You are on page 1of 128

GELECEK SAYI

POLİTİKA VE ÖZGÜRLÜK
DÜŞÜNCE VE KURAM DERGİSİ OCAK-ŞUBAT-MART 2022 SAYI 38 20 TL
3.Dünya Savaşı ve Hegemonya
Hegemonya nedir?
İttifaklar
Soğuk savaş dönemi
Hegemonyayı yeniden düşünmek
Ortadoğu’da hegemonya arayışları
Özgürlükçü demokratik güçlerin duruşu

DEMOKRATİK MODERNİTE

38 POLİTİKA VE ÖZGÜRLÜK
Demokratik Modernite Gülistan Yayınevi
İletişim
Üç Aylık Düşünce ve Kuram Dergisi
Kuloğlu Mah. Gazeteci Erol Dernek Sk.
Yerel Süreli Yayın No: 5 Daire:14 Beyoğlu/İstanbul
Tel: 0212 293 95 98

Sayı: 38 Posta Kutusu: 308, Beyoğlu/İstanbul


Ocak-şubat-Mart-2022 www.demokratikmodernite.org
ISSN: 2147-1703 facebook.com/demokratikmodernite1
twitter.com/dmodernite
instagram.com/demokratikmodernite
Gülistan Yayınları Adına Sahibi editor@demokratikmodernite.org
demokratikmodernite@gmail.com
Hasan Akbaba
Kapak Tasarımı
Nesimi Aday
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Ramazan Yurttapan İç Mizanpaj
Saliha Aras-Osman Akın

Yayın Kurulu
Abonelik Koşulları
Haydar Ergül
Yıllık Abonelik Bedeli: 120 TL (Kargo Dahil)
Leyla Atabay Yurtdışı Abonelik Bedeli: 80 Euro (Kargo Dahil)
Michael Löwy Türkiye İş Bankası
Rıhtım-Kadıköy Şubesi / Hasan Akbaba
Eşber Yağmurdereli Hesap No: 1025-4228406
Nasrullah Kuran IBAN: TR 63 0006 4000 0011 0254 2284 06

Cengiz Çiçek Basım Yeri


Fatma Özbay Ceylan Matbaacılık Reklam Film
Basım Yayın San. Tic. Ltd. Şti.
Maltepe Mah. Davutpaşa Cad. 318 Güven San. Sit.
Dergiye gönderilen yazıların yayınlanıp yayınlanmaması B Blok Zeytinburnu, İstanbul
yayın kurulunun kararına bağlıdır. Tel: 0 212 613 10 79
İçindekiler
4 Editör 58 Oluş-Zaman Düzleminde
Politika ve Özgürlük
Veysi Biçen

6 İktidar ve Devlet;
Politik Sözün Dolayısıyla 68 Devletin Oluşumu ve
Politik Alana Hegemonyası
Özgürlüğün Bittiği Yerdir Çiçek Otlu
Ali Fırat

74 İdeolojiler Öldü Mü?

17 Politika ve Özgürlük
İlişkisi Üzerine
Muhammed İnal

Zilar Bilmez
84 Özgür ve Demokratik Yaşam
Politikayla İnşa Edilir
25 Özgürlük Kavramının Kuramsal
Çerçevesi ve Politik Alanla
Zeynel Günaydın

Kökensel İlişkisi
Azad Barış
89 İnkârdan ‘Tanıyarak İnkâra’
Kürt Sorunu ve Çözüm Arayışları

33 Politikanın Varolma Çığlığı


Nesrin Akgül
Ebru Günay

98 Zihniyet Devrimi ve
39 Batı Siyaset Felsefesi ve
Pratiğinde Politika
Politik Görevler
Emran Emekçi
Selami Bulut

45 Liberalizm, Sorunları Görünmez 109 Like-Dislike Sarmalında


Teknoloji ve Ahlâk Üzerine
Kılma İdeolojisidir Nesimi Aday
Cihan İnanç

50 Başka Bir Özgürlük Mümkün 115 Özgürlüğün Ekonomisi


Eşitliğin Siyaseti
Nilüfer Şahin
Sezai Temelli

53 Demokratik Modernite:
Politika ve Özgürlüğün
121 Demokratik Modernitenin
İmkan Referansı Politik Bireyi
Hasan Kılıç Rojdan Erez
Özgürlük Toplumsal İnşa Gücüdür*

Editör
Dergimizin bu sayısını Politika ve Özgürlük İnsan evrenin hakikatine ulaşınca, kendi hakikatinin
konusuna ayırdık. İnsan var olduğu andan itibaren de bilincine varır. Evreni tanıdıkça onun gerçekliğine
hep temel bir arayış içerisinde olmuştur. Bu arayışın vardıkça, hakikatinin bilincini de edinir. Öcalan,
ana uğraklarından biri hiç kuşkusuz özgürlüktür. ‘Hakikat nedir?’ sorusunu şöyle cevaplar; “Hakikat,
Bu varoluşsal durum, insanın yaşam içinde karakter uyuyan gerçekliktir.”
kazanması ve değer inşası yapmasına da olanak sağlar. Uyuyan gerçekliliğin bilincine ulaşıldıkça hakikate
Bilince dayalı eylem pratiği olan özgür olma hali,
de varılmış olunur. İnsan motivasyonu ve kendisini
insanın toplum içerisinde yaptığı otonom seçimlerle
var etme hali bir hakikat arayışçılığı olur. Özgürlük
yapısal bir forma dönüşür. Bu aynı zamanda insanın
hakikati arama, gerçeğin bilincine varma heyecanı,
ve toplulukların kendisini gerçekleştirme hali olarak
coşkusu toplumsal varlığın inşasına götürmektedir.
da okunabilir. Özgür olma hali insanın yaşam
Zira bilinç oluşumu ve zihinsel yapılanma, kolektif
serüveniyle de eş başlı ilerler. Bir tür arayış eylemi
bir duruşa ihtiyaç duymaktadır. Tek başına bir insan,
olan özgürlüğü, tamamlanmış bir edim olarak
bütün everen hakikatini anlama, kavrama bilinç inşası
görmemek gerek. İnsanın varoluşunda eksik kalan bu
gerçekleştirme kapasitesine sahip değildir. Ancak
sancılı kavramı insan merkezli de algılamamak gerek.
onu kolektif kılabilir. Ve onu toplumsal bir inşaya
Evrenin döngüleri, kendisini değiştirme, götürebilirse başarabilecektir. Bu anlamda insan
dönüştürme ve yapılandırma hali özgürlük arayışı toplumsallaşan bir varlıktır; doğrultusu da özgürlük
olarak görülebilir. Çünkü özgürlük var olmanın arayışıdır. Toplumsallığın inşası, onun öz savunma,
ahengi ve motivasyonu olmaktadır. İnsan genelde beslenme, çoğalma ve çeşitlenmeye duyulan gereksinim
evren, özelde dünyadan öğrenerek kendisini var politikanın oluşumuna yol açar. Yani politika pratik
eden bir varlıktır. İnsan toplumsallaşması bu esaslar yapabilme hali, karar verebilme hali ile gerçekleşebilir.
üzerinde oluştuğundan, evren zihniyetini ve hareket Toplum ortak edinimleri ancak politikayla var eder. Bu
tarzını içselleştirerek, kendi edinimleriyle birlikte bağlamlar içerisinde politikayla özgürlük arasında çok
kendini var eder. Evren özgürlüğe dönük var olmayı sıkı bir bağ vardır. Özgürlük, toplumun inşa haliyken,
sağladığına göre, insan da ondan özgürlük bilgisini politika, onun pratik gerçekleşmesi olur. Dolaysıyla
almış olabilir. politikanın hakikati iktidar ve devlet bağlantılı değildir.
Hemen tüm toplum bilimciler, ‘İnsan kimdir?’ Tam tersi iktidar ve devlet politikanın tüketilmesi, yok
sorusuna cevap aramışlardır. Çeşitli sonuçlara edilmesine neden olur. Politika, toplumu ayrıştırır gibi
da ulaşmışlar ama bu sorunun cevabı kesin net algılansa da aslında bütünleştirir. Politik insan insanı
verilebilmiş değildir. Bu konuda da en yalın yanıtı ve toplumu daha reel okuyabilir, davranış normlarını
Abdullah Öcalan vermektedir; “İnsan mikro bu bilgi ışığında gerçekleştirir, tolerans gösterebilir.
evrendir,” demektedir. İnsan yaratımı özünde evreni Gelişim ve oluşum hali, toplumu bütünleştirir. Bu
anlama anlamlandırma gerekçesi olmaktadır. Evren anlamda toplum ve bireyi özgürleştiren bir işleve de
kendisini tanıma, anlamlandırma ve kavramlaştırma sahiptir. Politika, iktidarın ya da devletin elinde ise
ihtiyacını insan üzerinden gerçekleştiriyor olmalı. araçsallaşır.
4
Kapitalist modernitenin tüketim çarkları arasında bilincini oluşturma ve ardı sıra özgürlük yürüyüşüne
ezdirilen, özgürlük ediminin alım ve satım ile geçişi sağlamıştır. Çünkü kendi varlığını, onun
şekillendirildiği insanın; tüketim yapmadığında gerçeğini önemli oranda ret eden bir durum tersine
kendisini mutsuz hissetme pratiği siyasal gramerin çevirmeden, özgürlük mücadelesi vermenin olanağı
güncelleşmesiyle aşılabilir. Aksi halde aşırı yoktur.
bireycileşen sistem içerisinde bağımlı birer aparat Olmayan bir şeyin özgürlüğü de olamaz. Mücadele
olmaktan öteye geçilemez. Tabi burada SSCB Kürt varlığını da açığa çıkardı. Onu var kıldı. Peşi sıra
pratiğinde görülen bireyin anonimleşmesi, karakter özgürlük tutkusunu, kendi tarihini seçme bilincinin
yitimi gibi tehlikelere de dikkat etmek gerekiyor. oluşumunu sağladı. Zira Kürt’e tarihi unutturulmuş,
Ahlaki politik toplumda bu paradoks, politik insanın sahte bir tarih benimsetilmeye çalıştırılmıştı.
örgütlülüğüyle alışılıp, özgür topluma varılabilir. Orta Asya’dan gelen bir Türk kavmi biçiminde
Böylece ne birey yitecek ne de toplum yozlaşacaktır. benimsettirilmeye çalışan bu kolonyal tarih masalı,
Oysa günümüzde görülen ulus-devlet politikaları, özgürlük mücadelesi bilinci, politik tutum alınarak
aşırı bireyci politikalar uygulayarak toplumun aşıldı. Artık Kürt de vardır, dili de tarihi de.
tüketilmesine yol açıyor. Bireyi kutsayan bu Bu gerçeklik salt Kürt’ün bilincinde köklü bir devrim,
yaklaşımlar, bireyin toplumsal karakterini bozmakta yaşamında özgürlükçü bir duruş gerçekleştirmemiş;
ve onu güçsüzleştirerek üzerinde her türlü tasarrufu dünya halkları nezdinde de varlığını bilinçlere
kullanmaktadır. Bu durum bireyin ve toplumun yansıtmıştır. Düşmanları dahi bu hakikatin
azami ölçüde yitirilişi anlamına gelmektedir. Bu zikredilmesinden kaçınamamıştır. Yaratılan örgütlü
yitiriliş ahlaki bir yitiriliş, toplumsal vicdanın yok ve politik mücadele hattı, hakikati; kolonyal düzen
edilişidir. bekçilerine dahi benimsetmiştir.
İktidar ve devlet sahasında özgürlüğü aramak Bu sayımızda yer alan makaleler; özetle ifade etmeye
anlamsızdır. Öcalan, “Özgürlük toplumsal inşa çalıştığımız bağlamların satır aralarına dokunarak,
gücüdür.” der. İktidar ve devlet bunun karşıtlığıdır. yeni ve özgün söylemler geliştirip, kolektif fikriyatın
Yine özgürlük, politika, demokrasi ve ahlakla inşasına yapısal destek sunmuştur.
doğrudan bağlantılıdır. Bu kavramlar bir birini
Politika ve Özgürlük dosyamızın, özgür toplum
besleyen, geliştiren tarihsel bir dinamiğe sahiptir.
mücadelelerine fikri imge düşüreceği öngörüsüyle;
Özünde özgürleşme bu kavramların yeniden güncel
iyi okumalar dileriz.
bağlantılarıyla topluma iadesiyle mümkündür.
Politika son tahlilde toplumsal karar alma, iş bölümü
yapma ve pratikleşme hail olduğuna göre demokrasi
zorunlu bir gereksinimdir. Yani demokrasi iktidar ve *Abdullah Öcalan
devlete ait değil, topluma aittir.
Bu genel belirlemeler ışığında 20. Yüzyılda Kürt,
Kürdistan gerçeği varlık olarak tartışılır hale İçindekiler İçin Tıklayınız...
getirilmiştir. İnkâr, imha ve asimilasyon sonucu
Kürt hakikati üzerine kalın bir perde çekilmiş, adeta
Kürt’ün kendisi bile kendi varlığına yabancılaştırılmış,
onu ret eden bir konuma getirilmiştir. Öcalan, “20.
Yüzyılda Kürtlük kurtulmadan önce, var kılınması
gereken bir Kürtlüktür,” der. Zira yine Öcalan, “Varlığı
olmayanın, özgürlüğü olamaz” diyerek özgürlükten
önce Kürt’ün varoluşunu yeniden ve özü üzerinde
kurmasına işaret eder. Elli yıllık özgürlük arayışı ve
mücadelesi önce Kürt’ü, onun varlığını açığa çıkarma

5
İktidar ve Devlet;
Politik Sözün Dolayısıyla
Özgürlüğün Bittiği Yerdir
Ali Fırat
Özgürlüğü, sadece insan toplumuna özgü derin derinlikli filozofların, örneğin Spinoza’nın özgürlüğü,
bir arayış olarak söylemleştirmek bana hep eksik cehaletten çıkış ve anlam gücü olarak yorumlaması
gelmiş, mutlaka evrenle ilgili bir yönü vardır aynı kapıya çıkmıyor mu? Sorunu sonsuz içeriği
diye düşünmüşümdür. Âdeta “Özgürlük evrenin içinde boğmak istemiyorum.
amacıdır” diyesim geliyor. Kendi kendime sıkça, evren Özgürlüğü evrendeki çoğullaşma, çeşitlenme
gerçekten özgürlük peşinde midir diye sormuşumdur. ve farklılaşma olarak tanımlamak, toplumsal
Evrenin temel taşları olarak parçacık-enerji ikilemini ahlâkı açıklamada da kolaylık sağlar. Çoğullaşma,
düşündüğümde, hiç çekinmeden enerjinin özgürlük çeşitlenme ve farklılaşma, zımnen de olsa hep
demek olduğunu vurgularım. Maddi parçacığın bağrında taşıdığı zeki bir varlığın seçim yapma
ise mahkûm haldeki enerji paketçiği olduğuna kabiliyetini düşündürür. Bitkilerin kendilerini
inanırım. Işık, bir enerji halidir. Işığın ne kadar özgür çeşitliliğe yönelten bir zekâya sahip olduğunu,
bir akışkanlığa sahip olduğu inkâr edilebilir mi? bilimsel araştırmalar da doğrulamaktadır. Bir canlı
Enerjinin en küçük parçacık hali olarak tanımlanan hücredeki oluşumlar, şimdiye kadar hiçbir fabrikada
kuantaların, günümüzde neredeyse tüm çeşitliliği izah insan eliyle yaratılamamıştır. Belki Hegel kadar
eden etken olarak anlamlandırılmasına da katılmak evrensel zekâdan (Geist) bahsedemeyiz. Ama yine
durumundayız. Evet, kuantumsal hareket, tüm de evrende zekâya benzer bir varlıktan bahsetmek,
çeşitliliğin yaratıcı gücüdür. Acaba hep aranan Tanrı tümüyle saçmalık olarak yargılanamaz. Farklılaşmayı,
bu mudur demekten kendimi alamıyorum. Evren- zekânın varlığı dışında başka bir anlatımla dile
üstünün tıpkı bir kuantum karakterinde olduğu getiremeyiz. Çoğullaşma ve çeşitlenmenin hep
söylenirken de yine heyecanlanır ve ‘olabilir’ derim. özgürlüğü çağrıştırması, temellerindeki zekâ
Yine kendi kendime ‘acaba dıştan Tanrı yaratıcılığı kıvılcımlarından ötürü olsa gerekir. İnsanı,
buna mı denir?’ diye soruyorum. Dolayısıyla bilinebildiği kadarıyla evrenin en zeki varlığı olarak
özgürlük konusunda bencil olmamak, özgürlüğü tanımlamak mümkündür. Peki, insan, bu zekâsını
insanla sınırlandıran bir indirgemeciliğe düşmemek nasıl edinmiştir? Bilimsel (fiziki, biyolojik, psikolojik
bence önemlidir. Kafesteki hayvanın büyük ve sosyolojik) olarak insanı, evrensel tarihin özeti
çırpınışının özgürlük için olduğu yadsınabilir mi? En olarak da tanımlamıştım. Bu tarifte insan, evrensel
değme senfoniyi geride bırakan kafesteki bülbülün zekânın birikimi olarak tanımlanmaktadır. İnsanın,
şakımasını özgürlük gerçeği dışında hangi kavramla birçok felsefi ekolde evrenin bir maketi olarak
izah edebiliriz? Daha da ileri gidersek, evrenin tüm sunulması da bu nedenledir. İnsan toplumundaki
sesleri ve renkleri özgürlüğü düşündürtmüyor mu? zekâ düzeyi ve esnekliği, toplumsal inşanın gerçek
İnsan toplumunun en derin köleliği yaşayan ilk ve son temelini teşkil etmektedir. Özgürlüğü bu anlamda
köleleri olarak kadınların tüm çırpınışları, özgürlük toplumsal inşa gücü olarak da tanımlamak
arayışından başka hangi kavramla izah edilebilir? En yerindedir. İlk insan topluluklarından itibaren
6
buna ahlaki tutum denildiğini biliyoruz. Toplumsal büyük bir düşüş, kaybediş söz konusu olamaz. Ancak
ahlâk ancak özgürlükle mümkündür. Daha doğrusu öz çıkarları, kimlikleri ve kolektif vicdanları için ayağa
özgürlük, ahlâkın kaynağıdır. Ahlâka özgürlüğün kalktıklarında, diğer bir deyişle politik mücadeleye
katılaşmış hali, geleneği veya kuralı da diyebiliriz. atıldıklarında, bu tür toplumların özgürlük talebinde
Eğer ahlaki seçim, özgürlük kaynaklıysa, özgürlüğün bulunduklarından söz edilebilir. Politikasız özgürlük
zekâ, bilinç ve akılla bağı göz önüne getirildiğinde, istemleri vahim bir yanılgıdır.
ahlâka toplumun kolektif bilinci (vicdanı) demek Politika ile özgürlük arasındaki ilişkinin
daha anlaşılır oluyor. Teorik ahlâka, etik denilmesi de çarpıtılmaması açısından, iktidar ve devlet
ancak bu çerçevede anlam ifade edebilir. Toplumun politikaları (aslında bunlara politikasızlık demek
ahlaki temelleri dışında bir etikten bahsedemeyiz. daha doğrudur) ile aralarındaki farklılıkları özenle
Şüphesiz ahlâkî deneyimlerden daha yetkin bir belirlemek gerekir. İktidar ve devlet aygıtlarının işleri
ahlâk felsefesi yani etiği çıkarılabilir ama yapay etik için strateji ve taktikleri olabilir ama gerçek anlamda
olamaz. E. Kant’ın bu konuda da çok çaba harcadığı politikaları olmaz. Zaten iktidar ve devlet, toplumsal
bilinmektedir. Kant’ın, pratik akla etik demesi politikanın inkârının sağlandığı aşamada vücut
anlaşılırdır. Ahlâkı aynı zamanda bir özgürlük bulurlar. Politikanın bittiği yerde iktidar ve devlet
seçimi, imkânı olarak yorumlaması günümüz için de yapıları işbaşında olur. İktidar ve devlet, politik sözün
geçerliliğini koruyan bir görüştür. dolayısıyla özgürlüğün bittiği yerdir. Orada sadece
idare etme, söz dinleme, buyruk alma ve verme söz
konusudur; kanun, tüzük vardır. Donmuş bir akıldır
İnsan toplumundaki her iktidar ve devlet. Güçlerini de güçsüzlüklerini

zekâ düzeyi ve esnekliği, de bu özelliklerinden alırlar. O halde devlet ve


iktidar alanları, özgürlüklerin arandığı, sağlandığı
toplumsal inşanın gerçek alanlar olamaz. Hegel’in, devletin özgürlüğün
temelini teşkil etmektedir. sağlandığı gerçek alan olduğu biçimindeki
belirlemesi, modernitenin tüm tahakkümcü görüş ve
Özgürlüğü bu anlamda yapılanmalarının temelini oluşturur. Öyle ki, Hitler
toplumsal inşa gücü olarak faşizmi bu görüşün nelere yol açabileceğini açıklayan

da tanımlamak yerindedir örneklerin başında gelmektedir. Hatta Marks ve


Engels’in öncülük ettikleri bilimsel sosyalizm
anlayışında, devlet ve iktidarın temel sosyalist inşa
Toplumsal politikanın da özgürlükle bağlantısı araçları olarak öngörülmeleri, farkında olmayarak
görünür bir durumdur. Politik alan, uzgören akılların özgürlüğe dolayısıyla eşitliğe indirilmiş en vahim
en çok çarpışıp yoğunlaştıkları ve sonuç almaya darbe olmuştur. “Ne kadar çok devlet, o kadar az
çalıştıkları alandır. Bir anlamda katılan öznelerin özgürlük” gerçeğini liberaller daha iyi fark etmişlerdir.
kendilerini politik sanat aracılığıyla özgürleştirdikleri Başarılarını da buna borçludurlar.
alan olarak tanımlamak da mümkündür. Toplumsal Tahakküm araçları olarak devlet ve iktidarlar, özleri
politikayı geliştirmeyen her toplumun, bunun gereği, zorla el konulmuş artık-ürün ve değerlerin
karşılığının özgürlükten yoksunluk olarak kendisine yani toplam sermayenin değişik bir türünden başka
döneceğini, bedelinin kendisine fatura edileceğini bir anlam ifade etmezler. Sermaye devletleştirir,
bilmesi gerekir. Politik sanatın yüceliği bu anlamda devlet sermayeleştirir. Aynı husus, her tür iktidar
karşımıza çıkar. Politikasını geliştiremeyen her aygıtı için de geçerlidir. Toplumsal politika ne kadar
toplum (klan, kabile, kavim, ulus, sınıf hatta devlet özgürlük doğurucuysa, iktidar ve devlet de o kadar
ve iktidar aygıtları), kaybetmeye mahkûmdur. Zaten özgürlüğü kaybettiren alanlardır. İktidar ve devlet
politika geliştirememek demek, kendi vicdanını, yapıları birçok kişi, grup ve ulusu belki daha çok
hayati çıkarlarını ve öz kimliğini tanımamak zenginleştirip özgürleştirebilir. Ama bu durum ancak
demektir. Herhangi bir toplum için bundan daha öteki toplumların yoksulluğu ve köleliği pahasına
7
mümkündür. Bunun sonu da soykırımdan savaşlara politikleştirdiğimizi bilmek durumundayız. Şüphesiz
kadar her tür yıkımdır. Kapitalist Dünya Sisteminde başta ideolojik kaynaklar olmak üzere, özgürlük ve
politika, en büyük kaybını yaşamıştır. Merkezî politikayı besleyen birçok toplumsal alan mevcuttur.
Uygarlık Sisteminin zirve yaptığı Kapitalist Modernite Ama esasta birbirini doğurup besleyen temel iki
Aşamasında, politikanın gerçek ölümünden kaynak toplumsal politika ve özgürlüktür.
bahsetmek mümkündür. Dolayısıyla günümüz Eşitlik ile özgürlük ilişkisi de çoklukla karıştırılır.
çağında hiçbir çağla kıyaslanamayacak ölçülerde bir İkisi arasındaki ilişki de en az demokrasiyle ilişkileri
politik tükeniş yaşanmaktadır. Bir özgürlük alanı kadar karmaşık ve problemlidir. Tam eşitliğin bazen
olan ahlâkın tükenişi nasıl günümüzün bir fenomeni özgürlüğün bedel vermesi karşılığında sağlandığını
ise, ondan daha fazla politika alanının tükenişi söz görürüz. İkisinin birlikte olamayacağı, birinden taviz
konusudur. Bu nedenle özgürlük istiyorsak, en başta verme gereği sıkça vurgulanır. Özgürlüğün bedel
toplumun kolektif vicdanı olan ahlâkı ve ortak aklı olarak bazen eşitlikten taviz vermeyi gerekli kıldığı
olarak politikayı, tüm yönleriyle ve entelektüel belirtilir. İki kavramın dolayısıyla fenomenin doğası
gücümüzle yeniden ayağa kaldırıp işlevsel kılmaktan arasındaki farkı açıklamak, sorunu doğru belirtmek
başka çaremiz yok gibidir. için gereklidir. Eşitlik, daha çok hukuki bir terimdir.
Aralarında fark gözetmeksizin, fert ve toplulukların
aynı hakkı paylaşmalarını öngörür. Oysa farklılık,
Liberal bireyciliğin, evrenin olduğu kadar toplumun da esaslı bir
toplumsal politika ve özelliğidir. Farklılık, aynı tür hakların paylaşımına

özgürlüğü tüketen temel kapalı bir kavramdır. Eşitlik ancak farklılıkları esas
aldığında anlamlı olabilir. Sosyalist eşitlik anlayışının
kaynak olarak belirlenmesi tutunamamasının en önemli nedeni, farklılığı
anlamlı bir çıkışa zemin hesaba katmamasıdır. Bu da sonunu getirmenin en
önemli nedenlerinden biri olmuştur. Gerçek adalet
sunabilir ancak farklılıkları temel alan bir eşitlik anlayışı
içinde gerçekleşebilir. Özgürlüğün farklılaşmaya
Özgürlük ile demokrasi arasındaki ilişkiler oldukça bağımlı olduğunu belirlediğimizde, ancak
daha da karmaşıktır. Hangisinin hangisinden farklılığa bağlanması halinde eşitliğin özgürlükle
kaynaklandığı sürekli tartışmalıdır. Fakat her iki anlamlı bir bağı kurulabilir. Bu temelde özgürlük
ilişki yoğunluğunun birbirini beslediğini rahatlıkla ile eşitliği bağdaştırmak toplumsal politikanın temel
belirtebiliriz. Toplumsal politikayı özgürlükle hedeflerindendir.
bağlantılı düşündüğümüz kadar demokrasiyle Bireysel özgürlük ile kolektif özgürlük yanlıları
de bağlantılandırabiliriz. Toplumsal politikanın arasında yaşanan tartışmaya da değinmeden
en somut hali, demokratik siyasettir. Dolayısıyla geçemeyiz. Negatif ve pozitif özgürlük olarak da
demokratik siyaset, özgürleşmenin gerçek sanatı tanımlanmak istenen bu iki kategori arasındaki ilişkiyi
olarak da tanımlanabilir. Demokratik siyaset açıklamak halen önemini korumaktadır. Bireysel
yürütmeden genelde toplumun özelde de her halkın özgürlüğü (negatif özgürlük) şahlandıran kapitalist
ve topluluğun ne politikleşmesi ne de politik yoldan modernite, şüphesiz bunu toplum kolektivitesini
özgürleşmesi mümkündür. Demokratik siyaset, büyük tahribata uğratma pahasına gerçekleştirdi.
özgürlüğün öğrenilip yaşandığı gerçek okuldur. Günümüzde bireysel özgürlüğün toplumsal politikayı
Politikanın işleri ne kadar demokratik özneler en az iktidar olgusu kadar tükettiğini belirlemek
yaratırsa, demokratik siyaset de toplumu o kadar büyük önem taşır. Bireyciliğin toplumu yıkmadaki
politikleştirir dolayısıyla özgürleştirir. Politikleşmeyi, özellikle ahlâkın ve politikanın inkârındaki rolünü
özgürleşmenin ana biçimi olarak kabul edersek, aydınlatmak, özgürlük üzerine tartışmaların can alıcı
toplumu politikleştirdikçe özgürleştirebileceğimizi, sorunudur. Bireycilikle atomize edilen toplumun,
aynı şekilde toplumu özgürleştirdikçe daha da hiçbir sermaye ve iktidar aygıtına karşı direnme
8
takatinin kalmadığını söylediğimizde, toplumsal Politikanın rolünün daralması, toplumsal özgürlük,
problemin kanserleşme riskini daha iyi anlayabiliriz. eşitlik ve demokratikleşmenin gerilemesini veya
Liberal bireyciliğin, toplumsal politika ve özgürlüğü yadsınmasını beraberinde getirmektedir. Uygarlık
tüketen temel kaynak olarak belirlenmesi anlamlı bir tarihi bu yönlü gelişmelerle doludur. M.Ö.
çıkışa zemin sunabilir. Şüphesiz burada bireyselliği 3000-1500’lerde yerel inanışlarıyla ve dönüştürülmüş
söz konusu etmiyoruz, bireyselliğin gerekli olduğunu resmi mitolojik inanışlarla sürdürülen Anti-Uygarlık
tartışmıyoruz. Tartışılan, idealize edilerek toplumsal Mücadelesi, hem sınıfsal hem de etnik özellikler
politika ve özgürlüğü tüketen ideolojik bireyciliktir, taşır. Özgürlük özlemleri nettir. Büyük mücadeleler
liberalizmdir. Kolektif özgürlüğü zaten tartışmış veren Toros-Zagros alanındaki Aryen kökenli
bulunuyoruz. Asıl özgürlüğün, bireysellik kadar her kabile ve aşiretlerin, M.Ö. 2150’de Akad sülalesini
tür topluluğun (kabile, kavim, ulus, sınıf, meslek grubu yıkıp yerine Guti-Gudea sülalesini kurmaları, yine
vb.) kimliğini belirlemek, çıkarlarını sağlama almak Kassitlerle birlikte M.Ö. 1596’da Babil’i işgal eden
ve güvenliğini savunmaktan geçtiğini, özgürlüğün Hititlerle ittifak yaparak M.Ö. 1500’lerde Mısır ve
ancak bu temellerde anlam bulabileceğini önemle tüm Mezopotamya kentlerine gücünü kabul ettiren
belirtmeliyiz. Bireysel ve kolektif özgürlükler ancak bu bugünkü Serêkani (Ceylanpınar) merkezli Mitanni
temelde uyumlulaştığında başarılı optimal bir özgür Konfederasyonunu inşa etmeleri, bu gerçekleri
toplum düzeninden bahsedebiliriz. Her ne kadar ifade eder.İbrahimî Direniş Geleneği, bu tarihsel
birbirine karşıt olarak tanımlansalar da liberalizmin evreden sonra gelişmiş olup, günümüze kadar
bireycilik anlamında şahlandırdığı özgürlük ile tarihsel oluşumlarda farklı biçimlerde oldukça etkili
reel sosyalizmin kolektivizm adına şahlandırdığı olmuştur. Yine de İbrahimî Geleneği, mitolojiden
özgürlük arasında sıkı bir benzerliğin bulunduğu, tümüyle koparmak doğru değildir. Kutsal Kitapların
20. Yüzyıldaki deneyimlerden ötürü açığa çıkmış üçünde de yer alan olayların (başta Âdem-Havva
durumdadır. İkisi de liberalizmin seçenekleridir. öyküsü olmak üzere) büyük kısmı, Sümer ve
Devletçilik ve özelleştirme oyunlarının nasıl aynı Mısır Mitolojisinde de geçmektedir. Fark, başta
el tarafından uygulandığı gözlemlendiğinde, tanrıya ilişkin olmak üzere, dönemlerin geçirdiği
söylenmek istenen hususlar daha iyi anlaşılacaktır. dönüşümlerle bağlantılıdır. Mühim olan ahlaki ve
Demokratik toplumun bireysel özgürlüklerle kolektif politik toplumun, kendisini güçlü yerel ideolojik
özgürlükleri uyumlulaştırmanın en elverişli zemini ve dinsel ifadelerle dayatmış olmasıdır. Din, büyük
olduğu, 20. Yüzyılın büyük yıkım getiren bireyci oranda ahlaki direniştir. Özellikle Zerdüşt Geleneği,
(vahşi liberalizm) ve kolektivist (firavun sosyalizmi) daha köklü bir dönüşümü ifade eder. İbrahimî
modellerinin denenmesinden sonra iyice açığa çıkmış Dinleri en çok etkileyen bir kaynak olan Zerdüşti
bulunmaktadır. Demokratik toplumun bireysel ve Gelenek, Zagros dağ kökenli ziraat ve hayvancılık
kolektif özgürlükleri dengelemek kadar farklılıkları toplumunun, yarı-felsefe yarı-din ağırlıklı ahlaki
esas alan eşitlik anlayışını gerçekleştirmede de en ve politik öğretisidir. Semitik kökenli tanrıyı,
uygun toplumsal politik rejim olduğunu belirtmek meşhur “Söyle, sen kimsin?” biçimindeki nidasıyla
mümkündür. sorgulaması, köklü kopuşu yansıtmaktadır. İlk defa
‘kutsallığın’ yerine; ‘iyi’ ve ‘kötü’, ‘aydınlık’ ve ‘karanlık’
kavramlarını yerleştirerek, daha sonra Greklerin
Politika ve Özgürlük Sorunu oldukça geliştirecekleri etik (ahlâk bilimi) ve felsefi
Özgürlük kavramının içeriğinin daha iyi anlaşılması akımların önünü açacaktır. Greklerin, özellikle
için tarihe başvurma gereği vardır. Bu iş için Medler kanalıyla tanıştıkları Zerdüşt Geleneğine
uygarlık, başat kavramdır. Çünkü uygarlık, sadece çok şey borçlu olduklarını, Heredot Tarihi’nin büyük
iktidar ve devleti içermesi nedeniyle değil sınıfsallık kısmını oluşturan Medlere ilişkin anlatımlardan da
ve kentlilik bağlamında da sürekli genişleyen ve çıkarsamak mümkündür. Zerdüşt Geleneğinin, halen
yoğunlaşan ideolojik ve maddi kültür ağları ahlaki dağ kabilelerindeki ve sömürgeleştirilmemiş geniş
ve politik toplumu sardıkça, politikanın rolü daralır. Aryenik tarım toplumundaki güçlü ahlaki ve politik
9
toplum gerçeğini yansıttığı söylenebilir. Köleliğin sorunlardan kaynaklandığı açıktır. İlkçağ boyunca
fazla gelişmediği, özgür toplum yaşamının güçlü Tanrı-Kral anlayışına karşı Zerdüştlük, Yahudilik,
olduğu bir toplumun ahlaki ve politik gerçekliğini Hristiyanlık ve İslamiyet tarzında dinsel görünüm
ifade etmesi, anlaşılır bir husustur. altında kendini sürdürmek isteyen, esas olarak
İlkçağın son dönemini yaşayan Grek-Roma uygarlığı, Toplumsal Doğaya ilişkin özgürlük eğiliminin, ahlaki
her üç geleneği de birlikte yaşamıştır. Her iki ve politik toplum olarak varoluş gerçeğidir. Bu tespit
yarımadada geleneksel Tanrı-Krallar Dönemi ilk çok önemlidir. Sonuçta anti-uygarlıkçı Hıristiyanlık
aşamayı teşkil etmiştir. Grek-Roma Mitolojisi, Sümer ve yine anti-uygarlıkçı (Germen, Hun, Frank)
ve Mısır orijinlerinin sonuncu türevidir. Etrüsk ve kabile direniş ve saldırılarıyla çökmesi (Roma’nın
çöküşü İlkçağın çöküşüdür), bize tarihsel seyrin
Sparta Krallıkları döneminde mitolojik gelenek
gelişimini gayet açık göstermektedir. Unutmamak
(Olympos’taki Zeus, Roma’daki Jüpiter), son büyük
gerekir ki klasik Uygarlık saha ve kentleri, halen
çağını yaşamıştır. Roma Cumhuriyeti (M.Ö. 508-44)
demokratik güçlerin (kabile, kavim, din, mezhep,
ve Atina Demokrasisi (M.Ö. 500-300) döneminde,
kent zanaatkârlığı örgütlenmeleri) okyanusundaki
mitolojik anlatım giderek sönerken, felsefi gelenek
adalar durumundadır. İnsanlık, ahlaki ve politik
öne çıkmaktadır. Sokrates ve Cicero, bu dönemin ünlü
toplumdan vazgeçmemiştir. Binlerce yıllık savaşlar,
filozofu ve hatibidir. Eski özgür geleneklerini kolay
bu gerçeklikle yakından bağlantılıdır.
terk etmek istemeyen Atina ve Roma vatandaşları,
halen ahlaki ve politik toplum geleneğine oldukça
bağlıdırlar. Krallık ve imparatorluk sistemiyle
yoğun mücadele etmişlerdir. Atina’nın Sparta,
Politika yapamayan,
Romalı aristokrasinin önde gelenlerinin de Sezar’la yapmaktan alıkonan her
giriştikleri mücadele, bu gerçeği yansıtır. Sokrates sınıf, kent, halk, kabile, dinî
ve Cicero, ahlâk ve felsefe filozoflarıdır. Etik ve
demokratik siyasetin temellerine ilişkin ilk öğretilerde cemaat ve kavim-ulusun
önemli isimlerdir. Tüm topluma yansıtmasalar da söz ve irade gücü en büyük
Atina ve Roma’nın güçlerini, halen güçlü damarlara
sahip olan ahlaki ve politik toplum geleneğinden
darbeyi yemiş demektir
aldıkları tartışmasızdır. Sınırlı kölelik kurumu, hem
kentteki hem de kırsal alandaki güçlü özgür vatandaş Devletli Uygarlık Tarihi, bir anlamda ahlaki ve politik
kitlesiyle karşılaştırılamaz. Dolayısıyla cumhuriyet toplumun daraltılması (Ahlak yerine hukukun,
ve demokrasiye ilişkin öğretilerin geliştirilmesindeki politika yerine bürokrasinin ikame edilmesi) ve
rolleri önemlidir. Ancak İmparatorluğa geçiş, bu işlevsiz bırakılarak kadükleştirilmesinin tarihidir.
gelişmenin bastırılmasıdır. Denilebilir ki Roma Bunun karşıt kutbunda yer alan Demokratik
İmparatorluğu Dönemi, ahlaki ve politik toplumda Uygarlık Tarihi, henüz yazılmamış olsa da bir
gerilemeyle birlikte Toplumsal Sorunun zirveleştiği gerçektir. Devletli Uygarlık tarihi boyunca hâkimiyet
dönemdir. Bunda şaşılacak bir yan yoktur. Merkezî altındaki toplumun gittikçe daha çok köleleştirilmesi,
uygarlığın kümülâtif büyüyen tekeliyle onun yol açtığı serfleştirilmesi ve proleterleştirilmesi, dışarıya doğru
bünyesel sorunun büyümesi arasında direkt bağ vardır. ise daha özgür, eşit ve demokratik toplumların baskı
Korkunç cezalandırmalara (çarmıha germe, aslanlara altına alınması ve sömürgeleştirilmesi sürecine
parçalatma, Kartaca misali yerle bir etme vb.) rağmen dönüşerek devam etmektedir. Sermaye ve iktidar
yoksullar partisi olan Hıristiyanlığın içerden toplumu tekellerinin azami kâr kanunu bunu gerektirir.
fethetmesi ve dıştan barbar kabilelerin sel gibi Roma Bu durumda politika, Demokratik Uygarlık
üzerine akmaları, sorunların (yaşanan özünde birimlerinin direnişi olarak anlam bulmaktadır.
özgürlük ruhunun patlamasıdır) patlaması anlamına Çünkü direnmeden, hiçbir özgürlük, eşitlik ve
gelmektedir. Asıl barbarın Roma olduğu ve yıkılışının demokratikleşme adımı başarılamayacağı gibi var
hem içten hem de dıştan büyüttüğü devasa toplumsal olan ahlaki ve politik düzeyin daha da aşındırılması,
10
parçalanması, çürütülmesi ve sömürgeleştirilmesi süre (M.Ö. 300-M.S. 270’ler) özerk ve bağımsız
önlenemez, tekellerin sömürüsünün önüne geçilemez. kalabilmiş, âdeta çölde cennet yaratmış olan ünlü
Politikanın özgürlük sanatı olarak tanımlanması, Palmyra, Roma ve Pers-Sasani İmparatorluklarına
tarihte oynadığı bu rolden ötürüdür. Politika karşı denge ve özerklik politikasını bırakıp, kendi
yapamayan, yapmaktan alıkonan her sınıf, kent, halk, başına imparatorluk olmaya kalkışınca (Kraliçesi
kabile, dinî cemaat ve kavim-ulusun söz ve irade ünlü Zennube döneminde, M.S. 270’ler) trajik
gücü en büyük darbeyi yemiş demektir. Toplumun sonla karşılaşmaktan kurtulamamıştır. Özgürlük
kolektif söz ve iradesinin olmadığı yerde ise sadece için direnişin zafere, iktidarcılığın ise felakete
ölüm sessizliği vardır. Antikçağda Atina ve Roma, götürdüğünü gösteren çarpıcı örneklerden birini de
ünlerini politik güçlerinden alıyorlardı. Kısıtlı ölçüde Palmyra trajedisi sunmuştur.
uygulanmalarına rağmen Roma’nın cumhuriyeti ve
Atina’nın da demokrasisi, bugün hâlâ hayranlıkla
anılıyorlarsa, bunun temel nedeni, kent politikasını Özgür İnsan Doğası’nın en
büyük maharetle sürdürmüş olmalarıdır. Atina, temel özelliği, kendi tarihini
kent politikasıyla, devasa Pers İmparatorluğu’nu
durdurduğu gibi yenilgisini de hazırlamıştır. Roma seçebilmesi ve özgürlük
ise cumhuriyetçi politikasıyla, dünyanın merkezi mücadelelerinin tarihiyle
haline gelebilmiştir. Daha da önemlisi, Greko-Romen
kültürünün gelişiminde her iki kentin politikacılığı,
yaşamayı bilmesidir
belirleyici rol oynamıştır. Babil örneği daha
çarpıcıdır. Belki de kent bağımsızlığının, özerkliğinin Tarihte uygarlık güçlerine karşı sadece politikleşmiş
ilk büyük örneği olarak Babil örneğini sunmak kentlerin değil belki de daha fazla kabile, aşiret, dinî
mümkündür. Çevresindeki daha büyük iktidar ve cemaat, felsefi ekol gibi belli başlı toplumsal grupların,
devlet güçlerinin boyunduruğuna girmemek için özerk politik güç halinde kalabilmek için sergiledikleri
bağımsızlık ve özerklik politikasını, bütün mahareti sayısız direniş vardır. İbrani kabilesinin üçbinbeşyüz
ve ustalığıyla sergilemiştir. Asurlardan Hititlere, yıllık (M.Ö. 1600’den günümüze kadar) özerklik
Kassitlerden Mitannilere, Perslerden İskender’in öyküsü, belki de en ünlü örnektir. Yahudilerin, tarihte
Makedon İmparatorluğuna kadarki dönemlerinde ve daha çok da günümüzde çok zengin ve yaratıcı
tarihin tüm ünlü imparatorluklarına karşı bu usta olmalarında, İbrani kabilesinin uyguladığı özerklik
politikalarıyla ayakta kalabilmiştir. Geliştirdiği politikası, belirleyici rol oynamıştır. İslâm dininin
bilim, sanat ve endüstriyle dönemin en uzun süreli imparatorluk ve iktidar aracına dönüştürülmesine
uygarlık çekim merkezi olabilmiştir (M.Ö. 2000’den karşı da çok büyük direnişçi mezhepler ortaya
Miladi yıllara kadar). Şüphesiz bunda takip ettiği çıkmıştır. Alevilik ve Haricilik mezhepleri, kabile
kent politikasının, belirgin payı vardır. Politikanın, ve aşiretlerin özerk yaşama politikalarını yansıtır.
özgürlük ve yaratıcılık olduğunu kanıtlayan çarpıcı Sünni hükümranlık, sultanlık geleneğine karşı her
örneklerin başında geldiği açıktır. Kartaca ve kavim bünyesinde görülen yaygın muhalif mezhep
Palmyra’yı da bu kabil örneklerden sayabiliriz. çıkışları, özünde aşiret ve kabile halklarının direnişçi
Kartaca, uzun süre Roma hegemonyasına karşı ve özgürlükçü politikalarının sonucudur. Bir nevi
direniş politikasıyla, ayakta kaldığı gibi yaratıcı Sünni İslâm sömürgeciliğine karşı halkların ilk
gelişmesini de sürdürmüştür. Kartaca ne zamanki özgürlük ve bağımsızlık hareketleridir. Hıristiyanlık
Roma gibi imparatorluk sevdasına kapıldı, o zaman ve Musevilik’te de benzer çok sayıda direniş mezhebi
kaybetmekten kurtulamadı. Çünkü imparatorluk vardır. Ortaçağ, boydan boya bu tür yerel, kentsel,
olmak direniş politikasıyla terstir hatta politikanın kabilesel ve dinî cemaatlerin özgürlük ve özerklik
inkârıdır. Sonuç, trajik biçimde kaybetmek olmuştur. politikası uğruna mücadeleleriyle dolu geçmiştir.
Palmyra da benzer bir süreci yaşamıştır. Belki de İlk Hıristiyan cemaatlerinin üç yüz yıllık yarı-
bölgede Babil’den sonra en çok yükselişe geçip uzun gizli direnişçi manastır yaşamı, çağdaş uygarlığın
11
hazırlanmasında başrolü oynamıştır. Antikçağ Yunan En alt kat ise, her türlü üretime koşturulan zanaatçı
felsefi ekollerinin özerk politikaları, bilimin temel ve tarımcı çalışanların katı olarak hazırlanmıştır. Bu
hazırlayıcı gücü rolünü oynamıştır. Günümüze kadar model, günümüze kadar özde değişmemiş sadece
ulaşan halklar, uluslar bu gerçeği en çok dağ başlarında muazzam bir açılma-saçılma konumuna erişmiştir.
ve çöl ortalarında yüzlerce, binlerce yıl direnen kabile Aldatıcı mitolojinin ikna yeteneğini kaybettiği
ve aşiret atalarına borçludur. Ortaçağ’da devlet dine dayalı meşrulaştırıldı. Dinin
İnsanlık, tarihte sadece toplum ve coğrafi bölge ikna ediciliğini yitirdiği yerde felsefe (Platon’un
düzeyinde politik direniş geliştirerek varlığını ve Devlet’i) ve Roma’da hukuk devreye girdi. Aynı çizgide
onurunu korumamıştır; bireysel düzeyde de bazen kapitalist çağda ise devlet, Hegel’in hukuk felsefesine
ağırlığı bir ulus kadar olan direnişçi politik kişilikleri (Ulus-devletin İncil’i) dayalı olarak meşrulaştırılmaya
tanımıştır. Tarih bu tür örneklerle doludur. Âdem’den çalışıldı, faşist kitle sürü toplumu bu temelde yaratıldı.
Nuh’a ve Eyüp’e, İbrahim’den Musa’ya, İsa’ya ve Dolayısıyla Zigguratı çözümlemek, Merkezî Uygarlık
Muhammed’e kadar ana halkalar halinde devam Sistemini ve onun günümüzdeki temsili olan
eden ve Kutsal Kitapta sayıları 124 bin olarak verilen Kapitalist Dünya Sistemini gerçek temeline oturtarak
tüm peygamberlerden çok sayıda bilgeye, Tanrıça çözümlemek demektir. Madalyonun bir yüzü sermaye
İnanna’dan Hz. Ayşe’ye, Zennube’den Hypatia’ya, ve iktidarın kümülâtif tarzda sürekli gelişimi iken
Kibele’den Meryem’e, Buda’dan Sokrates’e, Zerdüşt’ten diğer yüzünde korkunç kölelik, açlık, yoksulluk ve
Konfüçyüs’e, cadı kadınlarından Zeynep’e ve Rosa’ya, sürüleşme vardır. Bu temelde özgürlük sorununun
Bruno’dan Erasmus’a dek sayılamayacak kadar çok nasıl derinleştiğini daha iyi anlıyoruz. Merkezî
birey olarak insan, özgür ve onurlu kalabilmek Uygarlığın sistematiği, toplumun giderek özgürlükten
uğruna ölümüne direnebilmiştir. Toplum, eğer bugün yoksunlaştırılmasını ve sürü toplum derekesine
hâlâ ahlaki ve politik olarak sürüyorsa, herhalde düşürülmesini sağlamadan kendini sürdüremez,
bu bireylere çok değer borçludur. Aksi halde köle varlığını koruyamaz. Sistemin mantığındaki çözüm,
sürülerinden farkı kalmazdı. daha fazla sermaye ve iktidar aygıtları oluşturmaktır.
Bu ise, daha fazla yoksullaşma ve sürüleşme demektir.
Özgürlük sorununun bu denli büyümesi ve her çağın
Sınıflaşma, ahlaki ve politik temel sorunu haline gelmesi, sistemin doğasındaki bu
toplumun bağrında ortaya ikilemden ötürüdür. Meselenin özü, sınıflaşmayla
ilgilidir. Toplumun sınıflaştırılması, ancak sert
çıkan bir kanser hastalığı geçen ahlaki politik mücadelenin devlet lehine
olup sürekli bir direnişle bastırılmasıyla mümkün olmuştur. Bu hususa çok

karşılık bulmuştur dikkat edilmelidir. Sınıf mücadelesi sorunuyla en çok


uğraşan Marksistler bile sınıflaşmanın doğasını doğru
belirleyememişlerdir. Sanki sınıflaşma bir erdemmiş,
Özgür İnsan Doğası’nın en temel özelliği, kendi uygarlığın ilerleticisiymiş gibi değerlendirmekten
tarihini seçebilmesi ve özgürlük mücadelelerinin kendilerini alıkoyamamışlardır. Tarihin mutlaka
tarihiyle yaşamayı bilmesidir. Bu bakış açısıyla kat etmesi gereken bir aşamaymış, bir köprüsel
Merkezî Uygarlık Sistemini, özgürlük sorunu ilişkisiymiş gibi sınıflaşmayı, tarihsel materyalizmin
temelinde değerlendirdiğimizde giderek katmerleşen gereği saymışlardır. Uygarlık çözümlememde
bir kölelikle donandığını gözlemleriz. Kölelik üç sınıflaşmayı, politik ve ahlaki toplumun daraltılması ve
boyutta da güçlü yaşatılır: İlkin ideolojik kölelik inşa işlevsizleştirilmesi olarak değerlendirdim; sınıflaşma
edilir. Mitolojilerden korkutucu ve hükümran tanrılar geliştikçe toplumun daha çok iktidar ve devlet
inşa edilmesi, özellikle Sümer toplumunda çok hegemonyasına geçtiğini önemle belirttim. Tarih
çarpıcı ve anlaşılırdır. Zigguratın üst katı, zihinlere bu anlamda sert bir sınıf mücadelesiyle geçmiştir.
hükmeden tanrıların mekânı olarak düşünülür. Orta Dolayısıyla sınıflaşmanın gerçekleştirilmesinin
katlar, rahiplerin politik yönetim karargâhlarıdır. kendisi bir ilerleme, gelişme olmak şurada kalsın,
12
tersine toplumsal bir gerileme, ahlak, politika ve mücadele hatta demokratik siyaset kendi döneminde
özgürlükten düşüştür. Toplum aleyhine, onun iki son derece gelişkindir. Yüzeyden bakıldığında doğru
temel dokusu olan ahlak ve politikasını gerileten görünen bu idea, özde tersini ifade eder. Kapitalist
ve işlevsizleştiren bu gelişme, iyi değil kötü bir Modernite Dönemi, bireycilik ve tekelciliğin azami
gelişmedir. Toplumun ahlak, politika ve özgürlüğünü geliştirilmesi sonucunda ahlaki ve politik toplumun
bastıran, işlevsizleştiren, toplumun söz ve iradesini en işlevsiz halini yaşadığı dönemdir. Azami iktidar
egemen sınıf lehine gasp eden bir karşıdevrim olarak olarak ulus-devlet, politik karakterini azami ölçüde
nitelendirilmesi daha doğru ve hakikate götüren yitirmiş toplumdur. Ulus-devlet, böylesi bir toplumu
bir tespittir. Toplumun ahlak, politika ve özgürlüğü doğurur. Hatta ortada toplum diye bir şey kalmaz.
aleyhine sınıflaşmanın ilerleme için kaçınılmaz bir Toplum, ulus-devlet ve küreselleşen şirketler içinde
durak olduğunun iddia edilmesi, hele bunun Marksist âdeta eritilmiştir. Michel Foucault, bu noktada
bir ifade olarak belirlenmesi, özgürlük mücadelesinde ‘toplumun savunulmasını’ özgürlüğün temeli olarak
içine düşülen ciddi bir yanlışlıktır. Sınıflaşma, ahlaki görür. Toplumun yitirilmesini (aşırı bireycilik ve
tekeller tarafından, modernitenin ta kendisi olarak),
ve politik toplumun bağrında ortaya çıkan bir kanser
sadece özgürlüğün değil insanın da yitirilmesi olarak
hastalığı olup sürekli bir direnişle karşılık bulmuştur.
değerlendirir. Kapitalist modernitenin toplumsal
Sınıfsallaşan toplumlarla karşılaştırdığımızda ahlaki
sorunları çözmekten ziyade daha da karmaşık hale
ve politik toplumun en önemli özelliğinin özgürlüğü
getirdiği açıktır. Bu durum işsizlik, çatışma ve ekolojik
aleyhine konumlanan sınıflaştırmaya karşı sürekli
yıkım gibi bugünün dünya çapındaki temel sorunları
direnmesidir. Dolayısıyla kendini en az sınıfsallaştıran
bir yana, en yüzeysel sorunlarda bile kendini belli
toplum, en iyi toplumdur.
etmektedir. Bunun temel nedeni, sorunların, beşbin
yıllık uygarlık kökenli olmasıdır; uygarlığın bizzat
kendisinin büyük bir sorun yumağı olmasıdır. Burjuva
Kapitalist Modernite, politik sınıfın, Ortaçağ Teolojisini, Pozitivizm cilasıyla
toplumun en çok daraltıldığı boyanmış seküler ve bilimci bir felsefe olarak sunma
ve işlevsizleştirildiği son çabası, anlaşılabilir. O, elbette rahminde büyüdüğü
sosyal gerçekliğin izini taşıyacaktır. Ortaçağdan beri
uygarlık aşamasıdır hatta tüm uygarlık tarihi boyunca zihinlerimize
yüklenen imgesel yaklaşımlardan kurtulmadan,
pozitivist dalganın zihinlerimizi âdeta esir alması
Politik mücadelenin başarısı, kendini sınıflaştırmaya
kaçınılmazdı. Bu durum, bazı klişe düşünceleri
uğratmamasıyla belirlenebilir. Politik mücadele ancak
aşırı tekrarlayan, içi boş kuru bir retoriği gerçek
kendi toplumunu sınıflaştırmayarak dolayısıyla
sanmaktan öte bir gelişmeye fırsat tanımadı. Eskiden
kendini iktidar ve devlet aygıtlarının tek taraflı zoru
“İmam ne derse doğrudur” tavrı yerine “Öğretmen,
altına sokmayarak başarısını kanıtlayabilir. Gırtlağına
filozof ne derse doğrudur” tekerlemesi geçti. Zihni
kadar iktidar ve devlet zorunu yaşayan toplumlarda
verimsizliğimizin temelinde bu gerçeklik yatar.
başarılı bir politik mücadeleden bahsetmek, ciddi bir
Dolayısıyla kendi Toplumsal Doğamıza ilişkin tek bir
yanılgıdır. Kendini ya hiç iktidar ve devlet zoru (iç
yorum yapma hakkından bile yoksun kaldık. Bu çok
veya dış, milli veya gayri milli olması bu anlamda pek
vahim bir durumdur, beyinsel körleşme ve esarettir.
önemli değildir) altına sokmamak ya da sert geçen bir Dinsel dogmatizm, hiç olmazsa geleneğin bir nevi
mücadelenin ardından devlet ve iktidarla karşılıklı taşıyıcı gücüyle bazı tarihsel gerçekleri anımsatır.
rızaya dayanan bir uzlaşmaya varmak, bu temelde Pozitivizmde bu da yoktur. Pozitivizm, gerçeklerimizle
iktidar ve devleti tanımak, politik toplum için idealdir. aramıza kocaman bir yabancılaşma bendi örer. Batı’nın
Kapitalist Modernite, politik toplumun en çok ideolojik hegemon gücü olarak, deyim yerindeyse
daraltıldığı ve işlevsizleştirildiği son uygarlık silah sıkmadan (beynini kullanmadan) karşısındakini
aşamasıdır. Bu hususun iyi kavranması gerekir. teslim almak ister. Açık ki bu dogmatizmi kırmadan,
İdeolojik hegemonya olarak liberalizme göre politik genelde resmi uygarlığı çözümlemek özelde kapitalist
13
modern paradigmayı kırmak mümkün değildi. edilen mitolojik anlatılarından izlemek mümkündür.
Dolayısıyla özgür yorumlama gücüne erişilemezdi. Gılgameş Destanı özünde Sümer Uygarlaşmasına
Şu düşüncemde ikna olmuş durumdayım: İdeolojik karşı direnen Kurtilerin, Özgürlük ve Varlıklarını
silahlar, askeri silahlardan daha fazla yasaklayıcı Koruma Mücadelesini ifade eder. Zerdüşt
rol oynar… Tüm bu anlatımları, iki kavram altında Geleneğinde kulluk durumuna isyan edilmekte, Tanrı
yeniden yorumlamak bana daha öğretici geliyor: kavramı sorgulanarak, katı özne-nesne ayrımına
İdeolojik ve Maddi Kültür olarak. Fernand Braudel’in, son verilmeye çalışılmaktadır. Sınırlı da olsa Özgür
Kapitalist Kültüre ‘Maddi Kültür’ demesini önemli İnsan kavramına yaklaşılmaktadır. Burada insan,
buluyorum. Bu kavramı, sadece Kapitalist Uygarlık tanrıya ihtiyaç duymadan, Özgürlük Ahlâkıyla
için değil tüm sınıf, kent ve devletli Uygarlıklar için hareket edebilmektedir. Êzîdî Kürtlerle Alevi Kürtler
kullanıp yaygınlaştırmak, çözümleme olanaklarımızı yakından gözlemlendiğinde, özellikle kadınlarında
arttıracaktır. Maddi ve Manevi Kültürün birbirinden temsilini bulan Zerdüşti Kültürün demokratik, özgür
kopartılması, uygarlık süreçlerinin kuruluş ve eşitlikçi özellikleri, rahatlıkla fark edilebilir. Tüm
aşamalarından kapitalizme kadar aralıksız devam bastırılmışlıklarına rağmen, doğayla bütünleşmiş,
etmiştir. Kapitalizm, Maddi Kültür boyutunda, açık sözlü ve cesur yanları dikkate değerdir.
bu sürecin, sadece en son aşamasını ve zirvesini Zerdeştilerin durumu daha değişiktir.
temsil etmektedir. İdeolojik (Manevi de denilebilir)
Kültür de başlangıçtan itibaren var olup, Özgürlük
Sosyolojisinin kapitalizme denk gelen aşamasında Hakikat gerçek olmayıp,
zirve yapmak durumundadır. Araştırmamızı bu
yönüyle geliştirdiğimizde hem tüm Uygarlık Tarihi gerçeğin bilince varmış
boyunca Uygarlık ve karşı direniş boyutunda Maddi ve halidir
İdeolojik Kültürün ilişkileri ve çatışmalarındaki anlam
gücümüzü arttırmış hem de Özgürlük Sosyolojisiyle
‘Ortaçağ ve Kapitalist Modernite’ bağlantısını kurup, Bunlar, daha çok kabilesel değil, dinsel boyutta
İdeolojik Kültür boyutunda Özgür Yaşamın anlamını direnmişlerdir. Dinsel Varlık, Kabilesel Varlığa üstün
değerlendirmemize güçlü bir hazırlık yapmış tutulmuştur. Birkaç farklı mezhep halinde günümüze
olacağız. Yapacağım yorumlar, daha çok şimdiye kadar yansıyabilmişlerdir. Sünni Kürtlere göre
kadar gözlemlediğimiz Neolitik Kültürün ve Uygarlık Kürtlüğün daha saf değerlerini temsil ederler. Tarihte
Kültürünün değerlendirilmesi temelinde Özgürlük birçok kırım yaşamalarına rağmen inançlarında ısrar
Sosyolojisinin inşasına ilişkin bir deneme çalışması etmişlerdir. Geleneksel Kürt Kültürünün zengin bir
olacaktır. Tarih boyunca ayakta kalan Neolitik kaynağı olmalarına rağmen, kitap birikimlerinin
Toplumun İdeolojik Kültürünü küçümsememek yakılması ve özgür yaşamlarının sürekli baskılanması,
gerekir. Analık Hukuku, toplumsal dayanışma, bu zengin kaynağın fakirleşmesine ve âdeta
kardeşlik, çıkarsız ve salt toplum amaçlı sevgi, saygı ve kurumasına yol açmıştır. Devlet, Milliyetleşmede;
iyilik düşüncesi yani Ahlâk, karşılıksız yardımlaşma, Tasavvuf Cemaati, Halklaşmada daha etkilidir. Devlet
gerçek değer üretenlere ve toplumu yaşatanlara saygı, odaklı zayıf bir Milliyet gerçeği olmalarına rağmen,
Kutsallık ve Tanrısallık kavramlarının saptırılmamış Kürtlerin, güçlü Tasavvufi Tarikatlar etrafında daha
özüne bağlılık, komşuya saygı, eşitliğe ve özgür demokratik, özgür ve eşit Halklaşma gerçekliğini
yaşama özlem gibi Ölümsüz Değerler, bu toplumun yaşamaları söz konusudur. Kürt gerçekliğinde son
temel varlık nedenleridir. iki yüzyılın, önceki tarihî dönemlerden ayrılan ve
benzeyen özelliklerini daha yakından görmek öğretici
olacaktır. Görkemli Neolitik Çağda Proto-Kürtler,
Kürtler ve Özgürlük Evrensel Tarihin motor gücüydüler. İlkçağda, Merkezî
Sümer Uygarlık Kültürüne karşı Kurtilerin hep Uygarlık Sisteminin doğuşunda ve beslenmesinde
direniş halinde olduklarını gözlemlemekteyiz. Bunu Beşik ve Ana rolündeydiler. Ortaçağda, Merkezî
özellikle Dağ Tanrıçası Ninhursag’ın söz konusu Uygarlık Sisteminin, İslâmiyet’in güçlü ve öncü
14
kavimlerinden biriydiler. Ortadoğu’nun bu görkemli, ve bu mümkün olduğu ölçüde iç içe özgür kılmaktır.
cesur ve emekçi gerçekliği, Yeniçağda, Kapitalist Varlığı olmayanın özgürlüğü olmaz. Özgürlük
Modernitenin Hegemonik Çağında, neredeyse ancak Varlıkla mümkün olabilir. Çağdaş Kürt Ulus
tarihten silinmekle yüz yüze geldi. Kürt gerçekliği Gerçekliğindeki özgünlük, buradadır. 12 Eylül 1980
üzerine sanki değil, gerçek bir kâbus çöktü. Peş peşe darbesine kadar bu ortamın herhangi bir grubunun
soykırımlar için kullanılan bir deyim olan “büyük çok ilerisinde değildik. 1979’da Türkiye sınırları
felaketler” e uğradı. Her ne kadar Varlığını koruyorsa dışına çıkış ve Ortadoğu’ya açılımımız, stratejik bir
da bu Varlık, özgür olmayıp cehennemin Sırat yönelimdi. Gerçeklik ufkumuzu daha da açacaktı.
Köprüsünden geçmektedir. Silahlı mücadeleye sistematik dönüş, gerçekliğimizin
20. Yüzyıldaki Kürtlük, kurtarılmadan önce Var daha gelişkin bir bilincine erişmeye zorlamıştı. Zor
kılınması gereken bir Kürtlüktü. Başarılan şey, ile Kürdistan ilişkisi, araştırılmaya çalışılmıştı.
Varoluştu. Bir şey eğer Varlık Sorununu yaşıyorsa,
öncelikle yapılması gereken onu kurtarmak değil, Var
kılmaktır. Kürtlerin durumu, önceliği, tamı tamına Varlığı olmayanın özgürlüğü
Varoluşa vermeyi gerektiriyordu. Kurtuluş, özgürlük olmaz. Özgürlük ancak
ve eşitlik gibi kavramlar, ancak Varoluşsal Sorununu
çözmüş varlıklar için anlam ifade eder. Kürt Sorununu
Varlıkla mümkün olabilir
ve çözüm yollarını tartışmadan önce Varlık Sorunu
konusunda aydınlanmak şarttır. Aydınlanmak, ilgili 15 Ağustos Hamlesi, görünüşte askeri, özünde politik
Varlık konusunda hakikatle tanışmaktır. Hakikat gerçeklik yanı ağır basan bir süreci başlatmıştı.
ise, uğruna büyük mücadele verilmeksizin varılacak Politikayla şiddet arasındaki ilişki, gittikçe açığa
bir hedef değildir. Hakikat gerçek olmayıp, gerçeğin çıkıyordu. Toplumsal kişilik, bireyin yaratıcılığı,
bilince varmış halidir. Hakikatsiz gerçek, uyuyan örgütlenmenin gücü, ulusal toplumsallık, kadın
gerçekliktir. Uyuyan gerçekliğin sorunu yoktur. özgürlüğü, bu atılımla kendini daha açıklayıcı
Hakikat, uykudaki gerçekliğin uyandırılmış halidir. kılıyordu. 15 Ağustos 1984 Hamlesiyle gelişen ve
Kürtlere ilişkin uyku hali, o denli derin ve ölüme çok zorlu geçen bir direniş süreciyle sadece Kürt
yakındı ki, hakikati uğruna savaşın, çok karmaşık gerçeğinin Varlık olarak tasfiyesi durdurulmamış,
ve zorlu geçeceği açıktı. Kürt gerçeği ve sorununa Özgürlük yolunda da önemli mesafeler kat edilmiştir.
ilişkin hakikatler, özgürlük umutlarının ilk defa Başta ABD, İngiltere ve Almanya olmak üzere dış
gerçekleştiğine tanıklık etmektedir. Sorunun Varlık- hegemonik güçlerin yoğun desteği karşılığında,
Yokluk tartışması biçiminde değil, Kurtuluş ve ekonomik olarak Küresel Finans Sistemine teslim
Özgürlük kavramlarıyla dile getirilmesinin daha olma, bölgesel politikalarına tam destek verme, askeri
doğru bir yöntem olacağına inandığım için bu temelde alanda NATO Gizli Ordusu Gladio’nun Türkiye
giriş yaptım. Benim açımdan Kürtlerin devrimci bölümünün büyüyerek savaşta kullanılmasına
tarzda varlığı, başta Mahir Çayan, Deniz Gezmiş onay verme temelinde sürdürülen özel savaşta, bir
ve İbrahim Kaypakkaya ile arkadaşlarının ölümleri avuç hain ve işbirlikçi dışında, Varlık ve Özgürlük
pahasına kelime olarak bu kavramı dile getirmeleriyle Savaşındaki Kürtler yalnız bırakılmış ve tecrit
kanıtlanmıştı. Geriye mevcut statüden Kurtuluş ve edilmiştir. Yeni Hegemonik İktidar Döneminde,
Özgürlük Sorunu kalıyordu. Sömürge Kürdistan Kürt Varlığı ve Özgürlüğünü tasfiye amaçlı özel
teorisi, bu yolda doğru bir başlangıçtı. 1970’ler savaş rejimi, daha da güçlendirilerek yürütülecektir.
sonrasında Kürt Sorununu, Özgürlük Sorunu olarak Zaten AKP’nin, ordu şahsında rejimin eski iktidar
ele almak, bir yönüyle doğru olsa da diğer bir yönüyle sahipleriyle yaptığı uzlaşmanın temelinde, Kürt
önemli bir eksikliği beraberinde taşımaktadır. O da Varlığının (Ontolojik Gerçeklik) ve Özgürlüğünün
Kürtlerin Varlık (Ontolojik) Sorunudur. Kaldı ki, (Bilinç ve Örgütlülük) tasfiyesi ve Kültürel Soykırımın
Varlığı imhayla karşı karşıya olan bir gerçekliğin, ilk sürdürülmesi yatmaktadır. İktidar, başka türlü
sorunu özgürlük değil öncelikle Varlığını Korumak AKP’ye teslim edilemezdi. AKP Hegemonyasının
15
daha değişik taktik uygulamaları, ortak stratejiye Hareketi’ni tasfiye etmeyi amaçlayan ulus-devlet
(Kürt Varlığı ve Özgürlük Hareketi’nin tasfiyesi) partisidir. Şüphesiz içindeki bazı aykırı sesler ve
ters düşmediği gibi bu stratejiyi daha yaratıcı farklı dönemsel uygulamalar, stratejik amacını
biçimde başarıyla uygulamak için giriştiği taktik değiştirmemekte, bilakis doğrulamaktadır.
manevralar olmaktadır. Örneğin R. Tayyip Erdoğan Sonuç olarak, çağdaş Kürt gerçekliğine ve
2005’te Diyarbakır’da önce “Kürt Sorunu bizim Özgürlük Hareketi’ne karşı yürütülen son ikiyüz
de sorunumuzdur” diyerek Kürt halkının önemli yıllık savaş, giderek daha da ağırlaşan bir Kültürel
desteğini arkasına aldıktan sonra, 2006’da çocuklar Soykırıma dönüşmüştür. Kürtler, amansız soykırım
ve kadınları kapsamına alacak biçimde daha da hamleleri altında Varlıklarını ve Özgür Yaşam
geliştirilen tüm Cumhuriyet dönemlerinin anti- tutkularını sürdürmeye çalışmışlardır. Çağdaşlaşan
Kürt yasalarının en şiddetlisi olan Terörle Mücadele (modernleşen) Osmanlı İmparatorluğu döneminde
Kanunu’nu sinsice çıkarmaktan çekinmedi. başlatılan Kürdistan beylik, aşiret şefliği ve şeyhlik
Çocukların ilk defa yaygın olarak tutuklanmaları, otoritelerini tasfiye etme hareketleri, giderek Kürt
KCK operasyonları, hava saldırıları, bu stratejinin Kültürel Gerçekliğinin tasfiyesine yönelmiştir.
gereğidir. Psikolojik savaşın her türlüsü, işbirlikçi bir Cumhuriyet’in İlk Döneminde, Beyaz Türk Faşizmi,
Kürt sermaye grubunun hem Güney hem de Kuzey bu politikayı daha da derinleştirerek tüm topluma
Kürdistan’ın önemli kentlerinde çekim merkezi yaymış, Kürtleri, ulus-devletin içinde eriterek
olarak oluşturulmaya çalışılması ve Sahte Kürtçü sivil yok etmenin eşiğine kadar getirmiştir. Buna karşı
toplum örgütlerinin kuruluşu da bu yeni stratejiyle gelişen direnmeler, dayandıkları sosyal temel ve
yakından ilgilidir. Buna, işbirlikçi Kürt medyasını önderliklerinin karakteri nedeniyle tasfiyeyi daha
da (psikolojik savaş araçları) eklemek gerekir. Spor da derinleştirmekten öteye sonuç vermemiştir.
ve sanatın birçok dalı da benzer stratejik amaçlarla Cumhuriyet’in Olgunluk Döneminde, Kürt gerçeğini
kullanıma açılmıştır.Belki de en vahim uygulama, inkâr etme temelinde varlıklarına izin verilen
Hizbul-Kontra yerine Kürt Hamas’ının oluşturulması işbirlikçi katmanlar daha da geliştirilerek Kültürel
deneyimleridir. Dinci yayın ve örgütlenmelerin temel Soykırım derinleştirilmiştir. 1980’lerden itibaren içine
hedefi, son aşamada KCK’ye karşı kendi Kürtçü girilen Çöküş Döneminde, ABD’nin kendi çıkarları
Hamas’ını kurup harekete geçirme ve başat kılmadır. temelinde sağladığı destekle eşi görülmedik özel savaş
Örneğin Filistin’de MOSSAD’ın FKÖ’yü zayıf yöntemlerine başvurularak, Kürtlük sadece Özgürlük
düşürmek için kurdurduğu, mücadeleyle hiçbir ilgisi Hareketi olarak değil bizatihi Varlık (dil yasağında
olmayan Hamas, bugün FKÖ’yü ve özellikle temel görüldüğü gibi Ontolojik Varlık olarak da) olarak
güç olan El Fetih’i tasfiyenin eşiğine kadar getirmiştir. sona erdirilmeye çalışılmıştır. Bu eşi görülmemiş
Aynı model, Kürdistan’da KCK’ye karşı geliştirilmeye kırım hareketlerine karşı Özgürlük Hareketi, birçok
çalışılmaktadır. Yeni dinci liseler ve Kuran kursları eksikliğine ve yanlışlıklarına rağmen, sadece Kürt
da bizzat açıklandığı gibi bu amaçla aceleyle tesis Kültürel Varlığını kesinleştirmekle kalmamış,
edilmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı, tüm camileri Özgürleşen Varlık olarak da önemli bir aşamaya
kültürel tasfiyeciliğin hizmetine sokmuştur. Din, taşımıştır. Bu yönlü gelişmeler, diğer Kürdistan
tamamen politize edilip Kürt Varlığının inkârında ve parçalarını da etkisi altına almış; Irak Kürdistan’ında
Özgürlük Mücadelesinin karalanmasında kullanılan ulus-devletçi yanı ağır basan bir siyasi oluşuma yol
bir araç durumuna indirgenmiştir. Benzer yüzlerce açarken, İran ve Suriye Kürdistan’ında halkın büyük
uygulama, yeni hegemonik gücün sadece niyet ve uyanışı, Özgürlük Hareketi’ne katılımı ve demokratik
politikalarını değil, çok tehlikeli tasfiyeci planlarını özerkliklerini geliştirmeleriyle sonuçlanmıştır.
da açıkça ortaya koymaktadır. Nasıl ki CHP, 1925-
1940 döneminde Kürt direnmesi ve varlığının kanlı
İçindekiler İçin Tıklayınız...
tasfiyeci ulus-devlet partisiyse, 2000’li yıllardan
itibaren AKP de aynen ve daha da ağırlaştırılmış
koşullar temelinde Kürt gerçekliğini ve Özgürlük
16
Politika ve Özgürlük
İlişkisi Üzerine

