Professional Documents
Culture Documents
Marie-Carmen Smyrnelis - İzmir 1830-1930 Unutulmuş Bir Kent Mi - İletişim Yayınları (2020)
Marie-Carmen Smyrnelis - İzmir 1830-1930 Unutulmuş Bir Kent Mi - İletişim Yayınları (2020)
MARIE-CARMEN SMYRNELIS
İZMİR 1830-1930
UNUTULMUŞ BiR KENT Mİ?
BİR OSMANLI LİMANINDAN
HATIRALAR
�'''ı
- �,,,,
., ::....:.1
ileti�im
Derleyen MARIE-CARMEN SMYRNELIS
İzmir 1830-1930
Unutulmuş Bir Kent mi?
Fransa Kültür Bakanlıgı'nın katkılarıyla yayımlanmışur.
İzmir
1830-1930
Unutulmuş Bir Kent mi?
Bir Osmanlı Limanından Hatıralar
Smyme, la ville oubliee? 1830-1930
Memoires d'un grand port ottoman
�,.,,,
-- .
ileti,im
iÇiNDEKiLER
BiRiNCi BÖLÜM
iKiNCi BÖLÜM
YUNAN SMYRNA'SI:
CEMAATLERDEN TARiHiN PANTHEON'UNA
VANGELIS KECHRIOTIS ............................................................................................................................................. 73
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KOPMALAR
SAVAŞTAN YUNAN iDARESiNE:
KOZMOPOLiT SMYRNA'NIN SONU
EVANGELIA ACHLADI ............................................................................................................................................. 21 I
Camcı Sokak
rıc
i?
�
w
z
SOOm
�
'--��� o
19. yüzyıl ortasında lzmir.
ÖNDEYIŞ:
TARiH i N i ARAYAN Ş EHiR
M ARI E-C AR M EN SM YR NELI S
9
Tarihçi-coğrafyacı Yunan Strabon gibi, Antik dönem ya
zarları da Smyma'yı övmüştür. Strabon'a göre, "dünyanın en
güzel şehri"dir.1 Hatip Aelius Aristides ise MS 1 78'de Smyr
na'yı yerle bir eden korkunç depremi Marcus Aurelius'a an
latırken, burayı "Asya'nın neşesi ve imparatorluğunuzun sü
sü", "güzelliği dillere destan ve emsal oluşturan şehir"2 diye
niteler. 19. yüzyılda bir Doğu gezisi sırasında , birkaç gün
lüğüne burada konaklamış olan tanınmış ya da bilinmeyen
Fransız seyyahlar için de böyledir: Akademisyen ve mebus
]. Michaud'ya göre Smyrna "Doğu'nun çiçeği"dir.3 Gazete
ci Gaston Deschamps'a göre yüzyıl sonunda "Doğu'nun li
manlarının en güzeli"dir.4 19. yüzyılda Smyrna'dan geçen
başka birçok Batılı seyyah da Antik yazarların kullandıkları
terimleri tekrarlamakta tereddüt etmezler: Onların gözünde
Smyrna daima "lyonya'nın tacı" ya da "Asya'nın süsü" ola
rak kalmıştır.
Smyrna'nın her zaman gururlu bir hali olduğu doğrudur.
Strabon döneminde, "genellikle düz bir hat üzerinde giden,
hepsi de taş döşeli sokaklarıyla, dikdörtgen şeklinde, iki kat
lı muhteşem revaklarıyla istisnai bir şehir planına sahiptir."5
Onlarca yıl sonra Aelius Aristides şunu yazmıştır: "Şehrin
orta yerinde ve uçlarındaki çeşit çeşit gezinti yerleri, bir
birlerine tercih edilme şerefi için yarışırlar. Her evde çeşme
vardır, hem de ihtiyaç fazlası. Sokaklar öyle geniştir ki pazar
sanırsınız, güneşin her yeri aydınlatmasına imkan tanımak
için birbirlerini keserler. "6
10
19. yüzyıl başında Smyrna'ya gelen birçok Batılı için bura
sı hem antik bir şehrin mirasçısıdır (ne pahasına olursa ol
sun görmeye çabaladıkları Yunan ve Roma dönemine tarih
lenen çok sayıda arkeolojik kalıntı buna kanıttır), hem de
egzotik yanı onları çeken bir "Şark şehri"dir. Bir körfezin di
binde, iki tepeye yaslanmış duran şehrin üzerinde inşa edil
diği doğal yapının güzelliğini elbette takdir ederler ve tepe
lerin yamaçlarına sıra sıra dizili kahverengi çatılı küçük ah
şap evlerini anlata anlata bitiremezler. lç Anadolu'nun kapı
sı olan ünlü Kervan Köprüsü unutulacak gibi değildir. Bu
rası deve kervanlarının yola çıktığı noktadır. Bu kervanlar,
efsaneye göre, kıyısında Homeros'un doğmuş olduğu ün
lü Meles Nehri'nden geçerler. Genellikle şehrin en güzel so
kağı kabul ettikleri iki yerden söz ederler: Frenkler Sokağı
ile bunu kesen Güller Sokağı. Avrupalıların yaşadığı mahal
le 19. yüzyıl başına dek bu iki sokaktan ibarettir. Ama, pa
zarlarını ve buralardaki bol mallan; birkaç sokak mesafeyle
bir arada bulunan, kubbe ve minareleri körfeze girerken gö
rülen cami, sinagog ve kiliseleri; dar ve eğri büğrü sokakları;
19. yüzyıl ortasına dek şehir uzamına damgasını vuran farklı
mahalleleri (Avrupalılar, Ermeniler, Yunanlar, Müslüman
lar ve Yahudiler) ; son olarak da, insanları açısından, deği
şik dilleri ya da çeşitli gelenekleriyle iyice aynntılanmış nü
fusun çoğul bileşimi ihmal edilirse, bu seyyahların gözünde
Smyrna eksik tasvir edilmiş olur. Kısacası bu Avrupalı sey
yahların (gözlemci ile gözlem konusunun arasına giren im
ge, gözlemcilerin merakını yönlendirdiğinden ve onlara gör
mek istedikleri şeyi gösterdiğinden; hem gerçeklik hem de
basmakalıp olan) gözünde Smyrna'yı bir Şark şehri yapan
şeyler bunlardır.
1830'lu yıllardan itibaren, ama özellikle 19. yüzyılın ikin
ci yarısı boyunca, bu seyyahların Smyrna'yı anlatma tarzı
adım adım değişir. Şark şehri Smyrna imgesinin üzerine bir
11
başka imge biner: Batılılaşmakta olan bir şehir imgesi. O dö
nemde Smyrna'da hüküm süren yoğun entelektüel, sanat
sal ve kültürel yaşama ve 1860'lı yıllardan bu yana sahip ol
duğu donanıma (yeni limanı, tramvay hattı, lüks mağazala
rı, tiyatro ve sinema salonları, kafe ve restoranları ile aşağı
şehrin bir bölümünün gazla aydınlatılması) bakarak bu şeh
ri "Şark'ın Küçük Paris'i" ya da "Levant'ın Paris'i" olarak ni
teleyenler çok sayıdadır (onlara inanılacak olursa, insanı Pa
ris'teki yaşama imrendirecek hiçbir şey yoktur) .
Ama Batılı seyyahların 19. yüzyılda Smyma hakkındaki
tasarımlarının ve bu övgülerinin ötesinde, Smyrna'nın Os
manlı İmparatorluğu'nun ve Akdeniz dünyasının bağrında
özgün bir yer işgal ettiği de tartışılmaz.
Smyrna, tarihinin Osmanlı evresinde, ticari düzlemde, Ba
tılı ekonomiler ile Osmanlı İmparatorluğu arasında temas
noktası olmanın yanı sıra, Osmanlı İmparatorluğu içinde de
bir yeniden-dağıtım merkezi olarak adım adım kendini gös
termiştir. 17. yüzyılın başında, iki bin yaşayanı olan küçük
bir bölgesel ticaret merkezi olmaktan çıkarak, Doğu Akde
niz'in önemli limanı olmaya ve imparatorluğun uluslarara
sı limanı statüsü edinmeye başlar. Bir yüzyıl sonra Osman
lı İmparatorluğu'nun ve Doğu Akdeniz'in önemli limanı ol
muştur. Ticaret için ve ticaret aracılığıyla yaşayan impara
torluk için temel bir liman şehridir artık.
18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yaklaşık yüz bin
nüfusuyla imparatorluğun ikinci şehridir. Bir yüzyıl sonra
bu rakam, farklı tahminlere göre, yüz elli bin ila iki yüz bin
arasında değişir ve 20. yüzyılın ilk yıllarında iki yüz otuz bi
ne erişir.
Bu nüfusun bileşimi de onun özgüllüğünün bir diğer
işaretidir. Gerçekten de Smyma'nın nüfusu çoğul olmak
la birlikte -tıpkı o dönemde Osmanlı şehirlerinin ve da
ha geniş olarak Akdeniz şehirlerinin çoğu gibi- 1 9 . yüz-
12
yıl başında özellikle gayrimüslimdir. Müslüman sakinle
rinin ve Osmanlı yetkililerinin gözünde Smyrna öncelikle
gayrimüslimlerin çoğunluk olduğu bir şehirdir. "Gavur lz
mir" adı da buradan gelir: Bu gayrimüslimler Yahudi, Or
todoks ya da Katolik Yunan, papalığa bağlı ya da Katolik
Ermeniler, aynı zamanda da Katolik ya da Protestan Avru
palılardan oluşur.
Körfezde konaklayan teknelerin gemici ve kaptanlan, Ege
adalarından gelme mevsimlik işçiler, imparatorluğun her
yerinden gelen zanaatkar ve tacirler, firari Avrupalı askerler,
her türden maceracı gibi meslekleri gereği ya da yaşamda ye
ni bir başlangıç aramak için oradan gelip geçenler de şehrin
yerleşik nüfusuna eklenir. Akdeniz'in her yanından (Marsil
ya, Livomo, Ege takımadaları, Girit, Osmanlı'nın başşehri,
Mısır, Kıbns, Suriye, vs.) gelen Osmanlı, İngiliz, Fransız, İs
veç, Venedik, hatta Dalmaçya bandıralı gemilerin, deve ker
vanlarının varış ve kalkışlarının yaşamı belirlediği Smyrna
çapında bir limanda bu kalabalıklar da ihmal edilemez.
* * *
13
nin bir parçasıdır ve Akdeniz havzasındaki kozmopolitizmi
ve çoğul toplumları daha iyi kavrama arzusuna denk düş
mektedir.
Tarihçilerin Smyrna hakkındaki bu uzun sürmüş suskun
luğunun nedeni nedir? Zengin geçmişine rağmen Smyrna
1914'ten beri yaşanan altüst oluşları nedeniyle sanki uzun
süre herkesi korkutmuştur: Birinci Dünya Savaşı'nın başın
dan itibaren deniz ablukası; 1 9 1 9-1922 arasında şehrin Yu
nanlılar tarafından idaresi; dahası, Eylül l 922'de, Musta
fa Kemal'in birliklerinin gelişiyle birlikte şehri kısmen yok
eden korkunç yangın, ardından da Hıristiyan sakinlerin ço
ğunun şehri terk etmesi. Smyrna özellikle bu altüst oluşla
rın uzun süre boyunca hem Yunan hem Türk tarafında tut
kuyla, hatta şiddetle yaşanmış olması nedeniyle korkutacak
tı. Bu durum tarihinin yazılmasını güçleştirir; hatta 1 9 14
öncesi dönem için bile güçtür. Başka araştırmacılar için bi
le, hatta daha genel olarak Smyrna'yla ilgilenen herkes için
bıktırıcıdır. Böyle bir yazının yeniden mümkün olabilme
si için her iki tarafın da yaralarının kabuk bağlaması gerek
mişti kuşkusuz.
* * *
14
rı çerçevesinde yer alırlar. Bu reformlar, 18. yüzyıl sonun
dan bu yana Avrupa'nın ve modellerinin imparatorluk yaşa
mının farklı alanlarında (ekonomik, politik, kültürel, diplo
matik, askeri, vs.) işgal ettikleri büyüyen rolü belirtmekte
dir. 19. yüzyılın başında Sultan il. Mahmud'un (1808-1839)
idaresinde başlayan reformlar gerçek anlamda Sultan 1. Ab
dülmecit'in ( 1839-1861) 3 Kasım 1839'da "Gülhane" denen
imparatorluk belgesinin (hatt-ı şerif) resmen ilanıyla başlar.
Bu belge tüm Osmanlı tebaasının eşitliğinin yanı sıra kiracı
lığın kaldırılmasını, yeni bir askere alma ve talimname sis
teminin benimsenmesini, herkesin gelir ve servetiyle oran
tılı vergi ödenmesini beraberinde getirir. Reform hareketi
nin ikinci evresi 1856 yılında gayrimüslim Osmanlı tebaaya
verilen tavizleri onaylayan ve güçlendiren fermanın (hatt-ı
hümayun) kabulüyle başlar: Gerçekten de gayrimüslimlerin
ibadet özgürlüğünü, adalet ve vergi toplanması konularında
Müslümanlarla eşitliği, bütün idari mevkilere serbestçe ge
lebilmeyi garanti etmenin yanı sıra, özellikle cemaatlerin iç
örgütlenmeleri konusunda geleneksel dokunulmazlıkların
dan serbestçe yararlanmalarını da garanti eder. Bu sonuncu
noktada, 1856 tarihli ferman aynı zamanda cemaatlerin tari
hinde bir dönemeç de olur: llk kez Osmanlı yetkililer, -yü
rürlükteki reformlann ruhuyla uyum içinde- cemaat idare
lerinde reform yapmalannı ve bu amaçla yasalar (anayasa
lar) yapmakla görevli komisyonlar kurmalarını buyurarak
cemaat işlerine müdahalede tereddüt etmezler. Böylece ce
maatler içinde din adamlanyla laikler arasındaki güç payla
şımı daha adil olacaktır.7 Osmanlı yetkilileri bu komisyon
ların çalışmasını denetlemekle ve vakti geldiğinde onayla
makla görevlidir. Ama reformların doruk noktası 1876 yı-
7 Ermeni cemaati 5 Haziran 1860'da kendi yasalannı benimseyen ilk cemaattir,
ama sultan bu yasayı ancak 17 Mart 1 863'te benimser. Diğer yandan Yunan ce
maati de kendi yasasını 1 862'de çıkartırken, Yahudi cemaati ancak 1865'te ha
zırlar.
15
lında birinci Osmanlı Anayasası'nın kabulü olur. Bu anaya
sa Osmanlı lmparatorluğu'nu Batı ülkeleriyle her bakımdan
kıyaslanabilir bir parlamenter rejimle donatır ve yanın yüz
yıl önce benimsenmiş belli başlı düzenlemeleri yeniden ile
ri sürmek için ele alır.
1830'dan 1930'a dek imparatorlukta önemli politik altüst
oluşlar yaşanır. Bunların belli başlı evreleri şunlardır: İmpa
ratorluğun katıldığı çeşitli savaşlarda yaşanan önemli top
rak kayıpları sonucu adım adım parçalanması; 1878 Anaya
sası'nın ertelenmesi; Sultan il. Abdülhamid rejimine karşı
1908jön Türk Devrimi; yeni bir sultanın-V. Mehmed- tah
ta çıkarılması; Birinci Dünya Savaşı'na girilmesi ve Osman
lıların bozgunu; 29 Ekim 1923'te Mustafa Kemal tarafından
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanı.
Demek ki 1830-1930 arasında Smyrna'nın tarihini yazmak,
dönüşüm halindeki bir şehrin tarihini yazmaktır. Bu, 19 14-
1922 dönemini her türlü kinin dışında incelemek için kavra
mayı gerektirir. Bu, aynı zamanda tarihi 1922'de durdurmak
istememek ve bu tarihi o dönemde yeniden inşa edilen Smy
ma'da sürdürürken, aynı zamanda Smyrna'yı terk etmek zo
runda kalmış olanların ve onların mirasçılarının bellek ve anı
larında olduğu kadar, Smyrna'nın şu anki sakinlerinin bellek
ve anılarında da Smyma'yı yeniden oluşturmaktır. Smyma'yı
Akdeniz tarihine yeniden yerleştirmektir; kat ettikleri yol Sm
yrna'nınkine çok benzeyen ama yine de onun özgünlüğünü
ortadan kaldırmayan Selanik, İstanbul, lskenderiye gibi şehir
lerle onu kıyaslamaktır.
* * *
16
de Fransız arşiv belgelerinde ve dönemin Fransızca gazete
lerinde görülen ad Smyrne'dir. Türkçe'deki lzmir adının bu
şehri belirtmek için Fransızca'daki Smyrne adının yerine ne
zaman geçtiğini tam olarak bilmek güçtür. 1930'lar civarın
da olması muhtemeldir. Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin baş
şehrinin durumu da böyledir: Türkçe'de Ankara ama Fran
sızca'da Angora. lleriki sayfalarda okurlar her yerde Smyme
adını görünce şaşırmayacaktır.* Bunun tek istisnası son bö
lümdür. Artık Fransa'da da yalnızca lzmir adıyla bilinen bu
günkü şehir söz konusu edilmektedir bu bölümde. Bir şehir
için bu iki adın artık tek ve aynı tarihin içinde birbirine bağ
lanması gerekmektedir.
Bu kitapta anlatılan bu tarihin üç veçhesi var. Bunlar 19.
yüzyılda ve 20. yüzyıl başında şehri yaratmış ve şehrin var
olmasını, dönüşmesini ve kendi özgüllüğünü (en azından
1922'ye dek -hem de 1914'ten bu yana yaşanan altüst oluş
lara rağmen) ortaya koymasını sağlamıştır.
Smyrna öncelikle ticarete (özellikle uluslararası ticare
te) bağımlı bir liman şehridir. Osmanlı lmparatorluğu'nun
ve Doğu Akdeniz'in ana limanıdır. Pers'ten ve Hint'ten gelen
kervan yollarının ve Ege'deki deniz yollarının kavşağındaki
şehirdir. Şehrin bu görünümü, söz konusu dönemde onu ni
teleyecek en aşikar, en önemli yandır. Osmanlı'nın ve Akde
niz'in belli başlı şehri olarak adım adım ortaya çıkmasını ve
kendini göstermesini sağlamış olan şehrin bu yanıdır. Tüm
tarihi boyunca, hem de daha Antik çağ'dan beri Smyma tica
ri ve ekonomik önemi nedeniyle Akdeniz dünyasında kendi
ni daima kabul ettirmiştir. İstisnai coğrafi konumu, insanlar,
malların ve de fikirlerin zorunlu geçiş noktası olarak bu şeh
rin yüzyıllar içerisinde oynadığı ve oynayabildiği rolü büyük
oranda açıklamayı sağlar.
(*) Türkçe okuma kolaylığı sağlaması açısından kitapta Smyma olarak kullanma
yı tercih ettik - ç. n.
17
Smyrna'nın bütıin 19. yüzyıl boyunca çoğunlukla gay
rimüslim bir şehir olması, onun portresinin bir diğer te
mel veçhesini oluşturur. Şehrin sakinlerinin, farklılıkları
nın ötesinde, nasıl bir ortak yaşam sürdürdüklerini anla
mak önem taşır.
Bir yandan, bu ortak yaşam, kurumsal düzlemde, etnik
mesleki bağlılıklarına göre gündelik yaşamda şehir sakin
lerini çevreleyen gruplar aracılığıyla örgütlenmiştir: Bun
lar, gayrimüslim Osmanlı tebaa için cemaatler (millet) , Av
rupalılar içinse "koloniler"dir.8 Bu cemaatlerin sayısı 1 83 l'e
dek üçtür (Ortodoks Yunan, papalığa bağlı Ermeni ve Yahu
di) . Bu tarihten sonra, bir Katolik cemaatinin resmen kurul
masıyla birlikte sayı dörde, sonra da 1850'li yıllarda bir Pro
testan cemaatiyle birlikte beşe çıkar. Cemaatler ve "koloni
ler" Smyrna'daki gayrimüslimler açısından taşıdıkları çok
önemli rol nedeniyle gerçek bir toplumsal, ekonomik ve po
litik çerçeve oluştururlar: Üyelerinin statüsünü belirler, eği
timlerinde ve yaşamlarındaki önemli olaylarda (doğum, ev
lilik, ölüm) yardımcı olurlar. idari, mali ve adalet alanların
da geniş yetkilerden yararlanırlar. Mekan düzleminde, Smy
ma'nın şehir uzamının 1 9. yüzyılın bir bölümü boyunca bile
aynı cemaat üyelerine ayrılmış mahalleler halinde bölünmüş
olması, şehirde yürürlükte olan başka aynlıkları -bu cemaat
mahalleleri 19. yüzyılın ikinci yansından itibaren silinmeye
yüz tutsa da- açıklamaktadır.
Diğer yandan, ortak yaşamın işleyişi bile Smyrna sakinle
ri arasındaki bu türden bölünme ve aynlıklann katılığını yu-
18
muşatmaktadır. Farklı nitelikte bağlar kurulmuştur (akra
balık, manevi akrabalık, dostluk, komşuluk, mesleki ilişki,
vs.) . Başkalarıyla gündelik yaşamı en iyi anlatan şey, karşı
lıklı alışverişler ile eksik olmayan çatışmalardır. Bu esneklik,
mekansal ifadesini şehir uzamlarının ve civarlarının bu şe
hirliler tarafından kullanılma, algılanma ve yaşanma tarzın
da da bulur. Şehirde var olan her bir grup, üyelerinden her
biri, şehrin her sakini başkalarıyla birlikte yaşamayı kendin
ce algılar; farklılığın bu gündelik deneyiminden herkes baş
ka bir şey edinir. Dolayısıyla, herkesin Smyrna'ya varış ve
yerleşme hikayesini, mesleki faaliyetlerini ve boş vakitleri
ni, şehrin fiziksel mekanını kullanmasını, diğer sakinlerle
ilişkilerini vs. anlatabilmesi için herkese söz vermek gere
kir. Aynca, 19. yüzyıl boyunca milliyetçilikler Osmanlı lm
paratorluğu'nda ve Avrupa'da kendini gösterirken, birey
sel ve kolektif kimlik tarzlarını çeşitli yerlerde değiştirirken,
inanç, etnik yapı ve ulus düzleminde çoğul bu toplumda ki
şinin kendi kimliğini nasıl tanımladığını, hatta farklı aidiyet
leri arasında nasıl hareket ettiğini her bir kişinin bize söyle
mesi gerekir.
Smyrna nüfusunu oluşturan grup ve cemaatlerin art ar
da incelenmesinden yola çıkarak çoğul bir Smyrna sunma
tercihi, asla bunları ayıran ya da karşı karşıya getiren şeyler
üzerinde daha fazla durmak ya da herkesin çok sayıda alan
da kendi kurumlarına ve daha geniş bir özerkliğe sahip ol
duğunu vurgulamak yönünde bir irade olarak yorumlanma
malı. Burada tasvir edilen Smyrna toplumu, bir mozaik ol
manın ötesinde, bu toplumu oluşturan grupların birlikte
varlığı ve komşulukları ve aralarında bağ oluşturan şey ne
deniyle, bağdaşık bir bütün olarak mevcuttur. Smyrna nüfu
sunun farklı bileşenlerini diğerleriyle sıkı ilişkileri içinde su
nan çeşitli metinler bunu doğruluyor.
Bu eserde tasvir edilen çoğul Smyrna, terimin birçok an-
19
lamıyla kozmopolit olarak kendini göstermektedir:9 Ön
celikle en yaygın anlamıyla çoğul olduğu için kozmopo
lit; ama özellikle şehrin sakinleri ortak bir kültür ve çıka
rı paylaşarak bir "çıkar cemaati"10 içinde birleştiklerinden
dolayı kozmopolittir; ikamet sınırlarını aşan çeşitli ve yay
gın uzamlara dahil olduklarından kozmopolittirler (bu da
"kozmopolit" kelimesinin geniş bir coğrafi dağılımı olan
diğer bir tanımına gönderme yapar) ; nihayetinde, bağlılık
larının çokluğu dikkate alındığında şehrin sakinleri "dün
ya yurttaşları" olarak ya da "kozmopolit"in en eski tanımı
na göre "her ülkede rahatlıkla yaşayan kişiler" olarak kabul
edilebildiklerinden kozmopolittir.
Yine de Smyrna'yı yalnızca ticari ve ekonomik faaliyetleri
ne indirgememek gerekir. Gerçekte, tüm tarihi boyunca, sa
natsal, kültürel ve entelektüel ışıltısıyla da kendini göster
miştir. Genellikle Akdeniz ticareti içindeki rolünün gölge
sinde kalmış bu yan, Smyrna portresinin üçüncü veçhesi
ni oluşturur.
Örneğin 19. yüzyılın daha ilk yıllarında Smyrna Akde
niz'de önemli bir kültürel ve entelektüel merkez olarak ken
dini gösterir. Batılı seyyahlar Şark'a yaptıkları yolculukları sı
rasında burada özellikle mola verip kıraathanelerinden, tiyat
ro ya da konser salonlarından, cemiyetlerinden ve kitapçıla
rından yararlanmak isterler. Avrupa basınını bulmaları, ay
nı zamanda farklı dillerde (Yunanca, Ermenice, Osmanlıca,
Yahudi-İspanyol dili, Fransızca vs.) yerel basınla karşılaşma
ları çok hoşlarına gider. Önemli Avrupalı yazarların yanı sı-
9 Kozmopolit Smyrna hakkında bkz: Marie-Carınen Smymelis, "Coexistence et
reseaux de relation a Smyme aux XVlll' et xıx• siecles", Cahiers de la Mtditer
ranı'e, Nice, no 67, Aralık 2003, s. 1 1 1 - 1 23, Nice Üniversitesi'nin Modem ve
Çağdaş Akdeniz Merkezi tarafından düzenlenen kolokyum tutanaktan: "Du
cosmopolitisme en Mediterranee (XVl'-XX' siecle)."
10 Bu deyimi Robert Ilbert'den alıyorum: "Alexandrie cosmopoliıe?", Paul Dumonı
ve François Georgeon (Der.) , Villes ottomanes d lafin de l'Empire, Paris, L'Har
mattan, 1992, s. 1 7 1- 185.
20
ra Osmanlı yazarlarının da temsillerini seyretmeye can atar
lar. Dönemin en ilerici fikirlerinin Smyrna'da kitaplar, gaze
teler, sanatlar aracılığıyla dolaşıma girdiğini sevinçle görür
ler. . . Onların gözünde Smyrna modemitenin şehircilik, mi
mari, kültür, entelektüel üretim gibi birçok düzeyde kendi
ni gösterdiği bir şehirdir. Modemiteyi genellikle şehrin Batı
lılaşmasıyla birlikte düşünme eğiliminde olsalar da (Osman
lı imparatorluğu üzerine çalışan bazı Batılı araştırmacıların -
yalnızca onların değil- yaptığı da budur) , ileri.ki sayfalar, ter
sine, modemite ve Batılılaşmanın Smyrna'da ve daha genel
olarak Osmanlı toplumunda ille de birbiriyle uyumlu olma
dığını ve modemite teriminin bile ihtiyatlı kullanılması ge
rektiğini gösterecektir. Karmaşık ve çokbiçimli niteliği vur
gulamak için çoğul olarak modemitelerden söz etmek daha
doğru olmaz mı?
Smyrna'nın kültürel ve entelektüel ışıltısı birçok biçimde
açıklanabilir: En aşikar olanı, bu şehrin Batı dünyasıyla ve
daha genel olarak dış dünyayla o dönemde -ama öncesinde
de- sürdürdüğü ilişkilerdir; dahası nüfus bileşiminin çeşit
liliğiyle ve (yokluğunda bu şekilde var olamayacağı) bu çe
şitliliği her zaman ve hala beslemesini sağlayan coğrafi kav
şak konumuyla da açıklanır. Kısacası Smyrna'nın yaratıcı di
rimselliği olmasa, toplumuna özgü dinamik olmasa, herke
sin yaşayabildiği bir şehrin yaratılmasına şehrin bütün bile
şenlerinin katılımı olmasa, (terimin farklı anlamlarıyla) koz
mopolitizmi olmasa bu ışıltı olamazdı.
Ama bu ışıltı, "Şark'ın küçük Paris'i" parlak imgesinin ar
dında olanı, dekorun arka yüzünün varlığını unutturmama
lıdır: Şehrin bütün sakinlerinin gündelik yaşamını oluşturan
bir başka Smyrna şehri. Bu her iki şehir de birlikte var ol
makta, bir bütün oluşturmaktadır. Bunların birbirini unut
turmaması gerekir.
Bu kitabın dördüncü bölümünde Smyrna'nın 1 908'de,
21
ardından da 19 14'ten itibaren yaşadığı kopmalara geri dö
neceğiz. Bu şehri 1 9 . yüzyılda niteleyen uç veçhesi, o dö
nemde maruz kaldığı ekonomik ve politik değişimlerin et
kisiyle zorlanmıştı. Ama Smyrna direnir. Ayakta kalma
ya ve yeniden düzenlenmeye çabalar. Eylül 1 922 yangını,
çoğul şehrin sonuna ve dolayısıyla farklı cemaat ve grup
lar arasındaki ortak yaşam üzerinde temellenmiş bir yaşam
tarzının sonuna yol açarak şehrin tarihinde önemli bir dö
nüm noktası olmuştur. Bununla birlikte Smyrna'nın ya
şadığı altüst oluşlar bütünü dışında da analiz edilmeme
si gerekir. Küllerinden doğan, şehircilik planlarından çı
kan şehir farklıdır. Şehrin başka bir çehresi, başka bir nü
fusu vardır. Ama parlak ve sarsıntılı geçmişiyle uzlaşmaya,
uzun tarihini yeniden keşfetmeye çabalamaz. Kitabın son
bölümünde, bugünkü şehrin kat ettiği yollar bunu gös
termektedir. Geçmişte olduğu gibi İzmir yine "sadakatsiz/
zındık" olmayı sevmektedir. Ama bu kez nüfusunun bile
şimi dolayısıyla değil, merkezi iktidarla özel ilişkiler sur
dürdüğu ve farklılığını geliştirmeye her zaman hazır oldu
ğu için sadakatsiz ve zındıktır. Yine geçmişte olduğu gi
bi şehir sakinleri farklı kimlikleri arasında hareket etmek
te tereddüt etmezler. Bu durum lzmir'de çoğul kimlikle
rin yok olmadığına -en azından tamamen yok olmadığı
na- dair ek bir kanıttır (tabii böyle bir kanıta ihtiyaç var
sa) . İzmirliler özlemini duydukları bu geçmişin peşinde
dirler; tıpkı bu şehri 1 9 22'de ya da biraz önce terk etmiş
olan ve Yunanistan'a, Fransa'ya, Amerika Birleşik Devlet
leri'ne ya da başka yerlere yerleşmiş olsalar da bu özlemi
duyanlar gibi...
22
ceranın başından sonuna dek tanığı oldular. Ama Olivi
er Abel'in, Dilek Akyalçın'ın, Gennaine Aujac'ın, jacques
Caporal'ın, Hugues Festis'in, Frederic Hitzel'in, Christoph
Neumann'ın, Işık Tamdoğan'ın, Nicolas Vatin'in, Elefthe
ria Zei'nin değerli yardımlarını unutmam da mümkün de
ğil. Pierre de Gigord sayesinde bu kitap genellikle yayım
lanmamış illüstrasyonlarla zenginleştirildi; ona şükranları
mı ifade etmeliyim. Son olarak da bu esere kaulmayı kabul
etmiş tüm yazarlara teşekkür ederim. Çok uzun süre unu
tulmuş bu şehrin, Smyrna'nın tarihini, coşku ve tutkuyla
keşfettirmek gibi ortak bir dava için birlikte çalışmak ger
çek bir mutluluk oldu.
Bornova
o
Göztepe
Q Buca
23
!:;\lfPNH. Kısıı!:n: 'l'Ol' ı\HISNO!:
::ı
z
o
>
�
�
o
""
�"'
c;
w
o
w
a:
a:
w
;;:
o .__����-'
Smyma ôncelihle ticaretle ve ticaret için yaşayan bir liman şehridir. Ege Denizi'ne ve
daha genel olarak da Ahdrniz'e bahar. Ama beriye de bahar, haraya dônahtar:
ôncdihle kendine art-ülkesine, sonra kervan yollan sayesinde Pers'e ve daha illede
Hinı'e uzanır. Smyma'nın ekonomik yaşamı esasen liman ve çevresindeki
anırepolann, pazann -şehirdeki ve periferilerdehi pazarlann- etrafında
örgütlenmiştir.
BiRiNCi BÖLÜM
27
dır. Üç kıtaya (Avrupa, Asya, Afrika) ve Akdeniz, Karadeniz
ve Kızıldeniz sahillerine yayılan İmparatorluk o dönemde
çok büyüktür. Akdeniz, Kızıldeniz ile Karadeniz denizci
lik bölgeleri arasındaki aracı konumuyla, bunları birbirine
bağlarken, bütün Osmanlı denizcilik dünyasını da birbirine
bağlar. Akdeniz'de en sık kullanılan denizcilik rotası lstan
bul-Smyrna-lskenderiye güzergahıdır. Bu güzergah üzerin
de Smyrna en önemli halkayı teşkil eder. Bütün olarak ba
kıldığında Osmanlı denizcilik evrenindeki toplam güzer
gahların % 30'dan fazlasının çıkış ya da varış noktası Smy
ma'dır; ya da en azından bu limanı ara konak noktası ola
rak kullanırlar. Bunun nedeni Smyrna'nın yalnızca Osman
lı'nın farklı deniz bölgelerini (tstanbul'dan Kuzey Afrika'ya
dek) birbirine bağlaması değildir; dahası, iç karanın önem
li bir bölümünü de imparatorluğun kıyı bölgelerine bağla
maktadır. Smyrna'nın geniş art-ülkesi Batı ve Orta Anado
lu'dan ve Suriye topraklarındaki Halep'ten Doğu Anado
lu'ya ve oradan da Pers'e dek uzanır, Irak'ta Musul'a ulaşır
ve batıda Ege bölgesini ve Kıta Yunanistanı'nı kapsar. Sm
yrna Osmanlı mallarını toplayıp Batı'ya gönderir, ama aynı
zamanda Batı ürünlerini de ithal edip Osmanlı iç pazarın
daki geniş bir kesime dağıtır. Böylece Avrupa'yla ve Osman
lı dünyasının iç kesimleriyle en yaygın ticari ve denizcilik
bağlarını kurar. Tek potansiyel rakibi 18. yüzyılda lstanbul
ve lskenderiye'dir. Bununla birlikte, 18. yüzyılın ikinci ya
rısında bu iki liman imparatorluk ticaretinde Smyrna'nın
çok gerisindedir.
Ticaret ve gemicilik dışında, Smyrna bölge için önem
li bir banka merkezidir. imparatorluğu Avrupa'nın bazı bü
yük pazarlarına bağlayan mali ağlardaki lider rolü de bir di
ğer özelliğidir.
28
Görkemli Bir Ekonomik Atılım
29
ikinci yansında ve 19. yüzyıl başında gerçekleşen) Osmanlı
Avrupa ticaretinin yaygınlaşmasıdır. Böyle bir büyüme dö
nemi, tarihindeki daha eski ticari faaliyet dönemlerinden ta
mamen farklıdır. Çünkü Smyrna'nın ekonomik büyümesi,
o dönemde Osmanlı lmparatorluğu'nun Batı'yla ve özellik
le Fransa'yla ticaretindeki büyümeyi izlemiştir. Fransa, im
paratorluğun Avrupa'daki en önemli ticari partneri olur. 18.
yüzyılda Fransız-Osmanlı ticaret bağlannın güçlendirilme
si hem dünya ekonomisinin büyümesinden hem de Fran
sız hükümetinin politikasından kaynaklanır; Smyrna'nın ti
cari genişlemesiyle olduğu kadar Fransız-Osmanlı ticaretin
deki hegemonyasıyla da çakışır. Ticari istatistikler sayesin
de 1 740 yılında Smyrna'nın yükselişini ve 1 754'e doğru en
önemli Osmanlı limanı halini almasını izleyebiliriz.3 O yıl
dan önce Smyrna'nın Fransa'yla ticaretinin kimi zaman ls
kenderiye, Suriye limanlan ya da Ege adalannın gerisinde
kaldığı oluyordu. 1 754'ten sonra Smyrna Batı'ya her yıl her
hangi bir başka Osmanlı limanından çok daha önemli mik
tarda mal ihraç eder.
Böyle bir yayılmanın birçok nedeni vardır. lskenderi
ye'nin ve Suriye limanlannın art-ülkesinde güvenlik eksik
liği kimi zaman onlann ticari ağlarını rahatsız edip, Avru
pa'ya mal gönderme arzusundaki tüccarlan fazlasıyla tedir
gin etmektedir. Aynca, Ege Adalanndan ihraç edilebilecek
nispeten sınırlı miktarda buğday ve zeytinyağı, önemli ol
sa da, Fransa'nın ve diğer Avrupa ülkelerinin pazarlan için
Osmanlı ürünlerine sürekli artan talebi karşılayamaz. Buna
karşılık Smyrna, pamuk ya da keçi kılı gibi neredeyse sınır
sız miktarda ürünü Batı pazarlannın tam büyüme halindeki
ihtiyaçlannı karşılamak için ihraç edebilir. Bu mallann Sm-
3 Bu makalede sözü edilen istatistiki veriler üzerine tüm aynnular için bkz. Ele
na Frangakis-Syrett, The Commerce of Smyma in the Eighteenth Century, 1 700-
1 820, Atina, Centre d'etudes d'Asie Mineure, 1992, ek B-E, s. 257-333.
30
yma pazarında bulunabileceğine neredeyse emin olan Av
rupalı tüccar ve kaptanlar, geri dönüş yollarında bu limana
hücum ederler. Bu durumun tersi de Osmanlı'nın iç kesim
lerindeki kervan tüccarları için doğrudur. Tüm bunlar Sm
yma pazarında ticari faaliyetin süreğen biçimde devam et
mesine yol açar ve buna da önemli miktarda mali işlem ek
lenir.
Artan yalnızca Osmanlı-Avrupa ticaretinde Smyrna'nın
payı değildir, aynı zamanda, enflasyon oranı dikkate alınsa
bile, Smyma'nın ticareti de mutlak değerlerle artmaktadır.
18. yüzyılın ikinci yansında yıllık ihracat ortalaması değer
bakımından ilk yandakinin dört kat fazlasıdır. 19. yüzyıl ba
şında ihracatlar, geçmiş yüzyıl sonunun oldukça yüksek dü
zeylerine kıyasla iki misli artmıştır. Osmanlı'nın Marsilya'ya
(Fransız-Osmanlı ticaretinin önde gelen limanı) yaptığı top
lam ihracatındaki büyüme endeksi Smyma'nın Fransa lima
nına yaptığı ihracatlardaki büyümeyle karşılaştırıldığında
da o dönemde Smyma'nın tanık olduğu son derece hızlı ti
cari büyüme açıkça görülür. Smyma imparatorluğun Avru
pa'yla ithalatında da hegemonyayı elinde tutmaktadır. Örne
ğin , 1 749-1 789 yıllarında imparatorluğa giren tüm Fransız
ithalatının yılda yaklaşık % 30'u Smyma yoluyla yapılmak
tadır. Yüzyıl sonunda bu eğilim iyice artar, Smyma'nın payı
1 776- 1 779 yıllarında % 34 yükselirken, ithalattaki en büyük
rakibi olan lstanbul'unki % 20'lerin altına düşer. Smyma'ya
gelen ithalat değerlerinin mutlak yükselişi, Osmanlı iç paza
rının büyümesini de yansıtır. Bu durum, bütünün büyüme
sinin ve o dönemde dünya ekonomisinin genişleme evresi
ne katılan Osmanlı ekonomisinin büyüyen ticarileşmesinin
bir parçasıdır. 19. yüzyıl başında Smyma'nın ithalatı, döne
min Osmanlı-Avrupa ticaretindeki önemli gelişmeyle ilişki
li olarak yeniden dörde katlanmıştır. Bununla birlikte, Sm
yrna'nın birinci ticari partneri olarak Birleşik Krallık Fran-
31
sa'nın yerini almış, bu limanla doğrudan ya da Malta üzerin
den ilişki kurmuştur.
Uluslararası ticaretin ihtiyaçlarını çok etkin olarak karşı
layabilmesi Smyrna'nın ticari üstünlüğünde belirleyici bir
unsurdur. Batı Avrupa'da tekstil sektörünün büyümesi hem
kumaş üretimi için hammadde hem de nihai ürün için bir
pazar gerektirir. Smyrna her ikisini de sağlamaktadır. im
paratorluğun kıta topraklarını ve sahil bölgelerini kapsayan
kısa ya da uzun kara ve deniz yollarıyla Smyrna pamuk, pa
muk ipliği, ipek, keçi kılı ve yün toparlayıp Avrupa'nın bel
li başlı pazarlarına ihraç ederken; Avrupa kumaşını ve Avru
pa'dan yeniden ihraç edilen sömürge mallarını (kahve, şeker
ve çivit ve kırmızböceği gibi renklendiriciler) ithal edip tüm
Doğu Akdeniz pazarlarına ve Anadolu ile Pers'in merkezine
dağıtıyordu. Bu ürünlere yönelik kitlesel bir tüketim potan
siyeli vardı. Önemli miktarda maldan oluşan ticaret, yerel
olarak Batı Anadolu'nun ve Ege adalarının ürünü olan ve ge
nellikle Smyrna yoluyla satılan zeytinyağı ve buğday ihraca
tıyla tamamlanıyordu. Ödemeler Smyrna'da yapılıyor ve bu
malların Avrupa pazarlarına doğru yola çıktığı liman olarak
burası kullanılıyordu.
18. yüzyılın ikinci yarısında Smyma ekonomisinin mut
lak anlamda atılım yapmasını sağlayan şey, genişleyen Av
rupa -ve özellikle tekstil- sanayileri için kaliteli pamuk
ve pamuk ipliği ihracatıdır. Beklenebileceği gibi, artmakta
olan şey yalnızca pamuk ihracatında Smyma'nın payı de
ğil, pamuk ihracatının hacim ve değeridir.4 Pamuk ve pa
muk ipliği, Levant'ta ticaret yapmada anahtar bir rol oy
nar: gerçekten de, nakit para Osmanlı ekonomisinde oldu
ğu kadar Avrupa ekonomisinde de her zaman sınırlı kul-
4 Elena Frangakis-Syrett, "The trade of cotton and cloth in lzmir: from the se
cond half of the eighteenth century to the early nineteenth century", Çağlar
Keyder ve Faruk Tabak (Der.), Landholding and Commercial Agriculture in the
Middle East, Albany, New York, Suny Pres, 1991, s. 97-111, 209-214.
32
lanılsa da, trampa yaygın bir değişim aracı olma özelliği
ni korumaktadır. En karlı trampa pazarı, Avrupa kuma
şına karşılık pamuk verilen pazardır. Yakın çevrede üre
tilen pamuk, Ankara'da imal edilen keçi kılını ya da Sm
yma'ya Bursa'dan veya daha uzaktan, Pers'ten gelen ipeği
sık sık etkileyen sorunlardan ve nakliye maliyetinden etki
lenmez. 18. yüzyılın ilk yarısında meydana gelme ihtima
li daha yüksek olan şehrin periferisine dek yayılan silahlı
bir çatışma ya da aynı yüzyılın ikinci yarısında daha yaygın
olan ciddi veba salgınları, limandan pamuk ihracatını cid
di olarak etkileyebilir yalnızca. Bu tür olaylar meydana gel
diğinde, yerel ekonomi düşüşe geçer, pazar ve şehrin pa
ra likiditesi istikrarsızlaşır. Şehrin demografisi de etkilenir.
Bununla birlikte, Smyrna kendine gelmeyi başarır. Nüfusu
artmasa da azalmaz. Bütün 18. yüzyıl boyunca ve 19. yüz
yıl başında nüfus sürekli olarak yüz bin civarındadır. Sm
yrna civarda yaşayanları her zaman kendine çeker ve ge
nellikle pamuk gibi ürünleri artan miktarlarda ihraç etme
ye devam eder.
Rekabet ve İşbirliği
33
lerini ve kendi tebaalannın ticaret ağlanna katılmalannı en
gelleyebildiler. Bununla birlikte, istisnalar da vardır; örneğin
Osmanlı tüccarlannın bu tür ağlarda dolaylı da olsa yer al
masını sağlayan savaş dönemleri. Dahası, Londra ve Marsil
ya'da olup bitenden farklı olarak ticaretin herkese açık oldu
ğu Livorno limanından Smyma ile ticaret yapan Fransız ve
İngiliz tüccarlar ile Osmanlı tüccarlar arasında bir işbirliği,
çoğu zaman yasadışı kalsa da sürüp gitmektedir. Gerçekten
de, İngilizlerin ya da Fransızlann tersine, İtalyanlar ve Hol
landalılar Osmanlı tüccarlannın Osmanlı imparatorluğu ile
ticaretlerine katılmalarına izin verirler. Türk tüccarlar özel
likle kervan ağlannda ve Smyrna'yı geniş art-ülkesine bağla
yan ticaret yollannda aktif olduklanndan, Avrupalılann ti
caret konusundaki liberal politikasından en başta yararla
nanlar, Amsterdam'da, Rotterdam'da, Ancône'da, Trieste'de
ya da Livomo'da bulunan ve buradan Smyma ile ticaret ya
pan gayrimüslimlerdir (Yahudiler, Ermeniler ve Yunanlar) .5
İngilizler ve Fransızlar 18. yüzyılın neredeyse tümü boyun
ca Smyrna'nın Batı'yla ticaret ağlarına egemen olurlarken,
Osmanlı tacirleri limanın kendi art-ülkesiyle ticaret ağlan
nı, hem iç (Osmanlı) ticaret için hem dış (Avrupa) ticaret
için denetlemişlerdir. Ayrı ayrı ama kesişen ticari uzmanlık
alanlanyla birlikte, Avrupalı ve Osmanlı tacirlerin faaliyetle
ri birçok açıdan ilişkilerini korur.6
35
1 8 . yüzyılda Fransa, İngiltere ve Hollanda'dan gelen
gençler Levant'a, özelikle Smyrna'ya yerleşirler: Genellik
le on yıl kadar burada kalarak Marsilya, Londra ya da Ams
terdam'daki şirketlerinin temsilcisi ya da mümessili olur
lar. 7 Kişisel, mesleki ya da ailevi ağlar zeminine dayanarak
ticaret yaparlar. Osmanlı mallarını satın aldıklarında, kimi
zaman yerel üreticilerden, ama daha sık olarak da şehir pa
zarlarından ya da periferisindeki kervan alanlarından satın
alırlar. Kendi mallarını sattıklarında ise bu tür iş ilişkile
rinde başarılı olan simsar benzeri gayrimüslim yerel tacir
lerin hizmetlerinden yararlanırlar. Anadolu'nun göbeğin
de, dolayısıyla Smyrna'nın hemen yakın art-ülkesinde dai
mi bir ticaret ağma ya da kişisel kurumlara sahip değiller
dir. Karlı zeytinyağı ticareti için, Midilli gibi komşu adalar
da büro açtıkları da görülür (Smyrna'dan idare ederler) .8
Ege Adaları'na ya da iç topraklara her gittiklerinde yanla
rında simsarları ya da bir aracı bulunur. Bu aracı, iç bölge
lere gittiklerinde hem tercümanlık hem de silahlı muha
fızlık yapar. Ülkenin göbeğindeki dil ve güvenlik sorunu
(Smyrna'nın art-ülkesi kervanlar için güvenli olsa da yal
nız seyahat eden tüccarlar için her zaman güvenli değil) ,
bu yolculukları alışkanlık haline getirmekten caydırır on
ları. Bununla birlikte daha önemlisi -daha öteye yerleşme
lerini imkansız kılan şey de budur- Osmanlı ticaret orta
mını yeterince tanımamaları ve lç Anadolu pazarlarında ir-
rique", Marcel Bazin, Salgur Kançal, Jacques Thobie ve Yavuz Tekelioglu (Der.),
Mtditerrante et Noire entre mondialisation et rtgionalisation, Paris, L'Harmattan,
2000, s. 183-196.
7 18. yüzyıldaki adıyla Frenk Caddesi'nde bulunan konutlannda ınallannı de
polamak için bir yer bulunur. Bu konutlar, gemi güvertelerine doğrudan mal
indirip bindirebilmek için nhtıına çok yakındır. Bkz. Elena Frangakis-Syrett,
"Networks or kinship, Networks of friendship: eighteenıh-century Levant
merchants", Eurasian Studies, c. 1/2, 2002, s. 1 83-205.
8 Bkz. örneğin, Marsilya ticaret odası arşivleri, Marsilya, j/72, N. Eydoux, My
tilene, 20 Kasım 1 7 1 4 .
