You are on page 1of 22

o • • •

Milliyetçi Kültür Mecmıuun .~

2
1 {ı N D IE K 1 L E ~·
Abdülhak Hamit'de §iir atavizmi: Nazan Dani~mend. Abdülhak
Hamid'in nesep ııeceresi. Hfunid'iİı son ·ııiirlerinden cGazub bir §air•:
Abdülhak Hamid.• Türk tiyatro tarihinin en kıymetli vesikalarından
biri cRotomago.: «Encümen·i Daniş» Reisi müverrih Hayrullah
Efendi. 17 ne! asırda .bir Türk ırkçısı: lsmail Hami Danişmend. Ku-
man'larda arma: Prof. Hüseyin Namık Orkun. Anadolu ve Azerbay-
can çocuk folklorunda Şamanizm bak:ıyyesi: Prof. Caferoğlu
Ahmed. ·Türk musikisi kimindir? II, İran. rrı.usikisi: Hüs~yin.
Sadeddin Arel. Süryani Mikail vakayinamesi: lsmai.I Hami Daniş·
mend. Bibliyog'rafya: cTürk _yazısının menııei>: Hüseyin Namık
Orkun; •Bulğat-ül-Müştak•: İ. H. D.

t Mayıs 1939

30 ·Kuruş
122 XVII nci asırda bir türk ırkçısı TüRKLÜK

Arap ve Türk kültürlerinin mücadele tm'ihinden:

On Yedinci As1rda Bir Türk ırkçısı


- İsamli Hami DANİŞMEND -

Tarihin muhtelif devirlerinde Türk istilasına uğramış milletlerin mi-


tolojilerine bakılırsa, bunların duydukları eski Türk düşmanlığının izleri
kabilinden bir çok efsanelere tesadüf edilir: Eski Çin, İran, Yahudi, Sür-
yani, Ermeni, Arap ve Latin menbaları bu bakımdan tetkik ve mukayese
edilecek olsa, binlerce vesikalara müstenit bir çok ciltler yazılabilir. Es-
ki milletlerin asırlarca yüreklerini titreten «Türk korkusu», onların mu-
hayyilelerini yüzlerce yıl Türk ırkının aleyhine işletmiş ve işte bu hayal
faaliyeti o milletlerin mitolojilerinden başka tarüılerinde, folklorlarındı:ı
ve hatta din menbalarında Türk tipine adeta bir umac1 şekli veren kor-
kunç tasvirler hasıl olmasına · sebep olmuştur.
Bu akla sığmaz efsanelerin icadında en mühim rolleri oynayanlar,
muhtelif devirlerle memleketlerin din adamlarıdır: yani o müteassıp din·
ciler bir taraftan da ırkçılık ve milliyetçilik taassubu göstermişlerdir.
Bunların :en şaşılacak örnekleri eski Arap müfessirleriyle şarihleri içinde
TÜRKLÜK İsmail Hami Danişmend 123
gösterilebilir. Kur'anı tefsir yahut hadisi şerheden Arap alimleri din sa-
hasında milliyet duygularına kapılmak zaafından bir türlü ictinap ede-
memişler ve hemen her münasebetle Türk ırkının aleyhine oklmlarla mü-
rekep sarfetmekten ve hatta böyle yapabilmek için vesile ve münasebet
aramaktan bile zevk almışlardı. Bu vaziyetin asıl tuhaf tarafı, Türk ır­
kının .aleyhine uydurulan bu garazkar efsanelerin Arap medresesinden
Türk medresesine geçmiş ve Osmanlı softaları tarafından da asırlarca di-
ni birer hakikat şeklinde tekrar edilip durmuş olmasıdır! Eski İstanbul'un
Ulema sınıfı içinde Türk olmıyan unsurlara mensup zümrenin mühim bir
yekfı.n teşkil etmesi tabii bu vaziyetin takarrür ve devamında ihmal edil-
miyecek: bir amil sayılabilir.
Osmanlı medresesinin tarihine bakarsanız, bu hale karşı milliyet na-
mına isyan etmiş tek bir sima görürsünüz; biraz sonra nurani şahsiyetin­
den bahsedeceğim bu Anadolu Türkünün takdisi milli bir vazife olan bü-
yük ismini hemen anmakta vicdani bir haz buluyorum: (Vanı Mehmed
Efendi) ...
Türk ırkı aleyhine İslamın Tefsir ilmine doldurulan Arap, Acem ve
Yahudi hurafatına karşı yüksek kültüriyle türklüğü müdafaa eden ve Os-
manlı medresesinde Türk ırkçılığiyle milliyetçiliğine alemdar olan l?u
büyük adam nihayet Vahdet-i islamiye'ye mugayir bir kavmiyet fikrine
taraftar olmakla itham edilmiş ve ... onu isyan ettiren efsaneler tabii
ondan sonra da Osmanlı medresesinde eski itibarını muhafaza etmiştir.
Vanı Mehmed Efendi merhumu Kavmiyet taassubiyle tenkit edenler,
Arap alimlerinin Türkler aleyhine kaydettikleri efsanelerin İslam dinin-
den değil, araplık gayretiİıden doğmuş şeyler olduğunun :farkında bile ol-
mamışlardı. İşte bu gafletle tekmil o Arap ve ·Yahudi hurafatına dini bir
mahiyet izafe ediyorlardı.
Her şeyden evvel bir kere bu vaziyet hakkında küçük bir fikir vere-
bilmek için, o Yahudi ve Arap efsanelerinin en mühimlerinden biri olan
,,ye'cuc ve Me'cuc» meselesinden bahsedel:eğim.
tslam dinine bir çok dinlerin hurafeleri girmişti; fakat en fazla gi-
ren İsrailiyattır : İslamiyetin zuhurunda ihtida eden yahudilerle hıristi­
yanlar, Kitab'ı Mııkaddes'le Kur'an'ın müştereken bahsetmekte olduklan
tarih meselelerinde. İslam tefsirine derin bir tesir icra etmişler ve müs-
lüman müfessirlerine bir çok İsrailiyatı bazan pek fazla mübalağalarla
tekrar ettirmişlerdir.
Bu vaziyeti kolaylaştıran şöyle bir hadis vardır:
<ı:c:_j-- ':JJ J;ı..rv'ı ~ ~ ı;..l.>:b
Yani: «Beni İsrail an'anelerinden bahsetmenizde beis yoktur».
İslam alimleri işte bu hadise ittiba etmekte çok zararlı bir iliata
kapılmışlardır: Halbuki bu hadis, Teşvik değil, Tecviz mahiyetindedir.
Her halde bu ifrata bilhassa Hicretin ilk asrında ihtida eden yahudiler
XVII nci asırda bir türk ırkçısı TÜRKLÜK
124

sebep olmuşlardır : mesela bunların içinde eshaptan Abdullah ibni Sellam


gibi mühim şahsiyetler görülmektedir; evvelce Medine hahamlarından
olan bu zat, Kur'an tefsirine Tevrat tefsirini nakledenlerin en mühim-
lerindendir; Katib-üd-Dünurı ünvaniyle meşhur İmam Mohammed ibni
Müslim ibni Koteybe'nin Kitab-ül Maarif'ine göre Hicretin 32 tarihinde
vefat eden tabiinden Kab-ül-Ahbar da Yemen'in sabık yahudilerinden-
di; Ebu-Bekir devrinde ihtida edip Ömer zamanında Medine'ye gelen bu
zat de İsrailiyatı İslamiyete nakledenlerin en mühimlerindendir. Bu gibi
şahsiyetler içinde gene tabiinden Ebu-Abdullah Vehb ibni Münebbih-il-
Yemani ile kardeşi Hemmam ibni Münebbih-il-Yemanı de en mühim İs­
railiyat nakıllerindendir. Katib-üd-Dinuri'nin Kitab-ül-Maarif'ine göre,
biHıassa Vehb «Semavi kitaplardan yetmiş ikisini okumu§ olmakla» iftihar
ederdi; Hicretin ikinci asrında vefat eden bu iki kardeş, gene ayni men-
baa göre 1 Yemen'e İran'dan gelmiş olmak itibariyle, Türkler hakkında
hem Acem, hem Yahudi hurafelerine mükemmel surette vakıft~; gene İs·
lamiyetin ilk zamanlarında ihtida eden yahudi alimleri içinde (Sa'ye) nin .
Sa'lebe, Esid ve Zeyd isimlerindeki üç oğluyla Yemen'den gelen İbni-Ya­
min ve bir de Mohayrik vardi .. :
İşte bütün bu yahudi mühtedileri, İsrailiyat efsanelerini İslam ilmine
olduğu gibi nakletmişlerdi. Bunlardan başka bir çok hıristiyan ve zerdüşti
dönmeleri de vardı: Mesela sabık piskoposlardan Dağdtır, «Abd-ül-Kays»
kabilesinden Carud ismiyle maruf Ebıı-Gıyas Beşer ve Hazreti Ömer za-
manında ilk defa olarak Medine mescidinde va'zeden Yemen'li Temim Darı
ile «Nercan» rahipleri bunlardandı; meşhur sahabi Selman-ı Farisi'de as-
len İranlı olduğu halde, evvela Suriye ve Mısı~a gidip Hıristiyan dinine
girmiş ve nihayet Medine'de müslüman olmuştu.