Zilar Bilmez
Politika ve özgürlük, ikisi de çok tartışma götüren iki edilmesinden geldiği söyleniyor. Büyük ihtimalle,
kavram. Her iki kavram etrafında gelişen çok ciddi atların terbiye edilmesinden yola çıkılarak insanların
tartışmalar var. Ele alıp incelemek büyük dikkat ister. da terbiye edilebileceği sonucuna varılmış ve küçük
Çünkü ikisinin de toplumsal yaşam ve ilişkilerle çok bir zümrenin, büyük toplumsal kesimleri çeşitli yol
sıkı bağları var. Her iki kavram da toplumsal doğanın ve yöntemlerle dize getirip terbiye etmesinin sanatı
temel özelliklerinin başında gelmektedir. olarak biçimlenmiştir. Yunan uygarlığına buradan
taşınıp bazı eklemeler alarak daha da geliştirilmiştir.
Kavramlara yaklaşım önemlidir. Bazı köklü
Yunan dilindeki “polis” kelimesinden türetildiği
kavramları ele alırken, sadece sınıflı devletçi uygarlık
söylenmektedir. “Polis” Yunancada bildiğimiz
sınırları dahilinde ele almak kavramsal hakikat
“kent” ya da “kent devleti” anlamına gelir. Politika
açısından çok yetersiz kalıyor. Politika ve özgürlük
kavramı ise kent devletini “idare etmek” manasında
kavramları da toplumsal hakikat açısından böyle
kullanılmaktadır.
köklü kavramlardır ve uygarlık mantalitesinin
ötesinde, daha derinlerden ele alınıp incelenmeyi Atina kent devleti incelendiğinde yaşanan toplumsal
ve yorumlanmayı gerekli kılıyor. Bu temelde ele yarılmaların, burada gelişen Yunan felsefesinin teorik
aldığımızda, her iki kavram da birer kavram olmanın gücünü de arkasına alarak, daha da derinleştiğini ve
da ötesinde, adeta toplumun varolma halini ifade kurumlaştığını görmekteyiz. Yaşam, zaten ilk defa
ediyor.Ayrıca her iki kavramın birbiriyle de çok kamusal alan ve özel alan olmak üzere tam ortadan
sıkı bir ilişkisi bulunuyor. Birbirini koşullayan ikiye bölünmüştür. Kentin yaşamı, geçimi, güvenliği
iki kavram olduğunu rahatlıkla belirtebiliriz. Biri ve diplomasisi hakkındaki her türlü kararın alındığı
olmadan diğerini, ikisi olmadan da toplumsal yaşamı alan olarak belirlenen kamusal alanın yönetimi,
sürdürmek, neredeyse imkânsız gibi görünüyor. kentin en varlıklı mülkiyet sahibi erkek zümresine
Konuya öncelikle her iki kavrama yüklenen verilmiştir. Geriye kalan ev ve aile yaşamı ise özel
anlamlarla başlayıp, sonra da hem birbirleriyle hem alan olarak tanımlanmış ve politik alanın tamamen
de toplumsal durumla ilişkilerini incelemeye ve dışına itilmiştir. Özel alan denilen bu alan, daha
yorumlamaya çalışacağım. çok kadın ve çocukların oluşturduğu ve bir erkek
efendinin yani “koca-baba”nın yönettiği alan olarak
tanımlanmıştır.
Politika Genel geçer olarak kabul edilmiş bu tanımların
Politika kavramının yaşadığı serüvene baktığımızda ötesine geçtiğimizde ise, canlı yaşamın, insan
resmi tarih bilimi, politikanın kavramsal çıkışını formunda (toplum formunda) yaşanabilmesi için
sınıflı devletçi uygarlıkla başlatıyor. Arapça karşılığı temel bir gereklilik olarak politikanın ortaya çıktığını
siyasettir ve siyaset kavramının “seyis”likten görüyoruz. Ana kadın etrafında gelişen daha ilk klan
yani at bakıcılığı, eğiticiliği veya atların terbiye topluluklarının, yaşayabilmek için yaşamın gerekli
17
kıldığı birçok konuda politika ürettiklerini, yapılan işlerinin gerçek politika işleri olmadığını, dolayısıyla
arkeolojik kazılardan ve ortaya çıkan toplumsal tarih devlet idareciliği ile gerçek politikayı karıştırmamak
incelemelerinden anlayabiliyoruz. Dili geliştirenin de gerektiğini kavramamız gerekmektedir. Çünkü
yine toplumun günlük yaşamsal politika faaliyetleri resmi devletçi iktidarcı politika tanımları, toplumsal
olduğunu belirtebiliriz. Bu gerçeklerden yola çıkarak; çıkarlara dayanarak geliştirilen gerçek politika ile
insan, politik bir varlık haline geldikçe toplumsallaştı büyük bir zıtlık içerisindedir. Toplumun maddi ve
ve insanlaştı diyebiliriz. manevi olarak bir bütün yaşamsal ihtiyaçları ve bu
O halde politikayı; yaşamın insan açısından temeldeki demokratik çıkarlarını ilgilendiren işler,
zorunlu kıldığı maddi ve manevi, tüm ihtiyaçlarını politikanın ana gündemini oluşturur. Dolayısıyla
karşılaması için geliştirdiği ortak grup örgütlülükleri politika faaliyeti toplumsaldır, kesinlikle devletçi ve
(klan, kabile, aşiret, aşiret konfederasyonu vb.), iktidarcı değildir. Politik işler, devlet ve iktidarlar
tarafında değil, demokrasi tarafında yer alması
bu grup örgütlülükleri içerisinde yürüttüğü özgür
gereken demokratik siyaset kapsamına giren
tartışmalar, tartışarak aldığı kararlar ve ortaya
faaliyetlerdir. Devletçi iktidarlar toplumsal yaşamı,
çıkardığı planlamalarla, bu karar ve planlamalarını
kitaplar dolusu donmuş, kalıplaşmış yasa ve
eyleme dönüştürme süreci olarak tanımlayabiliriz.
kurallarla, kanunlarla yönetir. Bir de oluşturmaz, bir
Dikkat edilirse, politikanın bu tanımı içerisinde
yenilik ortaya çıkarmaz, hazırda varolanın sırtından
özgürlük de var demokrasi de var. Çünkü toplumun
geçinir. Ama politika ise her an kendini yenileyen,
hem ortak anlamlandırmalarını hem de ortak
akışkan bir yaratıcılıkla yaşamı hem inşa eder ve
eylemlerini geliştiriyor. Kendi içinde tartışarak
oluşturur, hem de yönetir ve yönlendirir.
düşüncesini olgunlaştırıyor ve ortaklaştığı
noktalarda kararlara varıyor. Ulaştığı karar ve
sonuçları nasıl pratikleştireceğini tartışarak bir Özgürlük
planlamaya ulaşıyor ve bu temelde eylemsel düzey
İnsan canlısı açısından özgürlüğü söylemleştirerek
kazanıyor. Demek ki politika sayesinde hem yaşamı
mücadele konusu yapma ihtiyacı, insanın köleliğine
sürdürmeyi imkânlı hale getirmenin koşulları
yol açan uygarlık hegemonyasıyla başlar. Köleliğin
yaratılıyor hem de tartışarak ve gücünü birleştirerek,
olmadığı zaman ve mekanda, özgürlüğün tanımı da
yani kolektifleşerek zorlukların üstesinden geliniyor.
mücadelesi de gerekmez. Çünkü içinde bulunulan
Aslında bu çerçevede toplumsallaşmaya, demokratik
hal, zaten bir özgürlük halidir ve bunun tersi bir
politikanın eylemsel düzey kazanması da diyebiliriz.
durum tanınmamaktadır. Nitekim uygarlığa geçilen
Demek ki çokça söylendiği gibi politika faaliyeti, bir ilk dönemlerde insanların düşünce ve duygu
sınıflı devletçi uygarlık yaratımı değildir ve onunla dünyalarında beliren özgürlük tanımı, köleleşme hali
başlamamıştır. Tersine sınıflı devletçi uygarlık, içine girmeden önceki duruma duyulan özlem olarak
toplumsal politikanın üretilme zeminlerini ortadan kendini ifade eder. Bu özlem, uygarlık öncesinde
kaldırarak, kendisini toplumun sırtında adeta bir yaşanmış olan toplumsal düzene işaret eder. Bunu;
kambur gibi yükseltmiştir. Toplumun politika verimli hilal coğrafyasında daha çok anakadın
yapma gücünü elinden alarak, toplumu adeta dişsiz etrafında şekillenmiş ve daha sonra uygarlığın
bırakmıştır. Toplumun kendi yaşamını yönetme hegemonik bir düzey kazanmasıyla beraber ortadan
ve yönlendirme hakkını her bakımdan elinden kalkmış olan anasoylu komünal toplum yaşamına
almıştır. Kendi yaşamı hakkında söz söyleyemez ve geri dönüş özlemi olarak yorumlayabiliriz. Belki
karar alamaz hale getirmiştir. Toplumu yönetme ve de Sümerler bu yüzden özgürlük için, anaya ve
yönlendirme tekeli olarak devlet aygıtını, binlerce doğaya dönüş anlamına gelen “Amargi” sözcüğünü
yıldan beri politika yapma adına, bütün topluma kullandılar. Özgürlüğü, anaya ve doğaya duyulan
adeta dikte etmiştir.Toplumsal tarihin en büyük özlem olarak ifade ettiler ve bu özlemlerini gidermek
yalanı, herhalde politikayı devlet yönetimiyle üzere belli bir mücadele arayışı içerisine girdiler.
özdeşleştirme yalanıdır. O yüzden devlet ve iktidar Erkek egemenlikli uygarlığın durmadan savaş, şiddet
18
ve ölüm üreten sistemi karşısında anasoylu yaşama Özgürlük kavramına dair gelişen yorum ve tanımlara
dönüşü, yani “Amargi” olarak özgürlüğü aramaya baktığımızda; her dönemin ortaya çıkardığı siyasal
giriştiler. Ananın yarattığı mutlu ve özgür “dün”lere ve toplumsal koşullara paralel olarak, kendi içinde
dönüşün hayalini kurdular ve bu uğurda belli büyük değişiklikler göstermektedir. Metafiziğe
mücadelelere giriştiler. bağlanmış yorumlarda özgürlüğün tanımı,
Sümer toplumunun, uygarlık öncesinde yaşanmış olan yaradılıştaki çıkmaza gelip dayanmaktadır. Özgürlük,
anasoylu toplumsal düzene duyduğu özlemi bu şekilde daha çok tanrısal varlıklara atfedilir. İnsanın var
dile getirdiğini, arkeoloji ve Sümeroloji çalışmalarının olup olmadığı, dolayısıyla özgür olup olamayacağı
açığa çıkardığı çeşitli mitolojilerden öğreniyoruz. sorgulanır. Varılan yer, sınırlı özgürlüktür. Son olarak
Uygarlığın henüz başında bulunan insanların, kendi İslam’da bile tanrı için öngörülen “Külli (genel) irade”
özgürlük hayallerini bu temelde şekillendirdiğini ile insan için belirlenen “Cüzî (kısmi) irade” söylemi,
ve dile getirdiğini görüyoruz. Abdullah Öcalan, bu konudaki son halka olmaktadır.
“Kapitalist Uygarlık” adlı kitabında bu konuyu şöyle
yorumlamaktadır: “... uygarlık derken, toplum etiği
açısından bir yücelme ve gelişmeyi değil, düşüşü ve Metafiziğe bağlanmış
baskı altına almayı esas nitelik olarak yorumluyoruz. yorumlarda özgürlüğün
Uygar toplum eski komünal anacıl değer yargılarına,
yani ahlâk anlayışına göre büyük bir düşüş anlamına
tanımı, yaradılıştaki çıkmaza
gelmektedir. Bildiğimiz en eski dil olan Sümercede gelip dayanmaktadır
bu ilişki çarpıcı bir biçimde dile gelmektedir. Amargi
kelimesi hem özgürlük hem de ‘anaya ve doğaya
Felsefe dünyasındaki özgürlük yorumları, kendi
dönüş’ anlamına gelmektedir. Ana, özgürlük ve doğa zaman ve mekan koşulları içerisinde oldukça geniş
arasında böylesi bir özdeşliğin kurulması, çarpıcı tartışmalara yol açıyor. Platon’un “insanın kendi
ve doğru bir algılamadır. Uygar toplumu ilk defa yapısını seçme imkânı” olarak ifade ettiği özgürlük,
tanıyan Sümer toplumu Amargi kelimesiyle, henüz Aristoteles’te bilgi ve bilinç şartına bağlanmış bir
çok uzaklaşmadığı eski veya komünal anacıl topluma “tercihte bulunma gücü”ne dönüşüyor. Daha sonra
duyduğu özlemi dile getirmektedir. Bu toplumsal modern felsefecilerden Spinoza, bu tanıma karşı
altüst oluşu, Sümer orijinalinde izlemek hem mümkün çıkıyor. “... salt kendi doğasının zorunluluğu sonucunda
hem de çok çarpıcı ve öğreticidir...” varolana ve eylemini sadece kendisi belirleyene özgür
Demek ki, erkek egemenlikli sınıflı devletçi uygarlığa denir; başka bir şey tarafından varolmaya ve kesin
karşı daha ilk dönemlerinden beri bir rahatsızlık, olarak şu ya da bu şekilde bir şey yapmaya zorlanana
bir kabullenmeme, bir isyan ve karşı duruş hep ise zorunlu ya da daha doğrusu kısıtlı denir” diyor
var olmuş. Bunun izlerini mitolojilerde, dinlerde, Spinoza. Dolayısıyla sadece tanrının özgür olduğuna
çeşitli düşünce ekollerinde, birçok felsefi akımda ve hükmediyor ve “Etika” adlı yapıtında, “Özgür insan,
tüm bunların etrafında gelişen devrimci toplumsal yani sadece aklın buyruğuna göre yaşayan insan…”
kalkışlarda görmek ve günümüze kadar takip etmek diyor. Kant ise, kendi felsefesinde özgürlüğü ret
mümkündür. Bu mücadele birikimlerini toplayıp etmiyor ancak teorik düzeyde hakkında hüküm
bir araya getirdiğimizde, söz konusu uygarlığın verilemeyen ahlaki koşullara bağlıyor. Özgürlüğü,
hep ikili bir karakterde geliştiğini de ayrıca görmek ahlak yasasının varlık nedeni olarak görüyor. Yani
mümkün olabiliyor. O zaman özgürlük kavramını ahlak yasasına bağlıyor. Özgürlük, Marks ile birlikte
değerlendirirken, özgürlüğü hâkim uygarlığın yol artık toplumsal ilişkilerle açıklanmaya ve toplumsal
açtığı bir gelişme olarak değil, tam tersine hâkim bir öz kazanmaya başlıyor. Felsefe tartışmalarında
uygarlığın karşısına yerleşmiş bir gelişme olarak ilk kez politikanın temel bir amacı olarak özgürlük
yorumlamak, doğruya daha yakın bir değerlendirme ele alınmaya başlıyor. Sosyalizm ideolojisini bu temel
olmaktadır. üzerinden biçimlendiriyor.
19
Daha sonra Albert Camus’un görüşleriyle özgürlük; özen göstermek gerekir. Çünkü özgürlük, hem bireyle
bir bakıma kişinin düşünce ve eylem belirleme ama hem de toplumla ilgili bir kavramdır. Her birey,
potansiyeli olarak şekilleniyor ve Jean Paul Sartre’nin elbette kendi iç bütünlüğünü ifade eden bir biriciktir.
insanın varoluş hali olarak bir tanıma kavuşuyor. Ancak toplumsal bütünlüğün taşıdığı anlam
Sartre, “Varoluş özden önce gelir” diyor. Bir bakımından da her biricik birey, kendi toplumuyla
başka ifadeyle “Aslında biz, seçen bir özgürlüğüz, sağladığı kaynaşma temelinde var olur. Birey nasıl
ama özgür olmayı seçmiyoruz; biz özgürlüğe varoluşsal bir varlık ise, toplum da bir varoluşsal
mahkûmuz...” diyor. Yani Sartre’ye göre insan kendi varlık olarak anlamlanmayı hak ediyor. Çünkü
özünü, kendi düşünce ve eylem gücüyle geliştiriyor, insan toplumsallaşmasaydı, insanlaşmayacaktı.
varoluşunu kendisi şekillendirerek kendine ait bir İnsanın insanlaşması, insanın toplumsallaşmasını
öz ortaya koyuyor. Nasıl bir insan olacağını, herkes koşullamıştır. Dolayısıyla insanın toplumsallaşması,
kendi eylemiyle belirliyor. İyi bir insan mı yoksa kötü insanın insanlaşmasıdır aynı zamanda. O yüzden
bir insan mı olacağını, kişinin kendisi belirlemiş toplum da varoluşsal bir oluşumdur. Bireyin de
oluyor. Başka bir ifadeyle belirtecek olursak, insan varoluşsal koşuludur. Dolayısıyla birey toplum
kendi yaptıklarının bir sonucu olarak şekilleniyor. ilişkisinde hak edilmiş anlamsal kaynaşma düzeyinin,
Dolayısıyla varoluşçuluk felsefesindeki özgür insan mutlaka güncellenerek yeniden sağlanmasına büyük
tanımı da, ahlaki bir varlık olarak karşılık buluyor. bir ihtiyaç vardır. İnsan yaşamında gereksizleşen bir
Bu tanımın politikayla da bağlantısını kurmak şey aranacaksa, o da toplum değil ulus-devletçi sınıflı
mümkündür. iktidar yapılarıdır. Ki sınıflı ulus-devletçi iktidar
yapıları, kesinlikle varoluşsal bir nitelik taşımazlar.
Modern kapitalist dünya görüşünde tanrının
Birey ve toplumunun, kendi sırtında taşıdığı bir
yerini ulus-devletler alıyor. Özgürlüğün sınırlarını
kamburun ötesinde, yaşamsal iyilik üreten herhangi
belirleyen, ulus-devlet iktidarları ve onu ayakta tutan
bir işlevi yoktur.
ve en temel stratejik ittifak gücü olan sermaye sınıfı
oluyor. Ortaya çıkan bu gelişmelere paralel olarak,
özgürlük üzerine yürütülen tartışma ve yorumların Yaşam Politikasız Sürdürülemez
yönü de giderek siyasal düşünceler kapsamında
Özgürlüğü, tek başına bir kavram olarak değil de
kendi kendisini yaratan insana kaymaya başlıyor.
toplumla ilgili bazı kavramlaştırmalarla iç içe ele
Temellerini John Locke, A. Smith ve S. Mill’in attığı
almak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Toplumla
ve günümüze kadar derinleşerek ulaşan ve daha
ilgili kavramlaştırmaların hemen hemen hepsi esasta
çok sermaye sınıfının çıkarlarına hitap eden liberal
özgürlükle ilişki içerisinde gelişmektedir. Özgürlükle
ideoloji ile beraber, adeta tanrılaştırılan bireyin önü,
ilişkili olmayan bir toplumsal kavramlaştırma,
böylece sonuna kadar açılmış oluyor. Özgürlük adına
neredeyse yok gibidir. Çünkü toplumun varoluşsal
bireycilik, adeta bir hastalık derecesinde şişirilip
açıdan sahip olduğu tüm özellikleri, özgürlük
devleştiriliyor.
doğurur veya özgürlük düzeyi gerektirir. Özgürlüğün
Özgürlüğe anlam yüklerken, hem bireyi hem olmadığı yerde, gerçek bir toplumsallaşma yaşanmaz.
toplumu baz almanın daha doğru bir yaklaşım İnsan toplumu, belki özgürlüksüz ortamlarda yok
olacağını düşünüyorum. Çünkü ne birey ne olmayabilir ama bu yok olmama hali kesinlikle
de toplum, birbirinden bağımsız ele alınıp biyolojik, bedensel bir sayısal toplum gerçeğini
değerlendirilemez. Toplum ve birey, birbiriyle aşmaz. Bu şekilde özgürlüksüz hale mahkûm edilmiş
kopmaz bir bağ içerisindedir. Birey olmadan toplum, bir toplumun, eli kolu bağlı oturması da ayrıca
toplum olmadan da birey hem tek başına fazla bir beklenemez. Toplum, sürekli özgürlüksüz halden
şey ifade etmez, hem de insan tarzında yaşaması çıkmanın arayışında olur, bu halden kurtulmanın
neredeyse imkansızlaşır ve ortaya bir “Tarzan” figürü yol ve yöntemlerini geliştirmenin çabasını geliştirir,
çıkar. O yüzden özellikle de konu özgürlük olunca, bunun mücadelesini koşullara göre gizli veya açık
birey-toplum ilişkileri bağlamından uzaklaşmamaya bir şekilde yürütür. Böylesi özgürlüksüz bırakılmış
20
toplumlar, sürekli bir direniş ve karşı koyuş içerisinde Politika konusunda yaşanan bu kafa karışıklığı,
olur. Böyle toplumlarda özgürlük ve politika, müthiş sadece feminist hareketlerle sınırlı değildir. Aslında
bir iç içelik örneğini yaşar. Elli yıla yakın bir süredir bir istatistik yapılırsa, günümüz toplumunun
özgürlük mücadelesi yürüten Kürt halk hareketi, bunun büyük bir bölümünün politika konusunda
en büyük ve en güncel örneğini oluşturuyor. Kürtlerde yanlış düşündüğü rahatlıkla görülecektir. Çünkü
özgürlük ve politika, büyük bir iç içelik örneğini politikadan anlaşılan, ya devlet idareciliğidir ya
yaşıyor. Kendi toplumuna ve toplumsal bireyine da topluma yayılmış sömürgen iktidar otoritesidir.
özgür yaşam koşullarını yaratmak için günlük olarak Özellikle de Doğu toplumuna göre genelde daha
her türlü politikayı sistemli ve örgütlü bir biçimde aydın olduğunu düşünen Batı toplumu, politika
üretiyor ve gerçekleştiriyor. Bu anlamıyla, toplumsal konusunda böyle bir yanılgıyla yüz yüzedir. Bunun
direnişleri ve kurtuluş mücadelelerini örgütlemeyi ve sadece bir kanaat olduğu söylenebilir. Ama buna
yürütmeyi, en büyük politik faaliyet olarak nitelemek veri teşkil edecek bazı örnekler verebilirim. Mesela
mümkündür. Toplumsal yaşamı özgür kılmanın, Batı ülkelerinde tüm toplumsal kesimlerin seçme
dayatılmakta olan kölelik düzenine başkaldırmanın ve seçilme hakkı artık varken, seçim süreçlerinde
kendisi, en stratejik politikaları üretmeyi gerektirir. toplumun büyük bir kısmının seçimlere ilgisiz
Toplumsal özgürlüğü sağlama mücadeleleri, politik yaklaşmaları, konuya ciddi bir veri sunuyor. Yine
işlerin en başında gelir. Yani politikanın en büyük işi, insanların çeşitli demokratik örgütlere üye olma
toplumsal yaşamı özgür kılma faaliyetleridir. Özgür
hakkı varken, bunu pek tercih etmemeleri de aynı
yaşamın koşullarını yaratmaktır. Politikanın, özgür ve
konuya bir veri teşkil ediyor.
demokratik toplum merceğinden en isabetli tanımı,
belki de bu şekilde yapılabilir. Bu anlamıyla özgürlük
ve politika kavramları, et ile tırnak gibi kopmaz bir
bağ içerisindedir. Biri diğerini adeta koşullamaktadır.
Politikanın en büyük işi,
Politika olmadan, politika yapmadan özgür yaşanmaz; toplumsal yaşamı özgür
özgürlüğün olmadığı yerde ise politika daralır ve kılma faaliyetleridir
politika gerçekleşmez. Özgürlüğün olmadığı yerde
ancak sömürü olur, sömürgeci iktidar ve devletler
olur. Her türden despotik iktidar ve hiyerarşi boy Politikaya karşı böyle gözle görünür bir soğukluk,
verir. Dolayısıyla yaşam, daha çok fiziki ve biyolojik ilgisizlik ve sevmeme hali var. Çünkü politika yapmayı,
sınırlarda seyreder. daha çok devlet idaresinin ya da devletin idare
koltuğuna oturmak için son derece iktidarcı çıkarlar
Özgürlüğün politika ile bağını güçlü kurmak,
güden siyasi partilerin işi olduğuna inanılıyor. Oysa
yaşamı özgür kılmak açısından çok çok önemli bir
konudur. Politika konusunda yanılgıya düşmemek hem ulus-devlet idareciliği hem de siyasi partilerin
gerekir. Politikaya yaklaşım konusunda günümüz geliştirdikleri iktidar merkezli çıkar siyaseti, politika
toplumlarında büyük bir yanılgı yaşandığını, kendi kavramını son derece bilerek bulanıklaştırıyor.
kadınlık deneyimimden bilmekteyim. Başka bir Çünkü gerçekten politika yapan bir demokratik
inceleme konusu olduğu için sadece konuyla bağı toplumsal yapıyı karşısında görmek istemiyor. Kendi
açısından bir-iki şey belirtip geçeceğim. Hem içinde bilinçlenmiş, örgütlenmiş, günlük politika
yerel hem evrensel kadın mücadeleleri içerisinde üretir duruma gelmiş bir toplum, sömürgen ulus-
politikaya yaklaşım, oldukça tartışmalı bir konu devlet iktidarlarına rağmen gerçek bir demokrasiye
oluyor. Politika kavramının iktidar kavramıyla ve özgürlüğe açık bir yapısal irade anlamına gelecektir
karıştırılmasının yol açtığı bir kafa karışıklığıdır bu. ve mevcut sınıflı devletçi kapitalist uygarlık sistemi,
Kadınların, kendi önlerinde duran politika ve iktidar bunda kendi sonunu görüyor. Bu yüzden ulus-devlet
handikapını çözemediği müddetçe, özgürlükte yol iktidarları, gayet bilinçli bir şekilde toplumu apolitik
almak konusunda ciddi sorunlar yaşamaya devam bir düzeyde tutmanın sistemli programsal siyasetini
edeceklerini bilmeleri gerekir. uyguluyorlar.
21
Doğu ülkelerindeki toplum ise daha çok mevcut tam da bu ahlaki ve politik temeldeki varoluş tarzıdır.
despotik statükocu devlet yönetimlerinin ve toplumsal Yani ahlak ve politika, toplumu var eden iki temel
kılcallara yayılmış feodal otoritenin engelinden özelliktir, niteliktir. Toplumsal varoluşun taşıdığı
kaynaklı olarak kendi politikasını üretemiyor. Oysa bu iki temel nitelik olmaksızın, toplum var olamaz.
Doğu’nun geçmişteki aşiret ve kabile yapıları, kendi Varlıksal olarak toplumun kendisini sürdürdüğü her
zaman ve mekan gerçekliği içerisinde günlük olarak yerde bu iki temel nitelik, az olur veya çok olur ama
kendi yerel politikasını üreten ve yürüten yapılardı. mutlaka olur. Tümden yok olması demek, toplum
Statükocu ulus-devlet iktidarlarının bir kısmını olmaktan çıkma hali olur ki günümüz ulus-devletçi
darmadağın ettiği, bir kısmını ise işbirlikçisi haline kapitalist modernite sisteminin topluma dayattığı
getirdiği bu yapılar, günümüze son derece gericileşmiş tam da budur.
yapılar olarak ulaşmış durumdadır. Bu yapıların Ulus-devletçi kapitalist sistem, toplumun ahlaki
kendilerini, çok ciddi bir demokratizasyondan ve politik özelliklerini elinden alarak, güçsüz ve
geçirmeye ve toplumun güncel politika ihtiyacını savunmasız bir toplum gerçeğine yol açmıştır.
karşılayacak yeni bir düzenlemeye tabi tutmaya Toplumu; kendi yasalarını oluşturamaz, kendi
ihtiyaçları vardır. Bunu başarmaları ise yeni bir bilinç kaderini tartışamaz, kendi maddi-manevi
ve aydınlanma düzeyi yakalamalarına bağlıdır. ihtiyaçlarını karşılayamaz, kendini yönetemez,
Görüldüğü gibi dünyanın Doğu’sunda da Batı’sında eğitemez ve savunamaz bir durumun içerisine
da, güncel olarak toplumun çok ciddi bir biçimde sokmuştur. Ulus-devlet, topluma adeta şunu söylüyor:
politikadan uzaklaştırılma gerçeği ile karşı karşıyayız. “Geçerli yasaları ancak ben çıkarırım, kararları
Politikadan bu kadar uzaklaştırılmış toplumların, ancak ben veririm, politikayı ben yaparım, seni ben
yakın dönemde gerçek özgürlüğünden söz etmek, yargılarım, seni ve çocuklarını ancak ben eğitirim,
pek mümkün görünmüyor. Doğu toplumunda, din ben doyururum, ben yönetirim, ben korurum, ben
ve devlet ideolojilerine bulandırılmış olan ahlaki savunurum.” Yani “Senin hayatın benim ellerimde.
ilke adına, neredeyse başını yerden kaldıramayan Sen sadece bana ve benimle ittifak içerisinde olan
birey gerçeği yaşanıyorken; Batı toplumunda ise sermaye tekellerine hizmet et, insan kaynağı yetiştir
liberal ve neoliberal ideolojilerin özgürlük adına ve askerlik yap yeter” diyor. Toplum, uygarlık öncesi
kendi toplumundan kopardığı, egoizm sınırlarında süreçte tamamen kendi elinde bulundurduğu tüm
bireycileştirilmiş bir birey gerçeğinin, yönsüz haklarını, gelinen aşamada ulus-devlet iktidarlarına
savruluşu yaşanıyor. Her iki versiyonun da kendi teslim etmiş bulunuyor. Ulus-devlet iktidarları
içinde gerçek bir özgürlüğe yol açmadığını çok açık toplumun tüm haklarını, kimi zaman zorla kimi
bir biçimde görmekteyiz. zaman ideolojik hegemonyanın geliştirdiği yol
ve yöntemlerle teslim almış ve kendi doymak
bilmeyen obez tekelini, toplumun bu gasp edilen
Özgürlük Nasıl Hayat Bulur? hakları üzerinden kurmuştur. Geçmişte toplumun
Özgürlük, ancak toplumsal doğanın işler hale elinde bulunan politik karar alma gücünü, ahlaki
geldiği ve gerçek gücüne kavuştuğu koşullarda kural belirleme gücünü, kendini yönetme, kendini
hayat bulabilir. Tersi durum ise dünyanın mevcut savunma gibi hayati güçlerini obezleşen tekellerine
halini ifade eder ki bu durumda özgürsüzlük hali katmıştır. Toplumun en hayati ve devredilemez işleri
hüküm sürmeye devam eder. Öcalan; toplumsal olan bu işlerin tümünü kendi devlet idaresinin işleri
doğanın iki temel niteliği olarak tanımladığı ahlak arasında toplayıp merkezileştirmiştir. Günümüz
ve politikayı, “Demokratik Uygarlık Manifestosu” dünyasında toplumsal yaşamın hemen hemen tüm
adlı beş ciltlik dev eserinde oldukça kapsamlı bir alanlarında yaşanmakta olan kriz ve kaos halinin en
biçimde değerlendiriyor. Toplumsal varoluşun açık göstergesi, toplumun tüm bu işlerine el konmuş
ahlaki ve politik temelde gerçekleştiğini, derin bir olmasıdır. Yaşanmakta olan tüm toplumsal sorunların
bütünlük içerisinde anlatıyor. Bu yazıda, toplumsal ve baş gösteren krizlerin ana kaynağı, bu gaspçı ulus-
doğa kavramıyla vurgulamak istediğim, toplumun devlet ve iktidar tekelleri oluyor.
22
Açık ki yaşanmakta olan bu kriz ve kaos ortamında konuda sürekli politika yapma halini sürdürerek,
bir toplumsal özgürlük düzeyinden bahsetmek pek önünde duran toplumsal sorunlara yaratıcı çözümler
mümkün olmaz. Toplumsal sorun ve krizlerini üretir. Toplumun ortak aydınlık vicdanı olarak ahlaki
belli düzeylerde çözmüş ve kendi alternatif yaşam yapısını sürekli yenilemeye açık tutar. Gericileşmiş
sistemini yeniden geliştirmiş bir toplumda ancak öğelerden arındırır ve özgürlüğe açık yeni bir
özgürlükten bahsedilebilir. Günümüz toplumunun ahlaki yapı geliştirir. Geliştirdiği özgürlük ahlakını,
yaşamakta olduğu bu krizli sorunları çözmek ulus-devletin donuk yasa ve kanunları karşısında
ise, bunları üreten ve yaratan temel kaynağın daha güçlü işletir. Kendisini donmuş, katı yasa ve
kurutulmasına bağlıdır. Temel sorun kaynağının kanunlara mahkûm bırakmaz.
ise ulus-devlet iktidar tekelleri olduğunu yukarıda Dikkat edilirse toplumsal politikanın boş bıraktığı,
belirtmiştik. O zaman temel toplumsal sorunların yeterince işlemediği yere, sömürgeci devlet iktidarları
çözülebilmesi için sürekli sorun üreten bu ulus- bazen rahatlıkla bazen de zor kullanarak gelip
devletçi iktidar tekellerinin etkisiz bir konuma doğru yerleşebiliyor. Bu durum, devlet ve iktidar güçlerinin
geriletilmesi gerekir. Sömürgen ulus-devlet iktidar bitmez tükenmez kudretlerinden ileri gelmez. Bu
tekellerini geriletmek, biraz zor görünebilir ama durum, toplumsal güçlerin kendilerini yeterince
kesinlikle mümkündür. Çünkü sonuç itibariyle insan politik kılmamasıyla ilgili gelişen bir durum oluyor.
eliyle geliştirilmiş ve haksızlık üreten yapılardır. Çünkü mevcut kapitalist moderniteyi ayakta tutan
ulus-devlet aygıtları, hiç durmayan sistemli bir çark
gibi her an planlı, programlı ve disiplinli bir biçimde
Sömürgen ulus-devlet iş yapan bir durum içerisinde bulunuyor. Kendi
iktidar tekellerini geriletmek, sömürgen devletçi iktidarcı sistem çarkını aralıksız
bir biçimde çevirebilmek için ele geçirdiği toplumun
biraz zor görünebilir ama büyük bölümünü kendi hizmetine koşturuyor. Ulus-
kesinlikle mümkündür devletçi sömürgen çarkın bir an bile durmaması için
-zaten çarkın bir an durması bile sistemin çöküşüne
neden olur- toplumun büyük kesiminin emeğini
İnsan eliyle üretilmiş olan her şeyin değiştirilebilir,
satın alıyor. Cüzi bir ücretle satın aldığı dev gibi
dönüştürülebilir, geriletilebilir veya ilerletilebilir,
emek ordularını, sendikacılık avuntusuyla oyalayıp
hatta istenirse ortadan kaldırılabilir ve yeniden
duruyor. Kadını ucuz iş gücü deryası olarak görüyor
inşa edilebilir şeyler olduğunu unutmayalım.
ve bu temelde kadın emeğini giderek daha fazla
Bu doğrultuda günümüz toplumunun, bireyi ile
sömürüyor. Bu yetmezmiş gibi, kadın bedenini ve
beraber özgürleşebilmesi için ulus-devlet tekellerine cinselliğini de ayrıca metalaştırıp yüksek fiyatlarla
kaptırmış olduğu savunma ve ekonomik gücünü, satışa çıkarıyor. Adına da ideolojik sürme çekip “seks
kendini yönetme ve karar gücünü mutlaka geri almayı işçisi” ya da “seks emekçisi” deyip meşrulaştırıyor.
hedeflemesi gerekiyor. Çünkü toplumsal sorunları Yani kadın cinselliğini bile metalaştırarak, tarihte
üreten ana kaynak olarak sömürgen ulus-devletçi görülmemiş düzeyde bir sömürü çarkına dahil
iktidar yapıları geriletildikçe, toplum lehine ileriye ediyor. Vatandaşlık görevleri adı altında bireyi, her
fırlayacak olan yeni öğeler belirginleşmeye başlar. bakımdan tahakkümü altına sokuyor. İnsanları
Bunların en başında da toplumun politika ve ahlak modern köleler olarak işçileştirdiği gibi, vatandaşlık
gücünün yeniden işlevine kavuşmaya başlaması gelir. görevleri adına da zorunlu askerlik yasasına tabi
Konumuz daha çok politika ve özgürlük ilişkisini tutma, sayısız vergiler ödettirme, devletin çıkardığı
irdelediği için daha çok politik toplum nitelemesini kanun ve yasalara uymasını sağlatma vb. görevleri
kullanıyoruz. Ancak politik toplumun, ahlaki ilkeyi karşılaması isteniyor. Bu zorunlu görevlerini yerine
de içerdiğini akıldan çıkarmamamız gerekiyor. getirmeyenleri, mahkemelerde yargılayıp hapislerde
Politik toplum; özgürlük eğilimi gelişkin, özgürlüğe çürütmek ise ulus-devletçi iktidarların ortaklaştığı
açık bir toplumdur. Yaşamın tüm alanlarında ve her en temel yöntemler oluyor. Bunların yanı sıra, kişinin
23
eğitim görme hakkından evlenme ve eş edinme yaşanılabilir bir dünyanın yollarını geliştirmek için
hakkına kadar tüm vatandaşlık hakları ancak devlet yeterince kafa yormuyor? Neden dünyanın bütün
iktidarının onay ve denetimiyle gerçekleşiyor. Kişiye ötekileri birleşip, kendi özgür yaşam, özgür birey ve
bırakılan tek alan, Atina Polis’inden beri adına özel demokratik özgür toplum sistemini geliştiremiyor?
alan dediği, ev ve aile ortamı oluyor. Yani kişi, ulus- Ya da neden bu sorular yeterince sorulmuyor? Bu
devlet vatandaşlığı adı altında, sömürgen sistemin kadar yaşamsal soruları, neden herkes kendine dert
adeta canlı bir dişlisi haline getirilmiş bulunuyor. edip sorma gereği duymuyor?
O zaman bu sömürgen ulus-devlet çarkının Bu konudaki cevabım; erkek egemenlikli sınıflı
dişlisi olmaktan kurtulmanın ve özgürleşmenin devletçi kapitalist modernitenin, toplumu kendi
yolu, toplumsal güçlerin kendi politik yetenek ve içinde suni sınıflara ayırarak, yetmiyormuş gibi
örgütlülüklerini geliştirmekten ve sistemli kılmaktan bir de bireysel özgürlük adı altında tek tek kişiler
geçiyor. Yirmi dört saat durmayan sömürgen bir halinde atomize ederek, devleşen bu egemen sistem
çarka karşılık, demokratik toplumsal güçlerin kendi karşısında bir başına güçsüz ve silahsız bırakmış
toplumsal sistemini inşa edip geliştirmesinden olması ve bu durumunu fark etmeyecek kadar
geçiyor. Hatta Öcalan’ın “Özgürlük Sosyolojisi” adlı apolitik bir durumun içerisine sokmuş olmasıdır.
kitabında büyük bir profesyonellikle formüle ettiği O zaman bir an önce herkesin içinde bulunduğu bu
“demokratik modernite sistemini” geliştirmekten apolitik durumdan kendisini çekip çıkarması ve bu
geçiyor. Yani gerçek bir toplumsal özgürlüğün yolu, soruları kendisine sorarak, kendisi açısından yeni
kapitalist modernitenin sömürgen çarkına karşı, başlangıçlara yol açması, çözüme önemli katkılar
kendi demokratik modernite sistemini, bir başka sunacaktır.
deyişle demokratik toplum sistemini örgütleyip, her
an işler hale getirmekten geçiyor.
Mevcut durumda ister mavi yakalı ister beyaz yakalı İçindekiler İçin Tıklayınız...
olsun, ister vasıflı ister vasıfsız olsun, ister erkek ister
kadın olsun, tüm işçi ve emekçi kesimleri, gece ya da
gündüz demeden, zor ya da kolay demeden, kendini
binbir parçaya bölüp birkaç kuruşla geçinebilmek
için dönen bu kapitalist çarka hizmet ediyor. Meslek
ve hizmet sektörleri de buna dâhildir. Mevcut
durumda, neredeyse dünyanın her yerinde eline bir
iş geçmediği için işsiz bekleyen, bir işsizler ordusu
da ayrıca vardır. Buna ücretsiz emekçileri de dâhil
edersek, dünyanın ortalama yüzde 70’ini oluşturan
bir “çalışanlar ordusu” var. O zaman dünya
toplumunun yüzde 70’ini oluşturan bu “çalışanlar
ordusu” biraz da kendi özgürlüğü için bir şeyler
yapamaz mı, diye sormak gerekiyor. Kapitalist sistem
çarkı için bu kadar çalışıp didinme, bu kadar kendini
yorma düzeyi varken, kendi kurtuluşu ve özgürlüğü
için neden kendini biraz zorlama gerçekleşmiyor?
Neden kendi kaderini kendi ellerine alma gayreti
yeterince gelişmiyor? Bu konuda gelişen ufak ufak
çabalar, neden çok parçalı kalıyor ve büyümüyor?
Yüzde 10’luk kapitalist zümre dışında kalan
dünyanın tüm ötekileri, neden birleşmenin ve daha
24
Özgürlük Kavramının Kuramsal
Çerçevesi ve Politik Alanla
Kökensel İlişkisi
Azad Barış

Önsöz Yerine tartışılan bir kavram haline getiren unsurlara başka bir
perspektiften bakmak bugün her zamankinden daha
Özgürlük hem kavramsal, hem sosyo- kültürel, hem
acil bir zaruriyet olarak önümüzde durmaktadır. Tüm
de bio-politik bir mefhum olarak felsefe tarihinde
bu alanlarda geçerli olan tek bir “özgürlük” tanımına
oldukça dikkat çekmiş ve neredeyse tüm filozofların
ilgilendiği bir mesele olmuştur. Geçmişte olduğu ulaşmanın mümkün olmadığı bilinciyle birden fazla
gibi günümüzde de özgürlük kavramı hem kişisel filozofun tanımlarına bakmak istedik. Bu makalenin
hem de toplumsal anlamda politik bir konu olarak söz konusu talepleri karşılayıp karşılayamayacağı
en çok tartışılan meselelerden biri olarak karşımıza tabii ki okuyucunun vereceği bir karardır ama etik bir
çıkmaktadır. Özgürlüğün kuramsal çerçevesi sorumluluk olarak birden fazla kuramı göz önünde
ve politik alanla ilişkisine baktığımızda, uğruna bulundurmuş olmanın kolaylaştırıcı bir rol oynayacağı
tartışma ve savaşların yapıldığı, toplumsal nizamların muhakkaktır. Özgürlüğü, soyut bir idea olmaktan
değiştiği görülmektedir. Özgürlük; nice devrimcinin, çıkartıp somut gerçekliğe dönüştüren pozitif özgürlüğü
düşünürün ve filozofun aklını başından almış büyülü negatif özgürlükten ayırmak ve özgürlüğü kuramsal
bir kavildir. Hakkında sayısız kuram denemesi, tez düzlemde daha iyi kavramak için Hegel, Kant, Marx
çabası ve akademik çalışma yapılmış, teori üretilmiş, ve kimi klasik filozofların anlayışları ile Isaiah Berlin’in
söylem geliştirilmiş, nice mücadeleler verilmiş ve pozitif ve negatif özgürlük hipotezleri ve Öcalan’ın
uğruna nice acılara katlanılmış bir mefhumdur. özgürlük savları başta olmak üzere Arendt’in kuram
Özgürlük kavramı, ne yalnızca felsefenin, siyasetin, manzumesine odaklanacağız. Buradan hareketle
hukukun bir kavramıdır, ne de hakkında tarih boyunca özgürlüğün tanımı ve içeriğinden çok, sınırlarının
söylenmiş sözlerin bütünüdür. Dolayısıyla insanlık ve genişletilme çabaları gayretinde kavramın pratik
onun tarihsel izleği bugün çok daha güçlü olanaklara karşılığı olarak bazı önemli savlara bakacağız. Özgürlük
sahipken, özgürlük taleplerinin giderek artması kavramına etik temellerden yaklaşan Kant ve Arendt’in
düşündürücü bir durumdur. Nitekim dünya, 19. Yüzyıl bu kavrama getirdikleri felsefi açıklamalar birçok
kimi düşünürlerin iddia ettiğinin aksine, özgürlüğün noktada farklılık göstermektedir. Nitekim Arendt’in
gelişimine doğru değil, giderek özgürlükten daha kuramı insan özgürlüğüne dayanırken ve özgürlüğü
güçlü bir kopuş yaşamaktadır. Geçmişte olduğu siyasi, hukuki ya da diğer unsurların hareket noktası
gibi bugün de dünyanın birçok bölgesinde çeşitli olarak alırken, Kant etiği a priori yollarla bilgisine
toplum kesimlerinin özgürlük talepleri her geçen vardığı insan özgürlüğünü, bu unsurlardan bağımsız
gün artarak devam etmektedir. Bu konuda taleplerin olarak koruma çabasını yansıtır ve özgürlüğün diğer
artması ve üzerinde kargaşaların yaşanması hiç unsurlarının bu çabadan türetilmesi gerekliliğini,
şüphesiz özgürlükler alanıyla birebir ilintili olgulardır. insandaki kendiyle ilişkilendirir. Ama her ikisinin
Peki özgürlüğe yönelik bu ilginin kaynağı nedir? örtüştüğü noktaysa, insan özgür bir varlık olduğu
Özgürlüğün başka her şeye anlam katacak olması ya da için, eylemlerinden sorumlu tutulmasının kaçınılmaz
katacağı bu anlam nedir? Daha da önemlisi, özgürlük olduğu ve kendine karşı sorumluluğuyla başkalarına
nedir? Özgürlük kavramını birçok alanda bu kadar karşı sorumluluğunun özdeş olmasıdır. O nedenle
25
özgürlük kavramsal olarak her ne kadar felsefik bir belirlenmesinde, özgürlük kavramı her zaman önemli
momentum olarak karşımıza çıksa da onun sosyo- bir rol oynamıştır. Ancak diğer düşünürlerde de
politiği kaçınılmaz bir düstur olarak önümüzde olduğu gibi Arendt’in de tutarlı bir özgürlük teorisine
durmaktadır. Düşün dünyasının bu soruya bu denli sahip olup olmadığı hala tartışmalıdır.
antagonist terminolojilerle yer vermesi aslında bu
konuda da hala ortak bir paydada buluşamadıklarını
bize göstermektedir. Tam da bu bağlamda özgürlüğün Özgürlüğün Makûs Soy-Kütüğüyle
sosyo-politiği ve kökensel oluşum süreçleri birebir Politik Alanın Önemi
devreye girmektedir. Filozoflar özgürlükten farklı Özgürlüğün, tarihsel olarak, insanın doğayla
şeyler anlamakta, özgürlük kavramı için farklı zaman ve insanın insanla mücadelesinde bir anlam ve
ve koşullarda farklı şekillerde içerikler üretmektedir. nesnellik kazanması, onun doğal ve toplumsal bir
Özgürlüğe getirilen farklı bakış açılarından kuşkusuz “zorunlulukla” biçimlendiğini ya da belirlendiğini
öğrenilecek pek çok şey olsa da bazen de özgürlüğün gösterir. Doğa karşısında var olma mücadelesiyle
gerçek anlamı dışında, özgürlükle pek de ilgisi olmayan kendi dünyasını oluşturan etkin insan, kendi
başka anlamlarda da kullanıldığını görmekteyiz. dünyasındaki mücadelesiyle de insani ve toplumsal
Bunun en önemli nedeni, özgürlük kavramının başka olarak var olmaktadır. Bu anlamda pratik olarak
kavramlarla karıştırılması, kavramsal ayrımların insanın doğal, toplumsal ve siyasal zorunlulukla
disiplinler arası metodolojiye göre yapılmamasıdır. mücadelesinde dönüşen ve biçimlenen özgürlük,
Bunun sonucu olarak da özgürlük kavramı farklı teorik anlamını insanın bireysel bilinçliliğinde bulur.1
kişiler ve gruplarca farklı şekillerde anlaşılıp temel Özgürlüğün, bireysel, toplumsal ve siyasal yapıyla
anlamını yitirmektedir. Bu makalede özgürlüğün dolayımlanması, demokrasi yönetiminin ilk örneği
felsefi kuramlarını temel saik olarak almış ve özgürlüğe olan Yunan kent-devletlerinde görülmektedir. Nüfus
hem farklı açılardan yaklaşmış hem de düşünsel olarak artışı, ticari ve ekonomik ilişkilerin yoğunlaşması ve
kavramsal ve metodolojik bağlamda hemhal olmuş servet birikimiyle birlikte, yeni bir toplumsal ve siyasal
birkaç düşünürün görüşlerini ele alarak özgürlüğün örgütlenme biçiminin dönüşümü ve yansıması olarak
sosyo-politiğini anlamaya çalışacağız. Makalede söz Atina polisinde, “Theseus’a2 mal edilen (ilk) anayasa
konusu düşünür ve filozofların özgürlük kavram ve meydana getirilmiştir. Yan yana yaşayan aşiretlerin
politik teorilerini seçmemizin temel maksadı kavramlar basit bir konfederasyon yerine, tek bir halk biçiminde
arasındaki bir yakınlığı ortaya koymaktan ziyade kaynaşması gerçekleşmiştir. Böylece ulusal bir Atina
özgürlük kavramını politik kuramla bağlamsallaştıran hukuku, aşiret ve genslerin yasal töreleri üstünde
farklı açıları anlama ve hermeneutik bir yaklaşımla bulunan bir genel hukuk doğmuştur.”3 Diğer yandan,
tartışmayı derinleştirmektir. Zira özgürlük kavramının toplumsal ilişkilerin siyasal yansıması, soylular,
kuramsal çerçevesi ve politik alanla olan ilişkisinin zanaatkarlar ve çiftçiler4 olarak oluşturulmuştur.
ancak böylesi bir kökensel özgürlük arkeolojisi ve Bu, siyasal anlamda sınırlı yurttaşlığın ilk ilanıdır.
onun oluşum perspektifleriyle anlaşılabilir bir biçime Özgürlük sözcüğü ise, Bookchin’in, Samuel Noah
dönüşebileceğine inanıyoruz. Dolayısıyla özgürlük Kramer’e5 dayanarak belirttiği gibi, ilk olarak baskıcı
kavramına getirilen kimi etik kimi ise politik farklı bir krallık hâkimiyetine karşı yürütülen halk isyanıyla
bakış açıları sonucunda, doğru yaklaşımın nasıl ilgili bir Sümer çivi yazısı tabletinde görülmüştür.
olması gerektiğini ve insan hayatının vazgeçilmez Bu çivi yazısında özgürlük, “amargi” (anaya dönüş)
anlamıyla kullanılmıştır. Bireysellikten, politik
parçası olan bu kavramın netliğini ve mahiyetini
Arendt’in tezleri üzerinde ortaya koyabilmeyi ümit 1 Bookchin, M., Özgürlüğün Ekolojisi, Çev. Alev Türker, Ayrıntı
ediyoruz. Lakin Arendt’in siyaset felsefesinin merkezi Yayınları, İstanbul 1994, S. 275.
2 Graf, Fritz, Griechische Mythologie. Vgl. dvt, Düsseldorf 2001, s.86.
ve değişmez temel teması olan özgürlük kavramı, onun
3 Engels, F., Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Çev.
farklı zamanlardaki ve farklı içerikteki çalışmalarını Kenan Somer, Sol Yayınları, Ankara 1990, s.114.
birbirine bağlayan bir iplik gibidir: totaliterlik 4 Grant, Michael, Mythen der Griechen und Römer. Zürich 1964.
S. 246.
teşhisinden liberalizm eleştirisine, devrim analizinden
5 Kramer, Samuel Noah, Sümer Mitolojisi. Kabalcı Yayınevi,
insan yaşamının, kendi yaşamının sonlarına doğru İstanbul 2009. s.73

26
toplumun özellikle küçük yurttaşlık cemiyetinin el koyma”11 bağlamında özgürlüğün hem bireysel
‘yurttaşına, dönüşen'6 insan ancak özgürlük sayesinde hem de toplumsal anlamda ne denli önemli bir işlev
bugünkü toplumsal yapıya evrilebilmiştir. Bugün gördüğünü “Özgürlük Sosyolojisi” kitabıyla başka
çağdaş düzen, toplumsal ilişkileri hak düşüncesine, bir evreye taşıyarak bu anlamdaki tartışmalara da
adalet duygusuna göre hukuksallaştırarak insan entelektüel düzlemde dâhil olmuştur. Dolayısıyla,
hakları temelinde ilerlemektedir. Dolayısıyla, eğer özgürlük istiyorsak, “en başta toplumun kolektif
ahlakın uygunluk ölçüsü artık adaletin geçerliliği vicdanı olan “ahlakı” ve ortak akıl olarak politikayı
koşuluna; düzen de büyük ölçüde barışa bağlanmak tüm yönleriyle ve entelektüel gücümüzle yeniden inşa
durumundadır. Aslında, insanın düzen arayışını etmek ve işlevsel kılmaktan başka çaremiz yoktur” der.
sağlayan başat unsur da siyasettir. Hannah Arendt’in Aksi takdirde özgürlük ve politik ahlak arasındaki
dediği gibi, “özgürlük yalnızca adalet, iktidar ya da ilişkiler giderek daha da karmaşık bir hal alacaktır.
eşitlik gibi siyaset alanının görüngülerinden ve bu Lakin Öcalan da Arendt’e benzer bir kuramsal yeni
alana özgü yığınla meseleden biri değildir; ancak önermeyle negatif ve pozitif özgürlük kavramlarına
nadiren -bunalım ya da devrim zamanlarında- siyasi değinir ve özgürlüğün bu iki kategorisi arasında
eylemin dolaysız amacı haline gelen özgürlük, gerçekte ilişkinin anlaşılmasının oldukça önemli olduğunu
insanların siyasi bir örgütlenme içerisinde bir arada vurgular. Keza bireysel ve kolektif özgürlük kavramları
yaşamalarının sebebidir.”7 Dolayısıyla derinliğine arasındaki tartışmaya değinirken “bireysel özgürlüğü
olmasa da, ana hatlarıyla özgürlük ve onun çeperindeki (negatif özgürlük) şahlandıran kapitalist modernitenin
tartışmaların tamamı bir nevi uygarlığın tarihsel toplum kolektivizminin tahribatı pahasına
çözümlemesinin de bir çabasıdır. Buradan hareketle gerçekleştirildiğini” söyler. Böylece sistemin sosyal
bu makalede amacımız sorunun kaynağına inmenin bir kurgu olarak ürettiği bireysellik (ferdiyet değil)
yanı sıra, özgürlük sorunsalının kuramsal olarak da mefhumunun mevcut etkin haliyle toplumsal politikayı
en az iktidar olgusu kadar tükettiğini varsaymaktadır.
anlaşılması açısından kendi anlama biçimimize ve
O nedenle Öcalan, “bireyciliğin toplum yıkıcılığındaki,
parrhesia8 düsturumuza uygun bir izlekle söz konusu
özellikle de ahlakın ve politikanın inkârındaki rolünü
tartışmalara bir katkı yapmaktır.
aydınlatmanın, özgürlük tartışmalarının can alıcı
Velakin bu çerçeve olmadan özgürlük denilen sorunu” olarak görür. Ve bunu “bireycillikle atomize
mefhum anlaşılmayacağı gibi politik ve onu toplumsal edilen toplumun hiçbir sermaye ve iktidar aygıtına
olarak anlamlandıran insanın da bir anlamı olmaz karşı direnme takatinin kalmadığını, toplumsal
herhalde. “Çünkü politik habitusun varoluş nedeni problemlerin kanserleşme nedenlerini (riskini)
özgürlüktür ve özgürlüğün deney alanı eylemdir.”9 daha iyi anlayabiliyoruz”12 şeklinde ifade eder. Hiç
Tam da özgürlüğü toplumsal deney üzerinden şüphesiz burada bireysellik mefhumuyla kastedilen
okuyan, merkezine insanı etkin özne olarak koyan ve kendi özgürlüğünün öznesi olan insan tipolojisi
politik toplumun gelişim sürecini Bookchin’e yakın değildir, kolektif özgürlüğü (pozitif özgürlük)
bir paralellikle teoriyle savlaştıran Öcalan, “Sümer tüketen liberal bireycilikten söz etmektedir. Öcalan,
Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa”10 adlı Özgürlük Sosyolojisi eserinde “tartışılan, idealize
eserinde özgürlüğün yitimi üzerine inşa ettiği tezini edilerek toplumsal politika ve özgürlüğü tüketen
yeni bir özgürlük anlayışı ve politik alan üzerinde ideolojik bireycilliktir, sistemdir”13der. Böylece
inşa etmektedir. Öcalan aynı eserde “yönetime zorla kuramsal bağlamın temel olgusunu beyan eder ve
kolektif özgürlüğü başat bir konu olarak savlaştırmış
6 4 Bookchin, M., Özgürlüğün Ekolojisi, s.262. 5 A.g.y., s. 121-122.
7 Arendt, H., Elemente und Ursprünge totaler Herrschaft,
olur. Ayrıca, “özgürlüğün bireysellik kadar her tür
Frankfurt am Main, Europäische Verlagsanstalt 1955. s. 123. topluluğun (kabile, kavim, ulus, sınıf, meslek vb.)
8 Eski Yunan ve Roma kültürüne ait kimi metinlerde kullanılan kimliğini, çıkarlarını ve güvenliğini savunacağını,
parrhesia kavramı diğer dillere “özgür konuşma”, “dürüst
konuşma”, “açıksözlülük” demek.
9 Arendt, H., Elemente und Ursprünge totaler Herrschaft, 11 Öcalan, A., Demokratik Uygarlık Manifestosu III, Özgürlük
Frankfurt am Main, Europäische Verlagsanstalt 1955. s. 39. Sosyolojisi, Aram Yayınları, 2009, İstanbul. s. 28.
10 Öcalan, A., Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa, 12 Öcalan, A., a.g.e. s. 28.
AİHM Savunmaları Cilt I Mezopotamya Yayınları 2001 Köln 13 Öcalan, A., a.g.e. s. 28.

27
bu temellerde anlam bulabileceğini” de önemle kendini özel alandan ayırmış bir kamusal alan içinde
belirtmektedir. Bu temellerde ancak "bireysel ve gerçekleştirebileceği görüşü çerçevesinde, özgürlüğü
kolektif özgürlükler uyumlulaştığında normatif ve siyasi bir tema olarak”17 değerlendirmiştir. Bu bağlamda
optimal bir özgür toplum düzenine”14 geçilebileceğini özgürlüğü düşünce alanında yer alan bir olgu olarak
vurgular. Dünyada dönüşen toplumsal mücadeleler ve görmek gerekir. Özgürlüğün yer alması gereken özgün
onun ekseninde form değiştiren özgürlük biçimlerinin alanın insani ilişkiler alanı olan kamusal alan olduğunu
Kürt hareketinin sosyo-politiğini de beraberinde düşünmektedir. Ona göre siyasetin var oluş nedeni
yapısal dönüşümlere uğrattığını olgusal olaylardan özgürlüktür ve özgürlüğün deneyim alanı pratiktir.
biliyoruz. Söz konusu bu dönüşümleri gören Öcalan Bu pratik ve siyaseti, özgürlüğün var olduğunu kabul
da dünyadaki altüstlere göre doksanlı yılların başından etmeden kavranamayacak bir şey olarak tanımlar.
itibaren peyderpey yeni bir özgürlük denklemi kurmuş Lakin Platon, Arendt’in düşündüğünün aksine
ve özgürlük bağlamında eko-Marksist bir politik özgürlüğü, eylemde ya da başkaları ile birlikteyken
kurama doğru evrilmiştir. değil, kişinin kendi ile girdiği etkileşimde yaşanmaya
başlayan bir olgu olarak değerlendirmekte ve siyasi
alanın dışına çıkarmaktadır. Arendt ise özgürlüğü
Özgürlük Kavramıyla Politik Kökenin
insanın iradi olarak eylemde bulunması şeklinde
Kuramsal İlişkisi
tanımlamış, eylemde bulunma halini ise bireysel değil,
Özgürlük, hem insanlığın temel yüce amaçlarından kamusal bir yapı içerisinde düşünmüştür.
hem de ana problemlerinden biri olarak tarih
Lakin bu konuda takip eden tartışmalar Arendt’in
yazılımından bugüne kadar tartışılmıştır. Hiç şüphesiz
özgürlük kavramında da bir “gerilim” hattı
her çağ kendi zamansal düzlemine göre bir içerik
oluşturmaktadır. Çalışmaları esnasında bu gerilim
atfetmiş ve dinamik kılmıştır. Farklı bakış açıları ve
hattını fark eden Arendt özgürlük teorisini Kantian
farklı görme biçimleriyle ele alınmış ve bu nedenle
unsurlara yakın teorik düzlemde savlaştırarak
de herkesin üzerinde uzlaşabileceği net bir tanımı
çözümlemeye çabalamıştır. Arendt hemen hemen
yapılmamıştır. Platon’dan bu yana düşünce tarihinin
tüm eserlerinde özgürlük hakkında bir şeyler söylese
önemli düşünürlerinin tamamı bu meseleyle hem
de, bunu en kapsamlı “Özgürlük ve Politika”18 adlı
düşünsel hem de tinsel bağlamda bizatihi ilgilenmiştir.
dersinde tartışmıştır. Daha sonra yazdığı “Devrim
Antik Yunan’daki özgürlük anlayışına15 baktığımızda,
Üzerine” (Über die Revolution, 1974) adlı eserinde
polisin alanı özgürlüğün siyasetle bağlantısını güçlü
“özgürlüğün politik eylemin alanı”19 olduğunu iddia
bir şekilde kurarken, Platon’un özgürlüğe bakış
etmektedir. Arendt, burada özellikle kendi kuram
açısında bu bağlantı çağdaş düşün dünyasındakinden
bağlamıyla iki özgürlük kavramından (metafizik/
farklı olarak bulanıklaşmıştır. Platon, özgürlüğü,
politik özgürlük)20 bahseder ama daha sonra Kantian
başkalarıyla birlikteyken değil de, kişinin kendiyle içsel
bağlamda klasik özgürlük kavramına geri dönüş yapar.
olarak girdiği etkileşimde yaşanan bir olgu16 olarak
Ona göre felsefi veya metafizik özgürlük, insanın çeşitli
değerlendirmiş ve yüzünü bu dünyaya değil, tamamıyla
olası alternatifler arasında seçim yapma yeteneğiyle
idealar dünyasına çevirmiştir. Söz konusu bu kuramsal
yakından ilgili olan irade özgürlüğüdür. Öte yandan,
bağlamı en güçlü kuran çağdaş düşünürlerden biri
siyasi özgürlük iradenin metafiziğiyle değil, öncelikle
şüphesiz Arendt olmuştur. Arendt’in özgürlük ve
insanlar veya vatandaşlar ile devlet arasındaki ilişki ile
politik kuram bağlamını Platon’dan farklı olarak
ilgilidir. Siyasal özgürlük içinde ikinci ayrım, özellikle
kurduğu ve özgürlük konusunda da Platon ile aynı
Berlin tarafından popülerleştirilen negatif ve pozitif
düşüncede olmadığı görülmektedir. Arendt “insanın
özgürlük arasındaki ayrımdır. Negatif özgürlük, diğer
14 Öcalan, A., Demokratik Uygarlık Manifestosu III, Özgürlük
Sosyolojisi, Aram Yayınları, 2009, İstanbul. s. 28. 17 Arendt, H., Geçmişle Gelecek Arasında, Çev. Bahadır Sina Şener
(İstanbul: İletişim Yayınları, 1996), s. 192.
15 Schmitt, Richard, An Introduction to Social and Political
Philosophy, A Question-Based Approach (UK: Rowman & 18 Arendt, H., Vita activa oder vom tätigen Leben (München,
Litterfield Publishers, 2009) s:13. 1981), S. 241.
16 Schmidtz, David, Brief History of Liberty (USA: Wiley- 19 Arendt, H., Über die Revolution (München 1974), S. 203, 211
Blackwell, 2009) s. 64. 20 Arendt, H., Über die Revolution (München 1974), S. 203, 211

28
insanlar ve özellikle devlet tarafından dayatılan dış varoluşçu felsefesi üzerine inşa etmiştir, her ne kadar
kısıtlamaları barındıran özgürlük tipidir. Çoğu zaman, siyasi düşünceleri Heidegger’in totaliterliğe olan
insan yaşamının diğer insanlar veya devlet tarafından ilişkisine24 karşı anlaşılsa da bu böyledir. Arendt
müdahale edilmemesi gereken belirli alanları yaşadığı dönem itibariyle totaliter rejimi incelerken de
olduğunu belirten belirli haklar şeklinde ifade edilir. totaliter rejimin çoğulluğunu ve politikanın yer aldığı
Pozitif özgürlük, belirli bir amaç için özgürlüktür. kamusal alanı kaldırmaya çalışmasını görmekteydi.25
Bazen belirli haklar olarak anılsa da, aslında daha çok
Bağlamın bu noktasında Arendt’in totalitarizme
bireyin veya bir grup insanın istediğini yapmak veya
bakış açısı, siyaset ve özgürlüğün çakışması bir
elde etmek için belirli yeteneklerine atıfta bulunur.
Pozitif özgürlüğün özü ise politiktir, çünkü bir yana, bunların bağdaştırılabilirliğini de şüpheli hale
yandan bu yetiler veya yetenekler devlet tarafından getirmiştir. Totaliter rejimler teröre dayalı bir yönetim
teşvik edilebilir öte yandan birçok düşünürün dediği biçimidir26 ve terörle, özgürlüğün gerçekleşme alanı
gibi kendi kaderini tayin etme veya özerklik idealini olan kamusal alanı bütünüyle ortadan kaldırır.
gerçekleştirme olanağı sağlar. Bu yönüyle totalitarizmin ve başvurduğu terörün
Negatif ve pozitif özgürlük arasındaki karşıtlık, özgürlüğe doğrudan bir saldırı rejimi27 olduğunu
modern özgürlük ile eski özgürlük arasındaki düşünmektedir. Özgürlük idealinin, siyaset teorisinin
karşıtlık gibi de görülür. Negatif özgürlüğün mutlak ve siyaset felsefesinin en önemli konularından biri
önceliği fikrinin başlangıç noktası modern bireysellik olduğunu, sistem teorisyenlerinin birçoğu tarafından
bilinci olan liberal gelenekte ortaya çıkarken, pozitif en merkezi temasını teşkil ettiğini söylemek abartı
özgürlük, örnek somutlaşmasıyla antik Yunan şehir olmayacaktır. Böyle olmasından ötürü siyasal
devletlerinde21 ve siyasi katılımda bulunur. Hemen teorisyenler, filozoflar28 ve diğer meslek erbabı
hemen her özgürlük anlayışına ilişkin anlayışımız bu akademisyenler, bir şekilde özgürlükle ilgilenmişlerdir.
iki terim çiftinden başlar: metafizik/politik özgürlük Giriş kısmında da vurguladığımız gibi, siyaset
ve pozitif/negatif özgürlük. Arendt’in özgürlük felsefesinde bu sorulara cevap kabilinden geliştirilen
kavramının bu bağlamda nasıl sınıflandırılacağı argümanlardan hareketle öncelikle iki tip özgürlük29
sorulabilir. Tipik görüşe göre, Arendt “bir nostalji anlayışının ortaya çıktığını görüyoruz. Kimilerine
siyaset filozofu, Yunan ‘polis’inin esas siyasi deneyim göre özgürlük her türlü zorlamadan ve dış baskılardan
olarak kaldığı bir karşı-modernite teorisyenidir”22
uzak olarak insanın kendi kaderine hâkim olması
çünkü antik Yunan düşüncesi aslında bizimkiyle aynı
anlamında ‘bağımsızlık’ demektir. Kimilerine göre
irade kavramına sahip değildir ve Yunan polisinde
ise özgürlük, insanın kendi dünyasında bir sosyal
siyasi özgürlük her şeyden önce devletin kamusal
kurgu olan devletin ve başkalarının müdahalesine
işlerine katılma yeteneği veya daha doğrusu ayrıcalığı
tamamen kapalı olduğu düşünülen ve eşitsizliklerin ve
anlamına gelir. Bu tür öneriler çoğunlukla doğru ve
ayrıcalıkların olmaması anlamında imkân eşitliği veya
öğretici olsa da, Yunan polisinin siyasi deneyiminin,
onun siyasi düşüncesinin tek değilse de en önemli sadece ‘eşitlik’ demektir. Kimilerine göre ise özgürlük,
kaynaklarından biri olduğu inkâr edilemez. Özgürlük istediği şeyi yapabilme anlamında ‘yetenek’, ‘kudret’
kavramıyla meşgul olması kendi özgürlük anlayışında veya ‘iktidar’ demektir.30 Örneğin, Hegel ve takipçileri
geride bıraktığı eğilimler de açıkça görülmektedir.
24 Arendt, H., Über die Revolution (Münih 1974, s. 159)
Bütün bağlam noktalarına rağmen Arendt’in salt siyasi 25 Arendt, H., a.g.e. s. 196.
özgürlükle ilgilenen bir düşünür olduğu gerçeği doğru 26 Arendt, H., Elemente und Ursprünge totaler
Herrschaft, Frankfurt am Main, Europäische Verlagsanstalt
bir sınıflandırma değildir çünkü o aynı zamanda 1955. s. 153.
düşüncesinin kavramsal temelini Heidegger’in23 27 Arendt, H., a.g.e.s.43.
28 Hobbes, Thomas, Leviathan (Harmondsworth: Penguin, 1985),
21 Arendt, Hannah, Elemente und Ursprünge totaler Herrschaft s. 261.
(München 1991), S. 201. 29 Rousseau, J. J., The Social Contract and Discourses, Trans.
22 “Arendt, H., Über die Revolution (München 1974), S. 159 G.D.H. Cole (London: Dart and New York, Dutton,1913), s. 64.
23 Arendt, Hannah, Elemente und Ursprünge totaler Herrschaft 30 Kapani, Münci, Kamu Hürriyetler i (Ankara: Sevinç Matbaası,
(München 1991), S. 159. 1968), s. 3–4.

29
‘gerçek’ özgürlüğün genelde ‘ahlak yasası’31 olarak yönlendirmesi anlamına gelir. Bütün bunlar politik olan
adlandırılan polise itaat hakkından ibaret olduğunu”32 ile etik olanın bağlantısını özgürlük kavramı üzerinde
belirtirken, Russell,33 özgürlüğü “en soyut anlamıyla, inşa eder. Bireyin doğadan ve toplumdan özerk olduğu
isteklerin gerçekleşmesini önleyen dış engellerin özgürlük kavramının Kantian kavranışının aksine
yokluğu” şeklinde tanımlamakta ve bu soyut anlamda, Hegel, insanın toplumsal varlığı ile kişisel varlığını
gücü en üst düzeye çıkarmak veya istekleri en alt düzeye uzlaştırmaya çalışmıştır. Oysa özgürlüğün ilk şartı
indirmek suretiyle özgürlüğün artırılabileceğini ileri bireyin özbilince sahip olması, yani kendi kendisinin
sürmektedir. Mesela özgürlük 1789 İnsan ve Vatandaş farkında olmasıdır. Fakat insanın toplumsallığıyla
Hakları Beyannamesinde yer alan klasik formülde uzlaştırılmayan özgürlük, gerçek özgürlük değildir.
“başkasına zarar vermeyen her şeyi yapabilmek”,34 Diğer taraftan Hegel özgürlüğü tarihsel olarak
Montesquieu De35 “kanunların izin verdiği her şeyi ele almaktadır. Bu anlamda özgürlük, ancak Batı
yapabilme hakkı”,36 Locke’da ise “yapma veya yapmama toplumlarında tamamlanmış haline kavuşmaktadır.
gücüdür”.37 Zaten Arendt’in38 da belirttiği gibi, ünlü Hegel, özgürlüğün pratik politik dünyada somutlaşmış
ahlak filozofu Kant da özgürlüğün “en az iç duyunun halinin Prusya Devleti, daha genel söylersek modern
ve iç tecrübe alanının olduğu kadar, dünyayı devlet olduğunu düşünmektedir. Ona göre modern
bilmemizi ve anlamamızı sağlayan duyuların da devlet, gücün adaletle birleştiği devlettir. Yani devlet
soruşturmasına açık olduğunu”39 belirterek, bu idealin hem politik hem de etik bir varlıktır. Toplumsal
varlık kazanabilmesi için görünürlük özelliğine kurumların, özgürlüğün gerçekleşmesiyle meşruiyet
sahip olmasının, yani eylemler halinde görünmenin kazandıklarını iddia etmektedir. Diğer taraftan da etik
önemine işaret etmiştir. Keza Marx gerçek özgürlük yaşamı kendinde somutlaştıran devlet, üst normatif
alanını “beşerî potansiyelin kendi iyiliği için bir kurumu ifade ederken, özgürlüğü de bu yapıya
gelişmesi” şeklinde tasvir etmiştir.40 Marx’a göre bu içkin görür. Arendt ise, insanın kendini özel alandan
potansiyel, ancak bireylerin ihtiyaçlarını karşılamaları ayrışmış bir kamusal alan içinde gerçekleştirebileceği
için başkalarıyla birlikte sergileyecekleri yaratıcı görüşü çerçevesinde; özgürlüğü siyasi bir tema
emek deneyimi sayesinde hayata geçirilebilir. Hegel olarak değerlendirmiştir. Bu bağlamda özgürlüğü
felsefesinde, Tin’in tarihsel diyalektik süreçte kendini düşünce alanında yer alan bir olgu olarak görmemiş;
gerçekleştirmesinin soyut- mutlak-tinsel özgürlüğü özgürlüğün yer alması gereken özgün alan olarak,
karşısına, Marx praksis felsefesi ve bu felsefenin insani ilişkiler alanı olarak kabul ettiği ve siyasi
somut-maddi, tarih-toplumsal insan özgürleşmesiyle alanla eşitlediği kamusal alanı göstermiştir. Ona göre
çıkar. Buna göre tarihsel diyalektik süreçte kendini, siyasetin varoluş nedeni özgürlüktür ve özgürlüğün
doğa ile girmiş olduğu etkileşim ve eylemle yaratan tek deney alanı eylemdir. Eylem ve siyaset, özgürlüğün var
canlı insandır ve bu ancak pozitif özgürlük sayesinde olduğu kabul edilmeden kavranamayacak şeylerdir.41
mümkün olabilmiştir. Teorinin biçimlendirdiği bir Arendt, siyasi alanda yer alması gereken bir olgu
eylem olarak praksis, kişinin davranış ve eylemlerinin olarak gördüğü özgürlüğü, ‘içsel özgürlüğe’42 karşıt bir
kendi dışındaki güçlerle değil de kendisinin oluşturup anlamda kullanır. İç alan, insanların dış zorlamalardan
31 Hösle, Vittorio, Hegels System. Der Idealismus der Subjektivität und
kaçıp sığınabilecekleri ve kendilerini içinde özgür
das Problem der Intersubjektivität. Meiner, Hamburg 1998. s.137. hissedebildikleri bir alana karşılık gelir.43 Bu bakış
32 Hans Friedrich Fulda: Georg Wilhelm Friedrich Hegel. Beck, açısına göre özgürlük problemi, siyasi alanda ya da
München 2003, s.93
33 Russell, a.g.e., s. 191-192. insani ilişkiler alanında değil, içe bakışa açık olan
34 Russell, Bertrand, a.g.e. s. 191. istemin alanında çözülmeye çalışılır.44 Arendt’e göre
35 Sorel, A. Montesquieu. London, George Routledge & Sons, ise, özgürlüğü istemin alanında çözmeye çalışmak
1887 (Ulan Press reprint, 2011), p. 10.
36 Locke, John, Second Treatise of Government, C. B. MacPherson 41 Arendt, H., Geçmişle Gelecek Arasında, İletişim Yayınları,
(ed.) (Indianapolis: Hackett, 1980), s. 32. İstanbul, 1996, s. 198–199.
37 Russell, a.g.e., s. 195-197. 42 Arendt, H., Die Freiheit, frei zu sein. dtv. Hamburg 2011. s.74.
38 Arendt, H., Geçmişle Gelecek Arasında, Çev. Bahadır Sina Şener 43 Breier, Karl-Heinz., Hannah Arendt zur Einführung. 4. Auflage.
(İstanbul: İletişim Yayınları, 1996), s. 196. Junius, Hamburg 2011. s.74.
39 Arendt, H., a.g.e., s. 196. 44 Arendt, H., Ich will verstehen. Selbstauskünfte zu Leben und
40 Heywood Andrew, a.g.e., s. 205. Werk. Hg. Ursula Ludz. Piper, München 1996. S. 162.

30
ve içsel özgürlüğü siyasi bir tema45 olmasa da bu eder. Buna çok yakın bir savla Öcalan da özgürlük
özgürlüğün varlığı ya da ortaya çıkışını siyasi ya da kuramını, politik eylemi düşünsel praksis bağlamında
insani ilişkiler alanıyla46 ilişkilendirir. Arendt’e göre, ahlakçı bir izlekten uzak bir habitus üzerinde inşa eder.
“şayet insan ilk önce dünyevi, elle tutulur bir gerçeklik Öcalan’ın düşünce dünyasında bu bakış kesinlik
olarak bir özgürlük durumunu tatmamış olsaydı, kazanmış bir olgu olarak durmaktadır, çünkü bazı
içsel özgürlük hakkında da bir şey bilmesi mümkün politik filozoflar tüm politik teorilerini önceden var
olmayacaktı.”47 Arendt’in özgürlük tanımının batı olan bir ahlaki düstur, teori veya model üzerine inşa
siyasal düşüncesinde, önce Kant’ın, sonra da Berlin’in ederler. Ve tabii ki bu Öcalan için eylemlerin herhangi
açımladığı negatif ve pozitif özgürlük anlayışlarının bir yükümlülüğe tabi olmadığı anlamına gelmez.
dışında kaldığı söylenebilir. Berlin’in ortaya koyduğu Ona göre Arendt gibi özgürlük, insanların kolektif
biçimiyle, negatif özgürlük, müdahalenin olmaması hareket edip, komanditer ve ortak bir dünya, yani
halidir. Hiç kimse benim yaptıklarıma karışmadıkça; kamusal bir habitusu oluşturdukları zaman ortaya
zorlama ve engelleme olmaksızın seçimlerimi çıkan bir değerler merkezidir. Öcalan her ne kadar
yapabildiğim oranda, negatif olarak özgürümdür. Yani bugüne dek Arendtçi kurama odaklanmamış olsa da
pozitif48 özgürlük negatif özgürlükten farklı olarak, Kantian bağlamda bireysel özgürlük düşüncesiyle
kısıtlamadan ya da müdahaleden azade olmak değil, kolektif özerklik fikri noktasında Arendt’le kuramsal
bir şeyler yapabilme özgürlüğüdür. Bu açıdan Berlin, düzlemde (iradi özgürlük) örtüşürken, Kant’la da
pozitif özgürlüğü, bir anlamda kişinin kendi üzerinde heteronom ahlak teorisi bağlamında özgürlük kavramı
egemenlik sahibi olması49 olarak tanımlar. Negatif ve düzleminde pek ayrışmaz. Lakin Kant’ın ‘saf aklın
pozitif özgürlükçüler arasındaki fark, egemenliğin ya da eleştirisinde’ kaynak aldığı temel düşünce aklın genel
denetimin negatif özgürlükçüler için birey tarafından, yasa koyuculuğu içinde özgürlüğü bireyin otonomisine
diğerleri içinse kolektif dolayımla uygulanmasıdır. bağlamış bir ahlaki gerçeklik olarak kurar. Bu
Sonuçta egemen olmak, her iki taraf için de, özgürlüğe bakımdan, Kant’ın geleneksel felsefesinde öne çıkan
giden yolu belirlemektedir. Arendt ise, denetim ve özgürlük kavramı a priori olarak bilincin aşkın haliyle
egemenlik içermeyen bir siyasal özgürlük anlayışı içkin bir bağlama sahiptir. Buna benzer bir hipotezden
geliştirmekte, özgürlüğü insanın iradi olarak bir eylem hareketle Öcalan da hem Arendt (metafizik ve politik
yapması şeklinde tanımlamaktadır. Eylemde bulunma özgürlük) hem de Kant’a çok yakın bir ahlaki evreye
halini ise, başka insanların varlığına bağlı olarak, odaklanarak, “ahlakı, toplumun ilk inşa sırasında
bireysel değil, kamusal bir faaliyetin içinde bulunmak takındığı tutumların bütünü olarak, doğayla özgürlük
şeklinde düşünmektedir.50 Dolayısıyla Arendt ve doğayla toplumsalın birleştirici birer öğesi" olarak
için özgürlük, ne negatif özgürlük taraftarlarının görür. Nitekim Kantian özgürlük de “kozmolojik bir
savunduğu gibi bireysel kısıtlamaların olmaması idedir ve evren söz konusu olduğunda saf akıl, ondan
demektir, ne de pozitif özgürlük taraftarlarının iddia olup biteni herşeyi belirli bir neden-sonuç ilişkisi”
ettiği gibi kişinin arzularını denetleme iradesine sahip içinde kavrar. Dolayısıyla kendini bir yandan duygular
olmak anlamına gelir. Ona göre özgürlük, insanların
dünyasının nedenselliği altında bulan insan, diğer
birlikte hareket edip, ortak bir dünya, yani kamusal
yandan aklı sayesinde düşünen dünyaya ait bir varlık
bir alan oluşturdukları zaman ortaya çıkan, bu alanda
olarak doğadan bağımsız etkin bir yasayı kurarak
gerçekleştirilen eylemlere bağlı olarak da sonuçları
özerk bir alan kurar ve bu alan özgürlük habitusudur.
öngörülemez ve denetlenemez olan bir olguya tekabül

45 Breier, Karl-Heinz., Hannah Arendt zur Einführung. 4. Auflage.


Junius, Hamburg 2011. s.74.
Sonuç Yerine;
46 Arendt, H., Ich will verstehen. Selbstauskünfte zu Leben und Özgürlük, kendini ve çevresini anlamlandırma
Werk. Hg. Ursula Ludz. Piper, München 1996. S. 166.
47 Arendt, H., Die Freiheit, frei zu sein. dtv. Hamburg 2011. s.49.
ihtiyacı duyan insanın tarihsel süreçte düşünce ve
48 Schmidtz, David, Brief History of Liberty (USA: Wiley- eyleminin doğal, toplumsal ve siyasal alandaki değişim
Blackwell, 2009), s. 24. ve dönüşümüne bağlı olarak bir içerik ve biçim
49 Berlin, Isaiah, “İki Özgürlük Kavramı”, 2007, s. 85.
kazanmıştır. Varoluşun temel niteliği olan düşünce
50 Lyons, Johnny. The Philosophy of Isaiah Berlin (Bloomsbury
Publishing, 2020) s.28. ve eylem birlikteliği, insanda “praksis” olarak kendini
31
açmaktadır. Dolayısıyla özgürlük kavramı, insansal olgusal temeli olan “özgürlük duygusu”, insansal ve
varoluşun özüne bağlı olarak “praksis” temelinde, bireysel varoluşun doğal ve toplumsal dış engeller ve
olgusal-tarihsel süreçte kendini gerçekleştirmesiyle müdahalelere karşın oluştuğunu işaret etmektedir.
bir anlam kazanmaktadır. Bu anlamın, toplumsal Dolayısıyla, bireysel-negatif özgürlük anlamını doğal
ve siyasal yapıdaki açılımı olarak negatif ve pozitif ve toplumsal dıştan bir müdahale ya da belirlenime
özgürlük, özgürlüğün bireysel ve toplumsal alandaki karşı olarak pozitif özgürlük olanağında bulmaktadır.
sınırlarının ve uylaşımının bir çözümlemesi olarak Arendt’in eleştirel bakışından hareketle bireyin iradi
karşımıza çıkmaktadır. Özgürlük kavramının eylemi dışarıdan bir müdahale olarak negatif özgürlük
negatif ve pozitif özgürlük ayrımının, önsel ya mefhumuna karşın, bireyin kendi iradesine göre
da kökensel bir “özgürlük duygusunun” insansal seçme ve eylemde bulunma olanağı olarak pozitif
varoluşun olgusal-tarihsel temelinde yer aldığını özgürlük hem toplumsal ve siyasal alan hem de sosyal
görmekteyiz. Arendtçi kurama göre özgürlüğün ve siyasal haklar çerçevesinde yeni bir alan olarak
kavramsal belirişinin “özgürlük duygusundan” tarif edilmektedir. Günümüz toplumsal ve ekonomik
geçerek biçimlenişini, insan varlığının varoluşsal ve gelişmelerinin, tahakküm ve sömürü ilişkilerinin
tarihsel özelliklerinde bulabiliriz. Varoluşsal temelde bireysel ve toplumsal özgürlük aleyhine sürekli arttığı
duygusal ve ussal bir varlık olan insan varlığının,
bir süreçte bu özgürlükler alanın ne kadar önemli
doğuştan gelen kendini ve çevresini anlama ve tanıma
olduğunu yeniden idrak etmeye ihtiyaç olduğu
itkisel ihtiyacı yönlendiren duygusallığı, zamanla
yaptığımız tartışmalardan da anlaşılmaktadır.
aklın biçimlendirdiği bir merak ve bilme yönünde
evrilir. Doğal ve çevresel zorunluluğun duygusu Toplumların tarihsel izleklerinde olduğu gibi bugünkü
temelinde, insanın dışarıdan müdahale ve engelleri toplumsal formasyon da devlet kontrolü negatif
aşma yönündeki çabası, kendisine duygusal ve ussal özgürlük mefhumunu normatif bir kurucu kod
bir gelişim sağlamaktadır. İradi temelde, engelleme olarak dayatmakta ve bireysel özgürlüğün önünü
ve zorunluluk karşısında kendini düşüncede açan bu açan pozitif özgürlük setlerini kıskaca almaktadır.
tavır ve eylem, özerk bireyde özgürlüğün ussallığının Böylesi bir toplumda karşılıklılık ilişkilerinin ortadan
kavramsal belirişini oluşturur. Bu kavramsal belirişin kalktığı, bireyselliğin sınırsız tüketimde açılan
anlam ve sınırları bireyin kendi dışında içinde yaşadığı özgürlüğünün, pozitif-siyasal özgürlüğü anlamsız
toplumsal ve siyasal yapıda değer kazanmaktadır. kılmaktadır. Dolayısıyla, kapitalist burjuva toplum
Özgürlük duygusu, tarihsel süreçte insanlığın doğa ve devlet yapısının, bireysel-negatif ve siyasal-pozitif
içerisinde, doğaya karşı varoluş mücadelesinde oluşan özgürlük uylaşımın içini boşaltarak sağlamaya çalıştığı
bir bilinçlilik temelinde kendini toplumsal, siyasal ve görülmektedir. Bu anlamda, gerçek bir negatif ve pozitif
kültürel yapıda özgürlüğün ussallılığı olarak açmıştır. özgürlük uylaşımını, çıkar ve tahakküm içermeyen
Bu anlamda özgürlük kavramı, özerk bireyin bir “karşılıklılık” temelinde bireysel özün gelişimiyle
toplumsal, siyasal ve kültürel yapının içerisindeki sağlayacak bir toplum yapısını ve birey oluşumunu,
praksiste anlamını bulmuştur. Dolayısıyla, bireyin Arendt’in özgürlük kuramına yakın bir iradi özgürlük
praksisinde anlamını bulan özgürlük kavramının anlayışında bulabiliriz. Söz konusu bu metafizik ve
negatif ve pozitif ayrımı, onun toplumsal ve siyasal politik özgürlük anlayışı aynı zamanda alternatif bir
yapı içerisindeki özgürlüğünün anlam ve sınırlarını toplum anlayışı ve özgürlük modeli çizerken, iradi
belirleme açısından mantıksal ve olgusal bir özgürlükte yeni bir eko-Marksist birey anlayışını
çözümleme olanağı sunmaktadır. Bireyin varoluşsal vermektedir. Bu anlamda, her iki anlayış çerçevesinde
ve tarihsel süreçte ‘özgürlük duygusu’ temelinde negatif ve pozitif özgürlük olanağı çözümlemesi ayrı
biçimlenen ‘özgürlüğün ussallığı’, toplumsal ve siyasal bir çalışma gerektirecektir.
yapıda kendini açan negatif ve pozitif özgürlük olarak
kendini göstermiştir. Ancak, metinde belirginlik
kazandığı biçimiyle insanın varoluşsal ve tarihsel İçindekiler İçin Tıklayınız...
özellikleri, pozitif özgürlüğün öncelikli olduğunu
göstermektedir. Çünkü, özgürlük kavramının tarihsel-
32
Politikanın Varolma Çığlığı

