Professional Documents
Culture Documents
GAZĐ ÜNĐVERSĐTESĐ
SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ
ÖZEL HUKUK ANABĐLĐM DALI
DOKTORA TEZĐ
Hazırlayan
Hüseyin EKĐNCĐ
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Oğuz Kürşat ÜNAL
Ankara-2010
ONAY
ĐÇĐNDEKĐLER
ÖNSÖZ .......................................................................................................... Đ
ĐÇĐNDEKĐLER................................................................................................ ĐĐ
KISALTMALAR ............................................................................................ XĐ
GĐRĐŞ ............................................................................................................ 1
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
ANONĐM ŞĐRKETLERDE SERMAYE KOYMA BORCU, DOĞUMU VE
HÜKÜMLERĐ
I. SERMAYE KOYMA BORCU VE NĐTELĐĞĐ ................................................ 5
A. Genel Olarak Sermaye Koyma Borcu ................................................... 5
1. Anonim Şirketlerde Sermaye Kavramı ............................................... 5
2. Esas Sermayenin Temel Özellikleri.................................................... 8
a. Başlangıçta Tespit Edilen ve Sabit Bir Rakam Olması ................... 8
b. Nakit Olarak Đfade Edilmesi ............................................................ 9
c. Sermaye Taahhütlerinin Toplamına Eşit Olması........................... 10
c. Đtibari Değerli Paylara Bölünmüş Olması ...................................... 11
d. Tamamının Taahhüt Edilmesi....................................................... 12
B. PAY, PAY SENEDĐ VE PAY SAHĐPLĐĞĐ KAVRAMLARI ..................... 13
1. Pay Kavramı .................................................................................... 13
2. Pay Senedi....................................................................................... 14
3. Pay Sahibi........................................................................................ 15
C. SERMAYE TAAHHÜDÜNÜN NĐTELĐĞĐ .............................................. 17
1. Çok Taraflı, Đltihakî ve Şekle Bağlı Sözleşmeden Kaynaklanması ... 17
2. Şirket Tüzel kişiliğine Karşı Yüklenilmiş Olması ............................... 19
3. Hukuki Şarta Bağlı Olması ............................................................... 20
II. SERMAYE KOYMA BORCUNUN TARAFLARI ...................................... 21
A. SERMAYE KOYMA BORCUNUN YÜKÜMLÜSÜ................................ 21
1. Nakdi Sermaye Borcunun Yükümlüsü.............................................. 22
a. Katılma Taahhüdünde Bulunan Pay Sahibi .................................. 22
b. Payın Devredilmesi Hâlinde Önceki Maliklerin Sorumlu Olması... 23
2. Nakit Dışı Sermaye Borcunun Yükümlüsü ....................................... 24
B. PAY BEDELLERĐNĐ ĐFA BORÇLUSUNUN BELĐRLENMESĐ............... 25
iii
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SERMAYE KOYMA BORCUNU ĐFADA TEMERRÜDÜN HÜKÜM VE
SONUÇLARI
I. ŞĐRKETĐN TESCĐL EDĐLMESĐNDEN ÖNCEKĐ SONUÇLARI................. 118
vi
KISALTMALAR
GĐRĐŞ
1
TTK.’nun 270. maddesinde özel kanunlarla kurulmuş anonim şirketlerin kanunlarında hüküm bulunmayan
hâllerde TTK.’nun anonim şirketlere ilişkin kurallarının uygulanacağı düzenlenmiştir. TTK Tasarısı’nın 330.
maddesinde ise “kurulan” yerine, “özel kanunlara bağlı” olma niteliğine vurgu yapıldığı görülmektedir. Bu
değişikliğin gerekçesinde ise günümüzde özel kanunla kurulmuş anonim şirkete hemen hemen hiç
rastlanılmadığı, daha çok özel kanunlara ve kurallara tâbi (SerPK.’na tâbi şirketler, bankalar, finansal kiralama
şirketleri, vb.) anonim şirketlerin mevcut olduğu gerekçesiyle değişiklik yapılmıştır. Özel kanunla kurulan
anonim şirketlere örnek olarak 7462 sayılı Kanun’la kurulmuş olan Ereğli Demir Çelik Fabrikaları AŞ.’nin
sayılması mümkündür. Bu Kanun’un 2/II. maddesiyle anılan şirket TTK’nun ani ve tedrici kuruluş, ayni ve
nakdi sermaye konulmasına ilişkin hükümlerinden muaf tutulmuştur.
3
yapılmakta, şirketin tescilinden önce ve sonra bu konuda sahip olunan olanaklara yer
verilmektedir.
Dördüncü bölümde sermaye borcunun ifa edilmemesinden dolayı borçlu pay
sahibi dışındaki kurucular, şirketin yönetim kurulu ve denetim kurulu üyeleri ile onların
eylemlerine katılan üçüncü kişilerin sorumluluklarının kapsamı ve sona erme konusu
incelenmiştir.
Çalışma, girişten itibaren inceleme konularıyla ilgili olarak ortaya konan
sorun ve çözümlere ilişkin genel değerlendirmelerin yapıldığı ve çalışmada varılan
sonuçların vurgulandığı sonuç bölümüyle tamamlanmıştır.
5
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
2
Mehmet Kanar, Osmanlı Türkçesi Sözlüğü, “sermaye”, 2. baskı, Ankara, Say Yayınları, 1992, s. 901;
Ömer Demir, Mustafa Acar, Sosyal Bilimler Sözlüğü, “sermaye”, Đstanbul, Ağaç Yayıncılık, 1993, s. 318.
Şükrü Halûk Akalın, vd., Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, “sermaye”, 10. baskı, Ankara, TDK, 2009, s.
1735.
3
Mazhar Hiçşaşmaz, Genel Muhasebe Teorisi ve Uygulama Esasları, Ankara, BTHAE, 1969, s. 131;
Aziz Köklü, Đktisat Đlmine Giriş, Ankara, Sevinç Matbaası, 1972, s. 122.
4
Ahmet Gökdere, Bankacılar Đçin Ekonomi Bilgisi, Ankara, BTHAE, 2004, s. 4; Erol Manisalı, Đktisada
Giriş, Đstanbul, Der Yayınları, 1996. s. 46; Mümin Ertürk, Đşletme Biliminin Temel Đlkeleri, Đstanbul, Beta,
1996, s. 14; Meral Tecer, Đsletmelerde Sermaye Maliyeti, Ankara, TODAĐE, 1980, s. 4; Orhan Türkay, Đktisat
Teorisine Giriş, Mikro Đktisat, 2. baskı, Ankara, Đmaj Yayıncılık, 1996, s. 5.
5
Celâl Göle, Anonim Ortaklıklarda Nakdi Sermaye Koyma Borcu ve Bu Borcu Đfada Temerrüt,
Ankara, BTHAE, 1976, s. 8; M. Fatih Arıcı, “Alacak Hakkının Anonim Ortaklığa Sermaye Olarak Taahhüdü”,
Đstanbul, 2001, (Yüksek Lisans Tezi), s. 3; Rafet Kalyoncu, “Anonim Ortaklıklarda Nakdi Sermaye Koyma
Borcu ve Bu Borcu Đfada Temerrüt”, Ankara, 1999, (Yüksek Lisans Tezi), s. 5.
6
6
Sait Kemal Mimaroğlu, Ticaret Hukuku, C. II, Đşletme Hukuku, Ticaret Ortaklıkları Hukuku, Ortaklıklar,
Ankara, BTHAE, 1972, s. 118.
7
Mehmet Bahtiyar, “Anonim Ortaklıkta Kayıtlı Sermaye Sistemi ve Sermaye Artırımı”, (Doktora Tezi),
Diyarbakır, 1993, doktora tezi, s. 6; Göle, s. 7-8; Mimaroğlu, Ortaklıklar, s.117-118; Oğuz Kürşat Ünal,
Sermaye Piyasası Hukuku ve Mevzuatı, Ankara, Asil Yayın Dağıtım, 2005, s. 313.
8
Janet Dine, Marios Koutsias, Michael Blecher, Company Law In The New Europe, Chelteham Glos,
2007, s. 212.
9
Alihan Aydın, “Anonim Ortaklığın Kendi Paylarını Edinmesi”, Đstanbul, 2007, (Doktora Tezi), s. 9-10.
10
Esas sermaye TTK’nun 272. maddesine karşılık gelen TTK Tasarısı’nın 272/II. maddesinde, tamamı esas
sözleşmede taahhüt edilmiş bulunan sermaye olarak tanımlanmaktadır. Bu konuda ayrıca bkz. Arıcı, Alacak
Hakkı, s. 4; Bahtiyar, tez, s. 6; Gönen Eriş, TTK Ticari Đşletme ve Şirketler, C. II, Ankara, Seçkin, 2007, s.
2365; Göle, s. 8 vd; Ernst Hirsch, Türk Ticaret Kanununun Esaslarına Göre Ticaret Hukuku, (Ticaret
Hukuku), çev. Mustafa Galip, Đstanbul, 1935, s. 160; Erdoğan Moroğlu, Anonim Ortaklıklarda Esas Sermaye
Artırımı (Esas Sermaye Artırımı), Güncelleştirilmiş ve Genişletilmiş 2. baskı, Đstanbul, Vedat Kitapçılık, 2003,
s. 1; Yaşar Karayalçın, Sermaye Koyma Borcu Đfa, Özel Hukukta Meseleler Görüşler, Ankara, BTHAE,
1975, s. 257 vd.
11
Reha Poroy, Ünal Tekinalp, Ersin Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatifler Hukuku, Güncelleştirilmiş
11. baskı, Đstanbul, Vedat Kitapçılık, 2009, N. 1484, s. 809.
12
Göle, s. 9.
13
Göle, s. 8; Ferda Şar, “Anonim Ortaklıklarda Malvarlığının Korunması Đlkesi”, Đstanbul, 1995, (Yüksek
Lisans Tezi), s. 30; Ernst Hirsh, Ticaret Hukuku Dersleri, (THD), 3. bası, Đstanbul, 1948, s. 265.
7
TTK. m. 324’te sözü edilen esas sermaye14 ödenmiş sermaye olmayıp, pay
sahiplerince şirkete getirilmesi taahhüt edilen katılma paylarının tamamını ifade eden
ve ana sözleşmede belirtilen (TTK. m. 279/II, b.3) sabit ve itibari (nominal) rakam15
olarak bilânçonun pasif kısmında gösterilir16. Kayıtlı sermaye ise anonim şirketlerin
ana sözleşmelerinde hüküm bulunması kaydıyla, yönetim kurullarınca alınan bir
kararla TTK.’nun sermayenin artırılmasına ilişkin hükümlerine bağlı olmaksızın pay
senedi çıkarabilecekleri azami miktarı gösteren, ticaret siciline tescil edilmiş
sermayeyi ifade etmektedir (SerPK. m. 3/d)17. Bu miktarın ana sözleşmede
öngörülmesi ve Ticaret Siciline tescil edilebilmesi için, ne taahhüt edilmesine ne de
şirkete getirilmiş olmasına gerek bulunmamaktadır18.
Şirketin kuruluşunda kararlaştırılan ve ana sözleşmede gösterilen esas
sermayenin artırılması ya da azaltılması ana sözleşme değişikliğini gerektirir (TTK.
m. 391). Buna karşılık pay senetlerini halka arz etmek üzere kurulan ya da sermaye
artırımı yoluyla pay senetlerini halka arz edecek olan şirketlerin, ana sözleşmelerinde
hüküm bulunması ve ticaret siciline tescil edilen kayıtlı sermaye tavanı altında
kalması koşuluyla TTK.’nun sermaye artırımına dair hükümlerine tâbi olmaksızın
yönetim kurulu tarafından alınacak bir karar ile pay senedi çıkarma ve bu yolla
sermaye artırma imkânı bulunmaktadır19. Kayıtlı sermayeli anonim şirketlerin satışı
14
Esas sermaye, ortaklığın hangi miktardaki değerlerle faaliyete başladığını göstermesi bakımından
önemlidir. Diğer sermaye türleri ve kişi ortaklıklarındaki sermayeden farkı ortaya koyan bu kavrama TTK.’nun
birçok maddesinde yer verilmiş, ancak Yasa’da tanım yapılmamıştır. Yine Yasa’da geçen “sermaye” terimi,
çoğunlukla esas sermaye anlamında kullanılmıştır. Bahtiyar (Tez), s. 7; Halil Arslanlı, Anonim Şirketler, C. I,
Umumi Hükümler, 2. bası, Đstanbul, Fakülteler Matbaası, 1959, s. 95; Ünal Tekinalp, “Anonim Ortaklığın
Bilânçosu ve Yedek Akçeleri”, Đstanbul, 1970, (Tez), s. 202
15
Sermayenin anonim ortaklıklarda neyi ifade ettiği, kapsamı ve içeriğinin nerelere kadar uzandığı
konusuna ilişkin değerlendirme yapılırken, ortaklıklar tarafından TTK.’nun 74. ve 457. maddeler uyarınca
düzenlenmesi zorunlu olan bilânçonun incelenmesi gerekir. Anonim ortaklığın tüm alacakları ile borçları, başka
bir deyişle bütün malvarlığı değerleri, rakamsal kimliğe bürünerek bilânçoda yer alırlar. Bilânçonun aktifler
kısmında ortaklığın alacakları ve varsa zararı yer alırken, pasif kısmında ise ortaklık esas sermayesi ve borçları
gösterilir. (Aydın, s. 10).
16
Ahmet Türk, “Anonim Ortaklıklarda Sermaye Kaybı ve Borca Batıklığın Hukuki Sonuçları”, (Sermaye
Kaybı), Ankara, 1998, (Doktora Tezi), s. 22.
17
Anonim ortaklıkların kayıtlı sermaye sistemini benimseyebilmeleri olanağı ilk kez 1981 yılında 2499
sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle sağlanmıştır. Bu sistemde anonim ortaklığın ana
sözleşmesinde başlangıç sermayesi ve kayıtlı sermaye olmak üzere iki ayrı rakama yer verilmektedir. Ortaklık
yönetim kurulunun TTK.’da yer alan kurallara bağlı olmadan, ortaklık gereksinimleri doğrultusunda alacağı
karar ile bu miktarlar arasında sermayenin artırılabilmesi imkânı bulunmaktadır
18
Arıcı, Alacak Hakkı, s. 9-10.
19
Kayıtlı Sermaye Sistemine Đlişkin Esaslar Tebliği (Seri: IV, No: 38) m. 4/f.1 (23.1.2008 tarihli ve 26765
S.lı R.G); Kayıtlı sermaye sistemi ve işleyişi konusunda bkz. Mehmet Helvacı, “Kayıtlı Sermaye Sisteminde
Sermaye Artırımı Usulü ve Bu Sisteme Tâbi Anonim Ortaklıklarda Hisse Senetlerinin Çıkarılma Zamanı”
(Sermaye Artırımı), Batider, 1995, C. XVIII, S. 1-2, s. 158-162; Doğan Kütükçü, Sermaye Piyasası Hukuku,
C. I, Đstanbul, Beta, 2004, s. 444 vd.; Hüseyin Anaral, Anonim Ortaklıklarda Kayıtlı Sermaye, Ankara, 1982,
8
s. 77-78; Türk, Sermaye Kaybı, s. 25; Serdar Karababa, Hisse Senedi Yatırımcısının Korunması, Ankara,
Seçkin, 2001, s. 76-77.
20
Türk, Sermaye Kaybı, s. 25.
21
Arslanlı, C. I, s. 91 vd; Göle, s. 10; Ünal Tekinalp, Anonim Ortaklığın Bilânçosu ve Yedek Akçeleri,
Đstanbul, 1970, s. 202; Hasan Pulaşlı, Şirketler Hukuku, (Şirketler), Güncelleştirilmiş 4. baskı, Adana, Karahan,
2003, s. 200; Tuğrul Ansay, Anonim Şirketler Hukuku, (Şirketler), 6. bası, Ankara, Olgaç Matbaası, 1982, s.
32.
22
Bankacılık Kanunu’nun “Kuruluş şartları” kenar başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendine göre
Türkiye’de kurulacak olan bir bankanın ödenmiş sermayesinin nakden ve her türlü muvazaadan ari olarak asgari
30 milyon Türk Lirası olması zorunluluğu bulunmaktadır. Aynı şekilde 3226 sayılı Finansal Kiralama
Kanunu’nun 11. maddesine göre bu amaçla kurulmuş olan şirketlerin ödenmiş sermayeleri 1 milyar TL’den az
9
Esas sermayenin sabit ve belirli bir rakam olması, onun sonradan hiçbir
biçimde değişmeyeceği anlamına gelmemekte olup TTK.’nda belirtilen yöntemle bu
miktarın artırılması ya da azaltılması mümkündür (TK. m. 391)23. Bu arada, esas
sermayenin artırılması ya da azaltılmasına dair ana sözleşme değişikliklerinin
TTK.’nda ana sözleşme değişikliğine dair mevcut (m. 385-390) kurallara rağmen,
ayrıca ve özel olarak 391 ilâ 398. maddelerde düzenlenmesi dikkat çekicidir. Yasa
koyucunun bu yaklaşımındaki temel amacının, sermaye artırımı ya da azaltılması
nedeniyle şirket pay sahipleri ile alacaklılarının menfaatlerine zarar gelmesinin önüne
geçilmesi olduğu anlaşılmaktadır. Ne var ki bu formalist düzenlemenin şirketlerin
sermaye artırımı sürecinde gereğinden fazla malî külfete katlanmalarına ve zaman
kayıplarına neden olması nedeniyle günümüz piyasa koşullarına uymadığı
görülmektedir24.
olamaz ve BDDK.’nın bu miktarı beş katına kadar artırmaya yetkilidir. Yine sigorta ve reasürans şirketlerinin
ödenmiş sermayelerine ilişkin olarak 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 6. maddesinin üçüncü fıkrası
gereğince ruhsat talep edilen sigorta branşları için öngörülen sermaye tutarı ile verilmek istenen teminatlara bağlı
olarak 5 milyon YTL’den az olmamak üzere Müsteşarlıkça belirlenecek olan miktara yükseltilmesi zorunluluğu
getirilmiştir. Ayrıca Müsteşarlık, söz konusu miktarı TÜĐK tarafından açıklanan Üretici Fiyatları Endeksi artışı
oranını aşmamak kaydıyla artırmaya yetkili kılınmıştır.
Bu nitelikteki yasal düzenleme örneklerinin artırılması mümkündür.
23
Mehmet Bahtiyar, Anonim Ortaklıklarda Kayıtlı Sermaye Sistemi ve Sermaye Artırımı, (Sermaye
Artırımı), Đstanbul, Beta, 1996, s. 8-12.
24
Bahtiyar, Sermaye Artırımı, s. 8; Moroğlu, Esas Sermaye Artırımı, s. 24; Şar, s. 29; Fahiman Tekil,
Anonim Şirketler Hukuku, 2. bası, Đstanbul, Alkım Yayınları, 1998, s. 100; Anonim ortaklıklarda esas
sermayenin artırılması konusunda TTK Tasarısı’nın “Đlke” kenar başlıklı 590. maddesinde, “Şirketin kuruluşu
hakkındaki hükümlere ve özellikle sermayenin ayın olarak konması ve bir işletme ile ayınların devralınmasına
dair kurallara uymak şartıyla esas sermaye artırılabilir.” kuralı benimsenmiş olup dolayısıyla TTK Tasarısı’nda
da aynı sistemin korunduğu söylenebilir.
25
Bahtiyar, Sermaye Artırımı, s. 8; Cevdet Yavuz, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Đstanbul, Beta,
2007, s. 908.
10
26
Bu konuda bkz. Arıcı, Alacak Hakkı, s. 6-7. SerPK m. 7/III’te halk arz yoluyla satılan pay senetlerinin
bedellerinin tam ve nakden ödenmesi gerektiği düzenlenmektedir.
27
Ticaret şirketlerine dair genel kurallar arasında yer alan TTK.’nun 139. maddesinde, kanunda aksine
hüküm bulunmadığı sürece ticari itibar ve kişisel emek bir sermaye çeşidi olarak kabul edilmiştir. Buna karşılık
anonim şirketlere konulabilecek para dışındaki sermayeyi düzenleyen TTK.’nun m. 279/II, b.4’te geçen “haklar
ve mallar” ibareleriyle nakit dışı sermaye, malvarlığından yerine getirilebilecek olan bir maddi edim olarak
sınırlandırılmıştır. Bu düzenleme, ticaret ortaklıklarına konulacak sermaye açısından genel kural niteliğindeki
TTK.’nun 139. maddesine oranla özel hüküm niteliğinde olup burada yer verilen “haklar ve mallar” ibarelerinin
bilinçli bir seçim olduğu anlaşılmaktadır.
28
Arslanlı, C. I, s. 34-35; Oğuz Đmregün Anonim Ortaklıklar, 4. bası, Đstanbul, Yasa Yayınları, 1989, s.
43.
29
Bahtiyar, Sermaye Artırımı, s. 9; Doğanay, C. I, s. 871; Eriş, C. II, s. 2365; Avrupa Birliği Şirketler
Hukuku 2. Direktifi’nde (99. Bölüm) pay bedelleri karşılığının nakit ya da parasal değer olması gerektiği,
anonim ortaklıklarda şahsi emeğin pay bedeli olarak konulmasının kabul edilemeyeceği ifade edilmektedir. (The
Second EC Directive on Company Law, Section 99/1-2).
30
Bahtiyar, Sermaye Artırımı, S. 10; Doğanay, C. I, s. 870; Göksoy, s. 34-35; Ernst Hirş, Ticaret Hukuku
Dersleri, 3. bası, Đstanbul, 1948, s. 162; Tuğsavul, s. 122.
11
31
Ansay, Anonim Şirketler, s. 36; Bahtiyar, Sermaye Artırımı, s. 14; Hirş, Ticaret Hukuku, s. 265; Göle, s.
11.
32
Bahtiyar, Sermaye Artırımı, s. 14.
33
Payların değerinin ülke parası olarak gösterilmesi zorunluluğu Eski Alman AktG § 6’da açıkça ifade
edilmekteydi. (Meyer-Landrut, J., In Grosskomm. AktG, Berlin, New York 1973, §6, Anm.1; Wieland, s. 37.
Ancak Avrupa Birliğinin parabirimi olan Euro’ya geçişin sağlanması amacıyla çıkarılan 25.3.1998 tarihli “Đtibari
Değerden Yoksun Pay Senetleri Hakkında Kanun” ile, nominal değerli payların yanında itibari değeri
bulunmayan (Stückaktien) çıkarılması da Alman Hukuku açısından mümkün hâle gelmiştir. (AktG § 8, Abs.3).
Đtibari değerden yoksun paylarda, esas sermaye içinde sahip olunan pay miktarı, sahip olunan pay adedinin esas
sermayeye oranı ölçüsünde ifade edilmektedir. Buna karşılık, bu şekilde itibari değerden yoksun paya isabet
edecek olan esas sermaye miktarı bir Euro’dan fazla olamaz. (AktG § 8, Abs.3, s. 2). (Göksoy, s. 35, dn. 13
naklen).
12
krş) aykırı olarak çıkarılmış paylar geçersizdir. Bu şekildeki pay senedi çıkaranlar pay
sahiplerine karşı müteselsilen sorumlu olurlar (TTK m. 399/2)34. Yine şirketin malî
açıdan zor duruma düşmesi durumunda ortaklığa, pay senetlerinin itibari değerlerinin
bir kuruştan yüksek olması kaydıyla asgari bir (yeni) kuruşa kadar indirilebilmesi
imkânı da tanınmış bulunmaktadır (TTK. m. 399)35. Payların sonradan daha küçük
nominal değerde paylara bölünebilmesi veya nominal değeri yüksek olan payların
birleştirilmesi ana sözleşme değişikliğini gerektirmektedir (TTK. m. 400/II).
34
Ülkemizin para biriminin 1.1.2005 tarihinden itibaren Yeni Türk Lirası olarak kabul edilip TL’den altı
sıfırın atılması ve YTL.’nin alt biriminin ise Yeni Kuruş olarak belirlenmesi, TTK.’nun 399. maddesindeki,
anonim şirketlerin payların nominal bedellerinin en az 500 Türk Lirası olması koşulu nedeniyle sorunlar ortaya
çıkmıştır. Çünkü yeni para birimi karşısında TTK.’nun 399. maddesindeki bu tutar 0,05 kuruşa tekabül
etmektedir. Bunun yol açabileceği sakıncaları ortadan kaldırmak için çıkarılan 9.12.2009 tarihli ve 5274 sayılı
Kanunla, TTK.’nun 399. maddesinde değişiklik yapılarak anonim ortaklıkların paylarının nominal değerlerinin
asgari 1 Yeni Kuruş olabileceği, ortaklıkların istedikleri takdirde payların nominal değerlerini 1 Yeni Kuruşun
katları şeklinde olmak koşuluyla daha yüksek belirleyebilecekleri kabul edilmiştir. Diğer taraftan Bakanlar
Kurulu, bu değeri yüz katına kadar, bir başka deyişle 1 Yeni Türk Lirası'na kadar yükseltme konusunda
yetkilendirilmiş, paylarının itibari kıymeti bir Yeni Kuruş ve katları şeklinde olmayan anonim şirketlere de
31.12. 2009 tarihine kadar bu değişikliğe intibak etme zorunluluğu getirilmiştir.
Bu konudaki uyumu sağlama görevi ortaklıkların yönetim kurullarına ait olup, bu organlar payların nominal
bedellerinin yeni değere intibak ettirilmesini sağlayacak yöntemleri uygulamakla yükümlüdürler. Yönetim
kurulları, kuşkusuz bu görevlerinin gereği gibi yapılmamasının ortaya çıkardığı zararlardan dolayı sorumlu
olacaklardır. (Bumin Doğrusöz, “Yeni Türk Lirası ve Anonim Şirket Paylarının Asgari Nominal Değeri”, Dünya
Gazetesi, 13.12.2004).
35
Đsviçre Federal Mahkemesi, BGE 86 11 78’deki kararında, ortaklığın malî durumunun düzeltilmesi
sürecinde itibari değeri bulunmayan payların da çıkarılabileceğini kabul etmiştir. Fritz Von Steıger, Đsviçre
Anonim Şirketler Hukuku, (çev. Tahir Çağa) 3. bası, Đstanbul, 1968, s. 11, dn. 11; Diğer yandan, Amerika
Birleşik Devletleri’nin hukuk sisteminde pay senetleri çoğunlukla itibari değere sahip olmamalarına (no par
value stock) karşılık bazen itibari değerle (par value stock) de ihraç edilebilmektedirler. Oğuz Kürşat Ünal,
Sermaye Piyasalarında Halka Açık Anonim Ortaklıklar, (Halka Açık Anonim Ortaklıklar), Ankara, Nobel,
1999, s. 179.
36
Bahtiyar, Sermaye Artırımı, s. 12.
37
TTK. m. 278’den de anlaşılacağı üzere, bir kimsenin kurucu sayılabilmesi için öncelikle iki unsurun
bulunması gerekir: Birincisi, ortaklık ana sözleşmesini düzenleyip imzalamış olmak, ikincisi ise ana sözleşmede
“muayyen parayı veyahut paradan başka bir şeyi koymayı” taahhüt etmiş olmaktır. Bunun yanında TTK. m.
13
1. Pay Kavramı
Anonim şirketlerin belirleyici özelliği, sermaye şirketi olmaları ve bu
sermayenin kural olarak eşit parçalara ayrılmasıdır. Bu şekilde oluşan her bir parça,
pay ya da hisse olarak adlandırılmaktadır. Dolayısıyla anonim şirketler hukukunun
temelini oluşturan ve aynı zamanda bu şirketlere özgü birçok özelliğe ve ilkeye
dayanak teşkil eden merkez kavram “pay”dır38. Ana sözleşmede sermayenin itibari
değerlere bölünerek gösterilen her bir payı, pay sahibinin kişiliğinden bağımsız ve
soyut bir ortaklık mevkii yaratmaktadır39. Anonim şirketlerde pay kavramı, hak ve
yükümlülüklerin ticari alanda paylaşımının kurala bağlanması sürecinde ilk hücreyi
oluşturmakta, ortağın anonim ortaklıktaki oransal çıkarlarını ve şirkete karşı hukuksal
konumunu belirlemektedir40. Pay sahiplerinin şirketin amacına ulaşmasına katkısı,
getirdikleri sermaye ile ölçülmektedir41.
Pay, esas sermayenin belirli sayıda birim değere bölünmüş parçasını ve pay
sahipliği mevkiini ifade etmesi itibarıyla, kolektif, komandit ve limited şirketlerdeki pay
ve hisse kavramlarından farklıdır42. Bu nedenle anonim şirketlerde pay sahipliği
hakları ve borçları pay sahibinin şahsına değil, paya bağlıdır43. Anonim şirket esas
sermayesinin paylara bölünmesinde esas alınan birim değer “nominal değer”dir44.
278/II gereğince tedrici kuruluş sistemi ile teşekkül eden bir anonim ortaklıkta, ana sözleşmeyi tanzim ve imza
etmeksizin şirkete paradan başka bir şeyi sermaye olarak koyan kişilerin de kurucu sayılacağı açıklanmıştır.
Henüz kurulmakta olan bir anonim ortaklıkta, bütün sorumluluk kurucuların üzerindedir. Kanun koyucu
kurucular hakkında cezaî sorumluluk yükleyen hükümler sevk etmiştir. Bu bakımdan anonim şirketi kuranların
kimler olduğunun ise kesinlikle bilinmesi gerekir. (Doğanay, C. I, s. 865)
38
Đlyas Çeliktaş, “Anonim Ortaklığın Kendi Paylarını Đktisabı”, Đstanbul, 2006, (Doktora Tezi), s. 17; Brian
Pillans, Nicholas Bourne, Scottish Company Law, 2 nd Edition, London, 1999, s. 85; Melis Taşpolat Tuğsavul,
“Türk Ticaret Kanunu Tasarısı Çerçevesinde Pay Bedelini Đfa Borcu ve Đfa Etmemenin Sonuçları”, Kazancı, S.
71-72, Temmuz-Ağustos 2010, s. 118.
39
Çeliktaş, s. 23; Tekil, s. 375.
40
Abuzer Kendigelen, Anonim Ortaklık Payı Üzerinde Đntifa Hakkı, Đntifa, Đstanbul, Beta, 1994, s. 6 vd;
Aydın, s. 22-23; Çeliktaş, s. 17.
41
Feyzan Hayal Şehirali Çelik, Anonim Şirketlerde Çıkar Çatışmaları Ekseninde Şirket Ele
Geçirmelerine Karşı Önlemler, Ankara, BTHAE, 2008, s. 21.
42
Ali Murat Sevi, Anonim Ortaklıklarda Payın Devri, Ankara, Seçkin, 2004, s. 21-22.
43
Sevi, s. 24.
44
R. Murat Dönmez, Anonim ve Limited Şirketlerde Hisse Haczi ve Paraya Çevrilmesi, 3. bası,
Đstanbul, Vedat, 2008, s. 43.
14
Payların nominal değerlerinin toplanması yahut toplam pay sayısının nominal değer
ile çarpımı sonucunda ulaşılan rakam ise şirket esas sermayesini vermektedir45.
Şirket ana sözleşmesinde esas sermayenin miktarının yanı sıra bu sermayenin
bölündüğü pay sayısının da gösterilmesi gerekmektedir. Tescil, payların doğumu
bakımından zorunlu bir unsurdur46. Payların oluşumu, kuruluş ya da sermaye
artırımının doğal ve zorunlu bir sonucudur. Pay sahipliği sıfatının kazanılması ve pay
sahipliği mevkilerinin ortaya çıkması kuruluşun veya sermaye artırımının tescili ile
aynı anda olmaktadır.
Anonim şirketlerde pay kavramı, kendisine bağlanan hakların ve borçların
kaynağını47, şirketle olan ilişkilerin dayanağını oluşturmaktadır48. Bir bütün teşkil eden
esas sermayenin pay adındaki parçalara bölünmesindeki gaye, bu bütüne karşılık ne
kadar parçanın bağımsız olarak hak ve borçlara konu olabileceğini göstermektir.
Dolayısıyla burada gerçek manada paylara bölünen şirket esas sermayesi değil,
onun meydana getirdiği hakların tamamıdır49.
Şirket paylarının nominal değerlerinin eşit olma zorunluluğu yoktur. Bunların
daha küçük nominal değerli paylara bölünmesi, sahiplerinin oy hakkı dışındaki şirkete
katılma hakları üzerinde herhangi bir etkisi bulunmaz. Bu konuya ilişkin yapılacak
olan ana sözleşme değişikliklerinde genel kurul kararlarının TTK. m. 388/III’de
gösterilen nisaplar ile alınması gerekeceğinden toplantı ve karar nisabı şirket
sermayesinin en az yarısına sahip olan pay sahip ya da temsilcilerinin hazır
bulunması ve çoğunlukla alınmasını gerektirir. Birinci toplantıda gerekli nisaplar temin
edilememişse ikincisi toplantı için bu oran üçte birdir. (TTK. m. 388/III). Bu durum
payların daha düşük itibari değerli paylara bölünmesi için geçerli olup payların
birleştirilebilmesi için bütün pay sahiplerinin rızası gerekmektedir (TTK. m. 400/II).
2. Pay Senedi
Pay senetleriyle ilgili olarak TTK.’nun 399 vd. maddelerinde bir tanıma yer
verilmemiş, yalnızca bu senetlerin temel unsurları ve özellikleri belirtilmekle
45
Y. Can Göksoy, Anonim Ortaklıkta Payın Rehni, Ankara, 2001, s. 34-37.
46
Çeliktaş, s. 19-26; Ferran Eilâis, Company Law and Corporate Finance, Oxford, 1999, s. 279 vd.;
Göksoy, s. 34; Selda Ormanlı, “Türk Hukukunda Anonim Ortaklıklarda Esas Sermayenin Azaltılması”, Đstanbul,
2005, (Yüksek Lisans Tezi), s. 12; Nihat Taşdelen, Anonim Ortaklıkta Pay Sahipliği Sıfatının Kazanılması,
Đstanbul, 2005, s. 5-6.
47
Nicholas Bourne, Principles Of Company Law, 3rd edition, London, 1998, s. 81.
48
Çeliktaş, s. 23; Emin Baydaroğlu, “Anonim Ortaklıklarda Sermaye Artırımı Kararları”, Đzmir, 2000,
(Yüksek Lisans Tezi), s. 17.
49
Göksoy, s. 34.
15
3. Pay Sahibi
Pay sahibi, şirkete ait paya ya da pay senedine sahip olan kişidir. Pay sahibi
olabilmek için hak ehliyetine sahip olmak (MK. m. 8) yeterli olup, buna ilâve olarak
ayrıca fiil ehliyetine (MK. m. 9 vd.) sahip bulunmak gerekli değildir. Bu nedenle fiil
ehliyeti açısından ehliyetsizler, mümeyyiz küçük ve kısıtlılar yasal temsilcileri
50
Dönmez, s. 6; H. Ercüment Erdem, Anonim Şirketlerin Çıkardığı Senetler ve Sermaye Piyasası
Hukukuna Giriş, Ankara, DEÜHFY, 1995, s. 6; Karababa, s. 29; Osman Tolun, Banka ve Borsa Hukuku,
Ankara, 1959, s. 115; Reha Poroy, Turgut S. Erem, Sermaye Piyasası Etüdü, Bölüm II, Hukuki Araştırma,
Türkiye’de Sermaye Piyasasının Gelişmesi için Gerekli Tedbirler, Sermaye Piyasası Semineri Tertip Heyeti,
Ankara, 1964, s. 47; Oğuz Kürşat Ünal, “Ticaret Kanunu ve Sermaye Piyasası Kanununda Hisse Senetleri”,
Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu’na 65. Yaş Günü Armağanı, Đstanbul, 1999, s. 696.
51
Oğuz Kürşat Ünal, Türk ve ABD Hukukunda Menkul Kıymetler, Ankara, 1988, s. 66.
52
Çeliktaş, s. 30; Krş. Poroy’a göre hisse senedi çıkarmanın anonim ortaklıklar açısından zorunlu
bulunmadığının ileri sürülmesi yerinde değildir. Yazar bu konuya ilişkin olarak, “A.O’ların en belirgin ve
kendine özgü niteliği, hisselerin hisse senedi denen ve kıymetli evrak niteliğinde senetlerle temsil edilmesidir. …
Belli başlı sistemlerdeki tariflerde sermayenin hisse senetlerine bölünmüş olduğu –aslında terim bakımından
isabetsiz de olsa- ifade edilmiştir.” Poroy (Tekinalp/ Çamoğlu), N. 431, s. 240.
53
Hirsch, Ticaret Hukuku, s. 191-193; Taşdelen, s. 18-19; Ormanlı, s. 12; Simon Goulding, Company Law,
2nd Edition, London, 1999, s. 222.
16
vasıtasıyla anonim şirket payına sahip olabilirler (MK. m. 16). Ortaklık mevkiinin, pay
sahibinin kişiliğinden soyut olması nedeniyle, pay sahibinin gerçek ya da tüzel kişi
olmasının önemi bulunmadığından anonim şirketlerde gerçek ya da tüzel kişilerin pay
sahibi olabilmeleri mümkündür54. Ayrıca pay mevkiilerinin sayısı pay sahiplerinin
sayısına bağlı bulunmadığından, kişi ortaklıklarının aksine bir pay sahibinin birden
fazla şirket payına sahip olabilmesi mümkündür55.
Şirketin kâr ya da zarar etmesinin, pay sahibi dışında şirketle ilişkisi bulunan
diğer kişilerin hakları üzerinde ilk plânda ve doğrudan etkisi bulunmamakta56, şirketin
ekonomik faaliyetleri neticesinde maruz kaldığı risk, nihai olarak bu yapının
merkezinde yer alan pay sahiplerince yüklenilmektedir57.
Burada söz konusu edilen pay sahipliği sıfatı, paydan kaynaklanmakta ve
pay sahibine çeşitli haklar sağlamaktadır58. Maddi hukuk açısından bir şirketin payına
sahip olan kişi, payı ve paydan kaynaklanan hakları kullanmaya yetkilidir. Pay
sahipleri bu sıfatlarına bağlı olarak hak ve borçlara, taahhüt ettikleri sermaye payı ile
orantılı biçimde, diğer bir deyişle “oransallık ilkesi” çerçevesinde sahip olurlar59.
Anonim şirketlerde pay sahipliği hakları ve borçları, pay sahiplerine değil, paya
bağlıdır. Yani mevkiler ya da paylar sabit olmasına karşılık bunların sahipleri
değişkendir60. Kural olarak, paya bağlı hak ya da borçlar paydan bağımsız olarak
devredilemez61.
Anonim şirket paylarının, sermayenin belli sayıya bölünmesiyle oluşması ve
sınırlı sayıda olması nedeniyle, esas sermayenin artırılması yoluyla yeni paylar ihraç
edilmediği sürece pay sahibi sayısının şirket tarafından artırılması söz konusu
değildir.
54
Taşdelen, s. 48.
55
Zühtü Aytaç, Sermaye Piyasası Hukuku ve Hisse Senetleri, Ankara, 1998, s. 68; Göksoy, s. 35.
56
Gerçekten de şirkete borç veren kredi alacaklısı, kural olarak verdiği kredi karşılığında bir faiz alır ve
ortaklığın faaliyeti esnasında kâr ya da zarar etmesi kredi alacaklısını ilgilendirmez. Buna karşılık ortaklığın
zarar etmesi durumunda pay sahipleri buna katlanmakla yükümlüdür. Aydın, s. 64.
57
Çelik, s. 21; Amerikan sisteminde büyük oranda kabul edilmiş olan bir kurama göre anonim ortaklık,
ortaklıkla ilişkisi bulunan kişiler arasındaki sözleşmelerden doğan bir yapıdır (nexus of contrasts). Robert W.
Hamilton, The Law Of Corparations, 5 th edition, West Group, St. Paul, Minn, 2000, s. 52 vd. (Aydın, s. 64,
dn. 126 naklen).
58
Arslan Kaya, Anonim Ortaklıkta Pay Sahibinin Bilgi Alma Hakkı (Bilgi Alma Hakkı), Ankara,
BTHAE, 2001, s. 128.
59
Đstisnai olarak, genel kurula katılma (TTK. m. 385/II), genel kurul kararlarına karşı iptal davası açma,
(TTK m. 381), genel kurula çağrılma ve gündemin dışına çıkılmamasını isteme (TTK. m. 369), bilgi alma (TTK.
m. 362-363), yönetim kurulu üyelerine karşı sorumluluk davası açma (TTK. m. 336 vd) gibi pay sahipliğinden
doğan bazı haklardan yararlanmada oransallık ilkesi geçerli değildir. Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N.
879, s. 524.
60
Ormanlı, s. 12; Taşdelen, s. 9.
61
Bahtiyar, Sermaye Artırımı, s. 9-10; Göksoy, s. 34-35.
17
62
Emrullah Kervankıran, “Sermaye Ortaklılarında Sınırlı Sorumluluk Đlkesine Karşı Önemli Bir Đstisna:
Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması”, ErÜHFD, C. XI, S. 3-4, Aralık 2007, s. 453-454; Dirk Hanish, “The
Liability of Shareholders for Obligation of the Company in Germany and the People’s Republic of China”, Hong
Kong, 2007, http://lbms03.ctyu.edu.hk/oaps/slw2007-6537-hd976.pdf, (Erişim Tarihi: 1.6.2010), s. 8-9; Bu
konuda ayrıca bkz. Michel A. Robe, “Limited Liability Rules, Financial Innovation and Capital Structure
Complexity”, http://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=295343, Erişim Tarihi: 20.11.2009, s. 1 vd.;
Timothy P. Glynn, “Beyond “Unlimiting” Shareholder Liability: Vicarious Tort Liability for Corporate Officer”,
Vanderbilt Law Review, Volume. 57, March 2004, N. 2; http://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_
id=572482, Erişim Tarihi: 20.11.2009, s. 330 vd.; Tuğsavul, s. 124-125
63
Peter Hommelhoff, Produkthaftung im Konzern, ZIP 1990, 761, 768/f. (Kervankıran, s. 453, dn. 1
naklen); Robe, s. 1.
64
Şar, s. 132.
18
ve yükümlülüklerini düzenleyen şekle bağlı, katılıma açık ve çok taraflı bir borçlar
hukuku sözleşmesidir65.
Yöntemince düzenlenmiş anonim şirket ana sözleşmesi ile doğan hukukî
ilişki, tarafların çıkarlarının birbirlerine karşı olmaması nedeniyle karşılıklı sözleşme
niteliğinde değil, çok taraflı bir sözleşmedir66. Gerek ani kuruluşta ve gerekse tedrici
kuruluşta şirketin esas sermayesinin miktarı ile her payın itibari kıymetinin, ödeme
şekli ve şartları ile paradan başka sermaye olarak konulan hak ve mallara ilişkin
hususların ana sözleşmede yer alması gerekmektedir (TTK. m. 279/I).
Anonim şirketin tüzel kişilik kazanmasından önceki aşamada aralarında adi
şirket ilişkisi bulunan kurucuların ortak amacı, anonim ortaklığı kurma ve belirlenen
ortak gayeye ulaşmadır. Sermaye artırımlarında ise ana sözleşmeye yazılmaksızın,
katılma taahhütnameleri ile gerçekleştirilen sermaye koyma taahhütleri, ortaklık
ilişkisinden kaynaklanan bir borç ilişkisi olarak ortaya çıkar67.
Açık ya da zımnen şirket tarafından kabul edilmiş bulunan katılma
taahhütnameleri yoluyla sermaye artırımlarında gerçekleştirilen sermaye taahhütleri
de, şirket tüzel kişiliğine karşı bir borç üstlenilmesini ve katılıma açık olma niteliği
taşıyan ana sözleşmenin belirlediği şirket ilişkisine katılmış olmayı ifade etmektedir68.
Dolayısıyla bu durumda dahi sermaye koyma borcunun kaynağının katılma
taahhütnamesinden daha ziyade şirket ana sözleşmesi olduğunun söylenebilmesi
olanaklıdır. Bu nedenle sermaye artırımlarında sermaye taahhütlerinin ana sözleşme
değişiklik metnine yazılmasına engel bir durum bulunmamakla birlikte, burada yer
verilmeyip katılma taahhütnamesinde gösterilmesinin farklı bir hukuksal sonucu
bulunmamaktadır. Şirket ana sözleşmesine yazılması ve tamamıyla taahhüt edilmesi
zorunlu bulunan esas sermaye miktarının (TTK. m. 285/I) artırılan kısmının da aynı
hukuksal nitelikte bulunması (TTK. m. 395/c.1) nedeniyle bu borcun kaynağını
oluşturan katılma taahhütnameleri de şirket ana sözleşmesinin bir parçasını
oluşturmaktadır.
Öte yandan anonim şirketin pay bedellerini tahsil ederken pay sahipleri
arasında eşitlik ilkesine uygun hareket etme zorunluluğu olduğundan bir kısım pay
sahiplerine yönelik bu bedelin tahsili talebiyle dava açılırken diğerlerinden herhangi
65
Erdoğan Moroğlu, “Anonim Ortaklık Anasözleşmesi ve Hukuki Niteliği”, Prof. Dr. Kemal Oğuzman’ın
Anısına Armağan, Đstanbul, 2000, s. 515.
66
Karayalçın, Şirketler Hukuku, s. 41; Moroğlu, Oğuzman Armağanı, s. 522-523; Göle, s. 31.
67
Arıcı, Alacak Hakkı, s. 84.
68
Moroğlu, Oğuzman Armağanı, s. 515.
19
69
Pay bedellerin taksitle ödenmesinin söz konusu olduğu durumlarda, anonim ortaklığın yönetim kurulunca
pay sahiplerine yapılan ödeme çağrılarına apel denilmektedir. Aynı şekilde yapılan çağrıya dayanarak pay
sahiplerince taksit taksit yapılan ödemeler de bunlar için yapılan çağrının adı dolayısıyla apel olarak
anılmaktadır.
70
Yargıtay’ın bu konudaki bir kararında, “Sermaye borçlarının ödettirilmesinde eşitlik prensibi uygulanır.
Şirket ana sözleşmesinde aksi kabul edilmediği takdirde, anonim şirketlerde kar payları, ödenmiş sermaye
oranında paylaştırılacağından (TTK. m. 456) zamanından önce yapılan ödeme kardan yararlanmada değişiklik
ve fazla bir hak tanınması sonucu doğurabileceğinden eşitlik ilkesi bozulabilir. Bu nedenle apel olmadan yapılan
ödemelerin kural olarak kabul edilmemesi gerekir” denilmektedir. Y. 11 HD. 28.12. 1984, E. 1984/6507, K.
1984/6608 (YKD. 1985, C. XI, S. 5. s. 680-683).
71
Ticaret ortaklıklarına ilişkin genel hükümler arasında yer alan TTK. m. 140/I’de “Her ortak, usulüne
göre tanzim ve imza edilmiş şirket mukavelesiyle koymayı taahhüt eylediği sermayeden dolayı şirkete karşı
borçludur.” kuralı ile paydan kaynaklanan sermaye borcunun şirkete karşı yüklenilmiş olduğu açıkça ifade
edilmiştir.
72
Orhan Nuri Çevik, Uygulamada Şirketler Hukuku, 3. bası, Ankara, 2002, s. 154; Şar, s. 131.
73
Yavuz, s. 908.
74
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1092, s. 634; Krş. Nomer, TTK.’nun 405/I. maddesindeki pay
sahibinin “tek borç” ilkesinin, anonim şirketlerde pay sahibinin sadakat yükümlülüğünün kabülüne engel
oluşturmadığı, pay sahibinin hem anonim şirket hem de diğer pay sahiplerine karşı bu yüküm altında bulunduğu
görüşündedir. Bkz. Fusun Nomer, Anonim Ortaklıkta Pay Sahibinin Sadakat Yükümlülüğü, Đstanbul, Beta,
1999, s. 159;
20
75
Lorraine Talbot, Critical Company Law, Oxon, 2008, s. 23-24; Mehmet Emin Bilge, Ticaret Sicili,
Đstanbul, Beta, 1999, s. 161.
76
Tüzel kişiliğin kaynağı ne olursa olsun bütün borçlardan kurtulmak için bir araç olarak kullanılmasının
engellenmesi amacıyla Anglo Sakson ve Kara Avrupası hukuk sistemlerinde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması
olarak anılan ilke geliştirilmiştir. Bu konuda Türk doktrinindeki tartışmalar ve bu ilkeye atıf yapan
Yargıtay’ın15.2.2006 tarihli, E. 2005/8774, K. 2005/64 sayılı kararıyla ilgili değerlendirmeler için bkz. Vural
Seven, Y. Can Göksoy; “Ticaret Şirketlerinde Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması”, ĐBD., C. 80, Y. 2006, s.
2458.
77
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), N. 1023, s. 610; Domaniç, TTK Şerhi II, s. 1116; Pulaşlı, Şirketler, s. 778.
78
Karayalçın, Şirketler Hukuku, s. 203; Göle, s. 34-35.
21
79
Karayalçın, Şirketler Hukuku, s. 203; Göle, s. 34-35.
80
Yılmaz Ulusoy, Sermaye Piyasası Kanunu, Yorum ve Açıklamalar, Ankara, 1981, s. 36; Aynur
Yongalık, Adi Şirkette Sermaye Payı, (Sermaye Payı), Ankara, BTHAE, 1991, s. 69-70.
81
Hirsch, Ticaret Hukuku, s. 205; Narbay, s. 165; Taşdelen, s. 56.
22
SerPK.’na göre tedrici kuruluş yönteminde halka arz yoluyla satılan hisse senedi
bedellerinin tam ve nakden ödenmesi zorunludur. Aynı zamanda, anonim şirketle ilgili
kişilerin haklarının korunması amacıyla SerPK, satış süresi içinde satılamayan
payların kendileri tarafından tamamen satın alınacağı ve bedellerinin ödeneceğinin
kurucular, pay sahipleri veya aracı kuruluşlar arasından Kurulca belirlenenler
tarafından şirkete karşı taahhüt edilmesini ister. Bu kişilerce yapılan taahhüt, süre
sonunda satılamayan payların kendileri tarafından satın alınıp bedellerinin nakden
ödenmesini de kapsamaktadır (SerPK. m. 7/III). Dolayısıyla tedrici kuruluş
yönteminde bakiye sermaye borcu söz konusu olmadığından payın devredilmesi
durumunda dahi, devralan yeni malikin sorumlu olacağı bir borçtan söz edilmesine
olanak bulunmamaktadır.
Sermaye koyma borcunun ifa yükümlüsünün belirlenmesinde aşağıda
açıklanacağı üzere taahhüde konu sermaye payının niteliği önem taşımaktadır:
Sermaye koyma borcu, kural olarak paya bağlı olduğundan anonim şirketin
bir payına sahip olan kişi, varsa ifa edilmeyen bakiye sermaye borcundan da
sorumludur. Şirket payının birden çok kişi tarafından birlikte taahhüt edilmesi
olasılığında müşterek paydaşlar bakiye borçtan müteselsil olarak sorumlu olurlar.
Şirket payının devredilmesi ise bazı koşullara bağlı olarak bakiye sermaye borcunun
yükümlüsü ile payın sahibinin farklı kişiler olmasını gerektirebilir82.
82
Ansay, Anonim Şirketler, s. 226; Bahtiyar, Ortaklıklar, s. 158; Domaniç, Anonim Şirketler, s. 1116;
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1032, s. 614.
83
Bruno Kropff, Johannes Semler, Münchener Kommentar Zum Aktiengesetz, Band 2, München, 2003,
§ 63, s. 269; Emil Schucany, Kommentar zum Schweizerischen, Aktienrecht, 2. Aufl., Zurich, Orell Fusli,
1960, s. 107.
23
84
Bahtiyar, Ortaklıklar, s. 158.
85
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1032, s. 614.
86
Arslanlı, C. I, s. 196- 197; Şenocak, Iskat, s. 294; SerPK.’nun 7/III. maddesindeki halka arz yoluyla
satışlarda tam ve nakden ödeme kuralı karşısında TTK.’nun 419/II. maddesi uygulama yeteneğini yitirmiş olup
kuruluş ya da sermaye artırımına pay taahhüdünde bulunanların söz konusu pay bedellerini tam ve nakden
ödemeleri gerekeceğinden bakiye sermaye borcu söz konusu olmamaktadır.
24
87
Domaniç, Anonim Şirketler, s. 1345; Kalyoncu, s. 38; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), N. 1034, s. 615; Krş.
Arslanlı, “Bu halde iştirak müteahhidi ile şirket defterine kayıtlı olan hissedar arasındaki mesuliyet
müteselsildir. Lakin iştirak müteahhidi sermayeden tahsil edilemeyen kısımdan sorumludur.” (C. I, s. 197).
88
Arslanlı, C. I, s. 197; Göle, s. 60.
89
Doğanay, C. I, s. 1213.
90
Y. 11 HD.’nin bir kararında, “…Mahkeme bilirkişi ile ana sözleşme münderecatına göre davacının
sermaye payının ayın olduğunun anlaşıldığını ve TTK.’nun 404. maddesinin amir hükmü karşısında henüz
aradan iki yıl geçmemiş olması itibarıyla söz konusu pay devri işleminin geçersiz olduğunu ve husumetin bu
devir işleminin kabulüne karar veren şirkete tevcihinde kanuna aykırı bir yönü bulunmadığın belirtilerek
davacının ortak sıfatının devam ettiğinin kabulüne karar verilmesi doğru olduğundan mahkeme kararının
onanması gerekmiştir.” denilmiştir. (T. 13.3.1980, E. 1980/773, K. 1220, Doğanay, C. I, s. 1214, dn. 31 naklen).
25
91
Hamiline yazılı pay senetlerinin yerine çıkarılacak olan hamiline yazılı ilmühaberlerin devri, TTK. m.
411/II uyarınca alacağın temliki hakkındaki hükümlere göre yapılmaktadır. Yasa’da açık bir düzenleme
bulunmamakla birlikte bakiye sermaye borcunun ifasından sorumlu olan kişinin tespiti açısından pay
defterindeki kaydın önemi ve işlevi nedeniyle bu tür ilmühaberlerin de anonim ortaklığın pay defterine kaydı
gerekir. Narbay, s. 173, Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1208, s. 698.
92
Doğanay, C. I, s. 1241; Tekinalp, “Pay Defterine Yazımın Hukuki Niteliği Sorunu” Đkt.Mal. 1979,
CXXV, S. 11, s. 473.
93
Uwe Huffer, Beck’sche Kurzkommentare, Bd 53, Aktiengesetz (AktG), München C.H Beck, 2008, §
63, N. 3, s. 295.
94
Đsviçre Federal Mahkemesinin başlangıçtaki içtihadı “Pay defteri dışında ve pay defterine kayıt haricinde
hiçbir başka işlem pay sahipliği veremez. Hukuken ancak pay defterine kayıtlı kimseler pay sahibidir.” yönünde
iken (JdT 1944 I 118 164) bu görüşünü 23.6.1964 tarihli ve ilkesel nitelikteki kararıyla değiştirmiştir BGE 90 II
1964 vd. (Tekinalp, Pay Defterine Yazımın Hukuki Niteliği, s. 472).
95
Üner Dağ, “Sermaye Ortaklıkları Hukuku”, Đkt. Mal., C.XXXVI, S. 4, Nisan, 1989, s. 152.
26
96
Yargıtay da payın devrinin şirkete karşı hüküm ifade etmesinin pay defterine kaydı ile mümkün
olabileceği görüşündedir. Yargıtay 11. HD.’nin bir kararında, “TTK.’nun 417. maddesi hükmüne göre, nama
yazılı hisse senetlerinin devri işlemi, şirket pay defterine kaydedilmediği sürece, pay devri şirkete karşı hüküm
ifade etmez.” şeklindedir. Y. 11. HD. T. 28.1.1987, E. 1986/6729, K. 1987/349 (Doğanay, C. I, s. 1241 naklen).
97
Narbay, s. 166.
98
JdT 1944 I 118 164 (Narbay, s. 166 naklen).
99
Y. 11. HD. T. 23.11.1978, E. 1978/4631, K. 1978/5252
100
Đsviçre Federal Mahkemesi yayınlanmamış olan 26.11.1941 tarihli kararında, şirketçe pay defterinin
tutulmamasını, ancak pay defterine yazılı kişilerin pay sahibi olarak kabul edilebileceği kuralına istisna olarak
saymıştır. Tekinalp, Pay Defteri, s. 472.
27
hukuki görünüş ve bir karine oluştururlar101. Pay defterindeki kayıtlar pay sahiplerinin
gözetimine tâbi bulunmamaları ve iradelerinin dışında tutulması nedeniyle özel belge
vasfı taşımaktadırlar. Bu defterdeki kayıtların niteliğinin kurucu değil bildirici olması
nedeniyle102, yanlışlıkların veya kayıtlı kişilerin gerçek pay sahibi ya da borçlu
olmadıklarının her zaman iddia edilmesi ve dava konusu yapılabilmesi mümkün103
olup kayıtların aksinin her türlü belge ile ispat edilebilmesi mümkündür104.
Pay defterine yapılan kayıt, pay senedini devreden ile devralan arasındaki alt
ilişkiden bağımsız olarak hüküm ve sonuç doğurduğundan buradaki kayda göre malik
gözüken kişi, alt ilişkiye dayanmak suretiyle paydan kaynaklanan borçlardan sorumlu
olmadığını ileri süremez. Başka bir ifadeyle pay defterinde malik olarak kayıtlı kişinin,
sermaye koyma borcu ve ikincil yükümlülüklerden kurtulabilmesi yalnızca bu
kayıtların gerçeği yansıtmadığını ve kendisinin maddi anlamda pay sahibi olmadığını
usulüne uygun biçimde ispatlaması koşuluyla mümkündür105. Dolayısıyla bir pay
bedelinin ifası konusunda herhangi bir hukuki uyuşmazlık çıkmadığı sürece, şirketin
pay defterinde pay senedi ya da ilmühaberin son sahibi olarak gözüken kişi bu
borçtan sorumludur. Bu yolla anonim şirket aynı zamanda, bedeli kısmen ödenmiş
paylara yönelik olarak, nama yazılı senetler veya nama yazılı ilmühaberlerde
sermaye borcunun ödenmeyen kısmı için kime ödeme çağrısı yapması gerektiğini
tespit edebilme imkânına da sahip olmaktadır106.
Bilinen ve ispat edilen gerçek duruma rağmen, pay defterinde gerekli
değişikliğin yapılmaması, gerçeği yansıtmayan eski duruma göre işlem yapılmasını
101
Narbay, s. 172.
102
Tekinalp, Yargıtay tarafından pay sahipliği sıfatının şirkete karşı kazanılması açısından pay defterine
kayıt işlemine kurucu değil bildirici- açıklayıcı bir nitelik tanınmasını ve bu konuya ilişkin Yargıtay’ın 11.
HD.’nin 23.11.1978 tarihli ve E. 1978/4631, K.1978/5252 sayılı kararını eleştirmekte ve TTK.’nun pay defterine
kayıtla birlikte şirkete karşı kazanılacağına ilişkin TTK.’nun m. 416/II, c. 2, 417/IV ve 419/I’deki kurallara
rağmen bu kaydın bildirici olarak kabulünün mümkün bulunmadığını ifade etmektedir. Tekinalp, Pay Defteri, s.
471-472.
103
Bu konudaki bir Đsviçre Federal Mahkemesinin bir kararı şu şekildedir: “Maddenin lafzına dayanarak,
pay defterindeki kayda, taahhüdün doğurduğu bakiye borcun üstlenilmesi bakımından kurucu bir değer
tanınamaz. Hukuki durum, payın devrinde olduğundan daha değişik değildir. Zira sermayeye katılma taahhüdü
ve pay sahipliği hakları, aynı ve tek hukuki ilişkinin iki yüzü gibidir. Ayrıca ilgililer ortaklığın özel nitelik taşıyan
bu defterine yaptığı kaydı bilmek durumunda değillerdir. Dolayısıyla yapılan kayda, borcu da naklettirici bir
güç tanınamaz. Ortaklığa karşı borcun kimin tarafından ödeneceğinin tespit edilmesinde pay defterindeki kayıt,
aksi başka araçlarla ispat edilebilecek bir karineden ibarettir.” BGE 83 II 297 jdT I 473-26 Kasım 1941
(Tekinalp, Pay Defteri, s. 472-473 naklen).
104
Tekinalp, Pay Defteri, s. 473.
105
Narbay, s. 172; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1039, s. 616-617.
106
Doğanay, C. I, s. 1241-1242; Göle, s. 122; Kaya, Bilgi Alma Hakkı, s. 300; Narbay, s. 173; Taşdelen, s.
41-42.
28
107
Tekinalp, Pay Defteri, s. 474.
108
Narbay, 172.
109
Narbay, s. 167; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1039, s. 616-617; Pay defteri paya bağlı
hakların şirkete karşı kullanılma ve ileri sürülmesinde bir hak sahipliğini ispat aracıdır (legitimationsmittel). Pay
defterine kayıt, pay sahipliği sıfatı bakımından kurucu değil, açıklayıcı bir fonksiyon icra eder. Söz konusu
kaydın pay sahipliği sıfatı ile ilgili olarak bir karine oluşturduğu konusu, Đsviçre Federal Mahkemesinin (BGE 90
II 164, 172) bir kararında, “Bir kimsenin isminin pay defterinde yazılı olması aynı zamanda onun pay sahibi
olarak kiminle iş göreceğini veya görmesi gerektiğini belirlemez. … Pay defterine kayıt sadece bir karinedir;
aksi kanıtlanabilir. Bu halde şirket pay defterindeki yazıma dayanamaz.” açıkça ortaya konulmuştur (Aynı
yöndeki bir başka karar BGE II 249). Yargıtay 11. HD.’nin bir kararı ise, “Pay sahipliği hakkında uyuşmazlık
varsa, sadece pay defterine yazılmak yeterli değildir. Bu pay defterine yazılmanın dayanağı TTK. m. 417/II’de
öngörüldüğü üzere ispat edilmesi hâlinde, pay devri, pay defterine yazılabilir.” şeklindedir. (Kaya, Bilgi Alma
Hakkı, s. 299-300).
110
Y. 11. HD.’nin T. 23.11.1978, E. 1978/4631, K. 1978/5252 kararında; “ … TTK.’nun 419. maddesi
hükmüne göre bedelleri tamamen ödenmemiş olan (nama yazılı) hisse senetlerini iktisap eden bir kimse ortak
olarak şirket pay defterine kaydedildikten sonra devraldığı hisse senedinden dolayı şirkete karşı (şayet varsa)
borcunu yerine getirmekle yükümlüdür. Aynı maddenin son fıkrası hükmüne göre de, o hisse senedini devreden
kimse de, hisse senedini iktisap eden şahsın şirket pay defterine ortak olarak kaydedilmiş olması şartı ile o hisse
senedinden doğan borçtan kurtulmuş sayılır. Olayda bedelleri tamamen ödenmemiş olan pay senetlerinin dava
tarihinden önce davalı tarafından dava dışı … ‘e devredilmiş ve bu devir keyfiyetine de ana sözleşmenin 7.
maddesine uygun bir şekilde davacı şirket yönetim kurulunca muvafakat edilmiş bulunmasına nazaran, dava
tarihinde artık pay sahipliği sıfatı ortadan kalkmış olan davalının…. Bir başkasına devrettiği hisse senedine
ilşkin olarak ve TTK.’nun 407. maddesinin birinci fıkrası hükmü gereğince (temerrüt faizi ile) yükümlü tutulması
ve bu faizin tahsili cihetine gidilmesi doğru değildir.” (YKD. C. V. S. 2, s. 223 vd.).
111
Bakınız, yukarıda I-B-1,2.
112
Hüffer, § 63, N. 2, s. 295; Tuğsavul, s. 121.
29
113
Anonim ortaklıkların paylarının senede bağlanması mecburiyetinin bulunmamasına karşılık halka açık
anonim ortaklıklarda pay senetlerinin halka satışında sermaye piyasası araçlarının satışı esnasında alıcıya teslimi
şarttır. SerPK. m. 7/f.4’te sermaye piyasası araçlarının satışında, alıcıya teslimi şart kılındığından, halka arz
edilecek payların pay senedine bağlanması da öngörülmektedir. Buna karşılık Yasa’da halka arz edilmeyen
payların senede bağlanması zorunluluğu yer almamaktadır. Ünal, Halka Açık Anonim Ortaklıklar, s. 71.
114
Narbay, s. 59; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), N. 766, s. 461.
115
Anonim ortaklık payının senede bağlanması zorunluluğunun bulunmadığı kuralının kaynağı, anonim
ortaklığın pay sahiplinin ve paya bağlı olan hakların anonim ortaklığın kuruluşunun veya esas sermaye
artırımının tescili ile birlikte doğması kuralı teşkil eder. Sevi, s. 26.
116
Narbay, s. 59; Sevi, s. 27.
117
Bir kıymetli evrakın nama yazılı sayılabilmesi için öncelikle senedin belli bir şahsın namına (adına)
yazılı olması gerekir. Đkinci koşul ise söz konusu senedin kanunen emre yazılı senetlerden sayılmamasıdır.