Tabii bütün bu ruhaniler, İslam dinine Zerdüşti ve Ortodoks an'ane-


leriyle beraber giriyorlardı. Fakat en mühim tesir, demin söylediğim gi-
bi; yahudi tesiriydi : çünkü ilk mühtediler içinde yahudilerin sayısı mü-
him bir yekun tuttuktan başka, hıristiyan dönmeleri bile kendi dinlerinin
yahudilerden aldığı İsrailiy.atı beraber getirmiş oluyorlardı.
Her halde bu zevatın eski dinlerindeki hurafeleri İslamiyete fenalık
etmek için nakletmiş olmadıkları muhakkaktır : Bunların maksatları, yeiıi
dinlerine eski bilgileriyle hizmet etmekti; fakat netice olarak İslam ilim-
leri yahudi, hıristiyan ve zerdüşti hurafatiyle dolmuş oldu ve eski Arap
müfessirleriyle şarihleri de Türklere karşı olan milli duygularını dini ba-
hanelerle ifade hususunda işte bunlardan "istifade etti.
İsrail peygamberlerine izafe edilen Ahd-i Atik'le İncil ve teferrüatın­
dan mürekkep olan Ahd-i Cedidin teşkil ettiği Kitab-ı Mukaddes'in baş
tarafındaki Pentateuque yani Esfar-ı Hamse yahudi ve hıristiyan itika-
dınca Musa'nın «Tevrat»'ı sayılır: yahudiler buna «Torat Moşe» diyorlar.
Bu beş kitabın birincisinde, yani «Genese = Tekvin-ül-MahlUkat» kitabın-
TÜRKLÜK İsmail Hami Danişmend 125.
da (Nuh) un oğullarıyla torunlarına ait esatiri bir takım ecdad isimlerine
müstenit bir ırk tasnifi var: Beni İsrail'in etnolojik telakkıyatını gösteren
bu tasnif, o kitabın 10 uncu Babının 1 inci fıkrasından başlayıp 32 nci fık­
rasına kadar devam eder; bu 32 fıkranın ihtiva ettiği isimler içinde Türk
ırkıyla alakadar sayılanlar Tiras yahut Tires, Tocerme yahut Togorma ve
Te1·şiş şekilleridir. Fakat yahudi müfessirlerince esas ittihaz edilen, bil-
hassa Tocerme, Togorma yahut Togarma şeklidir: hatta bu telakkiden do-
layı yahudiler hala Türk manasına Togarma ismini de kullanmaktadırlar.
Fakat bunlardan başka bir•isim daha var ki o da bazı müfessirlerce Türk-
lerin ilk atasına ait sayılır: bu isim de Magog yani Me'uc ismidir. Bu ke-
lime, Ye'cuc ismiyle beraber Kur'anda da zikredilir. Bütün bu isimler, Ahd-i
Atik'in Tekvin<tül-MahlUkat kitabından başka bir defa Teviirih-i evvel'de
ve iki defa da Hazkıyal kitab~nc:la geçer.
Tekvin'e göre Togarma, Yafes'in oğullarından Comer yahut Gomer'in
oğludur: arapların Me'cuc dediği Magog da Gomer'in kardeşidir: yahudi ve
hıristiyan müfessirleri Türk ırkının iLI\: atasını tayin ederken işte bu iki kar-
deş üzerinde ihtilafa düşmüşlerdir; Gomer taraftarı olanlar, bu muhayyel
şahsin oğlu olan Togarma'mn ismiyle Türk kelimesi arasındaki fonetik ya-
kınlığına istinat etmişler ve Magog yahut 'Me'cuc'u tercih edenler de bu
mevhum şahsiyetin nesline ait Kitab-ı Mukaddes fıkralarıyla Türk tarihi-
nin muhtelif cereyanları arasında bir takım münasebetler görmüşlerdir.
Gomer'le oğlu Togarma'ya taraftar olanlar içinde J osephe Flavius ve
Mendelsshon gibi en mühim İbrani müfessirleri vardır. Fakat yahudilerin
bu telakkisine karşı, eski hıristiyan müfessirlerinin bir çoğu da Togarma ye-
rine Magog'u, yani Me'cuc'u ileri sürmüşlerdir. Bunların içinde Miladın
XII nci asrında yaşamış ve Anadolu Türk tarihinin en mühim menbaların­
dan olmak itibariyle mukayeseli tercümesini neşre başladığımız -«Vakayi-
name» yi yazmış olan meşhur Antakya Ya'kubl patriki Süryani Mlkall'in
verdiği izahatı bariz bir misal olarak ele alabiliriz. Bu müellif, o Vakayi-
namesinin III üncü cildinin II nci kitabınm 14 üncü babında Türk ırkı hak~
~

kındaki malumatını şu sözlerle anlatmıya başlar:


«(Turkaye) yahııt (Turkiiye) milleti _(Yafes) nesline mensııptu1·; çünkü
«bunların nesepleri (Magog = Me'cuc) dan gelir».
Yahudi müfessirlerinin Togarma'sına mukabil, ayı.ıi Tevrat'ın ayni sa-
tırlarına istinat eden bu Ya'kubi patriki bilakis Me'cuc'u esas ittihaz ediyor.
Ondan sonra da Hazkıyal kitabı'na. geçiyor ve bu peygamberin bir takım
ihbaratını Türk tarihine ait gösteriyor; fakat bu ihbaratta Allah ne Me' 0

cuc'a, ne onun kardeşi Gomer'e ve ne de bunun oğlu Togwrma'ya hitap et-


miyerek «Me'cuc diyarında sakin,, diger Yafes oğullarının, yani Türklerin
dedeleri sayılmıyan «RUŞ ve Maşek ve Tobal»· nesillerinin reisi olan Gog
yani Ye'cuc ismindeki şahsa hitap edip bütün zafer vaitlerini ·ona hasretli~
yor: Bu tebşire göre, asıl tarihi rolü oynamakla mübeşşer olan millet, Me'.
XVII nci asırda bir türk ırkçısı TÜRKLÜK

cuc'un yahut Togarma'nın neslinden sayılan Türk milleti değil, bilakis


«Ruş ve Maşek ve Tobal» nesillerine mensup olan diger milletlerdir ve bun-
lar Me'cuc'un ölkesinde sakindir. Hatta «Rab Yahova» yani Allah, Hazkı~
yaı kitabının 38 inci babının 7 nci fıkrasında gene o Türk olmaması lazım­
gelen milletlerin reisi olan Gog'a, yani Ye'uc'a .ŞU emri veriyor:
«Hazır oı ve hem kendini, hem yanına tecemmü eden cemaatin kaffe-
«Sini hazırla. Sen anların amiri oıtı>.
Fakat Süryani Mikail Allahın Ye'mc'a hitaben olan bu zafer vaitleri-
1

nin iki defa tekerrürüne bakıp bunları Türklerin iki istilası şeklinde tefsir '
ediyor ve bu noktayı kendisinden evvelki müfessirlerin farkedememiş ol-
duklarını söylüyor! Tabii bu suretle Me'cuc gibi Ye'cuc'u' da türkleştirmiş
oluyor! Süryani müverrihinin tefsirine göre, Türk ırkının ilk istilası Milat-
tan 510 sene evvel vukua gelmiştir; ayni müellif, ikinci istilayı ,da kendi
zamanından, yani Miladın XII nci asrından biraz evvel vukua gelen Sel-
çuki fütuhatında gösterir.
Bu suretle Tevrat ensabı içinde Türklere ata olarak izafe edilmiş o.lan
Togarma ile Magog yani Me'cuc'a üçüncü bir şahsiyet olarak Gog yani Ye'-
, cuc da ilave edilmiş clerne~Jı-: F'~~_aj; 'f~yr~t ~tnQgı:9:fY~~ıı.CiııJ~_l1_Jşir!JJ~irt_
her biri başka bir menşe göstermekte olduğundan, yahudi ve hıristiyan
tefsirleriyle telakkilerine göre Türk ırkı ayni zamanda üç asla birden nisbet
edilmiş oluyor! ...
Süryani MikaU'den evvel Saint Mar J acques d'Edesse = Urfalı Mm·
J ak isminde eski bir hıristiyan müfessiri, ihtimal bu tenakuzu hesap ede-
rek Me'cuc gibi Ye'uc'u da türkleştirmiye lüzum görmüştür: Süryani Mi-
kail, kendi iddiasına delil olarak bu eski müfessirin şu fıkrasını da iktibas
etmektedir:
«(HazkıyaL) bu (Turkaye) milletinden bahsetmiştir: bunlar (Ye'cuc)
«Zarla (Me'cuc) Zardır».
Halbuki Hazkıyal kitabında Türk isminden eser bile yoktur: Yalnız
Ye'cuc ve Me'cuc bahsi vardır; Ye'cuc ve Me'cuc'u türkleştir_en ve daha
doğrusu Türkleri Ye'cuc ve Me'cuc'a nisbet eden ancak Ahd-i. Atik müfes-
sirleridir. Zaten Türk ırkına ata olarak izafe edilen şahsiyetler bunlar-
dan da ibaret değildir: bir de demin bahsettiğim isimlerden Tiras yahut
Tires ismi vardır; bir çok müellifler bu ismi «Trak» kelimesiyle birleştir­
miş oldukları gibi, geçen asrın meşhur Fransız müsteşriklerinden Vivien
de Sciint-Martin de «Sur les Khazars» ismindeki eserinin 60 ıncı sahifesinde
I;l:azarlara ait bir vesikada bulunan Tiros kelimesiyle bir mukayese yap-
~ak istemişse de, kat'i bir neticeye varmak ihtimali olmadığını kendisi de
itiraf etmiştir. İşte bu suretle Tevrat etnografyasında Türk ırkına her biri.
başka bir menşe ifade eden dört muhtelif ve muhtemel dede isnat edilmiş
demektir: Togarma, Tiras, Ye'cuc ve Me'cuc ...
Tür:fr ırkının Asya ve A vrupa'ya olan büyük ve mükerrer istilalarının
hasıl ettiği umumi dehşet içinde Şarkın ve Garbın bütün mağlup millet-
TÜRKLÜK İsmail Hami Danişmend 127
Ieri bu istilaları hep Ye'cuc veMe'cuc akınlarıyla tefsir etmişlerdir: Çünkü
Hazkıyal kitabında Allahın bu: meçhul taifelere muhtelif zafer vaitleri var-
dır! İşte bu tefsir Ye'cuc ve Me'cuc tipleri hakkında Şark ve Garp muhay-
yilelerinin asırlardan beri icat ettikleri korkunç evsafın hep birden Türk
ırkına izafe edilmesine sebep olmuş ve bu hurafeler belli başlı bir edebiyat
dairesi vücuda getirmiştir. Miladın birinci asrında meşhur yahudi müver-
rihi Josephe Flavius, Ye'cuc ve Me'cuc ismini. Kafkasya'nın şiınalindeki
«İskit» camiasına tatbik ettiği gibi, Miladın sekizinci asrının sonlarına
doğru Aethicus isminde bir müellifin «CosmogmphiU>> ismindeki latince ese-
rinde Türk ırkının «de stirpe Gog et Magog» yani «Ye'cuc ve Me'cuc as-
lındafü geldiği ilan ediliyor ve işte bu izaha istinaden avam muhayyile-
lerinin o zamana kadar bu meçhul isimler etrafında biriktirdiği hurafe-
lerden dolayı tabii insan şekli haricinde korkunç ve hayali bir Türk tipi
tasvir ofunuyordu. Bu tasvirlere göre «Türk» demek, «Statura deforme»
şeklinde tarif edilen bir ucube demekti (1) !. ..