36
tibat yokluğudur. Keza, yerel tüccar ağlarıyla rekabet de
güçlüdür. Buralarda bulunmamalarının temel bir nedeni
de maliyeyle ilgilidir: 18. yüzyıl Avrupa ekonomilerinde
ki sermaye birikim düzeyi dikkate alındığında bu tüccar
lar, Batı'ya ihracat yapabilmek için ülke içinden Smyrna li
manına dek getirilecek malların satın alınması, toplanma
sı ve nakli için, yaygın iletişim ağlarını kullanabilmek için
gerekli sermaye kaynaklarına, bir altyapıya ve pazar ilişki
lerine sahip değildirler. Dahası, Avrupa pazarlarında Os
manlı mallarına artan talebe rağmen Batılılar, henüz istik
rarsız bir pazar olan ülke merkezinde faaliyet yürütebile
cek durumda değillerdir. Smyrna'daki yerel alıcılarla Av
rupalı alıcılar arasındaki aşırı rekabetin Osmanlı malları
nın fiyatlarını Avrupa pazarlarında rekabet gücünden yok
sun bırakacak bir düzeye yükselttiği de olur. Çok sayıda
Avrupa gemisinin beklenmedik gelişi pazarı teşvik edebi
leceği gibi Batılı mallarla ve sömürgelerden gelen zahireler
le boğabilir de. Fiyatlar satıcıların bedellerini karşılayama
yacakları bir düzeye düşebilir. Diğer yandan beklenen bir
kervanın gelmemesi ticareti önemli ölçüde engelleyebilir.
Smyrna'daki ticaret, Levant'ın her yerinde ya da 18. yüzyıl
da Avrupa'nın diğer bazı pazarlarında olduğu gibi genellik
le hala riskli bir iştir ! Karlar, ister Batılı olsun ister Osman
lı olsun, tüm tüccarların gözünü bir an bile ayırmadığı bir
dizi etkene tabidir.
Aracılar
37
miyle bağ kurmaya hizmet ederler: Şehir pazarlarından Av
rupalılara mal, ilişki, nüfuz ve bilgi getirirler; aynı zaman
da da Avrupalıların mallarını başka yerel tüccarlara satar
lar, onlar da bu mallan daha sonra ülke içinde tekrar satar
lar. Simsarlıkta uzmanlaşmalar da görlilür. Örneğin, ithal
edilen malların satışları, şirket simsarları aracılığıyla, ge
nellikle taksitli olarak yapılır; başka deyişle, Avrupalı taci
rin simsarı aracılığıyla dışarıdaki simsara ya da Osmanlı alı
cının simsarına satılır. Bu simsarlar (tekel anlamında olma
sa da) genellikle gayrimüslim Osmanlı tüccarlarıdır. Sim
sarlardan yararlananlar yalnızca Avrupalılar değildir; onla
rın yeteneklerinden yerel tacirler de yararlanır. Bu meslek
ten kişiler, gerçekleştirilen ticari faaliyetlerin büyük bölü
münün anahtarını elinde tutmaktadır. Dahası, simsar çoğu
zaman kendi hesabına da ticaret yapar. Özellikle simsar-ta
cir ilişkisi her ikisine de karşılıklı bir avantaj sağlar, çün
kü Avrupalıların ödeme gücü olmayan alıcılara o dönem
de yaygın olan taksitle satış yapmamasını garanti eder. Ay
nca, Avrupalılar Smyrna gibi rekabet gücü yüksek bir pa
zarda Osmanlı mallarını satın aldıklarında, bunu gayet iyi
yerel bağlan olan simsarları aracılığıyla olası en iyi fiyattan
yapabilirler.
19. yüzyıla dek, geçici birkaç istisna hariç, Avrupalılar,
yerel ticari ağlarla rekabet edecek düzeyde değillerdir; za
ten rekabet etmeleri de gerekmemektedir. Pers ipeği özel
likle Ermeni ve Türk kervan tacirleri tarafından nakledil
miş ve pazara getirilmiştir. Bursa ipeği ile Ankara keçisi kı
lı ticareti ise öncelikle Yahudi, Türk ve Ermeni tüccarların
tekelindedir. Smyrna'dan malları bizzat getirip başka ye
rel tacirlere satarlar. Bu tacirler de, belki de başka aracıları
kullanarak, simsarları aracılığıyla Avrupalı tacirlere satar
lar. Gerçekten de, Avrupalılar, bağımsız olarak veya Smyr
na'da üslenmiş Batılı firmaların temsilcisi olarak, yerel üre-
38
ticilere doğrudan gittiklerinde, ki Ege Adaları'ndan zeytin
yağı almak için kimi zaman bunu yaparlar (art-ülkenin ve
ihracat pazarlarının yakınlığı, Avrupalılara bu adalarda ye
rel üreticilere erişmek için gerekli ilişkileri bulma imkanı
vermektedir) , rakipleri olan yerel tacirler ağının ciddi bir
rekabetiyle karşılaştılar.9 Zeytinyağı ihracatı için Türk ve
Yunan ihracatçıların Avrupalılarla rekabet ettiği Girit, Os
manlı lmparatorluğu'nun, hatta Smyrna'nın Avrupalı ve
yerel tacirleri arasındaki ticari rekabetin dinamizmine iyi
bir örnektir. 1 0 ithalatın durumu da aynıdır. 1 1 Avrupalıla
rın Smyrna'ya gönderdikleri kumaşlar Ege Adaları'na asla
onlar tarafından değil, Sakız Adası örneğinde de görüldü
ğü gibi 12 genellikle Yunanlı olan yerel tacir ağları tarafın
dan gönderilir.
Yerel tacirlerin aracı olarak konumunu güçlendiren bir
diğer neden, 18. yüzyılda Avrupa ve Osmanlı ekonomileri
nin daha ziyade sınırlı olan mali kaynaklarına olduğu kadar,
sermayelerin yabancı ülkelerde dolaşımını mümkün oldu
ğunca ertelemeye çalışan Avrupa devletlerinin merkantilist
39
politikasına da bağlıdır. Sonuç olarak, Levant'la ticaretin
de Avrupalı tacir (lngiliz ya da Hollandalı'dan ziyade Fran
sız), genellikle nispeten sınırlı sermaye kaynaklarıyla yetin
mek zorundadır. Deniz taşımacılığı imkanlarından yarar
lanmak için Osmanlı mallarını bir an önce satın almak iste
mesine rağmen bunu yapacak uygun fonlara sahip olamadı
ğından, mallan önceden alması için yerel tacire başvurabi
lir. Bu bir tür kredidir: ne var ki, yerel tüccar, önceden para
vermek yerine önceden mal vermektedir, kendisi de bu ma
lı zaten Anadolu'nun içlerindeki çok sayıda bağı sayesinde
taksitle elde etmiştir. Avrupalı tacir de sıklıkla uzun vade
li -kimi zaman iki yıla dek varan- krediyle sattığından, ta
nımadığı bir satıcıyı doğrudan doğruya bulmaktansa, yerel
tacirle iş yapmayı tercih eder. Böylelikle yerel tacir Smyr
na'daki ticari örgütlenmede kendine önemli bir yer sağlayan
en önemli aracı halini alır. Aynı zamanda kendi pazar ilişki
lerini de sermaye olarak kullanabilir. Böyle bir durum her
kes için avantajlıdır, çünkü Smyrna pazarının, dönemin sa
nayi-öncesi tüm ekonomilerine içkin olan sermaye kıtlığı
nı aşmasını sağlar.13 Aynca Osmanlı ekonomisi de nakit pa
ra bakımından kronik yetersizlik çekmektedir; hem de ço
ğu zaman Avrupa ekonomilerinden daha fazla. Sonuç ola
rak, yine bir kar kaynağı olan kredi, Smyrna'daki ticaretin
örgütlenmesinde anahtar rolü oynar, çünkü Smyrna paza
rının ciddi bir nakit para sıkıntısıyla karşı karşıya kaldığın
da bile işlemeye devam etmesini sağlar. imparatorluk içinde
bu kıtlık çeşitli Batı dövizlerinin ithalatıyla kısmen yumuşa
tılır. Bu dövizler Osmanlı paralarıyla birlikte Smyma'nın pa-
40
ra pazarında ve Levant'ın diğer önemli pazarlarında poliçe
lere ilaveten dolaşıma giriyordu. Bu dövizler, ticareti kolay
laştırdıkları gibi, ekonominin diğer sektörlerine de büyük
ihtiyaç duydukları fonları sağlamaktadır. Smyma'nın Avru
pa pazarlarıyla yaygın ilişkileri, limanı imparatorlukta nakit
para ithalatının en önemli giriş noktası yapmaktadır. İstan
bul da bu üstünlüğe sahiptir; bu süreçte şehir imparatorlu
ğun mali ihtiyaçları açısından özel bir rol oynamıştır. Çün
kü Avrupa dövizlerinin ithalatı, özü gereği, bir para ticareti
dir ve hatta kimi zaman meta ticaretinden bile daha önemli
olmaktadır. Bu alanda en aktif olanlar Fransızlar olsalar da,
Hollandalılar14 ve İngilizler15 de buna katılırlar. Hollanda
lılar ve İngilizler, Levant Kumpanyası'nın yasaklarına rağ
men, Smyma'ya döviz ve poliçe getirirler. Bu durum para ti
caretinin ya da banka ticaretinin ne ölçüde yaygın ve karlı
olduğunu göstermektedir.16 Bu, aynı zamanda, hem Osman
lı hem de Avrupalı tüccarların meşgul oldukları, borsa alım
satımları ve nakit paralarla poliçeleri ilgilendiren diğer spe
külatif para faaliyetleri konusunda Smyma pazarının güve
nilir bir alan olmasını sağlamaktadır. Smyma'daki ticari or
tamın rekabet gücünü yükseltmeye17 katkıda bulunan bu
tür spekülatif para işlemleri, 18. yüzyıl sonunda ve 19. yüz
yıl başında gelişir. Bunun nedeni, o dönemde, devrim döne
minde ( 1 792- 1 801) ve Napoleon döneminde (1803- 1 814)
41
Fransız savaşlarının ve Avrupa ekonomilerinin atılımının
sonucu olarak Avrupa dövizlerinin pazarlara akışıdır. Bu
tür işlemler Smyma'mn dönemin büyük Avrupa finans pa
zarlarıyla bağlarım güçlendirmesini de sağlamakta ve bu li
manı Levant'ın en önemli ve en aktif para pazarlarından bi
ri yapmaktadır.
Savaşların Etkisi
18 Elena Frangakis-Syreu, "The coastal trade of the Otoman Empire, from the
mid-eighteenth century to the early nineteenth century", John Armstrong ve
42
mileriyle taşınması tehlikeli ve de yüksek sigorta maliyet
leri nedeniyle masraflı olduğundan, Hollanda tekneleri,
yansızlıkları sayesinde bu boşluğu doldurmaya çalışırlar.
Bununla birlikte, İngilizlerin ve Fransızların tersine, Hol
landalılar Osmanlı tacirlerin mallarını da taşımak isterler.
Sonuç olarak, savaş, Osmanlı tüccarların, Batılı tüccarlar
yanında ve Hollanda tekneleri sayesinde Smyrna'nın Batı
Avrupa'yla ticarete katılımını önemli ölçüde teşvik eder.
Bu dönemde Osmanlı ticaret firmaları (Yahudi, Yunan ve
Ermeni) Smyrna'yla ticaret yapmak için ilk kez Hollan
da limanlarına yerleşirler ve barışın sağlanmasından son
ra da bunu yapmaya devam ederler. Ayrıca, ticaretin (böl
gedeki İngiliz donanmasının saldırıları nedeniyle) Marsil
ya'dan, Livorno gibi (açık liman statüsü nedeniyle, arala
rında Osmanlı tacirlerinin de bulunduğu bütün milletle
rin ticarete katılmasına imkan tanıyan) ltalya limanlarına
geçmesi, bu savaş sırasında Smyrna'nın yerel tacirler top
luluğunun ltalya'da yaygınlaşmasına katkıda bulunur. Da
ha ileride, Fransız Devrimi ve Napolyon döneminde Mar
silya'nın İngilizler tarafından daha katı bir ablukaya alın
ması, Marsilya ile Smyrna arasındaki ticaretin bir kez da
ha İtalyan limanlarına, özellikle Trieste ve Ancône'a sap
masına yol açar. Bir Levant limanı olan Marsilya bu çatış
malardan tek rahatsız olan liman değildir. 1 78 1 - 1 782 yıl
larında, Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nın ( 1 776- 1 782) son
yıllarında, Amerikan limanları Britanyalıların ambargosu
na maruz kalırken, Hollandalı tacirler Smyrna'dan başla
yan bir kara yohınu benimsemek zorunda kaldılar. Bu yol
onları, Avrupa dolayısıyla, Trieste'ye kadar götürür, son
ra oradan gemiye binip Smyrna'ya kadar giderler; böyle-
Andreas Kunz (Der.), Coastal shipping and the European Economy, 1 750-
1980, Mainz-am-Rhein, Philipp von Zabem, 2002, s. 131-149; aynı yazar, "lz
mir and the otoman maritime world of the eighteenth century", Oriente Mo
demo, c. XX/1, 2001, s. 109-128.
43
ce ltalya limanı onların ticaretleri için önemli bir antre
po olur. 19 Amsterdam, Rotterdam ya da Livomo gibi, Tri
este ve Ancône da Osmanlıların şehir surları içine yerleş
mesine imka.n tanır. Genellikle Yunan ya da Yahudi olan
Osmanlı tacirlerin ticaret firmalarının ltalya limanlarında
gösterdiği atılım buradan kaynaklanır. Çünkü, Hollanda
ya da İtalyan limanlarını üs seçen bu tacirler, Fransızlar
la Hollandalıların geçmişte Smyrna'yla gerçekleştirdikle
ri ticaretin önemli bir bölümünü ele geçirirler. 18. yüzyı
lın son on yıllarında ve 1 9 . yüzyılın başlarında Smyrna'da
ki yerel cemaatlerin ekonomik büyümesi üzerinde savaş
ların olumlu sonuçları, dünya ekonomisinin büyümesiyle
iyice artmıştır. Bu büyüme, yerel cemaatlerin genişlemek
te olan bir ticaretten daha büyük bir pay almasını sağla
maktadır.
1 9. Yüzyılda Smyrna
44
olduğu yoğun ticaret yollan ve ticari ağlar sistemi sayesinde
bu rolleri üstlenir. Dünya ekonomisinin ve Osmanlı malla
rına olan talebin değişimlerine etkin bir şekilde karşı koyma
yeteneğini sürdürür. 18. yüzyılda esasen Batı'nın tekstil sa
nayilerine hammadde ihraç ettikten sonra, Smyrna, 19. yüz
yılda ve 20. yüzyıl başında, besin maddelerinin (üzüm, kuru
yemiş, incir) ve kökboya, tahıllar, afyon, palamut, tütün gi
bi başka malların ihracatçısı olur. En köklü değişim pamuk
ihracatında görülür. 1 793 yılında Eli Whitney'nin tanele
me makinesini icadının ardından dünya pazarında Ameri
kan tütününün rekabet gücüne sahip fiyatlarla belirmesiy
le birlikte, Smyrna pamuk ihracatını canlandırma ve Ameri
kan lç Savaşı ( 1861- 1865) sırasında Amerikan ihracatındaki
duraklamanın neden olduğu boşluk sonucu dünya pazarın
da artan pamuk talebine karşı koyma kapasitesine sahip ol
duğunu gösterir. 19. yüzyıl sonunda başlayan ve 20. yüzyıl
başında da süren pamuğa dünya çapındaki talep artışı, Sm
yrna'nın rekabet gücüne sahip pamuk ihracatını koruması
nı sağlar. 1 900'lü yıllarda Smyrna pazarında kayıtlı pamu
ğun vadeli pazardaki yoğun spekülatif hareketi ve fiyat dal
galanmaları, Smyrna'nın uluslararası pamuk ticaretine ne öl
çüde ve ne kadar başarılı bir şekilde bağlı olduğunu göster
mektedir. 19. yüzyıl boyunca, büyüyen iç pazara ve bir bur
juvazinin doğuşuna bağlı olarak, pazardaki tüketim malla
rı bütün olarak artar, morina balığı, jambon, gümüş takım
lar, bıçaklar, buz22 ya da dikiş makineleri gibi malları kap
sar. Elbette ki Batı'nın tekstil ürünleri, 17. yüzyıldan beri ol
duğu gibi Smyrna'nın ithalatında başı çekmektedir. 1900'lü
yıllarda, tüketim sektörünü geride bırakan Smyma ham
madde ithal etmeye başladı: Şehirde ve bölgede genişlemek-
22 Smyrna'da, Maine'den (Amerika Birleşik Devletleri) ithal edilen buz besini so
ğutmak için kullanılmıştır. 20. yüzyıl başında, Amerikan fabrikalannda yerinde
imal edilmeye başlanmıştır.
45
te olan hafif sanayi ve altyapıdaki enerji ihtiyaçlan için pet
rol, aynı zamanda da giderek daha mekanize olan bir tanın
sektöıü için makineler.23 Bu dönem, Osmanlı Smyrna'sının
ekonomisinin refahı ve modernizasyonu içinde doruğa eriş
tiği dönemdir.
46
kredilerine en kolay erişim yoluyla, Smyma pazannın daha
önceki özelliği olan dayanıksızlık ve istikrarsızlık büyük öl
çüde ortadan kalkar. 19. yüzyılın ortasına doğru Batılılar ya
sal bir üsse, genişlemekte olan bir iç pazara ve kendi işlemle
rini imparatorluğa yaymak için gereken sermaye kaynaklan
na sahip olurlar; hatta Smyma'nın art-ülkesinde ticari firma
lar bile kurarlar. 18. yüzyılda geçici süreyle Smyrna'da kalır
larken (genellikle on yılı aşmıyordu) bu dönemde kalıcıla
şırlar. Genellikle yerel bir servet edinen bu Levantenle�6 (o
dönemde imparatorlukta böyle adlandırılıyorlardı) birçok
açıdan yerel ekonomiye katılırlar. 20. yüzyıl başında, nispe
ten sınırlı sayılanna rağmen, yerel burjuvazinin önemli üye
leri arasındadırlar ve şehrin ekonomik ve kültürel yaşamın
da büyük rol oynarlar.
Daha 1 8 20'li yıllarda Batılılar art-ülkeye dalma riskini
göze almışlardı. Genellikle de mal satın alıp Smyrna'ya ge
tirmek ve buradan ihraç etmek için, aynı zamanda da ithal
ettikleri mallan iç pazarlara dağıtabilmek için aracı olarak
yerel tüccarlardan yararlanmışlardı. Böylelikle Müslüman
ve gayrimüslim tüccarlardan oluşan ağlarla çevirmişlerdi.
1838'den sonra konumlan yasal ve ekonomik olarak daha
güçlenmiş, ticari faaliyetleri artmıştı. Bununla birlikte, ül
ke içinde kendi adlarına mal alıp satmaları için aracı ola
rak gayrimüslim yerel tacirlere de başvurmuyorlardı. On
lar da şehrin içinde velveya yakın çevresinde kalmayı ter
cih etmişlerdi. Bu şekilde, yerel tacirler Batılıların faali
yetlerinde yer almaya devam ederlerken, onlar da bir yan
dan gelişmeye devam ediyordu. 1 9 . yüzyılın son çeyreğin
de ve 20. yüzyıl başında, Batılı büyük şirketlerden bazı
ları ülke içinde karmaşık faaliyetler örgütlediler. Bunlar
arasında, ihraç ettikleri malların ihracat haklarını vergi-
26 Levantenler hakkında daha fazla bilgi edinmek için bkz. bu kitapta Oliverjens
Schmitt'in "Levantenler; Avrupalılar ve Kimlik Oyunlan" yazısı.
47
lendirmek için açık artırmalar ya da bir urunun satış hak
kı üzerinde tekel sahibi olmak için yerel üreticilerle söz
leşmeler yer alır. Whittall'ların palamut ticareti ya da Ma
cAndrew'lerin ve Forbes'ların meyanköku ticareti, Batılı
ların bölge ekonomisine önemli ölçüde nüfuz ettiğini gös
teren örneklerdendir. Önemli sermaye kaynaklarına da sa
hip olan Batılılar, meyankökünün dünya pazarındaki fiya
tı yükseldiğinden, bunu hamur haline getirecek fabrikalar
da kurdular.27
İhracat ve İthalat
48
kilerinin yerini aldı.29 Özellikle Yunanlılar ve Ermeniler, kü
çük tacirlerin egemen olduğu ve kredi kullanımının çok yay
gın olduğu ithalat sektöründe çok etkindirler. Türkler ve Yu
nanlar incir ticaretinde ve zımpara ve krom gibi mineralle
rin çıkartılıp ihraç edilmesinde kendi yerlerini korumakta
dırlar. Bununla birlikte, ihracat koşullan büyük ölçekte ihra
catçılan, yani Baulılan destekleme yönündedir. Dünya paza
nnın tanınması önceliklidir; tıpkı Smyma'dan kilometrelerce
uzaktaki sözleşme imkanlan ve fiyatlar üzerine bilgi ve ilişki
sahibi olmak gibi. Osmanlı üreticilerinin mallannı ödemek
te kullanılabilecek fon ihtiyacı, Avrupalı büyük ihracatçılan
da teşvik etmektedir. 20. yüzyıl başında durum birazcık ev
rim geçirir, çünkü kısa vadeli kredi, Smyma'da bulunan Batı
lı bankalar aracılığıyla orta çaplı yerel tacirlere de yayılmıştır.
Kısa vadeli bu tür borçlar, müşteri tutmak için rekabete gi
ren, böylece ticari, hatta spekülatif faaliyetlere yatınmlar için
Smyma pazanna daha fazla sermaye getiren banka sayısında
ki artışla birlikte daha da erişilebilir olmaktadır. Sonuç ola
rak, incir, üzüm ve pamuk gibi bazı ihracat ürünleri yalnızca
azgın bir rekabete yol açmakla kalmazlar, aynı zamanda yo
ğun bir spekülatif faaliyete de yol açarlar.30 Birinci Dünya Sa
vaşı'nın arifesinde, bunca rekabet dolu bir pazarda ilerlemeye
çalışan çok büyük ihracatçılar, üretim yerinden ihracat paza
nna dek tüm işlem zincirini denetlemeye çalışırlar. Petrol ih
racatçısı Amerikan tröstü Standard Oil Company of New jer
sey de böyle yapmaktadır.31 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl ha-
49
şında Batılı müteşebbisler ile yerel müteşebbisler arasında
Batı Anadolu'daki dinamik, çoğu zaman gerekli yaygın kay
naklara rağmen genişlemekte olan bir sektör olan maden ih
racatıyla açıklanır. Çünkü maden araştırma ve çıkarmanın
ötesinde, madenlerin işletilmesi de iç bölgelerden kıyılara
dek ihracatları amacıyla taşınmaları için demiryolu yapımı
nı ve sürdürülmesini gerektirir. Levantenler bu sektörde ege
mendir. Bununla birlikte 20. yüzyıl başına doğru Müslüman
lar ve gayrimüslimler, daha ziyade Türkler ve Yunanlar, ki
mi zaman karşılıklı partnerlik biçiminde, madenlerin sahip
leri ve ihracatçısı olarak konumlanırlar. Erişilen yerel serma
ye birikim düzeyi bu dönemde madenlerin işletilmesine Os
manhlann katılımını sağlar. 32
50
Smyma'nın iç limanı.
34 Bu nhtımlann yapılışı hakkında daha fazla aynntı için bkz. bu kitaptaki Cana
Bilsel'in yazısı: "Modern Bir Akdeniz Metropolüne Doğru".
35 Elena Frangakis-Syrett, "The making ofa nineteenth-century otoman port: the
quay of lzmir", Tht:]oumal of Transport History, c. XXIVl , 2001, s. 23-46.
51
mak için Gediz Nehrini de yönlendirme çalışması başlatı
lır.36 Ekonomik refahının anahtarı liman olan bir şehir için,
limandan geçen ticaretin artan hacmi ve liman kompleksi
ne bağlı ticari işlerin gelişimi, aynı zamanda, limanın sınai
olmayan bölümünde Alsancak gayrimenkul bölgesinin ya
pımı, hem projenin başarısını hem de Smyrna'nın refahını
yansıtır.37 Yüzyılın başında başka altyapı projeleri de sür
mektedir. 38
Bu altyapılar Batı sermayesinin Smyrna ekonomisindeki
aktif rolünü ve sektöre egemen olmaya çalışan çeşitli Ba
tılı kapitalist gruplar arasındaki güçlü rekabeti de açıkla
maktadır.39 Demiryollarından ve lngiliz şirketlerinin yap
tırıp sahiplendiği gaz şebekelerinden (bütün Smyrna ölçe
ğindeki ilk projeler) sonra, lngilizler başlangıçta sektörde
sarsılmaz bir yer edindiler. Rıhtımın ve liman kompleksi
nin bir Fransız işletmesi olan Dussaud Kardeşler tarafın
dan finansmanı, inşaatı ve sahiplenilmesi sorunu, Fransız
larla lngilizler arasında çetin ve uzun süreli bir mücadele
ye yol açar. Fransızlar, bu sektöre yaptıkları yatırıma bu
yeni gelenlerin karışmasını bir hakaret kabul ederler. Şe
hirdeki kamuoyu bölünür. Büyük Britanyalılarla ticaret ya
pan iş adamları rıhtım inşaatına şiddetle karşı çıkan lngi
lizleri destekleme eğilimindedirler; ama aralarında beledi
ye yetkililerinin de bulunduğu diğerleri bu inşaattan yana
dırlar. Babıali'nin bu projeyi desteklemesi, ekonomik açı
dan şehre yararlı olacakları inancına ve Smyrna'nın altya-
52
pılarına İngilizlerin giderek daha fazla el koymasını sağla
mayı arzulamadıkları olgusuna dayanmaktadır. Nedenle
ri ne olursa olsun, bu destek temel önemdedir, çünkü pro
jeye girişilip sonunda tamamlanacağı güvencesi vermekte
dir. 1 9 . yüzyıl sonunda ve 20. yüzyıl başında, (şirket o dö
nemde Fransızlar tarafından satın alınmıştı) Smyma-Kasa
ba demiryolu hattının uzatılmasına yol açan Fransızlarla
bir "ittifak" içinde Alman kapitalistlerinin müdahalesi ile
rıhtımın ve liman kompleksinin genişlemesine Belçika çı
karlarının katılımı, bölgede emperyalizmin rekabetlerinin
belirgin yoğunluğunu göstermektedir. Genellikle büyük
Avrupa bankaları tarafından temsil edilen bu büyük yatı
rımcıların gazdan tramvaya dek uzanan çalışmaları, şehrin
şehirleşme ve modernleşme sürecinin başında yer alır. Bu
nunla birlikte, Levantenlerden farklı olarak asla Smyrna'ya
yerleşmezler, genellikle inşaat çalışmalarını denetlemesi ve
bu projeleri yürütmesi için bölgeye temsilciler göndermek
le yetinirler.
53
yıl sonu ile 20. yüzyıl başında yerel ekonominin evrimine
ve Osmanlılar'la Levanten müteşebbisler arasındaki ilişki
lere iyi bir işarettir. Müslümanlar ve gayrimüslimler kü
çük çaplı işletmelerin çalışanı ve sahibi olarak işin içine
girmiş olsalar da, teknolojik yenilik ve iş örgütlenmesi ko
nularında yolu gösterenler Levantenler oldu. 1 908 yılında
Oriental Carpet Manufacturers Limited'ı (Şark Halı lma
latçıları Şirketi) kurarak bu aile içi sanayi sektörünü kon
sorsiyuma dönüştürenler onlardı.40 Halı imalatçısı çok sa
yıda şirketin kaynaşmasından doğan sermaye temerküzü
nün meyvesi olan konsorsiyum, 20. yüzyıl başında serma
ye temerküzü bakımından dünya ekonomisinin daha ge
niş bir eğilimine katılır. Bu durum, Smyrna'nın uluslara
rası ekonomiye ne ölçüde entegre olduğunu göstermekte
dir. Smyrna konsorsiyumlarının sermaye kaynaklan o dö
nemde Batı Avrupa ya da Amerika ekonomilerinin kartel
lerinin kaynaklarından elbette daha az olsa da, Batılı ben
zerlerininki gibi bir pazar stratejisi üzerinde temellenmiş
tir. Bir başka büyük gruplaşma olan Smyrna Fig Packers
Limited (İncir Pazarlamacılar Şirketi) 1 9 1 2 yılında kurul
du.41 Osmanlı ve Levanten şirketlerin çoğunu kendi sek
törlerine dahil eden bu iki konsorsiyum, şehirde üslen
miş tek tek işletmelerin hepsinden fazlasıyla çok miktar
da sermaye kaynağı oluşturur. Levanten sermayelerin var
lığı önemli olsa da, hiçbir konsorsiyum, her iki sektörde
de önemli Osmanlı şirketlerin ortak katılımı olmadan olu
şamazdı. Özellikle Müslüman ve gayrimüslim yerel teşeb
büslerin katılımının her zaman güçlü olduğu incir ihraca
tındaki durum budur.
54
19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başında Osmanlı sermaye
sinin daha büyük miktarda birikimi ve yerel ekonominin
örgütlenmesinde daha yüksek bir sofistikasyon düzeyi, sı
nırlı sorumlu hisse senetli şirketlerin yerel düzeyde kurul
masına yol açtı. Sermaye kaynakları konsorsiyumlardan
daha az olsa da, bu işletmeler Smyrna ekonomisinin çok
sayıda sektörüne yerleştiler. Özellikle ihracat ticareti ve
deniz ulaşımı ya da maden çıkarma gibi bağlantılı faaliyet
alanlarına girdiler. Özellikle lngiltere'de kurulan bu şirket
ler, şehrin en refah içindeki Osmanlılanndan (Müslüman
ve gayrimüslim) ve idari meclislerinin üyesi ve hisseda
rı olan Avrupalılardan, esasen Levanten müteşebbislerden
oluşmuş ve bunlar tarafından finanse edilmiştir. Bu şir
ketler Avrupa bankalarından oluşan yatırımcılar karşısın
da bir ağırlık teşkil etmese de, Osmanlı döneminin sonun
da Smyrna burjuvazisinin yatırım kapasitesini geniş ölçüde
temsil eden sermaye kaynaklan yine de özellikle aile içinde
55
kalmış olan ve 19. yüzyıl başında yerel ekonomiye egemen
olmuş önceki Avrupalı şirketlerinden daha önemlidir.42
19. yüzyıl sonunda Smyma'da şubeler açmış ilk banka
lar arasında yer alan Osmanlı Bankası'nın ve Credit Lyon
nais'nin ardından çok sayıda başka banka şubesi de yüzyı
lın son on yıllarında, özellikle 1 900'lü yıllarda kapılarını aç
tılar. Atina Bankası, Banque d'Orient, Deutsche Orient Bank
ve Selanik Bankası bunlar arasında yer almaktadır. Bunlar
özellikle şubelerdir, yani esasen Doğu Akdeniz'in geniş böl
gesine ulaşımı sağlamak için Batılı finans kurumlarının aç
tıkları bankalardır. Bunların varlığı ve mali temellerinin sağ
lamlığı, Batı mali sermayesi açısından, Smyma'da bir ekono
mik gelişme düzeyinin ve bu kadar masraflı bir yatınını doğ
rulamaya yetecek bir ticari işlem potansiyelinin var olduğu
anlamına gelmektedir.43 Onların faaliyetleri, yerel ekonomi
nin en ciddi kronik sorunlarından biri olan para kıtlığını or
tadan kaldırarak ve krediyi kolaylaştırıp, faiz oranlarını dü
şürerek ekonomik gelişmede katalizör rol oynar. Aynı za
manda, başka müteşebbislerle birlikte bu bankaların müşte
rileri olarak bölgenin özel tacir ve bankacılarının yaygınlaş
masına da katkıda bulunurlar. Kimileri kısmen yerel olarak
finanse edilen başka bankalar da imparatorluk ortadan kal
kana dek şehre yerleşmeye devam edeceklerdir.44 20. yüzyıl
başında Smyrna, imparatorluktaki banka işlemlerinin yay
gınlığı ve işlem hacmi bakımından önemli bir banka mer-
56
kezi halini almıştır. Banka büyük çapta Batılı kapitalistle
rin egemenliğinde olsa da, yerel bankacılar faal olmaya de
vam ederler. Mevduat bankacılığında önemli bir pazar payı
nı korurlar, örneğin bu bankalardan para ödünç alıp, özel
likle Osmanlı küçük müteşebbislerden oluşan yerel müşteri
lerine borç verirler. Avrupa bankaları (hiçbir Amerikan ban
kası yoktur) bu tür müşterilerle ilgilenmeye pek hevesli de
ğillerdir, böylece pazarın bir bölümünü istekleri dışında Os
manlı rakiplerine bırakırlar. Banka sektörünün şiddetle yet
kinleşmesi ( l 900'lü yıllarda bu özel bankalardan bazıları
nın hisse senetli bankalara evriminin gösterdiği gibi) serma
ye birikim düzeyindeki artışın ve yerel ekonominin dönüşü
münün işaretidir.
18. yüzyılın ortasına doğru Osmanlı lmparatorluğu'nun
Avrupa'yla ticaretinde en önemli liman olmuş Smyrna 20.
yüzyıl başına dek yalnızca Osmanlı dış ticaretinin değil, ge
nel olarak Osmanlı ekonomisinin büyüme ve modernleşmesi
nin ve imparatorluğun şehirleşmesinin de ön safında yer alır.
57
SmvrM. .J:ı cenlr1 dı la Vf/lı.
::>
z
o
>
;;;
"'
�
o
"'
o
a:
o
<!1
i!i
�
...
�
...
� �
o
Kôrfeze girer girmez ya da şehrin yukan mahallelerinden bakıldığında Smyma, ilh
kez keVedrn seyyahın gôzılnde, çoklu bir şehir olarak belirir: Birkaç sokak mesafeyle
camilerin, kiliselerin ve sinagoglann; bunlann kubbe, çan ve minarelerinin
komşuluğunun tanıklık ettiği gibi çeşitli grup ve cemaatlerin birlikte var olduğu bir
şehir. Sokaklannda dolaşan biri, buradaki kahvelerin, küçük dükk4n ve gezinti
yerlerinin, aynı zamanda da kapalı birer sosyal ilişki meh4nı olduğunu, şehir
sakinlerinin etnik, inanç, milliyet farklannın ôtesinde kendi aralannda bağlar
kurmasını sağlayan yerler olduğunu saptar.
iKiNCi B Ö LÜM
61
yıl başında Müslümanlar gayrimüslimlerden daha az sayıda
dır. Bir yüzyıl sonra Müslüman sayısı (tahminlere göre dok
san bin ile yüz yirmi bin arasında) Yunanlıların sayısına be
lirgin bir şekilde yakındır, ama Smyrna "zındık" bir şehir ol
maya devam eder çünkü Müslümanlar orada Hıristiyanların
ve Yahudilerin toplamından her zaman az sayıdadırlar.
Müslümanlar örneğine gelince, onlar Smyma'da 14. yüz
yıl başından beri, Aydın kökenli güçlü Türkmen beyleri olan
Aydınoğullan'nın şehri almasından itibaren vardırlar: O dö
nemde yukarı şehre, Kadifekale kalesine (Antikçağ'daki Pa
gus Dağı) yerleşirler ve Umur Bey vali olur. Birkaç yıl sonra
( 1344'te elbette) ve birkaç yıllığına, Rodos şövalyeleri aşağı
şehri ele geçirdiğinde şehir ikiye bölünür. Smyma 1425 yı
lında Osmanlı Imparatorluğu'na bağlanır. 15. yüzyıl başın
dan 17. yüzyıl başına dek küçük bir bölgesel ticaret merke
zi olarak kalır ve esasen Müslümanlardan oluşan nüfusu iki
bin ile beş bin kişi arasında değişmektedir.
18. yüzyıl sonunda Smyma'nın (ve tüm Aydın vilayeti
nin) Müslüman nüfusu artar. Bileşimi, kesin rakam verme
nin imkansız olduğu büyük dalgalar halinde art arda gelen
lerle çeşitlenir.
ilk dalga, Karadeniz'in kuzey ve doğu kıyılarında yaşayan
Tatarlardan oluşmuştur. Bunların l 774'te, Osmanlı-Rus sa
vaşında Osmanlı Imparatorluğu'nun yenilgisinden sonra kaç
mış olmaları muhtemeldir. Smyma'da, yukarı şehrin henüz
iskan edilmemiş bir bölümünde, Kadifekale kalesi ile mevcut
Müslüman mahalleler arasında yeni bir Müslüman mahalle
nin kuruluşuna katkıda bulunurlar: "Kefe mahallesi."
Aynı olgu ikinci Müslüman göç dalgasıyla da tekrarlanır.
Bunlar Smyrna'ya 1 854'ten ve Kırım Savaşı'ndan sonra gelir
ler. Onlar da Kınmlıdır ve savaşın felaketlerinden kaçmak
için Smyma'ya gelip yerleşmişlerdir. Smyma'da "Kefe ma
hallesi" büyüdü ve birçok alt-mahalleye ayrıldı.
62
Üçüncü dalga, 1877-1878 Rus-Osmanlı Savaşı'na tarihle�
nir. Osmanlı'nın yenilgisinin ve 1 3 Temmuz 1878'de imza
lanan Bedin Anlaşması'nın ardından Müslüman göçmenler
Romanya, Bulgaristan, Sırbistan ya da Karadağ'dan gelirler.
Üç yıl sonra iki Osmanlı vilayetinin Yunanistan'a bağlanma
sını kabul eden bir Yunan-Osmanlı anlaşmasının imzalan
masından sonra bu kez Teselya ve lpiros'tan gelirler.
Bu üçüncü dalga Müslümanların Smyrna'ya ve Anado
lu'ya göç sürecinde bir kopuşa damgasını vurur. Geçmiş
te göç genellikle bireysel kararlardan kaynaklansa da ve bu
göçü yönlendirebilen ya da düzenleyebilen Osmanlı devleti
nin yardımından muhtemelen yararlansa da, bu tarihten iti
baren köklü bir değişime tanık olunur: Müslümanlar doğup
büyüdükleri ve yaşadıklan toprakları terk edip Osmanlı lm
paratorluğu'na yerleşmek zorundadırlar.
1 9 1 2- 1 9 1 3 Balkan Savaşları dördüncü dalga Müslüman
göçmenlerin Smyrna'ya yerleşmesine yol açar. Bunlar bu kez
Arnavutluk, Trakya, Midilli ya da Sakız adalarından ve Gi
rit'ten gelirler. Kısacası, imparatorluğun o dönemde kaybet
tiği bütün topraklardan gelirler. Smyra'ya ve çevresine yer
leşirler.
1877-1878 savaşının sonundan itibaren, Müslüman göç
meleri, yani muhacirleri kabul etmek üzere devlete ait arazi
ler üzerinde yeni mahalleler kurulur: şehrin güneyine, Kadi
fekale ve Değirmendağı yamaçlarına, Müslüman mezarlıkla
rın öte tarafına yerleşirler.
Son olarak, son bir Müslüman dalgası Smyrna'ya 1923 yı
lında Yunanistan'la Türkiye arasındaki nüfus değişiminin
ardından gelir. Bir taraftan, Yunanistan'dan Müslümanlar
gelirken, diğer taraftan Yunan nüfusun hemen hemen tümü
şehri terk eder. Aynı dönemde Smyrna'ya Anadolu'nun iç
lerindeki birçok küçük şehirden (Manisa, Uşak, Kemalpa
şa, vs.) gelen Müslümanlar da yerleşir. Bunlar Yunan-Os-
63
manlı savaşının yıkımlarından ve 1922 yılında Yunan ordu
sunun geri çekilişinden doğrudan doğruya zarar görmüşler
dir. Hıristiyan nüfusun esas böllimlinlin şehirden ayrılışın
dan sonra demografik dengeyi yeniden kurmaya onlar kat
kıda bulunurlar.
Smyrna'daki Muslliman nlifus bu şekilde adım adım oluş
muştur. Etnik çeşitlik de buradan kaynaklanır: Smyrna
Mlisllimanlan Tlirk, Bosnalı, Arnavut, Tatar vs.dir. içlerinde
çok az sayıda Arap da bulunur. 18. yüzyılın ikinci yansında
yukan şehirdeki kuçlik bir Arap mahallesi bunun kanıtıdır.
64
orada olan Helvacızadeler ya da Uşakizadeler gibi hali vak
ti yerinde bazı aileler birkaç kuşak boyunca izlenebilir. 19.
yüzyılda Uşakizadeler çok büyük bir eşraf ailesidir. Hanla
n vardır ve kendilerine ait olanlann yanı sıra, müttefikleri
olan ve yandaşlık ilişkisi içinde olduklan ailelere de ait yak
laşık iki bin develik bir sürüyü yönetmektedirler. Bu aile gü
nümüzde de Smyrna'da ve geniş ölçüde Türkiye'de hala çok
önemlidir.
18. yüzyılda Manisalı Karaosmanoğlu ailesi, yerine getir
dikleri idari ve askeri işlevleri bakımından, Babıali'yle sür
dürdükleri bağlar bakımından, bölge için Babıali vergileri
nin önemli çiftlik sahibi olarak çeşitli vergilerin toplanma
sını sağlamalarıyla ve ( 1 7. yüzyıldan beri) sahip oldu kla
n ve üretimi (pamuk, buğday) esasen ihracata yönelik olan
önemli toprak mülkleriyle Batı Anadolu'daki ayan aileleri
nin en zengin ve en nüfuzlularından biridir. 19. yüzyılda
bu aile bölgede gözardı edilemeyecek bir güce hep sahip ol
muştur, çünkü Smyrna'nın art-ülkesindeki önemli tanmsal
mülkleri ve yine Smyrna'daki birçok hanı denetlemeye de
vam etmektedir.
Kuşkusuz ki Müslüman bir orta sınıf da vardır, ama çok
kalabalık değildir. idarenin ve ordunun ara basamaklannda
bulunan kişilerden, devlet okullarındaki öğretmenlerden,
avukatlardan, doktorlardan, eczacılardan, vs. oluşmaktadır.
Özellikle bazı profesyonel sektörler 20. yüzyıl öncesi Müs
lümanlar arasında pek yer etmemiştir. Örneğin Müslüman
lar tıp mesleklerine ancak 20. yüzyılda yığınsal olarak yöne
leceklerdir.
65
::ı
z
�
;;;
"
�
o
"
o
a::
o
\!)
i!i
w
o
w
a::
a::
w
o:
Q
l 9JO'lu y ıllarda Karataş.
66
IŞIK TAMDOCAN: Smyma Müslümanlan, zengin ya da yoksul
da olsalar, hepsi de yuhan şehrin mahallelerinde, Müslüman
mahallelerinde mi yaşıyorlardı ?
- Aslında iki dönemi ayırmak gerekir: 19. yüzyılın ilk yan
sında şehir mekanı aynı etnik-inanç cemaatine mensup ki
şilerin yaşadığı mahallelere bölünmüştü. Ama aşağı şehirde
karma mahalleler de vardı. Buna karşılık, 19. yüzyılın ikinci
yansından itibaren durum değişir. Farklı mahalleler açılır ve
şehir mekanının esasen etnik-inanç aidiyetlerinin ya da ki
şilerin milliyetlerinin damgasını vurduğu aynın yerini adım
adım öncelikle ekonomik ve toplumsal ölçütler üzerinde te
mellenen bir aynmcılığa bırakır.
Bu dönemde Müslüman burjuvazi yukarı şehrin mahal
lelerini yavaş yavaş terk ederek Smyma'nın güneybatı sahili
boyunca gelişen köylere (Karataş ya da Güzelyalı), Karşıya
ka'ya (Avrupalılar Kordelyo diyorlardı) , Smyma körfezinin
kuzey sahiline ve Buca gibi içeride kalan bölgelere yerleşirler.
Bu kişiler buralarda konaklar ya da tamamen Batılı tarzda ko
nutlar inşa ettirirler ve geleneksel yaşam tarzlannı terk eder
ler. Kurulmuş olan yeni ulaşım altyapılanndan sürekli yarar
lanırlar (Smyma-Karataş-Göztepe yolu gibi, bir İngiliz gemi
cilik kumpanyası tarafından 1874 yılından itibaren Smyma
Karşıyaka hattının ya da Buca' da bir durağı bulunan Smyma
Aydın demiryolu hattının açılışı) . Frenk mahallesine de yer
leşirler (özellikle rıhtıma) . O dönemde burası büyük bir ge
lişme göstermekte ve Smyma sakinlerinin çoğunu, hangi et
nik gruptan olurlarsa olsunlar cezbetmektedir.
67
lümanlarla diğerleri arasında kurulamaz. Örneğin bütün 19.
yüzyıl boyunca ve 20. yüzyıl başında Smyrna'da Müslüman
larla Hıristiyanlar arasında ya da Müslümanlarla Yahudi
ler arasında hiç evliliğe rastlanmaz. Böyle bir olay olsa kesin
dikkat çekerdi, çünkü yerel basında derhal çok sayıda yazı
nın konusu olurdu.
Buna karşılık, Smyrnalılar arasındaki mesleki ve sosyal iliş
kiler, farklılıklarının ötesinde gündelik hayatta sürmektedir.
Mesleki faaliyetler konusunda, tanım gereği başkalarıyla bağ
lar zorunlu olur. Fabrikalarda ve hanlarda kurulur bu bağlar.
Buralarda Müslümanlar, Yunanlar ve Yahudiler işçi olarak
yan yana çalışmaktadır. Avrupalı tacirlerle, simsarlar (Yunan
ya da Yahudi) ve Müslüman üreticiler arasında iş ilişkileri ku
rulduğunda ya da Müslüman dükkan sahipleri ile her köken
den müşteriler arasında pazarda bağlar kurulduğunda da bu
görülür. Kayıkçı, hamal, kahveci olan Müslümanlar Avrupa
lı, Yunan, Ermeni ya da Yahudi müşterileriyle gündelik mes
lek bağlan kurabiliyorlardı. Müslüman tacir ya da üreticilerin
durumu da böyledir. Ticari çıkarlarını korumak ve güçlen
dirmek için, özellikle Avrupalı tacirlerle, aynı zamanda Yu
nan ve Ermenilerle ilişki kurmaları gerekir, çünkü partnerle
rinin statü farklılıkları onlara başka fırsatlar sunar, başka tica
ri mekanlara ve başka kaynaklara erişirler. Ama bu ilişkilerin
varlığı, ille de iyi ilişki anlamına gelmez. Mekanın bölünmesi
nin belirlediği iş ilişkileri söz konusudur.
Sosyal ilişkilere gelince, bunlar öncelikle, hangi etnik gru
ba mensup olurlarsa olsunlar, şehrin seçkinlerine ayrılmış
sosyal çevrelerde kurulmaktadır. 19. yüzyıl boyunca, şehir
de mevcut diğer cemaatler için olduğu gibi kendilerine özgü
böyle bir çevreye sahip olamayan Müslüman eşraf, 1820'li
yıllardan itibaren , Avrupalı kulüplerinin müdavimi olmayı
ve Batılı yaşam tarzını "tatmayı" sever. Rıhtım boyunca beli
ren lüks kafelere de seve seve giderler. Bütün buralara ister
68
::ı
z
o
>
;;;
�
....ı
o
""
o
"'
o
l!1
�
w
o
w
"'
ffi
a:
������� @
Müslüman mahallelerden Smynıa'nın görünüşü: Türk kışlası ve körfez.
69
Smyrna sakinlerinin kendi aralarında sosyal ilişkiler kur
maları için başka çok sayıda vesile vardır. Örneğin yelken
ve yüzme yarışmaları ya da at yarışları sırasında Müslüman
lar, Hıristiyanlar ve Yahudiler, Osmanlılar ya da Avrupalılar
yanyanadır, uslu uslu birlikte yarışırlar. Şu sonuncu nok
tayı vurgulamak önemli: Rekabet yarışla sınırlıdır ve dost
çadır; her seferinde Smyrnalıların önemli bir bölümünü bir
araya getiren büyük bir şenlik düzenlenir. Avrupalılar Smy
ma Körfezi'nde yelken yarışı düzenliyorlardı. lyi yelken kul
lanmayı bilmeyen genç Müslümanlar da katılırlar, ama baş
ka yollara başvururlar: Kayık ve kürek! At yarışlarına gelin
ce, bu alandaki yeteneklerine emin olan Müslümanlar bu
yarışlarda uzun süredir yer alıyordu. 1865'ten itibaren yılda
iki kez (kışın ve sonbaharda) düzenlenen resmi bir turnuva
örgütlenmesiyle birlikte durum bir başka boyut edinir: Bir
yandan, yalnızca Müslümanlara yönelik olmadığından Sm
yrna'nın tüm sakinleri, kim olursa olsun bunlara katılabili
yordu ve diğer yandan, çünkü artık gerçek bir yarış örgütle
nebiliyordu (örneğin atlar yanşa katılım amaçlı seçilip eği
tiliyordu) .
Tüm bu örnekler, Smyrna sakinleri arasında, farklılıkları
nın ötesinde kurulan gündelik bağları gayet iyi açıklamak
tadır; ama özellikle bu bağlardan yola çıkarak, her birinin
kültürünün tüm Smyrna toplumuna nasıl yayıldığını göster
mektedir. Özellikle tüketim ve eğlence tarzları ile Batı'dan
gelen fikirler, Avrupalılarla ve şehirde mevcut diğer gruplar
la daha sık ilişkiler kuran Müslüman eşraf arasında öncelik
le yayılır, daha sonra da orta ve aşağı sınıflara erişir.
