K — A y, başım döndü... (D üşer. Ö tekiler
onu d ö v e rle r ve etrafında, y e re b ir d a ire ç iz e r le r.)
M A T H U R A ’L I — Hah, işte... K u m arbaz halkası’ 1
lç in e g ird in ...
TELLÂK (bitkin halde kalk a r — Beni kum arbaz
h alk asıyle mi çevirdin iz? B iz ku m arbazların, bu g e le ­

46
TOPRAK ARABACIK

neği çiğn em em iz ca iz olm az! F e lâ k e t! İ y i gü zel am a.


p a ra yı nerden bulup vereyim ?
M A T H U R A ’L I — P a ra n yoksa senet yap.
T E L L Â K — H a y h a y , hemen yap a yım . (K u m a rb a ­
za ya k la ş ır.) Borcum un ya rısın ı ö d eyeyim , sen de y a ­
n sın ı b a ğ ış la y ıv e r...
K U M A R B A Z — P e k i, ded iğin g ib i olsun.
TCLL^K (ku m arhan eciye y a k la şa ra k ) — B orcu ­
mun y a r ıs ı için senet yapalım , ya rısın ı da b a ğ ış la y ı­
ver !
M A ' ^ ^ ^ A ’L I — P ek i, ded iğin gib i olsun.
TELLÂK (M a th u ralı’ y a ) — Y a rıs ın ı bağışladın ...
M A T H U R A ’L I — E v e t bağışladım .
TELLÂK (k u m a rb a z'a ) — Sen de y a n s ın ı b a ğış­
la dın ...
K U M A R B A Z — E v e t bağışladım .
T E L L Â K — Ö y le y s e gidelim .
MA'^THURA’ L I — On a ltın ı v e r, n e re y e gidiyorsun?
T E L L Â K — B a k ın ız efe n d ile r, bakın ız! B irinin
elin e borcum un y a n s ı için senet verdim , öteki de y a ­
n sın ı b a ğ ış la d ı... Y in e de, benim g ib i b ir za va llıd a n
p a ra istiy o rla r. .
M AT^H U RA’L I (T e llâ k ’ ı tutar) — Bana kurnaz
M a th u ra’lı derl.er... Ö y le dolm alar yutmam ... A ltın la ­
rı çık a r b a k a yım ! ..
T E I J ^ ^ — Yahu, n erden v e re y im ?
M A ' ^ ^ ^ A ’L I — Baban ı sat da v e r !
TE ^LLAK — N e rd e baba?
M A ' ^ ^ ^ A ’ L I — A n a n ı sat da v e r !
TE L^LAK — N e rd e ana?
M A ^ ^ ^ ^ ’L I — K en d in i sat da v e r !

47
ŞÛDRAKA

T E L L A K — Öy le ise, lü tfedip beni ana caddeye


kadar götürün!
M A T H U R A ’L I — H a yd i, yürü bakayım !
T E L L A K — P e k i. (D o la ş a ra k .) E fe n d ile r, efen di­
le r ! Beni bu k ^ a r h a n e c id e n on altına satın alın ! (B i­
rini görm üş g ib i.) Ne dedin? N e yapacağım m ı de­
din? E vin e hizm etçi olurum. . . C evap b ile verm eden
g itti ... Canı isterse! Dur, şuna da s ö y le y e y im ... (B a ş­
ka b irin e.) N e olursunuz, beni bu kum arhaneciden on
atına satın a lın !.. O da aldırm adı, gitti. .. A h ! A s îl Çâ-
rudatta fa k ir düşmemiş olsaydı, benim g ib ile r him a­
ye siz k a h r m ıyd ı!
M A T H U R A ’L I — H a yd i, p a ra m ı v e r !
TF.LILAK — N erd en v e re y im ? (Y e r e düşer, Mat-
h ura'lı onu sü rü kler.) E fe n d ile r im dadım a yetişin !
DARDURAKA (T e llâ k ’ı görü r) — Ah! K u m arbaz­
lık tahtsız k rallık gibidir. «K r a l, v e r g ile r in i is ted iğ i g i­
b i top lar v e k u vvetlilerd en sa yg ı görü r; kum arbaz da,
p a ra y ı alır, v e r ir, fe lâ k e tle r umurumda d e ğ ild ir.» (6)
V e,
«Z en gin lik ku m arla yok olur, kadın v e dost ku­
m arda kaybolur. A lın an sadaka yem ek lere va rın ca ya
kadar, h er şey kum arda kaybolu r.» (7)
V e,
<<Hep-yekte servetim yok oldu, ik i-b ird e vücudum
kurudu. D u bara ile evim den oldum. D ört-cih arla sür­
gün e d ild im .» (8 )
( Önüne b akarak.)
İş te b izim eski kum arhaneci, M a th u ra’ lı buray.ı
geliyor. N e yapalım , gelirse g elsin ... K açam am y a ;
sade saklanayım , görm esin.
(J e s tle r ya p a rak hırkasına b akar.)

48
TOPRAK ARABACIK

«.Bu hırkanın ip lik le ri yıpranm ış. Bu aba, yü zlerce


<delikle süslenmiş. Bu aba g iy ilm e y e gelm ez. Bu hırka,
ancak kat kat katlandığı zam an b ir şeye b en zer.» (9)
Benim g ib i bir fa k ir, şimdi ne yapar?
« B ir a y a ğ ım havada, öteki yerd e, güneş batın cıya
kadar, b ir Yogi22 g ib i burada dururum .» (10)
M A T H U R A ’L I — H aydi, v e r de, v e r !
T E L L Â K — Ner'den vereyim ?
(M ath u ra’lı onu ta rta k la r.!
D A R D U R A K A — Bu önümdeki ne? (O rta y a .) Bu
efen d i ne sö yled i?.. K u m a rh a n eci şu ku m arbazı öldü­
r e c e k n erd eyse.. . K im se onu k u rta rm ıyo r... A m a, bu
Darduraka onu kurtaracak. (Ö tek ilere y a k la ş ır .) B ı­
rakın k a vg a y ı, a yrılın bakayım , a yrılın ! H a y alçak
M athu ra’lı, vah za v a llı tellâ k ! Şunlara bakın b ir !..
« ....... » (1 1 )23
A m a ben şim di M a th u ra’h yı ya tıştırırım . i l â m l a r ,
■efendim!
M A T H U R A ’L I — S elâm lar!
D A R D U R A K A — N e o? N e va r?
M A T H U R A L I — On altınım ı çaldı bu h e rif!
D A R D U R A K A — Eh, b ir kah valtı parası bu, fa z la
'b ir şey d e ğ il!
M A T H U R A ’L I (D ardu rak a’ mn abasını çek erek ) —
B akın efe n d ile r bakın, b öyle y ır tık h ırkalı herif, on a l­
tın a b ir k ah valtı parası diyor.
D A R D U R A K A — A p ta l, sanki ben kum arda on al­
tın verem ez m iyim ? P a ra s ı olan adam onu elbisesin ­
de sa k la ya rak başkalarına g ö sterir mi?
.«On altın için- beş duyusu ile yaşayan b ir insanı

49
F: 4
ŞÛDRAKA

öldürüyorsun. Sen a şa ğı kasttan, hiç olan bir insan­


s ı n » (12)
M A T H U R A ’L I — E fen di, o n a ltın senin için b ir
k a h va ltı p a ra sı o la b ilir, am a ben im için b ir servettir'.
D A R D U R A K A — O halde din le beni: Ona on altın
daha ver, kumar oynasın.
M A T H U R A ’L I — Sonra ne olacak?
D A R D U R A K A — K a za n ırsa paran ı verir.
M A T H U R A ’L I — K azanm azsa?
D A R D U R A K A — K azanm azsa b ir şey verm ez.
M A T H U R A ’L I — B ö y le b ir şey in lâ fın ı b ile etm ek
büyük m ünasebetsizliktir. (T e llâ k 'a .) E y, kötü adam !
P a r a y ı v e r ! Ben düzenbaz b ir M athura’lıyım . H ile li
kum ar oynam asını bilirim . Kim seden korkum y o k ...
Sen alçak b ir adam sın!
D A R D U R A K A — A lça k lık kim de? K im alçak?
M A T H U R A ’L I — Sen.
D A R D U R A K A — A lç a k babandır. (T e llâ k 'a k a ç­
m ası için işa ret ed er.)
M A T H U R A ’L I — Namussuz h e r if! B öyle, on altın
a la ca ğım k a ld ığı halde kumar oynam ak hoşuna g id e r
m i?
D A R D U R A K A — Ö yle oynam asını pek severim .
M A T H U R A ’L I — U la n ! On a ltın ım ı v e r !
T E L L A K — V e re c e ğ im efen dim , v e re c e ğ im !
(M ath u ra’lı onu sürükler.)
D A R D U R A K A — A lç a k h e rif! Ben olm asam onu
m ahvederdin y a ; ben va rım , b ir şey yapam azsın.
(M a th u ra ’l ı T e llâ k ’ı tutar, ta rta k la r. Burnuna yum ­
ru k atar. T e llâ k burnundan k a n la r a k a ra k y e r e düşer.
D arduraka a ra y a g irer. M athu ra’lıy a v^urur. O da k a r­
şılık v e rir. )

50
TOPRAK ARABACIK

M A T H U R A ’L I — Ah, âdi köpek! Ben sana göste­


r ir im !
D A R D U R A K A — A p ta l! Ben yolum a gid ip duru­
yordum , tuttun beni dövdün. Y a r ın k ral sa ra yın d a da
seni dövsü n ler de görürsün.
M A T H U R A ’L I — E v e t görürüm .
D A R D U R A K A — N a s ıl görürsün?
M A T H U R A ’L I (g ö z le rin i yerin d en u ğrata ra k ) —
B ö y le görürüm .
(D a rd u rak a, M a th u ra’lının a çıla n g ö z le rin e toprak
atar, T e llâ k ’ a kaçm ası için işa ret eder. M ath u ra’ lı
g ö z le rin i e lle r iy le kapatarak y e r e düşer, T e llâ k yan a
ç e k ilir .)
D A R D U R A K A (ken di kendine) — Kum arhaneciba-
şını kızdırdım . A rtık bu rada durm ak doğru olm az. D os­
tum Ş a rv ila k a ’nın d ed iğin e gö re , Çobanoğlu  ry a k a ,
eren lerd en birin in iş a re tiy le k ra l olacak m ış; benim g i­
bi h er fa k ir onun peşine ta k ılıyor. Ben de onlara ka­
tıla yım . (Ç ık a r.)

il. S AH N E

T E L L A K (titre y e re k dolaşır, e tra fa bakın ır) — Bu­


ra d a k i evin yan kapısı açık duruyor. İç e r i girey im .
(G iriyorm u ş g ib i je s t yapar. Vasantasen â’ya ba k a r.)
H anım efen di, h im ayen ize sığınıyorum .
V A S A N T A S E N Â — H im a yem e sığınan korkmasın.
(H iz m e tç iy e .) Yan k apıyı kapat ya vru m ! (H iz m e tli
k a p a tır.) N ed en korkuyorsun?
T E L L Â K — A lacaklıdan .

51
ŞÛDRAKA

V A S A N T A S E N Â . (h izm e tç iy e ) — K ızım , k a p ıyı iy i- .


ce k ilitle !
TELLÂK (kendi kendine) — A ca b a , Vasantasen â’ '
nın. da benim g ib i alacaklıdan korkusu mu var? N it e ­
kim, doğru söylem işler:
«K u v v e tin e güvenen, gücünün y e tt iğ i yükü taşır. O,
sıçrayam asa da, hiç olm azsa bozuk yolda düşm ez.» (13)
î y i ! B en i h im a ye eden b ir insan çıktı.

III. S A H N E

M A T H U R A ’L I (gö zle rin i uğuşturarak ku m arbaza)


— H a y d i v e r p a ra m ı! V ersen e b e!
K U M A R B A Z — E fe n d im ! D ardu raka b izi b irb iri­
m ize tutuşturdu, kendisi de kaçtı, T e llâ k d a ..;
M A T H U R A ’L I — Yu m ru ğu m la onun burnunu k ır­
dım. G it, kan izlerin den takip et.
KUM ARBAZ (ta k ip ed erek ) — E fen dim , V asanta-
senâ’nın evin e g irm iş ...
M A ^ ^ ^ ^ ’L I — Ö yleyse a ltın la r elden gitti.
K U M A R B A Z — G id ip hüküm ete h ab er vere lim .
M A T H U R A ’L I — O zam ana kadar, bu namussuz
buradan kaçıp başka y e re gid er. Onun yolunu kesip-
ya k a la m a ya çalışalım .

IV. S AH N E

(Vasantasen â, M a d a n ik â ’ ya işa re t ed e r.)


M A D A N İK Â (T e llâ k ’ a ) — N e relisin ? K im sin? N e *
iş görürsün? Korkun n edir?

52
TOPRAK ARABACIK

T E L L A K — H anım efendi lütfen beni din lesin ler:


E fen d im ! P â ta lip u tra ’da doğdum. O rta h alli b ir a ile ­
nin çocuğuyum. T e lla k lık ya p a rak geçin irim .
V A S A N T A S E N Â — E fe n d i ince b ir sanat öğren ­
m iş!
T E L L Â K — E v v e la b ir sanat diye öğrendim . A m a ,
sonradan bu sanat, ekm ek param oldu.
M A D A N İ K Â — Bu cevapta çok b ezg in lik s e z iliy o r .
Sonra, son ra...
T E L L A K — Ondan sonra, gezgin lerd en işittiğ im
şeylerden ötürü, içim de ye n i m em lek etler görm ek a r­
zusu uyandı. Evim den, yerim d en a y rılıp buraya g e l­
dim ... U c c a y ın î’y e g e le li beri, güleryüzlü, ta tlı dilli,.
alçak gönüllü; kin, düşm anlık b ilm ez, daha ne söyle­
y e y im ... î y i olduğu için herkesi kendi g ib i sayan, ken­
disine sığın an ları seven, koruyan tek b ir insanın ünü­
nü duyuyorum ...
M A D A N İK Â — U cca yın î şehrini süsleyen bu kişi,.
hanım efendinin kalbinde yaşayan soylu kişinin fa z ile t­
le rin i kendine m al etm iş bu adam kim acaba?
V A S A N T A S E N Â — Çok yerin d e sordun, kızım!'
Ben de içim den a yn ı şeyi düşünmüştüm.
M A D .^ ^ ^ Â (T e llâ k ’ a ) — Sonra efen d im , sonra? ..
T E L L Â K — O, m ily on la r tutan servetin i sağa so­
la ...
V A S A N T A S E N Â — B a ğ ışla yıp b itird i şim di.
T F J J A K — B en söylem eden n asıl bildin iz?
V A S A N T A S E N Â — B ilin m eyecek nesi v a r? Ö y le
ya, servetle fa z ile t b ir arada bulunmaz ... Y a ln ız suyu
a cı olan kuyularda bol su bulunur ...
M A D A N İ K Â — Onun adı ne, efendim ?
T C L L A K — H anım efen di, yeryüzünde, bolluk ve

53
ŞÛDRAKA

sükun veric i ayın tim sali olan onun adını kim bilm ez?
O, tü cca rla r m ahallesinde oturur. A d ı, övü lm eye de­
ğer, soylu Ç ârudatta’ dır.
VASANTASENÂ (sev in çle sed irden in erek ) — Bu
e v sen in dir... (H iz m e tç iy e .) Y a vru m , şu m in deri ona
v e r ; efen d i yorgu n o lm a lı... E lin e de b ir yelp a ze a l!..
(H izm etçi, T e llâ k ’ı y e lp a ze le r.)
TELLÂK (kendi kendine) — Soylu Çârudatta’ nın
sadece adını işitm ekle neden bunca za h m ete g ir iy o r la r
acaba? N e mutlu sana, soylu Çârudatta! Bu dünyada
yaln ız sen yaşıyorsun. B a şk ala rı yaln ız n efes a lıy o r ­
lar. (V asan tasen â’nın aya k la rın a kapanarak hitap
e d e r.) H a y ır efendim , h ayır! Bu m inderde han ım efen ­
di otursun.
V A S A N T A S E N Â (m in dere otu rara k ) — P e k i e fe n ­
dim. Şimdi anlatın bakayım , bu zen gin ne oldu?
T E L L Â K — « i y i insanın s e rv e ti, fa z ile tid ir. Pa­
radan gelen se rv e t h erkeste va rd ır. H ürm et eden hür­
m et etm enin yolunu da b ilir .» (14)
V A S A N T A S E N Â — Sonra, sonra?
T E L L Â K — Sonra ben onun ev in e h izm etçi oldum.
Onun se rv e ti b itin ce ben de h aya tım ı kum arla kazan­
m aya başladım . T a lih sizlik işte, kumarda on altın
borçlandım .
M AT^HU RA’L I — P a ra m ı çald ıla r, m ahvoldum ! ..
T K İ J^ÂK — K u m arhaneci ile kum arbaz beni takip
e d iy o rla r. B unları işittikten sonra k a ra rın ızı verin hcı-
nım efendi.
V A S A N T A S E N Â — M ada n ik â ! Tü n edikleri a ğa ç
sallanınca kuşlar e tra fa d a ğılır. Y a vru m , git! Bu yü­
züğü T e ü â k gön derdi d e; ku m arhan eciyle kum arbaza
ver. (P a rm a ğın d a n yüzüğü çıkarıp v e r ir .)

54
TOPRAK ARABACIK

(yüzüğü a la ra k ) — Başüstüne hanım­


efen di. (Ç ık a r.)
M A T I ID R A ’L l — P a ra m ı ça ld ıla r ... M ah voldu m i
M A D A N ^ ^ — Y u k a rıy a bakıp iç çekm elerinden,
dönüp dolaşm alarından, şikâyetlerin den anlıyorum ki
kapıya gö zlerin i diken bu adam lar kum arhaneciyle ku­
m arbazdır. (S elâ m la y a ra k .) E fen d in izi selâm larım .
M A ' ^ ^ ^ ^ ' L I — S ela m la r!
M A D A N İ K Â — H a n gin iz kum arhanecidir e fe n ­
dim ?
M A ' ^ ^ ^ ^ ’L I — «S en k im sin ki, ya n gö zle bakıp,
âşığının ıs ırd ığ ı alt dudağınla bana aşk s ö zleri söylü­
y o rs u n !» (15)
M A D A N ^ iK A — Bende p ara yo k , başkasına yan aş!
Kum arhaneci olm asaydın bu sö zleri söylem ezdin. B ir i­
sinde a la ca ğın v a r m ı?
M A T H U R A ’L I — E v e t v a r ... Onun borcu on altın ­
dır. Senin onunla ne alâkan var?
M A D ^ ^ İK Â — Onun nam ına benim hanım ım bu
yüzüğü gönderdi. H a y ır, h ayır, ya n lış söyled im ; bunu
borçlu kendisi gönderdi.
M A T H U R A ’L I (sev in çle yüzüğü a lır ) — O soylu ki­
şiye söyle, borcu kapanm ıştır. Gelsin yin e oynasın.
eğlensin. (Sahneden çık a r.)
M A D A N İK Â (V asa n ta sen â ’ya y a k la şa ra k ) — H a ­
n ım efendi, kum arhaneci v e kum arbaz çok memnun o l ı
dular, g ittile r.
V A S A N T A S E N Â — . Şu halde, efe n d i de gid ip a ile ­
sini m eraktan kurtarsın.
T ^ E L Â K — H anım efen di, elim de hüner va r, size,
h izm etçilik edeyim .

55
ŞÛDRAKA

yın i halkı yükü b ir ta ra fta toplanmış, yan yatm ış bir


gem i g ib i hep ora ya toplandı. Ondan sonra efendim ,
bana v e r e c e k başka şey i olm ayan b ir adam , başını
k a ld ırıp için i çek erek om u zlarım a bu h arm an iyi attı.
V A S A N T A S E N Â — K a rn a p û ra k a ! Bu harm ani y a ­
sem in kokuyor mu, kokm uyor mu? K okla bakayım .
S E Y ÎS — F ilin köpük kokularından başka koku
duym uyorum k i...
V A S A N T A S E N Â — Ö yleyse harm aninin arm asına
bak.
S E Y İS — A rm a s ı burada; h an ım efen di okusunlar.
(H a rm a n iyi u zatır.)
VASANTASENÂ (Ç ârudatta'n ın adını okur) Soylu
Çârudatta! (d e r v e h arm aniye bürünür.)
M A D A N iK Â — K a rn a p û ra k a ! H arm ani h anım efen­
d iy e çok yakıştı, d eğ il mi?
S E Y İS (y a r ım a ğ ız la ) — E v e t, evet.
V A S A N T A S E N Â — A l bahşişini. (D e r v e b ir hedi­
y e v e r ir .)
S E Y İS (h ed iy e y i başına götürüp eğildikten sonra)
— Sahiden yakıştı. ..
V A S A N T A S E N Â — A caba soylu Çârudatta şimdi
nerededir?
S E Y İS — Şim di şu yoldan evin e dönüyordu.
V A S A N T A S E N Â — Y u k a rı ta ra ça ya çıkalım da
onu gö relim . (Ç ık a rla r.)

58
Ü Ç Ü N C Ü PERDE

H IR S IZ IN D U V A R ! D E LM E S İ

1. S AH N E

VARD ^^M ANAKA (sahneye g ir e r ) — «B en im


efendim , iy i kalpli, m erh am etli olduktan sonra, fa k ir
de olsa ondan hoşnut olu^ı:ıun. Z e n g in liğ iy le m ağrur,
kurnaz, âdi insan, ne kadar huyunu değiştirm ek iste­
se yine kötüdür.» (1)
Ve,
«E k in y iy e n boğa yla , başkasının karısını sevenle,
kum ara düşkün adam la, y a ra d ılışta ahlâksız olanla ba­
şa ç ık ılm a z.» (2)
Soylu Çârudatta konsere g id e li ep e y oldu. V a k it
g e c e ya rısın ı g e ç tiğ i halde hâlâ gelm ed i. Ben de sun­
du rm aya çık ıp u yu ya yım a rtık ... (G id er, y a ta r.)

İl. S A H N E

(Ç ârudatta ile M a y tre y a g e lir le r .)


Ç Â R U D A T T A — Sanatkâr R eb h ila çok gü zel şarkı

59
ŞÛDRAKA

söyledi. Saz da tıpkı b ir in ci gib iyd i. A m a, va ta n ı d er­


yada olm ayan b ir inci. .. Çünkü ...
«S a z â şığın kalbin e en âşina dosttur. A şık la rın bu­
luşma a n la rı onun sesiyle dolar. A ş ık la rın a y rılış ke­
derin i en iy i gid eren odur. Aşkın ih tirasını büyüten
b ir sevin çtir o .» (3)
M A Y T R E Y A - — H a yd i gel, e v e gid elim .
Ç Â R U D A T T A — Sanatkâr R eb h ila çok gü zel şa r­
kı söyledi.
M A Y T R E Y A — B en ik i şey e pek gü lerim .. . K a d ı­
nın S an skritçe konuşmasına bir, b ir de erk eğ in şarkı
söylem esine. Çünkü Sanskritçe konuşan kadın burnuna
ye n i ip takılm ış b ir inek g ib i fıs fıs eder. Şarkı sö yle­
yen erkek de solmuş çiçek lerd en b ir ç e le n g i boynuna
takarak dua eden ih tiy a r b ir rah ip g ib i b etim e gider.
Ç A R U D A 'IT A — Dostum, sanatkâr R e b h ila ’nın
şarkısı hakikaten güzeldi, am a sen hoşlanmadın.
«A ş k la dolu, tatlı, ölçülü, açık hisli, oynak, hoş b ir
şa rk ıyd ı bu. D aha nasıl ö vey im ! . . Bence, onun y e rin ­
de b ir kadın o lsa yd ı ancak bu kadar s ö y le r d i.» (4)
V e,
«K o n ser b itti, e v e dönüyoruz, hâlâ sanatkarın in­
ce sesindeki akış, şarkının h a rflerin e v e sözlerin e
uyan saz sesi, aşkın iniş çıkışların a a ya k uyduran her
m elodid e b ir iki d efa tekrarlanan oynak nakarat, ku­
lağım da çın lıyo r sa n k i.» (5)
M A Y T R E Y A — Dostum, dükkân ara la rın d a k i so­
kaklarda, köpekler b ile uyudular. H a yd i e v e gid elim .
(K a rş ı ta r a fa b a k a ra k .) Bak, bak! H aşm etli a y b ile
y e rin i k a ra n lığ a verere k boşluk sarayının m erd iven ­
lerinden a şa ğı in iyor.
Ç Â R U D A T T A — D oğru söyledin.

60
TOPRAK ARABACIK

-«Ay, y e r in i k a ra n lığa verm iş gib i ... O a rtık b a tı­


y o r . .. Şim di onun sadece ucu görünüyor. Suya dalm ış
b ir orm an filin in dişinin ucu dışarda kalm ış sa n k i...»
{6 )
M A Y T R E Y A — İş te evin iz. V ardham ânaka! K a p ı­
y ı aç.
VARD H ^^ANAKA — M a y tr e y a ’nın sesi g e liy o r.
Soylu Ç ârudatta g.eldi. K a p ıy ı açayım . (K a p ıy ı a ç a r.)
S elâm lar efe n d im ... M a y tr e y a ! Size de selâ m ... Y e r ­
lerde s e r ili m in dere oturunuz. (G ire rle r, otu ru rlar.)
M A Y T R E Y A — R a d a n ik â ’y ı ça ğ ır da a ya ğım ızı
yıkasın.
ÇÂRUDATTA (m erh a m etle) — U yu yan ı u yan dır­
m aktan sakın!
V A R D ^ ^ ^ A N A K A — Ben su ge tireyim , sen efen ­
dim in a ya k la rın ı yıka.
M AYTREYA (ö fk e y le ) — Dostum Çârudatta, bu
köle çocuğu su getirecek m iş de ben, Brehmen oldu­
ğum halde senin aya k la rın ı yık ay a ca k m ışım ...
^ çA R U D A T T A — Ö yleyse dostum, suyu sen ge tir,
V ardham ânaka a ya k la rım ı yıkasın.
V A R D H A M Â N A K A — Soylu M a y tr e y a , su getir...
(M a y tr e y a su g e tir ir. Vardham ânaka, Ç ârudatta’nın
: a yağın ı yık a l'.)
Ç Â R U D A T T A — Şimdi sen de Brehm en için su
■getir.
M A Y T R E Y A — A y a k la rım ı yık ayıp ne ya pacağım ?
N a s ıl olsa b ir a z sonra toprakta sağa sola yu varlan m a­
yacak m ıyım ?
V A R D H A M Â N A K A — Sayın M a y tre y a , ne de o l­
sa sen bugüne bugün b ir Brehmensin.
M A Y T R E Y A — Y ıla n la r için de zehirsiz yıla n ne

61
ŞÛDRAKA

kadar eh em m iyetsiz ise, ben de B reh m en ler içinde öy­


leyim .
V A R D H A ^ Â N A K A — Soylu M a y tr e y a ! Olsun, y i ­
ne ben senin aya k la rın ı yık aya ca ğım . (Y ık a r .) Soylu
M a y tre y a ! İş te m ücevher kutusu ... Gündüz benim, g e ­
ce senin ... A l! (V e r ip çık a r.)
M AYTREYA (kutuyu aldıktan sonra) — P e k i, ku­
tu bende k a lsın ... A ca b a U c c a y ın î şehrinde, ben im u y­
kumu k a çıran bu m ü cevh erler kutusunu ça la ca k köle
dölü b ir h ırsız yok mu? Dostum Çârudatta, kutuyu !ç
a vlu ya k o ya yım da g ö r!
Ç Â R U D A T T A — «Y o k , bu ziynet eşyasını, orta
m alı b ir kadınındır d iy e, iç a vlu ya bırakm ayı aklın ­
dan ç ık a r! E y ra h ip ! O nları teslim ed e ceğim güne ka­
dar yan ında tu tacaksın.» (7)
(Y a ta r la r . Çârudatta ayn ı şeyleri sa yık la r gib i
tek ra r ed e r.)
M A Y T R E Y A — E fe n d im uyudu mu?
Ç Â R U D A T T A — N için soruyorsun?
«U yku , şakaklarım dan yıla n g ib i sürünerek g ö z le ­
rim i bürüyor. O, vücudu görü n m eyen cadı, ih tiya rlık
gibi, insanın b en liğin i yen erek büyüyor.» (8)
M A Y T R E Y A — A rtık uyuyalım . (U y u rla r.)

İli. S A H N E

Ş A R V 1 L A K A — «B ö ğ ü rlerin i y e re sürerek göm lek


değiştiren y a ş lı b ir yıla n gib i, b ilg im v e bedenim in
k u vveti sayesinde bahçenin tahta perdesinde, vücudu­
mun k o la yca g e ç e b ile c e ğ i b ir a ra lık a çarak iç e r i g ir ­
d im .» (9)

62
TOPRAK ARABACIK

(G ö ğ e bakar, sev in çle .) Oh, ne gü zel a y b a tıy o r...


Çünkü:
«V a r lığ iy le kralın adam ların ı korkutan, başkalan -
nın oca ğın ı söndürm eyi göze alan, benim g ib i bir kah­
ram anı, koyu k a ra n lığ ıy le e ş y a y ı k a p la ya ra k , onlarda-
ki bütün fa r k la r ı g id eren bu a ysız ge ce, b ir anne gib i
koynuna a lıy o r.» (10)
Tah ta perdede b ir a ra lık a ça ra k iç e r i gird im . Eh,
şim di de iç avlunun duvarını delm eliyim .
«İn sa n la r buna alçaklık derler. U yuyan v e gü ve­
nen k im selere karşı, aldatarak kazanılan z a fe r kahra­
manlık değil, kahpelik işid ir. A m a, esir olup elpençe
divan durm aktansa, hür olup h ak ir görülm ek elbette
iyid ir. Çünkü, destanların kahram anı D raw ni b ile, böy­
le, uyuyan k ra lla rı öldürm üştü.» (11)
A c a b a d e liğ i nerden açsam?
«D u varın , su la r sıza sıza ıslanm ış y e r i yumuşak
olur, kazarken ses çıkarm az. D u va rd a açılan delik de
bek çilerin gözüne çarpm az. Benim aradığım , zam anla
h a rçla rı dökülmüş, k e rp iç le ri incelm iş, b ir e v ... A m a
için d e de hiç kadın bulunm asın... iş te bütün isted i­
ğim .» (12)
(D u v a rı y o k la y a ra k .) Hah, işte şurası, güneş y e ­
mekten v e sızan sulardan h arçla rı dökülmüş bir y e r ...
Hem de, b ir fa r e d e liğ i h a zır... Oh, ne gü zel... Tam
isted iğim gib i. H ırs ızla r tanrısı Skanda'nın oğullarına
başarı m ü jdeleyen ilk b e lir ti... Şimdi işe başlayalım ,
am a nasıl b ir delik açsam ? A ltın m ızra k lı efen d im iz
Skanda, bize, du vara d elik açm anın d ört yolunu öğ­
retm iştir. B irk a ç tane pişm iş tu ğ la y ı çekip çıkarm ak
var, k e rp iç le ri duvarın içinde parçalam ak var, çam ur
harçla yapılm ış d u va rla rı su ile ıslatm ak var, ahşap

63
ŞÛDRAKA

duvarı keserek açm ak v a r ... D uvar, tu ğla; o halde-


tu ğla la rı ç ek ip çıkarm ak ge rek iy o r.
«B en d e liğ i, açılm ış n ilü fer şeklinde mi, güneş v e ­
y a hilâl biçim in d e mi, havuz biçim inde, yahut geniş.
haç şeklinde mi, yoksa dolu testi şeklinde m i açsam'?
N a s ıl b ir delik olsun ki, y a rın şehir halkı görü n ce şa­
şırıp kalsın .» (13)
Am a, dolu testi b içim i buradaki tu ğla la r için en
uygunu; ö y le yapalım .
«Bugüne kadar g e c e le r i buna ben zer harçsız du var­
lara a çtığım delik leri gören ler v e katlandığım zahm et­
le r i ertesi günü anlayanlar, benim için hep, ‘ kendisi
fen a adam, am a y a p tığ ı iş m ükem m el’ d em işlerd ir.»-
(14)
H ü rm et sana, e y d ile k le ri y e rin e ge tiren genç
prens K â rtik e y a 2*!
E y a ltın -m ızra k lı! E y Brahman soyundan gelen?
E y güneşin oğlu ! E y Y o g â ç â r y a !.. Sana sığınıyorum ..
Senin en seçkin öğrencinim . V e sen bana lütfunu esir- .
gem eyerek hırsızlığın s ih irli m erhem ini verdin . Vücu­
duma bu m erhem i sürdüm mü, b ek çiler beni g ö rm ez­
ler v e vücuduma indirilen kılıçlar tesirsiz k a lır.» (15)
(M erh em i sürünür.)
N e aksilik? Ölçü ipini unutmuşum... (Düşünür.)
N e y s e ... B reh m en lik ip im i“ k u lla n ırım ; bu ip h er­
Brehm enin işin e y a ra r ... H ele benim g ib i h ırsız B reh -
men o lu rsa... Çünkü,
« İ ş görm ek için du varlarda a ç ıla c a k d elik ler onun-.
la ölçülür, m ü cevh erat ona d iz ilir, kapı sü rgü leri ■
onunla a ç ılır; v e bu ip, yıla n v e h aşerelerin sokm ası­
na karşı ilk ted b irler için de pek işe y a r a r .» (16)
Ö lçm eyi b itire lim de işe başlayalım . (Ö lç e r.) İş-.

64
TOPRAK ARABACIK

t.e, az b ir toprak p a rç a s ı kaldı. O f! N e fena, e lim i y ı­


lan soktu... (İp le p a rm a ğın ı b o ğa r; zehirden duyduğu
a c ıy ı je s tle r v e m im ik lerle ifa d e e d e r.) Oh! N e yse,
bu ted b ir sayesinde kendim e geldim . (B ir yandan ç a ­
lışır, b ir yandan da b a k ın ır.) H ah! B ir kandil y a n ı­
y o r... E ve t, e v e t...
«K a n d ilin , delikten g e ç ip y e re vuran altın ışığı, m i­
henk taşında atlın ın iz i g ib i karan lıkta p a rlıy o r .» (17)
(İş in e devam e d e r.) İşt.e d elik tam am lan dı... İy i ...
G ire lim ... Yok, hemen girm ek doğru değil. E v v e lâ iç e ­
r iy e b ir kukla sokm alı. (Ö y le y a p a r.) Oh! Skanda’ya
çok şükür... K im seler yo k ... (İç e r i g ir e r .) Am an! U yu ­
yan ik i kişi v a r ... Olsun... İş i sağlam a bağlam ak için
k apıyı a çık bırak m alı. A m a bu eski e v k a p ıla rı daim a
gıcırd a r. Onun için b ir a z su dam latalım . A ca b a su
nerde? (E tr a fa bakar. Su bulup kapıya d ö k ece ğ i sıra ­
da, tereddü tle.) Sakın su d a m la la rı gürültü çıkarm a­
sın ... Ç ıkarırsa çıkarsın ! (Başını ç e v irip uyuyanları
kontrol eder, b ir yandan da k apıyı a ç a r.) Bunlar aca­
ba sahiden u yu yorlar mı, yoksa uyur gib i m i y a p ıy o r­
la r? (O n la rı je s tle rle teh dit e d e r.) Y o k , sahiden uyu­
y o rla r ... Çünkü,
«N e fe s le rin d e hiç b ir heyecan yok. U yk u la rı sakin,
derin; g ö zleri, kapakların altında b ile oyn am ıyor. K o l­
ları, b a ca k la rı gevşem iş, yataktan taşm ış; sakin b ir
uykuda oldu kları b es b elli! Burunlarının dibine soktu­
ğum kandil b ile o n la rı kıpırdatm ıyor. Bu uyku y a p m a ­
cık olu r m u ?» (18)
(E tr a fa g ö z gezd ird ik ten sonra) B ir ta ra fta davul,
b ir ta ra fta darbuka, ötede kaval, şurada saz, burada
m ızıka, k ita p la r... A ca b a burası b ir müzik öğretm eni-

65
F: 5
ŞÛDRAKA

du varı keserek açm ak v a r ... D uvar, tu ğla; o halde.


tu ğlaları çekip çıkarm ak gerek iy or.
«B en d eliğ i, a çılm ış n ilü fe r şeklinde m i, güneş v e ­
ya h ilâ l b içim in d e m i, havuz biçim inde, yahut geniş
haç şeklinde mi, yoksa dolu testi şeklinde m i açsam?
N a sıl bir delik olsun ki, yarın şehir h alkı görünce şa­
şırıp k alsın .» (13)
A m a , dolu testi b içim i buradaki tu ğla la r iç in en
uygunu; ö y le yapalım .
«Bugüne kadar g e c e le r i buna ben zer h arçsız d u va r­
la ra a çtığ ım d e lik leri gö re n le r v e katlandığım zahm et­
le ri ertesi günü an layan lar, benim için hep, ‘kendisi
fen a adam , am a y a p tığ ı iş m ü kem m el’ d em iş le rd ir.»
(14)
H ürm et sana, e y d ilek leri y e rin e g e tiren genç
prens K â rtik e y a 24!
E y altın -m ızra k lı! E y Brahm an soyundan gelen !
E y güneşin oğlu ! E y Y o g â ç â r y a ! .. Sana sığınıyorum .
Senin en seçkin öğrencinim . V e sen bana lütfunu e s ir­
ge m ey erek h ırsızlığın s ih irli m erh em in i verdin . Vücu­
duma bu m erhem i sürdüm mü, bek çiler beni gö rm ez­
ler v e vücuduma in dirilen k ılıçla r tesirsiz k a lır.» (15}
(M erh e m i sürünür.)
N e aksilik? Ölçü ipini unutmuşum... (Düşünür.)
N e y s e ... B rehm enlik ip im i25 ku llan ırım ; bu ip h er
Brehm enin işin e y a ra r ... H ele b en im g ib i hırsız B reh ­
men o lu rsa ... Çünkü,
« İ ş g ö rm e k için du varlarda a ç ıla c a k d elik ler onun­
la ölçülür, m ü cevh erat ona d izilir, kapı sü rgü leri
onunla a ç ılır; v e bu ip, yılan v e h aşerelerin sokm ası­
na karşı ilk ted b irler için de pek işe y a r a r .» (16)
Ö lçm eyi b itire lim de iş e başlayalım . (Ö lç e r.) İş-

64
TOPRAK ARABACIK

t.e, az b ir toprak p a rçası kaldı. O f! N e fena, e lim i y ı­


lan soktu... (İp le p a rm a ğın ı b o ğa r; zehirden duyduğu
a c ıy ı je s tle r v e m im ik lerle ifa d e e d e r.) Oh! N e y se,
bu ted b ir sayesinde ken dim e geldim . (B ir yandan ç a ­
lışır, b ir yandan da b akın ır.) H ah! B ir kandil ya n ı­
y o r... E ve t, e v e t...
«K an dilin , delikten g e ç ip y e r e vu ran altın ışığı, m i­
henk taşında atlının iz i g ib i karan lıkta p a rlıy o r .» (17)
(İş in e devam e d e r.) İş te d elik tam am landı ... İy i...
G ire lim ... Yok, hemen girm ek doğru d eğil. E v v e lâ iç e ­
r iy e b ir kukla sokm alı. (Ö y le y a p a r.) Oh! Skanda’ya
çok şükür... K im s e le r y o k ... (İç e r i g ir e r .) Am an! U yu ­
yan iki kişi v a r ... O lsun... İş i sağlam a ba ğla m ak için
kapıyı a ç ık bırak m alı. A m a bu eski e v k a p ıla rı daim a
gıcırd a r. Onun için b ira z su dam latalım . A ca b a su
nerde? (E tr a fa bakar. Su bulup k a pıya dökeceği sıra ­
da, tered d ü tle.) Sakın su d a m la la rı gürültü çık a rm a ­
sın ... Ç ık a rırsa çıkarsın ! (B aşın ı ç e v ir ip u yu yan ları
kontrol eder, b ir yandan da k apıyı a ç a r.) Bunlar a c a ­
ba sahiden u yu yorlar mı, yoksa uyur g ib i m i y a p ıy o r­
la r? (O n la n je s tle r le tehdit e d e r.) Y o k , sahiden uyu­
y o rla r ... Çünkü,
«N e fe s le rin d e hiç b ir h eyecan yok. U y k u la rı sakin,
derin; gö zle ri, kapakların altın d a b ile oynam ıyor. K o l­
ları, b a ca k la n gevşem iş, yataktan taşm ış; sakin b ir
uykuda oldukları b es b elli! Burunlarının dibine soktu­
ğum kandil b ile onları kıpırdatm ıyor. Bu uyku ya p m a ­
cık olur m u ?» (18)
(E tr a fa g ö z gezd ird ik ten so n ra ) B ir ta ra fta davul,
bir ta ra fta darbuka, ötede kaval, şurada saz, burada
m ızıka, k ita p la r... A ca b a burası b ir müzik öğretm en i­

65
F: 5
ŞÛDRAKA

nin e v i mi? Ben evin ihtişam ına kapılarak girdim .


Y o k sa bu adam fa k ir mi? Y a h u t da, k ra lla hırsızdan
korkarak s ervetin i top ra ğa m ı gömmüş? A m a, onun
toprak altındaki d efin es i de, bana, Ş a rvila k a ’ y a aittir.
Y e r e tohum serpeceğim . (S e rp e r.) H a, serpilen tohum­
la r b ir araya. düşmüyor. D em ek ki sahiden fa k ir ... Ö y­
ley se gid eyim .
M AYTREYA (s a y ık la r ) . — Dostum, duvarda b ir
d elik açılm ış, b ir hırsız görüyorum . A m an şu m ü cev­
herat kutusunu sen al.
Ş A R V İL A K A — N e o? Bu fa k ir iç e r i g ird iğ im i
gördü d e ben im le a la y m ı ediyor? N e ya pm alı? Onu
öldü reyim b a ri... Y ok sa bir şeyin fark ın da d e ğ il de
sadece sa y ık lıy o r mu? (B a k a r.) Eski b ir h a v lu y a sa­
rılm ış, kandilin ışığında p a rla yan b ir m ü cevherat ku­
tusu! .. A la y ım şunu... A m a, benim g ib i soylu v e fa k ir
olan bu a d a m ı sık ın tıya sokm ak doğru d e ğ il... Y o k ,
a lm a y a ca ğ ım ... H a y d i: gid elim !
M A Y T R E Y A — Dostum, bu m ü cevherat kutusunu
alm azsan, sana, B reh m en lerin v e kutsal ineklerin aş­
kına beddua edeceğim .
Ş A R V İL A K A — E, doğrusu ya, senin, B reh m en ler-
le kutsal in ek ler aşkına ed eceğin k a rgışa ka rşı g e l­
m ekten ben â ciz k alın ın ... Kutuyu a la y ım b a r i... A m a
kandil y a n ıy o r... Olsun; kandili söndürmek için e lim ­
de b ir k ele b ek v a r, onu kandilin ü zerin e uçururum ...
Hem zam anı, hem de y e r id ir ; böcek gid er, kandilin
e tra fın d a , a şa ğı yukarı, sağa sola döner, d o la n ır...
Hah, işte, kandil ç ifte keleb eğin kanadının rü zgâ rıyle
söndü. Şim di e t r a f kapkara oldu. E v e t ... Zaten ben de
Brehm en a ilem in yüz karasıyım . Çünkü ben, D ört-V e-
d a ’ y ı bilen tahsildarın oğlu Ş a rv ila k a ’yım . Ö yle iken,

66
TOPRAK ARABACIK

şu kaltak M a d a n ik â ’nın h atırı için bu ya p ılm a ya ca k


işi y a p ıy or, ça lıyo ru m ... Şim di B rehm enin arzusunu
y e rin e ge tirelim . (K u tu ya e lin i u za tır.)
M A Y T R E Y A — O f! P a rm a k la rın ın ucu ne soğuk!
Ş A R V İL A K A — N e ted b irsizlik ettim y a ... Su dök­
tüm de pa rm a k la rım onun için soğuk... A m a onun da
çaresi v a r ; e llerim i koltuğumun altına sokarım . (S ol
e lin i sa ğ koltuğunun altında ısıttıktan sonra kutuyu
a lır.)
M A Y T R E Y A — Oldu mu?
Ş A R V İL A K A — B ir B reh m en in isteğ in i y e rin e g e ­
tirm ek lâ zım d ır. . . Onun için aldım .
M A Y T R E Y A — Şim di, m a lın ı satm ış b ir tü ccar g i ­
bi rah at uyuyacağım .
Ş A R V İL A K A — E y ulu Brehm en, yüz y ıl uyu! .. N e
acı şey ! M adan ikâ kızın hatırı için Brehm en ailem i
k aran lıklara yu va rlad ım ... D aha doğrusu kendim yu­
varlan dım . ..
« Y o k olsun yoksulluk! İnsanı kahram anlıktan uzak
tutan yoksulluk, kah rol! Y a p tığ ım bu uğursuz işe hem
lânet ediyorum , hem de onu işliyoru m .» (19)
Şimdi, M a d a n ik â ’y ı satın alıp azat etm ek için V a-
santasenâ’nın evin e gid eyim . (D olaşıp b a k a r.) A m an !
G aliba b ir ayak sesi. .. B ekçi olm asın ... O lur y a ... Ol­
sun! Bir sopa gib i, dim dik h areketsiz dururum. . . Ben.
Ş a rvila k a ’ya b e k ç ile r ne ya p a b ilir? Çünkü ben,
«Y ü rü yü şte kedi, koşm akta ceylâ n , a vın ı kapm ak­
ta kartal, uyuyanla uyum ayanı a y ırt etm ekte köpek.
sürünmede yılan, vücut, şekil, g iy im d eğiştirm ed e si-
hir-tanrıçası, türlü değişik ş iv e le r kullanm ada söz-tan-
n sı, ge c e karan lığın da kandil, ince y o lla rd a zehirsiz:

67
ŞÛDRAKA

yılan, karada araba, denizde gem i g ib iy im .» (20)


H em de ben,
«Y ü rü yü şte yılan a, sertlik te dağa, uçuşta G aruda-
y a eşim. G ö zetlem ed e tavşan, a vım ı yakalam akta kurt.
k u vve tte aslan g ib iy im .» (21)

IV. S A H N E

R A D A N ^ !K A (g ir e r ) — E y v a h ! H e r halde Vardha-
mânaka sundurmada uyuyor, burada yok ... N e yapa­
y ım şim di. .. B ari M a y tr e y a ’ y ı çağırayım . (D o la ş ır.)
ŞAR^^^^A (R a d a n ik â ’y ı öldürm ek için d a vran ır;
düşünür) — Olur mu ya? Kadın bu ... O lm a z... G id e­
lim . (Ç ık a r.)
R A D A N ^!K A (titre y e re k v e d ola şa ra k ) — A m an !
B ir h ırsız du varı delm iş, kaçm ış ,koşayım , M a y tr e y a ’
yı u yandırayım . (M a y tr e y a ’y a y a k la şır.) M a y trey a ,
kalk! E fen d im k alk! H ırs ız duvara delik açmış, kaç­
mış ...
M AYTREYA (k a lk a r) — O f! K ö le kızı, ne söylü­
yorsun? H ırs ızı du vara asarak delik m i açm ış26?
R A D A N ^!K A — Am an efen di, a la yı bırak da d eli­
ğ e bak. G örm ü yor musun?
M A Y T R E Y A — A m an be köle kızı, nelerden bah­
sediyorsun? Bu d e lik d e ğ il, ik in ci b ir kapı gib i b ir şey.
Dostum Çârudatta kalk, kalk! ^ t fs ız evim ize bir de­
lik açm ış kaçm ış.
Ç Â R U D A T T A — P ek i, pek i ö y le olsun... H aydi
şim di a la yı bırak.
M A Y T R E Y A — A la y d e ğ il bu dostum ... Şuraya
baksana!

