Professional Documents
Culture Documents
ya g m u r y ü k lü .
'
bulutlar
BiLGi YAYlNEVi
BİLGİ YAYINLARI : 207
Birinci Basım
Haziran 1974
BILGI VAYINEVl
Tunalt Hltmi Cad. 94
TeH,178930·178019
ttavelıltdare · Ankeri
BİLGİ YAYINEVİ
kapak düzeni fahri karagözoljlu
Sayfa
5
Sayfa
936 112
Cıgaramın Dumanı 119
Ölfır müsün Öldürür müsün 126
Medeniyet Yuları 131
Gazete 131<
Gurbette 145
Dilekçe ıso
Sirnit 155
Peçete 161
Sarhoş 166
Sigara 170
Kurt t75
Birisi 180
Mezartaşı 185
Hakaret 190
Teklif mi Var'? 195
Üç Onluk 201
Kongre 208
Salyangoz 214
Kudret Dağdeviren 219
Afur Tafur Üzerine 223
Bey Baba 228
işsiz 233
Üzüntü 241
Kel Tahir 245
Beh iye 250
Eski Plak 25�
Çi kolata 265
Söğüt Yaprağı 272
Ari Ölüsü 277
Kovboylar 283
Fırlama 289
Yırtıcı Kuş 295
Ürök Ninile 303
Gece Yarısı 309
Dünyada Harp Vardı 314
6
YAGMUR YÜKLÜ BULUTLAR
7
adam . H ızla geçiyordu, gözü tak ı l ıverd i . Vay anas ı n ı . .
O n e güzel gözler, o ne tat l ı bakıştı ö y l e di lencidel
Yavaş lad ı . Kadına çaktı rmadığını sanarak geri
döndü. Kad ı n ı n i ri kara gözlerine, tatlı yüzüne daha
rahat bakabi lmek için cebinden bir yirm i beşli k çıkar
d ı , sadaka bekleyen avucuna koydu. G e rçekten de,
gözleri ne güzeldil
Otuz adım kadar gitt i . Çekip gidemiyor, kad ı n ı n
kara gözleri , tat l ı yüzü i çinden o n a bakıyor, çekiyor
du adeta. E linde o lmayarak gene yavaşlad ı , sonra
durdu. B i r y i rmibeş l i k daha sadaka etse ... N i ç i n ol ma
s ı n ? Bal gibi olabiLird i . Çünkü ası l mesele, kad ı n ı n
p e k ö y l e rasgele b i r d i lenci o l mayış ı yd ı . Benzemiyor
du da. Kimbi l i r belki de başı ndan korkunç b i r a i l e
faciası geçm iş, b i r romanda okuduğunca, b i r zaman
lar bir hanımefendi yken, kocası hizmetçisiyle aldat
mış, o da bunu b i r haysiyet meselesi yapı p . . . Sonra
daha önem l i s i , bu kara göz l ü , asi l yüzlü kadını belki
de kara kuru, ya da kara kuru değ i l , tombu l , çok gü
zel bacak l ı hizmetçisiyl e a ldatmas ı n ı n çok geç far
k ı na varm ıştı . i l k zamanlar kocasıyle hizmetçi arası n
dakileri çakmamış olabi l i rd i . Kocasına çok bağ l ıyd ı .
Hamarattı , e l inden çeşitli işler geliyordu. Onu tatar
böreği , fasulye pi laki s i , subörekleriyle kendine bağ
ladığını sanı yordu. B i r gece tuvalete gitmek için kar
yolası nda uyanı nca adamı yanı nda bulamamış olabi
l i rd i . Şüphe değ i l de -çünkü kocas ı n ı n bayıldığı ta
tarböreğ i , fasulye p i lakisi , suböreklerin i ondan baş
ka hiç b i r kad ı n yapamazdı- merakla sağa sola ba
karken, hizmetçin i n odasında . . . ı ş ı k o lmayab i l i rd i .
A h , oh'la, öpüşmeler, kaçak, kısık, korkak « Ayy .. Jar,
�Ama beyefend i . . . n l er, « Hanım gel iverir, yapmayı n ! "
lar.
G itmiş o labi lirdi odaya, yakal ay ı p ç ı karmış da
olab i l i rdi kocası n ı . Bayg ı n l ı klar. . . çünkü bin tanı k
böyle böyl e dese i nanmazdı kocası n ı n b i r h izmet
çiyle böylesine adi leşeceğine. B i r kızı ica kıyamet . . .
O öfkeyle tokatlamış da olabil i rd i çok sevd i ğ i ,
8
çok önem verd i ğ i kocas ı n ı . Kocası da bu haysiyet
sizliğe dayanarnayıp onu tokatlamış, derken oklar
yaylardan fırlayıp, karş ı l ı k l ı başlanmış o labi l i rdi
•-
Adi adam, ruhsuz adam , aşağ ı l ı k adam ! "
•- Bana bak, ben . . .
"
•- Geber, a l çak ! u
·- Çok ileri gidiyorsun , d ikkat et! "
Yumrukları n ı bel ine koyup :
•- Ne olur? Ha ne olur? ..
•- Çok fena olur, bilmem. Sen bana bu tarzda
h i tap edecek kadı n değilsin. Ben . . ...
•- Yaa.. demek mezar taşıyla öğünme yarışı
na g i rişeceğiz? Sen avukat oğluysan, ben de koskoca
ağırceza reisinin birici k kızıyd ım ! "
•-
Üvey kızı ! •
•- Ne olursam olayı m . Beğenmiyordu i sen al
ınıyaydı n . Deste deste aşk mektupları , evimizin çev
resinde dolaşmalar. Unuttun o günleri değ i l mi kö
pek ? "
Tam ı tamına kendisiyle karısı arası nda geçmişti
bu kızı ica kıyamet ama, karısının « Köpeko sözüne
içerlemişse de uzatmamış, h izmetçiye hemen o gece
geceni n o i leri saatında yol veri lmiş, daha sonra da
yağmurlar yağmış, yarıklar kapanmıştı . Ama bu ka
d ı n , o ünlü Batı üniversitesi 'nin Tıp fakültesinden
d ip l amalı o lduğunu tabalasına göz alıcı harflerle yaz
dırmış doktorun sokak kapısı önünde d i lenmekte
olan kad ı n , göz yummamış olabi l i r, dünya'da hiç, ama
hiç ki msesi ol mayışma aldı rmayıp, kocasının evi ni
terk etm iş olabil irdi.
Bu daha aklına yattı. Otuz metre ötede, köşe ba
şına s ı rtıyle dayanmışt ı .
Kocasının evini h ı rsla terk ettiği s ı ra kar da ya
ğıyor o labi l i rd i . Kucağında gene böyle çocuğu, başını
a l m ış, hedefsiz g i debi l irdi . Nereye? B i l meyebi l i rdi .
B i rb i ri n i kesen sokaklardan geçeb i l i r, şehrin kıyısına
9
düşer. ardına sarhoşlar takılabi l i rd i . Ağlar, yaiiJarı r ,
mezlerdi .
Kahkahalar .
.,_ Bizden kapara aldı , kaçtı , şimdi de yakala
dık deriz . . ...
u- Ya ben? ..
u- Sen sana boşver. Ağanın eline geçm e l i böy
u- Nerde? Orda m ı ?·
.,_ Çüüüş ağaç day ı . Sokağı n ortası nda yok ! "
10
cı- Benim e l i me geçse, şu arka sokaktaki boş
a h ı r var ya? ..
cı- Çaktım, Çingene Melahat'ı biçi m i ed i ğ i miz
a h ı r değil m i ? »
cı- Kald ı r ayağ ı n ı , üstüne bastın ! •
ıı
aksi lenirse ? .,_ Utan utan . Boynunda k ı ravatın da
var . Benim gibi çocuğuna süt parası için di l enen b i r
kadına dolanmağa utanmıyor musun ? »
Sinirli sinirli cıgara paketiyle kibritini ç ı kard ı ,
b i r cıgara yaktı . Ağız dolusu b i r duman üfledi f ı rtı
naya. Fırtına, dumanı kaptı , parçalad ı , l ime l i me, da
ğıttı ekzos boruları tabanca gibi patlayan taşıtların
benzin ya da mazot kokul u gecesine.
Peki , çekip g itse artı k ya?
Kadın belki de aldırış etmezdi . Çaksa bile et
mezd i . Ne yan i , böyl esine güzel gözleri, güleç yüzü
olan, dolgun bir kadını b ı rakırlar m ı yd ı ? i stanbul 'du
bunun buras ı . Şi mdiye kadar kimb i l i r kimler . . .
C ı garasının külünü sinirli sinirli ç ı rptı .
Hayı r, bir şey değ i l , hiç hesapta o lmayan bok
bir arkadaş, ya da .. Kenef karı »nın bir a_ h babı görü r,
.,_ Selma han ı m sizin beyi gördüm geçen gece,
söylemesi ayıp, bir d i l enci kadınla pek içli dışlı ko
nuşuyordu . . . .. falan diye . . . U lan ne kepaze insan l ar
vardı şu dünyada! .. Kenef karı » da akşam yolunu bek
ler
«- E, gel baka l ı m koca papaz! "
Her şeyi kavramanın yürek çarpıntısıyla
«- Ne var ? »
.,_ Artık h izmetçilerden d i lenci lere m i düştün ?··
Anlamazlıktan gelird i :
«- Ne d i l encisi? Nereden çıktı bu d a ? »
«- Bana bak. Gözlerime neden bakmıyorsun?,_
«- Bakıyorum ya işte ! »
«-
i yice bak, iyice. Di kkatl e ! "
.,_ Ç ı l d ı rtma insanı gene ... ne o l muş yahu ?•
«- Elinin körü olmuş. Utan utan. Kırk beşine
girdin. Senin bu yaşta alnının seecadeden kalkmama
sı laz ı m . Gözlerin öyle kararmış ki , d i l encilere sata
şıyorsun artık. Senin bu azgınlığını teneşir paklar te
neşir ! »
«-
C<-
12
D i l enci kad ı n ı n kara gözleriyle tatl ı yüzü bütün
b unları da s i l d i . Yarısı i ç i i m i ş cigaras ı n ı kal d ı r ı m be
tonuıia çarpt ı . Bu fırtı nal ı gecede hangi ahbap gö
reb i l i rd i ? Sonra , oturduğu semt dolmuş , ya da oto
büsle en azından y i rm i daki ka ötedeydi k i , o da tra
fiğin böyl esine karışmad ı ğ ı , normal gidişle.
Adımları n ı açt ı , köşedeki şarapçıya g itti . Dük
kan omuz omuzaydı akşamcılarla. B i r bardak, b i r bar
dak daha . . . Oysa radyoda i ri i ri konuşan parti l i b i r i ,
akşamer iarı b i l e safi k u l a k kesm işti . Aldı rmad ı . Ka
ra gözler, tatl ı bembeyaz yüz.
- Şunu daldursana ahbap !
Şarapçı üçüncü sefer doldurup, tezgahın ıslak
ç i n kosunda önüne doğru kaydı rd ı :
- Ü ç oldu bey baba !
Kızd ı . Neden bey baba oluyordu? Kırk beşindeki
b i rine pek pek yedi sekiz, on, haydi haydi on beşin
deki çocuklar « Bey baba .. derlerd i . Kazık kadar he
rif, üste l i k suratsız da. O ne biçim burun öyle o ?
Tekl i ğ i attı . Ü zer i n i de. Ç ı ktı şaraphaneden. Çık·
masıyla da şarapçıyı falan unuttu. Başı tatlı tatl ı dön
rneğe başlamışt ı . Aç karnına içti mi hep böyle olur,
gücü, cesareti artardı . B i r şey deği l , kad ı n ı tanış b i ri
ne benzeten yanı da güçlenmişti. H atta dur dur . . . B i r
ş irkette çalıştı ğ ı yıllar. Sabah ı n ç o k erken saatların
dan b i r i . Böyle b i r kadına rastlam ıştı . Takı l m ıştı ardı
na. Şehrin dışındaki bir i p l i k fabrikasına kadar g it
m işti ard ı ndan . Ertesi , daha ertesi sabah lar. Sonra
akşam paydos ları . . . Böyle paydoslardan b i ri nde yolu
nu beklemişti . Gene böyle dumanl ı yd ı kafası, sallanı
yordu dünya. B i r şeyler söylemek istemişti kad ı n a .
Kadı n aldırış etmemişti . O kadına, i şte o kadına ben
z i yordu b u !
B i r an .. U la n o o l m a s ı n sakın ? -diye geçirdi. Son
ra- Yok can ı m -dedi-. Yıl lar geçti aradan . Ben k ı rk
beşi me bastım. O zaman y i rm i mde miydim? Ö yle ya.
Y i rm i mde . . . Kadı n da benim kadar, hatta benden bü-
13
yüktü . Beni m kadar olsa, ş i md iye sağlama k ı rk beş
l i k . Buysa olsun olsun da otuz! •
14
??
- Yüzün hiç yabancı gelmiyor ama. Kocan var
mı?
Kad ı n kısaca
- Yo k - dedi .
- Ne oldu?
- Köyde anası öldüydü, kendi ne kalan toprağı n ı
satmıya gitti.
- Çok oldu mu g i de l i ?
- Yedi yı l !
- Ohoo. . sonuna kadar bekleyecek m i s i n ?
- Nörüyüm ?
- Bu çocuk ?
- Bakma.
- Nas ı l yani . Babası . . .
- Canı m sana ne? Gomser gibi n e soruyo n ?
- Şu ndan bundan m ı yani ?
- Belle ki şundan bundan . . . Al lah vird i . Nö-
rüyü m ?
- Demek ş i mdi hiç kimsen yok?
Parmağıyle şişkin, kalabal ık, kapkara bulutları
gösterdi :
- Ondan başka hiç kimsem . .
15
m i r toka. Kızd ı , att ı . Yumruğunu emdi b i r süre. Ama
diş eti acıyordu. Ağlayacakt ı , kal ı n alt dudağı büzü l
dü. Kendini tutuyor, ağlarnamağa çalışıyordu. B i rinde
ağiarnıştı , anası h ı rsla gelmiş, yerden yere çalmıştı .
N e gün? Nerde? B i l miyord u , b i lemezdi ama, ağlama
ması gerektiğini b i l iyord u . Yumruğunu ısırdı, gene
ı s ı rd ı , çekti elini ağzından sonra. H avaya baktı . Bu
l utlar. Ayı n altında kaynaşıp duruyorlard ı .
Sonra döndüler. Kad ı n beyaz başörtüsünü çözdü ,
çenesinin altına yeniden bağlad ı , eteğini ç ı rptı . Daha
sonra da çocuğunu yerden aldı
- Hani toka?
Çocuk sadece baktı .
- Toka hani kör olasıca?
Adamsa az i lerde, pişman, kadı na bakmıyordu .
Cebinden kı rı ş kırış b i r i k i buçukl u k ç ı kard ı , kadı n ın
yanına bakmadan geldi, �ıvucuna sı kıştırıp oradan
·
h ı zla uzaklaştı .
Kad ı n , kucağ ında çocuğu, h i ç eksilmeyen gülüm
sayişiyle adamı n çok ardından yürüdü. Batı'nın o çok
ünlü üniversite 'si nin Tıp fakültesinden d i plamal ı ol
duğunu iri harflerle bağırıp duran daktorun tabeliısı
nın altı nda gece yarısına kadar d i l enecekt i .
B i rden korkunç b i r şimşek çaktı havada. Orman
bir an mavi mavi aydınland ı . Gök gürled i .
Kadı n adımlarını açtı .
16
GEÇ KALMA ERKEN GEL
17
koptu . Yı l madı m . Dayattı m. Sonunda . . . benim bi ldiğim
erkeği avucunun içinde tutman ı n şartı , onu kıskan
d ı rmaktı r! "
Karyoladan kalkt ı . Duvardaki küçük aynaya g itti ,
durdu. Avukat gibi onun kocası da yelkenleri i nd i r i r
m iyd i sonunda acaba? Pek sanm ıyordu. Avukata fa
lan bezemezd i . Gerç i b i rbi rine sarı l ı p m ı ş ı l mışı l uyu
yan çocuklarını çok severd i ; çocukları da annelerine
iyice düşkün olduklarına göre, kızsa bile, çocukları
nın hatırı için karısını kaldırıp atamazdı herhalde.
Peki ama, nerede kalıyordu bu vakitlere kadar? • Ar
kadaş larla toplanıyoruz, kar ı ş ı k hesap işlerimiz var.
Hesapların tasfiyesi ne kadar b i r zaman bu böyle gi
dece k ! " Doğru muydu? Avukat da karısına buna ben
zer b i r şeyle r söylerm i ş . " i nanmal -demişti avukatın
karısı - H ep yalan . Arkadaşlar toplanıp hesapla ki
tapla uğraşmaz. H epsi nin metresi vard ı r. Toplanı r ,
eğlenirler! "
Gözü bi rden aynadaki hayaline i l işti . Kocası n ı n
d a metresi m i vard ı ? Güzel miyd i ? Kendisinden daha
güzeldi de onun için mi geç geliyordu eve? Onun ya
n ı nda mı kalıyordu? Avukatı nki · Gördüm gördüm
-dem işti-. Bana değiştiğ i ne göre benden güzel olsa
va liahi gam yemezd i m . "
Çocuklar ı n ı n yanına döndü s ı k ı ntıyla, durdu , bak
tı onlara. Neye yarardı çocuklar, neye yarard ı ? Ço
cukların hatırı için kaldırıp atı l mamak neye yarardı?
Metresi varsa, kend i s i nden güzel b i l e değilse . . . ne
ye, neye yarard ı ? Metresinin çirkin, kendisinin gü
zel olması da neye yarard ı ? Güzel l i k neye yarardı?
Bı kmasa daha çirkinin yanı nda kalmazd ı . Bıkm ıştı
demek, demek bıkm ıştı kend isinden?
Çocukları nın ayak ucuna kapan ı p içini çeke çeke
ağianıağa başlad ı . Bı kmıştL kocas ı , kocası bıkm ıştı ,
bıkm ıştı i şte. Ne yapsa boş, boştu ne yapsa. Kald ı r ı p
atmıyorsa atamad ı ğ ı ndan. Çocukları n ı n hatırı için.
Niçin? Sığı ntı mıyd ı ? S ı ğ ı ntı deği ld i işte, olmak iste
miyordu. Sığıntı, zaval l ı; acınacak kadar güçsüz . . .
18
istemiyordu, i stemiyordu . Avukatın karısı g i b i ya yel
kenl e ri indirtip yeniden evine bağlayacak, ya da ... ya
da'sı ma da'sı yok. Çocuklarını filan üstüne atıp gi
decekt i . Nereye ? �ilmiyordu ama gidecekti . Evet evet
gidecek, b i r daha dönmemecesine gidecekti uzak
lara!
Saat üçü beş geçerken sokak kapısının k i l i d i nde
çevrilen anahtarın tıkırtı s ı . Kendine geld i . Güçsüzlü
ğünü b e l l i etmemeliyd i . Gözlerini avuçları n ı n i Ç ie
riyle s i l d i , örgüsünü aldı. Sed i re otu rdu . Sak i n sak i n
örüyor g i b i gözükmeğe çal ışıyordu . Ell eri s i n i rden
titriyor. gözleri seyi riyordu . "Bekleme ben i . yat! -de
m i şti-. Anahtarı m var açar g i rerim . . . "
19
Kapıyı kapayıp karı sının yanına geldi . El leri ar-
kası nda:
- Ben sana, bekleme beni yat dememiş miyd i m ?
- Demiştin ama el imde değ i l , yatamad ı m .
- Ne zaman el inde olacak?
- Evine ne zaman eskisi gibi erken gelrneğe
başlarsanı
Adam b i rden boğulacak kadar h ı rsiandı
- Ben Çopur Hilmi deği l i m . Can ı m ne zaman
i sterse o zaman geliri m . H iç gel mem gereki rse . . .
E l i ndeki örgüyü sed i re atıp kalktı
- Kadınım diye ben de senin esirin değ i l i m !
Vay anas ı n ı , karısı m ı yd ı b u ? Meydan m ı oku-
yordu?
- Yaa !
- Evet. Sen erkeksen b e n d e kadı n ı m !
- Dünyada senden başka kad ı n yok değ i l !
- Senden başka d a erkek!
- N e demek istiyorsun?
- Ben de bundan sonra senin g i b i keyfi mce ge-
z i p eğleneceğim!
Adam beklemiyord u . Çocukları n ı n h a l i m selim
anasından hiç beklemiyordu bunu. Demek gerçekten
kadınlarla eğl end iği için eve geç döndüğünü sanıyor
d u ? Ne sanı rsa sans ı n . Ona hesap vermeyecekti , onu
inandı rmağa çal ışmayacak, i nandı rmak için y ı rtın
mayacaktı . Ne Cevat'tı o, ne de hele Çopur H i l m i !
- Cart! -dedi .
- Göreceks i n ! -karş ı l ığını ald ı .
- Aptal sen de. Görecekmişim. Göre l i m baka-
lım.
- Göreceks i n .
Adamın tepesi attı
- Dediğini yapmazsan dünyanın en alçak kad ı
n ı sını
- Sana alçak o l madığımı ispat edeceğ i m !
Adam h ı rsla soyunup yattı . Uyku tutmuyordu onu
da. Karı sının gecenin kimbi l i r saat kaçında s i n i rli si-
20
nirli soyunup karyolaya yanına değ i l de sedi re uzan
dığını görünce artı k şüphesi kal mad ı . Demek gemi
azıya al mıştı kadın? Kimbi l i r belki de bi risiyle anlaş
mıştı . Nee? An laşmak m ı ? Neden olmasındı ? Her
gün yazıhanede, lokantada, kahvede, şurda burda din
Iemiyor muydu baştan çı kan kad ı n lara dair yığınla
serüven? Ama oy yaydan çıkmıştı artı k. Tükürdüğünü
yal ı yacak değ i l d i .
Sabahleyin evden ç ı karken,
- Akşamki sözünü unutma . . . - ded i .
Kadı n gene sedi rde s i n i r l i s i n i r l i y ü n örüyordu
- Geç kal da bak!
- Yani sen de g ider eğlenirsin ha?
- Hiç şüphen olması n !
Belki d e erken döneceği halde kinle :
- Üçten önce gelirsem namussuzum !
- Oni kiden sonra beni de evde bulab i l i rsen ben
de namussuzum !
Çocuklar uyanmış b i rb i rlerine tutunarak babala
rıyle annelerine korkuyla bakıyorlard ı .
Küçük,
- Babam artık bizi sevmiyor . . . - dedi .
21
Memnun hafifçe gülümseyerek saate baktı: i kiye
geliyord u . Evet, h ı nz ı r herif hiç altta kal ı r mıyd ı ? Yıl
lar yılı herifi a l ı şt ı ran da kend isiydi ya, neyse . Avu
katınkinin dediği g i b i , kıskand ı rmalıydı kocasını !
Çabucak giyind i , boyandı. Aynada kendine tek
rar tekrar baktı . Sonra da sobaya kömür atıp evden
ç ı ktı .
Lapa lapa kar yağıyord u .
Sokağ ı h ı z l ı adım larla geçip caddeye çıktı . Cad
deden a rada kurşun g i b i geçen taksiler, h ususiler.
Tapucular pek pek yarım saat ötede oturuyorlard ı . Ge
cenin bu saatinde herkesi rahatsız etmek de hoş de·
ğ i l d i ama, olsun tapucunun eşi Neşe yakın arkadaşıy
d ı , katlanırd ı . Aman ne iyi olacakt ı . H e rif eve gele
cek, bul amayacak, kafası dank edecekti . Bekl eyecek
ti tabii. Derken çat kap ı , ge lecek öyle şu kad ı nlar gi
bi boya l ı . Del iye dönecekti . Nedeeen sonra gerekir
se durumu açı klayıp . .
B i rden b i r hususi yan ı nda
- Hanı mefend i , buyurmaz mısınız?
Bakmadı bi le, açtı adımlarını . Ay ne fenaydı şu
kad ı n lardan olmak. Kocası içinde, içinin deri n l i klerin
de b i r nabız g i bi atıyordu . i mkan m ı vard ı ? Onun üs
tüne kab i l miyd i ?
Ad ı m l arını açtı . .
O gece aksi l i k tapucular, Neşe 'nin i çerenköy'de
ki annesine yatıya gitmişlerd i . Kadı n z i l i uzun uzun
çal d ı , çald ı , çal d ı . Çaldıracaktı . Demek kimseler yok
tu ? Herhalde yatıya b i r yerlere g itmiş olacaklard ı .
Peki n e yapacaktı şimdi ? Ya kocası geld iyse ? Gel
di yse? Geldiyse de onu evde bu lamayınca bekliyor
sa? Az sonra eve dönünce nereden gel d i ğ i n i , suç
suzluğunu , s ı rf kocas ı n ı kıskandrrmak için Neşe'l ere
gidip onları evde bulamadığını inandıramazsa?
Evine doğru adımlarını açt ı . B i rb i ri n e dolaşan
ayaklarıyle soluk solu ğayd ı . Koşuyordu adeta karla
rın altında. Soğuk değ i l d i hava. Tam tersi sıcaktaıT
te rl iyord u . Ne diye, ne d iye erkeğiyle s i d i k yarışına
22
girişm işti ? Böyle şeyler ona göre miyd i ? Allah kah
retsindi avukati nkini. Şimdi kötü bir yerden gelme
diğini kocası na nas ı l an latacaktı? i nan ı r mıyd ı ? i nan
maısa nas ı l doğru lard ı ?
-:- Sist, bayan bayan, hanım, s ist, zi l l i !
Baktı : B i r sarhoş. K ı l ı ksızın b i r i . O n e derttey
di, sarhoş ne dertte. Aldırış etmedi , adımların i büs
bütün açtı . Sarhoş da yalpalayarak gel iyordu dolaşan
ayaklarıyle paldır küldür
- Sistt . . z i l l i . Ne kaçıyorsun? H erkese şapur
şupur da bize gelince . . . Mang ı r değ i l m i bizimki?
Nah bak. Baksana u l an kayarto!
Evl erine g iden sokağa sapm ış. adımlarını öylesi
ne açm ıştı ki nerdeyse yuvarlanacaktı . Tam bu s ı ra
da b i r bekç i , bekçinin kal ı n düdüğü!
- N e o ? Ne kaçıyorsun? Dur bakal ı m!
Ç ı rpı nan b i r kuş heyecaniyle
- Ben namus l u kadınım bekçi efendi . . . -ded i - .
Şu adam sı rnaşıyor.
Adam gülerek yaklaşmıştı . Bekçi,
- Namuslu kad ı n ı n bu saatte burada işi ne? -de-
di-. Şu e l i n i n yüzünün boyası na hele . .
Adama döndü
- Ne i stiyorsun avrattan ?
Sarhoş attı
- H iç yah u , baktım randevudan mı dönüyor ne.
Ekmek ç ı kar mı d i ye . . .
Bekçi adamı kovdu. Kadının önüne düştü . Eve
geti rd i .
Kocası gelmemişti . Rahat b i r soluktan sonra koş
tu musluğa, yüzünün boyalarını filan çabuk çabuk yı
kad ı , s i l d i , kuru land ı . Sonra da karyolaya g i r i p yorga
nı çekt i .
Adam eve geld iği s ı ra saat gecen i n dördüydü.
Karıs ı n ı karyolada görünce gururla gül ümsed i . Tabii
o ne Cevat'tı , ne de Çopur H i l m i !
Soyunmağa başlad ı .
23
KIZ EVLAT
24
Kafa kataya verip çok önem l i bir şeyler tartışıra
benzeyen üç kızın üçü de aynı yaşlarda, üçünün de
göğüsleri henüz kabarmış, kalçaları yeni gelişmişti .
Ü çü de çocuktu daha. Taş çatiasa on dört, on beşten
çok deği ldiler. B i rden kahkahaları Adi iye koridorunun
cigara dumanı i le tüllenmiş havası nda ş imşek gibi
çakıp , çevreyi kendi lerine baktırınca, ağlayan kad ı n
artık dayanarnadı :
- Nu ran . . . -dedi .
Ü ç kızın en güzel i , göğsü e n gelişmişi, kalçaları
en biçimlenmiş i , at kuyruğu saçıyle horoz gibi dön
dü :
- Ne var?
Kadı n korka korka,
- Ne biçim gülrnek o öyle? ded i . ·
25
- Okuyor m u ?
Nuran gene o sert, o h ı nç l ı bakı şlarından b i r i n i
fırlatmıştı a m a , bu sefer tepeden tı rnağa süzmekten
de kend i n i alamad ı . Süzdü, sonra beni Jan Pol Bel
mondo, Antony Perkins, ya da başkalarına benzeteme
m i ş , yani kendi ölçüsüne " sü kse bulamamış olacak
•
26
- Nuuu raaaan ! Doğaaaan ! ! . . .
Nuran annesiyle mahkeme salonuna g i rd i kten az
sonra, bi lekleri kelepçe l i , genç i r i s i , uzun boy l u , taş
çatiasa on dokuzundan fazla olmayan b i r delikanlı
jandarmaların arası nda göründü. N uran 'ın mahkeme
kapısı nda bekleyem iki a rkadaşı heyecan içindeyd i
ler. Delikanl ıya hayran l ı kla bakıyorlard ı . B i rbirlerine
çaktırmamağa çalı şarak şuralannı , buraları n ı düzelt
tiler. Bel l iydi ki onlar da kesil iyorlardı genç adama.
Genç adamsa, sonu nas ı l olsa kendi lehine bitece
ği nden b i r yerl i f i l m jönü kadar mağru r, hatta kah
raman, geldi, hayranı iki kızı başıyle şöyle b i r selam
I ayıp mahkeme salonuna g i rd i .
Kızlardan kumra l ı kend ini tutarnadı
- Evlad ı m ! -ded i .
Esmer ekled i
- T ı p k ı t ı p k ı A l e n Delon . değ i l m i ?
- Evet a m a saçlarını neden böyle taradı acaba?
- Farkında m ı s ı n ? M ahzundu b i raz!
- Yaa . . . Hapi shane köşelerinde . . .
Dayanamad ı m , sordum
- Kim bu delikan l ı ?
Nuran g i b i yan yan bakıp , aşağıdan yukarı , yu
kardan aşağı süzdükten sonra, u Ayyy .. . Bu adam da
çok sinir! " demek istedi l er. i sted i ler ya gene de so
ru mu cevapsız bı rakmamak için, kumra l ı ,
- Tan ı m ıyor musun ? -ded i .
- Yoo ..
- Nasıl tan ı mazs ı n ayo l ? Ataryemez tak ı m ı n
sol içi !
- Onu herkes tan ı r !
- M i l li takıma b i l e namzet seçi ldi . . .
Düşündüm, düşündüm çı karamadı m . Onlarsa bil
g i si z l i ğ i me şaşıyor, bu bakımdan da beni küçümsü
yorlardı herh�lde.
- Neyse -dedi m-. N u ran'ın süksesi m i yan i ?
i kisi d e aynı anda i ğne değmiş g i b i heyecanlan
dı lar. Gözleri büyüdü
27
- Ne münasebet?
- Hiç de bile . . .
- Peki ama bakı n , mübaşir ikisinin adını b i r
arada çağırd ı . . .
- Çağ ı rsın şekerim -dedi kumral-. Çocuğun ar-
d ı na düştü düştü . . .
Esmer sinirli sinirli :
- Ama ne!
- Erkek o , onun e l i si kınas ı . Öyle değ i l m i ama
Cana n ?
- Doğru şekerim . Nuran 'ın kızd ı ğ ı kadar var
annesine!
- Var tabii.
- Ne o lursa o lsun, seni n kızı nla deniz kıyısına
inmiş, geceyi sandalın içinde geçirmiş. Öyle deği l m i
ama?
- Öyle tabii. Hemen mahkemeye verecek ne
vard ı ?
- Sonra, çocuk hapis yatmakla eline ne geçe-
cek?
- Mahal lenin en sükse çocuğu !
Sorciu m :
- Doğan okuyor muydu?
- Lise sondan belge l i . .. -dedi esmeri .
- Belge l i ama, bitirmasine ne lüzum var?
- H i i i ç. . .
Kulübü profesyonel yapacak. M i l li takıma d a se
çildikten sonra . . . Püh ! . . .
- Diplamaya ne ihtiyacı o l acak?
- Ama ne! . . .
28
P S LE R
29
- Ben imki ya ben i m k i ? Baksana nas ı l çarpıyor
30
magazi n yazarları gelecek, üst üste röportaj lar.ını ya
pacak, sonra da i stanbul 'un çeşitl i f i l m şi rketlerin
den çeşitli tekl ifler alacaklard ı .
Anneleri mevlüde, y a d a düğüne falan g ittiği za
mansa, içler!nden b i r i n i n evi nde toplanıyor, ayna kar
şısında, anneleri , babaları , hele hele kırp ı k bıyı k l ı
ağabey leri nden bucak bucak sakladıkları rujları , ka
lemleriyle rahat rahat boyanıyor, bu arada konuşu
yorlardı
- B i l iyor musun Leyla, film ş i rketl eri nden tek-
l i f ol uverse ha?
- Ahh . . . hemen hemen . . .
- Hemen hemen ama kardeş . . .
- Evet. ne var?
- Ab�m?
- Doğru . . . ben i m de baba m !
- Yaş ları mız on sekizi geçti . Ne karışırlar bize?
Va l i ahi bir iki demem. Bir gece bir mektup Elveda
annec iğ iın, can ı m babac ı ğ ı m . . .
Kahkahalarla gü l ünse de b i l i niyordu k i , bu iş, bu
ufac ı k kasabada o kadar kolay ol uveremeyecektir.
Sokağa bakan pencere leri dem i r parmak l ı k l ı , kalel er
dekince yüksek duvarlı evler, birbirini kesen daracı k
sokaklar, daracı k sokaklardaki çeşitli kahveci , bak
ka l . manifaturacı dükkanları, sokakları n bozuk parka
leri , evlere su taşıyan eşek l i sucu , berber kalfaları ,
en kötüsü de kasabayı i l 'e bağlayan yolda müşteri
taşıyan kaptı kaçtıcı larla, dolmuşçuluk yapanlar Hele
onlar! Böyle b i r şey olsa da kaçmaları gerekse , po
l i slerinkine benzeyen şapkas ı n ı n s i peri sağ kaşına
y ı k ı k çapkın hak al mazlar başlayacakl ardı nereye , n i
çin g itmek isted i klerini soru p , soruştu rmaya. Kolay
mıyd ı kasabanın d i l lere destan üç güzel kızı n ı n üç
gölge g i bi savuşup kasabadan tüymeleri? Tabii he
men ya abi l erine, ya da babalarıyle annelerine haber
uçuracak, kaptı kaçt ı , ya da dolmuşlar hareket etme
den g e l i n i p , .saçları ndan sürükl eneceklerdi kale du
var l ı evleri n i n pencere l i demi rli yal n ı z l ı ğ ı içine!
31
Sıkılınıyor, somurtuluyordu uzun uzun.
Bir de şu vardı : Fi lmeHer ya üçünü bi rden de
ğil de, içlerinden birini beğenir, birine rol verir, be
ğen i l i p rol verilen o, biri, üne kavuşursa? Üne kavu
şunca da f i l m teklifleri ona yağarsa? Babası , abisi ,
annesi falan bı rakmaz derken, büyük parayı duyunca
bırakıverecekleri tutarsa ya? O zaman , o zaman işte
öbür ikisi için hayat alabi ldiğine çeki l mezleşird i . Ya
şanmağa değmezdi bu dünya. Kasabada artık istan
bullu öğrenci lerle yerl i kırpık bıyık l ı oğlanlar, polis
vari kasketinin siperi sağ kaşlarına y ı k ı l ı çapkın hak
almazlar, manifaturac ı , gazete bayii falan kimbi l i r
nası l dalga geçer, nasıl nası l alaya alı rlardı i nceden
ine eye .
A m gene d e üzerinde durmuyor, filmcilerin ge
lecekleri gün yaklaştıkça, kalp çarpıntı ları artıyordu.
Sonunda geldi o gün.
Güneş çiğ ı ş ı klarıyle kasabayı kavuruyordu. Ser
çeler saçak altları ndaki gölgelerde soluyarlardı açık
ağı zlarıyle.
Sofiya Loren Gönül. B B . Leyla, CC. Nuran kulak
l arında i r i sarı halkalarla böcek kabuğu küpeleri, çok
yakıştığına inandıkları saç biçimleri havan ın çok çok
sıcak olmasına rağmen g iyd ikleri sarı, mavi , kırm ızı
dökarlarıyle yol kıyısına çıktı lar. FilmeHer arka arka
ya iki pi kap dolusu geldi, önlerinden, tam önlerin
den ağır ağı r geçti ler ama . . .
Bu i lgisizl iğe müthiş içerleyen Loren, BB., CC.,
bel l i etmerneğe çal ıştıkları öfkeleriyle, ama gene de
buz gibi gülerek, uzaklaşmakta olan pikapiarın ar
dından baktı lar.
içlerinden yalnı z CC. Nuran m ınidanabildi :
- Amaaan . . . filmciler de bunlar mıymış? Plsler!
32
K A A TiL
33
- Korkuyorum -ded i-. Beni öldürecekler!
- Ki m ?
- Onlar!
- Onlar kim?
- B i l miyoru m .
Tiri l ti ril titriyor.
Hakim temi n etti
- Korkma. Burda hiç ki mse sana bi r şey yapa
maz . Sen kanunun himayesi altındası ni
Ama elinde değ i l , korkuyor. Çevresi ni ko l l uyor.
Korku, acaipli kler yapıyor yüzünde.
Muhakeme sırasında, solda bir hıçkı rık. Döndüm.
Orta yaş l ı bir kad ı n . Bayg ı n l ı k geçi riyordu. Yanı nda
ki kadınlar kol iarına g i ri p dışarı çıkardı lar. Ben de
ç ı ktım. Ufak tefek kad ı n koridorun duvarı önüne bi r
külçe gibi yığ ı l m ı ştı . Kaati l i n karısıym ış.
- Onu asarlar mı? -diye sordu .
ihtiyar b i r kad ı n ,
- Töbe d e -dedi-. D u r baka l ı m daha. i şin ucun
dası nız.
- Ya onu asarlarsa? Ne yaparım ben beş ço
cukla?
- Ağzı n ı hayra aç kızım. Al lah gafururrahim
dir. Bu kadar kayn ı n , görümcen var. Hepsi de hal l i
vakitl i insan lar. . .
- Çocuklarımı eli mden al ı r, b i rer, ikişer bölü
şürler. Beni de kapı dışarı ederler. Çocuklarım olma
dan nasıl yaşarım ben ?
Kad ı nlar teseli iye çal ı şıyorlar ama, duyduğu yok.
- Yavru larıma hizmetçi l i k yaptı rı rlar, döğerler
Vay ciğerlerim vay !
Her kafadan b i r ses çıkmaya başladı
- Ah bu rekabet ah, gözü çıksın!
- Ç ı ksın ki çıksın. Kardaşı kardaşa, babayı ev-
lada kanl ı k i n l i yapıyor.
- Nası l canciğerdi ler halbuki . . . içti k l eri ayrı
g1derdi yalnız.
- Şeytan-ı la in araya gi rmese . . .
34
Sordum
- Nası l oldu bu?
Anlattıl ar:
- Haydar (öl en) bizim semtin kasabıyd ı . Mus
tafa da (öldüren) o zamanlar celept i . Celepli kte kal
sana Al lah ı n ku l u ! Yok. Bir dükkan da o açtı_ Sen mi
sin açan . . . içti k leri ayrı giden iki arkadaş ı n arasına
lı ir kara kedidir girdi. O ona, o ona . . . Derken birbir
leri nden çekinmeğe başladılar. Bu Mustafa çok yuf
kn yürek lid ir. Karı ncayı ezmekten çekini r. Çek i n i r
<ıma. rekabet. Gözü ç ı ksın . . .
B i rden, taa karş ıda, koridorun alt başı nda kor
kıı ı ıç bir şey görmüş gibi gözleri büyüyen ufak tefek
bi r kad ı n yanındakilere haber verd i . Hep b i r l i kte bak
tılar Gözleri yaş l ı b i r kad ı n , iki yakışıklı del i kan l ı .
iril i ufak l ı beş d e çocu k . Ö ldürülenin karısı, çocuk l a
rı. yeğenl eriym iş.
Yan larına gitt i m . Ö ldürü l enin karısı da, öldüre
nin karısı gib i , çocuklarına bundan böyl e kimin ba
kacağı nı soruyor, ağlıyor. İki del i kan l ı asık yüzl eriy
le kinc i l . Bir şeyler tasarl ıyorlar g i b i . Korkunç bir
şeyler
Ama çocuklar kinle i l g i l i deği l l er. Pek bir şey
den haberleri yok gibi . Çocuklardan ilk i kisi kız. Üzer
lerinde okul önl üğü. Bel li ki Ilkoku la gidip geliyorlar.
Çocukların üçü oğlan. Henüz okul çağında o lma
dıkları bel l i . Çevrelerine şaşkın şaşkın bakınıyorlar.
Yan ı başımda konuşuluyor. Kulak veriyoru m . Kır
çıl sakallı biri,
- Hü kümet aradan rekabeti kaldı rmal ı_ . . -dedi .
İ l k bakışta bir i stifçiyi hatı rlatan elma yanakl ı
b i r başkası,
- Nası l ? -diye sordu.
Bir genç cevapladı :
- Nası l olacak ? Hakim, memuru tayin ettiği gi
bi, esnafı da maaşa bağlama l ı . Bu kadar koş, did i n ,
ça l ı ş çabala e l i n e ne geçiyorsa, ·aydan aya maaş ola·
rak alma l ı sı n . Ortada ne kin kalır, ne de kavga!
35
Elma yanakl ı ,
- Akl ınla ç o k yaşa -dedi-. Hayatın zevki reka
bette be. Rekabetsiz hayatın ne tadı olur?
3G
SiLiK
37
deyimiyle nkamış vu ruşmak» özel liği de meydanda
iken . . .
.. Kamı ş vuruşmakı>, boyları b i r buçuk , hatta i ki
metre uzunl uğundaki kamışları keskin bıçakla kes
mekti r. Kamış vuruşacaklar deste deste kamı şlar
arasından vuruşacakları , yani bıçakla kesecekleri ka
nı ı ş ları seçerler.
-- Kaç dene vuruyon?
Karşıdaki,
-- Beş -dedi örneğin.
Ö teki bunu az buluyorsa,
-- Ben altı -der.
Pazarlık kızışır.
-- Ben b i r dönüp a l tı !
-- Ben bir dönüp yed i !
-- Ben sekiz.
-- Ben on.
Velhasıl çekişme uzayıp gider. Kimde ka l ı rsa,
kamı ş ı yere d i ker. E l i nde bıçak. Bıçakla kamışı ayar
lar. Uygun bulduğu an yerinde bir döner, sonra kes
kin bıçakla ve b i r makina hızıyle, kamı ş ı . yere dü
şünceye kadar kesip dağramaya baş lar. Bir dönüş se
kiz mi demi şti ? Sözünü yerine getirmek zorundad ı r
B i r döner, sekiz parçaya keser kam ışı . Keserse, bahsi
kazan ı r. Kesemezse kaybeder, karşısındaki kazanır.
loto gibi , hatta loto'dan çok daha harbi, isteni rse bir
çeşit spor b i l e deneb i l i r buna. Hani istanbul'da. yal
nız istanbul'da değ i l yurdun başka yanları nda da bir
tuttu mu , Güneydeki şeker kamışı piyasasında bir
can l ı l ı k!
Çiyköfteyle beyti Adana kebab ı n ı n ti ryakisi ol
muş istanbu l l u bir arkadaşla Si rkeci 'deki kebapevle
ri nden birine gidiyoruz. Hava çisenti l i . Soğuk. Tam da
yağlı, bulgurlu, acı l ı yiyeceklerle rakı n ı n havası.
Dalıyoruz kebapevinden içeri
-- Selam!
"
-- Vaaleykümselaam. Buyurun!
Omuz omuza masalar. Omuz omuza masalar ara-
38
sı nda boş b i r masa uydurul uyor, iskem ieler filan, ge
çip oturuyoruz. Burası Adana'dan b i r parçad ı r . Ada
na'n ın ünlü semtlerinden Karasoku , ya da Melekgir
mez'deki kebapçı dükkaniarı ndan birine benziyor
ama hangisine?
Saat akşam ın sekiz, sekizbuçuk su ları .
Önce büyük bir tabakta nane, maydanoz gel iyor
Sonra ayrı tabaklarda sumak ve kırm ızı biberle oğu l
muş iki cins soğan , daha sonra humuş denilen no
hut ezmesi , rakı ve ardından da ünlü Beyti Adana ke
bab ı .
Bütün bunlar üzerine istanbu l l u arkadaşa bilgi
verirken, kal ı n , sarhoş, yava, yılışık b i r ses :
- Sakall ıya selam yok mu oğlum Necati ?
Necati istanbu l l u arkadaş. Dönüp bakıyor:
- Afedersin -diyor-. Görmedim.
Seriki otuzu aşkın , iriyarı. Ceket değ i l , siyah şa
yak gocuk omuzunda. Bahriye l i biçimi bol paça pan
to lonuyle hafif yalpalı, geliyor, tepemize d iki l iyar:
- Afedersem b i r daha yaparsını
Necati , emeğiyle çalışan , hiç bir devi rde, hiç
kimseye kavuk sal lamam ı ş , el etek öpmemiş bir in
san . . . sulu· karş ı l ı ğ ı , Adanalı ların «si l ik .. dedikleri
y ı l ı ş ı k, yava adama baş ı n ı kal dırıp bakm ıyor b i l e . Oy
sa boyuna y ı l ı şıyar:
- Eski dost düşman ol maz aslan ı m . Biz sen i n l e
b i r mahal leliyiz. iskemle ikram etmek, buyur otur de
mek de mi yok? Unutma ki arsalarda az top oynama
dık, bahçelerden az erik çalmadı k. Düşmez kalkmaz
b i r Al lah !
Necati sonunda,
- Peki peki -dedi-. Rahat bırak şimdi biz i !
- Beni kovuyor musun yan i ?
- Yok ama, arkadaşla konuşacakl arı mız var !
- Bi beş l iğin var m ı ?
- N'olacak?
- Katarnı bulamadı m . Sayende bi şişe Marmara
iyedeyim!
39
- Yok -dedi-. Necati kesinl ikle,
- iki buçuk?
- O da yok.
- Yapma be Necati, yarı m bırakma be fakiri
anam babam. Bi teklik?
- O da yok .
Durdu, saliandı salland ı , sonra yıkı l ı rcasına çekti
gitti. Arkasından bakıyorum, kapı gibi delikanl ı Soru
yorum. Necati an latıyor : Düşükler devrinin Napolyon
Banapart tavırlı ocak başkanlarından birine sırtın ı
dayayıp haraçlar almış, lokantalar, eğlence yerleri
dağıtmış, karakol larda komiser, po l i s tehdit etm iş,
yumruğunun gücünü deneyecek .. muhalif., aramış, ka
raborsada at oynatmış biri.
- Su l u ! -dedi Necati.
- Yani Adana deyimiyle sil ik! -dedim.
Çok hoşuna gitti Necati'nin bu cc silik" lafı .
- istanbu l l u içi n B eyti Adana kebabı , Çiyköfte,
Su mak kadar yeni!
Kebapevinin arı kovan ı uğultusu içinde garson
sesleri :
- Yap bir acısı bol ç iyköfte!
- Beyti bii i r. Biberi az olacak!
- Evet beyler, buyruuuun! ! !
40
B O Y A CI
41
" M erhaba bey i m ! » i n e karş ı l ı k verd i m :
- Merhaba ! . . .
- Nası lsınız? Afiyettesinizdir inşal lah?
- Eh işte. Sen ?
- Ben m i ? Bana kulak asma . . .
Ta ciğerden gelen korkunç b i r öksürükle allak
bul lak oldu. Neden sonra yaşl ı gözleri ni kundura bo
yası karasıyle ki rlenmiş avuçları n ı n tersiyl e s i l er
ken ,
- Bu öksürüğü beğenmiyorum - dedi .
- Niye?
- Beni alıp götürecek korkanm . . .
- Ağzını hayra aç. Neyin var?
- Bi lmiyorum ama, ci ğerleri mden kopup gel i-
yor. Fena üşütmüşüm. « Bi r şey deği l , kurtulurum
diyorum . Dünyada ben ol masam da olur." La
k i n , çocukları , torunları düşünüyoru m !
Benim b i l d i ğ i m , kızı ndan kalma b i r torunu vardı :
- Başka torunun da m ı var?
Bembeyaz d işleriyle ayd ı n l ı k ayd ı n l ı k güldü
- B izde çocuk, torun mu ararsı n bey i m ? Karıya
ceketimizi atsak biz, gebe kal ı r. Oğlum da tıpkı ben .
Oldu on bir ay evlenel i , el inizi öper var şi ndi b i r oğ
l u ! Kendi gitti izmi r'e, çal ışacak ! i manda. Vermiş söz
bir asker arkadaşı olmasın iyi sizden . . . A l l ah utan
dırması n . . . Boyıyayım mı pabuçları nızı ?
Boyacıya dostluk böyle havada bel l i olurdu
- Boya bakalım - dedim .
O öksürüklü, o öbür dünyaya göçmeyi kurtu luş
sayan ufacık adamda b i r derlenip toplan ı ş ! Avuçları
na tükürdü, b i rbirine sürerek adeta yağ ladı ktan son
ra, ona bu pis havada b i l e rızk gönderen Rabbine
şükretti kten sonra başladı. işinin ehl i , zenaatı n ı n us
tası Çamurlu ayakkabılarıının önünde b i r sayg ı , on
lara karş ı b i r sevg i , işine b i r değer veriş . . . H er za
man böyle. Ne zaman pabuçlarımı boyatsam, bu hal .
Ayakabıdan tem izlenecek çam4rlar şuraya buraya
sıçrayıp çevreyi kirletmes i n diye bir bez yayın ıştı i l-
42
k i n . Kırık b i r alüminyum kaş ı k sapıyle çamurları ka
zıdı, sild i , sonra fırçaları aldı . Fırçalar pabuçlarımın
üzeri nde kanatlanmış l a r gibi. Daha sonra yeşil saplı
bir sakal tıraşı sabun fırçasıyle pabuçları sabunlayıp
köpü rttü, s i ldi, boyayı sürmeden önce bir kat cila
geçti, üstüne boya.
- Bu havada bu kadar özenrneğe lüzum yok be
alıreti i k ! . . .
- Yooo. . . -dedi-. Ne i sterse olsun hava .
Meraklıyımdı r. Zenaatımıfl hakkını vermezsem, kay
tarırsam, aldığım para haram kaçar !
Sonra da ü n l ü türküyü tutturdu
« Arnman booyacı , boyacııııı . . .
- Edi rne l i mi s i n ?
- Değ i l im.
- Ya ?
- Doğma büyüme Kası mpaşa, Dolapdere l i ! . . .
- Kaç yıl l ı k boyac ı s ı n ?
- Eh v a r bir kırk b e ş , k ı rk altı y ı l ! . . .
- Yaş ı n kaç?
- E l l i üç.
- Yani boyacı l ı ğa yedi yaşında mı başladı n?
i çini çekti
- Be l kim daha da küçüktüm. Taşıyamaz idim
pederin boya sandığı n ı . Lakin iyi ustaydı peder. Ner
de ş indi onun gibisi ? Bakarlar şindikHer söksünler
ci ğeri n i müşteri n i n . . . Benim peder . . .
Ö nce de a n l atmıştı . Bi l mem kaç altına aldığı bo
ya sandığ ı . Z i l l i kuşlu, sedef kakmalı. Beylerin, pa
şaların kunduralarını boyarmış . i ri - yarıymış çok.
Güleş tutarmış gençliği nde, davul çal armı ş , adam bi
le asa rm ış sırasında . . .
Bi r s ı r veri rcesi ne,
- Şişl i de var i di hanım efend i l erden dostları !
-dedi-. Lakin b ı ra k , matetti esrar!
Sen de içer .mi s i n ?
43
- Allah sormaz bana oni. Diyil içmek, içen l e
b i l e etmem merhaba! Neden? Çünkü esrar içenin so
luku bi lem insanı çarpar! Ben içerim beyaz Marma
ra şarabi i l e et, pirzola. Tabi bulursam para. Ama d i
y i l i m başkaları g i b i yokken çocuklar ı m ı n nafakasi , ve
reyi m şarapıma para! Hayır. Çocuklarım doyacak pe
şin, sonra gelecek şarapa sıra! . . .
- Doğru .
- Şindi ben ne isterim bilirsin? Radyo ! Var kü-
çük radyolar, pi l l i , verirler iki, üç yüz l i raya, taksit
le . . . Lakin ç ı ksın gözü paranın, Artmaz ki boğazdan
alıp şenJetesin evini!
Fırçaları pabuçlarımın üstünde rüzgar gi biydi.
44
KiM KiM E
45
düklerini sanarak büsbütün utand ı . Utançtan kurtu l
mak içinse elini cebine attı . Son cigarası nı Gü lhane
parkı n ı n iki yüz metre aşağı sında yakm ı ş , Gülhane
parkı n ı n kapısında da izmariti fırlatm ı şt ı . Yoktu ci
garası . Ama kızı n alaycı gül üşünden de kurtu lması
gerekiyordu. B i r şeyler yapmal ı yd ı . Ne diye o taşa
futbol topuymuş g i b i şut atıp maskara olmuştu kıza.
Kıza, a rkadaşları na!
- Bir cigara verin be!
So l i ç , sağiç ustal ıkla pas veri rlerd i ama, cigara ?
Ü çü de ortaokul sonda öğrenci . Bu yıl da çaktı lar m ı
belge alacaklar. A n a , baba, hala, teyze, amca .. . var,
var olması na var ama «Al lah belalarını versin topunun
da. Gazyağı döküp yakmaktan başkasına yaramaz her
geleler! »
Santrafor Oktay,
«- Yedek parçadan her yıl mi lyon vuruyor be
n i m amca m ! der.
u
46
i ngiliz ler ne yapıp yapıp Fenarb� hçe'yi de yenip,
Türklerin burunlarını kı rmak için Ing i l i z profesyonel
lerini geti rmişler Malta'dan, bilmem Londra'dan. Öy
l e olduğu halde Zeki Rıza, topu kapmı ş , yı lan gibi,
profesyonel lerin arasında . .. .. Al lah ı m ı i nkar edeyi m ,
Zeki 'nin şutu nerdeyse ağları delecekti ! Siz b i l mez
si niz, o zamanki Taksim stad ı Türklerin alkışlarından
yıkıl acaktı. Ne günlerdi o günler eh be! "
So liç Erdal da en çok Bekir'i tasarlar. Onun gibi
bi r so liç olabi l mek! Direkleri kırarmış şutla, öküz öl
dürürmüş. Ortada Zeki, soliçte Beki r, sağiçte Ala . . .