70
kiler yavaş yavaş azalmaya başlar. Bunu saptamak mümkün
dür çünkü 1890 yılında borsanın, 1892 yılında ticaret odası
nın ve 189 1 yılında da Türkçe basının kurulması sayesinde
Müslümanlar açısından Smyrna'daki toplumsal yaşam gide
rek kolaylaşır. Bu dönem imparatorluk nüfusunda milliyetçi
liğin yükselişine de denk düşer. Bu dönemden itibaren fark
lı cemaat mensupları arasındaki çatışmalar giderek sıklaşır.
Örneğin mesleki ilişkiler açısından, Müslüman işçiler Yunan
ve Ermeni meslektaşlarıyla sık sık çatışırlar. Sosyal ilişkilerin
durumu da aynıdır: yukarıda sözünü ettiğimiz yarışlardaki
dostça rekabet 1908'den itibaren hızla dönüşür. Artık, açık
ça ve bilinçli olarak gerçek bir rekabet şeklinde yaşanmak
ta olup, her cemaatin kendi gazetesinde yankı bulmaktadır:
güçlü milliyetçi boyuta sahip bir rekabet.
Bu dönemde Müslümanların Yahudilerle ve Avrupalılar
la genelde iyi ilişkiler sürdürdüğü ileri sürülebilir. Yunanlı
larla ve daha az oranda da olsa Ermenilerle ilişkileri genel
likle çatışmalıdır.
71
YUNAN SMYRNA'SI:
C EMAATLERDEN TARi H i N PANTHEON'UNA
V ANGELI S KECHRIOTIS
73
lara ait bir mirası değil, bütün Yunan milletine ait bir mira
sı hatırlatıyor. Bu anı, Helenlerin yaptıkları şanlı işlerin sü
rekliliği içinde muhteşem bir moment olarak kabul edi
lir. Sonuçta, kutlanan şey, Smyrna değildir, "Yunan Smyr
na'sı"dır ya da "bizim Smyrna"dır. Bu kavram kesinlikle bir
yenilik olamaz. "Yunan Smyrna"ya referans 19. yüzyıl sonu
na dek uzanır. Özellikle yolculuk anlatılarından oluşan bir
literatür şehrin bu dönemdeki özelliklerini tasvir etmeye ça
balamıştır. Birinci Dünya Savaşı'nın ardından referans iyi
ce aşikarlaşır. Bu dönemde şehrin geleceği için verilen mü
cadele, Helen unsurun başatlığıyla ilgili rakamlara dayalı ve
somut gerçeklikler üzerinde temellenen istatistik veriler ge
rektiriyordu.
Bununla birlikte, bu literatürü ayırt eden şey, anlatıya da
yalı nostaljisidir. "Yunan Smyrna'sı" belirli bir dönemde
ki özgül bir yer değildir, istatistiklerle ve rakamlarla destek
lenmeye ihtiyaç duyan bir sav da değildir; hiç tanımlana
maz gözükmektedir. Gavur lzmir bir mite dönüşmüştür, tıp
kı Kayıp Atlantis gibi, kolektif bellek içindeki ayrıcalıklı yer
değiştirmesi sonucunda gerçek coğrafi yerinden kopmuş
tur ve geçmişin tüm tartışmasız zaferleri gibi, bir anlamda,
yalnızca Yunanlara değil, tüm dünyaya aittir. Sonuç olarak,
mitsel tasarımın ötesine gidecek bir teşebbüs, bir büyü bo
zumu riskini her zaman içerse de, Smyrnalı Yunanların ga
yet iyi çizilmiş bir tablosunu içerir.
74
kırsal kökenli olanlardan oldukça kolay ayırt edilir. Göç 18.
yüzyıl sonunda, 1 774 yılında sultanın tüm Hıristiyan tebaası
için uygun düzenlemeler getiren Küçük Kaynarca anlaşma
sıyla hızlanır. Yine de 1830'lu yıllardan sonra, Yunanlar Os
manlı lmparatorluğu'nun Avrupalı güçlere verdiği tavizler
den, aynı zamanda da Tanzimat döneminin önemli reform
larından yararlandıklarında daha sistematik bir karakter edi
nir. Bu dönüşüm 19. yüzyıl sonunda doruk noktasına erişir.
Coğrafyacı Cuinet'ye göre, 1890 yılında Smyrna'da, iki yüz
bin nüfuslu bu şehirde, elli iki bin Osmanlı Yunan'ı ve yirmi
beş bin Helen3 vardı.4
En yoksul Yunanlılar esasen kahveci, tacir ve kayıkçıydı.
Üst sınıftan memleketlileri ise doktor ve hukukçu gibi mes
lekleri tercih ediyorlardı. Aynı zamanda, çok sayıda Yunan
lı, gayet iyi kurulmuş ticari bir faaliyet üzerinde kendileri
ni sağlama alarak, özellikle 1850'li yılların ortasındaki eko
nomik patlama döneminden itibaren, ticarete atıldılar ve ya
bancı işletmelerin yerel acentesi ya da bölgesel ağlardan ya
rarlanan bağımsız tacir olarak faaliyet yürüttüler. Yavaş ya
vaş, koşulların uygun olduğunu düşündüklerinde, mamul
tanın ürünlerinde de şanslarını denediler ve böylelikle yerel
üretimi etkin bir şekilde emdiler.5
18. yüzyıl sonundan itibaren şehre doğru göç hızlandı
ğında, uluslararası ticarete dahil olmuş olanlarla özellikle
3 Yeni bağımsız Helen devleli lebaası ile Osmanlı lebaası Yunanlılar arasında ay
nın yapmak amacıyla, birincileri belirtmek için, Avrupa konsoloslannın da ya
zışmalannda kullandığı "Helen" lerimi kullanılmışllr.
4 Vilal Cuinel, La Turquie d'Asie, gtographie adminisırative, statistique descriptive
et raisonnte de chaque province de l'Asie Mineur, Paris, E. Leroux, 1894, c. ili, s.
440. Aynca bkz. 1890-1891 yıllan için resmi Osmanlı almanaklan, Aydın Sal
namesi 1307, s. 400-409.
5 Elena Frangakis-Syrret, "The economic activities of lhe greek community of
lzmir in lhe second half of the l 9th and early 2Q'h centuries", Dimilri Gonti
cas ve Charles Issawi (Der.), Otoman Greeks in the Age of Nationalism, Prince
lon, Princelon University Pres, 1999, s. 18-19.
75
yerel ekonomik yaşama bağlı kalanlar arasındaki ayrılıklar
büyür. Güçlü tüccar gruplannın artan egemenliği, öngörü
lebileceği gibi, geleneksel idare için kısa sürede bir tehdit
oldu. "Yaşlı dünya" (yerli eşraf ve ruhban) ile cemaat yö
netimine giremeyen hali vakti yerinde kişiler arasındaki ilk
çatışma örneği 1 785 yılında patlak verir ve "uzlaşma" (syn
yposchetikon) adı altında bilinen bir anlaşmada tarif edilen,
dönem için anlamlı düzenlemelere yol açar. Bununla bir
likte, 19. yüzyıl boyunca, Smyrnalı Yunanlar arasında yay
gın toplumsal faklılaşma nedeniyle, özellikle meslek birlik
lerinde temsil edilen toplumun daha geniş kesimleri , ce
maat idaresine yavaş yavaş katılma talebinde bulunurlar.6
Smyrnalı Yunan nüfusun toplumsal dönüşümünün önem
li bir yanı, Avrupalı Aydınlanmacıların ve Protestan fikirle
rin ikili etkisine bağlıdır. Protestan cemaatin varlığı, Orto
doks Yunanlıların geleneksel dinsel ve eğitsel uygulamala
rının radikal sorgulanmasına yol açar ve aralanndaki en li
beral öğeleri cezbeder. Aydınlanmacıların ateşli savunucu
su olarak ünlenen Yunanlı entelektüel Adamantios Kora
is'in Smyrnalı olduğunu unutmayalım; Hollandalı öğretme
ninden etkilenerek Hollanda'da birkaç yıl geçirmiş ve Pro
testan adetlerini benimsemiştir. Ona göre, 18. yüzyıl so
nunda ikilem Protestanlık ile Ortodoksluk arasında değil,
gelenek ve modernlik arasındadır.7
Bununla birlikte, ruhban yetkililer misyoner okullarının
yenilenmesine şiddetle karşı çıkarlar. Bu sayede Protestanla
nn çocuklann ruhlannı ele geçirmeye çalışacaklannı düşün-
76
mektedirler. Sonuç olarak Smyma cemaati derin bir bölün
me yaşar: bir yanda tüccarlar ve modem bir kültürün tem
silcileri; diğer yanda halk kitlesi ve cemiyet üyeleri. Avrupa
lıların ve Amerikalıların sosyal ve eğitsel faaliyetlerine katı
lan seçkin gruplar, dindar çoğunluğun kabul edilemez bul
duğu adet ve tutumları benimserler.
Helen devletinin kuruluşuyla birlikte, siyasal muhalifler
farklı bir yol izlerler ve Osmanlı koşullarında cemaatin gele
neksel idari sistemini destekleyenler ile bağımsız temsil me
kanizmalarıyla birlikte özerk etnik-inanç cemaati yandaşları
arasında bir hegemonya mücadelesinin etrafında dönüp du
rurlar. 8 Bu gelişme, Helen orta burjuvazisinin yeni toplum
sal gruplarının meydan okumasıyla karşı karşıya kalan soy
lular meclisinin (ya da demogeronti) statüsüyle ilgili bir dizi
krize yol açar. Osmanlı yasasının cemaat yönetimine katıl
masına izin vermediği bu yeni toplumsal gruplar kendi ku
rumlarını yaratırlar.9 Anlaşmazlık yeni gelenlerin zaferiyle
sonuçlanır. Bunlar 1878 yılında bir merkez komite (Kentri
ki Epitropi) kurarak, soyluların yetkilerini kısıtlamayı başa
rırlar. Yeni anlaşmanın sonunda eskiler askeri verginin bö
lüşülmesiyle ilgilenirler, cemaat kayıtlarını tutarlar ve ruh
ban meclisini yönetirler, dini ve ailevi sorunlarla ilgilenirler.
Merkez komite ise hayır kurumlarını (öksüzler yurdu, has
tane, okul) yönetir, ama aynı zamanda bütün dinsel törenle
rin gelirlerini de denetler.
Bununla birlikte, yerel Helen yetkililere sıkı sıkıya bağ
lı olan yeni yönetici gruplar hegemonyalarını sağlamlaştır
makta güçlük çekerler. Sonuçta, 1 902- 1907 yıllarında ce
maat içi yeni bir çatışmayla cemaat şiddetle birbirine kar
şı iki kampa yeniden bölünür: Bir yanda, eskileri destekle-
77
yenler; diğer yanda merkez komite yandaşları. Bu yeni ça
tışma, jön-Türk rejiminin bütün gayrimüslim cemaatlere
yönelik tehdidi karşısında kaçınılmaz olarak yeni bir uz
laşma getiren 1 9 1 0 yönetmeliğinin benimsenmesiyle son
bulur.
78
Şehrin eğitim merkezi Evangelist Okulu'dur. 1 1 Okul
l 733'te Pantaleon Sevastopulos gibi tüccarların mali deste
ğiyle kurulur ve bu tüccarlar Britanya tebaası olduklarından
okulu lngiliz himayesine verirler. Uzun süre boyunca ruh
banlar tarafından yönetilir ve aşın tutuculuğu nedeniyle kö
tü ün yapar. Okulun mekı!nları arasında, daha ilerde Yuna
nistan'dakilerin dengi olarak kabul edilecek bir filoloji ku
rumu, bir müze ve bir kütüphane mevcuttur. Bunların hepsi
de zengin koleksiyonlara sahiptir. Bununla birlikte, incele
me programının arkaik karakteri gereği, şehirdeki bazı tüc
carlar, pratik ve modern eğitim verecek bir okulun gerek
liliğini kabul ederler. Böylelikle, 1809 yılında Filoloji Lise
si kurulur. Korais'in önerisiyle, ders vermesi için iki bilgin
davet edilir: llk modern Yunan tarihçisi Konstantinos Ku
mas ile Helen devletinde sonradan meydana gelecek din
sel tartışmaların anahtar şahsiyeti olacak ruhban Konstan
tinos Oikonomos. Ruhban yetkililerin rolü O.zerine, özellik
le Evangelist Okulu destekleyen eskiler arasında sürüp gi
den polemiklerden sonra, 1819 yılında, kendisi de Evange
list Okul'dan diploma almış olan V. Greguvar "modern fel
sefeye ve bunu yayanlara"12 karşı bir ferman yayımladığın
da lise kapanır.
Kızların eğitimi daha yavaş gelişir. llk kız okulu 1830'dan
sonra Ortodoks Yunan Hastanesi'nde kuruldu ; ardından,
Aghia Fotini başpiskoposluk kilisesi avlusuna yerleştirildi
ve Aghia Fotini Kız Merkez Okulu adını aldı. Okulun çok
etkili olmuş ilk müdiresi Sappho Leontias Smyrna toplumu
nun çok ötesinde büyük bir nam saldı. Bununla birlikte, Kız
Merkez Okulu yatılı olmadığından komşu bölgelerdeki kız-
1 1 Euayytlucı'ı l:xoA.fı.
l2 Philippe Iliou, "Luttes sociales et mouvements des Lumieres a Smyme en
1819", Acıes du colloque inıerdisiplinaire "Sırucıure sociale eı dtveloppemenı cul
ıurel des villes sud-esı europtennes eı adriaıiques (XVll'-XVlll' sitcle) ", Bükreş,
Assocaiation intmationale d'etudes du Sud-Est europeen, 1975, s. 295-315.
79
lann ihtiyaçlanna cevap veremez. Bu kızlar misyoner okul
lanna girerler. 188 1 yılında, Eğitimi Teşvik Cemiyeti genç
kızlar için ilk yatılı okulu kurar. Okul, 1886 yılında Omi
rion adını alacaktır. iki kurum, sonuçta, Yunanistan'ın en
meşhur kız okulu olan Atina'daki Arsakion'un dengi olarak
kabul görecektir. Omirion "Hıristiyan ve Helen tipi eğitim"
sunmayı hedeflerken, yabancı dil öğrenimini de teşvik eder.
O dönemde kızları, eğitimi zararlı kabul edilen Katolik ve
Protestan misyoner okullanndan uzak tutmanın acil bir ih
tiyaç olduğu aşikardır.
Yunan cemaati hem insani ıstırabı hafifletmeyi hem de
kendi erdemlerini kanıtlamayı amaçlayan hayır kurumla
rına da anlamlı bir ilgi gösterir. Bunların en önemlileri, yi
ne Pantaleon Sevastopoulos'un fonları sayesinde 1 748'de
kurulan Ortodoks Yunan Hastanesi'dir. Bu hastane, 1 833
yılında avlusunda inşa edilen Aghios Charalambos Kilise
si'nin adını alır. 1857 yılındaki eksiksiz bir restorasyondan
sonra, kökenleri, dinleri ve toplumsal çevreleri ne olursa ol
sun çok sayıda hasta barındırabilir hale gelir. Hastane özel
likle Yunan nüfus arasında hastalıklara ve tedavilere kar
şı farklı bir tutum geliştirmeye katkıda bulunur. Bu durum
salgınlar sırasında açıkça görülür. Artık kamusal hijyen ön
lemlerine ve tıbbi tedaviye başvurarak salgınların önüne ge
çilmektedir.
Bununla birlikte, 1865'deki kolera salgını onlarca çocu
ğun öksüz kalmasına neden olur ve bir öksüzler yurdu acil
ihtiyaç halini alır. Yunanlı oğlan ve kızlar öksüzler yurdu so
nunda 1870'de kurulur ve hastaneyle birlikte faaliyet göste
rir. Aynca, genel bir kreş talebi de 20. yüzyıl başında meyve
verir. Bu hayır kurumlan cemaat üyeleri arasında dayanış
mayı teşvik ederken, mevcut hiyerarşileri de desteklemekte
dir. Cemaat üyeleri, gelirleri ne olursa olsun, bağışta bulun
mayı kendi kamusal görevlerinin bir parçası olarak ve de da-
ao
ha iyi toplumsal konum talep etme aracı olarak kabul etme
ye seçkinler tarafından teşvik edilirler.13
Doğrusunu söylemek gerekirse, nüfusun üst tabakala
n farklı sosyal ilişkileri sayesinde uyrukluklannı geliştirir
ler. 1819 yılında Ortodoks Yunan tacirler Tüccarlar Kulü
bü'nü kurdular. Kulüp 1841 yılında Yunan Kulübü adını
aldı. Kulüp tüzüğü, "özgür ve bağımsız bir konumu koru
yan herkes"in üye olabileceğini ortaya koyar ve böylece, kü
çük dükkan sahiplerini dışlamaya özen gösterir. 1898 yılın
da kulübün adı yeniden Helen Kulübü olur. Smyma'da geçi
ci olarak ikamet eden üyelerle ilgili olarak etnik kimlik ba
kımından aşikar değişikliğe ilaveten, Aydın vilayeti sakin
lerinin de Smymalı olarak kabul edildiği belirtilir. Helenler
ya da Osmanlı Yunanlan da Spor Kulübü ve Avcılar Kulübü
gibi şehirdeki başka uluslararası kulüplere az sayıda da ol
sa katılırlar. Sonunda 1886 yılında, daha önce Avrupa Kulü
bü üyesi olan İngilizler ile iç çatışmalar nedeniyle Helen Ku
lübü'nden aynlan Osmanlı Yunanlılar tarafından New Club
kurulur.
Sosyal kulüplerin yanında, önemli spor kulüpleri de var
dır. En ünlüsü 1898 yılında kurulmuş olan Panionios'tur.
Bu kulüp, 1890 yılında kurulmuş spor ve sanat kulübü olan
Orfeas ile Gymnasion'un kaynaşmasıyla kurulmuştur. 1901
yılında Panionios oyunlan başlar. Bölgedeki tüm okullann
katıldığı bu oyunlar önemli bir kültürel olay haline gelir.
Sportif faaliyetlerin ötesinde, kulüp şiir yanşmalan düzenler
ve 1901 yılında birinci Küçük Asya sanat sergisi yapılır. Pa
nionios'un rakibi olan ve daha ziyade burjuva bir profil çi
zen Apollon Kulübü 1891 tarihlidir. Bu başlangıçta edebi ve
81
sanatsal bir kulüp olup, 1894 yılında bir spor bölümü eklen
miştir. 1904 yılında sportif müsabakalar olan birinci Apol
lonia'lar düzenlenir. 1 922'den sonra her ikisi de Atina'ya ta
şınır. Orada günümüze dek spor kulübü olarak varlıklarını
sürdürmüşlerdir.
Mason localarından söz etmeyi ihmal edersek, Smyma'da
ki cemiyetler tablosu eksik kalır. Smyma'daki mason faa
liyeti 18. yüzyılın ortasına dek uzanır. 19. yüzyıl ortasın
da birçok loca bulunmaktadır ve bunların en azından dör
dü Yunanların kontrolü altındadır. En ünlüsü 1867 yılında
kurulmuş olan Meles locasıdır. Ticaret kulübünün bile ma
sonik bir sisteme göre örgütlendiği ileri sürülür. 14 Halk üze
rindeki etkisi kesin olan ruhban yetkililerin düşmanlığı ne
deniyle dinsel duygulan zedelemeyecek bir işleyiş görülür.
Toplumun iç yapısının nasıl örgütlendiğini kavramak isti
yorsak, bu cemiyetler ağına katılımın kuralları büyük önem
taşımaktadır. Tüzüklerde kimin üye olup kimin olamaya
cağı her zaman açıkça bellidir. Aynca, teoride kulüpler bü
tün cemaatlere açık olmakla birlikte ve üyeleri arasında ger
çekten de bir miktar "yabancı" bulunurken, Yunan üyele
rin oranı ezicidir. Bu durum, önemli bir yoğunlaşmaya işa
ret etmektedir.
Bu yoğun sosyal ortam yayın faaliyeti olmadan gelişemez
di. Smyma'da -ama aynı zamanda genel olarak Osmanlı lm
paratorluğu'nda- Yunanca olarak basılan ilk gazete, 183 1 yı
lında Amerikalı misyonerler tarafından yayımlanmış olan
ve Yunanlı öğeyle kayda değer etkileşimlerinin ürünü olan
Gençlerin Dostu'dur. Ardından, 1832 yılında Evangelist Oku
lu'nun ünlü müdürü Avramios Omirolis'in çıkarttığı Mni
mosini gelir. Bununla birlikte, seksen dört yıl boyunca bü-
14 Vikolaos Milioris, ":ETOtXEia aıt6 nıv unopia Tou TEıctovtaµou onı :Eµupvrı"
TEıctovuro Acl.riov ("Elements de l'histoire de la franc-maçonnerie de Smyme",
Bulletin Maçonnique, Atina), 1 969, s. 83-84.
82
�ou� Panionions
�ournabat p. .Smi?rne.
._.,,.=,·---�-----...__--�---' o
Bomova'da (Bumabat) Panionios oyunlan.
84
lediği de doğrudur. Çok sürükleyici bir hikayede Desc
hamps şunu belirtir: "Yunanlılar, Smyrna'nın tüm sakin
leri arasında hem en eskileri hem de en modernleri olma
iddiasındadır." 1 5 Onların yarı-özerk cemaatlere mensup ol
duklarını belirtir: Vergi yükümlülüklerini yerine getirme
leri koşuluyla kendilerini her türlü devlet müdahalesinden
muaf kabul ederler, Helen ulusal marşını okumalarına ya
da dini bayramlarında Yunan bayrağı çekmelerine izin var
dır; ama diğer yandan "Türklerle dostluk kurarlar, hatta
onlara hizmet ederler ve onlara o şatafatlı sıfatlarıyla hitap
etmeyi kabul ederler. "16
Aynı dönemde Baltazzi'ler gibi seçkin aileler ile nüfusun
orta tabakalarına mensup kişiler, açıkça kendi toplumsal
statülerini güçlendirmek amacıyla, Avrupalı "koloniler"in
üyeleriyle karma evlilikler yoluyla cemaat dışı bağlar kurar
lar.17 Böylece, bunca etnik grubun bir arada yaşadığı bir çev
rede bulunan bu gruplar farklı bir Yunan kimliği biçimi ge
liştirirler. "Kozmopolitizm" terimi, genellikle, esasen şehre
özgü olan bu olguyu belirtmek için kullanılmıştır. Bunun
la birlikte, lskenderiye ve İstanbul için yapılan son çalışma
larda ileri sürüldüğü gibi -Smyrna için yapılan çalışmalar
da da bu vardır-18 "kozmopolitizm" sözcüğünün ya basitçe
cemaatlerin yan yana ama gerçekten birlikte olmadan yaşa
dıkları çoğul bir şehre ya da tüm şehir sakinleri için ortak
bir payda yaratan "çıkar cemaatleri"ne eklemlenmeye gön
dermede bulunabileceğini unutmamak gerekir.19 Ne olursa
1 5 Gaston Deschamps, Sur les routes d'Asie, Paris, Annand Colin, 1894, s. 167.
16 A.g.e., s. 1 53.
17 Marie-Cannen Smymelis, Une socitıt de soi. Idenıitts eı relaıions sociales ıl Sm
yrne aıvc XVlll' et XIX' sitcles, doktora tezi, Paris, EHESS, 2000.
18 Robert Ilberı, Edhem Eldem ve Aleka Karadimu-Gerolympu gibi tarihçiler bu
na örnektir.
19 Robert Ilberı, "Alexandrie cosmopolite?", Paul Dumont ve François Georgeon
(Der.), Villes oııomanes ıl lafı n de l'Empire, Paris, L'Harmattan, 1992, s. 171 -185.
85
olsun, Müslümanlarla Ortodoks Yunanları, Ermenilerle Ya
hudileri, Osmanlılarla Avrupalıları birbirine bağlayan top
lumsal pratikleri araştırmak elbette daha yararlıdır. Aynca,
yeni toplumsal ilişkilerin gelişimine yalnızca Buca ve Bor
nova'da değil, Mortakia ya da Tsikudia gibi sur içinin müte
vazı mahallelerinde de tanık olunabilir. Bu, aynı zamanda,
Smymalı Yunanların buluştuğu ve birbirleriyle bağ kurduk
lan kamusal alanlar için de geçerlidir. Bunlar, cemaat bağ
lanndan ziyade, özellikle toplumsal kökenleriyle kendileri
ni tanımlarlar.20 Aslında cemaat sınırlan içinde ya da dışın
da mesleki ve toplumsal ilişkiler geliştirmiş olsalar da olma
salar da, Smymalı Yunanların çoklu kimlikleri, sonuçta, ön
ceden asla saptanmamış olan olasılıklann ve sınırlamalann
yaratıcısı bu çevrenin ürünüdür. Bu durum, günümüzde ge
nellikle gönderme yaptığımız, farklı kültürlerin potpori tar
zında tek bir kültür halinde kaynaşmasına yol açmaz. Her
cemaat hem idari hem kültürel bir özerkliği korur. Uzun va
dede, Yunan Smymalılar için önem taşıyan şey, "kozmopo
lit'' olup olmamak değildir. Tarif edilen ilişkiler, içlerinden
çoğunun "kozmopolit" olduğunu sanmaya yol açabilir, ama
aynı zamanda bazılarının ateşli milliyetçi olmalarını da en
gellememişti.
Smymalılar Hakkında
Sahip Olduğumuz Farklı imgeler
86
malardan bazıları, örneğin, "yaygaracı Yunanlar"ın balkon
larına Helen bayrağı asmak için her fırsattan yararlandıkları
nı belirtir. Bu durum da şehirde belli bir rahatsızlığa yol aç
maktadır. Smymalı Yunanların Yunan milliyetine bağlılık
larını belirterek, yürürlükteki Osmanlı vergilerini, özellikle
bedel-i askeriye'yi, yani bütün gayrimüslimlerin askerlikten
muaf olmaları karşılığında ödedikleri vergiyi ödemekten ka
çınmak istedikleri ileri sürülür.21
Ayrıca, kimi anlatılara göre, serbest meslek alanında Yu
nanlıların hakimiyetinin nedeni Türklerin memur olarak
hizmet etmeyi tercih etmesine bağlıdır. Böylece, 19. yüzyıl
boyunca, genellikle Türklerin yaptığı bütün meslekler Yu
nanların ellerine geçmiştir, çünkü Türkler bu mesleklere hiç
ilgi göstermemiştir. "20. yüzyıl başında Türkler hala daha
kalabalık olan bir Yunan-Ortodoks nüfusun ortasında yaşı
yorlardı. Türkler, kendi çevrelerinde, kendi vatanlarında ya
bancı gibiydiler. Hayat oradaydı, hareket oradaydı, her şey
Gavur'un çevresindeydi. "22
Geleneksel anlatıda Smyma Yunanlarına ayrılan yer bu
dur. Ayrıca , Hıristiyan burjuvazinin tüccar grupları da
"komprador burjuvazi" olarak tarif edilmiştir. Bu küçümse
yici terim, ticari ilişkilerin gidişatından kazanç elde etmele
rini ve ihanetlerini belirtmektedir. Bununla birlikte, son dö
nemdeki çalışmaların gösterdiği gibi, gayrimüslim seçkinler,
19. yüzyılın ortasından sonra, Avrupa sermayesine alanı ha
zırlamakla yetinmezler, aynı zamanda onunla tam bir reka
bet içinde de hareket ederler. 23
21 Çınar Atay, Tarih lçinde lzmir, lzmir, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, 1978, s. 25.
22 Tuncer Baykara, lzmir Şehri ve Tarihi, lzmir, Ege Ün. Matbaası, No. 2, 1974, s. 63.
23 Reşat Kasaba, "Was there a comprador bourgeoisie in mid- 19th c. Westem
Anatolia?", Review, XI, 2, ilkbahar 1 988, s. 2 15-230.
87
* * *
88
likte yaşaması ve çeşitli milliyetçiliklerin rolü üzerinde ıs
rarla durmuşlardır. Helen Smyrna'sına yönelik yaygın an
malarda, keza akademik literatürün bir bölümünde tüm bu
söylemlerin öğelerine rastlanır: Ulus-devletin ortaya çıkışın
dan ve dayattığı kısıtlamalardan önceki döneme uzanan bir
"Helen kozmopolitizmi"ne bağlı kalınır. Smyrnalı Yunanla
rın kendilerini "Helen" kabul ettikleri doğrudur, ama onlar
kendi Helenliklerini çok çeşitli şekillerde düşünüyorlardı.
Aslında, bugün bizim kutladığımız "Yunan Smyrna" onlara
ait olmaktan çok bize aittir.
89
::ı
z
�
;;;
""
�
s
�
C1
i:i
...
o
...
a::
a::
...
o:
o
Frenk Sokağı. Osmanlı Anayasası şerefine düzenlenen Enneni gösterisi. 1876
Anayasası'nın kabulü, Tanzimat'ın doruk noktası olarak, Osmanlı yetkililerin bütün
Osmanlılan farklılıklanna rağmen imparatorluk yaşamına katma iradesinin
göstergesidir.
ERME N iLER:
KÜÇÜK BiR C EMAATi N D iNAMiZMi
A NAHID E T ER MINAS S I AN
l iki cilt, Viyana, Imprimtrie mekhitariste, 1899. Erzurum'da doğan Hagop Kos
sian (1865-1937), Viyana Mekhitarist Ermeniler Cemaati.
91
Peder Hagop Kossian'ın yayımladığı bu eser referans olmuş
tur. 2 Epigrafiye olan tutkusu, mezarlıklarda ve kiliselerdeki
ölüm yazıtlarını deşifre etmeye ve 1922 yılında yanıp kül ol
muş Smyrna Ermeni papazlık arşivlerini incelemeye onu yö
nelten okur yazarlık formasyonu sayesinde Peder Kossian Er
meni göç dalgalarını saptayabilmiştir.
Göçler
imparator Mihail Palaiologos ile Cenova arasında imzalanan
bir ticaret anlaşmasında 1261 yılında Smyrna'da Ermenile
rin varlığı zikredilse de, varlıklarına 1380 yılında tanık olu
nur. O dönemde Kadifekale'de, şehir amfiteatrının üzerinde,
Yunan şehrinin akropolünün bulunduğu yerde bir şapel ve
bir mezarlıkları vardı. 1 500'e doğru bu yükseklikleri terk et
tiler, antik surları aştılar ve Smyrna'nın merkezine, Kervan
köprüsünün başına gelip yerleştiler ve bir Ermeni mahalle
si kurdular. Burası Haynot (Ermenilerin yeri) olacaktır. 1 7.
yüzyıl başında, Celali lsyanları'ndan ve l. Şah Abbas'ın sür
günlerinden kaçan birkaç yüz Ermeni ailesi Doğu Anado
lu'dan, Erivan, Nakitçevan ve Karabağ'dan kaçarak buraya
geldiler. 18. yüzyıl boyunca yeni kolektif göçler birbirini iz
ledi: (lsfahan'ın 1 722 yılında Afganlar tarafından yıkımının
ardından) Yeni julfa'dan, ( l 740'a doğru) Nahçıvan'dan ve
( 1 790'lı yıllarda) Enkürü'den göçler olur. 19. yüzyılda Sm
yrna, güvenlik, servet ya da ekmek parası derdindeki baş
ka Ermenileri de kabul eder. Erzurum, Tokat, Kayseri, Tif
lis, Bursa, İstanbul ve Manisa kökenli bu Ermeniler tek baş-
92
lanna ya da yakmlanyla birlikte gelip yerleşirler. Geçici göç
menler, topraksız köylüler de Muş ya da Diyarbakır'dan ge
lirler -Ermeni halk ezgilerinin sürgüne uğramış ve proleter
leşmiş banhtuhht'lan. Bunlann ardından ya da bunlarla bir
likte, 1894- 1896 ve 1 909 Ermeni katliamlarının ardından
öksüzler ve göçmenler de gelir.
Bütün 1 9 . yüzyıl boyunca Smyrna nüfusu yüz binden iki
yüz bine çıkarken, tahminlere göre Ermenilerin sayısı -ra
kamlar kesin olmamakla birlikte- altı bin ile on iki bin ara
sında değişir; olaylann baskısı altında 1 9 1 9 yılında yirmi bi
ne, 1922 yılında otuz bine erişir ve sonunda şehre Kemalist
birliklerin girişinden ve Eylül l 922'deki yangından sonra
tamamen yok olur. Diğer Osmanlı topluluklarının demog
rafik ağırlığıyla, keza Yunan ve Türk nüfusun belirgin ar
tışıyla kıyaslandığında Ermenilerin sayısı 1 9 1 3 yılında ls
tanbul'daki ciddi Ermeni Almanağı olan Theodih tarafından
"önemsiz ve kayda değmez" diye belirtilmiştir. Bu istisna çe
şitli varsayımlarla açıklanır. Felaketlerin, depremlerin, veba,
kolera salgınlannın ve yangınlann sıklığı mı etken olmuş
tur? Ama bu felaketler Smyrna'da yaşayan herkesi ve özel
likle en yoksullan, Müslümanlan ve Yahudileri etkiledi. Le
vantenlerle ve Yunanlarla evliliklerin çok sayıda olması mı
dır etken? Yoksa Avrupa'ya, lskenderiye'ye ve Kahire'ye göç
ler mi? Mehmet Ali'nin Mısır'ında bulunan Yussufian Boğos
Bey'in, Arakel Bey Nubar ve Nubar Paşa kardeşlerin, Abro
yanlann, Abraham Gülbekyan'lann, bütün Smyrna Ermeni
lerinin ekonomik ve politik rolünün kendi yurttaşlan üze
rinde çekici bir etkisi olduğu, Süveyş Kanalı'nın açılmasıyla
bu etkinin daha da arttığı doğrudur.
On altıncı yüzyılda, ama özellikle 17. yüzyıl boyunca, Smy
ma'da Ermenilerin varlığı uluslararası ticarete bağlıdır. Bu dö
nem, Hint'i ve Pers'i (Smyrna, İstanbul, Venedik, Trieste, Li
vomo ve Marsilya yoluyla) Akdeniz'e ve (Amsterdam, Lond-
93
ra, Le Havre, Cadix yoluyla) Avrupa'nın Atlantik cephesine
bağlayan Ermeni tacirlerin geniş Avrupa-Asya ağının yapılan
dığı dönemdir. Muhteşem servetlerin kaynağı olan temel fa
aliyetleri Pers'ten getirdikleri ipek ticaretidir. Bu ticaret, üre
ticilerden ipeğin toplanmasını, kervanlarla taşınmasını, Ha
lep ya da Smyrna'da takas edilip satılmasını içerir. jean-Bap
tiste Tavemier, "Persli" ya da "Şeffelen" denen bu Persli Er
meni tacirlerin faaliyetleri üzerine önemli bir tanıklık bırak
mıştır. Daha ilerde, Femand Braudel, onları, 16. yüzyılda kü
çük bir liman şehri olan Smyrna'yı 18. yüzyıl başında Osman
lı'nın en büyük ihracat limanı yapmaya katkıda bulunmuş
olan "dünya ekonomisi"nin öncüleri olarak gördü. Onlar,
başka Osmanlı tacirleriyle birlikte, faaliyetlerine imparatorlu
ğun yalnızca birkaç limanında izin verilen Avrupalı tacirlerin
zorunlu aracılarıdır. Avrupalıların bu sınırlı faaliyeti en azın
dan 1838'de Birleşik Krallık ile Osmanlı imparatorluğu ara
sında imzalanan ticaret anlaşmasına kadar sürecektir. Bu an
laşma, Osmanlı pazarını Batılı tüccarların serbest rekabetine
açan benzer anlaşmalar dizisinin ilkidir.
Kırım Savaşı'ndan sonra Ermeniler -tıpkı Yunanlar gi
bi- aracılık rollerinin önemini yitirdiğini ya da yok olduğu
nu gördüler ve Avrupalıların egemenliğindeki pazarın ye
ni koşullarına uyum sağlamaya çalıştılar. Yalnızca en zengin
olanlar, doğrudan doğruya Manchester tekstili ithal ederek
uluslararası pazarda tutunmayı başardılar. Ancak Maksud
yanlar gibi, yankılar uyandıran bir iflas riskini de göze aldı
lar.3 Ama 19. yüzyıl başından sonuna dek, ister toptancı ol
sunlar ister perakendeci, Ermeniler öncelikle sağlam hane
danlar kuran tacirler olarak kaldılar: Yusufyanlar, Kuyum
cuyanlar, Spartalılar, Avedikyanlar, Bakırcıyanlar, Yesayan-
94
lar, Baleozyanlar. . . Ermeniler arasında esnaf (kuyumcular,
saatçiler, terziler, kunduracılar, yorgancılar, kuaförler, de
mirciler, marangozlar) olsa da, zanaatkarlık Smyma'da ikin
cil bir uğraş olarak kalır. Ticari anlaşmazlıkların yaygın ol
duğu bir şehirde, avukatlar eczacılardan ve hekimlerden da
ha çoktur. Başka Ermeniler de tercüman olarak, Batılı fir
ma ve konsolosluklarda tercüman ya da memur olarak gö
rev yapmaktadırlar. Selanik'te olduğu gibi, büyük şantiye
ler (demiryollan, limanlar, rıhtımlar, şehir inşaatları) Erme
ni bölgelerinden köylüleri çekmiştir. Kimileri, Uşak halıla
rını pazarlayan bir İngiliz şirketi olan Oriental Carpet tara
fından yapım yeri yöneticisi olarak işe alınır: bunlar, karıla
rını memleketlerinde bırakarak hanlarda yaşarlar. 1898 yı
lında, düğünü yapılır yapılmaz Muş'tan ayrılmış olan Gas
par Dagaryan'ın durumu böyledir. On yılın sonunda, başka
bantuklarla birlikte, eşini Smyma'ya getirtmeyi başardı. Ka
dının adı Baydsar'dı (Işıklı) ve bir grup kadınla birlikte gel
mişlerdi. Kocaları onları bekliyordu. Korku içindeki, gele
neksel giysilerine sarınmış Baydsar, evlendiği köylü genci
ni bulamaz. Ama utangaçlığı, takım elbiseli, yelekli, kravat
lı, köstek saatli yakışıklı bir adamı fark etmesini engellemez.
En son ikisi kalınca nihayet birbirlerini tanırlar.
Uzam
Şehir uzamının Müslüman, Yunan, Yahudi, Ermeni, Frenk
mahallelere bölünmesi, 19. yüzyıl ortasından itibaren, toplu
mun etnik-dinsel gruplara bölünmesini yansıtan ayn uzam
lar anlamına gelmez. Merkezde, kuzeydeki Yunan mahallesi
ile güneydeki Müslüman mahallesi arasında bulunan Ermeni
mahallesi, kervan yolunun iki temel kolu arasında gelişmiş
tir ve ipek ticaretinin Ermenilerin temel faaliyetlerinin köke
ninde bulunduğunu ve şehir yapısını oluşturucu bir rol oy-
95
nadığını haurlaur. Depremlerin ve yangınların ardından de
falarca yıkılıp yeniden yapılan Haynots 1830 yılında, salgın
hastalıkların ve çocuk ölümlerinin yaygınlaşmasına elverişli
karanlık dar sokaklardan ve çamurlu patikalardan oluşan bir
labirenttir. 3 Temmuz 184S'deki korkunç yangın mahallenin
neredeyse tamamını yok eder, dokuz yüz evin yalnızca otuz
yedisi kurtulmuştu. Her yer yanar: mağazalar, hanlar, "ulu
sun çıkarları için temel önemdeki" kız okulu, hazinesi ve ar
şivleriyle birlikte Saint-Etienne kilisesi. Londra'da Times, Er
meni topluluğunun bir çağrısını yayımlar. Avrupa kamuoyu
tepki gösterir ve lstanbul'da sultan ile ailesi mahallenin in
şasına katılırlar. Ağustos 194S'te iki mimar önceden hazır
lanmış bir planla birlikte, aynca malzemeler ve işçi ücretle
rini de kapsayan bilgilerle başşehirden gelirler. Osmanlı lm
paratorluğu'nun hazırladığı ilk plan olan bu şehirleşme planı
18SO'de tamamlanır.4 Haynots'un dik yapısı, dikdörtgen ada
cıkları, düz sokakları ve ev sıralarıyla birlikte, artık bütün şe
hir planlarında yer almaktadır.
Haynots "ulusal" denen bütün Ermeni kurumların kalbi
dir. 1853 yılında, Saint-Etienne kilisesi yeniden inşa edil
miş ve tepesine l talyan tarzında bir kubbe lstanbul'dan
gelme mimar Melkom Yeramian tarafından yerleştirilmiş
tir. Yüksek duvarlarla çevrili olan yanındaki bahçe mezar
lık olarak da kullanılır. Yanda bulunan patrikhane, Batu
lu Kaçadur Gazeryan'ın bağışı sayesinde 1858'de yapılmış
tır. Saint-Etienne'in çinileri de onun bağışlan sayesindedir.
Patrikhane Smyrna'daki apostolik Ermenilerin sivil yaşam
merkezidir. Konstantinopolis'teki patriğin atadığı piskopo
sun etrafında toplanmış nüfuzlu insanlardan oluşan mec
lisler (vilayet, dini, sivil, karma) ibadetin sürekliliğini sağ
lamakla, gayrimüslimlerin ödediği vergileri bölüştürmek
le, medeni durum kayıtlan tutmakla, okulların yönetimi ve
4 A.g.e., s. 280-283.
96
hayır işleri için gereken vergileri saptayıp almakla görevli
dirler. Yakınında, Saint-Mesrop erkek lisesi bulunur. 1845
yangınından kurtulmuş olan eski bina, 1886 yılında "hij
yen" kurallarına uygun olarak, taştan geniş açıklıklarıyla
yeniden inşa edilmiştir. Cömert bağışçı "saygıdeğer Ohan
nes Spartaliyan" liseye bir bilim laboratuarı ile içinde Er
menice, Fransızca, Osmanlıca, Yunanca, Italyanca, İngiliz
ce ve Rusça iki bin eser bulunan bir kütüphane yaptırmış
tır. Hayırsever Hrpsime Kostandiyan'ın adından gelen Azi
ze Hrpsime Kız Lisesi Haynots'un karşısındadır. Son kez
yeniden yapıldığında ( 1 884) sağlık ve güvenlik kurallarına
uyulur. Haynots'un kuzeydoğu bölümünde, eski ulusal Ay
dınlatıcı-Saint-Greguvar Hastanesi 1879 yılında, kapıdaki
üçgen yazıtta belirtildiği gibi, "Agop ve Ohannes Spartali
yan kardeşlerin dindarlığı" sayesinde restore edilir. Bu, bir
bahçesi, bir çeşmesi ve bir şapeli bulunan modem bir yapı
dır. Şehrin yeni düzenlemesine uygun olarak, geniş bir ulu
sal mezarlık 1882 yılında düzenlenmiştir. Yaşayanları ayır
maktan daha zorlayıcı olan ölüleri birbirinden ayırabilmek
için Meles yakınlarında bir arazi satın alarak taştan surlar
inşa etmek ve bir şapel yükseltmek amacıyla cemaatin da
yanışmasına çağrı yapılır.
On beş kadar hayır ya da kültür derneğinin merkezlerinin
bulunduğu Haynots, bir buluşma ve vakit geçirme yeridir.
Basmahane Caddesi'nde 1868 yılında kurulmuş bir okuma
kulübü vardır. Kulüp 1896 yılında Saint-Etienne'in bahçe
lerinde bulunan bir binaya taşınmış olup, beş bin eserlik
kütüphanesi ile Ermeni ve yabancı basının takip edilebile
ceği bir salonu, kafeleri ve Ermeni tiyatrosu ( 1 876) , Saint
Greguvar Hastanesi ile tabakhane arasında bulunan bir halk
tiyatrosu vardır. Ama Haynots adım adım uzamsal bir meta
fora dönüşür: Haynots'da Yunan ve Yahudiler bulunurken,
Ermeniler her yerdedir. Cemaatler arası ilişkinin iyiliğinin
97
kanıtı mıdır bu? Çalışma, boş vakit ve mesken uzamlannın
adım adım birbirine karışması mıdır? Gerçekten de, gelir
lerine ve kültürel düzeylerine, yani toplumsal hiyerarşide
ki yerlerine ve Batılılaşma düzeylerine bağlı olarak Ermeni
ler yayılmışlardır. Gelir düzeyi düşük ve daha mütevazı ko
şullarda yaşayanlar Yunan mahallesinde, hanların yakının
da kalmışlardır. Zengin tüccarlar ise nhtım tarafına, lima
na ve Konak'a, Avrupalıların yaşadığı mahallelere, iş ve eğ
lence dünyasına en yakın yerlere inmişlerdir. Gerçekten de
saray terimi, Buca'daki özel konağı nitelemekte aşırı kaç
maz. Smyrna'ya yakın ikamet edilen köylerden biri olan Bu
ca' da, Ispartalı Takvor Efendi'nin eşi "prenses" Sofya Dede
yan, 1914'ten önce, sultanın kızlarından birini evinde ağır
lar. Sultan'ın kendisi de çiftin Smyrna'daki özel konağında
-Ispartalı Sarayı- kalmıştır. Karataş, Bornova (ya da Avru
palılara göre Bumabat) , Göztepe ve Karşıyaka, ikamet edi
len diğer banliyölerdir. Bunların her birinde ulusal bir kili
se ve okul bulunmaktadır ve zengin Ermeniler ikinci ya da
esas güzel konudan buralarda dikmişlerdir. Nihayet, Smy
rna ile Aydın vilayetinin art-bölgesindeki şehirler, kasaba
lar ve köyler arasında daimi bir ilişki vardır. Aydın'da, ço
ğunluğun Müslüman olduğu bir ortamda, kökenleri eskiye
dayanan küçük Ermeni cemaatleri genellikle Tanzimat dö
neminden bu yana kiliselerinin, okullarının ve mezarlıkla
rının etrafında yaşayıp çalışmaktadırlar.
Cemaat(ler)
98
sal Anayasası" ( 1 863) -Nizamname-i Millet-i Enneni başlık
lı Türkçe metnin Fransızca ve Ermenice çevirilerinde kul
lanılan terimler bunlardır- kurumlan yeniden örgütleyerek
dini cemaat ile ulus arasındaki karışıklığı artırmıştır. Sulta
nın, yirmisi din adamı olan yüz kırk "vekil"den oluşan ulu
sal bir meclisin seçtiği ve denetlediği Konstantinopolis'te
ki Ermeni patriğine tanıdığı haklar, Eçmiyadzin katolikos
luğunun manevi üstünlüğünü sorgulamaz. 5 Bununla bir
likte, Katolik bir milletin yaratılışı ( 1 83 1 ) , ardından Pro
testan bir milletin yaratılışı ( 1 850) , apostolik kiliseyi din
sel tekelinden ve buna bağlı ayrıcalıklarından yoksun bı
rakır. Smyrna'da, Katoliklerden ayrılık net olarak görülür.
Kapitülasyonlar sayesinde diplomatik dokunulmazlık sta
tüsünden yararlanan Avrupa kolonileriyle temaslar, Erme
ni aileleri Fransa ile Avusturya-Macaristan'ın dinsel hima
yesinden yararlanmaya yöneltmiştir. Bu açıdan, Perslilerin
kat ettiği yol örnektir. 18. yüzyılın ortasında Nahçıvan'dan
ayrılanlar, 1 3 . yüzyılda Ermenistan'da faal olan birlikçi ra
hipler tarafından Katolik yapılmışlardı. Ermeni Dominiken
rahipleriyle birlikte Smyrna'ya geldiklerinde, yerel Ermeni
cemaatine kurumsal olarak bağlı olsalar da, onunla kanştı
nlmayı reddettiler. Kendi ölülerini Saint-Antoine Hastane
si'nin ya da Saint-Polycarpe Fransız Kapusinler Kilisesi'nin
bahçelerine gömme hakkını elde ettiler. Daha sonra bu ki
liseye bir şapel inşa ettiler. 1898 yılında, Peder Kossian sa
yılarını yüz elli ila iki yüz aile arasında saymaktadır ve bu
zengin Perslilerin "Ermeni öğe için tamamen yitirilmiş" ol
duğunu düşünmektedir. Batı'yla ekonomik ilişkilerdeki ko
numlarını sağlamlaştırmaya çalışarak, Fransa'nın, Avustur
ya-Macaristan'ın, lsveç'in ya da Rusya'nın "beratlısı" olurlar
5 Ermeni apostolik kilisesinin yüksek katolikos mercii Erivan yakınlanndaki
Eçmiyaclzin'de bulunur. Ama bu tarihte Osmanlı lmparatorluğu'nda iiç fark
lı yönelimin daha bulunduğunu belirtmek gerekir: Kilikya katolikosluğu (Sis),
Kudiis patrikliği, Aghtamar katolikosluğu (Van Gölü adacığı) .