Çünkü bazı kıymetli evrak türleri vardır ki bunlar aksine bir kayıt taşımadıkları takdirde kanunen emre yazılı
kıymetli evrak olarak sayılmaktadır. Öztan, s. 42.
118
Şar, s. 164; Tescilden önce pay senedi çıkaranlar bundan doğan zararlardan sorumludurlar (TTK m. 395,
412). Buna karşılık SerPK 7/IV’teki kurala göre kayıtlı sermaye sistemini kabul eden anonim ortaklıklarda pay
senetlerinin tescilden önce çıkarılması mümkündür. SerPK sisteminde pay sahipliği hakkının ortaklığın kuruluşu
ya da sermaye artırımının tescili ile değil, pay senedinin satışı esnasında alıcıya teslimi ile birlikte kazanılacağı
esası benimsenmiştir. Çeliktaş, s. 32.
119
Narbay, s. 60. Yazara göre, çıplak paylar bakımından hamiline ya da nama ayırımı yerine ancak “ileride
nama yazılı pay senetlerine bağlanacak pay” ya da “ileride hamiline yazılı pay senedine bağlanacak pay”
ayırımından söz edilebilir. Bu paylara ilişkin ilmühaber çıkarılacağı zaman bunun türünü belirleyen çıplak payın
nama ya da hamiline olması değil, ana sözleşmede “nama” ya da “hamiline yazılı pay senedine bağlanacak
pay” olarak öngörülmüş olması belirleyecektir.
30
gerçekleşmediği sürece hamile yazılı pay senedi ihracı hükümsüzdür (TTK. m. 409).
Bu koşullara uyulmaksızın ihraç edilmiş pay senedini devralan kişi de şirkete karşı
pay sahipliği sıfatını kazanamaz, yalnızca bu yüzden uğradığı zararları varsa bunların
tazminini talep edebilir.
3. Đlmühaberlerin Đşlevi
Anonim ortaklıklarca henüz pay senetlerinin çıkarılmadığı dönemde, ileride
pay senetleriyle değiştirilmek üzere ilmühaberler çıkarılabilmesi mümkündür. Bunlar
ister nama ister hamiline yazılı olsun, pay senetlerinin yerini tutmak üzere
çıkartıldıklarından kıymetli evrak niteliğinde belgelerdir. Pay senetleri ile temel nitelik
ve fonksiyonları bakımından benzer işlevlere sahip olan ve geçici ya da ara pay
senedi olarak tanımlanan ilmühaberler belli bir payı temsil ettikleri için sahiplerine oy,
temettü ve iştirak payı gibi pay sahipliğinin bahşettiği bütün hakları verirler120. Paydan
kaynaklanan sorumluluk da kural olarak bu ilmühaberlere malik olan kişiye aittir.
Sermaye koyma borçlusunu belirlemede pay senetleriyle aynı işlevi gören
ilmühaberler, şirketin pay senedi çıkarmasıyla geçersiz hâle gelirler121. Đlmühaberler
her ne kadar geçici nitelikte belgeler olsalar da içerdikleri pay sahipliği hakları geçici
değildir122.
120
Arslanlı, C. I, s. 159-160; Doğanay, C. I, s. 1230.
121
Pay senetleri basılarak ortaklara verilmesi sırasında, daha sonra payın temsili konusunda ortaya
çıkabilecek sorunların önüne geçilmesi amacıyla geçici nitelikteki ilmühaberlerin ortaklıktan geri alınması
gerekir. Eriş, C. II, s. 2401.
122
Narbay, s. 64.
123
Domaniç, Anonim Şirketler, s. 1116; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), N. 1023, s. 610.
124
ĐBK. m. 635/III’e göre tedrici şekilde kurulan anonim ortaklıkta kuruluş genel kurulu, ortaklık sözleşmesi
tasarısını inceler ve sözleşme hakkında karar verir. TTK.’na alınmayan bu madde de, iştirak taahhütnamesinin,
ortaklık sözleşmesinin bir parçası olduğunu göstermektedir. Göle, s. 41-42.
31
125
Kalyoncu, s. 31.
126
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 114.
127
Yargıtay’ın kararlarında da vurgulandığı üzere, bir ortaklığın tasfiye hâlinde bulunması dahi bu kuralı
değiştirmez. Y. TD. T. 17.5.1968, E. 1966/2015, K. 3018 (Doğanay, C. I, s. 1219).
128
Hansell, Vogt, Walter, s. 649.
129
Goulding, s. 210.
130
Doğanay, C. I, s. 883; Kalyoncu, s. 61.
32
131
Domaniç, Anonim Şirketler, s. 1258; Kalyoncu, s. 65.
132
Domaniç, Anonim Şirketler, s. 1258.
133
Sermayenin Yasa ve ana sözleşme hükümlerine uygun olarak teminini sağlamak amacıyla getirilen TTK
m. 285/I’de “sermayenin muvazaadan ari olarak tamamen taahhüt edilmesi”, sermayenin ödenmesine ilişkin
TTK m. 405 vd. ve yönetim kurulunun sorumluluğuna dair (TTK m. 336) hükümler bulunmaktadır. Dolayısıyla
Tebliğ ile benimsenmiş bulunan sermaye borcunun ödenmesine ilişkin prensiplerin şirkete veya ortaklık
alacaklısı olan üçüncü kişilere yarar sağlayacağı kuşkuludur. (Kendigelen,s. 317).
33
134
STB. Đç Ticaret 2003/3 sayılı Tebliği (Anonim Şirketler ve Limited Şirketlerin Kuruluş ve Ana Sözleşme
Değişikliği Đşlemlerine Đlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ), RG. 25.7.2003, S. 25179. Bu Tebliğin sermaye
paylarına dair kuralları STB.’nın Đç Ticaret 1995/I sayılı Tebliğinin (STB. 1995/I sayılı Tebliğ, RG: 13.8.1995,
S. 22373) büyük ölçüde tekrarı niteliğindedir.
135
Moroğlu, Sermaye Artırımı, s. 93-94; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının esas sermayenin ödenme zamanı
konusunda getirdiği üç ay ve üç yıllık sürelere ilişkin anılan Tebliğinin, yasal dayanaktan yoksun olması bir yana
getirilen bu süre sınırlamalarının yerinde olup olmadığı da tartışmalıdır. Zira Tebliğ ile sermayenin ödenmesi
gereken zamanın ana sözleşmede gösterilmesi şartı getirilerek, TTK m. 406. madde çerçevesinde ortaklık
yönetim kuruluna tanınmış bulunan sermaye borcunun vade tarihini belirleme yetkisini işlevsiz hâle getirmiş ve
ortadan kaldırmıştır. Kendigelen, s. 317.
136
Kalyoncu, s. 62.
34
Bilindiği üzere, genel idare içinde yer alan, kamu hizmeti yapan ve bu
amaçla kamu gücünü kullanarak işlemler tesis eden STB.’nın anonim şirketin kuruluş
ve ana sözleşme değişiklikleri konusunda TTK.’nun 280. maddesindeki yetkilere
dayanarak şirketin kuruluşuna izin vermemesi yönündeki kararlarının hukuksal
niteliği, organik ve biçimsel açıdan birer yönetsel işlemdir137. Bu nedenle, anonim
şirketlerin kuruluşları ve ana sözleşme değişiklikleri konusunda TTK.’nun 280.
maddesinde verilen yetkiler doğrultusunda STB tarafından tesis edilen şirketin
kuruluşuna ya da sermaye artırımına izin vermeme yönündeki işlemlerin iptali için
idari yargı mercilerinde iptal davası açılması olanağı bulunmaktadır138. Dolayısıyla,
anonim şirketin kuruluşu aşamasında 2003/3 sayılı Tebliğinde benimsenen nakdi
sermayenin ödenme zamanına dair koşullara uyulmadığı gerekçesiyle Bakanlıkça
şirketin kuruluş izin isteminin reddine karar verilmesi durumunda, bu yönetsel işlem
hakkında iptal davası açılabilecektir.
Bu arada yönetsel işlemin iptalinin yanında bu işleme dayanak olan
düzenleyici işlemin de iptalinin istenebilmesi mümkün olduğundan, STB. tarafından
2003/3 sayılı Tebliğe dayanılarak yapılan işlemin yanı sıra bu Tebliğin nakdi
sermayenin ödenmesine dair sınırlamalar içeren bölümünün de iptalinin istenilmesi
mümkündür139. Bu yöndeki yönetsel işlemin iptal edilmesiyle şirket nakdi
sermayesinin ödenme zamanı konusunun herhangi bir sınırlama söz konusu
olmadan ana sözleşmeyle dilenildiği biçimde düzenlenebilmesi mümkün hâle
gelecektir.
137
Tekin Akıllıoğlu, “Ticaret Bakanlığının Anonim Ortaklık Ana Sözleşme Değişikliklerine Đzninin
Çıkardığı Yönetim Hukuku Sorunları”, Batider, 1979, C. X, S. 2, s. 474; Celal Göle, “Anonim Ortaklıklarda
Ticaret Bakanlığının Đzni ve Danıştay”, Batider, C. X , S. 2, s. 455.
138
Kalyoncu, s. 62.
139
Kalyoncu, s. 63.
35
140
559 sayılı KHK ile TTK. m. 285’te yapılan değişikliğin öncesinde tedrici kuruluşta sermaye payının
dörtte birlik bölümünün tescilden önce ödenmesi gerektiği yani muacceliyet anılan maddenin birinci fıkrasında
açıklığa kavuşturulmuştu. Bu dönem itibarıyla, ani kuruluş nedeniyle taahhüt edilen sermaye payının dörtte
birlik bölümünün ifasının taahhüt anından sonraki bir döneme bırakılması imkânını ortadan kaldırmıştır. TTK.
m. 285/I’deki değişiklik öncesinde, taahhüt edilmiş sermaye payının dörtte birinin anılan maddedeki kural
uyarınca taahhüt anında ödenmesinin gerektiği hususunda, açık bir hükmün bulunmadığı ileri sürülebilirse de
Borçlar Kanununun 74. maddesinin vadenin belirli olmadığı ve işin niteliğinden de anlaşılmadığı takdirde hemen
ifası gerektiği yönündeki hükmü karşısında, bu bedellerin taahhüt anında ödenmesi gereği ortaya çıkmaktadır.
141
Şar, s. 71.
142
559 sayılı kararnamenin yayımı tarihine kadar, anonim ortaklıkların kuruluşunda, taahhüt edilen sermaye
paylarının ¼’ü 7 ilâ 10 gün içinde bloke edilmekteydi. Bu süre sermaye artırımlarında ise 2 ilâ 5 gün
civarındaydı. Bu konudaki uygulamalar zamanla büyük miktarlarda sermaye artırım yapan ortaklıkların, nakit
para blokesi yerine, ilgili bankadan kredi kullanıp yine aynı bankaya bloke yapılması biçimini almıştı. Blokaj
işleminin bankalar bakımından ek gelir kaynağı oluşturması dışında, ortaklıkların kuruluşu açısından yararsız
olduğunun ortaya çıkması, ortaklıkların kuruluşları ve sermaye artırımlarındaki formalitelerin azaltılması gereği
bu yükümlülüğün kaldırılmasını sonuçlandırmıştır. (Y. Lokman Yıldızhan, “Şirket Kuruluşu ve Sermaye
Artırımında Sermayenin ¼’ünün 1 Ay Đçinde Ödenmesi Gerektiği”, Yaklaşım,Y. 3, S. 32, Ağustos, 1995, s.
106-107).
143
Ayşe Sümer, “TTK.’nın Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapan Kanun Hükmünde Kararnamede Anonim
ve Limited Ortaklıklarla Đlgili Yeniliklere Bakış”, Yaklaşım, Y. 3, S. 32, Ağustos, 1995, s. 15.
36
144
Kendigelen,s. 317; Poroy (Tekinalp/Çamoğlu), N. 490, s. 286-287.
145
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1024, s. 610; Tebliğ hükümleri dışında kurucu ortaklarca esas
sermayenin ödenme şekil ve şartlarını ana sözleşmede belirleyebilecekleri gibi, bu konulara ilişkin olarak
özellikle sermayenin ödenmesi şekil ve şartlarını belirleme konusunda ana sözleşmeyle genel kurula ya da
yönetim kuruluna yetki de verilmesi imkânı bulunmalıdır. Kalyoncu, s. 59- 60.
146
Şar, s. 73.
37
şirketin tescilinden önceki aşamada esas sermayenin tamamının değil yalnızca belli
bir bölümünün ödeneceği kararlaştırılmışsa, daha sonradan şirketin tüzel kişilik
kazanıp faaliyete geçmesi üzerine pay sahiplerinin ödemeleri gereken bakiye nakdi
sermaye borçları olacaktır. Bakiye kısım şirket sözleşmesi ve yasa hükümlerine göre
şirketin sermayeye gereksinim duyduğu ölçüde pay sahiplerinden daha sonradan
talep edilir147.
Bakiye sermaye borcunun vadesi şirket ana sözleşmesinde (BK m. 279/b.3),
belirli tarihler olarak gösterilebileceği gibi, bunun tespitinin şirket genel kuruluna ya da
yönetim kuruluna bırakılması da mümkündür148. Bu şekilde ödenmesi gereken bakiye
sermaye borcunun ifa tarihlerinin tespiti, konunun ana sözleşmede düzenlenmiş olup
olmadığına göre ayrı ayrı değerlendirilmek suretiyle yapılması gerekir.
Ana sözleşmede ödeme tarihlerinin açıkça belirlendiği takdirde, bu vadelerin
gelmesiyle başka bir işleme gerek bulunmaksızın söz konusu borç kendiliğinden
muaccel olur. Belirlenen bu vadelerde değişiklik yapılması, ancak şirket ana
sözleşmesinin usulüne uygun biçimde değiştirilmesiyle mümkündür149. Nakdi
sermaye koyma borcunun ifa zamanı, ana sözleşmesinde gösterilmediği gibi bunları
belirlemeye yetkili organ da belirtilmediği takdirde yönetim kurulu, şirketin tescilinin
ardından pay sahiplerinden sermaye borçlarının ifasını talep yetkisi bulunmaktadır
(BK m. 74)150. Aynı biçimde şirket genel kurulunun da sermaye borçlarının ifa
zamanının belirlenmesi konusunda karar almaya yetkili olduğunun TTK. m. 539/son
hükmü doğrultusunda kabul edilmesi yerinde olacaktır.
Bu konudaki yetkinin ana sözleşmeyle açıkça yönetim kuruluna tanındığı ya
da ana sözleşmede yetkiyi belirleyen bir kurala yer verilmemesi nedeniyle yönetim
kurulunun yetkili sayıldığı hallerde bu organ anonim şirketin ihtiyacı olmasına rağmen
ödeme çağrısında bulunmamışsa bu karar genel kurul tarafından alınabilecektir151.
Bu yetkinin genel kurula tanınmasının nedeni ise, bu görevi ihmal eden yönetim
kurulunun sorumluluğuna dair kuralların tek başına (TTK. m. 336) anonim şirketin
varlığının ve yararlarının korunmasına yeterli olmamasıdır152.
147
Ansay, Anonim Şirketler, s. 65.
148
Göle, s. 65.
149
Göle, s. 65
150
Göle, s. 67; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1040, s. 617.
151
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1040, s. 618.
152
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1040, s. 618.
38
d. TTK Tasarısı
TTK. Tasarısı’nın 344. maddesinde nakden taahhüt edilen payların itibari
değerlerinin en az yüzde yirmibeşinin ve ihraç primlerinin tamamının tescilden önce,
bakiyenin ise şirketin tescilini müteakip yirmidört ay içinde ödenmesi gerektiği
öngörülmektedir156. Bu düzenleme ile amaçlanan öncelikle TTK.’nun 285/I
maddesindeki değişiklik nedeniyle mevcut sistemimizde ortaya çıkan ve tebliğlerle
doldurulmaya çalışılan boşluğun giderilmesi, hiçbir ön ödeme yapılmaksızın anonim
şirket kurulabilmesinin önüne geçilmesidir. Pay bedellerinin ödenmesine ilişkin
emredici düzenleme bulunmamasının bakiye sermaye borçlarının uzun yıllar tahsil
edilmemesini ve şirketlerin tahsil edilen dörtte birlik sermaye ile çalışılmak zorunda
bırakılacağı endişesi TTK Komisyonunu pay bedellerinin ifası konusunda eski
153
TTK’nun 539. maddesinin son fıkrasında; “Şirket mukavelesinde aksine hüküm bulunmadıkça umumi
heyet, ortakların koymayı taahhüt ettikleri sermayeye mahsuben ödeyecekleri paraların ödeme gününü tesbit ve
ticarî mümessillerle, bütün ticari işletmeyi idare hakkı verilen ticari vekilleri tayine salahiyetlidir.” kuralı yer
almaktadır.
154
Göle, s. 67.
155
Göle, s. 67.
156
TTK Tasarısı’nda nakdi sermaye paylarının ödenmesi için öngörülen azami yirmidört aylık süre emredici
bir hüküm olup buna uyulmasının sağlanması ve gerektiği takdirde Tasarının 210. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında öngörülen fesih davası açma görevi Sanayi ve Ticaret Bakanlığına verilmektedir (Gerekçe, m. 344).
39
sisteme dönüşe sevk etmiştir157. Bu amaçla Tasarıyla, nakden taahhüt edilen pay
bedellerinin yüzde yirmibeşlik bölümünün tescilden önce, bakiye kısmın ise yirmidört
ay içinde ödenmesi zorunluluğu getirilmektedir158.
Nakdi sermaye paylarının itibarı değerlerinin en az yüzde yirmibeşi ve ihraç
primlerin tamamının şirketin tescilinden önce ödenmesi kuralının, pay bedelleri
ödenmeden sırf taahhütle anonim şirket kurulmasının ortaya çıkaracağı sakıncaları
gidermesi açısından yararlı olabileceği düşünülmektedir. Ne var ki, esas sermayenin
yüzde yetmişbeşlik bakiye bölümüne ilişkin ödemeler için 24 aylık bir sürenin
getirilmesi ile şirketin gelecekteki muhtemel sermaye ihtiyacına göre daha uzun
ödeme tarihleri belirleyebilmesi olanağı ortadan kalkmaktadır. Örneğin beş yıl süreyle
faaliyette bulunması öngörülen ve yabancı sermayeli ortağı da bulunan anonim
ortaklıkta çeşitli gruplardaki payları bulunması nedeniyle ileride sermaye artırımında
bu grupların onayı sorunuyla karşılaşmamak amacıyla sermaye paylarının yapılacak
yatırımları da göz önünde tutarak beş yıl içinde aralıklarla ödenmesinin
kararlaştırılabilmesinin engellenmesi kuşkusuz şirkete bir yarar sağlamayacaktır159.
Öte yandan Moroğlu, TTK Tasarısı’nın 344. maddesinin (1) numaralı
fıkrasındaki kuraldan sermaye paylarının dörtte üçlük kısmının her durumda yirmidört
ay içinde ödeneceği anlamının çıktığı, oysa şirket ana sözleşmesinde sermayenin
tamamının tescilden önce ya da tescilden sonra olmakla birlikte yirmidört aydan önce
tahsil edileceğinin kararlaştırılmasının mümkün olmasının gerektiğini ileri sürmekte ve
bu hükmü eleştirmektedir160.
Kanaatimizce, fıkrada geçen “en az” ibaresinden nakit olarak taahhüt edilmiş
pay bedellerinin peşin ödenecek kısmının yüzde yirmibeşin üzerinde belirlenebileceği
gibi bakiye pay bedellerinin vadelerin yirmidört aydan daha kısa süreler olarak
kararlaştırılmasına imkân tanındığı sonucuna varılmalıdır. Dolayısıyla Tasarı’nın bu
157
TTK Tasarısı’nın 344. maddesinin gerekçesinde, sermayenin ¾’lük kısmının tescili izleyen 24 aylık süre
içinde ödenmesi şartı ile ödenmemiş kısmının “unutulmaya bırakılmaması”nın sağlandığı ve sermayenin
korunmasına uygun hareket edildiğinden söz edilmektedir. Ayrıca Genel Gerekçe’de (057) anonim ortaklıklar
bakımından güvenli kuruluş ve sermayenin korunmasının, bu ortaklıkların sınırlı sorumlu ticaret ortaklığı türü
olmalarından kaynaklanan birbirlerini tamamlayan iki taşıyıcı ilke ya da bir taşıyıcı ilkenin iki yüzü olduğu
vurgusu yapılmaktadır.
158
13.12.1976 tarihli ve EC 77/91 sayılı AET/AT yönergesinin 26. maddesinde ortaklık paylarının yüzde
25’i ile varsa ihraç priminin tamamının peşin ödenmesi gerekmektedir. Nakit dışı sermayenin ise 27. maddeye
göre kuruluşla birlikte bir bütün olarak ifa edilir. Vanessa Edwards, EC Company Law, Oxford, Oxford
University Press, 1999, s. 83 vd
159
Abuzer Kendigelen, TTK Tasarısı Komisyonu, 15 Şubat 2001, 1. Oturum, m. 344.
160
Moroğlu, Değerlendirme ve Öneriler, s. 146.
40
161
Schmidt, Lutter, § 63, s. 722; Y. 11 HD. T. 4.6.1979, E. 1979/1281, K. 1979/2951 (Doğanay, C. I, s.
878).
162
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1024, s. 610.
163
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1024, s. 610.
164
Anonim şirketçe eğer böyle bir çağrı yapılmışsa bu bir hatırlatma veya ikaz anlamı taşır. Tekinalp
(Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1024, s. 610.
41
165
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1024, s. 610
166
Eriş, C. II, s. 2371; Göle, s. 66; Đmregün, Anonim Ortaklıklar, s. 283; Kalyoncu, s. 63.
167
Arslanlı, C. I, s. 197; Doğanay, C. I, s. 1219; Eriş, C. II, s. 2370-2371; Göle, s. 54; Tekinalp
(Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1040, s. 617; Yargıtay’a göre de “Sermaye taahhüdünü yerine getirilmesini
istemek hakkı, yalnız ortaklık tüzel kişiliğine aittir. Başka hiç kimse ortak dahi olsa böyle bir istekte bulunamaz.”
(Y. TD. T. 16.6.1967, E. 65/2442, K. 67/2586, Batider 1968, C. IV, S.3, s. 550);
TTK Tasarısı’nın “Ödemeye çağrı” kenar başlıklı 481. maddesinde çağrı yetkisinin açıkça yönetim
kuruluna ait olduğu vurgulanmıştır. Komisyon tarafından bu organın çağrı görevini ihmal etmesi durumunda
azlığın bunu yapabilmesinin mümkün olup olmadığı değerlendirilirken, burada sözü edilen çağrının azlık
haklarıyla ilgisinin bulunmadığından azlığa bu hakkın tanınamayacağı sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır. TTK
Tasarısı Komisyon Tutanakları, 15 Şubat 2002, Đkinci Oturum, m. 481.
168
Yargıtay 11. HD. bu hususta öncelikle ana sözleşmeye vurgu yapmaktadır. Dairenin bir kararında, “…
Bakiye sermaye borcunun nasıl ödeneceğine ilişkin anasözleşmede bir düzenleme olup olmadığı belirlenerek,
şayet bu konuda bir düzenleme varsa, yasanın emredici hükümlerine aykırılık teşkil etmemesi halinde öncelikle
anasözleşmenin uygulanması, ancak şirket anasözleşmesinde apelin nasıl isteneceğine ilişkin bir hüküm yoksa
TTK’nun 406, 407 ve 408. maddelerinde yazılı prosedüre uyulup, uyulmadığının tesbit edilerek, gerektiğinde
uzman bilirkişi ya da kurulundan rapor alınmak suretiyle oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.”
denilmektedir (Y. 11. HD. T. 18.9.2007, E. 2006/8711, K. 2007/11374).
169
Doğanay, C. I, s. 1219; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1024, s. 610.
170
Y.TD. T. 17.5.1968, E. 2015, K.3018 (Eriş, C. II, s. 2451).
42
a. Kuruluş Aşamasında
Taahhüt edilen nakdi sermayenin bir kısmının ya da tamamının şirketin tescil
edilmesinden önceki bir tarihte ödeneceği şirket ana sözleşmesinde
kararlaştırılmışsa, bu miktarın taahhüt edenler tarafından ana sözleşmede belirtilen
tarihte herhangi bir ihtar ya da ihbara gerek bulunmaksızın şirket adına açılan
hesaba yatırılması gerekmektedir (BK. m. 101/II). Bu nedenle tescilden önceki
aşamada ödenmesi kararlaştırılan nakdi sermayenin şirketçe ayrıca talep edilmesine
gerek bulunmamaktadır173.
Ani kuruluş yönteminde sermaye paylarının ana sözleşme ya da mevzuata
dayanarak ödenmesi gereken kısmının, STB.’nın 2003/3 sayılı Tebliği doğrultusunda,
kurucular tarafından ya şirket ana sözleşmesinin imzalandığı anda ödenmesi ya da
tüzel kişiliğin kuruluşunun ilânından başlamak üzere en geç üç ay içinde
171
YHGK.T. 1/3/1967, E. 1966/1511, K. 133; YTD. T. 19/6/1967, E. 65/2641, K. 67/2586 (Göle, s. 55, dn.
112).
172
Göle, s. 55.
173
Kalyoncu, s. 66.
43
b. Faaliyet Sırasında
Anonim şirketin ana sözleşmesinde pay sahiplerince taahhüt edilen nakdi
sermaye koyma borçlarının vadeleri açıkça belirlenmiş ise herhangi bir kişi ya da
174
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında pay bedellerinin ödenmesi talebinin hangi dönemde kimler
tarafında yapılabileceğine ilişkin bir kararı şu şekildedir: “Şirket borçlarından dolayı ortaklar sadece taahhüt
ettikleri sermaye hisseleri ile sorumlu olduklarından, ortakların sermaye hisselerini ödemeleri, hem şirket
yararını ve hem de şirketle ticari münasebete geçecek olan kimselerin alacaklarını garanti altına almak
bakımından yararlıdır. Bu itibarla söz konusu hükümler sermaye hissesinin behemehal ödenmesi halini hedef
tutar. Şirkete ödenmesi taahhüt edilen hisseyi -tasfiye kararı verilse bile- yine şirket talep eder. Hatta şirket
bunu istemekten sarfınazar etmek hakkına bile sahip değildir. … Anonim şirketin kuruluş safhasında, kurucular,
TTK.’nun 287. maddesine göre tasfiye sırasında bu talebi, TTK.’nun 446. maddesine göre, tasfiye memurları
talep ederler.” Y.HGK.T. 1.3.1967, E. 1966/T-1511, K. 133 (Doğanay, C. I, s. 850-851).
175
TTK Tasarısı’nda ön-anonim şirketin niteliği ve hukuki durumuna ilişkin düzenlemeler yer almamakta
olup 335. maddenin gerekçesinde bu hususların doktrin ve mahkeme kararları ile şekilleneceği
vurgulanmaktadır.
176
Moroğlu, TTK. Tasarısı’nın 335. maddesindeki ön şirket kabulü karşısında, 445. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında ortaklığın üç ay içinde tüzel kişilik kazanamaması hâlinde usulünce tasfiye yapılması yerine
ödenmiş olan sermaye paylarının sahiplerine iade edileceği hükmüne yer verilmesi bir çelişki olarak
değerlendirilmektedir. (Değerlendirme ve Öneriler, s. 147)
44
177
Göle, s. 69.
178
Oruç Hami Şener, Uygulamalı Ortaklıklar Hukuku, Ankara, Seçkin, 2006, s. 175.
179
Gerald Spindler, Eberhard Stilz, Kommentar Zum Aktiengesetz, Band 1, München, 2007, § 63, s. 506;
Kropff, Semmler, § 63, s. 506; Doğanay, C. I, s. 1219; Ortaklık ana sözleşmesinde bu konuda yetkili organın
gösterilmemesi durumunda, ortaklık genel kurulunun yanında ortaklığın sermaye gereksinimlerini en iyi biçimde
değerlendirebilecek konumda olan yönetim kurulunun “apel” yapmaya yetkili sayılması gerekmektedir.
Uygulamada ise çoğunlukla bakiye sermaye borcunu ödeme gününün belirlenmesi yetkisinin yönetim kuruluna
bırakıldığı bilinmektedir. (Göle, s. 69).
180
Ansay, Anonim Şirketler, s. 230; Arslanlı, C. I, s. 197; Göle, s. 69; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu),
Ortaklıklar, N. 1040, s. 617-618.
181
Kalyoncu, s. 66; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1040, s. 617-618.
45
c. Tasfiye Hâlinde
Anonim şirketin tasfiye süreci kesinleşen sermaye alacaklarının tahsiline
engel oluşturmamakta olup, bu bedellerin icra takibi ya da ilgili mahkemede dava
açılarak tasfiye sürecinde de pay sahiplerinden tahsili mümkündür185. Olağan süreçte
şirket organlarından genel kurul ya da yönetim kurulunca kullanılan ödenmemiş
sermaye bedellerini talep yetkisi, şirketin tasfiye sürecine girmesiyle birlikte tasfiye
memurlarına geçer (TTK. m. 446/I).
Tasfiye memurlarınca ödeme çağrısı, Yasa’da ve şirket ana sözleşmesinde
yer alan kurallara uygun biçimde yapılır. Ancak, ana sözleşmede bakiye sermaye
borcu için belirli bir vade öngörülmüş olsa bile tasfiye memurlarınca şirketin tasfiyesi
sürecinde bu vadenin gelmesi beklenmeden de ödeme çağrısında bulunulabilir186.
182
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1040, s. 617-618.
183
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1040, s. 617-618.
184
TTK Tasarısı Komisyon Tutanakları, 15 Şubat 2002, m. 481.
185
Y. 11. HD. T. 24.9.2002, E. 3758, K. 7978 (Eriş, C. II, s. 2384).
186
Kalyoncu, s. 67; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1041, s. 618.
46
d. Đflas Hâlinde
Şirketin iflası hâlinde bakiye pay bedellerine yönelik ödeme çağrısı özellik
arz etmektedir. Bu süreçte de şirket tüzel kişiliğine ait olan haklar çoğunlukla iflas
masasına dâhil edilmekte görev ve yetkiler de iflas idaresi tarafından yürütülmektedir.
Bu bağlamda, pay sahiplerine karşı şirket yönetim kurulu ya da genel kurul tarafından
kullanılabilecek bakiye pay bedellerini ödemeye davet görevi de iflas idaresine
geçmektedir188.
Đflas masasınca yapılacak ödeme çağrısı, şirket ana sözleşmesinde
belirlenmiş bir şekil varsa ona uygun olarak yapılmak zorundadır. Çağrı yöntemine
dair ana sözleşmede özel bir düzenleme yer almadığı takdirde, çağrının TTK. m.
406’da belirtilen biçimde ilân ve ayrıca tasfiye ve iflasta öngörülen özel çağrı
hükümlerine de uyulmak suretiyle yapılması gerekir189.
187
Göle, s. 72.
188
Arslanlı, C. I, s. 197; Göle, s. 70; Kalyoncu, s. 67; Tekinalp (Poroy/ Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1042, s.
618; Y. 11 HD. T. 15.4.2009, E. 2007/9314, K. 2009/4667.
189
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1042, s. 618; Yargıtay 11. HD. ilk derece mahkemesinin, “…
Đflasın, şirketin tüzel kişiliğini ortadan kaldırmayacağı, tüzel kişiliğin tasfiye amacının gerektirdiği sınırlar
dahilinde işlemlerine devam edebileceği, şirketin tüzel kişiliğinin ancak tasfiye tamamlanıp iflasın kapanması ve
müflis şirketin kaydının ticaret sicilinden terkin edilmesi ile son bulacağı, davacı şirketin davalıdan (ana
sermayeye karşılık) 25.000 Euro asıl, 6.000 Euro işlemiş faiz alacağı bulunduğu gerekçesiyle, icra takibine
davalı itirazının iptali ile takibin 25.000 Euro, 6.000 Euro işlemiş faiz üzerinden devamına, asıl alacağa takip
tarihinden itibaren temerrüt faizi yürütülmesine, 56.600 TL icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline…”
yönelik kararını usul ve kanuna uygun bularak onamıştır. (Y. 11. HD. T. 19.3.2009, E. 2007/8554, K.
2009/3246).
47
190
Göle, s. 71.
191
Doğanay, C. I, s. 870.
192
Kropff, Semmler, § 63, s. 273; Schmidt, Lutter, § 63, s. 721; Spindler, Stilz, § 63, s. 507.
193
Göle, s. 71; Kalyoncu, s. 67; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1042, s. 618.
194
Göle, s. 64; Kropff, Semmler, § 63, s. 274.
195
Şar, s. 75.
196
Schmidt, Lutter, § 63, s. 721.
48
197
Yargıtay 11. HD.’nin bir kararında bu hususa ilişkin olarak, “Her ne kadar TTK.’nun 406. maddesi
hükmüne göre, pay bedellerinin ödenmesi - ana sözleşmede hüküm bulunmaması hâlinde- ilân suretiyle
istenmesi gerekmekte ve şirket ana sözleşmesinde de aksine bir hüküm bulunmamakta ise de apele davetin
taahhütlü mektupla yapılması hali, hiç şüphesiz ki, gazete ile ilândan daha isabetli ve daha emniyetli bir
duyurma şeklidir. Olayda apele davet taahhütlü mektupla yapıldığına göre, bunun geçerli bir davet şekli olarak
kabulü icap eder.” Y. 11 HD. T. 21.2.1980, E. 1980/456, K. 818 (Doğanay, C. I, s. 1220)
198
Göle, s. 70; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1042, s. 618.
199
Göle, s. 71; Kalyoncu, s. 68.
200
Göle, s. 73.
49
Ne var ki, 6762 sayılı TTK.’nda bedeli tamamen ödenmemiş paylar için
hamile yazılı pay senedi çıkarılması olanağı bulunmadığı gibi pay senetlerini
başkalarına devreden eski maliklerin şirkete ödenmeyen pay bedelinden sorumluluğu
da bulunmamaktadır. Kaldı ki bedelleri tamamen ödenmemiş olan hisse senedi ve
ilmühaberlerinin sahiplerinin ad ve soyadları ile yerleşim yerlerinin şirket pay defterine
kayıt edilmesi zorunluluğu olmayıp (TTK m. 413) bakiye sermaye borcunun ödenmesi
yükümlülüğü şirket pay defterine kayıtlı bulunan son pay sahibine aittir. Dolayısıyla
söz konusu ilânın ETK.’nda olduğuna benzer bir fonksiyonunun bulunmadığı açıktır.
Bu nedenle bakiye sermaye payının ödenmesi konusunda ilân yerine taahhütlü bir
mektupla bir ihbarda bulunulması, pay sahiplerinin bu konudan bir an önce haberdar
olmalarını sağlayacak ve amaca daha uygun olacaktır201.
TTK.’nun 408/II. maddesinde yer alan “Nama yazılı pay senetleri sahiplerine
bu davet ve ihtar taahhütlü mektupla yapılır.” kuralı da söz konusu çağrının ilân
yoluyla yapılmasının yanında, ilgililerin pay sahipleri defterinde kayıtlı bulunan
adreslerine taahhütlü mektupla ihtar gönderilmesinin gerekliliğini göstermektedir.
Bedelleri tamamen ödenmemiş paylar için çıkarılmış nama yazılı pay senedi ve
ilmühaber sahiplerinin ad ve yerleşim yeri adreslerinin pay sahipleri defterine kayıtlı
olması ve bu bedellerin ifasından söz konusu defterde adları kayıtlı bulunanların
sorumlu olmaları nedeniyle ödemeye çağrının ilân yerine taahhütlü mektupla
yapılması, daha güvenilir bir yöntem olarak gözükmektedir. Ayrıca pay sahipleri bu
yolla daha çabuk ve güvenilir biçimde durumdan haberdar edilmiş olurlar202.
TTK. Tasarısı’nda da pay bedellerin ödenmesi çağrısına ilişkin TTK.’nun
406. maddesinde benimsenen yöntemin özü itibarıyla korunduğu görülmekle birlikte
(Tasarı m. 481) mevcut düzenlemelerden farklı olarak varsa primlerin de pay
bedellerine ilişkin yönteme göre talep edileceği ve bu yetkinin şirket yönetim kuruluna
ait olduğu vurgulanmaktadır203. Ana sözleşmede belirlenmesi koşuluyla çağrı, ilân
dışında başka yöntemlerle yapılabilir. Teknolojik alandaki gelişmelerden yararlanma
amacıyla Tasarı’nın 1524. maddesinde ortaklıklarca yapılacak çağrıların anonim
şirket web sitesinde duyurulması zorunluluğu getirilmektedir. Özellikle ihraç
201
Göle, s. 73.
202
Göle, s. 72; Kalyoncu, s. 68; Yargıtay, bakiye pay bedellerinin ödenmesi çağrısının ana sözleşmede
hüküm bulunmaması durumunda ilân yoluyla yapılması gerekmesine rağmen (TTK m. 406) taahhütlü mektupla
yapılan çağrıyı bunun yapılmasının ilâna göre daha güvenli bir yöntem olduğu gerekçesiyle geçerli saymıştır. Y.
11 HD. T. 21.2.1980, E. 1980/456, K. 1980/818. (Doğanay, C. 1, s. 1225).
203
Tuğsavut, s. 139-140.
50
primlerinin (agio) tahsilinin pay bedelleriyle aynı usule tâbi olduğunun belirtilmesi
karşısında, ihraç primlerinin hukuksal niteliği ve ifa edilmemesine bağlanan sonuçlara
dair doktrindeki farklı görüşlerin yeniden değerlendirilmesi gerekecektir.
204
Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında kabul edilen ve AET’nin ticaret ortaklıklarına ilişkin sermayeyi konu
alan 77/91 sayılı Đkinci Yönergesinin 42. maddesinde öngörülmüş bulunan evrensel nitelikteki eşit işlem ilkesi
yasal bir üst norm haline getirilmiş ve TTK Tasarısı’nın 357. maddesinde, “Paysahipleri eşit şartlarda eşit
işleme tâbi tutulur” şeklinde açık olarak ifade edilmiştir. Madde gerekçesinde eşit işlem ilkesine aykırılığın
hukuki sonucunun, somut olayın özelliklerine bağlı olarak değişebileceği ifade edilmektedir.
205
Çevik, s. 543; Göksoy, s. 37; Kalyoncu, s. 69; Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 211-212; Şükrü Yıldız,
Anonim Ortaklıklarda Pay Sahipleri Açısından Eşit Đşlem Đlkesi (Eşit Đşlem), Ankara, Seçkin, 2004, s. 206-
207; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), N. 887, s. 528.
206
Göksoy, s. 38.
207
Karsten Schmidt, Marcus Lutter, Aktiengesetz, Kommentar, Band 1, Köln, 2008, § 63, s. 716; Yıldız,
Eşit Đşlem, s. 206.
51
yapılan bu çağrının eşit işlem ilkesine aykırılık oluşturduğu söylenemez208. Ancak ana
sözleşmede bazı pay grupları yönünden farklı ödeme koşulları gösterilmemişse,
yetkili organın tüm pay sahiplerinden aynı koşullarda bu payların ifasını istemesi
gerekmektedir. Yapılan ödeme çağrısında bir kısım pay sahiplerinin çağrının dışında
tutulması, ödemenin miktarı veya vadesi konusunda diğerlerine oranla ayırım
yapılması eşit işlem ilkesi ile çelişir209.
Pay bedellerinin çağrıdan önce ödenmesi ile yetkili organın eşit işlem
ilkesine aykırılık oluşturacak şekilde yaptığı çağrının hüküm ve sonuçlarının farklı
olasılıkları göz önünde tutularak değerlendirilmesi gerekir. Şöyle ki;
208
Schmidt, Lutter, § 63, s. 720; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1051, s. 621; Yıldız, Eşit Đşlem,
s. 207.
209
Kalyoncu, s. 69; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1051, s. 621; Yıldız, Eşit Đşlem, s. 207.
210
Charlesworth, s. 164; Domaniç, Anonim Şirketler, s. 1120.
211
Göle, s. 46.
52
olacaktır212. Şu kadar ki, şirketin çağrıdan önce yapılan pay bedeli ödemelerini kabul
etmesinin yöneticilerin bireysel çıkarlarına değil, şirketin genel menfaatlerine
uygunluğu aranır213. Buna karşılık Yargıtay kararlarında bir kısım pay sahiplerinin
çağrı yapılmadan bakiye sermaye borçlarını ifa etmelerinin, kârdan yararlanmada
diğerlerine oranla avantajlı bir durum, bir hak tanınmış olacağından eşitlik ilkesinin
bozulacağı değerlendirmesi yapılmakta ve bu durumun eşitlik ilkesine aykırılık
oluşturduğu ifade edilmektedir214.
Pay sahibinin çağrı öncesinde yaptığı ödeme, bunun miktarına göre paydan
kaynaklanan borcun tamamen ya da ödeme nispetinde sona ermesini sağlar. Bu
ödemelerin ardından şirketin pay sahibine bu miktarı iadeye zorlanması ise söz
konusu değildir215.
Öte yandan anonim şirketin kuruluş safhasında ana sözleşme gereği
ödenmesi gereken sermaye payları, iştiraki taahhüt eden kişiler arasında, ileride
kurulacak anonim şirketin haklarından yararlanma ve pay sahipliği sıfatını
kazanabilme açısından bir eşitsizliğe yol açmayacağı için vadeden önce
ödenebilecektir. Bu safhada anonim şirketin, henüz tüzel kişilik kazanmamış bir
durumda olması da, katılma taahhüdünde bulunan kişiler arasında bir eşitsizliğin
doğmasına engel olacaktır. Kaldı ki, bu dönem itibarıyla şirketin bir faaliyette
bulunarak gelir elde etmesi imkânı da yoktur216.
212
Kalyoncu, s. 71; Domaniç, Anonim Şirketler, s. 1120.
213
Charlesworth, s. 165.
214
Y. 11 HD.T. 28.12.1984, E. 1984/6507, K. 1984/6608 (Kalyoncu, s. 70); Aynı yönde, Göle, s. 67;
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1051, s. 621. Yazarlar, şirketçe kural olarak bazı pay sahiplerinin
önerdiği muaccel olmayan sermaye borcunun ifa teklifini eşitlik ilkesine aykırılık oluşturması nedeniyle kabul
edebilmesinin mümkün olmadığını ortaya çıkardığı görüşündedirler. Aynı yönde Kropff, Semmler, § 63, s. 274.
215
Charlesworth, s. 165.
216
Göle, s. 46
53
217
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1051, s. 621-622.
218
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1051, s. 621-622.
219
Ana sözleşmede hüküm bulunmak koşuluyla bazı paylara değişik ödeme şartları kabul edilmişse buna
uyulur. Bu şekildeki farklılık, eşit işlem ilkesini ihlal etmez. Aksine sözleşme şartlarına uyulmadan çağrıda
bulunulması eşitlik yaratmakta olup bu gruplar için ödeme talebi geçerlilik kazanmaz (Yıldız, Eşit Đşlem, s. 207).
220
Kalyoncu, s. 70; N. Fusun Nomer, “Anonim Ortaklıkta Eşit Davranma (Eşit Đşlem) Đlkesi”, Prof. Dr.
Đmregün Armağanı, Đstanbul, 1998, s. 484; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), N. 1051, s. 621-622; Yıldız, Eşit Đşlem,
208; Krş. Domaniç, bu durumda ifadan kaçınmanın mümkün olmadığı, yalnızca bütün pay sahipleri için ileri
tarihli ifa tarihinin geçerli olacağı görüşündedir. (Hayri Domaniç, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C. II, Anonim
Şirketler, Đstanbul, 1998 (Şerh, C. II), s. 1119.
54
gerektirecektir221. Çağrıyı genel kurul yapmışsa buna karşı iptal davası açılabileceği
gibi aynı zamanda yürütmenin durdurulması da talep edilebilir (TTK. m. 381-382).
Edim için bir ya da birden çok (seçimlik) ifa yerleri söz konusu olabilir222.
Borçlanılan edimin ifa edilmesi gereken yerin belirlenmesi bu açıdan önem
taşımaktadır. Anonim şirketlerde pay sahibi taahhüt ettiği sermaye koyma borcunu ifa
yerinde şirkete sunmakla yükümlüdür.
Pay sahiplerince ödenmesi gereken sermaye pay bedellerinin ödeme yeri,
şirket ana sözleşmesinde gösterilebileceği gibi, ödeme şekli ve şartlarının
belirlenmesi yetkisi şirket yönetim kuruluna ya da genel kuruluna da bırakılabilir223.
Ana sözleşmede pay bedellerinin ifa yeri gösterilmediği takdirde ödeme yeri şirketin
bu konuda yetkilendirilmiş organları tarafından belirlenir. Đfa yeri şirket ana
sözleşmesinde gösterilmediği gibi, bunu belirleyecek yetkili organa da yer
verilmemişse, bu hususta tıpkı ödeme zamanını belirlemede olduğu gibi, yönetim
kurulunun yetkili bulunduğu kabul edilmelidir. Şirket ana sözleşmesinde bu konuda
hiçbir düzenlemeye yer verilmemesi ve yönetim kurulunun da ifa yerini
kararlaştırmaması hâlinde BK.’nun 73/1. maddesi gereğince, sermaye borcunun ifa
yeri, şirketin merkezi olarak görülen yerdir (TTK. m. 279/b.1). Diğer bir ifadeyle nakdi
sermaye koyma borcu, bir para borcundan ibaret olduğundan BK.’nun yedek hukuk
normu niteliğindeki anılan maddesi uyarınca götürülecek bir borç niteliğindedir. Bu
nedenle ifa zamanında alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerekir224.
Buna karşılık, tedrici kuruluşta ve şirket paylarının halka arz edildiği sermaye
artırımlarında, taahhüt edilen şirket pay bedelleri, kurulan ya da sermayesi artırılan
221
Kalyoncu, s. 70; Nomer, Eşit Đşlem, s. 484; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1051, s. 621-622;
Yıldız, Eşit Đşlem, 208.
222
Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 9. bası, Beta, Đstanbul, 2006, s. 889-890.
223
Eriş, C. II, s. 2371; Diğer taraftan 559 sayılı KHK (RG.T. 27.6.1995 ve S: 22326) ile TTK.’nun 285.
maddesinin birinci fıkrasının değiştirilmesinden ve 288. maddesin kaldırılmasından önce anonim ortaklığın
kuruluş aşamasında kanunen ödenmesi gereken bedelin (TTK m. 285/I) Merkez Bankasına ya da muteber bir
bankaya yatırılması gerekmekteydi. Ancak sözü edilen değişiklikten sonra anılan yükümlülük kaldırılmıştır. Ne
var ki, STB. 1995/I sayılı Tebliğinde (daha sonra da 2003/3 sayılı Tebliğ) bu husus göz ardı edilerek pay
sahiplerinin kuruluş ve sermaye artırımlarında pay taahhütlerine ilişkin yapacakları ödemeler için ortaklık
tarafından bir banka ya da özel finans kurumunda hesap açtırılacağı belirtilerek sermaye borcunun ödeneceği yer
gösterilmiştir.
224
Göle, s. 73-74; Safa Reisoğlu, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 14. bası, Đstanbul, s. 2000, s. 258;
Von Tuhr, s. 500-501.
55
şirket adına bankada açılan hesaba yatırılması gerekeceğinden ifa yeri konusunda
herhangi bir duraksama bulunmamaktadır (Seri: VIII, No: 33, m. 3).
TTK Tasarısı’nda da ödeme yerinin belirlenmesi konusunun SPK. Tebliği’nin
anılan maddesiyle benzer bir yaklaşımla düzenlendiği görülmektedir. Tasarı’nın 345.
maddesindeki kurala göre nakdi ödemelerin kurulmakta olan şirket adına bir bankada
açılacak özel hesaba225 yalnızca şirketin kullanabileceği biçimde yatırılması
gerekmektedir226. Yine Tasarı’nın 481. maddesinin birinci fıkrasında, pay bedellerinin
ödenmesi konusunda yönetim kurulu tarafından yapılan çağrıda, talep edilen
sermaye borcunun oranı ya da tutarı ile ödeme tarihinin ve yerinin açıkça belirtileceği
vurgulanarak bu konuda yönetim kurulu yetkilendirilmiştir.
Konusu para olan borçların kural olarak memleket parası ile ödenmesi
gerekmektedir (BK m. 83/I). Anonim şirketlere karşı pay sahiplerince yüklenilen nakdi
sermaye borcunun da niteliği bakımından bir para borcu olması nedeniyle Türk
parası ile ifa edilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Dolayısıyla borçlu pay sahibinin edimini
Türk parası ile ifa etme, şirketin ise yapılan bu ödemeyi kabul yükümlülüğü
bulunmaktadır.
Nakdi sermaye borcunun kural olarak para ile ödenmesi gerektiğinden pay
sahibinin Türk parası yerine yabancı para, mal ya da hizmet yoluyla ödeme
önerisinin, şirketçe kabul edilmesi zorunluluğu olmadığı gibi bono, poliçe ve çek,
tahvil gibi ödeme araçlarıyla ya da bir alacağın temliki yoluyla yapılan ödeme teklifleri
de kural olarak kabul edilemez227. Buna rağmen bu nitelikteki ödeme teklifi şirketçe
kabul edilmişse, taahhütte bulunan pay sahibi ancak söz konusu senetlerin anonim
225
Moroğlu, Tasarı’daki 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanununa bağlı” ibaresi yerine “bir
mevduat bankasında” ibaresinin daha uygun olacağı görüşündedir. Bu konudaki eleştiriler için bkz. Moroğlu,
Değerlendirme ve Öneriler, s. 146-147.
226
TTK Tasarısı m. 345’te şu hüküm yer almaktadır: “(1) Nakdi ödemeler, 18/671999 tarihli ve 4389 sayılı
Bankalar Kanunu’na bağlı bir bankada veya özel finans kurumunda, kurulmakta olan şirket adına açılacak bir
hesaba, sadece şirketin kullanabileceği şekilde yatırılır. Taahhüt edilen payların, kanunda veya ana sözleşmede
öngörülmüş bulunan ve kanunda yazılı olandan daha yüksek olan tutarlarının ödendiği, ticaret siciline
yöneltilecek bir banka mektubu ile kanıtlanır. Banka, bu tutarı, şirketin tüzel kişilik kazandığını bildiren bir sicil
müdürlüğü yazısının sunulması üzerine, sadece şirkete öder.
(2) Şirket, 335. maddenin birinci fıkrasında öngörülen noter onayı tarihinden itibaren, üç ay içinde tüzel
kişilik kazanamadığı takdirde, bu hususu doğrulayan bir sicil müdürlüğü yazısının sunulması üzerine, bedeller
banka tarafından sahiplerine geri verilir.”
227
Nakdi ödeme zorunluluğunun TTK. 279/III’e göre ana sözleşmede yer almış olacağından, buna aykırı bir
ödeme önerisinin kabul edilmesi ana sözleşmeye aykırılık oluşturacağından, bu şekilde yapılan ödeme nedeniyle
ortaklığın zararı doğarsa bu yönetim kurulunun sorumluluğunu gerektirir. (Moroğlu, Sermaye Artırımı, s. 94).
56
228
Moroğlu, Sermaye Artırımı, s. 95.
229
Moroğlu, Sermaye Artırımı, s. 95.
230
Eren, s. 1225 vd; Fahrettin Aral, Türk Hukukunda Takas, Ankara, 1994, s. 1; Erdem Aybay, “Takas
Kurumu ve Takasın Davada Savunma Olarak Đleri Sürülmesi”, MaÜHFD, 2005/2, s. 257; Selahattin Sulhi
Tekinay, Sermet Akman, Haluk Burcuoğlu, Atilla Altop, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. bası, Đstanbul,
1993, s. 1012..
231
Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 1012.
57
232
Göle, s. 52; Krş. Hirsch, pay taahhüdünden kaynaklanan borç ile ilgili olarak, “… bir hissedar anonim
şirketinin rızası hilafına para olarak sermaye vazı mükellefiyetini; takas suretiyle ifa edemez. (BK. m. 123/II)
Eğer bir hissedarın takas edilecek alacağı şirkete tamamen mukabil ivaz temin etmeyen bir hukuki muamaleye
müstenit ise; o zaman anonim şirketinin rızasıyla da takas yapılamaz.” görüşündedir. (Hirsch, Ticaret Hukuku,
s. 204).
233
Aybay, s. 260.
234
Göle, s. 53; Ana sözleşmede temerrüt faizinin ödenme süresi ve şartları düzenlenebilir. Anonim ortaklık,
bakiye sermaye borcunu ifada temerrüt nedeniyle pay sahibinin payına düşen hazırlık dönemi faizi, kar payı
veya temerrüt faizi takas etmek hakkına sahiptir. (Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1057, s. 624).
58
235
Ünal Tekinalp, “Nakdi Sermaye Taahhüdünden Doğan Borcun Takası”, Đkt. Mal, C. XXVIII, S. 4,
Temmuz 1981, (Takas), s. 188.
236
Peter Jaggi, Ungeloste Fragen des Aktienrecht, SAG 31, 1958, S. 58- 59 (Tekinalp, Takas, s. 186-187)
237
Jaggi, s. 58 ve 59 (Tekinalp, Takas, s. 189).
238
Peter Mosımman, Die Liberierung von Aktien durch Verrechnung, Basel und Stuttgart, 1978, s. 51-57
(Tekinalp, Takas, s. 189).
239
Göle, s. 52-53.
59
240
Kalyoncu, s. 74.
241
Göle, s. 53; Şar, s. 73.
242
Tekinalp, Takas, s. 189.
243
Yargıtay kararlarında da pay sahibinin sermaye artırımından kaynaklanan sermaye borcunun takasına
imkân tanındığı sonucuna varılmaktadır. Nitekim Y.11. HD. bir kararı şu şekildedir: “Sermaye artırımı sonucu
oluşan rüçhan hakkı için yatırılması gereken sermaye borcunun, dağıtılmasına karar verilen ve veznede bulunan
kâr alacağı ile karşılanması istenmekle beraber, takas tarihinde ortağın muaccel olmuş, kâr payı alacağı
olmadığından, sermaye borcu ödenmemiş sayılır”. Y. 11. HD. T. 13.6.2002, E. 4112, K. 6074 (Eriş, C. II, s.
2372)
244
Kalyoncu, s. 75; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1046, s. 619; Tekinalp, Takas, s. 189.
60
245
Tekinalp, Takas, s. 189.
246
Kalyoncu, s. 75; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), N. 1047, s. 620; Tekinalp, Takas, s. 189; Krş. Göle, s. 52-
55.
247
Nakdi sermaye borcuna yönelik takas uygulaması özellikle holding anonim şirketlerde yaygındır. Bu
süreçte holding kurucuları, herhangi bir ya da birkaç anonim ortaklığın pay senetlerinin değerini mahkemeye
tespit ettirdikten sonra bu değerler üzerinden yeni kurulan holdinge satmakta, bu ilişkiden kaynaklanan bedel
alacağı ile holdingin sermayesini taahhütten doğan borçlarını takas etmektedir. Tekinalp (Poroy/Çamoğlu),
Ortaklıklar, N. 1046, s. 619-620.
248
BGE 87 II 169; 76 III 13 vd.; 99 1b 145 vd 1936 değişikliğin önce; BGE 58 II 155; 53 III 204; 49 II 187
vd; 41 III 140 vd. Mosımann, Die Liberierung von Aktien durch Verrchnung, Basel und Stutgart, 1978, s. 42,
dn. 3 (Tekinalp, Takas, s. 187, dn. 2 atfen).
249
Steıger, 108-111; Sıegwart, m.628/12, m. 633/14; Schucany, m. 633/2; Funk, m. 633/1 (Tekinalp
(Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1046, s. 620 atfen); Türk Hukukunda ise Göle, s. 52; Tekinalp (Takas), s. 186
vd.
61
yüzden nakdi sermaye koyma taahhüdünün ifası bağlamında bono, poliçe çek ya da
sair kıymetli evrakın verilmesi ödeme olarak sayılmaz. Ödemenin şekli, TTK. m.
279/III’deki kural gereğince ana sözleşmede yer almış olacağından, buna aykırı
biçimde yapılmış olan ödeme teklifinin kabul edilmesi ana sözleşmenin ihlali
anlamına gelmekte ve şirket yönetim kurulunun sorumluluğunu gerektirmektedir250.
Nakdi sermaye borcu kural olarak para ile ödenmekle birlikte ana sözleşmede
sermaye borçlarının kambiyo senetlerinden birisi ile ödenebileceği kararlaştırılmışsa,
burada belirtilen kambiyo türüne göre çek, poliçe ya da bonodan biri ile de ödeme
yapılabilir.
Ana sözleşmede kambiyo senedi ile ödeme yapma konusunda açıklık
bulunmamasına rağmen nakdi sermaye koyma taahhüdünü bu yolla ödemek isteyen
pay sahibinin istemi şirketçe kabul edilmişse, pay sahibinin sermaye borcu, senet
bedelinin şirket tarafından tahsil edildiği anda ve miktarda sona ermiş olur (TTK. m.
142). Yani kambiyo senedine dayalı olarak borcun ödenmiş sayılabilmesi, senet
bedelinin şirket tarafından tahsil edilmesine bağlıdır. Çünkü poliçe ve bono verilmesi
sermaye borcunun sona ermesi anlamında olmayıp, tahsil şartına bağlı ödeme
teşebbüsü niteliğindedir. Đfa uğruna verilmiş olan kambiyo senedi ödendiğinde
sermaye koyma borcu yerine getirilmiş olur, aksi takdirde şirket tarafından teklif
edilen senet ya da poliçenin kabul edilmiş olması tek başına ödeme olarak
nitelendirilemez251.
Öte yandan SerPK.’na tâbi anonim şirketler bakımından tedrici kuruluş ya da
sermaye artırımlarında SPK.’nun 7/III. maddesi gereğince pay bedellerinin nakden
ve tam olarak ödenmesi gerektiğinden nakdi sermaye koyma borcunun kambiyo
senetleriyle ödenmesi mümkün değildir252.
250
Göle, s. 20; Kalyoncu, s. 75.
251
Göle, s. 20; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1050, s. 621.
252
Kalyoncu, s. 76.
62
taraflar arasında yabancı para ile ödeme konusunda anlaşılmışsa bu takdirde artık bir
yabancı para borcundan söz edilir253. Sözleşmenin tarafları borcun yabancı para ile
ödenebileceğini kararlaştırdıkları takdirde, borcun vadesi gelmesiyle borçlu
vadesinde ödeme yapmak koşuluyla seçimlik bir hakka sahiptir. Borçlu sözleşmede
kararlaştırılan yabancı parayı ya da vade günündeki resmî karşılığı olan Türk
parasını ödeyerek borcundan kurtulabilir. Her iki durumda da alacaklı yapılan
ödemeyi kabul etmek zorundadır254.
Anonim şirketlerde, nakdi sermaye borcu niteliği itibarıyla bir para borcu
olduğundan kural olarak Türk parası ile ödenmesi gerekmekle birlikte ana
sözleşmede sermaye borcunun yabancı para ile ödenebileceğinin kararlaştırılması
mümkündür. Bu durumda borçlu pay sahiplerinin borçlarını yabancı memleket parası
ile ödeyebilmeleri imkânı bulunmaktadır. Ancak ana sözleşmede aynen ödeme
konusunda emredici bir ibare yoksa ve sözleşmede geçen başka ifadelerden de
böyle olduğu sonucuna varılamıyorsa burada gerçek olmayan yabancı para borcu
bulunduğundan pay sahipleri borçlarını sözleşmede belirtilen yabancı para ile ya da
vade günündeki yabancı paranın rayici üzerinden Türk parası ile ödeyebileceklerdir.
Bu durumda dahi yabancı para ile ödeme sermaye borcunun bir ödeme biçimi olup,
yabancı paranın sermaye olarak konulması söz konusu değildir255.
Ana sözleşmede sermaye borcunun yabancı para ile ödenebileceği
konusunda bir düzenleme bulunmamasına rağmen şirket yönetim kurulunun yabancı
para ile yapılmak istenen bir ödemeyi kabul etmesi nedeniyle şirketin bir zararı
doğmuşsa, oluşan zarardan bu organ sorumlu olacaktır256.
Borçlar Kanunu bağlamında, borç doğuran sözleşmede borcun belli
miktardaki yabancı paranın “aynen”, “efektif olarak” veya benzer ifadelerle yabancı
para ile ifasını kararlaştırmışlarsa, bu takdirde gerçek yabancı para borcu söz konusu
olduğundan bunun Türk parası ile ifa edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla
borçlunun BK m. 83/II’de yer alan seçimlik haktan yararlanması da imkânı yoktur ve
borç mutlaka yabancı para ile ödenmelidir257. Buna karşılık, anonim şirket pay
253
Eren, s. 933; Reisoğlu, s. 232.
254
Eren, s. 934; Reisoğlu, s. 233.
255
ĐMKB Yönetmeliği’nin 35/I. maddesine göre Borsada menkul kıymetlerin alım satımı peşin esasına göre
Türk Lirası ile yapılacaktır. Ancak Borsa yönetim kurulu ilgili mevzuat çerçevesinde dövizle ödemeye ve peşin
işlem dışındaki türlerde işlem yapılmasına karar verebilir. (ĐMKB Yönetmeliği RG: 19.2.1996, S: 22559);
Kalyoncu, s. 77.
256
Kalyoncu, s. 78.
257
Reisoğlu, s.234.
63
bedelleri açısından gerçek yabancı para borcu söz konusu olamaz. Yani şirket ana
sözleşmesinde sermaye borcunun yabancı para olarak “aynen” ödenmesinin
kararlaştırılması, esas sermayenin yabancı para olarak ifadesi anlamına gelir ki bu
anonim şirketler bakımından geçerli değildir. Çünkü TTK.’nun 272. maddesine göre
esas sermayenin Türk parası ile ifadesi gerekmektedir258.
258
Yabancı para ile aynen ödemenin kararlaştırılması hâlinde yabancı para değerindeki değişmeler, esas
sermayenin de değişimini sonuçlandıracaktır. Bu ise esas sermayenin sabitliği ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.
Kalyoncu, s. 79.
259
Ünal, Sermaye Piyasası Hukuku, s. 315
260
Bürgi, Art. 687, No. 7.
64
alınacak bir karar ya da pay sahipleriyle yapılacak bir sözleşme ile taahhütte
bulunanları sermaye koyma borcundan ibra imkânı bulunmamaktadır (TTK. m.
528/II).
Yargıtay HGK.’nun bir kararında vurgulandığı üzere, şirket pay sahibinin
taahhüdünden doğan nakdi sermaye borcunun ifasınının istenmesi zorunluluğu, hem
pay sahipleri hem de ortaklığın alacaklıları açısından sermayelerinin belirli olması ve
ana sözleşmede gösterilen miktarda ödenmesi ve korunması, malvarlığının esas
sermayenin altına düşmemesi gayesinin doğal bir sonucudur261. Anonim şirket
sermaye alacağını ortaklardan tahsil ederek esas sermayesini tamamlamak
zorundadır.
Pay sahibinin nakdi sermaye koyma borcundan dolayı ibra edilmesi,
alacaklılara karşı malvarlığıyla ile sorumlu olan anonim şirket sermayesinde
azalmaya neden olacaktır. Şirket alacaklılarının korunması ve esas sermayenin şirket
malvarlığının altına düşmesinin önlenmesi amacıyla pay sahipleri tarafından şirkete
sermaye olarak ödenen sermaye paylarının, sermayenin usulü çerçevesinde
azaltılması ve tasfiye payının ödenmesi durumları haricinde geri istenemeyeceği
kabul edilmiştir (TTK m. 405/II). Aynı gerekçelerle şirketin de pay sahiplerine
ödenmiş olan sermaye payını iade imkânı bulunmamaktadır262. Yasa’nın anılan
405/II. maddesindeki hükmün yorumundan anonim şirketin, sermaye borcunun pay
sahibi tarafından taahhüt edilmekle beraber henüz ödenmemiş olan kısmı
bakımından da bu borcun ibra olunamayacağı sonucuna ulaşılmaktadır263.
Pay sahiplerince ödenmesi taahhüt edilen sermaye, şirket alacaklıları
açısından, onların yararına bir güvence olduğundan anonim ortaklık, pay sahiplerini
sermaye koyma borcundan ibra edip, pay sahiplerinden bu borçlarını ödemelerini
istemeyecek olursa, şirket malvarlığı esas sermayenin altına düşebilecektir. Bunun
sonucunda ortaya çıkacak durum ise, yasakoyucunun şirket sermayesinin ana
sözleşmede gösterilen miktar ve biçimde ödenmesi yoluyla şirket sermayesinin
261
Y.HGK. T. 1.3.1967, E. 1966/1511, K. 1967/133; Göle, s. 47.