Hıristiyan-Latin edebiyatı,_ umumi insan tipinden büsbütün başka şe­


killer altında çizdiği bu muhayyel tipe «Yamyamlık», «Canavarlık» vesai-
re gibi bütün çirkin sıfatları.birden izafe ediyor ve bu mütemadi telkin-
lerin tesiri altında kalm1ş bir çok Garp s~yyahları, Şark'a gelip Türkleri
kendi gözleriyle gördükten sonra bile, yazdıkları seyahatnamelerde göz-
lerinden ziyade kulaklarına inanarak Türk ırkı hakkında gene o Ye'cııc ve
Me'cuc masallarını aynen kaydetmekle ildifa ediyorlardı!..
_ Tıpkı onlar gibi, Müslümanlıktan sonra yahudi hurafatının varisi olan
ve eski asırların İsrailiyatını islami şekiller altında idame eden Arap mü-
ellifleri de hiç bir zaman sönmiyen milli duygularının tesiriyle Ye'cuc ve
Me'cuc'a ait muhayyel§.tı büyük bir memnuniyetle derhal Türk ırkına
tatbik etmekte tereddüt etmediler.
Tevrat etnografyasında gördüğümüz isimlerden Kur'an'da yalnız Ye'-
cuc'la Me'cııc'un ismi geçer; fakat bunlar Tekvin kitabında birer şahıs
ismi şeklinde zikredildiği halde, Kur'anda birer kavim ismi şeklinde geç-
mektedir. Eski Arap müfessirlerinin Türk ır1I: hakkındaki safsataları hep
işte bu iki isim etrafında birer hurafe dairesi teşkil etmiştir.
Ye'cuc ve Me'cuc taifelerine ait ayetler, «Kehf» suresinin 83 üncü a-
yetinden 101 inci ayetine kadar devam eder: mecmuu on dokuz ayetten
mürekkep olan bu bahis hüviyyeti hakkında müfessirleri en mütenakız
faraziyelere düşürmüş olan Zülkarneyn'e aittir. Kur'an'da Zülkanrneyn'in
evvela Garb'e, sonra Şark'a ve ondan sonra da müfessirlerin «Şimal ci-
heti» diye tefsir ettikleri üçüncü bir istikamete sefer ettiğinden bahsedi-
lir: Zülkarneyn işte bu meçhul istikametin müntehasında iki dağ arası

(1) Tafsilat için Alexandre Echardt'ın .La !egende de l'origine troyenne des Turcs
ismindeki makalesine bakınız·: Körösi Csoma - Archivum, sene 1932, C. 2, sayı 6, s. 422 -
433.
XVII nci asırda bir türk ırkçısı TÜRKLÜK

önünde oturan bir kavme rastgelir; bu kavim ona Ye'cuc ve Me'cuc akın­
larından şikayet edip bu akınlara mani olacak pir «Sed» yap_masını ister;
bunun üzerine o iki dağın arasına «demirle bakırdan» büyük: bir set ya-
pılır ve Ye'cuc'la Me'cuc işte bu seddin arkasında kalır. Kur'andaki.kıssa
bundan ibarettir. İslam tefsiri bu kıssanın bilhassa şu_ üç noktasiyle meş­
gul olmuştur:
· 1 - «Zülkarneyn» kimdir?
2 - Demirle bakırdan yapılan «Sed» nerededir?
3 - «Ye'cuc ve Me'cuc» taifesi hangi millettir?
Mevzuumuz, itibariyle bizim için en mühim mesele, işte bu üçüncü -
nıeseledir. -
Şimdi her şeyden evvel İslam tefsirinde bu meselenin nasıl izah edil-
diğini gözden geçirelim. Tefsir ilminde. Türkolojiyi eri çok alakadar eden
noIFta, işte bu noktadır.
- Meşhur Arap müfessirlerinden (Khi'izin) lakabiyle maruf İmam Ala·
üddin Ali ibni Mohammed'in Lubab-ut-Te'vıı fi Maani-t-Tenzıı isrriindeki
tefsiri, İslamiyetin ilk zamanlarından beri gelip geçmiş müfessirlerin bu
bahse ait flkfrlerini. cemetrrli§-olii13.K-ft16ariy!e, :Arap--aTiinlermm ts-raillyat
safsatalarından istifade ederek Türkler hakkında ne gülünç efsaneler yaz-
dıklarına misal olmak üzere bilhassa bu eserin izahatını tercüme ve takip
edeceğiz. İmam Khi'izin bu eserini Hieretin 725, yani Miladın 1324 tarihin-
de telif ettiğine göre, tam 615 senelik bir vesika demektir.
«Kehf» suresinin 95 inci ayetinin birinci fıkrası şudur:
«J"J')llj 0'..WA r_y::-t.J ~,:::-\ ı)I ~;_}ll_; ~ \y\;t
Bu fıkranın aynen_ tercümesi şöyledir:
«Onlar dediler ki ey (Zülkarneyn) Ye'uc ve Me'cuc yeryüzünü ifsad
«etmektedir».
Bu ibarenin başında «Onlar» zamiriyle bahsedilenler, iki dağ arasın­
daki geçidin önünde Ye'cuc ve Me'cuc taifelerinden şikayet edip akınlarına
mani olacak bir set yapılmasını istiyen insanlardır. Kur'ana göre bunla-
rın dilleri anlaşılır şey değildi. İmam Khazin, eshaptan İbni Abbas'a isnat
olunan bir rivayete istinaden bu kavmin Türk olduğundan, kendi dilin-
den başka «hiç bir dil bilmediğinden ve onların dilini de hiç kimsenin an.
layamadığından» bahsediyor ve İslam tefsirine «Türk» bahsi ilk defa ola-
rak işte bu suretle girmiş oluyor! Khazin'in tefsirine göre Zülkarneyn bu
Türk kavmiyle anlaşabilmek için «tercümanları) kullanmıştır. Şu halde bu
ilk izaha göre Tefsirin «Türk» saydığı millet, «Ye'cuc v2 Me'cuc» taifesi de-
ğil, bilakis o· taifenin mazarratından şikayetçi olan ve dağlar arasındaki
geçidin önünde, yani dışında bulunan millettir. Bu izaha nazaran, Türk
ırkıyla Ye'uc ve Me'cuc taifesi arasında hiç bir münasebet yok demektir.
Fakat Arap müfessiri Kur'anın:
TÜRKLÜK İsmail Hami Danişmend 129

ibaresini gÖrür görmez, yahudilikten muhtedi Vehb ibni Münebbih-il-Ye-


man?:'nin telkin ettiği İsrailiyatı hemen hatırlıyarak bir satır evvelki söz~
·1erini birdenbire nakzedip Ye'cuc ve Me'cıic taifesini şöyle tarif ve izah
ediyor:
« •.• Bu kelimelerin aslı, ateşin şeraresi ve ziyası·manasına gelen (Ec?,c-
«Ün-nar) maddesindendir; onların bu isimle1·ıe tesmiyelerinin sebebi ise,
«kesret ve şiddetleri itibariyle (Edc)e benzetilmeleridir; neslen (Yafes fo-
«ni Nuh) evladındandırlar ve Türkler de onlardand1,r; rivayete nazaran
«bunlardan bir taife çapula çıkmıştı; bu sırada (Zülkarneyn) seddi inşa et-
«tiğinden, o taife set haricinde kaldı; bunlar .işte ondan dolayı (Türk) ismi-
~ni aldılar, çünkü seddin hcfricinde (Terk) edildile1'... »!
Bundan evvelki tefsirle tenakuz teşkil eden bu tevile göre Ye'çuc ve
Me'cuc'dan şikayet eden meçhul millet gibi, Ye'cuc ve Me'cuc taifesi de
Türktür! Şu ha.de bu tuhaf tefsire. göre Zülkarneyn'in yaptırdığı set, Türk
ırkını muhaf,aza için yapılmış demektir (2). Fakat mesele bundan da ibaret
değildir: «Türk» ismi_ bile arapçanın «Terk» masdarından iştikak ettiril-
miştir!. .. ·