99
ve çokkimliklilikten yararlanırlar. "Frenkler"le vaftizlik ya
da evlilik bağlan kurma stratejisi uygulayarak kendi yazgı
lannı pazarlık konusu ederler ve kimi zaman, konsoloslann
uyanıklığına rağmen, vatandaşlık elde ederler. İtalyanca ve
Fransızca konuşurlar, ama örneğin Balladurlar, İssaverden
ler, Mısırlılar gibi kökenlerini belli eden bir aksanı ve fone
tipi koruduklan da olur. Akrabalık ve çıkar ağlan içine gi
rince, başkalarının gözünde, "Levantenler" sürüsüne dahil
olmuş olurlar.6
Daha yakın dönemde Katolik dinine geçmiş ve Türkçe ko
nuşan Ankaralı Ermeniler farklıdır. Onlar öncelikle aposto
lik kilisenin sivil ve manevi hukuksal yetki alanına dahildir
ler. 1 83 1 tarihli imparatorluk fermanıyla serbest kalan ve
Perslilerden uzaklaşan bu kesim, kendi ibadetlerini Latin ki
liselerinde yerine getirirler. Burada, Kapusinler, Fransisken
ler, Cizvitler ve Fransız ve İtalyan Lazaristler kendi manevi
yönetimlerini tartışırlar. Ermeni dilini, ibadetini ve yazısını
koruma kaygısı içindeki Katolikler olan Viyana'daki Mekhi
tarist pederlerin bir misyonunun ve lisesinin Smyma'ya yer
leşmesi ( 1 845) , Latinlerin kavgacı üstünlüğünden kurtul
malannı sağlamaz. Yaklaşık yüz elli aile olduğu tahmin edi
len Ankara, Erzurum, Sivas, Kayseri, Balu, Diyarbakır kö
kenli Smyma Katoliklerinin yerel Latin yetkililerden kop
ması ve Konstantinopolis Katolik Ermeni patrikliğinin ma
nevi otoritesine bağlanması için Papa XIII. Leon'un fermanı
nı beklemek gerekecektir.
Smyma'ya son gelen ( 1820) Amerikalı Protestan misyoner
ler Boston'daki American Board of Commissioneries for Fo
reign Missions tarafından gönderilir. Müslümanlann ve Ya
hudilerin dinini değiştirmenin imkansızlığını Kudüs ve Bey
rut'ta saptadıktan sonra Doğu Hıristiyanlanyla ilgilenmeye
100
başlamışlardır. Bunlar arasında, Ermeniler gözde hedefleri ol
muştur. Reform vaaz etmek için, öncü misyonerler olan Wil
liam Goodell ya da Elias Riggs, Demotik Ermenice öğrendiler
ve Kutsal Kitap'ı aşharabar'a (yerli dili) tercüme etmeye giriş
tiler. Ermeni alfabesinin icadının ardından 5. yüzyılda Kut
sal Kitap'ın klasik Ermenice'ye ya da grabar'a tercümesi edebi
bir başyapıttı. 19. yüzyıl başında Ermenilerin çoğunluğu oku
ma yazma bilmemektedir ve "ölü dil" olmuş ibadet dilleri gra
bar'ı anlamamaktadır. 17. yüzyıldan beri aşharabar, muhase
be defterlerinde ve noterlik belgelerinde yazılı sivil dil unva
nına erişir, ama bu da Türkçe, Farsça, Arapça sözcüklerin ve
diyalekt biçimlerinin bol olduğu bir dildir. Dil ve "ulusal eği
tim" üzerine eskilerle modemler arasındaki tartışma Osman
lı Ermeni aydınlannı hareketlendirirken, Amerikalılann mü
dahalesi önemlidir. 1839 yılında Smyma'da Osmanlı lmpara
torluğu'nun ilk Ermenice süreli yayınını çıkanrlar. Şderaman
bidani hideliatz (Yararlı Bilgiler Magazini) yerel dilde bir ay
lık dergidir. Yine Smyma'da Elias Riggs Yeni Ahit'i aşhhara
bar diline çevirmeye başlar. Saint-Mezrop lisesinde öğretmen
lik yapan Andreas Papazyan ve Gugas Baltazaryan'dan destek
alır. 1847 yılında yayımlanan tercüme, kusurlanna rağmen,
genellikle Türkçe konuşan Osmanlı Ermenilerinin dilsel bir
liğine ve yeniden fethine katkıda bulunur, İstanbullu ve Sm
ymalı yazara yolu açar. Bu durum papalık kilisesine bir mey
dan okumadır ve köklü muhalefet 1850 yılında kopmaya yol
açar. Ama Protestanlık Smyma'da pek az yandaş bulur. 1880
yılında Smyma'daki Ermeni Evangelik kilisesi üyeleri yüz ka
dardır, Anadolu göçmenleri arasından toplanmışlardır ve Bo
ard'ın bir misyonerinin himayesi altına yerleştirilmişlerdir.
Daha ileri bir tarihte Haynots'da bir Ermeni şapeli, okulu ve
papazı olacaktır. lyi ailelerden gençler ise Roma su kemerleri
nin yakınında bulunan prestijli Paradiso American College'de
kültürlü insanlar olarak yetişiyorlardı.
101
Kültür
1 02
dini metin ile Fenelon ile Chateaubriand'ın tercümelerini
basma imkanı bulur. Sonra matbaa Ghugas Baltazaryan'a ge
ri verilir. Tüccar Stepan Baboyan'ın mali desteğiyle Arşaluys
Araratian'ı çıkartır (Ararat Şafağı, 1840-1886). Bu, Avrupai
tarzda bir süreli yayının aşkharabar dilinde ilk yayımlanma
denemesidir. Dergi, aynı zamanda, Smyrna'da 1922'ye ka
dar çıkacak olan otuz kadar Ermeni süreli yayının da ilkidir.
1840-1880 arasında Ermenice fikir alışverişi ve yazı sanatla
rı Ege Babil'inde yaygınlaşır. Hemen hemen hepsi Andreas
Papazyan'ın eski öğrencisi olan öğretmenler, tercümanlar,
matbaacılar, gazeteciler, Smyrna'nın entelektüel gelişimine
katkıda bulunurlar. Önemli itkiyi veren Harutiyun Dedeyan
( 1 832-1868) olur. İttifaklarına dikkat eden ve ticarete giriş
miş "aristokratik" bir ailenin bu oğlu, beş kardeşin en dina
miğidir. 185 1 yılında kendi matbaasını kurduğunda yirmi
yaşında bile değildir. Ölümünden sonra matbaayı kardeşle
ri Stepan ve Garabed devralır, 1893 yılında ise kesin olarak
kapanır. Dedeyan Kardeşler'in misyon anlayışı güçlüdür:
"Halk"ı eğitmek, aşkharabar'ı düzenlemek ve zenginleştir
mek. Hiçbir matbaanın, Viyana ve Venedik'teki Mekhita
ristler hariç, Ermenilerin uyanışında ve eğitiminde böyle bir
rol oynamadığı doğrudur. Dedeyan matbaası aslında roman
ve tiyatro piyesi tercümesinde uzmanlaşmış bir yayınevidir.
Yaklaşık yüz otuz eserin tercümesini yayımlamak için De
deyanların kendileri de tercüme yapmaya başlar ve genellik
le kendi kendilerini yetiştirmiş, mütevazı bir ücret karşılığı
hızlı ve iyi çalışan genç entelektüellerden bir ekip çevreleri
ni sarar. K. Çilingiryan, M. Nubaryan, K. Mseryan, G. Utuj
yan ve M . Mamuryan, La Fontaine'i, Victor Hugo'yu, La
martine'i, Alexandre Dumas'yı, Eugene Sue'yü, Jules Veme'i,
Moliere'i, Musset'yi, Racine'i darmadağınık bir halde tercü
me ederler. Okulların ve kadın okurların gelişimiyle birlikte
kitaplar tüm Osmanlı lmparatorluğu'nda satılır. Bu milliyet-
1 03
çi ve modernlik yanlısı aydınlar liberal inançlarını mason
luktan alırlar: Aşağı yukarı hepsi Büyük İngiliz Locası'ndan
doğan Tigran Locası ( 1864- 1894) üyesiydiler. Locanın yüz
sekiz Ermeni biraderinin yanı sıra yedi Müslüman ve üç Yu
nan üyesi vardır.7 Bu kişiler Fransız kültürü ile Ermeni "ulu
su" arasındaki aracılardır.
Dedeyanlar kendi süreli yayınlarını da çıkarırlar: Arpi
Araratian (Ararat Güneşi, 1853-1856) , Timag (Maske, 1862-
1863), vs. Toplumsal bağın etkin unsuru olan birkaç sa
nat dostunun yardımıyla, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Er
menilerin kültürel yaşamına damgasını basan dergiler ya
yımlarlar: Örneğin K. Çilingiryan'ın kurduğu Tsarik (Çi
çek, 1861-1865) , Matheos Mamuryan'ın Arevelian Mamul'u
(Presse orientale, 187 1 - 1 909) . Mamuryan, İstanbul, Londra,
Cambridge ve Paris'te eğitim amaçlı kaldıktan sonra Smyr
na'ya dönerek, orada eleştirel bir zeka ve çok verimli bir ya
zar olarak kendini gösterecektir. Pedagoji tutkunu Mamur
yan "gümüş çağ" sırasında ( 1 867-1889) , yabancı okulların
ve Türk rüştiye mektebinin (ortaokul) rekabetiyle karşı kar
şıya kalan Saint-Mesrop lisesinin yönetimi gibi güç bir işi
üstlenir. Bununla birlikte, en modem, cemaatler arası ilişki
lere en açık matbaa Boghos Tatikyan'ınkiydi ( 1 864). Tatik
yan Smyrna'da kullanılan bütün dil ve alfabelerde basım ya
par. Onun matbaasından, 1 848'de Paris barikatlarında bulu
nan Ermeni bir gazeteci olan Stepan Voskan'ın La Reforme'u,
Ermeni Kevork Bulbliyan'ın Türkçe yayımladığı intibah, Te
rakke, La Revue de Smyme, Le ]oumal de Smyme, The Report,
Le Courrier de Smyme, Messaret Novelist, vs. yayımlanır.
Smyrna, 1880'de İstanbul'daki Ermenice romanın orta
ya çıkışının hazırlandığı yerdir. Yine Smyrna'da, 1 9 1 1 - 1 9 14
1 04
arasında yayımlanan Hay Kraganoutioun (Ermeni Edebiyatı)
dergisi modem edebiyat eleştirisinin öncüsüdür.
1 05
::ı:
::ı
:ı:
<ı:
z
;;:
a'i
:ı:
o '--'---'----'-""'
1 06
B i R FOTOCRAFA BAKARKEN:
l 900 YILINDA S MYRNA'DA
B i R YAHUDi AiLESi
H EN RI N AH U M
François Georgeon ile Paul Dumont'un Vivre dans l'Empire otoman. Sociabilite et
rdations intercommunautaires (XVII'-XX' sitcles), (Paris, L'Harmattan, 1997) ad
lı eserdeki bölümlerden biri Henri Nahum tarafından kaleme alınmıştır: "Por
trait d'une famille juive de Smyrne vers 1900" , s. 162- 1 7 1 . Bu kitaptaki makale,
L'Harmattan'ın, François Georgeon'un ve Paul Dumont'un izniyle, bu bölümün
özünü, çok sayıda ekleme ve değişiklikle birlikte tekrarlamaktadır.
107
* * *
1 08
Yunanca adlar, lbrani ve İspanyol adlardan daha az yay
gındır. Mizrahilerle akraba olan ailelerden birinin adı Poli
ti'dir. lber göçmenleri Helen dili konuşan küçük bir Bizans
Yahudi cemaatine -Romenler denir- katılırlar. Bizans lmpa
ratorluğu'nda Yahudi cemaatlerinin varlığına Konstantin'in
dönemine tarihlenen belgeler tanıklık etmektedir. Smyr
na'daki sinagoglardan birinin adı bir Romen cemaatinin var
lığına tanıktır.
Buna karşılık, ltalyan soyadlarına sık rastlanır: Padova,
Taranto, Romano, Roditti. lspanya'dan sürülmüş Yahudi
lerin bir kısmı ltalya'dan geçerek on ya da yirmi yıl sonra
Osmanlı lmparatorluğu'na yerleşmişlerdir. Ama özellikle
1 593 yılında Toscana grandükü Livomo'da bir Frenk lima
nı açar ve oraya Marrano'ları çeker. Marrano'lar orada Doğu
Akdeniz limanlarıyla önemli bir ticari faaliyet ve sık ilişki
geliştirmişlerdir. içlerinden bazıları Selanik'e, diğerleri Sm
yrna'ya yerleşerek bir tür aristokrasi kurarlar. Mizrahi kız
larından birinin müstakbel eşinin adı olan Pontremoli, an
tik Apova'dır. Mizrahilerin bir diğer kızı bir Arditti'yle ev
lenecektir.
Velhasıl, Mizrahi soyundan gelen birkaç kişi Aşkenazi ad
lar taşıyacaktır. Osmanlı imparatorluğu fetihlerini sürdür
dükçe, Trakya Avrupa'sında geniş topraklan, orada yaşayan
önemli Yahudi cemaatleriyle birlikte kendine katar. Bazı ad
lar, örneğin Eskenazi, Polaco, Russo bu kökene kanıttır. 19.
yüzyılın son yıllan ile 20. yüzyılın ilk yıllarında Rusya lmpa
ratorluğu'ndaki ve Romanya'daki pogromlardan kaçan çok
sayıda Yahudi daha misafirperver olan Osmanlı lmparator
luğu'na sığınır. Kimileri burayı Amerika'ya doğru yola çık
madan önceki bir durak olarak görür. Bu göçmenler, ekono
mik güçlük çeken bir cemaat tarafından her zaman iyi karşı
lanmamıştır. Yine de bazı aileler Smyrna'ya yerleşir: Golden
berg'ler, Campelung'lar, Margulies'ler, Spierer'ler, hatta Sak-
1 09
harov'lar -bunların soylarından gelen biri Mizrahilerin genç
bir kızıyla evlenecektir.
Aile adlan Smyrna'daki Yahudi topluluğunun köken çe
şitliliğini gösterse de, önadlar Avrupa'nın nüfuz edişine ve
Fransız etkisine tanıktır. Babanın İbranice bir önadı vardı:
Mordekhai (Mardoklu) ; geleneğe göre ona İbranice'de ağa
bey anlamına gelen Behor denir. Annenin İspanyol bir önadı
vardı, Reyna. Çocukların adlan lbranice'dir: Yosef, Yaakov,
Raphael, Moşe, Mazaltov (şanslı). Bir sonraki kuşakta adlar
Esther, Rebecca, Raşel, Saralı olacaktır. Ya da İspanyol ad
landır (Luna, Unda) . İbranice ya da İspanyol adlara cema
atte sık rastlanır. Ama kızlar doğuştan kendilerine verilmiş
olan adı korurken, oğlan çocuklarınki değişecektir. İbranice
önad önce Fransızca'ya çevrilecek sonra da Fransızlaşacak
tır: Moşe Moiz olacak, sonra da Maurice denecektir; Mizra
hilerin torunlarından biri olan Eliyahu Elie olacak, sonra da
Louis denecektir; bir diğer torun İsaac'kenjacques olacaktır;
Yaakov jacob olacak, sonra o da jacques adını alacaktır. Bir
sonraki kuşakta çocukların adlan daha doğuştan Fransız adı
olacaktır: Lucie, jacqueline, Cecile, Henri; bunlara Ibranice
bir önad daha eklenecektir, ama genellikle bu ad hiç kulla
nılmaz. Osmanlı İmparatorluğu da Zimbul (Sümbül), Sul
tan'a ya da gözde sultan anlamına gelen Kaden gibi birkaç
önada esin olmuştur.
Mizrahi ailesi Yahudi-İspanyol dili konuşur. İber yarıma
dasından göçmenler dillerini de yanlarında getirmişlerdir.
Osmanlı Yahudi cemaatinin anadili olmuş bu dil Romenle
rin Yunancası ile Orta ve Doğu Avrupa göçmenlerinin Yi
diş dilini ortadan kaldırmıştır. Yüzyıllar içerisinde İspanyol
ca'ya İbranice, Türkçe, Yunanca ve daha yakın dönemde de
Fransızca kelimeler eklenmiştir. 19. yüzyıl sonunda Fran
sızca, bir anlamda, Smyrna'daki Yahudi cemaatinin ikinci
dili olur, Livomo'dan gelmiş bu Yahudi aristokrasisinin ko-
110
nuşmaya ve yazmaya devam ettiği ltalyanca'nın yerini alır.
1860 yılında Paris'te Evrensel Israiloğullan Birliği kurulur.2
Birliğin amacı eğitim ve öğretim yoluyla Doğu Yahudileri
ni "canlandırmak"tır. Bu amaçla bütün Akdeniz havzasında
okullar kurar. Smyrna'da Birliğin okulu 1873'te açılır. Fran
sız dil ve kültürünün evrenselliğine ikna olmuş Birlik Fran
sızca'yı eğitim dili olarak benimser. Eğitmenler Paris'te eği
tim görmüştür. Bütün dersler Fransızca verilir. Yahudi-İs
panyol dili küçümsenen bir jargon olarak kabul edildiğin
den, çocukların teneffüste bile bunu konuşmaları yasaktır.
Mizrahi ailesinde eğitim düzeyi Smyrna'daki birçok Ya
hudi ailesininki gibidir. Baba öncelikle maestra'ya gitmiş
tir. Burası bir ana okulundan çok özel bir kreşe benzer. Ar
dından hevra'ya gitmiştir. Burası eğitmen hahamların yöne
timindeki geleneksel okuldur ve yeni kuşak bu hahamları
yetersiz ve kara cahil kabul etmektedir.3 Sınıflarda her yaş
tan öğrenci bulunmaktadır, bunlar kimi zaman öğretme
nin konutunda yere otururlar. Behor Mizrahi Kutsal Kitap
ile Talmud'dan ayinleri hiç anlamadan koro halinde tekrar
lamıştır; onun anlaması için kimi zaman İspanyolca'ya ter
cüme edilmiştir. Yine de sonunda dinsel erginliğe eriştiği on
üç yaşında sinagogda gününü geçirebilecek şekilde lbrani
ce okumayı öğrenir. Hesap yapmayı da öğrenir; hatta tica
ri işlerinde gayet iyi kasa tutacak kadar öğrenir. Mesleki fa
aliyeti için kesinlikle gereken Türkçe ve Yunanca birkaç ke
limeyi de konuşur. Fransızca bilmez. Hiç kitap okur mu?
Fransızca'dan Yahudi-lspanyol diline çevrilmiş birkaç ro-
2 Evrensel lsrailoğullan Birliği ve okul çalışması üzerine -başka şeylerin yanı sıra
bkz.: Andre Chouraqui, l'Alliance isratlite universelle et la renaissance juive con
temporaine, 1860-1 960, Paris, Presses universitaires de France, 1965; Aron Rod
rigue, De l'instruction a l'tmancipation. les enseignants de l'Alliance isratlite uni
verselle et les]uifs d'Orient, 1860-1 939, Paris, Calmann-Uvy, 1989.
3 Moise Franco, Hisıoire des lsratlites de l'Empire otoman, Paris, Librairie Durla
cher, 1897.
111
rnan da vardır. Bunlar İbranice harflerle yazılmıştır. Kimi za
man bunları karıştırır. Aynca Selanik'ten gelen birkaç gazete
ile bir Srnyrna gazetesi de vardır: La Buena Esperanza. Bun
lar İspanyolca'dır ve özel olarak lbranrice harflerle, raşi ka
rakterleriyle basılrnışlardır. Birkaç yıl sonra, Jön Türk Dev
rirni'nden sonra başka gazeteler de çıkacaktır. Behor Mizrahi
bunları oldukça güç çözer. Sinagogda, ünlü harfleri belirten
noktalarla birlikte haham karakterleriyle basılmış dua kita
bından ayin takip etmesi biraz daha kolay olur.
Anne, Reyna, hiç okula gitmemiştir. İbranice'yi yalnızca
aile içinde okunan dualardan bilmektedir. Cuma akşamla
rının Kidduş duaları ile Paskalya akşamındaki Seder duaları.
İbranice okumayı öğrenmemiştir ve yalnızca Yahudi-İspan
yol dili konuşmaktadır.
Kızların durumu da aşağı yukarı aynıdır. Onlar da nere
deyse hiç okuma yazma bilmezler. Ergenlikte, servet peşin
de koşarak Fransa'ya giden aşıklarıyla yazışabilrnek için Ya
hudi-İspanyol dilinin İbranice harflerini okumayı ve işlek
yazıyla -solitreo- yazrnayı öğrenirler.
Oğlan çocukları Birlik'in okulunda öğrencidir. Orada
Fransızca öğrenirler ve gayet iyi, hatta oldukça zarif konu
şurlar. Anne babalarıyla İspanyolca konuşurlar, ama kardeş
ler kendi aralarında özellikle Fransızca konuşur. Yolculuk
ettiklerinde kardeşlerine Fransızca yazılmış kartpostallar
gönderirler. Gerçekten de oldukça sık yer değiştirirler. Ku
maş ticaretinde babasının yerine geçen büyük oğlan Lond
ra'ya ve Manchester'a gider. Küçükler Paris'teki İsrailoğulla
rı yüksek okulunda okuyacaklar, Birlikte eğitmenlik yapa
caklar ve sonra da ticarete atılmak üzere öğretmenliği bıra
kacaklardır.
Dernek ki, bizim Mizrahi ailemizde, aynı dönemde Srnyr
na'daki çok sayıda Yahudi ailesinde olduğu gibi, anne baba
ile çocuklar arasında ve oğlan çocuklarla kız çocuklar ara-
112
sında belirgin bir aynın gözlemlenir: Birileri eğitimli ve giri
şimciyken, diğerleri özellikle İspanyol-Yahudi dili konuşur
ve neredeyse hiç okuma yazma bilmez.
Aile içindeki bu bölünme, aynı zamanda, Smyrna'daki Ya
hudi cemaatinin bütününü etkileyen cemaat içi bir bölün
medir. Yüzyıl başında Smyrna Yahudileri, toplam yaklaşık
iki yüz bin kişilik nüfusun yirmi beş bini kadardır. Mizrahi
ailesi hali vakti yerinde bir ailedir, ama Smyrna'daki Yahudi
nüfusun bütünü çok daha istikrarsız koşullarda yaşar. 1900
yılında bu koşullar otuz yıl önceki koşullara göre, Birlik'in
Smyrna'ya eğitmenlerinden birini gönderip cemaatin hali
ni tarif etmesini istediği koşullara göre iyileşmiştir elbette.4
Eğitmenin Paris'e gönderdiği raporda çok büyük bir sefalet
belirtilir: üç bin beş yüz aileden bini kamu yardımıyla yaşa
maktadır; orta denen sınıf bin beş yüz ila iki bin aileyi kap
samaktadır. Bu ailelerin reisleri simsar, kunduracı, hamal ya
da seyyar satıcıdır; yüz kadar aile bir tür burjuvazi oluştur
maktadır. 1 900 yılında ilk kuşaklar -Mizrahilerin oğulları
gibi- Birlik'in okulundan mezun olurlar; genç erkekler ban
kalarda ve ticarethanelerde işe girer. Bu gençler ile geçici iş
lerde çalışmaya mahkum yan eğitimli kitle arasındaki aynın
açıkça görülür. Bu yeni-burjuvazinin geleneksel Yahudi ma
hallesi olan "Cuderia'dakiler" karşısında sergiledikleri belli
bir küçümseme de buna eşlik eder. Bu toplumsal bölünme
nin ölçütlerinden biri gerçekten de yerleşimdir.
Smyrna'da, tüm Osmanlı lmparatorluğu'nda da olduğu gi
bi, topografik aynın tam olmamakla birlikte mahalleler et
nik-dinsel aidiyetlerine göre ayrılırlar: Smyrna'nın Yahu
di mahallelerinden birindeki sekili bir sokağın adı "Erme
ni merdiveni"dir. Geleneksel Yahudi mahallesi pazarın ya-
4 D. Cazes, Rapport sur !es ecolt:s et !es institutions de la communauıe juive de Sm
yme, bulletin semestriel de l'Alliance israelite universelle, 2. dönem 1873, s.
14 1-147.
113
kınındadır. Semt sakinleri burada, mimari tarzı lspanya'dan
getirilmiş evler olan kortijolar içinde yaşarlar: odalar bir or
ta avlu etrafında düzenlenmiştir. On altıncı yüzyılda kon
forlu bu düzenleme üç yüzyıl sonra demografik büyümeye
uygun gelmemeye başlar. Aileler çok kalabalıktır; çocukla
rın her biri kendi ailesiyle birlikte iç avluyu çevreleyen oda
lardan birinde yaşamaktadır. Aşın kalabalık bu Yahudi ma
hallesini terk eden hali vakti yerinde aileler, Mizrahiler gi
bi, Çeşme yolu üzerinde, körfez boyunca kurulmuş konut
lardan oluşan mahallelerde -Karataş, Karantina ve Göztepe
modem evler yaptırdılar. Bunlar ahşap balkonlu ve avluları
doğrudan doğruya denize bakan güzel konutlardır; kıyıdaki
küçük bir kulübe akşam serinliğinden yararlanmayı sağlar
ken gençleri de denize girmeye teşvik eder.
Biz fotoğrafımıza geri dönelim. Baba, uzun beyaz sakal
larına rağmen ellisindedir. Bu resimde görülmeyen büyük
kız 1875'te doğmuştur. Demek ki baba ilk doğum sırasın
da yirmi beş, yirmi altı yaşlarındadır. Avrupalı gözlemcile
rin belirttiği ve karşı çıktığı erken evlilik alışkanlığı demek
ki bu ailede ve bu çevrede yok olmuştur; aşırı nüfusun ve
ekonomik yoksulluğun nedeni buydu. Buna karşılık, doğu
mun iradi olarak sınırlandırılması bilinmemektedir. Behor
ve Reyna Mizrahi'nin on çocukları olacak ve bunların yal
nızca yedisi otuzuna varacaktır. Diğer üçü ya küçük yaşta ya
da şehri düzenli olarak kıran salgınlardan birinde -tifüs, tifo
ve kolera- ölecektir. Ailelerin daha az kalabalık hale gelme
si ancak ileriki yıllarda olacaktır; fotoğrafta görünen gençle
rin iki ila beş arasında çocukları olacaktır.
Fotoğrafı çekilen kişilerin verdikleri pozlar ve resimdeki
yerleri açıkça ortadadır. Ön sırada ortaya oturmuş olan ba
ba gayet saygındır. Otoritesi tartışılmaz. Çocuklar ona sen
yor (efendi) diye hitap ederler ve İspanyolca'da siz hitabı
na denk düşen üçüncü şahsı kullanarak, onunla mi senyor
1 14
(efendim) diyerek konuşurlar. Bu otoriteyi Behor Mizra
hi tartışmasızca kullanır. Mizrahi kardeşler kız kardeşlerin
den birini dostlanndan birinin evindeki kadril dansına gö
türdüklerinde, baba elinde asasıyla belirir ve yırtık kızı ba
ba evine geri getirir. Bir sonraki kuşakta durum değişecektir:
Anne baba ile çocuklar birbirlerine sen diye hitap edecekler,
ilişkiler daha uyumlu olacaktır.
Behor Mizrahi kumaş taciridir. Pazarda, Konak yakınla
rında bir dükkanı vardır. Smyrna'da, genellikle ticarete ve
deri ve giysi imalatına egemen olanlar Yahudilerdir. Behor
Mizrahi kumaşlannı yalnızca çoğunluğu Yahudi olan ter
zilere değil, aynı zamanda Yahudi oldukları kadar Müslü
man ve Hıristiyan da olan şahıslara satmaktadır. At araba
sıyla, sık sık Smyrna'nın çeşitli semtlerine, Karşıyaka, Bu
ca ya da Bornova mahallelerine gider. Mallarını, köyleri do
laşan seyyar satıcıya da emanet eder. Behor Mizrahi ile ge
zilerinde ona sık sık eşlik eden büyük oğlu, Yunan, Müslü
man ve Ermeni müşterileriyle kusursuz kişisel ilişkiler sür
dürürler. Ama tüccarlar ile müşteriler arasındaki ilişkiler bi
reysel olarak sıcak olsa da, ender olarak dostçadır. Ne Behor
Mizrahi'nin ne oğullarının Hıristiyan dostu vardır. Yahudi
ler, Yunanlar ve Müslümanlar yan yana yaşarlar, birbirleriy
le konuşurlar, rıhtımdaki kahvelerden birinde komşu masa
larda limonata içerler, ama birbirleriyle pek görüşmezler. Bu
durum pek yakında değişecektir. Behor Mizrahi'nin çoğu to
runu körfezin öte tarafındaki Karşıyaka'da bulunan Hıristi
yan okullarına gidecektir.
Smyma yakınlarındaki küçük şehirlerde, Manisa (ya da
Avrupalıların deyişiyle Magnezya) , Aydın ve Çeşme'de du
rum oldukça farklıdır: Cemaatler daha az sayıdadır ve üye
leri birbirlerine daha yakındır.
Smyrna'da cemaatler arası ilişkiler sürekli çatışma halin
dedir. Örneğin Paskalya yaklaşırken, Yahudi cemaati bir
115
Hıristiyan çocuğu, kanım mayasız ekmeğe katmak için öl
dürmekle suçlanmıştır. Yunan isyancılar Yahudi mahalle
sine baskın yapıp yoldan geçenleri rahatsız ederler, mağa
zaların camlarını kırarlar ve malları yağmalarlar. Kaçmış
olan kayıp çocuğun birkaç gün sonra bulunmasının da bir
yararı olmaz; metropolit isyancıları kınamaya ve olaydan
üzüntü duymaya boş yere çalışmıştır, vali haksızlık yapan
ları cezalandırmaya boş yere çabalamıştır, nafile: Ritüel ci
nayet iftirası her yıl tekrarlanır. Bu tür olaylar 1888, 1 890,
1 896'da cereyan etmiştir. Hıristiyan Paskalyası ile Yahu
di Paskalyası arasında hüküm süren nahoş ortamdan söz
bile etmiyoruz: taş atmalar, kaynar su dökmeler, hakaret
ler. Mizrahi ailesinin fotoğraf çektirmesinden bir süre son
ra, Mart 190l'de genç bir Yunanlı kaybolur. Kalabalık Ya
hudi mahallesini basar, isyancıları yatıştırmaya çalışan Or
todoks Başpiskoposu yuhalar, kilisenin çan kulesine çıkar
ve alarm çanı çalarlar. Kayıp oğlan bulunur. Ana babası
nın azarlarından kurtulmak için birkaç gününü Çeşme'de
ki dostlarının yanında geçirmiştir. isyancılar adalete çıkar
tılır. Avukatları cehaleti ve önyargıları savunur ve ritüel ci
nayet iftirasını mahkum eder. Mizrahilerin kızlarından bi
rinin nişanlısı davaya doğrudan karışmıştır. Tutanak kati
bi olarak görevliydi. 5
* * *
* * *
116
Mizrahiler bu fotoğrafta mali bakımdan rahat ve gayet ye
rinde bir burjuva aile izlenimi vermektedirler. Çünkü artık
Yahudi cemaati, en azından en aktif kesimi şehrin ticari ge
lişimine katılmaktadır. Lüks mallar satan mağazalar çoğal
maktadır. Kamu sağlığında gelişmeler olmuştur: Seyyar sa
tıcıların tezgahları örtülür, köpeklerin sokaklarda koştur
masına izin verilmez, insanların sokağa işemeleri engellenir.
Modern tıp ortaya çıkar: Yahudi hekimler öğrenimlerini ls
tanbul'da yapmışlar ve Paris'te geliştirmişlerdir; aynca Viya
na'dan, Berlin'den ya da Orta Avrupa'dan gelenler de olmuş
tur. Yahudi dişçiler, Yahudi gözlükçüler, dükkanı rıhtımda
bulunan Yahudi bir eczacı vardır.
* * *
117
Mizrahiler Smyrna'daki çok sayıda kulübün ve hayır cemi
yetinin üyesidir. Özel şahısların kurduğu ve üye aidatları sa
yesinde yaşayan bu cemiyetlerin hedefi öksüzlere giyecek
bulmak, cemaat içi uyumu geliştirmek ve imparatorluğun
farklı "millet"lerinin birliğine yardımcı olmaktır.6 Eski Bir
lik Öğrencileri Demeği'nin lokalinde genç Mizrahiler hem
Fransızca gazetelerin hem de Yahudi-İspanyol dilinde Sela
nik ve lstanbul'da çıkan çok sayıda gazetenin bulunduğu bir
kütüphaneden yararlanırlar. Lumiere Kardeşler'in icadından
kısa süre sonra Smyrna'ya gelmiş olan sinemaya da gider
ler. Birkaç yıl sonra Smyrna'da Fransa Büyük Şark Locası ile
Amerika kökenli ve mason esinli Bene Berith Locası kuru
lacaktır. Genç Mizrahiler her ikisine de katılacaklardır; Be
ne Berith'te Yahudi yeni burjuvazisinin üyelerine ve Büyük
Şark'ın Homeros locasında Müslümanlara, Yunanlara, Er
menilere ve "Frenk"lere rastlayacaklardır.
Gençler ve orta yaşa yakın olanlar Purim karnavalında bu
luşurlar. Bu, MÖ beşinci yüzyılda Pers lmparatorluğu'ndaki
Yahudilerin kurtuluşunun kutlandığı bir bayramdır. Yahudi
mahallesindeki kahvehaneler çiçeklerden taçlarla ve lamba
larla süslenerek gece boyu açık tutulur. Keman ve mando
lin eşliğinde şarkılar söylenip dans edilir. Kılık değiştirmiş
gruplar sokaklara dolar. Araba kortejleri Hıristiyan ve Müs
lümanlan Yahudi bayramına katılmaya getirir.
Daha aktif bir toplumsal yaşamın ve dış dünyaya açılımın
sonucu olarak dinin kurallarına uyma konusunda esnek
likler getirilmiştir. Museviliğe bağlılık elbette tartışma ko
nusu edilmez; sünnet, sayvan altında bir arada duran eşleri
hahamın kutsadığı evlilik, atalardan kalma usullerle göm
me, cuma akşamları ailecek okunan kidduş, kippur orucu,
Paskalya seder'i sırasında sofra seremonisi gibi temel din-
118
sel yükümlülüklerden kaçmak diye bir şey yoktur. Ama Bü
yük Şark'ın şöleni sırasında genç Mizrahiler jambona aldır
mazlık etmezler ve Marsilya ya da Paris'e gittiklerinde ille
de Yahudi restoranında yemek yemek zorunda hissetmez
ler kendilerini.
Evlilik "stratejisi" gereği genç Mizrahiler Smyrna'da "ay
dın" sınıf olarak adlandırılan bu hali vakti yerinde, Avru
palılaşmış yeni burjuvazinin içine iyice dahil olacaklardır.
Kızlar ya zengin tüccarlarla ya da "entelektüeller" le, ya
ni orta okula gitmiş, elbette Fransızca bilen, aynı zaman
da Türkçe de okuyup yazan gençlerle evlenmişlerdi. Bü
yük oğul hahambaşının kızıyla evlenecektir. Hahambaşı
ise, 1 9 1 1 yılında Smyma Yahudi Cemaati idari Tüzüğü be
nimsendiğinde resmi olarak cemaatin manevi lideri olacak
ve aynı zamanda adli ve idari alanda dünyevi bir yetkiyle de
donanacak ur.
Mizrahi ailesinin fotoğrafında, onların burjuvaziye men
sup olduklarını ve modemliklerini en iyi simgeleyen şey kı
lık kıyafetleridir. Anne baba ve çocuklar Avrupai tarzda gi
yinmişlerdir. Hatta belli bir yapmacıklık bile görülür: Oğlan
çocuklarda papyon kravat ve kıvrık yaka, kızlarda dantelli
korsaj. 1900 yılında Osmanlı Yahudilerinin geleneksel giysi
si -uzun elbise, yani entari, kaftan yani cüppe- yalnızca yaş
lılarca, o da dini bayramlarda giyiliyordu. Redingotunu giy
miş olan Behor Mizrahi, ailesinin Avrupalılaşmasının çok es
kiye dayandığını göstermek istemiştir: küçük çocuğun elin
de tuttuğu çerçevede gösterilen kişilerin giyim kuşamı ve saç
tuvaletleri Avrupai tarzda, III. Napoleon modasındadır. Bu
nunla birlikte birkaç ayrıntıyı belirtmek gerekir: Reyna Miz
rahi sade, uzun bir giysi giymiştir ve başında, tek mücevher
le süslü geleneksel bir tohado bulunmaktadır. Kızların en bü
yüğünün saç şeklinde Paris gravürlerinden geri kalır bir yan
yoktur. Babanın, büyük oğlun ve oğlanların en küçüğünün
119
başındaki fes ise o dönemde hem modernliğin hem de Os
manlılığın sembolüdür. 1900'e doğru Smyrna Yahudileri kal
pak denen geleneksel kürk takkeyi terk etmeye başladılar; en
Batılılaşmışlan şapkayı tercih ettiler. Fes ile şapkanın savaşı
bütün 20. yüzyıl başını kırıp geçirecektir. Smyma valisi, Bir
liğin okulunu ziyareti sırasında şunu diyecektir: "Şapka giy
mek gerekmiyor. Siz Fransa'da ya da Almanya'da değilsiniz,
Türkiye'desiniz, Sultan Efendimizin tebaasısınız, dolayısıy
la bir anlamda sultan tebaasının üniforması olan baş takke
sini giymeniz gerekir. "7 Dolayısıyla bu politik bir tavırdır ve
belki de Mizrahi ailesi belirtmek istediği şeyin bilincinde de
ğildir: Bunun modernlik olduğu kesindir, ama aynı zamanda
Osmanlı vatanına sadakattir de.
Bu Osmanlılık Yahudi gazetelerinde defalarca güçlü bi
çimde vurgulanmıştır. Birkaç yıl sonraki jön-Türk devrimi
sırasında, kortejler -genç Mizrahilerin katılacağı kortejler
başta bayraklar olmak üzere şehrin sokaklarından ve özel
likle Yahudi mahallesinin sokaklarından geçerken bu vurgu
daha da artacaktır. 1900 yılında Smyma kaynamaktadır. Os
manlı lmparatorluğu'nun uluslararası durumu kaygı verici
dir. 1897 Yunan-Türk savaşından sonra Girit özerkliğini el
de etmiştir. Smyma'da Yunanlarla Müslümanlar arasındaki
olaylar sıklaşmıştır; Müslümanlar Yunan mağaza ve ürünle
rini boykot etmekte ve Yahudilerin boykota katılmalarını is
temektedirler.
Siyonizme gelince,8 1900 yılında Smyrna'da henüz emek
lemektedir. Cemaat içinde polemiklere ve ciddi anlaşmaz
lıklara yol açmakta ise gecikmeyecektir. Kimileri Yahudi
lerin atalarını kabul etmiş, kendi dil ve geleneklerini rahat-
1 20
lıkla korumalarını sağlamış olan Osmanlı İmparatorluğu'na
karşı minnet duymak zorunda olduğunu ileri sürecektir.
Onlar özellikle İttihatçı devrim bütün Osmanlıların eşitliği
ni ilan ettiğinde bütün haklara sahip Osmanlı yurttaşları ol
mak isterler. Diğerleri ise, tersine, Filistin'de kurulacak bir
Yahudi odağını savunacaklardır. Bu belki de Hertzl'in hayal
etmiş olduğu Yahudi devletinin hazırlığıdır. Mizrahilerin
oğullarının en küçüğü, fotoğrafta babasının dizleri üzerinde
oturanı bu ateşli subaylardan biri olacaktır.
Başlamakta olan ve Smyrna Yahudi cemaati için sayısız al
tüst oluşla eş anlamlı olan bu 20. yüzyılda Mizrahiler ne ola
caktır? Coşkuyla karşılanan İttihatçı devrim ciddi düş kırık
lıklarına yol açacaktır. Mecburi askerlik hizmeti Yahudi ce
maatinin istikrarını derinden bozacaktır: Askere gitmek zo
runda olan gençler çoğu zaman kalabalık ailelerinin tek da
yanağıdır; Mısır'a, Avnıpa'ya ve Amerika'ya göç edecekler ve
aile ihtiyaçlarını uzaktan karşılayacaklar, sonra da yakınları
nın yanlarına gelmesini isteyeceklerdir. Osmanlı İmparator
luğu'nun katıldığı bitmek bilmez savaşlar ciddi bir ekono
mik krize yol açacaktır. Birinci Dünya Savaşı'ndan ve Sevres
Anlaşması'ndan sonra Smyma ve bölgesi Yunan idaresine
geçtiğinde, Yahudilerin büyük çoğunluğu Kemalist isyan
dan yana tavır alacaktır. Eylül 1922 yangını Yahudi mahalle
sine uğramayacaktır, ama Yunan, Ermeni ve Frenk mahalle
lerinin imhası ile Hıristiyan cemaatlerin yok olması şehri ve
özellikle Yahudi cemaatini ekonomik olarak iflas ettirecek
tir. Çok cemaatli Osmanlı İmparatorluğu'nun bir Türk ulus
devletine dönüşmesi Yahudilerin kültürel ve dilsel özerklik
lerini yitirmelerine yol açacaktır. Bunun sonucunda birçok
göç dalgası başlar. İkinci Dünya Savaşı sırasında özellikle
"azınlıklar"a yönelik bir verginin konmasının yarattığı kar
gaşanın, sonra da İsrail devletinin kurulmasının ardından
başka göçler de bunları izleyecektir.
121
Günümüzde Smyrna'da yaklaşık bin beş yüz Yahudi bu
lunmaktadır. Pazara yakın geleneksel mahalleyi de Batı tar
zındaki konutların bulunduğu mahalleleri de terk etmişler
dir. Çoğunlukla vaktiyle Frenk mahallesi olan yerin ucunda,
günümüzde Alsancak denen bölgede oturmaktadırlar. En
yaşlıları Türkçe'den başka Yahudi-İspanyol dilini ve Fran
sızca'yı hala konuşmaktadır. En gençleri büyük anne baba
larının ağzından çıkan birkaç Yahudi-İspanyol kelimeyi an
lamakta ama yalnızca Türkçe konuşmaktadırlar. Smyrna'da
Behor ile Reyna'nın soyundan gelen hiç kimse yoktur. Art
arda göçler onları İstanbul'a, Atina'ya, Fransa'ya, İsrail'e ve
Güney Amerika'ya dağıtmıştır.
1 22
LEVANTENLER, AVRUPALI LAR VE
KiMLiK 0YUN LARI
OLIVER j ENS SCH MITT
1 23
Bunlan diyen Slaars Smyrna Levantenlerini, zevksizlik
leriyle ve karaktersizlikleriyle alay eden Fransız bir yolcu
nun sövgülerine karşı böyle savunur. Onun cevabı, Müslü
man, Yunan, Ermeni, Yahudi komşularından net bir şekil
de ayırt edilen bir topluluğun tüm karmaşıklığını ve muğ
laklığını birkaç satırda ortaya koymaktadır. Gerçekte Le
vantenler ortak bir etnik kökene sahip olmakla övünemez
ler; tam tersine, her aile özel bir soyağacının, ltalyan, Fran
sız, lngiliz kökenli ataların, Katolik Yunan, Ermeni, Katolik
Arap ana babanın hatırasını korumaktadır. Kanşım, bu "et
nik düğüm"ü çözmeyi ve basit bir tanımını vermeyi imkan
sızlaştıracak şekildedir.
Tarihyazımının gerçekten kavrayamadığı bir cemaat mi
vardır Smyrna'da? Levanten olgusunun modern bir açıkla
masının çok sayıda engelle karşılaşacağı açıktır. Levanten
ler yazı yazmaktan hoşlanmadıklarından edebiyat ve gazete
cilik dünyasında pek az iz bırakmışlardır; içinde yaşadıktan
toplum üzerine düşüncelerini asla ifade etmezler. Diğer yan
dan, Ege metropolünü giderek artan sayıda ziyaret eden ve
1830'lu yıllardan itibaren yazılarıyla olumsuz bir Levanten
imajı çizen, Avrupalı'nın kültürel üstünlüğünün, hatta kimi
zaman Avrupa kökenli Smyrnalılara karşı ırkçılığın damga
sını taşıyan bir klişe yaratan Avrupalı seyyah ve gazeteciler
tarafından kötü gözle görüldüler.
Bu olumsuz stereotiplerin tuzağına düşmemek için tarih
çinin arşiv kaynaklarına başvurması gerekir. Avrupa kon
soloslarının arşivleri ya da Smyrna'daki farklı Katolik kilise
çevrelerinin kayıtlan kısmi bir yaklaşıma imkan tanımakta
dır: Bunlar, Levantenler grubunun merkezini oluşturan ai
leleri, yani Katolik Roma kilisesini savunan ve uzaktan da
olsa Avrupai bir kökeni olanları daha iyi tanımaya yardım
ederler. Bu iki ölçüt asgari bir tanımda bulunmaya, bir taban
grubu tanımlamaya hizmet edebilir.
1 24
Ama bunun sınırlannı nasıl belirlemeli? Avrupalı gözlem
ciler (gazeteciler ya da seyyahlar) tarafından genellikle Le
vanten olarak kabul edilen Farslılann (Katolik olmuş bu
Ermenilerin)2 ya da Haleplilerin (Halep kökenli ve Arapça
konuşan Katolik Araplar) durumu nedir?
Kullanılan dil ya da hukuksal statüler ilave birer tanım öl
çütü olarak kabul edilebilir mi? Birinci ölçüt zor gözüküyor
çünkü Smyrna Katolikleri çokdillidir ve çeşitli diller konu
şurlar: Büyük bölümü Yunanca ve Kının Savaşı'na dek İtal
yanca konuşurken, küçük bir azınlık Fransızca, Türkçe ve
Arapça konuşmaktadır. lkinci ölçüt için de durum aynıdır,
çünkü her birinin hukuksal statüsü çok farklıdır: Bu kişiler
bir Avrupa ülkesinin uyruğudur, bir Avrupa konsolosunun
korumalan ya da Osmanlı tebaasıdır.
Kurumsal örgütlenme açısından Levantenler ne Avrupa'mn
.
"kolonileri"yle karşılaştınlabilirler ne de Osmanlı inanç ce
maatleriyle (millet). Bu durumda tarihçinin fazlasıyla ihtiyatlı
olması gerekir. Levanten olgusunu karşılaştırmak için, inan
cı ve -gerçek ya da hayali- Avrupai kökeniyle diğerlerinden
ayırt edilen toplumsal bir grup kavrayışından yola çıkmak ge
rekir. Bu iki öğe, 19. yüzyıl Osmanlı toplumunda önemli bir
simgesel sermaye oluşturur. Ayrıca Levantenler kapitülas
yonlann 16. yüzyıldan itibaren Avrupa güçlerinin lmparator
luk'taki uyruklanna verdikleri ayncalıklardan ve özellikle ba
zılanna tanınan koruma statüsünden yararlanırlar. Onlar açı
sından, kendi ulusal konsolosluklan, gündelik hayatta birlik
te yaşadıklan Büyük Efendi'nin tebaasından kendilerini ayırt
eden Avrupai dünyaya mensubiyetlerini gösterdikleri bir sos
yal merkez işlevi görür.
Levantenlerin yalnızca bir azınlığı bu ayrıcalıklara erişe
memiştir: Latinlerin reaya (sultanın Katolik uyruğu) olarak
2 Farslılar üzerine daha fazla bilgi için bkz. bu kitaptaki Anahid Ter Minassian'ın
"Ermeniler: Küçük Bir Cemaatin Dinamizmi" makalesi.
1 25
adlandırdığı bu kişiler ancak 1 840 civarında İmparatorlu
ğun kurumsal sistemi içinde kendilerine özgü bir idare elde
edebildiler.3 Toplumsal açıdan bu reaya aileleri Smyrna'daki
diğer Katoliklere sıkı sıkıya bağlıdırlar ve Levanten gruptan
dışlanmasalar da marjinal bir alt-grup oluştururlar.
Hukuksal ve dilsel tanım getiremeyince, Levantenleri ar
tık sınırlan flu bir grup olarak görmek kalır geriye. Levan
ten bir kimliği açıkça kabul etmezler. Kendilerini Avrupa
lı olarak kabul etmeleri ve Tanzimat döneminde Batılı mo
deli taklit eden bir Osmanlı toplumunda sosyo-ekonomik
üstünlükler aramaları nedeniyle, yakın dönemde göç etmiş
"gerçek" Avrupalılar Smyma geleneklerine uyum sağlamış
ve genellikle Yunanlaşmış bu vatandaşlarına küçümseyerek
bakarlar. Levantenler'le Avrupalılar arasındaki sosyo-kültü
rel rekabet, grup tarihinin ayırt edici özelliğidir. Bu konuya
tekrar döneceğiz. Yeterince kaynak olmaması Avrupalıla
nn asimilasyon sürecini yakından izlememizi engellemek
tedir: Kilise kayıtlarında görülen akrabalık bağlan, yeni ge
lenlerin entegrasyonlarını ve "Levantenleşme"lerini açıkla
maktadır.
1 26
şidir: içlerinden 2375'i kayıtlara geçmiş olsa da diğerleri bir
liman şehrinin flu öğesi -denizciler, Katolik olmayanlann
hizmetindeki Katolik hizmetçiler- içindedir. Saint-Polycar
pe Fransız ruhani çevresi (744 kişi) , tüm diğer Avrupa ülke
lerinin uyruklanrn/himayelerini kapsayan Sainte-Marie Kili
sesi'nden ( 163 1 kişi) net bir şekilde aynlır.