262
Yargıtay 11. HD.’nin bu konudaki kararı şu şekildedir: “… Davacı banka(nın), diğer taahhüt
sahiplerinin taahhütlerini yerine getirmemelerini gerekçe göstererek, kendisinin şirkete ödemiş olduğu sermaye
payının iadesini talep etmesi mümkün değildir. Bu itibarla mahkemece, davacının davaya konu sermaye artırım
payının iadesini talep etmesi MK'nun 2.maddesine aykırı olduğu gözetilmeksizin, yazılı gerekçelerle davanın
kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş kararın davalı E… A.Ş. Đflas Đdaresi yararına bozulmasına karar
vermek gerekmiştir.” (Y. 11. HD. T. 15.4. 2009, E. 2007/9314, K. 2009/4667); Hanish, s. 13-14.
263
Göle, s. 49; Kalyoncu, s. 94.
65
264
Göle, s. 48.
265
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), N. 1058, s. 625.
266
Göle, s. 48-49; Aynı yönde bkz. Kalyoncu, s. 98-99.
267
Göle, s. 50.
66
pay sahibi açısından yaptırım niteliği taşıyan borçlardandır. Kaldı ki, anonim şirketin
pay sahiplerinin sermaye koyma borcunu ifada temerrütleri sebebiyle ödemekle
yükümlü oldukları temerrüt faizi, cezaî şart ve munzam zarara yönelik ibra yasağı
yasakoyucunun amacına da uygun bir çözüm biçimidir. Bu tür borçların ibrasının
niteliği bakımından her ne kadar şirket esas sermayesini azaltıcı nitelikte bulunmadığı
ileri sürülebilir ise de, şirket malvarlığında belli bir azalmaya yol açacağı, pay sahipleri
ve şirket alacaklılarının çıkarlarını olumsuz yönde etkileyeceği açıktır. Bu nedenle
fer’i nitelikteki bu borçların da pay sahiplerinin sermaye koyma borçlarına ilişkin ibra
yasağı kapsamında olduğunun kabul edilmesi gerekir268.
Pay sahiplerinin sermaye borçlarına yönelik olarak ibra yasağının tek
istisnası esas sermayenin azaltılması hâlinde kabul edilmiştir. TTK.’nun 396.
maddesindeki hükümlere göre esas sermayenin usulünce azaltılması sonucunda,
şirkete karşı borçlu durumda bulunan her pay sahibinin azaltılma oranında, borcu ibra
edilmiş olmaktadır. Bu durumda da esas sermaye borcuna ilişkin ibranın esas
sermayedeki azaltılma oranına eşit olması gerekmektedir. Bu kararlaştırılan orandan
daha fazla miktarda sermaye borcunun ibra edilmesi; ortaklık, şirket alacaklıları ve
pay sahipleri aleyhine sonuç doğuracağından hükümsüzdür269.
268
Göle, s. 50; Kalyoncu, s. 95.
269
Göle, s. 51.
270
Arıcı, Alacak Hakkı, s. 5.
67
yönelik açık bir kural TTK.’nda bulunmamaktadır. Ancak yorum yoluyla bu sorunun
çözümüne ışık tutabilecek nitelikteki bir hüküm TTK.’nun ticaret ortaklıklarının genel
hükümleri arasındaki “Karineler” kenar başlıklı 143/II maddesinde yer almaktadır. Bu
fıkrada, “Mukavelede aksi kararlaştırılmış olmadıkça, sermaye olarak konan malların
mülkiyeti şirkete ait ve hakları şirkete temlik edilmiş olur.” kuralı bulunmaktadır.
Kuruluşta sermaye payı karşılığında taahhüt edilen nakit dışı sermayenin
değerinin biçilmesi ve şirket paylarının nominal değerlerinin belirli bir parasal tutar
olarak ana sözleşmede ifade edilmesi gerekmesine rağmen bu nitelikteki sermaye
borcunun pay bedeli ya da taahhüt konusu şeye biçilen parasal değerin nakden
ödenmesi yoluyla ifası mümkün değildir. Bu nedenle nakdi sermaye koyma taahhüdü
bakımından söz konusu olabilen ifa uğruna ya da ifa yerine edim ayırımın, nakit dışı
sermaye koyma taahhüdü ile payların nominal değeri arasındaki ilişkide anlamı
bulunmamaktadır. Burada nakit dışı sermaye taahhüdü ile pay sahibinin nakit ve
nakit dışı olmak üzere iki ayrı borcu değil, tek borcu vardır; taahhütte bulunduğu nakit
dışı sermaye payını ilgili mevzuata ve ana sözleşmeye uygun olarak şirkete
devretmek271.
Nakit dışı sermaye koyma borcunun ifası bakımından farklı bir yolun
benimsenmesi, şirketin tüzel kişiliği kazanmasından sonra para dışındaki sermaye
taahhütlerinin ifa edilmemesinin nakdi sermayeye oranla daha ağır sonuçlar
doğurabilmesidir. Çünkü para borçları nitelikleri bakımından kişisel değildir ve açık
kalan sermaye, bu payın başkalarına devredilmesi yoluyla nispeten kolay biçimde
tamamlanabilir. Nakit dışı sermaye borcunun konusu ve taahhütte bulunanın kişiliği
nedeniyle, ifa etmeme yüzünden açık kalan kısmın şirketçe kapatılmasını
imkânsızlaştırabilir272.
Bu gerekçelerle nakit dışı sermayenin tüzel kişiliğin kazanılmasının ardından
şirkete devredilmesi gerekmekte olup, nakdi sermaye açısından olduğu gibi bir
bölümünün kuruluş aşamasında geri kalanının şirketin faaliyeti aşamasında
ödenmesine imkân bulunmamaktadır273.
Konu, STB.’nın 1995/1 sayılı Tebliğinde ve STB.’nın Đç Ticaret 2003/3 sayılı
ve Anonim ve Limited Şirketlerin Kuruluş ve Ana Sözleşme Değişikliği Đşlemlerine
271
Bu durum nakit dışı sermaye taahhüdünde bulunanın hiçbir koşulda payın nominal değerini nakit olarak
ifa ile sorumlu olmayacağı biçiminde anlaşılmamalıdır. Nakit dışı sermaye borcuna konu edimin ifasının
imkânsızlaştığı takdirde bu durum ortaya çıkabilir. Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 104.
272
Arslanlı, C. I, s. 186-187.
273
Doğanay, C. 1, s. 1219.
68
274
Abuzer Kendigelen, “Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Đç Ticaret 2003/3 sayılı ve Anonim ve Limited
Şirketlerin Kuruluş ve Ana Sözleşme Değişikliği Đşlemlerine Đlişkin Esaslar hakkında Tebliğinin Hukuki Açıdan
Değerlendirilmesi”, Makalelerim, C. I, 1986-2001, II. bası, Đstanbul, 2006, s. 190 vd; Tekinalp
(Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1025, s. 611; Pulaşlı, Teblig’deki ifadenin sermaye borcunun muaccel
olmasına değil, esasen tescil ile muaccel olmuş borcun en geç hangi süre içersinde yerine getirilmesi gerektiği
ifade eden bir talimat olarak değerlendirilmesi gerektiği görüşündedir. Ancak yazar, buna rağmen böyle bir
talimatın hukukiliği veya TTK.’na uygun olup olmadığı konusunun tartışmalı olduğunu ifade etmektedir. Pulaşlı,
Şirketler Hukuku, s. 673.
69
275
Ansay, Anonim Şirketler, s. 229; Bu konuda Arslanlı, anılan kuralda geçen mülkiyet ve tasarruf hakkının
“kabulü” hükmünün bu sonuçlar hukuken ortaya çıkmadığı sürece bir anlam taşımadığını ifade etmekte,
sermaye borcunun taahhüt vasfının TTK. m. 140. maddede düzenlenmiş olmasına rağmen 285. maddede aynı
yönde bir kuralın sevk edildiğinin düşünülemeyeceği görüşündedir. Yazara göre bu kural ile taahhüdün anlamı
tanımlanarak sonuçları da düzenlenmek istenmiştir. Malik sıfatıyla doğrudan doğruya tasarruf hakkını “kabul
etmek”, taahhütte bulunan kimseye aynı zamanda mülkiyet hakkının devrine yönelik tasarrufları yapma
yükümlülüğünü de getirdiği şeklinde yorumlanabildiği takdirde, tüzel kişiliğin yasa gereği ve doğrudan doğruya
malik sıfatını kazanması anlamına gelmektedir. Arslanlı, C. I, s. 188.
276
Kalyoncu, s. 20.
70
277
Hüseyin Ülgen, “Ticaret Şirketlerine Sermaye Olarak Konulan Mülkiyet Ya Da Mevcut Ya Da Tesis
Edilecek Diğer Ayni Hakların Tescilini Kim/Kimler Đsteyebilir?”, Đkt.Mal, C. XXXII, S. 2, Mayıs 1985, (Ayni
Hakların Tescili), s. 61.
278
Ferit H. Saymen, Halid K. Elbir, Türk Eşya Hukuku, Ayni Haklar, Đstanbul 1954, s. 175-188.
279
Necip Kocayusufpaşaoğlu, Türk Hukukunda Gayrimenkul Satış Vaadi, Đstanbul, 1959, s. 26 vd.
280
Đlhan E., Postacıoğlu, Gayrimenkullerin Ferağına Müteallik Akitlerde Şekle Riayet Mecburiyeti, Đstanbul,
1945, s. 197.
281
S. Sulhi Tekinay, Eşya Hukuku, Đstanbul, 1970-1971, s. 160.
282
Ansay, Anonim Şirketler, s. 228.
283
Değirmenci, s. 30; Moroğlu, Sermaye 2, 46.
71
nedeniyle sona erer. Bunun yanında devri yasada özel bir şekle bağlanmış hakların
devrinde de aynı ilkenin kabul edilmesi gerekmektedir284.
Bu aşamada TMK. m. 1013/I’deki “Tescil, tasarrufa konu olan taşınmaz
malikinin yazılı beyanı üzerine yapılır.” kuralı üzerinde durulması gereklidir. Bu kesin
ifadeye rağmen son fıkradaki “Bir aynî hakkı tescilden önce kazanan kimse, gerekli
belgeleri ibraz ederek tescili isteyebilir.” kuralı nedeniyle istisnai hâllerde
gayrimenkulün maliki ya da ayni hak sahibinin bu yöndeki beyanına gerek
bulunmamaktadır.
Bir taşınmaz ya da onun üzerindeki sınırlı ayni hakkın anonim şirkete
sermaye olarak konulması taahhüdünün şirket ana sözleşmesinde ya da TTK.’nun
283/IV. maddesine göre hazırlanmış bir iştirak taahhütnamesinde yer alması hâlinde
bu taahhüt TMK. 705/I, BK. 213 ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen
resmî şekle gerek olmaksızın geçerlidir. Diğer bir deyişle, TTK. m. 140/II’de yer alan
sermaye olarak gayrimenkul mülkiyeti ya da tescil edilecek ayni bir hakkın konulması
taahhüdünü içeren şirket sözleşmesi hükümlerinin resmî şekil aranmaksızın geçerli
olduğu kuralı yalnızca borçlanma işlemi bakımından özellik taşımaktadır285. TTK.’nun
285/II. maddesi gereğince ortaklık, tüzel kişilik kazanmasıyla birlikte, doğrudan
doğruya ve başkaca bir işleme gerek bulunmaksızın bu taşınmaz ya da sınırlı ayni
hakkın sahibi olamaz. Sadece MK. m. 1013’e göre devreden yani katılma
taahhüdünde bulunan kişiye ait olan tescili talep hakkı anonim şirkete geçer. Şirketin
taahhüt konusu gayrimenkulün mülkiyeti ya da sınırlı ayni hakkı kazanabilmesi için
bunların şirket tüzel kişiliği adına kaydını yaptırması gerekir286.
Diğer yandan, anonim şirket tarafından taahhütte bulunanın rızası
aranmaksızın sermaye olarak taahhüt edilen taşınmaz mülkiyeti ya da diğer sınırlı
284
Değirmenci, s. 30.
285
Alman hukukunda anonim şirketler bakımından ayni sermaye yatırımı ve ayni devir almanın ana
sözleşmede belirtilmesi zorunluluğu vardır. AktG § 27 Ancak TTK m. 140/II ve 285/II hükümlerinin
öngördüğüne benzer düzenlemelere yer veren paragraflar mevcut değildir. Bu bakımdan genel hükümlerin
uygulanacağı açıktır. Alman hukukunda gayrimenkul mülkiyetini nakle yönelik sözleşmeler tamamen borçlanma
işlemi niteliğinde olup, mülkiyetin nakli için tarafların tescilden önce ayrıca bir ayni akit yani mülkiyetin
geçişini sağlayan bir sözleşme yapmaları gerekmektedir. Ülgen, Ayni Hakların Tescili, s. 62; Đsviçre hukukunda
ise ayni sermaye hakkında OR. 633/IV ancak şirketin ticaret siciline tescili ile birlikte doğrudan doğruya bunlar
üzerinde tasarrufta bulunabildiği ya da tapu siciline tescili talep hususunda kayıtsız ve şartsız bir hak elde ettiği
takdirde karşılık teşkil edebilecekleri ifade edilmektedir. Bunun sonucu olarak bu durumda ortaklığın yalnızca
tescili talep hakkını elde ettiği görüşü hâkim dir. Steiger (çev. Çağa) Đsviçre Anonim Şirketler Hukuku, 3. bası,
Đstanbul, 1968, s. 124-125.
286
Doğanay, C. I, s. 870; Moroğlu, Sermaye, s. 46; Ülgen, TTK m. 140/II bakımından söz konusu olan özel
düzenlemenin sadece katılma payı edimi için söz konusu olduğunu ileride kurulacak şirket adına yapılan devir
alma işlemlerinin mezkur düzenlemenin kapsamına dahil bulunmadığı görüşündedir. Ayni Hakların Tescili, s.
63.
72
287
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1025, s. 611.
288
Y. 11 HD. 21.1.1982, 5335/1060 (Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1029, s. 613).
289
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1029, s. 613.
290
Kalyoncu, s. 19.
291
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1030, s. 613.
292
Doğanay, C. I, s. 881-882.
73
düzenlemeden farklı ve ilâve olarak bu kural ile anonim şirkete tescil talebinde
bulunma olanağı sağlanılmıştır293. Bu görüşler ve dayanakları şöyledir:
293
Ansay, Anonim Şirketler, s. 78; Hayri Domaniç, Anonim Şirketler, Đstanbul, 1978; Erdoğan Moroğlu,
“Sermaye Olarak Taşınmaz Mal ve Bunun Üzerindeki Bir Ayni Hakkın Konulması Taahhüdü”, (Sermaye Olarak
Taşınmaz) Makaleler I, 2. bası, Đstanbul, 2001, s. 27-40;
294
Değirmenci, s. 24; Doğanay, C. I, s. 870; Şar, s. 225; Dolayısıyla paradan başka sermayenin mülkiyeti,
kural olarak ortaklığın tüzel kişiliği kazanmasıyla şirkete geçer. Bu nevi sermayenin normal olarak vadeye
bağlanması olanaklı olmadığından, ortaklığın tüzel kişilik kazanmasıyla birlikte bu mal ve hakları talep ve dava
edebilme olanağı bulunmaktadır. Hatta gayrimenkul sermayenin, doğrudan ortaklıkça şirket adına tescili için
ortaklığın talep hakkı vardır (Hayri Domaniç, “Anonim Şirket Ortaklarının Sermaye Temerrüdüne Terettüp Eden
Müeyyideler,” (Müeyyideler), ĐBD. C. XL, S. 4-5-6, 1966, s. 121).
295
Değirmenci, s. 24
74
taahhüt edilen gayrimenkul üzerinde mülkiyet hakkı tesisini içeren şirket sözleşmesi
resmî şekil aranmaksızın geçerli olmakla birlikte, yalnızca şirketin tüzel kişilik
kazanmasının, bu şekilde taahhüt edilen taşınmaz üzerinde mülkiyet ya da diğer bir
ayni hakkın şirketçe doğrudan kazanılmasını sonuçlandırmadığı yönündedir. Bu
görüşteki yazarlara296 göre bu değerlerin sermaye payı olarak yöntemince taahhüt
edilmesi, yalnızca taahhütte bulunanın rızası aranmaksızın tapu sicilinde söz konusu
hakların şirket adına tescilini talep olanağı sağlamaktadır. Yani anonim ortaklık, tüzel
kişilik kazanmasının ardından anılan kural nedeniyle bu şekilde taahhüt edilmiş
hakların tapuda şirket adına tescilini talep edebilecektir (TTK. m. 285/II).
Bu görüşe dayanak olarak, TTK.’nun 285. maddesinin Adliye Encümeni
Mazbatasında yer alan gerekçesine vurgu yapılmaktadır. Burada, nakit dışı sermaye
taahhüdünün mülkiyeti nakle yeterli olmayıp sadece bir borçlanma işlemi niteliğinde
olduğu ifade edilmiş olup ayrıca “gayrimenkuller için Tasarı’nın TTK.’nun 285/II ve
TTK. m. 140. maddesi hükümlerine göre taahhüdün muteber olması açısından
hâkimden tescil kararının istenebileceği” ifadesi bu durumda bir tescilsiz iktisaptan
söz edilemeyeceğini göstermektedir297.
Bu nedenlerle taahhüt konusu olan taşınmazlar ve bunların üzerindeki diğer
ayni hakların tapu siciline tescilleri yapılmaksızın anonim şirketçe kazanılması söz
konusu olamaz298. Sermaye payı olarak bir taşınmazın taahhüt edilmesi hâlinde
bunun anonim şirkete devri için usulüne uygun biçimde taahhütte bulunanın tapuya
müracaatı ve diğer usuli işlemlerin tamamlanması gerekir. TTK. m. 285/II’deki kuralın,
296
Arslanlı, “Ayni sermayede anonim şirketin iştirak müteahhidinin sırf “taahhüdü ile” tescil mühim
mahzurlar tevlid edebilir. Zarar ihtimallerini bertaraf etmek için belki en emin yol sermayenin tescilden önce
vaz’ını mecburî kılmaktır. … Mesela menkuller kuruculara veya üçüncü bir şahsa tevdi edilebilir.
Gayrimenkullerin devri için de gereken müracaat yapılır veya tapuya şerh verilebilirse, şirket hükmi şahsiyet
iktisap etmekle mülkiyet hakkını derhal ve resen ihraz etmiş olur. TTK.’da mülkiyet hakkının resen intikali
telakkisi terviç edilemediği takdirde ifanın temini için 140. madde gereğince kuruculara şirketin tescilinden önce
kayıtsız ve şartsız tedbir istemek hakkı tanınmalıdır. Bizce TTK.’nun 140. maddesi başka bir gaye ile sevk
edilmiş olamaz. ” görüşündedir. (C. I, s. 189); Aynı yönde bkz. Kalyoncu, s. 18; Moroğlu, Sermaye Olarak
Taşınmaz, s. 36-37; Hüseyin Ülgen, , “Ticaret Şirketlerine Sermaye Olarak Konulan Mülkiyet ya da Mevcut
Tesis Edilecek Diğer Ayni Hakların Tescilini Kim/Kimler Đsteyebilir”, Đkt.Mal. 1985, C. XXXII, S. 2, s. 61-64;
Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 673; Tuğsavul, s. 144-145.
297
Kalyoncu, s. 19.
298
Y. 11 HD. 18.4.1989, E. 89/2886, K. 89/2366; Ayrıca, TTK.’nun 1951 tarihli Hükümet Tasarısı’nda bu
nakit dışı sermaye ile ilgili olarak, “Ayin olarak konacak olan sermayenin karşılık sayılabilmesi için, ortaklığın
ticaret siciline kayıt edildiği tarihten itibaren bunun üzerinde doğrudan doğruya tasarrufa başlayabilmesi ve
eğer gayrimenkul üzerinde mülkiyet ve sari bir ayni hak sermaye olarak konacak olursa bu hakların tapu siciline
kendi namına geçirilmesi kayıtsız şartsız istemek hakkını haiz olması lazımdır.” kuralı yer almıştır. Đsviçre
sisteminin benimsendiği görülen bu kuralın yasalaşma sürecinde Adliye Encümeninde yapılan müdahaleler ile
mevcut biçimi aldığı görülmektedir. Tekinalp, (Poroy/Çamoğlu), N. 1028, s. 612-613.
75
tescilden sonra taahhüt konusu gayrimenkul ya da onun üzerindeki sınırlı ayni hakları
şirketin kendi adına tapu siciline tescilini isteyebilmesi şeklinde anlaşılmalıdır299.
299
Arslanlı, C. I, s. 189.
300
Ülgen, Ayni Hakların Tescili, s. 61.
301
Moroğlu, Sermaye Olarak Taşınmaz, s. 38.
302
Değirmenci, s. 28; Moroğlu, Sermaye Olarak Taşınmaz, s. 27-40.
303
A.Sıegwart, Kommntar zum Schweizerischen Zivilgesetzbuch, V. Band Obligationenrecht 5. Teil: Die
Aktiengelsellschaft, Art 628, N. 40 (s. 237), Von Steiger, s. 124-125. Keza Meier-Hayoz, s. 49 ve devamında 12
76
b. Taşınır Mallar
Kural olarak taşınırların mülkiyetinin geçirilmesi yasal bir istisna bulunmadığı
sürece zilyetliğin naklini gerekli kılar. TTK. m. 285/II’de yer alan kural ise sermaye
payı karşılığında menkul bir malın konulması taahhüt edilmişse şirketin tüzel kişilik
kazandığı tarihten itibaren bunların üzerinde malik sıfatıyla doğrudan doğruya
tasarruf edebileceğini düzenlemektedir. Dolayısıyla, şirketin söz konusu menkuller
üzerinde malik sıfatıyla tasarrufta bulunabilmesi, tescil ile birlikte bu menkullere ilişkin
borcun muaccel olmasını gerektirmektedir. Başka bir deyişle bu taahhütlere ilişkin
borç şirketin tesciliyle birlikte muaccel hâle gelmektedir.
Burada taahhüde konu menkullerin mülkiyetinin şirkete nasıl geçeceğinin
üzerinde durulması gerekmektedir. Şöyle ki;
adet tescilsiz iktisap hali saymış fakat OR. 634/IV’ten bahsetmemiştir. Moroğlu, Sermaye Olarak Taşınmaz, s.
38- 39 naklen.
304
Ansay, Anonim Şirketler, s. 228; Arslanlı, C. I, s. 186; Değirmenci, s. 28; Moroğlu, Sermaye Olarak
Taşınmaz, s. 27-40; Đmregün, Anonim Ortaklıklar, s. 287; Tuğsavut, s. 142-143.
77
olur, mala ilişkin yarar ve hasar da şirkete intikal eder. Bu andan itibaren taahhüt
edenin borcu taşınırı muhafaza ve teslimden ibarettir305. Pay sahibi koymayı taahhüt
ettiği taşınırı teslim etmezse, şirket bunu pay sahibinden istihkak davası yoluyla talep
edecektir306.
Öte yandan, anonim şirkete pay sahibi tarafından sermaye bedeli olarak
getirilmesi taahhüt edilen taşınırların mülkiyetinin şirketin tüzel kişilik kazanması ile
başka bir işleme gerek bulunmaksızın yani zilyetlik nakledilmeden doğrudan şirkete
geçeceğini kabul eden bu görüşün benimsenmesi, uygulamada bazı sorunlara neden
olabilecektir307. Zira bu durum, pay bedeli karşılığı şirkete getirilmesi taahhüt edilen
taşınırın iyi niyetli üçüncü kişiler tarafından iktisap edilmesine engel oluşturmamakta,
taşınırın pay sahibinden başkasına ait bulunması olasılığında ise fiili olarak
uygulanabilirlikten yoksun kalmaktadır. Yani bu son olasılıkta malik olmayan pay
sahibince yapılan taahhüt üzerine, şirketçe bu menkul malın mülkiyetinin kazanılması
mümkün değildir308. Ayrıca TTK m. 391/I.’de yer alan, “Esas sermayeye karşılık olan
hisse senetlerinin bedelleri tamamen ödenmedikçe, umumi heyet yeni hisse senetleri
çıkarmak suretiyle sermayenin artırılmasına karar veremez.” kuralı nedeniyle
sermaye artırımının taahhüt edilmiş pay senetlerinin bedellerinin tamamen ödenmesi
koşuluna bağlı olması da bu bakımdan sorun kaynağı olmaktadır309.
Moroğlu, bu gibi sakıncaların önüne geçilmesi amacıyla, TTK.’nun 142.
maddesine göre sermaye payı karşılığı taahhüt edilmiş olan alacağın şirketçe tahsil
edilmesi koşuluyla sermaye borcunun sona ereceği kuralının, menkul sermaye
taahhütlerine de uygulanabileceği savunmaktadır. Gerçekten de aksi takdirde, şirkete
konulması taahhüt edilen, hatta şirket esas sermayesinin önemli bir bölümünü
oluşturan taşınırların ve diğer bir kısım hakların taahhüt edilmesinin ardından
zilyetliklerinin şirkete geçirilmemiş olması nedeniyle TMK. hükümlerine göre iyiniyetli
üçüncü kişilerce iktisap edilmesi olasılığında ifa imkânı ortadan kalkmaktadır. Bu ise
taahhüt eden pay sahiplerince fiili bir ifa söz konusu olmamasına rağmen, borcun ifa
edilmiş olduğu gibi TTK.’nun 391. maddesinin özüne aykırı bir sonuca yol
açacaktır310.
305
Arslanlı, C. I, s. 186.
306
Đmregün, Anonim Ortaklıklar, s. 287.
307
Değirmenci, s. 29.
308
Değirmenci, s. 29.
309
Değirmenci, s. 29.
310
Moroğlu, Esas Sermaye Artırımı 1972, s. 47.
78
311
Değirmenci, s. 28; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1028, s. 612; Krş. Domaniç, Anonim
Şirket, s. 147; Arslanlı, C. I, s. 186 vd.; Krş. Moroğlu,“.. Ortaklık kurulması taahhüt edilen taşınır malları
anılan maddeye göre teslimsiz iktisap etmekle beraber, TTK.’nun 391. maddesi anlamında ödemenin de
gerçekleştiğini kabule imkân yoktur. TTK.’nun 285/II. maddesi, TTK .’nun 143. maddesinin ikinci fıkrasının
genel hükmü ile getirilen karineyi anonim ortaklık bakımından kesin bir hâle sokmaktadır; o kadar. Halbuki,
TTK.’nun 291.maddesi anlamında ödeme ile kastedilen, taşınırın ortaklığın fiili hâkimiyet alanına girmiş veya
ortaklığa teslim edilmiş olmasıdır.” (Esas Sermaye Artırımı, s. 46).
312
Değirmenci, s. 28; Tekinalp, (Poroy/Çamoğlu), N. 1028, s. 612-613.
79
313
Değirmenci, s. 28; Domaniç, Müeyyideler, s. 187; Tekinalp, (Poroy/Çamoğlu), N. 1028, s. 612-613.
314
Adliye Encümeni Mazbatasında yer alan TTK’nun 285. maddesine dair açıklamalar da dikkat çekicidir.
Nitekim söz konusu maddeyle ilgili “…aynı maddenin 2 nci fıkrasında sermaye olarak gayrimenkul mülkiyetinin
konulmasının taahhüt edilmesi hâlinde resmi şekil şartı aranmaksızın bu taahhüdün muteber olduğu da kabul
edilmiş bulunmaktadır. Bu durum karşısında ayın olarak konulacak sermayenin ne şekilde konulmuş
sayılacağının, yani ayın olarak sermaye koyma borcunun manasını ve şümulünü bildirmeyi hedef tutan 2 nci
fıkranın yazılışının değiştirilmesi gerekmiştir.” biçimindeki ifadelerde konusu paradan başka şey olan sermaye
taahhütleri bir ayırıma tabi tutulmamış olup, bu ifadelerin devamında da “Çünkü Hükümet Tasarısı’ndaki
yazılışa göre sermaye koyma taahhüdünün muteber sayılabilmesi için sadece kanuni şekle borçlanmak kafi
olmayıp bilhassa menkul malların fiilen şirket emrinde bulundurulması lazım geldiği gibi bir mana
çıkmaktadır.” biçiminde değerlendirmelere yer verilmek suretiyle şirkete bu tür sermaye taahhüdünde bulunan
kişinin yalnızca bu şeylerin zilyetliğini devretme borcu altına girmiş olacağı vurgulanmıştır. Aynı doğrultuda
TTK.’nın 285. maddesine dair açıklamalarda yer alan, “Mukaveleye veya iştirak taahhütnamesine konulan borç
doğuran hükümle, menkuller üzerinde şirket için onların teslimini istemek hakkı doğmuş bulunduğuna…”
şeklindeki ifadeler de bu hususu kuşkuya yol açmayacak biçimde açıklığa kavuşturmaktadır. (TTK 285.
maddesine ilişkin Adliye Encümeni Mazbatasında yer alan açıklamalar için bkz. Halid Kemal Elbir, Türk
Ticaret Kanunu, Đstanbul, 1956, s. 150).
315
Kalyoncu, s. 20.
316
Moroğlu,Esas Sermaye Artırımı, s. 34; Kalyoncu, s. 20.
80
317
Tekinalp, (Poroy/Çamoğlu), N. 1028, s. 612-613; Öcal, Hisse Senetlerinin, s. 372
318
Bu durum Eski Đsviçre sisteminde ve 1951 tarihli TTK Hükümet Tasarısı’nda geçerlilik şartı olarak kabul
edilmiştir. (Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1028, s. 612-613.
319
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1028, s. 612-613.
320
Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 677-678; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1026, s. 612.
321
TTK Tasarısı’nın 128/IV maddesinde sermaye olarak konan paradan başka ekonomik değer veya
taşınırlar üzerinde ortaklığın, tüzel kişilik kazandığı anda malik sıfatıyla doğrudan tasarrufta bulunabileceği ifade
edilerek, tescille mülkiyetin geçtiği kabul edilmiştir. Tasarı’daki bu kural tescille iktisabın yukarıda değinilen
sakıncalarını ortadan kaldırmamaktadır.
81
zilyet olma iradesi ile fiili hâkimiyet kurması bu açıdan yeterli kabul edilmeli, ayrıca
menkul malın bizzat şirketin elinde bulunması aranmamalıdır.
c. Haklar ve Alacaklar
Taşınır malların sermaye taahhüdü konusunda TTK. m. 285/II’de yer alan
teslimsiz iktisaba dair kural, “paradan başka iktisadi değerler” kapsamındaki haklar ve
alacaklar bakımından da geçerlidir. Bu yüzden şirkete pay sahibi tarafından bir hak
ya da alacak taahhüt edildiğinde, ana sözleşme ya da iştirak taahhütnamesine
temlikin yazılması, taşınırların taahhüdü ile aynı sonuçları doğurur. Temlik için aranan
şekil şartları ve diğer usuli işlemlerin de tamamlanmasıyla bu hak ya da alacak
şirketçe iktisap edilmiş olur322.
Bu bağlamda, kıymetli evrak niteliğindeki bir senede bağlanmış hakkın
nakledilebilmesi için senedin türüne göre devir ve teslim de şart olduğundan yalnızca
pay taahhüdünde bulunulması hakkın geçmesi sonucunu doğurmaz. Hatta bu hakkın
geçtiği kabul edilse dahi, senedin teslimi üçüncü şahıslar bakımından zorunlu bir
unsur olduğundan bu senedin iyiniyetli üçüncü şahsa ciro ve teslimi hâlinde, anonim
şirketin bu kişiye karşı herhangi bir talepte bulunma imkânı yoktur323.
Bir hak ya da alacağın yalnızca devri taahhüdünde bulunulmuşsa (BK. m.
163/II) sermaye payı borçlusunun şirketçe tüzel kişiliği kazanmasıyla birlikte bu hak
ya da alacağı yöntemine göre şirkete devir yükümlülüğü doğar. Bu takdirde şirket de
söz konusu hakkın ve alacağın devrini talep etme yetkisini kazanmaktadır324. Söz
konusu alacak ya da hakların yapılan devir taahhüdü ile birlikte mülkiyetinin şirketçe
kazanılmasına rağmen ödemenin de gerçekleştiğinin kabulüne olanak bulunup
bulunmadığı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır:
Doktrinde Değirmenci tarafından ileri sürülen görüşe göre; sermaye payı
karşılığı olarak şirkete bir alacağın taahhüdü, “alacağın temliki” hükmünde
olduğundan, şirketçe tüzel kişiliğin iktisabıyla birlikte söz konusu alacak hakkının
iktisap edildiği ve bu andan itibaren pay sahibinin sermaye koyma borcunu ifa etmiş
sayılması gerekir. Aksinin kabul edilmesi temlikin tasarruf işlemi niteliği ile
uyuşmamaktadır. Üstelik örneğin pay sahibi tarafından şirkete sermaye payı karşılığı
322
Arslanlı, C. I, s. 189; Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 678-679; Tuğsavul, s. 145-146..
323
Arslanlı, C. I, s. 189.
324
“TTK.’nun 140/2 maddesinin hükmü Adliye Encümeni mazbatasında verilen izahata göre daha ziyade
maden hakları için sevk edilmiştir. Maden hakları devir edilmişse, anonim şirket devredecek ortağın ayrıca
rızasına bakılmaksızın alakalı mercilerden hakkın devrini resen istemek salahiyetini iktisab eder. Lakin hüküm
umumi bir mana taşıdığından bizce sair haklara da kabili tatbiktir.” Arslanlı, C. I, s. 190.
82
olmak üzere bir taşınmazın 10 yıl süreyle kira getirisinin taahhüt edilmesi durumunda,
TTK.’nun 142/I. maddesi kapsamında yapılacak yorum doğrultusunda pay sahibinin
10 yıl süreyle sorumluluğunun devam ettiğinin kabul edilmesi gerekir ki, bu da kabul
edilebilir görülmemektedir325.
Buna karşılık Moroğlu, bu yolla ifanın gerçekleştiğinin kabulüne olanak
bulunmadığını, TTK. m. 285/II’deki kuraldan mülkiyetin taahhütle birlikte anonim
şirkete geçtiği anlaşılmasına rağmen ödemenin de gerçekleştiğinin sonucuna
varılamayacağını; bu yolla ödemenin yani fiilen devir veya teslimin gerçekleşebilmesi
için şirketin malikin sahip bulunduğu haklar ile donatıldığı görüşündedir. Yazar,
sermaye taahhüdü kapsamındaki alacakların şirketin tüzel kişilik kazanmasıyla
birlikte şirketçe temellük edilmiş olmasına rağmen, TTK.’nun 142. maddesi gereğince
borçlunun borçtan kurtulması için alacağın şirketçe tahsilinin gerekmesi nedeniyle
şirketin tüzel kişiliği kazandığı anda borçlunun borçtan kurtulduğunun kabul
edilemeyeceğini, alacaklara ilişkin bu ilkenin aynı hukuksal konumda bulunan
paradan başka iktisadi değerler ve menkuller için de kabulünün uygun olduğu
kanaatindedir326.
Bilindiği üzere, alacağın sermaye payı olarak taahhüt edilmesi durumunda,
pay sahibinin bu borcunu ifa etmiş sayılması, TTK m. 142/I’de yer alan “Sermaye
olarak şirkete alacaklarını devretmiş olan bir ortak, alacakları şirketçe tahsil edilmiş
olmadıkça sermaye koyma borcundan kurtulmuş olmaz.” hükmü gereğince, söz
konusu alacağın şirket tarafından fiilen tahsil edilmesi şartına bağlıdır. Şirket
sözleşmesinde bir alacağı temlik eden, borçlunun aczinden de sorumludur (BK m.
169/II). Alacak kısmen tahsil edilmiş ise bu hükümler tahsil edilmemiş olan kısımlar
hakkında geçerli olur (TTK m. 142/IV)327. Şirket tüzel kişiliği, bu nitelikteki bir alacağı
tahsil edemediğinde, geciken ifa nedeniyle tazminat talebinde bulunabileceği gibi
süre bitiminden itibaren yasal faiz de talep edebilecektir328. Alacağın vadesi
gelmemişse, aksi kararlaştırılmadığı sürece vade gününden, vadesi gelmiş ise şirket
ana sözleşmesinin imzalanıp şirketin tescil edilmesi tarihinden itibaren bir ay içinde,
şirketçe tahsil edilmesi gerekir (TTK m. 142/II).
325
Değirmenci, s. 31.
326
Moroğlu, Esas Sermaye Artırımı, s. 46
327
Arlanlı, C. I, s. 193.
328
Ansay, Anonim Şirketler, s. 229.
83
329
Arıcı, Alacak Hakkı, s. 99; Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 79.
84
330
Arıcı, Alacak Hakkı, s. 99.
331
Arıcı, Alacak Hakkı, s. 100.
85
taahhüt edenin borca aykırı hareket edip taahhüdünde belirttiği biçimde alacağın
şirkete geçirilmesine engel oluşturacak olan tasarruflarına karşı anonim şirkete yeterli
korumayı sağlamaktadır332. Taahhüde konu alacağa ilişkin kuruluşta kurucular,
sermaye artırımında ise yönetim kurulu tarafından borçluya bu alacağın sermaye
olarak şirkete taahhüt edilmiş olduğunun bildirilmesi durumunda, borçlunun taahhütte
bulunan önceki alacaklıya veya bundan alacağı temellük ettiğini ileri süren bir diğer
kişiye ifa yapması, borçtan kurtulmasını neticelendirmektedir (BK m. 165).
Bu noktada şirkete güvence sağlayan bir başka yasa kuralı ise BK.’nun
150/III. maddesinde yer almaktadır. Buna göre geciktirici şarta bağlı bir tasarruf
işleminin ardından yapılan ve bu şartı ihlâl edecek nitelikteki tasarruf işlemleri şartın
gerçekleşmesiyle birlikte geçersiz hâle gelirler. Bu nedenle sermaye taahhüdüne
konu edilen bir alacağın şirkete intikal edebilmesine dair hukuki sonucun
gerçekleşmesi bir geciktirici şarta bağlı bulunduğundan şirketçe alacağın iktisap
edileceği ana kadar, alacağı pay bedeli karşılığında taahhüt edenin bu alacağa
yönelik yapacağı tasarruf işlemleri, şirketin kuruluşu ya da sermaye artırımının
gerçekleşmesi anından itibaren geçersiz duruma düşer333.
TTK.’nun m. 140/V hükmüne dayalı olarak ihtiyati tedbir talebinde
bulunulması, kuruluşta kurucuların, sermaye artırım aşamasında ise anonim şirketin
yönetim kurulunun yetki ve sorumluluğundadır334. Sermaye taahhüdüne konu olan
hakların korunması bakımından TTK.’nda ihtiyati tedbirlerin somut içeriğinin nasıl
olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Đhtiyati tedbir konusunda genel
kuralların düzenlendiği HUMK. m. 101/b.1’de “teminat amaçlı” ihtiyati tedbir olarak
taşınmazların ve menkullerin yediemine tevdi edilebileceği düzenlenmiştir. Taşınmaz
ve taşınırlara el konulması ve yediemine tevdi edilmesini düzenleyen HUMK. m.
101/b. 1. maddesinde yer alan kural malların kime ait olduğu konusunun çekişmeli
olduğu duruma özgüdür. Bu bağlamda söz konusu kural, taahhüt konusu olan şeyin
tevdi edilmesine ilişkin TTK. m. 140/V uyarınca alınacak karar, taraflar arasında söz
konusu şeyin kime ait olduğunun çekişmeli olmasından değil, bu şeyin şirkete
sermaye payı olarak taahhüt edilmesinden kaynaklanmaktadır335.
332
Arıcı, Alacak Hakkı, s. 101.
333
Arıcı, Alacak Hakkı, s. 102.
334
Baki Toksal, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C. II, Vize, 1991, s. 1296-1298.
335
Arıcı, Alacak Hakkı, s. 104.
86
Para dışındaki herhangi bir değerin anonim şirkete sermaye olarak taahhüt
edildiğinin tedbir talebinde bulunan şirket tarafından ihtiyati tedbire ilişkin yapılan
yargılama esnasından ispat edilmesi, nakit dışı değeri sermaye olarak taahhüt edene
karşı, TTK. m. 140/V’e göre ihtiyati tedbir kararı verilebilmesi için yeterlidir. Yasa’nın
anılan maddesindeki kural, sermaye taahhüdüne konu edilen nakit dışı değerlerin
ifasına ilişkin yükümlülüklerinin yerine getirilmesini sağlamak suretiyle, tedbire konu
malvarlığının değerinin, şirket tarafından elde edileceği zamana kadar muhafaza
edilmesini sağlamaktadır. Đhtiyati tedbir, sermaye taahhüdüne konu değerin aidiyeti
hususunda çıkabilecek olan uyuşmazlığın sonuçlandırılmasına kadar korunması için
alınmaktadır336.
Öte yandan, TTK. m. 140/V, c. 2’de yer alan kurala göre ihtiyati tedbir
kararının kendiliğinden ortadan kalkmasına ilişkin HUMK. m. 109’da öngörülen on
günlük süre, şirketin tescili ve ilânı tarihinden başlayacaktır. TTK. m. 392/f. 1, c.
1’deki kuralda, sermaye artırımı sürecine ilişkin kuruluş hükümlerine yapılan atıf
nedeniyle sermaye artırımları bakımından TTK. m. 140/V’deki ilke uygulanabilecektir.
Ne var ki bu durumda da sermaye artırımının niteliği nedeniyle, on günlük sürenin
TTK.’nun 395. maddesi uyarınca sermaye artırımının ticaret siciline tescil edilmek
suretiyle tekemmül ettirilmesinden itibaren başlayacağının kabul edilmesi gerekir337.
336
Arıcı, Alacak Hakkı, s. 107-108.
337
Arıcı, Alacak Hakkı, s. 109.
87
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
1
Reisoğlu, s. 259; Eren, s. 906.
2
Göle, s. 81.
3
Göle, s. 83.
4
Sonradan meydana gelen imkânsızlığın hukuki sonuçları, Kanunda borçlunun kusurlu olup olmamasına
göre (BK m. 96 vd., 117) düzenlenmiştir.
5
Göle, s. 82
88
bir tazminat borcuna dönüşmekte ve borçlu alacaklının uğradığı zararları tazmin ile
yükümlü hâle gelmekte (BK. m. 96) iken kusursuz imkânsızlık durumunda ise borç
düşmekte ve borçlunun herhangi bir kusuru da bulunmadığından alacaklının zararını
tazmin etmesi yükümlülüğü doğmamaktadır (BK. m. 117). Bu bağlamda kusurlu ya
da kusursuz imkânsızlık hâlleri ile borçlu temerrüdü kıyaslandığında, her iki
imkânsızlık durumunda da borcun yerine getirilmesi olanağı ortadan kalkmasına
rağmen mütemerrit borçlunun hâlâ borcunu ifa olasılığı bulunduğu görülmektedir.
Başka bir ifadeyle, borçlu temerrüdünde borcun ifasındaki gecikmeye rağmen hâlâ
aynen ifanın mümkün olması, bu hukuksal durumu diğer ödememe hâllerinden ayıran
bir özelliktir6.
Anonim şirketlerin kuruluş ve faaliyet safhalarında, pay sahiplerinin sermaye
borcu nedeniyle hangi şartlarda temerrüde düşecekleri konusu TTK.’nda özel olarak
düzenlenmemiştir. Bu nedenle, TTK. ile BK. arasında TTK.’nun 1/II ve 138. maddeleri
ile kurulan sıkı ilişki nedeniyle, BK.’nun 101. maddesinin pay sahiplerinin temerrüdü
bakımından da uygulanması gerektiği söylenebilir. Böylece anonim şirketin gerek
kuruluş, gerekse faaliyet safhasında pay sahiplerinin temerrüdü koşullarının neler
olduğu, BK. m. 101’e göre saptanabilecektir7.
BK.’nun anılan 101. maddesinde; “Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının
ihtarıyla mütemerrit olur.
Borcun ifa edileceği gün müttefikan tayin edilmiş veya muhafaza edilen bir
hakka istinaden iki taraftan birisi bunu usulen bir ihbarda bulunmak suretiyle tespit
etmiş ise, mücerret bu günün hitamı ile borçlu mütemerrit olur.”
Hükmü yer almaktadır.
BK.’nun 101/I. maddesi doğrultusunda borçlunun temerrüdünden söz
edilebilmesi için öncelikle geçerli ve talep edilebilir bir borcun varlığı, ikinci olarak da
alacaklı tarafından bu hususta borçluya ihtarda bulunulmuş olması gerekmektedir.
Hükmün ikinci fıkrasında ise ayrıca ihtara gerek bulunmayan hâller düzenlenmiştir.
Bu iki şartın dışında borçlunun temerrüde düşmesi bakımından ayrıca kusurlu
olmasına gerek bulunmamaktadır.
Muaccel bir borç nedeniyle borçlunun temerrüde düşürülmesi bu hususta
ihtarı gerektirmektedir (BK m. 101/I). Yapılan temerrüt ihtarı niteliği itibarıyla bir
hukuki işlem değil, borçluya ödemeyi yapmadığı takdirde meydana gelecek hukuksal
6
Göle, s. 82.
7
Eriş, C. II, s. 2372; Değirmenci, s. 21; Göle, s. 85.
89
sonuçları bildiren bir irade beyanıdır8. Đhtarın hüküm ve sonuçlarını doğurması, ihtara
konu ve miktarı belirli bir borcun yerine getirilmesinin açıkça istenilmiş ve karşı tarafa
ulaşmış olması şartına bağlıdır. Ancak, ihtarın temerrüdün sonuçlarını içermesine
gerek yoktur. Bu şekilde, borçluya yükümlü bulunduğu edimi yerine getirmesi
gerektiği ihtarı bizzat alacaklı ya da bu bildirimi yapmaya özel olarak yetkilendirdiği
temsilcisi tarafından yapılır9.
Borçlunun temerrüde düşürülmesi için gerekli ihtarın şekline dair BK.’nun
101. maddesinde bir düzenleme yoktur. Bu nedenle ihtarın herhangi bir şekle tâbi
olmadığı ileri sürülebilir ise de, TTK.’nun 20/III. maddesi gereğince tacirler arasında
diğer tarafı temerrüde düşürmek amacıyla yapılacak olan ihtarların noter aracılığıyla,
iadeli taahhütlü bir mektupla yahut telgrafla yapılması zorunlu bulunduğundan
tarafları tacir olan bu tür işlemlerin mutlaka sayılan yöntemlerden birine uygun olarak
yapılması gerekmektedir10.
Buna karşılık, sözleşmede ifa için belirli bir tarihin kararlaştırıldığı, ifa
zamanının ihbar ve belirlenmesi yetkisinin taraflardan birine bırakıldığı (BK. m. 101/II)
ya da ihtarın faydasız olduğu (BK. m. 107) durumlarda yalnızca borcun muaccel
olması borçlunun temerrüde düşmesi için yeterli olup ayrıca bir ihtar yapılması
gerekmez.
Sermaye borcunu ifa etmeyen pay sahibinin temerrüde düşürülmesi,
özellikle ıskat uygulaması bağlamında büyük önem taşımaktadır. Çünkü temerrüde
düşürülmeyen ortağa yönelik olarak TTK.’nun 408. maddesinin hükümlerinin
uygulanması ve ortaklıktan ıskatı yoluna gidilmesi mümkün bulunmamaktadır11.
8
Đnal, s. 222.
9
Đnal, s. 222.
10
Göle, s. 83.
11
Yargıtay da bir kararında bu hususu açıkça ifade etmiştir. Y. 11 HD.’nin bir kararında “… Bu
açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, davacıya apel borcunun ne miktar olduğunu kesin biçimde bildirir bir
tebligat yapılarak bu borcunu ödemesi için süre tanınmamış, diğer bir deyişle, temerrüde düşürülmemiştir.
Temerrüde düşürülmeyen ortağa ise, TTK.’nun 408. maddesinde öngörülen bir aylık sürenin tanınarak sonuçta
apel borcunun ödenmediği gerekçesiyle şirketten ihracına karar verilmesi yasaya aykırı bulunmaktadır…”
denilmiştir. Y. 11. HD. T. 23.11.1982, E. 4697, K. 4896 (Şener, s. 175).
90
12
Kalyoncu, s. 84.
13
Kalyoncu, s. 84.
14
Moroğlu, Sermaye Artırımı, s. 95; Göle, s. 87
15
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1057a, s. 624.
91
16
Göle, s. 88.
17
Göle, s. 89
92
18
Kalyoncu, s. 83.
19
Yargıtay TD.’nin kararında, “Anonim şirket, kendi hissedarlarından, şirkete karşı taahhüt ettikleri bakiye
sermaye hisselerinin ödenmesini talep etmek zorunluluğundadır. Bankanın tasfiye hâlinde bulunması bu esası
asla değiştirmez.” denilmektedir. Y. TD.T. 17.5.1968, E. 1966/2015, K. 1968/3018 (Doğanay, C. 1, s. 1219).
93
20
Doğanay, sermaye payı borçlusunu yani iştirak taahhütnamesi veren kişinin mütemerrit duruma düşürüp
borcu muaccel hâle sokmak için bu kişiye ihtar keşidesine gerek bulunmamasını, pay sahibinin münhasıran
taahhüt ettiği sermaye miktarı ile sorumlu olması (TTK. m. 388/I) ve bu durumun anonim ortaklığın en önemli
niteliğini teşkil etmesinden kaynaklandığı görüşündedir. (Doğanay, C. I, s. 1217).
21
Değirmenci, s. 22; Doğanay, C. I, s. 1217.
22
Çevik, s. 543; Schmidt, Lutter, § 63, s. 722.
23
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1024, s. 624.
94
b. Pay Borçlarının Vadesinin Belirli Bir Tarih Yerine Tescilini Đzleyen Bir
Süre Olarak Belirlenmesi
Pay bedelinin ödeme gününün açık bir tarih olarak kararlaştırılması yerine,
bunun şirketin tescilinden itibaren işleyerek bir süre olarak öngörülmesi durumunda,
muacceliyet tarihinin kesin bir süre olduğundan söz edilemez. Bu şekildeki bir
vadenin şirket ana sözleşmesinde kesin olarak belirlendiği ve ortaklarca bilinmesi
gerekli olduğunun kabülüne imkân bulunmadığından pay sahiplerine bir çağrı
yapılması gereği ortaya çıkmaktadır. Şirket yönetim kurulunun mevzuat ve ana
sözleşmedeki kurallar doğrultusunda belirleyeceği vade tarihinde bakiye sermaye
borcunun ödenmesini pay sahiplerinden istemesi gerekir.
Ne varki böyle bir olasılıkta da yine şirket yönetim kurulunca yapılacak
çağrının hukuksal niteliği, sermaye koyma borcunun muacceliyet tarihini belirlemek
olmayıp, yalnızca bu hususta ana sözleşmede belirlenen koşulun gerçekleştiği ve
vadenin geldiğini paydaşlara hatırlatmadan ibarettir24.
24
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1024, s. 610.
95
konudaki çağrının ilan yerine taahhütlü mektupla yapılmasının daha isabetli olduğu
değerlendirilmektedir. Uygulamada bu çağrı apel olarak adlandırılmakta taksitle
ödemenin söz konusu olduğu durumlarda ise apeller 1., 2., 3., … şeklinde ifade
edilmektedir25. Yapılacak bu bildirimde anonim şirketin şirket unvanının ve şirket
yönetim kurulunun kararına dayalı olarak bu çağrının yapıldığının belirtilmesi gerekir.
Ayrıca paylara karşılık ödenmesi gerekli miktar, ödeme tarihi ve ödemenin yapılması
gereken banka hesap numarası vs. hususlar da yer almalıdır26.
Daha önce de vurgulandığı üzere, TTK. m. 285/I’e göre esas sermayenin
tamamen ve muvazaadan arî olarak taahhüt edilmesi yeterli görülüp, nakdi
sermayenin peşin ya da şirketin (veya sermaye artırımının) tescilinden itibaren belli
bir süre içinde ifa edilmesi koşulu aranmamasına rağmen, STB.’nın 2003/3 sayılı
Tebliği ile ödeme zamanlarının ana sözleşmede gösterilmesi zorunluluğu getirilerek
ödeme süreleri de üç ay ve üç yıllık süreler ile sınırlandırılmıştır. TTK.’nun
benimsemiş bulunduğu sisteme göre nakdi sermayenin ödenme zamanının ana
sözleşmede herhangi bir süre sınırlamasına tâbi olunmadan dilenilen biçimde
düzenlenebileceği gibi, nakdi sermayenin ödeme zamanının ana sözleşmede
gösterilmeyerek27, bunun zamanını belirlemek yetkisi genel kurula ya da yönetim
kuruluna bırakılabilecektir. Ayrıca STB.’nın anılan düzenlemesinin yasal dayanaktan
yoksun olması nedeniyle, ana sözleşmede bu Tebliğe aykırı kuralların benimsendiği
gerekçesiyle şirketin kuruluş ya da sermaye artırım isteminin STB. tarafından
reddedilmesi durumunda, bu konudaki idari işlemin iptalinin talep edilebilmesi olanağı
da bulunmaktadır28.
Dolayısıyla şirket tüzel kişiliğine karşı yükümlenilmiş bulunan bakiye
sermaye borcunun ödeme gününün, şirket ana sözleşmesinde (TTK. m. 279/b.3)
kararlaştırılmayıp bu tarihi belirleme ve bir ihbar yoluyla pay sahiplerine bildirme
yetkisi yönetim kurulu, genel kurul ya da her ikisine birden bırakılması durumunda bu
borç, gayrimuayyen vadeli olduğundan yetkili organ ifa zamanını borçluya
25
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1024-1024a, s. 610-612.
26
Hüffer, § 63, N. 6, s. 295.
27
Y. 11 HD.T. 9.1.1990, E. 1990/6178, K. 1990/7137 kararında yasaya aykırı tebliğlerin uygulanmayacağı
açıkça belirtilmiştir. Bahtiyar, Sermaye Artırımı, s. 65, dn.77.
28
Kalyoncu, s. 87; Tebliğler duruma ve ihtiyaçlara göre çabuk çıkarılabilmeleri ve değiştirilebildikleri için,
mevzuatın ekonomik yaşamın gereklerine uyumunu sağlamada kolaylık sağlamaktadırlar. Buna karşılık
tebliğlerin yönetmelik ve benzeri nitelikte düzenlemeler olduğundan hukuk tekniği ve normlar hiyerarşisi
bakımından bunların yasalara aykırı olmaması ve kanunla düzenlenmesi gerekli olan konuların tebliğler ile
düzenlenmesi yoluna gidilemez. Ancak uygulamada tebliğlerle düzenlemeler yapılırken bu gereklere tam
uyulduğu söylenemez. Bahtiyar, Sermaye Artırımı, s. 65.
96
bildirdiğinde bakiye sermaye borcunun vadesi belirli hâle gelir (BK. m. 101/II).
Kesinleşen bu vadede muaccel olan bakiye sermaye borcunu ödemeyen pay sahibi
ihtara gerek bulunmaksızın temerrüde düşer29. Şirket ana sözleşmesinde bu konuda
herhangi bir hüküm bulunmadığı bu gibi durumlarda şirketin ticaret siciline tescili ve
tüzel kişilik kazanmasının ardından BK.’nun 74. maddesi hükümlerine göre ortaklık,
her zaman pay sahiplerinden bakiye sermaye koyma borçlarını ifa etmelerini
isteyebilir30.
Öte yandan, bu son durumda şirketin ticaret siciline tesciliyle anılan borcun
muaccel hâle geleceği ve ortaklardan ödeme talebinde bulunulabileceği konusunda
kuşku yoksa da (BK. m. 74), burada söz konusu edilen vadenin BK. m. 101/II. madde
bağlamında kesin olduğunun kabulü mümkün değildir. Bu durumdaki pay borçlarının
temerrüdü açısından bir sonuca ulaşılabilmesi için TTK.’nun 406. maddesinde yer
alan kuralın dikkate alınması31 ve pay bedellerinin ilân suretiyle istenmesi
gerekmektedir32. Dolayısıyla pay sahiplerinin bakiye sermaye borcunu ödeme
zamanı, kuruluş safhasında olduğu üzere, Yasa’nın 406. maddesinden aldığı yetkiye
dayanmak suretiyle şirket tarafından kesin olarak belirlenmiş olmaktadır. Yönetim
kurulunun bakiye pay bedellerini ödeme konusunda yaptığı ihtarın en geç otuz
günlük ifa süresi tanıyan belirli bir vadeyi içermesi gerekir33. Yasa’nın anılan hükmü
çerçevesinde şirket yetkili organınca belirlenen ve ilân yoluyla pay sahiplerine
duyurulan vadenin, BK.’nun 101/II. maddesi bağlamında kesin olması nedeniyle
bildirilen tarihte borcun ifa edilmemesi hâlinde ayrıca bir ihtara gerek olmaksızın pay
sahibinin temerrüde düştüğünün kabul edilmesi gerekir34.
Anonim şirkete sermaye payı olarak para dışındaki bir değer konulması
taahhüt edildiği takdirde, söz konusu borç şirketin tüzel kişilik kazanmasının ardından
muaccel hâle gelir ve ifası gerekli borç hâlini alır. Bu andan itibaren şirketçe her
29
Kalyoncu, s. 86; Göle, s. 90.
30
Göle, s. 89.
31
Yargıtay da ortaklık anasözleşmesinde sermaye koyma borcunu ve taahhüdünü yerine getirmeyen ilk
iştirakçinin ne zaman mütemerrit olacağına ilişkin hüküm bulunmadığı takdirde TTK.’nun 406 vd. maddelerine
göre işlem yapılması gerektiği görüşündedir. Y. TD. T. 28.6.1971, E. 3052, K. 4984 (Eriş, C. II, s. 2371)
32
Göle, s. 66-67; Kalyoncu, s. 87.
33
Kropff, Semmler, § 63, s. 275.
34
Göle, s. 90; Kalyoncu, s. 87-88.
97
zaman nakit dışı sermaye borcunun ifası istenebilir35. Nakdi sermaye borcunda
olduğunun aksine bölümler hâlinde ifa olasılığı burada söz konusu değildir Şirketin
tüzel kişilik kazanmasından sonra yapılacak ihtar üzerine ifa edilmemişse taahhütte
bulunan pay sahibi mütemerrit hâle gelecektir (BK. m. 102)36.
Tüzel kişiliği kazanmış şirketin yetkili organınca yapılan ihtara uyulmaması
ve ayın niteliğindeki sermayenin ifasında temerrüdün ortaya çıkması halinde, şirketin
sahip olduğu olanakların, pay sahiplerinin sorumluluklarının ve yaptırımların çeşitli
olasılıklar çerçevesinde değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır:
Öncelikle katılma taahhüdünde bulunanın nakit dışı sermayenin ifasında
temerrüde düşmesi durumunda, şirketin TTK.’nun 285/II maddesindeki kurala göre
tüzel kişiliği kazanmasının ardından bunun ifasını dava edebilmesi olanağı vardır37.
Nakit dışı sermayeye konu şeyler, şirketin tüzel kişilik kazanmasıyla birlikte şirketin
mülkiyetine geçmekte, taahhüt konusunun bir taşınmaz olması durumunda ise
şirketin re’sen kendi adına tescili talep hakkı doğmaktadır (TTK. m. 285/II). Bu
yüzden anonim şirketin tüzel kişiliği iktisap etmesiyle birlikte yönetim kurulunca,
taşınır malların derhal teslimi talep edilmeli, taşınmazların aynı ya da üzerlerindeki
hakların tapuda tescil için usuli işlemler tamamlanmalıdır38.
Şirket yönetim kurulunun bu konudaki ihmali nedeniyle iyiniyetli üçüncü
kişilerce taahhüt konusu değerler üzerinde hak iktisabı ortaya çıkması durumu,
yönetim kurulu üyelerinin, pay sahiplerine, şirkete ve şirket alacaklılarına karşı TTK.
m. 341 ve 309. maddeleri gereğince sorumluluğunu gerektirecektir.
Pay sahibinin temerrüdünün bir diğer sonucu ise yarar ve hasarın bunu
taahhüt eden pay sahibine dönmesidir39. Şirkete sermaye payı karşılığı taahhüt
edilen nakit dışı değerlerin iyiniyetli üçüncü kişilere geçmesi ya da kaybolması
hâlinde, TTK.’nun 279/IV ve 295. maddeleri uyarınca, taahhüt konusu şeylerin
bilirkişiler tarafından belirlenecek değeri taahhüt sahibinden tahsil edilebilecektir.
Ayrıca TTK.’nun 143/II. maddesine göre, sermaye olarak konan mal ve hakların
35
Bahtiyar, s. 159; Şar, s. 80.
36
Arslanlı, C. I, s. 190.
37
Yüksel Bilgin, “Sermaye Ortaklıklarında Katılma Payı ve Hukuksal Sonuçları”, AĐTĐAD, C. 10, 1978, S.
1-2, s. 186; Şar, s. 95.
38
TTK.’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı’nın 16. maddesinde yeni TTK’nun
yürürlüğe girdiği tarihten önce şirketlere sermaye olarak konulmuş , ancak bunların tapu sicillinde tescillerinin
şirket adında yapılmamış olması halinde, şirket alacaklıları, ortakları veya pay sahiplerince tescil talebinde
bulunulabileceği ve hatta Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca bu konuda ticaret sicili müdürlüklerine gerekli
talimatın verilebileceği düzenlenmektedir.
39
Arslanlı, C. I, s. 190.
98
Đhraç primi (agio) esas itibarıyla gerçek ve cari değeri, itibari değerinin
üzerinde olan şirket payına sahip olabilmek için pay taahhüdünde bulunanın ödediği
karşılıktır. Payın “itibari değeri” ile “pay bedeli” arasındaki fark, yani nominal
değerden fazla bir bedelle satılan payların nominal değerleri ile satış bedelleri
arasındaki miktar “agio” veya “emisyon primi” olarak adlandırılmaktadır41. Şirketin bu
şekilde pay sahiplerinden elde ettiği bedeller (agio) kanuni yedek akçelere dâhil edilir,
bunların pay sahiplerine kâr payı olarak dağıtılması ise söz konusu olamaz.
“Agio”nun varlığından söz edilebilmesi için nominal değer ile satış bedeli arasındaki
farklılığın payın çıkarılması esnasında öngörülmüş olması gerekmektedir. Daha
sonraki aşamada payın piyasa satış değeri ile nominal değeri arasında ortaya çıkan
bu şekildeki bir fark “agio” olarak adlandırılamaz.
TTK. sisteminde itibari değer ise sermaye borcunun miktarını, hakların
kapsamlarını ve agionun tespitini sağlaması yanında kâr ve tasfiye artığına katılma
bakımından önemli bir unsurdur. Bu nedenle TTK.’nun şirket paylarına ilişkin
benimsediği sistemde itibari değeri olmayan bir pay bulunmamaktadır. Ayrıca
Yasa’ya göre pay senetlerinin itibari değerleri en az bir (yeni) kuruştur ve bunlar
ancak birer (yeni) kuruş olarak yükseltilebilir. Yine şirketin malî açıdan zor duruma
düşmesi durumunda pay senetlerinin itibari değerlerinin asgari bir (yeni) kuruşa kadar
indirilebilmesi olanağı bulunmaktadır (TTK. m. 399). Pay senetlerinin itibari
kıymetlerine yönelik olarak asgari değer ve bunun yükseltmesine ilişkin kurallara
aykırı olarak çıkarılmış paylar geçersizdir. Bu ilkelere uyulmaksızın pay senedi
40
Bilgin, s. 186; Hayri Domaniç, “Anonim Şirket Ortaklarının Sermaye Koyma Borcunda Temerrüdüne
Terettüp Eden Müeyyideler”, ĐBD, 1966, C. XL, S. 4,5,6, s. 121-122.; Şar, s. 95.
41
Şükrü Yıldız, “Anonim Ortaklıkta Đhraç Primleri (Agio)”, AÜEHFD, C. IV, S. 1-2, (2000), s. 547
99
42
Değirmenci, s. 34.
43
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1054, s. 623; Değirmenci, s. 32.
100
44
Değirmenci, s. 31-32; Göle, s. 55.
45
Değirmenci, s. 32; Krş. Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1054, s. 623.
46
Türk Ticaret Kanunu sisteminde her payın nominal değerinin bulunması zorunlu olmasına rağmen başka
bir kısım ülkelerinin sistemlerinde itibari değeri olmayan payların çıkarılmasına, bu durumun sermaye artırımını
kolaylaştırdığı, ortaklık alacaklılarının çıkarlarına daha uygun olduğu gerekçesiyle olanak tanındığı
görülmektedir. Örneğin Amerika’da payların nominal değerinin bulunması zorunluluğu yoktur. Yine Belçika,
Lüksemburg ve Liechtenstein gibi ülkelerde de kesirli payların çıkarılmasına olanak tanınmıştır. Değirmenci, s.
33.
101
47
Değirmenci, s. 32.
48
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N.1020, s. 586; Fatma Özcan, “Türk Hukukunda Primli Hisse
Senetleri”, Prof. Dr. Tahir Çağa’nın Anısına Armağan, Đstanbul, 2000, s. 383; Yavuz Yılmaz, Anonim
Şirkette Ortağın Iskatı, (Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 1998, s. 20.
49
Değirmenci, s. 34.
50
TTK.’nun 1474. maddesine göre madde kenar başlıkları da metne dahildir.