68
TOPRAK ARABACIK

Ç Â R U D A T T A — N e re y e ?
M A Y T R E Y A — İşte şuraya.
ÇÂRUDATTA (b a k a ra k ) — H akikaten görü lm eye
•değer b ir delik !
«Bu, üstten v e alttan tu ğla la r ç ık a rıla ra k açılm ış,
üstü dar, a ltı geniş b ir delik. Bu, kötülerin girm esin ­
den korkan, muhteşem b ir evin açılm ış k albi g ib id ir.»
(22)
Bu işin de b ir u sta lığı va r.
M A Y T R E Y A — Dostum, böyle b ir iş ancak ik i ç e ­
şit insandan umulur: Y a yaban cı b ir is i, yahut a cem i
bir h ırsız. Çünkü U cca yın i şehrinde b izim fa k ir liğ im i­
zi bilm eyen kim se kalm am ıştır.
Ç Â R U D A T T A — «B en im evim d e b ö y le b ir işi an­
cak yaban cı b ir kim se yapar. D em ek ki bu h ırsız bi­
zim , fa k ir olduğumuz için rah at uyuduğumuzu b ilm i­
yord u ... E vim izin büyüklüğünü g ö re rek üm ide ka p ıl­
mış olm alı. Uzun uzun, du vara delik a ça yım diye y o ­
rulduktan sonra üm itleri suya düşmüş, süklüm püklüm
g itm işti.» (23)
P e k i am a, şim di z a v a llı adam dostlarına ne sö yle­
yecek? Filân bezirgânın evin e gird im de hiç b ir şey
bulamadan g e r i döndüm mü diyecek?
M AYTREYA 1 D ostum , h ırs ız bu işten z a r a r lı çık ­
mış, sen ne d iy e kendine d ert ediniyorsun? O, bu ra­
nın b ir zen gin e v i olduğunu sanmış, bu evd en inci, a l­
tın kutuları ça la ca ğın ı ummuştur. (B ir şey h a tırla y a ­
rak, h eyecan la kendi ken din e.) Am an, altın kutusu ne­
rede? (D üşünerek, yüksek sesle.) Dostum, sen d a i­
ma, «M a y tre y a aptaldır, c a h ild ir» dersin, a m a ben a l­
tın kutusunu sana teslim etm ek le iy i b ir iş yaptım .
Y oksa bu köle oğlu, muhakkak onu aşırırdı.

69
ŞÛDRAKA

Ç A R U D A T T A — Bırak b öyle şa k a yı!


M A Y T R E Y A — Ben aptal o la b ilirim ama, a la yın
y e rin i ve zam anını bilirim .
Ç Â R U D A 'M 'A — P e k i, ne zaman verdin bana ku­
tuyu?
M A Y T R E Y A — Canım, elin i uzattın, parnıak uçla­
rın soğuk dedim ya , işte o zaman alm adın mı?
Ç Â R U D A T T A — E vet, b elk i de alm ışım dır. (B ir
müddet düşünür, sev in erek .) Ç ok şükür dostum,. size
iy i b ir haber verey im .
M A Y T R E Y A — Kutu çalınm am ış m ı?
Ç Â R U D A 'I T A — Çalınmış.
M A Y T R E Y A — O halde iy i olan h aber ne?
Ç Â R U D A 'IT A — B ir adam cağız isteğin e e rd i d e­
m ek tir...
M A Y T R E Y A — P e k i am a, bunlar em anetti, d e ğ il
mi?
Ç Â R U D A T T A — H a, em anet! (B eyninden vu ru l­
muş g ib i olu r.)
M A Y T R E Y A — T elâ şa düşm eyin canım. D aha iy i,
bunlar n ih ayet b ir em anetti. Z a ra rı size m i? K en d i
m alın ız d eğilm iş, em an etm iş...
Ç Â R U D A 'IT A (sükûnet b u larak) — Dostum,
«S e rv e tin i kaybetm iş adam a kim inanır? B eni h er­
kes e leş tirecek ; çünkü bu dünyada, nüfuzunu k ayb e­
den benim g ib i bir fakirden herkes şüphe e d e r.» (24)
Oh! N e fen a !
« N e olurdu, alın yazısı yaln ız benim param a g ö z
dikeydi ! Ş öh retim i b ö yle b ir re za let k irletm eyeyd i ! »
(2.5) ,
M A Y T R E Y A — Ben olsam h er ş e y i inkâr ed e rd im ;
kim verm iş, kim alm ış, kim görm üş? ..

70
TOPRAK ARABACIK

Ç Â R U D A T T A — N e ! B ir de ya la n sö ylem em i m i
istiyorsu n ?
«D ile n c ilik ed er v e em an eti satın alm a ya ça lışı­
rım, asla şöhretim i le k e le y e c e k ya la n a ra z ı o lm am .»
(26)
R A D A N Î K Â — Şim di gid eyim , han ım efen diye ha­
ber ve re y im . (Ç ık a r.)

V. S A H N E

(Ç â ru d atta ’nın karısı h izm etçiyle g ir e r .)


K A D IN (te lâ ş la ) — Soylu Çârudatta ile soylu M ayt-
re y a 'n ın vü cu tları sıhhatte mi?
R A D A N İ K Â — E v e t hanım efendi sıhhattedir. Y a l­
nız, ne ya zık ki yosm anın em anet b ıra k tığ ı m ü cevhe­
ra t kutusu çalındı.
(Kadın üzüntüden b a y g ın lık g e ç ir ir .)
• R A D A N Î K Â — A m an han ım efen di heyecan lanm a­
yın ız !
K A D IN — Y a , ö yle de yavrum , neden soylu kişi
sıhhattedir diyorsun? B ö y le h a llerd e vücudun sıhhatin­
den z iy a d e ş e re fin sıhhati önem lidir. Şim di bütün U c-
ca yın i şehri, hırsızın çaldığın ı sö yleyerek , kutuyu ken ­
dine m al etti, diyecek . (G ö ğ e bakıp, için i ç e k e re k ) E y
kutlu a lın yazısı ! Sen fa k ir insanların ta lih leriyle, kuru
yaprak üzerine düşen su d a m la la rıy le oyn ar g ib i oynu-
yorsun. Şim di elim de annemden kalm a in ci b ir gerd a n ­
lık va r, bunu kabul e tm e y i de Çârudatta soyluluğuna
y e d ire m e y e c e k . Y a vru m , M a y tr e y a 'y ı bu raya ça ğır.
R A D A N İK Â — Soylu hanım efendi em rederler.

71
ŞÛ DRAIN

(M a y t r e y a 'y a y a k la şa ra k .) S oylu M a y tr e y a ! H anım ­


efen d i seni ç a ğ ırıy o r.
M A Y T R E Y A — N e red e ?
R A D A ^ N İK Â — İşte burada, g e lin !
M AYTREYA (ya k la şa ra k ) — S ay gıla rım ı sunarım,
h an ım efen di!
K A D IN — Ben d e s a y g ıla rım ı sunarım. Yüzünü ba­
na dön!
M A Y T R E Y A — P e k i, yüzümü size döndüm.
K A D IN — Bunu al, M a y tr e y a !
M A ^ Y T R E Y A — N e d ir bu?
K A D IN — B en bu a yın altısında in ci adamıştım,.
bu a d a ğı adayan kendine denk b ir Brehm ene in ci v e ­
rir. A d a ğ ım ı daha verm em iştim . İşte bu in ci gerd a n ­
lığ ı sana veriyoru m .
M A Y T R E Y A (aldıktan sonra) — Teşekkü r ederim .
G id ip sev g ili dostuma haber ve re y im .
K A D IN — Am an soylu M a y tr e y a ! Beni utandırm a.
(Ç ık a r.)
M AYTREYA (h a y re tle ) — N e büyük b ir soyluluk.

VI. SAH N E

Ç Â R U D A T T A — M a y tr e y a çok g ecik ti. Sakın ke­


derinden b ir hata işlem iş olm asın! M a y tre y a ! M ayt-
re y a !
M AYTREYA (ya k la şa ra k ) — Buradayım . A l şu­
nu ... (İn ci ge rd a n lığı v e r ir .)
Ç Â R U D A T T A — Bu ne?
M A Y T R E Y A — H anım efen di g ib i b ir kadın seç ti­
ğin için sana m ü kâfat!

72
TOPRAK ARABACIK

Ç Â R U D A T I'A — Bu da ne dem ek! B ir Brehm en


b ile bana m erham et e d iy o r... N e fe n a ; şim di h ak ika­
ten fa k ir olduğumu anlıyorum .
<<Kendi a lın y a zıs ıyle servetin i kaybeden, karısının
m erham et edip ver'd iği h ed iyeyi kabul ediyor. B ö yle
b ir koca artık kadın, karısı da erkek d em ek tir.» (27)
A m a, doğrusuna bakarsan, ben h iç de fa k ir d eğ i­
lim. Çünkü:
«K a n ın , fe lâ k e tte bile beni terk etmiyor'. Sen iy i
günüm de de, kötü günüm de de b en im dostumsun. V e r ­
d iğ im sözü de tu tabiliyoru m ... Bunlar, b ir fa k irin e l­
de ed e m ey eceğ i nim eti.erdir.» (28)
E y M a y tr e y a ! Bu g e rd a n lığ ı a l, Vasantasen â’ya
git. Ona, benim adım a, ken di m a lım ızd ır d iy e v e ken­
d im ize gü ven erek kum arda k a yb ettiğim iz altın kutusu
yerin e bu g e rd a n lığ ı kabul etm esini söyle.
M A Y T R E Y A — M ü cevh era t kutusunu yem edik iç ­
m e d ik ... H ırs ız ç a ld ı... H em de değerc.e o bundan da­
ha ucuzdur... B ö yle b ir kutuya karşılık, d ört okyanu­
sun sözü olan bu inci gerd a n lığı verm ek re v a mı?
Ç A R U D A T T A — H a y ır dostum, ö yle d eğ il!
«K a d ın bunu, bize inanarak, gü ven erek v e rd i.. . B iz
de bunu ona, onun b ize olan k ıym etli ya kın lığın a mü-
kruat olsun d iy e v e r iy o ru z .» (29)
E ğ e r bunu kabul ettirm eden dönersen, ölümü gö­
resin !
Vardham ânaka, sen de,
«B u tu ğla la rla d e liğ i hem en ta m ir et. B ek çilerin
bunu gö rm esin i v e dedikodu ed ilm esin i istem em .» (30)
D ostum M a y tr e y a ! Sen de çekingen durm a, cesa­
r e tle konuş!

73
ŞÛDRAKA

M A Y T R E Y A — F a k ir olup da konuşurken çekin ­


gen lik gösterm em ek elde mi?
Ç A R U D A T I'A — D ostum , fa k ir d eğ ilim , çünkü,
«K a rım fe lâ k e tte b ile beni terk e tm iy o r; sen iy i
günümde de, kötü günümde de benim dostumsun. V e r ­
diğim sözü de tu ta b iliyoru m ... Bunlar, b ir fa k irin e l­
de ed e m ey eceğ i n im etlerd ir.» (31)
B en de şim di apdest a lıp ş a fa k duasına ç ık a y ım .
(Ç ık a rla r.)

74
D Ö R D Ü N C Ü PERDE

Ş A R V İ L A K A 'N 1N M A D A N İK A 'Y A
KAVUŞM ASI

1. S A H N E

(H izm etçi g ir e r .)
^ ^ ^ E T Ç İ — Vasantasen â’nın yanına gelm ek için
büyük h an ım efendiden e m ir aldım . H anım efen di de iş ­
te bu rada... G özlerin i b ir re sm e dik m iş, M adanikâ ile
konuşuyor... Ben de ya k la şa y ım ... (V asantasen â, elin ­
d ek i resm e bakarak, M adanikâ ile g ire r. H izm etçi y a k ­
la ş ır.) '
V A S A N T A S E N Â — Y a vru m , bu resim soylu Çâru-
d a tta 'ya b en ziyo r mu dersin?
M A D A N İK Â — T a m a m iy le benziyor.
V A S A N T A S E N Â — N a sıl bildin?
M AD AN^İK.A — Çünkü, hanım efendinin g ö z le ri ona
aşkla d ikilm iş, bağlan m ış...
V A S A N T A S E N Â — M adan ikâ! B ö yle konuşma hü­
nerini b ir yosm ayla oturm ak sonucunda m ı kazandın?

75
ŞÛDRAKA

^ ^ D A N ^ !K A — H anım efen di, b ir yosm anın ya n ın ­


da oturan herkes ya la n cı m ı olur?
V A S A N T A S E N .A — E v e t yavru m . B ir yosma, baş­
ka başka erk e k le rle düşe kalka, ya la n cılık ta da maha­
re t kazanır.
— G ö zlerin iz v e kalbiniz,
den du yd u kları sev in ci gö steriyo rla r. B ana ne d iy e r e ­
sim Ç â ru d a tta 'ya ben ziyor mu d iy e soruyorsunuz, ha­
n ım efendi!
V A S A N T A S E N .A — Yavru m , senin gib i dostlarım a
gülünç olmaktan korkuyorum.
^ ^ D A N İ K Â — H a y ır . h anım efendi, kadın kısm ı,
dostlarının ne düşündüğünü i y i anlar.
H İZ M E T Ç İ — H anım efen di, yan kapının önünde
kapalı b ir araba var. A nneniz ona binm enizi söylıedi.
V A S A N T A S E N Â — Soylu Çârudatta, beni a lm a ya
ara b a m ı gönderm iş?
H İZ M E T Ç İ — H a y ır efen d im , on bin lir a d e ğ e rin ­
de m ü cevh erat gön deren b irin in arabası ...
V A S A N T A S E N Â — A ca b a kim bu?
^ ^ M E T Ç İ — K r a lın kayın b irad eri, Sansthânaka r
VASANTASENÂ (ö fk e y le ) — Git, b ir daha b ö y le
ş e y le r d u ym ayayım !
^ H İZ ^ ^ T Ç İ — H anım efen di, ben b ir em ir kuluyum.
V A S A N T A S E N Â — B en de bu em re kızıyoru m y a ...
^ ^ ^ ^ ^ Ç İ — P e k i, annenize ne söylıeyeyim ?
V A S A N T A S E N Â — Şunu söylersin : Canım a k ıy ­
m ak istem iyorsa, b ir daha b ö y le e m ir le r verm esin !
— Başüstüne! (Ç ık a r.)

76
TOPRAK ARABACIK

İl. S A H N E

(Ş a rvila k a g ir e r .)
Ş A R V İL A K A — «İş le d iğ im günahla g e c e y i k irle t­
tim . Uykum u ve, k ralın b ek çilerin i a lt ettim . Şimdi, g e ­
cenin bitim inde, güneşin doğm asıyle solan b ir a y g i­
b iy im .» (1)
Ve,
«İç im d e fen a lık olduğu için, bana doğru hızlı h ızlı
gelenden, yahut, ben im g ib i b ir şaşkını durup şö y le b ir
süzenden, ben dururken v e y a sürerken yan ım a ya k la ­
şandan, yani bütün insanlardan işkilleniyorum . Çün­
kü insan, için de kötülük bulundu mu iş k illi olu r.» (2)
B en M adan ikâ uğruna b ir zorb a lık yaptım :
«Şurada, etra fın d a k ile rle konuşan b ir insan g ö r­
düm, uğram adan g e çtim ; ötede sah ibi kadın olan b ir
e v gördüm , geçtim gittim ... D aha ötede, hükümet
a dam ları bana ya k la ştıla r, b ir d irek g ib i dikildim , ha­
rek etsiz durdum. B ö y le c e , y ü z le rc e şek le g ire re k g e ­
c e y i gündüz e y le d im .» (3)
(D o la ş ırla r.)
V A S A N T A S E N A — Y a vru m , b u resm i benim y a ta ­
ğım a koy. Sonra, b ir ye lp a ze a l da çabucak g e l!
M A D A N 1 K A — Başüstüne! (R es m i alıp çık a r.)
' Ş A R V İL A K A — İş te V asantasen â’nın e v i!.. H em en
g ire y im . (G ird ik ten sonra.) A caba M adan ikâ’ y ı n ere­
de gö re b ilirim ? (M adan ikâ elin d e ye lp a ze ile g ir e r.)
A m a n ! İş te M adan ikâ bu rada!
. «G ü zellik te aşk tanrısına üstün, v e aşk tanrısının
insanlaşm ış şekli g ib i ışık saçan bu kız, aşk tanrısının
ateşi ile yanan kalbim i, sandal ağacından ya p ılm ış
m erhem g ib i serin le tiy o r.» (4)

77
ŞÛDRAKA

M adan ikâ!
M A D A N İK Â — Am an, bu nasıl iş? Ş arvila k a ! N er-
den çıktın?
Ş A R V İL A K A — A n la tırım san a... (S e v g i ile bakı­
şırla r.)
V A S A N T A S E N Â — M adan ikâ g e cik ti. A ca b a n er­
de kaldı? (P en cered en b akarak.) H a, işte o ra d a ... B ir
erk ek le konuşuyor. A ş k la dolu g ö zlerin i dikm iş, san­
ki onun sevgisin i iç iy o r ... H e r halde, kendisini satın
alıp azat edecek olan erk ek bu olm alı. Ö yleyse sev iş­
sin ler; kim senin aşkına en g el olm am alı. Onu ç a ğ ıra ­
y ım ...
M A D A N İK .A — A nlat, Ş arvilaka !
(Ş a rv ila k a e tra fın a ürkek ürkek bak ın ır.)
M A D A N İK Â — Ş arvilaka, neden telâşlısın?
Ş A R V İL A K A — Sana b ir sır sö yley eceğ im . Y a ln ız
mısın?
M A D A N İ K Â — N ed en sordun?
Ş A R ^ ^ ^ ^ — Büyük b ir s ır...
M A D A N İK Â — Ö yleyse sö yle!
Ş A R V İL A K A — V asantasenâ seni azat etm eyecek
m i?
V A S A N T A S E N Â — N e o? Konuşm ada adım g e ç i­
yor... P e n c e re arkasında saklanıp onları d in ley e y im ...
M A D A N İ K Â — Ş arvilaka, hanım efendi ile konuş­
tum. Gönlü olursa, d ilerse, bütün h izm etçilerin i k a r­
şılıksız olara k serbest b ırak ab ileceğin i söyled i. Zaten,
senin beni satın a la ra k azat ed e cek servetin yo k ki. ..
Ş A R V ^ ^ K A — «E y ürkek kız! F a k ir liğ in e s iri
olan, aşkından y a k a m ı ku rtaram ayan ben, bu g e c e se­
nin uğruna b ir zorbalık işle d im .» (5)

78
TOPRAK ARABACIK

V A S A N T A S E N Â — Yü zü de pek sakin ... B ir z o r­


balık ya p tığın a g ö re te lâ ş lı olm alıydı.
M A D A N ^ ^ . — B ir kah valtı değerin de olan b ir ka­
dın için iki ş e y i teh lik eye koym uş oluyorsun.
Ş A R V İL A K A — N e y i, neyi?
M A D A N İK A — Ş erefin i v e vücudunu.
Ş A R V İL A K A — T o y k ız! B a şa rı v e re n tanrıça-Şri
zorb a la rla b irlik tir.
M A D A N İK Â — Ş arvila k a ! Ş erefin şim diye kadar
hiç lekelenm edi. Şim di benim uğrum a ya p tığ ın zorba­
lık la b ird en b ire düşüyorsun.
Ş A R V İL A K A . — «B en , ne a çılm ış b ir sarm aşık, ne
de süslü b ir kadın çaldım . B ir B rehm enin altınların ı
v e y a adak için b irik tirilm iş h e d iy e leri kaldırm adım .
N ih a y et, p a ra h ırsıyle, annesinin kucağında oturan b ir
çocuğu da kaçırm adım . B en im kafam , h ırsızlıkta b ile
daim a iy iy i fen adan a y ıra c a k şek ilde iş le r.» (6)
Y a ln ız, V a san tasen â'ya şöyle sö yle:
«B en i seviyorsan , vücuduna gö re yapılm ış olan şu
ziyn etleri kim seye gösterm eden ku llan.» (7)
M AD ^^^^ — Ş arvila k a , k im seye g ö sterilm ey e­
cek m ü cevh era tla, b ö y le V asantasenâ gib i, herkesin
m a lı olan b ir kadın nasıl bağd aşır? G öster bakayım
şunları!
ŞAR^^^^Â — İşte ziy n e tle r... (Z iy n e tle ri, ürke
ürke v e r ir .)
M A D A N ^İK A (düşünerek) — Ben bu n lan görm üş
gib iyim ... S öyle bakayım , n ereden çaldın bunları ...
Ş A R V İL A K A . — M adan ikâ, a l can ım ! N en e lâ zım !
M A D A N ^İK A (k ız a ra k ) — B en i, h er ş ey in i sö yle­
yecek kadar sevm iyorsan, ne d iy e beni satın alm aya
kalkıyorsun?

79
ŞÛDRAKA

Ş A R V İL A K A — A h ! P e k i anlatayım ... Bu sabah,


bunların, T ü c c a rla r M ahallesinde oturan Ç ârudatta’ya
a it olduğunu işittim . (V asantasen â v e M adan ikâ b a y ­
g ın lık g e ç ir ir le r .) M adanikâ, kendine g e l, sakin o l!
N eden şimdi,
«Vücudunun â za la rı üzüntüden gevşem iş, gö zlerin
h eyecan la titriy o r? H ü rriy e te kavuşacağın şu dakika­
da neden ü rperiyorsun? N ed en bana a cım ıyorsu n ?» (8)
— E y kabadayı! U ğrum a b
işled iğin .evde b ir kim seyi öldürüp yaralam ad ın ya?
Ş A R V İL A K A — Ş arvilaka, uyuyanları, korkan ları
öldürm ez. Onun içindir ki, benim elim den hiç b ir kim se
ne ölmüş, ne de ya rala n m ıştır.
M A D A N İ K Â — D oğru mu söylüyorsun?
Ş A R V İL A K A — D oğru söylüyorum .
VASANTASENÂ (kendine g e le re k ) — Oh! h ayata
tek ra r döndüm.
M A D A N İK Â — Çok şükür, çok şükür!
Ş A R V İL A K A (kıskançlık a lâ m etleri g ö s te rir) —
N eye şükrediyorsun? .
«Ö ted en beri, iy iliğ iy le ün alan b ir soydan doğmuş
olm am a rağm en, kalbim i senin aşkına k ö le ettim v e
senin uğruna bu h ırsızlığ ı yaptım . A şk için fa z ile tim i
çiğnedim , am a gururum u çiğnetm em . Beni kendine kö­
le ediyorsun, kendin başkasına gid iyorsu n .» (9) ■
(H ey eca n la n a ra k .)
«Soylu kişi m eyvesi servet olan b ir a ğa çtır. O nla­
rın m e y v e le ri olan servetlerin i, yosm alar, kuşlar g ib i
ye r, b itir ir le r ; a ğ a ç la r m e y ves iz k a lır.» (10)
«S e v g i ateşinin a le v i haz, odunu gönül y a k ın lığ ı­
dır. Bu a levd e, erk ek lerin g e n ç liğ i ve. s e rv e tle ri kül
olup g id e r .» (11)

80
TOPRAK ARABACIK

VASANTASENÂ (g ü le r e k ) — Boş y e r e ö fk elen i­


yo r.
Ş A R V İL A K A — H e r yerd e,
«K a d ın a , mutluluğa inanan erk ek ler, aptallardır.
Çünkü mutluluk da, kadınlar da d işi yılan gibi, e ğ ri
büğrü, d o la m b a çlı yü rü rler.» (12)
«K a d ın d a aşk aram a. Kadın, â şık erk e ğ i m ah ve­
der. Seversen, sana âşık olan kızı sev ... İnsan, sevm e­
y e n kadından k a çm alı.» (13)
S öyleyen ne gü zel söylem iş:
«O n la r ya ln ız paraya a ğla r, p a raya gü lerler. E r­
keğin gü venin i kazanır, am a k en d ileri güvenm ezler.
Onun için yüksek soydan gelen erkek, kadınlardan, m e­
z a rlık ta biten çiçek ler g ib i uzak d u rm a lıd ır.» (14)
Ve,
«D en iz d a lg a la rı g ib i doğuştan oynak v e gün b a ­
tarken, ufu ktaki pem belik nasıl kısa sürerse, v e fa la r ı
o kadar az süren kadınlar, bütün p a ra la rın ı aldıktan
sonra, erk eği, boyası tükenm iş b ir fır ç a g ib i fır la tıp
a ta rla r.» (15)
Çünkü oynak kadınlar,
«Ş im d i b ir erk eğin kalbin i kazanır, sonra çok g e ç ­
m ez, b a k ış la rıy le başka b irin i ç a ğ ırırla r. Burada b ir i­
ne ötede başka b irin e aşk şarabı sunarlar v e vü cu tla­
rın ı v e r ir le r .» (16)
Şöyle m eşhur b ir söz sö ylen ir:
«D a ğ başında n ilü fer bitm ez, atın yükünü eşek ta­
şım az, w-pa ektin p irin ç biçilm ez, fa h işe doğandan
namuslu çık m a z.» (17)
Oh! A lça k , k a til Çârudatta! (d e r v e b ir adım yü ­
rü r.) Sen yaşam ayacaksın.

81
F: 6
ŞÛDRAKA

M A D A N İK Â (eteğinden ya k a la y a ra k ) — N e boş
şey ler söylüyorsun? N e beyhude y e re öfkelen iyorsu n !
Ş A R V İL A K A — N a sıl boş y e r e öfkelen iyoru m ?
M A D A N İK Â — Ö yle ya , bu ziyn etler h an ım efen ­
dinindi. ..
Ş A R V İL A K A — N a s ıl olur?
M A D A N İK Â — Bu ziyn etler Ç âru d atta'ya em anet '
edilm işti.
Ş A R ^ ^ ^ — Neden?
M A D A N İ K Â (ku lağına yavaşça a n la tır) — İşte bu*
nun için.
Ş A R V İL A K A (üzüntüyle) — A y, ne fen a !
« Y a z güneşinden kaçıp gö lg e s in e sığınm ak isted i­
ğim dalın ya p ra k la rın ı, fa rk ın a varm adan yin e kendim
ça lm ış ım .» (18)
V A S A N T A S E N Â — T u h af ş e y ! O da üzgün. H e r
halde bu zorbalığı b ilm eyerek yapm ış.
Ş A R V İL A K A — Şim di ne ya p a lım M adanikâ?
M A D A N İK . — Sen bilirsin.
Ş A R ^ ^ ^ ^ A — Ö yle d eğil.
«K a d ın la r doğuştan kurnazdır, erk ek ler ise kurnaz­
lığ ı b ilg i sayesind e öğren irler.)) (19)
MADAN^1KA — E ğ e r beni dinlersen bunları, o soy­
lu, büyük adam a g e r i götürm elisin.
Ş A R V İL A K A — Y a beni hükümete haber v e rirs e '!
M A D A N İK Â — A y ış ığ ı insanı ya k a r m ı hiç?
V A S A N T A S E N Â — G ü zel M a d a n ik â gü zel!
Ş A R V İL A K A — E y M adan ikâ!
ile n z o rb a lığ ı yaparken korku, kuşku duym adım .
Şim di bu iy i adam ın faziletin d en bana ne d iy e bahse­
diyorsun? Şim di işlediğim bu kötü iş bana utanç v e ri-

82
TOPRAK ARABACIK

v o r. Y o k sa , benim g ib i k ^ tta z la r ın kraldan ne korku­


su o lu r?» (20)
H em bu dediğin, siyasetim ize de uymaz. O iş için
başka b ir ç a re düşün.
M A D A N İ K Â — B ir de şu ç a re v a r ...
V A S A N T A S E N Â — N e acaba?
M A D A N İ K Â — Z iy n e tle ri, o soylu kişi gö n d eriyor­
m uş g ib i, h an ım efen diye götür.
Ş A R V ^ ^ K A — B ö yle yapın ca ne olacak?
M A D A N İ K Â — Sen h ırsız olm a ya ca k sın ... A sılza -
d e borçtan kurtulmuş, z iy n e tle r de h an ım efen diye g e ­
r i v e rilm iş olacak.
Ş A R V ^ ^ K A — Bu b ir kü stahlık olm az mı?
M A D A N İ K Â — G ötür; e ğ e r götürm ezsen küstahlık
olur.
VASANTAS^Â — G üzel M adanikâ, gü zel! Bu
s ö z le r i söyleyen kız, kendini azat edilm iş sayabilir.
Ş A R V İL A K A — «B u sahiden gü zel b ir buluş... Se­
ni d in led iğ im e iy i ettim . A y kararın ca adam a kim yo l
g ö s te r ir ? » (21)
M A D A N İ K Â — Ö yleyse, sen şurada aşk ta n rıça sı­
nın tapınağında b iraz dur da, ben iç e r i gidip, hanım-
« fe n d iy e , g e ld i^ n i h ab er vereyim .
Ş A R V İL A K A — P ek i, ö y le olsun.
M A D A N İK Â (V a sa n ta sen â 'ya ya k la şa ra k ) — H a ­
n ım efen d i, b ir Brehm en, Çârudatta’mn yanından g e li­
yor.
V A S A N T A S E N Â — Yavru m , oradan geld iğin i ne
b iliyorsu n ?
M A D A N İK Â — A m an efendim , kendi m a lım ı ta n ı­
m az m ıyım ?

83
ŞÛDRAKA

VASANTASENÂ (kendi kendine kafa sın ı sallayıp'


g ü lerek ) — D oğru , doğru. (M a d a n ik a ’y a .) G irsin !
M A D ^ ^ t e  — E m redersin iz hanım efendi. (Ç ık a r.)
G el Ş a rvila k a !
Ş A R V İL A K A (çek in erek g ir e r) — S a y g ıla r e fe n ­
dim !
V A S A N T A S E N Â — S a y g ıla r e fe n d im ! Oturun!
Ş A R V İL A K A — T ü cca r: «E v im eskidir, kutuyu
m uhafaza etm ek güç oluyor, a lsın la r.» dedi. (K u tu yu
M adan ikâ’y a vererek k a lk a r.)
V A S A N T A S E N Â — Ö yleyse efen d im , benim söyle­
ye c e k le rim i de ona iletin.
Ş A R V İL A K A (ken di ken din e) — Ona gid ecek kimT
(V asan tasen a’ y a .) S öyleyeceğin iz n elerd ir?
V A S A N T A S E N Â — E fen di, M a d a n ik â ’y ı alsın!
Ş A R ^ ^ ^ K A — P e k i am a, bundan b ir şey a n laya­
m adım .
V A S A N T A S E N Â — B en anladım ...
Ş A R V İL A K A — N e d ir?
V A S A N T A S E N Â — Ç aru d atta bana, bu ziyn eti k im
g e tir irs e M a d a n ik a ’ y ı ona v er, dem işti. Şunu bilmiş-
olun ki, Çârudatta bu z iy n e tle ri gön derm ekle M adan i-
kâ’ y ı size v e rm iş oluyor'.
ŞAR^^^^A (kendi kendine) — Bu kadın her şe­
yim i b iliy or. (Y ü k sek ses le.) Sağ ol soylu Çârudatta,
sa ğ o l!
«İn sa n la r fa z ile t yolunda uğraşm aktan hiç geri'
d u rm am alıdırlar. F a z ile t li insan, fa k ir dahi olsa,
fa zile ts iz zenginlerden üstündür.» (22)
V e soc>nra,
«İn san fa z ile t uğrunda h iç b ir şeyden sakınm am a-
lıd ır. F a z ile t le elde ed ilem eyecek h iç b ir şey yoktur1.

84
TOPRAK ARABACIK

Y a ln ız h ilâl, fa zile tin in çokluğundan d o la yıd ır ki, Şi-


v a ’mn başını sü sleyeb iliyor.» (23)
V A S A N T A S E N Â — A ra b a cıla rd a n hangisi burada?
(B ir hizm etçi, ara b a ya binm iş g ib i je s tle r
y a p a ra k sahneye g ir e r .)
H İZ M E T Ç İ — A ra b a hazır. _
VASANTASENÂ (M a d a n ik â ’ y a ) — Bana son d efa
doya doya bak! A rtık azat edildin; a ra b a ya bin, ben i
de unutma!
M A D A N İK Â (a ğ la y a r a k ) — D em ek han ım efen di
beni bırak ıyor. (A y a k la rın a kapan ır.)
V A S A N T A S E N Â — Y o k , şim di sen sa yg ıd eğ er b ir
insan oldun. Onun iç in git, a ra b a ya bin. A m a b en i de
unutma!
Ş A R V İL A K A — S a y gıla rım ı sunarım h an ım efen di!
(M a d a n ik â 'y a ) M adan ikâ!
«B u kadım başınla selâm la v e doya doya ona bak!
Çünkü elin e gü ç ge çire b ile c e ğ in zevce lik a lâ m eti ça r­
şafı, burada g iy d in .» (24)
(M a d a n ik â ile b era b er a ra b a ya b in ip g itm e­
y e h a zırla n ırla r.)
P^ERDE A R K A S IN D A N B İ R SES — E y ahali, duy­
duk duym adık dem eyin ! Hüküm et ilâ n e d iy o r: B ir kâ­
hinin haber v e rd iğ in e g ö re  r y a k a ad lı b ir çoban k ral
olacakm ış. Bu kehanetten kuşkulanan k ra l Pâla k a , ço­
banı ağılından alıp zindana attırm ıştır. Şu saatte kim ­
se bulunduğu yerden d ışa rı çık m a ya ca k tır!
Ş A R V İL A K A — N a s ıl olur? K r a l Pâla k a , benim
dostum ^ ^ a k a ’ y ı zindana atıyo r, ben ise evle n iy o ­
rum. Oh, ne fen a ! A m a,
«B u dünyada erk ek ler iç in a z iz olan ik i şey v a r d ır :

85
ŞÛDRAKA

B iri dost, b iri zevce. A m a şim di bu dost benim için


zevced en üstündür.» (25)
Ö yleyse iniyorum . (A ra b a d a n in e r.)
M A D A N İK Â (r ic a ile e l b a ğ la r) — Ö yleyse e fe n ­
dim, beni başka, g ü ve n ilir b irin e em anet et.
Ş A R V İL A K A — D oğru sev g ilim , doğru! S öyled ik ­
lerin i ben de akla yakın buluyorum. (H iz m e tç iy e .) D os­
tum, tü ccar R e b h ila ’nın e v in i b iliy o r musun?
H İZ M E T Ç İ — N iç in sordunuz?
ŞAR^VİL^AKA — S evgilim i o ra ya götür.
H İZ M E T Ç İ — E m rin iz başüstüne ...
M A D A N İ K Â — E fen dim , em redersin iz! A m a , sen
de kendine dikkat et! (M adan ikâ çık a r.)
ŞAR^VİL^AKA — Şim di ben,
«D ostla rı, dalkavu kları v e kollarının k u v v e tiy le ün
alm ış kim seleri, kralın kahrına uğram ış h izm etçileri
top layacağım . Yau gandharâyana'nın, U d a ya n a ’y ı27
k u rtard ığı gib i, ben de dostumu kurtarm ak iç in onları
kışk ırta ca ğım .» (26)
V e yine,
«K e n d is i hakkında şüpheye düşen, fen a düşm anları
ta ra fın d a n sebepsiz y e r e hapsedilm iş olan iy i dostuma,
hemen dehşetle koşacağım ; bütün k u vvetim le ona y a r ­
dım ed eceğim . V e Rahu-Cininin28 ağzın d a k i a y ı kurta­
r ır gibi, dostumu k u rta ra ca ğ ım .» (27)
(Ç ık a r.)

111. S A H N E

H İZ M E T Ç İ — A lla h uzun öm ü rler versin , efen d im !


Soylu Ç ârudatta’nın yanından b ir Brehm en gelm iş.

86
TOPRAK ARABACIK

V A S A N T A S E N A — Oh, n e gü zel b ir gün! Ö yle yse


b ir h izm etçi ile iç e r i girsin !
^HİZMETÇİ — Başüstüne! (Ç ık a r.)

IV. S A H N E

M A Y T R E Y A (h izm etçiy le g ir e r ) — Oh, oh! N e gü­


z e l! C in ler k ra lı R â v a n a 28, Puşpaka ad lı göksel a ra b a ­
da, çilen in sıkın tıların a k a rş ılık gezebildi. B en ise, b ir
B rehm en olduğum halde, çilen in zahm etlerin e katlan ­
m ıyoru m ; beni, şeh irli, narin b ir kız, g e zd iriy o r.
^ ^ M E T Ç İ — E v im iz in kapısına bak, E fe n d i!
M AYTREYA (h a y retle etra fın a b a k ın ır) — K a p ı­
lar, te z e k li su ile a çık y e ş ile boyanm ış; eşik, gü zel ko­
kulu çiçek lerd en çelen k lerle ren g â ren k olmuş; kapı­
la r, gökyüzünü gö re b ilm ek için sanki, m era k la başla­
rım k a ld m y o rla r. K apın ın üstündeki (m a lik a 29) çe­
len k leri, In d ra ’nın f i l i A y r â v a t a ’nın hortumu ile s a rs ılır
g ib i sa lla n ıyor. İk i f i l dişinden m eydana g e lm iş ke­
m erli k a p ı ^ üstü p a rıl p a rıl p a rlıy o r ...
R ü zg â rla çırpınarak, bana, b ir parm ak g ib i işa ret
eden uğurlu bayraklar', safran a boyanm ış k a p ıyı süs­
lüyor. K a p ın ın ik i yanında bulunan sütunun a yağın da,
içine b ire r y e ş il mango d a lı konmuş b ir e r k ristal vazo-
va r. Bu dallar, rü zgârın esin tisiyle sallanıyor. K a p ın ın
altın kakm alı ç ift kanadı, cinlerin göğsü g ib i e lm a s la rla
süslenmiş. Bu kapı, h er fa k irin m erakın ı u ya n d ırır.
G erçekten de, b öyle b ir şeyden, ben v e benim g ib ile r,
bakışlarını k o la y k o la y ayıram a zla r.
H İZ M E T Ç İ — G el, gel, e fe n d i! B irin c i a vlu ya g ir .
M AYTREYA (g ir ip e tra fa b a k a ra k ) — Oh! Oh!

87
ŞÛDRAKA

Bu birin ci avlu daki ay, şeytan m in aresi v e n ilü fer sa ­


pı g ib i b em b ey az... B eya z k ir e ç yu m ru ları da ne p a r­
la k ! Y u k a rısın a türlü in ciler a sılı eşik, altınla kaplan­
mış sa ra y s ır a la r ı... Ü st ya n la rın a in ci d iz ile r i asılm ış
p en cereler; a ya benzeyen b ir e r gözden bakar gibi,
U cca yın î şehrini seyred iyorla r.

K a p ıc ı bile, burada, gün görmüş, bilgin b ir Breh-


men g ib i rahat uyku kestiriyor. Y o ğu rtlu p ilâ v a üşü­
şen k a rg a lar, önlerine konan, bu k ir e ç k a d a r beyaz
yem eği y e m iy o rla r ... (H iz m e tç iy e .) Y o lu g ö ster!
H a y d i!
Hİ^ZMETÇÎ — G el, g e l!. .. Şim di d e e fe n d i ikinci
a vlu ya g ir s in ! ...
^AYTREYA (g ir e r , e tra fın ı sü zer) — Oh! Oh! Bu
ikinci avluda, a vu çla r dolusu b o l yem le, b o l küspe ile
beslenm iş, boyn u zları susam y a ğ ıy le p a rla tılm ış bir
ç ift a ra b a öküzü b a ğ lı duruyor. ö te d e duran boğa, y o s ­
manın yüz v e r m e d iğ i b ir soylu g ib i için i çek iyor. Şura­
da, b ir keçinin ensesini, gü reşi b itirm iş b ir pehlivan
g ib i ovu yorla r. ö te d e , atların ye le le rin e b akıyorlar.
B e rid e, b ir maymun, k a fese konmuş b ir hayduda ben­
z iy o r... K a rş ıd a s ey isler b ir file , y a ğ lı pirin ç lâ p a la rı
v e r iy o r la r ... (H iz m e tç iy e .) Y o lu göster, k ızım !
HÎ^ZMETÇÎ — G el, gel, e fe n d i! Şimdi üçüncü a v ­
lu ya gir.
^AYTREYA (g ir e r , e tra fa b a k a r) — Oh! Oh! Bu
üçüncü avlu da soyluların oturm ası için sed irler h azır­
lanm ış... Oyun m asasında, y a rıy a kadar okunmuş b ir
kitap var. Ö teki oyun masasında ise, in ci z a rla r duru­
y o r ... O rtalıkta, ellerin d e ren kli resim ler taşıyan, aşk
oyununda savaşı da, barışı da ustalıkla başaran fah işe-

88
TOPRAK ARABACIK

lerle y a ş lı dalkavu klar dolaşıyor. (H iz m e tç iy e .) Y o lu


göster, ya vru m !
H İZ M E T Ç İ — Şuradan, şuradan ... Şim di dördüncü
a vlu ya girecek sin .
M AYTREYA (g ir ip b akın ır) — Oh! Oh! Bu dör­
düncü avluda, genç kız parm akların ın ça ld ığı darbuka­
lardan gök gürültüsüne ben zer sesler çıkıyor. K ızla rın
parm aklarındaki ziller, sevabının hesabı tükenince ka­
yıp yeryüzüne düşen y ıld ız la r gibi30 yan a düşüyor. K a ­
val sesi, bal a rısı uğultusu gib i, ta tlı ta tlı ötüyor.
P a rm a k la rın dokunm asıyle in leyen saz, tıp k ı âşı­
ğının kucağına oturmuş v e bazen kıskançlık v e ö fk ey le,
bazen de istek le ve aşkla in leyen b ir kıza benziyor.
Genç fah işeler, çiç e ğ in usaresinden mest olmuş a rıla r
gibi, aşkın sarhoşluğu için d e ta tlı şa rk ılar söyleyerek
dans ed iy orla r v e dansa uyarak, tem sili şiirle r okuyor­
lar. P e n cerelerd e a sılı duran (s a lila -g a rg a ri’le r 31) rü z­
gârda in liy o r. Y a v ru m yolu göster!
H İZ M E T Ç İ — G el, g e l! E fe n d i! Burası da beşinci
avlu.
M AYTREYA (g ir e r b a k ın ır) — Oh! Oh! Burası,
fa k ir le r in h ırsın ı kabartan , (hingu32) v e susam koku­
ların a batm ış b eşin ci a vlu ... M u tfa k la r, a ğ ız la r g ib i
açık duran k a p ıla rd an türlü koku lar çık a rıy o r v e ra ­
hatsız ed ilm işler g ib i o fla y ıp pu flu yor... H azırlanan
çeşitli ye m ek le rin kokusuyle, vücudumun tü y leri heye­
candan dim dik oluyor. Şurada, kasap ya m a ğ ı, k esil­
miş koyunların işkem belerin i, esk i b ir elbise g ib i te ­
m izliyor. A şçı, türlü türlü y e m e k le r h a zırlıyo ı'... K a y ­
mak ta tlıs ıy le (a p û p a ) ç ö rek leri p işiriliyo r. (K e n d i
kendine.) A caba, şim di b iris i bana: «Buyur, y e ! » d iy e
ikram da bulunacak m ı? (B aşk a b ir y e r e b akarak.) B u ­

89
ŞÛDRAKA

rası, türlü sü slerle bezenm iş fa h işelerle, babası b e lir ­


siz, küme küm e çocu klarla, hurilerle, gılm a n la rla do­
lu ... Cennete ne kadar ben ziyor! (Ç o cu k la ra .) K im s i­
n iz siz?
ÇOCU^KLAR — E fendim , biz,
«Y a b a n c ıla rın elin de büyütülür, ya b a n cıla rın ye­
m eğin i y e riz . Y a b a n c ı erk ek lerin , ya b a n cı kadınların
rahm ine b ıra k tık la rı çocu klarız. Biz, yaban cılardan
p ara dileniriz, fa z ile tle ilg im iz yoktur. F i l y a v ru la rı
g ib i başıboş g e ze r, o y n a rız.» (28)
M A Y T R E Y A — Y o lu göster, ya vru m ! Y o lu gö ster!
^HİZMETÇİ — Gel, g e l! Burası altıncı avlu ... G ir!
M AYTREYA (g ir ip b a k ın ır) — Burada, altınla v e
rengârenk taşlarla işlen m iş kem erler, ebem kuşağım
a n d ırıyor. İn ci, m ercan, yakut, topaz g ib i çeşit çeşit
m ü cevh erler burada, ustaların e lle r iy le türlü şek illere
sokuluyor; d izilip takılıyor, kakılıp işlen iy o r... İn c ile r
altın larla bağlan ıyor, a ltın z iy n etler işlen iyor, b a zı in­
c ile r de k ırm ızı ip le re d iziliyo r. E lm a s la r tıraş e d ili­
yor, şeytan m in a releri halka kesiliyor, m ercanlar yontu­
luyor, d eri k eselerd e kurum aya bırak ılan sa fra n la r
asılı duruyor, kokulu y a ğ la r akıyor, sandal a ğa çla rı
cendereden g e ç iy o r v e türlü kokular h azırlan ıyor.
Y o sm a la rın âşıklarına, (ta m b û la M) v e (k a rp û ra )
ikram ed iliyor. H erkes b irb irin i ya n gö zle süzüyor v e
herkes neşeli neşeli gülüyor. H e r ta ra fta a ğ ız la r şa p ır­
dayarak içk i iç iliy o r. B ir yanda uşaklar, ötede h ala­
y ık la r ... B erid e, a ilelerin i, yu vaların ı, çocu klarım
unutmuş, içkid en tiksinti getirm iş, fa h işelerin yüzüs­
tü b ıra k tığ ı am a yin e de içm ey e doyam am ış erk ek ler
v a r... G öster yolu, ya vru m !

