You are on page 1of 3

Siyonizm’in İnşasında Hıristiyan Antisemitizmi

Doç.Dr. Eldar HASANOĞLU


Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi

Siyonizm temel özellikleri bakımından Yahudiliğin tarihine ve teolojik doktrinlerine dayansa


da, ortaya çıkması bakımından Avrupa’daki tarihsel ve güncel şartlarla direkt bağlantılı
olmuştur. Yahudiler tarihlerinden ve ayinlerde okudukları dualardan zihinlerinin bir köşesinde
Filistin’in kendilerine ait yurt olduğu fikrini hep taşısalar da bunu fiiliyata dökmemişlerdir.
Siyonizm’e yorumlanacak Yahudi dini doktrinler asırlar boyunca böyle bir sonuç
doğurmamış, ancak 17. yüzyıldan itibaren Avrupa’da yeni dönemin başlamasının Yahudilere
yansıması Siyonizm’in teşekkülü ile sonuçlanmıştır. Çağın değişmesiyle yaşanan teorik ve
pratik boyuttaki değişimlerin belli ölçüde etkin olmasının yanı sıra, Siyonizm’in doğuşunda
en temel faktör Avrupa’daki Antisemitizm olmuştur. Antisemitizm kelime itibariyle Sami
karşıtlığı anlamına gelir. Sami tabiri Hz. Nuh’un oğlu Sam’ın zürriyeti anlamında İbraniler
dışında Araplar vs. ulusları da şemsiyesi altına alır. Öte yandan, kavramsal bağlamda
Antisemitizm bu halklar arasından sadece İbranileri/Yahudileri hedef alan eylem ve
söylemlerle sınırlamaktadır. Başlangıç itibariyle Siyonizm Yahudileri hedef alan antisemitist
yaklaşıma karşı fikri bir başkaldırı ve sosyal direniş hareketi olarak ortaya çıkmış, zaman
içerisinde bu kavramın içeriği savunma çemberinde İsrail devletini de kapsayacak kadar
genişlemiştir.

Tarihi kayıtlardan anlaşıldığı üzere, Siyonizm Yahudilerin Hıristiyan dünyasında yaşadıkları


dışlayıcı tavra ve antisemitizme tepkisidir. Dışlanmışlık duygusu onların Hıristiyan topluma
entegre olmasını engelleyen temel faktördü. Hıristiyanlar arasında yaşayan Yahudiler dini ve
dünyevi etkenler dolayısıyla her zaman hor görülmüş, baskılara maruz kalmış dışlanmışlardır.
Hıristiyanlık Yahudileri, Mesih İsa’nın çarmıha gerilip öldürülmesinin sebebi olarak gördüğü
dolayısıyla temel ilkeleri gereği kendisini Yahudi karşıtlığı üzerine inşa etmiştir. Erken
dönemlerinde Hıristiyanlık devlet gücünden yoksun olduğu için Yahudi düşmanlığını
yansıtma imkânına sahip olmamıştır. 5. yüzyılın ortalarına doğru Vizigotlar Katolik inancını
benimseyince Yahudilere yaptırım uygulama serüveni başlamıştır. Farklı tarihlerde (589, 633,
636, 653, 681, 694) Toledo şehrinde toplanan Hıristiyan din adamları Yahudiler aleyhinde
sert kararlar almışlardır. Gayrımenkul sahibi olmaları yasaklanan Yahudilerin bazı meslekler
ile iştigal etmelerine de sınırlama getirilmiştir. Çıkarılan kararlar sıradan hataları halinde dahi
malvarlıklarının müsaderesi, belli yaşın üzerindeki çocukların ellerinden alınması, toplumdan
dışlanma ve köleleştirilme gibi ağır karşılık gösterileceğini benimsemiş, görece daha ağır
kabahatlerine ise sürgün ve idam gibi cezalar önerilmiştir. Şabat, sünnet vs. gibi temel Yahudi
ibadetlerinin icrası dahi yasaklanmıştır. Bu ölçüsüz yaptırımlara Yahudilerin tepkisi, ya
bulundukları yerden göç etmek ya da fetih için gelen Müslümanlara yardım etmek olmuştur.