102
51
Değirmenci, s. 33; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N.779, s. 475.
103
52
Đnal, s. 224.
53
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 106.
54
Eren, s. 993 vd.; Ayan, s. 293; Karş. Oğuzman/Öz, s. 300 vd.
55
Eren, s. 1252; ; Kenan Tunçomağ, Türk Borçlar Hukuku, C. I, Genel Hükümler, 6. bası, Đstanbul,
1976, s. 794; Mustafa Dural, Borçlunun Sorumlu Olmadığı Sonraki Đmkânsızlık (BK. 117), Đstanbul, 1976,
s.169 vd. Oğuzman/ Öz, s. 292; Halil Akkanat, Alacaklı Temerrüdü Dışında Alacaklı Yüzünden Borcun Đfa
Edilemediği Başlıca Durumlar ve Sonuçları, Đstanbul, 1996, s. 142 vd; Krş; Murat Đnceoğlu, “Đfanın Alacaklı
Yüzünden Đmkânsızlaşması”, AÜHFD, 2008, C. 57, S. 4, s. 238
104
56
Ali Osman Özdilek, “Borçlunun Sorumlu Olduğu Đmkansızlık Nedeniyle Borçların Đfa Edilememesi”,
http://www.turkhukuksitesi.com/makale_295.htm (Erişim Tarihi, 3.1.2010); Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s.
104; Edimin başlangıçtan itibaren imkânsız olması, sözleşmenin daha yapıldığı anda yerine getirilmesinin
mümkün olmamasıdır. Başlangıçtan itibaren taahhüt konusu edimin ifasının imkânsız olması hâlinde sözleşme
batıl olup geçerli olarak doğmaz (BK. m. 20/I). Sözleşmenin kurulduğu anda objektif ve sürekli bir engel, edimin
ifasını önlemekte, ortadan kaldırmaktaysa imkânsızlık gerçekleşmiş olur. Ancak başlangıçtaki imkânsızlığın,
borcu sona erdiren sebeplerden biri olan ve BK. m.117’de düzenlenen sonraki imkânsızlıktan ayrılması gerekir.
Sonraki imkânsızlık, bir ifa imkânsızlığıdır ve sözleşmenin yapılmasından sonra ortaya çıkar. Sonraki
imkânsızlık borçlunun kusuruyla meydana gelirse, BK. m. 96 vd, kusuru dışında gerçekleşirse, BK. m. 117
uygulanır. Eren, s. 296.
57
Şar, s. 134-135.
58
Nakit dışı sermaye konusunda temel itibarıyla TTK ile Alman Paylı Ortaklıklar Kanunu’nun (AktG §27)
benzerlikler taşıdığı görülmekle birlikte AktG’nin TTK’dan farkının, AktG §27/I’e aykırılığın, yalnızca nakit
dışı sermaye anlaşmasının (die Vereinbarung einer Sacheilnlage) geçersizliğine neden olması, bunun anonim
ortaklık ana sözleşmesinin geçersizliğini neticelendirmeyeceğinin açıkça ifade edilmesidir (AktG § 27/III).
Bunun yanında AktG § 27/III’e göre nakit dışı sermayenin geçersiz olması hâlinde pay sahibinin taahhüt
karşılığında edindiği payların nominal değerini ve varsa “agio”yu da ödemekle yükümlü olduğu düzenlenmiştir.
Bu madde taahhüt konusu nakit dışı sermayenin AktG’de öngörülen koşulları taşımamasının sonuçlarını
düzenlemekle birlikte, taahhüt konusu nakit dışı sermaye borcunun ifa imkânsızlığı yüzünden şirkete
sağlanamaması durumunda da başvurulabilecek niteliktedir. Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 107.
105
59
Yongalık, Sermaye Payı, s. 77-78.
60
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 111; Doğanay, C. I, s. 867; Göle, s. 33; Kalyoncu, s. 42; Yavuz, s. 909.
61
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 111; Doğanay, C. I, s. 867; Göle, s. 33; Kalyoncu, s. 42;Yavuz, s. 909.
62
Satım ve kira sözleşmelerindeki hasar ve zararın geçmesine dair hükümlerin dolaylı yapılan atıf yoluyla
nakit dışı sermayede hasar ve imkânsızlık durumlarında uygulanabilirliği konusunda farklı görüşler
bulunmaktadır. (Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 105).
106
63
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 108.
64
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 111.
65
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 116.
107
gerektireceğinden hasarın geçişi66 ile ilgili olarak BK. m. 183/I’deki kuralın anonim
şirket ile pay sahibi arasındaki ilişkiye aynen uygulanmasına olanak yoktur. Ayrıca bu
durum ifayı imkânsızlaştıran hasarın sonuçlarına taahhüt eden pay sahibince
katlanılması anlamına gelir. Bu nedenle hasara katlanmakla yükümlü olan pay
sahibinin aynı zamanda karşı edimi de talep edememesini ve kendi borcundan da
kurtulmasını neticelendirecek çözüm biçiminin kurulmuş anonim şirketler bakımından
benimsenmesi olanaklı değildir67.
Kanun koyucu, taahhüde konu nakit dışı sermaye payının değerinin
takdirinde ortaya çıkan gerçeğe aykırılıktan pay sahibinin kusurlu olup olmadığına
bakmaksızın sorumluluğunu kabul etmekte, payın nominal değerinin tam olarak
karşılanamamasına sessiz kalmayarak pay sahibini bundan sorumlu tutmaktadır.
Konu bu açıdan değerlendirildiğinde de kuruluşta taahhüt konusu edimin imkânsız
olduğu için nakit dışı sermaye borcunun (anlaşmanın) geçersiz olması veya sukut
etmesi olasılığında pay sahibinin bu sermaye taahhüdünden dolayı artık
sorumluluğunun öngörülmediğinin kabulü olanaksızdır68. Bu nedenle başlangıçta ifası
mümkün olmayan veya taahhüdün ardından ancak ticaret siciline tescil işlemlerinin
yapılmasından önce imkânsızlaşan bir edimi taahhüt eden pay sahibi, bu
imkânsızlıktan kuruluş hükümleri gereğince sorumludur.
66
Hasar, borcun doğumu ile ifası arasında geçen devrede edimin borçluya isnad olunamayan haller
dolayısıyla (kusursuz olarak) imkânsızlaşması sonucunda ortaya çıkan ve taraflardan birini veya her ikisini tehdit
eden bir tehlikeyi anlatmak için kullanılır. Yavuz, s. 56-57.
67
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 112.
68
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 116
69
Arslanlı, C. I, s. 191.
108
ilişkisinin yerine nakdi sermaye ilişkisi ikame edilmiş olacaktır. Oysa anonim şirketin
kurulmasının ardından şirketin nakdi ya da nakit dışı sermayeden feragat edebilmesi
mümkün olmadığı gibi ana sözleşmenin tadil edilerek nakdi sermaye yerine nakit dışı
sermaye, ya da tersi bir durum da kararlaştırılamaz. Başka bir ifadeyle ana
sözleşmede öngörülen nakit dışı edimin yerine ifa imkânsızlığı gerekçesiyle belirli bir
miktarda paranın ödenmesinin kabul edilmesi, bu yolu açacaktır. Bu nedenle
yapılması gereken şey, esas sermayenin nakit dışı karşılığı olan bölümünün
azaltılması yoluyla şirket sermayesinde indirime gidilmesi ve bundan kaynaklanan bir
zarar varsa bunun da taahhüt edene tazmin ettirilmesidir70.
Nakit dışı sermaye taahhüdünün ifasında kusursuz imkânsızlık bakımından
Arslanlı ile aynı görüşte olan Bahtiyar’a göre de BK. m. 117/II’de yer alan karşılıklı
edimleri içeren sözleşmeye ilişkin düzenlemeden kıyas yoluyla yararlanılarak
sermaye borcundan kurtulan ortağın ortaklık sıfatını ve bundan kaynaklanan
haklarını kaybetmiş sayılması gerekmektedir. Bu nedenle ortaya çıkabilecek olan
sermayenin önemli bir bölümünün kaybedilmesi ya da pay sahiplerinin sayısının
beşin altına düşmesi gibi problemlerin çözümü için sermaye artırımı (TTK. m. 324) ya
da gerekli diğer önlemler alınmalıdır71.
Arslanlı tarafından önerilen ve Bahtiyar’ın da benimsediği bu görüş,
taahhüde konu nakit dışı sermayenin ifa edilmemesi nedeniyle payın ıskatı yoluna
gidildiğinde ıskat edilen payın zaten nakit karşılığında devri zorunluluğu ortaya
çıkacağı ve önerilen çözümün pay sahiplerinin yararına olmadığı gerekçesiyle
eleştirilmektedir. Karşıt görüşteki Domaniç72 ve Arıcı’ya73 göre ise anonim ortaklıkta
nakit dışı sermayenin üçüncü kişinin eline geçmesi, ziyaa uğraması, mevcut
olmaması hâllerinde, ortak aynen ifası mümkün olmayan sermaye borcundan
kurtulamaz74.Bu durumda, nakit dışı taahhüt konusuna biçilen değer miktarında bir
paranın (TTK. m. 279/IV, 295) taahhüt eden ortaktan tahsili ya da TTK. m. 407, 408.
70
Arslanlı, C. I, s. 192; Krş. Ayni sermaye borcunun bu gibi durumlarda nakde dönüşebileceği konusunda
Düringer-Hachenburg, zge. III. 1, s. 103a. no. 2. Alman Medeni Kanununun (BGB) 284 ve müt. maddelerinin
tatbikine cevaz verir. Gierke, zge. s. 406. a. Staub, zge. II. s. 78. 19, Wieland, zge. II. s. 67. Đsviçre Hukukunda
Siegwart, zge. s. 238. no. 43, iki tarafa borç yükleyen akitler hakkındaki hükümlerin uygulanabilmesini mümkün
görmektedir. (Arslanlı, C. I, s. 192, dn. 51 naklen).
71
Mehmet Bahtiyar, Anonim Ortaklık Ana Sözleşmesi, (Ana Sözleşme), Đstanbul, Beta, 2001, s. 92-93.
72
Hayri Domaniç, Adi-Kollektif ve Komandit Şirketler, 4. bası, Đstanbul, 1988, s. 218 vd.
73
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 109 vd.
74
Alman doktrininde de nakit dışı sermaye taahhüdüne ilişkin ortaya çıkan imkânsızlığın, borçlunun kusurlu
olup olmamasına bakılmaksızın borçtan kurtulmayı neticelendirmediği görüşü hâkimdir. Pentz/Kropff/Semler, §
27, N. 50/51; Röhrich/Gadow/Heinichen, §27, N. 169 vd. Hüffer, § 27, N. 18; Kraft/Zöllner, § 27, N. 70-
74.(Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 110, dn. 25 atfen).
109
maddelerin uygulanarak ihtara rağmen taahhüt ettiği nakit dışı sermayeyi tevdi ve
teslim etmeyen ortağın ortaklıktan ıskatı yoluna gidilmelidir. Bu nedenle şirketin
uğradığı zararlar için ayrıca kurucuların da sorumluluğu ortaya çıkabilecektir75.
Öte yandan, anonim şirketlerde pay sahipliği sıfatının ortağın rızası dışında
kaybedilmesi ancak TTK.’da belirlenmiş ıskat prosedürü sonucunda söz konusu
olabilir. Yasa’daki ıskat prosedürü işletilmeden kişinin pay sahipliğinden kendiliğinden
çıkmış sayılması anonim şirketler hukukunun sistemine aykırıdır76. Özellikle sermaye
taahhüdünden kaynaklanan borcu ifada temerrüt üzerine farklı bir ihtar usulünün ve
ıskat prosedürünün öngörülmüş olması (TTK. m. 407-408) karşısında, pay sahibinin
kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın nakit dışı sermaye taahhüdünün
imkânsızlığına, pay sahipliği sıfatının kendiliğinden (ipso iure) kaybı sonucunun
bağlanması isabetli olmaz. Aynen ifa olanağı kalmayan bu gibi durumlar için nakden
tazmin yönteminin benimsenmesi anonim şirketin sermaye alacağını nakden tahsil
etmesini sağlayacağından şirket ve şirket alacaklıları açısından bir güvence
oluşturması nedeniyle, hakkaniyete ve menfaatler dengesine daha uygundur. Aksi
yöndeki görüşün benimsenip nakit dışı sermaye payının ifasının imkânsızlaşması
nedeniyle, taahhütte bulunanın pay sahibi sıfatını kazanamadığı ve sermaye
borcundan da kurtulmuş olduğu kabul edilecek olursa, ortak sayısı ve sermaye
miktarları bakımından asgari limitlerin altına düşülmesi riski ortaya çıkar. Şirketin
hukuksal varlığı bakımından oldukça tehlikeli olan bu gibi olasılıklar, ekonomik
yaşamda tüzel kişiliği ve organları bulunmayan yapıların doğması risklerine yol
açabilecektir. Buna ilâve olarak, nakit dışı sermaye borcu aynen ifa edilememekle
birlikte bu borcun nakden ifasının olanaklı bulunduğu, bu borca ilişkin ıskat
prosedürünün uygulanabildiği ve payların üçüncü kişilere satılabildiği durumlarda, sırf
nakit dışı sermayenin aynen ifa edilmediği gerekçesine dayanılarak şirket
sermayesinin azaltılması ya da anonim şirketin feshi yoluna gidilmesi, bu yöntemlerin
en son başvurulabilecek önlemler olmaları nedeniyle de yerinde değildir77.
Nakit dışı sermaye borcuna yönelik ortaya çıkan imkânsızlığa rağmen,
sermaye borcu her durumda payların nominal değeri ile varsa ihraç priminin (agio)
ifası borcuna dönüşerek devam eder. Đmkânsızlık nedeniyle pay sahibinin kusura
dayanmayan bu sorumluluğu Yasa’dan kaynaklanmakta olup şirket tarafından
75
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 110; Đmregün, Anonim Ortaklıklar, s. 288.
76
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 113-118.
77
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 113-121.
110
feragat edilmesi söz konusu değildir. Diğer pay sahipleri ile şirket alacaklılarının
korunmasının yanı sıra sermayenin sağlanmasının gerekliliği78, nakit dışı sermaye
koyma borcunun ifasında ortaya çıkan imkânsızlık hâlinde katılma taahhüdünde
bulunan pay sahiplerinin, taahhüde konu nakit dışı sermayenin gerçek değerinin
şirkete ifasından sorumlu olmaya devam edeceğinin kabulünü gerektirmektedir79.
78
Nakit dışı sermayenin parasal değeri ile payların nominal değeri arasında farktan sermaye taahhüdünde
bulunanın sorumlu olduğu genel olarak kabul edilmektedir. Pentz/Kropff/Semler, §27, N. 44 (Arıcı,
Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 110, dn. 27 naklen).
79
Değirmenci, s. 31; Şar, s. 135.
80
Fülürya Yusufoğlu, “Borcun Yerine Getirilmesine Yönelik Olarak, Borçlanılan Edim Dışında Bir Şeyin
Verilmesi”, GSÜHFD, Prof. Dr. Erden Kuntalp’e Armağan, C. I, Özel Hukuk, 1/2004, s. 655.
81
Ansay, Anonim Şirketler, s. 228.
111
82
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 119; Domaniç, Müeyyideler, s. 121-122; Đmregün, Anonim Ortaklıklar,
s. 288.
83
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 123.
84
Domaniç, Müeyyideler, s. 122.
85
Domaniç, Müeyyideler, s. 122.
86
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 121.
112
87
Ortaya çıkan ifa imkânsızlığında taahhütte bulunanın kusuru bulunmayıp bunun anonim ortaklığın
sorumluluğuna dayandığı hallere ilişkin değerlendirmeler için bkz. Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 122, dn.
53.
88
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 123.
89
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 120.
90
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 119.
113
D. ZAMANAŞIMI
91
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 121.
92
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 121.
93
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 122.
94
Göle, s. 74; Şar, s. 132.
114
95
Pay sahipliği sıfatı devam ettiği sürece sermaye koyma taahhüdünden doğan borç zamanaşımına uğramaz.
Zamanaşımı faiz ve diğer feri alacaklar için söz konusu olur. Iskat edilen her paysahibi hakkında zamanaşımı
cereyan eder. Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1053, s. 622; Y. 11 HD. 17.4.1978, E. 1978/1983, K.
1983/2023 (Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1053, s. 622); Pulaşlı, pay sahiplerince ödenmeyen ve
henüz muaccel olmayan sermaye koyma borcunun, ortaklığın tasfiyeye girmesiyle de, iflas ve konkordato dâhil,
ortadan kalkmayacağı ve ortaklığın tüzel kişiliğinin devam ettiği sürece zamanaşımına uğramayacağı
görüşündedir. Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 669.
96
Göle, s. 75.
97
Bahir Mazhar Erüreten, Anonim Şirket Davaları, Đstanbul, Grafik Sanatlar Matbaası, 1988, s. 154; Şar,
s. 133.
115
98
Bu husus TTK.’nun Mer’iyet ve Tatbik Şekli Hakkındaki Kanunun 41. maddesi ile BK.’nun 126.
maddesine eklenen 4. bentte açıkça ifade edilmiştir.
99
Şar, s. 133.
100
Kalyoncu, s. 80.
101
RG. T. 3.6.2004, S. 25481.
116
getirilmesi gerekmektedir. Sermaye olarak konulan mal ve haklar özel bir sicile (tapu
sicili, gemi sicili, trafik sicili, sınai mülkiyet sicili gibi) kayıtlı ise, kuruluşun tescil
tarihinden itibaren ilgili sicilde şirket adına tescil ettirilir. Sermaye artırımında ise bu
süreler sermaye artırımının tescili tarihinden itibaren başlamaktadır. Buna karşılık
SerPK.’na tâbi anonim şirketlerin tedrici kuruluşu ve sermaye artırımlarında tam ve
nakden ödeme kuralı geçerli olması nedeniyle (SerPK. m. 7/III) pay bedelleri peşin
ödendiğinden, bu borcun zamanaşımına uğramasından söz edilemez102.
102
Kalyoncu, s. 81.
103
Göle, s. 76; Kalyoncu, s. 80.
104
Göle, s. 77.
117
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
1
Tamer Đnal, Borca Aykırılık ve Sonuçları, Đstanbul, Papatya Yayıncılık, 2004, s. 221-222.
2
Đnal, s. 240.
3
Hüffer, § 64, N. 1, s. 296; Şener, s. 176.
4
Arslanlı, C. I, s. 190.
119
uygulanamaz5. Doktrinde, payların ödenmesi gerekli bedelleri ile varsa ihraç priminin
(agio) ifasında temerrüde düşen kimselere, ani ve tedrici kuruluş ayırımı
yapılmaksızın şirketin kuruluşu aşamasında TTK.’nun 287/II. maddesindeki kuralın
da uygulanması gerektiği ileri sürülebilir6. Ancak TTK.’nun 287/II. maddesinde yer
alan kurallar7, tedrici yöntemle kurulan anonim şirketin kuruluşu aşamasına dair özel
hüküm niteliğindedir. Diğer yandan ani yolla kuruluş sürecinde, henüz ortada bir
ticaret ortaklığı bulunmadığından, şirketlere ait genel hüküm niteliğindeki TTK. m.
140/IV. fıkrasının da uygulanabilmesi olanağı bulunmamaktadır. Ani yolla kurulan
anonim şirketlerin kuruluş sürecinde, kurucular arasında adi şirket mevcut
bulunduğundan8 sorunun BK. hükümleri çerçevesinde çözülmesi gerekmektedir. BK.
m. 535/VII.’den yola çıkılmak suretiyle kurucuların sermaye koyma borçlarını ifa
etmemeleri ya da ihraç primlerini (agio) ödememeleri hâlinde şirketin feshi ya da
borçlunun temerrüdüne dair BK. m. 103 vd. hükümlerinin uygulanması olasılığı ortaya
çıkmaktadır9.
Anonim şirketlerin kuruluş ya da sermaye artırımlarında katılma
taahhüdünde bulunan pay sahibinin temerrüdünün, şirketin kuruluşunda ve faaliyet
safhasındaki hüküm ve sonuçlarının ayrı ayrı incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
Bilindiği üzere, anonim şirketlerin ani kuruluşlarında ve sermaye
artırımlarında taahhüt edilen nakdi sermayenin belirli bir bölümünün dahi kuruluş ya
da sermaye artırımının tescilinden önce peşin olarak ödenmesine dair yasal
zorunluluk bulunmamaktadır (TTK 285/I). Buna karşılık şirketin kuruluşu ya da
sermaye artırımlarında kurucular ve şirket yetkili organlarınca, katılma taahhüdüne
konu nakdi sermayenin belirli bir kısmının ve hatta tamamının şirketin tescilinden
önceki kuruluş aşamada peşin olarak ödenmesi kararlaştırılabilir. Bu durumda
katılma taahhüdünde bulunan pay sahipleri payları oranındaki sermaye borçlarını
5
Şar, s. 71.
6
Şar, s. 71.
7
TTK.’nun “Đlk taksit” kenar başlıklı 287. maddesinin ikinci fıkrasında, iştirak taahhüdünde bulunanların
birinci fıkra çerçevesinde belirlenen süreler içinde bu bedelleri ödemedikleri takdirde kurucular tarafından bu
kişilerin ortaklıkla ilişkilerinin kesilebileceği ya da kendilerini taahhütlerini ifa konusunda cebri icra yoluna
başvurabilecekleri düzenlenmektedir. Ayrıca bu şekilde şirketçe ilişikleri kesilenlerin yerlerine geçecek kimseler
tarafından payların bedellerinin ödenmediği sürece ortaklığın kurulamayacağı kuralı yer almaktadır.
8
TTK. Tasarısı’nın 335. maddesinde, ana sözleşmenin imzalanarak bu imzaların noterlikçe onaylanmasına
karşılık anonim ortaklığın henüz tescil edilmediği ve tüzel kişilik kazanmadığı dönemdeki yapı ön-anonim şirket
olarak adlandırılmıştır. Hukuksal açıdan anonim ortaklık sayılamayacak olan bu yapı maddenin gerekçesinde de
ifade edildiği gibi malvarlığı üzerinde iştirakçiler arasında bir elbirliği mülkiyeti şirketidir. Dolayısıyla, sermaye
taahhütlerinden kaynaklanan yükümlülüklere uyulmamasının da bu kapsamda değerlendirilmesi gerekmektedir.
9
Göle, s. 92; Şar, s. 72.
120
10
Kalyoncu, s. 88.
11
Đnal, s. 223.
121
12
Göle, s. 91; Krş. Çevik-Azık, s. 199; Hayri Domaniç, Müeyyideler, s. 121; Kalyoncu, s. 89.
13
Göle, s. 92.
122
14
Kalyoncu, s. 89; Çevik-Azık, s. 199; Domaniç, Müeyyideler, s. 121.
15
Kalyoncu, s. 90.
16
Poroy (Tekinalp/Çamoğlu), N. 81a, s. 59-60; Burada söz konusu olan ortak davası (actio pro socio), şahıs
ortaklıklarında bir ortağın ortaklığa karşı yükümlülüğünü yerine getirmeyen diğer ortak ya da ortaklara karşı
açtığı davadır. Bu davanın niteliği gereği mahkemece hükmedilen edimin ortağa değil, ortaklığa yapılması
gerekmektedir. Bu konuda bkz. Aynur Yongalık, Şahıs Şirketlerinde Ortak Davası (Actio Pro Socio), (Ortak
Davası), Ankara, BTHAE, 2010, s. 89-91.
123
b. Cezaî Şart
Şirket ana sözleşmesinde, sermaye koyma borçlarını ifada mütemerrit olan
pay sahiplerinin, cezaî şart ödemekle yükümlü olacaklarının kararlaştırılması da
mümkündür. Cezaî şart hakkında BK.’ nun hükümleri uygulanmakla birlikte sermaye
koyma borcunun niteliği nedeniyle, şirketin sermaye borcunu talepten vazgeçebilmesi
mümkün bulunmadığından BK.’nun 158. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarında
düzenlenmiş bulunan seçimlik cezaî şart ve dönme cezasının bu ilişkiye
uygulanması olanağı yoktur21.
Borcunu ifa etmeyen pay sahibinin ana sözleşmede kararlaştırılmış cezaî
şartı ödemekle yükümlü tutulabilmesi için mütemerrit duruma düşmesi yeterli olup
ayrıca ifa etmeme nedeniyle şirketin bir zararının bulunup bulunmaması önemi
yoktur. Kusur ve zarar ancak cezaî şart miktarını aşan bir zararın tazmininin talebi
durumunda araştırılacak unsurlardır. Bu takdirde pay sahibinin borcu ifada temerrüde
17
Yongalık, s 75-86.
18
Arslanlı, C. I, s. 180; Göle, s. 93.
19
Arslanlı, C. I, s. 181.
20
Arslanlı, C. I, s. 180; Göle, s. 94.
21
Arslanlı, C. I, s. 181.
124
B. TEDRĐCĐ KURULUŞTA
22
Göle, s. 93
23
Doğanay, C. I, s. 884.
125
şartın ifası talep olunabilir. Kurucular tarafından bu konudaki taleplerin icra takibi ya
da ifa davası yoluyla yapılması mümkündür24.
24
Göle, s. 94
25
Domaniç, Adi şirket, s. 104; Kalyoncu, s. 91; Yongalık, s. 102; Poroy (Tekinalp/Çamoğlu), N. 98a, s. 75.
26
Domaniç, Adi şirket, s. 104; Kalyoncu, s. 91; Yongalık, s. 102; Ortaklığın kuruluş işlemlerinin
tamamlanması ve tescilinden önceki aşamada anonim ortaklıklarda pay bedellerinin ödenmemesine özgü bir
yaptırım türü olan ıskatın uygulanması söz konusu olmaz. Zira ıskat, sermaye koyma borcunu ifa etmeyen pay
sahiplerine karşı, ancak anonim ortaklığın faaliyeti aşamasında uygulanabilecek olan bir yaptırım türüdür. Iskat
sahip olunan “pay” için uygulanır. Bu nedenle, bakiye sermaye borcunu ifa etmeme nedeniyle ıskat
uygulanabilmesi için kişinin pay sahibi olması şarttır. Bu yüzden ortaklığın kuruluşu ve sermaye artırımı
sürecinde henüz paylar oluşmamışsa ve ayrıca ortaklığın tasfiyesi aşamalarında ıskat yoluna gidilemez. Y. 11
HD. T. 16.1.2000, E. 1999/6574, E. 2000/94 (Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1060, s. 625).
27
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1060, s. 625; Şar, s. 150.
126
28
Göle, s. 93.
29
Göle, s. 94
30
Doğanay, C. I, s. 885.
31
Kalyoncu, s. 91.
127
32
Göle, s. 103; Kropff, Semmler, § 63, s. 277; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1054, s. 623.
33
Domaniç, Şerh II, s. 119; Göle, s. 104; Yıldız, Eşit Đşlem, s. 208.
34
Yıldız, Eşit Đşlem, s. 209.
128
35
Đ. Dündar Özbil, “Anonim Şirketlerde Pay Sahibinin Sermaye Olarak Taahhüt Ettiği Para Borcundan
Temerrüdü”, BMFD., 1967, C. 4, S. 6, s. 39.
36
Hayri Domaniç, “Anonim Şirket Ortakların Sermaye Koyma Borcunda Temerrüdüne Terettüp Eden
Müeyyideler”, ĐBD., C. XL, S. 4-5-6, s. 124, 125.
37
Domaniç, s. 124.
129
borcunu ifada temerrüde düşmesi durumunda mütemerrit pay sahibine karşı ifa
davası açılabileceği hükmünü içermektedir. Şirketin tescili ile tasfiyesi arasındaki
süreçte temerrüde düşen ortaklara öncelikle TTK.’nun 407. maddesinin uygulanması
gerekeceğinden, özel hüküm niteliğindeki TTK.’nun 407. maddesinin, TTK. m. 140/IV,
BK.’nun 101 ilâ 105. maddeleri gibi genel hükümlerle tamamlanarak ifa davasının
açılması imkânı tanınması söz konusu olmaz38.
Dolayısıyla ortaklık, pay sahiplerinin bakiye sermaye koyma borçlarını ifada
temerrüde düşmeleri hâlinde, sermaye paylarının tahsil amacıyla mütemerrit pay
sahipleri aleyhine ifa davası açamayacaktır. Bu görüşteki yazarlardan Domaniç,
TTK.’nun 140/IV. maddesinde yer alan kuralın, ticaret ortaklıklarına uygulanabilecek
olan genel hüküm niteliğinde olduğunu, bu kurala göre özel nitelik arzeden 407. ve
408. maddelerde yer alan kuralın adil olmadığı gerekçesine dayanılmak suretiyle göz
ardı edilemeyeceği savunmaktadır. Yazara göre, adaletli olmayan bu kuralın
düzeltilmesi için söz konusu maddelere dava ve cebri icra yolunun açık olduğu
hususunda bir hükmün eklenmesi ya da Yargıtay’ca bu konuda bir içtihadın
oluşturulması gereklidir39.
38
Domaniç, s. 124.
39
Domaniç, s. 126; TTK Tasarısı’nda söz konusu eleştirinin dikkate alınmadığı görülmektedir. Tasarının
pay sahibinin temerrüdünü düzenleyen 482. maddesinde, mevcut Yasa’nın 407. maddesinin yalnızca dilinin
sadeleştirilerek muhafaza edildiği görülmektedir.
130
40
Özbil, anonim ortaklığın faaliyeti döneminde, ödenmemiş olan sermayenin dava yoluyla tahsiline imkân
tanıyan bir kural bulunmadığından hareketle ortaklığın faaliyeti döneminde bu yönde dava açılmasına olanak
bulunmadığını ifade etmiştir. Ancak daha sonra bu görüşünden YHGK.’nun 1.3.1967 tarihli ve E. 1966/1511, K.
1966/133 sayılı kararı doğrultusunda vazgeçmiştir. Bu konudaki YHGK.’nun görüşü, TTK m. 407 ve 408.
maddelerindeki müeyyidelerin 140/IV. maddesindeki sermayenin tahsilini düzenleyen genel kuralı kısıtlayan bir
nitelikte olmadığı yönündedir. Yazar da bu karara paralel olarak TTK. m. 407. maddenin ifa davasını da
kapsayan bir kural niteliğinde algılanması gerektiği sonucuna varmıştır. (Đ. Dündar Özbil, “Anonim Şirketlerde
Pay Bedellerinin Ödenmemiş Kısımlarının Tahsiline Đlişkin Bir Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı”, BMFD,
Eylül, 1967, C. 4, S. 9, s. 38 vd.)
41
Hayri Domaniç, “Anonim Şirket Ortaklarının Sermaye Koyma Borcunda Temerrüdüne Terettüp Eden
Müeyyideler”, ĐBD. 1966, C. XL, S. 4-5-6, s.124.
42
Domaniç, Müeyyideler, s. 124 vd; Özbil, s. 39.
43
Yargıtay 11. HD.’nin kararında, “TTK.’nun 407-408 nci maddelerine göre sermaye borcundan dolayı
temerrüt hali tahakkuk etmişse yönetim kurulu isterse, bu borcun ifası ile birlikte tahakkuk eden faizini, tazminat
veya cezaî şartın birlikte ödenmesini talep eder, isterse ortağı “ıskat” etme yolunu tercih eder.” denilmek
suretiyle ortaklık yönetim kurulunun mütemerrit pay sahibi aleyhine ifa davası açabileceği vurgulanmıştır. Y. 11.
HD. T. 20.2.2009, E. 2007/12223, K. 2009/1906.
44
YHGK.’nun 1.3.1967 T ve E. 1966/T-1511, K. 133 kararının ardından bu görüş doktrinde de büyük
ölçüde kabul görmüştür. Aynı yönde bkz. Arslanlı, C. I, s. 191; Erüreten, s. 154; Bahtiyar, Ortaklıklar, s. 159;
Doğanay, C. I, s. 1211; Domaniç, Müeyyideler, s. 121; Göle, s. 98-103; Taşdelen, s. 56; Pulaşlı, Şirketler
Hukuku, s. 679; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 603, s. 351.
131
45
Siems, s. 69.
46
YHGK.’nun bir kararında, “Bir anonim şirketin tescili ile o şirketin tasfiyesi arasında kalan devrede,
TTK.’nun 406 ve 407. maddeleri hükümlerine göre şirket, bakiye sermaye borcunu talep ve dava hakkına
sahiptir. Ticaret şirketlerinin genel hükümlerinde yer alan m. 140/f.4 de bu kuralı teyit etmektedir. Zira,
TTK.’nun 406. maddesinin hükmüne göre anonim şirket, esas mukavelede aksine bir hüküm bulunmadıkça,
şirkete karşı borç mahiyetinde olan pay bedellerinin ödenmesini her zaman ilân suretiyle istemek hakkını
haizdir. Talep üzerine anonim şirketin bu alacağı muaccel hâle gelir. Muacceliyet ise dava ikame hakkını
bahşeder. Ayrıca TTK.’nun m. 407/f.1 uyarınca da sermaye koyma borcunu zamanında yerine getirmeyen pay
sahibi hiçbir ihtara lüzum kalmadan mütemerrit hâle düşerek şirkete karşı temerrüt faizi ödemek zorunluluğunda
kalır. Đlândan sonra şirket hem asıl alacağını ve hem de temerrüt faizini istemek imkânını kazanmış olur.”
denilmektedir. Y.HGK. T. 1.3.1967, E. 1966/T-1511, K. 133 (Doğanay, C. 1, s. 1219).
47
Anonim şirketlerde ortak davası Alman hukukunda da tartışma konusudur. 2000 yılındaki 63. Alman
Hukukçular Günü kapsamında anonim şirketler bakımından bu dava türü tartışılmış ve doktrinde hakim olan
görüşün de etkisiyle kabul edilmemesi yönünde karar çıkmıştır. Bu durum doktrinde “baskıcı pay sahibi
davası”ndan (erpresserischen Aktionarsklage) korkulduğu şeklinde değerlendirilmektedir. Susanne Müler, Die
Gesellschafterklage als Rechtsformübergreifendes Institut, Frankfurt am Main 2002, s. 2-3 (Yongalık, Ortak
Davası, s. 38, dn. 36-37 atfen).
132
nitelikte bir hüküm ise de bu maddede şirketin, mütemerrit pay sahibi aleyhine ifa
davası açıp açamayacağı konusunda açıklık yoktur. Dolayısıyla TTK.’nun 407.
maddesinde var olan boşluğun, şirket tarafından mütemerrit pay sahiplerine karşı ifa
davası açılabilmesini düzenleyen TTK.’nun 138. maddesi ile tamamlanarak TTK. m.
140/IV gereğince mütemerrit pay sahibine karşı ifa davasının da açılabileceği
şeklinde yorumlanması gerekmektedir48.
Ortakların çoğunluğu tarafından bakiye sermaye borçlarının ödenmemesi
durumunda TTK.’nun 407. maddesine dayanarak bu paylar hakkında ıskat işleminin
uygulanması ve yeni ortakların alınmasının getireceği fiili zorluklar göz önüne
alındığında, şirketin mütemerrit pay sahipleri hakkında ifa davası açabilmesinin
önemi daha da iyi anlaşılacaktır. Nitekim Yargıtay kararlarında da49 sermaye
taahhüdünün ödenmeyen bölümünün anonim şirket için talep ve dava edilebilir bir
hak olduğunun vurgulanması şirketin malvarlığına dâhil olan sermaye alacağının
gereğinde dava yoluyla talep edilebilmesi imkânının varlığını göstermektedir. Bu
hakkın varlığı aynı zamanda alacağını tahsil ile yükümlü olan şirketin bu
zorunluluğunu yerine getirebilmesi açısından önem taşımaktadır.
Öte yandan her ne kadar TTK.’nun 407. ve 408. maddelerine karşılık gelen
ĐBK.’nun 681. ve 682. maddelerinde de anonim şirketin mütemerrit olan pay
sahiplerine karşı ifa dava açabileceğine dair açık bir kural yoksa da, şirketin bu hakka
sahip bulunduğu konusunda uygulama ve doktrinde herhangi bir duraksama
bulunmamaktadır50. Đfa davası açılmasının genel kanuni bir yol olması nedeniyle
Đsviçre doktrininde ĐBK.’nun 681 ve 682. maddelerinde bu hususun ayrıca
düzenlenmesine gerek bulunmadığı yaklaşımı kabul görmektedir51.
48
Bilgin, s. 188; Göle, s. 99
49
YHGK. T. 1.3.1967, E. 1966/T-1511, K. 133.
50
Steiger, F. V., 164, 165 (Göle, s. 99, dn. 78 naklen).
51
Steiger, F. V., 164, 165 (Göle, s. 99, dn. 79 naklen).
133
etmeyip temerrüde düşen pay sahibinin hukuksal durumu da aleyhine ifa davası
açılmasını haklı kılmaktadır52.
Mütemerrit pay sahiplerinin ödeyecekleri ve şirket malvarlığına dâhil edilen
sermaye paylarının karşılıkları, pay sahipleri ile şirketin alacaklıları lehine değerlerdir.
Anonim şirketin borçları nedeniyle yalnızca malvarlığı ile sorumlu bulunması ve
sermaye alacağının tahsil edilmesinin şirketin kârlılığı üzerinde doğrudan etkisi bunun
göstergesidir. Bu yüzden mütemerrit pay sahiplerine karşı sermaye koyma borçlarını
ifa davası açılabilmesi ve bu yolla pay bedellerinin tahsil edilmesi imkânının
bulunduğunun kabulü gerekir53.
3. Görüşlerin Değerlendirilmesi
Mütemerrit pay sahiplerine karşı şirket yönetim kurulunun ifa davası açarak
ya da icra yoluna başvurmak suretiyle gecikmiş sermaye alacaklarını tahsili yoluna
gidebilmesi çeşitli açılardan önem taşımaktadır. Şirkete tanınan bu hakla, gecikmiş
ifanın yanında temerrüt faizi, munzam zarar ve kararlaştırılmışsa cezaî şart talep
edilebilmesi de söz konusu olacaktır.
Anonim şirketin faaliyeti süresince sermaye borçlarını ifada temerrüde düşen
pay sahiplerine karşı ifa davası açılmasının kabul edilmemesine, bu davanın şirketçe
ihtiyaç duyulan sermayenin zamanında elde edilmesine engel oluşturacağı
gerekçesine dayandırılması haklı bir gerekçe olarak görülemez. Çünkü temerrüt
nedeniyle payların ıskat edilip bunların başkalarına devir yoluna gidilmesi ile borçlu
pay sahipleri aleyhine ifa davası açılması arasında yargısal süreç ve zaman
açısından önemli farklılık yoktur.
Öte yandan karşılıkları ödenmeyen payların ıskatı yoluna gidilmesi üçüncü
kişilerce şirketin ekonomik yapısına yönelik güvensizlik işareti olarak
algılanacağından, pay bedellerini ödemediği gerekçesiyle ıskat edilen ortakların
yerine yenilerinin dâhil edilebilmesi güçtür. Kaldı ki, pay sahiplerinin önemli
çoğunluğu sermaye borçlarını ifa etmiş, az sayıdaki pay sahibinin borcunu ifada
temerrüde düşmüşse bunlar aleyhine ifa davası ya da doğrudan icra takibine
girişilmesi şirket açısından önemli bir sorun oluşturmayacaktır54.
52
Domaniç, s. 122; Şar, s. 138.
53
Şar, s. 138.
54
Göle, s. 100
134
55
Bilgin, s. 188; Göle, s. 100.
56
Göle, s. 104; Şar, s. 139.
57
Göle, s. 104; Şar, s. 139.
135
1. Temerrüt Faizi
Sermaye koyma borcu, borçlar hukuku bağlamında çok taraflı bir sözleşme
niteliğindeki şirket ana sözleşmesinden doğan, şahsi bir yükümlülüktür. Sermaye
koyma borcunu yerine getirmeyen pay sahibinin TTK.’nun 407/I. maddesi gereğince
temerrüt faizi ödemekle yükümlü olması da bu sorumluluğun ortak açısından bir borç,
şirket yönünden ise bir alacak olmasının sonucudur59. Nakdi sermaye koyma
borcunu zamanında yerine getirmeyen pay sahibi60, ihtara gerek bulunmaksızın
temerrüt faizi ödemekle yükümlü hâle gelir (TTK. m. 407/I, Alm.POK, § 63/I, OR, m.
681).
Ekonomik açıdan borçlanılan bir kapitalin geliri olarak tanımlanan faiz,
hukukta alacağın medeni bir semeresi olarak kabul edilmektedir61. Buna karşılık
temerrüt faizi ise bir para borcunun ifasında temerrüde düşülmesi nedeniyle
borçlunun ifadaki gecikme süresi için alacaklıya kusurlu olup olmadığına
58
Şar, s. 139; Bu hususa ilişkin olarak Yargıtay’ın bir kararında, seçimlik hakkın kullanılması için dahi
MK.’nun 2. maddesi uyarınca iyiniyet kurallarının uygulanacağı ve hak sahibine karşı, bu hakkın kötüye
kullanıldığı savunmasının daima ileri sürülebileceği ifade edilmektedir. Y. 11. HD. T. 17.4.1978, E. 1983, K.
2023 (Eriş, C. II, s. 2377-2378).
59
Göle, s. 74; Şar, s. 132.
60
Pay sahibi TTK.’nun 419. maddesinde belirtildiği üzere, ortaklık payını bir başkasına devir etmiş ve bu
devir işlemi ortaklık pay defterine kaydedilmişse, devirden sonra önceki pay sahibi hakkında temerrüt faizi
yürütülmesi mümkün değildir. Y. 11 HD. T. 23.11.1978, E. 1978/4631, K.5252 (Doğanay, C. I, s. 1238- 1239.)
61
Đnal, s. 232; Mustafa Reşit Karahasan, “Cezai Şart ve Gecikme Faizi”, ĐBD. 1966, C.XL, S. 1-2-3, s. 478.
136
62
Karahasan, s. 480; Bilal Kartal, “Faizi Aşan Zarar-Munzam Zarar- BK.’nun 105. Maddesi Đle Đlgili
Kararlar” , THYKS XII, Bildiriler-Tartışmalar, Ankara 28-29 Nisan 1995, s. 7.
63
Ayrancı, s. 66.
64
Doğanay, C. 1, s. 1220; Đnal, s. 232; Kalyoncu, s. 95; Kartal, s. 8.
65
Spindler, Stilz, § 63, s. 508.
66
Y.TD’nin bir kararında “Şirket genel kurulunun, sermaye borcunu vaktinde yerine getirmeyen hissedarın
temerrüt faizi ödememesi yolundaki kararı TTK. 407’ye ve esas mukaveleye aykırıdır. Đptali gerekir.”
denilmektedir. Y.TD. T. 9.1.1968, E. 66/4887, K.68/113 (Çevik, s. 545). Anonim ortaklık genel kurulun bu
yöndeki kararı, aynı zamanda pay sahiplerine karşı eşit işlem ilkesine de aykırılık oluşturur. Pulaşlı, Şirketler
Hukuku, s. 680; Hüffer, § 63, N. 8, s. 296.
137
mütemerrit pay sahipleri bunu ifa ile borçlanmakta, kendilerine bu hususta ayrıca
ihtar yapılmasına da gerek bulunmamaktadır67.
Bilindiği üzere, anonim şirket ana sözleşmesinde, sermaye koyma borcunun
ifa zamanı gösterilmişse bu tarihte borç muaccel olur. Bunun için pay sahibine ayrıca
bir temerrüt ihtarının gönderilmesine gerek yoktur68. TTK.’nun 407/I. maddesindeki
vadenin gelmesiyle ihtara gerek bulunmaksızın temerrüt faizi ödeme yükümlülüğünün
doğacağına ilişkin kural, genel hükümlerden farklı ve özel bir düzenlemedir. Buna
göre şirket ana sözleşmesinde gösterilen vadede hem sermaye koyma borcu
muaccel olur, hem de pay sahibi mütemerrit hâle düşer. Ana sözleşmede vadeye dair
düzenleme yoksa genel kurul ya da yönetim kurulunun usulünce belirleyip pay
sahiplerine yaptığı çağrıda bildirilmiş tarihlerin gelmesi de aynı hukuksal sonucu
doğurur69.
Bu bağlamda, pay sahiplerinin sermaye borçlarını ifada temerrüde düşmeleri
hâlinde, şirketçe temerrüt faizi talep edilebilmesi, geciken ifa nedeniyle zararın varlığı,
ihtar yapılması ya da mütemerrit pay sahibinin kusurlu olması şartına şartına bağlı
değildir. Pay sahibi temerrüde düşmesinde hastalık ya da mazur görülebilecek
herhangi bir sebebe dayansa da temerrüt faizini ifa borcundan kurtulamaz70. Diğer bir
ifadeyle, pay sahiplerinin bu borç nedeniyle temerrüde düşmeleri durumunda, başka
herhangi bir koşula bağlı olmaksızın vade tarihinden itibaren temerrüt faizi işlemeye
başlar. Temerrüt faizinin vade tarihinden başlaması, hem TTK.’nun şirketlere ilişkin
genel hükümleri düzenleyen 141. maddesiyle, hem de ticari borçlarda faizin
başlangıç anını BK.’nun 101. maddesine göre düzenleyen TTK.’nun 10. maddesiyle
uyumludur71.
Bu arada üzerinde durulması gerekli bir diğer husus ise temerrüt faizinin
hangi sürede zamanaşımına uğrayacağı sorunudur. Temerrüt faizinin tâbi bulunduğu
zamanaşımı sürelerinin BK.’nda belirtilmemiş olması nedeniyle, bu gibi durumlarda
67
Đnal, s. 233-234; Şar, s. 140; Y. TD, “TTK.’nun 407. maddesinin hükmü, sermaye koyma borcunu
vaktinde yerine getirmeyen pay sahibinin ayrıca, ihtara lüzum olmaksızın temerrüt faizi ödemesini amir
bulunmaktadır.” Y. TD.T. 9.1.1968, E. 1966/4887, K. 1968/113. (Doğanay, C. 1, s. 1220-1221).
68
Göle, s. 106-107; Kalyoncu, s. 95; Bu sonuca ulaşılmasını sağlayan bir başka kural ise TTK.’nun 10.
maddesinde düzenlenen, aksine sözleşme bulunmadığı takdirde ticari bir borcun faizinin, vadenin gelmesiyle,
belli bir vade yoksa ihtar gününden işlemeye başlayacağı hükmüdür. Bu yolla da aynı sonuca ulaşılmaktadır. Bu
arada TTK.’nun 10. maddesinde sözü edilen ihtar, BK.’nun 101/I. maddesine göre borçlunun temerrüde
düşürülmesini sağlamaya yönelik olmak üzere alacaklı tarafından yapılması zorunlu olan ihtardır.
69
Şar, s. 141; Yönetim kurulunca yapılacak bu ihtar niteliği itibarıyla BK.’nun 101/I. maddesinde sözü
edilen ve borçluyu temerrüde düşürmeye yönelik bir ihtardır. Göle, s. 106-107
70
Kartal, s. 8; Kropff, Semmler, § 63, s. 277; Şar, s. 141.
71
Göle, s. 107; Şar, s. 141.
138
72
Kalyoncu, s. 96.
73
Alm.POK § 63/II.’e göre sermaye koyma borcunun ifasında temerrüt durumunda yıllık % 5 oranında
temerrüt faizi ödenmesi gerektiği öngörülmektedir.
74
Đnal, s. 236; Ahmet Kılıçoğlu, “Borçlar Hukuku Genel Hükümler”, Genişletilmiş 9. bası, Turhan
Yayınevi, Ankara 2007, s. 456-516; Seza Reisoğlu, “Yargıtay Kararları Açısından 3095 sayılı Kanuni Faiz ve
Temerrüt Faizine Đlişkin Kanun” (Yargıtay Kararları Açısından 3095 sayılı Kanun), THYKS VIII, Bildiriler-
Tartışmalar, Ankara, Batider, 26-27 Nisan 1991, s. 3 vd.
75
Ayrancı, 83-84; Y.HGK. 20.3.1974, E. 1970/1053. K. 1974/222. (YKD. 1977, S. I. s. ll vd.).
76
Kalyoncu, s. 99; Reisoğlu, Yargıtay Kararları Açısından 3095 sayılı Kanun, s. 4.
139
77
Kalyoncu, s. 98.
78
Hüffer, § 63, N. 8, s. 296.
79
Kalyoncu, s. 100; 3095 sayılı Yasa’nın 3/II. maddesinde temerrüt faizinin hesaplanmasında bileşik faiz
yürütülemeyeceği kuralına TTK.’nun hükümleri saklı tutulmak suretiyle istisna getirilmiştir. TTK.’nun 8/II.
maddesine göre cari hesaplar ile borçlu bakımından ticari nitelik taşıyan ödünç sözleşmelerinde bileşik faiz
kararlaştırılmasına engel bulunmamaktadır.
80
Barlas, s. 179.
81
Ayrancı, s. 103.
140
82
Göle, s. 107; Kalyoncu, s. 101.
83
Göle, s. 68; Kalyoncu, s. 102.
84
Sermaye koyma borcunun ifasındaki gecikme, anonim ortaklığın kusurundan kaynaklandığı ve alacaklının
temerrüdü söz konusu olduğu takdirde pay sahibinin temerrüt faizi ödeme borcu doğurmaz. Schmidt, Lutter, §
63, 723.
141
2. Munzam Zarar
Temerrüt faizi, alacaklının zararlarının asgari karşılığını oluşturmakta olup,
kusuru ile temerrüde düşen para borçlusu, temerrüt faizini aşan zararları da tazmin
ile yükümlüdür. BK.’nun 105. maddesinde alacaklının temerrüt faizi ile
karşılanamayan miktarda bir zarara uğraması hâlinde, borçlunun bu hususta
kendisine isnat edilmesi mümkün hiçbir kusurunun bulunmadığını ispat edememesi
durumunda bu zararların tazmininden de sorumlu olduğu düzenlenmektedir. BK.’nun
anılan maddesinde borçlunun sorumlu tutulduğu zarar maddenin kenar başlığından
da anlaşıldığı üzere “munzam zarar” olarak adlandırılmaktadır85.
Pay sahibinin anonim şirkete olan nakdi sermaye taahhüdünü zamanında ifa
etmemesi nedeniyle, bu paradan yoksun kalan şirketin üçüncü kişilere karşı yükümlü
olduğu bir edimini ifa edememesi ya da temerrüt faizini aşan bir miktarda tazminat ya
da cezaî şart ödemek zorunda kalması munzam zararın tazmini sorununu ortaya
çıkarmaktadır86. Anonim şirketlerdeki pay sahiplerinin sermaye koyma borcunu ifada
temerrüdünün sonuçlarını düzenleyen TTK.’nun 407/IV. (Alm.POK § 63/II, c. 2)
maddesinde yer alan, şirketin mütemerrit pay sahiplerine karşı bir tazminat hakkının
varlığı ifadesinin nakdi sermaye koyma borcunun niteliği itibarıyla bir miktar para
borcu olması nedeniyle munzam zarar olarak anlaşılması gerekmektedir87. Çünkü,
pay sahibinin nakdi sermaye koyma borcunun da bir para borcu olması nedeniyle,
temerrüt durumunda TTK. m. 407/I’ e göre ödenmesi gereken temerrüt faizinin bu
zararları karşılamaması söz konusu olabilmektedir88. Ancak, şirketin temerrüdü
nedeniyle oluşan zararının temerrüt faizi ile karşılanabildiği durumda ödenmesi
gereken bir munzam zararın varlığından söz edilemez89.
Öte yandan, ana sözleşmede ifa edilmeme hâline ilişkin kararlaştırılan cezaî
şart temerrüt nedeniyle oluşan şirket zararlarını karşılamadığı takdirde cezaî şartın
düzenleniş biçimi de engel oluşturmuyorsa munzam zararların tazmini talep
85
Ayrancı, s. 115; Eren, s. 280; Kartal, s. 9; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1059, s. 625.
86
Akar Öçal, “Munzam Zarar” EĐTĐAD. 1967, C. III, S. I, s. 145-147; Göle, s. 110; Schmidt, Lutter, § 63,
s. 723; Şar, s. 144; Alacaklıya ödenen temerrüt faizinin uğranılan zararı aştığı ya da bu zararın miktarına eşit
olması durumunda, ortaklığın zararları karşılanmış olduğundan munzam bir zararın varlığından da söz
edilemeyeceği için alacaklının ilâve bir tazminat hakkı da bulunmamaktadır.
87
Anonim ortaklığın sermaye koyma borcunu vadesinde ifa etmeyen pay sahibinden temerrüt faizinin yanı
sıra munzam zarar talep edebilmesi hakkının TTK 407/IV. maddesinde düzenlenmesi, isabetli olmadığı
gerekçesiyle eleştirilmektedir. Munzam zarar isteminin para borçlarında temerrüt faizini tamamlayan bir
hukuksal yapı olmasıyla anılan fıkradaki bu hüküm munzam zarar olarak değerlendirilip, birinci fıkraya dâhil
edilmesinin daha uygun bir yaklaşım olacağı ifade edilmektedir (Bkz. Göle, s. 110); Hüffer, § 63, N. 8, s. 296.
88
Scmidt, Lutter, § 63, s. 723; Spindler, Stilz, § 63, s. 508; Göle, s. 110.
89
Barlas, s. 190; Domaniç, Anonim Şirketler, s. 1125-1126; Eren, s. 283-284; Göle, s. 110; Reisoğlu, s. 295.
142
edilebilir90. Buna karşılık, ana sözleşmede pay bedellerini ifada temerrüt nedeniyle
ödenmesi gereken faiz miktarının, yasal temerrüt faizi oranından daha yüksek olarak
kararlaştırıldığı ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde munzam zarar talebinde
bulunulamayacağı belirtilmişse artık munzam zarar talebi olanağı yoktur. Ancak
munzam zararların tazmini talebinden açıkça vazgeçildiği ifade edilmediği sürece,
sözleşmede yer alan faiz oranının yasal temerrüt faizi oranından daha yüksek olması
tazminat talebinden feragat olarak yorumlanamaz 91.
Mütemerrit borçludan talep edilebilecek munzam zararın neleri kapsadığının
baştan tespit edebilme imkânı bulunmadığından sermaye koyma borcunun ifasında
temerrüt nedeniyle ortaya çıkabilecek munzam zararın kapsamı her somut olayın
kendi şartları içinde değerlendirilerek belirlenir. Bu kapsamda değerlendirilebilecek
zararlar; alacağın tahsili için yapılan giderler, yoksun kalınan kazançlar, alacaklının
başka kaynaktan para temini için yaptığı masraflar ve varsa kur değişikliğinden
doğan kayıplar, para değerindeki azalma nedeniyle uğranılan zararlar vs.
sıralanabilir92.
Sermaye borcunun ana sözleşmeye uygun olarak ifa edilmemesi nedeniyle
şirketin yoksun kaldığı kâr kavramı, olayların normal akışına ve yaşam deneyimlerine
göre şirketin malvarlığında ortaya çıkması muhtemel olan artışın temerrüt nedeniyle
gerçekleşmemesini ifade etmektedir. Şirketin malvarlığında, kesin olarak ve büyük
olasılıkla meydana gelmesi beklenen artış, pay sahibinin temerrüdü yüzünden
sağlanamamışsa burada yoksun kalınan zarardan söz edilir. Şirketin alacağını
zamanında elde edememesi nedeniyle işlerinde bundan yararlanamaması ya da bu
nedenle yatırım yapamaması yoksun kalınan kâr kapsamındadır93.
a. Zararın Hesaplanması
Nakdi sermaye borcunun ifasında temerrüde düşen pay sahibinin, temerrüt
faizinin dışında ayrıca oluşan munzam zararlardan dolayı da sorumlu tutulmasının
nedeni, bu borcun ifa edilmemesi nedeniyle oluşan zararlarının tazminini sağlamaktır.
90
Kartal, s. 8; Kropff, Semmler, § 63, s. 279; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1059, s. 625.
91
Ayrancı, s. 83.
92
Ayrancı, s. 201-202; Kartal, s. 12-15
93
Kartal, s. 12; Para borçlarında yoksun kalınan kârın, temerrüt faizinden ibaret olduğunu savunan görüş
kısmen doğrudur. Gerçekten de temerrüt faizi ile para alacağını zamanında elde edemeyen alacaklının, yoksun
kalınan kârı karşılanmak istenilmesine rağmen, bu durumda dahi ödenecek temerrüt faizi, alacaklının zararını
karşılayamıyorsa, zararın temerrüt faizi ile karşılanmayan kısmının da tazmini gerekmektedir. Nitekim bu durum
BK.’nun 105. maddesinin tipik uygulama alanına girmektedir. Ayrancı, s. 201.
143
94
Tazminat hesaplanırken zararın tazminata eşit olması ilkesinden hareket edilir. Kural olarak zararın
tamamı tazmin edilmelidir. Ancak tazminattan indirim sebepleri bulunuyorsa daha düşük bir meblağa
hükmedilebilir. Sorumluluk hukukunda tazminat zarar miktarını aşamaz. Ayrancı, s. 144.
95
Ayrancı, s. 225.
96
Ayrancı, s. 144.
97
Đnal, s. 225.
144
98
Doktrin ve uygulamadaki hâkim görüşe göre hukuk düzeninin kınadığı, kısaca hoş görmediği davranış
biçimine kusur denilmektedir. Buna karşılık kusura dayalı sorumluluk hukukunda ise benzer durum ve şartlar
altında bulunan kişilerden beklenen bu ortalama davranış biçimine uymayan, ondan sapan ve ayrılan davranış
biçiminin niteliği kusur olarak adlandırılmaktadır. Eren, s. 530; Halûk Tandoğan, Türk Mesuliyet Hukuku,
(Mesuliyet) Ankara, Ajans-Türk, 1961, s. 45.
99
Ayrancı, s. 125.
100
Ayrancı, s. 125; Kartal, 11.
101
Bu husus, Borçlar Kanununda genel olarak temerrüdün düzenlendiği 102/II. madde ile borcun
imkânsızlığına dair kuralların yer aldığı 96. maddede vurgulanmaktadır.
102
Kusurun bu şekilde dağılımı, yaşam deneyimlerinin bir sonucudur. Gerçekten temerrüde düşen borçlunun
kusurlu olup olmadığını alacaklı bilebilmesinin zor olması yanında bunun ispatı imkânsız olmasa bile çok
güçtür. Ayrancı, s. 129.
103
Ayrancı, s. 149; Kartal, s. 11-12.
145
104
Kartal, s. 11.
105
Kalyoncu, s. 104; Kartal, s. 11.
106
Göle, s. 111; Borçlu kusursuzluğunu her türlü delille ispatlayabilir. Buna karşılık borçlunun fiili ödeme
güçsüzlüğü içinde olması ya da aciz hâlinde bulunması ise BK.’nun 105. maddesi çerçevesinde bir kusursuzluk
hâli teşkil etmez. Kartal, s. 11.
107
Kalyoncu, s. 104.
108
Kalyoncu, s. 104.
146
ihtarın yapılmaması hâlinde şirketin borçlu pay sahibinden tazminat isteme hakkı
doğmayacaktır109.
Bu konudaki ihtarın noter vasıtasıyla ya da taahhütlü mektupla yapılması
gerekmekte olup (TTK. m. 20/3) sermaye borcunun derhal ya da vadesinde
ödenmemesi hâlinde zarara karşılık olarak tazminat istenebileceğine bu ihtarda yer
verilmesi gereklidir110.
3. Cezaî Şart
Cezaî şart, borcun hiç ya da gereği gibi yerine getirilmemesi hâlinde
borçlunun alacaklıya karşı yerine getirmeyi yükümlendiği edim olup, şirket ana
sözleşmesinde kararlaştırılmış ise temerrüde düşen pay sahibi, ayrıca cezaî şart
ödemekle yükümlüdür (TTK. m. 407/III). Esas itibarıyla Borçlar Hukuku kurumu olan
ve BK.’nun 158 ilâ 161. maddeleri arasında düzenlenen cezaî şartın en önemli
fonksiyonu borçluyu borcunu gereği gibi ifaya zorlamaktır. Ana sözleşmede cezaî
şarta yer verilmişse, sermaye borcunu ifada temerrüde düşen pay sahipleri bu cezayı
ödemekle yükümlü olurlar. Burada TTK.’nun 407. ve 408. maddeleri, Borçlar
Kanunu'nun ilgili hükümleri ve şirket ana sözleşmesinin birlikte yorumlanması yoluyla,
istenebilecek olan cezaî şarta ilişkin koşulların saptanması yoluna gidilmelidir111.
Bu arada BK.’nda cezaî şartın seçimlik, ifaya eklenen ve dönme cezası
olmak üzere üç türü düzenlenmiş ise de bunların bir bölümünün anonim şirketlerde
sermaye borcunun ifa edilmemesi hâlinde uygulanması olanağının bulunmadığı da
gerçektir. Örneğin, BK. 158/I. maddesinde düzenlenen seçimlik cezaî şartın TTK.
407. ve 408. maddeleri bağlamında uygulanabilmesi olanağı bulunmamaktadır. Zira
anonim ortaklıkta sermayenin korunması kuralı gereğince, pay sahiplerinden
sermaye koyma borcunun ifasının istenmesi zorunlu olup112 BK. m. 158/I. fıkrasındaki
seçimlik sözleşme cezası, şirketin yetkili organının ceza ya da bakiye sermaye
borcundan birini seçmesini sonuçlandıracağından, bu ilkeye aykırılık oluşturmaktadır.
Bu nedenle sermaye borcunun ifasında seçimlik cezaî şart kararlaştırılması mümkün
109
Tuğsavul, s. 147.
110
Ansay, Anonim Şirketler, s. 229; Arslanlı, C. I, s. 181; Domaniç, Anonim Şirketler, s. 1126; Göle, s. 110;
Doğanay, s. 1082; Şar, s. 145.
111
Doğanay, C. 1, s. 1221; Şar, s. 148.
112
Doğanay, C. I, s. 1211; Göle, s. 111; Şar, s. 148.
147
113
Doğanay, C. 1, s. 1221; Schucany, s. 109; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1058, s. 625;
Tuğsavul, s. 147.
114
Göle, s. 112; Kalyoncu, s. 106; Şener, s. 175; Steiger’e göre ilke olarak cezaî şartın ifası temerrüt faizi
yerine geçmez ise de ana sözleşmede bunun aksi kararlaştırılabilir. Temerrüt faizi ve cezaî şart pay sahibinin aslî
borcu olmadığından bunların ifası asli edimin ifa edilmesi anlamına gelmediğinden ortaklık bunlardan feragat
edebilir. Ancak sermaye paylarını talep hakkından feragat imkânı bulunmamaktadır. (s. 193)
115
Kartal, s. 8.
116
Erüreten, s. 155.
148
117
Sermaye koyma borcuna yönelik olduğu gibi pay sahibinin tâli mükellefiyetlerinin de cezaî şarta
bağlanması mümkündür (Doğanay, C. I, s. 1218; Hirsch, Ticaret Hukuku, s. 206).
118
Pay sahiplerinin sermaye borçlarından başka, bunlara ana sözleşmede yüklenen tâli edimlerin de cezaî
şarta bağlanması mümkündür. Bu nedenle ortaklık ana sözleşmesinde öngörülmesi kaydıyla, tâli yükümlülüğünü
gereği gibi ifa etmeyen pay sahibinin cezaî şartı ifa borcu ortaya çıkar. Tasarının 481. maddesinin ikinci
fıkrasında, ikincil yükümlülükler hakkında ana sözleşmede, cezaî şart öngörülebileceği hükmü yer almaktadır.
119
Doğanay, C. I, s. 1211; Şar, s. 149; Şener, s. 175; Tuğsavul, s. 147.
120
Hüffer, § 63, N. 9, s. 296; Kropff, Semmler, § 63, s. 278-279; Schmidt, Lutter, § 63, s. 723; Spindler,
Stilz, § 63, s. 508-509.
121
Doğanay, C. I, s. 1211; Göle, s. 112; Kropff, Semmler, § 63, s. 278; Şar, s. 148; Tekinalp
(Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1058, s. 625.
149
122
Kenan Tunçomağ, Türk Hukukunda Cezaî Şart, Đstanbul, 1963, s. 145; Necip Bilge, Cezaî Şart, E.
Arsebük’e Armağandan Ayrı Bası, Ankara, 1957, s. 123 vd.
123
Arslanlı, “…Zira bir şahsın anonim şirkete iştirakinde tacir sıfatının bir rolü yoktur.” ( s. 181); Krş.
Kropff, Semmler, § 63, s. 279.
150
124
Ahmet Battal, “Tacirin Đş Kanununa Tabi Bir Sözleşmeden Doğan Cezai Şart Borcuna TTK m. 24
(Đndirim Yasağı) Uygulanabilir mi?”, Batider, Aralık 1999, C. XX, S. 2, 20-21.
125
Arıkan, Ticari Đşletme, s. 136; Kalyoncu, s. 108.