B i r başka çakı ltaşı çıktı önlerine. Santraforuyle
birden koştu .
- Hop hop . Al baki m . ..
Sol ayağı n ı n burnuyle hafif bir dokunuş. Çakı lta
ş ı deği l de futbol topuydu sanki ve sanki Gülhane
parkı n ı n deri nleri ne uzanan geniş caddede deği l l erd i .
Santrafor a l d ı zarif pası. Çevrede deminki gibi
ne kız, ne kad ı n . Bir er oturmuştu sıralardan birine,
kirli bir gazete parçasına bakıyordu. Deminki gibi gü
lecek, utandıracak hiç kimse yok. Gerçek bir santra
for gibi koştu çakıltaşı na. Bir ayak oyunu, sözde
önündeki hası m oyuncuyu geçti, nefis bir topuk pası .
Sağiç koştu, nefis topuk pasına, küçük bir vücut ça
l ı mı , hası m oyuncunun solundan gösterip sağına kay
d ı . Santraforla yer değiştird i l er. Sonra soliçle. Soliç
sağiçe geçmişti şimd i , sağiç sol içe. Santrafor hafif
geride kalmıştı . Futbol topu, yani çakı ltaşı çevik, kıv
rak, zarif dokunuşlarla üçü arasında tık t ı k tık... Bu
sefer sol iç'in kuvvetl i sol dışı çakı ltaşını yol boyun
ca uzattı.
- U lan nasıl deplasman yapıyorlar değ i l m i ?
B u «deplasman .. yapan takım b u yakı nlarda Yu
goslavya 'nın Partizan'ı. Daha önceleri olsa Portekiz
Benfika 'sı , ya da m i l li takım olabi l i rd i .
- Eusebiyo kardeşim. Allah be!
- Ye Brez i l ya l ı Arap, Brezi lyal ı Arap?
- Sivori fena mı ?
47
- Şu sıra genç mil liler arasında olsaydı k . . .
- Bu yakınlarda Bulgaristan'a gidecekler!
- Sonra da Romanya. \
içierin i hasretle çekti l er. Genç m i l lide olamayış
ları anaları , babaları, amca, dayı, teyzelerindendi .
U l an ne gazyağı dökülüp yakı lası insaniardı be!
Genç m i l l iye aday gösteri lenler arasında mahal leli le
ri de vard ı . H iç de kendileri nden iyi oyuncu d eğ i l l er
di ama, şans işte.
Santrafor yeniden içini çekti cigara hasretiyle
- Bi r paket cigara olmalı ki şimdi . . .
Sol iç Erdal cigara kul lanmıyordu :
- Boşver cigaraya. Kayıntı var m ı , kayı ntı ?
Sağ iç Metin'in sivi leeleri birden daha da kızard ı :
- Hem kayıntı olma l ı , hem d e cigara!
Santrafor,
- Yeşee! -dedi-. Yeşe ama, en çok cigara !
- Boşver . . .
- Cigara içmiyorsun diye d i m i ?
Kendini yol kıyısındaki tahta sıralardan birinin
üstüne atarcasına bı raktı . Ö tek i l er de iki yanına geç
tiler. Burada da Oktay deminki gi bi gene santrafor
daydı. Erdal sol i çte, M etin sağiçte. Sağiç M eti n ciga
rayı şöyle böyle kullan ı rd ı ; kayıntı da olmalıyd ı , ci
gara da. Kayı ntı , köfte falan değ i l , bol etl i , bol yağ l ı
kuru fasu lyeyle, tane tane pirinç pi lavı . Tabağa pi
rinç pi lavını öbekleyeceksi n, üzeri ne iri taneli, hamur
gibi pi şmiş kuru fasu lyeyle etl eri , yan ına da kırmızı
soğan ama, yumrukla ezeceksin kırmızı soğan ı , son
ra da tuza ban ıp . . .
- Ne düşünüyorsun lan ?
- Hiç . . . -ded i .
- Ben ne düşünüyorum biliyor musunuz?
Sağiç, santrforun sı rtı üzerinde soliçteki Erda l '
ı n kara kaş, kara gözleri ne baktı. Sağ kaşıyle, sağ
gözünü görüyord u .
- B i r lokantamız olsa diyorum . . .
Santrfor Kumkap ı , Venikap ı , Aksaray kahvele-
48
rinde çoook d i n l em işti . Durmadı üzerinde. Bir lo
kantaları olacak. Kendi l eri çalıştıracaklar. Kazana
caklar. Her hafta ekzersiz, sonra büyük kulüplere
transfer . . .
- Boşver -, ded i .
- N iye?
- Mang ı r ister oğlum.
Sağiç de biliyordu bir lokanta ıçın mangı ra ih
tiyaç olduğunu . O d i yordu ki: cı Boşverel i m oku la.
Sarı lalım dört el l e ku lübümüze. Haftada iki, üç, dört
antren man, gidel i m . Birinci takımda oyııayalım ... •
49
larda , dalların nareleri nde gizli ötüp durdukları bel ir
siz çeşitli kuşlar . . . Ta karşı lardaki kal ı n bedenli bir
ağacı n çevresinf sarmı ş fundaların arasında bir kız
yatıyordu sırt üstü. E l l erinin parmaklarını kenetle
miş, başının altına koymuştu. Fazla geniş kısa kol lu
sunun altında traş l ı koltuk altları . . . Genç irisi b i r
marangoz çevreyi dikizliyordu boyuna. Karşıda, yo
l un öte başı ndaki tahta sıralardan birine yan yana
oturmuş üç futbolcudan kuşku lanıyor, kızın ne tıraş
lı koltuk altlarına bakabiliyordu rahatça, ne de onlar
gelmeden önce okşad ı ğ ı hacaklarına elini uzatabili
yorı:Ju. Kız tavdı , tav! Ne isterse yapabilirdi ama, yeri
yoktu. Vard ı , vardı zengi n akrabaları . Babaannesi var
d ı , evleri vard ı , dükkaniarı vardı . Vardı ama, baba
sına, yani öz oğluna iki odal ı k bir ahşap katı ver
memişti be inek karı !
Kız,
- Neden vermiyor? - diye sordu.
- Yavaş ol!
- N'olur?
- Şu karşıya üç kopuk geldi oturdu ded i m ya !
- Amaan sende. Kız başımla ben korkmuyorum
da . . .
- Sen aslansı n !
- Sen ?
i çini çekt i . Aslandı , o da asiandı ama, ne fayda?
- Kalk - dedi -. kal k !
- Niye?
- Şu üç oğlan bu tarafa gel iyor
- Korkuyor musu n ?
Yukardaki dal larda kuşlar çıldırıyorlard ı . Serin
hava dal ları hışı ldatıyor, yaprak lar sanki fırı l fırıl dö
ni.iyorlard ı .
Santrfor yepyeni bir çakı ltaş ına yeni b i r şut attı .
50
B OYALl D U DA K lA R
51
yatakları al elacele kaldırdım ortalığı şöyle b i r süpür•
düm, çocukları k ı rdım geçird i m . O, çorab ı n ı n tek i n i
sora r öteki pantolonunu. Sana bir şey söyliyeyim
mi? Bu çocuğun öleceğini ben rüyamda görm u ştü m .
Sonra a l ti l erime g i ttiğim izde f a l kapattımdı , eltim
dediydi ki, sizin evden bir cenaze görünüyor. Al lah
vermesi n dediydi de içi m bir kötülendi, bir kötü l en
diydi k i . . . Hani e Itim d iye değ i l , l a k i n kitap gibi o
kur. Zaten fal bakması ndan başka b i r meziyeti de
yok ya . . . Gördün evi n i , yeri n i , teri n i terti bini, çocuk
l a r ı n , kocası n ı n bakı m ı n ı b i l irsi n . Allah i ç i n söyle, o
kad ı n ev kad ı n ı olab i l i r mi ?
?
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
52
iki kadı n ölen çocuğu hatı riayara k sözü kesti ler.
Yüzlerinden korkuya benzer bir şeyler uçuştu . Kun
durac ı n ı n bodur usulcacık,
- Biz de çıkalı m - dedi -. Çok ayıp olur!
- Doğru ama kardeş . . .
Sözünü kesti :
- B i l iyorum bi liyorum, aran iyi deği l, sonra pa
saklı ama ne yapa l ı m ? Arada ö l ü o lmasa o eve ben
de adı m ı m ı atmarn ama, ö l ü var. Yoksa insan o k i re ,
o pasa tahammül mü edebi l i r ?
- Hayd i çıka l ı m . . .
- Sen çık, ben sonra gel iri m . . .
Orta katın k i racısı Seniha ökçeli rugan ter l i k l e
r iyle üst kattaki Meliha ablalara çıktı. En alt katta
ki k i racı kunduracını nki dudaklarını boyayıp boya
mamayı düşündü. Baş sağ lığ ına pudra, kızı l l ıkla git
menin saygı sızl ı k olacağ ı n ı i d rak ederek, vazgeçti .
Ulkin şu Seniha 'ya da içerlemişti . insan boya l ı du
daklarıyle baş sağ l ığına gider miyd i ?
Siyah örtüsünü başına a l d ı , duvardaki küçük
aynada başını düzeltti , soluk dudaklarını kızarmnsı
için dişl eriyle ezdi ezdi , sonra içinde « Boya l ı du
daklara karşı öfke,, Meliha ablalara çıktı . Konu,
komşu toplanmış ağlaşıyordu. Meliha abla otuz beş
l i k akça pakça ufak tefek b i r kadın, komşuları teker
teker gözden geçirdi kten sonra arada basıyordu fer
yad ı . Bastıkça da sekiz ki racı nın barı ndığı dört katlı
sipsivri ev sal lanıyor, sıvaları dökük duvarlar titri
yordu.
i htiyar b i r kadın,
- Hastalığı neydi ? - diye sord u .
M e l i h a a b l a uğund u ktan sonra:
- Ne hastal ı ğ ı ? H i ç hastalığı yoktu. Melekler
gibi evladım, akşam emzirdim yatırdım. Her gece
uyanı r, ağlar, huysuzlanırd ı . Bu gece şeytan kulağı
na kurşun dedim, hiç uyanmadı . Sabahley i n yüzünü
b i r açtım, ne açayı m ? Ç ı ld ı r ç ı l d ı r bakıyor. Hadi de-
53
di m, hadi sana maskara . . . A . . . Her zaman şakı r şa
kır gülen çocuk . ..
Yeni bir feryat!
Bu böyle. çocuğun yıkanıp babas ı n ı n kucağ ı na
götürüldüğü ana kadar sürdü. Çocuk kapıdan çı ka·
rı l ı rken Mel iha abla, ama yürekler paralayan b i r çığ
l ı kla konu komşunun koliarına kendini attıktan son·
ra yavaş yava� yatıştı . Baş sağlığı di leyip, sabı r
tavsiye eden komşu lar b i rer i kişer çeki ldikçe M e l i ha
abla her kon�şunun üzgünlük derecesini düşünrneğe
başladı. Bii·de•ıbire orta katın kiracısı Seniha'nın bo·
yal ı dudakları nı hatırlad ı . Yanıbaşında oturan, kun
duracı nın bodur Şerifeye,
- Düğüne g e l i r gibi neyd i o pis cenabetin du
dakları nın boyası ? - diye sordu .
Şerife,
- Doğru kardeş - dedi -. Yakışık a l ı r m ı ?
Al maz . Neden? Çünkü a k ı l var. B e n kendim yapmanı
öyle sayg ısızl ı k. Benim de rujum var, hem de onunki
gibi Mahmutpaşa ruju değ i l , bizimki alm ış, Beyoğ
lu ruj u ! Sürsem süremez miyd i m ? Sürerdim ama ne
den sürmed i m ? Şurda yüz yüze bakıyoruz. Ö yle deği l
mi ama?
Mel iha abla duymadı bunl arı,
- Çocuğumun doğumuna gel medi de ölümüne
geldi . -, dedi -. Alacağı olsun . . .
- Al lah seni inandı rsın M e l iha abla, akşamdan
beri içi mde bir sıkı ntı bir sı kıntı . . . Sabahleyin bi·
zimki yataktaydı, geç kal kar eksik olmasın. Ded im ki
bugün yüreği mde bir s ı kı ntı var dedim. Hem sana
bir şey söyl iyeyim mi? Ben bunun rüyası n ı da gör·
düm de sana söylemed i m . Neden? Ü zülme diye . i n
s a n olan b i r i nsan . . .
Me liha abian ı n gözleri karşı duvardaki güneş yu
varlağı na dalm ıştı . Orta katın kiracısı Seniha'nııı
ruj lu dudakları nı düşünüyor, öfkesi gitti kçe artıyor
du . Çocuğunun doğumuna gel meyip de öl ümüne gel-
54
mesinde sebep vardı . Doğumda dargın bile değildi
l e r . Çocuğun ö l ümünde dargı n olduğu halde . . .
Kunduracının bodur usulcacık soku ldu :
- Hem sana bir şey söyl iyeyi m m i ? - dedi - .
Laf aram ızda kalsın. Seniha sen i n için pasakl ı ded i ,
tıpkı eltin gibi dedi!
Mel iha abla sertçe döndü :
- Vaa. . . demek pasaklı ded i ?
- Aman M e l i ha abla kulağına gitmes i n , huyu·
n u b i l irsin, bense lafı sözü hiç sevmem!
Mel iha abla çocuğunun ölümünü unutmuş, alıp
verrneğe başlam ıştı bile. Yumrukları nı bel ine daya
d ı , mavi terl ikli, tombul beyaz ayağ ını öne attı :
- Bu günden tezi yok, bir daha doğuracağ ı m ...
- ded i -. Pis kısır karı . M u m alsın da derdine yan-
sın o !
Güneş yuvarlağı duvarda b i r yandan bir yana
bel l i beli rsiz kayıyord u .
55
iş
56
- Ne zaman karışmaın ı tavsiye edersi niz?
- - H i ç bir zaman! Bu ldun bir ekmek, yeyip
şükredeceksin. Nene lazım elin keçisiyle koyunu?
Hem sana bir şey söyleyim mi? U kalalığı da bı rak!
Birden merakla sord u :
- Fabrikatör Al i beyi n nası l zeng in olduğuna
dair şurda burda nutuk çekiyormuşsun. Benim kula
ğ ı ma kadar geldi. Doğru mu?
- Doğru ama, nutuk çekmedim.
- Ya?
- Laf açı l d ı , başkaları bir şeyler söyledi, ben
de . ..
- Sen de pekiştird in deği l mi?
Açtı ağzını yuındu gözünü. Aslolan, kanunlar
dan ustaca kaçıp, gemiyi yü rütebilmekti !
Güneş, sıcak, parasız l ı k , daha kötü evdekiler
Sustum. Susuşumu, çektiği nutku hakl ı bu lduğuma
verm iş olacak,
- Gel peşi mden ! - dedi.
Takı ldım peşine. Uzun uzun yürüdük. Sinirlerimi
bozan müthiş güneş, postallanma sıvaşan sıcak toz
lar Ama ne de olsa herhangi bir iş ihtimal inin pı
r ı l pırıl umudu vardı içimde.
Şeh i r dışıdaki istasyon ambarına geldik. Acı acı
ınazot kokan birtakım merdivenler çıktık, serin hava
siyle loş bir tahta kutuya benzeyen ufacı k bir odaya
g i rd i k. Masasında birtakı m kağıtlara gömülmüş, süt
beyaz saçl ı , geniş yüzlü, sivri çeneli bir memur b i
zi, bizi değ i l , baba dostumu görünce mubalağalı şe
kilde yerinden fırlad ı . Sarı l ı p öpüştü ler. Süt beyaz
saçlı adam, baba dostuma iskemle ikram etti, bir
yarenli ktir tutturdular. Arada kahkahalar atıyor, ya
şaran gözlerini avuçlarının içiyle siliyorlardı .
Bir ara ciddileştiler. Baba dosturnun sırtı bana
dönük olduğu için, yüzünü göremiyordum. Sütbeyaz
saçl ı adam ın arada gözlerini bana çevirip tepeden
tı rnağa süzüşünden anlıyordum ki baba dostum bana
dair b i r şeyler anlatıyor!
57
Sonra yanıma geldiler. Baba dostum,
- i şte -, dedi -, tam i stediğin gibi b i r adam
sana. Şeytana b i l e pabucunu ters giyd i ri r ! .
Bu kabi l iyati min farkında deği l d i m .
Süt beyaz saçlı adamla uzun uzun bakıştı k. T i l
kiye benziyordu. Göz kı rparak,
- Anlaşacağız öyleyse .. -. dedi -. Ne der
sin?
- i nşallah . . . -. ded i m .
Baba dostum bundan da mana çıkarm ış olacak,
gene dikildi :
- i nşal lah m ı ? Ne demek o? Yoksa burada da
mı ukal a l ı k tasl ıyacaksı n ?
- Bundan önce taslamad ı nı k i . .
- Fazla konuşma!
Hakaret karş ı l ı ğı «Ekmek" e kavuşmak hiç b i r
zaman i ltifat etmed iğim, edemed iğim b i r metottu .
Ağzınıdan baklayı tam çı karacaktı m , sütbeyaz saç l ı
adama döndü:
- En küçük ukalal ığında atarsın !
Neyse, işimiz, maaşı nıız, kesi ldikten sonra eli
nıize geçecek paraya dair bilgi verd i : Maaşı nı yüz
yirmi li ra id i . Kesi ldikten sonra yüz l i ra geçecekti
elime. Aklımı başıma toplayıp çenemi tutmal ı , dev
l ete m i l lete dua etmeliyd i m .
B i r sürü kuru sıkıdan sonra çekip g itti.
Sütbeyaz saç l ı yeni .. şef., i m , yan ıma döndü.
Sık sık yaptığı gibi, göz kı rparak sord u :
- Neyi n olur bu ukala dümbeleği ?
- Ki m ?
- Deminki, s e n i bana tavsiye eden !
- H i i iç . .
- Nası l h i ç ? Binmiyeceği katıra y e m takmaz o
be!
- Baba dostu m . ..
- Dostl ukla fi lan d a alakası yoktur. Herif ka-
raborsadan iyice yükünü tuttu. Vardır senden de b i r
çı karı !
58
- Benden ne ç ı karı ol acak? Ne çıkarı olabi-
lir?
- O halde büyük adam ro lüne başlad ı . Hayır
cemiyetlerine filan da burnunu sokmuş. Vagon dal·
gasından yarım mi lyon vurd u . Namaz mamaz. . Yarın
i ktidar partisine de girer, koyar adaylığını , gel ecek
devre ooooh, belki de m i l l etveki li!
Kendi kendine konuşuyordu. Sonra gözlerimin
içine kurşuni kurşuni baktı:
- Benim adım Atıf! - ded i -. i şletmede bana
del i Atı f derler . . .
" Estafurullah ı bastı m . Sözümü ağzıma tıkadı:
•
59
- Nerde?
- Maaş kaç ?
- Kesi ldikten sonra eli mize sağlam ne geçe-
cek?
- Pazarları tatil m i ?
60
Bi R:rAKIM iNSANLAR
61
lüzumundan fazla iri gelen bir başı ve kenarları bu
ruşmuş ufac ı k gözleri vardır.
Emin o gün hapishaneni n her yerinde gezdi , do
laştı , on i kinci koğuşta, söğütlü köyünden Recep
ağanın ekmeği ni çalarken yakalan d ı , dayak yed i , ana
sına avradına söğdü ler, ensesini kaşıd ı , gitti güneşe
yatt ı . Bir ara hapishane bahçesindeki ebegümeç l e
ri nden yed i , sonra gene koğuşları dolaştı , gene ko
ğ u l d u , gene anası na avradına söğdü ler, gene güneşe
yattı . Ot atlad ı , sonunda, ikindi üstü müth iş bir san
cıya tutuldu. Sancı midesi ni öyle buruyor, göbeği
sanki bir burguyla öyle del iniyordu k i , dermanı ke
si Idi, ıslak toprağa boylu boyunca uzandı . Güneşin
altında k ıvrı ldı , açı ld ı , toplandı , bacaklarını gerd i ,
midesi ni yumruklarıyle bastı rdı , ağzından acısular
aktı , parmağı nı boğazı na sokarak zorla istitra etmek
i sted i . Ne yapmak i stedi ise nafi le . . . Karnı n ı n ağrısı
g eçmed i .
O, hapishane bahçesi nde, ana duvarın önünde,
jandarma kulübesi n i n altında kıvranı rken , ikinci kı
sım teneffüsteyd i . Nöbetçi jandarma da iki duvarın
birleştiği köşeni n üstündeki kulübesinde, pencereye
yaslanmış ona bakıyordu.
Bahçede birer ikişer, üçer dörder, bazen daha
çok, gidip gelen, gelen giden mahkümlardan çoğu,
onu kı vranı rken görd ü . Laki n o kadar. . . Kimse ne
acıdı , ne de · Bir insan .. ın yerde k ıvran ı ş ı ndan gözü
yaşard ı . Hatta biri, yan ı ndaki ni di rseğiyle dürterek,
- Numara! - ded i .
Emin neden sonra topraktan kal ktı . Her tarafı
dökülen paçavraları nın içinde d i k i l d i , Yumrukları
midesi nde, iki kat ola ola bi rkaç adım attı , durdu,
bel ki gene yürüyecekti . Fakat midesinde, tekrar,
hem de deminden beri duydukları ndan daha müt
hiş bir buruntu , olduğu yere yıkıldı.
Şüphesiz herkes gene dolaşıyor, onu gören ler
oluyordu el bette . . . Lakin . . . · ni hayet bir serseri 'ydi
bu . . .
�
62
B i r ara bir başkası , ayağa kalkmış bir başka so
lucan peydahlandı: Adem baba Kaya A l i . B u da yer
deki gibi bir paçavra yığı nıydı ki burun delikleriyle bak
tığı zaman , anı rmağa hazırlanan b i r eşeği hatı rlatır.
Kaya Ali yerdeki adama sokuldu. E l leri bel inde,
bir an, · kısa bir an, bir hayvan kadar hissiz ona bak
t ı . Sonra , çıplak ayağıyle yerdekinin böğrünü laf ol
sun diye dürttü :
- Kak lan.
Savuşup gidecekti.. B i rden bir ihtimal . . bunu
• .
63
karş ı l adı : « Haydi baka l ı m yal lah , dönün geri . . . .. diye
ters yüzü etmek i stediler. Kaya A l i etine ateş bas
mış lar g i b i bağ ı rınağa başlad ı : Sizde Allah kor
kusu da ın ı yok? Herif ölüyar yahu. B i z bu vatanın
eviadı deel miyik? falan .. Meydancı lar i stemeye is
teıneye inand ı lar. Eğer Emin yürüyebilse yal nız onu
b ı rakırlar, Kaya Ali 'yi geri çevirirlerd i . Lakin Emin pis
paçavraları içi nde yatıyor, yuınuk gözl eri , bi leğ i ne
inmiş başıyle oracı kta bekliyordu.
H iç bir meydancı bahşiş çıkınayacağ ı n ı b i l d i ğ i
yükün ucundan b i l e tutmaz. Kaldı ki l e ş g i b i kokan
«pis b i r serseri .. yi revire sal l a sırt çıkarsı n .
Kaya Ali'yi arnzundan hınçla iten b i r meydancı,
- U lan ---:- , dedi -, yerned i m numaran ı , neyse . . .
Onu b ı rak sen çabuk in, yoksa bak anan ı avradı n ı . . .
Kaya A l i yerdekini sı rtlad ı , revire çıkard ı . Revi
ı-i n demi r kapısı kil itliyd i . E m i n ' i oracığa bı rakıver
d i . bı rakıvermesiyle de hemen unuttu. Açl ı ğ ı içlerin
de taşıdığı tersiz gözleriyle içeriye demir kap ı n ı n
ötesi nde, revi rin beton sotası n ı süpüren Mustafa 'ya
bak ıyor, yutkunuyor, lafa neresinden başlarsa bu es
ki arkadaşı n ı , 72.'ci Ade m baba koğuşunda ' ci gara iz
maritlerine zar attı kları , b i r l i kte ot otlad ı kları , hapis
haneden ucuz ucuz ekmek top layıp d ışarda bi rkaç
m i s l i karıyle satan bir açık gözün bir gün ekmekleri
ni kapıştı kları eski arkadaşı Mustafa 'yı kızdı rmadan
kapıyı açtırmayı düşünüyordu k i , Mustafa ' n ı n ç ı p l ak
ayakları etl i ve kocamandı , Kaya Ali 'yi görd ü , gör'
mesiyle de kan tepesine sıçrad ı . Kaya A l i 'n i n orada
beklernesi kendisi için teh l i keymiş gibi öfkelend i ,
demir kapıya yürüdü.
- Ne var gene lan? Ne i stiyon? Ha?
Kaya Ali çabuk çabuk, kekeleye keke leye laf ye
tişti rmeye başlad ı , b i r taraftan d a işi patırtı ya verme
mesi için Mustafa 'yı yatıştırmaya çalı şıyord u .
B u sırada yerdekinin de akl ına b i r kurnazl ı k geld i .
Du rumunu çok tehl ikeli göstermek için midesi ni bas
tı rmağa, .. Amman anam öldüm, öldüm öldüm! " diye
64
bağı rmağa başlad ı . Bir yandan Kaya A l i , bir yandan
Mustafa, öbür yandan yerdeki Emin'in uğuna uğuna
bağırması gürültüyü artırdıkça artırıyordu. Bir ara
Kaya Al i Emin'i ayağıyle dürttü :
- Kes lan ! - dedi-, bir amir ne duyar şim
di . . . - Gene Mustafa'ya döndü - Mustuva, Mus
tuva be, Mustuva . . . Bağı rma be kardeşi m , Mustu
va . . .
M ustafa d i n l emiyordu . . . Karşısındaki adamı hiç
bir gün, hiç bir yerde görmemiş, onu asla tanımamış
gibi davranıyor, Kaya Ali 'yi tersierken sesini aşçı
başı duysun diye mahsustan yükseltiyordu, çünkü
daha bu sabah aşçı onu mutfağın bir köşesine çek
miş; Adem babalara kapı açtığını görürsem . karış
ınam ha! diye tembih etmişti .
•
65
Geberdikleri b i r şey değ i l , i laçtı , şuydu buydu bo
şuna bir sürü masraf o l uyor . ..
Din , iman, Al lah, kitap karışık bir parlayışla
M ustafa 'nın elinden anahtarı kapan aşç ı ,
-.. Gidecen m i , gitmlyecen mi l a n... - diye
kapıya atı l d ı . Aşçının n iyeti ni anlayan Kaya A l i kork
tu, d irek gibi boyuyle merdivenleri koşarak indi gitti .
Emi n 'e gelince, o, hala iki kat i n l iyor, Kaya A l i '
den a l ı namayan hıncın kendinden al ı nacağ ı n ı , ner
deyse böğrüne yahut baldı rına atı lacak tekmeyi so
luk a lmadan bekliyord u .
Tekmeyi Mustafa attı , h e m de tam böğrüne. O
zaman Emin, hayaları buru lan bir hayvan gibi böğü
rerek taş merdivene boylu boyunca serildi. Canı
sahiden ac ımıştı ama, bu kadar yaygara da « numa
ra .. yd ı .
Tekme attığı adam ın buralara varacağını umma
d ı ğ ı böğürmesinden fena halde ü rken Mustafa, fena
bir şey yaptığ ını, .. Adem babanın .. gürü l tüsüne aşa
ğıdaki lerin nerdeyse koşacağı n ı , bununsa kendi için
hiç de iyi ol mayacağını hesap etti . O bilir ki,. hükü
met, adamını bu türl ü süründürür, icabında asar,
hapseder ama, «Ciğeri beş para etmez birine .. bir
hata geti rdin m i , senden hesap da sorar!
Gürültüye başgardiyan geldi. Esmer, kısa boylu,
tıkız bi riydi ki, yüzü ille fakir fukaraya hiç gül mezd i ,
ne olduğunu sordu . Şimdi aşçı , btışı iri bir at kes
tanesini hatırlatan adam, az ewel kendi önünde e l
ovalayan meydancı M ustafa gibi küçülerek başgardi
yana durumu anlattı : " .. hiç bir şey olmamış . . . Ser
serinin numarası . . . Zaten malum, bunlar adem baba
takım ı . . .
"
66
venindeki leri gorunce i lgil endi , revir kapısına geldi .
Bu sefer başgardiyan. revir aşçı s ı n ı n az ewel kendi
önünde düştüğü durumu hatırlatarak, zorlama b i r
saygı içinde ıı mesele »yi anlattı . işi zaten önemle
din lemeyen , her gün bunun gibi, hatta bundan da
beter nice vakalarla karş ı l aşmaktan gelen bir kanı k
sayışla müdür, başgardiyanı n " izahı » ndan hiç bir
şey an lamadı , sadece,
- Pekala peka l a , yatı rı n ! - diye söylenip sa
vuştu .
Emin'i revire aldı l ar. O, revir safasındaki tahta
sıraya oturmuş, yumrukl arı m i desinde, i ki kat, hafif
hafif inierken m idesi hala sahiden sancı lanıyordu,
hiç deği l se daktorun vizite gününe kadar üç gün,
karyolada yatacağı , karn ı n ı dayuracağı için memnun
du.
Mustafa 'ya ge l i nce, o da işlerin ıı mayna » o l uşu
na seviniyordu. Çünkü, mesela, Sen kim oluyor
sun da tekme atıyorsun eşşoğlu . falan diye u şu pis
. •
67
GARSON
68
Çay ı m ı getird i . Yüzüme bakmadan masanın kirli
merme rine bıraktı . Akl ımdan geçenleri sormamak
için kendimi zor tuttum . Yüzü öyle asık, canı öyle
sı kkı n dı k i , azarianmaktan korkuyordum. « Sana ne?
Sen kendine bak! " d iyeb i l ird i .
i kinci , üçüncü çaylarım ı da h e p aynı bıkkı nlıkla
getird i , aynı bıkk ı n l ı kla boşları götürdü.
Hiç b i r şey sormadan kalktı m . Kalktım ama, ka
laba l ı k bir ai lenin geçim yükü altında ezi ldiğinl san
dığım bu adamcağıza, karınca kararınca bir yardı m
yapmaktan da kend i m i a lamad ı m : B i r gümüş lira çı
karıp uzattım. Aldı. Kahve ocağına g itti , çay parala
rından arta kalan ufak paraları getirdi , masamın mer
merlne bırktı . Tam çekiJip giderken:
-Sizde kalsı n ! - dedim.
Küfür yemiş gibi sertçe baktı :
- N i çin?
- Bahşiş.
Kenarları kurumuş ufac ı k gözleriyle yüzüme ka
ra kara baktı, küçümseyerek, nefretle.
Çekildi g i tti.
Davranışı riıda, olağana aykır ı l ı k görmüyordum .
Tam tersi. Belki de dünyanın pek çok garsonu mem
nun olurdu davranışı mdan.
Kirden morarmış fötrü, omuzları apoletl l haki
gömleği, geniş pantolonu, yama lı postal l arı . . .
Kuwetli b i r tokat yemiş, karş ı l ı k verememiş gi
biydim. O ise, hiç b i r şey olmamış gibi, kahve oca
ğına gitti, çayı aldı, kahvenin ta öbür başındaki müş
teriye götürdü.
Peki ama, niçin almamıştı? Azımsamış mıyd ı ?
On beşerden ü ç çay karş ı lığı k ı r k beş kuruş bedel ,
e l l i beş kuruş bahşiş azımsanabi l i r miydi?
Kafası usturayla kazınmış iriyarı kahvecl yanı
ma geldi :
- Paranızı cebinize sokun.
- N için? Ona bahşiş o larak bırakmak Istemiş-
tim.
69
- Almaz. Bahşişi sadakayla bir tutar.
- Peki, evli değil mi? Çoluk çocuğu yok mu?
- Yeryüzünde dik i l i fidanı yok. Ben i m kahve
ocağında yatar kal kar. Otuz senedir bu meslekte .
Evlenmiyor. Çoluk çocuk insanın belini büker, düş
manına avuç açtı rır diyor . . .
Paramın üstünü alıp cebime koydum. Tokatian
mış kadar yeniktim.
O ise, kulaklarına geçmiş kirl i fötrü, omuzları
apoletli kirli haki gömleği, kirli pantolonu, yenleri
patlak yamalı postal l ariyle kahve ocağından masala
ra , masalardan kahve ocağ ına . . .
Kahveden usu lcac ı k çıktım .
70
DEGiŞEN DÜNYA
71
Sıkıştıkça sıkıştık. Sıkıştık ya, öğrenci ler kala
bal ığının tam da ortası na düşmüşüm. Kuş c ıvı ltıları
gibi, kahkaha, yaşama sevinciyle dolu b i r cıvı ltı n ı n
ortasındaydım. H i ç beklemediğim anda kıpkırmızı
yanakları , vara yoğa attığı kahkahası, • matraklığ ı • y
l a pek öyle yaşl ıya maşl ıya aldırıp protokola riayet
edeceğini sanmadığım ateş gibi b i r delikanlı otur
duğu yerden edeple kal ktı :
- Buyurun amca, - diye yeri ni bana verdi.
Bir yer bulup oturmaktan değ i l , del i kan l ı n ı n tar
zı ndan memnun olmuştum. Demek • vurdum duymaz,
i nce l i kten anlamaz nesi l d iye iftira ediyorlard ı ?
. . . D
72
- Yüz otuz mu dedin?
- Aşk olsun Erdal, beklemezdim senden . . .
Gözlüklü, ufacık bir oğlan söze karıştı :
- Yoksa Erdal da . . .
- Evet, evet, evet!
Öteki kızlar çığl ı k hal inde gül üştükten sonra,
i:ihCı gözlü bir esmer :
- Canın sağ olsun değil mi? - dedi.
Yırtık kız :
- Tabii - dedi.
Lal eli durağ ı na gel miştik. Durakta başka kız öğ
renciler. Otobüsteki arkadaşlarını e l l eriyle selamla
dılar. Oğlanlardan biri :
- Suna m ıydı o Suna mı? - dedi.
Deminki kız başı nı salladı :
- Evet.
Yuvarlak yüzlü oğlan :
- Bitiyorum kıza - ded i . Söyle de benimle
konuşsu n !
K ı z nedense cidd iye a l d ı bunu
- Sahl mi?
- Sahi tabii.
- Neresini beğeniyarsun o solucanın?
- Baaak!
- Evet vaaak. Neresini?
- Ester Vl lyams'a benziyor be . . .
- Nah sana. Ben d e seni zevk sahibi sanırdı m..
-- Sana boşveriyorum d iye mi?
Kızlar kahkahalarmı bastı lar. Bel l i ki arkadaşları
nın bozum olmasına sevinmişlerdi. Berikl mosmor
kesildi :
- Kimin kime boşverdiği malum. Öyle değ i l mi
Şen ay?
Belediye durağına yaklaşıyorduk, kalkmam la
zımdı. Kal ktı m . i neceklerle birlikte ön kapıya ltlldim.
Vaka, paça, kravat, kaşko l , palto birer yanda kendimi
otobüsten dar attım.
Evet dünya değişiyordu, değişecektl e lbette.
73
HAKSIZ
74
arkası nın taşıtları tıkanmışl ığınqa adeta .santim san
tim, metre metre i lerlemekten sinirlerin berbat ol
sun , sonunda da e l l i kuruşcuk al. Nerde Aksaray se
leri nin daha çok parayla az yorgunluğu, nerde Cağal
oğlu 'nun az parayla çok yorgunluğu !
Tartışmalar durakta başlamıştı . Baga gözlüklü ,
koca göbekli, rölöve şapkal ı b i r adam sıra mıra din•
lerneden gelmiş ortalarda bir yere giri vermişti. Ta
bii haklı homurtular :
- Beyefend i , sist beyefend i l
u Seyetend i n ara l ı b i l e deği l .
- Heey be eyetndi!
Gene hava.
- U lan beyefend i l
Duymuyor, duysa bile kös dinlemiş herif, ald ı r-
m ıyor, karşıda, yarım soluna düşen denize bakıyordu:
B i r başkası
- Heey ekselans - dedi -. Sana söylüyorlar!
" Heey ekselans sözüne kızmış olacak, sertçe
n
döndü
- Ekselanslara heey denmez, ayıptır!
Ekselansa heey diyen uzun boylu adam da si
nirl iyd i :
- Sı ra tanımayan ekselansa heey de d e n i r , oha
da!
Kahkahalar arasında .. Ekselans» sıradan çıktı ,
uzun boyl u adamın yanına geldi. Bağırıp çağıracak,
belki de tokat atacaktı ama, beriki uzun boylu , çok da
güçlü gözüküyordu. Başını lahavle çekereesine sal l a
yıp uzaklaşırken bir başkası :
- Yörrüüüüüü - dedi.
Tam bu sırada ard arda iki dolmuş geldi, yanaş
t ı . Beşer'den on kişiyi a l ı p götürdü. Gidenler arıısın
da « Ekselans» da vardı . Koca göbekl i , baga gözlüklü,
beyefendi tavı rl ı . .. Herhalde omlete, kızartmaya, pat
l ı can daimasına bayı l ı r, yaşamak i çi n değ i l , yemek
için yaşar diye düşündüm. iktidar parti l i lerinden biri
n i n i l , ocak, bucak başkanı değ i l se bile, yakını oldu-
75
ğundan, her yerde işini herkesten önce gördürüver
meğe, cennetl i k canını cendereye sokmağa alışma
mışlardan olmalıydı.
Yen i , gri bir dolmuş. Sıradaki biz beş kişi de
hurraaaa . ..
Radyoda oynak, kıvır kıvır bir halk türküsü.
Köprüyü geçti k. Yeni camiin arkasındaki taşıt
kalabalığına takı ldık usulen. Tam lambanın önünde
yiz. Yeşi l yanıverdi . Dolmuşumuz tam zamanında
durdu ama, sinirli biri gene de :
- Gözün kör mü be, dursana be!
Sizi te m in ederim, araba ona değ i l .. o arabaya
çarpmıştı.
Şoföre baktım, sesini ç ı k3rmamıştı ama, bel l i ,
sinirlenmişti. Gözü bana i l işince :
- Arabamı sakatlıyacaktı .. - ded i .
Gülüştük.
Kı rmızı yandı. Yani yayaların durması lazım de
ğ i l mi ? Hayır. Geçen geçene. Bizimki bekl iyor. Bir
kocakarı birden. Geldi geldi arabamıza tosladı. Pür
hiddetl e :
- Ayol çekilsene yoldan! - d iye bağırdı.
Şoför gene gülümsüyor. Arkadan, arkadaki ara
baların haklı klaksonları. iyi ama, geçme durmuyor
ki. Genci , yaşl ısı , orta yaşlısı.. . Lambanın ne kırmı
zısına aldı rıyor, ne yeşi l ine.
B izimki artık gaza bastı. Yanından hızla, öfkeyl e
geçen yeşi l bir dolmuşun bitirim, ati l i şoförü bu se
fer :
- Ne salianıyorsun be, yürüsenet - diye ba-
ğ ı rdı.
Şoförümüz ona da :
-Sen de haklısın arslanımi - dedi.
- Ya sen? - dedim.
Gü ldü.
- Hak değirmende olur abi. Bizimkl dolmuş.
Dolmuşçunun hakkı yok, olmaz. Trafik haklıdır, müş
teri haklıdır, tamırcı haklıdır • . .
76
Çok, ama çok kuwetli b i r fren. Araba zınk, dur-
d u . içindekiler alabora oldular. Haykı rışlar :
- Ayol noluyorsun?
- Ne biçim fren yapış o?
- içimizi d ış ı m ıza çıkard ı n birader!
- Böyle de fren ol maz ki!
77
ÖLÜLER VE DiRiLER
78
Kadı nsa b i r türlü kanm ıyo rdu.
Bir münakaşadı r başlamıştı ki, ölü taşıyan siyah
o tomobil üçüncü sefer cam i i n önüne geld i . Erkekler
koşuştu lar. Cenazeyi yıkama odasına taşıyacaklardı
;ı ma, nedense b i rden bi r çözü lme oldu. Ki mse cena
;cye e l i n i sürmek istem iyordu. Sebebini sordum.
lceliyle deği l , intihar yoluyle öl müş. Binaenaleyh,
Rabb i l 'alemine asi l i k etmiş. Böyle asi bir ölüye yar
d ı m etmekle zülcelale karşı .. Günah-ı kebair,. işle ·
y e mezlermi ş . . .
Ö lü arabada , kal m ı ştı .
Araya uzun boyl u , zayıf adam girdi
- Ben sizin gibi düşünmüyorum - dedi -. Siz
y;ın l ı ş düşünüyorsunuz !
- Niye? - dediler -, niçin yan l ı ş düşüne l i m ?
- Yanlış düşünüyorsunuz, çünkü, evet, intihar
0. tmiş bu kad ı n . I yi bir hareket değ i l , am�. niçin et
rniş? Canına kıyması na sebep neymiş? Bunu niye dü
�,;iinmüyorsunuz?
Kısa boyl u , ka l ı n ense l i biri
- Niye ederse etsin - dedi -. Bana ne?
- Sana ne ha? Karnı n tok, sı rtın pek galiba . . .
- Olabi l i r .
- Yardı m etmiyecek m i s i n i z ş i m d i bu kad ınca-
i ı rza?
Kimseden ses çı kmad ı .
Uzun boy l u , zayıf adam kıpkırmızı kesi lerek :
- M üslümanl ı k bu deği l - dedi -. Hayır. Bu
değ i l müslüman l ı k !
Arabaya tek başına yaklaştı, cenazeyi omuzlayıp,
y ı kanacağı odaya götürüp bıraktı .
B i r münakaşanın baş i ayacağı nı sanmıştı m . Öyle
olmad ı . Gassal, yani ö l ü yı kayıcı olduğunu sonradan
ıiğrendiğim uzun boylu zayıf adam, unuttu öteki leri.
Başladı tatlı tatl ı anlatmaya : Birinci büyük Harpte
Çarl ı k Rusyas ı nda esir kal mış. Dokuz arkadaşıyle b i r
l i kte kurşuna dizi lmişler. O da ötekiler gibi oracığa
yıÇj ı l ı vermiş. B i r zaman sonra kendine gelmiş. Hay-
79
ret! Tek kurşun i sabet etmemiş meğer. Ö lülerin ara
sından sıyrı l ı p çı kmış. Koca Rusyada dokuz yıl , ta
mam dokuz yı l , aç biilaç dolaştıktan sonra memleke
te gel ebilmiş. Mem lekette herkes öldü biliyormuş.
Sağ olduğunu resmi makamlara kabul ettirene kadar
akla karayı seçmi ş .
Usta bir h i kayeciye, yahut romancıya benziyordu.
Derken saçları permanatl ı , kısa boylu, kalın bir
kad ı n , bir karış iskarpi nleri, rujlu dudakları, küpele
ri, yüzükleri ve teessürden çok çal ı mla, numaradan
çatı lmış kaşlarıyle çı ka geldi. Oradakilere olsun dö
nüp bakmaya l üzum görmeden, sağa g i tti, sola g i tti .
Çaresiz, sordu :
- Abiarn nerde yıkanıyor?
Ki mse cevap vermed i . Kızmışlard ı çalımına b es
bel li.
Yal n ı z gassa l , yan ı na gitti. Görüştü, konuştu .
Döndü : i ntihar etmiş, az ewelki cenazenin, kız kar
deşiymiş!
Kimse üzerinde durmadı.
Az sonra ölü y ı kayıcı kadınlar, beyaz iş gömlek
l eri , lasti k eld i venleriyle ölü yıkama yerinin kapısın
da belirip, canazelerin hazır olduğunu söyleyince, b i r
hareket başlad ı . Gassal d a , «Allah rızası i ç i n » yard ım
etmek üzere canazelerin bulunduğu odaya g i rd i .
Birden çaçaron b i r kadın sesi
- Ç ı ı k, çık dışarı terbiyesiz adam! Çırılçıplak
abiam ı n cenazesi yanında ne işi n var? Çık diyorum.
Fazla konuşma, ç ı ı ı k ! ! ! !
- Hanım, hanımefendi . ..
- Hala konuşuyor, hala konuşuyor! Laf istemi-
yorum. Terbiyesiz, utanmaz adam, rezi l , adam. Şimdi
seni pol i se veririm ! ! ! ! !
Uzun boylu gassal, sapsarı yüzüyle çoktari dışarı
çıkmış, dert yanıyordu :
- Cenazeler kefenl.e nmiş, tabuta konmuş . . .
Sonra, n e münasebet efendim? Cenaze başında böy
le şeyler düşünülür mü?
80
- Hala konuşuyor, hala konuşabil iyor. Terbiye
siz ada m !
·
G ittikçe artan bir öfkeyle camiyi hop kald ı rıp hop
oturtuyordu. Gözleri yuvalarından fırl amı ştı . E l i aya
i)ı titriyordu. Araya g i renierin hinımetiyle teskin olup
b i r kenara çeki ldi ama, hala yan yan , ters ters bakı
yor, tükürür gibi, bir şeyler söylüyordu.
Cenaze sahipl eri cenaze l erini aldılar. S ı ra ona
(Je l mişti . H iç kimse e l sürmek istemed i gene. Az ev
vel bangır bang ı r bağ ı rıp, kıyametleri koparan kadı n
yel kenleri i ndirmiş, etrafa suçlu suçlu bakı yord u .
Kendisine yard ı m edecek b i r i n i aradığı bell iyd i . Bak
tı ki ortalarda, demin bağırıp çağ ı rd ı ğ ı adamdan baş
ka, kimseler yok, h ı rsından kıpkırmızı kesi l d i .
B i r ara :
- Allah kahretsi n - diye söyl end i -. Ben şim
d i n e yapacağ ı m ?
Sonra , kend i n i tahta s ı raya b ı raktı , başladı ağ la
maya.
O zaman, işte tam o zaman , uzun boylu gassal
rıülümseyerek yaklaştı , izin verirse cenazeyi kendi
sinin kaldı rmak istediğini söyled i . Kad ı n ı n başı ümit
le kalktı . Karşısında az ewel payladığı adamı görün
c e , sapsarı kesi ldi . Başı önüne düştü.
Gassal 'sa , ölü yıkama odasına dal m ı ş , çaçaron
kad ı n ı n cenazesini omuzlamış, cam i kapısı ndaki ö l ü
otomobiline koşturuyordu.
81
KART KEDi
82
Sarı saç l ı arkadaşı
- Sübyanc ı seni i i ! - ded i .
Esrneri ekledi :
- Kart ked i !
Kahkahaları top g i b i patl ad ı .
- El bette kart ked iyinı , gozum f ı n d ı k fare l erin-
dc. Ayıp nı ı ? Garson oğlum çayları . . . Bana b i r de
rımg i l e yap!
Fabrika borusu ötüp, gecikmiş işçi ler iş baş ı na
koşarak geçip gitti kten sonra sokak tenlı alaştı . Ar
t ı k bakacak kad ı n , kız kalmamıştı pek. Çaylarıyle
ııarg i l e l erine döndü ler.
Mavi gözlüleri Kart ked i " ye
•
83
çaktı rtmıyacaksı n . Ben niye evlenmedim bunca y ı l ?
Evlensem sizin kadar çocuklarım olurdu şimdiye ka
dar. Neme laz ı m ? Evim i s i l i p süpüreni m , çamaş ı rı m ı
y ı kayanım var. H e m d e o biçim. Gel kızını y ı ka ş u
çanıaşırl a r ı , süpür, s i l , al mang ı r ı n ı . Ö şürünıüzü aldı
ğ ı m ız da cabası . . .
B i r başkası
- Fırın - dedi -. F ı r ı n . F ı r ı n ı anlatsana !
Gü ldü
- Garson, çayları tazel e !
Garson geld i , boş bardakları aldı , narg i lenin d e
ateş ini tazel e d i kten sonra , Kart Kedi başladı
Bir tari hlerde i stanbu l 'un kalabal ı k , fakir semtle
ri nden bi rinde fırın işletiyornıuş.
- Kraldım fı rı nda be kra l ! Dü kkan ben i m , amir
de, memur da ben . Kıyak b i r odanı vardı dü kkan ı n
a rkas ı nda. Karyola nıaryola . . . Rakı , şarap, meze fi
l a n , ooh . Sabah sabah geçerim tezgaha. Uykudan ye
n i kalkmış yavru lar k i , onüç, on dördÜ'Ilde. Göğüsle
ri manda l i na, mandal i na . Ekmek alacaklar, börek
tepsisi getirnıişler. Ona döneri nı , kız O.u ne surat?
Koynunıda yatmad ı n ya! Ötekine döner i m , ne bu gö
ğüsler? Şu antarinin b i raz genişini giysen de insan ı
sabah sabah günaha sokmasan o l ı:naz m ı ? Başlarlar
tıkır tıkır.
- Sonra ?
- Sonrası nıa l ü nı . Sonrasını onlar ayarıa·rıar
ama. birbirleri nden habersiz!
- Hepsi de sağlanıcı m ı ?
- Yok can ı m . . .
- Ya ?
- O biçim i şte . Sağ larncılar d a yok değ i ld i .
Vard ı . Teyze yanında, dayı yanı nda sığ ı ntı . S i nemaya
gidecek, ne bileyim üst baş alacak . . . mang ırı yok.
Ü çün beşin yolunu bulurlar. Akşam dudaklar boyan
mış, haydi semt sinemas ı n a !
Kal ı n b i r ses
- Al lah ! - ded i .
84
Hep bak t ı k Saçı başı ak pak o l muş, yaşlı b i r
adam.
Kart Ked i güldü :
.
- Ne o baba l ı k ? Genç l i ğ i n i mi hatırlad ı n ?
" Baba l ı k " bastonuna dayanarak kalktı :
- Allah islah ets i n - ded i .
- Boşver b e !
- Kı rkından sonra azanı teneşir pak l a r . . .
Ardı nda matrak kahkahalar, kahveden a ğ ı r ağır
ç ı ktı .
85
CillZ
86
lJste l i k şaşırtmıştı da ben i . Nas ı l şaş ı rm ıyayı m k i , o
muydu bu? Yani kara, kuru, upuzun, beceriksiz m i
lıeceriksiz gölge m i ? i mkanı yok. B u i riyarı adam o
ı : ı l ız gölge olamaz. Boy aynı boysa da, kal ı p , kıya
lot . . . Sırtı nda öyle esaslı b i r lacivert palto vardı k i ,
i nsan kazara içine g i rse, ş u lapa lapa karl ı havada
l ıani buram buram terler mi terlerı
- Yoksa tanıyamadı n m ı ?
- Ayıp ettin c ı l ızcığ ı m , tanıyamaz o l u r muyum?
Hani annen el çamaşı rlarına, tahtasına g i derdi de
sen, g ittiğiniz evi n m utfağı ndan taze ekmekle beyaz
peyn i r uçlan ırd ı n ?
Kal ı n altın yüzü kler bulunan etl i . kocaman e l i
l ıavaya kalktı
- O kesi k !
Şaştı m
- Niye?
-- Eski çarnlar bardak oldu !
Koluma g i rd i
- G e ç şimdi b i r yaprak bu nları . S e n i arkadaşla
rıma götüreyi m d e gör bak ı:ıdam l ı k nasıl ol urmuş
l.ıel le . . .
i sti klal caddesi üzerindeki içki l i lokantalardan
birine g i rd i k . Vakit henüz ikindi b i l e değ i l . Lokanta
da kimseler yok. Yalnız, d i p masalardan biri nde kar
ş ı l ı k l ı oturmuş i ki kişi , d i kkatle bakı l ı nca göze çar
pıyor. i kisi de bizimkinin tomruğundan biçi lmiş. Ö n
leri nde yarım kiloluk bir Kulüp rakıs ı , balıktan ya
lancı dolmaya, ıstakozdan füme d i l e kadar mezelerin
çeşi d i . Çeşidi ama, on lar rakı larını gene de kaba leb
lebiyle içiyorlar.
Akları pembeleşm iş gözleriyle bize kan lı kan l ı
baktı ktan sonra , lacivert atlastan kravatının üstüne
yağl ı boyayla kırmızı pençel i bir sarı kartal resmed i l
m i ş olanı, bizimkine sordu
- Ehli keyfin keyfini kim tazeler?
Bizim cılız beni gösterdi :
- Arkadaş hem hemşeridir, hem de feylesof!
87
H e rkesçe b i l i nen tekerlerneyi çaresiz yapışt ı r
dım :
- Taze elden, taze pişmiş, taze kahve tazeler!
Oktavı çok yüksek , gümrah kahkahalar. Ardı ndan
da :
- Buyur kardaş, sen de bizdenm i şs i n . . .
ler vardı ki, el ifi görse. mertek sanı rlardı ama, değ i l
beni m g i bi açl ı ktan netesi kokan feylesoflar, çeş i t
çeŞit doktorlar, mühendisler, eczacılar, avukatlar,
m i marlar etrafiarı nda f ı r ı l d ak g} b i dönüyorlardı. Oku-
88
mak mokumak, Avrupaya mavrupaya gitmek filan
fostu fos!
Bu arada garson çağrı lmış, masa üzerinde pek
az eldeğmiş mezelerle yarısı olduğu gibi duran ya
r ı m kiloluk Kulüp falan kaldırtılmış, masa yeniden
donatılm ı ştı . Yeni l iyor, içil iyor, .. ı ç bade güzel sev .. l i
ş i i rler söyleniyor, · Pilan l ı , p i lavlı poli itka » yapı l ıyor,
çok eski günlerin banka kredi lerine hasretle iç çe
ki l iyordu.
- U lan ne günlerdi be o günleri
- Banka müdürleri i nsanı kapıdan karşı larlard ı . .
- Aaaaah ah!
- Ah çekmekten ciğer kebap oldu . . .
- Gece yarısı ndan sonra aklımız hükmetti mi
çek oğlum şoför, artık Ankara m ı olur, i stanbul mu,
i zm i r m i ?