90
TOPRAK ARABACIK

H İZ M E T Ç İ — G irin iz efen d i, yed in ci a vlu ya g ir i­


niz!
M A^YTREYA (g ir ip b a k ın ır) — Burada gü zel ö r­
gülü k a feslerd e, arada b ir öpüşen, b ir ç ift mutlu gü­
vercin duruyor. Y o ğ u rtlu pilâvdan doymuş b ir Brehm en
edasiyle, k a fesin d e duran papağan ilâ h ile r ç a ğ ırıy o r ...
M uhabbetkuşları da, efen d ilerin in se v g is iy le şım ar­
mış h izm etçiler g ib i durm adan ötüşüyor. Ç eşit çeşit
m e y v e s u la rıy le sarhoş b ir yosm aya b en zeyen kuğuku-
şu durmadan ötü yor... S ıra sıra fild iş le rin e asılm ış
k a fes ler ... B ir yanda (lâ v a k a ) kuşları dövüşüyor, ö te­
de (k a p in ca la ) kuşları konuşuyor ... H a b e r için, k a fe s ­
teki g ü v e rc in le ri sa lıveriy o rla r. Şurada burada, Üzer­
le r i k ıy m etli ta şla rla işlenm iş gibi, tavuskuşları
güneşin kızgın ışığından bunalan sarayı, salına salına
kanat vu ru şla rıyle y e lp a ze liy o rla r. (Yüzünü başka ta ­
r a fa ç e v ire r e k .) Şurada, a y ışığından süzülüp cisim ­
lenm iş g ib i b ir h a lleri olan balıkçıkuşları, s e v g ili ka­
dınların peşinden, onların yürüyüşlerini öğrenm ek is ti­
yorm u ş gib i, ç ifte r ç ift e r y ü rü y or... B erid e, adam cıl
kuğukuşları, y a ş lı harem a ğ a la rı g ib i gezin iyor.
Oh! Oh! Yosm an ın türlü türlü ku şlarla doldurup
b ezed iği bu a vlu ne k adar gü zel! Bana tanrılar-bah-
çesin i h atırlatıyor. H a yd i yavrum , yolu göster!
H İZ M E T Ç İ — G irin iz efendim , burası sekizin ci
a v lu ...
M AYTREYA (g ir ip b a k ın ır) — İp ek elb iseler g i ­
yin m iş, türlü türlü, olağanüstü (e v e t tek ra r ediyorum ,
olağanüstü) ziy n etlerle süslenmiş v e vücudunu türlü
h areketlerle oynatarak, seke seke yürüyen şu adam
kim ?
H İZ M E T Ç İ — B izim hanım efendinin erkek kardeşi.

91
ŞÛDRAKA

M A Y T R E Y A — V asantasen â’nın k a rd eşi olab ilm ek


için ne k adar çile çekm ek lâzım ? A m a, h a y ır! Çünkü
o, gü zel y a ğ la r ve kokular sürünmüştür, am a yin e m e­
za rlık ta biten b ir çiçek gib id ir. Ona dokunmak b ile
günahtır.
Y a vru m , y a şu yün e lb is e le r giyin m iş, b ir iskem ­
le y e oturmuş, yağlan m ış a y a ğ ı b ir ç ift iskarpin li ka­
dın kim ?
H İZ M E T Ç İ — E fen d im bu, hanım efendinin v a lid e ­
sidir.
M A Y T R E Y A — Aman, ne de geniş karnı v a r ! C i­
nin karnına benziyor. H e r halde Ş iva ’nın h eykelleri
gib i, bu kadın da, iç e r i alındıktan sonra bu gü zel k a p ı­
la r y a p ılm ış olm alı, d e ğ il mi?
H İZ M E T Ç Î — Sus, Tanrının lânetine uğram ış adam,
ne yapıyorsun? A nn em izle a la y etm e, çünkü o h er dört
günde b ir sıtm a nöbetine tutulur.
M A Y T R E Y A (g ü lerek ) — E y a ziz sıtm a, b ir Breh-
men olduğum halde, bu şa rtla r için d e olduktan sonra,
hani ben i de tutm anı isterdim doğrusu...
H İZ M E T Ç İ — A m an, ne diyorsun, lân etlik adam !
Ö yle b ir günah işliyorsun ki, bu, seni öldürür.
M AYTREYA (a la y la ) — Kölenin k ızı! B ö y le g e ­
niş k a rın lı olm aktansa ölm ek daha i y i d e ğ il mi?
«İh tiy a r, im b ikten geçm iş m e y v e ra k ısı içm ekten
bu hale gelm iş. Bu anneniz ölünce, b ir ça k a la yem
o la c a k .» (29)
Y a v ru m , sizin bu ge m ile rin iz ne taşır?
Hİ^ZM ETÇÎ — A y ıp efen dim , b ö yle şey sorm ayın!
M A Y T R E Y A — Ö yle ya , ne d iy e soruyorum ? T e ­
m iz aşk sularının okyanusunda, m em e, but ve kalçala­
rınızdan yapılm ış ge m ilerin izin k e y fin i erk ek ler sürer.

92
TOPRAK ARABACIK

İş t e b ö ylece Vasantasenâ'nın sekiz avlusunu, için deki


zengin o la y la r la gördükten sonra bildim ki, tan rıların
gö k leri burada bir a ra ya gelm iş ... Bunları övm ek için
b ir ifa d e bulam ıyorum . Burası S ervet T a n rısı Kube-
r a ’ nın katı mı, yoksa Vasantasen â’ nın sa ra yı mı, b ir
türlü an layam ıyoru m ... H an ım efen d i nerede?
H İZ M E T Ç İ — B ah çededir, efen dim , girin iz.
M AYTREYA (g ir ip e t r a fa b a k ın ır) — Oh! Oh!
B ah çedeki bu gü zellik ne? Burada m ucizeli çiçek ler
-açmış türlü türlü a ğ a ç la r var. Sık a ğ a ç la tın g ö v d e le ­
rine, genç k ızla rın ka lça la rın a uygun ipek salın caklar
bağlan m ış; türlü türlü a ğaçların , y e r e dökülmüş ren ­
gâ ren k çiçek lerin d e, ta n rıların bahçesini g e rid e b ıra ­
kacak kadar g ö z kam aştırıcı b ir gü zellik var. (B aşka
t a r a fa b a k a r.) B u rada, doğan güneş g ib i p a rla k , k ırm ı­
zı n ilü ferin b ittiğ i havuz, gurubu h atırlatıyor. Ve,
«Aşoka ağacının yeni açm ış k ırm ızı çiçek leri, bıir
kahramanın savaşta sık sık kana bulanan kalkanı g ib i
p a rlıy o r .» (30)
Y a vru m , h anım efendi nerede?
H İZ M E T Ç İ — B a şın ı y e r e eğ, iş te orada.
M A Y T R E Y A (görü p ya k la şa ra k ) — S elâm lar e fe n ­
d im !
V A S A N T A S E N Â — Sen m isin M a ytreya ? (K a lk a ­
r a k .) Hoş ge ld in ! İşte yerin iz, buyurun, oturun!
M A Y T R E Y A — H an ım efen d im iz de otursunlar!
(İk is i de otu ru rlar.)
V A S A N T A S E N Â — Çârudatta i y i m i?
M A Y T R E Y A — E v e t hanım efendi, iyid ir.
V A S A N T A S E N Â — «Ç ârudattada bulunan m e ziy e t­
le r e gü venerek, bugün de dostları, onun dalların a ç e ­
kinm eden kon abiliyorlar, d e ğ il mi? E v e t o, filiz le r i f a ­

93
ŞÛDRAKA

zilet, d a lla rı terb iye, kökü gü venlik, çiçek leri büyük­


lük v e m e y v e le ri b a l olan b ir iy ilik ağacıdır. D ostlar
da kuşlar g ib i böyle a ğ a çla ra k o n a rlar.» (31)
M AYTREYA (kendi kendine) — Zevk in e düşkün
bir yosm a! T a ş atm akta hakkın v a r ... (Vasantasen â'
y a .) N ed en sordunuz?
V A S A N T A S E N Â — G elişin izin sebebi nedir?
M A Y T R E Y A — D in leyin hanım efendi. S a y gıd eğer
Çârudatta, ik i elin i başına götü rerek size şunları söy­
lüyor. ..
VAS^AN TASE NÂ (e lle r in i başına gö tü rerek ) — N e
em rediyor?
M A Y T R E Y A — «K e n d i m a lım ızd ır d iy erek v e ken­
dim ize gü ven erek , altın kutusunu kumarda kaybettik.
Sonra, kumarhaneci, kralın em riyle başka y e re gitm iş,
onun nerede olduğunu bilm iyoru z ...»
^ ^ M E T Ç Î — H anım efen di, siz i teb rik ederim . Bu
soylu kişi kum arbaz da olmuş ...
V A S A N T A S E N Â (ken di kendine) — Kutuyu h ırsız­
la r çaldığı halde, onun büyük k a lp liliğ in e bak ki, ku­
marda kayb ettim diyor. Onu ne k a d a r sevsem az ...
M AYTREYA (d e v a m la ) — « ... Onun için, hanım­
e fe n d i bu g e rd a n lığ ı kabul ets in le r.»
VA^SAN TASE NÂ (ken di kendine) — A c a b a z iy n e t­
le ri ona göstersem mi? (Düşünür.) H a yır. ■
M A Y T R E Y A — A ca b a h anım efendi bunu kabul e t - '
m ek istem iy o rla r mı?
VASANTASENÂ (g ü le r v e h izm etçiye b a k a r) —
N eden a lm ayacak m ışım ? M a y tr e y a ! (A lıp y a ^ a ko­
y a r ; kendi ken din e.) Ç iç ek leri yok olmuş bu (m a n go )
ağacından hâlâ bal dam lıyor. (M a y tr e y a ’y a ) E fen d im !

94
TOPRAK ARABACIK

O kum arbaza benim ağzım dan şunu sö yle: «B en bu g e ­


ce soylu Ç ârudatta’y ı g ö rm eye g e le c e ğ im .»
M AYTREYA (ken di kendine) — A caba başka b ir
şey ler m i koparm ak istiyor. (V asan tasen â’ y a .) Peki
efendim , söylerim . (K en d i kendine.) Bu yosma ile iliş ­
kisin i kesm esini söyleyim o n a... (Ç ık a r.)
V A S A N T A S E N Â (h izm e tç iy e ) — Y a vru m , bu g e r ­
dan lığı a l! Ç âru d atta’y ı sevm ey e gidiyorum .
H İZ M E T Ç İ — H an ım efen d i bak, b a k !.. V a k itsiz
b ir fırtın a kopuyor.
V A S A N T A S E N Â — «B u lu tla r yerin den kopsun! G e­
ce bassın! Sonu g elm ey en ya ğ m u rla r yağsın ! Ben,
s e v g i dolu k a lb im le sev g ilim e koşarken hepsini hiçe
sa y a rım .» (32)
Y a vru m , gerd a n lığı a l da çabuk g e l! (H epsi ç ı­
k a r.)

95
BEŞİNCİ PERDE

F IR T IN A

1. S A H N E

ÇÂRUD ATTA (bah çede oturmuştur; başını k a ld ı­


ra ra k ) — V a k its iz b ir fır tın a kopuyor. Ö y le b ir fır t ı­
na ki:
«.Neşe v e h eyecana kapılan tavuskuşları, onu zevk ­
le sey red iyo rla r. D ö rt gö zle g ö ç va k tin i b ek leyip ha­
zırlanan kazları üzen, va k tisiz kopmuş b ir fırtın a bu ...
O, y e rle gök arasındaki boşluğu v e aşkla yanan kalbi­
m i s a rıy o r.» ( 1)
Ve,
«Suya g irm iş mandanın karnı gib i v e kaynaşan biı-
arı oğulu g ib i kara bulutlar, sarı ipek elb iseler g iy ­
m iş v e çakan şim şeklerin ışığına binip gö ğe yükselen
kara tanrı-Vişnu g ib i p a rlıy o r ... U çan t u b a la r ise, o
tanrının elin deki şeytanm inaresini a n d ırıyo r.» (2)
Ve,
« ....................» (3 ) 34
Ve,

96
TOPRAK ARABACIK

«B u lu tların karnından h ızla dökülen v e şim şek ça-


k ın tıları arasında b ir an görünen y a ğ m u r sağn akları,
erim iş' gümüşün akışına b en ziyo r v e göğün elbisesinden
kesilm iş püsküller g ib i y e re düşüyor.» (4)
«B azen b ir köşede s ev işen kum rular v e y a uçup g i ­
den k a z sürülerine benzeyen, b a zen iç içe g ir e re k yü­
zen (d e lfin e ) lerin v e y a başka b a lık la rın v e bazen de
yükselen büyük e v le rin şek illerin i alan, rü zgârın önün­
den koşup kaçan, kâh yükselip kâh alçalan bulutlar,
gökyüzünü ren kli b ir tablo haline s o k u y o r...» (5)
«B u lu tla rla k aplı karan lık gökyüzü D h rıta râ ştra ’
nın35 ç e v re s i g ib i üzüntülü ... K u v v e tiy le m ağru r Dur-
yodhana’ ya 34 benzeyen tavuskuşları sevinçten b a ğrı­
ş ıy o r... Bülbül, kumarda kaybeden Yu dh işth ira37 gibi,
tenhaya çek ilm iş ... B e y a z k a zla r ise, P â n d a va K a rd eş­
le r 38 g ib i ormandan kalkıp bilinm eyen b ir sem te g id i­
y o r.» (6)
(Düşündükten sonra.) M a y tre y a , V asantasen â'ya
g id e li çok zam an oldu, hâlâ ge lm ed i ...
M A^^^YA (sah neye g ir e r ) — Şu kadındaki hır­
sa v e e d e p sizliğ e b a k !. Oturup da b ir şey konuşmadı
b ile ... S adece ge rd a n lığ ı aldı. O k a d a r zengin olduğu
halde bana, «A m a n M a y tr e y a ! Buyurun oturun, b ir
bardak iç k i iç in !» b ile dem edi. B ir daha bu köle k ız ı­
nın yüzüne bakarsam ik i olsun!
(Suratını buruşturarak.) Soğandan biten n ilü fer,
aldatm ayan tü ccar, h ırsız olm ayan kuyumcu, k a v g a ­
sız gürültüsüz köy toplantısı v e ih tirassız fah işe olm az
d iy e n le r ne gü zel sö ylem işler! Onun için, s e v g ili dos­
tuma gid ip bu kadın la ilg is in i kesm esini söyleyeyim .
(D olaşıp e tra fa b a k a r.) N e o ! Dostum bahçede oturu­

97
F: 7
ŞÛDRAKA

y o r ... Y a n ın a g id e y im ... (Y a k la ş ır .) S a y g ıla r sunar,


saadet d ilerim .
Ç Â R U D A T I'A (M a y tr e y a ’y ı g ö rü r) — Oh! Dostum
M a y tre y a geldi. Sana da selâ m lar! Otur bakalım .
M A Y T R E Y A — Oturdum.
Ç Â R U D A T T A — Dostum, ya p tık la rın ı anlat.
M A Y T R E Y A — E m eğin iz boşa gitti.
Ç A R U D A T T A — G erd a n lığ ı kabul etm edi m i?
M A Y T R E Y A — N e rd e o gü n ler! H em de, n ilü fer
d a lla rı kadar z a r if e lle rin i alnına k oyarak kabul etti.
Ç A R U D A T T A — Ö yleyse boşa giden em ek ne?
M A Y T R E Y A — Bu boşa gitm iş b ir em ek d e ğ il m i?
Ö y le ya, m ü cevherat kutusunu yem edik, içm ed ik ...
H em de gerdanlıktan ucuzdu... H ırsız çaldı diye, tuttu­
nuz, dört okyanusun özü olan b ir ge rd a n lığı verdin iz,
o da bunu kabul etti. ..
Ç A R U D A T T A — H a y ır dostum, ö yle değil.
«B iz e gü venip m ü cevh erlerin i em anet bırakm ışb.
Biz ise gerd a n lığı, onun b ize olan d e ğ e rli yakın lığın a
m ü kâfat olsun d iy e veriyoru z.:. (7)
M A Y'^TR E YA — Dostum, benim teessürümün bir
sebebi de şu: O, yüzünü b ir ip ek m endil ile kapayarak
h izm etçisin e iş a re t etti, bana da güldü. B ir Brehm en
olduğum halde, şim di ayakların a kapanarak senden
ric a ed iyoru m : B ize, felâ k etten başka b ir h a y rı o lm a ­
yan bu bağdan sıy rıl, bu uğursuz kadından kendini kur­
tar. B ir yo sm a y ı bırak m ak, olsa olsa, a y a ğ a batan b ir
taşı çıkarm ak kadar zo r olur. H em de, dostum; yosm a,
fil, kâtip, d ilen ci, dolandırıcı, eşek ... Bu nesnelerin
bulunduğu y e rd e ya b a n i ot b ile bitm ez.
Ç A R U D A T T A — Bu kadar şik â yet artık y e te r dos­
tu m ! Zaten benim durumum aşk işlerin e en geldir. B ak:

98
TOPRAK ARABACIK

«A t, koşm ak için ça b a la r, am a, soluğu tükenince


b a ca k la rı onu taşım az olur. İnsanın h ercai a rz u la rı d a
ora ya bu ra ya koşar, koşar, sonra yorulup kalbe dö­
n e r ...» (8)
N ite k im dostum:
«K im in parası va rsa bu kız onundur. Çünkü o, an­
cak p a ra ile eld e e d ilir .» (K en d i kendine.) H a yır, o
fa z ile tle elde e d ilir ... (Y ü k sek sesler, ş iire d eva m la .)
« ... P a ra m ız ı k a yb ettiğ im iz yetm iyorm u ş g ib i.
şim di onu da k a yb ettik .» (9)
M A Y T R E Y A (y e r e bakarak, kendi kendine) — G ö­
ğ e bakıp için i çek tiğ in e göre, kadından soğutayım der­
ken, onun, ga lib a , için deki h asreti daha da büyüyor.
N e gü zel d em işler: «A ş k yolu d o la m b a çlıd ır.» (Ç âru-
datta’ y a .) D ostum ! Vasantasenâ, bu g e c e Çârudatta’ ya
geleceğim , d iy e ben im le sana haber gönderdi. G aliba,
gerdan lıktan memnun kalm adı, başka b ir ş e y le r is te ­
ye cek ...
ç A R U D A 'I T A — P e k i dostum, ge lsin ! Onu m em ­
nun ederiz.

il. S A H N E

H İZ M E T Ç İ K U M B ^ ^ ^ (sah neye g ir e r ) — Y o l
verin efe n d ile r!
«Y a ğ m u r gökten nasıl boşanıyorsa, sırtım da ö y le
ıslandı; soğuk rü zgâ r nasıl esiyorsa, kalbim de ö y le
titriy o r.» (10)
(G ü lerek .)
«Y ü z perdeli, gü zel sesli k a va l çalıyorum . Y ü z te l­
li sazım ı inletiyorum . S öylediğim şarkı, b ir eşeğin şa r-

99
ŞÜDRAKA

kısm a benziyor. B enim bu yüzüğümün yanında, gö k ­


le rin ça lg ıc ıla rı, Tam buru v e N â ra d a kaç p a ra ed er­
le r .» (11)
Vasantasenâ bana, «K u m bh ilaka, git, Ç âru datta'ya
g e leceğ im i h ab er v e r ! » dedi. Soylu Çârudatta'nın e v i­
ne bunun için gid iyoru m . (D olaşıp kapıdan iç e r i b a ­
k a r.) İş te Çârudatta, bahçede duruyor, yanında da o
edepsiz var. Y a k la şa lım ... N e o? Bahçe kapısı kapalı
mı? Olsun ... Bu edepsize işa ret edeyim . (M a y tr e y a ’ ya
kesek p a rç a s ı a ta r.)
M A Y T R E Y A — A ! Bu da ne? Ç itle ç e v r ili a yva
ağacına taş a tar gib i b iri bana kesek atıyor.
Ç Â R U D A T T A — D am ın saçağın da oynayan gü v e r­
cin ler düşürmüş olmasın?
M A Y T R E Y A — Seni edepsiz gü vercin sen i! Y e r in ­
de rah at du r! Y o k sa elim deki bastonla olgun b ir m an­
go g ib i y e re düşürürüm sen i! (E lin e b ir tahta p a rç a s ı
a lır, Ç ârudatta onu, Brehm en ipinden tu ta r.)
ç .A R U D A T T A — Dur,.dostum , dur! Sakin o l! Onun­
la ne uğraşacaksın? B ırak da ya vru ca ğ ız s e v g ilis iy le
baş başa kalsın!
K U M B H ÎL A K A — B ak hele, bana b a k m ıyor da,
gü vercin e b a k ıy o r! B a ri b ir kesek daha atayım . (K e ­
sek parçası a lıp a ta r.)
M A Y T R E Y A (e tra fın a bakın arak) — N e o? Kum b-
hilaka gelm iş ... G ideyim karşılayım . (K a p ıy ı a ça r.)
Kum bhilaka, g İ ! bakalım . Hoş geldin.
K U M B H ÎL A K A (g ir e r ) — S a y g ıla r efen dim !
M A Y T R E Y A — B ö yle karanlık, fırtın a lı b ir zam an­
da kalkıp bu ra la ra ne d iy e geldin?
K U M B H IL A K A — Ş ey efe n d im ... O ... O ...

100
TOPRAK ARABACIK

M A Y T R E Y A — O d ed iğin kim ? K im ?.. K im .. ?


K im ? .. Kim ? .. K im ?..
K U M B H ÎL A K A — İş te o e fe n d im ... O ...
M A Y T R E Y A — U la n köle yavru su ! N ed en boyuna,
kıtlıkta in leyen ih tiy a r dilen ci gib i, o ... o ... d eyip du­
ruyorsun?
K U M B i lL A K A — P e k i sen de ne d iye, ^ m ı İnd-
r a ’y a sunulan kurbanların başında bekleşen k a rgalar
gib i ka ... k a ... ka...39 d iy e ötüp duruyorsun?
M A Y T R E Y A — E, haydi, anlat m eram ın ı!
K U M B ffiL A K A (ken di kendine) — Ona şöyle an­
la ta y ım ... (M a y tr e y a 'y a .) Sana b ir sorum va r.
M A Y T R E Y A — B en im d e k a fan a in ecek b ir tek­
m em v a r ...
K U M B H ÎL A K A — M an go hangi m evsim d e açar?
B il bakalım .
M A Y T R E Y A — Ulan köle yavrusu, ya zın a ça r!
K U M B H ÎL A K A — H a y ır bilem edin.
M AYTREYA (kendi ken din e) — A ca b a ne dem eli.
(D üşünerek.) G idip Ç ârudatta’ y a sorayım . (Kum bhî-
la k a ’ y a .) Bana bak, beni b ir dakika bekle. (Çftrudat-
ta ’ ya y a k la şa ra k .) Dostum, sana b ir şey soracağım .
M an go h an gi m evsim de a çar?
Ç Â R U D A T T A — A p ta l! Vasanta mevsiminde.co ...
B aharda ...
M AYTREYA (K u m b h îla k a 'y a g id e re k ) — A p ta l!
V a sa n ta 'd a ...
K ^ M B ^ ^ ^ ^ A — P ek i, ik in ci b ir sorum daha va r. .
Z en gin b ir köyü kim bek ler?
M A Y T R E Y A — B ek çiler.
K ^ M B H IL A K A (g ü le re k ) — Y o k bilem edin.
M A Y T R E Y A — D u r ba k a lım ! Şüpheye düştüm.

101
ŞÛDRAKA

(D üşünerek.) P ek â lâ , yin e Ç8rudatta’y a soracağım .


(D ö n er Ç ârudatta’ya g id e r.) Dostum , i i n c i b ir sorum
daha v a r: Zengin b ir köyü kim bekler.
Ç A R .U D A T T A — Senâ, ya n i askerler, dostum ...
M A Y T R E Y A (K u m b h ila k a ’y a g id e re k ) — U lan kö­
le yavru su ! Senâ, yani a sk erler bekler.
K U M B H ÎL A K A — Şim di hemen ikisin i b itiştirip
söyle bakalım !
M A ^ Y T R E Y A — Senâ-vasanta ... B ah ar-askerler ...
K ^ ^ B H Î L A K A — Dön de ,söyle!
M AYTREYA (vücudunu yerin de döndürerek) —
Senâ-vasanta ... B ah ar-askerler ...
K U M B H ÎL A K A — Edepsiz a p ta l! A ya k la rın ı d e ­
ğiştir*’ !
M AYTREYA (a y a k la rın ı ç e v ire r e k ) — Senâ-va­
santa. .. B ah ar-askerler ...
K U M B H lL ^A K A — K e lim e le r i ç e v ir !
M AYTREYA (düşünerek) — V asanta-S en â... As-
kerler-b ah ar2...
K U ^ B H ^ ^ K A — işte, o g e liy o r ... Vasantasenâ ...
Onun ism inin anlam ı bu d e ğ il m i?
M A ^ Y T R E Y A — Ö y le is e Ç ârudatta’ya h a b er v e re ­
yim . (Ç 8 ru datta’ya ya k la ş ır.) E y Çârudatta! Sizden
ala ca k lı b iri geliyorm u ş!
Ç A R .U D A T T A — B izim ailem izden alacaklı olan v a r
m ı ki?
^ A Y T R E Y A — A ilen izden yok, am a kapıda v a r ...
Vasantasenâ ge liyo r.
Ç A R .U D A 'IT A — Dostum, neden ben im le a la y ed i­
yorsun?
M A Y T R E Y A — Bana inanm ıyorsan burada bulu­

102
TOPRAK ARABACIK

nan K u m b hilaka’ y a sor. (K u m b h îla k a ’ y a ya k la şa rak .)


Y a k la ş, k öle çocuğu!
K U M B iilL A K A (y a k la ş a ra k ) — S a y g ıla r efen d im !
Ç A R ^ D A T T A — H oş g e ld in evlâ d ım ! Vasantasenâ
m ı geldi, doğru söyle?
K U M B iilL A K A — E ve t, Vasantasenâ geldi.
^ çA R U D A T T A (s e v in ç le ) — Şim diye k adar hiç b ir
m üjdeyi m ü kâfatsız bırakm adım . A l şu bahşişi b a k a ­
lım. (B ir h a rm a n iy e v e r ir .)
K U M B H IL A K A (a lıp selâ m la r) — G id ip h anım efen­
d iy e haber vereyim . (Ç ık a r.)

ili. S AH N E

M A Y T R E Y A — B ö y le korkunç b i r fırtın a d a V a-
santasenâ’ nın gelm esinin sebebini b iliy o r musun?
Ç Â R U D A 'IT A — B iliyoru m ama, pek de em in de­
ğilim , dostum.
M A Y T R E Y A — Ben biliyorum . V e rd iğ in iz gerdan ­
lığın d eğ eri, altın kutusundan daha kıym etsiz diye.
başka b ir şey koparm ak umuduyle ge liyo r.
Ç A R .U D A T T A — Onu memnun e d e riz elb e tte...

IV. S A H N E

(Vasantasenâ, p a rla k b ir elb is e giyinm iş, y a ­


nında b ir kız v e b ir dalkavukla g ir e r .)

İ K İN C İ D A L K A V U K (V asan tasen â’ dan söz ed e­


r e k :)

103
ŞÛDRAKA

«Ü , mutluluk tan rıçasıdır, yalnız elin de n ilü fer yok.


Aşk tanrısının silâ h ıd ır, am a, öldürm eyen b ir silâh ...
O, a ile kadınlarının üzüntü k a yn a ğıd ır... Aşk akıtan
dilek ağacının ç iç e k le rid ir... Dans ed er g ib i yürür,
utana utana s e v g ilis iy le buluşmaya g id e r... O aşkla
doludur, aşk sahnesinde g e zin ir; âşık b ezirgâ n la rı, tüc­
c a rla rı peşinden sü rü kler.» (12)
E y Vasantas.enâ! Bak, B a k !
«.Dağ tepelerin de a sılı duran bulut kü m eleri, koca­
la rı ellerin d en kaçm ış kadınların kalp vuruşunu taklit
edercesine gürlüyor. Bulutların gürültüsünden ürküp
birden havalan an tavuskuşlarının kan atları, m ü cev­
h erlerle süslü ye lp a ze le r g ib i sa lla n ıy o r.» (13)
Y in e,
« A ğ ız la r ı çam urla ıslanmış v e sağnak k a m ç ıla rıy le
dövülen k u rb a ğ a la r su içiy o r. Tavu sku şları, b ir y a y g a ­
ra d ır k o yu verm işle r... (M a d a n a ) ve (n ip a ) a ğa çla rı
kan diller g ib i ışıldıyor. . . A ile s i yüzünden lekelenen b ir
insan çiled en nasıl mahrum kalırsa, a y da ö y le örtün­
müş... A ş a ğ ı kast’tan genç v e oynak b ir yosm a gibi,
çakan şim şek ler y e rlerin d e d u ra m ıyo r.» (14)
V A S A N T A S E N Â — D o ğ ru söyledin üstadım ! Çünkü
onu koynunda uyutan Gece43 bana,
«S erzen iş li sözlerle d iy o r k i: S evgilim Çârudatta,
benim g ib i gü zel göğüslü b ir iy le zevk sürüyor, sen ne­
c i oluyorsun? R a k ib im G ece , bu sö zlerle benim k a rşı­
ma d ik iliy or, yolum u k e s iy o r v e bana gazaplanı-
yor.:ı> (15)
D ALKA^VU K — D oğru söylüyorsun ... Bu kadın ha­
k a re te lâ yık tır.
V A S^AN TA SE N Â — G ece b ir kadındır. Y a r a tılış ı

104
TOPRAK ARABACIK

ica b ı h ırçın olur. O na serzeniş etm ekten ne çıkar?


B ak üstadım :
«V a rsın bulutlardan dunnadan ya ğm u r boşansın,
va rsın gök gü rlesin , şim şek çaksın! K en d in i aşka v e ­
ren k adın lar soğukmuş, sıcakm ış, hesap ed e r m i? (16)
DALKA^VU K — E y Vasantasenâ, bak! İş te başka
b ir bulut.
«R ü z g â rla yürüyüşü hızlanan kaba sa ğn a k la rı b ir
ok yağm urunu andırıyor. Gök gürültüsü, da vu l sesine
ben ziyor, çakan şim şekler ise, kahram an b a y r a ğ ı gibi.
Bu bulut, z a y ıf düşmanın başkentinde top lan m ış v e r ­
g ile r i talan eden b ir kahram an gib i, ayın ışık la rın ı ç a ­
lıy o r .» (17) .
V A S A N T A S E N Â — E vet, doğru ... B aşka b ir bulut.
« F ille r k ra lı gib i, sa rk ık k arın lı k a ra b ir bulut, gü r­
ley erek yü rüyor. Turna sü rü leriyle ren gâren k olan bu­
lutlar, a k lım ızı yerin den oyn attığı gibi, bu fen a v e uğur­
suz turnalar da, yağm u r m evsim inde, kocaların ı göre-
^ y e n , onlardan a y r ı düşen kadın lara, sanki ölüm da­
vulu ça lıyo r, ya ra la rın a k ireç döker gibi ‘ya ğ m u r va r,
y a ğ m u r v a r ! ’ d iy e neden ötü yorlar k i!..> (18)
— D oğru , V asantasenâ! B a
başka b ir bulut daha va r.
«B aşın da turna sürüsünden b ir sa rığ ı v a r, çakan
şim şek onun cib in liğid ir. Bu bulut sanki, azgın b ir f i ­
li taklit etm ek is tiy o r.» (19)
V A S A N T A S E N Â — E fendim , bak, b a k ! «G ökyü zü ­
nün, (ta m â la ) ağacının ısla k y a p ra k la rı g ib i koyu bulut­
la rı güneşi yutmuş. K a rın ca la r, okla ya ra la n m ış fille r
gibi, yağm u r sa ğn a ğıy le vu ru larak orada du ru yorlar.»
(20)
Tıpk ı, z a y ıf b ir kocadan k a çırılm ış v e elin de şim ­

105
ŞÛDRAKA

şeklerin altın ışığından b ir kandil tutan kadın gib i, a y ı


bulutlar çalm ış.
D A L K A V U K — Bak, bak! V asantasenâ! «B u lu tlar,
b irb iri üzerine saldıran, k o la n la rı şim şekten fil l e r g ib i
b irb iri için e g iriy o r. Y a ğ m u r dolu bulutlar, tanrı İnd-
r a ’mn em riyle , sanki yeryüzünü gümüş ip le rle tutu­
y o r.» (21)
B a k , bak!
d<.uvvıetli rü zga rların sürüklediği, şimşek kanatlı,
okyanus g ib i içinden kaynayan, k a ra v e h a rek etli b ir
manda sürüsüne ben zer bulutlardan düşen yağm u rlar,
inciden ok la r gib i, taze otlarla, filiz le r le bezen m iş y e ­
ri, delik deşik e d iy o r; e tra fa gü zel kokular sa çılıy o r. 1>
.
(22)
V A S A N T A S E N Â — Bak, b ir bulut daha!
«Tavuskuşlarının, yüksek sesle, g e l! g e l! d iy e se­
lâm ladıkları, yü kseklere çıkın ca da dişi turnaların,
aşk v e ih tira sla kucakladıkları, yaban i kazların . nilü ­
fe r le r i b ırak ıp , büyük h eyecan la yolunu bek ledikleri,
dört yönü k a ra n lığa boğan bu bulut, ufuktan y a v a ş y a ­
vaş yü k s eliyo r.» (23)
D ALKAVU K — .. B ir de şuna bak!
«N ilü fe r li havuzlardan g ö z le ri kapanm ış, ge c e s i
gündüzü b ir olmuş, yüzü de, a ncak b ir an çakan y ıld ı­
rım la aydınlanan, bu k aran lık boşluk altındaki dünya,
hareketsiz bulutlardan evin e, başında yin e buluttan
b ir şem siye ile g irm iş v e şimdi sakin u yu yor.» (24)
V A S A N T A S E N Â — E v e t üstadım bak!
«Y ıld ız la r b ile, âdi insana yapılan iy ilik le r g ib i g ö ­
rünm ez olmuş, sev g ilile rin in bırak ıp g ittik le ri kadın­
la r gibi, artık ışıldam ıyor. Y an ılm ıyorsa m , ta n rı İnd-

106
TOPRAK ARABACIK

r a s i l â h ı olan şim şeğin a le v iy le için için yan an


gök, erim iş, y a ğ m u r halinde yeryü zü ne düşüyor.» (25)
Ve,
«Bulut, in ip çık ıyor, ya ğm u r olup y a ğ ıy o r, yıld ırım
olup gürlüyor, o rta lığ ı karartıyor, ilk aşkını yaşayan
erk ek gibi, türlü ş e k illere g ir iy o r .» (2.6)
D^ALKA^VUK — E v e t, öyle.
^ ^ k şim şek lerle ya n ıyo r; yü zlerce turnanın a ğzın ­
dan kahkaha ile gülüyor. Ebem kuşağı, ya ğm u r oklar
kusm akta v e p arlam ak ta ... Gök, yıld ırım sesleriyle gü r­
lüyor, rü z g â rla d erin derin iç çekiyor. K a r a yıla n la do­
lu k a ra bu lu tlar d u m a n la şıyo r...» (27)
V A S A N T A S E N A — « E y bulut! S evgilis in e giden
benim g ib i b irin i, gök gü rü ltü leriyle korkutm aktan v e
yağm urdan ellerin le yolumu kesm ekten utanm ıyor m u­
su n ?» (28)
E y ta n rı în d ra !
«B en senin esk i sev gilin m iy ım k i şim di bulutla­
rın aslan n ârasıyle beni tehdide kalkıyorsun? Benim
g ib i s e v g ilis in e koşan b ir âşığın yolunu ya ğ m u r se­
tiy le kesm ek, şanına ya k ış m a z.» (29)
V e,
«Sen, v a k tiy le âşık olduğun A h a ly â 'y a : ‘B en senin
kocan G au tam a’yım ' d iy e yalan söylerken , ıstıra b ı
nasıl içinden duyduysan, şimdi benim ıstıra b ım ı da ö y ­
le yakından du y! V e bulutu g e r i ç e k !» (30)
Yahut,
în d ra ! G ö k leri gü rlet, ya ğm u r ya ğ d ır, is te r­
sen yü zlerce şim şek çaktir. Y a ln iz şunu b il ki, benim
gib i se v g ilis i için yanan b ir insani, yolundan asla çe-
v irem ezsin .» (31)
«B u lu tla r is ted ik leri kadar- gü rlesin ler, eh em m iye­

107
ŞÜDRAKA

ti y o k ... Erkekler44 z a lim olurlar. F a k a t, e y şim ­


şek45, sen d e mi, âşık kadınların derdin i a n la m ıyo r­
sun?» (32)
D ALKA^VU K — Bu kadar sitem y e te r artık, çün­
kü sana ya rd ım eden şimşek,
<İn dra’ nın f i l i A y r â v a ta ’nın göğsündeki a ltın zin­
cir, dağ doruğundaki b ey a z b a y ra k v e In d ra sara yın ­
daki kandil g ib i seni sevgilin in yanına ç a ğ ır ıy o r .» (33)
V A S^AN TA SE N Â — D oğru söyledin, üstadım ! Onun
e v i burası m ı?
D ^ ^ ^ .^ V U K — Bütün hünerlerde üstat olan sana
b ir şey sö ylem ek kim in haddine? Y a ln ız, içim d ek i aşk
bana şunu sö yletiy or. İç e r i girin c e sakın ö fk elen m e!
«Ö fk e d u ygu larıyle aşk söner. Am a, kızm ayın ca
da aşk olm az k i... Sen kızar, onu da kızdırırsan, e v ­
v e lâ kendi ö fk e n i yen, sonra da sev gilin in öfk esin i g i­
d e rm e y e ç a lış !» (34)
N e y s e bu k adar y e te r ... Şimdi, b ir i soylu Çârudat-
ta ’ ya şöyle h aber versin :
«(K a d a m b a ) v e (n ip a ) ç iç e k le ri kokan bu parlak
m evsim de, se v g ilis in i görm e isteğ iyle için i y iy e n ; hal-
hallan nd ak i ça m u rları tem izlem ek için a ya k la rın ı b irb i­
rin e sürten, yağm u rda s a çla rı ıslan m ış kız, şimşekten
ve gök gürültüsünden korka korka sev gilisin i z iy a re te
g e ld i.» (35)

V. S A H N E

Ç A R .U D A T T A — B u ses nedir, dostum? A n la y ıv e r


şunu !
^ÂYTREYA — E m redersin iz ! (V asan tasen â’ya
yak la şa rak , ih tiy a tla .) H oş geld in iz efe n d im !

108
TOPRAK ARABACIK

V A S A N T A S ^ Â — H oş bulduk efen d im ! (D a lk a ­
vu ğu n a.) ^ m s iy e m i taşıyan h izm etçi em rin izd e kalsın,
üstadım !
D A L K A V U K , (kendi ken din e) — Ah, kurnaz! Y a n i,
e v e g it dem ek is tiy o r... (V asan tasen â’ y a .) E m red e r­
siniz, soylu Vasantasenâ !
«K u rn azlık , aldatma, hile, yalan yu vası olan ben­
liğ i kandırm ak için ya ratılm ış, aşk oyunları oynayan
v e namus pazann da a lışveriş eden, aşk m eclislerin de
e rk e k le rle buluşan, mutluluk satm akta hünerli sen g i­
b i b ir kadına işinde b a şa rıla r d ile rim .» (36)
(Ç ık a r.)
V A S A N T A S E N Â — Soylu M a y tr e y a ! Senin kum ar­
baz nerde?
M AYTREYA (ken di kendine) — Am an, efen d im
bu ne ilt ifa t! Soylu Ç ârudatta’ya bu kadın kum arbaz
d iyor ... (V asan tasen â’ y a .) Burada efen dim , bahçede ...
V A S A N T A S E N Â — B ah çe dediğin y e r neresi?
M A Y T R E Y A — Y iy e c e k b ir şey bulunmayan b ir
y e r ; b izim bah çem iz işte... (V asantasen â gü lü m ser.)
Buyurun, g irin !
VASANTAS^Â (h izm etçisin e) — İç e r i girin c e ne
s ö y le y ^ im ?
— « E y kum arbaz! Bu g e c e hoş
diyor m u ?» d iy e söze başlayın.
V A S A N T A S E N Â — Bunu s ö y ley eb ilec ek m iyim ?
^ f ë M E T Ç Î — Durum, konuşm anızı gerek tirecek .
M A Y T R E Y A — Buyurun efen d im !
VASANTASENÂ (g ir ip Ç ârudatta’ya ya k la şır, v e
ç içe k lerle dokunur) — E y kum arbaz! Bu g e c e hoşuna
g id iy o r mu?

— 109 —
ŞÛDRAKA

ÇÂRUDATTA (V asa n ta sen â ’y ı gö rü r) — O! .. V a -


santasenâ gelm iş. (S evin çle k a lk a r.) Bak,
«A k şam , daim a düşünmekle v e g e c e de daim a iç
çek m elerim le sona e r e r . F a k a t e y ce y lâ n gö zlü , bugün
sen bana geld ik ten sonra, gece, k ed erlerim i sona e r ­
d ird i.» ( 37)
H oş ge ld in iz h an ım efen di! Buyurun, şu m indere
oturun.
M A Y T R E Y A — Buyurun, oturun mindere. (Vasan-
tasenâ oturur'. H epsi otu ru rlar.)
Ç Â R U D A T T A — H e le şu raya bak, dostum!
«K u lağın ızd a k i çiçek yağm u rda ıslanm ış, v e o çi­
çekten dökülen ya ğm u r dam laları, m em esini, tıpkı, v e ­
liaht tahtına oturmuş v e başına y a ğ serpilen b ir şeh­
za d eye b en zetiy o r.» (38)
V asan tasen â’nın elb is eleri de ıslan m ış... O n a lâ yık
en gü zel elb is e le ri g e tirsin ler!
M A Y T R E Y A — E m red ersin iz efen d im !
H Î ^ E T Ç Î — Dur, soylu M a y tr e y a ! H an ım efen di­
ye ben hizm et ed e yim ! (H izm et e d e r.)
M AYTREYA (Ç ârudatta'n ın ku lağın a) — H anım ­
efe n d iy e b ir şey so ra b ilir m iyim , dostum?
Ç Â R U D A T T A — T a b ii, isted iğin i sor.
M A Y T R E Y A (V a sa n ta sen â 'y a ) — A ca b a karanlık,
fır tın a lı b ir g e ced e hanım efendi neden b u ra ya g e ld iler?
H İZ M E T Ç İ — H anım efen di, bu Brehm en fa z la küs­
tahlık ediyor.
V A S A N T A S E N Â — N e d en küstahlık olsun? M era k
etm iş soruyor.
— H anım efen dim iz, gerd a n lığ
nedir, d iy e so rm a y a g e ld iler.
M AYTREYA (Ç ârudatta'n ın ku lağına) — Size söy­

110
TOPRAK ARABACIK

lem em iş m iydim ? G erdan lığın fiy a tın ı altın kutusu-


nunkinden daha az bulmuş, onun için gelm iş.
^HİZMETÇİ — A ltın kutusunu, kendi m a lım ızd ır d i­
y e kum arda kaybettik, kumarhane sahibi de, kralın
em riyle b ilm ed iğim iz b ir y e re g it t i...
M A Y T R E Y A — Söylenm iş ş ey leri te k r a r e d iy o r­
sun.
— K um arbaz bulununcaya kadar, bu a l­
tın kutusunu a lın ! (B u n ları söylerkıen, altın kutusunu
gösterir, M a y tr e y a düşünceli b ir ta v ır a lır.) E fendi,
derin düşüncelere daldı. Y o k sa bu kutuyu daha e v v e l
de görm üş müydü?
M A Y T R E Y A — H anım ! Sanatkârın ustalığına h ay­
ran oldum, gözüm kam aştı.
— Gözün aldanıyor. Bu kutu, işte o a l­
tın kutusunun aynı.
M AVTKEYA (s e v in ç le ) — Dostum ! H ırsızla rın
evim izden ça ld ık la rı altın kutusu burada ...
Ç Â R U D A 'I T A — Dostum !
«E m a n eti tazm in etmek için b ir h ileye baş vurduk;
ayn ı oyunu şim di bize oynuyorlar. H er halde bu işte
b ir ya n lışlık var.:ı> (39)
M A Y T R E Y A — H a y ır, dostum B reh m en liğin üze­
rin e ant içerim ki, bu hakikattir.
Ç Â R ^ D A 'I T A — P ek i, hakikat ise, b iz de hakikat
d iy e kabul edelim .
M AYTREYA (Ç â ru d atta ’nın k u lağın a) — Acaba
onu nerden e le g e ç ird ile r? Sorsam m ı?
Ç Â R U D A 'IT A — T a b ii, sorm akta ne ziya n v a r?
M A Y T R E Y A (h izm etçin in k u lağın a) — D oğru mu?
^^M ETÇİ (M a y tr e y a ’ nın ku lağın a) D oğru.