Konsolosluklannın ve Marsilya Ticaret Odası'nın5 katı de
netimi altındaki Fransızlar, Smyrna ile Fransa arasındaki ti
carete neredeyse tek başına hakim olan bütünsel bir "kolo
ni" oluştururlar. Zengin "koloni" (Abel, Bonfort, Cousinery,
Coutier, Escalon, Fonton, Giraud ve Guys gibi . . . ) büyük ta
cirlerin egemenliğindedir. Bunların kimileri bir kuşaktan
fazladır Smyrna'ya yerleşmişti: Örneğin, yirmi beş büyük ta
cir ailelerinin on yedisi Levanten olarak kabul edilir. Ger
çekten de ne adlan ("koloni"nin en şerefli adlan) ne de yerel
toplumdaki işlevleri bu topluma asimilasyonun en ufak izi
ni açığa vurmasa da, bir yandan, tıpkı önde gelen Yunan ya
da Ermeniler gibi, Smyrna Hıristiyan toplumu içinde kök
leşmişlerdir (İmparatorluk içinde ikamet süreleri nedeniyle
bu böyledir.) ve diğer yandan kapitülasyonlann yabancı uy
ruklulara verdikleri ayncalıklardan yararlanırlar.
Başka Levanten aileleriyle yapılan evlilikler -Avusturya,
lngiliz, İskandinav ve daha sonra da Sardll talyan ve Helen
konsolos kayıtlannda yer alır- bu Katolik seçkinler arasın
da son derece güçlü bağlar kurulmasına yol açar. Bu akra
balık bağlan -günah çıkarmanın ve kökenin ardından- gru
bun temel bağlannı oluşturur.
1 27
Ama gayet örgütlü ve konsolosunun denetiminde olan
Fransız "kolonisi" , son derece çeşitlilik gösteren Smyma'daki
diğer Avrupa "koloni"leriyle karşılaştınlamaz. Örneğin Avus
turya "kolonisi" Habsburglann yanmada vilayetlerinden ge
len İtalyanlardan, -l 797'da Venedik'in düşüşünden sonra
Avusturya uyruğu olmuş- Dalmaçyalı denizcilerden ve so
nuçta çok kalabalık olmayan Almanca konuşanlardan oluşur.
Avrupalıların yanında çok kalabalık bir Şarklı grubu da
ortaya çıkar (Saint-Polycarpe'ta 141 kişi, Sainte-Marie'de
961 kişi) .
içlerinden çoğu 13. ve 14. yüzyıllarda Ege Denizi'ne (özel
likle Sakız Adası ve Kiklad Adalalan'nda) yerleşmiş Cenova
lı ve Venedikli ailelerden gelmedir. Takımadanın Osmanlı
lar tarafından ele geçirilmesinden sonra sultanın uyruğu ol
muş ve yüzyıllar içerisinden Yunanlaşmış bu İtalyanlar, ya
bir Avrupa kimliği talep ederler ya da Katolik olduklanndan
Avrupa himayesi statüsü isterler. Onlann İtalyan adlan kimi
zaman Cenevre ve Venedik'in denizci cumhuriyetlerinin es
ki zaferini hatırlatır, Yunanca konuşan ve genellikle oldukça
yoksul olan bu Katolikler yaşamlannı denizci, küçük esnaf,
çiftçi ve hizmetçi olarak kazanırlar.
Smyrnalı bu Şarklılar arasında, hepsi tüccar olan Halep
liler ve Farslılar da yer alır. Farslı birkaç aile 19. yüzyıl bo
yunca Levanten toplumu içinde önemli bir konum elde et
miştir: Balladurlar, Issaverdenler ve Mirzanlar Levanten seç
kinlerine katılırlar ve böylece, dönemin önemli bazı adlan
nı rasgele sayarsak, Armao, Castelli, Corpi, D'Andria, Gui
dici, Giustiniani, Mainetti, De Portu gibi Egeli büyük ailele
rin örneğini izlerler.
Avrupalı olmak ya da bir pasaporta veya bir Avrupa kon
solosunun koruma belgesine sahip olmak, ille de toplum
sal seçkinler arasına katılmak anlamına gelmez. Sainte-Ma
rie ruhani çevresindeki Avrupalılann incelenmesi bunu ka-
1 28
nıtlamaktadır: 670 kişinin dokuzu toptancı, dördü ise pera
kendeci tacirdir. Aynca, Sainte-Marie ruhani çevresi yoksul
Şarklıların önemli miktarda oluşuyla (toplam 961 kişiden
246) ve bu çevrenin esasen işçiler, gündelikçiler, küçük es
naf ya da yazılı kaynaklarda yalnızca "yoksul" olarak nitele
nen kişilerden oluşmasıyla ayırt edilir.
1 29
zisinden söz edilebilir. Bu burjuvazi Fransız toplumsal mo
delini taklit etmekte ve Avrupai bir yaşam tarzı geliştirmek
tedir (özellikle maddi kültürde: moda, beslenme, mobilya
lar. . . ) . Smyma'nın sanayileşmesi, aynı zamanda, şehrin ku
zeyinde, Alsancak'taki yeni mahallede yaşayan binlerce İtal
yan göçmenden oluşan bir işçi tabakası yaratmaktadır. Le
vanten grubun tabakalaşması demek ki toplumun tüm dü
zeylerinin bir kopyası olmaktadır.
1 30
lerin birinci planda rol oynamak istedikleri bir Ege konfe
derasyonunun kurulmasıdır. Dönemin bir Fransız raporun
da belirtildiği üzere, Avrupa konsolosları alarma geçmiştir:
"Smyma'nın yabancı sakinlerinin kendilerini yöneten eski
kurallardan kurtulma ve burada ne yerel otoriteye ne de ya
bancı hükümetlere bağımlı olacak bir tür cumhuriyet kurma
eğilimi olduğunu belirtmiştim. "8
Levantenlerin özerklik isteği, Avrupalı ve Osmanlı güçle
rin birleşik eylemiyle hızla bastınldı. Bu istek gayet tanımlı
bir programdan çok bir düştü. Bu düş, kapitülasyonlar sis
temiyle tamamen özdeşleşme görünümü altında gizlenmiş
duygulan ortaya çıkarıyordu.
131
liotti'ler, Dracopoli'ler, Fidao'lar, Pagy'ler, Timoni'ler, To
puz'lar bir araya geldi. Osmanlı başşehrinin tersine Smyr
na'da başpiskoposların neredeyse hepsi Levanten'dir. Bun
lar, büyük Levanten ailelerin (Balladur'lar, Mussabini'ler,
Timoni'ler, Varthaliti'ler) egemenliğindeki tarikata bağlı ol
mayan ruhbanlardan destek alarak, genellikle yakın dönem
de göç etmiş Avrupalılardan oluşan tarikat dışı ruhbanın
özlemlerini sınırlandırmayı başarırlar. Laik toplumda göz
lemlenen Levantenler'le Avrupalılar arasındaki gizli rekabet
böylece ruhban yaşamını da belirler.
Katolik tekelcilik ve Levantenlerin besledikleri inan
ca dayalı önyargılar -aslında bütün cemaatlerde görüldü
ğü gibi- papalığa bağlı Ermeni ve Ortodoks Yunan Smyr
nalılarla ve daha az ölçüde de olsa Hıristiyan olmayanlar
la gündelik ilişkileri engellemez. Bu ilişkiler esasen kamu
sal alanda, mesleki faaliyetler ya da sosyal ilişkiler çerçeve
sinde kurulur. Özel alan (ev, aile) ise dış etkilerden daha
fazla korunur.
Ancak 20. yüzyılda ve özellikle Birinci Dünya Savaşı son
rasında karma evlilikler -özellikle Ortodoks Yunanlarla ya
pılanlar- tam anlamıyla Levanten kimliği tehlikeye atma
ya başlar. 19. yüzyılda Levantenler bu tür evliliği yalnızca
kendilerine toplumsal ve ekonomik üstünlük vaat ettiğin
de kabul ederler. lngiliz ya da Norveç kökenli zengin bir
Protestan tacirin serveti sayısız Levanten babayı ikna eder
ve onlar da, kızlarının mutluluğunu garanti etmek için, Ka
tolik kilisesinin yasalarının üzerine çıkarlar ve hatta Pro
testan bir papazın karşısında kutlanan evliliklere bile rıza
gösterirler. Bu durumda, başpiskoposun itirazları, Katolik
inanç ile "kazançlı iş" tercihinin karışmasını istemeyen Le
vanten kamuoyuyla çatışır; 1840'lı yılların ünlü bir olayın
da, kendisi de önemli bir Levanten aileden gelen Monsen
yör Mussabini, zengin bir Protestanla evlenen genç bir Ka-
1 32
tolik kızı aforoz etmek istediğinde küçük düşürücü bir ye
nilgiye uğrar. Yoruma açık pragmatik bir Katoliklik söz ko
nusudur. . .
Kimlik Oyunlan
10 CADN, AFC, CE, Smyma, 1880·1889, 1 Eylül 1887 tarihinde Bomet olayıyla
ilgili rapor.
1 33
19. yüzyılın son çeyreğinde, kimlik oyunlarının zorunlu
koşulu olan hukuksal alan giderek daralır. Avrupa güçleri
nin ve Osmanlı yetkililerinin kapitülasyonlar sisteminin su
iistimallerine son vermek için aldıkları önlemler altında -
yakın işbirliğinin ender örneği- Osmanlı imparatorluğu sa
kinleri ezilirler. 1 1 Levantenler, iki politik ve toplumsal siste
me de katılan ve yararlanan bu en yetkin inanç grubu, 19.
yüzyılın ikinci yarısında kendi kimliklerini ve hatta Osman
lı toplumunun bağrında toplumsal kendilik olarak varlıkla
rını ciddi olarak tehdit eden iki meydan okumayla karşı kar
şıya kaldıklarını görürler: Avrupa'dan ithal edilen ve en faz
la sayıda Levanteni koruyan güçler tarafından, özellikle ku
ruluşundan itibaren ruhban-karşıtı olan genç ltalya krallığı
nın ve -Levant'ta, Ill. Cumhuriyet'in laikliğini belirginleşti
ren- Fransa'nın giderek artan saldırganlıklarıyla yaydıkları
milliyetçilik ve sekülerleşme.
Levantenlerin durumu Avrupa güçlerinin Doğu Akde
niz'deki rekabetiyle şiddetlenmiştir. Bu rekabet 19. yüzyıl
sonunda, özellikle Fransız-İtalyan antagonizmasıyla (ki bu
iki ülke uyruklarını da kapsama tehdidi gösterir) hissedilir
biçimde belirginleşmiştir. Smyrna, önceki on yıllara kıyas
la, Avrupa politikasının tam bir aynası olmuştur. Büyük Ba
tı politikasının şimşekleri bu aynada yansır.
1 34
lerini yüzeysel olarak etkiler. Levantenliğin temeli olan aile
ağı dokunulmadan kalır. Konsolosluk yetkilileri kendi uy
ruklannın "ulusal kimlik edinme"lerinin sonuçlannı araş
tırdıklannda, soruşturma Levanten gerçeklerini ortaya ko
yar. Örneğin, İtalya genel konsolosu, 20. yüzyıl başında,
"koloni" üyelerinin yaklaşık % 33'ünün tek bir kelime İtal
yanca anlamadıklannı, % 42,S'inin Dante'nin dilinde kendi
lerini şöyle böyle ifade edebildiklerini ve İtalyan pasaportu
na sahip Smymalılann yalnızca bir çeyreğinin ulusal dilleri
ne hakim olduklannı saptar.12
Levantenler anavatanlarına yalnızca kapitülasyonların
sürmesini ve savunulmasını, keza kendi gruplannın varlığı
nı garanti ettiği için bağlı kalırlar. Yalnızca yakın dönemde
göç etmiş Avrupalılar ulus-devlet ve laiklik fikrine gerçek
ten katılırlar.
Levantenler ikili bir kimlik geliştirir: Dışsal olan kimlik
Avrupalı yetkililere yöneliktir ve ulus-devlete sadakatin ge
reklerini yerine getirir; içsel olan diğer kimlik ise, ki hatta
"gerçek" Levanten kimliği de denebilir buna, ulusal bir cila
nın altında gizli kalır. inanca bağlı ve ulus-aşın olan bu kim
lik, uyruklannı inanç ölçütlerine göre sınıflandıran Osman
lı lmparatorluğu'nun toplumsal sistemine dahildir. Bu an
lamda, Levantenler Osmanlı toplumuna ve politik düşün
cesine kusursuzca dahil olurlar. imparatorluğun modern
leşmesi ve "ulusallaşması" karşısında, keza kurumlannın ve
yaşayanlann sekülerleşmesi karşısında, Levantenler ikili bir
stratejiyle tepki gösterirler: Avrupa'daki yeni ulusal kimli
ğe gayet esnek bir uyum gösterirler ve grup içinde ilişkile
ri güçlendirirler. Avrupalı gözlemciler, diplomatlar, yolcular
ve gazeteciler bu ikili kimliği çok geçmeden fark edecekler
ve bunu ulusal davaya ihanet olarak değerlendirerek şiddet-
135
le eleştireceklerdir; ama güçlü devletlerin Levantenlere, Os
manlı yapılannın taban tabana zıddı olan ulus-devlet ideo
lojisini dayatarak kurduklan tuzağa düştüklerini fark etme
yeceklerdir.
Milliyetçilik Çağında
Ulus-Aşın Bir Grubun Trajedisi
1 36
pulsi" örgütleyerek grubun hayatta kalma gücünü ve irade
sini gösterirler.
Bu savaşın şoku henüz geçmişken 1 9 1 5 yılında ltalya'da
ki genel seferberlik, Smyrna'ya vatan olarak sadık kalma
yı tercih edenler arasında yeni bir göç dalgasına ve sefale
te yol açar. Durum 1 9 1 8 silah bırakışması sonrasında da
pek düzelmez. 1919 yılında Smyma'ya yerleşen Yunan bir
likleri Levantenler tarafından belli belirsiz bir düşmanlık
la karşılanır. Yunan ve Ortodoks bir idarenin Katolikleri,
hatta Yunanca konuşanlan bile ezeceği kaygısından besle
nen bir düşmanlıktır bu. Smyma'nın tüm Levantenleri du
rumun ciddiyetinin farkındadırlar. Katolik Başpiskopos, Yu
nan Başbakanı Eleftherios Venizelos'un verdiği garantilere
güvenmez.
1920 yılında Fransa Konsolosu durumu gayet açık seçik
analiz eder:
1 37
de kalan gelirle yaşamaya çalışırken gençler yeni imkanlar
peşinde aşağı yukarı her yere dağıldılar. Bu konuda, Fran
sız nüfuzunun bu göçle birlikte çok şey yitirdiğini belirt
mek önemlidir, çünkü bu çeşitli unsurların bütünü, Türk
unsurla birlikte, bizim nüfuzumuzun temeliydi. İtalyanlar,
propagandaya ve bu son yıllardaki çabalarına rağmen, Tıp
kı Fransız himayesini her zaman kabul ederek kendileri
ni gerçek Fransızlar olarak gören Osmanlı-Latinler gibi, bi
zim okullarımızın en iyi müşterileri arasındaydılar. Levan
ten unsurun yok olması bizim için büyük bir kayıp olur; ta
bii eğer modernleşmiş bir çalışma tarzı üzerinden düşünü
len yeni ticari bileşimler onların yerini almazsa . 13 ..
1 38
1t111111:::a11 �
�
;;;
j "'
�"'
�
o
\!)
i3
w
o
w
�
w
o:
..__..;..._.....;._;'-----".;._..;:ıı..�����--' O
Cher kôkenli genç bir kız ailesine Smyrna'dan gônderdigi bir kartpostalda,
"Kendimin büyük bir Avrupa şehrinde sanmaz mıyız?" diye yazar 1 915 yılında.
Smyrna, 1 9. yüzyılın ikinci yansından ve 20. yüzyıl başından beri burayı keefeden
Avrupalılann çoğu için "Şark'ın küçük Paris'i" olsa da, aynı zamanda zıtlıklardan
olu.şan bir şehirdir, çift yüzlü bir şehirdir, ne sadece Şark'tır, ne tamamen Avrupa.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
143
Kadifekale yamaçlarına (Antikçağ'ın Pagus Dağı) ve Değir
mendağı tepesine yaslanan şehir körfeze doğru sekilenerek
iner; batıda denizle sınırlanırken, kuzeyde düzlüğe doğru
uzanır. Meles nehri bu düzlükte yılan gibi kıvrıldıktan sonra
Bornova körfezine dökülür. 19. yüzyıl ortasında şehir alanı
güneyde ve güneydoğuda iki tepeyle, kuzeydoğuda ise Me
les'in bir koluyla -Boyacı Deresi- çevrilidir. Bunun ötesinde
şehir uzamı sahile paralel dar bir şerit halinde Punto'ya [bu
günkü Alsancak - ç.n. ] doğru -buraya aynı zamanda Punta
ya da Tuzla da denir- uzanır. Buraya Tuzla denmesi, vaktiy
le orada bulunan tuzladan dolayıdır.
Smyrna'nın ülkenin iç tarafıyla ulaşımı, bir yandan Do
ğu'dan gelen kervanların temel erişim yeri olan İstanbul yo
luyla sağlanır, Kervanlar Köprüsü üzerinden Meles geçilir
ve sonra da Kadifekale yamaçlarının altına erişilirken, diğer
yandan da Değirınendağı ve Kadifekale tepelerinin birleşti
ği güneydoğuya açılan Aydın yolundan geçer. Her ikisi de
Müslüman mezarlıkların bulunduğu geniş düzlüklerden ge
çerek ticaret merkezinin ana yollarına ulaşırlar. Üçüncü bir
yol merkezden kuzeyde Punto'ya doğru sahil boyunca uza
nır. Burası Frenk Sokağı'dır. Burada tacirlerin ve Avrupa ül
keleri konsoloslarının evleri sıra sıra dizilidir. Avrupalıların
mahallesinin merkezini burası oluşturur.
Smyma'nın şehir yapısı uzun mesafeli ticaret mantığına
göre düzenlenmiştir. Gerçekten de belli başlı sokakları yal
nızca ticaret binalarının yoğunlaştığı merkeze yönelmekle
kalmaz, malların konulup değiş tokuş edildiği büyük han
lara da ulaşır.
Şehir kendi gelişimini özellikle limanına borçludur. Li
man faaliyetleri, çoğunlukla Avrupalılara ait ticari firma
ların çok sayıdaki iskelesinde dağınık biçimde gerçekleşir.
Avrupalıların ticaret gemileri Avrupa mahallesinin açıkla
rına demir atarlar ve malların rıhtımlar ile gemiler arasında
1 44
nakli yine 19. yüzyılda -upkı 1 7. yüzyılda olduğu gibi- san
dal ve kayıklarla gerçekleşir. Derme çatma, genellikle ahşap
tan imal edilmiş bu küçük iskelelerin donanımlı bir liman
la alakası yoktur.
Smyma toplumunun çoğul bileşeni şehir uzamının örgüt
lenmesine de yansır. Müslüman, Yunan, Ermeni ve Yahudi
cemaatleri ve şehir oluşturan Avrupa "milletleri" , belli başlı
faaliyetlerine ve kendi aralannda sürdürdükleri ilişkilere bağ
lı olarak farklı mahallelerde otururlar. Bununla birlikte, ce
maatlerin bu görünür aynlığına rağmen, karma mahalleler de
vardır. Buralarda Avrupalılar ve Yunanlılar, Müslümanlar ve
Ermeniler ya da Müslümanlar ve Yahudiler yan yana yaşarlar.
Çoğunluğu zanaatkarlık ve küçük ticaretle uğraşan Müslü
man nüfus Kadifekale ve Değirmendağı yamaçlanna uzanan
ve geleneksel ticaret merkezleri etrafına yayılan güney mahal
lelerinde yaşamaktadır. Önde gelen Müslüman ailelerin evle
ri çoğunlukla idari merkeze bitişik bu mahallelerin güneyba
tısında bulunur. Geleneksel ticarette aracılık işlevi gören Ya
hudi cemaati Müslüman mahallelerle ticaret merkezi arasın
da bulunmaktadır. Müslüman ve Yahudi nüfusun konudan
merkezin ve şehrin belli başlı sokaklannın etrafında iç içe ge
çer. Uzun mesafeli ticarette önemli bir rol oynayan Ermeniler
esasen ticaret merkezinin yakınlannda, Kervan yolunun iki
kolu arasında yaşarlar. Smyma'da bulunmalannın temel ne
deni dış ticaret olan ve uzun mesafe deniz ulaşımını da denet
leyen Avrupa "milletleri" şehrin denize bakan yüzünde bu
lunurlar. Şehrin iki önemli bileşeninden birini oluşturan Yu
nanlar Avrupa mahallesinin doğusunda otururlar. Kimi za
man Avrupalı nüfusla kanşık bir haldedirler. Dış ve iç tica
retteki aracılık görevleri ile Avrupalılarla sürdürdükleri tica
ri ilişkiler bu yakınlığı açıklamaktadır. Düzlükte kurulan ye
ni mahallelerin çoğu kuzeydogudaki arazilerde oluşan Yunan
mahalleleriyle kuzeye doğru sahil boyunca uzanan Avrupa
1 45
mahalleleridir. Önceki iki yüzyıl boyunca adım adım kurul
muş olan ve sürekli devingenlik gösteren, cemaatlerin şehir
uzamına dahil oluşuna dair bu şema toplumsal tarihi ve şeh
rin tarihsel evrimini yansıur.
3 Stephane Yerasimos, "A propos des reforrnes urbaines des Tanzimat", Paul
Dumont ve François Georgeon (Der.), Villes otıomanes a lafin de l'Empire, Pa
ris, L'Harrnattan, 1992, s. 1 7-32.
4 Padova kökenli cumhuriyetçi Luigi Storari Smyrna'ya Mart 1850'de gelir ve
sürgün olarak yaşar, CADN, serle Chancellerie, Smyrna; L. Storari'nin 29 Ka
sım 1859 tarihli mektubu. "La Pianta della citta di Smime", 1854-1856 tarih
li olup, o dönem şehrinin kesin bir ölçümünü verir. Aynı zamanda, Guide du
voyageur a Smyme ou Aperçu historique, topographique et archtologique, accom
pagnt du plan de cette ville, levt en 1 854, ltalyanca'dan tercüme eden M. G., Pa
ris, Librairie de Castel, 1857. Aynı zamanda 1856 yılında yangın geçiren lstan
bul'daki Aksaray mahallesinin parsellenme planlarını da o gerçekleştirir. Ayn
ca bkz. Stephanos Yerasimos, "Quelques elements sur l'ingenieur Luigi Stora
ri" Aıti del Convegno. Architettura e architetti ad Istanbul tra il XIX' il XXe seco
lo, lstanbul, 1996, s. 1 1 7-123 .
146
Tanzimat'ın tanımladığı şehirleşme düzenlemeleri adım
adım uygulamaya konmuştur. Öncelikle yangınların ya
kıp yıktığı bölgelerde, sonra da yeni kurulan yerlerde uy
gulanır. Smyma bir şehir düzenlemesi işleminin doğrudan
doğruya Osmanlı yetkililerin inisiyatifiyle gerçekleştirildiği
ilk şehirlerden biridir. Ermeni mahallesinin, burayı virane
ye çeviren korkunç 1845 yangınından sonra yeniden yapıl
ması bunun örneklerinden biridir. Facia haberi büyük bir
heyecana yol açtığından, bizzat sultan kurbanların ihtiyaç
larıyla ilgilenir ve hükümetin iki mimarını yangının yakıp
yıktığı mahallelerin yeniden yapımını incelemek ve düzen
li bir plan devreye sokmakla görevlendirerek yollar. 5 Dar ve
engebeli yollardan oluşan eski yapının tersine, Ermeni ma
hallesi sekizgen bir plana göre yeniden inşa edilir: yollar ge
nişletilir, dümdüz olur ve kendi aralarında bir hiyerarşi ku
rarlar. İmparatorluğun ikinci büyük şehri ve önemli tica
ret merkezi olan Smyma Osmanlı yetkililerin gözünde Ba
tı karşısında bir "vitrin" oluşturur. Bu proje karşısında gös
terdikleri enerji de kısmen bununla açıklanır. Bununla bir
likte, bu örnek olayın tek etkin gücü elbette merkezi otori
te değildir. Ermeni cemaatinin önde gelen kişileri projenin
gerçekleştirilmesinde tartışmasız önemde bir rol oynadılar.
Bu ilk örneğe göre, yasal düzenlemelerden destek alan Ba
tı tarzı ideal bir şehirleşme Smyrna'da yerleşir. Bu durum
özellikle Avrupalı müteşebbislerin getirdiği parselleme uy
gulamasının sonucudur.
147
yalnızca görünümünü değil ekonomik işlevini de radikal bi
çimde değiştirir. Bu değişimlerin Smyrna'nın sonraki şehir
leşmesi üzerinde çok önemli bir etkisi olacaktır.
1 48
olarak vazgeçildiğini ve Punto'da muhtemel yeni bir lima
nın yapılmasının merkez garının yerinin belirlenmesinde
de dikkate alındığını açıklamaktadır. Demiryolunun uzan
tısı olacak bir yük limanı gerçekte� de inşa edilmiştir. Böy
lece mallar buharlı gemilere doğrudan yüklenebilecek, kö
mür transiti mümkün olacaktı. Bununla birlikte bu proje
Osmanlı yetkilileri arasında ve özellikle tüccarlar, esasen de
Frenk sokağının her iki yanında mülkleri olan Avrupalılar
arasında ciddi çekincelere yol açar; çünkü garın uzaklığının
ve özellikle Punto'da bir liman yapımının ticari faaliyeti şeh
rin kuzey ucuna çekmesinden ve mevcut merkezin önemini
azaltmasından çekinirler.
Gerçekte merkez garının yerinin Punto olarak saptanma
sının ardında demiryolu şirketindeki imtiyaz sahiplerinin
spekülatif beklentileri yatmaktadır. Demiryolu ve gar inşaa
tından önce gerçekleştirilen parselleme 1854- 1856 Smyrna
planıyla 1876'daki planda mevcut olsa da, bu parseller bir
kaç sanayi kurumu ve iinşaatı dışında daima boş bırakılmış-
149
tı. Bunlann çoğunlukla Avrupalı olan mülk sahipleri (Pun
to'daki kimi sokak adları da bunun göstergesidir: Aliotti
Bulvan ya da Mölhausen Meydanı) kendi arazilerinin değer
kazanmasını beklerlerken, fiyatlar da o dönemde Smyrna'da
son derece hızla artmaktadır. Punto, 19. yüzyılın ikinci yan
sında Smyrna'nın gözde semtlerinden biri olur.
Smyrna'daki Avrupalı iki tacir, biri İngiliz A. Edwards
(Tarafsız gazetesinin de sahibi) ve diğeri Hollandalı M .
Keun, 1 859 yılında ikinci bir demiryolu hattının inşa
sı için Osmanlı İmparatorluğu'ndan yeni bir imtiyaz el
de ederler. Bu inşaat 1 863 yılında kurulmuş Smyrna-Cas
saba Railway Company adlı İngiliz şirketinin kurulmasıy
la başlar. Çalışmalar hızla ilerler ve bir kolu Smyrna'daki
Avrupalı tüccarların en hali vakti yerinde ailelerinin yaşa
dığı banliyö olan Bornova'ya varan hat 1866 yılında Kasa
ba'ya kadar ve 1888'de de Manisa'ya dek tamamlanır. İngi
liz şirketlerinin elde ettiği yetkiyi kısıtlama kaygısı içinde
ki Osmanlı hükümetinin müdahalesinin ardından, bu hat
tın işletilme imtiyazı 1 894 yılında bu kez esasen Fransız
sermayeli olan ve Osmanlı Bankası'nın denetimindeki ye
ni bir şirkete geçer.8 Bu şirket hattın Afyonkarahisar'a ka
dar uzatılmasını sağlar.
Smyrna-Cassaba Railway şirketi merkez gannı şehir mer
kezine en yakın hatta, Basmahane'deki eski kumaş basımha
nesinin bulunduğu yere kurmayı seçer. Burası ticaret mer
kezine ve limana götüren çok sayıda yola ve Kervan yolunu
merkeze bağlayan yola bakmaktadır. Bununla birlikte, gar,
ticaret merkezi ve liman arasında her türden mal trafiğinin
artmasıyla birlikte şehrin tarihi merkezinin eski sokakları
hızla tıkanır. Gan doğrudan doğruya limana bağlayacak bir
bulvar açma projesi Smyrna'da uzun süre güncelliğini koru-
1 50
yacaktır. Demiryolu şirketinin hükümet nezdindeki çok sa
yıda teşebbüsüne rağmen bu operasyon asla gerçekleşmeye
cektir. Bunun gerektirdiği kamulaştırmalar aşılması güç so
runlara yol açar.
Smyma'yı Batı Anadolu'nun verimli vadilerine bağlayan
bu demiryolu ulaşım sisteminin gelişimi burayı bütün böl
genin ürünlerini ve zenginliklerini kendine çeken bir mer
kez haline getirmiştir. Aynı zamanda, Buca, Bornova gibi
Smyma'ya yakın eski eğlence köyleri de Smyma'nın banli
yöleri olurken, daha önceleri yalnızca birkaç çiftlik bulunan
Karşıyaka ve Bayraklı gibi yerler şehirleşmekteydi. Şehir ile
bu yerleşim yerleri arasındaki gündelik hareketlilik bundan
böyle yerleşimin yeni çevresini belirler.
1 51
Yine Smyrnah üç İ ngiliz tacir, ] . Charnau , A . Baker
ve G. Guerranico bir limanın inşa edilmesi için Osman
lı hükümetinden imtiyaz talep ederler. Anlaşma 27 Ka
sım 1 867'de imzalanır: Yapılacak işler karşılığında imti
yaz sahipleri yirmi beş yıllığına limana indirilen ve liman
dan bindirilen bütün mallar üzerinden vergi alma ve de
niz üzerinde kazanılan toprakların mülkiyet hakkını el
de ederler. 1 1 Smyrna'daki Fransa Konsolosu'nun müda
halesinin ardından liman ve rıhtımlar inşaatı, imtiyaz sa
hipleri tarafından, Dussaud Kardeşler'in Marsilya'daki iş
letmesine emanet edilir. Kardeşler Akdeniz'de yaptıkla
rı çok sayıda iş dolayısıyla nam salmışlardı (Marsilya'da
ki Napoleon limanı, Trieste'deki Sudbahn rıhtımı, Ceza
yir limanı, vs. ) . 12 Çalışmalar Smyrna Rıhtımlar Kumpan
yası'nın kurulmasıyla başlar; kumpanyanın idari mecli
sinin bileşimi o dönemde Smyrna'da ekonomik faaliyete
egemen olan müteşebbis çevrenin kozmopolit karakteri
ni yansıtmaktadır. 1 3
1869 Mayıs'ından itibaren Smyrna Rıhtımlar Kumpanya
sı deniz kıyısındaki arazi sahiplerinin sayısız direnişine ve
önemli güçlüklere göğüs gerdikten sonra, 14 çalışmaların de
vamı için gereken parayı ödeyemez duruma düşünce Dus
saud Kardeşler Smyrna Rıhtım Kumpanyası'nın imtiyaz sa
hipliğini elde etmeyi kabul ederler. 15 Rıhtımların ve mendi-
1 52
-'
1 54
Sıradışı Bir Valinin Saptama ve Projeleri:
Midhat Paşa
16 Midhat Paşa'nın Başbakana yazdığı 26 Eylül 1880 tarihli mektubu, akt. Zeki An
kan, "Midhat Paşa'nın Aydın Valiliği", Uluslararası Midhat Paşa Smıineri, Edir
ne, TIK, 1984, s. 127-164.
1 55
rür. Yolun diğer kollan bu caddenin her iki tarafında, Müs
lüman ve Yahudi mahallelerinin içine doğru uzanacaktır.
Aynca Yunan ve Ermeni mahallelerinden geçerek iki garın
bağlanmasını sağlamak için ikinci bir tramvay hattının inşa
sını da önerir. Ona göre, yalnızca etkili bir bağlantı sistemi
ekonomik faaliyeti yoksul bölgeye çekmeyi ve böylece top
lumsal ayrımları ortadan kaldırmayı sağlayacaktır. Aynca
Konak ile eğlence köyü Göztepe arasında bir tramvay hattıy
la birlikte yeni bir yolun açılmasını da öngörür. Böylece gü
neybatı istikameti gelecekteki şehirleşmeye açılmış olacak
tı. Planı gerçekleşirken yabancı şirketlerin haklarının geniş
lemesinden özellikle kuşku duyan Midhat Paşa yerel serma
ye aracılığıyla Osmanlı Tramvay Kumpanyasını kurmaya gi
rişir.17 Bununla birlikte, valilik görevinden kısa sürede ayn
lan Midhat Paşa projelerini gerçekleştiremez. Ardından ge
lenler şehrin yoksul mahallelerinin gelişimiyle ilgilenmeye
devam edeceklerdir.
Balkanlardan ve Girit'ten gelen Müslüman göçmenlerin
yerleştirilmesi de Osmanlı yetkilileri meşgul eden önemli
bir sorun oluşturur. Devlet onları şehrin güneyindeki Değir
mendağı tepelerine yerleştirmeye karar verir. Balkan mülte
cilerinin yerleştiği Mecidiye denen bu mahallenin kurulma
sı, yürürlükteki yönetmeliklere uygun olarak bir parselleme
planı çerçevesinde gerçekleştirilir. Devlet aynı zamanda göç
men evlerinin inşaatım da üstlenir. 18 Valiler Halil Rıfat Paşa
( 1889- 189 1 ) ile Hasan Fehmi Paşa (1893- 1896) bu göçmen
mahallelerini merkeze bağlamak ve şehrin güneyi ile güney-
1 56
batısına doğru genişlemeyi sağlamak amacıyla yeni yolların
inşaatına girişirler.19
1 57
Smyma Belediyesinin Kuruluşu
ve Şehircilik Hizmetleri
1 58
lan şehir mekanını düzenleme ve güzelleştirme çalışmala
rına da girişirler. Midhat Paşa'nın valiliği sırasında il. böl
genin belediye başkanı olan Ragıp Bey Frenk mahallesinin
rıhtım ve sokaklarını Napoli'den getirtilen taşlarla döşe
tir.25 1895- 1907 arasında Smyrna'nın en ünlü belediye baş
kanlarından biri olan Eşref Paşa özellikle sağlık sorunları
na eğilir;26 güneydeki yeni göçmen mahallelerinin ulaşımı
nı sağlamak için sokak açmaya ve şehrin çoğu sokağına taş
döşemeye girişir.
Bazı şehircilik hizmetlerinin yerleşmesi belediyele
rin kurulmasından önce gelir. 27 1 86 2 yılında Antoine
Edwards (Smyrna-Kasaba demiryolu hattı inşaat imtiya
zını elde e tmiş olan kişi) Osmanlı yönetiminden Avrupa
mahallesinin gazla aydınlatılması imtiyazını kırk yıllığı
na elde eder. Bunun üzerine, merkezi Londra'da bulunan
Osmanlı Gaz Kumpanyası'nı kurar. ikinci bir gaz fabrika
sı da Punto'nun doğusunda 1 902 yılında bir başka İngiliz
şirketince, aydınlatmayı bütün şehre yaymak amacıyla ku
rulur. 1 908 yılında Smyrna üç bin gaz lambasıyla aydınla
tılmaktadır. 28
Smyrna'da içme suyu ağı inşaatı için imtiyaz 1893 yılında
(kırk yedi yıl süreliğine) bir Belçika şirketi olan Osmanlı Su
Şirketi'ne verilir. 1895 yılında bir su işleme fabrikasının in
şasının ardından, imtiyaz seksen yedi yıllığına uzatılmıştır.
Bir elektrik santrali de 1892 yılında Punto'nun doğusunda
bir Belçika şirketi tarafından kurulur. Yine de elektrik siste
minin yerleşmesi için 1905 beklenecektir. Bu tarihte Sultan
il. Abdülhamid üç Osmanlı şehrinde -Smyrna, Selanik ve
1 59
Şam- istisnai bir izin verir. 29 19. yüzyıl sonunda Belçika şir
ketleri Smyrna'daki şehircilik hizmetleriyle giderek daha ya
kından ilgilenmeye başlarlar.
20. yüzyıla doğru Smyrna modern bir metropolün şehir
cilik hizmetlerine sahiptir. Şehir yüzölçümü ve nüfus bakı
mından iki misline çıkar ve periferik yerleşim bölgeleriyle
donanır. Bu görkemli gelişme elbette ki Smyrna'nın bir de
mir ve deniz yolu ulaşım ağı olması sayesindedir. Bölgenin
tüm zenginliği bu merkezde birikmektedir ve bu da kendi
aralannda rekabet halinde olan Batı kapitalizminin farklı ağ
lannın elkoyması sayesinde olur. Bununla birlikte, bu süreç
özellikle politik, ekonomik ve toplumsal bakımdan hem iç
hem dış dinamiklerin ve karmaşık kozların rekabetiyle ta
nımlanır.
Bu tür projelerin uygulanmasına yönelik ilk teşebbüsler
neredeyse her zaman -Avrupa kökenli ya da yerel cemaat
lerin üyesi- yerel girişimcilerden gelir ve uluslararası ser
mayeli inşaat şirketlerinin işbirliği sayesinde gerçekleştiri
lir: Smyrna nüfusunun farklı bileşenleri, böylelikle, herkesin
yaşayabileceği bir şehrin yaratılmasına şu ya da bu biçimde
katılırlar. Osmanlı hükümeti, işverenlere sağladığı garan
ti ve imtiyazlarla bu inisiyatifleri destekler. Kendi toprakla
rı üzerinde Batılı sermayelerin eylemine ve kanna imkan ta
nırken, Batı'nın sermayesinden ve özellikle bilgi ve beceri
sinden yararlanan bir gelişme stratejisi benimser. Smyrna,
hiç tartışmasız, 19. yüzyıl Osmanlı modernleşmesinin öncü
merkezlerinden biridir.
1 60
SANAT VE EtiLENCE KAVŞAtil
BASMA Z EROUALI
1 61
ler, yılların kirinin pasının yaldızlı ahşap çerçevelerine ge
lip konma ayrıcalığına sahip olmuş geniş aynalar. Yeşil ka
dife kanepeler üzerinde 1 9 . yüzyıl Smyrnalıları bir fincan
çay ya da kahve içerken gazete ve dergileri karıştınrlarınış.
Biraz ötedeki bir salon sigara içenlere ayrılmış gözüküyor.
Binanın arka avlusuna bakan bir pencereden, göçmenlerin
nostaljik tanıklıklarında anılan paten alanı olması gereken
alanı fark ediyorum.
Cordelio'daki Helen Kulübü, kurtulan son şey gibi gö
rünse de, 19. yüzyılın ve 20. yüzyıl başı Smyrna'sını "Do
ğu'nun küçük Paris'i" yapmaya, yani dönemin Avrupa baş
şehirlerinin küçük bir tür modelini oluşturmak için Batılıla
rın gözünde yeterince aşina adetleri ve atmosferi olan bir şe
hir yaratmaya katkıda bulunan çok sayıdaki toplantı yerle
rinden biriydi.
1 62
::ı
z
�
;;;
"
�
o
"
o
a:
o
..,
i3
��� ı:: w
ı-to. 10. l'd. Zacharloıı '\'. l(oury, ı>aıwııe: T4:nf:klde1 /'lo, 11, Smytnt.
�LL��� !
Elhamra'nın önünde rıhtım eğlencesi.
1 63
nan Avrupa'dan ithal edilmiş kültürel pratikler bütününü
tek başlanna özetler durumdadır.
İngiliz seyyah] . L. Stephens bu mekanlann seçkinci ve ka
palı karakterini hemen vurgulamıştır. 1835 yılında şehri zi
yaret ettiğinde, Avrupai Casin'i şöyle tarif eder: "Smyrna'ya
varan her yabancı Casino'ya gider. Ben balo salonunda veri
len bir konsere katıldım. Sokaklarda gördüklerime bakılırsa
olağanüstü bir güzellik defilesi bekliyordum ama tam bir ha
yal kınklığı yaşadım. Seyirciler yalnızca 'aristokrasi'den, bü
yük tacirler sınıfından ve kulübü oluşturan centilmenlerin
ailelerinden ibaretti. Yörenin güzelliklerinin önemli bir bö
lümünü oluşturan Yunan kadınlar ortada yoktu." 19. yüzyı
lın son çeyreğine dek, gerçekten de yalnızca toplumsal-mes
leki ölçütler değil, etnik ölçütler de Smyrna çevrelerinin iş
leyişine yön vermişti: Avrupai Casin, Yunan kulübü, Erme
ni Okuma Odası. .. "Sömürgeci" tarzda bir ayrımcılıktan öte,
bu olgu daha ziyade Osmanlılann millet sistemine uyarlan
mayı ifade ediyor gibidir.
Reformlann etkisi altında bu sistem gevşedikçe kulüplere
etnik katılım da çeşitlenir. Buna karşılık, bu kulüplere hala
büyük oranda yalnızca Smyrnalılann en zengin toplumsal
tabakalan girebilmektedir. Örneğin 1900'lu yıllarda Yunan
lı ya da Ermeni genç kızlar, büyük annelerinin tersine, ar
tık Sporcular Kulübü'nün ya da Avcılar Kulübü'nün sosye
tik balolanna gelen Avrupalılarla ve Levantenlerle görüşebi
liyorlardı. Tıpkı Buca ya da Bomova'daki lüks villalarda dü
zenlenen garden-parti'lere katılanlar gibi, Smyrna "yüksek
sosyete"sine katılmayı görev biliyorlardı. Çünkü "Avrupai"
sosyetik ilişkiler sosyallik çevrelerinin çerçevesini aşarak,
hem özel konutlann alanını hem de genellikle sosyetik top
lantılardan dışlanan Smyrnalılann bakışlanna da kendileri
ni sunma imkanı bulabildikleri sokak denen o en yetkin ka
musal alanı istila edebiliyorlardı.
1 64
Ama Avrupa'nın etkisi yalnızca sosyetik eğlencelerle sınır
lı kalmaz. Aynı zamanda Smyrna'nın edebi ve sanatsal yaşa
mına da önemli bir damga vurur.
Smymalılar Ne Okur?
1 65
tanbullu yazarların elindedir. Osmanlı'nın başşehrinde doğ
muş olan, ancak çocukluğunu ve gençliğini İzmir'de geçiren,
Mekhitaristler okuluna giden Halid Ziya (1866-1945) önem
li bir istisna oluşturur. Edebiyat tarihçisi A. Bombacı'ya gö
re Osmanlı dilinin "ilk modem nesircisi"nin eserleri Balzac,
Zola ve Stendhal'ın etkisini inkar edilemez biçimde taşımak
tadır. Smyrna'daki Yahudi cemaatinde Avrupai edebiyatın en
belirgin şahsiyeti, La Esperanza gazetesinin kurucusu, Yahu
di-İspanyol dilinde oyun ve roman yazan, Diderot'nun Rahi
be'sinin bir uyarlamasını yapmış olan A. de joseph Hazan'dır.
Alafranga Tiyatro . . .
1 66
Ama bu tiyatrolarda kim neyi seyreder? Öncelikle Fran
sa ve ltalya'dan gelen birlikler Avrupa repertuarının çok ge
niş bir bölümünü oynarlar: Moliere, Shakespeare, Goldi
ni, Schiller, Victor Hugo, Alexandre Dumas, Eugene Sue,
Octave Feuillet. . . Yerel yazarların ve profesyonel aktörle
rin yokluğunda Smyma'nın her cemaati kendi ihtiyaçları
m karşılamayı başarır. Yunanlılar 1 840'lu yıllardan itibaren
Atinalı aktörleri davet ederler ve 1 870'li yıllarda ilk yerel
amatör gruplar oluşur. 1876'dan itibaren kendi tiyatrola
rına sahip olan Ermeniler lstanbul'daki G. A. Vartonyan'ın
( 1 840- 1902) , A. H. Benliyan'ın ( 1 865- 1923) ve M. Minak
yan'ın ( 1837-1920) prestijli Ermeni gruplarına çağrı yapar
lar ve bu gruplar 19. yüzyılın ikinci yansında Smyma'da
düzenli olarak temsil verirler. Yahudiler 19. yüzyıl sonuna
doğru esasen hayırsever amaçlı amatör temsiller düzenler
ler. Böylece, A. de joseph Hazan'ın Musa, Esther ve Paskal
ya Haftası adlı oyunlarının, Koromilas'ın Çoban Kızın Sev
gilisi (Yahudi-İspanyol diline tercüme edilmiş Yunanca pi
yes) oyunlarının sağladığı fonlardan biri bir kız okulunu fi
nanse etmek, diğeri ise cemaatin yoksullarına yardım ama
cıyla kullanılır. Smyrnalı Türk oyun yazarlarının ilk eserleri
jön-Türk devrimi tarihlidir. Fuad Bey, Rıfat Bey, Reşad Bey
ve Sırrı Bey'in imzaladığı bu oyunların başlıkları dönemin
"vatansever" iklimi açısından son derece anlamlıdır: Tripo
li'de Osmanlı-ltalya Savaşı ya da Osmanlı Zaferi, Şükrü Pa
şa ya da Edirne Savunması, Osmanlı Bağımsızlığı, Türk Ka
nı. Türk seyirci yine de 19. yüzyıl boyunca Smyrna salonla
rından eksik olmaz, İstanbullu Ermeni ve Türk bestecilerin
eseri olan Türkçe operet temsillerini severek izlerler. Erme
ni D. Çuhacıyan'ın ( 1 840- 1 898) Leblebici Horhor Ağa ad
lı ve Haziran 1894'te tek bir gecede bin yüz kişinin kaydet
meyi başardığı eserinin olağanüstü başarısını çok geniş bir
dinleyici kitlesi açıklıyor!
1 67
Çünkü kitlenin ilgisini yüksek sesle oynanan tiyatrodan
çok, özellikle "melodramlar" (şarkılı tiyatro) çeker. Lirik re
pertuann önemli parçalanndan başka Smyrnalılar Paris, Vi
yana ve Atina'da coşku uyandıran bütün operetleri de heye
canla karşıladılar. Özellikle Fransız operetleri öyle bir haşa
n kazandı ki, müzik kutulanna kaydedilerek şehir sokakla
rına yayıldılar ve böylelikle Smyrna toplumunun tüm kat
manlanna ulaştılar.
Müzik Alanında . . .
1 68
sal engelleri hem de cemaat hudutlarını aşarlar: Borno
valı bir kömür tacirinin oğlu olan Yunanlı tenor 1. Kok
kinis'e ( 1870- 1925) parlak bir uluslararası kariyerin baş
langıcı olarak sağlam bir müzikal formasyon edinme im
kanı sunan kişi R. Whittall adlı önde gelen bir İngiliz şah
siyetidir.
Amatörlükle profesyonellik arasında zaten tek bir adım
vardır ve başka Smyrnalılar da bunu aşmıştır. Çoğu Levan
ten olan yerel öğretmenlerden aldıkları derslerle öğrendik
leri Batı müziğini, Dresde, Viyana ya da Paris'tekiler kadar
ünlü Avrupa konservatuarlarının dersleriyle tamamladılar.
Bu Smyrnalıların en ünlüsü besteci M. Kalomiris'ti ( 1883-
1962). Yunanistan Ulusal Müzik Okulu ile Ulusal Konser
vatuarı onun sayesinde kurulmuştur. Aynca çok sayıda ve
çeşitli eserleri de vardır. Daha az tanınan yine de bir o kadar
önemli bir diğer şahsiyet ise besteci ve müzikolog A. Hem
si'dir ( 1 897- 1975) . Hemsi, Milano Kraliyet Konservatuarın
daki öğreniminden sonra 1920 yılında Smyrna'dan başla
mak üzere tüm Doğu Akdeniz'de Yahudi-İspanyol şarkıları
nı büyük oranda derlemeye kalkışır.
Son olarak, Avrupalı kültürel modellerin benimsenme
sinde şehrin öncü ruhunu bir kez daha belirtme konusun
da önem taşıyan bir ayrıntı ise, Batılı nota sistemiyle mü
zikal transkripsiyon içeren Yunanca ilk eserin Atina ya da
İstanbul'da değil, 1 850 yılında Smyrna'da basılmış olma
sıdır.
1 69
an önce deveyi görmek ve kılavuzun sesini işitmek için sa
bırsızlanıyordum."
Smyrna'da develerin varlığı kuşkusuz ki gayet elle tutulur
bir gerçekliktir ve kimi zaman Avrupalıların eğlencelerini bo
zar. 1895 yazının rutubetli sıcağında Rıhtım Tiyatrosu'nda
gösterilen Kamelyalı Kadın temsili sırasında aktris E. Paraske
vopulu'nun son sahnesi bu "egzotik" hayvanlar tarafından sa
bote edilir. incir yüklü geçen develer Smyrna'nın kervan yo
lunun ağzında bulunduğunu, pazarların uzak olmadığını, kı
sacası Smyrna'nın aynı zamanda Avrupalıların hayal ettikleri
Doğu da olduğunu hatırlatmaktadır. Bununla birlikte, deve
ler Doğu manzarasının parçası olsalar da, Doğu deveyle sınır
lanamaz. Tek kelimeyle, Doğu Batı'nın hayalgücüyle sınırla
namaz. Dolayısıyla Smyrnalıların kendi şehirlerine bakışını ve
Batı'yla bağlarını sorgulamanın vakti gelmiştir.