Yahudilerin baskı görmesinde bu teolojik sebebin yanı sıra, sosyal ve ekonomik sebeplerin
bulunması da göz ardı edilmemelidir. Yahudiler ticaret yaparak veya meslek sahibi olarak
zenginleşip krallara borç verecek kadar zengin duruma gelmeleri, nitekim birbirine sıkı bağlı
olmaları dolayısıyla çevredeki halklar ve yöneticiler tarafından tehlike olarak görülmüşlerdir.
Bu yüzden krallar farklı fermanlarla ticari rekabette Yahudileri Hıristiyanların gerisine
düşürmeye gayret etmiş, finansal zorluklarını aşmak için Yahudilerin malvarlığına el koymuş,
onları bulundukları yerlerden sürgün etmişlerdir. Ayrıca, Müslümanlara yardım etmeleri
dolayısıyla vatana ihanet gibi bir kötü üne sahip olmaları, Yahudilerin baskı görmesindeki
etkenlerden biri olmuştur. 11 yüzyılda Endülüs’te İslam idaresi zayıflama sürecine girince
Hıristiyanlar bölgeyi yavaş yavaş ele geçirmeye başlamışlar. Hıristiyan fanatikler kadın ve
çocuk demeden Yahudilere ölçüsüz şiddet uygulamış, onlara yaşam hakkı neredeyse hiç
tanımamışlardır. Yahudi düşmanlığı hem Papalık kurumunun hem de kralların temel siyasi
çizgisi olmuştur. Yahudiler bu sistematik kıyımdan yerel derebeylerine verdikleri rüşvetlerle
yaka kurtarabilmiş, şiddetli antisemitist ortamda hayatta kalabilmek için getto diye
isimlendirilen kendilerine ait mahallelere sıkışıp kalmış, çoğunluk ise kurtulamamıştır. Bu
dönemler Avrupa’nın antisemitizm şöleni sahnesine dönüştüğü dönemdir. Papazlar sıradan
halkı Yahudiler aleyhinde kışkırtıyor, fanatikler onlara saldırarak katlediyor veya yaralıyor,
evlerini, sinagoglarını, tüm mahallelerini yakıyorlardı. Tarih kaynakları Ortaçağda
Avrupa’nın her yerinde böyle taşkınlıkların yaşandığına örnekler sunsa da, Yahudilerin
yoğunlaştığı İspanya, Fransa, İngiltere gibi ülkelerde yaşanan şiddet örnekleri çok zengindir.

İngiltere’de 1144, 1168, 1181 yıllarında Yahudilerin Hıristiyan kanı döktükleri iddiaları ileri
sürülmesiyle halk galeyana gelmiştir. Bu iddialar asılsız olup toplumda Yahudi nefretini hep
canlı tutmayı hedeflemiştir. 1189-1190’da yaşanan ve tarihe Londra ve York Katliamı ismiyle
geçen katliam sadece bu şehirlerle sınırlı kalmayıp Colchester, Thetford ve Ospringe
bölgelerine de sıçramıştır. 1253 tarihinde kral III. Henry Yahudilerin statüsüne ilişkin
çıkardığı ferman ile onların toplumdan dışlanmasını sağlamış, 1265’te Londra’da sayıları
binlerle ölçülen Yahudi öldürülmüştür. 1290 senesinde Kral I. Edward Kraliyet Sürgün
Fermanı vererek İngiltere’den Yahudileri kovmuş, Yahudiler İngiltere topraklarında oturma
iznine 1656’da Oliver Cromwell’in fermanıyla kavuşabilmişlerdir.