]inam KMzin bıi. garabetleri «İlim» namına keydettikten sonra, Hadis


usulünce sıhhati çok şüpheli bir rivayete istinat ediyor ve biraz evvel türk-
leştirmiş olduğu Ye'cuc-ve Me'cuc hakkında şu malumatı veriyor:
« .•• Ye'cuc ayrı bir taife ve Me'cuc ayrı bir taifedir ve her taife dört
«bin insandan mürekkeptir; bunlardan bir adam, k..endi sulbünden eli
«silah tutar bin erkek evlat dünyaya geldiğini görmeden ölmez; bunlar,
«dünyayı tahribe ıığraşan (Adem) oğullarındandırlar. (Huzeyfe) demiş­
«tir ki: Bunlar üç sınifa ayrılırlar; içlerinden bir sınıfın ir4sanları, Sur'twe-
«de yetişen ve gökyüzüne doğru yüz yirmi arşın uzunluğunda olan Sedr (3)
«ağaçları gibidirler; diger bir sınıf insanların &. enleriyle boyları bir olup
«yüz yirmi arşındır ve bunlm~a karşı ne dl4ğlar dayana\bilir, rı:e demirle1·
«mukavemet eder! Gene onlm·dan bir sınıf daha vardır ki bu sınıftan bir
«adam bir kulağ-ını yere serip üstüne yatar ve öte~ci kulağını da (yorgan
«gibi) üzerine örter! Bunlar filleri~ vahşi hayvanları ve. domuzları gördiik.._
«Zeri zaman yemeden geçmezler ve hatta kendi ölülerini de yerler! Bunla..
«rın ileri k,oııan Suriye'de ve cenahları Horasan'dadır; Maşrık ırmaklarıy1.a
«Tabariyye gölünü içerler; içlerinden bir karış boyunda olanlar buhınduğu
«gibi, gayet uzun boylu olanlar da vardır! (Ka'b) ın ifadesine göre, bun-
«lar (Adem) oğulları içinde nevadlrderidirler (4): Çünkü (Hazret-i Adem)
«bir gün ihtilcim olmuş ve nutfesi toprağa karışmıştı: (Ye'cuc) u AZI.ah işte
C2) Süryani Mikiiil'in de buna b:mzer bir ifadesi vardır: birinci nüshamızın 79 uncu
sahifesinde bulacağınız bu süryani rivayetini buradaki arap rivayetiyle karşılaştırınız.
· (3) Bu ağacın ismi, metinde < j_; h şeklindedir: _CKazimirskh nin arapça lı1gatine
göre bunun fransızcası «Cedre" dir; arap komusları « J.J...:>' diyorlar; fakat aCedre»
kelimesi türkçede de kullanıldığından, biz bu şekli etrcih ettik. Bakınız: A. Tıngır ve K.
Sinapyan, alstılahat lugatın, 1891 İstanbul tab'ı, s. 95.
(4) Bu (Ka'b), yukarda bahsi geçen ·mühtedi hahamlardan (Ka'b·ül-Ahbar) dır.
4
130 XVII nci asırda bir türk ırkçısı . , TÜRKLÜK

~ o sudan halketti; bu sebeple onlar bizimle ana cihetinden olmayıp yalnız


«baba tarafından birleşirler!» ...
İmam Khazin'in bu yüz kızartıcı tarifine göre eski Türk tipi üç nev'e
ayrılıyor: bunların içinde yüz yirmi arşın boyundaki uzun tipe mukabil

Türklerin Ye'cuc ve Me'cuc seddi~i zorlamaları (Körösi - Csöma mecmuasından)

yalnız bir karişlık kısa bir tiple eni ve boyu yüz yirmişer arşınlık murabba
ve daha doğrusu mik'ap.şeklinde bir tip de varc:lır!
Arap tefsirinin Türk saydığı Ye'cııc ve Me'cııc ırkı hakkındaki telakki-
yatını tesbit etmiş olmak için aynen iktibas ettiğim bu akla ve hayaya mu-
gayir hurafelerin anasırını tahlil edecek olursak, İsrailiyyatan alınmış
. bir esas etrafında Emeviler devrindeki Türk-Arap muharebelerinden mev-
rus Arap husumetinin bütün garazkarane mübalağalarını bulmuş oluruz.
Arap ilminin bu herzeleri asırlarca Türk medreselerinde Türk «Talebe-i
ulUm» una dini birer hakikat şeklinde gösterilmiştir! ...
TÜRKLÜK İsmail Hami Danişmend 131
Biraz evvel de söylediğimiz gibi, Ye'cuc ve Me'cuc taifesini Türk sa-
yan alim yalnız İmam KMzin'den ibaret değildir: Daha bir çok müfessir-
lerle şarihler de ayni fikirdedir. Mesela Hicretin yedinci .asrının sonlarına
doğru Tebriz'de vefat eden ve Khazin'den daha meşhur olan Kadı Ebu-Said
Abdullah· ibni Ömer-il-Beyzav1,'de «Envar-üt-Tenzıı ve Esrar-üt-Te'v1,l» is-
mindeki tefsirinde «Ye'cuc»'la «Me'cuc» un milliyetlerini şöyle tarif eder:·
«Bunlm· (Yafes ibni Nuh) un oğlunda::ı türemiş iki kabıledir ve rivaye-
<de nazaran Ye'cucla1· Türklerden ve Me'cuclar da Cebel halkındandır».
Khazin tefsirinin şerhini yazmış olan.Abdullah ibni Ahmed-in-Nesefi'
de bu noktayı şöyle şerhediyor (5):
«Bunlar Yafes'in oğlundan türemişlerdir ve yahut Ye'cuc Türkten ve
«Me'cuc Cebel ve. Deylim halkındandır».
Din alimlerinin ilimle hiç bir alakası olmak ihtimali bulunmayan bu
izahları Tefsir sahasından Tarih sahasına da intikal etmiştir: Mesela eskı
Tefsir mektebinin en doğru ve en mühim mehazlarından olan Cami'ül-Be-
yan ismindeki kitabiyle beraber tıari.1-ıe ait eseri de bütün dünyada şöhret
bulan Mohammed ibni Cerir-it-Taba1·ı mevzulımuz iti~ariyle kendisinden
evvel ve sonra ·gelenlerden fazla ve başka bir şey yapmamıştır: Hicretin
HI üncü asrında yaşayı~ IV üncü asır başlarında vefat eden bu büyük mü-
fessir ve müverrih de Vehb'lerin, Hemmiim'ların o efsanevi etnografya
sistemlerini olduğu gibi nakledip Ye'cuc ve Me'cuc'u üç nev'e ayırmış,
kimisinin eniyle boyu bir geldiğinden, kimisinin Lübnan çamları kadar
boyu olduğundan ve kimisinin de kulaklarından birini yatak ve digerini
yorgan yaptığından bahsetmiştir!
İslam tefsiıindeki İsrailiyyatın ne gülünç şekiller aldığını biraz daha
tavzih için İmam Khiizin'in yukarda gördüğümüz fıkralarından birini bir
hıristiyan metniyle de karşılaştıralım. Bu garazkar müfessir Türk irkiyle
birleştirdiği Ye'cuc ve Me'cuc'dan bahsederken bunların «Filleri, vahşi
hayvanlanve domuzları yediklerini» ve hatta ;kendi ölülerini bile yiyerek;
en feci şekilde yamyamlık ettiklerini anlatır: Kadı "Beyzav1.'de «Kehf» su-
resindeki: ·
İslam tefsirindeki İsrailiyyaın ne gülunç şekiller aldığını biraz daha
tavzih için İmam Khiizin'in yukarda gördüğümüz fıkralarından birini bir
hıristiyan metniyle de karşılaştıralım. Bu garazkar müfessir Türk ırkiyle
birleştiği Ye'cuc ve Me'cuc'dan bahsederken bunların «Filleri, vahşi hay-
vanları ve d!omuzları yediklerini» ve hatta «kendi ölüle1-ini bile yiyerek,,
en feci şekilde yamyamlık ettiklerini anlatır: Kad,,, Beyzavi'de «Kehf» su-
resindeki:
«J:'.J"!/lj JJ..WA>

ibaresini tefsir ederken, Türk saydığı Ye'cuc ve Me'cuc hakkında:

(5) Khazin tefsirinin 1304 Mısır tab'ı, s. 250.


XVII nci asırda bir türk ırkçısı .TÜRKLÜK
132
«Bunların insan yemek itiyadında oldukları da rivayet edilir»
· diyor: Anadolu Türklerine ait kısımlarını tercüme ve neşre başladığımız
Süryani vakayiname'sini Khazin'le. Beyzavi tefsirlerinden çok evvel yaz-
mış olan Antakya Ya'kubi patriki Mikaıl, eserinin üçüncü cildinde Türk ırkı
hakkında topladığı İsrailiyyatı kaydederken şöyle bir hurafeden d'e bahs-
. eder:
«Türklerin gıdalarını tefrik ve intihap hususunda hiç bir kaideleri yok-
«dur; yerde sürünen bütün mahlukları, hayvanları, valişi canavarları, yı-'
«Zanları, böcekleri ve kuşları yerler; laşeleri yerler. Yavrulayan di§ile,rin
«karınlarından çıkan uzvi maddeleri yerler; hatta ölmüş insanların cizna-
«Zelerini bile yerle1·.".»!
Eski Şark ve Garp milletleri bu yamyamlık efsanelerini bir çok millet-
lere izafe etmislerdir. Mesela bir zaman araplar gibi Avrupalılar da kor-
kunç bir! canav;r şeklinde tesvir ettikleri Türk tipini bir yamyan tipi şek­
linde göstermişlerdir. (Herodot)un «Masajet»ler hakkında verdiği malU.-
mata göre, güya bunlar onları öldürürler ve koyun etleriyle beraber pişi­
rip. yerlermiş! Macar.. 8.limlerinden .Alexandre .. Eckhardt,~«Körösi~-Csoma- •.
Archivum» mecmuasının 1932 de çıkan altıncı nüshasının 427 inci sahifo-
siİıde eski Garp müelliflerinin Türkl.erden sonra Macarları da ayni sıfat-
la itham ettiklerinden bahseder!... ·
Her halde bütün bu garazkar Türk dfü~manları, eski Türklerin müslü-
manlıkdan evvel atalarım Tanrılaşdırıp asırlarca onların ruhlarına ibadet
edecek kadar ölülerine hörmet gösterdiklerinden ve hatta bu hörmeti bir
din ve ayin derecesine çıkardıklarından bihaber davranmak istemişlerdir:
Tabi.i düşmanlığın bu şekli, Ortazamanlar için bile en büyük küçüklükdur:
Ye'cuc ve Me'cuc taifesi hakkında buraya kadar gözden geçirdiğimiz
hurafeler üzerinde müfessirlerden başka şarihlerle lügatcılar da asırlarca
işleyip durmuşlar ve nihayet . bu mevzuu islam mitolojisinin mühim bir
. faslı haline getirmişlerdir. Şimdi bir az da bundan bahsedeceğim. Arap
müelliflerinden Mısırlı Şihab-üd-din Ahmed~id-Danuri'nin bir nüshası İs­
tiınbulda Köprülü kütüphanesinde 1186 numarada mukayyed «Nihayet~
ül-E.reb fi Fünun-il-Edeb» ismindeki eserinin ikinci cildinin 550 nci sahife-
sinde şu izahatı görürsünüz (aynen tercüme):
«Hazret Ali demiştir ki: -İçlerinden kimisinin boyları bi1· karıştır ve
«kimisi de son derece uzun boyludur; ellerinde çengel gibi tırnakları vm·-
«dır; azı ve yan dişleri vahşi hayvanların d'ışleri gibidir; bir şey yedikleri
«Zaman, zekiz yaşındaki katırlarla kuvvetli kısrakların çıkardıkları ses giq
« bi, dişlerinin tıkı1·dadığı duyulur»! ..
Yakııt-ı Hamevi'nin «Mu'cem-ül-Büldan» ında da ayni evsafa şu şe­
kilde tesadüf ediyoruz (6):
«Her birinin boyu, orta bir adam boyunun yarısı kadardır; tırnakları