Nesrin Akgül
İnsan için var olmak ne anlama geliyor? Bu ikincisi insanın kendini kendi evreni içinde nasıl
sorunun bağlamı salt insan varlığına indirgenip, tanımladığıdır. Tabi böylesi bir sorunsallığını kendine
sınırlandırılarak da cevaplandırılamaz. Çünkü dert edinmeyen için mesele biyolojik yaşam çeperinin
insan, kendisini her şeyiyle kuşatan evrensel bir ötesine geçemez. Biyolojik yaşamın en basit haliyle
varoluşun fragmanıdır. Kendinde biten şey, evrende devamını sağlamak var olma yeterliliğini sağlatır;
gerçekleşmiş olandır. Bu durum insanın kendisinde ama tüm varlık sorunlarına dahiliyetiyle. Oysa
önceki tüm zamanların, kendi varlığında yaşadığı en toplumsal doğanın yabancılaşmamış insanı varoluşun
anlamlı kesişme noktalarını ifadelendirir. Yani insan gayesini kendiliğinden yaşamıyla ortaya koymaktadır.
tüm zamanların görünürleşme iddiasında buluştuğu Uygarlık şerbetinden yudumlamamış toplumlar
anlamlı bütünlüktür. Bunu onun biyolojik yapısında, her çağda doğaya karşı minnettarlığını envai çeşitte
zihinsel gelişiminde ve hatta anne karnında embriyo bayramlarla sunarken, toplumsal varlığını korumayı,
aşamasındaki oluşum evrelerinin aslında evrimin kendi sınırları içinde de olsa kendine dert edinmiştir.
zincir halkalarına benzemesinde dahi görebiliriz. Son Ancak “büyüsünü yitirmiş” bir yaşam içinde ise
tahlilde evrenin insanın doğumu için uzun zaman insan, tüm bu sorunsallıklar hiçlik duvarına çarpıp
hazırlanmış olduğuna, kendimizi gözlemleyerek de durur. Ve sıradanlaşma çanlarının çaldığı bu anlarda
ikna olabiliriz. Bu sonuç evrimin olağanüstü çoşkun varlık kendi yok oluşunun sinyallerini verir. Büyük
yapısının, insanın, doğadan kopuk, münzevi bir varlık bir huşu ile evrenin yarattığı ve kendini yaratan
olduğunu ortaya çıkartmaz. Şayet insan evrendeki tüm insan karşısında, onun sıradanlaşmasını, hiçliğini
kaotik oluşumlardan elde edilen bir fermantasyonsa,
gören evren her şeyiyle insanı çığlık çığlığa uyarıyor,
insanı kuşatan varoluşta, onu gerçekleştiren ve asla
tabi kulakları duyana. Adeta yoğun bakım ünitesine
da ondan kopamayacağı bir bağlılıkla kendini sürekli
alınmış bu insanlığın hikayesini sonraya bırakarak
var eder. İkinci doğa olarak toplum insanın birinci
içimizdeki evreni uyanık tutup, olması gereken sorular
doğadan ayrışarak sağladığı bir var oluştur. Fakat
sorup, cevaplarla yol alalım.
sorun, insanın bu toplumsallığı inşa etmesi sonrasında
ortaya çıkan toplumsal sorunlarla bağlantılı olarak İnsan varlığını nasıl kazandığı bitmeyecek bir merak.
birinci doğaya karşı yabancılaşmasıdır. Ancak insanın Nasıl kaybedildiğine dair cevaplarsa kaybedenin
varlığının tanımlanması açısından yöntemin evrensel- kaybettiğini anlamaya başladığında verildi, verilmeye
tikel bağlamdan koparılmadan belirlenip, evrenin devam ediyor. Varlığa dair tartışmalar fazlasıyla
varlığından yola çıkarak insan varlığını tanımlamanın spesifik alanlardır. Ancak insan evreninin kendine
önemiyle yabancılaşmaya rağmen birinci doğadan has metafizik dünyası bizi nesnel düşüncenin ötesine
başlayarak insan varlığını tanımlayacağız. İnsan çıkmaya davet ediyorsa, o davete iştirak etmek gerekir.
neyle ve nasıl var oluyor? İnsanın varoluş, var olma Varlığı, var olmayı tartışıyorsak, varlık tanımımızı
duruşu hangi parametrelerle sağlanıyor? İnsanın da görünenin ötesinde aramamız icabet eder. Varlık
var olma sorunsallığı iki boyutta ele alabiliriz; ilki kendisini evren bütünü içinde oluşturur. Evrense
insanın kendisini evren karşısında nasıl tanımladığı; hiçliğe karşı varlıkla direne direne kendini oluşturup,
33
bu günlere geldi . Yani evrensel doğamızda hiçliğe şeyin bir diğeri ile kıyaslanmasına götürüyor. En
karşı varlıkla kazanılan bir direnme eğilimi var. Ona basit canlılıktan en gelişkin canlılığa kadar geçirilen
sahip çıkalım. Peki evrenin bu varoluş başarısının süreçler bunun göstergesidir. Kendini devam ettirmek
sırrı neydi? Bu sır da tıpkı direniş eğilimi gibi, insanın için hep daha iyisini yaratıyor. Şunun altını çizmekte
varoluşuna kodlandı. Bu sır elbetteki özgürlüktü. de fayda var ki; tüm evrim basamağı içinde biri
Evren de bunları gerçekleştirirken yaptığının adını diğerini ötekileştirmeden, simbiyotik ilişkide, uyumlu
direnişçilik, özgürlük olarak koymadı. Buna biz bir şekilde devamlılık yaratıyor. Burada evrenin
insanlar anlam dünyamızla isim koyduk. Zaten tüm çeşitliliği, kategorik heterojenliğine rağman
evrende bunun adını koyması, anlamını vermesi için aşağı katmandan en üst katmana kadar sağladığı
insanı yaratmadı mı? Abdullah Öcalan, “Özgürlük birlikte önemlidir. Her bir varlık katmanı bir diğer
adeta evrenin amacıdır diyesim geliyor. Evren üst katmanı oluştururken hem diğerinin özelliğini
gerçekten özgürlük peşinde midir diye kendime sıkça alır, hem de kendini yeni bir durumla yaratmış olur,
sormuşumdur. Özgürlüğü sadece insan toplumunda dönüşüm sağlar. İşte bu geçişkenlikler ve sağlanan
derin bir arayış olarak söylemleştirmek bana hep dönüşümler bir yanıyla birbirine bağlı, beraberlikler
eksik gelmiş, mutlaka evrenle ilgili bir yönü vardır diye yaratırken, öte yanıyla da daha özgün bir yapı
düşünmüşümdür.”der. Bu düşünme şeklini özgürlüğü oluştururlar. İşte burada varlığın bir öncekinden çıkışı
anlamının düsturu kılalım ki, özgürlük problemine bağlılık halini yaratırken, o varlığın içinden çıktığı
doğru yerlerden başlayarak cevaplar arayalım. şeyi kendinde taşıyarak ama yeni bir dönüşümle
Evren varoldukça özgürleşiyor. Çünkü varoluş farklılaşması hali bir özgürlük hali yaratır. Şu haliyle
farklılaşma, çeşitlenme, çoğalma ile kendini görünür evrende bağlılık ve özgürlüğün çelişik gibi dursa da
kılıyor. Varolma edimi bu durumlarla hayata geçince, birbirini koşulladığını görürüz. Bu da bize özgürlüğün
kendini en iyi şekilde sürdürme istenci aynılık dışına bağıntısızlık olmadığını, tam bağımsızlığın ise neye
çıkarak, çeşitliliğin sağladığı ahenkle özgürlüğü karşılık geldiğini düşündürtür. Evren kendi varoluş
tanımlıyor. Evrenin 14 milyar yıl öncesinde ilk var yasalarını böylece ve daha fazlasıyla belirlerken, insan
olma başlangıcını Big Bang patlaması ile yapıp, da bundan nasibini almıştır; çünkü insanda toplumsal
sonrasında ortaya çıkarttıkları da bunu anlatmıyor doğasını yaratırken doğaya bağlı olarak, bağlı kalarak
mu? Bu patlamayla beraber madde-enerjinin ama farklılaşarak özgürleşmiştir.
buluşması yahut evrimi, anti-maddeye üstün gelerek
insana kadar dur durak bilmeden kendini sürdürdü.
Bu durum bir varoluş diyalektiği oluşturdu; her şey
İnsan Zekası Toplumsal Zekadır
birbiriyle bağlantılı, birbirinin içinden çıkıp, ama İnsan da toplumsal zekasını yaratırken birinci
ondan da farklılaşarak oluştu. Bu evrensel düzlemdeki doğadan farklılaşsa da ayrı düşmemiştir. Kendimizi
olağanüstülük Öcalan’a da şunu düşündürtmüştür; ele alırken bu evrensel zekanın çocuğu olduğumuzu
“Özgürlüğü evrendeki çoğullaşma, çeşitlenme, bilerek yaklaşıyoruz. İnsan toplumsal zekasını kendisi
farklılaşma olarak tanımlamak toplumsal ahlak hakkında düşünmeye başlarken, kendini tanımlamaya
açısından da kolaylık sağlar. Çoğullaşma, çeşitleşme çalışırken, eylerken kazanmıştır. O nedenle insan
ve farklılaşma zımnen de olsa bağrında hep zeki bir zekası toplumsal zeka ile tanımlanmalıdır. İnsanın
varlığın seçim yapma kabiliyetini düşündürür.” Şu düşünmesi, ona, zihnine yansıyan şeylere dair anlam
haliyle karşımızda insanın zaman algısına göre daha çabasına girmesidir. Zira düşünmede kavram olarak
ağır ve katı işleyen ama hala keşfi tamamlanmamış Latince yansımadan gelmiştir yani gerçeğin yansıması
olağanüstü bir zeka, evren zekası var. Ve insan da bu demektir. Zihinsel alan düşünmenin yoğunlaşması
olağanüstü zekayı yarattıklarıyla fark ettikçe yüce bir ile özgürlük alanı haline gelir. Elbette bu daha
yaratıcının varlığına inanmakta haklı olabiliyor, ismini fazla nasıl düşünüldüğü ile ilgili bir durum. Doğal
ne koymuş olursa olsun… Evrenin sahip olduğu toplum toplumsal akılda denen vicdanı bu şekilde
zeka onun seçme kabiliyetiyle de ortaya çıkıyor. Bu oluştururken düşünmenin nasılını kendine çevirdi;
derece oluşum çeşitliliği farkındalık yaratıyor. Oluşan topluluğun birlikte yaşaması için ne gerekiyor? Kendi
34
klanını yaşatabilmek için düşündü. Ancak bu düşünüş dolaşmak, serbest, sevmek, istediği biçimde olmak
salt yaşamsal ihtiyaçların karşılanmasıyla da sınırlı gibi anlamları da karşılıyor. Ortaya çıkan anlamların
kalmadı. Düşünürken yapan, yaparken düşünen o genel bütününe bakarsak karşımıza çıkan anlamları
topluluk aynı zamanda estetik bir yaşam hayalinde de da karşılıyor. Ortaya çıkan anlamların genel bütününe
düşünceye daldı; elinde temel ihtiyaçlarla keşfetmiş bakarsak karşımıza çıkan anlam kendilikle, kendini
olduğu çanak-çömleğini bu defa da süsledi, ona gerçekleştirip, buna göre hareketlilik sağlamakla denk
doğanın, kendi imgelerinin resmini çizdi. Düşünsel düşebilir. Bu noktada kendi olabilmek özgürlüğü
gücü ahlakla donanmış doğal toplum etik değerlerle karşılayan en önemli anlam oluyor. Zira evrendeki
düşünerek doğayı, kadını tanıdıkça, gizemini fark özgürlükte de farklılıkla yeni bir dönüşümün, yapının
ettikçe, kendi varlığına katkısını hissettikçe onu ortaya çıkma hali vardı. O zaman bireyin kendi olma
kutsadı. halini ele almak gerekiyor.
Toprağı, havayı, suyu kısacası yaşamın bereketi olan, Her şeyden önce bireyin kendi olmasını başarması
kendisi gibi yaşam döngüsü olan her şeyi kutsadı. tüm yabancılıklardan arınarak ele alınmalı. Nasıl
Kutsadığı her şeyi tabulaştırarak onunla ilişkisini ki evrende oluşum bağlılık ve özgürlük ilişkisiyle
belirledi, anlamlı kıldı. Doğal toplumun düşünüş tarzı gerçekleşiyorsa bireyin de kendi olması, kendi olanın
bütünlüklü, döngüsel, bağıntılı olduğu için kendini hareket serbestliği ancak içinden çıktığı toplum
ve doğayı düşünürken parçalamadan, kendi kılarak karşısında pozitif anlam üretebilir. Bireyin içinde var
anlamlandırdı. Kendi toplumsalını da ahlaki ve politik
olduğu toplumun tüm değerleriyle kimlik kazanması
düşünce ve davranışlarla inşa etti. Dikkat çekici olansa
ve karşılıklı sorumluluk ilkesi ile bağlılık sağlayıp,
toplumun bu davranışlarında kendiliğinden iyi, güzel
yükümlülük edinmesidir. Kazanılan ahlaki mirasla, o
ve doğruya dair bir eyleyişte olmasıdır. Diğerinin
toplumun pozitif sorumluluğunu taşımak için beceri,
iyiliğini düşünerek, bireysel anlamda hiçbir ödül,
yetenek sergilemek, gelişim sağlamaktır. Burada kendi
takdir kazanç sağlamak istemeden doğallığında bunu
olanın kendini doğru tanımlaması, öz yaratımını
yapmasıdır. O toplumun üyesi kolektif çalışmalara
sağlaması, toplumsal donanımla kimliğini kazanarak,
katılırken iyilik yapmak için bunu gerçekleştirmiyor.
doğru tercihlerde bulunması önem kazanıyor.
O topluma henüz bencillik, bireycilik ve bunun
Tercihlerimiz bizim karakterimizi, yaşamımızı ve
yarattığı sonuçlar sızmamıştır. Ortaya çıkan tabloda
nasılımızı tanımlar ve bunun da doğrudan özgürlükle
politikanın toplum adına düşünme, o toplumun
bağı vardır. Özelde de içinde yaşadığımız çağda
daha iyi yaşayabilmesi için düşünürken, tartışma ve
bireylerin kendiliği öncelikle kim olduğunu bilmesiyle
yapmayla ortaya çıktığı tanımlanıyor. Diyebiliriz ki
başlar. Bu bir kimlik arayışıdır.
ahlak ve politika toplumun temel varoluş stratejisi
haline gelmiştir. Kimlik bir aidiyeti ortaya koyar ve bir diğeri ile
Bu noktada özgürlüğünde nasıl ortaya çıktığına ayrılma noktalarını belirginleştirir. Aidiyet sağlanan
bakabilmeliyiz. Neolitik çağın en köklü yaşandığı topluluğa karşı birey sadakat ve bağlılık göstererek,
Mezopotamya toprağının ve aynı zamanda insanlığın kendini sorumlu kılar. Ancak günümüzde aidiyet
ilk dil grupları içinde olan Aryen dil grubu içinden göstergesi fazlasıyla melezleşerek, çoklu kimlikler
‘Azadi’ kelimesi ile özgürlüğün ne anlama geldiğine oluşturularak yeni aidiyet alanları esnek bağlar
bakalım. Özgürlük Hurrice ‘izidu’ kelimesini oluşturularak yaratılmaktadır. Küresel bir sistemin
karşılamaktadır. İzidu ise Hurrice "kumanda içinde oluşturulan bu yeni aidiyetlerin nasıl bir kimlik
etmek” anlamına geliyor. Bunun Kürtçe’de ‘azad’ oluşturduğu ise ciddi bir tartışma konusudur. Çünkü
kelimesine dönüşmüş olması büyük bir ihtimaldir. içinde yaşadığımız kapitalist modernitenin yarattığı
Azad ise “xwe” ile bağlantılı olup “kendisi, kendi tüketim toplumu, özgür olma adına piyasaya sunulan
başına, kendi kendisini yönetme” anlamını karşılar. yaşam tarzlarını kopyalayarak, başkası gibi olma
Türkçe’de de öz-gür olarak düşünürsek ‘öz’ ün kendi istemini kimlik, aidiyet olarak benimsemekte, kabul
olmakla eş değer anlamda olduğu düşünülebilir. etmektedir. Bireyler de bu noktada yaptıkları kimlik
Karşılaştırmalı araştırmalarda özgürlük istediği gibi tercihleri ile politik ve özgürlük düzeyini ortaya koyar.
35
Kapitalizm Tutku Pazarlamacılığıdır modernite yeni iktidar hegemonyası ile toplumu tüm
gözeneklerine kadar denetleyip, yönlendirip, zihni
Kapitalist modernite tüketim toplumunun önüne
fet ediyorsa o zaman iktidar, her yerdedir demek
sunduğu albeni, pohpohlayıcı yaşam tarzlarıyla
gerekiyor. Öcalan, “milliyetçilik, dincilik, cinsiyetçilik,
kişinin tercihlerinde “baskıcı” olmadığı için de ortaya
sporculuk, sanatçılık ikonlarını sallarsan toplumu
bir özgürlük yanılsaması çıkmaktadır. Oysa her
-pardon sürüyü- dilediğin her hedefe taşıyabilirsin”
şeyiyle hapsedilmiş olan toplum, kapalı bir sahada
diyerek bir ahtapot gibi toplumu sarmalayan iktidarın
moda olanın peşinde koşturulup, yarıştırılmaktadır.
Onun dışında kalınmak istendiğinde ise yadırgayıcı temel ideolojilerini de ortaya koyar. Bu iktidar bu
bir baskıyla özgür olmamak, zaman dışı kalmakla ideolojiyle insan zihnini yarattığı imge, simgelerle
suçlanır. Tüketici toplumun moda kimlikler peşinde kuşatıp, o zihni medyatik bir evrene dönüştürmüştür.
koşarken yaşadığı ruh haline bakalım; örneğin bir İşte bu noktada çok önemli olarak bilgi iktidarı’na bir
giysiyi arzu nesnesi haline getirip, satın alıp, bunu parantez açabiliriz.
bir süre giydikten sonra bu defa da daha az mutlu, ‘Bilgi İktidarı’ kavramı bizi Foucault’ya götürür.
heyecanlı hale gelmektedir. Ve o giysi kullanıldıkça Foucault ise iktidarı salt bir devlet aygıtı olarak
bu mutluluk hızla tükenmektedir. Toplumun sınırlandırmaya itiraz ederek özne ve iktidar
tüketim nesneleri ile kurduğu bağa göre moral değeri bağlamında, iktidarı bir bireyin başka bireylerin
üretmektedir. Tabi buna moral değer denilirse. Çünkü eylemi üzerine eylemi olarak ele alır. Bu başkalarının
moral ahlakla, etikle eşdeğer manevi ve kalıcı bir ortaya koydukları davranışlarını yöneten iktidarın da
kavramdır ve tüketim toplumu aslında tükettikçe mikroskobik yapılarını, kurumlar ağını (aile, okul,
moral değerinden de uzaklaşmaktadır. hapishane, kışla, sağlık…) ele alır. İktidar denilen şeyin
Kapitalist modernite reklam, medya kitle iletişim kalıcı yapıları olsada, onun bir noktada yoğunlaşmış,
araçlarıyla insanların arzularını şekillendirerek, daha global ya da dağınık bir yapı olmadığını ortaya koyar.
fazlasına sahip olmayı kışkırtırken, zirveye çıkarılan İşte bilgi iktidarı da aslında “bilim hakikati” olarak
arzu nesnesine aidiyet sağlantığında bu tutku da toplumda ‘meşruluk’ kazanarak nüfuz eden bir
bitmekte ve buda moral değerlerinde tükenişe yol ideolojinin çok farklı disiplin, kurumlarla ıslah edici,
açmaktadır. Bu kapitalizmi tutku pazarlamacılığına tedavi edici, eğitici, öğretici pozisyonlarla topluma
sokarken, toplumuda ait olduğu bitişe, sosyal yönelir. Ve artık tek başına hukuk sisteminin toplumu
psikolojide intihara sürüklemektedir. Tatminsizleşen dizayn etmediğini görürüz; bu bilimsel hakikat rejimi
tutkuları, cinsellik, açlık gibi güdüleriyle yönlendirilen olarak inşa edilen yapıda kurduğu disiplinler vs. ile
toplumun ve onun bireyinin yaşam arzusu da normlar oluşturarak topluma neyin doğru neyin
bitmektedir. Bu noktada hegemonik sistem sunulan yanlış olduğunu, haklıyı haksızı gösterir, öğretir. Bu
moda nesnesini bir marka haline getirip, o markaya bilgi iktidarı öylesine büyük bir sarmalla toplumu
sahip olunmayla kimlik kazanmayı özdeşleştirir. kuşatır ki toplum kendi bilimlerini bir yana bırakarak
Tüketici topluma sunulan bu imajlar, o toplumun buradan beslenen bir çocuğa dönüşür. Artık uzman,
kırılgan, çoklu, geçişken kimliklerinden biri haline profesyonel, her şey hakkında bilen bu yapıya katılım
geliyor. Popstarlara benzemek, onların piyasalaşan özel da gönüllü olur. Toplum bu bilgi iktidarı karşısında
yaşamlarını bilip, onlara dahiliyet yanılgısına girmek, sadece izleyen, uygulayan bir robot haline getirilir.
ve daha nice sanal gösterimlerle toplum gerçeklikten, Foucault’nun ‘Disiplinci Toplum’ olarak ta ele aldığı
gerçek kimliğinden kopartılıp sanal aidiyetler bu yapıda iktidar mikro düzeyden makro düzeye
yaşamaktadır. Büyülenen bireyler sistemin gönüllü sürekli toplumu ideolojik bonbardımana tutup,
kölesi haline gelmekte. Ortaya çıkansa daha fazla kendisi hakkında düşünmekten de alıkoyar. Çünkü
yabancılaşma, hiçleşme, köksüzlük hali olmaktadır. bu iktidar o toplumun tüm bilmelerini ele geçirip,
Böyle bir bireyin özgür düşünme, karar alma ve kendi içinde yeniden dizayn edip, tekrar topluma
bunu gerçekleştirme bağımsızlığı olamaz. Böylesi bir sunmakta ve toplumda zihinsel kendiliğine de
toplumu yarattıklarıyla kuşatan bir sistemin bunu yabancılaşmaktadır. Bu iktidar ağının yarattığı seyirlik
nasıl sağladığına da ışık tutmak gerekiyor. Kapitalist toplumun siyasallığı nasıl olur? Böylesi bir toplum, o
36
toplumun bireyi tüm hücrelerine kadar uyuşturucu, Ki bu süreçler sistemin ekonomik, siyasal, sosyal her
büyülendiren, hipnotize edici bir fethi gerçekleştirir. alanda en fazla krize girdiği, toplumsal buhranların
Bu durum toplum-bireyi gerçekte yaşadığı sorunlar en fazla derinleştiği zamanlarda ortaya çıkar. Bunun
karşısında tepkisizleştirir. Duyular yörüngesini farkında olan ama susmayı tercih eden birey için ne
kaybetmiş, vicdan uykuya yatırılmışsa, toplum- denmeli? O kişi için zihnen bilme sorunu yoktur.
bireyin yanı başında yaşanan ölüm, soykırım, katliam, O zaman politik gerçekleşme için bilme tek başına
şiddet, açlık, yoksulluk gibi nice acı çok kısa süreli bir koşul olamaz. Bu kişi şayet yaşanan katliama dur
acımaya dönüşür ve geçer. Acıma duygusu o derece deseydi, benzer acılara maruz kalacaktı. Ve kişi bu
bireyin dışına atılıp, adeta yaşanmaz hale getirilmiştir mazeretini bir şey yapamamanın gerekçesi olarak
ki acınılan şeye yardım etmede, üzülmede ya vicdani meşrulaştırmaya çalışır. Çünkü o bireyin yaşama
bir tatmin, ya da yüzeyde bir üzüntüye dönüşür. içgüdüsü başkasının acısına ortak olup, ölmesinin
Bu duygu bile hızla tüketilir ve hayat çok hızlıca önüne geçer. Alabildiğine etik bir tartışma alanıdır bu.
“normale” döner. Yaşanan kendisi ile ilgili bir acıysa Bireyin politik tavrında öncelik nedir? Hangi büyük
da yas bile tutulmaz, hatıra oluşturulmaz. Ölüm dahi değerler uğruna nelerden vazgeçebilir gibi. Bu tipleme
sıradanlaşmıştır. toplumda şu yaygınlıkta görülmektedir; büyük
Kısaca toplumun kolektif acıları, üzüntüleri toplumsal sorunların dışında, en yakınındaki insanın
ve buna dönük geleneksel davranışları yardım istencine karşı “Bana ne sağlayacak, bana
anlamsızlaşabilmektedir. O birey uyandırıcı bir duygu faydası ne olacak, o benim için ne yaptı ki?” sorularını
olan, öğreticiliği olan acı, üzüntüyü bile yaşamıyorsa, sıralar. Bireysel faydacılık, toplumsal yararın önüne
politik sorumluluğu yaratan vicdanı da karanlıkta geçerek dengesini yitirir. Birey başkaları olarak
kalmış demektir. Böylesi bir birey için ezilen bir ulusun tanımlanan toplumuna karşı sorumlu, önemseyen
kimliğine doğmuşsa, o kimliğin taşıyıcılığını yapmak düşünüş ve eyleyiş duruşundan uzaklaşır. Böylesi
ta anlamsızlaşır. Başkaca kimlikler bulunmuştur, toplum dışı bir duruşu bireycilik olarak tanımlarız.
sorunlu ve ötekileştirilmiş bir kimliği taşımak ta
egemen kimlik karşısında hor görülme, dıştalanma
sebebi olmuşsa daha hızlı terk edilir. Artık hazırlanan Ahlaki ve Politik Toplum Yaşamaya
yeni elbise giyilerek egemen ulusa, diline öykünülür, Devam Edecek
onun gibi olunmak istenilir. Bireyimiz bir kadınsa Kendini politikacı olarak topluma sunan bireylerin
bu kimliği biyolojik olarak taşımak zorundadır ve de ne kadar politik olabildikleri ayrı bir tartışma
zaten ona nasıl bir kadın olacağına dair çokça model konusudur. Kapitalist modernite yaratmış
sunulmuştur. Ona kalan bu modeller içerisinde olduğu iktidar araç ve argümanları ile siyaseti de
özgürce seçim yapmaktır! Etnik kimliklerde, cins yönetmektedir. Elbette verili olan siyasete de siyaset
kimlikleri de en fazla varlık sorunu yaşayan, kendisi diyemeyiz. Burada yaşanan toplumun kendisi
olmaktan uzaklaştırılan, maskelenen, inkar edilen, hakkında kararlar alıp, katılımcılığın sağlandığı bir
deformasyona uğratılan, yabancılaştırılan kimlikler yönetim, siyaset değildir. Ziyadesiyle devlet, sermaye
haline sokulmuştur. O nedenle politik alanın kimlik ve onların yarattığı tüm kurumlarla toplum adına
kazanarak ne olduğunu ve ne olmak istediğini doğru ama iktidarın çıkarı için kararlar alıp, toplumu
tercih etmesi kendilik bilincini kazanması açısından da farklı demokrasi oyunlarıyla bu kararı almaya
öncelik sırası haline gelen toplumsal sorunlardandır. mahkum ettiği, o toplumu da devletin büyümeyen
Uykuya yatırılmış zihiyetlerin yanı sıra aslında tüm çocuğu kılan bir siyasettir yaşanan. Siyaset adına
gerçekliğin bilincinde olanın da politik tercihleri yapılan siyaset budur diye topluma yutturulurken,
tartışma konusu olmaktadır. Şayet toplum faşizmin bu gündemle yapılan, tartışılanlar da toplumu esas
yarattığı iklim içerisinde ise, tıpkı Nazi Almanya’sında gündeminden uzaklaştırmaktadır. Yalanın en fazla
olduğu gibi Yahudi Katliamına destek sunma uğradığı alan devletin siyaset alanı olduğu için,
noktasına getirebilmektedir. Bu topluma da faşizmin söylenen de demagojinin ötesine geçemez. Bu nedenle
milliyetçi tazikle etki altına aldığı sürü toplumu denir. toplumsal algıda siyaset kavram olarak kötü, yalan,
37
ikiyüzlülükle özdeşleştirilmiştir. Bu algı da toplumu Bu varlığın büyük tehlike altına girmesi demektir.
daha fazla siyasetten uzaklaştırmaktadır. Popüler O zaman siyasallaşmanın ihtiyacı yaşananı, kendini
kültürün siyasetçleriyle tıpkı reklamı yapılan piyasa bilme, bunun doğru mücadelesini verme ile öne çıkar.
ürünleri gibi hızla arzulanıp, elde tutulup, tüketiliyor. Bu durum politik, ahlaki ve entelektüel görevleri açığa
Dikkat edersek özelde de yakın süreçte, konjektürde çıkartır.
popüler siyaset sağıyla soluyla lider bireyleri farklı Öcalan tarihsel toplumu doğru tanımlayan, bunun
yetenek, görsel veya açık milliyetçi, ırkçı tutumlarıyla karşısındaki devletçi uygarlığı tüm yönleriyle
popülerleştirirken, hızla da sahneden indirilebiliyor. bütünlüklü olarak çözümleyerek doğru bir sosyoloji
Egosu yüksek, bireysel amaçlarla, öncelikle halk oluşturdu. Bu sosyolojik düzlemin üzerine, toplumsal
beğenisini kazanmak isteyen popüler liderler ise bir sorunların ne olduğunu cevaplayarak demokratik
siyasetçiden çok popstar haline getirilerek piyasa çözüm modelini yerleştirdi. Ne tarih yaklaşımında,
malzemesi haline geliyor. Siyasetin merkezileştiği, ne güncel yaklaşımında asla parçalayıcı, indirgemeci
tekleştiği, çoğulculuktan uzak yerelleşmeyen, olmadığı için yaşanan objektif tanımlar sundu. Buna
bürokratik tabakası karşısında toplum ya saksakçı politik öngörü de diyebiliriz ki, bu öngörü doğru
kılınıyor ya da aldırmazlık haline itilerek, siyasetin bilmelerle sahip olunan ve her çağda toplumun
dışına çıkıyor. ihtiyaç duyup, olağanüstü anlamlar biçtiği bir sezgidir.
Gerçekten büyük iyi niyetlerle toplum adına siyaset Bu düşünme şekli, ortaya çıkartıkları demokratik
yapanların neden başarılı olmadıkları ise, muhalif siyasetin ne olduğunu ne olmadığını net tanımlarla,
hareket ve bireyler için tarihsel bir sorun olmaktadır. tarihsel bağlamından kopmadan ortaya çıkardı. Ve
İyi niyet toplumsal sorunlara duyarlılığı ve bir şeyler toplum için düşünen, toplumu esas güç olarak ortaya
yapma istemini ortaya çıkartıyor. Ancak özelde de koyup, çözümü devlette değilde toplumda gören,
21.Yüzyıl gibi kaosun derinleştiği, karmaşık yapılı, toplumun kendisi hakkında düşünmesi, tartışması
çoklu sorunlar karşısında özgürlükle politik başarı ve karar almasını sağlatacak politik modeller sunan
sağlamak için iyi niyet tek başına yeterli olamaz. İyi bir hakikatin temsilini yaptı. Bunların başarısı için de
niyet öne çıkarken, böylece devasa yapılı iktidar entelektüel, ahlaki ve politik ilke saptamaları dünyanın
karşısında donanımsız ve alternatifsiz kalma ya herhangi bir ülkesinde yaşayan biri için dahi geçerli
başarısızlığı, ya da karşıtına benzeşmeyi getiriyor. olacak esnek ve kapsayıcılıktadır. Bu nedenlerle
Unutmayalım ki reel sosyalizm deneyiminin tüm gerçekten politikleşmek istiyorsa önce varlığın kendisi
devrimcileri, toplum ve inandığı değerler adına hakkında özgür düşünmesi, tartışabilmesi, kendini
ölmeyi göze alan iyi niyetli insanlardı. Ancak politik iradi donanım ve kararlığa kavuşturup var olma
alternatifsizlik, onları her yaptıklarıyla iktidara sanatını görünür kılması gerekir. Çünkü evrenimiz
benzeştirerek yıkıma yol açtı. Güncel anlamda da gibi insanlık ta varoldukça hiç bitmeyecek bir direnişte
sorunlar kadın, çevre, ekonomi, ulusal her boyutta tüm ahlaki ve politik toplumla yaşamaya devam edecektir.
toplumu sarmalamışken tüm bu sorunların her kesimi
muhalif haline getirip, politik mücadele sahasına Kaynakça;
itebilmektedir. Ancak politik mücadele, özelde de • Abdullah Öcalan, Özgürlüğün Sosyolojisi
böylesi an’larda donanımı, tarihsel bilmeyi, sosyolojik • Zygmunt Bauman, Yaşam Sanatı
bilmeyi, devlet ve iktidar bilmesi gerekli kıldığı • Richard Sennett, Yeni Kapitalizmin kültürü
gibi, ihtiyaç ve öncelikleri doğru tespit edip, doğru • Ali Hüseyin Kerim, Kürtçenin Etimolojik Sözlüğü
modeli, çözümü arar. İktidar topluma karşı bir saniye • Jacques Bidet, Foucault’yu Marx’la Okumak
dursa yıkılacak bir global savaş içindeyken politik
mücadele alanın, sahiplerinin sürekli düşünmesi,
anlaması, çözümler bulması, topluma bunu taşırması İçindekiler İçin Tıklayınız...
kaçınılmaz olandır. Çünkü toplumu savunmaktan
bahsediyoruz. Toplum kendisi hakkında düşünmeyip,
kararlar alamaz haldeyse savunmasız kalmış demektir.
38
Batı Siyaset Felsefesi ve
Pratiğinde Politika

Selami Bulut
Batı uygarlığı miladını Antik Yunan olarak kabul anlamsız görünmektedir. Antik Yunan'dan
eder. Batı felsefesi de kökenini orada aramaktadır. Bu günümüze kadar kimi zaman muazzam sentezler
yaklaşım kuşkusuz iddia sahiplerine çeşitli kolaylıklar kimi zaman niteliksel zihniyet sıçramaları var
sağlamaktadır. En başta uygar olanın kalın çizgilerle olmuştur.
tanımlanması barbar olanı da ortaya çıkarır. Bu
durum uygar olana ayrıcalıklı haklar sağlamaktadır.
Antik Yunan'da kent dışındakilerin barbarlar olarak
Yunan Mucizesi
tanımlanmasından, modern dönemin sömürge Yunan mucizesiyle çokça yapıldığı gibi bir miladı
işgallerine, günümüzün “demokrasi götürmek” değil maddi uygarlıkta muazzam bir sentezi ve
için işgal hareketlerine kadar her türden saldırıyı bununla iç içe gelişen yeni ve mitolojiyi aşan
meşrulaştırma görevini görmüştür. Avrupa- bir zihniyet kurgusunu kastediyoruz.Tel Halaf
merkezci bakış açısı aşılamadığında, sisteme muhalif kültürü (M.Ö. 6000-4000) olarak adlandırılan
aydınların bile bu konuda ne kadar yanlış yerde dönemde, tarım ve köy devrimi olan hayvanların
konumlanabildiği göz önünde bulundurulduğunda, evcilleştirildiği, tarımın geliştiği, köy yaşantısına
konunun ehemmiyeti anlaşılacaktır. Bu bakış aynı geçildiği, dokumanın yapıldığı ve sonuç olarak
zamanda benzersizlik iddiasını pekiştirir. Başka beslenme olanaklarının muazzam düzeyde arttığı
hiçbir yerde olmayanı başaranlar üstünlüklerini neolitik devrimin kurumsallaştığı görülmektedir.
de doğal olarak kanıtlamış olurlar. Bu benzersizlik, Yerleşim alanları genişlemiş, hiyerarşi ve din
“arızi” durumları anlaşılmaz kılmaktadır. Halen kurumsallaşmış, ilk mabetler yapılmış, etnisite ve dil
Yahudi soykırımının bazıları için bu kadar anlamsız yapıları netleşmeye başlamıştır.
görünmesi, benzersizliğe hapsolmuş zihinlerle Aşağı Mezopotamya'da M.Ö. 5500'lerde başlayıp
ilgilidir. Halbuki Hitleri Doğu despotizmiyle 3500'lere kadar devam ettiği tahmin edilen El
açıklamak işlerini çok kolaylaştırabilirdi. Batı Ubeyd kültürü döneminde ticaretin öne çıktığı,
despotizmi ise onlar için zaten mümkün değildir. çanak-çömlek teknolojisinde ilerleme kaydedildiği,
Bu türden bir yaklaşım gerçeği parçaladığı oranda ataerkil toplumun önünün açıldığı görülmektedir.
anlaşılmaz kılmaktadır. Bu nedenle uygarlığı kendi Bunu M.Ö. 4000-3000 döneminde Uruk kültürü
bütünlüğü içinde ele almaktan başka çaremiz yoktur. takip etmektedir. Böylece kent-sınıf-devlet, başka
Sümerlerden ABD'ye, Uruk'tan New York’a bir çizgi bir deyişle uygarlık doğmuştur. Sümerleri, Babil ve
çizmek, tarihi olaylar yığını olmaktan kurtaracaktır. Asur uygarlıkları izlemektedir. Uygarlık gelişiminin
Buna karşın, Batı Uygarlığı adlandırması uygarlıksal ana nehri şekillenmiştir.
gelişmede kimi kırılmaları ve dahası üst aşamaya Bu uzun tarihi dönemleri birkaç satırla anlatmak
geçişi işaret ettiği oranda doğru bir adlandırma kuşkusuz mümkün değil. Amacımız Greko-Romen
olabilir. Aksi halde münferit bir uygarlık gelişimi dönemini mümkün kılan tarihsel arka planı öne
39
çıkarmaktır. Ele aldığımız uygarlığın genişliğine göz önünde bulundurulduğunda felsefi faaliyetin
yayılımının bir sonucu olarak, Aryen topluluklarla pratikle bağlantısının oldukça güçlü olduğu
yaşanan etkileşim sonucunda Yunanistan'ın M.Ö. görülebilecektir. Aksine pratik zorunluluk, mitolojik
5000'lerden itibaren kendi neolitik devrimini anlayışın aşılarak felsefi tarzın oluşmasında ana
gecikmeli olarak yaşadığı ve M.Ö. 1500'lerden etkenlerden biridir. Kent ve devletin getirdikleri
itibaren Uruk benzeri kentleşmenin geliştiği yönetim sorunları ve girift toplumsal ilişkileri,
görülmektedir. mitolojik söylemle izah etmenin zorluğu, felsefi
tarza geçişi de mümkün kılmıştır.Greko-Romen
Bu süreçte Hitit, Fenike, Mısır ile girilen ilişkiler
uygarlığında zirve Atina'da yaşansa da, esasen M.Ö.
sonucunda sürekli beslenildiği görülmektedir. Buna
6-7. yüzyıllarda Batı Ege kıyılarında muazzam bir
ek olarak Solon, Pisagor, Thales gibi Greko-Romen
aydınlanma hamlesini geliştiği görülmektedir. Bu
kültürde sıçrama yaratan çok önemli düşünürlerin,
hattın diğer uygarlıklarla yoğun etkileşimi göz
Mısır, Babil, Med-Pers uygarlıklarını inceledikleri
önünde bulundurulduğunda bilimsel ve felsefi
ve yoğun bir şekilde etkilendikleri bilinmektedir.
hamle daha anlaşılır olmaktadır.
Dolayısıyla icatlar ve ticaret kadar dinsel, ahlaksal ve
sanatsal zihniyet kategorileri de transfer edilmiştir.
Mirasçısı olduğu çok zengin ve çeşitli kültür,
mekanın bitki ve hayvan çeşitliliğiyle özellikle deniz Sokrates, yakın dönemlerde
ticaretine elverişliliği Yunan mucizesini maddi yaşamış Zerdüşt ve Buda gibi
olarak mümkün kılmıştır. Kent-devlet ve sınıflaşma
konusunda oldukça ileri bir konum elde edilmiştir.
büyük bir ahlak felsefesinin
Doğa bilimlerinde muazzam bir sıçrama yaşanmıştır. temelini atmıştır

Felsefe Bu dönemde ortaya çıkan İyonya Okulu genel


olarak evrenin ana kaynağı (Arke) üzerine
Antik Yunan'da, konumuz açısından da esasen
akıl yürütmüşlerdir. Doğa olaylarını, doğaüstü
önemli olan bir sıçrama daha yaşanmıştır: Felsefi
güçlerle izah eden mitolojinin aşılmaya başladığı
düşünme. Felsefe, mitolojik düşünmeden bir
görülmektedir. Takip eden dönemde Sofizm-
kopuşa işaret eder. Genel eğilim, yaşanan kopuşu,
Sokrates-Eflatun-Aristo ile birlikte toplumsal
ardıllarının aksine Yunanların bilgiyi pratik bir
sorunların yoğunca tartışmaya başlandığı
ihtiyaçtan bağımsız olarak arzulamalarında görür.
görülmektedir. Bu düşünürlerde “polis” (kent/devlet)
Bu görüşe göre, felsefe öncesi düşünme bir pratik
üstün bir form olarak kutsanır. Buna dair tartışmalar
zorunluluk sonucu doğmuş, bir soruna çözüm için
ise yönetim sorunlarının tartışıldığı politika bilimi
girişilmiş bir eylemdir. Başka bir deyişle, salt bilmek,
adını almıştır.İnsanı odak noktası yapan Sofizm,
anlamak için akıl yürüten ilk kimseler Yunanlar
“devlet”i insan yaratımı olarak ele almış ve modern
olmaktadır.
dönemin popüler toplum sözleşmesi tartışmasını o
Bu görüş iki sebeple sorunlu görünmektedir. çağlarda başlatmışlardır. Sokrates, yakın dönemlerde
Birincisi, insanın hep olup biteni anlama çabası yaşamış Zerdüşt ve Buda gibi büyük bir ahlak
içerisinde olduğunu ıskalar. Sümerler, Zigguratlarda felsefesinin temelini atmıştır. Toplumsal ahlakın
ticari kaygılarla matematikte ilerleme kaydetmenin gelişmesinde büyük katkı sunan Sokrates, polis’i
yanında şiirler de yazdılar. Mitolojik anlatının salt erdemli insanların yönetimi ile mutluluğa ulaşmanın
pratik kaygılarla doğduğunu söylemek eksik bir yegane mekanı olarak sunmaktadır. Sokrates kesin
yaklaşım olacaktır. İkincisi, Yunan düşünürlerinin bir ahlaki ilke olarak polis'e ve polis'in düzeninin
kenti insanın yegane gerçekleşme olanağı bulduğu teminatı olan yasalara, yazılı-yazısız bağlıdır.
siyasal/toplumsal form olarak gördükleri ve sorunlar Sonunda kendini ölüme götüren yasalara uymanın,
yumağına sürekli çözüm arayışı içerisinde oldukları bir tercih değil, polis'in bir parçası olmanın doğal
40
bir sonucu olarak el alır. Eflatun hocasının mirasına katkı sunmuştur. Buna karşın uygarlığın yol açtığı
sahip çıkarken, onun ölümüne sebep olan “site”den sorunlar derinleşmiştir. Kadın vatandaş sayılmamış,
de uzaklaşmayı seçer. Antik Yunan kentlerinin en köleliği daha da derinleşmiştir. Kölelik Roma'da
belirgin özelliklerinden birisi, tiyatro, kütüphane hayvanların önüne atılan gladyatöre varıncaya
gibi kamusal alanların özel alanlara göre çok daha kadar kurumsallaşmıştır. Ticaretin devasa boyutlara
büyük alanları kapsamasıdır. Kamusal alan kutsiyet ulaşmasıyla sınıfsal ayrışma daha da derinleşmiştir.
derecesinde önemsenmektedir. Sokrates'in felsefi
tartışmalarını bu alanlarda, toplumun içinde
yürüttüğü söylenir. Bu nedenle gençleri yoldan
Helenizm ve Roma Dönemi
çıkardığı suçlamasıyla idam edilmiştir. Eflatun M.Ö. 500'lerle birlikte Yunan sitelerinin Makedonya
felsefeyi Akademia tepesine kurduğu okula taşır. Krallığı tarafından tehdit edildiği görülmektedir.
Sokrates neyi bilmediğini fark eden herkesin Antik Yunan düşüncelerinin krallık vasıtasıyla
bilgeleşeceğini varsayıyor, iyi site yönetiminin yayıldığı görülen bu döneme Helenistik dönem
koşulunu ise erdemli olmaya bağlıyordu. denmektedir. Bu dönemde, eski düşünürlerin
kutsallık atfettiği polis'lerin ortadan kalkması ile
Eflatun bu noktalarda hocasından oldukça
oluşan tepkiden kaynaklı olarak felsefi sorgunun
uzaklaşacaktır. Bilgi kuramı, mağara alegorisinde
toplumdan bireye döndüğü varsayılmaktadır.
gerçek ve gölge, görünen ile öze ilişkin yaptığı
Bu dönemde öne çıkan felsefe okullarından
ayrım, modern felsefenin temel ilkelerinden olan
olan Şüphecililer, kesin yargıların mümkün
özne-nesne ayrımının temellerini atarken, yönetim
olmadığından hareketle herkes için adil bir
olgusuna yaklaşımda aristokratik yaklaşımının da
toplumsal düzenin kurulamayacağını varsayar. Yine
özünü oluşturmuştur. Polis'in yönetimi kitlelere
dönem düşünürlerinden Epikür'ün bireysel hazı ön
bırakılamayacak kadar önemlidir. Esasen adalet
plana alan düşüncesi dikkat çekmektedir. Stoacıların
tartışmasını yaptığı “Devlet” isimli kitapta,
ise insanın evrensel/tanrısal akıldan (Logos) pay
vatandaşları (polis'in büyük kısmı, kadınlar, köleler,
almış insanı varsayarak, insanı evrenselin bir parçası
yabancılar, vatandaş değildir) istidadına göre
olarak el aldığı ve polis'i aşan kosmopolis'e ulaştığı
kategorilere ayırır ve yönetimi filozof-krallara layık
kabul edilir.Felsefede olduğu gibi sanat ve bilim
görür. Adaleti ise bu kategoriler arasındaki optimum
alanında da Antik Yunan'ın aşılamadığı bu dönemde,
uyumda, harmonide bulur.
iktidar biriminin kentten devasa bir imparatorluğa
Polis'in çöküş dönemine denk gelen Aristo ise dönüşmesine, yönetim anlayışının ise cumhuriyet,
eski günlere dönmenin yollarını aramaktadır. demokrasi ve imparatorluk olarak değiştiğini ve iç
Aydınlanma döneminde tekrar tartışma konusu olan içe yaşandığına şahit oluyoruz. Kent birimini çok
“genel yarar” kavramsallaştırmasına girmiştir. Genel geride bırakan İmparatorluk ve köleciliğin zirvesinin
yararı koruyabilecek ideal devlet modeli arayışında yaşanması yönetim sorunlarını değiştirmiştir. Artık
asker-bilge yönetimi sonucuna ulaşmıştır.Greko- Eflatun'un görmezden gelebileceği düzeyde küçük
Romen uygarlık döneminin zirvesini Eflatun-Artisto bir köle topluluğu yoktur. Sınıfsal ayrışmanın
ile yaşadığı ve M.S. 1500 yıllarına kadar felsefi, keskinleştiği, yeni işgallerle toprakların sürekli
bilimsel, sanatsal, mimari alanlarda niteliksel bir genişlediği bu dönemde, birlik fikrini diri tutmak
farkın ortaya çıkmadığı söylenebilir. Görüldüğü gibi için yoğun hukuk tartışmalarının ve hukuki
dönem düşünürlerinin artan kent/devlet sorunlarına düzenlemelerin yapıldığı görülmektedir.
çözüm aramaktadır. Politikanın toplumun kendini
yönetmesinden ziyade, yönetilmesi sorunu olarak
ele alındığı görülmektedir. Sorunların bir tür elitler Roma Sonrası
yönetimiyle çözülebileceği varsayılmıştır.Antik Bu döneme genel olarak Ortaçağ ya da feodal dönem
Yunan'da sanat, bilim ve felsefe alanlarında ortaya denilmektedir. Kölelik düzeninin verimliliğini
çıkan bu mucize uygarlık gelişimine çok büyük bir yitirmesi, kesintisiz dışsal saldırılar gibi nedenlerle
41
dağılan Roma İmparatorluğu’ndan rönesansa kadar çizgisidir. Böylelikle aydınlanmanın ilk ilkesi ortaya
devam ettiği varsayılır. Bu dönemin uygarlıksal çıkar: Akılcılık. Aklı rehber edinmiş özne bütün
gelişmeye katkısı oldukça kuşkuludur. Üretim imkanları eline almaktadır. Akılcılık Newton ile
ve artık üründe önemli bir değişimin olduğu bilimsel yöntemi rehber edinecektir. Bilimsel yöntem
tartışmalıdır. Zihniyet kurguları Antik Yunan'ı deney ve gözlemle kesinliği kanıtlanmış bilgiyi işaret
aşmış değildir. Bu döneme damgasını Hristiyanlık eder. Aydınlanmanın bilimsel metodu pozitivizmdir.
ve İslamiyet vuracaktır. Bir yoksullar akımı olarak Bilimsel yöntemi benimsemiş evrensel akıl her
başlayan ve İbrahimi/peygamberlik geleneğinin türden dinsel dogmadan kopacak objektif bilgiye
devamı olan Hristiyanlık, Roma İmparatorluğu’nu erişecektir. Metafiziğin genel olarak reddedildiği
sarsacak düzeyde bir etki gücüne erişse de resmi din görülmektedir. Bu haliyle insanın önünde,
ilan edilmesi, kilise ile kurumsal bir zırha bürünmesi kendinden başka hiçbir engel kalmamaktadır.
uygarlığın yarattığını çözememiştir. İslamiyet çıkışı Eğitimle bu bilgilerin yaygınlaştırılması mutlak
da iktidar ve derin mezhepsel ayrımlarla sorun zafere götürecektir. İnsanlık ilerleyecektir.
çözücü bir konuma gelememiştir. Bu iki çıkışın Aydınlanma hareketi dinsel dogma ile mücadelesini
uygarlığın yol açtığı problemi çözmekten ziyade laiklikle yapmaktadır. Fransız aydınlanmasının
daha da derinleştirdiği ve arttırdığı söylenebilir. önemli figürlerinden olan Voltaire laikliğin en
Bu dönemde kilisenin hakimiyeti altında yoğun büyük savunucularından olmuştur. Eğitim ve bilim
dogmatik düşünce hakimdir. Skolastik düşünce ile aşılacağı varsayılan din ile devletin kontrolüne
yeniye ulaşamamıştır. Hristiyanlık Antik Yunan alınacak kilisenin zaferi getireceği düşünülmüştür.
düşünürleriyle buluşturulmaya çalışılır. Yine bilim Böylelikle kapitalist modernitenin dini olan laiklik
ve sanat alanında da yeni bir çıkış yapılamamıştır. doğmuştur.
Aydınlanma tarihsiz bir özne kurgulamış gibidir.
Öznenin içinde tarihsel hafızası görmezden
Kapitalist Modernite gelinerek, bir laboratuvarda üretilebileceği
Ortaçağ’dan çıkış yüzyılları bulan din savaşları, varsayılmıştır. Evrensel özne, zaman ve mekandan
reformasyon ile yeni mezhepsel çıkışlar, iki İtalyan bağımsız olarak, bilimin ışığı ve aklın yardımıyla
kentinden başlayıp tüm Avrupa’yı sallayan ve sanat, baştan yaratılabilecektir. Derin özne-nesne ayrımı
bilim ve felsefe konusunda çığır açan rönesans, etkileri ve bilimin tartışmasız bulguları döneme damga
bugün bile çok güçlü devam eden aydınlanma, Kuzey vurmuştur.Feodal beyler, kesintisiz savaşlarla
Batı Avrupa'da yoğunlaşan ticari tekeller ve endüstri çalkalanan Avrupa düşünürleri problemi parçalı
devrimiyle mümkün olmuştur. Yüzyılları bulan bu yapıda görmektedir. Bu nedenle dönemin önemli
dönemde, oldukça karmaşık toplumsal değişim ve tartışmalarından birisi egemenlik sorunudur.
çatışmalar ve yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Hepsi İtalyan Rönesansının önemli figürlerinden
birbiriyle ilişkili ve birbirini tamamlayan toplumsal Machiavelli parçalı, çatışmalı ve bölünmüş İtalya'yı
çıkışların bütünlüğünü vurgulayarak, özellikle ayağa kaldırmanın yolunun mutlak güce sahip
aydınlanma düşüncesinin ana hatlarıyla kapitalist prens ve devlette görür. Fransız Aydınlanmasının
modernitenin yarattığı ya da gereksindiği toplumsal- öncülerinden Bodin mutlak, sürekli ve devredilemez
siyasal form üzerinde durmak konumuz açısından egemenliği çözüm olarak sunmaktadır. Montesquie
faydalı olacaktır. ise bu egemenliğin hayata geçirilişine pratik bir
Alman aydınlanma düşünürlerinden Kant, ünlü yol önerir. Kuvvetler ayrılığı prensibini önererek,
“Aydınlanma Nedir” makalesinde, aydınlanmayı egemenliği parçalamadan bölmeyi önerir. İktidarı
“ergin olmama durumundan kurtulma” olarak sınırlandırmanın yolunun başka bir iktidarın
tanımlamaktadır. Aynı makalede geçen ve devreye sokulmasından geçtiği düşünülmektedir.
aydınlanmanın sloganı haline gelen “Sapere aude” Aydınlanmanın önemli bir ayağını İngiliz deneyciliği
(Aklını kullanmaya cesaret et) dönemin ana oluşturmaktadır. Locke, Hume, Bacon Hobbes, Mill
42
gibi isimlerin geliştirdiği deneycilik insan zihninin olduğu düşüncesindedir. Toplumsal sözleşme ise
boş olduğu ve bilginin deney-gözlemle elde edildiğini bireylerin genel iradeyi temsil edecek kamu gücüne
varsayar. Bacon bilimsel metodun yerleşmesinde yetkilerini devretmesi, iktidarın ise genel iradeyi
en önemli isimlerden olurken, Hobbes ve Locke temsil edeceğini taahhüt etmesiyle oluşabilecektir.
modern siyasal düşünceye damga vurmuştur. Aydınlanma tartışmalarıyla ilgili yaptığımız bu
Thomas Hobbes kapitaslist modernitenin siyasal kısa özet yeni dönemin ana zihniyet çerçevesini
kurgusunun habercilerindendir. İnsanların, ortaya koymaktadır. Bunun yanında, bilim ve
doğa durumu olarak tanımladığı bir kaos ve teknolojideki gelişmelerle birlikte üretim konusunda
kargaşa ortamından kurtulmak ve güvenliklerini yaşanan muazzam sıçrama artık üründe görülmemiş
sağlayabilmek için yetkilerini bir toplumsal sözleşme düzeyde artışa neden olurken, kıtalar arası ticaret
çerçevesinde devrettiklerini söyler. Doğa durumunda olanaklarının artması ve kar olanaklarını yine
“insan insanın kurdudur”, bu nedenle insanın canını tarihte görülmemiş düzeyde artmıştır. Ulaşım
koruması için yetkilerinden vazgeçmesi oldukça olanaklarındaki gelişmeler ve ticari faaliyetle
anlaşılırdır. Leviathan devraldığı bu yetkiyi bölünmez, tüm dünyadaki zenginlikler Avrupa’ya, özellikle
mutlak ve sürekli biçimde kullanma hakkına Kuzeybatı Avrupa’ya akıtılmıştır. Muhkem sınırlara
sahip olacak ve karşılığında insanların güvenliğini duyulan ihtiyaç siyasal formu zorlamaktadır.
koruyacaktır. Ulus-devletin toplumu savunmasız Doğanın nesneleştiği endüstriyalizm ve devasa
bırakan teorik temeli bu şekilde atılmıştır. tekellere terk edilen ekonomi ile insanların tamamen
silahsızlandırılıp mühendisliğin nesnesi haline
geldiği ve iktidara mutlak tabi kılındığı ulus-devlet

Totaliter rejimlerde birbirini tamamlamaktadır.Şüphesiz bu durumun


yaratılması yüzyılları bulan bir mücadelenin
“ideolojinin yüksek rahipleri” sonucunda yaratılmıştır. 19. Yüzyıla gelindiğinde
tüm toplumsal düzlemi kendi artık kapitalizmin zafere ulaştığı söylenebilir ki 19.
Yüzyılda dahi demokratik toplumsal hareketler (1848
ideolojik argümanlarına devrimleri, 1871 Paris Komünü) sistemi oldukça
uydurmaya çalışırlar zorlamıştır.
Fakat ekonomik tekeller milliyetçi-seküler
John Locke bir başka toplum sözleşmesi ideolojileri ile ulus-devleti zafere taşımışlardır.
kuramcısıdır. Ona göre, doğa durumunda esas Bunu bütün dünyayı kasıp kavuran savaşlar ve
problem mülkiyet hakkının korunması konusunda soykırımlar izlemiştir.Ulus-devlet oluşumuyla
yaşanan problemlerdir. Bu nedenle toplum ilgili olarak ırkçılığı içinde her zaman barındırmış
sözleşmesi ile yetkisini devreden insanlar korunma milliyetçilik kurgusunu vurgulamak gerekir. Her
garantisi olacak, insanların rızasını devşiren yönetici ulus-devlet farklılıkları yok etme temelinde homojen
ise egemenlik hakkını elinde bulunduracaktır. Locke bir millet kurgusuna ulaşmak için çarpıtılmış bir
liberal düşünceyi derinden şekillendirmiş, Amerikan tarih anlatımına ihtiyaç duyar. Bu anlatısıyla tarihin
ve Fransız devrimlerini, kurucu metinlerine girecek hiçbir döneminde görülmemiş yoğunlukta ideolojik
düzeyde etkilemiştir. Mülkiyetin kaynağını emekte endoktrinasyon (okul, aile, askerlik) ve ritüellerle
gören Locke, iktidarın esas görevinin yaşam, tahakküm altına aldığı toplumu atıl kılar. Bu şekilde
özgürlük ve mülkiyet hakkının korunması olduğunu içeride oluşabilecek demokratik çıkışların önüne
ve adil bir düzenin bu şekilde yaratılacağını iddia geçilmekte, dışarda ise diğer milletlerle kesintisiz bir
etmiştir.Bir diğer toplumsal sözleşme kuramcısı, yarış sürmektedir. Bu çerçevede her türden savaşın
Fransız Aydınlanmasının önemli isimlerinden olan gerekçesi de hazırlanmıştır. Milletin ilerleyişine engel
Rousseau'dur. Doğa durumunda eşitlik olduğunu olan her türden iç ve dış düşman ise soykırımı dahi
varsayan Rousseau, günün esas problemin eşitsizlik hak etmiş hale gelir. Üstün ırk teorilerinin zeminin
43
bu kurguyla oluştuğu rahatlıkla görülmektedir. Bu için gerekli kabul edilebilmiştir. Fakat bu bakış açısı,
nedenle milliyetçilik ırkçılığı, ulus-devlet faşizmi iki dünya savaşının yarattığı yıkım ve Avrupa'nın
hep bağrında taşımaktadır. Ulus-devlete ilişkin ortasında tarihte görülmemiş düzeyde, son derece
vurgulamak istediğimiz bir diğer önemli husus soğukkanlı bir şekilde işlenen soykırım karşısında
devletin şiddet tekeline sahip olmasıdır. Toplumu dumura uğramıştır. Bunun karşısında Kantçı ödev
tamamen savunmasız kılmak için zorunluluk olarak anlayışı ile ahlakı tekrardan canlandırma çabaları
görülmektedir. Aydınlanmanın popüler bölünemez, olduğu gibi yaşananların anlamsızlığı karşısında
devredilemez ve sürekli egemenlik kurgusu, artık şiir yazılamayacağını dahi tartışanlar olmuştur.
şiddet hakkını yalnızca devlete tanımaktadır. Buna karşın bugün dahi sorunun kaynağına ilişkin
Toplumu nefes alamaz duruma getiren bu türden tartışmaların düzeyi oldukça sınırlıdır.
bir siyasal form kuşkusuz kendini sürekli tehdit Yine de Avrupa aydınları aydınlanma düşüncesini
altında hissedecektir. Bu durum demokratik tartışmaya açabilmiş, iktidar olgusunun üzerine
toplumun tarihte aldığı en büyük darbelerdendir. gidebilmiş ve milliyetçiliği masaya yatırabilmiştir.
Bugün soykırıma dahi direnmek terörizm olarak Bunun yaygınlığı ve etki gücü ise bir hayli
görülürken, devletlerin şiddet ayrıcalıklarıyla işlediği tartışmalıdır. Devletler ise savaşın yıkıcılığı
bunca cinayet ve katliam meşru kabul edilmektedir. karşısında daha esnek bir siyasal formu oluşturma
Şiddet tekeline ek olarak öne çıkan bir diğer husus çabası içerisine girmişlerdir. Avrupa Birliği bunun
ise toplumun militarize edilmesidir. Toplumun bir ürünüdür. Topluma, katı ulus-devlete oranla biraz
ideolojik propagandayla zihnen olduğu kadar erken daha alan açıldığı kabul edilse bile çözüm palyatif
ulus-devlet oluşumlarından olan Fransa'da zorunlu görünmektedir.Bugün üniversiteler ağırlıklı olarak
askerlik uygulamasıyla başlatılabilecek süreçle gerçeğin üstünün rakamlarla örtüldüğü kurumlar
fiziken de devlet düşmanlarına karşı savaşmaya her haline gelmişlerdir. Bu nedenle güçlü bir hesaplaşma
an hazır olması istenmektedir. Böylece şiddet günlük ve hakikat tartışmasına beşiklik etmeleri oldukça zor
hayatın olağan bir parçası kılınmaktadır. görünmektedir. Batılı devletler ise hesaplaşmalarını,
adeta başladıkları yere geri dönerek, uygarlığın
temellerinin atıldığı Ortadoğu'da yapmaktadırlar.
İki Savaş ve Sonrası
Belki de binlerce yılın hesabının görüleceği yer New
Kapitalist modernite endüstriyalizm ile evreni çevre York değil, onun atası Uruk olacaktır.
felaketinin kıyısına getirirken, ekonomik tekellerle
milyonlarca insanı aç ve işsiz kılmıştır. Ulus-devlet
oluşumu ise kesintisiz savaşları mümkün kılmaktadır. İçindekiler İçin Tıklayınız...
Bunun zirvesi ise tüm dünyanın savaşın içine
çekildiği iki dünya savaşı oldu. Sonrası ise bitmeyen
krizin her geçen gün daha da derinleşmesidir.
Avrupalı düşünürlerin, sistem muhalifleri dahil
büyük kısmı uzun bir süre, belki de 15-18. yüzyıllar
arasındaki büyük bilim, sanat ve felsefi çıkışın
büyüsüyle, sorunun kaynağını yanlış yerde aradıkları
söylenebilir. Aydınlanmanın, bireysel özgürlük
sloganına rağmen bağrında taşıdığı tahakkümcü
yaklaşım, ulus-devlet kurgusunda toplumun
savunmasız kılınması, milliyetçi düşüncenin içerdiği
tehlike, ilerleme kavramının belirsizliği, nesnellik
iddiasının temelsizliği çoğu düşünür için tartışma
konusu bile yapılmayacak kesinlikte ele alınmıştır.
Bu bakış açısıyla örneğin sömürgecilik, ilerleme
44
Liberalizm,
Sorunları Görünmez Kılma
İdeolojisidir
Cihan İnanç
İnsanlık kavramını, hali hazırda toplum ve sorunlu ve gayri ahlaki ise, gezegenimizin “itiraf ”
toplumsallık kavramını tarihsel boyutuyla tanımlarsak ettirdiği de o kadar ahlaki, doğru ve yararlıdır. Fakat
anlaşılır bir çerçevede anlatabiliriz. Toplumsallığın bu sonucun çok ciddi bir ahlaki sorun barındırdığını
bir boyutu hepimizin ortak olduğu değerleri kapsar. da inkâr edemeyiz. İnsanlığı sorunlu hale getiren
Bu “hepimiz” yaşayan insanlık âlemiyle başlar, toplum ve birey olduğu halde, halk deyimiyle “başını
aileye kadar tüm kolektif birimleri, yapıları kapsar. iki eli arasına alıp düşünmesi” gerekirken, suyun,
Toplumsallığın diğer boyutu ise bireysel gerçekliği havanın, toprağın, yeşilin ve ormanların, toplumu ve
kapsamına alır. Böylece insanlık kavramı, toplu olarak bireyi konuşturtması, teknik ve teknolojik icatlarıyla
“hepimizi” ve tek tek “bizleri” kapsamına almış olur. övünen akıllı ve duygulu insan için ahlaki bir sorun
Kısa bir anlatımla, insanlık, toplum, toplumsallık ve olarak görülmek durumundadır.
birey kavramlarını bu yazıda neden ve hangi anlamda
Aklın hegemon olduğu bir çağdayız. Buna kuşku
kullandığımızı belirtelim. İnsanlık ile tarihini tam
yok. Tüm yarattıklarımızı da aklımızı kullanarak
netleştiremeyeceğimiz, netleştirmenin de pek gerekli
yarattığımız tartışmasız. Bu nedenle insanlığın en
olmadığı uzak geçmişte yaratılmış, içinde yaşadığımız
sorunlu çağını, aklın hegemonyasında yaşaması, okları
dönemde de yaratılan, maddi ve manevi değerleri
akla çevirmeyi gerektirmez mi? Aklın toplumsal
anlatmaya çalışıyoruz. Bu yazının bazı cümlelerinde
olması buna hemen evet dememizi gerektiriyor.
toplum, toplumsallık ve birey, yaşayan hepimizi,
Ancak günümüz insanı, bu tabii yasadan bihaber
bizleri anlatıyor. Böylece insanlık derken, bugünün
yaşıyor. İnsanlık ile mukayese edersek, yaşadığını
insanlık durumuyla toplumsal değerleri arasında ince
sanıyor. Zaten dünya gezegenimiz tarafından
bir ayrıma giderek, meramımızı daha rahat anlatmaya
itirafa zorlanmış olmak da bu yanılsama halinden
çalışıyoruz.
kaynaklanıyor. İnsanlık yaratan toplumsal yasaların
İnsanlık, tarihinin en sorunlu dönemini yaşıyor. Bu başında akıl gelir. Akıl çağı ya da kavramsal ismiyle
gerçekliği artık kimse inkâr edemiyor. Günümüz rasyonalitenin, insanlığı içine sürüklediği kaos ve
toplumunun, bireyinin “itirafçısı” olduğu tek mesele krizler, bu çağ ve toplumu yine birey üzerinden yeni
de bu olmalıdır. Toplumu ve bireyi, insanlık durumu bir akılla düşünmemizi zorunlu hale getirmiştir.
karşısında itirafçılığa zorlayan en güçlü yaptırımın
Aklı, toplumsal olmaktan çıkaran sistemin kapitalist
ekolojik sorunlar olduğu muhakkak. Gezegenimiz,
uygarlık olduğu biliniyor. Bu yasadışılığa yol açıp
üzerinde yaşayanları uyardıkça peş peşe itiraflar
insanlığı kaos ve krize sürükleyen felsefenin pozitivizm,
gelmeye başlıyor. Politik talebi, “toplumun kolektif
ideolojinin ise liberalizm olduğu tartışmasızdır. Bu
bilinci (vicdanı)”1 anlamında ahlakçı, özgürlüğe alan
yanlışa ısrarla doğru demekten vazgeçmeyenin de bu
açan çerçevesiyle demokratik olan birini, devlet ve
ikili olduğu çokça tartışılmaktadır. Artık insanlığın en
iktidar çıkarları için itirafa zorlamak ne kadar tehlikeli,
büyük sorunu, bu yasadışılığa inananların çokluğu ve
1 A. Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu / Özgürlük Sosyolojisi bu çoğunluğun “bize” ve doğaya karşı saldırı halinde
45
olmasıdır. Kapitalist uygarlık ve temel ayaklarından normalleştiren bir toplum.”3 Biz bu tespiti konumuz
ulus-devlet aklı, pozitif bilimleri “pozitivizmle bağlamında ele alalım. Daha doğrusu pozitivist akla,
felsefeleştiren, daha doğrusu dinleştiren… sosyal liberal doğru kabullere uyarlayarak, anladığımız
gerçekliği de liberalizmle aynı doğrultuda felsefeleştirir temelde yorumlayalım. Foucault’un tanımında biyo-
veya”2 dinleştirerek bu sonuçlara yol açmıştır. iktidarın aynı zamanda “hücrelerine kadar insanın
baskı ve şiddete maruz kaldığı bir dayatma” anlamı
Kapitalist uygarlığın rasyonelliği kullanarak neden
barındırdığını biliyoruz. İnsan bireyini hücrelerine
olduğu sorunları irdeleyen filozoflardan birinin de
kadar baskı, şiddet ve dayatma altına almaya bilimsel
Michel Foucault olduğunu biliyoruz. Foucault’un
yaklaşım diyen iddiaya pozitivist aklın tezi demek
kapitalist iktidar eleştirisi kadar, bu eleştirileri
mümkündür. Hücrelerine kadar esir alınmak için
yaparken seçtiği yöntemi de dikkat çekicidir.
üzerinde çalışılan insanın da kendisini, gelmiş geçmiş
Yöntemiyle, kapitalist sistemin seleflerinden aldığı
en özgür insan tipi sayması ya da sanması, liberal
iktidar tecrübesini, hangi yol ve yöntemler yanında
ideolojinin insan ve yaşam tanımlamasıdır. Özgürlük
kavramlar ve kurumlarla varlığını sürdürdüğünü
anlayışıdır.
ve kaoslu-krizli yaşama yol açtığını, önemli oranda
göstermiştir. Bu cümlelerden sonra çağımızın aklı hakkında
toplumsal yasadan kopmuş, iktidarın ürettiği ve
iktidar üreten bilginin esiri olmuş akıl demek zor
olmasa gerek. Bireyine de kendini Sümer kölelerinden
Liberalizme karşı, bilimsel de çok kandıran bireyci demek en doğrusu olur.
demokratik sosyalist Araç yaratan aklın kendisini toplumsal aklın yerine
geçirmesi toplumu ve gezegenimizi yok olmaya
ideoloji, bireyciliğe karşı götürüyor. Bu işi de bireycilikle yapıyor. Bu aklın
da özgür birey duruşu tek yarattığı bireyci insan tipi, toplumsal yaşama
alternatifimiz gibi görünüyor saldırıyor. Liberalizm bireyci insan tipini, dinsel
kavramla belirtirsek “cennetle müjdelenmiş” tip
olarak sunuyor. Aklını ve yaşam tarzını yasal ve
Foucault’un önemle üzerinde durduğu, çarpıcı bir yaşamın vazgeçilmez normu sayıyor. İnsanlığı kaos ve
kavram olarak gündeme getirdiği biyo-iktidarı kriz içine sokan bu akıl, aklın toplumsal yasasına ters
çözümlerken, kapitalist uygarlığın ve ulus-devletin, düşmüş, metalar üretmek için koyduğu yasaya tabi
insana kendi yasaları içinde kalarak düşünmeyi olmuş akıl olduğu için çok tehlikelidir. İktidar tarihi
dayattığını da anlatır. “Biyo-iktidarın gelişiminin içindeki benzerleriyle açıklarsak, çamurdan tanrılar
başka ve önemli bir sonucu da hukuksal yasa sisteminin yapıp sonra toplumu eliyle yaptığı şekillere köle
yerine giderek normların önem kazanmasıdır. Yasa eden mitolojik aklın aynısının, bilimsel olanıyla karşı
sınırlandırıcıdır ve en uç noktada silahı ölümdür. karşıyayız. Bu mitolojik aklın dinsel aşamasında, kendi
Oysa nesnesi yaşam olan bir iktidarın düzenleyici ürününe köle kul olma halinin neden olduğu kaos ve
ve denetleyici mekanizmalara ihtiyacı vardır ve bu krizler yaşamı tehdit etmeye başladığında, efendiler
iktidarları sürsün diye, topluma nerde olduğunu halen
düzenleme ve denetlemeyi, oluşturduğu normlar
bilemediğimiz cenneti vaaz ederek zaman kazanmıştı.
yoluyla yapar. Ama bu, yasanın ortadan kalktığı
Bu iktidar dinindeki bu akıl yasasının bugünkü
anlamına gelmez. Yalnızca yasa artık norm gibi
karşılığı, dünyayı yaşanmaz hale getiren kapitalist
işlemeye başlamış ve hukuk sistemi, amacı yaşamın
uygarlığı değiştirmek yerine, Mars’a yolculuk için
güçlerini düzenlemek olan bir aygıtlar bütününe
roketler hazırlama çağrısıdır. Sanal dünyalar, evrenler
dahil olmuştur. Kısacası yaşam üzerinde odaklanan
yaratmaktır. Yeni efendiler topluma “dünya yok olsa
biyo-iktidar bir normalizasyon toplumu oluşturur,
da sanal dünyamız var, Mars’a yolculuk başlayacak”
yani insanları normlara uymaya zorlayan, onları
3 M. Foucault, Cinselliğin Tarihi, alıntının yapıldığı kaynak,
2 A. Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu / Kapitalist Uygarlık M. Foucalt Seçme Yazılar-2, İktidar ve Özne, Ayrıntı Yayınları

46
teziyle, kaos ve krizi aşma mücadelesi yerine “boş olan postmodernizm dahi söyleyebiliyor. Liberalizmin
verin” önerisinde bulunuyor. Sanal dünyalara tükendiğini de yine beklendiği gibi liberalizmin
inanmamız isteniyor. Çocuklar için oyunla başlayan kendisi, neoliberalizm adı altında söylüyor. Tüm bu
bu arayış, bugün tüm topluma dayatılıyor. Bununla itiraflar, kendini ele vermeler toplumsal yaşamın
dikkatlerin yaşamın, insanlığın yok edilmekte olduğu ayaklar altında süründüğü bir dönemde gelmeye
gerçeğinden başka yerlere çekilmesi hedefleniyor. başladığı için ahlaken problemlidir. Doğanın kurtuluş
Buna yeni din demek de yanlış olmaz. Bu dine de en için insanı itirafa zorlamasından sonra dilendirilmesi
başta bireyciler inanıyor. Bu dinin tanrıları ve kralları nedeniyle aklın toplumsal yasasına mesafelidir. Bu
Mars’a gitmeye hazırlanırken, tebaası cennet farz ettiği nedenle bugün tam bir akıl tutulması yaşanıyor.
sanal dünyasında geziniyor. İnananları çoğaldıkça, İnsan olup bitenler karşısında “kör, sağır ve dilsiz”
ritüelleri yaygınlaştıkça da dünya biraz daha fazla halde ve yeterince tepki veremiyor. Nihai olarak tüm
yaşanmaz bir hal alıyor. bu sonuçlar batı aklının ya da rasyonalitesinin iflas
ettiğinin de ilanıdır. İşi araç üretmek olan bu aklı
Yanılsamalardan kurtulmadıkça ne gerçeklere ne de
doğru bulan, kültürünü özgürlük olarak pazarlayan
hakikate yol alınamaz. Yanılsamalardan kurtulmak
sistemin ve insan tipinin de sonudur. Frankfurt
daha çok da ağırlaşmış toplumsal sorunları çözmek
Felsefe Okulu, Foucault ve benzer Fransız düşünürler,
için gerekiyor. Daha da ilginç olanı, akıl çağı denilen
bunlardan önce F. Nietzsche gibi eleştirel filozoflar bu
bu çağda, bu kadar akıl dışılığın yaşanıyor olmasıdır.
gerçeği dile getirmiştir. Aslında bu cümlelerle yeni bir
Aslında bu da liberalizmin ideolojik egemenliğinin,
şey belirtmiyoruz. Bu nedenle önemli olan kurtuluş
bu ideolojinin ürünü bireyciliğin kabullerinden ileri
için nelerin yapılması gerektiğini tartışmak ve adım
geliyor. Çünkü liberalizm “… zihniyeti eklektik, her
atmaktır. Çünkü insanlık sorunlarını çözmek için
kalıba giren, aldatma riski yüksek, bir yandan en katı
sistem içi arayışların tükendiği zamanları yaşıyoruz.
dinsel dogmalardan daha dogmatik, diğer yandan en
soyut felsefelerden daha saçma, spekülatif, putçuluğun Sistemin iflası, itirafı ve kendini ele vermesi,
bile asla içine düşmediği kadar sığ putçuluk olan”4 bir kurtuluşçu iddia sahiplerinin işlerinin kolaylaştığı
anlamına gelmiyor. İnsanlığı kaos ve krize hapsetmiş
sistemin ideolojisidir.
aklın, rasyonalitenin iflası, sistem dışı hareket ve
mücadelelere kolaylık sağlıyor denebilir. Ancak
Sistemin küreselleşmesinin Zizek’in Trump ve benzeri siyasi liderlikler için
söylediği “kötülüğü sıradanlaştırıyorlar” neoliberal
tüm sorunları da saldırısı, ahlakın dibini oymakta, ahlakı kırıntı
küreselleştirdiği korona olarak da bırakmak istememektedir. Bu da insanların
iflas, itiraf ve kendini ele verme dediğimiz kapitalist
salgınında bir kez daha modernite halini sadece Tiktok videosu sanmasına
görüldü yol açabiliyor. Dolayısıyla iflas ve itiraftan da çıkar
sağlamaya odaklanmış liberalizm ve türevi ideolojiler
ile bu ideolojilerin “mümini” bireycilik, insanlığın
Kapitalist uygarlık çağının aklı, rasyonalitesi, toplumsal
demokratik ve ekolojik kurtuluş için, karşısında
akla aykırı olduğunu, karşıt yasalarla çalıştığını
mücadele etmesi zorunlu hale gelmiştir.
dünyamızı yok etmenin eşiğine getirerek göstermiştir.
Tartışılan konuları, alınan kararları bir yana, birkaç Liberalizme karşı, bilimsel demokratik sosyalist
ideoloji, bireyciliğe karşı da özgür birey duruşu tek
hafta önceki Glasgow toplantısı, bu aklın doğruluğuna
alternatifimiz gibi görünüyor. Özgürlükçü iddianın
iman edenlerin bile “bir şeyler yanlış gidiyor” itirafıydı.
ahlakçı olması, alternatif üretirken işimizi en çok
Yine toplumsal aklın inkârı için çalışan metacı aklın
kolaylaştıracak yaklaşım olacaktır. Çünkü toplumsal
doğru ve hakikat olduğunu anlata anlata bitiremeyen
işleri yapma anlamında ahlakı terazi kabul eden
pozitivizmin iflas ettiğini, bizzat sistemin kendi arayışı
fikirler, hem liberalizmin toplum karşıtlığını hem
4 A. Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu / Kapitalist Uygarlık de bireyciliğin insanlık haliyle arasındaki mesafeyi
47
deşifre etmeyi sağlar. Bu ilkeler üzerinden gelişecek ahlak peygamberlerce dile gelmiş, öldürmeyeceksin,
politik bilinç her şeyden önce ve her şeyden çok çalmayacaksın, yalan söylemeyeceksin kadar net
bireyi sorumluluk duygusu ve düşüncesiyle donatır. ve güçlü kanunlarla anti kapitalistliğini ilan ederek
Sorumluluk sahibi insan, irade ve bilinç anlamında mücadeleye çağırmalıdır. Kuşkusuz ki bugün kapitalist
güçlü insandır. Günümüzde sanal dünyalara çağıran modernitenin apolitikleştiren politik uygulamalarına
liberal propagandaya karşı da en etkili ve güçlü duruş karşı büyük bir tepki vardır. Yine örgütlü ve bilinçli
böyle açığa çıkabilir. Kapitalist modernite, iletişim alternatif karşı duruşlarda gelişmiştir. Ancak tepki
teknolojisindeki gelişmeyi liberal ideolojisinin söylem ve karşı duruşların köklü çözüm üretme anlamında
dünyasının ve propaganda gücünün hizmetinde radikal olup olmadıkları tartışma konusudur. Bu
kullanarak, toplumu akıl anlamında çocukluk çağına politik çevrelerin, sistem sınırlarını aşıp aşamadıklarını
geri götürmek istiyor. Topluma yeni tanrılara inanması da tartışmak gerektiğini gösterir. Gerçekliğin böyle
halinde sanal cennetlerin gerçek olabileceğini söyleme olduğunu tartışan siyasi yapıların olması bu durumu
önerisiyle gelmesi, bu gerçekliği yeterince kanıtlıyor. ifade eder. Bu minvalde tartışanlar, hızla alternatif
Bu çerçeveden bakınca, toplum-bireyin tarihteki özgürlükçü ve demokratik sistem inşasına girmek
en derin apolitikliği de kendiliğinden ortaya çıkmış gerektiğine de inanmaktadır.
oluyor. Apolitikleşme, insanlığın maddi ve manevi
değerlerini tüketilecek bir meta, bireysel gerçekliği
bireycilik kabul etmiş liberalizmin, doğal sonucu Gerçekten de sanal medyaya
olarak görmek de yanlış olmaz. Böyle bir saldırı
ve dayatma karşısında, ilk etapta toplumsal akılla
“sosyal medya”, sanal yola
düşünmek, düşünmeye çağırmaktan başka yol yoktur. yazı, resim, ses ve görüntü
Toplumsal gerçeklikte akıl, salt akıl değildir. Bu aktarmaya “paylaşım”
akıl, vicdanı dışlamak için çalışmaz. Ahlakı gereksiz
görmez. Tam tersi, vicdana ses olan, ürettiklerini de
denilmesi bile yaşanan
ahlak terazisine vurduktan sonra paylaşan akıldır. saptırmayı, yanılsamayı
Bununla demek istediğimiz şey, doğru ve gerekli anlamak için yeterlidir
politikleşmenin, insanın yeniden ve bir kez daha
vicdanının sesine kulak vermesi, kolektif akıl olan ahlak
ile çalışmasıdır. Bu insanlık kanunu yeniden hakim Söz küreselleşmeden açılmışken vurgulanması gereken
kılınmazsa insanlık durumunun yoluna gireceğini önemli bir noktaya daha dikkat çekmek gerekecektir.
beklemek nafile olur. Herkesin kendisini doğru ve O da birçok yanlış ve demokratik mücadelenin
haklı gördüğü ancak doğru giden çok az şeyin olduğu yönlendirilmesine dönük liberal söylemin dolaşımda
bir dünyada, bırakalım ekolojik sorun gibi devasa olmasıdır. Liberalizm küresellik diyerek yerelliği,
bir sorunu çözmek, sıradan bir aile içi sorun dahi yerelden çözümlerin geliştiği alanlardaysa küresel
çözülemez. Her şeyin küreselleştiğinin iddia edildiği olmak gerektiğini iddia eder. Küresellik adı altında
bir dünyada, bireyci dünyalar yaratarak, bireyi dar belirsizliği, yerellik dayatmasında bulunduğu
odalara hapsetmek kadar yaşanan gerçekliği anlatan alanlardaysa milliyetçiliği, ırkçılığı ve dinciliği öne
az şey vardır. Metalar küreselleşir, sermaye sınırlar çıkarır. Böylece demokrasi ve özgürlük mücadelelerini
tanımadan dolaşırken insanın dünyası sınır içinde saptırmaya, saptıramadığına da zaman kaybettirmeye
sınırlara hapsediliyor. Daha doğrusu hapsedilmiştir. çalışır. Oysaki insanlık değerleri yerelden evrenselliğe
Bu insanlık değerleri ile günümüz dayatması arasında doğru bir gelişme seyri ile toplumsallaşır. Evrensel her
çok büyük bir çelişkiye yol açmıştır. Sonuçları salgın, değer kendi içinde yerel olmayı da ifade eder. Önemli
savaş, anti demokratik siyasal sistemler, popülist cahil olan insanlık değerlerinin toplumsal olduğunu
sağcı liderlikler olarak yaşanan bu saldırganlıktan bilerek çalışmak, mücadele etmektir. Sistemin
kurtuluş için önce, mevcut tablodan rahatsızlık küreselleşmesinin tüm sorunları da küreselleştirdiği
duyacak bir vicdan ve ahlakın olması gerekir. Ve bu korona salgınında bir kez daha görüldü. Fakat mesele
48
çözüm olduğunda sistemin tedbirlerinin oldukça yöntemindeki en büyük numarası, kendi içinde
bencil, bireyci ve siyasal anlamda da yerel olduğu aynı oldukça sistemli olan bir şeyi karmaşık, sadelik
biçimde görüldü. Benzer bir sonuç ekolojik sorunda içinde olanı büyük bir abartı, bir ekrana sığdırdığı
ve sorunun çözümünde de yaşanıyor. Bu alanda da kadar küçük şeyi aklın almakta zorlanacağı kadar
sistem sorunun kaynağı olduğu halde, çözümü sistemi büyük sunmasıdır. Bu sunumla gerçek dünyada ve
tartışmaya açarak değil, bölgesel boyutta ele almaya yaşamda olmayan bu “şeyler” aracılığı ile insanlar,
çalışıyor. Sistem sorumlu görülmediği için de çözüm çok büyük, muazzam, oldukça da bilimsel “şeylerle”
için gerekli adımlar halklardan ve emekçilerden meşgul olduğu yanılsaması yaşayabiliyorlar. Sümer
fedakârlık istenerek geliştirilmek isteniyor. Fabrika mitolojisindeki hikayeler kadar bile gerçek olmayan
bacalarından tüten gazlar, atık kanalarından akan bu tür “şeyler” ile meşgul olmak ve gerçeklikten
kimyasallar yerine tarlalardaki, çiftliklerdeki üretim kopmak için insanda bireysellik değil bireyciliğin
kesilsin diyor. İletişim teknolojilerinin yaygın gelişmesi gerekiyor. Liberalizm bir ideoloji olarak
kullanımının verdiği imkânı kullanarak yedi yirmi uzun yıllardır bu “şeylere” teslim olacak bireyciliği
dört propaganda yapan kapitalist modernite güçleri, hazırladığı için, günümüzde sistem çok zorlanmadan
toplumda ciddi bir kafa karışıklığına yol açarak, işini görebiliyor. Örneğin gerçek arkadaşlıklar ve
ortamı liberal çözümler için müsait hale getiriyor. Bu paylaşımlar yerine sanal âlem arkadaşlığı ve sanal
karışıklık içinde tavırsızlığı, sessizliği ve eylemsizliği ortam paylaşımlarıyla tatmin olabilen insan sayısı
dayatıyor. Gerçek çözüm önerisinde bulunmayı da hiç de az değildir. Gerçekten de sanal medyaya
yasalarla suç haline getiriyor. Böylece toprağına, “sosyal medya”, sanal yola yazı, resim, ses ve görüntü
suyuna, havasına sahip çıkanlara karşı mücadelesini aktarmaya “paylaşım” denilmesi bile yaşanan
yasalara bağladığı saldırıları geliştirebiliyor. En çok saptırmayı, yanılsamayı anlamak için yeterlidir. Burada
ve en hızlı küreselleşen şey fikirlerdir. Bu özellikle teknolojinin kolaylaştırıcı bir araç olarak iletişimi ve
iletişimin teknolojilerinin gelişmiş olması nedeniyle, bilgi paylaşımını hızlandırması tartışılmıyor. Karşı
liberal sistem propagandasının da küresel boyutta olunan ve olunması gereken kapitalist modernitenin,
yapılmasına yol açmıştır. Ve bilindiği gibi günümüzde insanı gerçekten ve gerçeklikten kopartıp sanal
en çok propagandası yapılan metalar da bizzat iletişim dünyalara hapsetmesidir. Böyle bir saldırıya karşı
ve bilişim işinde kullanılan metalar olmaktadır. Bu yapılacak şey, sanal değil, gerçeklikle yaşamaktır.
metaların yaygın kullanımı sistemin her haneye, Sanal değil omzuna dokunduğumuz insanla arkadaş
yediden yetmişe herkese, propaganda etme olanağı olmaktır. Sanal değil gerçek ormanda yürümektir.
vermiştir. Sanal ve yalan dünyada değil, gerçek dünyadaki bir
topluluğa katılmaktır. Sanal platformlardan önce bir
Günümüz propagandasını etkili kılan önemli birkaç
komüne ve meclise üye olmaktır. Bugünden bakınca
vurucu özellikten bahsedebiliriz. Birincisi; görme
Sümer tanrılarına inanmaya, kölelik antik biçimine
ve duyma duyuları yoluyla en etkili ve sonuç alıcı
“akılsızlık, ilkellik, vahşet vb…” denilmesi gibi, çok
yöntemi tespit ederek işe başlamasıdır. İkincisi;
uzak olmayan bir gelecekte mevcut meta tapıcılığının
görme ve duyma duyularıyla hedefinin başta cinsel
da aynı kavramlarla nitelendirileceğini bilmek de
ve açlık güdüsünü tahrik etmektedir. Üçüncüsü;
özgür birey olmak için bir dayanak olabilir.
denetleme ve takip olanağı veren teknolojik araçlar
sayesinde yaş, cins, sınıf ve etnik-dinsel kimliklerin
kabul-ret değerlerini tespit edip somut hedef odaklı İçindekiler İçin Tıklayınız...
çalışmasıdır. Dördüncüsü; arkası yarın veya “Binbir
Gece Masalları” misali merak uyandırarak hedefi
kendisine bağlamasıdır. Beşincisi; olmayan, olması
mümkün olmayan olay, hareket, iş, nesne ve objelerle
esir aldığını tatmin ettiğine inandırmasıdır. Ve tüm
bunları yaparken illüzyonist yöntemlerle insanı
şaşırtmaya çalışmasıdır. Sanal alemin illüzyonist
49
Başka Bir Özgürlük Mümkün
Nilüfer Şahin
Tanrı, acı, aşk kavramları kadar müphemlik taşımasa gerçekleşme imkanı ortadan kalktı. Devrimlerin
da, özgürlük için, belirlenmiş bir tanım ve içerikten gerçek sahibi halktır. Fransız Devrimi'nde monarşiyi
söz etmek güçtür. Ona dair çelişkiye düşmeden yıkan, barikatlarda "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik"
söylenecek yegane şey varoluşumuzun bir parçası şiarı ile, can veren Fransız halkıydı. Devrimi
olmasıdır. Ancak bu varoluşsal itki, belirli bir zaman, gaspettiği gibi, özgürlük söyleminin altını oyan
mekan, kültür ve siyaset bağlamında düşünülüp, tarif burjuva önderler oldu. Halkın işaret ettiği özgürlük
edilebilir. Bağlam özgürlüğü somut hale getirir, ona ile burjuva sınıfın özgürlüğünün fortu ve sınırları,
ulaşmanın olanaklarını çoğaltır. Özgürlük bir epizot 1848'de ki ayaklanmanın kanla bastırılması, 1871 Paris
(ara bölüm) mudur? Yoksa bir sisteme dönüşebilir Komününün ezilmesi ile tescillendi. Yenilginin dersleri
mi? Tarihsel sınamalar, özgürlüğün bir sisteme ve devrimin gerçek potansiyelini ima eden 'Özgürlük
dönüşebileceği konusunda oldukça umut kırıcıdır. Söylemi' bu devrimden geriye kalan, özgürlük
Yine de imkansız olanın özgürlüksüz olması gerçeğine geleneğini esinleyen değerler dolu.
dayanarak bugün tekrar özgürlük için bir bağlam ve Marks, devrim, özgürlük, iktidar konularında kuramsal
içerik oluşturmak mümkün. Böylece ara dönemler, düşüncelerini esas olarak Fransız halk ayaklanmları
özgürlüğü tanımak için bir imkana dönüşebilir. ve devrimlerinin analizi üzerinden geliştirdi. 1848-71
Bugünün özgürlük savunucusu iki yönde, biri geçmişin yenilgisine dair çıkardığı sonuç; halkın, proletaryanın
özgürlük mirası diğeri bugünü kapsayan bir muhakeme iktidarını hızla tahkim etmemesi nedeniyle yenilginin
üzerinden yeni içerikle bir özgürlük fikri geliştirmek kaçınılmaz hale gelmesiydi. Marks, buradan hareketle
durumunda. Kuşkusuz bu muhakeme, yeni bir bakış proletarya diktatörlüğü tezini, devrimin başarısı
açısı ile anlamlı hale gelebilir. Svetlana Boym yeni bir açısından zorunlu olduğu sonucuna vardı. İktidardan
içerik oluşturmak için, özgürlüğün ne olduğu değil, ya da Marks ve Engels'in ifadesi ile devletten özgürlük
ne olabileceğine odaklanmanın yerinde olacağı bu için değil, proletaryanın düşmanlarını bastırmak
açıdan anlamlıdır. Böylece özgürlüğü, geçmiş-bugün ve için yararlanılacaktı. Proletarya diktatörlüğü devlet
gelecek bağlamında düşünebiliriz. olmayan devlettir ve özgürlük olduğu zaman devlet
olmayacaktır. Dolayısıyla Marks için devlet, özgürlüğe
varmanın geçici bir aracıdır. Bir iktidar biçiminin
İki Sınama
yerine başka birini koymanın özgürlük amacı ile
Modern çağın iki büyük devrimi Fransız ve Rus örtüşmediği açığa çıktı. Bu denklemin bizzat yer
devrimleri özgürlük imkanın belirttiği ancak aynı alan devrimcilerce yanlışlanması bir yana, Marks'ın
zamanda bu imkanların heba edildiği tarihi anlardır. özgürlüğü bir tür cennet vaadi, gelecekte tamamlanacak
Her devrim kendi çağının ürünüdür; iki devrim bir tasarım şeklinde düşünmesi esas sorundur.
de bu açıdan kendi döneminin siyasal, toplumsal, Özgürlük, salt ütopyadır. Ütopya olduğu oranda
zihinsel matriksi, içinde şekillendi. Bunun yanı sıra, ulaşılmaz hale gelir. Özgürlüğün bugünden ulaşılacak
her devrim için geçerli olan başarıya ulaşma olasılığı bir uzvu yoktur. Buna göre, sosyalist bir devlette
Fransız ve Rus devrimleri bakımından da geçerliydi. düzende eşitlik hali geliştikçe (sınıfların ortadan
Olasılık, halka ait olanın gasp edilmesi ile ortadan kalkması oranında) özgürlük de kaçınılmaz olarak
kalktı. Esasında devrimin vaadi olan özgürlük, hızla gerçekleşecektir. Özgürlük bu açıdan eşitliğin bir yan
belli sınıf ve zümrelerin iktidar aracına dönüştü ve ürünüdür. Marks'ın, "Kişisel özgürlük ancak topluluk
50
içinde mümkündür." belirlemesi doğru ve bugün için taşır. Kendini yenileme kapasitesi bakımından
de bir hareket noktasıdır özgürlük bahsinde. Fakat kapitalizm gerçekleşen sosyalizmden daha radikal
Marks'ın aynı zamanda bireysel özgürlüğü sadece bir olduğunu söylemek mümkün. Bu anlamı ile ihtiyaç
burjuva hilesi olarak görmesi, kuramsal açıdan tüm duyduğunda en köktenci değişimleri geçirebilecek
özgürlüklerin toplumsal özgürlüklere indirgenmesine esnekliğe sahiptir. Bu açıdan en büyük başarısının
yol açtı. Tarihsel sosyalizmi belirleyen Rus devrimi bu özgürlük idealini manipüle etme yeteneği olduğu
kuramsal ideolojik temele dayanır. (Buna Rus kültür söylenebilir. Liberal dönemin Laissez Faire'ri
ve siyaset geleneğinin etkilerini de katmak gerekir. (bırakınız yapsınlar) mallar için geçerliydi esas olarak.
Kurama içerikli tüm yanılgılar, kusurlar uygulamada Malların, sermayenin özgür dolaşımı, belli sınırlarda
devasa sapmalara ve trajik çöküşe yol açtı. Tıpkı sisteme hizmet ettiği oranda siyasal, toplumsal bir
Fransız devriminde olduğu gibi, Rus devriminde değişimle birey özgürlüğünü son sınırına vardırdı.
halkın özgürlük isteminin bastırılması sebebiyle Tüm toplumsal bağlarından özgürleşmiş birey
yenilgiye uğradı. liberalizmin özgürlük önermesidir. Psikopolitika
Devlet, Bolşevik yönetim aygıtı özgürlük için özgürlüğü yazarlarına göre, neoliberal iktidar tekniği olarak,
yok eden bir araca dönüştü. Devlet ve iktidarın, onu özgürlüğün kendisi bir zorlamaya dönüşmüştür. Bu
ortadan kaldıracaklarını vaat edenler tarafından teknik, yapmalısın zorlamasından kurtardığı bireyi,
tahkim edilmesi tarihsel sosyalist deneylerin en yapabilme özgürlüğüne çağırmaktadır. Yapabilme
çok tartışılan boyutudur. Bununla birlikte çöküşe özgürlüğü, yapmalısın zorlamasından daha sınırsızdır.
yol açan özel özgün katı bir özgürlüksüzlük olduğu Bireyi istemediği bir şeyi yapmaya zorlayan kimse
yeterince irdelenmemiştir. Sosyalizm düşmanlarının yoktur. Özgürlük durumunda artık zorlamayı bizzat
elini güçlendirme kaygısı belki derinlikli bir bireyin kendisi kendine uygulamaktadır. Neoliberal
yüzleşmeyi güçleştiren etkenlerden biridir. Diğeri sistem bireyi bir performans öğesine dönüştürmek
ütopyanın yıkılmasından duyulan dehşet ve kendine üzere özgürleşmesini destekler. Bu durumda kendini
güveni zorlamasıdır. Oysa gerçek (ironik biçimde) özgür sanan performans öznesi adında bir köledir...
özgürleştiricidir. Sovyetik sosyalizmde "özgürlük" Bireysel özgürlük aracılığıyla sermayenin özgürlüğü
"ilga" ediliş belki bundan da önemlisi, özgürlük fikri bir gerçekleşir. Bireysel özgürlük, sermayeye onu aktif
burjuva istem sayılarak mahremleştirildi. Mahrem olan üremeye yönelten otomatik bir öznellik kazandırır.
ise daima istismar edilebilecek olandır aynı zamanda. Günümüzde ayrı bir biçime bürünen bireysel özgürlük
İnsanın dolayısıyla toplumların özgürlük isteminin sonuçta bizzat sermayenin asırlığından başka bir şey
bastırılsa da yok edilemeyeceği, tarihsel sosyalizm ile bir değildir.
kez daha kanıtlandı. Bu ülkelerde insanlar, toplumsal, Esasında özgürlüğün bu tarz kullanımı sisteme daha
bireysel, siyasal ve etnik/ulusal eşitlik imkanlarından sessizce sömürü olanağı sunar. Başka ifade ile iktidar
vazgeçmeme istemleriyle, sistemi çökerten, çöken esas ne denli büyükse o denli sessiz iş görür. Tüm toplumsal
dinamik oldu. Ütopyanın distopyaya dönüşmesinin anlamlı ilişkilerden kopmuş özgür birey, kendi efendisi
doğal sonucudur demek mümkündür. Devrimci ve kölesidir. Trajik biçimde dışındaki iktidar, sermaye,
düşüncenin alameti farikası, tarihi özelde kendi tarihsel sistem yerine iç savaşı kendisiyledir. Egemenlik ilişkileri
mirasını romantikleştirmeden analiz etme yeteneğidir. dışarıdan bireyin kendi içine taşınmıştır. Dayatma
Ya da öyle olmalı! Yaşanan özgürlük tarihini, özgürlük doğrudan sistem tarafından gelmez, bu yüzden sistem
sınamalarını, vaat ettikleri ve sonuçları ile birlikte daha hedef olmaktan kurtulur. Neoliberal bireysel özgürlük
bütünlüklü, ama asla ideal bir ütopya değil, analiz asla toplumsal özgürlük ile sonuçlanmaz, toplumsallığı
etmeyi hak ediyor. çözer. Çünkü burada özgür birey için diğerleriyle
rekabet edilecek başka performans özneleridir,
onlarla amaçsız hiçbir ilişki geliştirmez, bunun için
Kapitalizmin Özgürlük İstismarı Olarak isteği yoktur, zamanı yoktur. Toplumsal ilişki kendi
Neoliberal Özgürlük efendisi olmanın konforunu tehdit eder. Neoliberal
W. Benjamin "Radikal olan kapitalizmdir, sosyalizm özgürlük, insan emeği sömürüsünden insanın insan
değil." belirlemesi göz ardı edilemeyecek bir gerçeklik olarak sömürü nesnesine dönüştürme aşamasıdır.
51
İnsana ait her tür haslet; duygu, istek, düşünce yüklemekten kaçınmak, özgürlüğün ima ettiği içerik
sermayeye dönüştürülecek unsurlardır. Neoliberaliz ve potansiyele odaklanmak açısından önemlidir.
her şeyi isteme özgürlüğü sunar, birey gönüllü olarak İnsan ancak iyi bir ilişkide, diğer insanlarla mutlu bir
sunuma boyun eğer.İstenen, arzu edilen, bireyin birliktelik içinde özgür hissedebilir. Bu yanıyla özgürlük
gerçek ihtiyaçları değildir; isteğin kendisi gibi ihtiyaç esasında bir ilişki kelimesidir. İktidar, yabancı bir olgu
da suni olarak imal edilir. Bireysel özgürlük vaadine olarak her türden insan ilişkilerini toplumsal, bireysel
ihtiyaçlar eşlik eder. Normal şartlarda, ortalama tahrif eder. Bu nedenle 'başka bir özgürlük' tasavvuru
toplumsal ilişkiler içinde karşılaşılabilecek tüm insani, için öncelikli olan; özgürlüğü iktidar alanları dışında
bireysel ihtiyaçların piyasa tarafından karşılanması, düşünmektir. Özgürlük mücadelesinin tarihi bilançosu;
bu tekniğin sonucudur. İnsanlar artık bir düğün devrimci etiketli de olsa, iktidar olgusunun varlığında,
organize edemiyor, bunun için firmalar var. Nasıl spor özgürlük imkanlarının kalmadığının anlatımıdır, aynı
yapacağını , nasıl besleneceğini, nasıl hediye seçeceğini, zamanda. Bu bilanço, özgürlüğü yeniden ve iktidar
güvenliğini nasıl sağlayacağını ücretli uzmanlara, ilişkilerinin, iktidar biçimlerinin dışında kurgulamak
koçlara, programlara başvurarak öğreniyor. En doğal demek. Bunun için tarihten bir referans noktası
yerler sevgi dayanışma, arkadaşlık da yine firmaların gerekliyse, başka bir özgürlüğün ki gasp edilen halk
pazarlama alanında. Toplumsal birey; sosyal, toplumsal devrimlerinin henüz özgürlük ya da iktidar seçeneği ile
ilişkiler içinde bunların tamamına doğal olarak yüz yüze olduğu yol ayrımı anıdır. Başka bir özgürlük;
ulaşır. İnsan türü sosyal bir varlık olarak kişisel veya yalnız toplumsal özgürlüğe ve yalnız bireysel özgürlüğe
sahip olduğu bağlar sayesinde ihtiyaçlarını, bireysel indirgenemez. Birbirine ardışık-önce toplum sonra
ihtiyaçlarını da belirleyebilir. İnsan ihtiyaçlarının, birey veya tersi bir özgürlük mümkün değildir. Aynı
isteğinin sınırsız olduğu bir sapmadır. Bu sapma ancak zamanda; birey özgürlüğü ile toplumsal özgürlüklerin
sağlıklı, toplumsal ilişkilerle sınırlanır, toplumsallık basit bir sentezi, başka bir özgürlük olanağı sunmaz.
içinde gerçek ihtiyaçlarımızı görebilir, tespit edebiliriz Başka bir özgürlük; doğal bir arınmanın kendi
ve karşılayabiliriz. Buna ne kadar çalıştığımız da dinamikleri içinde sağlıklı büyümesi gibi; ancak kendi
dahildir. Toplumsallık, insanın kendini içgüdü ve olabilen, kendi doğal dinamikleri ile hareket etme
tüketim nesnesi olarak sömürmesinin sınırlanabileceği imkanı bulan toplumlar, halklar içinde gelişebilir. N.
zemindir.Bu yüzden neoliberalizmin toplumu birey Hikmet'in, "bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi
özgürlüğünün karşıtı olarak damgalar, bireyin tüm bu kardeşçesine" dizeleri bu açıdan bir metafordan daha
bağlamdan kurtularak özgür olmasını radikal biçimde fazla anlam taşır. Ormanlar gerçekten de başka bir
destekler. Özgür birey ister, isteklerini karşılamak için özgürlük için ilham vericidir. Onlar da tıpkı insan
çalışır. Yani ister, çalışır, alır. İstekleri de, tatmin de toplulukları gibi dışarıdan müdahaleye uğradıklarında
tekildir. Bu kısır döngü anlamsızlık üretir. Neoliberal özgür büyümezler. Doğal dinamikleriyle bırakıldığında
bireysel özgürlük, özgürlüğün, bireyin ve toplumun her ağaç ihtiyaçları ya da isteği kadar büyür, gelişir, kök
yıkımıdır. İnsan ve toplum karşıtıdır. salarken aynı zamanda diğer ağaçlarla da güçlü, özgür
bağlar geliştirir. Başka bir özgürlük; insanın, toplumun
ve doğanın uyumunu koşullar. Ancak tüm bunlar
Nasıl Bir Özgürlük? başka bir özgürlük hakkında sadece imkan alanlarına
Aryen dillerinde özgürlük sözcüğünün arkadaşlık işaret eder. Özgürlüğün ele avuca sığmaz, sınırları
sözcüğü ile ortak kökene sahip olması ilgi çekicidir. sürekli zorlayan niteliği karşısında, özgürlük fikrinin
Frend, freedom, Freund, Feiheit sözcükleri, özgürlükle de sürekli gelişmesi gerekir. Devrim nasıl her yerde, her
arasındaki bağı keşfetmeye çağırır gibidir. S. Boym'un şeyde yenilenebiliyorsa, bir sonu yoksa, özgürlük için
Yunan ve Romalıların liberto kelimesi ile kamu ve ortak de bir son yoktur.
anlamına gelen kendine arasındaki dilbilimsel kökene
işaret etmesi de dikkate değerdir. Özgürlük bir tekillik İçindekiler İçin Tıklayınız...
Kaynakça;
durumu değildir, ancak bir başkasının, başkalarının
• Başka Bir Özgürlük/ Svetlana Boym Özgürlüğün Sosyolojisi
varlığında gerçekleşme imkanı olan bir deneyimdir.
• Psikopolitika/ Byung-Chuı Han Ağaçların Gizli *Yaşamı- Peter
Etimolojik köken, kavramın kendisine keyfi anlamlar Wohlkeben