126
Bilge, s. 121 vd; H. Becker, Đsviçre Medeni Kanunu Şerhi, C. III, Borçlar Kanunu, 1. Kısım, Genel
Hükümler, 5. Fasikül, çev. Osman Tolun, Ankara, 1973, m. 163, N. 17, s. 235; Tanju Uygur, “Cezaî Şartın
Tenkisi, ABD, 1975, S. 6, s. 820; Tunçomağ, s. 157; Von Andreas Tuhr, Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı,
C. I-II, çev. Cevat Edege, Đstanbul, 1983, s. 772; Bunun tespitinde cezaî şartın taahhüt edildiği tarih dikkate
alınır. Kropff, Semmler, § 63, s. 279.
127
Tunçomağ, s. 157.
151
128
Eren, s. 374; Göle, s. 109; Tunçomağ, s. 154.
129
Von Tuhr, s. 771; H.Oser/W.Schönenberger, Đsviçre Borçlar Kanunu Şerhi, çev. Ferid Ayiter, Ankara,
1950, m. 163, N. 17, s. 960; Tunçomağ, s. 156.
130
Tunçoğmağ, s. 156.
131
M. Berat Tükel, “Sözleşme Cezasının Yan (Fer’i) Niteliği ve Buna Bağlanan Sonuçlar”, (Yüksek Lisans
Tezi), Đstanbul, 1989, s. 43 vd.
132
Asli edim, bir borç ilişkisinin hukuki niteliğini ve özelliklerini belirleyen temel yükümlülüktür. Fer’i
edimler ise, bir kanun hükmüne ya da akit serbestisine veya sözleşme içeriğinin taraflarca diledikleri şekilde
belirlenebilmesi ilkelerine dayanılarak asıl yükümlülüğün yanında yer alan, diğer borçlardır. Tükel, s. 43.
133
Kalyoncu, s. 106.
152
Cezaî şartın fer’i niteliğinin bir başka sonucu da mütemerrit pay sahibinin
ortaklıktan ıskatıyla birlikte, cezaî şartın bağlı bulunduğu sermaye koyma borcu
ortadan kalktığından, şirketçe asıl ifanın yanı sıra cezaî şartın talep imkânı da
ortadan kalkmaktadır134. Ancak ana sözleşmede cezaî şartın, mütemerrit pay
sahibinin ıskat edilmesi hâlinde dahi ödeneceğinin kararlaştırılmasına engel bir
durum bulunmamaktadır. Bu yönde açık bir düzenleme varsa, ortaklıktan ıskat edilen
pay sahibi, ıskata rağmen cezaî şartı da ifa borcu altındadır135.
4. Masraflar
Edimini yasa ve ana sözleşme kurallarına uygun olarak ifa etmeyip
temerrüde düşen borçlunun, diğer ödemelerin yanında alacaklının temerrüt nedeniyle
yaptığı masrafları da tazmin etmesi gerekir. Bu nedenle sermaye borcunu usulüne
uygun olarak yerine getirmeyen mütemerrit pay sahibinin sorumlu olduğu
hususlardan bir diğerini de masraflar oluşturmaktadır136.
Pay sahibinin sermaye taahhüdünden kaynaklanan edimi ifasında, şirket
tüzel kişiliğinin bu alacağı elde edebilmek için bir kısım masraflar yapması gerekebilir.
Bu durumda söz konusu olabilecek giderlerin başlıcaları, alacağın tahsili amacıyla
mahkeme ya da icraya müracaat edilmesi, avukat tutulması gibi işlemler nedeniyle
yapılan hukuki takip masrafları, çekilen ihtarnameler, ifa etmeme nedeniyle ortaya
çıkan vergi masrafları, zararın doğumu ya da artmasını engellemek amacıyla şirket
tarafından yapılan harcamalar vs. sayılabilir. Bunlar nedeniyle mütemerrit pay
sahibinin tazmin sorumluluğunun doğması, bu masraflar ile pay sahibinin temerrüt
arasında illiyet bağının bulunmasına bağlıdır137.
C. ISKAT
134
Göle, s. 113.
135
Göle, s. 113; Şar, s. 149; TTK. m. 407 ve 408. maddelerinin mehazını oluşturan Đsviçre BK m. 682.
maddesine göre sermaye koyma borcunu ifada mütemerrit olan pay sahibinin ortaklık tarafından ıskat
edilebileceği ya da ortaklık sözleşmesinde kararlaştırılmış olması hâlinde cezaî şartın ifasını talep edebileceği
hükmü yer almaktadır.
136
Hüffer, § 63, N. 8, s. 296.
137
Ayrancı, s. 198.
138
Birçok AB üyesi ülkenin kanunlarında tanınmış olan ortaklığın düşük oranlardaki paylarına sahip azlığın
paylarını satın alarak ortaklıktan çıkarılması (squeeze out) hakkı, TTK. Tasarısı’nda bölünme (m. 141/II) ve tam
hâkimiyet hâlinde (m. 208) tanınmaktadır. Tasarıda ortaklık barışınının sağlanması amacıyla yüzde ona kadar
153
şirketten ayrılmak istediğinde maliki bulunduğu payları satın alacak bir başka kişiyi
bulmak durumundadır. Ortaklıktan ayrılmayı isteyen bir ortağın payını şirketin ya da
diğer ortakların satın alma yükümlülükleri olmadığı gibi, malvarlığının korunması
ilkesinin139 gereği olarak ve TTK.’nun 329. maddesine göre anonim şirketin kendi
payını satın alması da yasaktır140. Yine TTK.’nun 329/II. maddesi, esas sermayenin
korunması ve pay sahiplerinden sermaye alacaklarının tahsili amacıyla, bu kişilere ait
hisse senetlerinin şirket tarafından iktisabına olanak tanımamaktadır. Ne var ki, bu
kural esas sermayenin temini amacıyla mütemerrit pay sahibine ait payın ıskatına ve
pay senedinin geçici olarak geri alınmasına engel oluşturmaz141.
Buna karşılık anonim şirketler hukukuna dair hukuksal düzenlemelerin
çoğunda, sermaye borcunu gereği gibi ifa etmeyip temerrüde düşen ortağın ıskatına
olanak tanıyan düzenlemelerin bulunduğu görülmektedir142. Yasa’da şirkete tanınan
bu hakkın, esas sermayenin temini amacına hizmet etmesi ve emredici bir hüküm
olması nedeniyle ana sözleşmede bertaraf edilmesi ya da başka nedenlerle de ıskat
uygulanabileceğinin kararlaştırılması imkânı da yoktur143. Bu yolla bedeli ifa
edilmemiş pay ıskat edilip ardından bu pay üçüncü kişilere satılarak şirket sermayesi
tamamlanmaktadır144.
Sermaye borcunu ifada temerrüde düşen pay sahibinin, ortaklıktan ıskatına
dair TTK.’nun 407/II. maddesinde, “Đdare meclisi bundan başka mütemerrit ortağı
azlığın paylarının satın alınıp ortağın ihracı imkânı tanınmaktadır. Çoğunluğa tanınan bu hak dolayısıyla azlık da
kanunda öngörülen değerde paylarını satmak zorunluluğu altındadır.
Tasarının 208. maddesinin gerekçesinde hâkim çoğunluğa tanınan bu yetkinin özellikle azlığın pay sahipliği
haklarını kötüye kullanması ya da pay bedelinin ödenmemesi hallerine ilişkin olarak benimsendiği ve kararın
mahkemeye bırakıldığı belirlendiği ifade edilmektedir.
Pay sahibine ortaklıktan ayrılma olanağı tanıyan bir başka kural ise Tasarının 141. maddesindedir. Maddede
ortaklıkların birleşme sözleşmelerinde, ortaklara devralan ortaklıkta ortaklık hakkı iktisabı ile iktisap olunan
ortaklığın paylarının gerçek değerine denk gelen bir ayrılma akçesi arasında seçim hakkı tanıyabilecekleri
hükmü yer almaktadır. Bu kararın devreden anonim ortaklığın genel kurulunda mevcut oy haklarının yüzde
doksanının kabulü ile alınması gerekir (m. 151/V).
139
Bu yasağın temelinde, anonim ortaklık sermayesinin kendi paylarını iktisap yoluyla dağıtılması ya da
azaltılmasının ortaya çıkaracağı, sermayenin garanti işlevinin korunması ve pay sahipleriyle ortaklık
alacaklılarının güvence altında tutulması amacı bulunmaktadır. Bu nedenle anonim ortaklıkların kendi paylarını
iktisap etmeleri, kıta Avrupa’sında her zaman olumsuz sonuç ve tehlikeleri ile birlikte değerlendirilmiş, bu
yasağın yalnızca ekonomik zorunlulukların ortaya çıkardığı bir kısım gereksinimlerin karşılanması ölçüsünde
istisnaları korunmuştur. Özdamar, s. 74; Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 592
140
Buna karşılık SerPK. 16/A ve 22. (i) maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak yayınlanmış olan Seri:
IV, No: 8 Tebliğ ile bazı şartların varlığı hâlinde pay sahiplerine şirketten çıkma hakkı tanınmıştır. Bu konuda
bkz. Mustafa Çeker, “Halka Açık anonim Ortaklıklarda Pay Sahiplerinin Şirketten Çıkma Hakkı”, Batider,
Haziran 2005, C. XXIII, S. 1, 61.
141
Göle, s. 124.
142
Robert R Penningtaon, Company Law, 7 th Edition, London, Butterworths, 1995, s. 400.
143
Çeliktaş, s. 200; Doğanay, C. I, s. 1223; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), N. 1060, s. 625.
144
Arslanlı, C. I, s. 184 vd.; Şener, s. 176.
154
a. Iskat Kavramı
Sözlük anlamı, “düşürme”, “aşağı atma” ve “düşürülme” olan ıskat terimine147
TTK.’nda yer verilmemiş, 407/II. maddede yalnızca bu kurumun hüküm ve sonuçları
düzenlenmiştir148. Buna karşılık, ETK.’nun 413. maddesinde ve TTK Tasarısı’nın 483.
maddesinde149 ıskat terimi yer almaktadır. Doktrinde ıskat teriminin, genel kabul
145
Yusuf Ziyaeddin Sönmez, “Anonim Ortaklıklarda Pay Sahibinin Ortaklıktan Ayrılma Hakkı”, Ankara,
2007, (Doktora Tezi), s. 76.
146
Doğanay, C. I, s. 1223.
147
Akalın, vd, “ıskat”, s. 916.
148
Değirmenci, s. 12.
149
TTK Tasarısı’nın 482. maddesinin ikinci fıkrasında TTK.’nun 407. maddesine paralel bir düzenleme yer
almakta olup gerekçesinde ise kuralın meri TTK.’nun 407. maddesinin tekrarı olduğu vurgulanmıştır. Tasarının
483. maddesinin kenar başlığı ise “Iskat usulü” şeklindedir. Tasarısı’nın 482-483. maddelerinde yer alan ıskata
dair düzenlemelerin, TTK.’nun 407. ve 408. maddelerinin dilin günümüz Türkçesine uydurulması dışında tekrarı
niteliğinde olması, ıskata ilişkin TTK hükümleri doğrultusunda oluşan yerleşik uygulamadan ayrılmayı
gerektiren somut bir neden bulunmamasına dayandırılmıştır. TTK Komisyon Tutanakları, 2. Cilt, 15 Şubat
2002, m. 482-483.
155
gören bir kavram olduğu söylenebilir150 ise de Yargıtay kararlarında bu hususta birlik
bulunduğunun söylenemez. Yargıtay’ın eski tarihli kararlarında çoğunluklu olarak
“çıkarma” terimi kullanılmaktayken son yıllardaki kararlarında daha ziyade “ıskat”
teriminin tercih edilmekte olduğu görülmektedir151.
Iskat yerine kullanılan “çıkarma” kavramı, çoğunlukla kişi ortaklıklarında
kullanılan, ortak ile onun kişisel niteliklerine vurgu yapan bir terim olup şirketin
malvarlığından öteye şirketin bizzat kendi varlığını koruması amacıyla
uygulanmaktadır. Buna karşılık anonim ortaklıkta merkez kavramın “pay” olması ve
pay sahibinin şirketle ilişkisinin bu yolla sağlanması152 sebebiyle ıskat halinde pay
sahibinin şirketle değil, pay ile ilişkisinin kesilmesi söz konusudur153. Bu itibarla
çıkarma kavramı pay sahibinin kişiliğinin şirket açısından öneminin bulunmadığı
anonim şirketler hukukuyla uyumlu değildir. Bu nedenle, “çıkarma” ya da “çıkarılma”
kavramlarının, pay sahibinin anonim ortaklıkta sahip bulunduğu bütün payların birden
ıskat edilmesi nedeniyle şirketle tamamıyla ilişkisinin kesildiği duruma özgü olarak
dahi kullanılmaması gerekmektedir154.
Kanaatimizce, hukuksal durumu en iyi biçimde nitelemesi, benzer kurumlar
ile aradaki farkı ortaya koyması155 ve pay sahibinin şirketle ilişkisi yerine “pay” ile olan
ilişkisini ifade etmesi nedeniyle ıskat, tercihe değer bir terimdir.
150
Bu kurumu ifade için Arslanlı, Göle, Tekinalp, Teoman, Pulaşlı, Helvacı, Kendigelen, Nomer, Battal,
Narbay, Çeliktaş ve Doğanay tarafından ıskat kavramının kullanıldığı görülmektedir. Buna karşılık Poroy,
Domaniç, Đmregün, Moroğlu, Yongalık ve Eriş ise “çıkarma” kavramını kullanmayı tercih etmektedirler.
151
Y. 11. HD. 13.11.1980, E. 1980/4561, K. 1980/5242; Y. 11. HD. 25.2.1987, E. 1987/6804, K.
1980/1099; Y. 11. HD. 11.6.1990, E. 1990/798, K. 1990/4612 (Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1060,
s. 625).
152
Pay sahibine ait olan bütün paylara ıskat işlemi uygulanmışsa, bu karar ortaklıktan çıkarma sonucunu
doğurur. Sönmez, s. 75; Çeliktaş, s. 200; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1066, s. 625.
153
Değirmenci, s. 13; Iskat ile çıkarılma aynı kavramlar olmamalarına rağmen, pay sahibinin tüm paylarına
ıskat işlemi uygulanmışsa, bu pay sahibinin ortaklıktan çıkarılması sonucunu doğurur. Pulaşlı, Şirketler Hukuku,
s. 600.
154
Değirmenci, s. 13; Çevik bu konu ile ilgili olarak, “Đlgili maddeler hükümlerinde çıkarma ya da
çıkarılmadan söz edilmemiştir. Bu nedenle işlemler için “çıkarma” ya da “çıkarılma” deyimlerinin kullanılması
yerinde değildir. “Iskat”ın kelime karşılığı “düşme” veya “düşürülme”dir.” değerlendirmesini yapmaktadır. s.
544.
155
Anonim ortaklıklarda sermaye taahhütlerinin ifa edilmemesi üzerine başvurulabilecek olan bu kurumun,
diğer ortaklık türlerinden ve özellikle de kollektif ortaklıklarda ortağın çıkarılmasından farklılığının ortaya
konulması amacıyla çıkarma değil ıskat olarak adlandırıldığı kabul edilmektedir. Değirmenci, s. 13 vd.; Göle, s.
116; Aynur Yongalık, “Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Bildiriler- Tartışmalar, XVII, 9-10
Haziran 2000”, (yh. Sema Taşpınar), Ankara, BTHAE, 2000, s. 76.
156
156
Ahmet Battal, “Anonim Şirketlerde Ortaklıktan Iskat Prosedürü (TTK. m. 408) ile Đlgili Yargıtay
Uygulaması”, THYKS XVII, Ankara, 2000, Tartışmalar, s. 54; Çeliktaş, s. 200; Hansell, Vogt, Walter, s. 651;
Hüffer, § 64, N. 1, s. 297; Sönmez, s. 75; Yusuf Ziya Taşkan, “Şirketlerde Sermaye Taahhüdünü Yerine
Getirmeyenlere Uygulanabilecek Yaptırımlar”, http://www.yaklaşim.com/mevzuat/dergi/makaleler
/1999091791.htm, Erişim Tarihi: 2.6.2010.
157
Kemal Şenocak, “Anonim Ortaklıkta Iskat Kararının Sonuçları”, (Iskat), GÜHFD. C. XI, 2007, S. 1-2, s.
281; Peter Forstmoser, Arthur Meier-Hayoz, Peter Nobel, Schweizerisches Aktienrecht, Bern, Verlag Tampfli,
1996, § 44, N. 17, s. 560.
158
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1061, s. 625.
159
Göle, s. 117.
157
160
Göle, s. 117.
161
Göle, s. 117; Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44, N. 18, s. 560; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu),
Ortaklıklar, N. 1061, s. 625.
162
Göle, s. 123; Sönmez, s. 76.
163
Göle, s. 116.
164
Ertüten, s. 156; Göle, s. 114; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1062, s. 625; Tuğsavul, s. 148.
165
Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44. N. 21, s. 561; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), N. 1062, s. 625.
166
Arslanlı, s. 181-182; Göle, s. 114; Doğanay, C. I, s. 1084-1085; Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44.
N. 22, s. 561; Kalyoncu, s. 111; Şar, s. 150; Krş. Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1062, s. 625.
167
Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44. N. 21, s. 561; Şar, s. 150.
168
Göle, s. 114; Iskata ilişkin usul hükümlerine ve özellikle TTK m. 408. maddedeki düzenlemelere tam
olarak uyulması gerekir. Aksi halde ıskat geçersiz olur. Y. 11. HD.T.13.11.1980, E. 1980/44561, K. 1980/5141
(Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1062, s. 625); Tuğsavul, s. 148.
158
169
Kalyoncu, s. 111; Tekinalp ise ana sözleşme ile ıskatın uygulanmayacağının öngörülebileceğini
savunmaktadır. Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1062, s. 625.
170
Kalyoncu, s. 112.
171
Hüffer, § 64, N. 1, s. 297.
172
Charlesworth, s. 169; Tuğsavul, s. 149.
173
Göle, s. 115.
174
Değirmenci, s. 35; Moroğlu, Oğuzman Armağanı, s. 522; Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 278-279.
159
175
Sami Karahan, Anonim Şirketlerde Tasfiye, Konya, 1998, s. 16; Tekinalp, (Poroy/Çamoğlu),
Ortaklıklar, N. 1593, s. 870.
176
Yadigar Đzmirli, Türk Ticaret Kanununa Göre Tasfiye Memurlarının Görev, Yetki ve
Sorumlulukları, Ankara, Nobel, 2001, s. 128.
177
Karahan, Tasfiye, s. 196; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1593, s. 870.
178
Değirmenci, s. 36; Göle, s. 115.
160
d. Iskatın Koşulları
179
Yargıtay 11. HD’nin kararı, tasfiye hâlindeki kooperatiflere ilişkin ise de aynı süreçteki anonim
ortaklıkları ilgilendiren niteliktedir. (Y. 11 HD.T. 11.2.2002, E. 2002/8778, K.1086), Söz konusu kararda, “…
ortakların taahhütlerinin yerine getirilmesi 1163 sayılı Kanunun 98 inci maddesinin yollaması ile anonim
şirketlerdeki esas sermayenin artırılması ve sermaye koyma borcunu düzenleyen hükümlerini uygulanmasını
gerektirir ise de, davalı kooperatif ekonomik sıkıntıya düşmesi nedeniyle genel kurulca oybirliği ile tasfiye kararı
almış olduğundan ve borçlarının ödenmesi gerektiğinden, artık burada TTK.nin 405, 407 ve 408 inci
maddelerinin uygulanması kooperatifin içerisinde bulunduğu tasfiyenin amacı ile bağdaşmayacağından…”
denilmek suretiyle tasfiye hâlindeki anonim ortaklıklarda pay bedelleri henüz ödenmemiş olan kısmının,
tahsiline ortaklığın gayesiyle uyumlu olmadığı gerekçesiyle olanak bulunmadığına yönelik değerlendirme
yapılmaktadır. Ne var ki 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun “Ortaklığın yok olması” kenar başlıklı 27. ve
“Ortaklıktan çıkarılma esasları ve itiraz” kenar başlıklı 16. maddesi karşısında TTK. 407. ve 408. maddelerin
kooperatifler hakkında uygulanması mümkün bulunmamaktadır. (Değirmenci, s. 36, dn. 48).
180
Değirmenci, s. 36; Göle, s. 115.
181
Kuruluşun ve sermaye artırımının tescilinden önce taahhüdün ifa edilmemesi şahsın ana sözleşmeyi veya
iştirak taahhütnamesini imzalamayıp verdiği ancak gerekli tutarı ödemediği hallerde gerçekleşir. Bu durumda
mezkur kişi ıskata gerek bulunmaksızın kuruculuktan çıkarılabilir. Anonim ortaklığın faiz ve cezai şart gibi her
türlü hakları bu kişiden talep edilebilir ise de tescil söz konusu olmadığından ıskata müracaat edilemez.
Değirmenci, s. 36; Doğanay, C. 1, s. 1223; Göle, s. 114; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1060, s. 625;
Şar, s. 150; Krş. Oğuz Atalay, Anonim Şirketlerin Đflası, Đzmir, DEÜHF, 1996, s. 160-161.
182
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1060, s. 625.
161
183
Doğanay, C. 1, s. 1223; Göle, s. 122; Şar, 156.
184
Kropff, Semmler, § 64, s. 288.
185
Kropff, Semmler, § 64, s. 288; Schmidt, Lutter, § 64, s. 727; Spindler, Stillz, § 64, s. 512-513.
186
Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44, N. 25, s. 561.
187
Y. 11. HD. T. 10.5.1991, E. 5999, K. 3033 (Eriş, C. II, s. 2381-2383); Şar, Đsviçre doktrininde ise ıskat
bakımından taahhüt edilen sermayenin nakdi ya gayrinakdi olması ayırımının maddenin öngörülme amacına
aykırılık oluşturduğu ileri sürülmektedir. Türk hukuku bakımından amaca uygun ve haklı çözüm biçiminin
Đsviçre doktrininde olduğu gibi sermaye türü bakımından ayırım yapılmaması yönünde olduğu görülmektedir.
Şar, s. 151.
188
Tuğsavul, s. 124-125.
189
Arslanlı, C. I, s. 195; Charlesworth, s. 169; Doğanay, C. 1, s. 1225; Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, §
44, N. 19, s. 560; Hirsch, Ticaret Hukuku, s. 206; Kalyoncu, s. 112; Kropff, Semmler, § 64, s. 286; Savaş, s. 489;
Şar, s. 151; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1064, s. 625; Tuğsavul, s. 149; Krş. Eriş, “Kural olarak
pay sahibi, tâli yükümlülüklerini yerine getirmezse, ortaklıktan çıkarılamaz. Ancak bu yaptırım sözleşmede özel
olarak düzenlenmişse, pay sahibi bu sözleşme hükmü nedeniyle ortaklıktan çıkarılabilir.” (Eriş, C. II, s. 2366).
162
190
Arslanlı, C. I, s. 195; Şar, s. 151; Yargıtay ıskatın sadece sermaye payında temerrüt hâlinde
uygulanabileceği ilkesini kabul etmekle birlikte aksinin sözleşme ile öngörülebileceği görüşündedir (Y. TD.
16.1.1968, E. 66/4479, K. 68/243 Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1064, s. 625).
191
Kalyoncu, s. 113; Özcan, s. 383; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), N. 1054, s. 623; Yılmaz, s. 20.
192
Arslanlı, I, s. 180; Charlesworth, s. 169; Değirmenci, s. 32; Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44, N.
20, s. 560; Göle, s. 55; Heinrich Honsell, Nedim Peter Vogt, Rolf Watter, Kommentar zum Schweizerischen,
Privatrecht, Obligationenrech II, Art 530-1186, Basel and Frankfurt am Main, Helbing/Lichtenhahn, 1994, s.
649; Yıldız, Agio, s. 555.
163
kuralların yer alması, ıskatın yalnızca nakdi sermaye koyma borçlarına özgü bir
kurum olduğu izlenimi uyandırmaktadır193.
Her ne kadar, doktrinde bazı yazarların194 anonim şirketin kuruluşla birlikte
pay sahibi tarafından sermaye olarak getirilmesi taahhüt edilen değerlerin mülkiyetini
iktisap edeceği ve bu konudaki borcun böylelikle yerine getirilmiş olacağı
gerekçesiyle gayrinakdi sermaye koyma borcu bakımından ıskatın mümkün
bulunmadığı ileri sürülmekte ise de doktrindeki hâkim görüş, ıskatın nakit dışı
sermaye koyma borçları bakımından da uygulanabileceği yönündedir195. Yargıtay da
nakit dışı sermaye borcunu ifada temerrüt hâlinde şirketçe pay sahibinin ıskatı imkânı
bulunduğu ifade edilmektedir196.
TTK.’nda ıskat, nakdi sermaye koyma borcunda temerrüt ile ilgili kurallarla
birlikte düzenlenmiş ise de, bu nakit dışı sermaye borcunda temerrüt hâlinde ıskat
yoluna başvurulamayacağı biçiminde yorumlanmamalıdır. Sermaye koyma borcunun
gereği gibi ifa edilmemesi hâlinde şirketin sahip olduğu ıskat da dâhil hukuk yolları
TTK.’nun 407. maddesinde açıkça düzenlenmektedir. Her ne kadar maddenin birinci
fıkrasındaki “sermaye borcunu vaktinde yerine getirmeyen” şeklindeki bütün sermaye
borçlarını kapsayacak biçimdeki genel bir ifadeden sonra, “temerrüt faizi ödemekle
mükelleftir.” ibaresine yer verilmesi, burada yalnızca nakdi sermaye koyma borcuna
yönelik temerrüdün sonuçlarınının düzenlediği izlenimini oluştursa da, bu yorum
193
Arıcı, sermaye borcunda temerrüt hükümlerini düzenleyen ve pay sahipliğinden ıskata ilişkin TTK. m.
407-408’de yer alan hükümlerin sadece nakit sermaye borcunda temerrüde ilişkin olduğunu, kanun koyucunun
bu hükümleri getirirken nakit dışı sermaye taahhüdünü nazara almadığı görüşündedir. Buna dayanak olarak ise
TTK. m. 407/I’de yer alan sermaye borcunu yerine getirmeyen pay sahibinin ihtar gerekmeksizin “temerrüt faizi
ödenmekle mükellef” olduğuna dair düzenlemeyi göstermektedir. Temerrüt faizinin yalnızca para borçlarının
ifasında borca aykırılık ve gecikmeye ilişkin hukuki bir sonuç olması, maddenin ikinci fıkrasında “bundan
başka…” denilmek suretiyle nakdi sermaye borcunda temerrüdün başka ne gibi talepleri doğurduğunun
açıklandığının anlaşıldığını vurgulamaktadır. Dolayısıyla yazara göre TTK m. 407. maddesinin fıkralarının
tamamı birbirleriyle bağlantılı olup sonraki fıkralar ve hatta 408. maddenin nakit dışı sermayeye uygulanması
mümkün bulunmamaktadır. Iskat prosedürü ise ancak kıyas yoluyla uygulanabilecektir. (Arıcı, Đmkânsızlığın
Hükümleri, s. 106, dn. 16)
194
Oğuz Đmregün, Bilirkişi Raporları (1983-1984), Đstanbul, Filiz Kitabevi, 2000, s. 46.
195
Arslanlı, C. I, s. 192; Değirmenci, s. 25; Domaniç, Şerh II, s. 1175; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu),
Ortaklıklar, N. 1065, s. 626; Tuğsavul, s. 149; Yaşar Karayalçın, “Para Değerinde Değişmeler- Yabancı Sermaye
ve Anonim Şirketlerde Ayni Pay”, Prof. Dr. Mahmut Koloğlu’ya 70’inci Yaş Armağanı, Ankara, AÜHFY,
1975, s. 525.
196
Y. 11. HD. 18.4.1986, E. 1986/1631, K. 2346: “Davacı vekili, … müvekkili, şirketlerin sermayenin
%38,5 oranındaki 385 adet hisseyi ayni sermaye olarak taahhüt ederek ve düzenlenen protokol uyarınca ayni
sermayenin cins, miktar ve nitelik itibarıyla tam olarak karşılanmasına rağmen …. TTK’nın 408’inci maddesi
gereğince sermaye payını yatırması, aksi halde haklarını kaybedeceği ihtarını alan ve sermaye payını tam
yatırdığı iddiasında olan pay sahibi ile şirket arasında bu konuda bir uyuşmazlık mevcut demektir ve pay sahibi
şirketteki haklarından mahrum edilmesi tehlikesi altına girmiştir…” (Eriş, C. II, s. 2477) .
164
tarzının nakit dışı sermaye borçlarında tazminat ve cezaî şart taleplerine de engel
oluşturması nedeniyle kabulü mümkün olmadığı düşünülmektedir197.
Öte yandan, TTK.’nun 408/III. maddesindeki “… yeni pay sahibinin
ödemeleriyle kapanmayan açıkların tazminini mütemerrit ortaktan isteyebilir.”
kuralının ıskatın şartlarına yönelik değil, ıskata konu payın değerlendirilmesine
yönelik bir düzenleme olması nedeniyle nakit dışı sermaye paylarının ıskatına yasal
açıdan engel oluşturduğu düşünülemez. Kaldı ki yönetim kurulunun, ıskat edilen nakit
dışı sermaye paylarının yerine çıkarılan payların nakit karşılığı değerlendirmesi
imkânı bulunmaktadır198.
Nakit dışı sermaye borcunu ifada temerrüt nedeniyle ıskat yoluna gidilip
gidilemeyeceği konusu Alman ve Đsviçre dokrinlerinde de tartışmalıdır. Bu tür
sermaye taahhütlerinde pay sahibinin kişiliği ve getirilecek sermayenin niteliğinin
büyük önem taşıdığı ve bunun yerine bir başkasının dâhil edilmesine çoğunlukla
imkân bulunmadığı gerekçesiyle Alman doktrininde nakit dışı sermaye borçlarında
ıskat prosedürünün uygulanamayacağı savunulmaktadır199. Buna karşılık Đsviçre
doktrininde ıskatın uygulanabilmesi bakımından taahhüt konusu edilen sermayenin
nakit ya da nakit dışı olmasına göre ayırım yapılmasının ıskat kurumunun konuluş
amacına aykırılık oluşturduğu ileri sürülmektedir200.
Kanaatimizce de ıskat kurumunun, anonim şirketlerde pay bedellerinin
ödenmesi ve bu yolla şirket malvarlığının korunmasının sağlanması işlevi nazara
alındığında, nakdi sermaye borcunda temerrüt hâlinde uygulanması olanağı
tanınmışken, nakit dışı sermaye taahhütleri bakımından başvurulamayacak olmasının
haklı gerekçesi bulunmamaktadır. Anonim şirket açısından nakdi sermaye koyma
borcu ile nakit dışı sermaye borcunun ifasının öncelik ve önem bakımından yalnızca
197
Değirmenci, s. 26.
198
Değirmenci, s. 26; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1063, s. 626). Krş. Arslanlı, “… ıskat
kararı üzerine pay ahere nakid mukabilinde devir edilecekse, bu halde de sermayenin mevzuu değişmiş olur.
Ayni sermaye taahhüdünün mevzuu icabı, payın aynı mahiyette sermaye karşılığında ahere devri mümkün ise
ıskat usulü ayni sermaye taahhütlerine de tatbik edilebilir. Sair hallerde anonim şirket temerrüd sebebiyle
hissedarın hissedar sıfatını ıskat ettikten sonra tenkis yoluna müracaatla sermayenin ayne taalluk eden kısmını
hazfedebilir. Bu suretle sermaye (asgari miktarın) altına düşüyor veya şirket maksadının husulü imkânsız
oluyorsa anonim şirket infisah eder.” (C. I, s. 192)
199
Duringer-Hachenburg, zge. III. s. 117a. No.2, 30a. 14, ıskat usulünün ayni sermaye borçlarında
uygulanmasını bu borcun ifa edilmemesi durumunda nakde çevrilmesi sonucunu doğuracağı gerekçesiyle uygun
görmemektedir. Aynı kanaatte Staub. Zge. II. s. 199 (Arslanlı, C. I, s. 182, dn. 16; Baumbach/Hueck, § 64, N.21
ve orada sayılanlar (Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1063, s. 626) .
200
Arslanlı, C. I, s. 182.
165
2. Iskatın Uygulanması
Pay sahibinin temerrüdü nedeniyle payın ıskatı için bu husustaki usul
kurallarına ve özellikle de TTK.’nun 408. maddesindeki prosedüre tam olarak
uyulması zorunluluğu bulunduğundan201 bu koşullara uyulmaması ıskatın
hükümsüzlüğünü, mütemerrit dahi olsa pay sahibinin bu statüsünün devam etmesini
neticelendirir202. Bu nedenle, ıskat prosedürünün başlangıçtan itibaren bütün
aşamalarının değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
201
Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44, N. 21, s. 561; Kropff, Semmer, § 64, s. 287.
202
Yargıtay bir kararında, TTK m. 408’deki kuralların emredici nitelikte bulunduğunu ifade ederek, buna
aykırı kararların geçersiz olduğuna karar vermiştir. Y. 11 HD.,T.17.12.1981, E. 1981/5383, K. 1981/5479,
(Şener, s. 176).
203
Şu kadar ki, bu kural pay bedelinin ödenmemesi nedeniyle temerrüt durumunun ortaya çıkmasının
ardından, ıskat konusunda yapılacak olan ihtar için, ortaklık tarafından gerçek pay sahibinin araştırılması
zorunluluğunun bulunduğu şeklinde yorumlanmamalıdır. Ortaklık, pay defterine yönelik var olan karineden
yararlanır. Bu konuda istisnanın uygulanması, ortaklık pay defterinin gerçeği yansıtmadığının şirkete bildirilmiş
olması ve bu hususun ispat edilmiş olmasına bağlıdır. Değirmenci, s. 42.
166
(TTK. m. 400/I). Böyle bir temsilcinin atanmadığı durumda pay maliklerinden birine
yapılan ihtar tümü hakkında geçerli olacaktır (TTK. m. 400/I, c.2).
Diğer taraftan, ıskat konusu payların nama yazılı olması ve bağlam
hükümlerine uyulmadığı gerekçesiyle şirket yönetim kurulunun payı devralanı şirket
pay defterine kayıttan imtina ettiği durumlarda, pay defterindeki kayıtların gerçeği
yansıtmaması söz konusu değildir. Bu durumda, şirketin paylarını iktisap etmiş
bulunanlar, şirkete karşı pay sahipliği sıfatını kazanamadıklarından sermaye koyma
borcunda temerrüt nedeniyle şirketin muhatabı pay defterinde malik olarak gözüken
kişilerdir204. Bedeli ifa edilmemiş payın inançlı mülkiyete konu olması durumunda
tarafların amacına ve şirketin inançlı işlemden haberdar olup olmadığına
bakılmaksızın inançlı mülkiyet konusundaki genel kural doğrultusunda uygulama
yapılması gerekmektedir. Bu takdirde inanılan pay sahibi, ortaklık payının mülkiyetini
iktisap etmesi nedeniyle, paydan kaynaklanan bütün hakları kendi adına
kullanabilecektir. Dolayısıyla inanılan aynı zamanda pay bedellerini ifa borcunun da
muhatabı olduğundan ıskat sürecindeki ihtarın da ona yapılması gerekir205.
Mütemerrit pay sahibine ait pay intifa ya da rehne konu olsa dahi sermaye
borcu, payı rehin ya da intifa hakkına dayanarak elinde bulunduranlara değil,
doğrudan payın malikine ait olması nedeniyle, ıskat ihtarının malike yöneltilmesi
gereklidir206. Pay defterinde söz konusu payın üzerinde intifa ya da rehin hakkına
konu edildiğine dair kayıt bulunması dahi bu durumu değiştirmez. Ne var ki, yapılan
ıskat ihtarından sınırlı ayni hak sahiplerinin -zorunlu olmasa da- haberdar edilmesi bu
kişiler açısından olduğu kadar, sermaye koyma borcunun ıskat sürecinin
tamamlanmasına gerek kalmadan ifa edilmesi olasılığını artıracağından şirket
yönüyle de yararlıdır.
Burada üzerinde durulması gereken bir başka olasılık ise ortaklık payını
intifa ya da rehin hakkına dayanarak elinde tutanın, zilyetliğin sağladığı bu görünüme
dayanarak kendini şirket pay defterine malik olarak kaydettirmesidir. Ödenmeyen pay
bedelleri nedeniyle bu kişi aleyhine hukuk yollarına başvurulacağı, ıskatın ve
dolayısıyla da ıskat ihtarının bu kişiye yöneltileceği açıktır. Bu şekilde haksız
davranışıyla payın asıl malikinin durumdan haberdar olmasının önüne geçen
görünürde malikin sermaye borcunu ödememesi nedeniyle ıskat söz konusu
204
Değirmenci, s. 43; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1037, s. 616.
205
Değirmenci, s. 43
206
Kendigelen, Đntifa, s. 336; Göksoy, s. 308.
167
207
Kendigelen, Đntifa, s. 103.
208
TTK Tasarısı’nın 1524. maddesine göre her sermaye şirketi bir internet sitesi oluşturacaktır. Bu konudaki
değerlendirmeler için bkz. Rauf Karasu, TTK Tasarısına göre Anonim Şirketlerde Emredici Hükümler
Đlkesi, Ankara, Yetkin, 2009, s. 100-103
209
Temerrüde düşürülmeyen pay sahibine, TTK.’nun 408. maddesinde öngörülen ihtar yapılamaz. Eğer bu
konuda bir ihtar yapılmış ise bu ihtar herhangi bir sonuç doğurmaz. Y. 11. HD. T. 23.11.1982, E. 4697, K. 4895
(Eriş, C. II, s. 2391-2392).
210
Arslanlı, C. I, s. 183; Çevik, s. 544; Göle, s. 120; Hüffer, § 64, N. 4, s. 298; Kropff, Semmler, § 64, s.
294; Schmidt, Lutter, § 64, s. 732; Spindler, Stilz, § 64, 514-515; Yargıtay usulüne uygun olarak tanzim
edilmemiş ihtarnameye ilişkin görüşü de, “TTK. m. 408/I hükmünde yer alan farklı sonuç doğuran
alternatiflerden hangisinin öngörüldüğünü açıkça ihtiva etmeyen ihtarnameyle yönetim kurulu TTK.’nun 407.
maddesi hükmünde yer alan bu yetkiyi kullanamaz. Yönetim kurulunun 407. maddede öngörülen bu haklarını
kullanabilmesi için, keşide edilen ihtarnamenin TTK.’nun 408. maddesi hükmüne uygun bir şekilde düzenlenmesi
gerekir.” yönündedir. Y. 11 HD. 17.9.1995, E. 3498, K. 4619 (Doğanay, C. I, s. 1226).
Borçluya ödemeye davet için yapılan ihtarda temerrüdün sonuçlarına yer verilmesi zorunluluğu
bulunmadığından, mütemerrit pay sahibine yapılan ıskat ihtarına rağmen yönetim kurulunun pay bedelinin ifası
talebiyle dava ve takip yapmasına engel yoktur.
168
211
Yargıtay kararında, “… Maddenin yazılış biçiminden anlaşılacağı üzere, ortağın evvela temerrüde
düşmüş olması, bundan sonrada TTK’nın 408. maddesine uygun ihtarın yapılması lazımdır. Aynı ilân veya
tebligat ile hep apel için süre verilmesi (bu süre bir ay dahi olsa) hem de bu sürenin kanunun 408. maddesindeki
ihtar yerine geçmesi mümkün değildir. Ortak önce mütemerrit hâle gelmelidir ki, ondan sonra TTK’nın 408.
maddesindeki ihtar çekilebilsin…” denilmektedir. Y. 11 HD.T. 3.6.1982, 1982/2121 E.-2676. (Erdoğan
Moroğlu, Abuzer Kendigelen, Notlu-Đçtihatlı Türk Ticaret Kanunu ve Đlgili Mevzuat, 8. bası, Đstanbul,
Vedat, 2004, s. 392).
212
Değirmenci, s. 41.
213
Steiger, s. 195.
214
Yargıtay’a göre, yasal açıdan ıskat konusundaki ilânın Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yapılması
zorunlu ve bu konudaki ilânın bir yerel gazetede yapılması yetersiz olduğundan bu ilâna dayanılarak ıskat
uygulanmasının usulsüzdür. Y. 11 HD. 10.5.1991, E. 1991/1307, K. 1991/3033 (Tekinalp (Poroy/Çamoğlu),
Ortaklıklar, N. 1065, s. 625); Doğanay, C. 1, s. 122; Göle, s. 122¸ Schmidt, Lutter, § 64, s. 732; Şener, s. 177.
215
Spindler, Stilz, § 63, s. 507; Bu konuda yapılacak duyurunun elektronik ortamdaki iletişim araçlarının
kullanılması da kararlaştırılmış olabilir. Schmidt, Lutter, § 64, s. 732.
216
TTK Tasarısı’nda ıskat ihtarının iadeli taahhütlü mektupla yapılması ve anonim ortaklığın internet
sitesinde de duyurulması öngörülmüştür (m. 483/I-II). Tasarının TTK’ndan farklı olarak getirdiği tek yeniliğin
bu husus olduğu anlaşılmaktadır. Đadeli taahhütlü mektup usulü, ihtarın muhatabına ulaşıp ulaşmadığı konusunda
ortaklığın bilgi sahibi olmasını sağlaması nedeniyle, TTK.’nun 408/I’deki “taahhütlü mektup” usulüne göre
tercihe değerdir. Đnternet sitesinde duyurunun da ihtarın amacına ulaşmasını sağlaması bakımından yararlı
olacağı kuşkusuzdur.
217
Tebligat hukuku bağlamında sözü edilen tebliğ ve ilânen tebliğ kavramları ile ıskat prosedüründeki ihtar
ve ilân birbirlerinden farklıdır. Tebligat, usul hukukuna ilişkin bildirimleri kapsayan teknik bir kavram olması
itibarıyla bu alan dışındaki bildirimlerin bir tebligat olarak vasıflandırılması ve bu yönde ortaya çıkan
uyuşmazlıkların Tebligat Kanunu hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi mümkün değildir. Dolayısıyla
taahhütlü mektupla yapılmış olan ihtarın Tebligat Kanunu kapsamında bir tebligat gibi değerlendirilmesi olanağı
bulunmadığı gibi, TTK m. 408/I’de sözü edilen ilân ve ilânen tebligat da birbirinden farklı kavramlardır.
Değirmenci, s. 49.
169
218
TTK Tasarısı’nın 484. maddesinde aynı kuralın muhafaza edildiği görülmektedir.
219
Battal, s. 63; Doğanay, C. 1, s. 1226; Yılmaz, s. 51; Tekinalp, (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 768, s.
466; Y. 11, T. HD. 23.11.1982, E. 1982/4679, K. 4895 (Tarık Başbuğoğlu, Uygulamalı Türk Ticaret Kanunu,
C. I, Ankara, 1988, s. 627-628). Y.11.HD.’nin bir başka kararında, “Şirket ana sözleşmesinde apelin nasıl
isteneceğine dair bir hüküm bulunmadığından, apel çağrısının TTK’nun 406. maddesi uyarınca ortaklardan ilân
suretiyle istenmesi gerekir. Ayrıca, aynı ilân ve taahhütlü mektup tebliği suretiyle hem apel için süre verilmesi,
hem de bu sürenin TTK’nun 408. maddesindeki ihtar yerine geçmesi mümkün değildir. Başka bir deyişle, ortak
usulüne uygun temerrüde düşürülmeden TTK’nun 408. maddesinde öngörülen ıskat ihtarı çekilemez. Davacıya
gönderilen ödemeye davet yazısı yukarıda yazılı yasal kurallara uygunluk arzetmediğinden hukuki sonuç
doğurmazlar. O halde mahkemece, ıskat kararının iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde
davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.” (T. 11.11.2008, E. 2007/4489, K. 2008/12670).
220
Göle, s. 122; Kalyoncu, s. 112.
221
Schucany, s. 109.
222
Değirmenci, s. 45.
223
Değirmenci, s. 46.
224
Göle, s. 121
170
sahiplerinin ad ve soyadları ile yerleşim yerlerinin TTK. m. 413/II hükmüne göre pay
defterine kayıt edilmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Dolayısıyla TTK.’nun 408/I.
maddesinde düzenlenmiş biçimdeki bir ilân usulünün, yukarıda değinildiği üzere, ĐBK.
sistemine uygun olmakla birlikte (m. 636/I), TTK. sistemine uymayan ve işlevsiz bir
hüküm olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır225. Ne var ki TTK Tasarısı’nda aynı sistem
muhafaza edilmektedir (m. 483).
Iskat ihtarının yapılış şekline dair ana sözleşmeye konulan hükümle, bunun
koşullarının pay sahibinin lehine değiştirilmesi imkânı bulunmaktadır. Bu bağlamda
yapılacak ihtarların taahhütlü mektup yerine noter vasıtasıyla gönderilmesi ya da
ihtarın sayısının artırılması, tanınacak mehil sürelerinin bir aydan daha uzun
tutulması mümkündür. Hatta yönetim kurulunun ana sözleşmede bu konuda herhangi
bir düzenleme yer almasa dahi ıskat ihtarını taahhütlü mektup yerine noter kanalıyla
yapması ya da bir aydan daha uzun mehiller tanıması, pay sahipleri arasında eşit
işlem ilkesine de uygun olması koşuluyla şekil kurallarına aykırı sayılmaz226.
Nakit dışı sermaye borcu herhangi bir nedene dayalı olarak nakit borcuna
dönüşmediği ya da bu konuda taraflar arasında uyuşmazlık bulunduğu takdirde
TTK.’nun 407. ve 408. maddelere göre ıskat prosedürünün izlenmesi ve bu amaçla
yapılacak ihtarda da asıl olan aynen ifa olduğundan taahhüt konusu nakit dışı edimin
aynen ifasının talep edilmesi gerekir. Ancak, pay bedeli karşılığında taahhüt edilen
nakit dışı sermaye borcuna yönelik ortaya çıkan ifa imkânsızlığı nedeniyle bu edim
belli miktarda para borcuna dönüşmüşse ıskat prosedürün uygulanması özellik arz
edecektir. Çünkü nakit dışı sermaye taahhüdüne dair ifa imkânsızlığı ortada iken,
yapılacak ıskat ihtarında, söz konusu borcun ana sözleşme ya da katılma
taahhütnamesinde belirlendiği biçimiyle ve aynen ifasının talep edilmesinin hukuksal
açıdan herhangi bir yararı bulunmamaktadır. Bu nedenle yapılacak ıskat ihtarının,
ifası imkânsızlaşmış ayni edimin teslimi yerine, payların nominal değeri ve varsa
225
Göle, s. 122; Krş. Değirmenci, hamiline yazılı hisse senetlerinin yerini tutmak üzere çıkarılan nama yazılı
ilmühaberlerin pay defterine kaydedilmesinin zorunlu olmadığını, bu nedenle bu nitelikteki paylara sahip
olanların isim ve adreslerinin bilinip taahhütlü mektup gönderilmesi imkânı bulunmadığından ıskat ihtarının ilân
yoluyla yapılmasının gerektiği görüşündedir. (s. 48).
226
Değirmenci, s. 50, Bu konuda Yargıtay’ın da aynı görüşte olduğu söylenebilir. Örneğin Yargıtay 11 HD
bir kararında, “… Kanun ortaklık haklarından mahrumiyet gibi ağır bir sonuca götüren bu müeyyidenin
uygulanabilmesini ikinci bir sürenin verilmesine bağlamıştır ve bu sürenin en az bir olması gerektiğini tespit
etmiştir….” (Y. 11.HD. 21.2.1980, E. 456, K. 818), başka bir kararda ise “…Temerrüde düşen ortağa verilen
süre bir aydan aşağı olamaz. Aksi halde ortağın çıkarılma kararı geçersizdir.” (Y. 11. HD. 27.1.1992, E. 5237,
K. 344) hükümleri yer almakta olup, bu kararlardan Yargıtay’ın açıkça ifade edilmemiş olmasına karşılık
ortaklık yönetim kurulu tarafından mütemerrit pay sahibine daha uzun bir sürenin verilebileceği görüşünde
olduğu sonucuna varılmaktadır. Eriş, C. II, s. 2473 vd; Şener, s. 178.
171
227
Arıcı, Đmkânsızlığın Hükümleri, s. 121.
228
Değirmenci, s. 51; Göle, s. 51.
229
Değirmenci, s. 48; Krş. Battal, s. 65; Eriş, C. II, s. 2467.
230
Değirmenci, s. 49.
231
Göle, s. 122; Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 681; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1063, s. 626.
232
Bu kayıtlarda pay sahibinin yerleşim yeri bilgisinin dışında adresinin de bulunması gereklidir. Narbay, s.
175.
172
233
Doğanay, C. I, s. 1223; Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44. N. 31, s. 562; Göle, s. 122; Tekinalp
(Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1063, s. 626.
234
Battal, s. 63.
235
Battal, s. 63; TTK Tasarısı’nda mütemerrit pay sahibine yapılacak ihtar yöntemine dair senede
bağlanmayan pay ayırımı yer almamakta olup, TTK.’nun 408. maddesine karşılık gelen Tasarının 483.
maddesinde yenilik sayılabilecek tek husus yapılacak ihtarın aynı zamanda ortaklığın internet sayfasından da
yayımlanmasıdır.
236
Battal, s. 63.
173
237
Narbay, s. 176.
238
Göle, s. 121-122
239
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 770, s. 467.
240
Narbay, s. 176-177.
241
Şükrü Yıldız, “Anonim Şirkette Ortağın Đhracı” (Ortağın Đhracı), (Yüksek Lisans Tezi), 1988, Ankara, s.
71-75.
174
242
Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44, N. 31, s. 562.
243
Ersin Çamoğlu, Anonim Ortaklık Yönetim Kurulu Üyelerin Hukuki Sorumluluğu (Sorumluluk), 2.
bası, Đstanbul, Vedat, 2007, s. 187; Đmregün Anonim Ortaklıklar, s. 102; Poroy (Tekinalp/Çamoğlu), Ortaklıklar,
N. 666, s. 407; Krş Göle, s. 117, dn. 166.
175
olup son fıkrada ise anılan bentte sayılan görevlerden TTK.’nun 319. maddesi
gereğince yönetim kurulu üyelerinden birisine bırakılanlara dair sorumluluğun bu
üyeye geçeceği ifade edilmektedir.
Yönetim kurulu üyelerinin organ olarak sorumluluklarına dair bu kural
nedeniyle, birinci fıkranın ilk dört bendinde sayılan görevlerin bu kurulun münhasır ve
dolayısıyla devredilemeyecek yetkileri olduğu kuşkusuzdur244. Ancak yönetim
kurulunun münhasır yetkilerinin yalnızca bunlardan ibaret olmadığı, burada yer
almamakla birlikte ıskatın da münhasır yetki kapsamında sayılması gerektiği ifade
edilmektedir245.
TTK.’nun 407. maddesiyle ıskat konusundaki yetki ve görevlerin açık ve
emredici biçimde yönetim kuruluna verildiği anlaşıldığından, bunların başka bir
organa örneğin genel kurul veya murahhas üyelere bırakılması mümkün değildir.
Iskat konusundaki yönetim kuruluna ait bu yetkinin devri söz konusu olduğunda
bunun şirketin bir başka organı olan genel kurula ya da murahhaslara bırakılması
gündeme gelecektir. Öncelikle mütemerrit pay sahibinin ıskatına karar verilmesi
yetkisinin genel kurula bırakılmasının, genel kurulun yapısı ve niteliğiyle uyumlu
olmadığı görülmektedir. Her şeyden önce bir karar organı olan genel kurulun yapısı
gereği ağır işlemesi ve çalışma yöntemi itibarıyla ıskatın şirkete etkilerinin boyutlarını
tartışabilme ve değerlendirebilme imkânı bulunmamaktadır. Bu çerçevede, ıskata dair
şekli işlemleri yerine getirebilmesi, örneğin ıskat için gerekli ihtar ve duyuruları
yapabilmesi, sonuçlarını takip etmesi hayli zordur. Hatta, genel kurulca ıskat kararı
alındıktan sonra bunun uygulamasının yönetim kuruluna bırakılması olasılığında dahi
ıskata dair usuli işlemlerin bütünlüğü bozulacaktır. Bu nedenler anılan yetkinin genel
kurula tanınmasına engel oluşturmaktadır246.
Kanaatimizce uygulamada münhasıran yönetim kurulunun görevine giren
pek çok yetkinin murahhaslara bırakıldığı da dikkate alındığında, ıskat konusunda da
murahhaslara yetki devrine imkân tanınması ıskat uygulaması bakımından yararlı
244
Bu görevler murahhaslara bırakılsa dahi yönetim kurulu üyelerinin tümü bunlardan dolayı müteselsil
olarak sorumlu kalmaya devam eder. Çamoğlu, Sorumluluk, s. 187.
245
Çamoğlu, Sorumluluk, s. 186; Değirmenci, s. 37- 38; Mehmet Helvacı, Anonim Ortaklıkta Yönetim
Kurulu Üyesinin Hukuki Sorumluluğu, (Sorumluluk), 2. bası, Đstanbul, 2001, s. 50; Tekinalp,
(Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1056; Teoman Ömer, Yaşayan Ticaret Hukuku, C. I, Hukuki Mütalaalar,
Kitap 10, 2000-2002, Đstanbul, Vedat Kitapçılık, 2003, s. 67; Krş. Doğanay, C. I, s. 1224-1225; Đbrahim Arslan,
Anonim Şirketlerde Yönetim Yetkisinin Sınırlandırılması, Konya, 1994, s. 50; Mustafa Ünal, “Anonim
Ortaklıklarda Yönetim ve Yönetim Görevlerinin Murahhaslara Bırakılması”, Batider, C. XI, S. 3, 1982, s. 72-
75; Şar, 158.
246
Değirmenci, s. 39; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu) N. 1056, s. 623; Krş Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, §
44. N. 22, s. 561.
176
olabilir. Kaldı ki, bu yetkinin genel kurula devrinin neden olabileceği sakıncalar
burada söz konusu olmadığı gibi, ıskatın murahhaslarca yürütülmesi pay sahibinin
aleyhine bir durum olarak da değerlendirilemez.
247
Arslanlı, C. I, s. 183; Değirmenci, s. 50; Göle, s. 118; Schmidt, Lutter, § 64, s. 732; Şar, s. 152; Şener, s.
178.
248
Arslanlı, C. I, s. 183.
249
Arslanlı, C. I, s. 182; Battal, s. 58; Değirmenci, s. 54; Hüffer, § 64, N. 2, s. 297-298.
177
250
Schmidt, Lutter, § 64, 733.
251
Değirmenci, s. 53-55; Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44, N. 34, s. 562; Göle, s. 124; Kropff,
Semmler, § 64, s. 290; Schmidt, Lutter, § 64, s. 733-735; Schucany, s. 109; Spindler, Stilz, § 64, s. 516-517.
252
Payın ıskatı konusundaki yönetim kurulunun kararının TSG ya da başka gazetelerle ilân edilmesi hâlinde
ise ıskat hüküm ve sonuçlarını son ilan tarihinden itiberen doğurmaya başlar. Hüffer, § 64, N. 6, s. 298.
253
TTK.’nun 408. maddesine göre, pay sahibinin ortaklıktan ıskat edilme şartları tamamen gerçekleşmiş
olsa dahi, pay sahibi ıskat anına kadar, diğer haklar gibi oy kullanma hakkına sahiptir. Doğanay, C. I, s. 1225.
254
Arslanlı, C. I, s. 183; Çeliktaş, s. 200; Değirmenci, s. 53-55; Đmregün, Anonim Ortaklıklar, s. 284;
Kalyoncu, s. 114; Şar, s. 157. Göle, s. 124.
178
255
Arslanlı, C. I, s. 183-184; Schmidt, Lutter, § 64, s. 734; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1073,
s. 628.
256
Değirmenci, s. 60; Y. 11 HD.’nin kararında, “TTK’nun 407 – 408 nci maddelerine göre sermaye
borcundan dolayı temerrüt hali tahakkuk etmişse yönetim kurulu isterse, bu borcun ifası ile birlikte tahakkuk
eden faizini, tazminat veya cezai şartın birlikte ödenmesini talep eder, isterse ortağı “ıskat” etme yolunu tercih
eder. Iskat yolunun tercih edilmesi halinde ancak TTK’nun 408/3 ncü maddesinde ortaklıktan ıskat edilen
mütemerrit pay sahibinin sadece, yeni pay sahibinin ödemeleri ile kapanmayan açıklardan dolayı şirkete karşı
sorumluluğu devam eder. Mütemerrit pay sahibinin ıskatı halinde temerrüt faizi ve munzam zarar ödemekle
yükümlü tutulması mümkün değildir.” denilmektedir. Y.11 HD. T. 20.2.2009, E. 2007/12223, K. 2009/1906.
257
Teoman, s. 94.
179
258
Değirmenci, s. 22
259
Göle, s. 119.
260
Göle, s. 119.
180
261
Reisoğlu, s. 234.
262
Sait Kemal Mimaroğlu, Anonim Şirketlerde Đdare Meclisi Azalarının Hukuki Mesuliyeti,
(Mesuliyet), Ankara, AÜSBFY, 1967, s. 50.
263
Değirmenci, s. 54.
182
etmektedir264. Bu durumda ise mütemerrit pay sahibinin maliki bulunduğu tüm paylar
bakımından ıskat tehdidi ile karşı karşıya kalması olasılığı ortaya çıkmaktadır.
Yapılan ödemelerin pay bedellerine yayılmak suretiyle payların tamamından
mahsup yoluna gidilmesi, şirket yönetim kurulunca ortağa ait payların haksız olarak
ıskatının sağlanması amacıyla kötü niyetli davranış olarak değerlendirilebilecektir265.
Bu nedenle, pay bedellerinin toplamına mahsuben kısmi bir ödeme yapıldığı takdirde,
bu ödemenin paylara eşit oranda yayılması yerine mümkün olduğunca daha çok
payın tüm karşılığının ödendiği şeklinde değerlendirilmesi gerekmektedir266. Pay
sahibinin birden fazla payının olması durumunda, ortada ödenmeyen pay bedellerinin
tamamını içine alan tek bir borç değil, pay sayısınca ayrı ve birbirinden bağımsız borç
bulunmaktadır. Bu nedenle de pay sahibinin her bir pay bedelini birbirinden bağımsız
olarak ifa etme hakkı bulunduğundan, pay bedellerinin bir kısmına yönelik olarak
yapılan ifanın yönetim kurulu tarafından kısmi ödeme olarak kabul edilerek
reddedilebilmesi olanağı bulunmamaktadır267.
264
Değirmenci, s. 23.
265
Battal, s. 56-57; Krş. Değirmenci, kısmi temerrüt hâlinde anonim ortaklık yönetim kurulunun, pay
hakkında ıskat uygulayamayacağı görüşündedir. s. 23.
266
Değirmenci’nin bu konudaki görüşü, “Kısmi temerrüt hâlinde ıskat uygulanmaz. Kanımızca, andığımız
sorunda yapılan ödeme, mümkün olduğu kadar çok payın tüm bedelinin ödendiği biçiminde yorumlanmalıdır.
Pay bedellerinin açıkladığımız özelliği ve kısmi ödemede bulunan pay sahibinin ıskat edilememesi böyle bir
yorumu gerektirir.” yönündedir. s. 23-24.
267
Değirmenci, s. 23; Krş. Mimaroğlu’na göre ise ıskat ortaklık yönetim kuruluna verilmiş bir yetkidir.
Dolayısıyla yönetim kurulunca ıskat kararı verilmesi yerine pay sahibince yapılan ödemeler nispetinde hisse
senedi verilip geri kalan paylar bakımından ıskat kararı alınabilmesi mümkündür. Mimaroğlu, Mesuliyet, s. 51.
268
Pennington, s. 400.
269
Arslanlı, C. I, s. 183; Değirmenci, s. 53; Göle, s. 123.
183
270
TTK.’nun 330. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Kararların muteberliği yazılıp imza edilmiş olmasına
bağlıdır.” hükmü yer almaktadır.
271
Bu konuda bkz. Ömer Teoman, “Anonim Ortaklıkta Yönetim Kurulunun Toplantı Yapmaksızın Karar
Alması (TTK. m. 330/f.II)”, Otuz Yıl Ticaret Hukuku-Tüm Makaleler- C. II, 1982-2001, Đstanbul, s. 487 vd.
272
Değirmenci, s. 52
273
Kalyoncu, s. 114.
274
Ortaklık payından doğan hakların kullanılması açısından pay senedi çıkarılması, kambiyo senetlerinden
farklı olarak kurucu değil açıklayıcı nitelikte bulunduğundan çıplak pay da devir dâhil her türlü hukuki işleme
konu edilebilir. Sevi, s. 26; Reha Poroy, Ünal Tekinalp, Kıymetli Evrak Hukukunun Esasları, 14. bası,
Đstanbul, 1999, s. 52.
275
Schmidt, Lutter, § 64, s. 737.
276
Arslanlı, C. I, s. 183.
277
Değirmenci, s. 67.
278
Kalyoncu, s. 116; Şar, s. 157; Tekinap, (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1071, 608.
184
edilen bir pay senedini iktisap eden üçüncü kişinin iyiniyetinin korunması mümkün
değildir. Bu durumdaki senedi devralan iyiniyetli de olsa, ıskat kararının alınmasından
önce muaccel olan kâr payı alma hakkı ve bedelsiz pay alma hakkı ıskattan
etkilenmediğinden, bunlara ilişkin haklar hariç ortaklık haklarından hiçbirini iktisap
edemez279.
Iskat kararı ile iptal edilmiş pay senetleri anonim şirket tarafından elde
edilememişse, iptaline karar verilen hisse senetleri nedeniyle iyi niyetli üçüncü
kişilerin korunması amacıyla bu yöndeki kararın TTK.’nun 37. maddesinde belirtilmiş
bulunan TSG. ve ana sözleşmede öngörülen vasıtalarla ilân edilmesi gerekmektedir
(407/II)280. Bu ilânın hangi hususları içermesi gerektiği konusunda TTK.’nda bir
açıklık bulunmamakla birlikte bu husustaki ilânın iyi niyetli üçüncü kişileri korumaya
yönelik olarak iptal edilmiş olan hisse senetlerini duraksamaya yol açmayacak
biçimde açıklanması, ıskat edilen pay sahibinin adını, hisse senedinin itibari değerini
içermesi gerektiğinde kuşku yoktur281.
Payın ıskatı üzerine bu paylara ilişkin hisse senetleri şirkete iade edilmişse,
yönetim kurulunun bu senetleri iptal yoluna gitmesine gerek bulunmamaktadır. Şirket
yönetim kurulunun ciro benzeri bir işlemle sözü edilen senetleri bu payın
değerlendirilmesi sırasında yeni malike devredebilme imkânı vardır. Ancak ıskat
kararına ve senetlerin iadesi talebine rağmen, bu işleme konu hisse senetleri şirkete
iade edilmemişse yönetim kurulunca, bunlara karşılık gelmek üzere yeni hisse
senetlerinin çıkarılması gerekmektedir282. Bu yolla çıkarılmış hisse senetlerine
öncekilerden farklı numara verilebileceği gibi, iptal edilen senetlerin üzerindeki
numaraların da yerine çıkarılan yeni senetlerde de kullanılması mümkündür283. Ne
var ki, bu durumda söz konusu hisse senetlerinin iptal edilen hisse senetlerinin yerine
geçtiğinin senet üzerinde açıkça belirtilmiş olması gerekmektedir284.
279
Değirmenci, s. 57; Schmidt, Lutter, § 64, s. 736; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1068, s. 627.
280
Doğanay, C. I, s. 1222.
281
Arslanlı, C. I, s. 183; Değirmenci, s. 57; Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44, N. 41, s. 563; Göle, s.
25; Şar, s. 157; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1071, s. 628.
282
Kropff, Semmler, § 64, s. 302; Schmidt, Lutter, § 64, s. 736; Spindler, Stilz, § 64, s. 517.
283
Değirmenci, s. 57; Göle, s. 127.
284
Göle, s. 127.
185
285
Y. TD 13.2.1973, E. 72/2773, K. 73/483, (Batider, VII, S.180 vd); Karar, doktrinde benimsenmesine
karşılık gerekçeleri eleştirilmiştir. Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1043, s. 618.
286
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1043, s. 618.
287
Bürgi, Art. 681, 682, No. 74 (Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1043, s. 618 naklen).
288
Arslanlı, C. I, s. 185, dn. 34.
289
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1044, s. 619.
186
6. Iskatın Hükümleri
Payın ıskatıyla birlikte pay sahibi, anonim şirket ve üçüncü kişiler
bakımından çeşitli sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Iskatın tarafları ve üçüncü kişiler
açısından etkilerinin çeşitli olasılıklar dikkate alınarak ayrı ayrı incelenmesine yarar
bulunmaktadır:
290
Kropff, Semmler, § 64, s. 286; Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44, N. 19, s. 560; Hüffer, § 64, N. 6,
s. 298; Schmidt, Lutter, § 64, s. 734; Sönmez, s. 76; Spindler, Stilz, § 64, s. 516; Tuğsavul, s. 151.