(6) Mısır tab'ı, c. 5, s. 49.


TÜRKLÜK fsmail Hami DanişfClend 133
«Çengel şeklindedir: azı ve yan dişleri vahşi hayvanların azı ve köpek
«dişleri gibidir; çeneleri, develerin çenelerine benzer; b.ütün vücutlarını
«kap lıyacak kaÇlar kılları vardır»! ...
Bu evsaf eNesnas».denilen bir taife ile «Ye'cuc ve Me'cuc» ırkının müş­
terek vasıflarıdır ve hatta bazı müelliflere göre bu isimlerin hepsi ayni
ırka aittir: Meşhur Arap müverrihi İzzüdin ibni-l-Esir'in kardeşi Mecdüd"-
din ibn-il-Esir'in «En-nihıiyetü fi ğarib-il-Hadis» ismindeki eserinde « c~~:»
\.J"l.:...;J\j! _, IJ"'l.:JI » şeklindeki hadisin şerhi münasebetiyle bu mesele şöyle
. izah edilir (aynen tercüme):
«Bir rivayete göre (Nesnas) Ye'cuc-ve Me'cucdur; diger bfa· riv(ıJyete
«göre de bu taife insan suretinde olmakla beraber bazı hususlarda insan-
«lara benzeyip bazı hususlarda da benzemiyen bir takım mahlUklardır ve
«(Adem) evladından değillerdir; başka bir rivayete göre de (Adem) ev-
«ladındandırlar»! ·
«Kamus» mütercimi Asım Efendi, «N esnas» maddesinde bu taifenin
Ye'cuc ve Me'cuc olduğunu Arap mitolojisine istinaden teyit ettiği gibi,
--bunları tıpkı müfessirlerin Ye'cuc ve Me'cuc hakkında söyledikleri şekilde .
-- üç cins ölarak tarit ediyor ve isimlerinin de «Nas», «Nesnas» ve «Nesanis»
olduğunu söylüyor!
( Ahteri) de ayni maddeyi gene ayni Arap efsanelerine istinaden şöyle
anlatıyor:
«... Bir nevi tciifedir ki kametleri yüce -ve göğdele1~i kıllu ve renkleri
«gök ve kılları kızıl ve başlarının iki yanınd{ı yüzü ve iki yanında göziü
«var; her birisi erkek ve hem dişi olur ve her birisi yüklü olup doğurur
«Ve ikisi bir fili tutup yirler, henüz dahi doymazlar, begayet yüğrük olur..
«Zar.... !
Türk medresesinden yetişen bu son iki Türk müellifi arapça. kamus-
larında Arap alimlerinin bu hurafelerini olduğu gibi kaydetmekle .iktifa
edip arapların bu hayali vasıfları Türk ırkına mal etmekteki gayretkeşlik­
lerine karşı hiç bir isyan sesi çıkarmamışlar, yalnız bu ~eti meskut geç- •
mekle iktifa etmişlerdir. ·
Ye'cuc ve Me'cuc ismi Türklerden başka bir takım-Turan ve Hind-Av-
rupa milletlerine de izafe edilmiştir. Bu hususta da bir çok ihtilaflar var-
dır. «Körösi Csoma» mecmuasının 15 Haziran 1922 tarihli nüshasında Kont
Etienne Zichy «Zülkarneyn seddi» hakkındaki etüdünde Miladın IX uncu
asrından X uncu asrına kadar Ye'cuc ve Me'cuc isimilerinin hangi millet-
lere isnat edilmiş olduğunu anlatır: bu izaha göre, İbrani müelliflerinden
Josephe -Flavius'le miladdıri dördüncü asrında Kitab-ı- Mukaddes'i Latin-
ceye tercüme etmiş olan Saint Jerome, Ye'cuc ve Me'cuc isimlerini «İskit»·
lere izafe etmişlerdir; bir zaman da «Alan»lar Ye'cuc ve Me'cuc sayıldı; -
sonra bu isim bunlardan şimali Kafkasya'daki «Hun» lara intikal etti; fakat
daha sonra gene o havalide Hazar'lar ortaya çıkınca, bu sefer de bunlar
bu isme varis oldular.
XVII nci asırda bir türk ırkçısı TÜRKLÜK
134
(El-mukaddesi) ye göre de, Ye'cuc ve Me'cııc milleti Hazar ölkesinin
müntehasındadır. İbni-Havkal ise, Ye'cuc ve Me'uc arazisinden çıkan kun-
duz derilerinin Miladi onuncu asır ortalarına kadar Rus hududuna nakledi-
lip Rus tüccarları tarafından Bulgar toprağına götürülerek ticaret yapıldı­
ğından bahseder. Bu vaziyete göre, onuncu asrın nihayetlerine doğru Ye'-
cuc ve Me'cuc ölkesi Rusya'nın ötesinde sayılmıya başlamış denilebilir.
Şu halde arap müfessirleriyle müverihlerinin Türk ırkına izafe ettik-
leri Ye'cuc ve Me'cuc ismi başka milletler tarafından zaman zaman İskit-.
lere, ·Alanlara, Hunlara, Hazarlara ve Tevrat müfessirleri tarafından da
bir zaman Gotlara ve daha bir takim camialara alem ittihaz edilmiş dep:ıek­
tir.
... Son zamanlarda yep yeni ve bam başka bir te'vil daha ortaya çık~
dı; Journal Asimtique'in 1928 Temmuz-Eylul nüshasında Hindistan'daki
«Ahmediyye» mezhebi hakkında mufassal bir tetebbü neşreden müsteşrik
Lucien Bouvat, bu yeni mezhebin reisi olan Mirza Beşirüddin Mahmud Ah-
med'in «Tuhfet-ül-MülUk» ismindeki eserinin üçüncü cildini tahlil eder-
ken, eshabdan Nevvas ibni Sem'an'in rivayet ettiği -bk-hadisin--bu eserde--
şerhedildiğiiıi ve Ye'uc ve Me'cuc isimleri altında İngliz-Rus rekabeti kasd- .
edildiğinden bahsedilmekte olduğunu anlatmakdadır.

Bu mesele ile son zamanlarda Rusyalı Musa Cm·ullah'da meşgul olmuş


ve 1933 de Berlinde basdırdığı «Ye'cuc» ismindeki eserinde şahsi fikrini
şöyle anlatmıştır:
«Ye'cuc Me'cııc yer yüzünde her yerde, her millett'e, her vakit bul'u-
«nur. Bundan dolayı Ye'cucün Me'cucün cinsiyetleri, zamanları, mekan··
«ları Kur'anı Kerimde tayin kılınmadı.»
Her halde bütün bu mütenakız, delilsiz ve indi faraziyyeler, Türkler
hakkındaki Yahudi ve bilhassa Arap telakkilerinin ne vahi safsatalardan
ibaret olduğunu bütün vuzuhiyle isbat eder zannederiz.
Öyle ise Ye'cuc ve Me'cuc nedir? Bizce böyle bir suale kat'i bir cevap
vermeye kalkışmak, eski tefsir safsatalarına yeni bir te'vil safsatası daha
i!ave etmek demektir: İlim sahasından çıkmamak şartiyle bu hususda ya-
pılabilecek yekane şey, Arap tefsiriyle şerhinde gördüğümüz hurafelere
ancak bir menşe tayininden ibaret olabilir. Bizim bu sahada Türkolojiye
edebileceğimiz naçiz hizmet işte bundan ibarettir ve zaten daha fazlasi
maddeten kabiJ değildir. Tevrat'ın Yahudi ve Kur'anın Arap müfessirle-
rince Türklere isnadında ittifak edilmiş olan Ye'cuc ve Me'cuc isimlerinin
hakikatte hangi cemaatlara ait olduğunu ve «bakırla demirden» yapılan
ı:ıeddin nerede bulunduğunu mümkün olduğu kadar doğru bir surette tayin
için, elimizde en vazıh mehaz olarak eski Çin menbaları vardır: Leyden
Üniversitesinde Çin dil ve edebiyatı profesörü Gustave Schlegel'in Probd
lemes geographiques: Les peuples etrangers chez les hristoriens chinois is-
mindeki eserinde tercümeleri bulunan çin metinleri içinde, bizi mevzuu-
TÜRKLUK İsmail Hami Daniş,mend 135
muz itibariyle tenvir edebilecek iki mühim fasıl buluyoruz: bunların biri
Siao Jin-Kuo yan~ «Küçük insanar memleketi» ve diğeri de «Ta-Jin-Kuo»
yani «İri insanar memleketi» serlevhasını taşır; eserin dördüncü kısmını
te§kil eden Küçük insanlar memleketi faslnıcla «Şan-hay-king» ismindeki çin
tarihinden şı.i fıkra iktibas edilmektedir:
«Şark denizinin ötesinde, büyük ıssız çöllerde (Tsing) yani (Cılız)
«yahut (Narin) denilen küçük adamların memleketi vardır».
Çin 'şarihleri, metnin bu ibaresini şerhedelerken, bu küçük adamların
«Dokıı.z pus» yani takriben «Yirmıi dört buçuk santimetre» boyunda olup
Şimalişarki müntehasında oturan cüce ırk olması Iazımgeldiğinden bahset-
mişlerdir; bu suretle gerek «Küçük insanlar memleketi»nden bahseden_ Çin
tarihinin yazıldığı eski zamanlarda ve gerekse ondan muahhar olan şa­
rihlerin yaşadığı devirlei.·de pek kısa boylu bir neslin mevcut olduğu anla-
şılmaktadır. ·