89
Masaya b i r tekme, şişeler, tabaklar betonda şan
g ı rrr . . . küfü rler içki li lokanta n ı n alkol kokul u , cıgara
dumanı yüklü havasında şi mşek g i b i çakıyor, birbir
lerinin cemazi -yel- evvel .. i n i sayıp döküyorlard ı . Bi
cı
90
K Ö R
91
- On dört çocuk, iki de Köroğ l u 'yla Ayvaz. On
a ltı kişi bu bir buçuk odada mı oturuyorsunuz?
- Yavru ların dördünü yuvadan uçurduk.
Ak saka l l ı arkadaşı
- Uçurdu ya , on beşinci çocuk yolda - ded i .
Akl ı nı duracaktı
- Hala mı?
- Ne yapay ı m ?
- Korunab i l i rs i n .
B a ş ı n ı iki yana sal ladı
- Cenabı A l l ah ı n binasını yıkamam !
- Peki, böylesine kalaba l ı k b i r a i l e reisi ol mak-
tan bıktığ ı n , başını a l ı p g idesin ol muyor m u ?
- Ben aklı başı nda bir adar:n ı m .
- Hayatından memnunsun öyleyse?
- Bak hele bak !
- Daha kazanç l ı b i r iş düşünüyor musun?
- Delinmedik kabağa girmediğim kaldı. Sıva-
c ı l ı ktan b i r i k i yüz l i ra top l u b i r para geçtiydi e l i m e .
Kış bast ı rd ı geçen yı l , işler durdu. H a d i ded i m , ş u
b i rkaç yüzle i y i kötü b i r ticaret yapayım. Vurdum işi
sebzeci liğe. Lakin hemen anlad ı m ki ticaret bana gö
re değ i l .
- N için?
- Niçin olacak? Kazanmak için müşteriye kazık
atmak, mal ı satın a l ı rken mad i k oynamak laz ı m . Böy
le şeylerse e l imden oldu bitti gelmez. Girdik içeri .
Lakin ne g i ri ş ! - i çini dertli dert l i çekti, garsona -:
Arkadaşlara çay yap benden - ded i . Devam etti - :
yer demir, gök bakır. Kar dersen diz boyu. Soba
mız oldu bitti yok. Kömürü kömürcüden kiloyla a l ı
rız. Sermayeyi kediye yüklüyeli onu da alamaz ol
duk. Vay anam vay! Açl ı k bir yandan. Çocuklar sız
lanır, karı öteye döner ağlar. Babaysan bilirsin, daya
nabi l i rsen dayan. Fırladım sokağa. Yağmur bardaktan
boşanıyor. i ç i m kararmış gökyüzü g i b i . H ı rsızlık ede
mem, para için adam boğazl ıyamam, eğri bakmam
i nsanoğluna. Derken sokağın n ihayetinde bir madam.
92
Ermeni madamı. O yağmurda kadıncağ ız beni arama
ya çıkmış. U sta ded i , filan yerde tanıdı kların b i r s ıva
i ş i var, hemen git. Adresi a l ı p b i r koşarı m . . . Allah ra
zı olsun. i nsanın i nsanı i nsand ı r . i nsanın gavuru, müs
lümanı olmuyor. N eyse , pazartığı kestik, ertesi gün
başl ıyacağ ı m . Evl erinin i ç i sıvanıp boyanacak. Bura
sı laz ı m deği l , çıkard ı bütün b i r e l l i l i ra l ı k avans ver
d i . H ey babam hey! Avucumda e l i i l i kle evden top
g ü l l esi gibi fı rlayışını var Yağmurmuş, karm ı ş , so
ğ ukmuş . . . Doğru semt, semt bakkal ı, kasabı mana
vı . Ver, ver, ver. Koynum , koltuğum dopdo l u , nas ı l
g i r i yonını evden·· i çeri , kumandan gibi !
Sağlanı gözünde sanki yeş i l b i r alev parlamaya
başlad ı .
Çaylarımız gelmişti . Sordum
- Pek i , ne olacak bu zor yaşamın sonu} Ku
lun d an, yahut Al lahından i stediğin bir şey yok m u ?
Şahlandı
- Benim m i ? Ol maz olur mu? Hiç bir zaman
atı lmayacağını b i r işin baş ı nda terl i yerek, kana kana
çalışmak, bol bol kazanmak istiyorum !
Arkadaşlarından b i ri söze karıştı
- Köpeğ i n gönlü pek yükseklerdedir h a !
G ü ldü
- Elbette yüksekl erde olacak. Apartmanda ya
şamak i stiyorum apartmanda! B i r yanda buz dolabı m
olmal ı , sekiz lamba l ı , televizyonl u radyom. b i r yan
dan da çamaş ı r maki nem! - Gözleri da ldı . Çay ları
mızı yudı,r mlad ı k .
B i rden ekledi Değil böyle çay, e ş e dosta,
gelene geçene rak ı , şarap değ i l , şampanya patlat
malıyım şampanya ! - Sigara paketini uzattı
Duman ed i n bakal ı m kahbe dünyay ı !
93
ON BEŞ KURUŞ
94
Kas ı mpaşa 'daki evı n ı n yol u n u tuttu k . Arkadaş o s ı ra
evde yoktu ama, annesi, karı s ı , kız kardeş leri , hatta
e rkek kardeşi bizi sevinçle karşı ladılar. Geleceğ i m i
z i önceden yazdı ğ ı m i ç i n , bizim o d a ayrı l ın ı ştı b i l e .
O gece, ondan sonraki geceler keseye el sürd ü r
med i l er. Ama onlar da az g e l i r l i i nsan l a rd ı . Hemen
hepsi çal ı ş ıyord u . Sonra, " Dağ dağ üstünde olur, ev
ev üstünde olmaz ! " d ı . Ne yapıp yapı p b i r i ş bul
ına l ıyd ı m . Artık i stanbul kazan ben kepçe, sabah l a r
dan akşamiara dek sürt Al lah keri m !
Paramız d a hani b i r buçuk ay içinde güneş gör
müş kar g i b i eriyiverm i şti . Kala kala, dört yüz l i ra
dan üç onluk ka l m ı ştı . Gece leri uyku tutmuyor, sa
bahlara dek kara kara düşünüyord u m . Yaşı m henüz
otuzlardaydı ama ne ç ı kardı bundan? Her sabah san
ki hep b i r l i kte ayaklanıp sokaklara dökül müşe ben
zeyen kad ı n l ı erkek l i çocuk l u , bay l ı bayanl ı ya da
k ü me küme işçi leriyle istanbul şehri yüz binl erce
ayak l ı , korkunç büyü k l ü kte bir dev g i b i cadde l erden,
sokaklardan akıyor, merd iven ler çı k ıyor, b i rtakım dai
relere, ya da fabrikalara iri l i ufakl ı işyerlerine g i ri
yor, ama bitip tükenmiyor yoru lup usanmıyordu .
Ben de bu kocaman , bu yüzbi n lerce aya k l ı devi n
ayak larından b i riyd i m . Ben de s ı rasına göre m ardi
vanler çı kıyor, s ı rasına göre alaca kara n l ı k dahiiz
l e rden geçiyor, s ı rasına göre de b i r kıyıda, el leri boş,
aç karnı m l a d i k i l e kal ıyord u m .
O gün pek buna l m ı ştım.
Bacağımda memleketten geti rd i ğ i m kına renkl i
adi bez dokumasından pantolon, s ı rtımda da aynı
pantolonun kumaş ı ndan göm l e k . Koliarım d i rsekieri
me kadar sıva l ı ve cebi mde tam ı tam ı na üç tane çey
rek; yan i on beş kuruş .
Beyoğlu 'na çı kacaktı m . Cepte on beş kuruş. is
ted i ğ i m bara, pavyona, içki l i lokantaya ne bi leyim her
i stedi ğ i m yere g i reb i l i rd i m . Onbeş kuru ş b u , boru
m u ? Harca harca bitmez !
Kası m paşa'dan d i k b i r yokuşu gençl i ğ i n o p ı r ı l
95
p ı r ı l enerj i s iyle adeta koşarak ç ı ktı m . Beyoğ l u kala
ba l ı k kaldırım larıyle i sti klal caddesinde akıyordu. Ge
ne, hep, daima o dev, o yüz b i n l erce ayaklı korkunç
dev. Ama sanki i kiye bölünmüştü de, Tünel 'den Tak
s i m 'e uzanan sağ kal d ı r ı mdaki Taksi,m 'e, Taksim'den
Tünel 'e uzanan sol kaldı rımdaki de Tünel 'e gidiyord u .
B e n önce Taksim'e g iden i n ayaklarına i k i ayak
daha ekled i m .
Sonra öbür yana geçti m , b u kez de Tüne l 'e doğru
gidenin i ki ayağı oldum. Tramvaylar, otobüsler, tak
s i , dolmuşlar vızır vızı rd ı . Cadde kaldırımları üzerin
de içki l i lokantalar, çiçekçi , manifatura, par-tömeri
lere g i renler, koyunları kucakları paket paket çıkan
lar.
Bütün bunların dışı ndayd ı m . Gerçi cebi mdeki on
beş kuruşl a her istedi ğ i m i alabi l i rd i m ama, neden
se canım bir şey al mak i stem i yordu. Böyle şeylere
yabanc ı , böyle şeylerden uzaktım. B i r iş bulamamış
t ı m k ı rk gündür. B i r i ş , ah bir i şceğiz bulabi lseyd i m .
Maaşı a z , ama akşamları çocuklarıma az da olsa,
arada sı rada da olsa meyve ve çi kolatayl a gidebil sey
dim!
B i rden kolumdan yakalandı m Döndüm , çok az
tanıdığım b i r hemşer i . Daha çok babamın sağ l ı ğ ı nda
dükkaniarına uğradığımız, babama aşırı saygı gösteren
f i l ozof b i r bakkal ı n oğ l u . O zamanlar çocuk sayı labi
l i r d i . Göz aşinal ı ğ ı ndan öte tan ı ş m ı ş l ı ğımız yoktu .
Ama o :
- Vay - dedi -, vay hemşerim . . .
Denize düşmüş, y ı l ana sarı lacak haldeyd i m . Ben
de ona sahip ç ı ktım
- Sen ha? Burada ha? Hayrola?
Gözleri n i n akı pembeleşmişti , ağzı içki kokuyor,
konuşurken tekl iyordu : Babası ölmüş. Kardeşler tıp
kı bizim g i b i . babaları ndan kalanı pay edip b i rbirle
ri nden ayrı lmışlard ı . Üzerinde s i yah b i r elbise vard ı .
Smoki ne benziyord u . Ayaklarında rugan i s karpinler.
- Ben - d iyordu -, ben var ya bu ben?
96
- Evet?
- Senin bildiğin ben değilim . Babamın ölümün-
den sonra atiadım Paris'e. Orada işletmecilik öğreni
m i yaptım . Şimdi de memleketima döndüm. Allah yü
züme baktı, gelişimin haftasında, Boğaziçi'nin bülbül
yatağı cennet bir köşesinde milyonluk bir otel ki
raladım . . .
O , anlatıyordu. Bense bu milyonluk otelde bana
da herhangi bir iş verebiJip veermeyeceğini düşünü
yordum . Oysa birden üstüme başıma dikkat ederek
kolumdan çıktı
- Yahu ne bu kıyafet be hemşerim?
Engin yanımı vermemek için güldüm :
- Bakma. Bir filim çevirmekten geliyorum da . .
Ferah lad ı :
- Hele öyle söyle. Yoksa sana yakışır m ı bu
kı l ı k? Şu halde işlerin yol unda? Mangır vaziyetin na
sı l ?
Uif olsun diye :
- Mangır meselesi önemli değil ama, çok yo
ruluyorum b i rader. N e isterim bilir misin? Şöyle cid
di bir müessesade herhangi bir memur olmak, film
lerde rol almaktan daha iyi.
Heyecanla durdu ,elini omuzuma koydu :
- Ö yleyse, benim milyonluk müessesade sana
bir vazife . . . Ha? Ne dersin ?
Kendimi tutmasam boynuna sarı l ı p , yanaklarını
şapur şupur öperdim .
- Fena olmaz - dedim önemsizlikle -. Bir dü
şüneyim .. .
Yeniden kol uma girdi, beni dört basamakla çıkı
lan zarif bir içkili lokantaya soktu . U murumda bile
değildi cebimdeki on beş kuruş. O getirmişti beni
buraya. Yer, içer, ağırdan alarak milyonluk müesse
sedeki i şimi de ayarlardım. Bu suretle gece yarısı,
belki de gece yarısından sonra eve gittiğim zaman
karıma müjdeyi verirdim
97
- Karıcı ğ ı m müjde. Şahane b i r iş buldum ki
i ş i n kral ı !
O , üflenm i ş kül l ü ateş g i b i parlamağa başlayan
gözleriyle bana bakarken yüklü göğsü inip inip kal
kard ı . Ard ı n ı geti r i rd i m i ş i m i n
- Boğaziçinde, bü l b ü l yuvası köşelerden birin
deki m i lyonluk bir iş yerinde bol maaşlı bir memuri
yet !
O, sevinçten ağlamağa başlar, boynuma sarı l ı r ,
baş ı n ı omuzuma koyarak hıçkı rı r : • Çok şükür• derd i ,
• çok şükür yarabbi . Demek Genab-ı Hak acıdı hali
mize ? "
V e daha can l ı , baş iardı
«Tabi bizde orada otururuz değ i l m i ? Dudakları·
m ı boyarnama karış mazs ı n e lbette. . . Kendime bej
bir manto yaptırı r ı m , i ç çamaşırı falan. Çocukl ara . . . "
Garson gel m i ş , masam ız donanıyordu.
- Hangi rakıyı tercih edersi n hemşeri m ?
- Hangisi o lursa olsun. Benim Için farke�mez.
- Kulüp getir.
Kocaman bir şişe ku lüp, belki de kuş sütünün de
içinde bulunduğu y ı ğ ı n l a meze . Bun lardan pek çoğu
nu geri çevird i m . Oysa yen i l mezse bile masam ızda
durmas ı n ı söylüyordu . D inlerned i m onu, büyük kulüp
yeri ne ufağı n ı isted i m . Bu yüzden garsonun bana ara
da gözleri nefretle kayıyorsa da aldırış etmiyordum.
Yedik, içtik. Beni m i ş üzerinde d u rduk. Karı m ı n
çok hoşlanacağı g i b i , bize de bir lojman ver i l ecekti.
Ben gereki nce filmci l eri davet edecekt i m . Orada
tÜmler çevri lecek, açıktan paralar kazan ı l acaktı . Ba
na bu iş için ayrıca komisyon verecekt i .
B i rden fenalaştı . Baş ı n ı masa n ı n kıyısı na dayadı
ve omuzları sarsıla sars ı la ağlamağa başl ad ı . Ger
çekten ğ l ıyord u . Ne ded i m , ne yaptırnsa susturama
d ı m . Neden sonra baş ı n ı kal d ı rd ı . Akları kıpkırmızı
gözleriyle baktı baktı
- Aş ı ğ ı m - dedi -. Deli g i b i , ç ı l g ı n gibi aşı
ğım hemşeri m . Hem de istanbul'un çok ü n l ü , çok kül-
98
türlü, çok cant i l men kızlarından birine. Aramızda bir
de kaza oldu, ham i l e şimdi. Beni hacı yolu gözler gibi
gözetler şu an . B i r soluk g id i p alıp geleyim de se
n i n l e tanıştıray ı m . Gör bak ne kadınlar varmış dün
ya 'da !
içime kurt düşmedi değ i l ama, hayır, her hal i n
den kibar, para l ı olduğu an laşı lan bir i nsand ı . Sonra
Boğaziçi 'nde m i lyon l u k iş yerinin sahibi kaçab i l i r
m i yd i ? « Hesabı gör, öyle g i t • desem, beni m bülbül
yuvası ndaki iş suya düşeb i l i rd i .
O, birbirine dolaşan bacaklarıyle çekip g itmişti
bile.
Rakı m ı yudumlad ı m , yeni iş imde neler yapaca
ğ ı m ı kurmağa devam ettim iyi yed i rmiştim oğlana
k ı l ı ğ ı m ı n fasarya l ı ğ ı n ı . Yem i ş , yutmuştu b i l e . Şimdi
yapı lacak i l k i ş , yarın hemen anlaşmayı i mzalayı p bir
avans çekmekt i . Küçük bir avans değ i l , kaabil oldu·
ğu kadar büyü k . Paraya i htiyac ı m çoktu. Evleri nde
oturduğumuz arkadaş ve a i l es i gerçi her zamanki gi·
bi iyi davranıyorlardı ama, gene de ev lerinden ayrı l
madan önce arkadaşı , karı s ı n ı , annes i n i , kız kardeş
lerini falan Tepebaşı bahçesine davet etmeliyd i m .
Sonra güzel bir kostüm şartt ı .
Saatler akıp akıp g idiyor, hemşerim gözükmü
yordu . Sakın kavgaya tutuşup karakol l u k olmasındı?
Ya da Allah göstermes i n trafik kazasında falan . . .
- Beyefendi hesabı tes l i m edip g i deceğ i m de . . .
Ga rsona sertçe baktım
- Ya n i ?
- Özür d i l er i m , hesap pusu lası n ı ödeseniz d e
zahmet olmazsa . . .
Tabağa b ı raktığı pusulaya baktı m 22.60
Cebi mde on beş kuru ş !
- Ben i buraya d e m i n b i r l i kte oturduğumuz ar
kadaş geti rd i . Yani onun davetl isiyi m . Şimdi ner
deyse _ ge l i r , hesabı öder, kaçmıyoruz!
Hesap pusulası tabakta kal d ı , garson çeki ldi . Az
99
sonra üçgen yüz l ü , tıpkı tıpkısına til kiye benzeyen
b i r başkası geldi
- Size h izmet eden arkadaş hesabı bana dev
retti efendim . . .
- iyi ya.
Böyle de bir zaman geçti , arkadaş, pardon hem
şeri , gelmed i . T i l ki bakış l ı garsonsa s ı rtını lokanta
sütunlarından birine dayamış, gözlerini de bana d i k
m lşti . Öyle bir an geldi ki , artık arkadaşı n gelmesi
ihtimali olmadığını ben b i l e kabu l l enmek zorunda
ka ldı m .
Durumu anlatt ı m . Eve g i ttik. Gece yarısından
sonrayd ı . Karım hala beni beklermiş. Sevinçle kapıya
i n d i . En son üç onlukla borcumu öded i m .
- Merak etme. Arkadaşı n başı na b i r iş gelmiş
olabi l i r. 22.60 ın hiç önemi yok. Mesel e cennet yuva
s ı nda bülbül sesi dinleyerek . . .
Y ı l larca sonra hemşerim i ote l lerden biri r.de gar-
son buldum :
- Vay - ded i -, sen ha?
Kötü geçm işten söz açmanın ne önemi vardı
- Ben ya hemşerim - dedim -. Nası lsın?
- Sorma - dedi -. O kar ı , o şahane karı beni
yek ekmeğe muhtaç etti ama yakında yepyeni b i r
i ş i n başına geçeceği m . M i lyonluk! Ben i m l e çal ı ş ı r
mısın?
- Mersi - deyip yürüdüm .
100
FARE ZEHiRi
101
- Eczacı beyi mi arad ınız? Şimdi gelir.
- Canım doktor bey hep eczacı bey için gel i n-
mez ya!
102
Doktor en çok yerleştirdiği iskemieye oturduk
tan sonra, kasası n a geçen kızın zarif bacaklarına
hayra n l ı kl a baktığı anları unutamıyordu. Bacaktı i ş
te bacak. Yer yüzündeki m i l yonlarca güzel bacak
tan b i r i . Sadece · Güzel bacak• olsa, eh işte der ge
çerd i . Değ i l . Sadece güzel bacak olmaktan başka
bacaklar!
B i r güzel delikanlı gelmişti bir gün eczaneye.
l<asaya sokulmuş b i r şeyler fısıldamıştı kıza. Kız ba
ğ ı rıp çağırmadan, hatta kaşl arını çatıp "Terbiyesi z ,
f i l a n demeden, b i r parça a l ayl ı şöyle konuşmuştu
- Efendi m ? Beni çok m u beğeniyorsunuz?
Del i ka n l ı kıpkırmızı kes i l erek doktora bakmı ş
b i r a n , sonra :
- Sus -demişti-. Bağı rma !
- Bağı rmıyorum Doktor bey yabancı değ i l !
- U l an n e matrak kızsın be !
- Teşekkür ederim ..
Çocuğun şaşkı n , kıpkı rmızı gidişine de tatl ı b i r
kahkaha atm ı ş , sonra durumu doktora açı klamıştı .
- Labaratuvara gidip gelirken yolumu bekliyor,
önüme ç ı kıyor. Randevu veriyor bana , s inemaya gi
d e l i m d iyor. Benim böyle şeylere vaktim var m ı ?
Doktor merakla sormuştu :
- Niçin yok?
- Çünkü , sabahleyin erkenden buraya geliyo-
rum . Öğleye kadar burası. Öğleyin okuldaki kız kar
deşim gelir, yemek yeriz, gider. Burada mesai baş
lar. Akşam ı n beşine, altısına kadar. O s ı ra kardeşim
okuldan gelmiş olur. Onu eczanede bırakıp beyefen
d i lerin gönül lerini avutamam ya!
O gün eczanede gene hemen hemen ki mseler
yoktu. Doktor neşe l enmişti .
- Nerede oturuyorsunuz?
- Taşl ıtarla'dal
- Baban var m�?
- Var.
- Annen?
103
- Var.
- Onlar çalışmıyorlar mı? Sen neden çalışı-
yorsun?
- Babam felç l i , anem verem. Kardeşleri m i n en
küçüğü iki yaşında. Dört, altı , sekiz, on yaşlarında
beş küçük kardeşimden başka orta okula g iden be
n i m üç yaş küçüğüm. Yani beni m l e yedi kardeşiz.
Evim i z kira doktor bey!
Bütün bunları b i r ç ı rpıda an latm ış, sonra da deh
şetli pişman, yalvarmağa başlamıştı :
- Ne o l u rsunuz bunu k i mseye hele bizim ec-
zacıya söylemeyin ol maz m ı ? Yalvarı rı m !
Doktor hayretle, sormuştu :
- Peki ama neden? N i ç i n ?
- Çünkü ..
- Çünkü?
- Kalaba l ı k b i r ai lenin çal ışan tek i nsanı oldu-
ğumu .öğrenir!
- Öğrenmes i n i neden l stemiyorsun?
- Hafta l ı ğ ı m ı artırmağa kalkar!
- Fena m ı ?
- Deği l belki ama, aldığım haftal ı k bu i ş e gö-
re. Hakkım o l mıyan fazla parayı istemem !
Doktor da o günden sonra bir iç dalgalanmas ı .
Geceleri evde, yatağında, gündüzleri kabinesinde
bu kızı, bu hem akı l l ı , hem matrak, hem haysiyetli ,
h e m de fi lozof kızı düşünüyordu. O kadar ki, g ünün
b i ri nde kal k ı p evl erine g i tmek isteğine karşı dura
madı :
- Beni b i r gün evi nize davet etsene!
H i ç şaşmadı :
- Edeyim ama, .değer m i ?
- Ne ?
- B ize g itmek?
- N için değmesin?
- Vol larımız bozuk, otobüslerimiz laçka, pis,
tıklım t ı kl ı m . Evi mize geli nce, yarı bel l erine kadar ıs-
1 04
lak duvarlar, ıslak m i nderler, ıslak örtüler. Yaz gel
meyince de kurutamıyoruz!
Karların lapa lapa savrulduğu bir gün, Taşl ı tarla
otobüsünde onunla kardeşinin arasına oturup, bozuk
yol larda ı rgalana çal kalana gitmişti . Söyledikleri
doğruydu. Yarı bellerine kadar ıslak duvarlar, ı s.lak
mi nderler, ıslak örtüler .. bütün bu ıslak g ri l i kte ıs
lanmış, kalpleri, ciğerlerine kadar romatizma içinde
yaş l ı i nsanlar, felçli baba . . . Fakat kış bambaşkaydı .
B u ıslak griliğin içinde b i r i l kbahar güneşi gibi sım
sıcak, cıvıl cıvı l . B i r an durduğu yoktu. Şimdi elinde
gaz tenekesi bakkala koşuyor, bakkaldan dönüyor
uazocoçjına çaydanlığı oturtuyor, babasının kalkma
sına yardım ediyor, annes i n i n balgam kutusunu koş
tu ruyor, çamura yuvarlanmış en küçük kardeşinin
listünü baş ı n ı değl şti riyor, çorbayı kaynatıyor . . .
Bulgaristan'ın P levne yakın ı Türklerindenm i ş ler.
Doktor bu düşkün aileye bol bol i laç yardımı yap
mış. S ı k s ı k evlerine gitm i ş , ama bir uzun Avrupa
gazi s i nden sonra kızı b i r daha eczanede bulamam ış.
- Nerde o küçük afacan?
Eczac ı n ı n gözleri dolu dolu :
- Sormal
- Ne oldu?
- Sorma dedim ya!
- Canı m söyle, ne oldu?
Eczacı gözlerini kol uyla şöyle b i r sildikten son-
ra :
- Hani - dedi -, bir oğlan gel irdi arada, hatır
Iadın m ı ?
- Kıvırc ı k saç l ı , sarışın, uzun boylu . . .
- Tamam. B i r gün Taşl ıtarla'da dört arkadaşıyle
önüne çıkmış . . .
- E?
-Arkadaşları n ı n külüstür dolmuşuna atıp . . .
- E? ?
- Allahaısmarlad ı k !
- Sonra?
1 05
- Sonrasını tahmi n edersi n . Kızda hayır bı rak
mamışlar. Pol is karako l , jandarma filan ama iş işten
geçmi ş . Hemen o günün akşam ı da bir kutu fare ze
h i riyle . . .
. . . . . . . . . . . . . . . ???
işte doktor ne zaman o eczanenin önünden geç
se, e l i nde ol mayarak içi burkul u r.
1 06
BiR iNSAN
1 07
- Bravo beyefendl, maşal lah çok kuvvetli hatı
zanızı
- Yok canım . . .
- Evet beyefendi, mahzı hakikat! Zekanız ol-
masa, çalıştığınız daireyi memuriyetinizde . . .
- Çal ıştığım yerdeki işim fazla zeka veya bilgi
isteyen bir iş değil k i . . .
- Aman efendim çok mütevazısınız.. . Siz ol
masanız, o iş . . .
- I şi m sadece tahsildarlı k. . .
- N e söylüyorsunuz beyefendi, e n alelade i ş-
ler, sizin gibi teraset sahibi, zeki b i r insanın desti
kudreti nde . . .
Haince güldü .
. . . . . .?
latife ettiğimi sanmayın beyefendi. En
alelade işler bile zatı a l inizin . . .
- 1 57 Talha'dan bahsediyordunuz!
- Bravo beyefendl, gördünüz m ü ; gene zeka!
Teferruata kaçmayan, asil ve size sadı k bir zeka.
Böyle olmasa şimdiki memuriyetinizde . . .
- 1 57 Talha!
- Evet 1 57 Talha. Bendeniz kendilerini tanıya-
madı m efendim, ama kendi leri bendenizi derha l . . .
Bu itibarla beyefendi, Talha bey d e zatı a l i niz gibi ze
ka ve feraset .. .
- Sonra?
- Sonra efendim, müteesslr oldular, elem duy-
dular bendenizin şu hali pürmelalinden! Esasen be
yefendi, vicdan taşıyan herkes elem duymalı ben i m
şu hal imden. Çünkü beyefendi, siz bilhassa mazimi
çok iyi bilenlerdensiniz. Beybam . . .
- Malum. Sonra?
- Sonra beyefendi Talha bey bendenize bir Iş
temini için, bizzat meşgul oldular. Pederi aliniz hayat
talar değil mi efendim?
- Hayatta lar . . .
- O h o h . . . Al lah, peder beyefendiye vücut ve
1 08
sıhhat afiyeti i hsan buyursun, ami n ! Rahmetli bey
bam la çok sevlşi rlerd i beyefend i l
- Sonra?
- Sonra beyefend i , müdür bey fazla formalite
merakl ısıymışlar. Memurin kanununa tevfikan en az
Ortaokul diplomas ı . . .
- Netice?
- Olmadı beyefendi . . . O rdan meyusen avdet
etti m , b i r ç ı rç ı r fabrikasının müdürü olan ihsan bey
vardır, Avukat merhum Recai Asım beyefendinin
mahdumlarıdırlar kendileri . . . Kendileriyle çocuklu
ğumuzdan beri . . .
- Neyse sonra ?
Bendenize Sümerbank Fabrikası için bir,
bir, nas ı l derler beyefendi b i r kart, kart dövizit Fran
s ı zca b i l iyorsunuz tabii beyefend i ?
- Hayır, bi l miyorum . . .
- O halde i n g i l izce ?
- Hayı r, hay ı r . . .
- italyanca?
- italyanca da b i l m iyorum. Kart viziti aldınız . . .
- Kart döviziti aldım, Sümerbank fabrikasına
gitti m beyefend i . . . i talyanca da b i l m iyordunuz değ i l
ın i ?
1 09
- Berhayat d ı rlar . . .
- O h oh . . . K i m b i l i r ne s ıcak b i r saadet içi nde-
s i n izdi r beyefend i !
- Pek deği l . . .
- Malüm ya beyefend i , büyük yaratı l ı ş lar . . .
- Demek usulü muzaattan zayıf buldular?
- Zayıf buldular beyefendi, maalesef. Halbuki
bendeniz kendi lerinden maaşı bol , alelade b i r dakti
loluk . . . Yokmuş. Fabrika i çi nde basit b i r kantarcı l ı k
teklif ettiler bendenize. Titre meraklı deği l i md i r be
yefend i , i l la velaki n , ayda e l i m e ancak altm ı ş l i ra ka
dar b i r şeycik . . .
B i rden b i re değ i şti . Hıçkırıkla
- Altmış l i ra! Diye bağ ı rd ı , tasawur buyu run,
benim gibi b i r i nsan ve altm ı ş l i racı k ! Bunun ne de
mek olduğunu b i l iyor musunuz?
- Zannederi m . . .
- i mkan yok b i l mezs i n i z i Bu b i r dehşettir be-
yefend i , i nsanoğ l uyla çirkin b i r alayd ı r bu. Otuz g ü n
ve otuz gün sonunda yalnız altm ı ş l i racık!
- Evet, otuz gün ve otuz gün sonunda altmış
değ i l , yalnız e l l i l i racıkla, hem de dört nüfus Ad i l
bey, dört nüfus geçindik. Buna ne buyrulur beyim?
Pis b i r koku a l m ı ş g i bi yüzünü buruşturdu
e l i nizi vicdanımza koyun baylar! - di ye
bağ ı rd ı m -. Otuz dördünde bir erkek ve gün de ya l n ı z
i k i l i ra ! Haftada iki defa tıraş, b i r hamam, çamaş ı r ,
sabah kahvaltı s ı , ö ğ l e v e akşam yemekleri i ç i n lo
kantaya abone, sigara, diş macunu . . .
iskarpi nlerinin yen leri patlam ıştı . Eski kasketi
n i n altı ndaki başı sıfı r numara makineyle tıraş l ı yd ı ,
kulakları d a kocaman kocaman .
medeni b i r i nsan i ç i n , haftada asgari üç
defa s i nema. Sonra ev k i ras ı . . .
Gözleri büyüdü, elmacık kemikleri kızard ı .
oturduğum mahale b i r işçi maha l lesid i r.
Siz böyle mahal leleri kaabi l değil tasawur edemez
siniz. Harap, eski , yan ı k tahtalar, çarp ı k sokaklar . . .
1 10
Sıtma, trahom, fireng i , verem akıyor bey i m ! Demek
müteehhi l s i n iz?
- Evet Ad i l bey sonra ?
- Sonra . . . SefaJet beyefend i , fuhuş beyefend i ,
aç l ı k beyefend i . Bütün bunlardan bahsettim, bağır
dım, çağı rd ım . . . Memleketin i ktisadi veçhes i n i te
barüz ettiri rken görmeliydiniz ben i , b i r, bir, bir, nas ı l
derler? Hani Ortamektepte, tarihte okumuştuk, b i r
büyük hati p vard ı . . . Oydu m sanki beyefendi . . . Dak
tilolar, müdür, mu hasip, memurlar. . . Herkes kulak
kes i lm işti !
Dayanamad ı m
- B e n - ded i m -, bütün bunları s ı z ı n kadar
apaçık söylemem iştim , b i l iyorsunuz. Beş sene, beş
koca seneye . . .
- Vız gel i r ! - dedi-, ö l ümden öteye köy yok
tur ve aç itlerin fırın y ı ktığını b i l i r m i s i n i z ?
Gözleri parlad ı . Sözlerinde hakl ı yd ı şüphesiz.
O s ı ra önü müzden geçen b i r koca göbekl iyi aya
ğ ı n ı n ucuyla i şaret etti
- Şu . . .
Müthiş b i r küfür savu rd u . Devam edecekti ama,
onu söyletip d i n l emekte ne fayda vard ı ?
Savuşup g i tmeyi uygun buldum.
ıı ı
936
ı 12
- Ceza kes, yüzünü do la savuş . . .
- B i r dolad ı m , iki doladı m . . . Taamm ü m ede-
cek . . . Sonra her önüne gelen . . .
Fabrika sahibi başı n ı sallad ı :
- Yoksa Şükrü . . . H a ?
- Ne gibi ?
- Sen daha iyi b i l irsin oras ı n ı . . .
- Ben atelyem i n disipl i n i n i b i l i r i m ağa. Bana
göre hava hoş !
- Val iaha bil mem Şükrü amma . . .
Göz kı rptı . Usta güldü.
- Yok valiaha ağa . . . Onun boyunda beni m kız-
larım var . . .
- Bana n e mal olduğunu bel ietme Şükrü ! . . .
- Ağa . . .
- B ı rak. Ne mal olduğunu belietme bana. B ı rak
onu da, söyle , napalım i stiyorsun?
- Yol verecez !
- Git ne halı n varsa gör, haydi !
i p l i kane ustası çıktı . ipl i kanenin önünde Banko-
c u Karakız'la karş ı laştı :
- Nerye böyle yel l i yel l i ? - diye sordu .
i riya r ı , esmer b i r i olan Bankocu Karakız:
- Ananın dinine -. ded i .
- Sahi nerye g id iyorsun?
- Anan ı n d i n i ne ded i m ya . . Bana bak Şükrü,
eğer o kızı koğdur, ben de seni bu fabri kada iki pa
ral ı k etmez, yerde yurtta durduru rsam , bana da Ap
tal kızı demesinlerı - Yumruklarını beline daya
dı - U l an s i li k ! - d i ye devam etti -. o ağanı z
olaca'< boynuzlu başta, hepinizin çifte çifte y o k m u ?
S e n . sen y a ? K ı z ı bağa davet ettin, gelmed i , g ittin
;ığanı doldurdun değ i l m i ?
i p l i kane ustası sapsarı kesi ldi.
- Bana bak! - dedi - . dön i p l i kaneyel
- Dönmiyecem !
Dön d i yorum sana, fena o l u r !
Ne fena olacak lan? Ha? Ne fena olacakmış?
ıı3
B i n i n yarıs ı beş yüz, o da bende yok zaten . . . Battı
bal ı k yan g ider Ama açarsam ağzı m ı !
- Ne açacan, ne var da, noluyor!
- Ne m i var? U lan, G i ritl i Hacer ' i gebe kod u n ,
Arnavut Zekiye'yi eri nden ayı rtt ı n , Kürt Gül l ü 'yü yek
ekmeğe muhtaç etti n , istanbu l ' l u Fitnat ' ı , buna keza,
ben dersen . . . Bak, açtırma ağz ı m ı ha! Ağzı m ı b i r
açarsam anandan emd i ğ i n sütü burnundan f i t i l fiti i
getiririm sonra . . .
Yan ları ndan geçmekte olan i k i ambar hamma l ı
kulak kabartmışlar, konuşulanları duymuşlard ı :
- Aptal kızı gene ye l l i ye l l i konuşuyor h a ! -
dedi b i risi .
- Heye -, dedi öteki - , var bir i ş . .
Ona Şükrü demişler . . Kırk tezgahta bezi va r . .
Beri k i ne d e Aptal kızı derler . . .
H eye . Haza Osman l ı . . .
1 14
orta boylu, akça pakça bir kızd ı . Beyaz örtüsünün
ucunu ağzı n ı n üstüne çekmişti .
Masası ndan yapma b i r öfkey l e ka lkan fabrika
sahi bi , oğlana:
- Sen dı şarda bek l e ! - ded i .
Mavi ceket, panto lonlu Hasan Korkmaz :
- N i ye ? - ded i .
- Kızla ayrı konuşmak istiyoru m , ç ı k d ışarıya !
- Ben dışarı m ı şarı çı kmanı . . . Ne konuşacak-
san ben i m önümde konu ş !
i p l i kane ustası derhal araya g i rd i :
- Hasan , hişt Hasan . . . Kendine gel oğlum !
- Ben kend i mdey i m . . Ne d i yecekseniz deyi n .
D ı şarı m ı şarı çıkmanı ben !
- Oğlum Hasan, bırak dik kafa l ı l ığı ! Ge lsene
acık . . .
Hasan ' ı n kulağına b i r şeyler söyled i , oğlan razı
oldu. Yalnız kald ı kları zaman Fabri ka sah i b i :
- Kız -. dedi - . sen b u oğlanı essahtan sevi
yor musun ?
Kızın yanakları pençe pençe kızard ı , cevap ver-
med i .
- Söyle seviyor musun? Ha? Seviyor musun?
Kız gene cevap vermed i .
- Madem seviyorsun, allahın emriyle istets i n
s e n i anandan, babandan . Ayıp değ i l mi ö y l e ambarda,
ş u rda burda . . .
Kızın kirp i kleri ı s l ak ıslak parl ıyordu:
Ben i m ne anam var, ne babam . . . - ded i .
- K i m i n yanı nda eyleşiyorsuıı ya?
- Halamın ..
- H a l i vakti iyi m i bar i ?
- i y i olsa ne i ş l m var ben i m fabrikada? O da
benim g i b i b i r işç i . . .
Fabrika sahibi i p l i kane ustasına bakt ı , bakışlı
lar. Sonra fabrika sah i b i g itti oda kapısını açtı :
- Gel oğ l u m , içeri g e l . . .
Hasan Korkmaz içeri girdi. Kaşları hala çatıktı .
1 15
- Sen bu kızı Allahın e mriyle alacan m ı , yok-
sa ..
- Nolacak?
i pl i kane ustas ı :
- Ş i şt Hasan ! - ded i .
H asan , i p l i kaı:ıe ustas ına baktı :
Ne var?
- Doğru cevap ver . . .
- A l ı rı m , a l mam . . . Size ne? Ne karış ıyorsu-
nuz? Sizin yapacağınız bir tek iş var , kovma k ! Ü st
tarafı üstünüze vazife değ i l . . .
Fabrika sahi b i kızd ı . ipl i kane ustasına:
- Al götür personele -, dedi -, y ı ks ı nlar ka
yıtların ı , defet, yallah !
i p l i kane ustası :
- Fakat . . . - dedi -, şey Hasan oğ l u m , ağa
demek i stiyor ki . . .
Fabr i ka sahi b i gürled i :
- Ne emir verd i m sana i p l i k ustas ı ? A l , götü r ,
yıksınlar kayıtları n ı , defet ded i m !
- Hasan demek istiyor ki ağa . . .
- A l götü r, defet d i yorum sana hayvtın herif!
Bankocu Hasan Korkmaz:
- Yörü kız! - dedi -, kayd ı m ı z ı y ı ktırmas ı n ı
b i l i riz biz!
Kızı önüne kattı , çı ktı lar.
Fabri ka sah i b i odanın !çinde köşeleme gi � i p gel
nıeğe başlamıştı . Ne yapacağ ı n ı b i l meyen I p l i kane
ustas ı n ı n önünde durd u :
- i nsanoğl u -, dedi -, çiy s ü t emmiş . . . Ak-
s i l i k etmeseydi halbuki . . . Tuuuh . . . Kendi e l i m l e e-
vermeği düşünüyordum . . . i k i top a i l e bez i , i ki yüz
l i ra da avans verd i rtirim d i ye tasarl ıyordum . . .
lpl i kfine ustas ı n ı n gözleri parlad ı .
-Şimdi g ider yatıştırırım i sterseniz . . . O d a fe
na l ı ğına değil de yan l ı ş anlamı ş olacak . . .
- Geçt i , evvel l azımdı . . . Kız ağiayı nca yüre ğ i m
1 16
acıd ı yd ı . Lakin öteki ? Et makinesi nde kıy herge
. .
leyi . . .
i p l i kane ustası herşeye rağ men, fırlad ı . Kızla
oğlan personelde bekleşiyorlard ı :
- U lan sersem - , dedi - , sersem ! Ağa diyor
ki, aks i l i k etmeseydi diyor, iki top aile bez i , i k i yüz
l i ra da avqns verdi recektim , düğünlerini kendi m ya
pacaktım diyor
Hasan :
- Boşver canım .. - diye omuz s i l kti -, ça l ı
ş ıyorum feleğe m i nnet i m yok. Fabrika sahibine gü
venerek kızı sevrned i m ya !
- U la n dangalaklık etme . . .
- Ne dangalaklığı yahu? H iç ki mseye m i nne-
tim yok. Bu bağ ol mazsa ş u bağ olsun . . . Herkes
fabrika sahibine güvenerek mi evleniyor? Sen şimdi
usta, bize b i r iyi l i k yapmak i stiyorsan, söyle şun
lara, hesab ı m ı z ı çabuk vers i nleri
- Nereye g i receksiniz?
- Sümerbank fabrikası na . . .
- Öyleyse . . duru n ... Size b i r pusula verey i m . . .
Oran ı n i p l i kane ustası staj arkadaşımdır . . .
- Sağ o l !
1 17
- Şükrü -, dedi -, bana kül yutturma, ben
k ü l yutma m , b i l i rs i n , bana Aptal kızı derler, gözüm
de boz yok benim . . .
- Kız val i aha değ i l kız, b i l laha değ i l . . .
- Ben kül yutmam Şükrü . . . Ben kaçın kurrası-
yı m baksana !
- Namussuz, şerefsizim ki . . .
- Namus m u ? Şeref m i ? U lan sende namus, şe-
ref ne gezer?
- Yavaş söyle , ameleler . . .
- Duyarlar m ı ? Uta n ı r m ı s ı n ?
- Kız yavaş söyle!
- Yavaş söylemezsem ne olacak? E l i kulağa
atı p avaz avaz bağ ı r i m m i ?
- Kapat b u meseleyi diyorum sana . . .
- Kapatm ıyacam , rez i l rüsva edecem seni de,
ağan ı da . . .
- Kapat, kapat da aramızda hallede l i m . . . Sana
avans yazd ı r ı r ı m , kapat gits i n !
i p l i khane ustası I p l i khaneden içeri g i rd i .
ı 18
CIGARAMIN DUMANI
1 19
Söyled i . Gözlerini gözlerimden ayırmad ı ğ ı için sor
muştum . Başkasına sorabi l i rd i m halbuki . Gözgöze
gel iyorduk, boyooa. Anlay ı ş l ı an layı ş l ı bakışıyorduk.
Neyi aniayarak baktı ğ ı mızı b i l meden. Gözleri g ü l ü
yordu, haz i nd i , mahzundu. Kara kara bakıyordu . Boy
nu bükük değ i ldi ama, bana öyle gel iyord u . Terk
edi l m i ş , gadre uğra m ı ş g i b i . Zava l l ı l ı k sinmişti . Iş el
bisesi yoktu üzerinde. Kıyafeti c;lüzgün d e değ i l d i .
Hayır pabuçları eskiyd i , yama l ıyd ı . Leke içinde. La
civert. Ustaca yamalanmaya çal ı ş ı lm ıştı . Yama sı
rıtıyo rd u .
Gene böyle boru ötmüştü. Fabri kan ı n . O'nun
çal ıştı ğ ı fabrikanın borusu. Uzun uzun, kal ı n kal ı n .
işçi ler paydosa başlamıştı . U nutmuştum hazin doku
macıyı. Dikmiştim gözlerim i fabrika kapısına. Ayır
mamacas ına. i şçi l er. K ad ı n l ı , erkekl i , çocu kl u . B i r
den öyle arttı ki kalabal ı k. Kalktım. Ayakta daha iyi
görü l ürmüş g i b i . Sonra tenhalaştı . Tek, tük. Kapandı
kap ı . Ü m itlerim k ı r ı l d ı . Yoksa gelmemiş miydi? Has
ta m ı yd ı ? Ne d iye sanki ? Oturdukları semte mi g it
meliyd i m ?
B i rden , kara kara bakan gözler. Bükük hissi n i
veren boyun. Dokumacı .
- O 'nu mu bekl iyordunuz?
- O kim?
- Fethiye.
- Evet.
- Deli g i bi sevd i ğ i , uğruna herkesi u nuttuğu
siz m i s iniz yoksa?
- Bi l mem?
- Sizsiniz. Kurşuni kostüm ünüz, dalga dalga si-
yah saçların ı z var. Sizsiniz! ,
- Olabi l i r.
- Evl i m i s i n iz?
- Evl iyim.
- N 'olursunuz vazgeçi n ondan. O kimseyi sev-
mez, sevemez. Karınıza yazık. Çocuğunuz var m ı ?
1 20
- Var.
- Çocuğunuza yazık, vazgeçi n ondan !
- Kahveci . Yap bize iki kahve . . .
Oturmuştum yan ıbaşına.. Baş ı n ı avuçları ıçıne
al m ı şt ı . Ağl ıyord u . Yamas ı n ı gizlemeğe çalıştığı ce
keti, eski pabuçları . . .
- Peki ama, n i ç i n ? N iç i n ağl ıyorsunuz? N e var?
Anl ıyorum , siz de seviyorsunuz !
Yaş yaş baktı.
- Anamı , baba m ı , karım ı , çocukları m ı feda et
tim u ğ runa. Yerned i m yed i rd i m , g iymedim g i yd i rd i m .
Adam öldüreb i l i rd i m . Ç ı l d ı rabi l i rd i m hatta. B e n değ i l
sadece, dokumacı Hamd i , dokumacı Rıza, Necati , Mu
harre m , idris. B i z i m şef muavini m uhasebec i , mü
dür. . . Hepi mize boşverdi . Hususisi ne g i rd i patro
nun. Sonra ona da boşvermiş. Başkası, daha başka
s ı . . . .Vazgeç i n ondan, gençsin iz, Karınıza çocuğunuza
acı yın !
B i r deste fotoğ raf çıkardım iç cebimden. Uzat-
t ı m . A l d ı . Gözleri büyüdü .
- O'nun fotoğrafları !
- Evet.
- Aman yarabbi . . . Demek siz. . . Hayret!
- N için?
- O kadar yalvardı m da, b i r tane, b i r tanec i k . . .
Halbuki öleb i l i rd i m yoluna. Karım ı , çocukları m ı , ana
m r , baba m ı . . .
Gözleri vahşice parl ıyordu. Kıskanıyordu . Arka-
larını çevirip okuyordu.
- Size yazdı ha?
- Bana yazd ı !
- Halbuk i , halbuki onun için . . . Terk edilmiş bi-
rinin önünde mağrurum. Beni ona değişti !
- Arzunuza nail olabi ldiniz mi bari ?
- Yatıp yatmadrğrmr mı öğrenmek istiyorsu-
nuz?
- Evet.
121
- Defa larca .
E l l e r i m i ç ı l d ı rasıya tutuyor.
- Sahi m i ? Sahi mi söylüyorsunuz?
- Sahi söylüyoru m .
- Demek yattınız?
- Yattı m .
- Ç ı rılçıplak m ı soymuştunuz?
- Çırı lçıplak.
- Kol ları? Göğsü? Kalçalar ı ? Demek ç ı r ı lçıp-
lak? Demek size tes l i m o l d u ?
- Ol d u .
Baş ı n ı avuçları içine a l ı p kanıyor. Mahvol muşca
sına. Belkide ağlıyor.
Kalkıyoru m , ç ı kıyorum kahveden . Demek herkes
bir yana, ben bir yanay ı m ? Bu kadar güzel m i ? Bütün
bu i nsanları ç ı l d ı rtacak kadar güzel m i ? Bana hiç te
öyle gelmiyordu. B ı rakmak geçmişti içimden. A n l a
m ı ştı. Yalvarınıştı e l lerime sarı l ı p . ( B ı rakma ben i ,
- dem i şti -, n 'ol ursun b ı rakma. Sensiz yaşıyarnam
ö l ürüm ! )
Otu rduğu semt. Meri nos'a giden cadde. Yahu
d i l i k. Evi , onun evi . Katesi i n i k pencereler, yeni ren
delenmiş tahtalariyle kap ı , sokak kapıs ı . B i r adam
dolaşıyor. . . Gözleri pencere lerde. Omuzları düşük.
Harap. Sarhoş. Bunun la da b i r şeyler başladı ara
m ızda. H issediyorum . Onu bekl iyor. Gözgöze geliyo
ruz. Kahvedeki dokumacı g i b i . Ama bunun gözleri
dost değ i l . H a i n . B ı çağ ı n ı çekip saldırabi l i r. Belki de
bıçağı yok , sald ı rmaz. Öyle gel iyor. Gözleri dost de
ğ i l çünkü. Çatık kaşlariyle bakıyor, sonra tekrar. Yak
laşıyor.
- Sen _de onu mu b eki iyorsun?
- O kim?
- Fethiye'yi?
- Sen?
- Yanı p tutuştuğunu söyl ed i kleri sen m i s i n
yoksa?
- Bi l mem.
1 22
- Kurşun! kostüm ü n , siyah, dalgalı saçların var !
- Olabi l i r.
Sendel iyor. Duvara dayan ıyor sırtıyle. Başı göğ
süne düşüyor. Kal k ı yor sonra. Bıçağ ı n ı çeki p saldı
racak san ıyorum. Hayır, saldırm ıyor. Koluma g i riyor
sadece?
- Haydi dü kkana g i de l i m !
Bakışları hain değ i l . Dost t a değ i l . . .
Gövde gövde et ası l ı çenge l lerde . Terazi , geniş
ağızlı bıçaklar, satır, kıyma maki nesi .
Mangalı aramıza a l ı p oturuyoruz. Kocaman b i r
çi nko tas kaynıyor. Foku r foku r. Koyu bir mayi . Göz
k ı rpıyor:
- Var m ı s ı n ?
- Ned i r o ?
- Şarap.
- içmem .
- N içi n ?
- S ıcak şarap sevmem.
- Ben de sevrnem .
- Peki?
- Soğuk şarap tutmuyor. Ç ı l d ı rmak, dağlara
d üşmek, ölmek istiyorum halbuki ben !
- Mers i . ·
- Boşver. Kahvee i oğlum, bak beye . . . Nasıl
içersi n iz?
- Orta şekerl i .
B i r kad ı n g i ri yor dükkana .
- Et yok !
- Var ya. Et değ i l m i bunlar?
- Kad ı n söylenerek ç ı kıyor.
- E . . . Anlat baka l ı m . Demek o sens i n ?
- Be n i m .
- Ne m a l u m ?
Fotoğraf destes i n i uzatıyorum. Omuzları büsbü
tün düşüyor. Teker teker bakıyor, hınçla şüphesi kal
m ıyor. O da yeni l d i . O da perişan. Ama bu, öteki g i bi
tes l i m değ i l .
1 23
- Güvenme. Sana res i m verd i ğ i n e , sen i n ıçın
ö leceğ i n i söylediğine güven m e ! O herkese öyle söy
ler ve b ı rakır!
- inanmam.
- ispat ede r i m !
- Et !
- Sonra p i ş m a n olma!
- O lmam.
- Pekala . . .
B i rden o . Evi n i n kapısında. Zarif rugan iskarpin
-
1 24
- Kendine gel. Buna güveni lmez. Sen en so
nuncumuzsu n Belalı karıd ı r bu, fındıkçı !
.
1 25
ÖLÜR MÜSÜN, ÖLD Ü R Ü R MÜSÜN?
1 26
d r , özü sözü doğru, müstak i m adamd ı . E l i açık, gön
lü gan i , yüreği merhametliyd i . Fukara babasıydı da ...
Kulağrma eği ldi :
- Size bi r şeyler bıraktı mı bari ?
- Ne g i bi ?
- Kırı k sarı k, ev mev . . .
- Hayı r . .
- Nakit?
- Pek mühim değ i l , bu zamanda ehemmiyetli
sayı l maz . .
- Demek öyl e ? Evi niz, tarianız vardı ya ?
- Sağ l ı ğ ı nda satm ıştı . . .
- Satmış mıydı? Vah vah vah . . . N iye satm ı ştı ?
- B i l m e m . Canı öyle i stem işti herhalde . .
- Olur mu oğlum, canı ö y l e istemişti olur m u ?
B i r sebebi vard ı r mutlaka . . E v , toprak satı l ı r m r ? Ara
n ızda bir şey mi vard ı ? Yani sizden memnun deği l
m i yd i ?
- Yoo . Memnun ol mamak için b i r sebep yok
tu . . .
- N i ye sattı öyleyse ? Sebepsiz hiç b i r şey ol
maz! Mutlaka bir sebebi vardır!
.........?
- Senden, kardeşlerinden , yahut annenden bir
ş i kayeti olma l ı . . .
?
- Akı l l ı adamdı da göya .. H e rkes öyl e derdi
değ i l m i ?
- Ne ?
- Akı l l ı adam demezler miydi?
- Ö yle derlerd i . . .
- Ö yle deriardisi yok, öyl eyd i ! Tabii annenle
beraber oturuyorsun?
- Hayır, ayrıyız. .
- O l u r m u ? Yakışık a l ı r m r ? i nsan annesinden
ayrı oturur mu?
- Darg ı n filan deği l iz ..
- Yok bir de darg ı n ol ! Darg ı n d eğ i l m i ş , lafa
1 27
bak. S ı k s ı k ziyaretrne g i di yor musun? Çarşıdan la
zım olanları al ıyor musun? E l i ni öpüyor m usun ? Ne
gezer desenel Ş i m d i k i gençlerde adap, erkan ne ge
zer desene . . .
Kahvernden tek yudum al mak nasip olmam ıştı .
-. . . Terbiye, görgü, i ebiebiden nem kapma . . .