291
Ortak, ıskat kararı ile pay üzerindeki tasarruf yetkisini kaybetmiş olacağından, bu kişi tarafından payın
üçüncü kişilere devredilmesi anonim şirkete karşı bir hüküm ifade etmez. Bu bakımdan üçüncü kişinin iyiniyetli
olup olmamasının da bir önemi bulunmamaktadır. (Şenocak, Iskat, s. 295).
292
TTK.’nun 408. maddesi hükmüne göre, pay sahibinin ortaklıktan “ıskat” edilme şartları tamamen
gerçekleşmiş olsa dahi, pay sahibi “ıskat” anına kadar “oy hakkı”nı kullanmak yetkisine sahiptir. Doğanay, C.
1, s. 1223; Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44, N. 36, s. 562; Hansell, Vogt, Walter, s. 652; Kropff, Semmler,
§ 64, s. 298; Schmidt, Lutter, § 64, s. 735; Spindler, Stilz, § 64, s. 516 .
293
Taşdelen, s. 50.
187
katılma, oy kullanma, genel kurul kararlarına karşı iptal davası açma294 ve denetleme
gibi kişisel haklar haklar kaybedilmiş olmaktadır295.
Đç kaynaklardan sermaye artırımlarında ıskat edilmeyen payların yeni pay
alma hakları, esas sermayenin ıskat edilen payın düşürülmesiyle kalan kısmının
mevcut paylara oranına göre hesaplanır; zira ıskat edilen pay sahibinin yeni pay alma
hakkı yoktur296.
Öte yandan, ıskat edilen payın malikinin ıskata konu paya ilişkin, nama ya da
hamile yazılı pay senedine sahip bulunmasının ya da pay defterine pay maliki olarak
kayıtlı olmasının pay sahipliğini teşhis fonksiyonu yoktur297. Bu nedenle daha önce
de vurgulandığı üzere ıskat edilen hisse senetlerinin temsil ettiği haklara karşılık
gelmek üzere yeni hisse senetlerinin çıkarılması gerekmektedir. Iskat edilen hisse
senetleri pay sahibince şirkete iade edilmişse, bunları temsil eden haklara karşılık
gelmek üzere yeni hisse senetleri çıkarılmadan bunlar yeni malike devredilir298.
Ancak ıskata konu senetler iade edilmemişse, bu payları temsilen yeni hisse senetleri
çıkarılması gerekecektir.
Iskatın bir diğer sonucu ise payların sahibinin, ıskat kararının ardından bu
paylara ilişkin borçları ve varsa tâli mükellefiyetlerinden kurtulmasıdır299.
Şirketin her bir payının birbirinden bağımsız değerler olmaları itibarıyla,
birden fazla pay sahipliği bir kişinin şahsında toplansa bile bu paylar birbirleriyle
kaynaşmayacağından300, pay sahibinin bedelini ödediği diğer paylara ilişkin pay
sahipliği sıfatı ise devam eder. Anonim ortaklıktan ıskat edilen pay sahibinin pay
sahipliği sıfatı temerrüt ve ıskat konusu paylara özgü olup ıskat yalnızca bedeli
ödenmeyen paylar içindir. Yani mütemerrit pay sahibinin aynı zamanda bedelini
294
Yargıtay, iptal davası açan pay sahibinin ıskat edilmiş olduğunun tespiti davasının reddedilmesi
nedeniyle davacının ortak sıfatının sürdüğü ve dolayısıyla genel kurul kararına karşı dava hakkının
bulunduğunun kabulü gerektiği yönünde karar vermiştir. Y. 11. HD.,T. 27.3.1985, E. 1985/3376, K. 1985/4408
(Poroy (Tekinalp/Çamoğlu), N. 739a, s. 446).
295
Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44, N. 19, s. 560; Kropff, Semmler, § 64, s. 299; Spindler, Stilz, §
64, s. 516; Taşdelen, s. 49.
296
Hochli, J.H Die Kaduzierung von Aktien im reviderten Schweizerischen Oblitaionenrecht vom 18
Dezember 1936, Zurich 1941, s. 57, (Şenocak, Iskat, s. 290, dn. 73 naklen); Iskat nedeniyle boş kalan ortaklık
payları başkalarına devredilip bedelleri şirketçe tahsil edilmemişse sermayenin tamamen ödenmesi koşulu
gerçekleşmemiş olacağından esas sermayenin dış kaynaklardan artırımı yoluna gidilemez. Şenocak, Iskat, s. 291;
Yeni pay alma hakkı konusunda bkz. Sevgi Epçeli, “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın Yeni Pay Alma Hakkı Đle
Đlgili Olarak Getirdiği Düzenleme, Eleştiri ve Öneriler, ĐBD, Kasım-Aralık 2010, C. 84, S. 6, s. 3589-3625.
297
Pennington, s. 402-403; Hochli, J.H., s. 56, (Şenocak, Iskat, s. 282, dn. 3 naklen)
298
Göle, s. 127.
299
Schmidt, Lutter, § 64, s. 735; Tuğsavul, s. 151.
300
Hirsch, Ticaret Hukuku, s. 184.
188
ödediği payları varsa bunlara dokunulamaz ve pay sahibi anonim ortaklıktan çıkmış
olmaz301.
(2) Iskat Edilen Payın Malikinin Şirket Yönetim Kurulu Üyeliğinin Sona
Ermesi
TTK.’nun 312/II. maddesinde “Đdare meclisi pay sahibi aza ortaklardan
teşekkül eder. Ancak pay sahibi olmıyan kimseler aza seçildikleri takdirde bunlar pay
sahibi sıfatını kazandıktan sonra işe başlayabilirler.” kuralı yer almaktadır. TTK.’nun
yönetim kurulu üyelerinin pay sahibi olmalarının zorunlu olduğuna ilişkin bu
kuralından302 hareketle şirketin yönetim kurulu üyesi de olan ortağa ait bütün paylar
ıskat edilmişse üyelik için gerekli olan pay sahibi olma şartı kaybedilmiş olacağından
yönetim kurulu üyeliğinin kendiliğinden sona ereceği kabul edilmektedir303.
Hukukumuzdaki bu kabule karşılık Đsviçre’de ĐBK. m. 707 (TTK. m. 312) deki
yönetim kurulu üyelerinin şirketin payına sahip olmalarının gerektiği yönündeki kural,
yalnızca bir düzen hükmü olarak görülmekte ve bu kurulun üyesinin sahibi olduğu
tüm paylar ıskat edilmiş olsa dahi bunun otomatik olarak üyeliğin kaybedilmesi
sonucunu doğurmayacağı ileri sürülmektedir304. Aynı şekilde paydaşlar arasından
seçilmeyen yönetim kurulu üyesinin durumunun askıda geçersizlik doğurmadığı kabul
edilmektedir. Hatta bu durumdaki yönetim kurulu üyesinin sorumluluğunun
ağırlaşması söz konusu olmadığı gibi buna hukuksal açıdan herhangi bir olumsuz
sonuç da bağlanmamıştır.
Öte yandan, TTK Tasarısı’nda yönetim kurulu üyesi olabilmek için pay sahibi
olma şartına yer verilmemiştir (m. 359). Ne var ki bu düzenleme şirket ana
sözleşmesinde yönetim kurulu üyesinin aynı zamanda pay sahibi olması şartının
konulmasına engel değildir. Bu koşul gerçekleştiğinde Tasarı’nın 363/II. maddesi
gereğince ana sözleşmede öngörülen yönetim kurulu üyelerinin taşıması gerekli
nitelik kaybedildiğinden üyelik de sona ermiş olacaktır.
301
Şenocak, Iskat, s. 281; Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 682; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N.
1068, s. 627; Tuğsavul, s. 151.
302
Yönetim kuruluna seçilen üyelerin pay sahibi olmaları şart olmamakta, sadece göreve başlayabilmeleri
açısından en azından bir payı iktisap etmeleri zorunluluğu bulunmaktadır. Abuzer Kendigelen, Ticaret Hukuku
Kürsüsünde Onbeş Yıl, Hukuki Mütalaalar, Ortaklıklar Hukuku, C. II, Đstanbul, Beta, 2003, s. 44-45.
303
Değirmenci, s. 61;Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1071, s. 628; Kropff, Semmler, § 64, 299;
Spindler, Stilz, § 64, s. 516; Ömer Teoman, “Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin Bir Kararı Üstüne Notlar”, Otuz Yıl
Ticaret Hukuku- Tüm Makalelerim I- Đstanbul, 2000, s. 275; Krş. Şenocak, Iskat, s. 282; TTK Tasarısı’nda
yönetim kurulu üyelerinin bu yükümlülükleri kaldırılmaktadır (Tasarı m. 359).
304
Bürgi, Art. 681/682, No. 44 (Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1072, s. 628 naklen); Honsell,
h./Vogt, n.p/Watter, R. Art. 707, Rdnr 9 (Şenocak, Iskat, s. 284, dn. 24).
189
Sonuç itibarıyla yönetim kurulu üyesinin pay sahibi olmasının pratikte hiçbir
yararı bulunmadığından Đsviçre doktrini tarafından benimsenmiş bu görüşün, Türk
hukuku açısından da kabul edilmesi yerinde olacaktır305. Başka bir ifadeyle şirket
yönetim kurulu üyesinin, sahip olduğu payların tamamının ıskat edilmesi nedeniyle
ortak sıfatını kaybettiği durumda dahi TTK. m. 316.’daki düzenleme doğrultusunda
şirket genel kurulu tarafından azledilinceye ya da TTK. m. 314. madde çerçevesinde
süresi doluncaya kadar üyeliğinin devam ettiğinin kabul edilmesi gerekir. Bu yönetim
kurulu üyesi azil ya da süresinin dolması anına kadar ücret isteme hakkına sahip olup
yaptığı iş ve işlemleri nedeniyle TTK. m. 336 vd. maddeleri çerçevesinde sorumlu
olmaya devam eder306.
305
Şenocak, Iskat, s. 284; Krş. Tekinay, Đsviçre BK.’nun 707. (TTK m. 312) maddesinin yalnızca bir düzen
hükmü olmasına karşılık aynı şey TTK 312. maddesi açısından kabul edilemeyeceğiden ıskat ile otomatik olarak
yönetim kurulu üyeliğinin sona ermediği görüşüne katılma imkânı bulunmadığını ifade etmektedir. Tekinalp
(Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1072, s. 628.
306
Şenocak, Iskat, s. 284.
307
Kalyoncu, s. 122; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1073, s. 628.
308
Göle, s. 126; Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44, N. 37, s. 562; Şar, s. 159; Şenocak, Iskat, s. 282-
283; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1068, s. 627.
190
ortaklara ilâve kâr payı olarak dağıtılmayıp, bu miktar şirketin kâr payı hesabından
çıkarılır309. Aynı şekilde ıskat kararı, o tarihe kadar muaccel olmayan, temettü
kuponlarında yazılı hakların da sona ermesini neticelendirmektedir310. Ne var ki,
ıskat kararına rağmen bu paylar nedeniyle daha önce muaccel olmuş ve henüz pay
sahibine ödenmemiş kârlar ve bedelsiz pay alma hakkı varsa payın ıskatına rağmen
bu haklar malikin üzerinde kalır. Çünkü kâr payı, şirket genel kurulunun dağıtım
kararı ile birlikte pay sahibi açısından bir alacak hakkına dönüşmekte, bedelsiz paylar
da şirket sermaye artırım kararının ticaret siciline tescili ile birlikte doğrudan pay
sahibine ait hâle gelmektedir. Iskat kararının ex nunc (ileriye dönük) etki
doğurması311 nedeniyle muaccel hâle gelmiş kâr payı hakkının doğrudan ıskattan
etkilenmesi söz konusu olmayıp, ıskatın hükümlerini doğurmasına rağmen ıskat
edilen pay sahibince ortaklıktan talep edilebilir312.
Bu durumda ıskat kararından önce muaccel olmasına karşılık henüz
mütemerrit pay sahibine ödenmemiş söz konusu temettünün, pay sahibinin şirkete
olan borcuyla takası gündeme gelecektir313. Takas edilen miktar kadar ıskat edilen
ortağın TTK. m. 408/III gereğince yeni pay sahibinin ödemeleriyle kapanmayan
açıklardan dolayı şirkete karşı olan sorumluluğunda azalma meydana gelir314.
309
Şenocak, Iskat, s. 283.
310
Göle, s. 126; Şenocak, Iskat, s. 283.
311
Goette, W./Habersack, M./Kalss, S. Munchener Kommentar zum Aktiengesetz, Bd.I, § 1-75,
Munchen 2008, § 64 Rdnr. 59. (Şenocak, s. 283, dn. 12 naklen); Kropff, Semmler, § 64, s. 299.
312
Değirmenci, s. 60; Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44, N. 47, s. 563; Kalyoncu, s. 123; Moroğlu,
Sermaye Artırımı, s. 200, Schmitd, Lutter, § 64, s. 734; Şenocak, Iskat, s. 283; Ünal Tekinalp, “Bedelsiz Paylara
Hak Kazanma Sorunu”, THYKS VI, Ankara, BTHAE, 1989, s. 138; Taşdelen, s. 76.
313
Göle, s. 126; Şar, 159; Şenocak, Iskat, s. 283; Aksi görüş için bkz. Değirmenci, s. 60.
314
Şenocak, Iskat, s. 283.
315
Göle, s. 119; Krş. Değirmenci ise nakdi sermaye borcunun ifası konusunda para borçlarının ifası
konusunda temel ilkelerin geçerli olduğu, bu nedenle TTK m. 408/III’de yer alan hükme dayanılarak bir sonuca
varılmasının isabetli olmadığı görüşündedir. Yazara göre, her bir talebin hukuksal niteliğinin göz önünde
bulundurulması ve Borçlar Kanunu’nda yer alan kurallar doğrultusunda değerlendirmenin yapılması
gerekmektedir. Değirmenci, s. 61.
191
316
Buna karşılık Yargıtay bir kararında temerrüt faizinin işleyeceği süreyi, ıskatın geciktirilmesi yoluyla
temerrüt faizi miktarının artırılmasının dürüstlük kuralına aykırı olduğu gerekçesiyle ortaklığın pay senetlerini
satması gereken zamana kadar olan süre olarak belirtmiştir. Kararda, “… Davalı, apel borcunu ödemesi gereken
günden itibaren, TTK’nın 141ve 407/I. maddeleri ve ana sözleşmenin 11. maddesi hükümleri gereğince temerrüt
faizi ödemekle yükümlü ise de, bu yükümlülük, ana sözleşmenin eski 13 ve yeni 11. maddesi hükümleri gereğince
temerrüt faizi ödemekle yükümlü ise de, bu yükümlülük ana sözleşmenin eski 13 ve yeni 11. maddesi hükümleri
uyarınca davacı ortağın pay senetlerini satması gereken zamana kadar olan süre ile sınırlı olarak devam
edeceğinden davcının bu süreden fazlası için temerrüt faizi isteyebilmesi objektiflik kuralı ile bağdaşmaz….
Yukarıda belirtilen süre için tahakkuk edecek faiz saptanarak, bundan, sermayeden ödenen miktar indirildikten
sonra artan olursa onun davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken…” Y.11. HD. T.17.4.1978, E.
1978/1983, K. 2023 (Eriş, C. II, s. 2462).
317
Y. 11. HD. 17.4.1978 E.1978/1983-K.2023 (Eriş, C. II, s. 2462).
318
Değirmenci, s. 62.
192
göre, ıskat edilen payın malikinin sorumluluğunun yalnızca bu payı iktisap eden
malikin yaptığı ödemeyle karşılanmayan şirket açıklarıyla sınırlı olması da eski
malikin cezaî şart, temerrüt faizi ve munzam zarar ödeme yükümlülüğünün sona
erdiğini gösterir. Bu konuda şirketin cezaî şart talebine ilişkin olarak haklarını saklı
tutabilmesi olanağı da bulunmamaktadır319. Dolayısıyla cezaî şartın ıskat edilen pay
sahibinden talep edilmesi imkânının bulunmadığı kabul edilmelidir.
Öte yandan, ıskat edilen pay sahibinin şirketin temerrüt nedeniyle uğramış
olduğu zararların tazmin sorumluluğu devam etmektedir. TTK.’nun m. 407/IV
hükmünde yer alan “Şirketin tazminat hakları mahfuzdur.” hükmü bu konuda farklı bir
yoruma olanak bırakmamaktadır.
319
Göle, s. 119.
320
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1073, s. 628.
321
Değirmenci, s. 63.
322
Arslanlı, C. I, s. 184; Ömer Teoman, “Anonim Ortaklıkta Pay Bedelinin Ödenmesinde Temerrüt ve Iskat
Prosedürü, Iskat Edilen Payların Kimler Tarafından Satın Alınabileceği, Satışın Koşulları ve Sonuçları, Pay
Sahiplerinin Eşitliği Đlkesi”, YTH, C. I, Hukuki Mütalaalar, Kitap I, 1989-1991, Đstanbul, 1992, s. 90.
193
kaynaklanan oy, genel kurula katılma, bilgi alma ve iptal davası açma gibi katılım
haklarının şirkete geçmesi söz konusu olmayıp bunların şirket tüzel kişiliği de dâhil
kimse tarafından kullanılmasına imkân yoktur323. Pay sahiplerini korumak amacıyla
getirilen TTK.’nun 329. maddesindeki bu yasağın, payların mülkiyetinin değil yalnızca
değerlendirme hakkının şirkete geçtiği ıskat hâlinde öncelikle uygulanması gerekir324.
Doktrinde anonim şirketin kendi paylarını pay sahibinden geri alması
“sermayenin (katılma payının) iadesi” olarak nitelendirilmektedir. Iskat ile birlikte bu
paylar üzerindeki tasarruf yetkisinin şirket yönetim kuruluna geçmesinin hukuki
sonuçlarının bu bağlamda da değerlendirilmesi gerekir. Bilindiği üzere ıskat edilen
paylar üzerinde, yönetim kurulunun tasarruf yetkisi sınırlı olup payda mündemiç
katılım hakları, ıskat kararıyla birlikte donar325. Bu hakların şirketin ya da bir
başkasının adına kullanılması söz konusu değildir. Bunlar hakkında yönetim
kurulunun tek yetkisi bu payları zaman geçirmeden satıp eski malikin yerine yenisini
katmaktır. Yönetim kurulunca satış işleminin gerçekleştirilip, payın bir başkasına
devredilmesiyle, payda mündemiç katılım hakları canlanır ve yeniden kullanılabilir
hâle gelir326. Bir başka ifadeyle ıskat edilen payın şirket yönetim kurulunun elinde
olduğu süre içinde donmuş hâlde olan pay sahipliği hakları, payların yönetim
kurulunca satılmasıyla birlikte devralan ile şirket arasında, içeriğini devir konusu
payın belirlediği yeni bir pay sahipliği ilişkisi, aslen kurulmuş olur327. Iskata konu
payın bu yolla iktisabında payın yeni maliki, ıskat edilen eski malikin hak ve borçlarını
değil, doğrudan paydan kaynaklanan hak ve borçları iktisap etmektedir. Bu nedenle
iktisabı karşılığında yaptığı ödemeler de ıskat edilen eski malikin borçları olmayıp
kendi taahhüdünden kaynaklanan borçlardır328.
Bakiye sermaye borcununun ifasında temerrüdüne dayanılarak ıskat edilen
pay sahibinin TTK. m. 408/III’deki kural nedeniyle sorumluluğu şirket yönetim
323
Özdamar, s. 238; Şenocak, Iskat, s. 289; Ortaklıktan alacaklı olan üçüncü şahıslar alacaklarının tahsili
amacıyla, pay senetlerine ilişkin herhangi bir şekilde icra takibi yapamaz iseler de ıskat edilen paylar açısından
bu ilke geçerli değildir. Schmidt, Lutter, § 64, s. 736.
324
Hochli, J.H, s. 55 (Şenocak, Iskat, s. 289, dn. 62 naklen).
325
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1070, s. 628.
326
Çevik, s. 545; Sönmez, s. 74; Şenocak, Iskat, s. 289.
327
Değirmenci, s. 67; Anonim ortaklığın kendi payını iktisap etmesi ile ilgili olarak paydan kaynaklanan
hakların donduğu yönünde bkz. Aydın, s. 48; Buna karşılık doktrinde söz konusu payların şirkete intikalinden
itibaren pay mevkiinin varlığını sürdürmesine rağmen, pay sahipliği haklarının devam etmediği ve pay
mevkiinin ortaklığın elinde içi boş bir şekilde kaldığı da ileri sürülmektedir. Schmid, Das Feste Grundkapital
der Aktiengesellschaft, Diss. V. Kreienbühl Söhne, Küssnacht am Rigi, 1948, s. 130 (Aydın, s. 48, dn. 87
naklen).
328
Aydın, s. 48; Değirmenci, s. 78-79; Krş. Üner Dağ, Anonim Ortaklıklarda Pay Sahibi Açısından Oy
Hakkının Kazanılması ve Kullanılması, (Oy Hakkı), Đstanbul, Beta, 1996, s. 31; Göle, s. 129; Sevi, s. 28 vd.
194
329
Arslanlı, C. I, s. 184; Đmregün, Anonim Ortaklıklar, s. 286; Erdoğan Moroğlu, “Esas Sermaye Artırımı
Đçin Eski Đştirak Taahhütlerinin Ortaklığa Tamamen Ödenmiş Olması Şartı”, (Đştirak Taahhütleri), Makaleler, C.
I, 2. bası, Đstanbul, 2001, s. 46.
330
Domaniç, C. II, s. 1335; Özdamar, s. 237.
331
Şenocak, Iskat, s. 289.
332
Şenocak, Iskat, s. 289.
333
Kropff, Semmler, § 64, s. 301.
334
Spindler, Stilz, § 64, s. 516- 517.
335
Çeliktaş, s. 201; Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 682; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1068, s.
627.
336
Mustafa Çeker, Anonim Ortaklıkta Oy Hakkı ve Kullanılması, Ankara, 2000, s. 209; Domaniç, Şerh,
II, s. 586; Đmregün, Anonim Ortaklıklar, s. 279; Şenocak, Iskat, s. 290; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar,
N. 844, s. 503; Saka, s. 220.
195
337
TTK. m. 329/f.III’ün son cümlesinde “Şirketçe devralınan payların umumi heyette temsili caiz değildir.”
kuralı yer almaktadır.
338
Höchli, J.H, s. 56-57. (Şenocak, Iskat, s. 290, dn. 72)
339
Şenocak, Iskat, s. 290.
340
Krş. Ömer Teoman, “Şirketçe Devralınan Payların Umumi Heyette Temsili Caiz Değildir” Kuralının
(TTK m. 329, f. 3, c.2) Anlamı, (Şirketçe Devralınan Paylar), Đkt.Mal., C. XXIII, S. 9, Aralık 1976, s. 270; Aynı
yönde Değirmenci, s. 63.
341
Değirmenci, s. 63; Teoman, Şirketçe Devralınan Paylar, s. 270;
196
342
Teoman, Şirketçe Devralınan Paylar, s. 272; Krş. Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 844, s. 503;
Saka, s. 166, Yiğit, s. 228.
343
Y. 11 HD.T. 9.11.2006, E. 2006/2935, K. 2006/11409 (Şenocak, Iskat, s. 291, dn. 77)
344
Iskat mütemerrit pay sahibine ait paya ortaklık yönetim kurulunun kararıyla el konulması olup, bu
durumdaki payların satımı ıskatın geçerliliği bakımından asli değil, tamamlayıcı bir unsurdur. Sönmez, s. 77.
345
Moroğlu, Esas Sermaye Artırımı, s. 43.
197
borçtan ibra edilebilmesine imkân yoktur. Buna karşılık ıskatın ardından ortaya çıkan
açıklardan ıskat edilen malikin herhangi bir sorumluğu söz konusu değildir346.
(4) Iskat Edilen Payın Satımı Nedeniyle Bilânco Kâr ya da Zararının Ortaya
Çıkması
Iskata konu paylara yönelik şirketin hakkı yalnızca bunların değerlendirilmesi
ile sınırlı olup başka türlü tasarruf edebilmesi ise olanaksızdır347. TTK.’nun 408/III.
maddesine göre, ıskat edilmiş pay sahibine ait hisse senetlerinin TTK. m. 286/I.’de
yer alan düzenlemenin aksine nominal değerinin altında bir fiyatla satışının yapılması
ise mümkündür348.
Öte yandan, ıskat nedeniyle gerek payın satımı ve gerekse ıskat edilen
ortağın yapmış olduğu kısmi ödemeler sonucunda bir bilânco kârı ortaya çıkmışsa,
bu miktarın TTK. 466/II. maddesi gereğince, kanuni yedek akçelere eklenmesi
gerekmektedir. Iskatın ardından satılan pay senedini iktisap eden yeni malik,
mütemerrit pay sahibine ait bütün hakları kazanmasına karşılık eski malike ait
sermaye borcundan sorumlu tutulamaz349. Yalnızca yönetim kuruluna taahhüt ettiği
satış bedelini ödemekle yükümlü olup, satışın ardından kendisinin anonim şirket pay
defterine tescil edilmesini talep edebilecektir.
Yönetim kurulunun sermaye alacağını elde edebilmek amacıyla giriştiği ıskat
yaptırımının sonuçsuz kalması yüzünden şirket esas sermayesinin üçte ikisi
kaybedilmişse şirketin kalan üçte bir sermaye ile yetinmeye karar vermesi hâlinde
dahi (TTK. m. 324) şirket alacaklıları tarafından üçte bir miktarda sermayenin kendi
haklarını güvenceye alma bakımından yetersiz olduğu gerekçesiyle fesih davası
açılabilir (TTK. m. 436). Benzer biçimde sermaye bedelinin tahsili konusunda yapılan
tüm girişimlerin sonuçsuz kalması neticesinde sermayenin üçte ikilik bölümü
kaybedilmiş olduğu durumda, genel kurul kalan sermaye ile yetinme kararı almadığı
takdirde pay sahiplerince şirketin infisahının tespiti istenebilecektir (TTK. m. 434/I,
b.3)
346
Değirmenci, s. 68-69; Göle, s. 129; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1034, s. 615.
347
Goette, w/Habersack, m./Kalss, S. Bd. I, § 64 Rdnr.70; Gehrlein, M./Hopt, K./Wiedemann, H. §64 Rdnr.
46; Schmidt, Lutter, §64 Rdnr. 37; Hüffer, U .,§ 64 Rdnr. 8. (Şenocak, Iskat, s. 291, dn. 78 naklen).
348
Göle, s. 128; Pay senetlerinin nominal değerlerinin altında bir bedelle devrine yasal olanak
tanınmamasının nedeni, ortaklığın kararlaştırılan sermaye miktarı ve bunu oluşturan pay bedellerini tam ve
eksiksiz olarak elde etmesini sağlamaktır. Bourne, s. 91.
349
Bürgi, W.F, Art. 681/682, N. 60; Höchli, H.J, s. 84, (Göle, s. 129, dn. 224 naklen).
198
350
Y. 11 HD 18.11.1991, 1991/4289-6094 (Eriş, C. II), s. 2475; Değirmenci, s. 54.
351
Avrupa Birliği’nin 13 Aralık 1977 tarihli ve 77/91/CEE sayılı 2. direktifinin 5. maddesine göre ortak
sayısının asgari rakamın altına düşmesi ortaklığın infisahını neticelendirmez. Guy Moustaki, Valerie
Engammare, (çev. Ayşegül Sezgin Huysal), “Avrupa Birliği Şirketler Hukuku”, MÜHF-HAD, C. 14, s. 266.
199
352
Şenocak, Iskat, s. 286.
353
Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, 2. bası, Ankara, 1997, s. 1515; Şenocak, Iskat, s. 286.
354
Goette, W/Habersack, M./Kalss, S. Bd. I, § 64 Rdnr.74 (Şenocak, Iskat, s. 287 naklen).
355
Şenocak, Iskat, s. 287.
200
henüz ıskat kararı verilmeden önce devredilmiş bile olsa BK.’nun 171. maddesine
göre devredenin sorumluluğu devam eder. Ancak bu durumda dahi devralan şahıs
temlikin yapıldığı esnada ıskat kararının verildiğini ya da prosedürünün başlatıldığını
biliyorsa devredenin anılan kurallar doğrultusunda sorumluluğuna gidilemez356.
356
Kemal Oğuzman, Turgut Öz, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 6. bası, Đstanbul, 2009, s. 949;
Şenocak, Iskat, s. 287.
357
Goette, W/Habersack, M./Kalss, S. Bd. I, § 64 Rdnr. 64 (Şenocak, Iskat, s. 287 naklen); Forstmoser,
Meier-Hayoz, Nobel, § 44, N. 39, s. 563; Hüffer, § 64, N. 6, s. 298; Kendigelen, Đntifa, s. 356; Göksoy, s. 59;
Schmidt, Lutter, § 64, s. 735; Spinder, Stilz, § 64, s. 517; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1070, s.
628.
358
Goette, W/Habersack, M./Kalss, S. Bd. I, § 64 Rdnr. 64 (Şenocak, Iskat, s. 287 naklen); Kendigelen,
Đntifa, s. 356; Göksoy, s. 59; Schmidt, Lutter, § 64, s. 735; Spinder, Stilz, § 64, s. 517; Tekinalp
(Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1070, s. 628.
359
Arslanlı’ya göre “Anonim şirketin ıskat hakkı üçüncü şahısların bütün haklarına takaddüm eder. Yalnız
hissedarlık sıfatının ıskatı sırasında muacceliyet kesbetmiş temettü talepleri varsa, bunların tediyesi istenebilir.
Buna mukabil hissedar sermayeye mahsuben yaptığı ödemeleri geri alamaz. Haksız iktisap talebinde de
bulunamaz. Hatta şirket payı ahere karla devretmiş olsa dahi mutalebede bulunamaz. Đptal edilen hisse senetleri
üzerinde üçüncü şahıslar da hak iktisap edemezler.” (Arslanlı, C. I, s. 184); Değirmenci, s. 65.
360
Şenocak, Iskat, s. 287.
201
kişilere karşı herhangi bir biçimde sorumlu da tutulamayacağı yönündedir361. Diğer bir
ifadeyle, pay sahibinin bakiye sermaye borcunu ifa hususunda intifa hakkı sahibine
karşı yükümlendiği herhangi bir borcu söz konusu olmadığından bu sebebe
dayanarak payın ıskatı hâlinde intifa hakkı sahibi sona eren hakkına dayanarak
uğradığı zarara karşılık pay sahibinden herhangi bir tazminat talebinde
bulunamayacaktır362.
TMK.’nda intifa hakkı nedeniyle malike bu konularda herhangi bir yükümlülük
getirilmediği gibi, tersine TMK. m. 812/I’de intifa hakkı sahibinin malı olduğu gibi
muhafaza etmekle ve olağan bakımlarını yapmakla yükümlü olduğu belirtilmiştir.
Đntifa hakkı sahibine TMK.’un anılan maddesinin üçüncü fıkrasının kıyasen
uygulanması yoluyla, pay sahibinin bakiye borcunu onun yerine ödeyebilme olanağı
tanınması yerinde olur. TMK. m. 820/III’te yer alan alacağın tehlikeye düşmesi
durumunda, alacaklı ya da intifa hakkı sahibinin diğerinden gerekli önlemleri almaya
davet edebileceği kuralı da bu görüşü destekler niteliktedir. Ortaklık payının ıskatı
durumunda intifa hakkı sahibinin haklarının gereği gibi korunamadığı dikkate alınacak
olursa, kıyas yoluyla uygulanması öngörülen kuralların, bu hukuki ilişkideki karşılıklı
çıkar dengesini ve amacını gözeten yorumların taraflar açısından tatmin edici
sonuçların sağlanmasına yardımcı olabilecekleri değerlendirilmektedir363.
Öte yandan ıskat kararının geçersizliğinin tespiti ya da ıskat edilen pay
sahibinin bu ortaklıktan aynı miktarda yeni bir pay iktisap etmesi hâlinde TMK. m. 798
gereğince intifa konusu şeyin tekrar yararlanılacak duruma gelmesi hâlinde intifa
yeniden kurulmuş alacağından, bu hak yeni paylar üzerinde tesis edilmiş olur. Bu
takdirde pay bedeli üzerindeki intifa hakkının kuruluşu, Yasa’nın hükmünden
kaynaklandığından intifa hakkının kuruluşu açısından daha önceden yapılmış şekli
işlemlerin tekrarına gerek bulunmamaktadır364.
Iskata konu pay üzerinde rehin hakkı var ve malik sermaye koyma borcunu
yerine getirmediğinde, rehin hakkı alacaklısının haklarını korumaya yönelik hukuksal
durumu intifa hakkı sahibine kıyasla daha elverişlidir. Çünkü pay üzerindeki rehin
hakkı tehlikeye düşen bu hakkın sahibinin MK. m. 865’e dayanarak bunların ortadan
361
Kendigelen, Đntifa, s. 341-342; Şenocak, Iskat, s. 288.
362
Şenocak, Iskat, s. 288.
363
Goette, W/Habersack, M./Kalss, S. Bd. I, § 64 Rdnr.65. (Şenocak, Iskat, s. 288, dn. 57 naklen);Tekinalp
(Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1039, s. 616.
364
Honsell, H./Vogt, N.P/Geıser, T. Basler Kommentar, Zivilgesetzbuch II, Art. 457-977 ZGB, Bd I, Zurich
2006, Art 750 Nr. 4, s. 1386 (Şenocak, Iskat, s. 288, dn. 56 naklen).
202
kaldırılması konusunda gerekli önlemleri alması için çeşitli olanakları vardır. Ayrıca,
MK.’nun 865 vd. maddelerde yer alan kurallar çerçevesinde rehin hakkı sahibinin,
bakiye sermaye borcunu pay sahibinin yerine kendisinin ödemesi de mümkündür365.
365
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1039, s. 616.
366
Sönmez, s. 76.
367
Arslanlı, C. I, s. 184; Değirmenci, s. 65; Đmregün, Anonim Ortaklıklar, s. 286; Moroğlu, Đştirak
Taahhütleri, s. 46; Teoman, YTH, I, s. 90.
368
Domaniç, Şerh, II, s. 1335; Özdamar, s. 237; Göle, s. 124.
369
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), N. 1068, s. 627.
370
Değirmenci, s. 65.
203
olacaktır371. Ancak, ıskata konu payların akibetine yönelik ileri sürülen bu görüş
doğrultusunda payların kanunen şirkete geçtiğinin kabulüne olanak
bulunmamaktadır. Her şeyden önce bir hakkın kanunen iktisabından söz edilebilmesi
bu yönde yasal düzenlemenin varlığını zorunlu kılmaktadır. Oysa bu hususta
doğrudan bir yasal düzenleme bulunmadığı gibi, Yasa’nın geniş yorumuyla dahi bu
sonuca ulaşılabilmesi mümkün değildir372. Bu nitelikteki bir payın mülkiyetinin şirkete
geçtiği kabul edildiği takdirde, devralan yeni pay sahibi tarafından ödenen bedelin
yanı sıra bakiye pay bedellerinden de sorumlu tutulması ve ayrıca satım karşılığında
şirket tarafından elde edilmiş bulunan hasılatın “kâr” olarak nitelendirilmesi gereği
ortaya çıkardı. Oysa ıskatta böyle bir durumun varlığı söz konusu olmamaktadır373.
Ayrıca ıskat edilen payın akibetine dair ileri sürülen bu görüşün yasal
dayanağı da yoktur. Bu çözüm tarzının kabulünü gerektiren somut gerekçelere
doktrinde de yer verilmemiştir374. Aynı gerekçelerle ıskat edilen payın şeklen eski
malik üzerinde kalmaya devam ettiğinin de kabulü mümkün gözükmemektedir.
Iskat edilen payın hukuki durumuna ilişkin ileri sürülen görüşler TTK.’nun
sistematik yapısı dikkate alınarak değerlendirildiğinde en uygun çözümün, ıskat
edilen payların sahipsiz hâle geldiğinin kabul edilmesi ve yönetim kurulu yasadan
kaynaklanan yetkisi çerçevesinde bunları değerlendirmesinin gerektiği sonucuna
varılmaktadır375. Bu arada TTK Tasarısı’nın 389. maddesinde yer verilen “Şirketçe
devralınan paylar genel kurulun toplantı nisabının hesabında dikkate alınmaz.
Bedelsiz payların iktisap edilmesi hariç, şirketin devraldığı kendi payları, şirkete hiçbir
pay sahipliği hakkı vermez.” hükmü karşısında durum pratik açıdan önem
kazanmıştır376. Tasarı’nın bu hükmü ile ıskat edilen payların sahipsiz hâle geldiği
fikrinin kabul edildiğinin söylenmesi olanaklıdır.
Iskat nedeniyle sahipsiz duruma düşen paylardan kaynaklanan hakların
genel olarak donduğu377 söylenebilir ise de her bir hakkın kullanımı, temsili ve
yararlanılması bakımından doktrinde farklı görüşlerin bulunduğu da görülmektedir. Bu
371
Domaniç, Anonim Şirketler, s. 1133.
372
Değirmenci, s. 66; Teoman, Yaşayan Ticaret Hukuku, I, s. 90.
373
Değirmenci, s. 66; Krş. Domaniç, II, s. 585-587; Özdamar, s. 215; Poroy(Tekinalp/Çamoğlu),
Ortaklıklar, N. 434, s. 242.
374
Değirmenci, s. 66
375
Arslanlı, C. I, s. 184; Kalyoncu, s. 119; Dönmez, s. 66; Değirmenci, bu konunun yapılacak bir kanun
değişikliği ile açıklığa kavuşturulması, paydan doğan hakların akıbetinin ve payın değerlendirilmesinin hukuki
niteliğinin sağlam temellere oturtulması açısından yararlı olacağı görüşündedir. (s. 66).
376
Değirmenci, s. 65.
377
Çeliktaş, s. 200-201; Değirmenci, s. 67; Kalyoncu, s. 119; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N.
1068, s. 627.
204
çerçevede ıskata konu pay ile bağlantılı katılma haklarının (oy, bilgi alma, iptal davası
açma, organlarda görev alan üyeleri denetleme, ibra etme veya reddetme, kârın
dağıtılmasını sağlama, oranını belirleme, genel kurula katılma vb.) TTK. m. 329/III’de
yer alan “Şirketçe devralınan payların umumi heyette temsili caiz değildir.”
tümcesinden hareketle hiç kimse tarafından kullanılmasına olanak bulunmadığı
konusunda doktrinde görüş ayrılığı bulunmazken378, malî haklara ilişkin ise görüş
birliğinin bulunduğunun söylenmesi olanağı yoktur. Örneğin Đmregün379, şirket
yönünden söz konusu haklardan yararlanma konusunda bir yasaklamanın
bulunmadığını dolayısıyla malî haklardan yararlanması gerektiğini savunurken,
Tekinalp380 şirketin iktisap ettiği paylardan doğan kâr paylarının serbest yedek
akçelere eklenmesinin gerektiğini ifade etmektedir. Buna karşılık Teoman’a381 göre
ise kâr payı ve tasfiye bakiyesinin bölüşülmesinde anılan payların hesaba
katılmaması gerekmekte ve şirketin bedelsiz payları bu şekilde iktisap edebilmesi
olanağı bulunmamaktadır.
ĐBK. m. 659/f.5’den tercüme edilerek hukukumuza alınmış olan bu kuralın,
şirketin kendi edindiği paylardan doğan hakların tümünü kullanıp kullanamayacağı
konusunda gerekli ölçüde açıklık taşımadığı, yalnızca yönetime katılma haklarına
değinmekle yetindiği görülmektedir. Buna karşılık Alm.POK § 71 f. 6’da anonim
şirketin iktisap ettiği kendi paylarından kaynaklanan hakları kullanamayacağı, aynı
kuralın payları şirket hesabına edinen üçüncü kişi hakkında da geçerli olduğu
belirtilmektedir. Bu kural oy hakkından yoksunluk hâlinin düzenlendiği § 136’da da
tekrarlanmaktadır. Gerçekten Yasa’da “temsil”den söz edilmesine karşılık, bu kuralın
oy vermeyi, dar anlamda genel kurula katılmayı, iptal davası açmayı ve azınlık
haklarını kullanmayı da kapsadığına kuşku yoktur382.
Söz konusu değerlendirmeler doğrultusunda, paydan kaynaklanan katılma
hakları ve malî haklar arasında ayırım yapılmasını haklı kılacak bir durum
bulunmamaktadır. Iskat ile boşta kalan paylar üzerindeki oy ve katılım haklarının
kimse tarafından kullanılmasının söz konusu olmadığı gibi bu paylara ilişkin malî
378
Arslanlı, Anonim Şirketler, C. II, s. 33; Çeliktaş, s. 229; Çevik, Anonim, s. 76; Değirmenci, s. 67;
Domaniç, TTK Şerhi II, s. 586; Đmregün, Anonim Ortaklıklar, s. 279; Kalyoncu, s. 119; Kaya, Bilgi Alma Hakkı,
s. 134; Özdamar, s. 238; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 844, s. 503; ; Yılmaz, s. 65; Krş. Teoman,
Şirketçe Devralınan Paylar, s. 374-375).
379
Đmregün Anonim Ortaklılar, s. 279.
380
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), N. 1073, s. 628.
381
Ömer Teoman, “Limited Ortaklığın Edindiği Kendi Paylarından Doğan Hak ve Borçlar ve Edinmenin
Diğer Bazı Sonuçları”, Otuz Yıl Ticaret Hukuku- Tüm Makalelerim- C. I, 1971-1982, Đstanbul, 2000, s. 153.
382
Teoman, TTK m. 329, f. 3, c.2, s. 374-375.
205
383
Arslanlı, C. I, s. 184; Değirmenci, s. 67; Kalyoncu, s. 120.
384
Hüküm, mehaz Eski ĐBK. m. 659’dan alınmıştır. Đsviçre’de bu hüküm daha sonra revize edilmiş ve konu
659, 659 a ve 659 b maddelerinde yeniden kaleme alınmıştır. Bunlardan 659. maddede iktisabın sınırları, 659 a
maddesinde iktisabın sonuçları ve 659 b maddesinde ise yavru ortak tarafından ana ortaklığın paylarının iktisabı
düzenlenmiştir. Bu değişiklikte dikkat çeken husus, ortaklığın kendi paylarını rehin alma yasağının kaldırılması,
ortaklığın öz sermayesinin yeterli olması koşuluyla esas sermayenin %10’luk bölümü kadar bir oranda kendi
paylarını iktisap imkânının getirilmesi ve bu paylardan kaynaklanan oy hakları ile diğer hakların donacağıdır.
Forstmoser/Meier-Hayoz/Nobel, §.24, N.84-85, (Kaya, Bilgi Alma Hakkı, s. 134-135, dn. 28 naklen). Amerikan
Hukukunda kural olarak herkes ve hatta ortaklığın kendisi dahi kendi paylarını iktisap edebilir. Ancak ortaklığın
kendi payını iktisabının ortaklık sermayesinden bir iade niteliği taşımaması gerekmektedir. Hatta ortaklık ana
sözleşmesine konulacak bir hükümle, ortaklık paylarının devrinin belli bazı kayıt ve şartlara bağlanması, payını
üçüncü kişilere devretmek isteyen pay sahiplerine devirden önce mevcut pay sahiplerine ya da şirkete satın alma
konusunda teklif götürmesi şartı konulabilir. (Đmregün, Amerikan Ortaklıklar Hukuku, s. 65).
385
Kaya, Bilgi Alma Hakkı, s. 133; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 946, s. 563; Teoman,
“Şirketçe Devralınan Payların”, s. 376; Hirsch,THD, s. 281. Hircsh, bu durumdaki paylardan kaynaklanan hak
ve borçların “uyuşuk” olduğundan söz etmektedir.
386
Ömer Teoman, Anonim Ortaklıkta Pay Sahibinin Oy Hakkından Yoksunluğu, Ankara, BTHAE,
1983, s. 59; Krş. Değirmenci, ıskat edilen payın sahipsiz hâle geldiği görüşü bağlamında ıskat edilen paylar ile
ilgili olarak oy hakkı ve bu kapsamdaki katılma haklarının kullanılmamasının nedeninin bir yasama tercihi
olmanın da ötesinde, bu payın bir sahibinin bulunmaması olduğu görüşündedir. Ortaklığın kendi payını iktisap
etmesi ile ıskat yüzünden payın sahipsiz hâle gelmesi birbirinden bu açılardan farklıdır. (Değirmenci, s. 67).
387
Teoman, “Şirketçe Devralınan Payların”, s. 376.
206
(1) Pay Sahipliği Hakları ile Pay Senedi Arasındaki Bağın Ortadan Kalkması
Iskat kararı ile pay sahipliğinden kaynaklanan haklar ile hisse senedi
arasındaki bağ çözülmüş olur ve pay senedi de kıymetli evrak olma niteliğini
kaybeder388. Başka bir deyişle ıskat kararı doğrultusunda senedin iptali, senet
üzerinde ortaklık hakkının bundan böyle mündemiç bulunmadığına ilişkin maddi
gerçeğin şeklen ifadesidir389. Iskat kararıyla mütemerrit pay sahibinin temerrüt
konusu paylar yönünden pay sahipliği sıfatı sona erdiğinden elinde bulunduran pay
senetlerinin iptali gerekir. Ancak ıskatın pay mevkii üzerinde bir etkisi etkisi yoktur390.
Pay senedinde ifade edilen ortaklık haklarının varlığı ve içeriği, bu husustaki
mevzuat ve şirket ana sözleşmesine uygun olarak genel kurul ya da yönetim
kurulunun usulüne uygun biçimde aldığı kararlara bağlıdır. Bu yüzden, ıskat kararıyla
birlikte, karara konu senedin üzerinde artık tecessüm eden bir ortaklık hakkı
kalmamaktadır391.
388
Goette, W/Habersack, M./Kalss, S. Bd. I, § 64 Rdnr.73 (Şenocak, Iskat, s. 284 naklen); Kropff,
Semmler, § 64, s. 301-302; Schmidt, Lutter, § 64, s. 736; Spindler, Stilz, § 64, s. 517.
389
Hochli, J. H. s. 57 (Şenocak, Iskat, s. 285 naklen)
390
Çeliktaş, s. 26-30; Schmidt, Lutter, § 64, s. 736.
391
Şenocak, Iskat, s. 286; Kropff, Semmler, § 64, s. 301-302.
392
Şenocak, Iskat, s. 289.
207
getirmiştir. Ayrıca şirket yetkili organınca alınan kararın, TTK. m. 37’de belirtilen
gazetede ve ana sözleşmede öngörülen yollarla ilân edilmesi zorunluluğu
bulunmaktadır393. Đptal edilen pay senetlerinin iadesini temin amacıyla Yasa’da
getirilen bu yükümlülüğe uygun olarak gerekli girişim ve ilânları yapmayan ortaklık,
ıskat edilen bu senetleri iyiniyetle devralmış olan üçüncü kişilerin, iktisaplarının
geçersizliği nedeniyle uğradıkları zararlarından dolayı haksız fiil hükümlerine göre
sorumlu olacaklardır (BK. m. 41 vd.)394.
393
Hirsch, Ticaret Hukuku, s. 197.
394
Goette, W/Habersack, M./Kalss, S. Bd. I, § 64 Rdnr.74 (Şenocak, Iskat, s. 287).
395
Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44, N. 40, s. 563; Spindler, Stilz, § 64, s. 517.
396
Arslanlı, C. I, s. 184.
397
Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44, N. 45, s. 563.
398
Ortaklık yönetim kurulunun ıskat nedeniyle sahipsiz hâle gelmiş bulunan, bu payları satarak
değerlendireceğinden hareketle, bu durum doktrinde satım olarak nitelendirilmektedir. Arslanlı, s. 198; Tekinalp
(Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1068, s. 627; Teoman, YTH, I, s. 89; Göle, s. 127.
399
Değirmenci, s. 72; Domaniç, Şerh II, s. 1329.
208
ile pay sahibinin taahhüt ettiği sermaye payından yaptığı ödemeleriyle kapanmayan
açıkların tazmininin amaçlandığının anlaşılması bu hususu ortaya koymaktadır400.
Iskata konu payın değerlendirilmesinin, yönetim kurulunun adeta icra dairesi gibi
hareket ederek sattığı kabul edildiği takdirde, payı iktisap eden kişinin ödediği bedelin
“semen”, bu yolla şirketin elde ettiği hâsılatın “kâr” olduğunu401, ayrıca bu payı iktisap
eden yeni malik pay defterine kaydedilmesinin ardından bakiye pay bedelinden de
sorumlu hâle geldiğinin kabul edilmesi gerekirdi402.
Iskat edilen payların şirket yönetim kurulunca değerlendirilmesi, bu süreçte
yeni paylar ortaya çıkmadığından yeni pay ihracından farklıdır. Dolayısıyla TTK.’nun
394. maddesinde düzenlenen yeni pay alma hakkının konusu yalnızca sermaye
artırımında ihraç edilen paylar olduğundan, mevcut pay sahiplerinin bu payların
değerlendirilmesi esnasında herhangi bir öncelik hakları bulunmamaktadır.
400
Değirmenci, s. 72.
401
Krş. “Madde 530 - Şirketten çıkarılan ortağın payı diğer bir ortak tarafından hakiki değeri üzerinden
devralınamadığı takdirde şirket tarafından açık artırma yoliyle satılabilir. Çıkarılan ortak da dâhil olduğu halde
bütün ortakların muvafakatiyle payın diğer bir şekilde paraya çevrilmesi caizdir.
Elde edilen paradan ortağın borcu kesildikten sonra geri kalanı ortağa verilir.”
402
Değirmenci, s. 73.
403
Erdem, yönetim kurulunun yalnızca ıskat kararı almasının yeterli olmayacağını, ayrıca ve aynı zamanda
ıskata konu payları birisine tahsis etmek zorunda bulunduğu görüşündedir (H. Ercüment Erdem, THYKS XVII,
Bildiriler, Tartışmalar, Ankara, BTHAE, 9-10 Haziran 2000, s. 71). Bu görüş ıskat kararı ile bu payın
değerlendirilmesinin ayrı birer safha olduğu ve ayrıca her iki işlemin birlikte yapılmasındaki zorluklar nedeniyle
eleştirilmekte ve benimsenmemektedir. Battal, Tartışmalar, s. 77; Değirmenci, s. 52; Sönmez, s. 74.
404
Arslanlı, C. I, s. 184; Doğanay, s. 1084; Göle, s. 125-128; Đmregün, Anonim Ortaklıklar, s. 285; Tekinalp
(Poroy/Çamoğlu), N. 1068, s. 627; Teoman, s. 92.
405
Eski Ticaret Kanunu'nu m. 413/III’te bu husus açık biçimde hükme bağlanmıştı. Maddede yer alan kural,
“… şirket bahsedilen hisseyi borsa fiyatına ve mezkur hisse borsada mukayyet değil ise bilmüzayede baliğ
olduğu fiatla talibine füruht … eder.” hükmünü içermektedir. Bu hüküm doğrultusunda söz konusu payların
borsa kaydı bulunmakta ise borsada, aksi takdirde ise açık artırma ile satılabilmesi gerekmekteydi.
209
406
Arslanlı, C. I, s. 185.
407
Poroy (Tekinalp /Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 496, s. 289-290; Teoman, YTH 1, s. 91 vd.
408
Değirmenci, s. 74.
409
Kalyoncu, s. 117; Göle, s. 127; Kropff, Semmer, § 65, s. 331; Schmidt, Lutter, § 65, s. 745; Arslanlı’ya
göre sahipsiz kalan payın başkasına devri konusunda menfaatler dengesi açısından aralarındaki benzerlik
nedeniyle limited şirketler hakkındaki TTK.’nun 530. maddesinin uygulanması gerekmektedir. Ancak, satım
sonucunda elde edilen ödemeler, pay bedelini aştığı takdirde bu kısım şirkete kalır. (Arslanlı, C. I, s. 185).
410
Kropff, Semmler, § 64, s. 286.
411
Değirmenci, s. 74; Göle, s. 127; Teoman, YTH 1, s. 93; Yönetim kurulunun bu süreçte özen
yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi sorumluluğunu neticelendirir. Schmit, Lutter, § 65, s. 745.
412
Göle, satıştan mümkün olduğunca çok kişinin haberdar olabilmesi bakımından ortaklık yönetim
kurulunun bu yöndeki kararının Türkiye TSG.’ nde ilan edilmesinin yararlı olacağını ileri sürmektedir. Ne var
ki, Türkiye TSG’nin anılan işlevi yerine getirmekten yoksun olduğu değerlendirilmektedir. Göle, s. 127 Krş.
Değirmenci, s. 74, dn. 18.
210
Öte yandan, mütemerrit pay sahibinin ıskatının ardından ortaklık pay mevkii
azalmayacağı ve şirketin kendi payını da iktisabı söz konusu edilemeyeceği için,
geçici olarak ortaklıkta kalan bu payların, eksik kalan sermayenin temini ve
muhafazası için boşalan yerin bir an önce doldurulması gerekmektedir. Yönetim
kurulunun ıskata konu payları uzun süre satmayarak şirket nezdinde muhafaza
etmesi, esas sermayenin tamamen ödenmesi gereğine aykırılık oluşturacağından,
sermaye artırımına engel oluşturacak ve dolayısıyla da şirketin dış kaynaklardan
finansman sağlaması imkânını da ortadan kaldıracaktır. Bu durum yönetim kurulu
üyelerinin TTK.’nun 336/IV. maddesi bağlamında sorumluluğunu neticelendirir413. Bu
payların değerlendirilmesinde, TTK.’nun 286/I. maddesindeki itibari kıymetlerinden
aşağı bir bedel ile hisse senedi çıkarılamayacağı ilkesi geçerli olmadığından yönetim
kurulunun bu payları itibari değerinin altında bir bedelle satabilmesi imkânı da
bulunmaktadır. Ancak bu durum, yönetim kurulunun, ıskat edilen payların
değerlendirilmesi konusunda hiçbir kısıtlamaya tâbi olmadan, keyfi hareket
edebileceği biçiminde yorumlanmamalıdır. Iskatın uygulanmasındaki amaç göz
önünde tutulduğunda, itibari değerinin altında bir bedelle payın
değerlendirilebilmesinin ancak, yönetim kurulunun gösterdiği tüm çabaya rağmen,
payların gerçek bedeli üzerinden değerlendirilmesinin mümkün bulunmadığı takdirde
söz konusu olabilir414. Yönetim kurulunun bu paylara karşılık yüksek fiyat teklifini
reddetmesi ve düşük fiyattan değerlendirmesi haklı bir nedene dayanmadığı takdirde
bu organın sorumluluğunu neticelendirir415.
Bu, ıskat edilen pay sahibinin karşılanmayan açıklardan sorumlu olması ve
eski pay sahibinin korunması gereğinin doğal sonucudur. Yargıtay kararlarında da
vurgulandığı üzere, ıskat nedeniyle eski pay sahibinin sorumlu tutulmasını
sonuçlandıracak miktarın olabildiğince sınırlı tutulmasının gerekmesi de bu görüşü
desteklemektedir416.
413
Çeliktaş, s. 201; Çevik, s. 740.
414
Yönetim kurulunun ıskat edilen payları değerlendirirken, bunları taahhüt eden yeni malikin ödeme
gücünü de dikkate alarak, pay bedellerini ifa edebilecek ekonomik güce sahip olup olmadığını araştırma
konusunda özen yükümlülüğü bulunmaktadır. Kropff, Semmler, § 64, s. 338; Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel,
§ 44, N. 43, s. 563; Schmidt, Lutter, § 65, s. 746.
415
Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44, N. 43, s. 563
416
Y. 11. HD 3.6.1982, E. 1982/2121, K. 1982/2676, “… davalının sermaye değer artırımı ve kendine ait
pay senetlerinin nominal değeri üzerinden değil de açık artırma yoluyla daha yüksek değer üzerinden satılması
gerektiği savunma ve iddiaları da gözetilerek uzman bir bilirkişi kurulundan alınacak rapora göre karar vermek
gerekirken…” (Eriş, C. II, s. 2475)
211
Iskat edilen payların satımının esas itibarıyla peşin para ile yapılması
gerekmekle birlikte şirketin menfaatlerine uygun düşmesi hâlinde alıcıya pay
bedellerini ifa için belirli bir vadenin tanınması imkânı da bulunmaktadır417. Ayrıca,
ıskat edilen payların mutlaka nakit olarak değerlendirilmesi zorunluluğu
bulunmadığından yönetim kurulu bu payları ayın karşılığı da değerlendirilebilir. Yine
ıskat işlemine konu payların nakit dışı sermaye taahhüne karşılık çıkarıldığı durumda
dahi bu payların nakit karşılığı değerlendirilmesi olanaklıdır.
Burada ıskat neticesinde sahipsiz hâle gelmiş pay senetlerinin şirketçe satın
alınmasına yasal engel bulunup bulunmadığı hususunun da değerlendirilmesinde
yarar bulunmaktadır. Bilindiği üzere, şirketin kendi paylarını temellük etmesinin
genellikle şirketin sermayesinin geri verilmesi anlamına geldiği ve şirket
alacaklılarının durumlarını tehlikeye sokacağı gerekçesiyle418 istisnai bir kısım
durumların dışında kabul edilmemektedir. Bu nedenlerle şirketin kendi pay senetlerini
temellük etmesine, hatta rehin olarak dahi kabul etmesine olanak bulunmamaktadır.
Ayrıca hisse senedinin gerçek değerini etkileyebilecek işlemlere (manipülatif amaçlı
işlemler) ve bu yolla hissedarların zarara uğratılmalarına yol açması olasılığı da
yasak konulmasının diğer bir amacıdır. Bu yüzden, anonim şirketin sermaye artırımı
sırasında kendi hisse senetlerini taahhüdü de geçersizdir419.
Iskat nedeniyle sahipsiz hâle gelen paylar bakımından da durum aynıdır.
Şirketin TTK. m. 329’da yer alan iktisap yasağı nedeniyle kendi payını taahhüt
edebilmesi mümkün değildir. TTK. m. 329/f. I, b.4 gereğince, hisse senetlerinin devir
veya rehin alınması keyfiyeti ana sözleşmeye göre şirket konusuna giren işlemlerden
olsa bile durum aynıdır420. Yavru şirketler bakımından da bu yasaklılık hâli geçerlidir.
Çünkü ıskat neticesinde sahipsiz hâle gelen payların değerlendirilmesi şirketin iştigal
konusuna girmemekte ve ticari bir muamele olarak kabul edilmesine de olanak
417
Schmidt, Lutter, § 65, s. 747-748.
418
Adliye Encümeni Mazbatasında bu maddenin amacı, ortaklığın kendi hisse senetlerini temellük veya
rehin almak suretiyle ortaklığın kendi malvarlığı olan esas sermayesini, söz konusu hisse senetleri için
harcayarak ortaklıktan alacaklı olan üçüncü kişilerin, alacaklılık durumlarını tehlikeye düşürülmesinin
engellenmesi olduğu ifade edilmiştir.
419
Bülent Murat Haholu, “Anonim Ortaklıkların Kendi Hisse Senetlerini Geri Satın Alması (Stock
Repurchase)”, Yeterlik Etüdü, Ankara, 2000, s. 26 vd; Anonim ortaklıkların kendi pay senetlerini temellük ve
rehin edemeyeceğini düzenleyen TTK.’nun 329. maddesi, ĐBK.’nun 659. maddesinin iktibası yoluyla
oluşturulmuştur. TTK.’nun anılan maddesine dayanak oluşturan ĐBK.’nun 659. maddesinin yürürlükten
kaldırılmış olmasına rağmen, Türk Hukukunda bu konudaki yasak hâlen durmaktadır.
420
Tekil, s. 379-382; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 840, s. 501; TTK.’nun 329. maddesinde
öngörülen iktisap yasağının etkili olmadığı hallere ilişkin bkz. Çeliktaş , s. 199 vd.
212
421
Ersin Çamoğlu, “Anonim Ortaklık Yönetim Kurulu Üyelerinin Ortaklıkla Đşlem Yapma Yasağı”, (Đşlem
Yapma Yasağı), Đkt. Mal., C. XVIII, S. 2, 1970, s. 78; Değirmenci, s. 73.
422
Değirmenci, s. 75.
423
Fusun Nomer, “Anonim Ortaklıklarda Eşit Davranma (Eşit Đşlem) Đlkesi”, Prof. Dr. Oğuz Đmregün’e
Armağan, Đstanbul, 1998, s. 476.
424
Değirmenci, s. 75; Schmidt, Lutter, § 65, s. 745.
213
425
Değirmenci, s. 76; Ömer Teoman, “Bağlı Nama Yazılı Pay (Senedi) ve Halka Açık Anonim Ortaklık
Kavramları Üstünde Düşünceler”, Otuz Yıl Ticaret Hukuku- Tüm Makalelerim- C. I 1971-1982, Đstanbul, 2000,
s. 50 vd; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1145, s. 674; Hasan Pulaşlı, Bağlı Nama Yazılı Pay
Senetleri, (Pay Senetleri), Ankara, Dayınlarlı, 1992, s. 111.
426
Değirmenci, s. 77.
214
kuralları, pay sahipleri ile üçüncü şahısların şirkete karşı talep haklarını içeren borçlar
hukuku bağlamında düzenlemeler niteliğindedir. Yönetim kurulu bu kurallara uymak
yükümü altındadır. Bu koşullarda yönetim kurulunun öncelikli olarak ana sözleşmeye
göre hak sahibi olanlara bu kurallar uyarınca ıskata konu payı almaları konusunda
teklifte bulunması, bu kişilerin teklifi kabul etmemeleri durumunda bu kez üçüncü
kişilere satın almaları teklifini yöneltmesi gerekmektedir427.
Yönetim kurulu ana sözleşmeden kaynaklanan ön alım haklarını ihlal edip
ıskat edilen payları başkalarına sattığı takdirde bu payları taahhüt eden üçüncü
kişilerin iktisapları geçerlidir. Bu durumda ana sözleşmedeki önalım hakkına
dayananların şirkete ve yönetim kuruluna karşı tazminat talebiyle dava açabilme
hakları bulunmaktadır428.
Bilindiği üzere, anonim şirket paylarının iktisabı, “aslen iktisap” ve “devren
iktisap” olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Payın önceden bir maliki yoksa malikin
iktisabı aslen iktisap iken, bu payın önceden bir maliki varsa devren iktisap söz
konusudur. Bu açıdan bakıldığında, ıskata dayalı olarak sahipsiz hâle gelen payın
sonradan yönetim kurulunun değerlendirilmesi sonucunda edinilmesi de aslen iktisap
şeklidir429.
Iskat nedeniyle sahipsiz hâle gelen bir payın iktisabı neticesinde, yeni malik
ıskat edilen eski malikin haklarını değil, bizzat paydan kaynaklanan hakları iktisap
etmiş olur. Bunun sonucu olarak da yeni malikin pay bedeli karşılığı yaptığı ödeme,
ıskat edilen payın eski malikinin borcu olmayıp kendi borcudur. Aynı zamanda, payı
bu yolla iktisap eden yeni malikin, yönetim kurulundan kendisinin pay defterine
kaydedilmesini talep edebilme hakkı bulunmaktadır430.
427
Değirmenci, s. 77
428
Değirmenci, s. 77; Teoman, YTH 6, s. 22.
429
Sevi, s. 28 vd.
430
Değirmenci, s. 79.
431
Pennington, s. 403-404.
215
432
Iskat edilen payların değerlendirilmesi neticesinde ortaklığın paydan kaynaklanan tüm alacakları tahsil
edilmişse, ıskat edilen payın malikinin anonim şirkete karşı herhangi bir sorumluluğu kalmaz. Kropff, Semmler,
§ 64, s. 303.
216
edilen bedelin toplamının pay bedelinden farkıdır. Bu şekilde miktarı tespit olunan
ıskat zararından dolayı ıskat edilen pay sahibinin sorumluluğu devam etmektedir433.
Iskat edilen ortağa ait payın değerlendirilmesiyle, bu kişi pay sahipliği sıfatını
kesin olarak kaybetmesine rağmen, ıskat zararının tazmini sorumluluğu nedeniyle
şirketle bütün ilişkisinin sona erdiği de söylenemez.
433
Değirmenci, s. 68; Schmidt, Lutter, § 64, s. 737; Spindler, Stilz, § 64, s. 518; Şar, s. 160; Tuğsavul, s.
152.
434
Değirmenci, s. 68; Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44, N. 44, s. 563; Kropff, Semmler, § 64, s. 304;
Spindler, Stilz, § 64, s. 518; Şenocak, Iskat, s. 292.
435
Charlesworth, s. 169.
436
Kropff, Semmer, § 64, s. 336.
437
Doğanay, C. I, s. 1223-1224; Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44, N. 44, s. 563; Schucany, s. 109.
438
Yargıtay 11. HD.’nin kararında ıskat edilen pay malikinin sorumluluğunun kapsamına ilişkin olarak,
“…TTK’nun 407 – 408 nci maddelerine göre sermaye borcundan dolayı temerrüt hali tahakkuk etmişse yönetim
kurulu isterse, bu borcun ifası ile birlikte tahakkuk eden faizini, tazminat veya cezai şartın birlikte ödenmesini
talep eder, isterse ortağı “ıskat” etme yolunu tercih eder. Iskat yolunun tercih edilmesi halinde ancak TTK’nun
408/3 ncü maddesinde ortaklıktan ıskat edilen mütemerrit pay sahibinin sadece, yeni pay sahibinin ödemeleri ile
kapanmayan açıklardan dolayı ortaklığa karşı sorumluluğu devam eder. Mütemerrit pay sahibinin ıskatı halinde
temerrüt faizi ve munzam zarar ödemekle yükümlü tutulması mümkün değildir.” denilmektedir. (Y. 11.HD., T.