52
Demokratik Modernite:
Politika ve Özgürlüğün
İmkan Referansı
Hasan Kılıç
Politika yapma ve politik süreçlere katılmanın her haklarından ayrıştırılması, hakkın sadece artı-değer
geçen gün daha fazla aşındığı, demokrasinin yerine üretim sahasında bir tür etkinlik olarak kabul edilmesi
plebisiter anlayışın ikame olduğu 21. Yüzyılda, politika üzerinden şekilleniyordu.
ile birlikte en çok özgürlük fikrini kaybediyoruz. 21. Kapitalist modernitenin neoliberal aşaması salt iktisadi
Yüzyılın ilk günleri ile birlikte gerçekleşen 11 Eylül hakikat rejimleri dayatmak yerine daha bütüncül, bir
saldırıları sonrası küresel hegemonya, güvenlik söylemi bütün olarak yaşamı hedefleyen hakikat rejimleri
altında özgürlüklere kast ederken, siyaseti prosedürler üretiyor. Hakikat rejimi, bir toplulukta/zamanda/
yığını ve bu yığın içinde parıldayıp kaybolan seçim mekanda yanlışa ve doğruya işaret eden, bu işareti
sandığı ve oy pusulası arasına sıkıştırıyor.
ederken de sadece iktisadı değil, siyaseti ve toplumsal
Demosun (halk) kratostan (yönetme yetkesi) olanı; ölçekleme açısından toplumdan bireye kadar her
ayrıştırılması, toplumsalın yitimini ve siyaset hakkının ölçekte sarmaşık halinde işleyen söylemler, kurallar,
özelleştirilmesini getiriyordu. Siyaset hakkının prosedürler ve mekanizmalar bütünüdür. Bu açıdan
özelleştirilmesi, toplumun siyasi kararlara müdahil neoliberalizmin ürettiği hakikat rejimleri, bir yandan
olma gücünün aşındırılmasına işaret ederken, özellikle serbest piyasa ekonomisini, küreselleşmeyi, ulus
neoliberal kapitalist evrenin iddiaları bu aşınmanın üstü kurumları diğer yandan bunlara dair ulusal ve
örtüsü haline geliyordu. Bu kapsamda, neoliberalizmin uluslararası kuralları var ederek hükmediyor. Sadece
siyaset ile iktisadı kati suretle ayırması, siyaset bununla da kalmıyor, bireylerin bilgi biçimlerini
kurumunu iktisat politikaları ve uygulamalarına yapılandırıp yönetim sanatının nesnesi haline getiriyor.
karar veren teknokrasi ile çevrelemesi ideolojik rıza Dolayısıyla kapitalist modernitenin neoliberal aşaması
üretim süreçlerinin temel düsturu olarak gelişti. ürettiği hakikat rejimleri ile politikaya ve özgürlüğü de
Kapitalist modernite hegemonik söyleminde işlevsel çeşitli şekillerde müdahale ediyor.
hale getirdiği şirket-devlet ortaklığını hak, demokrasi,
politika kavram setleri yerine kar, verimlilik, büyüme
gibi kavramlardan oluşan setlerle meşrulaştırırken, Kapitalist Modernitenin Güncel
toplumun iptaline işaret fişeğini atıyordu. Görünümü: Politikanın İptali
Öte yandan bu kapitalist modernite özgürlüğü, Politika, kelime kökeni itibariyle iki referansa
tüketim toplumunun inşası ile bir kez daha sahiptir. Bunlardan birincisi topluluğu yönetme,
yorumluyor; insan yaşamının farklı veçheleri ve diğer ise yönetim meselesinde diyalog kanallarını
politika özgürlüğünü yokluk sahasına sevk ediyordu. kurarak birlikte karar vermedir. Bu iki referansın
Bu kapsamda özgürlük tüketim çılgınlığı hariç -ki ilki, yönetenlerin lenslerini sıkı sıkıya hayata
bu da katı sınıfsal çerçevelemeler içinde mümkün geçirirken diğeri bir etkinlik ve ortak idealler
olabiliyor- bir yokluk sahası olarak inşa ediyordu. arasındaki salınıma işaret ediyor.Oysa politika
Bu inşa sürecinin temel belirleyeni ise yurttaşların tarihsel deneyimler ışığında hem bu iki referanstır
53
hem de ötesidir. Ötesi olan tarafı şudur: Her ne kadar temel maddi ve manevi ihtiyaçları için zorunlu
politika bir etkinlik sahası ise de esasında varoluşsal tartışma ve karar organı olan Politika’dan (…) yoksun
temeli consensusa değil, disconsensusa dayanır. Bu bırakmaktır.”1 Politikanın müzakere etme, katılma ve
yönüyle politika, konsensüs sağlanmayan hususlarda değiştirme veçheleri iptal edilirken, topluluk hakkında
gündeme gelir ve konsensüsü sağlamaya dayanmayı kararlar gittikçe merkezileşiyordu. Bu merkezileşme
bir ihtimal olarak içinde barındırır. Politikanın süreci bizatihi politikasızlığa su taşıyor ve imkânsızlık
disconsensüs ile kurduğu bağ, toplumsal realite mertebesini güçlendiriyordu. İktisatta kararların
ile reel politik arasındaki gerilimlerle ilişkilidir. bir avuç ulusal ve uluslararası teknokrat, siyasette
Kapitalist modernitede reel politik eşitsizlikler kararların bir avuç üniformalı veya takım elbiseli elit
üzerine kurulmuş ve yapılandırılmıştır. Reel politiğin tarafından alınması neoliberalizmin amentüsünün
bu yapısı, politikayı imkân haline getiriyor; fakat işlerlik kazanmasını sağlıyordu.
kapitalizm bu imkânı iptal etmek için toplumsal Toplumun ve bireyin her alanına yönelik söylemsel,
realiteler üretiyor. prosedürel ve kurumsal saldırı düzenleyen kapitalist
Siyaset, iktisat ve topluma dair hakikat rejimleri modernite ilk olarak politikayı iptal ediyor; yerine basit
inşa edilerek disconsensüsler kapitalizmin karar alma süreçlerini küçük bir elitin eline bırakıyordu.
potasında, onun ekonomi politik öncülerine boyun Politikanın iptali, böylece, Foucaultçu anlamda
eğdirmek isteniyor. En kaba haliyle “kıt kaynaklar” toplumun nüfusa indirgenmesi ve yönetim sanatının
yapılandırılmış bir hakikat olarak kabul edildiğinde bir nesnesi haline getirilmesine sebep oluyordu.
kapitalizmin en bayağı biçimlerde eşitsizlikler Dolayısıyla politikanın iptali, kapitalist modernitenin
üreten rejimine tabi kılınıyor.Neoliberal aşamada var olması ve var kalmasını sağlıyor; toplulukların
politikanın toplumla bağının kesilmesi, bir katılma politikaya erişimini bizatihi politikanın kendisini
ve değiştirme rejimi olarak değil de bir yönetme iptal ederek imkânsız hale getiriyordu. Politikayı
sanatı olarak kabul edilmesi bizatihi politikanın plebisiteye indirgeyerek kapitalist modernitenin
iptalini gerçekleştirmeye yöneliyor. Nitekim politika krizini otoriter popülistlerle aşmanın yollarını arıyor.
olarak katılma ve değiştirme süreci ile bağı koparılan Topluluklar açısından politikanın olmadığı durum ile
kitleler de yapılandırılıyor. 1980’lerden itibaren oluşan boşluğun otoriter popülistlerle doldurulmaya
çalışılması, kapitalist modernitenin 21. Yüzyılda
neoliberalizme geçiş yapan Türkiye’deki gelişmeler bu
içerisinde bulunduğu çaresizliği de gösteriyordu.
açılardan dikkat çekicidir. 12 Eylül’ün tank paletleri
Temsili demokrasinin sızıntılarından türeyen otoriter
ile neoliberalizme adım atan Türkiye’de toplumun
popülizm hem temsili demokrasinin sahih ve sorun
hatırı sayılır bir kesimi tüketim toplumunun birer
çözücü olmadığını gösteriyor hem de kendisinin
parçası haline getirildi.
bir çözüm kapısı olmadığını kanıtlarcasına pratik
Türkiye’de 1980 ve 1990’lar bir yandan köy sergiliyordu.
boşaltmaların, infazların, vurgunların adresi haline
gelirken diğer yandan tüm bu korkunçluklara
gözlerini kapaması istenen milyonlarca insan televole Kapitalist Modernitenin Güncel
programları ile gerçeği görmez hale getirildi. Bu Görünümü: Özgürlüğün Yokluğu
insanların gözleri yanı başında mezarından çıkarılan Kapitalist Modernitenin neoliberal aşaması ile 15.
insanları değil, vitrinleri süsleyen elbiseleri gördükçe Yüzyılda ilkel sömürü ile başlayan kapitalist birikim
iktidarın hakikat rejimi hem politikanın iptalini süreci arasındaki temel sürekliliklerden biri, özgürlüğü
sağlıyor hem de insan toplamının bir toplum olma hedef almasıdır. 15. Yüzyılda sömürgelerdeki özgürlük
özelliğinden uzaklaşmasına neden oluyordu. karşıtlığı, dönüşerek bugün tüm yerküreye yayıldı ve
Abdullah Öcalan’ın politikasız bırakılmanın toplumsal kimlikleri ve ezilen sınıfları farklı iktidar
tehlikesine işaret ettiği bu pasaj, politikanın hayati teknolojileriyle hedef almaya devam ediyor. Kapitalist
önemine vurgu yapıyor: “Bir toplumu işlevsiz ve
1 Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu- III-
güçsüz bırakmanın en etkili yolu, kendi öz varlığı, Özgürlük Sosyolojisi Üzerine Deneme, Aram Yayınları, 2009.

54
modernitenin mütemmim cüzü olan kar, her daim bulduğunda geri döndürülmesi çok zor bir güç
özgürlüğün siyasal alandan silinip atılmasını kendisi ortaya çıkarır. Muktedirlerin iktidar stratejileri,
açısından gerçekleştirme referansı olarak görmüş, baskı aygıtları ve tahakküm tekniklerinin gücüne
görmeye devam etmektedir. Dolayısıyla kar, kapitalist rağmen ortaya çıkan enerji, özgürlüğün gücünden
modernitenin Amok Koşucusu gibi etrafı dağıtarak beslenerek kurucu momentlerin zeminini var edebilir.
kendi sonuna ilerlerken en sert hamlelerini özgürlük Dolayısıyla özgürlük fikri, hem potansiyeli hem de
fikri üzerine yöneltmektedir. aktüele dönüşme ihtimali ile birlikte muktedirler için
Özgürlük, siyasal olana akan bütün kanalların her zaman yok edilmesi ve/veya manipüle edilmesi
hedef alınması ile yokluk sahasına terk edilmek gereken bir gerçektir.
istenmiştir. Böylece özgürlükten geriye sadece
piyasa mekanizması içerisinde alan-satan ve tüketen Kapitalist Modernitenin Krizini
kategorileri bırakılmış, yani bir yaşam aktivitesi olarak
Yeniden Düşünmek
özgürlük yok edilmiştir. Siyasal olana akan kanalların
hedef alınmasının en bariz örneklerinden birisi Neoliberalizmin geç safhalarında dünya şok
kültürdür. Kültürün yaratıcı edimi ve toplumsallığı terapilerinin etkisi ile korkunç bir hafıza kırım ile karşı
kuran mahiyetine karşı piyasa içileştirme ile eleştirel karşıya kaldı. Şili’den ABD’ye, AB’den Ortadoğu’ya
kültürün kapitalist devlet aracılığı ile cezaya tabi kadar halklar her an yeni bir şok terapisinin gölgesinde
tutulması, özgürlük alanlarının esaslı olanlarından yaşamaya devam ettiler. Bu şok terapisinin bir
birinin yokluk sahasına terk edilmesi anlamına göstergesi kimi zaman drone dehşeti kimi zaman ise
gelmiştir. ekonomilerin ani durma süreçleri oldu. Şok terapileri
muktedirler tarafından tüm topluluklara ve kimliklere
Özgürlüğün yokluğa sevki açısından yurttaşlıktan
ayrı ayrı uygulandı. Buradaki temel hedef kapitalist
düşürme önemli bir momenti oluşturmaktadır.
modernitenin hegemonyasını itiraz olmadan inşa
Kapitalist modernite, yurttaşlık haklarını gasp
etmekti. Şok terapileri ile yıkıma uğratılan toplumsal
ederek, yaşamın her alanını birer meta sahasına
hafızanın üstüne bir hegemonya inşa edilmek istendi.
çevirmeye yönelmiştir. Sağlığa erişim, ulaşım gibi
liberalizmin dahi saf kamusal hizmet-mal saydığı Bu hegemonyanın en doğrudan ve açık hedefi hafıza
alanların belli fiyatlara-ücretlere indirgenmesi esaslı kırımdı. Hafıza kırımın en önemli etkilerinden biri
bir yurttaşlık problemidir. Sadece piyasalaştırarak ahlak ile politika arasına ayrımlar konmasıydı. Ahlak
homo-economicusu yaratma değil aynı zamanda ve politika arasına konulan ayrımlar, siyasalın iptali
kimliklerin reddi, örgütlü mücadelenin imkânsız ve özgürlüğün metaya indirgenmiş yokluğu dünyanın
kılınması da kapitalist modernitenin saldırıları nomosunu kaybetmesine zemin hazırladı. Etik ve
arasındadır. Yurttaşların haklarını talep etmek için politik bağlayıcılığın yokluğunda direniş hatları (geniş
örgütlenmesi, işçilerin sendikalaşması gibi konularda anlamda) kendi hukuklarını ve yaşam alanlarını var
kapitalist modernite, engelleyici ve soğutucu çeşitli ederken, siyaset kurumu Makyavelizmin içerisine
iktidar stratejilerine başvurmaktadır. Özgürlüğün debelenip durmaya başladı. Bir arada yaşamı mümkün
deneyimle olan irtibatını koparmak amaçlı bu kılan devrimci gelenek ve toplum olma gereklilikleri
muktedir müdahaleleri bir yandan toplumsal hafızayı kendisini yasladığı dayanakları kaybetmekle karşı
yıkıma uğratan Şok Doktrini ile birlikte ilerler. Şok karşıya kaldı. Kapitalist modernite tarafından dünya
Doktrinin uygulanmaya başlandığı tarihsel aralık koca bir pragmatizm çarkına dönüştürülmeye
ile neoliberalizmin devreye konduğu tarihsel aralık çalışıldı.
arasındaki örtüşme rastlantıya yer bırakmayacak Böylesi bir zamanda kapitalist modernitenin krizini
kadar sarihtir. Tüm bunlardan hareketle; liberal salt iktisadi değil, siyasal olanı da içeren bütüncül
ütopya olarak homo-economicus ile neoliberalizmin bir kriz olarak tanımlamak kaçınılmazdır. Kapitalist
kesiştiği noktada özgürlük fikrinin tasfiyesi modernitenin iktisattan sosyal yaşama, politikadan
muktedirler açısından varoluşsal şartların başında kültüre kadar her alanda yaşadığı krizi yeniden
gelmektedir. Çünkü özgürlük fikri, toplumda hayat düşünmeye, kurucu fikirlerle bir yaşam tahayyülü
55
kurmaya; kapitalist modernitenin toplumdan bireye, bulmanın kapılarını aralayabilir. İdeolojik-dinsel
ekolojiden sanata kadar her alanda kesişim kümeleri yönetim tekeline karşı özgürlüğü savunmak Karl
yaratan ve bütüncüllük arz eden tahakkümüne karşı Marx’tan hareketle, insanlığı bir afyon gibi saran
her alanı özgürlük ve politika ekseninde yeniden halden kurtulmayı getirir. Dinin inananlara döndüğü
düşünen bir kurucu müdahaleye ihtiyaç var. Kuşkusuz ve demokratikleştiği bir moment, ilk başta dini
ki bu kurucu müdahaleyi düşünmek Demokratik ideoloji ile cari yönetimlerin elinden çekip alır.
Moderniteyi bir daha düşünmeye çağrı yapmaktır. Askeri organizasyon ile birleşerek tahakkümün
Kapitalist modernitenin krizi yaşamın kaosuna merkezi kurumu haline gelen devlet tekeli, zamanla
dönüşmeden Walter Benjamin’in “Kıvılcım dinamite ticaret tekeli ile birleşerek üç başlı canavar gibi
ulaşmadan fitilin kesilmesi gerekiyor”2 uyarısına toplumların üzerinde tahakkümünü sürdürmüştür.
kulak kabartmak gerekiyor. Kulak kabartmak bugün Kapitalist modernitenin kristalize olan tahakkümü
içerisinde bulunduğumuz krizlere karşı fikri bir karşısında bugün dünyadaki eşitsizlikler had safhaya
sorumluluktur. Fitili doğru zamanda ve yerde kesmek, çıkmıştır.4 Bu konuda yazılan bir raporda eşitsizlik
kurucu fikrin doğmasını sağlar. Kurucu fikrin çarpıcı şekilde ortaya konmaktadır: “Dünya Eşitsizlik
doğmasının yolu da doğru ve bütüncül bir alternatifi Raporu’na göre küresel milyarder sayısı, 2021’de rekor
örgütlemekten geçer. kırdı. Milyarderlerin toplam serveti bir yıl öncesine
göre yüzde 75 arttı. Rapora göre Avrupa en eşit bölge,
eşitsizliğin en derin olduğu bölge ise Orta Doğu ve
Demokratik Modernitede Politikanın Kuzey Afrika.”
İmkânı ve Potansiyeli
Her türlü eşitsizliği, sömürüyü ve haksızlığı
Politika her şeyden önce bir potansiyeldir. Bu örgütleyen kapitalist moderniteye karşı Demokratik
potansiyelin imkanını var eden koşullar ise aktüalite Modernite çağrı yaparken, yaslandığı en güçlü
içerisinde bulunabilir. Potansiyel ile aktüel arasındaki zemin Demokratik Uygarlık zeminidir. Öcalan,
ilişkide, tarih okuması, ideolojik perspektif, tarih “Demokratik uygarlığı hem bir düşünce sistematiği,
felsefesi, etik-politik tutum gibi çok sayıda unsur düşünce birikimi, hem de ahlaki kurallar ve politik
belirleyicidir. Potansiyelin ifade edilen hali olarak organların bütünlüğü olarak ifade ediyorum”5
ağ, bu unsurları içerisinde barındıran ve aktüelin şeklinde tanımlamıştır. Kapitalist modernitenin
gerçekleştirmesine hazır bir bütünlük teşkil eder. birikerek büyüyen tahakkümüne karşı bugünü
Politikanın devlet katında tekelleşmesi toplumu ve yarını kurtarmak için ilk kurtarılması gereken
sönümleyen durumlar açığa çıkarmaktadır. tarihtir. Çünkü kapitalist modernitede tarih “Gerçek
Oysa devlete karşı demokrasiyi, tahakküme karşı tarihi yazdırmama ve anormal çarpıtma, insan
politikanın yaratıcı potansiyelini açığa çıkarmak ve zihnini teslim almanın en etkin yoludur.”6 Abdullah
örgütlemek kapitalist modernite dairesindeki düşünce Öcalan’ın belirttiği gibi “Tarih günümüzde gizli ve
yapılarından sıyrılmakla, ilk olarak tekelleşmeye ve biz tarihin başlangıcında gizliyiz.”7 Bu iç içe geçmiş
özelleşmeye karşı çıkmakla mümkündür. Çünkü matris biçimindeki yaklaşım egemenlerin devletli,
Öcalan’ın dediği gibi “Devlet soyut bir kurum erkek, iktidarcı tarih anlayışına karşı Demokratik
değildir. Baskı ve sömürü araçlarının hakimiyetini ele Modernite ezilen ve direnen cins, etnisite, halklar,
geçirenlerin ortak örgütlenmesidir.”3 diller, kültürler, inançlar gibi geniş toplumsal
Bu açıdan Demokratik Modernitenin devlete karşı grupların tarihini yazmayı; yani yeni bir tarih
toplum, endüstriyalizme karşı ekoloji ve iktidara karşı felsefesini üretmeyi talep etmektedir.
özgürlük gibi temelden kurduğu birçok dikotomik
4 https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-59564178
ilişki içerisinde bulunan krizlere bütüncül çözümler 5 Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu 1. Kitap,
Uygarlık Maskeli Tanrılar ve Örtük Krallar Çağı, 2013.
2 Walter Benjamin, Son Bakışta Aşk, 6. Basım, Der. Nurdan 6 A.g.e, 2015.
Gülbilek, Metis Yayınları, 2012, Sf. 71. 7 Abdullah Öcalan, Tarih Günümüzde Gizli ve Biz Tarihin
3 Abdullah Öcalan, Bir Halkı Savunmak, Amara Yayınevi, 2015. Başlangıcında Gizliyiz, 2000, Aram Yayınları.

56
Demokratik Modernitede Özgürlük üretmek özgürlüklerle mümkündür. Özgürlük, fark
ve doğurgan siyasetin yuvasıdır. Bu yuvadan çıkarak
İktidarın saldırıları direnişlerle karşılaşmaktadır.
büyüyen özgürlük fikri, kapitalist modernizmin kriz
Özgürlüğün yokluk sahasına sevk edilmesi iktidarın
döneminde büyük sıçrayışları mümkün kılar. Tarih bu
stratejisi olarak yürürlükte iken, bu yazı boyunca ifade
sıçrayışlara Rönesans’ta, Rojava’da tanıklık etti. Şimdi
edilen fikri olarak özgürlüğe saldırılar ve buradan
bunu güncel ve küresel bir fenomen haline getirmek
çıkış sağlanmasına dair Demokratik Modernite
için özgürlük fikrini daha radikal biçimde kurmak ve
alternatifidir.
Demokratik Modernite içerisinde düşünmek imkân
Çünkü her ne kadar direnişler büyük anlamlar taşısa referansları yaratabilir.
da özgürlüğü iktidarın saldırılarından kurtarmak
Öcalan’ın belirttiği gibi “İster bireysel, ister toplumsal
için radikal bir özgürlük fikrine ihtiyaç var. Bu
boyutlarda olsun, tahakkümlülük hüküm sürdükçe,
radikal özgürlük fikri, kendinden menkul değil
özgürlük ihtiyacı ve mücadelesi de devam edecektir.”
ancak bütüncül ve kurucu bir fikir içerisinde anlam
Önemli olan özgürlük fikrini kurucu gücüyle
kazanabilir. Bu açıdan bütüncül ve kurucu bir fikir
buluşturmak ve Demokratik Modernite içerisinde
olarak Demokratik Modernite, özgürlüğe gerçek
konumlandırmaktır. Çünkü kurucu fikir yapısal
anlamı ve kıymetini verme potansiyeline sahiptir.
dönüşümleri, Demokratik Modernite ise bütüncül bir
Demokratik Uygarlık “Afrika halklarının tarihi
yaklaşımı mümkün kılar.
yoktur. Çünkü onların devleti yoktur” diyen Hegel ve
Hegelyen anlayışa karşı etik politik bir yaşamı kuracak
güçlü fikirler ve örgütlenmeye yönelmektedir. Sonuç Yerine;
Özgürlük bir yandan devlet tahakkümü diğer yandan Kapitalist Modernite züccaciye dükkanına girmiş
piyasa saldırısı altında iken, özgürlüğü yerli yerine fil gibi insanlığa, doğaya ve yaşama dair ne varsa
oturtmak onu etik-politik bir momentte yeniden yıkıp geçmeye devam ediyor. 21. Yüzyılda bu yıkım
düşünmekle ilgilidir. Çünkü özgürlük, kapitalist kendi limitlerini test ederken krizlerin birbirine
modernitenin en çok saldırdığı, kirlettiği, dejenere eklemlendiği zamanları da var ediyor.
ve manipüle ettiği olgulardan biri olarak önümüzde Covid-19 öncesi Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya
duruyor. kadar gençlerin öncülük ettiği özgürlük ve eşitlik
Özgürlük ile devlet ve özgürlük ile piyasa arasındaki fikri etrafındaki isyanlar, kapitalist modernitenin
derin çelişkiler, özgürlüğe yönelik hamleleri sürekli “böl-yönet” ve “çelişkileri perdele-yönet” taktiklerine
kılmakta ve beslemektedir. Devlet özgürlüğü kendi karşı yeniyi çağırmaya başlamıştı. Covid-19 ile
iktidarı için tehdit olarak görmekte, bizatihi kendisi daha fazla ortaya çıkan kapitalist modernitenin
devlet-demokrasi dikotomisini antagonistik bir çarpıklığı, özgürlük ve politikaya olan ihtiyacı
düzeyde yeniden kurmaktadır. Piyasa ise özgürlüğü da belirginleştiriyor. Bu ihtiyacı aktüel içerisinde
salt alışveriş çılgınlığına indirgeyerek özgürlük fikrini Demokratik Modernite fikri ile birleştirmenin en
manipüle etmeyi tercih etmektedir.Demokratik sağlam dikişleri kuşkusuz ki, özgürlük fikrini bir
Modernite ise devlete karşı demokrasi ve toplum, kez daha düşünmek ve politikayı hak ettiği değerde
piyasaya karşı komünal yaşam alternatifleri ile konumlandırmaktan geçer.
özgürlüğü gerçekleştirmenin imkân referansı haline Özgürlük. Öcalan’ın bahsettiği gibi, endüstriyalizmi,
gelmektedir. Bu imkân referansı, Aydınlanma fikrinin militarizmi, kar kanununu lağvetmeden, bunlar
bilimsel özgürlüğü bükmesinden tutalım da hak yerine toplumu ve ekolojik yaşamı ikame etmeden
taleplerinin örgütlenerek sokağa taşmasına kadar gerçekleştirilemez.
her açıdan bir özgürlük tasavvurunu içermektedir.
Kapitalist modernitenin aynılaştırma rejimine karşı
farkı, farklılığın politikasını savunmak; düz çizgisel İçindekiler İçin Tıklayınız...
aydınlanmacı yaklaşımlar yerine sarmalları toplumsal
yaşamın merkezine yerleştirerek doğurgan döngüler
57
Oluş-Zaman Düzleminde
Politika ve Özgürlük

Veysi Biçen
Terzi Hermes’in “Hür sizsiniz”, Hallâc-ı Mansûr’un ruhudur. Bu ruha bilinç, akıl, enerji, zaman, din,
“Enel Hak” dediği yerde duran insan, her şeyden önce ilahi ruh, tanrı vb. diyenler olmuştur. Hava, ateş, ışık,
kozmik düşünen insandır. Kozmik düşünce; evreni, su, toprak gibi elementlerle de yaratılış teorilerinin
dünyayı, insanı, varlığı, ölümü, yaşamı, toplumu ve felsefesi yapılmıştır.
canlı doğa anlayışını bir bütün içerisinde olup ve Kozmik boşluktan hiçliğe, hiçlikten sıfıra, sıfırdan
zamanın ruhuyla düşünmek ve bütünlüklü algılamak ol’a, ol’dan zerreciğe, zerrecikten potansiyel haldeki
demektir.Oluş ve zamanın ruhunu taşıyan kozmik her şeye dönüşen varlığın oluşum hikâyesi varlık
düşünce, düşünce yöntemlerinin genelini ifade eden yokluk arasında belirecek evrenin varoluşunu
düşünce tarzıdır. Düşünce, insan varlığı açısından gerçekleştirdiğine inanılır. Sessizlikten sese, söze, dile
toplumların gelişim diyalektikliğinin bir sonucu ve gelen oluşumun, zaman, mekân gibi kozmolojinin
ürünüdür. Diyalektiksel gelişme oluş ve zamanın temel yapı taşlarını oluşturduğu; ruh-beden, enerji-
ruhuyla bütünleştikçe kozmik düşünce, varlığı ve madde, ışık-karanlık, yer-gök ikilemleriyle de
insanı tanımlamanın hakikati ifade etmenin düşünce varlığın diyalektiksel evrim serüveni ve çark-ı feleki
tarzı olarak açığa çıkar. Oluş, varlık ve zaman gibi anlatılmaya çalışılır. Mitoloji, din, felsefe, bilim gibi
olgular kozmik olduğu kadar, onu açıklayacak olan inanç ve düşünce sistemlerinin hemen genelinde
düşüncenin de kozmik olması bir zorunluluk olarak varlığın oluşum hikayesi bu temelde işlenmiş olup,
öne çıkar. Zorunluluk kozmik düşünen insanı politika evrenin amacı sorgulanmıştır. Oluşumu başlatan
ve özgürlük bilincine doğru götürür. Dolayısıyla töze ulaşılmaya çalışılmış, varlığın gerisinde duran
politika ve özgürlük bilincinin kaynağı kozmik şeyin ne olduğu merak edilmiş, varlığın kökenine
düşüncedir. İnsanı özgürlüğün inancına doğru yol dair bir çaba sarf edilmiştir. Bilim de dahil olmak
almasını sağlayan düşünce tarzı ise, politik düşünüş üzere yaratılış teorilerinin hemen genelinde iki temel
biçimidir. Böylece insan, politika ve özgürlük kozmolojik olgu öne çıkar. Bunlardan biri oluş,
bilincinin yaşam felsefesini oluşum hikâyesinden diğeri zamandır.
başlatarak, manaya ve hakikate ulaşmayı amaç edinir.
“Oluşumun hızına zaman diyoruz” diyen Abdullah
Öcalan’a göre, “zaman oluşturucudur”.1 Zamanın
Varlığın Oluşum Hikâyesi ve Zaman oluşturucu özelliği, oluş ve zaman olgularını birbirine
sımsıkı bağlar. Oluşumun hızı, zamanın oluşturucu
Sınırsız ve sonsuz olarak tahayyül edilen “şey”
niteliğini açıklar. Zamanın oluşturma ve yapma
varlıksız ve yokluksuz olan şeydir. Ne tam olarak
gücü, onu doğal olarak oluş olgusuyla eşleştirir. Bu
var olandır ne de hiç olmayandır. Varlıkla yokluğun
nedenle zaman, bazı inanç ve düşünce sistemlerinde
tam da ortasında duran şeydir ki, buna oluşumun
“Tanrı” olarak da kabul edilir. Oluşu harekete
başlangıç ilkesi denir. Birlikten bütünlüğe doğru yol
alan bu ilke varoluşu gerçekleştiren oluş ve zamanın 1 A. Öcalan,Demokratik Uygarlık Manifestosu

58
geçiren ve varlığın gerisinde duran ilke, ilkesellik, en çok oluşta karşılık bulur. Oluş politikaya, zaman
güç veya kuvvet zaman olarak da algılanır. Aynı şey ise özgürlüğe çıkar. Zamanın özgürleşebilmesi için,
oluş olgusu için de geçerlidir. Oluş ve zamana biçilen yani zamanın nötr olmaktan çıkabilmesi için oluş ile
anlam ikisini birbirine içerler. Fakat daha önceleri, buluşması şarttır. Özgürlüğe çıkan yol, oluşan politik
yani semavi dinlerde, yine Yunan düşünürlerinden düşünce gücüdür. Politik düşünce kendi zamanını
Platon ve Aristo’yla başlayan, Newton’la devam eden nötr olmaktan çıkarır ve zamanın ruhunu oluşturur.
ve 20. yüzyıla kadar uzanan genel yaklaşım, zamanın Zaman dinamik güçtür ve eylemdir. Dinamik güç
oluş ve varlıktan bağımsız olduğu yönündeydi. Ancak ve eylem birliği sembolize ederken, özgürlüğü
meselenin böyle olmadığı hem Albert Einstein’ın amaç edinir. Oluş ise, bir devrim halidir. Başka
“İzafiyet Teorisi”nden hem “Büyük Patlama” (Big bir anlamda değişimdir. Varlığın politik değişim
Bang) kuramından anlaşılmış olup, genel kabul gücünü oluşturur. Bu temelde oluş bir devinim hali
gören şey, oluşumun zamansız, zamanın da oluşsuz olarak politika karakterlidir. Politika oluşu zorlayan
olamayacağı yönündedir. Yani oluş olmayan zaman, ve nesnel gerçeklik olan varlık üzerine kurulur. O
olmayan zaman da olmayan oluş demektir. Oluş bunu zaman ve özgürlük amacından kopmaksızın
varsa zaman, zaman varsa oluş varlığa gelmiş yapar. Madde ya da maddi gerçeklik üzerine
demek oluyor. Buradan politikanın özgürlüksüz, şekillenirken mekan, beden yahut kurumsallaşmayı
özgürlüğün de politikasız olamayacağını anlıyoruz! amaçlar. Bununla birlikte, maddi ihtiyaçların yanı
Zaman “nötr” bir olgudur. Nötr olan kozmik şeyler sıra manevi ve kutsal değerlerin özgürlük bilincinin
hem vardır hem yoktur. Zaman olgusu da öyledir. gerçekleşmesine temel kaynaklık eder.
Var ile yok arasında olan şeydir. Varlık ile yokluğun
tam da ortasında duran şey kozmik olgular arasında Oluş-Zamanın Yaratılış Teorisi
en çok zaman olgusuna karşılık gelir. Bu nedenle
Kozmik ve politika gücünün bir arada işlevsel
tarihte çoğu düşünür zamanı tanrı veya varlığın
olduğu en temel olgu oluştur. Oluşun boşluktan
kökeni olarak görür. Dolayısıyla zaman, varlıkla
ya da yokluktan varlığa doğru bir seyir izliyor
yokluk arasında işlevselliği sağlayan kozmik
olmasını, onun amacının sadece maddeleşmek
bir öğedir. Yokluktan varlığa, varlıktan yokluğa
olduğu çıkarmasına yorumlamamak lazım.
döngüsel bir seyir izleyen zaman, kendisini “hem
Oluş her şeyden önce özgürlüğü amaçlar. Politik
var hem yok” kılar. Tek başına zaman nötrdür. Ve
düşünce yapısına sahip olduğu için o bunu zaman
herhangi bir işlevi yoktur; bu onun yokluk halidir.
üzerinden gerçekleştirir. Zamanı kozmik ve politik
Fakat oluşla birlikte nötr ve yokluk konumunu aşan
düşünceyle besleyen oluş, zamanın özgürleşmesini
zaman, oluşumun hızına ve gücüne dönüşür. Ki
sağlar. Zamanın ruhundan kastedilen ruh, aslında
bu da onun varlık halini ifade eder; oluş ve zaman
oluştur. Oluşun ruhu, potansiyel haldeki her şey
bu kadar birbirini gereksinir. Bu aynı zamanda
olarak özgürlüğü amaçlar. O bunu yaparken kendi
kuantumdaki tamamlayıcılık ilkesine denk düşen
ikilemi olan zamandan bağımsız yapmaz, tam tersi,
bir ikilemdir. Zaman olgusu için geçerli olan
onunla özgürlüğe doğru yol alır. Bunu en çok bilim,
asıl ikilem, zaman mekan ikileminden çok oluş
din ve mitolojiler, varlık ve yaratılış teorileriyle
zaman ikilemidir. Oluşu varlığın formlaşma hali
yapmaya çalıştılar. Örneğin; Büyük Patlama kuramı
olarak değerlendiren A. Öcalan, varlık ile zaman
yoğunlaşan enerji kütlesinin sıkışmasından söz eder.
olgularını “ikiz"2 kavramlar olarak yorumlar. Oluş
Sıkışan kütlesel tek bir nesnenin kıvılcımı, büyük bir
oluştukça varlığa, yani maddeye, maddi gerçekliğe
patlamaya neden olmuş ve koca evreni meydana
dönüştüğünden oluş-zaman ikileminde özgürlüğün
getirmeye yetmiştir. Bu kuramın sihirli sözcükleri
sembolü zamandır! Zaman işin çokça dillendirilen
“sıkışma”, “kıvılcım” ve “patlama”dır. Sıkışma,
sınırsızlık, sonsuzluk ve ölümsüzlüğün istem ve
kütlede yoğunlaşan enerjinin oluş halini anlatır. Oluş
dilekleri özgürlük tanımını ifade eder. Politika ise,
sıkıştıkça sıkışmışlık halinden kurtulma arayışına
2 A.Öcalan,Demokratik Uygarlık Manifestosu girer. Sıkışmışlıktan kurtulmaya çalışan oluşum
59
davranışı onun özgürlük arayışını gösterir. Yani oluş, ilgili olarak değerlendirir.4 Buna göre, ister makro-
varlık ve evrenin nihai amacının özgürlük olduğunu mikro evren boyutuyla oluşan, ister beşeri anlamda
anlatır. Kıvılcım ise, sıkışmışlık halinden kurtulmaya oluşan ve toplumsallığın sosyolojisi üzerine bir şeyler
çalışan ve özgürlük eğiliminde olan kozmik ve politik söylemiş olalım; her halükarda oluş bir farklılaşma
düşünce gücünü açıklar. Yani oluş, özü itibariyle ve farkındalık hali olarak gelişme gösterir. Fark,
kozmik ve politik düşünce eksenlidir. Patlama ise, farklılaşma, farkındalık sözcükleri bir şeyin güdüsel
oluşta zamanın başlama anıdır. Patlamayla birlikte ve sebebi dayanağı olan saik halini ifade eder. O
nötr konumda olan zaman, aktif hale gelerek nötr şey kendi içinde de başka şeylere göre saikleşmiş
olmaktan çıkar.Benzer bir durum mitoloji, din, olabilir. Bu onun oluş olma özelliğini yansıtır.
felsefe ve bilim eksenli olan Zerdüşt öğretisinin Yani farklılaşma oluşun doğası gereğidir. Canlı
yaratılış teorisinde de vardır. Zerdüştlüğün yaratılış doğanın çeşitlilik, renklilik, farklılık, çoğulculuk
teorisinin ana gövdesini oluşturan temel öğeler ışık vb. gibi yaşam motifleri oluşun temel karakteristik
ve karanlık ikilemidir. İkileminin ışık ilkesini temsil özellikleri olarak, her daim oluşu yeniden oluşuma
eden Ahura Mazda aynı zamanda iyilik ilkesini doğru, farklılaşmaya ve farkındalığa doğru tetikler.
sembolize eder. İkilemin karanlık ilkesini temsil Oluşu tetikleyen, dürten statik konumdan çıkaran
eden Ehrimen ise kötülük ilkesini sembolize eder. bu farkındalıklar kozmik kökenli olup politik
Buna göre, yaratılış henüz başlamamışken, kozmik tercihlidir. Her türlü iç ve dış etkenler oluşun kozmik
boşlukta sınırsız ve sonsuz düzeyde ışık ve karanlık ve politik güdüsü üzerinde bir baskı kurarak onu
vardır. Işığın bulunduğu kozmik boşluk mekanına değişime, farklılaşmaya zorlar. Tüm bu tetiklenme
Spenta Mainyu denilir. Angra Mainyu ise karanlığın ve baskılanmanın sonucunda olup, özgürleşme
mekanıdır. Bu iki mekan arasında onları birbirinden eğilimine ihtiyaç duyar. Dolayısıyla özgürlük
ayıran ve adına Vayu denilen bir şey vardır. Vayu arayışında oluş, politik bilinç edinerek, özgürlük
denilen kozmik öğe durağan olduğundan ışık ve zamanına doğru harekete geçer. Yani zamanın içine
doğru akmaya başlar. Zaman dışı veya durağan
karanlık birbirinden habersizdir. Gün gelir, her ne
konumunu sonlandırır.
olduysa Ehrimen (karanlık ve kötülük) ışığı fark
eder. Fark edildiklerini anlayan Ahura Mazda, Dikkat edecek olursak hem Büyük Patlama
ışığı ve ışığın bulunduğu kozmik Spenta Mainyu kuramının sonuçlarından olan kütlenin yoğunlaşma,
mekanını Ehrimen’in saldırılarından korumak için tetiklenme, sıkışma, dürtülme, baskı ve patlama
ihtiyaç olarak savunma amaçlı evrenin yaratılışına statik konumu sonlandırma halinden böyle bir
karar verir. Bunun üzerine Ahura Mazda, aralarında yoruma varabiliyoruz, hem de Zerdüştlüğün yaratılış
bulunan Vayu’yu harekete geçirerek yaratılışı teorisinden. Bu konuda Zerdüştlüğün yaratılış teorisi,
başlatır. Sonuç olarak aralarında üç bin yıllık kıran daha yakın anlaşılmaktadır. Oluşum farklılaşma
kırana şiddetli bir savaş başlar. ve farkındalık hali mitolojik anlatım ifadesiyle
ama daha net vurgularla açıklanmıştır. Mesela
Görüldüğü üzere oluş, Ahura Mazda’nın Vayu
Ehrimen’in ışığı fark etmesi ve Ahura Mazda’nın fark
denilen kozmik öğeyi harekete geçirmesiyle başlar.
edildiklerinin farkına varması, oluşta farklılaşmanın
Bu kozmik öğeye zaman da denilmektedir. Bazı
hem doğasını hem harekete geçişini anlatır. Buradaki
araştırmacılar3 Vayu öğesini doğrudan zaman olarak
fark; farklılaşma ve farkındalık oluşumun başlangıç
tanımlar. Oluş ve zaman Vayu denilen kozmik
ilkesini açıklar. Fark ve farkındalığın kendisi kozmik
öğede aynı anda başlar. Bu, oluş ve zamanın varoluş
güdülüdür. Hemen arkasından politik bilinç devreye
sürecinde aralarındaki sıkı ilişki, bağıntı düzeyini ve
giriyor. Ehrimen, Ahura Mazda’yı, karanlık ışığın
ikilemli hallerini gösterir. Oluşun yaratılışıyla asıl güzelliğini, kötülüğün iyinin erdemini ve doğruluk
amacının özgürlüğün eğilimi olduğunu da açıklar. ile ifade eder. Buna karşın Ahura Mazda; ışık ve iyi-
A. Öcalan, oluşu varlığın farklılaşma, formlaşmayla doğruluk ilkesi de fark edildiklerini fark ederler.

3 Siraç Bilgin, Zarathuştra 4 A.Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu

60
Kıskançlık, kin, öfke, saldırganlık güdülerine karşılık Örneğin; Luo Tzu’nun adını koyamadığı ama “Söz
savunma ve özgürlük direnişi devreye girerek, oluşu Tao diyorum ona” ile kastettiği şey derinliktir. O bu
ve zamanı başlatır. derinliğe meditasyon ve evrime yöntemleriyle bilinen
Bu farkındalıklar, tıpkı kölelikten uyanışı doğru zaman ve mekanın dışına çıkarak ulaşmaya çalışır.
Genelde de tüm inanç ve düşünce sistemlerinin
geçiştirilmişlikten diriliş ve direnişe geçişi; dilleri,
hemen hepsi üzerine yoğunlaştıkları her derinliğin
kültürleri, ülkeleri, gasp edilmiş, işgal altında
yani oluşumun kozmik politik düşünce gücünü
tutulan birey ve toplumların uyanarak, özgürlük
açığa çıkararak, yani felsefesini yaparak, özgürleşme
mücadelesine geçişinin örnekleri gibidirler. Belki
eğilimine ve hakikat yolculuğuna çıkarlar. Dolayısıyla
yeri değil ama hazır konu açılmışken bir kıyaslama
kendi farkına varan insanı tanımlamak bakımından
noktasına değinmekte de fayda olsa gerek. Büyük
Hegel’in “Kendini kavrayan doğa” tanımı; yine
Patlama kuramının oluş için patlama dediği
varoluş felsefesinin öncülerinden çıkar. Jean-Paul
yerde Zerdüştlük şiddetli bir savaştan bahseder.
Sartre’nin “İnsan ne yaratırsa ondan ibarettir” sözü ile
Büyük Patlama kuramı sıkışan kütleden bahseder.
A. Öcalan’ın, “Yarım olan insan“ felsefesini yaparak,
Zerdüştlük karanlık ile ışığın ortasında aralarında
“sürekli oluşum hali”ni ifade etmeye çalışıyor olması,
sıkışan Vayu öğesine dikkat çeker. Büyük Patlama
özü itibariyle oluşumun derinliğine dikkat çekmek
kuramıyla Einstein, zaman oluşuyla başlar derken,
ve onu çözümlemek amaçlıdır. Yani “Derinlik
onun Zerdüştlükle oluş, yani yaratılış için Ahura
ne demektir?” diye sorulursa; varlığın zamanı,
Mazda’nın çaldığı ilk kapı zamandır.
oluşum hali, ruhu, enerjisi, tanrısallığı, bilinci, aklı,
düşünce yasaları vs. deriz. Kozmik dediğimiz insan
Oluş-Zamanın Politika ve da biraz tüm bunların sonucu olarak gelişir. Tüm
bunların toplamıdır. Bilgelik, entelektüel donanım,
Özgürlük Çıkışı
politik düşünce gücü, ideolojik bilinç vb. oluşum
Newton, evren modelini zamandan bağımsız olarak halleri, kendini kavrayan, tanımlayan, keşfeden,
üç boyutlu tasarlar. Onun evren modelinde bir farkına varan, farkındalık yaratan insanın derinlik
cismin en, boy, derinlik boyutu vardır. Einstein, bu ölçüleridirler. Demek ki insanın da kendinde
boyutlara zamanı da ekleyerek dört boyutlu bir evren ulaşmaya çalıştığı bir derinlik hikâyesi vardır.
modelinin teorisini geliştirir. A. Öcalan ise, mevzuya Yüreğinin, beyninin, ruhunun derinliklerine inerek
felsefik açıdan yaklaşarak mekan-zaman bağlamında gerçek olanı açığa, yüzeye çıkarma çabası vardır.
bir yorum geliştirir. Ona göre, mekan genişlik, zaman Bu yönüyle insan da kendi içindeki derinliğin bir
ise derinlik5 demektir. Zaman ve oluş varlık olguları, sonucu olarak vardır. Ve o derinliğin nitelik izlerini
onun nazarında ikiz kavramlardır. Yani aralarında taşır. Bilgelerin ve peygamberlerin yaptıkları şey de
sadece bir tire(-) farkı vardır. Bu nedenle hem oluş bu derinliğe ulaşmak ve yine kısmi olarak onu açığa
hem zaman, politika ve özgürlüğü sembolize ederler, çıkarmayı başarıyor olmalarıdır.
amaçlarlar.
Derinlik, varlığın oluşum gücüdür. Var olmanın Enerji-Madde Ekseninde
mistik gerekçesidir. Varoluşun kendini gerçekleştirme
hali, oluşum gücünün derinliğinin bir sonucu olarak
Özgürlük Tanımı
onun niteliğini ve izlerini taşır. Kozmik insanın Varlığın en temel ikileminden biri olan enerji
mikro evren olarak tanımlanmasının nedenlerinden olgusu, halen de tam olarak tanımlanabilmiş
biri de biraz budur. Düşünürlerin varlıkta aradıkları değildir. Günümüz koşullarının imkanlarıyla
ama bir türlü ulaşamadıkları şey, derinliktir. Tanrı enerjiyi tanımlamak oldukça zordur. Enerjinin
tanımları bile bu ulaşılamaz derinliğe yorumlanır. hızı, yoğunluğu, değişim gücü, hareket dinamiği
gibi özellikleri onu tanımlamayı engelliyor. Kabaca
5 Demokratik Ulus Gazetesi, (19-25 Ağustos 2014 Sayılı Haftalık enerjinin akışkan hali ve maddileşme eğilimi gösteren
Gazete) A.H.K’nın “ Mekan-Zaman Oluşum Üzerine” başlıklı
yazısından özellikleri kısmi olarak tahlil edilebilmektedir.
61
Maddileşme eğiliminde olmayan ya da böyleyken Mithra’dan Terzi Hermes, Zerdüşt ve Sokrates’e kadar
enerjinin özgürlük kapsamını tanımlamak imkansız uzanan bir özgürlük arzusu, dileği ve felsefesi olarak
gibi gözüküyor. Enerji hangi ölçülerde özgürdür? açığa çıkar. Buna göre de bilimsel teorisi yapılmaya
Enerjinin özgürlük kapsamı sınırsız mıdır? Evrenin çalışılmıştır. Bilim de benzer formatta bilimsel değil,
nihai amacı özgürlük ise bunu uygulamaya alan enerji bilimsel bir analiz geliştirmiştir. Bu anlamda madde,
midir? Enerji ölümlü mü, ölümsüz müdür? Varlıkla varlığın katılaşan, cisimleşen, form ve şekil alan ve
yokluk arasındaki döngüselliğe tabi midir? Yani var enerjinin maddeleşme eğilimi göstermiş olan yanı
olup yok olan, yok olup tekrar var olan var mıdır? olarak kabul edilirken, enerji ise varlığın içinde
Gibi sorular hiç şüphe yok ki özgürlük tanımını akışkan halde olan ve oluşum gücü olan varlığın tözü
da zorlaştırmaktadır. Aynı şey “ruh-beden”, “ışık- olup, ikilemin asli tarafını temsil eder. Yani madde-
karanlık”, “yer-gök”, ikilemlerinde de vardır. İnsan, enerji ikileminde enerji, özgürlüğün sembolüdür.
ruhunun derinliklerine ne kadar ulaşabiliyorsa, gök İnsanın enerjik, değişken, aktif, yetkin, üretken,
kubbenin derinliklerine de ancak o kadar ulaşabilir. yetenekli, olgun, bilgeli, iradeli, kararlı, tuttuğunu
Hayatta en zor olan iş, sınırlı olan gerçeklerin sınırsız koparan, zihin genişliği olan, akıllı, zeki, zeka küplü,
olan gerçekleri tanımlama uğraşıdır. Bu paradoksun gelişime açık, zamanın ruhuna uyum sağlayan,
imkansızlığı insan tarafından reddedilmiyor, ama zamanın akışında düşünce üreten, ideolojik, politik
meramı anlamak, algılamak, bilmek ve tanımak olan örgütlü, felsefik vs. özellikleri, enerjinin özgürlük
insanın çabaları da anlaşılmıyor değil. sembolüne en yakın özgür yaşamın ilke ve ölçüleridir.
Şüphesiz enerji olgusu da ruh gibi çok boyutlu A. Öcalan, “maddi parçacığın mahkûm haldeki enerji
tanımlanmayı bekleyen kozmik bir olgudur. Mevcut paketçiği olduğuna” dönük inancını paylaşırken, ışığın
haliyle enerji kavramının sözlük anlamı “maddede bir enerji hali olarak “ne kadar özgür bir akışkanlığa
var olan ve ısı, ışık biçiminde ortaya çıkan güç, erke”6 sahip olduğuna” dikkat çeker ve özgürlük tanımını
olarak tanımlanır. Isı ve ışık olgularının durağan “zekanın yoğunlaşmış hali” üzerinden açıklar.8 Enerji-
değil değişken, donan değil akışkan, katı değil madde ekseninde hakikati açıklamaya çalışan A.
esnek vb. devinim hallerinden enerjinin o maddeye Öcalan’ın bir diğer özgürlük tanımında madde, enerji
göre çok daha hür ve özgür olduğu genel bilinenler karşısında varlıkta duvar ve hapishane olarak dile
arasındadır. Isı ve ışığın ana kaynağı “ateş” çağrışımı gelir. Öcalan’ın bu tanımı tarihte, M.Ö. 493 yılında ilk
yapmaktadır. Kuran-ı Kerim de dünyayı aydınlatsın kez rastlanan eskatolojik bir Yunan mitinde yazılmış
diye güneş için zeytinyağından kandil yakıldı denilir. olan ve Sokrates’in de savunup kabul ettiği “Beden
Zerdüştlükte de ateş kutsaldır. Ahura Mazda’nın ruhun mezarıdır”9 şeklindeki açıklamayla özde değil
“ruhu”7 olarak kabul edilir. Bilimde de bir ateş topu ama biçimde benzerdir. A. Öcalan şöyle der: “Anlam
olan güneşin kütle çekimi kuvvetiyle tüm gezegenleri artımının özgürlükle ilişkisi vardır. Enerji-madde
yörüngesinde tuttuğu ve bir uzay sistemi, düzeni ikilemindeki katılaşmış maddi parçacık denilen yan
oluşturduğu söylenir. Yani inanç, mitoloji, din, bilim hep anlamı engellemekle yükümlüdür. Tıpkı duvar
ve düşünce sistemlerinin ortak özelliği enerjiyi ısı, gibi. Duvar içindekileri korur ama aynı zamanda
ışık, ateş olgularıyla tanımlıyor olmalarıdır. Ruh, hapseder. Evrende bu ikilem her olguda vardır. Duvar
enerji ve tin sözcükleri kavram olarak eş anlamlı bazen tam bir savunma aracı olurken, bazen de
olması da ortak anlamlarda buluşurlar. Daha hapishane halini alır.”10 Alıntıdan da anlaşıldığı üzere
doğrusu anlamları da aynı olmakla birlikte biri duvarın yani maddenin savunma rolü de olduğundan
dinsel, biri bilimsel, biri felsefik anlatım tarzıyla ifade ikilemi bir bütünlük içinde düşünmek önemlidir.
edildiğinden literatürde değişkenlik gösterirler.
Bütünlük ilkesi, beden mevzusuna ölü mezar
Ateşe ve ışığa dönüşmek arzusu, özgür ruhun nihai şeklindeki algılamayı engeller. Varoluşun bir de
amacı olup, Mısır mitolojisinden Yunan ve Azteklere,
8 A.Öcalan,Demokratik Uygarlık Manifestosu
6 TDK- Türkçe Sözlük 9 Mircea Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler,sy. 232
7 Davut Akgül-Felsefenin Doğuşu ve Yayılışı 10 A.Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu

62
zaman rolü yani yaşam mezarının olduğunu da akıp giden zaman durdurarak, bilinen zaman
hatırlatır. Evet, beden ruhun mezarıdır, madde ve mekanın dışına çıkarılarak gerçekleştirilir.
enerjinin duvarıdır ama bundan ölümle kurtulamaz. Amaç zihinde ve ruhta bir derinlik yakalamaktır.
Böyle olsaydı en başta inançlılar bunu denemekten Maddi dünya gerçekliğinde insanlar, bu ritüellerle
geri durmazlardı. Ölümü tercih ederlerdi. Lakin bir nefes de olsa huzuru, mutluluğu, özgürlüğü
anlatılmak istenen bu değildir. A. Öcalan’ın, tadabilme şansını yakalamayı umuyorlar. Yani
Sokrates’in de hatta Mithra, Zerdüşt, Hermes, Mani zihinlerini gereksiz maddi bilgilerden, kirlerden
ve Buda’nın da savunduğu bu ilke bütünlük ilkesi ve şeylerden kurtararak, arındırıp boşalttıkça
çerçevesindedir. Bu duvar ve ölü mezardan hem ruhlarına dokunabilmek, en azından bu duyguyu
bu dünyada hem ahirette ancak doğruluk ilkesiyle yaşamak demektir. Benzer şeyler İslamiyet’te de
iyi ve erdemlilikle, bilgece hatta peygamberce ve vardır. İslamiyet’in mutluluk ve özgürlük tanımı
dervişane yaşam standartlarıyla kurtulabilir. Deyim imandır. İman ruhta içselleştikçe insan huzuru,
yerindeyse amellerimiz iyiyse, adalet ölçülerimiz mutluluğu ve özgürlük duygusunu tadabiliyor.Diğer
hakkaniyetliyse, hakikati benimsiyor zorbanın yandan madde-enerji ikileminin bir başka bilimsel
karşısında mazlumdan yana tavır alıyorsak vb. anlatım tarzı da dalga-parçacık ikileminin teorisidir.
ilke ve ölçüleri yaşıyorsak, insanın öbür dünyayı Bu konuda birçok bilimsel deney de yapılmıştır.
beklemesine gerek kalmaz. Sokrates’in ölürken ki En nihayetinde parçacığın madde, dalganın
mutlu hali hep anlatılır. Nedeni özgürlük duygusunu ise enerji olduğu tespit edilmiştir. Dalga, enerji
tatmin olmaktan başka ne olabilir? Yine ülkesi, halkı, yoğunluktayken parça katılaşmış enerjinin madde
davası uğruna kahramanca direnmiş bir direnişçinin yoğunluğudur. Fakat dalga-parça ikileminin enerji
ölü yüzündeki tebessüm özgürlük duygusu ve madde ilişkisi ilginç veriler sunar.
bilincinden başka neyi izah edebilir? 23 yıldır en
Dalga ve parçacığın en önemli özellikleri, birbirinden
ağır tecrit koşullarında yaşayan ama “Ben zamanın
kopmaz bir bütünlüğe sahip olmalarıdır. Birbirinden
kendisine dönüştüm” diyen bir halk önderinin
kopmaksızın aynı anda hem dalga hem parçacık
sistemin kirlerini her nefeste kusmasının tadılmış
olmak! Bu teori evrensel düzlemde “Bütünlük
özgürlüğü bir yana bırakalım “ruha yutulmuş
İlkesi”ni bilimsel açıdan kanıtlamak gibidir. Aynı
özgürlük”ten başka neyle açıklanabilir?
anda özünü bozmadan farklılaşmak, iki ayrı şey
Zamana dönüşmek maddeye dönüşmekten ne kadar olmak. Hem o hem o olmak. Hem odur hem odur!
farklıdır, hatta kaç bin kere daha zordur? Bu anlamda Bu en güzel özgürlük tanımıdır. Ama onu iki ayrı şey
Terzi Hermes, Zerdüşt ve Sokrates gibi bilgelerin olarak, aynı anda yakalamakta mümkün değildir.
maddeden kurtulma eğilimi içerisinde olan ruhun Yani varlığın hem madde hem enerji boyutu, hem
felsefesini yaparken ölümsüzlük, sonsuzluk, yokluk hem varlık, hem ölü hem yaşayan hali vs.
sınırsızlık, mutluluk gibi terimlerle bahsettikleri ama onun hem ölü hem yaşayan halini aynı anda
şeyden özgürlük tanımını anlıyoruz. Tao, Buda ve görmek mümkün olmuyor. Ya ölü ya yaşayan halini
Upanişadçılığın felsefelerinde de benzer özgürlük ve görürüz. Ya dalga ya parçacık olarak görürüz, ama o
mutluluk tanımları vardır. hem dalga hem parçacıktır. Daha da basitleştirelim;
Doğu Asya toplumları kendilerine özgün yaşayan insan aynı zamanda ölü olan insandır!
meditasyon-trans-yoga yöntemleriyle maddi Varlık aynı zamanda yokluktur. Her yaşam içinde bir
dünyanın kirlerinden arınmayı amaç edinirler. ölümü, her ölüm içinde bir yaşamı barındırır. Her
Ritüelin temel amacı ise insanın özgürlük ve yokluğun içinde bir varlık nüvesi, her varlığın içinde
mutluluk istemiyle alakalıdır. Maddi bilgiyle dolan de bir yokluk köşesi vardır. Tıpkı kalbimizin bir
zihnin boşalımı, mutluluğun kaynağı için en önemli köşesine sığdırdığımız, ama hayatta hiç dokunmak
ritüeldir. istemediğimiz şeyler gibi birlikte yaşarız.
Özgürlük ve mutluluğun kaynağı için ihtiyaç Dolayısıyla dalga-parça teorisi, enerji bazında
duydukları bu ritüel, ancak zihin boşaltılarak boşa hem evren hem insan açısından özgürlük tanımını
63
açıklayıcı kılıyor. Özgürlük tanımında önemli Dolayısıyla insanın politik düşüncesi de kozmik
olan şey insanın hem ölü hem yaşayan olduğunu yoğunlaşma tarzından gelir. Evrende yoğunlaşma
kabul etmesidir. Ölüm sonrasında da tümüyle yok tarzı yoksa eğer, açığa çıkacak olan politik düşünce,
olmayacağına ikna olmak, doğada öyle ya da böyle bilinen klasik politika ve devlet bürokrasisinin
varlığını sürdüreceğine inanmak ve en önemli politikası olacaktır. Bu da insanın kendisine,
özgürlük tanımı ilkesi olarak öne çıkar. Aksi takdirde benliğine, kimliğine ait olan bir politik düşünce
Sokrates gibi bilgelerin ölürken ki rahatlıkları ve tarzı olmayacaktır. Oysa insan, doğası gereği politik
mutlulukları anlaşılamaz. Kaldı ki başta A. Öcalan düşünüş tarzını, kozmik yoğunlaşmanın düşünce
olmak üzere birçok düşünür, ölümün soyut ve tarzından alır. İlk insan topluluklarında da bu
sosyolojik olgu olduğunu söylerken, animist inanç böyledir. İlk insan politik düşünce tarzı siyaset,
düşünce sistemini ve kuantum, doğanın ve varlığın bürokrasi ve devlet sistemlerinden kaynağını
canlıcılık ilkesini hatırlatır. almıyordu. İnsanlar her şeyin doğal halini yaşardı.
İslamiyet’in şu sözünü de eklemekten geri Politik düşünce tarzlarının kaynağını daha çok
durmayalım: “Her an ölecekmişsin gibi bu dünyaya doğadan, nesnel dünya gerçekliğini tahlil etmekten
çalış.” Yani özgürlük tanımında emek ile fani dünyayı alıyorlardı. Ve onların politik düşünce tarzı,
yaşam ile ölümü birleştirir. Bu temelde emek, birey çağımızın devlet, bürokrasi ve siyasetinin politik
ve toplumların özgürlük sembolüdür. Emekten düşünce tarzından çok daha gerçekçi ve kozmikti.
kopmamış birey ve toplumlar özgürlüğe en yakın İlk insanın politik düşüncesi kozmik yoğunlaşma
olanlardır. eksenliydi. Devletin politik düşünce tarzı ise
insanı kozmik yoğunlaşma tarzından uzaklaştırır.
Devlet geleneği esasına dayalı klasik politika
Politik Düşünce Tarzı anlayışını türetir; bu da insanı kozmik yoğunlaşma
Politik düşünce tarzının kaynağının “kozmik tarzından yoksunlaştırarak gerçek anlamdaki
düşünce” olduğunu açımladık. Evrende her olguda politik düşünceye yabancılaştırır. Yabancılaştığı
oluş adına bir şey varsa, devinim gücünü kozmik için de insan yeniden oluşum gücünü kendinde
düşüncenin politik düşünüş tarzından aldığını da bulamaz hale geliyor. Dolayısıyla ideolojikleşme
dinsel, mitolojik ve bilimsel örnekleriyle sunmaya gücü de zayıflıyor. Devlet ve maddi uygarlık
çalıştık. Yani her oluşa geçme anı kararı kozmik sistemi içerisinde ona ait olan ve gerçekçi olmayan
düşünce eksenli politik düşüncedir. Bu insan bu politika tarzından kurtulmakta kolay değildir.
açısından da ve tüm canlı türleri bakımından da Bunun için gerçekten de bilge olmak gerekiyor. Hatta
öyledir. Politik düşünceyi sadece insanlar arasındaki bilgece yaşamın bazı standartlarında yetersizlik
diyalog yöntemi ve insana özgü bir şeymiş gibi de olduğunu, yine dinde bilgece yaşamın standartlarına
algılamamak gerekiyor. Politik bilinç-düşünce tarzı yakın bir düzey ve nitelikte yaşayan binlerce değerli
her varlıkta oluşun doğası gereği vardır. Örneğin insan vardır. Ama buna rağmen binlerce insan
kuantumda özgür tercih yasası diye bir şey vardır. içerisinde bilgece ölçülerini tam anlamıyla yaşamak
Bir foton parçacığı hareket ederken geçtiği her yerde herkese nasip olmuş değildir. İstenilen düzeyde
etrafında bulunan elektronlarla ilişkilenip sadece politikleşememenin, ideolojikleşememenin,
bir tane elektronda tercih yaptığı gözlemlenmiştir. partileşmemenin nedenlerinden biri de budur
Kuantumdaki bu olay foton parçacığın özgürlük zaten. Sadece politikleşmeme örneği bile kozmik
yasasıdır. Foton parçacığının elektronlar arasındaki politik düşünce tarzı hattına girmenin öyle kolay
farkın yaptığı bu davranışı onun hem bir bilinç olmadığını gösterir. Çoğu insan politik olduğunu
yapısına sahip olduğunu gösterir hem de yapısı gereği düşünür. Oysa gerçekten öyle değildir. Politiklikle ne
tercihte politik düşünce tarzına sahip olduğunu anlaşılması gerektiği bazen sapla saman gibi birbirine
göstermiştir. Bu anlamda politik düşünce tarzını karıştırılıyor. Oysa politik düşüncenin doğal mecrası
varlığın oluşum karakteriyle ilişkili bir evrensel kozmiktir. Kaynağı kozmik yoğunlaşmada olan
yasa olarak düşünmek yaratılış olmasa gerek. politik düşünce tarzı en sağlıklı ve gerçekçi olandır.
64
Politik Düşüncede Dilin Rolü (Durağandır!) Hakikatin bilgisi insanın kendi
benliğinde yatar. Onu uyandırmak, düşünce ve dile
“Politik toplum, başı kopmuş tavuk gibi daha can
yansıtmak, politika yapmak demektir. Politika ve
vermeden sağa sola savrulan toplumdur. Bir toplumu
dil, insanı yarım olmaktan kurtaran ve özgürlük
işlevsiz ve güçsüz bırakmanın en etkili yolu, kendi öz
bilinciyle buluşturan, ekmek su kadar gerekli olan
varlığı, temel maddi ve manevi ihtiyaçları için zorunlu
oluşum gücüdürler. İnsanın kendini ifade etme
tartışma ve karar organı olan politikadan yoksun,
(siyasetsiz, İslami deyimle şeriatsız) bırakmaktır. Hiç
gücü, A. Öcalan’ın deyimiyle “yorum sanatı” varsa
bir yol bu denli sakıncalı olamaz”11 der. Dolayısıyla yarım olmaktan kurtulmuş demektir. Bu varsa
politika yapmanın temel argümanlarından biri de özgürlük, yoksa tutsaklık başlar!
dildir. Dinin insan varlığı açısından önemi sözdür. Birey ve toplumlarda dil olgusu, politika ve
Ve bu tanrısal bir gerçekleşme halidir. Dinlerde, oluş özgürlük bilinciyle anlam bulur. A. Öcalan şöyle
ve yaratılışa tanrı katında sessizlikten sese, söze, dile der: “Anlamını en iyi dile, söze ve yapılanmaya
gelişle ol denilmesi, oluşumun bir dil hikâyesinin kavuşturan toplumlar, kendilerini anlamlandıran,
olduğuna da açıklık getirmektedir. Varlıktan dinliğe dillendiren, konuşturan, ihtiyaca göre çok yönlü
politik düşüncenin dilsiz olmadığı anlamına gelir. Bir yapılandıran toplumlardır. Özgürlükten yoksun
yerde oluş ve zaman varsa, orada mutlaka dil de var toplumlar ise, tersine dillerini geliştirmemiş,
demektir. Her oluş ve zamanın kendine özgü bir dili açıkça konuşturmamış, kendilerini çok yönlü
de vardır. Olmayan dil, olmayan oluş ve zamandır. yapılandıramamış toplumlardır.”12 Bu anlamda
Martin Heidegger, “Hümanizmin Özü” adlı eserinde özgürlük bilincini edinmiş olan birey ve toplumlar
(sayfa 37), “Varlık düşünmede dile gelir. Dil varlığın yarım olmaktan kurtulmuş, kimlik edinmiş, dillerini
evidir. İnsan onun evinde barınır” der. Heidegger, konuşturmuş, politik düşünce tarzını yakalamış olan
bu sözüyle “varlık “, “düşünce” ve “dil” olgularını toplumlardır.Dolayısıyla özgürlük bilinci gelişkin
bir çatı altında toplar ve ona da insanın barındığı olanın dili politik düşünce eksenlidir. Hakikati
“ev” tanımlamasını yakıştırır. Bu anlamda dil, ifade ederler. Politik düşünce gücüyle adaleti
düşüncenin barındığı evdir. Gerçek benliğimize konuşur, toplumsal hukuku tesis eder, toplumsal
karşılık gelen “şey”, dilde yansımasını yapar ve dil değer yargısını korur, savunuculuğunu yaparlar.
onun kimliğini sembolize eder. Başkaca bir tabirle Özgür toplumda yetişen bireylerin dili ideolojiktir,
“dil”, varoluşumuzun politik kimliğini ifadeye politiktir! Düşünce olarak sistemlidir ve örgütlüdür.
kavuşturduğu olgudur. Varoluşun özgürlük tanımı Öngörüleri güçlüdür. Öngörü ve yorum sanatıyla
da politik dilde gerçekleşir. “Dil”, bir öngörü sanatı zamanın dilini, ruhunu konuşur. Geleceği ve yaşamı
olan politik düşünce tarzının özgürlük melodisidir. kurgulayan, onu inşa eden bir güce, otoriteye sahiptir.
Ayrıca dil, beden ve ruhun, yeni oluş ve zamanın İkna gücü gelişkin, ret ve kabul ölçüleri net, insanın
elçisidir de. “Herkes kendi dilinin tutsağıdır” diye bir yüreğine, duygu ve ruhlarına dokunmayı bilen olgun
söz vardır. İnsan dil ile özgürleşir, dil ile tutsaklaşır duruşlarıyla toplumun beğeni ölçüleri olarak öne
da.Bir düşünün şu sözü önemlidir: “Kendini ifade çıkarlar, kabul görürler. Haliyle toplumun özgürlük
etmeyen insan yarım insandır!” Tüm varlık türleri imkanlarını yaratıp gelişmede çok daha etkilidirler.
açısından da gerekli olan bir söz olsa gerek. Yerde ve Hem kendileri hem yaşadıkları toplum ve dünya
uzayda suskun, sessiz ve sözsüz anlaşılmayı bekleyen insanlık ailesi için imkanlar yaratarak, özgürlük
milyonlarca yer-gök cismi vardır. Benliğin, kimliğin, ve hakikatin yolunu aşan birer sembol olarak çizgi
duygu ve düşüncenin saklı kaldığı yerde insan, yarım mücadelesine dönüşürler. Şüphesiz sadece özgür
haliyle anlaşılmayı bekleyen insanlardır. “Sakladığın olan toplumlarda değil, özgür olmayan toplumlarda
değil paylaştığın senindir” sözü bu anlamda da kendi kendini yaratmak için politik-bilge bireyler
öğreticidir. İnsana ait olan şey, dile, ifadeye kavuşan çıkararak özgürlük yürüyüşünü başlatabilir ve
şeydir. Saklı olan ise hiç kimseye ait olmayan şeydir: amacına ulaştırabilirler.