Yahudilerin yoğun yaşadığı yerlerden biri olan Fransa’da da Haçlı seferleri itibariyle
durumları kötüleşmiştir. Yahudiler, kimlikleri anlaşılsın diye sarı rozet takmaları şarttı. I.
Haçlı Seferi sırasında Rouen’de Yahudiler bir kiliseye toplanmış ve orada Hıristiyanlığı kabul
etmeyenler öldürülmüştür. 1182 Mart ayında Kral Philip Augustus Yahudilerin
malvarlıklarına el konulup kendilerinin hapsedilmelerine yönelik ferman yayınlamış ve
sonraki ayda da onların sürgün emrini verdi. 1179 ve 1215’deki Üçüncü ve Dördüncü Latran
Konsili’nde Yahudiler aleyhinde ciddi kararlar alınmıştır. Bu kararlara göre Yahudilerle bir
ortamda bulunmak, ticaret ve alışveriş yapmak yasaklandığı gibi Yahudilerin kamu görevine
getirilmeyeceği açıklanmıştır. Kral IX. Louis’in emri ve Papa IX. Gregory’nin teşvikiyle
1243’te Yahudilerin sinagogları basılmış ve kutsal kitapları yok edilmiştir. 1248’de kral Haçlı
Seferi’ni finanse etmek için Yahudilerin malvarlıklarını ellerinden almış, yine 1306’da
hazinenin eksiklerini kapatmak için Kral IV. Philippe Yahudileri sürgün etmiş, malvarlıklarını
müzayedeye çıkartarak satmış, paralarını sakladıkları şüphesiyle zengin Yahudiler de
tutuklanmıştır. 1394’te Hıristiyanların Yahudilere karşı şikâyetlerine binaen toplu yargılama
başlamış, ancak tahkikat zamanı ileri sürülen suçlarda Yahudilerin Kral VI. Charles’la
işbirliği içerisinde olduğu ortaya çıkınca kral kendisini aklamak amacıyla Yahudileri kendi
topraklarından sürgüne yollamıştır.
Bir zamanlar Müslümanların yönetiminde ileri düzeyde refaha sahip olan, hatta vezir
konumuna dahi yükselebilen Yahudiler, Hıristiyanların egemenliğinde olan İspanya’da da
antisemitizmin baskısını şiddetli şekilde yaşamışlardır. 1212’de Toledo şehrinde kutsal savaş
başlatan Haçlılar, önlerine çıkan Yahudileri öldürmüşlerdir. Din adamlarının baskısıyla,
İspanya Yahudileri de Fransa’daki sarı rozet takma zorunluluğuna maruz kalmışlardır.
1252’de Papa IV. İnnocent’in verdiği fermana göre Yahudiler İsa Mesih’in çarmıha çekilmesi
anısına olan Kutsal Cuma günü evlerinden dışarı çıkmaları, yeni sinagog yapmaları
yasaklanmış, nitekim Hıristiyan doktorlar Yahudileri tedavi etmeleri menedilmişlerdir. Din
adamlarının kışkırtmasıyla galeyana gelen halk Yahudileri katlediyor, evlerini ve
mahallelerini yakıp yıkıyor, mallarını yağmalıyor, sinagoglarını kiliselere çeviriyor,
Hıristiyanlığı kabul etmeye zorlanıyorlardı. Bu örnekler 1328’de Naverra’da, 1360’da
Najera’da, 1391’de Yahudilerin yoğun olarak yaşadıkları Sevilie, Cordoba, Toledo, Freganel
ve diğer kentlerde gerçekleşmiş, hatta Cordoba’daki Juderia semti tamamen yakılmıştır.
Devam eden süreçte verilen fermanlarla Yahudilerin silah taşımaları, bilim ve sanatın farklı
alanlarıyla iştigal etmeleri, özellikle de tıp ve ticaretle uğraşmaları yasaklanmış, itibarlı
kıyafetler giyinmekten bile menedilmişlerdir. 1492’de yayımlanan meşhur Alhamra
Kararnamesi ile Yahudiler yanlarına kıymetli eşyalarını ve ziynetlerini alamadan İspanya’dan
kovulmuşlardır. Portekiz’de de 5 sene sonra benzer karar çıkmıştır.

Her ne kadar Avrupa’nın farklı ülkelerinde 18-19. yüzyıllarda durumları görece iyileşse de
Hıristiyanlar arasında yaşayan Yahudiler böyle bir tarihi hafızayı hep taşımış, akıllarından
çıkaramamışlardır. Nitekim birlikte yaşadıkları Hıristiyan toplumda hep onlara farklı bir gözle
bakmaya devam etmiştir. 1895’te Fransa’da Dreyfus Davası diye ünlenen bir olay, Avrupa
Yahudilerini derinden etkilemiştir. Dreyfus, sırf Yahudi olduğu için Fransız ordusundaki
sızıntıdan şüpheli bulunmuş, ama tahkikatlardan sonra masum olduğu anlaşılmıştır. Bu olay,
Siyonistler tarafından Avrupa’da Yahudi düşmanlığının son bulmayacağına, buranın asla
Yahudiler için bir yurt olmayacağı hususunda önemli propaganda malzemesi olmuş, tek
çarenin Siyonizm’e sarılmak olduğu konusunda Yahudiler ikna edilmiş ve Siyonizm’in
doktrinleri giderek yayılmıştır.

Netice olarak, Avrupa’daki Hıristiyan nüfusun sergilediği antisemitist eylem ve söylemlerin


Siyonizm hareketinin ortaya çıkmasında asıl etken olduğu gibi bu ideolojinin halk arasında
yaygınlaşmasını da sağladığı söylenebilir.

You might also like