111
ŞÛDRAKA

Ç Â R U D A T T A — N e konuşuyorsunuz, biz de anla­


sak ...
M AYTREYA (Ç â ru d atta ’nın ku lağına) — D o ğru y­
muş.
Ç Â R U D A T T A — Y a vru m bu hakikaten o a ltın ku­
tusu mudur?
Hİ^ZMETÇİ — N için soruyorsunuz?
Ç Â R U D A o d A — H iç b ir m ü jdeyi, m ü kâfatsız b ı­
rakm adım , ya vru m ! R ic a ederim , bu yüzüğü a l! (Bu
sö zleri söylerken, yüzüksüz olduğunu fa rk eder, uta­
n ır.)
VASANTASENÂ (ken di kendine) — İş te beni sa­
na b a ğla y a n bu fa ziletlerin d ir.
ÇÂRU D AodA (M a y tr e y a ’ nın k u la ğın a ) — A h ! N e
fen a !
«B u dünyada servetin i kaybetm iş olan insanın y a ­
şam asında ne anlam v a r? B ö y le b ir kim se güçsüzdür.
N e öfkesin den ne de iy ilik etm e isteğinden b ir sonuç
çık a r.» (40)
Ve,
«B u dünyada kanadı kopmuş kuş, kurumuş ağaç,
suyu çekilm iş havuz, d iş le ri dökülmüş yıla n ne ise, f a ­
k ir insan da odu r.» (41)
Ve,
<<Fakir insanlar, suyu çek ilm iş kuyulara, kurumuş
a ğ a ç la ra v e boş e v le r e ben zerler. S evd iğin e ra sla d ığ ı
için, sevinçten fa k ir liğ in i unutan insan, m ü jdeyi g e ­
tiren e m ü kâfat verm ek ister, fa k a t ve re m e z.» (42)
M A Y T R E Y A — Y e te r dostum, o k adar kötüm ser
olm a! (Y ü k sek sesle v e s ev in çle .) Benim havlum u da
ve rin !

112
TOPRAK ARABACIK

VASANTASENÂ — Soylu Ç ârudatta! Benim g ib i


bir kadını ge rd a n lık la avutm aya çalıştın ha! ..
Ç Â R U D A T T A (utançla gülüm ser) — Bak, Vasanta-
senâ, bak!
«P a ra s ın ı kaybeden insana kim inanır? Beni h er­
kes eleştirecek . Çünkü bu dünyada, itibarın ı kayb et­
miş, fa k ir düşmüş bir adamdan h ^ k e s şüphelenir.»
(43)
M A Y T R E Y A — Y a v ru m ! Sen bu gece burada mı
kalacaksın?
^HİZMETÇİ (gü lü m seyerek ) — Şim di ^ çok ileri
giden bir adam hali v a r sende...
M A Y T R E Y A — Dostum ! H alinden memn.ın, otu­
rup duran insanları kam çılayan yağm u r, sağn<Jt ha­
linde yin e başladı.
Ç Â R U D A I T A — E v e t, haklısın.
«B u sağn aklar, çam uru d elerek çıkan n ilü fer sap­
la rı g ib i bulutları, delerek, in celen a yın d erd iyle a ğ la ­
yan gökyüzünün göz ya şla rıym ış gibi, ye re dökülü­
yor .» (44)
V e,
«Bal-adeva'nın46 koyu elb isesin e b en zeyen bulutlar.
İn d ra ’nın inci hazinesini boşa ltır g ib i korkunç, soylu­
ların düşüncesi kadar tem iz v e A rcu n a ’ nın*7 okları ka­
rlar keskin yağm u r su larım yeryü zü ne y a ğ d ırıy o r .» (45)
E y se v g ili, bak, bak!
«T a m â la 48 boyanmış duran koyu bulutlarla kaplı
ve gü zel kokulu, serin akşam rü z g â r ıy le yelpazelenen
sevim li gökyüzünü, bulutların ge lm esiy le sevin erek
kendiliğinden çakan âşık-şim şek k u caklıyor.» (46)

113
F: 8
ŞÛDRAKA

(V asan tasen â ve Çârudatta, je s tle rle , aşk işa re t­


le ri yap a rak k u ca k la şırlar.)
«E y bulut! D aha derin seslerle g ü rle! Senin lüt-
funla, aşktan yanan vücudum, (k a d a m b a) ç iç e k le ri g i­
b i k ıza rıyor, d e y e r deym ez tü y lerim ü rp e riy o r.» (47)
M A Y T R E Y A — E y fırtın a ! Sen, h anım efendim izi,
şim şeğin le korkutup Alçalıyorsun.
ç A R ^ D A T T A — A ğ ır sö ylem eye hakkın yok dos­
tum.
<<.Flrtına v a ^ ın yüz y ıl sürsün, sağn aklarm sonu
g elmesin, yüz}erce şim şek çaksın !.. Çünkü, benim g i­
bi b ir fakirYl elde ed e m ey eceğ i s e v g ili şim di beni ku­
ca k lıy o r.» (48)
V e t n e , dostum,
«E ^ n e ge len sevgilisin in, y a ğ m u r su larıyle ıslak
ve srğuk vücudunu, kendi vücudüyle kucaklayabifüm
^ :ı!ın hayatı, gerçek ten m utludur.» (49)
S e v g ili V asantasenâ!
«Y a ta ğ ın altındaki köhne se d ir sallanıyor, a y a k la ­
rı onu ta şıya m a z olmuş. D u varın k ire ç le ri sularla y ı­
kanmış. A ş a ğ ı doğru akan k ireçli su, d u va rı ısla tm ış.»
(50)
(G ö ğ e b a k a ra k .) Oh! Ebem kuşağını görü yor mu­
sun? Bak, s e v g ilim , bak!
«Şim şekten dili, ebem kuşağından k olla rı v e bulut­
lardan a ğ zı olan boşluk sanki bütün dü n yayı yutm uş.»
(51)
H a yd i, içeri g id e lim ! (K a lk a r v e dolaşır.)
«Y a ğ m u r dam la la rı, hurma a ğ a ç la rı üzerinde, yü k­
sek ça lıla rd a yumuşak, taşta sert, suda dolgun . sesler
çıkarıyor. V e b ir -konserdeki s a z la r g ib i b i r . a h e n g e
uyarak düşüyor.»
(H epsi ç ık a r.)

114
A L T IN C I PERDE

A R A B A L A R IN D E Ğ İŞ M E S İ

1. S A H N E

H İZ M E T Ç İ (g ir e r ) — N a sıl? H anım ım ız hâlâ uyan­


m am ış - mı? ■P ek i, o halde g ir ip u yan dırayım . (H iz m e t
ç i dolaşır. Vücudu örtülü Vasantasenâ, uyuyan b ir in­
san ta k lid iyle- iç e r i g ir e r .) Sabah oldu, han ım efen di!
Kalk, kalk.
VASANTASENÂ (u ya n ara k ) — N a sıl? O rtalık
ağa rm ış ... Sabah oluyor ...
H İZ M E T Ç İ — B ize gö re sabah, ama hanım efendi
için geced ir.
V A S A N T A S E N Â — Senin kum arbaz nerede y a v ­
rum?
H İZ M E T Ç İ — E fen dim , soylu Çârudatta, V ardha-
m ân aka'ya em irle rin i verdikten sonra «Ç iç e k Kutusu»
adlı bahçeye gitti.
V A S A N T A S E N Â — N e g ib i em irler verm iş?
H İZ M E T Ç İ — «Sabah olm adan a ra b a yı koş, V asan ­
tasenâ g its in .» dedi.

115
ŞÛDRAKA

V A S A N T A S E N Â — N e r e y e gid ecek m işim ?


H İZ M E T Ç İ — Çârudatta'nın bulunduğu y e re, ha­
nım efendi !
V A S A N T A S E N A (h izm etçiy i ku caklayarak ) — G e­
ce rü ya la ra dalmac)ı.ğımı şim di kendi g ö zlerim le g ö re ­
ceğim , dem ek. Y avru m , ben hakikaten onun evin de
m iyim ?
H İZ M E T Ç İ — Y a ln ız e v in d e d eğ il, burada hepim i­
zin kalbindesiniz.
V A S A N T A S E N Â — Ç ârudatta’nın ailesi, benim bu­
rada bııtunmama üzülüyor mu?
^ ^ M E T Ç İ — Ü zü lecek ..,
VAS^AN TASE NÂ — N e zam an?
H İZ M E T Ç İ — Buradan ayrıldığın ızda.
V A S A N T A S E N Â — O zaman, onlardan e v v e l ben
üzüleceğim . (S e v g iy le .) Y a v ru m bu ge rd a n lığ ı a l da,
Ç ârudatta'n ın karısı, benim de h em şirem olan kadına
v e r v e şunları s ö y le :. «B en , fa z ile t le r i karşısında ken­
dim i m ağlûp hissetiğim sa yg ıd eğ er Çârudatta'nın
b ir k ölesi olduğum gib i, k arısın ın da b ir kölesiyim .
Onun için bu gerdanlık, bundan sonra, soylu hanım ı­
nın boynunu sü slesin.»
H İZ M E T Ç İ — O zaman, Ç ârudatta h an ım efen diye
kızacak.
V A S A N T A S E N Â — G it, d e d ik lerim i yap.
H İZ M E T Ç İ (g e rd a n lığ ı a lır ) — E m redersin iz. (Ç ı­
ka r.)
Hİ^ZMETÇİ (g ir e r ) — H anım efen di, Çârudatta'nın
hanımı şunları söyled i: «S oylu k işi b ir lü tuf gösterdi,
g e rd a n lığı V asa n ta sen â 'ya gönderdi. Bunu ge ri alm am
doğru değild ir. H an ım efen di b ilsin ki, benim yegâne
süsüm, o soylu kişinin kendisidir.
(Radan ikâ, Çârudatta'nın o ğ lu y le g ir e r .)

116
TOPRAK ARABACIK

il. S A H N E

R O H A S E N A (k e d e rli) — Radanikâ, ben bu toprak


a ra b a yı ne yapayım ? A ltın araba isterim . A ltın araba
v e r ban a!
R A D A N İK Â (üzgün için i çek erek ) — A ltın araba
nereden bu layım , çocuğum? İnşallah baban tek ra r zen-
zin o lu r da, yin e altın a ra b a y la oynarsın. (K en d i ken­
din e.) Onu, b ira z da gönlünü alm ak için, V asantase-
n â’nın yanına götü reyim . (V asantasenâ’ya y a k la şır.)
S a y g ıla r h an ım efen di!
V A S A N T A S E N Â — Hoş geldin, Radan ikâ! Bu ço­
cuk kim in? Üstü başı süslü d eğ il ama, a y g ib i güzel. ..
Yüzü, k a lb im e neşe v e riy o r.
R AD AN İ^ Â — Soylu Çârudatta’ mn oğlu Rohase-
na efendim .
VASANTASENÂ (k o lla rın ı u zatarak) — G e l o ğ ­
lum kucakla ben i! (Çocuğu kucağına a la ra k .) Tıpk ı
babasının ö rn eği ...
R A D . ^ ^ ^ ^ — Y a ln ız vücudu d eğil, zannedersem
fa z ile tle ri d e... B abası onunla sevinç duyar.
V A S A N T A S E N Â — N e d en a ğlıyor?
R A D A N İ K Â — Komşunun oğlundaki altın a ra b a y ­
la oynuyordu. Çocuk a ra b a y ı a lıp götü rdü ... Bu da a l­
tın a ra b a y ı istedi ... B en d e ona, topraktan araba ya p ­
tım. «B e n bu çam ur a ra b a y ı ne yapayım ? A ltın ara b a
isterim , bana altın araba v e r ,» diyordu.
V A S A N T A S E N Â — N e fen a, ne fen a ! O bile, baş­
kasının mutluluğundan a cı çek iyor. E y ulu a lın y a zıs ı!
Sen çiçe k y a p ra k la rı üstündeki su d a m la cık ları gib i,
insanın h a y a ü y le oynuyorsun. (A ğ la y a r a k .) A ğ la m a
ya vru m ! Sen de altın arabayla oynarsın ...

117
ŞÛDRAKA

R O H A S E N A — R adan ikâ, kim bu kadın?


VASANTASENA — Babanın fa z ile tle r i önünde
m ağlûp olmuş b ir c a r iy e ...
R A D A N Î ^ Â — Y a vru m , bu kadın artık senin an ­
nen oldu.
R O H A S E N A — Y a la n söylüyorsun, R adanikâ. Bu
kadın annem iz olsaydı bu kadar süslenmezdi.
V A S A N T A S E N A — Y a vru m , bu ta tlı ağzın la ne acı
şey ler söylüyorsun. (S ü slerin i çık a rıp a ğ la y a ra k .) B ak
şim di senin annen oldum. Bu gerd a n lığı al da onunla
kendine b ir a ltın araba ya p tır.,
R O H A S E N A — istem em , almam ... Sen ağlıyorsun.
VASANTASENA (g ö zle rin i silerek) — A ğ la m a y a ­
cağım , yavrum , g it oyn a! (E lin deki ziyn etleri toprak
arabanın içine k o ya r.) G it y a vru m ! B ir altın araba
ya p tır. (R adan ikâ, çocukla beraber çık a r.)

111. S A H N E

V A R D H A M A N A K A (a ra b a ile g ir e r ) — R adan ikâ!


R a d a n ik â ! Vasantasen â’ya söyle, kapalı araba yan
kapıda h a z ır duruyor.
R A D A N İK A (g ir e r ) — H a n ım efen d i! Vardham â-
naka arabanın yan kapıda h azır olduğunu söylüyor.
V A S A N T A S E N A — Ben h azırlan ın caya kadar, a ra ­
ba b ira z beklesin.
R A D A N İK Â (ç ık a r ) — V ardh am ân aka! H an ım ­
efen d i h azırlan ın caya kadar, b ir dakika b ek le!
V A R D H A M A N A K A — Oh! Oh! Ben de sedirin ha­
lısın ı unutmuştum, alıp g e le y im ... A m a, öküzlerin bur­

118
TOPRAK ARABACIK

nunu da ip sıkıyor, y e rle r in d e d u ra m ıyo rla r; b a ri a ra ­


ba ile gid ip ge leyim . (Ç ık a r.)
V A S A N T A S E N A — Y a v ru m ! E şy a la rım ı ge tir, ha­
zırla n ayım . (H a zırla n ıp durur.)

IV. S A H N E

(S th âvaraka araba ile sahneye g ir e r .)

S TH Â V A ^R A K A — K ra lın k a yın b irad eri, Sansthâ-


naka bana şu em ri v e r d i: « E y Sthâvıaraka! B ir araba
al, çabuk, ‘Ç içek Kutusu’ adlı b ah çeye g i t ! » dedi. P e ­
ki, g id e lim !.. Yürüyün öküzlerim , yürüyün! (D olaşıp
e tra fa bak ın ır.) B ir köylü arabası yolu kesm iş, ne y a ­
palım? (G u ru rla .) H ey, h ey! Y o l v e rin ! (D in le y e re k .)
N e dediniz? Bu araba kim in a ra b a sı mı? Bu araba,
kralın k a yın b irad eri Sansthânaka’nın a ra b a sı... Onun
için yoldan çabuk ç e k ilin ! (E tr a fa bakın a ra k .} N e o?
H ele şuna da bak! B eni görünce oyundan kaçan v e ku­
m arh an eciyi görm üş b ir kum arbaz g ib i kendini sak­
la y a ra k k a ç ıy o r... K im acaba? K im olursa olsun, ba­
na n e! Ben de çabuk yolu m a g id e y im ... H e y köylü ler!
Ç ekilin yoldan, çek ilin ! N e diyorsun bana? B ir a z dur
da, şu te k e rle ğ i ç e v ir m i diyorsun. Ben, kralın kayın-
b 'ra d eri, Sansthânaka’nın a ra b a cısıy ım ... Benim gib i
bir kahram an, senin tek erleğin i m i ç e v irir? .. A m a, y a ­
zık, bu köylü ya ln ız, ona ya rd ım e tm e li... K en d i a ra b a ­
m ı, soylu Ç ârudatta’nın yan kapısının önünde bırak ı­
rım ... (A ra b a y ı ora ya b ıra k ır.) G eliyorum . (Ç ık a r.)
H İZ M E T Ç İ — H a n ım efen d i! B ir tek erlek sesi v a r.
H e r h alde araba geldi.

119
ŞÛDRAKA

V A S A N T A S E N A — H a yd i ya vru m ! A celed en içim


içim e sığm ıyor. . . Önüme düş de yan k a p ıyı ban a gö s­
ter.
H İZ M E T Ç İ — G eliniz, hanım efendi, gelin iz!
VASANTASENÂ (d o la şa ra k ) — E vlâdım , sen r a ­
hatına bak a rtık !
H İZ M E T Ç İ — H ayhay, efen dim .
VASANTASENÂ (s a ğ gözünün sey ird iğ in e işa ret­
le ) — H ayrola, sağ gözüm s e ğ iriy o r. Bu fen a bir şe­
y e a lâ m et... F akat, Ç ârudatta’ yı gördükten sonra, b e­
nim için hiç bir şeyin k ıy m e ti y o k ... (A ra b a y a g ir e r .)
S T H Â V A R A K A — Köylünün arabasın ı yoldan ç e k ­
tim, yolum a devam edebilirim . (J estlerle a ra b a ya b i­
n er g ib i yapar. A ra b a yürür. K en di kendine.} N e o,
a ra b a yüklü mü, yoksa tek erleği ç e v ird iğ im için y o ­
ruldum da bana m ı ö y le geliyo r? N eyse, g id elim ...
Yürüyün öküzlerim , yürüyün!

V. S AH N E

P E R D E A R K A S IN D A N B İR SES — B ek çiler, bek­


ç ile r ! D ikkat! Y e rle rin iz d e uyanık ve hazır bulunun!
Çobanoğlu  ry a k a , zin c irlerin i kırm ış, m u hafızlarım
öldürmüş, hapisaneden kaçmış, ortadan kaybolm uştur.
Onu yakalayın , tutun!
(Â ry a k a bir ayağın da zincirle sahneye g ir e r .)
S T H Â V A R A K A — Şehirde büyük heyecan v a r ; ç a ­
buk g id e lim ! (Ç ık a r.)

120
TOPRAK ARABACIK

VI. S AH N E

A R Y A K A — «K ra lla rın e m riy le zin cire vurulan in­


sanlar için, a cı v e üzüntü denizinden başka bir şey o l - '
mayan hapisaneyi terk ettim . Şimdi, bağından boşa­
nan bir f il gibi, ayak bileğim de asılı, y a rısı kopmuş
zin c iri sü rü kleyerek sağa sola koşuyorum .» (1)
K r a l P â la k a , b ir erm işin kehanetinden korkuya
düştü, beni köyümden zorla çık a rttı v e korkunç zin ­
danda zin cire vurdurttu. İ y i dostum Ş arvilaka'n ın him ­
m etiy le zincirden kurtulup kaçtım . (Gözünden ya şla r
a k a r.)
<?Bu kral, beni yaban i b ir f i l gibi zin cire vurdu,
türlü işken celerle inletti. K aderim m iş, ama, suçum ne?
Gökten gelen ta lih e k a rşı konulm az... Ben de kralın
üstüne yü rü y eceğ im ... Bende bu talihin bu ku vveti ol­
dukça bana kim en gel o la b ilir? » (2)
İ y i am a, şu anda, ben za v a llı g a rip n ereye sığ ın a ­
bilirim ? H ah! Şurada, yan kapısı açık kalm ış b ir e v
v a r... H er halde iy i b ir adamın e v i olacak ...
«H a ra p b ir ev, kapısında da uzun süngüler yo k ...
Kapının geçm e tah taları a y rılm ış ... Muhakkak ki, bu
evin sahibi de, birçok felâ k e tle re uğram ış, benim g i ­
bi z a v a llı b ir a dam dır.» (3)
Ö yleyse, bu e v e g ir ip sığınayım .
PERDE A R K A S IN D A N SE S — Yürüyün öküzle­
rim , yürüyün!
A R Y A K A — Bak bu raya bir araba geliyo r.
«Bu, iyi b ir adam cağızın sürdüğü b ir köylü ara b a ­
sı olab ilir. B elki de kadınların binm esi için hazırlan ­
m ış b ir arabadır. B e lk i de soylunun şanına yakışacak
şekilde h azırlan m ıştır; onu alıp, şehrin dışına götü r­

121
ŞÛDRAKA

m eye gelm iştir. Belki de talihin e liy le boş bırak ılm ış­
tır v e benim gib i g a rib i alm aya g e lm iş tir.» (4)
VARDHAM ÂNAKA (a ra b a ile g ir e r ) — Sedirin
halısını getird im . R ad a n ik â ! Soylu V asantasen â’ya,
araban ın h azır olduğunu söyle. A ra b a y a binsin, «Ç içek
Kutusu» adlı bah çeye gidecek.
ÂRYAKA (e t r a fı d in leyerek ) — Bu ara b a b ir yos­
ma için hazırlanm ış, onu götü rm eye ge lm iş ... Olsun,
ben d.e b in erim ... (Y a k la ş ır .)
VARDHAM ÂNAKA (d in le y e re k ) — N e o? B ir h al­
hal sesi v a r ... H e r halde han ım efen di geldi. H a n ım ­
efendi, ökü zlerin burnunu ip sıkıyor, arkadan binin!
(Â r y a k a arkadan b in er.) A ya k la rın h arek etiyle çın­
layan halhalların sesi kesildi, araba yüklendi. H anım ­
efendi binm iş o lm a lı... Ö yleyse gid elim ... Yürüyün
öküzlerim , yürüyün. (B u n ları söylerken dolaşır.)

V ll. S A H N E

V ÎR A K A — Ey, C a ya! Cayam âna! Çandanaka!


M a n ga la ! Puşpabhadra v e ötek iler!
«Çobanoğlu zin c irle riy le b irlik te kralın kalbini de
kırarak k a çtığı halde niçin a cele etm iyorsu nu z?» (5)
Sen doğu kapısında, sen batı kapısında, sen kuzey,
sen de güney kapıların da duracaksın. Ben de şu k a le­
y e çıkıp e tr a fı gözetl.eyeceğim . G el, Çandanaka, g e l!
Ç A N D A N A K A — V ira k a ! V is a ly a ! B h im ângada!
D andakâla! D andaşûra! V e ötek iler!
« N e sallanıyorsunuz? Çabuk olun, a cele edin! Y o k ­
sa k ra llık başka sü lâleye g e ç e c e k .» (6)
Ve,

122
TOPRAK ARABACIK

«B a h çelerd e, kalabalık içinde, yollarda, şehirde,


pazarda, köyde, hâsılı şüphe edilen her y e rd e onu a ra ­
y ın !» (7)
« E y V ira k a ! N e düşünüyorsun? Çobanoğlu’nu hapi-
saneden ku rtarıp kaçıran kim dir? Çekinm eden bana
s ö y le !» (8)
N ered e, onu bulacak erk.ek yok mu?
« ............................ » (9)
« ............................ » (10)49
V IR A K A — E fen dim , Çandanaka!
« E y Çandan aka! Senin başına ant içerim ki, onu
kurtaran, kaçıran çok oldu. H er halde, Çobanoğlu, d a ­
ha güneş iy ic e doğm adan, a la ca karan lıkta k a ç ır ıl­
m ış.» (11)
V A R D H A ^ Â N A K A — Yürüyün, ökü zlerim ! Y ü rü ­
yün!
ÇANDANAKA (V aı am ânaka’y ı görür, V ir a k a ’
ya) — E y ! Bana baksana!
«A n a caddede ka p a lı b ir araba geliyo r, onu g ö zet­
le. K im in arabasıdır, n ereye gid iyo r? A n la !» (12)
V ÎR A K A (b a k a ra k ) — Ey, a ra b a cı! dur! A ra b a y ı
daha ile r i götü rm e! Bu araba kim in? için de kim va r?
N e re y e g id iy o r?
V A R D ^ ^ M Â N A K A — Bu a ra b a , soylu Ç ârudatta’
m ndır. için d e soylu Vasantasenâ va r. Onu, Çârudatta'
ya götürüyorum . «Ç içek Kutusu» adlı bahçede eğ len e­
cekler.
V ÎR A K A — A ra b a cıd a n sordum, araba soylu Ç ân ı-
d a tta ’nınmış. için d e Vasantasenâ varm ış. «Ç iç e k K u ­
tusu» ad lı ba h çeye gidiyorm uş.
Ç A N D A N A K A — P e k i, gitsin!
V İR A K A — İç in i aram ayalım m ı?

123
ŞÛDRAKA

Ç A N D A N A K A — N e d iy e a ra ya ca ğ ız?
V lR A K A — Sana bu kadar güven veren kim ?
Ç A N D A N A K A — Soylu Çârudatta.
V IR A K A — K im bu soylu ÇB.rudatta ile Vasanta-
senâ? A ra b a la rı aranm adan g id iy o r...
ÇANDANAKA — A ! Ç ârudatta’y ı -tanımaz mısın?
Vasantasenâ’y ı bilm ez m isin? Sen Vasantasenâ ile Çâ­
rudatta’y ı tanım ıyorsan, ış ık la riy le gökteki ayı da ta­
nım ıyorsun dem ektir.
«S e fille r i, fa k ir le ri acıdan kurtaran bu iy ilik a y ı­
nı, bu fa zilet n ilüferin i, dört okyanus incisini kim ta ­
n ım a z?» (13)
«B u şehir için de tapılacak, bu şehrin ziyn eti ola­
cak iki kim se v a rd ır: A ziz Vasantasenâ ile fa zilet ha­
zînesi Ç â ru d a tta ...» (14)
V ÎR A K A — Çandanaka !
«Tanırım , Ç â ru d atta 'yı v e Vasantasen â’y ı iy i ta n ı­
rım . F akat, o rta y a krallık işi girin ce, babam ı b ile ta­
n ım am .» (15)
ÂRYAKA (ken di kendine) — Anlaşılan, bundan
e v v e lk i h ayatım da bu ada n, öteki düşm anım­
m ış... Çünkü,
«Düğün tören iyle ces etlerin y a k ılış n d a k i ateş na­
sıl başka başkaysa, bu n ların da v a z ife le r i aynı olduğu
halde, k a ra k terleri başka başk a .» (16)
Ç A ^ D A N A ^ A — Sen, kralının güvenini kazanmış,
a y n ı zam anda çok kuşkulu, her şey i ince eleyen sık
dokuyan bir' başmemursun. H aydi, ben öküzleri tuta­
yım , sen a ra ştır!
V IR A K A — Sen de, k ralın gü ven in i kazanm ış bir
memursun. Sen a ra !

124
TOPRAK ARABACIK

ÇANDANAKA — A ra ş tırm a y ı ben yapm ışım , sen


yapmışsın,. hepsi b ir değil mi?
V ÎR A K A — Senin aram an, k ral P âlakan ın a ra m a ­
sı dem ektir.
Ç A N D A N A K A — Boyunduruğu ye re indir. (Vard-
ham ânaka in d irir.)
•^ R Y A K A (ken di kendine) — A caba m em urlar be­
ni bu lu rlar mı? N e z a v a llı adamım ben, ne yazık b a ­
na! E lim d e silâhım y o k ...
Yah u tr
«K a h ram a n B him a gib i yaparım , kolum silâhım
olur. Zindan köşesine b a ğ lı kalm aktansa, tekm e yum ­
ruk dövüşerek ölm ek yeğd ir. (17)
A m a şim di zorb a lığın sırası değil.
(Çandanaka a ra b a ya g ir ip a ra ştırır g ib i y a p a r.)
Sana sığın ıyoru m !
Ç A N D A N A K A — B ana sığınan korkm asın!
 R Y^AK A — «K en d in e sığınan k im seye elini uzat­
m ayan mutluluktan yoksun kalır. D ostları, akra b a la rı
onu terk eder. Ü setlik, h erkesin n e fre tin i k a za n ır.» (18)
Ç A N D A N A K A — N e yazık? Çobanoğlu, şahinden
kaçan b ir kuş g ib i avcının elin e düştü. (D üşünerek)
Bütün s a fiy e tiy le bana s ığ ın ıy o r... Soylu Ç ârudatta’
nın arabasın a binm iş... H em de hayatım kadar sev­
diğim Ş arvila k a ’nın dostudur. Am a, öte ta ra fta n ben
de kralın bir memuruyum. Şim di ne ya p a ca ğ ım ... A m a,
ne olursa olsun, d e ğ il mi ki ona tem in a t v erm iş bu-
funuyorum:
«K orkan bir insanın im dadına koşmak, hemcinsine
ya rd ım etmek, sonunda ölüm bile olsa. bu dünyada
âer halde b ir fa z ile t t'r .» (19)
(A ra b a d a n korkuyla in erek .) A ra b a d a , e fe n d i...

125
ŞÛDRAKA

H a yır, Vasantasenâ v a r... V asantasenâ: «B en arabayla


soylu Ç ârudatta’ya giderken, yo l ortasında, zorbalık
edip durdurmak doğru m u ?» diyor.
V ÎR A K A — Çandanaka! Bu işten benim içim e b ir
şüphe düştü.
Ç A N D A N A K A — N a sıl b ir şüphe?
V ÎR A K A — -ıKemküm ediyorsun ... E vvelâ , e fe n d i­
yi, sonra çev irerek , h an ım efen diyi, V asantasen â’yı
gördüm dedin.» ( r ' )
işte, bunun için sana güvenm iyorum .
Ç A N D A N A K A — N eden güvenm iyorsun? B iz Dek-
kan lılar hep böyle konuşuruz. Biz, K arn âta, D râ vid a ,
Çina, B arb a ra g ib i b ir çok leh çelere a lış ığ ız . İs te d i­
ğ im iz g ib i konuşuruz. B a zen efen d i, bazen hanım efendi
deriz. N e d iy e k elim e üzerinde durm alı? D iş iy le e r ­
keği a yırt . etm ek anlam sız b ir şey ...
V ÎR A K A — Y o k , ben de a ra ya ca ğım . K ra lın em ri
böyle. K r a l bana güvenir.
Ç A N D A N A K A — D em ek ki bana gü ven m iyor!
V IR A K A — B eni de kral tâyin etm edi mi?
ÇANDANAKA (kendi kendine) — Soylu Çobanoğ-
lu, soylu Ç arudatta’nın a ra b a sıyle kaçtı derlerse, k ral
Ç ârudatta’yı da mahkûm ed e r... N e yapayım k i? .. (D ü ­
şünür.) H ah! dur! A tala rım ın b ir hilesine baş v u ra ­
yım da o görsün ... (V ir a k a ’ y a .) E y V ira k a ! Benim ,
Çandanaka’nın a ra d ığı b ir y e r i sen de yeni baştan
aram ak m ı istiyorsun? Sen kim oluyorsun?
V ÎR A K A — Y a sen kim oluyorsun?
ÇANDANAKA — Ben s a y g ı gören, itibar- edilen
bir kim seyim ... Sen hangi kast’tansın, b iliy o r musun?
V ÎR A K A (h id d etle) — H angi kast’ tan m ışım ?
Ç A N D A N A K A — K im b ilir?

126
TOPRAK ARABACIK

V ÎR A K A — B iliyorsa n sö yle!
Ç A N D A N A K A — H a y ır söylem em .
«K a s t’ını b ild iğ im halde, vicd an ım sö ylem e diyor.
S öylersem , kafan , ezilm iş ayvaya döner. N eye ya­
r a r ? » (21)
V ÎR A K A — Y o k , söyle, sö yle! (Çandanaka e liy le
je s tle r ya p a rak anlatm ak is te r.) N e dem ek bu?
Ç A N D A N A K A — <<Sen, b ir elin de eski b ir ustura,
b ir elinde oyuk bileytaşı, çıkıkçıydın. Şim di ise b ir
başm em u r olm u şsu n !» (22)
V ÎR A K A — E y Çandanaka! Sen de gördüğün it i­
bard an fa la n bahsediyorsun am a kast’ının ne olduğu­
nu b iliy o r musun?
ÇANDANAKA — Ay g ib i tem iz olan Ç andanaka’
nın k a stı ne o la b ilir?
V ÎR A K A — K im b ilir?
Ç A N D A N A K A — Söyle, söyle! (V ira k a , je s tle rle
anlatm aya ç a lış ır.) O ne dem ek?
V ÎR A K A — D in le!
«Senin k a st’ın doğrusu çok te m izd ir... Anan düm­
belek, baban davu l, ağabeyin zurna idi. Şim di sen b ir
su bay olm n şsu n!» (23)
Ç A N D A N A K A (h id d etle) ^ Ben böyle a şa ğılık şey­
le r i yapacak b ir kabak m ıyım ? Ö yleyse a ra b a yı sen
de a ra !
V ÎR A K A — E y, a ra b a cı! A ra b a yı ç e v ir! Ben de
a ra ya ca ğ ım . (V ardh am ân aka a ra b a yı ç e v ir ir ; V ira k a
a ra b a ya çıkm ak ister; Çandanaka onu saçlarından tu­
tup y e re atar. V ira k a yerin d en ö fk e y le k a lk a ra k .) V a k ­
tiy le ben de sana güveniyordum . K ra lın em rin i yerin e
getirirk en , sen beni saçlaPlm dan yakaladın, a y a k la rı­
nın altına aldın. B eni d in le! M ahkem e huzurunda se­

127
ŞÜDRAKA

nin vücudunu dört p arçaya a y ır tm a z s m , bana da Vi-


ra k a dem esinler.
Ç A N D A N A K A — İs te r sa ra y a git, is te r m ahkem e­
y e g it... Senin g ib i köpeklerden korkum yok.
V ÎR A K A — P e k i... (Ç ık a r.)
ÇANDANAKA (e tra fa bak a ra k ) — G it a ra b a ci!
G:.t ! Soran olursa, ara b a m ı V îra k a ile Çandanaka a ra ­
dılar, d ersin ... E y soylu V asantasenâ! Bu da sana bir
hatıra olsun! (K ılıc ın ı v e r ir .)
ÂRYAKA (k ılıc ı alıp, sevin çle kendi kendine) —
«O h ! Elim e b ir kılıç g e ç ti! Sağ kolum s e ğ iriy o r ; her
şey bana gülüyor. Şimdi hakikaten kurtuldum .» (24)
Ç A N D A N A K A — E y han ım efen di!
«B en sizi tanım adım v e size güveniyorum . Y a ln ız
siz de beni unutmayın. Ben bunları, ih tirasım a uyarak
değil, sevgim e, dostluğum a uyarak söylü yoru m .» (25)
ÂRYAKA — . «Çandanaka, a y gib i fa z ile tle dolu­
dur. Tesad ü f onu bana dost etti. E rm iş pirin keha­
neti doğru çıkarsa, Çandanaka’ y ı asla unutm ayaca­
ğ ım .» (26)
Ç A N D A N A K A — D ile rim ki D e v î’ nin50, iki devi,
yan i Şum ba’y ı ve N işum ba’yı öldürdüğü gibi, sen 'le
düşm anlarının hepsini öldüresin! T a n rı Şiva, Vişnu,
Brahm a, Güneş ve A y seni korusun!
(Vardh am ân aka a ra b a yla çık a r.)
ÇANDANAKA (p erd ey e ba k a ra k ) — «O h ! İy i dos­
tum Ş arvilaka b ile bu m em leketi terk eden  r y a k a '
nın peşine takıldı. Ben, öte yandan, kralın güven duy­
duğu V îr a k a ’yı kızdırdım . En iyisi ben de kardeşlerim
v e oğu llarım la  r y a k a ’ya k a tılırım .» (27)

128
YE D İN C İ PERDE

 R Y A K A 'N I N K A Ç IR IL IŞ I

1. S A H N E

(M a y tr e y a v e Çârudatta g ir e rle r.)

M A Y T R E Y A — Şu «Ç içek Kutusu» denilen bahçe­


nin g ü zelliğ in e b ir bak!
Ç Â R U D A T T A — G ü zeldir dostum!
«Sanki a ğ a ç la r b ire r tü ccar, çiçe k ler de onların
m alları. Bal a rıla rı da güm rük m em u rları g ib i e t r a f­
larında d o la şıyo r.» (1)
M AYTREYA — T a b ia tın y a ra ttığ ı şu taş sek iye
oturun, dostum!
Ç Â R U D A T T A — Dostum, Vardham ânaka gecik ti. ..
M A Y T R E Y A — Ben, V ardh am an aka’ya, V asanta-
senâ’y ı çabuk ge tirm es in i tem bih etm iştim .
Ç A R U D A T T T A — Ö yleyse neden ge cik iyo r?
«A ra b a s ı, a ğ ır gid en b ir araba m ı? Y o k sa din gili
mi kırıldı? Koşum takım ı ııru koptu? Fırtın a d a devri-

129
F: 9
ŞÛDRAKA

lip yol üzerine yatm ış ağa çla rd an geçem ed i de başka


b ir yol mu a rıyor? Yoksa öküzleri isteksiz, beceriksiz
sürdüğü için m i g e ç k a ld ı? » (2)

Il. S A H N E

(İçin d e, Â r y a k a ’nın saklı bulunduğu araba


ile Vardham ânaka g ir e r .)

V A R D H A M Â N A K A — Yürüyün öküzler, yürüyün!


ÂRYAKA (kendi kendine) — «K ra lın adam larının
gözüne görünm ek korkusu ve ayağım da zin c irle rle ken­
dimi ta m a m iy le selâm ette sayam ıyorum . Tıpk ı, k a rg a ­
ların yu vaların da sa k la d ık la rı b ir kuğu-kuşu gib i, ta ­
n ım adığım , iy i b ir adam ın arabasına binmiş, g id iy o ­
rum .» (3)
«Şehirden oldukça uzaklaştım . A rabadan inip, bu
sık ağaçlı koruya dalsam mı? Yoksa araba sah ibiyle
görüşsem mi? .. Yok , y o k ... Sık a ğa çla rın için e girm ek
doğru o lm a z... Ç ârudatta’nın, kendine sığınana, içten ­
lik le kucak a ç tığ ı söylenir. En iyisi; onu görm ek, ona
sığınm ak olur.
«B u iy i adam , a c ıla r okyanusundan çıkm ış olan ben
z a v a llıy ı görünce h er h alde hoş k arşılayacak. Benim
vücudum, ya ln ız, b ö y le b ir adam ın fa ziletin in yüzü su­
yu hürm etine canlı kaldı.» (4)
V A R D H A M Â N A K A — İşte bahçe burası. O nların
yanına varayım . (Y a k la ş ır .) E y sa yg ıd eğ er M a y tre y a !
M AYTREYA — S a y gıd e ğer Ç ârudatta! M ü jde!
Vardham ânaka sesleniyor. Vasantasenâ gelm iş olacak.
Ç Â R U D A T T A — M üjden h a y ırlı olsun!

130
TOPRAK ARABACIK

M A Y T R E Y A — K ö le yavru su ! N eden geciktin?


V A R D H A M Â N A K A — K ızm a yın , sa y g ıd e ğ e r M a y ­
tre y a ! A raban ın halısını' unutmuşum, . onu alm a ya g it ­
tim, bu yüzden b ira z geciktim .
Ç Â R U D A T T A — V ardham ânaka, a ra b a y ı ç e v ir ir !
Dostum M a y tr e y a ! Sen de V asantasen â’nın inm esine
y a rd ım et!
M A Y T R E Y A — A y a k la rı zin cirle b a ğ lı m ı ki ona
yardım ed eyim ? (K a lk ıp a ra b a y a b a k a r.) O! Bu bayan
Vasantasenâ d eğil, b a y V a sa n ta sen â 'd ır...
Ç Â R U D A T T A — A la y etm enin sırası d e ğ il dostum;
arka d a şlığım ıza yakışm az. B ari gid eyim , inm esine ben
yardım edeyim . (K a lk a r.)
 R Y A K A — Arabanın sahibi işte bu a d am ... Sade
onun hakkında söylen en leri işitm ek değil, kendisini
gö rm ek de b ir zevk m iş... Şim di kendim i tam selâ m et­
te sayabilirim .
Ç Â R U D A T T A (a ra b a ya çıkıp onu gö rü r) — A ! Bu
kim ?
«K o lla r ı f i l hortumu gib i, om u zları aslanınki kadar
etli, göğsü gen iş v e düz, iri g ö z le r i k ırm ızı v e h are­
ketli, ayağında b ir ç ift zincir v a r ... B ö y le h eybetli b ir
adam nasıl bu h a le düşm üş?» (5)
Sen kim sin?
 R Y A K A — Çoban k a st’ ından olan  ry a k a 'y ım :
size sığınıyorum .
Ç Â R U D A T T A — Yoksa, k ral P â la k a ’ nın, köyünden
g e tir tip z in c ire vurduğu çoban sen misin?
 R Y A K A — N iç in soruyorsunuz?
Ç Â R U D A T T A — «A lın y a z ıs ı, seni bu raya g e tir e ­
rek karşım a çıkardı. K en di canım ı fed a ederim de,

131
ŞÛDRAKA

senin g ib i bana sığınan b iris in i düşm anlarına teslim


etm em .» (6)
(A r y a k a , sevin ç b e lir tile ri g ö sterir.)
Vardham anaka! Onun ayağın daki z in c irle ri çıkar!
V A R D H A M .A N A K A — E m red ersin iz! (Z in cirleri
ç ık a rır.) Z in cirlerin i çıkardım efendim .
A R Y A K A — A m a, şim di ben, daha k u v v e tli olan
s e v g i z in c irle r iy le bağlandım .
M AYTREYA — O kurtuldu, am a b izim için de
kaçm aktan başka ça re yo k ...
Ç A R U D A T T A — Sakın h a! Ö yle söylem e!
A R Y A K A — Dostum Çarudatta ! Size güvendiğim
için arabanıza bindim ; b a ğışlayın !
Ç A R U D A T T A — İçten gelen b ir s e v g iy le bana b a ğ­
lanman, benim için b ir şereftir.
A R Y A K A — İzin ve rirs e n iz gid eyim .
Ç A R U D A T T A — H ayh a y! G ideb ilirsin .
A R Y A K A — P ek i, ineyim .
ÇARUDATTA — İn m e dostum. Z in cirlerin yen i
a çıld ığ ı için k o la y k o la y yürüyem ezsin. İnsanların ge.
zin tilerin e çok e lve rişli olan bu yerden araba ile g it ­
men doğru olur. Onun için a ra b a yla gitm eni ta vsiy e
ederim .
A R Y A K A — P e k i!
Ç A R U D A T T A — H ısım akrabana selam etle kavuş!
A R Y A K A — Benim sizden başka hısım akrabam
v a r m ı ki!
Ç A R U D A T T A — ...yin e buluşur, konuşuruz... Beni
unutm a! ..
A R Y A K A — ...i nsan kendini unutur mu?
ÇARUDATTA — Seni, yolculuğunda ta n rıla r ktJ-
rusun !

132
TOPRAK ARABACIK

A R Y A K A — B eni sen korudun...


ÇARUDATTA — ...sen i koruyan kaderindir.
A R Y A K A — ... kaderim i de sebep eden sen d eğ il
m isin ?» (7)
Ç A R ^ D A T T A — K r a l P â la k a işi ço k sıkı tutuyor.
Onun için burada çok sayıda muhafız var, sen çabuk
g itm ey e bak.
A R Y A K A — P e k i, yin e görüşelim . (Ç ık a r.)

111. S A H N E

Ç A R U D A T T A — «K ra la , bu şekilde karşı gelm iş


bir adam ın, burada b ir an b ile durm ası doğru olmaz.
(B a k ın a ra k .) M a y trey a , zin c iri kör b ir kuyuya at!
K ralın h a fiy e le r i gö reb ilirler.:. (8)
(S ol gözünün seğ ird iğ in e işa re t ed erek .) Dostum
M a y trey a , gönlüm, Vasantasen â’y ı görm ek h asretiyle
dolu. Bak,
«S e v g ilim i görm eyen sol gözüm seğ iriy or, kalbim
sebepsiz y e re korku yla çarpıyor.:. (9)
G e l gid elim . (D o la ş a ra k .) N e o? K arşıd a n b ir B u­
da k eş işi g e liy o r. (Düşünür.) O, bu yoldan gelsin, biz
başka yoldan çıkalım . (Ç ık a rla r.)