B i r büyük karş ısı nda değ i l kahve, c igara içmek, la
havle d i yemezdi k. B i r büyük yüzümüze d i kkatl ice
baksa, ku lak memelerine kadar kızarı rd ı k ! Şimdi ne
redeeee . . . - B i rdenbire - Anan ı n ziyaretine her
gün git! - Tavsiyesinde bul undu -, elini ö p : hay ı r
duas ı n ı a l , b i r şey lazım o l u p olmadı ğ ı n ı sor!
- Bir şey laz ı m oldu mu kendi s i bizzat gider
a l ı r , bundan zevk duyar. Babamın sağ l ı ğ ı nda da böy
leyd i , kendisi gider bizzat a l ı rd ı . . .
- Ol maz efend i m olmaz ! Kend i g ider a l ı r o l u r
m u ? Yaşl ı baş l ı kadın. B e n yüzünü görmed i m amma,
herhalde vard ı r b i r elli beş, altmı ş . . . Ş i mdi onun en
hassas, en yanı k. en dertl i zamanı . . . Demek rah
metl iden pek bir şey kalmad ı ? B izde onu a k l ı başı n
da bir matah sanırdık. A l l ah rahmet ey i esin amma . . .
- Amca bizim herhangi b i r ş i kayetimiz yok.
H ayatım ızdan memnunuz!
- Olur m u oğlum, olur mu? Bu zamanda i nsanı
malıyla, parasıyla ölçüyorla r ! Hayatım ızdan memnu
nuzla i ş biter m i ? En azdan baş ı n ı sokacak bir evi bi
l e olmayan ı n adaml ı ğ ından ne çıkarm ı ş ? Ben kendi
nefsi me, en azdan b i r evi ol mayanı adam yerine koy
mam. Böyleleri ağızlarıyla kuş tutsalar mangır etmez
ler yanımda . B i r ev, başı n ı sokacak evceğizi olma
yanın adam l ı ğ ı ndan n e çıkarm ı ş ?
N i hayet:
- Amca, - ded i m -, bi raz ölçülü . . . Hafif ter
tip hakaret ed iyorsunuz!
Sandalyesi nde hop kalkt ı , hop oturdu
- Ne ne ne? Hakaret m i ? Ben m i ? Sana m ı ?
Ben sana m ı hakaret ediyorum ? Söyl ediği l afa bak
şu zibidi n i n ! Hakaret ediyormuşum. U l an sen nesin
1 28
ki ben sana hakaret edeyim? Kaç para l ı k adamsın?
Hangi i rapta maha l l i n var? Benim hakaret edeceğim
i nsanın en azdan üç evi , atı , atarabası, çifti, çubuğu
olma l ı ! Sen nesin ki . . . . . .
Sandalyemi aldım, kahvenin öbür başına gittim.
-. . . Hey zaman , gözün ç ı ks ı n zaman, lanet ol
sun, l anetler o lsun . . . Bey belirsiz, meydan ıssız ol
muş. Hakaret ediyormuşum, hakaret ediyormuşuın.
Ümmeti müslüman, hakaret ediyormuşum!
Kahvenin önünden geçmekte olan bir ihtiyara
seslend i :
-. . . Mansur efend i , hişt Mansur efend i . . . Ne
reye böyle? Gel , gel bir kahve iç, gel Al lahasen . . .
Can ım gel b i r kahve içimi otur bari , gel de laf, söz,
usu l , erkan bel le , istifaden olur!
Beyzi gözlüklü, kocaman buru n l u , kambur bir
i htiyar olan Mansur efendi kahveden içeri besıneley
le g i rd i :
- Seliimün aleyküm Samet'ciğim . . Gene kızg ı n
görünüyorsun.. N e n var? Hayrola?
- Kahvec i , oğlum, Mansur efendiye kallavi b i r
sade kahve yap amma, cezveyi , fincanı sıcak su i l e
yıka, titizd i r . . O n u d iyecektim Mansur'cuğum . . . Ş u
devi rleri n piçleşmes i ne n e dersin? Bey bel l isiz, mey
dan ı ssız o l muş. Kime canım desen canın çıksın di
yor. Şurdan varıyorsun , görüyorsun, oturmuş bir ke
nara kös kös düşünür . . . Acıyor, sokuluyorsun yanına,
adam yerine koyup halini hatırını soruyorsun. Neden?
Çünkü gördüğün terbiye i cabatı bunu emreder : La
kin, hayır . . . Sormamak , ehemıniyet vermemek, adam
yerine koymamak l az ı m ! Gördün ki bir çamura sap
lanmış, bir tekmede sen atacaksın . . . Çünkü devirler
değişti , terbiyeler bozuldu, soylar clbll l iyetsizleşti ,
meydan ite, köpeğe kaldı !
Beri k i :
-- Doğru ! - diye başını salladı ding i l i ya-
ın ı ldı kahpe dünyanı n !
129
- B i r şey değ i l , uyduğum b i r adam olsa gam
yemezsi n ! değ i l . C iğeri iki para etmez i n biri . . .
- i nsan ı n zorun a giden de o ya Samet'ciğim ..
Sacağına keçe sarmad a n dolaşab i l i rsen dolaş . . . i t, kö
pek tak ı m ı dalayacak i nsan arıyo r Al lah vermi ye . . .
- Hay d i lceğzine sağ l ı k M ansür'cuğu m , ne gü
zel söyled i n . i t, köpek dedin de . . .
- Meselii bak Samet'ciğim, bela derler nerden
g e l i r . ölünün köründen. Geçende fırı ndan ekmek a l ı
yordum . . .
- B i r şey değ i l , bütün mesele ned i r b i l iyor mu
sun?
O n u d iyordum Sarnet efendi . . Geçende fı-
rı ndan . . .
Mamafi kabahati ben gene de kendime bu
l u rum . Neden dersen . . .
-. . . Samet efend i , Sarnet efendi. H i şt. . Geçen
de f ı r ı ndan . . .
Nene laz ı m ? Yediğ i n içti ğ i n m i var? B ı rak
ş u sarhoşu yıkı lana kadar, yaz ı n ı n iti !
Artık tahammül üm taştı :
- Bana baksana -. dedim -. sonra . . .
Lafı m ı ağzıma tı ktı :
- Sus sus sus sus sus! ! ! Senin gibilere lafı m
yok ben i m . Sen git kend i n gibisini, kendi ayarını
bu l ! Ben seni ne bilirim, ne gördüm, ne tan ı r ı m , ne
de . Hayd i çek arabanı !
Kend i m i kahveden d ışarı attım.
1 30
MEDENiVET VULA R I !
131
tellak. Akşamdanberi kimbi l i r kaç kişiyi keselemek
ten imanı gevre m i ş olacak, bağırıp duruyor; öfkel i
sesi hamamın sıcak buğulu havası nda gümbürdese
b i l e , ne dediği anlaşılmıyordu.
Ama besbell iydi bize atıp tuttuğ u .
Yanına gittim :
- Ne var? Ne diyorsun ?
H e p o alev a l m ı ş i spirto parlamasıyle
- Ananı n d i n i ! - dedi -. N e var'mı ş , ne diyor'
muşum .. portakal ları z ı kı mlandınız da kabuklarını n e
demeye a l ı p götürmüyorsunuz? Eşeğiniz m i var si
zin?
Kabukları kurnan ı n d i bi n e b ı rakm ı ş olmanın s i
l i nmemiş utancı üzerine, şu g e n ç i r i s i tel iağı n öf
kes i , ne yalan söyleyeyim hoşuma gitmişti. Demek
Demokrasi haikım ıza inmiş, yayı l m ı ş , inip yayılmak
la kalmayıp i nsanlarım ızın huyu oluvermi şti? Demek
ezilen ler, onları ezenlere karşı pervasızca kafa kaldı
racak, hakları n ı söküp a l ı rken pısırıklığ ı b i r yana bı
rakacaklard ı ? Çünkü tel lak, a Ve l i n i met• müşterile
rinin haksızlığına dikil m işti !
Hoştu , çok hoştu hem d e . M i l letçe adam ol ma
n ı n yoluna gi rm i ş miydik acaba? Gal i ba . B i r tel lak
bu davranışı gösterdiğine 9öre, durum apaçık orta
dayd ı . Eskiden böyl e miyd i ? Sıkı mıydı herhangi b i r
te l lak, herhangi b i r müşteriye bağırıp çağırsın? Par
lasın? « Anan ı n d i ni ! » desin? H e l e hele " . . . portakal
ları z ı kkımlandınız da kabuklarını ne d iye götürmü
yorsunuz? Eşşeğiniz mi var sizi n ? • diye çemki rsi n ?
Bundan böyle demek yurttaşları mızın en h ırtı , e n
h ı m b ı l ı b i l e kendilerini yönetenler başta, herkes, h e r
şey i n aykırı l ı ğ ı , kanuna uymaz l ı ğ ı , haksızlığı karşı
sında diki lecek, gerekirse m ltingler, sesli sessiz yü
rüyüş lerle hakları nı koparmanı n yolunu arayacaklar
dı?
Ü nlü deyi m l e : Şeytan dürttü . . Gerçekten böyle
miyd i ? Yani , m i l l etçe adam olmanın yoluna girmiş
miydik? Yurttaşlarımızın b i l l nci artmış, artan bilincin
1 32
itmesiyle hiç kimseden korkup çekinmeden, öz çı
karlarına karşı olanlara dikilme olanağını sürdürüp,
hakları n ı sökebi lecekler miydi?
Kendime b i r " Koca göbekl i » havası vererek, hat
ta e l l erimi peştemaldan çıkarıp arkama koyarak, ça
l ı mla sordum:
- Sen i n adın ne?
Hala öfke l i :
- Sana ne?
Karş ı l ı k fena değildi. Demek yurttaşlarımızdan
e n ürkekleri bile ıc Koca göbekl i rr , · Kodaman • , o Ka
lantor» takmayacak, cart curta pabuç bırakmayacak
kadar yüreklenmişlerd i ?
Palavramın dozununu artırarak, avazımın ç ı ktı
ğ ı nca bağı rd ı m :
- Kal k u lan ayağa!
Şayet yukarda düşündüklerim gerçekleşmiş ol
sayd ı , adamı n ya ayağa kalkmaması , ya da kalksa bi
le kocaman yumruklarıyla turşumu çıkarması gere
kirdi . ıc U i a n ! diye bağı rm ıştım , ıc Kal k ulan ayağa.•
..
1 33
i l laki Sivas ded i rtecekti m :
- Si, de!
- Su , - ded i .
- U l a n s i desen e l
i mdat ararcasına sağ ı na, s o l u n a baktı :
- S i , - ded i .
- H a şöyle . Si - vas !
Zorla ama yakışt ı rd ı :
- Sivas .
Ü zerinde durmadı m :
- Ö ğren i rn i n ne?
- Efendim?
- Öğren i rn i n d iyoru m .
Fena sı kışmış, bana bulaştığına i htimal b i n piş
man o l muştu. Yan l ı şl ı kla güldü, sonra yanl ı ş l ı ğ ı n ı
id r�k ederek, ciddileşti .
- Ö ğreni rn i n ne olduğunu b i l m iyor musun?
B i l mi yo m .
- B i l m iyoru m , d e !
- B i l m iyoru m .
- Li seyi fa lan da bitirmed i n m i ?
- Cık.
- Ortay ı ?
- Cı k .
- i l ki ?
i çini dertl i dertl i çekti . Boynunu büktü sonra.
Nerdeyse ağ layacaktı . Öylesine kolu kanadı k ı r ı l
m ı ştı ki . . .
- Bağ ı ş l a bey i m , bi lemed i m .
i ç i m parça landığı halde:
- N eyi b i l emedin?
- Zatı n ı z ı .
Fena yakalam ıştı m . D a h a doğrusu, fena yaka
l a n m ıştı . i ç i m i n parçal anmasına aldırmayarak işi sür
dürdü m :
- Ben sana bilemed i m ' i gösteririm. Lisey i , or
tay ı , hatta i l k i olsun bitireme, sonra da geç karş ı m a
bana cart curt et!
1 34
Hep o yapma h ı rs ı m l a döndüm.
Ardımdan geliyor, yalvarıyord u :
- Bağışla bey i m , töbe val l aha .. d i l i m kopaydı
da demez olayd ı m . i tten pişmanım vallaha .. Küçük
ten kusur, büyükten af..
Kahkahalarmı zaptedemeyeceğ i n i a n l ayan ar
kadaş çeki p gitmişt i .
Bense « Koca göbekl i » l i ğ i m i n son darbesin i i n
safsızca vurdum:
- G i y in rneğe gidiyo ru m . G e l , beni gör!
Arkadaş hem giyi niyor, hem de gül rnekten ka
tı l ıyordu.
Ben de giyindi m . H atta hiç gerekmed i ğ i halde,
fakir t ı karanı n nedense çok ürktüğü kravatımı da
bağlad ı m . Arkadaş da bağlad ı . Tam çı kacağız, birden
o ! Ö nünde kavuşuk e l leriyle iki kat, korku içinde,
beh desem kaçacak.
Çıkış kapısına kadar gitti m , durd u m . B i rden em-
retti m :
- Gel buraya !
i yice y ı l g ı n , geldi.
- N e yapt ı n portakal kabukları n ı ?
Şaşaladı:
- Attı m .
- Attı n m ı ? Nereye attı n ?
Korktu .
- Nereye attın ulan h ıyar, cevap versene!
- Çöp sand ı ğ ı n a .
- Portakal kabukları çöp sand ı ğ ın a atı l ı r m ı b e ?
« N ereye atı l ı r ya? Benim l e d a l g a m ı geçiyor
sun? .. falan demesi gerekirdi oysa. D emed i . Başladı
yeniden sızlanmağ a :
- Cahal l ı ğıma s a y bey i m , b i lemedim val l aha ..
- G i t getir attığ ı n yerden, çabuk!
Koştu .
Arkadaş :
- U l a n , - dedi - , b ı rak tıkarayı b e !
Oysa, gittiği g i b i koşarak dönmüştü. E l i nde por-
1.3 5
takal kabukları . . . Portakal kabukları ya, bütün bun
ların uyumsuzluğunu, işin içinde iş olduğunu anla
masa bile, sezmiş görünüyordu. Buysa yetmezdi bir
" Koca göbekli • karşısındaki tutumunu değiştlrmeğe.
Sezgisi onu yanıltabili rd i . Kravatım vardı boynumda,
cart curtuma s ı kı ydım. Cebimden defter kal em çıka
rıp hamama kocaman bir ceza yazabi l irdim. Yazınca
da tamam dı hamamcıyla işi . . .
G ülüverdim.
O da güldü.
Sertleşti m:
- Ne gülüyorsun?
- Sağ o l !
- S e n d e sağ o l . Gül !
G üldü.
- Peki, neciyim ben?
- Zatın ı z m ı ?
- Hayır, ben !
- Estafurul lah.
- Niye?
- Zatınız böyük bi mamürsünüz ...
- Ne memuru?
- Böyük bi milmür a . . .
- Evet?
- Ç ı karamadım ne mamürü olduğunuzu.
Elimi omzuna dostça koydum:
- Memur falan değ i l i m .
i nanmad ı . Boynurnda kravat, d i l i mde cart c u rt....
'
belki de memur olmadığımı söyleyerek onu s ı nıyor
dum.
- Estafuru l lah, - dedi yeniden.
- Val iaha memur falan değ i l i m lan!
· Bu « Lan .. , aramızdaki buzları eritir gibi olduysa
da, gene de boynurndaki · Medeniyet yuları • , az ön
ceki cart curtu m . . . başını kı çından ağır getirebl l i r
dim. En iyisi ağzını sıkı tutmal ıyd ı .
Güldüm değ i l sı rıttı m .
Oysa sadece güldü.
1 36
- Niye güldün?
- Heç, öyle ..
- Aklı başı nda b i r insan hiçe güler m i ? B i r
sebebi olmalı . . .
- Mamür değ i l i m ded i niz de ..
Sonunda inandı rd ı m memur olmadığıma. i nan ı n-
ca da yüreklend i :
- Ne iş başı ndasın ya?
- H i iç. Yap ı larda kati p l i k yapıyorum ..
- Yapılarda m ı ?
- N olacak? Yapılarda, fabrikalarda, mağzalar-
da. Nerde iş bulursam . . .
Gene d e inceden inceye, şüphe l i şüphel i gözden
geçird i ben i . Memur o l madığıma bir türlü inanmak
istemiyor gibiyd i . Çekinerek sordu:
- O boynundaki ne ya?
- Kravat.
- D evletin mamürü değilsen . . .
- N e diye takıyorum, doğru . .Adet olmuş işte ..
Sen boşver ona buna, ben i m l e güleşeb i l i r misin?
Şaştı :
- Ben ha? Seni ot d iye yerim be!
Sevinçle döndü, arkalarda arkalarda dikilmekte
olan hemşerisine heyecanla:
- M ıstı k lan gel -. dedi -. Bu da senin benim
gibi . . . boynundaki yulara kulağasma!
1 37
GAZETE
1 38"
ven i n çatlak tahta l ı , p i s tavanına üfle d i kten sonra, du
man ı n havadaki açı k mav i , kül ren k l i yayı l ış ı na gü
l ü nıseyerek baktı b i r süre. Gazetesiz: cc Vay anası n ı •
d iye geçird i , cc Herif komşu çatlatırcasına, keyif çı
kara çı kara . . . yoksa mahsustan m ı yapıyor? Yoksa
i nadı ma m ı ? Gazeteyi bana kaptı rmamış o l m a n ı n ta
d ı n ı çı kara çı kara . . . N isbet mi yapıyor yani ? •
Tansiyonu yükseğ i n biriydi zaten. Böy l e sanış,
yen i , çok güçlü b i r kan dalgası n ı n tepesine saldı rma
sından başka şeye yaramad ı . i çini sıkıntıyle çekti,
h ı nçla biraz da. PIT. den emekl iye ayrı l madan önce
de görev l i bulunduğu i stanbul i lçelerindaki görev
l i l i ğ i nde böyle l erine müth i ş içerler; içeriediği küçük
memurlardan biriyse bağırır çağ ırı r, değ i l s e gene
bir b i ç i m i ne g etirerek, amirine karşı gel emeyi şin
acı s ı n ı kendi nden aşağ i dak i lerden b irine bağırıp ça
ğ ı rmakla a l ı rd ı .
Gazeteyi daha önce kapana yeniden , h ı nçla bak
t ı . " H e rif., okumasına okuyordu gazeteyi a m a , hayı r,
çabucak okuyup bırakmak n i yeti nde değ i l d i . Bir oku
yor, ardından bir duman, sonra d a i k i , üç, çevr�sin
deki le re çevi riyordu bakışları n ı . i yi ama, gazete ba
basının m a l ı değ i ldi k i . Kahvenin gazetesi. Bu gaze
tede kahvenin bütün müşterileri n i n hakkı vardı el
bette. Böyle gazete l er, yani üzerinde herkesin hakkı
b u lunan gazeteler çabucak gözden geçi r i l i r, tekel al
tı nda tutu l mazd ı . Ayıptı , terbiyesizlikti , görgüsüzlük
tü . Ü ste l i k çevredekileri küçümseyiş, adamdan say
maz l ı ktı ! Hooş, o kim oluyordu d a çevres i ndeki leri
adamdan saym ıyord u ? Kendi kend isini b i l iyordu ya.
En azından yirmi beş, otuz y ı l devlet kap ı s ı nda saçla
r ı n ı ağartm ı ş , takd i rnameler a l m ı ş , işler görmüştü
vatana, m i l lete ! ( G azete l i adamın bakışıyla karş ı l a
şı nca tepesi attı . Sanki adam : cc Hadi can ı m sen de ! . ..
demek istemiş gibi .) Elbette, vatanı n , m i l l eti n hayrı
n a işler görmüş, takd i rnameler a l mı ştı , ne san ıyor
1 39
doksanaltı boy, yüz k i lonun üstündeydi de Sultan
Hamid'e kafa tutanlarla birl ikte M ı s ır'a kaçmıştı. O
kaçınca hatiyeler kendi lerini rahat bırakmamış, ta
Meşrutiyet'te, K ız ı l Sultan devri l ineeye kadar, anala
rı ndan arnd i klerini burunlarından getirmişlerd i .
Eski köklü b i r muhalifin o ğ l u olmaktan, daha doğ
rusu o an bu.nu hatırlamaktan gelen çal ı m l ı bir öksü
rükle g ı rtlağındakini kahvenin talaş içindeki betonu
na yavaşça çıkard ı .
« H erif, gazeteyi hala gerine gerine okumaktay
d ı . Baş makaleden tutturmuştu. Daha i kinci derecedeki
haberleri okuyacak, i ki nc i sayfaya geçecek, üçüncü
sayfa, dördüncü spor sayfası . Bir de loto'su varsa
tamam. mPis herif .. Suratına bak. Ya burnu? H iç mey
menet görmüş mü? Cenalrı Allah suratından nur-u
i lahisini silm iş. O ne burun o? Ya avurtlar? 6izim
şair bozuntusu Süleyman Sırrı 'ya benziyor. O da bu
nun gibi kendini beğenmişin bi riydi . Bozuk, takır tu
kur aruzlarıyla kendini Abdülhak Hamld'le falan kı
yaslamağa kalkard ı . . . Bok he rif. Sonraları kuyruğun
dan tutulup atı lm ıştı Sivas'a m ı , Erzurum 'a mı ne . . .
Fakat şu bok heritin avurtları avurtlarına geçtiğine
göre, nekesin biri olmal ıydı . Nekes olmasa bir gaze
te a l ı r, kendi gazetesini cehennemin dibine kadar ..
Evet, ben de a l madı m ama, nekes falan değ i l i m . De
ğ i l i m el bette. Kayınbirader, Iki baldız . . . ..
Daldı b i rden. Yıl larca öncenin güney i l çelerin
den birinin b i r geceya rı s ı . Karıs ı horluyarak uyuyor
du. Kalkmıştı usullacık. Patiska geceliği, ruganı yer
yer çatlak teri i ği . . . Küçük baldızın odasına geç
mişti . . .
Gazeteyi daha önce kapmış adam s i l inmişti.
Yağmur yağıyordu dışardaki zifir karanlıklarına,
şakı rtıyle. Ayakları n ı n uçlarına basarak . . . Canı m , ta
ri kata girm işse, bu anlattığı yirmi beş, belki de otuz
yı l ı n ardı nda kalm i ş b i r şeydi. Küçük baldızıydı gü
nah ı . H e m , malum : Kırk gün günahkar, bir gün töv
bekar. Tarikat arkadaşları arasında yakından tanıdığı
1 40
neler vard ı . H ı rsızlar, devlet parası n ı yiyip içeri gir
miş çıkmışlar, ı rza dolanmış, kafalarını gözlerini kır
d ı rmışlar, neler!
Birden gülüverecekti az kalsın. Tuttu kend i n i ,
Gazeteyi daha önce kapana gitti bakışı a m a durma
dı üzerinde. Leylekle, dişi kocaman bir ley fekle ya
kalanmış b i ri n i hatı rlamıştı . Çocuklar teneke çalmış
lardı ard ı ndan , kad ınlar sakınarak, gülüşlerini avuç
ları içinde saklayarak çapkın çapkın konuşmuşlardı
sözde erkeklere duyurmamağa çal ışarak.
Birden kafası ndakil erin şeriti koptu : Gazeteyi
daha önce kapan adam, elindeki gazetenin i ki nci say
fası ndan birden dördüncüye atlam ıştı . M Niçin? Toto
için m i ? Yoo . . . herhalde baş makalenin ard ı n ı arı
yor. Eşek, baş makalenin ardı en son, spor sayfasın
da mı olur? Görgüsüz. Baş makalenin ardı üçüncüde .
E l imle koymuş g i b i b i l i ri m . Nerde ben, nerde o ! �
H e rkes babadan, dededen muhaliflikten mi ge
l i rd i ?
n U ian bırak şunu d a b i r parça d a biz çlml ene
l i m ! Uinet herif, şair bozması Süleyman S ı rrı yap ı l ı ,
mendebur. Nekes l i kten tahtakurusuna dönmüşsün .
C i garan ı içişteki rahatl ığa hele, bok ! ,
Kahveye yeni müşteri ler gel iyord u . Gelen ler de
aksi gibi o yana, gazete okuyanı n yakınına gidip otu
ruyorlard ı . " Herif., gazeteyi b ı raksa b i l e yen i gelen
lerden biri kapıverecekti .
Garsona seslend i .
Garson geld i :
- Evet beyim ?
- Bana yeni b i r kahve, b i r de şu gazete boşa-
l ı nca al ıver .. ( H omurdandı ) Ne biçim adam be? Gaze
teyi adeta b i r saattır hapsetti !
« Yeni bir kahve .. den başkasını duymayan duy
sa da anlamayan, aniasa b i l e üzerinde durmayan gar
son çeki lip gitti .
Tam bu s ı rada karşıdaki adam gazeteyi bırakmış
tı. Garson ocağın yanına doğru gidiyordu, gazetenin
141
b ı ra k ı l d ı ğ ı ndan habers iz. cc H ay aksi şeyta n ! Ulan
ş u he r i f kapacak . . . .. fırladı yerinden, kapması müm
k ü n adamdan önce, hızla gitti, kibarca :
- Müsaade eder misiniz?
H i ç de ki barca değildi oysa. Şahin g i b i , karta ! ,
atmaca g i b i atı l m ı ştı gazetenin üstüne. cc Estafurul
lah, buyrun " a falan vakit b ı rakmadan kapm ıştı gaze;
tey i meşşodunu. " Vuuuh, yarma ! Peh l i van eskisi mi
dir ne?u
Göz l üğünü öfkeyle k ı l ı fına soktu. Böylesine kaba
saba , ham ahlat b i r i n i n gazeteyle, gazetedeki poli
t i ka, ya da çeşitli yaz ı larla ne i lgisi olabi l i rd i ? ce Bel
ki de müteahhit, yahut celep. M üteahhit o l ması daha
mümkün . Tamam can ı m , müteahhit. Doğrudan doğ
ruya ikinci -sayfaya daldı. Kimbi l ir, belki de taahhüt
işlerinin i lfı n larına bakıyordur. Bu kadar i riyarı b i r i
mem lekete kafasıyla değ i l , o l sa olsa m idesiyle bağ l ı
olur. Sen istedi ğ i n kadar otuz y ı l Devlet kapısında
vatana, m i l l ete çal ış, ömür tüket. Böyle ayıların va
tanla, m i l l etle , devletle ne alaka ları var? Bunl ara gö
re g i den ağanı , gelen paşam . Çetin Altan ' ı n ded i ğ i
g i b i dümenierine bakar böyleleri. Bunda ne d i n var
d ı r , ne i m a n . Surata bak. O hantal gövdesiyle amma
d a koştu gazeteye be ! Keşke vermeseyd i m . Yahut,
şu yan ı mdaki masada oturana veriverseydi m . i frit
o l urdu hıyar ağa . Tuh be, ne diye akledemed i m ? Ney
se, geçti . . . O kadar Kalsiyum Sandoz vurunduydum
zama n ı nda, hava. Sıska l ı k , ben i m alnıma yaz ı l m ı ş . E l
li altı ki lodan yukarı çıkab i l i rsen çık. Hele ş i mdi yaş
da i lerledi . . Eczacı , gözlüklü eczacı , canı m eczacı
ç ı rağı işte , ne demişt i ? Bu yaşta sakın kalsiyum iğ
nesi falan vurunmaya kalkmayın bey amca, kalbiniz
durab i l i r . Aman bu bey amca l ı k da. Bir yandan ye
ğenler, öte yandan toru n , evlatl ar. Büyük Hukuku bi
ti rse yüküm iyice hafifliyecek ama, baka l ı m . N e kaldı
Temmuz'a? Altı ay. Altı ay sonra mezun olsa bile as
kerl i k . Askerliğini bitirmeden Devlet memuru ola
maz. Avukat l ı k yapmağa kalksa, uzun i ş . Altı ay Ad-
1 42
l iye de staj, a l t ı ay da avukat yanı nda . . . Babamlar za
manı ne iyiym iş. M ekteb-i H ukuk'u bitirm i ş , o za
manki adıyla Muhaml, yahut Davave ki l i . Gelsin se
pet sepet yumurtalar, kebeyl e tereyağ ları , yeş i l çöm
leklerde beyaz peyn i rler, pekmez, kuru yem i ş l er.
Eeeeeeh o günler de b i r gündü ! »
Akl ı nda, a k l ı n ı n b i l inmez boş l u kları nda baba evi :
Sokak kapı sının zarif b i r kadı n e l ine benzeyen dem i r
tokmağ ı . i riyarı babası sertçe çalardı kapı y ı . i nce,
uzun annes i , etekleri dolaşa dolaşa koşard ı . i çeri
bomba g i bi gi rerd i ada m : Babas ı ! « Eşek gibi d i ki le
ceğinize a l sanıza şunları ! " Kardeşleriyle karmakarı
şı k, yuvarlanı rcasına i nerdi merdiven i . Kapı önün
de, babas ı n ı n az önce geldiği faytonda yağ kebesi ,
yeş i l s ı r l ı peynir çöm l eğ i , k ı r parça l arı gibi i r i yu
m u rtalar dolu kam ı ş örme sepet, kutu l a r, paketler,
her b i ri b i ri n i , ya da bir kaçını yakal ar, babalarının
önünde çıkarlar merdiveni . Sofada yemek masası .
Yemek masası nı n üzeri d i l i m l enmiş ekmek, nar gibi
kı zarmış p i rzola, çerkes tavuğu, i m ambay ı l d ı , kırmı
z ı turpl arla işli yeş i l salata, portaka l , e l ma, muz ta
baklarıyla yüklü . . . « Yemezd i k " d iye geçird i , « Yemez
d i k . o can ı m pirzolalar, Çerkes tavukları, e l malar,
armutlar, muzlar Ne ben , n e kardeş lerim. Babam
deli olurd u , ter ter tep i n i rd i : « Tahtakuruları, solucan
lar. Siz ne yersi niz? Ha? Ne yersiniz siz? A l lah ı m ,
ben i m g i bi adam ı n evlatları böyle m i olmal ıydı ? "
derdi adamcağ ız.
Deri l i n bir iç geçi rd i . « B iz babam tarafına de
ği l , annemin tarafına çekm işiz, m utlaka. Yahut, an
nemin babas ı n ı n a l ko l i k olmas ı . i rsl verasette var
bu. Torunlar çokl u k dedelerine benzerlerm i ş . Öy l e
ya, benim oğlanlar . . . Oğlanlar ama, büyük, H ukuk'
taki c ı l ı z , ortanca i riyarı , küçük, kız da c ı l ı z . Amaaan
sağ oJ sunlar da . . . "
1 43
luk. Ayıp o lmasa sorardı babasının da kendisi g i b i
i riyarı olup olmad ı ğ ı n ı . Iriyarı değ i l . Ama şu haliyle
yüz deği lse bile vardı bir doksan, doksan beş kilo.
Kendisi e l l i altı . E l l i altıdan doksana? Otuz dört kilo
mu? w Vuf be! Cartayı çekince tabutu kurşun gibi ağı r
olur. P i s p i s de kokar ö lüsü. Zayıf l ı k b u bakımdan
iyi. H iç olmazsa cartayı çekince etrafındaki leri rahat
sız etmezsi n . insan öl ünce hem ağırlaşır, hem de bo
yu uzarmı ş . Dün bizim üst kattaki lerin çocuğu . . . Ka
rı ne diyordu? Ufacık çocuk kurşun gibi ağı rdı .. Ce
nazeye bütün mahal lel i gitti, ben? Adaaaam sen de.
Onlar da beni mkine gelmesin. Zaten evde olduğumu
da bi len yoktu. Bok karının kuruntusu. Komşuymuş,
ayıp olurmuş . . . Sevmlyorum efendi m , zorla mı? Ö
l üyü , ölümü, cenazeyi sevmiyoru m ! •
B i rden k�hve kapısı hızla açı l d ı . B i ri kız, öteki
oğlan, telaş, öfke, merak, heyecan i ç i nde iki çocuk
aynı zamanda g i rd i ler, yanına koşarak geldiler. Kız
alı a l , moru mor:
- Dedeciğ i m , bu apta l : Tavuk m u yumurtadan
çıkar, yumurta m ı tavuktan d iyor !
Sarı saçları yandan ayrı l m ı ş haşarı oğlan kıskıs
gülüyord u . Başta gazetesine gömülmüş i riyarı ada m ,
ocakç ı , garson, bi rkaç müşteri kahkahalarmı sal ı
verd i ler.
Büyük baba kal ktı , torunlarıyla kahveden çıktı .
1 44
GURBETTE
1 45
varır, a rkadaş bize de b i rer çöpçülük uyduı- ne ola
cağsa, deri k. Ö yle. deel m i M ustafa kardaş ? •
Ö yle olmaya öyleyd i y a , ertesi g ü n Sarı i bram
gelmemişti . Levent'teki inşaata gidememişler, onluk
da, • Kahpe onlukıo tükeniverm i şt i . Hamal l ı k marnal
l ı k da bulamam ıştı . Kime va rsa da · Efendi ağa, hani
bu ranı n garibiyim de . . . ,. d iye söz kapısı açmaya kalk
sa, ya dinl emiyor, ya da gülüverip geçiyordu. N e
Levent'ini komuştu dolaşmadık, ne Beşiktaş'ını , Maç
ka'sını Şişl i 's i n i , Beyazıt, Ayvansaray, Unkapan ı ' n ı .
i stanbul kazan o kepçe . i şe k ı ran g i rm i şti besbe l l i .
"{a d a hayı r, i ş e kı ran g irmemişti de o usulünü bil
miyord u . Yoksa kör değ i l d i , götürüyordu. Kendi gibi
ler sabah sabah toplan ıyorlardı küme küme . Tak ı l ı
yeriardı i ş başlarının ardına, basıp basıp gidiyorla r
d ı . Nereye ? Kes i n b i r şey b i l m iyordu ama, herhal
de gittikleri yerde bir işin kulpuna » yapışıyer ol
•
1 46
sinde sabahlar, paranın geri kalanıyla da karnını si
m itle doyurur, e l l i kuruş bütün gün sidik kokulu du
var d i b i bekl enmezd i .
işi seyyarl ığa vurdu. Kahvelere dalıyor, garsondu.
Garsonlar it azarlar g i bi azarlayıp, kıçına b i r tekme,
kahveden dışarı atsalar bile gene de sidik kokulu
duvar dipleri nden iyiyd i . Aradan bi rbuçuk, i k i , bazen
üç l i ra kazanıyordu. Kazanıyordu ya, b i ri leri peydah
lanmış, kazancının yarısını vermezse çalışmasına en
gel olacaklarını söylemişlerd i . D i k i lm işti . Ne kaza
nıyordu ki yarısını vers i n ? En kabadayısı üç teklik.
Onun yarı sını da ver, ne kal acaktı? Yüzel l i kuruş. Yü
zel l i kuruşa i stanbul kahvelerini dolaşmağa, küfür,
tekme yemeğe değer m iydi ?
B i r i nde ıı Ah çolak, · yahut d a kör olsam . . .. diye
düşündü. Çolaklarla körler paranın anası nı bel liyor
lard ı . Adam bu istanbul gurbetinde ya çolak, ya da
kör olmalıyd ı . Çolak, kör oldun mu yaşadı n . Sapa
sağlam adamaysa acımıyorlardı ne h i kmetse.
O gün gözlerini yumup kör yerine koydu kendi
n i : .. Al lah rızası için iki gözden arnaya bi sadaka virin
hayrın ıza . .
"
1 47
•- Yalancı, sahtekar, yalancı , sahtekArl •
Durmuştu:
•- Eyi , anladık. Dağılıp gitmez misi niz gayri ? •
u - Yuuuh, andavallıya yuuuuh l •
« - Yuh size. babanıza. ananıza, ebu caddinize
yuh! ..
"- Vörüüü taş arabası ı ı ! !
•
1 48
Aksaray'da sağa sola dolanıyor. Bu şehiri i ierin pa
rayı nası l olup da bol bol bulduğuna akıl erdirmeğe
çalışıyordu. Allah verdiyse, ki öyleydi köydeki uzun
imarnın dediğine göre, o da Al lahın kulu değil miy
di ki vermiyordu? Şehi rli gibi yaşamaktan vazgeçti ,
iyi kötü bir işin kulpundan tutabiisel
Yoru lmuştu. Valde cami i n i n oraya gitti, duvar
d ibine tam çömelecekti , kaburgaları çıkmış, iri mi i ri
bir sarı it gözüne i l işt i . Fıkaı:_a nın karnı kurumuştu
tekmiL Adımlarını ters mers atıyor, canını büyük bir
bezg i n l i kle taşıyordu. Hani nerdeyse yıkı ldı yıkı la
cak!
Derken valde cami i n i n böğründeki sokağın göl
gesine devri ldi, solumağa başlad ı . Bakışları yı lgınd ı .
H a n i b u duruma i nsan düşse kendini öldürmeyi dü
şünürdü ya, tı kara sarı it akledemiyordu besbe l l l .
Yan ına g itti. Sarı it yeşil ışı ltı larla yılgın y ı l g ı n
baktı. Kravatl ı ne olsa, yani efendiden filan, korkar,
tekme yememek için a l ı rdı voltas ı n ı . Korkmadı . Yanı
na gelen de kendi leyin , yemeni topuğu i ncelm ış,
çıplak ayakları kirl i , gözleri yuvalara çökmüşün biriy
d i . E l i n i uzatıp kaburgaları ç ı kmış karnını o kşaması
na da aldırmad ı . Okşayıp seveceğ ine, kemi kten geç
tim, b i r parça ekmek atsaydı önüne daha makbule
geçerdi ya, nerdee? Kendi bulabi imiş miydi k i ?
Genç adam boyuna okşuyordu sarı lti :
«- Vay kardaşl ı k vay. Hadi ben Insan akl ımnan
bizim Sarı ibramın iğvasına uyup köyümü teptim,
geldim. Sen it akl ınnan ne demiye geldin?•
Sarı itin lata karnı toktu. Bakmadı b i l e.
a- Kasap musap önlerinde dolanaydın bir i ki . .
1 49
DiLEKÇE
1 50
farkında değ i l . Gözleri kend i l iğinden alev alev.
Elindeki di lekçayi göstererek sordu:
- Bunu nereye vermem lazım acaba?
Baktı m . Savcıl ığa. Söyled i m .
Sordu:
- Hangi oda?
Kalabalı k koridoru yanyana geçti k . Savc ı l ığın l<a·
pısı :
- Nah, burası , gir!
Çekingenl ikle gülümsedi :
- B i l mem, girsem mi acep?
- Bi lmez misin? Niye yazdırdın di lekçayi ya ?
- Yazdırdım ama . . .
- E. . ?
.
- Utanıyorum .
- N için?
içini dertli dertl i çekti
- Aaah ah . . . ne o, o haltı karıştırayd ı , ne de
ben . . .
- H i ç bir şey anlamıyoru m . Ne haltı ? Haltı ka-
rıştıran k i m ?
- Kocam.
- Yani seni aldattı falan m ı ?
- Yok can ı ı m . keşke aldatsaydı . . .
- Peki. ne yaptı ?
- Söylemesi ayıp, h ı rsızl ı k !
Gözlerini indird i . Yanakları al a l oluvermişti .
O l uverm işti ama, bana neydi bütün bun lardan?
Dedim ya , bir meraktır düşmüştü içime. Sordum
soruşturdum, eşeledi m öğrendi m sonunda Kocas ı
b i r şeyin i çalmış. O da öfkeyle koşmuş istidacıya,
yazd ı rmış d i lekçeyi , atlamış gelmiş. Şimdi dilekçeyi
savcıl ığa verip vermemekte çekimser.
- Neyi ni çald ı ?
- Benim m i ?
- Evet?
- Param ı .
- Karı koca a_rasındaki h ı rsızlıklar
1 51
Sözümü kesti :
- B i liyorum ama, bu öylesi değ i l .
- Ya?
- Düpedüz hırsızl ık!
Anlatmaya başladı :
- Beş günlük karı kocayd ık. Hani kapı gibi ba
bayiğit, e l i yüzü düzgün, bilekl i , güçlü. Tuttuğunu ko
parır. Böyle eğri huyu olmasa . . . nereden bi lebi l i r
dim? Benim rahmetl iden çok çektlydim de . . . söyle
mesi ayıp, şurda sereserpe yatarım da dönük bak
mazdı . Öhö öhö, öhö öhö, sonunda hark - tuu !
?
. . . . . . . . · · · · · · · · · · ·· .
1 52
- Acaba - dedi -, borcu morcu mu vard ı ?
i nsan hal i , borcu olur, sı kıştırırlar, para lazım. Akl ına
benim paralar tak ı l ı r. Yoksa görsen, val i aha arslan
lar gibi, babayiğit. Bir de diyorum ki, �imdi ortalar
da yok. iki gün sonra ç ı kar gelir. Paralarımı da ge
tirir. Fatma der, bir işti r oldu. Al paraları n ı . D i lek
çeyi mütteyuma verirsem ne yaparım sonra? Çok
·
1 53
Sevindi . i ç i ıçıne sığmıyordu
- Sağol - dedi -. Allah taş deyi tuttuğunu al-
tın ets i n !
- Şayet gelmezse . . .
- O zaman gel i r veririm d i lekçem i , doğru . . .
Omuzlarında sevinç, di lekçesine sal iaya saliaya
uzaklaşt ı .
1 54
Si MiT
1 55
yaşlllarsa b ıyık altından gülüyorlardı .. Karınca ka
natlanmayınca zeval bulmaz! "
Hemen her gece şehrin en lüks gazinosunda ye
n i , zengi n arkadaşlarıyle kafayı çekip, etin yağlısını
da gövdeye indirdikçe şişiyordu. Gün geldi şehrin
eğlence yerlerin i pek • monoton• bulmağa başladı.
Hep ayni udekor• du; pavyondaki kadınlar ayni , içki
ler ayn i , çevresini alan yüzler ayn i , hususiye binip
binip açı ldı kları yerlerdeki kişi ler ayniyd i .
Yakın i l lerin d e • monoton" gelrneğe başladığı
günlerden b i r gün, •dekor• ve • monoton• sözlerini
işite işite ezberlediği arkadaşlarına :
- a Yahu" ded i . u Bıkmadınız mı bu monoton de-
korlardan? •
Yeni arkadaşları şaşmadılar. Sadece :
u- Niçin?» dedi l er.
«- Niçin olacak birader? Her gün, her gece hep
ayni yerler, ayni yüzl er, ayni karı kancı k . . . "
., _ Peki ne yapa l ı m ? •
.,_ Açı l a l ı m şöyle uzaklara ! »
.,_ M esela?"
Kaç vakittir görrneğe can attığı masal diyarının
ad ını söyledi :
«- istanbu la! •
Cepte para bol, kafalar iyi . . . atladılar hemen o
gece pırıl pırı l bir taksiye :
,_ Çek oğlum istanbula ! •
Uçmak geliyordu lstanbul 'a. Gel iyordu ama, pırı l
pırıl taksinin direksiyonundaki ati l i delikanlı neden
e l i n i çabuk tutmuyor? Niçin hemen gaza basmıyor
du? O saatte, kafalarının hükmettiğ i o saatte uçak
yoktu, olsaydı, ah olsaydı l
a- Oğlum n iye çekmiyorsun? •
cı- . . • . • . • . • • . • • . . • • . ?·
«- Mangır m ı ? Kolay, çek! •
Gri, pırıl pırıl kocaman araba, benzin kokulu ha
fif vını ltısıyle Istanbul yolunu tutmuştu. Yukarda ay,
yı ldızlar . . . Tepeleri gökleri delen yüce dağların çam
156
kokusu yüklü havası nda araba asfaltı göğüslemiş, ca
navar gibi gidiyordu.
O gece, ertesi gün hiç uyumadan, gazoz gibi pat
latıtkları şampanyalarla, devirdikleri kulüp rak ıları ,
hatta viskiler, uyku ihtiyacını duyurmamıştı . Ulukış
la'nın çöp kebabı , Karaman'ın bal gibi divleleri ; Es·
k işehi r'in çıtır çı tır kuzu başları , Sapa nca , Varırnca ·
n ı n kiraz ı . . .
Yenildi, lçi ldi , yeni l emeyenler döküldü , içi lema
yenler atıld ı .
Ve . . . Istanbu l !
Yıllar yılı köy kahvesi nde zengin ağa çocukla
rı ndan dinieye dinieye kafasında efsaneleşmiş i s
tanbuldu karşıdan görünen. Tüller, yaşmaklar ardın
da, kudretten sürmeli gözleriyle salına sal ına dola
şan güvercin göğüslü, süt beyaz kadı nlar şehri !
Bu hayal ler daha çok on beş, yJrmi yıl önceki ço
cukluğunda işitti klerinden kafası nda kalmış hayal
lerdi. Öyl e kuvvetle yer etmişlerdi k i , sinema bile
silip atamamıştı . Ne Şoray'lar. Ne Köksal, ne de öte
kiler . . .
Taksi ücretin i arkadaşları verrneğe kalkınca
n- Yoook ded i . « Elini cebine atanın elini kıra-
..
r ı m ! ..
Şaştılar :
11- Peki n 'olacak?
..
1 57
Peki ama nerdeydi o tüller, yaşmaklar ard ında,
kudretten sürmeli gözleriyle sal ı na sal ı na dolaşan gü
vercin göğüslü sütbeyaz kad ı n l a r? Vaktiyle ağa ço
cukları ndan dinlediği i stanbul bu değ i ld i . Bu i stan
bul s i nemalarda gördüğü i stanbula benziyordu. i s
tanbul s i nemalarda gördüğü i stanbul 'sa fostu , havay
d ı , cıvayd ı .
Ama ayıplarlar d iye açı k l amadı bunları.
O geceyi büyük b i r Tepebaşı ote l i nde geçird i l e r .
Ertesi gün, en ç o k da ertesi gece . . . arkadaş ları
i stanbulu b i l iyorlard ı . i çlerinde doğma büyüme i stan
bu l ' l u olanlar da vard ı . B i r hafta içi nde ne Ad alar'ı
kald ı , ne Kad ı köy'ü, Boğaz ' ı , Yen i kap ı ' s ı , Kumkapı 's ı .
Nereye g itti lerse k i mseye e l attı rmam ı ş , hesabı o
görmüştü.
Hele Beyoğlu pavyonları ndan bi rinde bin sekiz
yüz l i ral ı k b i r hesabı arkadaşları ndan biri görünce,
tepesi atm ı ş , garsqna emretm işti
.,_ Geri ver sahibine o parayı ! ,
Masada sarı l ı , siyah l ı , yeşi l l i , m av i l i kadınlar
vard ı . Bu konuşma tarz ı , hesabı veren arkadaşa da
koymuştu
.,_ Niye? N iye ama? ..
., _ Ben i m olduğum masada kimse hesap öde-
yemez ! ,
Masada a l l ı , yeşi l l i , siya h l ı , m av i l i kad ı n la r
.
.,_
Ö derse ne olur? ..
.,_ Kan çıka r ! ,
Ah o masadaki a l l ı , yeşi l l i , mavi l i , siyah l ı kad ın
lar. Onlar ol masa aklı başından g itmeyecek, arkada
daş ı n ı n "- Ç ı ks ı n , göre l i m baka l ı m ! » ı na bozul ma
yacak, bozu l mayınca kafasına i skemleyi patlatmaya·
cak, patlatmayınca da karako l luk, mahkeme l i k , ordan
da hapishane l i k ol mayacakt ı .
Tevkifane koğuşları ndan birinde anlatıyordu
u- Şişede durduğu gibi durm uyor ki b i rade r !
Babadan , dededen gördük az buçuk, az buçuk da ken·
d i m izde var tabii. Huyum kurusun, b i r yere gidildi
1 58
m i , i ll aki hesabı ben görm e l i y i m . Görmed i m m i , kan
tepeme sıçrar! .,
Ard ı ndan seslen iyordu cezaevi çayc ı s ı na
«- Oğ lum, arkadaş lara çay geti r benden ! .,
Çay, kahve, yemek, tekrar çay, tekrar kahve ,
tekrar yemek. Gün geldi paralar suyunu çekti . Çe
k i nce de postayı kesrnek zorunda kaldı . O zamana
kadar kavu k sallayanlar çevresinden b i rer ikişer ay
rıldı lar.
Ayrı lanların ardından atıp tutmağa başladı
«- E , dünya, kahpe dünya işte. E l i nde olursa
herkes etrafında pervane. Yok mu? Nankörler çeker
çeker giderler! •
Bütün bu sözler büyüye, genişleye, ş-i şe, yayıldı
cezaevi n i n al aca karan l ı k dehl izleriyle rutubet kokan
koğuşlarına. Sah i plerini buldu.
,._ Yaa ., dend i , « demek bize nankör ded i ? »
Çevrede dolaşan, hem oraya hem buraya laf ge
tirip götüren ayaklı gazetelere iş düşmüştü :
,._ Daha neler d iyor abi, desem şerefs i z i m şiş
lers i n ! .,
Sonra d a bu yana geliyorlardı :
«- i neği n b i ri , nankör ded i ğ i n i hemen yetişt i r
m i ş . Falanca sana fena bozu luyor. D i kkatli ol ! .,
Binl erce l i rayı su g i b i harcam ı ş pavyonda l<e l
leye iskemle vurmuş adamd ı . Ekmeğ i n i yiyen nan
körlerden m i korkacaktı ?
«- Git söyle ağzıkarai ara . . . bıçakları n ı , tabanca
l arı n ı , toplarını tüfeklerini çeksin gelsinler ! .,
Bi rinde de ekl eyiverdi
,. _ Çekip gelmezlerse anal arı n ı n doıı u başla
rına! ..-
Karş ı l aşma a l aca karan l ı k dahi izlerden b i r i nde
oldu. • Nankör • denilen
«- Dur bakal ı m ., ded i , • Ne demişs i n ? »
,._ N e dem i ş i m ? .,
Nankör demişsin ! .,
1 59
Sözünü geri alaca�. tükürdüğünü yalayacaklardan
değ i ldi.
,. _ Ded i m " ded i . u Deği l misin? ..
Şimşek gibi bir yumruk. Gözlerini ceza evi re
virinde açtığı zaman dünya dönüyordu. Ertesi , daha
ertesi günler de şöyle böyle. Taburcu oldu. Yeni bir
dayak, yeniden revir. Gene' dönen dünya. Gene ta
burculuk . . .
Yağmur yemiş ispi noza dönmüştü. Ü ç ay sonra
tahl iye edildiği zaman Tığ-ı teber, şah-ı vel ayet • ,
•
yani meteliksizdi .
Karnı da bir açtı ki !
Yolu üzerinde birden dört, beş yaşlarında b i r
çocuk. El inde yarım simit. Evet, bil iyordu, çok haysi
yetsizce bir şey olacaktı ama, ne çıkard ı ! Zamanında
avuç dolusu bahşişler ödemi ş , itin köpeğin karn ı n ı
doyurmuş, nankörler beslemişti . Sağa baktı , sola
baktı. Görünürlerden kimseler yoktu . Çocuğun elin
deki yarım simiti kaptı , tabanları kald ı rd ı .
Çocuk ardından sadece baktı ; ağlamadı b i l e .
1 60
PEÇETE
161
i l , ya da i lçel ere gidebilse, onlar gibi kravat tak ı p
garson luk d ı ş ı nda i nsan l ığını yaş;;ısa!
1 62
- Görürsünüz. Yalnız, beni bozmay ı n !
H erkeste b i r merak başlamıştı . N e yapacaktı ?
Ama ne olursa olsun bozmayacaklard ı .
Harman , Sipahi si garalarıyle lokantaya giri ld i .
Kalıp kıyafeti yerinde olan G arson R ıza önde, e l l eri
arkasında, asık yüzüyle öneml i b i r kişi h a l i ndeyd i .
Sağındaki masalara bakt ı , soldakil ere . . Beğenmediy
sa de, kadere rıza göstererek masalardan birine is
teksizlikle geçti . H emen oturmadı . Koşup gelen gar
sonlara
- Değişti rin şu örtüleri ! - d iye emrett i .
Ö rtü ler tertemizd i oysa. Hatta kol a l ı . A m a · ka
l antor müşteri n in • öylesine tesirinde kal ıvermişlerdi
k i , şip - şak her şeyleri değiştirdiler.
Şef - garson
- Başka b i r emriniz var mı beyefend i ?
Bakmadan
- Liste - ded i-. Listen i z yok m u ?
G e n e koşuşulup liste geti rildi
- Buyurun beyefendi !
O, masaya geçip kurulmuştu. Li steyi olanca
<ızametiyle a l d ı , uzun uzun inceledikten sonra
- Yahu - dedi arkadaşları na -, ba l ı k bal ı k ba
l ı k. . bıktık. Değil m i ? Yalnız ıstakozla rakı içsek . . .
lı a ?
F ı r ı ncı gül mernek için kendi n i zor tutuyord u .
U lan a m m a da atıyor be hergel e . . . Sahiden bü
yük adam lık yakışıyor kayartoya ! ..
i çki ler, meze ler söylend i . Söylendi ama, başta
Set - garson , öteki garsonlar falan, garson Rıza 'nın
g e rçekten .. Müdür bey • l iğine inanmışlard ı .
i çkiler i ç i l i r, karınlar doyurulurken tatl ı b i r ko
nuşma da başlamıştı . F ı rı ncı
- Peki - dedi-. bu büyük adam jestl eri n i na
s ı l yapıyorsun? Büyük adam sözlerini nereden b i l i p
uyduruyorsun?
B i ri sarı ş ı n , öteki hafif esmer iki motor da san
ki • Beyefendi ·d erin .. Hanı mefend i l e ri •yd i ler.
1 63
Sarışı n
- Sahi nası l ? - d iye üsteled i .
Es m er
- Seni tanı masam, ben b i l e i nanacaktım Mü
dür beyliğine . . .
Garson R ıza iskemiesinin arkal ığına yasland ı . Si
garas ı ndan der i i i n bir duman aldı, dumanı havaya üf
led i . Bütün bu davran ışları tamı tam ı na bir u Büyük
adam. M üdür bey .. kokuyordu. Sonra anlattı Can ı m .
anas ı n ı n karnından garson doğmamıştı ya ! Babası
iriyarı . göbekl i b i r avukattı . Büyük büyük ınemuriyet
l erde bu lunmuştu . R ı za da babasının hık dem iş bur
nundan düşmüştü . Sonra , babasından çok duymuştu
büyük adam lakırtıları n ı . Şimdi kullanıyordu işte !