Gustave Schlegel'in tetkikine göre, Uzak-Şark'ın beyaz ırka mensup


olan «Ayno» unsuru vaktiyle cüce bir milletle temas e;dip o küçük insan-
sanları imha etmi§ti; japonle.r, bunlara «ko-bito» derlerdi, Ayno'lar dev-
rinde Y ezo adasında rivayete göre 2-3 kadem boyunda cüce bir nesil var-
dı; bir rivayete göre de bunlar bir Pııs, yani 27 milimetre boyuntlaydı: Bu
hesaba göre tabii bir insanın avcuna beş altı tanesi birden sığabilecek
böcek gibi şeylerdi! Bu canlı minyatürler, memleketlerine yağmur yağdığı
veyahut düşman hücum ettiği zamanlar, Fransızların «Bardane» dedikleri
«Dul kadın ottı» ismindeki nebatın geniş yaprakları :altına saklanırlardı:
Çocukluğunda «Gulliver'in seyahatları»nı okumayan yoktur: bunlar işte o
masallardaki minimini Lilliput mahlukatına b_enziyen şeylerdi! «Dul kadın
otu» na «Koro» derlerdi: Onun için bu küçücük mahlukata «Koro-pok..1gü-
rü» yani «Dııl kadın otlarının altındaki insanlar» ismi verildi; fakat njılıa­
yet Ayno'lar, bu çekirge gibi insanları tahta tokaçlarla: imhaya başladılaı";
bu tuhaf füciC'. esnasında o «yarım parmak» boyundaki insan minyatürleri,
gözlerini gökyüzüne doğru kaldırıp ilahlarina hitaben:
- Neden bizi bu kadar küçük yarattınız?
denıişlerdi!... Çin müverrihlerinin bu meselede epi mübalağa ettikleri
aşikar olmakla beraber, Uzak-Şark'ın Şimal taraflarında pek cüce bir nes-
lin her halde yaşamış olduğu muhtelif vesikaların ittifakıyle sabittir.
Çinlilerin bu ufacık komşuları hakkında onların (Khung•fu-tsö) dedik-
leri eski Çin peygamberi Konfüçyüs'de bir ta_lnm malumat vermiştir:
Paııthier'nin «Univers» külliyatında çıkan «Chine» isınLndeki eserinin 178
inci sahifesinde verilen izahata göre, eski Çin'in küçük hükümdarlarından
«U» mıntakası kralı, yeni fethettiği bir şehrin surunu yıktırırken «kemik-
lerinden her biri bir araba dolduracak büyüklükte» bir insan iskeleti bu-
lunmuştu: «U» kralı bu hususta malılmat aldırmak üzere Konfüçyüs'e bir
136 XVU nci asırda bir türk ırkçısı TÜRKLÜK

adarri gönderdi; bu adam eski Çin peygamberinden «Vaktiyle O kadar UZUn


boylu insanlar olup olmadığını» sordu ve ondan şu cevabı aldı:
'«Eskiden boyları tabi?, derecenin çok fevkinde insanlar olduğu gibi, ta-
«biı boydan o kadar kısa insanlcır da vardı ki bunlar insan cinsinden büs-
«bütün başka mahIUklar zannedile~ek şeylerdi. Mitkarları pek az oıan btu
«küçük insanlardan eski tarihler de bahsediyorlardı. Bu tarihlerde bahsi
«geçe!n en kısa insanların boyları üç kademden fazla olmadığı gibi, en u-:
«ZunLarırı,ın boyları da on ka:demden fazla değildi ... »
Çin'de vasati «Kadem» hesabı 32 santimetre olduğuna göre, Konfüç-
yüs'ün bahsettiği cüce unsurun azami boyu 96 santimetre. ve uzun ırkın a- '
·. zami boyu da 3 metre 20 santim tutabilir! Gustave Schlegel'in tetkikine
göre, ·bugün bile Ayno'1ardan daha eski ve çok kısa boylu bir neslin hala
mevcud olduğu tesbit edilmiştir.
, Bu cüce ırka mukabil, Schlegel'in bahsettiğim eserinin VI ıncı faslın­
da tarif edilen "İri adamlar" nesli de vardır. Gene ayni Çin menbaına gö-
re, bu uzun adamların memleketi Kore dedir; çince metnin müfessiri bun-
ların 15"'.16 kadem boyımda olduğımdan bahsetmektedir; bu hesaba göre,
bu uzıin ırkın boyu bizim ölçümüzle 4 metre 70 santimle 5 metre 12 santim
arasında tehalüf ıetmek lazım gelir! Fakat Çinlilerin «Üç krallık Ansiklo-
pedisi»
, ismindeki-menbalarına göre, bu "Uzun adamlar memleketinin . in-
sanları 30-40 kadem boyundad'ırlar" yani 9 metre 60 santimle 12 metre 80
santim arasında tehalüf ederler! Meşhur Çin müverrihi (Ma-Toan-lin)in
istiİısah ettiği "Sinra" vakayinamelerine göre de, bu "İri adamlar" memle-
keti Kore'de bulunan Sinra kıt'asının şarkında olup ahalisi «30 kadem» ya-
ni 9 metre 60 santim boyundadır! Bunların dişleri «destere şeklinde» olup
tırnakları «çengel gibbdir! Vücutları «tepeden tırnağa siyah kıllarla dolu-
dur!» Bu dev gibi adamlar «Çig hayvan ve esir insan eti» yerler! Elbisele-
rini karıları yapar. Memleketleri bir çok «Li» yani 576 metrelik bir Çin
ölçüsü uzunluğunda mütemadi bir dağ silsilesi teşkil edip bu dağların
aralarıpdaki geçitler «Les portes de barrieres» yani «Set kapıları» İsmin­
deki «Demir setler» le tahkim olunmuştur! Sinra kralı bu geçitleri neza-
ret altında bulundurup «İri insanlar» ın huruç hareketlerine mani olmak
için mütemadiyen oralarda bir kaç bin «Okçu» dan mürekkep muhafız .
kıt'aları bulundurur: Bu memleketin, yani Sinra'nın şarkında Uzun adam~
lar ölkesi, cenubuşarkisinde Japonya, garbinde Kore, cenubunda deniz ve
şimalinde gene Kore vardır.

Çin müverrihlerinin uzun ve kısa ırklar hakkında Vıerdikleri bu mü-


baiağalı malumat, Arap müfessirleriyle şarihlerinin Ye'cuc ve Me'cuc
hakkındaki mübaiağalarına tamamiyle tevafuk etmektedir :boylarının on
metre kadar oluşu, dişlerinin destere gibi vaziyeti, tırnaklarının çengel
şekli, vücutlarının baştan aşağı kıllı olması ve gıdalarının da çiğ hayvan
ve insan etinden ibaret gösterilmesi Arap müellifleri~in demin bahsetti-
TÜRKLÜK fs~ail. Hami Danişmend 137
ğimiz izahlarından farksız şeylerdir. Fazla olarak dağların arasındaki
«Demi?.,> setler de Kur'andaki «Zülkarneyn seddhnin aynidir. Bu vaziye-
te göre Arap müelliflerinde gördüğümüz efsanelerin onlara. her halde
Uzak Şark'dan intikal etmiş şeyler olması lazımgelir.
Himyerilerin Asya.'ya çok ·,eski akınları vardır: Edgard Bfochet, Cle-
ment Huart vesaire gibi bir çok müsteşrikler Şark vesikalarına istinaden
bu istilaların bazılarını tarih itibariyle tesbit etmişlerse de, tarihi tesbit
edilmiyecek kadar eski Arap akınları olduğuna ait emareler de vardır. Ye-
men Arapları bu akınlarında Türkler ve İranlılarla harbediyorlar ve hatta,
an'aneye göre, Çin havalisine kadar ilerliyorlardı! Yakut-ı Hamevı, «Mu'M
cem-ül-Büldan»ının V inci cildinin 124 üncü sahifesinde Semerkand şeh-
. rinin kapısında Himyeri yazısıyla bir kitabe bulunduğımdan bile bahse-
der! Firdevs?. de «Şahname»sinde Kabil'Q.e bir Arap nesli bulunduğunu
söyler.
Tabii bütün bunlar, eski Arap akınlarının genişliğini gösteren ema-
relerdir: Çin menbalarının bahsettiği uzun ve kısa ırklarla bunların evsa-
fına aitan'anelerin _de her halde bu eski akın devirlerinden itibaren Arap
mitolojisine intikal etmiş olduğu tahmin edileb.ilir.
Bu vaziyette Çin menkulatının Yahudilerle Araplar tarafından Ye' -
cuc ve Me'cuc şeklindeki meçhul isimlere izafe edildiği ve sonra bu isim-
ler Türk ırkına tatbik edilince bunlara ait evsafı~ da Arap müfessir ve
müverrihleri tarafından garazkarane bir memnuniyetle Türklere isnat
edilmiş olduğu muhakkak demektir .
. . . Türk tipine hayali ve korkunç şekiller isnadına yeltenen garazkar
müfessirlerle şarihler, hemen kamilen Türklerle etmas etmiş adamlardır:
fakat buna rağmen milli garazlarına kapılarak kendi gözleriyle gördük-
leri, kendi ~airlerinden methini dinledikleri ve hatta ayni topraklarda
beraber yaşadıkları güzel bir ırkı, yalnız düşman hurafelerine göre tas-
vir etmeyi tercih etmişlerdir! Bu vaziyete göre, Türk tipi karşısında mil-
li hislerini değil, ancak bedii duygularını terennüm eden eski Arap şaiı:­
leri, etnoloji ve antropoloji ilimlerine milletdaşları olan müfessirlerle
şarihlerd~n daha çok ve daha bitarafane hizmet etmiş sayılab.ilirl~r.
Her halde ~u muhakkaktır ki, Türk ırkı İslam aleminin başına geçip
bütün Şarkı ve Şark milletlerini bütün Garba ve Garp milletlerine karşı
cephe cephe rıiüdafaa ederken, yerlerinde yurtlarında rahat yaşayan
Arap alimleri kendi dindaşları olan Türkler aleyhine din düşmanları olaı+
· cemaatların bütün hurafelerini, toplayıp bin türlü mübalağalarla izam
ettikten sonra tekmil o hayasızca hezeyanlarını bir haya dini olan İslamın
mukaddes Kitabına izafe ederek asırlarca neşir ve tamim etmekten, çok
yazık ki, utanmamışlardır! ...