133
SEKİZİNCİ PERDE

V A S A N T A S E N Â 'N IN BoG U LM ASI

1. S A H N E

(K eşiş, elinde ıslak, koyu kırm ızı elbise5' ile


sahneye g ir e r .)

K E Ş İŞ — «E fe n d ile r ! Çok sevap iş ley in ; m id ele­


rin ize her an hakim olun; düşüncelerinizin davulu, sizi
ga fle tten uyandırsın. A y k ır ı hisleriniz, uzun zaman v e
em ek h arca ya ra k topladığın ız sev a p la rı ç a la r.» (1)
Bundan başka, herkes, her şeyin ölümlü olduğunu
düşünerek doğru yoldan yü rüm eye çalışsın!
«K öyü n sela m eti için beş erkeği, b ir kadını ve a c iz
b ir köleyi öldüren kahram an mutlaka gökyüzüne yü k ­
selir. B izim vücudumuz da b ir köydür. Beş hissim iz
beş erkek, b ilg is iz liğ im iz kadın, b en liğim iz de köledir.
B u n la rı öldüren keşiş, gökyüzüne u la şır.» (2)
«S a çla rın ızı, b ıyığın ızı, sakalınızı tıraş ed eb ilirsi­
niz. Am a, kafan ın iç i tıraş edilm ezse ne fa yd ası v a r?
A s ıl kafan ın iç i tıra ş edildikten sonradır ki m ü kem ­
mel, kusursuz b ir tıraş yapılm ış olur.» (3)

134
TOPRAK ARABACIK

K o yu k ırm ızı b o y a y a batm ış bu elb is eyi, kralın k a ­


yın b irad erin e a it bu bahçede b ir havuzda yık a y ım da
çabuk gid eyim . (D olaşarak, yık am a taklidi y a p a r.)
B İ R SES — Dur, uğursuz keşiş, dur!
K E Ş İŞ (e t r a fa korkuyla ba k a ra k ) — E yvah, e y ­
vah ! K ralın k a yın b irad eri Sansthânaka ge liyo r. Y in e
keşişin b irin e kızm ış olm alı. N e re d e b ir keşiş görse
hemen burnunu deldirip sa lıverir. Ben za va llı, n ereye
sığın ayım ? Benim en emin sığın a ğım Buda! Sana sı­
ğındım.

il. S A H N E

SARAYLI (elin de k ılıç v e yanında b ir dalkavuk,


g ir e r ) — Dur, uğursuz keşiş, du r! Senin k afan ı, m eyh a­
nede ezilen b ir kırm ızı turp g ib i ezeceğim . (K eş işi d ö v­
m eye b a şla r.)
D A L K A V U K — F ah işe dölü! Dünyadan bezm iş, k ır ­
m ızı elbise giym iş b ir keşişi dövm ek doğru mudur?
B ıra k kendi haline, ondan b ize ne? Sen, için de gezd i­
ğ im iz şu güzel ba h çeye bak!
«B u ra y ı süsleyen a ğa çla r, h im ayesiz va rlık la ra
kucağını açm aktan hoşlanan b ir bahçenin a ğa çla rıd ır.
K ötü in sanların kalbi gib i, başkasının h im ayesini g ö r­
m ezler. Y e n i b ir k ra llığ ın a ra zisi g ib id ir burası. U ğ ­
runda em ek s a rf etm eden is tifa d e e d ilir .» (4)
K E Ş İŞ — Hoş geld in iz! Lü tfedin , e y B u da kulu!
S A R A Y L I — Ü stat, bak bak! Bana kü frediyor.
D A L K A V U K — N e dedi?
S A R A Y L I — B ana, budala, köylü, diyor. Ben bu­
dala köylü müyüm ?

135
ŞÛDRAKA

DALKAVUK — Yok canım , öyle değil. O, sen i


Buda’nın kulu d iy e övüyor.
S A R A Y L I — Öv beni, keşiş!
K E Ş İŞ — Siz, zen gin v e tem izsin iz...
SARAYLI — Bana, zengin ve tem iz diyor. Ben
p a ra düşkünü müyüm? Ben, kuyu m uyum ki, te m iz
olayım ?
D A L K A V U K — Zengin v e tem iz dem ekle, sizi ö v ­
müş olm u yor mu?
S A R A Y L I — Ü stat, bu adam buraya niçin gelm iş?
D A L K A V U & — K eşiş elbisesin i yıkam ak için ...
S A R A Y L I — E y uğursuz keşiş! Bütün bah çelerin
en güzeli olan bu «Ç içek Kutusu»nu bana eniştem ba­
ğışlam ıştır. Bu sudan köpeklerle çakallar iç tiğ i için .
insanlaşm ış b ir tanrı olan ben b ile yık an m adığım h a l­
de; sebze çorbası renginde, pis kokulu e sk i püskü e l­
biseni sen burada yık am a ya kalkıyorsu n... D a y a ğ ı hak
ettin !
D ALKAVUK — Fahişe dölü! Zannedersem bu
adam keşişliğe yen i başlam ış.
S A R A Y L I — N ereden b iliyorsu n üstadım?
D A L K A V U K — Bunda b ilin m ey ecek ne va r? B ak!
«S a çla rı kesilm iş olduğu halde, alnı henüz k arar­
mamış. Sonra omuzunda uzun zaman taşınm ış b ir k e­
şiş elbisesinin n asırı da yok. K ırm ız ı elbise giy m ey e
de alışm am ış. Omuzundaki elbise yen i olduğundan ka­
barık duruyor, daha vücuduna iy ic e u ym am ış.» (5)
K E Ş İ Ş — Haklısın kardeşim . Daha e vim i yen i terk
ettim .
S A R A Y L I — Öy le y se neden doğar doğm az keşiş
olm adın?
K E Ş İŞ — Buda! Sana sığınıyorum .

136
TOPRAK ARABACIK

D A L K A V U K — Onu dövm ekle elin e ne geçecek'?


B ır a k g itsin !
S A R A Y L I — Y o k , dursun; daha konuşacaklarını
v a r.
D A L K A V U K — K im in le?
S A R A Y L I — K a lb im le.
D A L K A V U K — E y va h ! Bu keşiş ne duruyor hâlâ?
SARAYLI (kalbin e hitaben) — K a lb im ! E vlâ d ım !
E fendi oğlu m ! Bu keşiş gitsin mi, dursun mu? (Kencli
k en din e.) N e gitsin , ne d e kalsın. (D a lk a vu ğ a .) Ü stat,
k a lb im le konuştum; o d iy o r k i...
D A L K A V U K — N e diyor?
S A R A Y L I — N e gitsin, ne kalsın; ne n efes alsın,
ne de nef.es v ersin ; burada hemen düşüp ölsün, diyor.
K E Ş İŞ — S a y g ıla r sana, e y Buda! Sana sığın ı­
yorum .
D A L K A V U K — Gitsin, canım !
S A R A Y L I — Y a ln ız b ir şartla.
D A L K A V U K — N e d ir o şart?
S A R A Y L I — Suya çam ur atacak ama, su bulan­
m a y a c a k ; yahut da, suyu çam ur g ib i elin de y u v a rla ­
y ıp yin e suya atacak.
D A L K A V U K — Am an ne saçm a!
«A ğ a ç ta n etleri v e taştan vü cu tla rıyle deli dolu iş­
le r gören a p ta l insanların yükü altında in leyen şu dün­
y a y a a cıyo ru m .» (6)
(K e ş iş , yüz h a rek etleriyle S a ra y lı’y a hakaret
e d e r.)
S A R A Y L I — N e söylüyor?
D A L K A V U K — Z a tıâ lin izi övüyor.
S A R A Y L I — ÖV, ö v ; durmadan ö v!
(K e ş iş aynı h areketleri yaparak ç ık a r.)

137
ŞÛDRAKA

111. S A H N E

D A L K A V U K — Bahçenin g ü zelliğ in e h ele b ir bak,


fah işe dölü!
«M e y v e le r le , ç içe k lerle süslü, sık san n a şık la r g i­
yinm iş, k ralın e m riy le m u h afızların b ek led iği bu a ğ a ç ­
la r, tıp k ı e ş le riy le gezinen, erk e k le r g ib i b a h tiy a r g ö ­
rü n ü yorlar.» (7 )
S A R A Y L I — G üzel söylüyorsun, üstadım.
«Y e ry ü z ü re n g â ren k ç iç e k le rle bezen m iş... T a ş ı­
dıkları çiçek lerin yükü altında a ğa çla rın b e li bükül­
m üş... S arm aşıklar, dalla rın ucundan y e r e doğru sark­
m ış... M aym u nlar da (p a n asa) ağacının m e y v e le ri g i­
bi sa lla n ıy o r.» (8)
D ALKA^VU K — F a h işe dölü! Şu taş sek iye otur!
— Oturdum işte. (B e ra b e r otu r
Ü stadım, Vasantasen â’y ı hâlâ unutamadım. Kötü in ­
sanlardan işitilen kötü söz gib i, o, kalbim den çık­
m ıyor.
D A L K A V U K (ken di kendine) T erslen d iğ i halde, b ir
türlü onu unutamıyor. N e v a r ki,
«K a d ın la rın yü z v e rm ed ik leri kötü insanların aşkı
g ittik ç e büyüdüğü halde, -b ö y le b ir d a vran ışla kar:;ı
karşıya kalm ış iy i insanınki gün günden a z a lır v e çok
geçm eden yo k olu r.» (9)
S A R A Y L I — Ü stadım , h izm etçim S th âvaraka’ya bir
a ra b a a lıp gelm esin i söylediydin . H â lâ gelm edi. Çol\:
da acıktım . Günün bu sıcağında yürüm ek de gü ç o la ­
cak. Bak, bak!
«G öğün ortasına gelen güneş, ö fk eli b ir maymuna
benziyor. Yüzüne b ile bakam ıyorsun. Z a v a llı yeryüzü,

138
TOPRAK ARABACIK

yü zlerce oğlu öldürülen G andhari g ib i müthiş b ir a c ı


ç e k iy o r.» (10)
D A L K A V U K — E vet, öyle.
«S ığ ırla r gö lge d e, a ğ ızla rın d a k i son ot tu tam larını
y e re düşürmüş, yorgunluktan uykuya dalm ışlar. Susa­
mış ceyla n la r, ılık dem eyip, gö l su larını içiy o rla r. İn ­
sanlar, şehrin sıcaktan yanan ana caddelerin de yürü­
m eye korku yorlar. A ra b a da, her halde kızgın yolu b ı­
rakm ış, b ir k en arda durmuş o lm a lı.» (11)
S A R A Y L I — Ü stadım !
«Güneş sanki a y a ğ ıy le başım a basıyor. U çan lar,
kuşlar, k a n atlıla r, a ğa ç da lla rın a b a sıy or. A d a m la r,
insanlar, erk e k le r derin derin n efes alıyor. H epsi e v ­
lerin in gö lgesin e sığın a ra k sıca ğ a tahamm ül e d e b iliy o r­
la r .» (12)
Ü stat, h izm etçi hâlâ gelm edi. O yalanm ak için b i­
raz şarkı ç a ğ ıra y ım bari. (M ırıld a n ır.) Bu h a v a y ı b e ­
ğendin mi, üstadım?
D A L K A V U K — N e d iy eyim , sanki b ir m eleksin ...
S A R A Y L I — N a s ıl m elek olm am ?
«B ib e rle susam y a ğ ın ı, te re y a ğ ıy le karıştırıp yu t­
tum ; üzerine de kuğu-kuşunun etin i yedim . Sesimin
gü zel olm am asına im kân v a r m ı? » (13)
Ü stat, h izm etçi hâlâ gelm edi.
D A L K A V U K — Ken din e gel, efendi, bak g e liy o r.

IV. S A H N E

(A ra b a y la Vasantasenâ ile h izm etçi g ir e r .)


S T H Â V A R A K A — Korku yoru m ; güneş göğün tam
ortasın d a... A lla h v e r e de k ralın kaynı kızm ış olm a­

139
ŞÜDRAKA

sa ... Korkum dan nasıl a c e le ed iyoru m ... Yürüyün.


öküzler, yürüyün!
VASANTASENÂ (k en d i kendine) — E y va h ! Bu
ses V ardh am ân aka’nın değil. K im acaba? Yoksa, soy­
lu Çârudatta, h a yva n la r yoru lm asın diye, başka b ir a ra ­
ba yla başka a ra b a cı m ı gö n d erd i... Sağ gözüm s e ğ iri­
yor, kalbim ça rp ıy o r... D ört ta r a f bomboş, âdeta h er
ş ey i ters görüyorum .
SARAYLI (a ra b a gürültüsünü du yar) — Oh! Ü s­
ta t! A ra b a g e liy o r.
D A L K A V U K — N e rd e n anladın?
S A R A Y L I — D u ym uyor musun üstadım ? A ra b a
y a şlı b ir domuz g ib i h ırlıyor.
D A L K A V U K — D oğru, g e liy o r.
S A R A Y L I — E vlâdım , Sthâvaraka, geldin m i?
S T H Â V A R A K A — E ve t, niçin sordunuz?
S A R A Y L I — A ra b a da g e ld i m i?
S T H Â V A R A K A — E vet, niçin sordunuz?
S A R A Y L I — Ö küzler de g e ld i m i?
S T H Â V A R ^ A K A — E v e t, a m a ...
S A R A Y L I — Sen de geld in m i?
S T H Â V A R A K A — E ve t, ben de geldim efen dim .
S A R A Y L I — P ek i, ö yley se a ra b a yı iç e r i a l!
S T H Â V A R A K A — H angi yoldan?
S A R A Y L I — Bu çitin üzerinden.
S T H Â V A R A K A — E fe n d im ök ü zler ölür, araba kı­
rılır, ben kulun Sthâvaraka da ölü r.»
S A R A Y L I — U1an, ben k ra lın ka yın b irad eriyim .
Öküzler ölürse başkasın ı a lın ın . A r a b a ölürse y e n isi­
ni ya p tırırım , sen ölürsen başka ara b a cı bulurum.
S T H Â V A R A K A — Bütün bu n lar olab ilir, am a ben
de yok olmuş olurum .

140
TOPRAK ARABACIK

S A R A Y L I — H epsi yok olsun! ... A ra b a bu çitten


g e çecek !
S T H Â V A R A K A — E y araba, p arçalan ! E fe n d im iz
b ö yle is tiy o r. P a rç a la n ! G id ip efen d im ize h ab er v e r e ­
yim de y e r im e başkası gelsin. (A ra b a ile sahneye g ir ­
dikten sonra.) O !.. K ır ılm a d ı... E fen dim , araba h azır­
dır.
S A R A Y L I — Öküzler kopm adı, ip le r de ölm edi,
sen de dipdirisin .
STH Â V A R A K A — E !. .. Sonra ne olacak?
S A R A Y L I (d a lk a vu ğ a ) — Ü stat! G el ara b a ya b a ­
kalım . Sen benim b iricik kocam sın; gü ven ilecek , s a y g ı
duyulacak b ir kim sesin! B enim en yakınım sın, o halde
a ra b a y a e v v e lâ sen binm elisin.
D A L K A V U K — P e k i ö y le olsun! (B in m e ye h azır­
la n ır.)
S A R A Y L I — H a yır, h ayır, sen dur! B u araba se­
nin babanın m a lı d eğ il ki benden e v v e l binesin! Bu
araba benim arabam , e v v e lâ ben bin eceğim .
D A L K A V U K — E v v e lâ sen bin, diye tek lif eden
sensin.
S A R A Y L I — B en böyle b ir şey söylem iş olsam b i­
le senin, «E fen d im , e v v e lâ siz binin» dem en icap ed e r­
di.
D A L K A V U K — P ek i, s iz bin in... Buyurun!
S A R A Y L I — Dur, bin eyim . E vlâdım , S thâvaraka!
A ra b a y ı ç e v ir !
STHÂVARAKA (çev ird ik te n sonra) — E fendim iz
bin sin ler!
SARAYLI (binip iç e r i baktıktan sonra tereddüt
eder, in er v e D a lk a vu ğa s a r ılır ) — Ü stat, üstat! Ölü­

141
ŞÜDRAKA

yorsun, ölüyorsun! A ra b a d a , y a ifr it, y a h ırsız var.


İ fr it ise b iz i soyacak, h ırsız ise yutacak.
D A L K A V U K — K o rk m a canım , öküz a rabasın da i f ­
rit olur muymuş? Öğlenin sıca ğ ı gözünü k arartm ış
olacak. Sth avaraka'n ın gö lgesin i h ayalet sanıyorsun.
S A R A Y L I — Oğlum S thâvaraka! H âlâ ya ş ıy o r mu­
sun?
S T H Â V A R A K A — E v e t efendim , n için sordunuz?
S A R A Y L I — Ü stat, arabada b ir kadın oturuyor.
B ak!
D A L K A V U K — N a sıl, kadın mı?
« Öyle yse, yolda gid erken gözüne yağm u r çarpan
b o ğ a la r gib i, başım ızı öne eğip çabuk uzaklaşalım .
Çünkü ben, büyüklük karşısında sa ygı duyarım . G öz­
lerim , soylu bir kadına bakm aktan eziyet d u ya r.» (14)
VASANTASENÂ (h a y retle, kendi kendine) — N e ?
G özlerim in görm ek istem ed iği, kralın kaynı m ı bu ?...
Bu işin sonu h a y ırlı d eğil. .. B en za va llı, bu raya g e lir ­
ken n eler bekliyordu m ? Şimdi, tozla örtülmüş b ir ta r­
la ya saçılan- tohum gib i, um utlarım boşa çıkacak!
S A R A Y L I — Bu ih tiya r, korkak h izm etçi a ra b a ya
bakam ıyor. Ü stat, sen bak!
D A L K A V U K — P e k â lâ , bakayım .
S A R A Y L I — Ç akallar uçar, k a rg a la r kaçar, if r i t
de üstadı g ö z le riy le y iy ip d iş le riy le ona bakarken, ben
de kaçarım .
DALKAVUK (V asan tasen â’y ı gördükten sonra, he­
yecan la kençli kendine) — G a rip şey! C eylan kaplanı
kova la r mı? Vah, vah !
«D iş i kaz, sonbaharın ayına benzeyen erk eğ in i bic
adacık üzerinde bırakm ış, g e liy o r ; bir k a rgaya
o lu y o r.» (15)

142
TOPRAK ARABACIK

(G iz lic e .) Vasantasena, d oğru d e ğ il, ya k ışık alm az


bu!
E v v e la gururun isyan etti, onu kovdun; sonra, pa­
ra h ırsıyle annenin b a sk ısıyle...
VASANTASENÂ (b a şın ı k a ld ıra ra k ) — H a y ır!
D A L K A V U K — « ... Buna gönül yü c e liğ i denmez,
a lça k lık d en ir.» (16)
«B en v a k tiy le sana, ister sev, ister sevm e, h erk e­
se hizm et et dem em iş m iyd im ?» (17)
V A S A N T A S E N A — B ir ya n lışlık olmuş, ben onu:ı
için bu raya geldim . Sana sığınıyorum .
D A L K A V U K — K orkm a, k o n n a ! Ben onu a ld a tı­
rım . (S a r a y lıy a y a k la şa ra k .) F a h işe dölü, hakikaten
de arabada if r i t oturuyor.
S A R A Y L I — Üstat, üstat! A ra b a d a k i if r i t ise, ne­
den seni çalm adı?
D ALKAVU K Bunu düşünmenin sırası m ı şimdi?
Sanki, U c c a y ın i'y e kadar, bahçelerden y a y a g e ç ip g it­
sek ne z a ra rım ız olur?
S A R A Y L I — P ek i, kazan cım ız ne olacak?
D A L K A V U K — F a y d a lı b ir idm an yapm ış hem de
h ayvan lara e z iy e t verm em iş oluruz.
S A R A Y L I — Ö y le olsun... S th âvaraka! A ra b a y ı g e ­
r i götü r... A m a, dur, dur! T a n rıla rın ve Brehm enle-
r in gözü önünde y a y a g id ilir mi? H a y ır, h ayır. A ra b a y ­
la gid eceğ im . B en i görenler, işte kralın haşm etli k a yın ­
b irad eri g id iy o r desin ler!
D A L K A V U K (kendi ken din e) — B ir zeh ri ila ç yan ­
m ak 'zordur. Am a, ne yapalım , ö yle olacak. (S a ra y-
l ı ’ y a .) İşte, Vasantasena, sana karşı b esled iği aşk
duygusuyle bu raya gelm iş.

143
ŞÜDRAKA

VASANTASENA (kendi kendine) — A lla h gö ster­


m esin!
S A R A Y L I — B ir insan şekline g ir m iş olan Ben -
Tanrı-Vâsu du va’y ı görm ek için mi gelm iş?
D A L K A V U K — E vet, ne dersin bu işe?
S A R A Y L I — Bu g e liş iy le , bana görü lm edik b ir lü­
tu f yapm ış oluyor. O zam an kendisini kızdırm ıştım ,
şimdi a yakların a kapanacağım .
D A L K A V U K — G üzel söyledin.
SARAYLI — İşte ayakların a kapanıyorum . (Va-
santasenâ’ya y a k la şır.) A nn eciğim , anneciğim , beni
din le!
«E y iki gözlüm, a ya k la rın a kapanıyorum ; benim
on tırnaklım . tem iz dişlim , önünde elpençe d iva n du­
ruyorum . Ey le v e n t vücutlum !Senin kölen olacağım .
Aşkından gelm e şaşkınlıkla işlediğim kusuru a ffe t .» (18)
■V A S A N T A S E N A (h id d etle) — D efo l, y ık ıl! N e de
çirk in konuşuyorsun. (A y a ğ ıy le S a ra y lı’ y ı ite r.)
SARAYLI (h id d etle) — «An n em in öptüğü ve tan­
rıla rın önünde b ile eğ ilm em iş olan başım ı ayakların ın
tozuna indirdim . Am a, sen onu orm andaki çakalın leş­
le r i itm esi g ib i k a kaladın .» (19)
Sthâvaraka, sen bu kadına nerde rasladın?
STH AVARAKA — Köylünün b iri a ra b a sıyle yolu
kapatm ıştı. A ra b a m ı Ç ârudatta’nın bahçesi önüne b ı­
rakarak, köylünün arabasına yardım için indim. Zan ­
nedersem kadın bu ara d a a ra b a ya binm iş olacak.
S A R A Y L I — H a! D em ek ki bu raya a ra b a la r d eğiş­
tiğ i için gelm iş, yoksa benim hatırım için değil. Ö y­
leyse arabam dan in, in ! Sen o fa k ir tü ccara koşuyor­
sun, ‘b ir de benim ökü zlerim i kullanıyorsun... İn aşağı !
Seni kaltak! İn b a k a lım ! İn ! ‘

144
TOPRAK ARABACIK

V A S A N T A S E N Â — Ç ârudatta’ya koşuyorsun, d iy e
ben i kınam an benim için, b ir şe re ftir. N e istersen yap,
a rtık korkum yok.
S A R A Y L I — «N ilü fe r çiçek lerin in ya p ra k la rın a
ben zeyen on tırn a k lı ellerinle., yüz çeşit ok şa yıcı v e
tutkulu çırp ın ışlarla , C atâyu s’ un, B â li’nin k ızın ı yaka-
la y ış ı g ib i52 seni saçlarından tu tarak, le v e n t vücudunu
arabadan a ş a ğ ı a ta rım .» (20)
D A L K A V U K — «F a z ile t li k adın ları saçlarından
y a k a la m a k doğru olmaz. B ah çedeki filizLenm iş sarm a­
ş ık la r k e s ilir m i h iç ? » (21)
H a yd i sen kalk, onu b en in d iririm . Vasantasenâ,
a şağı in in! (Vasantas.enâ in ip b ir ken arda durur.)
S A R A Y L I (ken di ken din e) — E v v e lâ te k lifim i red ­
d ed erek a z d ırd ığ ı öfkem i, şim di kafam a vurduğu tek ­
me, daha a le v le n d ird i .A rtık onu öldü rm eliyim . Ya­
par mıyım, ya p a rım . (D a lk a v u ğ a .) Üstat, üstat!
« E ğ e r y ü zlerce püsküllü, baştan başa sırm alı es­
v a p la r giym ek , e tli y e m ek le r y iy e re k rah at b ir hayat
sürmek istersen ... Şap! şap! ş a p !..» (22)
(A ğ z ın ı şa p ırd a tır.)

D A L K A V U K — İstersem ne olacak? ..
S A R A Y L I — İs te d iğ im i ya p !
D A L K A V U K — H a y h ay! Y a p a rım , am a günah b ir
iş olm am ak ş a rtiy le ...
S A R A Y L I — Bu işte günahın kokusu b ile yok.
D A L K A V U K — H a y d i söyle!
S A R A Y L I — Vasantasen â’y ı öldür!
D ALKAVU K (k u la k la rın ı k a b a rta ra k ) — «Şeh­
rin in cisi ■olan, bu kadar gü zel; yosm a olduğu

145
F : 10
ŞÛDRAKA

halde soylu b ir kadından fa rk ı olm ayan bu masumu ö l­


dürürsem bizi öbür dünyaya g e ç ire c e k olan ırmağa.
hangi k a yık la g e ç e r im ? » (23)
S A R A Y L I — M era k etm e, ben sana k ayık , v e r ir im .
Sen bu ıssız orm anda işini y a p ıverirsin , sen i kim g ö ­
rür ?
D A L K A V U K — « İ y i ve kötü işlerin tan ığı çoktur.
Beni, on-cihet53, orm an -tan rıları, ay, p a rla k güneş.
hak, gök, içim izd ek i ruh v e y e r g ö rü r.» (24)
S A R A Y L I — Ö yleyse onu, başına elb iselerin i ka­
patıp b o ğ!
D ALKAVU K — A lç a k ! Sen tam cehennem lik ol­
muşsun.
S A R A Y L I — H a y ih tiy a r domuz! Günahtan korku­
y o r ! B a ri bu işi S th âvaraka’y a gö rd ü reyim ... E v lâ d ım
Sthâvaraka, sana b ir altın b ilezik v e re c e ğ im ...
S T H Â V A R A K A — Â lâ , ben d e koluma takarım .
S A R A Y L I — Sana altından b ir m inder y a p tıra c a ­
ğ ım ...
S T H Â V A R A K A — Ü zerin e ra h a tça otururum.
S A R A Y L I — Bütün ye m ek a rtık la rın ı sana v e r e ­
c e ğ im ...
S T H Â V A R A K A — Ben d e a fiy e tle yerim .
^S AR A YLI — Seni bütün h izm etçilerin başı y a p a ­
c a ğ ım ...
S T H Â V A R A K A — P e k i efen dim , kabul!
S A R A Y L I — Am a, sen de benim sö zlerim i iy i din­
le !
S T H Â V A R A K A — N e em rederseniz yaparım , am a,
günah m üstesna...
S A R A Y L I — Günahın kokusu b ile yok ...

146
TOPRAK ARABACIK

S T H Â V A R A K A — Söylesinler, e fe n d im iz!
S A R A Y L I — V asantasen â’y ı öldür!
S ^T H A V A R A ^A — L ü tfed in , efendim , lü tfedin ! Bu
kadım ben â c iz kulunuz kendi e lim le buraya getirdim ,
nasıl ya p a rım bu işi?
S A R A Y L I — Ulan ben senin efen din değil m iyim ?
S T H Â V A R A K A — E fe n d im iz vücudumun sahibidir.
vicdanım ın d e ğ il... Onun için, lü tfedin , efen d im , lü tfe ­
din! K ork u yoru m ...
S A R A Y L I — Sen benim kölem olduktan sonra, kim ­
den korkuyorsun?
S T H Â V A R A K A — G elecek h ayatım dan...
S A R A Y L I — G elecek h ayat n edir?
S T H Â V A R A K A — İ y i v e fen a işlerin m ü kâfatı. ..
S A R A Y L I — iy iliğ in m ü kâfatı nedir?
STHÂVARAKA — M eselâ efen dim izin şu andaki
serveti, m utluluk...
S A R A Y L I — F e n a lığın k i nedir?
S T H Â V A R A K A — B enim gib i, başkaların ın artı-
.ğım y e m e k ... Onun için, günah işlem ek istem em .
S A R A Y L I — Ulan, öldü rm eyecek m isin? (V u ru r.)
S T H . V A R A K A — Vurun efen dim , öldürün e fe n ­
dim ! Günah işlem em .
«B en, alnının k a ra y a z ısıy le anadan doğm a k öle­
yim . Ü stelik başım a başka günah satın a lm a ya hiç ni­
y e tim y o k ... Günahtan k o rk a rım .» (25)
VASANTASENÂ — Ü stat, sana sığınıyorum .
— Sakin ol! E y yosm a! Sakin
rin Sthâvaraka, a fe r in !
«B u z a v a llı adam , öbür dünyada iy ilik le rin in m ü­
kâfatını bek liyor. Fakat e fe n d is i böyle b ir mutluluğa

147
ŞÜDRAKA

lâ y ık d e ğ il. i y i iş le ri bırakıp kötülüklerini a rtıra n in^'-


sanlar, k en d ileri m ah volm azlar m ı? » (26)
V e yin e,
«in sa n la ra , durm adan fe lâ k e ti g e tir e n k ör ta lih ne
de za lim d ir! Sana efen d ilik , ona k ö lelik v erm iş; senin
haşm et v e debdebeni ona verm em iş. Sen onun em ri a l­
tında o lm a lıy d ın .» (27)
S A R A Y L I (k en d i ken din e) — Bu koca domuz, gü ­
nahtan, öteki de (doğuştan köle olduğu iç in ) g e lecek
hayattan korkuyor. insanlaşm ış ta n rı v e kralın ka yın ­
b ira d eri olan benim neden korkum v a r? E y köle oğlu ■
köle! Sık orm an a gir, ıssız b ir y e rd e otur b ek le!
S T H Â V A R A K A — E m red ersin iz efe n d im ! (V asan -
tasen â’y a .) H a n ım efen d i! Gücüm bu kadarına y e tiy o r.
(Ç ık a r.)
SARAYLI (K e m e rin i s ık a ra k ) — Dur, Vasantase-
nâ, dur! Seni öldü receğim .
D A L K A V U K — O! H em de benim gözlerim in önün­
d e ... (S a r a y lı’nın b o ğa zın a ya p ış ır.)
S A R A Y L I — Ü sta t! Ü stat! K e re m et, öldürüyor--
sun b en i... (B a y ılır g ib i olur. K en din e geldikten sorı-
r a .)
^ f o u hep etle, y a ğ la b esled im ... B ir işim düştii,
bana ya rd ım ed eceğin e düşm anım k e s ild i.» (28)
(D ü şü nerek.) D ur hele, b ir h ile buldum. Bu k o ca ■
domuz, e v v e lc e bana b ir y o l gösterm işti. Onu b ir y e r e '
gön derir, V asan tasen â’y ı öldürürüm. E v e t, evet, ö y le
yapayım . (D a lk a v u ğ a .) Ü stadım ! G ül y a p ra ğ ı k adar ’
ince v e soylu b ir aileden doğmuş olan ben, demin bah­
setmiş olduğum günahı nasıl iş lerim ? B en bunları sırf'.'.'
kızı ele ge ç ire b ilm e k için söyledim .

148
TOPRAK ARABACIK

DALKAVU K — «A ile n in büyüklüğünden ne d iy e


bahsediyorsun? Burada önem li olan fa z ile ttir . G ü zel
b a h çelerd e d ik en li a ğ a çla ra çok ra s la n ır.» (29)
SAR A^YLI — Ü sta t! Bu k ız senden utanıyor da b a ­
na g e lm iy o r ... Onun için g it; hem dövdüğüm için ben­
den kaçan S th a va ra k a 'y ı da bul g e tir !
D A L K A V U K — «Y o k s a hakikaten bu büyük ruhlu
Vasantasena bu aptalı se v iy o r da benim yan ım da m ı
sık ılıyor? O n la rı y a ln ız b ıra k a y ım ... A ş ık la r ya ln ız
kalm aktan h o şla n ırla r.» (30)
(S a r a y lı’ y a .) P e k i gid iyoru m .
V A SA N TA SE N .A ı (D alkavu ğu n e teğ in e ya p ış a ra k ) —
A m an ! D u ym adın m ı, sana sığındım , diyorum ?
D ALKAVU K! K o rk m a V asantasena, korkm a! F a ­
hişe dölü! V a sa n ta sen a 'yı sana em anet ediyorum .
S A R A Y L I — H ay, h a y ! Bunu b ir em anet g ib i ko­
ru yacağım .
D A L K A V U K — Söz mü?
S A R A Y L I — Söz.
D ALKAVU K (b ira z g ittik ten sonra) — Am a, ben
g id erse m bu kötü k a lp li adam onu ö ld ü reb ilir... B i r
y e r e saklan arak onun ne y a p a ca ğ ın ı gö zleye yim . (B ir
y e re saklan ır, durur.)
S A R A Y L I — Şim di onu ö ld ü rece ğim ... Sakın bu
şeytan akıllı, domuz Brehm en, kurnaz b ir tilk i g ib i
saklanm ış olm asın ... Ben de onu aldatm ak için bir'
düzen ku rayım ... (Ç iç ek to p la y a ra k çelenk y a p a r.)
K ız ım Vasantasenâ, g e l!
D A L K A V U K — H akikaten kıza âşıkm ış... A lâ ,.
memnun oldu m ... G id ey im ba ri. (Ç ık a r.)

149
ŞÜDRAKA

V. S A H N E

S A R A Y L I — « E y in ci dişli gü zel kız sana altın v e ­


riyoru m , gü zel sözler söylüyorum , a y a k la n n a kapanı­
yoru m ; sen bu âşıkım s e v m iy o r musun? E rk ek leri,
odun g ib i duygusuz mu san ıyorsu n .» (31)
V A S A N T A S E N A — Buna ne şüphe! (B a şın ı e ğ e r e k .}
«K u rn a z ih tiy a r! M elû n h e r if! Doğuştan kötü olan
sen, beni p a ra y la k a za n m ayı nasıl um abiliyorsun? B a l
a r ıla r ı ancak tem iz vücutlu v e tem iz b ir h a y a t g e ç ir ­
m iş n ilü fe rle re k o n a rlar.» (32)
«Soylu v e fa z ile tli k im seler, fa k ir b ile olsalar, se­
v ilm e y e lâ y ık tır la r . B ö y le e rk e k le ri sevm ek, yosm alar
için b ir ş e r e ftir .» (33)
B en b ir g ü le gönül verd im , ç a lıy ı n asıl severim .
S A R A Y L I — F a h işe kızı, fa k ir Ç ârudatta’yı b ir
gü le benzetiyorsun, bana çalı diyorsun h a! H iç o lm a z­
sa beni de ç ırp ıy a , oduna ben zet! Bana b ö y le hakaret
ediyorsun, Ç â ru d a tta 'yı dilinden düşürmüyorsun.
V A S A N T A S E N A — O benim kalbim dedir. D ilim ­
den nasıl düşürebilirim ?
S A R A Y L I — Şim di seni, k a lb in d ek iy le b irlik te
boğacağım . E y fa k ir tüccara gönül veren kız! Dur,
d u r!
V A S A N T A S E N A — Söyle, s ö y le! Bu sözleri tek ra r
s ö y le ! Ona hakaret d iy e yakıştırdığın k elim eler benim
sü slerim dir.
S A R A Y L I — F a h işe k ızı, Ç ârudatta gelsin de seni
korusun ba k a lım !
V A S A N T A S E N A — B u rada o lsa yd ı elb et korurdu.
S A R A Y L I — «B u adam Şakra mı, V â li’ nin oğlu

150
TOPRAK ARABACIK

M ahendra m ı? R am b h â’nın o ğlu K â la n em i m id ir? Y o k ­


sa, Subhandu mu? R u dra mı? Yahut, D ra v n i’nin o ğlu
mu? V e y a Catâyus mu? Çânakya mı? Dhundumâra
m ı? Trişanku mudur? Nedirs.4?» (34)
Onlar b ile seni ku rtaram azlar.
«B h â ra ta devrin d e, Ç ân akya’nın S ita 'y ı, C a tâ yu s'
un D rau padi’y i öldürdükleri gib i, ben de seni b o ğa ca ­
ğ ım .» (35)
(V a sa n ta sen â ’y a saldırm ak ü zere h azırla n ır.)
V A S A N T E S A N Â — A h , A n n eciğ im ! A h ! Soylu Çâ-
ru datta! N erd esin ? M u ra d ım a erm eden ölüyorum ...
B a ğ ıra y ım ... H a yır, b a ğırm a k Vasantasenâ için a y ıp ­
tır. Selâm sana e y soylu Ç ârudatta!
S A R A Y L I — Bu köle ya vru su , h âlâ b ir fa k irin a d ı­
nı anıyor. [B o ğa zın ı sık a r.) Şimdi onu h atırla baka­
y ım ! K ölen in k ızı!
V A S A N T A S E N Â — Selâm sana, e y soylu Çârudat­
ta !
S A R A Y L I — G eber, kölenin k ızı! G eb e r! (G ırtla ­
ğın ı sıkar, y e r e düşürür. Vasantasenâ b a y ıla ra k h are­
kemiz yatar. S a ra y lı sev in çle .)
«K ötü lü k kumkuması, h ayâsızlık y a ta ğ ı! B u y e r le ­
r e gelecek olan s e v g ilisi Ç ârudatta’y ı sevm ek için ko­
şup ge len ; kurnaz, azgın k a rıy ı öldürm ek için k o l­
larım ın olanca k u vve tin i harcam aya b ile lüzum kal­
madı. tşte g ık dem eden canını aldım. T ıp k ı, M ahâb-
h â ra ta ’daki anne Sîtâ55 g ib i g e b e riv e rd i.» (36)
«B en onu istedim , o re d e tti; ben de ga za b a g e l­
dim, onu öldürdüm . B ah çen in ıssızlığın dan fa y d a la n a ­
rak onu ip le hemen korkutuverdim . Annem , babam .
kard eşim ben im bu k a h ra m a n lı^ m ı g ö rm ed ik le ri için,.
D rau padî g ib i çok büyük b ir ş e y k a y b e ttile r.» (37)

151
ŞÛDRAKA

N eyse, şu koca, domuz şim di döner g e lir ... B ir


y e rd e saklanıp onu b ek leyeyim . (S a k la n ır.)

VI. S A H N E

(S th â va ra k a ile D a lk a vu k g ir e r le r .)

D A L K A V U K — îş te S th â va ra k a ’y ı g e tir d im ... Şim ­


d i fa h işe oğlunu a ra ya lım . . . (D o la şıp bak ın a ra k .) A?
Y o la b ir a ğ a ç d ev rilm iş . D e v rilirk e n , kendine k a rısı
g ib i sarılan sa rm a şığı da öldü rm ü ş... E y kötü a ğa ç!
Bu günahı neden işledin? Senin g ib i b ir ağa cın düşm e­
s iy le e z ilip ölen bu kadını gören b iz le r de senin kadar
günahkâr olduk. Bu h ayra a la m et d eğ il. H akikaten
Vasantasen â’nın âkıbeti için aklım a kötü şey ler g e ­
liy o r. T a n rıla r, bu âkıbeti h ayra ç e v irs in ! (S a r a y lı’ya
y a k la şa ra k .) F a h işe çocu ğu ! îşte, h izm etçi S th âvara­
k a ’ y ı g e tird im ...
S A R A Y L I — H oş geld in , üstat! E vlâ d ım Sthâva-
raka, sen de hoş geld in !
S T H A V ^ ^ ^ ^ — E fen dim , bu ne iltifa t?
D A L K A V U K — E m an etim i v e r !
S A R A Y L I — H a n gi em an eti?
D ALKAVU K — V asantasen â’y ı. ..
S A R A Y L I — O g itti.
DA^LKA^VUK — N e re y e ?
S A R A Y L I — Senin peşine.
DALKAVU K (tereddü t e d e re k ) — Benden t a r a fa
gelm edi.
S A R A Y L I — Sen hangi ta ra fa gittin ? ,
. D A L K A V U K — D o ğu ya doğru. .

152
TOPRAK ARABACIK

S A R A Y L I — O G ü n eye doğru g itti.


D A LK A ^VU K — B en G ü neye d e g ittim .
S A R A Y L I — O K u zey e g itti.
D A L K A V U K — Saçm asapan konuşuyorsun ... A k lı­
m ı allak bu llak ettin ... D oğru yu söyle bakalım !
S A R A Y L I — A ya k la rım la senin k a fa n üzerine ant
iç e rim ki, doğru söylüyorum . iç in ra h a t etsin: Onu ö l­
dürdüm.
D ALKAVUK (a c ıy la ) — H a k ik a ten öldürdün mü?
S A R A Y L I — Sözüme inanm ıyorsan, k ralın kayın
b ira d e ri Sansthânaka’ nın bu ilk kah ram an lığın ı g ö z le ­
rin le g ö r! (V a sa n ta sen â ’y ı g ö s te rir.)
D A L K A V U K — E y v a h la r olsun! B en de m ah vol­
dum ! (B a y ılıp y e r e dü şer.)
S A R A Y L I — Oh, oh! Ü stat d a öldü gitti.
S T ^ Â V A R A K A — Üstat, kendine g e l! B ilm ey e rek
a ra b a yla onu bu raya g e tird iğ im için a sıl k a til benim.
DALKAVUK (iç in i ç ek erek ) — Oh, V asantasenâ!
«H ü n e rle r deryasın ın suyu çek ild i; aşk tanrıçası
eski ye rin e döndü; e y türlü sü slerle bezenm iş, gü zel
yüzlü k ız! E y aşkla, iş v e y le parlayan k ız! E y gü zellik
ırm a ğ ı! H a fif gülüm sem elerin, bu ırm ağın ortasında,
küçük adalar g ib iy d i ... E y b iz le re sığınak olan gü zel
k ız !G ü z e lle r in ka yn a ğı, aşkın p a za rı m ah voldu .» (38)
(A ğ la r .) N e fe lâ k e t!
«Şeh rin gü zellik tanrıçası olan bu mâsum kadın ı
öldürdün. E y günahkâr! Bu ya p tık la rın ın sonu ne o la ­
ca k ? » (39)
B ir gün b e lk i bu kötü adam iş le d iğ i günahı benim
ü zerim e a ta r. B u rada du rm ayıp k a ça yım ! (D olaşır,
S ara ylı onu takip ed e r; y a k a la r.)

153
ŞÛDRAKA

E y alçak adam ! Bana dokunma! Senin ne olduğunu


anladım , gid iyoru m .
^SAR AYLI — V asantasen â’y ı öldürüp beni le k e le ­
din, şim di kaçıyorsu n; ben büyük b ir adam olduğum
halde bu ralarda te k başım a kalıyorum .
D A L K A V U K — A lça k , sen tam m â n a siyle cehen­
n em lik olmuşsun.
S A R A Y L I — «S a n a yüz altın, servet, elb ise v e r iy o ­
rum. Buna karşılık sen de, hakkım daki dedikodularda
bana yü klenecek su çlara ortak o l ! » (40)
D A L K A V U K — Bütün günahlar senin olsun. K a h ­
ro l!
S T H A V A R A K A — H âşâ! T a n rı saklasın!
(S a ra y lı kah kahalarla güler. )
D ALKAVU K — G ü lm eyi b ırak ! A ram ızda dostluk
kalm adı. B en i lek e leyen b ö y le â d i b ir dostluğa lânet
olsun! B ir daha senin yüzüne bakm ayacağım . K ırık ,
kirişsiz b ir y a y g ib i seni a rtık terk ed iy oru m .» (41)
S A R A Y L I — L ü tfe t üstadım ! L ü tfe t!' G e l şu ha­
vuza g ir ip b ira z oyn ayalım !
D A L K A V U K — «Senin g ib i b ir adam la dostluğumu
devam ettirsem , dü şm ediğim halde halk bana düşmüş
gö zü yle bakar. Şehrin kadınları, b ir kadın k a tili olan
senden korku yla kaçarken, ben senin yanında nasıl
k a lırım .» (42)
(A c ıy la .) E y V asantasenâ!
«E y gü zel kız! G elecek hayatında sen a rtık b ir
yosm a olm ayacaksın. E y hayatının bütün fa z ile tle r iy le
süslü k ız! Sen yen i hayata, soylu v e lek e siz bir a ile
k ızı o la ra k d o ğm a lısın .» (43)
S A R A Y L I — B en im , «Ç içek Kutusu» a d lı bah çem ­
de Vasantasen â’y ı öldürüp n e re y e kaçıyorsun? E n iş-.

154
TOPRAK ARABACIK

tem in m ah kem esi önünde işled iklerin in h esabın ı v e r !


(D alkavu ğu tu ta r.)
D A L K A V U K — D ur, ed ep siz! (K ılıc ın ı ç ek er.)
S A R A Y L I (k o rk u yla çe k ile re k ) — N e yapıyorsun?
Korktun mu? P ek i, g it, g it!
D ALKAVUK (kendi kendine) — B u ralarda dur­
m ak doğru d eğ il. .. Ben de, soylu Çandanaka v e Şarvi-
la k a ’ların g ittik le r i y e re g id eceğ im . (Ç ık a r.)

VII. SAHNE

S A R A Y L I — Cehennem e g it! Oğlum Sthflvaraka !