1 70
lı olarak Türk Kadınlar Spor Kulübü'nün tiyatro gösterileri
ni seyretme hakkı talep ettiğinde ciddi olaylar kıl payı önlenir.
Bambaşka bir görüşte olan Türk erkek seyirci, tiyatroya gele
cek kadınlan ölümle tehdit ederek protesto eder.
Çok şiddetli direnişler Yahudi, Ermeni ve Ortodoks Yu
nan cemaatlerinde de kendini gösterir. Yine de Ortodoks
Yunanlar şehirde Batı'ya ilk yakınlaşanlardır. Bu direniş
özellikle uzun süredir yerleşik cemaat yapılarının temsil
cilerinden, en başta da dinsel makamlardan gelir. Avrupalı
devrimci filozofların ruhban-karşıtlığından çekinirler ve mil
let'in lideri olarak ayncalıklannın Osmanlı'nın işlerine Batılı
güçlerin müdahalesinin tehdidi altında olduğunu görürler.
Toplumsal yelpazenin öteki ucunda, Avrupai tarzların red
di genellikle mizahi bir üslupla ifade bulur. Hicivli şarkılar
da "Frenkler"in giyim tarzı alaya alınarak, kıl kumaş etek
lik, iskarpin, redingot ve takma yaka giyen kadın ve erkek
ler gülünç düşürülür.
Bu durumdan, 19. yüzyıl ile 20. yüzyıl başı Smyma top
lumunun iki çehresi olduğu, birincisi dışarıya açık ve ilerici
bir çehreyken ikincisinin kendi içine kapanmış ve gerici bir
Doğu çehresi olduğu sonucunu çıkartabilir miyiz?
3 jean During, "Queslion de goül, l'enjeu de la modernile dans les ans el les mu
siques de l'islam", Cahiers de musiques traditionnelles, Cenevre, no. 7, 1994, s.
27-49.
1 71
kurum modelleri sağlamışlardır. Genellikle Aydınlanma Ça
ğı'nın çocuğu olarak görülen ünlü sosyallik çevrelerine ben
zer edebi ve sanatsal çevrelere Şark'ta 18. yüzyıldan çok ön
ce rastlanır. Şam'dan Kahire'ye ve Mekke'den lsfahan'a dek
ortaya çıkan kahvehanelerin "modem" karakterini D. Des
met-Gregoire ile F. Georgeon vurgulamaktadır.4
Ama toplumsal sınıfların bütünleşmesini ve bağlantı kur
masını sağlamaya yönelik olan Avrupai toplantı yerlerin
den farklı olarak Şark'ın buluşma mekanları çok daha faz
la bir yakınlık, toplumsal ilişkilerde daha fazla esneklik sağ
lar. Smyrna'yı özellikle verimli bir alışveriş yeri haline geti
ren şey, daha önce sözünü ettiğimiz coğrafi özelliklerle bir
likte, esasen bu akışkanlıktır.
Kervan Köprüsü'nün yakınlarında, bütün sınıf ve millet
lerden Smyrnalılar Meles sahillerindeki kahvehanelere şer
bet, kavun suyu ve lokum yiyip içmek, nargile tüttürmek,
meddahları dinlemek ya da karagöz temsillerini seyretmek
için doluşurlar. 1845 yılında Yunan yazar Paul Calligas şu
nu gözlemler: "Buca'da sadeliğe, iyi huyluluğa ve son dere
ce yakın bir sosyal ilişkiye bütün sınıflarda rastlanır ( . . . ] .
Pazarları orada köylüler ve şehirliler sirto [ geleneksel Yu
nan dansı] yaparlar; müzik çeşitlendiğinde şehirliler ara
ya Avrupai danslar da sokar."5 Paul Calligas'ın tanımladığı
şey, ünlü ballakia ya da Smyrna hoşgörüsünün ve yakınlığı
nın kuşkusuz en güzel örneği olan şehrin yakınlarında dü
zenlenen halk balolarıdır. Bu balolar salonlarda ve kamu
sal alana dönüştürülerek bu vesileyle bayraklarla, renkli fe
nerlerle ve mersinlerle dekore edilmiş ev avlularında dü
zenlenir. Sosyete balolarında olduğu gibi, ballakia'ların te-
1 72
mel toplumsal işlevi, dans aracılığıyla gençlerin buluşmala
rıdır. Ama kapalı sosyal çevrelerdeki baloların tersine, yük
sek burjuvazinin üyeleri tarım işçilerinin arasına karışır
ken, seyyar satıcıların çığlıkları, havai fişeklerin ve çatapat
lann gürültüsü çınlar.
Smyma'nın kozmopolitizminin anahtarı bu açıklık ve bu
karma yapıda yatmaktadır.
Kozmopolitlikler
6 j.s During, Qudque chose se passe. Le sens de ta tradition dans l'Orient musical,
Paris, 1994, s. 108.
7 Polis sözcüğünün tarih-öncesi anlamı "kale, sur" olabilir. Terim "şehir, site"
anlamını sonradan almışur. Krş. Emile Benveniste, Le Vocabulaire des instituti
ons indo-europtennes, c. 1, Paris, Minuit, 1969, s. 367.
1 73
mediğinden, "yurttaş" , söz konusu sitenin işleyiş yapısından
bağımsız "şehirli" anlamında "site sakini"nden başkası de
ğildir. Ama daha sonra Aristoteles'in savunduğu "site" mo
deli, yani "özgür ve eşit cernaat"i oluşturan "politik haklara
sahip yurttaşlar kümesi" şeklindeki ilk anlamıyla düşünülen
"site" ile bugün anlaşıldığı anlamıyla söz konusu durumda
"eşitlik" ya da "demokrasi" olarak nitelenebilecek olan si
te idaresinin belli bir biçimi arasında karışıklığa yol açar. Bu
model, yalnızca Aristoteles'in tanımladığı ölçütlere denk dü
şen siteleri "kozmopolit" olarak kabul eden çok sayıda tarih
çi ile sosyoloğun uslamlamalannın temelinde yer alır, ama
etimolojik açıdan doğrulanmaz. Aslında, "insanlar arasında
eşitlik" "kozmopolit düşünce ve davranışın koşullarından
biri"8 olsaydı, kozmopolitizm geçersiz kalırdı.
"Site"nin yaratılması "klan"dan çıkış anlamına geldiğin
den, her şehir özünde "kozmopolit" tir; çünkü dışarıya, fark
lılığa, ötekine bir açılım içerir. Bu bakış açısından, her si
te sakini dünya "sakini" olmaya yazgılı .gözükür. Ama koz
mopolitliklik çok yönlüdür. Bu öncelikle bir dünya bilinci
olabilir: Kozmopolit insan belirli bir şehirde yaşar, ama as
la yolculuk etmemiş olsa bile dünyanın bu sitenin kapıla
rında sona ermediğini bilir. Kozmopolitizm aynı zamanda
hareketlilikle de tanımlanabilir: Dünyayı dolaşan kişi ola
rak kozmopolit. Sonuçta site, çeşitli nüfusları bir araya ge
tirdiğinden, ister faaliyet düzeyinde olsun, ister etnik, dilbi
limsel ya da dinsel aidiyetler düzeyinde olsun, kendi içinde
bir dünya oluşturabilir: Bu durumda kozmopolis -şehir-dün
ya- olur.
Smyrna bunun tartışmasız mükemmel bir örneğini oluş
turur, ama bu konuda Doğu Akdeniz'in diğer büyük liman
şehirlerinden gerçekten ayrılmaz. Osmanlı döneminin so-
1 74
nunda Smyma'nın gerçek özgüllüğü nüfusunun farklı bile
şenleri arasındaki alışverişin kapsam ve yaratıcılığında yat
maktadır. Kozmopolit olmanın da ötesinde Smyma sonuç
itibanyla "melez" olamaz mı?
9 François Laplantine, Alexis Nouss, l..r Metissage, Paris, Flammarion, 1997, s. 83.
10 Krş. Carmen Bemand'ın çalışmalan, Louise Btnat-Tachot ve Serge Gruzinsky
(Der.) , Passeurs culturels, mecanismes de metissage, Paris, Presses universitaires
de Mame-la-Vallee, 2001 .
1 75
nan müziğinin hem de Smyrna müziğinin en eski belgelerini
oluşturan bu şarkılar, 1 904- 1906 arasında ve 1920'de Smyr
nave lstanbul'da Odeon, Gramofon, Orfeon ve Favorite fir
maları tarafından gerçekleştirilen bir dizi kaydın başlangıcı
dır. Bu kayıtların korunan örnekleri 19. yüzyıl sonunda ve
20. yüzyıl başında Smyrna'da uygulanan müzikal üslupların
ve repertuarın değerli tanıklıklarıdır.
Kayıt yapılmış bu balmumları ve bunlara eşlik eden kata
loglara ilgi gösteren kişi, burada, o dönemde Osmanlı şehir
müziğinin belli başlı biçimlerini yorumlayabilen çok sa
yıda etnik-dinsel kimlikte müzisyenler görünce şaşırmaz:
şarkı ve kanto (ölçülü vokal biçim) , gazel ve taksim (vo
kal ve enstrümantal doğaçlama) . Çünkü, Smyrna bu ko
nuda lstanbul'la kıyaslanamasa da, Osmanlı yüksek müzik
geleneğine mensup önemli miktarda müzisyeni barındırır.
Bunların en ünlüleri, 1 9 . yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başın
da Tanburi Ali Efendi ( 1836- 1902) , Rakım Erkutlu ( 1872-
1 948) , Cemal Efendi ( 1873- 1 945 ) , lshak Barki, Şemtov Şi
kar ( ? ? ? - 1920) ve lsak Algazi'dir ( 1 882- 1 964) . Bazı cema
atlere özgü geleneksel türlerin varlığı (Ortodoks litürji ila
hileri, Sefarad copla ve romance'leri) da şaşırtıcı değildir; ke
za lirik Avrupa repertuarından alınma önemli havaların ve
anayasa kahramanlarına adanmış askeri marşların varlığı
da şaşırtmaz.
Buna karşılık, Yunanlı sanatçıların icra ettiği kimi pi
yesler her türlü önsel kategorinin dışındadır. Bu piyesle
rin başvurduğu ritim çeşitliliği zaten olağanüstüdür. Kıta
ve ada Yunanistan'ında kullanılan ezgi türleri -sirto, sir
to kalamatianos, ballos- Mikrasiate -karşılama, zeybek-,
Balkan -hora, hassaposervikos-, "Panoryantal" -çiftetelli
ezgileriyle ve Orta ve Doğu Avrupa ritimleriyle -mazur
ka, polka, vals, marş- birlikte görülür. Habanera bile ek
sik değildir.
1 76
Daha da şaşırtıcısı teorik olarak uyuşmayan iki melodik
sistemin bileşimidir: modal sistem ile tonal sistem. 1 1
Smyrnalı müzisyenler genellikle bütün Ortadoğu'nun
yüksek müzik geleneklerinde mevcut makamları -birkaç
değişiklikle- kullandıklarından, modal sistem egemen ol
sa da, 12 vokal kısmın modal tarzda kaldığı ama enstrüman
tal bölümlerin her iki sistemi de sırayla kullandığı parçalara
Batılı tonal gamlar sızmayı başarıyordu. Özellikle Smyma'ya
özgü bir müzikal yaratıya yol açan şey, heterojen görünüm
lü bu öğeler arasındaki bu bileşim tarzıdır.
1 77
los ritminin üzerine yerleştirilebilir. Papaguika'nın ( 1 885-
1 94 1 ) ve trio'sunun yorumladığı şu mükemmel Smynıei
kos ballos'ta da bu görülür. Zeybek bile bu karışımdan ka
çamaz, çünkü Panhellinion firmasının bir kataloğunda
1 9 1 9 yılında Kula'nın ( 1880-1954) kaydettiği bir Zeybeki
ko amanes ten söz edilmektedir.
'
13 ]. During, a.g.e.
1 78
Tek bir an sevinirim, şafak sôkerken,
Kalbim yatışıp da iç çekmeye son verdiğinde.
Dünya Müzisyenleri
1 79
de eşi benzeri olmayan Smyma müzikal melezliğinin kapsa
mı nasıl açıklanabilir? Ve niçin bu durumun öncüleri Yunan
müzisyenlerdi?
Smyrna'nın ekonomik yaşamında Yunanların oynadı
ğı önemli aracılık rolünü kabul etmekte tarihçiler hemfi
kir olsa da, bu Yunanlıların oluşturduğu kültürel aracıların
aynı ölçüde belirleyici rolünü inceleyen pek az çalışma ol
muştur. Tek icracı elbette ki Yunanlı müzisyenler değildi,
ama onlar şehrin profesyonel müzisyenlerinin temelini teş
kil ederek, etnik ve toplumsal bakımdan çeşitli bir nüfusun
beklentilerini karşılıyorlardı. Bu müzisyenlerin çoğunluğu,
yeterli gelir elde edebilmek için, rıhtım kafelerinin "aristok
ratik" müdavimlerinin karşısına, keza civardaki halk balo
larına, Yunan olduğu kadar Levanten, Türk, Ermeni ve Ya
hudi de olan bir kitlenin önüne de çıkıyorlardı. Böyle bir iz
leyici kitlesini memnun etme zorunluluğu kuşkusuz ki bu
müzisyenlerin repertuarını zenginleştirmeye ve çeşitlendir
meye katkıda bulundu, ama ne onların son derece hareketli
yaşamı 14 ne de bu durum, Smyma amants'i kadar melez bir
müzikal türün oluşumunu tek başına açıklayabilir. "Kendi
için" çalmak söz konusu olduğunda, "yabancı" olarak ka
bul edilen "ötekiler"in müzikal özelliklerini dışlayan çok
sayıda etnik grup vardır ki bunlar da kozmopolit bir kitle
karşısında profesyonel müzisyenlere benzer bir işlev yerine
getirirler. Smymalı Yunanlar ise her müzikal ufka açılmayı
benimsemişlerdi.
Milliyetçi söylemlerin giderek sertleştiği bir bölge ve dö
nemde bu kasıtlı tercih, günümüze kadar makul kalan son
derece politik bir anlam edinir. Gerçekten de, kimilerinin bizi
Doğu ile Batı'nın birbirinden tamamen farklı ve içkin olarak
antagonist varlıklar olduğuna inandırmak istedikleri yerde
1 80
:>
z
o
>-
E
....ı
o
"'
o
a:
o
l!ı
iS
w
o
w
a:
a:
w
ii:
o
Rıhtımlar ve Patht Sineması.
1 81
BAYRAMLAR VE TÖRE N ALAYLARI:
l 9. YÜZYI LIN i Ki N C i YARIS I N DA
RITÜEL VE POLiTiKA
SiB EL Z ANDl-S AYEK
1 83
Yortu, kökeni 1 3 . yüzyıl ortasına uzanan Katolik bir se
remonidir. Gelenek Katolik dünyanın her yanında 19. yüz
yıla dek korunmuş olsa da, Avrupa'nın sektiler çevrelerinde
ilerlemenin engeli olarak da görülmliştlir. 1842 yılında L'Ec
ho de l'Orient yine de olayı, belli bir gururla -hatta bir tür ku
rumla- Avrupa'da olmayan ilerlemenin ve karşılıklı saygı
nın işareti olarak duyurur. Gerçekten de, muhabirin belirtti
ği gibi, kortej Frank (ya da Frenk) caddesi boyunca, yalnız
ca Katoliklerden değil, "görkemli ayini sessizce ve saygıyla
izleyen Yunanlılar, Müslümanlar, Ermenilerden"2 de oluşan
bir seyirci kitlesi arasında ilerlemektedir.
2 A.g.c.
3 A.g.c.
1 84
reform hareketiyle birlikte 19. yüzyıl boyunca imparator
lukta başlayan değişimler dikkate alınmadan kavranamaz.
Bireylerin kimlikleri ve aidiyetleri, bu durumda, eşitlikçi bir
yurttaşlık yaratmak ve çok sayıda etnik-inanç bağını aşma
ya muktedir bir ulusal kimlik oluşturmak amacıyla yeniden
tanımlanmalıdır. Tam tersine, Tanzimat ruhu bu farklılıkla
n daha özgürce ifade etmeyi sağlar ve dinsel bayramlara ye
ni bir atılım kazandınr.
Ortodoks Yunan, apostolik Ermeni ve Yahudi cemaatler
den farklı olarak Katolik cemaat resmen ancak 183 l'de, kıs
men de Avrupa'daki Katolik devletlerin ve özellikle de bü
tün Doğu Akdeniz'de yerleşmiş Lazarist biraderlerin ku
rumlarını destekleyen Fransa'nın yardımıyla kurulmuştur.
Fransız hükümetinin desteği ile Tanzimat'ın uygun ortamı
başpiskopos Antonio Moussabini'yi Katoliklerin imparator
luk içinde yararlanmaya başladıklan resmi konumu öne sü
rüp güçlendirmeye teşvik eder. Yortu gerçekten de tüm an
lamını 19. yüzyıl boyunca Smyma'da cereyan eden cemaat
çi ya da milli diğer kutlamalara kıyasla bulur. Çünkü "alı
şılmamış görkem"ine rağmen, tören yorumcunun bizi inan
dırmak istediği kadar istisnai değildir. Smyma'da çok faz
la tatil günü ve geniş bir bayram yelpazesi mevcuttur. Bun
ların her biri her yıl görkemli törenlerle kutlanır: Paskal
ya haftası, çok sayıda Hıristiyan azizin kutlamalan, Müslü
man bayramlar, hatta sultanlann ve yabancı imparatorlann
tahta çıkışı. Kuşkusuz ki, bu bayramlann her birinin özgül
bir anlamı vardır. Ama zaman içinde birbirlerini izleseler
de, şehrin farklı mek�nlannda çakıştıklan olur. Çoğu aşağı
şehirde, Frenk sokağı civannda olur. Dolayısıyla Yortu da,
bir yandan cemaatler arası dinamikleri ve diğer yandan şe
hir örgüsü içinde çeşitli bayramların bu kaçınılmaz iç içe
geçmesini dikkate alarak Smyma'nın şehir çerçevesi içinde
analiz edilmeyi hak eder.
185
Ritüel Döngü ve Cemaatler Arası Dinamikler
1 86
ki kalabalık izleyici olarak katılır. Paskalya arifesinde bay
ram geleneksel olarak gün batımında başlayarak şafağa ka
dar sürer, kimi zaman çıkan kavgalarda atılan silahlann se
si seçkinleri kaygılandınr. Genellikle Fransızca ya da lngi
lizce gazeteler "kulakları sağır eden" bu sesleri Bayram tö
renlerinin sükünetiyle karşılaştırırlar. "Müslümanlar [ . . . ]
kendi bayramlarını huzurlu bir şekilde kutluyorlar, Hıristi
yanların da özellikle Paskalya sırasında onları taklit etmesi
gerekir," diye belirtiyor -başka şeylerin yanında- ]oumal de
Constantinople muhabiri.6 Osmanlı polisinin kamu düzenini
korumak amacıyla uyanık durduğu bu dönem boyunca yet
kililer, mensuplarının bu türden gösterilere girişmesini ön
lemelerini Ortodoks Yunan cemaati liderlerine hatırlatmak
zorunda kalırlar.
Dinsel önyargılar Hıristiyanları ve Müslümanları oldu
ğu kadar Yahudileri de etkiler; ancak Hıristiyan nüfus bölü
nür. 1869 yılında Smyrna'daki Katolik din kurulu, uzun sü
redir gelenekleşmiş olan Katoliklerle Ortodokslar arasında
ki evliliklerin yasaklanmasını onaylar ve bu yasağın kapsa
mını Ortodoks Yunan ailelerinde Katoliklerin kullanımına
ve Roma inancından başka okullarda eğitim görmelerine ka
dar genişletir. lki inancın üyeleri arasındaki güvensiz duy
gu sürer ancak Katolik ailelerle Ortodoks aileler arasında
ki evlilikleri engellemeye yetmez. Bu evlilikler 18. yüzyıl so
nundan beri mütevazı çevrelerde olduğu kadar varlıklı sınıf
lar arasında da son derece gelişmiş ve genelleşmişti. Bunun
la birlikte, inançlar arasındaki bu gerilim kimi zaman Sm
yrna'daki ruhban üyeleri arasında güçlü tepkilere yol açar.
Din kurulunun toplantısından iki hafta sonra Katolik peder
ler -örneğin- Smyrna'daki Yunan Başpiskoposu'nun cena
ze törenine katılmaktan kaçınırlar. Dinsel cemaat liderleri
nin cenaze töreni genellikle çok şatafatlı düzenlenir, ünifor-
6 ]oumal de Constantinople, 23 Mart 1864.
1 87
malannı giymiş Osmanlı ve yabancı subaylar hazır bulunur.
Ermeni ruhban, Protestan papazlar ve Yahudi delegeler ce
naze alayının peşinden giderken, Katolik rahipler "başlann
daki takkelerini bile çıkarmadan" bakmakla yetindiler, diye
belirtir Levant Herald adlı Fransızca-İngilizce gazetenin mu
habiri ve dinsel dogmatizmin bu belirgin işaretini onaylama
dığını ifade eder.7
1 88
solosu ve diğer Katolik ülke konsolosları gelir. Salih Pa
şa'nın başpiskoposun emrine verdiği bir Osmanlı şeref kıta
sı da arkadaki kitlenin hareketlerini yatıştırmak için en ar
kada yürür.
Kolejden yola çıkan kortej önce bu vesileyle süslenmiş
Güller sokağından geçer. Frenk sokağına vardığında, baş
piskopos bir sahının önünde durur. Bu salım, onun ona
yıyla, Levanten Kulübü'nün bulunduğu lokalin girişine,
hayırsever rahibelerin ve kulüp üyelerinin yardımlarıyla
yerleştirilmiştir. Başpiskopos orada kalabalığı kutsar ve tö
ren alayı Frenk sokağındaki mağazaların süslü cepheleri
arasından ilerler. Kortej daha sonra parkurun sağ tarafın
da bulunan Lazaristler Kilisesi'ne gider, sonra birkaç adım
ötede, solda, Hayırsever Rahibeler'in binasına varır, ardın
dan Avusturya Saint-Marie Kilisesi'ne, sonunda da Saint
Polycarpe Kilisesi'nin önünde durur. Bu durakların her bi
rinde, bir kez kutsama yapıldıktan sonra, Fransız korve
ti Comaline, Avusturya gemisi Aurora ve üç yelkenli Toska
na ticaret gemisi tarafından körfezden sırayla yirmi bir pa
re top atılır.8
Tören alayının güzergahı titizlikle saptanmıştır. Tamamen
Katolik bir uzam yaratabilmek için yol anlamlı işaretlerle do
nanmıştır ve geçici süslemeler yapılmıştır. İşlerine gitmek
için bu mahalleden her gün her çeşit insan geçer. 1875 yılın
da rıhtımların inşaatına kadar, Fassula Meydanı'ndan pazara
dek uzanan Smyrna'nın en merkezi ve canlı yolu olan Frenk
sokağında şehrin perakende mağazalarının üçte ikisi, Avru
pa konsoloslarının çoğunluğu, üç Katolik kilisesi, bir Protes
tan şapeli ve Ortodoks Yunan katedrali bir aradadır. Bu so
kak seyyahların anlatılarında da merkezi bir yer işgal etmek
tedir. Kimilerine göre Smyrna'da mevcut inanç, dil ve milli
yet çokluğunun sembolüdür; Yunanca'nın, Fransızca ve ltal-
8 L'Echo de l'Orient, 27 Mayıs 1842.a
1 89
yanca'nın gıinün her saatinde işitildiği ırk ve dillerin bir tür
buluşma yeridir. Kimileri ise bu sokağın ticari niteliğini vur
gular, orada bulunan ürünlerin çeşitliliğinden dem vurur
lar. Bunlar yalnızca art-bölgeden değil tüm dünyadan gelen
ürünlerdir. Bakkalların, kasapların ve balıkçıların tezgahla
n gıin boyunca genellikle sokağa taşar. Bu nedenle, beledi
ye meclisi Lazaristler Kilisesi'nin kapısı önündeki tezgahlan
oradan uzaklaştırmaya defalarca çalışmıştır. Ancak yola taş
ma asla tamamen ortadan kaldırılamaz. 9
Her sınıf ve inançtan kişiler Frenk sokağında her gün iç
içe geçer. Ama bayram zamanı bu uzam kökten değişir ve
bambaşka bir boyut edinir: Durak yerlerinin seçimi ve bun
lar arasındaki dinsel gezinti bu şehir uzamına kesinlikle Ka
tolik, süreğen ve bileşik bir nitelik kazındırır. Güller sokağı
ile Frenk sokağı boyunca her durakta gerçekleştirilen teatral
eylemler, Propaganda Koleji, Sainte-Marie Kilisesi, Hayırse
ver Rahibeler binasını ve Saint-Polycarpe Kilisesi'ni birleştir
mektedir. Her şey gıiçlü bir Katolik dayanışması görüntüsü
vermektedir. Bununla birlikte, yerel ya da ulusal farklı kat
kılardan (Fransız, Avusturya ya da ltalyan) destek bulan bu
kurumların kendi şubeleri ve kimi zaman anlan ayıran özel
çıkarları vardır. Aynı şekilde, Smyrna'ya yerleşmiş Katolik
ler de çeşitli dil, etnik grup ve milliyettendirler. Bu cemaat
yalnızca sultanın tebaasını (Yunan, Ermeni ya da Arap) de
ğil, Fransız, ltalyan, Malta ve Avusturya-Macaristan "kolo
nileri" üyelerini de kapsamaktadır. Tören alayı, bir dayanış
ma gösterisi sunmak ve Katolik nüfusun farklı mensupları
arasında birlik duygusu oluşturmak amacıyla bu farklılıkla
rı silmeye yöneliktir.
Farklı duraklar yalnızca dinsel kurumları içermekle kal
maz. Tuhaf bir şekilde, güzergah dindışı bir kurum olan Le-
1 90
vanten Kulübü'nden de geçer. Avrupa Casino'su adıyla da
bilinen bu kulüpte -başka şeylerin yanı sıra- bir okuma sa
lonu, iskambil, bilardo ve balo salonları da bulunmaktadır.
Bu kulübün önüne bir salım yerleştiren Katolikler burayı da
dinsel güzergaha dahil ederler ve modem dindışı kurumlara
açıkça Katolik bir nitelik atfederler. Bununla birlikte, kortej,
İngiliz Konsolosluğu'nun ve şapelinin hemen yanındaki Le
vanten Kulübü önünde dursa da, bu şapel tören alayı boyun
ca dikkat çekmez. Bazı mihenk noktalan, deyim yerindeyse
Katolikliğe kazanıldıysa da, diğerleri Katolik ideale uygun
bir yolun açıkça uzağında tutulurlar.
Halk kutlamalarının hazırlıkları günler öncesinden baş
lar. Propaganda Koleji şapelinden Frenk sokağına dek,
Güller sokağı boyunca duvarlara halılar ve bayraklar ası
lır, yol boyu tablolarla, yapraklarla, fenerlerle ve heykel
ciklerle süslenir. Köşe başlarına salımlar, çiçekler ve renga
renk ışıklarla çevrili Bakire Meryem'ler yerleştirilir. Bir ev
den diğerine gerilen kumaşlar caddeleri tamamen kaplaya
rak kalabalıkları öğle güneşinin ışınlarından korur. Ayrıca,
kortejin her bir durak noktasına varışı ile körfezdeki sa
vaş gemilerinin top atışının koordinasyonuna büyük özen
gösterilir. Sırasıyla Fransız, İtalyan ve Avusturya gemile
rinden atılan bu salvolar bu ulusları sembolik olarak Kato
lik flaması altında birleştirir. llahiler, ezgiler ve kortej yü
rürken etrafa saçılan buhur bu uzamları bir kilise gibi şe
killendirmek için birleşirler. Çünkü, geçici de olsa bu gör
sel ve işitsel etkiler gündelik uzamlara yeni bir düzen geti
rir ve caddenin tamamen Katolik bir yer olarak görülmesi
ni kolaylaştınr.
Yortunun sahnelenmesindeki genel amaç Smyrna'da ve
bütün imparatorlukta Katoliklerin durumunu etkin olarak
temsil etmektir. Öncelikle Katoliklerin Osmanlı yetkilile
ri ve Fransız "koloni"si karşısındaki konumlarını yeniden
1 91
tanımlar. lki egemen yapıya bağlı olmanın nazik sorunu
dur bu: Bir yandan başpiskoposun peşinden giden Fransız
Konsolosu ve diğer yandan saflarda yer alan Osmanlı yet
kililer. Böylece düzenlenen kortej ikili bir özdeşleşme im
gesi yansıtır. Bunun içinde, sivil ve dinsel görevli olan kon
solosun muğlak konumu, Osmanlı yetkililere doğrudan
yönelik bir tehdidi uzaklaştırır. Osmanlı desteği, gerçekten
de, inançlarını yaymakta özgür olan imparatorluğun resmi
yurttaşları olarak Katoliklerin konumunu onaylar ve teş
vik eder. lkinci olarak, bayram Katoliklerin Hıristiyan nü
fusun çoğunluğunu oluşturan diğer etnik-inanç cemaatle
ri karşısındaki, özellikle de Ortodoks Yunanlılar karşısın
daki konumunu yeniden ele alır. Yunan işbirliğine ve Ka
tolik-olmayanların coşkusuna devamlı imalar, Katolikle
rin üstünlük duygusunun ileri sürülmesinde temel önem
de görülecektir.
imparatorluk Bayramı:
Gösteri Haline Getirilen Birlik
192
ca ilerler. Bayramlıklarını giymiş okul öğrencilerinin amin
sesleri işitilir.
llk bakışta Osmanlı birliğinin bu resmi tezahürleri Yortu
ya da Paskalya bayramları gibi dinsel bayramlarla uyuşmaz
gözükmektedir. Bu tür dinsel bayramlar inanca dayalı çıkar
cemaatini güçlendiriyor olsa da ve imparatorluk ile şehirde
ki diğer toplumsal cemaatler karşısında farklılığını vurgula
sa da, imparatorluk kutlamaları ulusal bir Osmanlı cemaat
duygusunu teşvik etmek amacıyla dinsel bölünmeleri aşma
ya çabalar. Gerçekten de, reformlardan sonra, merkezi oto
rite, devletin güçünü simgeleyen ve "vatanseverliğin içten
bağlarıyla" 1 1 çeşitli halkların birliğini amaçlayan Tanzimat
ideolojisini taşıyan sultanın tahta çıkışının yıldönümü gibi
bayramlara yeni bir itki verir.
Sultanın tahta çıkışı Smyrna'da düzenli olarak ökümenik
bir olay şeklinde kutlanır. Yortu için olduğu gibi, şehir uzam
lannın yeniden şekillendirilmesi belli bir birlik ve oy birli
ği ideali oluşturmaya katkıda bulunur. Her yıl, bu yıldönü
mü kutlaması etrafındaki protokol görsel ve işitsel etkileri ön
plana çıkarır. Bayram yaklaşırken genel vali konsolosluk çev
resine ve cemaat liderlerine imparatorluk törenlerinin yakın
da olacağını duyurur. Arife günü, resmi binalar ve her inanç
tan önde gelen kişilerin ve tüccarların ikametleri süslenir ve
ışıklandırılır. Gün batımından gece yansına dek, körfezde
ki gemiler kısa aralıklarla selam atışı yaparlar. Bayram günü,
şafak vakti, askeri tersaneden ikili salvo auşlan yapılır. Buna
da kaleden selam atışlarıyla cevap verilir. Böylece tören baş
lar. Gün boyu tekrarlanan bu top atışları, şehrin birer ucun
da bulunan liman ile kaleden başlayarak, artık bayramın ta
mamen parçası olan şehri iyice kuşatır.
1 93
1860'lı yılların sonuna dek Smyrna devlet gücünü sim
gesel olarak temsil eden bu resmi törenler için hiçbir özel
mekana sahip değildi. Tanzimat dönemini takip eden yıl
larda valilik konutu daima pazarın ucunda bulunur. As
keri manevralar için 1 820 yılında inşa edilmiş kışlanın gü
neyinde bulunmaktadır. Bu tür bir uzam ancak 1865 yılın
da, yeni bir saray -Konak- ve büyük bir meydan eski vila
yet binasının yerini aldığında düzenlenmiştir. Gün boyun
ca, çalışma saatleri boyunca vilayet sarayı ile çevresinde
ki meydan, idari işlemler merkezi olarak işlev görür, çev
redeki sokaklar arzuhalcilerle ve dilekçe verenlerle kaynar.
Resmi bayramlar sırasında bu alan kelimenin tam anlamıy
la bir eğlence yerine dönüşür. Sultanın kutlanması vesile
siyle vilayet sarayı ışıltılı bir ateş topuna dönmüştür. 1 2 Ye
ni limanın inşasından sonra Konak Meydanı Kordon'a bağ
lanır. Ve konsolosluklar da Frenk sokağından prestijli bir
semt halini almaya başlayan rıhtıma yavaş yavaş taşınır
lar. Bayram boyunca Kordon gerçek bir tören alanına dö
nüşür. Bir yandan bayraklarını diken konsolosluklarla, di
ğer yandan farklı ulusların ordularının körfezdeki gemile
riyle çevrilidir.
Sınırlı sayıdaki sokağa yayılmış cemaat bayramlarından
farklı olarak, sultanın bayramı bütün şehirde kutlanır ve
böylece farklı cemaatleri törene katmak ve gündelik ayrım
ları aşmak amaçlanmıştır. Her yıl, Türkçe yerel gazete olan
Hizmet bu törenin anlatımına özel bir baskı ayırır ve çok sa
yıda binanın aydınlatılmış olduğunu vurgular. Vilayet sara
yı, kışla, gümrük, Yunan başpiskoposunun ikametgahı, Er
meni piskoposun ve hahambaşının ikametgahı gibi resmi
binalar ile önde gelen Müslümanların evleri, Osmanlı Ban
kası, oteller, tiyatrolar, kafe-restoranlar, mağazalar ve ta
vernalar cephelerini çiçek ve yaprak bezeklerle süslerken,
1 2 La Turquie, 12 Temmuz 1866.
1 94
Fransa, ltalya, Rusya, Avusturya, Belçika ve diğer yabancı
ülke konsoloslukları kendi bayraklarını çekerler. Gün boyu
flamalarla süslenen koydaki gemiler, gece olunca binlerce
rengarenk fenerden ibaret olurlar. Frenk sokağı ya da (pa
zarın çevresindeki) Kemeraltı Caddesi gibi belli başlı yol
lardaki bina çevrelerinin mersin ve başka bitkilerle süslen
diği, sultan portrelerinin çiçeklerle süslendiği görülür. Şe
hir uzamının süslerle, ışıklarla havai fişeklerle donatılma
sı, yüzeysel olmanın ötesinde, bu mekanlara gerçekten ye
ni bir anlam katar: En azından göıiinüşte birleşmiş bir halk
görünümü verir.
Ayrıca, inanca ve milliyete bağlı cemaat delegeleri göste
riyi izlemekle yetinmez, fiilen de katılırlar. Üniformalı kon
soloslar, yanlarında da tercümanlarıyla birlikte, sabahtan iti
baren vilayet sarayına gelip saygılarını belirtirler. Arkaların
dan sivil ve askeri yetkililer, çeşitli dinsel cemaat liderleri ve
kamusal idare liderleri gelir. Vali onları sırayla kabul eder
ve bu vesileyle ifade edilen söylevlere duruma uygun birkaç
sözcükle karşılık verir. Sonunda, Osmanlı, Yunanlı, Erme
ni ve Yahudi öğrenciler sırayla saraya gelip sultana saygıları
nı bildirirler. Tamamen sınıflandırılmış ve kusursuz olarak
düzenlenmiş bu tavırlar bütününü yerine getirerek, uyum
lu bir birlik imgesini düzenli olarak oluşturmaya hepsi kat
kıda bulunur.
Sokaklardaki canlılık ve hareketlilik gece boyunca iyice bü
yür. Kalabalık rıhumlara doğru koşturarak ışıklandırılmış ge
mileri seyre gider. Her sınıf ve inançtan izleyiciler sokakları
ve meydanları doldurur. Meydanlarda valinin emriyle müzis
yenler şarkılar söylemektedir. Vilayet sarayı ile kışladan ara
lıksız havai fişekler atılmaktadır. 1866'daki bayramı anlatan
La Turquie gazetesi, vilayet sarayı önünde, körfezdeki gemiler,
"Müslüman, Yunan, Ermeni, Yahudi ve her milletten yaban
cı" izleyicilerin bakışlarını cezbeder, demektedir. Bu öküme-
1 95
nik kanlım, Tazminat'ın düşündüğü şekliyle, Osmanlı politik
cemaatiyle uyum içinde ve ahenkli bir birlikte yaşam görün
tüsü verir. Bu görüntü yalnızca Osmanlı topraklarının bütü
nüne değil, yabancı ulusların gözünde Osmanlı birliğini sim
geleyen imparatorluk sınırlan dışına da yayılır.
19. yüzyıl boyunca bayramlar ve törenler barışçıl bir eğ
lence döneminden daha fazlasını sunarlar. Kimlik ve özdeş
leşme oyunlarına açık bir politik arena sağlarlar. Çoğul bir
şehir çerçevesinde, geçici toprak sınırlan yaratarak ve böy
lelikle şehirde çeşitli uzamlar talep ederek Smyrna'daki ce
maatlere inanç bağlan yaratmalarını; bir cemaat ruhunu ko
rumalarını mümkün kılacak özel bir uzam hayal etmeleri
ni sağlarlar.
Bu farklı bayram ve törenler, Osmanlı birlikte yaşam tarz
larını kavramamıza ve imparatorluğun etnik-inanç cemaat
lerinin tarihini, Müslümanlarla gayrimüslimler arasındaki
basitleştirici bir kutupsallığın ve antagonizmanın ötesinde,
kendine özgü nüansları içinde daha iyi anlamayı sağlar. Ay
nı zamanda gelenek ile modernliğin Smyrnalıların gündelik
yaşamında hangi noktada bir arada bulunduğunu bize gös
terir; 19. yüzyılda ortaya çıkan ulusal, Osmanlı ya da cema
atçi dayanışmanın yeni biçimleri, geleneksel uygulamaları
ortadan kaldırmanın ötesinde, bunları modernliğin ve ilerle
menin işareti olarak yeniden biçimlendirmişlerdir. Son ola
rak da şehrin karmaşıklığını, gündelik uzamlann iç içe ge
çişini, farklı bireyleri, onların özlemlerini ve güç ilişkileri
ni özümseyip dönüştürebilen uzanılan daha iyi kavramamı
zı sağlarlar.
1 96
D EKORUN ARKA Yüzü
M ARIE-C ARM EN SM YRN ELIS
1 97
dengesizliğinden sonra daha görünür bir hal almıştır. Yine
de, genellikle övülen ve hayranlık gösterilen kısmın yanın
da dikkate alınmayı da hak eder, çünkü Smyrnalıların ço
ğunun gündelik yaşamının referansı burasıdır ve özellikle
19. yüzyılda ve 20. yüzyıl başında Smyrna'yı bir bütün ola
rak düşünemeyiz.
Avrupalı seyyahlar bu kesime ille de rastlamazlar, ço
ğu zaman görmek istedikleri şehri, özellikle belli bir "Do
ğu şehri" imgesini keşfetmeyi tercih ederler. Merakları bu
şekilde yönlendirilmiş olduğundan, Smyrna ziyaretinin alı
şıldık gezintiler içinde kalmakla yetinirler. Bu, Frenk soka
ğını ( 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, Punto'dan Ko
nak Meydanı'na kadar uzanan rıhtımlar) , Pazar mahallesi
ni, Pagus Tepesi kalesini, Kervan köprüsü ve Meles nehri
ni içeren bir Smyrna'dır. Kimi zaman, alışıldık yollardan çı
karak, şehrin içine attıkları "her adımda",2 hatta "güzel ko
nutları, kulübü, konsoloslukları ile birlikte Avrupai yaşamın
sergilendiği rıhtımları geçer geçmez"3 bu arka yüzün parça
larını fark ederler. Keşfettikleri Smyrna'nın Paris'le kıyasla
nabilir yanı olmadığını saptamak onları hayal kırıklığına uğ
ratır. Dahası, "Doğu şehri" diye yaptıkları imgeye de benze
mediğini gördüklerinde iyice şaşırırlar. Bize sağladıkları bil
gi kırıntıları yine de bizi bu diğer Smyrna'ya yöneltir. Şehir
de görev yapan Avrupa konsolosları üstleriyle yazışmaların
da kamu güvenliği, temizlik ve hijyen sorunlarını ele aldık
larında ya da şehrin değişik mahalleleriyle ilgilendiklerinde
buradan söz ederler.
1 880'li yıllarda, Midhat Paşa'ya göre, dekorun arka yü
zündeki bu Smyrna Müslüman ve Yahudi mahallelerini
1 98
(şehrin yukarı bölümünde) ve onların yanındaki mahalle
leri (Avrupa konsoloslarının tanımıyla, "şehir merkezinin
kalabalık mahalleleri" , yani Ermeni mahallesinin bir bölü
mü ile Yunan mahalleleri) kapsar. 19. yüzyıl başında coğrafi
olarak çok daha yaygın olmalıdır. Midhat Paşa'mn on yirmi
yıl sonra sözünü edeceği mahalleleri olduğu kadar, araların
da Fassula'nın da bulunduğu aşağı şehrin birkaç mahallesi
ni de kapsar. Avrupa mahallesinden uzak olmayan ama 18.
yüzyılda şehrin hala dışında kalan Fassula 19. yüzyıl boyun
ca kelimenin tam anlamıyla şehir uzamına dahil olarak de
ğişir: Burada inşa edilmiş olan çok sayıda ahşap ev buralar
da bulunan fasulye bahçelerini adım adım yok eder ve zana
atkar, dükkan sahibi, gündelikçi işçi gibi nispeten mütevazı
bir kesim buraya yerleşir.
1 99
dir. Smyma sakinleri sokaklarda gezerken ya da mesleki fa
aliyetlerini yerine getirirken birbirleriyle karşılaştığında ke
limenin tam anlamıyla sokaklarda sosyallik bağlan kurulur;
küçük tavemalarla bütün mahallelerde ve pazar yakınların
da rastlanan, masaları kaldırımlara taşan kahvelerde de bu
bağlar kurulur.
1 9 . yüzyılda bu eğri büğrü ve dar sokaklar çok ender
olarak taş döşelidir. Taş döşenmiş olduğunda da sokak
larda rahat yürüyecek kadar bakımlı hiç değildir. Smyr
na'dan geçmekte olan Avrupalı yolcuların dediklerine ba
kılırsa, 18. yüzyıldan beri en donanımlı ve en modem ma
halle olarak kabul edilen Avrupa mahallesi de dahil ol
mak üzere, bu sokakların her birinin ortasından akan ve
açık kanalizasyon olarak kullanılan çirkef suyu sızıntıla
rından iğrenç kokular yayılmaktadır. Özellikle bu sokak
ları temizleyecek bir hizmet olmadığından, buraların pisli
ği dillere destandır. Üstelik de buraların her gün temizlen
mesi için önlem alınması yönünde Avrupa konsoloslarının
19. yüzyıl ortasından beri tekrarlanan teşebbüslerine rağ
men bu böyledir. Fareler cirit atmaktadır, hatta sokaklar
da ölü kedi ya da köpeklere rastlanır.5 Sıcak günlerde hava
solunmaz haldedir.
Dolayısıyla salgınların şehirde bunca kısa sürede yayıl
masında şaşırtıcı hiçbir şey yoktur: veba, kolera, tifüs, son
ra, 20. yüzyıl başında çiçek, kızıl, vs. Salgınlar bazı mahal
leleri kuşkusuz ki diğerlerinden daha fazla etkiler. Zaten,
"çok kalabalık ailelerin dar ve yeterince havalandırılmayan
evlere tıkıştığı",6 çeşme suyunun ve kanalizasyonun olma-
200
dığı7 bu evlerin bulunduğu iç bölgelerde ya da yukarı şe
hirde başka nasıl olabilirdi ki? Hep ahşaptan olan bu ev
ler "zemin katlı küçük kulübe türleri"dir. Kimileri Yahudi
mahallesinde, "kimilerinin ön cephesi dükkan, arka cephe
si evdir"8 ve buralara genellikle on, on iki kişilik aileler tı
kışmıştır. Smyrna sakinlerinin bir bölümünün bu içler acısı
yaşam koşullan Yahudi ve Müslüman mahallelerinde tüm
19. yüzyıl boyunca sürer. Buna karşılık diğer mahallelerde
ki koşullar iyileşir.
Smyma sokakları 19. yüzyılın büyük bölümünde aydınla
tılmamıştır ve gece olduğunda buralarda dolaşmak için elde
fener şarttır. O dönemde sokaklar çok güven vermez, çünkü
ufak tefek hırsızlıklardan en kötü zararlara dek her şeyi yap
maya hazır hırsız ursuz çeteleri ve serseriler buralarda cirit
atar. Örneğin 1859 yılında ticari işleri nedeniyle Smyma'dan
birkaç günlüğüne geçmekte olan zengin bir Fransız Yahuclisi,
"Smyma'nın uzak bir mahallesi"nde aynı ursuz çetesine men
sup bir Yunan ile bir Yahudi tarafından soyulup öldürülür.
Çete, "yolcuları konsolosluğa kendilerini tanıtmadan önce
öldürmektedir."9 Kışın uzun gecelerden yararlanan bu çeteler
çok faal olduğundan, Osmanlı yetkililer, kimi zaman Avru
pa konsoloslarının da yardımını alarak, şehir sakinlerinin ge
ce olmadan evlerine çekilmelerini, fenersiz asla dolaşmamala
rını, şer peşinde koşanlann genelde toplandıktan küçük kah
veleri daha iyi gözetlemelerini defalarca talep etmek zorunda
kalmışlardır. En tehlikeli olanlar elbette şehir merkezinin en
uzağındaki mahallelerdir. Bu durum diğer mahallelerin tehli-
201
kesiz olduğu anlamına gelmez. 19. yüzyılın ilk yansı boyunca
Fassula mahallesi, içki içilen tavernaları ve çok sayıda buluş
ma ve kumar yeriyle genellikle bir kargaşa sahnesidir. Özel
likle sarhoş dalaşları ölümlere bile yol açar. Bu kargaşa, (Müs
lümanlar da dahil) Osmanlı tebaayı ve Avrupalıları ilgilendir
diğinde özellikle dramatik bir hal alabilir ve cemaatler arası
ilişkilerin bozulmasına yol açar.
Smyma sokakları aynı zamanda her inançtan ve karmaka
rışık cemaatlere mensup çok sayıda dilencinin de yatağıdır.
Dilencilik burada öyle gelişmiştir ki 19. yüzyıl boyunca Av
rupa konsolosları Osmanlı yetkililerin ve gayrimüslim cema
at sorumlularının yardımıyla bu durumu engellemek için de
falarca yardım cemaatleri kurdular, 10 yoksullara yiyecek ve
giyecek sağladılar, hasta olduklarında ilaç verdiler ve yaban
cıysalar yurtlarına geri dönmelerine yardımcı oldular.
Dilencilerin ve ursuzların çok sayıda olması Smyma gibi
büyük bir şehirde şaşırtıcı değildir. Doğu Akdeniz'deki bir
çok liman gibi, kendilerine yeni bir şans vermek isteyen ve
vaatlerle dolu meçhul topraklarda servet peşinde koşan, baş
ka bir yerdeki pek de başarılı olmayan bir geçmişi unutma
ya çabalayan, iş bulmaya gelmiş olan ve bulamadıklarında bi
le orada kalan ya da kendilerini farklı göstermeye çabalayan
herkes için ideal bir yer olarak görülür. Smyma Avrupa'dan
ya da Ege adalarından gelen gündelikçileri, muhabbet tellal
larını, hizmetçileri, sakaları, esasen Avrupalı olan (ve meslek
icra ederek bu topraklarda kalmak için ille de diploma iste
meyen Osmanlı yetkililerin katı kurallar koymamasından ya
rarlanan) sahte avukat ve hekimleri ve "Avrupa'nın bütün li
manlarından gelme yığınla serseri"yi11 çeker.
202
Dengesizlikler
203
marisinden etkilenmişlerdir. O dönemde Müslüman ve Ya
hudi ailelerin en zenginlerinin bu mahalleleri terk edip Av
rupa mahallesinin modem, güzel binalarına ya da 19. yüzyı
lın sonuna doğru gerçek "banliyöler" şeklinde gelişen Smy
ma yakınlarındaki köylere (Karşıyaka, Göztepe, vs.) yerleş
meleri şaşırtıcı değildir.