11 A.Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu 12 A. Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu

65
Politika ve Özgürlük Sembolü Sokrates ana tema olur, oluş ve zaman olgularında anlam
bulurlar. Işık, bilge, bilgelik, tanrısallık olguları
Etik ve politika felsefesinin kurucusu, teorisyeni
doğrudan zamana, ateş, diriliş, ciğer, kahramanlık vs.
olarak kabul edilen Sokrates’le konumunu
toparlarken, öncelikli olarak Sokrates’in tarihsel de oluşa karşılık gelirler. Teslimiyete karşı direnişi,
dayanağını oluşturan Kronos ve Prometheus’a dair zamansızlığa karşı ölümsüzlüğü, yok olmaya karşı
birkaç noktayı açmakta fayda olsa gerek. Yunan yeniden oluşu, cehalete, iradesizliğe, durağanlığa
mitolojisinin en eski tanrılarından olan Kronos, ve suskunluğa karşı tanrısal bilgelikte tercih yapan
varlığı yokluğu tartışmalı bir halk olan ve daha çok Prometheus, kendi şahsında Titanların zamanını
mitolojik olarak kabul edilen Titanların soyundandır. ölümsüzleştirir, yeniden başlatır ve yeni bir oluşumun
Kronos, Titanların zaman tanrısıdır. Yunanca abidesi olur. Oluş ve zaman Prometheus’la yeniden
kökenli bir isim olan “krono”, “zaman” anlamına canlanır, devreye girer, gerisi artık Sokrates’in çağını
gelmektedir. Günümüzde açılımı “Zaman Bilimi” beklemektedir!
olan “Kronoloji” kavramının kökeni olarak da bilinir. Kronos “zamanı”, Prometheus ise “oluşu” sembolize
Kronos, yaşadığı çağın zamanını temsil eder. O bir ederken, Sokrates onları politika ve özgürlük sahasına
çağın, bir halkın zaman tanrısıdır. Lakin gün gelir çekecektir. Bu anlamda Sokrates de yaptıklarıyla
oğul Zeus, babası Kronos’a karşı başkaldırır. Çatışır, “politika ve özgürlüğü” sembolize edecektir. Sokrates,
savaşır. Zeus, babası Kronos’u yener. Kronos ölür. oluş-zaman politika ve özgürlük bilincini, ruhuna
Zaman durur! Zeus ise, zamanı yenen ve zamana örgütleyerek Kronos ve Prometheus’un direniş
hükmeden tanrı olarak kabul edilmeye başlanır. geleneğini sürdürür. Zeus’a karşıtlığıyla bilinen
Kronos’un yenilgisinde öncü Zeus çağın tanrısı Sokrates’in Titanların soyundan olması büyük bir
olur. Yeni bir çağ ve yeni bir zaman devri başlar. olasılıktır. Onu Titanların soyundan saymak için
Zeus’un başlattığı yeni zamanın ve dönenmin tarihte belgelenmiş kimi veriler de mevcuttur.
ruhu kötülüktür! Bu zamanda Zeus, Yunanlıların Sokrates, tıpkı Prometheus gibi bilgiyi halka dağıtan
Ehrimenıdır! Pandora kutusundan kötülüğü bir bilge insandır. Yunanlıların en önemli bilgesidir.
yayarak Tiranlıların egemenlikçi ve maddi uygarlık Yunan düşünürlerinin büyük çoğunluğu dolaylı
döneminin anlayışını başlatır. Kronos ölür. Ama dolaysız bilge Sokrates’in öğrencileridirler. Aristoteles
Titanların kötülüğe (Zeus’a) karşı direnişi devam Platon’un, Platon da Sokrates’in doğrudan öğrencisi
eder. Prometheus bu direnişin öncülüğünü yapan olduğu bilinmektedir. Sokrates, politika felsefesinin
kişidir. Yarı insan yarı tanrı konumundadır.
kurucusu olarak politik düşünce tarzını temsil
Prometheus’un babası Kronos’la birlikte yenilmiş
eder. O bunu yaparken kozmik düşünce tarzından
olan en önemli üç tanrıdan biridir. Prometheus ve
yoksun değildir. Sokrates, sofist geleneğinin “ölçü-
ailesi Titan soyundandır. Prometheus kendisi başta
insan” felsefesine inanır. Doğu filozoflarının aksine
olmak üzere babası ve kardeşleri, yani ailece Zeus’un
o yönünü insana verir. İnsanı tanımlamadan, onu
gazabına uğramışlardır.
doğru bir yaşam akışına sokmadan, hayatı anlamlı
Özetle, Prometheus, meşalesini güneşten yakarak kılacak bir bilinç ve düşünce gücüne ulaştırmadan
Kronos şahsında durmuş olan zaman yeniden başlatır. koca evrenin peşine düşmenin yersiz ve sonuçsuz
Ateşi, yani bilgiyi tanrılardan çaldığı gerekçesiyle kalacağının farkında olan Sokrates, bilgece-erdemli
cezalandırılır Prometheus, Kafkas Dağı’nda bir bir duruşun “Kendini bil!” ilkesini hayata geçirir.
kayalığa zincirlenir. Zeus’un Prometheus’a musallat Dolayısıyla Sokrates, “kozmik”, “politik” ve “felsefik”
ettiği kartal, her gün gelir onun ciğerlerini yer. düşünce gücünü birleştirerek hakikat yoksulluğunun
Fakat Zeus’un canlandırma sistemine karşılık özgürlük arayışına girişir. Yaptıklarıyla Sokrates,
Prometheus’un ciğerleri her gece yenilenir. sadece etik ve politika teorisinin kurucusu değil,
Prometheus’un öyküsünde öne çıkan temel öğeler, 2500 yıldır devam eden Yunan felsefe çağının bilge
ateş, ışık, bilgi, direniş, ciğer, ölümsüzlük, bilgelik, öncüsüdür de. Başlattığı felsefe çağının bilgesi olarak
kahramanlık, tanrılık vs. olgularıdır. Bu olgular iki Zeus’un zaman devrini geriletip, yeni bir zaman
66
devrini başlatır. Sokrates’ten anlaşıldığı kadarıyla hayata teşvik eder. Onun bilgi anlayışı “erdem”dir.
O, “kozmik zamanın insanı” olduğunun tamamen Diyalog ve soru sorma yöntemiyle de insanları
farkında gibidir! politik düşünce zeminine çekerek, politika anlayışını
Sokrates’te oluşumun başlangıç ilkesi ruhtur. “Ruh”, örgütler. Politika anlayışıyla mutluluk ve özgürlüğe
varlığın asli kökenidir. Onda öncelikli olanın ruh giden yolun ilke ve ölçülerini oluşturur. Sokrates’in
olmasına rağmen varlığı bir bütün olarak algılar. politika, özgürlük ve ölümsüzlük ruhunun formülü,
Onun nazarında insan, varoluşun temel iki öğesi bilgi-erdem-mutluluk= Eudaimonia’dır!
olan beden ve ruhtan meydana gelmiştir. İnsan; Son olarak Sokrates, “gençleri baştan çıkartmak
“beden ve ruh” “bir maddi bir manevi” boyutuyla ve kentin tanrılarına inanmayıp yeni tanrılar icat
“birleşik bir varlık” olarak gören Sokrates’e göre etmek” suçlamasıyla ölüme mahkûm edilir. Tıpkı
benliğine karşılık gelen, onu her ne ise o yapan öğe Prometheus’ta olduğu gibi af dilemesi şartına
ya da bileşen ruhtur.13 karşı çıkarak “af dilemez”, teslimiyeti kabul etmez.
Kozmolojik açıdan da Sokrates “yer-gök” ikilemini Orpheusçu bir aziz olduğu söylenen Sokrates, ruhun
kabul eder. Bunu yaparken göğü “ruh”, yeryüzünü ölümsüzlüğüne inanan biri olarak zaman dışı bir
de “beden” olarak tanımlar.14 Sokrates’in kozmik azap16 korkusunda değildi. Ruh gücüne de inanan
düşünce felsefesinde ruh, bedene hakim olur. Bunu Sokrates ölüme giderken bile mutluydu. Çünkü o
politik düşünce felsefesine de yansıtan Sokrates, ruhunu maddeden kurtulacağına ve ölümsüzleşip
gerçekte var olanın ruh olduğuna kanidir. O maddi zamana karışacağına inanıyordu.
olan her şeyin geçici olduğuna inanır. Buna göre,
Konumuzun başlığı olan “Oluş-Zaman Düzleminde
ruhun ölümsüzlüğü karşısında bedenin “araç”
Politika ve Özgürlük” yorumunu şöyle toparlayabilir:
olmaktan başka bir şansı da yoktur. Zerdüşt ve Terzi
Sokrates, Kronos’un zaman ruhunu; Prometheus’un
Hemes’in ışık-ruh teorilerinde ifade edildiği üzere
oluşum gücünü çağın politika ve özgürlük ruhuyla
Sokrates’te maddeden kurtulan ruh, ölümsüzleşir.
taçlandırır. Kronos “zaman”, Prometheus “oluş”,
Ölümsüzleşmiş ruh için tüm sınırlar ortadan
Sokrates “politika ve özgürlük” sembolü demektir.
kalkar. Sınırsızlık ve sonsuzluk zamanı ruhun
ölümsüzlük cevherine hakim olur. Sokrates’te
maddeden kurtulma arayışında olan ruhun sembolü İçindekiler İçin Tıklayınız...
özgürlüktür!
Bu nedenle Atina sokaklarında başta gençler
olmak üzere halka ve onların şahsında da insanlığa
hakikatin bilgisini taşıyan Sokrates, insanları
ruhlarını korumaya, özen göstermeye, ruhlarını
terbiye ve tedavi etmeye çağırır. Dönemin cehaletine
son vermek isteyen Sokrates, “incelenmemiş,
sorguya çekilmemiş bir hayatın yaşanmaya değer
olmadığını”15 söyler. Sokrates’e göre, sorgulanmamış
bir hayatın kıymeti harbiyesi yoktur. O, hayatı
anlamlı kılmanın yolunu açmaya çalışır. İnsanın
kendini gerçekleştirme haline “Eudaimonia”,
yani “Mutluluk” diyen Sokrates mutluğun da
mutsuzluğun da kaynağının insan olduğuna işaret
edecek, insanları bilgelik yolunda erdemli bir

13 Ahmet Cevizci,Felsefe Tarihi,sy. 76


14 Bertrand Russsel,Batı Felsefe Tarihi, 1.Cilt,sy220
15 Ahmet Cevizci,Felsefeye Giriş,sy. 41 16 Bertrand Russel,Batı Felsefe Tarihi,1.Cilt,sy. 218

67
Devletin Oluşumu ve
Politik Alana Hegemonyası
Çiçek Otlu
Platon’a göre devlet “büyütülmüş insan” iken, kaybolmaktadır. Yani devlet, siyasal egemenlik aracı
Thomas Hobbes “doğal olmayan yapay ama zorunlu olan bir güç olarak değil, toplumsal-tarihsel evrimin
bir cisim”, Hegel “kutsallığın veya ilahi fikrin nihai amacı olarak görülmekte ve bu durumda da
yeryüzündeki yansıması”, Gramsci “sivil toplum mutlak ve sonsuz olma iddiası yüklenmektedir.
ile siyasal toplumun, hegemonya ile egemenliğin Hegel toplumu düzenleyenin devlet olmadığını
diyalektik bütünlüğü”, Bakunin ise “ders çıkarılması
devleti düzenleyenin toplum olduğunu iddia eder.
gereken kötülük” diye tarif eder. Lenin de “tek
Marx, Hegel’in toplum ve devlet ilişkisini anlatmaya
uğraşı yönetmek olan ve yönetmek için de başka
çalıştığı bu düşünce tarzını “1844 Elyazmaları” ve
insanların iradesini zorla baskı altına alacak özel
“Alman İdeolojisi” kitaplarında tarihsel maddecilik
aygıt” olarak tanımlar. Devlet, sınıflar ve toplumlar
teorisi yöntemiyle eleştirir. Marx’ın yönteminde
üzerinde hegemonya kuran, baskı altına alan bir araç
ütopizm yoktur. Eski toplumun bağrından yeninin
mıdır? Devlet, toplumun hizmetine sunulabilecek
doğuşunu inceler ve pratik sonuçlar çıkarır. Marx,
midir? Devlet mutlak ve sonsuz mudur? Devletin
toplumsal işbölümünü, mülkiyet biçimlerini, sınıfları
sönümlenmesi ve yok olması mümkün müdür?
ve egemenlik sistemlerini, hukuk ve ideolojinin
Devletin tanımı ve sönümlenmesi tartışmaları
ortaya çıktığı koşulları maddeci tarih anlayışı içinde
sosyalist hareket içerisinde geçmişten bugüne kadar
açıklar.
tartışma konusu olmuş, devrim sonrası kurulacak
devlet iktidarının niteliği birçok partinin programını, Günümüze kadar oluşan beş üretim biçimini (ilkel
stratejisini oluşturur. komünal toplum, kölelik, feodalizm, kapitalizm
ve sosyalizm) nasıl ve hangi süreçler sonunda
Devletin oluşumu ve biçimi konusu ilk defa
birbirlerinin yerine geçtiğini açıklamaya çalışır.
Platon’un yazdığı “Devlet” eserinde yer alır.
Sonuçta bu üretim biçimleri birdenbire birbirini
Platon’a göre beş insan çeşidi vardır. Her insanın
yerine geçmemektedir. Belli bir gelişim ve değişim
karşılığında da bir devlet biçimi olduğunu belirtir.
süreçleri çözümlenmeli, yeniden üretim biçimleri
“Aristokrasi”, “timokrasi”, “oligarşi”, “demokrasi”
tartışılmalı, geçiş dönemlerinin nasıl olduğu
ve “tiranlık”. Platon’u Hobbes, Hobbes’i de Hegel
kavranmalıdır.
takip eder. Bunların felsefi idealizminin anlatışına
göre devlet, herkesin herkese karşı savaştığı, belli Marksist bakış açısına göre devlet; belirli bir gelişme
kuralların olmadığı tutku ve içgüdülerin yönettiği aşamasında toplumun ürünüdür. Toplumun içinden
toplum hiyerarşisi hakimdir. Devlet öncesi toplumlar doğan bu güç özel mülkiyet ilişkilerinin oluşmasıyla
insan aklına uygun olmayan ‘olumsuz’, ‘yabani’ bir toplumun üstüne çıkar. Topluma yabancılaşır.
aşamaydı. Devletin oluşumu ise toplumların ‘aklına’ Bu durum sınıfların kendi arasında çelişki içine
uygun bir aşama olarak kabul gördü. Alman filozofu girdiğini, uzlaşmaz karşıtlıklara bölündüğünün
Hegel yazdığı “Hukuk Felsefesi”ndeki devlet modeli göstergesidir. Toplumun üstünde duran bu siyasi
fikri; bireyin bütün maddi-ekonomik ilişkilerini aygıt, sınıf çelişkilerini kendi belirlediği düzen
içerdiği için devlet siyasal toplumun içinde sınırları içinde tutması gereksiniminden doğduğu
68
için egemen olan sınıfın devletidir. Bundan dolayı gelişmesine yol açtı. Bu durum pazar için üretimi
gelişen sınıf çelişkilerini egemenler lehine çözme oluşturdu. Pazar için üretimin gerçekleşmesi için
işlevine sahiptir. Egemen olan sınıfın çıkarlarını, yaygın köle emeği kullanıldı. Oluşan zenginlik ve
egemenliğini koruyan ve sürekliliğini sağlayan, işçi servet birikimi özgür yurttaşlar arasında bir hiyerarşi
sınıfı ve ezilenlerin saldırılarına karşı koruyan bir yarattı. Üretim ilişkileri temelinde toplum toprak/
baskı aracıdır. köle sahipleri, köleler diye keskin bir biçimde ikiye
Tarihsel materyalist yönteme göre, toplumun üretici ayrıldı. Roma İmpartorluğu’nun fetihlerini artırması,
güçleri var olan üretim ve mülkiyet ilişkileriyle fethettiği yerlerde köle emeğinin yaygın kullanılması
çelişirler. Bu çelişkili durum toplumsal devrimlerin inanılmaz bir servet birikimi yarattı. Toprak sahipleri
oluşmasının önkoşulunu hazırlar. Devlet, nasıl ki ekonomik gücünü güvence altına almak için devlete
belli koşulların oluşmasıyla ortaya çıktıysa; onu var bağlı merkezi düzeyde örgütlenmiş askeri bir güç
eden tarihsel koşullar ortadan kalktığı zaman ortadan kurdular.
kalkacaktır. Bu bakış açısı, Hegel’in savunduğu “Kentin basit topluluklarını koruyan ‘silahlı halk’ devlet
mutlak ve sonsuz bir yapı olduğu fikrini baş aşağı otoritelerinin hizmetinde halka karşı ‘kamu gücü’
etmektedir. kullanan ordulara dönüştü.”1 Devlet, Latince “status”
kelimesinden türemiştir. 13. Yüzyılda kullanıldığı
anlamda status bir kişinin veya bir şeyin durum,
Sınıflı Toplumlar ve
pozisyon ve şartlarına işaret eden bir kavramdır.
Devletin Ortaya Çıkışı Giderek 16. Yüzyıldan itibaren ülkenin siyasal
Marx ve Engels, insanlığın yazılı tarihi öncesi sınıf yönetim organizasyonunu tanımladı. Geleneksel
karşıtlıklarının ve devletin olmadığı “ilkel komünal” devletten merkezi devlete kadar üretim ilişkilerinin
toplulukların olduğunu belirtirler. Kan, dil, örf, adet belirlediği devlet yapıları oluştu. Devletin egemen bir
birlikleri üzerinden kurulan topluluklar göçebe güç olarak ortaya çıkmasının sebebi feodal sistemdeki
halinde yaşamaktadır. İşbölümü aile içerisinde kadın- lokal otorite olan güç merkezlerinin tek bir merkezde
erkek arasında gelişmiştir. Klan sistemi egemendir. birleşmesiydi. Sınıfın bölünmesi ve tabakalaşması
İlkel komünal toplulukta özel mülkiyet, sınıf ve devlet sonucu her çağda toplumsal üretim tarzı ve işbölümü
unsurları yoktur. Geçici olarak yerleşilen toprağın oluşmuştur. Üretim tarzının ve işbölümünün köklü
mülkiyeti topluluğa aittir. Hiçbir birey toprak üzerinde değişimi, sınıfların yapısı da değiştirir.
mülkiyet hakkına sahip değildir. Üretim komünün 15. Yüzyıldan itibaren feodal üretimde, kentlerdeki
ihtiyacını ve varlığını sürdürmesi için yapılır. lonca sistemi, yerini manifaktür düzene bıraktı.
Tarımsal üretime geçilmesiyle ve hayvanların Üretilen ürünlere talebin artması sonucu, büyük
evcilleştirilmesiyle mülkiyet ilişkileri ortaya çıktı. Bu ölçekli sanayi oluştu. Feodal sistemin çözülmesiyle
toplumlarda işbölümü ve değiş-tokuşun gelişmesiyle birlikte serfler kırlardan kentlere gelmeye ve
ilkel topluluklardaki üretim ve toplumsal ilişkilerde mülksüzleştirilen zanaatkârlar kurulan sanayi
çözülme yaşandı. Nüfusun bir süre sonra çoğalması tesislerinde çalışmaya başladılar. Yeni kıtaların
sonucu ihtiyaçlar arttığından dolayı kabile reisleri keşfi, denizciliğin gelişmesiyle birlikte dünya pazarı
ve şefler savaşlar ya da anlaşmalar yoluyla kendi oluştu. Bu gelişmelerin sonucunda ekonomik gücü
içlerinde birleştiler. Özel mülkiyetin doğuşu ile ele geçiren burjuvazi siyasi gücü de eline geçirdi.
yurttaşlar-köleler sınıfı oluştu ve devlet ortaya çıktı. Üretim araçlarını ve mülkiyeti merkezileştirdi. Ulus-
Köleci üretim tarzının en somut örneği Antik Yunan devletin merkezileşmesiyle egemen sınıflar çıkarları
ve Roma’da yaşandı. doğrultusunda tek bir gümrük tarifesi oluşturdular.
Kentte, artık ürünün tamamı toprağın özel Kapitalist sistemde üretim ve mülkiyet ilişkileri
mülkiyetine sahip özgür üreticilerin ellerinde içerisinde sermayenin gelişmesiyle doğru orantılı
birikmekteydi. Artık ürünün birikimi, komün 1 Friedrich Engels, Anti-Düring, Sol Yayınları, çeviren Kenan
içinde iş bölümünün ve ürünlerin mübadelesinin Somer, s.295-296.

69
olarak işçi sınıfı gelişti. Burjuvazi tarafından işçi sınıfın mülkiyet sahibi olmasını sağlayan durum
sınıfı mülksüzleştirildi ve işçiler kurulan fabrikalarda sermaye birikimidir. Burjuvazi işçi sınıfının mülk
kalabalık çalışmaya başlandı. İki toplumsal sınıf iki sahibi olmasını ve kendi geçim araçlarına ulaşmasına
düşman kampına bölündü. engel olur. Üretim araçlarından yoksun bırakılan işçi,
burjuvazi ile anlaşma yoluna giderek emek gücünü
belli bir ücret karşılığı satar. İşçinin emek gücünün
Devletin Politik Alana Müdahalesi
değeri ile sermaye sahibi adına çalışırken harcadığı
Politikanın en eski anlamı yönetmektir. Politika, emeğin değeri arasındaki fark artı-değeri oluşturur.
ilkel komünal toplulukta hayatı örgütlemek,
Marx, 1844 yılında kaleme aldığı “El Yazmaları”nda
düzeni sürdürmek ve şeyleri yönetmekti. Komün
mülkiyet sahibiyle işçi arasındaki gizlenen emek
topluluğu bilgeler, önderler ve şefler tarafından
sömürüsünü ortaya koydu. İşçi ürettiği nesneye
komünal bir şekilde yönetilmekteydi. Politika bu
yabancılaştı, kölesi oldu. Sermaye sahibi, işçinin
dönemde topluma yabancılaşan, dışsallaşan ve
yaşaması için çalışması gerektiğini gizler. İşçi
araçsallaşan bir olgu değildi. Kendi içerisinde bir
sınıfına tanınan özgürlük ve eşitlik egemen sınıfın
hiyerarşi yaratmıyordu. Politika, toplumu yöneten
çıkarları esas alınarak belirlenir. İşçi sınıfı emeğinin
değil, toplumun kendini yönettiği bir araçtı. İlkel
karşılığında yaşamını idame edebilecek kadar ücret
komünal toplumda belirleyici olan komünal ilişkidir,
alır. Aldığı ücret yaşamasını sağladığı için çoğunlukla
sınıflı toplumlarda ise yönetme ilişkisidir.İnsanlığın
mülk edinmesi imkansız gibidir.
toplumsal örgütlenmeden siyasal örgütlenme
biçimine geçişini bir zorunluluk haline getiren temel “İşçi ne kadar çok servet üretse, üretiminin gücü
unsur, özel mülkiyet olmuştur. Bu durum oluşunca ve kapsamı ne kadar artsa, kendisi de o kadar
politika toplumun kendini ve şeyleri yönettiği bir yoksullaşır. Ne kadar çok meta yaratırsa, kendisi de
unsur olmaktan çıkmış, bir sınıfın üzerinde zora bir meta olarak o kadar ucuzlar. Şeyler dünyasının
dayalı egemenliğinin yönetim biçimi haline gelmiştir. artan değeriyle doğrudan doğruya orantılı olarak
Lenin, “politikayı devlet işlerine, yönetimine, devlet insanlar dünyası değersizleşir. Emek yalnız meta
faaliyetlerinin biçim, görev ve içeriğinin belirlenmesine üretmez; kendini ve meta olarak işçiyi de üretir ve
karışmak, belirlemek” diye tanımlarken, en kısa ve net bunu meta ürettiği oranda gerçekleştirir.”2
bir şekilde “Politika ekonominin yoğunlaşmış halidir” İşçi hayatta kalmak için kölece çalışmak zorundadır.
der. Devlet, kendisini oluşturan “üst yapı” kurumları Zorun başladığı yerde işçi sınıfının, ezilenlerin
(hukuk, din, felsefe, sanat vb.) ile çıkarına hizmet ettiği özgürlüğü de biter. İşçi sınıfının özgürlüğünü
belli sınıf ya da sınıfların diğer ezilen sınıflar üzerindeki oluşturan koşullar ancak mülkiyetin ortadan
zora dayalı aygıtıdır. Toplumun özel mülkiyet kalkmasıyla mümkündür. Sermaye ile işçi sınıfı
üzerinden sınıflara bölünmesi, devletler aygıtının arasındaki bu sömürü ilişkisi kapitalist toplumdaki
ortaya çıkması vb. hepsi bu ekonomik temel üzerine iki sınıfın arasındaki çelişkinin derinleşmesini
şekillenir. Her politika açıktan ya da örtülü olarak sağlar. Kapitalist sistemdeki üretim ilişkileri
ekonomik çıkarları yansıtır. Politikanın oluşumunda sonucu merkezileşen devlet yapısı sermaye birikim
devlet/iktidar ilişkisi belirleyicidir. İktidar, yapısal sürecinin koşullarının devamını egemen sınıflar
kurumların toplum üzerindeki etkilerini, mücadele lehine yasalarla güvence altına alır. “Emekçiler,
eden sınıflar arasındaki ilişkilerini, hegemonyasını proleterlere ve emekçilerin araçları da sermaye
anlatır. durumuna dönüştükten, kapitalist üretim biçimi
ayaklarını yere bastıktan sonra emeğin bundan
Sermaye Birikimi Siyasal Gücü Yaratır sonraki toplumsallaşması, toprağın ve öbür üretim
araçlarının bundan sonraki dönüşümü, yani özel mülk
Kapitalist sistemde siyasal gücü özel mülkiyet
sahiplerinin bundan sonraki mülksüzleştirilmesi yeni
ilişkileri oluşturur. Üretim araçlarını elinde
bulunduran sınıf, siyasal gücün de sahibidir. Egemen 2 Kral Marx, Elyazmaları Payel yayınları, çeviren Murat Belge, s. 67.

70
bir biçim alır. Şimdi mülksüzleştirilecek olan kimse aracı olarak o an için her ikisine de karşı bağımsızlık
kendi hesabına çalışan emekçi değil, birçok emekçiyi kazandığı olmuştur. Örneğin; 17. ve 18. yüzyılın
sömüren kapitalisttir. Bu mülksüzleştirme kapitalist mutlak monarşileri, Fransa’daki 1. ve 2. imparatorluk
üretimin kendi içinde taşıdığı yasaların işlemesiyle, Bonapartizmi, Almanya’da Bismarck, Rusya’daki
sermayenin merkezileşmesiyle gerçekleşir.”3 Kerenski hükümeti böyleydi. Burjuva topluma özgü
merkezileşmiş devlet erki, mutlakiyetin devrilmesi
Başka bir ifadeyle kapitalizmin doğası ve hareketin
döneminde ortaya çıktı. Avrupa’nın burjuva
yasası gereği, artık değerin değerlenmesi, başka yerde
devrimleri boyunca bu aygıt sayesinde köylülerin,
üretilen artık değerin varlığını gerekli kılar. Birbiriyle
zanaatçıların, tüccarların durumunu halkın üstüne
ilişki ve çelişki halindeki birden fazla sermayenin
çıkarmış, nispeten rahat, saygın görevler sağlayarak,
rekabeti yatırım yapmayı zorunlu hale getirir. Bu
burjuva sınıfın safına çekti.Kapitalist sistem, azınlık
durum sermaye birikimine neden olur. Sermayenin
olan ezen/sömürücü sınıfın, ezilenlerin üzerindeki
belli tekeller arasında merkezileşmesine yol açan
hegemonyasına dayanır. Bu hegemonyanın sürekli
bu ilişki durumu daha güçsüz, daha küçük sermaye
olması, sermayenin çıkarlarını koruması bakımından
gruplarını yok eder.
ordu ve bürokrasi gereklidir. Devlet işleri olarak
adlandırılan kamu işleri burjuva düzenin çıkarlarını
Burjuva Devletin Gerçek Yüzü kollayan, yukarıdan aşağıya hiyerarşik bir piramit
biçiminde örgütlenmiş daimi bürokratik kurumlar
Devlet, sınıf çelişkilerini dizginleme, bastırma
tarafından yürütülür.
ihtiyacından doğduğu için toplumsal çatışmaların
ekonomik olarak en güçlü ve egemen olan sınıfın
devletidir. Bundan dolayı siyasetten de egemen sınıf Devlet Bir Baskı Aygıtıdır
haline gelir. “Modern devletin yürütme gücü, bütün burjuvazinin
Devlet toplumsal sınıfların üstünde, tüm kesimlere ortak işlerini idare eden bir komiteden başka
eşit mesafede, bağımsız bir yapı olduğu fikri genel bir şey değildir” diye tanımlar Marx “Komünist
olarak kabul görmektedir. Devletin yürütmesi bütün Manifesto”da devleti. Devlet iktidarı süreç içinde
burjuva egemen sınıfın genel işleri yöneten ve yürüten sermayenin emek üzerindeki ulusal iktidarı,
bir yapıdan başka bir şey değildir. Çünkü devlet toplumu köleleştiren örgütlenmiş ve merkezi bir
yapısının sürekliliğini koruması demek kapitalist güç, bir sınıfın egemenliğini koruyan aygıt niteliği
üretim ilişkilerinin ve sermayenin korunması kazandı. Sınıf savaşımlarında ilerleme gösteren her
demektir. Sınıflı toplumların ilişki biçiminden dolayı devrimden sonra devlet iktidarının baskıcı ve zor
devlet özerk değildir. Sadece özerk görünümündedir. niteliği daha çok ortaya çıkar.

“Özel mülkiyetin topluluktan ayrılıp kopmasıyla Devlet, geniş kesimlerin sisteme entegrasyonunu
birlikte devlet, burjuva toplumunun yanı sıra ve sağlayan hapishane, ordu ve polis gibi zor
burjuva toplumunun dışında tamamen ayrı bir varlık mekanizmalarının veya bastırıcı organların yanı
haline geldi. Ancak bu devlet, burjuvazinin hem içsel sıra sistemle bütünleştirici manevi baskı aletleri
hem de dışsal amaçları nedeniyle, kendi mülklerini eğitim, din ve parlamenter yapılara sahiptir.
ve çıkarlarını karşılıklı olarak güvence altına almak Toplumun sistemle uzlaşmasına ve uyumlu hale
için benimsemek zorunda kaldığı örgütlenme gelmesine yarayan bu mekanizmalar, devletin aynı
biçiminden başka bir şey değildir.”4 Tarihin bazı
zamanda toplumun karşısında yer alan bir baskı
aygıtı olduğunu gizlemesine hizmet eder. Devletin
dönemlerinde savaşan sınıfların birbirilerini
halkı koruduğu, haklarını savunduğu genel olarak
dengeledikleri dönemlerde devlet erki görünüşte
hakim bir düşüncedir. Devletin halka karşı işlediği
3 Friedrich Engels, Anti-Düring, Sol Yayınları, çeviren Kenan suçlar, devletle ilişkilendirilmez. Daha çok “gizli,
Somer, s.229.
derinlerde” başka bir güç tarafından yapıldığı algısı
4 Karl Marx, Friedrich Engels, Alman İdeolojisi, Evrensel Basım
Yayın, çeviren Tonguç Ok, Olcay Geridönmez, s.65. yaratılır. Devlet halkın gözünde en değerli, kutsal
71
varlık olarak kabul edilmesi istenir. Ona karşı, bu hakları çeşitli engellerle kullanılmasını yasaklar.
onun egemenliğini, bekasını tehlikeye atacak hiçbir İşçi sınıfı ve diğer toplumsal kesimlerin mücadelesi
toplantı, eylem, ifade ve örgütlenme yapılmasına izin yükseldiği dönemlerde ancak kaydedilen haklar
verilmemektedir. Parlamento belli bir yıl içerisinde yeniden kazanılır. Gerçekten de kapitalist toplumda
yapılan seçimlere dayanır. seçme, seçilme, toplantı, eylem, söz, örgütlenme,
Ezilenler seçme ve seçilme gibi demokratik haklara grev, kadınların kazandığı hakların tümü büyük
sahiptir. Bu hakkı kullanırken kendilerini diğer mücadeleler, emekler ve bedeller sonucu elde
seçime kadar hangi burjuva veya faşist partinin edilmiştir.
yöneteceğine, boyunduruk altına alacağına karar
verir. Lenin’e göre; “kapitalist sistemin varlığını Proletarya Diktatörlüğü ve
sağlayan burjuva demokrasi çoğunluğun bir avuç
azınlık tarafından baskı altına alınmasıdır.” Devletin Parçalanması
Devletin ihtiyaç duyduğu kaynakların, bütçenin Marx, “Bütün siyasal devrimler, bu makineyi
oluşturulması, vergiler, devletin borçlanması veya kıracakları yerde, yetkinleştirmekten başka bir şey
para basması kapitalist sömürü ilişkilerinden ayrı yapmadılar” diyerek durumu net bir şekilde açıklar.
görülmektedir. Devletin gelirleri konut, elektrik, su, Marksist bakış açısına göre, devlet aygıtı mutlaka
doğalgaz, internet, telefon, temel tüketim maddeleri parçalamalıdır. Eğer devlet, sınıflar arasındaki
vs. üzerinden bireylerin vergilendirilmesiyle toplanır. çelişkilerin uzlaşmaz olduğu gerçeğinden doğduysa
Bu oluşturan devlet bütçesiyle devlet mekanizmasını ezilen sınıf şiddete dayanan bir devrim olmadan
oluşturan bürokratların, memurların ücretleri özgürleşemez. Bu da yeterli değildir. Çünkü devletin
ödenir. Savaş giderleri karşılanır. İşçiler bu yüksek egemen sınıf tarafından yaratılmış bulunan devlet
vergiler nedeniyle alım gücü düşer ve asgari ücretine bürokrasisi ve askeri aygıtı parçalanmadıkça
zam ister. Taleplerinin kabul edilmesi için sınıf özgürlük olanaksızıdır. Devlet, bir şiddet tekelidir.
mücadelesine girer. Sınıf güçlerinin dengesi devletin Bu sayede toplumu bir arada tutar, onu uzlaştırır.
gelirlerinin artması için var olan manevra alanını Sınıf karşıtlığı geliştikçe, devlet erki işçi sınıfını
belirler. Topluma hizmet aracı olarak doğan devlet daha fazla ezmek için bir kamu erki, bir sınıfın
aygıtı özerkleştikçe, egemen sınıflar kendi amaçları, egemenliğinin mekanizması haline geldi. Sınıf
çıkarları için zor, ideolojik aygıtları ve rıza üreten mücadelesinde bir ilerlemeyi gösteren her devrimden
araçları toplumun karşısına diker. Devlet yönettiği sonra devlet iktidarının salt baskıcı karakteri gittikçe
topluma yabancılaşır. Emek, cins, doğa sömürüsü daha açık ortaya çıktı. Bu baskıcı aygıtı ortadan
katmerleşir. Ezilen ulusların inkarı ve sömürüsü kaldıracak, yerine proletarya diktatörlüğünü kuracak
artar. Egemen sınıf kendi çıkarları doğrultusunda olan işçi sınıfıdır. Bu aygıtın yerine kurulacak olan
devletin ezilenler üzerindeki politikasını işçi devletinin özelliği çoğunluğun azınlığın üzerinde
belirlemesini, yönetmesini ister. Siyasal iktidar, egemenlik kurulması, işçi-emekçi meclislerinin
uzlaşmaz karşıtlığın ve çelişkilerin dışavurumudur. oluşması, proleter demokrasinin inşa edilmesidir.
Toplumda yaşadığı koşulları, kendisine sınırlı Ezen sınıf halkın çoğunluğu olduğundan dolayı
tanınan hakları kabul etmeyen toplumsal kesimlerin özel bir baskı erki gerekli değildir. Lenin de sıradan
bastırılması gereklidir. Toplumdaki sınıf karşıtlığı, insanların devlet mekanizmasını idare edebileceği,
cins ve ulusal çelişki uzlaşmazdır. Devletin işi, herkesin yönetime katıldığı, bürokrasinin, ordunun
toplumdaki uzlaşmaz öğeleri zorla uzlaştırmaktır, olmadığı bir işçi devletini tanımladı. Teknolojinin
bastırmaktır. Eylem, söz, ifade ve örgütlenme gelişimi devlet işlerini “işçi ücreti” karşılığında
özgürlüğü gibi haklar kapitalist sistemde devletin yapabilecek düzeye getirilmesi önemlidir. Bu tip
egemenliğini ve sermayenin çıkarlarını tehdit önlemler işçi ve diğer ezilenler arasındaki çıkarları
etmediği sürece kullanılabilir haklardır. Burjuvazi birleştirir. Sosyalizme giden köprü olur. Ama
güvenliğini tehdit ettiğini düşündüğü andan itibaren asıl önemlisi özel mülkiyetin toplumsal mülkiyet
72
haline gelmesiyle ancak devlet proleterleşir. Lenin, ortadan kaldırmasıyla, bütün sınıfsal farklılıkların
“Nisan Tezleri”nde Komün’den 40 yıl sonra Rusya’da ve özel mülkiyeti oluşturan koşulların ortadan
gerçekleşen 1905 ve 1917 devrimlerinde işçi sınıfının kalkacağını ve bunların sonucunda da devletin
komün tipinde bir devlet kurduğuna işaret etti: “Artık kendiliğinden sönümleneceğini anlatır. Artık baskı
kelimenin gerçek anlamıyla, daha şimdiden gerçek altında tutulacak hiçbir toplumsal sınıf kalmayınca,
anlamda bir devlet olmayan devleti gösteriyorlar. Bu herkesin ihtiyacına göre üretim yapılınca, baskı altına
devlet, halktan ayrı ordunun ve polisin yerine halkın alınacak hiçbir şey kalmaz, özel bir baskı gücü, yani
kendisinin doğrudan ve dolaysız silahlanmasını devlet zorunlu olmaktan çıkar. Devlet iktidarının
geçiren Paris Komünü tipi bir devlettir.” toplumsal ilişkilere müdahalesi, üretim araçlarına
toplum adına el koyması gereksiz hale gelir. Kişiler
Proletarya diktatörlüğünde henüz kapitalist
üzerinde yönetimin yerini, şeylerin yönetimi ve
sistemden devralınan yöneten-yönetilen ayrımı
üretim süreçlerinin yönetimi alır.
ortadan kalkmış değildir. Çünkü işçi sınıfı,
burjuvazinin yöneten konumuna son verirken, Dolayısıyla sınıflı toplum sisteminin devam etmesini
kendisi yöneten sınıf haline gelir. Kapitalizm sağlayan üretim ilişkileri ve devlet yapısı ortadan
dünya ölçeğinde tasfiye edildiği bir mücadele kalktığında, sınıfsız, halkların özgür ve eşit olduğu,
dönemidir. Özellikle bu mücadele döneminde sömürüsüz, kadın özgürlükçü yeni bir toplumun
devlet bürokrasisi oluşturan parlamentarizmin inşası sağlanacaktır.
kaldırılması önemlidir. Bildiğimiz tarzda olmasa
da proletarya diktatörlüğünde de “parlamento”
olacaktır. Sorun parlamentonun olması değildir, İçindekiler İçin Tıklayınız...
onun işlevi ve oynadığı rolüdür. Temsili organlarda
gereksiz konuşmaların, çalışmaların yapılmadığı
işçi sınıfı ve ezilenlerin çıkarlarının korunduğu bir
çalışmanın yapılmasıdır. Parlamentolar yerine yargı
ve tartışmaların özgür olduğu organlar kurulacaktır.
Temsili organlar kalır ama yasama ve yürütme
organlarının ayrılması yoktur. Bu parlamentonun
olmadığı bir demokrasidir.
Bürokrasinin birden ortadan kalkmasının koşulu,
onu ortaya çıkaran devlet mekanizmalarının ortadan
kaldırılmasıyla mümkündür. Devlet memurlarının
basit bir uygulayıcı, mütevazı bir ücret alan işçi haline
gelmesi ile zamanla bu işlerin herkes tarafından
yapılmasının sağlanmasıyla, kafa-kol arasındaki
emek ayrımının ortadan kalkmasıyla devlet
bürokrasisi de yok olacaktır.Geçiş sürecinde halkın
temel ihtiyaçlarının karşılanması, mesela evlerin
küçük bir para karşılığında ailelere verilmesi, bu
paraların toplanması, belirli bir denetim ve evlerin
tahsisinin belli kuralların konulmasını öngörür.
Bunlar bir devlet biçimini gerektirir ama bürokratik,
askeri bir aygıtı gerektirmez.
Evlerin parasız verilmesinin mümkün olacağı
koşullara geçiş devletinin “sönüp gitmesiyle”
bağlantılıdır. Engels, işçi sınıfının kapitalist toplumu
73
İdeolojiler Öldü Mü?

Muhammed İnal

Giriş olduğu bir dönemdir. Tüm geleneksel düşünce ve inanç


kalıplarının aşınmış olduğu ve bu çağın artık pre-
Toplumsal bilinçte ve ideolojiler kategorisinde
modern inanç-zihniyet kalıplarına ihtiyaç duymadan
serüveni en ilginç kavramlardan biridir ideoloji.
“fikirler bilimi” ile yaşamın sürdürebileceği iddiası
İde’lerin neden lojikleştirilmeye ihtiyaç duyduğu
-muhalefetlerin tüm itirazlarına rağmen- makul
ve logosla gerçekten ne kadar ilişkili olduğu da ayrı
karşılanabilir. Ancak binlerce yıl süren dinler çağının
bir tartışma konusu. Ancak sistemsel kaosun ve
uzunluğu ve etkililiği göz önüne getirildiğinde 19.
mücadelelerin en yakın ve yakıcı tarzda yaşandığı
yüzyıl ortalarında ilan edilen ideolojiler çağının
günümüzde ideoloji kavramı ve tarihsel içerikleri
neden modern bilim ve teknik gelişimin doruğu
önemli bir tartışma konusudur.
sayılan 20. yüzyılın bitmesini bile beklemeden sona
Bu yazıda “ideolojilerin öldüğü ve tarihin sonuna erdiği ciddi bir şekilde tartışılmalıdır. İfadenin örtük
geldiği” tezleri kapsamında ideoloji kavramı ele anlamı kadar zahiri boyutları da ilgi çekicidir.
alınacak ve toplumsal özgürlük idealleri bağlamında
Her bir kavram, bir toplumsal zihniyetin ürünüdür
19 ve 20. yüzyıl ideolojilerinin temel sorunsalları
ve inşa edilmiş gerçeklerdir. Bu inşanın düşünsel
sadece ana başlıklar halinde incelenmeye
kategoride olması, gerçekliğini zedelemediği gibi daha
çalışılacaktır. Özellikle sistem karşıtı hareketler
ziyade önemli kılar. Kavramların bir inşa süreci içinde
açısından ideoloji, politika ve özgürlük kavramlarının
gelişimi ve farklılaşması, zenginleşmesi ve zayıflaması,
hâkim paradigmadan kopuşu ve ideolojinin 20. yüzyıl
hatta karakter değiştirmesi de mümkündür. Zaten
büyük anlatılarıyla ilişkileri yeniden tartışılmak
kavramsal yapıların varlıklarını devam ettirmeleri,
durumundadır. Birinci bölümde, ideolojinin serüveni
ancak yeniden tanımlama yoluyla toplumsal inşada
ile kavramın içeriği ele alınmakta; ikinci bölümde ise
kalmalarına bağlıdır.
kapitalizme alternatif olma iddiası taşıyan yapıların
ideoloji ve politika ekseninde yaşadıkları temel 18. yüzyıl sonlarında Destutt de Tracy, toplumsal
sorunlar bağlamında özgürlük ideallerine ne kadar fikirlerin oluşum süreçlerini, kaynaklarını ve hareket
cevap olabildikleri incelenmeye çalışılacaktır. tarzlarını inceleyecek bir bilim dalı olarak ilan eder
ideolojiyi. İdealler (fikirler) bilimi ile topluma hâkim
olan fikirler, bilimsel analize tabi tutulabilecek ve
1- İdeolojinin Serüveni toplumun yeniden biçimlendirilmesi amacıyla
19. yüzyıl çok ideal bir biçimde “ideolojiler çağı” kullanılabilecektir.1 Her gün yeni bir bilim dalının
olarak tanımlandı. Fakat bu çağın bitiminden hemen kuruluşunu ve özerkliğini ilan ettiği bir dönemde
sonra 20. yüzyılın ikinci yarısına bile gelinmeden fikirleri inceleyen bir bilim dalının çıkışı doğaldır. Ama
ideolojilerin öldüğü iddia edildi. Her iki söylemin bu kavram ve etrafında gelişen tartışmalar neredeyse
çarpıcılığı ve yol açtığı tartışmalar ilginçtir. Bilimsel bütün bir 19 ve 20. yüzyılı etkiler. Fikirleri incelemek
gelişmelerin doruk yaptığı ve bilimin her sorunun
1 Felsefe Sözlüğü, Ahmet Cevizci, “ideoloji” maddesi, Paradigma
devası olduğu yönündeki aydınlanmacı aklın egemen Yayınları

74
ve gerekirse topluma hâkim olan fikirlere yön düşüncenin yabancılaşmasıdır. Zira toplumda hâkim
vererek, topluma da yön verebilmek oldukça etkili bir olan ideoloji, her daim hâkim sınıfın ideolojisidir.4
iddia olarak yer alır. Bu yönüyle ideoloji kavramının Yani topluma hâkim fikirler sistemi olan ideolojiler,
ilk çıkışının bir “iktidar mühendisliği” olarak egemenler lehine toplum üzerindeki tahakküm
tasarlandığı söylenebilir. Fakat bu aynı zamanda çok ve sömürüyü meşrulaştırma araçlarıdır. Bir diğer
güçlü bir aydınlanmacı aklın varlığını da işaret eder. yönü ise Marksizm’in materyalist yorumunun
Zira aydınlanmacı akla göre insanlık; aydınlanmayla ideleri maddi oluşumunun yansımaları olarak
beraber eski çağın, çocukluk korkularının ürünü ele almaları ve bir nevi yansıma, “epifenomen”
olan inanç ve dinden kurtulmuş ve ilk sefer aklını biçiminde tanımlamalarıydı. Sebebi ne olursa olsun
kullanarak yaşamına yön verebilecek rüşte ulaşmıştır. Marks’ın gözünde ideoloji kavramı oldukça olumsuz
O, artık inanca değil, bilime ve fikirlere dayalı olarak bir anlamdadır. Ona göre ideolojiler de ideler gibi
yaşamını sürdürebilecektir. Bu nedenle ideoloji yani toplumsal yapıya hâkim olan ilişkilerin düzenleyicisi
fikirler bilimi yeniçağın dininin adı olur. değil, ancak yansıması olabilir. Ve bu yansıma
gerçekliği ifade eden bir yansıma değil, “insanlar ve
aralarındaki ilişkiler camera obscuradaymış gibi baş
Her bir kavram, bir aşağı görünmesine yol açan”5 tarzındadır. “Buradan

toplumsal zihniyetin üç sonuç çıkar. Birincisi, ideolojinin olumsuz bir


anlam taşıdığıdır. Çünkü ideoloji gerçekliği çarpıtılır.
ürünüdür ve inşa edilmiş İkinci sonuç, ancak gerçekliği çarpıtan fikirlerin
gerçeklerdir ideolojik olduğudur. Demek ki bütün fikirler ideolojik
değildir. Üçüncü sonuç, ideolojinin olumsuzluğunun
ve gerçekliği çarpıtma işlevinin insanların
Belki de modern dönemin siyasal yapılarında ilk söylediklerinden, imgelerinden, kavrayışlarından
“ideolojik kurum” olan “Institut de France”, Napolyon yola çıkmasından kaynaklandığıdır.”6 Marks’ın
tarafından desteklendi. Bu kuruluşun amacı, kuruluş ideoloji hakkındaki görüşleri olumsuz olmakla
bildirisinde de yer aldığı gibi fikirler bilim aracılığıyla, beraber Marks sonrası Marksizm kendisini bir
Hegel’in “tanrının yeryüzündeki yürüyüşü” olarak ideoloji, hatta tek bilimsel olarak tanımlardı. Bu biraz
adlandırdığı yeni ulus devlet formunu topluma da ideolojinin içeriği ve tanımlamasındaki değişimle
kabul ettirmek idi. Aynı şekilde Napolyon, kendi ilgilidir.
fikir bilimi dışında kalan ideolojilere de “karşı Marks, kendi sistemli düşüncelerini belki ideoloji
ideoloji” tanımını yapıştırarak kötülemiştir de. Ona olarak görmüyordu. Fakat Marks sonrası Marksizm
göre ideolojiler, güzel Fransa’nın başına gelen tüm kesinlikle bir ideoloji olarak ele alındı. Bu gelenekte
musibetlerin kaynağı idiler.2 üç farklı ideoloji tanımına rastlarız. Birincisi, maddi
İdeoloji kavramının toplumsal dinamik içinde temel yapının diyalektik karşıtı olarak ideolojik üst
önem kazanması kadar olumsuz bir içerikle yapı. İkincisi, temel toplumsal sınıfların dünya görüşü
tanımlanması da esas olarak kapitalizme karşı işçi olarak ideoloji. Üçüncüsü de, ideolojiyi insanların
sınıfı mücadeleleri ve çatışmasının yükselmesiyle gündelik pratiklerine, eylemlerine ve yönelimlerine
oldu. Marks’ın ideoloji tanımlaması, muhtemelen esin veren hâkim fikirler olarak algılıyordu.
hayatının sonunda kimi değişimlere gitmişse de genel
4 “Egemen sınıfın fikirleri her dönemde egemen fikirlerdir.
olarak olumsuzdur.3 Marks’ın ele alışında ideoloji, Yani toplumun egemen maddi gücü olan sınıf aynı zamanda
egemen entelektüel gücüdür de. Maddi üretim araçlarını elinde
2 Anahtar Sözcükler, Raymond Williams, sayfa 185, İletişim Yayınları bulunduran sınıf, sonuçta zihinsel üretim araçlarını da denetler.
Öyle ki zihinsel üretim araçlarından yoksun olanların fikirleri
3 “Marx ve Engels “ideoloji” projesini, tarihsel idealizmin yeni tamamen ona tabidir.” Alman ideolojisi.
bir çeşitlemesi olduğu, idealist felsefenin boşluğunu paylaştığı
ve bu idealizmin diğer örnekleri gibi, kendisi de baş aşağı 5 Felsefe Sözlüğü, Ahmet Cevizci, camera: fotoğrafçılıkta
çevrilmiş gerçekliğin bir yansıması olduğundan “dünyayı baş kullanılan karanlık oda, görüntüleri ters gösterir.
aşağı oturttuğu” gerekçesiyle reddederler...” (Z. Bauman-Siyaset 6 Siyaset Bilimi, Hazırlayan: Gökhan Atılgan, sayfa 268, Yordam
Arayışı- Sy. 121 Methis Yayınları İst. 2000) Kitap

75
Birincisi ilk dönem Marksistlerin görüşü iken; değerler” olarak ele alınmıştır. Daha sonra Francis
sınıfsal mücadelelerin keskin çatışmalarla Fukuyama neredeyse benzer görüşleri savunacak ve
iktidar olma mücadelesi verdiği dönemin görüşü bu tartışma 1990’larda sosyalist blokun siyasi olarak
ikincisinde anlam bulur ve Lenin tarafından bir yıkılmasıyla liberalizmin zaferi olarak sunulacaktır.
programa kavuşturulur. Lenin, ideolojiye kategorik
Ancak ilginç olan nokta; bu görüşün sosyalist
olarak kötülemez, ancak hangi sınıfa ait olduğuna
hareket içinde çıkan revizyonistler tarafından daha
göre ayrıştırır. Lenin’e göre kapitalizm çağında ya
20. yüzyıl başlarında benzer bir biçimde savunulmuş
burjuva ideolojisinden ya da sosyalist ideolojiden
olmasıdır. Leonard Bernstein dahil revizyonistlerin
bahsedilebilir. Burada ideoloji tümel olarak
görüşüne göre tarihin zorunlu ilerlemesi nedeniyle
kötülenmiş çarpık fikirler değil, toplumsal sınıfların
kapitalizm, dıştan müdahaleye bile gerek kalmadan
doğru çıkarlarının, politik yöneliminin sistemli
iç evrim yoluyla çözülecektir. Bu nedenle ona
ifadesidir ve topluma aktarılması, taşırılması gereken
karşı politik-askeri mücadele vermeye dahi gerek
bir olgudur. Öncü partinin asli işlevi de budur.
yoktur. Sovyet sistemi blok olarak yıkıldıktan sonra
Üçüncü eğilim ise Antonio Gramsci’nin temsilini
dünyanın çeşitli yerlerinde kimi sosyalist hareketler
yaptığı işçi sınıfı ideolojisinin bir blok olarak
de benzer biçimde ideolojik mücadele çağının
iktidarlaşması sonrası karşılaştığı somut gerçeklik
sonuna gelindiğini ileri sürdüler.
çerçevesinde yeniden yapılandırma çabasıdır. Ancak
ikisinden tümüyle uzak da değildir. Birinci Dünya Lipsett, Bell ve Fukuyama üçlüsünün öncülüğünü
savaşı sonrası dünya siyaset sahnesine damgasını yaptıkları ideolojiler öldü tezi, somut durum
vuran esas çelişki ve çatışma da hâkim iki ideolojik tespiti gibi sunulsa da, açıktır ki reel sosyalist
kamp arasında gerçekleştiği. Ve ideoloji burada blokun çözülüşünü işaret ederler ve daha çok
temel bir unsurdur. Her iki kutbun amacı ekonomik, burjuva kapitalizmine karşı bir blok oluşturan reel
siyasi, askeri ve hatta kültürel başarılarla ideolojinin sosyalizme dönük bir temenniyi de içerirler. Bir
güçlülüğünü ve zaferini ilan etmektir. “dünya görüşünün” tezahürüdürler. Dünya görüşü
Bu, rekabetin en yoğun yaşandığı bir dönemdir. 20. olmalar hasebiyle de öldüğünü iddia ettikleri fikirler
yüzyılın ikinci yarısında Amerikalı sosyal bilimciler biliminin konusu olmaktan kurtulamazlar.
Daniel Bell ve S. M. Lipsett, politik ve toplumsal alana
yön veren ideolojilerin yani liberalizm ve sosyalizmin
Tarihin Sonu ve İdeolojiler Öldü
artık önem ve değerlerini yitirdiklerini, toplumsal
kitleleri harekete geçirebilme ve taleplerine karşılık İdeolojilerin öldüğü 20. yüzyıl sisteminin öncü gücü
verebilme yetilerini kaybettiklerini ileri sürdüler. olan Amerika’da pragmatizmin yegâne felsefe olarak
Zira bu her iki büyük anlatı da toplumsal çatışmaları, hüküm sürdüğü bir düşünce coğrafyasında ileri
iki büyük dünya savaşını, ekonomik depresyonları sürülmüş olması, bir yönüyle sebep ve amaçlarını da
ve krizleri önleyememişlerdir. Dolayısıyla bu ihsas ettirmektedir. Belki Lipsett ve Bell’i liberalizmin
ideolojiler “ölme” sürecine girmişlerdir ve bunun savunucuları olarak ele alıp söylediklerinin
yanında terazinin kefesinin biraz liberalizm lehine gerçeklikle bir bağlantısının olmadığını ileri sürmek
bastığı yorumlarına yansıtmıştır. Bu bilimciler, bizi rahatlatabilir. Ancak bu iddianın açık veya
kapitalist ülkelerde ortaya çıkan sosyal refah devleti örtülü bir şekilde sistem karşıtı hareketler içinde
ve demokratik değerler sistemini katı bir ideolojik ve de boy verdiğini inkâr edemeyiz. Son dönemlerde
sınıfsal çatışmayı gereksiz kıldığını her tür sosyal- dini hareketlerde, dini bir ideoloji olarak yeniden
sınıfsal talebin büyük değişimlere ihtiyaç duyulmadan yapılandırma girişimleri olmaktadır. Sosyalist bloğun
sistem içi demokratik yöntemlerle çözülebileceğini yıkılmasıyla büyük bir travma yaşayan sosyalist
belirttiler. Bu bakış açısında her ne kadar liberalizmin hareketlerin yeni ideolojik arayışlarla paradigmatik
de sosyalizm gibi erime sürecine girdiği belirtilse de değişimleri gerçekleştirerek toparlanmaya çalıştıkları
eğilimlerinde liberalizmin zaferi sezinlenmektedir. bir dönemi yaşıyoruz. Ancak neredeyse her ideolojik
Zira çözüm olarak gösterilen adresin kendisi “liberal yapının çağda yaşanan krizi diğer ideolojilerin onu ve
76
kendi ideolojik kampının bir zaferi olarak ele aldığı Tin’in gelişimi, zıtların çatışması ve aşılmasına
ve bu formu tarihin sonu olarak mutlaklaştırmayıp dayalı bir diyalektik gelişimdir. Tarihte toplumsal
çalıştıklarını görmezden gelemeyiz. Sanki her ideoloji, gerçekleşmede bu diyalektik kutuplar, efendi ve
kendisinin mutlaklığı iddiasıyla diğerlerinin sona köle şahsında somutlaşır. Tarih, bu ikisi arasındaki
geldiği iddiasını içinde taşıyor. mücadeledir. Kölenin özgürlüğünü kazanması, Tin’in
Şu açık ki ideolojiler öldü tezi ile tarihin sonu ereğine ulaşması ve mükemmeliyetin sonsuz dinginliği
kavrayışları arasında birebir ilişki vardır. Bunu içinde devinimsizliğe ulaşmasıdır. Zira devinim ancak
Hegel felsefesi üzerinden kısaca incelemekte fayda diyalektik kutupların varlığına bağlıdır. Köle ile efendi
vardır. Modern dönem düşüncesinde önemli bir ortadan kalktığında, Tin’in özgürleşme erekli olarak
kilometre taşı olan Hegel’in fikirleri ve sistematiği kendini açımlaması gerçekleşmiş yani tarih sona ermiş
kendisinden sonra gelen neredeyse bütün düşünce olacaktır. Bu tez, basit olmakla beraber “mükemmel”
akımlarını bir şekilde etkilemiştir. “Hegel felsefesi bir sistemsel bütünlük ortaya koyar. Diyalektiğin
önemlidir ve hala güncelliğini korumaktadır. tarihe oldukça bütünlüklü uygulanması vardır.
Kapitalist birikimin ve güç biçiminin felsefesi
olarak gerçekten doruk aşamasındadır. Bu sistemin
son sözüdür. Daha sonra sağ ve sol felsefeler Hegel’in tarih felsefesi,
adına yapılanlar, ayrıntılı program çalışmaları
ve propagandalardan öteye gitmez. Her türlü
en baştan ilerlemecidir
Marksizm, liberalizm ve konservatizm ideolojileri
buna dahildir.”7 Hegel’in tarih felsefesinde açık bir Hegel’in Tin kavramı, her ne kadar teolojik bir
“tarihin sonu” belirlemesi aranmamalıdır. Ancak içerik sunsa da aslında oldukça sekülerdir ve bu
Hegel felsefesi kendi içinde bütünsel ve sistematik bir dünyaya aittir. Marks, Hegel felsefesini baş aşağı bir
yapı oluşturur. Tarihin sonu tezi bu sistematiğin bir felsefe olarak tanımlar ve kendi müdahalesinin onu
sonucudur. Ki bu tezi alenen bir felsefi sistem olarak ayakları üstüne dikmek olduğunu söylerken, aslında
savunan Alexandre Kojeve, bunun bir iddia değil, Hegel felsefesinden ne kadar etkilendiğini ve ona
somut bir durum tespiti olduğunu söyler.8 çok fazla da müdahale etmeden benimsediğini ima
Hegel’in tarih felsefesi, tarihin başıboş ve rastlantısal etmektedir. Bu gerçekten de doğrudur. Marks, Hegel
veya kaba teleolojik -ereksel- bir yapı olmadığı, ancak felsefesinin temel yapı taşlarına dokunmadan onun
Tin’in kendisini gerçekleştirme ve özgürleştirme Tin ideler belirlemesine dönük kimi düzenlemeler
edimi olduğu iddiası üzerinde şekillenir. Tin’in dışında bir müdahalesi söz konusu değildir. Hegel’in
aslı ereği, kendi özgürlüğüne ulaşmaktır. Bu ereğe tarih felsefesi, en baştan ilerlemecidir. Bu, tarihin ve
ulaşmak için Tin, kendini halkların tarihsel eyleminde dolayısıyla toplumların aşamalı olarak bir hedefe
somutlaştırır. Özgür olmayandan özgürlüğe, kendi doğru ilerlediklerini anlamındadır. Motor ise, tinselin
bilincinde olmayandan kendi bilincinde olan özneye pek de net cümlelerle açıklanmayan amacıdır. Marks
doğru akan ilerlemeci bir tarihtir. “Tin’in tözü açısından ise bu, maddi altyapı ve üretim güçleridir.
özgürlüktür. Tin’in tarihi sürecindeki ereği böylece Herhangi bir ideolojik yapı, bu ilerlemeciliği kolayca
söylenmiş oluyor; öznenin özgürlüğü. Yani ereği kendi ödünç alabilir ve politik amaçlarının gerçekleşmesi
vicdanına ve ahlakına sahip olmasıdır. Öznenin için uyarlayabilir. Marks’ta efendi-köle çatışması,
sonsuz bir değer kazanması ve bu sonsuzluğun burjuva-proleter biçiminde formüle edilmiştir. İkincisi
bilincine varmasını sağlayacak genel ereklere sahip bu ilerleme köle-efendi ikiliğinde ortaya konan zıt
olmasıdır. Dünya-tininin ereğinin içerdiği bu töze kutuplu bir diyalektik çerçevede gelişir. İlerleme, düz
herkesin özgür olmasıyla ulaşılabilir.”9 ve çizgiseldir. Maddi olarak görülebilirdir. Diyalektik
ve çizgisel algılama, kendisiyle beraber determinist
7 Hegel’in Felsefesi akışı da getirir. Her ne kadar Hegel bu determineyi
8 Bkz. J. Besnierre, İmkansızın Politikası, Ayrıntı Yayınları,
İstanbul 96. Tin’in edimine bağlasa da bu, kolayca bir başka unsura,
9 Hegel, Tarihte Akıl, sayfa 66, Kabalcı Yayınları örneğin ekonomik yapılara veya ulusa indirgenebilir.
77
Hegel’e göre Tin’in kendini açımlaması olarak kapitalizmi, sosyalist toplumun zorunlu öncüsü
tarihte bireyin ve toplumun kendi bilincine vararak olarak tanımlayarak istemeden de olsa kapitalizme
özgürleşmesi ancak “devlet”te somutluk kazanır. Ve en büyük övgüyü gerçekleştirmiştir.12
tarih boyunca en mükemmel devlet, modern devlet Kojeve, köle-efendi çelişkisini sona erdiren durumun
ulus formudur. Daha somut bir ifade ile Napolyon yorumunu tipik bir tarzda yapar. İçinde tarihin sona
ile kurumlaşan devlettir. Ancak bu devlette tüm erdiği siyasal yapı ve hukuk artık ne değişecek ne de
insanların özgürleşme imkânına kavuştuğu ve köle- sönecektir. Burada açık ki Kojeve, Engels’in Anti-
efendi çelişkisini ortadan kalkma aşamasına geldiği
Dühring’de belirttiği “işçi sınıfının devlet iktidarını
söylenebilir.
ele geçirdikten sonra (...) insanların yönetiminin
Hegel üzerine yorumlarda bulunan Alexandre yerini şeylerin yönetimi alır. Devlet ortadan
Kojeve’in yorumu burada konuyu daha iyi açımlar.10 kaldırılmaz, devlet sönümlenir.”13 belirlemesini hem
Kojeve, Hegelyen köle-efendi diyalektiğinden yola desteklemektedir, hem de farklı bir yoruma kapı
çıkar ve bunu her birinin ediminin bir diğer özne aralamaktadır. Kojeve’e göre, zaten devlet ortadan
tarafından tanınma arzusu ile güdülen bir özneler- kalkmayacaktır fakat bu devlet sönümlenmeyecektir
arasılık ilişkisiyle yorumlar. Tarih sahnesi bu ikilinin de. Zira eğer tarih, devletin içinde sona ermişse,
diyalektik çatışmasıyla var oluyorsa, o halde bu devletin sönümlenmesini de beklememek gerekir.
sahnede artık köle ve efendi yoktur ve sahne son “Bu aşamaya bir kez erişildiğinde, yani her tür
temsilini oynamıştır.11 Modern dönemle beraber anlaşmazlık bir kez sona erdiğinde hukukun
Hegel’in deyimiyle Germenik halkların ediminde evrimi durur. Ve denilebilir ki son biçimiyle hukuk,
somutlaşan “herkesin özgürleştiği” aşamaya (yurttaşın hukuku) mutlak bir hukuktur. Tek ve artık
ulaşılmıştır. Ve tarih artık köle ve efendinin ortadan değişmez bir hukuk olarak evrensel olarak geçerlidir,
kalktığını görmek istemektedir. Kojeve, modern mükemmeldir, çünkü hiç değişmediğinden daha iyiye
devlette herkesin, köle ve efendinin “yurttaş” gidemez.”14 Bu da tarihin şu an sona erdiği değil, o sona
olarak bir diğer özne tarafından tanındığını ve götüren evrimin genel yönünün bu anda somutlaştığı
tanınma arzusunun herkes açısından karşılandığını anlamındadır. Kojeve, Hegel’in Napolyon’da gördüğü
ve bu nedenle tarihin itici gücü olan köle-efendi sandığı “tanrı yürüyüşünü” Stalin’de gördüğünü
çatışmasının ortadan kalktığını belirtir. Bu nokta, sanır.15 Ancak Rusya’da komünizmin ilanından
tarihin sonudur. Zira bu karşılıklı tanınma, çelişkileri sonra yaşananlardan hayal kırıklığına uğrar ve tezini
ortadan kaldırmıştır. Modern devlette yeryüzü gerçek kurtuluşun komünizmde değil, kapitalizmde,
yürüyüşüne geçen Tin’in, artık mükemmeliyete Amerikan zenginliğinde olduğu yönünde yeniden
eridiği için yeni tezahürleri ortaya çıkmayacaktır. formülleştirir. Ölümüne yakın ise Amerikan
rüyasından da umutsuzluğa kapılır ve derin bir hayal
Marks, kapitalizmin vahşi bir sistem olduğunu, bu
kırıklığıyla bu tarihin insanın demirden kafeslere
sistem içinde köle-efendi çatışmasının en keskin sınıf
kapatılmasıyla sonuçlandığını ifade eder.
çatışması halini aldığını belirtirken doğru bir noktada
durmaktadır. Ve bu noktada Hegelyen felsefeye İdeolojiler neden öldü? Kojeve’in özneler-arası köle
aykırı durmaktadır. Ki gençliğinde sol Hegelci olarak efendi diyalektiği nihayetinde köle efendinin ortadan
hareket etmişti. Ancak Marks kapitalizmden sonra kalkışıyla sonuçlanır. Kojeve’in köle efendi tahlili,
bir nevi tarihin zorunlu yasasının sonucu olarak modern ulus devletin önerdiği “özgür yurttaş”ın
gelecek olan sosyalist-komünist toplum aşamasında gerçek niteliğini anlamak açısından önemlidir.
“esas çelişkinin” tümden ortadan kalkacağını ileri
12 A. Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu (5 ciltlik)
sürerken, Hegel’i sadece revize etmiştir. Üstelik 13 Engels, Anti-Dühring, sayfa 400, Sol Yayınları 3. baskı, Ankara 1995
14 Besnier, AGE, Sayfa 79
10 Koejeve’in görüşlerine ilişkin yorumlar ve alıntılarda J.M. 15 “Hegel, yüz elli yıllık bir zamanlama hatası yapmıştı. Tarihin
Besnier’in “İmkansızın Politikası” eserinden yararlanılmıştır, sonu Napolyon değil, Stalin idi ve Stalin’i penceremin önünden
Ayrıntı Yayınları at ile geçerken görme şansım olmamakla beraber bu sonu ilan
11 J. M. Besnier, İmkansızın Politikası, sayfa 78-79, Ayrıntı etme görevi bana düşüyordu.” Kojeve’den alıntılayan J. M.
Yayınları, İstanbul 1996 Besnier’in “İmkansızın Politikası” adlı eseri, Sayfa 80

78
Hayatın son dönemlerinde kapitalizmden de ümidini kendini en çok da politik alanda pratikleştirmek ister.
kestiğinde, insanın ölümü olarak tanımlar. Modern Tarihin sonuna gelindiğinde ve ideolojiler ortadan
yurttaşta somutlaşan kölenin kurtuluşu, efendi kalktığında politikanın bağlı kalacağı evrensel
karşısında zaferi olarak yorumlanabilecek bir durum doğru ve amaçsallık kalmamıştır. “Etik”in ölümü ve
değildir. Tam tersine kölenin efendisinin sistemine “pragmatik”in sonsuz yayılımıdır. Burada artık tek
dâhil olarak onun yenilgisidir. Köleyi köle yapan kesin gerçeklik vardır; o da var olacak olan (ütopya)
koşulların ortadan kalkmasından ziyade, kölenin değil, geçmiş (tarih) de değil, ancak şu anda var
yenilgisiyle biraz da herkese sus payı olarak bir parça olandır. Kojeve’in liberal sistem lehine tarihin sonu
efendilik bahşedilmesi ve bunun sonucunda kölenin kararı verdiğinde, diğer kutupta Stalinist Sovyetler
kölelik bilincinden kopuşu demektir. Bunun için artık sınıf çelişkilerinin kalmadığı, komünizme
artık köle için bir kurtuluş ideolojisine de, efendinin ulaşıldığını ilan etmişti. Yegâne hakikat “bu var
köleyi tahakküm altında tutacak bir egemenlik olandır ve var olduğu gibidir. Şu halde mevcut olanın
ideolojisine de ihtiyaç duyulmaz. olumsuzlayıcısı her eylem kötüdür.”16
Bu noktada sistemlerin neden var olan durumu
ideolojiler olarak tanımlamaktan kaçındıkları bir
Yurttaşı devlet karşısında sorun olmaktan çıkar ve zaten cevaplanmış bir
koruyacak hiçbir sosyal soruya dönüşür. Zira tarihin sona erişi, toplumun
(devlet-dışı) tampon mükemmel doğal duruma ulaştığını gösterir.
Büyük mücadelelerin, tarihin veya ekonominin
bırakılmamıştır doğal yasalarının zorunlu sonucu olarak ulaşılan
“doğal durum”, bir nevi ideolojinin artık görevini
yerine getirdiğini gösterir. Zaten ideoloji, en olumlu
Bu noktada işte Lipsett ve Bell’in tezinin başladığı
tanımlamalarda bile “belirli bir sosyal sınıfın veya
noktaya ulaşıyoruz. Herkesin efendileştiğini sandığı
sosyal grubun dünya görüşü ve eylem yönelimli
ve her kölenin diğer kölelerce tanındığı ve kabul
siyasi fikirler kümesi”17 olarak var olan doğal
edildiği tarihsel politik zemin; liberal değerlerine
duruma karşı, mevcut olanın olumsuzlayıcısıdır ve
hâkim olduğu ulus devlettir. Refah devleti tanımı
günahtır. İnsanları doğal durumdan uzaklaştırmayı
bunun arızi bir tanımıdır. Tüm köleler ve efendiler
ve ifsad etmeyi amaçlayan bir yıkıcılık dürtüsüdür
burada “yurttaş”tır. Bu yurttaşlık, en nihayetinde
veya ilerici insanlığın, gerici bir tarih-öncesi yaşama
tüm fertlerin tüm sosyal-sınıfsal, etnik ve dini
döndürmeyi amaçlayan gerici fikirler yığınıdır.
kimliklerinden soyutlandığı ve çırılçıplak kaldığı bir
Bu tanım daha çok egemenleşmiş ve iktidarlaşmış
durumdur. Eşitlik böyle tanımlanır. Ancak bu kölenin
yapılar tarafından esasa alınır. Oysa doğal durum,
kendisini de kendi içinde değil, tam egemenlik
ister Stalin’in komünizm ilanı, isterse liberal refah
boyutuna ulaşmış devlet aygıtı karşısında eşit hale
devletinin kendinin tarihin sonu olarak ilan etmeleri
gelmesidir. Yurttaşı devlet karşısında koruyacak
olsun, kendi içinde sosyal sınıf farklılıklarının
hiçbir sosyal (devlet-dışı) tampon bırakılmamıştır.
yok olduğu iddiasını açık olarak taşır ve değişimin
Köle ve efendinin eşitliği, asla birbirine karşı değil,
reddini öngörür. Var olabilecek her tür değişim
yürüyüşe geçen Tin nezdindedir. Lipsett ve Bell’in
talebinin sistem içi argümanlar ve parametrelerle
tezleri bu nedenle tam da Hegelyen ruhun içinde
çözülebileceğini kabul eder. Bu anlayışta sistemler
doğmuşlardır. Ancak tarihe diyalektik bir son
kendilerini ideolojik olarak tanımlamaktan
öngören tüm tezler, kaçınılmaz olarak ideolojinin
kaçınırlar; zira kendini ideolojik olarak tanımladığı
ölümüne de ulaşırlar. Bu durum sadece spekülatif
anda doğal durum olmaktan çıkıp sınırlandırdığının
felsefi bağlamda değil, çok daha canlı olarak sosyo-
farkındadır.
politik alanda kesin ve çarpıcı sonuçlar üretme
eğilimindedir. İdeolojiler için öngörülmeyen tuzak 16 Besnier, age, Sayfa 74
buradadır. Zira lineer-determinist tarih anlayışı, 17 Siyaset Bilimi, Hazırlayan: G. Atılgan

79
Gerçi “doğal durum” tanımı da zaman içinde oldukça Napolyon’un Medeni Kanunu’nun tezahürü ve
farklılaşmıştır. Bu değişim hâkim ideolojik-politik açılımı gibidir. Hegel modern sistemin tüm imkân
yapının egemenleşme süreciyle de bağlantılıdır. ve potansiyellerine bilkuvve olarak Napolyon’da
Modern dönemin kendini inşa sürecinde doğal görürken haksız değildir. Daha sonra gerçekleşen
durum “eski yapı”nın ifadesidir ve oldukça kötü bir reel sosyalist denemeler de bunun birer versiyonu
çağrışıma sahiptir. Hobbes, “insanların birbirinin olmanın ötesine geçemediler.
kurdu olduğu” metaforunu devlet öncesi topluluklar Peki bunu sonsuz bir başarı olarak tanımlayabilir
için kullansa da Avrupa kapitalist sisteminin miyiz? Hegel, bu devlet toplumunun
kuruluşunda bu tanım tüm modern öncesi mükemmeliyetine övgüler dizerken aslında onun
topluluklar ve özelde ise Avrupalı olmayan toplumlar kapanan ve baş aşağı gidecek olan tarihine de
için kullanıldı. Ancak yeni sistem hâkim hale geldikçe
işarette bulunmaktadır. Bir son tartışması varsa
doğal durum, daha çok hâkim sistem durumunu
bu “tarihin sonu” değil, “tarihte bir son”dur. Bu
ifade etmeye başladı. Napolyon ideolojiye her tür
da tüm paradigmasıyla iflas eden sistemin kendi
olumsuz anlamı yüklerken de, Marks ideolojiyi
sonudur. Son iki yüzyıllık pratik, kapitalist sistemin
insanlar arasındaki ilişkilerin tersyüz edilmesi olarak
tüm mezhepleriyle, sahte demokrasicilik, totaliter
tanımlarken de bir “doğal durum” varsayımından
despotluk ve faşizmleriyle homojen toplum
yola çıkarlar. Fakat sosyalizm için o doğal durum,
oluşturma projelerinin ve mühendisliklerinin iflas
daha ulaşılmamış ve gelecekte komünist toplumda
ettiklerini gösterir. Hegel’in köle-efendi diyalektiğinin
ulaşılacak olandır.
sonuna gelinmiştir. Ama bu bir tür mutlak özgürlük
inşasının tersine, özgürlüğün yitirilişine doğru bir
2- Modernizmin İflası serüvendir. Kapitalizmin ve reel sosyalizmin modern
yurttaşı, köle ve efendiyi kutsayan ve aklileştiren
Hegel, Napolyon’u ve onunla somutlaşan modern
birer kölelik sistemleridir. Herkes bir parça efendi ve
devlet Tin’in yeryüzünde yürüyüşe geçmiş hali olarak
herkes bir parça köledir. Hegelyen sentez budur.
tanımlarken yanıldı mı? Acaba Napolyon’a gösterdiği
bu hayranlık, bu sistematik düşünce dehasının
basit bit politik yanılgısı mıdır? Aslında Hegel’in bu Hegelyen Ruh Yaşıyor
yorumu simgesel anlamları tartışılmadan kolayca
Zira egemen sisteme muhalefet adına ortaya çıkan
reddedilebilecek kadar basit değildir kanımızca.
ulusal, dinsel veya sınıfsal hareketlerin iki yüzyıllık
Napolyon, ölümünden kısa bir süre önce “Benim
tecrübeleriyle 19 ve 20. yüzyıl sistemlerinin ürettikleri
gerçek başarım, kırk tane muharebe kazanmış olmak
vahşet ve yozlaşma göz önüne getirildiğinde bu
değildir. Waterloo muharebesi, bunca zaferin anısını
ideolojilerin yeniden ele alınmaları gerektiği açıktır. Şu
silecektir. Hiçbir şeyin silemeyeceği şey, ebediyen
açık ki 19 ve 20. yüzyıl ideolojileri gerçekten öldüler ve
yaşayacak olan benim Medeni Kanun’umdur”18
ölmeleri gerekiyordu (Burada insanlığın gerek dinlerde,
(Burda Medeni Kanunu ile kastedilenin Anayasa
gerekse de sosyalizm veya anarşizmde somutlaşan
olduğunu vurgulayalım.)
özgür, eşit ve adil bir dünya idealinden, özleminden
Son iki yüzyıllık dünya sistemi gerçekten de bahsetmediğimizi net bir ifadeyle vurgulayalım). Yeni
1789 Fransız Devrimi ile kurumlaşan siyasal- bir doğuş için bu gerekli bir şarttır.
sosyal ekonomik yapının kendini açımlaması
Hâkim “ideoloji” tanımını, en başta toplum-
ve kurumsallaştırmasından öte bir şey değildir.
üstü bir aydınlanmışlar zümresinin varlığını
Napolyon, bunun sadece mükemmel bir prototipidir.
gerekli kılmaktaydı. Platon’un 250 yıl önceki
Modern devlet; yasal sistemleşme, ekonomik
filozoflar yönetiminin bu yeni duruma kıyasla
ve sosyal yapısı, partileşme, askeri kurumları,
masumiyeti tartışılamazdır. Marks’ın aydınlanmış,
eğitim kurumları ve diğer kurumları ile neredeyse
Lenin’in devrimci önder teorisi, bundan ilhamla
18 Besnier, age, Sayfa 81 Georg Lukacs’ın doğrunun herkes tarafından
80
kavranamayacağı, daha tam bir ifadeyle “doğruyu değil bütüne ait olmalıdır. “Sınıf ideolojisi” olarak
kavramak herkesin ulaşabileceği, bütün insanlara tanımlandığında bu durumda bunun tüm topluma
özgü bir akıl yetisinin yönlendirdiği bir süreç taşırılması gerekmektedir. Zira bu bilgi ya da bu dizge
olmadığı”19 idealarının tümü, doğruyu elit bir zümreye gerçekten tam da toplum-dışıdır. Toplumsallıkla bir
hasreden totalitarizmin dogmalarıdır. Aklı özgür alakası olmadığında, bu bilgiyi topluma taşıyacak bir
kılmayı amentü olarak belleyen aydınlanmacılığın zümreye ihtiyaç vardır. Bu da 20. yüzyılın yükselen
faşist ve “komünist” formlarının aslında tam da zümresi olan “entelijansiya”dır. Böylece entelijansiya,
aklın reddi, inkârı ve kitlelerin doğru düşünceye ideolog olmayı seçer ve halktan kopuk, sistemin
ulaşmalarının önündeki engel oldukları açığa resmi öğretisini halka taşıran, kariyer olarak da,
çıkmış bulunmaktadır. Totaliter rejimlerin tümünde ekonomik ve zihniyet olarak da tamamen sisteme
ideolojik propaganda hakikati inkâr ve çarpıtma bağlı bir zümre olur. “Nomenklatura” tanımlaması en
aracına dönüştürülmüştür. Burada dil bir araca ve çok da bu entelijansiya için geçerlidir. Temel görevi
makineye dönüşmüştür. Mutlak azınlık iktidarına sistemi korumaktır. Bu bilimin, ahlakın ve evrensel
dönüşmeyecek bir politik düzenleme tartışılmalı ve değerlerin ayaklar altına alınması pahasına olsa da.
ortaya konulmalıdır. Totaliter bürokratik toplum Burada sorun gerçekten de sadece politik değil, aynı
sürekli “şimdiki zamanda” yaşar. Olup biten her şey zamanda ideolojiktir. Daha doğrusu ideolojinin
sadece politikanın alanına indirgenmiştir. aşırı derecede aydınlanmacı akıl ile örtülmüş
olmasındandır. Aydınlanmacı akıl, insan toplumunun
muazzam tarihsel mirasını büyük oranda

Totaliter rejimlerde “çocukluk hastalığı ve henüz rüşte ulaşmamış aklın


hezeyanları” olarak yokluğa mahkûm etti. “Hiçbir
“ideolojinin yüksek rahipleri” açıklama getirmeksizin diğer tüm ruhsal gıdalardan
tüm toplumsal düzlemi kendi çilekeş bir vazgeçiş öngören bu soğuk ve kapalı
düşünce (hakikatin yegâne sahici kaynağının nesnel
ideolojik argümanlarına bilgi olduğu düşüncesi) bunaltıyı yatıştırmaktan
uydurmaya çalışırlar öte, çok şiddetlendiren bir düşünceydi. Bir hamlede
insan doğasının bir parçası haline gelmiş binlerce
yıllık geleneklerin kesilip atılması sevdasındaydı.”20
İdeoloji, her bir sınıfın “çıkarları”nın sistemleşmiş İdeoloji gerçek manada kendisini sadece tinsellikten
hali olarak tanımlandığında basit bir politik aygıt koparmamış aynı zamanda tinsellik karşıtı bir
halini almaktadır. Ki bu politik aygıtın yegâne pozisyona yerleştirmiştir. İdeolojinin aşırı derecede
amacı da bu “sınıf çıkarları”nı korumaktır. “Çıkar”ın rasyonel bilimci bir içeriğe saplanması aynı zamanda
bu derecede ideolojinin genlerine işlemesi, insan toplumunun gerçek tinselliğiyle olan bağını
ideolojiyi toplumsallığın ve etiğin de karşı kutbuna yitirmesine de yol açtı. Bu noktada Benjaminci
yerleştirmektedir. Ve “gerçeklik” bu ideolojiye anlamda bile olsa ideolojinin -ya da diğer deyimle
hapsedildiğinde, hakikat en büyük darbesini materyalizmin- tinsellikle yeniden bir ilişki kurması
almaktadır. Burada gerçeklik nesnel dünyaya değil, ve kendini yapılandırması gerekmektedir. Tinsellikten
sınıfların çıkarlarına bağlanmıştır. Öyleyse her kastımız nedir? Burada elbet soyut bir “teoloji”den
sınıf ancak kendi öznel çıkarlarıyla ulaşabildiği bahsetmiyoruz. İnsanın sadece madde olmadığı,
gerçekliği yaşar ve böylece nesnel dünyayı kendi gerçekten de tam kavrayamadığımız bir manevi
çarpıtmalarıyla ele alır. Dolayısıyla bu nesnel boyutunun olduğu, tarih içinde bu manevi arayışların
çarpıtmalar yığınına ideoloji der. Oysa toplumsal çok çok farklı şekillerde tezahür ettiği, “metafizik
gerçekliğin bilgisi, tikellik karşıtı ve kısmi olmayan bir varlık” olduğunu kabul etmek gerekir. Buna
bilgi olmalıdır. Grup, zümre, ulus, din veya sınıflara göre onun tarihsel zihniyet formlarını, yani dinlerin