Ben ne yaptım ?
S T H A V A R A K A — Büyük b ir günah işled in iz e fe n ­
dim.
S A R A Y L I — E y uşak! N iç in «günah işled in .» di­
yorsun? Bak, dinle ben i! (Bütün ziyn etlerin i çık a ra ­
ra k .) A l şunları, sana veriyo ru m . Ben sü slerim i ta k ­
tığ ım zam an sen de bunları takarsın. E m rediyoru m
sana, a l!
S T H A V A R A K A — E fen dim , bunlar çok p a rla k ş e y ­
ler, ben ne y a p a y ım onları? ..
S A R A Y L I — P e k i, ökü zleri a l, g it! B en ge lin c e y e
kadar, sa ra yım ın dam ındaki gü vercin kulesinde beni
bek le!
S T H A V A R A K A — E m red ersin iz! (Ç ık a r.)

VIII. SAHNE

S A R A Y L I — Ü sta t kendi hayatından en dişeye düş­


tü, ortadan kayboldu. S arayım ın damına gön derd iğim

155
ŞÛDRAKA

u şağı da o ra d a sıkıca zin cire vu racağım . B öylece, bu


s ırrı bilen kim se kalm adı dem ektir. G id elim , bakalım !
A m a, kıza b ir daha bakayım , acaba sahiden öldü mü,
yoksa b ir d ah a öldürm ek m i lâzım ? (B a k a r.) Oh!
T a m a m iy le ölm ü ş... Onu h a rm a n iyem le ö rteceğ im ...
A m a, h arm an iyen in üzerinde adım va r, okumuş b ir
kim se bunu gördü mü beni ta n ır... R ü zgârın y ığ d ığ ı
ç iç e k y a p r a k la rıy le üzerini örteyim . ( ö r t e r v e düşü­
nür.) Şim di m ah kem eye g id ip d â va açayım . D erim ki:
« F a k ir tü cca r Çârudatta, benim ‘Ç içek Kutusu’ adlı
bahçem e g irere k , parasın a tamah edip Vasantasen â’y ı
öldürdü.»
«B ö y le c e , Ç âru d atta’y ı öldü rm ek için ye n i b ir dü­
z e n kurmuş olurum. Bu tertem iz şehir, müthiş b ir s ığ ır
m ezbahasına dönü yor.» (44)
P ek i, gid iyoru m . (D olaşıp b akın ır; korku yla.) A lla h
belâsın ı v ersin ! N e r e y e gitsem karşım a, elin de silâh,
k ırm ız ı b o ya lı elb is e s iy le bu keşiş çık ıy o r... Bumunu
k ırd ığım için bana çok k ızgın ... A lla h gösterm esin,
beni gö rü rse hem en g id ip ih bar eder. A ca b a n asıl sa-
vuşsam ? (E tra fın a ba k ın a ra k .) Şu y a rıs ı çökmüş ç it­
ten ge çip gid eyim .
«İn d ra , H anu m an’ın kafasın a binerek, gökte, y e r ­
de, yera ltın d a nasıl hızla y o l aldıysa56 ö y le gid e­
y im .» (45)

IX. S A H N E

K E Ş İŞ (elb is esin i rü zgârda sa lla ya ra k g ir e r ) —


E lbisem i yık ad ım , acaba d a lla ra serip kurutsam m ı?
H a y ır, olm az ... B u rada m aym u nlar oynuyor ... Y ere •

156
TOPRAK ARABACIK

m i sersem ? Y e r d e de toz o lu r... N e re y e sersem ki? ..


R ü zgâ rın y ığ d ığ ı şu çiç e k ya p ra k la rın ın üzerin e se re ­
y im b a ri ... (S e r e r .) H ü rm et sana, e y B u d a !(O t u r u r .)
«K öy ü n selâ m eti için, beş erk eği, b ir kadını ve
âciz b ir k ö le y i öldüren kahram an m utlaka gökyüzüne
yü kselir. B izim vücudumuz da b ir köydür. B eş hissi­
m iz beş erkek, b ilg is iz liğ im iz kadın, b en liğim iz de kö­
led ir. B u n ları öldüren keşiş gökyüzüne u la şır.» (45a)
Bu gökyüzü b a h sin i a rtık k a p a ta lım ! H â s ılı, beni
b ir Buda hem şiresi olan Vasantasenâ, kum arhaneci­
den on altına satın a lıp a zat etti. O günden beri, ben
kendim i, Vasantasen â’nın satın a ld ığ ı b ir k öle sa yıy o ­
rum. (B a k ın a ra k .) N e o? Y a p ra k y ığ ın ı altında bir
insan içini çek iyo r. Y o k can ım ... H er halde insan de­
ğ i l bu ...
«R ü zg â rın kuruttuğu ya p ra k la r, şim di, elbisenin
ıs la k lığ ıy le k a b a rıy o r da, kan atların ı g e re n b ir kuş g i ­
b i ç ıtır d ıy o r .» (46)
(V asan tasen â kendine g e le re k elini ç ık a rır.)
A! a !.. Z iy n e tle rle bezenm iş tem iz b ir kadın e li
ç ık t ı... N e o? B ir e l d ah a... ( iy ic e b a k a ra k .) B en bu
e li tanıyorum ... Şüphe yok, bu n lar beni koruyan e lle r ...
B a k a lım ... (E lle r iy le y a p ra k la rı a ç a r; V a sa n ta sen â 'yı
ta n ıy a ra k .) Buda h em şiresi! (V asantasen â işa re tle '>u
is te r.) N e o? Su is tiy o r... K u yu da u zak ... E lb isem i
sık ıp ü zerin e su dam latayım . (Su d a m la tır; V asanta­
senâ ken din e g e lir, kalkar, oturur; keşiş onu, e lb is e­
s iy le y e lp a ze ler. )
V A S ^A N TA S E N Â — Sen kim sin?
K E Ş İŞ — N e o, tanım adınız mı, Buda hem şiresi!
Ben sizin on altına satın a la ra k azat e ttiğ in iz kim se­
yim .

157
ŞÜDRAKA

V A S A N T A S E N A — H atırlıyoru m ... A m a, s ö y led i­


ğin gib i, benim kölem değilsin . Ben artık m ahvoldum .
K E Ş İŞ — N e oldu, e y Buda’nın kulu!
V A S A N T A S E N A — B ir fahişenin akıbetine uğ­
radım .
K E Ş İŞ — K a lk , kalk, Buda kulu! Bu a ğa cın yan ın ­
daki sa rm a şığa tutun da kalk! (S arm a şığ ı ona uzatır_
Vasantasena tutunarak k a lk a r.) B u radaki kulübede b ir
rahibe ya ş ıy o r; orada dinlenip evin e dönersin. Y a va ş.
ya va ş git, e y Buda’nın kulu! (B irlik te yü rü rler. B ir
ta ra fı işa ret e d e rek .) Y o l v e r in e fe n d ile r! Bu k ib a r bir-
kadındır, ben de bir keşişim . Bu ya p tığım da ş e r e fli b ir
ödevdir. Ben, elini, ağzın ı v e h islerin i id a re etm e sin i
bilen b ir adam ım . Bu dünyadan elin i, eteğ in i çek m iş,.
öbür dü n yayı kazanm ış benim g ib i b ir adam a, k r a lın
a d a n ıla n ne y a p a b ilirle r? (Ç ık a rla r.)

158
D O K U Z U N C U PERDE

DURUŞM A

1. S A H N E

‘ M Ü B A Ş İR — M ahkem e heyetinden, «H a y d i müba-


;rşir! G it, m ahkem e salonunda s ed irleri h a z ır la !» diye
em ir v e r d ile r . Şimdi m ahkem e salonunu h azırlam aya
gidiyorum . (D olaşıp e tra fa b a k a ra k .) iş te mahkem e
^ salonu, iç e r i g irelim . (G ire r, o rta lığ ı tem izler, sed ir­
le r i y e rle ş tir ir .) Salonun tozunu aldım , se d irle ri de
yerleştird im . G idip h â k im lere haber verey im . (D o la ­
ş ır.) N e o? .. Dünyanın en kötü adamı, k ralın ka yn ı g e ­
liy o r ... Gözüne görünm eden s ıv ış a lım ! (U za k la ş ır.)

il. S A H N E

S^AR AYLI (p a rla k e lb is e le r giyin m iş, g ir e r ) —


«N eh ird e , gölde, havuzda yıkandım . Bahçede, parkta,
. koruda kız, gelin , kadın, m elek, p eri ve h u rilerle otur­
. dum .» (1)

159
ŞÛDRAKA

«S a ç la rım ı bazen topuz yaparım , bazen serbestçe


sa rk ıtırım ; bazen da ö rgü ler h alin de om u zlarım a dö­
kerim ; bazen in c ile r takarım , başım a taç g iy erim . Ben.
türlü m u cizeler kum kum asıyım . K r a lın k a y ın b ira d eri­
y im .» (2)
Ben, b ir örtünün düğümü için e hapsedilm iş böcek
g ib iyim . B öcek gibi, d ışa rı çıkm ak için b ir delik a rıy o ­
rum. İşte büyük b ir d elik buldum ; bakalım y a p tığ ım
bu korkunç cin a y eti kim in sırtına yü kleyeceğim . (D ü­
şünerek.) H ah! H a tırım a geld i. Bu müthiş suçu fa k ir
Ç.lrudatta'nın sırtın a yü klem ek en iy is i. .. Çünkü o f a ­
k ir d ir, ondan h er şey beklenir. H âkim in yanına gid ip
b ir d a va istid a sı ya z d ıra c a ğ ım v e V a sa n ta sen â ’nın Çâ-
rudatta tarafın dan boğu larak öldürüldüğünü ih b a r e d e ­
ceğim . M ahkem e salonuna onun için gidiyoru m . (D o ­
laşıp b a kın arak.) İşte m ahkem e salonu burada ... İ ç e ­
r i g ire y im . (G ir ip b a k a ra k .) N e o? S ed irler de h a zır­
lanm ış. M ah kem e h ey eti h er h alde şimdi g e lir. Şu ça-
yır-a vlu d a b iraz dinlenip b ek leyeceğim . (O tu ru r.)
^^BA$1R (ö te ta ra fta n dolaşıp, uzaklara baka*
ra k ) — İşte h âk im ler g e liy o r, on ları k a rşılaya yım .
(Y a k la ş ır .)

111. S A H N E

(H âkim , tü ccarların tem silcisi, kâtip g ir e r ­


le r.)
— T ü cca rla r m üm essili, kâtip! B eni di
le y in !
TÜ CCAR^LAR M Ü M E S S İL İ, K A T İ P — Buyurun .
e fe n d im !

160
TOPRAK ARABACIK

H Â K İ M — M ahkem e, b ir şahıs ne düşünür, ne


yapm ıştır, bilem ez. Ö yle olunca, hüküm verm ek çok
güçtür. Suçludan başkasının fik ir le rin i de dinlem ek
zorunludur.
«İn sa n la r, fik ir le rin i d a im a kapalı tu ta rlar v e kas­
ten ça p raşık b ir halde o rta y a a ta r la r. H erk es h e y e c a ­
nının e s irid ir. M ah k em e huzurunda kim se cümrünü
i t ir a f edem ez. T a ra fla rd a n h erh an gi b irin in kendini
savunup hasmına saldırırken düştüğü h atalar, k ralın
karardaki durumunu gü çleştirir. Burada hâkim için,
a ld a tıc ı v e ya la n id d ia la rı tespit etm ek k o la y ise de,
a sıl h ak ikati m eydana çık a rm a k çok gü çtü r.» (3)
« ....................(4)57
Çünkü, iy i b ir hâkim.
« B ilg ili h ileleri sezm ekte usta, gü zel konuşur ve
soğukkanlı olm alı. D ost, düşman, a k raba dem em eli,
insanlar arasında fa rk gö zetm em eli; o, her insanın bü­
tün k a ra k terlerin i gözden g e ç ire re k hüküm v e rir. Z a ­
y ıfla r a daima yardım eder, yolsu zla rı kahreder. Â d i l ­
dir, hırstan uzaktır, kalbi d a im a başkaları için çarp ar
ve nihayet k ra lı h iddetlendirm em eye ça lış ır.» (5)
TÜCCAR^LAR K A T İ P — Sizin bu f a ­
z iletlerin ize kusur dem ek, a y ışıklarına karanlık dem ek
kadar h ata lı olur.
— E vlâ d ım mübaşir, m ahkem e salo
giden yolu gö ster!
^ ^ B A Ş İR — Buyurun efen d im ! M ahkem e h eyeti
ü yele ri buyursunlar! (D o la ş a ra k .) İşte mahkem e sa­
lonu... H â k im le r g irs in le r! (H â k im le r g ir e r le r .)
H Â K İM — Oğlum m übaşir! D ışa rıy a bak bakalım ,
şikâyeti olan b ir kim se v a r mı?

161
F : 11
ŞÜDRAKA

M Ü B A Ş İR — Başüstüne... (Ç ık ar, b a ğ ır ır.) H â­


kim ler h eyeti, dâvası olan v a r m ıd ır d iy e soruyor.
S A R A Y L I (s e v in ç le ) — H âkim ler geld i. (G u ru rla
do la şır.) Ben, insan şeklinde ta n rı V âsu deva, kralın
k a yın b irad eri, d â va cıy ım .
M Ü B A Ş İR (ş a ş ıra ra k ) — E y v a h ! İlk şikâyetçi
kralın k a yın b ira d eri çıktı. P ek i, efen d i b iraz b ek le de
mahkem e h eyetin e haber v e re y im . (Y a k la ş a ra k .)
E f e n d ile r !K r a lın kayın b irad eri d â v a c ı s ıfa tıy le m ah­
kem eye gelm iş.
H A K İM — N a s ıl? İlk d a v a c ı kralın k a yın b ira d eri
m :? Güneşin doğarken tutulması nasıl fen a b ir habere
alâm etse, kralın k ayın birad erin in de ilk dâvacı olm ası
ö y le b ir fe lâ k e t gö sterse gerek . E y m übaşir! M ah ke­
me bugün çok meşgul. Onun dâvasın a bugün b a k ıla ­
m ayacak. G it kendisine b ö y le sö yle!
M Ü B A ^ fo — E m red ersin iz e f e n d i m ! ( Ç ı k a r , Sa-
r a y lı’ya y a k la ş ır.) M ah kem e heyetinden d iy o rla r k i:
G itsin ! Onun dâvasın a bugün b akılam ayacak .
SARAYLI (h id d etle) — B en im d â va m gö rü lm eye­
cek m i? E ğ e r dâvam a bakılm azsa, enişteme, k ral Pâ-
la k a ’ya, kızkardeşim in kocasına söylerim . Annem e,
kızkard eşim e sö y le rim ... M ah kem e h eyetin in ü y e le ri­
ni a ttırıp başka b ir h eyet kurdururum. (G itm ek üzere
d a vra n ır.)
M Ü B A Ş İR — E y kralın k a yın b irad eri ! B ira z bek­
leyin de m ahkem e h eyetin e h ab er vereyim . (H e y e te
y a k la şır.) K ra lın k a yın b ira d eri ga za b a ge ld i, d iy o r k i:
«E ğ er dâvam görü lm ezse eniştem e, k ra l P â la k a ’ ya,
kızkardeşim in kocasına s ö y lerim ; annem e, kızkard eşi­
me söylerim . M ah kem e h eyetin i a ttırır, başka bir he­
y e t kurdururum.

162
TOPRAK ARABACIK

^HAKİM — Bu edepsiz h e r if h er şeyi ya p a b ilir. G it,


kendisine söyle, dâvasına bugün bakacağız.
M Ü B A Ş İR (S a r a y lı’ya g id e re k ) — E fen d im , m ah­
kem e heyetinden, «gelsin , d â va sı bugün g ö rü le c e k ,» di­
yo rla r.
S A R A Y L I — E v v e lâ bakam ayacakların ı söyled iler,
sonra da ba k a ca ğız dediler. D em ek ki m ahkem e h ey e­
ti benden korkuyor. .. N e söylesem in an acaklar. (G i­
r e r .) K en dim e s a y g ıla r sunarım ... S izle re de s a y g ıla r
sunarım ... A m a, h ayır, h a y ır... Size s a y g ı du ym am ...
H Â K İM (kendi kendine) — A m a n ! Bu d â v a c ı ne
de kaba b ir adam m ış. (S a r a y lı'y a .) Oturun!
S A R A Y L I — Bu top raklar bana aittir. İsted iğim
y e r e otururum. (T ü c c a rla r müm essilinin y e rin i gö ste­
re re k .) O ra y a oturacağım . (Sonra m übaşirin yerin i
g ö stererek .) H a y ır, h ay ır o ra ya otu racağım . (E lin i
hâkim in kafasına k o ya ra k .) Burada otu racağım . (Son­
ra y e r e oturur.)
^HAKİM — Ş ik â yetçi m isiniz?
S A R A Y L I — N iç in soruyorsun?
^ Â K İM — Ş ik â yetçiy sen şikâyetin i sö yle!
S A R A Y L I — S öy leyeceğim i kulağına söylerim .
(K u la ğ ın a .) Ben, eski v e g ü l ya p ra ğı kadar k ib a r bir
aileden doğdum.
«K ra lın kayın pederi benim babam dır, kral benim
babam ın dam adıdır, hem şirem in kocası k ra ld ır, k ralın
k ayın b irad eri de ben im .» (6)
H Â K İM — H epsini biliyoru z.
«.Ailenin büyüklüğünden ne d iy e söz ediyorsun?
Burada önem li olan fa z ile ttir. G ü zel bah çelerde diken­
li a ğ a ç la ra çok ra s la n ır.» ( 7 ) 58
Bunları bırak da dâvan ı anlat!

163
ŞÜDRAKA

SAR.A'^YLI — Ben de ş ö y le sö ylerim : Suçlu olduğum


halde, hâkim bana b ir şey yapam ayacak. K ız kard eşi­
min k o ca sı ben i çok sevdiğinden, ba k a yım v e için d e o y ­
n aya yım diye, bana, «Ç iç e k Kutusu» a d lı koruyu he­
d iy e etti. B en de bu koruya bakmak, onu tem izlem ek,
kurutmak v e büyütmek, o tla rın ı kesm ek için h er gün
ora ya gid erim . Bugün, kaderin c ilv e s iy le , benim , bu
koru için d e b ir kadın cesedi g ö rm em ... H a y ır , h ayır,
görm em em varm ış.
H^AK!M — Bu kadın k im d ir b iliy o r musun?
S A R A Y L I — A h hâkim efen d i, b ilm ez m iy im ? Şeh­
rim izin süsünü, yü zlerce altınla bezenm iş bu kadını kim
tanım az? Kötü, alçak h e rifin b iri, onun üstünde bulu­
nan v e ancak b ir k a h va ltı d eğerin d e olan ziyn etlerin e
tamah etm iş, onu «Ç içek Kutusu» ad lı koruya götü rerek
k olların ı, b ir ip gibi, k u vvetle onun boynuna dolam ış
v e boğarak öldürmüş ... Bu kadın V asantasen â’ dır.
Onu ben ... (T e lâ ş la a ğzın ı k a p a r.)
^HAKİM — Şehrin b e k ç ile ri ne dikk atsiz! E y T ü c­
c a rla r M üm essili v e K â tip ! Onun sözünü zaptın b a şı­
na g e ç irin !
K Â T İ P — E m red ersin iz efen dim . (Y a z a r .) Y a z ıl­
m ıştır efe n d im !
S A R A Y L I (k en d i ken din e) — E y v a h ! N e yaptım ?
Şimdi, a cele ile p irin ç lapası yutarken boğulan adam
g ib i ken dim i m ahvettim . B a ri, sözüme b ir ku lp bula­
y ım da d evam edeyim . (H â k im e .) Onu ben o rada g ö r ­
düm, dem ek istiyoru m ... N e şam ata ediyorsunuz?
(Y a z ıla n la r ı a y a ğ ıy le s ile r.)
HAKKİM — P e k i ö yley se ... B u adamın, kolların ı ip
g ib i ku llanarak Vasantasen â’y ı boğduğunu v e bu işin
h ırsızlık için ya p ıld ığın ı nerden biliyorsun?

164
TOPRAK ARABACIK

SAR.A'^YLI — Ölünün boynu, tem izlen m iş b ir tabak


g ib i bom boş v e k o lla rı b ilezik s iz olduğu için bu sonu­
ca vard ım .
TÜ C C A R ^LA R M Ü M E S S İL İ, K A T İ P — E v e t, bu ak­
la yakın b ir iza h ...
S A R A Y L I (ken di ken din e) — Çok şükür, yakayı
ku rtardık!
M Ü M E S S İL İ, K A T İ P — D uruşm aya
nasıl ge çelim ?
^^^M — Y a p ıla c a k işte ik i esas va rd ır.
TÜ CC^ARLAR M Ü M E S S İL İ, K A T İ P — N e ler?
— B irin c is i; söylen en sözler, ikinci
bunlardan çıkan an la m lar. . . Sözler, şikâyet eden v e
edilen in ifa d e le r id ir ; bunlardan anlam ı ise m ahkem e
h e y e ti çık a rır.
^ ^ ^ ^ ^ İ L Î , ^ Â T T İP — Duruşm anın
ya p ılm a sı için V asantasen â’nın annesini ça ğırm a k g e ­
rek iyo r.
^^^M — E vet, doğru ... Y a vru m , mübaşir! Va­
santasenâ’nın annesini telâşlandırm adan bu raya ç a ğ ır !
M Ü B A Ş İR — P e k i efen dim . (Ç ık ar, sonra V asan ­
tasen â’nın an n esiyle b irlik te g ir e r .) Buyurun hanım ­
efen d i, buyurun!

IV. S A H N E

A N N E — K ızım , gen çliğin in zevkin i sürm ek için


b ir dostunun evin e g itm işti. .. Ömrüne bereket, bu adam
bana g e ld i, se n i m ahkem eden ç a ğ ır ıy o rla r, d ed i... Ş a­
şırdım k a ld ım . K a lb im yerin den kopacak g ib i oluyor ...
M ah kem e salonunun yolunu göster, e fe n d i!

165
ŞÛDRAKA

M Ü B A Ş İR — Buyurun h an ım efen di buyurun! (G e ­


z in ir le r .) iş t e m ahkem e salonu bu rası... G irin iz e fe n ­
d im ! (G ir e r le r .)
(y a k la ş a ra k ) — S izlere selâm olsun, muh­
tere m h eyet!
H Â K İ M — H o ş geldin, anne, otur!
— P e k i. (O tu ru r.)
S A R A Y L I (sa ld ırga n b ir ta v ırla ) — İh tiy a r a ra cı!
B u raya da m ı geldin?
H Â K İM — Sen V asan tasen â’nın annesi misin?
A N N E — E v e t; n için sordunuz?
H Â K İM — P e k i; Vasantasenâ n e re y e gitti? Söyle
bakalım ...
^ A N E — B ir dostunun evin e.
— Dostunun adı ne?
A ^ N E (ken di ken din e) — E yvah , ey v a h ! Bunu na­
s ıl sö yley eb ilirim . (H â k im e .) Bana b ö y le b ir şeyi b ir
m üşteri sora b ilir, ama, aydın b ir y a r g ıc a bu soru y a ­
kışır m ı?
H Â K İM — U tan m a! Bunu sana m ahkem e adına s o ­
ruyorum .
TÜ CC AR^LAR ^ ^ f f i S S İ L İ , K Â T İ P — E ve t, mah­
kem e soruyor. O rtada b ir suç yok, s ö y le!
^ A N E — M ah kem e m i? Ö y le y se efe n d ile r d in le ­
s in ler! Tü ccar V in ayadatta'n ın torunu, S âg a ra d a tta '
nın oğlu, tü cca rla r m ahallesinde oturan Ç ârudatta’ d ır
kızım ın dostu... K ız ım onun e vin d e gen çliğin in z e v k i­
ni sürüyor.
S ^ R A Y L I — Duydunuz mu efen d iler? B u n ları y a ­
zın ! .. Zaten benim şik â yetim de Ç ârudatta’dandır.
TÜ CCARLAR M Ü ^ ^ S İL İ, K A T İ P — Çârudatta
onun dostuymuş, suç mu bu?

166
TOPRAK ARABACll<

H Â K İM — Duruşmanın ya p ılm a sı için Ç ârudatta'


y ı ç a ğ ırm a k ge re k iy o r.
TÜ CC AR^LAR ^ M Ü M E S İL İ, K Â T İ P — E ve t, doğru.
^HAKİM — K â tip ! «V asan tasen â, Ç âru d atta’nın
evin e g it t i,» cüm lesi o zaptın ilk cüm lesi olsun! A m a,
biz soylu Ç ârudatta’ y ı n asıl ça ğ ıra b iliriz? N e yapalım ,
mahkem enin usulü bu ... E vlâ d ım , m ü başir! G it, soy­
lu Ç â ru d a tta 'yı heyecan landırm adan ça ğır. M ah kem e
seni gö rm ek istiyo r, d e!
M Ü B A Ş İR — E m red ersin iz efen d im ! (Ç ık ar, az
sonra Çârudatta ile b era b er g ir e r .) Buyurun efendim ,
buyurun !

V. S A H N E

ÇÂRUD ATTA (düşünerek) — «B en im a ile v a z iy e ­


tim v e namuslu b ir insan olduğum k ra lc a malûmdur.
Şim di ça ğ ırıld ığ ım a bakılırsa, durumumdan şüphe ed i­
liy o r .» (8)
(T e re d d ü tle .)
«H ap isaned en kaçtıktan sonra arabam a binen ada­
m ı kralın g ö z le ri yerin d ek i casu slar gid ip h aber mi
verd ile r? A c a b a k r a l bunu duydu da, beni b ir zanlı sı-
fa t ıy le m i m ah kem eye ç a ğ ır ıy o r ? » (9)
Fakat, b u n lar ü zerin de düşünmekten b ir şey ç ık ­
maz. M ah k em e salonuna g ire lim ... E vlâ d ım , m übaşir!
Bana m ahkem enin yolunu g ö s te r!
M Ü B A Ş İR — Buyurun buyurun! E fen d im !
ÇARUD ATTA (şaşkın ) — Bu ne?
«B en i, kaba se s iy le k a rg a ç a ğırıyo r. V ezirin hiz­

167
ŞÛDRAKA

m e tç ile ri b e n i ç a ğ ırıy o rla r. Sol gözü m s e ğ iriy o r, Bu


fen a b ir şeyih b e lir tis i olsa g e r e k .» (10)
— Buyurun, efen dim , buyurun
canlanm ayın, sakin olun!
Ç Â R U D A T T A — «K a rg a , kuru ağacın üzerine tü­
nem iş, gü n eşe k a rş ı dönmüş oturmuş. S ol gözü m müt­
hiş s e ğ ird iğ in e g ö re fen a b ir h a b er d u ya ca ğ ım g a li­
b a .» (11)
(B aşk a b i r ta ra fa b a k a ra k .) A h ! iş te şurada b ir
yılan !
«G ö z le rin i bana doğru dikm iş, b a k ışla rı sü rm eli
g ö z le r g ib i p a rlıy o r. Uzun d ilin i titre te r e k d ışa rı ç ık a r­
mış, dört beya z keskin dişin i bana gö steren bu yılan,
şiş k a rn ıyle sürünerek h ışırd ıyor v e ü zerim e yü rü yor,
nendeyse s a ld ır a c a k !» (12)
V e yin e,
« Y e r ıslak o lm a d ığ ı halde, bastıkça a ya k la rım k a ­
yıy o r. Sol gözü m v e sol kolum s e ğ iriy o r, d iğ e r ta r a f­
tan (şaku n i) kuşu da üst üste ötüyor. H iç şüphe e tm iy o ­
rum, bunlar bana b ir ölümü e v v e ld e n haber v e r iy o r ­
la r .» (13)
D ilerim , T a n rı, bunların hepsini h ayra yorsun!
M Ü B A Ş İR — Buyurun, buyurun efen d im ! M a h k e­
m e salonu burasıdır. G irin iz efen d im !
Ç A R U D A 'IT A (g ir e r v e e tra fa b a k a r) — M ah ke­
m e salonu ne kadar gö z kam aştırıcıym ış. E v e t, öyle.
«B u m ahkem e salonunu, içindeki bütün teh likele­
r iy le b ir denize ben zetebiliriz. D erin düşüncelere da­
lan h âkim ler, bu denizin sularını an d ırıyor. H e r ta r a ­
fa koşan h ab erci m ü başirler, denizin d a lga la rıd ır.
M ahkem enin köşesine, bucağına sinmiş casuslar, d en iz­

168
TOPRAK ARABACIK

deki köpek b alıkların a benzer. E m rin de fille r le atların


bulunduğu bu m ahkem e, y ır tıc ı balıkların yurdu olan de­
n izle re çok b en ziyor. V e y in e burası, türlü seslerle
öten b a lık çıl k u şla n yle de p a rla yan denizi andırıyor.
Bu m ahkem e, y ıla n la ra benzeyen, za b ıt k â tip leri­
nin ye rid ir. D eniz kıyısın d a yü rü yen lerin gid iş g e li­
şiyle a çılm ış y o lla r neyse, bu m ahkem ede de, durm a­
dan tekrarlan an kanunlar v e tören ler odur.> (14)
P e k i, g ir e lim ! (G ire r. B aşın ı b ir y e re çarp m ış g i­
bi d u ra k la y a ra k .)
Eyvah!
«S o l gözüm s e ğ iriy o r, b ir k a rg a ötü yor, yolu m a y ı­
lan çıktı ; A lla h sonunu h a y re ts in !» (15)
N eyse, g ir e lim ! (G ir e r .)
H .A K İM — iş te Çârudatta! O,. ö y le b ir insandır ki:
«Ç ek ik soylu burnu ile , dik ba k ışlı kocam an g ö z le ri­
nin süslediği va k u r yüzü, fen a işlerin v e günahların
du rağı olam az. F ille rd e , s ığ ırla rd a v e atlarda olduğu
gibi, in sanların huyları da, yü zlerin deki hatlarından
a n la ş ılır.» (16)
Ç A R ^ D A T r A — S a y g ıd e ğ e r hâkim i v e k â tip leri
selâ m larım !
(ü zü le rek ) — H oş geldin, efe n d im ! E v lâ ­
dım m ü başir! E fe n d iy e b ir se d ir v e r.
^ ^ B A Ş İ R — iş t e sedir, oturun efe n d im ! (Ç âru ­
datta otu rur.)
S^ARA^YU (h id d etle) — E y kadın k a tili, geld in m i?
B ö y le kadın k a tili b ir k im seye sed ir v e rm e k doğru mu­
dur, a d a let m idir, sorarım ? (G önül y ü c e liğ i ta sla ya ­
ra k .) N e y se, z a ra r yok, va rsın sed ire otursun!
— Bu soylu hanım ın kızın a k a rş ı berban-

169
ŞÛDRAKA

g i b ir ilg in iz, duygu bağınız, onunla b ir ya k ın lığın ız


v a r m ıdır?
Ç A R ^ D A T T A — H a n g i hanım?
H Â K İM — İş te bu h ^ ^ ... (V asa n ta sen â ’nın an­
n esini g ö s te r ir.)
ÇÂRUDATTA (k a lk a ra k ) — H a n ım efen d iy e say­
g ıla r ım ı sunarım.
A N N E — Çok yaşa e v lâ d ım ! (K e n d i ken din e.) D e ­
m ek Ç ârudatta bu adam. K ızım , ge n çliğ in i iy i b ir in ­
sanla geçiriyorm u ş.
H Â K lM — E fen dim , bu yosm a sizin dostunuz mu­
dur?
ÇÂRUD ATTA (ç e k in ir.)
S A R A Y L I — «U tan m a, korku göstererek, işlem iş
olduğu suçu gizlem ek için boş y e r e u ğraşıyor. P a r a s ı­
na gö z d ik erek b ir kadın ı öldüren efen di, şim di suçu­
nu ö rtm e y e ç a lış ıy o r.» (17)
TÜ CCARLAR K A T İ P — A s il Ç âru ­
d a tta! U tan m a sö yle! A d a le t b ö y le d ir, kanun bunu em ­
red iyo r.
ÇARUD ATTA (u tan çla) — S a y g ıd e ğ e r h ey et! Ben
b ir yosm anın dostu olduğumu nasıl a çık la ya b ilirim ?
O rtada b ir suç v a rs a o da gen çliğim izd en d ir. Bununla
k a ra k terim iz hakkında b ir hüküm verilem ez.
H Â K İM — «D uru şm an ın eksiksiz ya p ıla b ilm e s i
için u tan m ayı b ıra k m a lı v e h er şey i olduğu g ib i a ç ık ­
ça sö ylem elisin . K a p a lı g e ç e n sö zlerin i doğru kabul
ed e m e y iz.» (18)
U tan m a y ı b ir y a n a bırakın. M ah kem e size resm en
soru soruyor.
Ç Â R U D A T T A — S a y g ıd e ğ er hâkim h ey eti! B enim
d â va cım k im d ir?

170
TOPRAK ARABACIK

S^AR AYLI (g u ru rla ) — D â va cın benim .


Ç Â R U D A T T A — D â v a c ı sen olduktan sonra, ken­
dim i savunm aya gücüm yetm ez.
S A R A Y L I — E y kadın k a tili! Y ü z le rle in ci v e m ü­
cev h erle süslü, Vasantasenâ g ib i b ir kadını öldür­
dün. Ş im di h ile y le suçunu örtbas etm e y e çalışıyorsun.
Ç Â R U D A T T A — K a rm a k a rışık şeylerd en söz e d i­
yorsun.
^^^M — Onunla konuşm ayı bırakın! B ize doğru ­
yu sö yleyin ! Y o sm a Vasantasen â sizin dostunuz mu­
dur?
Ç Â R U D A T T A — E vet.
H Â^KİM — Vasantasenâ n erde?
Ç ^ R ^ D A T T A — E v in e gitm iş o lm a lı.
TÜ C C A R ^LA R M Ü M E S S İL İ, K A T İ P — N e r e y e ve
nasıl g itti? G iderken yanında kim se v a r m ıydı?
Ç Â R U D A T T A (ken di kendine) — N a s ıl g ittiğ in i bil­
m ed iğim i söylesem m i ki? ..
T Ü C C ^ ^ ^ MÜ^MESSİLİ K Â T İ P — S öyleyin iz
efen d im ...
Ç Â R U D A T T A — E v in e gitti. F a z la ne s ö y le y e b ili­
rim .
S A R A Y L I — Sen onu, benim «Ç iç e k KutusU» adlı
bahçem e götürdün. P a ra sın a gö z koyup, orada, kolla ­
rın ı b ir ip g ib i boynuna doladın v e onu haydutçasına
öldürdün. Şim di de burada, ev in e g ittiğ in i ile r i sürü­
yorsun. ..
Ç Â R U D A T T A — K a rm a k a rışık şeylerd en söz etti­
ğin i söylem iştim .
«G ökyü zü n de uçan ö rd ek lerin kanadı, bulutlardan
ya ğ a n y a ğ m u rla ıslan m adığı gib i, sen de işled iğin suç­

171
ŞÛDRAKA

la r ı ö y le in kâr edersin. N ilü fe r b ile kışın solar v e ta ­


z e liğ in i kaybeder. A m a, senin yüzünün sa ra rd ığı, so l­
duğu hiç g ö rü lm em iştir.» ( 19)
(y a v a ş s e s le) — «Ç â ru d a tta ’ y ı suçlam ak;
H im â la y a ’y ı tartm ak, okyanusu aşm ak v e rü z g â rı y a ­
k a la m a ya u ğraşm ak k adar b oştu r.» (20)
(Y ü k sek sesle.) Ona a d ıyle sa n ıyle soylu Çârudat-
ta d erler. O, b ö yle b ir suçu işlem iş o la b ilir m i?
«Ç ek ik soylu burnuyle, kocam an dik ba k ışlı g ö zle ­
rinin sü sled iği vakur yüzü, fena işlerin v e günahların
durağı olam az. F ille rd e , s ığ ırla rd a v e a tlard a olduğu
gibi, in sanların h u yla n da, yü zlerin d ek i h atlardan an­
la ş ılır .»
S A R A Y L I — D u ru şm ayı b ö yle tek t a r a flı m ı ya­
pacaksınız?
H Â ^K İM — D e fo l edepsiz h e rif!
«B u cahil k a fa n la dini şeylere b ^ u n u ne sokar­
sın? H a y dilin kopsun! N e d ir bu iş? Ö ğle sıcağında
güneşe bakan g ö zle rin n a s ıl dayanır, ateşe sokulan
elin nasıl yan m az? Sen soylu Ç ârudatta’nın onuruna
d il uzatıyorsun. Y e r y a r ılıp seni iç in e çek m eliy d i, am a
çekm iyor.:. (21)
Soylu Çârudatta, b ö yle b ir günahı işlem iş ola b ilir
m i hiç?
«O , su la rı kurumuş b ir okyanus gib i, servetin e d e­
ğ e r v erm ed i, v a rın ı yoğunu dağıttı. Bütün fa z ile tle rin
k a yn a ğı olan bu yüksek ruhlu insan, nasıl olur da,
soylu lara asla yakışm ayan bu suçu iş le r .» (22)
S A R A Y L I — D u ru şm ayı b ö yle tek ta r a flı m ı y a p a ­
caksınız?
— E y ceh en nem lik adam ! Ona em an et e t­

172
TOPRAK ARABACIK

tiğ im iz b ir a ltın kutusunu g e c e le y in h ırs ız çalm ıştı. O,


bu kutunun y e rin e b ize, d ö rt okyanusun ürünü olan b ir
in ci ge rd a n lık verd i. B ö yle b ir insan, b ir k a h v a ltı d e­
ğerin d ek i ziy n e tle re g ö z koyu p b ö y le b ir cin a y e ti iş ­
le r m i? A h ! E vlâdım , k ızım ! N erdesin ?
H Â K İ M — S a y g ıd e ğ er Çârudatta! Vasantasenâ yü ­
rü yerek m i g itti, a ra b a y la mı?' .
Ç Â R U D A T T A — G id e rk e n kendisini görm edim .
A ra b a y la mı, yoksa y a y a m ı g ittiğ in i bilm iyoru m .

VI. S A H N E

VÎR^AKA (h eyecan la g ir e r .) — «G ördü ğü m haka­


ret, y e d iğ im tekm e, u ğrad ığım y e n ilg i doğrusu pek iç i­
m e işled i. G e c e y i z o r g e ç ird im .» (23)
M ah kem eye baş vu rm am g e rek . (G ir e r .) S a y gıd e­
ğ e r m ahkem e h eyetin i selâ m la rım !
H Â K Î M — N e o? V îra k a ! M ah kem eye neden g e l­
din?
V Î R A K A — Â r y a k a ’nın hapisaneden kaçm ası ve
kopan k a rg a şa lık ü zerin e zindan kaçkınını a ra m a ya
çıkm ıştım. Bu arada, baktım ka p a lı b ir araba g e liy o r.
M em u r Çandanaka a ra b a y ı araştırd ı. Onu b ir de ben
a ra ya y ım , dedim . O, tek m eyle k a fa m a vurdu ... Îşte
m âru zatım ı dinlediniz. Hükmünüzü v e rin efen d im !
H Â K ÎM — Araban ın, k im in olduğunu b iliy o r mu­
sun evlâ d ım ?
V Î R A K A — Îşte, bu soylu Ç ârudatta’nın arabasıy-
dı. A ra b a cısın ın sö yled iğin e göre, için de V asantasenâ
varm ış. «Ç iç e k Kutusu» a d lı bahçeye gidiyorm u ş.

173
ŞÛDRAKA

S A R A Y L I — N a s ıl, işittin iz m i efen dim ?


H Â K İM — «T e m iz v e lek esiz a y ı da Râhu Cini28
yutmuştu. Duru ırm ak sularının sahilin ça m u rlarıyle
bulandığı o lu r.» (24)
E y V îra k a , senin duruşmam sonraya bırakıyoru z.
M ahkem enin kapısında b a ğ lı duran ata bin erek, «Ç i­
çek Kutusu» a d lı bah çeye g it ! O rada, herhangi b ir ka­
dının ö ld ü ıilü p öldü rü lm ediğini öğren de g e l.
V IR A K A — E m red ersin iz efen d im ! (Ç ık a r v e tek-
Tar g ir e r .)
D ed iğ in iz y e re gittim . Y ır t ıc ı h ayvan ların b ir ka­
dın cesedini yem ek te olduğunu gördüm .
T Ü C C A R L A R M Ü M E S S İL İ, K A T İ P — O cesedin
b ir kadına a it olduğunu nerden anladın.
V IR A K A — Topra k ta k i e l v e a yak izlerin den bu
sonuca vard ım .
H Â K İM — Raslantının ne aksi c ilv e le r i bu n lar...
«M e s e le y i in celed ik çe karşım ıza karışık iş le r çık ı­
yo r. M uhakem e usullerim iz g a y e t a çık olduğu halde iş­
le r , çam ura batm ış in ek ler gib i, saplanıp k a lıyo r, b ir
tü rlü ile r le m iy o r .» (25)
ÇÂRUD ATTA (ken di ken din e) — «Ç içek lerin ilk
a çtık la rı zam anlarda b a l a r ıla n onların özsularını em ­
m ek için nasıl oğul h alinde Ü zerlerin e üşüşürlerse, in ­
sanların fe lâ k e t anlarında da uğursuzluk b ir a r a y a ö y ­
le to p la n ır.» (26)
H Â K İM — S a y g ıd e ğ e r Çârudatta, hakikati sö y le­
y in !
Ç Â R U D A T T A — «K en disin den başkasının m ezi­
y e tle rin i çek em eyen , aşktan g ö z le r i kararm ış, başka­
la rın ı m ahvetm ekten çek in m eyen kötü b ir kişinin b o­

174
TOPRAK ARABACÎK

zuk k a ra k te ri g e re ğ i, sö y led iğ i ş e y le re inanm ak şöy­


le dursun, b ö yle ş e y le ri düşünmek b ile doğru o lm a z.»
(27)
V e yine,
«S a rm a şık çiçe k le rin i toplam ak için çek ip kopar­
m aya kıyam ayan benim g ib i b ir insan, nasıl olur da
a ğla ya n b ir kadının, b a l arıların ın p a rla k siyah kanat­
ların a benzeyen uzun saçlarından ya k a la r, y e re y ık a r
v e onu ö ld ü reb ilir.» (28)
S A R A Y L I — E y A lla h lık m ahkem e h ey eti! Bu ne
b içim te k ta r a flı b ir duruşma? Bu cehennem lik Ç âru-
datta'nın sedirde oturm asına niçin hâlâ izin v e r iliy o r.
— E v lâ d ım m übaşir! Bu adam ın is te
ni y a p ! (M ü b a şir Ç ârudatta’y ı yerin den k a ld ırır.)
Ç A R ^ D A T T A — i y i düşününüz hâkim e fe n d ile r!
(S edirden in erek y e re oturur.)
S A R A Y L I (sev in çten yerin de du ram az; kendi ken­
dine) — Oh! N e gü zel! A r tık benim işled iğim suç baş­
kasının omuzuna yü klenm iş sa y ılır. Şimdi Ç ârudatta’
nın oturduğu sed ire ben otu racağım . (O tu ru r.) Bana
bak, Ç âru datta! «B en öldürdüm » de, suçunu itir a f etr
^c;ARU D ATTA — S a y g ıd e ğ e r h eyet!
«K en disin den başkasının m e ziy etlerin i çek em eyen ,
aşktan g ö z le ri kararm ış, başkaların ı m ahvetm ekten
çekinm eyen kötü b ir insanın bozuk k a ra k teri g e re ğ i
sö yled iği ş e y le re inanmak şöyle dursun, b öyle şe y le ri
düşünmek b ile doğru o lm a z.»
(İç in i çek erek kendi kendine.)
«A h ! M a y tr e y a ! N e kötü gü n lere k a ld ım ! A h ! T e ­
m iz Brehm en ailesinden doğm uş k a rım ! A h ! O ğlum R o-
hasena! B aşım a gelen fe lâ k e ti görm üyorsun, her şey­

175
ŞÜDRAKA

den habersiz, başkalarının o yu n ca k la n y le oynuyor-


sun.» (29)
B en M a y tr e y a ’yı, V asantasen â’y a h a b e r götürsün
diye, hem de oyuncak araba iç in gönderm iştim . Onun,
oğlum a v e r d iğ i z iy n e tle ri götürüp g e r i v e r e c e k ti...
A ca b a neden bu kadar gecik ti?

V ll. S A H N E

(M a y tr e y a g ir e r .)
M A Y T R E Y A — Soylu Çârudatta beni z iyn etlerle
Vasantasen â’ y a gön derd i v e dedi k i: «M a y tr e y a ! V a-
santasenâ oğlu m a bu z iy n e tle ri v e re re k annesine gön­
d erd i. Sen bu n ları V asantasen â’y a götür, sakın g e ri
g e t ir m e !» Onun için şim di V asantasen â’y a gidiyoru m .
(D o la ş ır v e bakınır. B ir is iy le konuşur g ib i.) O, üstat
R e b h ila ! N a sıls ın ? Bu üzüntünün seb eb i ne, üstat?
(D in le y e re k .) N e dedin? Dostum Ç ârudatta m ahkem e­
y e m i ç a ğ ırıld ı? Bunun sebebi h er halde küçük b ir şey
olm asa g e re k ... (Düşünür.) Ö yleyse V asantasen â’yt
son ra ya b ıra k a lım da m ah kem eye g id e lim ! (D o la şır
v e b a k a r.) İş te m ahkem e salonu burada, iç e r i g ir e ­
yim . (G ir e r .) M u h terem h eyete s a y g ıla r ım ı su n arım ...
Dostum n erde?
^ Â K İ M — İş te ora d a !
M A Y T R E Y A — Hayl"Ola dostum?
Ç Â R U D A T T A — E ve t, h a y ro la c a k ...
M A Y T R E Y A — A lla h işin i ra sg etirsin !
Ç Â R U D A T T A — O da olur ...
M A Y T R E Y A — Dostum, bu üzüntüne sebep ne?
B u raya sen i n için ç a ğırd ıla r?