Söze başlarken de söylediğimiz gibi,arapların din bahislerinde bile


gösterdikleri arapçılık taassubuna karşı çok meşru bir heyecanla Türk
138 XVII nci asırda bir türk ırkçısı TÜRKLÜK

milliyet ve ırkını müdafaa edip Osmanlı medresesinin taassup devrinde


Türkçülük bayrağını tefsir ilminin tepesine diken yegane Türk alimi,
(Vanı Mehmed Efendi) merhumdur.
Osmanlı tarihinde Türk milliyetinin ilk alemdarı ve en büyük piri
olan ve hatta bu yüzden tarizlerle iftiralara uğrıyan bu Vanlı Türk filimi,
Hicretin 1096 ve Miladın 1684 tarihinde, yani bunda.n 255 sene evvel men-
fi bulunduğu Bursa'nın «Kestel» nahiye merkezinde vefat etmiştir. Alınan
müsteşriklerinden (Karl Brockelmann) ın «Geschichte der Arabisc!ıen
, Litte?·atur» ismindeki eserinin ikinci cildinde künyesi (Mohammea ibnı
Bastam-il-Hoşabı) şeklinde mukayyet olan bu büyük alimin «Vanı Efen-
di VankulU» 18.kabiyle meşhur olduğundan bahsediliyorsa da, (Vankulu)
ismiyle maruf olan alim bu zat değildir: (Vankulu) Hicretin 1000. ve Mi-
ladın 1591 tarihinde, yani Vanı Mehmed Efendi merhumdan 93 sene evvel
Medine'de
. vefat etmis.. olan «Sahah-ül-Cevherb mütercimi Kadı Mehmed
ibni Mustafa-l-Vanıdir: İkisi de «Vanli» ve her ikisinin de ismi (Mehmed)
olduğu için Brockelmann ikisini birbirine karıştırmıştır. Bursalı Tahir
Bey merhumun «Osmanlı müellifleri» ismindeki eserinin· ikinci cildinin
50 nci sahifesindeki izaha göre, şarki Anadolu'nun-bu-çok değerli-evladı;
Van vilayeti merkez kazasında şimdi bir nahiye merkezi olan «Hoşab»
kasabasında doğmuştı1r. Doğduğu tarih maatteessüf malum değildir. Ter-
cümeihalinin en meşhur noktaları,Dördüncü Mehmed devrinde vaızlarının
parlaklığiyle şöhret bularak padişaha imam ve şehzadelere hoca olması,
ikinci Viyana seferinde ordu vaızlığında buhmması, Anadölu'mm Boğaziçi
sahilinde hala onun büyük ismini taşıyan «Vaniköy» ü imar etmiş olması
ve nihayet Viyana bozgunu üzerine Bursa'nın «Kestel» köyüne sürülerek
ölünciye ka.dar orada menkup yaşamasıdır. Onun düşmanları da meziyet-
leri kadar çoktur; büyük başlar daima düşman kazanır; eski İstanbul'un
kozmopolit medresesini dolduran bu mütaassıp düşmanlar onun türkçü-
lüğünü islam vahdetine halel verec,ek bir tefrikacılıkla tefsir etmişler­
dir. Bu haksız ithamın tesiri en son Osmanlı müelliflerine kadar asırlarca
sürmüş ve mesela Şemsüddin Sami Fraşeri «Kamus-ül-A'liim»ının VI ncı
cildindeki «Vanb maddesinde onu «Milel-i saireye karşı olan taassubiyle
meşhur» gösterdiği gibi, Bursalı Tahir Bey bile «Tevhidi-ı kıılub-ı İsla­
miyana hizmet ediqmiyen, siyasete gayrı vakıf ulemadan» ıolmatkla itham
etmiştir! Tabi] bu tuhaf ithamın yegane sebebi, Vanı Mehmed Efendi
merhumun .Arap medresesinden Türk medresesine geçen ve muhtelif ırk­
lardan mürekkep Osmanlı ulem:::sı tarafından körüklenen Türk aleyhtarı
kültüre isyan etmiş olmasından ibarettir! ..
Vanı Mehmed Efendi'nin muhtelif eserleri vardır: bunların en mühim-
mi, «Arais-ül-Kur'an ve Nefais-ül-Furk:an» ismindeki arapça tefsi.ridir;
Türkçülük t:::rihinin .en kıymelti vesikalarından olan bu mükemmel
tefsirin İst:ı.nbu1 kutüphmelerinde iki yazma nüshası vardır: Biri Beyazid
Umumi Kütüphane,si'nde 67 numarada, biri de Yeni Cami kütüphanesinde
TÜRKLÜK fs~ail Hami Danişmend 139
. 100 rakamında mukayyettir; Borckelm;ann'ın kaydine göre bir nüshası da
Bertin Devlet Kütüphanesinde 1030 numaradadır. Biz şimdi mevzuumuzla
alakadar bahisleri Bayezid nüshasından takip edeceğiz.
Vani Mehmed Efendi'nin Ye'cuc ve Me'cuc bahsinde Arap tefsirini
cerh ve nakzetmesi, Zülkarneyn'in hüviyeti münase~etiyledir. «Arais-üı­
Kıır'an»ın ikinci cildinin 250 nci yapra.ğında (Oğuz Han) dan bahsederken
şöyle bir fıkrasını görürsünüz (Aynen tercüme):

«Tfü·kler, Kur'anda bahsi geçen (Zülkarneyn) den maksat (Oğuz Han)


«Olduğunu söylerler ki, bıı hususta tereddüdü mueip olacak ıJıiç bir nokta
yoktur».
Görüyorsunuz ki Arap müfessirlerinin Ye'cuc ve Me'cuc'u türkleştir­
mesine mukabil, Vani Mehme,1:1 Efendi bilakis Ye'cuc ve Me'cuc'a karşı
demir ve bakırdan bir set yaptıran Zülkarneyn'i türkleştiriyor ve bu su-
retle Ye'cuc ve Me'cuc'u Türk dairesinden çıkarıp atmış oluyor; Bunu
yapıı.rken de halk an'anesine, folklora istinat ediyor. Bu an'aneyi teyit
eden bir rivayet daha vardır: Üniversite kütüphanesindeki Halis Efen·di,
Koleksiyonu'nda 1438 numarada mukayyet Rüstem Paşa'nın «Tevarih-i Al-i
Osman»ının 2 nci sahifesinde şöyle bir fıkra görüyoruz:
«Etrak şöyle fikrederlerdi ki Hak Sübhanehu ve Taaıa Kur'an-ı Ke-
riminde ~;JAlı.) ~ l:l.c deyü zikr~tdüği meger bu (Öğıız Han) dır: derlerdi.»
Bu fıkra bize Vani Mehmed Efendi'nin her halde o zaman halk ara-
sm:da yaşayan bir an'aneye dayandığını gösterir. Tabii an'ane, vesika
demek değildir: Fakat acaba Arap müellifleri Türkler' aleyhindeki heze-
yanlarında. hangi vesikaya istinat etmişlerdir?