19 Baumann, Sayfa 126. (Zygmunt Bauman, Siyaset Arayışı, Metis 20 Jacques Monad, Rastlantı ve Zorunluluk, Alıntılayan Paul
Yayınları İstanbul 2000) Feyerabend, Yönteme Karşı, Ayrıntı Yayınları

81
ve inançlarının aydınlanmacı aklın tanımladığı Bu durumda 19 ve 20. yüzyıl ideolojilerinin hak
gibi tanımlamamakla işe başlanabilir. Doğru bir ettikleri en gerçek tanımlama Z. Baumann’ın yaptığı
tinsellik, pozitivizmin ve çıkarcılığın hatalarını telafi “bekçi köpekliği” tanımlamasıydı.
edebilir. Walter Benjamin, klasik sosyalist ideolojinin
19 ve 20. yüzyılda Marksizm dahil tüm ideolojik
tinsellikten koparak insan gerçekliğinden ne kadar
yapıların kendilerini yanılmaz bilim olarak
uzaklaştığının açık bir şekilde görmüştü. “Benjamin
dayatmalarının altında yatan saik iyi anlaşılmalıdır.
için teoloji kendinde bir amaç değildir, ne ebedi
Baumann’ın dediği gibi “kendisi de kesin ve kati bir
hakikatler konusunda sözle ifade edilmeyecek bir
bilim olan ideoloji, bilim dünyasında bekçi köpekliği
tefekküre dalmayı, ne de etmolojik kökeninden de
yerini işgal etmeye çağırılıyordu. Davası, insan
çıkartılabileceği gibi tanrısal duanın varlığı üzerine
bilgisinin diğer bütün dallarını gözlemek, denetlemek
düşünmeyi hedefler. O, ezilenlerin mücadelesinin
ve düzeltmekti. İnsanın bütün bilişsel çabalarını
hizmetindedir. Daha kesin bir şekilde söylemek
araştırmak, düzenlemek ve gerekirse hizaya
gerekirse, tilmizleri tarafından zavallı bir otomata
getirmekti (...) İdeolojilerin bilimler arasındaki bu
indirgenmiş bulunan tarihsel maddeciliğin patlayıcı
mesiyanik gücünü geri getirmeye yaramalıdır.”21 merkezi yeri, pratikte ideologlarında aydınlanmış bir
Tinsellik aynı zamanda var olan gerçeklik içinde yani toplum yapıcıları ve birleşik vekil harçları arasında
olguda hapis kalan zihnin doğru bilgeliğe ulaşmak için merkezi yerlerini almaları demekti.”24 Destutt de
eleştirisinin temel kaynağıdır. Her ne kadar geniş ve Tracy’de Comte’a, oradan Marks’a kadar temel amaç
kapsayıcı olursa hiçbir lojik, insan zihnini ve toplumsal toplumsal gerçekliğe yön verdiği düşünülen hakikatin
zihniyetin tümünü kapsama gücünde olamaz. Lojikler tekelini ele geçirmekti. İdeoloji, burada bir araç hatta
anca gerçekliğin birer temsili olabilirler ki hiçbir temel araç olarak ele alınmıştı. Aralarında kimi fikir
temsili gerçekliğin yerini alamaz. Fakat aynı zamanda ayrılıkları olsa da “geriye dönüp bakıldığında bütün
tüm temsiller de paradoksal bir biçimde bu iddiada bunlar aydınlanma kampı içindeki aile kavgası gibi
bulunur. Öyleyse yeni eleştiri kendi gerçekliğinin görünmektedir.”25
sınırlarına hapsetmeyen bir duruşu yakalamalıdır. Joel Bu şartlarda ideoloji gerçekten ölmelidir! Ancak
Kovel’in belirttiği gibi “Logos/lojikler, görünüşü ve bu zorunluluk, büyük anlatılar çağının sonuna
temsili, gerçeklikle özdeş kıldıkları için, bilgelik; logos/ gelindiğini, iktidarlaşmaya, tahakküm kurmaya
lojik’in eleştirisi ile başlar” (...) “yeni tinsellik gerçek dayalı ideolojilerin ya da inançların sonuna
olanı olumsuzlayan ama aynı zamanda onu kendine gelindiğini gösterir. Egemen kapitalist sistem de
de çeken bir diyalektiktir. Öyle ki sentez ne oradadır kendi açısından ideolojiyi ve inancı öldürmeye
ne burada. O, şeylerin ötesindedir.”22 Totaliter
çalışır. Zira sistemin kendi doğal durumunu
rejimlerde “ideolojinin yüksek rahipleri” tüm
sürdürmesi ancak ezilenlerin, mustazafların
toplumsal düzlemi kendi ideolojik argümanlarına
özgürlük taleplerinin ve ideallerinin öldürülmesiyle
uydurmaya çalışırlar. Özellikle tarihi yeniden
mümkün olabilecektir. Lipset ve Bell’in geleneksel
düzenleme sevdası totalitarizmin en belirgin alamet-i
ideolojilerin sonuna gelindiği iddiaları da her
farikası haline dönüşmüştür. “Bu yüzden rejimin
ne kadar bunu kastetmeseler de bu tarzda
programının ve fiili gücünü korumanın zorunlu
anlaşılmalıdır. “Kapitalist modernitenin tüm
bir sonucu olarak önceden var olan gruplaşma,
mezhepleri”26, ideolojileri, toplumsal özgürlük
örgütlenme ve kurumlara, daha doğrusu rejimin
ideallerine cevap verme gücünde değildir. İnsanı
denetiminden sürekli bağımsız kalmalarıyla rejimin
gerçek tinsel bir amaçsallıktan koparma, amaçsız,
ütopyacı projesinin gerçekleşmesinin önünde engel
olarak duran toplumsal yaşamın bütün ögelerine
idealsiz insan yetiştirme, rıza imalatının hedefidir.
saldırılması olmalıdır.”23 Sisteme rıza; reddin inkârı ve kabulün zorunlu hale
gelmesiyle kurulur.
21 Walter Benjamin; Yangın Alarmı, Michel Löwy sayfa 35, Versus
Yayınları, İstanbul 2007 24 Z. Baumann, Siyaset Arayışı, sayfa 120, Ayrıntı Yayınları
22 Joel Kovel, Tarih ve Tin, Ayrıntı Yayınları 25 Baumann, age, Sayfa 122
23 Simon Tourney, Totalitarizmin Kaynakları 26 A. Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu)

82
Sonuç hedeflemeden her bir ideolojinin politik zaferi ancak
yeni bir tahakküm ve kölelik zinciri oluşturur. İdeoloji
“Kapitalizm, insanda idealizm bırakmamıştır. İdeayı,
ve inanç, insana dair bir hakikat ise eğer, insana dair
umudu öldürmüştür. Tarihin sonu demek insanda
tüm fizik ve metafizik boyutları içermesi gerektiği ve
umudun, ideanın tükenmesi demektir.”27
böyle yaklaşması gerektiği açıktır. Hele hele devletçi
Klasik ideoloji tanımlamaları büyük oranda politik paradigmanın politika kavrayışından kurtulmadıkça
alana endekslidir. Maddi yapıların ve kurumların her tür politik mücadele ideolojinin ölümüyle
dönüşümü, temel amaçlardan biridir. 19 ve 20. sonuçlanacaktır.
yüzyılda ortaya her bir ideoloji aslında bir nevi politik
Sistem karşıtı hareketler açısından ideoloji
bir devrim hedefleyen yapıların parti programları
sorunsalının ölümden yaşama evrilmesinin ana
niteliğindeydi. Politik devrim, neredeyse birincil
çıkış yolu, pozitivist aydınlanmacı bilimcilikten
ve tek hedef konumundaydı. Bu nedenle insanın
ve onların ideolojik tezahürlerinden kurtulmaktır.
amaçlılık ve metafizik özelliklerini büyük oranda
İnsanlığın gerçek maddi ve manevi mirasını
reddettiler veya en azından görmezden geldiler.
sahiplenmek, binlerce yıllık gelenekleri elbette doğru
Oysa kapitalist sistem, tam da bu alanlarda insana
akli bir süzgeçten geçirmek fakat ret tuzağından
saldırmaktadır. İdeolojinin aşırı derece politik
uzak durmak gerekir. Her tür kendini yegâne ve
alana endeksli tanımlanması, insanı bir yandan
tek doğru ilan etme ve kendini tarihin sonu ilan
homopolitikus derecesine indirgemeye götürdü ki,
etme arayışları, nihayetinde insanın ve ideolojinin
insanı asli boyutlarından olan ahlak ve metafizik
ölümüne ulaşmaktan kurtulamayacaktır. Lineer ve
reddedildi. Bunun altında modern devletin bir
determinist tarih anlayışı nihayetinde diyalektik
tahakküm düzlemi olarak bellediği toplumsal
kutupların eridiği, Hegelyen deyimle öznel ve nesnel
sahaların devletin veya kendisine hangi isim
Tin’in “Mutlak Tin” haline gelmesi ve sonuçta
verirse versin hâkim politik sistemin yayılım sahası
tarihin son bulmasına yol açacaktır. “Tarih ne düz
olarak seçmesi yatar. Şu da unutulmamalıdır ki;
kaderci bir çizgide seyretmektedir ne de kendi başına
yaşamın tüm veçhelerinin politize edilmesi, tüm
beklenen amaca doğru evrilmektedir. Ne kendi başına
totalitarizmlerin en temel arzusudur. Zira politik bir kötülüğün ne de er geç iyilik sunucusudur.”28
tahakküm alanına, hem de mutlak gücün dayatıldığı
bir alana dönüştürülmüştür. Kültür, sanat, aile,
cinsellik vb. alanların ise politikaya bağımlı bir alt İçindekiler İçin Tıklayınız...
alana dönüştürülmeleri amaçlanmaktadır. Toplumsal
yapıların özelliklerinin reddi, yani hepsinin özünde
politik oldukları, politikanın birer fonksiyonuna
dönüştürülmeleri nihayetinde egemen erk sisteminin
etki ve denetimine tabi kılınmaları ve giderek
kontrol ve düzenlemesine (regülasyonuna) açık hale
getirilmeleri anlamına gelecektir. Maalesef çok da
düşünülmeden “her şey politiktir” sloganı ilginç
bir şekilde muhalif hareketlere de sirayet etmiştir.
Böylelikle tüm toplumsal katmanların ve kurumların
politik kuruma içerimlenmesi gerçekleşmekte ve
politika topluma yön veren yegâne alan haline
getirilerek bir tahakküm aracına dönüştürülmektedir.
Devletin politik sahasından kurtulmadan ve buna
karşı toplumsal politik alanı kurup korumayı

27 A. Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu 28 A. Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu

83
Özgür ve Demokratik Yaşam
Politikayla İnşa Edilir

Zeynel Günaydın
İktidarlar günlük yaşamda kullandığımız kavramları bu kez de Sümerler çıkarılır. Peki, bu Sümerlerden
bile tahakküm altına almışlardır. Farkında olunarak önce insan yaşamında yönetim kavramı ve olgusu yok
konuşulmaz ve yaşanmazsa devlet bizzat dilimize, muydu? Kuşkusuz vardır; insan ve yaşam yönetimi
zihnimize ve ikili ilişkilerimize bile sızabilir. Örneğin anlamında politikanın kök hücresi diyebileceğimiz,
Türkçe sözlükte sunulan politika tanımlarından biri, tüm toplumsal yaşam, eylem, zihin dünyamızın da
“Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı, siyaset, kökü anlamında ahlaki ve politik toplum gerçekliği
siyasa” şeklindeyken, bir başka tanımı “yöntem”dir. vardır. Örneğin bir klan, günümüzün bir dağcı birliği,
Günlük yaşam kullanımına belki de en çok uyan gerilla grubu kadar düzenli, disiplinli, planlı, duyarlı,
mecazi anlamıdır. Aynı sözlükte, “Bir hedefe varmak yaşama ve coğrafyaya hâkim olmazsa kısa sürede yok
için karşısındakilerin duygularını okşamak, zayıf olup gider, ki zaten böyle yok olup giden milyonlarca
noktalarından veya aralarındaki uyuşmazlıklardan insan vardır. Daha iyi örgütlenen, beslenen, yaşamını
yararlanmak gibi yollarla işini yürütme” şeklindedir. ve eylemini düzenleyen, kendini korumasını bilenler,
Politika kavramı, içeriği, tanımlanması ve günlük bugün ana-ata dediklerimizdir.
dile, yazıya, eylemde kullanımına bakılmak istenirse
tarihte geriye gidebilme sınırımız Antik Yunan olur Ahlak ve Politika
ve karşımıza “devlet yönetimi, kent yönetimi” gibi
Yukarıdaki tanımlardan da rahatlıkla anlaşılabileceği
devletçi tanımlar çıkar. Bu kavramın Batılı kökü ve
gibi devletli düzenden doğan politika tanımında
kullanımıyken, günümüz Türkçesinde eşanlamlısı
sakatlıklar vardır. Bu politika tanımında ahlaki
olarak kullanılan “siyaset” kavramı da gerçeğin bir
yön, toplumsal boyut yoktur. Çünkü devletli düzen
yönünü gözler önüne sergiler niteliktedir: Siyaset,
süslü sözcüklerle de ifade etse, esas amacını gizlese,
Arapça “at terbiyeciliği” anlamına gelen “seyis”
hakikati perdelemeye çalışsa da devlet(ler) aslında
kökünden türetilmiştir. Yani toplum, insanlar terbiye
politika yapmazlar. Yapıyor göründükleri politika
edilmesi gereken atlar/hayvanlardır. Elbette terbiyeci
değildir, politikanın inkârıdır. Onlar politikaya
de devletin başındaki zattır.
karşıdırlar. Çünkü politika toplumun kolektif işleri
Özcesi kavramlar, kavramların tanımlanmaları, iken onlar bir avuç asalak azınlığın yönetimidirler.
kullanımları ağır bir hegemonya altında. Peki, Devletçi düzenin politika tanımlamasını düşmanlık
Antik Yunan’dan önce politika yok muydu? İnsanlar yaptığı Kürtçe dilinden bir ek yardımıyla daha iyi
kendilerini yönetmiyor muydu? Yaşam nasıl ifade edebiliriz; iktidarcı, devletçi düzenin lügatinde
düzenleniyordu? Antik Yunan’dan önce de kentler politika aslında “dij-politika”dır (Dij: Karşı, karşıt).
olduğuna göre o kentlerde yönetim nasıldı, yönetimin Bu tanımların doğduğu ahlaktan kopuk politik
ismi, içeriği neydi? Antik Yunan’dan daha da geriye zihniyetin bizi getirdiği yer ortada. Politika dedikleri,
gittik diyelim, karşımıza “tarihin sıfır noktası” olarak politika olmayan, hatta politika karşıtı olandır. Bu
84
durum, özünde ahlaki ve politik olan insanın devletçi koparılamayacak, biri olmayınca diğerinin de ciddi
sistem içinde neden politika ve politikacılardan uzak bir varlık gösteremeyeceği yaşamsal bir ikilidir.
durduklarını da anlaşılır kılıyor… İnsan toplumsal Burada kavranması gereken, ilk ve ilke olanın ahlak
olduğundan, ahlak da toplumsallık anlamına olduğu gerçeğidir. Ancak ahlak da salt varlık, söz, ilke,
geldiğinden insan ontolojik olarak ahlaki bir varlıktır. töre ve gelenek olarak kalırsa kurur, dogma halini
Ahlak canlılar âleminde insanın “ne” olduğunu alır, koruyucu ve geliştirici özünü yitirir, geriye çeker
belirleyen ayırt edici özelliğimizdir. Bu anlamda insan ve kaybettirir. Zaten bu nedenle de toplum ahlak ile
denilen varlık, ahlaki ve toplumsal olduğu kadar birlikte politikayı da geliştirmiş, kendini yaratmayı
insandır. Dolayısıyla onsuz insan olunamaz ve insan ve yenilemeyi bilmiştir. İnsanlığın, toplumun
kalınamaz. Ahlaksız veya toplumsuz da olunabileceği temeli böylesi sağlam bir zeminde kurulduğu için
anlayışı; toplumsallıktan kopmuş bireycilerin, binlerce yıllık devletli düzenin saldırılarına rağmen
sermayedarların toplumu ve insanı avlamak için geriletilse, kenara itilse, bastırılmaya çalışılsa da
uydurdukları bir safsatadır. Bireycilik de sonradan halen en güçlü hukuktan daha etkili bir şekilde
oluşturulan ve dilimize sokulan diğer “cilik”ler gibi varlığını koruyarak günümüze kadar gelebilmiştir.
(din+cilik, bilim+cilik, milliyet+çilik, cinsiyet+çilik Dolayısıyla entelektüel ve politik çalışmalar ahlaki
vb.) özünde bir sapmayı, toplumsallıktan, dolayısıyla yörüngeye oturtulmazsa gerçek anlamda başarılı
insanlıktan çıkmayı ifade eder (yargılananın birey olamazlar. Bu nedenle tüm toplumsal çalışmalarda
olmadığını izaha bile gerek yoktur). Ahlaki ve ahlaki olmak en temel şart durumundadır. Çünkü
toplumsal olmayana insani de denilemez. ahlaki olan toplumsaldır, toplumsal olan da ahlaki ve
politik olmak durumundadır.
Politika, insanı insan yapan, nasıl yaşayacağını, neyi
Politika, insanı insan yapan, nasıl yapacağını belirleyen bir özgürlük sanatıdır.
nasıl yaşayacağını, neyi nasıl Kuşkusuz bu toplum ve toplumsal güçler için böyledir.
Bu anlamda politika yapma, demokratik siyaset
yapacağını belirleyen bir eylem ve etkinliklerinde bulunma, sadece bir hak
özgürlük sanatıdır değil, ertelenemez, başkasına devredilemez yaşamsal
bir görevdir. İnsan politika yapmayı bıraktığı anda
insan olmaktan da vazgeçmiş demektir. Klan-kabile
Toplumu bir arada tutan çimento durumundaki ahlak, toplumlarından devletçi uygarlığın doğuşuna kadar
kendisini hem koruma hem de geliştirme amacıyla insanlar hep kendi yaşamlarını idame ettirebilmek
yol, yöntem, stratejiler geliştirmiştir. Geliştirilen için politika yaptı. Politikasının sınırlarını toplumsal
bu yaşamsal yol, yöntem ve stratejilere ise politika ahlak kurallarıyla belirledi, bunun için de toplum,
diyoruz. Toplumu harekete geçiren, toplumun özü itibariyle ahlaki ve politik toplumdur, diyoruz.
varlığını sürdürmesi için gerekli ahlaki ilkeler Ahlaki ve politik toplum dışında kalan toplum
temelinde toplumun gelişimini ve değişimini sağlar tanımlamaları bizi gerçeğe götüremez, çünkü eksik
politika. A. Öcalan da “Politikayı toplumun özgürlük ve yanlış olur. Politika kolektif işler üzerine yaratıcı
alanı, gelişmenin anlam ve iradece türetildiği düşünme ve bilgi, birikim, ahlak ve toplumsal
yaratım alanı” olarak tanımlar (Soykırım Kıskacında gelenek havuzu içinde hareket etmektir. Yani politika
Kürtleri Savunmak-Demokratik Ulus Çözümü adlı toplumun beynidir. Gerçek anlamda politika insana
eserinde). Politikanın nasıl yapılacağını, niteliğini yaşama ve eyleme geçme bilinci verir. Hannah
ilkeler boyutuyla ahlak belirlerken, ahlakın da etkili Arendt’in de belirttiği gibi, “Politikanın varlık
ve anlamlı varlığını politika gerçekleştirir. İdeolojik nedeni özgürlüktür, deneyim alanı eylemdir. İnsan
ve politika arasındaki ilişkiye de benzetebiliriz, eylemde olduğu kadar özgürdür.” Dolayısıyla politik
ahlak ve politika ilişkisini. Politika iyi ve doğru işleri alandan çekilmek veya başkalarını kendine temsilci
belirlerken, ahlak o işleri güzel yapmanın sanatını seçmek doğru ve mümkün değildir.Ancak elbette
ifade eder. Ahlak ve politika bu anlamda birbirinden doğru temelde politika yapabilir olmak da şarttır.
85
Politikanın topluma hizmet etme düzeyinde kalması ağırlaşmış ve adeta dünyanın sonunun getirilmiş
için demokrasiyle güçlü bağlarının olması gerekir. olması ancak bununla izah edilebilir. Şimdi dünyada
Aksi halde toplumun özgürleştirici faaliyeti olan eğitim-öğretim grubunda yer alanların sayısı bir
politika, devlet idaresi haline gelerek iktidara köleler zamanların dünya nüfusundan bile daha fazladır.
yaratan bir mekanizmaya da dönüşebilir. Nitekim Toplumsal ahlak, toplumsallık dejenere edilmemişse
Öcalan “Özgürlük Sosyolojisi” eserinde, iktidar ve neden bir tarafta iktidar güçleri/sahipleri milyarlarca
devletin temel fonksiyonlarını belirlerken, “Güçsüz dolarlık yolsuzluk yaparken, “görevlerinin başında”
ve savunmasız bırakılan toplumu tekel sömürüsüne olmayı sürdürürken, aç kalmış bir-iki genç yiyecek
hazır hale getirmektir” der, kendi politika “çaldıkları”(!) için onlarca yıllık hapis cezalarına
kavramının ve içeriğinin rolünü belirler: “Özünde çarptırılabiliyor. Kürdistan’da/Farqin’de (Silvan) bir
toplum için gerekli ahlaki kuralları sağlamak ve bebek evinin elektriği kesildiği için ölüyor, toplumdan
bununla birlikte toplumun temel maddi ve zihnî “çıt” çıkmıyor. Zindanlarda faşizme karşı tek başına bir
ihtiyaçlarını gidermesinin yol ve yöntemlerini sürekli genç kadın (Garibe Gezer) direne direne şehit olurken,
tartışarak kararlaştırmaktır. Toplumsal politika, bu ardından bıraktığı manifesto niteliğindeki mektubuna
gerekçeler temelinde sürekli geliştirdiği tartışma ve rağmen hala da bu ülkede en üst yönetimini de bırakın,
karar gücüyle toplumu zinde ve açık görüşlü kılar; hapishane müdürü bile görevinden alınmıyor ve bu
kendisini yönetebilme ve işlerini çözme yeteneğine “normal” karşılanabiliyor? Şimdiki gerekçelerimiz
kavuşturduğu toplumun en temel varlık alanını Bastille Hapishanesi’ni basanların gerekçelerinden
oluşturur. Politikasız toplum, başı kopmuş tavuk gibi daha mı az?
daha can vermeden sağa sola savrulan toplumdur.”
Devlet, özellikle de ulus-devletler kendi zihinsel
inşalarını gerçekleştirirken toplumu köklerinden Devlet, özellikle de
sarsar. Toplumu dayanaksız bırakacak, ne yapacağını
bilemez durumda tutacak “politikalar” geliştirirler. ulus-devletler kendi zihinsel
Devlet(ler) “toplumun ahlâkı yerine ‘hukuk’, politikası inşalarını gerçekleştirirken
yerine ‘devlet’ idaresi adlı kurumları yerleştirir.
Toplumu iki temel varlık stratejisi rolünü oynayan
toplumu köklerinden sarsar
ahlâk ve politika gücünden alıkoyma, bunların
yerine hukuk ve hükümranlık idaresini koyma, Devlet idaresinin, tahakkümünün baskın olduğu
her dönemin temel iktidar ve devlet görevleridir.” koşullarda, ülkemizde ve dünyada durum budur.
Çünkü devletin arada, üstte, hakim olmadığı yerlerde Ahlaki ve politik toplumun hüküm sürdüğü
toplum özüne uygun bir şekilde ahlaki ilkelerini bir toplumsal, siyasal zeminde böyle bir durum
belirler, yaşam alanını ona göre düzenler, ortaya mümkün olabilir mi? Devletlerin idaresi hiçbir
çıkan sorunlarını da yine kendi ahlaki ilke ve ölçüleri zaman toplumun özyönetimi demek olan ahlaki ve
temelinde çözüme kavuşturacak politik bilinç ve politik toplum yönetiminin yerini alamaz, çünkü
duruşu sergiler. Özellikle bunun olmaması ve iktidar doğaları, varoluş amaçları farklıdır. Günlük yaşam
güçlerine muhtaç, mahkûm ve bağlı kalınması için deneyimlerimizden de çıkarsadığımız gibi devlet
iktidarlar da medya, her tür istihbarat örgütü, değişik ne kadar genişler ve yoğunlaşırsa, politika da o
özel savaş kurumları ve ideolojik aygıtları, yöntemleri kadar daralır ve gevşer. Öcalan’ın belirlemesiyle,
devreye koymaktadır. En ince gözeneklerine kadar “Devlet kural demektir, politika ise yaratıcılıktır.
sızdığı toplumu nefessiz bıraktığı, kendini tanıyamaz, Devlet hazırı yönetir, politika ise oluşturarak
hiçbir ahlaki ilkesini uygulayamaz, en temel ihtiyaçları yönetir. Devlet zanaattır, politika sanattır.” Ahlaki
için politik tartışma yapamaz ve karar (demokratik ve politik toplumun inşası için politika yönetir,
siyaset) alamaz duruma düşürdüğü çok açıktır. devletler idare eder. Ahlaki ve politik toplum ilkeleri
Tarihte hiç olmadığı kadar eğitim, öğretim kurumları, temelinde politika özgürleştirir, devletler köleleştirir.
imkanları gelişmişken toplumsal sorunların bu denli Ahlaki ve politik toplumda politika günlük
86
yaşam ve eylemlerin nasılını hakikatine uygun nasıl özgürleştirebileceğimizin bilgisine de sahibiz.
olarak belirlerken, devletli düzende sınırlandırır. Neyi kaybettiğimizi bildiğimiz için ne kazanacağımızı
Buradan da Öcalan’ın “Soykırım Kıskacında da biliyoruz. Öcalan da “Uygarlık sürecinde ahlaki ve
Kürtleri Savunmak-Demokratik Ulus Çözümü” adlı politik toplum aşındırılıp sömürü ve iktidar tekelinin
eserinde ortaya koyduğu belirlemelerin hayatiyetine sıkı egemenliği altına alındığında, toplumsal
ulaşıyoruz: “Hâlbuki politikanın olduğu toplumsal hakikat yitirilmiş demektir. Yitirilen, ahlâkî ve
alanda geçerli olan toplumun hayati çıkarlarıdır; politik değerlerle birlikte yitirilmiştir. Tekrar bulmak
onun yapısal ve anlamsal esenliği ve gelişkinliğidir. istiyorsan, kaybettiğin yerde arayacaksın. Uygarlık
Politikasız veya zayıf politikalı toplumlar ya dıştan ve moderniteye karşı ahlaki ve politik toplumu,
bir imha ve sömürge iktidarının dehşetini ya da onun gerçekliğini arayacaksın, bulacaksın. Bununla
içten bir iktidar elitinin ve sömürücü sınıfın baskı da yetinmeyeceksin; bu toplumun tanınmaz hale
ve sömürüsünü yaşamaktan kurtulamazlar. Bir getirilen varoluşunu yeniden inşa edeceksin. O
topluma yapılabilecek en büyük iyilik, onu politik zaman tarih boyunca kaybettiğin altın değerindeki
toplum seviyesine yükseltmektir. Daha da iyisi, bütün hakikatleri tek tek bulduğunu göreceksin. Bu
onu demokratik siyasetin yirmi dört saat çalıştığı temelde daha mutlu olacaksın. Bunun da ahlaki ve
sürekli ve yapısal bir demokrasiye kavuşturmaktır.” politik toplumdan geçtiğini anlayacaksın” der.
Bu gerçeklik ışığında örgütsüz insan, özellikle
günümüz kapitalist modernite koşullarında insan
olmaktan çıkmış insandır, diyebiliriz. Kim aksini Günümüzden geçmişi
iddia ederse etsin, örgütsüz, bilinçsiz, iradesiz insan çözümlemeyebildiğimiz gibi
bireysel onuruna bile sahip çıkamayacak kadar
zavallı ve insanlıktan çıkmış bir yaratık durumuna
anda günceli ve geleceği nasıl
düşer. Özellikle yoğun savaşın yaşandığı Kürdistan özgürleştirebileceğimizin
açısından bu böyledir ki, daha kırk aşkın yıl önce
bilgisine de sahibiz
bu hakikatin diyalektiği belirlenmiştir: Kürdistan’da
örgütsüz yaprak kıpırdamaz! Örgütlü toplum,
ahlaki ve politik toplumdur. Öcalan aynı eserinde, Görevimizin hak ve hakikat olanı hakim
“Ahlaki ve politik toplumun olduğu yerde, iktidar kılmak olduğunu biliyoruz. Onun için de
ve hukuk gereksiz olmaktan da öteye, tahammül zihniyet çalışmalarında siyaset felsefesi, siyaset
edilmesi güç bir yük haline gelir. Bir toplum ne kurumlaşması, maddi hayat eylemleriyle iç içe
denli ahlaki ve politik kılınırsa, o denli demokratik, aşkla örülmek durumundadır, diyoruz. Elbette, bu
özgür ve eşitlikçi, dolayısıyla iktidar eliti ve sermaye mücadele bugünden yarına hallolacak bir çalışmayla
tekellerinin istismarına kapalı ve direngen kılınır” sonuçlanmayacağı gibi bilinmez yarınlara da
diyerek, çözüm ve çıkış yolunu da gösterir. ertelenemeyecek an’ın özgürleştirici mücadelesidir.
Bu nedenle de her anı soluk soluğa mücadeleyle,
inşayla, her anı kendini aşmakla yaşanacak bir
Demokratik Modernite İnşası özgür yaşamı inşa mücadelesi olacaktır. Bugün
Yalan ve talan düzeninin düzenbaz siyasetçileri yaptığımız bize yarın yetersiz gelebilir, ancak bugün
nedeniyle on binlerce yıllık politika, toplumun yaptığımız da yarın yapacağımız da ahlaki politik
akıl, ahlak ve özgürlük sanatıyken, sadece iki değil, toplum gerçekliğine uygun olma iddiasıyla olacaktır.
yüzlerce yüzlü sahtekârların mesleği derekesine Çünkü biz ahlaki ve politik olmayana iyi, doğru ve
düşürüldü. Peki, çaresiz miyiz? Elbette değiliz. güzel demiyoruz. Bunun için de inşa edeceğimiz
Binlerce yıllık tarihsel direniş bilincimiz ve tadına yapıların sağlıklı işleyişi de şarttır. Göz organının
vardığımız özgür yaşam aşkımızla donanımlı, fiziki olarak varlığı nasıl ki görmek için yeterli
güçlü olduğumuzu biliyoruz. Günümüzden geçmişi değil ve gözün sağlıklı da olması gerekiyorsa, ahlaki
çözümlemeyebildiğimiz gibi anda günceli ve geleceği ve politik toplum ideali olanların da toplumları-
87
halkları radikal demokratik temelde örgütlenmeleri, kesimin arasına “bizden” de birilerini alır gibi oldular
günlük yaşam yönetimine katılabilir kılmaları ki, aslında bu ayıbı örten asma yaprağıydı. Ancak
gerekmektedir. Aksi takdirde ahlaki ve politik hiçbir vekil, temsilci gerçek anlamda “ben/biz”
toplum adına geliştirilebilecek kurumlaşmalara olamayacağı gibi, bizim de özümüzde, doğamızda var
da iktidarcı, devletçi anlayış mikrobu sızabilir ve olan, onunla insan ve toplum haline geldiğimiz ahlaki
demokratik modernite kurumlaşmalarını içten içe ve politik toplum insanı olduğumuz için düşünen,
çürütebilir. Bunun için de gerçek anlamda ahlaki ve karar veren, eylemde bulunan insan gerçekliğimizi
politik yaklaşım, farklılıkların özgür birlikteliği ve de, hiçbir gerekçeyle kimse elimizden alamaz.
demokratik zihniyet şarttır. Demokratik siyasetin Şimdiye kadar sıraladığımız gerekçelerle de hiç
hâkim olmadığı siyasal, toplumsal koşullarda ya kimse politika yapma hakkını, görevini bir başkasına
despotik diktatöryal yaklaşımlar vardır ya da kaotik devredemez. Bu kabaca herkesin bir parlamento
durum hâkimdir. Bu anlamda ahlaki ve politik toplum binasına sığdırılması gerektiği anlamına gelmez. En
temelinde demokratik modernite inşası günlük küçük mahalle komünü, biriminden kent meclisine,
yaşamda hava ve su kadar önemlidir, dolayısıyla bölge meclislerinden üstte halk kongrelerine kadar
bu temelde halkların yönetime katılmaları, politika toplumun tümüyle demokratik siyaset yol ve
yapmaları devredilemez bir özgür yaşam görevidir. yöntemleriyle yönetime dâhil olduğu bir sistemden
söz ediyoruz. Bu sistemde kararlar bir kişinin iki
dudağı arasına sıkışmaz ya da göstermelik 400-500
Temsili Demokrasi Yalanı kişilik temsilci-vekil parmak demokrasileriyle de
Tarihsel olarak Antik Yunan ve Roma’ya dayandırılan şekillenmez.
temsili demokrasi sistemi “gelişmiş dünyanın” Dolayısıyla “temsili demokrasi” adıyla toplumlar
popüler makbul yönetim biçimi. 4-5 yılda bir gerçek anlamda yönetime dâhil olmazlar. Temsili
gerçekleştirilen seçimler, seçilen vekiller, belirlenen demokrasi, belki de demokrasi ve özgür yönetim
parlamento aritmetiği, şekillenen kabineler ve halktan adına tarihte geliştirilmiş en büyük demokrasi yalanı
uzak, halka rağmen alınan kararlar… Nüfus çokluğu, ve uydurmasıdır. Çünkü despotluğu, yönetimsizliği,
coğrafik alanın genişliği, meclis binasına herkesin anti demokratikliği, köleliği ve pasifliği demokrasi
giremeyeceği (İngiltere) gibi gerekçelerle insanlara, sözcüğüyle cilalayıp insanları uyutmaktadır. Özcesi
“Temsilcilerinizi, vekillerinizi seçin ve öyle yönetime tek adam rejiminin, despotluğun, diktatörlüğün
dâhil olun” denildi. Şekli, içeriği dillendirilen alternatifi inceltilmiş kölelik sistemi olan temsili
göstermelik amacı ne olursa olsun, bu fikriyatın demokrasi olamaz. Tüm toplumsal sorunların
ve yönetim biçiminin arkasında iktidarcı, devletçi özgürce, demokratik katılım, ahlaki ve politik toplum
sınıfsal bir bakış açısı vardır. Buna göre herkes siyaset ölçü ve ilkeleri temelinde gerçekleştirilecek, küçük
yapamaz, herkes yönetici olamaz. Tercümesi; herkes bir köy komününden en üstte halk kongrelerine
insan olamaz! İnsan dediğin Batılı, erkek ve beyaz ve küresel çapta “Dünya Demokratik Konfederal
olandır. Sümer’de, Babil’de, Antik Yunan’da, Roma’da, Birliği”nin gelişebileceği doğrudan demokrasinin
Hindistan’da vb. sınıfların varlığı, izahı daha açık inşası ve uygulamasıyla mümkündür.
ve kaba yapılırdı. Bir sınıfın yoğrulduğu maden
altından, kimisinin gümüşten, kimisinin hamuru
demirdendi. Dolayısıyla herkes eşit olamazdı, bu İçindekiler İçin Tıklayınız...
tanrısal düzene de uymazdı. Halkların, özgürlük ve
demokrasi güçlerinin binlerce yıllık mücadeleleri
ve ödedikleri bedeller sayesinde iktidarlar artık bizi
yönetmeyi tanrısal düzen, hamurlarındaki asalet ve
ilahi buyruklarla izah edemeyeceklerini gördüler.
Dolayısıyla da artık daha inceltilmiş gerekçe ve
yalanlara ihtiyaç duydular. Yeri geldi “yönetici”
88
İnkârdan ‘Tanıyarak İnkâra’
Kürt Sorunu ve Çözüm Arayışları

Ebru Günay
Türkiye’nin en temel sorunu Kürt sorunudur. Özellikle İnkârın gölgesi ve politikanın reddi Bunun en önemli
1990’lardan bu yana, kafatasçı dar gruplar dışında sebeplerinden biri, sorunun gerçek anlamda ve
hemen herkesin kabul ettiği bu toplumsal ve politik hakkıyla “konuşulamıyor-tartışılamıyor” oluşudur.
gerçeklik, 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde çözülmeyi İkinci başat sebep ise, ‘inkâr mekanizmasının’
bekleyen sorunların başında gelmektedir. Kürt işlevselliğidir. İnkâr, dinamik bir süreç olarak
halkının soykırım tehdidi altında olduğu, uzun yıllar herkesin üzerinden sorumluluğu atarak resmi
boyunca can ve mal kaybına sebebiyet veren, halen tarihe eklemlenebildiği, çaba verilmesi gereken
farklı boyutlarda devam eden, 40 yıllık savaşın nedeni konularda cesaret göstermekten kaçındığı bir element
olan Kürt sorunu çözülmediği müddetçe Türkiye olarak duruyor. Çünkü Kürtlerin anavatanlarının
halklarının ağır sorunlar yaşamaya devam edeceği parçalanması ve inkârı, toplumsal gerçekliklerinin
açıktır. Türkiye’de siyasal, toplumsal ve ekonomik derinden bölünerek kendileri olmaktan çıkarılmaları,
yaşamı her boyutuyla etkileyen Kürt sorunu başkaca siyasi iradelerine ket vurulması, devletlerin inkârcı
sorunların da tetikleyicisi durumundadır. Sorunu ve imhacı yöntemleri karşısında boyun eğmeye
çözmek yerine çözümsüzlükte ısrar edenlerin zorlanmaları, ekonomik ihtiyaçlarını gidermenin öz
kimliklerinden vazgeçme aracına dönüştürülmesi,
sürdürdükleri kirli ilişkiler ülkenin geleceğini ipotek
kültürel ve ideolojik varlık haline gelmelerine fırsat
altına almakta, darbe dinamiğini her daim canlı
ve yasal statü tanınmaması, çağdaş eğitim araçları ve
tutmaktadır. Siyasi iktidarlar tüm kirli ilişkilerini
uygulamalarından mahrum bırakılmaları, tüm bu
savaşın ardına saklamakta, savaş yüzünden işinden
alanların bütünleşik uygulamalarıyla öz varlıkları ve
aşından olan milyonlar, kof milliyetçi söylemlerle
kimliklerinin yok sayılması Kürt sorununun temelini
uyutulmaktadır.
oluşturmaktadır. Diğer bir deyişle Kürt sorunu bir
Türkiye’de iktidara gelen partiler tarafından Kürt ulusal sorun değil, ulus olmaktan çıkarılma sorunudur.
sorununun varlığı kabul edilse de inkâr ve imha Ortada varlığı dahi inkâr edilen ontolojik bir sorun var
konsepti kesintisiz bir şekilde yüzyılın başından bu ve bu sorunun herhangi bir boyutuyla gerçek anlamda
yana devam etmektedir. Cumhuriyetin demokrasiyle yüzleşilmemesi sorunun varlığını ortadan kaldırmıyor.
buluşamaması meseleyi içinden çıkılmaz hale 1990’lar fiziksel şiddet sarmalının, rıza
getirmekte, çözülemeyen Kürt sorunu ülkenin mekanizmalarının, el koyma stratejilerinin ve kaba
geleceğini her geçen gün daha fazla tehlikeye güçle sonuç alma arzusunun ön planda olduğu bir
atmaktadır. Gerek ulusal gerek uluslararası hafıza aralıktır. 2000’ler sonrası farklı politik yüzlerin
eldeki tüm imkân ve deneyimlere rağmen bu soruna devreye girdiği, bireysel, toplumsal, zihinsel,
bir çare üretmemektedir. Peki, diyalog ve müzakere mekânsal ve ekolojik bir kıyıma girişilmiştir. 2015
temelinde rahatlıkla çözülebilecek, Öcalan’ın “İmkan ve sonrası ise özellikle Dolmabahçe Mutabakatı’nın
versinler bir haftada çözeyim” dediği bu yüzyıllık sonlandırılmasıyla devletin kent savaşlarına yöneldiği,
sorun neden ısrarla çözülmek istenmiyor? “ölüm siyasetini” devreye soktuğu, tüm aygıtlarını
89
birlikte kullandığı bir süreçtir. An itibariyle özel anlamda özgürleştiren bir kapsamı bulunmaktadır.
savaşın yoğun kullanıldığı, başta Kürtler olmak üzere Öcalan, özyönetim erki haline gelen politikayı
tüm halklara savaş açıldığı yılların içindeyiz. Kürt demokratik olarak nitelendirirken, politikanın bir
sorununun derinleştiren bir diğer neden de politikanın iktidar yönetimi haline gelmesi durumunda kendi
reddidir. Toplumu özgürleştiren bir araç olarak öz gerçekliğinden kopacağını düşünmektedir.1 O
politikanın adeta suç haline getirilmesi, müzakere halde burada, topluma sirayet ettiği ölçüde o olgunun
zeminini imkânsız hale getirmektedir. Politikanın kendisinin inkarına yol açan, onu yozlaştıran ve
yok sayılması da çözüme dair tartışmaları, örneğin demokratik olmaktan çıkaran iktidar kavramıyla
“muhataplık” gibi kısır tartışmalara boğmakta, sorun karşılaşıyoruz. Böylece kapitalist modernitenin iktidar
içinden çıkılmaz hale gelmektedir. mefhumuyla iğdiş ettiği alanların başında politikanın
geldiğini görüyoruz. Bir özgürleşme imkânı olarak
politikanın içeriğinin bu şekilde boşaltılması
Politika Neyi Çözer? topluma ve toplumsala yapılan en büyük ideolojik
Bu reddedilen politikadan ne anladığımız ve bu saldırılardan biridir. İktidarların nefes alabildiği
kavramdan nasıl bir anlam ürettiğimiz önemlidir. tüm yerler, politikanın olmadığı yerlerdir. O halde;
Nedir politika? “Şehir yönetimi” anlamına gelen “Topluma yapılabilecek en büyük iyilik, onu politik
ve Grek kökenli bir kelime olan politika, yapısal ve toplum seviyesine yükseltmektir.”2 Daha da iyisi,
anlamsal gelişkinliği içinde barındıran, düzenleme onu demokratik siyasetin 24 saat çalıştığı sürekli bir
gücü ile gerçek bir özgürlük sanatı, özce toplumun demokrasiye kavuşturmaktır. Bu noktada sorulabilir,
faydasına dönük olan şey olarak tarif edilebilir. bir politikaya sahip olmak yeterli midir? Elbette hayır!
Ayrıca kapitalist modernitenin en çok iğdiş ettiği, Politikanın bilince çıkarılması gerekiyor. Bilince
anlamından kopardığı kavramların başında çıkarılan şey eylemsel kılınabilir.
gelmektedir. Politikanın eylemselliğe dönüşmesi ya da demokratik
hale gelmesi ancak iktidarla bağının koparılmasıyla
Politika, ahlak ile birlikte anlamlıdır. Politika ve ahlak,
mümkündür. Zordur ancak bu başarılamadan
toplumu toplum yapan iki temel kriterdir. Çoğu
toplumsal üretim alanlarını özgürleştirmenin
zaman iktidarla özdeşleştirilen politikanın iktidarla
imkânı yoktur. Demokratik politika bireyin kendi
bağı kapitalist liberal ideolojinin çarpıtmasından
kimliğini bilince çıkarması, geliştirmesi ve onu
kaynaklanmaktadır. Öylesine yönetim ve iktidarla iç
savunması anlamına gelecektir. Bu yönüyle politika
içe geçirilmiştir ki insanların gözünde politika kötü,
yapmak en çok da sömürge toplumlarının ve ezilen
politikayla uğraşanlar dürüstlükten nasibini almamış
ulusların ihtiyacıdır. “Demokratik olmayan politika
kişilerdir. Yurttaşın gözünde politika yapanlar,
çok sonraları gelişen hiyerarşik iktidar ve devlet
bir avuç yönetici elitten ibarettir ve sürekli yalan
güçlerinin tek taraflı idare kararlarıdır. Bu güçlerin
söylerler. Ahlakın yok sayıldığı politikanın insanlık
idare kararlarına politika denmez, idare kuralları
için nasıl bir yıkıma dönüştüğü ortadadır.
denilir.”3 Buradaki politik anlayışın içinde toplumsal
Yurttaşın yönetimde olmadığı, “sürü” olarak katılım yoktur. Bu bağlamda Kürt sorununun
görüldüğü bir yönetim modelinde demokratik çözümsüzlüğü demokratik politikanın yoksunluğuyla
bir politikayı aramak beyhude bir çaba olacaktır. ilgilidir. Tam da bu yüzden Kürt sorunu aynı zamanda
Böyle yapılan bir politika da ne bireyi ne toplumu demokratikleşememe sorunudur. Soruna yönelik
özgürleştirebilir. Politikanın içinde yönetim olgusu geliştirilen politikalarda toplumun değil, adına devlet
elbette bulunur ancak salt yönetimle özdeşleştirmek denilen iktidar ve sömürü mekanizmalarının geleceği
de doğru olmaz. Politika bir meslek olarak belirlendiği düşünülmekte ve kararlar ona göre alınmaktadır.
ölçüde yurttaşın elinden alınan bir kavrama dönüşür Ahlaktan yoksun demokratik olmayan bir politika
ve böylece birey her aşamada yönetimden dışlanır.
1 Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu
Oysa bir özgürlük sanatı olarak politika, ahlakla 2 A.g. e
birlikte tam da toplumu toplum yapan, bireyi gerçek 3 A.g. e

90
güvenlik konseptiyle hareket etmekte, burada Bunlar yapısal, sistemsel, toplumsal olgulardır. Savaşın
toplum rahatlıkla gözden çıkarılabilmektedir. İçinde sürdüğü yerlerin ekonomik az gelişmişlik içinde olması
bulunduğumuz krizin başlıca nedeni de budur. şüphesiz tesadüf değildir. Bu alanlar egemen güçler
açısından “fırsatlar” alanıdır. Şiddet buralarda kazanca
dönüşen şeydir. Ekonomik durumun yarattığı avantaj/
Savaşın Bedeli dezavantajlar çatışma coğrafyasını şekillendirir
AKP-MHP iktidarının Kürt sorununa yaklaşımının ve demokrasi gibi bir mefhumu önümüze serer7.
inkâr ve imha konsepti olduğu açığa çıkmıştır. İktidar Demokrasi, müzakere ve barış alanının potansiyelini
bir taraftan içine düştüğü ekonomik, toplumsal bize gösterir. Burada politikanın düzenleyici rolü
ve siyasal krizleri görünmez kılabilmek, iktidarını tekrar devreye girer. Politika yoksa demokrasi
sürdürebilmek için milliyetçi söylemlerle savaşı ve barış arasında bir anlam bağı gelişmeyecektir.
derinleştirmekte ama bunu yaptıkça çöküşe doğru Güç dengelerinin nasıl bir dağılıma sahip olduğu
sürüklenmektedir. Yürütülen tüm bu inkâr ve imha da hayatidir. Misal, devlet içi aktörlerin dengesiz
siyaseti adeta bir bumerang gibi iktidar sahiplerine dağılımı, kontraların varlığıyla son bulur. Öyle ki karşı
geri dönmektedir. Toplumsal rıza mekanizmalarını aktörleri topyekûn yıkım, etnik temizlik gibi tehlikeler
bir kenara bırakıp bütünüyle zor ve şiddet aygıtlarıyla bekler. Neticede ortak bir noktada buluşmayacak
her aktör bazlı girişim, bir tarafın yıkım dürtüsünü
toplumu bastırmaya ve kontrol etmeye çalışan iktidar
besleyebilir. Savaş literatürü çalışan pek çok ismin
özü itibariyle Türkiye’yi bir tecrit rejimine mahkûm
bu anlamda “olgunluk” tavsiyesi veya “karşılıklı zarar
etmekte, ülkenin geleceğini çalmaktadır. Bunu
dengesini” gözetmesi önemlidir. Bu durum maalesef
yaparken de ustaca sorunun çözümü için çabaladığını,
genelde gerçekleşmez. Bir diğer önemli etmen,
tarihsel olarak yüzleştiğini, geçmiş hükümetlerden
devlet kapasitesi denilen şeydir. Bu kapasite devletin
çok daha farklı davranarak olay-olguları kabul
sınırlarını, doygunluğunu, taleplerini göstermesi
ettiğini ve söylenenlerin aksine bunun ısrarla
açısından son derece önemlidir. İşte Kürt sorunu
karşılıksız bırakıldığını4, muhatap bulunamadığını
tüm bu peyzajlardan bağımsız değildir. Bu bağlamda
söylemektedirler.5
karmaşık yapısını katlayarak güncel kalmaya devam
Peki, gerçek böylemidir?6 Geçmiş ve etmektedir.
geçmişin pratikleri bize neler söylemektedir?
Politikanın reddi ve beraberinde getirilen suni
tartışmaların gerçekte neye tekabül ettiğini, hangi Çözüm Arayışları ve Ateşkesler
saiklerle dile geldiğini, bugün üzeri tozlarla kapatılan Kürt sorunun çözümsüz kalmasından kaynaklı
geçmişin sarih deneyimleri ışığında okuyabiliriz. Türkiye’de süren savaş süreci boyunca ateşkesler,
Kabul edelim, bugün artık savaş bildiğimiz savaş değil. görüşmeler, barış sürecine giriş ve zaman zaman
Çatışmalar bildiğimiz çatışmalar değil. Bugün pek çok üçüncü tarafların varlığı vuku bulduysa da soruna dair
savaş sınıflandırması yapılmaktadır. Öznelerin direkt yeni bir dinamik yaratılamadı. Burada en fazla göze
devlet olduğu savaşlar ile öznenin güç bağlamında çarpan ateşkesleri odağa almak önemlidir. Taraflar bir
değişkenlik gösterdiği pek çok savaş tipi mevcuttur. irade beyanında bulunur ve bir mekanizma kurulması
Özellikle dünyada yaygın olan devlet içi savaşlarda, için çabalar. Aktörler bu mekanizmalara tabidir.
devlet dışı aktörlerin/toplulukların birbiriyle ya da Muhataplık müessesi buradan anlam kazanıyor ve
devletle olan savaşları önemli bir gündemdir. Bu kritik bir rolü doğuyor. Baktığımızda Türkiye devlet
önemli gündemi belirleyen temel etmenler nedir tarafının ateşkesler boyunca bir reform çerçevesi
diye baktığımızda önemli doneler çıkıyor karşımıza. veya gündemi belirlemediği, bundan ısrarla kaçtığı
görülmektedir. Özellikle muhataplık meselesini
4 “Erdoğan'a göre Kürt sorunu bir var bir yok”
silikleştirmeleri genel çıkmazın önemli bir sebebidir.
- https://bit.ly/3JtJ1Bl
5 “Çözüm süreci ve HDP merkezli 'muhatap' tartışması nasıl (Bknz: Dipnot no 6)
başladı, kim nasıl tepki verdi?” - https://bbc.in/3pr0diN
6 “Kürt sorununun çözümünde muhatap tartışmaları, 7 Düşük Yoğunluklu 40 Yıllık Savaşın Türkiye’ye Ekonomik
Medyascope - https://bit.ly/3mwCWKx Maliyeti, 2021 - https://bit.ly/341AEN7

91
Türkiye’deki ateşkes süreçlerinin serencamına bakmak karşı sabrımız kalmadı. Türkiye beklediği karşılığı
son derece öğreticidir. Çünkü her ateşkes bir arayıştır. alamazsa, her türlü tedbiri almaya hak kazanacaktır”
Ateşkesler sırasında olup biten siyasal-sosyal ve açıklamasıyla Suriye yönetimine adeta savaş açtı.
ekonomik gelişmeler, tarafların niyetini de açıkça Suriye, Öcalan’ın ülkeden çıkarılmasıyla gereğini
gösteren en önemli belirteçlerdir. Savaşın yaşandığı ve yaptı. 9 Ekim 1998’de başlayan uluslararası komplo,
yıllarca sürdüğü bölgelerde çatışmanın sonlandırılması 15 Şubat 1999’da Öcalan’ın esaret altına alınmasıyla
ve barışın tesis edilmesi için masaya oturur taraflar. devam etti. Böylece bir ateşkes daha sonuçsuz kaldı.
Türkiye’de son 40 yıllık savaş süresince ilan edilen Dördüncü ateşkesi ise 1999 yılına denk geliyor.
ateşkeslerin hepsi tek taraflı olmuştur. Bu ayırt edici 2 Ağustos 1999’da PKK silahlı güçlerini Türkiye
bir durumdur. Ateşkeslerin tarihi, Kürt sorunundaki sınırlarının dışına çekme kararı alarak, 1 Eylül 1999’da
demokratik çözüm ısrarının her defasında karşılıksız tek taraflı ateşkes ilan etti. Ateşkes tarihinin en zor
bırakılması tarihi olarak da okunabilir.PKK’nin 1984 ve karanlık günleri bu süreçte yaşandı. Çünkü PKK
yılında başlayan aktif silahlı mücadele döneminden güçlerinin geri çekilme sırasında askerler tarafından
9 yıl sonra bir ilk olma niteliği taşıyan ateşkes çağrısı kurulan pusularda 500’e yakın gerilla yaşamını yitirdi.
Lübnan’ın Bekaa Vadisi’nden yapıldı. Mart 1993 İyi niyetle devreye sokulan geri çekilme bir katliamla
tarihinde Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) Lideri sonuçlanmıştı. Fakat sürece ara verilmedi.
Celal Talabani’nin de hazır bulunduğu bir basın
toplantısı düzenlendi. PKK Lideri Abdullah Öcalan,
PKK tarihindeki ilk tek taraflı ateşkesi ilan ettiğini Ateşkeslerin tarihi, Kürt
açıkladı. Talabani’nin bu toplantıda yer alışı dönemin sorunundaki demokratik
Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın istemi üzerine idi.
Sorunun yakıcılığını gören Turgut Özal, “Bu sorunu
çözüm ısrarının her
çözmezsek iflah olmayız” diyordu. Ateşkese ilk tepki defasında karşılıksız
ise yine dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’den bırakılması tarihi olarak da
geldi. Demirel, “Devlet kan dökenle pazarlığa oturmaz.
Bunlar yol yakınken gelip teslim olsunlar, diyorum. okunabilir
Hukuka, adalete teslim olun” demişti. Öcalan’ın ilan
ettiği ateşkesle başlayan çözüm girişimi, dönemin
Öcalan’ın çağrısıyla biri Kandil’den biri de Avrupa’dan
Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın 17 Nisan 1993 tarihinde
olmak üzere iki barış grubu gönderildi. Sekizer kişiden
şüpheli ölümüyle bertaraf edildi.
oluşan barış gruplardan ilki 1 Ekim 1999 yılında
Bu ilklerden sonra savaş tüm şiddetiyle sürdü. Kandil’den, ikincisi ise 29 Ekim 1999’da Avrupa’dan
Savaş bloğu çözümün olmaması için yoğun mesai geldi. Fakat bu iyi niyet girişimi de baltalandı. Gelen
harcıyordu. Gerek kırsalda gerekse şehirlerde baskı gruptakiler cezalandırılıp, hapse atıldılar. Barış ve
had safhaya ulaştı. Tam böyle bir dönemde, 15 Aralık ateşkes umutları bir kez daha söndü!
1995’te ikinci ateşkes ilan edildi. Türkiye’ye karşı “Ara ateşkes” denilebilecek bir sonraki ateşkes, 1
ilan edilen tek taraflı ateşkes ilkinde olduğu gibi bir Ekim 2006’da oldu. Elbet aradan geçen 6 yılda siyasi
karşılık bulmak yerine daha ağır bir cevap alması ve sosyolojik olarak çok şey değişmişti. 2000’de
açısından kritiktir. Hızlıca askeri operasyonlar devreye PKK 7.Olağanüstü Kongresi’nde Demokratik Barış
girdi. Operasyonlar sürerken dönemin Başbakanı Projesi kapsamında çağrıda bulunarak, somut
Tansu Çiller ve ekibi tarafından Öcalan’a yönelik adımlar atmaya başladı. 20 Ocak 2000’de Barış
suikast girişiminde bulunuldu. Böylece ateşkesten Projesi, 4 Kasım 2000’de Demokrasi ve Barış İçin
eser kalmadı…Üçüncü önemli ateşkes süreci 1 Eylül Acil Eylem Planı, 19 Haziran 2001’de Yeni Bir Savaşın
1998 ateşkesidir. Dünya Barış Günü’nde ilan edilen Gündemleşmemesi ve Çözüm Sürecinin Gelişmesi
ateşkese, Öcalan’a yönelik uluslararası komplonun İçin Acil Talepler Bildirisi, 22 Kasım 2002’de Acil
startının verilmesiyle karşılık verildi. Dönemin Kara Çözüm Bildirgesi ve 2000’in başında ve 2002’nin
Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, “Suriye’ye sonunda olmak üzere iki defa Cumhurbaşkanı,
92
Meclis Başkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı girerek ateşkes istedi. KCK, Haziran 2010 tarihinde
ve tüm siyasal partilere Kürt sorununun çözümü yaptığı açıklamada, Öcalan’ın ve kendilerinin barış ve
konusunda düşüncelerini ortaya koyan mektuplar demokratik bir çözüm için attıkları bütün adımlarının
gönderildi. Bunların hepsi yanıtsız bırakıldı. 2002, AKP tarafından boşa çıkarıldığını belirterek, 13
yeni bir hükümet dönemidir. 3 Kasım 2002’de Adalet Nisan 2009 tarihinde tek taraflı olarak ilan ettikleri
ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidar olmuş, Türkiye’de eylemsizlik kararını sonlandırdıklarını açıkladı.
bazı dengeler ciddi anlamda değişmişti. Muhafazakâr Bunun üzerine STÖ’ler, aydınlar, Demokratik Toplum
sağ ile milliyetçi sağ bir noktada birleşmiş, neoliberal Kongresi (DTK) ile Barış ve Demokrasi Partisi’nin
ekonomi modeller devreye konulmuştu. Ulusalcılar (BDP) çift taraflı ateşkes çağrıları oldu. Öcalan tekrar
cephesinde yeni kaygılar gün yüzüne çıktı. Türkiye devreye girerek, KCK’ye diyalog ve müzakere sürecine
sahasında bunlar gelişirken, 8. Kongresi’ni yapan vesile olması için eylemsizlik sürecinin başlatılmasını
PKK, KADEK (Kongreya Azadi û Demokrasiya önerdi. KCK Yürütme Konseyi de yeniden ateşkes
Kürdistanê - Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi kararı aldıklarını belirterek, bu süreçte tek taraflı
Kongresi) ismini aldığını duyurdu. İdeolojik ve ateşkes ilan etti. Bunlar olurken KCK operasyonları
askeri alanda değişim-dönüşüm sinyalleri böylece hız kesmedi ve daha da tırmanarak binleri bulan
kamuoyuyla paylaşılmış oldu. gözaltı ve tutuklama furyasına dönüştü.
2004 yılında da önemli gelişmeler ve adımlar atıldı.
Somut adımlara karşılık sürekli olumsuz yanıtlar
verildi. Devlete göre, karşı güç mecbur olduğu için
2013 Newroz Manifestosu ve Sonrası
ateşkesler ilan etmektedir. Bu bakış açısı kendini ulusal Ve son ateşkes... Taleplerinden birinin de Öcalan
basın-yayın faaliyetlerinde açıkça göstermektedir. İşte ile görüşmelerin sağlanması olan 12 Eylül 2012’de
1 Ekim 2006’da ilan edilen beşinci ateşkes böyle zorlu tüm cezaevlerinde başlayan açlık grevinin 68’inci
bir dönemeçte yapıldı. Yine tek taraflıdır. Bu ateşkese gününde Mehmet Öcalan, İmralı’da Öcalan ile yaptığı
de savaşın daha da şiddetlendirilmesiyle yanıt verildi. görüşme sonrası “yeni bir dönemin başladığını ve
Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile açlık grevlerinin derhal bitirilmesi gerektiği” mesajı
dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan arasında 4 Mayıs kamuoyuna yansıdı.
2007’de Dolmabahçe’de varılan anlaşma ve 5 Kasım Birçok görüşmeden sonra 21 Mart 2013 tarihinde
2007’de Erdoğan-Bush görüşmesinden sonra hava ve Amed Newrozunda okunan Öcalan’ın mektup ve
kara saldırıları yoğunlaştırıldı. Hatırlanacağı üzere çağrısından sonra 23 Mart 2013 tarihinde KCK
AKP savaş düzenine geçerek, 2007’de savaş tezkeresini ateşkes ilan ettiklerini açıkladı. KCK, 8 Mayıs’ta
Meclis’ten geçirip yoğun saldırılarda bulundu. ise geri çekilme sürecini başlattı. Bu süreç barış
Demokratik Çözüm Süreci 2009 yılında başlatıldı. görüşmelerinin yaşandığı bir aralıkta olduğu
Altıncı ateşkes de bir umut olarak bu yıl ilan edildi. için farklıydı. Öyle ki somut olarak 11 Temmuz’da
Öcalan’ın çağrısıyla KCK (Koma Civakên Kurdistanê TBMM’den Cumhurbaşkanı onayına gönderilen
- Kürdistan Topluluklar Birliği), 29 Mart yerel çözüm süreciyle ilgili kanun 15 Temmuz’da
seçimler sonrasında ortaya çıkan siyasi sonuçları Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından
dikkate alarak, 13 Nisan’da geçerli olmak üzere onaylanarak, “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal
çatışmasızlık kararı aldı. Bu karara AKP hükümeti Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” adıyla
“KCK” adı ile bilinen siyasi soykırım operasyonlarıyla Resmi Gazete’de yayınlanarak yasalaştı. Bu yasa
cevap verdi. Tutuklamalar başlamadan hemen kapsamında gerekli görülmesi hâlinde, yurt içindeki
önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Kürt sorunu ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla temas,
konusunda çok iyi şeyler olacak” demişti. Böylece iyi diyalog, görüşme ve benzeri çalışmalar yapılmasına
şeylerin ne olduğu da zaman geçmeden netleşmişti. karar verilmesi ve bu çalışmaları gerçekleştirecek kişi,
Sürecin karmaşıklaştığı 2010 yılı ise hem ateşkeslerin kurum veya kuruluşların görevlendirilmesi maddesi
bozulması hem de tekrar gündeme gelmesiyle sürdü. getirilerek İmralı Heyeti genişletildi. Bu süreçte
Bu sefer farklı olarak sivil toplum örgütleri de devreye çalışma yürütenler yasal güvence altına alındı!
93
Bu noktada Dolmabahçe Mutabakatına özel girişimlere rağmen halen kalıcı bir barışa, uzlaşıya
bir sayfa açmak gerekiyor. Çünkü 2012 yılının sahip olabilmiş değil. İlginç bir şekilde Türkiye hem
sonuna doğru başlayan çözüm sürecinin en devlet olarak hem de bazı sivil toplum örgütleriyle
önemli sonucuydu Dolmabahçe Mutabakatı. çözüm sürecinde üçüncü bir taraf olarak katılıyor.
28 Şubat 2015’te İmralı Heyeti’nde yer alan dönemin “Filipinler’de iki silahlı çatışma var. Bir tanesi tüm
HDP milletvekilleri Pervin Buldan, Sırrı Süreyya ülkeye yayılmış olan komünist direniş, diğeri ise
Önder, İdris Baluken ve dönemin Başbakan ağırlıklı olarak Katolik olan bir ülkede özerklik
Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, için ülkenin güney kısmında savaşan Müslüman
AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal ile Kamu Düzeni gerillalar. Her iki çatışma da 50 yıldan fazla süredir
ve Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu, devam ediyor. Bunlarla ilgili geçmişten gelen
Dolmabahçe Sarayı’nda bir araya geldi. ihtilaflar elbette farklı. Komünist gerillalar için konu
HDP Heyeti ile hükümetin Dolmabahçe Başbakanlık toprak paylaşımı ve marjinalize olmuş kesimlerin
Ofisin’de yaptığı görüşmenin ardından 10 maddelik siyasi güce erişimiyle ilgili. Çok güçlü Maoist bir
deklarasyon paylaşıldı. Öcalan’ın PKK’yi bahar anlayışa sahip bu gerillaların amacı yarı feodal güç
aylarında silah bırakmak için kongreye davet ettiği dinamiklerini sürdürdüğünü ve aslında Birleşik
bildirildi. 1 Mart 2015’te, KCK Eş Başkanlığı tarafından Devletler tarafından yönetildiğini düşündükleri
yapılan açıklamada, Öcalan’ın “silah bırakma” çağrısını rejimi yıkmak. Bu anti-emperyalist bir mücadele.
tarihi bir adım olarak nitelendirildi ve hükümet Güneydeki Müslümanlar mücadelelerini temelde 'eşit
üzerine düşeni yaptığı takdirde sorumluluklarını itibar' adını verdikleri kavram için sürdürüyorlar.
yerine getirecekleri kaydedildi. 22 Mart 2015’te Ülke 60 yıl önce bağımsızlığını kazandığından beri
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe ulusal Filipin tarihinde marjinalize edildikleri için
toplantısını doğru bulmadığını açıkladı. Ve 2015 buna karşı mücadele ediyorlar.”8
Temmuz son haftasıyla yıkıcı bir savaş yeniden başladı. Diğer önemli bir örnek Endonezya Açe deneyimi.
Özetle, 20 Mart 1993’ten 2 Ağustos 1999’a, 1 Ekim “Endonezya’nın çoğunluğunu oluşturan Cavalıların
2006’dan 21 Mart 2013’e kadar gösterilen tüm çözüm denetimindeki ülke yönetimine karşı bağımsızlık
çabalarına komplo ve tecritle cevap verildi. kazanmak amacıyla 1976 yılında Özgür Açe
Hareketi’ni (GAM) kuran bazı Açeler, silahlı
mücadeleye başladı. Önemli bir bölümü Suharto’nun
Dünya Deneyimleri 31 yıllık baskıcı yönetimine denk düşen bu savaşta 15
Türkiye fotoğrafından çıkıp biraz geniş bir skalada bin kişi yaşamını yitirdi. 1998’de Suharto yönetiminin
bakalım duruma. Süreçler öncesi ve sonrasıyla nasıl sona ermesiyle müzakere ihtimali gündeme gelmeye
işliyor, tetikleyici dinamikler nelerdir, başarı ve başladı. 2000 ve 2001 yıllarında İsviçre’nin Cenevre
başarısızlık neleri getiriyor? Denilebilir ki dünyada kentinde ilk müzakereler yapıldı ancak başarısız
yaşanan çatışma ve barış süreçlerinin hemen oldu. Çok uzun uğraşlara rağmen gelmeyen barış ve
hepsi bugün bizim içinde olduğumuz sürecin bir uzlaşı süreci, 30 yıllık Suharto diktatörlük rejiminin
prototipidir. Guatemala’dan İrlanda’ya, İspanya’dan yıkılması ile başladı. Bu sayede bazı reformlar yapıldı
Kolombiya’ya süreçlerin dünü bugünü, öznel ve demokratik alanda söz kurulabildi. 2005 itibariyle
koşulların dışında Asya’dan Amerika kıtasına dek de kısmen başarıya ulaştı. 2005’ten bu yana silahlar
benzer özelliklere sahip. sustu, silahlı mücadele yürütmüş olanların topluma
Asya deneyimleri, Avrupa ve Amerika kıtasındaki uyumu için projeler geliştirildi ve Açeliler kendi
süreçlerden Kürt sorunu deneyimine daha yakın yöneticilerini kendileri seçmeye başladı.”9
durmaktadır. Bu elbette sadece dar bir gözlemdir. Guatemala Devrimci Ulusal Birliği (URNG) deneyimi
Örneğin yüzlerce yıllık sömürge deneyiminden de incelemeye değerdir. URNG 1980 başlarında
sonra bugün iki yüze yakın dilin konuşulduğu
8 Kristian Herbolzheimer ile söyleşi- https://bit.ly/32ua7au
Filipinler/Bangsamoro deneyimi, Avrupa kıtasındaki
9 Barışa Giden Yol: Endonezya'da Müslümanların barışı- https://
vakaların öncüsüdür. Çatışma çok uzun sürdü ve tüm bbc.in/3prGS0Y

94
kuruldu ve kurulur kurulmaz bir imha politikasıyla kalıcı ateşkes ilan ettiğini duyurdu. Ancak hükümet
karşı karşıya geldi. 1980’lerin ilk yarısında barışın ETA’dan ateşkes değil, silah bırakmasını istediklerini
sağlanması yönünde adımlar atıldı. Bu adımlar vurguladı. Bunun üzerine ETA, 20 Ekim 2011 yılında
arasında yeni bir anayasa hazırlanması ve sivil bir silahı bıraktığını ve silahlı mücadeleye son verdiğini
başkanın seçilmesi bulunmaktaydı. Devletle gerillalar açıkladı. 60 yılı bulan aktif mücadele döneminde
arasında ilk gayrı resmi görüşme 1987’de İspanya’da pek çok kazanım elde edildi. Bunlardan biri 1979’da
yapıldı, resmi müzakerelerse 1990’da Norveç’in Bask bölgesine verilen özerklik idi. ETA defalarca
desteğiyle Oslo kentinde başladı. İç savaş ile 200 ateşkes ilan edip barıştan yana söz almak istediğini
binden fazla insanın yaşamını yitirdiği ve silahlı açıklamıştı ama her seferinde operasyonlarla karşı
karşı mücadelenin de yaşandığı Guatemala’da çözüm karşıya kaldı. Kürt hareketinin siyasi parti sürecine
süreci hala tartışmalı olsa da büyük oranda çözüme benzer bir dönemden geçti.
kavuşmuş durumda. O dönem Birleşmiş Milletler
(BM) adına arabuluculuk faaliyetlerini yürüten Frank
William La Rue, aldıkları en büyük dersi “Barış süreci Asya deneyimleri, Avrupa
ancak barışı inşa süreciyle sürdürülürse başarıya
ulaşabilir” olarak özetledi.
ve Amerika kıtasındaki
FARC ve ETA örnekleri de çerçevemiz açısından
süreçlerden Kürt sorunu
bakmaya değer. El Salvador’da FMLN (Farabundo deneyimine daha yakın
Marti Ulusal Kurtuluş Cephesi) diktatöryaya karşı bir durmaktadır
örgüt olarak çıktı ve 1992 yılındaki barış görüşmeleri
sonrası aktif siyasetle yönetimi kazandı. 1960’lı
yıllarda Kolombiya Komünist Partisi’nin askeri ETA’ya yakın sol partiler, 2007 yılında oluşturduğu
kanadı olarak kurulan FARC, (Kolombiya Devrimci seçim bloku özerk bölgede birinci olup yerel
Mücadele Güçleri) hareketinin 2011’de çözüm başbakanını çıkarabildi. Son olarak bugün hala
adımları atılan süreci ise Kürt hareketinin ateşkes tartışılan ve aktüalitesini korumaya devam eden bir
tarihine benzer doneler içermesi açısından önemli. sürece, Güney Afrika’daki Apartheid ve sonrasına
Devletin söylemi de çok benzer içerikte. Örneğin 2011 bakalım. Uzun yıllar boyunca beyaz ırkın yönetiminde
yılında FARC elindeki asker esirleri serbest bıraktı, olan Güney Afrika’da siyahilere ve diğer beyaz olmayan
bu müzakereye başlamak için devletin istediği son etnik gruplara karşı uygulanan ayrımcılık, 1948 yılı
adımdı. Bırakılınca FARC’a saldırı başladı ve devlet genel seçimlerinden sonra resmileşerek sürdü. 1958
başkanı “FARC’ın sonu” içerikli açıklamalar yaparak yılından itibaren yasalarla da desteklenen Apartheid
savaş dayattı. 2011’de başlayan ve Oslo şehrine sıçrayan sistemi, insanların kökenlerine göre sınıflandırılmaları
barış görüşmelerinin faturası da oldukça ağırdı. sonucu, beyaz azınlık dışında kalanların vatandaşlık
Çözüm sürecinin konuşulduğu 5 yıllık süre zarfında hizmetlerinden daha az yararlanmaları, devletin
FARC’lı 173 bin 183 kişi devlet ve onların desteklediği sağladığı sağlık ve eğitim hizmetleri gibi sosyal
faşist çeteler tarafından öldürüldü. Yine FARC’a yakın hizmetlerden daha az yararlanmaları gibi ırkçı
politik görüş taşıyan yaklaşık 35 bin kişi kayıplara uygulamalara zemin olmuştur
karıştı. Kolombiya hükümeti ve FARC arasında Güney Afrika’da Apartheid sistemine karşı Anti-
yaklaşık 50 yıldır süren savaşta ise 220 bin kişi Apartheid Hareketi oluşturulmuş, ülkenin ilk siyahi
yaşamını yitirdi. Barış görüşmelerinin faturası halen devlet başkanı olarak bu makama gelen Nelson
ağır şekilde seyretmektedir. Direniş liderleri faili belli Mandela yönetimiyle ırkçı-ayrımcı uygulamalar
cinayetlerle katledilmeye devam edilmektedir. durdurulunca Apartheid yönetiminin ortadan
1959 yılında Franco diktatörlüğüne karşı kurulan kalkmasıyla bu hareket de son buldu.Bilindiği üzere
ETA (Bask Vatanı ve Özgürlük) 5 Eylül 2010 tarihinde 1962 yılında ırkçı Apartheid rejimi tarafından “ömür
kamuoyuna bundan böyle “demokratik” yollarla boyu hapis” verilen, 27 yıl Robben Adası’nda hücrede
mücadele edeceğini deklare etti. 10 Ocak 2011’de ise tek başına kalan ve çoğu zaman devletle işbirliği yapması
95
için baskı gören, Afrika Ulusal Kongresi (ANC) Lideri sürecindeki yeri, kuruluş amacı ışığında hareket
Nelson Mandela’nın serbest kalmasıyla müzakere etmesi ve geri adım atmaması da bir başka faktördür.
süreçleri başlamıştı. Mandela’nın avukatlığını yapan Komisyonun, geçici bir anayasaya, barışçıl seçimlere
Essa Moosa verdiği bir röportajda, bu süreci Türkiye ve demokratik bir hükümetin görevlendirilmesine
üzerinden örnekleyerek, şöyle anlatıyor: “Apartheid uzanan, çok aktörlü, kesintilere uğrasa da sonuca
rejimi güçleriyle oturacak bir masanın kurulması ulaşan siyasi müzakerelerin üzerine kurulduğunu
önemliydi. O dönemde müzakereler için gereken iklimi unutmamak gerekiyor.
yaratılması önemliydi. Barış görüşmeleri için ihtiyaç
duyulan bir ortamın hazırlanması gerekliydi. Barış
sürecinin başlamasında Apartheid rejimi, toplumda ‘Karşılanmayan Talep’
bir değişiklik yaratmaya ve birlikte yaşam yaratma Sonuç yerine; Cumhuriyet’in kuruluşundan
çabası yürüttüler. Görüşmeler başladıktan sonra bu yana aktif bir özne olarak sürekli edilgen
halkın barış sürecine dair umutları dirildi. Halkın durumuna getirilmek istenen Kürtlerin söyledikleri,
barış sürecinin geleceğine, sorunların çözüleceğine düzeltilmesini ve en önemlisi konuşmak istediği her
dair umutları büyüdü. Bu deneyimlerin Türkiye’de şeyin, kavramı Danimarkalı filozof ve teolog Knud
kullanılması önemlidir.” Yukarıda kısaca anılan bazı Ejler Logstrup’tan devralarak, “karşılanmayan talep”
örnekler, kaba bir deyimle ortak bir havuza sahip ve statüsünde olmasıdır diyebiliriz.10 Bu talep bir
genel devlet refleksi açısından da benzerdir. Genel varlık yokluk alanı olarak cereyan ediyor. Bu talebe
olarak barış ve müzakere süreçlerini bir oyalama, devlet tarafından verilen en istikrarlı ve geçerli yanıt,
zaman kazanma olarak ele aldıkları görülmektedir. sürekli bir disipline etme yöntemi olarak şiddet ve
Bu hareketlere karşı oluşturulan psikolojik duvarların el koyma stratejileridir. Bu şiddetin içeriğini bazen
yıkılması kendileri açısından sakıncalı görüyorlar. topyekûn savaş bazen sembolik şiddet bazen de
Bunun başlıca sosyolojik sebeplerinden biri bu “tanıyarak dışlama” pratiği olarak deneyimledik.11
hareketlere karşı devlet adı altında, “yasa” zırhına Yani Kürtlüğün kendisi şimdiye kadar total bir
saklanarak işledikleri günahların/suçların gün yüzüne karşılanmayan, gri alana terk edilen ve istendiği
çıkma ihtimalinden çekinmeleridir. Çünkü devlet zaman fırça darbeleriyle konjonktürel zemine çekilen
hesap vermekten kaçınan bir mekanizma olduğu için talepler ve “ilişkisiz ilişki” süreçleridir.
devlet olabilmekte ve bu gücü sürdürebilmektedir.
Çözüm süreçleri, çıplak yüzün karşıdakini de
Devlet, aklını komplo ve inkâr üzerinden kurabilen
soyduğu zamanlardır. Çözüm süreci kendi
bir yapıdır. Müzakere veya barış görüşmeleri görece
mutluluğuna katlanabilmek için bir başkasının
savaştan daha zor süreçler olarak kabul edilir. Çünkü
acısını taşıyabilmeyi öğrendiğimiz yoldur, her
bir geçiş kapısıdır ve burada her şey çok daha fazla
şeyden önce bir konuşma pratiğidir ve burada
şiddetlenebiliyor.
taraflar birbirinin yüzünü görmek zorundadır.
Nitekim Güney Afrika deneyiminde de böyle Bundan ötürü yapılan tüm işlerde anayasal güvence
oldu. Görüşmelerin sürdüğü 1990-94 arası dönem, istenmektedir. Savaş çıkmaz bir sokak olabilir fakat
şiddetin en fazla tırmandığı, en fazla ölümlerin
“kaynağa ulaşmak için akıntıya karşı yüzülmesi
olduğu bir döneme dönüştü. İronik şekilde barış
gerekir”. İşte sorumluluk budur! Kürt hareketinin
görüşmelerinde savaşın ayak sesleri yükseliyordu.
şimdiye kadar yaptığı tüm ateşkesler akıntıya karşı
O dönemin tanıkları, sonuç olarak ırkçı rejimin
bir kürektir. Bu boşa çekilmiş kürek değildir, bilerek
yıkılışını getiren ve kısmen de olsa bir sonuca
isteye ve sorumluluğuna katlanılarak yapılmıştır. Bu
götüren şeyin “silaha değil diplomasiye” verilen
sayede bir hafıza oluşturulmuştur. Yakın geçmişin
önem ve ısrarda olduğunu vurguluyor. Bir ikincisi,
hafızası ve deneyimleri bize bunu somut olarak
masadan kalkan taraf olmadıklarını, bundan çok
ısrar ettiklerini ve bunun için de cesaretli olunması 10 Sonsuz Talep-Bağlanma Etiği, Direniş Siyaseti, (Simon Critchley,
Metis Yayn.)
gerektiğini önemle vurguluyorlar. Kurulan
11 Kürt Meselesini 'Tanıyarak Dışlama' - Birikim Dergisi, 2011 –
Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’nun, geçiş dönemi https://bit.ly/32yibab

96
sunmaktadır. Burada sorulması gereken, kaynağın HDP bu işin neresindedir? HDP, Kürt sorununun
kendini neden sürekli “saklamak” zorunda kaldığıdır. çözümünde çoklu muhataplardan birisidir. Sadece
2013 Newrozunda gösterilen kaynak, açılan kapı Kürt sorunu da değil, bu ülkenin tüm sorunlarının
çok geçmeden kapanmıştır. Bu diskurun sebebi ve muhatabı ve çözüm gücüdür. Kürt sorunu ise çok özel
motivasyonu nedir? Buna verilecek bir cevap, zaten bir yerde durmaktadır. Silahlı bir hareket ve onun 22
başından beri sorduğumuz soruların da özet cevabı yıldır İmralı’da gayri insanı ve ahlaki olarak mutlak
niteliğinde olacaktır. tecrit altında tutulan Önderliği var. İmralı’nın rolünü
tartışmak bile abestir. Tecrübe edilen bir çözüm
süreci var. HDP İmralı Heyeti’nin çözüm çabaları
HDP’nin Rolü var. Çözüme ne kadar da yaklaşıldığı ama nasıl da
Burada, belki HDP perspektifi üzerinden bir parantez iktidar uğruna ters tepildiği gerçeği var. Tüm bunları
açmak gerekiyor. HDP demokratik siyaseti inşa etmek, görmezden gelerek muhatap kim tartışmalarına
politikayı demokratikleştirmenin yollarını açmak girmek özünde bu sorunu çözmemekte ısrar edenlerin
için kuruldu. Politikayı iktidarın elinden almak ve bir ekmeğine yağ sürmek anlamına gelir. Evet, sorun
özgürleşme aracı olarak toplumun her bir bireyinin çok boyutludur, muhataplar da öyle. Bu yüzden
politika yapmasını sağlamak için yola çıktı. O günden HDP muhataplardan birisidir diyoruz. Aksi durum
bu yana da demokratik siyaset yapmaktan asla taviz bütünlüklü bir yaklaşım olmayacağı gibi gerçekçi
vermiyor. Bir müzakere partisi olarak HDP, politikayı de olmayacaktır. Kalıcı bir barışın bütünlüklü bir
demokratik hale getirmek, yani toplumsallaştırmak yaklaşımla tüm muhatapların ve aktörlerin dahliyle
istiyor. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana egemen mümkün olabileceğini idrak etmemiz gerekiyor.
olan iki blokun müzakere tanımayan, yurttaşı Burada kim meşru, kim yasal gibi tartışmaların içine
dışlayan anlayışına karşı çıktı ve halklara seçeneksiz girmek hakikati görmemek anlamına gelir. 40 yıllık
olmadıklarını gösterdi. savaş artık bir şeyleri bilince çıkarmanın zamanının
geldiğini söylüyor bize.
Toplumsal sorunların çözümü demokratik siyasetten
HDP, Kürt sorunun çözümünde kendisini doğrudan
uzaklaştıkça imkânsız hale gelmektedir. Bu yüzden
muhatap olarak görür ve demokratik çözümün
Kürt sorununun çözümsüzlüğü de demokratik
Meclis’ten geçtiğini savunur. Geçmişten bu yana,
siyasetin reddiyle yakından ilişkilidir. HDP, devletçi
tecrübe edilen süreçte de böyle düşünür. Meclis’ten
bakış açısından sıyrıldıkça çözüm imkânlarının
yasa çıkması gerektiğini, çözümün adresinin
artacağını bilir. Ortada olan bir sorunun reddi
parlamento olduğunu Öcalan da defalarca söylemiş,
toplumun reddi anlamına gelir ki içinden geçtiğimiz
görüştüğü HDP ve devlet heyetine bu konuda ne kadar
çoklu krizlerin de başlıca nedeni budur. Kürt
ısrarcı olduğunu ifade etmiştir. Çözümün adresini
sorununun çözümsüzlüğünde ısrar edenlerin HDP’yi
Meclis olarak görmeyen AKP iktidarı olmuştur. CHP
kapatmak isteyenlerle aynı yapılar olduğu ortadadır.
başta olmak üzere diğer partiler devletçi kodlarından
HDP için düşünülen siyaset yasağı özü itibariyle
sıyrılamadıkları için sürece dahil olmamışlardır. Bir
toplumun politika yapma istencinin yasaklanmasıdır.
tarafta “Ne kandırırız ne de kandırılırız” diyen var,
Son süreçte yaşanan kısır muhataplık tartışmaları
diğer tarafta ise bırak talepleri karşılamayı sürekli
ibretliktir. Kürt sorunu sıradan bir sorun değildir,
müzakere etiğini ihlal eden bir taraf! Masada durmayı
çözüm de sıradan olmayacaktır. 40 yıllık savaşın
başaran geleceği, hakikati de kazanacaktır.
tarafları da, barış isteyenleri de, muhatap arayanları
da bellidir. HDP’nin müzakere anlayışı, toplumu
politikaya dahil etmek üzerine inşa edilir. Toplumun İçindekiler İçin Tıklayınız...
çıkarları esastır. Dolayısıyla demokratik politika
büyüdükçe savaştan rant devşiren devletçi, cinsiyetçi
sömürgenlerin saltanatı da son bulacak, sorunlar
gerçek anlamda diyalog ve müzakere temelinde
çözülebilecektir.
97
Zihniyet Devrimi ve Politik Görevler