176
TOPRAK ARABACIK

Ç .A R U D A T I'A — D ostum !
«A h r e ti tanım ayan, ben g ib i kötü b ir insan, bir
kadını, h ayır, kadın dem ek doğru d eğ il, aşk ta n rıça sı­
nı. .. Ü st ta ra fın ı bu s ö y le s in !..» (30)
M A Y T R E Y A — N e ? N e?
Ç A .R U D A T T A (k u la ğın a h er şey i a n la tır) — İş te
b ö y le ...
M A Y T R E Y A — B u n ları kim id d ia ed iyor?
Ç Â R U D A 'IT A (S a r a y lıy ı iş a re tle ) — A leyh im e d a ­
v a açan bu adam dır. A m a o, fe n a talihim e v a s ıta olan
b ir za va llıd a n başka b ir şey d eğil.
M A Y T R E Y A — V asantasen â’ nın e v e gitm iş oldu­
ğunu neden söylem iyorsun?
Ç Â R U D A T I'A — S öyledim . F a k a t ö yle b ir durum
v a r ki, buna kim se inanm ıyor.
M A Y T R E Y A — A m an, e fe n d ile r! U cca y ın i şehrin­
d e bunca p a z a ry e ri, m anastır, bahçe, m âbet, havuz,
çeşm e v e kurban y e r le r i ya p tırm ış olan insanın öyle,
kah va ltı d eğ erin d ek i birk a ç z iy n et için bu suçu iş le ­
m esine im kân v a r mı? (Ö fk e le n e re k .) E y fa h işe dö­
lü! K ra lın k a yın b irad eri, Sansthânaka ! Soysuz adam !
E y insan günahlarının k a yn a ğı! A ltın ziy n etlerle süs­
lü koca m aym un! S öyle b a k a lım , ben im önümde sö yle!
Ç iç e k li b ir sarm aşık dalını kırm aktan korkarak tuta­
m ayan bu a z iz dostumun, ik i dünyada da cezasız kal­
m ayacak b öyle b ir suçu işlem esin e imkân v a r mı? Se­
ni p ezeven k karın ın dölü seni! Y e rin d en kıpırdam a da,
elim d ek i şu, senin kalbin g ib i e ğ r i sopayla k a fa n ı p a r­
ça la y a y ım !
S A R A Y L I — E fe n d ile r, din leyin ! İ y i d in leyin ! Be-

177
F : 12
ŞODRAKA

nim çekişm em , h a y ır dâvam , Çârudatta ile ... Bu k a r­


g a k a fa lı h e rif benim ka fa m ı n asıl k ıra b ilir? H a y ır , .
bu o la m a z... F a h işe dölü, edepsiz h e r if! (M a y tr e y a ,
yu kardaki söyled ik lerin i tek ra r ed erek sopasını k a ld ı­
rır; S a ra ylı da, h iddetle ka lk a ra k ^ ^ ^ . M a y tr e y a
m ukabele eder, üzerindeki ziy n e tle ri düşürür. S a r a y l
a lır, bakar; h eyeca n la .) Bakınız, b akın ız! E fen d im ?
İşte za v a llı kadının z iy n e tle ri... (Ç â ru d a tta 'yı işa re t­
le .) İşte bu b ir kahvaltılık değerin dek i ş e y le r uğruna
kadını öldürdün, y e re serdin. (H â k im le r üzüntüden:
başlarım öne e ğ e r le r .)
Ç Â R U D A T T A (ken di ken din e) — «B u ziyn etler d e
y e r e düşmek için, b ö y le uğursuz b ir zam an ı m ı b ek le­
di? K ö r ta lih e b a k ! Z iy n e tle r y e re düşüyor v e beni de-
b era b er dü şü rü yor.» (31)
M A Y T R E Y A — N için h er şeyi olduğu gib i söyle­
m iyorsun?
Ç A R U D A T I A — Dostum !
«K ra lın g ö z le ri h akikati g ö re m ey ecek kadar z a y ıf...
H akikati söylersem , a c ılı v e a lça k ça b ir ölümden başka
elim e b ir şey g e çm ez.» (32)
H Â K İ M — A h ne fen a !
«P a rla k , iy i b ir yıld ız olan Ç âru d atta'yı, aslında .
kötü b ir yıld ız olan şu S a ra ylı y e re serdi. Z iy n e tle r de,.
kuyrukluyıldız g ib i çık a geld i, durumu berbat e tti.» (33)
T Ü C C A R L A R M Ü M E S S İL İ, K A T İ P (A n n ey e h ita ­
ben) — H a n ım efen d i! Bu altın kutusuna dikk atle b a ­
kın ... O, V asan tasen â’mn kutusu mu, d e ğ il mi?
— B en ziyor ama, d eğil.
S A R A Y L I — Seni pezevenk a cu ze sen i! G özlerin in
s ö yled ik lerin i ağzından çıkan lar g iz le m e y e u ğraşıyor. .

178
TOPRAK ARABACIK

— D efo l, cehennem lik h e r if!


TÜ CCARLAR ^ ^ ^ İ L İ , K Â T İP — H ey eca n ­
lanm adan s ö y le ! Bu kutu o mu, d e ğ il m i?
A N N E — E fendim , sanatkâr o k a d a r h ünerliym iş
k i, kutudan gözüm ü alam ıyoru m . A m a, bu a y n ı kutu
d e ğ ild ir.
H^AK:tM — V a lid e ! B u z iy n e tle ri ta n ıyor musun?
— H a yır, h a y ır dedim y a ... İh tim a l ki, sa ­
n atkârın b ir i hünerle ta k lit etm iş, b en zetm iş...
H Â K İ M — M ü m essil efen d i, bak!
«A s lın d a a y n a y r ı oldukları halde ik i şey sanat,
biçim , ş ek il bakım ından b irb irin e b en zeyeb ilir. Çünkü
sanatkâr insanlar, b ir şey i gö rd ü ler m i ta k lit ed erler.
B e n z e rliğ i m eydana getiren , ikisin i de yapm ış olan us­
talık o la b ilir .» (34)
TÜ CC ^ARLAR ^ M Ü M E S İL İ, K Â T İ P — Bu z iy n et­
le r soylu Ç ârudatta’nın m ı?
Ç Â R U D A 'IT A — H a y ır, h a y ır...
T Ü C C A R L A R M Ü M E S S İL İ, K Â T İ P — Ö yleyse k i­
m in?
Ç A R U D A 'IT A — İş te bu hanım efendinin kızının ...
TÜCCARLAR ^ ^ ^ ^ İ L İ , K Â T İ P — P e k i, bu
ziyn etler onun elin den nasıl çıktı?
Ç Â R U D A 'IT A — Çıkm ış işte, o kadar ...
TÜ CCARLAR M Ü M F .S İ L İ, K A T İ P — E fen dim ,
Çârudatta! B u rada h ak ikati olduğu g ib i söylem elisin.
Bak, din le!
«M u tlu lu k g e rç e k le eld e ed ilir. H akikati sö ylem ek ­
ten ziya n görm ezsin. G erçek, h er ne kadar, ik i h ece­
li b ir kelim ecik se de önem i büyüktür. Onu ya la n la ö r­
tüp b a stırm a .» (35)

179
ŞÛDRAKA

Ç Â R U D A I T A — Ziynet, ziyn et diyorsunuz. Ben


b ir şey bilm iyorum . B ild iğ im , onlar benim evim d en .
g e tirilm iştir, bu k a d a r...
S A R A Y L I — K a d ın ı ba h çeye götürüp öldü rü yor­
sun, şim di de h ileyle işi örtbas etm e ye çalışıyorsun.
H A K İM — Çârudatta, efen dim , h akikati sö yle!
«Şuna da şüphe etm e ki, g e rek irse senin o nazik
vücudunu müthiş k a m ç ıla rla d ö vd ü re b ilirim .» (36)
Ç Â R U D A 'I T A — «B en günahsız b ir ailen in çocu­
ğuyum , onun için bende de günah bulunmaz. F a k a t.
günahkâr oldu ğu m a herkes inandıktan sonra, benim-
günahsız olm am ın da b ir fa yd a s ı y o k .» (37)
(K e n d i ken din e.) Zaten, V asantasen â'dan ayn
düştükten sonra, hayatım ın ne an lam ı k a lır? (Y ü k s ek
ses le.) A h ! F a z la ne sö yley eb ilirim ? ,
«A h re ti tanım ayan, ben g ib i kötü b ir insan, b ir ka­
dını, h a y ır kadın dem ek doğru d eğil, aşk ta n rıça sın ı...
Ü st ta ra fın ı bu sö ylesin .» (38)
S A R A Y L I — O öldürdü ... H a yd i, suçunu kendin
de a çık ça söyle.
Ç Â R U D A 'I T A — Sen söylüyorsun ya.
S A R A Y L I — D in leyin , dinleyin, e fe n d ile r! O ö ld ü r-.
m ü ş... A rtık şüphe k a lm a d ı... B u fa k ir Ç â ru d atta 'ya
c e z a s ı v e rilm e lid ir.
— M ü başir, k ra lın k ayın b irad eri n
yo rsa y a p ! B aksan ıza! M em u rla r! Y a k a la y ın şunu!
(M em u rla r Ç â ru d atta 'yı y a k a la rla r.)
A N N E — E fen d iler, b ira z lü tfed in ! L ü tfe d in ! Ona
em anet e ttiğ im iz a ltın kutusu ge c e le y in h ırsız ta ra fın ­
dan çalın m ıştı. O kutunun y e rin e o, dört okyanusun-
ürünü olan in ci b ir gerd a n lık v e r d i... B ö y le b ir insan ■

180
TOPRAK ARABACIK

b ir k a h va ltı parasın a g ö z koya ra k bu g ib i b ir suç iş le r


m i? E ğ e r benim kızım öldürülmüşse, hiç olm azsa o y a ­
şasın! Sonra, duruşm ada b ir dâ va cı, b ir sanık olu r.
B u rada d â va cı benim v e ben de onun serbest b ıra k ıl­
masını istiyorum .
S A R A ^Y LI — Ç ek il buradan, köle k ızı! Sen b u ra ­
dan ç ek il! Bundan sana ne?
H Â K Î M — G idin iz h an ım efen di! M em u rla r! Onu
dışarı çık a rın !
— Ah, evlâ d ım ! Ah! O ğlum ! (A ğla ya ra k -
k a r.)
SAR A ^YLI (k en d i ken din e) — Ona y a p tık la rım ı an­
cak ben ya p a b ilirim . A rtık gideyim . (Ç ık a r.)

V lll. S A H N E

H Â K İM — Soylu Çârudatta ! Hüküm v erm ek b iz im


g ö re vim izd ir. Ü st t a r a fı k rala a ittir. Buna ra ğm en ,
k ra l P â la k a ’y a şunu da söy'lem eyi ih m al etm e, müba­
şir !
«Bu katil, b ir B rehm en olduğu için 'M an u ’ kanun-
la n n a 59 gö re öldürülem ez. Onu, bütün v a rın ı yoğunu
alarak, m em leketim izd en kovm ak g e r e k ir .» (39)
M Ü B A Ş ÎR — E m red ersin iz efen d im ! (Ç ık a r v e g e ­
r i g e lir .)
«O ra y a g ittim efen d im . K r a l P â la k a d iy o r k i, b ir
kah valtı d eğerin d ek i sü slere tam ah ed ip Vasantasenâ*
y ı öldürdüğü için, onu, boynuna bu z iy n e tle ri tak a ra k
v e d a vu lla r ça ld ıra ra k alana götü rm eli v e orada ka­
zığ a otu rtm alıdır. B ö y le b ir suç işley en ler a yn ı ceza
ile ceza la n d ırıla ca k la rd ır.»

181
ŞÜDRAKA

Ç Â R U D A T T A — K r a l P â la k a düşünmeden böyle
b ir hüküm nasıl v e reb iliy o r? V eyah u t:
«B ö y le duruşma anlarında hüküm lerini verirk e n
k ra lla rı dan ışm an ları ya n ıltırla r, ama, onlar ken dileri
d e cezasız kalm az, cehennem lik o lu rla r.» (40)
Sonra:
«B u baykuş su ratlı danışm anlar, k ralla rın aklın ı
ç e le r e k onlal"I d a im a fen a hükümler v e rm e y e yö n el­
t ir le r ; bu haince işg ü za rlık la rı yüzünden, bugüne k a ­
d a r b in lerc e suçsuz öldürülmüştür v e h â lâ da öldürül­
m e k ted ir.» (41) '
Dostum M a y tr e y a ! G it, karım a tara fım d an son de­
f a selâm götü r v e oğlum R oh asen â’y ı h im ayene al,
besle!
M A ^ Y T R E Y A — K ök k esilirse a ğa ç nasıl beslenir?
Ç A R .U D A T T A — H a y ır, ö y le söylem e!
«Ö bü r dünyaya göçen insanların, bu dünyadaki ö r­
n ek leri ev lâ tla rıd ır. Bana duyduğun s e v g iy i Rohase-
nâ’y a da g ö s te r .» (42)
M A Y T R E Y A — D ostum ! Ben, seni bu k a d a r se­
ven dostun, sensiz ya şam aya nasıl da ya n a b ilirim ?
Ç Â R U D A T T A — V e R ohasenâ’ y ı bana son k ez gös­
te r!
M A Y T R E Y A — Bu isteğin i h aklı bulurum.
^ Â K İ M — E vlâdım , m ü başir! Bu ed ep sizi dışarı
çık a r! (M ü b a şir çık a rır ) B u rada kim v a r? .. B aksa­
n ıza ! C e llâ tla ra em ir v e r in !.. (Ç â ru d a tta ’dan a y rılır.
Bütün m em u rlar çık a rla r.)
M Ü B A Ş İR — G e lin iz efen dim , buradan g e lin iz !
Ç Â R U D A T I 'A (üzüntüyle) — «A h ! M a y tr e y a ! N e
kötü gü n lere k a ld ım ! Ah, tem iz Brehm en ailesinden

182
TOPRAK ARABACIK

doğm uş k a rım ! Ah, oğlu m R ohasenâ! B aşın a gelen f e ­


lâ k eti görm üyorsun; h er şeyden h ab ersiz, ba şk a la rı­
nın o yu n c a k la rıyle oynuyorsun.))
«E ğ e r sen beni, zeh ir, su, ateş v e tera ziy le den e­
y ip gü n ahlarım ı o rta ya çıkarm ış olsaydın vücudumu
te s te re y le b içtirm en e ra z ı olurdum. F a k a t, düşmanım
olan b irisin in gö zü yle benim g ib i b ir B reh m en i öldü r-
tüyorsun, bu suçundan d o la yı o ğu l v e torunlarınla b ir ­
lik te cehennem de yan a ca k sın .» (43)

183
ONUNCU PERDE

BİTİM

1. S A H N E

(Ç âru datta ile ik i c e llâ t g ir e r le r .)

CELLATLAR — «B iz e gü ven eb ilirsin ; artık işin


ustası olduk. B iz, en y e n i u sullerle insan b a ğla m a y ı
v e öldü rm eyi b iliriz. H iç zahm et çektirm eden k a fa ke­
ser, suçluyu k a zığa oturturuz.» (1)
Y o l v e r in efe n d ile r, y o l v e r in ! Soylu Ç âru d atta’y ı
öldü rm eye götürüyoruz. B iz soylu Ç ârudatta’y ı :
«Boynuna b ir zakkum ç e le n g i astıktan sonra ölü­
m e götürüyoruz. O, y a ğ ı bitmek ü zere olan b ir kandil
gibi, y a va ş y a v a ş ölüp gid e c e k .» (2)
ÇÂRUD ATTA (üzüntüyle) — « A c ı acı öten bu
uğursuz k a rg a la r, göz y a şla rım la ıslanm ış, tozlara bu­
lanm ış, m eza r ç iç e k le riy le bezenm iş v e k ırm ızı m e r­
h em sürülmüş vücudumu, kesilm iş b ir kurbanlık h ay­
va n cesedi g ib i yem ek için b e k le ş iy o rla r.» (3)
C E L L Â T L A R — Y o l ve rin efen d iler, y o l v e rin !

184
TOPRAK ARABACIK

«T a lih in e lim ize v e rd iğ i b a lta ile bu iy i a d a m ı ö l­


dü rm eye gid iyo ru z. N ed en h a y re tle bakıyorsunuz? O,
iy i in sanlara sığınaktı, iy i ku şlan n b a rın d ığ ı a ğ a ç tı.»
(4)
G e l Çarudatta, g e l!
Ç A R U D A T T A — İnsan alınyazısına a k ıl erm ez!
D em ek ben bu h ale de düşecekm işim .
«Bütün vücudumda, k ırm ızı b o y a lı elle rin iz le r i
v a r. Ü zerim e su sam yağı v e p irin ç lapası döktüler, in­
sanlıktan çık tım ; kurbanlık h a y va n a döndüm .» (5)
(E tra fın a b a k a r.) Am an, bu ne ka la b a lık ! (A c ı
a c ı) :
«B en im ölüm e m ahkûm olduğumu görü p ‘A h ! N e
y a z ık !’ d iy o rla r. G özlerden y a ş la r akıyor. Bana y a r­
dım ed em ed ik leri için, hiç olm azsa öbür dünyayı ka­
zanayım d iy e, dua e d iy o rla r.» (6)
C E L L Â T ^ L A R — Y o l verin efe n d ile r, y o l v e rin ! N e
diye bakıyorsunuz?
«In d ra 'n ın yıld ırım ın a , in eğin doğurm asına, y ıld ız ­
ların kaym asına v e iy i insanların ölümüne bakm ak i y i
sa y ılm a z.» (7)
B İ R İN C İ CE^LLAT (a rk a d a şın a ) — Bak, Â h in tâ ,
bak !
«Şehrin b iric ik incisi olan bu iy i adam ın, alnının
k a ra y a zısı ile ölüm e gidişine gök a ğla m ıyor. Ö yle ya ,
g ö k bulutsuz, şim şek düşer m i? » (8)
İ K İN C İ C E L L Â T — «H a y ır Gohâ, ne gö k a ğla r, ne
d e bulutsuz gökten şim şek düşer, am a, kadınların g ö z ­
lerin den düşen sağnak g ib i gö z y a ş la r ı dü n yayı kap­
la r.» (9)
V e yin e,

185
ŞÛDRAKA

«B u adam ölüm e götürülürken bütün a ğla ya n la rın


g ö z y a ş ıy le s okaklar sulanıyor v e to zla r y a tış ıy o r .» (10)
ÇÂRUDATTA (e t r a fa üzüntüyle bakarak) — « K a ­
dınlar, evle rin in p en cerelerin den başların ı çıkarıp be­
n i g ö rü y o rla r v e ‘Ah, Ç â ru d atta !’ d iye, gözlerin d en yaş
a k ıtıyo rla r.:. (11)
C E L L Â T L A R — G e l Çârudatta, g e l; gö steri y e r i
burasıdır. D a vu lla r çalınsın, h erkese ilâ n edelim . D in ­
le y in , e fe n d ile r, din leyin ! Bu adam , V in a y a d a tta ’ nın
torunu v e S â g a ra d a tta ’nın oğlu soylu Ç ârudatta’dır.
Yosm a V asantasen â’nın b ir k a h va ltı değerin deki z iy ­
n etlerin e göz dikip, onu «Ç içek Kutusu» ad lı ıssız bah­
ç e y e götürdükten sonra, kolların ı u rgan g ib i boynuna
d o la y a ra k öldürm ekten suçludur. Suç e ş y a sıy le ya k a ­
lanm ış, ve ölüm e mahkûm ed ilm iştir. K r a l P â la k a ,
onu öldürm em iz için, şim di b ize teslim etti. M a lû m
o la ki, ik i dünyada da cezasız ka lm a yacak b ö yle b ir
suçu kim işlerse ayriı c e z a y a ça rp ılır.
Ç Â R U D A T T A (n e fre tle ; kendi kendine) — «H a y a ­
tım boyunca, yaptığım y ü zlerce kurban tören iyle
kutsallaşan soyadım , v a k tiy le ancak tapınaklardaki
tören lerd e B reh m en lerin ağzın da dolaşan b ir k e lim e y ­
ken, bugün ölüm le karşı k arşıya bulunduğum yerd e,
B reh m en likten nasibi olm ayan bu a lçak cellâ tla rın di­
lin e düştü.» (12)
(K u la k la rın ı tık a yıp g ö ğ e b a k a r.) A h ! S e v g ili Va-
santasenâ!
« E y d işleri lekesiz, a y ışığ ı g ib i beyaz, du dakları
m ercan g ib i k ırm ızı kadın! Â b - ı h ayatı, senin ağzından
içen ben, zo rla acı, uğursuz b ir zeh ri nasıl iç e r im .» (13)
C E L L Â T L A R — Y o l verin , e fe n d ile r, yo l ve rin !

186
TOPRAK ARABACIK

«iş t e , e rd em incisinin h azîn esi olan v e iy i insan­


la rın fe lâ k e ti önüne daim a b ir set g ib i çıkan bu iy i
adam, şim di h e r türlü süsten yoksun b ir âlem e, ölüm e
götü rü lü yor.» (14)
V e yine,
«B u dünyada herkes y a ln ız mutlu k im seleri düşü­
nür; düşmüş insanları düşünen çok a z kim se bulu­
n u r.» (15)
ÇÂR^D ATTA (e tr a fa b a k a ra k ) — «Şu d o stla rım a
bakın! H ep si yü zlerin i e lb is e le riy le ö rtere k benden
u zak laşıyorlar. M utlu olduğum uz zaman, y a b a n cıla r b i­
le a k ra b a m ız olu rla r, am a, ta lih siz olanın h iç b ir dostu
yok tu r.» (16)
CELLÂTLAR — H a lk ı d a ğıttık ; yol serb est...
Ölüm le dam galanan bu adam ı götürün!
ÇÂR^D ATTA (iç in i çek erek ) — «A h ! M a y tr e y a !
N e kötü gü n lere k a ld ım ! A h ! T e m iz Brehm en a ilesin ­
den doğm uş k ^ ^ ! A h ! O ğlum R ohasena! B aşım a g e ­
len fe lâ k e ti görm üyorsun, her şeyden habersiz, başka­
ların ın o yu n cak larıyle oynuyorsun.»
R O H A S E N A (p erd e arkasın dan ) — Ah, b a b a cığ ım !
S e v g ili b a b a cığ ım !
Ç Â R ^ D A I T A (d in leyerek , teessürle) — C ellâ tb a şı!
Senden b ir ricam v a r, lü tfed er m isin?
B İ R İN C İ C E L L Â T — R ic a n n edir, söyle b a k a lım '
ÇÂR^D ATTA — Y a lv a rıy o ru m ! C ellâtların , kötü
kalpli k r a l P â la k a gib i, düşünmeden k a ra r v e r e c e k le ­
rin i sanm ıyorum . Öbür dünyanızın hakkı için, bırak ın
da oğlumu b ir k erecik g ö re y im !
C E L L Â T L A R — P e k i, istediğin olsun!
ROHASENA (p erd e arkasından) — Ah! B a b a cı­
ğım !

187
ŞÜDRAKA

Ç Â R U D A IT A (üzüntüyle d in le y e re k ) — Cellât-
başı, çok ric a ederim , lü tfen !
B İ R İN C İ C E L L A T — E y ah a li! B ira z y o l v e rin !
Çârudatta oğlunun yüzünü görsün! (A rk a p e rd e y e ba­
k a ra k .) G el oğlum, g e l!

il. S A H N E

(R oh asen a v e M a y tre y a g ir e r le r .)

M A Y T R E Y A — H a y d i gü zel yüzlü yavru m , h aydi!


A c e le e t, babam ölüm e götü rü yorlar.
R O H A S E N A — A h ! B a b a cığ ım !
M A Y T R E Y A — Dostum, seni b ö yle m i görecektim ?
Ç Â R U D A T I'A (oğluna ve dostuna b a k a ra k ) —
A h , oğlum , ah M a y tr e y a ! (Ü zü n tü yle.) N e a c ı!
«Y a v ru m , çok küçüksün. Senin yü ce b ir insan o l­
duğunu gö rm ek için, öbür dünyada uzun zam an bek­
le y e c e ğ im .» (17)
O ğlum a ne ve re b ilirim ? (K e n d i ü zerin i yoklayıp ,
B rehm en ipini g ö re re k .) K a la kala elim de b ir bu kaldı.
« İş t e süsten, altından yoksun b ir ip ... B iz Brehm en-
lerin b iricik z iy n eti... T a n rıla rd a n ve atalarım ızdan
p a y ım ız ı bu ip le a la c a ğ ız .» (18)
( İ p i oğluna v e r ir .)
B İ R İN C İ C E L L Â T — G el, Çârudatta, g e l!
İK İN C İ C E L L Â T — V a y küstah! Soylu Ç ârudatta’
y a y a ln ız is m iy le hitap e d ilir m i! Bak,
«T a lih dediğin şey, insanların hem felâ k e t, hem
de m utluluklarında onları denem ek için g e c e li gün-

188
TOPRAK ARABACIK

-düzlü, başıboş yu la rsız b ir ta y g ib i k o şa r d^urur.» (19)


Y oksa,
«Onun u n van ı kuruyup uçtu mu? B aşım öne eğ ip
de hitap etm eliyd in . A y ı, Râhu28 tuttuğu zam an, insan­
la r ona s a y g ı duym az m ı o lu r la r? » (20)
ROHASENA — C ellâtla r, babam ı n erey e götürü-
_yorsunuz?
Ç A R U D A 1 T A — Oğlum ,
« B ir omuzunda zakkum çelen gi, ötekinde b ir kazık
v e kalbim de de a c ı taşıyorum . K u rb an yerin d e kesil­
m eye götürülen b ir k eçi gibi ben de ölüme g id iy o ­
ru m .» (21)
B İR İN C İ C E L L A T — E y çocuk!
« B iz c e llâ t kast’ ında doğduk, fa k a t cellâ t değiliz.
A s ıl c e llâ t olan, b öyle iy i insanlara fe n a lık ed en ler­
d ir .» (22)
ROHASENA — Ö yleyse babam ı niçin öldü rü yor­
sunuz?
B İ R İN C İ C E ^LLAT — T a n rı seni bağışlasın ! K a ­
bahat b izd e d e ğ il; ö ld ü rm em izi em reden kraldır.
- R O H A S E N A — B a b a m ı bırakın, beni öldürün!
B İ R İN C İ C E LT. T — Seni T a n rı bağışlasın! Bu ak­
lın la çok y a ş a !
Ç .A R U D A 1 T A (a ğ la y a r a k oğlunu ku caklar) — « İ ş ­
te ö y le öz, ö y le tam b ir s e v g i ki, fa k ird e v e zenginde
a yn ıdır. Vücuda serin lik v e rah atlık v e re n gü zel ko­
kulu ilâ ç la r olm adan da kalbe huzur v e r iy o r .» (23)
« B ir omuzunda zakkum çelen gi, ötekinde b ir ka­
zık v e k a lb im d e de a cı taşıyorum . K u rban yerin d e,
k es ilm ey e götürülen b ir keçi gibi, ben de ölüm e g id i­
yo ru m .»
(E tra fın a b a kın arak.)

189
ŞÛDRAKA

«Şu dostlarım a bakın! H ep si y ü zlerin i e lle r iy le ör- ■


tere k benden u zak laşıyorlar. M utlu olduğumuz zam an,.
yaban cılar bile akraba olurlar. Am a talihsiz olanın.
hiç b ir dostu yok tu r.»
M A Y T R E Y A — İk i gözüm c e llâ tla r! A z iz dostum ■
Ç ârudatta’y ı bırakın da beni öldürün!
Ç ^ R U D A T 'İ'A — Y o k , hâşâ! H âşâ! (K e n d i kendi­
n e.) Şim di anlıyorum .
«M u tlu olduğumuz zam an ya b a n cıla r b ile akraba.
m ız olur; ama, talihsiz olanın hiç b ir dostu yo k tu r.»
(Y ü k sek sesle.)
«K a d ın la r evle rin in pen cerelerin den başların ı çık a -.
rıp beni g ö rü y o rla r v e ‘Ah, Ç â ru d a tta !’ diye gö zlerin ­
den yaş a k ıtıy o rla r.»
B İ R İN C İ C E L L A T — Y o l v e r in efe n d ile r, y o l verinF'
«İp i koparak ku yu ya düşen b ir altın k ova g ib i
kahpe talih in in pen çesine düşen bu i y i kalpli- insanın'
halinde sey red ilecek ne v a r ? » (24).
ÇÂRUDATTA (üzüntüyle) — « E y d işle ri lekesiz,.,
a y ışığ ı g ib i beya z, dudakları m ercan gib i k ırm ızı k a ­
dın! A b -ı h a y a tı ağzından içen ben, şim di zo rla , acı..
uğursuz, a lç a k ç a b ir z e h ri n asıl iç e r im ? »
İK İN C İ C E L L Â T — H a yd i burada da g ö ster!
B İ R İN C İ C E L L Â T — G el, Çârudatta, g e l! B u rası
ikinci g ö steri yerid ir. D a vu lla r çalınsın! H erk ese ilânı.
edelim . D in leyin efe n d ile r, din leyin ! Bu adam , V in a y a -
d a tta ’nın torunu v e S âga ra d a tta ’nın oğlu soylu Ç âru -
da tta ’ dır. Y osm a V asan tasen â’nın b ir k a h va ltı d eğe­
rin deki z iy n etlerin e gö z dikip, onu «Ç içek Kutusu» adlr
ba h çeye götürdükten sonra, k o lla rın ı u rgan g ib i boy- -
nuna d o la ya ra k ö ld ü r ^ k t e n suçludur. Suç eşy a sıyle ■

190
TOPRAK ARABACIK

yakalan m ış v e ölüm e m ahkûm ed ilm iştir. K r a l P âla*


ka, onu öldü rm em iz için, şim di b ize teslim etti. M a ­
lû m ola ki, iki dünyada da cezasız kalm ayacak olan
b ö y le b ir suçu kim işlerse a yn ı ceza y a ç a rp ılır.»
Ç Â R U D A T I 'A — «K ötü talihim in ben i sürüklediği
'bu s e fa le t gü nlerinde, h a y a tım ı kayb etm ek benim için
b ir kazançtır. Y a ln ız b e n i çileden çıkaran b ir şey var,
""Onu bu öldürdü’ d iy e g ö s te riy o rla r b en i.» (25)

111. SAH N E

STH ÂVAR^AKA (dam ın üzerindeki b ir kulede e l­


l e r i ba ğla n m ış olan hizm etçi, b a ğ lı olduğunu gösteren
. jestlerle iç e r i g irer. Cellâdın sö zlerin i dinledikten son­
r a telâ şla ) — N e o? Günahsız Ç ârudatta’y ı m ı öldü­
rü y o rla r? E fe n d im beni z in c ire vurdu ama, ben y in e
sesim i duydururum. D in leyin efe n d ile r, din leyin ! A r a ­
b a la r y a n lış lık la değişm iş, bunun üzerine, ben, Vasan-
ta s e n â ’y ı «Ç iç e k K u tu su » a d lı b a h çeye götürm üşüm . O
. zam an, kendini sev m iyo r diye, efen dim , k o lla rın ı b ir
ip g ib i zo rb a lık la V asantasen â’nın boynuna dolayarak
-0 nu öldürdü. C in ayeti bu sa yg ıd eğ er adam işlem edi.
Ay! Y o k sa , uzakta olduğum için sesim i işitm iy o rla r
m ı? N e y a p a y ım ki? B a ri kendim i a şa ğı a tayım ! (D ü­
şü n erek.) B e lk i benim d iy e c e k le rim i d in lerler de, soy­
lu Ç ârudatta’y ı ö ld ü rm ezler; dam üstündeki bu kule­
nin penceresinden kendim i a şa ğı atayım . K u şla r g ib i
i y i kalpli olan insanların koruyucusu Ç ârudatta’nın öl-
m esindense benim ölm em yeğdir. Onun yolunda ölür-
■sem öbür dünyayı kazanm ış olurum. (K en d in i a ta r.)
Oh, ah! Ö lm edim işte... C ellâtla rın sesinin ge.ldiği ta ­

191
ŞÛDRAKA

r a fa g id e y im ! (C e llâ tla ra y a k la ş ır .) E y cellâ tla r, b a ­


na bakın, durun!
C E L L A ^ T L A R — Durun d iyen de kim ?
S T H A V A R A K A — Durun, d in leyin ! A ra b a la r ya n ­
lışlıkla değişm iş, onun üzerine ben V asantasen â’v ı
<<Ciçek K u tu su » a d lı bah çeye götürmüşüm. O zam an,
ken din i s ev m iy o r d iy e, efe n d im , k o lla rın ı b ir ip gib i*
zorbalıkla Vasantasen â’nın boynuna dola ya ra k onu ö l­
dürdü. C in ayeti bu sa y g ıd e ğ e r insan işlem edi.
Ç A A U D A TTA — Ah!
«Şu ölüm anında, fe le ğ in çem b erin e düştüğüm bu
dem de, kuraklıktan sa ra rıp solan ek in lerin ü zerin e g e ­
len yağm u r bu lu tları g ib i, çık a gelen bu adam k im ­
d ir ? » (26)
Sesini siz de duydunuz mu?
«B en ölüm den korkm uyorum . Ş erefim , şöhretim le ­
kelendi, ona yan ıyoru m . Bütün isted iğ im bu lek en in
silinm esi, ş erefim in ku rtu lm ası... O zam an, bana, b ir
oğlum dünyaya gelm iş g ib i sevinç v e r e c e k tir .» (27)
V e yine,
«B u alçak, b e y in s iz a d a m la b ir düşm anlığım yok ­
tu, ama, b en i sanki z e h irli b ir okla vurdu. L e k e li ken­
d isi olduğu halde ben i le k e le d i.» (28)
C E L J jA T L A R — D oğru mu söylüyorsun, Sthiı.-
va ra k a ?
S T H A V A R A K A — E ve t, doğru söylü yoru m ... H a t­
ta, hain adam, başkasına a n la tm a y a y ım diye, b en i sa-.
rayın ın dam ındaki g ü ve rcin liğe kapatıp bağladı.

192
TOPRAK ARABACIK

IV. S A H N E

(S a r a y lı sev in çle g ir e r .)

S AR A ^YLI — «D em in e v d e , e tli, kabaklı, ek şili, seb­


zeli, çorbalı, b a lık lı b ir p ilâ v y e d im .» (2 9 ). (D in len e­
r e k .) C ellâtla rın , k ırık z ille r g ib i öten sesine, çalınan
ölüm davuluna bakılırsa, fa k ir Ç âru d atta ölüm e g ö ­
türülüyor. Onu seyred eyim . Ö y le ya, düşmanın yok
oluşu k a lb i fera h la tır. İş ittiğ im e g ö re b ir kim se, düş-
m am nın ölümünü görü rse, b ir daha h ayatın da g ö z has­
ta lığ ı çekm ezm iş. B ir örtünün düğümü iç in e hapse­
dilm iş böcek gib iyim . D ışa rı çıkm ak iç in b ir d e lik a r a r ­
ken, fa k ir Ç âru d atta’y ı öldürtm ek a k lım a geld i. Şlın-
di, sa ra y ım ın dam ında oturup z a fe r im i sey red eb ili­
rim . (B a k a r .) Oh! O h! F a k ir Ç â ru d a tta 'yı ölüm e g ö ­
türen a la y ne k adar da k a la b a lık !.. B en im g ib i kuv­
v e tli v e büyük b ir tanrı, idam y e rin e götürülürken
k im b ilir ne kadar büyük b ir k a la b a lık toplanır? (Çâ-
ru d a tta ’y ı g ö re re k .) B a k h ele! Onu, a ra b a ya koşulan
ö k ü zler g ib i sü slem işler, G ü n eye doğru götü rü yorla r...
P ek i, aca b a neden benim sa ra y ım ın önüne gelin ce,
gö steri n a ra la rı susmuş? V e sanki c e llâ tla rı bu ö d ev­
den a lık o ym a y a ça lış ıy o rla r... (E tra fın a bakın arak.)
N e o? H izm etçim S th âvaraka da ye rin d e y o k ... Sakın
a şa ğı inip, benirn cin a yetim in sırrın ı a ç ığ a vurmuş
olm asın! Onun peşini bırak m a ya yım . (İn er, v e hiz­
m etçiye y a k la ş ır .)
S'^THAVARAKA — E y e fe n d ile r, iş te o h ain geldi.
CELLÂTLAR — «Ç e k ilin ! E v le rin k a p ıla rın ı ka­
patın! Gürültü etm eyin ! S iv ri boyn u zlarını y e r e d ik ­
m iş b ir b o ğ a g e liy o r .» (30)

193
F : 13
ŞÛDRAKA

• S A R A Y L I — H a yd i, h ay d i! Yol v e rin bakalım !


(Y a k la ş a r a k .) E vlâdım , S th âvaraka! G el de g id elim !
S T H Â V A R A K A — H a y d i oradan alçak h e r if! Va-
san tasen â'yı öldürdüğün yetm iyorm u ş gibi, b ir de dost­
ların ın d ilek a ğ a c ı olan soylu Ç âru d atta’y ı öldü rtm eye
kalkıyorsun.
S A R A Y L I — in c ile r le dolu b ir va zo g ib i d eğ erli
olan ben, b ir kadın öldürür müyüm, h iç!
— E y budala! V asan tasen â'yı, soylu Çâ
datta değil, sen öldürmüşsün...
S A R A Y L I — K im söylem iş bunu?
HALK (S th â v a ra k a ’y ı g ö s te re re k ) — iş t e bu iy i
ad am ...
S AR A^YLI (korku ile yüzünü ö rter, kendi ken di­
n e) — E yvah! Bu h izm etçiy i ben, Sansthânaka, iy i
kapatm am ışım ... H em de, işe bak ki, o, iş le d iğ im su­
çun tanığıdır. (Düşünür.) H a, şöyle yapayım ... (Y ü k ­
sek ses le.) Y a n lış , efen d iler, ya n lış! .. Bu h izm etçi a l­
tın la rım ı çaldıydı, onu ya kaladım , dövdüm, geb erttim ,
bağla d ım ; bundan ötürü bana düşm an... Onun tan ık­
lığ ı g e ç e rli olu r mu? (H iz m e tç iy e g iz lic e b ir ziyn et
u za tır.) E vlâ d ım S th âvaraka! Bunu al v e iddiandan
vazgeç!
STHÂVARAKA (z iy n e tle ri a lır ) — B akın efe n d i­
ler, bakın! A ltın la , benim in san lığım ı k ö rletm eye ça lı­
şıy or!
SARAYLI (z iy n e tle ri çek erek ) — Bakın, işte a l­
tın... Ken disin i, bu altını çaldı d iy e bağlam ıştım . (H id ­
d e tle.) E y cellâ tla r, ben onu h azin edar yapm ıştım , a l­
tın la rım ı ça ld ı. Onun için kendisini geberttim , döv­
düm ... E ğ e r bana gü ven in iz yoksa, onun sırtına bakın '

194
TOPRAK ARABACIK

CELLÂTLAR (S th â va ra k a ’nın sırtın a b a k a rla r) —


sö ylü yo r... D övü len b ir uşak, efen d isin e iftir a
edebilir.
S ^ T H A V A R A K A — E y v a h ! K ö lelik ö y le lânetli şey
ki, köle doğru söylese b ile kim se inanmaz. (A c ı a c ı.)
Soylu Çârudatta ! B en im kudretim bu kadarına yetti.
(B u n ları söyledikten sonra Ç âru d atta’mn aya k la rın a
kapan ır.)
ÇÂRU D ATTA (a c ı a c ı) — « E y düşm üşlere m e r­
ham et gö steren iy i insan! E y fa z ile ti adalette bulan!
E y m en fa a t beklem eden bana yakın lık gösteren, beni
kurtarm ak için nice e z iy e tle re katlanan! N e yapalım ,
talih gü lm edi, yoksa sen n eler çek tin ... » (31)
CE^LLATLAR (S a r a y lı’y a ) — E fen dim iz, y a z ık ­
tır... U ş a ğ ı dövdükten sonra serbest bırak ın !
S A R A Y L I (H iz m e tç iy e ) — H a y d i g it ! (D er, v e onu
serbest b ır a k ır.) C e llâ tla r! Ç ârudatta’y ı niçin hâlâ öl­
dürmüyorsunuz? N e bekliyorsunuz?
C^^^TLAR — O kadar a c e le ediyorsan kendin
öldür!
R O H A S E N A — A h ! C e llâ tla r! N e olur, beni öldii-
rün de babam ı serbest b ırak ın !
S A R A Y L I — Onu çocu ğu yle b irlik te öldürün!
Ç Â R U D A T l'A — Bu edepsiz h e rifin elinden her
şey gelir. Y avru m , h aydi sen annenin yan ına g it!
R O H A S E N A — G idip . e ne yapayım ?
Ç Â R U D A 'I T A — Tenha b ir y e re, b ir köşeye çekil
ya vru m ! G iderken anneni de b era b er a l! Oğlum , f e ­
lâket y a ln ız babanın a lt y a z ıs ıy m ış ; sen c e z a y ı hak
etm iş değilsin . (32)
(M a y tr e y a ’ y a .) D ostum ! Onu al, g it!

195
ŞÜDRAKA

M A Y T R E Y A — Dostum, sen öldükten sonra benim


y a şa y a c a ğ ım ı m ı sanıyorsun?
Ç Â R U D A T T A — Dostum, h ayatta ö zg ü r olanın c a ­
nına k ıym a sı doğru değild ir.
M AYTREYA (k en d i kendine) — D oğru d e ğ il. ..
A m a, buna ra ğm en , s e v g ili dostumdan a y r ı ya şa m ay a
d eva m edem eyeceğim . Onun için, çocuğu annesine gö­
türdükten sonra, canım a k ıy ıp dostumun peşinden g i ­
d eceğim . (Y ü k s ek sesle.) D ostum ! Çocuğu a lıp götü­
rüyorum ... (Ç ocuğu ku caklar, a ğ la y a ra k Ç ârudatta’
nın a ya k la rın a dü şer.)
S^AR AYLI — i l a n , bana bakın! Ç ârudatta’y ı oğ-
lu yle b irlik te öldürün diye em retm edim mi? (Ç ârudat­
ta korku g ö s te rir.)
B İ R İN C İ C E L L Â T — F a k a t, nasıl olur? B iz k ra l­
dan, Ç âru d atta’nın oğlu yle b irlik te öldürülm esi em rin i
alm adık ki ... H a y d i çocuk! Ç ekil! (Çocuğu çık a rırla r.)
İ K İN C İ C E L L Â T — İş te bu rası üçüncü g ö steri y e ­
r i! D a v u lla r çalın sın! H erk ese ilân ed elim ! D in leyin
e fen d iler, din leyin ! B u adam V in ayadatta'n ın torunu
ve S âg a ra d a tta ’nın oğlu soylu Çârudatta’dır. Y o sm a
Vasantasen â’nın, b ir k a h va ltı d eğ erin d ek i ziyn etlerin e
g ö z dikip onu, «Ç iç e k Kutusu:. a d lı ıssız bahçeye gö­
türdükten sonra, k o lla rın ı u rgan gib i boynuna dola ya ­
rak öldürm ekten suçludur. Cürüm eş y a s ıy le ya k a la n ­
mış v e ölüm e mahkûm ed ilm iştir. K r a l P â la k a onu ö l­
dü rm em iz için, şim di b iz e teslim etti. M a lû m ola ki,
iki dünyada ceza sız k a lm a y a c a k b ö y le b ir suçu kim
işlerse a y n ı c e z a y a ça rp ılır.
S A R A Y L I (kendi ken din e) — A h a li hâlâ bana gü­
ven m iyor. (A ç ık ç a .) Ne dersin, edepsiz Ç ârudatta!

196
TOPRAK ARABACIK

K e n d i a ğzın la, <ı:Vasantasenâ’y ı ben öldürdüm ,» de b a ­


kayım . (Ç âru d atta ses çıkarm adan du ru r.) C e llâ tla r!
E depsiz Ç ârudatta a ya k d ire y ip sö y lem iy o r; onu kuru
kam ıştan d eğ n ek lerle v e d a vu l tok m a k la rıyle d ö verek
z o r la söyletin !
CELLÂTLAR (so p a la rın ı k a ld ıra ra k ) — S öyle Çâ­
ru d a tta !
Ç A R .U D A T T A (a cı a c ı) — «İç in e düştüğüm sığ sa-
h illi fe lâ k e t denizinde a k lım a z e rr e k adar korku g e lm i­
yo r, y ık ılıy o ru m d a ... Y a ln ız, halkın beni, V asantase-
nâ’y ı öldürm e suçuyle lekelem esin e yanıyorum.-. (33)
S A R A Y L I — E y c e llâ tla r! E d ep siz Ç ârudatta a ya k
d ire y ip sö ylem iyo r. Onu, kuru kam ıştan d eğn ek lerle
ve davu l tok m a k la rıyle d överek z o rla söyletin !
Ç Â R U D A T T A — E y şeh ir h alk ı!
«A h re ti tanım ayan, benim g ib i kötü b ir insan, b ir
kadını (h a y ır, kadın dem ek doğru değil, aşk ta n rıça ­
s ın ı...) üst ta ra fın ı bu s ö y le s in ...»
S A R A Y L I — ...öldürdü.
Ç Â R U D A T T A — P e k i, ö y le olsun!
B İ R İN C İ C E L L A T (a rk a d a şın a ) — Öldürm e sıra ­
sı sende.
İ ^ İ N C İ C E L L A T — H a y ır sende.
B İ R İN C İ C E L L A T — O h ald e hesaplayalım . (B ir ­
çok hesaplardan sonra.) M ad em k i sıra bende, o halde
b ira z beklesin !
İ K İ N C İ C E L L Â T — N iç in ?
B İR İN C İ C E L L Â T — G ö ğ e çık m ış rah m etli babam
bana şunu s ö yled iyd i: «A s la n e v lâ d ım ,» dediydi, «Öl­
dürm e s ıra s ı sende olunca a cele etm e!:.
İK İ N C İ C E L L A T — N ed en ki?