- isterseniz - dedi -, buranın patranunu aya
ğ ı ına getirip azarlayayım?
u- Pek i , azarla hayd i . . . , fa lan den i l mesine
meydan kalmad ı . R ıza çata l ı n ı tabağa s i n i rl i s i n i r l i
vurmağa başlamı ştı b i l e . Garsonların hemen ard ı n
d a n Şef - garson da koşarak geldi
- Buyurun beyefend l !
O , yan i Garson R ıza, i nadına çattığı kal ı n kaşla-
rıyle
- Bana buran ı n sah i b i n i çağır! - ded i .
Koştu lar.
Lokanta sah i b i de tıpkı tıpkısına Garson R ıza
kal ı b ı ndayd ı . O da en az ·Rıza kadar u Büyük adam
Müdür bey .. kokuyordu. Gene de, gerçek bir büyük
adam, gerçek bir u Müdür bey n i n karşısındaymışçası
na ezi lip büzülmeğe baş lamıştı .
R ıza, lokanta sahibine bakmadan
- Servisten memnun olmadım - dedi -. Son
raaa . . . ned i r bu peçetenin hal l ?
Yeni ütülenmiş kar gibi peçeteyi patronun su
ratına fırlatm ış, ada_mın kafası n ı allak bul lak etmiş
t i . O kadar k i , suratına fırlatılan peçeteni n gerçek
ten k i r l i olup olmadığını b i l e kontrol etmek akl ı n a
gelmemişti.
1 64
- Garsonlar, ah garsonlar beyefendi . . . - d iye
kekelerken, R ıza yeniden parladı
- Benim muhatabım garsonlar değ i l sizsiniz!
A lttarafı garson parças ı . Kuyruğundan tutar atar, ye
r i n e iyi lerini a l ı rs ı n ı z !
Patron kekeledi
- Hakkı - aliniz var efendim . . .
Garson R ıza yeni b i r Sipahi 'yi ağzı na götürür
ken, Patron, n i kel çakmağı n ı saygıyle çı karıp çaktı
ve R ıza'n ı n sigarası n ı ayn ı saygıyle yaktı .
1 65
SARHOŞ
1 66
- Vay, hemşer i m !
K a l ı n siyah çerçevel i gözlüğüyle uzakta şöyle
bir tanıdığım dazlak kafa l ı b i ri . Hemşeri miyiz. deği l
mi b i ld i ğ i m de yok .
Ayağa fırlam ı ş , kebabevi müşterilerini bize bak
t ı r ı p duruyor, sarhoş ağzı ver yansın g i diyordu
- Nerelerdesin yahu? i nsan arar sorar Şu di
yar-ı g urbette bir hemşerimiz olacaktı , der. Memle
kette olsa boşver, önem l i değ i l . Ama bunun burası
i stanbul be yahu ! B i n ananın doğurduğu burda. Kaldı
!.i biz . . .
Yıl larca aynı sınıfta, aynı s ı rada okumuşuz. Son
ra l i se bitm i ş , i stanbul 'a üniversiteye gelmişiz. O za
manların i stanbu l 'u ve üniversitesi . . . böyle m i ? Ü ni
versite l i l i k ve ü niversite arkadaşl ı ğ ı başkaymış. Na
s ı l hatı rlamazm ışım Şehzadebaşı , Vezneel ler kı raat
hanelerindeki poker, rem i parti leri m i z i ? Ya s ı rası na
göre, U rfa l ı lar, Antepl i ler. Maras l ı larla ettiğimiz kav
galar!
Yan ı l ıyordu, anlıyordum ama, öyles i ne sarhoştu
k i , dal gasına taş atmamaya karar verd i m . Beni her
halde bi rine benzetm işt i .
B i r ara masamıza g e l e n garsonu kolundan tuttu :
- Bu var ya bu? - d iye beni gösterdi -. Kırk
yıllık hemşerim k i , canı mdan çok severi m . Lakin o?
Al lahsızın biri !
Bana döndü
- Ne oldu oğ l u m ? Yoksa seni nde m i burnun
büyüdü ?
H ayretle sordum
- Benim m i ?
- Sen i n tab i .
- N içi n ?
- Ne bileyim? Mebus filan o l muşsundur belki . .
Gözlüğünün ardında, sarhoş, ç i p i l gözleriyle kıs·
kıs gül üyordu esprisine. Uzatmamak, suyuna gitmek
gerekiyordu. Ben buraya onu din lerneğe değ i l , acı
;ıc ı çiğköfteyl e kebap yemeğe , b i r de kendi kendi m -
1 67
le sohbete gelmiştim. Ü stelemezsem konuşur konu
şur bıkabi l i rd i .
Çiyköftemi, kebab ı m ı fi lan söyledim. O , anlatı
yordu habire. Sözleri kulağ ı ma giriyor mu, g i rme
den geri dönüp kebabevinin alkol koku l u cıgara du
man l ı havasında uç�yor muydu?
B i"r ara
- Sen beni di niem iyorsun ha i man ı m ! - ded i .
Usulen yap ıştı rdı m :
- Ben m i ? Ayıp ettin!
- Ayıbı mayıbı yok. Ben hassa adamım arka-
daş. Beni sen değ i l senin şahın küçümseyemez! Ben
bugüne bugün koskoca M i l letveki l l iğini tepmiş b i r
insanı m . A ç gözünü beri bak!
Gerçek bile o l sa bana neydi ?
Oysa çipil gözlerini yuzume dikmiş, M i l l etve
kil l i ğ i n i redded işinin üzerimdeki etkisini öğrenmek
istiyor gibiyd.
- Huyumu b i l irsin - dedi bir ara -. Feleğe
m i nnetim var m ı ?
Farkında değildim.
Kendisi cevapladı
- Yok ! neden? Çünkü feleğe m i nneti m yok da
ondan!
?
- Parti lerden birine g i rd i m bel l e . Ne istiyecek
parti benden? Disi p l i n . Bense cendereye giremem, bi
l i rsin. G i remeyince, haydi M i l l etvek i l l i ğ i nden istifa.
i stifa b i r şey değ i l , sonra?
?
- Sonrası ne olacak? Ha? Cevap ver : Ne o l a-
cak sonrası ?
Sordum
- Ne olur?
- Ne m i olur? Tuuu . . . b i l miyorsun ne olacağ ı n ı
demek?
............ ?
- i nsan, sonrasının ne olacağı n ı b i lmez m i ? Dı-
1 68
şarıda iş bulamam i ş ! - Beni g i ne uzun uzun göz
den geç i rd i , sonra - Koskoca bir m i l l eteveki l l i ğ i n i
t e p m i ş b i rine k i m , h a n g i müessesede i ş vermek ce
sareti n i kendinde bulabi l i r ?
Çi yköftemle kebabı m gelm işti. Atıştırmağa başla
dım.
Boyuna kaba kaba geyiriyordu
- Gerçi - d iye ard ı n ı getirdi -. Memlekette
epey siyasi, i lmi, fel sefi makale, etüd, fıkra, roman,
t i yatro p iyesi yazd ı k amma, burası i stanbu l , Bab-ı a l i !
Türkiye 'n i n bütün anas ı n ı n gözleri burda. Evel Al lah
h i ç birinden korkum yok, kemiğimi kem i rtmem ya,
çı ine de . . . - Ses i n i kıst ı , eğildi hafifçe - Sen ya
bancı m değ i l s i n . M uharrirl iğe boşver, şöyle gazete
l e r mi olur, matbaalar m ı . . . bir muhasebeci l i k m i
olur, muhasebeci yard ımcı l ı ğ ı m ı . . . çakıyorsun ya?
Mesele anlaşı l m ı ştı
- Boşta m ı s ı n ?
- B e n m i ? A y ı p ettin. B e n i m gibi adamı boşta
b ı rakırlar m r ? Çalışıyoru m . Çal ışıyorum ya, huyumu
b i l i rsin, feleğe minnetim var rrı ı ? Sonra, benim g i b i
M i l letveki l l iğine aftos piyos geçmiş b i r i n e şef olmak
kolay mı? Sen bana b i r iş bul, ben dai rede alıkarn
ç ı karıp, şefi n kafasıdır diye yazı makines i n i . . . . . .
S i n i rleri fırlak, kupkuru e l leri d ikkatime çarptı
b i rden. B u sinirl i , kupkuru, i skelet e l ler kaabi l değ i l
kocaman yazı makinesini kavrayıp kaldıramazdı !
1 69
SiGARA
1 70
(i ı mıza ça l ı n m ıştı . Arapların eski uygarlı klarıyle Ar
navut inad ı , yani i rades i n i n karı ş ı m ı b i r Türk, b i r
Türk m i l l iyetç is i .
Ben tutbolu okul eğiti m i ne değişmişt i m . Oysa si
l i n i p gitmişti karan l ı kları mda. Zaman zaman çakan
b i r şi mşek gibi haberleri n i al ıyordu m . Gazetec i , D ı ş
işl erinde görevl i , ünlü politikacı ların Avrupa , Ameri
l<a gezi lerinde resmi görevler
Gene böyle . bir gün gene şimşek gibi çakmıştı :
i ki d i rhem b i r çek i rdek. Tara l ı saçlar, sti l pabuçlar.
sanırım kupon kumaştan kostü m , yeş i l kırmızı de
sen l i ipek çoraplarıyle asorti ipek kravat .
- Vay, merhaba!
- Merhaba . Bu ne ş ı k l ı k ?
- Sorma. Anlatacaklarım v a r sana. Şurda b i r
yerlerde ikişer kadeh atal ı m . . .
Koluma girmiş, onun .. şurda, b i r yerl erde i k işer
kadeh ata l ı m .. deyiverd iği b i ri nci s ı n ıfın da üstünde
lükst lokantadaki hesabı karşılayacak parası n ı n olup
o l mad ı ğ ı n ı düşünmem iş! i m . Böylesine ş ı k, böylesine
başarı l ı biri bana cüzdan çı karttım m ıyd ı h i ç ?
Ü n l ü , çok ünlü, a m a gerçekten çok çok ünlü b i r
o te l i n turistik barına sol<muştu ben i . B i r ni ght k l u b
olmalıyd ı . Kamufle ışıkların altı nda afa l l a m ı ş , sakal l ı
yüzünı , kı l ı ksızlığımdan utanmıştı m .
- Neden b u kadar lü ks b i r yere geld i k sanki ?
- Karışnıa!
- i yi ama . . .
- Si rkeci meyhaneleri nden başka kafa çekecek
yerler de var bu dünyada . i stemes i n i b i l mezsen Hü
da vermez. O ancak istemesini b i lenlere karşı bon
l<iirdür. Hem sana ne? M i safirim değ i l m i s i n ?
Viskiler vi skileri , onca y ı l l ı k yaşamı mda tad ı n ı
i l k tattığım meze ler mezeleri kovlamı ş , hesabın belki
ı l r. yüzleri geçmekte olduğunu korkuyle düşünmüş,
ı ı z öteki masalarda ruj ları , ojeleri, tarları, zarif dav
171
ş i l l i , mavi l i , sar ı l ı lardan ikisini masamıza davet edi
vermişti . Kalkıp savuşamaz, h i ç ol mazsa ne yaptığ ı n ı
olsun soramazdıın. Ayıptı . Keçenin dört ucunu ka
p ı p koyuvermekten başka çarem yoktu. Öyle yapmış
t ı m . O, mavi l i siyle kucak kucağa, a l kol ve cigara du
ınanları n ı n denizi içinde melodi lere ayak uydururken,
bende sarı l ı rn ı n yumuşacı k e l i avuçları mda, herhalde
b i rkaç yüzü çoktan aşmış hesabı düşünüyordum. Ya
geceyi kad ı n larla geçirmek isterse? Ya geçirirsek?
Ya hesabı ödemeden savuşursa?
Viskimi yudum layıp, avuçlan ındaki eli akşamak
tan başka yapacağ ı m yoktu. Sakal ıma, k ı l ı ksızlığıma
karş ı n sarı l ı m beni pek beğendi ğ i n i söylemiş, sı kın
tırnın nedenini sormuştu. Bir şeyler uydurmuştu m .
A c ı m ı ş görünmüştü. i ş i m i , bu geceden sonra başka
gecelerimizi de paylaş ı p paylaşamayacağ ı m ız ı , onu
beğenip beğenmediğimi sormuştu. Ne haddirneydi
beğenmemek? Kartı m ı a lm ıştı . Hele kartı rn ı n üstüne
attırdığı i mzamı pek beğenm işti . Sonra gece yarı
s ı n ı b i l mem kaç geçe mavil iyle sarı l ıyı değişmişti k.
Viskiler gene viski le ri kovalamış, sabaha karşı mavi
l i yle çeki l miştik odam ıza. B i r de uyanmıştım ki ya
nımda ne mavi l i , ne de arkadaşımla sarı l ı . Peki he
sap? Zarif garsonlar hesabın arkadaşımca ödendiği
n i , işinin çok acele olduğunu, sabah ı n köründe uçak
la Lizbon'a m ı , Barselona'ya mı ne g itti ğ i n i , selam
b ı raktığ ı n ı söylemişlerd i . Ancak öğleden sonra g ide�
b i lmiştim işime. Şefi mde surat b i r karış, akşam i m
zalay ı p sarı l ı kadına verdiğim kartı mı önüme atmış,
« Bi r daha böyle laüba l i l i klerin tekrarlanmaması nı,
cebimde param yoksa eğlenmeğe hakkım olmadığını ..
söylemiş, bin i ki yüz l i ra l ı k borcumun hesabıma ge
çirildiğini, aydan aya maaşımdan kesi lerek cı i tfa o l u
nacağ ı n ı » belirtmişti.
1 72
Merhabasını almad ı m , yan l ız , sordum
- Bu akşam beni nereye davet edeceksi n ?
Ü zerinde durmadı
- Geçti art ı k bütün bunlar . . . sana bin iki yüz
l i ra borcum var, akl ı mda . i l k fı rsatta, hemen . Belki
haberin yok . Ben artık sen i n tanıdığın o eski ben de
ğ i l i m . Ü ç otuz parayla ama namusumla yaşamağa
kesinlikle karar verd i m . Neden b i rtak ı m dostları
ınüşkül duruml ara sokay ı m ? Yazık değ i l m i ? Sonra .
değer mi can yakmağa? Annerne tesl i m oldum, bana
a rl ı , namuslu, he:lal süt emmiş b i r aile kızı bulacak .
Hemen evlenip dünya evine g i receğ i m . Tabii çoluk
çocuk . . . Azizi m gayet iyi anlıyorum ki namus, şe
ref, hays iyyet ve vekar her şeyin üstünded i r . Na
nıussuz. şerefsiz yaşamaktansa . . . ha?
?
- Büyük b i r şi rketi n , ama çok büyük b i r şi rke
t i n U nıum müdürlüğüne kayırdı a rkadaşlar sağolsun
lar Onlara da söz verd i m , bütün hafif l i kler sona er
d i art ı k . Ş i mdi herkes elbirl i ğ iyle beni doğru yo la
sol<mağa çal ı şıyor. Tabii bu şereften mahrum kalmak
istemezsi n . Dinle beni Sana bin iki yüz de önceden
borçluyu m , eder i ki bin i ki yüz. i stersen iki bin iki
yüz, hayır hay ı r , üç b i n i k i yüz, ya da yuvarlak hesap
dört bin l i ral ı k b i r bono vereyim. Çünkü art ı k ma
I lim ya? Beni yeh i kararınıdan hiç kimse döndüre-
nıcz !
?
Senden alacağ ı m b i n l i rayla güzel b i r tak ı nı
n l bise, i skarp i n , kravat falan. Malüm ya , yeni evl i l i k .
k ı z tarafına karşı tırıl gözükınerne k . . .
- Haklısın ama . . .
Sözümü kesti
- Can ı m mal üm senin de durumun . . . b i n olmaz
sa beş yüz de olabi l i r !
- Va l la beş yüz d e . . .
- Beş yüz mü ded i m ? Ü ç yüz? i ki yüz? Ne var-
sa yanında. Malüm ya?
1 73
Ü ç yüz de, i k i yüz de maalesef . . .
Durdu, düşündü , ölçtü biçti . B i rden
Dur dur - dedi -. B i r tek yüzl ük de ı ş ı m ı gö
rür. Kend i m i Ankara 'ya attım m ı , para d iye meselem
kal maz. B i l iyorsun , Ankara'da bizim Nejat var, 54
Nejat Sağ lam: ithalatç ı . Korkunç serveti nin lüksü için
de yüzüyor ama, bi l i rs i n ben böylelerine zerrece de
ğer vermem. Mamafi köprüyü geçene kadar ver şu
yüz lüğü !
- Yüzlük de yok.
Kızdı
·- Can ı m elli de olab i l i r , hatta yirmi beş . . .
?
- On ?
?
Beş?
?
i kibuçuk?
Deri i n b i r iç geçi rdikten sonra
- Anlaşıldı anlaşıldı - dedi Ver bir c i gara
da dumanı doğru çıksın !
1 74
·KURT
175
saygıyle bakıyor, onu selam layanların selamlarına,
yerlere kadar eğ i lerek karş ı l ı k veriyord u .
Kimdi ? Neyd i ? N e y i n nesiyd i ? B i l m iyordum. B i l
miyordum ama, artık çok gerilerde kal m ı ş eski esnaf
olgunluğunun tari h yaprakları arası ndan fırlayıp ç ı k
m ı ş b i r örneğ i n i verd i ğ i ne kuşkum yoktu. Eski esnaf
örneği derken , kırk y ı l ı n ardında kalmış y ı l ları kas
ded i yorum . Babamla çarşıya çıkard ı k. O, esnafça se
v i l d i ğ i n i sanan b i r büyük memur. Ben sol yanı nda ,
k ı sa pantolonlu oğ l u . E l i mde, artık sepet m i , zembi l
m i ? Çünkü f i l e yoktu o y ı l l arda henüz. Çarşı i ç i ne
i nerd i k . Esnaf, sağdan soldan , tıpkı tıpkı s ı na şu kur
da benzeyen adam g i b i selamlariardı baba m ı . Babanı
h a l leri n i hatıriarı n ı sorar, onlar bunu m in netle kar·
ş ı larlar, eti n , ekmeğ i n , karazeytin, peynir, fasulye,
yağ , ba l 'ı n en iyisini veri rlerd i .
Bu adam d a tıpkı tıpkısına onlardan b i riydi işte .
Daha d i kkatle göz hapsine alnı ı ştı m . Bunu ken
d i s i ne asla sezdi rmemeğe çalışıyordum. Çünkü kurt
gözleri bir tilki kurnazl ığıyla çevreyi öylesine kola
çan ediyordu k i !
Bütün d i kkati me karş ı l ı k g i ne d e b i rkaç sefer
karş ı l aştı bakışlarımız. Her karş ı l aşışta beni de en
g i n sempatis i n i n içine al mağa fı rsat kollad ı . Gülünı
süyordu. K i m i m , neyi m ? B i l mediği i ç i n , sadece gü
lümsüyor, k i m l i ğ i m , n e ' l i ğ i m üzeri ne bir kanıya var
nıağa çal ı şıyo rd u . Bunu işte o göz hapsi ne a l nıağa
başladığım s ı ra anlad ı m .
G e l i p geçenleri yerlere kadar selamlamasından
bana b i r eski esnaf izlenimi veren adam. her haliyle
b i r Al lah adamı olduğu bel l i , kırpık saka l l ı birini yer
lere kadar eği l i p selamladıktan sonra doğruldu. Ho·
cafendi b i l m iyorum ne ded i . onun karş ı l ı ğ ı iri iri şu
oldu
- Al lah ömr-ü muazzezlerini müzdat eylesi n
efend i m ! - Ve makineli tüfek g i b i ard ı n ı geti rdi -
E l lerinizi öperim . Nas ı l la r yengemler? Çocuklar? Oh
oh oh. Al lah daha iyi ets i n . Sağ olun, va r olun . . .
1 76
Gine hocayı yerlere kadar eğilerek selamladı,
doğruldu.
Tam bu sırada genç, güzel bir kadın geçiyordu.
Kurt gözleri pariayarak hocafendi'yi unuttu. Adeta
.
ynianarak baktı kadına. O bakışıyle, tam bir tıovarda,
dün akşam kimbilir hangi pavyonda, ne biçim konso
nıatrislerle geçirdiği şampan;yalı dakikaların adamı
oluvermişti.
Birden gözlerimiz tam karşılaşacaktı ·ki, kaçırı
verdim
Elleri öndnde kavuşuk, köşe başındaki bakkali
yesinin önünde kendi kendine gitti geldi, geldi gitt1,
lıelki de kendi kendisi ile bir sphbete dalmış, dünya
silinmişti ki, biri :
- Merhaba omuzdaş! - dedi.
Kurt, daldığı alemden uyandı adeta.
- Vay - dedi -, kırk babalı. .. nerye ul�n?
Şimdi de tamı tarnma bir kırdı - kaçtı oluvermiş-
li. Ayağındaki sivri burunlu iskarpinler iskarpinlikten
çıkmış, Çeşmemeydanlı bir eski tulumbacının yeme
nisine benzemişti.
- Kırk babalı deme, bozulurum!
Tamı tarnma bir brçkın salınışıyle sokuldu :
- Bozulsan n'olur Keşanlı?
- K�şanlı sözüne kızmam ben!
- O senin dediğin langa'da biter!
- iyi ya. Beyoğlu Balıkpazarında tekini üç iki·
lıııçukluğa satıyorlar. Beğenemedin mi?
- Boşver. işler nasıl?
- Yaş.
- Kocakari yaşıyor mu kocakarı?
- Sen sağ ol!
- Yapmaa?
- Geçen sonbaharda haydi hoşça kalın, anna·
ılın mı?
177
d ı m . Zaten çakıyor o l ma l ı ydı onu göz haps ine aldı
ğ ı m ı . Güldü. Yanıma yaklaştı azıc ı k . Beni k ı rk y ı l d ı r
tan ı rm ı şçası na
- Arkadaş iyi esnaftır - dedi -. Lazı msa el i n
de temi z mallar var!
E l i mde ol mayarak güldünı . Bunu bekle rnı i şçesi
ne iyice sokuldu
- Geçim dünyas ı be abiciğim - dedi -. Ne ya
pars ı n ? Geçi neceğ i z ! - Kahven i n alçak i skem i e l e
ri nden b i r i n i kapt ı , altına tam b i r bitirim i ş i , çek
ti - G idene paşam , gelene ağam. Aaaaalı alı ben i lll
eski gün lerim . . . Kundurac ıyd ı m Beyoğ lunda ama, ne
kundurac ı . . . Beyoğlu 'nun en pa l i karya mağaza larına
ayakkab ı , mokasen , zenne i ş l e r i veri rdi m . Ver i rd i nı
ded i nıse hani kend i m e l i m i b i lem sürmezd i m . i ma
l atlıanem vard ı . Tamam beş çift işçi m ç a l ı ş ı rd ı . Ben?
Gezerd i m . Nerenin rakısı i y i ? Falan yeri n . Haayd i
ben a rda. Nerde güzel karı var ? Şurda. Hooop ben
orda. Çal, söyle, söylet, vur kır yat kal k . Sonunda
baktım Adem baba o lacağız, mektep ett i m atölyey i ,
açtım şu bakkal iyeyi ama, horoz ö l ü r gözü çöplü kte
kal ı rnı ı ş . . . - Ö nümüzden kıvıra kıvıra geçmekte
olan b i r kad ı n ı işaret etti - Bak bak, defrans i y e l e
b a k karıda .
Yiyecek g i b i bakıyordu kadına kurt gözleriyle.
Kad ı n çek i p gittikten sonra bakışları n ı topa riard ı
- Defransiyel kıyak ama - dedi - . Çamurluk-
lar laçka !
B i rden b i r beyefendi
- Merhaba Sad ı k bey!
B i z i nı k i fı rladı a l çak iskemiesi nden
- Me rhabaa beyim efend i m . Sağ o l u n efend i lll
bey i nı . . .
- Nası l ? Sabah keyfi m i ?
- Sayenizde n e yapa l ı m beyefend i c i ğ i nı ? Ma-
nıafi harika narg i lelerimiz var. Çayımız da Tahran '
d ı r Buyurmaz m ı s ı n ı z ?
" Beyefendi .. bi le k saatına baktı
1 78
- Vakit yok. Başka zaman. Hoşça kal!
Bizimki gene kırıla döküle :
- izzi devletle beyefendiciğim, sağ olun, var
olun!
Adam bütün bunlarla mağrur, . cızır cızır, kasıla
kasıla uzaklaşırken bizimki hep vardııkosta, hep ati
li iskemleyi altına çekti :
- Deyyus - dedi gidenin ardından - Karı
.
179
i
BiRiSi
O an kimbi l i r ne düşünüyordu m ?
Uzu n , upuzun boyuyla karş ı ma d i k i l d i
- Geldi ! - ded i .
K i m d i . neyd i ? Gelen kimdi ?
Hayretler içinde baktım
- Kim geldi ?
- Bahri - dedi -. B i z i m Bah r i !
- K i m sizin Bahri ?
B i r adım geri çek i ldi , ellerini arkasına koydu.
u tanılacak bir soru sormuşum da, bu sorum beni yer
lere geçi rebi l i rm i şçesine
- Bizim Bahri kim m i ? Tan ı m ı y,o r musun? Hadi
yahu sen de. Nasıl tan ı mazs ı n ? Bahri yahu Bahri !
Hani kardeşi m diye değ i l , lakin kalem i nden kan dam
lar!
Konuşuyor, konuşuyor, konuşuyordu.
Bense sadece dinl iyordum. " M inare kırığ ı · de
n i len gerçekten uzun boylu, bu upuzun boyun üze-
1 80
rinde "Limon» kafa, kenarlarını farelerin kemirmiş
olabileceğini düşündüren ince! uzun burun, kıyıları
belki de öfkeden kırış kırış ufacık gözler, kocaman
;ığız . . .
181
Şi şınesi durd u , sonra eski halini a l d ı
- H e l e ö y l e d e . Yoksa Bahri be, Bahri be, Bcıh-
ri ! - Sordu - Bahri oyuna g e l i r m i ?
i p i n ucunu koyuverm iştim
- Gelir m i hiç?
-- H ı h ı ı . . . ipl i k , bez stoku ndaki fa lsoları b i r 'de
buldu şerefsizi m . i ş i nden attı rd ı lar. Niye? B i z i m
ıneın lekete açık g ö z akl ı evvel i nsanlar yaramaz da
ondan . . . Amma uın u m müdürün iyi bir alı babı n ı n ba
canağ ı vı:ır, Ankara'da, b i l d i ğ i n g i bi değ i l . Büyük me
m u r, esas l ı kodaınan yan i . Herifte bir göbek var, Di
yarbak ı r karpuzu . Bel i ndeki kayı ş zor tutuyor . i şte. bu
uınuııı müdür alıbab ı n ı n ya n ı ndaki evl atl ığın dedes i
tarafı ndan yeğe ninin kocas ı , söz verm i ş !
?
- Çok deği l , on g ü n , on gün sonra göreceks i n ,
h e r i f i ş e el atı , Bahri topuna tenekeyi baği atacak!
E l l e r i n i gene arkasında bağlayıp sordu
- Deveden büyük ne var?
- Fil - ded i m .
Teatral b i r j estle e l l e r i n i öyle b i r havaya kaldı-
rı p
- B ravoo! - dedi ki, korkup geri lediın -. B ra
voo . i şte ben seni bunun i ç i n severi m . Sen de ze
k i s i n . Zeki olmasan deveden büyük ne varı bi r'de bi
leınezd i n ! Ö yle eşşekler vark i , deveden büyük ne var
ders i n ? i nek der. Bayram haftası ders i n yüzüne pel
pel bakar. Halbu k i , bayram haftası deyince ınangal
tahtas ı n ı yapıştırı r aklı evvel olan!
Yan ı ın ızdan ufak tefek bir adamcağız geçiyord u .
Kol undan tutuveri nce, adam korktu .
B i z i ın k i , bana söylediği g i b i ona da
- Geld i ! - d ed i .
Adam tıpkı tıpkı benim g i b i hayretl e r i ç i nd e
baktı u puzun adama
- Ki m ?
- Bahri !
- Bahri m i ?
1 82
- Bahri, kardeş i m . Tan ı madın m ı ?
- Yoo . . .
- Nasıl ta n ı mazs ı n yahu ? Mem l eket çocuğu .
Yedi yaş ında basıp gitti Avrupa 'lara, Amerika ' l a r a .
o tuzunda geldi !
Beni işaret etti
- Bu iyisini b i l i r, kalem inden kan d a m l a r ! - Ba-
n a döndü - Öyle değ i l m i ?
Çaresiz
- Öyle - dedi m .
Coştu
- Ya, bu bizi , bizim ai lem izi iyi tanır. Bahri na
s ı l dakti l o yazar?
Rüzgar g i b i !
- K i tapları kitap ları ? K itap ları nas ı l ?
- Derya !
Yoldan geçmekte olan üçüncü b i ri n i çevirnı i şti .
O n a da Bahr i 'n i n geldiği m üjdesini verdi kten sonra
L:ırı ı k olarak bizi gösterm i ş sormuştu
- Bunlar iyisini b i l i r B iz i m Bahri 'yi aniatın
l ı u n a Bahri 'yi ! - Sonra da ikimizi kol l arım ızdan
;ıdaına doğru çekti - Bunlar iy is ini b i l i rler Bi
t.inı Bahr i 'nin kalem i nden kan damlar m ı daml amaz
ın ı ?
Bizim .. Damlar .. , y a d a .. Damlamaz , , hatta hatta
, Damlar ya da damlamaz bize n e ? " dememize kal
ı ııad ı . üçüncü adam d i k i l d i
- Bana ne s e n i n Bahri 'nden, Ali 'nden, Hasan '
ı ndan be!
Çekip gidecekti k i , koştu . kol u ndan yakaladı
- Bana bak . . . senin bu hareketinden hakaret
c ı kar ama?
Adam kolunu h ı rsla çekti
- Ne sayarsan say b i rader!
- Ne sayarsam sayayı nı m ı ?
Fakat şaşı l acak şey, b i rden yelkenleri indirdi
- Doğru - dedi bize bakarak. Çok doğru ! -
Il i r an durdu, h i ç tan ı madı ğ ı adamı bize öğmeğe baş-
1 83
ladı - Bu var ya bu? Tanı mazsı nız, şerefsizim b i r
uçları Saray-ı Hümayu n 'a dayan ır. B i r dedesi vard ı . .
Adam çekti gitti gülerek. Aklı ndan zoru olduğu
nu anlamıştı besbe l l i . Adam köşeyi tam dönerken ,
bize yaklaşt ı . S ı r verircesine
- Enayi - dedi, uçları Saray-ı Hümayu n 'a daya
nır dedim diye keyiflend i . Hangi Saray-ı Hümfıyu n ?
Anası o biçimd i , babası da deyyusun biri !
1 84
MEZARTAŞI
185
bal arına tenezzü l etmez! Okuyamaması öneml i değ i l
O n l a r okumuşlar da n e o l muştur? A k ı l ne yaşta. ne
de nı emuri yetted i r onca. Akı l . baştad ı r başta !
Bu yüzden kahvede çokluk
- Ka l k lan zı rtapoz ! - derlerdi -. Sen de bi
z i m g i b i , ortaokul 'dan pasaportunu a l ın ı ş fasaryanın
birisin. Numara yapmasanal
Küplere bi nerdi
- Ben . . . ben . . .
Karş ı s ı na d i k i l i r i e rdi
- Sen. evet, sen n 'o l m u ş ?
- Benim dedem paşaydı paşa !
Se.mt bitiriml erinden herg e l e b i r otobüs b i letç i
si bir gün d i k i l ivermişti karş ı s ı na
- Ben i m dedem ya, benim dedem? Benim de-
demin ucunun nereye dayand ığını b i l iyor musun?
Hayretl er i ç i nde, bi razcı k da şaşk ı n
- Yoo . .
- Ben i m dedemin b i r ucu Peygaınber'e daya n ı r
b e ava ! . Peygamber soyundan ı nı ben Peygamber!
Büsbütün şaşalamıştı
- Hangi Peygamber?
- Adem aleyhisselam!
Kahve kahkahadan k ı r ı l m ı ş cıeçın i ş . p a ş a torunu
re nçıe g i re rek, köpürmüştü
- Ben .. ben . . . benim dedim . . .
Arkas ı n ı sıvazlamışlardı
- Boşver mezar taşıyla öğünmeğe de kend ine
bak!
O g ünden sonra kend i n e bakmağa karar vernı is
ti . S i mdiye kadar önem vermediği akraba ları na sol<u
lacak ne yapıp yapacak b i r baltaya sap olup. gö rü
n ecekti on lara. Görünecekti ya, Orta 'yı b i l e biti reme
miş, ukala bir akrabaya ne yapı labilird i ? H iiç. Lis yi �
1 86
<lüşmüştü. Anlıyordu. Bir baltaya sap olduktan sonra
yalnız kahvedekilere değil, ona arka olmayan uzak,
yakın akrabalarla, akraba çocuklarına, daha sonra da
:kahvede, en çok sağ kaşına yıktığı kasketiyle mağ
rur otobüs biletçisi arkadaşına gösterecekti. Hem de
asıl ona gösterecekti. Çünkü bulduğu iş, otobüsler
de kontrollüktü. En çok da arkadaşının biletçilik yap
tığı otobüsü kontrol edecek, arkadaşlık falan takma
·
·bilsin.
Bütün bunlar iyiydi, hoştu ama, iyi, hoş olmayan,
lıu otobüs kontrollüğüne hemen alınıvermemesiydi.
•Kendinden başka en az ikiyüze yakın istekli vardı.
Bunların arasında başarı kazanmak, deveye hendek
otlatmaktan güçtü. Şayet o anda gözüne biletçi arka
·daşı ilişmeseydi vazgeçecekti sınava girmekten. Fa
'kat iş işten geçmiş, o da onu görmüş, merak, daha
·çok da alayla yanına gelmişti bile :
- Ne o? Hayrola? Yoksa kontrolluk imtihanına
mı gireceksin?.
Saklayamamıştı.
- Valla beni tanırsın. Bizim akrabalar daha
önemli işlerden bahsetmişler annerne ama, boşver
<llm. Benim kendimden başka Allaha bile minnetim
yokl
Şakacı arkadaş gülmüştü :
- iyi ama...
lşgillenmişti hemen :
187
- Ne iyi aına's ı ?
- i kiyüz kişi arası nda i ınti hanı kazanmak z o r !
- B e n i tan ı m ıyorsun galiba?
- Tan ıdığım için zor diyorum . . .
Tepesi atmıştı
- Bana bak!
- Bakıyorum . . .
- Ben bu i mtihanı kazan ı p , senin ve sen i n gi-
b i l e r i n başı n ı za bela olacağı m aniad ı n m ı ?
- Cart kaba kaat!
Ö fkeden eli ayağı titreyerek s ı navı n yap ı l d ı ğ ı
salona gitmişti . i kiyüz kişi . . . bunların araları nda el
bette çeşitli lise mezunu da vard ı . Vardı ama, bir se
fer ok yaydan ç ı kmış, arkadaş ı n ı n suratına tükür
müştü . Tükrüğünü ölse yalamayacağına göre, sı nava
g i recek, kazanamazsa b i r yalan uyduracaktı .
Sı nava gird i . Sorular onu aşıyordu. Sağına bakt ı ,
soluna bakt ı . Sonra d a boş kağıdın ı götürüp verd i ,
ç ı kt ı . Ş i m d i n e olacakt ı ? Şu bi letçi hergelesi durumu
kahveye yayacak, ondan sonra da kahve dolusu i ne
ğ i n matrağı ndan kurtulabilirsen kurtul . Olacaktı bu,
çaresiz olacak, matrağa a l ı nacaktı !
Sıkıntıdan patlıyarak kendini rasgele bir otobüse
att ı . Başta otobüsün i nce bıyıklı biletçis i , herkese
kızıyordu. Kendi n i beğenmiş, pis i nsaniardı topu da.
Şu kravat l ı , yan ı ndaki kalantor, onun yanı ndaki ger
çekten yakışıklı ama her halinden kendi n i beğenmiş
l iğ i besbelli genç, onun yanı ndaki kısa boyl u tıkız . . .
1 88
- Bi l eti nizi l ütfen , - dedi .
A l maınıştı k i . A l maınıştı ama, şu ciğeri i k i para
e tmez kontrolun karşısı nda madara mı olacakt ı ?
Attı
- B i letçi niz vermedi . .
Kontrol uzatmadı . B iletçiye b i l et vermes i n i söy
led i . B i l etçi nereye g ideceğ i n i sord u . «- Zeyrek . . �·
.
1 89
HAKARET
1 90
- Merhabaa... atiyet olsun!
Ellerinde olmayarak dönüp bakblar adama. Akı
çok kırçıl saçları alabrus kesilmiş, avurtları çökük,
hafifçe sakallı, kaşları da bir hayli kırtaşmış bir baş
ama, beden hiç de bu yaşlı gösteren başa göre de
qi 1. Adeta pehlivan bedeni.
Tanımaınalarına rağmen selamını aldılar.
- 1
Adam yandaki masaya geçti. Elindeki siyah tane
li tespihle oynayarak, üç arkadaşı n masasına gözle
rini dikti. Üç arkadaşın konuşmalarına vermişti ken
dini. Güldüler mi, gülüyor, ciddileştiler mi ciddileŞi
yordu. Yanına gelen garsona bir duble rakı söyleyip
�::ıvdı. Sonra gine kaptırdı kendini üç arkadaşın ma
sasına, masadaki sohbete .
191
- Yoo . . beni baş ı n ızdan savamaısınız - de
di-. Ben baştan savı l acak, arkasından da h ı rtın b i r i
deni lecek i nsan değ i l i m !
Ü ç arkadaş donmuş l a rd ı .
Oysa gitti kçe öfkelenerek ver yansın ed i yordu
- Ben, bugüne bugün yedi buçuk mi l yon l i ra l ı k
b i r s i nema i nşaatı n ı n başına geti ri lmek i stend i ğ i h a l
de b u n u reddeden bi riyim !
i yi ama, üç arkadaşa neyd i ?
Adamsa şaşı l ması n ı , hayra n l ı k duyulmas ı n ı , b i r
şeyler soru l mas ı n ı istiyor, bekl iyord u . Soru lmayıp
hayretler içinde sadece bak i l masına da içeriedi
- Yed i buçuk m i lyon l i ra l ı k sinema i nşaatı d i -
yorum a n lamıyor musunuz?
Üç arkadaşın da tepesi atmıştı artık. B i r i
- B i z e ne - ded i .
O , yani yabanc ı , el inde kadeh , otu rduğu yerden
ayağa fırladı ç ı l d ı rmışçası na :
- Size mi ne?
Ücl erden i k i ncisi
_:_ Öyle ya, b ize ne?
Size ne haa? Vay vay . . vay i nsan l ı k vay !
?
?
..................?
Demek yedi m i l yonl u k i nşaata yani böyle b i r
i nşaatın sahibine hayı r d iyen b i r i nsan s i z i n naza
rı nızda havayla cıva ha? - Eli ndeki rakı kadehi n i üç
arkadaş ı n masasına bı raktı - Pek i , size böyle b i r
tek l if o l sayd ı .. bütün i nşaat ı n hafri yat yapımı size
emanet edi l seyd i . Daha açı kcası , e l i ni zde m i l yonlar . .
ha? - Y i ne cevap a l amayınca e l lerini a rkas ı nda bağ·
ladı - Cevap verin ceva p !
..................?
- Şapkaların ızı havaya atar , çiftete i l i oynardı
nız şerefsizi m . Hem çiftetei l i oynar, hem de makas
Al lah makas ! - Kadehi n i a ld ı , masasına geçti . Az
1 92
önce kalktığı iskemiesine yeniden oturdu. Bir cigara
yaktı sinirli sinirli. Dumanını öfkeyle salıverirken
kendi kendine söyleniyordu - : Enayiler. Ulan benim
yerimde olsanız Allahın çebinden peygamberi çalar
dınız be! .
. . . . .............. !
- Pis herifler. Kendilerini bir bok sanıyorlar
boyunlarına birer medeniyet yuları takmakla. Ulan
biz onun nicelerini taktık da şimdi de söküp attık!
.................. ? .
- Kalkan tavası.. pöh.. levrekten aşağısını ağ-
zıma koymazdım! ·
193
d i , ya da tahrik ediyordu. Kalkıp i ki tokat atsalar or
tal ı k karışacak, karakolluk olacaklardı. En iyisi sus
mak, sonuna, kadar susmaktı.
o
- Cevap versenize ulan eşşoğl u eşşekler, ben
kütrüne bile önem veri lmeyecek budala m ıyım ?
Yine cevap alamayınca, ağlayacak kadar h ı rs l ı ,
e l i ndeki boş kadehi masaya adeta fırlatıp, söylene
ı-ek çekti g itti . Az sonra b i r polisle gel d i . Ü ç arka
daşı göstererek :
- Bu adamlardan davacıyım - , dedi Bana
hakaret ettiler!
1 94
TEKLiF Ml VAR?
195
- Öyleyse Sedat'sınl
- Sedat da değilim.
Yüzüme şeş-beş ama, d ikkatle baktıktan sonra:
- Anladı ı ı ım - dedi -. Nuri 'sini
Ne Cema l , ne Sedat, ne de Nuri 'ydlm . Oysa da
yatıyordu:
- Aaaah Nuri ah. i nsan bu kadar vefasız olur
mu? Beni nasıl unutursun ? Seninle CHP. için az mı
döğüşmüştük. DP. n i n VC. l i leriyle?
Deli olmak i şten değ i l :
- Yanı l ıyorsunuz. Ben hayatımda C H P . n i n
semtine uğramadım!
Durdu, düşündü:
- Haa - dedi -. Pardon. Öyl e ya, sen haki
katen CHP. nin semtine uğramad ın. Dur dur . . . C H P
! iyiz m i ded i m ? Yan l ı ş ! Canı m evladım. sen hiç
CHP. li olur musun? DP. l iydi k de CHP. ye karşı o
lan hıncımızı ve. de bileyorduk, tamam . Şimdi oldu.
Gel, gel şuraya g i rel i m de def'i gam eyleyelim sul
tanı m !
Ben daha .. Yahu b e o ne D P . liydim, ne de y e . ye
g i rd i m . Bırak kol umu, ben pol iti kayla uğraşmam .
Beni benzetiyorsun! .. derneğe kalmad ı , kol umdan
tuttu, Degüstasyona soktu :
- Gel gel gel. . . Bak burada da bizim gibi eski
DP l i VC. l i ler var!
Bir de kuwetl i ! Kurtulab i l i rsen kurtu l !
Heritin aklından zoru olmalı diye geçi riyorum
k i , Degüstasyonun ağı r başlı , hafifçe loş havasını
gene yava yava çınlattı :
- Vay efend i m , sultanım . . nerelerdesin yahu ?
Kaç vakitt i r hasret kal d ı k güzel yüzüne. tatlı sesini
ze, sohbetinize . . . - Elimden çekti -: Gel , gel bu
raya. Beyefendiyi tanıdın m ı ?
- Yooo . . .
- Nasıl tanımazsın yahu? Koyu CHP. l i l erden·
dir!
Adam d a ben i m g i b i şaşkı n :
196
- Yoo - dedi -. Ben CHP. l i değilim!
Beriki hiç bozmfldan :
- Canım DP. diyecekti m, dilim kaydı . . . - de
di -. Gel, beyefendinin masasına sığınıverelim . . .
iskemleyi çekip oturdu. Ben ayakta, şaşkın, ne
yapacağımı b i l meden bakıyorum. Adam ufak tefek,
geniş omuzlu, tepe saçları dökük, hayretler içinde
bakıyor o da . . .
- . . . Beyefendi çok bonkördürler. DP. deyken,
hani o devir bu m i l l etin bir daha bulamayacağı , gö·
remeyeceği bir altın devriydi ya, neyse . . . Işte o gün·
lerde beyefendiyle Eminönü VC. ocağına bir g irdik . . .
Adam:
- Yanlış yanlış - dedi -, ağzını peçetesiyle
si lerek. Ben CHP. li ol madığım gibi, DP. li de ol ma
dım. Hele VC. ye asla g i rmedim. Sonra sizinle . . .
Sözünü kesti hemen:
- O halde MP. li olacaksınız. Osman Böl ükba
şı, aaah Bö lükbaş ı. Ne adam birader . . . Ama biz ! . . .
Biz adam olmayız! . . . Garsooon!
Adamın yeniden itirazına vakit bırakmadan ada
mı bana övmeğe başlad ı :
- Tanımazsın beyefendiyi, ç o k bonkördür, çok
civanmerttir. Hayri hasanatı sever. Babaları da, bü
yük babaları da tıpkı beyefendi gibiydiler. Nur için
do yatsınlar. Eeeh , balık bil mezse M l i k bilir değil
mi canımın_ içi?
Adam elindeki çata l ı bıçağı bırakmıştı .
Garson geldi.
Biziınkl :
- Ne içelim? - diye bana sorduktan sonra,
ııılAma döndü -: Siz niçin birşeyler içmiyorsunuz?
Adam kibarca:
- Öğleyin içmek mutadı m değil - dedi.
- Canım evladı m , doğru. Mutadları değildir.
l l oy babalarıyle bey dedeleri de öğleyin içmezlerdi . . .
Garsona:
- Beyefendiyi tanır mısınız? .. - dedi -. Tanı-
1 97
nıazs ı n . Sizden iyi olması n , bu devirde çamla çırayla
aransa bulunmaz. Ö ğleyin ağızlarına içki nin daml a
s ı n ı bile koymazlar ama, benim hatı rım için .. Benim
hatırım için zehir bile içer. Çünkü babam bey babası
nın can ciğer arkadaşıydı . . . Bize gelince . . . Haydi . . .
B i r Yeni Rakı ! Roka salatas ı , beğend i l i kebap, sonra
da ızgara m ı zgara . . . - Beni de unutmuyordu -: Ca
n ı nı evlad ı m , sen ne yiyeceks i n ?
Battı bal ı k y a n giderd i , varsın ineeldiği yerden
kopsun hesabı :
- Bana da M acar gulaş - ded i m .
O bütün bunlarla i l g i l i deği l , boyuna l a f öğütü
yord u :
-. . . H a a bize gelince, aram ızdaki samim iyeti
a n i atsın işte. Hani yüzü diye deği l , arkası ndan da
daima methü senalarını etmişimd i r . - Beni işaret
etti - B i l i r ! Hatta az önce buraya g i rmeden beye
fendiden bahsetmedim m i ? Canım eviad ı m oradadı r
şimdi, öğleleri içki a l mazlar ama benim hatırım i ç i n
zeh i ı· bile içerler demedim m i ?
- Bi l me m !
- Nası l b i lmezsi n yavru m ? - O n a - Bu var
ya bu? Ah bunu yakından tanı sanız . . . Sizden iyi ol
mas ı n , dünyada . . . Hani siz olmasan ız, ondan iyi i n
san yoktur ve bir daha da gel mez diye kal ıb ı m ı ba
sabi l i ri m ! - Bana döndü, şahadet parmağını tat l ı
bir tehd itle saliayarak -:
- Seni seni i i . . . - dedi -. Sen adam olsan
kendi meziyetlerini benden daha iyi b i l i rs i n ama, de
ğilsin. - Ona döndü - B i l mez efendim, bilmez! O
kadar söyledim , canım eviadı m ded i m , devlet malı
deniz, yemiyen domuz. Aç gözünü. Hayır. Pis bir di
renişle namusluluk tasl ad ı . Tasiadı dedimse, haki ka
ten namusludur! H e r kim ki değ i l der, alnını karışl a
r ı m . Buna, sana dil uzatanların vay haline. Siz ben i m
canciğer dostlarınısınız. Yavru larım ben i m , evlatla
rım, kardeşlerim . . . Şurda kaç günlük ömrümüz kal
d ı ? Bu dünya tani bir dünya. Şair ne demiş? « i ç bade
1 98
uüzel sev var ise akl-ü şuurun/Dünya var imiş, ya ki
yok olmuş, ne umurun ı .. Efendi m Yahya Kemal mer
h u m , sağ olsun, büyük şaird i . B u mısraları birgün
Boğaz'da demienirken bendenizin yan ı nda yaz m ı ş
lard ı . Eeeeh dünya . . . Garson oğ l u m !
Garson, i ç k i v e mezelerle geldi
- Buyurun !
Bizimki ufak tefek adamı işaret ederek:
- Bak beyefendiye - dedi -. Sigara aldı ra-
cakları
.. Beyefendi .. hayretle baktı :
- Ben m i ?
Beriki pişkin:
·
- s en, tabii sen can ı m evlad ı m . Bana da b i r
Harman aldırıver . . .
- i yi ama ben sigara içme m ki . . .
- B ı raktın m ı ? i çerdin . . .
- H ayatımda ağzıma koymamışımdı r !
- Doğru, paşa dedelerinden nasihatl ıdır.. Gar-
son, beyefendiden parasını sonra a l ı rs ı n , yahut en
iyisi masraf pusulasına i l ave edersin, ben i m Har
ınan'ı . . . Ne diyordu m, sigaranı n kanserle yakı n ala
kas ı ndan bahsed i l iyor. i çmemekte haki ısınız ve isa
bet ediyorsunuz! - Gözleri birden lokanta kapısına
qltti , çarpıldı sanki b i r an. Nerdeyse masanın altına
�;aklanacak. Başını öne eğerek, alçak sesle -: Şu
qelen çam yarması var ya, aman d i kkat edin. Bunun
kadar alçak, bunun kadar namussuz, bunun kadar rez i l
yoktur b u yer yüzünde. Hem bi l iyor musunuz? B u
1 99
- Vay, abiciği m , canım eviadım benim. Gel, bu
yur, bak sana kimleri tanıştı racağım . . . Garson, is
kemi e ver beyefendiye !
Garson koşup geledursun, bizimki hemencecik
bir iskeml e kaptı , i kram etti :
- Buyur aslanım, bir tanem bu;yur. Yahu güzel
yüzüne, tatl ı sohbetine hasret kaldık. Nerelerdesi n ?
Garson, beyefendiye bak! Tabii rakı i çeceksin değ i l
mi?
i riyarı adam masaya eği lerek, göz kı rptı :
·
- Hesap kimden hesap ?
Bizimki :
- Sana ne birader - dedi -. Sana ne? .. Masa
mıza geldin, ho� geldin sefa geldin. Hesap bende
veya bey kardeş lerimde, teklif mi var? Bunlar be
nim, en az senin kadar yakını m, sevg i l i lerimdir . . .
- i riyarı adamı işaret etti -: Çok can adamdır. Ha
ni beni bir gün görmese duramaz . . .
- Seni m i ? - diyecek oldu iriyarı adam .
Bizimki hemen sözü kaptı :
- Kend isi eski pehl ivanlardandır. B i r hanımı
var, dünya ahret hemşirem olsun, eteği nde namaz
kı l ! . . . Kızları , yavrularım, hele muhterem kayınval
deleri . . . - Tekrar seslendi - : Garsooon, oğlum
baksana! . . .
200
ÜÇ ONLUK
201
- Yirmi d iye yalan attı mdı sana, gözleri m ç ı k
s ı n ki ha!
Duvara vuran gölgeleri altüst olup duruyordu ya ,
gözlüğünün ardı ndaki adamı n gördüğü yoktu. Sımsıkı
kavramıştı , düşünmüyord u , düşünemiyordu bu işin
sonunu . Düşünmek, düşünebilmek için duymak ge
rekti. Duymuyordu ki !
- Va l l�hi on beşimi yeni bitird i m , b i l l ahi yen i
bitirdi m !
Büyük kenti n deri n lerden, çok deri n lerden ge
liyordu uğultusu . Duymuyordu bunu da. Oysa özel
bir şi rketteki masası başı nda ne de ı l ım l ıydı ! BL·ı ·
yük caddelerden biri ndeki kahvenin caını ardında
sokağı seyrederken b i r gün böylesine büyük bir ken
tin ufacı k odası nda baş ına gelecekleri söylese l e •
i nanmazd ı . Kaldırı mdan m i n i etekl i ler geçerd i çok
luk. i çi kaynayarak, birtakım ayıp, müstehcen duyu·
lar kaynaşırdı içinde ama bun lardan herhangi biri n i
kabuğu soyu l muş muz g i b i kol ları n ı n arasına alabile
ceğini düşünemezd i . Kızı , oğu l ları , to runu vard ı . Ki r.ı
döner bakar, hele hele kim uyardı ki ona?
- Bana göre hava hoş ama, teyzem . . . teyzem
çok fenad ı r val iah i l Karışmam, sonra . . .
B i rden acı , çok acı b i r ç ı ğl ı k .
Adamı n gözlüğü karyoladan uçmuştu ,_ yere. Yaşı
yirmi deği lde on beşmiş, teyzesi varmı ş , çok kötüy
müş, karışmazm ış, sonra ona . . .
Ağır ağı r kendine geldi. N e birtakım di lekçeleri ,
ne de haki mierin şakaya gelmez, sert yüzlerini düşü
nüyordu. Gazetelere b i l e yansıyacağı umurunda de
ğ i l d i . Düşünmüyordu ki ; düşünemiyordu daha doğru
su. Boşalmış, pörsümüş, aptal laşmış . . . Kalktı, indi
karyoladan.
Yanüstü kıvrılmış, çocuk avuçlarına hıçkırmakta
olan kıza baktı . Neden ağ lıyord u ? Ya da hayır, el
bette ağlayacaktı . Ama, şey . . . on beş m i demişti ?
Teyzesi! Evet, birşey değ i l , olabi l i r .. tek bir e l l i l i ra·
cığı vardı cebinde. Kıza verse ona bi rşey kalmaya-
202
caktı . Karısı pörsük yüzüyle .. sana getir b i r paket
akşam geli rken .. demişti . Köşe başı ndaki bakkaldan
iki paket cigarayla kibrit alsa bakkal herhalde bozar
dı e l l i l iğ i . Kıza, belki de üç onluk sıkıştırırd ı . Ya da
kendi gibi çocuksu çantasına sokuverird i . Çocuksuy
du çantası . Omuzdan atma. i yi ama, mahkemede
derdi ki, o beni aldattı asıl hakim bey. Yoksa bu yaş
tan sonra ben . . . oğu l ları m , kızım, torunları m . . . ger
çektende aldatmıştı. Yirmi yaşında, feleğin çembe
ri nden geçtiğini sanıyordu. Herkesl e g iderdi sağa.
sola. i nanmazsan sor. Şoför N iyaz i : « Bey baba am
ma kıyaksın ha! .. demişti . .. At b i rgün bizim Sal i h ' i n
garsonyeri ne, al ıver ifadesin i ! ..