Emran Emekçi
Zihniyet devrimi, insanın bir parçası olduğu evren, araya gelme olgusunun çok üstünde varoluşsal nitelik
doğa, tarih ve toplumuna doğru ve yetkin anlam taşır. Toplumsallaşmazsa ya Homo Sapiens’den geriye
verme gücüdür. İnsanlık bu işi İlk Çağ’da mitoloji, Orta doğru evrimleşme (ki bu primatlığa geri dönüştür)
Çağ’da din, Greklerde felsefe, Yakın Çağ’da ise bilimle geçirecek ya da yok olacaktı. Homo Sapiens, varlığını
yapmaktadır. Bilimin geldiği aşamaya göre, gerek ve geleceğini toplumsallıkla güvenceye aldığı gibi
izafiyet gerekse kuantum teorileri, fizik bilimlerinde evrensel ve doğal evrimle kazandığı potansiyel zekâsını
dahi mutlak doğru olamayacağını ancak doğruya da ancak toplumsallaşmakla aktifleştirebilmektedir. Bir
yakın olunabileceğini ortaya koyduğuna göre toplum nevi potansiyel enerji olarak zekâ, toplumsallaşmayla
gibi çok daha izafi, esnek zihniyet inşaları olarak varlık kinetik enerjiye dönüşmektedir. Çünkü toplumsallaşma
kazanmış oluşumları kesin yasalarla açıklayamayız. aynı zamanda toplumun ortak sorunları (beslenme,
Tarihte nasıl oluşmuşsa öyle ele almak gerekir. İlk büyük güvenlik, savunma) üzerinde sürekli düşünmeyi,
patlamadan yıldızların, galaksilerin, gezegenlerin, bir araya gelerek (doğrudan demokrasi) konuşmayı,
güneş sisteminin ve dünyanın oluşumuna, yaşam tartışmayı çözümler üretmeyi ve uygulamaya
için elverişli atmosfer, su, bitki, hayvanlar ile insan ve geçirmeyi, hareket, örgütlenme ve eylemi ifade eden
toplumunun oluşumuna kadarki gelişme, enerjinin politikayı (kinetik enerjiyi) gerektirir.
değişik hallerini ifade eder. Evren adeta en rafine Politika, Homo Sapiens’in zekâ potansiyelini açığa
enerji olarak düşünce tarzında kendini insan beyninde çıkardığı gibi, doğal doğrudan demokrasi tarzında
Homo Sapiens olarak görünür kılmaktadır. Evrenle icra edildiği için de toplumun diğer üyeleriyle
ilgili tüm madde atomlarının insanda mevcut olması karşılıklı düşünce alışverişiyle zekâsını daha da
ve zekâ bakımından diğer canlılara göre en gelişkin geliştirmesine olanak sunmaktadır. Bu temelde
varlık olması farkını ortaya koymaktadır. Günümüzde yaşadığı toplumundan aldığı kadar kendisi de katarak
bile tıp, insanın ölümünü beyin ölümüne bağlı olarak yine toplumuna aktarmaktadır; böyle karşılıklı
rapor etmektedir. Homo Sapiens (Akıllı İnsan) aşama birbirini besleyen simbiyotik bir ilişki söz konusudur,
olmadan insandan söz edemeyiz. Ama bu insanın da biri diğersiz olamamaktadır. Bunu da doğrudan
biyolojik tür olarak doğa karşısında en zayıf varlık demokrasi tarzında politika yaparak icra ederken
konumunda olduğunu ilk elden gözlemek de zor toplum için en iyi ve doğru işlerin deneyimle toplum
değildir. Diğer tüm hayvan yavruları günlük ve hatta hafızasına işlenmesiyle kalıcı kural-gelenek haline
çok daha kısa sürelerle yaşamlarını olanaklı kılabilirler gelmesi olan ahlak ile de varlığını ve birliğini korumaya
ama insan yavrusu ancak on beş yaşlarından sonra almaktadır. Söz konusu ahlak ve politika, henüz sınıf-
çocukluktan tam çıkabilir ki, bu süre, toplum olmadan iktidar, devlet, yalan, hile, kurnazlık, zor ve baskının
yaşanamayacak bir zaman dilimidir. Dolayısıyla her olmadığı en uzun süreli tarihinde (toplumlar tarihinin
şeyden önce bizzat insanın biyolojik yapısının kendisi yüzde doksan dokuzu) doğal özgürlük ortamında
toplumsallığı zorunlu kılmakta, onu toplumsallığa işlev görmektedir. Bir başka deyişle henüz dıştan bir
mecbur etmektedir. Evet, doğadaki birçok biyolojik tür dayatma, saptırma, hile, yalan zor ve baskı söz konusu
veya türler de kendine özgü birlikteliğe ihtiyaç duyar olmadığından toplumun doğal özgürlük ortamında
ama insan türüne özgü olan toplum birlikteliği, bir şekillenen öz zihniyet ve yapılanmaları da toplumsal
98
gelişmenin doğal ürünü olarak anlam kazanır. Son Tanrıçaya Dayalı Zihniyet Konumu
tahlilde toplumun doğal evrim ve özgürlük ortamında
Henüz sınıf, devlet, hile, yalan, kurnazlık, aldatma,
şekillenen öz zihniyeti, evren-doğa-toplum eksenli
zor ve askının olmadığı en uzun süre toplumu
varoluşuna verdiği anlam olurken, politika ve ahlak da
olarak klan insanı, doğal özgürlük ortamında ve
onun varoluş organları işlevini görmektedir. İlk toplum
doğrudan demokrasi tarzında icra edilen politikayla
olan klan toplumunun düşüncesi-zihniyeti, doğal
süreklileşen ortak sorunları üzerine düşünce ve
özgürlük ortamında şekillenen animizmdir. Animizm
çözümler üretme faaliyetiyle iç içe zekâsıyla birlikte
(canlıcılık, ruhçuluk) zihniyeti ile evren ve doğaya dilini (işaret dilinden simgesel dile geçiş) ve inancını
kutsallıkla bakmaktadır. Doğadaki bütün varlıkların da geliştirmektedir. Klan sayılarının artmasıyla
canlı olduğuna ve bir ruhu olduğuna, örneğin taşın birlikte giderek ortak tapınak etrafında bir araya
bile ruhunun olduğuna inanmaktadır. Günümüzün gelmektedir. Arkeolojik kazılarla ortaya çıktığı gibi
cansız doğa ve ölü madde zihniyetine göre daha ilk tapınakların kentlerin kuruluşundan çok önce var
anlamlı olduğu kesindir. Zaten kuantum teorisi madde olduğu (Göbeklitepe) bugün kanıtlanmış durumdadır.
altı atom parçacıkların canlı olduğunu kanıtlamıştır. Yatay ve yuvarlak mimariye sahip olması, henüz
Dolayısıyla bilimsel olarak da kanıtlanan animizm hiyerarşi ve sınıfların etkin olmadığı sayıları giderek
zihniyeti olup, çürütülen kapitalist pozitivizmin artan klanların totemleri ile temsilini yaptığı tapınak
cansız doğa ve ölü madde zihniyetidir. Animizm, etrafında özgür, eşit, gönüllü temelde bir araya geldiği
aynı zamanda doğayı ve tüm varlıkları kutsayan doğal demokratik toplum haline işaret eder. Klan
doğayla uyumlu ekolojik bir zihniyettir. Bununla toplumu avcı ve toplayıcıdır. Erkek avcılık, kadın
birlikte ahlaki bir zihniyettir. Klan insanı sadece toplayıcılık yapmaktadır. Erkekte hayvanları avlama,
ihtiyacı kadar avlamakta ama avladığı hayvanı da tuzak kurma faaliyeti kurgusal zekâyı geliştirirken,
totem olarak kutsamakta, çeşitli tören ve danslarla onu kadındaki duygusal zekânın hayvanları avlama
aslında öldürmediğini ruhunu kendisinde yaşattığını yerine evcilleştirmeye ağırlık vermesi farkını ortaya
göstererek rızasını aldığını düşünmektedir. Özellikle koymaktadır. Yine avcılık dönemindeki toplayıcılığı
avcılıkta en yetenekli ve tecrübeli olan, topluluğun bitkileri daha yakından tanımasını, onların iklim
beslenmesine daha fazla katkısından dolayı kutsal döngüleriyle bağlantısı konusunda bilinçlenmesini,
adam (Şaman) ilan edilmektedir. Şaman, avcılıkla ilgili giderek bitki tohumlarını derleyerek ekime, tarıma
bilgi birikim ve deneyimini mağara resimleriyle gelecek geçişi sağlama beraberinde getirmektedir. Her iki
nesillere de aktarmaktadır. Buradaki kutsallık topluma alandaki başarısı nedeniyle totemden kadın eksenli
yararlılıkla bağlantılıdır. Toplum bu şekilde ilk haliyle bir kutsallaştırma (ana-kadın kültü) zihniyetine
animizm temelli zihniyet ve totem olarak inanç kimliği ve klandan daha gelişkin bir toplumsal aşamaya
kazanırken politika ve ahlak organlarının işlevselliğiyle (kabileler çağına) geçilmektedir. Bu geçişi sağlayan
de varlığını ve birliğini korumaya almaktadır. Klan kadın, duygusal zekâ yaratıcılığı ve topluma yararlı
toplumu örneğin beslenme sorunuyla ilgili her gün icatları nedeniyle tanrıçalıkla kutsanmaktadır. Totem
bir araya gelerek (doğal doğrudan demokrasi) kararlar sembollerinin yerini kadın heykelleri almaktadır. Bu
alıp uygulamazsa (politika yapmazsa) yaşamını gelişme kadının sınıf ve hiyerarşisinden dolayı değil,
sürdüremezdi. Yine toplumsal birliğini koruyan aksine emek ve üretimle bağından, yarattığı topluma
ahlak kuralını ihlal eden klan üyesinin toplum dışına yararlı icatlardan dolayıdır. Burada kutsallaştırmanın
atılması, politika gibi ahlakın da hayati önemini topluma yararlılıkla, emekle, üretimle ve icatlarla bağı
göstermektedir. Ahlak ve politika en yalın haliyle kesindir. Neolitik dönemde emek ve üretime katkıda
klan toplumunda temel varoluş organları olarak işlev bulunan icatlarıyla başta kadın olmak üzere tüm icatlara
görmektedir. Yalın olması hakikatini de gösterir; tanrısal sıfatlar yükleyip kutsayarak, bu gelişmeyi
hakikat yalındır aynı zamanda ahlaki ve politiktir. Son tanrıça tapınağı merkezi etrafında gerçekleştirdiği dini
tahlilde toplum zihniyet-ahlak-politika eksenli bir var törenlerle şölen havasında kutlamaktadır. Bundan daha
oluştur. Zihniyetsiz, ahlaksız, politikasız toplum var doğal ne olabilir. Tanrıça tapınakları da bu anlamda
olmamıştır, tarihte böylesi toplumlar yoktur. toplumun doğal gelişmesinin ürünü öz zihniyet
99
merkezi ve topluma yararlı olanın kutsandığı, üretime insan, çamurdan yaratılarak tanrılara (dönemin
ve icatlara ilişkin deneyimlerin yeni nesillere aktarıldığı egemen sınıfına) hizmetle yükümlü kul olarak önce
okul rolünü de oynamaktadır. Yine arkeolojik zihniyette inşa edilmektedir. Böylece erkek egemen
araştırmaların ortaya çıkardığı kentler, hiyerarşi, sınıf tanrı veya tanrılar, özne haline getirilen egemen
ve devletin damgasını taşıyan Sümerlerden çok önce sınıfın çıkarını ifade ederken; tüm toplum, kadını,
neolitik toplum döneminde gelişmeye başlamıştı. çalışanı ve bireyleriyle onlara hizmetle yükümlü nesne
O dönem kent ve köy arasında birbirini besleyen (kul-köle) haline getirilmektedir. Sümer mitolojisi
simbiyotik ilişki söz konusudur. Henüz köy-kent ile toplumun öz zihniyeti (topluma yararlılık, emek
karşıtlığı oluşmamıştır. Köy-kent karşıtlığını yaratan ve üretime dayalı kutsallaştırma) tersyüz edilirken,
da sınıf-iktidar-devlet eksenli zihniyettir. Kaldı ki ilk yatay mimariye sahip tanrıça tapınağı yerine de dikey
Sümer kentleri de koruyucu ana-tanrıça kültüne ve mimariye sahip hiyerarşi ve sınıfları konumlandıran
okul görevi gören zihniyet merkezi tanrıça tapınağı ve ziggurat ikame edilir. İkincisi toplumun o güne kadarki
Yaşlılar Meclisine dayalı olarak inşa edilmişlerdir. Yani söz ve kararı (toplumsal sorunlarını bir araya gelerek,
neolitik dönemdeki kadın eksenli kutsallaştırmaya tartışarak çözme politikası) yerine egemenin sözünü
dayalı ana-kadın zihniyeti, doğal özgürlük ortamında (buyruk veren tanrı sözü ve sınıf bürokrasisi) ikame
doğal doğrudan demokrasi tarzında icra edilen politika edilir. Üçüncüsü, toplumun öz ahlakı yerine, egemenin
ve özgür ahlak üçlüsü ortak işlevini Sümer kentlerinin çıkarlarını, malı mülkünü korumaya alan hukuk
kuruluşunda da sürdürmektedir. Tersyüz edilmesi (Tanrı-Kralın emri Ur-Namu, Hamurrabi yasaları en
aldatıcı mitolojiyle gerçekleştirilmektedir. iyi bilinenleridir) ikame edilir. Bu temelde toplum,
beyni (topluma yararlı emek ve üretimi, icatları ve icat
sahiplerini kutsayan öz zihniyeti) ve organları özgürlük
Hayvanları avlamada ahlakı ve doğrudan demokrasi tarzından icra edilen
ustalaşan kurgusal zekâ, politikasından koparılarak özne rolünden çıkarılıp
nesne konumuna getirildikten sonradır ki kulluk-
Sümer rahipleri şahsında kölelik altına alınmaktadır. Hayvanları avlamada
zihniyet avcılığına ustalaşan kurgusal zekâ, Sümer rahipleri şahsında

dönüşmüştür zihniyet avcılığına dönüşmüştür. Sümer rahipleri,


toplumsal gelişmenin doğal ürünü olan neolitik
zihniyeti tersyüz etmeden, yani zihniyet avcılığı,
Sümer mitolojisi, o güne kadarki tüm evren, doğa, zihniyet tutsaklığı veya zihniyet hegemonyasını aldatıcı
insan ve toplum tarihinin yok sayılarak, dönemin mitolojiyle zihinlerde inşa etmeyi başaramadan, kadını,
yükselen erkek egemen sınıfı olarak tarihi erkek tanrılar insanı ve toplumu kul-köle olarak kendi hizmetlerine
şahsında kendisiyle başlatmaktadır. Tüm evren, doğa, koşturamayacaklarının farkındadır. Sümer mitolojisi
denizler, hayvanlar, bitkiler, kadının, insanın kısacası bunun hangi yalan efsanelerle sağlandığını açıkça
tüm varlıkların yaradılışını erkek tanrılarla başlatan ortaya koymaktadır. Yalan, hile, kurnazlıkla zihinleri
Sümer mitolojisiyle erkeğin kaburga kemiğinden aldatma ve avlamaya dayalı kurgusal zekâ ürünü sınıf
yaratıldığı iddia edilen kadının konumu ikinci plana ve devlet oluşumu, toplumun emek ve üretime dayalı
atılır. Bununla aslında kadın şahsında tüm neolitik kutsallığı ifade eden öz zihniyeti, ahlak ve politikasına
maddi ve manevi değerlerin gaspı sağlanmaktadır. (demokrasi) karşıt yönde aldatıcı mitoloji temelinde
Özünde neolitik dönemin kadın eksenli topluma inşa edilmiştir. Yalan, hile, kurnazlıkla zihinleri
yararlılık, emek ve icatlara dayalı kutsallık zihniyeti avlamayı ve aldatmayı esas aldığından toplumsal
tersyüz edilerek, her şey toplumsal gerçeklikten, gelişmenin doğal ürünü zorunlu ve daha gelişkin
emek ve üretime dayalı kutsallıktan soyutlanıp bir zihniyet aşaması değil, aksine zihniyet avcılığı
gökten emir veren tanrıya ve onun sözcüsü rahibe kurnazlığıyla toplumun o güne kadar biriktirdiği
(dönemin egemen sınıfına) bağlanmaktadır. Kutsallık tüm manevi ve maddi değerlerinin gasp edilmesi
kavramı böyle toplumsal gerçeklikten soyutlanarak eylemi olduğundan ancak zihniyet karşı devrimi
tersyüz edilmektedir. Yine aynı aldatıcı mitolojiyle olarak tanımlanabilir. Yine ileriye doğru bir gelişme
100
değil, toplumun emek ve üretimi kutsallaştıran öz olarak özgürdür. Doğal özgürlük ortamında şekillenen
zihniyetiyle doğrudan demokrasi tarzından icra edilen topluma yararlı emek ve üretimi kutsallaştıran öz
politika ve ahlakında bir düşüş ve gerilemedir. Topluma zihniyeti, ahlakı ve politikası özgürce işlev görmektedir.
yararlı emek ve üretime dayalı kutsallık kavramının Sümer rahiplerinin geliştirdiği sınıf-iktidar-devlet
aldatıcı mitolojiyle (buyurgan tanrı inşasıyla) ters eksenli yalan, hile ve kurgusal zekâ ürünü aldatıcı
yüz edilmesi, zihinlere toplum, demokrasi, politika mitolojiyle zihinlerin avlanması temelinde ve
ve ahlak karşıtı sınıf, hiyerarşi, iktidar, devlet, hukuk, gerektiğinde zorla topluma dayatılan kulluk-kölelik
bürokrasinin (Tanrı-Kral ve avanesi) yeni kutsallar zihniyetiyle birlikte özgürlük sorunu doğmaktadır.
olarak işlenmesiyle yalan, hile, kurnazlık, gasp ve Sümer tabletlerinde “Amargi” kelimesiyle ifade edilen
hırsızlık eylemi meşrulaştırılmaktadır. Örneğin Ana’ya, doğal toplum özgürlüğüne dönüş özlemi,
Sümer mitolojisi ve ardılı tüm sınıf-iktidar-devlet daha başlangıç aşamasında kulluk-kölelik zihniyetine
eksenli resmi tarih anlatımlarının Sümer sınıf ve karşı özgürlük arayışına ve sorununa işaret eder.
devlet oluşumlarına mal ettiği icatlar aslında neolitik Özellikle İnanna Destanı, sınıflı devletli uygarlığa
dönemde yaratılmış icatlardır. İnanna Destanı, bu karşı ilk kadın direnişi ve Yaşlılar Meclisinin itirazları
icatların (me’lerin) Enki tarafından nasıl kurnazlıkla erkek egemen hiyerarşi, sınıf ve devlet lehine aldatıcı
çalındığını, İnanna’nın onları geri almak için verdiği mitoloji, hile, kurnazlık, yalan ve gerektiğinde zorla
mücadele, icatların gerçek sahiplerinin kimler bastırılmamış olsaydı, uygarlığın kadın eksenli
olduğunu gayet açık ortaya koymaktadır. Bunu demokratik uygarlık olarak doğuş yapması kuvvetle
Gordon Childe, “Tarihte Neler Oldu” kitabında, muhtemeldir. Bu durumu ahlaki ve politik toplum
Neolitik dönemdeki icatların ancak Avrupa Rönesans tarihinin o güne kadarki doğal gelişme akışından
sürecindeki icatlarla kıyaslanabileceğini, aradaki da anlamak zor değildir. Yine ilk Sümer kentlerinin
geçen zamanda neolitik icatları aşan bir yaratıcılığın koruyucu tanrıça kültüne ve Yaşlılar Meclisine dayalı
olmadığını tespitiyle de doğrulamıştır. Dolayısıyla olarak inşa edilmesi gerçeği de doğal, ahlaki ve politik
Rönesans’a kadar geçen zaman diliminde Rahip Kral, toplumun, kent uygarlığının kuruluşunda da başat
Tanrı-Kral, Nemrut, Firavun, İmparator, Sultan, kültür ve zihniyet olduğunu göstermektedir. Kaldı ki
Efendi, Senyör düzenlerinin, aldatıcı, yalana dayalı yansımasını Sümer panteonunun ilk halindeki tanrıça
inşa edilen “kutsal” sınıf, iktidar ve devletlerinin bütün ve tanrıların mitolojik öykülerinde de göstermektedir
yaptıkları neolitik değerler üzerinde asalakça yaşamak, ki orada tanrıçaya dayalı zihniyet konumu hala
sömürü, gasp, fetih, talan ve ganimet savaşları başattır. Fakat panteonun erkek tanrısı kurnaz Enki ile
olmuştur. Çokça görkeminden bahsedilen Mısır tanrıça İnanna arasında yaşanan çelişki ve mücadele,
Piramitleri, dev heykeller, Roma arenaları, topluma özünde ahlaki ve politik toplum-demokrasi-özgürlük
hiçbir yararlı işlevi olmayan sadece Tanrı-Kralın ile sınıf-devlet-kulluk-kölelik mücadelesidir. Kurnaz
azametini kanıtlama amaçlı milyonlarca kul-kölenin erkek egemen tanrı Enki’nin süreçten galip çıkmasının
emeği, canı pahasına gerçekleştirilmiştir. Buradan temelinde toplumun yalana dayalı aldatıcı mitolojiyle
çıkarılması gereken sonuç, düşüncenin özgür olduğu kandırılma “ustalığını” sergilemesidir. Hayvanları
ortamlar bütün iyi, güzel ve yararlı yaratımların (yeni tuzağa düşürme ustalığını ifade eden kurgusal zekâ
ve daha gelişkin icatların) temelidir. Yaratıcı düşünce ürünü avcı kültürü, Sümerlerde zihniyet avcılığına
ve anlamlı yaşam ancak özgürlük ortamında doğrudan ve zihniyeti tutsak olmak ustalığına dönüşmüştür.
demokrasi tarzında işleyen politika ve özgürlük Bu temelde inşa edilen Sümer sınıf-iktidar-devlet
ahlakıyla mümkün hale gelmektedir. yapılanması, dışa doğru açılımda da kulluk ve köleliği
Toplumun öz zihniyet, ahlak, politika (demokrasi) ve kabul etmeyen ve son ferdine kadar ahlaki ve politik
özgürlük sorununu yaratan Sümer aldatıcı mitolojisine toplum olmakta ısrar eden klan, kabile ve aşiretlerin
dayalı zihniyet ve yapılanmadır. O güne kadarki en direnişleriyle karşılaşmıştır. Kulluk-köleliği karşı
uzun süre toplumlarının (toplumlar tarihinin yüzde kabile direnişinin Sami kolu, peygamberlik hareketleri
99’unda) özgürlük sorunu yoktur. Henüz sınıf, devlet, tarzında Sümer mitolojisini tek tanrılı din olarak
tepeden dayatılan yalana dayalı ideolojik hegemonya, restore ve reforme edip kulluk-köleliği (reddetme ve
zor ve baskı olmadığından insan ve toplumu doğal yasaklama değil) yumuşatma rolü (Sümer mitolojisinin
101
birinci versiyonu Tevrat, İkinci versiyonu İncil ve kayıp olurken, etkilerini taşıdığı (Heredot Tarihi, bu
üçüncü versiyonu Kuran’da kölelik kesin olarak geçişi anlatmaktadır) Grek yarımadası için kazanım
yasaklanmamakta, sadece köleye iyi davranılması ve olmaktadır. Zihniyette Doğu-Batı ayrımı bu temelde
azat edilmesi tavsiye edilmektedir) oynarken, Aryen gelişmektedir.
kolu ise Zerdüşt şahsında özgür ahlaka dayalı daha
radikal bir zihniyet devrimi olarak, kulluk-köleliği
ahlaki bir düşkünlük olarak kökten reddetmekte, Batı'nın Doğu'ya Üstünlüğünde Rönesans
insanın iyi ile kötü, doğru ile yanlış, güzel ile çirkin, ve Reform Devrimleri Bulunmaktadır
aydınlık ile karanlık arasında seçme özgürlüğü Grek yarımadasında, Doğu’nun mitolojik ve dini
olduğunu, tercihini kulluk-kölelikten yana değil dogmalara dayalı zihniyetini aşan felsefeye dayalı yeni ve
özgürlükten yana yapması gerektiğini öğütlemektedir. daha gelişkin zihniyet devrimi yaşanmaktadır. Felsefe ise
Bu temelde özgürlüğe ve demokrasiye giden yolu açan mitoloji ve dini dogmaları, yani tanrıyı karıştırmadan
en köklü zihniyet devrimi olarak rolünü Asur köleci evren, doğa ve toplumu yorumlamaktadır. Fakat bu
imparatorluğunun yıkılması (halkların özgürlük dönemde de bu sefer toplum, özgürlük ahlakı, politika
bayramı Newroz, kaynağını bu gerçeklikten alır) (demokrasi) eksenli zihniyet ile sınıf-iktidar-devlet
ve Med Aşiretler Konfederasyonunun kuruluşuyla eksenli zihniyet arasındaki çelişki ve mücadele felsefi
göstermiştir. Aşiretler konfederasyonu, adı da boyutta sürmektedir. Sokrates, Zerdüşt’ün izinden
üzerinde sınıf ve devlet saldırılarına (kulluk-kölelik giden bir ahlak filozofu olarak her şeyi sorgulamakta,
seferlerine) karşı kabilelerin kendilerini savunmak sürekli sorular sorarak doğruya, hakikate ulaşmaya
için aşiret formunda ahlaki ve politik toplum birimi çalışmaktadır. Perikles ise ateşli bir demokrasi, özgürlük
olarak yeniden örgütlenmeleri olup, en gelişkin hali ve aktif yurttaşlık savunucusudur. Demokratios, atomik
aşiretler konfederasyonudur. Bir nevi günümüzdeki evren teorisini geliştirmektedir. Daha başka birçok
demokratik birimlerin demokratik konfederalizm filozofun öncülük ettiği doğa, toplum, demokrasi,
tarzında bir araya gelmesi gibidir. Ancak bağrında ahlak eksenli zihniyet durumuyla Platon’un “Devlet”
sınıflaşmaya uğramış aşiretler ve onların aristokrat eksenli (Platon, tanrının yerine ideaları koyarak
sınıf temsilcilerini de barındırmaktadır. Bunlardan devleti meşrulaştırmaya çalışmaktadır), Aristoteles’in
bazıları konfederasyonu kendi sınıf-devlet iktidarına sınıf (Aristokratik yönetimi savunur) eksenli
dönüştürme eğilimini taşımaktadır. Harpagos, bu zihniyet durumu arasındaki çelişki ve çatışmaların
eğilimin temsilcisidir. Ama gerek konfederasyon yoğunca yaşandığı bir dönemdir. Atina demokrasisi,
bünyesinde aşiretlerin ağırlıklı olarak ahlaki ve politik demokrasinin ilk defa sistem haline geldiği dönem
yapıda ısrar etmesi, köleliği yıkan bir yapının tekrar olsa da henüz köleci zihniyet dünyasının aşılamaması,
köleliği kabul etmemesi, gerekse sınıf (kölelik) karşıtı kadının yurttaş sayılmaması, sınıf demokrasisi
Zerdüşti özgür ahlak zihniyetinin güçlü etkisi buna olması, temsili demokrasinin ağır basması gibi
geçit vermemektedir. Aynı zamanda Med ordusu kusurları nedeniyle tüm topluma mal olmadığından
komutanı ve sınıf-iktidar-devlet eğiliminin temsilcisi sınıf ve devlet eksenli zihniyet ve yapılanmasına
Harpagos ihaneti, kaynağını bu gerçeklikten alır. (Aristo’nun öğrencisi İskender darbesi) yenik düşer.
İçeride sınıfsal çıkışını gerçekleştiremeyeceğini Ama etkilerini Roma Cumhuriyeti’nde ardından
bildiğinden yine bir Pers soylusu olan aristokrat sınıfın Rönesans, Reform ve Aydınlanma devriminden
temsilcisi Kyros ile işbirliğine yönelir. Heredot Tarihi günümüze dek sürdürür. Roma Cumhuriyeti de Atina
bu süreci anlatmaktadır. Sonuçta içten Harpagos örneğiyle benzer kusurları taşıması nedeniyle tüm
dışarıdan Kyros ortak darbesiyle tipik bir doğal topluma mal olamadığından Agustus darbesiyle tekrar
demokrasi örneği olan Med Konfederasyonu yıkılsa imparatorluğa dönülür. İmparatorluk kendini köleci
da etkilerini Pers sarayında (yönetim demokrasi mi, zihniyet ve Roma mitolojisiyle meşrulaştırmaya çalışsa
oligarşi mi, monarşi mi olsun tartışmasının monarşiye da felsefe, Atina demokrasisi ve Roma Cumhuriyeti
karar kılınmakla sonuçlanması) sürdürür. Böylece deneyimi ile aydınlanmış toplum nezdinde inandırıcı
Zerdüşti zihniyetin zemin sunduğu demokrasi olamamaktadır. Çıplak zor ve baskıyla da krizi aşmak
fikrinin monarşiye dönüştürülmesi bu topraklar için mümkün olmayınca imdadına Hristiyanlık yetişir.
102
Hristiyanlık resmi din ilan edilerek zihniyet krizi bilimsel devrime yol açmıştır. Rönesans zihniyet
aşılmaya çalışılmaktadır. Başlangıçta 300 yıl boyunca devrimi bilim yöntemiyle kendinden önceki tüm
Roma köleciliğine karşı bir toplumsal hareket olarak mitolojik, dini ve felsefi zihniyetleri aşan, daha anlamlı
direnen Hristiyanlık resmi din haline gelip sınıf- gerçekçi, hakikate yakın evren, doğa, toplum ve insan
iktidar-devlet eksenine kaydığından yozlaşma sürecine yaklaşımı geliştirmekle üstünlüğünü her yönüyle
(Engizisyon) girecektir. Engizisyon, katı dogmatik kanıtlayacaktır. Batı’da felsefe ve bilimde bu gelişmeler
düşünce kalıplarıyla özgür düşünce üzerinde yoğun yaşanırken, Doğu’da ise tersine İmam Gazali, saltanat-
bir baskı mekanizmasına dönüştüğünden zihniyet iktidar İslam’ı lehine ve toplum aleyhine bilim,
krizi daha da derinleşmektedir. felsefe ve içtihat kapısını tamamen kapatmaktadır.
Ortadoğu bu nedenle hala kendi Rönesans, Reform ve
Aydınlanmasını gerçekleştirememiştir.
Sokrates, Zerdüşt’ün izinden Batı’nın Doğu’ya üstünlüğünün temelinde Rönesans,
giden bir ahlak filozofu Reform ve Aydınlanma Devrimi yatmaktadır. Ama bu
devrimin kapitalizmin ön aşaması ve zihniyet süreci
olarak her şeyi sorgulamakta, olarak değerlendirilmesi liberalizmin propagandasıdır,
sürekli sorular sorarak gerçeklikle alakası yoktur. Bir kere burjuvazinin
Rönesans süreciyle ne düşünsel (Toplumsal ve siyasal
doğruya, hakikate ulaşmaya programı) ne de maddi bağı (para yardımı) söz
çalışmaktadır konusudur. Rönesans sürecinin bilim insanları, felsefe
ve edebiyat yapanları, sanatla uğraşanları zorlukla
geçinen emekçi insanlardır. Yine Rönesans ütopyaları
Yer yer sınıf ve devlet eksenli Aristo ve Platon
(Thomas More 1478-1535, Campenalla 1568-1639) bile
felsefesine geri dönerek zihniyet krizine yanıt kapitalist değil komünalisttir ve birçok yerde geçerli ve
olma çabaları da sonuç vermemektedir. Ancak yaygın olan hayat tarzı hala komünaldir. Rönesans’ın
bunu yaparken dolaylı da olsa Aristo ve Platon insana saygıyı canlandırması, kendini bilinçlendiren,
dışındaki dönemin doğa, demokrasi ve özgür bilimle donatan bireyselliği güçlendirmekle onun
ahlak eksenli filozofların (Demokratios, Sokrates, kendisiyle birlikte etkide bulunduğu toplumunu da
Perikles vd.) görüşlerinin de öğrenilmesini, yeniden geliştiriyordu. Bu temelde Rönesans bireyi ile toplumu
canlanmasını, daha gelişkin Rönesans, Reform arasında birbirini besleyen simbiyotik bir ilişki vardır.
ve Aydınlanma zihniyetinin doğuşuna kaynaklık Bu bireyin/bireyselliğin de doğa ve toplum karşıtı
etmesini de beraberinde getirmiştir. Kaldı ki bu kapitalist bireycilik olmadığı, tersine doğa bilgisi,
süreç aynı zamanda Avrupa’nın hala neolitik kültür sanat ve felsefeyle yüklü olduğu, barışçıl, doğal, eşit ve
ve kabile toplulukları aşamasını yoğunca yaşadığı özgür bir toplum arayışında olduğu açıktır. Kuvvetler
doğal toplumun özgürlük ruhuna tekabül ettiğinden ayrılığı ilkesiyle despotik devlet geleneğinden gedikler
Engizisyona karşı güçlü direnişin temeli olmuştur. açan Montesquieu’nun (1689-1755) kanunların ruhu
Hristiyanlık aşısı Avrupa’da hala neolitik kültürün ağır adlı eseri, kanunların doğa ve toplumsal gerçeklikle
basması nedeniyle tam tutmamıştır. Rönesans, Reform uyumlu, bilimsel olması gereğine işaret etmektedir. J.J.
ve Aydınlanma Devrimi düşünürleri, Engizisyon Rousseau (1712-1778) ise toplum sözleşmesi kuramıyla
dogmalarına rağmen hapis (Roger Bacon 1220-1292, devletin toplumsal sözleşmeye bağlı olması gerektiğini
aykırı görüşlerinden dolayı 14 yıl hapis yatmıştır) ve savunması, mutlak devlet iktidarının özgürlükler
yakılarak ölümü (Giordano Bruno 1548-1600) göze lehine sınırlanması temelinde demokratik anayasalara
alarak ısrarlı bir biçimde otoriteden bağımsız özgür giden yolu açmıştır. Tüm bu doğa, toplum, demokrasi
düşünce ve özgür doğayı savunmuşlardır. Onların ve özgürlük eksenli gelişmelerin kapitalizmle alakası
açtığı yolda Grek filozoflarının yeniden canlanmasını yoktur. Zaten 19. Yüzyılın sonuna kadar kapitalist
ifade eden felsefi düşünüş ve öngörülerin deney ve toplum sisteminden de bahsedilemez. Sermaye
gözlemle doğrulanması olan bilim yöntemine (Francis birikimiyle uğraşanlar sınırlı olup, özellikle faizcilik
Bacon 1561-1626, Galileo Galilei 1564-1642) geçilmesi, ve tefecilikten ötürü toplumsal nefreti toplayan bir
103
kesim olarak hala ahlaki yargıya tabidir. Kant’ın ahlaki-politik toplumun kötü ve zararlı yargısına tabi
(1724-1804) ahlâkı, aynı zamanda bir özgürlük seçimi tuttuğu hatta köleci ve feodal devlet yönetimlerinin
imkânı olarak yorumlaması adeta Zerdüşt’ün izini bile hep kontrolde tuttuğu, ahlaki kaygılarla hâkim
takip ettiğini göstermektedir. Yeni doğan kentlerde toplum sistemi haline gelmesini engellediği tüccar,
hâkim olan ruh da hala demokrasiden yanadır. tefeci, faizci, fırsatçı özellikleriyle aslında ekonomi
1640’taki İngiliz Devrimi ezici bir demokratik özellik olmayan, tarih boyunca ahlaki ve politik toplumun esas
taşımaktadır. Eşitliğe ve özgürlüğe ilişkin çeşitli ve işi olan ekonomiyi tekeline alıp istismar eden tekelci
oldukça güçlü kişisel ve kolektif anlayışlara rastlamak kliğin Pazar karşıtı eylemini, ekonomiyi istismarını,
mümkündür. Burjuva devriminden ziyade halkçı bir devalüasyon, enflasyon, senet, borsa, para-faiz-finans
devrimdir. 16. Yüzyıldaki İspanya şehir komünarları oyunlarını ekonomi olarak yutturmanın teorisi olarak
demokrat karakterlidir. Amerikan Devrimi’nin niteliği geliştirilir. Fransız pozitivist sosyolojisi ise sanki öz
de açıkça özgürlükçü ve demokratiktir. 1789 Fransız zihniyeti, öz ahlak ve politikası yokmuş gibi toplumu
Devrimi’nde komünistler dâhil birçok renk vardır. olgular yığını olarak yorumlayıp nesneleştirerek,
Yine Rönesans’ın bilimsel yöntem ve özgür düşünce özne rolü verdiği burjuvazinin her türlü sömürüsüne
devriminin ortaya çıkardığı bilimsel gelişmeler açar. Yine Rönesans’ın canlı ve coşkun özgür doğa
olmasaydı, Sanayi Devrimi’ne yol açan teknolojik anlayışı, kapitalist iktidar dönemiyle birlikte özne-
gelişmelerden de söz edilemezdi. Bu temelde nesne zihniyetinin inşasıyla azami kâr kanuna tabi
Rönesans zihniyetine (bilim yöntemine) sahip bilim nesne konumuna (Endüstriyalizm) indirgenir.
adamlarının geliştirdiği icatların (1758-1791 tarihleri Hegel (1770-1831) felsefesi de birey ve toplumun
arasında gerçekleşen dokuma ve buhar makineleri, nesneleştirilmesi, burjuvazinin tanrılaştırılmasını
1800’li yıllarda pancardan şeker çıkarma, biçerdöver felsefi boyutta tamamlar. Yeryüzüne inen tanrı olarak
gibi tarım teknolojisindeki gelişmeler, yine 1800-1830 kutsadığı ulus-devlet tanrısıyla bireyciliği burjuvazi
arası yıllarda madencilik tekniğindeki gelişmeler gibi) şahsında (Napolyon’u yeryüzünde yürüyen tanrı
ürünü sanayi devrimi de kapitalizme mal edilemez. olarak tanımlar) yeni tanrı (özne) ilan ederken,
Kapitalizm ancak 1848-1871 devrimlerinin burjuvazi dışında kalan bireyleri ise ulus-devletin yeni
yenilgisinden sonra hâkim sistem haline gelebilmiştir. kulu (nesne-vatandaş) olarak inşa etmektedir. “Birey
Burjuvazinin bu ana kadar bütün yaptığı, Rönesans ve toplum devlet (özünde burjuvazi) içindir” diyen
zihniyet devrimiyle (bilim yöntemiyle) aşama Hegel felsefesi, devlet dolayısıyla burjuvazi karşısında
kaydeden binlerce yıllık tarihsel toplum birikiminin birey ve toplumu yeniden hiçleştirmenin teorisi olur.
ürünü sanayi devrimine yol açan icatlarını satın Tıpkı Sümer rahiplerinin neolitik özgür doğa, ahlaki
alarak kendi kâr ve sermaye gücünü artırma yönünde ve politik toplum zihniyetine karşı geliştirdiği zihniyet
kullanma fırsatçılığıdır. Bu yolla kâr ve sermayesini karşıdevrimini (kulluk-kölelik inşasını), burjuvazi
olağanüstü artıran burjuvazinin sermaye gücüyle de canlı doğa ve bilim yöntemine dayalı Rönesans
önce borçlandırarak kendine bağladığı daha sonra devrimine karşı (Rönesans’ın bilimi yerine bilimciliği-
ele geçirdiği devlet ve iktidar gücüyle birlikte pozitivizmi, bireyselliği yerine bireyciliği, demokratik,
kurduğu bilim-sermaye-iktidar tekeliyle Rönesans, özgür birey ve toplumu yerine antidemokratik katı
Reformasyon ve Aydınlanma Çağı’nın tüm bilimsel, merkeziyetçi ulus-devletini ve yeni kulu vatandaşını,
felsefi ve sanatsal kazanımlarını kendi sınıf çıkarlarıyla nesne proletarya-ücretli köleliğini, canlı doğa yerine
uyumlulaştırıp özünden boşaltarak kendisine kâr kanuna tabi cansız-nesne doğayı alt-üst eden
mal edecektir. İktidara ve sermayeye bağlanmış endüstriyalizmi ikame ederek) gerçekleştirmiştir.
bilimin, bilimcilik (pozitivizm) tarzında saptırılmış
karşıdevrimci rolünü bu süreçte daha iyi görmekteyiz.
Bilimi, bilimcilik biçiminde yeni bir din (pozitivizm) Politika Her Yerde Olmak Zorundadır
haline dönüştüren burjuvazi, din ve metafizikle 19. Yüzyıl bu temelde kapitalizmin her alanda
mücadele adı altında aslında kendi en değme metafizik zihniyet karşıdevrimini gerçekleştirerek zihniyet
dinini (pozitivizm) oluşturmuş ve egemen kılmıştır. hegemonyasını kesinleştirdiği yüzyıldır. Bu döneme
Üniversitelerde İngiliz ekonomi politiği, tarih boyunca denk gelen K. Marks (1818-1883) ve F. Engels (1820-
104
1895) öncülüğünde ilan edilen Bilimsel Sosyalizm yeni bir sınıf devleti olarak pratikleşir. Sonuç devletin
teorisi ise, kapitalizmin zihniyet hegemonyasının, sönümlenmesi bir yana daha da azmanlaşarak şişen
bilim değil bilimciliğinin (pozitivizmin) ağır etkisi gövdesinin altında kalan toplumun ezilmesi olmuştur.
altındadır. Zaten K. Marks ve F. Engels, kendi bilimsel Her ne kadar Lenin, devrim öncesi “Sosyalizme giden
sosyalizmlerini, kapitalizmi meşrulaştırma teorileri yol demokrasiden geçer” tespitini yapmış ve Sovyet
olarak tanımladığımız Hegel felsefesi, İngiliz ekonomi- meclisleri o süreçte devrime gidişte önemli işlev
politiği ve Fransız sosyalizminin bir sentezi olarak ilan görmüşse de devrim sonrası Lenin, “Bana sosyalist
etmektedir. Bu temelde liberalizmin içini boşalttığı devlet ile ilgili kitaplar getirin” diyerek devlet ve
bilimin, pozitivist (bilimcilik) tarzında tersyüz edilmiş iktidar eksenli sosyalizm inşacılığına girişmiştir.
zihniyetine, özne-nesne (burjuvazi-proletarya) Sonuç Sovyet meclislerinin işlevsiz bırakılarak parti-
ayrımına göre yapılmış kapitalizm değerlendirmeleri, devlet bürokrasisinin daha da azmanlaşması, kolektif
liberalizmin zihniyet dünyasını aşamadığını gösterir. devlet kapitalizmi olarak yozlaşma ve çöküş süreci
Teorideki yetersizlikleri (ayrıntılarına girme bu olmuştur. Rosa Lüksemburg bu yetersizliği daha
yazının sınırını aşar) pratikte başarısız olmalarının yolun başındayken ilk eleştiren (çelişki dar anlamda
ana nedenidir. Özellikle kapitalist sistemin üç temel burjuvazi ile proleter arasında olmayıp, onu da
ayağı olan aslında ekonomi değil ekonomi karşıtı olan kapsayan genel anlamda kapitalist olmayan toplum
tekelci kapitalizmi, doğayı nesneleştirip kâr kanuna ile burjuvazi arasındadır) olarak bedelini hayatıyla
tabi tutarak alt-üst eden ekolojik dengeyi yıkan doğa ödemiştir. Teorideki yetersizlik (dar sınıf bakış açısı)
düşmanı endüstriyalizmi ve toplumu demir kafese burjuvazinin işine yaramış, işçiyi belli tavizlerle,
alıp nesneleştiren antidemokratik katı merkeziyetçi sosyal devlet politikalarıyla satın alıp sistemine
ulus-devleti olumlu ve ilerici olarak değerlendirmeleri eklemlediğinde, toplum kapitalizm karşısında
farkında olmadan kapitalizmin küreselleşmesine de tamamen savunmasız kalmıştır. Son tahlilde “Sınıf
büyük katkıda bulunmuştur. özgürlük getirir” zihniyetinin de özgürlük getirmediği
yaşanan reel sosyalizmin çöküşü deneyimiyle de
doğrulanmıştır.
Toplumlar sınıfsız ve Abdullah Öcalan, Hegel ve Marks’tan farklı olarak
devletsiz var olabilir ama savunmalarında özgürlüğün temeline sınıf ve devleti
ahlaksız ve politikasız var değil politikayı koymuştur. Tarih boyunca politika
ile onun karşı kutbunda yer alan sınıf, iktidar, devlet
olmamıştır kutupları arasındaki diyalektik çelişki ve mücadeleye
dikkat çekmiş, sınıfsız-iktidarsız-devletsiz en uzun
süre toplumlarının ahlaki ve politik varoluşunu ifade
Son tahlilde Hegel’in ulus-devlet eksenli “Devlet
eden ahlaki ve politik toplumu esas almıştır. O’na göre
özgürlük getirir” zihniyetinin özgürlük getirmediği
toplum tektir, o da ahlaki ve politik toplumdur.
Hitler faşizmi örneğiyle yeterince kanıtlanmıştır.
Hegel’i ayakları üzerine oturttuğunu iddia eden Toplumlar sınıfsız ve devletsiz var olabilir ama ahlaksız
Marks, Engels, her ne kadar devletin kökeni ve ve politikasız var olmamıştır. 5 bin yıllık sınıf-iktidar
devlet öncesi toplum incelemelerine girişmiş ve ve devlet zihniyet ve yapılanmalarıyla alanı daraltılsa
devletin sönümlenmesi gereğinden bahsetmişlerse da yok edilemeyecek olan ahlaki ve politik toplum
de alternatifini netleştirememişlerdir. Komünist gerçekliğidir. Zaten en uzun süre tarihi (toplumlar
Manifesto’da “Devlet olmayan devlet” deniliyor, yani tarihinin yüzde 99) boyunca sınıfsız ve devletsiz
devlete alternatif olarak yine devlet öngörülüyor, ahlak ve politika organlarının işlevselliğinde var
demokrasiden kelime olarak bile söz edilmiyor. olmuş, beş bin yıllık kısa süreli (toplumlar tarihinin
Sönümlenmesi gerektiği tespit edilse de devlet yüzde biri) sınıf-iktidar-devlet oluşumlarına karşı
yönetiminin (demokrasinin zıttı olarak şekillenen da sürekli direniş (İnanna direnişinden, kabile ve
bürokratik yönetim) alternatifi demokratik toplum ve aşiret direnişlerine, peygamberlik hareketlerinden
özgürlükler değil proletarya diktatörlüğü adı altında felsefi hareketlere, Atina demokrasisi ve Roma
105
Cumhuriyet deneyimlerine, Rönesans ve Reform Toplumun eğitim ve sağlık sorunları, 11- Toplumun
hareketinden demokratik anayasa hareketlerine, militarizm sorunu, 12- Toplumun barış ve demokrasi
sınıf hareketlerinden, sosyal demokrat, anarşist, sorunu olarak sıraladığı) çözümünü politik program
ekolojik, feminist, kültürel ve ulusal hareketlere kadar) olarak ortaya koymuştur. Politikayı bu temelde ortak
halinde olmuştur. Politikanın özgürlük sanatı olarak toplumsal sorunları çözme sanatı olarak tanımlamıştır.
tanımlanması bu tarihsel rolünden ötürüdür. Öcalan Sadece ortak toplumsal sorunların çözümünde değil,
demokratik moderniteyi, tarih boyunca direniş halinde öz savunma da dâhil toplumun tüm hayati çıkarlarının
günümüze kadar gelen politik hareketlerin alternatif belirlenmesinde, korunmasında ve sürdürülmesindeki
zihniyet ve yapılanması olarak tanımlamış, kapitalist hayati rolünü de yerine getirmek durumundadır.
sistemle varlıkları, çıkarları çelişen tüm toplumsal Politikanın bunun dışındaki sınıf-iktidar-devlet
birimler ve bireylerinin varlık ve duruşu olarak eksenli tanımlamaları yalandır, sahtedir, demagojidir.
formüle etmiştir. Kapitalist sisteme karşı mücadele
eden güçlerin son 200 yıllık mücadelelerin kapitalizme
karşı çözümsüz ve başarısız kalmalarının nedenini de İktidar ağları her yerde
taşıdıkları iktidar-sınıf-devlet perspektifine ve politik
alanı boş bırakmalarına bağlamıştır. Bir bütün olarak olduğuna göre, politika da
sınıf-iktidar-devlet eksenli kapitalizmi, endüstriyalizmi her yerde olmak zorundadır
ve ulus-devleti aşmak yerine olumlayan zihniyet
ve yapılanmaları nedeniyle kapitalist moderniteye
alternatif olamadıklarını belirten Öcalan’a göre, Tüm sayılan 12 temel toplumsal sorun devlet-iktidar-
“Alternatif olmak, ancak kapitalist modernitenin sınıf eksenli olarak ortaya çıktığına göre demokratik
üç temel ayağı olan kapitalizme, endüstriyalizme politikanın görevi de yeni bir sınıf, iktidar, devlet
ve ulus-devlete karşı kendi sistemini geliştirmekle haline gelerek kendi toplumunu zor ve baskı altına
mümkündür.” Bunu kapitalizme karşı anti tekel alıp yeni sorunlara boğmak değil, tersine kendisini
piyasa ekonomisi, komünal ekonomi, demokratik sınıf-iktidar-devlet haline getirmemekle başarısını
komünalizm veya demokratik toplum ekonomisi, kanıtlayabilir. Gerçek politika toplumun ortak
endüstriyalizme karşı eko-endüstri, ulus-devlete karşı sorunlarını çözme sanatı olmak kadar sınıf-iktidar-
demokratik konfederalizm ve demokratik ulus olarak devlet saldırılarına karşı direnç halinde ahlaki ve politik
formüle etmiş ve “Demokratik Modernite” adıyla toplumu savunmaktır. Öcalan’a göre; “Demokratik
karşıt sistem olarak önermiştir. politikayı daraltma konusunda uygarlığın bir yaptığını
Bu temelde “Demokratik Uygarlık Manifestosu” kapitalist modernite bin yaparak sürdürmektedir. Tüm
başlıklı beş ciltlik savunmalarında, beş bin yıllık sınıf- dünya ekonomisini ağ gibi saran sermaye tekelleri
devlet zihniyetiyle onun en gelişkini olan kapitalist olarak kapitalizm, azami kâr getirecek düzeyde
modernite zihniyet ve yapılanmalarını çözümleyerek yayılmasını tamamlamış, artık yayılacağı tek bir köşe
aşmakla yetinmemiş, alternatifi demokratik modernite bile bırakmamıştır. Ayrıca ekoloji alanındaki krizi de
zihniyet ve yapılanmasını ve onun entelektüel, ahlaki hesaba katarsak, derinliğine erişemediği tek bir aile
ve politik inşa görevlerini de netleştirmiştir. Bununla ve birey bırakmamıştır. Endüstriyalizmin kapitalistik
da yetinmeyerek “Özgürlük Sosyolojisi” başlıklı yasalarının sonuçları, toplumun iç ve çevre yapısında
savunmasında, ayrıntısıyla tanımladığı beş bin yıllık yarattığı yıkımı, felaket düzeyine taşırmıştır. Ulus-
sınıf, iktidar ve devlet eksenli zihniyetinin yarattığı 12 devlet, tarihin en güçlü tanrısal gücü olarak sızmadığı
temel toplumsal sorunun (1-İktidar ve devlet sorunu, ve üzerine hegemonya kurmadığı tek bir vatandaş
2- Toplumun ahlaki ve politik sorunu, 3- Toplumun bırakmamıştır. İktidarın bu gerçekliği (kapitalizm,
zihniyet sorunları, 4- Toplumun ekonomik sorunları, endüstriyalizm ve ulus-devlet) karşısında, politika
5- Toplumun endüstriyalizm sorunu, 6- Toplumun da karşı kutup olarak, tarihteki hiçbir dönemle
ekolojik sorunu, 7- Toplumsal cinsiyetçilik, aile, karşılaştırılmayacak bir farklılığı yaşamak zorundadır.
kadın ve nüfus sorunu, 8- Toplumun kentleşme İktidarın tüm toplum düzlemindeki ağlarını
sorunu, 9- Toplumun sınıf ve bürokrasi sorunu, 10- karşılayacak politik ağların oluşması ve yayılması
106
gereği, anlaşılır bir husustur. Politika, iktidara karşı satmayana ekmek yok” denilmiştir. 19. Yüzyıla kadar
direnç olarak başlamak durumundadır. Kısaca formüle insan ve toplumu için para hiçbir şeydi ama kapitalist
edecek olursak, iktidar ağları her yerde olduğuna göre, çağda artık para her şeydir. İktidar, “kâr ve para için her
politika da her yerde olmak zorundadır. İktidar her şey mubahtır” zihniyetiyle ahlaksızlığın, atom bombası
toplumsal birime ve bireye dayandığına göre, politika ve nükleer dehşetin, ekolojik yıkımın, bireyciliğin
da her birim ve bireye dayanmak durumundadır. zirve yaptığı bu çağda politika da katı merkeziyetçi
İktidar, hedeflediği her toplumsal birim ve bireyi ulus-devlete kurban edilmiştir. Katı merkeziyetçilik
fethetmeye, sömürgeleştirmeye çalıştığına göre, adına politikanın alanı, yerel demokrasi, doğrudan
politikada dayandığı her birim ve bireyi kazanmaya demokrasi yok edilerek toplum ulus-devletin demir
ve özgürleştirmeye çalışır. Gerek birimsel gerek bireysel kafesine alınmış, demokrasi, temsili demokrasi adı
olan her ilişki iktidarsal olduğuna göre, karşıt anlamında altında demokrasicilik oyununa dönüştürülmüştür.
politiktir de. İktidar, liberal ideoloji, endüstriyalizm, Ancak temsili demokrasi ile gizlenemeyen asıl özü
kapitalizm ve ulus-devlet doğurduğuna göre, politika faşizm olarak ortaya çıkmıştır. Zihniyet tekeli de
da özgürlük ideolojisi, eko-endüstri, komünal toplum resmi ideoloji olarak herkese dayatılan milliyetçi tekçi
ve demokratik konfederalizm temelinde demokratik bakış açısıyla üstün ırk yarışına girişilmiş, her millet
ulus üretmek, inşa etmek durumundadır. İktidar, her tarihi kendinden başlatmış, egemen ulus yaratma ve
birey ve birimde, kent ve köyde, yerel, bölgesel, ulusal, homojenlik adına toplumsal çeşitlilik fiziki-kültürel
kıtasal ve küresel düzeyde örgütlendiğine göre, politika soykırıma tabi tutulmuştur. Adorno, “Yanlış hayat
da bireysel, birimsel, kentsel, yerel, bölgesel, ulusal, doğru yaşanmaz” özdeyişiyle soykırıma varan kapitalist
kıtasal ve küresel düzeyde örgütlenmek zorundadır. zihniyetin yanlışlığına ve aşılması gerektiğine işaret
İktidar, tüm bu düzeylerde propaganda ve savaşlar etmiştir. Öcalan’a göre; “Demokratik modernite, bu
dâhil her tür eylem biçimini dayattığına göre, politika anlamda toplum savunulduğu oranda özgürlüğün de
da tüm bu düzlemlere propaganda ve eylem biçimleri kazanılmasında tek çıkış yoludur. Demokratik siyasetle
dayatmak zorundadır. Günümüzde ahlaki ve politik kendini bireyciliğe, ulus-devlete ve tekellere karşı
toplumu koruma ve geliştirmeyi hedefleyen demokratik savunan toplum, politik dokusunu işlevselleştirerek
konfederal sistemi geliştirerek ulus-devlet krizine yanıt kendini modern demokratik topluma dönüştürür.
olmak temel görevdir.” Modern demokratik toplum ise, tüm toplumsal işleri
Yerelde doğrudan demokrasiyi, kültürel çeşitliliği üzerinde düşünen, söyleyen ve kendini kararlaştırarak
ve çoğulculuğu yadsıyan katı merkeziyetçi ulus- eyleme geçiren toplum olarak farklılaşmayı, çok
devletin homojenleştirme saldırılarına karşı toplumu kültürlülüğü, bu temelde eşitliği yaşamsallaştırarak
her yönüyle savunmayan, demokratikleştirip üstünlüğünü kanıtlar. Böylelikle demokratik modernite
özgürleştirmeyen politika, politika değildir, yalan ve sadece sınıfsal mücadeleyi doğru temelde vermekle
aldatmadır. Yapılması gereken yeni sınıf ve iktidar kalmaz; aynı zamanda (reel sosyalizmin tarihsel
aygıtlarına koşarak toplumunu boğmak değil, tarih trajik yanlışına düşüp) yeni bir iktidar veya devlet
boyunca sınıf-iktidar-devlet yapılarınca alanı sürekli yaratarak kendi toplumunu da boğmaz, bu tarihsel
geriletilip daraltılan toplumun ahlak ve politik tuzağa düşmez. Ne kadar iktidarlaşır ve devletleşirse
organlarına demokratik toplum olarak yeniden sınıfsallığın da o oranda geliştiğinin dolayısıyla sınıfsal
işlerlik kazandırmaktır. Bu yönlü zihniyet devrimini mücadelenin kaybedildiğinin farkındadır.
gerçekleştirmektir. Kapitalizmin özne-nesne ayrımına Kapitalist modernite, gittikçe merkezileşen, toplumun
dayalı zihniyetinin bilim değil bilimciliğinin amacı, en iç gözeneklerine kadar yayılan iktidar ve devlet
yaşamın anlamına varmak ve topluma yararlılık aygıtlarıyla kendini sürdürmeye çalışırken aslında
değil, daha çok para kazanmaktır. Bilim insanları da politik alanı da yok etmiş oluyor. Buna mukabil
dâhil herkesin tanrısı, dini, imanı, hayali, ütopyası demokratik siyaset, toplumun her kesimine ve kimliğine
para olmuştur; böylece toplum ve ahlakla bağı kopan kendini ifade etme ve siyasi güç olma olanağını
bilim, sanat, kültür, edebiyat her şey bireyciliğin ve sunarken, politik toplumu da birlikte oluşturmuş
paranın emrine girmiştir. Paranın satın alamayacağı oluyor. Politika, yeniden toplumsal yaşama giriyor.
değer kalmamıştır; hatta “kendini, onurunu, ahlakını Politika devreye girmeden, devlet ve demokrasi krizi
107
çözümlenemez. Krizin kendisi, politik toplumun zihniyetine (topluma yararlı emek ve üretime dayalı
yadsınmasından kaynaklanmaktadır. Demokratik kutsallık) ve zihniyet merkezlerine (siyasi, ahlaki,
siyaset, günümüzde derinleşen devlet krizlerini dini, kültürel, felsefi sosyal bilim akademilerine),
aşmanın yegâne yoludur. Toplumu savunmadan öz ahlakına (özgürlük ahlakı) ve politik organlarına
politika yapılamaz. Tekrar vurgulamalıyım ki toplum (toplumun ortak sorunlarını yerelde bir araya gelerek
tektir, o da ahlaki ve politik toplumdur. Sorun, öncelikle tartışarak çözme olanağını sunan köy, ilçe, mahalle ve
uygarlığın hayli aşındırdığı, iktidar ve devletin istila ve kent meclislerine) kavuşturmaktır. Buna karşı devletin,
sömürgeciliğine uğrayan toplumu modernitenin daha özellikle günümüzde katı merkeziyetçi en gelişkin
da gelişmiş koşullarında demokratik toplum olarak siyasi, ekonomik, sosyal tekel olarak ulus-devletin bu
yeniden inşa etmektir.” Burada inşa derken yeni bir gelişmeyi bastırmaya çalışması da doğası gereğidir.
toplum projesi veya mühendisliği önerilmiyor, aksine Çünkü o kendisini tarih boyunca karşı kutup olarak
beş bin yıllık sınıf ve devlet oluşumlarının hakikat toplumun ahlaki ve doğrudan demokrasi tarzında
algısını tersyüz ederek, doğal ahlaki ve politik toplumun icra edilen politikasını daraltma veya işlevsizleştirme
elinden çalıp, işlevsizleştirdiği öz zihniyetine (topluma üzerinden var etmiştir. O nedenle günümüzde
yararlılık, emek ve üretime dayalı kutsallık zihniyeti), ulus-devletin katı merkeziyetçi, vesayetçi, kayyımcı
özgürlük ahlakına (bedeli ne olursa olsun tercihini saldırılarına karşı toplumun öz savunması da olmazsa
her zaman toplumdan, emekten, üretimden, iyiden, olmazdır. “Öz savunmayla birlikte demokratik siyaset,
doğrudan, güzelden, hakikatten yana yapmaktan) ve dönem politikacılığının özüdür.” Demokratik siyaset,
doğrudan demokrasi tarzında icra edilen politikasına toplumu ahlak ve politika organlarının işlevselliğine
(toplumun söz ve karar yetkisine) kavuşturulmasından kavuşturup demokratik toplum olarak geliştirirken, öz
söz ediliyor. savunma onu, iktidarın kendi varlığına, özgürlüğüne,
eşitlikçi ve demokratik yapısına yönelik saldırılarına
karşı korumaktadır. Son tahlilde gerek tarih boyunca
Sonuç Olarak; gerekse günümüzde özgürleştiren toplumsal
Toplumun zihniyet, politika (demokrasi), ahlak politikayla köleleştiren sınıf-devlet oluşumları
ve özgürlük sorunu, beş bin yıllık sınıf-iktidar- arasındaki gerginlikte devletin, toplumun demokratik
devletleşmeyle başladığına ve alanları hep sınıf-iktidar- örgütlenmelerini tanıması ve demokratik anayasayla
devlet lehine daraltılıp son 200 yıllık katı merkeziyetçi genel görevlerle sınırlı asli konumuna çekilerek
ulus-devletle neredeyse tamamen işlevsiz kılındığına yerele kendi kendini yönetme olanağı tanıması hali,
göre, ne kadar az sınıf-iktidar devlet, o kadar çok toplum, demokratik çözüm ve barış halidir.
doğrudan demokrasi tarzında icra edilen politika ve “Devlet artı demokrasi” veya “Demokratik anayasa
özgürlük demektir. Bu yönüyle tarihte olduğu gibi yerel demokrasi” olarak da formüle edilecek bu
günümüzde de politikanın temel görevi, sınıf-iktidar- ilişkide politikanın nihai hedefi, devletin giderek
devletin karşı kutbu olarak toplumu savunmak, sönümleneceği, kaynaklık ettiği 12 temel toplumsal
demokratikleştirerek özgürleştirme eylemidir. Bunun sorununu çözmüş, sınıfsız, sömürüsüz, kadın
teorisini ortaya koyan yeni zihniyettin (demokratik özgürlüğü eksenli doğrudan demokrasi zihniyet,
modernite) aydınlattığı toplum, ekonomik sorunları kültür ve bilinciyle donanmış özgür yurttaşların
başta olmak üzere diğer tüm ortak toplumsal aktivitesinde ahlak ve politika organlarının özgürce
sorunlarının çözümünde (politikada) de söz ve karar işlev gördüğü toplumun bizzat ve bilfiil kendi kendini
sahibi haline gelerek, yerelde kendi kendisini bizzat yönettiği tam demokratik topluma varmaktır. Tam
ve bilfiil yönetme (doğrudan demokrasi) olanağına demokratik toplum ise, sınıf-iktidar-devlet, yalan, hile,
kavuştuğunda, özgürlüğünü de bizzat kendi eliyle aldatma, zor ve baskının olmadığı ahlaki olduğu kadar
gerçekleştirmiş olacaktır. politik, politik olduğu kadar da özgür bir toplumdur.
Bu temelde politikanın görevi, bilimsel gelişmelerin
ve özellikle tarihsel-toplumu esas alan sosyal bilimin
İçindekiler İçin Tıklayınız...
ışığında alanı gittikçe geriletilen ve günümüzde
işleyemez hale getirilen ahlaki ve politik toplumu, öz
108
Like-Dislike Sarmalında
Teknoloji ve Ahlâk Üzerine
Nesimi Aday
İlk insanların tarihinde üç şeyin çok yaşamsal olduğu Bu dev, yeryüzünü istediği gibi değiştirir, ormanlar
söylenebilir. Başat olan bu üç şey hiç kuşkusuz; diker, denizleri birleştirir, çölleri sular.
beslenme, barınma ve soy devamlılığıdır. Ama ille Kimdir bu dev?
de beslenme. Karnını doyuramayan insanın yatacak Bu dev insandır."
yer arama ve soyunu sürdürme düşüncesi ve isteği
SSCB sürecinde yazılan ve emeği yüceltmesi ‘telkin
güçlü olmasa gerek. Canlıların temel reflekslerinden
edilen’ bu kitap, doğayı dize getirmeyi marifet
biri olan beslenme, yaşam sürmenin de dinamiğidir
sayan, insanın doğaya müdahalesini ‘gelişim’ olarak
çünkü. Yemek yerken ‘şükretmek’ geleneği, bu avcı
kutlayan insan merkezli bir yaklaşım içeriyor ki
toplayıcı çağlardan kalmış olmalı. ‘Ekmeğin aslanın
bugün bu yaklaşımın medeniyet ya da gelişim adına
ağzında olduğu’ koşullarda karnı doyduğunda şükür
dünyada nasıl doğal felaketleri tetiklediğini yaşayarak
eden insan, yiyecek bulmakta daha az sıkıntı çektiği
görüyoruz. Sanayi Devriminden bu yana atmosfere
ve karnı doyduğu günümüzde artık şükretmiyor.
yayılan yüksek karbon salınımı ile atmosferin ısınması,
Dünyadaki varlığı pamuk ipliğine bağlı olan ölümlü
bu ısınma sonucu dünyada buzulların erimesi, eriyen
çağ insanı; iklim değişikliği, doğal afetler, kendisinden
buzulların eko sistemde doğal ve yaşanabilir olan
daha güçlü olan canlıların saldırı gibi badirelerden
dengenin bozulmasını hızlandırması, yine güneşten
geçip serüvenini ortalama bir düzeye taşımayı başardı;
gelen zararlı ışınların üstümüze boca edilmesini
o düzeye de ‘uygarlık’ deniliyor.
engelleyen ozon tabakasının atmosfere salınan bu
M. İlin ve E. Segal’in yazdığı "İnsan Nasıl İnsan Oldu" sanayi atıkları sonucu delinmesi vb. çokça anomali
kitabı "Bu dünyada bir dev var" şiiriyle başlar. "Dev" oluşmuş durumda.Babil Kulesini kibriyle inşa eden
olarak betimlediği şey ise insandır. İnsanın doğaya insan, yıkımına da rıza göstermeliydi; öyle de oldu.
karşı verdiği mücadeleyi abartılı bir şekilde anlatırlar: Çağımızın vebası olarak tarif edilen ve dünyayı sarsan
Bu devin öyle kolları var ki, hiç güçlük çekmeden bir pandemi, doğanın bilgisinin, insanın bilgisinden evla
lokomotifi kaldırabilir. olduğunu gösterdi.Dünyanın kaynakları sonsuz değil,
doğada var olan her şey transforme oluyor. Bilinen
Bu devin öyle ayakları var ki, günde binlerce kilometre
bir doğal yasadır; doğa verdiğini geri alır. Ölüm de
koşabilir.
doğanın bu reaksiyonlarından biri değil mi? Peki yakın
Bu devin öyle kanatları var ki, bulutlar üzerinde,
gelecekte insanın soyu tükenebilir mi?
kuşların çıkamadığı yüksekliklerde uçabilir.
2020 yapımı La Valla (The Barrier) dizisi, son yıllarda sık
Bu devin öyle yüzgeçleri var ki, su altında balıklardan
sık tercih edilen ‘gelecek’ konusunu işliyor. Distopik bir
daha iyi yüzebilir.
dizi olan La Walla (Bariyer, Duvar) 2045’te İspanya’da
Bu devin öyle gözleri ve kulakları var ki, görülmeyeni geçiyor. Dünyanın tamamında görülen virüsler,
görür, başka bir kıtada konuşulanları işitir. doğal yıkımlar, su ve yiyecek gibi doğal kaynakların
Bu dev o kadar güçlüdür ki, dağları delip geçer ve tükenmesi, az miktarda olan kaynakların da seçkin bir
doludizgin akıp giden suları durdurur. sınıfın kullanımında olması ve bu seçkin sınıfı koruyan
109
dikta bir rejimin sürmesi konusu sarsıcı bir şekilde kullanımında. Bugünün gençliği ilkel bir alet olarak
işleniyor dizide. Filmin orijinal ismi "The Barrier" yani tanımlayacağı ama yaratıldığında muhteşem işlevlere
bariyer-duvar. Çünkü hükümet hastalık ve açlık içinde sahip ilk silahımız olan baltanın 1 milyon yılı aşkın
kırılan halk ile burjuva sınıfı arasında bir duvar inşa bir süre kullanımda olduğunu unutmayalım. Yani 100
etmiştir. Duvarın arkasında güllük gülistanlık bir hayat binlerce yılda yaratılan devrimsel süreçler zamanla 10
süren insanlar yaşar. Ahlakın ve vicdanın elit sınıfa binlerce, binlerce yıla inecek ve günümüzde ise saatlere
göre şekillendiği bu rejimi ise ordu korumaktadır. Acı ve dakikalarla bile sığmayacak bir hıza erişecekti.
olan ise insanların doğal yıkım sonrası, bir kurtuluş 100 bin yıl önce ateşi keşfeden, ondan yararlanan
ümidi olarak kendi iradeleriyle diktatörlüğe onay ‘erectuslar’ insan evriminin hızlanmasına da katkı
vermeleri en azından itiraz etmemeleridir.Ordunun sundular. Ateşte yiyecek pişirmeyi öğrenen erectusun
burjuva sınıfı lehine koruduğu bu bariyer, devrimci bir çene yapısı değişmeye başlayacak, ‘evrim ekonomisi’
örgütlenme ile halkın müdahalesine neden olacaktır. diye tarif edilen süreci başlatacaktı. Bugün günlük dil
Bir film olarak kurgulanan bu olası gelecek için kullanımında, sıkça kullandığımız, çok konuşan ve
ilerleyen bölümlerde tekrar cümle kuracağız. Keza laf kalabalığı yapan birine "çene yapma" dediğimizde
gidişatın o yönde olduğuna dair güçlü emareler var. çok da anlam yüklemeden söyleyiveririz. Ama ilk
insanların (mesela Neandertallerin) alt çenelerinin
Homo Babilis’ten Homo Erectus’a hemen hiç olmadığı, doğrusu gelişmediği biliniyor.
Hayatta Kalma Serüveni Beslenme alışkanlığı değişen insanın, işaret dilinde
konuşma diline geçtiği süreçte evrimleşen ağız ve çene
Şimdi yazının meramı daha iyi anlaşılsın diye daha
yapısı da değişir.
geriye, insanın dünyadaki varoluş- yok oluş günlerine
gidelim. İlk insanların yaşamlarına, onların ilk Ateşi bulan ve etrafında sosyalleşen ilk insanlar, olası
ki ilk muhabbetleri de bu ortamda yapmışlardır. Byron
yaratımlarına, toplumlaşma süreçlerine ve ilk ahlaki
Reese, dil ve ateş ilişkisi üzerinden bu süreci İlk Çağ
kuralların ile yasaların oluşmasına bakalım kısaca.
olarak nitelendiriyor.1 Ateş etrafında sosyalleşen,
İnsanın evrimi üzerine çalışma yapan bilim insanları,
çoğunlukla kan bağı olan küçük akraba topluluklar
insanın yaklaşık 100.000 yıl avcı toplayıcı bir hayat
ilk komünlerin ve ilk kolektif davranışların gözlendiği
sürdüğü görüşünde birleşirler. Mezopotamya’da
topluluklar olarak tarihteki nadide yerini almışlardı.
yapılan ilk tarım ve yaklaşık 100.000 bin yıl önce
Marshall Sahlins In tanımıyla ‘müşterek yaşamlar’
gündelik hayatın kullanımına sokulan ateş hiç
belki de ilk bu ateş ve av partisi (alet geliştirdiği için)
kuşkusuz soyumuzun devamı ve gelişimi için büyük
etrafında gelişmişti.2 Toplum dediğimiz kategorinin
devrimsel süreçler olarak tarif edilebilir. Yetenekli
ilk hali de bu alet ve gereçlerin işlevsel kılınması
İnsan anlamına gelen Homo Habilis’in yaptığı ilk el
döneminde mayalanacaktı.
aletleri ile yaşamına yeni bir evre kazandıran insan,
kazandığı özgüvenle daha da dik yürümeye başlamış Müşterek yaşamlar insanlar arasında ortak davranış,
olmalı. Bu dik yürüyüş boyunun da uzamasına neden ortak inanış gibi normların oluşmasının motor gücü
olacak ve yeni bir ‘tür’ olarak tanımlanacaktı: Homo olacaktı. Sosyalleşmenin de başladığı bu evrede,
Erectus; yani günümüz insanın ana/atası. ava ortak gidildiği, besinlerin ortaklaşa toplandığı,
tüketimin ortak yapıldığı, hatta takas edildiği sonradan
Beslenme ve barınma gibi temel sorunlarını gideren
üretildiği bir sosyal süreç de başlayacak, hatta özel
insan, alet yapımı ve hayatını kolaylaştıracak diğer
mülkiyetin oluşması ve ilk devletleşme nüveleri de
araç ve gereçleri üretmeye başladığında artık
bu ortamlarda görülecekti.Toplum: "Her yaşta bireyin
toplumsallaşmanın ilk adımlarını da atmış olacaktı.
içinde yer aldığı, ihtiyaçlarını karşılamak için etkileşen,
Ama yine de bu süreçlerin 100 binlerce ve günümüze
belli bir mekânda yaşayan ve ortak bir kültürü (din,
yaklaştıkça da 10 binlerce yıl içerisinde cereyan ettiğini
hatırlayalım. İnsanlık tarihinin en önemli buluşları 1 Tarım ve Şehirleri ikinci çağ olarak tarif eden Resse; Üçüncü Çağı
"Yazı ve Tekerlek" ve Dördüncü Çağı da "Robotlar ve Yapay Zekâ"
arasında sayılan Yazı ve Tekerlek günümüzden 5 bin olarak isimlendiriyor. Bkz.: Byron Reese, Yapay Zeka Çağı, Say Yay.
yıl önce Mezopotamya’da keşfedildi ve hala insanlığın 2 M.Sahlins, Akrabalık Nedir, Ne değildir, Dipnot Yay.

110
dil vb) paylaşan pek çok sayıdaki insanın oluşturduğu bilinmeden inanç olarak hala varlığını sürdürmesi
birlikteliğe “toplum” denir. (Anonim tanım) hiç kuşkusuz dogma ile açıklanabilir. Doğal toplum
süreğinde oluşan ve yaşam devamlılığına pozitif
katkı sunan totemleri, günümüz yaşam koşulları ile
İnsan, Doğayı İzleyerek Öğrenir
bağlantılamak da dogmatik bir yaklaşım olacaktır.
İnsan yaşadığı çevre ve iklim şartlarına göre birikimler Olguları zaman, mekan ve şartlar göz önünde
elde eder. Gözlem ve tecrübeye dayanan bu birikimini bulundurularak değerlendirmek, hiç kuşkusuz tarihi
soyunu devam ettirmek için kullanır. İklimleri ve doğru anlamamıza katkı sunacaktır.
mevsimleri gözlemleyerek barınma ihtiyacını gideren
insan; gece ve gündüz şartlarında korunmayı, savaşı
ve savunmayı, kuşları izleyerek uçmayı, uçağı ve diğer Ahlaki-Politik Toplum
gök araçlarını keşfeder. İnsanın, diğer canlıların aksine zekasını kullanarak
İnsanın hayattan biriktirdiği ve yaşamını idame iklim ve doğa şartlarıyla baş etmesi, yiyecek ve barınma
ettirmede enstrüman olarak kullandığı birçok değer sorunlarını azami ölçüde çözdükten sonra nüfusunun
normları edinir. Hayatı yaşanır kılan ve doğal toplum da çoğalmasıyla, küçük topluluklardan büyük
süreğinde oluşan bu normlar bütünü, günümüzde topluluklara dönüşmesi (köy, şehir ve devlet süreci)
totem ve tabu olarak ifade bulur. Ahlak da bu yaşamsal kuralların da daha işlevli hale gelmesini,
formların toplamından beslenip değer olarak hayata getirilmesine ihtiyaç duymuştur. Rousseau ‘insanın
anlam kazandırır. Totem, mitoloji ve felsefe bu doğal halinden yurttaşlık haline gelmesi’ diyor.4
süreğin sonuçları olarak görülebilir. Günümüz insanı Toplumsallaşma sürecinde, üretimin de kolektifleşmesi
için hemen hiçbir anlam ifade etmeyen ve anlamsız ile büyüyen ve yurt edinen insanda yurttaşlık bilinci
bulunan bu formlar aslında hayat tecrübesinden başka de oluşur. İhtiyaç üzere hasıl olan kurallar bütünü de
şey de değildir. Yakın zamana kadar köy toplumlarında denilen ahlaki değerler, kamu otoritesinin oluşmasıyla
varlığını sürdüren ateş ve su totemleri tamamen yasalara dönüşür. Aslında bugün çoğu insanın birer
yaşamsal tecrübelerden kaynaklı değer yargılardan pranga olarak gördüğü yasalar insan topluluklarının
başka şey değildi. Ateşi zor şartlarda bulan Buzul Çağ birlikte yaşaması ihtiyacından kaynaklı oluşmuş,
insanın doğal ki onu koruması, sürekliliğini sağlaması oluşturulmuştur. Fakat devletli uygarlık sürecinde bu
hayatı için elzem olmuştur. yasalar hiyerarşi ve otoritenin emri altına girmiş ve
büyük yığınları baskı altına alma aracına dönüşmüştür.
Yine kurak bir iklimde tatlı su kaynaklarının kıymetine
Bu bağlamda ahlaki normların oluşması, insanın ahlaki
binaen oluşturduğu tabular aslında yaşamını devam
politik topluma evirilmesi sürecine bakalım biraz.
ettirmek için başvurduğu bir araçtan başka şey değil.
Yani ateşin sürekliliğini sağlamak, varlık nedeni İnsanlık tarihinin en önemli aşamalarından biri hiç
olan suyu korumak için toteme ihtiyaç duymuştur. kuşkusuz Cilalı Taş Devri de denilen Neolitik Toplum
Günümüz ifadesiyle "yasa" oluşturmuştur aslında. süreğidir. Hatta insanlık tarihi açısından devrim
‘Bizi haksızlıklardan koruyan ve yazılı olmadığı halde olarak da adlandırılan bu çağın başlangıcı Ortadoğu
uyulmaması ayıp olarak kabul edilen yasalarımız var’ ve Mezopotamya olarak kabul görmüştür. İlk tarımın
diyor Atinalı Perikles.3 Örneğin ateşin gündelik yaşam yapıldığı, ilk hayvanların evcilleştirildiği Neolitik
içerisindeki değerini anlayacak bilinçte, birikimde Toplumun hiç kuşkusuz, devrimsel bir sürecin motor
olmayan çocuğun ateşi söndürmemesi için: "Eğer ateşe gücü de olmuştur.
işersen annenin memeleri yara olur" totemi yaratılmış Ahlak felsefesinin oluşumuna entelektüel katkı sunan
ve ateşe zeval gelmemesi sağlanmıştır. Bu ve benzeri Aristoteles, ‘insanı politik bir hayvan’ olarak tanımlar.
totemler zaman içerisinde bağlamından koparılıp Felsefe teorik iken ahlak pratiktir. Ahlak yerel özellikler
dini değer olarak insanların önüne konulduğu da sık taşır, hatta yerel görülebilir ama etik evrensele işaret
rastlanan bir olgudur. Modern zaman insanı için pek eder, daha kapsayıcı bir aurası vardır. Çocuk aile içinde
bir şey ifade etmeyen bu totemlerin arkaik pratiği ilk ahlaki normları ödül ve ceza ikilemi içinde öğrenir.

3 Aktaran Leslie Lipson, Demokratik Uygarlık, T.İ.B.Kültür Yay. 4 J.J. Rousseau, İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı, Say Yay.

111
Büyüyünce çevresi genişler; klan, aşiret, toplum derken bekasını koruması, daha fazla kar elde etmesi, elde
daha geniş bir çevre içinde değer oluşturur, olan ettiği karı koruyabilmesi için başta, kendisi için bir
değerlerini yeni edindiği, gördükleri ile harmanlar. düzen sistemi olan devlet ve onun yasaları olmak
Güzeli-çirkini, iyiyi-kötüyü, yanlışı-doğruyu toplum üzere, politika insanlarını da bir enstrüman olarak
normları ile anlamlandırır. Kişisel normlarını kullanmıştır. Politika ve yalan kavramı sosyal bilimlerin
toplumsal olan ile buluşturur. Böylece ahlakın gündemini sıkça meşgul etmiş ve etmektedir de.
felsefesi de oluşmaya başlar; etik bu süreçte oluşur. Özellikle Hannah Arendt’in siyaset ve yalan üzerine
Sokrates birey ahlakını öne çıkarırken, Platon devlet çalışmaları, politikayı yeniden değerlendirmemize
ahlakının önemine vurgu yapar. Ama Aristoteles birey olanak sunmuştur. Arendt, yalanı ‘modern’ ve ‘klasik’
ve toplumu birlikte ele alır, toplumsal-kolektif ahlakı olarak ikiye ayırır. Modern yalanı ise daha tehlikeli
önceler. İnsanlar için iyi olduğunu önerdiği politikanın bulur. Hatta ona yoğunlaşır. Modern yalanın bürokrasi
ahlaka içkin kılınması gerekliliğini savunur. Ama o da tarafından manipülasyon amaçlı üretilmesi ona göre
görece elit bir sınıfın varlığına itiraz etmez; bireyin daha tehlikelidir.5 Yine ahlak kavramı da bu devletçi
kendini gerçekleştirmesi için, iyi yönetilen bir topluma uygarlık süreğinde, çoğunlukla sistemin tasarrufunda
ihtiyaç duyacağı savındadır. olmuştur. Hele kapitalist modernitenin haşarı çocuğu
Kamu otoritesinin henüz olmadığı bu toplumsal yapı olarak ahlaki-politik toplumun ‘evine’ salınan tüketim
Ali Fırat’a göre Ahlaki-Politik Toplumdur. Çünkü toplumu, ahlaki değerleri, adeta kapitalist elitlerin meta
‘toplum esas olarak hem ahlaki hem de politiktir’. Bu sistemine yedeklemiştir. Bu sitem içerisinde neyin
bağlamda Doğal Toplum ile Ahlaki-Politik Toplum iç ahlaklı olup, neyin olmadığını artık pazar ilişkisine
içe geçmiş, sarmal bir yapı olarak varoluşunu yapısal indirgemiştir.
bir forma dönüştürmüştür. Ama daha çok devletleşme Medya çağının başlamasıyla, daha önce görece
ile oluşan hegemonya Doğal Toplumun ahlaki-politik korunaklı olan doğal toplum büyük sarsıntı geçirmiş
normlarını değiştirmiş, hatta bozmuştur. Seneca, ve kısmen de teslim olmuştur. Sovyetler Birliğinin
‘Doğa, Tanrısal akıldan başka nedir ki? diye sorar. (SSCB) dağılış sürecinde Arnavutluk için "bir ciklet
Çünkü ona göre ‘evrenin düzenini sağlayan akıldır için terk edildi" yorumu yapılmıştı. Elbette Sovyet
Tanrı’. (Bkz. Seneca, Ahlak Mektupları) Ama ‘Ahlakın sisteminin kolektivizm adına bireysel özgürlükleri
kaynağı insandır’ der Kant. Ona göre, evrensel ahlak kısıtlaması bir neden olarak görülüp eleştirilebilir
yasaları insanı özgürleştirir. Yani Kant’a göre, insan ama meselenin rengi noktası kapitalizmin tüketim
bu yasalara uyduğu sürece de özgürdür. (I.Kant: aparatının iletişim kanalları (o yıllarda yazılı, işitsel
Ahlâk Metafiziğinin Temellendirilmesi, Türkiye ve görsel basın) aracılığıyla kolektif yaşama ve onun
Felsefe Kurumu) Burada asıl soru şu; bu yasaları kim değerlerine saldırı olduğu gözden kaçırılmamalı. Bu
kontrol edecek ve eşit kullanımı nasıl bir sistem içinde saldırı sistemi bugün en vahşi haliyle tüm ekosistemi
sağlanacaktır. Doğal toplum sürecinde klan kuralları bir rant alanına dönüştürmüştür. Sanal medya ve onun
(yasaları) özel mülkiyeti korurken, devletli uygarlık araçları üzerinde çalışan medya uzmanları insanın da
sürecinde evrensel yasalar benzeri bir ayrıcalıklı yapıya bir satış ve pazarlama enstrümanı olarak kullanılmasını
hizmet etti. ‘ürün yoksa ürün sensin’6 mottosuyla anlatıyorlar.
Artık insan da ulus ve dünya ötesi şirketlerin birer
satış enstrümanı, promosyon olarak verilen ürünü
Politika, Yalan Üretimi mi? olarak görülüyor. Bugün çoğumuzun iletişim
Politika kavramı kent devletlerden başlamak üzere, cihazlarında yüklü olan uygulamaların çoğunun
günümüz modern devletlere kadar; yani devletçi ücretsiz kullanıma açılmasının nedeni insanın ürün
uygarlık süreçlerinde yönetici sınıflar tarafından iğdiş olarak pazarlanmasından kaynaklanıyor. İnsan evrimi
edilmiş, itibarsızlaştırılmış, yalan ve hile ile özdeş üzerine kitaplarıyla tanınan Y. Noah Harari, ‘artık
kılınış ve politika yapan insanların kahir ekseriyeti bilgisayarımız, telefonumuz heckleniyorun ötesine
de halkın gündemine bir yalan makinesi olarak lanse
5 Bkz.: Hannah Arendt, Siyasette Yalan, Sel Yay.
edilmiştir. Sınıflı toplumlarda ezen-ezilen mücadelesi
6 Bkz.: Nesimi Aday, Sosyal İkilem ya da Distopya Olmak, Yeni
süreğinde ezenin (erkek+iktidar+devlet) kendi maddi Yaşam Gzt.