197
ŞÜDRAKA

B İ R İN C İ CELI.ELI. — Bazen, i y i in sanlar diyet v e ­


rir, mahkûmu ölüm den k u ^ ^ ^ l a r . B a zen k ralın b ir
oğlu olur, büyük tö re n le r başlar, m ahkûm lar için a f
çık a r; bazen de, b ir bakarsın, b ir f i l ip in i k o p a n r,
mahkûm e tra fta k i kargaşalıktan y a ra rla n ıp canını kur­
ta r ır ... B azen de k ra lla r tahtından d e v rilir, sonunda
mahkûm yin e kurtulur...
S A R A Y L I — N a sıl, nasıl? K r a l tahtan m ı d e v rilir?
B İ R İN C İ C F J E L T — Öldürm e sıra sı h an gim izde-
d ir d iy e hesaplıyoru z ...
S A R A Y L I — U lan fa z la u zatm ayın! Ç âru d atta’yı
çabuk öldürün! (H iz m e tç is iy le b ir köşeye ç e k ilir.)
B İ R İN C İ C R U A T — Soylu Ç ârudatta! B iz c e llâ t­
la r suçlu değiliz. Hüküm k ra la a ittir ... A m a, şim di
sen düşün de, bize, son d ile ğ in n ed ir? S öyle!
Ç A R .U D A T T A — « F e n a ta lih im in cilv e s i, h âk im le­
rin aleyh im d e v e r d ik le ri hükmü giy m iş olan benim g i­
b i b ir za va llın ın b ö yle b ir hakkı v a rs a ; ben şu anda
ta n rılar k ralın ın yanında v e y a başka b ir y e rd e bulu­
nan o kadının hemen karşım a çıkıp şu lek e m i te m iz le ­
m esini d ile r im .» (34)
A h , dah a n erele re k adar gid eceğim ?
C^^^TLAR (ile r iy i g ö s te r irle r ) — İşte b a k ! K a r ­
şıda ölüm alanı görülüyor. M ahkû m lar o ra y ı gördükten
sonra, h ayatlarından a rtık umut k eserler. ^Bak, bak!
«Ş u ra y a b a k ! Ç a k a lla r b ir cesedin y a rısın ı sürük­
lü yo rla r, ö tek i y a r ıs ı kazıkta ça k ılı d u ru yor... N e k o r ­
kunç m a n z a r a !» (3.5)
Ç Â R U D A T T A — Ah, z a v a llı ben! M ahvoldum !
S A R A Y L I — B ir y e re g itm e m ... Çârudatta öldü-
rü lü n ceye k a d a r k a lır v e seyred erim . (D o la ş ır v e b a ­
k a r.) N e o? O tu ru yor mu?

198
TOPRAK ARABACIK

C E L L A T L A R — E y Çârudatta, korku yor musun?


Ç A R U D A T I A — A lç a k !
«B e n ölüm den korkm uyorum . Şöhretim lekelendi,
on a yanıyoru m . Bütün isted iğim , bu lek e silinsin, şe­
r e fim kurtulsun! O zaman, bu ölüm bana, b ir oğlum
olmuş g ib i sevinç v e r e c e k tir .»
B İ R İN C İ C E L L Â T — Soylu Çârudatta, gökyüzün­
de oturan güneş v e a y bile, gün g e lir b a ta r gid er. Bu
b ö yle olunca, insanoğluna alınyazısından korkm ak y a ­
r a ş ır m ı?
« B ir insan yü k sek lere ç ık a r, ö te k i düşer. İnsan vü ­
cudu rü z g â r la sallanan b ir g iy s i gib i, b ir aşa ğı b ir yu ­
karı uçar, bu n ları düşün de a v u n !» (36)
(İk in c i C ellâd a hitaben.) İş te burası dördüncü gös­
t e r i y e r i! D a vu lla r çalınsın!
İK İN C İ C E L A T — İş te burası dördüncü g ö steri
y e r i! D a v u lla r çalınsın, h erk ese ilân edeli:m! D in leyin
efe n d ile r, d in leyin ! Bu adam, V in a y a d a tta ’mn torunu
ve S âga ra d a tta 'n ın oğlu soylu Ç ârudatta’dır. Y o sm a
Vasantasen â’nın, b it k a h va ltı d eğerin d ek i ziyn etlerin e
göz dikip onu, «Ç içek Kutusu» ad lı ıssız ba h çeye g ö ­
türdükten sonra, k o lla rın ı urgan g ib i boynuna d o la ya ­
ra k öldü rm ekten suçludur. Suç e ş y a sıy le yakalan m ış
v e ölüme m ahkûm ed ilm iştir. K r a l P â la k a , onu öldür­
m em iz için şim di b iz e teslim etti. M a lû m o la ki, ik i
dünyada ceza sız k a lm a yacak b ö y le b ir suçu kim iş le r­
se a yn ı ceza y a ça rp ılır.
Ç A .R U D A T T A — Ah, s e v g ili V asantasenâ!
« E y d işleri lek esiz a y ış ığ ı g ib i beyaz, dudakları
m ercan g ib i k ırm ız ı kadın! Â b -ı h a y a tı senin ağzından
içen ben, zorla, bu acı, uğursuz ze h iri nasıl iç e r im ? »

199
ŞÜDRAKA

V. S A H N E

(V asantasen â ile K eşiş- T e llâ k , h eyec a n lı b ir h al­


de g ir e r le r .)

K E Ş İŞ — Y e rin d e duram ayan yorgun, bitkin V a -


santasenâ’y ı y a tıştırd ığ ım için memnunum. E y Buda
hem şiresi, seni n erey e götü reyim ?
V A S A N T A S E N Â — Soylu Ç âru d atta’nın evin e ...
A y ış ığ ı n ilü fe ri nasıl sevin d irirse; sen de onu bana
g ö s te r de b en i ö y le sevin d ir!
^ E Ş İŞ (k en d i kendine) — Ş eh re hangi yoldan g ir ­
m eli? (Düşünür.) A nacaddeden g ire lim , Buda h em şi­
re s i! A n a ca d d e buradan g e ç iy o r. (E t r a fı d in ler.) N e
o? Bu a n acadd ede büyük b ir k a la b a lığın gürültüsü var.
Konuşan şahıs (ile r i ba k a ra k .) ...N e o? İle rim iz d e bü­
yük b ir halk y ığ ın ı va r. Bu gürültü n ed ir acaba? B a k ­
sana! Dünyanın te ra z is i bozulmuş g ib i bütün U cca y ın i
şehri bu ra ya toplanm ış!
C E LLLA T LA R — B u rası b eşin ci g ö steri y e r i! D a­
v u lla r çalın sın ! Suçlu gösterilsin !
D in leyin e fe n d ile r, din leyin ! Bu adam , V in aya d a t-
ta ’nın torunu v e S âga ra d a tta ’nın o ğlu soylu Çitrudat-
ta ’dır. Y o s m a V asan tasen â’ nın b ir k a h va ltı d eğ erin d e­
ki ziyn etlerin e g ö z dikip onu ^ i ç e k Kutusu» a d lı bah­
çe y e götürdükten sonra, k o lla rın ı u rgan g ib i boynuna
dolayarak öldürm ekten suçludur. Suç eşya siyle ya k a ­
lanm ış v e ölüm e mahkûm edilm iştir. K r a l P a la k a , onu
öldürm em iz için b ize teslim etti. M a lû m o la ki, ik i
dünyada ceza sız ka lm a yacak b ö yle b ir suçu kim iş le r­
se a yn ı ce z a y a ça rp ılır. Çârudatta! Sakin o l! Korkm a...
İş in i kısa zam anda b itiririm .

200
TOPRAK ARABACIK

^ç.A R ^D A TI'A — T a n rıla r lü tufkardır.


K E Ş İŞ (h e y e c a n la ) — E y Buda h em şiresi! Çâru-
ctatta'yı sen i öldürmüş diye ölüm e götü rü yorlar.
VASANTASENÂ (te lâ ş la ) — E yvah! T a lih siz Çâ­
rudatta, benim uğrum a öldürülüyor. Çabuk, çabuk, ba­
na yolu g ö ster!
K^EŞİŞ — Çabuk, çabuk! Buda h em şiresi! Soylu
Çârudatta öldürülm eden yetişelim . A m an efe n d ile r,
Y o l açın !
CE^LLAT^LAR — Soylu Çârudatta! K r a l haksız hü­
küm v e r d i; o ra sı ö y le, am a, sen düşün de, bize, son
d ileğ in n ed ir, s ö y le !
ÇÂRUD ATTA — D a h a fa z la s ın ı söylem ekten ne
çıkar?
«F e n a talihim in cilvesi, h âk im lerin aleyh im de v e r ­
d ik leri hükmü g iy m iş olan benim g ib i b ir zavallın ın
b öyle b ir hakkı varsa, ben, şu anda ta n rıla r kralının
yanında, v e y a başka b ir y e rd e bulunan o kadının h
­
e
men karşım a çıkıp şu lek em i tem izlem esin i d ile rim .»
B İ R İN C İ C F.TJ.AT (k ılıc ın ı ç e k e re k ) — Soylu Ç â­
ru datta ! K a lk v e dik dur! Seni b ir vuruşta öldü rerek
gökyüzüne gö n d ereceğim . (Ç âru d atta kalkar, dik du-
^ . C e llâ t k ılıcın ı vu ra ca ğ ı anda k ılıç elin d en düşer.)
B u n e h ikm ettir.
d {a b za s ın d a n ya k a la yıp kınından çek tiğim kılıcım ,
b ir yıld ırım g ib i neden elim d en düştü a c a b a ? » (37)
H a y ır b e lir tis i! Soylu Çârudatta ölm eyecek. E y Salı­
y a dağın da oturan ta n rıça ! Lütfunu bizden esirgem e!
L ü tfe t de Çârudatta kurtulsun! V e b ö y lec e c e llâ t k a st’ ı
da senin b ir lütfuna erişsin !
^ ^ N C l C E L L Â T — B iz e nasıl e m ir ve rilm iş s e ö y ­
le ya p a lım !

201
ŞÛDRAKA

B İR İN C İ C E L L A T — P e k i ö yle ya p a lım ! (İk is i be­


raber, Çârudatta’y ı kazığa otu rtm aya h a zırla n ırla r.)
Ç Â R U D A T T A — «F e n a talihim in c ilv e s i, h âk im le­
rin a leyh im d e v e r d ik le r i hükmü giym iş olan benim g i­
b i b ir za va llın ın son b ir d ilek hakkı varsa, ben, şu an­
da ta n rıla r kralın ın yanında, v e y a başka b ir yerd e bu­
lunan o kadının hem en karşım a çıkıp şu lek em i tem iz­
lem esin i d ile r im .»
K E Ş İŞ — Durun, efe n d ile r, durun!
V A S A N T A S E N Â — E fe n d ile r! Bu adam ın uğrunda
öldürüldüğü kadın benim. Durun!
CE^LLAT (b a k a ra k ) — «S a ç la rı om uzlarına dökül­
müş halde b oy gösteren v e .ellerini k a ld ıra ra k durun
d iy e bu raya koşan bu kadın k im d ir? » (38)
V A S A N T A S E N Â — A h ! S e v g ili Çârudatta! Bu ne
hal? (D e r v e kendini Ç ârudatta’nın kucağına a ta r.)
K E Ş İŞ — E y s e v g ili Çârudatta! Bu ne hal? (D e r
v e Ç ârudatta’nın a yakların a kapan ır.)
B İ R İN C İ CE^LLAT (korku yla y a k la şa ra k ) — Bu
da ne? Vasantasenâ mı? Şükürler olsun, bu adam ı ö l­
dü rm edik...
K E Ş İŞ (k o rk u y la ) — A h ! Çok şükür, Çârudatta
hâlâ y a ş ıy o r ...
B İ R İN C İ CET.T.ÂT — Y ü z sene yaşasın !
VASANTASENÂ (sev in ç le )' — D ü nyaya yeniden
geldim .
CKU^T — K u rban y e rin e gid en k ra la v a ra y ım .
bütün bu o la y ı haber ver.eyim . (Ç ık m a ya h a zırlan ır.)
SARAYLI (V asan tasen â’y ı g ö re re k ) — A m an A l­
lahım ! Bu köle kızın ı kim canlandırdı? A rtık ruhum
bedenim den a y r ıld ı d em ek tir... (K o ş a r.)

202
TOPRAK ARABACIK

CRUAT (arkadaşın a ya k la şa ra k ) — Vasantasen â’


y ı öldüreni öldürm ek için e m ir alm am ış m ıyd ık ? Ö y ­
ley se, k ralın kayın b irad erin i takip ed elim ! (İ k i c e l­
lâ t onu takip için ç ık a rla r.)
Ç Â R ^ D A T T A (h a y re tle ) — T a m c e llâ t k ılıcın ı k a l­
dırm ıştı, ölüm beni yu tm ak ü zereydi, o anda yetişen
bu k adın kim ? O, ben im im d ad ım a; kuraklıktan yanıp
kavrulan b ir ekin tarlasın a yağan ya ğm u r g ib i y e tiş ­
t i . » (39)
(V asa n ta sen â ’y a b a k a ra k .)
«A c a b a bu ik in ci b ir Vasantasen â m ı? Y o k sa bu­
r a y a gökyüzünden m i indi, yahut, zihnim in k a rış ık lı­
ğından, onun h ay a lin i m i görüyorum ? Y o k sa V asan ­
tasenâ ölm edi m i? Bu kendisi m i? » (40)
Yahut,
«A c a b a gökten indi de bana te k r a r h aya tım ı ba­
ğışlam a k m ı istiy o r? Y o k sa onun kalıbın a g ir e r e k y a ­
nım a başka b ir kadın m ı g e ld i? » (41)
VASANTASENÂ (a ğ la y a ra k Ç âru d atta’nın a ya k la ­
rın a k a p a n ır) — E y so ylu Çârudatta! Ben, uğrunda
bu fen a h a lle re düştüğün suçlu kadınım .
B İ R SES (p erd e arkasın dan ) — M u cize, m u cize!
Vasantasenâ ya şıyor.
ÇÂRUDATTA (sesi din ler, sonra b ird en b ire kal­
kar, Vasantasenâ'nın dokunmasından duyduğu hazla
g ö z le rin i k a p a tır. S evin çten titre y e n b ir ses le) — A h,
s e v g ili Vasantasen â hakikaten sen misin?
V A S A N T A S E N Â — E ve t, e v e t! Benim . A c iz ku­
lu n...
ÇÂRU D ATTA (sev in çle , çılg ın ca ona b a k a r) —
Sahi mi? B u hakikaten V asantasenâ'nın k en d isi m i­
d ir? (S e v in ç le .)

203
ŞÜDRAKA

«B en ölüm ün pençesinde kıvranırken , gö zlerin d en


akan ya ş la rla yık an m ış bu göğsünde b en i korum ak is ­
teyen koruyucu b ir m elek gib i, b a n a nereden g e liy o r­
su n ?» (42)
S evgilim , V asantasenâ !
«B u vücut senin uğrunda kurban giderken, onu y i­
ne sen kurtardın. İk i s e v g ilin in b irleşm esi kadar ola­
ğanüstü b ir şey v a r m ı? Onlardan b iris i ölse b ile, s e v ­
ginin kudreti onu yeniden h ayata g e tir ir .» (43)
Sonra bak, s e v g ilim !
«G iy d iğ im bu k ız ıl elb ise v e ta k tığ ım bu k ızıl ç e ­
lenk senin g e liş in le şim di bana, kahram anların g iy d i­
ğ i kan kırm ızı e lb is e le r g ib i g e liy o r. Ölüm için çalınan
davu llar, şim di sanki b ir düğün d a v u lu ...» ( « )
V A S A N T A S E N Â — Bu k adar gönül y ü c e liğ iy le ne­
den kendini bu h a lle re düşfirdün?
ÇARU D ATTA — S e v g ilim ! Ben seni öldürm ekle
suçlanarak,
«Ç oktan b e r i düşmanım olan, şim di cehennemin d i­
b in i b o yla m ış bulunan birinin düşm anlığına kurban
gittim . Onun yüzünden bu h a lle re düştüm .» (45)
VASANTASENÂ (ku la k la rın ı tık a ya ra k ) — Am an,
T a n rı korusun! B eni öldü rm ek isteyen kralın k a yın ­
b irad eri, ta kendisiydi.
ÇÂRUDATTA (k eşişi iş a re tle ) — Bu kim ?
V A S A N T A S E N Â — B en i o soysuz öldürdü, bu iy i
k a lp li adam yeniden hayata kavuşturdu.
Ç Â R U D A T T A — H iç b ir m en fa a t gözetm eden, b a ­
na b ir akraba g ib i yakın olan iy i insan sen kimsin?
K E Ş İŞ — E fe n d im iz beni tanım adı m ı? Ben b ir za­
man efen d im izin a ya k la rın a m asaj yapan tellâkım . K u ­

204
TOPRAK ARABACIK

m a rb a zla r b en i hapsetm işti d e bu hanım ziyn etlerin i


v e r ip ben i satın alm ıştı. H em de ziy n e tle rin bana a it
olduğunu söylem işti. B en de ondan sonra z a r oyunun­
dan n e fre t edip b ir Buda k eşişi oldum. H a n ım efen d ivi
a rabaların yan lışlıkla değişm esi ü zerin e «Ç içek Kutu­
su» ad lı bah çeye götürm üşler. O rada o s e fil, soysuz
adam, k o lla rın ı b ir urgan g ib i hanım ım ın boynuna do­
lam ış, haydutçasına onu boğmuş. Onu orada b a ygın
halde buldum.

VI. S A H N E

ŞAR^^^^A (p e r d e arkasından) — «Y a ş a s ın D a k -
şa’mn kurban tören ini altüst eden b o ğa b a yra k lı Ş iv a !
Yaşasın düşm anı K rau n ça ’y ı yo k eden, a ltı k a fa lı K â r-
tik e y a ! Y a şa sın geniş dü n yayı h â k im iyeti altına alan,
düşman k u vve tle rin i y o k eden, H im â la ya b a y ra k lı k r a l
A r y a k a !» (46)60
(K o şa koşa g ir e r e k d eva m e d e r.)
<Zalim k ra l P â la k a 'y ı öldürüp, tahtına hemen A r -
ya k a 'y ı g e çird im . Onun e m irle rin i başım üzerinde say­
dım. Şimdi fe lâ k e tte bulunan soylu Ç â ru d atta 'yı kur­
ta ra c a ğ ım .» (47)
«K u v v e tin i v e m a iy etin i kaybeden, düşmanı yen ­
dikten v e yen i kralın k u vvetin e karşı, halk arasında
tam b ir gü ven ya ra ttık ta n sonra ,a rtık ta n rı în d ra g i­
bi, bütün düşm anlar ü zerin de h âkim iyet dem ek olan
yeryüzünün b ir ic ik k r a llığ ı eld e ed ilm iş d em ek tir.» (48)
(İle r iy e b a k a ra k .) K a la b a lık olduğuna gö re, h er
h alde Çârudatta bu ralarda olmalı. D ile rim ki, Çâru-

205
ŞÛDRAKA

datta yaşasın da, K r a l  ry a k a 'n ın işlerin d eki başa­


r ıla n h a y ırlı olsun! (h e r le r .) Y o l verin , s e y irc ile r!
(B akarak , s e v in ç le .) Ç ârudatta ile V asantasen â y a ş ı­
y o rla r. B ö y le c e efen d im izin a rzu la rı y e rin e g e tirilm iş
oluyor.
«Ç ok şükür, s e v g ili V asantasen â’sı, im d at g e m isi
g ib i yüksek k a lp li soylu Ç â ru d a tta 'yı k ıy ısı görünm ez
fe lâ k e t denizinden kurtarm ış. Şim di k a ran lıktan kur­
tulan a y g ib i, ış ığ ıy le yan yana p a rlıy o r .» (49)
B üyük b ir suç işlem iş olan ben, ona n asıl ya k la ­
şacağım ? H a y ır, h er şeyin üstünde p a rla y a n doğruluk­
tur. (C esaret gö sterip ya k la şır, elpen çe divan durur.)
Soylu Ç ârudatta!
Ç Â R U D A T T A — Siz kim siniz?
Ş A R V İL A K A — «E v in izin du varın ı d elip em an et­
le r in iz i çaldım . Büyük suç işledim . Buna rağm en y i ­
ne y a ln ız size sığ ın ırım .» (50)
Ç Â R U D A T T A — Dostum, b ö yle sö ylem e! Bugün­
kü mutluluğumu bu sayede kazandım. Sana m innetta­
rım . (Ş a r v ila k a 'y ı ku caklar.)
Ş A R ^ ^ ^ ^ A — «Z a lim k r a l P â la k a 'y ı, kurban y e ­
rin d e b ek leyen b ir h ayva n gib i, a ile le rin ş e r e fin i k o­
ru yan K r a l  ry a k a öldürdü.» (51)
Ç M U D A T T A — N a s ıl?
Ş A R V İL A K A — «V a k tiy le araban a binerek, sana
sığınan  ry a k a , K r a l P â la k a ’ yı, kurbanlık b ir h ayvan
g ib i öldürdü.» (52)
ÇÂRUDATTA — E y Ş a rvila k a ! K r a l P â la k a 'n ın
sebepsiz y e r e köyünden g e tir ip h ap settiği  r y a k a 'y ı
sen m i kurtardın?
Ş A R ^ ^ ^ ^ A — S ö y led iğin iz g ib i...

206
TOPRAK ARABACIK

Ç Â R U D A T T A — H a y ır lıs ı n eyse o olsun!


Ş A R V İL A K A — Dostunuz  r y a k a , U cca y ın ı tahtı­
na geçer geçm ez V enâ ırm a ğ ı kıyısın d ak i K u şâ va tî
k r a llığ ı da size verild i. Dostunuzun bu ilk lütfunu tak­
dir etm elisin iz. (A rk a ta ra fa dönerek.) Ey, bana b a k ­
sana! Z a lim k ra l P â la k a ’ nın k a yın b irad erin i bu raya
g e tirin !
B İ R SES (perde arkasından) — E fen d im iz Ş a rv i-
la k a ’nın em ri başım ız ü zerin e!
Ş A R V İL A K A — Soylu efen dim iz K r a l  ry a k a size
d iy or ki, «B u k rallık sen in erdem in sayesinde e lim e
geçti. Buna k a rşılık K u şâ va tî k ra llığ ın ı kabu l e t ! »
Ç Â R U D A T T A — B u ya ln ız benim d eğil, h epim izin
erd em i sayesin d e oldu.
B İ R SES (p erd e arkasın dan ) — B aksana! K ra lın
kayn ı! B u raya g e l de h ayâsızlığın ın m e y vele rin i top la !

V ll. S A H N E

SAR A ^YLI (k ra lın a d a m la rı onu e lle r i b a ğ lı g e ti­


r ir le r ) — E y v a h !
«B en i, başıboş b ir eşek v e kötü b ir köpek gib i,
kolla rım b a ğlı, uzak y o lla rd a n sürükleyip g e tir iy o r­
la r .» (53)
(E tr a fa b a k a ra k .) H e r ta ra fta n öbetçi v a r ... K a ­
çam am ki. .. Z a va llı, b iç a r e ben ! Ş im d i k im e sığın a ­
yım ? (Düşünür.) N e yapalım ki? H a yd i, yin e z a v a llı­
la rın koruyucusu olana gid elim . (Ç âru d atta’y a ya k la ­
şa ra k .) E y soylu Çârudatta! Sana sığınıyorum , koru
ben i! (A y a k la rın a k a p a n ır.)

207
ŞÜDR^AKA

B İR SES (p erd e arkasından) — E y so y lu Çârudat-


t a ! Onu b ize v e r, b ize teslim e t de öldü relim !
S A R A Y L I (Ç âru d atta’ y a ) — E y h im a yes izle re k o l
kanat geren , b en i koru!
Ç Â R U D A T T A (m e rh a m e tle ) — B an a sığınan em in
o lab ilir.
ŞAR^^^^A (ca n ı s ık ıla ra k ) — Bu adam ı Çâru-
d a tta ’nın yanından u zaklaştırm alı. (Ç a ru d a tta 'y a hi­
ta p e d e re k .) Bu kötü adam a ne ya palım ?
«S ık ıca b a ğ la y ıp y e r le r d e sü rü klensin ler mi? K ö p ek ­
lerin önüne m i atsınlar? K a z ığ a m ı oturtsunlar? B ıç k ıy ­
la m ı b iç ils in ? » (54)
Ç Â R U D A T T A — N e söylersem y a p ıla ca k m ı?
Ş A R V İL A K A — O na ne şüphe?
S A R A Y L I — E fen dim , Ç ârudatta, sana sığ ın ıy o ­
rum. B en i koru ! Sana ya k ışacak b ir iş y a p ! B ir daha
yap m a m ...
H ALK (p e rd e arkasından) — Ö ld ü r ü n !B u k a tile
neden hayat hakkı v e r iliy o r? (V asantasen â, ölüm çe-
le n k lerin i Çârudatta'n ın boynundan alarak, S a ra y lı’nın
boynuna g e ç ir ir .)
S A R A Y L I — K ö le kızı, lü tfet, lü t fe t ! Seni b ir daha
öldürm em . B en i koru!
Ş A R V ^ ^ ^ A — U za k la ştırın şunu! Soylu Çârudat­
ta ! Bu adam a ne yapm ak g e rek iy o rsa sö yleyin !
Ç Â R U D A T T A — N e söylesem y a p ıla ca k m ı?
Ş A R V İL A K A — Ona ne şüphe?
Ç Â R U D A T T A — H a k ik a t m ı?
Ş A R V İL A K A — H a k ik a t!
Ç Â R U D A T T A — Ö y le y se hem en hiç v a k it g e ç ir ­
m eden ...

208
TOPRAK ARABACIK

Ş A R V İL A K A — ...öldü rsü nler!


ÇÂRU D ATTA — ...H a y ır, h a y ır... Serbest b ıra k ­
sınlar!
Ş A R V İL A K A — Neden?
Ç Â R U D A T T A — B ir günahı işled ikten sonra piş­
man o la ra k b iz e sığınan v e a ya k la rım ıza kapanan düş­
m anı silâh la öld ü rm em eliyiz!
Ş A R V İL A K A — Şu halde, köpeklere atalım , y e ­
sin ler!
Ç Â R U D A T T A — «H a y ır, onu, iy ilik edip, m innet
altında •ö ld ü rm e liy iz.» (55)
ŞAR^^^^A — Bu a k ıl alm ayacak, m u cize g ib i
b ir ş e y ... N e ya p a lım söyleyin !
Ç Â R U D A T T A — S erbest bırakın!
Ş A R V İL A K A — P e k i, işte b ıra k tık efen d im !
S A R A Y L I — Oh! H a ya ta tek ra r kavuştum. (K ra lın
a d a m la rıyle beraber çık a r.)

V lll. S A H N E

Ş A R ^ ^ ^ ^ A — Soylu V asantasenâ! K r a l bütün bu


işlerden çok m em nun... S evin ç içinde, sizi h anım efen­
di u nvan ıyle t a lt if ed iy orla r.
V A S A N T A S E N Â — Ş im di d ile k le rim e kavuştum.
Ş A R V İL A K A (V asan tasen â’y ı ç a rş a fla ö rte r; Çâ-
ru datta’y a h itaben) — E fe n d im iz, bu keşişi ne yapa­
cağız?
ÇÂRUD ATTA (k eş işe) — Benden ne dilersin?
K E Ş ÎŞ — H e r şeyin fâ n i olduğunu b ir k e re daha g ö r ­
dükten sonra keşişlik tarikatın a daha fa z la ısındım.

209
F : 14
ŞÛDRAKA

ÇAAUD ATTA (Ş a r v ila k a 'y a ) — Dostum, k a ra rı


kesin... Ö yleyse, onu dünya m an astırları başkeşişi y a ­
palım !
Ş A R V İL A K A — Başüstüne!
K E Ş İŞ — H akkım ızda h a y ırlıs ı olsun!
V A S A N T A S E N Â — H a ya ta te k ra r kavuştum.
Ş A R V İL A K A — S th âvaraka’y a ne ya p a lım ?
Ç Â R U D A T T A — Bu iy i n iy e tli k ö le y i a zat ed e­
lim ! Bu c e llâ tla r da, b a şcellât olsunlar. Çandanaka,
em niyet müdürü olsun! K r a lın kaynı, eski hayatım
sürdürsün.
Ş A R V İL A K A — N a s ıl istersen iz ö y le olsun! A m a
b a k ! Sen onu serb est b ıra k tın ya, ben öldürürüm.
Ç Â R U D A T T A — Sığınanı koru m alı!
« B ir günah işled ikten sonra pişm an olup b iz e sı­
ğınan v e a ya k la rım ıza kapanan düşmanı silâh la öldür-
m e m eliy iz. Onu, iy ilik edip m innet altında öldürme-
liy iz ! »
Ş A R V İL A K A — Size başkaca n asıl h izm et - ed eb i­
lirim ?
Ç Â R U D A T T A — Bundan fa z la b ir şey isten ir m i?
«Ş e r e fim in lek esin i tem izled im , düşm anım a y a ğ ı­
ma kapandı, onu serbest bırakıyoru m . Düşmanlarının-
kökü kırılan s e v g ili dostum  ry a k a , dü nyaya hâkim
oltlu. Bu s e v g ili kadım da kazandım . Seninle dostlu­
ğumuz k u vvet buldu... A r t ık e ld e ed ile c e k başka ne
kaldı ki senden is te y e y im ? » (56)
«A lın y a z ıs ı, kim in i boşaltır, kim ini doldurur; k im i­
ni yükseltir, kim ini a lça ltır. Z a v a llıla rı mutluluğa e r ­
dirir. H ayat, yüksek v e alçak gö zleri, durmadan inip
çıkan su d o la p la rı g ib id ir. A lın y a zıs ı b izim le oyn ayıp ■
du ru r.» (57)

210
TOPRAK ARABACIK

«İn e k le rin sütü b o l olsun! T op ra ğ ın e k in leri b e re ­


k e tli olsun! Y a ğ m u rla r vaktin de ya ğsın !' İn san lara f a y ­
da v e neşe v e re n rü zg â rla r essin! Bütün ca n lılara se­
vin ç li gü n ler nasip olsun! İ y i B reh m en ler h er y e rd e
ra ğ b e t görsü n ler! Bütün düşm anlara boyun eğd iren
âdil v e hâkim k ra lla r bu yeryüzünü koru su n !» (58)
(H epsi ç ık a r.)

211
NO TLAR

’) Tanrı Şiva bir defasında, dünyayı tehdit eden bir zehri


içmiş; bu zehri, gırtlağında tutmuş; gırtlak bu yüzden mavi
renk almış. Böylece Nilakanta, Mavi.gırtlaklı.Şiva mânasına ge­
lir. Ama, Şiva’ nın bütün vücudu da, bir fırtına bulutu gibi koyu,
karanlık renklidir. Karısı Gauri, altın ve olgun ekin gibi sarıdır.
Gauri’nin narin kolları, tıpkı bir bulutun üzerinden kayıp geçen
şimşek gibi, karanlık renkli Şiva’ nın mavi boynuna dolanır.
2) Aydın bir adam sıfatıyle tiyatro müdürü Sanskritçe
konuşur; ama, onun aktrisi ve karısı olan kadın yalnız halk ağ.
zını anlar. (Önsöze bakınız.)
3) Sahnenin gerisindeki perde, aynı zamanda oyuncula.
rın giyinme yerlerini sahneden ayırır. (Önsöze bakınız.)
4) Garuda. tanrı Vişnu’ nun kutsal kuşudur. Bir çeş!t,
mitolojik doğan denebilir. Bu kuş, yılanları yediği için, yılanlar
ondan çok korkarlar.
5) Rama, Vişnu’ nun insan şeklini almasıdır; o, eski bir
halk destanı olan Râmayana'daki tanrı.kahramanlardan biridir.
6) Drau^pad eski halk destanı Mahâbhârata’ daki, çok
kocalılık düzenine göre evlenmiş beş kahramanın ortak karıları
olan meşhur kadın. Bu kadının, Râma ile hiç bir ilgisi yoktur;
Saraylı, bilgisizliğiyle, Hint mitolojisinin en meşhur isimlerini
birbirine karıştırıyor.
7) Vişvâvasu’ nun, Subhadra ve meşhur maymun.tanrı.
Râma’ nın yardımcısı, Hanumân ile hiç bir ilgisi yoktur.
B) Bhimasena, Mahâbhârata destanındaki büyük kahra­
manlardan biri.

213
9) Camadagni, Paraşurâma’ nın babası, eski Brehmenlere
ait menkıbelerde adı geçen çilekeş.
10) Kunti, Mahâbhârata destanının kahramanlarından bir
kadın.
” ) Râvana. şeytanların kralıydı: onu Râma öldürmüştür.
12) Duhşisana, Mahâbharata destanında anlatıldığına gö­
re, Draupadi’yi saçlarından yakalamış, böylece büyük bir hak­
sızlık işlemiştir ve bunun cezasını öldürülmek suretiyle çek­
miştir. Aptal, zorba Saraylı böyle bir işin benzerini yapabilece.
ğlni söyleyerek böbürleniyor.
,3) Brehmen’ler, Kaşatrya’ lar, Valşya’ lar: Hintlilerce, Uç
yukarı kast.
u) ŞOdra’ lar, en aşağı dördüncü kast’ı meydana getirir­
ler. Bu, murdar kast’tır; mensupları, yukarı kast’ larla ilişki ku­
ramazlar.
15) Kautalya, aşağı yukarı 1. 0. 230 yıllarında, ilk büyük
Hint Devletini kurmuştur. Saraylı, gülünç denecek bir cahillik
eseri olarak, onun, güya Draupadi’yi (12. nota Bk.) saçlarından
yakalamış olduğunu sanıyor.
16) Şvetaketu, büyük filozof Uddilaka'nın oğlu, Brehmen
kastı ile mağrur oluşu ve aşk bilgisinde ustalığıyle ün kazan­
mıştır. Tanrı Kri,na’ nın sevgilisi Râdhâ’nın çocuğu yoktur.
17) Râma, Kunti ile evlenmemiştir; bu iki şahıs ayrı ayrı
destanların kahramanlarıdır. (5. ve 10. notlara Bk.) Aşvatthâman,
Mahibhirata destanının kahramanlarından biridir. ama. Kunti’ nln
oğlu değildir.
,8) Catiyua, Râmâyana destanında adı geçen mitolojik bir
kuştur; ama, adalet tanrısı Dharma’ nın oğlu değildir. Dharma'
nın oğluna, Mahâbhârata destanında rastlanır.
” ) Çânı, «tatlım, •sevgili*; datta, «verilmiş., yani «tatlı
ve sevgili olanın (yani aşk ve ilkbahar tanrısının) verdiğim, an­
lamında.
20) Ghatotkaça, Mahâbhârata destanının kahramanların­
dan: onun. hedefini hiç şaşmayan bir mızrağı vardı.
21) Kumarhane sahibi. kumarbazın etrafına, toprak üstü­
ne, bir daire çiziyor. Kumarcıların inancına göre. bu dairenin
dışına kumarbaz çıkamaz, yoksa Tanrı onu cezalandırır. Bu, ku­
marcılar için hem bir inanış, hem de oyuncunun onur duygusunu
deneme şeklidir.
22) Yogi, Hintli çilekeş; Yogi’ler, bazen, Tanrının, bu çi.

214
leye katlanmak yoluyle, hoşuna gitmek amacıyle saatlerce bir
tek ayak üstünde dururlar.
23) Metin bozuk olduğu için, 11. mısra anlaşılmaz hal.
-dedir.
24) Şiva'nın oğlu; tanrı Skanda’ nın başka bir adı da Kir-
tikaya’ dır. Onun silâhı altın bir mızraktı. Buna karşılık daha
.sonra adı anılan, Yogâçârya, güneşin oğluydu; Brehmendi ve hır.
sızlık sanatının piriydi.
25) Bugün de her Brehmen. sağ omuzundan sol koltuğu.
nun altına geçmek üzere, hamayil şeklinde, beyaz bir ip takar;
bu ip, kast’ ının kutsal alâmetidir.
26) Maytreya, yarı uyku halinde, kelimelerin yerini de­
ğiştiriyor.
27) Kauşambi şehrinin bir kralı olan Udayana, Buda’ dan
az zaman sonra yaşamıştır. O, Uccayıni şehrinin kralı tarafından
esir edildi ve ünlü veziri Yaugandharâyana tarafından kurtarıldı.
Bu vakayı, aşağı yukarı ŞOdraka zamanında, Bhâsa bir dramın
konusu yapmıştır. Ama, Yaugandharâyana, Şarvilaka gibi, esiri
zorla kaçırmamıştı ve Udayana, Aryaka gibi çoban değildi.
28) Ayı tutan cinin adı RShu’ dur.
29) Râvana için 11. nota Bk.
30) Her insanın, gökyüzünde bir yıldızı bulunduğu inancı,
Hintlilerde de vardır. Burada, kızların tırnakları ve parmakların­
daki ziller, süratli hareketlerden ötürü, kayan yıldızlara ben.
zetilmiş.
3t) Salila.gargarl: Açık pencerelerin önüne konan, her bi­
rine muhtelif seviyede su konmuş kamışlardan meydana gelen
bir müzik aleti; rüzgâr estikçe, su seviyelerinin farkından ötürü,
her bir kamış ayrı bir ses çıkarır, sesler bir uyum meydana
getirir. ■
32) Hlngu, baharattan bir nesnedir ve biber gibi acıdır.
33) Tambula ağacının ceviz gibi bir meyvesidir; bu, k'r.
reçle karıştırılıp, keyif verici madde olarak çiğnenir.
34) 3. kıtada, başka kelimeler ve başka' bir vezinle, 2. kı.
tanın muhtevası tekrarlanıyor. (57. nota Bk.)
35) Dhrıtarâştra, Mahâbhârata’da sözü edilen yaşlı, kör
kraldır. O, bu destandaki büyük savaşı gözleriyle göremediği
için, savaş destanda ona hikâye edilmiştir.
36) Duryodhana, aynı destanda, aynı savaşta, hezimete
uğrayan tarafın başbuğuydu. Sonunda öldürüldü.

215
37) Yudhişthira, aynı savaşta galip gelen tarafın başbu­
ğuydu; ama, Yudhişthira, Duryodhana’ ya zar oyununda yenilerek,
hem krallığını, hem de kraliçeyi (Draupadi) kaybetti.
38) Pândava kardeşler, Yudhişthira ile dört kardeşidir; bun­
lar, kaybedilen oyundan sonra 12 yıl cengelde çilekeş olarak
yaşamak zorunda kaldılar; sonra bir ordu topladılar, Duryodha-
na'ya karşı yürüdüler ve onu büyük bir savaşta yendiler. Pân-
dava, «beyaz» demektir; belki de onlar, Himalaya’larda yaşayan
beyaz derili bir dağlı kabileye mensuptular.
39) Kargaların çıkardıkları ses bu şekilde ifade edilmek
istenmiş.
.ıo) Vasanta, •ilkbahar», senâ da «ordu, askerler. demek.
tir; Vasantasena ismi, Farsça terkibiyle karşılanabilir.
4’) Sanskrit dilinde ayak karşılığı olan kelime, bildiğimiz
•ayak» anlamına geldiği gibi, «kelime» anlamına da gelir. Bu dil
özelliğinden faydalanılarak kelime oyunu yapılmış.
42) Vasantasena, «askerleri, ordusu, bahar olan kadın.»
yani, •kendisi için ilkbahar.tanrısının, aşk.tanrısının dövüş ettiği
kadın^ demektir.
"3) Gece kelimesinin Sanskrit karşılığı, bu dilde, dişildir
Bunun sonucu, burada, kıskanç bir kadın olarak tasawur edil­
miştir. Bu tasavvur Hint mitolojisiyle ilgili değildir, şairin hayal.
gücünün ürünüdür.
44) Bulut kelimesinin karşılığı, Sanskrit dilinde erildir;
öyle olunca bulutlar, erkekler diye düşünülüyor.
45) Şimşek’ in Sanskrit dilinde karşılığı dişildir, onun için
kadın olarak tasavvur ediliyor.
46) Krişna'nın kardeşi olan Baladeva, dalma maviler
giyerdi.
47) Arcuna. Krişna’ nın bir dostu idi; Mahâbhârata desta­
nının ünlü kemankeşlerinden.
.CS) Tamâla. bir tür ağaçtır.
-49) 9. ve 10. kıtalarda, ayrıntılarıyle anlaşılmayacak şe­
kilde, astronomi bilgilerine telmihler yer alıyor. Bunların anlamı
bütün olarak şudur: Aslan burcunda, v.b. doğmuş olan bir insan
onu yakalayamayacak mı?
50) Devi, Şlva’ nın karısı olan Tanrıça, iki kardeş devleri,
Şumba ile Nişumba’yı öldürdü.
51) Keşişler, tarikatlarına göre, belirli şekil ve renkte el­
bise giyerler. Tellâk, yeni keşiş olmuştur, elbisesini yeni boya.
mıştır, ama henüz yıkamamıştır.

216
52) Bilin, Râmâyana destanında, maymunlar kralıdır;
Râma onu eliyle öldürür. Cafâyus ise, Râma’ya yardım eden ve
Râvana’ nın (11. nota Bk.) Sîtâyı kaçırdığı (55. nota Bk.) yolu
gösteren bir akbabadır; Râma, onun sayesinde, karısını kaçıranı
izlemek imkânını bulur. Bâlin’ in kızından hiç bir yerde söz
edilmemiştir.
53) On yön şunlardır: Batı, Doğu, Kuzey, Güney, Güney­
doğu, Güney-batı, Kuzey-doğu, Kuzey-batı, Başucu, Ayakucu.
54) Saraylı, çeşitli isimleri birbirine karıştırıyor. Şakra ile
Mahendra, tanrı lndra’ nın öteki adlarıdır... Bâlin (52. nota Bk.) İn
Mahendra diye oğlu yoktur. Kaalanemi, Vlşnu'nun öldürdüğü
bir şeytandır, ama peri Rambhi’ nın oğlu falan değildir. Subandhu
bir şairdi. Rudra, Şiva’ nın başka bir adıdır. Dravni bir künyedir
ve «Drona’ nın oğlu» demektir. Drona, Mahibhirata’ dakl kahra­
manlardan biridir, Drauni’ nin oğlu, anlamsız bir sözdür. Çinakya.
Kautalya’ nın öteki adıdır. (15. nota Bk.) Dundhumâra, şeytan
öldüren bir kahramandı; Trişanku, efsanevî bir kraldı, diri diri
gökyüzüne çıktı.
55) Râma’ nın karısı, Siti'nın Rimayana'da kaçırılması hi­
kâye edilir; yoksa. Mahibharata’da öldürüldüğü anlatılmış
değildir.
56) Hanumân, maymunlar kralı, Râma’nın dostudur; ama,
tanrı lndra ona binip koşturmamıştır, fili Ayrâvata’ya binmiştir.
57) 4. kıta, 3. kıtanın bir varyantıdır (34. nota Bk.)
SS) Hint devlet bilimi dilinde, haydut ve canilerle müca­
deleye, •dikenlerin temizlenmesi^ denirdi.
59) Manu, Klasik Kanun kitabının efsanevî yazarıydı.
60) Şiva, kaynatası Daksha’ nın kurbanını yok etmiştir:
Şiva’ nın oğlu Kârtikeya, Kraunça’yı mızrağıyle delmiş olmalı.

217
Î^Ç İN D E K İLE R

Ö N SÖ Z ......................................... 5

G İR İŞ ......................................... 7

TOP^RAK A^RABACIK .................... 13

......................................... 213
YUNAN, LATİN, İSLÂM, DOĞU olarak dört ayrı
dalda yayımlanan BÜYÜK KLASİKLER, dünya
uygarlıklarının temel taşları olan kültür
eserlerini, Türk okuruna iletmek amacını
güdüyor.
insanlığa yön veren, ulusları kuran ve yaşatan,
uygarlıkları yaratan büyük kitaplar, yazarlar,
düşünürler, bilginler,
BÜYÜK KLASİKLER
dizisinde yer alıyor.
TOPRAK ARABACIK, İ.S. IV. yüzyılda yazılmıştır
ve Hint tiyatrosunun en ilgi çekici örneklerinden
biridir. Genellikle saray çevrelerini ele alan
Hint tiyatro sanatının, bu eserde, büyük bir
aşama gerçekleştirdiği; halkın yaşantısını ele
alarak küçük insanları, onların ruhsal
durumlarını ve davranışlarını başarıyle dile
getirdiği görülür.
TOPRAK ARABACIK, halkın adalet ve iyilik
özlemini, demokratik bir düşünceye dayanarak
ve gerçekçi bir dünya görüşüyle işleyerek
.etkileyici bir tarzda ortaya koyan en eski Doğu
kültür ve sanat ürünlerinden biridir.

15 lira

You might also like