20.2.2009, E. 2007/12223, K. 2009/1906).
217
edilen ortağın pay sahibinin anonim şirketle her türlü bağının koptuğu, dolayısıyla
sadece haklarının değil aynı zamanda yükümlülüklerinin de sona erdiğine ilişkin
eskiden ileri sürülen görüşlerin, TTK.’nun 408. maddesinde açık biçimde sorumluluk
hükümlerine yer verilmiş olması karşısında dayanağı kalmamıştır439. Iskat edilmiş
bulunan payların bedellerinin şirketçe tamamen tahsil edilemeyen kısmına yönelik
olarak, bu payların eski malikinin sorumluluğu ıskat kararına rağmen devam
etmektedir440.
Iskat edilen payın malikinin TTK.’nun 408/III maddesi kapsamındaki
sorumluluğun bu payı yeni satın alan ya da taahhüt edenin borçlarına yönelik kefalet
benzeri bir yükümlülük olmadığı açıktır441. Bu sorumluluğun hukuki niteliğinin ne
olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürülmektedir:
Doktrinde savunulan birinci görüşe göre pay sahibinin katılma taahhüdünden
kaynaklanan yükümlülüklere aykırı davranışı nedeniyle sorumluluğunun hukuki
niteliği bir tazminattır442. Domaniç tarafından ileri sürülen bu görüş, ıskat nedeniyle
pay sahibinin ıskat zararlarından sorumluluğunun kaynağının ortaklık payına değil,
pay sahibinin katılma taahhüdüne dayandırmaktadır. Diğer görüşe göre ise, ıskat
edilen ortağın TTK. m. 408/III. uyarınca sorumluluğu tazminat borcu olmayıp,
temerrüde düşülen bakiye sermaye borcunu ödeme yükümlülüğü ile aynı hukuksal
sebebe dayanır. Şenocak’ın savunduğu bu görüş, ıskat edilen payın söz konusu
hüküm kapsamındaki sorumluluğu tazminat yükümlülüğüne değil; ıskata rağmen hâlâ
pay sahibinin kuruluş ya da sermaye artırımında taahhüt ettiği sermaye koyma
yükümlülüğünden kaynaklanır443.
Pay sahibinin ıskat bağlamında ortaya çıkan sorumluluğunun hukuki
niteliğinin bir tazminat borcu mu ya da sermaye koyma borcu mu olduğu farklı
sonuçları ortaya çıkarmaktadır. Şöyle ki;
Pay sahibinin sermaye koyma borcunun, borçlanılan sermayenin tamamının
ödendiği zamana kadar devam ettiği ve ıskat edilen payın önceki malikinin devam
eden sermaye koyma yükümlülüğünün yeni pay sahibinin ödemeleriyle kapanmayan
açık miktarı (TTK m. 408/III) ile sınırlı olduğu kabul edilecek olursa, ıskata rağmen
439
Höchli, J.H., s. 82 (Şenocak, Iskat, s. 292, dn. 81 naklen)
440
Janet Dine, Marios Koutsias, Michael Blecher, s. 236-237; Doğanay, C. 1, s. 1223; Kropff, Semmler, §
64, s. 304.
441
Charlesworth, s. 170.
442
Hayri Domaniç, Müeyyideler, s. 126; Değirmenci, s. 68.
443
Şenocak, Iskat, s.292.
218
ortağın sermaye koyma borcu sona ermediğinin kabulü gerekecektir. Bunun neticesi
ise sermaye koyma borcundan kaynaklanan feri nitelikteki temerrüt faizi ve cezaî şart
yükümlülüğünün yanı sıra TTK. m. 407/son uyarınca tazminat sorumluluğunun da
varlığını devam ettirmesidir444. Alman hukukunda da, ıskat kararı ile birlikte ortağın
paydan doğan yükümlülükleri sona ermekle birlikte ıskat kararının ex nunc etkili
olması sebebiyle, bu kararın alınmasından önce doğan cezaî şart, faiz ya da tazminat
gibi ödeme yükümlülüklerinin pay sahibini bağlamaya devam edeceği ileri
sürülmektedir445.
Iskat edilen pay sahibinin sorumluluğunun hukuki niteliğine dair ikinci görüş
olan sermaye koyma borcundan farklı esaslara bağlı olduğu benimsendiğinde ise
ıskat neticesinde pay sahibinin sorumluluğunun hukuksal niteliği bir tazminat borcuna
dönüşür446.
Öte yandan, ıskat edilen pay sahibinin yükümlülüğünün hukuki niteliğinin
tazminat ya da sermaye taahhüdü borcu olmasının bir diğer sonucu ise, anonim
şirketin dış kaynaklardan sermaye artırımına gidebilmesi için pay bedellerinin ifa
edilmemiş olan kısmının tahsil edilmesi noktasında ortaya çıkmaktadır447. TTK.’nun
391. maddesine göre, şirketin dış kaynaklardan sermaye artırımına gidebilmesi için
esas sermayeye karşılık gelen hisse senetlerinin bedellerinin tamamen ödenmesi
gerekmektedir448. Eğer eski malikin sorumluluğu bir tazminat borcu olarak kabul
edilecek olursa, şirketçe tazminat alacağı tahsil edilmeden sermaye artırımı
olanağının bulunduğu sonucuna ulaşılır. Aksi görüş ise bu açıklar kapanmadığı
sürece sermaye artırımına engel oluşturur449.
444
Şenocak, Iskat, s. 292.
445
Goette, W./Habersack, M./Kalss, S. Bd.I, § 64 Rdner. 63; Gehrlein, M./Hopt, K./Wiedemann, H., §. 64
Rdnr. 43 (Şenocak, s. 293, dn. 87 naklen).
446
Hayri Domaniç, “Anonim Şirket Ortaklarının Sermaye Taahhüdüne Terettüp Eden Müeyyideler”, ĐBD,
C. XL, S. 4-5-6, s. 126; Değirmenci, s. 68.
447
Değirmenci, s. 68; Krş. görüş Moroğlu, Đştirak Taahhütleri, s. 46; Teoman, YTH, I, s. 91.
448
Anonim ortaklığın dış kaynaklardan sermaye artırımında önceden şirkete konulması taahhüt edilmiş olan
sermaye paylarının tamamen ödenmiş olması koşulunun (TTK m. 391) getirilmesinin amacı, sermaye
gereksinimi olan ortaklığın sermaye artırımına gitmeden pay sahiplerinde kalan iştirak taahhüdü alacağını tahsil
ederek, bu ihtiyacını karşılaması olasılığıdır. Ayrıca, bu yolla sermaye artırımı nedeniyle ortaya çıkabilecek olan
çeşitli spekülasyonların önüne geçilmiş olmaktadır. Moroğlu, Đştirak Taahhütleri, s. 45.
449
Değirmenci, s. 69; Krş. Moroğlu,“… Bir kısım payların sahipleri iştirak taahhütlerinde temerrütleri
sebebiyle TTK. m. 407-408. maddelere göre ortaklıktan çıkarılmışlar ve fakat boş kalan ortaklık mevkileri
başkalarına satılıp bedelleri ortaklıkça tahsil edilmemişse sermayenin tamamen ödenmesi şartı yerine gelmiş
olmadığından, esas sermaye artırımına gidilemez.” görüşündedir. Yazar, şirketçe kanunen iktisap edilmiş
bulunan paylar nedeniyle ortaklığın borçlu sayılamayacağı gerekçesiyle TTK.’nun 391. maddesine istisna
tutulması gerektiği görüşüne, bu durumun söz konusu yasağı dolanmak ve bir kısım spekülasyonlara neden
olabileceği gerekçesiyle karşı çıkmaktadır. Moroğlu, Đştirak Taahhütleri, s. 46.
219
450
Değirmenci, s. 69.
451
Göle, s. 129; Kalyoncu, s. 122; Şar, s. 160.
452
Kalyoncu, s. 122-123; Şar, s. 160.
453
Herman Becker, Đsviçre Borçlar Kanunu Genel Kısım (Bern Şerhi), çev. Olcay, Reisoğlu, Tolun, Özkök,
Ankara, 1967, s. 121 vd.
454
Ergil, s. 90-91.
220
455
Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 683.
456
Değirmenci, s. 69; Göle, 129.
457
Burada ıskat edilen pay sahibi kavramı, bedelinin tamamı ödenmeyen nama yazılı pay senedini devralan
ve bu devir işlemine ortaklığın da onay verip pay defterine kaydı yapılan ortağı ifade etmektedir. Anonim
ortaklık tarafından bu devre onay verilmediği ve TTK.’nun m. 418/III’e dayanılarak pay defterine kayıttan
imtina edildiği takdirde, payı haricen devralana ilişkin olarak TTK. m. 419/I-II fıkralarındaki kuralların
uygulanması gündeme gelmez. Şenocak, Iskat, s. 294; Kropff, Semmler, § 64, s. 304.
221
ortaklık payını devralan kişinin bu borcu ifada temerrüde düşmesi nedeniyle ıskat
edilmiş olması gerekir458.
Đştirak taahhüdünde bulunanın selefinin sorumluluğu, ıskat edilen ortağın
ödemede temerrüde düştüğü sermaye miktarı ile sınırlıdır. Payı devreden ya da ıskat
edilen selefin yaptığı ödemelere ilişkin ıskat edilen halefine yani payın sonraki
sahibine rûcu hakkı vardır459. Buna karşılık bedeli tamamen ödenmemiş pay
senetlerini devreden önceki malikin sorumluluğu, bu kişilerce kuruluş ya da sermaye
artırımı esnasında şirkete karşı bizzat sermaye taahhüdünde bulunmaları koşuluna
bağlanmış olup, ortaklık payını devir yoluyla iktisap eden eski malikin TTK. m. 419/I-
II. fıkralardaki kurallar bağlamında, bu senedi devrettikleri kişilerin ıskatı nedeniyle
kapanmayan açıklardan sorumlulukları söz konusu olmaz460.
9. Iskatın Hükümsüzlüğü
Iskatın koşulları ve yöntemi TTK.’nda sıkı kurallara bağlanmış olup bu
düzenlemeler esas sermayenin temini ve pay sahipleri ile alacaklıların haklarının
korunması amacını güttüğü için, emredici niteliktedirler ve ana sözleşme ile bertaraf
edilmeleri mümkün değildir461. Ayrıca, ıskatın da niteliği itibarıyla bir yönetim kurulu
kararı ve dolayısıyla da bir hukuki işlem olması nedeniyle yönetim kurulu kararlarının
ve hukuksal işlemlerin tâbi bulunduğu geçerlilik koşullarına uygun olarak alınması
gerekir462. Bu nedenle ıskat kararlarının geçerliliği, BK.’nun 19. ve 20., TTK.’nun 330.,
407., 408. ve TMK.’nun 2. maddelerinde yer alan hükümlere uygun olması şartına
bağlıdır463. Bu konudaki kurallar emredici nitelikte olduklarından bunlara aykırılık, iptal
edilebilirlik değil, butlan sebebi oluşturur, ilgililerce butlanın tespitinin talep imkânı
bulunmaktadır464. Bu şekilde alınan ıskat kararı neticesinde sahipsiz hâle gelen pay
458
Arslanlı, C. I, s. 185; Şenocak, Iskat, s. 294; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1039, s. 616.
459
Şenocak, Iskat, s. 294.
460
Schmidt, Lutter, § 64, s. 741; Şenocak, Iskat, s. 295.
461
Doğanay, C. 1, s. 1225.
462
Değirmenci, s. 82; Kropff, Semmler, § 64, s. 305; Yargıtay bir kararında, TTK.’nun 408. maddesinde
belirlenmiş yönteme uyulmadan ortağın ıskatının mümkün olmadığını belirtmiştir. Kararda, “… Borç miktarı
açıklanarak belli bir sürede ödenmesinin ortaklara bildirilmesi ve ortakların bu surette temerrüde
düşürülmeleri, bunu müteakip de sermaye borcunu yerine getirmeyen hamiline yazılı hisse sahiplerinin
TTK.’nun 408/I. maddesinde belirtilen usulde ilânla, nama yazılı hisse sahiplerinin ise iadeli taahhütlü
mektupla, bir ay zarfında ödemeye davet edilmeleri ve ödemede bulunmayanlar hakkında TK.’nun 407
maddesindeki müeyyidenin uygulanacağının bildirilmesi zorunludur. Bu koşullara uyulmadan bir paydaşın
şirketten ihracı ve haklarında mahrumiyet kararı verilmesi mümkün değildir.” denilmektedir. (Y. 11 HD.T.
23.11.1983, E. 1982/4679, K. 1983/4895). Ancak bu kararda nama yazılı pay sahipleri için ihtarın iadeli
taahhütlü mektupla yapılması gerektiğinin belirtilmesi isabetli değildir. Şener, s.178.
463
Y. 11. HD. T. 13.11.1980, E.4561, K. 5242 (Eriş, C. II, s. 2390).
464
Eriş, Anonim Şirketler, s. 642; Şar, s. 158.
222
465
Bu durumda ıskat edilen payı satın alan yeni malike verilen pay senetleri de geçersiz hâle gelecektir.
Spindler, Stilz, § 64, s. 519.
466
Schmidt, Lutter, § 65, s. 749; Spindler, Stilz, § 64, s. 519.
467
Kropff, Semmer, § 64, s. 305; Schmidt, Lutter, § 64, s. 738; Spindler, Stilz, § 64, s. 518-519; Pennington,
s. 400.
468
Burgi’ye göre ıskat prosedüründe sakatlık doğuran bir eksiklik varsa usule aykırı yapılan işlemden
itibaren tüm işlemlerin tekrarı gerekmektedir. Alman hukukunda ise bütün işlemlerin tekrarı istenebilir. Staub,
zge. II, s. 201. no. 5; Burgi, zge. 242 no. 25 (Arslanlı, C. I, s. 182, dn. 19 naklen); Değirmenci, s. 83; Göle, s.
115; Schmidt, Lutter, § 64, s. 738; Teoman, YTH 10, s. 67.
469
Arslanlı, C. I, s. 183; Göle, s. 119-120; Kalyoncu, s 114; Schmidt, Lutter, § 64, s. 738; Tekinalp
(Poroy/Çamoğlu), N. 1067, s. 627.
470
Değirmenci, s. 83; Pennington, s. 401; Yargıtay’a göre de usulüne uyulmadan alınan ıskat kararının iptali
gerekir. Bu konuda Yargıtay 11. HD.’nin bir kararında bu husus şu şekilde vurgulanmıştır: “… Şirket ana
sözleşmesinde apelin nasıl isteneceğine dair bir hüküm bulunmadığından, apel çağrısının TTK’nun 406. maddesi
uyarınca ortaklardan ilân suretiyle istenmesi gerekir. Ayrıca, aynı ilân ve taahhütlü mektup tebliği suretiyle hem
apel için süre verilmesi, hem de bu sürenin TTK’nun 408. maddesindeki ihtar yerine geçmesi mümkün değildir.
223
yoluna gidilmesi, pay bedelinin ifa edilmesine rağmen temerrüd faizinin ya da cezaî
şartın ödenmemesi yahut tâli mükellefiyetlere aykırılıklar nedeniyle ıskat kararı
alınması471 olarak sıralanabilir.
Iskat ihtarında, pay sahibine verilmesi gerekli asgari bir aylık mehil süresinde
sermaye koyma borcunu ödemediği takdirde ıskat edileceği ve bunun neticesinde
paydan doğan haklarından yoksun bırakılacağı uyarısına yer verilmemesi alınan ıskat
kararının yok hükmünde olmasını neticelendirir472. Yine TTK.’nun 408. maddesinde
bu ıskat kararının pay sahibine bildirilmesi zorunluluğundan açık olarak söz edilmese
de yöneltilmesi gerekli hukuki işlemler bakımından bildirim, kurucu unsur niteliğinde
bulunduğundan, pay sahibine yapılmayan ıskat kararı yok hükmündedir473.
Buna karşılık, mütemerrit pay sahibine pay bedelini ödemesi hususunda
tanınan mehilin bir aydan kısa olması, verilen öneller henüz dolmadan ıskat kararının
alınması, ıskat kararının taahhütlü mektupla gönderilmemesi durumlarında kurucu
unsurları bakımından mevcut olmakla birlikte konu ve içerik yönünden emredici
kurallara aykırı bir işlemden söz edilir. Bu nitelikteki ıskat kararındaki sakatlık yokluk
değil, butlandır474.
Öte yandan yönetim kurulunca verilen ıskat kararı, şirketin menfaatlerine
aykırı olsa dahi bu durum ıskatın geçerliliği üzerinde etkili olmaz. Yani ıskat edilen
pay sahibi ya da diğer paydaşların ıskatın şirketin çıkarlarına aykırılık oluşturduğu
gerekçesine dayanmak suretiyle, yönetim kurulu tarafından alınan bu karara karşı
dava açma hakları yoktur. Bu durumda şirket yönetim kurulunun görevlerini ifada
Başka bir deyişle, ortak usulüne uygun temerrüde düşürülmeden TTK’nun 408. maddesinde öngörülen ıskat
ihtarı çekilemez
Davacıya gönderilen ödemeye davet yazısı yukarıda yazılı yasal kurallara uygunluk arzetmediğinden hukuki
sonuç doğurmazlar. O halde mahkemece, ıskat kararının iptaline karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu
şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. (Y. 11. HD. T. 11.11.2008, E. 2007/4489, K.
2008/12670).
471
Değirmenci, s. 84; Doğanay, C. I, s. 1218.
472
Değirmenci, s. 84; Pennington, s. 400-401.
473
Yargıtay kararında, “… Maddenin yazılış şeklinden anlaşılacağı üzere, ortağın evvela temerrüde düşmüş
olması, bundan sonra da TK m. 408. maddesine uygun ihtarın yapılması lazımdır. Aynı ilan veya tebligat ile hem
apel için süre verilmesi (bu süre bir ay dahi olsa), hem de bu sürenin kanunun 408. maddesindeki ihtar yerine
geçmesi mümkün değildir. Ortak önce mütemerrit hâle gelmelidir ki, ondan sonra TTK’nın 408. maddesindeki
ihtar çekilebilsin…” ifadesi yer almaktadır. Y. 11 HD 3.6.1982, E.2121,K:2676. (Erdoğan Moroğlu, Abuzer
Kendigelen, Notlu- Đçtihatlı Türk Ticaret Kanunu ve Đlgili Mevzuat, 8. bası, Đstanbul, 2004., s. 392.
474
Değirmenci, s. 84; Yargıtay 11. HD.’nin bir kararında, davacının ortak olduğu davalı ortaklıkça,
TTK.’nun 408. maddesine göre, bir aylık süre veren ihtarnamenin gönderilmemiş olması nedeniyle davalı
ortaklık yönetim kurulunun TTK.’nun 407. maddesinde sayılan hakları kullanma yetkisinin doğmadığına karar
vermiştir. Y. 11. HD. T. 17.9.1985, E. 3498, K. 4619 (Eriş, C. II, s. 2370- 2380); Yargıtay tarafından, ana
sözleşmeye göre pay sahibinin ıskat edilebilmesi için birer ay ara ile üç adet ihtarın yapılması hükmüne
uyulmaması hükümsüzlük nedeni olarak değerlendirilmiştir. Y. TD. 8.11.1957, E. 2775, K. 2392, (Tuğrul
Ansay, “Anonim Şirketler ve Tatbikat” AÜHFD, C. XVII, S. 1-4, 1960, s. 347.
224
475
Değirmenci, s. 85; Yaşar Karayalçın, “Anonim Şirketin Yönetim Kurulu Kararlarına Karşı Hangi
Davalar Açılabilir?”, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu III, Ankara, BTHAE, 1986, s. 272; Ne
var ki yönetim kurulu üyeleri aleyhine açılacak sorumluluk davası buradaki menfaatler dengesini kuracak
etkinlikte değildir. Çamoğlu, Sorumluluk, s. 81-82.
476
Pay sahibinin, ortaklıktan ıskatına dair yönetim kurulu kararının toplanma ve karar yeter sayıları yasaya
aykırı ise, bu karar hükümsüzdür. Y.11.HD. T. 25.2.1987, E. 6804, K. 1099 (Eriş, C. II, s. 2381).
477
Çamoğlu (Tekinalp/Poroy), N. 534, s. 312; Kalyoncu, s. 114.
478
Değirmenci, s. 133.
479
Değirmenci, s. 87.
480
Yönetim kurulu üyelerinden birisi hakkında ıskat kararı alınması söz konusu olduğu hâlde, bu üyenin
müzakerelere ve alınan karara katılımı TTK.’nun 332. maddesine aykırılık oluşturmamaktadır. Bu şekilde alınan
kararın hükümsüzlüğü söz konusu değildir. Çünkü bu konu, yönetim kurulu üyesinin şahsi menfaatlerini değil,
pay sahipliği sıfatına bağlı olan menfaatlerini ilgilendirmektedir. Ayrıca bu hususun toplantı tutanağında
belirtilip belirtilmemesi de sonuca etki etmemektedir. Dolayısıyla payın ıskatı konusunu görüşülmek üzere
yapılan toplantıya ve alınan kararlara katılmış olan yönetim kurulu üyesinin TTK.’nun 332. maddesine aykırı
davranışından ve ortaklığın bir zararının ortaya çıkması hâlinde sorumlu olacağından söz edilemez. Değirmenci,
s. 87.
225
481
Đmregün, Bilirkişi Raporları, s. 48.
482
Değirmenci, s. 86.
483
Y. 11 HD 11.6.1990, E.798, K. 4612 (Eriş, C. II, s. 2465, 2466).
484
Y. 11 HD. 27.12.1983, E. 5531, K. 5921 (Eriş, C. II, s. 2463-2464).
485
Değirmenci, s. 87.
226
486
Goulding, s. 213.
487
M. Kemal Omağ, “Anonim Şirketler Hukukunda Eşit Đşlem Đlkesi”, HAD, C. I, S.1, 1986, s. 1 vd.;
Yıldız, (Eşit Đşlem), s. 75; Füsun Nomer, “Anonim Ortaklıkta Eşit Davranma” (Eşit Đşlem) Đlkesi, Prof Dr. Oğuz
Đmregün’e Armağan, Đstanbul, 1998, s. 485.
488
Değirmenci, s. 40.
489
Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1052, 622.
490
Değirmenci, s. 40; Yıldız, Eşit Đşlem, s. 208.
491
Değirmenci, s. 40; Yıldız, Eşit Đşlem, s. 209.
227
492
Nomer, Eşit Davranma, s. 476.
493
Değirmenci, s. 75.
494
Değirmenci, s. 75; Yıldız, Eşit Đşlem, s. 85; Krş. Tekinalp, ortaklığın elde ettiği payların elden
çıkarılmasında pay sahiplerinin öncelik haklarının bulunduğu ve eşitlik ilkesine uyulması gerektiğinden söz
edilemeyeceği görüşündedir. (Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 846, s. 503) .
495
Değirmenci, s. 75; Yıldız, Eşit Đşlem, s. 85.
228
496
Pennington, s. 402.
497
Y.TD. T. 16.1.1968, E. 66/4479, K. 243); Y. TD. 28.4.1961, E. 138, K. 1409 (Göle, s. 115); Özkorkut,
genel kurulun sınırlı sayıda yetkiye sahip olmasının, bu organın ortaklığın yönetiminde söz sahibi olmadığı
anlamına gelmediği görüşündedir. (Korkut Özkorkut, Anonim Ortaklıklarda Yönetim Kurulu Kararlarının
Đptali, 1996, SPK, Ankara, s. 20); Erüreten, s. 157.
498
Tuğrul Ansay, “Anonim Şirket Đdare Meclisi Kararlarının Đptali Meselesi” Batider, C. II, S. 3, 1964, s.
381 vd.; Özkorkut, s. 130; Zühtü Aytaç, “Kayıtlı Sermayeli Anonim Ortaklıklarda Yönetim Kurulu Kararlarının
Đptali Sorunu”, Prof. Dr. Ernst Hirsch’in Anısına Armağan (1902-1985), Ankara, BTHAE, s. 285.
499
Değirmenci, s. 90.
229
şirket çıkarları bakımından yargı sürecine göre daha verimli olabileceği açıktır. Bu
hususların göz önünde tutularak, yönetim kurulunun haksız ıskat kararları aleyhine
genel kurula itiraz imkânının bulunduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.
500
Y. 11 HD. 17.9.1985, E. 1985/3498, K. 1985/5479; Y. 11 HD. 18.4.1986, E. 1986/1631, K.1986/2346
(Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1067a, s. 627); Charlesworth, s.169; Pennington, s. 401.
501
Göle, s. 114; Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), N. 1067a, s. 627.
502
Erüreten, s. 157.
503
Ansay, Đdare Meclisi, s. 376; Arslanlı, C. I, s. 182; Şar, 158-159.
504
Göle, s. 115; Kalyoncu, s. 115; Yaşar Karayalçın, “Anonim Şirketin Yönetim Kurulu Kararlarına Karşı
Davalar Açılabilir”, (Yönetim Kurulu Kararları Aleyhine Dava), THYKS III, Ankara, 1986, s. 247; Tekinalp
(Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1067a, s. 627; Yargıtay 11 HD. Ortaklık ana sözleşmesinde pay bedellerinin
ödeme tarihlerinin açıkça gösterilmesine rağmen bunun yönetim kurulu tarafından değiştirilerek bu tarihte
ödeme yapmayan pay sahibinin temerrüdü gerekçesiyle yönetim kurulunca ıskatı kararını iptal eden yerel
mahkemenin kararını onamıştır. Y. 11 HD. T. 20.2.2009, E. 12223, K. 2009/1906.
230
505
Y.11 HD. 21.2.1980, E. 1980/456, K. 1980/818; Y. 11. HD. 17.12.1981, E. 1981/5383, K. 1981/5479; Y.
11 HD. 3.6.1982, E. 1982/2121, K. 1982/2676 (Tekinalp (Poroy/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 1067a, s. 627); Y. 11
HD.’nin kararında “… TTK.’nun 408. maddesinde öngörülen ve emredici mahiyette olan ıskat yöntemine uygun
değildir. Kanuna uygun bir uyarı bulunmadığına göre, davacı şirket yönetim kurulunun 9.12.1974 günlü
toplantıda aldığı yapılan kısmi ödemelerden doğan haklardan yoksun bırakma, ortaklıktan çıkarma ve payların
satılmasına ilişkin kararlar geçerli nitelikte değildir. …” Y. 11. HD. T. 3.6.1982, E. 1982/2121, K. 1982/2676
(Doğanay, C.1, s. 1223).
506
Hirsh, yönetim kurulu kararlarının kanuna veya ana sözleşmeye aykırı olmasının yönetim kurulu
üyelerinin TTK m. 336 vd. maddeleri gereğince sorumluluğunu gerektirdiğini, bu nedenle bu organın iş ve
işlemleri nedeniyle sorumluluğuna dair Yasada bir boşluğun bulunmadığını belirtmektedir. (Hirsch, THD, s.
315); Yargıtay, yönetim kurulunun usulüne göre ihtar çekmeden aldığı ıskat kararının iptaline ilişkin mahkeme
kararlarına ilişkin incelemesinde bu hususa değinmeksizin onama kararı vermiştir. Y. 11. HD. T. 7.10.2008, E.
2007/2998, K. 2008/1079 . Krş. Çamoğlu’na göre ise yönetim kurulu kararları nedeniyle yalnızca sorumluluk
davası açılabilmesi imkânının tanınması, ihlali söz konusu olabilecek menfaatlerin korunması bakımından yeterli
değildir. Yönetim kurulu üyelerinin çoğunlukla ana sözleşme ve yasaya aykırılık yüzünden ortaklığın ve
dolayısıyla da ortakların uğradığı zararları tazmin edebilecek malî güce sahip olmamaları bu kararlar aleyhine
iptal davası açılabilmesinin gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca ana sözleşme ve yasaya aykırılık nedeniyle
doğabilecek olan zararın doğumunun engellenmesi imkânı varken bunun tazminat ile giderilmesinin tercih
edilmesi kabul edilebilir nitelikte görülemez. (Bu konudaki görüş ve değerlendirmeler için bkz. Çamoğlu,
Sorumluluk, s. 78 vd).
507
Y. 11 HD. T. 1.12.1983, E. 5244/K.5397 (Çamoğlu (Tekinalp/Poroy), N. 534, s. 312- 313); Buna karşılık
Yargıtay’ın bir başka kararında, anonim şirketin yönetim kurulu üyesi ve ortağının sermaye borcunu yerine
getirmediği gerekçesiyle yönetim kurulu kararı ile ortaklıktan ihraç edilmesi ve pay bedeli olarak ödenen
kısımların ortaklık bünyesine geçirilmesi işlemi aleyhine açılan davada davacının şirkete borcu bulunmadığının
tespit edilerek yönetim kurulu kararlarının iptal etmiştir. (Y. 11 HD. T. 23.11.1982, E. 1982/4697, K.
1982/4895). Yargıtay’ın bu kararında konunun yönetim kurulu kararlarına karşı dava açılamayacağı görüşü
açısından incelemediği, esasa girerek, pay sahibinin borçlu olduğu miktarın belirtilerek TTK. m. 408’e göre
temerrüde düşürülmediği gerekçesiyle ıskat kararını iptal eden yerel mahkemenin kararını onadığı
görülmektedir. Bu kararın niteliği itibarıyla bir iptal davası olmadığı, davacının ihracı ile ilgili kararın kanuna
aykırı olması ve ortaklıktan doğan kişisel hakkın ihlal edilmesi nedeniyle açılmış bir tespit ve eda davası yani
paydaşlık statüsünün devam ettiğine karar verilmesi davası olduğu, teknik anlamıyla iptal davası olmadığı ileri
sürülmektedir. Karayalçın, Yönetim Kurulu Kararları Aleyhine Dava, s. 264-265.
231
508
Domaniç, Anonim Şirketler, s. 1333; Göle, s. 115; Kalyoncu, s. 116; Karayalçın, Đptal Davası, s. 239.
509
Y. 11 HD, T.14.6.1985, E. 85/2205, K. 85/2894 (Karayalçın, Yönetim Kurulu Kararları Aleyhine Dava,
s. 266-267); Y. 11. HD, yönetim kurulunca alınan ıskat kararının haksız olduğu gerekçesiyle iptali, ıskat edilen
payların iadesi ve adına tescili talebini içeren, ancak yönetim kurulu kararları aleyhine doğrudan iptal davası
açılması imkânının bulunmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesince verilen red kararını davacı yararına
bozmuştur. Y. 11. HD. T. 18.9.2008, E. 2008/3390, K. 2008/10168.
510
Karayalçın, Yönetim Kurulu Kararları Aleyhine Dava, s. 266-267; Y. 11 HD. T. 9.11.2006, E.
2006/2935, K. 2006/11409.
511
Çamoğlu (Tekinalp/Poroy), N. 534, s. 312-313; Domaniç, Anonim Şirketler, s. 600-601.
512
Çamoğlu (Tekinalp/Poroy), N. 534, s. 312-313; Domaniç, Anonim Şirketler, s. 1333.
513
Çamoğlu, Hukuki Sorumluluk, s. 79.
514
SPK.’nun 12/VI, aynı maddenin IV. fıkrasında belirtilen, yönetim kurulunun yeni pay alma hakkında
sınırlamalar getirerek pay sahipleri arasındaki eşitliği bozan kararlarına karşı, kararın ilânından itibaren otuz gün
içinde iptal davası açılabilmesine olanak sağlanmaktadır. Bu konuda iptal davası açabilecek olanlar ise yönetim
kurulu üyeleri, denetçiler veya hakları ihlal edilen ortaklardır.
515
Tasarının bu maddesinde, iptal edilebilir kararlar ile batıl kararlar arasındaki farka açıklık getirilmekte,
butlan nedenleri sıralanmakta, batıl kararlar nedeniyle dava açılabilmesi olanağı tanınarak pay sahibinin konumu
güçlendirilmektedir.
232
516
Yargıtay 11. HD., sermaye paylarının ifasına ilişkin anonim ortaklık ana sözleşmesinde belirtilen
vadelerin yönetim kurulu kararıyla öne çekilip, bu tarihte pay bedelini ödemeyen ortağın ıskatına ilişkin bu
organın kararını iptal eden yerel mahkemenin kararının onanmasına karar vermiştir. (Y. 11 HD. T. 2.11.2007, E.
2006/4417, K. 2007/13710 ).
517
Yargıtay 11. HD.’nin bir kararında, TTK. m. 407. maddesine göre vecibelerini yerine getirmeyen
ortakların haklarından mahrum edilmeleri ve yerlerine başka ortaklar alınmasının yönetim kurulunca alınan
usulüne uygun bir kararla mümkün olduğunu vurgulayarak, Kanuna uygun biçimde oluşmayan bu organ
tarafından alınan ıskat kararının davalıların paydaşlık sıfatlarını ortadan kaldırmadığına hükmetmiştir. Y. 11.
HD. T. 27.12.1983, E. 5531, K. 5921 (Eriş, C. II, s. 2378- 2379)
518
Forstmoser, Meier-Hayoz, Nobel, § 44, N. 27, s. 561.
519
Şenocak, Iskat, s. 288.
233
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
1
Kuruluş işlemleri ortaklık sözleşmesinin düzenlenmesinden ortaklığın tüzel kişilik kazanması için gerekli
tescil ve ilânın yapılmasına kadar geçen bütün işlemleri kapsar. Ömer Âdil Atasoy, Anonim Ortaklıkların
Denetlenmesinde Hâkim Olan Esaslar ve Türk Hukukunda Denetleme Organının Görevleri, Eskişehir,
AÜY, 1984,, s. 91-92.
2
Talbot, s. 11 vd.
234
alacaklının hakkını cebri icra yoluyla alabilmesidir3. Şahsî sorumluluk kavramı bir
kimsenin herhangi bir olay ya da davranışı yahut hareketinden dolayı ortaya çıkan
zararı tazmin etmekle yükümlü olması durumunu; malî sorumluluk ise bir şahsın
borcunu ne ile karşılayacağını yani alacaklının alacağını karşılamak için
4
başvurabileceği mal ve hakların ne olacağını ifade etmektedir .
Kurucular; anonim ortaklığı harekete geçiren şirketin konusunu, sermeyesini,
teşkilât yapısını kuran, gerekli izinleri alan kişilerdir5. Anonim şirket tüzel kişiliğinin
sorumluluğu şirketin malvarlığı ile sınırlı olduğundan, sermaye konusunda şirket
kurucuları hakkında hem hukukî hem de cezaî nitelikte sorumluluk hükümleri
getirilmiştir6. Bu sorumluluk açısından kuruculuk sıfatı, nam ve hesabına hareket
edilen üçüncü şahıslara bile teşmil edilmiştir. Namına hareket edilen ve bu nedenle
yasa gereği kurucu sayılan şahıslar hakkında da, kuruluştan kaynaklanan hukukî ve
cezaî sorumluluk hükümleri geçerlidir. TTK. m. 278/son’da ortaya konulduğu üzere,
kendi nam ve hesabına iş gören kimse tarafından bilinen ya da bilinmesi gerekli olan
bir durumu nam ve hesabına hareket edilen üçüncü şahsın, kendisinin bilmediğini
ileri sürebilmesi olanağı bulunmamaktadır7.
Şirketin kurucuları ile yönetim ve denetim kurullarına karşı açılabilecek
sorumluluk davalarının temel amacının şirket sermayesinin korunması olduğu
kuşkusuzdur8. Yine pay sahipleri ya da alacaklılar tarafından açılabilecek olan bu
sorumluluk davalarının neticesinde hükmedilecek tazminatın anonim şirkete
3
Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 9. bası, Đstanbul, Beta, 2006, s. 444 vd.; Necmettin Feyzi
Feyzioğlu, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, C. 1, Đstanbul, 1976, s. 20; Necla Akdağ Güney, Türk
Hukukunda Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğu, Đstanbul, Vedat, 2008, s. 31.
4
Güney, s. 31.
5
Hayri Domaniç, Türk Ticaret Hukukuna Göre Anonim Şirketlerin Kuruluşundan Doğan Hukuki
Mesuliyet (Hukuki Mesuliyet), Đstanbul, Fakülteler Matbaası, 1964, s. 7; Poroy, (Tekinalp/Çamoğlu),
Ortaklıklar, N. 445, s. 247; Tekil, s. 135.
6
Halka açık anonim ortaklıklarda kurucuların sermaye konusunda üçüncü kişileri yanlış kanaat sahibi
olmaya sevk edecek tarzda hareket etmeleri mümkündür. Bu hususun SPK.’dan gerekli izinlerin alınması
aşamasında denetime tâbi tutulacak olması kurucuların sorumluluğunu sona erdirmez. Atasoy, s. 96 .
7
Doğanay, C. I, s. 866; Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 8-10.
8
TTK Tasarısı’nın 550. maddesinde, sermayenin korunması bağlamında sermayenin tamamı taahhüt
olunmamışken ödenmiş gibi gösterilmesi durumunda kusurlu olmaları koşuluyla “şirket yetkililerinin” bu
payların ödenmesi ve ayrıca zararın varlığı durumunda bunun tazmininden müteselsilen sorumlu olacaklarını
düzenlemektedir. Hükmün gerekçesinde, maddede geçen “şirket yetkilileri” kavramının geniş anlaşılması
gerektiği ve bunun kurucular, yönetim kurulu üyeleri ve işlem denetçilerini kapsayabileceği ifade edilmiştir.
(TTK Tasarısı, s. 254).
235
9
Poroy, (Tekinalp/Çamoğlu), Ortaklıklar, N. 507, s. 294.
10
Sorumluluk hükümlerinin tek fonksiyonu sermayenin korunması değildir. Bunun yanı sıra sorumluluk
davası yoluyla özellikle kurucu ya da yönetim kurulu üyelerinin eylemleri nedeniyle zarara uğrayan alacaklıklar
ve ortakların korunması fonksiyonu da kendini göstermektedir. Yine, bu durum usulsüz iş ve işlemlerin
önlenmesini sağladığı gibi, ilgililer bakımından güvence işlevi de görmektedir. Güney, s. 41-42.
11
Doğanay, C. I, s. 905.
12
Anonim ortaklığın ticaret siciline tescil ve ilânı, tüzel kişiliğin kazanılması bakımından kurucu yenilik
doğuran bir işlem olup, TTK. m. 301. gereğince ortaklık, ancak ticaret siciline tescil ve ilan ile tüzel kişilik
kazanmaktadır. Doğanay, C. I, s. 905; STB. 2003/3 sayılı Tebliğinde anonim ortaklığın kuruluşunda ana
sözleşmenin noterden onaylandığı tarihten başlamak üzere 15 gün içinde ortaklığın ticaret siciline tescil
edilmesinin gerektiği kuralına yer verilmiş ise de ortaklık sözleşmesini imzalayan ve bu nedenle zımnen
ortaklığın tescili işlemleri yürütmeyi de kabul etmiş olan kurucuların bu yönde sicil memurluğundan talepte
bulunmadıkları takdirde, diğer taahhüt sahibi ve ortaklara karşı sorumlulukları söz konusu olabilir ise de, sicil
memuru tarafından bu yönde talepte bulunmaları konusunda TTK. m. 35. maddesinde düzenlenen tescile davet
prosedürünün işletilmesinin olanaklı olup olmadığı doktrinde tartışılmaktadır. Arıcı, Alacak Hakkı, s. 88;
Kendigelen, Makalelerim, s. 197-198.
13
Turhan Atan, Türk Ticaret Kanununa Göre Anonim Şirketlerde Đdare Meclisi Azalarının Mesuliyeti,
Ankara, 1967, s. 126; Doğanay, C. I, s. 864-865..
14
TTK Tasarısı’nın 549. maddesinin kenar başlığı “Belgelerin ve beyanların kanuna aykırı olması” olup,
bu maddenin gerekçesinde, kurucuların sorumluluğuna dair TTK. m. 305’te, vesika ve sair evrakın hakikat hilafı
tanzim edilmiş olmasından söz edilmesinin bu hükmün kapsamını daralttığı ve ayrıca metinde “kusur”dan söz
edilmemesinin sorumluluğun niteliği yönünde farklı görüşlerin ileri sürülmesine neden olduğu gerekçesiyle,
Tasarının anılan maddesinde bir yandan kurucuların sorumluluklarının kapsamı genişletilmekte, diğer yandan
düzenleyenler bakımından kusursuz, katılanlar bakımından ise kusur sorumluluğu esası benimsenmektedir. TTK
Tasarısı, Gerekçe, m. 549, s. 253-254.
236
15
TTK. m. 305. maddesinde atıf yapılan 299. madde her ne kadar 559 sayılı KHK ile yürürlükten
kaldırılmış ise de bu durum 305. maddenin uygulama imkânını ortadan kaldırmamaktadır.
16
Bu nedene dayalı olarak dava açılabilmesi için ortaklığın bir zarara uğramasının yanı sıra bu zararın
giderilmemiş ve ayrıca bundan dolayı alacaklı ya da pay sahiplerinin haklarının etkilenmiş olması
gerekmektedir.
17
Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 38-39; Tekil, s. 213.
18
Richard Thomas, (General Editor) Company Law In Europe II, Company In Switzeland, (Editör:
Walter Frei and Thomas Rihm), London, 2004, § 107-200, Q 21; Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 38-39.
19
Şar, s.108.
237
konusu nakit dışı sermayeye değer takdirinin de gerçeğe aykırı yapıldığı ve esas
sermayenin tam olarak taahhüt edilmediği anlamına gelmektedir20.
Sermayenin korunması ilkesinin yaşama geçirilmesinin bir aracı olan bu
hüküm, aynı ilke bağlamında öngörülen TTK.’nun 305. maddesinin de bir
tamamlayıcısıdır21. Yine bu maddede düzenlenen sorumluluk nedenleri, kuruluştan
doğan sorumluluğa ilişkin genel kural niteliğindeki TTK.’nun 305. maddesinde
düzenlenen çeşitli sorumluluk hâllerinin genel tazminattan ayrı ve ilâve yaptırıma
bağlanması suretiyle tekrarından ibarettir22.
20
Arıcı, Alacak Hakkı, s. 115.
21
TTK.’nun 305. maddesinin özellikle taahhüt lere ilişkin yönü, 306. madde ile yakından ilgilidir. Đki madde
arasındaki ayırım şöyle konulabilir: Sermaye tamamen taahhüt olunmamışken, ödenmiş gibi gösterilmişse
sermaye taahhüdünde bulunanlar 285/I. maddeye göre, onayan noter düzenleyen olarak 305. maddeye göre
sorumlu olurlar ve onlara katılanlar da aynı hükmün kapsamındadır. Ayrıca 306. madde bu sermayede bir boşluk
kalmamasını sağlamak amacıyla, kusurlu olmaları şartıyla kurucularla bu fiile iştirak edenlerin bu payları
üstlenmeleri ve zararın varlığı durumunda zarardan müteselsil sorumlu olmalarını hükme bağlamaktadır.
22
Domaniç, TTK.’nun 306. maddesindeki kuralın esas itibarıyla gereksiz olduğu, bu kural olmasa dahi,
sorumlular hakkında söz konusu yaptırımın uygulanması gerektiği sonucuna varılacağı, bu hükmün varlığına
gerek görüldüğü durumda ise TTK.’nun 305. maddesinin bir tekrarı niteliğinde olduğundan 1897 tarihli Alman
Ticaret Kanunu’nun 202. maddesinde olduğu gibi bu hükmün 305. madde ile birlikte düzenlenmesinin gerektiği
görüşündedir. Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 42-43.
23
Doğanay, C. I, s. 910; Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 39.
24
Bu nedenle, mahkeme kararıyla hükmolunan tazminatın, davacı ortaklık, pay sahipleri ya da ortaklık
alacaklıları tarafından, sorumluların biri, birkaçı ya da tümünden tahsil imkânı bulunmaktadır. Domaniç, Hukuki
Mesuliyet, s. 41.
25
Poroy, (Tekinalp/Çamoğlu), N. 507, s. 294.
238
26
Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 40; Şar, s.108.
27
Anonim ortaklık tarafından, TTK.’nun 306. maddesinde belirtilen yolsuz işlemler nedeniyle taahhüt
edilmemiş paylar, sorumlulukları olan kurucuların ödeme güçleri ya da güvenilir olmadıkları için ortaklıktaki
temsil güçlerini artırmamak amacıyla üçüncü şahıslara teklif edilebilecektir. Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 40.
28
Domaniç, madde sevk edilirken mehazdaki “kurucular tarafından ika edilen her türlü zarar ve ziyan
karşılığı tazminat talebine halel gelmeksizin” kaydına yer verilmemesinin, sorumluların taahhüt edilmemiş
payları satın alma ve ifa edilmemiş taahhütleri yerine getirme dışında munzam zararları tazmin
yükümlülüklerinin olup olmadıkları konusunda ortaya çıkabilecek yorum farklılıkları yüzünden uygulamada
duraksamalara sebep olabileceğini ifade etmektedir. Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 42-43.
239
Bilindiği üzere pay sahiplerinin anonim şirkete getirmeyi taahhüt ettikleri nakit
dışı sermayenin karşılığında hangi miktarda pay senedinin tahsis edileceğinin yani
parasal karşılığının bilirkişiler tarafından belirlenmesi gerekir30. Bu işlem ile ayın
nevinden sermayeye olduğundan daha yüksek bir değer biçilmesi şirketin zararına
iken, gerçek değerin altında bir kıymetin belirlenmesi bunu getiren ortağın zararına
neden olur31.
Gerçek değerden kastedilen bir malın piyasadaki rayiç değeridir. Maddede
anonim şirkete konulan sermayeye biçilen değerin gerçeğinden fazla olması durumu
düzenlenmekte olup, söz konusu nakit dışı sermayenin değerinin gerçeğinden daha
29
TTK Komisyonunda, ortaklıkların ödeme gücü itibarıyla taahhüt ettikleri sermayeyi ödeyemeyecek
konumda olan pay sahipleri ile kuruluş imkânının varlığının bir eksiklik olarak değerlendirilmesinin gerektiği,
buna karşılık Almanya ve Đsviçre’de bunu engelleyici kuralların bulunduğu vurgulanmıştır. TTK Tasarısı
Komisyonu Tutanakları, 16 Şubat 2001, Đkinci Oturum, m. 550.
30
AET’nin ticaret ortaklıklarına dair sermayeyi konu alan 77/91 sayılı Đkinci Yönergesi’nin 10. maddesinin
birinci fıkrasındaki, ortaklığın kuruluşunda çıkarılan paylara karşılık getirilen nakit dışı sermayenin değerinin
mahkemelerce atanacak bağımsız bilirkişi ya da idare tarafından belirlenmesi gerektiği kuralı, her durumda
gerekli ve yararlı olmadığı gerekçesiyle eleştirilere konu edilmiştir. 2006/68 sayılı Yönerge ile yapılan diğer bazı
değişikliklerin yanı sıra 77/91 sayılı Yönerge’nin 10. maddesinde öngörülen uzun, meşakkatli, masraflı ve kimi
durumlarda gereksiz bir bürokratik süreç olarak gözüken değer tespiti yöntemi, yeni getirilen 10a maddesiyle
belli bazı koşullarda zorunlu olmaktan çıkarılmıştır. 10a maddesine göre piyasalarda işlem gören kıymetli evrak
ve para piyasası araçlarının değeri en çok altı ay öncesinde üye ülkelerde resmen kabul gören bağımsız bir
eksper tarafından belirlenmiş ise yönetim kurulunun ayrıca bilirkişi aracılığıyla değer tespitine gerek
duymaksızın bu değer üzerinden sermaye olarak kabul yetkisi bulunmaktadır. Bu konuda bkz. Beşir Fatih
Doğan, “Avrupa Birliği Şirketler Hukuku Modernizasyonu-Avrupa Birliğinin 77/91/EWG Nolu Đkinci Şirketler
Yönergesinde Değişiklik Yapan 2006/68/EWG Nolu Yönergenin Getirdiği Yenilikler”, Ankara Avrupa
Çalışmaları Dergisi, C. 7, No: 2 (Bahar, 2008), s. 6-7.
31
Atan, s. 86; Atasoy, 1984, s. 97.
240
32
Sahir Erman, Şirketler Ceza Hukuku, Ticari Ceza Hukuku, VII, Đstanbul, 1993, s. 33-34; Şar, s. 109.
33
Şar, s. 112.
34
Eren, s. 358 vd; Oğuzman/Öz, s. 89 vd.; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 444 vd.
35
Y. HGK. T. 3.4.1963, E. 4/76, K. 40 (Doğanay, C. I, s. 911).
36
Doğanay, C. I, s. 911; Şar, s. 110.
37
Doğanay, C. I, s.911; Domaniç, Hukuki Sorumluluk, s. 47.
241
TCK.’nun 343. maddesine karşılık gelen 5237 sayılı (yeni) TCK.’nun 206.
maddesinde bu konuda yalan beyanda bulunan kişilerin üç aydan iki yıla kadar hapis
ya da adli para cezası ile cezalandırılacakları hükmü yer almaktadır.
Yasa’da nakit dışı sermayenin değerinin belirlenmesinde kurucuların ve
onların eylemlerine iştirak edenlerin sorumluluğunun hile gibi ağır bir koşula
bağlanmasının menfaatler dengesine aykırılık oluşturduğu ve ayrıca kuruluş amacıyla
da bağdaşmadığı gerekçesiyle eleştirilmektedir. Bu görüşte olan Domaniç’e göre
TTK.’nda nakit dışı sermayeye değer biçilmesi hususunda, kurucu ve onların
eylemlerine katılanların sorumluluğunun hile koşuluna bağlı olması isabetli değildir.
Bu nedene dayalı olarak mahkemece kurucuların sorumluluğuna hükmedilebilmesi
için yargılama sürecinde davacılar tarafından hem anonim şirketin uğradığı zarar,
hem de bu zararın kurucuların bir hilesinden kaynaklandığının ispatı gerekir. Bu ise
her şeyden önce davacının büyük bir külfet altına sokulması, güçlüklerle karşı karşıya
bırakılması anlamına gelmektedir. TTK.’nun 307. maddesinde yer alan hak ve
güvence zayıflatan bu kural, şirket ve diğer ilgililerin hile ile zarara uğratılmasının
önüne geçilmesine yönelik hükümlerin amacına aykırılık oluşturmaktadır38.
TTK.’nun 307. maddesinde, şirket kurucuları ile bunların fiillerine iştirak
edenlerin nakit dışı sermayeye değer biçilmesiyle ilgili sorumluluklarının hile koşuluna
bağlanmasına karşılık, TTK Tasarısı’nda (m. 551) ise hile koşulu aranmamaktadır.
TTK Tasarısı’nda bu kişilerin sorumlulukları açısından “kusur”lu olmalarının yeterli
görülmesi39, TTK.’nun anılan kuralına yönelik ileri sürülen haklı eleştirilerin ortadan
kalkmasını sağlayacak niteliktedir.
38
Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 45.
39
TTK Tasarısı’nın 551. maddesinin gerekçesinde, değer biçilmesinde yolsuzluk nedeniyle sorumluluğun
kusur esasına dayandığı vurgulanmıştır. Ayrıca, kusursuz sorumlululuğun değerlendirme, emsal belirleme
hatalarının bile sorumluluk doğurmasına yol açacak olması nedeniyle benimsenmediği ifade edilmiştir.
40
Doğanay, C. I, s. 912; Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 48.
242
41
Şar, s. 112.
42
TTK Tasarısı’nın 551. maddesinin gerekçesinde, nakit dışı sermayenin değerinin tespitinde yolsuzluktan
kaynaklanacak davalar bakımından aktif dava ehliyetinin anonim ortaklığa, pay sahiplerine ve alacaklılara ait
olduğu, pasif dava ehliyetinin ise somut olaya göre belirleneceği ifade edilmiştir.
43
Doğanay, C. I, s. 913.
44
Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 50.
45
Doğanay, C. I, s. 913.
46
Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 46-47.
243
47
Bahtiyar, Sermaye Artırımı, s. 172; Çamoğlu, (Sorumluluk), s. 117 vd.
48
Doğanay, C. I, s. 914; Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 53.
49
Arslan, s. 127; Doğanay, C. I, s. 914. Sorumluluk davalarında yetkili mahkemenin belirlenmesi açısından
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun hükümleri geçerlidir.
50
Đsmail Kırca, “Anonim Şirket Yönetim Kurulu Kararlarında Takdir Yetkisi –Özen Borcu”, (Özen Borcu),
Batider, Haziran 2004, C.XXII, S. 3, 85-86; Talbot, s. 8 vd; Çamoğlu, Sorumluluk, s.2 vd.
51
TTK Tasarısı’nın 553/I. maddesinde “Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları,
kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini, kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay
sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı, verdikleri zarardan sorumludurlar.” kuralı yer almaktadır.
244
TTK.’nun 309. maddesine karşılık gelen TTK Tasarısı’nın bu maddesinde, mevcut düzenlemede yer alan
“mes’ul olan kimseler” kavramının somutlaştırıldığı ve sorumlulukları söz konusu olabilecek kişilerin açık
biçimde sayıldığı görülmektedir. Ayrıca Tasarı’da kusurlu hareketleriyle ortaklığa, pay sahiplerine ya da
alacaklılara zarar veren denetim görevini ifa eden denetçilerin, işlem denetçilerinin ve özel denetçilerin
sorumluluğu 553. maddeden ayrı olarak 554. maddede düzenlenmiştir.
52
Ersin Çamoğlu, “Anonim Ortaklık Yönetim Kurulu Üyelerinin Özen Borcu”,(Özen), Đmran Öktem’e
Armağan, Ankara, 1970, s. 483 vd.
53
Arslanlı, C. II, s. 163-164
54
Çamoğlu, Sorumluluk, s. 153-157.
55
Đbrahim Arslan, “Anonim Şirkette Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğu ve Şirket Adına Açılan
Sorumluluk Davasında Şirketin Temsili Sorunu”, THYKS, Bildiriler-Tartışmalar, XVI, Batider, 14 Mayıs 1999,
s. 124; Arslanlı, C. II, s. 165; Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 477- 488.
245
56
Burada söz konusu olan teselsül tam teselsüldür. Bu nedenle zararın tamamının yönetim kurulu üyelerinin
kusurunun hafif ya da ağır olduğuna bakılmaksızın, birinden, bir kaçından veya tamamından istenebilmesi
mümkündür. Buna karşılık TTK.’nun 275. maddesi gereğince, kamu tüzel kişileri tarafından atanan yönetim
kurulu üyelerinin müteselsil sorumluluğu yoktur. Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 478.
57
Doğanay, C. I, s. 997; Güney, s. 36.
58
Çamoğlu, Sorumluluk, s. 29-30; Güney, s. 37; Arslan, s.122 .
59
Helvacı, Sorumluluk, s. 52.
60
Mimaroğlu, Mesuliyet, s. 50.
61
Çamoğlu, Sorumluluk, s. 42.
62
Helvacı, Sorumluluk, 40; Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 480.
246
63
Arslan, s. 124; Atan, s. 126; Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 39-40.
64
Ortaklık organlarının sorumluluğu açısından Đsviçre Borçlar Kanunu’nun 754. maddesinde, yönetim
kurulu üyeleri ile yönetim ve tasfiye işleri ile uğraşan kimsele, kast veya ihmalleri neticesinde verdikleri
zararlardan sorumlu tutulmuştur. V. Steiger, F., Aktiengellschaft, s. 266; Bürgi/Nordmann, Kommentar zum
Schewizerischen Zivilgesetzbuc, Das Obligationenrecht, Bd.V, Art.739-771, Zürich 1979, Art 753/754 Anm. 89;
Meier-Wehrli, Jörg, Die Verantwortlichkeit der Verwaltung einer Aktiengesellschaft bzw. Einer Bank gem.
Art.754 vd. OR/41 vd. BkG, Zürich, 1968, 80; Schucany, E., Kommentar, Art. 754, Anm. 2; Ortaklık
organlarının üyelerinin sorumluluğunun kusur esasına dayanması ilkesi Alman hukuku bakımından da geçerlidir.
Godin/Wilhelmi, §93, Anm. 6; Mertens, § 93 Anm. 98. Aynı şekilde Avusturya Anonim Şirketler Kanununda
(AkG) da kusur sorumluluğu ilkesi benimsenmiştir. AkG § 84 de düzenlenen sorumluluk hükmü de kusur
prensibine dayanmaktadır. Shiemer/Jabornegg/Strasser, § 77-84 Anm. 98 (Güney, s. 33, dn. 77 naklen).
65
TTK.’nun 338. maddesinde düzenlenen kusursuzluk beyyinesi de bu kişilerin sorumlulukları bakımından
kusur prensibinin benimsendiğinin en açık örneğidir. Güney, s. 34.
66
Atan, s. 125.
67
Yargıtay kararlarında ortaklık organlarının sorumluluğunun müteselsil olduğu vurgulanmaktadır. Y. 11
HD’nin bir kararında, “Yönetim kurulu üyelerinden bazılarının işlemleriyle anonim şirketi zarara uğratmaları
hâlinde, bu işlemlere nezaret etme durum ve yükümlülüğü altında olan diğer yönetim kurulu üyeleri de
müteselsilen sorumludurlar.” hükmü yer almaktadır. Y. 11. HD. 7.1.1994, E. 1994/5009, K.1994/7236
(Doğanay, C. I, s. 992).
247
68
Arslanlı, C. II, s. 159-160; Doğanay, C. I, s. 991.
69
Ticaret sicili, ticaret hayatı bakımından önemli görülen ve ticari işletmelere ilişkin bir kısım belge, bilgi
olay ve işlemlerin kaydedildiği, tacirin ve üçüncü kişilerin çıkarlarının açıklanmasına hizmet etmek suretiyle
ticaret hukuku güvenliğinin sağlanmasının amaçlandığı MK. m. 7 anlamında resmi nitelikte kamuya açık bir sicil
olması nedeniyle sicil memurunun görevini gereği gibi yapmaması gerek hukuki ve gerekse cezai açıdan
sorumluluğuna neden olabilecektir. Şaban Kayıhan, “Ticaret Sicili Memurunun Tescil Başvurularını Đnceleme
Görev ve Yetkisinin Kapsamı”, AÜEHFD, C. XI, S. 3-4, Aralık 2007, s. 357-358.
70
Çamoğlu, Sorumluluk, s. 245; Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 60; Şar, s. 113.
71
Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 67.
248
1. Sorumluluğun Koşulları
Şirketin ilk yönetim kurulu ve denetim kurulu üyelerinin şirketin kuruluşunda
kurucular ve onların fiillerine iştirak eden üçüncü kişilerin yaptıkları yolsuzluktan
sorumlu tutulabilmesi iki şartın gerçekleşmesine bağlıdır:
Bunlardan birincisi, bu kişilerin inceleme ve denetleme görevlerini ihmal
etmiş olmaları, ikincisi ise bu nedenle şirketin, pay sahiplerinin ya da diğer üçüncü
kişilerin uğradıkları zararların birinci derecede sorumlu olanlar tarafından tazmin
edilmemiş bulunmasıdır73.
Bilindiği üzere, şirket adına yürütülen işlemlerin mevzuata ve ana
sözleşmeye uygun yapılıp yapılmadığını gözetim görevi denetim kuruluna ait olmakla
birlikte (TTK. m. 353), Yasa’nın 337. maddesinde yönetim kuruluna bu konuda özel
bir görev yükletilmiştir. Bu kurala göre, “yeni seçilen veya atanan yönetim kurulu
üyeleri seleflerinin belli olan yolsuz muamelelerini murakıplara bildirmeye
mecburdurlar. Aksi halde seleflerinin mesuliyetlerine iştirak ederler”.
Đlk yönetim ve denetim kurulu üyelerinin sorumluluğu, adi kefalette olduğu
gibi fer’i ve ikincil nitelikte olduğundan ancak asıl borçlular aleyhine yapılan takibin
sonuçsuz kalmasına bağlı olarak ortaya çıkar. Bu kişilerin sorumlulukları müteselsil74
72
Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 67.
73
Çamoğlu, Sorumluluk, s . 45; Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 58; Şar, s. 115.
74
TTK Tasarısı’nın m. 557. maddesinde birden çok kişinin tazminle yükümlü olmaları hâlinde bunlardan
herbirinin, kusuruna ve durumunun gereklerine göre, zarar kişisel olarak kendisine yükletilebildiği ölçüde, bu
zarardan diğerleriyle birlikte müteselsil olarak sorumlu olacağı ifade edilmektedir. Maddenin gerekçesinde
249
Đsviçre’de 1991 yılına kadar ĐBK’nun eski 759. maddesine dayalı olarak anonim ortaklıklar uygulamasında
hâkim olan ve Federal Mahkemenin kararlarında eleştirilere konu edilen mutlak teselsül anlayışının terk edildiği
ve Federal Mahkemenin 1995 tarihli (BGE 4C.147/1995) kararıyla farklılaştırılmış teselsül ilkesini eski hukukun
güncellenmiş yorumu olarak daha önceki tarihli olaylara da uygulanabileceği kararını aldığı vurgulanmıştır. TTK
Tasarısı’nda bu yaklaşım ile Türkiye’de büyük ölçüde benimsendiği görülen mutlak teselsül ilkesi yerine,
sorumluların birlikte değil tek başlarına verdikleri zararlar nedeniyle kusurlarına ve durumun gereklerine göre
ayrı ayrı sorumlu tutulmalarına imkân tanıyan farklılaştırılmış teselsül ilkesini benimsemiştir. Bu takdirde
mahkemece öncelikle sorumluların tek başlarına ve birlikte verdikleri zararların birbirlerinden ayrılması, daha
sonra birlikte verdikleri zararlarda da kusurun ağırlığına ve diğer indirim olgularına göre farklılaştırılmış
teselsüle gidilmesi gerekir. Bu konuda bkz. TTK Tasarısı, Gerekçe, m. 557.
75
Çamoğlu, Sorumluluk, s. 100-101; Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 63.
76
Kuruluştaki yolsuzlukları denetleme görevinin denetçilere ayrı ayrı ve kişisel olarak yükletilmesi yerinde
olmuştur. Çünkü farklı uzmanlık ve yeteneklere sahip denetçilerden bir kısmının elde edemediği delillerin,
diğerlerince tespit edilebilmesi imkânı bulunmaktadır. Atasoy, s. 99.
77
Atasoy, s. 99; Şar, s. 114; Denetim kurulu ile ortaklık arasındaki hukuki ilişki öğreti ve uygulamada
vekâlet ya da hizmet ilişkisi olarak nitelendirilmektedir. Yargıtay kararlarının bir kısmında hizmet ilişkisi görüşü
benimsendiği (Y. 9. HD. T. 5.6.1972, E. 1972/32457, K. 1972/19496; Y. 10. HD. T. 14.9.1973, E. 1973/180, K.
1973/209) halde Hukuk Genel Kurulu, denetçilerle ortaklık ilişkisinin hizmet ilişkisi olarak kabul edilemeyeceği,
bunun bir vekalet ilişkisi olduğu yönünde karar vermiştir. YHGK. T. 25.6.1975, E. 74/9-85, K. 75/850. (Pulaşlı,
Şirketler Hukuku, s. 514-515).
250
kurulu üyelerinin görevleri ifa sırasında şirket aleyhine doğan zararlardan dolayı
sorumluluktan kurtulabilirler78.
Şirketin kuruluşu ile ilgili belge ve işlemleri inceleyen üyelerin kontrollerini
BK.’nun 390/II çerçevesinde iyi ve dikkatli biçimde yapmalarına rağmen yolsuzluk
ortaya çıkarılamamışsa, inceleme yapan üyeler sorumluluktan kurtulmuş olurlar. Bu
durumda diğer üyelerin sorumlulukları devam etmekte olup, şayet kendileri de
inceleme yapmış olsalardı durumun değişmeyeceği, yolsuzluğun tespit
edilemeyeceği ve dolayısıyla da bir sonuç alınmasının söz konusu olmadığı
gerekçesiyle bu yükümlülükten kurtulamazlar79.
Bu arada şirket organlarının müteselsil sorumluluğu, yalnızca kusurlu olan
üyeler bakımından kabul edilmiş olup, organca alınan karara katılmayıp muhalif kalan
üyenin diğerlerinin kusurlu karar ve işlemlerinden dolayı sorumlu tutulmasına olanak
yoktur. Bu organların bütün kararlarını oybirliği ile almaları gerekmediğinden alınan
karara muhalif kalan üyelerin muhalefet sebeplerini zapta yazdırmaları ve bunu
imzalamaları koşuluyla, çoğunluk kararı nedeniyle ortaya çıkan sorumluluktan
kurtulurlar80.