B i r cigara yakmak geçti içinden. Yoktu cigara
sı . Geli rken yolda, tek kibri t çöpüyle yakmıştı . Son
rada buruşturup atmıştı boş paketi bozuk parkelere.
Çıplak belden aşağısıyle i l işti karyol aya.
- Sus, ağlama!
- Ama b i l iyor musun ş i md i . . .
- Ne şimdi?
- Teyzem !
- Bana, yirmimdeyim demiştin!
- Ne bakıyorsun dediğime?
- Suç benim m i ?
- B en i m m i ?
- Ne sen i n , n e d e ben i m . Sonra, şey . . . E l in-
den iş gelmez, moruk diyordun . . .
- H e rkes diyord u .
- Nas ı l m ı ş ı m ?
- Dert!
- Suç benim m i ?
- N e senin, nede ben i m .
- Ya ?
- Senin de, ben i m de !
- Teyzem?
- Gerçekten de .. asıl suçlu o !
- Neden?
203
- Göz yumuyordu senin onunla bununla gitme-
ne !
- Ne yapsı n ?
- Engelierd i oraya buraya gitmeni.
- Nası l ?
- Nasılını bi lmem ama, engel lerd i . Okula yol-
lard ı . .
- Neyle?
- Yani paranız m ı yoktu?
- Var m ı ?
- Bi l mem.
- Koskoca adamsı n. Belki de benden büyük
çocukların var!
- Torunum.
- Ne?
Ufacı k el leriyle yüzünü kapadı
- Ayyy . . .
- Yaa ..
- Demek kızı n , oğul ların, torunun?
- Evet, torunum.
- Peki nolacak ş i md i ?
- Ne olacak?
- Teyzem mahkemeye dayanırsa?
Bi lmem.
204
ya boksör, ya futbolcu ya da besketçiydiler. Yenika
pı, Kumkapı kıyı ları salaş meyhanelerin terk edil
miş loşluğu, kıyılarını şıpır şıpır döğen denizin yosun
kokusu . . .
Yer yer y ı rtık ,külotunu çıkarmıştı biri nde Ba
kı rköy'lü Erol . Ağlamış, « Yaşım küçük» demiş, kor
kutmuştu. Yuh be, korkutmuştu gencecik, sarışın
oğlanda, şu moruk? " Kart eşek! • diye geçird i . Nef
retle baktı « Allah yazdıysa bozsun . Ağzı leş gibi
kokuyor. Bütün gece bu kokuyla kollarının arasında
- Ne var bakkalda?
- Para bozduracağı m .
- Bana?
- Vereceği m .
- Teyzem?
- i dare eders i n .
- Küloturnun kan ı ?
- Çeşmede yıkars ı n .
- Nerde kuruturum ?
- Uzatma.
- Kilotsuz mu giderim eve?
205
- Kim ne b i l ecek?
- Rüzgar eteklerimi hava l andı rırsa?
- Elinle tutars ı n .
- i yi a m a teyzem . .
- Ne bilecek?
- Cin o be cin. Ağzımı koklar, cepleri mi araş-
t ı r ı r , soyar ben i , her yanıma bakar . . .
- Baks ı n . Anlamaz ki !
- Kaç para vereceksi n ?
- i k i onluk.
- Az .
- Ya ?
- Ü ç onluk ver h i ç o lmazsa. Onu sütyenimin
i ç i nde saklarım kendime, yirmisini koca karıya . . .
- i yi ya, giyin, çıka l ı m i
- Uykum var.
- Akşam yakın. Gece uyursun evde ..
.....................?
!
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
206
rıış. Orta'ya g idene e l l i , Ü n iversiteye g idene de en
; ı l i ndan b i r beşlik vermesi gerekird i .
E l i sütyenine gitti , üç aniuğu çı karı p b i r i n i geri
verd i .
Adam gözl üğünün ardı nda şaşkın
- Ne bu?
- Al .
·- Neden ?
- Öyle.
Nasıl yan i ?
- Uff a l işte. Yeter iki onluk. Katarnı da k ı zd ı r -
ma!
Aldı
- N 'olur?
- Teyzem öyle edepsizdir ki !
Mahal leye girmeden, yolda ayrıldı lar. Deri nler
ıle akşam ezanı okunuyordu. Duymadı . Kapkara, cam
ı s i karasıydı yüreğinde kızın teyzesi. Ama kız kor
kard ı herhalde dayak yemekten. Açılamazdı . Nereden
l ı i l ecekti teyzesi ?
- Naber moruk?
Durdu : Şoför N iyazi .
- Sağ l ı k ded i .
- Biçimiedin m i ?
- Soruyor musun?
Garsonyerin anahtarı n ı uzattı
- Sal i h 'e veriver.
- Kız nasıldı kız?
- Yavru . Ama . . .
- Ama?
- O biçim işte. Bana geli nceye kadar . . .
- Demedi m miydi ? Analarından o b i ç i m doğu-
yorlar serefsizim.
Hava lodostan poyraza dönüyordu .
207
KONGRE
208
Kocası yıkanmış, s inek kaydı tıraş olmuş, uzun
l ııyığını kırpmış. Şeyh Bedi r'in e l ini öpmeye gider·
kcn giydiği temiz pantolununu bacağına çekmlşti . Onu
çoktandır bu kadar temiz, taze, heyecanl ı gördüğü
n ü hatırlamıyordu.
iyi ama, « Kongre .. neyd i ?
Arapça sordu :
- Ya Dahrik .. Nedir bu kongre?
iriyarı Dahrik karısına şöyle bir baktı
- Bilmiyormusun?
La val la, bilmiyorum.
Dahrik alayla güldü
- Amma da cahl lmişsin . . . insan �<:ongreyi bil
ı ııez m i ?
Gelinleriyle damatları , oğuları kızları d a gü ldü-
I P. r .
Kadın kızdı
- Bilmiyorum ayı p m ı ? Söyle de bel l iyek !
Dahrik büyük oğluna
- Söyle de cahil anan beliesi n - ded i .
Hakçası büyük oğul d a bilmiyordu. Kardeşine
döndü
- Sen söyle . .
Sanki küçük kardeş b i l iyor muydu?
- Ui val la söylemem
. . Baban sana söyledi ! - de-
di.
- Bilm iyoru m !
Kadın, kocasına döndü
- Oğulların b i lmiyor. .
Dahrik yutkundu. Fena s ı kışmıştı. Çabuk çab u k :
- Ayıp, ayıp ded i . insan bil mez mi kongreyi ?
Kadı n dayattı
- Bilmiyoruz. Söyle de bel l iyek be !
Doğrucasına Dahrik'in de pek bir fi kri yok�u
kongre üzeri ne. Bunca yı l l ı k yaşamı boyunca hiç bir
kongre görmemiş, kimseden duyup işitmemişti ki !
F l l i beş yaşının hiç deği lse kırk beş yı lını tarla sür
ı ııck, tarlayı ekmek, yetişen ürünün toprağını hava-
209
landırıp, çeşitli payraziara karşı turfandalara has ı r
dan setler yapmak, ü rünü toplamak, pazara götürmek,
kışın yağmur, yazın güneş altı nda ürün satılana kadar
beklemekten başkasını b i lmiyordu. Babas ı , babas ı n ı n
babası, babasının babas ı n ı n babası da " Bi r kon r e ..
nin ne olduğunu bel lemeğe vakit bulamam ı ş lar, i r i
bir şalgam, y a d a kocaman bir sakız kabağı kadar
Dünya'dan haberli yaşamaktan öteye geçememişl er
di.
A m a b u yıl Dünya b i rden değişmişti . Onlar her
zamankince, iki dönümlük tarlalarıyle uğraşı rlarken.
Dünya davul sesleri , bayraktarla dalgalanmış, hopar
lörler en ıssız köşelere kadar insan seslerini taş ı
m ışlard ı .
Yıl lar, yıl lar var k i hiç böyle şeyler ol mazd ı .
Fransızı sürüp çı kardı ktan sonra unutmuşlardı böyle
şeyleri. Gerçi 29 Ekim bayramları filan da çok eğlen
celi geçerdi ama, Dahrik'ler şehre vakit bulamad ı k
ları için, bayramlardan habersiz yaşarlard ı .
Sonra seçi mler . . .
Eskiden hiç böyle değ i l d i . Bahçeci lerin baş ha
raçc ı s ı Çeteleci Süleyman çatık kaşlarıyle gelir, e l l e
rine b i re r kağ ıt tutuşturur, bu kağı d ı partinin sand ığı
na atma larını söylerd l . Herkes gibi Dahrik'lerde ka
ğ ıtları n ı , söylenen sandığa atar, niçin attıkları n ı , bu
na karş ı l ı k sandı ktan ne çıkacağ ı n ı bi l mezler, merak
da etmezlerd i .
B u yı lsa . . .
Bu y ı l sandı k üçtü. i stedi klerine atabi l i rlerd i .
Keyif onlarındı köy Memet ağası nsa ama, Çeteleci
Süleyman keyiflerine bırakmamı ştı ki ?
Sonra . . . Bu y ı l çok önem l i b i r şey o lmuştu Yüz
yıl lar, belki de Dünya kuruldu kurul a l ı hiç b i r posta
crnın uğramadığı köye kanter içinde küfrede ede b i r
postacı gelmiş, öfkeyl e sormuştu
- Bay Dahrik . . . Kimdir bu Dahrik?
Köyün yalı nayaklı bütün çocukları postacıyı bü
yük bir merakla çevrelemişler, b i r postacı görmenin
210
�.;oışkınlığı i çinde, sorulanı an lamam ışlard ı .
Postacı yeniden, daha öfkeyle sormuştu
- Bay Dahrik kim be yah u ? B u köyde mi otu
rt ıyor?
Çocuklar Türkçayi çok az b i l iyorlardı ama n Dah
r i k " sözünü anlamışlar, « Bay Dahri k u i yadırgamış
lardı .
En çok Türkçe bi lenleri :
-- Hangi bay Dahrlk?
- Bahçeci bay Dahri k ..
Bahçeci bay Dahrik de çocukları n arasındayd ı .
Kocaman göbeğiyle merakl ı . Çocuklar bakınca çare-
siz
- Ben'i m - demişti , bahçeci bay Dahrik ben'im !
Postacının uzattığı mektubu almış, evl rmiş çe-
virmiş . . .
Torunlarından c i n m i c i n biri sormuştu
- Dedee?
- Ha?
- Sen bay m ı s ı n ?
- Valla bilmem o ğ l u m . . B i l mem ya , b u mektup
ııc mektubu?
Çocuklar da dah i l . oradaki hiç kimse okuma yaz
ımı b i l miyord u . Yarım saat sonra okuma bi len bir
yolcudan öğrendi klerine göre, mektup yeni kurulan
p;ırti l erden birinin bucak şubesinden gel iyor, bay
Dcıhri k 'i parti nin kongresine davet ediyordu .
Dahri k her şeyi birden hatırlayıverm işti. B i r gün,
a ına aylar önce yağmurlu b i r gün , pazar yeri nde Çe
ı ol ec i Sü leyman, b i r tak ı m k ı ravatl ı , e l i çanta l ı larla
sokul muştu yan ı na. Bu eli çantah ları her zamanki Be
l ndiye eli çantah ları değ i l d i . Başka çanta i r iard ı bun
l:ır Sorup soruşturmağa vakit bırakmadan, Belediye e l i
ı;anta l ı ları g i b i b i r makbuz kesip tutuşturmuşlar, b i r
t a k ı m paralar a l ı p g itmişlerd i . Dahr i k bunu unutmuş
t ı ı bile. Çeteleci Süleyman 'a o kadar çok haraç ver
r ı ı işti k i !
i şte böyle . . b i lmeden yazdığı parti, Dahrik'ten
211
habersiz, seçimleri kazanmış, Dahrik de u i ktidar par
tisi »nin üyesi oluverm i şti . Şimdi de kongreye çağı
rıyariardı onu.
Bununla beraber, kongre neyd i ?
Karısı cevap bekliyord u .
Oğul ları , kızları, damat, torunları da cevap b ek-
I iyorlard ı .
Dahri k hiç bir cevap vermeden çı ktı gitti.
Kadı n kocasının ard ından uzun uzun baktı .
Bu « Kongre » , ondan saklanacak kadar kötü bir
şey miyd i ?
Maru l l arın yanına döndü.
Herhalde fenaydı k i , kocası , bi ld,iği halde sak
l a ınıştı ondan. Demek y ı l ları n kuzu Dahrik'i de encam
azm ış, g ittiği kötü yeri ondan saklamıştı ?
Tam bu sırada postacıyla, postacının Bay Dah
rik'ini hatırlad ı . Köyde bu kadar erkek vard ı . . . hangi
sine u Bay» demi şti ? Demek kocası « Bay » d ı , kendisi
de bu « Bay »ın eşi !
Marul ları nın başına iştahl a çömeld i . Her zaman
kinden çok daha can l ı , çok daha sevinç dolu , işe
koyuldu. Sığmıyordu içi içine.. Bay Dahrik'in karı
sıydı ve bu köyde hiç kimse onun gibi " Bay eşi " de·
ği I d i !
Dalmıştı . Çöme l i p çalıştığı yerde, önüne b i r
kad ı n gölgesi düştü i l k i n . Kend ine geld i , döndü. B i ·
t i ş i k yarım dönümlük bahçenin yarıcısı d u l Fattum .
Sordu
- Ne o kız?
- Kocan nereye gitti ?
Dahri k'in eşi ayağa gururla kalktı . Gülümseyerek
baktı dul Fattuma. Nereye g i ttiğini hemen söyleye
ıneyecekti .
Sabı rsız Fattum üste ledi
- Ha ?
- Ne ?
Kocan diyoru m , giyinmiş, kuşanmı ş nereye
gitti ?
212
Tam zamanı yd ı , iyice meraklanmıştı kad ı n , söyle-
mel iydi artık .
Göğsünü gere gere
- Kongreye ! - ded i .
Fattum da « Kongre .. n i n ne olduğunu b i l miyord u .
- Kongre ne k ı ı z ?
Omuz s i l kti
- B i l m iyormusun !
- Ui vall a - dedi - . Fattum. Söyle d e bel l iyek!
Dahrik'in karısı düşündü düşündü
- Amma da cahi lmişsin - dedi -. i nsan kon
greni n ne olduğunu b i lmez m i ?
Maru l ları n ı n yanına döndü, çömeldi.
213
SALVANGOZ
2 14
sosyeteye, b i r ne bileyim resepsiyona gidi l mez be.
Ya çatal düşürürsünüz, ya peçete. Görgüsüz hayvan
lar!
Arkadaşları kızmazlardı a m a , alayın dozunu ar-
t ı ı-ı rlar, dal ı na ver yansın binerierdi
- Görgüsüzüz oğlum ne yapa l ı m ?
- Seni n g i bi Sadrazam soyundan gelemedi k !
- Hami nnen akı l l ıymış. Paşalarla fing i rdeşmiş . .
- U lan sosyete, resepsiyon patırdattığına bak-
ına. Sadece bu kel i meleri duymuş nerden duymuşsa.
Cevap ver bakayım Bir resepsiyona nas ı l kıyafetle
qidilir?
cı Keç i cı soruya ciddi ciddi sarı lırd ı :
- Ö nce resepsiyon kelimesinin ne demek, ne
; ın l ama geldiği üzerinde dura l ı m. Resepsiyon . . .
- H i hi hi h i i i i i . . .
Fırlayıp kalkar, topuna birden iğrenerek baktık
tan sonra kusardı
- Al lah'ın i nsan suretinde yarattığı hayvanlar!
Çekip giderken de ard ı nda hep o «- H a ha ha,
ho ho ho, hi hi h i • lerin şiddetli kahkahalarmı b ı rakır
d ı . Ama büsbütün darı l ı p küsmezdi de. O öfkeyle her�
hangi bir başka kahveye gider, az şekerl isini tıpkı
tıpkısına a B i r eski ve ünlü Sadrazam torunu D çal ı m ı
içinde söyler, Birinci cigarası çıkarıp yakar, a z sonra
qeti ri len kahvesini ona çok yakışan "M ağdur bir asil ·
edasıyle höpürdetmeğe başlard ı .
215
Gazeteler istediği, beklediği günlerin geliş ha
berini getirmlyordu b i r türlü. Bu haber neydi-? Kesin
l i kle bilmese bile. «O gün" gelecek, Urumeli 'nde ka
l an ecdat m i rası hanları , hamam ları , çiftlikleri falan
ona veri lecekti . «O günu, bu gündü işte. Yani Urum
e l i 'deki emvalinin kendisine veri lme kanununa i mza
atacak Devlet reisinin kanunun altına i mza attığı gün.
Ve gazeteler bu habe rin müjdesini iri punto l u man
şetlerle vereceklerd i .
Gazetelerde böyle bir havadisi okuduğu andaki
sevincinin ne o labi leceğini çok düşünmüştü . Çı ldırır
rn ıydı acaba? Çıldırmasa bile, bu ş i mdi aHa ha ha,
ho ho ho, h i hi hi» l erle tefe alan arkadaşlarının te
pesine dikilecek : « Gördünüz mü ulan kayartolar? "
diyecekti . u Nası lmış? Yalan m ıymış ben i m Sadrazam
�oyundan olduğu m ? •
O zaman, o zaman işte keyifle seyredecekti • Ka
yartolaruın şaşkınlığını. Ama aldırış etmeyecek, yüz
lerine daha fazla vurmayacak. Hemen atlayıp g ide
cekti U rumel i 'ye. Yığınla gayrimenkulünden gerek
sizleri hemen satıp paraya çevirecek, ondan sonra
da « Kayartolarua tel havalesi, topunu yanına geti
recekti. Yenecek, içi lecek . . . vur patlasın çal oynasın
g!di leeekti.
Gazeteler beklediğini getiredursun . . . şöyle bir
haber okudu o gün gazetelerden birinde : •- KON
YA - (Özel) Fransa'ya i hraç edilmek üzere i l i miz
den salyangaz istenmiş ve ilk partlde kilosu elli ku
ruştan otuz ton salyangaz toplanmıştır.•
Haberin üzerinde durdu. Bir daha, sonra bir da
ha okudu. Daha sonra da e l l i kuruştan otuz ton sal
yangozun kaç l i ra ettiğini hesapladı. Bir milyon beş
yüz bin kuruş yapıyordu. Bir mi lyon beşyüz bin ku
ruş da, on beş bin l i raydı . Hiç de kötü para sayıl
mazdı . Otuz bin ki lonun önüne bir sıfı r koydu, üçyüz
bin kilo. Üçyüz bin ki l o e l l i kuruştan yüze l l i bin l i ra.
Sıfı rlar çoğaldıkça ele geçecek para da çoğalıyordu.
Yüz binlerden m i lyona, daha sonra da mi lyonlara çık-
216
ı ı . Koca Türkiye'nin dağları taşları , bahçeleri , bağları
salyangozla doluydu. Toplar, toplatır, vapurlar dolusu
sevk eder, m i lyonlar kazanı rd ı . Neden olmasın? Sal
yangazlar hiç kimsenin değ i l d i . i l k zamanlar kendi,
karısı, çocukları seferber olur toplarlar, el lerine ge
çecek parayla i ş i organize ederler, organize edilen i ş
kend i kendine yürürneğe başlar. B i r yazıhane açar.
Bir tak ı m defterler, antet l i zarf kağıtlar. B i r yazı ma
kinası. Sonraları da sekreterler, daktilo kızlar, ya
bancı d i l lere çevirmenler.
- Bana b i r kahve daha al oğlum . . .
Kahvesi n i getiren garson :
- i ş bi lenin k ı l ı ç kuşanan ı n ı - ded i . Büyükle
rimiz gerçekten de doğru söylüyorlar. Memleketin
her yan ı , dağ ları taşları , bahçeleri bağları iş dolu. Gel
g e l e l i m bu işlerden faydalanacak zeka nerde?
Garson bu hiç tan ımadığı adama pel pel bakıp :
- Doğru beyim - dedi çekip g itti .
Ama ö, anlatmak ihtiyacı ndayd ı . i htiyacındaydı
ama, « Kayartolar•dan saklayacak, « Eşeklerin aklına
karpuz kabuğu .. düşürmeyecekti.
Kahvesi n i çabucak içip kalktı. N e olursa olsun
çok öne m l i , tanı da A l-i Osman Sadrazamlarından bi
ri nin zaman zaman matrağa alınan, beş parasız b i r
torununa göre b i r i ş 't i . Yazıhanesini kurmuş, daktilo
lar şakı r şakı r çalışıyor, mektuplar yaz ı l ı p uçak pos
talarıyle gidiyor, Dünya'nı n çeşitli ülkelerinin çeşit
li bankalarından Merkez Bankasına havaleler g e l i yo r
du. Şimdi oturmakta olduğu kıyı semtteki kiral ı k
gece - kondu yerin i çoktaaan dev gibi b i r apartmana
b ı rakmıştır. Aşçı lar, işçi ler, zarif önlükleriyle birer
içim su • Domestik•ler, kanl ı canl ı • Va l e• ler. Ga
rajlarında çeşitl i Mersedes'ler, Buik'ler, hatta hatta :
Kad i l laklar. Denizde on i k i metre boyunda sandallar,
boy boy motorlar, belki de hatırı sayı l ı r bir yat. . .
Bütün bunları anlatacak insan arıyordu; anlat
mak ihtiyacındaydı.
Az önce a Ha ha ha, ho ho ho, hi hi h i • lerle do-
217
lup taşan kahveye g itti . H i ç birine b i r şey söyleme
yecek, çaktırmayacaktı yeni işini. Yal nız, gülecekti
bıyık altı ndan . Ama yoklard ı . Garsona sordu .. Az
önce g itti ler .. karş ı l ığını a l d ı . Canı s ı k ı l d ı . Sıkıldı ya,
yeni i ş i n i n sevi nci ni de paylaşacağı biri lazımd ı .
Garsona, s ı r veri rcesine
- Bana bak - dedi -. Sana bir şey söyleye
ceğ i m ama, sakın o h ı rtlara duyurmal
Garsonda o « H a h a ha, ho ho ho, hi hi hi n le r
kadar o n u ciddiye al maz, t a m tersi , d a l g a geçilsin
diye .. H a ha ha, ho ho ho, hi h i h i >d ere onunla i l g i l i
yeni yeni haberler uçururdu.
- Del i misin abi ? - dedi -. Yanı mda adam
boğazla. Ben i bilmez m i s i n ?
B i l mez o l u r muydu ? Gözl eri pariaya parlaya, he
yecandan kekel iye kekeliye .. Yen i i ş i m bildiğin gibi
değ i l . Çok yak ında m i lyoner oluyorum ı " ded i . Sonra
başladı nişangahsız atmağa
- Onlara ne adam olduğumu göstereceğ i m !
Apartmanımın garaj larında çifte çifte arabalar, deniz
de i r i l i ufakl ı motörlerim . . . Bana bu i ş i k i m veriyor
b i l i yormusun ? Dedem i n U ru me l i 'deki malları n ı n es
ki kahyas ı . Ama sakın o h ı rtlara . . .
- Deli misin abi ? Yanı mda adam boğazia de
d i m ya! Yalnız, tabi o zaman beni de görürsün değ i l
mi?
- Ayıp ettin . . . tabi. Tabi y a , e l i nden n e i ş ge-
lir?
- Askerliğimi motorlu b i r l i kte yapmıştı m . Fiya
kal ı şoförümdür!
- Tamam. Seni hususi leri mden birine a l ı rı m ı
Ö nüne gelene : « Sana b i r şey söyleyeceği m ama
sakın kimseye açmaı .. ıarla memlekete yayd ı . Çok
geçmeden adı « Salyangoza ,. ç ı kt ı . Şaşıyordu. Hiç
ki mseye açmad ı ğ ı halde nereden duyu l muştu?
- Bok memleket - dedi -, bok insanlar . . .
I J ian, ağızlarında mercimek ıs lanmıyor be!
218
KUDRET DAGDEVi REN
219
kozların d ı ş ı nda kalan üçlü, dört, yed i l i cinsinden kü
çük kaatlar. Oyunun kazanı lmas ı nda kozların şanlı
gerek l i l i ğ i ne karş ı , bu küçük say ıl arı n tevazuu mey
dandad ır. Ama gene de kozların, oyunu kazanı rken
bunlara ihti yac ı vardır.
B i r şeyler anlatıyordu. Ben de yarı dinl iyor, ya·
rı kahve penceresinden gelip geçeniere bak ı yordum
k i , kahveden içeriye iriyarı biri gird i . G i rmesiyle b i r
l i kte de sanki kahveyi dolduruverdi . Kimd i ? Neyd i ?
Kimin nesi ? Nerede şef? Belki d e m i l l etveki l i , hatta
bakan ! Kahve, o g i ri nce sanki ufald ı , ufal ıverd i . Ya·
n ı mda oturan ufak tefek adam i l k i n farkında ol ma·
m ıştı , o lunca b i r toparlanı ş , b i r telaş, b i r geç kalmış·
ların paldır küldürlüğü . . . Koştu. Karşı s ı nda adeta el·
pençe d ivan durdu bekled i . O , ona bakmadan, ba·
k ı l mağa değmez bu larak bir şeyler söyledi . Emi rler
gibi geldi bana. Sonra kahveden çıktı g itti .
Ufak tefek adam masama dönünce :
- Tanımaz mısın? - diye sordu.
Şaştım :
- Ki m i ?
- Kudret Dağdevıren. Sahi tanımıyor musun?
- Nerden tanıyayım b i rader?
Kudret Dağdeviren'in etkisi altındaydı hala.
- Yaman adam - dedi -. Çok çok yaman
adam. Böyle adam gelmemiştir bu memlekete. Başba
kan olacak adam ama . . .
- N iye olmuyor?
Güldü :
- Kolay m ı ?
- Onun için kolay olmalı. Madem Tü rkiye ye '
böylesi gelmemiş . . .
- Canı m söz temsi l i . . . Garson, b ize i ki çay
al ıver! - C igara paketini çıkardı, birer tane yaktık.
Başladı - : Bir tarihte, işlerimi n iyice bozulduğu sı
ralar. . . Evde odun yok, kömür h iç yok, çoluk çocuk
yarı açlık, yarı so�uktan tltreşir dururlar. Kaptım
çantayı, ver elini Babı - al i l - Çaylarım ız geldi
220
Bab ı - al i ya, varakı mihrü vefa. Babı - al i 'yi b i l i r
sin, s ı rasında yara l ı parmağa işemezler, i nsanın ola
cak işini bozarlar. H e l e mevsim k ı ş , kar lapa lapa,
gök de mosnıorsa . Gez A l lah gez. H ava . Ayakkabı lar
da su a l ıyor mu? Kar suyu . Kar suyu i l l e de ayakka
bılarıının dikişlerine musal lat. D ikişler istedi ğ i ka
dar sıkı, sağlam olsun . Neyse, ha gez, de gez. Yer
demi r, gök bakı r. Cebimde var bir kahve parası , tit
reyerek daldı m Meserret kahvesine. Cigara duman ı ,
sıcak. O h b e dünya varmış. Sağa sola bakın ı rken, gö
züme bu i l işti , Kudret Dağdeviren. D i p masalardan
biri nde oturuyor. Gittim yanına. Merhaba ded i m . Çok
.
konuşmaz. Başıyla aldı selam ı m ı . .. N e var ne yok? ·
g i bi lerden gözüyle sordu . .. sağ l ı k " ded i m . « Pek sağ
lığa benzemiyor.. ded i . " Yol suzsun galiba . . . " Gül
düm. Anlad ı . O da güldü. Vakit öyle ol muştu . Kalkt ı .
" Gel ! " ded i . Em r e uydu k çaresiz. Ç ı ktık kahveden .
Peki ama nereye gidiyoruz? Sağda s ı ra s ı ra köfteci ,
kebabcı lar. Daha aşağ ı larda vitrinieri yiyecek dolu
lokantalar. Ben b i r sıcak i şkembe çorbası na fiti m .
Derken Kudret abi dalmasın mı e n büyük lokantadan
içeri? Vay anas ı n ı , demek para l ı . Para l ı zamanları n ı
b i l irim, yemek ı smarlamak şöyle dursun, konuşmaz ,
:�eıam al maz, bakmaz b i l e . Geçti k masalardan birine.
Ben, ne olur ne ol m az diye söyledim p irinç çorbamı .
o . rJüreli kebablardan, tavuk kızartmaları ncton aşağı
i ıımiyor. B i r kızartma, b i r daha , sonra püreli kebab,
kuzu içi pilav. tatl ı mat l ı . . . Ded i m k i kendi kend ime
Kudret abi adamakı l l ı sağ lam! Neyse kal kacağ ız ar
t ı k . Bi r e r de kahve söyledi ga rs ona, hesap. Hesap
pusulası da geldi han i . Bir ara garsona azametle so r
du f\Jercie buranın patronu? Garson git ti pctron gel
d ı . Kudret abi lokantanın büyük g i riş kapısını göste
rerek, mühendislik, mimarlık ağızlarıyle herife b i r
l ı cışladı v e r yansına, vay anam vay. Ders i n Belediye'
ı ı l oı kontrol mühendisi , yahut mimarı. Lokantacı baş
l a d ı mı el ovalamağa . . .
Sordum :
22 1
- Ne dedi lokanta sahibine de herif el ovaladı?
- M i mar, mühendi s , kanun nizarn ağızları yap-
t ı . Kapı gayri nizam i 'ymiş de, şimale bakıyormuş da,
belediye encümen i n i n l okanta kapı larına dair son
aldığı karar gereği nce, kapı nın on santim genişl eme
si i cap edermi ş de . . .
- Sonra ?
- Sonra bana döndü, ç ı ka r yavrum makbuzu ,
yc;z ded i . Ne makbuzu ? Ne çı karması ? Ne yazınası ?
Ben şaşkın şaş k ı n bakınırken zaten olanlar oldu. lo
l<anta sahi b i , beyefendi ded i , bir dakika hususi su
rette konuşmamıza i mkan var m ı ?
- Varmıymış?
- Tabi G itti ler, çeyrek saat sonra da döndü-
l e ı.
- Ne oldu sonra?
- Ne olacak? Yemekierin paraları veri lmed i k-
ten başka, lokantacı bir de yüzlük s ıkıştı rmış Kudret
abinin eline!
Kudret Dağdev i ren'in kal ı n , k ı rçıl kaşları geçti
gözlerimin önünden.
?))
AFUR TAFUR ÜZERiNE
223
b i r yerlerde memur. Memur ama, herhalde şef falan.
Bazı i nsanlar vardır, kal ı p kıyafetleriyle çevrelerine
k i m l i kleri hakkında fiki r verirler. Kişi bunların kim
l i kleri üzerine tıpa tıp teşhis koymasa bile, üç aşağı
beş yukarı yine de isabetde kusur etmez. Bakarsınız,
adam karşıdan, « Küçücük dağları ben yaratt ı m " der
cesine gel iyor. Gel i rken de g e l i p geçeniere ardırd ı ğ ı
yok. Kaldırı rn ı n daracık bir yerine gelince, tavrını
hiç bozmaz. Dikine gider. G iderken de sağı ndan, so
lunda geçeniere çarpar. Pardon b i l e demek gerek
sinmesini duymaz. Çünkü kendi nce " Büyük adam •
224
- Neden kapattın ? - diye sordu şotöre .
Sağı rndakinde mosmor b i r homurtu.
Müşkül durumda kalan şoför d i kiz aynası n ı ayar-
layarak n Neden kapattın?» diye sorana, baktı :
- Müşteriler öyl e istedi l e r - ded i .
Dayanamadı m :
- Ben istemedi m .
Ö nde oturan i k i genç :
- Biz de i stemedik - dediler.
Şoför yeniden açtı radyoyu ve Rahmanninof de
vam etmeğe başlad ı .
Sağırndaki kahrolmuştu. H a n i bana öyle geldi
ki, el inde i m kan olsa, Neron 'un Roma'yı yaktığı g i b i ,
l ı u d a hiç olmazsa bizleri e t makinesinden geçirird i .
- Rahmanninof . . . d i ye homurdandı . K i m bu
llahmanninof? N� anlıyorsunuz bu gavurca g ı y g ıy
l a rdan?
So lurndaki
- Sizin de zevk almanızı isterd i k - ded i .
- Laf.
Öndeki gençlerden biri :
- Laf maf. K ı l ı k k ı yafeti nizden anlaşıldığına gö-
re tam b i r Bat ı l ı gibisiniz . . .
Öteki genç :
- Gibi, o kadar . . .
- Beğenmedin m i ? - diye sord u .
Solumdaki atı l d ı
- Beğenmed i k tabi..
-- N için?
Ö ndeki b i ri nci genç
- Çünkü Batı l ı l ı k bir bütündür. Batı 'nın dolmu
!?Undan, uçağından, s inemasından, rölöve şapkası .
I<Upon kumaşından faydalandığımız g i b i , müziğinden
de hoşlanıp faydalanmal ıyız!
Şaşaladı .
- Güzel ama b i z , bizim zevkimiz, . .
So l u rndaki
225
- Genç arkadaşlarım doğru söylüyorlar!
Ve bombardıman başlamıştı
- Biz, bizim zevkimiz dediniz. Alaturka bizim
zevkimiz m i ?
- Başındaki rölöve şapka?
- S ı rtınızdakl pardesü ?
- Kaşko l ?
226
- Kalmadı birader . . .
- Demokrasi memokras i . Her şeyin haddi var !
- Bir memlekette büyüklere saygı kalmadı m ı . .
- Bırak.
Bizimki alacaktı sözü :
-Beş kuruşluk dolmuş yolcu larına bile hükmün
!)eçmiyor birader. Zevk-i m i l limize uymayan, zerrece
anlamadıkları gavurca g ı y gıyları s ı rf sizin inad ı mza
a n lar görünüp radyo kapatt ı rm ıyorlar be!
22 7
BEY BABA
Seksene yakı nd ı .
Kocaman göbeği , her gün değ i l , hemen hemen
her an tı raşl ı duru beyaz yüzü, tulum tulum göz alt
ları , orlon, perlan değ i l , düpedüz sadakardan ev di
kişi , b i r hayli alaturka gömleğinin üstünden yaz kış
eksik etmediği yeleğinin ceplerinde vitamin hap ku
tuları , tansiyon düşürücü i l aç şişeleri , aspirinler;
çarpıntıda, hazımsızlı kta, kal ı n bağırsak yetersiz l i ğ i .
şişkinl i k , pekli kte kul l andığı çeşit çeşit haplarıyle, ama
hepsi nden önde coşkun kahkahalarıyle evde, evi n s ı k
yapra k l ı ağaçları arasında dolaşı r durur, yoldan geçen
güzel kızlara, kadı n l ara, k i m b i l i r nerede atı l m ı ş zarif
bir kadı n kahkahasma d ikkat kes i l i rd i .
B i r de tavla merak ı . . .
- Sen değ i l , senin pederin devr-i şebabetinden
ber i , altmış senedi r oynarım bu baku altmış senedir! .
Nesli art ı k hemen hemen tamamıyle tükenmek
üzere olan Harb-i U m u m i , Yemen ' i , M ı s ı r ' ı , Kafkas-
228
ya, Gal içyası nda döğüşmüşlerden. Hem de düğüne
q ider gibi askere gidip, y i rm i yaşın gözü budaktan
sakınmazlığıyle, b i r türkü, b i r aşk türküsü gibi çeşit
l i cephelerde döğüşmüşlerden.
Harb-i Umumi'ye dair neler anlatmazd ı !
Ateş, barut, s ı cak, soğuk, açl ı k , tok l u k içinde
yuvarlanıp giden dolakl ı , Enveriye l i Osma n l ı müla
z ı m larından esirgemedi kleri aşklarla yanıp tutuşan
Harb-i U mumi kızları üzerine neler! Bir yanda toplar
ııümbürderken, öte yanda kara gözlü, esmer b i r çöl
kızının alev alev dudakları ; berlde, düşman keşif ko
lunun ay altında parlayan tüfekleri yanında, bir hen
değin içinde Osma n l ı mülazımına kend i n i o lanca zen
q i n l iğiyle sunan bir Trablus güze l i n i n yakan bakış
l arı . . .
Geceler, Harb-i U mumi Filistininin Tevrati ge
celer . . . Sonra esaret, te l örgü ler gerisi esaret. Da
ha sonra M i l li Mücadele, yurda dönüş. Kızg ı n çöll er
deki bel i rsiz mezarlarında b ı rakıp gel inmiş kardeşten
i leri arkadaşlara dökülen sıcak gözyaşları ; ekmek ar
dına düşülüp, kardeşden i l eri arkadaşların unutul ma
s ı ; ekmeğ i n , yemeği n, ra k ı n ı n , şarab ı n , bal ı k yumur
tası , siyah havyar, Rakfor peyn i ri n i n bulunup yitiri l
diği sonra gene bul unduğu y ı l lar. i kinci Cihan Harb i ,
I kinci C i han Harb i n i n dünyayı önüne katan Nazi teh
d itleri , yeni b i r harbe haz ı rlanış, ama, sonra Naz i l e
r i n Nazi lerden daha güçlü yumru klarla tuzla buz ol u
şu. Parti , parti ler, partil erin nerdeyse sürükleyeceği
kardeş kavgaları ve 27 May ı s !
B e y amcayı e n s o n ziyaretine gittiğim gün sa
bahtı, sabahı n onbuçuğu. Mayıs göklerin i n k i r l i yağ
mur bulutları güneşi söndürüp yakıyordu. Onu, belki
de yüz yirmi k i losuyle yatakta buldum. Doktorlar ko
nuşmasına izin vermedikleri Için konuşmuyor, ko
nuşulmuyor, konuşamayıp, konuşulmayışına ise s l n i r
leniyordu. S i n i rl endiğl her hallnden bel l iydi . Çocuk g i
bi küsüyor, sırtını dönüyor, gözlerini oradakilerden
kaçırmasıyle sanki öç alıyordu. Bir çeşit nefret. N ef-
229
ret mi ded i m ? H ayır, hayı r, yan l ı ş . Bu sözcüğün onun
sözlüğünde yeri yoktur. O , hiç k i mseden nefret et
mez. Şekerini artı rı r d i ye doktor yasak ettiği için,
gecel eri gece l i k entarisiyle yüz kiloluk beyaz, bem
beyaz bir gölge gibi mutfağa süzü l ü p buzdolabında
yiyeceğin zırnığını olsun bırakmamış gelinine, ge
l i nine böylesine yetki vermiş oğluna bile nefret et
mez.
- Benden herşeyi sakl ıyorlar; der çok çok. Ben
çoc u k değ i l i m . Yediğimi kıskanıyorlar. Kıskansınlar
zarar yok. Yemem ben de. Yemeyince aç kal ı r ı m , aç
kalınca kanım azal ı r, kanım aza l ınca ö lürüm . Ö l ünce
de zava l l ı babacığım diye ağlarlar ya! - Sonra gene
hep o küskünlükle - : Acım ı yacağı m işte, ben öl
düm diye üzü l melerine acımıyacağ ı m . Ü zülsünler,
oh olsun. Yiyeceklerini benden kaçırıp saklarlar m ı ?
O h olsun, oh, oh, o h . . . - Tam bu s ı rada güneş kirli
bul utların ard ında kurtu luvermişti r. Herşeyi unutu r,
cıvı lcıvı l başlar - : G üneş güneş . . . yaşasın güneş !
B i l iyor musunuz çocuklar, bu güneşin, bu taze güne
şin vurduğu bahar çiçekleri yüklü bahçelerde bal arı
larının sarı sarı dolaşışı. . . ah bee! - Gözlerinin içi
güler. G ı rtlağını tem izledi kten sonra iştahla- : Bu
güneş Afrika'da daha p ı r ı l p ı rı l , daha bir göz a l ıcıdır
çocuklar. Trablusgarp'ta hiç unutmam bir öğle üstü . .
Gel inin onu, onun sağ l ı ğ ı n ı düşünen sesi
- Babacığım!
Gözlerin i n alev alev p ı rı ltısı bi rden sanki kirli
b i r yağmur bul utuyla sönükleşiverm iştir. Anl atacağı
Trablus öğle üstünün güneş vurmuş hurma ağaçları
s i l i nir gider.
- Konuşmam ben de. Yasak bana konuşmak.
Doktor beyefendi hazretl eri, hasır eskileri, çöp tene
keleri öyle emir buyurmuş lar. Eeeeeh . . . men dakka
dukka. Bir gün doktorlar ona da böyle saçma sapan
emirl er verecek, o da konuşarnıyacak benim g i b i , yi
yecekler ondan da saklanacak!
230
O sabah onu yatağı nda sı rtüstü yatar bu l muş
tum. Gelininin anlatlığına göre daktorun tembihi var
dı Kımıldamayacak, konuşmayacak, uyumasa b i l e
rıözlerin ( yumacak.
Bütün bunlara yüzde yüz uyuyor muyd u ?
Bir ara torunlarından biri halkona çıkmıştı, koşa
rak geldi
- Anneciğim Sevim han ı m teyze bal kondan bi·
ze el sa l l ı yor!
Kımı ldamadan, konuşup, hatta çevresine bakma
d a n , değişmez bir hareketsizl i k hal indeki Bey amca '
da birden cıvıl cıvıl bir heyecan. Göz bebekleri nde
sevincin bulutsuz gi.ineşi . Ç ı rp ınarak kalkmaya çal ış
tı
- Sahi m i ? H a n i ? Nerde?
Kal kamad r . Yüz ki lonun üstündeki ağ ı r gövde ye
r i nde şöyle bir kımı ldandı , sonra yatağa gömü lüp
kald ı . Gözlerindeki sevi ncin bu l utsuz güneşi söndü .
;ıma bir an sonra yeniden yandı
- Ü stünde hangi elbisesi var?
Cin gibi torun
- Pembel i yeşil lisi . . .
- Bal kon kapısını aç bakay ı m yavrunı !
Bir kıyıdaki iskemiesinde yün örmekte olan ge
l i ni kızına seslendi
- Nalaaaaaa n !
Fakat amca eskiden olduğunca yen i J i p küsecek,
oradaki lere s ı rtını döneceklerden değ i l , emretti
- Açın d iyorum size balkon kapısın ı !
Gözleri yuvalarından uğramış, ateş saçıyord u .
Torun çaresiz koştu, balkon kapıs ı n ı n kanadını açt ı .
Amca yatağı nda hafifçe doğru l d u . Gözl erinin içi
!Jül üyordu. Elini kaldırd ı , sal ladı , sal ladı :
- Görüyor değ i l m i ? E l i mi salladığımı görüyor
değ i l m i ?
Görmüyordu, göremiyord u , göremezdi . Ağaçlar
vardı arada ama, annesinin b i r baş işaretiyle Nalan
- Tabi dedeciğim - dedi -. Tabi görüyor!
231
- O da el sall ıyor mu?
Annesinin gene bir baş işaretiyle çocuk :
- Tabi.
- Demek o da bana e l sall ıyor?
Gelinine heyecanla döndü :
- Gördün mü? Siz gençler kendinizi birşey sa
nırsı nız. Benim yaşım seksene merdiven dayad ı , o?
Otuz. E l l i yaş fark değ i l m i ? Sevmese elini sal lar m ı ?
Kocaman e l , vurulmuş b i r kuş gibi, yorganın üs
tüne düştü.
Bana döndü, kurnazca göz kırptı :
- Biz, eski toprak . . . - dedi -, malum ya?
Gelini örmekte olduğu yünden baş ı n ı kaldırmış ,
kayınpederine çaktırmamağa çalışarak, o Ne olursu
nuz konuşmasını önleyin ! " demek istiyordu.
Kalktım :
- Bey amca, s ize doyum olmaz. Bana müsaade.
Elini uzatmağa çalıştı, düşecekti , yakaladım.
Gelinine duyurmamağa çal ışarak :
- Gene gel - dedi -. Gel de rakısına tavla
oynaya l ı m !
« inşal lah deyip yürüdüm, çağı rd ı . Yanına git·
n
232
işsiz
233
.. N i çi n ? "
.. B i l m iyorum ama, annem , baba m , kardeşi m öl
müşcesine s ı k ı l ıyor can ı m . Sabahtan beri içiyorum .. •
.. o da değ i l . »
.. Aşkta mı torp i l e çarptın? ..
.. Elimi uzatsam e l i isi g e l i yor . . ..
I şi şakaya vurarak koluna g i rd i « O halde seni
evire çevire dövmel i ! "
Cadde üzerindeki ara sokaklardan b i ri n e saptı
lar. Daha doğrusu, içi nden eşşekler g i b i anırmak ge
len, işsiz, arkadaşı n ı sokmuştu bu sokağa. Varım saat
m i , bir saat mi ne ara verdi ğ i içkiye nasıl o l sa de
vam edecekti , haz ı r bir arkadaş bulmuştu, birl i kte
içerlerd i .
u Gel şurda meyhaneye benzeyen b i r meyhane
var, g i rel i m ! "
i şsizi kolundan çekti . D i pteki masalardan birine
karş ı l ı k l ı oturdular. Garson, l iste, rak ı , panear tur
şusundan, beyaz peyn i r, ançuyez falanla başladı lar
234
ı;ekıneğe. Baş ladılar ya, işsizin içine sinıniyordu. Me
teliği yoktu cebinde. Adam aklına eser de yarı yolda
lıırakıp basar g ider, ya da tuvalete falan diye kal k ı p
b i r daha dönmeyi akletmezse?
u Şerefe!»
u Şerefe. »
« Bakıyorum, sen de neşesızs ı n . Neden ? •
" i şsizi m diyemiyordu. Ne çıkacaktı? Ama b i l i
•
235
cu babadan aptal da doğsan zarar yoktu. Çöpçünün
çocuğunun ağzıyla kuş tutsa bile fasaryalığının far
kı ndaydı. Kocaman kocaman apartmanlarda yaşayan
larla kıyı mahallelerin rutubetli evlerin i n pek pek
yüz, yüz e l l i l i ralık kiralarını veremeyenlerin kanun
önünde eşit sayı lışındaki tuhaflığa da şaşmıyordu.
Derken meyhaneye benzeye n ' meyhanen i n kapı
sı nda harmandalı oynayarak peydahianan uzun boy
lu, efendiden değ i l , beyden, beyefendiden b i r i . Ayak
ta duramıyordu sarhoşluktan. Eşşekler gibi anırmak
isteğindeki : " Ünlü iç hasta l ıkları mütehassısı Fer
hat, .. ded i .
Ferhat d a o n u görmüş, görmesiyle birlikte çığlı
ğa benzeyen bir neşeyle koşmuştu masaya:
uVaaay can ım, ruh-i revanım, i ki gözüm efendi m
ka rdeşim ...
"
236
cı Pek i . . . biz, siz, onlar nerd e ? •
Kahkahalar hava fişekieri g i b i a l l ı , morlu, sarıl ı ,
yeşi l l i , pembel i patlad ı . Durup durup gülüyor, birbir
leri nin burunlarını işaret ederek gülüyorlardı. Sonra
yenibaştan sarı l ı p koklaştı lar, birb i rlerini emdiler,
somurdular . . .
Doktor : a G arsooon ! .. diye bağırd ı .
Garson koşarak g e l d i : u Evet beyim ? •
.. Masamızı şad eyl e ! "
Garson ş i p - şak çeki l i rken , ünlü iç hastalıkları
mütehassısı yere diz verd i , e l i n i meyhane gibi mey
haneni n tozl u ampulüne kaldırarak başladı : .. şad
o l ursun söylesem bir fıkra tab-ı sineden. Bir sahife
açsam ağ lars ı n kitab-ı s i neden! ..
i şsiz, bir kıyıda kaçma fırsatı kol larken, ünlü
iç hasta l ı kları mütehassısı b i rbiri ard ı ndan şiirler
döktürüyor, masaysa donanıyordu.
Donanmış masadan yen i l d i , içi ldi . Can sıkıntı la
rının o Psiko , fizi ko, ekonomi ko - sosyoloj i kO »SUndan
uzun uzun söz edildikten sonra kalkı ldı . . Vakit gece
yarısı nı çoktan geçmişt i . Doktorla aziz dostu kol ko
l aydı lar. Caddeye kol kol a ve Beatle'ların genç l i ğ i
coşturdukları şarkı larından biri n i n melodisini m ı r ı l
d a n ı p coşarak ç ı ktılar.
i şsiz, arkadan geliyord u . Onlarla birlikte, onlara
y a k ı n içmişti ama teneke gibiyd i . i çi nde bir şey, ke
ın ı rıyor, kemiriyor, kem iriyordu. Ayrıl ı p tüyse, ayıp
kaçard ı . Tüymese, ne i ş i vardı neşeden coşmuş in
sanların neşelerinin kıyısında? Va o da coşmalıyd ı .
y a d a içinde taşıdığı karanlıklarla defolup g itme l i .
Ayıp olmayacağını, " Vuh be, amma da hıyarmış. Ve
d i , içt i , kafayı buldu. B i r Al lahaısmarladık b i l e de
meden voltayı aldı ! " demeyecekleri n i bi lse kayıvere
r:ekti yarı kara n l ı k bir sokağa.
Tereddütler içi nde takılmıştı ardlarına.
Galatasaray helasına yanyana işeyişlerini sey
r()tti çaresiz. Sonra gene takıldı a rd larına. Bu sefer
/\znavur'dan birtakım kusmuk kokul u melod i l erle, el-
237
bet gene kol kola çıktlar i sti klal caddesine. i şsiz sol
geri leri nde.
Durdu lar.
Doktor kaldırıma oturmak teklifinde bulundu.
Kuyumcu hemen oturdu ıslak kaldırımlara. i şsiz, ku
pan kumaştan devetüyü paltonun çamurlanacak kı
çını düşü ndü. Doktor yeniden başlamıştı can sıkı ntı
ları nın b i l i msel açıklamalarına. I şsiz ayakta, kaz ı k
gibi d i ki l işini düşünüyord u . Otursa, oturamazdı , on
lar kadar sarhoş değ i l d i . Oturmasa ayı p m ı kaçabi l i r
d i ? Tüyse ? Büsbütün terbiyesizlik ol ması ihtima l i .
Tam arkaya çeki l i p hiç olmazsa gözlerinden s i li nme
ğe karar verirken, doktor kalktı kald ırımdan. i şsizi
unutmuştu . Kızd ı . Kirndi bu? Neden diki l i yordu yan
larında? Takip mi ediyordu yani hayvan? Görevli
miyd i ? Ne hakla?
Yakasına sarı l d ı işsizin : « Kimsin sen be? •
i şsiz şaşkı nlıkla kuyumcu arkadaşına baktı . Ku
yumcu da unutmuştu, b i rden hatırladı .. Yabancı de
ğ i l yahu. Bizim , işsiz arkadaş ! •
238
ı ıuna sarı ldı « Canım kardeşi m , .. diye ağlamağa baş
ladı. « Kimbi l i r ne ıstıraplar çekiyoraundur işsiz ve
lıeş p arasızlığı n korkunç cehenneminde? Sen bu kor
kunç cehennemde ı stırapların dehşetli kı skaçları ara
s ı nda kıvranı rken, biz hayvan kardeşleri n . . . »
239
tikleri çorbalarla yenip, bu mutlu günlere ulaştım . O
günlerim i unutmadı m arkadaşı m , unutamıyorum. i ş
sizler, yoksul lar, zava l l ı lar yüreğimde, yüreğ i m i n için·
den birer ç ıbandır. Onları unutmamak, onları hatırla
mak mertl i k, civanmertliktir. Onları unutursam dün·
yan ı n en alçak insanı olayım aniadın m ı ? »
i şsiz gene b i r : .. Estağfuru l lah, .. kaçırdı .
.. Gel, sabahleyin erkenden. dokuzda, sekizde, ye
dide, altıda gel. Gel Allah ı n ı seversen. Al kartım ı .
Mutlaka gel ! »
240
ÜZÜNTÜ
24 1
zını verm işti . Vermeseydi kız, yani Sevda'nın annesi
Bedia, - O zaman henüz hanımefendi değ i ldi - ya
davulcuya varacaktı , ya da zurnacıya. Malüm ya ,
m eşhur meseld i r : B i r kızı kendi haline b ı rakı rsan
ya davulcuya varı r, ya da zurnacıya!
Neyse, artık Bedia hanımefendi olan Sevda'nın
annes i , kocasının yanına geldi :
nDüşünee l i görünyarsun ? » dedi kocası na.
Nazmi Dinç refika-i hayatı.na bakmadan m ı n idan
d ı " Bugün de aksi gibi öyle işi m var k i . . . "
•
i stemem i stemem . O saatları taksiti e veriyor
lar, herkes al ıyor. H erkesin alabildiği şeyin ne k ıy
meti var ? n
" O halde güzel b i r ropluk?"
n G üleyim bari . . . ..
" Niçin ? »
• Ropluklar ı , tayyörlükleri çifte çifte a yo l ! ..
• B i lezik ? o
· Of Nazmi i i ! n
· Peki ama ne almalı Bedia? Zarif b i r kolye ..
242
"Dört tane kolyesi var kocacığım bilmiyor mu-
sun?»
«iskarpin?•
«insanı çıldırtırsın' vaIlahi...
,
tı baktı.
Adam gözlerini yere indlrmiş önemle düşünü
yordu. Aksi gibi hiç bir şey gelmlyordu aklına. Ge
çen yaş gününde zari·f bir spor araba almıştı. Şu yaş
günleri, ah şu yaş günleri. .. Ne diye kaldırmıyorlardı
'
şu yaş günlerini sanki?
«Düşündün mü?•
içini çekerek gözlerini yerden kaldırdı, Refika-i
hayatına baktı. • Hiç, ama hiç bir şey gelmiyor aklı
ma.» dedi. «Sıkıntıdan çatiayacağım!"
Duvardaki saat on'u vurmağa başlamıştı.
Nazmi Dinç kendine geldi. Çantasındaki mü
ınessillik evrakları, bonolar, bankatarla ilgili çeşitli
•
243
Evden çıktı . Pek i , ne yapmalıyd ı ?
Zarif Pejo'suna b i n d i . Usta b i r manevra, araba
çeşitli taşıtların vızı r vızır gelip geçtiği caddede
kayd ı . Kaydı ama, şu yaş günü hediyesi n i n e yapa
caktı .