19. yüzyıl sonunda merkezdeki mahallelerde ve özellik
le Avrupa mahallesinde dilencilerin varlığı eldeki kaynaklar
da belirtilmemiştir. Bunun nedeni kuşkusuz ki daha az sayı
da olmalarıdır, çünkü artık şehirdeki çeşitli otoritelerce da
ha sıkı denetlenmektedirler. Şehir merkezini artık kasıp ka
vurduğu söylenemeyen haydut çetelerinin durumu da aynı
dır. Gerçekte, istisnalar hariç, bu çeteler artık Smyma'nın çev
re mahallelerinde ve özellikle şehir dışında, komşu kasabalar
da görülmektedir. Esasen Smyma'nın art-bölgesinde (elli ki
lometreden daha az mesafedeki) geniş tanın işletmelerine sa
hip olan zengin Avrupalı tüccarlara, hatta Buca ve Bornova gi
bi Smyma'ya çok yakın köylere yerleşmiş olanlara saldırmak
ta, onları kaçırıp ailelerinden önemli miktarda fidye talep et
mektedirler. O dönemde mülklerine gitmeye bile cesaret ede
meyenlerin, hayatlarını tehlikeye atmaktansa çıkarlarından
vazgeçenlerin sayısı çoktur. 20. yüzyıl başında Osmanlı yetki
liler, güvenliklerini koruyamayacakları için yabancılara şehir
den uzaklaşmamayı öğütleyenlerin başında gelirler.
Bu yetkililer de Smyrna'nın kendine dair vermek istedi
ği belli bir imgeyi, ne kargaşanın ne de dilencilerin varlığı
nın bozabileceği -bunların her ikisi de lüks kafelerin ve de
niz kıyısındaki mağazaların müşterilerini ve Avrupa mahal
lesinin varlıklı sakinlerini korkutabilir- güzel dış görünüşü
korumak için sanki ellerinden geleni yapmış gibidirler. Di
lenciler ve çeteler o dönemde ancak merkezin dışına, hatta
Smyma dışına atılabilseler de, bu durum şehrin iki bölümü
arasındaki dengesizliği şiddetlendirir.
204
Doğu Şehri mi Yoksa Avrupa Şehri mi?
13 Doğu'ya özgü sosyal ilişkiler ile Avrupai tarzlar arasındaki ilişki üzerine bkz.
bu kitaptaki Basma Zerouali'nin "Sanat ve Eğlence Potası" yazısı.
205
ile 20. yüzyıl başında bu şekilde giyinerek nhtımlar boyunca
ya da Frenk sokağında kasıla kasıla yürüse de, şehrin içinde
bunu yapanlann sayısı çok azdır, hatta hiç yoktur.
Gerçekte bu dengesizlik daha fazlasını da yansıtmaktadır,
çünkü bizzat şehir uzamının işleyişini, bu uzama damgasını
vuran aynmlardan ve özellikle (yalnızca Doğu'nun şehirle
rinde değil dünyanın tüm şehirlerinde bulunan) güçlü eko
nomik ve toplumsal farklılıklardan yola çıkarak ortaya ko
yar: 19. yüzyılda ve özellikle ikinci yansında Smyrna'da ya
şanan ticari mübadelelerin ve ekonomik faaliyetlerin gelişi
mi, bu tarihten önce mevcut aynmlan belirgin biçimde de
rinleştirdi. 19. yüzyılın ikinci yansında Avrupai mahallele
rin yalnızca Avrupalılann ve Farslılann ikamet yeri olmak
tan çıkarak hangi inançtan ve milletten olurlarsa olsunlar
tüm şehirdeki hali vakti yerinde insanlan çekmesi, yine bu
anlamda iyi bir örnek oluşturur. Bu ekonomik ve toplum
sal farklılıklar, daha 18. yüzyılda ve öncesinde şehrin fızik
sel alanına dahil olan Smyma sakinlerinin mensup olduk
ları millete bağlı aynmları ortadan kaldırmadığından daha
iyi bir örnek olur. 19. yüzyılda etnik olarak, inanç ve milli
yet bakımından farklı birey ve ailelerin yaşadığı mahallelerin
varlığıyla bu sonuncu türden aynmlar yatışmış olsa da orta
dan kalkmamıştır; hala esasen tek bir cemaatin yaşadığı ma
hallelerin varlığı buna kanıt oluşturur. Bir yandan ekono
mik ve toplumsal farklılıklar, diğer yandan bireylerin men
subiyetlerine bağlı ayrımlar şehir uzamında artık üst üste
binmektedir.
Demek ki Smyrna dekorunun arka yüzünü kavramak, her
seferinde, Smyrna'yı, uzamsal olduğu kadar insani ya da kül
türel de olan çok çeşitli boyutları içinde kavramaya çalış
maktır. Tüm karmaşıklığı içinde, ama aynı zamanda son de
rece sadeliği içinde kavramak: Sakinlerinin gündelik yaşamı
içinde. Smyrna ne yalnızca Doğuludur (tabii eğer bunun bir
206
anlamı varsa) ne de tamamen Avrupalı. Ne bütünüyle kendi
içine kapanacaktır ne de Batı'dan gelen her şeyi içine alacak
tır. Aynı anda bütün bunlar olacaktır. 19. yüzyılın bitiminde
Gaston Deschamps'ın yazdığı gibi, "modem ve barbar, gen
cecik ve çok yaşlı, Yunan, Fransız, İtalyan ve Türk, tuhaf bi
çimde karışık öğelerden oluşan, kozmopolit ve çokdilli"dir
Smyma.14
14 Gaston Deschamps, Sur les routes d'Asie, Paris, Armand Colin, 1894, s . 1 16.
207
D Ö R DÜNCÜ B ÖLÜM
KOPMALAR
SAVAŞTAN YUNAN i DARESi NE:
KOZMOPOLiT SMYRNA'NIN SONU
EV ANGELIA ACHLADI
211
neğin Köklüce köyünden Ortodoks Yunanlı Ilias Kurkulis
şöyle der: "Türklerle gayet iyi anlaşıyorduk, sık sık görüşü
yorduk, mülklerimiz birbirine komşuydu. Ortak eğlencele
rimiz vardı, ortak bir futbol takımı vardı. Anayasadan son
ra ilişkilerimiz yavaş yavaş bozulmaya başladı, özellikle de
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra. Kıyımlar başladı, fanatizm
başladı. Özellikle eğitimli insanlar propagandalarıyla halkı
fanatikleştirdiler. "2
Türkler, Ortodoks Yunanlı hemşerilerinin Helen devle
tine bağlılıklarını ifade etme fırsatı her bulduklarında öf
kelendiler. Örneğin şatafatlı Paskalya bayramı ya da Yunan
kralının bayramı sırasında öfkelenerek onları küstahça dav
ranmakla, hatta ihanet etmekle suçladılar. Bu bayram gün
lerinde ekonomik faaliyetlerin kesintiye uğraması Türkle
rin öfkesini iyice artırır, çünkü bu durum onlara bu halkla
rın Smyma'nın ekonomik yaşamındaki egemen konumunu
hatırlatmaktadır.
Osmanlı lmparatorluğu'nun önemli vilayetlerini yitirme
si ve bu vilayetlerin yeni kurulmuş olan Helen devletine ge
ri dönmesi ( 19 1 3 yılında Girit, Epir, Makedonya) , Balkan
lardaki çok sayıda mültecinin uyguladığı baskılar ve Smyrna
ekonomisinde Yunanların -ister Osmanlı olsun ister Helen
egemen konumu, ekonomik bir savaşın ilanına ve Yunanlara
karşı kıyımlara yol açar. Savaşın başlamasından önce (Kasım
19 14) yüz binden fazla insan Küçük Asya sahillerini terk eder
ken, yaklaşık otuz bin kişi de ülkenin içlerinden kaçarak Sm
yrna'ya sığınır. Burada, ekonomik nedenlerle ya da diğer şe
hirlerden daha fazla Müttefiklerin gözü önünde olduğundan,
örgütlü kıyımlar ya da tehcir olaylarına rastlanmaz. Kriz öy
le boyutlara varır ki, Yunanistan'daki Müslümanların Küçük
Asya'daki Ortodoks Yunan nüfusla takasıyla ilgili görüşmele-
2 Küçük Asya incelemeleri Merkezi, sözlü gelenek arşivi (APPh), lyonya dosya
sı 13, Smyma bölgesi, Köklüce, Ilias Kurkulis, 6. 06. 67, Zoi Kyritsopulu.
212
re (Mayıs 1914) yol açar. Bununla birlikte Osmanlı devletinin
savaşa girmesiyle birlikte görüşmeler kesintiye uğrar.3
213
kilerle bağlı olduklan anavatanlanyla sürekli irtibat halinde
olan Avrupalılar için şehirden çıkmaya izin verilmeme kay
gısı bile aynı ölçüde güç bir durumdu.
Savaştan önceki yirmi yıl boyunca ( 1 890-1 9 13) gelişen
Smyrna ekonomisi özellikle Müttefiklerin deniz ablukasın
dan ve savaş koşullanndan etkilenmişti. Fransız-İngiliz ser
mayesinin elinde olmasına rağmen devlet bankası statüsü
ne sahip Osmanlı Bankası gibi mali kurumlar ya da Osmanlı
Kamu Borç Sandığı artık işlememektedir; keza yerlerini tu
tacak kurumlar da yoktur. Smyrna-Aydın ve Smyrna-Kasa
ba demiryollan gibi Smyrna'daki bütün kamu çalışması giri
şimleri de devletin denetimine verilmiştir. Smyrna Fig Pac
kers Ltd ya da Export T obacco Co Orient Ltd gibi büyük
kumpanyalar ve diğerleri faaliyetlerini azaltmak ya da tama
men kesintiye uğratmak zorunda kalırlar. İngiliz ve Fran
sız şirketler, pamuk, mazı fındığı, üzüm ve incir gibi ürünle
rin ihracat iznini talep etmekten geri durmazlar ama bunlar
depolarda kalırken İngiltere ve Fransa'da da yokluk çekilir.
Abluka ise, tütün sanayinin zorunlu ürünü olarak Amerika
Birleşik Devletleri'ne ihraç edilen meyankökü gibi çok en
der ürünler için "parçalanıyordu." Smyrna'daki çok sayıda
Yunan tüccar Yunanistan'a yerleşir. Mallannı oradan pazar
layabileceklerdir. Hatta Birleşik Krallık gibi düşman ülkele
re bile satış yapabilirler. Bu durum 1917 Haziran'ında Yuna
nistan'ın savaşa girmesine dek sürer. Abluka ithalatçı sınıfa
yarar. Bunlar stoklannı savaş dönemi boyunca ya da hemen
ardından yüksek fiyata satarlar. Örneğin Oriental Carpet'in
durumu budur.
Savaş sırasında hükümetlerin aldıklan istisnai ekonomik
önlemler, vergi ve el koymalar özellikle Avrupalı ve Hıris
tiyan sakinlere zarar verirken, bir grup Müslüman için bu
lunmaz bir fırsat oluşturur. Bunlar özellikle iktidann yörün
gesinde olan kişilerdir ve çeşitli ürünlerin tekeli ile ulaşım
214
araçları, özellikle demiryolları bunların elinde toplanır. Hü
kümetin temel mallar ticareti üzerinde uyguladığı kontrol,
yeterli ulaşım aracı olmaması ve iç bölgelerde seyahat ede
bilmek için özel bir izne sahip olma zorunluluğu bu yıllar
da gayrimüslim tüccarın karşılaştığı engellerdir. Fiyatlarda
ki aşın artış olağanüstü boyutlar edinir, ama politikası ulu
sal (Türk) bir burjuva yaratmak olan hükümet herhangi bir
önlem alacak durumda değildir. Hükümet görevlileri şir
ketleri mülklerine el koymakla tehdit ederek kendilerini or
tak göstermektedirler ve çok sayıda mülk karşılıksız olarak
Müslüman mültecilere aktarılmıştır. Bunlar her koşulda ya
sal unvan edinirler. 6
Gündelik yaşamın verilerini her şeyden fazla altüst eden
şey, dış dünyayla iletişim eksikliği ve tecrittir. Konsolosluk
ların ve eğitim kurumlarının, hayır cemiyetlerinin ve Avru
palıların yönettiği başka kurumların kapatılması sonucunda
İngiliz ve Fransız nüfus kendini ketlenmiş hisseder.
6 Ahmed Emin, Turhey in the World War, Economic and Social History of the Wrld
War, New Haven, Yale University Press, Camegie Eddowrnent for lntematio
nal Peace, Division of Economics and History, Economic and socialm history
of the World War, Turkish Series, 1930 , s. l l3- l l8.
7 PRO, F.O., 36811 13041, New Bank Buildings'in Viscount Grey'e mektubu, 20
Ekim 1916.
215
Şehrin önemli Ortodoks Yunan cemaati, kırk beş bin He
len'iyle birlikte, resmen düşman olarak kabul edilmemiştir;
en azından Yunanistan i ttifak güçleri safında savaşa girene
dek durum böyledir. Ama Yunanistan'ın Müttefiklere sem
patisi Osmanlı devletinin gözünde bu cemaati şüpheli kılar.
Osmanlı devletinin Hıristiyan tebaasına karşı güven yoklu
ğunun sonucu, birçok tanıklıkta belirtildiği gibi, bu Hıristi
yanlann ünlü "amele taburu"na katılmasıdır. Maden ocakla
nnda, yol şantiyelerinde ya da demiryollannda çalışma, in
sanlık dışı koşullarda gerçekleştirilen tanmsal çalışma içle
rinden çoğunun kaçmasına ya da firara yol açar.8
Onlann Yunan vatandaşlığının tartışma konusu edilmesi
nin sonucunda Osmanlı ordusuna yalnızca Osmanlı Hıris
tiyanlan değil Helenler de alınır. içlerinden çoğu Yunanis
tan'a kaçarlar ya da firar ederek Smyma'da gizlice veya art
bölgede haydut gibi yaşarlar. Osmanlı ordusunda hizmet
eden ve savaş esiri olarak tutuklanan Yunan kökenli birkaç
asker lngilizlerle Fransızlan son derece rahatsız eder, çün
kü Helen hükümetini hoşnutsuz etmekten çekinmektedir
ler. Bu askerlerin "Müttefikler" tarafından tutuklanması,
bu savaş durumunun yol açtığı tek paradoks değildir. Sm
yma Helenleri, düşman topraklarda kaldıkları ölçüde Müt
tefik güçler tarafından "düşman" olarak görülürler. impa
ratorluk Hıristiyanları trajik bir durumda kalır. Bir yan
da, Osmanlı devletinin kıyımlannın kurbanı olurlar çünkü
düşmanla işbirliği yapmalarından kuşkulanılmaktadır, di
ğer yanda ise Küçük Asya kıyılarında Müttefiklerin bitmek
bilmez savaş operasyonlarının sonuçlanna maruz kalırlar.
1 9 1 6 yılında Smyma bombalandığında belli başlı kurbanlar
-ve bunlar arasındaki Helenler- Mortakia ya da Vurla gibi
Yunan nüfusun çoğunlukta olduğu mahallelerde görülür.
8 Erle Jan Zurcher, "Between deatht and desertion. The experience of the oto
man soldier in World War I", Tunca, 28, 1996, s. 235-258.
216
İmparatorluk Hıristiyanlan kendilerini her zaman korumuş
olan bu güçlerin zaferini beklerken saldınsıyla karşılaşınca,
duygulan körelir.
* * *
9 Nif ya da Nymphea.
10 Nicolaos Ch. Aroni, Aır.6 nıv ıatopla 'tT)Ç naı&:laç anı I:µiıPVTJ, TO Xpovuc6tt]ç
ı:xoA.fıç Ap©vrı.
217
ğişmesi (örneğin Mortakia Muradiye olur; Triada Turfanda
olur; Eduard Talat Paşa, Allioti Rahmi Bey, Paradiso Osman
cık, Malkots Tahir Bey, Tomaso Hüseyinler olur). 1 1
Çok sayıda gazete ve yayın sert sansür ve ortalığı kınp ge
çiren ekonomik kriz nedeniyle yayınlarına ara verirlerken,
sayısız dernek de faaliyetlerini erteler. Yunan spor cemiyeti
Panionios 1915 yılında 1 7. Panionios Oyunlan'nı düzenle
meyi başarır, ama 1916 ve 191 ?'de yapamaz. Bununla birlik
te 1918 yılında Türk derneği olan Altay'ın da katıldığı spor
yanşmalan düzenlenir. Buna karşılık tiyatro, özellikle Yu
nan ve Yahudi Osmanlıların, Fransızların, İtalyanların, İn
gilizlerin katıldıkları Smyrna Amatör Tiyatrosu gibi gruplar
Smyrna'da ve civarında yardım amaçlı çok sayıda temsil ve
rirler. Vali Rahmi Bey, bir tiyatro piyesinin başarısından ha
berdar olunca, oyunculardan Kızılay yararına oynamalarını
talep eder ve başka tebriklerin yanı sıra onlara bir çuval un
ve on beş kilo şeker de bağışlar.12
Savaş yıllan boyunca Smyrna'nın imparatorluğun bir vi
layeti olmaktan çok özerk bir devlet olduğu ve vali Rahmi
Bey'in, Jön Türk hareketinin kadrosu olarak savaşı göz ar
dı edebileceği ve ister Avrupalı olsunlar ister Ermeni cema
ati üyesi, şehirdeki Hıristiyanlan "kurtarma"ya çalışabile
ceği söylenmiştir.13 Bununla birlikte, savaş öncesinde Sm
yrna'daki yabancı kumpanyalara (özellikle lngiliz kumpan
yalarına) yönelik düşmanca politikası, aynca adının Yunan
lar üzerindeki baskıya ve mali skandallara karışmış olması
1 1 Erkan Serçe, "lzmir mahalleleri" , lzmir Kent Kültürü Dergisi, 2000, s. 167. Bu
değişim savaş yıllannda milliyetçi ve Avrupa-karşuı bir akımın varlığını belirt
se de, yer adlannın, özellikle de önemli ve bilinen mahallelerin adlannın siste
218
onu Jön Türk komitesinin milliyetçi programının belli baş
lı temsilcilerinden biri haline getirir. Savaş sırasındaki ılım
lı tavn, bu savaşın ciddi bir hata olduğu inancına ve Mütte
fiklerle kısa sürede bir banş imzalanabileceği umuduna bağ
lanabilir.
Yine de bazı kriz anlarında, örneğin lngiliz filosu Smy
rna bölgesine çıkartma yapma tehdidinde bulunduğunda,
Rahmi Bey şehri ateşe vereceğini ve tek bir Hıristiyan'ın bi
le sağ kurtulmayacağını belirtir. Ayrıca, tanınmış Avrupa
lıları (aralarında Whittall'lar ya da Giraud'lar da bulunur)
Türk mahallesine getirterek, buranın bombalanmasın
dan caydırma çabası aşırı yurtseverliğine de kanıttır. Diğer
yandan, defalarca, Rahmi Bey Avrupalılara karşı konuk
ları gibi davranmış, hatta silah taşımalarına bile izin ver
miş, Smyrna yakınlarında avlanmalarına, atış talimi yap
malarına imkan tanımıştır. Avrupa "kolonileri"nin üyele
riyle ilişkileri, savaşın sonunda Atina'daki Birleşik Krallık
elçisine bir banş önerisinde bulunma görevini Giraud ai
lesinin bir mensubuna emanet ettiğinde ya da kişisel yaşa
mındaki çeşitli olaylar vesilesiyle kendini gösterir. Örne
ğin oğlunu kaçıran Çerkez Ethem'in istediği fidyenin bir
bölümünü Henry Giraud öder.14 Hıristiyanların hem koru
yucusu hem kıyımcısı olan Rahmi Bey'in kişiliği hakkında
edinilebilecek muğlak algı, Smyrna'nın, özellikle bu savaş
yıllarında kendine özgü "özerkliği"ni koruduğuna, Rahmi
Bey'in duruma göre hem abartılı bir gayretkeşlik gösterip
hem de, tersine, merkezi hükümetin buyruklarını kibirli
bir şekilde görmezden gelebileceğine dair fazladan bir bil
gi oluşturur.
21 9
30 Ekim 1 91 8 2 Mayıs 1919:
-
1 5 Engin Berber, Sancılı Yıllar 1zmir 1 91 8- 1 922, Mütareke ve Yunan işgali Döneminde
1zmir Sancağı, Ankara, Ayraç Yayınevi, 1997; Engin Berber, Jzmir (JO Ekim 1 918
- 15 Mayıs 1 91 9). Yeni Onbinlerin Gölgesinde Bir Sancak, lsıanbul, 1999.
16 Charles Valley, Smyrne, ville grecque, Paris, Chapeloı, 1 9 1 9 ; Smyrne turque,
Smyrna, Osmanlı Haklannı Savunma Cemiyeti yayını, Smyrna, 1919; F. Hen
ri-Paul Boissonnas, L'image de la Grtce, Cenevre, Chapuisat, 1919.
220
2 Mayıs 1 91 9 - 9 Eylül 1 922:
Smyma Ortodoks Yunan Cemaatinin Yunan Milliyetçi
Politikasıyla ôzdeşleşmesi ve Küçük Asya'da
Yüzyıllık Varlığının Son Bulması
221
lıklarının resmi nedeni- Müttefik güçler arasında bir istina
be komisyonu kurulmasına yol açar. Komisyon 15- 16 Ma
yıs olaylarını dinsel fanatizm olarak değerlendirir ve bunun
sorumlusu olarak Yunan elçiliğini görür, daha genelde de
Küçük Asya'daki varlığını tartışma konusu eder. Elçilik so
rumlusu yüksek komiser Aristidis Stergiadis, Helen yöneti
minin otoritesini tesis etmek için öyle sert önlemler alır ki
bir süre sonra Hıristiyanlar aleyhine ayrımcılık yapmakla
suçlanır. Gerçekten de, Yunanlar, bir bölümü kendileriyle
aynı kökene sahip olan çok-etnili bir bölgeyi eşitlik ilkesine
saygı göstererek yönetebilecek yetenekte olduklarını kanıt
lamak zorundaydılar.
Sevres Anlaşması imzalanana dek Helen ve Türk idare
leri birlikte var olur. lstanbul'la ekonomik ilişkiler sürdü
rülürken, işgal bölgesinin resmi parası Türk parası ola
rak kalır. Yunanca ve Türkçe resmi dil olarak kabul gö
nir. Ama yüksek komiserliğe bağlı on dört bölgeden yal
nızca biri, Müslümanların ticari faaliyet yürüttüğü böl
ge bir Müslüman tarafından yönetilmektedir. Helen idare
si görev yaparken Müttefiklerle defalarca karşı karşıya ge
lir; özellikle iki idarenin de yetkili olduğu sağlık, mal do
laşımı, pasaport kontrolü ve sansür gibi konularda görü
lür bu durum.
Helen idaresi Müslüman cemaatle uzlaşmak için, Yunan
lıların provoke edici coşkusunu yatıştırmak, şehirdeki Av
rupalıları hoşnut kılmak için, aynca Ermeni ve Yahudi ce
maatlerini17 ve diğer inançlar ile mesleki cemiyetleri dava
ya kazanmak için büyük çaba gösterir. Bu duyarlılaştırma
kampanyası silah bırakışması döneminde Türk gazetecile
rin yakınlaşma teşebbüsleriyle zaten başlamıştı. Gelenek
sel Girit kıyafetleriyle gönderilen bir Giritli şehirde dola
şarak Smyrna'ya yerleşmiş bulunan Girit kökenli Türkler-
1 7 Henri Nahum,juifs de Smyrne. XlX'-XX' sit'cle, Paris, Aubier, 1997, s. 166-167.
222
le dostluk ilişkileri ve sıkı bağlar kurmayı başarır. Ulusal
Kütüphane'nin adının değiştirilip bundan böyle Müslüman
Kiıtüphanesi denmesi gibi teşebbüsler, Müslüman nüfusun
Türk karakterini yatıştırmaya yönelik kasıtlı bir çabaya ka
nıttır.18 Jön Türkler üzerine alaycı bir şiir Yunan gazetele
rinden birinde yayımlandığında sansür bürosu müdürünün
işten uzaklaştırılması cemaatler arası yakınlaşmaya katkı
da bulunmanın bir diğer biçimi olur. Tüm bu teşebbüsler,
o zaman oldukça etkili olsalar da -örneğin bu sayede Türk
lerin Köylü ve Islahat gazeteleri Yunan rejimini destekler
ölçüsüz bir iyimserliğe ve Jön Türk hareketinden bu yana
Türklerin besledikleri ulusal bilincin doğru değerlendirile
memesine kanıttır.
Yunan propagandası kadar ltalyan propagandasının da
hitap ettiği Katolik Yunan cemaati öncelikle Yunan propa
gandasına açıktır. Kaderi bir anlamda Yunanlıların kaderi
ne bağlı olan Ermeni cemaati ise, Sevres anlaşması bağımsız
bir Ermeni devletini de öngördüğünden yeni rejime deste
ğini gizlemez. Yeni idarede bir rol oynamayı ve diğer Erme
ni cemaatlerinden sag kalanların zararının telafisi için yar
dım elde etmeyi ummaktadırlar. Smyrna'daki Yahudi cema
ati, sorumluları Helen idaresinin teveccühünü elde etmiş ol
sa da, yeni rejimi onaylamadığını -şehri terk etmek de da
hil- çeşitli biçimlerde gösterir. Vaktiyle Yahudilerin Smyrna
Yunanlarıyla ilişkilerini bozmuş olan dinsel düşmanlık ile
şehrin Helen devletine bağlanmasından sonra Yahudi cema
atinin hegemonyasını yitirdiği Selanik örneği, gelecekte bir
Helen idaresinin yönetiminde kalma fikrinden Yahudilerin
hissettiği güvensizlik duygusuna katkıda bulunurlar.19 He
len idaresi Avrupalılarla Levantenlerin çıkarlarına da zarar
223
'J'ous d,.oiLs •#ervds Lıı prestntion de sermeııt des recrues ele Smyme
Phts Edtrs. de PADOVA FRERES devant S. E. Jlfr. Sterghiadhis et le Grue.
RUE FAANQUE' ft6 Paraskevopoulos ftvcc ses Generaux.
Smyrne, le 28 1 3 1 1920
224
de gelenleri arasında büyük bir hayal kırıklığına yol açar.
"Büyük Yunanistan" ideolojisini benimsemiş din adamla
rından biri olan metropolit Chrysostomos bile artık yalnız
ca dini görevlerini yerine getirmek zorunda olduğunu acıy
la saptar.
Helen devletinin elçileri, idari memurlar ve sıradan asker
ler, anavatan temsilcisi halesiyle çevrili olduklarından, Smy
rna sakinlerinin sevgi ve hayranlığını kazanmayı elbette bi
lirler. Ama abartılı milliyetçilik ve içlerinden bazılarının ki
birli tavn Yunan cemaati üyelerini rahatsız eder.
Kişiler arası ilişkilerde de zihniyet farklılıkları görülür.
Örneğin Yunanistan'dan gelen çok sayıda asker Smyrna ka
dınlarının serbest tavrını yanlış yorumlar ya da eleştirir.
Genç subay şehirdeki evlere kabul edildiğinde bu durum ba
zı sorunlar yaratır.
Mayıs 1 9 1 9'da Smyrna'da Helen devletinin varlığı Orto
doks Yunan cemaatinin bu şehir içindeki kendi geleceği
ni eski korkulardan kurtulmuş olarak görmesini sağlar. Ay
nı zamanda ise Müslüman cemaati tersi bir senaryoya, yani
Smyrna için bir Türk gelecek hayal etmeye yöneltir.
Sevres Anlaşması Smyrna bölgesini sultanın metbuluğu
altında beş yıllık geçici bir dönem için Yunanistan'a bırakır.
Bu dönemin sonunda bir referandumla bölgenin Yunanis
tan'a bağlanmasına muhtemel karar verilecektir. Smyrna Or
todoks Yunan cemaati, coşkusuna rağmen savaşma yönün
de özel bir arzu göstermezken, Mart 1920'de gönüllü olarak
askere çağrılırlar. Helen yurttaşlar seferberlikten kurtulmak
için kendi yurttaşlıklannı bile tartışma konusu ederler.
Ama bu aynı zamanda Yunanistan için umut dolu bir dö
nemdir. "Ex oriente lux" sloganıyla bir lyonya Üniversite�
si'nin kurulması projesi de buna kanıttır. Bu üniversite
nin kurulabilmesi için yetkililer ünlü matematikçi Karate
odoris'i Almanya'dan çağırırlar. lçinde halk kütüphanesi-
225
nin bulunacağı, inşaatı yan yarıya tamamlanmış bir bina ve
bir Türk yüksek okulu Helen idaresi tarafından tamamla
nır. Burası yetmiş salonlu, üç yüz yirmi kişilik bir amfite
atrla görkemli bir mimari bütün oluştururlar ve 1922 ya
zında, göçten hemen önce işlemeye hazırdır. Bu iddialı pro
je ve Yunan Bankası'nın ek bölümlerinin kuruluşu, Helen
lerin Smyrna'da kendileri için olası bir geleceğe güven duy
duklarına kanıttır. Bu iyimserlik Ortodoks Yunan toplumu
nun her düzeyinde belirgin bir coşkuyla ifade bulur. Çok sa
yıda demek ve sendika kurulmuştur; dans okullarında vals
ve fokstrot gibi yeni danslar öğretilir; Smyrna ve Atina trup
larının temsilleri Sporting Club'te ve Kraemer'de verilir. ls
tanbul'un Gülü ve Leblebici Horhor Ağa gibi operetler Smyr
na Büyük Tiyatrosu'nda oynanır. Müttefik donanma müret
tebatının katılımıyla futbol turnuvaları düzenlenirken, diğer
yandan da basketbol gibi yeni spor türleri ortaya çıkar; ga
zetelerde otomobil reklamları görülebilir ve İtalyan, Fransız
ve Amerikan filmleri şehirdeki on yedi sinemada gösterime
girer. Genellikle Fransızca altyazılı olan filmlerde Yunanca
altyazı da kullanılır. 20
Kasım 1 920 seçimlerinde Venizelos'un yenilgisi, Türk
lerin durumunun askeri ve diplomatik olarak güçlenmesi,
Müttefiklerin yön değiştirmesi, Yunan ve Türk hırsız ursuz
çetelerinin faaliyetleri ve düzenin genel olarak çöküşü, Or
todoks Yunan toplumu tarafından şaşkınlıkla izlenir: Uzun
bir kendi kendini idare etme geleneğine dayanan bu top
lum geleceğine kendi dışında karar verildiğini hisseder. Aşı
n-vatanseverlikleriyle gözleri kör olmayanlar kaygı içinde
dir. 16 Ekim 1921 tarihli bir mektupta fotoğrafçı Fred Hen
ri-Paul Boissonnas Smyrna'dan şunu yazar: "Burada kor-
226
kunç bir ruh çöküntüsü hakim, faaliyetlerin düşüşünü ise
saymıyorum. Herkes paranın yeni bir değer kaybıyla enflas
yonu bekliyor." Vaktiyle bol ve ucuz ürünleriyle tanınan şe
hir 1921 yılında Atina'dan daha pahalıdır.
Küçük Asya'nın tahliyesi perspektifi Smyrna'daki Orto
doks Yunan cemaatinden bir grup önde gelen kişiyi Ekim
1921 tarihinde Küçük Asya Savunma Hareketi'nin kurmaya
yöneltir. Hareketin hedefi hem serbest bölgelerin korunma
sı hem de henüz kurtanlmamış bölgelerdeki halkın korun
masıdır. Helen devletinin bu teşebbüse katılmayı reddetme
si karşısında, onun destekleyebileceği yedek politik çözüm
ler arayışına gidilir: Örneğin, Hıristiyan bir valinin yönetti
ği özerk bir Küçük Asya devleti fikri ya da tüm cemaatlerin
eşit katılımıyla sultanın metbuluğu altında çok-etnili bir hü
kümet fikri. Ama 18-3 1 Temmuz 1922'de özerk bir Küçük
Asya devletinin ilanı Müslümanlann güvensizliğiyle, Orto
doks Yunanlann reddiyle karşılaşır ve özellikle büyük Müt
tefik kuvvetleri tarafından kesinlikle reddedilir. Helen ordu
sunun geri çekilme ihtimali Ortodoks Yunan cemaatini kor
kuturken, Helen hükümeti de yatıştırmaya devam etmekte
dir. Hatta şehir iç topraklardan gelen göçmenlerle ve Helen
askerlerle dolmuşken bile böyle davranmaktadır. Smyma'da
yaşayan ya da buraya göç etmiş yaklaşık altı yüz bin kişi şeh
ri terk etmeyi hiç arzulamamaktadır ve limandaki yirmi bir
müttefik gemisini kendileri için bir teminat olarak görmek
tedirler.21 2 Eylül'de Yunanistan ateşkes talep eder. 9'unda
Türk ordusu şehre muzaffer biçimde girer.
227
YANGIN, B i R YAŞAM MODELi N i N SONU
M ARIE-C ARM EN SM YRN ELIS
9 Eylül 1 922
229
12 Eylül 1 922
13 Eylül 1 922
230
meni mahallesinde iki yeni ateş belirdi. Çok daha vahim.
Durum ciddileşiyor çünkü güney rüzgan şiddetleniyor ve
alevleri Avrupa mahallesine doğru sürüklüyor, orada da bir
iki alev görülmeye başladı bile. Silah sesleri geliyor, bom
balar patlıyor. [ ... )
Saat akşamın dokuzu: gündüzden geceye olup biteni an
lamadan geçtik. Gökyüzü ateşten dev bir kubbe. Sandallar
evleri yanan Fransızlarla İtalyanları taşımaya başladı. Pani
ğin ortasında, mültecilerin karmakarışık akını altında, si
lahlı Fransız gemiciler hayranlık verici bir şekilde soğuk
kanlılıklarını koruyorlar. [ . . . ]
Sabahın saat ikisinde yangın alevleniyor. Smyrna Tiyat
rosu bir saman yığını gibi bir çırpıda alev alıyor; yirmi daki
ka içinde dört duvardan ve bir moloz yığınından başka bir
şey kalmıyor. Alevler Fransa Konsolosluğu'na erişiyor. Taş
yapı birkaç saniye direniyor. Fransa Konsolosluğu'nun ar
kasında, İtalyan okulunun çatısında, İtalyan gemiciler, yıl
madan, ışıklı işaretlerle amiral gemilerini yangının gidişa
tından haberdar ediyorlar. Patlamalar çoğalıyor: otomobil
garajlarının benzin depolan, alkol depolan patlıyor ve yan
gını büyütüp paniği yayıyorlar.
İtalyan, Yunan, Ermeni dolu ilk sandallar gemimize ula
şıyor. Emir kesin: "Önce İtalyanlar! " diye bağırıyor komu
tan. Ama bu kargaşada onlan nasıl ayırt edecekler? Üste
lik yalvaran kadınlar var, yakaran kollarında çocukları
nı tutan anneler var. İnsanlığın sesi baskın çıkıyor: "Hep
sini kurtann! " Merdiven iniyor. İnsan salkımları merdive
ne asılıyor. Aşağıda, alacakaranlıkta, müthiş bir mücadele
yi dehşetle fark ediyoruz. Denize düşenler var, yırtıcı çığ
lıklar atılıyor . . .
231
Alevler yavaş yavaş evimize doğru yaklaşıyor. Alevlerin
içinde eşyaların çatırtısı ve yanıcı maddelerin patlayarak
havaya uçması asla görülmemiş bir cehennem görüntüsü
yaratıyor. [ ... )
Hiç umudumuz kalmadı: yok olmamız an meselesi. Rıh
tımların karşısındaki bir dizi binaya yerleştirilmiş olan pa
saport bürosu bir saat içinde kül yığınına dönüştü. Rıhtım
daki bütün muhteşem binalar, ünlü Orient Carpet kum
panyası, Sporting Club, Smyma Tiyatrosu, Kraemer Palace
ve diğer muhteşem binalar birkaç saat içinde alevlere yem
oldu . iskeleti kalmış duvarların çöküşünün yol açtığı güç
lü uğultu ve korkunç sarsıntı uzaklara varıyor, ölümcül bir
ürperti hissederek kendimizi dünyanın sonunun kurbanla
rı gibi hissediyoruz. [ . . . )
Evlerdekiler eşyalarını topluyorlar, Punto'nun kırlarına
kaçmaya hazırlanıyorlar. Balkona çıkıp bakıyorum, o yön
de de kurtuluş yok; Punto'ya doğru itilmiş binlerce mülteci
kitle halinde yangına doğru koşturuyor, yangının daha gü
venli olduğu kanısındalar. Kargaşa içindeki halk nereye gi
deceğini bilemiyor, bir insan seli gidip geliyor.
14 Eylül 1922
232
ha ne kadan kaldı kim bilir, umutsuz, yardımsız, yiyecek
yok, su yok!
19 Eylül 1 922
1 Makaleyi akl. Herve Georgelin, La Fin de la Belle Epoque a Smyme des annı'es
1 870 a septembre 1 922, tarih doktora tezi, Paris, EHES, 2002, s. 699.
233
Smyma körfezinde bulunan savaş gemilerinden olayı izle
yen gazetecilerin ve o sırada şehri terk etmeye çalışan mülte
cilerin (Yunanlar,2 Ermeniler,3 Avrupalılar) tanıklıkları ara
sında bize anlatılan şey bu eylül günlerinde uzaktan yaşanan
ya da insanın canında hissettiği hep aynı korkudur. Onları
okuduğumuzda, aşağı şehrin mahallelerini ve deniz kıyısın
daki binaları hızla yok eden alevleri gözümüzde canlandır
mamak imkansızdır. Bütün bu metinlerde tekrar tekrar kar
şımıza çıkan şehir sakinlerinin çığlıklarını işitmemek güç
tür. Smyma'nın büyük bölümünün dumanlar arasında yok
olduğunu görmenin ve bu yıkım manzarasına tanık olma
nın; içlerinden çoğunun doğup büyüdükleri şehri, her şey
leri artlarında bırakarak terk etmek zorunda kalmalarının
umutsuz çığlıkları. Sokaklarda yatan ya da körfez sularında
yüzen cesetler karşısında, haksızlık ve zulüm karşısında, te
cavüzler karşısında, katliamlar ve talaiı karşısında hissedi
len korku çığlıkları.
Smyma şehrini kim ateşe verdi? Yangının başlamasından
birkaç gün sonra sorun çok sayıda tartışmanın konusu ol
muştu. Fransız gazetesi L'Illustration'un 23 Eylül 1922 tarih
li sayısında olaylar kabaca özetlenir: "Yangının kaynağı he
nüz bilinmemektedir, tesadüfen mi çıktı yoksa kasıtlı ola
rak mı başlatıldı belli değildir. Yunanlar Türkleri suçluyor,
Türkler Ermenileri."
O zamandan beri bu polemik gerçek cevap bulamadan4 ya
234
da tam bir milliyetçi perspektif içinde sürmektedir. Aslında
soru, yangının sonuçlan yanında önemsiz kalır.
Maddi zarar büyüktür ve milyonlarca Türk lirasına denk
tir: Tahminlere göre, limanın arkasında bulunan Erme
ni, Yunan ve Avrupa mahallelerindeki yirmi beş bin ila elli
bin ev ve mağaza yanıp yıkılmıştır. 18. yüzyılın ikinci yan
sından beri şehrin modernleşmesinin ve ekonomik önemi
nin sembolü olmuş ön yüzü Bellavista'ya kadar harabe ha
lindedir. Okullar, bankalar, hastaneler, kiliseler, hayır ku
rumları, tiyatrolar alevler altında harabeye dönene dek yı
kılmıştır.
Kurban sayısını rakamlara dökmek neredeyse imkansız
dır. Ölü ve yaralılar binlerle ölçülür, evsizler on binlerle. Şe
hirden kaçmayı başarıp Yunanistan, Mısır, Fransa, İngiltere
gibi ülkelere gidenleri ise saymıyoruz.
235
1914'ten itibaren Smyma'yı terk etmeye başlayanlarla Ey
lül 1922'de yola çıkanlar ve 24 Temmuz 1923'te imzalanan
Lozan Anlaşması'nın ardından şehri terk etmek için Yuna
nistan'la Türkiye arasında nüfus mübadelesini bekleyenler
derken, aslında şehirdeki Hıristiyan nüfusun (Ermeniler,
Yunanlar, Avrupalılar) neredeyse tamamı şehri terk eder.
Gavur lzmir, yani 19. yüzyıldan beri gayrimüslim nüfusun
çoğunlukta olduğu şehir artık yoktur. Sonuç olarak, şehrin
sakinlerine önerilen birlikte yaşama modeli de yok olur. Bu
model, aidiyet farklılıklarına rağmen kimi bağlan, evlilikle
ri mümkün kılıyordu . . .
Yangın Smyrna'yı kalbinden vurdu. Bu kalp onun en mü
reffeh kesimiydi: Avrupa mahallesi ve rıhtımlar 19. yüzyı
lın son çeyreğinde ticaret merkezi olmuştu; Yunan ve Erme
ni mahalleleri de öyle. Buraların yerleri mahalle sakinlerinin
Smyrna ticaretindeki temel rolünü yansıtır.5
Bu mahalleleri yok eden yangın Smyrna'nın ekonomik faa
liyetinin kalbini ortadan kaldırır. Aynı zamanda da şehrin ta
rihine ve uzamına damgasını vurmuş olan farklı kültürlerin
mirası da silinir.6 Şehrin ön yüzünün görüntüsünü ve bunun
sunduğu imgeyi ortadan kaldırarak, Batı'yı başka gözle bak
maya zorlar. Artık "Doğu'nun Küçük Paris'i" değildir.
1914'ten bu yana ve bu çatışma döneminin yol açtığı eko
nomik ve kültürel değişimlerin altüst oluşuyla dayanıksızla
şan, bu yıllardan itibaren şehri etkileyen politik dönüşüm
ler dolayısıyla da iyice dayanıksız bir hal alan Smyrna liman
şehri ekonomisinin temelini denetleyen gayrimüslim sakin
lerinin yola çıkışından fazlasıyla etkilenir.
Ama Eylül 1922 yangını şehir tarihinde temel bir dönüm
236
noktası olsa da, yine de bağlam dışı analiz edilmemelidir.
Kuşkusuz ki, kapsamı ve sonuçlan bakımından, şehrin yüz
yıllar boyunca yaşadığı diğer sayısız yangının hiçbiriyle kar
şılaştırılamaz. Bununla birlikte, sonuçlan ne kadar sert olsa
da, 1908'den itibaren şehre damgasını vuran bu kopuş döne
mine yerleştirilmeden doğru düzgün yorumlanamaz.
Şehrin sakinlerinin birlikte yaşama modeli 1 922'den önce,
kuşkusuz ki 1 908'de bozulmaya başlamıştı.7 Sırasıyla, Jön
Türklerin bir bölümü, Yunan idaresi, ardından da Kemalist
ler tarafından ulusal değerlerin ortaya atıldığı koşullarda bi
reyler ve aileler kimlik oyunlarım sürdürecek durumda de
ğildi. Zaten 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren, Osman
lı yetkilileri ile farklı kurumların (gayrimüslim cemaatler
ya da Avrupa "kolonileri") yetkilileri halklar karşısında da
ha baskıcı olmaya ve onları tercihe zorlamak için mengene
lerini sıkmaya başladıkça bu kimliklerin varlığı ve etkileşi
mi iyice güçleşmişti.
Yangın bir yaşam modelinin sonunu getirmiş olsa da, bu
model zaten çoktan sarsılmıştı. Ayrıca bu olgu salt Smyr
na'ya özgü değildir. Akdeniz'deki tüm çoğul şehirler de bir
biri ardına yok olmaya mahkumdu: Selanik, Smyrna, İstan
bul, İskenderiye, vs. Osmanlı İmparatorluğu'nun sonuyla
birlikte, önerdiği toplumsal örgütlenme ve gelişme mode
li de ölür. İmparatorluğun küllerinden doğan ulus-devlet
ler başka değerler, başka özdeşleşme tarzları, başka bir arada
yaşama biçimleri savunur. Güçlü milliyetçi duygu ile koz
mopolitizm çatışkılı gözükmektedir.8
237
1 922 yılında Smyrna'nın planı ve yanan hısım (L'lllustration'dan, 1 933)
1 925 yılında Rent ve Raymond Danger ile Henri Prost'un ônerdigi Smyrna şehri
düzenleme planı (L'lllustration'dan, 1 933)
B i R Ş E H i R KÜLLERi N D E N
Y E N i D E N DOGUYOR:
C U M H U RiYET SMYRNA'SI N I N KURULUŞU
CANA BILSEL 1
239
iktisat Kongresi
240
::ı
z
o
>-
�
�
o
"
o
a::
o
I:>
a
w
o
w
a::
ffi
ii:
"" o
Cumhuriyet Smyma'sı ve ekonomik faaliyetinin önemi. Flamanın üzerinde Latin
harfleriyle Tür-hçe olar-ak yazılmış şu ifade okunur-: "Ticar-et ve iktisat biY milletin
can damandır-. " Tür-kiye 1 Kasım 1 928'de Arnp harflerinin yerine Latin harflerini
benimser.
241
Smyrna belediye başkanı ve Lozan'daki Türk heyetinin
üyesi Şükrü (Kaya) Bey, Birinci Dünya Savaşı'nda yıkılan şe
hirleri yeniden inşa etmek için belediyelerin sürdürdüğü ça
lışmaları incelemek için Ekim 1 922'de -yangından yalnızca
bir ay sonra- Fransa'ya yolculuk yapar.5 Lozan görüşmele
ri sürerken Paris'te Smyrna'yı Yeniden inşa Şirketi6 kurulur,
Fransız, Belçikalı ve Türk hissedarlar bir araya gelir.
242
Prost bu proje için Rene ve Raymond Danger'yi önerir. Ge
ometrici mühendis ve şehirci, Sosyal Müze'nin şehir ve kır
hijyeni seksiyonu üyesi Rene Dang er, aynı zamanda Fran
sa'daki Şehirlerin Düzenlenme ve Genişletilme Planlan Yük
sek Komisyonu üyesidir.10 Smyrna belediye meclisi Fransız
şehircileriyle birlikte çalışmaya ve onlardan öncelikle bir şe
hircilik planı hazırlamalarını talep etmeye karar verir. 1924
yılında, yani cumhuriyetin kuruluşundan yalnızca bir yıl
sonra Rene Danger'yle bir anlaşma imzalanır. Henri Prost
planların hazırlanması sırasında danışman-şehirci olur. Ça
lışmanın başlangıcında yer alan Smyrna'yı Yeniden lnşa Şir
keti'nin adı daha sonra görülmez, ne şehircilik planının ha
zırlanmasında ne de çalışmaların finansmanında yer alır: So
nuçta yabancı sermayeye başvurmadan yeniden inşayı ger
çekleştirmeye karar veren belediye yetkilileri şehircilerle
doğrudan temasa girmeyi tercih ederler.
Prost ve Danger'den bir şehir düzenleme planı talep edil
mesi, genç cumhuriyetin Smyrna şehrini modern şehirci
liğin "bilimsel ilkeleri"ne göre inşa etme iradesini belirler.
lki doktordan -biri belediye hijyen bölümü müdürü
Memduh Bey ve diğeri bir sağlık ocağı müdürü Esad Bey
, (kamu işleri mühendisi) Galib Bey ve (baş mimar) Tah
sin Bey'den oluşan bir komisyon belediye bünyesinde top
lanarak şehrin ihtiyaçlarını inceler ve Rene Danger'nin katı
lımıyla birlikte düzenlenme direktiflerini tanımlarlar. 1 1 Ko
misyonun belirlediği ana hatlar özellikle demiryollarının,
gar ve limanların işleyişiyle ilgilidir. Ulaşımın altyapısını iyi
leştirmeye gösterilen bu özel ilgi, Smyrna'nın ve art-bölge
sinin ekonomik faaliyetinin yeniden yapılanmasına verilen
önemi gösterir.
243
Hijyen ve sağlık sorunları da öncelikli olarak kabul edi
lir; komisyonun bileşiminde doktorlara verilen ağırlık bu
nun kanıtıdır. Şehir düzenlemesinde bu hijyenik bakı
şı Rene Danger de paylaşmaktadır. Komisyon, mevcut ma
hallelerdeki nüfus yoğunluğu ve nüfusun sürekli artışı dik
kate alındığında yeni iskan mahallelerinin düzenlenme zo
runluluğuna bu perspektif içinde . vurgu yapar. Nüfus artı
şı, lozan Anlaşması'yla birlikte Yunanistan ile Türkiye ara
sında gerçekleştirilen nüfus mübadelesinin ardından Yuna
nistan'dan gelen Müslüman göçmenlerin şehre yerleşme
sinden kaynaklanır.
Danger ve Prost'un
Smyma Şehrini Düzenleme Planı
244
Rakip iki yabancı şirketin yönettiği Kasaba ve Aydın de
miryolu hadan birbirine bağlanır. Bunların garları ortadan
kaldırılır ve şehrin bu yöndeki gelişimini sağlamak amacıy
la merkez dışında bulunan arazi üzerinde, şehrin doğusun
da bulunan yeni bir garla birleştirilir. 1930'lu yıllardaki dev
letçilik ortamında her ikisi de ulusallaştınlacaktır (sırasıyla
1934 ve 1935 yıllannda) .12
12 Nedim Atilla, lzmir Demi ryollan, lzmir, lzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür
Yayını, 2002, s. 176.
