You are on page 1of 1

Kötülük Problemi

Kötülük problemi, doğal, ahlaki ve metafizik kötülükler ile tanrıya atfedilen mutlak bilgi, iyilik
ve kudretin, teizmin en yetkin ve inayet sahibi tanrı anlayışıyla mantıksal ve fiili olarak bağdaşmadığını
ileri sürer. Bu teorinin temel tezleri şu iki şekilde özetlenebilir. Birincisi doğadaki kötülüklerin ahlaki
kötülüklere aracılık etmesi üzerinden ele alınabilir. Buna göre doğal kötülük, doğanın temel yapısında
içkin olan, yaşamın ölümden beslendiği olgusu üzerinden ele alınır. Doğal döngü canlıların birbirleri
ile olan mücadeleleri neticesinde gerçekleşmektedir. Bu mücadelelerin en temel amacı ise hayatta
kalmaktır. Hayatta kalmanın zemininde canlıların birbirleri ile beslenmeleri vardır. İnsan da varolma
mücadelesi içinde bu sistemin bir parçasıdır ve ilgili öldürme eylemini gerçekleştirmeden hayatta
kalması mümkün değildir. Her türlü ahlaki sistem doğanın temel yapısında mevcut olan bu
mücadeleyi göz önünde bulundurmak zorundadır. Özgür iradeye sahip olmayan bir insanın ahlakı
olamaz. Fakat insan özgür irade sahibi olsa bile en temel ihtiyaçlarını karşılamak bakımından asgari
düzeyde de olsa doğadaki işleyişe bağımlıdır. İnsan ve doğa arasında olan bu mücadele, insanlar
arasındaki ahlaki ilişkiler bağlamında, bütün kötülüklere aracılık eder. İlkel düzeyde insan grupları ve
doğa arasında olan bu mücadele, örgütlü toplumlarda, çeşitli toplumlar arasında vuku bulur. Eğer
doğadaki bu sistem tanrının yaratması ile meydana gelmiş olup tanrının inayeti ile devam eden bir
düzen ise, bunun tanrının yetkin sıfatlarıyla nasıl bağdaşabileceği sorusu gündeme gelir. Buna göre ya
tanrısal kudretin kötülükleri engellemeye kâfi gelmediğini ya da onun ilgili kötülüklerden haberdar
olmadığını ileri sürer. Eğer tanrının, kudreti ve ilmi bu konuları önleyeyebilecek yetkinlikte olmasına
rağmen tanrı kötülüğü engellemiyorsa, onun mutlak anlamda iyi olmadığını belirtir. Mutlak anlamda
iyi ise ya gücünün bu kötülükleri önlemeye yetmediğini ya da bu konulardan haberdar olmadığını öne
sürer. İkinci olarak problem, dünyada herhangi bir amaca hizmet etmeyen kötülükler bağlamında ele
alınır. Bu bağlamda toplu ölümlere sebebiyet veren sel, heyelan, deprem gibi doğal afetler veya
insanlar arasında vuku bulan acımasız olaylar örnek olarak gösterilir. Kendisini bu şekilde sunan
kötülük problemine karşı dünyadaki kötülüklerle tanrının kemalinin ve adaletinin bağdaştığını ileri
süren teoriler genel olarak teodise terimiyle ifade edilmektedir. Bu teoriler ya ilgili kötülüklerin
gerçek bir varlığa sahip olmadıklarını ya bütün içinde daha yüksek bir amaca hizmet ettiklerini ya da
tanrının mümkün dünyaların en iyisini yarattığı tezi üzerinden dünyadaki kötülüklerin en asgari
düzeyde olduğunu iddia ederler. Buna göre İbn Sina’nın savunduğu birinci teodise sabit, sürekli,
statik, tinsel ve salt iyi olan ideaların alanını asıl; oluşun, hareketin, maddiliğin ve kötülüğün alanı olan
doğal alanı ikincil olarak gören Platonik bir metafiziksel temele dayanır. Ayrıca Aristoteles’in var
olmanın bir yetkinlik olduğu görüşü uyarınca en azından varoluştan sonra maruz kalınan kötülüklerin
ehven-i şerreyn kabilinden ele alınabileceğini iddia eder. Son olarak ise kötülüğün itibariliğini
vurgular. Kötülüklerin bütün içinde daha yüksek bir amaca hizmet ettiklerini öne süren görüşün, Kant
bağlamında ilgili bütünün tecrubesine sahip olunamayacağından dolayı geçersiz olduğu söylenebilir.
Ayrıca dünyanın mümkün dünyaların en iyisi olduğunu ileri süren tez de bu bağlamda ideal bir
açıklama sunmaktadır. Çünkü Kant’ta imkân kategorisi zaman ve mekân görülerinden geçen
izlenimlere birlik verir. Onda kategoriler kendi içinde ele alındığında boştur. Bir kişi dünyaya veya
mümkün dünyalara dair tam bir müşahadeye sahip olamayacağı için, bu konuda birlik ifade eden bir
yargıda bulunamaz.

You might also like