112
geçiliyor. Yakın bir gelecekte elit bir grup, diğer insan bilinmez bir süreci anlamaya dönüktür. Teknolojik
yığınlarını bir makine gibi hackleyecek’ diyor. gelişimin hızına yetişmekte zorlanan büyük insan
topluluklarının sürece adapte olması, dahil olduğu
sınıfın başına gelecek olası olumsuzluklara cevap
Robotlar İnsanları Dünyadan üretmesi, karşı bilgi ve direnç göstermesi için
Kovabilir mi? düşünmesi gerekiyor.Günümüzde yapay zekanın hızlı
Profesör Harari "gereksiz sınıf " diye bir kavram yükselişi, yaşamı kolaylaştırıcı etkisiyle sempatiyle
kullanıyor. Yakın gelecekte algoritmaların (yapay karşılanması yakın gelecekte bir kabusa dönme
zeka; AI) egemenliğinin kurulacağını (ki S.Hawking ihtimali taşıyor. Aslında ihtimal ötesi bir realite söz
insanlık için tehlikeli, durdurun demişti), kontrol konusu. 3D yazıcılar sayesinde biyonikleşen insanın
edilemeyen elit bir sınıfın tüm insanlığı kontrol altına gelecekte ölümsüzlüğe ulaşması ve benzeri gelişmeler
alacağını, büyük insan topluluklarının ‘gereksiz sınıfa’ tüm canlıların olmasa da insan için ölümcül olabilir.
dönüşeceğini söylüyor. Pek de yabana atılmayacak bu Bugün özgürlük ve görece mutluluk veren, yaratan
görüşe göre emek üretimi, emek sömürüsü, burjuvazi teknolojik gelişim, çok da uzak olmayan bir gelecekte
ve işçi sınıfı olguları ve kavramları ortadan kalkacak insanın sonunu getirebilir mi gerçekten? Eğer önlem
ve üstün bir sınıf ile ‘gereksiz sınıf ’ oluşacak. İkinci alınmazsa süreç oraya eviriliyor. Tüp bebek yöntemleri
Makine Çağı olarak tarif edilen (ilki Sanayi Devrimi) ve embriyoları dölleyen tıp Silikon vadisinde kim bilir
bu dünyada, beden ve kol gücüyle çalışan biyolojik neler geliştiriyor?
üretim elemanları (insan) yerine hiç durmaksızın Organizmaların yapısını değiştiren, onlara yeni
çalışacak otomasyon sistemleri olacak. İnsana ya hiç biçimler veren, üreten, klonlayan tıp, tamamen yapay
ya da çok az ihtiyaç duyulduğu bu spiritüel çağın zekâ etkisine girdiğinde neler yapmaz ki? Ticari amaçlı
başlamış olduğu da malum.7 Fiziki anlamda insanın Yapay Zekâ eğitimi veren bir kurum, eğitim amaçlı
makinelerle yarışamadığı bir dünyada insana da ürünlerini pazarlamak için şu cümleleri sayfasında
ihtiyaç kalmayacaktır. Bu durumda, hala bilişsel yapısı kurmaktan çekinmemiş; "..ticari açıdan yapay zekanın
kurulamamış, yazılamamış, kodlanamamış makinelere çok karlı olması ve insan faktörünü ortadan kaldırdığı
karşı insana bir süre daha ihtiyaç duyulacaktır. Peki ya için maliyeti düşürmesi.." Görüldüğü gibi satıcı, insanı
sonra? Gerçek ötesi dediğimiz ve yakın çağ olarak da ortadan kaldıran bu uygulamaları gurur ve başarı
okunabilecek post truth zamanda ne olacak insana? Bu aracı olarak pazarlamakta etik bir sorun görmüyor.
can sıkıcı duruma, konuya liberal yaklaşım gösterse de Peki insanlar açısından ölümcül olacağı düşünülen
Kevin Drum’un "Hoşgeldiniz Robot Efendiler, Lütfen bu gelişmelere kim dur diyecek veya sınırlayacak?
Bizi Kovmayın, Olur mu?" yazı başlığı oldukça sarsıcı.8 Makinelerin ahlak ve etik kuralları olacak mı? Olacaksa
hangi esaslara göre belirlenecek? Kurallar insan esaslı
mı doğa esaslı mı olacak? Dünyaya büyük zarar veren
Yapay Zekanın Ahlak Normlarını insanı korumak ve diğer canlıları korumamak, tüm
Kim Belirleyecek? ekosistem söz konusu olduğunda ahlaki olacak mı?
İnsan tanrıya mı dönüşüyor? Harezmi’nin 8.Yy’da Gerçekten bu kadar çok insanın yaşamını dünyanın ve
bulduğu algoritma post truth çağda insanı Tanrı tüm diğer canlıların yok oluşuna tercih edecek miyiz?
seviyesine yükseltebilir mi? El Cezeri’nin yaklaşık bin Bu optikten bakıldığında robot çağının doğa ve
yıl önce, saray elitleri için tasarladığı robotlar, yakın insan dışındaki canlılar için daha yararlı olacağı
gelecekte yeni bir elit sınıfın hizmetine mi girecek düşünülebilir. En azından elimizdeki veri ve olası
tekrar? Algoritmaları etkin kullanan sermaye sınıfı senaryolar ışığında böyle düşünebiliriz. Ama işte asıl
tanrısal bir varlığa dönüşebilir mi? Günümüzde bu soru yine cevapsız kalıyor; robotların fiziksel gücü
ve benzeri sorular çoğaltılabilir. Bu sorular elbette dünyayı ve evreni bilişsel varlık insan gibi algılayabilir
mi? Robotlar insanın ruhsal yapısıyla birleşip avatara
7 Geniş bilgi için bkz.: Peter Frase, Dört Gelecek-Kapitalizm
Sonrası Hayat KÜY Yay. dönüşürse kurtuluş sağlanabilir mi? Alevilerin İnsani
8 Mother Jones Dergisi, 2013. Aktaran P.Frase kâmil dediği, Nietzsche’nin üstün insan olarak tarif
113
ettiği bir varlık, dünya ve evrenimiz için daha iyi ve direnç gösterilmesi insan için yeni bir şey değil. Ama
doğru olmaz mı? Yapay zekâ insanın evrimine bu günümüzdeki hızlı teknolojik yenilikler artık insanı
yönlü bir katkı sunabilir mi?Bu yeni ‘Makine Çağı’ şaşırtmıyor ve insan ve topluluklar eskiye nazaran
(ilki Sanayi Devrimi) dediğimiz zaman aralığında, daha rahat uyum sağlıyor. Yani dijital yayıncılığa
insanlar ve makineler (yapay zekâ) arasında oluşacak karşı direnç gösteren kâğıt türevli kültür araçlarına
anomaliye dair birçok uyarıcı makale yazıldı, günümüzde direnç gösteren bir orta ve yaşlı kuşak
Stephan Hawking gibi bilim insanları yapay zekanın olmasına rağmen genç kuşak şaşkınlık yaşamıyor ve
durdurulması gerektiğini söyledi (aksi halde insanın bu değişimi normal görüyor.
soyunun tehlikeye gireceğini ikaz etti).
Biz meseleye başka bir bağlamdan, ahlaki politik Peki Bu Hızlı Teknolojik Gelişimler
çerçevede bakmaya çalışacağız bu bölümde. Çünkü Gerçekten Normal mi?
negatif pozitif etkileri bir yana meselenin bir de etik
Elbette diyalektik akış içerisinde normal karşılanmalı.
boyutu var. İnsanın yerine ikame edilen otomasyon
Ama kapitalizmin gelişimi ve ona koşut modern insan
sisteminin yani yapay zekanın, çiplerin, makinelerin
araç ve gereçlerine dünyanın kaynakları yetişemiyor
sosyal hayatımıza olumlu olumsuz etkileri, toplumsal
artık. Dünyayı adeta tüketmiş durumdayız. İnsan
ve bireysel normlarımıza etkileri ne olacak. Yakın
nüfusunun dengelenmesi dünyanın yararına olacağı
gelecekte daha da çoğalacağı, üretim ve iş hayatımızda
kesin. Yeni dönem, dijital ve sanal gelecek bu yönüyle
daha fazla yer kapacağı öngörülüyor. Bu durum
ekosistem için daha zararsız görünüyor. Binlerce
kaçınılmaz gibi.
fabrika işçisi yerine artık birkaç makine ve onların
Bugün insan davranış ve değerler sistemi sanal aparatlarının çalışması insanın yeryüzünde daha iyi
dünyanın normlarına göre yeniden şekillenmiyor mu? şartlarda yaşamasını sağlayabilir. Meseleye insan odaklı
Sanal medyada yaptığımız bir paylaşımın beğeni (like) bakmazsak ahlaki olmayan bir durum da yok aslında.
alıp almaması ile güncel hayat içindeki varoluşumuzu Burada sınıflar meselesini de tartışmaya açmalı tabi.
sorgulamıyor muyuz? Paylaşımlarımızın like (beğeni) Harari’nin iddiası-öngörüsü doğru ise şayet artık elit
almasını bir dostun selamı olarak alıyor, paylaşıma bir insan grubu (şirketler demeli belki de) dünyanın
tıklanan beğeni olumlu eleştiri olarak değerlendiriliyor ve sonsuz uzayın yönetimine hazırlanıyor ve belki de
ve dislike (beğenmemeyi) de verilmemiş selam ve hazır. Distopik görünen bu yeni durum ve benzeri olası
eleştiri olarak algılıyoruz artık. Üstelik bu norm sadece proje ve programlar insan nüfusunun da azalmasını
gençlik normu değil, tüm sanal medya kullanıcılarında, sağlayacaktır. Öyle ya artık insanın kol ve akıl gücüne az
kuşak farkı olmaksızın gündelik hayat bilgisine ve ihtiyaç duyulacak. Böylece nüfus planlaması dünyanın
değer yargısına dönüşmüş durumda. kaynaklarına göre, belki de yakın-uzak gelecekte
Yapay zekanın gündelik yaşamın bir parçasına hızla dünyanın tükenişine* (yok oluşuna) göre biçimlemek
dönüştüğü günümüzde, bu sürece cevap olacak mecburiyeti doğacaktır. Burada da işte ahlaki değer ve
çalışmalar da yapıyorlar. Yazılımcılar yapay zekâ için, normlar tartışma konusu olacak. Gerçekten de bizim
ismini Eski Yunan kahinlerinden alan "Delfi" isimli bir klasik ahlak anlayışımız o süreçte işlev görecek mi,
ahlak ve etik kuralları uygulaması hazırlamış. Henüz tartışılır.
yeni olan bu uygulama ile makine etiğinin ilk adımları İçindekiler İçin Tıklayınız...
da atılmış oluyor. Böylece yeni çağın yeni anayasasının Son notlar
ilk yasaları da yazılmış oluyor aslında. M.Ö. yaşayan * 1. Yüzyılın ekolojik ve otomasyon felaketleri yüzyılı olacağı
Platon’un yazının bulunmasına, ‘unutkanlığı öngörüsü yapan bilim insanları atmosferde 3 milyon yılın
toplamında oluşmayan karbondioksit yoğunluğunun
arttıracağı’ için karşı çıktığı söylenir. Haksız mı? Değil oluştuğunu, yakın gelecekte buzulların eriyeceğini, okyanusların
asitleneceğini, kuraklığın ölümcül derecelere ulaşacağını
galiba ama yazının pozitif etkileri daha yüksek olmuş söylüyor. Yani güneş sistemimizdeki bu muhteşem mavi nazar
görünüyor. İlk radyo ve televizyon yayını yapıldığında boncuğu, türümüzün de yoğun katkısıyla ölüyor. Yakın-uzak
bir gelecekte dünyanın doğal kaynakları canlılara yaşam desteği
da benzeri kaygılar yaşanmış ama sürece adaptasyon da veremeyebilir öngörüsü yüksek. Bu durumda canlıların yaşam
o denli hızlı olmuştu. İnsanlar standartlarını değiştiren olasılığını robotlar sağlayabilir mi, yapay zekâ canlı türleri için
kurtarıcı rol üstlenebilir mi? Ya da Hawking’in işaret ettiği gibi,
çoğu hareket ve fikirlerden korkarlar. Değişime bu küçük metal böcekler insanın sonunu hızlandırabilir mi?

114
Özgürlüğün Ekonomisi
Eşitliğin Siyaseti

Sezai Temelli
A. Çerçeve etmesi bizatihi hem maddi hem de düşünsel dünyada
üretilmiş bu yoksunluğa ve eşitsizliğe karşı olma hali
Özgürlük ve eşitlik eleştirel düşüncenin normatif
olarak praksisi var ediyor. Diğer anlatımla, özgürlük
temellerini oluşturan en önemli değer kümeleri.
ve eşitlik arayışlarını bize anlatılan hâkim öğreti
Fransız devriminden bugüne özgürlük, eşitlik ve
ötesinde sürdürmek ekonomi ve siyaset alanlarının
dayanışma üçlemesi kapitalizmin ahlaki açıdan
yalıtılmışlığını ortadan kaldırmaya yönelik bir uğraşı
eleştirisinin değişmez dayanaklarını oluşturmaya
olmak zorunda…
devam ediyor. Kapitalizmin bir iktidar formu
olduğunu, üretim meselesinin siyasi, iktisadi Sermaye birikim rejimi özünde kompleks bir
ve toplumsal olarak bütünlüklü bir formasyona artı değer üretimidir. Farklı dönemsellikler
sahip olduğunu, ekonomik indirgemeciliğin güçlü ve formasyonlar altında artı değer üretiminin
bir illüzyon yarattığını, sistemik hareketlerin genişleyerek ve büyüyerek sürdürülebilirliğinin
‘özgürlüğün tahakkümü eşitsizliğin düzenlenmesi’ sağlanması ve el konulan artığın yeniden paylaşımı
biçiminde kendisini var edegeldiğini kapitalizmin kapitalist iktidar ilişkilerinin temel belirleyenidir. Bu
uzun tarihi içinden okumak mümkün. Bu çoklu çerçevede iktidar ilişkilerinin düzenleyicisi olarak
üretim formasyonu içinde yol alan sermaye birikim devlet bu formasyon altında kapitalist devlettir.
rejimi olarak kapitalizm aslında gelişmiş ve karmaşık Kapitalist devlet en yalın haliyle bir artı değer
bir iktidar yapılanmasını bize anlatmakta. Bu yönetim modelidir diyebiliriz. Çünkü artı değer
bağlamda tahakküme ve eşitsizliğe karşı konuşmak üretimi bir yanıyla eşitsizliklerin yeniden üretimidir,
kapitalizme, bu iktidar aklına karşı değerler kümesi diğer yanıyla özgürlüğün tahakkümünü gerekli
içinden konuşmak anlamına geliyor. kılar. Burada belirtmek gerekir ki; bu yaklaşım tüm
toplumsal ilişkilerin ve maddi olan olmayan üretim
Bütünlüklü çoklu üretim şemasını parçalayarak,
ilişkilerinin artı değer üretimine gömülü olduğunu
özellikle siyaseti ve ekonomiyi birbirinden
olabildiğince yalıtarak düzenleyen kapitalizm, kabul eden bir tezdir. Artı değer üreten veya üretme
yarattığı üretim şemasıyla özgürlüğü iktisadi alanın potansiyeli olan tüm üretici güçlerin ve üretim
çitleriyle tahakküme alırken, eşitsizliğin yeniden sürecinin militarist bir akılla disipline edilmesi,
üretimini de özgürlük yoksunluğunda var edebiliyor. kontrol altına alınması ve düzenlenmesi iktidar için
Yönetici sınıfların ve akademinin elbirliğiyle mutlak bir zorunluluktur.
ürettiği bu dogmatik liberal düşünsellik hakikatin Bu model modernite olarak adlandırılan bir
üstünün örtülmesini sağlayan belki de en önemli yaşam tarzı üzerinden toplumla buluşurken
örtü! Kapitalist sisteme karşı eleştirel düşüncenin yarattığı ilişkilerin düzenleyicisi olarak devlet
özgürlük ve eşitlik değerler kümesinden hareket eliyle kendi toplumsal üretim mekaniğine de
115
böylece kavuşabiliyor. Kapitalizm sürdürülebilir barındırıyor. Artı değerin üretimi ve ona el
üretkenliğine uygun toplumsallığı sağlamak adına konulması her şeyden önce toplumsal emeğin
bir düzenleyici olarak devleti de bu bağlamda sömürü ilişkileri içinde özgürlüğünden yoksun
tarihsel mirasını gözeterek bu ilişkiler içinde kalmasına muhtaçtır. Diğer taraftan toplumsal
yeniden üretir. Şiddet ve kutsal rızanın kapitalist alanda eşitsizliğin yeniden düzenlenmesi bir
iktidar formunda yeniden ortaya çıkmasını sağlayıcı yanıyla üretim - tüketim ilişkilerinin düzenlenmesi
mekanizma burada modern kapitalist devlettir artık. anlamına gelir, bu bizatihi piyasa tarafından
Devletin tarihsel olarak kapitalist sistem içinde yutulmuş kamusallığın sistemik ilişkiler içine
kendi tarihselliğinden kopuşu işte bu iktidar ve sıkışmasını gerekli kılar. Bu gereklidir ama yeterli
üretim ilişkileriyle olan bağında saklıdır diyebiliriz. değildir. Bu kamusallık bir ulus ihtiyacı duyar ki, bu
Kapitalizmin devletin içinde iktidar örgüsünü da devletin ulusla buluşmasıyla yeterlilik koşulunun
genişletip onunla özdeş hale gelmesi kapitalist da sağlanması anlamına gelir. Modern ulus devlet
sistemin gelişimi adına kritik bir rol oynarken, kapitalist devletin sahne yüzü olarak tarihte yerini
toplumsalın buna uygun gelişimi de devletin alır. Neden ulus sorusunun yanıtı aslında nasıl
modern zamanlarda zor ve ideolojik aygıtlarını bir tahakküm gerekliliğiyle açıklanma olanağına
sisteme uygun hale getirmesiyle başarılmıştır. sahip. Militarist bir düzeneğin, disipline edilmiş
emeğin ve kontrol toplumunun yaratılmasında bir
ulus gereksiniminin oynadığı rolün ne denli kritik
Sermaye birikim rejimi olduğunu kapitalist sistemin büyük sancılar içinde
özünde kompleks bir artı kıvrandığı zamanlardan öğrendik. Faşizmin neden
sisteme içrek olduğu, liberal demokrasinin kaçış
değer üretimidir rampasını nasıl oluşturduğunu mutlaka aklımızda
tutmalıyız.
Liberal düşünce tarihinin kapitalist iktidar tarihiyle Piyasanın kamusalı yutması gibi ulus da çokluğu
senkronize bir yolculuk sergilemesi şaşırtıcı olmasa yutmaktadır.Bu kısa çerçeve özgürlük meselesinin
gerek. Bu sistemin biricik düşünsel referansı olan politik ve ekonomik düzlem içinden bütünlüklü bir
liberal düşünce siyasi ve iktisadi alanları sistemin anlayışla nasıl okunmasına yönelik basit bir çabayı
işleyiş dinamiklerine en uygun biçimde birbirinden barındırıyor. Liberal düşünce ve onun karşıtlığında
kopartmayı başardı. Hatta bu ‘bilimsel çabanın’ eleştirel biçimlenen eleştirel düşüncenin birçok varyantında
düşünceyi de fazlasıyla etkilediğini söyleyebiliriz. özgürlük meselesinin ekonomiden yalıtılmış
Ekonominin piyasa alanına, siyasetin de yönetsel alana bir siyaset içinden okunmasının yetersizlikleri
taşındığı bu ayrışma tahakküm ilişkilerinin dikotomik veya ekonomizm içinden okunması nedeniyle
bir anlayışla gelişmesinin sonucudur. Dikotomi burada düşünselliğin barındırdığı eksiklikleri aşmaya
özellikle ekonominin siyasetten koparılmasını ifade yönelik bir çabayı güçlü ve ısrarlı şekilde sürdürmek
ediyor. Para ve vergi otoritesi olarak devletin piyasa zorundayız. Meselenin çok boyutlu ve birçok
tanrısının emrine girdiği bu sapkın ilişkide piyasa da değişkeni barındıran ama bütünlüklü çözümü
iktidarın kendisini yeniden üretebileceği ilişkiler ağını amaçlayan bir anlayışla ele alınıp yorumlanması
var ediyor. Piyasa burada kuşkusuz bir pazar değil, bu kapitalizmin tarihinin önemli uğraklarının sağlıklı
anlamıyla kapitalist sistemin kamusallığının üretildiği bir analizini gerekli kılıyor.
bir alan ve toplumsalın buraya gömülmesi toplum ve Bu analiz bir kriz analizidir. Bolluğun ortasında
birey özgürlüğünün çitlenmesi adına büyük önem düzenli olarak yoksulluk ve yoksunluk üreten
taşımakta. Piyasa aslında ekonomik gerçeklikten
bir sistemin kriz döngüleriyle yol alması bizi
kopuk bir dinamiğe sahiptir diyebiliriz.
şaşırtmamalı. Kapitalizm bir büyüme makinesidir,
Tahakküm özünde piyasa - devlet kamusallığın da öncelikle büyüttüğü şey artı değer ve bu büyüme
sistemin toplumsal emeğe yönelik düzenleyiciliği eşitsizliği büyütmeye devam ediyor. Kapitalist
116
gelişim kriz sıçramalarıyla kendi tarihselliğini güçtü. Artık bu gücü zapt edecek bir katılık da
oluşturuyor. Bu kriz eşikleri bir yanıyla aslında kalmıyordu…Bütün bu gelişim öyküsünün salt
eşitsizliklere ve emeğin tahakkümüne karşı yürütülen iktisadi bir gelişime bağlanması modern ekonomik
mücadelelerden kaynaklanmakta. Özgürlük ve düzen üzerinden tüm kurgunun yaratılmasına
hakkaniyet mücadelesinin genişlemesi sistemi krize neden oldu. Ekonomik gelişmenin kendiliğinden
sürüklerken, krizden her çıkış yeni tahakküm ve toplumsal gelişimi ve dönüşümü sağlayacak
eşitsizlik ilişkilerini ortaya çıkarıyor. Krizin yeni anlayışı siyaseti bağıl bir ilişkiye sürüklemekle
bir kapitalist evreyle aşılması aslında kapitalizme kalmadı, tüm toplumu demir bir kafesin içine
karşı yürütülen politik mücadelenin başarısızlığına sürükleyerek insanların o kafesin parmaklıklarıyla
da işaret ediyor. Ne yapmalı sorusunu her eşikte biçimlenmesine de neden oldu.Süreç boyunca
yeniden sormak, bu tahakküm rejimine ve eşitsizlik modern kapitalist yaşam aslında bir özgürlük alanı
makinesine son vermek adına önemli bir soru. Fakat bırakmayacak şekilde kurumsallaşmaktaydı. Post
bu soruya verilecek yanıtı kendi dönemselliği içinde modern döneme kadar düzenli bir kurumsallığı
yeni tezlere dayanarak üretmek en az bu soru kadar koruya gelen, disiplin toplumunun tüm gereklerine
kıymetli bir çabaya muhtaç. uygun biçimlenen bu tarihsellik, post modern
dönemde iletişim teknolojisinin gelişimiyle birlikte
kontrol toplumu özelinde yeniden özgürlük
B. Katı Olan Her Şey Buharlaştı Mı? alanlarını düzenlemeye, tahakküm altına almaya
Marx için modern olmak katı olan her şeyin devam etmeyi başarmıştır.Hapishaneler başta olmak
buharlaşıp gittiği bir dünyanın parçası olmaktı. üzere tüm gözetim mekanizmaları, savaş ve şiddet
Modernitenin bugünkü anlamına kavuşması düzenlemeleri, medya etkisi, kutsal katılıkların geri
kendinden önceki iki yüzyıllık serüvenine bakmayı çağrılması, kamusalın büyüyen ölçekte piyasalaşması
mutlaka gerekli kılar. Kapitalist modernite olarak topyekûn topluma saldırırken, bütün bu gelişmeler
adlandırdığımız şey, kendisinden bir kopuşu değil, ironik bir özgürlük savunusuyla post dönemin
devamlılığı betimleyen post moderniteyi de bu kafesini oluşturdu.
kapsamda değerlendirirsek, 19. Yüzyıl ortalarından Moderniteden post modern döneme geçişteki
bugüne uzanan bir tarihselliği ifade ediyor. bu süreklilik olabildiğince kafa karışıklıklarıyla
Ekonomik ilerlemeyi önceleyen, özgürlük tellallığını eleştirel düşünce alanını da fazlasıyla etkiledi. 68
devasa ekonomik gelişmenin içinden seslendiren, kırılmasından sonra siyaset bir kez daha tali işlevine
insan hayatını salt maddi bir güce çeviren ve geri döndü…
kapitalist üretim ilişkileri içinde tahakküme tabi Oysa kapitalist devletin kendisini var ettiği zemin
kılan bu gelişme burjuvazinin ‘devrimci’ aklına hiç değişmedi ve her zaman için kontrole muhtaçtı.
işaret etmekteydi. Yeni insan katı olan her şeyi Bu toplumsal emeğin tahakkümünün gerekliliği
buharlaştırıcı gücüyle tarih sahnesinde yerini ve toplumsalın bu eksende düzenlenmesinin
alıyordu. Modernite tanrıyı gömerek yeni insanı zorunluluğunun bir sonucuydu.
yaratıyordu.
Kapitalist modernitenin son büyük döngüsü
Marx’ı ve döneminin tüm sosyalistlerini de küreselleşme dönemi belki de yeni katılıkların nasıl
heyecanlandıran katılıkların buharlaşmasıydı yeniden üretildiğinin karşımıza çıktığı bir dönem
ve insanın maddi güce dönüşmesi ve üretici bir oldu. Kapitalizmin kendinden önce katı olan her
güç olması büyük dönüşümün belirleyicisiydi. şeyi buharlaştırmadığı gibi, kendi katılıklarını da
Aslında bu güç işçi sınıfıydı ve geleceğin dünyasını, var etmişti. Küreselleşme dönemi bu katılıkların
komünist dünyayı kuracak güçtü. Tüm kutsallıkların akışkan hale gelmesiydi; bu dönem akışkan
toplumsaldan koparılması büyük bir enerjiyi açığa modernite dönemi olarak da okundu. İnsanı
çıkarıyordu. Kapitalizmin gelişimini besleyen o sürekli olarak istihdam fazlası haline getiren, onu
büyük enerji kapitalizmin de sonunu getirebilecek kodlayan, çokluğu ulus vatandaş kimliğine sıkıştıran
117
takıntılı bir anlayış olan modernleşme sürecinin C. Ekonomi Üzerine Tezler:
akışkan bir forma kavuşması onun katılıklarından
Özgürlük ve Eşitlik İçin Nasıl Bir
kurtulduğu anlamına gelmiyor. Akışkanlık bu
Ekonomi, Nasıl Bir Siyaset?
anlamıyla bir kopuşu değil, mekânın yeniden
düzenlenmesi anlamını taşımaktadır diyebiliriz. Öcalan Kapitalist Uygarlık incelemesinde bir alt
Daha fazla üreterek, ekonomik büyüme yoluyla kendi başlık olarak “Kapitalizm Ekonomi Değil İktidardır”
ütopyasının gerçekleşeceğine inanan liberal yaklaşım başlığıyla kapitalist sistemi farklı bir çerçevede
küresel-neoliberal dönemde piyasa fetişizminin o inceler. Burada ileriye sürülen tezleri yukarıda
denli peşine takılmıştır ki siyasi özgürlükler meselesi tasvir etmeye çalıştığımız yaklaşım üzerinden
de bu dönemde daha silik hale gelmiştir. Bu ekonomik kısaca ele alarak özgürlüğün tahakkümü eşitsizliğin
özgürlüklerin var edildiği anlamına gelmemeli, düzenlenmesi çerçevesinde değerlendirmek
tam tersine derinleşen ekonomik eşitsizliklerin kapitalizmi yorumlamak adına önemli bir çabayı
kabulüne yönelik bir siyasetsizliğin üretimi olarak barındırmakta. Diğer yandan özgür ekonomi
değerlendirilmesi gereken bir sürüklenme halidir. eşitlikçi siyaset adına da önemli bir başlangıç
Bu sürüklenme beklendiği üzere ekonomik olarak değerlendirmek gerekir. Kapitalist sistemi
performansın otoriter rejimler eliyle yükselmesine salt ekonomik alan içinden okumanın veya bu
yol açarken demokrasi meselesinin de giderek alanın belirleyici ağırlığını öne alan yaklaşımların,
daha fazla özgürlük yoksunu bir yere evrilmesine genelde siyasal sistemi kapitalist sistemden yalıtan
neden oldu. Bu kapitalist iktidarın geçici bir kaçışı sağ ve sol ortodoksinin tıkanmışlığını aşma adına
değil, artık süreklileşmiş bir sistem arzusuna işaret önemli tezler ile buluşuyoruz. Bu tezlerin yukarıdaki
ediyor. Teknolojik gelişme, iklim krizi, nüfus artışı, tartışmanın davet ettiği çerçeve özelinde ne yapmalı
sürdürülmesi giderek güçleşen büyüme dinamiği sorusuna ‘belirleyici zaman-uzam’ üzerinden yine
demokratik sistem içinde tüm katılıklara rağmen önemli yanıtlar üretme gücünün olduğunu da
aşılamaz hale gelmişse o zaman iktidarın ‘tahditli söylemeliyiz.
özgürlük’ alanına yönelik tahammülsüzlüğü de Tez 1: Kapitalizm ekonomi karşıtıdır. Sistemi salt
artar. Başıboşların, işsizlerin, göçmenlerin, ezilen liberal düşüncenin betimlediği ekonomik ilişkiler
sömürülen halkların büyük tehdit olarak algılanması içinden okumaya veya ekonomi indirgemeciliğine
meseleyi fazlasıyla izah etmekte… karşı kapitalizmi iktidar formunda okuma adına
Profesyonel emek döneminden kitlesel emeğe bu tez ileri sürülmektedir. Krizlerin ekonomik
ve nihayetinde toplumsal emeğe giden gelişme krizlere indirgenemeyeceğini, krizlerin bir iktidar,
çizgisinde emeğin tahakkümü bir özgürlük alanı kapitalist modernitenin krizi olduğunu, ekonomik
düzenlemesine tekabül ediyor ki, bu da sistemin krizler olarak tezahür eden krizlerin bu iktidar krizi
kendi katılıklarının, kafesinin biçimini bize sunuyor. içinden okunabileceği ileri süren Öcalan, kapitalist
Politik alanda bir özgürlük meselesinin bağıl bir iktidar ilişkileri dışında bir ekonomi anlayışına dair
durum olarak ele alınması, ekonomik anlamda vurgu yaparak ekonomik alanın özgürleştirilmesine
bir düzeneğe bağlanması başlı başına bir sorunsal yönelik bir düşünceyi paylaşıyor. Liberal düşüncenin
olarak kendisini kapitalist modernite tarihi boyunca ekonomi anlayışı ‘ekonomi bilimi’ olarak sunulan
koruya geliyor.Bu denli büyüme ve gelişmeye piyasa ekonomisidir ve bu ekonomi anlayışı kapitalist
karşın bunca yoksulluk ve yoksunluğun var olması sistemin yeniden üretimi adına toplumsal emek
özgürleşemeyen toplumsal emeğin sömürü ve üzerinde bir düzenlemeyi barındırır. Piyasa dışında
tahakküm ilişkileri içine sıkışmasını ifade ediyor. bir ekonomik düzlemi kabul etmeyen, bunu bilimsel
Bu kafesin, kırılması ve kapitalizmin katılıklarının görmeyen bu dogmatik anlayış kamusal alanı da
buharlaşması ancak kapitalist iktidara karşı ortaya piyasa içine çekmeye ve kendi sermaye döngüsü
çıkacak olan çok yönlü özgürlük mücadelesinin içinde rasyonalize etmeye çalışır. Bu kuşkusuz bir
gelişiminde saklı olsa gerek. iktidar ilişkisidir.
118
Tez 2: Kıtlığa dayalı krizler yapay krizlerdir. Teknolojinin gelişimini yapay zekâ örneğinde ele
Kapitalist sistemin ürete geldiği krizlerin bir diğer aldığımızda aslında bu tezin ileri sürdüğü gerçeklik
önemli açıklaması kıtlık meselesi üzerinden ele insanlığın kendi mezar kazıcılarını nasıl ürettiğini
alınmaktadır. Üretim ilişkilerinin iktidarın yeniden açıklaması adına çok çarpıcıdır.
üretilmesi ile birlikte ele alındığında kıtlıkların Toplumun bunca sorununa, yoksulluğa, açlığa çare
yaratılması hegemonya adına vazgeçilmez bir üretemez bir bilimin Mars yolculuğuna ve yapay
tahakküm ilişkisi yaratma aracıdır. Kapitalist zekaya odaklanması işsiz kalabalıkların, tehlikeli
sistemde ekonomi bir kıtlık fiyatlaması üzerinden sınıfların yönetilme sorununu da büyütmeye devam
eşitsizlikleri yeniden yaratarak artı değeri büyütür ediyor. Otoriter rejimlerin de daha fazla kapitalist
ve el koyar. Fiyat tanrının görünmez elidir ve bu sistem tarafından tercih edilmesi teknolojik gelişimin
mekanizmaya olan bağımlılık ve onun yüceltilmesi yaratıcı yıkımında saklıdır diyebiliriz. Karlar için
de kapitalist iktidarın vazgeçilmez ekonomiyi yaratıcı, toplum için yıkıcı…
düzenleme aracı olmasından dolayıdır.
Tez 6: Kapitalizm ekonominin en temel ilkesi olan
Tez 3: Kapitalizmin sadece ekonomi karşıtlığı ahlâkın, moral değerlerin de düşmanıdır. Ahlak
değil, aynı zamanda toplum karşıtlığıdır. Kapitalist meselesini ekonomik tercihler ve ekonomik yönetim
modernitenin toplumsal alanı emeğin tahakkümü meselesinin içine taşımak ekonomin insani boyutunu
ve eşitsizlerin yeniden üretimi bağlamında nasıl yeniden hatırlatmaya yönelik önemli bir tez. İnsanı,
düzenlediğini yukarıda kısaca ele aldık. Öcalan toplumu görmeyen, üretici ve tüketicilerden
iktidar toplum karşıtlığı üzerinden toplumsalın oluşmuş robotik kimlikler üzerinden sistemin
özgürlüğünün de nasıl boyunduruğa alındığını çözümlemelerine karşı insanın bir arada yaşama ve
kapitalist iktidar çözümlemesiyle ele alıyor. toplumsal gerçekliğini üretme adına moral değerlere
Kapitalistlerle işçilerin tarafsız bir hakem atıf yapılması sermayenin cansız bedenine tutsak bir
gözetiminde boğuşmadığını, kapitalist devletin tüm aklın eleştirisi olarak karşımıza çıkıyor.
mekanizmalarıyla toplumu kuşattığını, sermayenin
Tez 7: Kapitalizm ekonominin ana gücü, yaratıcısı
cansız bedenine ruh katan şeyin bu iktidar sınıfı
kadının da düşmanıdır. Toplumsal eşitsizliklerin
olduğunu bu tez kapsamında değerlendirmek
birincil kaynağı cinsiyet eşitsizliğidir ve kapitalist sistem
özgürlük ve eşitlik mücadelesinin neden bir karmaşık
tarafından sürekli üretilen bu eşitsizlik tahakkümün
ve kapsamlı bir politik mücadele olması gerektiğini
toplumsallaşması adına kritik önemdedir. Kadın
vurucu bir biçimde açıklıyor.
emeğinin boyunduruk altına alınması sistem için
Tez 4: İşsizlik bilinçli yaratılan bir süreçtir. Marx’ın kritik önemdedir. Katılıkların sürekliliğini belki de
yedek işsizler ordusu tezinin geliştirildiği bu başlık en iyi tasvir eden kısım kadına yönelik toplumsal
aslında kapitalizmi iktidar formunda okumayla eşitsizliklerin kapitalist modernite içinde nasıl
özdeş bir yaklaşım. İşsizlik salt ekonomik değil, sofistike yöntemlerle yeniden üretilmesidir.
yönetsel bir amaca da uygun olarak yaratılır. Gerçek Tez 8: Küreselleşmeyle birlikte spekülatif zihniyetin
bir ekonomide işsizlik sorunu kendiliğinden ortadan (Finans Kapitalin) gerçek yaşamdan kopuk bir
kalkar, çünkü kapitalist üretim ve dolaşım ağı ücretli alana dönüştürülmesi kapitalist ekonominin
emek tahakkümünü bu ilişki içinde üretmektedir. gerçek niteliğini ortaya koymaktadır. Küreselleşme
Tez 5: Kapitalizm sadece ekonominin değil, ve finans kapital sürecini analiz eden bu tez,
ekonomiyi optimal düzeyde gerçekleştirebilecek yoksulluğun, açlığın ve tüm yaşanan ıstırapların
bilim ve tekniğin de düşmanıdır. Bilimin, tekniğin finans piyasalarında ortaya çıkan spekülatif sermaye
ve kapitalizmin son döneminde endüstri 5.0 olarak hareketlerinden kaynaklandığı görüşünü burada
tanımlanan teknolojik gelişmenin toplumun formüle etmektedir. Finans kapital çağı gerçekten de
özgürleşmesini sağlayabilecek bir ekonomik yaşamın kapitalizm tarihi açısından en yakıcı eşitsizliklerin,
gelişimine değil, kapitalist iktidar ilişkilerinin savaşların ve şiddet girdaplarının yaratıldığı bir
yeniden üretimine hizmet ettiğini bu tezle ileri sürer. dönem oldu.
119
Tez 9: Tarihte hiçbir savaşın, doğal felaketin insan dair bütünlüklü bir çözümlemeyi günümüzde ortaya
toplumuna yapamadığı kötülüğü ve düşmanlığı koyduğunu söyleyebiliriz. Kendisinin de belirttiği
kapitalizm denilen sistem ekonominin can üzere bu tezlerin üzerinde daha fazla çalışmalı ve
damarlarına basarak, sıkıştırarak, kopartarak, suni konuşmalı…
damarlar takarak gerçekleştirmektedir. Bir uygarlık
aşaması olarak kapitalizme ilişkin saydığımız bu
Okuma Listesi;
dokuz başlık şüphesiz ciltler dolusu kanıtlamalı
• Bauman, Z. Akışkan Modernite, 2017, Can yay.,
çözümleme gerektirmektedir. Öcalan’ın kendi İstanbul
yöntemi içinde ele aldığı ekonomi çözümlemesi • Berman, M. Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor, 1999,
öncelikle bir kapitalist sistem-iktidar eleştirisidir. İletişim yay., İstanbul

Bu eleştiri aynı zamanda ekonomiyi özgürleştirme • Bonefeld, W. (der)., Açık Marksizm, 2016, Otonom
yay., İstanbul
adına önemli düşünsel bir hamledir. Radikal • Finchelstein,F. Faşizmden Popülizme, 2019, İletişim
demokrasi anlayışı çerçevesinde ekonomik alanın yay., İstanbul
inşası adına bu eleştirilerin önemi büyük. Bundan • Hardt,M. ve Negri,A. Ortak Zenginlik, 2009, Ayrıntı
yay., İstanbul
öte nasıl bir kurucu siyasetin var olacağı adına
• Hardt,M. ve Negri,A. Meclis, 2017, Ayrıntı yay.,
da kendi özgürlükçü eşitlikçi ekonomi politiğini İstanbul
yaratma çabasını barındırdığını da söylemeliyiz. • Jessop, B. Devlet, 2016, Epos yay., Ankara
Artı değer üretimi ve toplumsal emeğin tahakkümü • Marx,K. Grundrisse, 1979, Birikim yay., İstanbul
ekonomik alan özelinde ağırlıklı olarak belirginleşse • Neocleous,M. Faşizm, 2018, NotaBene yay., İstanbul
de aslında politik ve toplumsal alanı da bütünleyen • Öcalan,A. Kapitalist Uygarlık, Demokratik Uygarlı
Manifestosu II. Cilt, 2013, Azadi Matbaası
bir üretim ve tahakküm ilişkisi yaratıyor. Modern
• Sennett,R. Yeni Kapitalizm Kültürü, 2009, Ayrıntı yay.,
kapitalist ulus devletin tüm kodları bu üretim İstanbul
sürecinin içinden çıkıyor. Marx’ın meta ile • Thalheimer,A. Ve Diğ. Faşizm ve Kapitalizm, 2018,
başlaması da aslında tüm bu kompleks üretim Ayrıntı yay., İstanbul
ilişkisinin açıklanmasına yönelik. Metaya gömülü • Wright,E.O. Yirmi Birinci Yüzyılda Anti-Kapitalist
Olmak, 2020, NotaBene yay., İstanbul
artı değerin meta üretiminden öte bir toplumsal
formasyon olarak tüm iktidar ilişkilerini üreten
meta soyutlaması tüm bu karmaşık ilişkilerin
İçindekiler İçin Tıklayınız...
doğru bir şekilde yerli yerine oturtulması açısından
önemli. Marx’ın eksik bıraktığı iktidar-devlet
çözümleme sürecini Marxistler uzun yirminci yüzyıl
boyunca geliştire geldiler. Kapitalizmin tüm büyük
dönüşümlerine, kriz uğraklarına dair kapitalizmi
anlamak, yorumlamak hep öncelikli oldu. Ama
değiştirebilecek siyasetin üretimi, yıkıcı bir anti
kapitalist hattı üretme konusunda hala eksiğiz.
Öcalan’ın kapitalist sisteme ve onun ekonomi
anlayışına karşı geliştirdiği tezler kapitalist modernite
ve ulus devlet eleştirileri ve çözümlemeleriyle
birlikte okunmalı. Yukarıda dile getirilen
eksikliği giderme adına çok önemli bir praksisi
aslında konuşuyoruz. Demokratik modernite ve
demokratik ulus çözümlemeleri ekonominin nasıl
demokratikleşebileceğine, kapitalist iktidarın
tahakkümünden ekonominin nasıl kurtulacağına
120
Demokratik Modernitenin
Politik Bireyi

Rojdan Erez
Birey ve toplum yaşamının demokratik ve özgürlük fazlası olduğunun, olacağının farkına varamaz
ölçüsüne ulaşmasında olmazsa olmaz diyebileceğimiz duruma getirilmiştir. İnsanlık tarihine baktığımız
yeri ve önemi olan politikayı, birey ve toplumun kendi zaman kapitalist modernitenin çarpıtmalarını daha
hakikatini sorgulaması ve tanıması sonucu, insanı net görmekteyiz. Primatlıktan kopuş döneminden
insan yapan temel irade ve kimliğe kavuşması olarak neolitik devrime kadar insan toplulukları politik
tanımlamak mümkündür. İnsanın toplumsal irade ve üretim halinde olmuşlardır. Doğa içerisinde hayatta
kimliğe kavuşması aynı zamanda özgürleşme yolunda kalmak, kendilerini korumak için yaptıkları en
en sağlam adımların atılması anlamına gelmektedir. basit aletlerden zihinsel yaratımlarına kadar tüm
Dolayısıyla kendi kimliğine, iradesine en önemlisi maddi-manevi üretimlerini politik nüveler olarak
de toplumsal bütünlüğü içinde hakikatine ulaşma adlandırmak yanlış olmayacaktır. Bu nüvelerin en
yoluna girmeyen bireyin politikliği söz konusu önemlisi doğa içerisinde fiziken en savunmasız tür
olamayacağı gibi özgürlüğü de gerçekleşmeyecektir. olan insan türünün hem fiziki hem de zekâ olarak
Kapitalist modernitenin yaratmak istediği tipler gelişimini sağlayan ve hızlandıran topluluk yaşamını
de politikliğin karşıtı olan apolitik tiplerdir. Kim tercih etmesidir. Topluluk yaşamı insan için temel
olduğunu, ne olduğunu, nereden gelip nereye ihtiyaçların karşılanmasında bir güvencedir. Birlik
gideceğini sorgulamayan sahte özgürlük fikirleriyle olarak yaşamın ne anlama geldiğini bizzat yaşayarak
kandırılan, pasifize edilip edilgenleştirilen kişilik deneyimlemiştir.
tipleri, yaratılmak istenen tipolojilere örnek olarak İlk varoluştan bu yana klan, kabile, aşiret, ulus gibi
verilebilir. Günümüzde politika dendiği zaman toplumsal formların temelinde, öncelik olarak bu
akıllara gelen toplum üstü iktidar simgelerinin gerçeklik yatmaktadır. Ahlaki ve politik toplumun,
varlığı, çarpıtılan doğrular ve bireysel gerçekliklerle yapısallığını ve anlamsallığını esas olarak oluşturduğu
bağı vardır. İktidarın kurumsallaşmış hali olan devlet dönem neolitik dönemdir. Burada birey, toplumun
ve onun katları olan partiler, meclisler, hükümetler etkin ve değerli bir üyesidir. Kadın öncülüğünde inşa
ve onların başkanları politik alanın sahipleri olarak edilen bu toplum bireyleri aynı zamanda ahlaki ve
zihinlerde inşa edilmiştir. Bu tipe göre, birileri veya politik toplumun ve sürdürücü sıfatlarına sahiptir.
biri onların yerine düşünür ve onlar yerine uygular. Bireyin kendini ve fikirlerini değerli hissettiği
Bunu yapan politikacıdır, yaptığı şey de politikadır. topluluğuna yönelik aidiyet ve bütünlük hissiyatı
Bunun ulus-devletlerdeki karşılığı ise sadece seçim yüksek olduğundan toplum yararına sarf ettiği
dönemlerinde adı geçen seçmenlerdir. Dincilik, çabası da gönüllülük temelinde en yüksek düzeyde
milliyetçilik, cinsiyetçilik, bilimcilik gibi ulus-devlet olacaktır. Neolitik bireyi ve toplumu arasındaki ilişki,
hastalıklarıyla körelen, aşınmaya uğrayan bir ülkenin içerisinde maddi olanı olduğu kadar metafiziği de
yurttaşı olma konumu, ulus-devletin ideolojileriyle kapsayan doğal bir ilişki boyutunu geliştirdiği için
sınırlandığı birey, söylenenden ve istenenden daha fikirsel üretimler de politik çizgide oluşmaktadır.
121
Murray Bookchin, “Ortak irade oluşturmak ve bu mücadelelere karşın giderek toplum üzerinde
topluluklar yaratmak sanki yalnızca toplumsal baskıcı bir güç unsuru olarak şekillenmesi, başta en
yönden istenen bir şey değil de insan ruhundan büyük korkusu olan kadının ana tanrıça şahsında
kaynaklanan etik bir arzudur” der. Topluluk kırılmasına, onun şahsında da tüm bir toplumda
yaşamının bazı hayvan türlerinde de olduğunu ahlaki ve politik tahribatına yol açmıştır.
bilmekteyiz. Ancak insan topluluklarının, zorunlu
veya tercihen, maddi ihtiyaçların ötesinde yarattıkları
ortak akıl ve ruh onu doğa içerisinde farklı bir Toplumsallığın Suyunu, Ekmeğini
yere konumlandırmıştır. İster insan ruhundan Yemeyen İnsanlaşamaz
kaynaklanan isterse de sonradan öğrenilmiş olsun, İlk oluşumundan beri geçen 500 yıllık süreçte
oluşturulan ortak akıl, irade ve ortak ruhun bir diğer kurumsal iktidar yapıları şekil değiştirse de birey
ifadesi olan ahlaki ve politik gelişim, insanı insan ve toplumun aleyhine özünü korumuştur. İktidar
yapan temel özellikler oldukları için önemlidir. Bu dediğimiz yapı tekçi bir yönetim anlayışıyla hareket
özellikleri olgunlaştıran ve de belirleyici kılan şey ise ederek, kendini var etmek için imha, inkâr, katliam,
insanlığın bir üst aşaması olan toplumsallığa geçiştir. asimilasyon gibi uygulamalara dayanır. Birey ve
toplumun doğasında olmayan suni gündem ve
sorunlarla tüm kesimlerin birbirleriyle çatıştırıldığı
Ahlaki ve politik toplumun, bir sistem oluşturulmuştur. Burada insan hem

yapısallığını ve anlamsallığını kendisinin hem de toplumun kurdu haline


getirilmiştir. İnsanı çürümeye bırakan iktidarsal
esas olarak oluşturduğu sistem içerisinde birey artık bu durumu içselleştiren,
dönem neolitik dönemdir kader olarak gören, anlamsız ve amaçsız bir hayata
mahkûm durumdaki tiplere indirgenmiştir.
Abdullah Öcalan, “Ahlakın aşınmış veya ahlaktan
İnsanlık bu geçişi neolitik devrim dediğimiz dönemde
zirveleştirmiştir. Neolitik devrim sürecinde henüz yoksun kalmış toplumların politik hafızasını,
belirgin olarak bir iktidar yapılanması yoktur. Birey, dolayısıyla geleneksel kurum ve kural gücünü
toplum ve doğa üstünlüğünü esas alan özne-nesne zayıflatmış ve yitirmiş demektir. Bu da bir toplum
gibi ayrımların olmadığı bu dönemde dayanışma için öz savunmadan yoksun kalmak her tür iç
esastır. Bu gerçeklik, arzu edilenin ötesinde artık ve dış tahakkümü sömürgen ve asimilasyonist
ispatlanmış, herkesçe bilinen tarihi bir gerçektir. Bu uygulamalara açık düşürülmektir” belirlemesiyle
gerçekliğin bilince çıkarılması; her şeyi kendisiyle birey ve toplumun politika yoksunluğuyla gelişecek
başlatan, kendine mal edip uygulayan, toplumun tehlikelere işaret eder. Politik hafızasını yitiren
maddi-manevi değerlerini sapmaya uğratan iktidar birey egemenlerin kolayca şekil verebilecek
yapılanmalarının gerçek yüzünü görmek ve açığa tiplere dönüşür. Bu nedenle egemenler, düşünen
çıkarmak anlamına gelmektedir. Politikanın ve sorgulayan bireyleri bir tehlike olarak görüp
iktidarsal kurumlarla hiçbir bağının olmadığı da bu istemezler, dışlarlar veya imha ederler. Bu durum
ifşa durumuyla açığa çıkmaktadır. beş bin yıl öncesinde böyleydi. Çünkü politik birey
iktidarların yalanlarını, ikiyüzlüklerini, sömürücü ve
Politikanın iktidarsal olduğu tezinin tersine neolitikle
başlayan ve gelişen politika olgusu uygarlıkların zalim yanlarının farkındadır ve bunları teşhir eder.
ortaya çıkışı itibariyle özünden boşaltılarak Bu anlamda boyun eğmezler ve mücadele ederler.
çarpıtılır. Bu değişimin hemen olup bittiğini Erkek egemenlikli iktidar oluşumlarının ilk ortaya
söyleyemeyiz. Kurnaz avcı ve şaman tiplerinin çıkışından bugüne insanların toplumsallaşma
açığa çıkmasıyla başlayan mücadelelerle dolu bir ve buna paralel olarak insanlaşma mekânı olan
dönemden bahsetmekteyiz ki bu mücadele halen Mezopotamya ve Ortadoğu topraklarında günümüze
devam etmektedir. Kurnaz avcı ve şaman erkeğin, kadar devam eden devrimsel direniş hareketleri, çok
122
yönlü bir mücadele gerçekliğini ortaya koymuştur. yaşadığı doğa ve evrenle bütünleşmeyi ifade eder.
Bu mücadeleye karşı olarak, kendi kimliği ve Doğa ve evren hakikati insan zihninde oluşur ve
özgürlüğü için direnen halklar acımasız bir imha oradan zihne aktarılır. Bu bütünleşme hali aynı
ve inkâr uygulamalarıyla yüz yüze bırakılmıştır. zamanda duygu ve his dünyasının derinleşmesine
Bu topraklarda geçmişten bugüne her zaman bir ve de gelişmesine neden olur. İnsanın politik
savaş gerekçesi bulunmuştur. Kimi cennet için özelliğinin sorgulayıcı, gözlem ve uygulayıcı
kimi demokrasi için dese de altında yatan ana yanının burada büyük payı vardır. Politik hafıza
sebepler hep aynıdır. Hegemonya için gerekli maddi gelişimi de bu şekilde başlar. Bu hafıza deneyim
kazanç ve bunu elde etmek için kök hücrenin tecrübelerle doludur. Bu deneyim, tecrübelerini
genleriyle oynamak! İnsanlık onuru bu kazançların an’da şekillendirirken birey aynı zamanda gelecek
yanında hiçbir anlam ifade etmez. İnsanlıktan çıkış için de hazırlık yapmış olur. Evrenin, doğanın, tüm
toplumsallıktan çıkış dediğimiz şey de bu saldırıların bir yaşamın diyalektik döngüsü politik bireyde de
sonucudur. işlerlik kazanır. Bahsettiğimiz birey ve toplumun
İnsanın insanlaşma sonucu uzun soluklu bir politik dokusu kapitalist modernite eliyle önce fiziki
yürüyüştür. Binbir badireden sonra evrenin ve içinde sınırlarla bölünmüş, parçalanmış, sonrasında ise aynı
yaşadığımız dünyanın oluşturduğu ahenk ve denge parçalanma insan zihninde ve ruhunda yaratılmıştır.
şuan yaşadığımız evren ve dünya gerçekliğinde
somutlanır. Bu gerçeklik içerisinde “insan organik
farklılaşma ve gelişme süreçlerini içinde taşır. Bütün Mezopotamya ve Ortadoğu
karmaşık canlı türleri gibi bizde doğal evrimin topraklarında günümüze
yalnızca parçası değil, aynı zamanda mirasçısıyız;
doğanın doğurganlığının ürünleriyiz.” Prematüre
kadar devam eden devrimsel
veya evrim zincirindeki bozukluk olarak ele alınsa da direniş hareketleri, çok yönlü
insan türü muazzam beyin ve zihin gelişimi ile doğa
bir mücadele gerçekliğini
içerisinde özgün yerini almayı başarmıştır. İnsanın
hayvan türünden ayıran en önemli özelliği de ortaya koymuştur
gelişen beyin ve zihin yapısı ile çocukluk dönemini
aşıp olgunlaştığının ifadesi olan topluluğuyla açığa Beş bin yıllık hegemonik sistemin tek mirası
çıkardığı ortak zekâ, ortak iradesidir. Burada baskın hastalıklı toplum tipleridir. Ezen sınıfların fiziki
olan içgüdüler değil ortak zekânın geliştirdiği ve psikolojik savaş yöntemleri sonucunda politik
iradesel güçtür. özelliğini kaybeden, ahlakın aşınmış çok farklı
İstek ve güdülenmelerin yerini toplumsal amaç kişilik özellikleri edinmiş tiplerle karşılaşmaktayız.
ve bu doğrultuda gelişen düşünce ve eylem alır. Ezen sınıfın faşizan, cinsiyetçi, liberal veya gerici
Burada biyolojik ve fizyolojik ihtiyaçların inkârı söz geleneksel propaganda aletleri her açıdan bireyi
konusu değildir. Ancak sadece biyolojik ve fiziksel edilgen hale getirmiştir. Yaratılan algı şudur: “Tek
ihtiyaçların giderilmesiyle insanlaşma gerçekleşmez. bir sistem vardır, onun da kuralları vardır. Ya
İnsanın toplumsallığı, insanlaşma olgusunun suyu onu yaşarsın ya da ölürsün!” Faşizmin “Ya sev ya
ve ekmeğidir. Toplumsallığın suyunu, ekmeğini terk et” sloganı da tam olarak bu durumu ifade
yemeyen insan, insanlaşamaz. Kısacası, “insandan eder. Edilgenliğinin bir yansıması olan faşizm, bu
toplumsallığını çıkardığımız zaman geriye insan yalanların kabulleniş haliyle gelişir. Edilgen tipler
adına bir şey kalmaz.” Toplumun ekmeği ve suyu kendilerine biçilen rol ve verilen görev dışına
da onun politik üyeleridir. Birey ve toplum politik çıkmama eğilimlerini bu kabullenişiyle pekiştirirler.
düzeyiyle anlamına kavuşur ve farklılığını ortaya Sırf hayatta kalmak için kaybedecekleri karşısında
koyar. Çünkü ahlak ve politika gelişen zekâ ve kapıldıkları korku ve kaygı psikolojisiyle de bu
iradenin temsiliyetini yapar. Bu aynı zamanda eğilimlerini sürdürürler.
123
Bu durumu birey ve toplumun kendi özüne getirilen tipler, genelde itaate meyilli, özentili vb.
yabancılaştırılması olarak da ele alabiliriz. Bu belirtiler gösterir. Kendi olmaya izin verilmeyen
yabancılaşma durumu da birey ve toplumun maruz tipler, kendi olamadığı için ona benzemeye çalışır.
kaldığı özel savaşın uzun süreli ve çok katmanlı Egemenine benzediği zaman yaşayabileceğine inanır.
uygulamaları sonucu açığa çıkmıştır. Birey ve Bu da onun gibi olmakla mümkün olacaktır. Onun
toplum tıpkı doğa gibi uzun süreli kaos ve krizleri diliyle onun gibi konuşur, onun gibi davranır, onun
taşıyamaz. Yapısallığını ve anlamını kaybeder. Onun gibi sever veya nefret eder. Zaten olması istenilen
yerine başka bir şey koymazsa, yaşadığı boşluk ve tiplerde budur. Kendi özüne, toplumsal gerçekliğine
kriz, özün yitimi ve hastalıkların ortaya çıkışını yabancılaşan, kendi olma ile başkası gibi olma
engelleyemeyecektir. Kapitalist modernitenin birey arasında sıkışıp kalan iradesiz kişiliklerin oluşumu
ve toplum karşıtı yürüttüğü savaş o kadar kirli bir hegemonların düşünen ve sorgulayan politik bireye
savaştır ki insanlık onurunun ayaklar altına alındığı karşı duydukları nefret ve yok etme isteminin
gerçeğini göremeyecek kadar iradesiz, bencil tipler sonuçlarındandır. Batı ülkelerinde birey ve toplum
yaratılarak, insanlık insanlaşmadan sapıp karanlık aynı trajedinin farklı sonuçlarını yaşamaktadır.
bir dünyaya mahkûm edilmiştir. Batı halkları, Ortadoğu halkları gibi dönem dönem
İnsan dediğimiz varlık, içine doğduğu toplumda farklı anlayışların etkisi altında kalmıştır. Dinin katı
şekillenmeye başlar. Doğduğumuz andan itibaren uygulamaları, feodalite, mekanik bilim anlayışının
içine doğduğumuz toplumun maddi-manevi derinleştirdiği sapmalar, liberal ideolojinin sahte
değerleri, kabul-retleri benlik oluşturma sürecine özgürlükçü anlayışı ve bunun insan psikolojisine
etki ederek kişiliklerimizi şekillendirir ve etkisi altına etkisi çok boyutlu olarak açığa çıkmıştır. Kuşkusuz
alır. Bireysel yaşantıların, gözlem ve deneyimlerinde batı toplumuna en ağır darbeyi vuran kapitalizmin
benlik oluşumunda etkisi büyüktür. Genel olarak her gelişimi ve moderniteye damgasını vurmasıdır.
iki ediminde kişilik oluşumunda belirleyici olduğunu Asıl tehlike ise sömürünün salt maddi ve fiziki
söyleyebiliriz. Kişilik oluşumunda mekanik bir işleyiş boyutunun yanında insan ve toplumun manevi
söz konusu değildir. Her bir birey ve toplumda farklı değerlerinin tek tek ortadan kaldırılarak, özgürlük
arayışlar, farklı edinimler, var olandan çok uzak adı altında büyük bir yalnızlığı, iradesizliği ve
istisnai durumlar gelişebilir, üreyebilir. İnsanın sosyal sonuç olarak kendine yabancılaşmayı dayatmasıdır.
bir varlık olma gerçeği, şekillenişinden uzak bir olgu Demokrasi, özgürlük adı altında maskelenmeye
değildir. Günümüzde Ortadoğu halklarının ve batıda çalışılsa da en ağır kölelik koşullarını, belki biraz da
yetişen birey arasında bu kadar farklı tipolojilerin makyajlanmış olarak, bu coğrafyada görmekteyiz.
ortaya çıkışı biraz bu gerçeklikle bağlantılıdır. Tüm zenginliklerine, gelişmişlik iddialarına karşın
Ortadoğu halklarında bazı temel toplumsal değerler en trajik yoksullukların, trajik toplumsal olayların
korunmaya çalışılsa da bölgedeki hegemonik savaşlar buralarda görülmesi kapitalist anlayışla bağlantılıdır.
ve iç çatışmalar sonucu birey ve toplum nezdinde Güçlü olanın ayakta kalabildiği bu sistemde güç
çarpıklıklar ve yozlaşma kaçınılmaz olarak ortaya denilen şey, insanlık değerlerinden ziyade tamamen
çıkmıştır. Tarihsel direniş geleneğinin yanında maddiyata dayalı olandır.
sömürülen din ve gelenek etkisi derin bir itaat
anlayışı yaratmıştır. Yüzyıllardan beri sürdürülen
iç ve dış çatışmalar, savaşlar toplum üzerinde Birey Varoluşunu Toplumsallığıyla Sağlar
oynanan, bölücü parçalayıcı oyunlar, yaratılan Kapitalizmin liberal ideolojisi içerisinde şekillenen
düşmanlık ortamı bir cehennem tasvirine uygundur. tiplerdeki hastalıklar, farklı şekillerde açığa çıkar.
Bu karmaşa içerisinde ayakta kalmaya çalışan tüm En başat olanı sahte özgürlük anlayışının yarattığı
toplumsal kesimler ve birey tüm tehlikelere açık hale benmerkezci bencil, duyarsız tiplerin yaratımıdır.
getirilmiştir. Çünkü en başta iradesi yok edilmiş, Politik olmayan, edilgen bencil tipler hem kendi
ahlaki ve politik dokusu zedelenmiş ve tüketilmiştir. iç dünyasında hem de dış ilişkilerinde büyük bir
Böyle bir atmosferde bastırılan, iradesiz hale doyumsuzluk durumu yaşarlar. Doyumsuzluk
124
sonucu tatminsizliği yaşayan tiplerde de gerginlik, Danah Zohar, narsizmi bir “ilişki hastalığı”
mutsuzluk, umutsuzluk gibi duygu ve düşünceler olarak tanımlar. “İnsanın kendisiyle ve başkasıyla
öne çıkar. Bu nedenle sürekli bir kriz ve kaos anlamlı bir ilişki kuramamasından doğan bir
içerisindedirler. Şiddet, bunalım, intihar, cinayet hastalıktır” der. Narsizmin kanıtı olarak da “yaşama
gibi durumlar bu krizlerin dışa vurumu olarak bağlılığın, uğraşımın, sevginin, kendini kurban
yaşanır. Öfke ve nefretin yarattığı tahammülsüzlük etme ve hatta en uçta belki şehit olmanın önemini
söz konudur. Yine kendini değersiz, yalnız hissediş vurgulayan bir yaklaşımı” dile getirir. Sonuçları
gibi ben odaklı duyguları yoğun olarak yaşanır. açığa çıkarırken olguların nedenleri üzerinde de
Tüm bunları bu tiplerin edilgen özellikleri adı durmak gerekmektedir. Bu noktada da karşımıza
altında da toplayabiliriz. Her bir noktada pasifizm kapitalist modernitenin, insanın sadece kendisiyle
yani mücadeleden yoksunluk vardır. Bu nedenle bile sağlıklı bir bütünlük oluşturamama durumuna
de başkalarını anlama, hissetme noktaları zayıftır. neden olan ahlaki ve politik toplumsal dokunun
Kendi yaşadıklarının, hissettiklerinin ek ve örneksiz tüketimi, tahribatı gerçekliği çıkmaktadır. Sanat,
olduğunu düşünerek aynı zamanda hastalıklarına spor, seks (3S’ler) gibi argümanlarla bu doku
meşru bir zemin hazırlamaya çalışırlar. Tam tersi saptırılmış, tüketilmiş buna paralel olarak da zihinler
de olabilmektedir. İçsel olarak yaşadığı duygu uyuşturulmuştur. İnsanın temel fonksiyonlarından
ve düşünceleri bastırıp, kendini ideal bir tipe olan toplumsallığın ortadan kaldırılmasıyla,
büründürme çabası içerisinde olabilir. Ancak bu enerjisini aktaracak veya şekillendirecek alanlar bu
uzun süreli değildir, olamaz. Gerçek benlik ile üç temel argümanla dizayn edilmeye çalışılmaktadır.
ideal benlik arasındaki çatışma, muhakkak kendini
ele verecektir. Politik bireyin aksine sorumluluk
duygusu gelişmez. Tek gerçek kendi duyguları, hisleri Sanat, spor, seks (3S'ler)
ve çıkarlarıdır. Hiçbir toplumsal olay onu harekete gibi argümanlarla bu doku
geçirmez. Zaman zaman içerisine gireceği bireysel
isyanları kendi çıkarsal ilişkileriyle bağlantılıdır. saptırılmış, tüketilmiş buna
Bu tür edilgen tipler aynı zamanda narsist özellikler paralel olarak da zihinler
taşır. Narsizm, kendine sevdalılık olarak tanımlansa uyuşturulmuştur
da aslında öz sevgiden çok öz nefret olarak kabul
görmektedir. Bu özelliğe sahip tipler sadece kendini
sevmeye, kendi için yaşamaya odaklanırken, Sürekli ve doyumsuz sapkın kişiler, holiganlık,
aslında yaşadıkları temel duygu büyük bir boşluk ve çarpık, amaçsız sanat adı altında yürütülen akımlar
değersizliktir. İnsanın salt kendiyle yetinemeyeceği bunlardan sadece bir kaçıdır. Bu tarz suni ve anlamı
gerçeğinden doğan bir boşluğa koyacak başka bir olmayan yönlendirme ve yönelimlerle tatmin olma
şey bulamaması onu nefret duygusuna yönlendirir. durumu asla gerçekleşmez. Doyma hissi yoktur ki
Yaşadığı bu kısır döngü içerisinde elde ettiği tek amaç da budur. Çünkü beden ve bilinci üzerindeki
duygu da mutsuzluktur. İnsanın kendi öz benliğini irade kaybedilmiştir. Burada derin bir maneviyat
oluşturduğu, kendini bir değer olarak hissedişinin en yitimi söz konusudur. Bu maneviyat yitiminde
temel koşulu diğer bireylerle kurduğu olumlu ilişkiler, liberalizmin bireyci özgürlük dayatmasının etkileri
toplumsal bütünlüğüdür. Çünkü birey varoluşunu vardır. Özcesi iradesizleşen, bilinçli yaratılan edilgen
toplumsallığıyla sağlar. Toplum bireyin aynası tipler kapitalizmin yegâne ürünleri olarak yaratılmış,
olarak ona ne olduğunu ve nasıl olması gerektiğini yaratılmaya devam etmektedir.
sürekli olarak hatırlatır. Bu nedenle de narsist tipler Kapitalizmin kişi üzerindeki hastalıklarını ele
kendilerini aşmadıkları sürece, kendi kendilerinin alırken, dolaylı veya doğrudan bu tiplerin açığa
yabancısı, nefreti ve düşmanı olarak kalacaklardır. çıkmasında etkili olan, toplumsal hakikatten uzak
Kendine düşman olan tipler de kendilerine olduğu bilimsel çalışmalar üzerinde durulabilir. Sigmund
kadar topluma da düşman olacaklardır. Freud, “uygarlığın birey üzerindeki istemlerinin
125
yarattığı baskının bireyde farklı yansımalara neden Edilgenliğe Karşı Politik Birey
olduğunu” belirtir. Bunun ise ilkel benliğe (id) zarar
Antik Yunan kent yönetimlerinin politikaya verdiği
verdiğini söyler. Çünkü uygarlığın yüklediği bu
anlam oldukça ilgi çekicidir. Murray Bookchin, Antik
sorumluluklar (buna ego da diyebiliriz) içgüdüsel
Yunan yönetimleri üzerindeki araştırmalarında
isteklerle çatışır. Gönülsüz bir benimseme süper
politikanın yönetim ve yurttaşlık arasındaki bağını
egoyu açığa çıkarmaktadır. Yani ona göre, asıl ortaya koyar. Buna göre, “Polis yalnızca değerli
istediğimiz şeyleri bastırıp, dışarıdan beklenene göre bir amaç değil, aynı zamanda yurttaşın en yüksek
kendimizi mükemmel görme ve gösterme durumu erdemlerinin şekillendirildiği ve ifade bulduğu bir
açığa çıkar. Sonuç olarak içsel çatışmanın yoğunluğu okuldu.” Sonuç olarak politika “polis”in idare işleri
sağlıklı bir dengeyi engeller. Bu dengesizlik durumu anlamına gelmiyor. Aynı zamanda yurttaşların kamu
ise sadizm ya da mazoşizm gibi eğilimlerle dışa çıkarlarına uygun şekilde davranan topluluk üyeleri
vurulur. İd’in özgür hareketine sürekli vurgu yapan olarak eğitilmelerini de ifade ediyordu. Paideia,
Freud’a göre, süje (özne) karşısında herkes potansiyel “bireyin kişisel olduğu gibi politik eğitimini de aldığı
obje de olabilir. Bu durumda da herkesin hem nesne bir okul şekliydi. Bu eğitim aklın bağımsızlığını,
hem de özne olma durumu açığa çıkmaktadır. Freud, yurttaşlık sorumluluğunu ve derin bir kişisel
uygarlığın birey üzerindeki istemlerinin ağırlığından sorumluluk duygusunu içinde kökleştirir.” Kentte
bahsederken bunların neler olduğu noktasına yaşayan her bireyin tartışabilmesi, fikir üretebilmesi
takılmamıştır. Özne-nesne ayrımına yaptığı vurgu, ve dolayısıyla “polis”ine yakışır bir yurttaş olabilmesi
bireyi iradeden yoksun mekanik bir varlık olarak için bu eğitimler büyük önem taşımaktaydı. Antik
ele alması salt biyolojik gelişim ve cinsel güdülerin Yunan filozoflarının idealini oluşturdukları yönetim
başatlığı Freud’un psikanalizine yapılacak eleştirilerin şekline ulaşmak için eğitim üzerinde fikri ve fiziki
başında gelmektedir. Toplumsallık üzerinde sağlıklı durmaların bir gerçeklikle bağı vardır. Antik Yunan
bir biyolojik gelişme elbette önemlidir. Ancak yurttaşlığı, politik yurttaşlıkla yakınlık gösterse de
insanlaşma dediğimiz olgu, biyolojiyi de içerisine toplumun her kesimini, başta kadınlar ve köleler
alan toplumsallıkla ancak mümkün olabilir. Bu olmak üzere kapsamadığı için eksik kalmıştır. Bu
toplumsallık içerisinde bireyin iradesi belirleyicidir. yönlü bir gelişme düzeyine kavuşması da tam olarak
İradesi olmayan bireyden elbette sağlıklı bir birey devletleşmemeye borçludur.
çıkması mümkün değildir. Freud, uygarlık güçlerinin, Yaşadığımız yüzyılda politikanın doğru bir
iktidarların birey üzerinde yarattığı hastalıklarının zeminde yaşamını mümkün kılacak alternatif,
krizlerini ele alıp, uygarlık eleştirisini ortaya koysaydı demokratik modernite paradigmasıdır. Demokratik
daha doğru bir tanım yapmış olacaktı. Bu nedenle de modernitenin ideolojisi olan demokratik ulus, birey
vurguladığı gibi insan, ilkel güdülerini gerçekleştirdiği ve topluma politik ve ahlaki gelişmişlik kazandırmayı
oranda değil, bunlar karşısında irade alabildiği amaç edinerek, kapitalist modernitenin sahte
oranda insanlaşır. Bunu da gerçekleştirebileceği tek özgürlük hastalıklarını aşarak, onlarla mücadele
yer ahlaki ve politik toplumdur. eder. Kapitalizmin liberal ideolojisinin hiçleştirdiği
Sonuç olarak bu iki toplumsal gerçeklikte açığa çıkan insanlıktan çıkardığı birey, demokratik ulusta tarihi,
temel özellikler, kendisine yabancılaşan, iradesizleşen toplumsal değerlerini inşa ederek kazanır. Bireyin
ve edilgen hale getirilen birey ve toplum gerçekliğidir. politik anlamda kazanımları ve gelişmişliği ise aynı
Ahlaki ve politiklikten, onun ruhundan uzak olan, bu zamanda demokratik ulusun kazanım ve gelişimi
doğrultuda isteği ve çabası olmayan her tip insan ve olacaktır.
toplum edilgendir. Genel olarak sorgulamadan uzak Demokratik modernitenin politik bireyini kapitalist
bir kabulleniş söz konusudur. Kabul etmeyenler de modernitenin edilgen tiplerinin tam tersi olarak
kendilerince bir doğru yaratmışlardır. Çoğu zaman da okuyabiliriz. Buna göre politik birey, liberalizmin
bu bireysel arayışlar, bireyciliği daha fazla geliştirici tersine özgürlüğünü toplumsallığı içerisinde
unsurlar olarak da karşımıza çıkmaktadır. oluşturma ve arama çabası içerisindedir. Toplumsallığı
126
olmadan kendini gerçekleştiremeyeceğinin değişimi esas almalıdır. Kuşkusuz Freire’nin bu
farkında olan birey, ait olduğu kendini ait hissettiği çözümlemesinin altında derin bir psikolojik gerçeklik
komün veya topluluğu içerisinde politikleşecektir. yatmaktadır. Karşısındakine benzeme, insanların
Demokratik ulusun bireyi kendi özgürlüğünü başka bir alternatif bulamadığı veya görmediği
toplumun komünalitesinde, yani daha işlevsel küçük durumlarda yapacakları ilk şeydir. Ancak bu farklı
topluluklar halindeki yaşamında bulur. yaşam alternatifi içinde bir gerçeklik taşımaz.
Özgür ve demokratik komün veya topluluk, Çünkü bireyin ortadan kaldırmak istediği şeyin
demokratik ulus bireyinin gerçekleştirdiği temel yerine koyacak yeni bir şeyi vardır. Kölelik, sömürü,
okuldur. Komünü olmayan, komünal yaşamayan cinsiyetçilik, faşizme karşı demokratik, eşit, kadın
insan birey de olamaz. Komünler son derece çeşitlidir özgürlüğüne, ekolojik bir yaşamda sadece demokratik
ve toplumsal yaşamın her alanında geçerlidir. Önemli modernite koşullarında yaşanılacağından bireyin de
olan yeteneklerine, emeğine ve farklılıklara uygun yegane adresi demokratik ulus olacaktır.
olarak bireyin komünal topluluk içinde yaşamayı
bilmesidir. Birey komüne ve bağlı olduğu toplumsal
bireylere karşı sorumluluğunu ahlaki olmanın temel Yaşadığımız yüzyılda
ilkesi sayar. Ahlak, toplumsallığa, komünal yaşama politikanın doğru bir
saygı ve bağlılık demektir. Komün veya topluluk da
bireylerine sonuna kadar sahip çıkarak onları korur
zeminde yaşamını mümkün
ve yaşatır. Zaten insan toplumunun temel kuruluş kılacak alternatif, demokratik
ilkesi, bu ahlaki sorumluluk ilkesidir. Komünün modernite paradigmasıdır
veya toplulukların demokratik karakteri kolektif
özgürlüğü, diğer deyişle politik olmayan topluluk
veya komün ise özgür olamaz. Demokratik ulusun politik birey gerçekliği, irade ve
Komünün demokratikliği, politikliği ve özgürlüğü öz kimliğe kavuşan özgür yurttaşlık temeline dayanır.
arasında sıkı bir özdeşlik vardır. Bu çözümlemesiyle Bu temel ne sadece yönetim olgusuna dayanır ne de
sonuç olarak politika ve özgürlük arasındaki bağı salt bir topluluk üyeliğiyle gerçekleşir. Özgürleşme
ortaya koyan Öcalan, bir yanıyla da topluluk olgusunun hakikati içerisinde gelişir. Birey
yaşamını küçümseyen salt bireyi öne çıkaran özgürlüğünü, evrensel hakikatin mikro, mezo ve
kapitalist modernitenin çarpıtmalarını açığa çıkarır. makro düzeninde kendi varoluşunu anlamlandırarak,
M. Bookchin’in deyimiyle insani bir olgu olan hem toplum hem de doğa içerisindeki tüm canlılarla
özgürleşme yarı insanlar tarafından başarılamaz. bütünlük duygusuna ulaşarak, zaman ve mekân
Topluluk ve komünü olmayanın ne kendisiyle ne de kavramlarını aşarak yakalayacaktır.
kendi dışındaki tüm varlık veya oluşumlarla sağlıklı, Bu nedenle politik birey aşkın ve içkin olarak
hakikat temelli bir ilişkisi gerçekleşmeyeceğinden özgürlüğe felsefi bir bakış açısı, derinlik kazandırır.
özgürleşmesi de söz konusu olmayacaktır. Bunun için de politik bireyde sürekli bir gelişim için
Paulo Freire, “Ezilenler aynı anda hem kendileridir sürekli bir eğitim esastır. Sürekli bir akış içerisinde
hem de bilinçlerine içselleştirmiş oldukları olan yaşam ile kendi düşünsel, ruhsal, fiziksel akış
ezenlerdir” der. Öcalan’ın vurguladığı gerçeği halini buluşturmak ve ortaklaştırmak için eğitim
görmek her şeyden önce sorgulama ve farkındalık ve gerekli bilinç düzeyini kazanmayı, geliştirmeyi
gücü gerektirmektedir. Bu noktada amacın varlığı ve amaçlar. Bu noktada politik birey için yaşamın her
netliği önemlidir. Mücadele ettiğimiz şey iktidarın, alanı birer eğitim alanıdır. Tamamlanmış kişilik
ezenin varlığını her boyutuyla ortadan kaldırmak düşüncesini kendinde barındırmaz. Tamamlanmışlık
mıdır, yoksa onun yerine geçme mücadelesi midir? düşüncesinin, politik bireyin yaratıcılık ve fikir
Bu nedenle de politik birey, bu tür tehlikelerle üretmesi önündeki en büyük engel olduğunun
karşılaşmamak için radikal bir zihni ve eylemsel farkındadır ve bunu reddeder.
127
Demokratik modernitenin üç temel ilkesiyle müdahalelerle birey çaresizlik ve çözümsüzlük
şekillenen politik birey yaşamın her alanında hissiyatından da uzaklaşır. Bu hissiyatlardan uzak
sorumluluk hisseder. Dogmatik, sekter duran birey müdahale gücünü yeni yöntemler
yaklaşımlardan kaçınarak, esnek zekâsı ile komünün geliştirerek zenginleştirir. Sonuç her zaman olumlu
en küçük biriminden en büyüğüne kadar ahlaki olmasa da umutsuzluğa kapılmadan olumsuzu
çerçevede yaratıcı fikirler ortaya koyar. Geliştirici aşmaya çalışır. Kaba retçiliği aşmış, dinleme ve
olmayan sığ ve dar yaklaşımlardan kaçınır. anlama düzeyine ulaşan politik birey etkin ve sağlıklı
iletişim kurma becerisiyle çözümleme ve çözüme
Diyalektik bir bakış açısıyla yaşamı ele alır ve
ulaşma becerisini anlamlı kılar.
sürdürür. Yaratıcılığın ve iradeyi ortaya koymayı
engelleyen bağımlılık tarzı ilişkilenmeleri veya Özcesi, politik birey demokratik ve politik toplumun
ele alışların yerine ilkesel bağlılıkları geliştirmek temsilcisi olarak, kapitalist modernitenin yaratılan
edilgenliğin hastalıklarını önler. Politik birey ve bu tiplerine karşı bireysel ve toplumsal bir panzehirdir.
tarz doğru yöntemlerle öz savunmasını da geliştirir. Demokratik modernitenin birey ve topluma verdiği
Bu aynı zamanda topluluk veya komünün öz değer, insanlık onuruna yaraşır bir şekilde en doğru
savunması olacaktır. Politik birey, ait olduğu ulusun yaşam alternatifi olan demokratik ulus ilke ve
kültürel kimliğini taşımakla beraber tekçi anlayışı felsefesinde somutlaştırır. Bu nedenle de özgür, eşit,
reddederek, farklı toplum kesimleriyle demokratik demokratik bir yaşam arayışçısı olanların buluşacağı
bir yaşam çerçevesinde birlikteliğinden yanadır. tek nokta demokratik modernite paradigması
Ulus-devletlerde olduğu gibi ait olduğu ulus veya olacaktır.
inancın üstünlük arayışına girmez. Tam zıddı olarak
kendi ulusu ve kültürü için duyduğu sorumluluk
duygusunu ve özgürlük istemini, toplumun diğer
Yararlanılan Kaynaklar:
tüm kesimleri için de üstler ve çabalar. Politik birey
• Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu /
için sosyal ve toplumsal alanların bütünlüğü de Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü, 5. Cilt
esastır. Politiklik tek yönlü bir gelişim olmadığı için • Murray Bookchin, Kentsiz Kentleşme
yönetimden sanata, spordan siyasete, edebiyattan • Danah Zohar, Kuantum Benlik, Ayrıntı Yayınları, 2017,
ekonomiye kadar tüm alanlar politik alanlardır. İstanbul

Kapitalist modernitenin en büyük çarpıtmalarından • Paulo Freire, Ezilenler Pedagojisi, Ayrıntı Yayınları,
2019, İstanbul
biri de bu politik alanların işgalidir. Politiklik aynı
zamanda etik-estetik bir şekilleniştir. Bu nedenle
de politik birey siyasalı sanatla, sanatı da siyasetle İçindekiler İçin Tıklayınız...
buluşturur. Bunlar birbirinden ayrı olgular değildir.
Birey ve toplum için hiçbir anlam ifade etmeyen
ne olduğu, ne için olduğu belli olmayan kültürel ve
sanatsal faaliyetler diğer alanlarla buluşarak form
kazanır.
Bireysel maddi kazanç beklentisinin yerine toplumsal
gelişmişliğin amaç edinilmesi politik bireyin
özelliklerinden biridir. Edilgen bireyin tersine
politik bireyde kabul ve ret ölçüleri belirgindir.
İnşacısı olduğu demokratik ulus anlayışının temel
ilkeleri doğrultusunda gerektiğinde müdahale
etme yetkinliğine sahiptir. Demokratik yaşamın
var olmasında müdahale etme iradesinin varlığı
büyük önem taşır. Yerinde ve zamanında yapılan
128

You might also like