Yol boyunca hep bunu düşündü. Zarif ve orijinal
bir hediye olma l ı , kızının arkadaşlarıyla anneleri fa
lan .. E val iahi aşk olsun babanı n zevk i ne ! " demel iydi
ler.
Bir sigara yaktı . Caddenin tıkan ı k l ı ğ ı , trafik me
murunun bir taksi şoförüne bağırıp çağı rmas ı , şofö
rün d i k i l mesi, i ş i n uzayıp şoförü memurların yaka
paça arabadan almalar ı , falan önem l i değ i l d i . Ö nem l i
olan, k ı z ı n ı n yaş günü hediyesi . .. Lanet olsu n , .. d iye
söylend i , .. Lanet olsun böyle dünya'ya! ..
KEL TAHiR
245
s i k etmediği beştaş ı . Fabrikada b i l e , b i r saatl i k ye
mek paydosunda ya simit, ya da çeyrek somun, ka
ra zeyti n , yeşil soğanla karn ı n ı doyuruverir, haydi
beştaşa!
Yalnız Cennet değ i l , öteki kızlar da onun gib iy
di ler. Tam i rhaneni n yanı ndaki büyük mengenenin or
da toplan ı l ı r, kara şalvarların cepleri nden taşlar çı ka
rı l ı r, başlan ı rd ı . Başlanınca da, dünya s i l i n i r, ne ni
şan l ı lar, hatta ne de cicili bicili mend i l ler içinde ku
ru üzüm , lebleb i , saç tokası yahut k ı rmızı taş l ı bakı r
yüzük hediye eden sevg i l i l er umursan ı r ; gözler oyun
da, heyecandan heyecana sürükleni lerek, oyun s ı ra
s ı n ı n gel mesi beklenird i .
B i r saat l i k paydos çabuk geçerd i . U stabaşının
e l i mermer levhadaki şaltere uzanıp, ı rgatbaşının
işbaşı düdüğü acı acı öte d u rsun. Duyu lmazdı b i l e .
T a k i , öfkeden ç ı l d ı ran ı rgatbaşı n ı n kafa, göz tanı
mayan sopası akı l ları n ı başlarına getirs i n ! O zaman
herkes işinin başına çil yavrusu g i bi dağ ı l ı rd ı .
Cennet, l<erpiç huğ'u n önünde güneşl iyen nine
s i n i n yan ı başına diz çökmüş kendi kendi ne beştaş
oynarken, Bakkal Abdo'nun ardan, gözlerini ayırına
macas ına bakan Kel Tah i r' i n farkındaydı ama, aldır
m ı yordu. Dördü s i yah, beşincisi sütbeyaz çak ı l taş
larını alışkın hareketlerle önüne atıp taşlardan biri
n i al ıyordu. Sol elinin şahadet parmağ ı n ı orta par
mağ ı n ı n üstüne bindirnı iş, baş parmağı n ı da gerip
yere dayıyarak köprü ku rmuştu . Sağ e l i ndeki tek ta·
şı havaya atıyor, taş yere düşüneeye kadar boş kalan
el iyle yerdeki taşlardan b i ri n i sol e l i nin köprüsü al
tı ndan geçirip, havaya attığı taşı tutuveriyordu.
Boyuna tekrarlad ığı oyunun heyecan ına kaptır
mıştı kend i n i , dünya s i l inmişti . Halbuki görülecek
yığınla işi vardı bugün. Ocakta kaynıyan yemek ten
ceresi indiri l mesi n i , bulaşıklar y ı kanmas ı n ı , orta l ı k
süpürülmesini bekliyo rdu.
Kel Tahi r şeker kam ı şı n ı somurmuştu . Sustelısı
n ı katlad ı , cebine soktu. Ş i rel i , yapış yapış el lerini
2415
kara şalvarına s i l erken gözleri Cennet'teyd i . Baş ın ı n
kelliğiyle burun kanatları n ı n fare kemirmişe benze
mesinden başka kusuru yoktu. Geniş omuzlu, sağ
l am yapı lıyd ı . Fabrikada, kütlü denilen tohum l u pa
ınuğu taşım ıya mahsus örme kamış sepeti , yardımcı
fi lan beklemeden bir tutuşta omuzuna kaldırır, çıp
lak ayaklariyle koşardı makinelere. Kütlü taşıdığı,
l<arş ı l ı k l ı on sekizerden otuz altı ç ı rçır makinesinde
kızlar, oğlan çocukları , kocakarı lar sars ı larak çal ı ş ı r
lard ı . Araları nda taze gelinler de bulunduğu halde.
Tah i r h içbirine bakmaz. nerde, ne iş görürse görsün,
qözlerini Cennet'ten ayırmazdı . Cennet, yal nız Cen
net! Kara şalvarına sokulu pembe çiçekl i mavi pa
zenden antari s i n i n göğsünü zorla kabartan ufacık
memeleriyle makinelerin önünde ordan oraya koşar,
dağı lan pamukları uzun . sap l ı süpürgesiyle toplayıve
rird i .
Kel Tahir'in ayı rınamacası na d i ktiği gözleri , ka
natları kem irilmişe benzeyen burnu ve kel kafası n
dan nefret ederdi . Kızlar arada " Senin k i " demezler
ın i. ifrit olurdu. Halbuki adam uykularını yitirird i . Ço
ğu gece ler Cennet'in evi civarında sigara üstüne si
çıara içerek dolaşır, ah çekerd i .
Sonraları i ş i azıttı . B i r öğle paydosunda tenha
bir sokaktan geçerken kızın yolunu kest i . Yalvara
cak, yakaracak, eline ayağına düşecekti . H içbiri n i ya
pamad ı . Sadece " Cennet .. , ded i , " Cennet, beri bak
hele . . . ..
Cennet ç ı lg ı na döndü. Ne kel kafası n ı b ı raktı sö
ğ ü l ıned i k, ne de ölmüş babası n ı n kem i ğ i n i . Sevmi
yordu, sevem iyordu, sevemiyecekti. Allah yazdıysa
bozsundu. B i l miyordu ki böyle şeyleri ! Evden fabri·
kaya, fabrikada on iki saat işten sonra tekrar eve.
Evde i ş , arada beştaş, uyku , ondan sonra gene fab
rika. Yal n ız katip . . . Briyanti n l i saçları , kart del m iye
mahsus zımbas ı , sarı yapraklı defteri, kulağ ı n ı n ar
kası nda kopya kalemiyle kapıda görününce, gözleri
parlar, yorgunluğu , uykusu uçar, öteki süpürgeci kız-
247
larla koşardı . En kabası on beş yaş ı nda bir alay kızın
a rasında katip, güler söyler, şakalaş ı r , velhas ı l b i r
h a h a h a , hi hi h i 'd i r giderd i .
Öteki k ı z l a r deği l , Cenet'in de koşması K e l Ta·
hi r'i kahrederd i . Uzun kirpikli kara gözleriyle uzak
tan yaş yaş bakar, sonra da apteshane aralığına ken
dini atıp , yakardı cigaras ı n ı . Gelen ler, gidenler, hela
lara girip çıkanlar . . . Görmezdi bile. Dünya sil inird i .
Yalnız Cennet! Kara şalvarın ı n içine sokulu pembe
çiçekli mavi entarisiyle cigara dumanları içi nde can
l an ı r, i nce siyah kaşlariyle aksi aksi bakard ı .
Apteshane ara l ı ğ ı nda dalga geçiyor diye işinden
koğu ldu. Aç kal d ı , Bakkal Abdo'nun dükkanı yanında
kıvrı l ı p uyudu ama, Cennet'in peşini b ı rakmadı . Kız
iş başı için fabrikaya giderken, adımların ı saya saya
fabrika kapısına kadar gelir, sonra oralarda, boğazı
tokluğuna düşürdüğü hamma l l ı kta çal ı ş ı r, paydos za
manı ise i ki eli kanda o l sa işini b ı rakıp, fabrika ka
p ı s ı nda Cennet'i beklerd i .
Elinde olsa baş ı n ı a l ı p uzak uzak gitmek isterd i .
Nerdeee ? Gözünden yitirdi m i , yüreğine bir avuç
közdür düşüyordu. Bakkal Abdo : u AI Iah can ı n ı ala
kel domuz! diyordu. « El kadar kızın oyuncağı oldun.
•
248
çük kızın önüne çöktÜ , başladı kirl i ayaklarına yüzünü
ııözünü sürrniye.
- Kulun olam Cennet, diyordu, kapı nda itin
olam . . .
Sonra doğruldu. Kara şalvarın ı n cebinden susta·
l ı sını çıkarıp şakırtiyle. açtı , uzatt ı .
Cennet şaşı rm ı ştı . Sustal ıya baktı , baktı . Sonra
pembe çiçekli mavi entarisi kara şalvariyle koşarak
uzaklaştı.
249
BEHiYE
250
- Yalan m ı ? Yalan m ı ?
- Yalan tabi.
- Kim öğretti ya?
- Amet abi öğretti. Bandırma'da . . .
- Yalancın ı n gözlerini kör etsin m i Allah?
Bodur, kavrul muş, ç i rkin biri, yandan
- Etmez k i , ded i .
Kısa boylu, kocaman ayakl ı , erkek s u ratl ı çocuk
ona döndü
- Etmez ha?
- Etmez tabi.
- Eder.
-Etmez. Etse benim ederdi. Abiamın parasını
aşırdıyd ı m , yemin et ded i , i ki gözüm kör olsun ki
al madım dedim. Bak gözl erim hala s_ağlam !
Kısa boylu , kocaman ayak l ı , erkek yüzlü çocuk
öfkeden kıpkırmızı
- Senin, ded i , annen de o biçim, ablan da!
Püskül sarısı saçları kir içi nde yal ı n ayak l ı ço
cuk bir an al bez gibi kızard ı , sonra bembeyaz ke
s i ldi
- Karıştırma onları !
Beriki tam yerinden yakalamıştı . Çevredeki ya
l ı n ayakl ı b i r alay küçük boyacıya çirkin çi rkin güle
rek
- Çakıyorsunuz ya ? diye göz kı rptı .
Çakıyorlard ı . Nasıl çakmazlard ı ? Abiası da, an
nesi de o biçimd i . Yan i , şu mesele! Kafamda alt alta
üst üste, eğri büğrü evler, ahşap evler kalabalığı.
Yağmurda tahtaları ıslak. Gece gündüz s u lar dam l ı
yan, y e r yer çatlaklarından güneşl i mavi gök y a d a
yı ldız dolu gece l er görünen tavan. Uzaklarda b i lme
d i kleri d i lden şarkılar söyliyen radyonun ses i , yakı n ,
c o k yakınlarda tanış b i r sarhoşun mide bulantı s ı , sar
mısak, rakı kokan iğrenç naras ı , Tavan çatlaklarından
vuran yıldız ışı ğ ı nda yatak, yorgan adına kımıldayan
pis miti l ler arasında kayguyla doğrulan, taraz taraz
saç l ı b i r kadın baş ı . Nara yaklaşınca telaşianan ses:
251
• Kız, Behiye, kız. Seninki geliyor, kalk, karşı la! .. Be
hi ye, evin kız ı . Ayaklarında nalı n , karşı konağı n ken
d i nden üç yaş küçük kızından düşme kısacık, dars
c ı k enterisiyle sıkı s ı kı gerilen kalças ı n ı , butunu oyna
ta oynata kahvelerin önünden geçip bakkala yirmi beş
kuruşluk zeytin, s ıcak somun, pek pek bir kal ı p yeş i l
sabun almağa g itikçe kal ı n siyah bakka l ı n yiyecek
g i bi bakış ları ndan iri siyah gözlerini kaçıran, ağzın
daki sakızı cıvık cıvık ç iğneyerek i kide bi r bakkala
« Aman be Nuri abi , sen de . . . " d iyen bir kız. Bakkal
evl idir, dört çocuğu vard ı r ama, kadına doyamamış
tır. Ya da hay ı r, kadına, etli butlu, i riyarı kadına doy
muştur da, antarisini sıkı sıkı geren ufacık kalçata
ra, ayakları nalınlı çıplak bacaklara doymamıştır. " Ci
gara içmez, rakı şarap içmez. Sabahl eyin bal, tere
yağ, süt; öğleyin komşu kasaptan aldığı bol yağ l ı et
lerle yakın fırına verd i ğ i v ı c ı k vıcık güveci sıcacı k
kocaman b i r somunla nefes nefese yerken, dükkanı
nın önünde yarım somun , yüz gram zeytinyağı , e l l i
kuruşluk beyaz peynir, birinci c igerası için diki len
l eri umursamayan, ama Cuma namazların ı kaçırma
makle A l lahının cennetindeki uygun köşeyi sağladı
ğına i nanan , kıpkırmızı ense l i bir adam. Behiye dük
kana geldiği sıra kimseler yoksa, bayıldığı kızın ufa
cık, sımsıkı kalçalarına aç kurt gibi bakarak : n Behi
ye ! » d iye solur, agelecek misin?·
Behiye'nin sakız çiğneyişi, i ri siyah gözleriyle
başka başka yaniara bakışı değişmez.
u Ge l eceksin değ i l mi? Sana yüksek topuklu a l a
cağ ı m , üst baş a lacağım, para vereceğim. Bu akşam,
yatsı namazından çıktıktan sonra, mescidin arkasın
daki ahırda . . . ..
Yüksek topuklularta üst baş, para yumuşatır Be
hiye'yi . Çeçen Hakkıya daha güzel görünür o zaman.
Çeçen Hakkı gibi var m ı be? Çeçen Hakkı istese ma
hal l ede herkesi döver. Çeçen Hakkı'nın altın dişi var,
bi ryantin l i saçları . Sacağındaki lacivert pantolon bile
herkesten başka. Pantolonunun cepleri önden. Biri n-
252
de Beşi ktaş'taki Yılçiız parkınd� gazerierken e l i n i
sokmuştu b u cebe. C e p s ı cacıktı. Derindi . Başka b i r
ş e y daha vardı cepte a m a , ayıp . Astarı delmişti Çe·
çen Hakk ı . Mahsustan. Ondan sonra alışmıştı. Astan
del i k cebe l üzum kalmamıştı . a Aiacağ ı m " diyordu .
Yalan söylemezd i Çeçen Hakkı . « Mangırın var m ı ? ·
demişti biri nde. On üçündeydi o s ı ra. Yoktu. • Niye
yok? .. , şaşırmıştı . Babasının onları bırakıp kaçtığını
b i l iyordu. Nerden, kimden alacaktı ? Çeçen Hakkı
" Aptal ! " d iye alnına vurmuştu. Anlamarnı ştı o za·
man. Sonraları ona maha l lenin en zengini Cemal be·
yi akoz etmişti . Cemal beyin herkesten başkaydı şap·
kas ı . Siyah. Elbises i , paltosu başka. Hava isted iği
kadar yoğmurlu , yerler istediği kadar çamur o l ·
sun, Cem a l bey evden boya l ı , ci lalı gibi pı
rıl pırıl ayakkaplarla çıkard ı . Kapısının önünde
yepye n i , mavi arabas ı . Bir gün Behiye'ye Azapkapı '
da rastlam ışt ı . Durdurmuştu arabay ı . « Nerden gel i
yorsun? .. Vanakları alev alev , şaşı rmıştı . Beşi ktaş'
tan . Yıldız parkından gel iyordu oyseı. Çeçen Hakkı y
. '
253
çen Hakkı bu. Küçücük bir kızın tokatı, yumruğu . . .
• B itti » demişti . Nas ı l olsa ben i m değ i l m i s i n ? Ev
•
254
ınan yapıdan içeri g i rd i kleri s ı ra , s ı ra da değ i l , ıssız
kocaman yap ı n ı n içindeki odaya g i rd i kleri, Cemal be
yin kucağına oturduğu s ı ra işte, sormuştu
man yapının içindeki odaya g i rd ikleri , Cemal bey i n
kucağına oturduğu s ı ra işte, sormuştu
.. çeçen H akkı sizi dövemez değ i l m i ? ..
· Sen de korkar m ı s ı n ? •
Cemal beyin kucağı, k ı l l ı kocaman e l l e r i , Çeçen
Hakkı 'nı nki g i bi , tıpkı tıpkısına onunki gibi okşay ı ş ı .
• Külotun neden ı slak?n
255
oturamamıştı . Çeçen Hakkı götürürüm bir gün de
m işti. Demek ş i mdi Beyoğl u'na gidecekler, Cemal
bey ona külotlar a lacaktı ? .
Sırtüstü yatırılışına aldı rmad ı . Beyoğluna götü
recekti , Çeçen Hakkı g i bi simitle deği l . Gözleri ta
vanda. Kocaman b i r kanadı hatırlatan vantilatör. Du
ruyordu. B irden Cemal beyin başı, yüzü, gözleri. O
da tıpkı Ç-eçen Hakkı g i b i . Ama Beyoğlu'na götüre
cek, külot alacak. Sonra bu Çeçen Hakkı g i b i ca n ı n ı
da yakmıyor.
« Daha önce başkalarıyla . . .
Gözgöze geldiler :
.. Ne? Bu m u ? »
« Yani, başkalarıyla diyorum . Açıkçası , k ı z m ı
s ı n ? ..
� Ne demek o? Oğlan mıyım ya? •
• Çocuk. Yavrum ben i m , şekerim . Çeçen Hakkı
f i l an demek istiyoru m . Çünkü gördüm sizi birkaç se
fer . . . ..
" Nerde? •
« Ne diye? ..
" Külotumu annem yıkadı dedim . ..
« Yı kamadı m ı ? ..
Gü lüverd i .
Ondan sonrası kolayd ı . Behiye'nin birden buru
şan y üzü. Cemal beyi göğsünden iten küçücük, bembe
yaz el leri . Ama doğrucası Çeçen Hakkı'mnki gibi
acımamıştı . Acı rsa acı s ı n , Beyoğ luna götürece kti y a.
256
yeni külot alacak ya, mavi a rabasına bindird i ya !
Mahal lede kim bindi kendinden başka? O kadar kız
var oysa. B i r kendisi . . .
257
ESKi PLAK
258
cak, hava terl etic i . Daracık, eğri büğrü yol larda at
kuyruğu saçl ı kızlar, dudakları rujlu genç kadınlar
yok. Çarşaf, belki de ferace. Kafes ardından tatl ı tat
l ı kişnercesine yansıyan istekli kad ı n cıvı ltı ları . Genç
t i , dinçti . Başı nda Vidi n l i Raşit'ten a l ı n m ı ş ciğer k ı r
mızısı fes, s ı rtında papazkarası redingot, Divanyolu,
Babı-iW , ya da Rusumatta katip . Fati he giderken bir
yağmur a l ı r, eteği çamur. Kafes ard larından erkeğe
hasret kadı n cıvıltıları. Yüreği şerha şerha, yanakları
a l al, geçer gider. Yağmur at kuyruğu, yağmur bar
daklardan boşa n ı rcasına, yağmur i ri daml a l ı . Ciğer
kızı l ı fes, papazkarası redingot s ı rı l s ı klam. Uzaklar
daki m inarelerde akşam ezanı . Yağmurda üşümüş b i r
köpek geçer yanından üç ayağıyla. Daracık sokağın
i k i yanındaki tahta evler. Taa karşıdaki köşe başı nda
yanan gaz fenerinin i ri taneli yağmuru sarı sarı ay
dınlatan ışığı.
Babası , dedesi , amca, hala, day ı lan sağ d ı r. Yağ
mur altında kulakları düşmüş lenduha konağı n içi iri
karpuzlu lambalarla apayd ı n l ı k . El ierne kömürl erin
kıpkırmızı yandı ğ ı oğma bakır manga l larla konağın
odaları ndan bi rinde dedenin öksürüğü. Dede uzun
boyludur. sırım gibi. Beyaz saka l ı , kıpkı rmızı yüzüy
le h ınçl ı . Kime? Bel l i olmaz. Herkese, ya da hiç kim
seye. E l i nde doksandokuzluk kuka tesbih , salonun
tahtalarında Kafkas dağlarının badem gözlü ceylanla
rı kadar çevik, dolaşır. Arada, kime olduğu bel l i de
259
ama, gene de Moskof, kin i alev alev yanar yüreğin
11
260
ard ı ndan bakarak, taa yüreğinden kopup gelen bir
h ı nçla «Allah ! " demiş, bir s ı r verircasine eklemişt i :
" Karınca ayaklanmayınca zeval bulmaz ! ,
i ki gözü iki çeşme hatunlar, ayağı dibine otur
muşlard ı . Yaşl ı gözlerle bakıyorlardı efend i lerine. O
her şeyi, herkesten çok, herkesten iyi bil i rd i . Sarı
yaprakl ı , öd ağacı koku lu kocaman kocaman kitaplar
okuyordu. O bilmeyip te kim bilecekti ?
Kendinden emin ihtiyar, kal ı n kalın öksürdükten
sonra sözünün ardını getirmişti :
·Zınd ı klar! Ayak takı mını hal ifei müs l imin olan
padişaha karşı kışkırttılar. Sonumuz meşkOk! Allah
encamı m ız ı hayırlara tebdll eylesin! ..
i ki gözü iki çeşme hatunların bakışlarından uçu
şan kara korkular. Demek encamları gel mişti ? Kimbi
l i r belki de u Nefhi-sQr.. üflenir, yerler hal laç pamuğu
gibi atı l ı r, analar evlatları nı b ı rakı r kaçışır, Deccal çı
kar, ardından kıyamet!
Çok geçmeden Balkan harbi, Harbi - Umum i . Do
lakl ı . Enveriye'li ana kuzularının a Ey gazi ler•le gitti
ği yedi iklim dört bucak. Kırk iki buçuklukların gavu
run müslümanı namsız nişansız bı raktığı ana baba
günleri. Dede için önemli olan, konağından çeki l i p
a l ı nan oğul larıyla damatlarının ard ı ndan tuzlu göz
yaşları döken kızlarıyla gelinleriyd i . Harbe gidenler
erkekti . Anaları bu günler için doğurmuştu. Döner
lerse gaz i , ölürlerse şehit. Tınmıyordu. Tındığı, arka
da kalan gözü yaşl ı eks i k etekler. Orta l ı k büsbütün
karı ş ı r da, na mahremler evlere konaklara doluşur,
ı rz namus ayaklar altına a l ı n ı rsa!
Sultan Harnit Selanikte, Alati ni köşkünde kara
kara düşünürken dede de, nur yüzlü hatunlarının göz
yaşları arasında kızları , torunları, gelinleri n i n vavey
lalarıyla .. ırtihal-i-darıbeka• eyledi.
Sonraları çorap söküğüdür : Harbl-umumi.. boz
u
26 1
eşyası varsa satı l ı p yend i . M ustafa Kemal Paşa Yu
nan'ı .. Anadol u 'nun hari m i i smeti » nde boğarken,
konak ta haraç mezat. K i ra evine ç ı k ı l d ı . Kocaları n ı n
a rd ı nda kalan, kocaları n ı n aziz ruhuna Eyüp'te, Mer
kez efendi 'de hatimler indirtip, fatihalar salan kırış
k ı rı ş hami nneler : uN e diyel i m , buna da şül<ür ler
. . . u
262
yo mu olur, başkası m ı , atardı k kendimizi. Gelsin dü
zi konun hası , Mastika'nın al iyyülalas ı . Mezeler, me
zeler ya mirim ? Ağzınıza layık, kuşun sütü bile. Hani
o sıralar Al lah gani gani rahmet eylesi n , Kerkes k ı r
ması haminneler de sizlere ömür m ü ? Bendenizi ken
d i r kement zapt edemezdi . Kozmatik l i bıyıklarım .
öğünmek gibi o l ması n . s ü m sülük yay gibiyd i lerı Va
l ide, Allah mekanını Cennet i hsan eyles i n , gak de
d i m mi et, guk dedim mi su. Derken, Despina tesmi
ye ol unan b i r afeti devranı Felek karş ı ma çıkınca . . . •
263
ran l ı k. Gözlerimi açtığ ı m zaman başı mda Kur'an oku
nuyordu. Ö ldürmiyen Allah öldürmez. Ö ldürmez de
ne yapar? Canl ı cenaze, yürekler acı s ı , ded i , divane ! ..
264
Ç K O LAT A
265
o l mayı . Tep i nmes i , ablas ı n ı tekmelemesi bundand ı .
Traştan sonra abiası cc Paraları mızı karıştı rıp e l l i l i k
b i r çi kolata alal ı m • demeseydi b i l i rd i yapacağı n ı .
Şekereinin vitrin i önünde s i l inivermişti berber
de, aynaları da, kafes te, sarı kuş ta. Ç i kolatalar var
dı ş i m d i , salt çikolatalar. Güneşte alev alev uçuşan
k ı rm ızılar, morlar, sarı lar, mavi ler; k ı rmızı l ara, mor
lara, sarılara, mavilere s ı kı sıkı sarı l ı ç i kolatalar. Ab
la da, oğlan kardeş te, yoğurtçunun kızı d� sıkı s ı kı
sarı l ı , a l ev alev kırmızıların, morların , sarı ları n , ma
vilerin i ç i ndeydiler. Ya da maviler, sarılar, morlar;
k ı rmızılar alev alev, yaprak yaprak uçuşuyordu içle
rinde.
Abiayla kardeş tad ı n ı b i liyorlardı çikolatan ı n .
H alaları getirmişti birinde, Sarıyerden. Halalarının
siyah mantosu vard ı , kocaman bir et beni vardı yü
zünde, gözleri sürmel i sürme l i . Para da verirdi ara
da. Koz helvası , ya da yuvarlak keten helvaları geti
rirdi Emirgandan. Kaat kaat. l s ı rınca tatl ı . Koz helva
sının tadı nda. Babaları n ı n seferden uzamış sakalıyle
benzin benzin döndüğü yağmurlu gecel e rden birinde
babası da getirmişti koz helvas ı . Arada getirird i . Çok
lukta uzam ış toz lu sakal ı nda küfür " Eşşek herifler,
namussuzlar, deyyuslar! »
- Abla!
Kirli saçlarında kırmızı kurdele
- Ne var?
Yoğurtçunun kız da bakıyordu.
- H iç , ded i .
Bu k ı z , b u yoğurtçunun pis k ı z ı d a . . . Ne duru
yordu yanlarında? Yirmi kuruşu vard ı , abias ı n ı n da
otuz. Katıştı rd ılar m ıydı e l l i . E l l i l i k b i r tane alabi l i r
lerd i . Ama yoğurtçunun kızı !
266
Abla da b i l iyordu çi kolatanın keten helvasiyle koz
helvasından daha tatlı olduğunu . Al ı rlar, bölüşürler,
yiye yiye giderlerdi ama şu kız, şu pis kız, yoğurtçu
nun pis kızı . Hem parası yok, hem de ayrı lmıyordu
yanlarından, .. Git" deseler, cc N iye ? " derdi ; cc Çikolata
alacağ ız ! " deseler, .. Bana n e ? " der. Al salar, aptal ap
tal bakar. Verseler, kend i lerine b i r şey kalmaz, ver
meseler.. Babaları tozlu sakal ları n ı n traşl ı sabahla
rında çokluk lafı nı ettiğ i gibi " imrendi rmek günah •
267
- Benim babam da yoğurtçu. Apartmanlara bi·
le yağurt satar!
Oğlan, ablasına kıpkırmızı döndü
- Abla be!
- Ne var?
- Halası çikolata geti ri rse gitsin yes i n !
Yoğurtçunun kızı :
- G itmiyeceği m , dedi .
Abianın kırmızı kurdelası sarardı :
- Niye?
- Siz niye gitmiyorsunuz?
- Bize ne bakıyorsun sen?
- Siz de bana ne bakıyorsunuz?
- Biz akşama kadar beklerizi
- Ben de beklerim.
- Burası seni n m i ?
- Sizin m i ?
Abla :
- Sus, dedi kardeşine. Biz onun gibi şey deği-
l iz !
- Asıl ben sizin g i bi şey değ i l i m .
- Ne ?
- Size ne?
Oğlan :
- Erkeksen söyle, dedi.
- Söylerim.
- Söyle had i !
- Sizden m i korkarım ?
- B i z senden m i korkarız ya?
Caddenin bozuk parkalerinden mavi bir De soto
p ı r ı l pırıl geçiyordu.
- Abla!
- Ne var?
- Babam bu mavi arabayı bile süreb i l i r değil
mi?
- Sürer tabi.
Yoğurtçunun kızı duydu, anlamad ı . Halası filan
yoktu ama b i r halası olsun isterdi. Halası olsaydı.
268
Sarıyerden çikolata koz helvası, Emi rgendan keten
helvası getirseydi. Ya da şoför olsaydı babası. . . Son
ra, çikolata, çok tatlı mıydı acaba?
- Abla!
- N e var?
- Biz istesek çikolata . . .
- Sus!
- Alab i l iriz değ i l m i ?
- Sus dedim y a sana !
- Ama al may ız , bil iyoru m . Cehennemde katran
kazan ları var.
- Sus demedim mi sana ulan?
Yoğurtçunun kızı gülüverd i . Abiası n ı n kurdelesi
gene sarard ı l
- N i ye güldün?
- Sana ne?
- Erkeksen söyle, dedi oğlan.
- Senden m i korkacağı m ? Nerden gördün ce-
hennemi ?
- Sen nerden gördün ?
- Ben görmedim ki.
- Biz de görmedik.
- Katran kazanlarını ne bil iyorsunuz?
Abla kardeşine baktı , kardeş ablasına. Abl a .
- Babam, dedi . Babam bilmez m i ?
- B i l s i n . Siz b i l miyorsunuz ya!
- Abla be !
- Ne var?
- i stesek çikolata alabi leceğ i miz i göstere l i m
mi şuna?
Yoğurtçunun kızı sarı teneke küpeleriyle meydan
okud u :
- Gösterin bakal ı m !
- Gösterelim m i abla?
- Göstere l i m m i ablaym ı ş . Paraları varmı ş ta
sanki . . .
- Yok mu?
- Var mı?
269
- Baak!
Dudak büktü :
- Benim babam bana daha çok veriyor . . .
Abla da gösterdi . Yoğurtçunun kızı gene dudak
büktü :
- i ki nizinki nden de çok veriyor da harcıyacak
yer bulam ıyoru m !
Abla nerdeyse ağl ıyacaktı
- Bir tane e l l i l i k çikolata al baka l ı m had i !
- i stersem alırım a m a almam .
- Biz alırız, dedi oğlan.
- A l ı rsınız evet. A l ı n bakal ı m .
- Alamaz mıyız?
- Alsanızel
Oğlan :
- Enay i , ded i .
Enayi kıpkırmızı kesi ldi
ft •
270
Kırmızı kaatl ı , e l l i l ik b i r çikolatayla çıktılar dük
kandan, önce kırmızı kaadı , yırtı l ı p atı l d ı , sonra gü
müş. Daha sonra da bölüşüldü, başlandı yenmeğe.
Çok mu tatlıydı acaba? Gene :
- Onu bana bedava vers el e r yemem, ded i .
Duydular m ı ? Duydularsa ne dedi ler? Yayişleri-
ni görüp imrendiğini bel l i etmemek için gözlerini
yumdu. Yumulu gözleri nin içinde kastları ndan soyu
lup iştahla çiğnenen çlkolata. Gözlerini açtı, vitri n .
Vitrinde a l , yeş i l , mor, sarı pembe kastlarda çikola
ta lar. Gözleri n i yumdu, berbere götü rülen, ortakla
şa çikolata a l ı nan, çikolata bölüşülen kardeş, mavi
arabayı bile sürebilen baba. Sarıyerden çikolata,
Emirgandan keten helvas ı , koz helvası getiren hala.
Gözlerini açtı , yanyana gidiyorlard ı . Yumdu gözleri
ni, açtı , yumdu. En son açtığı sıra karşı sokağı n dö
nemecini buldukların ı görd ü . Yumdu , açtı, yoktular
artık. Sokak yutmuştu ikisini de. Tam g idecekti , kaldı
rım, kaldırırnın dibi, kaldırı rn ı n dibinde kırmızı kırm ı z ı
yanan yırtık çikolata kaatları , ufacık bir toptu buru
suk gümüş kaat. Çevresine kuşkuyla baktı . Görülüp
.. ç i ngene » denmesinden korkuyordu .
B i r simitçi geldi geçti.
Evlere, evl erin pencerelerine bakt ı . Pencereler-
de tül perdeler.
Eği l d i , gümüş kaadın buruşuk topunu aldı .
Yeni bir simi tç i .
Topmuş g i b i , buruşuk kaadı havaya attı, tutt u ,
attı tuttu . Atı p tutarak b i r sokak, b i r sokak daha, da
ha sonra daha b i r başka sokak. Yer yer pislenmişti ,
sidik kokuyordu bu sokak.
Gümüşten topu açt ı , çikolata bulaşıklarını yala
d ı , yaladı . . .
27 1
SÖGÜT VAPRAGI
272
ınıyla evleri , evlerinde beyaz bir gölge gibi dolaşan
ınavi başörtül ü annes i , g ü ldüğünü h içbir zaman ha
tı rlamad ı ğ ı , i lanı hürriyette bir piyade m ülazımı sa
nisiyle evlenip giden ablas ı . .. Bütün bunlardan te
k i n i olsun hatırlamıyord u . Geride kalanlara dönüp
bakmıyordu ki, baksa bi le göremiyecekti k i , vakti
yoktu k i .
i lanı hürriyette piyade mülazımı san isiyle evl enip
�ıiden abiası sonunda uzaak çok uzak bir yerlerden .
tepeleri homurtlu mosmor bulutları delen öfkel i
dağlardan b i r Çeçen arabasıyla çıng ı r mıngır dönüp
gelmiş, mü lazı m ı saniyi oralarda, bir komiteci kurşu
nunun al kan ları içinde bırakmıştı . Bu abla, bu gül
nıesini h i ç hatıriamadığı abla Zeyrek'te, kahı rdan bel
verm iş romatizma l ı bir ahşap evi n yarı karan l ı ğ ında
bir daha gözlerini hız açmamak üzere kaparken kü
çük bir kız bırakmıştı . Bu kız neredeydi şimdi?
O zaman lar sünnetçiydi . Cumhuriyet yeni kuru l
muş, gazeteler Mustafa Kemal Paşa'nın Dolmabahçe'
li, Florya' l ı resim l erini yayım lıyorlard ı . H avaya zam ,
güneşe zam , gnlgeye zam, ağlamaya gülmeye zam
bi l inmiyordu. Rakı k ı rk dokuza içil iyor, iskarpin pek
pek dört, beş l i raya giyi l iyor. Sultan Harnit devrine
hasret çeken i htiyarlar « N e günlerden geri kal d ı k ,
kıyamet alametler i . .. » diyorlardı gene de orta l ıktak i
pahal ı l ığa. Eciş bücüş sokakları , alt alta üst üste
evleriyle yabancıya öcü gibi bakan eski i stanbul'lu
lara tarih öncesi kaşalotları n ı hatırlatan dev maki ne
ler tos vurmuyorlardı henüz. Kocaman havuzuyla
Beyazıt Beyazıt'tı ; kasvetli sarı ayd ı nl ı k cam ları nda
yağmur dam laları n ı n iri iri kayd ığı Ba l ı k pazarı da
Balıkpazarı.
Sünnetçiydi o zaman.
Ağızlarına lokum ya da kı rmızı hal ka şekerleri
teperek .sünnet ettiği çocuklara kal ı n siyah kaşların ı n
altından gözl üksüz gözleriyle baktığı yıl lar.
Parayı avuç avuç kazanıyord u . Tarlabaşı n 'daki
Despina'ya i skarpin, Zeyrek'teki Makbu le'ye fistan,
2 73
Kocamustapaşa'daki Şadiye'ye . . . Sah i , Şadiye ! Oysa
Despina'ya da, Makbule'ye d e değişivermişti Şadiye'
Y.i . Dudak ları kan kırmızısiyle alev alev yanardı Şadi
ye'nin, kara kara gözleri vard ı , beni vard ı , gamzesi
vard ı , güvercin göğsü, kar gibi topukları vard ı . Uslu
rüzgarların çaprazlama savurduğu kuşbaşı karların al
tında donmuş bıyı klarıyle bir buhar kazanı gibi bek
lerken. bekçi düdükleri sert çizgiler çizerek geçerdi
kuşbaşı karları n savrulduğu karanl ı k boşluktan. Vız
gelird i . Ayd ı n l ı k beyaz perdede Şadiye'nin hop hop
hoplıyan örgülerine dikili gözleri, yatsı l ara, daha çok
daha sonralara kadar bekler, ayd ı n l ı k beyaz perde
kararınca da abiası n ı n Zeyrek'teki Ayşe yüzlü yeti
m i n i n hafifçe titreyen ufacık burnuna görmeden ba
karak, rafta kendini sarı sarı tüketen gaz lambası
n ı n ürkek ayd ı n lığında bir Iskemieye ata biner g i b i
oturup, Şadiye'yi düşünürdü. Şadiye bekletmezdi çok
luk . Çıka r gel iverlrdi . Nerden? Nas ı l ? Oda kapısı sı
k ı s ıkıya kapalıdır oysa. Ama geli rd i Şadiye, gölge
g i b i , bir tutarn ı ş ı k gibi gelir, örgülerini ş ı marık ş ı ma
rık sal layarak, kucağı na çıkar otururd u .
Günler, hafta lar, aylar . . .
Şadiye günün birinde akl ına uyup gerçekten ge
l ivermeseyd i , yıllar geçecekti böylesine. Ama gel d i .
Dal lar dolusu çiçeklerle, çiçekler dolusu dalların ba
harı köpürttüğü pırıl pırıl sabahlardan birinde çıka
geld i . Bir daha dönmeyecekt i . Ne annesi vardı bun
dan böyle ne de babası . Bir yastı kta kocayacaklard ı .
Olmad ı . Kocamıya kalmad ı . Geldiğinin haftası n
da komşunun uzun sarı bıyı k l ı , sarı kıvır kıvı r saç l ı .
Bolpaça Harndi 'sine hişt pişt . . . Asl ı nda h i şt pişti ya
pan Hamd i 'yd i . Vurmuş vurulmuş, girmiş ç ı km ıştı .
Sol yanağı nda boydan boya kapanm ı ş bir Bursa sö
ğüt yaprağı n ı n izi , parmakları arası nda sarıkızın en
has ıyla sarı lmış çiftekaatl ı .
Harndi hişt pişt . . Pas almış . .. Gel · demişti b i r
gün. Ne diye gitmiyecekti ? G itmişti . i htiyar annesini
Ettehiyatı p ıtı rdayan dudaklarıyla Küçükpazar'a yol-
274
lamı ştı . Sonra kaparnıştı kapıyı . Gömleğ i , fani layı ,
bahriye Iticiverdinden bol paça pantelunu fora. Şadiye
en çok, göğsündeki barut döğmesi Gülcemal i sevm iş '
- Ne haber sünnetçi ?
Kal ı n cam l ı gözlüğünün üstünden baktı kupkuru
diki len adama. Beğenmedi . Demek fi l mci lerden avans,
hiç ol mazsa kimb i l i r ne zaman hangi fil imde veri
l ecek ufacık bir rol e sayılmak üzere bir şeyler ko
parsa « Ne haber?• demez, « Ka l k " derd i , « Hadi ! n der
d i , u Yere vurdum enay l leri ! u derd i . • Ne haber? .. de
yişi , enayileri yere vuramaması ndandı . Dokuz yü z
e l l i sekiz eylülünden, bankalar krediyi keseliberi yere
vuru lmuyorlardı enayi ler. Kal ı n cam l ı büyük masala
n başında dokuz yüz eli yedi , eli _altı . daha önceki
275
ni duvarlarında sıra sıra ası l ı renk renk fi l m afi şl e
rini görmeden, göremeden, e l l erini oğalıya oğal ıya,
boyun k ı ra kıra, yerden temennalar ala ala d i kildiği .
bütün bu su g i b yumuşak, b i r başka insan karşısın
da bu aşırı alçal ı ş ı n , hem de pek pek i kibuçu k , beş
l i ra için alçalışın zava l l ı l ı ğ ı n ı idrak ederneden d i k i l
m i ş, d i k i l m işti . Ama sonunda bu adam , yazıhanes i n i n
duvarları n ı çevird iği ti l i mierin renk renk afiş leriyle
donatan, k ı rmızı üzerine siyah çiçekler işli kravatıy
la dokuz yüz e l l i sekiz eylü lünden önce banka ve bo
nolarla barışı kken değil ikibuçuk, beş, e l l i hatta yüz
l i rayı b i l e pek öyle düşünmeden veriveren bu adam .
el indeki kaattan baş ı n ı kaldırmış, i ki buçuk ya da beş
l i ranın getireceği koltuk meyhanesinin k ı rm ızı şarap
ş işelerini tuzla buz etmişti . Ondan sonrası hiçbi r
yerde, hiç kimseye anlatı lacak g i b i değildi Tekme
yemiş köpek gibi ıı H uzur»dan ayrılırken gene de
" Devri-sabı k .. al ışkan l ı ğ ı n ı n yerden temennaları .
-- Ha? Ne haber ?
Sıkıntı kırmızısından mora çalmış yüzüyle gülüm-
sedi
-- Yaş . Sen ?
-- Bende de iş yok .
-- Yok ha?
-- Yok.
-- Ne yapacağ ız?
-- B i l m iyoru m .
-- Eylüle doğru bankalar bono kır � ıya başlıya-
cakmış . .
-- Daha mühimi var Amerika bizde bloke b i r
m i lyarı n ı serbest bı rakıyormuş!
-- H ad i !
-- Şerefsizim k i , gazeteler yazdı !
-- Desene yakında şarabı mıza kavuşacağ ız?
Hoppa, oynak, civelek bacaklar geçiyordu kahve
n i n önünden. Kal ı n , ince, biçi m l i biçimsiz bacaklar,
p ı r ı lpırıl i skarpinler, yenleri patlak postallar, mokas
senler . . .
276
A R I Ö L Ü S Ü
277
işlemeli kuşlar, mavi kuşlar, yeşi l kuşlar, beyaz kuş
lar, kuşlar . . .
- Baba bana at al
Baba ata ot at
Baba
278
- i t işme oğluma!
Kad ının vurmak için kalkan eli havada kaldı
- Sen or:ıa böyle yüzveri rsen ..
-· Astar bile veririm. Aslan oğlum beni m !
Kad ı n ı n eli düştü, senra soluk yüzüyle mutfağa
geçti . Küçük ispirtoluğun mor alevine cezveyi oturt
tu. Adam , traşsız kapkara saka l ı nda benzin kokusu,
işten çok geç dönmüştü. Su hazırlarnıştı yıkansı n
diye . Nerdee? Oğlan da uyuyordu o sıra hazır, kom
"
şular da. Tam s ı rasıydı ama, nerdeee? Devrilivermiş
t i yanüstü. Saka l ı nda acı benzin kokusu, olsun, g i r
mişti koynuna ama nerdeee? Peki ama ne zaman,
nası l ? Hep böyle yorgun dönüyordu işten. Yorgun ar
g ı n , sakal ı nda benzin, gözlerinde uyku , yarı k yar ı k ,
nasırlı nas ı rl ı avuçlarında kir.
Çocuk uykuda o luyord u . komşular uyku da ama . . .
Kıyam ıyordu uyandı rmaya. Sonra ayıbına da gidiyor·
du. Ne azgın karı demez miyd i ? i stemiyordu böyle
düşünmesini. Ama o gel meden, geleceğine yakın
umursadı ğ ı ol muyordu n Desin be, desinler be, az
gın karı desin, desinler. Kime ne? Kocam değil m i ?
Uyursa uyand ı rı rı m . Bütün gün direksiyon başında
harap oluyorsa olsun. N iye aldı ben i ? Madem aldı .
çeksin cezası n ı . Uyand ı rı rı m , uyandırırım i şte. Uyan
sm . . . "
- Baba bana at a l . . Baba be!
- Ha?
- Bana at alsana!
- Al acaksı n deği l m i ?
- Alacağ ı m .
- Yaşası n babacığım. Erdal inanmaz ama i rıan-
masın . Şey de al babacığım Tabanca ! Kovboycu luk
oynarken . . . Erdal 'ı n var. Dakmen tabancas ı . şapka
sı. ..
279
- Ha baba? Alacak mısın?
Kadı n mutfakta içini çekti. On metre patiska ala
mıyordu bir türlü. Sacaklarındaki donlar yama yama
üstüne. Kaldı ki at. B i r at, en azından dörtyüz, beş
yüz l ira. Belki de daha çok. Hem, atı nerde saklar,
nas ı l beslerler? Saman, arpası .. Olacak şey mi? Ev
kirası n ı b i l e hala veremediler. Ev sahibi kötü değ i l
a m a , on g ü n geçiyor, veri lmel i !
Kahveyi ispirtoluğun alevinden tam zamanı nda
kald ı rmasaydı taşı p dökülecekti. i ri tıncana döktü
sıcak sıcak, köpüklü köpüklü, götürdü .
- Yaşşa be karı. At da sana, avrat d a !
- At, bana babacığım ..
- Ananı n atı başka yavrum .
- U tanmıyorsun çocuktan deği l m i ?
- N e varmış utanacak? Büyüyüp evleni nce o
da karısını ata ata bindlrecek. Öyle değil m i yavrum?
- Tabi.
- Gördün mü?
- Onun için bindiriyorsun ya , dedi kad ı n .
Adam s ı kı ntıyla
- Ne yapayım?
- N e yapacaksı n ? Yanüstü devri l devril uyu !
- Uyandı rsaydı n .
- S e n i n Içinden gelmeli o . Bakıyorum yatıyor-
sun, haydi d iyorum çok yorgun, uyanması n .
- P e k i şimd i ? Kaçtan aşa�ı o lmaz yan i ?
Kadı n yakalanmış e l i n i kocası n ı n e l i nden kur-
tardı
- Del i !
- Ne var?
- Derd i n dibi.
- Oğlunsa, savarız.
- Komşular?
- Boşver.
- Ol maz.
ıım
- Ne zaman ya?
- Gece.
- Olmuyor ki !
- Uyumazsan olur.
Cıgarasının dibini tablada ezdi
- Oğlum, git bana bakkaldan cıgara a l !
- Peki babacığım. Sen d e bana a t alacaksın
ama?
Kadı n utançtan kıpkırmızı, mutfağa kaçtı . Ka
pıyı itti ama ardından sürgülemedi . Adam hiç vakit
geçirmemenin gerektiğini b i l iyordu.
- Ay val iahi deli bu ada m !
- Deli m e l i . .
- Komşular diyorum, val iahi komşular . . .
- Başiarım şimdi komşularından!
- Oğlan geliverir.
- Gelmez.
'- Valiahi gelir, b i l lahi gel i r. . .
281
- Mutfağa kocaman b i r arı g i rmişti oğ lum. Ba-
ban öldürdü de ..
Oğlundan utanarak kaçtı.
Don paça baba arı ölüsünü gösterd i
- i şte, bak !
Çoçuk a r ı ölüsünün başı nda kald ı , çömeldi. Son
ra b i r değnek geçirdi el ine, kurcalamağa başladı arı
ölüsünün kal ı ntı ları n ı . Daha sonra değneği atı p kalk
tı.
Nedense can ı n ı sı knııştı arı ölüsü.
2S2
KOVBOYLAR
283
Arkadaşları arası ndaki adı " Ya ss ı " olan elektrik
ç i n i n oğlu, karşıdaki pembe evin köşesine g izlenme
ğe çalışıyor. E l i nde boyaları dökü lmüş teneke b i r ta
banca. Tabancası , yayianmış i nce bacaklarıyla alesta.
Yanındaki n i n .. Heeey Cooo . . . .. m ı rı ltıs ı n ı duymuyor .
.. Heey Cooo . . . " Çatalkafa'nın dudukl arında mı rı ltı . M ı
rı ltı ama Çatalkafa'nın da duyduğu yok dudaklarında
ki m ı rı ltıyı .
Yakınlarda b i rden b i r mantar tabaneası patladı .
Yan ı t b u muyd u ?
Sokak b i r anda çocuk çığlıklarıyla doluverdi
- Kıy kıy kı ı ı !
- Yip yip yuuuu ! !
- Haloo Devey Kroket . .
- Haloo V i i Boney . . .
- Okey ..
............... .........?
284
- Hello Vii Boney . . .
- Okey Devey Kroket!
- B i l miyor musun?
- Neyi ?
- Çocukları ?
- Yoo . .
Ufacı k k ı z birden heyecanlanarak seslen iyor
- Yass ı ı ı !
Vassı , pembe konağ ı n köşesi nde gizli
- Ne var be?
- Bu adam var ya ?
Yassı sinirien iyor
- N 'olmuş?
- Bi l miyor!
Yassı daha sini rieniyor
- Neyi bilmiyor?
Kız anlatıyor Bu çocukları , oyunlar ı n ı , haykırış
tarını falan. Yassı 'nın cı Vil Boney » l l ğ i ndeki sihir bo
zulmuştur. El ektri kçi nin oğlu Vassı Yunus'tur. Lanet
olsun , h i ç de istemiyordu Yunus'luğunu hatı rlamay ı .
Bıkmıştı " Yunu s , Ji.ıktan. Şu an V i i Boney'd i . Oyun
süresince hiç olmazsa, Vii Boney olarak kalmal ıyd ı
Nereden ç ı ktı şu adam? Şu p i s kız neden ·Yassı ! ·
d iye bağ ı rd ı ?
285
Adamın yanı na geld i , küçümsiyerek bakt ı . Kafa
s ı ndan tozlu dergi ler, ti l i m ler geçti bir an y ı ğ ı n yığın,
Yığın yığın serüven f i l i m lerindeki Pekos B i l 'ler, B i l
Kid'ler. başkaları . . Dudak büktü . Demek b u adam n e
o derg i leri okumuş, ne de o y ı ğ ı n y ı ğ ı n t i l i m ieri sey
retm işt i ?
Yass ı ' n ı n dudak büküşü adam ı kendi içinde kü-
çültüyor. Çevresine utançla bakıyor.
Kız'sa azıtıyor
- Çocuklaaar!
- Hoooop?
- Bu var ya bu? Koskoca adam?
Değnekten atı üstünde Tuğrul abi , çevresinde
i r i l i ufaklı arkadaş larıyla koşarak gel iyor
- Evet? Nolmuş?
Kız gene al al anlatıveriyor. Tuğrul abi de Yassı
gib dudak büküyor
- Vay cah i l vay!
Yassı yapıştınyar
- Yuuuuh !
V e çocukların yayl ı m ateşi
- Okula git okula !
- Anana söyle, seni yeniden doğursun '
- Kulaklara bak kulaklara . . .
- Ya burun?
E l ler? Ayaklar?
M ı n idanabiiiyor ancak
- Ne olmuş kulaklarıma?
- Daha ne olacak yelken mubarekler yel ken !
- A i leleriniz size hiç terbiye vermiyor m u ?
286
Arka lardan i nce bir ses
- Bakkalda yeni bitmiş amcaaa !
Kahkahalar.
Adam kulaklarıyla e l leri, ayakların ı n büsbütü n
b i çimsizleştiğlni sanmanı n kahrı i çinde, başı dönrne
ğe başi yor. Adımları açıp kaçamaz. Kaçma�a kalksa
caddeye kadar kovalarlar, belki de taş, domates fa
lan atarlar ardı ndan . Hoş, mevsim kış, domates, pat
l ıcan yok ama, bunlar, bu çocuklar bulabl l i rler. Çün
kü bu çocuklar hiç benzemiyor onun çocukluğuna.
Bu çocuklar gibi, hiç kimsenin kulağına, burnuna, el
leri ayaklarına di kkat etmezl e rd i onlar çocukken.
Böyle « Kı y kıy kıyy•lar, «Yip, yip y i p • ler falan da
bilmezlerd i . Değnekten atları olmuş olab i l i r ama,
.. Kıy kıy kıy • ları , «Vip yip yip • l eri ? Hayır. H iç
hatırlamıyor.
- A a .. bakışa bak!
- Kulaklara diklllz!
- Burnu neye benziyor b i l i n ba ka l ı m ..
Bi lemiyorlar. Kız
- Havuca, diyor.
B i l Kid. Pekos B i l , T o m Tex, V i i Boney, Deyvi
Kroket.
- Hayd i bakalım a l voltan ı !
- Kaz ı k gibi diki lmesene be!
- Ne biçim bakıyor yahu?
- A a . . gülüyor!
Gü ldüğü falan yok oysa, ya da ona öyle geliyor.
Dünya sarsı l m ı yordu şüphesiz, tepesinde dönüyordu
da ama nedendi bu uğultu kulaklarında? Bastığı bozuk
parke l i sokak kayıyor glb o luyordu ayaklarının alt ı n
d a . Bas ıp g id ebilse, ah gidebilseyd i .
- Al sana voltanı b e !
- Keriz!
- Yoksa canın taşlanmak m ı i stiyo r ?
B i r seksen boyu, seksen b i r kilos u , kocaman
posta l ları.
B i rden h i ç hesapta o lmayan b i r şey B i r ye r l e r-
2ıl 7
den değnekten atlarıyla b i r başka çocuk alayı y ı l d ı
r ı m g i b i daldı sokağa ·:
Halooo Devey Kroket!
Halooo Vi i Boney !
Rancırı arıyoruz ..
Doktor'la Konyakçı Rancı r'ın ardı nda Kuzey'e
g itti l e r !
- Tenkyuuu . ..
- Tenkyuuu . . .
- Rancırla arkadaşlarını bulmak üzere Ku-
zey'ee !
Adam gerçekten şaşarm ı ş , gerçekten aptalleş
m ıştı ama art ı k çocuklar onu unutmuşlard ı . Değnek
ten atları üzeri nde, sonradan gelenlerin kalaba l ı ğ ı n ı
a rtırarak y ı ldır im gibi uzaklaşırlarke n , sesleri perde
perde dağ ı l ı p s i l i ni yordu
- Düşmaniara ölüüüü ü m !
- Kahrolsun Kara Y ı laaaaa n !
Kahrolsun Atmaca Göz!
288
F I R L A M A
289
dükten sonra, yer yer yamalı panto lonunun cebine
i nd i riverirdi .
Mangırları birikecekti . Sıcaktan g ı rtlağı yanmak
deği l , ölse, l i monata, buzlu ayran, şerbet şöyle dur
sun, bardağı çeyreğe satı lan soğuk su bile içmezd i .