Zaten Vani Mehmed Efendi'nin asıl davası efsane sahasında değil,


tarih sahasındadır.
Peygamberimiz Arap kavminden çok eziyet çekmiştir: İşte bundan
dolayı Kur'anda arapları tehdit eden muhtelif ayetler vardır; bunlar baş ..
lıca beş ayettir: ikisi «Maide» suresinin 57 - 58 inci ayetleri, biri «Feth»
suresinin 16 ncı ayeti, biri «Muhammed» suresinin 40 ıncı ayeti ve biri de
«Fetlı» suresinin gene 40 ncı ayetidir. JVIisal olmak üzere burada bunların
ikisini gözden geçireceğiz.
«Tevbe» suresinin 40 ıncı ayeti şöyledir:
'l:.J_..li ~...s~ f j» ..:iı\J '\!~ CJ~· ';/J (~ '(.._,; J..1~=-~ J l~ı \1..i.c: ~.l~ IJ_;;.," ~h
Yani: «Eğer siz emrolunduğunuz gazaya çıkmazsanız, Allah sizi azab-ı
«elim ile tazib edecek ve sizin yerinize sizden olmayan başka bir kavmı
«ikame edecektir; sizin harbe çıkmamanız Allaha hiç bir zarar vermez;
«Çünkü Allah her şeye kadirdir.»
Bu ayet, Hicretin 9 uncu senesi Hazreti Peygamber Te:buk gazasına
çıkacağı zaman, yaz m·evsiminin şiddetli sıcaklarından dolayı eshabın
XVII nci asırda bir hlrk ırkçısı TÜRKLÜK
140
harbe hazırlanmakta ağır davranması üzerine Arapları tehdid için nazil
olmuştur.
Bu ayette bahsi geçen ve arapların yerine İslam aleminin başına ge-
çeceği tebşir edilen ve bilhassa Arap ırkından olmadığı ayetin metninde
tasrih edilen rrıjllet hangi millettir? .
' İsmi tasrih edilmiyen bu millet «Maide» suresinin 57 nci ayetinde de
gene araplara hitaben şöyle methedilir:
~:..jlljc ;ij,;\ ~>~J rt!: i>"! .wı 13.\ ....;_,..,..; ~.) :.r ~ .;.·J. ;_;.. ly:f ~..illlr.1 ~»
. ~ j __,;ıs::J IJc ;;.;.>'\
Yani: «Ey mü'minler, içinizden bazıları dininden dön,düğ;ü takdirde,
«Aılah yaknıda · öyle bir millet getirecektir ki O onları sever, onlar da
«Onu severler; onlar, mü'minlere karşı mütevazı ve kafirlere karşı kal)ir-
«dirler... »
Fakat ayetin «Onlar» dediği kimler?
Arap müfessirleri bu meselede ihtilafa, düşmüşler ve hiç bir müna-
sebeti olmayan bir çok milletlerle cemaatlardan bahsettikleri halde,
. Ye'cuc ve Me'cuc damgasını vurdukları Türkleri kale bile almamışlardır!
··~·Onların bahsettikleri cemaatlar,·· on .• zümreye·~irca edilebilir:-Bu~on zümre;;
nin üçü muhtelif ecnebi milletlerinden, altısı Ceziret-iil-Arab'daki Arap
cemaatlarından vıe biri de melaike cinsindendir! Evet, meiaike cinsin-
den!..
Ecnebi milletler şunlardır:
1 - İranlılar;
2 - Rumlar, yani Bizanslılar;
3 - Umı..ı.miyetle müşrikler.
Bunlardan başka bir takım Arap cemaatlarından bahsedenler de ol-
mussa da, gene Arap müfessirlerinden bazıları bu tevili Kur'anın saraha-
tin~ mugayir saymışlardır. «Melaike» den bahsetmek de, ecnebilerden ve
bilha.ssa Türklerden bahsetmemek için milli bir taassup hissine kapılmak­
tan başka bir şey değildir: Çünkü Kur'anda araplar «Melekler» le değil,
Arap olmayan bir milletle tehdit edilmiştir.
Vanı Mehmed Efendi'nin meseleye müdahalesi iştte bu. noktadadır:
«Ar.fiis-ül-Kur'an» ın 249 uncu yaprağının ikinci sahifesinden itibaren
«Tevbe» suresinin 40 ıncı ayetinin tefsiri başlamakta ve 251 inci y:aprağm
birinci sahifesine kadar devam etmektedir. Vanı merhum, evve,la eski mü~
fessirlerin fikirlerini telhis ettikten sçmra kendi içtihadına geçiyor ve ayette
arapların yerine geçeceğinden bahsedilen kavmi şöyle tesbit ediyor (Aynen ·
tercüme):
«Allah-ı Taala'nın avn-ii-inayetiyle hüsn-i tevfikine istinaden biz deriz
«ki, bu kavm, Arap kavmine mııgayeret-i tamme iıe mugayir bulunan Türk
kavmidir».
Büyük Türk müfessiri bu esası tesbit ettikten sonra da kanaatını şu
tarihi delillerle teyide başlıyor (Aynen tercüme):
TÜRKLÜK İsmail -Hami Danişmend · 141
Türk kavmidir, zira biz uzun zamania1·dan beri karada ve denizde,.
« .•.
Şarkta ve Garpte numlar_ ve Frenklerle _mücaıhedede bulunan gazilerin
·bütün Bizans ölkelerini zaptedip oralarda tavattun etmi§ olan Türkler ol-
duğunu görüyoruz; bu suretle. Rum, Ermeni ve Gürcü ölkeleriyle Frenk
memleketlerinin bazıları ve Rus diyarının bir kısmı Türk memleketi haline,
gelmiş, Türk dili orıµ.larda taammüm ve intişar etmiş, Türkler tarafından bıı
memleketlerde islıim ahkamı tatbik ve icra edilmi§ ve Türklerin yümn-ü-
bereketi sayesinde hıristiyan cemaatlerinin ekserisi islıim dinini kabul ede-
rek evvelce Rum, Frenk ve Rus oldukları halde bil'aha're türkleşmi§lerdir
ve bu da Alıahın Türklere nasip etmiş olduğu bir fazl'ı ilıihıdir, çünkü Alla-
hın fazl-u-inayeti büyüktür».
Vani Mehmet Efendi Peygamberimizin arapları Türkler aleyhine ha-
reket etmekten medenden:
«(§'; 1.. ·.:!l..ı<ll \Şjl~
Yani: «Türkler sizı;: ilişmedikçe siz de onlara il1:şmeyinizf» hadisini de
bı,1ictilıadınadelil olarqk zikretmektedir. Bu vesile ile Türklerih Mongol-
larla hiç bir ırki alakası olmadığını da tasrih eden büyük müfessir, İslam
diniıiin öz Türk unsuru tarafından nasıl kurtarıldığını da şöyle !inlatır (Ay-
nen tercüme):
«Hicretin 350 tarihi hulUZ ettiği sıralarda, (İsmaililer) denilen rafızi­
«lere mensup mülhitler Mısır ve Suriye'yi istila etmişler ve Abbasi halife- ·
«Zerinden başka dünyanın bütün müslümari hükümdarları şiıleş'TYIJi§lerdi.
«MüSlümanların 'kelime-i Tevhid üzerindeki ihtiltiflarından istifade ·!eden
«Rumlar, İslam ölkelerine istila ederek vaktiyle müslün:-an"ların kendileriri-
«den fethetmiş oldukları memleketleri istirdat edip Roha (=Urfa) ve Me-
«la'zcird (=Malazgirt) havalisine kadar dayanmışlardı; işte bunun üz?rine
«Allah müslümanlara nimetlerini ibzal ederek fazl-u-kereminden Türkleri
«islam dini?ıe idhal etti»..
Vanı Mehmed Efendi bundan sonra da Türk tarihinin İslamiye~ten son-
raki devrini büyük bir müverrih gözüyle icmal ederek Türkistan hakanla-
rından, Gaznevilerden, İran ve iilladolu Selçukilerinden, Danişmend oğul­
larından, Artıkilerden, Mengı'.'ıcilerden ve Osmanlıla:ı;dan bahsediyor, İran·
Selçukilerinin Horasan, Irak ve Azerbaycan'da şilliği nasıl imha edip sün-·
niliği ne yolda himaye ettiklerini anlatıyor, Anadolu Türklerinin Rumlara,
Gürcülere,· Ermenilere, Haçlılara ve Mangallara karşı İslamiyeti ne ars-
lanca müdafaa etmiş olduklarını izah. edip ayetin Arap kavmini tehdit et-
miş olduğu «Azab-ı elim» in tekmil Arap memleketlerine istila eden ve işte
bu suretle Arap istiklaline nihayet verip «Arapların yerine geçen» Türkle-
rin hakimiyeti şeklind~ tecelli ettiğini kaydediyor.
Vanı merhumun buraya kadar gözden -geçirdiğimiz fikirlerine göre,
Tür],{ milliyetinin XVII nci asırda yetişen bu büyük mübeşşiri müphem bir
Turancı değil, vazıh bir Türkçüdür; onun Türkçülüğü çok sıkı bir ırkçılık
142 ·Kumanlarda arma · ~KLÜK

esasına dayanır: F.akat bu ırkçılık, dil ve kültür esaslarını da ihmal etmez.


·.. Mongolların Türk olmadığını bilhassa tasrih eder ve hatta bir münase.b etle
hakiki Türklüğü Oğuz dairesine münhasır gösterir. Bu vaziyete göre, Ana-
dolu'nun bu çok büyük adamı sistem itibarile ırk esasına müstenit bir
«Oğuz Türkçülüğü» kurmuş demektir. Hiç şüphesiz ki onun XVII nci asır~
da kurduğu bu sistem, XIX uncu asırd;:t tasarlanan Panturanizm sistemin-
den daha akli ve daha ilmidir.
. . . Eski Arap müfessirlerinin milli taassup gayretleriyle meşbu olan
zihniyetleri Kur'anın VG.ni'de gördüğümüz gibi tarihi ve ilmi bir telakki ile
Türklerin lehinde tefsirine hiç bir suretle müsait değildi. Onlar, aızanslı­
ları bile Türklere tercih etmişlerdi! Ne yazık ki Türk medresesi asırlarc.a
işte bu tuhaf kültürün intişar vasıtası olmuş ve nihayet Türk Çocukları ni-
neleriyle dadılarından «Eciç Bücüç» ismi altında arapların Türklük aley-
hindeki Ye'cuc ve Me'cuc masallarını dinlemiye başlamışlardı! ...
Türk milliyetinin büyük şehidi va.nı Mehmed Efendi merhumu İslam
vahdetine ihanetle itham edenler, hakikatte işte bu Arap zihniyetiyle
- · __türkli.ikleri__uyEşm11ş _y~yahl!..Ll!:J~jt_ip_~!".i-Y.le ~ürk olmadıkları için Arap
kültürüne uymuş insanlardı. V a.nı'nin bilhassa-bÖyl~ birdevirdeyeffŞrıi1Ş·----·
olduğunu düşünürsek, ne koyu bir karanlıktan doğmuş ne büyük bir !).Ur
olduğunu daha iyi anlamış oluruz.
İsmail Hami DANİŞME.ND

You might also like