Bu arada TTK.’nun 309. maddesinde anonim şirketin kuruluş sürecinde
kurucular ile yönetim kurulu üyeleri ve aynı statüye sahip genel müdürlerin
sorumluluklarına ilişkin düzenleme yer almaktadır. Bunların dışında kalan ticari
mümessil, ticari vekil, seyyar tüccar memuru olarak çalışanların bilerek ya da kusurlu
biçimde ortaklığa, pay sahiplerine ya da şirket alacaklılarına verdikleri zararlar ile ilgili
olarak TTK.’nun anılan maddesindeki kuralın uygulanması olanağı
81
bulunmamaktadır .
78
Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 74-75; Erüreten, s. 313.
79
Şar, s. 114.
80
Doğanay, C. I, s. 992.
81
Şar, s. 117.
251
82
Arslan, s. 126-127.
83
Arslan, s. 126.
84
Arslan, s. 127; Arslanlı, C. II, s. 178-179; Doğanay, C. I, s. 914. Sorumluluk davaları bakımından yetkili
mahkemenin belirlenmesi açısından Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun hükümleri geçerlidir.
85
Arslan, s. 122; Arslanlı, C. II, s. 177; Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 484.
86
Arslan, s. 125; Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 87-68; Erdoğan Moroğlu, “Anonim Ortaklıkta Yönetim ve
Denetim Kurulu Üyelerinin Đbralarının Zamanı, Kapsamı ve Geri Alınması”, (Yönetim ve Denetim Kurulu
Üyeleri), Batıder, Aralık 2001, C. XXI, S. 2, s. 5; Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 488; Karayalçın, Yönetim Kurulu
Kararları Aleyhine Dava, s. 248; Yongalık, Ortak Davası, 42.
87
Ortaklar ve alacaklılarca yönetim ya da denetim kuruluna karşı açılan dava niteliği bakımından anonim
şirketçe açılan davadan farklı ve bağımsız bir davadır. Bu kişilerce açılan dava asil sıfatıyla açılmakta olup,
mahkemece hükmolunacak tazminatın bu kişilere değil şirkete ödenmesinin gerekmesi de bu sonucu
252
değiştirmez. Bu kişilerce açılacak davaların hukuki niteliği konusunda bkz. Çamoğlu, Sorumluluk, s. 134 vd.;
Yongalık, Ortak Davası, 42.
88
Yargıtay’ın 11. HD.’nin kararında, pay sahiplerinin kuruculara karşı olan davalarına TTK. m. 309/I’deki
kuralın uygulanması gerektiği vurgulanmıştır. Y. 11 HD.T. 14.2.1983, E. 5835, K. 662. Yönetim kurulunun yasa
ve ana sözleşmenin yüklediği görevlerini ihlal ederek şirkete zarar vermesi, ortaklık ile arasındaki vekâlet akdi
niteliğindeki hukuki ilişkinin ihlali niteliğindedir. Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 484.
89
Arslan, s. 126.
90
Bu koşulun mutlaka davanın açıldığı tarihte yerine getirilmesi gerekli değildir; bu açıdan genel kurulca
sorumluluk davasına izin veya icazet verilebileceği gibi, TTK.’nun 341. maddesi kapsamında davayı açmakla
yükümlü bulunan denetçilerin de sonradan karar ve muvafakatinin alınması mümkün ve yeterlidir. Kendigelen,
Hukuki Mütalâalar, C. II, s. 112.
91
Arslanlı, C. II, s. 177-178; Anonim ortaklığın ana sözleşmesinde azlık hakkı yüzde onun altında bir oran
olarak belirlenmişse, genel kuruldaki görüşmelerde bu orandaki payı temsil edenlerin muhalefeti varsa, ortaklık
adına sorumluluk davasının açılması gerekecektir. Buna karşılık azlık oy oranı yüzde onun üzerinde bir miktar
olrak belirlenmiş bile olsa Yasanın 366. maddesi gereğince yüzde onluk oranı temsil edenlerin sorumluluk
davası açılması yönünde oy kullanmaları yeterli olacaktır. Arslan, s. 125.
92
Arslan, s. 126.
253
93
Saf bir iç organ niteliğinde olan genel kurulun, anonim ortaklığı temsil yetkisi bulunmamaktadır. Pulaşlı,
Şirketler Hukuku, s. 288.
94
Arslan, s. 127; Çamoğlu, Sorumluluk, s. 116-117; Helvacı, Sorumluluk, s. 84; Pulaşlı, Şirketler Hukuku,
s. 486.
95
Atan, s. 40; Halil Arslanlı, Anonim Şirketler II-III, Anonim Şirketin Organizasyonu ve Tahviller, Đstanbul,
Fakülteler Matbaası, 1960, s. 192; Mimaroğlu, Mesuliyet, s. 112.
254
96
Arslan, s. 129; Çamoğlu, Sorumluluk, s. 116-117; Đmregün, Anonim Ortaklıklar, s. 248.
97
Önceki yönetim kurulu üyeleri aleyhine açılacak sorumluluk davasının mevcut yönetim kurulunca
açılmasının menfaatler dengesine uygun olacağını ifade eden Helvacı, yönetim kurulu üyelerinin münferit
sorumluluğunu gerektiren hallerde (TTK. m. 332, 334, 338) sorumlu olmayan üyelerin diğerlerine karşı ortaklık
adına dava açmalarının dahi mümkün olabileceğini ileri sürmektedir. Helvacı, Sorumluluk, s. 85.
98
Arslan, s. 127-132.
99
Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 64; Şar, s. 117.
255
BK.’nun 50. maddesinde, birden fazla kimse ortak kusurlarıyla bir zarara
neden oldukları takdirde aralarında bir ayırım yapılmaksızın müteselsilen sorumlu
olacakları kuralı yer almaktadır. Müteselsil sorumluluk hâlinde, bu kişilerden her biri,
alacaklılara karşı zararın oluşumunda kendi kusurunun ağır ya da hafif olduğuna
bakılmaksızın tamamından sorumlu olurlar. Kusurun derecesi yalnızca bu kişilerin
kendi aralarındaki rücu söz konusu olduğunda önem taşımaktadır100.
Şirketin ilk yönetici ve denetçilerinin ödedikleri tazminat miktarı açısından
kurucular ve bunların eylemlerine iştirak eden üçüncü şahıslara rücu edebilmeleri
için, aleyhlerine açılan davada asıl borçluların sahip bulundukları tüm def’ileri ileri
sürmüş olmaları gerekir. Aksi takdirde bu konuda rücü hakkı kaybedilmiş olur.
Örneğin tazminat alacağı zamanaşımına uğramasına rağmen, ilk yönetim ve denetim
kurulu üyeleri bu defiyi ileri sürmeyerek borcu ödemişlerse rücu hakkını kaybetmiş
olurlar101.
Burada üzerinde durulması gerekli bir diğer husus ise ilk yönetim ve denetim
kurulu üyelerince ödenen tazminatın zamanında asıl borçlulara bildirilmiş olmasının
gerektiğidir. Bu yolla asıl borçlu olan kurucular ve onların eylemlerine iştirak eden
üçüncü kişilerce ikinci kez ödeme yapılmasının önüne geçilmiş olur102.
Şirketin esas sermayesinin artırılmasından doğan sorumluluk, şirketin
kuruluşundaki yolsuzluklar nedeniyle sorumlulukla benzer niteliktedir. Aralarındaki
fark, anonim şirketin kuruluşunda kuruluş işlemlerini yapanların kurucular olması
nedeniyle bu süreçteki işlemlerden birinci derecede bu kişiler sorumlu iken, sermaye
artırımında ise doğrudan doğruya yönetim kurulu üyeleridir103.
100
Arslanlı, C. II, s. 180; Doğanay, C. I, s. 998.
101
Ortaklık organları üyelerin ileri sürmek zorunda oldukları def’iler BK. m. 497. maddesine göre kefilin
taahhüdünün mahiyetine yabancı olmayan def’ilerdir. Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 67.
102
Şar, s. 117.
103
Atan, s. 126.
104
Aytaç, Sermaye, s. 168; Somer, s. 83; Tekinalp, Sermaye Piyasası, s. 25.
256
105
Aytaç, Sermaye, s. 168; Tekinalp, Sermaye Piyasası, s. 25; Ancak ortaklığın henüz tüzel kişiliği
bulunmadığından kurucular taahhütlerini şirkete karşı değil birbirlerine karşı yapacaklardır. Eğer payların halka
arzı kuruluştan sonra gerçekleşiyorsa bu halde pay sahipleri mevcut olduğundan, bu taahhüt pay sahiplerinden
alınabilecektir. Ulusoy, Yorum ve Açıklamalar, s. 36.
106
Anonim ortaklık paylarının halka arz yoluyla satışında pay bedellerinin tam ve nakden ödenmesi şart
olup (SPK m. 7/III), bunun için belirlenen sürelerde satılamayan payların bedellerinin tam olarak ödenip satın
alınacağı kurucular, pay sahipleri veya aracı kuruluşlar arasından Kurulca belirlenenler tarafından şirkete taahhüt
edilmesi istenir. SPK.’nun m. 7/III’ün hükmüne göre yapılmış olan bu taahhüt, satış süresinin sonunda
satılamayan payların kurucular, pay sahipleri veya aracı kuruluşlar tarafından bedellerinin sirkülerde belirtilen
satış fiyatı üzerinden nakden ve tam olarak ödenmesini de kapsar.
107
Aytaç, Sermaye, s. 169; BK.’nun 110/I. maddesinde, “Bir üçüncü şahsın fiilini başkasına taahhüt eden
kimse bu üçüncü şahıs tarafından taahhüdün ifa edilmemesi hâlinde zarar ve ziyan tediyesine mecburdur.”
hükmü yer almaktadır.
108
Aytaç, Sermaye, s. 170-171; Ünal, Aracı Kurumlar, s. 275.
109
SerPK.’nda en iyi gayret aracılığı ya da aracılık yüklenimi kavramlarına yer verilmemesine karşılık
SerPK. m. 7/I'de yer alan "satın alma taahhüdü" ibaresi ile maddenin üçüncü fıkrasında geçen "satış süresi
içinde satılamayan payların kendileri tarafından tamamen satın alınacağı" ifadelerinden halka arza aracılık
sözleşmesinin "aracılık yüklenimi" (bakiyeyi yüklenim) şeklinde yapılmasını aradığı anlaşılmaktadır. Ünal,
Aracı Kurumlar, s. 274.
257
kullanılır ve dolayısıyla bakiye paylar itibarî değerleri üzerinden satın alınır. Genel
kurulun rüçhan haklarını kullandırmama kararı aldığı ya da primli satışlara ilişkin
herhangi bir kararı olmamasına rağmen yönetim kurulunca arttırılan sermayenin
primli fiyattan halka arz edildiği durumda, taahhütname primli fiyat üzerinden verilir.
Buna karşılık, payların halka arz izni itibarî değer üzerinden alınması ve rüçhan
haklarının kullanılmasının ardından bakiye payların primli fiyat üzerinden satışı
konusunda yeni bir izin alınmışsa ilgililerce satın alma taahhütleri başlangıçta verilmiş
olduğundan bakiye paylar taahhüt edenlerce itibarî değerleri üzerinden satın alınır110.
110
Aytaç, Sermaye, s. 170-171; Kalyoncu, s. 41-42.
111
Doktrinde ve uygulamada borcu sona erdiren sebepler arasında yer alan ibra, Borçlar Kanununun kaynağı
olan Đsviçre Borçlar Kanununun 115. maddesinde düzenlenmiş olmasına rağmen, Kanunumuza “unutma”
sonucu alınmamıştır. Erol Ulusoy, “Şirketler Hukukunda Đbranın Hukuki Niteliği”, Prof. Dr. Turgut Kalpsüz’e
Armağan, Ankara, 2003, s. 253.
112
Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 76-77; Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 491-492; Tekil, s. 226; Doğanay
“Đbra, lügat manasıyla bir kimsenin zimmetini haktan beri kılıp onu temize çıkarma (aklama) anlamına gelmekte
olup, alacaklının borçtan beri kılınması onun affedilmesi halidir. Alacaklı kendi borçlusunu “ibra” etmek
suretiyle, alacağını tahsil etmeksizin, onda olan hakkından vazgeçmiş, netice itibarıyla, bu alacaktan feragat
etmiş olur.” Doğanay, C. 1, s. 1109.
113
Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 77-78; Ulusoy, E., s. 254.
258
yenilik doğuran bir hukuki işlemdir114. Genel kurulca sorumlu organın üyelerine karşı
karar şeklinde bir irade açıklaması olan ibra kararı115, şirketin ibra edilen kişi ya da
organ aleyhine sorumluluk davası açma hakkını ortadan kaldırır116. TTK.’nda hüküm
bulunmamasına karşılık ortakların ve şirket alacaklılarının dava hakkı ise ibra
kararına rağmen devam etmektedir117. Şirket genel kurulunun aldığı ibra kararı ile
pay sahipleri ve alacaklıların dava açma hakları kendiliğinden ortadan kalkmamakla
birlikte genel kurula katılıp ibra kararının lehinde oy kullanan pay sahiplerine bu hak
tanınamaz. Đbra yönündeki kararın alınması sırasında iradelerinin fesada uğratılmış
olması hâli dışında bu kişilere de dava açma hakkının tanınması iyiniyet kurallarına
aykırılık oluşturmaktadır118.
Bilânço, kâr zarar hesabı ya da yönetim kurulu raporunun onaylanması da
zımnen ibra sonucunu doğurur. Yıllık bilânçonun onaylanması ile ancak ortalama bilgi
ve deneyime sahip ortağın, hesaplar, yönetim ve denetim kurulu raporlarını
incelemesi neticesinde anlayabileceği yolsuzluklar ibra edilmiş olur. Genel kurulun
bilgisine sunulmayan ya da sunulmakla birlikte yetersiz ve gerçeğe aykırı hususları
içerdiğinden sermaye koyma borçlarına yönelik yolsuzlukları tespite olanak vermeyen
bilânçonun onaylanması, yönetim kurulu ve denetçilerin ibrasını sonuçlandırmaz119.
Esas itibarıyla bilânçonun onaylanması için genel kurulun basit toplantı ve karar
nisapları yeterlidir120.
114
Arslan, s. 125; Arslanlı, C. II, s. 182; Moroğlu, Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri, s. 6; Steiger, s. 314;
Ulusoy, E, s. 258, vd; Ortaklık genel kurulunca daha önce alınan ibra kararının, sonradan yasal dayanak
olmaksızın yeni bir kararla ortadan kaldırılması mümkün değildir. Bu yüzden ortaklık paylarının el değiştirmesi
nedeniyle daha önce ibra edilmiş üyelerin ibrasının kaldırılarak aleyhlerinde dava açılmasına karar verilmesi
herşeyden önce TTK.’nun 381. maddesi bağlamında dürüstlük kurallarına aykırılık oluşturur. Kararın bu nedenle
iptali yoluna gidilebilir. Çamoğlu (Poroy/Tekinalp), N. 615/b, s. 359.
115
Çamoğlu (Poroy/Tekinalp), N. 613, s. 356-357.
116
Đbra kararının hukuki niteliği ve sonuçları konusunda bkz. Çamoğlu, Sorumluluk, s. 212 vd.; Đbra
kararının niteliğine dair düzenleme 558/I maddesinde, “Đbra kararı genel kurul kararıyla kaldırılamaz.”şeklinde
düzenlenmiştir. TTK’ndaki düzenlemeler de, Tasarıda olduğu gibi ibranın geri alınabilmesine olanak
tanımamakla birlikte Tasarı’daki kural bir yeniliktir. Bkz. Gönül Çeliker, “Anonim Ortaklıkta Yönetim Kurulu
Üyelerinin Đbrası”, ĐBD, Eylül-Ekim 2010, C. 84, S. 5, s. 3018
117
Çeliker, s. 3007.
118
Arslan, s. 125; Kendigelen, Hukukî Mütalâalar, C.II, s. 158; Steiger, s. 315; TTK Tasarısı m. 558/II’de
genel kurulun aldığı ibra kararına karşı dava hakkının ibra tarihinden itibaren 6 aylık hak düşürücü süreye tâbi
olduğu ve ibra kararını bilerek ortaklık payını iktisap eden pay sahibinin bu konuda dava hakkının bulunmadığı
hükmü yer almaktadır.
119
Çeliker, s. 2998; Zühtü Aytaç, Anonim Ortaklıklarda Đbra, (Đbra), Ankara, BTHAE, 1982, s. 85;
Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 494-495.
120
Arslan, s. 125; Çamoğlu (Poroy/Tekinalp), N. 614, s. 357; Genel kurul kararlarının alınması bakımından
geçerli olan nisaplara ilişkin TTK.’nun 372 ve 378/I. maddelerindeki düzenleme TTK Tasarısı’nın 418.
maddesinde korunmuştur.
259
121
Doğanay, C. I, s. 916; Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 79-81; Şar, s. 20..
122
Ortaklığın tescilinden itibaren 4 yıllık sürenin geçtikten sonra (TTK.’nun 310) ve genel kurul kararıyla
(azlık tarafından muhalefet de etmemesi koşuluyla) ortaklık adına ortaklık organlarının sorumluluklarını ortadan
kaldırmaya yönelik sulh ve feragat imkânı bulunmaktadır. Erüreten, s. 314
123
Arslan, s. 125; Doğanay, C. I, s. 916.
124
Arslan, s. 125; Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 492.
125
Arslanlı, C. II, s. 184; Çamoğlu (Poroy/Tekinalp), N. 614, s. 557; Teoman, Oy Hakkı, s. 79.
126
TTK Tasarısı’nda kuruluş ve sermaye artırımında ibra 559. maddesinde düzenlenmiş olup kuralın TTK.
310. maddeden dili sadeleştirilerek aynen alındığı görülmektedir. Gerekçe, m. 559
260
1. Zamanaşımı Süreleri
TTK. m. 309/IV’te, şirketin zarara uğratılması nedeniyle sorumlu bulunan
kişilere karşı tazminat talep hakkının davacı tarafından zararın ve sorumlu olan
kimsenin öğrenilmesi tarihinden başlamak üzere iki yıl içinde ve her durumda zararı
doğuran fiilin meydana gelmesinden itibaren beş yılın geçmesiyle sona ereceği
127
Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 51.
128
Yönetim ve denetim kurullarının ibrasına dair kararın alındığı oylamada bu kurulların üyelerinin oy
kullanmaları, TTK.’nun 374. maddesine aykırılık oluşturması nedeniyle kararın iptalini gerektirmektedir. Y.
11.HD, T. 18.5.2009, E. 2008/1420, K. 2009/6005.
129
Çamoğlu, Sorumluluk, s. 224-225.
130
TTK. nun 269 ilâ 312. maddelerindeki kurallar bütünüyle anonim ortaklıkların kuruluş süreci ve
şekillerine ilişkin hükümlerdir. Bu nedenle TTK.’nun 310. maddesinin hükmü, anonim ortaklıkların kurucuları,
yönetim ve denetim kurulu üyelerinin ibralarının şeklini düzenlediğinden, kuruluş genel kurulunda esas
sermayenin onda birini temsil eden pay sahiplerinin sulh ve ibralarının onaylanmasına muhalif olmalı
durumunda ortaklık genel kurulunun alacağı bu yöndeki kararın geçersiz olması hali, anonim ortaklıkların
münhasıran kuruluş safhasına özgü bir nisap biçimidir. Başka bir ifadeyle, kuruluş dönemine özgü bu nisaplar,
ortaklığın kurulmasından sonraki yönetim ve sorumluluk hükümleri ile farklılık taşımaktadır. Doğanay, C. I, s.
916; Arslan, s. 125; Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 82-83.
261
131
Yargıtay, açılacak sorumluluk davalarında zamanaşımına ilişkin olarak, “… Davada zamanaşımı
başlangıç tarihi, idare heyetince alınmış olan kararların verildiği tarih olmayıp, TTK.’nun 309. maddesi
uyarınca davasının zararı ve mes’ul olan kimseyi öğrendiği ve mutazarrır olan tarafın verdiğini istirdada, hakkı
olduğuna ıttıla kesp ettiği tarih olup bu tarihlerden itibaren de dava tarihine kadar sözü geçen maddelerde
gösterilen zamanaşımı tahakkuk etmemiş olduğundan …” Y. 11. HD. T. 26.6.1984, E. 3716, K. 3766 (Doğanay,
C. I, s. 915).
132
Arslan, s. 124; Çamoğlu, Sorumluluk, s 247-248; Doğanay, C. I, s. 915; Hikmet Sami Türk, Anonim
Ortaklık Yönetim Kurulu Üyelerine Karşı Açılacak Sorumluluk Davalarında Zamanaşımı ve Başlangıcı,
(Sorumluluk Davalarında Zamanaşımı), THYKS VI, Bildiriler- Tartışmalar, 14-15 Nisan 1989, Ankara, Batider,
s. 32.
133
Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 103; H.S. Türk, Sorumluluk Davalarında Zamanaşımı, s. 32.
262
134
Çamooğlu, Sorumluluk, s. 244-245; Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 499-500; Şar, s. 122.
135
Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 104; Şar, s. 123.
136
Çamoğlu, Sorumluluk, s. 244-245; Domaniç, Anonim Şirketler, s. 420.
137
Şar, s. 123.
263
138
Arslan, s. 124; Şar, s. 123.
139
Arslan, s. 124.
140
Doktrinde yönetim kurulu üyelerine karşı şirketçe açılacak sorumluluk davalarına ilişkin TTK.’nun 341.
maddesinde, 340. maddede olduğu gibi açıkça 309. maddeye bir atıf bulunmadığı, dolayısıyla bu davalarda
BK.’nun 126/IV maddesindeki genel kuralın geçerli olduğu ve zamanaşımı süresinin de 5 yıl olması gerektiği
savunulmaktadır (Bkz. H. S. Türk, Sorumluluk Davalarında Zamanaşımı, s. 22-26). Ancak, yönetim kurulu
üyelerine karşı açılacak sorumluluk davalarında asıl hak sahibinin ortaklık tüzel kişiliği olması, pay sahipleri ile
alacaklıklarının haklarının ise ikincil nitelikte ve şirkete ait dava hakkından kaynaklanması nedeniyle ayrıca 341.
maddede 309. maddeye atıf yapılmamış olması sonucu değiştirmemektedir. Kaldı ki, bu hususta BK.’nun
126/IV. maddesine dayanılması, aynı hukuki sebebe dayanan davalar arasında zamanaşımı süreleri açısından
farklılıklar ortaya çıkarmakta, yönetim kurulu üyelerinin uzun süreler dava tehdidi altında bırakılması bu organın
işleyişi açısından sakıncalara neden olabilmektedir. Çamoğlu (Tekinalp/Poroy), N. 612, s. 355.
264
141
Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 106-107; Şar, s. 124.
142
Şar, s. 125.
265
gelişinden sonraki bir tarihe kaydırılarak beş yıllık zamanaşımının uzatılmasına yol
açacak yorumlar isabetli görülmemektedir143.
143
Buna karşılık Yargıtay’ın bazı kararlarında sonuçları itibarıyla beş yıllık zamanaşımı süresinin
başlangıcını daha sonraki yıllara kaydıran, dolayısıyla bu sürelerin uzamasına yol açan yorum tarzını
benimsediği görülmektedir (Y. 11 HD. T. 30.12.1972, E. 72/3561, K. 72/5858). Türk, bu kararı eleştirmekte ve
zamanaşımı kurumunun amaç ve işlevi ile karşılaştırmalı hukuktaki yaklaşımın yanı sıra yönetim kurulu
üyeliğinin fonksiyonu ile zamanaşımı sürelerinin değiştirilemezliği ilkeleri doğrultusunda Yargıtay’ın bu
yöndeki kararlarının yerinde olmadığını ifade etmektedir. H.S Türk, Sorumluluk Davalarında Zamanaşımı, s. 37;
Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 109.
144
Bu konuda bkz. Soner Atlaş, “Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Cezaî Sorumlulukları”,
Kazancı, Ocak-Şubat 2011, S. 77-78, s. 71-94.
145
TTK. m. 309/IV’te geçen “… Ceza Kanununa göre müddeti daha uzun müruruzamana tâbi…” ibaresi
nedeniyle fıkrada sözü edilenin “dava zamanaşımı” mı, yoksa “ceza zamanaşımı” mı olduğu konusundaki
duraksamaların önüne geçilmesi amacıyla TTK Tasarısı’nda açık olarak “…Türk Ceza Kanununa göre daha
uzun dava zamanaşımına tâbi oluyorsa…” biçimindeki ifadeyle burada söz konusu olanın “dava zamanaşımı”
olduğu belirtilmiştir. Gerekçe, m. 560.
146
Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 110; Şar, s. 125; Pulaşlı, Şirketler Hukuku, s. 499-500.
147
Y. HGK. T. 18.11.1980, E. 1979/4-231, K. 1979/744 (Çamoğlu, Sorumluluk, s. 248).
266
148
Çamoğlu, Sorumluluk, s. 248.
149
H.S. Türk, Sorumluluk Davalarında Zamanaşımı, s. 32-33.
150
Çamoğlu, Sorumluluk, s. 232.
151
Çamoğlu, Sorumluluk, s. 250 vd.
267
bu kez davacı bu geçen süreler içinde varsa kesilme ve durma iddialarını ispatlama
külfeti altındadır152.
152
Domaniç, Hukuki Mesuliyet, s. 111; Şar, s. 126.
268
SONUÇ
Hukuki niteliği itibarıyla sermaye koyma borcu, çok taraflı, iltihaki ve şekle
bağlı sözleşmeden kaynaklanan, şirket tüzel kişiliğine karşı üstlenilen ve hukuki şarta
bağlı bir borçtur. Şirketin amaçlarının gerçekleşebilmesi büyük oranda, taahhüt
konusu sermaye paylarının karşılıklarının mevzuata ve ana sözleşmeye uygun
biçimde tam ve eksiksiz olarak yerine getirilmesine bağlıdır. Pay sahiplerinden ayrı
tüzel kişiliği ve kendi bağımsız sermayesi olan anonim şirketler açısından sermaye
alacaklarının tahsil edilememesi, tüzel kişiliği ciddi biçimde tehdit eden bir olgu iken,
bu aynı zamanda pay sahiplerinin temettü kaybını ve üçüncü şahısların da şirketten
olan alacaklarını elde edememesi tehlikesini beraberinde getirmektedir.
Kanun koyucu sosyo-ekonomik açıdan modern toplumun önemli yapı taşları
olan bu şirketlere yönelik olarak gerek pay sahipleri ve gerekse üçüncü kişilerin
haklarını korumak amacıyla taahhüt edilen sermaye paylarının ödenmesinde
temerrüt konusunu özellikli biçimde düzenlemiş, borçlu temerrüdüne ilişkin genel
kurallara ilâve olarak farklı ve anonim şirket hukukuna özgü bir kısım başka önlemler
getirmiştir. Bunlar; sermaye payı olarak taahhüt edilen nakit dışı sermayenin
değerinin mahkemece atanan bilirkişilerce belirlenmesi (TTK. m. 289/II), nominal
değerden daha aşağı bir bedelle pay ihracının mümkün bulunmaması (TTK. m. 286),
bedeli tamamen ödenmemiş olan payların hamiline yazılı pay senedine
bağlanamaması (TTK. m. 409/f. son), pay taahhüdünü ifa etmeyen pay sahibinin
bütün ortaklık haklarından yoksun bırakılıp (ıskat) payın bir başkasına devrine imkân
tanınması (TTK. m. 407) vb. sıralanabilir.
Anonim şirketlerin ani kuruluş yönteminde, kuruluşun ve sermaye artırımının
tamamlanabilmesi için sermayenin tamamının muvazaadan ari olarak taahhüt edilmiş
olması yeterli olup nakdi sermayenin kısmen dahi ödenmesi zorunluluğu
bulunmamaktadır. Şirket ana sözleşmesinde pay borçlarının ifası için kesin bir tarih
gösterilmişse bu durum, borcun vadesinin kesin ve net olarak saptandığı ve bu vade
tarihine mutlaka uyulması gerektiği anlamına gelmekte olduğundan pay sahiplerinin
temerrüdü için ayrı bir ihtar yapılmasına gerek bulunmamaktadır. Buna karşılık pay
bedeli olarak kararlaştırılan nakdin ödeneceği tarih kesin olarak önceden
belirlenmemişse, bu borcun yerine getirilmemesi nedeniyle pay sahibinin temerrüdü
için ihtar şarttır (TTK. m. 407/I).
Anonim şirkete sermaye payı olarak para dışındaki bir değerin konulmasının
taahhüt edildiği durumda, şirketin tüzel kişiliği kazanmasının ardından bu borç
muaccel hâle gelmekte ve edimin ifası gerekmektedir. Bu andan itibaren şirketçe her
270
zaman nakit dışı sermaye borcunun ifası istenebilir. Nakdi sermaye borcunun aksine
bu edimin bölümler hâlinde ifası olasılığı bulunmamaktadır. Şirketçe tüzel kişiliğin
kazanılmasından sonra yapılacak ihtar üzerine bu borç ifa edilmemişse taahhütte
bulunan pay sahibi mütemerrit hâle gelir (BK. m. 102).
Nakit dışı sermaye borcunun ifasında imkânsızlık ortaya çıktığı takdirde,
TTK.’na göre esas sermaye borcunun aynen ifası yolu kapanmakla birlikte, katılma
taahhüdünde bulunan pay sahibinin sermaye borcu sona ermemektedir. TTK.’nda
özel bir düzenleme olmamakla birlikte, nakit dışı sermaye borcunun ifasında ortaya
çıkan imkânsızlığın taahhüt edenin kusuruna dayanıp dayanmadığına bakılmaksızın,
pay sahibinin sermaye borcunun nakit sermaye borcuna dönüştüğü çoğunlukla kabul
edilmektedir. Pay bedellerinin ifasına yönelik benimsenen bu çözüm tarzı, Yasa’da bu
konuya ilişkin düzenleme bulunmaması nedeniyle sistemdeki boşluğun temel
prensiplere uygun olarak doldurulmasını sağlamaktadır. Bu olasılıkta TTK.’nun
279/IV. ve 295. maddelerindeki kurallar çerçevesinde nakit dışı sermayeye biçilen
kıymet kadar bir nakdi bedelin, mütemerrit pay sahibinden tahsili yoluna gidilmekte ve
aynî sermaye yerine ödenecek bedel karşılığında pay sahipliği sıfatı devam
ettirilmektedir. Buna karşılık, nakit dışı sermaye borcu aynen ifa edilememesine
rağmen bu borcun nakden ifasının olanaklı bulunduğu, bu borca ilişkin ıskat
prosedürünün uygulanabildiği ve payların üçüncü kişilere satılabildiği durumlarda, sırf
nakit dışı sermayenin aynen ifa edilmediği gerekçesine dayanılarak şirket
sermayesinin azaltılması ya da anonim şirketin feshi yoluna gidilmesi, bu yöntemlerin
en son başvurulabilecek önlemler olmaları nedeniyle yerinde görülmemektedir. Ne
var ki, taahhüde konu olan nakit dışı sermaye borcunda asıl olanın aynen ifa olması
nedeniyle, bu edimin geçersizlik ya da imkânsızlık gibi nedenlerle nakit borcuna
dönüştüğünün ispat yükü, bunu iddia edenin üzerindedir (MK. m. 6).
Anonim şirketlerin kuruluş ve faaliyeti sürecinde, pay sahibinin sermaye
borcu 5 yıllık zamanaşımı süresine tâbidir (BK m. 126). Bu süre, sermaye koyma
borcunun muaccel olduğu andan itibaren işlemeye başlar (BK. m. 128). Pay
sahiplerinin ödemeyi yükümlendikleri bakiye sermaye koyma borçlarının
zamanaşımına tâbi olması, şirketin en geç bu süre sona ermeden sermaye
alacaklarının tahsili için gerekli girişimleri yaparak sermaye bedellerini tahsile sevk
eden ve bu yolla esas sermayenin korunmasını sağlayan bir etken olarak
görülmelidir.
271
Şirketle pay sahipleri arasındaki süreklilik arz eden bir borç ilişkisi ile bundan
kaynaklanan borcun zamanaşımına uğrayıp uğramaması sorunu niteliği itibarıyla
sermaye borcu ile ortaklık ilişkisinin birbirlerinden ayrı olarak değerlendirilmesini
gerektirir. Süreklilik arz eden ortaklık ilişkisi ile sermaye borcunun farklı olmaları
nedeniyle, sermaye borcunun zamanaşımına uğramasına rağmen ortaklık ilişkisinin
varlığını sürdürmesi mümkündür. Bu nedenle pay sahipleri ile şirket arasındaki
ilişkinin süreklilik arz etmesi, bu ilişkiden kaynaklanan sermaye koyma borcunun
zamanaşımına uğramasına engel oluşturmamaktadır.
TTK.’nun 407. ve 408. maddelerde herhangi bir hüküm bulunmamakla
birlikte TTK.’nun 140. maddesinde temerrüde düşen pay sahiplerinden, sermaye
koyma borçlarının dava yoluyla istenebileceği açıkça hükme bağlanmıştır. Bu konuda
açılacak olan gecikmiş ifa davası ya da icra takibinin kapsamında, temerrüt
durumuna göre gecikmiş sermaye borcunun yanı sıra, temerrüt faizi, munzam zarar
ve şirket sözleşmesinde kararlaştırılmışsa cezaî şart da yer alabilecektir.
Şirket ana sözleşmesinde pay sahibinin temerrüdü nedeniyle ödenmesi
gerekli olan faiz miktarı, yasal temerrüt faizi oranından daha yüksek belirlenmiş ve
ayrıca buna ilâve olarak duraksamaya yer vermeyecek biçimde munzam zarar
talebinde bulunulamayacağı ifade edilmekteyse, temerrüt nedeniyle oluşan zarar
daha yüksek olsa dahi artık munzam zarar talebinde bulunulamaz.
Anonim şirketin ana sözleşmesinde cezaî şart kararlaştırılmışsa sermaye
borçlarını ödemede temerrüde düşen pay sahipleri kararlaştırılan cezaî şartı da
ödemekle yükümlü olurlar. Burada TTK. 407. ve 408. maddeleri, BK.'nun ilgili
hükümleri ve şirket ana sözleşmesinin birlikte yorumlanması yoluyla, istenebilecek
olan cezaî şarta ilişkin koşulların saptanması yoluna gidilmelidir. Cezaî şart ana
sözleşmede konulabileceği gibi bu sözleşmede daha sonra yapılacak değişiklikle de
kararlaştırılabilir. Ancak ana sözleşmede değişiklik yapılıp cezaî şart
kararlaştırılabilmesi, ilgili tüm pay sahiplerinin muvafakatinin bulunması koşuluna
bağlıdır. Bu arada B.K.'nun cezaî şarta ilişkin hükümlerinden ancak ifaya eklenen
cezai şartın (158/II) sermaye borcunun ifa edilmemesi hâlinde uygulanması olanağı
bulunmaktadır. BK.’nun 158/I. maddesinde düzenlenmiş bulunan seçimlik cezaî
şartın ve son fıkrada yer alan dönme cezasının niteliği itibarıyla TTK.’nun 407. ve
408. maddeleri bağlamında uygulanabilmesi olanağı bulunmamaktadır.
Sermaye koyma borcunu kısmen ya da tamamen yerine getirmeyen pay
sahipleri için temerrüt faizi, cezaî şart ve tazminata ek olarak uygulanabilecek olan bir
272
diğer yaptırım türü de ıskattır. Iskat, anonim şirketçe şirkete sermaye borcu bulunan
pay sahibinin temerrüde düşmesi sonucunda, mütemerrit olduğu paylarla ilgili olarak
pay sahipliği sıfatının onun iradesine rağmen sona erdirilmesidir. Bu yolla bedeli ifa
edilmemiş olan payın ıskatı yoluna gidilmekte ve ardından ıskata konu pay üçüncü
kişilere satılarak şirket sermayesi tamamlanmaktadır. Iskat etkileri ve hukuksal niteliği
bakımından tam iki taraflı sözleşmelere ilişkin akdin feshi (BK m. 106-108) benzeri bir
görünüm taşımakla birlikte, temelde anonim şirketler hukukuna özgü bir kurumdur.
Iskat kararı, pay sahibi ile şirket arasında hukukî ilişkiyi ortadan kaldırdığı
için niteliği bakımından bozucu yenilik doğurucu tek taraflı bir hukuki işlemdir. Iskat,
TTK.’nun 407. maddesi çerçevesinde yalnızca bakiye sermaye koyma borcunun
yerine getirilmemesi hâlinde söz konusu olabilir. Bu nedenle pay sahiplerinin anonim
şirkete karşı asıl sermaye koyma borcu dışında üstlendikleri tali yükümlülükler yerine
getirilmediği takdirde şirketten ıskat edilmeleri mümkün bulunmamaktadır. Iskatın
hüküm ve sonuçlarının pay sahipleri açısından ağırlığı nazara alınarak bu konuda
şirket organlarınca keyfi hareket edilmesinin önüne geçilmesi amacıyla yasakoyucu
tarafından bu kurumun temel ilkeleri emredici kurallara bağlanmıştır. Bu durum ana
sözleşmeye Yasa’nın emredici kurallarına aykırılık oluşturmayacak biçimde ıskatın
nasıl uygulanacağına dair hükümler konulmasına ise engel oluşturmamaktadır.
Iskat kararının sonuçlarını doğurabilmesi için mütemerrit pay sahibine bu
husustaki anonim şirket yönetim kurulunun kararının ulaşması gerekmektedir. Bu
bildirim açısından karşı tarafa ulaşması gereken irade beyanlarına dair kurallar
uygulanma alanı bulacağından ıskat kararının muhataba ulaştığı anda hükümleri
doğmaya başlar ve geri de alınamaz.
Payın ıskatına yönelik kararın BK.’nun 19. ve 20. maddelerine aykırılığı
butlanına neden olur. Bu şekilde alınan bir ıskat kararı doğrultusunda şirketten ıskat
edilen pay sahibinin mahkemeye müracaat etmek suretiyle, ıskat kararının emredici
hükümlere aykırı olduğu gerekçesiyle butlanının tespitini dava etmesi olanağı
bulunmaktadır. Kanun’un emredici hükümlerine aykırı olmayan ıskat kararlarına
karşı, ıskat edilen pay sahibi tarafından anonim şirket genel kurulunda itiraz
başvurusunda bulunulabilir. Söz konusu ıskat kararının genel kurul tarafından da
onaylanması durumunda pay sahibinin, genel kurulun onay kararına karşı mahkeme
başvurarak anılan kararın iptali talebiyle dava açması mümkündür.
Öte yandan, anonim şirketlerin yapıları dikkate alındığında, kuruluş
sürecinden itibaren ve özellikle de faaliyet aşamasından şirketin karar alma
273
mekanizmalarında işlevi olanlarca yapılan işlemler başta pay sahipleri olmak üzere
şirketle ilgili olabilecek tüm kişilerin hakları üzerinde etkiler doğurmaktadır. Burada
söz konusu organlarca yapılan işlemlerden kaynaklanabilecek olan zarar ve
menfaatler bakımından kapsamlı ve adil bir dengenin kurulması zorunluluğu vardır.
Şirketin kuruluş işlemleri kurucular tarafından yürütüldüğünden bunlardan
doğan sorumluluk da onlara aittir. Şirket alacaklıları ile diğer pay sahiplerinin
haklarının korunması amacıyla kurucular ile onların eylemlerine iştirak eden diğer
kişilerin bu nevi eylemlerinden dolayı sorumlulukları TTK.’nun 306. maddesinde
düzenlenmiştir. Yönetim kurulu üyelerinin kuruluştan doğan sorumlulukları
kuruculardan sonra gelmek üzere ikinci sıradadır. Şirketin faaliyeti esnasında esas
sermayenin artırılması işlemlerini şirket yönetim kurulu üyelerince yürütüldüğünden
bu durumda birinci derecede sorumluluk yönetim kurulu üyelerinindir.
TTK.’nun kuruluştan doğan sorumluluğu düzenleyen 305 vd. maddelerinde
yer alan kurallar, nakit dışı sermaye taahhüdünün kanunen zorunlu olan unsurları
taşımaması, baştan ya da sonradan imkânsızlık içermesi dolayısıyla geçersizliği ya
da ortadan kalkması hâllerinde uygulama alanı bulacaktır. Sorumluluk şartları ise
kanuna aykırı, doğru olmayan, gerçeği dürüst biçimde yansıtmayan beyanlar ve bazı
hususların gizlenmiş olması, bundan zararın doğması ve uygun nedensellik bağıdır.
Sermaye taahhüdünün Yasa’da öngörülen özellikleri taşımadığının anlaşılması
durumunda sermayeyi taahhüt edenin yanı sıra kurucular da doğan zarardan sorumlu
olacaklardır.
TTK.’nun 305. maddesi gereğince kurucuların sorumluluğuna
gidilebilmesinin unsuru olan “hakikat hilafı tanzim” (gerçeğe aykırılık) unsuru, objektif
bir ölçüttür. Yine TTK. m. 306’da esas sermaye hakkında yanlış beyanlar, yani
sermaye tamamıyla taahhüt olunmadığı hâlde taahhüt edilmiş veya yerine getirilmiş
gibi gösterilmesi bakımından da aynı ölçüte dayanılmaktadır. Yasa’dan kaynaklanan
kurucuların ve bunların fiillerine katılan üçüncü kişilerin sorumluluklarının müteselsil
olması nedeniyle davacı konumundaki ortaklık, şirket alacaklıları ya da pay sahipleri,
sorumlu kurucuların ya da bu fiile iştirak eden diğer şahısların tamamına ya da bir
kısmına başvurabilecektir (BK. m. 141-142).
Anonim şirkete pay sahiplerince getirilen nakit dışındaki değerler karşılığında
hangi miktarda pay senedinin tahsis edileceğinin yani parasal karşılığının bilirkişiler
tarafından belirlenmesi gerekmektedir. Bu işlem ile nakit dışı sermayeye olduğundan
daha yüksek bir değer biçilmesi şirketin zararına iken, gerçek değerin daha altında bir
274
kıymetin tespit edilmiş olması bunu getiren ortağın zarara girmesine neden olur.
TTK.’nda nakit dışı sermayenin değerinin biçilmesinde hile kullanan kurucuların ve bu
fiile iştirak edenlerin, şirketin bu nedenle uğramış olduğu zararı müteselsilen tazmin
yükümlülüğü getirilmiş ve ayrıca eylemin TCK.’nun ilgili hükmü çerçevesinde
cezalandırılması öngörülmüştür (TTK. m. 307). Burada sözü edilen hile yalnızca
kuruculardan biri ya da birkaçı veya tamamı tarafından yapılabileceği gibi, bu
kişilerden bir ya da birkaçının yaptığı hileli işlemleri diğerlerinin yalnızca iştirakleri de
mümkündür. Bütün bu olasılıklarda müteselsil sorumluluk, hile kullanan kurucular ile
bunların eylemlerine iştirak eden kişiler arasında söz konusudur.
Yasa’da nakit dışı sermayenin değerinin tespiti bakımından kurucuların ve
onların eylemlerine iştirak edenlerin sorumluluğunun hile gibi ağır bir unsura
bağlanması, başka bir ifade ile zarara uğramış olan tarafın hem uğradığı zararı, hem
de zararın bu kişilerin bir hilesine dayandığını ispatlama külfeti altına sokulması
onların büyük güçlükle karşı karşıya bırakılmalarını sonuçlandırmaktadır. Bu durum
ise TTK.’nun 307. maddede yer alan hak ve güvenceyi zayıflatmakta, şirket ve diğer
ilgililerin hile ile zarara uğratılmasının önüne geçilmesine yönelik hükümlerin amacına
aykırılık oluşturmaktadır.
Anonim şirket organlarının ibrası, yönetim veya denetim kurulu üyelerinin
görevde bulundukları belli dönemdeki iş, işlem ve eylemlerinin ortalık tarafından
onaylandığı ve şirketin yönetim kurulu üyeleri ile denetçilere karşı herhangi bir
tazminat talebi hakkının bulunmadığı anlamına gelen, menfi borç ikrarı niteliğinde ve
yenilik doğuran bir hukuki işlemdir. Şirket genel kurulunun aldığı ibra kararı ile pay
sahipleri ve alacaklıların dava açma hakları ortadan kalkmamakla birlikte genel kurula
katılıp ibra kararının lehinde oy kullanan pay sahiplerine bu hak tanınamaz. Đbra
yönündeki kararın alınması sırasında iradelerinin fesada uğratılmış olması hâli
dışında bu kişilere de dava açma hakkının tanınması iyiniyet kurallarına aykırılık
oluşturmaktadır.
Şirket kurucularının, yönetim ve denetim kurulu üyelerinin pay bedellerinin
ifası nedeniyle tâbi oldukları sorumluluk, şirketin tescilinden başlayarak dört yıl
geçmedikçe sulh ve ibra yoluyla sona erdirilemez. Yasa’nın bu kuralı nedeniyle, şirket
genel kurulunun bunun aksine kurucular ya da şirket organlarına dair ibra ya da sulh
yoluna gitmesi ve bu yönde kararlar alması hükümsüzdür. Bu sürelerin sonunda da
yine sulh ve ibra ancak şirket genel kurulunun onayıyla mümkündür.
275
TTK.’nun 310. maddesindeki şirketin tescilinden itibaren dört yıl süreyle sulh
ve ibra yolu ile sorumluluğun ortadan kaldırılması yasağı yalnızca kurucularla ilk
yönetim kurulu ve denetçilerin sorumluluklarına özgü olup, bilirkişi, noter, banka, pay
sahipleri, çalışanlar ve diğer sorumlu kişiler açısından söz konusu değildir. Bu
kişilerin dört yıllık süre içinde dahi ibra edilebilmeleri mümkündür. Ne var ki,
kurucularla müteselsil sorumluluk söz konusu olduğu durumda, bu kişilerin ibrası,
sorumluluktaki payları oran ve miktarında, kurucular, ilk yönetim kurulu ve denetim
kurulu üyelerinin de ibrasını sonuçlandırır (BK. m. 145/II).
Bu sürenin sonunda yapılacak olan sulh ya da ibranın geçerli olarak hüküm
ve sonuç doğurabilmesi için şirket paylarının yüzde onluk bölümünü temsil eden
azınlığın da muhalefeti bulunmaksızın şirket genel kurulu tarafından onaylanması
şartı aranmaktadır. Bu durumda dahi esas sermayenin onda birini temsil eden pay
sahipleri sulh ve ibra işlemlerinin onaylanmasına karşı iseler, genel kurul tarafından
sulh ya da ibranın onaylanması imkânı bulunmamaktadır (TTK. m. 310). Dolayısıyla
ancak bu koşulları taşıyan bir sulh ya da ibra şirket kurucuları, yönetim kurulu üyeleri
ve denetçilerin sorumluluklarını sona erdirebilir.
TTK. m. 309/IV’te, şirketin zarara uğratılması nedeniyle sorumlu bulunan
kişilere karşı tazminat talep hakkının davacı tarafından zararın ve sorumlu olan
kimsenin öğrenilmesi tarihinden başlamak üzere iki yıl içinde ve her durumda zararı
doğuran fiilin meydana gelmesinden itibaren beş yılın geçmesiyle sona ereceği
düzenlenmektedir. Bunun istisnası ise sorumlu kişiler tarafından yapılmış olan
eylemin aynı zamanda bir suç oluşturması ve ceza hukukuna göre bu fiile karşılık
gelen suçun dava zamanaşımının TTK.’nda öngörülenden daha uzun olmasıdır. Bu
takdirde tazminat davası açısından da ceza yasasındaki daha uzun zamanaşımı
süresi geçerli olur.
276
KAYNAKÇA
AKALIN, Şükrü Halûk, vd., Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, 10. baskı, Ankara,
TDK, 2009.
AKILLIOĞLU, Tekin; “Ticaret Bakanlığının Anonim Ortaklık Ana Sözleşme
Değişikliklerine Đzninin Çıkardığı Yönetim Hukuku Sorunları”,
Batider, 1979, C. X, S. 2, s. 466 vd.
AKIN, Murat Yusuf; Şirketler Hukukunda ve Özellikle Anonim Şirketlerde Pay
Sahibinin Sadakat Borcu, Đstanbul, ĐMKB, 2002.
AKKANAT, Halil; Alacaklı Temerrüdü Dışında Alacaklı Yüzünden Borcun Đfa
Edilemediği Başlıca Durumlar ve Sonuçları, Đstanbul, Filiz
Kitabevi, 1996.
ALPUGAN, Oktay; Đşletme Bilimine Giriş, Trabzon, Derya Yayınevi, 1996.
ALTAŞ, Soner; “Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Cezaî Sorumlulukları”,
Kazancı, Ocak-Şubat 2011, S. 77-78, s. 71-94.
ANARAL, Hüseyin; Anonim Ortaklıklarda Kayıtlı Sermaye, Ankara, y.y, 1982.
ANSAY, Tuğrul; “Anonim Şirketler ve Tatbikat”, (Tatbikat) AÜHFD, C. XVII, S. 1-4,
1960, s. 327-350.
ANSAY, Tuğrul; Anonim Şirketler Hukuku, (Anonim Şirketler), 6. bası, Ankara,
Olgaç Matbaası, 1982.
ANSAY, Tuğrul; “Anonim Şirket Đdare Meclisi Kararlarının Đptali Meselesi”, (Đdare
Meclisi), Batider, C. II, S. 3, 1964, s. 371-383.
ARAL, Fahrettin; Türk Hukukunda Takas, Ankara, Savaş Yayınları, 1994.
ARICI, M. Fatih; “Anonim Ortaklıkta Nakit Dışı Sermaye Taahhüdünün
Đmkânsızlığının Hükümleri” (Đmkansızlığın Hükümleri), Prof. Dr. Özer
Seliçi’ye Armağan, Ankara, Seçkin, 2006, s. 103-126.
ARICI, M. Fatih; “Alacak Hakkının Anonim Ortaklığa Sermaye Olarak Taahhüdü”,
Đstanbul, 2001, (Yüksek Lisans Tezi).
ARSLAN, Đbrahim; “Anonim Şirkette Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğu ve Şirket
Adına Açılan Sorumluluk Davasında Şirketin Temsili Sorunu”,
THYKS, Bildiriler-Tartışmalar, XVI, Batider, 14 Mayıs 1999, 119-
148.
277
BATTAL, Ahmet; “Anonim Şirketlerde Ortaklıktan Iskat Prosedürü (TTK. m. 408) ile
Đlgili Yargıtay Uygulaması”, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları
Sempozyumu XVII (Tartışmalar), Ankara, BTHAE, 2000, s. 53 vd.
BATTAL, Ahmet; “Tacirin Đş Kanununa Tabi Bir Sözleşmeden Doğan Cezai Şart
Borcuna TTK m. 24 (Đndirim Yasağı) Uygulanabilir mi?”, Batider,
Aralık 1999, C. XX, S. 2, s. 15-23.
BAYDAROĞLU, Emin; “Anonim Ortaklıklarda Sermaye Artırımı Kararları”, Đzmir,
2000, (Yüksek Lisans Tezi).
BECKER, Hermann; (Çev. Osman Tolun), Đsviçre Medeni Kanunu Şerhi, C. III,
Borçlar Kanunu, 1. Kısım, Genel Hükümler, 5. Fasikül, Ankara,
Adalet Bakanlığı, 1973.
BECKER, Hermann; (Çev. Olcay/Reisoğlu/Tolun/Özkök), Đsviçre Borçlar Kanunu
Genel Kısım (Bern Şerhi), Ankara, Adalet Bakanlığı,1967.
BĐLGE, Mehmet Emin; Ticaret Sicili, Đstanbul, Beta, 1999.
BĐLGĐN, Yüksel; “Sermaye Ortaklıklarında Katılma Payı ve Hukuksal Sonuçları”,
AĐTĐAD, C. 10, 1978, S. 1-2, s. 173-194.
BOURNE, Nicholas; Principles Of Company Law, 3rd edition, London, Cavendish
Publishing, 1998.
BÜLBÜL, Fatıma Mine; “Anonim Şirketlere Ayni Sermaye Olarak Konulabilecek
Malvarlığı Unsurları”, Ankara, 2006, (Yüksek Lisans Tezi).
ÇAMOĞLU, Ersin; Anonim Ortaklık Yönetim Kurulu Üyelerin Hukuki
Sorumluluğu, (Sorumluluk), 2. bası, Đstanbul, Vedat, 2007.
ÇAMOĞLU, Ersin; “Anonim Ortaklık Yönetim Kurulu Üyelerinin Ortaklıkla Đşlem
Yapma Yasağı”, Đkt. Mal, C. XVIII, S. 2, 1970.
ÇAMOĞLU, Ersin; “Anonim Ortaklık Yönetim Kurulu Üyelerinin Özen Borcu”, (Özen)
Đmran Öktem’e Armağan, Ankara, AÜHF Yayınları, 1970.
ÇEKER, Mustafa; “Halka Açık anonim Ortaklıklarda Pay Sahiplerinin Şirketten Çıkma
Hakkı”, Batider, Haziran 2005, C. XXIII, S. 1, s. 61-73.
ÇEKER, Mustafa; Anonim Ortaklıkta Oy Hakkı ve Kullanılması, Ankara, 2000.
ÇELĐK, Feyzan Hayal Şehirali; Anonim Şirketlerde Çıkar Çatışmaları Ekseninde
Şirket Ele Geçirmelerine Karşı Önlemler, Ankara, BTHAE, 2008.
ÇELĐKER, Gönül; “Anonim Ortaklıkta Yönetim Kurulu Üyelerinin Đbrası”, ĐBD, Eylül-
Ekim 2010, C. 84, S. 5, s. 2980-3025.
279
POROY, Reha, TEKĐNALP, Ünal; Kıymetli Evrak Hukukunun Esasları, 14. bası,
Đstanbul, Beta, 1999.
POSTACIOĞLU, Đlhan E.; Gayrimenkullerin Ferağına Müteallik Akitlerde Şekle
Riayet Mecburiyeti, Đstanbul, Đktisadi Yürüyüş Matbaası,1945.
PULAŞLI, Hasan; Bağlı Nama Yazılı Pay Senetleri, (Pay Senetleri), Ankara,
Dayınlarlı, 1992.
PULAŞLI, Hasan; Şirketler Hukuku, Yenilenmiş ve Güncelleştirilmiş 4. baskı,
Adana, Karahan, 2003.
REĐSOĞLU, Seza; “Yargıtay Kararları Açısından 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt
Faizine Đlişkin Kanun” (Yargıtay Kararları Açısından 3095 sayılı
Kanun), Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, VIII,
Bildiriler- Tartışmalar, Ankara, Batider, 26-27 Nisan 1991, s. 1-25.
REĐSOĞLU, Safa; Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 14. bası, Đstanbul, Beta, 2000.
ROBE, Michel A; “Limited Liability Rules, Financial Innovation and Capital Structure
Complexity,http://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=295
343, Erişim Tarihi: 20.11.2009, s. 1-26.
SAKA, Zafer; Anonim Ortaklıklarda Genel Kurul, Đstanbul, Vedat, 2004.
SAVAŞ, Fatma Burcu; “Pay Sahiplerinin Anonim Şirkete Karşı Sadakat
Yükümlülüğü”, Prof.Dr Hüseyin Ülgen’e Armağan, 1. Cilt, Ticaret
Hukuku, Đstanbul, Vedat, 2007, s. 489-507.
SAYMEN, Ferit H.; ELBĐR, Halid K.; Türk Eşya Hukuku, Ayni Haklar, Đstanbul, Hak
Kitabevi, 1954.
SCHUCANY, Emil; Kommentar zum Schweizerischen, Aktienrecht, 2. Aufl.,
Zurich, Orell Fusli, 1960.
SELEKLER, Ferit; “Kollektif Şirketlerde Ortağın Şirketten Çıkması”, ĐÜHFM, 1977,
C.XLII, S. 1-4, s. 427 vd.
SEVĐ, Ali Murat; Anonim Ortaklıklarda Payın Devri, Ankara, Seçkin, 2004.
SIEMS, M. Mathias; Convergence in Shareholder Law, Cambridge, Cambridge
University Press, 2008.
SOMER, Mehmet; Sermaye Piyasası Kanununun Hükümlerinin Türk Ticaret
Kanunun Tedrici Kuruluş Sistemi Üzerine Etkileri, Đstanbul,
Kazancı, 1990.
SÖNMEZ, Yusuf Ziyaeddin; “Anonim Ortaklıklarda Pay Sahibinin Ortaklıktan Ayrılma
Hakkı”, Ankara, 2007, (Doktora Tezi).
287
TEOMAN, Ömer; “Şirketçe Devralınan Payların Umumi Heyette Temsili Caiz Değildir”
Kuralının (TTK m. 329, f. 3, c.2) Anlamı, (Şirketçe Devralınan
Paylar), Đkt.Mal, C. XXIII, S. 9, Aralık 1976, s. 374-382.
TEOMAN, Ömer; Anonim Ortaklıkta Pay Sahibinin Oy Hakkından Yoksunluğu,
(Oy Hakkı), Ankara, BTHAE, 1983.
TEOMAN, Ömer; “Anonim Ortaklıkta Pay Bedelinin Ödenmesinde Temerrüt ve Iskat
Prosedürü, Iskat Edilen Payların Kimler Tarafından Satın
Alınabileceği, Satışın Koşulları ve Sonuçları, Pay Sahiplerinin Eşitliği
Đlkesi”, Yaşayan Ticaret Hukuku, C. I, Hukuki Mütalaalar, Kitap I,
1989-1991, Đstanbul, Kazancı, 1992.
TEOMAN, Ömer; “Bağlı Nama Yazılı Pay (Senedi) ve Halka Açık Anonim Ortaklık
Kavramları Üstünde Düşünceler”, (Bağlı Nama Yazılı), Otuz Yıl
Ticaret Hukuku- Tüm Makalelerim, C. I, 1971-1982, Đstanbul, Beta,
2000, s. 46-59.
TEOMAN, Ömer; “Limited Ortaklığın Edindiği Kendi Paylarından Doğan Hak ve
Borçlar ve Edinmenin Diğer Bazı Sonuçları”, Otuz Yıl Ticaret
Hukuku, Tüm Makalelerim- C. I, 1971-1982, Đstanbul, Beta, 2000, s.
150-161.
TEOMAN, Ömer; “Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin Bir Kararı Üstüne Notlar”, Otuz yıl
Ticaret Hukuku- Tüm Makalelerim, C. I, 1971-1982, Đstanbul, Beta,
2000, s. 274-281.
TEOMAN, Ömer; “Anonim Ortaklıkta Yönetim Kurulunun Toplantı Yapmaksızın Karar
Alması (TTK. m. 330/f.II)”, Otuz Yıl Ticaret Hukuku-Tüm Makaleler-
C. II, 1982-2001, Đstanbul, Beta, 2001 .
TEOMAN, Ömer; Yaşayan Ticaret Hukuku, C. I, Hukuki Mütalaalar, Kitap 10, 2000-
2002, Đstanbul, Vedat, 2003.
THOMAS, Richard (General Editor); Company Law In Europe II, Company Đn
Switzeland, (Editör: Walter Frei and Thomas Rihm), London, 2004.
TOKSAL, Baki; Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C. II, Ankara, Sevinç, 1991.
TOLUN, Osman; Banka ve Borsa Hukuku, Ankara, Doğuş Matbaacılık, 1959.
TUĞSAVUL, Melis Taşpolat; “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı Çerçevesinde Pay
Bedelini Đfa Borcu ve Đfa Etmemenin Sonuçları”, Kazancı, S. 71-72,
Temmuz-Ağustos 2010, s. 117-157.
289
TUHR, Von Andreas; (Çev. Cevat Edege), Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, C. I-
II, Đstanbul, Yeni Matbaa, 1983.
TUTUMLU, Mehmet Akif; Türk Borçlar Hukukunda Zamanaşımı ve Uygulaması,
2. baskı, Ankara, Seçkin, 2001.
TÜKEL, M. Berat; “Sözleşme Cezasının Yan (Fer’i) Niteliği ve Buna Bağlanan
Sonuçlar”, Đstanbul, 1989, (Yüksek Lisans Tezi).
TÜRK, Ahmet; “Anonim Ortaklıklarda Sermaye Kaybı ve Borca Batıklığın Hukuki
Sonuçları”, Ankara, 1998, (Doktora Tezi).
TÜRK, Hikmet Sami; Anonim Ortaklık Yönetim Kurulu Üyelerine Karşı Açılacak
Sorumluluk Davalarında Zamanaşımı ve Başlangıcı, (Sorumluluk
Davalarında Zamanaşımı), Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları
Sempozyumu VI, Bildiriler- Tartışmalar, Ankara, Batider, 14-15
Nisan 1989, s. 5-50.
TÜRKAY, Orhan; Đktisat Teorisine Giriş, Mikro Đktisat, 2. baskı, Ankara, Đmaj
Yayıncılık, 1996.
ULUSOY, Erol; “Şirketler Hukukunda Đbranın Hukuki Niteliği”, Prof. Dr. Turgut
Kalpsüz’e Armağan, Ankara, Turhan, 2003.
UYGUR, Tanju; “Cezaî Şartın Tenkisi”, ABD, 1975, S. 6.
ÜLGEN, Hüseyin; “Ticaret Şirketlerine Sermaye Olarak Konulan Mülkiyet Ya Da
Mevcut Ya Da Tesis Edilecek Diğer Ayni Hakların Tescilini
Kim/Kimler Đsteyebilir?” (Ayni Hakların Tescili), Đkt.Mal, C. XXXII, S.
2, Mayıs 1985, s. 61-64.
ÜNAL, Mustafa; “Anonim Ortaklıklarda Yönetim ve Yönetim Görevlerinin
Murahhaslara Bırakılması”, Batider, C. XI, S.3, 1982, s. 74-75.
ÜNAL, Oğuz Kürşat; Türk ve ABD Hukukunda Menkul Kıymetler, Ankara, BTHAE,
1988.
ÜNAL, Oğuz Kürşat; Aracı Kurumlar, Ankara, Yaklaşım, 1997.
ÜNAL, Oğuz Kürşat; “Ticaret Kanunu ve Sermaye Piyasası Kanununda Hisse
Senetleri”, Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu’na 65. Yaş Günü Armağanı,
Đstanbul, ĐÜHF, 1999.
ÜNAL, Oğuz Kürşat; Sermaye Piyasalarında Halka Açık Anonim Ortaklıklar,
(Anonim Ortaklıklar), Ankara, Nobel, 1999.
ÜNAL, Oğuz Kürşat; Sermaye Piyasası Hukuku ve Mevzuatı, Ankara, Asil Yayın
Dağıtım, 2005.
290
YAVUZ, Cevdet; Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Đstanbul, Beta, 2007.
YILDIZ, Şükrü; “Anonim Şirkette Ortağın Đhracı” (Ortağın Đhracı), 1988, Ankara
(Yüksek Lisans Tezi).
YILDIZ, Şükrü; Anonim Ortaklıklarda Pay Sahipleri Açısından Eşit Đşlem Đlkesi
(Eşit Đşlem), Ankara, Seçkin, 2004.
YILDIZ, Şükrü, “Anonim Ortaklıklarda Đhraç Primleri (Agio)”, AÜEHFD, C. IV, S. 1-2,
2000, s. 547-565.
YILDIZHAN, Y. Lokman; “Şirket Kuruluşu ve Sermaye Artırımında Sermayenin
¼’ünün 1 Ay Đçinde Ödenmesi Gerektiği”, Yaklaşım, Y.3, S. 32,
Ağustos, 1995.
YILMAZ, Yavuz, “Anonim Şirkette Ortağın Iskatı”, Ankara, 1998 (Yüksek Lisans
Tezi).
SEVEN, Vural, GÖKSOY, Y. Can; “Ticaret Şirketlerinde Tüzel Kişilik Perdesinin
Kaldırılması”, ĐBD., C. 80, Y. 2006, s. 2455-2470.
YONGALIK, Aynur; “Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Bildiriler-
Tartışmalar, XVII, 9-10 Haziran 2000”, (yh. Sema Taşpınar), Ankara,
BTHAE, 2000.
YONGALIK, Aynur; Adi Şirkette Sermaye Payı, Ankara, BTHAE, 1991.
YONGALIK, Aynur; Şahıs Şirketlerinde Ortak Davası, (Actio Pro Socio), (Ortak
Davası), Ankara, BTHAE, 2010.
YUSUFOĞLU, Fülürya; “Borcun Yerine Getirilmesine Yönelik Olarak, Borçlanılan
Edim Dışında Bir Şeyin Verilmesi”, Prof. Dr. Erden Kuntalp’e
Armağan, C. I, Özel Hukuk, Đstanbul, GSÜHFD,1/2004.
ÖZET
The thesis is composed of four chapters. In the first chapter, liability to put
capital, parties, basic principles of capital payment to be made under the provisions
of law and founding charter of companies have been examined. In the second
chapter, obligations of share holders in putting capital, default in fulfillment of agio,
and impossibility on fulfillment of non cash commitment and prescription on capital
dept have been presented and evaluated. In the third chapter, legal remedies that
are available for non fulfillment of capital dept and the possibilities that may be
applied before or after registration of joint stock company has been evaluated. In the
fourth chapter, responsibilities of founders and administrative and supervisory board
and third parties and termination of responsibilities have been deeply analyzed. At
the end of this study, suggestions to the problems faced on joint stock companies
have been submitted.