Ayrana, l imonataya , suya verecek parası yoktu. Evet,
b i liyordu, çeyrek çok b i r şey değildi ama, olsun . Pa
rası hiç eksilmeme l i , tam ters i , çoğalmalıyd ı . Çoğal
mal ıydı ki , geçen yıl olduğunda ayaz almasındı okul
dan. Geçen yıl mang ı rı yetişmediğinden okulun pul
l u , fotoğrafl ı kağıtların ı tamaml ıyamamış, gi reme
miş. Bu yıl girecek, g i rmesi gerek. Bu yı l da g i re
mezse bir daha hiç gi remez. G i rerneyince okuyamaz,
okuyamayınca kahya, pek pek babası gibi harnal olup
kal ı r.
Harnal olup kalmak istemiyor!
Okul kayıtlar ı n ı n başladığı günlerde ortalardan
s i l i nd i . Eh dedim kendi kendime, herhalde yazılmış-
tır.
Dün akşamüstü arka sokaklardan b i ri nde karş ı -
l aştı k
- Vay, dedi m . N erelerdesi n ?
G riye çalan açı k mavi göz leri bulandı
- Yaş abi , ded i .
c- N iye?
- Gal iba gene kahyalığa başlıyacağı m . .
- Oku l ?
- Hava.
- iyi ama, neden?
- Kahyalığı b ı raktı m . Annem okula yazdı racak-
t r , olmadı.
- Mang ı r mı yetişmedi ?
- Yok canı m . . Babam . . .
- Okula g i rmene razı m r olmad ı ?
i ç i n i çekti
- Babam çakmaz öyle şeylerden. Evde birbi ri
mizi görmeyiz b i l e doğru dürüst .. Takmış kol una yeni
bir gaco, çekmiş gitmiş nereye gittiyse. Annem hep
290
ağ l ıyor. Kardeş i m dersen boğmaca'dan horoz g i bi
ötüyor. Gel de oku l u düşün!
Gözlerini koluyla sildi.
- Geçen yıl da böyle, tam yazı l acaktı m , hava.
Yaz ı l sayd ım şimdi i kiye geçmiş olacaktım , Erol gibi !
- Erol k i m ?
- Fiyakacının biri. Sı nıfların ı n tak ı m ı nda sağiç
oynuyormuş. Ben ya? Mahal l ede bez topla aynarken
baş ı n ı döndürürdüm enayinin. Bi çal ı m , bi çal ı m da
ha . . .
- Sen ne oynuyorsun takımda?
Gözleri parladı
- Ben mi? Santrafor, santrhat, iç, açık. Kale
c iden başka herşey. Erol da ne? Bi çal ı m , bi çal ı m
daha, b i r ş u t. . . Bu yı l okula g i rseydi m görürdü o .
S o l u yok enayinin. Benim, sağ, sol .. Okula g i rsem d e
arsada sınıf maçına ç ı ksak . . . ama, bu y ı l d a hava
gal i ba !
Eşeled i m
- Demek baban hayı rsızın b i r i ?
- H e m de n e . . . Annemi boyuna gebe b ı rakmak-
tan başka b i r şey gelmiyor el inden. Geçen gün hamal
larla bahse tutuşmuş. Sırtı nda yüz mü, yüz e l l i m i ,
i k i yüz mü k i loyla, Ş i şhane 'den yukarı ç ı kab i l i r misin
ç ı kamaz mısın d iye . Sarhoşmuş bizimki. Ç ı karı m de
m i ş . Sırtianmış yükü, dayan. Az kals ı n kalbi duracak
m ı ş . Ş i md i de bu dalga, karı dalgas ı . . Erol 'a öyle içer
l iyorum k i , enay i , sen i n baban harnal diyor. Hama l ,
evet, n e var ? ' Kötü mü hama l l ı k ? H i ç de b i l e. i çkici ,
karıcı ol masa . . . Çok para kazanıyor ha! Ama ben i m
babama? B ı rak!
- Erol 'ün babası n ec i?
Omuz s i l kti
- Ne bi leyim ben? Kıyak b i r Desoto'ları var.
husus i . Annem d iyor ki, boşver Ero l 'a d iyor . i nsan
babasına güvenmemel i . Doğru . O beni m yerimde ol
sun da göre l i m . . .
- Nası l ?
29 1
- Nasıl olacak, okulu bı rakıp ekmeğini taştan
çıkars ı n . Ben ol masam annem de, kardeşlerim de
aç kalırlar!
- Annen çalışmıyor mu?
- Şişe yıkayı cılığı yapıyor. Şişe yıkayıcılığı da
n e , hava. H e r şey ateş pahası . Küçücük bir odada otu
ruyoruz, ev sahibi boyuna asıl ıyor kirayı artırın diye.
Yalnız bize deği l , öteki kiracılara da. Akıl diyor, dök
g azyağını , çal kibriti , yak. Ama sonra düşünüyoru m ,
_
yaş . .
- Niye ?
- Koca konak yahu. Var kırk, e l l i oda. Odalarda
mi l let iyi kotü barınıyor. Yandı mı fak i r tıkara ne ya
par?
Dokuzuna basmı ş mıydı b i lmiyorum.
- Demek bu yıl da okul güme gitti ha?
- Sorma abi, Babam dönüp gelmezse . . . Gele·
cek yıl gene dayanacağı m ama, Erol geçecek üçe.
Geçsin. Matrağa alsın beni de bak!
Erol 'a çok içerl iyordu nedense.
- N e yaparsı n ? diye sordum.
E l l erini yumruk yaptı
- B i , bi daha . . .
Yüzü kıpkırmızı kes i l mi şti .
- Sonra ?
- Sonrası var m ı ? O bana, ben ona. Al lah han-
gi mize verirse ..
- Daha sonra ?
Cin gibi baktı yüzüme
- Benimle matrak geçiyorsun ga liba abi ?
- Yoo, neden?
Bir an gözleri karşılarda bir yere kal ktı , baktı b i r
süre, sonra bana çevirdi griye çalan bebekli gözl e ri-
ni
- N e düşünüyorum bi liyor musun abi ?
- Ne düşünüyorsun?
- Bu kış kana kana ça l ışayım , mangı rları b i r
kıyıya . . .
292
- Evet?
- Seneye . . .
- Gene oku l a m ı ?
- Okula. B e n okusam . . .
- Okusan?
- Kaptan olı:ı rdum!
Gözleri gene uzaklara kayıp gitti . Baktım baktı
ğı yere. Deniz vardı . Denizde gemiler, b i r yelkenl i .
i çini çekti
- Vapur görmüyor muyum akl ı m gidiyor !
- Ya kaptanların e l biseleri ?
........................?
- Dünyayı dolaşmaları da caba. Denizler haki
mi filminde b i r kaptan vardı . . .
B i rden heyecanland ı . Göğsü körük gibi i n i p i n i p
kalkıyordu.
- Gemi bi. karaya oturdu abi , yerli le r hüryaa . . .
derken gemideki lerle b i r kavga. Kaptan'ın sevg i l is i n i
alıp götürüyorlar. Götürüyorlar ama kaptan esas l ı !
Yüzüme soru halinde baktı
- Abi be . . .
- Ha ?
- Yerliler tayfaları kaptanla birlikte bağ ladı lar
da, neden öldürmediler?
........................?
- Sonra kız, kaptanın sevgi l isi.. B i r kız ne k i ?
B i r yerlere hapsetti ler, nöbetçi koydular kapısına.
Derken kaçtı kız. Nasıl kaçar?
. . ................?
- Kaçtı diye l i m , kaptanı nasıl kurtardı ?
..................?
- Bu film işleri bana yaş g i bi geliyor..
- Neden?
- Bir kız be abi. Nas ı l kaçabll i r? Yerlilerse dev
gibi!
..................?
- Slnemada oranlar hep numara değ i l m i ?
293
- Numara.
Bir süre düşündü. Sonra :
- Ah, ded i , ah be baba bel
. . . . . . . . . . ........?
- Nerden buldun o karıyı ? Sırasımı be? Gel
çeluğunun çocuğunun başına da kurtar ş u fakiri be!
Yan ı m ızdan, her yanı k ı l içinde bir harnal geçi
yordu. Yük altında iki kat. laf attı
- Ne haber fırlarnal
Çocuk ş imşek gibi döndü, ana avratl ı bir küfü r
sal ladı hamala. Sonra bana döndü, kıpkırmızı
- Afedersi n abi , ded i , çok afede rs i n ..
Öyle
içeri iyerum ki şu tırlama sözüne!
- Seni tanıyor mu?
- Babamın arkadaşı . . F ı rlama fı rlama . .
, .
294
Y l R T l C I K U Ş
295
lerinden sonra unutu l manın, b i r daha da hiç hatırlan
mamanın korkunç karanlığına g idebi l i r ; gitmiyeb i l i r
de.
Tanış biri , y a d a tanış birini hatırlatarak bakıyor.
Bakış ları , bakışları artıyor. Yatı labi l i r, yatılmıyabi l i r ,
unutu lup unutu lmıyabi l i r.
Adam cigarasından yeni b i r duman a l d ı , tavanda
gezdirdi bakışların ı , sonra da pencerelere kayd ı rd ı .
Buğulu camlar ötesinde duman duman uzaklar. Mavi
deniz, mavi gök, sisler içindeki adalar filan donuk
kartpostaUar kadar renkl i , Kınal l , Burgaz, Büyükada,
Heybe l i . Surgaz'da Kalpazankaya. Kalpazankaya'da b i r
yaz g ü n ü Sevim'le . . .
Cigarasından yeni bir duman a lacaktı k i , gene
o kadının bakışlar!
Sevim 'l e Kalpazankaya 'nın oyukları içinde, tuzlu
sularda yüzmüşlerd i . Deniz, yalçın s iyah kayalar, Se
vim. Kırmızı, k i remit kırmızısı bir mayo g iymişti Se
vim. Mayoyu öfkeyle geren göğsü, kalçaları . Peki
ama bu kadın, boyuna bakan bu kad ı n . Tanıyor muy
du? Yı l larca önce, hakim babasıyla dolaştıkları Ana
dolunun gaz lamba l ı , mars ı k kokulu gece lerinde,
· Baba»nın « Mektebi - Hukuk »tan arkadaşı bir « Müd
deiumum i » , bir « Mustantik ( 1 ) • ya da « Katibi-adi l (2) ..
296
riyle çokluk. i l l e de sırtüstü yuvarlanıp, bacakları
havaya d i k i l i nce.
Yeni bir duman. Kad ı n ı n yırtıcı kuş gözleri .
B i r ara etekleri gene açılm ıştı , bacakları. Gül
müştü g ıd ıklanmışcasına. Sonra da çılgın b i r davra-
nrşla sedirden yuvarlanmıştı Güm !
Ö bür odadan annesinin cigaradan kal ı n iaşm ış
erkek sesi
.. Durdanee l
u
297
Yırtıcı kuş göz leri büyük büyük açı ld ı
- Bana m ı söylüyorsunuz?
- Ası l siz bana bir şey söylediniz gal i ba?
- Ben mi?
- Evet.
- Hayır, hiç bir şey söylemed i m .
- O halde affedersiniz.
Gü ldü
- Beni birisine m i benzettiniz?
- Siz beni benzetmediniz m i ?
- Gözüm ısı rıyor g i b i ama.
- Ama?
- Kadıköyde mi oturuyorsunuz?
- Evet. Siz?
Y ı rtıcı kuş gözlerde bir derlenip toplarianma .
Çevresine telaşla bakınma, pençelerde titreme. San
ki sert b i r kanat davranışıyla uçup gideckt i . Sonra
hiç bi r şey yapamıyacağını anlayışın çaresizliği, b i r.
h e r şeye boyun eğiş , bir kendtni sal ıverme. Vapur
da Kadıköy iskelesine yanaşmıştı zaten. Kalktı .
Adam da kalktı . Tam arkası ndaydı kadının Durdaney
di bu, sağlama Durdane. Otuz y ı l önceki gazla lamba
lı Anadolu gecesinin ahşap evinde yarım kalan niyet
l eri bugün n için g erçe k leşmesi n ?
- Kadıköyünün neresinde oturuyorsun?
Usullacık arkaya ba ktı
- Altı aydı r yerim yurdum belirsiz.
Omuzlarında hüzün. Kalabalıkta ağ ı r ağı r yuru-
düler, yanyana. Havı dökül müş siyah mantesunu ge
riyordu, sıkı sıkı. Durdane g i b i . Durdane de k ı rmızı
çiçekli pazen a ntaris i ni gererdi böyle. Sığmazdı en
tariye bembeyaz etiyle, idare lambası nın ölgün ışığı
yüklü ahşap evinde sabaha kadar uyumuşlardı o ge-
ce.
Kadıköyünün çok yapraklı ağaçlarını karıştı ran
ayd ı n l ı k rüzgarına çıktılar vapurdan. i skele, yeş i l .
k ı rmızı tramvaylar, sarı otobüsler, dolmuş, taksiler
kendil erini rüzgara kaptı rmışlard ı . Pardesüsü içinde
298
erkekler, mantoları içinde kadınlar, at kuyruğu saç
larıyla kızlar.
Aüzgarda yanyana yürüdüler.
- Sen Durdanesi n değ i l m i ?
Yırtıcı kuş gözleriyle şaştı
- Ben m i ? Yoo.
- Ya ?
- Hayriye'yim b e n . Kocam Hayruş derd i . Lakin
oğlum, Ahmed i m .
Durdanel i gece , geeel i idare l ambası , kalı n kal ı n
öksürüklü bir duvar öte, duman gibi uçtu . Durdaneli
ğini yitirm i şti kadı n .
- O ğ l u m , Ahmed i m , yavrum.
· Ö ldü · karşılığını a lacağını b i l e b i le sordu
- Ne oldu?
- Analığı.
- Analığı mı? Kocan seni bırakı p başkasiyle ın i
evlend i ?
- Ben d e nikahlısı değ i l d i m . Onu getirdi üstü
me. Gece gündüz içer. Çakmakç ı larda kazandığını
içkiye verir. N i kahl ıyacakmış onu . Nikahlanacağ ına
göre benden güzel olsa, benden evc iment olsa!
Yırtıcı kuş gözleriyle büyük büyük sordu
- Onu asarlar deği l m i ?
H iç gerekmezkan çevresine bakındı adam . Yırtıcı
kuş gözlerinden ürkmüştü belk i , belki de böyle bir
soruyu bekl emiyordu. Karş ı l ı k vermed i .
- Sen b i l i rsin, dedi kadı n . Kravatın hakiın i erin
kravatı ndan, b i l i rs i n sen. Şapkan da. Asarlar mı onu?
- Niçin? Ne yapt ı ?
- Koca m ı n oğlunu, Ahmed i boğdu ! !
299
- Yazar.
- O karıyı da asarlar öyle ya.
- Yakalanmış m ı ?
- Ki m ?
- Kadın.
- Yok canı m , yakalanmadı daha.
- Polisin haberi yok mu?
- Yok. Var. Estafuru l lah, ben nerden bi l eceğ i m ?
Ahmet, kocamın i lkindend i . Nikah l ı sından, H ü kümet
beni işe karıştırmaz değ i l m i ?
300
yok daha.
301
Gülmüştü gözleri . Topraklı e l l eriyle koşmuştu belki
de a Anne, anneclğlm l •
Sordu :
- Saçları sarı , gözleri mavi miyd i Ahmedin?
- Çığlık çığlığa
- Ne bil iyorsun? Tanıyor musun?
Adamı n içinden mavi mavi bakan çocuk gözleri .
Nasıl tanımaz? Her çocuk gibi, pırıl pırıl, yepyeni
oyuncaklar bularnıyan her çocuk gibi kutular, tahta
parçaları , demiri pasianmış çakıl ar , çak ı l taşları ,
renk renk m isketlerle dünyalar kurup dünyalar boza
rak oynıyan, tanışlarına, cigara zifiri ve yalanla ka
rarmamış bembeyaz dişleriyle i nci i nci gülen her
çocuk gibi.
- Tanıyor musun?
- Hayır .
- Ne b i l i yorsun saçı nın sarısını, gözünün mavi-
sini?
302
Ü RÖK NiNiLE
- Demem.
Ç ı ktı sokağa. Sokak güneş dolu. Güneş göz a l ı
c ı , güneş sımsıcak, güneş patlamamış yeş i l yaprak
ların kokusuyla yük l ü . Deri n , alabildiğine derin gök
mav i , deniz mavis i . Kiramitler kırmızı kırmızı g ü l ü
yor. Ahşap evlerin tahtaları kara kara ama, gülüyor-
303
lar gene de, bozuk parkeler gülüyor, kuru ağaç dal
ları. . .
Yolun sağına soluna atı l ı kaptıkaçtı kadavraları .
pas l ı demirler, beyaz beyaz tozuyan un fabr i kas ı , un
çuva l ları taşımaktan ağarmış hamal lar, kaldırırnın
kıyısına şarı ltıyla i şeyen beygi r , düşünen eşek, gü
lüyor, gülüyorlar.
Eşek birden anı rmasaydı adam ayı t ı p kendine
gelemiyecekti . Eşeğe bakt ı , y ı l larca öncenin böyle
b i r gününde, tıpkı böy l e gülen bir çevre içinde bir
denbire anı ran b i r eşeğl hatı rlad ı . Eşek anırmasaydı
hatırlamıyacaktı oysa. Hatı rlad ı . Ş i mdi artık y i rm i .
yirmi beş, belki d e otuz y ı l öncenin ard ı nda kal m ı ş
eşek v e ufacı k b i r çocuk başlamıştı zırlamaya. Be
yaz gecel i k entarisi içinde i riyarı bir adam öfkeyle.
koşarak gelmişti. Çocuk hiç sevmlyordu bu .. Baba ·
denilen ada m ı . Babasıym ı ş . Ne olu rsa olsun, sevml
yordu k i !
Zı rtayan çocuk da u Kardeş » i miyd i ? Ne olursa
olsun, ne adamı seviyordu, ne de çocuğu. Çocukla
zorla a.r�adaş olması isteniyord u . « Bak yavrum bu
senin baba b i r, anne b i r 1 kardeşin. Dört yaş küçü
ğün! d i yordu annesi « Baban çok kızıyar kardeşi n i
�
304
deş i . Ama , « Be n bir şey yapmadı m . Eşeğ in anırı ş ı n
dan korktu . . . » demeyi yediramedi kend i ne. Babası
ne sanı rsa sansın , söverse sövsün , söverse sövsün
dü. Bunca sövülmüş, dövül müştü de nesi eks i lmişti ?
« Baba .. kimbi l i r neler söylüyordu. Oysa d i kmlşti
göz lerini duvar çatiağına g i riveren boz b i r kertenke
leye. Kartenkefe bozdu, gözleri kara kara, boncuk
g i b i , pırıl p ı rı l . i çeri d ı şarı hızlı h ızl ı g irip çıkan ufa
cık d i l iyle gül üyor g i bi yd i . Babası sövüp sayıyor, sö
vüp saydıkça da öfkesi artıyordu. Böyle zamanlarda
dayak gelird i ard ı ndan . « Cevap ver, neden ağiattın
kardeşi n i ? ..
Kertenkeleye kaptırm ıştı kendi n i bi r sefer. l<er
tenkelenin ufacı k d i l i , gülümsemes i .
- Cevap versene ulan eşşoğl u eşşe k !
Duydu aldı rmadı . Kartenkefe de duymuştu bütün
bun ları . Ona öyle geldi k i , yiyeceği dayağı bekliyo r
kertenkele. Kızd ı . « Babam b e n i dövse bile b e n genede
senden güçlüyü m . B i r sopa , bir taşla kırabi lirim ka
fan ı !
Kertenkele hep gülüyor, sanki yiyeceği dayağı
bek l iyordu.
- Ulan yılan yavrusu , bahtabakan, s ıpa Neden
cevap vermlyorsun?
Kartenke f e bakmasa, gülmese, i nadına gibi ufa
c ı k d i l i n i içeri sokup çıkarmasa çabuk çabuk belki de
« Ben ağiatmad ı m o n u » derd i , a eşek a n ı rd ı , korktu_
Benim suçum yok ! " diyebi l i rd i , demedi kertenkalenin
i nadına.
- Ben seni bi lmez miyi m ? Sen ne domuz oğ l u
domuzsun ı
Tokat, tekme. Yerlere yuvarlandı , sonra da ora
c ı ktaki sandığa tutunarak kal kt ı . Kertenke l e yoktu .
Olsa, ağlamıyacak, burnundan sıcak sıcak daml ıyan
kanı avucuna doldursa b i l e , ağlamıyacakt ı .
- Suus!
.. Baba » denilen beyaz gece l i k l i n i n i nadına sus
madı. Kertenkele baksa, b i r de o adam · Ağ l a o dese
305
susardı. O ada m , .,_ Biti r tabağ ı ndaki yemeğ i l " de·
d i ğ i için bitirmedi ğ i , cigara almağa giderken •- Ça
buk gel ! " dediği için de geciktiği g i b i .
-Babalar evlatlarını h e m döverler, h e m de se
verler!
Ufacı k avucundaki kanı muslukta y ı karken ker
tenkeleyi gene görd ü . O kertenkele m i yd i , başkası
m ı ? Belki de o kertenkelenin kardeşi , ya da karı s ı ,
annesi . . . Ama karıs ı , annesi olamazd ı . Karıs ı y a d a
annesi olsa duvar yarığ ı ndan d i l i n i ç ı kararak bak
maz, bakarken gü lmezd i . Bu herhalde küçük kardeşi
olacaktı . Belki de kertenkele, Git, bak baka l ı m
.,_
ağlıyor m u ? demişti .
•
- Va r !
- Var m ı ?
- Var, evet !
- Akıl hastahanesine yol l ıya l ı m öyleyse!
- Yol l a !
Gecenin k i m b i l i r hangi saatında uyandı , u Baba ..
306
dedikleri beyaz gece l i kl i adamın « Anne .. denilen ka
dına usul usul a n l attı klarını d i n ledi
- Dikkafa l ı , isyankar, nemrutun biri o l acak
büyüyünce . .
- Büyüyünce m i ?
- Yok küçülünce . Amma d a budal a kadınsın . . .
Yorganın ucundan usu l lacık baktı. « Anne ,. deni
len esmer, u fa k-tefek kadın yün örüyordu. Acı d ı . An
nesi artı k o adam .. g i b i , · O kad ı n ,. deği ld i . Anne
..
Ben yutarım.
Peki , kertenkeleler hakkı nda ne b i l iyorsun ?
307
- Ben m i ?
- Bizden başka birisi var mı burada?
- Kertenkeleler . . . ama bize okulda kertenkale-
leri okutmad ı lardı k i !
- Kertenke l elerin i nsanla alay ettiklerini b i l i r
misin?
K i r l i bej pardesüsü, yeşi l i , mavisi soluk a d i yün
kaşko l u .
- Şaka ediyorsunuz galiba?
- N içi n ?
- Kertenkeleler i nsanl a alay eder m i h i ç ?
- Koltuğundaki kitap k i m i n ?
- Volter'i n .
- Volter'i çok mu seviyorsun ?
- Çok.
- O halde Volter'in kertenkeleler üzerine ya-
z ı l m ı ş bir kitabı olduğunu da bilmen lazım ..
- B i l miyoru m .
- Bi l men lazım ded i m . Büyük eksi k l i k . Kerten-
kal eler ve eşek a n ı rtılarıyla i l i nti l i . . .
Kalemle kağıt çıkardı
- Ad ı ?
- Ü R Ö K N i N i LE! ( * )
Ciddi ciddi yazdı .
- Türkçe çevirisi var değ i l m i ?
- Olmaz m ı , var tab i .
- M i l l i Eğitim Bakan l ı ğ ı yayı nlarında m ı ?
- Hı hı. . .
- Çok teşekkür ederim .
Gölgeler ayakların ı n altlarına doğru çeki l i yor
lard ı .
( ) Ü R Ö K N i N i LE Tersinden ELi N i N K Ö R Ü .
308
GECE VARISI
309
ki reç dükkanı . . . (Akl ı ndan oğlunun babası geçti) Sol
gözü kör, avurtları çökük, çopur b i r yüz. Y i rm i yıl son
ra yetm i ş i nde olacak, iki büklüm . . . Sah i , ne d i ye var
m ıştı ona sank i ? Aralarında şöyle böyle yirmi yaş .
Ama adamda da iş vardı doğruca s ı . Komşu H ediye'
n i n Arnavut'una benzemezdi h i ç . Serçeye benziyor
du, serçe kuşu g i b i . Vakt i , saatı yoktu, b i l m ezdi
öyle şey Çamaşır yı karken, süpürge süpürü rken .
sovan soy ar, patates, patl ıçan doğrarke n . . . Sıvacı ,
badanacı deyip geçiyordu komşular ama, kendi yok
Allahı vard ı , erbabıydı i ş i n . Badana sıva işleri nde de
erbap m ı ş ; umurunda değ i ld i o . Değ i ld i ama, o i ş i n
erbabı da o l s a bıkıyordu i nsan aynı adamdan . H a n i
g ü n a h olmasa, Al lah cehenneme atmasa sonunda at
mıyacağını bi lse . . .
Şaşıyordu H ediye'n i n kocası n a . H ed i ye 'den bık
mıştı belki de, k i mbi l i r ?
Hani günah ol masa, A l l a h cehenneme atmasa
sonunda, atmıyacağ ı n ı b i lse . . . Ada m ı n bıyığı sapsa
rıyd ı , gözleri de mavi mavi . Çakır derlerd i memle
ketinde böylelerine, uğursuz sayariardı ama, gene de
kad ı n l arı n adı ç ı kar, onun yüzünden d i l e düşerierd i .
Hediye'nin kocası d a . . . H a n i günah o l masa, A l l ah ce
henneme atm asa. Yumrukları da yumruktu han i . B i
l ekler bi lek, kaşlar kaş, gözler göz . . .
D ı şarda fırtına, savrulan karlar
Oda soğuktu soğuk olmasına, donmasına don
masa bile üşümüyor da değ i l di ama, H ediye 'n i n Ar
navudu olmalıyd ı . G i rmeliyd i l er yatağa, sarı l m a l ıy
d ı l a r sıkı s ı k ı . Yüz yüze de olurdu, adama s ı rtını dön
se de. Dönse daha iyiyd i , s ı rtı ı s ı n ı rdı hazı r. Arna
vud 'un bi lekleri de bi lekti han i , yumrukları yumru k .
S ı m sıkı sarardı i htima l , uyutmazdı sabaha kadar.
Ü çüncü oğlu bir şeyl er sayı kladı. Kadı n dönd ü ,
baktı, ne sayı klad ı ğ ı n ı a n lam ıya çal ıştı
- Süper-Men ' i m i ( * ) ver Erdal , fena yaparı m !
3 10
Dışarda fırtına. Arnavut olma l ı ydı Arnavut. H e·
diye'nin gök gözlü Arnavut'u. Allah günah yazmasa.
ceheneme atmasa. . . En iyisi adet o l sa da ayıplama
sa kimse, açık açık konuşsa Hediye'yle . . . Hediye de
ğişir m iydi acep? Yaş l ı mı derd i ? Çopur mu? Kör mü
yoksa? Beğenmez m i yd i ? Oysa, serçe kuşu g ibiydi
adam. Hem can ı m , tem e l l i deği l ya ," şöyl e bir i ki gün
l üğüne . . .
( Kapı vuruldu)
Anlad ı , oydu, serçe kuşu. B i l i rdi vu ruşundan .
( Pantolonu b ı rakıp kalktı, g itti , açtı)
- Donuyom avrat, donuyom tekmi l l
- iş ?
- Havaynan cıva.
- Para?
- Hasan paşa l ı .
- Yarın çocuklar?
- Al lah keri m .
- Keri min kuyusu deri n. Akşam d a b i r ş e y ye-
meden yattı lar!
- Aldırma.
- Aldırma hı, aldı rma demek? Sen bu silb i lerin
babası değ i l m i s i n ?
- Çeneyi bıra k da ısıt ben i !
- Ben d iyom bayram haftası , sen diyon man-
gal tahtası .
- Başiarım mangal tahtası ndan, z i l l i !
- Hediye'nin Arnavud 'u kadar olamıyon . . .
- H ediye'n i n Arnavud 'una var!
Adam ın duvara vuran gölgesine gözü takı ldı
Sivri burun duvarda i nadına sivril eşiyordu. Karga g i
bi . N esine varmıştı ş u n u n ? H ed iye'ni n Arnavud 'unda
iş yoktu ama o iş'le bitmezdi k i iş. Soba, odun , taş
kömürü, Vita yağı , tenekeyle Ayva l ı k zeytin i , zeytin
yağ ı , Puro sabunu. i l l e bu. Çamaşı r sabunu nelerine
yetııı iyordu? Nankörün biriydi zaten o karı . Mahalle
yi gezer dolaşır, önüne gelene yayardı Arnavud 'u.
Sank i o işle biterdi iş. H erif serçe kuşuna benze-
31 1
m i ş , ne vardı bunda? Odun, kömür, taş kömürü, Vita
yağı . Pura olmasa da olurdu ..
(Adam titreyerek soyunmuştu, yorganın altına
uyuz i t gibi, çeneleri vura vtıra g i rdi)
- Donuyom, donuyom Al lahıma. Allah dört du-
var d ı ş ındakilere acısını
- Sokakta ne diye sürttün?
- Keyfimden.
- Kahvede çene atmışsınd ı r.
- Kes de ı sıt beni kız! Donuyom deyyusun
kızı !
- Donarsan don. Diyetine para mı sayd ı m ?
- Arnavud 'un Hediye'si o l sa şimdi.
- Nolur?
- N e mi olur? Sen demiyor muydun böyle böy-
le, herifte iş yokmuş, kal ı b ı na bakma onun diye?
Kadı n ı n ne karş ı l ı k verdiğini duymadı. Hediye'
ydi hani. Tam yataklık, tam arka ısıtacak ş eylik ka
rı. Şu karı da b ı l l ı k b ı l l ıktı ya, Hediye başka. Adam
bıkıyordu hep ayn i kandan. Arnavud'a dese böyle
böyle, avratları değişek mi aslanım . . . Teme l l i ol ma
sa b i le, bir kaç günlüğüne. Babası olsa, softa baba
s ı . . . Al lah günah yazarsa i nsana bu akl ı , fikri ne di
ye verd i ?
( Bi rden b i r e t kokusu).
- Adam ol san Arnavut g i bi . . .
- Eve pirzola m ı getirird i m ?
- Pirzola, Vita yağı , Pura sabunu . . .
- Getirmedim m i A llahsız? i nkardan m ı geli-
yon ?
- Geçen geçmiş, sen Şifl'!dlye bak!
- Bu et yokluğunda p i rzolayı nerden bulmuş o
çakır?
- Herkes sen m i ?
- Taş atıp durma gece vakti, başiarım eğri di-
ninden ha!
- Başka marifetin yok k i zaten . . .
- Deha Arnavut, git ona var!
312
Lakin şu et kokusu . . . M üteahhide ver ediyordu
kazığı. Bu et yokluğunda hemen her gece et, rak ı ,
şarap, bira . . . Hediye de semird i kçe semi riyordu ha
n i . Tam yatakl ı k karı . Şimdi kalksa, pantolonunu çek
se bacağına, selamün aleyküm l e karışık, çökse ma
salarına. Gelsin rak ı, gitsin rak ı. . .
(Ortanca oğlan şöyle b i r uyanı r gibi oldu)
- Babam pirzolamı getirdi anne?
(Annesinin cevabını duymadı . P i rzola getirse oda
da ışık yanard ı . Yatağında döndü, uyudu g itti).
- Yeşi l salata, turşu, rakı da vardır belki değil
mi?
- Olmaz m ı ? Ağzının tadını b i l i r çakı r . . .
- Ben bilmem m i ? Sen b i l mez misin? Allahın
yerinde o lsam bir zelzele . . .
- Töbe de . . .
- B ı ra k töbeyi möbey i , açaçına et kokusu, if-
lahım kes i l d i . Allahı bırak Cumhurreisi olsam, ya da
val i !
- N e yaparsın?
- B i r kanun. Gece yarıs ı pirzolayı kokuta ko-
kuta pişirenin boynu vurulacak!
- De l i !
- N iye?
- Kanun ne işimize yarıyacak? Vali o lunca her
gün p i rzola yerdik! Ayva l ı k zeytinyağı , Puro sabunu ...
Puro ded i m de, Arnavud 'u n Hediye'si var ya, her daim
Pura'yla e l yıkıyorlari
- Kanunu manunu bırak. . . Giyinip giderdim
ama, içime sinmez ki. Ben yemişim, çocuklarım aç ..
- Ben? Beni düşünmüyor musun?
- Neyini düşüneyim seni n ?
- Ö bür gözün de k ö r olur inşa l l ah !
( Et kokusu artarak yayıl ıyordu.)
313
DÜ NYADA HARP VARDI
- 1 -
3 14
Yalınayakları , paramparça üst baş larıyla mide
bulandı rıcıyd ı lar. Saçları sakal larına karışmıştı . Her
içeri g i ren çift. onları getiren candarmaların önünde
duruyor, b i l eklerini bağ l ı yan kelepçenin küçücük ki
l id i açı lm adan önce, üçyüz sarı dosya arasından
« Şahsi dosya .. ları bulunuyor, bizim cezaevi i dareci
lerine tes l i m e d i l i yorlard ı .
Ağı r ağır, ama gitti kçe çoğalan, teh l i ke l i b i r ka
labal ı k b i r i kiyordu cezaevi bahçesinde. Ya l ı n ayakl ı .
parta l l a r i çi nde a ç b i r kalabal ı k . Ö nce güneşin altın
da esneyi p gerin iyor, sonra da açl ı k ve uykusuzluk
ları n ı b e l i rten gözleriyle çevreye bakınıyorlard ı . Ce
zaevi avlusunun yüksek duvarları diplerinde m ı s ı r
e k i l iyd i . B o y atmı ş m ısı rlar. Sürgünleri n b i r a n d a bu
m ı s ı riara sal d ı rdıkları n ı , çeki rge bulutu çöküp kalk
m ı ş tarla g i b i , mısırların temizleniverd i ğ i n i gördük.
Ufak-tefek, semiz bir kedi yavrusunu hatırlatan
Bob i
- Yuuuuh , ded i . Yuh be. Bunlar benden de aç!
O, aç olmaktan çok, açl ı ktan söz açıp üçün be
ş i n yoluna bakma dümenindeydi. Görüşmecileri ge
len tutuklulardan uçlandığı ekmek, zeytin, pey n i r, te
reya ğ ı , helva, ne b i l eyim yiyecek, g i yeceği çabucak
paraya çevi riverir, günün birinde d ışarı ç ı kı nca g eçi
nebil mek için tutacağı işe para b i r i ktirirdi.
Sürgünler avluda g ittikçe çoğal ı yord u .
Başgardiyan b i r ara düdüğünü sert sert öttürd ü ,
sonra da bağırdı
- Bu raya gelin bakayı m . i çti m a !
E l leri nde m ı s ı r koçanları , çöp teneklerinden ka
p ı ş ı l ın ı ş kuru ekmek, zeytin çeki rdekl e riyle sürgün
ler Başgardiyana da, düdüğüne de boşveriyorlard ı .
Zararl ı tı rtı l lar, y a da sürüngenler gibiyd i l er . Ç i ğ m ı
s ı r koçanlarını d i ş l iyor, zeytin çeki rdeklerini kırıp iç
lerini ağızlarına atıyorlard ı .
Dünyada harp vard ı !
Alman Nazi lerinin motörlü b i rl i kleri , tarihsel b i r
öfkey l e Avrupay ı , n e Avrupası , bütün dünyayı b i r
315
yandan kuzeyi n uçsuz bucaksız bozkırlarına, öte yan
dan Atlantiğ i n, Akdeniz'in çivit mavi l i klerine sürü
yorlard ı .
Dünyada harp vard ı !
Türkiye harbin dışındaydı ama, gene d e d i kenl i
kabuğuna olanca sinirl i l iğiyle çeki l m i ş korkunç bir
a l l erj i i çinde, bekli yordu.
Şeker beşyüz kırkbeşe satıl ıyordu. Kesme şeke
rin topağı çeyreğe gidiyordu cezaevinde. Kilosunu
beşyüz kırkbeşe alan cezaevi karaborsacı ları , böyle
likle ki l oyu sekiz, on, hatta hatta <?n iki, on beş l i ra
ya getiriyorlardı.
Dünyada harp vard ı !
Sınırlarımızın çok yakı nlarından gel i p geçiyordu
motörlü araçların benzin kokulu homurtusu. Kötü
haberler a l ıyordu dünyadan radyolar. A lman Nazi leri,
i talyan Faşistleri, uzak doğuda Japonlar. F ı rınlar do
lusu yakı lan insanların ç ı ğ l ı kları uçuşuyordu havada.
Dünyada harp vard ı !
B i r ara Necati :
- A . . . ded i . Bu sayın bay da kim?
Güneşte kara bir su gibi parlıyan rugan çizme
leri, bal renkli kumaştan külot pantolonu, p ı r ı l pırıl
lacivert ceketi, pantolonunun kumaşından kasketi ,
kara gözlüğüyle gerçekten de bir sayın bay, bir ma
jeste. Belki de, Afrika'da kaplan avına çıkmış bir
i ngiliz lordu, sömürgelerdeki bitki lerini görrneğe gel
m i ş b i r Belçi ka, b i r Fel emenk, bir ne bi leyim Fran
sız, bi r i tal)'an sömürgeni !
B i l ekleri kelepçesizd i , öteki ler gibi zencire vu
rul mamıştı. Arkasından el leriyle. Başgard iyan ı n yanı
na g i tti, durdu, b i r şeyler konuştular.
Beyoğlu'daki sinema gişesinden uçlanacakları
paratarla 936 Berl i n o l impiyatlarına gitmeyi kurdu
ğu halde felek yar olmıyan Necati :
- Peki ama, kim? ded i .
Necati'nin s u ç ortağı Kosti attı :
- Memur herhalde .•
316
Bobi kısa kesti
- G i de r öğreniri m !
H e p o bes i l i kedi yavrusu hal iyle b i r koşu, g it-
ti . Terslenmiş, geri döndü :
- H erifte çal ı m altı dan !
- Yan i ne? Mahkum m u ? Memur mu?
- Ne b i leyim yahu_ Azarl ayışına bakarsan me-
mur, sarı dosyasına bakarsan mahküm!
Az sonra, ağarmış şakaklarıyla yanımızdan geç
ti, yüzümüze b i l e bakmad ı . . .
- ll -
317
Çoğu sabahların erken saatlarında, koğuşlar açı l
d ı ktan az sonra , beton koridorlarda koşuşan kabara l ı
posta l l arın keskin dürlükleri tek m i l mahpusları demir
parmakl ıkların ardiarına yığıverird i . Kat kat bölümie
rin demir parmaklı kları ard ı ndaki meraklı bakışları
dibe, taa d i pteki dört köşe betona d i k i l mişti . Orda,
en d ipte işte, savrul mu ş bıçaklarıyla b i re r yay gibi
geri lm i ş i nsanlar ölüm kal ı m savaşına atı lmışlard ı .
l ş ı ltı l ı keskin kamalar birer y ı l a n d i l i g i b i sert. eğri
l er çizerierd i kül ren k l i ayd ı n l ı ğa . Gardiyan düdük
l e r i , derinden derine yansıyarak yaklaşan candarma
kabaraları, demir parmakl ı klar ardında dalga l ı birer
orman gibi uğu ldıyan mahkGmlar.
Ö l ü m korkusu vuran yüzler geri l m iştir aşağ ıda.
Gözler yuvalarından fırlamış. Ö l ü m kaşl a göz arası
na pusu kurmuş. B i rden savrulan bir bıçak. Boş bulu
nan kavgacı l a rdan birinin kan lar içi nde betona yığı lan
ağır gövdes i !
Kavga bitmiş, yara lanan. ya d a ölen kaldırı lmış,
demir parmakl ı klar ardında dumanı tüten b i r tartış
ma başlamıştır
U lan bir bıçakta cartayı çekti be !
H i ç iş yokmuş . . .
Ne yapayd ı ?
i nsan b i r bıçakta gider m i ?
Sen olsan?
Hadi be sen d e !
318
ekmekl e r i , esrar, afyon, eroinleri vard ı ; cigara, ek
mek, esrar, afyon, eroin karş ı l ı ğı nda pusu kurup ca
na kı yacaklar da pek çoktu cezaevinde .
.. Kap l an avcısı " bütün bunların dışında, bütün
bunlardan uzak, kendi alem i nde.
Dünyada harp, tutuklar evinde açl ı k , savru lan ka
malar yarım somun için cana kıyıyormuş . . .
- lll -
319
tusundan a l ı nmış kahverengi kaat l ı bir Esmer, ucu
yaldızlı bir Sipah i , ya da e n azından zarif bir Yeni
ce'yi ateşlemiş, betonda a ltalta üstüste boğuşanların
kıyısından, ipek pijamalarıyla koğuşa dönerdL
Koğuşta onunla Kamyon'dan başka, b i r başkası
daha varm ı ş !
Dünyada harp, cezaevinde döğüş, koğuşta kendi
ve adamından başka b i ri daha m ı var?
Bir gün :
- Kamyon kardeş be, ded i m .
- - Hop?
- Senin as ı l ad ı n ne?
u Sayın bay .. az sonra çıkıp gidecekmiş gibi gi
y i nd iği lacivert · kostümü, rugan iskarpi nleri , kolalı
yakası, k ı rmızı boyunbağ ı , briyantinle gıcır gıcır ta
ral ı saçlarıyla koğuş kapısı önündeki beton koridor
da bir aşağı , bir yukarı dolaşıyor, dolaşı rken de ru
ganlarının cızırtısı yansıyordu.
- Ası l adım m ı ?
- Evet, n e ?
- Hüsey i n .
- Nerelisin?
- Uzunyayla' l ı .
- Suçu n ?
- Kat i l .
- Kimi vurdun?
Söylemedi. B i r gün Necati 'den öğrendim Kız
kardeşi n i baştan çıkaran ı , ardından da baştan ç ı ka n
k ı z kardeşini vurmuş.
- H a Kamyon? Kimi vurdun?.
- Boşver!
- Efend i n i n suçu da adam ö l dürmekm i ş . O ki-
m i öldürmüş?
- Kendisine sor!
- Ona soru l u r mu Kamyo n ? i nsanın yüzüne bile
bakmıyor!
Bakmıyordu gerçekten de. Sabahın erken saat-
320
l arında uyanıyor, kalkıyor, pembe d i ş fırças ı , pahalı
ci nsten d i ş macunu , omuzunda havlusu
- Kamyon!
- Hop?
- E l i m i yüzümü yıkıyacağ ı m !
Dönüşte mutlaka güneşin kocaman, kı pkırmızı
bir cam yuvarı gibi ağ ı r ağır, naz l ı nazlı doğuşuna
açı k pencere önüne gel i r, ellerini açar, pıtırdıyan du
daklarıyla uzun uzun dua ederken boynu büküktür.
Mor yollu ipek pijama, rugan çizmeler, n ikel traş ta
kımı, her yan ı ndan p ı r ı l p ı rı l sağ l ı k ve küstahlık akan
gerg i n meş i n bavu l u ..
Dua biter.
- Kamyon !
- Hop?
- Traş ol acağ ı m !
i çieri cam , alim inyum traş taslarıyla gelen sıcak
su, n i kel traş takı m ı , j i let. Cezaevinde j i let yasaktı
oysa . . . Pahalı ci nsten yuvarlak taş aynas ı n ı n karşı
sına geçer, uzun uzun traş olur. Sonra
- Kamyo n !
- Hop?
- Traşı m bitti !
K ı l ıfı ndan çı kan y ı lan g i b i , sabunlu suları , kirli j i
let makinesi , j i letlerin i Kamyon'a b ı rakıp g iyi nrneğe
başlamadan önce ispirto, pamukla boynunu boğaz ı n ı
gıcır gıcır s i l e r , ardı ndan b o l b o l l i mon kolonyas ı ,
daha sonra da
- Kamyon!
- Hop?
- Gömleğimi ver!
Gömlek veri l i r. A l ı r , g iyin i r :
- Kamyon!
- Hop?
- G ravatı mı !
Kravat, bağlanır :
- Kamyon!
- Hop?
32 1
- Pantolonumu !
- Kamyon!
- Hop?
- Ceketimi !
- Kamyon!
- Hop?
- Seecademi ser!
Sarı , sı rma saçaklarıyla ipek seccade kıbleye
doğru seri l i r , namaza dururd u . Sabah namazı dört
rekat m ı ? Hayır, ondört, belki de yi rmidört rekat kı·
lar. Sonra seecadeye usul ünce oturur, avuçlarını
açar, ağl ıyarak kimbi l i r neler isterdi fizi kötesi nden ?
Vard ı , içini kemi ren b i r şeyi vardı ama. ne?
Bir gün gene dayanamad ı m
- Kamyon be!
- Hop?
- Ağan namazdan sonra, dua ederken niye ağ-
l ıyor?
- N e bi leyim ben?
-- Evl i m i ?
- Evl i .
- Çoluk çocuk?
- Yok.
- Kar ı s ı ? Genç m i karısı ?
- IV -
322
Gerçekten de, yatılacak daha on, on beş y ı l ı ol
duğu halde, az sonra çı kacakmışçasına hazırlanışı
saçmayd ı . Hele o pırıl pırıl rugan iskarpinleri ! Bu çiz
melerinden ötürü çok geçmeden cezaevine ünü yayı
l ıverdi
- Kaplan avcısı !
Onun o bitmez tükenmez Kamyo n ! » larıyla, Karn
•
323
- Kamyon!
- Hop?
- Otuz bir yaş var aramızda!
............?
- Çok mu?
Kamyon topariandı
- Yok canım . . .
- Sonraa, ben , benim gibi erkeğe göre . . .
- Çok değ i l .
- Kamyon !
- Hop?
- Karılarımız ne yaparlar bize?
- iTaparlar.
- Sen hiç evl enmem işsin ama?
- Ne çıkar?
- Doğru . Evlenmiş olsan da karın geneaci k ol-
sayd ı ?
- Gene tapard ı !
- Hapse düşsen, yatı lacak uzun y ı l ların olsa?
- Gene !
B i r başka fotoğraf.
- Bu da n işan l ı yken çektirdiğimiz . . .
Belki yüz tane fotoğrafın destesi . N işanl ıyken,
yeni evl iyken, eviandi kten bir hafta, on gün, on beş
gün, bir ay, iki ay, beş ay sonraya kadar çek i l mi ş fo
toğraflar.
- Kamyon !
- Hop?
- Benim karım Gürcü !
- B i l i yorum . Gürcüler erkek olur
-"-- Yaşa, Erkek olur değ i l m i -?
- Erkek olur.
- Kocaları hapi sten hiç çı kınıyacak bile olsa?
- Gene evlenmezler!
- Gürcü kızları ne o l u r Kamyon?
- Erkek olur!
- Bu yastık var ya Kamyon?
- Var.
324
- Dante l l er i n i , çiçeklerini kendi el iyle i ş l ed i y
d i . Zifaf yastığımız, b i l iyorsun , söylem iştim . Karımın
kokusu sinmiş. Evlenseydin, benimki gibi gencec i k
b i r karın olsayd ı . . .
Ben de içeri düşseydim . . .
- Düşseyd i n ?
- D e l i olurdum!
- Karın Gürcü olsayd ı ya?
- O zaman başka!
- V -
325
p ı rı l çizmeler, kat kat i ngi l iz kupon kumaşı ndan elbi
se, b itmez tükenmez çal ı m veriyordu.
Devlet de ne? Hükumet de ne? Maaş da ne?
Selahattin bey göz yumuyordu kaçakçı lara. M i l
yonlar vuruyordu kaçakçılar ayl ı , aysız, çisenti l i , çi
sentislz gecelerde. Ayl ı aysız, çisenti l i çisentisiz ge
celerde arabalar çı kıyordu ıs lak ormanlardan . Araba
lar dolusu keresteler. Bin ler, yüz binler kaçıyordu ,
kaçı r ı l ıyord u . i ş bilenin, k ı l ı ç kuşananındı. i ş bilen
k ı l ıç kuşananlar yüzbi n yüzbin kazanıyorlard ı . Sela
hattin bey, küçücük Sel ahatti n bey , Adolf H itler bı
yıkl ı Selahattin bey de b i n bin. Maaşı " Yüzler .. ı e gö
renıemiş Selahattin bey, « Bi n b i n » kazan ı nca e l bette
kabına s ı ğamıyacak, elbette ceviz oynı yacaktı çolu k
çocukla, k ı rkbeş yaşına bakmadan e l bette n i kahlıya
caktı on dört yaşındaki el k ız ı n ı !
Ondördündeki Gürcü kız ı n ı n henüz adet görme
miş toyl uğu önünde mest Selahattin bey içiyor, iç
ti kçe coşuyor, coştuxça içiyor, atl ıyor ormanlarının
kıyısından geçen gece yarısı trenlerine, ver e l i n i i s
tanbul şehri !
i stanb u l 'da harp yoktu, karaborsa vard ı . Yalan
söyl iyen rotatifler vardı i stanbul 'da, baskı makineleri
vard ı . Rotatiflere , baskı makinelerine yalan söyleten
ler vcırd ı . Adolf H itler bıyı k l ı Selahattin bey de ka
pılan lardandı yalaniara l
B i r gece Beyoğ l u 'nda küçücük b i r bar. Barda ab
lak yüzü kı pkı rmızı b i r Yahud i . Yahud i 'n i n yanı nda
sar ı l ı konsomatris. Nas ı l olurdu? Avrupayı altüst
eden s ı ra s ı ra ölüm makineleri dünyayı Yahud i l e rden
kurtarmak için kurşun kurşun , bomba bomba, fırın
fırın çal ı ş ı p dururken, i stanbul 'da, Beyoğlundaki b i r
barda, barın kırmız ı , yeş i l , mor, sarı müziği içinde
sarı ş ı n b i r Tü rk, üste l i k müslüman kızıyla bir Yahu
di . . . Nas ı l olurd u ?
.. - Garson, o karıyı kal d ı r o pis Yahudinin ya
n ı ndan ! "
Türkiye henüz Al manya değ i l d i .
326
u - Sana söylüyorum garson ! "
« - . . . . . . . . . . . . . . ???»
.
«- Been? Bana ? •
«- Evet sen , sana. Garson, getir maşayı or-
dan ! »
« - Ben , sen, sen . . .
"
- Kamyon!
- Hop?
- Benim karım Gürcü !
- Erkek olur Gürcü kızları . . .
- Koca ları hapse düşünce?
- Beklerleri
- Hiç çı kmıyacağı n ı bile bl lseler?
- Gene beklerlerı
- Bu yastık var ya bu yastık?
- Evet bey, b i l iyoru m . Karı n ı n kokusu s i n m i ş .
zifaf yastığınızı
- Kamyon!
327
- Hop?
- El yüz yıkıyacağ i m . . .
- Kamyon!
- Hop?
� Su dökeceğ i m !
B i r g ü n de
- Kamyon!
- Hop?
- Canım sıkıl ıyor . . .
Ö nceleri tek kaatlı esrar cı garas ı , sonra ç i ft
kaatl ı , daha sonra afyon , eroin, kumar Bütün bunl r ...
328
- Estafurul lah ..
Koridorun nem l i g ri l iğ i nde yanyana yürüdük.
- Çok utanıyorum, ded i .
- Neden?
- Şu hal i mden. Fakat, gece b i r rüya gördüm.
beyaz sakal l ı bir derviş . . .
- Evet?
- Bul b i r beş l ira dedi.
- Beş l i ra? Ne için?
- Tal i h i n i dene, korkma. Kazanacaksı n kaybet-
tikleri n i ded i !
Anlamıştım başıma geleceği .
- B i r beş l i racı k olsa . . Hani s i z hatırlıyacaksı
n ı z, karı m ı n zifaf yastığı vardı. Onu s ize rehin bıra
k ı rd ı m l
Yapacağı m başka ş e y yoktu. Yastı ğ ı getirdi , e l i n
de beş l i k, koşarak, sevinçle g i tti . Gece döndü koğuşa.
Suçlu , korkak
- Kamyon!
· Hop! .. yerin e
- N e var?
- Yutuldum !
- Başka ne gelir e l i nden?
-Evet ama, karım ı n zifaf yastığ ı ?
- Sen sağ o l l
- Kamyon!
- Söyle.
- Bak, arda duruyor, na h arda . . .
- Sana ne?
- Karım ı n kokusu var onda, benim ol
- Beşl i ğ i götür o zaman senin olur gene ..
- Yok!
Usul lacık baktım, yaş yaş parl ı yan kirpikleriyle
yastı?jına bakıyordu.
- Karımın kokusu, d iye sızlandı .
- Ö nce düşünseyd i n !
--· Düşünernedim Kamyon . .
- Kamyon deme bana bundan sonral
329
- Va?
- Adı m yok mu?
- Eskiden kızmazdın ..
- Eski çarnlar bardak oldu !
Sabahleyin baktım ne yastık vardı yerinde, ne o .
Kamyon
- i stersen gidip gözünü patiatayımi ded i .
- Niçin?
- Yastığı. . .
- Bırak.
- Beş l i k ne olacak?
- Sağ l ı k olsun.
Sonraları yastığı birine ikibuçuk, bir baskasına
bir gümüş tekl iğe reh i n b ı rakıp bana yaptığı gibt,
çalmış. En sonuncusundan e l l i kuruş almış. Çalarken
yakalanıp ağzı burnu kırılmış. Kan içindeydi . Beni
görünce kanlı yüzünü e liyle saklamağa çal ı şarak sa·
vuştu.
Vaz geçti , sonbahar. Ardından kış.
- Hani ya güzel fotoğrafiarım vaaar!
Tanış sese kulak verdim :
- Çeyreğe fotoğraflar, güzel güzel fotoğraf
laaar! ! !
B i r ara Bob i , tıkız kedi yavrusu çevikliğiyle içe-
ri g i rd i . E linde üç kartpostal :
- Bak!
- N e bunlar?
- Seninki satıyor!
Fotoğraflardan birinde Adolf Hitler bıyı ğ ı , pırıl
pırıl çizmeleriyleyd i , yanında geneacik karısı. Kadı n
merdlvene oturmuş, eteğl kaymış, baldırı görünüyor
du.
Dünya'da harp vard ı !
Dünyadaki harbe alkış tutan yalancı rotatlfler,
baskı makineleri, radyolar, bütün bunları alkışlıyan
aldatı lmış kalabalıklar vard ı !
330
.e, :BlLGİ BASIMEVİ - ANKARA 20 Li R A