13 A. F., a.g.e., s. 1 2 1 -122.
14 A. F., a.g.e., s. 1 22.
245
merkez arasında çok sayıda büro ve ticarethane inşa edilme
si öngörülmüştür. Yeni mahallelerin geometrik merkezinde,
plan altmış hektarlık bir yeşil alan, büyük bir halk parkı ön
görür. Bunun etrafında da eğitim kurumlan dağıtılır: Batıda
büyük bir lise (bugünkü Atatürk Lisesi; bu bina yangından
korunmuş ender anıtlardan biridir) ve doğuda yeni üniver
site merkezinin fakülteleri.
Yangına uğramış bölümle ilgili olarak da düzenleme kay
gısı görülür: "Genel simetrik görünüm"lü düzenli bir plan
düzensiz bir ortamda yaratılır. Yeni örgüyü mevcut şehre
uyarlamak için sokaklar genellikle birkaç derece saptırıla
rak yangından kurtulmuş binalardan kaçınmaya ya da ba
zı kavşaklara ve şehrin kamusal anıtlarına ulaşmaya çalışı
lır. Plan bir dizi meydan ve bulvar etrafında yeni bir şehir
hiyerarşisi çizer. Basmahane Gan (Kasaba hattı gan) önün
de açılan meydanla "Büyük Manisa Yolu"na bakan meydan
yeni şehrin iki temel girişini oluşturur. Üçüncüsü, hepsinin
içinde en görkemlisi, şehre denizden giriş yolu olan Cum
huriyet Meydanı'dır. Bu meydanların her birinden bulvarlar
uzanır ve yıldız şeklinde başka meydanlar oluşturarak kesi
şirler. Böylelikle kesintisiz perspektifler elde edilir ve bun
lar kah anıtlara, kah denize, kah Kadifekale'ye (Pagus Te
pesi) bakarlar. Nihayet, hijyenist öğütlere sadık kalan plan
ana yolların yönlendirilmesinde rüzgarların yönünü dikka
te alır, böylelikle "sokaklar denizden esen serin ve yumuşak
rüzgarla süpürülür."15
Danger ile Prost'un planı yangından korunan tarihi şeh
re saygı gösterir; kolay ulaşım amacı dışında eski dokuya
pek az müdahale olur. Anayollar, kavşaklar ve mevcut anıt
lar dikkate alınır. Bununla birlikte, yeniden düzenlenen bö
lümün tarihi şehre uyumu dikkatle incelenmiş olsa da, bu
plan uyumlu bir bütün yaratmaktan ziyade iki farklı gerçek-
15 A. F., a.g.e., s. 1 26.
246
liğin yan yana konmasını önerir, böylece modem şehir / es
ki şehir karşıtlığı oluşur.
Yangın geçirmiş böhimün yeniden yapılmasından baş
ka, şehirciler yeni yerleşim mahalleleri kurulmasını da öne
rirler. Site-bahçe modeline uygun olarak şehrin periferisin
de düşünülen bu mahalleler merkezin nüfus yoğunluğunu
azaltarak gelecekteki büyümeyi karşılayacaktı. işçilere yö
nelik ilk genişleme bölgesi gann güneyinde, sanayi bölgele
rinin ve limanın yakınlannda, "site-bahçe yapımına uygun
yamaçlar" 16 üzerinde öngörülür. ikinci bir mahalle Meles'in
öteki yakasında, Kadifekale'nin aşağı taraflarında, üçüncüsü
ise şehrin güneyinde, "sağlığa çok uygun olarak bilinen [ . . ]
.
247
da göçmen mahalleleriyle ç evrilmişti. Bahri Baba Par
kı'nın bu mezarlık arazileri üzerinde düzenlenişi 1 9 14 yı
lında jön Türklerin Smyrna valisi Rahmi Bey'in inisiyati
fiyle başladı. 1 8 Hijyenist düşünceleri paylaşan bu gerçek
leştirme, cumhuriyetçilerin üstlenip sürdürdüğü Osman
lı reformcularının savunduğu şehir uzamının modernleş
tirilmesi yönündeki global proj enin parçasıydı. Danger ile
Prost bu bağlam içerisinde kendi düzenleme planlarında
eski mezarlıkların halk bahçesine dönüşümünü ileri sü
rerler. Böylece mevcut şehrin içinde geniş boş alanlar ya
ratılacaktı.
248
finans kurumlanna ait binalardır. Bunlann çoğu ulusal ser
maye kurumlandır: Ziraat Bankası, Esnaf ve Ahali Bankası,
lş Bankası, Osmanlı Bankası, borsa ve tekel yönetimi. "Ulu
sal tarz" mimarileriyle bütün bu binalar, iş merkezinin çe
kirdeğini oluşturarak, yeniden kurulan şehirde ulusal eko
nominin yerini oluştururlar.
Bununla birlikte, yıkıntılann temizlenmesi, yollann açıl
ması ve zorunlu altyapı kurumlannın yerleştirilmesi, şehrin
pek az mali imkana sahip olduğu bir dönemde kolay gerçek
leştirilebilir bir şey değildir. l 920'li yılların sonunda ülke
ekonomisi üzerinde etkide bulunmaya başlayan dünya eko
nomik kriziyle birlikte, belediye kabul ettiği kredileri öde
yemez. 21 Dahası, göçmenlerin yerleştirilmesi ve gayrimen
kul mallann yeniden dağıtımı önemli sorunlar getirir. Tüm
bu nedenlerle yangın geçirmiş mahallelerin büyük bölümü
1930'lu yıllann ortasına dek yıkıntı durumunda kalır. Yal
nızca Gazi Bulvan'nın bir bölümünün yapımı 193l'den ön
ce tamamlanmıştır.
249
Vi
w
>
15
�
w
m
a::
�
::i
z
o
i:;
j
o
""
�
�
a:
:ı:
w
.,,.
a::
�
o
250
cilik planlarının hazırlanacağı yerlere ihtiyaç duymaktadır.
1933 yılında onaylanan şehircilik yasası ilk yasayı tamam
lar ve planların hazırlanma koşullarını ayrıntılı olarak tarif
eder.22 Kamu işleri Bakanlığı'nda kurulmuş olan şehircilik
bürosu düzenleme planlan hazırlamanın yanı sıra, beledi
yelerin şehircilik faaliyetlerini denetlemekle de görevlidir.
Bu sırada, cumhuriyetin kültürel ve sosyo-ekonomik poli
tikaları, şehir yaşamını ve uzamını modernleştirme hede
fiyle birlikte, belediyelerin program ve işlerini şekillendirir.
Danger ve Prost'un düzenleme planının uygulanması, ha
zırlanmalanndan altı yıl sonra bu koşullarda yeniden gün
deme gelir. Yasanın getirdiği yükümlülük karşısında Smyr
na şehri, bir anlamda, zaten sahip olduğu planı somutlaştı
rır. Belediyede kurulan teknik bir bölüm düzenleme planı
nın gerçekleştirilmesine göz kulak olmakla görevlidir. Ön
celikle bu planı gözden geçirir. Temel değişiklik ise çalış
maların maliyetini azaltmak amacıyla yollan daraltma şek
lindedir.
193 1 yılından itibaren Smyrna'da önemli bir şahsiyet or
taya çıkar: Cumhuriyet Halk Partisi'nin faal üyesi Behçet Uz
şehrin yeni belediye başkanıdır. Üç kez arka arkaya seçile
rek 1941'e dek bu görevde kalır. 23 Etkili bir belediye idare
si sayesinde, yangın geçirmiş mahallelerin yeniden inşası
ve tüm şehrin altyapısının modernleşmesi için gerekli kay
nakları sağlar. Bu on yıl boyunca gerçekleştirdiği çalışma
lar Smyrna'nın çehresini tamamen değiştirir. Mesleği dok
torluk olan Behçet Uz sağlık sorunlarına da özel bir önem
vermektedir.
Cumhuriyet Meydanı'nın düzenlenmesiyle birlikte ça
lışmalar yeniden başlar. Danger ile Prost'un bu meydanda
251
öngördüğü idari merkez asla yapılmamış olsa da, meydan
cumhuriyetin değerlerini ve kolektif belleği temsil edecek
şekilde anıtsal olarak düzenlenmiştir. Smyma sakinlerinin
"kurtancı"lanna duyduklan şükran fikriyle girişilen Mus
tafa Kemal heykeli İtalyan heykeltıraş Canonica'nın eseri
dir. 1932 yılında meydanla birlikte açılmıştır.24 Gazi Bul
van aynı yıl tamamlanır. Belediye yeniden yapımı hızlan
dırma amacıyla yolların açılması görevini üstlenir ve geniş
caddelerle işe başlar. Cadde boyunca uzanan binalar özel
yapılardır. Bulvar ve caddelerin çoğu (hepsine bağımsız
lık savaşının kahramanlannın ve cumhuriyetin kurucuları
nın adları verilir) 1930'lu yılların ikinci yarısında tamam
lanmıştır.
Yeni bir işçi mahallesi -Kahramanlar mahallesi- belediye
nin inisiyatifiyle, yangın geçiren bölgenin güneyinde ve sa
nayi bölgesinin yakınında açılmıştır. işçilerin yaşam koşul
lannın iyileştirilmesi, cumhuriyetin ilk yıllanndan itibaren
Smyma belediyeleri tarafından temel bir hedef olarak ka
bul edilmiştir. Behçet Uz'un yönetimindeki belediye işçilere
kendi konutlannı ucuza inşa etmelerini sağlamak amacıyla
arazi ve inşaat malzemeleri sağlar. Danger ile Prost'un yer
leşim alanında bulunan bu araziler aslında bu plan üzerinde
işçi mahallesi olarak öngörülmemişti.
Belediye başkanı Behçet Uz'un çeşitli söylevlerinde vur
guladığı gibi, bu çalışmaların ikili hedefi, sağlıklı bir orta
mın inşası ile şehir altyapısının modernleştirilmesidir. Özel
likle şehir uzamının Batılı tarzda bir görünümünü yaratmak
ve dolayısıyla cumhuriyetin tasarladığı şekliyle modem bir
şehir yaratmak söz konusudur.25 Bu çerçevede yirmi kadar
halka açık bahçe inşa edilmiştir. Bunlar şehirlilerin günde-
24 Heykelin yapımının aynntılı bir hikayesi için bkz. Mevlüt Çelebi, Jzmir Gazi
Heykeli, lzmir, lzmir Büyük Şehir Belediyesi, Kent Kitaplığı Dizisi, 2002.
25 Krş. Behçet Uz'un söylevleri. Akt. Ülker Baykan Seymen, a.g.e.
252
lik yaşamına modem bir hayat tarzının girmesi anlamına ge
lir ve aynı zamanda bu yıllarda şehri kasıp kavuran tüber
küloza karşı mücadele çerçevesinde öngörülmüş sağlık ön
lemlerinden birini oluşturur. Danger ile Prost'un öngördü
ğü gibi, eski mezarlıklar da parklara dönüştürülmüştür. Bü
tün bulvar ve caddeler ile Kadifekale yamaçlarına çeşit çeşit
ağaçlar dikilmiştir (çamlar, çınarlar ve palmiyeler) . Böyle
likle her yer kendine özgü bir karaktere bürünmüştür. Park
lar, bulvarlar ve özellikle Kordon kısa süre içerisinde Smy
ma sakinlerinin gezinti ve özel buluşma yerleri halini alır;
Kordon, yangın öncesi sahip olduğu sosyallik alanı niteliği
ne yeniden kavuşacaktır.
253
ren meydanı, bir amfiteatr ve bir açık hava havuzu, çocuk
lar için bir tiyatro ve bir sinema, spor alanlan ve beş müze
-Atatürk Devrimi Müzesi, Sağlık Müzesi, Bilim Müzesi, Ar
keoloji Müzesi ve Tanın Müzesi- Kültür Park'ın başlangıç
taki programının parçasıdır.
1938 yılında Uluslararası Smyrna Fuan bu parka yapılır.
Bir buluşma ve alışveriş platformu olarak tasarlanan ve her
yıl 26 Ağustos - 9 Eylül arasında düzenlenen fuar l 923'teki
İktisat Kongresi'nde bir ulusal fuar biçiminde tasarlanmıştı.
1938 yılında, boyut değiştirerek, Smyma'ya ticari ve kültü
rel alışverişlerde uluslararası yönelimini yeniden kazandır
mak amaçlanır. Bu fuar hala aynı biçimde ve aynı hedeflerle
varlığını sürdürmeye devam etmektedir.
254
etmenin gerekliliğine inanan belediye yetkilileri Türkiye'de
o dönemin devrimci anlayışıyla uyum içindeki daha radikal
bir düzenleme anlayışını benimserler. Şehrin düzenlenme
siyle ilgili yeni bir plan konusunda Le Corbusier'ye verilen
siparişi bu yönde yorumlamak gerekir. 27 Bununla birlikte, bu
sipariş lkinci Dünya Savaşı'nın sonunda verildiğinden, Le
Corbusier'nin önerdiği plan artık eskisi gibi olmayan bir po
litik ortamda sunulur: Gerçekleştirilebilir gibi olmadığı dü
şünülerek reddedilir. 195 1 yılında, şehrin gelecekteki şehir
leşmesinin anahatlannı belirleme perspektifi içerisinde, ye
ni bir düzenleme planı elde etmek amacıyla uluslararası bir
yarışma düzenlenir.
27 c.ına F. Bilse!, "ldeology and urbanism during the early republican period: two
master plans for lzmir and scenarios of modemization", METU ]oumal of Fa
culty of Architecture, Ankara, c. XVI, no 1-2, 1997, s. 13-30.
255
SONDEYIŞ:
" Ş E H i R S E N i N P EŞiNi B I RAKMAYACAK" 1
ALP YÜCEL K AY A2
257
nı zamanda da bu ülkeye bağımlılığını korur. Merkezi ik
tidarla karşı karşıya gelişlerini içeren bir çatışma alanı bu
gerilimin etrafında şekillenir: Merkezi hükumet versus ye
rel yönetim; merkezi vergi sistemi versus vergi alımına ye
rel direniş; başşehrin beslenmesi versus dış ticaret ve/ve
ya kaçakçılık; gelenekler versus modernlik; devletçilik ver
sus liberalizm.
Sahip olunan özerklik zaman içerisinde yok olabilse de,
yine de şehrin kendine özgülüğünü ve sürekli muhalif tav
nnı sağlar. Şehir sakinlerinde farklı olduktan duygusu uya
nır çünkü çoğul ve modem, yeniliklere ve değişimlere açık
bir şehirde yaşamaktadırlar. Şehirden aynlmak zorunda ka
lanlar için bu duygu gurura bile dönüşür: Orada doğmuş ol
manın gururu. Ama aynı zamanda belli bir "bölgeciliğin"
gelişimine de yol açabilir: Şehir ülkeyle arasına mesafe koy
maktan hoşlanır. "Bölgesel" kimliği, kozmopolit değilse de,
uluslararası ve çoğul kimliğiyle atbaşı gider.
Kritik Dönemeçler
258
kinlerinin ayrılışıyla birlikte, ardından, kuşaklar boyu orada
yaşayan Avrupalıların bir bölümünün hızla terk edişiyle bir
likte; nihayet, 1 ,2 milyon Yunanlının Küçük Asya'dan ayrıl
ması ve Yunanistan'dan Müslümanların gelmesine yol açan
nüfusun Yunanistan ile Türkiye arasında mübadelesiyle bir
likte nüfus değişir.4 1927 yılında, şehirde yapılan nüfus sa
yımına göre gayrimüslimler nüfusun % 1 3,S'i kadardır: 19.
yüzyıl başı Smyrna'sındaki gayrimüslimlere oranla kuşku
suz cılız bir yüzde olsa da dönemin diğer Türk şehirlerine
kıyasla gözardı edilemeyecek bir orandır.
Şehrin ekonomik faaliyeti artık ticari ağlara girmeye baş
layan eski Smyrnalı Müslümanların, Türk-Yunan nüfus mü
badelesinin ardından Selanik'ten gelen (orada uluslararası
ticaretle uğraşan) muhacirlerin ve esasen ticaretle uğraşan
gayrimüslimlerin ellerindedir.
1920'li yıllarda lzmir'de bulunan yabancı işletmeler bu ye
ni aracılar sayesinde işlerini sürdürmektedir. Yabancı ser
maye şehir ekonomisinde giderek daha fazla yer tutmakta
dır: Örneğin, ticarethaneler ve bankalar aracılığıyla, ihracata
yönelik tanının örgütlenmesinde önemli bir rol oynar. Ke
za yeni manüfaktür firmalarının durumu da aynıdır ( 1923-
1 929 arasında buraya yatırılan yabancı sermaye Türk serma
yesinden iki kat daha fazladır) . 5
Şehrin yaşadığı altüst oluşlara rağmen lzmir'in ekono
mik faaliyeti 1920'li yılların sonuna dek belli bir sürek
lilik gösterir. Ticari tarım ile geleneksel ihracat ürünleri
nin uluslararası pazarlara transferi savaş öncesi kapsamla
rını kısmen korumaktadır. Cumhuriyet hükümetleri, dün
ya ekonomisinin eğilimlerine ve Lozan Anlaşması'nın da-
259
yattığı koşullara uygun olarak daha ziyade liberal ve ser
best mübadele yanlısı bir iktisat politikası sürdürmekte
dir. 6 Bu koşullarda İzmir terimin klasik anlamında bir li
man şehri olarak kalır.
Buna karşılık, yaşam koşullan artık eskisi gibi değildir.
Yanık Yurt'ta7 anlatılan hayat daha az renklidir. "Güzel İz
mir" hüzünlü bir şehre dönüşür. 1 929 yılında, Hizmet ga
zetesinin editörü Zeynel Besim bu durumdan şikayet ede
rek, özellikle şehir sakinleriyle ziyaretçilerinin eğlenebilece
ği, hoşça vakit geçirip para harcayabileceği sosyal mekanla
rın yokluğundan dert yanar.8 O dönemde Smyrna'da işleme
ye devam eden birkaç sinema salonunun adını bile anmaz;
çünkü 1922 öncesi şehrin sakinlerine sunduklarıyla karşı
laştırıldığında bu sinemaların sağladığı eğlence imkanı pek
az bir şeydir.
Ama 1929 büyük dünya bunalımıyla birlikte, İzmir'in
çöküşü9 tartışmasız biçimde hızlanır ve Türk ekonomi
si için kritik bir dönemin habercisi olur. 1929 yılında İz
mir'de tütün, pamuk, incir ve üzüm gibi geleneksel ihra
cat ürünlerine olan yabancı talep düşer. 1 930 yılında, Bü
yük Bunalım'dan ve 1929 rekoltesinden tam bir yıl sonra,
İzmir'de ve İstanbul'da bulunan binden fazla işletme iflas
ilan eder. Hatta bazı köylüler borçlarını ve vergilerini öde
yebilmek için tüm mallarını satmak zorunda bile kalırlar. 1 0
1 929 yılı aynı zamanda Osmanlı gümrük tarifelerinin uy-
260
gulanma süresinin bitimi anlamına da gelir. Bunların ar
dından l 930'lu yılların korumacı iktisat politikaları ile ti
caret üzerindeki kısıtlamaları gelir. Dinamizmi dış ticare
tin sağlıklı olmasına bağlı olan lzmir yeni konjonktürden
çok zarar görür.
Özellikle liman şehirlerinde yoğunlaşmış bulunan işçiler
yalnızca ücretlerdeki düşüşten değil, ticari faaliyetlerin sür
müyor olmasından da etkilenirler. 1 930 yılında üzüm an
trepoları işçileriyle incir işleyenler lzmir'de rahatsızlıklarını
hükümete bildirmek için gösteri yaparlar.1 1 Hemen hemen
her yerde ve özellikle de krizin daha güçlü hissedildiği lz
mir'de grevler patlak verir.
lktisadi çöküntü şehrin kültürel ve entelektüel yaşamını
da olumsuz biçimde etkiler. Gerçekte, 1922 yangınının ar
dından ve Yunanistan ile Türkiye arasındaki nüfus mübade
lesinden sonra bu yaşam zaten olumsuz etkilenmeye başla
mıştı: Hıristiyan sakinlerin çoğunun şehri terk etmesi bunla
rın yayımladıkları edebi dergilerin ve gazetelerin yok olma
sının yanı sıra, bir sinerji etkisiyle Osmanlı dilindeki edebi
üretimin de yok olmasına yol açar. Sonuçta şehrin tüm kül
türel faaliyeti (tiyatrolar, edebiyat, vs.) zarar görür. Mayıs
1930'da, özellikle Türkçe edebiyat üretiminin durumuna re
feransta bulunan, Smyma gündelik gazetesi Anadolu'nun ya
zan Hikmet Turhan Smyma'nın kültürel yaşamının doruk
ta olduğu yıllan özlemle anar ve şehrin bu kadar kasvetli bir
hal almasına üzülür.12
Halkın tepkisi Kemalist yöneticiler tarafından hızla his
sedilir ve gerilimleri yatıştırmak için iki partili yönetime
geçmeye karar verirler. Serbest Cumhuriyet Fırkası 1 930
261
yılında Atatürk'ün teşvikiyle kurulur. Devletçi politika
nın tersine daha liberal bir politika savunan parti serveti
daha iyi paylaştırmayı (artık yalnızca bürokratlar ve sana
yiciler tarafından belirlenmeyecektir) ve ticareti teşvik et
meyi önerir.
Bürokratik ve askeri kadroların elinde bulunan Cumhu
riyet Halk Fırkası'ndan farklı olarak SCF ülkenin geniş ke
simlerinden beklenmeyen bir destek görür. Bu kesimler
arasında tanın ve ticaret de yer almaktadır. Özellikle Ana
dolu'nun batısındaki zengin tanın bölgeleri SCF'yi destek
ler. lki parti arasındaki karşıtlığın billurlaştığı önemli an,
Eylül 1930'da lzmir'de yapılan gösteridir. SCF lideri Fethi
Okyar, krizi sert biçimde yaşamış olan Smyrnalı kalabalık
lar tarafından çok büyük coşkuyla karşılanır. Kitlesel güç
karşısında güvenlik güçleri müdahale eder ve elli kişinin
tutuklanmasına ve bir göstericinin ölmesine yol açarlar. İz
mir olaylarının ardından kaygılanan iktidar partisi SCF'yi
yasaklamaya karar verir. Bu tarihten itibaren lzmir, cum
huriyet Türkiye'sinin belleğine merkezi iktidara muhalif
olarak geçer.
iktisat politikaları etrafındaki polemikler gazetelerde sür
meye devam eder. 193 1 yılında lzmir'deki bölgesel gazete
Yeni Asır devletçi politikalara karşı çıkar. Gazeteye göre bu
politikalar cumhuriyetin doğmakta olan yeni burjuvazisini
desteklerken, ticaret sınıflarının çıkarlarına aykırıdır. Giri
şim eşitliği üzerinde temellenen bir liberalizm ile kaynakla
rın adil dağılımına imkan tanıyan popüler bir devletçi poli
tika savunulur.13
lzmir'in sanayisine gelince, yerel ve uluslararası paza
rın atılımıyla 19. yüzyıl sonunda gelişmeye başlamış ol
sa da, faaliyetleri önce 1 922'de, sonra da 1929'da yavaşlar.
Yatırımları çekebilmek için şart olan hükümet desteğin-
13 Yeni Asır, 13 Temmuz 193 1 .
262
den yararlanamayınca,14 önemini yitirir.15 Yatırımcılar (da
ha fazla kar getiren) ticaret sektöıüne dönmeyi ya da sınai
sermayelerini başka yere, özellikle lstanbul'a aktarmayı ter
cih ederler.16
1930'lu yıllarda iktisat politikalan bakımından lzmir teş
vik görmez. Şehrin dış ticarete bağlı olan iktisadi gücü Tür
kiye iktidannın yeni konfigürasyonu içinde, yani ulus-dev
let içinde gelişmiş olan bürokrasiyle manüfaktür burjuva
zisinin oluşturduğu koalisyon içinde kendine yer bulamaz.
Merkezi iktidarla şehir arasında ortaya çıkan gerilim, cum
huriyetin devletçi iktisat politikalanna Smyrnalılann muha
lefet söyleminde kendini gösterir.
Dış dünyaya bu kapanma ve hem kültürel hem iktisadi
bakımdan tecrit koşullannda lzmir liman şehir niteliğini yi
tirmeye başlar. Bununla birlikte, merkezi iktidar karşısın
da yüzyıllar boyunca oluşturduğu özerkliğini ve ulus-devlet
içindeki ayn konumunu korumak ister. "Gavur lzmir" ola
rak adlandınlmaya devam etse de, deyim artık 19. yüzyılda
ki anlamını taşımaktadır: lzmir artık zındıktır çünkü mer
kezi iktidara inanmamaktadır. 1930'lu yıllar onun zındıklı
ğını güçlendirir.
lktisadi bilgi ve becerinin şehirden kaçışı, liman şeh
ri niteliğini yitirmesi, dünya ekonomisinin yeni koşullan
karşısında dönüşme imkansızlığı, merkezi iktidara politik
muhalefet; bütün bunlar hareketsizliğin kaynağıdır. Ulu
sal ve uluslararası ekonomide daha fazla yer alma (özlemi
ne değilse de) arzusuna rağmen, lzmir yine de 20. yüzyıl
14 Ômeğin, önemli miktarda şarap yapım endüstrisi lzmir'de toplanmış olsa da,
1930 yılında hükumet Trakya'daki şarap endüstrisine yatının yapmaya ve lzmir
bölgesindeki yatınmlannı kesmeye karar verir (Anadolu, 10 Haziran 1930).
15 Yurt Ansiklopedisi: Türkiye, il il, Dünü, Bugünü, Yarını, 198 1-1984, "lzmir"
maddesi, c. Vl, s. 4353.
16 En önemli örnek 1942 yılında Eczacıbaşı ailesinin kimya atölyelerinin lstan
bul'a taşınmasıdır. Böylece, Türkiye'nin en büyük holdinglerinden birinin te
melleri atılacaktır.
263
boyunca "statik dinamik"te bir küçük üretim şehri ve say
fiye yeri olur. Bu hareketsizliği açıklamak için İzmir genel
likle Kordon'da bankta oturan kişiyi yerinden ayrılmama
ya kışkırtan bir şehir olarak ya da her günü sanki cumar
tesiymiş gibi yaşayan şehir olarak tarif edilir.17 Oysa pa
radoksal olarak, Cumhuriyet Meydanı'ndaki heykel hal
kı harekete çağırmaktadır. Heykel Mustafa Kemal'i Afyon
karahisar tepelerinde bulunan Türk ordusuna 26 Ağustos
1 922'de hitap ederken sahneler: "Ordular, ilk hedefiniz
Akdeniz, ileri ! " 1 8
Büyülü Parantez
20. yüzyıl boyunca şehrin kaderi, 1950'li yıllar bir yana, pek
iyileşmez. 1 950'deki yasama seçimleri sırasında, 1 946'da
kurulan Demokrat Parti iktidarı alır ve popülist bir politika
önerir. 1 930'lardaki SCF'nin yerel kadrolarını saflarına ka
tar ve küçük tacirlerin, şehir küçük burjuvazisinin ve tüc
car çiftçilerin çıkarlarını temsil eder. İzmir tek partiye kar
şı DP'yi coşkuyla destekler. Belli başlı kadroları İzmir ve Ay
dın bölgesinden gelen yeni hükümet, esasen Batı Anado
lu'nun gelişimini desteklemektedir. Bölgeye tarım, ticaret
ve sınai kredileri verilir, ticari tanına yüksek fiyat politika
sı uygulanır, ekonomik altyapı yenilenir. Daha ziyade ser
best mübadeleci olan ve dönemin eğilimlerine uygun ola
rak benimsenmiş iktisat politikaları şehrin kısmen canlan
masına yol açar.
Şehirdeki Yahudi nüfusun ana bölümü 1946'da İsrail dev
letinin kurulmasından sonra şehri terk ederken, 1950'li yıl-
1 7 Türkiye'de cumartesi günü haftanın en hoş günü olarak kabul edilir: Ücretliler
için hafta sonu tatilinin başlangıcıdır, okullar kapalıdır vs.
1 8 lnternette yayımlanan ortak hiper-metin sözlüğündeki "lzmir" maddesi:
http://sozluk.sourtimes.org/
264
larda Anadolu'da tanının makineleşmesi köylerden -lzmir
de dahil olmak üzere- Türkiye'nin büyük şehirlerine doğru
güçlü bir göçe yol açar. Bu yeni el-emeği şehirdeki tüketim
ve üretimin canlanmasına neden olarak, şehrin iktisadi geli
şimini teşvik eder. Ama kırdan kente göç her yerde olduğu
gibi burada da gecekonduların gelişmesine yol açar. Sonraki
on yıllar boyunca şehir ikili bir büyüme gösterir: Bir yanda,
körfez kıyısındaki modem şehir, diğer yanda dağların ardın
daki azgelişmiş şehir. Bu ikilik, 19. yüzyıl sonunda vali Mid
hat Paşa'nın deniz kıyısındaki bölüm ile yukarı şehrin ma
halleleri arasında işaret etmiş olduğu dengesiz şehirleşmeyi
hatırlatmıyor değildir.19
"Örgütlenemeyen Kent"
19 Bkz. bu kitaptaki yazılar: "Modern Bir Akdeniz Metropolü ne Doğru", Cana Bil
se) ve "Dekorun Arka Yüzü", Marie-Carmen Smyrnelis.
20 Melih Gürsoy, Tarihi, Ekonomisi ve lnsanlan ile Bizim lzmirimiz, lzmir, Metis
Yayıncılık, 199 1 , s. 269.
265
nomik merkez olur. Sosyologlara göre İzmir "örgütleşeme
yen kent"tir.21
266
lzmir'de yaşam koşulları başka yerlerden ister istemez
farklıdır; çünkü burada mutlak bir sükunet hüküm sürer ve
ticaret ortamının nispeten düşük faaliyeti, çok sayıda sayfiye
yerinin varlığı ve büyük ama bütünsel bir şehrin ulaşım im
kanlarının sunduğu seyahat imkanı nedeniyle şehir sürek
li bir tatil havasında yaşar. Smyrnalılar şehri diledikleri hale
getirebildikleri, orada hiç kısıtlamasız yaşamaktan zevk al
dıkları izlenimindedir. lzmir'de yaşamak hem büyük bir şe
hirde hem de bir sahil kasabasında olmak demektir; Türki
ye'nin diğer şehirlerine kıyasla daha açık, daha modem ve
nispeten çoklu bir şehirde yaşamaktır.23
Belki de bu özel yaşam tarzı nedeniyle Smyrnalılar ve
özellikle kadınlar Türkiye'de değer görüyor olamazlar mı?
Her zaman Ankara'da yaşamış cumhuriyet şairi Cahil Küle
bi lzmir'i "denizi kız, kızı deniz, sokaklan hem kız hem deniz ko
kan şehir" diye tarif eder. Böylece lzmir Türkiye'de daima ay
n bir yer tutar ve "hemşeriler" kendilerinin istisnai oldukta
n duygusu edinirler. lzmir'in dışında gelişen ama orada kök
salan tuhaf bir "bölgecilik" buradan doğar.
Yüzyıl Sonu
267
on yıl boyunca Turgut Özal hükümetlerinin başkanlık etti
ği merkezi iktidar ise kendisini desteklemeyen bu şehri ve iş
çevresini önemsemez.
Tüm bu dönem boyunca lzmir hem hükümet darbesinin
ve art arda gelen hükümetlerin teşvik ettiği lslamcılığın yük
selişine karşı laik kutbu, hem de dönemin anti-demokratik
politikalarına karşı demokrat kutbu temsil eder. Bu neden
le her seçimde Türk demokrat seçmeni gidip lzmir'de yaşa
ma arzusunu ifade etmektedir. Şehir ile merkezi iktidar ara
sındaki gerilim genişler, Smyrna seçmeni şehrin en saf ta
rihsel geleneği içinde müzmin muhalif olarak kalır: 28 Mart
2004 seçimleri bunu kanıtlamaktadır. iktidardaki parti Sm
yrna seçmenini eğer (muhalefet partisinden olan) belediye
başkanı yeniden seçilirse şehrin işlerini kolaylaştırmamak
la açıkça tehdit etmiş olsa da, Smyrnalıların % SO'den çoğu
tarafından reddedilmiştir. lzmir Türkiye'de muhalefetin yö
nettiği tek büyük şehir olarak kalmaktadır. Gavur lzmir zın
dıklığa devam ediyor.
Bu ekonomik ve politik koşullarda birçok Smyrna işletme
si pazarın "liberalleşmesi"ne dayanamaz ve iflas eder.24 1990'lı
yıllardan itibaren lzmir'in çöküşü hızlanır. Böylece, kişi başı
na ulusal gelir Türkiye'nin bütününde % 47 artarken, lzmir'de
ancak % 28 artar. ihracatın durumu da aynıdır: 1926 yılında
lzmir'in ihracatı Türkiye'nin ihracatının % 43'ünü oluştursa
da, bu oran 1937 yılında % 37'ye, 1977'de % 33'e, 198l'de %
22'ye, 199 l'de % 19'a ve 2001'de % 13'e düşer.25
lzmir ulus-devlet içinde kendine özgü kimliğini koruma
ya devam eder. Özerk karakterinin ve özelliğinin sembo
lü olarak şehir sakinlerinin belleğinde bir olay yer etmiştir:
1980- 1981 sezonunda lzmir'in iki futbol kulübünü -Karşı-
24 Melih Gürsoy, a.g.e., s. 194; Deniz Sipahi, "işte Acı Gerçek", Milliyet Ege, 1 7
Nisan 2003.
25 Deniz Sipahi, a.g.e.; Yurt Ansiklopedisi, a.g.e, s. 4359.
268
yaka ve Göztepe- karşı karşıya getiren maçtır bu (sezonun
sonclan bir önceki maçı) . lkinci lig şampiyonluğu için önem
taşıyan bu maç seksen bin lzmir seyircisini çekmiştir. Şam
piyonluğun birinci ligdeki üç İstanbul kulübünün egemen
liği altında olduğu Türkiye için bir rekordur bu.
1 980 ve 1990'lı yıllarda İzmir yeni bir göç dalgası alır.
Bunlar esasen Türkiye'nin doğusundaki iç savaştan kaçan
Kürtlerdir. Türkiye'nin diğer şehirlerinden farklı olarak lz
mir'de yeni gelenlerle bir sorun yaşanmaz. 1922'den sonra
şehrin yaşadığı farklı göç dalgalarının ardından, nüfus profi
li adım adım değişti: 1935 yılında sakinlerinin % 67'si lzmir
doğumluyken, 2000 yılında bu oran ancak % 52'dir.
Bununla birlikte, ve belki de şehir tarihinde ilk kez,26 yi
ne 1990'lı yıllar boyunca önce Milliyetçi Hareket Partisi'yle,
ardından Genç Parti'yle birlikte milliyetçi hareketin yükse
lişine tanık olunur: Her iki parti de yasama seçimlerinde İz
mirlilerin % lO'dan fazlasını harekete geçirirler. Tüm Tür
kiye'yi etkileyen bu olgu kuşkusuz ki lzmir'de o kadar güç
lü değildir. Ama bu partiler lzmir nüfusunun çoğunluğunu
kendilerine çekmekten uzak olsalar da, iktidara muhalif ko
numunu korurken her türlü aşırılıkçı biçimi daima reddet
miş olan bir şehirde böyle bir seçmen tabanının varlığı çok
şaşırtıcıdır.
269
bir anlamda her zaman için çoğul bir şehirdir, çünkü başka
larına ve farklılıklarına yeniden açılmıştır.
Örneğin Hıristiyan bir Smyrnalı olan Policarpo Ser
gio'nun, 3 Kasım 2003'ten b eri iktidarda olan " ılım
lı lslamcı"ların27 Adalet ve Kalkınma Partisi'ne 2003 yı
lında katılmış olması tuhaftır. Eski bir Smyrna ailesinin
mensubu olduğundan bu durum daha da tuhaftır;28 çün
kü AKP'nin seçmen tabanı daha ziyade yoksul mahalleler
de barınan ve kırsal kesimden göç etmiş kişilerdir. Üstelik
parti Policarpo Sergio'yu lzmir'deki Alevi seçmeni kazan
makla görevlendirdi.
1922 öncesi Smyrna'nın izleri kolektif bellekten silinme
di. Sokak adları Kemalistler tarafından resmen değiştiril
miş olsa da, eski adlar şehir sakinleri tarafından hala kulla
nılmaktadır. Örneğin " 1382. Sokak" onlar için, 18. yüzyıl
da şehirdeki Avrupalı toptancı tüccarların çoğunun yaşadığı
Frenk sokağını kesen ünlü "Gül Sokak"tır (rue des Roses) .
Aynı şekilde, "Murat Reis" mahallesi daima "Karantina"
adıyla bilinmektedir; burada elbette hiçbir karantina yoktur,
ama vaktiyle yaşananın hatırası sürmektedir.
Ama şehrin günümüzdeki ekonomik ve toplumsal duru
munu geçmiş tarihiyle karşılaştırdıklarında, Smyrnalılar bu
gün acı içindedir. Geçmiş zamanları giderek daha fazla öz
lemle anarak, Smyrna'nın çöküş nedenlerini sorgulamakta
ve buna çare bulmanın yollarını aramaktadırlar. Bunun en
iyi örneği, şehrin burjuva seçkinlerinin internette oluştur
duğu ve lvnir için Düşünceden Eyleme adlı tartışmaların lis
tesidir. Şehrin iş adamları (EGS, Güçbirliği Holding, Kipa)
da kooperatif işletmelerin kökenindedirler. Bunların hedefi
Smyrna işletmelerinin Türkiye'nin büyük holdinglerine sa-
270
tışına karşı koymak,29 yatının çekmek için şehrin reklamını
yapmaya çalışrnak30 ve farklı hükürnetlerle daha sıkı ilişkiler
kurmaktır. Belediyeye gelince, Izrnir üzerine bütün tarihsel
belgeleri toplayan bir arşiv merkezi kurdu ve tezler, monog
rafiler ve şehir üzerine dergiler yayımlıyor. lzrnir'in canlanı
şı ya da çöküşünün sürmesi kuşkusuz ki şehir sakinlerinin
2 1 . yüzyılda nasıl yer alacaklanna, aynı zamanda da Türki
ye IMF'nin katı himayesine girmişken ve 20. yüzyılın eko
nomik ve toplumsal yapıları radikal bir dönüşüm evresine
girmişken ülkenin yeni dünya konjonktüründeki konumu
na bağlıdır.
"Güzel Izrnir" varlığını sürdürüyor, ama daima kayıp za
manın arayışı içinde.
271
KRONOLOJiK CETVEL
27J
1 869 Osmanlı milliyeti ıizerine yasa
1 874 ikinci Smyma belediyesinin kuruluşu
Smyma-Karşıyaka deniz hattının açılışı
1876 Birinci Osmanlı anayasası
1 876-1 878 Osmanlı lmparatorluğu'nun Sırbistan ve Rusya'ya
karşı savaşı
1 878 Berlin Kongresi
Sırbistan'ın, Romanya'nın, Bulgaristan'ın
bağımsızlığı
Kıbns'ın Birleşik Krallığa bırakılması
Osmanlı anayasasının ertelenmesi
1890 Smyma borsasının açılışı
1892 Smyma Ticaret Odasının kurulması
1 893 Osmanlı Su Şirketi'nin kurulması (Smyma)
1 894- 1 895 "İttihat ve Terakki" komitesinin kurulması
1 896 Smyma'da ilk sinema salonunun açılması
1897 Yunanistan'la savaş ve Girit'in özerkliği
1908 Jön Tıirk devrimi
1912 Birinci Balkan Savaşı
1913 lkinci Balkan Savaşı
1914 Birinci Dıinya Savaşı'nın başlangıcı. Osmanlı'nın
Fransa, Birleşik Krallık ve Rusya'ya karşı
Almanya'yla ittifakı
1918- 1922 Sonuncu Osmanlı sultanı iV. Mehmet
1 9 1 9 (2-15 Mayıs) Yunan ordusunun Smyma'ya gelişi
1920 ( 1 0 Ağustos) Sevres Anlaşması
1922 (9 Eylul) Tıirk ordusunun Smyrna'ya girişi
1922 (9-13 Eylıil Korkunç bir yangın Smyma'yı yakıp yıkar
1923 (24 Temmuz) Lozan Anlaşması
(29 Ekim) Tıirkiye Cumhuriyeti'nin ilanı. Ankara başşehir,
Mustafa Kemal cumhurbaşkanı.
1925 Danger ile Prost'un Smyrna'nın yeniden inşası için
planı
1928 ( 1 Kasım) Tıirkiye'nin Tıirkçe yazmak için Latin alfabesini
benimsemesi
1936 Smyma'da Kıiltıir Park'ın açılışı
1938 Smyrna Uluslararası Fuan
( 1 0 Kasım) Mustafa Kemal Atatıirk'ıin ölıimıi
274
KAYNAKÇA
Genel incelemeler
Aymard Maurice, 1986a, "Amitie et convivialite", Aries Philippe (Der.), Histoire de
la vie privte, c. 3, Paris, Seuil, s. 455-499.
Braudel Femand, La Mtditerrante au temps de Philippe il, Paris, 2. baskı, 2 cilt, 1966.
Çiçekoğlu Feride ve Eldem Edhem, Les reprtsentations de la Mtditerrante : la Mtdi
terrante turque, Paris, Maisonneuve & 1..arose, 2000.
"Du Cosmopolitisme en Mediterranee (XVl'-XX' siecles)", Cahiers de la Mtditer
rante, Nice, no. 67, Aralık 2003.
Dumont Paul, Mustafa Kemal invenıe la Turquie modeme. 1 91 9-1 924, Bruxelles, Ed.
Complexe, 1983.
Dumont Paul ve Georgeon François (Der.), Villes oııomants d la.fin de l'Empire, Pa
ris, L'Harmattan, 1992.
Georgeon François ve Dumont Paul (Der.), Vivre dans l'Empire otıoman. Sociabiliıt
eı relations inıercommunautaires (XVll--XX""' sitcles), Paris, L'Harmattan, 1997.
Nicolet Claude, Ilben Roben ve Depaule jean-Charles (Der.), Mtgapoles mtditer
rantennes. Gtographit urbaine rttrospectlve, Paris, Maisonneuve & 1..arose, 2000.
Mantran Roben (Der.), Histoire de l'Empire otıoman, Paris, Fayard, 1989.
Veinstein G., 1999, "L'etude urbaine dans l'espace ottoman. Nouveaux apports et
perspectives", Motika Raul, Herzog Christoph ve Ursinus Michael (Der.), Stu
dies in Ottoman Social and Economic Lift. Studien zu Wirtschafı und Gtstllschaı
im Osmanischen Rtich, Heidelberg, Heidelberger Orientverlag, s. 81-98.
Theodoropoulos Takis ve Polycandrioti Rania, Les reprtsenıations de la Mtdittr
rante : la Mtdiıerrante grecque, Paris, Maisonneuve & l..arose, 2000 .
275
Veinsteln Gilles (Der.), Saloniquc, 1850-1 918. La "villt dts]uifs" et it rtvtil dts BaJ
lıans, Paris, Autrement, 5erie Mt!moires no. 12, 1993.
Yerasimos Stt!phane (Der.), Jstanbul, 1 914-1923. Capitalt d'un mondt illusoirt ou
l'agotıit dts vlcıu cmplrcs, Paris, Autrement, St!rie Mt!moires no. 14, 1992.
Smynıa üzerine
Atay Çınar, Tarih lçindf lzmir, Izmir, Yaşar Eğitim ve Kültür Vak[ı, 1978.
Bilstl CAna, Culturcs etfonctionnalitts: l'tvolution dt la morphologit urbaine de la vil
lt d'l.tmir aux XlX- et dtbut du XX""' sitcles, doctora tezi, Paris X, 1996.
Frartgakis-Syrett Elena, Tlıc Commtrce of Snlynla in tht Eightccnth Ccntury (J 700-
1 820), Atina, Küçük Asya inceleme Merkezi, 1992.
Georgelin Hervt!, Lafın dt Smyrnc: Du cosmopolitisme aux nationalismes, Paris, CN
RS Ed., 2005.
GoITman Daniel, I.tmir and the Ltvantine World, 1550- 1 650, Washington, Univer
slty o[ Washington Ptess, 1990.
GoITman Daniel, "lzmir: [rom village to colonial port city" Eldenı E., Goffman D.
ve Masters B., The Ottoman City betwttn East and Wtst. Aleppo, 1.tmir and ls
tanbul, Cambridge, Cambridge Studies in lslamic Civilization, 1999, s. 79-134.
Kechriotis Vangelis, Tht Grttlıs of lzmlr at tht tnd of tht Empirt a non-Muslim Ot
toman Communlty bttwtcn autonomy and Patriotism, doctora tezi, Leiden Üni
versitesi, 2005.
Nahum Henri, Jul/s dt Smyrnt, XIX'""-XX'"" sitclts, Paris, Aubier, 1997.
Schmitt Oliver, Ltvantlner- tine tthnolıonfesslontlle Gtmtfnschaft im osmanlschcn
Reich im langcn 1 9.}ahrhundert. Munich (SüdosteuropAische Arbtiten, c. 1 22),
R. Oldenbourg Verlag München, 2005.
l:µupvrı, rı Mlftp6ıtokrı rou Muq:ıacnanıco\ı EUJtvtaµoı'.ı Smyrna, Metropolis of Asla
Minor Grttlıs, Atina, Editions Ephesus, 2001 .
Smyrnelis Marie-Carmen, Unc soclttt hors dt soi. Idtntitts et rdations socialts d Sm
yrne aux XVlll' et XlX' sitcles, Paris-Louvain, Ed. Peeters, collection Turcica,
c. X., 2005.
Smymelis Marie-Carmen, Histoirt d'une villc ottomant pluritllc: Smyrne (XVlll'
XlX' sitcles), lstanbul, Ed. !sis, Collection Analecta lsiana, 2006.
Three Ages of lzmir. Palimpsest o[ Cultures, lstanbul, Yapı Kredi Yayınlan, 1993.
Ülker Necmi, Tht rise of lzmir, 1 688-1 740, PhD dissertation, University of Michi
gan, 1974.
Zandi-Sayek Sibel, "Struggles over the Shore: Building the Quay of lzmir, 1867-
1875", City and Socitty, XII (1), 2000 , s. 55-78.
Zerouali Basma, L'Oricnt cosmopolite dans les chansons dts Grecs dt Smyrne (1830-
1 922), doctora tezi, INALCO, 2006.
278
yAZAR BiYOGRAFiLERi
277
Türkçe'ye çevrildi: 1 8. Yüzyılda Izmir'de Ticaret (1 700-1820), İzmir, İz
mir Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayını, 2006); Les ntgociants Chiotes
dans les tchanges internationaux (1 750-1850), Yunanistan Ziraat Banka
sı Yayınlan, Atina, 1995 (Yunanca); ve Trade and Money. The Ottoman
Economy in the Eighteenth and Early Nineteenth Centuries, lstanbul, lsis
Press, 2007. Aynca 18. yüzyılda ve 20. yüzyıl başında Smyrna'mn tica
reti üzerine çok sayıda makalenin yazandır.
278
Christoph Neumann: Tarih doktoru. İstanbul Bilgi Üniversitesinde doçent.
Das indirekte Argument, Ein Plıldoyerfür die Tanzimat vermittels der His
torie Die geschichtliche Bedeutung von Ahmed Cevdet Pasas Ta'rih in (Mü
'
279
Anahide Ter Minassian: Paris 1-Sorbonne Üniversitesi'nde doçent. Rusya
ve SSCB tarihi ile uluslararası ilişkiler tarihi dersleri vermektedir. Bu
na paralel olarak, l'Ecole des Hautes etudes en Sciences sociales'de (Pa
ris) 19. ve 20. yüzyıl Ermenilerinin politik, toplumsal ve kültürel tari
hiyle ilgili bir semineri yürütmektedir. Yayımlanmış eserleri: La Rtpub
lique d'Armtnie, Bruxelles, ed. Complexe, 1989; Histoires Croistes, Di
aspora, Armtnie, Transcaucasie (1 880-1990) , P. Vida! Naquet'nin önsö
zü, Marsilya, ed. Parentheses, 1997, Vienne ou des ttrangers dans la vil
le, Jean Ayanian'ın Le Kemp une enfance intra muros adlı eserinin birinci
bölümünde, Marsilya, ed. Parentheses, 2001.
280
Marie-Carmen Smyrnelis'in "Bu kitap
derlediği ve İzmir' in kozmopolit
Smyrna tarihinin
zenginliğini ortaya çıkaran
İzmir 1830-1930: Unutulmuş zenginliğinden
Bir Kent mi?, İzmirlilerin yalnızca bir yüzyılı
hikayesini anlatıyor. Müslüman incelemektedir:
halk için burası, nüfusun büyük
1830-1930. Bir dönüm
bir kısmı Hıristiyan ya da
Yahudi gayrimüslimlerden
noktası olan bu yüzyıl
oluştuğu için "gavur İzmir" dir. boyunca Smyrna,
Avrupalılar içinse, süregelen Osma 11/ı
entelektüel yaşamın yoğunluğu lmp11r11t01 /11 11 '111111 ıı
nedeniyle "Doğu'nun küçük
nynı 111111111da d11 ı ;· 11
Paris'i". . . Bu kozmopolit y;ıpı
içinde Ortodoks ve K tol il l 1111
Hıristiyanlar, Yahu d i l •r v
Müslümanlar Avru pa'y ı
h p biri l i ı